Professional Documents
Culture Documents
Anadolu Arkeoloji̇si̇ Ark101u 12v1s1 8 0 1 Sv1 Ebook
Anadolu Arkeoloji̇si̇ Ark101u 12v1s1 8 0 1 Sv1 Ebook
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Yazarlar
Doç.Dr. Ali Umut TÜRKCAN (Ünite 1, 2)
Dr.Öğr.Üyesi Yusuf POLAT (Ünite 3, 4)
Dr.Öğr.Üyesi Bekir Sıtkı Alptekin ORANSAY (Ünite 5, 6)
Doç.Dr. Ahmet Tolga TEK (Ünite 7, 8)
Editör
Prof.Dr. Hüseyin Sabri ALANYALI
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Birim Yöneticisi
Doç.Dr. Alper Tolga Kumtepe
Öğretim Tasarımcısı
Dr.Öğr.Üyesi Kadriye Uzun
Kapak Düzeni
Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan
Dizgi
Kitap Hazırlama Grubu
Anadolu Arkeolojisi
E-ISBN
978-975-06-2385-1
2628-0-0-0-1209-V01
İçindekiler iii
İçindekiler
Önsöz.............................................................................................. vii
Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem.. ............. 2 1. ÜNİTE
GİRİŞ.............................................................................................................................. 3
İKLİM KOŞULLARI VE ANADOLU COĞRAFYASI............................................. 4
PALEOLİTİK DÖNEM VE ANADOLU’DA İLK İNSAN İZLERİ........................ 4
MEZOLİTİK/ EPİPALEOLİTİK ÇAĞ....................................................................... 7
NEOLİTİK ÇAĞ .......................................................................................................... 8
NEOLİTİK DÖNEM KRONOLOJİSİ........................................................................ 9
NEOLİTİK DÖNEMDE ÜRETİM VE EVCİLLEŞTİRME SÜRECİ..................... 10
NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ VE İLK YERLEŞİM BİRİMLERİ..................... 12
İNANÇ DÜNYASI VE NEOLİTİK DÖNEM TASVİR SANATI........................... 16
NEOLİTİK DÖNEM ANADOLU SOSYAL YAPI VE GELİŞİMİ.......................... 19
NEOLİTİK DÖNEM BATI ANADOLU VE TRAKYA,
NEOLİTİKLEŞME SÜRECİ ....................................................................................... 20
NEOLİTİK DÖNEM TEKNOLOJİK GELİŞİMİ VE TİCARET............................ 21
SONUÇ........................................................................................................................... 23
Özet................................................................................................................................. 24
Kendimizi Sınayalım..................................................................................................... 26
Okuma Parçası............................................................................................................... 27
Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı.......................................................................... 29
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı.............................................................................................. 30
Yararlanılan Kaynaklar................................................................................................. 31
Önsöz
Anadolu Uygarlıkları içerisinde Anadolu arkeolojisi oldukça uzun bir dönemi kapsa-
maktadır. İnsanın düşünen ve alet yapabilen ilk canlı olarak dünya üzerinde yaşamaya baş-
lamasıyla, Uygarlık dediğimiz olgunun başlamış olduğunu kabul etmekteyiz. Anadolu’ya
baktığımızda Asya ve Avrupa arasında, kavimlerin hareketlerinde köprü görevi gördü-
ğünden, kendi özünde birçok farklı kültürüde barındırdığını görürüz. Bu nedenle çok
geniş bir tarih yelpazesi içerisnde yer alan bu dönemi anlatmak oldukça zor olmaktadır.
Anadolu Arkeolojisnin kapsamında insanlığın varoluşundan başlayarak, Roma İmpara-
torluğunun yıkılışına kadar olan dönem bu kitapta anlatılmaya çalışılmıştır.
Kitabımızın adı “Anadolu Arkeolojisi” olmasına karşın, hedeflemiş olduğumuz öğren-
ci kitlesi Arkeoloji öğrencileri olmadığı için, konu başlıkları ele alınırken daha çok genel
öğrenci kitlesi dikkate alınmıştır. Kitabımız ilk insandan başlayarak Anadolu halklarının
oluşturmuş olduğu kültürleri ve çevre kültürlerle etkileşim ve tepkileşimi ele alarak tari-
höncesi ve tarih devirlerindeki Anadolu Arkeoloji ve Uygarlığının tanıtımı amaçlanmıştır.
Editör
Prof.Dr. Hüseyin Sabri ALANYALI
1
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Neolitik dönemin oluşum nedenlerini sıralayabilecek,
Neolitik dönemin içerdiği yenilikleri açıklayabilecek,
Neolitik dönemin insanlık kültürüne olan katkılarını açıklayabilecek,
Neolitik dönemin Anadolu’daki yayılım ve gelişim süreçlerini tartışabilecek bil-
gi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Evcilleştirme • Teknolojik gelişim
• Homo Erectus • Obsidyen Ticareti
• Homo neandertal • Tasvir sanatı
• Homo sapiens • İlk Tapınaklar
• Evrim, Konut Mimarisinin • Holosen
Gelişimi • Metalurji
• Gordon Childe
İçindekiler
• GİRİŞ
• İKLİM KOŞULLARI VE ANADOLU
COĞRAFYASI
• PALEOLİTİK DÖNEM VE ANADOLU’DA
İLK İNSAN İZLERİ
• MEZOLİTİK / EPİPALEOLİTİK ÇAĞ
• NEOLİTİK ÇAĞ
• NEOLİTİK DÖNEM KRONOLOJİSİ
• NEOLİTİK DÖNEMDE ÜRETİM VE
EVCİLLEŞTİRME SÜRECİ
Tarihöncesi Anadolu’da
Anadolu Arkeolojisi • NEOLİTİK DÖNEM MİMARİSİ VE İLK
Paleolitik ve Neolitik Dönem
YERLEŞİM BİRİMLERİ
• İNANÇ DÜNYASI VE NEOLİTİK DÖNEM
TASVİR SANATI
• NEOLİTİK DÖNEM ANADOLU SOSYAL
YAPI VE GELİŞİMİ
• NEOLİTİK DÖNEM BATI ANADOLU VE
TRAKYA, NEOLİTİKLEŞME SÜRECİ
• NEOLİTİK DÖNEM TEKNOLOJİK
GELİŞİMİ VE TİCARET
• SONUÇ
Tarihöncesi Anadolu’da
Paleolitik ve Neolitik Dönem
GİRİŞ
Anadolu, coğrafi konumuyla Avrupa ve Asya gibi uygarlık tarihinin iki temel kıtası
arasında doğal bir köprü konumundadır. Asya’dan Avrupa’ya uzanan bu büyük ya-
rımada boyutlarından beklenmeyecek kadar çok iklim ve bitki örtüsü çeşitliliğine
sahiptir. Bu nedenle, iki kıta arasında uzanan Anadolu Yarımada’sının göstermiş
olduğu bu çeşitlilik tarih boyunca farklı hayat biçimleri (geçimlik, ticaret, sosyal
hareketlilik vb.) ve dolayısı ile farklı gelişen kültürlere sahne olmuştur. Anadolu’da
zengin kültürel çeşitlilikle sonuçlanan bu durum, özellikle tarihçi ve arkeologların
çalışmalarının yüzyıllar boyunca odak noktası olmuş ve dünya tarihi içinde ayrı-
calıklı bir konum edinmiştir. Sonuç olarak, Anadolu tarihöncesi dünyanın en eski
tarımcı yerleşmeleri, planlı yerleşmeleri, dinsel yapıları, maden işçiliği örnekleri gibi
insanlığın temel unsurlarının kökenlerine sahiptir (Resim 1.1.).
Resim 1.1
Anadolu’da
Paleolitik ve Neolitik
Dönem Merkezleri
4 Anadolu Arkeolojisi
Anadolu’nun sahip olduğu kültürel çeşitlilik bir anda oluşmamış, tarih boyun-
ca farklı çağlarda gelişen çeşitli aşamalarla bu zenginliğe ulaşmıştır. Anadolu’nun
sosyal ve kültürel olarak edindiği bu zenginliği tam olarak anlamak için bir an-
lamda aynı arkeolojide olduğu gibi tarihin derinliklerine doğru bir kazı çalışması
yapmak yerinde olacaktır. Bu nedenle, ilk olarak insanın zihinsel ve fiziksel gelişi-
mini tamamlayarak kültürel oluşumun temellerini kurduğu paleolitik çağlar ve bu
dönemlerde Anadolu’nun konumu farklı boyutlarıyla irdelenecektir.
tır. Homo Erectuslar, ağaçlı bozkır ortamında geliştikleri Afrika kıtasında 1.9 mil-
yon yıldan itibaren bilinmektedirler. Homo Erectus insan türü, yaklaşık 850 cm3
üzerinde bir beyin kapasitesiyle temelde modern insanın anatomisine sahip olup
uzun mesafeleri kat etmek ve yürümek için gerekli gücü temsil eden mükemmel
bir donanıma sahiptir.
Resim 1.2
Paleolitik Dönem
İnsan Evrimi ve
Kültür Kronolojisi
Kaynak:
Atlas Kartografya
Servisinin izni ile
Afrika, Asya ve Avrupa arasında kavşak oluşturan Türkiye, insanın Afrika be-
şiğinden çıkışından itibaren başlayan yayılımının incelenmesinde ayrıcalıklı bir
bölgedir. 2.5 milyon yıl öncesinde başlayan, işlenmiş çakıllar ve çok sayıda yonga
üretimi ile nitelenen Oldowan ve 1.6 milyon yıl öncesinden başlayan, iki yüzeyli
Homo Erectus Homo aletler (el baltası) ve nacak üretimi ile tanımlanan Aşölyen Yontmataş Endüstrisi
erectuslar, ağaçlı bozkır Alt Paleolitik kültürü belirleyen en önemli gelişim unsurudur. En eski paleolitik
ortamında geliştikleri Afrika
kıtasında 1.9 milyon yıldan yerleşimlerin Anadolu’daki varlığı, Oldowan endüstrilerinin ele geçtiği Dursunlu
itibaren bilinmektedirler. (Konya) ve Yarımburgaz (İstanbul) gibi (Resim 1.3) sitlerin bulunmasıyla kanıt-
1 milyon yıla doğru Asya lanmıştır. Her biri Anadolu ve Trakya’da yer alan bu sitler, Oldowan kültürünün
kıtasına ulaşan bu insanlar,
850 cmküpün üzerinde bir Avrupa ve Asya’ya doğru yayılımını göstermektedir.
beyin kapasitesiyle donanmış Türkiye’de tarih öncesine ait izlerin çok sayıda olmasına karşın, fosil insan ka-
olarak, uzun mesafeleri kat
etmek ve yürümek için gerekli lıntıları enderdir. Dolayısıyla, Kocabaş Köyü yakınındaki Denizli traverten yatak-
gücü temsil eden mükemmel larında saptanmış olan kafatası parçası önemli bir buluntudur. G.Ö. 500.000 yıl
bipedlerdir (iki ayağının
üzerinde dik duran). civarına tarihlenmiş olan bu travertenin katmanları arasında göz çukurları üze-
rinde kalın bir kaş kemeri taşıyan bu kafatası, anatomik açıdan “Homo Erectus”a
bağlanmaktadır. Bu döneme ait taş kütlesinin iki yüzünün yontulmasıyla oluşan
iki yüzlü “Aşölyen” adı verilen aletler bu atanın yaşadığı her yerde görülmektedir.
Bu iki yüzeyli aletler tabakalanmış hâlde Karain Mağarası (Antalya), Şehremuz
Sırtı (Urfa) Yatakları ve Kaletepe Deresi 3 (Kapadokya) gibi sitlerde ele geçmiştir.
Bir diğer yandan, Anadolu Paleolitik dönem insanının çakmaktaşını yeğlemesi
rastlantısal olmayıp, bu taşın yapısal özelliklerinin yontmaya ve işlemeye elverişli
olmasından ve aynı zamanda doğada çakmaktaşı yumrularını bol olarak yüzeyde
bulabilmesinden kaynaklanmaktadır.
Neandertal insanı, Orta Paleolitik Dönem içinde günümüz insanıyla kıyasla-
nabilecek bir beyin kapasitesiyle ve net olarak ileriye fırlak bir yüzle nitelenen
ancak anatomik olarak günümüz insanından ve Erectus’ dan daha güçlü bir vü-
cut yapısına sahiptir. Özellikle Avrupa da Buzul Çağının (Würm Buzulu) en güç
koşullarına çok güçlü vücut yapısı ve anatomisi ile uyum sağlayan Neandertaller,
120 bin yıl öncesinden başlayarak Av-
Resim 1.3
rupa ve Yakındoğu’da gelişme göste-
Yarımburgaz rirler ve daha sonra G.Ö. 35 bin yıldan
Mağarası Kazısı
(İstanbul) itibaren gitgide Homo Sapienslere bıra-
karak kaybolurlar. Homo Neandertal’e
Kaynak: Karul, ait yontmataş endüstrisi, bir önceki
2002, s 44 dönemin iki yüzeyli Aşölyen aletleri-
nin yerini alan çeşitli türdeki gelişmiş
kazıyıcı ve uçların oluşturduğu Lövalu-
va ve Musteryen alet endüstrilerinden
oluşur. Neandertal insanının, homo
sapienslerle devam edecek ölü gömme
adetleri gibi uygulamalardan anlaşıldığı
gibi soyut düşünce ve belki de öte dün-
ya inancıyla ilk dinsel pratiklere sahip
oldukları anlaşılmaktadır.
Anadolu’da bilinen tek Neandertal
fosil kalıntısı Karain Mağarası’nda (An-
talya) bulunan alt çene kemiğidir. Genel
olarak dünyada neandertal türü insan
Orta Paleolitik Çağın sonu ile birlikte
1. Ünite - Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem 7
ortadan kalkmakta ve yerini Homo Sapiens olarak bilinen günümüz modern in-
sanın atalarının ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu değişimin nerede, ne zaman ve
nasıl başladığı tarih öncesi arkeolojisinin çok tartışılan konuları arasında olması-
na rağmen, son yıllarda yapılan çalışmalar modern insanın ilk olarak Üst Paleoli-
tik Çağda değil Orta Paleolitik Çağda Doğu Akdeniz çevresinde var olduğunu ve
uzun bir süre bu bölgeyi Neandertallerle paylaştığını gösteriyor. Bu görüşe göre, Yongalamak/Yontmak: Bir
taş kütlesine, güç uygulayarak
Homo Sapiens Doğu Akdeniz bölgesinde kültürünü ve teknolojisini uzun süre ge- (kemik, taş veya ahşapla
liştirdikten sonra, Anadolu veya Kafkaslar üzerinden Avrupa ve diğer bölgelere vurarak) istenilen yerden
istenilen parçaları kopararak
yayılmıştır. biçim verme. Kopan bu
Üst Paleolitik Çağ: Günümüzden yaklaşık 60 bin yıl öncesinde başlayan Üst parçalara yonga denir.
Paleolitik Çağ, modern insanın hızla tüm dünyaya yayıldığı bir süreci temsil
eder. Üst Paleolitik Çağ insanı dünya üzerindeki coğrafi dağılımını tamamlayıp
günümüzdeki ırkların temelini oluşturur. Bir anlamda dünyamızdaki bugünkü Dilgi: Çakmaktaşından veya
obsidyenden , uzunluğu
çeşitliliğin Üst Paleolitik Çağda ortaya çıktığı söylenebilir. Döneme ait en yaygın genişlinğiden iki kat
bulgu türleri yongaların yanısıra artık çekirdekten çıkarılan boyu eninden iki kat uzunluğunda olan yontmataş
alet tipi
uzunluğunda dilgiler ortaya çıkmıştır. Bu gelişmiş dilgi teknolojisi ile daha etkin
uçlar gibi av silahları elde edilmiştir. Yontmataş aletlerin yanı sıra kemik aletlerin
bulunuşu insanın günlük yaşamında hammadde olarak yalnızca taşı kullanmadı-
ğını, kemik ve ahşabın da önemli bir yer tuttuğunu gösterir.
40 bin yıl öncesinden başlayarak günümüz insanının gerçek atası olan Homo
sapiens, Anadolu’da Öküzini ve Karain B Epi-paleolitik ve Üst Paleolitik mağa-
raları (Antalya yöresi) sayesinde iyi bir biçimde tanınmaktadır (G.Ö 31 000 - 9
000 yılları arası). Bu mağaralarda özellikle ortaya çıkarılan ocak kalıntıları, çok
sayıda taş alet ve hayvan kemiği kalıntıları bölgede on binlerce yıl boyunca yer-
leşim olduğunu göstermiştir. Üst Paleolitik Çağın soğuk dönemlerinde Akdeniz
kıyı şeridi dışında karasal Anadolu’nun kuzey enlemlerinin genelinde çevre ko-
şullarının olumsuz olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, bu evreye ait buluntu
yerleri oldukça az ve belirgin buluntulardan yoksundur. Ancak, İç ve Güneydoğu
Anadolu’da yapılan yüzey taramaları Anadolu Yarımadası’nın tümüyle boş olma-
dığını, seyrek de olsa yaşamın buralarda devam ettiğini gösterir.
nılmak üzere kompozit aletler (balta, orak, ok) üretiminde kullanılmıştır. Mezoli-
tik Çağ’da izlenen önemli bir yenilik de beslenmenin çeşitlenmesi olmuştur. Daha
önceleri protein ağırlıklı beslenme türü hâkimken bu dönemde çeşitli yemiş, bit-
ki ve köklerin beslenme alışkanlığının bir parçası hâline geldiği görülmektedir.
Bu, ileride üretim devrimi olarak adlandırılacak olan Neolitik dönemi hazırlayan
önemli etkenlerden bir olmuştur.
Bu süreç içinde Doğu Akdeniz kıyıları ve Güneydoğu Anadolu’da farklı bir
yerleşme yaşandığı görülür. Bölgede hızlı bir nüfus artışı ile birlikte hafif çukur
tabanlı yuvarlak kulübeler yapan, yabani tahılları toplayan domuz, karaca gibi
hayvanları avlayan küçük topluluklar ortaya çıkar. Anadolu’da bu dönem endüst-
rilerine ait buluntulara Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde daha sık-
lıkla rastlanır. Bu dönem içerisinde, milimetrik boyutta silah ve aletleri oluşturan
mikrolitik adı verilen bir yontmataş endüstri geliştirmişlerdir. Mikro-uçların var-
lığı, özellikle Öküzini (Antalya) avcı-toplayıcılarının ok ve yayı kullandıklarını
göstermektedir. Aynı biçimde öğütme taşlarının bulunuşu, öğütülebilen yabani
tahıl gibi besin kaynaklarının önemli bir kısmını oluşturduğunu göstermektedir.
Dönemin son avcı-toplayıcılar üst paleolitik dönem geleneğinin devamı şeklinde,
yine kemik aletler üretmişler ve vücutlarını delinmiş taş, kabuk gibi çeşitli süs
objeleriyle süslemişlerdir.
Anadolu’nun Epipaleolitik Dönemi hakkında her bölgede ayrıntılı bilgi yok-
tur. Ancak, bu evreye ilişkin yerleşme yerlerinin çoğunun Toroslar’ın güneyi ile
Marmara Bölgesi ve Batı Karadeniz’de yoğunlaştığı anlaşılmaktadır. Örneğin
Antalya’da Karain, Öküzini, Beldibi, Belbaşı ve Kumbucağı; Gaziantep’te Şark-
lı Mağara gibi mağara ya da kaya sığınakları ile Burdur’da Baradız, Konya’da
Derviş’in Hanı, Şanlıurfa Bozova’daki Söğüt Tarlası ve Biris Mezarlığı gibi açık
hava yerleşmeleri; Marmara bölgesinde de Ağaçlı, Büyük ve Küçük Çekmece yö-
resi bu dönemin bilinen merkezleri arasındadır.
NEOLİTİK ÇAĞ
Neolitik Dönem ile birlikte karşımıza çıkan en önemli olgu hızlı ve köklü deği-
şim sürecidir. Bu nedenle, genelde bu köklü değişimler “Neolitik Devrim” olarak
adlandırılır. Bundan önceki dönemlerde milyon yılı geçen insan yaşamında deği-
şim süreci çok yavaş gerçekleşmiştir. Bu nedenle, Neolitik Dönem yeni arayışların
olduğu, günümüz kültürünü oluşturan öğelerin tümünün sürekli olarak biçim
değiştirdiği çok dinamik bir süreç olarak algılanmalıdır. İnsanlığın tarihi gelişim
sürecinde ilk önemli kırılma noktasını oluşturan bu yeni yaşam şekli, bölgedeki
avcı ve toplayıcı toplumları giderek üretici konumuna getirmiş, göçebeliği terk
etmelerine ve dolayısıyla yıl boyunca iskân edilen ilk sürekli yerleşmeler kurma-
Bereketli Hilal: Yay larına zemin hazırlamıştır. İlk olarak tarihci H.J. Breasted tarafından “Bereketli
şeklindeki batıda doğu Hilal” olarak adlandırılan yay şeklindeki batıda doğu Akdeniz kıyılarından başla-
Akdeniz kıyılarından
başlayarak Kuzey Suriye yarak Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu üzerinden Zagroslar dağları boyunca
ve Güneydoğu Anadolu Basra Körfezine kadar uzanan bu geniş coğrafyada, yaklaşık “Holosen” iklim-
üzerinden Zagroslar dağları
boyunca Basra Körfezine kadar sel Çağ ile başlayan küresel ısınmaya bağlı olarak hayvan türlerinin dağılımında
uzanan etkili olmuştur. Bütün sene boyunca yeterli yağış almasının sonucu olarak dağ
yamaçlarında, vadi ve ovalarda yabani tahıl türlerinin yetişmesi, dağlar ve dağlar
1. Ünite - Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem 9
arası ovalarda yer alan ormanlık kesimlerde zengin yabani hayvan türlerini ba-
rındırması nedeniyle, insan toplulukları yabani tahılları önce bulundukları doğal
ortamda biçerek bunlardan yararlanmaya, zamanla da ekip biçmeye başlamıştır.
Yabani hayvan türlerinden de önce keçi ve zamanla da koyun, domuz ve sığırı
ehlileştirmiştir.
Yakın bir zamana kadar Anadolu Yarımadası’nın Neolitik yaşamın oluşum
Gordon Childe
bölgesi olan Ön Asya bölgesi dışında kaldığı öngörülmekteydi. Neolitik dönemin
Kaynak:
uygarlık tarihi açısından taşıdığı önemi ilk ve en açık şekilde vurgulayan Gordon www.arcl.ed.ac.uk..
Childe olmuştur. Dönemin ünlü kuramcılarından Gordon Childe (1892-1957)
tarafından ortaya atılan tez, bu görüşü sabitlemiş ve bu kuramcı arkeolog tarafın-
dan benimsenen “Neolitik Devrim” kavramı uzun yıllar kabul edilmiştir. Childe’a
göre, “Neolitik Devrim”in gerçekleşmesi için gereken koşullar iklim ve bitki ör-
tüsünün tarıma elverişliliği ile insanoğlunun kültürel/teknolojik yeterliğe ulaşmış
olmasıydı. Childe bu dönemin önemini vurgulamak için “Neolitik Devrim” ad-
landırmasını ortaya koymuş ve o dönemdeki arkeolojik bilgilere göre bu devri-
min ancak Fırat, Dicle ve Nil gibi büyük akarsu boylarında gerçekleşip geliştikten
sonra, başta Avrupa olmak üzere, dünyanın diğer yerlerine yayıldığını “Çekirdek
Robert J. Braidwood
Bölgeler Kuramı” adı altında ileri sürmüştür. Ancak Childe’ın ardından, Robert
J. Braidwood önderliğinde Yakındoğu’da yeni araştırmalar başlatıldı ve böylece, Kaynak:
iklimin ılımlaştığı bu dönemde ilk tarıma başlayan toplulukların vahalar ya da ne- www.nap.edu...xhtml
imagesp
hir boyları yerine bol yağış alan dağ eteklerinde yaşamış olduğu şeklindeki “Doğal 20013a2bg22001
Yaşam Bölgesi” olarak bilinen kuramsal sonuca varıldı.
Resim 1.4
Neolitik Dönem
Kronoloj Tablosu
Kaynak: www.
canew.org
Neolitik dönem topluklarının başlattığı süreç, endüstri devrimine kadar olan sürecin
temeli olan üretim ekonomisinin temelini atmıştır. Zengin yabani tahıl alanlarının
uzandığı Bereketli Hilal ovalarında Epi-Paleolitik dönemden itibaren başlayan tahıl
toplayıcılığı, belli bir süreçte ihtiyaç fazlası ürünün elde edilmesi ve bunun sonucunda
depolama ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Gündelik ihtiyacın ötesine geçen artı ürün bu
toplulukların hayvansal proteinin yanı sıra bitkisel proteinin de uzun vadede bir gıda
krizini erteleyebileceğini göstermiştir. Bu aşamadan sonra, depolama, kurutma, yeni
mekanların düzenlenmesi gibi faaliyetler bu toplulukların olduğu yerde kalması te-
melinde Epi-paleolitik mevsimsel yerleşme tipi yerine yıl boyu kullanılan daha büyük
yerleşmelerin ortaya çıkmasına neden olmuş görünmektedir.
Yerleşik yaşam ve artı ürün ile daha kolay beslenme yollarının öğrenilmesi do-
ğal olarak nüfusun artışına yol açmıştır. Bu noktadan sonra, insanoğlunun başak-
ları daha sağlam tahılları seçmesi ve artık sulak bölgelerde bunun ekilebileceğini
anlaması, tarımın ve dolayısı ile insanlık tarihinde ilk defa üretime dayanan bir
ekonomik girdinin oluştuğunu gösterir. Yaklaşık MÖ 9. binde “Bereketli Hilal”in
birçok bölgesinde, özellikle sulak alanlarda ilk yerleşik üretimci yerleşim birimleri
olan köyleri genişletmiştir. Bu insanlık tarihinde artık dönülmez bir noktanın baş-
langıcını oluşturup devamlı genişleyen bir üretim iktisadının temellerini atmıştır.
Bunun sonucunda artan nüfus, kaynakların daha yoğun ve kontrollü kullanımı
zorunluluğu oluşmuştur. Bitki türlerine müdahale eden insanoğlu “yapay seçicili-
ğe” yol açmış ve kuşaklar boyu süren bu uygulamalar, tarıma alınan bitkilerde bazı
morfolojik (mutasyon) değişimlerin meydana gelmesine neden olmuştur.
Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi, yabani Resim 1.5
tahıl türlerinin doğal yayılım alanı içinde olması ve
bu türlerin yerleşik topluluklar tarafından tarıma Yabani (sol) ve
evcilleşmiş (sağ)
alınmasında birincil rol oynamıştır. Güneydoğu buğday örnekleri
Toroslar’la ovanın kesiştiği dağ eteklerinde kurulu
yerleşmelerde Çanak Çömleksiz Neolitik dönem- Kaynak: D.Smith.
1999, s.71
den başlayarak emmer ve einkorn buğdayı, arpa (2
ve 6 sıralı), yulaf, çavdar, mercimek ve çeşitli bak-
lagillerin tüketildiği saptanmıştır. Anadolu’da ya-
pılan kazı çalışmaları, birçok yerleşmede yaklaşık
MÖ 9. binlerden itibaren üretimciliğin başladığı-
nı gösterir. Bu tarih Anadolu’nun Neolitik dönem
için ilklerin yaşandığı bir bölge olduğunu kanıtlar.
Çayönü Tepesi (Diyarbakır) ve Cafer Höyük (Ma-
latya) yerleşmelerinde Emmer buğdayının en eski
kültüre alınmış formlarıyla karşılaşılır. Einkorn buğdayı, koyun ve keçinin ise ilk
evcil örnekleri Nevali Çori’de görülür. Güneydoğu Anadolu, tahılların yabanıl
ataları açısından Yakındoğu’daki en zengin alanlardan biridir (Resim 1.5). Bu zen-
ginliğini oldukça yüksek yağış oranlarına borçludur. Urfa ile Diyarbakır arasında
yer alan bazalt bir dağ olan Karacadağ’da görülen en eski yabanıl tahıl (einkorn
tipi) türlerinin Güneydoğu’daki belirgin yerleşimlerin besin gereksinimlerinin
büyük çoğunluğunu karşılamış gözükmektedir.
Bu süreç içerisinde daha fazla ürün elde edilmesi ve hayvanların da yerleşim
içinde tutulması hayvan evcilleştirmesini (kültür hayvancılığı) de hızlandırmıştır.
Neolitik dönem topluluklarının yaptıkları gözlem ve deneyimler sonucu evcilleş-
tirmek için koyun, keçi ve sığır gibi uysal olan hayvanları seçtikleri, üremelerini
kontrol altına aldıkları ve çiftleşmelerine müdahale ederek yararlı türlere ulaş-
12 Anadolu Arkeolojisi
Resim 1.7
Hallen Çemi ÇÇNA
Dönemi Konut
Örneği
Kaynak: Özdoğan
ve Başgelen, 1999,
Res.8,s.15
Resim 1.8
Göbekli Tepe ÇÇNB
Dönemi Tapınak
Yapısı (B) Yapısı
Orta Anadolu’da ise Güneydoğu Anadolu’dan daha farklı bir mimari ve yerle-
şim anlayışı geleneğinin olduğu ve MÖ 6. bin sonuna kadar Erken Kalkolitik Ça-
ğın sonuna kadar gelişerek devam ettiği görülmektedir. Orta Anadolu mimarisi,
Güneydoğu’daki çağdaşlarına göre çok daha eşitçil ve tekdüze bir görünüm sergi-
ler. En erken örneklerini gördüğümüz Aşıklı Höyük, (Aksaray) Canhasan III (Ka-
raman) yerleşmesi ve daha sonraki Neolitik dönem yapı planlarına bakıldığında,
yerleşmenin birbirine çok benzeyen yapılardan oluştuğu görülmektedir. Konut-
ların çok büyük olmaması mekânların çeşitli etkinliklere ayrılmış ufak kesimlere
bölünmüş olması, topluluğun farklı çekirdek ailelerden oluştuğunu düşündürür.
Öncelikle Aşıklı Höyük’le birlikte karşımıza çıkan yerleşme düzeni Doğu
Anadolu’daki çağdaşlarından tümüyle farklıdır (Resim 1.9 a ve b). Yakındoğu’da
serpiştirilmiş, birbirinden bağımsız yapı birimlerinin yerine Orta Anadolu’da bü-
tün yapıların bitişik düzende, birbirine eklenmiş, dar yollarla ayrılmış kalabalık
mahalleler görülür. Orta Anadolu’da kerpiç mimari ile birlikte özenle sıvalı ev
tabanları ve duvarları da belirgin bir özellik olarak karşımıza çıkar. Yer ve du-
var sıvalarında kırmızı aşıboyası yaygın olarak kullanılır. Aşıklı Höyük’te görülen
kerpiç mimari ise, daha sonraki dönemlerde gelişerek Anadolu köy mimarisini
oluşturacaktır.
1. Ünite - Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem 15
Resim 1.9
a) Çanak çömleksiz (Akeramik) Neolitik b) Çanak çömleksiz (Akeramik) Neolitik Dönem
Dönem Aşıklı Höyük Havadan Görünüm Aşıklı Höyük Yerleşim Plan
Kaynak: Esin, 1998. Tüba-Ar I. Res.2 Kaynak: Esin, 1999. Res.3 s.90
ş
Bu döneme ait bir diğer önemli yerleşme olan Çatalhöyük Erken Neolitik dönem
konutları, Aşıklıhöyük’teki gibi tek katlı ve düz damlıdır (Resim 1.8.). Taş temelsiz
kerpiç duvarlar ahşap dikmeler ve damda kirişlerle desteklenmiştir. Evler birbirine
bitişiktir ve çoğunda dışa bakan
Resim 1.10
yüzleri, aralarında hiçbir açık-
lık olmaksızın oluşturulmuştur. Neolitik Dönem
Mahalleler oluşturacak biçimde Çatalhöyük
Yerleşim Örgüsü ve
kümelenmiş evlerin aralarında Konutlar
sokak bulunmaz; ancak zaman
zaman büyük avlulara ve ağıl- Kaynak:
(Çatalhöyük Project
lara yer verilmiştir. İçlerindeki Archive)
(Resim 1.15) buluntulara ve
süslemelerine göre kimileri kut-
sal olarak nitelenen bu yapıların
iç düzenlemeleri aynıdır. Bölme
duvarları bulunmayan her yapı
yaklaşık 25 m2 (6x4 m., 5x5m.)
genişliğindedir ve dörtgen bir
ana oda ile dar bir ya da birkaç
depo odasından oluşur. Genel-
likle kapısız olan bu yapılara
damlardaki bir açıklıktan ahşap
merdivenlerle girilebiliyor, esas
oda ile depolar arasındaki geçiş
ise zeminden yüksekte açılmış
16 Anadolu Arkeolojisi
Bu döneme ait saptanan önemli bir rituel uygulama belki binlerce sene sonra
MÖ 4. binde Aşağı Mezopotamya’da ortaya çıkan bir geleneğin öncüsü gibidir.
Çayönü, Nevali Çori ve Göbekli Tepe başta olmak üzere birçok anıtsal kült yapısı-
nın doldurularak gömüldüğü görülmektedir. Yapıların bilinçli bir şekilde, birçok
yerleşmede benzer özelliklerle gömülmesi işleminin benzer bir töreyle bağlantılı
olduğunu düşündürmektedir. Bu etkinlikler, yapıların kuruluş aşamasında ritüel
Resim 1.13 olarak kutsandığını,
terk edilme aşama-
Çatalhöyük Tapınak sında ise yapıların
Yapısı
gömüldüğü ve bazı
Kaynak: Mellaart, örneklerde ayrıca ya-
1967, çiz 3 kılarak terk edildiğini
göstermektedir.
Çanak çömlek-
li Neolitik dönem-
de (MÖ 7 bin) Orta
Anadolu yaylasında
inanç dünyasını en iyi
yansıtan örneklerden
biri, sıra dışı duvar
resimleri, kabartma-
lar, figürinler ve ölü gömme adetleri ile Çatalhöyük yerleşmesidir (Resim 1.15).
Çatalhöyük evlerinde mimari bir birlik içerisinde evsel etkinliklerin yanında kült
Resim 1.14 faaliyetlerinin de uygulandığından söz edilebilir.
resim 1.14: Çatalhöyük duvar resimlerinde doğa-insan ilişki-
Çatalhöyük Tapınak si içinde büyük yabani hayvanların kızdırılması
Yapısı, (Atlas
Dergisi, Gökhan ve avlanma ritüelini gösterir bu sahnelerde, insan
Tan ‘ın izni ile) figürleri boğa veya geyiklerin üstünde ve altında,
kolları havada ve vücutları hareketli olarak atlar-
ken, koşarken betimlenmiştir. Bazı sahneler in-
sanları sıralar hâlinde betimlerken, bazıları daha
düzensiz resmeder. Bazı özel örneklerde sığır, ge-
yik, yaban eşeği, yaban domuzu, ayı, kurt ve aslan
figürleri genellikle 20 ila 40 kişilik insan grupları
ile resmedilmiştir. Mellaart’ın “tapınak” olarak
adlandırdığı yapıların yerleşim yerindeki geniş
dağılımı ve duvarlarındaki zengin tasvirler, Çatal-
höyük toplumunun ritüel etkinliklerle olan yoğun
ilişkisini ve kült faaliyetlerini gösteren betimlerdir
(Resim 1.16). Çatalhöyük’te konutlar ve kült mekânları olarak adlandırılan yapı-
lar arasındaki ayrımın bulanık olması ve evsel etkinliklerle, duvar resimleri, boğa
Steatopijik: Tıp dilinde
hamilelik süresince vücudun başlarının yoğun kullanımı, tabanaltı gömülerin her konutta yaygınlığı gibi ritüel
yağlanması durumu donanımların iç içe geçmesi, dinî hayatın hem gündelik hayatla iç içe geçtiğini,
hem de ritüel etkinliklerin toplum içindeki önemine işaret eder.
yan yazı: Figürin: İnsan ve
hayvanların, kolay taşınabilir İlk örnekleri Çanak Çömleksiz Neolitik dönem Nevali Çori ve Çayönü yer-
nitelikte, küçük boyutta, leşmelerinde görülen kilden veya daha nadir olarak taştan yapılmış heykelcikler
taş, kil, kemikten yapılmış (figürinler) yerleşik tarımcı hayatın gelişmesi ile değişen sosyal ve dinsel inanç-
heykelcikler.
1. Ünite - Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem 19
ların sonucunda ortaya çıkmıştır (Resim 1.15). Ancak, MÖ 7 binde Çanak çöm-
lekli Neolitik dönemde, özellikle Çatalhöyük, Bademağacı, Hacılar gibi tarımcı
yerleşmelerde kadınlık uzuvları vurgulanmış şişman kadın heykelciklerinin yan-
sıttığı inanç sisteminin binlerce yıl boyunca gelişerek Anadolu’da Demir Çağında
Friglere kadar Kubaba/Kibele ana tanrıça inancının temelini oluşturduğu düşü-
nülmektedir.
Resim 1.15
Neolitik Dönem
Pişmiş Toprak
Kaynak: (Karul
(Ed.), 2002, s.107)
Tanrıça betimli
heykelcikler
çok ortak bileşenler söz konusudur. Bu ortak bileşenleri içeren çeşitli kültürel ve
iktisadi ortaklıklar, ilk olarak Mehmet Özdoğan tarafından “Neolitik paket” adı
altında ortaya konmuştur. Bu ortaklıklar Anadolu’ da oluşan ve öncüleri Batıda
saptanmayan çanak çömlek (genelde kırmızı astarlı çanak çömlek, tüp biçimli tu-
tamaklar vb.), insan veya hayvan heykelcikleri (figurinler), kemik kaşıklar, damga
mühürler, yassı baltalar, evcilleştirilmiş tahıl ve besi hayvanlarıdır.
Anadolu’da ilk köy topluluklarının ortaya çıkıp geliştiği Neolitik dönemin
büyük bir kısmı boyunca Marmara bölgesinde geçimini hala avcılık, balıkçılık
ve toplayıcılıkla sürdüren Mezolitik karakterli insanlar yaşamaktaydı. Marmara
Bölgesinin bilinen ilk Çanak Çömlekli Neolitik dönem topluluğu İstanbul’un Ka-
dıköy tarafındaki Fikirtepe’de saptanmıştır. Bir kıyı yerleşmesi olan Fikirtepe’nin
geçiminin hem balıkçılık, hem tarıma dayalıdır. Son yıllarda Marmaray kazıları
kapsamında İstanbul Yenikapı’da bulunan Neolitik yerleşmenin bu kıyı yerleşme-
lerinin daha yoğun olabileceğini göstermiştir. “Arkaik (Eski)”, “Klasik” ve “Geliş-
kin” olarak 3 evrede incelenen Fikirtepe kültürünün, Kütahya’nın kuzeyine kadar
(Demircihöyük, Fındık Kayabaşı vb.) olmak üzere İç Batı Anadolu’ya kadar yayıl-
dığı anlaşılmaktadır. Bursa İznik Gölü civarında yapılan çalışmalarda bölgenin en
erken köyü olan (MÖ 6500/6400) Menteşe Höyük başta olmak üzere, yine aynı
bölgede Bursa’da Ilıpınar ve Aktopraklık yerleşmeleri Doğu Marmara Bölgesi’nin
ilk aşamalarındaki Fikirtepe kültürünün etkisinde gelişen kendine özgü kültürle-
rini yansıtır (Resim 1. 17).
Resim 1.17
Fikirtepe Neolitik
Dönem Seramik
Kap Örnekleri
Kaynak: (Karul,
2002, s.102)
SONUÇ
Neolitik dönem, günümüz yaşamının temellerinin atıldığı birçok devrimsel ni-
telikteki gelişimlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. İnsanlık kültürünün maddi
ve manevi boyutlarını oluşturan bu gelişmeler tarımdan mimariye, sosyal ve sa-
natsal yaşamdan tinsel düşünceye kadar birçok alanda görülmektedir. İlk yerleşik
hayata geçiş, hem mimari atılımları beraberinde getirmiş hem de toprağın işlenip,
hayvancılığa başlanması, besin üretimine geçilmesine ve dolayısı ile artı değerin
oluşmasına neden olmuştur. Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde oluşan sosyal
düzen ise demografik ve sosyal yaşamın çeşitlenerek yeni bir sosyal yapının ku-
rulmasıyla sonuçlanmıştır. Görüldüğü gibi, Neolitik dönem insan yaşamının tüm
ögelerini etkileyen maddi ve simgesel bir olaylar bütünü olarak karşımıza çıkar.
Neolitik dönemde yaşanan tüm bu gelişmelerin önemli bir oluşum bölgesi de
Anadolu’dur. Yakın bir zamana kadar Anadolu Yarımadası’nın Neolitik yaşamın
oluşum bölgesi olan Ön Asya bölgesi dışında kaldığı öngörülmekteydi. Son 10 yıl
içinde bu durum tersine dönmüş ve Anadolu Neolitik oluşum bölgesinin içinde
olduğu anlaşılmıştır. Özellikle Halan Çemi, Çayönü, Çatalhöyük, Aşıklı Höyük ve
Göbekli Tepe gibi yerleşmeler, Anadolu’daki Neolitik yaşam bölgelerinin anahtar
yerleşimleri niteliğindedir. Anadolu’da oluşum gösteren bu Neolitik yaşam biçi-
minin Kalkolitik döneme uzanan süreçte anlaşılması, günümüz yaşamına ışık tu-
tacak birçok olgunun da açığa kavuşmasında önemli bir rol oynayacaktır.
24 Anadolu Arkeolojisi
Özet
İnsanlık tarihinin başlangıç evresini oluşturan Pale- dırmıştır. Bu süreç içinde, insanlar artan protein gerek-
olitik dönem, insanın biyolojik ve kültürel evriminin sinimleri için belli başlı hayvanları evcilleştirmişlerdir.
önemli bir bölümünün gerçekleştiği bir süreci kapsar. Sonuç olarak, neolitikleşme süreci doğa, insan kültürü
İnsanın çıkışı ve ilk aletleri kullanmasından yerleşik ve teknoloji gibi birçok ögenin ortak etkileşimiyle ger-
yaşama geçişe kadar olan bu çağ, gerek değişen çev- çekleşmiştir. Bu sürecin en önemli sonucu, insanoğlu-
re koşulları ve gerekse taş teknolojisindeki gelişime nun ilk defa “üretimciliğe” geçişi olmuştur.
göre, “alt”, “orta”, ve “üst” olmak üzere üç ana evreye Neolitik dönem insan yaşamının tüm ögelerini etkile-
ayrılmaktadır. Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl ile yen maddi ve simgesel bir olaylar bütünü olarak karşı-
10 bin yılları arasında yaşanan bu uzun dönemin ilk mıza çıkarak, günümüz yaşamının temellerinin atıldığı
başlarında insanoğlu, hominid (insanımsı) ailesinden birçok devrimsel atılımlara sahne olmuştur. İlk yerleşik
sıyrılarak, iki ayağı üzerinde dik durabilen ve ellerini hayata geçiş, hem mimari atılımları beraberinde getir-
kullanarak alet üretebilen bir varlık hâline gelmiştir. Bu miş hem de toprağın işlenip, kültür hayvancılığına baş-
bağlamda, alt paleolitik dönem insanın ilk kültürel olu- lanması besin üretimine geçilmesine ve dolayısı ile artı
şumları başlattığı dönem olarak kabul edilebilir. Orta değerin oluşmasına neden olmuştur. Neolitik Dönem
Paleolitik dönemde, günümüz insanıyla kıyaslanabi- ilk defa insanlık tarihinde üretimci yerleşik toplumla-
lecek bir beyin kapasitesiyle Neandertaller, 120 bin yıl rın oluşturduğu köylerin ortaya çıkışına sahne olmuş-
öncesinden başlayarak Avrupa ve Yakındoğu’da ortaya tur. Bu deneme yanılma süreci içinde insanoğlu Gü-
çıkar ve daha sonra G.Ö. 35 bin yıldan itibaren gitgide neydoğu Anadolu’nun da içinde olduğu kuşak içinde
homo sapienslere bırakarak kaybolurlar. Bu dönem- ilk defa yabani tahılları tarıma almış, domuz, koyun,
de başlayan ölü gömme adetleri gibi uygulamalardan keçi, sığır gibi bugün için bile insanın temel protein
anlaşıldığı gibi soyut düşünce ve belki de öte dünya kaynakları olan hayvanları evcilleştirmiştir. Bu şekilde
inancıyla ilk dinsel pratiklere başlandığı anlaşılmak- insanoğlunun kontrol edebildiği artı ürün ile daha faz-
tadır. Üst Paleolitik dönemde ise, insanın dünya üze- la gıda kaynaklarına sahip olması nüfusun artmasına
rindeki coğrafi dağılımını tamamlayıp, günümüzdeki ve böylece yerleşimlerin daha da büyümesine neden
ırkların temelini oluşturduğu görülmektedir. Soyut olmuştur. Neolitik dönemde yaşanan tüm bu yenilik-
düşünmenin ötesinde sanatsal ifadenin de ortaya çık- lerin bir araya gelmesi, demografik ve sosyal yaşamın
tığı bu dönemin Anadolu’daki önemli örnekleri olarak, çeşitlenerek MÖ III. binin başına kadar yeni bir sosyal
Antalya’daki Karain ve Belbaşı Mağaralarındaki duvar yapının kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
resimleri ve küçük yontu nesneler gösterilebilir. Neolitik dönemde yaşanan gelişmelerin önemli bir
Neolitik dönemin oluşum nedenlerinin başında, deği- oluşum bölgesi de Anadolu’dur. Yakın bir zamana ka-
şen iklim koşulları gelir. Paleolitik dönemin sonunda dar Anadolu Yarımadası’nın Neolitik yaşamın oluşum
bilinen en son buzul çağının sona ermesiyle holosen bölgesi olan Ön Asya bölgesi dışında kaldığı öngörül-
adını verilen küresel ısınma dönemi başlamıştır. Bu ik- mekteydi. Son 10 yıl içinde bu durum tersine dönmüş
limsel ısınmayla beraber, “Bereketli Hilal” ve dolayısıy- ve Anadolu Neolitik oluşum bölgesinin içinde olduğu
la Anadolu’da değişen bitki örtüsü, insanoğlunun avcı- anlaşılmıştır. Özellikle Hallan Çemi, Çayönü, Çatal-
lık ve toplayıcılıktaki yaşam stratejilerini değişen iklim höyük, Aşıklı Höyük ve Göbekli Tepe gibi yerleşme-
koşullarına uyarlamasını gerektirmiştir. Bu nedenle, ler, Anadolu’daki Neolitik yaşam bölgelerinin önemli
bölgede zengin bulunan yabani tahıl devşirmeciliği bu örnekleridir. Güneydoğu Anadolu’da elde edilen bul-
topluluklarda artı ürün toplamasına neden olmuş, artı gular, Anadolu’nun Bereketli Hilal bölgesinde ki en
ürün ise nüfusun artışı ve yerleşiklik sürecini hızlan- eski evcilleştirilen buğday türlerine sahip olduğunu
1. Ünite - Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem 25
göstermiştir. Hallan Çemi ve Çayönü yerleşmelerin,
Anadolu’nun en eski sabit yerleşmelerine sahip oldu-
ğunu kanıtlamıştır. Özellikle ÇÇNB döneminde Ana-
dolu’daki bu yerleşmeler, basit köy birimlerinin öte-
sinde, yerleşim planları geniş bir bölgede paylaşılan
gelişmiş konut gelenekleri, anıtsal tapınak örnekleri,
uzman işgücü (piroteknoloji, taş yontuculuğu, ticaret
v.b) örnekleri ile çok gelişkin, organize bir toplum ya-
pısını yansıtmaktadır.
26 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Paleolitik dönemin özel- 6. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Çatalhöyük yer-
liklerinden biri değildir? leşmesinin mimari özelliklerini açıklar?
a. İlk taş aletlerin yapımına başladığı dönemdir. a. Yuvarlak planlı bir yapının çevresi ahşap direk-
b. İlk dinsel uygulamaların başlandığı dönemdir. lerle çevrilidir.
c. İlk tarımsal üretimin başladığı dönemdir. b. Tek katlı ve düz damlı kerpiç tuğlalı evler birbi-
d. İnsanın soyut düşünmeye başladığı dönemdir. rine bitişiktir.
e. İlk mağara resimlerinin yapıldığı dönemdir. c. Oval planlı ve çukur tabanlı kulübeler biçimin-
dedir.
2. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Neolitik dönemi d. Taştan duvarlı ve ortasında anıtsal boyutta dik-
hazırlayan etmenlerden biridir? meler mevcuttur.
a. İnsanoğlunun ilk tarım üretimine başlaması e. Birbirinden bağımsız yapı birimlerinden oluş-
b. İnsanoğlunun alet kullanımına başlanması maktadır.
c. Buzul çağlarının başlaması
d. Bereketli Hilal bölgesinde ormanlık alanların 7. Aşağıdaki yerleşimlerden hangisi Neolitik dönem
azalması yerleşimlerinden biri değildir?
e. İnsanoğlunun yaşam stratejilerini değişen iklim a. Halan Çemi
koşullarına uyarlaması b. Aşıklı Höyük
c. Çatalhöyük
3. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Anadolu’da Pale- d. Öküzini
olitik dönem sanatının görüldüğü yerlerden biridir? e. Çayönü
a. Karain Mağarası
b. Aşıklı Höyük 8. Küçük taş aletler anlamına gelen “mikrolit” aşağı-
c. Halan Çemi daki dönemlerden hangisinde ortaya çıkmıştır?
d. Yarımburgaz Mağarası a. Alt paleolitik dönem
e. Pınarbaşı b. Orta paleolitik dönem
c. Üst paleolitik dönem
4. Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde Alt, Orta ve
d. Neolitik dönem
Üst Paleolitik dönemin özellikleri sırasıyla doğru bir
e. Mezolitik / Epipaleolitik dönem
biçimde sıralanmaktadır?
a. İlk yerleşime geçilir / mağara resimleri yapılır /
9. Aşağıdakilerden hangisi Anadolu’da gelişim göste-
İlk üretim gerçekleşir
ren Neolitik dönemin özelliklerinden biri değildir?
b. İlk alet üretilir / soyut düşünme başlar / sanatsal
a. Erken kent yerleşmelerinin ortaya çıkışı
ifade ortaya çıkar
b. Yerleşim planları geniş bir bölgede yayılım gös-
c. İlk mağara resmi yapılır / sanat ürünleri ortaya
termiştir.
çıkar / ilk yerleşime geçilir
c. Anıtsal tapınak örneklerine sahiptir.
d. İlk kültürel oluşumlar başlar / ilk alet üretilir /
d. Taş yontuculuğu ve ticaret gibi uzman işgücüne
ilk dinsel pratikler yapılır
sahiptir.
e. Soyut düşünme başlar / ilk alet üretilir / ilk din-
e. Organize bir toplum yapısına sahiptir.
sel pratikler yapılır
Okuma Parçası
UYGARLIĞIN TEMELİ DİN İLE Mİ ATILDI? yararlanarak araştırmalar yapan Avustralyalı kültür ta-
rihçisi V.Gordon Childe, özellikle ekonomik gelişme-
Nilgün Özbaşaran Dede leri göz önünde bulundurarak 1936 yılında “Neolitik
Devrim” terimini ortaya attı.
Arkeoloji kitaplarındaki klasik öğretiye göre in- Childe, insanoğlunun, iklim değişimi nedeniyle Arap
sanoğlu, buz devrinden sonra değişen iklim ko- Yarımadası’nda “Bereketli hilal” olarak isimlendirilen
şullarıyla birlikte hayvancılık ve tarımcılığa baş- yarım ay biçimindeki verimli topraklarla yetinmek zo-
layarak yerleşik yaşam biçimine geçmişti. Ancak runda kalarak yaşamlarını köklü bir biçimde değiştir-
son yıllarda Anadolu’da gerçekleştirilen kazılar- diklerine inanıyordu. Ona göre bölgede yaşayan otçul
la farklı sonuçlar ortaya çıkmaya başladı.. hayvanlar düzenli bir tarımı teşvik etmişti.
Günümüzden 11.500 yıl kadar önce, buz devrinin bi- Childe’ın devrim tanımlaması arkeologlar arasında
timiyle dünyamızda ılıman bir iklim hüküm sürmeye tartışmalar yarattı. Birçok arkeolog Neolitik Çağ’da ya-
başladı. Bu tarihe kadar kabaca yontulmuş taş ve kemik şananın devrim değil, ancak evrim olabileceğini savun-
aletlerle avlanarak ve mağaralarda barınarak yaşamını du. Oysa Childe devrim terimiyle daha çok insanoğlu-
sürdüren insanoğlu, yeni iklim koşullarıyla birlikte ya- nun yaşadığı köklü değişimi vurgulamak istemişti.
şam biçimini de değiştirdi. Pulitzer ödüllü Amerikalı Peki insanoğlunu yerleşik yaşama geçmeyi teşvik eden
evrim biyologu Jared Diamond’a göre, insanlık son buz gelişmeler gerçekte neydi? Neolitik toplumlar gerçek-
devrinin bitimiyle tarım ekonomisine geçerek modern ten de hayvanları evcilleştirip, bitkileri kültüre aldıkları
uygarlığın temelini atmıştı. için mi köylerde yaşamaya başlamışlardı?
Nitekim avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçebe insan,
Neolitik Çağ’da yabani bitkileri tarıma almaya, genç ÇATALHÖYÜK YENİDEN
yabani hayvanları evcilleştirmeye başladı. Ekonomi- İngiliz Arkeolog James Mellaart 1960’lı yılların başın-
de yaşanan bu değişim elbette ki kullanılan aletleri de da Çatal Höyük’ü keşfedince, buluntu yeri arkeolojik
değiştirecekti. Açkılanmış yontma taş aletler, orak ve bir sansasyon ve bilinen en eski kent yerleşmesi olarak
saban ilk olarak bu devirde kullanılmaya başlandı. Be- kabul edilmişti. Aradan çok uzun yıllar geçmesine ve
sinlerin pişirilmesi ve depolanması için çanak çömlek Yakındoğu’da ortaya çıkarılan yeni buluntu yerlerine
üretildi. rağmen Çatalhöyük önemini yitirmedi.
