Professional Documents
Culture Documents
T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dali Kamu Hukuku Bilim Dali
T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dali Kamu Hukuku Bilim Dali
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SÜNDÜS GÖKŞEN
İstanbul,2016
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SÜNDÜS GÖKŞEN
İstanbul, 2016
GENEL BİLGİLER
ÖZET
Alexis de Tocqueville 1805 yılında, aristokrat bir norman ailesinin çocuğu olarak
Verneuil’de doğmuştur. Hukuk eğitimi alan Tocqueville 1831 yılında “Ceza Hukukunda
Reform” konusunu araştırmak üzere Amerika’ya gitmiştir. Ancak “Amerika’da Demokrasi”
adlı eseri göstermektedir ki burada Tocqueville’in asıl olarak ilgisini çeken konu Amerikan
demokrasisidir. Sosyoloji ve siyaset bilimi alanlarında yazılmış erken dönem kitaplarından
biri olan eser, günümüzde siyaset sosyolojisi alanında bir klasik olarak değerlendirilmektedir.
Tocqueville öngörüleriyle çağımıza ışık tutmaktadır.Tocqueville demokrasi, demokratik
toplum örgütlerinin gelişimi, işlevi, demokrasilerdeki çoğunluk-azınlık ilişkisi gibi hukuk ve
devlet düzenine ilişkin pek çok konuda yaptığı değerlendirmeleriyle okunmayı hak
etmektedir. Bu çalışma ile Tocqueville’in “Amerika’da Demokrasi” adlı eserindeki görüşleri
bağlamında demokrasi kavramı ele alınarak demokrasiyi ne gibi tehlikelerin beklediği ve bu
tehlikeler karşısında devlet ve hukukun konumu ele alınmaktadır. Tocqueville buna ek olarak
bir demokratikleşme ve demokratik kurum oluşturma alanı olarak sivil toplumun önemine
vurgu yapmakta, demokrasilerdeki eşitlik-özgürlük arasındaki gerilime ilişkin
değerlendirmelerde bulunmaktadır. Tüm bunlara ek olarak, çalışmada, özgürlükleri devlete
karşı güvence altına almada sosyolojik ve hukuksal özerk yapıların gerekliliği gibi
güncelliğini yitirmeyen, Tocqueville’in çok önceden önemine işaret ettiği konular
irdelenmektedir.
GENERAL KNOWLEDGE
ABSTRACT
GİRİŞ ……………………………………………………………………………………………………………………………………………….1
D. Merkeziyetçilik …..……………………………………………………………………………………………………………….80
1
Murat Sarıca, 100 Soruda Siyasi Düşünce Tarihi, 7. Baskı, İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1996, s. 109.
2
Bihterin Dinçkol, “Çoğunluk Tiranisine Karşı Bir Çözüm Yolu: Tocqueville’in Siyasal Kuramı”, İstanbul
Ticaret Üniversitesi Dergisi, Sayı.5, Yıl.3, 2004, ss. 149- 163, s. 149.
3
Alexis De Tocqueville, Amerika’da Demokrasi, Ankara: Yetkin Yayınları, 1994, s. 15.
4
Dinçkol, s. 149.
5
Raymond Aron, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, 9. Baskı, İstanbul: Kırmızı Yayınları, 2014, s. 184.
1
Göze; Tocqueville’in, liberalizm, aristokrasi ve demokrasiye bakışını ifade ettiği
sözlerini şu şekilde aktarmaktadır:
“…Eski rejimi yıkan, fakat yerine kalıcı, sürekli bir düzen kuramayan uzun devrim
yılları sonrasında dünyaya geldim. Hayata başladığım zaman aristokrasi ölmüştü ve
demokrasi henüz yaşamaya başlamamıştı. Bu nedenle gözü kapalı ne birine ne de ötekine
yönelebildim. Kırk yıl boyunca çeşitli rejimleri deneyen fakat hiç birinde karar kılamayan bir
ülkede yaşadım. Eski aristokrasiye dahildim ve aristokrasiye karşı ne bir kin ne de bir
kıskançlığım vardı, ama aristokrasi yıkıldığında ona karşı hiçbir şey duyumsamadım, çünkü
insan ancak yaşayan bir şeye ilgi duyar.
6
Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler Tarihi, İstanbul:İstanbul Üniversitesi Yayınları-Fakülteler Matbaası, 1982, s.
297.
2
kamuoyu etkisi ve devlet yönetimindeki merkeziyetçi uygulamalar gibi demokrasinin
gerçekleştirilmesine engel teşkil edebilecek durumlar irdelenmektedir.
3
I.TOCQUEVİLLE’İN DEMOKRASİ ANLAYIŞININ ARKA PLANI
A. Demokrasi Kavramı
Çok yönlü ve geniş bir kavram olan demokrasinin kökenleri neredeyse 2500 yıl
öncesine, Antik Yunan’a dayanmakta ve günümüzde de pek çok tartışmanın merkezinde yer
almaktadır7. Demokrasinin ortaya çıkmasına uygun koşullar farklı zamanlarda ve farklı
yerlerde demokratik hükümetin doğuşuna zemin sağlayabilmektedir8.
Demokrasi kavramının çok uzun bir geçmişi bulunmakla birlikte, tarihsel süreçte
kimi dönemlerde uygulandığı görülmekte, bazı dönemlerde de, örneğin Orta Çağ’da etkisini
yitirdiği görülmektedir. İlk çağda, Antik Yunan’da, Atina şehir devletlerinde uygulanmıştır.
Aydınlanma düşüncesinin olgunlaşmasıyla birlikte yeni çağda tekrar güncel tartışmaların
merkezine oturmuştur. Demokrasinin belki de en çok bilinen tanımını Amerikan
başkanlarından Abraham Lincoln yapmıştır: “Halkın halk tarafından, halk için yönetimi11.”
7
Giovanni Sartori, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, Ankara: Yetkin Yayınları, 1993. s. 3.
8
Robert Dahl, Demokrasi Üstüne, Ankara: Phoenixs Yayınevi, 2001, s. 7.
9
Mustafa Erdoğan, Anayasal Demokrasi, 8. Baskı, Ankara: Siyasal Yayınevi, 2010, s. 232.
10
Dahl, Demokrasi Üstüne, s. 9.
11
Erdoğan, s. 229, 232.