Ve tüm bu gelişmelerle birlikte insanoğlu önce yuvar- Cambridge Üniversitesi’nden Ian Hodder başkanlığın-
lak kulübeler daha sonra dörtgen veya dikdörtgen ev- da 1990’lı yılların başından itibaren devam eden kazı-
ler inşa ederek yerleşik yaşam biçimine geçti. Böylece larda en az on iki yerleşme tabakası gün ışığına çıka-
Yakındoğu’da yaklaşık olarak 10.000 yıl önce Eriha’da rıldı. Mikromorfoloji gibi henüz yeni sayılan araştırma
(Jericho), Anadolu’da örneğin Çatalhöyük ve Aşıklı yöntemiyle arkeologlar yerleşmeyi çok daha ayrıntılı
Höyük’te, İran’da Jarmo ve Ali Kosh’da ilk köy yerleş- olarak inceliyorlar. Buluntulardan anlaşıldığı üzere
meleri kuruldu. Çatalhöyük’te pek de gelişkin bir tarım yoktu ve Neoli-
tik Çağ’da hayvancılığın merkezi sayılacak bir yerleşme
SANAT VE DİN’İN KEŞFİ değildi. Çatalhöyüklüler bir akarsuyun kenarına dü-
Tarım ve hayvancılık öte yandan kültürel yaşamı da zenli bir şekilde yerleşmişlerdi. Sulak bölgelerde çeşitli
etkileyerek insanoğlunun sanatı ve dini keşfetmesine, otlar ve buğday, arpa gibi tahıllar yetişiyordu.
doğurganlık ve mevsimler üzerinde düşünmesine yol Ancak tahılın ekmek veya benzeri ürünler olarak işlen-
açtı. Neolitik devir yerleşmelerinde bulunan, doğur- diğini gösteren kanıtlara rastlanmadı. Yabani hayvan
ganlığı simgeleyen şişman kadın heykelcikleri, arkeo- kemiklerinin, daha sonra evcilleştirilen sığır kemik-
loglar tarafından “ana tanrıça” olarak yorumlanır. Ne- leriyle karşılaştırılması da Çatalhöyük’ün sığırcılığın
olitik Çağ insanı ölülerini evlerin tabanına gömerken, geliştiği bir merkez olmadığını gösteriyor. Yoğun nü-
anne karnındaki bebeğin duruş biçimine göre yerleş- fusuna rağmen Çatalhöyük kentten çok kalabalık bir
tirmeye özen gösterdi. Evlerinin duvarlarına kutsal köydü. Son araştırmalara göre gerçek işbölümünü
saydığı hayvanların resimlerini yaptı, heykellerini astı. gösteren kanıtlar bulunmuyor yerleşmede. Gerçi ker-
Yakın doğu’da arkeolojik ve etnolojik kaynaklardan piç yapılar aşağı yukarı aynı planda inşa edilmiş ama
28 Anadolu Arkeolojisi
mikroskobik analizler, kullanılmış olan kerpiçlerin ve Hodder’in dine bağlı kentleşme tezini Alman arkeolog
diğer yapı malzemelerinin birbirinden farklı olduğunu Klaus Schmidt, Göbekli Tepe’de kanıtlamaya çalışıyor.
göstermekte. Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusunda yer alan 300 m
çapında ve 15 m yüksekliğindeki Göbekli Tepe bir dağ
DİNSEL AĞ VE SOSYAL YAŞAM sırasının en yüksek tepesine kurulduğu için çok uzak
Anlaşıldığı kadarıyla aileler yeni sosyal sınıflar oluş- bir mesafeden bile göze çarpıyor.
turmadan ya da tapınak gibi ortak kullanım alanları Bugüne kadar gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonu-
kurmadan bir arada yaşamışlardı. Bununla birlikte cunda Göbekli Tepe’de üç tabaka bulundu. Yüzey dol-
tahminlere göre en az iki bin kadar ailenin niçin ve- gusunun (I.tabaka) hemen altındaki çanak çömleksiz
rimli çevreye yayılmak yerine dar bir alanda toplandık- Neolitik B evresi (IIA tabakası) dikme taşlı dörtgen
ları ilginçtir. Yerleşmedeki dinsel yaşamı ve sosyal ağı yapıları, Nevali Çori’deki tapınak yapısıyla benzerlik
çözdüğümüz zaman Çatalhöyük’ü daha iyi anlayacağız göstermekte. Birbirine 25 km uzaklıktaki iki höyükte
diyen Hodder, Neolitik devriminin aslında kültürel ev- de T biçimli dikme taşlar var ve üzerleri kabartmalarla
rim şeklinde, insanın zihinsel gelişimine bağlı olarak süslü. Ve kabartmaların üzerindeki kuş ve insan betim-
yaşandığına inanıyor. İnsanları yerleşik yaşama geçiren leri de birbirine benziyor. Kült alanlarının tabanları iki
tarım ve hayvancılık değil, daha çok dini uygulamalar- höyükte de aynı yöntemle (terazzo) kaplanmış.
la ortaya çıkan ve Çatalhöyük’ün duvar resimlerindeki Çanak çömleksiz Neolitik A ve B arasında bir geçiş
sanatsal betimlemelerle yansıyan yeni bir kültürdü. evresi özelliğini gösteren IIB tabakasında yuvarlak ve
Çatalhöyük’ten biraz daha eski bir yerleşme olan Aşıklı oval planlı yapılar bulundu. Son olarak kazılan III.ta-
Höyük yerleşmesi de klasik Neolitik Çağ tanımlama- baka en eskisi ve en önemlisidir.
sıyla bire bir örtüşmemekte. Belli bir düzen içinde yer- 1995 yılından bu yana Şanlıurfa Müzesi ve Alman
leştirilmiş yapıları o dönem için gelişkin sayılacak bir Arkeoloji Enstitüsü’yle birlikte kazılara devam eden
mimari geleneğini yansıtsa da Aşıklı Höyük’teki diğer Schmidt, Göbekli Tepe’nin bu tabakasında insanlık
buluntularla tarım ve hayvancılığın çok fazla gelişme- tarihindeki en önemli değişimin çıkış noktasını bul-
diği anlaşıldı. duğuna inanıyor. Arkeoloğa göre Göbekli Tepe, tarıma
Yerleşmede bulunan bitki kalıntıları bazı tahılların geçişin çekirdek bölgesiydi.
tarımla alındığını kanıtlasa da Aşıklı insanı daha çok Schmidt burada ev veya savunma duvarı olabilecek ya-
toplayıcılıkla geçinmiştir. Aşıklı Höyük’te bulunan ke- pılar yerine dairesel olarak düzenlenmiş T biçimli dikili
miklerin tümü yabani hayvanlara ait. Koyun ve keçinin taşlar buldu. Bugüne kadar gün ışığına çıkarılan dikili-
ön evcilleştirme aşamasında olduğunu gösteren bazı taşlar içte ve dışta dairesel alanlar oluşturan duvarlarla
kanıtlar varsa da morfolojik açıdan evcil sayılabilecek birbirine bağlanmış, dairenin ortasına ise diğerlerin-
hayvan kemiklerine rastlanmamıştır. den daha yüksek iki dikme yerleştirilmiş. Dikme taş-
ların üzerine aslan ve boğaların, yabandomuzlarının,
GÖBEKLİ TEPE BİR KANIT MI? tilki ve yılanların büyük kabartmaları yontulmuş.
NASIL KURDULAR?
Anıtsal mimari niteliğindeki bu ilginç yapıların geçmişi
yaklaşık olarak G.Ö 12.000 yıl öncesine kadar uzanmak-
ta. Fakat o tarihte insanlar yerleşik yaşama geçmemişler-
di henüz. O halde avcı ve toplayıcılar nasıl bu kadar dev
alanlar kurabilmişlerdi? İnsanların tonlarca ağırlıktaki
kaya parçalarını yük hayvanı olmadan taşıyarak nasıl bir
araya getirdikleri de ayrı bir soru.
Yedi metre yüksekliğinde ve üst kısmı üç metre genişli-
ğinde olan dikme belki de en ilginç olanı. Dikme elli ton
ağırlığında. Schmidt bu taşların yüzlerce kişinin yardı-
Göbekli Tepe 2002 genel görünüm mıyla taşındığını tahmin ediyor. Bu nedenle o zamanki
(Kaynak: Ali Türkcan arflivi) topluluğun bu muazzam çalışmayı koordine edecek ve
tamamlayacak yetiye sahip olması gerekiyordu.
1. Ünite - Tarihöncesi Anadolu’da Paleolitik ve Neolitik Dönem 29
Yararlanılan Kaynaklar
Aktüre, S. (1997). Anadolu’da Bronz Çağı Kentleri. Öztan, A. (2007). Köşk Höyük: Niğde-Bor Ova-
İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. sında Bir Neolitik Yerleşim. Türkiye’de Neoli-
AYDIN, S. ve Kudret, E. (2003 ) Antropoloji Sözlüğü, tik Dönem. Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve
Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları,. Avrupa’ya Yayılımı. Yeni Kazılar, Yeni Bulgular.
D.Smith, Bruce, (1998) The Emergence of Ayricultu- (Ed. M. Özdoğan, ve N. Başgelen.), İstanbul: Arke-
re (Scientific American “Library”) New York. W. H oloji ve Sanat Yayınları.
Freeman & Co. Sevin, V. (2003). Eski Anadolu ve Trakya. Ankara. İle-
Esin, U. (1999). “Aşıklı” Neolithic in Turkey (Ed.M. tişim Yayınları.
Özdoğan ve N. Başgelen) İstanbul. Arkeoloji ve Sa- Umurtak, G. (2007). Göller Bölgesi Neolitik Çağ Yer-
nat Yayınları. leşmeleri. Vor 12.000 Jahren İn Anatolien: Die
Esin, U. (2007). “Anadolu’da Metalurjinin Başlan- Ältesten Monumente Der Menschheit = 12.000
gıcı”, 12000 Yıl Önce; Uygarlığın Anadolu’dan Yıl Önce Anadolu: İnsanlığın En Eski Anıtları
Avrupa’ya Yolculuğunun Başlangıcı: Neolitik (Ed. Clemens Lichter). Badisches Landesmuseum,
Dönem” (Ed. Nezih Başgelen). İstanbul: Yapı Kredi Karlsruhe.
Yayınları. Yakar, J. (2007). Anadolu’nun Etnoarkeolojisi (Çev.
Lichter, C. (Ed.) (2007). Vor 12.000 Jahren in Ana- Selen Hırçın Riegel). İstanbul. Homer Kitapevi.
tolien. Die ältesten Monumente der Menschhe-
it. 12.000 Yıl Önce Anadolu: İnsanlığın En Eski
Anıtları. Badisches Landesmuseum, Karlsruhe.
Maisels, C. K. (1999). Uygarlığın Doğuşu:
Yakındoğu’da Avcılık ve Toplayıcılıktan Tarıma
Kentlere ve Devlete Geçiş (Çev. Alaeddin Şenel).
Ankara: İmge Kitabevi.
Mellaart, J. (1988). Yakındoğu’nun En Eski Uygar-
lıkları, (çev. Bilgi Altınok), İstanbul: Arkeoloji ve
Sanat Yayınları.
Özbaşaran, M. ve Cutting, M. (2007). Orta Anadolu’da
Neolitiğin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi. 12000 Yıl
Önce; Uygarlığın Anadolu’dan Avrupa’ya Yolcu-
luğunun Başlangıcı: Neolitik Dönem” (Ed. Nezih
Başgelen). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Özdoğan, M. (2007). Neolitik Yaşam Biçiminin Orta
Anadolu’dan Avrupa’ya Aktarımı. 12000 Yıl Önce;
Uygarlığın Anadolu’dan Avrupa’ya Yolculuğu-
nun Başlangıcı: Neolitik Dönem” (Ed. Nezih Baş-
gelen). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Özdoğan, M. (2003).Güneydoğu Anadolu’nun Kültür
Tarihindeki Yerine Farklı Bir Bakış. Ankara: Tür-
kiye Bilimler Akademisi Forumu, Sıra No: 14,
Özdoğan, M. (2002). “Çanak Çömlekli Neolitik Çağ”,
ArkeoAtlas, Sayı I (Ed. N. Karul), İstanbul. Doğan
& Burda Yayıncılık.
2
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Kalkolitik Dönemdeki Anadolu’nun gelişim koşullarını tanımlayabilecek,
Eski Tunç Çağı’nda Anadolu’nun kültürel gelişimini çeşitli boyutları ile açıkla
yabilecek,
Eski Tunç Çağı’nın Anadolu ve Önasya tarihi açısından önemini değerlendire
bilecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Metalürji • Anadolu Yerleşim Planı
• Kentleşme • Göçler
• Mezopotamya • Ticaret
• Kral Mezarlar • İlk Anadolu Beylikleri
• Megaron
İçindekiler
Resim 2.1
Kalkolitik - E.T.Ç Yerleşmeleri Gösterir Anadolu Haritası
Kaynak:
Mellaart, 1970.
S.50.
İç Anadolu’da Çanak Çömlekli Neolitik Çağ ile birlikte ortaya çıkan kültür, İlk
Kalkolitik Çağ’ın sonlarına kadar (MÖ yaklaşık 5. bin başına kadar) gelişerek de
vam ettikten sonra kesintiye uğrar. Bir anlamda Neolitik Çağ’dan bu yana süren
kültürel birikimin Orta Kalkolitik Çağ’ın başıyla birlikte ortadan kalktığını, yeni bir
başlangıcın olduğunu söyleyebiliriz. Buna karşılık bu yeni evrenin belirgin özellik
leri taş aletlerin giderek azalması, gerçek metalürjinin artarak gelişimi ve geç ev
resinde yerleşimlerin büyüyerek köy birimlerinden kentleşmeye doğru gitmesidir.
görülür. Yine aynı şekilde, yerleşmelerin kısa süreli olduğu, sık sık yer değiştirdiği
anlaşılır. Bu durum, höyüklerin oluşmasını engellediği için özellikle Orta Kalko
litik Çağ, Anadolu’da zor tanımlanan ve hâlen tam olarak anlaşılmamış bir süreç
tir. Bu döneme ait araştırılmış merkezler Kapadokya’da Güvercinkayası, Gelveri
(Niğde); Eskişehir’de Orman Fidanlığı, Kanlıtaş Höyük gibi kaya zemin üzerine
kurulmuş yamaç yerleşmeleridir.
Kültürdeki değişim buluntu topluluklarında da kendini gösterir. Çakmaktaşı
ya da obsidyen ok ve mızrak uçları ortadan kalkar, bunun yerini kilden yapılan
sapan taneleri alır, kap formları değişir (özellikle süt ürünlerinin işlendiğini dü
şündüren delikli kaplar ortaya çıkar). Daha doğalcı anlayışı sergileyen Neolitik
Dönem figürün geleneğinin yerini daha şematik, cinsel organları vurgulanmış
heykelcikler alır ve benzer şematik figürin geleneği Eski Tunç Çağı’nda da fazla
değişmeden sürer.
Yalnızca Orta ve Batı Anadolu’da değil, Güneydoğu Avrupa’nın büyük bir kıs
mında da etkili olan bu değişime yol açan olaylar hâlen tam olarak bilinmemek
tedir. Bazı araştırmacılar, bölgeye bu dönemde Trakya yolu ile yeni bir göç dal
gasının geldiğini ve bu hareketliliğin kültürde önemli bir değişiklik yaptığını öne
sürer. Sonuç olarak, tarımsal üretim sürmeke beraber birlikte hayvancılığın daha
ön plana çıktığı söylenebilir. Olasılıkla tarımsal üretim Konya Ovası gibi büyük
merkezlerde varlığını etkin olarak sürdürür. Buna karşılık, özellikle İç Batı Ana
dolu’da ve Kapadokya’da küçük ova birimlerinin olduğu yerlerde yerleşimler he
men hemen tümüyle savunmalı yüksek yerlere kayar.
Resim 2.6
Orta Anadolu
Kalkolitik Dönem
Yerleşim Örgüsü
Örnekleri
Kaynak: (Sağ)
Canhasan
I,French 1998:
28. Res.11. (Sol)
Güvercinkayası
2004: 148.Res.1.
İlk metal ürünlerin hammaddesi olan bakır yumuşak bir metal olduğu için,
soğuk olarak çekiç benzeri aletlerle vurarak işlenip şekil verilebilmekteydi. Bakı
ra, eritme sırasında az miktarda, 1/6 ya da 1/7 oranında kalay katılırsa tunç elde
edilir. Kalay odun kömürü ile 232 C’a kadar ısıtılırsa erimekte ve bakıra karışmak
tadır. Kalay, bakırın oksitlenmesine engel olduğu için bronz, bakıra göre daha da
yanıklı bir metaldir. Bakır ve demir doğada genellikle aynı jeolojik birikim içinde
bulunduklarından, bakırın eritilmesi sırasında ocağın dibinde demir parçacıkları,
bir yan ürün hâlinde ortaya çıkar. Bu nedenle de, Tunç Çağı’nın başlarından beri,
bakır ve tunç işleyen zanaatkârlar bu metali tanıyor ve bilinçli olmamakla birlikte,
araç-gereç yapımında seyrek olarak kullanıyorlardı. Orta Anadolu’daki Alacahö
2. Ünite - Anadolu’da Kalkolitik ve Eski Tunç Çağları 43
yük’te bulunan ve MÖ 2300 yılına tarihlenen demir kamanın yapımının bir rast
lantı sonucu olmadığı ve bu parçanın demirden yapılmış en eski alet olduğu kabul
edilmektedir. Anadolu insanı ilk defa Eski Tunç Çağı’nın sonuna doğru hematit,
magnetit gibi demir cevherlerini eritmeyi ve demir elde etmeyi başardı. Böylece,
Anadolu’da demir kullanımının MÖ 3. binyılda başladığı, ancak yaygınlaşması
için MÖ 1200 yıllarına kadar sürmüştür.
Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’nda kullanılan metal alaşımının Orta Tunç Ça
ğının başına kadar Bakır-arsenik kalay alaşımı olduğu anlaşılmaktadır. Gerçek
Tunç alaşımı olan bakır-kalay karışımının ise çok seyrek olduğu anlaşılmaktadır.
Eski Tunç çağında Bakırın yanı sıra gümüşün de yoğun olarak kullanıldığı ve MÖ
2. binin başında Orta Tunç Çağı’nda bunların yanı sıra altın ve kurşun madenle
rini yoğun olarak kullanılmıştır.
Troia’nın zenginliğini ortaya koyan en önemli göstergelerden biri, 1870’te yer
leşmenin ilk kazıcısı olan Schliemann tarafından bulunup “Priamos’un Hazinesi”
olarak adlandırılmış altın, gümüş, tunç işçiliğinin en rafine örneklerini veren top
lu buluntudur. Troia IIg tabakasına ait olan çoğu maden eserlerden oluşan bu
luntular (irili ufaklı toplam 8833), maden döküm ve dövme tekniklerinin ulaştığı
yüksek düzeyin temsilcisidirler. Bu döneme ait ortaya çıkarılan görkemli mezar
buluntuları (Alacahöyük, Mahmatlar v.b) ve hazineler (Troia, Eskiyapar ) Anado
lu’da bu dönem seçkin yönetici sınıfın elinde zengin bir sermaye birikimi oldu
ğunu göstermektedir.
Doğudan batıya doğru gelişen yoğun Ticaret ağı Özellikle ETÇ II döneminin
sonlarına doğru, özellikle Orta Anadolu’nun güneyi ve Batı Anadolu’nun iç ke
simleri ile Mezopotamya bağlantılı ticaret ile gelişmeye başlar. Özellikle ana ula
şım yolları üzerinde siyasal erki barındıran merkezler, ticaret sayesinde giderek
zenginleşir. Buna paralel olarak da ortaya çıkmaya başlayan elit tabakanın lüks ih
tiyaçlarını karşılamak için, özellikle değerli veya yarı değerli taşlarla, altın, gümüş
gibi değerli madenlerin ticaretinde artış olmuştur. Özelikle E.T.Ç. Dönemi ikinci
yarısından itibaren Çark işi Seramik Kullanımı ile artan kitlesel seramik üretimi
beraberinde metale öykünen seramik formlarını da ortaya çıkarmıştır.
(sonradan güney Mezopotamya ve Mısır’da ortaya çıkan sulama kanalları ile temel
üretim biçimi) kuru tarıma göre daha emek gerektiren yoğun bir iştir. Kuru tarıma
dayanan Anadolu’da Seramikli Neolitik dönemden itibaren artarak, Doğu Anado
lu’da Halaf döneminde temel geçimlik halini aldığını bilmekteyiz.
Resim 2.8
E.T.Ç Troia II c
Yerleşim Planı.
Kaynak:
Sazcı, 2002. S.56.
çeada Yeni Bademli Höyük’de, Troya I ve II evresine ait Denizsel Troia kültürünü
paylaşan büyük surlu ve megaronlu yerleşimler de söz konusudur.
Hem batı Anadolu hem Ege bölgesi için kritik bir öneme sahip olan Troia yer TROIA
leşmesinden detaylı bahsetmek gerekmektedir. İlk olarak 1870’te ismi arkeoloji Bugüne kadar popüler
literatürde yaygın olarak
dünyasında hep polemik konusu olan Heinrich Schliemann tarafından kazılmaya Fransızcasından kopya edilerek
başlayan Troia (Hisarlık Tepe) bir yerde tabakalanmasının sistematik şekilde bel kullanılmış Truva sözcüğü, son
gelenmesinden dolayı Arkeoloji Biliminin ilk sistematik kazısı sayılır. Troia Yer çalışmalar neticesinde terk
edilmiştir.
leşmesi bir asrı aşan detaylı araştırma tarihçesi, Batı medeniyetinin temelini oluş
turan Helen Ozanı Homeros’un Iliada destanına konu oluşturması ve Kuzaybatı
Anadolu, Ege Dünyası arasında boğazı tutan stratejik konumu ve bu konumun
avantajıyla Batı Anadolu’nun zengin buluntularıyla ilk kent örneği olması gibi çe
şitli nedenlerden dolayı Anadolu Arkeolojisinde çok önemli bir yeri vardır.
Çanakkale Hisarlık Tepe/Troia kentinin ilk yapı katları olan a-f katları, E.T.Ç
I. evreye tarihlenmektedir. İlk kale yerleşiminin ve megaron planlı yapıların gö
rüldüğü Troia I. Tabakası ile başlar (MÖ 2920). Yaklaşık 2 yüzyılı aşan Troia I
kenti yangınla son bulur. Troia I. Yapı katlarındaki kap biçimlerinin tüm bölgede
kullanılmıştır. Troia I yapı katlarında yaklaşık 90 m sur ile çevrili küçük bir yerle
şim bulunmuştur. Güçlü kesme taştan yapılan eğimli surlarla çevrili kente anıtsal
sayılabilecek kapılar ile girilmektedir. Bu kapı yapıları Anadolu’daki ilk kapı yapı
larındandır. Sur içinde, Ege dünyasında çok sevilen bir yapı tipi olan megaron tipi MEGARON, genel planı ile
yapıların ilk örnekleri bulunmuştur. Gerçekte E.T.Ç I. ve E.T.Ç II boyunca devam ince uzun dikdörtgen biçimde
bir yapıdır. Bu yapının uzun
eden Troia I-III tabakaları birbirinin devamı olup, bu 3 tabaka boyunca gelişen duvarları biraz daha uzatılarak
bu kültüre “Denizsel Troia Kültürü” adı verilmiştir (MÖ 2920-2200). Troia II ile kapının olduğu giriş kısmında
beraber kalede yaşayan bey, ailesi ve yönetici sınıfın zenginleştiği görkemli bulun küçük bir sundurma meydana
tulardan anlaşılmaktadır. Troas Bölgesi’nde yer alan bir başka yerleşme yeri olan getirir. Yapıların ortasında,
günlük kullanımdan çok başka
Beşik Yassıtepe’de Troya I evresi ile çağdaş, 14 m uzunluğunda 5 m genişliğinde, bir işlevi olduğu anlaşılan
bir dizisinin kayaya yaslandığı megaron planında karşılıklı iki sıra yapılar toplu büyük ocaklar, bu yapıların
luğundan oluşur. bazılarının hem idari hem de
dinsel işlevi olduğunu bize
Daha güneyde Balıkesir’in güneyi ve Manisa’nın iç kesimlerinde sadece me anlatmaktadır.
zarlıklarından bilebildiğimiz Yortan-Babaköy kültürü söz konusudur. Geç Kal
kolitik Dönem’den itibaren kesintisiz bir gelişim gösteren Beycesultan’ın ve Bur
dur Bölgesi’nde Bademağacı, Kuruçay Anadolu’nun güneybatıdaki iç kesimine ait
kültürünü temsil ederler.
Bu evredeki ölü gömme adetlerine göz attığımızda basit toprak mezar, küp
mezar (pithos) ve sanduka mezar tipinde ölü gömme görülmektedir. Mezarlık
yerleşmenin dışında ama yakınında bir yerde yer almaktadır. Ölüler mezarlara
hocker durumunda yatırılmıştır. Troia’da yerleşme içinde I tabakada dah çok ço
cuk ölülerinin gömüldüğü, fakat bu evrede yeleşme içerisine çok az sayıda çocuk
mezarının bulunmasından mezarlıkların kent dışında olduğu anlamaktayız.
İzmir’in güneyindeki Bakla Tepe kazılarında ise İTÇ I evresinde, 20 m uzun
luğunda 17 m genişliğinde evlerin arasında taş döşemeli dar sokaklar bulunmuş
tur. Bu evlerin tepenin oluşumuna uygun radyal planda olduğunu belirtmektedir.
Yerleşme yine bir sur duvarı ile çevrilidir. Bu tip benzer mimariye yine Anado
lu’nun hemen karşısında yer alan, Troia ve Anadolu kültürünün etkisinde olan
Midilli Adası’nda Thermi, Limni Adası’ndaki Poliokhni yerleşmelerinde rastlan
mıştır. Eskişehir, Demircihöyük’ün (D-K katları) radyal planda, bir avlu etrafın
da yuvarlak oluşturacak şekilde yan yana yapılmış basit köy yerleşimi bu evrede
başlamıştır.
46 Anadolu Arkeolojisi
Doğu Akdeniz’de yer alan verimli Çukurova’nın en iyi tabakalanma veren yer
leşme Tarsus Gözlükule yerleşmesidir. Özellikle İlk Tunç Çağı içinde Akdeniz’e
çok yakın konumda olasılıkla bir liman kenti de olan Gözlükule verimli Çukuro
va’nın, Toros Dağları madenlerinin Akdeniz ve Ege dünyasına çıkış noktası olarak
gözükmektedir. Özellikle İTÇ I-III tabaka bulguları, Anadolu tipi malzeme ile Su
riye ve Yakındoğu arasındaki ilişkileri somut biçimde belgelemiştir.
İç Batı Anadolu’da Eskişehir’in kuzeybatı ucundaki Demircihöyük özellik
le bu yöre ile Balkanlar ve Karadeniz bölgesi arasındaki ilişkileri anlamak için
önemlidir. Burada dikdörtgen ve trapez biçimli kerpiç yapıların birbirine bitişik
yerleştirilmeleri Demircihöyük’de “Anadolu Yerleşim Planı” adıyla tanıtılan yerle
şim planı yani dikdörtgen ya da trapez biçimli yapıların yan yana ışınsal (radial)
şeklinde yerleştirildiği bir planı Eskişehir, Küllüoba’ya da uygulanmış görünür. İlk
olarak Alman arkeolog Manfred Korfmann tarafından “Anadolu Yerleşim Planı”
olarak adlandırılan E.T.Ç Batı Anadolu’ya özgü yerleşim planı, Küllüoba’nın batı
yamacında küçük bu planın öncü özelliklerini taşır. İlk olarak Demircüyük’ten
çok iyi bildiğimiz gibi klasik özelliklerini bu dönemin başında kazanır. Burada
dışta zikzaklar yapan bir sur ve bu sura arkadan birleşen radyal açılımlı, birbirle
rine bitişik, yan yana planlı, çoğunlukla iki odalı trapez şeklindeki uzun evler yer
alır. Evlerde odaların köşelerinde fırınlar, ortalarında ise ocaklar vardır. Yerleşme
nin ortasında ise bu evlerin açıldığı bir avlu bulunmaktadır.
Hâkim bir noktada yer alan Küllüoba İ.T.Ç II yerleşimi, kale ve aşağı şehir’den
oluşan ve kalede kamuya ait ortak olabilecek bağımsız yapı toplulukları ile dikka
ti çeker. Batı Anadolu’da gerçek anlamda şehirciliğe geçişin başlangıç aşamaları
ile ilgili bazı önemli ipuçları vermektedir. Kent bu evrede büyümüş iki kapıdan
girilen suru ile bir kale yerleşimdir. Küllüoba’da ortadaki avluda ise bey ya da baş
kanın oturduğu ve idari işler idare ettiği çok mekânlı bir yapı kompleksi bulun
maktadır. Küllüoba, sur ile yapılar arasında düzenlenen sokaklar, anıtsal kapı gi
rişleri, özelleşen yapı kompleksleri, anıtsal boyutlarda megaron yapısı gibi kentsel
özelliklerin varlığı Batı Anadolu’da Troia ile en eski kentleşme olgusunu ortaya
koymaktadır.
Beycesultan’da (Denizli) ETÇ II döneminin (XVI-XIII) en karakteristik özel
liği ev sunaklarından geliştiğine inanılan ikiz tapınaklardır. Yan yana iki mega
rondan oluşan bu yapılarda kutsal mekânların, biri dişi biri erkek olmak üzere bir
tanrı çiftine adandığı düşünülür. İki kil dikme ve boynuzlu bir sunakla çevrelenen
kutsal ocak, kutsal mekândaki merkezi öğeyi teşkil eder. Kan sunağı, silolar ve
rahiplere ayrılan arka odalar gibi tabakalar boyunca değişmeden süren yapı öğe
lerine sahip tapınakların tabanları hasırla kaplıdır.
Resim 2.11
Kanlıgeçit E.T.Ç
IIIKırklareli)
Anıtsal Megaron
Örnekleri
Kaynak: Kanlıgeçit
Kazı Arşivi
olan Arslantepe bu evrede küçük bir kasaba niteliğindedir. Farklı bir çevresel ve
kültürel bölgeden gelen, ekonomileri göçebeliğe dayanan bu farklı kültür kendini
özellikle yerel kerpiç, düz damlı konut mimarisi geleneğine tümüyle aykırı olan
ahşap dikmeli-dal örgüsü yapılarda ve Karaz olarak adlandırdığımız bir kültüre
ait elde biçimlendirilmiş, kırmızı-siyah boyalı çanak çömleklerde gösterir. Bunun
yanı sıra, bazı yerleşmelerde mimari özelliklerin pek değişmediği taş temel üzeri
ne kerpiç duvarlı düz damlı yapıların günümüz Doğu Anadolu Bölgesi yapılarının
bir benzeri olduğu iddia edilebilir. Erzurum-Pasinler Ovası’nda ise olasılıkla hay
vancılık ekonomi ile yaşayan küçük köy yerleşmelerinden biri olan Sos Höyük’de
Karaz kültür ögeleri devam etmektedir. Transkafkasya kökenli toplulukların 3.
binyılın ilk yarısı boyunca farklı yerlerde ve farklı zamanlarda belirmesi, Doğu
Anadolu’da bir dizi karmaşık etnik ve kültürel oluşumların, birbirleriyle ve Fırat
Havzası’nda bulunan topluluklarla değişen ilişkiler içersinde olduğunu gösterir.
III. bin yılın ikinci yarısında (Eski Tunç III), Aslantepe olmak üzere kentlerin
surlarla çevrildiğini görmekteyiz. Bununla beraber, bölgedeki bu büyük yerleşmele
rinin merkezi işlevlere hizmet eden kamu yapıları bulunamamaktadır. Norşuntepe
(Elazığ) de saray olarak adlandırılan yapı kompleksinde, çağdaşı Mezopotamya ve
Suriye yerleşmelerinde örneklerinde görülen saray yapıları ile karşılaştırılamaz. Bu
nedenle, gerçek anlamda bir iktisadi kontrol ve güçlü bir siyasi hâkimiyetten çok
yöneticilerin gerektiğinde halkın güvenliğini sağlamasına dayalı kırılgan bir sisteme
işaret etmektedir. Dini uygulamalara ait belirgin anıtsallık ve kalıcı uygulamalara ait
bulguların azlığı Mezopotamya da toplumu bağlayan standartlaşmış yaygın ve anıt
sallaşmış yapılarda somutlaşan güçlü dini uygulamalara zıttır.
Resim 2.12
Norşuntepe (Elazığ/
Altınova).
Kaynak:
Hauptmann 1999:
S.66.res.1
Özet
(MÖ 5500-3000) Mezopotamya uygarlığının temel gelenek kesintisiz, gelişerek devam eder. Ancak, Orta
leri gerçek anlamda Bakır-Taş Devri” anlamına gelen Kalkolitik ise bir yerde Neolitik’ten Son Kalkolitik dö
Kalkolitik dönemde atılır. Önce Halaf ve Obeyd kül neme geçişi simgeler.
türleri ile başlayan ve kentsel gelişmenin ortaya çıktığı Eski Tunç Çağı, Anadolu’da metalürjinin gelişmesini
Uruk’la devam eden süreçte Mezopotamya’da önce ge tamamladığı, kentleşme olgusunun ortaya çıktığı ve
lişkin köyler ve sonra da ilk şehirler ortaya çıkar. Doğu beraberinde etrafı surla çevrili ilk kent yerleşimlerinin
Anadolu’da buna paralel olarak madencilik ve özellikle doğudan batıya ticaret yollarının geliştiği bir dönem
buna bağlı olarak bölgeler arası ticaret giderek daha da dir. Kent yönetimi kent sınırlarını aşan ve etki alanını
önem kazanır; bakırın yanında altın ve gümüş gibi de da kapsayan iktisadi ve idari bir olguya dönüşmüştür.
ğerli madenler de ilk defa işlenmeye başlanır. Şehircili Toplumun başlangıcında kent yönetimi doğal biçimde
ğe doğru giden bu gelişimin gerisinde yatan en önemli ailelere ve klanlara bölünmüşlüğün üstünde yükselen
nedenin, o zamanki köylerde birikmeye başlayan “artı bir kurumken, artık akrabalık gibi “kan bağı” ile değil,
ürün” ve ticaret ilişkilerinin olduğu anlaşılmaktadır. sahip olduğu sermaye ve yasadığı yer tarafından belir
Artı ürün, tarımla uğraşması gerekmeyen tüccarlık, za lenmeye başlamıştır. Bu dönemde farklı yerleşim mo
naatkârlık, askerlik gibi çeşitli iş kollarının doğmasına, delleri; yazının, anıtsallığın ve her türlü iktisadi, dini,
bu şekilde toplumlarda iş bölümünün giderek daha da idari örgütlenmenin daha farklı olduğu bir sosyal yapı
yaygınlaşmasına ve daha da önemlisi, Orta Kalkolitik nın oluşmasını sağlamıştır. Metalürjinin başladığı Eski
Dönemden itibaren (Obeyd Dönemi) bunların tümü Tunç Çağında bakırın yanı sıra gümüşün de yoğun ola
nü denetleyecek bir yönetici sınıfın ortaya çıkmasını rak kullanıldığı ve MÖ II Binin başı ve Orta Tunç Ça
sağlamıştır. ğı’nda bunların yanı sıra altın ve kurşun madenlerinin
İç ve Batı Anadolu’da Çanak Çömlekli Neolitik Çağ yoğun da kullanılmıştır.
ile birlikte ortaya çıkan kültür, İlk Kalkolitik Çağ’ın MÖ 3 binde başlayan Eski Tunç Çağı Anadolu’da me
sonlarına kadar (MÖ yaklaşık 5.bin başına kadar) ge talürjinin gelişmesini tamamladığı, kentleşme olgusu
lişerek devam ettikten sonra kesintiye uğrar. Bir an nun ortaya çıktığı ve beraberinde etrafı surla çevrili ilk
lamda Neolitik Çağ’dan bu yana süren kültürel biri kent yerleşimlerinin doğudan batıya ticaret yollarının
kimin Orta kalkolitik çağ’ın başıyla birlikte ortadan geliştiği bir dönemdir. Bu gelişmeler, bir yerde Anado
kalktığını, yeni bir başlangıcın olduğunu söyleyebi lu’nun Neolitik dönemden beri süregelen özgün gelişi
liriz. Bölgeye bu dönemde Trakya yolu ile yeni bir minin uygarlık noktasında buluşmasıdır. Bu dönemde,
göç dalgasının geldiğini ve bu hareketliliğin kültür Batı’da Troia, Limantepe, Küllüoba Orta Anadolu’da
de önemli bir değişiklik yaptığını öne sürer., tarımsal Alacahöyük, Güneyde Karataş-Semayük, Doğu’da Tit
üretim tam olarak durmamakla birlikte hayvancılığın riş ve Kazane Höyük gibi gelişkin kentsel yerleşimlerin
daha ön plana çıktığı söylenebilir. Buna karşılık, özel ortaya çıktığı görülmektedir. Bu gelişmelerin en önem
likle İçbatı Anadolu’da ve Kapadokya da küçük ova li nedenleri, tunç madenciliğinin beraberinde getirdiği
birimlerinin olduğu yerlerde yerleşimler hemen he ticaret ve zenginleşme, güneyde yazıyı kullanan erken
men tümüyle savunmalı yüksek yerlere kayar. MÖ 4. devlet sistemlerinin gelişiminin getirdiği etkilerdir.
binden itibaren, Geç Kalkolitik Dönem olarak adlan Bu dönemde Anadolu’nun zenginleşen kent kültürle
dırılan dönem boyunca Anadolu’nun özellikle batı ri özellikle ticaret yoluyla Ege kültürleri, Mezopotamya
kesiminde hissedilen yeni nüfus hareketleri etkilerini kültürleri ve Kafkasya kültürleri ile derin bir ilişki içine
Orta ve Kuzey Anadolu’da da göstermiş; nüfusla ko girmiştir.
şut olarak yerleşmelerin sayısında da artış olmuş ve Eski Tunç Çağı, M.Ö 3. bin yılları civarında Anado
giderek bu bölgede “Anadolu Uygarlığı” tanımına lu’da birçok yenilik ve gelişmelerin ortaya çıktığı bir
uygun bir kültürel birliğin doğmasına zemin hazırla dönemdir. Bu çağ, madencilik olgusunun ortaya çık
mıştır. Ancak bu kültürel birlik, önceki dönemlerin tığı, Neolitik dönemde ortaya çıkan yerleşim birimle
itici gücüyle varlıklarını sürdüren birtakım yerel kül rinin büyüyerek korunaklı kent birimlerine dönüştüğü
tür gruplarının oluşturduğu bir bütündür. Sonuç ola ve ticaretin geliştiği bir dönemi temsil eder. Özellikle,
rak, İç ve Batı Anadolu’da Erken Kalkolitik’te Neolitik madenciliğin başlaması ve ticaretin gelişmesi, bu çağın
54 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Batı Anadolu’da yaşanan 6. Aşağıdaki Megaron yerleşmesinin özellikleri ile il
Orta Kalkolitik dönemin özelliklerinden biridir? gili aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
a. Yerleşimlerin etrafının savunma surları ile çev a. Yuvarlak planlı bir yapının çevresinin ahşap di
rili olması reklerle çevrilmesi.
b. Tarımsal üretimin büyük önem kazanması b. Uzun dörtgen bin yapının uzun duvarlarının bi
c. Yerleşimlerin kayalık veya yamaçta korunaklı raz daha uzatılarak kapı önüne surdurmalı bir
yerlerde kurulmuş daha küçük yerleşimlerdir giriş yapılması
d. İlk kasabaların çıktığı dönemdir c. Oval planlı ve çukur tabanlı kulübeler biçimin
e. Mezopotamya etkisinde bir kültürdür de olması
d. Taştan duvarlı ve ortasında anıtsal boyutta dik
2. Aşağıdakilerden hangisi E.T.Ç dönemi Doğu Ana melerin olması
dolu’sunda kentleşmenin görüldüğü yerleşmelerden e. Birbirinden bağımsız yapı birimlerinden oluş
biridir? ması
a. Sos Höyük
b. Alacahöyük 7. Aşağıdaki yerleşimlerden hangisi E.T.Ç dönem
c. Uruk yerleşimlerinden biri değildir?
d. Değirmentepe a. Can Hasan
e. Kazane Höyük b. Hacılar
c. Güvercinkayası
3. Aşağıdakilerden hangisi E.T.Ç dönemi Anadolu’da d. Troia
Kral mezarlarının görüldüğü yerlerden biridir? e. Orman Fidanlığı
a. Alacahöyük
b. Norşun Tepe 8. Anadolu’da demir madeninin kullanımının ilk ola
c. Pir Hüseyin rak görüldüğü yerleşme ve dönem aşağıdakilerden
d. Troia hangisinde sırayla birlikte verilmiştir?
e. Küllüoba a. Orta Kalkolitik Dönem/Orman Fidanlığı
b. Geç Kalkolitik Dönem/ Beycesultan
4. Anadolu’da ilk Megaron yapı hangi yerleşmede gö c. E.T.Ç /Troia
rülür? d. Erken Kalkolitik Dönem / Küllüoba
a. Troia e. E.T.Ç dönem/ Alacahöyük
b. Lidar Höyük
c. Limantepe 9. Aşağıdakilerden hangisi Anadolu’da gelişim göste
d. Alişar ren Erken Tunç Çağı Döneminin özelliklerinden biri
e. Kumtepe değildir?
a. Erken kent yerleşmelerinin ortaya çıkması
5. Aşağıdakilerden hangisi Kalkolitik dönemin getir b. İlk Tunç alaşımdan eserler yapılmıası
diği yeniliklerden biridir? c. Anıtsal yapı örneklerinin görülmesi
a. İlk yerleşik düzene geçilip mimari örneklerin d. Daha çok hayvancılığa dayanan göçer grupların
oluşması yaygınlaşması
b. Toprağın işlenmesi ve tarıma başlanması e. Mezopotamya Uygarlıklarının etkisi altında öz
c. İlk savunma duvarı ile çevrili yerleşmelerin or gün bir kültürün ortaya çıkamaması
taya çıkması
d. Kültür hayvancılığına başlanması 10. Daire planlı, önü koridorlu Tholos yapılarının gö
e. İlk tapınak yapılarının ortaya çıkması rüldügü dönem aşağıdakilerden hangisidir?
a. Halaf Dönemi
b. Obeyd Dönemi
c. E.T.Ç II
d. Geç Kalkolitik Dönem
e. Uruk Dönemi
56 Anadolu Arkeolojisi
Okuma Parçası
Batı Anadolu Tunç Çağı Uygarlığının Doğuşu batı sınırı ile uyuşan bu hat, inceleyeceğimiz dönem
ArkeoAtlas II.S.92 Prof. Dr. Turan Efe ler itbariyle, yarımadayı coğrafi olduğu kadar etnik,
Anadolu topraklarının bugünkü sahibi Türk Ulu kültürel, siyasal olarak da anakaradan ayırır. Ancak
su’nun dikey tarihi, insanoğlunun bu topraklara ilk bu hattın batısında olmasına rağmen, Kilikia Bölgesi
ayak bastığı yaklaşık 1 milyon yıl öncesinden İS 2. bin (Çukurova) bu bağlamda bir istisna oluşturur. Esas iti
yıl başlarına kadar geçen uzun bir geçmişi, yatay tarihi bariyle coğrafi nedenlere bağlı olarak, Neolitik Çağ’ın
miz ise Türk boylarının Anadolu’ya göçleri ile başlayan sonlarından itibaren bu bölge sürekli, fakat yoğunlu
ve Osmanlı İmparatorluğu’yla devam eden son 1000 ğunun dönemlere göre değişildik gösterdiği Mezopo
yıllık yakın geçmişi içine alır. Türkler ve dikey tarihin tamya etkileri almıştır.
mirasçıları olan Anadolu’nun yerel halkları arasında Deniz ulaşımının sınırlı olduğu tarihöncesi dönem
zamanla bir kaynaşma gerçekleşir. Dolayısıyla bugün lerde, üç tarafı denizlerle çevrili Anadolu Yarımadası,
kü Anadolu kimliği, bu iki tarihin oluşturduğu etnik sık sık vurgulandığının aksine, Ortadoğu ile Balkan
ve kültürel değerlerin bileşkesidir. Bu sebeple her iki lar arasında bir köprü işlevinden daha çok, dışarıdan
tarihe de sahip çıkmamız gerekir kaldı ki, her ne şekil insan topluluklarının bölgeye girmesini zorlaştırıcı
de ve nerede olursa olsun, insanoğlunun geçmişine ait ve caydırıcı bir rol oynamıştır. Ancak olasılıkla aksi
belge ve kalıntılar,dünya kül- türünün ortak mirasıdır. yönde, Anadolu Yarımadasından Yunanistan Karası
Uluslara düşen görev ise sınırları içindeki tarihi mirası ve Balkanlar’ın yarımadaya yakın bölgelerine, değişik
özenle korumaktır. Anadolu’nun arkeolojik zenginliği, dönemlerde göçler gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, belki
bünyesinde barındırdığı özgün kültürler ve bunlara ait siyasal ve kültürel yapıyı kökten değiştirebilecek nite
göz kamaştırıcı kalıntı ve buluntular sebebiyle arkeolo likte olmayan sınırlı göçlerden ve ticari amaçla bölgeye
ji ülkemizi uluslar arası düzeyde ayrıcalıklı ve saygın gelen insan gruplarından söz edilebilir. Doğal kaynak
kılacak bilim dallarından birisidir. ların zenginliği de bölge insanlarının yarımada içinde,
Mezopotamya’ma aksine, Anadolu’nun Hitit öncesi çevre bölgelere fazla bağlı olmadan yaşamlarını sürdü
dönemlerinden geriye kalanlar, yerleşmelerin Kalko rebilmelerini sağlamıştır. Bütün bunlar, yarımadada
litik Çağ’dan itibaren tahkim edilmeye başlanması ve etnik, kültürel ve siyasal oluşumların devamlılığında
düşmanca saldırıya kanıt oluşturabilecek yangın ge etkin birer rol oynamıştır.
çirmiş yerleşmeler haricinde, insanoğlunun birbiriyle Nitekim Orta Kalkolitik ile başlayan ve Son Kalkolitik
mücadelesinden fazla bir şey yansıtmaz; saldırı silah Çağ’da devam eden süreçte hemen hemen tüm yarıma
lan da henüz tam anlamıyla gelişmemiştir. Dolayısıyla dadaki yerel kültür grupları arasında ilk defa ortak ba
Anadolu insanının bu 2 bin 200 yıllık zaman diliminde, zı özellikler ortaya çıkar. Dönemin sonlarına doğru ise
birbiriyle değil, doğayla yaptığı yaşam mücadelesi ve bu kültürel gelişim sürecinde, ilk Tunç Çağına geçişi
onun etrafında oluşturduğu barışçıl dünya salt maddi simgeleyen önemli bir kırılma noktası oluşur. Bu şekil
kalıntılar ışığında incelenmekte ve yorumlanmaktadır. de önceki dönemlerin itici gücüyle; Mezopotamya, Ege
Arkeolojik anlamda “Anadolu” olarak tanımladığımı: ve Balkanlar arasında, “Anadolu Tunç Çağı Uygarlığı”
kara parçası, antik kaynaklarda Asia minör (KüçükAs olarak adlandırdığımız yerel bir uygarlığın ilk temelleri
ya) olarak geçen ve Ortadoğu’dan Balkanlar’a doğru atılır. İlk başlarda kültürler mozaiğinden oluşan bu uy
uzanan yarımadanın tümüdür. Doğu Akdeniz kıyı hat garlık, özellikle İÖ 3. binyıl m ikinci yarısında, giderek
tının devamı olarak Tahtalı Dağları ve Sivas üzerinden daha bir bütünlük kazanır ve komşu bölgelerde de et
kuzeye doğru, Karadeniz kıyısına kadar çekilen bir hat, kilerini daha yoğun bir şekilde hissettirir.
kabaca yarımada ile anakara arasındaki coğrafi sınırı
oluşturur. Güneyde bu sınırı belirleyici rol oynayan
Anti-Toroslar, yarımada ile Mezopotamya arasında
ulaşım açısından önemli bir coğrafi engeldir. Bu du
rum, özellikle kara taşımacılığının fazla gelişmediği er
ken dönemlerde, Mezopotamya ve çevresinden gelen
kültürel etkilerin yarımada içlerine doğru girmesini
zorlaştırmıştır. Daha kuzeyde ise Kar az Kültürü’nün
2. Ünite - Anadolu’da Kalkolitik ve Eski Tunç Çağları 57
lu’da yerleşimlerin ve nüfusun düzenli şekilde büyüye Roaf, M. (1996). Mezopotamya ve Eski Yakındoğu.
memiştir. Bu da doğal olarak 3.binde Anadolu’da daha (Çev:Zülal Kılıç). İstanbul: İletişim Yayınları.
farklı bir yerleşme modeli çerçevesinde, Mezopotamya Sazcı, D. Ç. (2002). “Denizsel Troia Kültürü” .(Ed. Ek
modelindekinin aksine yazının, anıtsallığın ve her tür rem Işın) Troya, Efsane İle Gerçek Arası Bir Kente
lü iktisadi, dini, idari örgütlenmenin daha farklı olduğu Yolculuk. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
bir sosyal yapı göstermektedir. Sevin, V. (2003). Eski Anadolu ve Trakya. Ankara: İle
tişim Yayınları.
Toker, (1992). Museum of Anatolian Civilizations,
Yararlanılan Kaynaklar Metal Vessels. Turkish Rebuclic Ministry of Cultu
Aktüre, S. (1997). Anadolu’da Bronz Çağı Kentleri. İs re, General Directorate of Monuments and Muse
tanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları. ums. Ankara.
Avilova, L. (2008). “Regional models of Metal produc Wattenmaker, P. (2003). Kentleşme. İlk Tunç Çağı.
tion in Western Asia in the Chalcolithic, Early and ArkeoAtlas II. ss.70-71.
Middle Bronze Ages.” Trabajos de Prehistoria,
65/1,S. 73-91.
Blum, S.W.E. (2002). Troia biten erken ve başlayan
Orta Tunç Çağı: Troia IV ve V. “Anadolu Troia
Kültürü”. (Ed. Ekrem, Işın) Troya, Efsane İle Ger
çek Arası Bir Kente Yolculuk. İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
Efe, T. ve Efe, D. Ş. M. (2001). Küllüoba: İçkuzeyba
tı Anadolu’da Bir İlk Tunç Çağı Kenti 1996-2000
Yılları arasında yapılan Kazı Çalışmalarının ge
nel Değerlendirilmesi, TÜBA-AR IV s. 43-78.
Efe, T. (2003). Batı Anadolu: Son Kalkolitik ve İlk
Tunç Çağı. ArkeoAtlas II. S.94-129.
Ekrem, I. (2002) . Troya, Efsane İle Gerçek Arası Bir
Kente Yolculuk. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Frangipane, M. (2003). Merkezi Ekonominin Doğu
şu: Son Kalkolitik Çağ. Arkeoatlas II.
Frangipane, M. (2003). Doğu Anadolu: İlk Tunç Çağı
I-II. ArkeoAtlas II. S.58-69.
French, D. H. (1998). Canhasan sites 1. Canhasan I:
Stratigraphy and structures. (Hertford 1998).
Gülçur, S. (2004). Güvercinkayası: The black/dark bur
nishedpottery. A general overview. TÜBA-AR 7, ss.
141-164.
Hauptmann, H. (1999) : Fırat Bölgesi kazıları. (Ed.
Harald Hauptmann) Kayıp Zamanların Peşinde.
Yapı Kredi yayınları. İstanbul.
Korfmann, M. (1983). Demircihöyük: Die Ergebnisse
der Ausgrabungen 1975-1978. Architecture und
Befunde 1. Philip Von Zabern. Mainz am Rhein.
Lloyd, S. ve Mellaart, J. (1962). Beycesultan Vol.I.
Mellaart, J.(1970). Excavations at Hacılar. Edinburgh:
University Press.
Özdoğan, M. (2002). “Köyden Kente: Kalkolitik Çağ”,
Arkeo Atlas (Ed. Necmi Karul), Sayı 1, İstanbul: s.
110-129.
3
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Orta Tunç Çağı ile ilgili temel kavramları açıklayabilecek,
Orta Tunç Çağı’nda Anadolu’nun genel yapısını tanımlayabilecek,
Son Tunç Çağı ve Yeni Hitit Devletinin temel özelliklerini açıklayabilecek,
Troia Savaşı ile ilgili bilgileri açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Orta Tunç Çağı • Asur Ticaret Kolonileri
• Çivi Yazısı • Ticaret
• Tunç (Bronz) Yapımı • Hattiler
• Eski Hititler • Troia
• Yeni Hitit • Son Tunç Çağı
İçindekiler
• GİRİŞ
• ORTA TUNÇ ÇAĞI-ASUR TİCARET
KOLONİLERİ (MÖ -1900/2000
Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve 1450/1500)
Anadolu Arkeolojisi
Troia Savaşı • ESKİ HİTİT DEVLETİ
• SON TUNÇ ÇAĞI VE YENİ HİTİT
DEVLETİ (MÖ 1180-1450)
• TROIA (HİSARLIK) IV-VI
Anadolu Tunç Çağı Krallıkları
ve Troia Savaşı
GİRİŞ
Hem Anadolu, hem de Ön Asya’nın diğer ülkelerinde, Kalkolitik dönemin son- Orta Tunç Çağı MÖ 2000
larında insanoğlu, % 70 oranında bakır ile % 30 oranında kalayı karıştırmış ve yıllarında Tunç Çağı’nın orta
dönemine girilir. Orta Tunç
tuncu keşfetmiş, bu keşif ile maden yatakları açısından zengin olan Anadolu’da Çağı’nın en belirgin özelliği
madencilik gelişmiştir. Böylece Anadolu’nun çeşitli bölgeleri arasında ve komşu- Mezopotamya ile başlayan
larla yapılan maden ticareti yoğunluk kazanmıştır. Madenciliğin hızla gelişmesi, çok sıkı ve iyi örgütlü ticaret
ilişkileri ve bunun sonucunda
uzmanlık gerektiren meslek gruplarının ortaya çıkmasına ve bunun sonucu ola- yazının Anadolu’ya girişidir.
rak da iş bölümüne dayalı kentleşmenin başlamasına neden olmuştur. Böylece
ilk kent devletleri kurulmuş ve siyasal örgütlenme başlamıştır. Asur devletinin Mezopotamya: Güneydoğu
Anadolu da yaşayan toplumlarla yapılan ticaret ilişkileri neticesinde, ilk Hitit dev- Anadolu’dan başlayarak,
Basra Körfezine kadar uzanan,
letinin temelleri atılmıştır. Dicle-Fırat Nehirleri arasındaki
bölgeye denilmektedir.
ORTA TUNÇ ÇAĞI-ASUR TİCARET KOLONİLERİ (MÖ 2000/1900- Mezopotamya verimli
topraklara sahip olması,
1500/1450) iklim şartlarının uygun
MÖ 2000 yıllarına doğru Anadolu’nun hemen hemen tamamı iskân edilmeye olması nedenlerinden dolayı,
başlanmış ve nüfus yoğunluğu iskânın artmasına paralel olarak artmıştır. Bunun sürekli istila ve göçlere sahne
olmuştur. İnsan etkileşimi
yanı sıra toplumların örgütlenmesi neticesinde hiyerarşik düzen dediğimiz (üst fazla olması nedeniyle
tabaka-alt tabaka) sosyal statü farklılıkları bu dönemde ortaya çıkmıştır. Yaşanan medeniyetin bu bölgeden
bu toplumsal değişimler neticesinde Anadolu’da irili ufaklı birçok beylik ortaya gelişerek yayıldığı kabul
çıkmış, saraylarda oturan yönetici sınıfı görkemli bir yaşam sürmeye başlamıştır. görmektedir.
Anadolu yarım adasında yaşayan halklar bu dönemde Mezopotamya ile güçlü Obsidyen: Doğal yollarla
ticari ilişkiler kurmuşlardır. Mezopotamya haklarından olan Asurlular ile yapılan oluşan volkanik kökenli bir
ticari ilişkiler ve bunun sonucu olarak yapılan anlaşmalar kil tabletler üzerine iş- cam türüdür. Lavın havayla
temas edip hızlıca soğuması ve
lenerek yazının Anadolu’ya geçmesine olanak sağlamıştır. kristalleşmeye yetecek kadar
Anadolu ile Mezopotamya ve Kuzey Suriye arasında Neolitik Dönemden beri zaman geçmeden donmasıyla
var olan ve obsidyen ticaretine dayanan sistem maden ticaretinin artmasıyla ters oluşur. Genellikle felsik lav
akıntılarının, soğumanın hızlı
yönde işlemeye başlamıştır. Tunç yapımında ihtiyaç duyulan kalay Anadolu’da olduğu kenar bölümlerinde
az bulunduğu için Mezopotamya kalayına ihtiyaç duyulmuş ve bu kalayı Ana- bulunur. Kristal yapıda
dolu pazarına getirme işini de Asurlu tüccarlar üstlenmişti. Büyük kervanlarla olmadığından, keskin inceliğe
Anadolu’ya gelen tüccarlar, kalayın yanı sıra parfüm, kumaş gibi malları da geti- ulaşabilir. Bu özelliğinden
ötürü eski dönemlerde ok ucu
riyor, yerine altın, gümüş ve değerli taşlar götürüyorlardı. Bu ticaret karşılığında olarak kullanılmış ve ticareti
yerli beylere vergi de ödüyorlardı. yapılmıştır.
Asurlular ile Anadolu arasındaki ticari ilişkilerde hangi tür eşyaların ticareti yapı-
lıyordu? Tartışınız. 1
62 Anadolu Arkeolojisi
Karum: Asur dilinde Asurlular ticaret ağını sağlamlaştırmak amacı ile Anadolu’nun çeşitli yerlerin-
“liman” ve “rıhtım” anlamına de karum adı verilen ticaret merkezleri kurmuşlardı. Karumların merkezi ve en
gelmekte, asıl anlamı
ise; Asurlu tüccarların büyüğü Kültepe’deki Kaneş Karumu’dur.
içinde serbestçe alış-veriş Kaniş Krallığı’nın merkezi ve Anadolu’daki Asur Ticaret Kolonileri sisteminin
yapabildikleri şehrin yanına başşehri olan Kültepe’nin eski adı Kaniş veya Neşa’dır. Antik dönemlerde adı Aş-
kurulan ticaret merkezine
verilen isimdir. kaşipa veya Argeus olan Erciyes Dağı’nın eteğinde, bereketli bir ovanın ortasında,
Sivas’tan gelen doğu-batı, Malatya’dan geçen güneydoğu-batı ve güneyden kuzeye
Vabartum: Asurlu tüccarların ulaşan tarihi ve doğal anayolların birleştiği noktada yer almaktadır. Kültepe’den
ana merkezler arasında
konakladıkları tesislerdir.
başka Hattuşaş, Alişar, Acemhöyük, Karahöyük gibi yerleşimlerin de aralarında
olduğu dokuz yerde daha karumlar kurulmuştur. Asur’dan Orta Anadolu’ya uza-
nan yol üzerinde ise karum veya vabartum adı verilen küçük konaklama birim-
leri oluşturulmuştu.
Resim 3.1
Kületepe-Kaniş
Kaynak: Arkeo
Atlas, sayı: 3,
İstanbul, Anonim
(2005),
s. 12.
Resim 3.2
Hattuşa- Büyükkale
Kaynak: Arkeo
Atlas, sayı: 3,
İstanbul, Anonim
(2005), s. 63.
64 Anadolu Arkeolojisi
Hattuşa’yı başkent yapan I. Hattuşili (MÖ 1650’ler) ile birlikte Eski Hitit Dev-
leti hızlı bir biçimde gelişmeye başladı. İlk hedefi Kuzey Suriye’dir ve bu hedefine
ulaştıktan sonra, Batı Anadolu’daki Arzava ülkesini ele geçirir. Kuzey Suriye’ye
düzenlediği seferler esnasında Hititler, eski Babil yazısını öğrenirler ve bu yazı
biçimini kendi dillerine uyarlarlar. Hattuşili’yi izleyen I. Murşili döneminde (MÖ
1620-1590) Halep Hitit Devlet’ine dâhil edilmiş ve Babil zapt edilmiştir (MÖ
1594). Böylelikle Hititler kısa bir süre içerisinde bölgenin önemli bir siyasal gücü
olarak adlarını duyururlar.
Eski Hitit Devleti’nin genişlemesi, I. Murşili’nin bir suikast sonucu öldürül-
mesi ile son bulur. Suikasttan sonra tahta, I. Hantili (MÖ 1590-1560) çıktıysa da
bu olay Hitit kral ailesi arasında çekişmelere ve kan davalarına yol açarak ülkenin
zayıflamasına yol açar. Bir süre devam eden taht kavgalarından sonra, kimlerin ve
nasıl tahta çıkacağı konularına yeni bir düzenleme getiren Telepinu (MÖ 1525-
1500) bu olaylara son vermeye çalışır.
bulunan yazıtta savaşı II. Ramses’in kazandığı, Hitit yazıtlarında ise II. Muvattali’nin
savaşı kazandığı iddia edilmektedir. Bu savaştan uzun bir süre sonra, Hitit ve Mısır
devletleri arasında, tarihin bilinen ilk barış antlaşması olan Kadeş Barış Antlaşması
imzalanmıştır (MÖ 1270). Bu antlaşma Mısır Kralı II. Ramses ve dönemin Hitit kra-
lı III. Hattuşili (MÖ 1275-1250) arasında yapılmıştır. Barış antlaşması metnine göre
İki ülke birbirlerine karşı asla savaşmayacak, hatta başka devletlerin saldırılarına
karşı birbirlerine asker ve savaş arabalarını gönderecek gibi maddeler içermektedir.
Savaş ve Savunma
Hititlerin varlıklarını koruma konusunda karşılaştıkları askeri ve diplomatik sorun-
lar, temelde coğrafi konum ve ekonomik gereksinimlerden kaynaklanıyordu. Savaş
ve savunma konusunda en çok bilgiyi Hattuşa (Boğazköy) kentini incelediğimizde
anlamaktayız. Kentin kuzeyde verimli bir ovaya bakan kayalık bir yamaç üzerindeki
konumu, yer seçimleri konusunda bizlere ipucu vermektedir. Zengin tarım alanları
başkent tahılının büyük bir bölümünü sağlamaktaydı. Aynı zamanda Hitit devleti
için sürekli sorun yaratan Kaşkalara karşı şehrin savunulması gerekiyordu.
Hitit devletinin ordusu, savaştığı ordunun durumuna göre 30.000 askere ka-
dar ulaşabiliyordu. Ordu iki ana koldan oluşuyordu: Piyadeler ve savaş arabaları.
Piyadeler, kralın özel muhafızları durumda küçük bir çekirdek kadroya sahipti;
sınır kaleleri arasında devriye gezmek ve ayaklanmaları bastırmakla sorumlu da-
imi askerlerden oluşuyordu. Başkomutan kralın kendisiydi.
Hitit ordularının askeri donanımını daha iyi anlayabilmek için; ordunun
harekât yeteneğini, saldırı gücünü ve savunma sistemini irdelememiz gerekmekte-
dir. Harekât yeteneğinin temeli, zamanın diğer devletlerinde olduğu gibi atların
çektiği hafif savaş arabalarıydı. İdeal savaş arabası, yükte hafif, fakat üstün manev-
ra kabiliyatine sahip olmalıydı ve yapımı ustalık gerektiriyordu. Gövde, deri kaplı
ahşap bir kasa ve bu kasa üzerinde çubuklu ahşap tekerleklerin döndüğü geniş bir
mil üzerine oturtulmuştu. Gövdenin alt orta kısmından geçen bir sırığın her iki
yanında birer at koşuluyordu. Savaş arabalarında bir sürücü, bir savaşçı ve hücum
sırasında diğer ikisini korumak için kalkan taşıyan bir asker bulunmaktaydı.
Resim 3.3
Hitit Arabalı
Savaşcıları
Kaynak: Akurgal,
E. (1997),
Anadolu’nun
Kültür Tarihi,
Ankara, s.164
Mızrak, Hitit piyadesinin ana saldırı silahı olmasına karşın, kama veya hançer,
kılıç, balta, ok ve yayda taşımaktaydılar. Hitit askerleri kişisel koruma için miğfer
giyer ve bazende kalkan taşırdı. Aynı zamanda Mısırlıların Kadeş Savaşı resimle-
rinde gösterilen Hitit piyadelerinin ayak bileklerine kadar uzanan bir üstlük giy-
diği anlaşılmaktadır.
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 67
Din
Anadolu’nun en eski dini, aynı dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, temelde
insanoğluyla doğanın büyük güçleri arasındaki etkileşime dayanmaktaydı. Do-
ğal güçlerin en önemlisi hiç kuskusuz yaşam veren, her şeyin anası olan topraktı.
Toprak anayı gebe bırakacak olan, suyun bereketi ile ilişkili olan ikincil önemde
bir tanrıydı. Bu güçler ve birçokları, toplumun esenliği ve sürekliliği için temel
68 Anadolu Arkeolojisi
öneme sahipti. Her köyün, kendine ait koruyucu tanrıları, kült merkezleri, mito-
lojisi ve temelde tarım evreleriyle bağlantılı şenlikleri oluşmuştu. Ayrıca her köy-
de, belirli afetleri etkisizleştirmek ve belirli amaçlara ulaşmak için çeşitli ayinler
yapan büyücüler ve şifacılar da bulunmaktaydı.
Hititlerin dinsel metinlerinde kesin olarak saptanabilen en erken unsurlar
Hatti etkisi altındadır. Yer altı tanrıçası da olan “Arinna’nın Güneş Tanrıçası”, daha
çok su tanrısı olan hava tanrısı “Taru”, yine güneş tanrısı “Estan”, savaş tanrısı
“Wurunkatte”, taht tanrıçası “Halmasuit”, hattuşa dâhisi “İnara”, kaybolan tanrı
Panteon: Tanrılar “Telepinu” ve birçok tanrı ve tanrıça Hatti kökenlidir. Bu tanrılar Hitit öncesi ye-
topluluğuna verilen addır. rel panteondan varlıklarını sürdürenlerdir.
Hitit dininde, farklı etnik kökenlere ait birçok öğenin bir araya gelmesi ile bir
kültür karışımı ile karşılaşılır. Hititler kendi kültür öğelerinin yanı sıra, çevresinde
yer alan kültürlerden, kendi dinlerine uygun gördükleri pek çok unsuru kabul et-
mişlerdir. Kendilerini “bin tanrılı” toplum olarak tanımlayan Hititlerin tanrılarını
etnik kökenlerine göre gruplandığında, inanç sistemlerinin temelini oluşturan bu
çeşitliliğin daha iyi anlamamızı sağlayacaktır: Hint-Avrupalı tanrılar (Hitit-Luvi-
Pala), Asianitik tanrılar (Hatti-Hurri-Sümer), İndo-Ari tanrılar (Eski Hint), Se-
mitik tanrılar (Asur-Babil) gibi.
Hitit İmparatorluğu geniş bir coğrafyada, farklı etnik kökenlere mensup büyük
bir topluluğa hükmediyordu. Politik bir tercih olarak görülen bu girişim ile fark-
lı tanrıları resmi bir pantheonda birleştiriyor ve böylece Hitit egemenliği altına
giren bu toplumların, merkezî bir güç altında bir arada yaşaması sağlanıyordu.
Birçok dinî unsuru bir arada görebildiğimiz için Hitit dininde çok dinlilik varlı-
ğından bahsedilebilir.
Devletin resmi tanrıları, Hattuşa (Boğazköy) yakınlarındaki Yazılıkaya Açık
Hava Tapınağındaki kaya kabartmalarında betimlenmişlerdir.
Hitit panteonundan düzenlenen tanrılar Hurri tören düzenine göre sıralanmış
ve Hurrice adlar almışlardır. Hitit panteonunun baş tanrısı olan Gökyüzü-Fırtına
tanrısı Teşup ve onun eşi Hepat’dır. Bunların yanı sıra Güneş tanrıçası, kralın ko-
ruyucu tanrısı gibi tanrılarla temsil edilmekteydi.
Hitit inancına göre, tanrılar aynı insanlar gibi yaşıyor, yiyip içiyor, birbirleri ile
evlenip çocuk sahibi oluyorlardı. Hititlerin tanrıları kendileri gibi görmelerine en
güzel örnek Yazılıkaya Açık Hava Tapınağında karşımıza çıkmaktadır. Bu kutsal
alanın kaya yüzeylerine yapılmış olan sahnelerde yer alan tanrılardan; erkek tan-
rıların çoğu ucu sivri, konik biçimde ve boynuzlarla donatılmış bir külah giydiği
görülür. Külahlarda yer alan boynuz sayısının çokluğu tanrının rütbesinin yüksek-
liğini gösterir. Üzerlerinde beli kemerli kısa etek ve ayaklarında uçları yukarı doğru
kıvrık ayakkabılar vardır. Tanrıçalar ise, başlarında şehir surunu andıran silindirik
başlık ve üzerlerinde yerlere kadar uzanan kemerli ve pilili etek, bluz ve pelerin
Atribü: Antik heykel ve ile betimlenmişlerdir. Tanrıları, beraberlerindeki kutsal hayvanları, atribüleri ve
kabartmalarda, tanrı, hiyeroglif yazıtlar aracılığıyla tanıyabilmekteyiz. Anadolu’da Hattuşa dışında, Hitit
tanrıça ve kahramanların kralı tarafından yaptırılan kaya kabartmaları bulunmaktadır; Adana’da Sirkeli Anı-
anlaşılmasına kolaylık
sağlayan ayrıntı, giysi veya tı, Kayseri’de Fraktin Anıtı ve Konya’da Hatip Anıtı gibi sıralanabilir.
aksesuara verilen addır. Hitit kültüründe dua ve dinsel törenlerin yanı sıra, falcılık yaşamın önemli bir
bölümünü etkiliyordu. Bunlar arasında en çok danışılan fallar arasında, Karaciğer
falı, Talih falı, Kuş uçuşu falı ve düş yorumları sayılabilir. Karaciğer falı; bu uygu-
lama esnasında karaciğerin yanı sıra akciğer, yürek, kalın bağırsak, göğüs kemiği
ve omurga otopsi yoluyla incelenirdi. Bu orğan karaciğerin bir bölümü olarak ka-
bul edilirdi. Karaciğer kurtçuklarının açtıkları delikler ve farklılıklar fal açısından
önem taşırdı. Detaylı gözlemler sonucunda elde edilen olumlu ya da olumsuz so-
nuçlar kurban işleminden önce yöneltilen fal sorunlarına evet ya da hayır biçimde
yanıt sayılırdı. Soru genellikle, güneş tanrısı Şamaş’a ve Hava Tanrısı Adad’a yö-
neltilirdi. Karaciğer falları için tutulan sayısız Hitit yazılı kayıtları bulunmaktadır.
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 69
Resim 3.5
Yazılıkaya Açık
Hava Tapınağı
Kaynak: E. (1997),
Anadolu’nun
Kültür Tarihi,
Ankara, s.162.
Resim 3.6
Kutsal Boğalar,
Hurri ve Serri
Kaynak: Arkeo
Atlas, sayı: 3,
İstanbul, Anonim
(2005), s. 55.
70 Anadolu Arkeolojisi
Boğazköy (Hattuşa)
Boğazköy’de Büyükkale, Hitit devlet yapılarının, devlet arşivinin (binlerce table-
tin yer aldığı kitaplık), kabul salonlarının bulunduğu çok iyi korunmuş bir tepe
idi. Boğazköy kentine ve bütün ovaya egemen olan bu kalenin, bütün çağdaş Şark
Dünyası’nda bir benzeri yoktu. İki yanı dik meyilli, uzun ve geniş bir yamaç üze-
rinde kurulmuş olan Hattuşa Kenti, yedi büyük tapınağı, iki düzineye yakın küçük
tapınakları ve yukarıda sözünü ettiğimiz ilginç kent duvarı ile o zamanki bütün
dünyanın en görkemli başkentlerinden biri idi.
Büyükkale, çağdaşı Troia VI ve Hellenistik Dönem’deki Bergama gibi kon-
santrik yarım dairelerden oluşan bir kent planı göstermektedir. Büyük tapınaklar
asimetrik bir düzen sergilemektedirler. Hitit mimarlığında sütunun yerine dört
köşe direkler kullanılıyordu. 1 numaralı Büyük Tapınak’ın dış yüzünde bütün du-
var boyunca yükselen büyük pencereler bulunmakta ve dış yüzde yer almaktadır.
Dışarıya kapalı olan pencerelerin kullanımı Doğu Dünyası’nda bilinmeyen bir
özelliktir. Büyük Tapınak’ta gök tanrısı ile eşinin heykellerinin yer aldığı odaların
üç bir yanı bu yüksek pencerelerden ışık alıyordu. Böylece bu kapalı odalar bile
Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nda olduğu gibi aydınlıktı.
Kralın ve yakınlarının oturdukları saray, Boğazköy (Hattuşa)’deki, kente göre
daha yüksekte bulunan ve şimdi Büyükkale olarak anılan yerde idi. Çok fazla yı-
kıma uğramış olduğu için sarayın o zamanki dış görünüşü ve iç bölümleri ile ilgili
ne yazık ki, çok şey bilmiyoruz. Büyükkale’de tek bir bütün hâlinde bir saray yok-
tur. Buna karşılık, büyük avlular aracılığı ile birbirine bağlanan çeşitli büyüklük ve
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 71
önemde birçok yapılardan bir saray kompleksi oluşturulmuştur. Bunlardan bir bö-
lümünün yönetim işlerinin merkezi olan resmi binalar olduğu düşünülmektedir.
Resim 3.7
Büyük Tapınak
Hattuşa
Kaynak: Arkeo
Atlas, sayı: 3,
İstanbul, Anonim
(2005), s. 64.
Sivil Mimari
Halkın oturduğu evler, arkeolojik kazılarda ortaya çıkan verilere göre, Hitit sivil
mimarlığı değişmez ve katı planlara sahip değildi. Evler genellikle bağımsızdı ve
yer darlığından sıkışık bir düzende yapılmaları gerektiğinde bile evlerin dış du-
varları ayrı yapılmaktaydı. Evlerde bir avlu bulunması isteniyorsa bu genellikle
evlerin dışında bulunuyordu. Evlerin iç bölümlerinde de kesin bir plana bağlı ka-
lınmamıştı. Evlerin büyüklüğü gibi, iç mekânların da sayısı ve boyutları gereksin-
meye göre değişiyordu. Evin odaları dar gelmeye başladığında ve yeterli arsa da
varsa ek yapılarla binaların kullanım kapasitesi artırılabiliyordu. Evlerin çoğun-
luğu tek katlıydı. Ancak arazinin eğiminden yararlanılarak iki katlı evlerin de var
olabileceği kabul edilmelidir. Evlerdeki yapı malzemesi temelde taş, duvarlarda ise
kerpiçti. Damlar düz ve toprakla kaplıydı. Eğer evlerin üst katları varsa alt katın
samanlık, ahır ve işlik olarak kullanıldığını, üst katın ise asıl yaşanan yer için ay-
rılmış olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Ayrıca, ahşap dikmelerle taşınan, yine
ahşap çıkmaların üst katlarda bulunabileceği de düşünülmektedir.
Tapınaklar
Hattuşa’da şimdiye kadar yapılan arkeolojik çalışmalarda 5 büyük tapınak ortaya çı-
karılmıştır. Bunlardan en büyüğü 1 no.’lu tapınak olarak adlandırılan Fırtına Tanrısı
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 73
tapınağıdır. Tapınağın etrafı 80’den fazla dar ve uzun odadan oluşan depo ve atölye
binalarıyla çevrilidir. Tapınakların, gerek sahip olduğu büyük tarım arazisi, gerekse
çeşitli işlerde kullanılan işçi ve sanatkârlar ve tanrılara sunulan armağan ve kurban-
lar yüzünden büyük bir ekonomik güce sahiptir. Etrafındaki çok sayıdaki mekân ile
ekonomik faaliyetlere ayrılmış olan 1 no.’lu tapınak, buna en iyi örnektir. Asıl tapı-
nağa, depo yapılarını geçtikten sonra varılır. İçlerinde çıkan buluntular göz önüne
alınırsa bunlar için depo terimi yeterli olmaz. Bazılarında çok sayıda tablet bulun-
muş olması, mekânlardan bir bölümünün yönetim işlerinde kullanılan büro ya da
arşiv olduğu izlenimini de vermektedir. Bunların temellerinin çok kalın ve sağlam
bir yapıda olması, depo odalarının çok katlı olduğuna da işaret etmektedir. Bazı
odalar arasında geçişler yapılarak birlikte kullanılmış olanları da bulunmaktaydı.
Depolarda tapınağa ait değerli eşyanın da saklandığı kuşkusuzdur. Depo kapısından
yaklaşık 10 m genişliğindeki bir koridorla, asıl tapınağın kurulduğu iç avluya geçi-
lir. Hattuşa’da kazılar sonucu ortaya çıkarılmış diğer dört tapınakta hangi tanrıların
kutsandığı bilinmemektedir. Fakat genel hatlarıyla bunların hepsinin ortak noktala-
rı olan ortada avlu, yan odaları bulunan anıtsal bir giriş, tanrı yontularının saklandı-
ğı hücrenin hemen ulaşılamayan ve yan odalara bağlanan bir konumda bulunması,
pencerelerin varlığı gibi yapısal özellikler, tapınakların kullanım amaçlarına uygun
ana ögeleri standartlaşmış bir plana göre inşa edildiğini göstermektedir.
Yazı ve Edebiyat
Hititler, çivi yazısı ve resim yazısı (Hiyeroglif) olmak üzere iki tür yazı kullanıl-
mıştır. Arkeolojik araştırmalarda Hitit yerleşimlerinde bulunan yazılı belgeler,
Anadolu’da aynı dönemde (MÖ 1800’lü yıllarda) Hint-Avrupa dillerinin en eski-
si Hititçe’den başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin ayrıca Hur-
rice, Hattice ve Akadca’nın yazı dili olarak kullanıldığını göstermektedir. Çivi
yazısı ile yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler. Hititlerin kullandığı
bir başka yazı türü de Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıdır. Hi-
titlerin kullandığı ve Mısır hiyeroglifinden tamamen farklı olan bu hiyeroglifte,
heceler hatta kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu. Hiyeroglif daha çok
mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilmekteydi. Hititlerde
okur-yazarlık yalnızca çok küçük bir gruba ait bir beceri olarak kabul edilirdi.
Çivi yazısını kralların da (LUGAL.GAL) okuyamadıkları, aldıkları mektupların
sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan “sesli oku” ibaresinden anla-
şılır. Çivi yazısıyla yazılmış metinler arasında yıllıklar, törensel metinler, tarihi
olaylara ilişkin belgeler, antlaşmalar, bağış belgeleri ve mektuplar vardır. Bu yazı
kil tablet üzerine, kalem yerine kullanılan sivri uçlu bir araçla, kil henüz ıslakken
kazılarak yazılıyordu. Kil tabletlerin, özellikle yangın geçirip sertleşmiş olanları,
günümüze kadar iyi durumda ulaşmalrını sağlamıştır. Ahşap ve maden tabletle-
rin varlığı yine metinlerden bilinmektedir. Hattuşa’da 1986 yılında bulunan ilk
madeni tabletin üzerinde “Hitit Kralı ile Tarhuntaşşa Kralı arasındaki bir antlaş-
manın” metni vardır.
Resim 3.8
Hiyeroglif ve Çivi
Yazısı
Kaynak: (Alp,
S. (2001), Hitit
Çağında Anadolu,
İstanbul, s. 77,161.
Kaynak: Arkeo
Atlas, sayı: 3,
İstanbul, Anonim
(2005), s. 72.
yordu. Kent için kullanılmış iki isminde Homeros’tan çok daha eskiye dayandığı
bilinmektedir. 1995 yılında ele geçen Luwice bir mühür ise Troia’nın Hitit belge-
lerinde söz edilen ancak yeri bulunamayan Wilusa kenti olduğunu ortaya koydu.
Bu gelişme kentin kurucularının dışarıdan gelmediğinin (Anadolulu olduklarının)
yani Troia’nın Luwi kültürünün bir parçası olduğunu ortaya koymuştur.
Troia’da yaşayan insanların ölü gömme gelenekleri incelendiğinde, özellikle
Troia VI dönemi insanının çoğunlukla ölülerini yakıp çömleklere koyduklarını
arkeolojik kazılar neticesinde söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra ölünün yakılmadan
Homeros: Günümüz gömüldüğü mezarlarda bulunmaktadır. Troia halkının mezarlarında ele geçen
araştırmacıları tarafından MÖ
8. veya 9. yüzyıllarda yaşadığı eserler, buluntuları bakımından yoksul bir niteliğe sahipti. Buluntular arasında
ifade edilen Homeros, Batı az sayıda altın takı, akik boncuk ve bir adet fildişi tarak bulunmaktaydı. Aşağı
Anadolu’da büyük ihtimalle şehirde yer alan mezarlık alanı büyük bir ihtimalle burada yaşayan alt tabaka in-
Smyrna’da (İzmir) doğmuştur.
Batı Edebiyatı’nın ilk büyük
sanlarına ait mezarlıklardı. Yukarı şehirde yaşayan üst tabaka insanların nereye
eserleri sayılan İlyada ve gömüldükleri ise henüz bulunamamıştır.
Odysseia Destanları’nın
derleyicisidir. Hayatıyla ilgili
bir rivayet ise kör olduğudur.
Troia Savaşı
Fakat destanlarındaki Homeros’un İlyada adını taşıyan destanına konu olan mekân Troia’dır. İlyada des-
betimlemelerin canlılığından, tanında anlatılan konu Troia savaşı olmakla beraber, dokuz yıllık savaşın 51 günü
destanlarını yazdığında ve bununda ayrıntılı olarak bir haftası işlenmiştir. Troia savaşı, Troialılar ve Akha-
kör bile olsa bir zamanlar
gözlerinin gördüğü lar arasında, daha açık anlatımıyla Troialılar ve taraftarları ile Akhalılar arasında
anlaşılmaktadır. geçen bir savaştır.
Kaynak: Schefold,
K.-Jung, F. (1989),
Die Sagen von
den Argonauten,
von Theben und
Troia in der
Klassischen und
Hellenistischen
Kunst, München, s.
176-176.
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 77
Özet
Orta Tunç Çağı-Asur Ticaret Kolonileri (MÖ Hattuşa’yı başkent yapan I. Hattuşili (MÖ 1650’ler) ile
2000/1900 –1500/1450) birlikte Eski Hitit Devleti hızlı bir biçimde gelişmeye
MÖ 2000 yıllarına doğru Anadolu’nun hemen hemen başlamıştır.
tamamı iskân edilmeye başlanmış ve nüfus yoğunluğu
iskânın artmasına paralel olarak artmıştır. Bunun yanı Son Tunç Çağı ve Yeni Hitit Devleti (MÖ 1450–1180)
sıra toplumların örgütlenmesi neticesinde hiyerarşik Eski Hitit krallığı olarak anılan ve Telepinu’yla sona
düzen dediğimiz (üst tabaka-alt tabaka) sosyal statü eren dönemin kazanımları geçici olmuştur. Ancak
farklılıkları bu dönemde ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu krallarının politikaları, daha sonraki büyük Hitit İm-
toplumsal değişimler neticesinde Anadolu’da irili ufak- paratorluğu hükümdarlarının ana hatlarıyla izleyeceği
lı birçok beylik ortaya çıkmış, saraylarda oturan yöne- bir model oluşturmuştur. İmparatorluk dönemi, MÖ
tici sınıfı görkemli bir yaşam sürmeye başlamıştır. 1450-1180 arasını kapsamaktadır. Yeni Hitit Devleti
Anadolu yarım adasında yaşayan halklar bu dönem- olarak anılan bu dönemle birlikte, Tunç Çağları sona
de Mezopotamya ile güçlü ticari ilişkiler kurmuşlardır. ermiştir.
Mezopotamya haklarından olan Asurlular ile yapılan Yeniden kurulan Hitit Devleti, II. Tuthalia (MÖ 1450-
ticari ilişkiler ve bunun sonucu olarak yapılan anlaş- 1420) ve I. Şuppiluliuma (MÖ 1380-1340) döneminde
malar kil tabletler üzerine işlenerek yazının Anadolu’ya bölgesel bir güç olarak tekrar tarih sahnesinde yerini
geçmesine olanak sağlamıştır. almıştır. I. Şuppiluliuma veba salgınından ölünce yeri-
Bu dönemde çömlekçi çarkının tüm Anadolu’da yayıl- ne oğlu II. Arnuvanda geçmiş (MÖ 1340-1339), onu da
ması büyük bir gelişmedir. Çarkın kullanımıyla birlikte II. Murşili (MÖ 1339-1306) izlemiştir. II. Murşili’den
çok değişik formlarda kaplar yapılmaya başlanmıştır. sonra yerine geçen oğlu II. Muvattali Dönemi’nde (MÖ
Kalkolitik dönemde görülmeye başlanan insan ve hay- 1306-1282) Mısır Devleti ile aralarında, Suriye toprak-
van şeklindeki kaplar en çok kullanılan kap formlarını ları üzerinde hak iddia etme yüzünden büyük anlaş-
oluşturmaktadır. Her ne kadar Anadolu’nun eski gele- mazlıklar yaşanmıştır. Suriye egemenliği için Hitit
nekleri sürdürülse bile ticaretle birlikte Mezopotamya ve Mısır devletleri arasında Kadeş kenti yakınlarında
etkisi kap formlarına da yansımıştır. Mezopotamya’dan büyük bir savaş yapılmıştır. Bu savaşta Mısır tahtının
gelen diğer bir etki de mühürlerde görülmektedir. Ar-
başında II. Ramses bulunmaktaydı. Savaşı kimin ka-
tık Anadolu’nun geleneksel damga mühürlerinin yanı
zandığı tartışmalıdır; Ebu Simbel tapınağında bulunan
sıra Mezopotamya’dan gelen silindir mühürler de yay-
yazıtta savaşı II. Ramses’in kazandığı, Hitit yazıtlarında
gın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Koloni Çağı’nın
ise II. Muvattali’nin savaşı kazandığı iddia edilmekte-
sonlarında Kültepe Karum’u Orta Anadolu’nun birçok
dir. Bu savaştan uzun bir süre sonra, Hitit ve Mısır dev-
yerleşiminde olduğu gibi MÖ 1725 yıllarında bir yan-
letleri arasında, tarihin bilinen ilk barış antlaşması olan
gınla son bulmuştur. Olasılıkla yerli beyler arasındaki
Kadeş Barış Antlaşması imzalanmıştır (MÖ 1270). Bu
çekişmelerden kaynaklanan bu olaylardan sonra Hitit
antlaşma Mısır Kralı II. Ramses ve dönemin Hitit kralı
Devleti yavaş yavaş belirmeye başlamıştır.
III. Hattuşili (MÖ 1275-1250) arasında yapılmıştır.
Anadolu’da, Eski Hitit Devletinin bir güç olarak sah-
Yüksek Troia kültürü olarak adlandırılan Troia VI/
ne almaya hazırlandığı dönemlerde, küçük beylikler
VIIa evresi Orta Tunç Çağında MÖ 1700’lerde baş-
halinde yaşayan ve farklı dilleri konuşan birçok halk
lamıştır. Bütün Geç Tunç Çağı’nı kapsamakta ve MÖ
yaşamaktaydı. Bu beyliklerden en önemlileri, Hattiler,
1200’lerde Troia ile bitmektedir. Bu iki evre Troia VI
Luviler, Palalar ve Huriler olarak sıralanabilir.
evrenin sonunda MÖ 1300’lerde olan bir depremle
Kaniş Kralı Anitta’dan yaklaşık yüz yıl sonra, aynı soy-
birbirinden ayrılmaktadır. VIIa evresinde kent bir kez
dan gelen Kuşşaralı Labarna Orta Anadolu’da, Kızılır-
mak yayı içerisinde yaşayan pek çok kraldan biri olan daha inşa edilmiş ancak dönemin sonunda istilacıların
Piyuşti’yi bir gece baskınıyla yenilgiye uğratıp Hattuş’u saldırılarıyla yerle bir olmuştur.
(Boğazköy) ele geçirerek egemenlik alanını genişlet- Araştırmacılar tarafından zaman bakımından tartışma
meye başladı. Hattuş’u, Hattuşa adıyla yeni bir başkent yaratmasına karşın, VIIb1 veya VIIb2 katmanlarında
durumuna getirdi, Labarna da Hattuşalı anlamına ge- artık Tunç Çağlarının sona erdiği ve Demir Çağlarının
len Hattuşili adını aldı. Böylelikle Hitit Devleti resmen başladığı düşünülmektedir.
kuruldu.
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 79
Troia Savaşı
İlyada adını taşıyan destanına konu olan mekân
Troia’dır. İlyada Destanında anlatılan konu Troia sa-
vaşı olmakla beraber, dokuz yıllık savaşın 51 günü ve
bununda ayrıntılı olarak bir haftası işlenmiştir. Troia
Savaşı, Troialılar ve Akhalar arasında, daha açık anla-
tımıyla Troialılar ve taraftarları ile Akhalılar arasında
geçen bir savaştır.
İlyada Destanına, aslında Akhilleus’un Destanı demek
daha doğrudur. Fakat bu savaşta 50.000 kişiyi aşkın, o
gün için büyük sayılabilecek bir katılım olduğu ve sa-
vaş esnasında her iki taraftan önemli kayıplar verildiği
anlaşılmaktadır. Birçok yankıları olan bu savaş, öncesi
ve sonrası ile birlikte çeşitli destanlara konu olmuş ge-
rek antik çağda gerekse daha sonrasında görsel sanat-
çılara da zengin bir kaynak oluşturmuştur.
Troia Savaşının hikâyesi ise kısaca şöyle ortaya çıkmış-
tır; Tanrı Zeus ile Leda’nın kızı Helena evlenecek yaşa
gelince Akhaların önde gelenleri Tyndareos’un sara-
yına giderler. Burada Tyndareos ya da Helena’nın se-
çimiyle, Menelaos Helena’nın kocası olur. Daha sonra
Tyndareos ölünce Sparta Krallığı Menelaos’a kalmıştır.
Efsaneye göre, savaşın nedeni ise Iolkos Kralı Pelans
ile Thetis’in düğünlerine davet edilmeyen kavga tanrı-
çası Eris’in, sinirlenip bir oyun düzenlemesi ve Hera,
Aphrodite ve Athena’nın oturduğu ziyafet sofrasına,
üzerinde ‘en güzele’ yazılı bir elma atmasıyla başlar.
Elmanın kime ait olduğu üzerine üç güzel tartışmaya
başlarlar ve tanrı Zeus’tan bu sorunu çözmesini ister-
ler. Zeus işin içinden çıkamayınca, çareyi Troia Kralı
Priamos’un oğlu Paris’i hakem ilan etmekte bulur. Gü-
zellerden her biri kendisini seçmesi için Paris’e bir şey
vaat ederler. Athena ona savaşta yenilmezlik gücü vere-
ceğini, Hera Paris’i Asya’nın hâkimi yapacağını söyler.
Paris, Aphrodite’nin dünyanın en güzel kadınını elde
etme vaadini kabul ederek onu yarışmanın birincisi
seçer. Bu güzel kadın Sparta Kralı Menelaos’un karı-
sı Helen’di. Paris, Aphrodite’nin yardımıyla Sparta’ya
gider, Helen’i kaçırır, prensi olduğu Troia şehrine geri
döner. Bunun üzerine hakarete uğramış Menelaos,
Akha ordularını toplayarak Troia’ya savaş açar ve böy-
lece Troia Savaşı başlamış olur.
80 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Toplumların örgütlenmesi neticesinde hiyerarşik 6. Tarihin bilinen ilk barış antlaşması olarak kabul
düzen dediğimiz (üst tabaka-alt tabaka) sosyal statü edilen Kadeş Barış Antlaşması hangi devletler arasında
farklılıkları hangi dönemde ortaya çıkmıştır? imzalanmıştır?
a. Neolitik Dönem a. Mısır-Suriye
b. Kalkolitik Dönem b. Hitit- Asur
c. Frig Dönemi c. Asur- İran
d. Orta Tunç Çağı d. Mısır-Frig
e. Geç Hititler e. Hitit-Mısır
2. Mezopotamya olarak adlandırılan yer aşağıdaki 7. Hitit dininin en belirgin özelliği aşağıdakilerden
bölgelerin hangisinde yer alır? hangisidir?
a. Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölge a. Hititler kendi kültür öğelerinin yanı sıra, çevre-
b. Doğu Anadolu Bölgesi sinde yer alan kültürlerden, kendi dinlerine uy-
c. Karadeniz Bölgesi gun gördükleri pek çok unsuru kabul etmişlerdir.
d. Akdeniz Bölgesi b. Tek tanrıya inanmışlardır.
e. Van Gölü ve çevresi c. Sadece kendi kültürlerine ait olan tanrı ve tanrı-
çalara tapınılmıştır.
3. Asur koloni çağında yapılan ticaret ile ilgili aşağı- d. Kendi dinlerini diğer toplumların dinlerinden
daki ifadelerden hangisi doğrudur? soyutlamışlardır.
a. Asurlu tüccarlar Anadolu’ya hububat, bakır, e. İnanç sistemlerinin temelini Asur dini oluştur-
demir ticareti yapmışlardır. muştur.
b. Asurlu tüccarlar Anadolu’ya kalay başta olmak
8. Hitit mimarlığının en önemli özelliği aşağıdakiler-
üzere, parfüm, kumaş gibi malları da getirmiş-
den hangisidir?
lerdir.
a. Mimari yapılar bir düzen içinde ve bir sıralama-
c. Asurlu tüccarla getirdikleri malların yerine
ya göre yapılmak zorundaydı.
Anadolu’dan savaş malzemeleri almışlardır.
b. Düzenli bir sıralama sadece devlet yapılarında
d. Asurlu tüccarlar Anadolu’yu bir geçiş güzergahı
görülürdü.
olarak kullanmışlardır.
c. Sivil mimarinin belli bir düzen içinde yapılması
e. Asurlu tüccarlar yaptıkları ticaret karşılığında
gerekliydi.
yerli beylere vergi vermişlerdir.
d. Bütün mimari, sıralanmaya, hizalanmaya bağlı
olmayıp doğal oluşum içinde yapılırdı.
4. Çömlekçi çarkı tüm Anadolu’ya hangi dönemde
e. Dini mimarinin yapımı devlet idaresi gözeti-
yayılmaya başlamıştır?
mindeydi.
a. Kalkolitik Dönem
b. Erken Tunç Çağı 9. Troia V yapı katı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi
c. Neolitik Dönem söylebilir?
d. Orta Tunç Çağı a. Beslenme alışkanlıkları Troia IV’e göre daha çok
e. Geç Hitiler gelişmiştir.
b. Troia V’de evlerin genişliğinin artması, bir ön-
5. Eski Hitit Devleti’nin Başkenti aşağıdakilerden ceki dönem olan Troia IV’e göre refah seviyesi-
hangisidir? nin arttığını göstermektedir.
a. Van (Tuşpa) c. Troia V’de, Troia IV’e göre daha çok Hitiler ile
b. Gordion (Yassıhöyük) ticaret yapılmıştır.
c. Hattuşa (Boğazköy) d. Kubbeli fırın kullanımı yaygınlaşmaya bu yapı
d. Karum katında başlanmıştır.
e. Çatalhöyük
10. Batı Edebiyatı’nın ilk büyük eserleri sayılan İlya-
da ve Odysseia Destanları’nın derleyicisi kimdir?
a. Aristo
b. Ksenephon
c. Strabon
d. Spartianus
e. Homeros
3. Ünite - Anadolu Tunç Çağı Krallıkları ve Troia Savaşı 81
Okuma Parçası
Kadeş Barış Antlaşması Metni: • Mısır memleketiyle Hatti memleketi arasındaki
• “Mısır Memleketi Kralı, Büyük Kral, Kahraman münasebete gelince: Onlarda bizim gibi daima kar-
Ra-maşe-şa mai Amana’nın Hatti memleketlerinin deşlik ve barış halindedirler.
büyük Kralı Hattuşili ile iyi dostluklarının, kardeş- • Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai
liklerinin ve büyük krallıklarının devamı için yap- Amana istikbalde her hangi bir şey almak için Hatti
tıkları antlaşmadır. memleketine girmeyecektir. Hatti memleketi Kralı,
• Bunlar, Mısır memleketi Büyük Kralı, bütün Büyük Kral Hattuşili de istikbalde herhangi bir şey
memleketlerin kahramanı, Mısır memleketi Kra- almak için Mısır memleketine girmeyecektir.
lı, Büyük Kral, kahraman Minmua-rea’nın oğlu, • Bak Güneş ve Fırtına tanrılarının Mısır memleketi
Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral, kahraman ile Hatti memleketi için getirmiş oldukları ilahi dü-
Min-pahirita’rea’nın torunu, Rea-Maşeşta-Mai zen, onlar arasındaki barış ve kardeşliktir, düşman-
Amana’nın, Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral, lık değildir. Bak Mısır memleketi Kralı; Büyük Kral
Murşili’nin oğlu, Büyük Kral, Hatti memleketi Kra- Rea-Maşeşa Mai Amana bugünden itibaren iyi du-
lı, kahraman Şuppiluliuma’nın torunu, Büyük Kral, rumu muhafazada sebat edecektir. İşte Mısır mem-
Hatti memleketi Kralı, kahraman Hattuşili’ye söyle- leketi Hatti memleketi ile kalıcı barış ve kardeşlik
diği sözlerdir. halindedir.
• Aramızda daima olarak iyi kardeşlik ve iyi sulh kur- • Eğer yabancı bir memlekette bir düşman Hatti
dum. Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasın- memleketine gelirse ve Hatti memleketi Kralı, Bü-
daki münasebetlerde iyi kardeşliğin ve iyi sulhun yük Kral Hattuşili bana “Ona karşı koymak için
tesisi için şunları söylüyorum: İşte, Mısır memleketi bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse Mı-
ile Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince, sır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşeşa Mai
ezelden beri tanrı onlar arasında düşmanlığa mü- Amana piyadesini süvarisini gönderecek onu öldü-
saade etmediğinden antlaşma ebedidir. Büyük Kral, recek, Hatti memleketi için ondan intikam alacak.
Mısır memleketi Kralı, Rea-Maşeşa Mai Amana, • Eğer Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral Hattuşili
güneş ve fırtına tanrılarının münasebeti gibi öyle tâbi beylerine kızarsa, onlar ona karşı bir kusur-
edebi bir münasebet tesis etti ki, o aralarında daima da bulunursa Mısır memleketi Kralı Büyük Kral
düşmanlık yapmağa mani olur. Rea-Maşeşa Mai Amana’ya haber gönderirse Mısır
• Mısır memleketi Kralı, büyük Kral Rea-Maşeşa Mai memleketi Kralı piyadesini ve süvarisini ona gönde-
Amana gümüş bir tablet üzerine kardeşlik Hatti rir. O kimlere kızmışsa onları imha eder.
memleketi Kralı, büyük Kral Hattuşili ile bugünden • Eğer dış memleketlerden yabancı bir düşman Mısır
itibaren aramızda iyi barış ve iyi bir kardeşlik tesisi Kralı kardeşin Rea-Maşeşa Mai Amana’ya ve Mısır
için bir muahede yaptı. O benim kardeşimdir, ben memleketine karşı gelirse ve onun kardeşi Hatti
de onun kardeşiyim ve onunla daima barış halinde- memleketi Kralı Hattuşili’ye “Ona karşı koymak
yiz. Bize gelince: Bizim kardeşliğimiz ve barışımız için bana yardıma gel” diye bir haber gönderirse
bundan önceki Mısır memleketi arasındaki barış ve Hatti memleketi Kralı Hattuşili piyadesini, süvari-
kardeşlikten daha iyi olacaktır. sini gönderecek ve benim düşmanımı öldürecek.
• Bak, Mısır memleketi Kralı, Büyük Kral Rea-Maşe- • Eğer Mısır Kralı Rea-Maşeşa Mai Amana tâbi bey-
şa Mai Amana Hatti memleketi Kralı, Büyük Kral lerden birine kızarsa, onlar ona karşı birleşirlerse
Hattuşili ile barış ve kardeşlik halindedir. ve ben Hatti Kralı kardeşim Hattuşili’ye “Haydi”
• Bak, Mısır memleketi Kralı Rea-Maşeşa Mai dersem Hatti memleketi Büyük Kralı Hattuşili piya-
Amana’nın oğulları Hatti memleketi Kralı, Büyük delerini ve savaş arabalarını gönderecek, o kimlere
Kral Hattuşili’nin oğulları ile ve kardeşleri ile barış kızmışsa onların hepsini mahvedecek.
ve dostluk kalıcıdır. Onlar da bizim gibi kardeş ve
barış halindedir.
82 Anadolu Arkeolojisi
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 8 Aktüre S. (2004). Anadolu’da Bronz Çağı Kentleri,
Homeros, Günümüz araştırmacılarınca MÖ 8. veya 9. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
yüzyıllarda, Batı Anadolu’da büyük ihtimalle Smyrna’da Akurgal E. (1998). Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak,
(İzmir) yaşadığı ifade edilir. Batı Edebiyatı’nın ilk bü- Ankara.
yük eserleri sayılan İlyada ve Odysseia Destanları’nın Alp S. (2001). Hitit Çağında Anadolu, Tübitak, An-
derleyicisidir. kara.
Anonim (2004). Anadolu’da İlk İmparatorluk. Hitit-
Sıra Sizde 9 ler, Arkeo Atlas, sayı:3, İstanbul.
İlyada destanında anlatılan konunun aslında Boysal Y. (2004) Görsel İlyada Troia Savaşı, Matsa Ba-
Akhilleus’un destanı demek daha doğrudur. Fakat bu sımevi, Ankara.
savaşta 50.000 kişiyi aşkın, o gün için büyük sayılabi- Desti M. (2005). Anadolu Uygarlıkları, Dost Yayınla-
lecek bir katılım olduğu ve savaş esnasında her iki ta- rı, (çev. M. Cedden), Ankara.
raftan önemli kayıplar verildiği anlaşılmaktadır. Birçok Gurney O.R. (2001). Hititler, Dost Yayınları, (çev. P.
yankıları olan bu savaş, öncesi ve sonrası ile birlikte Arpaçay), Ankara.
çeşitli destanlara konu olmuş gerek antik çağda gerekse Homeros (1993). İlyada, Can Yayınları, (Çev. A.
daha sonrasında görsel sanatçılara da zengin bir kay- Erhat-A. Kadir), İstanbul.
nak oluşturmuştur. Homeros (1994). Odysseia, Can Yayınları, (Çev. A.
Erhat-A. Kadir), İstanbul.
Jaqo C. (1998) Ramses Kadeş Savaşı, Remzi Kitabevi,
(çev. A.Rıza Yalt), İstanbul.
Lloyd S. (2000). Türkiye’nin Tarihi Bir Gezginin Gö-
züyle Anadolu, Tübitak, Ankara.
Macqueen J.G. (2001). Hititler ve Hitit Çağında Ana-
dolu, Arkadaş Yayınları, (çev. E. Davutoğlu), An-
kara.
Savaş S.Ö. (2006). Çivi Yazılı Belgeler Işığında
Anadolu’da İ.Ö. 2. Bin Yılında Madencilik ve Ma-
den Kullanımı, Türk Tarih Kurumu, Ankara
Sevin V. (2003). Eski Anadolu ve Trakya Başlangıcın-
dan Pers Egemenliğine Kadar, İletişim Yayınları,
İstanbul.
Tekcam T. (2007). Arkeoloji Sözlüğü, Alfa Yayınevi,
İstanbul.
Ünal A. (2002). Hititler Devrinde Anadolu, Arkeoloji
ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Yakar J. (2007). Anadolu’nun Etnoarkeolojisi, Homer
Kitabevi, (çev. S. Hırçın Riegel), İstanbul.
4
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Geç Hitit Beylikler Dönemini tanımlayabilecek,
Urartu Devletini ve yayılım alanlarını açıklayabilecek,
Phryg Devletini ve yayılım alanlarını tanımlayabilecek bilgi ve becerilere sahip
olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Demir Çağı • Tuşpa
• Tümülüs • Gordion
• Fibula • Demir
• Megaron • Kargamış
• Phrygler • Haldi
İçindekiler
• GİRİŞ
• GEÇ HİTİT BEYLİKLER DÖNEMİ (MÖ
Anadolu Arkeolojisi Anadolu’da Demir Çağı Uygarlıkları 700-1200)
• URARTULAR (MÖ 600-850)
• PHRYGLER
Anadolu’da Demir Çağı
Uygarlıkları
GİRİŞ
Tunç Çağı’nı izleyen Demir Çağında, değişen teknolojilerin sağladığı yeni ola-
naklar, Anadolu’da, özelliklede dış etkenlerle, üretim ve ticaret hızlı bir dönüşüm
süreci içine girmiştir. MÖ 1200-1000 yılları arasında demirden yapılan silah ve
araç-gereç üretimi Anadolu’da, özelliklede kırsal alanda hızla yayıldı ve nüfusun
büyük çoğunluğunu oluşturan göçebe toplumların gündelik yaşamlarında, özel-
likle savaş, tarım ve inşaat alanlarında önemli değişimlere yol açtı. Bu süreç temel
olarak iki evrede ortaya çıktı. İlk evrede, demirden silah ve araç gereç yapmayı öğ-
renen göçebe topluluklar köyler ve kaleler kurarak yerleşik düzene geçtiler. İkinci
evrede ise bu dağınık topluluklar güçlü bir önderin yönetiminde birleşerek orta
büyüklükte krallıklar kurdular. MÖ 9. ve 8. yüzyıllarda ortaya çıkan bu yeni güç
dengesinin temel öğeleri Doğu Anadolu’da Urartu Krallığı, Güney ve Güneydoğu
Anadolu’da Geç Hitit Beylikleri, Orta Anadolu’da Sakarya havzasında Phryg Kral-
lığı ve bu krallığın batı komşusu olan Lidya Krallığı’dır.
Demir Çağı’nda (MÖ 1200-750/700) Anadolu yarımadası çeşitli toplulukla-
ra ait büyüklü küçüklü beyliklerin yönetiminde idi. Güney Anadolu’da ve kıs-
men Suriye’de olmak üzere Geç Hititler, Doğu Anadolu’da Hurrilerin devamı
olan Urartular, Orta Anadolu’da Phrygler, Batı Anadolu’da Lidyalılar, Güneybatı
Anadolu’da Lyikyalılar ve Ege’de İonlar üstün değerde uygarlıklar kurmuşlardır.
Bu topluluklar Mısırlılar, Fenikeliler ve Babillilerle birlikte Hellen uygarlığı üze-
rinde büyük ölçüde etki yaparak, bugünkü dünya kültürünün oluşmasında önem-
li katkılarda bulunmuşlardır.
MÖ 1200’lerin başlarında görülen Deniz ve Kuzey kavimlerinin göçleri ile
Balkan kavimlerinin göçleri Anadolu’nun kültürel ve sosyo-ekonomik yapısında
yeni oluşumlara yol açmıştır. MÖ 3000’den beri Mezopotamya etkisinde bulunan
Anadolu bu göçlerle yüzünü batıya çevirmiştir.
MÖ 1200-1050 tarihleri arasında Doğu Akdeniz bölgesine yapılan çeşitli göç-
ler “Deniz Kavimleri Göçleri”olarak adlandırılmaktadır. Büyük Hitit Krallığının
MÖ 1200’lerde zor durumda bulunmaları ve Myken Krallığı’nın da gücünü yitir-
miş olması Kuzey Avrupa’dan Balkanlara kadar değişen çeşitli bölgelerden gelen
kavimlerin Anadolu’ya büyük dalgalar hâlinde saldırmalarına neden olmuştur. Bu
saldırılara maruz kalan kentlerden biri de Troia VII a’dır. Güneydoğu Avrupa’dan
gelen kavimler tarafından tahrip edilen Troia VII a kenti yerine kurulan Troia VII b
kentinde bu kavime ait seramik kap parçaları bulunmuştur. Bu kavimler daha sonra
88 Anadolu Arkeolojisi
Harita 4.1
Demir Çağı
Krallıkları ve Belli
Başlı Merkezleri
Geç Hitit şehirlerinin etrafı sularla çevrili olup bu şehirlerde idari ve dinsel
işlevli anıtsal yapılar, yerleşmenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle citadel ile
korunan ana bölümü oluşturmaktadır. Kentler, sarayları, caddeleri, anıtsal merdi-
4. Ünite - Anadolu’da Demir Çağı Uygarlıkları 89
venleri ve meydanları ile birlikte bir bütün olarak planlanmıştır. Saraylar, çoğun- Citadel: Ulaşılması zor,
lukla bir avlu çevresine yerleştirilmiş birbirlerini bütünleyen yapılardan oluşmuş- dik ve sarp kayalıkara
konuşlandırılmış, savunması
tur. Hilani adı verilen, girişi sütunlu, dikdörtgen planlı bu yapılar dönemin özgün kolay kaya yerleşimleri
bir mimarlık örneğidir.
Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri mimari ile yontuculuğun bir- Ortostad: Kerpiç yapı
tekniğimde su basman
likte uygulanmasıdır. Sur duvarlarındaki kapılar, saray cepheleri kabartmalı taş seviyesi üzerine yerleştirilen
bloklarla (ortostad) kaplanmıştır. büyük taş bloklar. Kerpiç
Malatya yakınındaki Aslantepe şehrinin kapısını süsleyen kabartmalar ve iki duvarların temelinin sağlam
olmasını sağladıkları gibi,
aslan heykeli, geleneksel Hititli öğeleri yansıtan bir grup olup üzerinde Malatya aynı zamanda üzerine
Beyliği Kralı Sulumeli’nin tanrı ve tanrıçalara içki sunuşu betimlenmiştir. Aslan- kabartma resimler yapılarak
tepe sarayının giriş kısmındaki büyük kral heykeli ise Asur etkileri gösterip ka- süsleme unsuru olarak da
bartmalardan daha geç bir tarihe ait olduğu anlaşılmaktadır. kullanılmışlardır.