4
değildir. Ayrıca demokrasi olanla olması gerekenin karşılıklı etkileşiminden doğmakta ve
gelişip, şekillenmektedir. Demokrasi kavramının ilk çağrıştırdığı siyasal demokrasi olmakla
birlikte günümüzde sosyal demokrasi, iktisadi demokrasi gibi siyasallığı ikinci derecede
kalan demokrasilerden söz edilmektedir12.
Halkın iktidarı demek olan demokrasi, çağımızda hemen her yerde tek meşru
yönetim biçimi olarak görülmektedir. Yani devlet yetkilerini kullananları halkın belirlemesi
ve denetlemesidir13. Demokrasi bir ilkeler, kurumlar, değerler, amaçlar, yöntemler sistemi
olarak tartışılmış ve tartışılmaya devam edilecek bir olgudur. Ancak kamu üyelerinin kendi
işlerinin idaresinde rol üstlenmesine olanak tanıyan bir sistem olması, özellikle önemlidir. Bu
noktada demokrasi ve sivil toplum, insani gelişimin önündeki engellere karşı olanak verilen
özgürleşme mücadelesine uygun ortam sağladıkları için dikkate değer niteliktedir14.
Tarihsel gelişimi göz önüne alınacak olursa, demokrasinin kendi içinde sürekli bir
devinim halinde olduğu görülmektedir. Demokrasi kendisini sürekli dönüştürmekte,
yenilemekte ve nitelikleriyle rejim olmayı aşıp iktidar olgusunu kısıtlama olanağı
sağlamaktadır15.
Çağdaş demokratik anlayış çoğulcu yapının özgürce hayat bulduğu bir özgürlük
ortamı olmaksızın düşünülememektedir. Sivil toplum kurumları, günümüz demokrasilerinde
12
Sartori, s. 8.
13
Server Tanilli, Devlet ve Demokrasi, 2. Baskı, İstanbul: Adam Yayınevi, 2001, s. 29.
14
Meltem Dikmen Caniklioğlu, Sivil Toplum ve Türkiye Demokrasisindeki İzdüşümleri, Ankara: Seçkin
Yayınları, 2007, s. 51.
15
Hasan Bülent Kahraman, “Tocquevilleci Demokrasi, Toplumsal İktidar ve Sivil Toplum Kaygıları”, 2006,
research.sabanciuniv.edu/5957/1/tocqueville.doc, (Erişim Tarihi: 08 Ekim 2015), ss. 1- 38, s. 2.
16
Caniklioğlu, s. 48.
5
çeşitli taleplerin yönetime yardımcı olmanın yanı sıra siyasetin toplum içinde yapılmasına
uygun ortam sağlamayı işlevselleştirme bakımından amaç olarak varlığını korumaktadır17.
Demokrasi tüm cazibesine rağmen yaşatılması en zor olan rejimdir. Çünkü kendi
içerisinde bir takım paradokslar içermektedir18. Demokrasi halka dayalı bir yönetimdir ve
demokratik bir devlette yasaları yapma, uygulama ve yargılama yurttaşlara hak ve görev
olarak tanınmıştır. Sivil toplum siyasal ve yasal eşitlik ilkesi temelinde geliştiği, güçlendiği
için, bu soyut eşitliğin sınırlarını zorlar nitelikte dinamiklere sahiptir. Bu noktada sivil
toplumun temel ilişki biçimleri ile eşitlik ideali karşı karşıya gelmektedir19.
17
Caniklioğlu, s. 51.
18
Erdoğan, s. 253.
19
Caniklioğlu, s. 48.
20
Erdoğan, s. 254.
21
Ayşenur Akpınar Gönenç, Sivil Toplum Düşünsel Temelleri ve Türkiye Perspektifi, Nisan 2001,
http://www.altkitap.net/sivil-toplum/, (Erişim Tarihi 22 Aralık 2015), s. 47.
6
demokrasi, demokrasinin temel koşuludur. Siyasal sistem demokratik değilse, sosyal
demokrasinin de önemi azalacaktır. Toplumsal bir durum olarak sosyal demokrasi
kavramının geçmişi Tocqueville’e dek götürülebilmektedir. Tocqueville Amerikan
demokrasisinin toplumsal ilkelerini gözlemlemiş, sosyal statü eşitliği, usul ve gelenekler gibi
toplumsal ilkelerden çok etkilenmiştir. Demokrasi ruhunun tüm toplumun içine işlemiş
olmasını bir ölçüde feodal bir geçmişin yokluğuna bağlamıştır. Tocqueville 1848’e dek
demokrasiyi bir siyasal biçimden çok toplumsal bir durum olarak algılamıştır. Sosyal
demokrasi, üyelerinin kendilerini sosyal bakımdan eşit olarak görmelerini gerektiren, böyle
bir toplumsal ahlak anlayışına sahip olan demokrasidir22.
22
Sartori, s. 12, 10.
23
Alain Touraine, Demokrasi Nedir?, 2. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000, s. 99.
24
Füsun Üstel, Yurttaşlık ve Demokrasi, Ankara: Dost Kitabevi, 1999, s. 71.
7
çıkarlarını gerçekleştirme konusunda uygun koşulları, özgürlükleri sağlayacak düzenleme
aracı olarak görmektedir. Cumhuriyetçi gelenekte ise özgürlük ve özerklik yurttaşın gündelik
kamusal faaliyetlerinde anlam bulmaktadır25.
Sartori’ye göre Tocqueville ve ondan itibaren gelen pek çok filozof demokrasi
düşüncesinin özgürlük kavramını kapsadığını, fakat özgürlüğün ikinci planda kaldığını
belirtmektedir. Kelsen ve daha birçok yazar da özgürlüğü demokrasinin ilk ilkesi
saymaktadır. Kelsen demokrasi düşüncesini ilk planda tanımlayanın eşitlik değil, özgürlük
25
Üstel, s. 71.
26
Benjamin Barber, Güçlü Demokrasi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1995, s. 325.
27
Sartori, s. 56.
28
Erdoğan, s. 226.
8
değeri olduğunu düşünmektedir. Eşitlik düşüncesinin ise daha biçimsel ve ikinci derecede bir
yeri olduğu ifade etmektedir. Ancak yakından değerlendirildiğinde Tocqueville ve Kelsen’in
aynı düşüncede oldukları anlaşılacaktır29.
29
Sartori, s. 397.
30
Caniklioğlu, s. 12.
31
Barber, s. 325.
32
Gönenç, s. 48.
33
Gönenç, s. 49.