Güney Anadolu’daki en önemli Geç Hitit şehir krallıklarından biri olan
Kargamış’ın önemi Mezopotamya ile Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan yolla-
rın kavşak noktasında bulunmasındandır. Geç Hitit şehir krallıkları kültürünün
ortak bir karakteri de Hitit hiyeroglif yazısıdır. Artık Hitit çivi yazısının kullanıl-
madığı bu dönem kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer aldığı görülmek-
tedir. Kargamış kabartmalarının yanı sıra Andaval kabartmasında, Sultanhanı
-Kayseri ve Köylütolu stellerinde bunu görmek mümkündür.
Geç Hitit Çağı’nın Anadolu arkeolojisi ve sanatındaki önemi, Hitit sanatını
MÖ 700 yıllarına kadar yaşatmış olmasındandır.
Resim 4.2
İvriz Kaya
Kabartması, Konya
ilinin Ereğli ilçesine
12 km uzaklıkta
bulunmaktadır.
Din ve Tanrılar
Van, Meher Kapı anıtındaki yazıta göre, Urartuların inandığı, kutsadığı ve adla-
rına belirli dönemlerde kurban kestiği 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulun-
maktadır. Bunlardan ilk üç sırayı Haldi, Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi - (Eşi
Bagbartu / Bagmaştu / Arubani) Urartuların baştanrısı idi. İsim olarak kökeni
XIII. yüzyıl Asur yazıtlarına kadar inmektedir. En büyük tapınağı Muşaşir’de idi.
Teişeba (Fırtına tanrısı) Hurri kökenlidir ve Hititlerde Teşup ile aynı tanrı olmalı-
dır. Şivini de (Güneş tanrısı) Hurri kökenlidir. Hititlerdeki Şimegi’nin karşılığıdır.
Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlar-
daki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardı.
MÖ 9-6 yüzyıllar arasında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran
bölgelerinde egemenliğini sürdüren Urartu Krallığı’nın resmi devlet dini hak-
kında en iyi bilgiyi, Van Ovası’nın doğusunda bulunan Meher Kapısı Yazıtı ver-
mektedir. Kayalara oyulmuş dikdörtgen biçimli bir tapınak kapısını temsil eden
bu anıtta Urartu Devleti’nin resmi tanrı ve tanrıçaları ile bu tanrı ve tanrıçalara
başkentte kurban edilecek adak hayvanlarının cins ve sayıları sıralanmaktadır. Bu
tür kaya nişlerinin günün birinde açılacağı ve içinden tanrıların çıkacağına ina-
nılmaktadır. Tanrıların dörtte üçünü erkek asıllı tanrılar, 16 tanesini tanrıçalar,
bir kısmını ülke, dağ geçitleri, göl gibi eski totem inançlarını yansıtan tanrılar, bir
kısmını da baş Tanrı Haldi’nin soyut ve somut nitelikleri oluşturmaktadır. Ulu-
sal Tanrı Haldi’nin eşi ve tüm tanrıçaların başı olan Arubani’nin aynı zamanda
Ana Tanrıça’nın tüm kutsal niteliklerini taşıyıp taşımadığını, yazılı belgelerin bilgi
vermemesi nedeniyle bu konu ile ilgili olarak tam bir bilgi edinemesek de, arke-
olojik belgeler bu konuda sınırlı da olsa yardımcı olabilmektedir. Altın, gümüş
ve tunçtan yapılmış madalyon ve pektoraller (gerdanlık) üzerindeki ilginç resim
sahnelerinde, Tanrıça Arubani, aslan üzerinde ayakta duran Tanrı Haldi’ye oğlak
sunarken gösterilmiştir. Benzer sahnelerde de, elinde başak demeti tutarken be-
timlenmiştir. Yani burada Ana Tanrıça olduğu anlaşılan Arubani, gerek hayvan-
ların, gerekse bitki ve tarım ürünlerinin verimliliğini arttırmak için elinde veya
yanında bu tür sembol ve hayvanlarla birlikte betimlenmiştir.
Özellikle Urartu Krallığı’nın MÖ 7. yüzyılın sonlarında doğudan gelen İskit-
ler tarafından yerle bir edilmesinden sonra, bu yıkımdan kurtulabilen halk, Van
Gölü’nün güneydoğusundaki Giyimli (Hırkanis) bölgesine sığınmıştır. Giyimli kö-
yünde yapılan kazılar sonucunda, binlerce parçadan oluşan tunç adak levhaları ele
geçirilmiştir. Adak levhaları üzerinde betimlenen konular, halk sanatının en güzel
94 Anadolu Arkeolojisi
Dil ve Yazı
Urartu devletinin resmi dili Urartuca idi. Bu dil sabit köklere ek ilavesiyle oluşan
bitişken diller grubundandır. Bu haliyle ne Asur, Babil gibi Sami dillerine ne de
Hitit dili gibi Hint Avrupa dillerine benzemektedir. Tek benzerliği, Ön Asya’nın
farklı bir dil ailesine mensup olan Hurrice’dir. Dil bilimciler her iki dilin ortak bir
atadan çıkıp ayrı ayrı geliştiğinin ortaya koymuştur.
Urartular Ön Asya’da yaşayan diğer halklar gibi çivi yazısı kullanmaktaydı-
lar. Bu yazı Asur çivi yazısından alınmıştı. İlk başlarda tümüyle Asur çivi yazısını
benimseyen Urartular bu yazıyı kısa sürede basitleştirerek kendi dillerine uydur-
muşlardır. Urartuca yazıtlar daha çok taş eserler üzerine kazılmış ve propaganda-
ya yöneliktir. Bu yazı aynı zamanda pratik amaçlar için, kil tabletler, büyük depo
küpleri, tunç eserler ve mühürler üzerine de yazılmıştır. Urartular aynı zamanda
Hitiler gibi, çivi yazısının yanında hiyeroglif (resim yazısı) de kullanıyorlardı. Bu
tip yazı az gelişmişti ve daha çok gündelik işlerde kullanılıyordu.
Urartu Krallığı’nda çivi yazısı, yıllık sefer yapma, ölçü sistemi, krali unvanlar,
stel dikme, savaş taktikleri, nüfus nakilleri, resim, süsleme ve kabartma sanatı gibi
uygulamalar, Asur etkili olarak gelişmiştir. Mimari, sorguçlu miğferler, kazanlar-
daki siren eklentileri, hiyeroglif yazısı, yakarak gömme, fildişi sanatı gibi dallar ise
Kuzey Suriye’den etkiler almıştır. Bronz levhalar üzerindeki bezemelerde Asur etki-
si yanında Geç Hitit izleri de görülmektedir. Bütün bu etkiler Urartu insanı ve zorlu
coğrafyasıyla bütünleşerek yeni biçimler almış ve Urartu sanatını oluşturmuştur.
Çanak-Çömlek Sanatı
Devletin kuruluşu ile birlikte ortaya çıkmış Resim 4.4
gözüken parlak kırmızı astarlı çanak-çöm- Urartu Kazanı,
lek grubu yönetim merkezi ve önemli Urartu Akurgal, E.
kalelerinde bulunmaktadır. Halkın ürettiği (1993). Anadolu
yöresel ve geleneksel mallar da kullanılmaya Uygarlıkları,
devam etmiştir. İstanbul, res, 52.
Urartular hakkındaki değerlendirmeler,
birkaç kaynaktan gelen verilerle yapılmakta-
dır. Asur yazıtları özellikle erken dönemleri
için önemli kaynak grubunu oluşturur. MÖ
13-9. yy arasındaki krallık öncesi dönem
genellikle bu kaynaklardan anlaşılmaya ça-
lışılır. MÖ 9. yy ortaları ile 6. yy arasındaki
krallık dönemi ise kayalara kazdırılan Urartu
krali yazıtları, az sayıda çivi yazılı kil tablet
ile Asur yazıtları ve Arkeolojik bulgular bir-
leştirilerek ortaya konabilir. Büyük kent ve
kalelerdeki görkemli mimarlık kalıntıları,
maden eserler ve zengin diğer buluntular bu
uygarlığı günümüze taşımaktadır.
PHRYGLER
Phrygler, MÖ 1200’lerden itibaren Makedonya ve Trakya’dan dalgalar halinde
Anadolu’ya göç ettiği düşünülen Thrak kökenli bir topluluktur. Orta Anadolu’da MÖ
9. yüzyıl’dan itibaren siyasi bir güç olarak çok renkli büyük bir uygarlık kurmuşlardır.
Arkeolojik ve epigrafik buluntular, Phrygler’in Klasik Phrygia Bölgesi’nden çok
daha geniş bir alana yayıldıklarını göstermektedir. Bu alanın sınırları kesin olarak
saptanamamakla birlikte Phrygler’in Halys’in ( Kızılırmak ) doğusunda Çorum, To-
kat ve Kırşehir; kuzeyde Samsun; güneyde Niğde ve Konya; güneybatıda Burdur ve
Elmalı Ovası; batıda Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya; kuzeybatıda Bandırma
yörelerine kadar etki alanlarını genişlettikleri anlaşılmaktadır. Ancak en etkili ol-
dukları bölge, günümüzde Yukarı Sakarya Vadisi’nde Eskişehir, Afyonkarahisar ve
Kütahya illeri arasında kalan ve klasik dönemde Küçük Phrygia (Phrygia Epiktetos)
olarak adlandırılan bölgedir. Coğrafyacılar tarafından İç Batı Anadolu eşiği olarak
adlandırılan bölge, bir yandan İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatı kesimini çevirir-
ken, diğer yandan da denize dikey olarak uzanan dağlar arasındaki vadiler ile Ege ve
Marmara Denizi kıyılarına doğru açılır. Konumu itibariyle İç Anadolu Bölgesi’nin
batıya açılan kapısı, doğu ile batıyı birleştiren yolların düğüm noktasıdır. Hem stra-
tejik savunmaya yönelik uygun arazi yapısı hem de tarıma elverişli geniş ovaların
bulunması Phrygler’in bu bölgede güçlü konuma ulaşmalarını sağlamıştır.
96 Anadolu Arkeolojisi
Pontos Kralı VI. Mithridates tarafından bölge birkaç kez ele geçirilmiştir. Mithri-
dates tarafından ele geçirilen topraklar Romalı komutan Sulla’nın yaptığı seferler
sonucunda MÖ 85 yılında imzalanmış olan Dardanos Barışı ile tekrar geri alınmış-
tır. Mithridates’e en son darbe ise Romalı komutan Pompeius tarafından olmuştur.
Pompeius Küçük Asya’da ele geçirmiş olduğu topraklar üzerinde yeni düzenlemeler
yapmıştır. Bu düzenlemeye göre MÖ 74 yılında eyalet olan Bitinya, Pontos eyaleti ile
birleştirilmiş, Küçük Asya’da Kilikya ve Bitinya-Pontos Eyaletlerinin dışında kalan
topraklar Roma’nın yerel olan krallıklara bırakılmıştır.
MÖ 25 yılında Augustus Galatia kralı Amyntas’ın ölümüyle sahip olduğu top-
raklar üzerinde Galatia Eyaletini kurmuştur. Bu eyalete dahil olan bölgeler arasın-
da Pisidya ve Lykonia ile birlikte, Phrygia bölgesinin doğu kesimi de yer almıştır.
İmparator Vespasianus zamanında, MÖ 74 yılında, Kapadokya ve Galatia
eyaletlerinin birleştirilmesi sonucunda geniş bir alana yayılan Galatia eyaletinde
bir takım idari güçlüklerle karşılaşılması sonucunda, MS 107-113 yılları arasın-
da Traianus, Kapadokya-Galatia Eyaletlerini birbirinden ayırmıştır. Yapılan yeni
düzenleme ile Galatia Eyaleti tekrar Augustus dönemindeki sınırlarına ulaşmıştır.
İmparator Diocletianus döneminde (MS 284-305), İmparatorluk on iki dioce-
se bölünmüş ve eyaletler tekrar düzenlenmiştir. Bu dönemde Pisidia Eyaleti ku-
rulmuş ve Galatia’nın güneyi ile birlikte Phrygia Paroreios olarak adlandırılan,
göller yöresinin kuzey ve kuzeybatısındaki bölüm, Lykia-Pamphylia Eyaleti’nin
kuzey kısımları da yeni eyalete dahil edilmiştir.
Diocletianus döneminde altı bölüme ayrılan Asia Eyaleti’nin bir bölümü
olan Phrygia Bölgesi, Constantinus döneminde “Prima”ve “Secunda”olarak ya
da “Pacatiana”ve “Salutaris”olarak ikiye ayrılmıştır. Prima ya da Pacatiana olarak
adlandırılan bölgeler Laodiceia’dan, Secunda ya da Salutaris olarak adlandırılan
bölümler ise Synnada (Afyonkarahisar)’dan idare edilmiştir.
Kültürel Yapı
Antik kaynaklarda Phryg toplumu hakkında çok az bilgi mevcuttur. Homeros ve
Herodotos Phrygler’i savaşçı bir ulus olarak tanımlamıştır. Ancak daha sonrala-
rı onlar, müzik ve dansta ünlü, cesaret ve enerjiden yoksun köle ruhlu bir ulus
olarak nitelendirilmişlerdi. Yaşadıkları ülke, ormanlar, otlaklar, hayvan sürüleri
ve toprak ürünleri bakımından zengindi. Halkın büyük bir bölümünü tarım ve
hayvancılıkla geçinen köylü sınıfı oluşturmaktaydı. Ayrıca, Gordion, Yazılıkaya-
Midas Şehri ve Boğazköy’deki Phryg kenti gibi idari merkezlerde yaşayan soylu
sınıfın yanı sıra rahip, tüccar ve zanaatkâr sınıfları da olmalıydı.
Mimari
Phrygler, yaşadıkları alanların topografyasına göre mimarilerini iki farklı şekilde
oluşturmuşlardır. Birincisi, Gordion gibi alçak ve yassı tepeler üzerine kurulmuş
olan Phryg sitadellerinin çevresi bir sur ile çevrelenmiştir. Sitadeli iç kısmında
koruma duvarları ile bölümlere ayrılmış alanlarda ve teraslar üzerinde, birbirine
paralele olarak inşa edilmiş, megaron planlı yapılar yer almaktadır. Önlerinde ge-
niş, açık avlulara sahip, tek başına duran yapılardan oluşan bu tip yerleşim şekli,
karışık bir plan gösteren doğulu saray anlayışlından tamamen farklıdır. Megaron
planlı yapıların Batı Anadolu’da MÖ 3. bin yılın başlarından beri kullanıldığı göz
önünde tutulursa Phryglerin mimari açıdan batıya özgü köklü bir geleneğin va-
risleri olduğu kabul edilebilir. Önde bir giriş holü ve arkada ocaklı büyük bir sa-
londan oluşan Phryg megaronları, tepesinde bir akroteri olan semerdam çatı ile
örtülüdür. Bazı megaronların tabanı Phryg buluşu olan renkli çakıl taşlarıyla ya
da boyalı kil çivilerle yapılmış mozaiklerle süslüdür. MÖ 6. yüzyılın ortalarına
doğru batıdan gelen etkilerle yapıların dış yüzleri pişmiş toprak kabartma bezekli
kaplama levhalar ile duvarların iç yüzeyleri ise Yunan üslubunda fresklerle süs-
lenmeye başlamıştır. Ayrıca, ele geçen Geç Hitit tekniğinde ve etkisinde yapılmış
ortostat parçaları, bazı önemli Phryg yapılarının dış cephelerinin doğu etkisinin
bir sonucu olarak ortostatlarla kaplandığını göstermektedir.
Resim 4.5
Gordion
citadelindeki
Büyük Megaron’un
Rekonstrüksiyonu:
Sevin, V. (2003).
Eski Anadolu ve
Trakya, İstanbul, s.
260.
Din
Phryg dini ve ritüel törenlerinin ayrıntıları günümüzde hâlâ büyük ölçüde gize-
mini korumaktadır. Bunun başlıca nedeni, Phryg dönemine ait dini içerikli yazılı
belgelerin azlığı, mevcut yazıtların kısa olmakla birlikte birkaç kelime dışında an-
lamının çözülememiş olmasıdır.
Ancak, Antik Yunan ve Roma kaynaklarında verilen bilgiler, Phryg yerleşim
sahası içinde bulunan dini anıtlar, Phryg dininin ilkel Anadolulu ve Hint Avru-
palı olmak üzere iki bölümden oluştuğunu göstermektedir. Dinin ilkel Anadolulu
bölümünü, MÖ 7. binyıldan itibaren Anadolu’da güçlü bir inanç olarak saygı gö-
ren Ana Tanrıça inancı oluşturur. Hind-Avrupalı bölümünde ise Thrak kökenli
Güneş Tanrısı Sabazios ve sonraları Men olarak adlandırılan Manes yer almak-
tadır. Antik kaynakların analizi ve otantik Phryg dini ve tapınımlarının bugün
için somut tanıklarını oluşturan kült anıtları, Anadolu kökenli Ana Tanrıça’nın
“Matar”ismi ile Phryg dininde tartışmasız en büyük tanrıça olarak tapınım gör-
düğünü göstermektedir.
Büyük ölçüde tarım toplumu olan Phryglerin uçsuz bucaksız doğa ile öz-
deşleştirdikleri “Ana Tanrıça Matar” bir doğa tanrıçası diğer bir deyişle doğanın
kendisidir ve Phryg dininde adeta tek tanrı olarak tapınım görmüştür. Bu durum
Phryg dinine tek tanrılı bir din görüntüsü vermektedir.
Demirden yapılan öldürücü silahların kullanılması ve savaşların süreklilik
kazanması, Savaş Tanrıları ile birlikte Fırtına, Güneş ve diğer tanrıların ön pla-
na geçmesine neden olmuştur. Ancak doğanın en büyük yaratıcı gücü olan Ana
Tanrıça’nın hiçbir zaman önemini yitirmeden varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.
Ana Tanrıça Demir Çağı’nda Geç Hitit döneminde Kargamış kentinin baş tan-
rıçası “Kubaba”adıyla anılmaktadır. Tanrıça bir çift aslan ve elinde ayna ile betim-
lenmektedir.
Phryg dininde Matar uçsuz bucaksız doğada canlılığı ve verimliliği simgeleyen
evrensel bir niteliğe sahiptir. Eskişehir, Afyonkarahisar, Kütahya il sınırları içindeki
vadilerde çok sayıda anıtsal ve küçük ölçekli kaya anıtının Ana Tanrıçanın karakte-
riyle örtüşen ve tanrıçaya tapınımın odağını oluşturan kült yapıları bulunmaktadır.
Phryglerin Ana Tanrıça’ya duydukları derin saygı ve bağlılığın en güzel kanıtları
olan bu anıtlar; kaya fasadları, altarlar ve nişler olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır.
Kaya Fasadları, üçgen alınlıklı, beşik çatılı Phryg megaronlarının kayaların dik
yüzlerine oyulmuş ön cephesini yansıtmaktadır. Anıtsal fasadların en görkemli
ve en ünlüsünü Yazılıkaya - Midas Şehri’nde, Midas Anıtı ya da Yazılıkaya olarak
isimlendirilen 17 m yüksekliğinde ve 16.50 m genişliğindeki fasad oluşturmakta-
dır. Yazılıkaya - Midas Anıtı’nın yanı sıra;
• Midas - Yazılıkaya Vadisi’nde, Bitmemiş Anıt, Areyastis Anıtı,
• Kümbet Vadisinde Bahşayiş Anıtı,
• Köhnüş Vadisi’nde Maltaş Anıtı ve Aslankaya Anıtı,
• Afyonkarahisar ili, İhsaniye ilçesi, Döğer beldesi yakınlarındaki Büyük Ka-
pıkaya ve Küçük Kapı Kaya Anıtı,
4. Ünite - Anadolu’da Demir Çağı Uygarlıkları 101
Resim 4.8
Aslantaş
Kaya Mezarı.
Afyonkarahisar İli,
Kayıhan Beldesi
Sınırları içinde yer
almaktadır.
Tanrıça Matar’ın, Antik Yunan ve Roma kaynaklarına konu olan tek bir efsa-
nesi bulunmaktadır. Bu efsane özünde konu olarak aynı olsa da farklı yazarlar ta-
rafından değişik şekillerde aktarılmıştır. Mitolojiye göre, Tanrıça, Attis ya da Atas-
Attes adında yakışıklı bir gence aşıktır. Ancak Attis bu aşka karşılık vermez ve
ondan kaçmaya başlar. Tanrıça onu her yerde amansızca takip eder ve bu takipten
kurtulamayan Attis, Pessinus kentinde erkekliğini kendi elleriyle ortadan kaldırır.
Kybele- Attis kültünün özünde de Attis’in erkekliğini kesmesi ve adeta kendini
tanrıçaya kurban edişi, Ana Tanrıça rahiplerinin kanlı törenle erkekliklerini kendi
elleriyle gidermesi yatmaktadır. Akan kan ve yitirilen erkeklik gücünün, evrensel
bir nitelik kazanarak bereket ve canlılığın tüm doğaya geçtiğine inanılmaktaydı.
Phrygler bu tanrıçayı öylesine benimsemişler ki tüm devleti ve ülkelerini, Ana
Tanrıça Matar’ın mülkü saymışlardır. Aslında Neolitik çağdan beri köklü bir Ana-
dolu Tanrıçası olduğu halde Kybele tarihe Phryg tanrıçası olarak geçmiştir.
çevresidir. Ankara’da Anıtkabir Tepesi, Atatürk Orman Çiftliği, Söğütözü ve Orta Dendrokronoloji:
“Dendron=ağaç”,
Doğu Teknik Üniversitesinde 20 kadar Phryg Tümülüs mezarı ortaya çıkartılmıştır. “Kronos= zaman”,
Tümülüs tipi mezar anıtlarının en yoğun bulunduğu yer Başkent Gordion “Logos=bilim”sözcüklerinin
(Yassıhöyük)’dur. Burada 100 kadar Tümülüs mezarın varlığı saptanmıştır. Bun- birleştirilmesi ile oluşturulan
“Dendrokronoloji”, ağaçların
lardan en görkemlisi Midas’ın Mezarı olduğu söylenen fakat son yıllarda yapılan yıllık oluşturdukları halkalarının
dendrokronoloji sonuçlarına göre babasına veya dedesine ait olduğu ağırlık ka- yardımıyla, çeşitli amaçlar
için, yaş saptama bilimidir. Bir
zanan Büyük Tümülüs’tür. Anıt mezar 300 m çapında ve 53 m yüksekliğinde ya- ağacın yaşamı boyunca, her yıl
pay bir tepedir. Bu tepenin altında ahşap bir mezar odası bulunmakta, tavanı ise ağacın gövdesine eklenen yıllık
halkalar o yılın iklim koşullarına
semerdam denilen, iki yana doğru eğimli bir şekle sahiptir. Mezar odasında, yak- bağlı olarak geniş, dar veya
laşık 60 yaşlarında ölmüş bir erkeğin iskeleti durmaktaydı. Cesetle birlikte, oyma normal genişlikte olurlar. Belirli
bir bölgeden alınacak aynı
ve kakmalarla süslü ahşap mobilyalar ile 200 kadar tunç kap demirden üç ayaklar veya değişik ağaç türlerinin
üzerinde duran üç büyük kazan bulunmaktaydı. Duvarları kumaş kaplıydı. gövdelerinden enine kesit
MÖ 7. yüzyıl’ın sonlarından itibaren büyük bir olasılıkla Yunanistan üzerin- alınarak normalden daha büyük
veya daha dar olan halkların
den gelen etkilerle tümülüslerde düzensiz sığ çukurlara yapılmış, kremasyon gö- aynı yıllara ait olduğu görülür.
müler de görülmeye başlamıştır. Böylelikle ahşaplar üzerindeki
halkalardan yaş saptaması ve
Gösterişli soylu mezarlarının aksine halk mezarları oldukça basit ve sadedir. geçmiş yıllara ait iklim hakkında
Yerleşim merkezi içine veya dışına yapılan gömüler, ya basit toprak mezar ya da bilgi sahibi olunmaktadır.
küpler içine yapılmış kremasyon mezar şeklindedir. Gordion, Boğazköy, Pazarlı Kremasyon: Cesetlerin
ve Ankara’da bu tip mezarlar yapılan arkeolojik kazılarla çıkartılmıştır. yakılarak küllerinin bir kap
içinde saklanması veya
gömülmesidir.
Resim 4.10
Gordion Büyük
Tümülüs, Gordion
Büyük Tümülüs
(MM) İçi: Simpson,
E.- Spirydowicz,
K. (1999). Gordion
Ahşap Eserler,
Ankara, fig, 34,35.
Özet
MÖ 1200’lerde batıdan gelen Ege Göçlerinin saldırı- dığı görülmektedir. Kargamış kabartmalarının yanı
ları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son sıra Andaval kabartmasında, Sultanhanı -Kayseri ve
vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şe- Köylütolu stellerinde bunu görmek mümkündür.
hirleri yakılıp yıkılmıştır. Bu saldırılardan kurtulabilen Geç Hitit Çağı’nın Anadolu arkeolojisi ve sanatındaki
Hititler güney ve güneydoğu Toroslar’ın dağlık bölge- önemi, Hitit sanatını MÖ 700 yıllarına kadar yaşatmış
lerine çekilerek tarihte son Hitit Beylikleri Çağı’nı ya- olmasındandır
şamışlardır. Bundan sonra bir daha merkezi bir Hitit MÖ 2. binyıl başlarından itibaren Doğu Anadolu
Devleti kurulamamış, Hitit geleneği, bu Hitit Beylikleri Bölgesi’nde Hurri kökenli küçük beylikler yaşamaktay-
tarafından Asurlular’ın sürekli saldırıları ile tarih sah- dı. Bu beylikler genellikle yarı göçebe bir yaşam sür-
nesinden silindikleri devir olan MÖ 700 yıllarına kadar mekteydiler ve feodal bir yapıya sahip değillerdi. İlk
devam ettirilmiştir. kez Asur Kralı Salmannassar (MÖ 1274-1245) dağlık
Kargamış, Zincirli, Malatya - Aslantepe, Sakçagözü, bölgedeki bu ülkeden Uruatri olarak söz etmekte ve 8
Karatepe ve Tell Tayinat’da yapılan kazılarda bu dö- kabileden oluştuğunu bildirmektedir. Daha sonra Asur
nemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır. Ayrıca Kralı I. Tikulti Ninurta (MÖ 1244-1208) ise Doğu
aynı Çağ’a ait dağınık eserler de birçok yerlerde bu- Anadolu Bölgesi’nde Nairi olarak adlandırdığı ülkenin
lunmuştur. Bu küçük krallıklar MÖ I. binin ilk çeyre- 60 kralının olduğunu bildirmiştir.
ğinde, İç Anadolu’nun kuzey ve batısında Phryg, Doğu Urartuların, başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti
Anadolu’da Urartu, Kuzey Mezopotamya’daki Asur po- en güçlü döneminde (MÖ 8-7.yüzyıl), günümüzdeki
litik güçleri arasında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak’ın küçük bir bölü-
Geç Hitit şehirlerinin etrafı sularla çevrili olup bu şe- mü ile kuzeyde Aras Vadisi’ne egemendi.
hirlerde idari ve dinsel işlevli anıtsal yapılar, yerleşme- Devletin başkenti Doğu Anadolu’da Van Gölü’nün doğu
nin tepesinde ek bir savunma sistemiyle citadel koru- kıyısında yer almaktaydı; daha geç dönemlerdeki adıyla
nan ana bölümü oluşturmaktadır. Kentler, sarayları, ‘Tosp’, Urartucadaki ‘Tuşpa’ya dayanmaktadır. Asurlar’ın
caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile birlik- coğrafi metinlerinde Van Gölü’nden ‘Nairi’nin Yukarı
te bir bütün olarak planlanmıştır. Saraylar, çoğunlukla Denizi’, Urmiye Gölü’ndense ‘Nairi’nin Aşağı Denizi’
bir avlu çevresine yerleştirilmiş birbirlerini bütünleyen olarak söz edilir. Bugün dahi Urumiye Gölü’nün Fars-
yapılardan oluşmuştur. Hilani adı verilen, girişi sütun- çası ‘Deryeça yani ‘Küçük Deniz’ anlamındadır.
lu, dikdörtgen planlı bu yapılar dönemin özgün bir mi- Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-
marlık örneğidir. Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan Dağları, doğuda İran
Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri mimari Azerbaycan’ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros
ile yontuculuğun birlikte uygulanmasıdır. Sur duvarla- Dağları’yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur.
rındaki kapılar, saray cepheleri kabartmalı taş bloklarla Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasın-
(ortostad) kaplanmıştır. dadır. İncil’deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu
Malatya yakınındaki Aslantepe şehrinin kapısını süsle- dağ, Urartu adının “r r t”ünsüzleriyle yazılması sonucu
yen kabartmalar ve iki aslan heykeli, geleneksel Hititli “Ararat”adını almıştır. 5165 m’lik yüksekliği ile Büyük
öğeleri yansıtan bir grup olup üzerinde Malatya Bey- Ağrı Dağı, Kafkasya’nın güneyindeki en yüksek dağdır.
liği Kralı Sulumeli’nin tanrı ve tanrıçalara içki sunuşu Küçük Ağrı Dağı, Tendürek, Aladağ, Süphan Dağı ve
betimlenmiştir. Aslantepe sarayının giriş kısmındaki Nemrut Dağı gibi genelde 3000 m’yi geçen diğer dağla-
büyük kral heykeli ise Asur etkileri gösterip, kabartma- rın çoğu Van Gölü yakınlarında yer almaktadır.
lardan daha geç bir tarihe ait olduğu anlaşılmaktadır. MÖ 730’larda Asur’un güçlenmesiyle Urartu Devleti
Güney Anadolu’daki en önemli Geç Hitit şehir krallık- toprak kaybetmeye başlamıştır. Bu dönemi Asur’la olan
larından biri olan Kargamış’ın önemi Mezopotamya ile savaşlar takip etmiştir. Ancak bu arada güç dengsi de
Anadolu ve Mısır’ı birbirine bağlayan yolların kavşak değişmektedir. Büyüyen Med tehlikesi, Med-İskit it-
noktasında bulunmasındandır. Geç Hitit şehir krallık- tifakı ile sonuçlanmış ve bunun sonucunda da Ninivi
ları kültürünün ortak bir karakteri de Hitit hiyeroglif düşmüş, MÖ 605 yılında da Asur İmparatorluğu tarihe
yazısıdır. Artık Hitit çivi yazısının kullanılmadığı bu karışmıştır. Bu durum Urartu Devleti’ni de etkilemiş
dönem kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer al- ve Med ve İskit tehlikesi Urartu üzerine odaklanmıştır.
4. Ünite - Anadolu’da Demir Çağı Uygarlıkları 105
Urartu İmparatorluğu de bu saldırılara dayanamamış ve ları, omphaloslu bronz kaseler ve kemerler Phryglerin
MÖ 7. yüzyılın sonunda tarih sahnesinden çekilmiştir. batı dünyası ile ilişkilerinin düzeyini gösteren en önemli
Eski Urartu kaleleri Çavuştepe ve Toprakkale’de bulu- kanıtları oluşturmaktadır. Kral Midas döneminde, yani
nan İskit tip ok uçları Urartu ülkesini İskitler’in ele ge- MÖ 8. yüzyıl sonlarında Phryg devletinin etki alanı, batı-
çirdikleri yönündeki Babil tarihlerini desteklemektedir. da Ege denizi kıyılarından doğuda Halys (Kızılırmak)’in
Phrygler, MÖ 1200’lerden itibaren Makedonya ve diğer yakasına kadar yayılmıştı. Ancak bu dönemde
Trakya’dan dalgalar hâlinde Anadolu’ya göç ettiği düşü- Kimmer etkisi de kendini gösteriyordu. Assur kralı II.
nülen Thrak kökenli bir topluluktur. Orta Anadolu’da Sargon’un bu göçebe halklarla yaptığı savaş sırasında
MÖ 9. yüzyıl’dan itibaren siyasi bir güç olarak çok yaşamını yitirmesi ile Phryg kralı Midas Asur desteğini
renkli büyük bir uygarlık kurmuşlardır. de kaybetmiş oldu. Böylece Kimmer istilaları ile karşı
Arkeolojik ve epigrafik buluntular, Phrygler’in Klasik karşıya kalan Phrygler Kimmerlerin karşısında yenilgi-
Phrygia Bölgesi’nden çok daha geniş bir alana yayıldık- ye uğradılar. Antik kaynaklar bu yenilgi karşısında Kral
larını göstermektedir. Bu alanın sınırları kesin olarak Midas’ın boğa kanı içerek intihar ettiğini belirtirken, is-
saptanamamakla birlikte Phrygler’in Halys’in ( Kızılır- tilanın tarihi konusunda Eusobios, MÖ 696/695, Africa-
mak ) doğusunda Çorum, Tokat ve Kırşehir; kuzeyde nus ise, MÖ 676 tarihini vermektedir.
Samsun; güneyde Niğde ve Konya; güneybatıda Bur- Yenilgi ile sonuçlanan savaşın ve istilaların sonucunda
dur ve Elmalı Ovası; batıda Eskişehir, Afyonkarahisar Phryg kralının ölümünün ardından Phryg krallığı siya-
ve Kütahya; kuzeybatıda Bandırma yörelerine kadar si anlamda gücünü yitirse de tarih sahnesinden silin-
etki alanlarını genişlettikleri anlaşılmaktadır. Ancak memiştir. Gordion’da istilanın ve yıkımların ardından
en etkili oldukları bölge, günümüzde Yukarı Sakarya kısa bir süre sonra yeniden yerleşmeler kurulmuştur.
Vadisi’nde Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya ille- Kral ailesinden geriye kalan soylu kesim ise Yukarı Sa-
ri arasında kalan ve klasik dönemde Küçük Phrygia karya vadisine ve Kızılırmak’ın doğusundaki Hattuşaş
(Phrygia Epiktetos) olarak adlandırılan bölgedir. Coğ- (Boğazköy) ve Pazarlı gibi merkezlere yerleşmiştir. Bu
rafyacılar tarafından İç Batı Anadolu eşiği olarak ad- merkezlerde MÖ 547/546 yıllarında Pers istilasına ka-
landırılan bölge, bir yandan İç Anadolu Bölgesi’nin dar bağımsız bir şekilde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
kuzeybatı kesimini çevirirken, diğer yandan da denize Lydia Krallığı’nın yıkılışının ardından Phrygia, Ak-
dikey olarak uzanan dağlar arasındaki vadiler ile Ege ve hamenid Krallığı’nın satraplık sistemi içine alınmıştı.
Marmara Denizi kıyılarına doğru açılır. Konumu itiba- Kappadokia, Paphlagonia ve Hellaspontos ile birlikte
riyle İç Anadolu Bölgesi’nin batıya açılan kapısı, doğu Büyük Phrygia Satraplığı’na bağlanmıştı. MÖ 333’te
ile batıyı birleştiren yolların düğüm noktasıdır. Hem bölge Büyük İskender’in hakimiyeti altına girer. Bölge,
stratejik savunmaya yönelik uygun arazi yapısı hem de İskender’in ölümünün ardından generalleri arasında çe-
tarıma elverişli geniş ovaların bulunması Phrygler’in kişme konusu haline gelir. Bölge ilk olarak Antigonos,
bu bölgede güçlü konuma ulaşmalarını sağlamıştır. MÖ 301 yılında Güney Phrygia bölgesindeki Sultan
Phryg devletinin bilinen ilk kralı, Gordios’tur. Ancak Dağlarının kuzey eteklerinde kurulmuş olan İpsos’ta
Kral Gordios hakkında pek fazla bilgi yoktur. Assur yapılan Savaşı’tan sonra Lysimakhos’un, MÖ 281 yılın-
kaynaklarında “Muşkili Mita”olarak adı geçen ve II. da Kurupedion Savaşı’nın ardından da Seleukosların
Sargon’un çağdaşı olan, Gordios’un oğlu Midas, efsane- eline geçmiştir. MÖ 277 yılında ise bir Kelt boyu olan
leri ile antik batı kaynaklarına konu olmuş ünlü Phryg ve Anadolu’ya Balkanlar üzerinden gelen Galatlar’ın is-
kralıdır. Kral Midas ilk olarak doğuda Kargamış, Urartu tilalarına sahne olan bölgenin, Yukarı Sakarya ve Orta
ve Tabal krallıklarıyla birlikte Assur’a karşı bir siyaset iz- Kızılırmak bölümü Galatia olarak adlandırılmıştır. MÖ
lerken, MÖ 709 yılında ise doğudan gelen Kimmer teh- 228 tarihinden sonra Bergama Kralı I. Attalos’un de-
ditine karşı Assur’dan yardım istemiştir. Bu dostluk an- netimine giren bölgenin batı kesimi, MÖ 190 yılında
laşmasının ardından Kral Midas batı dünyası ile ilişkiler Roma ve Seleukos Kralı III. Antiochos arasında Mani-
kurmaya başlamıştır. Orta Yunanistan’da Delphoi ke- sa yakınlarında gerçekleşen ve Romalıların galibiyetiyle
hanet merkezine armağanlar göndermiş, Anadolu’nun sonuçlanan Magnesia Savaşının ardından, MÖ 188’de
batı kıyılarındaki Aiolia bölgesi kentlerinden olan Kyme yapılan Apameia Barışı ile, Romalılar tarafından Berga-
kenti kralı Agememnon’un kızı Demodice veya Hermo- ma Krallığı’na verilmiştir. Bergama Kralı III. Attalos’un
dice ile evlenmiştir. Samos, Lindos, Paros, Olympia ve MÖ 133 yılında ölümünden sonra bölge, Pontos Kralı
Perakhora’daki kutsal alanlara sunulan, Phryg fibula- V. Mithridates ile Bithynia Kralı II. Nikomedes arasında
106 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Geç Hitit Beylikleri kimler tarafından ortadan kal- 6. Urartuların baş tanrısı aşağıdakilerden hangisidir?
dırılmıştır? a. Teşup
a. Phrygler b. Haldi
b. Lidyalılar c. Kibele
c. Asurlular d. Tarhuntasa
d. Kimmerler e. Zeus
e. İskitler
7. Phryglerin bilinen ilk kralı kimdir?
2. İvriz Kaya Kabartması sırasıyla hangi il sınırımızda a. Gyges
ve hangi uygarlık tarafından yaptırılmıştır? b. Ramses
a. Konya- Geç Hitit c. Gordios
b. Eskişehir- Phrygler d. Sarduri
c. Elazığ-Urartular e. Alyattes
d. Ankara-Galatlar
e. Uşak-Lidya 8. Phryglerin başkentinin antik ve günümüzdeki ismi
sırasıyla aşağıdakilerden hangisidir?
3. Urartuların başkentinin antik ve günümüzdeki a. Gordion-Yassıhöyük
ismi sırasıyla aşağıdakilerden hangisidir? b. Didim-Yeniköy
a. Gordion- Yassıhöyük c. Alinda-Karpuzlu
b. Aizonai-Kütahya d. Pesinus-Ballıhisar
c. Milidya-Malatya e. Ankyra-Ankara
d. Tuşpa-Van
e. Kapadokya-Nevşehir 9. Phryglerin dinsel merkezi ve anıtlarının yoğun ol-
duğu kent aşağıdakilerden hangisidir?
4. Urartu devletinde kralın yetkileri ile ilgili aşağıdaki a. Pessinus
ifadelerden hangisi doğrudur? b. Midaion
a. Kral sadece devlet ile ilgili konularda yetkiliydi. c. Tuşpa
b. Kral savaş esnasında orduyu komuta ediyordu. d. Yazılıkaya-Midas kenti
c. Kral sınırsız yetkilerle donatılmıştı ve aynı za- e. Sardes
manda kral, baş rahip ve tanrının yeryüzündeki
temsilcisiydi. 10. Phryglerin Ana Tanrıçası aşağıdakilerden hangisi-
d. Kral sadece tanrının yeryüzündeki temsilcisiydi. dir?
e. Halk, sorunlarının çözümünde kral yerine yar- a. Aphrodite
dımcılarına başvuruyorlardı. b. Helena
c. Teişeba
5. Urartu krallığının topraklarının yönetimiyle ilgili d. Şivini
aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? e. Matar Kubileya
a. Tüm topraklar başkentten yönetiliyordu.
b. Topraklar bölgelere ayrılarak krala bağlı komu-
tanlar tarafından yönetiliyordu.
c. Herhangi bir toprak bütünlüğü olmadığı için sa-
dece başkent ve çevresi ülke olarak algılanıyordu.
d. Topraklar eyaletlere bölünerek yerel yöneticile-
re bırakılıyordu.
e. Urartu krallığının toprakları eyaletlere bölün-
müştü ve başkentten atanan valiler tarafından
yönetiliyordu.
108 Anadolu Arkeolojisi
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Anadolu’da Hellen Göçleri ve Arkaik Dönemin siyasi ve kültürel durumunu
açıklayabilecek,
Anadolu’da Kent-Devletlerinin oluşumu ve Kolonizasyon dönemlerinde mey-
dana siyasi ve kültürel gelen gelişmeleri açıklayabilecek,
Lydia Devletini ve Yayılım alanlarını açıklayabilecek,
Hellen Göçleri ve Arkaik Dönemlerinde Anadolu’daki Mimarlık alanındaki ge-
lişmeleri açıklayabilecek,
Hellen Göçleri ve Arkaik Dönemlerinde Batı Anadolu’da Heykel sanatının özel-
liklerini açıklayabilecek,
Hellen Göçleri ve Arkaik Dönemlerinde Batı Anadolu’da seramik sanatında ya-
şanan gelişmeleri açıklayabileceksiniz.
Anahtar Kavramlar
• Hellen Göçleri • Geometrik Dönem
• Deniz Kavimleri • Lydialılar
• Kolonizasyon • Seramik
• Kent-Devleti • Heykeltraşlık
İçindekiler
• GİRİŞ
• EGE GÖÇLERİ DÖNEMİNDE ANADOLU
• LYDİALILAR
• KENT DEVLETLERİ VE KOLONİZASYON
DÖNEMLERİNDE ANADOLU
• ARKAİK DÖNEM’DE ANADOLU
• HELLEN GÖÇLERİ’NDEN ARKAİK
Anadolu Arkeolojisi Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem ÇAĞIN SONUNA KADAR ANADOLU
MİMARLIĞI
• HELLEN GÖÇLERİ’NDEN ARKAİK
ÇAĞIN SONUNA KADAR ANADOLU
HEYKELTRAŞLIĞI
• HELLEN GÖÇLERİ’NDEN ARKAİK ÇAĞIN
SONUNA KADAR ANADOLU SERAMİK
SANATI
Hellen Göçleri ve
Arkaik Dönem
GİRİŞ
MÖ 2. Binyılın sonlarına doğru, tarihte Deniz Kavimleri olarak adlandırılan
toplulukların Yunanistan ve Balkanlardan büyük bir göç dalgası halinde gelerek
Doğu Akdeniz çevresindeki topraklara girmesi ile bölge, çeşitli karışıklıkların
yaşandığı bir döneme girer. Bu büyük göç karşısında Yunanistan ve Anadolu’da
bulunan büyük devletler kendilerini savunamayarak yıkılırlar. Yıkılan devletlerin
yerlerine yeni devletlerin kurulmasına kadar geçen ve yaklaşık olarak MÖ 1200-
800 yılları arasında kalan döneme ilişkin siyasi, sosyal ve kültürel durum ile ilgili
bilgilerimizin son derece sınırlı olması, dönemin günümüz araştırmacıları tara-
fından “Karanlık Çağ” olarak da adlandırılmasına yol açmıştır.
MÖ 8.yüzyılın ortalarından başlayarak Doğu Akdeniz ve Karadeniz ile tica-
ri ve kültürel alışveriş içine girilmesi ile “Karanlık Çağ” sona erer ve Yunanlılar
Batı Anadolu’da kıyı kesiminde kurulan yeni yerleşimler ile Anadolu kültürüne
de katkı sağlar.
Yunan Sanatında Arkaik Dönem olarak adlandırılan ve MÖ 7.y.y. ortalarında
başlayan dönemde Anadolu’da, Demir Çağı devletlerinden olan Lydialılar, güçlene-
rek, önce gücünü kaybeden Phrygia Krallığını, daha sonrada Batı Anadolu’daki kıyı
kentleri egemenliğine alarak kuvvetli bir devlet kurar. Parayı keşfederek dünya tica-
retinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Batı Anadolu’daki Yunan Koloni kent-
leri ile dostluk çerçevesinde kurduğu ilişkiler, bazen savaş yolu ile egemenliği altına
almaya kadar gitmiştir. Batı Anadolu’daki Yunan kentlerinin deniz hâkimiyetini
kullanarak Ege ve Karadeniz ticaretinde etkili olmuşlardır. Ticarette paranın kulla-
nılması ile kısa sürede son kralları Kroisos devrinde dünya tarihinde etkili bir devlet
olmuştur. Fakat İran halkı olan Persler tarafından Lydia Devleti yıkılır.
MÖ 6. yüzyılın ortalarında Anadolu tümüyle Pers egemenliğine girer. Batı
Anadolu’daki kentler hem koloni kentler kurarak, hem deniz ticaretini kullana-
rak önce Lidyalıların, daha sonra Perslilerin yönetiminde zenginleşmişlerdir.
Perslilerle dost olarak geçinen Yunan kentleri Atina kent devletinin kışkırtması ile
Pers yönetimine karşı ayaklanır. Ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılır ve Arkaik
devir sona erer. Batı Anadolu Yunan Arkaik döneminde siyaset, bilim, sanat, ede-
biyat gibi konularda büyük ilerlemeler kaydetmeye başlamıştır.
112 Anadolu Arkeolojisi
Ege bölgesi kültürleri üzerinde büyük etkisi olmuştur. Ancak birliğin siyasi özel-
liklerinin zayıf oluşu önce Lydia ve ardından Pers işgallerinin yaşandığı dönemde
İon kentlerinin siyasi bir varlık gösterememesine yol açmıştır.
Dorlar: Ege göçlerinin başladığı dönemde Yunanistan’ı kuzeyden güneye doğ- Peloponnessos:
ru işgal eden Dorlar Peloponnessos’a ulaştıklarında buradan yollarına devam et- Yunanistan’ın güneyinde
mişlerdir. Bazı Dor grupları, Ege denizindeki Kythera, Thera ve Melos adalarını bugünkü Mora Yarımadası
işgal ederek buradan Rhodos ve Kos (İstanköy) adalarını ve bu adaların karşı-
sında bulunan Anadolu’nun güneybatı köşesindeki Muğla civarındaki bölgeyi ele
geçirmişlerdir. Bölge Dorlar gelmeden önce burada yaşayan Kar’lar dolayısıyla
Karia adını almıştır.
Bölgede yapılan kazılar sırasında Dorların bölgeye gelmelerinden önce burada
İon kültürünün hakim olduğunu gösteren buluntular ele geçmesi, İonların ilk göç-
leri sırasında Dorlar’dan önce bu bölgeye de yayılmış olduklarını göstermektedir.
İonların göçlerinden bir süre sonra, yaklaşık olarak MÖ 1. binyılın başla-
rında olduğu kabul edilen göçler sırasında Dorların özellikle Reşadiye ve Datça
yarımadalarına yerleşmeye başladıkları ve bölgenin en önemli iki kenti olan
Halikarnassos (Bodrum) ve Knidos’u (Datça) kurdukları bilinmektedir. Antik
yazarlar Halikarnassos’un Yunanistan’ın Argolis bölgesinden gelenler tarafın-
dan; Knidos’un ise Güney Yunanistan’daki Sparta kentinden gelenler tarafından
kurulduğunu bildirmektedir. Bölgenin diğer önemli kentleri ise Lindos, Ialysos,
Kameiros (Üçüde Rhodos adasındadır) Kos (İstanköy Adası) tur. Herodotos,
öncekiler gibi Dorlar’ın da bölgede altı kentten oluşan bir birlik kurduklarını ve
bu birliğin dinsel merkezinin Knidos’daki Triopion Tapınağı olduğunu söyler.
Kentler arasındaki bir yarışta birinci gelen Halikarnassos’lu bir yarışçının ödülü
tapınağa sunmak yerine evine götürmesi üzerinde diğer kentler bu kenti birlikten
çıkarmışlardır.
Batı Anadolu’da Yunanistan’dan göç edenler tarafından kurulan kentlerin çoğu
kıyıya dar bir kıstakla bağlanan yarımada şeklindeki yerlerde bulunmaktadır.
Karadan savunulabilir olan bu alanlar aynı zamanda deniz ulaşımının da güven-
likli limanları konumundadırlar. Yunanistan ile bağlantıları hiçbir zaman kopma-
mıştır. Kendi içlerinde hepsini kapsayan bir siyasi birlik kuramamış olmalarına
karşılık ortak bir dil, din ve kültüre sahip olmuşlardır. Hemen hepsi de krallık
sistemiyle yönetilen bu kentlerin zaman zaman aralarında savaşlar ve toprak mü-
cadeleleri yaşanmıştır. Özellikle Aioller, İonlar ve Dorlar’ın bölgeye gelişleri sıra-
sında karşılarına çıkan ve kendilerinden önce bölgeye yerleşmiş olan toplumlarla
ve kimi zaman birbirleriyle de mücadeleler yaşadıkları anlaşılmaktadır.
Batı Anadolu’daki Yunan kentleri iç kesimlerdeki devletlerle de siyasi ve ticari
ilişkiler içinde olmuşlardır. MÖ 8. yüzyılda Aioller, Phrygia devleti ile iyi ilişki-
ler içindeydiler. Bu ilişkilerin bir sonucu olarak Kyme Kralının kızı Hermodike
Phryg kralı Midas ile evlenmişti Ayrıca her iki ülke arasında ticari ilişkilerin var
olduğu ve bu ticaretten Lydia krallığının da vergi aldığı bilinmektedir.
Batı Anadolu’daki kentlerin Lydia ile olan ilişkileri ise biraz daha farklıdır. MÖ
7. yüzyıla kadar büyük ölçüde barış içinde devam eden durum bu dönemde Lydia
krallığının başına Mermnad Sülalesinin ilk kralı olan Gyges’in geçmesi ile değişir.
Egemenlik yıllarında Smyrna, Kolophon (Değirmendere), Miletos ve Magnesia
ad Sipylium’a saldıran Kral Gyges’in amacı Batı Anadolu’nun Lydia kontrolü al-
tında kalmasın sağlamak olmuştur. Bu saldırılar ilerleyen dönemlerde de devam
etmekle birlikte Kimmer’lerin Anadolu’ya girerek Lydia krallığına saldırmaları,
Lydia’nın batı Anadolu seferlerine uzun aralıklar vermesine yol açmıştır.
116 Anadolu Arkeolojisi
LYDİALILAR
Lydia ve Lydialılara ait erken bilgiler mitolojik olarak anlatılan hikâyelerdir.
Miaones halkı ataları Kral Atys’in (Atis) oğlu Lydos’dan (Lidos) dolayı Lydia adı-
nı almışlardır. Tarihsel olarak MÖ 2. bindeki izleri karanlıktır. Fakat kendileri-
ne özgü bir dilleri olduğu söylenmektedir. Lidçe denilen bu dil eski bir Anadolu
dili olarak Hint-Avrupa Dil grubuna dâhil edilmektedir. Dil hakkındaki izlere en
erken MÖ 4. ve MÖ 3. yüzyılda rastlamaktayız. Herodotos kitabında Lydialılar
hakkında geniş bilgi vermektedir. Lydialıları anlatırken Krallıklarının son döne-
minden bahsetmektedir. Herodot’a göre; MÖ 697-6 yılında Gordion’u Kimmerler
istila ederek Phryg Krallığına son vermişlerdir. Tarihçiler bu tarihten yaklaşık 505
yıl geriye doğru giderek Lydia’nın erken tarihini MÖ 12. Yüzyıl olduğunu söyler-
ler. Başlangıçta Ninos’un oğlu Agron Sardeis’i başkent seçerek krallığına başla-
mıştır. MÖ 12. Yüzyılda başlamış olan Ege göçlerine bağlanmaktadır. Agros’tan
sonra Atys ve oğlu Lydos izlemektedir. Fakat söz konusu krallığın ne zaman başla-
dığı hakkındaki bilgilerimiz oldukça zayıftır. Lydialıların Batı Anadolu’da egemen
olmaya başlamaları, Hellen Halklarının Batı Anadolu’da kolonizasyona başladık-
ları dönemle aynı zamana rastlamaktadır. Bu nedenle günümüze ulaşmamış olan
bilgiler, Lydia kaynakları yerine, kendileri hakkında dolaylı olarak Antik Yunan
kaynaklarının bize aktardıklarından öğrenmekteyiz. Kaynaklardan anlaşıldığına
göre ilk kolonistlerden Lydialılar uzak durmuş ve doğrudan ilişkiye girmemiştir.
Resim 5.2
Lydia Bölgesi
Elektron: Gümüş ve altın Merminad sülalesini kurucusu olan Gyges hem Yunanlı Kolonistlerle bağ-
madeninin doğada alaşım lantı kurmuş, hem de Kuzeydoğudan gelen Kimmerlere karşı savaşından dola-
halde ele geçen şeklidir.
Lydialılar Paktalos’da (Sart yı Assurlularla müttefik olmuş, Orta Anadolu’ya da açılmıştır. Gyges yönetimi
Çayı) doğal olarak ele geçen süresince dış politika ve ticarete önem vermiştir. Kimmerlerin Lydia başkenti
bu alaşımı kullanarak sikke Gordion’u yakmalarından sonra Gyges Kimmerlerle doğrundan savaşmaya başlar.
basmışlardır. Sikke üzerindeki
mühür ile bastıran kişinin
Eğer Assur kralı Assurbanibal ile pakt yapmış olmasaydı, Kimmerlerin Sardeis’i
içindeki metal ağırlığı değer ele geçirmelerini önleyemezdi. Fakat Gyges talihsiz bir şekilde ölünce yerine oğlu
birimi belirten ve bastıran Ardys geçer. Ardys’e Assurbanibal yardımcı olur ve onun Vasal Kralı olarak yöne-
kişinin veya şehrin garantisi timde kalır. Ardys’ü Sadyates ve Alyates izler. Ancak Alyates Kimmerleri bertaraf
altında olan ve para yerine
kullanılan ticari eşyadır. eder ve Lydia krallığını genişletmeye ve geliştirmeye başlar. Halys (Kızılırmak)
sınırına kadar ilerler. Bu sınırda doğunun egemeni İranlı Medler tarafından dur-
durulur.
5. Ünite - Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem 117
Lydialılar daha Gyges zamanında Batı Anadolu’daki Yunan Şehir devletleri ile
ilişkiye girmiş ve birçok kez Milet’te karşı sefer düzenlemiştir. Eğer Assur kaynak-
larının verdikleri bilgiler doğru ise; Ionyalıları ve Karyalıları paralı asker olarak
Mısır’a satmıştır. Lydia Devletinin son kralı olan Kroisos ilk defa elektron sikkeyi
bassan ve ticarette para kullanımını geliştiren kişidir. Elektron sikkenin kullanımı
ticarette değiş-tokuş anlayışını yok etmiştir. Böylece tüccarların işi kolaylaşmış ve
devlet garantisinde alışverişler gerçekleştirilmeye başlamıştır. Kroisos dünya ticare-
tinde bu gelişmeyi kullanarak, Milet kentinin ve halkının gücünden de yararlanarak,
Karadeniz’e kadar uzanarak politik ve ekonomik açıdan çok güçlenmiştir. Kroisos
Ege Adalarındaki güçlü Yunan Kent devletleri ile anlaşmalar imzalayarak, Batı
Anadolu kıyılarında güvenliği sağlamıştır. Anadolu’daki kentleri vergiye bağlamıştır.
Resim 5.3
Lydia Elektron
Sikkesi, Arkeoatlas
5, s.95
(a) (b)
netiminde Satrap merkezi olmaya devam etmiştir. Kent sürekli yerleşim görmüş-
tür. Lydia, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve Türk dönemlerinde kesintiye uğramadığı
için erken dönemlere ait kalıntıları seçebilmek oldukça güçtür. İyi korunmuş bir
kalesi, kral sarayı, diğer resmi binalar bir merkezde toplanırken, Sart Çayı kıyısın-
da işlikler günümüzde ortaya çıkarılmış ve halen arkeopark olarak değerlendiri-
lerek ziyarete açıktır.
Kent halkı daha basit yapılarda yaşamlarını sürdürmekteydiler. Taş temelli,
kerpiç duvarlı, ahşap destekli yapılar sazdan bir çatı ile örtülmekteydi. Dörtgen
planlı evlerin iç bölmeleri temelde izlenemediği için, tavana sarkıtılan kilim veya
halı benzeri eşyalar, yâda ince tahta paravanlarla bölümler ayrıldıkları ileri sürül-
mektedir. Odaların içerisinde ocak ve fırına yer verildiği gibi kilerde yer almak-
taydı. Tabanlar iyice sıkıştırılmış set kil zeminlerdi. Lydialıların Phrygyalılar ile
tanışması ile evlerinin dış duvarların pişmiş toprak ve bezemeli levhalarla kapla-
maya başlamışlardır. Çatılarını da kiremitlerle örtmeye başlamışlardır. Yeni mi-
mari yanında eski geleneksel yapılarını da inşa etmeye devam etmişlerdir.
Resim 5.4
Lydia Çatı
Mimarisi,
Arkeoatlas 5, s. 94
Phallos (fallos): Antik Lydialıların süvari birlikleri oldukça tanınmıştır. Lydia bölgesindeki geniş ot-
dönemde erkek üreme lakların ve yetişen soylu atlar süvari geleneğinin yaygınlaşmasına neden olduğu
organını birebir resmeden
Heykeltraşlık eserleridir. düşünülmektedir.
Üretkenliğin simgesidir. Lydialıların mezar gelenekleri de oldukça ilginçtir. Kral nekropolü başken-
tin 4-5 km. Kuzeyinde Bintepeler diye anılan mevkide yer almaktadır. Yaklaşık
150 Tümülüs mezarın yalnızca 3 âdeti kral mezarı olarak kabul edilmektedir.
Phryglerde öğrendikleri yığılmış toprak konilerin altına gömme adetlerinde ahşap
mezar odası yerine taştan yapılmış odaları tercih etmişlerdir. Ayrıca mezar odası-
nın girişinin önüne dromos denilen bir koridor ve onunda önüne bir giriş kapısı
eklemişlerdir. Lydia Tümülüsleri ayrıca yığılan toprağın kaymasını önlemek için
çevresi krepis denilen bir istinat duvarı ile çevrilmiştir. Tepe noktasına phallos
yerleştirilmiştir. Kral ailesine ait olmayan Lydialılar varlıklarına göre Sardeis’in
batısında yer alan mezarlıkta kaya oyuklarının içerisinde veya basit toprak gömü
olarak defnedilmekteydiler. Kaya mezarlarında cesetler kayadan şekillendirilmiş
ahşap sedir benzeri sekilerin üzerine yatırılmaktaydı. Erken dönemlerde tek odalı
olan mezarlar Pers egemenliğinde iki veya üç odalı yapılmaya başlanmıştır. Bazen
bu mezarların üzeri küçük toprak yığmalarla Tümülüs şekline getirilmekteydi.
5. Ünite - Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem 119
Resim 5.5
Lydia Tümülüsü,
Arkeoatlas 5, s. 120
Dinsel olarak baş tanrıça Kuvava yani Kybeledir. Tanrıçanın kutsal hayva-
nı olan Aslan aynı zamanda Lydia Kraliyet Sülalesinin simgesidir. Tanrıça için
Artemis tapınağının bulunduğu yerde bir sunak bulunmaktadır. Daha sonra
burada bir Artemis Tapınağı inşa edilmeye başlanacaktır. Lydialılar Artemis’e
Artimu demekteydiler. Tanrı Bakkhos’da (Dionysos) Lydia kökenli tanrı olarak
kabul edilmektedir. Bu üç tanrı Lydialılar için çok önemli olmalıydı. Kuvava için
yapılmış taştan yontulmuş bir tapınak modeli Sardeis’de ele geçmiştir. Ayrıca
Manisa’daki Sipylos Dağında tanrıça için yapılmış olan kaya kabartması bulun-
maktadır. Tanrıçaya ait büyük bir tapınağın 6. Yüzyılda başkentte yapılmış oldu-
ğunu bilsek de, yeri halen saptanamamıştır.
Kolonizasyon
Delphoi Apollon Tapınağı: Yunanistan’daki kent-devletleri MÖ 8. yüzyıldan başlayarak Akdeniz’in çeşitli
Antik çağda müziğin yanı yerlerinde yeni yerleşim alanları kurmaya başlamışlardır. Koloni adı verilen bu
sıra kehanet tanrısı olarak
da bilinen Apollon’un yerleşimlerin kurulmasında, Yunanistan’da zaman içinde artan nüfusa yeni top-
Yunanistan’daki en önemli raklar, yeni pazarlar sağlamak amacı öncelik taşımaktadır. Bununla birlikte ko-
tapım merkezidir. Antik lonilerin, bulundukları bölgedeki yerel halk kültürel etkileşimlerde bulunması,
çağda gelecekten haber
almak isteyen veya fikir farklı kültürleri öğrenmelerini ve bunları Yunanistan’a taşımalarına yol açmıştır.
danışmak isteyenlerin ziyaret Yunan kolonilerinin kurulması sistemli bir organizasyon içinde yapılmıştır.
ettiği bu merkezde, sorulan Kolonilerin kurulması her kentten koloniyi kurmak üzere ayrılan bir grup ta-
soruların cevaplarının Apollon
rahiplerinin yaptıkları bir tören
rafından gerçekleştirilmiştir. Kolonilerin kurulması askeri ve dinsel törenler ile
sonrasında Apollon tarafından gerçekleştirilmiştir. Kentin kurulması görevi, kolonistlerin başında bulunan ve
onlara söylettirildiğine genellikle aristokratlar arasından seçilen bir oikist (kurucu lider) tarafından yeri-
inanılırdı. ne getirilmiştir. Yunanistan’da yapılan arkeolojik araştırmalarda koloni kurucusu
birçok ana kentte, koloninin kurulma kararı, nasıl kurulacağı, oikist’in seçimi, ana
kent ile koloni arasındaki ilişkilerin ve statülerin belirtildiği yazıtlar saptanmıştır.
için ideal bir alan olan yarımadanın karşısında Khalkedon (Kadıköy) kentinin
kurulduğunu görmüşlerdir. Kentlerini savunma için ideal olan yarımada yerine
Khalkedon’un olduğu yere kuranların kör olması gerektiğini düşünen kolonistler
Delphoi kehanetini hatırlayarak şehirlerini bugün İstanbul yarımadasının bulun-
duğu yere kurmuşlardır.
Kolonileşme süresince Oikist’in bundan sonraki görevi kentin yerini tayin
ederek, kenti kuruluş ve organizasyon işlerini kontrol etmesidir. Kolonilerin ku-
rulma sürecindeki önemli aşamalardan birisi kentin kurulacağı alanın, topluluk
arasında adil biçimde paylaştırılmasıdır. Antik kaynaklardan öğrenildiğine göre,
kentin kapladığı alan eşit parçalara bölünerek kenti kurmaya gelenler arasında
çekiliş (kleros) ile paylaştırılır.
Yunan kolonileri genellikle deniz ulaşımının rahat olduğu kıyılarda kurulmuş-
tur. Özellikle Karadeniz, Ege ve Akdeniz’in çeşitli yerlerinde kurulan kolonilerin,
ticari ilişkileri geliştirmek ve yeni hammadde kaynaklarını Yunanistan anakarası-
na nakletmek amacını taşımaları, bu amacın en hızlı ve güvenilir biçimde gerçek-
leştirileceği deniz yolunu tercih etmelerini sağlamıştır. Platon kurulan kentleri bu
nedenle gölün etrafındaki kurbağalara benzetmiştir.
Kolonilerin kurulmasından sonra bu kentlerin, ana-kentle bağlarının devam
ettiği görülmektedir. Daha çok ekonomik ve dinsel yönden gelişen bu bağlar iki
kent arasındaki ilişkilerin devamlılığını sağlamıştır. Ana kentte tapım gören tan-
rılar kolonilerde de kutsanır ve aynı takvim uygulanarak aynı dinsel bayramlar
kutlanırdı. Bununla birlikte eldeki belgelere göre koloniler, ana kentten siyasi ba-
kımdan bağımsız kalmıştır. Her koloni kendi kanunları, yönetim organları ile ba-
ğımsız birer kent-devleti (polis) haline gelmiştir.
İlk kolonilerin kurulmasının Yunanlı göçmenlerin Anadolu’da kendilerine
yeni kentler kurması ile yaklaşık olarak aynı zamanlarda başladığı kabul edil-
mektedir. Ancak asıl kolonizasyon faaliyetleri “Büyük Kolonizasyon” olarak ad-
landırılan ve yaklaşık olarak MÖ 8. yüzyılın ortasından MÖ 6. yüzyılın ortasına
kadar ki dönemde gerçekleşmiştir. Bu koloniler özellikle kendi bölgesinde eko-
nomik ve yaşamsal kaynakların sınırlı olduğu Yunanistan’daki kentler tarafın-
dan Ege, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz’in kıyı kesimlerinde kurulmuştur. Batı
Anadolu’daki Yunan kentleri ise bölgenin coğrafi niteliklerinin onlara sağladığı
avantajlar nedeniyle koloni kurma faaliyetlerine Yunan kentlerinden daha sonra
yaklaşık MÖ 8. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştır
Batı Anadolu’da ki kentler arasında ilk koloni kurma girişiminde bulunanlar,
bulundukları bölgenin doğusu ile ticari ilişkiler kurma olanakları olmayan Aioller
olmuştur. Aiollerin kurdukları koloniler arasında Side ile Kuzeybatı Anadolu’da
Troas bölgesi kıyılarında kurulan Lampsakos (Lâpseki) gibi bazı kentler sayılabilir.
Aioller ile yaklaşık olarak aynı dönemde İonların Samos’daki kentleri de ko-
loni kurma girişimlerinde bulunmuşlardır. Samosluların kurdukları koloniler
arasında Nagidos (Bozyazı) ve Kelenderis (Aydıncık)) kentleri ile Samothrake
(Semadirek) Adası sayılabilir. Samos’da yapılan kazılarda MÖ 8. yüzyılın sonu -
MÖ 7. yüzyılın başından itibaren doğu kökenli eserlere rastlanması, büyük olası-
lıkla ana kent tarafından kurulan kolonilerin ticari faaliyetleri ile ilişkilidir.
Anadolu anakarasındaki İon kentlerinin koloni kurma girişimleri, bölgenin do-
ğusunda buluna Lydia krallığının bölge üzerindeki baskılarını yoğunlaştırdığı MÖ
7. yüzyılda başlar. Phrygia ve doğudaki diğer ticaret yollarının kapanması ile sıkıntı
çekmeye başlayan Miletos ve Phokaia başta olmak üzere pek çok İon kenti bu dö-
nemde koloni kurma girişimlerinde bulunur. İonların Karadeniz, Ege ve Marmara
122 Anadolu Arkeolojisi
dışında Akdeniz’de de çok sayıda koloni kurdukları görülür. Batı Akdeniz’de ku-
rulan kolonilere Phokaialılar’ın MÖ 610 yıllarında Fransa’nın güney kıyılarında
kurdukları Massalia (Marsilya) kolonisi örnek olarak verilebilir. Anadolu’da Pers
işgallerinin başladığı MÖ 6. yüzyılın ortalarında Phokaialıların Perslere boyun
Pamphylia: Anadolu’nun eğmek yerine bu kez de Güney İtalya’da Elea kolonisini kurarak buraya yerleştik-
Antalya ile Alanya arasında leri görülür. Teos’lular ise aynı dönemde Trakya kıyısındaki Abdera’yı kolonize
kalan bölgenin antik çağdaki
ismi etmişlerdir.
İonia’nın önemli kentlerinden biri olan Miletos’un başta Marmara ve Karadeniz
olmak üzere değişik bölgelerde 90 kadar koloni kurduğu bilinmektedir. Karadeniz sa-
hili Yunanlılar için gerek eski efsanelerin etkileri, gerekse bölgedeki yerli halk ile ilişki
kurma konusunda çektikleri zorluklar nedeniyle daha az koloni kurulan bir bölgedir.
Sinope MÖ 8. yüzyılda Miletos tarafından Karadeniz’de kurulan ilk koloni olmuştur.
Yunanistan anakarasından gelen Megaralılar ve Boeotialıların birlikte kurduk-
ları Heraklesia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) bir başka önemli Karadeniz kolonisi-
dir. Sinope kenti, kendisi bir koloni olmasına karşın bölgede Trapezous (Trabzon)
Kotyora (Ordu) ve Kerasos (Giresun) kolonilerini kurmuştur. Antik kaynakların
verdiği bilgilere göre balıkçılık, kereste ve o yöreye özgü kırmızı boyasıyla ünlü
olan kentin bölgedeki tekeli Miletos ve Phokaia’lılar tarafından kurulan Amisos
(Samsun) kolonisi tarafından kırılmıştır.
Marmara bölgesi de özellikle Miletos ve Yunanistan’daki Megara kentlerinden
yola çıkanlar tarafından kurulan kolonilere sahiptir. Miletos’un bölgede erken dö-
nemlerde kurduğu kolonilerden bazılarının MÖ 7. yüzyılın ortalarında bölgeye
gelen Kimmerler tarafından yıkılmasından sonra koloni sistemini devam ettirmek
amacıyla yeniden kurulmuştur. Bunların başında bölgenin en eski kolonisi olan
Kyzikos (Erdek) gelir. Marmara bölgesinde bazı yerleşimlerin birkaç kurucu kent ta-
rafından ortak olarak kolonize edildiği görülür. Örnek olarak Parion kenti Miletos,
Erythrai ve Paros tarafından kurulmuştur. Megaralılar tarafından bölgede kuru-
lan koloniler arasında günümüze kadar yerleşim görmeye devam eden Khalkedon
(Kadıköy) Selymbria (Silivri) ve Byzanton (İstanbul) gibi şehirlerde bulunmaktadır.
Yunan kent-devletleri iç bölgelerde ve orta Anadolu’da koloni kurmamışlar-
dır. Bunun nedenleri konusunda elimizde kesin bir belge olmamakla birlikte
Yunanlıların ticaret konusunda deniz ulaşımını tercih etmiş olmaları ile ilgisi ol-
duğunu düşünebiliriz.
MÖ 7. yüzyılda kolonizasyon faaliyetleri Güney Anadolu kıyılarında çok fazla
değildir. Anadolu’nun güney sahillerinde ağırlıklı olarak Dorlar’ın, koloni kurma
girişimlerinde bulunduklarını antik kaynaklardan öğreniyoruz. Rhodos, Lykia
bölgesindeki Phaselis kolonisini kurmuştur. Bazı kaynaklarda Rhodos’luların
Phaselis’in kurulacağı topraklara geldikleri zaman yerli halkla karşılaştıklarını ve
kentin kurulacağı toprakları onlardan almak için karşılığında isli balık verdikleri
anlatılır. Soloi (Mersin-Mezitli) kenti de Dorlar tarafından kurulmuştur. Dorların
gerek Pamphylia bölgesi gerekse Kıbrıs çevresinde başka koloniler kurmuş olma-
ları mümkün olmakla birlikte bunlar hakkında elimizde bilgi bulunmamaktadır.
rin talepleri gibi çözülmeye çalışılan bu sorunların yanı sıra Yunan Dünyasında
sanat anlayışında köklü değişiklikler meydana gelir. Arkaik dönem, MÖ 7. ve 6.
Yüzyıllar Eski Yunan Sanat Tarihinin yaratıcı yüzyıllarıdır. Kültür artık aristokra-
tik çevreden çıkar ve halka mal olamaya başlar. Kültür gelişimi Ionia’da başlamış
oradan Ege Adaları ve Yunanistan’a yayılmıştır.
Bu dönemde Anadolu’da Lydialılar ve Batı Anadolu kentleri hâkim durumda-
dır. Batı Anadolu kentleri gelişimlerini büyük ölçüde tamamlamış ve kolonizasyon
ile ticari ve sanatsal faaliyetlerine devam etmekte olup Lydialılar ise Anadolu’da
devlet sınırlarını genişletmeye çalışır. Arkaik dönem’de Batı Anadolu’da MÖ
6.yüzyılın ortasına kadar çok önemli bir siyasi sorun görülmemektedir. Ancak
MÖ 6.yüzyılın ortalarından itibaren bölgeye Pers ordularının ilerleyişi görülür.
a b
MÖ 9. yüzyılın ortalarına tarihlenen bir katmanda ise evlerin yavaş yavaş köşeli
planda ve yan yana gelerek ortasında bir avlu oluşturacak şekilde düzenlendiği iz-
lenmektedir. Bu dönemde ayrıca yerleşme alanı kalın bir sur duvarı ile çevrilmiştir.
Tapınak Mimarisi: Hellen Göçleri sonrası Ege dünyasında Yunan tapınakları-
Megaron: Dikdörtgen planlı, nın ilk planlarının örnekleri ortaya çıkmaya başlar. Günümüzde Arkaik ve Klasik
tek mekanlı ev planına verilen dönemlerde inşa edilmiş olan pek çok tapınağın temellerinde yapılan kazılarda ilk
isim. Tunç çağından itibaren
Anadolu’da ve Yunanistan’da
kutsal alanların daha erken dönemlerden itibaren oluşmaya başladığını görüyoruz.
görülen bu ev tipi aynı Anadolu’da bulunan bazı tapınakların temellerinde bu döneme ait yapı ka-
zamanda tapınak mimarisinin lıntıları ile karşılaşılmıştır. Ephesos Artemis tapınağının altında bulunan MÖ 8.
oraya çıktığı Arkaik döneme yüzyıla kadar inen kalıntılarda etrafı duvarla çevrili bir kutsal alan ile bu alanın
doğru Yunan tapınaklarının
planında da örnek alınmıştır. ortasında yer alan bir sunak ve içinde kült heykelinin bulunduğu küçük odalar
saptanmıştır. Bulgular, tapınağın bulunduğu alanda bu dönemden başlayarak bir
kutsal alan oluşturulduğu ve bu alanın kademeler halinde genişletilerek Megaron
tarzı bir tapınak yapısına dönüştürüldüğünü göstermektedir.
Batı Anadolu yakınlarındaki Samos adasında bulunan Hera tapınağının temellerin-
de de MÖ 8. yüzyılın ortasında sunağın önünde basit bir tapınak yapısının temelleri
saptanmıştır. Bu yapı, İonia’daki tapınak yapılarının en eskisi olarak kabul edilmektedir.
5. Ünite - Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem 125
Arkaik Dönem
Arkaik Dönem Mimarlığında kentlerin büyümeye başladığı görülür. Daha önce
ahşaptan yapılan binaların artık taştan ve görkemli biçimde yapılması gibi belir-
gin değişikliklerin yanı sıra belli yapı tiplerinin her kentte bulunması geleneğinin
ortaya çıkışı da bu dönemde görülür. Bu durum aynı zamanda kentlerin henüz
kesin kuralları belirlenmemiş ancak her yerde yaklaşık olarak benzer anlayışla
oluşturulmuş bir yapılar grubu haline gelmesiyle ilişkilidir. Arkaik dönemde he-
nüz klasik dönemdeki kadar olmamakla birlikte kentlerin büyümesi, o kentin hal-
kı için de üzerinde düşünülmesi gereken bir konu haline gelir.
Kent Planlaması: Yunanistan’daki kentlere oranla siyasi gelişimini çok daha
hızlı tamamlayan Batı Anadolu’daki Kent-Devletleri mimari bakımdan da
daha hızlı biçimde büyür. Kentleşme olgusu ile bu dönemde karşılaşılmaktadır.
Kentleşme iki yolda olmuştur:
• Kendi çekirdeğinden gelişen kentler
• Geçmişi olamayan kentler
Kendiliğinden gelişen kentler: Köy karakterindeki yerleşimin zamanla kalaba-
lıklaşmaya başlaması ile gelişip büyümesidir.
Geçmişi olamayan kentler: İki kent anlaşarak birleşiyor ve yeni bir kent ortaya
çıkıyor. Synoikismos ile birleşen bu kentlerde synoikia adlı bir bayram ile kuruluş
günü kutluyorlar. Birleşmelerde yeni yerleşim aynı merkezde devam edeceği gibi,
başka bir yere taşınarak, farklı bir kent kurulabiliyor. Başka bir yere taşınmanın
nedeni ise; ana şehrin topraklarının yeterli olmaması, daha bereketli, daha uygun
yerlere göç edilmesini doğurmaktadır. Kolonizasyon hem zorunlu bir yerleşme,
hem yayılma politikası ile ilgilidir. Böylece koloniler kurulurken sosyal adalete
bağlı kalınıyor. Yerleşen kişiler ve ailelere eşit yerler veriliyor. Bu nedenle yer-
leşim alanı karelere bölünüp, her bir parseli bir aileye veya bir kişiye veriyorlar.
Hippodamos sistemi oluşuyor. Bu sistem dama tahtası veya ızgara plan olarak
da adlandırılmaktadır. Eşit parçalara bölünmüş parseller kişisel satışlardan dolayı
yan yana birkaçı birleşiyor veya kişi belli yerlerde birkaç parsele sahip olabiliyor.
Yamaca kurulan kentlerde merkeze paralel sokaklar yapılmış, dik sokaklar yapıl-
mamış onun yerine yaya ulaşımını sağlayan merdiven basamakları şeklinde yollar
yapılmıştır. Bu yollar radyal biçimde oluyor. Deniz kenarına kurulan merkezlerin
sahilden uzağa kurulması, hem şehrin savunması, hem de Akropolis ihtiyacın-
dandır. Bu şehirler zamanla deniz kıyısında bir liman kuruyorlar. Zamanla şehir
ile liman şehri birbirleri ile birleşiyorlardı.
yerinin en önemli yapısıdır. Bütün yollar burada birleşiyor. Bütün şölenler, şen-
likler ve bazı buluşmalar burada yapılıyor. Şehircilik geliştikçe agorada bulunan
basamaklı toplantı alanları tiyatroya kayıyor. Toplantılarda bu basamaklı alanlar-
da tiyatro veya tiyatro gibi alanlarda yapılıyor. Fakat bazı toplantılar halen agorada
yapılmaya devam eder. Ostrakhismos (çanak - çömlek mahkemesi) bunlardan bi-
ridir. Bu olguda sürgüne gönderilecek kişiler oylama ile saptanıyor. Oylama sera-
mik kırıkları üzerine kazıma veya boyama ile yazılıyordu. Evler mimari bakımdan
pek önemli değildir. Planları basit, resmi ve dini yapılar gibi görkemli değiller-
dir. Belirli plan veya arazinin durumuna göre yapılan bir avluya açılan evlerdir.
Sokaklarda (Roma dönemine kadar) pek önemli değildir. Hellen şehirlerinde cad-
deler 7 m. sokaklar 4 m. genişliğindedir. Tiyatro, stadion ve gymnasion kentin sur-
ları içinde yapılmayan binalardır. Tiyatro için topografyaya uygun bir tepe gerek-
lidir. Stadionlar ise iki yamaç arasındaki dar geçitlere yapılıyordu. Gymnasion ise
eğitim merkezidir. Eğitim spor ağırlıklıdır. Yıkanma kavramını karşılayan hamam
azdır. Yıkanacak alanlar bulunsa da, esas amaç eğitimdir. Nekropolis (Nekropol-
mezarlık) surların dışında yer almaktadır. Surlar stratejik amacı olan savunmayı
sağlayan bir yapıdır. Surlar yapılırken şehrin gelişmesini engellemeyecek şekilde
yapılmaktaydılar. Kent savunma sistemleri üç kısımdan oluşur. 1. Kent Dışı öğe-
ler, 2. Sur bedeni, 3. Akropolis. Kent dışı öğelere gözcü, oyalama ve haberleşme
kuleleri girmektedir. Sur bedeni ile birlikte hendekler yapılmaktadır.
Tapınak Mimarisi: Yunan Tapınağı tanrının evidir, halk onun içine giremez.
Dini törenler tapınağın önündeki sunakta yapılmaktaydı. Tapınağa ancak rahipler
girebilirlerdi. Anıtsal mimari için yapılan araştırmalarda kutsal yerlerde yapılan
kazılar bu alanların çok öncelerden beri dini amaç için kullanıldığı anlaşılmıştır.
Mimaride ilkelden gelişmişe kadar olan dönem uzun yıllar sürmüştür. MÖ 700
tarihinden önceye dayanan tapınaklar hakkında antik kaynak ve çok az günümü-
ze ulaşan kalıntılardan izleyebilmekteyiz.
Resim 5.7
Assos Athena
Tapınağı, Akurgal
1987, s.57, res.
67-68
Assos Athena Tapınağı: Küçük Asya’da mimari oluşum Yunan mimarisi ile ke-
sin kez bağlanmaktadır. Fakat bulunduğu konum nedeni ile daha çok doğu etkisin-
de kalmıştır. Biz buradaki sanat etkinliklerini dor yapım tekniğini çok az tanımak-
tayız. Troas bölgesinde dor düzeninde bir tapınak Assos kentinde bulunmaktadır.
Pek alışık olunmayan siyah süngertaşından inşa edilmiştir. İnce uzun megaron
tipinde bir naosu vardır. İki katlı alt temel üzerinde yükselir. Anteleri arasına iki
sütun yerleştirilmiş, peristasisi oluşturan sütunlar kısa yanlarda 6, uzun yanlarda
13 tanedir. Temel boyutları kısa tarafta 14m., uzun tarafta 30,34 m.dir. 2 basamak
5. Ünite - Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem 127
(a)
(b) (c)
Ephesos Artemis Tapınağı: Ama eski çağın bütün yapıları içerisinde en önem-
lisi ve en tanınmışı Ephesos’taki Artemis Tapınağıdır. Arkaik devir tapınağından
önceki döneme ait 3 evreli bazı temel kalıntıları bulunmuştur. A evresinde dik-
dörtgen planlı 2 temel bulunuyor. Bu yapı kenarında fildişi heykelcikler ve elekt-
128 Anadolu Arkeolojisi
ron sikkeler bulunmuştur. Kimmer istilası ile son bulmaktadır. B evresinde temel-
ler birleştirilip duvarla çevrilmiştir. C evresinde ise bu duvarlar biraz daha batıya
doğru uzatılmıştır. B ve C evrelerinde platform üzerinde düzenlenmiş olan kült
tasviri konduğu kabul edilmektedir. Bütün bu savlara dayanarak tapınağın batıya
yöneldiği kabul edilmektedir. Kutsal alan Artemis’den önce Kybele’ye ait olmalıy-
dı. Antik yazarlar 3 kutsal bölümü olan Pythagoras Tapınağının varlığından söz
etseler de, yapıya ait hiçbir kalıntı bulunamamıştır.
MÖ 6. yüzyılın ortalarında ünlü Kroisos dönemine tarihlenen Ephesos
Artemis Tapınağı yapılmıştır. Kalıntısı çok az olduğu için pek çok plan deneme-
si yapılmıştır Bilindiği kadarıyla Knossos’dan gelmiş olan Khersiphron ve oğlu
Metagenes çalışarak bataklık olan kutsal alanı kömür tozu ve sığır derisiyle ku-
rutuyorlar. Plinius tapınakta 127 sütunun bulunduğunu, kısa tarafın 220, uzun
tarafın 425 ayak olduğunu yazmaktadır. 50 m. genişliğinde ve 105 m. uzunluğun-
dadır. Kazılarda temeline kadar inilmiş olmasına karşın yalnızca 4 sütunun yeri
saptanabilmiştir. Tümü mermerden yapılmıştır. Dipteros planlı ve kolosal ölçüler-
dedir. Ephesos MÖ 560 yılında Kroisos egemenliğine girmiştir. Lydia kralı yapıya
önemli bağışlarda bulunmuştur. Columna Cellatelerde Kroisos tarafından yapılan
adak hediyesidir. Bu kabartmalı sütun tamburları tapınağa değişik bir görünüm
kazandırmaktadır. MÖ 546’da Pers kralı Kyros yönetimine geçen şehirdeki tapınak
tamamlanamamıştır. Plinius inşaatın 120 yıl sürdüğünü söyler. Herostratos bu ta-
pınağı yakmıştır. Büyük İskender devrinde tapınak tekrar aynen Deinokratos pla-
nında tekrar inşa edilmiştir. Arkaik binanın yapılmasında Samoslu Theodoros’da
çalışmıştır. Ama Artemision’un asıl mimarı Giritli Khersiphron ve Metagenes’dir.
Sütunları yaklaşık 18 m. yüksekliğinde ve arkhitravları 9 metreyi bulmaktadır.
Kapı lentoları daha uzun, büyük özenle ve dikkatle yapılmış olmalıdırlar. Bütün
mermer bloklarını buraya kadar getirip üst üste koymak pek kolay olamamış olsa
gerektir. Sütun formları ve biçimleri kendine özgüdür.
tarafından yıkılır ve sonra tekrar inşa edilmiştir. Ion sütunun gelişimi burada ve
diğer anıtlarda açıkça izlenmektedir. Ege Adaları’ndaki mermer değerlendirilerek
Yunanistan’da mermer yapıtaşı tanınmazken, Anadolu’da mermer yapı malzemesi
olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Resim 5.9
Figürin,
a:Akurgal 2002, res.
204
b: Akurgal 1961,
res. 155
c: Akurgal 1961,
res.158
Ion arkaik heykeltıraşlığının merkezi Samos ve Milet şehirleridir. Küçük Asya kıyı
şeridinde yeni gelişen Ion koloni kentleridir. Bu döneme ait önemli bir grubu doğal öl-
çülerinden büyük, oturan insan tasvirleri oluşturur. Bu heykeller Milet’ten Didyma’ya
uzanan Prosesion caddesinin (kutsal yol) iki yanında sıralanmakta idiler. Miletos şeh-
rinde başlayan kutsal yol Didyma kutsal alanına doğru gitmekte ve oradaki Apollon
Tapınağında son bulmaktadır. Bu heykellerin büyük kısmı bugün Londra British
Museum’da sergilenmektedir. Eserler MÖ 580-530 arasına tarihlendirilmektedirler.
Koltuklar üzerindeki yazıtlar, heykellerin yüzyılın ilk yarısına ait olduğunu göster-
mektedir. Didyma rahiplerinin heykelleri olduğu için Brankhidler adını alırlar. Taht
üzerinde oturan heykellerdir. Ellerini ya dizlerine, ya da koltuk kenarlarına konmuş-
tur. Giysileri biraz değişik, giysi oturma konumundan dolayı katlanmış ve bitiminde
bazı detaylar ayrıntı belirtilmiştir. Kadın heykellerinde ise yine oturur durumdadır.
Elbise ortasında bir çizgi bulunur. Ayakları elbise altından görülür. Göğüsler belirgin-
dir. Tahtın mimari unsurları detaylı belirtilmiştir. Bu eserler bize Mısır sanatının et-
kilerini açıkça yansıtmaktadır. Fakat vücut şekillendirmeleri sanatçıların kendilerine
özgü tiptedir. Bazı heykellerde ayrıntı çalışması ile etkili bir görünüm kazandırılmaya
çalışılmıştır. Hera heykellerinde olduğu gibi figürlerin hepsi giysilidir. Bu sanat oluşu-
mu Ionia’ya özgüdür ve MÖ 5. yüzyılda da devam edecektir.
Erken Brankhid betimlemeleri koltuğun içine sıkıştırılmış gibi, belin kıvrılması
ve diz kıvrımları pek başarılı değildir. Bir heykelde Eudomos beni yaptı diye yazı-
lıdır. MÖ 570-560 yıllarına aittir. Giysisindeki kazımalar ve kıvrımlar oldukça ge-
lişmiş ve önem kazanmıştır. MÖ 560 dolaylarına ait bir Brankhid heykelinde kat-
lanmalar çok iyi belirtilmiştir. Etek uçları kavislidir. Omuzda bir takım katlanmalar
kullanılmıştır. Kollarda da kıvrımlar verilmiştir. MÖ 560-550 yılları arasındaki hey-
kellerde aynı pililer ve kıvrımlar çok gelişmiş ve mobilyanın dekorasyonu da veril-
miştir. Genelde hepsi aynı görünümdedir, yalnız detayda ayırımlar söz konusudur.
Ayakta duran bir genç erkek heykelidir. Pytanae’de (Çandarlı) bulunmuştur.
MÖ 530-510 yıllarına tarihlenmektedir. Brankhidlerden sonraki döneme aittir.
Kouros heykelidir. Cephesel görünüm aynı şekilde devam etmektedir. Giysisinin
omuzdan aşağı sarkan bir kısmının ve omuz üzerindeki katlanma ve kıvrımları
Brankhid heykellerini anımsatmaktadır. Miletos ekolüne sokulabilir.
Resim 5.10
a. Kuros, Akurgal
1961, s.231 res.19
b. Kız Başı, Akurgal
1961, s.260 res.233
(a) (b)
5. Ünite - Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem 133
7 metre yüksekliğinde dörtgen bir paye üzerinde mezar odası olarak bir kısmın
konması ile oluşturulmuştur. Bu odanın etrafı kabartmalar ile süslenmiştir. Mezar
odasının kuzey ve güney cephesinde Harpyler diye adlandırılan figürler bulun-
maktadır. Batıda tahta oturan bir kadın, bir inek yavrusunu emziriyor ve kadının
karşısında arka arkaya duran üç kadın yer alır. Doğuda tahta oturan bir erkek ve
karşısında ayakta duran figürler yer almaktadır. Kadın ver erkek mezar sahibi ve
karısı olmalıdır. Erkeğin bulunduğu sahne daha çok doğu seremonilerini hatırla-
tır. Batı sanatı ile ilişkisi yoktur. Tahtta oturan form vücut şekillendirmesi bakı-
mından Milet heykellerine benzemektedir. Hafif vücut şekilleri, ince, narin, akıcı
formu ve kuvvetli çevik görünüm eski Ion stilini hatırlatır. Bu levhada bir aile
sahnelenmiştir. Ölen anne en küçük çocuğu ile oynamaktadır. Hizmetçisi ve diğer
iki çocuğu önünde sıralanmaktadır. Mezar büyük olasılıkla bir beye ait olmalıdır.
Mezar odasının üzerindeki kapağın üzerine heykel yerleştirilmesinden basit bir
mezar olmaktan çıkmakta, anıt mezar niteliği kazanmaktadır.
Resim 5.11
Harpyler Anıtı,
Akkurgal 1961,
s.136 res.87-88
(a) (b)
Resim 5.12
a. Geometrik Stilde
Üretilmiş Amphora
MÖ 9.yüzyıl, Foto:
Alptekin Oransay
b. Orientalizan
Stilde Üretilmiş
Aryballos MÖ
7.yüzyıl, Foto:
Alptekin Oransay
(a) (b)
Geometrik kaplar Ege Denizindeki Adalar ile Anadolu’nun özellikle batı kı-
yılarında İonia, Aiolia ve Karia bölgesinde yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır.
Arkaik Dönem
Yunanistan’da Attika bölgesinde MÖ 7. yüzyılın ortalarında başlayan yeni bir tek-
nik, zaman içinde popüler bir hale gelerek bütün Akdeniz dünyasında Yunan sera-
miklerinin popülerliğini arttırmıştır. Aynı dönemde Anadolu’da da aynı stilde sera-
138 Anadolu Arkeolojisi
Özet
M.Ö.2.binyılın son dönemlerinde yaklaşık olarak altını işçiliğini geliştirmişlerdir. Ölü gömme adetlerine
1200 yıllarından itibaren Anadolunun çeşitli göç dal- de Tümülüs oluşumunu mimari olarak geliştirmişlerdir.
galarının etkisi altında kaldığını görüyoruz. İlk olarak Mimaride şehircilik anlayışı değişmiştir. Köyler kasa-
Balkanlardan gelen ve bütün Anadolu’yu geçtikten ba ve şehir olmaya ve şehir devletleri olarak “Polisler”
sonra Mısır’a yönelen Deniz Kavimleri nedeniyle Hitit oluşmaya başlamıştır. Devamlılık gösteren şehirler ge-
İmparatorluğu yıkılmıştır. Bundan sonra bölgede tek nelde kendi çekirdeği çerçevesinde gelişmeye devam
bir büyük devlet yerine daha çok küçük ve bölgesel dev- etmiştir. Koloni olarak kurulan yeni kentler düzenli bir
letler kurulmuştur. Demir Çağı olarak adlandırılan bu kareleme planı çerçevesinde yeni yerleşim yerleri kur-
dönemde Anadolu’da kurulan devletlerarasında bir güç muşlardır.
ve egemenlik yarışının olduğu gözlenir. Aynı durum Kent kuruluşları gelişmiş, Akropolis ve aşağı şehir kav-
Yunanistan içinde geçerlidir. Akhaların kurduğu güç- ramları oluşmuştur. Agora, Bouletherion, Prytaneion,
lü merkezler yıkılır ve aynı dönemde kuzeyden gelen Tapınaklar, Evler, Tiyatro, stadion, gymnasion, surlar
Dor toplulukları bölgede yeni güç dengelerinin oluş- gibi kent öğeleri önceden planlanarak belli projeler
masına neden olur. Böyle bir süreçte Yunanistan’dan çerçevesinde konuşlandırılmaktaydı. Arkaik dönem-
Anadolu’nun batı sahil kesimine doğru başlayan göçler den günümüze pek fazla kalıntı ulaşmadığı veya üst
bir yandan Yunanlıların kendilerine yeni yaşam alan- üste tekrar edilen yapılar olduğu için dönemin mima-
ları oluşturmasına bir yandan da Anadolu’daki yeni bir risini ancak tapınaklardan tanımaktayız. Assos Athena,
siyasi ve ekonomik güç oluşturmalarına neden olur. Ephesos Artemis ve Didyma Apollon Tapınakları dö-
Yunanistan’dan Batı Anadolu kıyılarına göçen toplu- nemin mimarisi hakkında en iyi kanıtlardır. Ayrıca
luklar Aioller, İonlar ve Dorlar olmak üzere üçe ay- Yunan sanatındaki ilk anıtsal yapılardır.
rılmaktadır. Konuştukları lehçelerde farklı olan bu üç Batı Anadolu’daki Yunan Heykeltraşlığı Ionia merkez-
topluluktan Aioller Batı Anadolu’nun kuzey kesimine, lidir. Bayraklı, Ephesos ve Miletos buluntuları dönem
İonlar orta bölgelere, Dorlar ise güney kesime yerleş- hakkındaki en iyi bilgiyi vermektedir. Öncelikle küçük
mişlerdir. Yaklaşık olarak İsa’nın doğduğu yıllarda heykelcikler şeklinde tasvirler başlamıştır. Genel tan-
yaşayan Amasya’lı tarihçi Strabon’un, günümüze ulaş- rıça veya rahipleri tasvir etmektedir. Malzeme metal
mamış eski kaynaklardan aktardığı bilgilere göre bu üç ve fildişidir. Adak eşyası veya tapınım için kullanılmış
topluluktan Aioller ilk; Dorlar ise en son göç edenler eserlerdir. Zamanla heykeltraşi eserleri gelişme göste-
olmuştur. rerek anıtsal boyut kazanacaktır. Kuros ve Kore denilen
Lydialıların erken tarihi MÖ 12. yüzyıla götürülse de, büyük anıtsal eserlerde oluşturulmaya başlanacaktır.
tarih sahnesinde ancak MÖ 7. yüzyılda etkili olmaya Mimari bağlı heykeltraşide tapınakları süslemek için
başlamışlardır. Phryg Krallığının yıkılmasından son- kabarma levhaları veya bezemeleri kullanılacaktır.
ra Batı Anadolu’ya egemen olmuşlardır. Son Sülalesi Assos arkhitravları üzerindeki mitolojik anlatımlar,
olan Mermnadlar Batı Anadolu’da etkin politikalarla Ephesos Artemis Tapınağına Lydia Kralı Kroisos’un
güçlenmişlerdir. Son kralları Kroisos döneminde pa- hediye etmiş olduğu Columna Caellate (kabartmalı sü-
rayı bularak ticarette kullanmaya başlamışlardır. Batı tun tamburları) arkaik dönemin en özgün eserleridir.
Anadolu’daki Yunan kolonileri ile bazen dostluk ilişki- Lykia bölgesinde de Ionia etkisini mezar yapılarında
leri, bazen de egemenliklerine alarak Ege ve Karadeniz görmekteyiz. Xanthos kentinde yer alan Aslanlı mezar
ticaretine kontrolleri altına almışlardır. Kurulmuş olan ve Harpyler anıtı yalnızca Anadolu’nun değil, aynı za-
Yunan kolonileri sayesinde güçlerini etki alanlarını manda Yunan Sanatının Arkaik Döneme ait en güzel
geniş bir coğrafyaya yayabilmişlerdir. MÖ 546 yılın- eserleridir.
da Kroisos’un Pers kralı Kyros’a yenilmesi sonucunda Batı Anadolu Seramiğinde Arkaik Dönemin başında
devletleri son bulmuş, baş kentleri yağma edilmiştir. Orientalisan stil görülemeye devam eder. Kap yüzey-
Parayı bularak dünya ticaretinin gelişmesini sağlamış- lerinde insan, hayvan, bitkisel ve geometrik öğeler
lardır. Sart çayından elde ettikleri elektron ile gümüş ve yer almaktadır. Pitane Seramikleri orientalizan stilin
140 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Ege Göçlerinden 6. Lydialılar dünya ticaretinin gelişmesi sağlayan han-
önce Anadolu’da yaşayan yerel halklardan birisidir? gi keşfi yapmışlardır?
a. Lelegler a. Ticaret arabası
b. Aioller b. Ticari Gemi
c. İonlar c. Elektron sikke
d. Dorlar d. Agora
e. Akhalar e. Hiçbiri
2. Aşağıdaki seçeneklerden hangisinde Ege Göçleri ile 7. Perslerin eyaletlere atadıkları valilerin ismi nedir?
Anadolu’ya gelen toplumlardan birisinin ismi ve yer- a. Satrap
leştiği bölge doğru olarak verilmiştir? b. Kroisos
a. Aioller - Anadolu’nun Güneybatısı c. Elektron
b. İonlar - Anadolu’Nun Kuzeyi d. Sikke
c. Karlar - Anadolu’nun Batısı e. Basileos
d. Aioller - Anadolu’nun Kuzeybatısı
e. İonlar - Anadolu’nun Güneybatısı 8. Aşağıdakilerden hangisi kehanet ocağı olarak kulla-
nılmış olan tapınaktır?
3. Aşağıdakilerden hangisi Polis kelimesinin karşılığı- a. Sardis Artemis Tapınağı
dır? b. Ephesos Artemis Tapınağı
a. Kent- Devleti c. Sardis Kybele Tapınağı
b. Krallık d. Asos Athena Tapınağı
c. Oligarşik Cumhuriyet e. Didyma Apollon Tapınağı
d. Cumhuriyet
e. Kent 9. Ephesos heykelciklerinde en çok hangi etki görülür?
a. Phryg-Geç Hitit
4. Aşağıdakilerden hangisinde Yunan kent-devletleri b. Yunan
tarafından gerçekleştirilen Büyük Kolonizasyonun so- c. Lydia
nuçlarından biri değildir? d. Pers
a. Orientalizan Dönemin başlamasında etkili ol- e. Ionia
muştur.
b. Seramik kap formları ve süslemelerinde deği- 10. Aşağıdakilerden hangisi Ionia seramik üretim
şiklikler görülmeye başlar. merkezi değildir?
c. Yunanlı tüccarlar, Doğuda getirdikleri ürünleri a. Pitane
Ege dünyasına ulaştırarak b. Smyrna
d. Ege, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz’in kıyı ke- c. Rhodos
simlerinde yeni koloniler kurulmuştur. d. Larissa
e. Yunan ve Doğu kültürlerinin karşılıklı etkileşi- e. Klazomenai
mi sonucu Hellenistik dönem başlamıştır.
Sıra Sizde 3
Yunanistan ve Batı Anadolu’daki kent-devletlerinin
uzak bölgelerde ana kente bağlı yerleşimler kurmaları
kolonizasyon olarak adlandırılır. Kolonilerin kurulma
amacı büyük ölçüde artan nüfusa yeni yerleşim olanak-
ları yaratmak ve ana kentin ihtiyaç duyduğu malları kar-
şılayacak bir ticari sistem oluşturmaktır. Kolonizasyon
faaliyetleri Yunan dünyasının bir yandan ekononik gü-
cünü arttırmasını sağlarken bir yandan da yeni kültürel
ve sanatsal özellikleri öğrenmesini sağlayarak Yunan
kültür ve sanatında da derin izler bırakmıştır.
Sıra Sizde 4
Persler MÖ 546 yılında Lydia Devletini yıkarak
Anadolu’da egemen olmuşlardır. Anadolu topraklarını
satraplıklara bölmüşler ve başlarına da satrap denilen
valileri atamışlardır. Satraplar denetimleri altındaki
halktan vergileri toplayarak Pers kralına bağlı kalma-
larını sağlamıştır. MÖ 6 yüzyılda içerisinde mutlu bir
dönem yaşanmıştır. Atina’nın Yunan kentlerini ayak-
landırması ile İonia ayaklanması başlamış ve bundan
sonra Batı Anadolu’da zor bir süreç başlamıştır.
5. Ünite - Hellen Göçleri ve Arkaik Dönem 143
Sıra Sizde 5 Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi (1982). İstanbul:
Tapınak eski bir kutsal alana kurulmuştur. Tapınağın Görsel Yayınlar.
altında yapılan kazılarda üç evreli bir küçük yapı ka- Bammer, A. - Muss, U. (1996). Das Artemesion von
lıntısına rastlanmıştır. A evresinde dikdörtgen planlı Ephesos, Philipp von Zabern Verlag, Mainz.
iki yapı temeli ele geçmiştir. B evresinde temeller bir- Boardman, J., (1999). The Greeks Overseas : Their
leştirilmiştir. C evresinde bu duvarlar batıya doğru Early Colocies and Trade, London : Thames and
uzatılmıştır. Arkaik dönemde de dipteros planlı Yunan Hudson.
tapınağı inşa edilmiştir. Cook, J. M. (1962). The Greeks in Ionia and The East,
London : Thames and Hudson
Sıra Sizde 6 Çelgin, G. (1990). Eski Yunan Edebiyatı, Remzi Kita-
Lykia bölgesi Ionia Bölgesine komşu olmasa da Harpyler bevi İstanbul.
Anıtı diye adlandırılan mezar yapısında teknik olarak Gökberk, M. (1999). Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi,
Lykia inşa şekli kullanılmış olsa da, mezar odasının dı- İstanbul.
şın kaplayan kabartmalarda İonia heykel tekniği kulla- Gruben, G. (1986). Die Tempel der Griechen, Hirmer,
nılarak yapılmıştır. Anlatınlar yereldir. Fakat heykeltraşi München.
şekillenmesi kesinlikle Ionia’ya bağlanmaktadır. İplikçioğlu, B. (2007). Hellen ve Roma Tarihinin Ana-
hatları, Arkeoloji ve Sanat yayınları, İstanbul.
Sıra Sizde 7 Karul, N. (Ed.) (2009). Perslerin Dönüşü - Onbinlerin
Kolonizasyon faaliyetleri ile Yunan kökenli tüccarların Dönüşü, Arkeoatlas 6.
Akdeniz’in doğusundaki devletler ile ticaret yapma- Karul, N. (Ed.) (2010). Anadolu’nun Derinlikleri, Son
ya başlamaları sonucu Mısır, Filistin, Assur gibi doğu Tunç -İlk Demir Çağı, Arkeoatlas 7.
kültürlerini tanımaları ve bu kültürlerin sanatlarının Levi, P. (1987), Eski Yunan (Çev. Neşe Erdilek), İstan-
Yunan sanatı üzerinde etkilerinin hissedilmeye başladı- bul: İletişim Yayınları.
ğı dönem Orientalizan (Doğu Etkisindeki Dönem) dir. Lloyd, S. (2007). Türkiye’nin Tarihi: Bir Gezginin Gö-
Bu dönem seramiklerinde süsleme bakımından doğu züyle Anadolu Uygarlıkları, Ankara: TÜBİTAK
kültürlerinin etkisiyle figürlerde duruş ve kompozisyon Schwertheim, E. (2009). Antikçağda Anadolu, Kitap
düzenlemesi, insan ve hayvan figürlerinin daha detaylı yayınevi, İstanbul.
ve görkemli biçimde yapılmaya başlaması gibi özellik- Sevin, V. (2003). Eski Anadolu ve Trakya Cilt I, İleti-
leri ortaya çıkar. Figürler siyah boyayla yapılmış, figür- şim yayınları, İstanbul.
lerin arasındaki alanlar ise vazo renginde bırakılmıştır. Taşlıklıoğlu, Z. (1966). Arkaik Çağ Yunan Şiiri, İstan-
Figürlerin üzerinde cilt rengi ve elbise detaylarının gös- bul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Matbaası.
terilmesinde kırmızı ve beyaz boya kullanılmıştır. Tekin, O. (2007). Eski Anadolu ve Trakya: Ege göç-
lerinden Roma İmparatorluğu’nun İkiye Ayrıl-
masına Kadar (MÖ 12.- MS 4. Yüzyılları Arası),
İstanbul: İletişim Yayınları.
Yararlanılan Kaynaklar Tekin, O. (2008). Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş,
Akarca, A. (1987). Yunan Arkeolojisinin Ana Çizgile- İstanbul: İletişim Yayınları.
ri: I. Şehir ve Savunması, Ankara: Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu.
Akurgal, E. (1961). Die Kunst Anatoliens, Hirmer,
München.
Akurgal, E. (1987). Griechische und römische Kunst
in der Türkei, Hirmer, München.
Akurgal, E. (2002). Anadolu Kültür Tarihi, Ankara:
TÜBİTAK.
Akurgal, E. (1983). Eski İzmir, Ankara : Türk Tarih
Kurumu.
Akurgal, E. (1987). Griechische und Römische Kunst
in der Türkei, München: Hirmer Verlag.
6
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Klasik Devirde Anadolu siyasi durumunu genel hatlarıyla açıklayabilecek,
Klasik Devir Anadolu mimarlığının gelişimini genel hatlarıyla açıklayabilecek,
Klasik Çağ Anadolu’da heykel sanatının gelişimini genel hatlarıyla açıklayabilecek,
Klasik Devir seramik ve resim sanatını genel hatlarıyla açıklayabilecek,
Klasik Devir Anadolu edebiyatının gelişimini genel hatlarıyla açıklayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Klasik Çağ • İonia Ayaklanması
• Satrap • Pers İmparatorluğu
• Herodotos • Büyük iskender
• Kent Planlaması • Hippodamos
İçindekiler
• GİRİŞ
• MÖ 5.YY.’DA ANADOLU’DAKİ SİYASİ
DURUM
• MÖ 4. YY.’DA ANADOLU’DA PERS EGE-
MENLİĞİNİN DURUMU
• BÜYÜK İSKENDER’İN (III.ALEKSANDROS)
Anadolu Arkeolojisi Anadolu’da Klasik Çağ ANADOLU’YA GELİŞİ
• KLASİK DEVİR ANADOLU MİMARLIĞI
• KLASİK DEVİR ANADOLU HEYKELTRAŞLIĞI
• KLASİK DEVİR RESİM SANATI
• KLASİK DEVİR ANADOLU SERAMİK
SANATI
• KLASİK DEVİR ANADOLU EDEBİYATI
Anadolu’da
Klasik Çağ
GİRİŞ
Ege Dünyasında yaşanan Pers-Yunan Savaşları’nda Pers Donanmasının Salamis Polis (Şehir Devleti):
Şehirlerin kendi yöneticileri,
Deniz Savaşında Atinalılar tarafından yenilmesi ile Perslerin batıya doğru iler kendi yasaları ile yönetildiği
leyişi sona ermiştir. Bu olaydan sonra Anadolu’da ve Yunan Dünyasında Klasik bir yönetim şeklidir. Her şehir
Dönem olarak adlandırılan devir başlar. diğerlerinden bağımsız olması,
Klasik Dönem’de Anadolu’da hâlen Pers egemenliği görülür. Tarihçiler tarafın bu şehirlerin kendi içinde bir
devlet oluşturmasına yol açar.
dan Perslerin Lidya Krallığının başkenti Sardes’in işgali ile başlatılan bu egemen MÖ 7.yy.’dan başlayarak Ege
lik dönemi boyunca Anadolu’nun batı ve güney sahilleri dışında kalan bölgelerde dünyasında, Yunanistan’da
şehirler, Pers yönetimi altında yaşamaktadır. Bu dönem boyunca MÖ 479 yılın ve Batı Anadolu’da bir çok
kent, şehir devleti ya da polis
dan başlayarak liderliğini Atina ve Delos’un çektiği bir grup kent ise Perslere kar adı verilen yönetim şekline
şı birlik oluşturma yönünde faaliyetler göstermişlerdir. Attik-Delos Deniz Birliği geçmiştir.
olarak adlandırılan bu birlik çatısı altında Yunanistan Anakarası, Ege Denizinde
ki Adalar ile Anadolu’da Pers kontrolüne baş kaldıran bazı kentler yer almakta
dır. Dolayısıyla Anadolu’da Klasik dönem boyunca başlıca iki siyasi akım olarak
Persler ve buna karşı çıkan şehir devletlerinin içinde yer aldığı birliği görebiliriz.