9
Klasik liberal demokrasilerin kurumsal yapılarının yurttaşların ihtiyaç ve
beklentilerini karşılayamaması halinde ve bu sebeple demokratik yönetimin kendi amacıyla
çelişiyor olması ihtimaline karşılık olarak, demokratik yönetimi tekrar tekrar gözden
geçirmek gerekmektedir34.
34
Caniklioğlu, s. 12.
35
Tocqueville, s. 93.
36
Dahl, Demokrasi Üstüne, s. 93.
37
Loren J. Samons, Demokrasinin Nesi Var? , İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013, s. 20.
38
Claus Offe, Amerika Üzerine Düşünceler, Ankara: Dost Kitabevi, 2013, s. 12.
10
varlığıyla, orada gittikçe iyileşen yaşam koşulları ve Avrupa’dan farklı özellikleriyle ilgi
uyandırmakta ve karşılaştırmalı bir değerlendirmeyi onların gözünde zorunlu kılmaktadır.
Amerika’daki yeni oluşup gelişen toplumu incelemek Avrupalılar tarafından Avrupa’nın
kimliğinin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Bu anlayış beraberinde Avrupa’yı
açıklarken Amerika’nın betimlemesine başvurmak gerektiği düşüncesini getirmiştir39.
39
Offe, s. 13.
40
Barber, s. 97, 37, 132.
41
Keane, Sivil Toplum ve Devlet (Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1993, s. 311.
42
Keane, Sivil Toplum ve Devlet (Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), s. 312.
11
toplum biçimsel demokrasi kurumlarıyla amaçlanan sonuçların üretilmesi için, devletle
toplum arasındaki mesafenin (yönetme olgusundan hareketle) kapatılması için var olması
gereken toplumdur43.
Tocqueville Paris’te bir değişimin söz konusu olduğunu, Paris’in yavaş yavaş
bir fabrika ve sanayi kenti haline geldiğini, bunun yanı sıra siyasal özgürlük koşullarının
sağlanamaması nedeniyle Fransız toplumunun parçalandığını, ulusun genelinde, toplumun
çeşitli sınıfları arasında bir birlik sağlanamadığını belirtmekte, o dönemin sosyolojik bir
43
Caniklioğlu, s.52, 50.
44
Barber, s. 132.
45
Leslie Lipson, Demokratik Uygarlık, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1984, s. 50.
46
Mehmet Akad ve Bihterin Vural Dinçkol, Genel Kamu Hukuku, 7. Baskı, İstanbul: Der Yayınları, 2013, s. 174.
12
betimlemesini yapmaktadır. Bahsedilen bu sebeplerle siyasal yapı çok da sağlıklı
işlememektedir47.
13
götürdüğü ile yaptığı analizde ulaştığı sonuç çok da parlak görünmemektedir. Çünkü
demokratik devrim böyle bir devrimi toplum için en faydalı hale getirecek siyasi ve
toplumsal alışkanlıklar, gelenekler olmaksızın doğmuştur51.
Devrim yurttaşı soyut bir biçimde ele almakta; bu yönüyle dine benzemektedir.
Çünkü din de insanı genellikle ülkeden ve zamandan bağımsız olarak ele almaktadır. Devrim,
51
Tocqueville, s. 25.
52
Gönenç, s. 35.
53
Aron, s. 197.
54
Turner, s. 21.
14
hem Fransız yurttaşının özel hukukunu, hem de siyasal alanda genel haklarını ve ödevlerini
ele almakta, hem toplumsal durum hem yönetim bakımından daha az özel olana yönelmesi
nedeniyle de herkes tarafından anlaşılabilmekte ve birden çok yerde taklit edilebilmektedir55.
55
Aron, s. 198.
56
Üstel, s. 71.
57
Üstel, s. 70.
15
aydın kesimin üstlenmesi gerektiğini düşünmektedir. Yani aristokratik bir yönetim anlayışına
yakın bir sistem tasarlamakta olduğu görülmektedir. Rejim değişikliğindeki sıklığın nedenini
de buna bağlamaktadır. Montesquieu gibi Tocqueville de maddi olanakları olmayanların
kendilerini yetiştiremedikleri bir dönemde, 18. yüzyılda, sadece ulusun zengin kesimlerinin
“aydın” sayılabildiği dönemde yazmaktadır58. Akal’a göre Tocqueville’in yapabileceği, tıpkı
Hegel’in “Hukuk Felsefesi’nin Anahatları” adlı eserinde yapmaya çalıştığı gibi, devrimin
ideallerini, onların hayata geçmesi durumunda tarihin suçlamalarından kurtarmak ya da
kurduğu siyasi ve sosyal kuramla yaşayabilir biçimde ele almaktır59.
16
önemli ve ağırlıklı kurum haline geldiği bilinmektedir63. Devlet kavramı ise, 20. yüzyılda,
“ulus devlet” ve “egemen devlet” kavramı ekseninde değerlendirilmiştir. Bu ayrımlar giderek
politik olanla politik olmayan, sivil toplum-siyasal toplum, kamusal-özel ayırımları
biçiminde gelişmiştir. Kaynağını klasik liberal modelden alan tüm bu ayrımlar toplum ve
devletin aralarında ilişki olmakla birlikte iki ayrı olgu olduğu noktasında birleşmektedir.
Hükümetlerin görevi, bireylerin amaçlarına uygun biçimde düzenlenmiş özerk toplumu
yönetmektir. İktidar vekaleten düzene aykırı davranışları yaptırıma bağlayan kuralları koyar,
üstünlük bireydedir. Toplumun özerkliğinin özgürlük üzerine kurulması nedeniyle de
liberaldir. Tüm bu ayrımlar Sanayi Devrimi’yle birlikte gelen devlet müdahalesinin
benimsendiği dönemle birlikte büyük ölçüde geçerliliğini yitirmiştir. İktidarla bireyler arasına
örgütlerin, birliklerin girmesiyle siyaset belli kimselerin tekelinden çıkmış, toplumun
tamamına açık hale gelmiştir. Kamusal yaşamda bireyin aktif olarak rol aldığı, iktidar olgusu
etrafında bir etki tepki ilişkisinin varlığının söz konusu olduğu bu ortam, Tocqueville
tarafından da ortaya koyulmuştur64.
Tocqueville siyaseti, yerel özgürlük ruhuna bağlılığa ilişkin bir olgu olarak
açıklamaktadır. Yani yerel cemaat içinde, onun yararına olarak sürekli olarak eylemde
bulunma durumudur. Eğer siyasetten siyasetçilerin ne yapıp ettiğini takip etmek
kastediliyorsa, katılımcı olmayıp halinden memnun bir insan örneği ele alınmış olmaktadır.
Ancak gayretli bir yerel yaşam sürdüren ve örnek sayılabilecek bir yurttaş olan örneğin jüride
görev alan, çeşitli derneklerde çalışan (örneğin evsizler için) bir kimseden söz ediliyorsa
örnek bir yurttaştan bahsedilmiş demektir65.
63
Gencay Şaylan, Temsili Liberal Demokrasinin Önlenemez Krizi, Ankara: İmge Yayınları, 2008, s. 132.
64
Akad ve Dinçkol, s. 167, 169.
65
Barber, s. 13.
17
etkili olmaktadır. Fransa, diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak, devrim patlak vermeden
önce merkez tarafından, tek biçimli olarak yönetilmektedir66.
66
Aron, s. 198.
67
Turner, s. 148.
68
Toktamış Ateş, Demokrasi, 2. Baskı, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1994, s. 65.
69
Ateş, s. 71.
70
Tocqueville, s. 54.
18
belirtmektedir. Bu nedenle toplumların tarihsel eğilimlerini açıklamaya çalışırken, sosyal ve
siyasal yapısını anlamaya çalışmaktadır71.
71
Cevat Özyurt, “Tocqueville’de Demokratik Toplumun Doğası”, Muhafazakar Düşünce, Yıl.3, Sayı.12, Bahar
2007, ss. 23- 43, s. 26.
72
Turner, s. 21.
73
Aron, s. 498.
74
Akal, s. 169.
75
Aron, s. 198.
76
Akal, s. 169.
19
düşüncelere dayalı olarak biçimlenen alışkanlıklar büyük bir toplumun temel ilkeleri olarak
varlığını sürdürmüştür77.
ABD’de dini devlet baskısından korumayı sağlayan, dini cemaatler içinde dinin
özgürce gelişmesine olanak tanıyan bir anlayış hakimdir. Avrupa’da laiklik yani dinin devlet
politikasındaki etkisini azaltmaya yönelik anlayış geçerlidir. Amerika’da kilisenin kamusal
yaşamda etkilerine ilişkin bir korku söz konusu değil aksine dini cemaatlerden ve bunların
etkisiyle sayıları artmış olan sivil toplum örgütlerine kısıtlama getiren devlete karşı bir
güvensizlik sözkonusudur78.
77
Ateş, s. 64.
78
Offe, s. 43.
79
Tocqueville, s. 132.
80
Şaylan, s. 115.
20
konmasını yansıtmaktadır81. Liberal ideoloji, sivil toplumu da söylemine ağırlıklı olarak
katmıştır82.
81
Şaylan, s. 131.
82
Caniklioğlu, s. 66.
83
Caniklioğlu, s. 48.
84
Şaylan, s. 132.
85
Şaylan, s. 133.
21
daha çok yaklaşmış, radikal gruplar ve sol gruplardan uzaklaşmış, bunun neticesinde
cumhuriyetçi ittifak çözülme sürecine girmiştir. Yerini iyice sağlamlaştıran burjuvazi ile eski
düzen yanlılarına daha da yaklaşan liberaller, alt sınıfların demokratik sistem içinde daha
fazla temsil imkanına kavuşmalarına karşı tedbir olarak politikaya karşılık olarak hukukun
üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı mekanizması gibi kurumlarla siyasal sistemde kendilerini
daha korunaklı bir hale getirmektedirler. Liberallerin başlıca amaçları, özgürlük ve özel
mülkiyeti korumak adına, aşağıdan yukarıya doğru halk katılımına karşı sınır getirmektir. İşte
liberal devlet liberal demokratik devlete dönüşürken, İngiliz ve Fransız devrimlerindeki gibi
devlet karşıtı bir sivil toplum savunusu değil, toplumu sınırlandırma amacı güden bir liberal
hareket sözkonusudur86.
Mülkiyet hakkı gibi bir takım haklar belli bir grup tarafından savunulduğunda, bu
ayrıcalıklı kesime karşı, toplumda bulunan daha güçsüz kesimler, kendilerine de bu hakların
tanınması için baskı yapmaktadırlar. Artan bu toplumsal hak talepleriyle birlikte daha önce
sınırlı tutulmuş olan hakların kapsamı gün be gün genişlemektedir. Modern sivil toplumlar
bir yandan toplumsal hakları herkesi kapsayacak şekilde genişletme, bir yandan da kimseye
tanımama arasında ikilem yaşarken, toplumsal seviyenin eşitlenmesi engellenemez bir hal
almaktadır88.
86
Öztürk, s. 3.
87
Öztürk, s. 5.
88
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar) , s. 77.
22
Tocqueville siyasal kurumları anlamak için de, toplumu gözlemlemektedir.
Tocqueville’in bu konuda da Montesquieu ile benzer bir yöntem kullandığı görülmektedir.
Onunla sosyolojiyi anlama biçimi benzerlikler taşımaktadır89.
89
Aron, s. 198.
90
Aron, s. 198.
91
Akad ve Dinçkol, s. 173.
92
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar) , s. 81, 82.
23
çerçevedeki hakların eşitlenmesini anlamışlardır. Tocqueville 12 Eylül 1848’de kurucu
mecliste yaptığı konuşmasında sarfettiği sözleri Alatlı Tocqueville’den aktarmaktadır:
93
Alev Alatlı, Batıya Yön Veren Metinler, İstanbul: Kapadokya Meslek Yüksekokulu- Melisa Matbaacılık,
2010, s. 1682.
94
Sartori, s. 403.
95
Aron, s. 214.
24
daha çok sosyalizmle, demokrasinin despotik nitelik taşımadığı durumu da liberalizmle
özdeşleştirmektedir96.
96
Sartori, s. 403.
97
Tocqueville, s. 41, 35.
98
Tocqueville, s. 14.
99
Offe, s. 12.
25
cildinde demokrasinin mikro düzeyde temellendirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Yani daha
seküler bir nitelik taşımaktadır100.
100
Kahraman, s. 5.
101
Offe, s. 18.