Bu durum siyasi tarihin yanı sıra bölgede oluşan kültür ve uygarlığı da etkileyen
önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu etkinin izlerini bölgenin pek çok fark
lı yöresinde karşımıza çıkan kalıntılar üzerinde de görmek mümkündür. Tripod: Üç ayaklı objelere
Bu derste Pers ve Ege kültürlerinin yukarıda bahsedilen çerçeve içerisinde et verilen genel bir isim olan
kilerini görerek bu etkilerin Anadolu kültüründeki katkılarını inceleyeceğiz. Tripod, Antik çağ dünyasında
üç ayaklı kazanlar tripod
olarak adlandırılmaktaydı.
MÖ 5.YY.’DA ANADOLU’DAKİ SİYASİ DURUM Bu kap formu günlük
Batı Anadolu’daki kentlerin Pers yönetimine karşı MÖ 500 yılında başlattıkları ve hayatta törenlerde ve spor
yarışmalarında birincilik ödülü
İonia ayaklanması olarak adlandırılan ayaklanma Pers Kralı I. Dareios tarafından olarak verilen bir ödül olarak
bölgeye yapılan bir sefer ile bastırılır. Persler bunun ardından bu ayaklanmaya kullanılmıştır. Pers ordusunun
yardım eden kentleri cezalandırmak için Yunanistan’a bir sefer düzenlerler. Bu silahları eritilerek yapılan
sefer, Yunanlıların Marathon ovasında Pers ordusunu yenilgiye uğratması ile ba bu Tripod ise bir tapınağa
hediye verilmek amacıyla
şarısızlığa uğrar. I. Dareios’tan sonra tahta geçen I. Kserkses MÖ 480-479 yılları yapılmıştır. Delphoi kentindeki
arasında Yunanistan’a iki sefer daha düzenlemiştir. Bu seferler sırasında birçok Apollon tapınağına hediye
kenti ele geçiren ve Atina’ya kadar ulaşarak yıkan Pers ordusu, Atina-Sparta bir edilen bu tripod daha sonra
Bizans döneminde İstanbul’a
leşik orduları tarafından bozguna uğratılır. Antik yazarlardan öğrendiğimize göre getirilmiştir. Tripod’dan
bu zafer anısına Yunanlılar, ele geçirdikleri Pers silahlarını eriterek tripod yapmış geriye kalan tek parça bugün
ve bunu da tanrı Apollon’a hediye etmişlerdir. Sultanahmet meydanındaki
burmalı sütun adıyla anılan
parçadır.
146 Anadolu Arkeolojisi
sonra kendi komutasında geri dönüş yoluna geçen Hellen ordusunun 34650 stadi
on (yani yaklaşık olarak 6800 km) sürdüğünü söyler. Bu yolculuk yaklaşık olarak
bir sene üç ay sürmüştür.
ardından kent ele geçirilince buradaki yönetim eski Karia Satrabı Hekatomnos’un
kızı Ada’ya bırakılmıştır.
Anadolu’nun Güney sahili boyunca ilerlemesine devam eden İskender bu böl
gedeki pek çok kentin birbiri ardına kapılarını açması ile bölgede hızlı biçimde
ilerlemiştir. Öte yandan İskender, Pers kralı ile karşılaşıncaya kadar askeri gücünü
korumak istediği için Sillyon ve Termessos gibi dağlık arazi üzerine kurulu ve iş
gal edilmesi güç olan bazı kentleri işgal etmeyerek yoluna devam etmiştir. Ancak
antik kaynaklardan öğrendiğimize göre, önce teslim olan ancak daha sonra fikir
değiştirerek direnişe geçen kentler ağır biçimde cezalandırılmıştır.
Büyük İskender, Güney Anadolu’daki seferini tamamladıktan sonra Anado
lu’nun içlerine doğru ilerlemiştir. Phrygia bölgesinin kontrolünü ele geçirmek
amacıyla Askania Gölü (Burdur Gölü) kıyısını izleyerek önce Kelainai; ardın
dan ise Gordion’a ulaşmıştır. Makedonya ordusu burada bir süre dinlenmiş, bir
yandan da ordu Makedonya’dan gelenlerle gücünü artırmıştır. Büyük İskender’in
Gordios’un Düğümü: Gordion’da kaldığı dönem ile ilgili olarak Gordios’un düğümü ile ilgili efsane
Phrygia’nın ünlü kralı
Midas’ın babası olan
ler anlatılmıştır. İskender aynı zamanda burada, Phrygia’nın ünlü kralı Midas’ın
Gordios’un zamanında kalan babası Gordios’un zamanında kalan ve bir tapınağa adanmış olan at arabasının
ve kentteki Zeus Tapınağına boyunduruğundaki düğümü çözdüğü de anlatılır.
adanmış olan bu arabanın Galatia’dan sonra Ankyra’ya doğru ilerleyen İskender, buraya varmadan Paphla
boyunduruğundaki kördüğüm,
İskender zamanında go n ia Bölgesinin yerlilerinden oluşan bir topluluk tarafından karşılanarak bölgede
çözen işinin aynı zamanda askeri güç kullanmaması istenir. İskender, bölgeyi antlaşma yoluyla ele geçirdikten
Anadolu’ya hâkim olacağı sonra doğuya doğru ilerlemesine devam eder. Kilikia kapıları olarak adlandırılan
yönünde bir söylentinin
çıkmasına neden olmuştur. Gülek boğazını geçtikten sonra Pers Satrabı Arsames ile karşılaşmak için Tarsus’a
İskender Gordion’a geldiği yönelir. Arsames’in kaçması üzerine Tarsus’a hiçbir direniş ile karşılaşmadan giren
zaman bu düğümü çözmek İskender, antik kaynakların bildirdiğine göre burada hastalanır ve bir süre seferine
için uğraştığı; çözemeyeceğini
anlayınca bir kılıç darbesiyle
ara vermek zorunda kalır. Pers Kralını takip eden İskender’in Tarsus’dan sonra bu
kestiği anlatılmıştır. sefer Mersin çevresindeki Pers kontrolü altındaki kentleri ele geçirdiğini görüyo
ruz. Buradaki kentlerde Pers kralına ödedikleri vergiden muaf tutulmuşlardır.
İskender’in ilerlemesi Pers Krallığı için büyük bir tehdit oluşturmuştur. Pers
kontrolü altındaki Anadolu’yu baştanbaşa geçen İskender’in Mezopotamya’ya
yaklaşması, Kral Dareios tarafından engellenmek istenmiştir. Bu amaçla ordusu
ile İskender’in ilerlediği yol üzerinde ona doğru yaklaşan Dareios bir manevra ile
onun arkasına geçmiş ve takip etmeye başlamıştır. Pinaros ırmağı yakınlarında
iki ordu arasında meydana gelen Issos Savaşı, Doğu Akdeniz dünyasının tarihini
temelden değiştiren bir savaş olmuştur. Savaş sırasında sayıca kendisinden üstün
olan Pers ordusunu aşan İskender’in kendisine yaklaştığını gören Kral Dareios
savaş alanını bırakıp kaçmıştır. Bu olaydan sonra Makedon ordusunun Pers as
kerlerini takip ederek öldürdüklerini öğreniyoruz. Pers Krallığına çok büyük bir
darbe vuran İskender, Dareios’un karısı ve çocuklarını esir almış ve kendi adını
taşıyan Alexandreia (İskenderun) kentini kurmuştur.
Şekil 6.3
İssos savaşından sonra Pers İmparatorluğu içindeki
ilerlemesine devam eden İskender Suriye ve Filistin bölge
Büyük İskender sini ve ardından da Mısır’ı almıştır. Kral Dareios ile yaptı
ğı Gaugamela savaşını kazanmasının ardından bölgedeki
kontrolünü pekiştirmiş ve Asya’nın Kralı ilan edilmiştir.
İskender’in seferini anlatan Arrianos’a göre doğu sefe
ri Hindistan’a kadar ulaşmıştır. Ancak bu seferden sonra
Babylonia (Babil) dönen İskender, burada MÖ 323 yılında
33 yaşındayken ölmüştür.
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 151
Kent Planlaması
Klasik Çağdan önceki dönemlerde kentlerde evler ve diğer yapıların yerleri genel Agora: Antik Yunan
likle kentin doğal gelişimi ile belirlenmiştir. Sokakların birbirini dik açıyla kestiği kentlerinde politik, dini, ticari
faaliyetlerin gerçekleştirildiği
ve Agora, Tiyatro gibi kamusal alanlara rahat ulaşılabilecek biçimde düzenlendiği geniş alanlara Agora adı
düzenli kent planı ise arkeolojik bulgulara göre MÖ 7.y.y.’dan itibaren karşımıza verilir. Agoralar halka açık
çıkmaktadır. alanlar olup çevresinde kamu
yapıları yer alır.
Ancak Aristoteles gibi antik yazarlar bu yöntemin Hippodamos adında
Miletos’lu bir mimar tarafından keşfedildiğinden bahsetmektedir. Büyük olası
lıkla daha önce başlayan ve ilk defa Hippodamos
Şekil 6.4
tarafından düzene sokularak uygulanması yay
gınlaştırılan bu düzenli kent planı sistemi aynı Miletus Kent Planı
zamanda Hippodamik Planı olarak da adlandı
rılmaktadır. Izgaraya benzeyen bu plan günü
müzde Izgara Planı olarak da adlandırılmaktadır.
Izgara Planına benzeyen bu kent planı Hippoda
mos’un yaşadığının sanıldığı MÖ 5. yy.’da yay
gınlaşmaya başlamış, Yunanistan ve İtalya’da pek
çok yerde uygulanmasının yanı sıra Batı Anado
lu’da da kullanılmıştır. Klasik Dönemde bu plana
göre inşa edilen kentlerin en güzel örnekleri Mi
letos ve Priene’de görülmektedir.
Miletos: Miletos kenti, bugünkü Aydın ili Sö
ke ilçesi sınırları içerisindedir. Kent, MÖ 2. bin
yıldan itibaren yerleşim görmüştür. Bu dönem
den itibaren giderek büyüyen ve gelişen kent,
İonia ayaklanmasından sonra meydana gelen Pers işgali sırasında yıkılmış ve bü
tünüyle yeniden inşa edilmesi ihtiyacı olmuştur. Yeni kentin planı, Aristoteles’e
göre, aynı zamanda bu kentin de vatandaşı olan Hippodamos’a atfedilmektedir.
Kentin planı, hâlen kalıntıların görülebildiği yer olan Büyük Menderes nehri
nin ağzında iki koya sahip olan bir yarımada üzerine kurulmuştur. Kentin planı,
sokakların yarımadanın genel doğrultusuna uygun şekilde ve birbirini dik açıyla
kesen caddelerden oluşmaktadır. Kenti üç bölgeye ayrılmıştır. Kentin kuzey ve
güney kesimleri halkın oturduğu konutlardan oluşmakta olup orta kısımda ise
Meclis Binası, Agora, Stadion gibi kamu yapıları bulunmaktadır. Bu yöntemle
kent içi ulaşım daha rahat sağlanabilirken aynı zamanda kamu yapılarını herkesin
rahat kullanabileceği bir hâle getirmek amaçlanmıştır.
152 Anadolu Arkeolojisi
Priene: Priene kenti, bugünkü Aydın ili Söke ilçesi sınırları içindedir. Kent
MÖ 4.yy.’ın ikinci yarısında şimdi bulunduğu yerde yeniden kurulmuştur.
Kent güneye bakmaktadır. Ana yollar doğu-batı doğrultusunda uzanmakta,
yan sokaklar ise bunları kuzey-güney doğrultusunda dik açıyla kesmektedir. Tiyat
ro, Stadyum ve Athena Tapınağının bulunduğu teras güneye bakmaktadır. Aynı za
manda halkın oturduğu konutların en çok konulan odalarının da güneye bakması,
kentteki binaların daha çok güneş alması ve sıcak olmasını sağlamaktadır.
Agora kentin merkezinde bulunmaktadır. Agoranın kuzeyindeki Athena Po
lias tapınağı ile tiyatro yer alır. Kentin güneyinde ise stadyum gibi spor ile ilgili
alanlar vardır.
Şekil 6.5 Sokakların arasında kalan ev alanları
birbirine eşit ölçülerde olup her biri içine
Priene Prostas
Tarzı Ev Planı sekiz ev sığacak şekilde yapılmıştır. Kentte
(Restitüsyon evler için toplam 80 alan ayrılmıştır. Gün
Önerisi) lük yaşamda halkın oturduğu bu konutlar,
kent planı içinde aynı anda planlanarak
toplu olarak yapılmıştır. Bu nedenle her
bir evin kapladığı alan ve yerleşim planları
başta olmak üzere pek çok özellikleri aynı
dır. Evlere bir avludan girilmektedir. Avlu
nun etrafında sıralanan odalar, depo, mut
fak, yemek odası ve misafir odası şeklinde
düzenlenmiştir. Merdiven kalıntıları saye
sinde üst katlarının da olduğu anlaşılan
evlerin yatak odası ve işlikleri ise büyük
olasılıkla üst katta bulunmaktaydı. Ev planları genel olarak eve gelen misafirlerin,
evin içine kadar girmeden dış kapıya yakın bir odada ağırlanmasını sağlayacak
şekilde düzenlenmiştir. Bu oda aynı zamanda evde verilen yemek ve içkili eğlen
celerin de yapıldığı alandır.
MÖ 546 yılından başlayarak büyük ölçüde Pers kontrolü altında olan Ana
dolu’da, Pers yönetiminin en önemli merkezleri, Pers satraplarının bulunduğu
satraplık şehirleridir. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bulunan satraplık merkezleri
arasında Daskyleion ve Sardes başta gelmektedir.
Daskyleion: Daskyleion kenti Bandırma’nın batısındaki Manyas gölünün ya
kınlarındadır. MÖ 546 yılında Persler tarafından işgal edilerek bir satraplık mer
kezi hâline getirilmiştir. Kentte Pers işgali öncesi döneme ait buluntular büyük
ölçüde Satraplık dönemi yerleşim katmanını altında kalmıştır.
Daskyleion kenti, tarihçi Herodotos’un Pers Satraplıkları listesinde 3. Sırada
yer almakta olup kontrol alanı arasında Trakya, Orta Anadolu ve Kapadokya bu
lunmaktaydı. Büyük İskender bölgeyi ele geçirdiği dönemde buradaki Pers Satra
bının yerine kendi komutanlarından Kalas’ı atamış ve bölgedeki sistemi değiştir
memiştir. Daskyleion, daha önce Pers Krallığı’na ödediği vergiyi, Kalas’ın yönetimi
altında İskender’e ödemeye devam etmiştir. Yapılan kazılar ile Pers Döneminden
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 153
kentte satrapın oturduğu bir saray ve bu sarayın bulunduğu görkemli bir teras du
varı ele geçmiştir. Ayrıca bölgedeki Pers etkisini gösteren çok sayıda mezar steli
bulunmuştur.
Antik yazarlar kentin yakınındaki Manyas gölü ve civarının “Paradeisos” ola
rak adlandırılan büyük ve görkemli bir park alanı olduğundan bahseder.
Sardes: Lydia krallığının başkenti olan Sardeis kenti Manisa’nın Salihli ilçesine
bağlı Sart köyü yakınlarındadır. Kent, MÖ 547 yılında Lydia kralı Kroisos ile Pers
kralı Kyros arasında geçen bir savaştan sonra Perslerin yönetimine geçmiştir. Pers
krallığının bölgedeki hâkimiyeti eline geçirmesinin ardından kent Anadolu’daki
en önemli satraplık merkezi haline gelmiştir. Buradaki satraplık yönetimine ge
tirilenler arasında Pers Krallığı ile doğrudan kan bağı olanların bulunması kente
verilen önemi açık biçimde göstermektedir. Pers Krallarının Sardes satraplığı ile
yaptığı resmi yazışmalar Persepolis kentinde yapılan kazılarda açığa çıkmıştır.
Sardeis’te yapılmakta olan kazılarda Pers kontrolü altındaki döneme ilişkin
çok fazla buluntu ele geçmemekle birlikte antik kaynaklar, kentin bu dönemde
savunma sistemi, Satraplık Sarayı ve halkın yaşadığı evler ile bölgedeki refah dü
zeyi yüksek kentlerden bir olduğuna işaret etmektedir. Kentin çevresinde de çok
sayıda Pers tipinde yapılmış anıt mezar bulunmuştur.
Tapınak Mimarisi
Tapınaklar, Antik Çağ Yunan mimarisinin bir geleneği olarak Yunanistan’da kar
şımıza çıkan bir mimari yapıdır. Yunan mitolojisindeki tanrılara adanan bu ya
pıların standart bir plana göre yapılması geleneği ile MÖ 7.yy.’dan itibaren bu ya
pıların bir podyum üzerinde, ortasında bir oda (Naos) çevresinde sütunları ile
yapıldığını görüyoruz. Arkaik Devir boyunca gelişim gösteren tapınaklar Klasik
çağda en gelişkin seviyesine ulaşmıştır. Hem mimari açıdan hem de yapıların üze
rini süsleyen kabartma ve heykelleri ile Yunan sanatının en görkemli yapılarını
oluşturan tapınaklar, bu sanatın bir etkisi olarak Anadolu’da da Arkaik çağdan
başlayarak karşımıza çıkmaktadır.
Klasik çağda Pers kontrolü altındaki Anadolu’da da özellikle sahil kesimindeki
kentlerde Yunan sanatının etkisi altında tapınaklar yapılmıştır. Bu yapılar, Anado
lu’nun o dönemdeki yerel tanrıları ile Yunan mitolojisindeki tanrıların birbirine
yakın görülmesi ile hem bir Yunan sanatı hem de Anadolu kültürünün birleşme
sini temsil eder. En önemli örnekleri arasında Priene Athena tapınağı ile Ephesos
Artemis tapınağı sayılabilir.
Priene Athena Tapınağı: Priene kentinde Şekil 6.6
Agora’nın kuzey batısında yer alan tapınak, Priene Athena
Halikarnassos’da bulunan Mausoleion’un da Tapınağı
mimarı olan Pytheos tarafından inşa edil
miştir. Klasik anlamda Tapınak mimarisi
nin en önemli yapıtlarından biridir. Antik
kaynaklardan öğrendiğimize göre Pytheos,
kendi dönemi için mimarlık alanında yeni
likler getiren ve bunları bir kitapta toplayan
154 Anadolu Arkeolojisi
Anadolulu bir mimardır. Kendisinden sonra gelen pek çok mimara da öncülük
etmiştir. Hellenistik dönemin önemli mimarlarından Hermogenes’in Pytheos’un
öğrencisi olduğu kabul edilmektedir.
Athena tapınağı MÖ 4. yy.’ın III. çeyreğinde inşa edilmiştir. Plan bakımından
klasik Yunan tapınak mimarisinin özelliklerine sahiptir. Dikdörtgen planlı tapı
nağın çevresinde tek bir sütun sırası bulunmaktadır. Kısa kenarında 6 uzun ke
narında 11 sütuna sahip olan yapı kentin içinde bir duvarla ayrılan kutsal bir alan
içindedir. Tapınağın ortasında tanrıça Athenanın heykelinin bulunduğu odaya
(Naos) bir ön odadan girilmektedir. Heykelin bulunduğu odanın arkasında bu
lunan girinti şeklindeki kısım ise Pytheos’un tapınak mimarisinde getirdiği ye
niliklerden biri olarak bilinmektedir. Tapınağı çevreleyen sütunların üzerinde iki
tarafa doğru kıvrılan volüt şeklindeki kısımlara sahiptir. Bütün bu özellikleri ile
tapınak Yunan mimarisinde Batı Anadolu’ya özgü olan İon düzenindedir.
Lysippos, Leocahres ve Ephesos Artemis Tapınağı: Ephesos kentinde çok öncelere dayalı Artemis
Skopas M.Ö. 4. yy. Yunan inanışını için Arkaik Öncesi Dönemden başlayarak kutsal bir alan ayrılmıştır.
Heykeltraşlığının en tanınmış
heykeltraşlarındandır. Bu alanda Arkaik devirde yapılan tapınak MÖ 356 yılında Herostratos adlı bir
Leochares ve Skopas kişi tarafından yakıldıktan sonra yeni bir tapınağın yapımına başlanmıştır. MÖ
Bodrum Mausoleum’unda 4.yy.’ın ikinci yarısı boyunca yapımı süren tapınak Büyük İskender’in kente geldiği
çalışmışlardır. Lysippos
İskender’in kişsel 334 yılında ziyaet edildiği zaman henüz tamamlanmadığını Antik kaynaklardan
heykeltraşıdır. öğreniyoruz. Arkaik dönemden yapılan tapınaktan daha büyük olan bu tapınak,
Klasik Dönem tapınak mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Tapınağı inşa eden
mimarlar, Halikarnassos’daki Mausoleium ve Priene’deki Athena tapınağının mi
marı olan Pytheos’un oluşturduğu kurallara uymuşlardır.
Antik kaynaklara dayanarak sütunların yüksekliğinin 18.40 m. olduğu hesap
lanmıştır. Bunların altında ve üstündeki zengin süslemeli kabartmalarda döne
min üç ünlü heykeltraşı görev almıştır. Bunlar Lysippos, Leochares ve Skopas’tır.
Klasik dönemin sonlarında yapılan tapınağın tüm Hellenistik Dönem boyunca
hizmet verdiği anlaşılmaktadır.
Pytheos kimdir? Klasik Dönem tapınak mimarisine getirdiği katkılar neler olmuştur?
7
KLASİK DEVİR ANADOLU HEYKELTRAŞLIĞI
Klasik Dönem, heykeltraşlık açısından Anadolu’da Arkaik döneme oranla daha
farklı stillerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bir yandan Batı Anadolu’da kısmen Yu
nan etkisinde eserler verilmeye devam ederken öte yandan Güney ve Orta Ana
dolu’da Pers sanatından etkilenildiği görülür. Batı ve Orta Anadolu’da sık sık Pers
ler ve Yunan devletleri arasında el değiştiren bir siyasi yapının olduğu göz önünde
bulundurulursa her iki kültürün etkisinin de aynı ölçüde hissedilmesi normaldir.
Anadolu sanatında bu dönem heykeltraşlık açısından Greko-Pers sanatı olarak
adlandırılan sanatın ortaya çıktığı dönemdir.
Lykia Anıtları
Anadolu’nun güneybatısında Antalya ile Fethiye arasında kalan alan antik çağda
Lykia bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Bölge halkı hakkında MÖ 2. binyıldan
itibaren antik kaynaklardan bilgiler edinmekteyiz. Lykia halkının kendine özgü
bir kültürü olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde bölge kültürünün en dikkat çeki
ci anıtları arasında mezar yapıları özel bir öneme sahiptir. Lykia halkının ölülerini
koydukları mezarlarda ahşap mimariyi taklit eden yaklaşımları ile MÖ 7. yy.’dan
başlayarak bir gelenek oluşturdukları anlaşılmıştır. Bir kısmı kayaya oyularak ya
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 155
pılan bu mezarların yanı sıra taştan oyularak mezar sandukası hâline getirilmiş
olan lahitleri bugün bölgedeki birçok antik kente görmek mümkündür.
Anadolu’nun Pers kontrolü altında olduğu dönemde Lykia bölgesi de siyasi
açıdan Perslere bağlı olmakla birlikte kendine özgü kültürünü korumuştur. Mezar
anıtları bu açıdan da Klasik Çağ Anadolu sanatının önemli örnekleri olma özel
liği taşır.
Nereidler Anıtı: Xanthos kentinde bulu Şekil 6.7
nan bu anıt, kentin girişine yakın bir alanda Xanthos Nereidler
yapılmıştır. Tapınak planına benzer bir plana Anıtı
sahip olan anıtın yüksek bir kaide üzerinde
ortada bir mezar odası ve çevresinde 4 x 6 sıra
sütun bulunmaktadır. Mezar odasının içinde
ölünün üzerine yatırıldığı bir kline (ölü yata
ğı) yer alır. Mezar anıtının kaidesinde, mezar
odasının üst sırasında ve iki yan duvarında
kabartma betimlemeler görülmektedir. Kla
sik Dönem Lykia sanatının en önemli kabart
maları arasında yer alan bu betimlemelerde
savaş, av ve armağan verme gibi konular iş
lenmiştir. Kaidede yer alan ve bir ordu tarafından yapılan kent kuşatmasını gös
teren betimlemede figürlerin arka arkaya ve kalabalık biçimde gösterilmesi Pers
sanatının Lykia’daki etkileri açısından önemli bir örnektir.
Perikles Mezar Anıtı: Bu anıt, Lykia bölgesinin Pers kontrolü altında olduğu
dönemde satraplık merkezi olduğunu bildiğimiz Limyra kentindedir. MÖ 4.yy.’ın
ilk yarısında yaşayan ve Lykia bölgesindeki Pers imparatorluğuna bağlı yöneti
mi düzenleyen satrap Perikles için yaptırılan bu anıt mezar, kentin akropolisinin
güney yamacı üzerinde yer almaktadır. Nereidler Anıtında olduğu gibi tapınak
planın benzer olan anıt, yüksek bir kaide üzerinde duran bir mezar odası ve iki
tarafında dörder adet kadın vücudu şeklinde desteğe (karyatid) sahiptir. Anıtın en
önemli özelliği Yunan mitolojisinden alınmış sahneler ve Perikles’in yaşamından
sahnelerin Pers stilinde betimleme tekniği ile gösterilmiş olmasıdır. Kabartma
olarak yapılmış bu sahneler anıtın batı ve doğudaki dış duvarları üzerinde görü
lebilir. Özellikle doğu duvarı üzerinde başında Pers şapkası ile bir figürün Pers
kralı III. Artakserkses olduğu düşünülmektedir. Anıt bugün büyük ölçüde tahrip
olmuş ve parçaları anıtın bulunduğu alanın çevresine dağılmış hâldedir.
Trysa Anıt Mezarı: Lykia bölgesinde bugünkü Gölbaşı kenti yakınlarındaki
antik Trysa kentinde bulunan bu anıt mezar, büyük olasılıkla kentin ileri gelenle
rinden birine aittir. Ortasında Lykia tipinde bir mezar bulunan yaklaşık 90 metre
genişliğinde bir alan ile bu alanı çeviren bir duvardan oluşan anıt, MÖ 5.yy. sonu
- 4.yy. başlarına tarihlendirilmektedir.
Anıt, çevre duvarı üzerindeki kabartmaları ile Klasik Dönem Anadolu sanatı
açısından önemli bir eserdir. Kabartmalarda konusu Yunan mitolojisinden alın
mış sahnelerin yanı sıra özellikle Troya savaşının seçilmesi dikkat çekicidir. Meza
rın sahibi, bu kabartmalarda atalarının Troya savaşı sırasında Troya’lılara yardım
etmek için kentin savunmasına katıldıklarını vurgulamak istemiş olmalıdır. Anı
tın parçaları 19.yy.’da Osmanlı devletinin izni ile Viyana’ya götürülmüştür.
156 Anadolu Arkeolojisi
Klasik Çağ Lykia Anıt Mezar sanatının özellikleri ve en önemli örnekleri nelerdir?
8
Karia Anıtları
Anadolu’nun güneybatısında, kuzeyinde Büyük Menderes, güneyinde Fethiye
arasında kalan alan antik çağda Karia bölgesi olarak adlandırılmıştır. MÖ 2. bin
yılın sonlarında Yunanistan’dan Anadolu’ya yaşanan göçler sırasında Dor toplu
munun bölgeye yerleştiğine inanılır. Hem Yunan kültürü hem de Anadolu kül
türünün etkilerini yaşatan Karia Kültürü, Pers egemenliği altında, Halikarnassos
(bugünkü Bodrum) ‘de bulunan satraplık merkezi tarafından yönetilmiştir.
Mausoleion: Karia’daki Pers satraplarının en ünlüsü olan Mausollos, MÖ 377-
353 yılları arasında bölgede hüküm sürmüştür. Pers kralı tarafından satraplığa
atanan Mausollos bölgenin yerli halkından gelmiştir. Yönetimi sırasında bir yan
dan Pers krallığı ile iyi ilişkiler kurmuş bir yandan da Ege’de hüküm süren Yunan
kültürünün bölgede yaygınlaşmasına öncülük etmiştir.
Mausollos için Halikarnassos’da bir anıt mezar yaptırılmıştır. Antik kaynak
lardan öğrendiğimize göre anıt mezar, sahibi olan Mausollos’un isminden yola
çıkarak Mausoleion olarak adlandırılmıştır. Mausoleion Klasik çağ’da Anadolu’da
yapılmış en görkemli ve sanatsal açıdan önemli yapıların başında gelmektedir.
Mausoleion aynı zamanda antik çağın yedi harikasından biri olarak da kabul edil
miştir. Günümüze parçalar hâlinde ulaşan eserin yüksekliği yaklaşık olarak 55.
metredir. Anıtın yerinde çok az parça kalmış olması nedeniyle gerçek şekli hak
kında sadece antik kaynaklar ve betimlemeler sayesinde bilgi sahibi olabilmek
teyiz. Romalı tarihçi Plinius’un bildirdiğine göre anıt kare bir podyum üzerin
de yükselmekteydi. Podyumun üzerinde Amazonlarla Yunan tanrılarının savaşı
gösterilmişti. Podyumun çevresinde 36 adet sütun bulunmaktaydı. Her iki sütun
arasında bir heykel dikiliydi. Podyumun ortasında mezar odası vardı. Mezar oda
sının üzeri ise 20 basamaklı piramit şeklinde bir çatı ile örtülmüştü.
Şekil 6.8 Eserin inşaatında antik çağın önemli sanat
çıları çalışmıştır. Antik kaynaklardan öğrendiği
Mausoleum mize yapının mimarları Satyros ve Pytheos’tur.
Restitüsyon Önerisi
Pytheos, daha sonra yaptığı Priene Athena ta
pınağı ve İon düzeni üzerine yazdığı eser ile
Yunan dünyasının tanınmış mimarlarından bi
ridir. Pytheos mezarın etrafını süsleyecek olan
kabartmalar için o dönemin en ünlü heykeltı
raşları olan Skopas, Leokhares, Bryaxis ve Ti
motheus ile anlaşmıştır. Kabartmalarda Yunan
mitolojisinden alınan sahneler yer almaktadır.
Kazılar sırasında bulunan kabartmaların han
gi heykeltıraş tarafından yapıldığı, sanatçıların
diğer heykellerindeki stilleri ile karşılaştırılarak
saptanabilmektedir. Anıtın doğu tarafında bu
lunan kabartmalarda görülen eğri hatlar, gergin
vücutlar ve heyecanlı ifade Skopas’ın tipik özellikleri olarak karşımıza çıkar. Batı
taraftaki kabartmalarda ileriye doğru uzanan figürler, elbise kıvrımlarındaki aşırı
oranlar ile Leochares’in tanınması mümkün olmuştur. Bryaxis’in yaptığı kuzey
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 157
kesimdeki kabartmalar ise aralıklı figürler duruşları, havada uçan elbiseler, üçgen
boyun kısımları ve başlarının küçük yapılması ile diğerlerinden ayrılmaktadır. Ti
motheus tarafından yapılan kuzey kesimdeki kabartmalarda ise küçük figür grup
ları, kısa boylu atlar gibi özellikler ile tanımlanabilir.
Mausoleion, 15. y.y.’da yıkılmış ve taşları Bodrum kalesinin yapımında kulla
nılmıştır. Bloklarından geriye kalanlar ise 19.y.y.’da bölgeye gelen İngiliz araştır
macılar tarafından Londra’ya taşınmıştır.
Anıt mezar, mezar sahibi Mausolos’un ölümünden sona karısı tarafından
(yaklaşık olarak MÖ 353-351) yaptırılmıştır.
Mausolleion anıt mezarı nerededir, kimin için yapılmıştır, mimari ve heykel sanatı
açısından ne gibi bir öneme sahiptir? 9
Greko-Pers Sanatında Yapılmış Olan Kabartmalar
Sonraki dönemlerde yeni yerleşmelerin kurulması sonucu bozularak günümüze
ulaşmayan pek çok Pers dönemi yerleşimine karşın kabartma steller ve bazı mezar
anıtları, bize bu dönem sanat hakkında bilgiler vermektedir.
Daskyleion Stelleri: Daskyleion yakınlarında Manyas Gölü doğu kıyısında bu
lunan steller bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerinde sergilenmektedir. Hiçbiri tam
olarak ele geçmemesine karşın mevcut halleri ile biçimlerinin aynı olduğu anlaşıl
maktadır. Aşağıdan yukarıya doğru hafifçe daralan yassı blokların üstü büyük bir
palmetle sona ermektedir. Stellerin üzerinde stellerin yapılış amaçlarını anlatan Sa
mi dilinde yazıtlar bulunmaktadır. Bu yazıtlara göre stellerden bazıları Babil tanrı
larına adanmıştır. Stellerin esas önemli kısmı, üzerlerinde yapılmış olan kabartma
lardır. Kabartmalarda Pers giyimine sahip sakallı figürler yer alır. Bu figürler bazı
örneklerde bir cenaze törenini canlandırmış; bazılarında ise at arabası üzerinde gi
der şekilde gösterilmiştir. Örnekler Pers stilinde yapılmakla birlikte beraberlerinde
İon başlıklarına benzer tarzda yapılmış sandık benzeri eşyalar taşımaktadırlar.
Şekil 6.9 Şekil 6.10
Daskyleion’dan Daskyleion’dan
Bulunmuş Greko- Bulunmuş Greko-
Pers Stilinde Mezar Pers Stilinde Mezar
Steli Steli
Özet
Anadolu’da M.Ö.5.yy.’daki siyasi yaşam büyük ölçüde Klasik çağda Pers kontrolü altındaki Anadolu’da sahil
Batı Anadolu’daki Yunan Kent devletlerinin bölgede kesimindeki Yunan kentlerinde Yunan sanatının etkisi
ki Pers egemenliğine karşı bağımsızlıklarını korumak altında kalan tapınaklar yapılmıştır. Bu yapılar, Anado
amacıyla gösterdikleri çabalar ile şekillenmiştir. İon lu’nun o dönemdeki yerel tanrıları ile Yunan mitoloji
ayaklanması olarak adlandırılan ve MÖ 490 yılında sindeki tanrıların birbirine yakın görülmesi ile hem bir
başlayan ayaklanmanın ardından Atina’nın Yunanis Yunan sanatı hem de Anadolu kültürünün birleşmesini
tan’daki diğer kentler ve Batı Anadolu’da ki kentler ile temsil eder. En önemli örnekleri arasında Priene Athe
birlikte kurduğu Attik-Delos deniz birliği bu dönemin na tapınağı ile Ephesos Artemis tapınağı sayılabilir. Bu
en önemli siyasal oluşumu olarak başı çeker. tapınaklardan Priene Athena tapınağının mimarı olan
MÖ 4.yy. Pers egemenliğinin Anadolu’da zayıflamasına Pytheos, tapınak mimarlığına getirdiği yeni kurallar ile
karşın etkisi sürdürdüğü bir dönemdir. Yüzyıl boyun Hellenistik dönem tapınak sistemlerine büyük etkiler
ca Anadolu’da Pers yönetiminin temsilcisi olan Pers de bulunmuştur.
satraplarının farklı nedenlerle merkezi yönetime kar Anadolu sanatında bu dönem, Yunan ve Pers etkile
şı direnmesi ve ayaklanmasının etkileri hissedilir. Bu rinin hissedilmesi nedeniyle heykeltraşlık açısından
ayaklanmalar çeşitli yöntemler ile bastırılmasına kar Greko-Pers sanatı olarak adlandırılan sanatın ortaya
şın Pers Krallığının Anadolu’daki gücünün azalmaya çıktığı dönemdir.
başladığı hissedilir. Anadolu’nun Pers kontrolü altında olduğu dönemde
Aynı yüzyılın sonlarında bu sefer Büyük İskender’İn Lykia bölgesi de siyasi açıdan Perslere bağlı olmakla
Doğu Seferi için Anadolu’ya girmesi bölgedeki siyasi birlikte kendine özgü kültürünü korumuştur. Mezar
dengeleri bir kez daha etkiler. Büyük İskender Anado anıtları bu açıdan da Klasik Çağ Anadolu sanatının
lu’nun batı, güney kesimleri ile iç bölgelerinde yaptığı önemli örnekleri olma özelliği taşır. Lykia bölgesinde
seferler sırasında pek çok kenti Pers işgalinden kur ki en önemli mezar anıtı örnekleri arasında Nereidler
tarmıştır. Bu bölgelerde yeni bir yönetim sistemi oluş Anıtı, Perikles Mezar Anıtı, Trysa Mezar Anıtı sayıla
turmak yerine mevcut yönetimin kontrolünde Ma bilir.
kedonyalı ya da yerel yöneticileri görevlendirmiştir. Halikarnassos’da bulunan Pers satraplarından Mausol
İskender’in doğu seferi hem Doğu Akdeniz’deki siyasi los için, ölümünden sonra yaptırılan ve Mausolleion
dengeleri değiştirmiş hem de bölge uygarlığında yeni adı verilen anıt, Klasik dönem Anadolu anıtları ara
bir dönemin başlamasına yol açmıştır. Yunan uygarlı sında en önemli örneklerin arasında başta gelmektedir.
ğının Pers Krallığı sınırları içinde yaygınlaşırken Pers Antik çağın 7 harikasından biri olarak da kabul edilen
sanatı ile bir araya gelmesi ile Hellenistik dönem dedi eser, Yunan tapınak geleneği ile yerel mezar geleneği
ğimiz evreye gelinmesini sağlamıştır. nin birleşimi olarak dikkati çeker. Ayrıca anıtın, dört
Klasik Çağda Anadolu’da mimarlık alanında en önemli yanındaki kabartma eserler de dönemin dört önemli
yenilik kent planlamasında görülür. Klasik çağdan ön heykeltıraşı tarafından yapılmıştır. Bu kabartmalarda
ceki dönemlerde kentlerde evler ve diğer yapıların yer Yunan mitolojisinden sahnelere yer verilmiştir.
leri genellikle kentin doğal gelişimi ile belirlenmiştir. Klasik dönemde Anadolu’da karşımıza çıkan mezar
Sokakların birbirini dik açıyla kestiği ve Agora, Tiyatro stellerinde de Greko-Pers sanatının etkileri izlenmek
gibi kamusal alanlara rahat ulaşılabilecek biçimde dü tedir. Bunun en güzel örnekleri arasında bir Pers sat
zenlendiği düzenli kent planı ise arkeolojik bulgulara raplık merkezi olan Daskyleion’dan ele geçen örnekler
göre MÖ 7.yy.’dan itibaren karşımıza çıkmaktadır. İlk dikkati çekmektedir. Stellerde görülen Pers tarzı görü
defa Hippodamos tarafından düzene sokularak uygu nüş ve giyime sahip olmasının yanı sıra ellerinde tut
lanması yaygınlaştırılan bu düzenli kent planı sistemi tukları Yunan tarzı mobilyalar, stellerdeki Yunan ve
aynı zamanda Hippodamos Planı olarak da adlandı Pers etkisini ortaya koymaktadır.
rılmaktadır. Klasik dönemde bu plana göre inşa edilen Klasik devir seramik sanatında, Pers ve Yunan sanatı
kentlerin en güzel örnekleri Milet ve Priene’de görül nın Anadolu’daki etkileri buluntular ile izlenebilmek
mektedir. tedir. Anadolu’nun Pers kontrolü altındaki döneminde,
seramik sanatı, İran etkileri ile gelişmiştir. M.Ö. 6.yy.
sonlarına doğru Pers seramik üretiminde kaliteli se
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 161
ramik yerine basit ve kaba kapların yaygınlaştığı gö
rülmektedir. Çoğunlukla günlük yaşamda kullanılan
bu kapların çarkta yapılmış, kazıma ve kalıp yapımı
bezemelerle süslenmiştir.Aynı dönemde Anadolu’da
karşımıza çıkan bir diğer yaygın seramik türü ise Kla
sik Yunan seramik geleneğinde yapılan kaplardır. Yu
nanistan’ın Attika bölgesinde üretilen ve kalitesi ve
popülerliği nedeniyle Arkaik devirden itibaren Ege ve
Akdeniz dünyasında çok yaygın olarak karşılaşılan Yu
nan seramiklerinde klasik dönemin başlarında “Kırmı
zı Figür Tekniği” gelişmiştir. Anadolu’da Klasik Dönem
Yunan seramiklerinin farklı bölgelerde çok sayıda ör
neği bulunmuştur. Bu örneklerin tamamına yakınında
gerek kapların üzerindeki sanatçı imzaları gerekse be
timleme stillerinin karşılaştırılması yoluyla Attika üre
timi oldukları anlaşılmıştır.
Klasik Devir resim sanatı, Anadolu’da Tümülüs mezar
ların içlerinde bulunan duvar resimleri ile en iyi biçim
de temsil edilmektedir. Bunların arasında Kızılbel ve
Karaburun tümülüsü örnekleri başta gelmektedir. Her
ikisi de Antalya’nın batısındaki Lykia bölgesi sınırları
içinde bulunan anıtlarda görülen duvar fresklerinde,
mezar sahipleri, Pers stili kıyafetler içinde ve Yunan ge
leneğinde bulunan Symposium (içkili şenlik) hali için
de gösterilmişlerdir. Bunların yanı sıra bazı sahneler
de Yunan mitolojisinden alınmış konularda karşımıza
çıkmaktadır. Sonuç olarak Greko-Pers sanatının etkile
ri Anadolu’nun farklı kesimlerinde her iki kültürün bir
arada görünmesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Klasik Devirde Anadolu’da edebiyat alanında eser ve
ren en önemli kişi Halikarnassos’lu Herodotos’tur.
M.Ö. 5. yy.’da yaşamış bir tarihçi ve yazar olan Herodo
tos, yaşadığı dönemde Doğu Akdeniz ve Pers dünyası
nı gezerek incelemiş ve bunları Historia adını verdiği
bir eserde toplamıştır. Eserinde kendisini Halikarnas
sos’lu (Bodrum) olarak tanıtan Herodotos hakkında
daha fazla kesin bilgiye sahip değiliz.
Dokuz bölümden oluşan eserinde Herodotos, öncelik
le Anadolu ve doğunun toplumları ve onların kültür
leri hakkında bilgiler vermiştir. Anlattıklarının büyük
kısmını bizzat gördüğü düşünülmektedir. Ancak eserin
bazı yerlerinde ise gittiği yerlerde kendisine anlatılan
olayları da dolaylı olarak aktarmıştır. Eserin ikinci kıs
mında ise İonia ayaklanmasını anlatır.
Herodotos, Historia adlı eserinde anlattığı bilgiler ve
tarih yazımı konusunda günümüze ulaşan en eski kay
naklardan biri olması nedeniyle önemlidir. Tarihin ba
bası olarak da adlandırılır.
162 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi, babası tarafından İonia 4. Tarihçi Ksenophon’un Anabasis adlı eserinde an
ayaklanmasına yardım ettikleri için cezalandırmak lattığı olay aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak
amacıyla Yunanistan’a düzenlediği seferde Marathon açıklanmıştır?
ovasında yenilmesi üzerinde tahta geçince M.Ö. 480- a. Sardes Satrabı Kyros’un, Pers kralı Artakserkses’e
479 yılları arasında yeniden sefere çıkarak bir çok ken karşı yaptığı seferde hayatını kaybetmesi üzerine
tin yanı sıra Atina’yı yıkan Pers İmparatorudur? Anadolu’ya dönen Pers ordusunun yolculuğu
a. I. Kserkses b. Batı Anadolu’daki kentlerin Pers krallığına
b. I. Dareios ayaklanmasına yardım eden kentleri cezalan
c. II. Dareios dırmak amacıyla Pers kralının çıktığı Yunanis
d. Ksenophon tan seferi
e. Artakserkses c. Sardes Satrabı Kyros’un, Batı Anadolu’da ayak
lanma çıkaran kentlere karşı düzenlediği sefer
2. Aşağıdakilerden hangisinde Attik-Delos deniz bir d. Büyük İskender’in doğu seferi
liğinin kuruluş yılı ve amacı doğru olarak verilmiştir? e. Sparta ordusunun Batı Anadolu’daki satraplık
a. MÖ 454, Atina kentinin kalkınmasını sağlamak merkezlerine saldırması üzerinde Pers kralı Ar
için bölgedeki kentlerden para toplamak takserkses’in Yunanistan’a yaptığı seferin dönüş
b. MÖ 431, Peloponnessos savaşında Sparta’ya yolculuğu
karşı Atina’ya, Batı Anadolu’daki kentler tara
fından para ve askeri destek sağlamak 5. Aşağıdakilerden hangisinde Makedonya Kralı Büyük
c. MÖ 478, Pers krallığı ordusunun Batı Anado İskender’in doğu seferinin sonuçlarından biri değildir?
lu’daki kent-devletlerine saldırısını önlemek a. Pers Krallığının egemenlik gücünü sona erdirmesi
amacıyla birleşmeleri ve bir askeri güç oluştur b. Hellen dünyasıyla Pers dünyasının birbirleriyle
malarını sağlamak olan ilişkilerinin artması
d. MÖ 401, Pers İmparatoru Artakserkses’e karşı c. Hellenistik dönemin oluşması
ayaklanma çıkarmak üzere sefere çıkan Sardes d. Doğu Akdeniz’deki siyasi dengelerin değişmesi
satrabı Kyros’a destek olmak amacıyla para ve e. Peloponnessos savaşı ile ortaya çıkan siyasi ka
asker toplamak rışıklıkların sona ermesi
e. MÖ 334, Pers krallığına karşı doğu seferine çı
kan Büyük İskender’e destek olmak 6. Aşağıdakilerden hangisinde Hippodamos Planını
özellikleri doğru olarak verilmiştir?
3. Atina’nın yardımıyla Perslerin Batı Anadolu’daki a. Etrafı sur duvarı ile çevrili, Agoraya ulaşımı
egemenliklerinin sona ermesini sağlayan Kallias Barışı sağlayan sokakların birbirini dik açıyla kestiği
(M.Ö. 449) sonra, Atina ile Sparta arasında çıkan hangi düzenli kent planı
savaş sırasında Persler durumu fırsat bilerek Batı Ana b. Sokakların birbirini dik açıyla kestiği ve agora,
doluya yeniden saldırmışlardır? tiyatro gibi kamusal alanların şehir dışında yer
a. Eurymedon Savaşı leştirildiği düzenli kent planı
b. Peloponessos Savaşı c. Hippodamos adında Efes’li bir mimar tarafın
c. Granikos Savaşı dan keşfedilen, sokakların birbirini dik açıyla
d. Kunaksa Savaşı kestiği, etrafı sur duvarı ile çevrili düzenli kent
e. Gaugamela Savaşı planı
d. Sokakların birbirini dik açıyla kestiği ve agora,
tiyatro gibi kamusal alanlara rahat ulaşılabile
cek biçimde düzenlendiği düzenli kent planı
e. Hippodamos adında bir mimar tarafından ilk
defa Priene’de uygulan ve agoraya ulaşımı sağ
layan sokakların birbirini dik açıyla kestiği dü
zenli kent planı
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 163
Okuma Parçası
7. Aşağıdakilerden hangisinde Anadolu’daki Pers dö Herodotos - Herodot Tarihi (1. Kitap “Klio” )
nemi satraplık merkezlerinden ikisinin adı doğru bi 173. - Bu ulusun gelenekleri böyledir. Lykia’lılara gelin
çimde verilmiştir? ce, bunlar Girit’ten gelmedirler. (Zira çok eskiden Gi
a. Sardes, Dorylaion rit’te yalnız Barbarlar otururlardı.) Europe’nin oğulları
b. Daskyleion, Miletus olan Sarpedon ve Minos, Girit krallığı için çatışmışlar,
c. Priene, Sardes bir sivil savaş çıkmıştı; Minos, kendinden yana çıkarı
d. Sardes, Daskyleion lar sayesinde kazandı; Sarpedon’u ve arkadaşlarını ül
e. Miletus, Dorylaion keden sürdü; bunlar, Asya’ya, Milyas topraklarına göç
tüler; çünkü Lykia’lıların bugün oturdukları topraklar
8. Aşağıdakilerden hangisi klasik dönemin ünlü mi eskiden Milyas’tı ve Milyas’lılara Solyın’ler denilirdi; o
marlarından Pytheos’un inşa ettiği yapılardan biridir? zamana kadar bu sürgünlerin başında Sarpedon vardı;
a. Didim Apollon Tapınağı geldikleri zamandaki adlarını taşıyorlardı, Lykia’lıların
b. Priene Athena Tapınağı komşuları bugün de onları o adla, yani Terrnil’ler diye
c. Efes Artemis Tapınağı çağırırlar; Atina’lı Pandion oğlu Lykos da kardeşi Ai
d. Assos Athena Tapınağı geus tarafından sürülmüş, Sarpedon’un yanına, Terr
e. Perikles Perikles Mezar Anıtı nil’ler ülkesine gelmiş ve bundan sonra bu halklara
Lykos’dan kinaye Lykia’lılar denilmiştir. - Görenekleri
9. Aşağıdaki bölgelerden hangisinde bölgenin yerli bir yanıyla Girit’lileri, öbür yanıyla Karia’lıları andı
halkı, ölülerini koydukları mezarlarda ahşap mimariyi rır. Ama bir adetleri vardır ki, başka hiçbir ulusta rast
taklit eden yaklaşımları ile M.Ö 7.y.y.’dan başlayarak bir lanmaz, babalarının değil analarının adını alırlar; bir
gelenek oluşturmuş ve bu gelenek kapsamında bir kıs Lykia’lı öbürüne, kimlerdensin? diye sorsa, kendi adın
mı kayaya oyularak yapılmış mezarların yanı sıra taş dan sonra anasının adını ve onun soyadını söyler. Eğer
tan oyularak mezar sandukası haline getirilimiş olan bir kadın yurttaş, bir kölenin çatısı altında yaşıyorsa,
lahitleri ile ünlüdür? yasalar çocukları özgür sayar; tersine isterse yurdun en
a. Lykia önde giden kişisi bile olsa, bir erkek, yabancı bir kadın
b. İonia la ya da köle bir kadınla yaşıyorsa çocukları yurttaşlık
c. Frigya haklarından yoksun kalır.
d. Pamfilya
e. Marmara
Sıra Sizde 4
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Büyük İskender Doğu Seferi sırasında öncelikle Ana
Sıra Sizde 1 dolu’daki Pers egemenliğini sona erdirmiştir. Pers kralı
Perslerin Batı Anadolu’da Yunanistan’daki saldırılarının ile yaptığı Gaugamela savaşını kazanmasının ardından
geri püskürülmesinden sonra Ege dünyasındaki şehir bölgedeki kontrolünü pekiştirmiş ve Asya’nın Kralı
devletleri tarafından Pers saldırılarına karşı MÖ 478 yı ilan edilmiştir. Bu seferin sonucunda ortaya çıkan yeni
lında kurulmuştur. Birliğe Yunanistan’daki kentleri yanı siyasi ve kültürel gelişmeler Hellenistik dönemin başla
sıra Batı ve Güney Anadolu’daki kentlerden de katılan masında etkili olmuştur.
lar olmuştur. Birliğin merkezi başlangıçta Ege denizin
deki Delos adası olmuştur. Pers saldırısına karşı bir ordu Sıra Sizde 5
oluşturmuştur. Ordunun büyük kısmını Atina ordusu Sokakların birbirini dik açıyla kestiği ve Agora, Tiyat
oluşturur. Birliğe üye olan diğer kentler ise orduya asker ro gibi kamusal alanlara rahat ulaşılabilecek biçimde
veya gemi vererek katkıda bulunmuştur. Askeri gücü ye düzenlendiği düzenli kent planı. Hippodamos Planı
terli olmayan kentler ise birlik hazinesine para katkısın olarak adlandırılmaktadır. Arkeolojik bulgulara göre
da bulunmuştur. Atina önderliğinde oluşturulan birliğin MÖ 7.yy.’dan itibaren karşımıza çıkan bu plan ızgaraya
merkezi MÖ 454 yılında Atina’ya taşınmıştır. benzeyen şekli nedeniyle Izgara planı olarak da adlan
dırılmaktadır. MÖ 5.yy.’dan başlayarak yaygınlaşmaya
Sıra Sizde 2 başlayan bu plan Yunanistan ve İtalya’da pek çok yer
Anabasis, Sardes’teki Pers satrabı Kyros tarafından, Kral de uygulanmasının yanı sıra Batı Anadolu’da da kul
Artakserkses’e karşı yapılan seferin başarısızlığa uğra lanılmıştır. Klasik dönemde bu plana göre inşa edilen
ması üzerine, sefere katılan Yunan askerlerin vatanla kentlerin en güzel örnekleri Milet ve Priene’de görül
rına dönüşünü anlatır. Dönüş yolculuğu Kunaksa’dan mektedir.
başlar. Dicle kıyısını izleyip Doğu Anadolu’yu baştan
6. Ünite - Anadolu’da Klasik Çağ 165
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 6 Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi (1982), İstanbul:
Pers Krallığı’nın Anadolu’da işgallere başladığı MÖ Görsel Yayınlar
546 yılından başlayarak bölgesel yönetimler, doğrudan Akurgal, E. (2002), Anadolu kültür tarihi, Ankara:
merkeze bağlı satrapların yönetimine verilmiştir. Bu TÜBİTAK
satraplar kendi bölgelerinde bağımsız olup merkez için Akurgal, E. (1987), Griechische und Römische Kunst
vergi toplamakla yükümlüdürler. Batı Anadolu’daki en in der Türkei, München: Hirmer Verlag
önemli satraplık merkezleri Daskyleion ve Sardes’tir. Bu Boardman, J. (2005), Yunan sanatı, İstanbul: Homer
iki kentte satraplık merkezi haline getirildikten sonra Kitabevi
savunma sistemi, Satraplık sarayı ile birlikte kendi böl Casabonne, O. (2007), Akamenid İmparatorluğu: Bü
gelerindeki refah düzeyi yüksek kentler haline gelmiştir. yük Kral ve Persler, Arkeoatlas sayı:6 sayfa 20-35,
İstanbul: Doğan Yayıncılık
Sıra Sizde 7 Gabrielli, M. (2007), Büyük İskender ve Makedon Or
Pytheos, Anadolu’da yaşamış geç Klasik dönemde en dusu, Arkeoatlas sayı: 6 sayfa 102-115, İstanbul:
önemli mimarlarından biridir. Kendisinden sonra ge Doğan Yayıncılık
len pek çok mimara öncülük eden Pytheos’un yaptığı Herodotos (2004), Herodot Tarihi, İstanbul: İş Banka
eserler arasında Halikarnassos’taki Mausolos, Prie sı Kültür Yayınları
ne’deki Athena tapınağı vardır. Ksenophon, (1975) Anabasis, İstanbul: İnkılâp ve Aka
Yayınları
Sıra Sizde 8 Levi, P. (1987), Eski Yunan (Çev. Neşe Erdilek), İstan
Lykia mezarları, bölge kültürünün en önemli anıtları bul: İletişim Yayınları
arasında yer alır. Ahşap mimariyi taklit eden yapıları Lloyd, S. (2007), Türkiye’nin tarihi: Bir gezginin gö
ile Lykia mezar anıtları, Pers kontrolü altındaki Ana züyle Anadolu uygarlıkları, Ankara: TÜBİTAK
dolu sanatında gerek yerel kültürün, gerekse Pers ve Tekin, O. (2007), Eski Anadolu ve Trakya: Ege göç
Yunan sanatlarının bir arada görüldüğü eserlerdir. lerinden Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması
Lykia anıt mezarlarının en önemli örnekleri arasında na kadar (MÖ 12.- MS 4. yüzyılları arası), İstanbul:
Nereidler Anıtı, Perikles Mezar anıtı ve Gölbaşındaki İletişim Yayınları
Trysa anıtı sayılabilir. Bu anıtlarda Yunan tapınak mi Tekin, O. (2008), Eski Yunan ve Roma tarihine Giriş,
marisine benzer bir planın üzerinde Pers’li görünüşlü İstanbul: İletişim Yayınları
figürlerden oluşan kabartmalar dikkati çekmektedir. Tekin, O. (2007), Satraplar Anadolusu, Arkeoatlas sa
yı: 6 sayfa 62-74, İstanbul: Doğan Yayıncılık
Sıra Sizde 9
Mausoleion, Halikarnassos’tadır. Karia’da Pers satrap
larının en ünlüsü olan Mausollos (MÖ 377-353) için
yapılmıştır. Antik çağın yedi harikasından biri olarak
kabul edilen eser, Klasik Çağ Anadolu’sunda yapılmış
en görkemli ve sanatsal açıdan önemli yapıların başında
gelmektedir. Eser, Klasik çağın önemli mimarlarından
Pytheos tarafından yapılmış, dönemin ünlü dört hey
keltraşı tarafından kabartma süslemeleri hazırlanmıştır.