26
Aristokratların iddialarını izale etmeye ve onları karşı konulamaz bir geleceğe
razı etmeye çalıştım ki, toplum, bir bölümünün tahriki, diğer bölümünün direnci azaldığına
göre, kaderini barışçıl bir biçimde gerçekleştirebilsin. Kitabımdaki baskın görüş budur: diğer
herkese dönük ve sizin (şüphesiz) daha açık bir biçimde kavramış olduğunuz görüş! Ne var ki,
bugüne dek bunu çok az sayıda insan keşfetti. Karşıt görüşe sahip pek çok insanı, çalışmamın
anlamını kavradıkları için değil, ona belirli bir açıdan bakarak içinde kendi görüşlerini
olumlayan argümanlar buldukları için memnun etmekteyim. Geleceğe inanıyorum ve bugün
birkaç kişi tarafından bir zayıf ihtimal olarak görülenin zamanla daha çok sayıda insan için
açıklık kazanacağını ümit ediyorum102.”
Tocqueville “Amerika’yı yalnızca bir merakı gidermek için incelemedim; orada bize
yararlı olabilecek olanı öğrenmek istiyordum104.” demektedir. Fransız Adalet Bakanlığı’ndan
alınan izinle yapılan gezinin amacı ABD’deki ceza infaz kurumlarını incelemektir. Fransa’da
ceza infaz sisteminde yapılacak reformda, Amerika’da gösterdikleri gelişimle ünlenen ceza
infaz kurumlarını tavsiye eden rapor sunmuştur. Ancak bu araştırma gezisinde farklı amaçlar
öne çıkmıştır. Bu geziyi arkadaşı ve meslektaşı Beaumont ile gerçekleştirmiştir105.
102
Alatlı, s. 1381.
103
Offe, s. 20.
104
Tocqueville, s. 28.
105
Offe, s. 18.
106
Turner, s. 21.
27
uluslararası alanda diplomatik yükümlülüklerinin çok az olduğunu, yine coğrafi konumu
nedeniyle askeri tehlikeyle karşılaşma ihtimalinin çok düşük olduğunu belirtmektedir.
Amerika’ya gelen ilk göçmenlerin çok geniş bir alana yerleşmiş olması Avrupa’dan farklı
olarak aristokrasinin yokluğunu, gelişmiş bir uygarlığın teknik donanımına sahip olması ise
sanayi etkinliğine verilen önceliği açıklamaktadır107. Amerika’da sınai ve ticari etkinlik
geleneksel tipte bir aristokrasi oluşturmadığı gibi zenginliğin yarattığı eşitsizlik, demokratik
toplumların belirleyici niteliği olan koşulların eşitliği prensibiyle de çelişkili değildir108.
Aron’a göre Tocqueville bir sosyolog olarak betimleme yaparken aynı zamanda
yargılamada da bulunmaktadır. O klasik siyasal filozofların geleneğini takip ederek, rejimleri
çözümlerken yargılama yöntemine başvurmaktadır. Aristo da olguların gerçekliğinin onun
niteliğinden ayrılamayacağını düşünmektedir. Kurumları onları yargılamadan betimlemeye
çalışmanın, onları oluşturan gerçeklerin gözden kaçırılmasına neden olacağı düşüncesi
hakimdir. Bu yönüyle Tocqueville klasik felsefeye yakındır110.
107
Tocqueville, s. 114.
108
Aron, s. 187.
109
Offe, s. 83.
110
Aron, s. 196.
28
Tocqueville nesnel koşullar ya da kurumlardan çok törelerin değişimde önemli
etkisi olduğunu düşünmektedir. Tocqueville törelerin demokratik kurumlardaki değişimlere
uyum sağlayıp sağlayamayacağı konusunda endişeler taşımaktadır. Artık geçmişe ait olan
törelerin o döneme dayanak sağlamadığını fark etmektedir. “Güçlü bir akıntıya kapılmış
giderken bakışımız inatla hala kıyıda görülen harabelere takılıyor, bu sırada akıntı bizi geriye doğru
bir uçuruma sürüklüyor111.” O tarihi, coğrafi koşulları, kurumları, yasaların yanı sıra töreler,
duygular beklenti ve normların da (daha öznel sayılabilecek düzenlemeler olan) eşitliğin
hakim olduğu dönemde politikayı belirleyeceğini düşünmektedir112.Tocqueville bu konuya
ilişkin olarak şu ifadelerde bulunmaktadır:
111
Tocqueville, s. 22.
112
Offe, s. 19.
113
Tocqueville, s. 33.
114
Mine Gözübüyük Tamer, “Tarihsel Süreçte Sivil Toplum”, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt.27, Sayı. 1,
(Haziran 2010), ss. 89- 105, s. 99.
115
Tocqueville, s. 168.
29
Tocqueville “Amerika’da Demokrasi”de Amerikan toplumunun yapısını
Fransız toplum yapısıyla karşılaştırarak irdelemektedir. Amerika’ daki demokratik
kurumların biçimsel bir eğitim süreci sağladığını belirtmektedir. Politik haklar konusunda
eğitim, vatandaşlık bilincinin sağlanması bakımından önem teşkil etmekte, vatandaşlara
ülkelerinin kaderiyle ilgili meselelere ilgi göstermelerini sağlamakta, bu anlamda politik
hakların davranışları yönlendirici bir yönü bulunmaktadır. Bu öğrenme süreçleri,
Amerika’daki parti kurma özgürlüğü, partilerin rekabeti gibi özgürlüklerin de esasını
anlamayı kolaylaştırmaktadır116.
116
Offe, s. 26.
117
Tocqueville, s. 17.
118
Tocqueville, s. 105.
119
Öztürk, s. 188.
30
sahip olan ilk göçmenlerin ahlaki anlayışlarını benimsemiştir120. Amerika, öncülerin yani
püritenlerin anlayışlarını korumuş, püritenlerin anlayışları Anayasada ve Anglosakson etkisi
taşıyan yasalarda yansıtılmıştır. Bu yasalar özgürlüklerin korunmasına katkıda
bulunmaktadır121.
120
Tocqueville, s. 31.
121
Aron, s. 505.
122
John Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, Kasım 1994, s. 79.
123
Göze, s. 304.
124
Tocqueville, s. 99, 100.
31
toplumlarda despotizm tehlikesinin ortadan kalktığını, aristokratik toplumlarda görülen türde
bir despotizm tehdidinin artık söz konusu olmadığını, bu nedenle de bu yeni despotizmi
ortaya çıkarmanın daha güç olduğunu belirtmektedir. Halk egemenliği, koşullarda eşitlik gibi
mekanizmalarla sivil toplum bir yandan refahını güvence altına alan ama diğer yandan da
onu özgürlüklerinden mahrum bırakıp, köleleştiren despotizmle baş başa kalmaktadır125.
Antik çağda Platon, Aristo gibi filozoflar demokrasiyle tiranlık arasında bağlantı
kurmakta ve bu durumu “Yönetimlerin Dolaşımı Kuramı” nda ele almaktadır. Bu kuram da,
Tocqueville’e benzer bir biçimde, aristokratik kaygılara dayanan bir iddiadır. Yani
demokratik sistemle birlikte alt sınıfların güç kazanmasından duyulan rahatsızlığı
yansıtmaktadır. Bu noktada Tocqueville’in iddiası özgün olmaktan uzaktır. Yani liberalizmin
Eski Yunan ve Roma’daki kökleri göz önünde bulundurulduğunda, liberalizmin olgunlaşma
sürecinde Eski Yunan’dan kalan izler görülebilmektedir127.
125
Tocqueville, s. 99.
126
Kahraman, s. 28.
127
Öztürk, s. 4.
128
Seymour Drescher. Demokracy, Civil Society and Antislavery in Tocguevillian Perspective. Slavery-
Abolition. Vol. 35, No. 4, 2014. ss. 593- 610, s. 593.
129
Tocqueville, s. 17.
32
Tocqueville Amerikan toplumunu bir yandan eşit ve özgür vatandaşlardan oluşan
örnek bir toplum modeli olarak değerlendirmekte, diğer yandan Güney Amerika’daki kölelik
nedeniyle demokrasinin önünde engeller bulunduğunu gözlemlemekte ve ikileme
düşmektedir130. Tocqueville bu konuda şunları dile getirmektedir:
130
Drescher, s. 594.
131
Tocqueville, s. 34.
132
Aron, s. 195.
133
Aron, s. 196.
134
Aron, s. 196.
33
Tocqueville 1835’in başlarında bireysel, sivil ve politik demokratik özgürlüğe
kendisinin ömür boyu taahhüdünü beyan ederek Fransa’da adından söz ettirmiştir.
Tocqueville kölelik konusunda net bir çözüm getirilememesi nedeniyle ölünceye dek kendini
bu konuda sorumlu hissetmiştir. Tocqueville köleliği kaldırmak için kurulan ilk organizasyon
olan “French Society”nin kurucularından biridir. Tocqueville, özgürlük, eşitlik ve insanlık
prensiplerine temelden ters düşen köleliği kaldırmaya ilişkin çabalarını ölünceye kadar
sürdürmüştür135.
135
Drescher, s. 593.
136
Tocqueville, s. 34.
137
Drescher, s. 603.
34
II. TOCQUEVİLLE’İN DEMOKRASİ VE DEMOKRATİK TOPLUM
ANLAYIŞININ TEMEL ÖĞELERİ
Demokratik devrimle birlikte gerek devlet gerekse sivil toplum alanında iktidar,
mülkiyet ve statünün eşitlenmesi süreci ivme kazanmıştır. Tocqueville demokratik devrimin
gelişme sürecini sınıflararası ilişkilerle bağlantı kurarak açıklamaya çalışmakta, Fransa’da
11. yüzyıldan itibaren aristokrasinin toplumsal hiyerarşideki yeri bir yandan sarsılırken,
“avam”ın yerini her geçen gün sağlamlaştırmakta olduğunu, zamanla bu sınıfların aynı
noktada biraraya geleceklerini belirtmektedir139. Tocqueville sadece Fransa’da değil, tüm
Hristiyan aleminde eşitlikçi düzene doğru bir geçişin sözkonusu olduğunu
vurgulamaktadır140.
138
Yetiş, “Tocqueville ve Merkeziyetçilik Sorunu”, s. 281.
139
Yetiş, “Tocqueville, Demokratik Devrim ve Sivil Toplum”, Ankara Üniversitesi SBF Matbaası- Geta Tartışma
Metinleri, Kitap No: 4761, Cilt.87, (Ekim 2005), ss. 1- 29, s. 7.
140
Tocqueville, s. 20.
141
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), s. 76.
35
Tocqueville “demokratikleşme” ve “ koşullarda eşitlik” olgusuna insani bir
ilerleme olup olmadığı noktasında şüpheyle yaklaşmaktadır. Aristokratik-feodal toplumların
değer yargılarıyla koşullarda eşitlik üzerine kurulu yeni demokratik sosyal yapıyı
değerlendirmenin doğru olmadığını belirtmektedir. Ona göre koşullarda eşitsizlik üzerine
kurulu toplumsal düzenlerin yapısında bulunan kötülük ve erdemlerin, yeni toplumsal yapıya
aynen aktarılması söz konusu olmadığı gibi, demokratik toplumlarda yeni bir takım iyi ve
kötü olarak nitelendirilebilecek eğilimlere rastlamamız da olağandır142.
142
Özyurt, s. 26.
143
Aron, s. 208, 210, 194.
36
hakim bir görünüm sergilediği bu tip toplumlarda, yurttaşlar giderek etkisizleştirilmekte,
toplumsal ve siyasal rehavete uygun bir ortam doğmaktadır144.
Tocqueville demokrasiyi bir yönetim biçimi olmaktan öte, ağırlıklı olarak bir
toplumsal durum, topluma ait bir olgu olarak ele almaktadır148. Bu olgunun siyasal düzlemde
uygulanması halk egemenliği ve yurttaşların kamu işlerine katılımını gerektirmektedir. Ona
göre ancak demokratik toplumların zorunlu olarak liberal olduğu sonucunu çıkartmak da
mümkün görünmemektedir. Demokratik rejimlerin ekonomik alanda zenginliğin yaratacağı
eşitsizlikleri sonlandırmak gibi bir iddiası olmamakla birlikte servetin paylaşılmasında
yoksulların tepkisini çekmemek adına bu anlamda eşitsizlikleri azaltma yönünde eğilim
göstermektedir149.
144
Tocqueville, s. 106.
145
Tocqueville, s. 260, 261.
146
Barber, s. 291.
147
Yetiş, “Tocqueville ve Merkeziyetçilik Sorunu”, s. 288.
148
Akad ve Dinçkol, s. 171.
149
Aron, s. 501.
37
demokrasi modeli çerçevesinde geliştirdiği için, Amerika’da halk egemenliğinin yasalarla
ortaya koyulmuş olduğunu ve gelişimini her hangi bir engelle karşılaşmadan tamamladığını
belirtmektedir. Böylece halk egemenliği ilkesine dayanan sosyal devlet yapısı oluşmaktadır.