Sıra Sizde 10
Herodotos, MÖ 5.yy.’da yaşamış bir tarihçi ve yazardır.
Doğu Akdeniz ve Pers dünyasını gezerek incelemiş ve
bunları Historia adını verdiği eserinde toplamıştır. An
tik çağın en eski tarih eserlerinden biri olarak kabul
edilen bu eserin de Herodotos, bir yandan Anadolu ve
doğu toplumları hakkında bilgi verirken bir yandan da
Pers savaşı ve İonia ayaklanmasını anlatmaktadır.
7
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Anadolu’da Makedonia Kralı III. Aleksandros’un (Büyük İskender) seferleri
sonrasında oluşan yeni siyasi ve kültürel durumu ifade edebilecek,
Makedonia İmparatorluğu’nun dağılması ve sonrasında Anadolu’da kurulan
yeni Krallıkları ve Anadolu’yu yöneten diğer devletleri tanıyabilecek,
Hellenistik Dönemde Anadolu’da mimari ve heykel sanatındaki gelişmeleri ve
özelliklerini ayırt edebilecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Hellenistik Dönem • Galatlar
• Diadokhoslar • Bithynia Krallığı
• Ptolemaios Krallığı • Pontus Krallığı
• Seleukos Krallığı
• Pergamon Krallığı
İçindekiler
• GİRİŞ
• DİADOKHOSLAR YÖNETİMİNDE
ANADOLU
Anadolu Arkeolojisi Anadolu’da Hellenistik Dönem • HELLENİSTİK KRALLIKLAR
YÖNETİMİNDE ANADOLU
• HELLENİSTİK DÖNEM HEYKELTRAŞLIĞI
• HELLENİSTİK DÖNEM MİMARİSİ
Anadolu’da Hellenistik Dönem
GİRİŞ
Hellenistik Dönem içerisinde Anadolu tarihinde pek çok değişiklik yaşanmıştır.
Anadolu içerisinde ve yakın çevresinde kurulan Hellenistik Krallıklar, Anadolu’nun
birçok yerinde şehirler inşa etmişler ve daha önce kurulmuş olan kentlerin geliş-
mesini sağlamışlardır. Bazılarının özgün isimleri hâlâ kullanılmakta olan Antiok-
heia ad Orontes (Antakya), Seleukia ad Kalykadnos (Silifke), Amastris (Amasra)
ile antik ismine yakın ismi olan Prusias (Bursa) gibi Hellenistik krallar tarafından
kurulan yeni kentlerin yanı sıra, Ephesos (Efes), Smyrna (İzmir) gibi daha önceden
de mevcut kentlerin Hellenistik Kralların himayesinde yeniden kurulmalarını ve bu
sayede önemli merkezler olarak Hellenistik Dönemde gelişmelerini örnek olarak
sayabiliriz.
Pergamon Krallığı ve diğer krallıklar güzel sanatların ve bilimin koruyucusu
olarak, Anadolu’da çok önemli sanatsal ve fikir eserlerinin yaratılma sürecinde
katkıda bulunmuşlardır. Sadece Pergamon kentine odaklanırsak, kentteki Askle-
pion kutsal alanında yer alan hastane, tıbbın bir bilim olarak gelişmesine büyük
katkıda bulunmuştur. Burada yetişen doktorların eserleri 19. yüzyıl başlarına ka-
dar tıp eğitiminde kullanılmıştır. Şehirdeki heykeltıraşlık okulu, en güzel eserle-
rinden bir tanesi olan Pergamon Zeus Altarı kabartmaları ile dünya sanat tari-
hinde önemli bir yere sahiptir. Bugün dünya müzelerini dolduran pek çok antik
dönem sanat eserinin orijinalleri Hellenistik Dönemde yaratılmıştır ve bu süreçte
Anadolu’nun sanat merkezleri önemli rol oynamıştır.
Hellenistik Dönemle beraber Anadolu’daki Phryg ve Lykia dili gibi yerel diller
yazıtlardan kaybolmaya başlar. Yaygınlaşan eğitim kurumları ile beraber, Grekçe
yaygın olarak öğretim ve konuşma dili olur. Böylece daha önce Grek kültür ala-
nında yer almayan yerlerde bile, eserleri günümüze kısmen ulaşan önemli bilgin-
ler yetişmeye başlar. Buna örnek olarak Tarsus’da Hellenistik Dönemde kurulan
felsefe okulunun dünya felsefe tarihindeki önemini verebiliriz.
Anadolu’nun zengin şehirleri ve doğal kaynakları, Hellenistik Dönem boyunca
Krallıklar arasında kanlı çekişmelere neden olmuştur. Bu nedenle Anadolu’nun bu
dönem politik tarihi oldukça karışıktır ve pek çok savaş içerir. Makedonia Kralı III.
Aleksandros’un (Büyük İskender) ölümünden sonra dağılan imparatorluğundaki
Anadolu toprakları ancak Roma İmparatorluk çağında tekrar tek bir yönetim al-
tında birleşecektir.
168 Anadolu Arkeolojisi
Diadokhoslar kimdir?
1
170 Anadolu Arkeolojisi
Ptolemaios Krallığı:
III. Aleksandros’un generallerinden I. Ptolemaios (MÖ 321-285) tarafın-
dan Mısır’da kurulan ve onun ismiyle anılan Ptolemaios Krallığı, Güneybatı
Anadolu’nun deniz kıyısındaki bölgelerini kısa bir süre yönetmiştir. Ptolemaios-
lar Ege Denizindeki ticaret merkezlerine ulaşabilmek için kullanacakları limanlar
arayışında idiler ve kereste, demir, bakır gibi Anadolu’nun doğal kaynaklarına ih-
tiyaçları vardı. Bu nedenle Anadolu’da toprak egemenliği arayışına girmeleri özel-
likle Seleukos Krallığı ile sık sık kendilerini karşı karşıya getirdi. I. Ptolemaios,
MÖ 310 yılında Antigonos ile savaşırken Kilikia Trakheia’yı (Dağlık Kilikia) ele
geçirdiyse de burasını kısa bir süre sonra kaybetti. Ama MÖ 309 yılında Lykia
Bölgesini almayı başardı. Burayı da kısa bir süre sonra kaybettikten sonra, MÖ
295’de tekrar egemenlikleri altına aldılar. Daha sonra Batı Anadolu’da Ephesos gibi
yerleri de ele geçirdiler. Ancak MÖ 281 yılında Korupedion savaşından galip çıkan
Seleukoslar, İonia ve Karia kıyılarından Ptolemaiosları çıkarttılar. Buna karşılık
Lykia’da Ptolemaios egemenliği MÖ 197 yılında, Seleukos Kralı III. Antiokhos’un
burayı ele geçirmesine kadar sürmüştür.
Ptolemaioslar Anadolu’da var olan kentleri geliştirmişlerdir. Ephesos, Patara
gibi bazı kentlere Kral II. Ptolemaios tarafından karısı onuruna Arsinoe adı veril-
mişti ancak bu isimler Ptolemaiosların egemenliğinin son bulması ile terk edildi.
Ptolemaioslar Mısır’daki gibi, Anadolu’da da bir Kral kültü kurmayı arzula-
mışlardı. Lykia’da bulunan Limyra (Yuvalılar Köyü, Turunçova) kentinde bulunan
Ptolemaion yapısı bu amaçla inşa edilmiş bir yapıdır.
Bunun yanı sıra Mısır’da yerli halkın Grek kökenlilerle kaynaşmasını amaçlayan
yeni bir kült olan Serapis kültünü kurmuşlardır ve bu kültü İsis kültüyle birleştirmiş-
lerdir. Bu kültün ilk heykeli Sinope (Sinop) şehrinden satın alınarak Aleksandria’ya
taşınmıştır. Mysterleri ve synkretik özellikleri ile popüler olan Serapis ve İsis kültleri
özellikle Roma İmparatorluk çağında Anadolu’da oldukça yayılmışlardı.
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 171
Pergamon Krallığı:
MÖ 301’de İpsos Savaşı’nda galip gelen Kral Lysimakhos, oldukça korunaklı Per-
gamon (Bergama) kentine, ele geçirdiği ve III. Aleksandros’un Pers İmparator-
luğunu yenmesi sırasında biriken ganimetin bir kısmını koyarak koruması için
Philetairos’u (MÖ 281-263) buraya bir garnizonla yerleştirdi. Lysimakhos’un I.
Seleukos tarafından MÖ 281 yılında Korupedion Savaşında öldürülmesinden
sonra, Philetairos Seleukos Kralı tarafından Pergamon valisi olarak atandı. Muh-
temelen Philetairos korumakta olduğu hazinenin bir kısmını Seleukos’lara ver-
mişti. Ancak Seleukos Krallığında baş gösteren taht kavgaları sırasında Pergamon
gittikçe bağımsız davranmaya başladı. Philetairos’un yerine geçen yeğeni I. Eu-
menes (MÖ 263-241) MÖ 261 yılında Sardis’te, Seleukosları yenerek bağımsızlı-
ğını tam anlamıyla kazandı. Kral I. Attalos (MÖ 241-197) döneminde Pergamon
Krallığı hem Galatları hem de Seleukosları yenerek egemenliğini Batı Anadolu’da
yaymaya başladı. Roma ve Rodos’la ittifak yapan I. Attalos, Pergamon’a saldıran
Makedonia Kralı V. Philippos’u da deniz savaşında yendi.
Sonraki Kral II. Eumenes (MÖ 197-159) Roma tarafında yer almayı sürdürdü
ve onun yönetimi altında Pergamon büyük bir sanat ve kültür merkezi hâline gel-
di. Pergamon Krallığına karşı saldıran Seleukos Kralı III. Antiokhos da MÖ 190’da
Roma ve Pergamon kuvvetleri tarafından Magnesia savaşında yenildi. MÖ 188’deki
Apameia (Dinar) barış antlaşması ile Pergamon Batı Anadolu’da geniş toprakları
ele geçirdi. Pergamon’daki Zeus Altarı onun zamanında inşa edilmeye başlanmıştır.
174 Anadolu Arkeolojisi
II. Attalos (MÖ 159-138) zamanında Pergamon Roma ile dostça ilişkileri sür-
dürmüştür. Örneğin Bithynia ile yapılan savaşta, Kral II. Prusias’ın galip gelmesine
rağmen, Roma araya girerek Bithynialıları Pergamon topraklarından çıkardı. Kral
II. Attalos, Pamphylia Bölgesinde kendi adını taşıyan yeni bir kent olan Attaleia’yı
(Antalya) kurdu.
Pergamon’un son Kralı III. Attalos (MÖ 138-133) ölürken Krallığını Roma’ya
bıraktı. Roma senatosunda büyük tartışmalara ve Pergamon topraklarında isyana
yol açan bu karar sonucu, ancak MÖ 129’da Romalılar bölgeyi tam anlamıyla teslim
alarak, eski Pergamon topraklarında Anadolu’daki ilk eyaleti olan Provincia Asia’yı
kurdular.
Pergamon Kralları bilim ve sanatın en önemli hamileri olmuşlardır.
Pergamon’da kurulan kütüphane, Aleksandria (İskenderiye) Kütüphanesinden
sonra dünyanın en büyük ikinci kütüphanesiydi. Burada deri üzerine yazılan ki-
taplar “pergamentum” (parşömen) adıyla anılıyordu. Bu kitaplık Roma Generali
Marcus Antonius tarafından MÖ 42’de yanan Aleksandria kütüphanesini yeni-
den kurmak üzere sevgilisi Ptolemaios Kraliçesi VII. Kleopatra’ya hediye edilerek
Mısır’a taşınmıştır.
Resim 7.11
Zeus Altarı’nın
frizinde
Giganthomakhia
sahnesi. MÖ 190-
180, Berlin.
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 175
Galatlar:
Orta Avrupa’da yaşayan ve Galler veya Keltler olarak tanınan halk toplulukla-
rı Anadolu’da Galatlar olarak adlandırılmaktadırlar. Doğuya doğru göç ederek
Trakya bölgesine ulaşan Galat kabileleri, Bithynia Krallığında yaşanan taht kav-
gası sırasında Kral I. Nikomedes (MÖ 279-255) tarafından kardeşine karşı asker
olarak kullanılmak üzere toprak ve para vaadiyle Anadolu’ya çağrılmışlardır (MÖ
278). Kral Nikomedes’in savaşı kazanmasından sonra, göçebe Galat kabileleri Batı
Anadolu’da dolaşarak, buradaki pek çok yerleşimi yağmalamışlardır. Ancak Sele-
ukos Kralı I. Antiokhos (MÖ 281-261) MÖ 270-268 yılları arasında ve Seleukos
ordusundaki filler nedeniyle Filler Savaşı olarak adlandırılan savaşta Galatları ye-
nerek Batı kıyılarından İç Anadolu’ya doğru sürdü.
Resim 7.12
Bir fil tarafından
ezilen Galat
askerleri. 19.
Yy.da Myrina
(Kalabaksaray -
Aliağa Yakınları,
İzmir) kentinde
yapılan kazılarda
bulunan ve
Louvre Müzesinde
sergilenen bir
terrakotta heykelcik.
Bithynia Krallığı:
Bithynia Krallığı bugünkü Kocaeli yarımadası ve çevresinde kurulmuştu. III.
Aleksandros’un seferinde uğramadığı Bithynia, Pers İmparatorluğu yıkılında ken-
disini bağımsız bulmuş; Diadokhlar arasındaki savaşlar sırasında bu bağımsızlığı
kısmen korumuştur. Önce Kral Antigonos ve sonra Kral Lysimakhos her ne kadar
bu bölgeyi kısmen ele geçirdiyse de MÖ 297’de Bithynia’nın bilinen ilk kralı Zi-
poites (MÖ 327-279) kendisini kral ilan etmiştir. Yerine geçen Kral I. Nikomedes
(MÖ 279-255) kendi adını verdiği yeni bir kent olan Nikomedia’yı (İzmit) kurarak
başkent yaptı. Döneminde olan en önemli olay, isyan eden kardeşine karşı, o sıra-
larda Trakya’ya ulaşmış Kelt kabilelerini asker olarak kullanmak üzere Anadolu’ya
geçirmesidir. Daha sonra “Galatlar” olarak tanınan bu kabileler Orta Anadolu’ya
yerleşeceklerdir.
Resim 7.14
Bithynia Krallarından I. Prusias
(MÖ 230-182) zamanında Bithynia
Bithynia Kralı I. Nikomedes’e ait
bir sikke. Sikkenin ön yüzünde
en parlak dönemini yaşadı. Prusias
kralın portresi, arka yüzünde ise da kendi adına Prusias ad Olympum
Trakya tanrısı Artemis Bendis (Bursa) şehrini kurdu. Daha sonraki
görülmektedir. Bithynia halkı Bithynia Kralları ise artık Anadolu’da
erken demir çağında Trakya’dan
Anadolu’ya göç etmiştir. siyasi konulara karışan Roma
Cumhuriyeti’ne bağlı vasal hüküm-
darlar olarak yönetimlerini sürdürdü-
ler. Son Bithynia Kralı IV. Nikomedes (MÖ 94-74) döneminde ülkedeki iç savaşa,
Pontus Kralı IV. Mithridates de ordu göndererek karıştı, daha sonra da Bithynia’yı
işgal etti. Ancak Mithridates Romalılara yenildikten sonra, MÖ 85’de Bithynia
tekrar bağımsızlığına kavuştu, ancak iyice Romalılara bağlı bir kukla devlet hâline
geldi. IV. Nikomedes ölümünde ülkeyi Roma halkına bağışladı ve MÖ 74’den iti-
baren burası bir Roma eyaleti hâline geldi.
Bithynia Kralları da diğer Hellenistik krallar gibi
Resim 7.15
bilim ve güzel sanatların koruyucusu olmuşlardır. Bith-
Doidalses’ın ynialı matematikçi Theodosius (MÖ yaklaşık 160-100),
“Çömelen
Aphroditesi”, Roma kürenin geometrisi üzerine çalışmalar yapmış ve güneş
dönemi kopyası. saatlerini keşfetmiştir. Nikaialı astronom ve matematikçi
(British Museum) (İznik) Hipparkhos (MÖ yaklaşık 190-120) ise trigono-
metriyi keşfeden kişidir. Hipparkhos aynı zamanda ayın
hareketlerini incelemiş ve dünya yörüngesindeki eğimi
keşfetmiştir. Sanatçılar arasında da Bithynialı heykeltı-
raş Doidalses (MÖ yaklaşık 200 civarı) sayılabilir. Doi-
dalses Roma döneminden kopyaları günümüze ulaşmış
“çömelen Aphrodite” yontusunun heykeltıraşıdır.
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 177
Pontos Krallığı:
Pontus Krallığı, Doğu Karadeniz bölgesinde kurulan bir devletti. Pontus Krallığını
kuran I. Mithridates (MÖ 302-265), Kral Antigonos Monophtalmos’un emrinde ça-
lışan bir Pers soylusuydu. Antigonos’un kendisini öldürtmeyi planladığını öğrenen
I. Mithridates, Anadolu’nun kuzeyine Karadeniz bölgesine kaçtı ve burada krallığı-
nın temellerini atmaya başladı. Kral I. Pharnakes zamanında (MÖ 185-169) batıya
doğru genişlemekte olan Krallığın başkenti Paphlagonia’daki Sinope (Sinop) kenti
oldu. Pontus Krallığın toprakları Batı Karadeniz’de Bithynia sınırına kadar yayıldı.
Kral VI. Mithridates (MÖ 120-63) Pontus
Krallığı’nın en ünlü yöneticisidir. Krallığa geçince önce Resim 7.16
Kuzey Karadenizde Kırım bölgesini ve Doğu Kara- Pontus Kralı IV.
deniz kıyısında çeşitli yerleri ele geçirerek Krallığını Mithridates’in
arslan postu giyerek
büyüttü. Sonra Galatia ve Kappadokia’yı işgal etti. An- Makedonia Kralı
cak Roma senatosu, Mithridates’i bu bölgelerden çık- III. Aleksandros’a
maya zorladı. Buna rağmen kral, komşu bölgelerdeki benzetilen başı.
(Louvre Müzesi)
taht kavgalarına taraf olarak kendi yanındaki adayları
tahta geçirmeyi denedi. MÖ 94’de Mithridates, Bith-
ynia’daki taht kavgasına karıştı ve Bithynia Kralı IV.
Nikomedes’in yerine kardeşi Sokrates’i başa geçirmeyi
denedi, ancak Roma senatosu gene duruma müdahale
ederek IV. Nikomedes’i tekrar tahtına iade etti. Hatta
Romalılar IV. Nikomedes’i Mithridates’in topraklarına
saldırtmak üzere kışkırttılar. Mithridates, bu saldırıyı MÖ 89 yılında Roma’ya savaş
açmak için bahane olarak kullandı.
Önce Bithynia Krallığının kuvvetlerini yenen Mithridates, sonra Bithynia’da-
ki Roma ordusuna saldırdı. Büyük kayba uğrayarak çekilen Romalılar Pergamon
kentine sığındılar. Romalıların baskıcı yönetimi ve ağır vergilerinden bunalmış
olan Batı Anadolu kentleri Mithridates’i kurtarıcı olarak selamlayıp kentlerinin
kapılarını açtılar. Ephesos, Pergamon ve diğer Batı Anadolu kentlerinden Roma
vatandaşları ve sempatizanlarından oluşan 80.000 civarında kişiyi öldürdüler.
Mithridates, Roma’nın müttefikleri olan Lykia’yı ele geçirip Rodos kentini de ku-
şattıysa da burayı ele geçiremedi. Generalleri ise bu sırada Ege Denizi adalarını
ele geçirerek Egedeki Romalıların açık pazarı olan Delos Adasını yağmaladılar ve
Yunanistan’ı ele geçirdiler.
Roma’da bu yenilgiler büyük bir
Resim 7.17
panik havası yaşattı. İtalya’da kısa bir
süre önce sonlanan iç savaş nedeniy- Pontus Kralı IV.
Mithridates’in
le toplanan Roma ordularının başına sikkesi. Ön yüzde
Consul Sulla geçirildi. MÖ 87 yılında kralın portresi, arka
yüzde Pegasos ve
Yunanistan’a giren Roma orduları MÖ kralın ünvanları
85 yılına kadar devam eden savaşlarda bulunmaktadır. Ay-
yıldız motifi Mithras
Yunanistan’daki Pontus ordularını yen- kültü ile ilişkilidir.
meyi başardılar. İtalya’daki politik du-
rum nedeniyle savaşı hemen bitirmek
isteyen Sulla, Dardanos’da (Çanakkale) Mithridates ile barış antlaşması imzaladı.
Buna göre Mithridates, ele geçirdiği yerleri boşalttı ve Bithynia ve Kappadokia
kralları tahtlarına geri dönebildiler. Mithridates diğer yandan büyük bir savaş taz-
minatı ödemiş ama kendi krallığını korumuştu. MÖ 82 yılında bu sefer Roma
178 Anadolu Arkeolojisi
generali Murena Pontus’a saldırdı, ancak yenilerek çekilmek zorunda kaldı. Mith-
ridates Roma’ya karşı tekrar savaş hazırlıklarına başladı.
Bithynia Krallığı, MÖ 74’de Kral IV. Nikomedes’in ölümü ile Roma’ya bağlandı.
Ancak Mithridates Bithynia’yı işgal ederek buradaki Roma ordusunu yendi. Bunun
üzerine o sırada Roma’nın Kilikia valiliğine tayin ettiği general Lucullus, bir or-
duyla ilerleyerek Pontus ordusunu Bithynia’dan çıkarttı. Lucullus ardından Pontus
Krallığına girerek buradaki kentleri ele geçirmeye başladı. Kral VI. Mithridates,
Pontus’tan damadı Armenia Kralı Tigranes’in yanına kaçmak zorunda kaldı. Lu-
cullus Armenia’ya da girerek Tigranes’i yendi. Ancak Mithridates’i ele geçiremedi
ve MÖ 68’de politik nedenlerle Roma’ya geri çağrıldı. Bunun üzerine Mithridates,
Pontus’da kalan Roma ordularını yenerek tekrar ülkesinin başına geçti.
Bu sırada Güneybatı Anadolu’da bulunan korsanları temizlemek için Anadolu’ya
gönderilmiş olan Roma generali Pompeius kendi ordusuyla Pontus’a yürüdü.
Mithridates’i büyük bir savaşta yenen Pompeius, kaçan kralı Kırım’a dek kovaladı.
Aynı sırada Mithridates’e yardım eden Armenia Kralı Tignanes’i de yendi. Kral VI.
Mithridates MÖ 63 yılında intahar etti ve cenazesi Sinope’de (Sinop) toprağa ve-
rildi. Pompeius Anadolu’da yeni ele geçirilen toprakların düzenlenmesi sırasında
Bithynia ile Pontus Krallığının batısını birleştirerek Bithynia-Pontus eyaleti adıyla
Roma’ya bağladı.
Kolkhis’de (Kırım) VI. Mithridates’in oğlu Pharnakes babasının ölümünden
sonra kendisini kral ilan etti. MÖ 48 yılında Pontus’u Romalılardan kurtarmak
için buraya gelerek Roma birliklerini yendi. O sırada yakınlarda bulunan Julius
Caesar, hızlı bir manevra ile Karadeniz’e ulaştı ve Zela’da (Zile) Pharnakes’in ordu-
sunu yendi ve kralı Kırım’a çekilmeye zorladı. Roma senatosuna yazdığı mektupta
Caesar, hızlı kazandığı bu savaşı tarif etmek için Veni, Vidi, Vici (geldim, gördüm,
yendim) demiştir.
Pontus Krallığı, doğu’da Roma’nın gücüne karşı çıkan son devlet oldu. Onla-
rın yenilgisiyle Anadolu’nun büyük bir kısmı Roma Cumhuriyetinin kontrolüne
girmiş oldu.
Kappadokia Krallığı:
Makedonia Kralı III. Aleksandros, Perslere karşı seferi sırasında Kappadokia böl-
gesinin güneyinden geçerek burayı ele geçirdi. Ancak Pontus Kappadokiası adı
verilen kuzey kısmı bağımsız kaldı. Burayı yönetmekte olan ve muhtemelen is-
minden anlaşıldığı kadarıyla bir Pers soylusu olan I. Ariarathes (MÖ 350-322)
MÖ 332’de bağımsızlığını ilan etti, ancak MÖ 322’de Perdikkas tarafından öldü-
rüldü. Bir süre Makedonialı valilerce yönetilen bölge de MÖ 301’de İpsos Savaşın-
dan sonra, I. Ariarathes’in oğlu II. Ariarathes (MÖ 301-280) yönetimi ele geçirdi.
Ancak bölge gene de Seleukos Krallığına bağlıydı.
Kappadokia Kralı olan Ariaram-
Resim 7.18
nes (MÖ 280-230) zamanında, Sele-
Kappadokia Kralı ukoslar Kappadokia Krallığı’nın ba-
Ariaramnes’in (MÖ 280-
230) bir sikkesi. Kral ön ğımsızlığını tanıdılar. Buna karşılık,
yüzde Grek tarzında değil Kappadokia, MÖ 190 yılındaki Mag-
ama, Pers serpuşu ile nesia Savaşı’na kadar Seleukosların
gösterilmiştir. Arka yüzde
ise bir süvari bulunmaktadır müttefiği olmuştur. Daha sonra ise
ki Kappadokia’nın atları kraliyetler arası evlilik bağları ile Per-
antik çağda meşhurdu. gamon Krallığı’nın müttefiki olmuş ve
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 179
Armenia Krallığı:
Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Armenialıların büyük bir kısmı Sele-
ukosların yönetimi altına girmiş, ancak bir kısmı da dağınık kabileler hâlinde ba-
ğımsız yaşamışlardır. Ancak Seleukosların MÖ 190 yılında Magnesia savaşıyla Ro-
malılara yenilip büyük güç kaybetmeleri ile, Armenia tam bağımsızlığını kazandı.
Armenialılar Kral II. Tigranes (MÖ 97-56) zamanında Pontus Kralı VI. Mithridates
(MÖ 120-63) ile işbirliği yaparak topraklarını Parthia ve Seleukos Krallıklarının top-
raklarını ele geçirerek büyük ölçüde genişlettiler ve hatta Antiokheia’yı işgal ettiler.
Ancak MÖ 69 yılında Roma generali Lucullus tarafından yenilerek ele geçirdikle-
ri toprakların büyük bir kısmını yitirdiler. Bu tarihten sonra Armenia artık Roma
egemenliğine girmiş, kralları Romalılar tarafından tayin edilen ve Parthia ile Roma
arasında tampon görevi gören bir bağdaşık devlete dönüşmüştür. Hatta zaman za-
man Roma İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Krallık M.S. 387 yılında toprakları Roma
ve Sasaniler arasında bölüşülerek ortadan kaldırılana kadar varlığını sürdürmüştür.
Parthia Krallığı:
Seleukos Krallığı’nın egemenliğindeki kuzey batı İran’da, MÖ 247’de başlayan
isyanlar ve MÖ 238’de Arsakes Hanedanı tarafından Parthia Krallığı’nın kurul-
masıyla sonuçlanmıştır. M.S. 224 yılında, yeni bir hanedan tarafından kurulan
Sasani Krallığına dönüşene dek bu krallık varlığını sürdürmüştür. Parthia Krallığı
Seleukosların zayıflamasıyla egemenliğini İran’ın tamamına ve batıda da Euphra-
tes (Fırat) Irmağına kadar genişletmiştir. Parthia Krallığı zaman zaman Anadolu
içlerine seferler düzenlemiş egemenliğini Euphrates Irmağı batısına da yaymaya
çalışmıştır. Roma İmparatorluk çağında Parthia, yaşanan savaşlarla değişen sınır-
lara rağmen Romalıların doğudaki en önemli rakibi olmuştur. Doğu Anadolu’da
yapılan kazılarda zaman zaman Parthia eserlerine rastlanılmaktadır.
tiflerde görülebilir. Örneğin tapınağın figürlü sütun tamburları olan Columna Ca-
elatalardan bir kısmı Arkaik ve Klasik Çağlara bir kısmı da Hellenistik Çağa tarih-
lendirilmektedir. Ancak bu elemanların yapıda aynı dönemde beraber kullanılıp
kullanılmadığını yapının durumundan dolayı bilemiyoruz. Buna karşılık yapının
sunağı tamamen Hellenistik Çağ geleneğinde yapılmıştır. Aynı şekilde Didyma’daki
Apollon Tapınağı’nın son evresi MÖ330’larda başlamış ancak yapı Roma Çağı’nda
bile tamamlanamayarak yarım kalmıştır. Yapı Klasik Çağ planını izlemesine karşı-
lık mevcut mimari elemanları ve süslemeleri Hellenistik Çağa aittir.
Resim 7.21
Didyma (Didim)
Apollon Tapınağı.
Tiyatrolar:
Tiyatro yapılarının Anadolu’daki en erken örnekleri Hellenistik Dönem’e aittir.
(Erythrai Tiyatrosu MÖ 4. yüzyıla tarihlenir.) Anadolu’da çok az tiyatro Roma
döneminde değiştirilmeden Hellenistik hâliyle kalmıştır. Bunların hepsi at nalına
benzer bir plana sahiptir. (Roma tiyatroları yarım daire planına sahiptir.) Roma
tiyatrolarının tersine bu yapılarda gösterişli sahne binaları yoktur. Priene’de Hel-
184 Anadolu Arkeolojisi
lenistik tiyatro yapısı Dionysos kültüne ait bir sunak ve Dionysos rahiplerine ait
koltuklar içermektedir. Roma döneminde genellikle pek çok tiyatroda Hellenistik
yapılar büyütülmüş yarım daire plan formuna getirilmiş, çoğuna ikinci bir diazo-
ma eklenmiş ve orkestraları kazılarak bu yapılar gladyatör gösterileri içinde kul-
lanılabilir bir hâle getirilmiştir. Ayrıca sade Hellenistik tiyatroların tersine Roma
dönemi sahne binaları çok gösterişlidir. Priene dışında iyi bir Hellenistik tiyatro
Ptolemaion: Ptolemaioslar’ın örneği Antiphellos (Kaş)’da bulunmaktadır. Bu binada yuvarlak planlı orkestranın
inşa ettirdikleri kral kültü
amaçlı tapınak. dış tarafında sahne binasının izine rastlanılmamıştır. Muhtemelen ahşap panolarla
sahne canlandırılmış olmalıdır. Ephesos tiyatrosu Hellenistik Çağ’da inşa edilmiş,
Roma döneminde ise büyütülerek planı değiştirilmiş tiyatroların iyi bir örneğidir.
Stadionlar:
Hellenistik Çağ’da dinsel şenliklerde sportif karşılaşmaların yapılması için inşa edi-
len bir yapı tipidir. Priene Stadion’u Hellenistik Dönem’dendir. Ancak Anadolu’da
genellikle bu yapı tipi Roma döneminde yaygınlaşmıştır.
Stoalar:
Stoa binaları antik şehirlerde halkın güneş ve yağmurdan korunması için agora
ve tapınak alanlarının etrafına inşa edilmişlerdir. Geç Hellenistik- erken Roma
döneminden itibaren caddelerin de yanlarına stoalar yapılmaya başlamıştır.
Agoralar:
Hellenistik Dönem’de şehirlerin merkezleri agoralar olmuştur. Agoralar sadece ti-
caret amaçlı değil, halkın toplanabileceği, içlerine anıtlar yerleştirilebilecek ve etra-
fında yönetimsel binaların olduğu kamusal alanlara dönüşmüştür. Hellenistik ago-
raların etrafı stoalar ile kaplıdır. Stoaların içlerinde dükkanlar yer alır. Pergamon,
Alinda (Ayaklı) ve Aigai (Namurt Kalesi) gibi yamaca kurulu kentlerde, agoraların
bir tarafı bazen iki veya üç katlı, içlerinde dükkanlar ve atölyeler bulunan agora
binalarını da içerir. Side yakınlarındaki Seleukia kentinde benzer şekilde üç terasa
yayılarak çok katlı inşa edilmiş bir agora yapısı, ikinci katına kadar korunmuş Ana-
dolu’daki Hellenistik agoraların arasında dikkat çeken önemli bir örnektir.
Bazı kentlerde birden fazla agora bulunmaktadır. Genellikle Bouleuterion ya-
pısını içeren agoralara devlet agorası adı verilir. Agoraların etrafında Priene’deki
gibi heykeller ve diğer anıtlar da yer alabilir. Geç Hellenistik Dönemden başlayarak
Tykhe tapınaklarıda agoraların ortalarına yapılmaya başlamıştır. Aynı şekilde ticaret
ile ilgili bir tanrı olan Hermes için de agoralarda sunaklar ve kült alanları görülür.
Bouleuterion ve Prytaneionlar:
III. Aleksandros’un seferlerinden sonra Persler’den bağımsızlığını kazanan şehir-
lerin kendilerini yönetmeleri için yeni kurumlar ve bunların yapı tiplerine ihtiyaç
duyulmuştur. Erken örneklerinden birini Priene’de gördüğümüz Bouleuterion ya-
pıları ilk başta kare planlı ve içerisine oturma sıralarının, dik kenarlar oluşturacak
şekilde, “U” şeklinde yerleştirildiği yapılardır. Geç Hellenistik Dönemde bu yapılar
akustik de gözetilerek ve konser salonu (Odeion) olarak da kullanılmak üzere, ti-
yatrolara benzer şekilde oturma sıraları yarım daire planlı yapılmaya başlanmışl-
tır. Miletos Bouleuterion’u bu türün bir örneğidir. Genellikle bu yapıların yanına
yaşlılar heyeti de diyebileceğimiz, şehrin önde gelenlerinden oluşan bir kurul için
Prytaneion’lar eklenmiştir. Bu yapıların belirgin bir plan tipi yoktur. Genellikle
içlerinde tanrıça Hestia’nın kutsal ateşi yanan bir ocak bulunan basit tipte evlere
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 185
Gymnasionlar:
Hellenistik Dönem’de yaygınlaşan bir başka yapı tipi Gymnasion’lardır. Bu yapı-
lar antik şehirlerin okullarıdır. Buralarda yer alan sınıflarda okuma yazma öğ-
retilirdi. Ancak asıl şehrin gençlerini askerliğe hazırlayan bedensel gelişimleri-
ni de sağlayan jimnastik ve silah kullanma bu okullarda öğretilmekteydi. Beden
eğitimi Palaestra adı verilen açık alanlarda yapılmaktaydı. Pek çok Hellenistik
Gymnasion’da kitaplıklar, yemek salonları ve sanat eserlerinin sergilendiği alan-
lar da yer alırdı. Pergamon’da bulunan dört Gymansion’un üçü yaş gruplarına
göre ayrılan erkek çocuklar için, biri de genç kızların eğitimi için inşa edilmiştir.
Priene’de aşağı Gymnasion, şehrin Stadion’u ile birleşik bir yapıydı. Roma döne-
minde Gymnasion’lar hamam yapıları ile birleştirilmiştir.
Mezarlar:
Hellenistik dönemde Mausolleion’u model alan başka anıtsal mezar yapıları da ya-
pılmıştır. Bunlardan bir tanesi Ephesos Belevi Mausolleion’u, diğer ise Mylassa’daki
(Milas, Muğla) bazı araştırmacılar tarafından Hellenistik bazı araştırmacılar tara-
fından da Roma dönemine verilen Gümüşkesen Mausolleion’udur. Bu dikkat çeki-
ci anıtsal yapılar dışında Anadolu’nun pek çok yerinde ölü gömme adetleri Klasik
Çağ’daki gelenekler ile devam etmiştir. Örneğin Sinope’de Pontus Kralı VI. Mithri-
dates bir tümülüse gömülmüştür. Kommagene Kralı IV. Antiokhos da benzer şekil-
de bir tümülüse gömülüdür. Gene Nemrut yakınlarında Karakuş tümülüsünde ve
Sesonk’daki diğer tümülüste bu kraliyet ailesinin diğer üyeleri gömülüdür.
Şehirlerin içlerine de, şehirlerin efsanevi kurucuları veya şehirlere büyük hiz-
metlerde bulunmuş olan kişilerin anıtsal mezarları dikilmiştir. Heroon olarak
adlandırılan bu yapıların iyi bir örneği Ephesos’da Kuretler Caddesi’nde görü-
lür. Burada Şehrin efsanevi kurucusu Androklos’un Dor düzenindeki Heroon’u,
Ptolemaios’lardan bir prensesin sekizgen Heroon’u ve az ilerisinde Celsus
Kütüphanesi’nin karşısında, bilinmeyen bir kişiye ait, silah kabartmalı ve dairesel
planlı Heroon bu yapıların antik şehirlerde ne kadar çok rastlanıldığını gösterir.
Deniz Fenerleri:
Dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır’daki Aleksandria’daki (İskenderiye)
deniz feneri, Knidos’lu mimar Sostratos tarafından MÖ 3. yüzyılda inşa edilmiş-
tir. Ancak bu döneme ait Anadolu’dan bir örnek bilinmemektedir. Türkiye’de he-
nüz saptanabilen en belirgin deniz feneri, Patara’da bulunan Roma dönemine ait,
Sostratos’un eserini model alan, deniz feneridir.
Özet
Makedonia Kralı III. Aleksandros’un (Büyük İskender) yöneticiler veya Persler hâkimdi. Bunlar da Hellenistik
MÖ 323 yılında Babylonia’da (Babil) ölümü üzerine dönemde Anadolu’da krallıklar kurmuşlardır.
tahta kimin geçeceği konusunda bir kararsızlık yaşan- III. Aleksandros’un generallerinden I. Ptolemaios (MÖ
dı. Aleksandros’un generalleri (Diadokhoslar) toplana- 321-285) tarafından Mısır’da kurulan ve onun ismiy-
rak General Perdikkas’ı, Aleksandros’un oğlu büyüyene le anılan Ptolemaios Krallığı, Güneybatı Anadolu’nun
kadar krallığa naip ve ordunun başkomutanı seçtiler. deniz kıyısındaki bölgelerini kısa bir süre boyunca
Diğer generaller ise, Makedonia İmparatorluğu’nun yönetmiştir. Özellikle Lykia’da Ptolemaios egemenliği
topraklarını yönetmek üzere çeşitli bölgelere vali ola- MÖ 197 yılında, Seleukos Kralı III. Antiokhos’un bu-
rak gönderildiler. rayı ele geçirmesine kadar sürmüştür
Fakat Mısır’ı yöneten Ptolemaios’un, Makedonia’ya gö- Seleukos Krallığı I. Seleukos (MÖ 312-281) tarafın-
türülmesine karar verilen III. Aleksandros’un cesedini dan MÖ 312 yılında Babylonia’da kurulur. Doğu’da
Mısır’a kaçırması üzerine, Perdikkas Mısır’a ordusuy- Aleksandros’un ele geçirdiği toprakların büyük bir
la yürüdü; ancak MÖ 321’de aralarında Seleukos’un kısmını yöneten I. Seleukos batıda da, MÖ 301’de İp-
da bulunduğu kendi subayları tarafından öldürüldü. sos Savaşında galip gelerek, Kuzey Suriye ve Doğu
Böylece İskender’in krallığı komutanlar arasındaki Anadolu’yu ele geçirmişti. Kral I. Seleukos babasının
yeni bir düzenleme ile yeniden bölüşülmüş, Seleukos anısına, Orontes (Asi) Irmağı üzerinde yeni başkenti
Babylonia’yı ve doğusunu, Ptolemaios Mısır’ı, Anti- Antiokheia’yı (Antakya) kurar ve başkent yapar. MÖ
gonos ve oğlu Demetrios Anadolu’yu, Lysimakhos 281 yılında Kurupedion Savaşında Kral Lysimakhos’u
Trakya’yı ve Kassandros Makedonia’yı yönetmeye baş- da yenen I. Seleukos Krallığını Batı Anadolu’ya geniş-
lamışlardır. Henüz Makedonia İmparatorluğu şeklen letti. Kral I. Seleukos’un ardılları, bu geniş toprakları
dağılmamıştı ama Diadokhoslar aralarında yönettikle- ellerinde tutmaya çalışsalar da pek çok yeri kaybetti-
ri bölgeleri genişletmek için savaşmaya ve kendilerini ler. MÖ 245’de Baktria ve MÖ 238’de Parthia Seleukos
MÖ 306 sonrasında yönettikleri yerlerde kral ilan et- Krallığı’ndan koparak bağımsız krallıklar hâline geldi-
meye başladılar. ler. Böylece Euphrates (Fırat) Irmağı’nın doğusu tama-
Bu savaşlardan en önemlilerinden biri, MÖ 301’de ya- men Seleukoslar’dan koptu. Batıda ise Bithynia, Perga-
pılan İpsos (Çay yakınları, Afyonkarahisar) Savaşıdır. mon ve Kappadokia Krallıkları kuruldu. Bu sıralarda
Antigonos ve oğlu Demetrios Anadolu’yu yönetirken, Anadolu içlerine Galat göçleri de gerçekleşti. Böylece,
Makedonia ve Yunanistan’ı da kısmen ele geçirdiler. Seleukoslar bugünkü Konya ilinin batısındaki toprak-
Bunlara karşı Lysimakhos, Seleukos ve Ptolemaios larını tamamen kaybettiler.
birleşti. Savaşta Antigonos öldürüldü, oğlu Demetrios Seleukosların tekrar politik ve askeri olarak toparlan-
ise kaçtı. Savaş sonunda Lysimakhos, Trakya ile Batı ması Kral III. Antiokhos (MÖ 222-187) zamanında
Anadolu’yu, I. Seleukos, Toroslardan Hindistan’a ka- yaşanır. Kral III. Antiokhos doğuda da bir dizi savaşla,
dar olan Makedonia İmparatorluğu’nun doğusunu, I. Seleukoslar’dan isyanla kopan toprakları tekrar ele ge-
Ptolemaios ise Filistin, Kıbrıs ve Güney Suriye’yi aldı. çirir. Anadolu’da ise Ptolemaioslar’ın yönettiği yerleri
Ancak sonrasında Suriye yüzünden Ptolemaioslar ve ele geçirdikten sonra, Pergamon Krallığı tarafından
Seleukoslar anlaşamayarak pek çok savaş yaptılar. ele geçirilen yerleri de tekrar geri almayı başarır. An-
MÖ 281’de Seleukos Kralı I. Seleukos, bu sefer Kral cak Pergamon’un müttefiği olan Roma Cumhuriyeti
Lysimakhos ile Magnesia ad Sipylum’un (Manisa) ku- bu gelişmelere müdahale eder. Roma ordusu ve müt-
zeyinde Korupedion’da savaştı. Kral Lysimakhos’un bu tefikleri, Seleukos ordusunu MÖ 190 yılında Magnesia
savaşta yenilmesi ve ölümüyle, Diadokhoslar devri bi- ad Sipylum’da (Manisa) yendi. Savaş sonrasında MÖ
terek Hellenistik Krallıkların devri başladı. 188’de Apameia’da (Dinar) yapılan barış antlaşması
Diadokhoslar döneminde Anadolu’nun III. Aleksand- ile Seleukoslar Toros Dağlarının kuzeyindeki bütün
ros tarafından ele geçirilmemiş bölgelerinde hâlâ yerel topraklarını Romalılar’ın müttefiklerine bırakmak ve
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 187
Roma’ya çok yüksek bir savaş tazminatı ödemek zo- rında paralı asker olarak çalışmışlardır. Galatia kabile-
runda kaldılar. Bundan sonra Seleukos Krallığı, leri Kral Deiotaros (MÖ 64-40) zamanında birleşerek
Kilikia ve Suriye’de küçük bir krallık hâline gelmiştir. Galatia Krallığını kurmuşlardır. Son Kralı Amyntas’ın
Anadolu’ya gelen Roma generali Pompeius, Anadolu’da (MÖ 36-25) ölmesi üzerine Galatia, Roma İmparator-
yaptığı düzenlemeler sırasında son Seleukos Kralını da luğuna ilhak edilerek, başkenti Ankyra (Ankara) ola-
MÖ 64’de tahtan indirerek krallığa son verdi ve top- cak şekilde, Galatia eyaleti yapıldı.
raklarını başkenti Tarsus olan Kilikia ve başkenti An- Bithynia Krallığı bugünkü Kocaeli yarımadası ve çev-
tiokheia (Antakya) olan Suriye eyaleti yaparak Roma resinde kurulmuştu. III. Aleksandros’un seferinde uğ-
Cumhuriyeti’ne bağladı. ramadığı Bithynia, Pers İmparatorluğu yıkılınca kendi-
Kral Lysimakhos, tarafından ele geçirilen ganimetlerin sini bağımsız bulmuş; Diadokhlar arasındaki savaşlar
koruması için oldukça korunaklı Pergamon (Bergama) sırasında bu bağımsızlığı kısmen korumuştur. MÖ
kentine, Philetairos’u (MÖ 281-263) bir garnizonla 297’de Bithynia’nın bilinen ilk kralı Zipoites (MÖ 327-
yerleştirdi. Lysimakhos’un MÖ 281 yılında Korupedi- 279) kendisini kral ilan etmiştir. Yerine geçen Kral I.
on Savaşında öldürülmesinden sonra; Philetairos, Se- Nikomedes (MÖ 279-255) kendi adını verdiği yeni bir
leukos Kralı tarafından, Pergamon Valisi olarak atandı. kent olan Nikomedia’yı (İzmit) kurarak başkent yaptı.
Ancak Seleukos Krallığı’nda baş gösteren taht kavga- Bithynia Krallarından I. Prusias (MÖ 230-182) zama-
ları sırasında Pergamon gittikçe bağımsız davranmaya nında Bithynia en parlak dönemini yaşadı. Prusias da
başladı. Philetairos’un yerine geçen yeğeni I. Eumenes kendi adına Prusias ad Olympum (Bursa) şehrini kur-
(MÖ 263-241) MÖ 261 yılında Sardis’te, Seleukosları du. Daha sonraki Bithynia Kralları ise artık Anadolu’da
yenerek bağımsızlığını tam anlamıyla kazandı. Kral I. siyasi konulara karışan Roma Cumhuriyetine bağlı
Attalos (MÖ 241-197) döneminde Pergamon Krallığı vasal hükümdarlar olarak yönetimlerini sürdürdüler.
hem Galatları hem de Seleukosları yenerek egemenli- Son Bithynia Kralı IV. Nikomedes ölümünde ülkeyi
ğini Batı Anadolu’da yaymaya başladı. Roma Cumhu- Roma halkına bağışladı ve MÖ 74’den itibaren burası
riyeti ile Pergamon müttefik oldular. Pergamon Krallı- bir Roma eyaleti hâline geldi.
ğına karşı saldıran Seleukos Kralı III. Antiokhos MÖ Pontus Krallığı, I. Mithridates (MÖ 302-265) tarafın-
190’da Roma ve Pergamon kuvvetleri tarafından Mag- dan Doğu Karadeniz bölgesinde kurulan bir devletti.
nesia savaşında yenildi. MÖ 188’deki Apameia (Dinar) Kral I. Pharnakes zamanında (MÖ 185-169) batıya
barış antlaşması ile Pergamon Batı Anadolu’da geniş doğru genişlemekte olan krallığın başkenti Paphlago-
toprakları ele geçirdi. Pergamon’un son Kralı III. At- nia’daki Sinope (Sinop) kenti oldu. Pontus Krallığın
talos (MÖ 138-133) ölürken Krallığını vasiyet yoluyla toprakları Batı Karadeniz’de Bithynia sınırına kadar
Roma’ya bıraktı. yayıldı. Kral VI. Mithridates (MÖ 120-63) Pontus
Orta Avrupa’da yaşayan ve Galler veya Keltler olarak Krallığ’ının en ünlü yöneticisidir. Krallığa geçince önce
tanınan halk toplulukları Anadolu’da Galatlar olarak Kuzey Karadeniz’de Kırım bölgesini ve Doğu Karade-
adlandırılmaktadırlar. Doğuya doğru göç ederek Trak- niz kıyısında çeşitli yerleri ele geçirerek Krallığını bü-
ya bölgesine ulaşan Galat kabileleri, Bithynia Krallığın- yüttü. Sonra Galatia ve Kappadokia’yı işgal etti. MÖ 89
da yaşanan taht kavgası sırasında Kral I. Nikomedes yılında Romalılara savaş açan VI. Mithridates, Romalı-
(MÖ 279-255) tarafından Anadolu’ya çağrılmışlardır ları Anadolu’dan çıkarttı. Ancak sonrasında, Romalılar
(MÖ 278). Göçebe Galat kabileleri Batı Anadolu’da do- savaşları kazanarak tekrar kaybettikleri yerleri aldılar.
laşarak, buradaki pek çok yerleşimi yağmalamışlardır. Pontus Krallığı, Roma Generali Pompeius tarafından
Ancak Seleukos Kralı I. Antiokhos (MÖ 281-261) MÖ yok edilerek Roma’ya bağlanmıştır.
270-268 yılları arasında ve Seleukos ordusundaki filler Kappadokia Krallığı burayı yönetmekte olan ve muh-
nedeniyle Filler Savaşı olarak adlandırılan savaşta Ga- temelen isminden anlaşıldığı kadarıyla bir Pers soylusu
latları yenerek Batı kıyılarından İç Anadolu’ya doğru olan I. Ariarathes (MÖ 350-322) tarafından kuruldu.
sürdü. Galatlar çeşitli Hellenistik krallıkların ordula-
188 Anadolu Arkeolojisi
Ancak ülke Diadokhoslar tarafından işgal edildi. Daha içlerine seferler düzenlemiş egemenliğini Euphrates
sonra Seleukoslara bağlanan Kappadokia Ariaramnes Irmağı batısına da yaymaya çalışmıştır. Roma İmpara-
(MÖ 280-230) zamanında bağımsızlığını tam olarak torluk çağında Parthia, yaşanan savaşlarla değişen sı-
elde etti. Kappadokia Krallığı, Pontus Kralı VI. Mith- nırlara rağmen Romalıların doğudaki en önemli rakibi
ridates zamanında büyük iç karışıklıklar yaşadı ve olmuştur.
kralları bazen Mithridates tarafından, bazen de Roma Hellenistik heykeltıraşlığın önemli bir heykel tipi kral
tarafından tayin edilir hâle geldi. Ancak Romalıların portreleridir. Özellikle bronzdan yapılan bu eserler-
Pontus Krallığını yenmeleri ile Kappadokia’da krallar den çok azı günümüze ulaşmıştır. Hellenistik dönem-
tamamen Roma tarafından seçildiği için kukla bir dev- de ünlü filozofların, hatiplerin ve şairlerinde sıkça
let hâline dönüştü. Buna karşılık devlet, diğer Helle- heykelleri dikilmiştir. Klasik Dönem’de popüler olan
nistik Krallıklardan daha uzun bir süre yaşamış, ancak atlet heykellerinin Hellenistik Dönem’de de örnekle-
M.S. 17 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanarak ri yapılmaya devam edilmiştir. Hellenistik Dönem’de
eyalet haline getirilmiştir. tapınaklar ve şehirlere geç Klasik Dönem’in stillerini
Seleukosların MÖ 190 yılında Magnesia savaşıyla Ro- izleyen tanrı heykelleri de dikilmiştir. Anadolu’da kah-
malılara yenilip büyük güç kaybetmeleri ile, Armenia ramanlar ve Galat’ları tasvir eden heykel grupları da
Krallığı bağımsızlığını kazandı. Armenialılar Kral II. yapılmıştır. Bunların dışında yaşlı erkek ve kadınlar ve
Tigranes (MÖ 97-56) zamanında Pontus Kralı VI. köleler de Hellenistik heykeltıraşlıkta sıkça tasvir edil-
Mithridates (MÖ 120-63) ile işbirliği yaparak top- miştir. Hellenistik dönemde altar binalarında bulunan
raklarını Parthia ve Seleukos Krallıklarının toprakla- kabartmalar üzerinde krallıkların zaferleri mitolojik
rını ele geçirerek büyük ölçüde genişlettiler ve hatta kontekslerde yorumlanmıştır.
Antiokheia’yı işgal ettiler. Ancak MÖ 69 yılında Roma Hellenistik dönemde Anadolu’daki krallıkların desteği
generali Lucullus tarafından yenilerek ele geçirdikle- ile pek çok yeni yapı yapılmıştır. Hellenistik Dönem’de
ri toprakların büyük bir kısmını yitirdiler. Bu tarih- hiç kuşkusuz en dikkat çekici yapılar Klasik Çağ sonun-
ten sonra Armenia artık Roma egemenliğine girmiş, da yeni inşaat evreleri başlayan ve bazıları Roma döne-
kralları Romalılar tarafından tayin edilen ve Parthia minde bile bitirilemeyen Dipteral planlı Batı Anadolu
ile Roma arasında tampon görevi gören bir bağdaşık tapınaklarıdır. Dipteral tapınaklardaki yapının uzun sü-
devlete dönüşmüştür. Hatta zaman zaman Roma İm-
ren tamamlanma süreci ve bazen bitirilememesi ve bü-
paratorluğuna bağlanmıştır. Krallık M.S. 387 yılında
yük masrafı daha ekonomik ama görüntüsel olarak Dip-
toprakları Roma ve Sasaniler arasında bölüşülerek or-
teral tapınakların anıtsallığını taşıyan yeni bir plan tipi
tadan kaldırılana kadar varlığını sürdürmüştür.
olan Pseudo-Dipteral’in geliştirilmesini zorunlu kılmış-
Seleukos Krallığının zayıflamasıyla, MÖ 162 yılında,
tır. Tapınak mimarisinde Hellenistik Çağ’da sevilen ve
Kommagene Krallığı kurulmuştur. Bu küçük krallık,
yaygın olarak kullanılan bir diğer plan tipi Peripteros’tur.
Roma hegemonyası altında Parthia ile tampon bir böl-
Korinth düzeni geç Hellenistik Dönem’de yaygınlaşarak
ge olarak varlığını, Romalılar tarafından ilhak edildiği
Roma İmparatorluk çağında Anadolu’da sıkça kullanıla-
M.S. 72 yılına kadar sürdürmüştür.
caktır. Hellenistik Dönem’de daha küçük tapınak yapıla-
Seleukos Krallığı’nın egemenliğindeki kuzey batı
rı da bulunmaktadır. Bunlar Yunan Mimarlığı’nın gele-
İran’da, MÖ 247’de başlayan isyanlar ve MÖ 238’de Ar-
neksel plan tiplerini içerirler. Bazı örneklerde tapınaklar
sakes Hanedanı tarafından Parthia Krallığı’nın kurul-
yüksek podyumlar üzerine inşa edilerek uzaktan da
masıyla sonuçlanmıştır. M.S. 224 yılında, yeni bir ha-
algılanabilmesi amaçlanmıştır. Tholos yapıları yuvarlak
nedan tarafından kurulan Sasani Krallığına dönüşene
planlı tapınaklardır. Hellenistik Çağ’da, sunak yapıları
dek bu krallık varlığını sürdürmüştür. Parthia Krallığı
da anıtsal ölçülere ulaşmıştır.
Seleukosların zayıflamasıyla egemenliğini İran’ın ta-
Tiyatro yapılarının Anadolu’daki en erken örnekleri de
mamına ve batıda da Euphrates (Fırat) Irmağına kadar
Hellenistik Dönem’e aittir. Anadolu’da çok az tiyatro
genişletmiştir. Parthia Krallığı zaman zaman Anadolu
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 189
Roma döneminde değiştirilmeden Hellenistik haliyle
kalmıştır. Bunların hepsi at nalına benzer bir plana sa-
hiptir. (Roma tiyatroları yarım daire planına sahiptir.)
Hellenistik Çağda dinsel şenliklerde sportif karşılaş-
maların yapılması için inşa edilen bir yapı tipi Stadion-
dur. Şehirlerde halkın güneş ve yağmurdan korunması
için Agoralar ve tapınak alanlarının etrafına stoalar
inşa edilmiştir. Hellenistik Dönem’de şehirlerin ticari
ve yönetimsel merkezleri agoralar olmuştur. Bouleu-
terion ve Prytaneionlar meclis binalarıdır. Hellenistik
Dönem’de yaygınlaşan bir başka yapı tipi Gymnasi-
on’lardır. Bu yapılar antik şehirlerin okullarıdır.
190 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi III. Aleksandros’un (Bü- 6. Meclis toplantılarının düzenlenmesi için kulanılan
yük İskender) komutanlarından biri değildir? yapı, aşağıdakilerden hangisidir?
a. Ptolemaios a. Tiyatro
b. Lysimakhos b. Latrina
c. Perseus c. Bouleuterion
d. Seleukos d. Aquadukt
e. Antigonos e. Heroon
2. Yuvarlak planlı yapıların genel adı, aşağıdakilerden 7. Antik şehirlerde halkın güneş ve yağmurdan ko-
hangisidir? runması için agoralar ve tapınak alanlarının yakınına
a. Tholos inşa edilen yapı aşağıdakilerden hangisidir?
b. Megaron a. Aquadukt
c. Pseidodipteros b. Heroon
d. Peripteros c. Odeion
e. Attalos d. Nymphaion
e. Stoa
3. III. Aleksandros’un (Büyük İskender) ölüm yeri
aşağıdakilerden hangisidir? 8. Aşağıdakilerden hangisi Kappadokia krallarından
a. Hindistan biri değildir?
b. Yunanistan a. I. Ariarathes
c. İtalya b. II. Ariarathes
d. Babylonia c. I. Ariobarzanes
e. Ephesus d. I. Antiokhos
e. I. Ariaramnes
4. Dünyanın yedi harikasından biri olan “Aleksandria
(İskenderiye) Feneri” aşağıdakilerden hangisindedir? 9. Aşağıdakilerden hangisi III. Aleksandros’un ölü-
a. Mısır münden sonra ortaya çıkan krallıklardan biri değildir?
b. Lykia a. Armenia
c. Yunanistan b. Bithynia
d. Kappadokia c. Seleukos
e. Bithynia d. Lidya
e. Pergamon
5. Hellenistik dönem’de gymnasion yapıları hangi
amaçla kullanılmıştır? 10. Aşağıdakilerden hangisi Seleukos kralıdır?
a. Müzik, Tiyatro a. I. Tigranes
b. İdare b. II. Antigonos
c. Eğitim ve Spor c. I. Ariabarzanes
d. Ticaret d. I. Teodosius
e. Tapınım e. II. Antiokhos
7. Ünite - Anadolu’da Hellenistik Dönem 191
Okuma Parçası
Apameia Barışı: Bu antlaşmayla Pergamon krallığı Batı Anadolu’yu
Aleksandria’lı Appianos (M.S.95-165) bir Roma’lı ta- Rhodos Cumhuriyeti, Güney Batı Anadolu’yu ele ge-
rihçidir. Syriaka isimli Roma’lılar ile Seleukos’ların sa- çirmiştir. Kral Antiokhos’un kendisi Roma’lılara öde-
vaşlarını anlatan kitabının parçaları kısmen günümüze yeceği tazminatı bulabilmek için İran’da bir tapınağı
ulaşmıştır. Aşağıdaki alıntı MÖ 190 yılında Roma’lı- yağmalarken halk tarafından öldürülmüştür. Seleukos
lar tarafından yenilen Seleukos Kralı III. Antiokhos’a donanmasının zayıflatılması Seleukos’ları kıyıları ko-
MÖ188’de önerilen barış antlaşmasını anlatır. Bu ant- ruyamaz hale getirmiştir ve Kilikia kıyılarından başla-
laşma Apameia’da (Dinar) imzalanmıştır. yarak korsanlık batıya doğru yayılmış Roma’lıları 100
Appianos Syriaka 11.38: sene daha meşgul etmiştir.
................... Roma’lılar kendilerini kutlarken Konsül
(P.Cornelius Scipio) Antiokhos’un elçilerini kabul Çeviren: Ahmet Tolga Tek
etti. Bunlar Antiokhos’un hangi koşullarla Roma’lı- İngilizceden Çeviren
ların dostu olabileceğini sordular. Konsül şu cevabı
verdi: “ Antiokhos’un ele geçirme arzusu geçmişte-
ki ve bugünkü talihsizliğini yaratmıştır. Roma’lıların
varlığına hiç itiraz etmediği büyük bir imparatorluğa
sahip iken, Ptolemaios’a (IV. Ptolemaios) ait güney
Suriye’ye saldırdı ki, bu kişi Roma’lıların bir dostu-
dur. Sonra Avrupa’ya saldırdı ve Thrakia’yı ele geçirdi.
Khersonessos’u (Gelibolu Yarımadası) surlar ile kapla-
dı ve Lysimakheia’yı (Bolayır, Gelibolu) tekrar inşa etti.
Sonra Yunanistan’a geçti ve Roma’lıların hürriyet ver-
diği yerleri işgal etti ve bu işgali, Thermopylai’de savaş-
ta yenilip kaçana kadar sürdürdü. Bu zaman bile işgal
arzusunu gidermedi ve denizde defalarca yenilmesine
rağmen bizim (Roma’lılar) boğazı (Çanakkale Boğazı)
aşmamıza kadar barış yapmaya kalkmadı. Sonra ona
önerilen barış şartlarını reddetti ve tekrar büyük bir
ordu ve erzak toplayarak bizimle savaştı; kendisinden
üstün olanlara çatınca da başına bu felaket geldi. Ona
bizimle savaştığı için sert bir ceza vermeliyiz ama biz
başkalarının talihsizliğini onlara karşı kullanacak de-
ğiliz. Ona önceki şartları tekrar sunuyoruz. Bütün
Avrupa’yı ve Toros’ların bu tarafındaki Asya’yı boşal-
tacak ve bu sınırlarda kalacaktır. Elindeki bütün filleri
ve tespit edeceğimiz sayıda gemiyi bize teslim edecek
ve bundan böyle filleri olmayacak, sadece bizim izin
verdiğimiz sayıda gemisi kalacaktır. Bize bizim tespit
edeceğimiz (Seleukos’ların) önde gelenlerinden 20 ki-
şiyi rehine olarak verecektir ve savaş tazminatı olarak
500 talent şimdi, senato antlaşmayı onayladıktan sonra
da 2500 talent para verecektir ve bundan sonraki 12 yıl
boyunca 12.000 talent daha ödeyecektir. Bize elindeki
bütün mahkûmları ve kaçakları teslim edecek (Hanni-
bal kastediliyor) ve Kral Eumenes’e babası Attalos za-
manındaki antlaşmadaki toprakları bırakacaktır. Eğer
Antiokhos bu kuralları kabul ederse biz de ona dostluk
gösterir ve senatonun onayına bu antlaşmayı sunarız.
192 Anadolu Arkeolojisi
Yararlanılan Kaynaklar
ya bölgesine ulaşan Galat kabileleri, Bithynia Krallığın- Akurgal, Ekrem (2007) Anadolu Uygarlıkları, Net Ya-
da yaşanan taht kavgası sırasında Kral I. Nikomedes yınları, İstanbul.
(MÖ 279-255) tarafından kardeşine karşı asker olarak Arslan, M. (2000) Galatlar, Arkeoloji ve Sanat Yayın-
kullanılmak üzere toprak ve para vaadiyle Anadolu’ya ları, İstanbul.
çağrılmışlardır (MÖ 278). Kral Nikomedes’in sava- Clayton, P ve Price, M. (1998), Antik Dünyanın Yedi
şı kazanmasından sonra, göçebe Galat kabileleri Batı Harikası, Homer Kitapevi, İstanbul.
Anadolu’da dolaşarak, buradaki pek çok yerleşimi yağ- Magie, D. (2004) Anadolu’da Romalılar, Bölüm 1,
malamışlardır. İç Anadolu’ya yerleşen Galat kabilele- Attalos’un Vasiyeti, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
rinden Tektosaglar Ankyra’ya (Ankara), Tolistoboglar İstanbul.
Pessinus’a (Ballıhisar - Eskişehir) ve Trokmeler Tavium’a Magie, D. (2004) Anadolu’da Romalılar, Bölüm 2,
(Büyüknefes Köy, Yozgat) ve çevresine yerleştiler. Batı Anadolu ve Zenginlikleri, Arkeoloji ve Sanat
yayınları, İstanbul.
Sıra Sizde 6 Richter, G. (1984) Yunan Sanatı, Cem Yayınevi, İstanbul.
Hellenistik heykeltıraşlığın önemli bir heykel tipi kral Radt, W. (2002) Pergamon, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.
portreleridir. Özellikle bronzdan yapılan bu eserler- Smith, R.R.R. (2002) Hellenistik Heykel, Homer Kita-
den çok azı günümüze ulaşmıştır. Bu heykellerde kral, bevi, İstanbul.
çıplak, zırhlı ve at üzerinde gösterilebilir. Genellikle Tekin, Oğuz (2007) Eski Anadolu ve Trakya, İletişim
ellerinde tuttukları mızraklar ile kralın savaşarak ele Anadolu Uygarlıkları, İletişim Yayınları, İstanbul.
geçirdiği topraklar üzerindeki hak iddiası vurgulanır. Tekin, Oğuz (2008) Eski Yunan ve Roma Tarihine Gi-
Genellikle kral portreleri başlarında kraliyet sembolü riş, İletişim Yayınları, İstanbul.
olan diadem ile veya zırhlı bir heykel ise miğfer ile tas- Tomlinson, R.A. (2003) Yunan Mimarlığı, Homer Ki-
vir edilir. III. Aleksandros’un heykelleri tanrılaştırılmış tabevi, İstanbul.
haliyle ardılları tarafından diktirilmiştir.
8
ANADOLU ARKEOLOJİSİ
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Anadolu’yu Romalıların ele geçirme sürecini ifade edebilecek,
Erken Roma İmparatorluk Döneminde Anadolu’nun durumu ve kentlerin
gelişimini açıklayabilecek,
Geç Roma İmparatorluk Döneminde Anadolu’nun durumu ve kentlerin gelişi
mini açıklayabilecek,
Anadolu’nun Roma dönemindeki dinsel yapısını açıklayabilecek,
Roma heykeltıraşlığının Anadolu’daki gelişimini açıklayabilecek,
Roma mimarisinin Anadolu’da inşa edilen temel yapı tiplerini tanımlayabilecek
bilgi ve becerilere sahip olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
• Roma Cumhuriyeti • Tetrarşi
• Roma İmparatorluğu • İmparator
• Asker İmparatorlar
İçindekiler
• GİRİŞ
• ROMA CUMHURİYETİ’NİN
ANADOLU’YU ELE GEÇİRMESİ
• ANADOLU’DA ROMA İMPARATORLUĞU
YÖNETİMİ
Anadolu Arkeolojisi Anadolu’da Roma Dönemi
• ANADOLU’DA ROMA DÖNEMİNDE DİN
• ANADOLU’DA ROMA MİMARLIĞI
• ANADOLU’DA ROMA HEYKEL SANATI
• ANADOLU’DA ROMA DÖNEMİNDE
EKONOMİ
Anadolu’da Roma Dönemi
GİRİŞ
Romalılar cumhuriyet yönetimi altında önce Anadolu’nun batısını; imparatorluk
döneminde ise Trakya ve Anadolu’nun doğusunu ele geçirmişlerdir. Roma İm
paratorluğu’nun doğudaki geleneksel sınırı Euphrates (Fırat) Irmağı’dır. MS 330
yılında Constantinopolis (Sarayburnu, İstanbul) kentinin kurulmasıyla, Roma
İmparatorluğunun başkenti de doğuya taşınmıştır. MS 5. yy.da Roma İmparator
luğu’nun batı yarısının kavimler göçü baskısı ile yıkılması ve doğu yarışı ise halkın
ve devlet yönetiminin Hıristiyanlaşması ile Bizans İmparatorluğu’na dönüşerek
varlığını sürdürmüştür.
içinde yaşayan Anadolu kentleri tekrar sur inşaatlarına başlamışlardır. Bunun için
kimi zaman şehirlerdeki kamu yapıları sökülerek acil inşa edilmesi gereken surla
ra taş sağlanmıştır. Aphrodisias ve Nikaia surları buna örnek gösterilebilir. Artık
pek çok yerde anıtsal kamu yapılarının yapımı durmuş, şehirlerdeki mevcut kamu
yapıları da bakımları yapılamaz ve işletilemez hâle gelmeye başlamışlardır.
Savaş ve saldırılar özellikle korunmasız köylere zarar vermiştir. Bu dönem
de tarımsal üretimin düşmesi nedeniyle sürekli kıtlıklar yaşanmaya başlanmıştır.
Ticaretin durma noktasına gelmesi, şehirlerin ihtiyaçlarının karşılamasını engel
lemeye başlamıştır. Vergi toplanmasının zaman zaman imkansız hâle gelmesi ne
deniyle, merkezi hazine boşalmış, parada maden ayarlarının azaltılması zorunlu
bir hâle gelmiştir. Bu da yüksek bir enflasyona neden olmuş, metal fiyatları hızla
yükselişe geçmiştir.
Roma İmparatorluğu yıkılmak üzereyken, İmparator II. Claudius ve Aure
lianus’un askeri zaferleri ile dış tehtidler ve iç isyanlar sona erdirilmiştir. Aske
ri alanda yaptıkları yenilikler Geç Roma dünyasını şekillendirecektir. Öncelikle
her iki imparator da şehirlerin savunulması için sur inşaatlarına destek vererek,
savunmayı artık birer kale görünümü almış kentlerle geniş coğrafi alanlara yay
mışlardır. Artık hantal kalan ve sınırları aşan barbar kabilelerine karşı koyamayan
lejyonlar yavaş yavaş, yerlerini ağır zırhlı süvari birliklerine bırakmaya başlamış
lardır. Bu birlikler hızlı bir şekilde, sınırlardan içeri sızan saldırganlara ulaşarak,
tehditleri engellemeye başlamışlardır. Savunmalı kentler ve onları koruyan süvari
birlikleri ortaçağ dünyasının temellerini atmaya başlayacaktır.
Her iki imparator da mali durumu düzeltmek için reform denemeleri yaptıysa
da tahtta uzun süre kalamamaları nedeniyle bu reformlar kalıcı olamamıştır. Ka
musal alanda reformlar bir sonraki dönemde gerçekleştirilebilmiştir.
MS 293 yılında sınır güvenliği için bu yönetim tarzı biraz daha geliştirilerek iki
yeni Caesar tayin edilmiştir. Constantius, Gallia ve Britanya’yı, Galerius ise Suriye
ve Mısır’ı idare etmekle görevlendirildiler. Böylece dörtlü yönetim tarzı, yani tet
rarşi kurulmuş oldu. Yeni iki Caesar eşlerinden boşandırılarak, Augustusların kız
ları ile evlendiler, böylece akrabalık bağları da kurularak yeni hanedanların temeli
atılmış oldu. Yeni düzende imparatorların yetkileri iyice artarak tam anlamıyla bir
monarşi kurulmuş oluyordu.
İdari reformun en önemli özelliklerinden biri Diocletianus tahta geçtiğinde 48
adet olan eyaletlerin tamamı bölünerek, daha küçük yeni eyaletler oluşturulmuş
Dioecesis: Eyaletlerin ve sayı 104’ü geçmiştir. Burada amaç zengin eyaletlerde güçlenerek imparator ol
toplandığı büyük idari bölge. mak üzere isyan edecek valilerin önünün kesilmesidir. Ayrıca senato ve imparator
eyaletleri arasındaki farklılıklar kaldırılmış; bütün eyaletler 12 adet dioecesis al
tında gruplandırılmıştır. Böylece idare rahatlatılarak belirgin bir düzen içine so
kulmuştur. Ayrıca askeri ve sivil yönetim tamamen birbirinden ayrılmıştır.
Enflasyona karşı mali reformlar da yapılmıştır. Örneğin Aizanoi (Çavdarhisar,
Kütahya), Aphrodisias ve diğer kopyalarından tanınan ve MS 301 yılında kale
me alınan “Narh Emirnamesi” ile imparatorluk çapında var olan her türlü meta
ve hizmet için ödenecek en yüksek fiyatların sabitlenmesi denenmiş; yeni tip ve
birimlerde sikkeler basılarak paraya duyulan güvensizlik sona erdirilmeye çalı
şılmıştır. Mali durumdaki reformlar başarılı olamamış ve enflasyon ve paradaki
bozulma Geç Roma döneminde de devam etmiştir.
Resim 8.13
Constantinopolis’in (Sarayburnu ve çevresi,
İstanbul) kuruluşu ve başkent ilan edilmesi
şerefine bastırılan anı sikkelerinden bir
tanesinin ön yüzünde I. Constantinus, arka
yüzde Constantinopolis’i sembolize eden figür
bulunmaktadır.
8. Ünite - Anadolu’da Roma Dönemi 205
kullanılmıştır. Roma kentinden pek çok kamu kurumu ve memurlar buraya ta
şındı.Kısa sürede yeni başkent, eskisini gölgede bırakacak kadar önem kazandı.
I. Constantinus diğer yandan iç savaş sırasında, Roma İmparatorluğu’nda iyi
ce yayılmış olan Hıristiyanlara karşı hoşgörülü davranarak onların desteğini aldı.
Yönetimi süresince, özellikle din konusunda farklı dinlere inananların kişisel ter
cihlerinde hür oldukları ve birbirlerine saygılı davranmaları gerektiğini bildiren
pek çok emirname yayınlamıştır. Böylece imparatorlukta artmakta olan pagan
dinleri ve Hıristiyanlık arasındaki çekişmeleri ve Hıristiyanlık içinde farklı mez
heplerin yarattığı gerilimi azaltmayı amaçlıyordu. Ayrıca en büyüğü MS 325’de
Nikaia’da (İznik) düzenlenen toplantılarla Hıristiyanlığın kendi içinde yaşadığı
bölünmeleri de engellemeye çalışmış ama her iki konuda da başarılı olamamıştır.
Resim 8.15
İmp. III. Gordianus (MS 238-244) döneminde
Tarsus’da basılan bir sikke; üzerinde ön yüzde
kalkan tutan üniformalı imparator, arka
yüzde ise stilize bir tapınak içerisinde Herakles
Sandon kült heykeli gösterilmiştir. Heykel Hitit
eserlerinde olduğu gibi bir arslanın üzerinde
durmaktadır.
8. Ünite - Anadolu’da Roma Dönemi 207
(Tuna) Nehri sınırlarına taşıyarak kültün Latince ismi olan Jupiter Dolichenus
adıyla Roma dünyasına yaymışlardır. Aynı şekilde Tarsus’da bulunan Hitit Döne
mindeki Kizzuwatna Krallığının kurduğu bir gök tanrısı kültü Hellenistik ve Ro
ma Dönemlerinde de varlığını sürdürmüş ve Roma Döneminde Herakles Sandon
adıyla tapınımı devam etmiştir.
İmparatorluk döneminde Roma İmparatorlarının bazıları yaşarken, bazıları ise Sebasteion: Tanrıça
öldükten sonra tanrılaştırılmıştır. Bu kült Tanrıça Roma kültüyle birleştirilmiş ve Roma ve tanrılaşmış Roma
İmparatoruna tapmak için inşa
özellikle eyaletlerde gelişimi teşvik edilmişti. Örneğin Ephesus’da (İzmir, Selçuk, edilen tapınak.
Efes) dört ayrı imparator adına Sebasteion’lar Ankyra’daki (Ankara) Augustus
Tapınağı, Pergamon akropolünde inşa edilen Traianus Tapınağı ve Ephesos’daki
Hadrianus Tapınağı da bu amaçla kullanılan yapılar arasında başta gelir. Aphro
disias’taki Sebasteion yapısı özellikle imparatorları yerel kült tanrıları ile birleşti
ren kabartmaları ile Anadolu’daki Sebasteionların arasında en önde gelenlerinden
bir tanesidir. Anadolu kentlerinde; imparator kült tapınağına sahip olmak ve bu
kültün Roma imparatoru tarafından tanınması özel bir saygınlık sebebiydi. Bu
nedenle bu hakka sahip olan kentler yazıtlarında ve sikkelerinde kendilerini Ne
okoros (İmparator tapınağı muhafızı) sıfatıyla övmüşlerdir.
Resim 8.16
Mylasa’da (Milas,
Muğla) bulunan
Augustus ve
Tanrıça Roma
Tapınağını gösteren
gravür. Ne yazık
ki yapı günümüze
ulaşamamıştır.
Kaynak: Comte de
Choisel-Gouffier,
“Voyage pittoresque de
la Gréce”, Paris, 1776.
Amphitheatron
büyük kentlerde ise tuğla kullanılarak inşa edilen apartmanlar özellikle daha fakir (Amfitiyatro): Planı tam
insanların konutlarını oluşturmaktadır. Roma konutlarının duvarları, sahipleri daire şeklinde olan tiyatro
yapısı,(Türkiye’de bu form
nin gelir düzeylerine göre değişen kalitede boya ile yapılmış duvar resimleri ve nadir olarak kullanılmıştır,
yarım daire planlı tiyatroların
bu kelime ile adlandırılması
yanlıştır)
212 Anadolu Arkeolojisi
Atriumlu ev: Odaları merkezi zeminleri ise küçük taş taneleri ile yapılmış mozaiklerle kaplanıyordu. Örneğin
ve tepesi açık bir avlunun Zeugma’dan bulunan ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen mozaikler ve
etrafında yer alan ev planı tipi.
duvar resimleri bu tarz konutların süslemeleridir.
Bu yapı formları dışında Anadolu kentlerinin tümünde daha önceki dönem
lerde kullanılan yapı formları ve mimari gelenekler Roma Döneminde de varlığını
sürdürmüştür. Ancak Roma İmparatorluk Çağında özellikle Antoninus’lar Dev
rinde inşa edilen yapılar zengin mimari plastik süslemeleriyle dikkat çekmektedir.
Resim 8.26
Roma Dönemine
ait, Olympos
antik Kentinde
bulunan kaptan
Eudemos’un lahiti.
Yazıtında kaptan
Eudemos seyirciye
seslenmektedir:
“dünyanın bütün
limanlarını
dolaştım, ama
heyhat burası son
limanımmış” (foto.
Ahmet Tolga Tek)
Özet
Roma’lılar MÖ 3. yüzyılın sonlarında ticari ve poli rilmiş ve sınır Tigris (Dicle) ırmağına kadar ilerletilmiş
tik ilişkilere girdikleri Pergamon Krallığı ve Rhodos tir. Ancak İmparator Hadrianus zamanında sınır tekrar
Cumhuriyeti ile müttefiklik antlaşması yapmışlardı. Euphrates (Fırat) Irmağına geri çekilmiştir. Sınır Bizans
Seleukos kralı III. Antiokhos’un Makedonia Krallığı ile dönemine kadar yaklaşık olarak bu şekilde kalmıştır.
ittifak yaparak Pergamon krallığı’na savaş açması üze Augustus (MÖ 27-MS 14) ve ailesinden gelen impa
rine Romalılar da bu savaşa dahil oldular. Romalılar, ratorların kurduğu hanedana Julius-Claudius’lar ha
Seleukosları MÖ 190 yılında Magnesia (Manisa) Sava nedanı (MÖ 27- MS 68) denir. Bu dönemde Anado
şında yenerek, Seleukos Krallığı’nı yüksek bir tazminat lu’nun pek çok kentinde tanrıça Roma ve Augustus
ödemek ve Toros Dağları kuzeyindeki bütün toprak kültleri kurulmuştur. Galatia ve Kappadokia Krallıkları
larından vazgeçmek zorunda bıraktılar. Bu topraklar ve Thrakia bölgesi ilhak edilerek, Roma İmparatorlu
Roma’nın müttefikleri Pergamon Krallığı ve Rodos ğu’nun doğu sınırı Euphrates (Fırat) Irmağına kadar
Cumhuriyeti arasında bölüşüldü. Böylece Romalılar genişletilmiştir. Kurulan barış ortamı sayesinde bu dö
Anadolu’da kendilerine toprak almasalar da, müttefik nemle başlayarak, MS 3. yüzyıl ortalarına dek Anadolu
leri aracılığı ile etki alanlarını genişletmiş oldular. Ar kentleri bir kalkınma sürecine girmişlerdir. Nero’nun
tık Roma Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz’de de kalıcı bir ölümüyle başlayan iç savaştan galip çıkan Vespasianus
şekilde önemli bir güç olarak ortaya çıkmış oluyordu. (MS 69-79) ile Flaviuslar hanedanı (MS 69-96) başlar.
MÖ 133 yılında Pergamon Krallığı’nın son kralı III. At Flaviuslar hanedanlığı döneminde Anadolu’daki kent
talos öldüğünde, krallığını vasiyet yoluyla Roma dev lerin refah seviyesi artmış, bu kentlerde yaşayanlar, ar
letine bıraktı. Böylece Batı Anadolu’da ilk defa toprak tan sayılarla Roma imparatorluğu devlet memurlukla
elde eden Romalılar burada “Asia Eyaletini” kurdular. rına yükselmişlerdir.
Bir süre sonra Bithynia Krallığı da aynı şekilde Ro Flavius’lar hanedanının son üyesi İmparator Domitia
ma’ya bağlandıysa da, “Bithynia Eyaleti’nin” kurulması nus’un (MS 81-96) öldürülmesinden sonra, Nerva (MS
Pontus Savaşları sonrasına kaldı. 96-98) tahta geçti. Nerva, kendisine veliaht olarak o
Doğu Akdeniz’de artan korsanlığın bütün Akdeniz’de sıralar Roma İmparatorluğu’nun en güçlü kişilerinden
ticareti olumsuz etkilemesi üzerine, Roma Generali birisi olan General Traianus’u gösterdi. Böylelikle iç sa
Pompeius bir ordu ile Anadolu’ya gönderildi. Pompei vaşlara engel olmak için devlet yönetimine en uygun
us Pontus ve Seleukos Krallıklarını ortadan kaldırarak; kişinin, akrabalık ilişkileri olmasa da, bir önceki im
Karadeniz’de “Pontus Eyaleti” (Çukurova’da “Kilikia parator tarafından veliaht ilan edilmesi adeti başlamış
Eyaleti” ve daha güneyde “Suriye Eyaleti’ni” kurdu. İm oldu. Bu döneme Antoninuslar Dönemi (MS 98-193)
parator Augustus’da Galatia Krallığını ilhak ederek bu denir. İmparator Traianus (MS 98-117) fetih politikala
rada “Galatia Eyaletini” kurdu. İmparator Tiberius tara rını izlemiş ve Roma İmparatorluğu’nu en geniş sınır
fından Kappadokia Krallığı ilhak edilerek “Kappadokia larına ulaştırmıştır. Ama sonraki İmparator Hadrianus
Eyaleti” adıyla burası da Roma’ya bağlanmıştır. İmpa (MS 117-138) zamanında yeni ele geçirilen yerlerin ba
rator Claudius, Trakya bölgesini ele geçirerek “Thrakia zıları terk edilmiş ve Romalılar tekrar barış politikası
Eyaleti” ve Lykia bölgesini alarak “Lykia Eyaletini” (da izlemişlerdir. Hadrianus dönemi Roma İmparatorlu
ha sonra Lykia-Pamphylia Eyaleti) kurmuştur. Böylece ğu’nun her tarafı için en görkemli dönemdir. Hadria
Roma imparatorluğu, Euphrates (Fırat) Irmağına kadar nus yönetimi sırasında uzun gezilere çıkarak pek çok
olan bütün Anadolu’yu kontrolü altına almıştır. Parthia sorunu yerinde incelemiş ve çözmüştür. Antoninus’lar
Krallığı ile olan sınır bölgesinde Armenia, Kommagene, döneminde Anadolu kentleri altın çağını yaşamıştır.
Oshroene gibi ufak ve Roma’ya vasal krallıklar koruna Gerek imparatorlar, gerek Anadolu’daki eyaletleri yö
rak Parthia ile Roma imparatorluğu arasında tampon bir neten valiler gerekse şehirlerin zengin kişileri Anado
bölge oluşturulmuştur. İmparator Vespasianus, Kom lu şehirlerine kamu yapıları inşa ettirmişler, sosyal ve
magene bölgesini de ilhak etmiştir. İmparator Traianus kültürel kurumların yaşaması için bağışlar yapmışlar
zamanında Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmı ele geçi ve heykeller diktirtmişlerdir.
216 Anadolu Arkeolojisi
İmparator Commodus’un öldürülmesinden sonra Bu krizlere karşılık İmparator Diocletianus (MS 284-
tahta kendi adaylarını geçirmek üzere hareket eden 305) yeni bir yönetim tarzı kurmuştur ve onunla baş
farklı askeri birlikler arasında başlayan iç savaş, Sep layan döneme Tetrarşi Dönemi (MS 284-324) denir.
timius Severus’un (MS 193-211) zaferi ile sonuçlana Büyük Roma İmparatorluğu’nun tek bir kişi tarafın
rak bu imparatordan ismini alan Severuslar hanedanı dan, tek bir merkezden idare edilmesinin zorluğunu
(MS 193-235) başa geçti. Kendisi de ordu kökenli olan kavrayan Diocletianus, Maximianus’u ortak imparator
İmparator Septimius Severus ve ardılları kendilerini ilan eder. Her iki imparator, yetenekli diğer iki komu
başa geçiren orduya en fazla önemi vererek askerle tanı kendilerine veliaht göstererek dörtlü bir yönetim
rin bundan sonra her imparator tahta geçişte bundan anlayışı ile İmparatorluğun güvenliğini sağlamaya ça
çıkar beklemeleri durumunun temellerini atmışlardır. lıştılar. İdari reformlarla eyalet sayılarını arttırdılar ve
Severuslar döneminin en önemli icraatı, Caracalla (MS ekonomik bozulmanın önüne geçmeye çalıştılar.
211-217) döneminde kaleme alınan bir emirname ile Tetrarşi, yıkılmanın eşiğine gelen Roma İmparatorlu
Roma İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan herkesin ğu’nu kurtarmış ancak sorunların büyük bir kısmını
Roma vatandaşı yapılmasıdır. çözememiştir. Gene çıkan iç savaş sonunda rakiplerini
Severuslar Hanedanından sonra asker İmparatorlar yenen I. Constantinus ile Tetrarşi sona ererek yeniden
dönemi (MS 235-284) başlar. Bu dönem bütün Roma tek bir imparatorun yönetimi altında idare başlar ve
İmparatorluğu’nun karışıklıklara boğulduğu bir süreç kurulan yeni hanedana ve bu döneme Constantinuslar
tir. İmparatorların seçilmesinde Roma’daki Praetoria Dönemi (MS 324-363) denir.
birliği ile eyaletlerdeki lejyonların pek çoğu söz sahi I. Constantinus, Diocletianus’un başlattığı reformları
bi olmaya çalışmış ve ülke sürekli iç savaş durumunda sürdürmüştür. En önemli icraatı, imparatorluğun tek
kalmıştır. Bu durum sınırların güvenliğini de azaltarak bir başkentten idare edilmesinin mümkün olmaması
imparatorluğu yıkılma noktasına getirmiştir. Yaklaşık nedeniyle yeni bir başkent kurması olmuştur. Bu amaç
50 yıl süren bu süreçte 40’a yakın kişi imparator ilan la, coğrafi bakımdan oldukça elverişli bir yerde olan
edilmiş, kimi zaman farklı yerlerde kendilerini impara küçük Byzantion (Sarayburnu, İstanbul) kenti yeni
tor ilan eden 4-5 general arasında savaşlar sürmüştür. imar faaliyetleri ile genişletilerek MS 330’da Constanti
MS 3. yüzyıl ortasında Roma İmparatorluğu’ndaki iç nopolis adıyla Roma İmparatorluğunun ikinci başkenti
karışıklıklar sınır güvenliğini azaltınca Goth kabileleri ilan edildi. I. Constantinus diğer yandan Roma İmpa
ve diğer Germen kökenli halklar Tuna ve Ren Irmak ratorluğu’nda iyice yayılmış olan Hıristiyanlara karşı
larını büyük kitleler hâlinde aşarak Roma topraklarını toleranslı davranarak daha önce zaman zaman yasak
yağmalamaya başladılar. Önceleri sınırlarda etkili olan lanan bu dini serbest bıraktı. En büyüğü MS 325’de Ni
bu akınlar, MS 250-260’lı yıllara gelindiğinde gittikçe kaia’da (İznik) düzenlenen toplantılarla Hıristiyanlığın
iç bölgelere ulaşmaya başlamıştır. kendi içinde yaşadığı mezhep bölünmelerini ve çekiş
İran’da Parth Hanedanını yıkarak güçlü bir devlet ku meleri engellemeye çalışmıştı ama başarılı olamadı.
ran Sasaniler de Romalıların zayıflaması ile Roma top Constantinuslar Hanedanının sona ermesinden sonra
raklarını ele geçirmeye başladılar. Valentinianus Hanedanlığı (MS 364-379) kuruldu. Da
Kendisini imparator ilan eden generaller arasında sü ha sonra ise I Theodosius’un kurduğu Thedosius Hane
ren iç savaşlar, barbar kabilelerin ve Romanın komşula danlığı (MS 379-450) başa geçti. I. Theodosius MS 395
rının ülke içine akınları, yerel ölçekli isyanlar, eşkıyalık yılında Roma İmparatorluğunu Batı ve Doğu olarak
ve korsanlık ve büyük veba salgını bütün Roma İmpa kalıcı bir şekilde oğulları arasında bölmüştür. Doğu
ratorluğu’nda sosyal yapı ve şehirlerin görünümünü Roma İmparatorluğu başkenti Constantinopolis olmak
değiştirmiştir. Örneğin uzun bir süredir refah ve barış üzere, İmparatorluğun Grekçe konuşulan bölgelerinde
içinde yaşayan Anadolu kentleri tekrar sur inşaatları kurulmuştur.
na başlamışlardır. Bunun için kimi zaman şehirlerdeki Roma döneminde Anadolu’daki dinsel hayat, Hellenis
kamu yapıları sökülerek acil inşa edilmesi gereken sur tik dönemdeki gibi devam etmiştir. Romalılar, kendi
lara taş sağlanmıştır. Artık pek çok yerde süslü kamu inançlarıyla çelişkiye düşmediği ve toplumsal sorun
yapılarının yapımı durmuş, şehirlerdeki mevcut kamu lara yol açmadığı sürece ele geçirdikleri yeni bölge
yapıları da bakımları yapılamaz ve işletilemez hâle gel lerdeki yerel dinlere karşı toleranslı davranmışlardır.
meye başlamıştır. Dolayısıyla eyaletlerdeki mevcut kültler gelişerek ve
8. Ünite - Anadolu’da Roma Dönemi 217
başkent Roma veya diğer büyük kentlere de yayılarak zamanında Hıristiyanlık önce serbest bırakıldı, son
varlıklarını sürdürmüşlerdir. Anadolu’da bronz çağın ra da Roma İmparatorluğu’nun resmi dini oldu. Hat
daki kökenlerini hâlen koruyan pek çok yerel kült Ro ta MS 4. yüzyıl sonu - MS 5. yüzyıl başında paganlık
ma döneminde de mevcut olmayı sürdürüyordu. MÖ yasaklanmış, pagan tapınakları ve diğer mülkleri kili
2. yüzyıldan başlayarak Romalıların kendi tanrıları ile seye devredilmiştir. Bu nedenle pek çok antik tapınak
yabancı tanrılar arasındaki fark ortadan kalkmaya baş kiliseye dönüştürülmüştür.
ladı. Özellikle doğu dinleri ve Yunan tanrıları Roma Romalılar Yunan heykeltıraşlığını temel olarak alıp
pantheonunda yerleştiler. geliştirmişlerdir. Özellikle mitolojik konularda kulla
İmparatorluk döneminde Roma İmparatorlarının ba nılan modeller daha eski Yunan başyapıtlarıdır; Ro
zıları yaşarken, bazıları ise öldükten sonra tanrılaştı ma kentleri ve resmi yapıları bunların kopyaları ile
rılmıştır. Bu amaçla inşa edilen sebasteion yapılarını süslenmiştir. Bu kopyalar sayesinde büyük çoğunlu
kullanan bu kült Tanrıça Roma kültüyle birleştiril ğu günümüze ulaşmayan Yunan başyapıtlarının neye
miş ve özellikle eyaletlerde gelişimi teşvik edilmişti. benzediğini de öğrenmekteyiz. Antik Çağda pek çok
Anadolu kentlerinde imparator kült tapınağına sahip önemli heykel bronzdan yapılmış olup tekrar eriti
olmak ve bu kültün Roma imparatoru tarafından ta lerek kullanılabilmesi nedeniyle günümüze çok az
nınması özel bir saygınlık sebebiydi. Bu nedenle bu bronz heykel ulaşmıştır. Bugün Türkiye’deki müze
hakka sahip olan kentler yazıtlarında ve sikkelerinde lerde sergilenmekte olan Roma heykeltıraşlığı örnek
kendilerini Neokoros (İmparator tapınağı muhafızı) lerinin çok büyük bir kısmı mermerdendir. Gerçek
sıfatıyla övmüşlerdir. Roma heykeltıraşlığı özellikleri portre heykellerinde
Özellikle MS 2 ve 3. yüzyıllardaki veba salgınları, po görülebilir. Oldukça realist bir üslup izleyen bu sanat
litik ve ekonomik sorunlar ve savaşlar, halk topluluk ta sadece önemli kişiler değil, normal halkı da tasvir
larının dünya üzerindeki hayatın niteliklerini aşağı edilmiştir. Roma anıtları Romalıların zaferlerini vur
görmelerine yol açtı. İnsanın kendi zeka ve çabasıy gulayabilecekleri önemli kamusal alanları oluşturu
la iyi bir hayat sürebileceğini savunan Klasik Dönem yordu; bu nedenle politik propaganda amaçlı pek çok
düşünce tarzı terk edilmeye; bunun yerine ancak bir anıt dikilmiştir. Her Roma şehrinde bulunan çok sayı
ilahın yardımı ile başka bir dünyada daha iyi bir ha daki imparator heykelleri ve mimari yapıları süsleyen
yatın onları beklediği düşüncesi yayıldı. Özellikle par politik konulu rölyefler bunun örnekleridir. Roma
lak törenleri ve gizemli karakterleri ile insanlara çekici rölyef sanatının çok güzel örnekleri lahitler üzerinde
gelen Doğu dinleri, ölümden sonra başka bir dünya de görülmektedir. Anadolu’da üretilen kabartmalı la
da ikinci bir hayat müjdeledikleri için oldukça popü hitler Roma İmparatorluğunun her tarafına satılmış
ler olmuşlardır. Bu sorunlara cevap veremeyen klasik tır. Bunların dışında bütün Anadolu kentlerinde ele
tanrılar ise yavaş yavaş terk edilmeye başlamışlardır. geçmekte olan mezar ve adak stelleri de Roma rölyef
Bu nedenle klasik pagan kültleri de değişime giderek, sanatının önemli örnekleridir.
“synkretik” tanrılar oluşturmuşlardı, böylece bu kült Anadolu’da Roma İmparatorluk çağında pek çok hey
lerin mistik özellikleri güçlendirilerek diğer kültlerle kel atölyesi ve okulu kurulmuştur. Bu okullardan yeti
rekabet etmeleri amaçlanıyordu. şen sanatçılar sadece Anadolu’da değil Roma impara
Mısır’dan gelen İsis ve Serapis kültü veya İran ve Do torluğunun çeşitli yerlerinde eserler üretmişlerdir.
ğu Anadolu üzerinden gelen Mithraizm ve tabi ki Batı Anadolu şehirlerinde Roma egemenliğinin ka
Hıristiyanlık MS 2. ve 3. yüzyıllarda oldukça yayıl rakteri aslında Hellenistik Dönemde oluşan mima
mıştır. Hıristiyanlık İmparator Augustus zamanında rinin devamı şeklinde olmuştur. Buna karşın hamam
Hz. İsa tarafından kurulmuştur. MS 1. ve 2. yüzyıl binaları gibi tuğla harç kullanılarak kemer ve tonoz
larda özellikle fakir halk arasında gizlice bütün Roma kullanılarak daha önceki binalara göre, daha yüksek
İmparatorluğu sınırları içerisinde hızla yayıldı. Ancak ve sağlam inşa edilen yeni yapılar da bu şehirlere ek
Hıristiyanlar Roma’nın diğer kültlerine ve özellikle lenmişlerdir.
tanrılaştırılmış Roma İmparatorlarına inanmadıkları Romalılar, Anadolu’nun her yanına yollar inşa ede
için Roma devletinin düşmanı sayılarak şiddetli bir rek, Anadolu’nun iç kısımlarını kıyılardaki büyük
baskı altına alındılar. Buna rağmen bu dinin popü kentlere bağlamışlar ve ticaret ve güvenliğin artması
lerliği sonucu MS 4. yüzyılda İmp. I. Constantinus nı sağlamışlardır.
218 Anadolu Arkeolojisi
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi Roma imparatorlarından 6. Antik kentlere su taşımak için kullanılan yapının
biri değildir? genel adı aşağıdakilerden hangisidir?
a. Aleksandros a. Friz
b. Augustus b. Amphitheatron
c. Hadrianus c. Agora
d. Traianus d. Andron
e. Valens e. Aquadukt
2. Aşağıdaki Roma eyaletlerinden hangisi Anadolu 7. Antik kentlerde çeşme binalarına verilen ad aşağı
‘da yer alır? dakilerden hangisidir?
a. Britannia a. Nymphaion
b. Sicilia b. Macellum
c. Bithynia c. Stoa
d. Mouritania d. Basilica
e. Gallia e. Amphora
3. Roma döneminde imparator ve tanrıça Roma kül 8. Aşağıdakilerden hangisi Roma Dönemi’nin tipik
tünün tapınaklarına verilen genel ad aşağıdakilerden yapılarından biri değildir?
hangisidir? a. Basilikalar
a. Gymnasion b. Hamamlar
b. Sebasteion c. Tiyatrolar
c. Agora d. Aquaduktler
d. Nekropol e. Piramitler
e. Heroon
9. Aşağıdakilerden hangisi Roma İmparatorluğu’nun
4. Aşağıdaki antik kentlerden hangisi Türkiye’de de doğudaki geleneksel sınırı olarak kabul edilir?
ğildir? a. Euphrates (Fırat) Irmağı
a. Pergamon b. Sangarios (Sakarya) Irmağı
b. Attaleia c. Kestros (Aksu) Çayı
c. Side d. Maiandros (Menderes) Irmağı
d. Mediolanum e. Danube (Tuna) Nehri
e. Ephesos
10. Aşağıdaki yerlerden hangisinde Roma döneminde
5. Aşağıdakilerden hangisi Doğu Roma İmparatorlu heykeltraşlık okulu kurulmuştur?
ğunun başkenti olmuştur? a. Ankyra
a. Antiokhia b. Saittai
b. Tarsus c. Aphrodisias
c. Constantinopolis d. Miletos
d. Hadrianopolis e. Pessinus
e. Aphrodisias
220 Anadolu Arkeolojisi
Sıra Sizde 3
Augustus ilk olarak iç savaşları sona erdirerek ve Ro
ma’nın komşuları ile mümkün olduğu yerlerde savaş
yerine diplomatik çözüm yolunu seçerek, “Pax Roma
na” yani Roma barışını meydana getirmiştir. Böylelikle
Roma İmparatorluğu topraklarındaki bütün yerleşim
lerde ve özellikle Anadolu’da artan güvenle beraber,
bir kalkınma hareketi başlamış olmuş, bu eğilim MS
3. Yüzyıl ortalarıma kadar sürmüştür. Ayrıca Roma’nın
vergi sistemi ve devlet kurumlarını düzenleyerek eya
letlerin de daha adil yönetilmesinin önünü açmıştır.
8. Ünite - Anadolu’da Roma Dönemi 221
Anadolu’da pek çok yerde Tanrıça Roma ve Roma İm Sıra Sizde 6
paratorları tapınımı için Sebasteion yapıları yapılmaya İmparator Diocletianus (MS 284-305) yönetimi ele
başlanmış, bu dinsel organizasyon, Roma’nın Anado aldıktan sonra temelleri kendisinden önce atılmaya
lu’daki gücünü pekiştirmiştir. başlanmış yapısal reformlara önem verdi. Her şeyden
Augustus Galatia Krallığı’nı ilhak ederek, Karadeniz önce artık doğal sınırlarına ulaşmış ve çok geniş bir
ve Akdeniz kıyıları arasında kalan ve Roma’ya bağlı coğrafyaya yayılmış olan Roma İmparatorluğunun tek
olmayan toprakları da ele geçirmiştir. Bu yeni eyalette bir kişi tarafından, tek bir merkezden idare edilene
emekli Roma askerlerine mülk verilerek hem şehirleş meyeceğini kavramış durumdaydı. Bu nedenle Anto
me hızlandırılmış, hem de sorunlu yerlerde güvenliğin ninus’lar devrindeki gibi, yetenekli bir kumandan olan
yerel imkanlarla sağlanması amaçlanmıştır. Maximianus’u “Caesar” ilan ederek kendisine veliaht
Bunlar dışında Augustus, deprem ve iç savaş gibi ne yaptı. Ancak Maximianus’un yeni askeri başarıları üze
denlerle zarar görmüş Anadolu kentlerinin tekrar in rine “Augustus” payesi vererek kendisi ile ortak impa
şası için Roma İmparatorluğu’nun bütçesini kullana rator ilan etti. Böylece Maximianus kuzey sınırına mü
rak eyaletlerde imparatorun şehirleri himaye etmesi dahale edebileceği Mediolanum’dan (Milano, İtalya)
geleneğini başlatmıştır. Anadolu’da yaptırdığı yollar Batı Roma topraklarını, Diokletianus ise Balkanlar ve
hem ticaretin hem de güvenliğin artmasında önemli Doğu Anadolu’ya rahatça ulaşabileceği Nikomedia’dan
rol oynamıştır. (İzmit) Doğu Roma topraklarını yönetecekti. Böylece
Roma İmparatorluğu resmi olarak ikiye bölünmese de,
Sıra Sizde 4 idari anlamda Doğu ve Batı olarak bölünmüş oluyordu.
Flavius’lar hanedanının son üyesi İmparator Domi MS 293 yılında sınır güvenliği için bu yönetim tarzı
tianus’un (MS 81-96) öldürülmesinden sonra, saygın biraz daha geliştirilerek iki yeni Caesar tayin edilmiş
bir senatör olan Nerva (MS 96-98) tahta geçti. Nerva, tir. Constantius, Gallia ve Britanya’yı, Galerius ise Su
kendisine veliaht olarak o sıralar Roma İmparatorlu riye ve Mısır’ı idare etmekle görevlendirildiler. Böylece
ğu’nun en güçlü kişilerinden birisi olan General Traia dörtlü yönetim tarzı, yani tetrarşi kurulmuş oldu. Yeni
nus’u gösterdi. Böylelikle iç savaşlara engel olmak için düzende imparatorların yetkileri iyice artarak tam an
devlet yönetimine en uygun kişinin, akrabalık ilişkileri lamıyla bir monarşi kurulmuş oluyordu.
olmasa da, bir önceki imparator tarafından veliaht ilan İdari reformun en önemli özelliklerinden biri Diocle
edilmesi adeti başlamış oldu. Bu sistem Antoninuslar tianus tahta geçtiğinde 48 adet olan eyaletlerin tama
devrinin en önemli özelliğidir. mının bölünerek, daha küçük yeni eyaletler oluştu
rulmuş ve sayı 104’ü geçmiştir. Burada amaç zengin
Sıra Sizde 5 eyaletlerde güçlenerek imparator olmak üzere isyan
Kendisi de ordu kökenli olan İmparator Septimius Se edecek valilerin önünün kesilmesidir. Ayrıca senato ve
verus ve ardılları kendilerini başa geçiren orduya en imparator eyaletleri arasındaki farklılıklar kaldırılmış;
fazla önemi vererek askerlerin bundan sonra her im bütün eyaletler 12 adet dioecesis altında gruplandırıl
parator tahta geçişte bundan medet ummalarını sağla mıştır. Böylece idare rahatlatılarak belirgin bir düzen
yacak durumun temellerini atmışlardır. İmparatorların içine sokulmuştur. Ayrıca askeri ve sivil yönetim tama
seçilmesinde Roma’daki Praetoria birliği ile eyaletler men birbirinden ayrılmıştır.
deki lejyonların pek çoğu söz sahibi olmaya çalışmış ve Enflasyona karşı mali reformlar da yapılmıştır. MS
farklı adaylar arasındaki çekişme nedeniyle ülke sürek 301 yılında kaleme alınan “Narh Emirnamesi” ile im
li iç savaş durumunda kalmıştır. Bu durum sınırların paratorluk çapında var olan her türlü meta ve hizmet
güvenliğini de azaltarak imparatorluğu yıkılma nokta için ödenecek en yüksek fiyatlar sabitlenilmesi de
sına getirmiştir. Yaklaşık 50 yıl süren asker imparator nenmiş; yeni tip ve birimlerde sikkeler basılarak para
lar döneminde 40’a yakın kişi İmparator ilan edilmiş, ya duyulan güvensizlik sona erdirilmeye çalışılmıştır.
kimi zaman farklı yerlerde kendilerini imparator ilan Mali durumdaki reformlar başarılı olamamış ve enf
eden 4-5 general arasında savaşlar sürmüştür. lasyon ve paradaki bozulma Geç Roma döneminde
de devam etmiştir.
222 Anadolu Arkeolojisi
Yararlanılan Kaynaklar
Sıra Sizde 7 Akurgal, Ekrem (2007) Anadolu Uygarlıkları, Net Ya
I. Constantinus, Roma İmparatorluğu’nun tamamının yınları, İstanbul.
yönetimini ele geçireceği iç savaş sırasında, Roma İm Arslan, M. (2000) Galatlar, Arkeoloji ve Sanat Yayın
paratorluğu’nda iyice yayılmış olan Hıristiyanlara karşı ları, İstanbul.
toleranslı davranarak onların desteğini aldı. Yönetimi Dürüşken, Ç, (2000) Roma’nın Gizem Dinleri, Arke
süresince, özellikle din konusunda farklı dinlere ina oloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
nanların kişisel tercihlerinde hür oldukları ve birbirle Magie, D. (2004) Anadolu’da Romalılar, Bölüm 1, At
rine saygılı davranmaları gerektiğini bildiren pek çok talos’un Vasiyeti, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İs
emirname yayınlamıştır. Böylece imparatorlukta art tanbul.
makta olan pagan dinleri ve Hıristiyanlık arasındaki Magie, D. (2004) Anadolu’da Romalılar, Bölüm 2, Ba
çekişmelerin ve Hıristiyanlık içinde farklı mezheplerin tı Anadolu ve Zenginlikleri, Arkeoloji ve Sanat ya
yarattığı gerilimi azaltmayı amaçlıyordu. Ayrıca en bü yınları, İstanbul.
yüğü MS 325’de Nikaia’da (İznik) düzenlenen toplantı Magie, D. (2005) Anadolu’da Romalılar, Bölüm 3, Ba
larla Hıristiyanlığın kendi içinde yaşadığı bölünmeleri tı Anadolu Kent Devletleri, Arkeoloji ve Sanat ya
de engellemeye çalışmış, ama her iki konuda da başarılı yınları, İstanbul.
olamamıştır. Rich, J. (1999) Geç Antik Çağda Kent, Homer Kitape
vi, İstanbul.
Tekin, Oğuz (2007) Eski Anadolu ve Trakya, İletişim
Anadolu Uygarlıkları, İletişim Yayınları, İstanbul.
Tekin, Oğuz (2008) Eski Yunan ve Roma Tarihine Gi
riş, İletişim Yayınları, İstanbul.
Wheeler, M. (2004) Roma Sanatı ve Mimarlığı, Ho
mer Kitapevi, İstanbul.