Tocqueville sosyal devlet kavramından hareket ederek, demokrasinin toplumsal ve siyasal
modeli üzerinde durmaktadır. Halk egemenliği ilkesi yerel hükümetlerde doğmakta ve daha
sonra temel yasa haline gelmektedir. Tocqueville Amerika’da halkın, tanrının yeryüzündeki
egemenliğine benzer şekilde egemenlik kurduğunu belirtmektedir. Tocqueville, yasama
organının üzerinde toplumun egemenliğinin varlığı sebebiyle erkin toplumun içinde yaşıyor
olduğunu, görünmez bir güç olarak varlığını sürdürüyor olduğunu düşünmektedir. Yani
aslında “erk” in doğrudan ve gizlice topluma ait bir olgu olarak yasama organına geçtiğini
belirtmektedir150.
“Anglo Amerikan politik düzeninin tümünü halkın egemenliği ilkesi yönetir. Her
bireyin güçte ortak payı ve eyalet yönetimine katılma hakkı vardır. Yönetime boyun eğme
itaat, ondan daha güçsüz ve beceriksiz olduğu için değil birliğin ancak bu şekilde
sağlanabildiğini benimsemelerinden kaynaklanır. Yerel yönetimlerin bağımsızlığı halkın
egemenliği kuramının doğal bir sonucudur. Tüm Amerikan eyaletleri aşağı yukarı bu kuramı
benimsemiş ama şartlar özellikle New England’da gelişmiştir. Birleşik Devletler’in bu
yöresinde politik yaşamın kaynağı il ve ilçelerde olmuş, ve neredeyse her birinin birer yarı
devlet kurduğu bile söylenebilinir. Ancak İngiliz kralları egemenliklerini onayladıktan sonra
150
Kahraman, s.10, 28, 11.
151
Tocqueville, s. 50.
152
Kahraman, s. 11.
38
eyaletin merkezi yönetimini benimsediler. Güçlerini merkezi yönetimden almadılar. Tam
tersine bağımsızlıklarının bir bölümünden merkezi yönetim adına vazgeçtiler. New England
kentleri alır ve satar, davalı ve davacı olur, fiyatları yükseltir ya da düşürür; idari makamlar
ise bu uygulamalara asla karşı çıkamaz. Ancak yerine getirilmesi gereken bazı toplumsal
görevleri vardır. Eyalete para gerekiyorsa kent bunu sağlamak durumundadır. Eyalet yol
yapmak istiyorsa kent sınırlarından geçmesine karşı çıkılamaz ya da eyalet güvenlik güçleri
eğitimle ilgili bir yasa çıkardığında kent bu yasayı uygulamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük
katı olmakla birlikte eyalet hükümeti yalnızca ilkede ödün vermez, uygulamada kent bağımsız
haklara sahiptir. Örneğin eyalet vergileri saptar, kentte bunu toplar. Okul yapımı mecburidir.
Kent inşaatı yapar, parayı öder ve eğitimi denetler. Fransa’da vergi memuru yerel
yönetimlerin vergisini toplar. Amerika’da kent vergi memuru, eyaletin vergisini alır. Fransız
hükümeti memurunu yerel yönetimin, Amerika’da ise kent memurunu eyaletin hizmetine verir.
Bu, iki ülkenin ne denli farklı olduğunu göstermeye yeterlidir153.”
Tocqueville halk egemenliğini yönteme ilişkin bir ilke olarak veya araçsal bir
olgu olarak ele almamaktadır. Sosyal devlet ve halk egemenliği ilkesi demokrasilerde
birbirinden ayrılması mümkün olmayan olgulardır. Tocqueville sosyal devlet ilkesinin
Amerikan demokrasi modelinde yerel hükümetlerin faaliyetlerinden doğmakta olduğunu,
“toplumsal yönetim” ve daha sonra temel yasa konumuna geldiğini ifade etmektedir154.
Tocqueville Amerika ile ilgili şu noktalara dikkat çekmektedir:
153
Tocqueville, s. 52.
154
Kahraman, s. 10.
155
Tocqueville, s. 63.
156
Tocqueville, s. 239.
39
konusu üzerinde soru işaretleri oluşabilmektedir. Gelişen ve başarılı bir demokratik rejime
sahip olmak isteniyorsa, Atinalıların uyguladığı şekliyle özeleştiriyi desteklemek gerektiği,
yani onların devletlerine karşı takındığı eleştirel tutumlarını göz önünde bulundurmak
gerektiği düşüncesi Tocqueville gibi demokrasi eleştirmenlerinin dikkat çektiği bir
husustur157.
157
Samons, s. 295, 39.
158
Tocqueville, s. 135.
159
Öztürk, s. 6.
160
Kahraman, s. 35.
161
Robert Dahl, Demokrasi ve Eleştirileri, Ankara: Yetkin Yayınevi, 1993, s. 226.
162
Lipson, s. 52.
40
ve bu zayıflamanın modern çağda kendini adama keyfiyetine inanç kaybına katkı yapacak en
önemli nokta olarak değerlendirmiştir163.
B. Sivil Toplum
Arada bulunan birliklerin önemine işaret eden birçok modern düşünür gibi
Tocqueville de, gönüllü birliklerin, kilise gruplarının ve ailenin demokratik etkilerinden söz
etmektedir. O, bu “aracı yapılar”ın ulus devletlerin hantal yapısına öncülük edeceğini, ulusal
yurttaşlık fikrine yerel ifade olanağı kazandıracağını belirtmektedir165.
163
Dana Jalbert Stauffer, “Tocqueville on the Modern Moral Situaton: Demokracy and the Decline of
Devotion”, American Political Science Review, Vol. 108, No. 4, (November 2014), ss. 772- 782, s. 773.
164
Tocqueville, s. 42, 54.
165
Barber, s. 289.
41
sistemin sağlıklı işleyişinde, sadece piyasanın özelleştirilmesi yoluyla uyuşmazlıkları
gidermenin başka olanaklarını da doğurmuş olmaktadır166.
Tüm bireylerin, amaçlarını gerçekleştirmek için sürekli çaba içinde olduğu bir
ortam, bireylerin birbirini geliştirmesi ve zenginleştirmesine uygun bir zemin
hazırlamaktadır. Bireyler birbirini sınırlamamakta veya birbirini yok etmemektedirler. Sivil
166
Barber, s. 71.
167
Turner, s. 162.
168
Caniklioğlu, s. 48.
42
toplum despotizm karşıtı, yurttaşların demokratik katılımına dayalı, bireylerin girişimde
bulunmalarına ve karar sahibi olmalarına imkan veren toplumsal bir yapıyı ifade etmektedir.
Sivil toplum ve demokrasi örgütlü bir yapıdan oluşan toplumu korumakta ve geliştirmekte
uygun koşulların doğmasını sağlamakta ve geliştirmektedirler. “Politik çalışma” üzerinde
temellenmiş modern demokratik toplumlar toplumun bütünlüğü adına bireyin, grupların,
toplulukların ezilmesine izin vermemektedir169.
Tocqueville toplumu devlet, sivil toplum ve siyasi toplum olmak üzere üçe
ayırarak analiz etmektedir. Devletin meclis, bürokrasi, polis, mahkemelerden ve ordudan
oluştuğunu, sivil toplumu ise özel çıkarların ve iktisadi etkinliklerin gerçekleştirildiği alan
olarak ele almakta, siyasi toplumun ise özerk yerel yönetimler, jüriler, partiler, kamuoyu gibi
siyasi oluşumlarla sivil topluluklardan oluştuğunu belirtmektedir171.
Marx sivil toplumu tüm siyasi faaliyetlerin, devletin olmadığı bir toplumsal alan
olduğunu ve kapitalist ekonomik sistemin vücut bulduğu alan olduğunu belirtirken
Tocqueville bu alana “siyasi toplum”u da eklemektedir. Böylece siyasi nitelikteki
169
Caniklioğlu, s. 52.
170
Gözübüyük Tamer, s. 102.
171
Gönenç, s. 34.
172
Yetiş, “Tocqueville, Demokratik Devrim ve Sivil Toplum”, s. 20.
43
faaliyetlerin sadece devletin kontrolünde olmasının önüne geçen bir sistem tasavvur
etmektedir173.
“Kentsel kurumlar özgür ulusların gücünü oluşturur. Bilim için ilkokullar ne ise kent
toplantıları da özgürlük için odur; onu halkın ulaşabileceği bir yere getirirler ve insanlara
onun nasıl uygulanacağını, ondan nasıl zevk alınacağını öğretirler. Bir ulus özgür bir
hükümet kurabilir, fakat kentsel kurumlar olmadan özgürlük ruhuna sahip olamaz175.”
Yerel bazda yürütülen kamusal eylemlilik veya daha küçük kapsamlı özel
eylemlilik, yurttaş eğitimi için önem taşımaktadır. Bu durum daha güçlü bir demokrasi için
gerekli olan kamusal düşünce biçimlerinin gelişmesini sağlamakta, temsili kurumların
işleyişinde önem taşıyan yargı ölçülerinin ve birlikçi bir demokrasi olasılığını kuvvetlendiren
duygusal bağların geliştirilmesini sağlamaktadır. Tocqueville, Amerika’da Demokrasi’de
bağımsız grupların öneminden bahsetmektedir. Tocqueville, demokrasinin, yarışan adaylar
arasında seçim ve yeniden seçime dayalı bir yarış olmaktan daha fazlası olduğunun üzerinde
durmaktadır176.
173
Gönenç, s. 34.
174
Gözübüyük Tamer, s. 103.
175
Tocqueville, s. 63.
176
Barber, s. 289, 71.
177
Gencay Şaylan, s. 167.
44
Tocqueville, geleneksel yapıların çökmesinden sonra, çoğunluğun zorba, akıl dışı
bir düzen kurarak demokratik yönetim biçimlerinin önüne geçme tehlikesine karşı doğal
haklara atıfta bulunmayı yeterli bulmamaktadır. O, bireyciliğin karşısında olması nedeniyle
kendini “yararcı” olarak nitelendirmese de, doğal haktan söz etmekten çok, kişisel çıkar
kavramını kullanmayı tercih etmektedir. Ayrıca siyasal liberalizmle ekonomik liberalizmi
bağdaştırmamaktadır. Özellikle Fransız Devrimi’nde yaşanan gelişmeler doğrultusunda,
dünyanın olumlu haklara göre düzenlendiği ve halk kitlelerini ya da hükümdarları ilkelerin
yönetmediği tespitinde bulunmakta, bir ölçüde kuramını bu temele oturtmaktadır178.
Temsili güçlü demokrasi teorileriyle birlikte ele alınan yurttaşlık kavramının bir
diğer yansıması olan cemaat kavramı değerlendirilecek olursa, birçok demokrasi teorisyeni
cemaati demokrasinin antitezi olarak ele almaktadır. İki tür cemaat sözkonusudur. Bir yanda
liberal demokratların çıkar peşinde koşan bireylerin toplamından oluşan gönüllü cemaati
bulunmaktadır. Bu gruplardan Tocqueville renkli bir çokluk teşkil ettikleri şeklinde söz
etmektedir. Bu cemaatler kuralsız oldukları ve hiçbir toplumsal bağla bağlı olmadıkları için
178
Touraine, s. 126.
179
Touraine, s. 129, 128.
45
özgürdürler belki ama eşitliğin bedelini sıradanlıkla ve rahatlıkla ödemektedirler. Birbirine
duygu, dostluk ve prestijle bağlı olan gelenekçilerin uzlaşmacı cemaati, çalışma, sevgi,
temenni, özgürlüğe ve düzene bağlılıkla beslenmektedir. Muhafazakar cemaat kavramı
“Eşitsizlik toplumsal bağın özüdür.” iddiasıyla savunulmaktadır. Bu iddia eşitçiliği ve
cemaatçiliği karşı karşıya getirdiği gibi bir yurttaşlık teorisi olan demokrasinin tüm
yönleriyle anlaşılmasına da mani olmaktadır180.
Sosyal ve politik sivil toplum örgütleri kurabilmek için barışçıl bir toplum
gerekmektedir. Kuruluşlar arasında kendi çıkarlarını gözetmek için yapılan karşılıklı
mücadele toplumu tahrip edebilmektedir. Sınai ve diğer kuruluşlar, toplumun bütününün
çıkarlarını hesaba katmazsa, toplumsal huzur ve esenliği arttıramamaktadırlar. Bu nedenle
devlet sosyal ve politik kuruluşların özgürlüklerini kamu düzenini devam ettirmek, kanunlara
saygı göstermek, bir durum ve sosyal dinlence ve esenliği daha da geliştirmek için
sınırlandırılabilmektedir. Demokrasi yöneticileri, kendi güçlerini de arttırma eğiliminde
olduklarından, Tocqueville, bağımsız yerel ve bölgesel kuruluşlar ile bağımsız derneklerin
devletle vatandaşlar arasında görece olarak tampon işlevi gördüklerini belirtmektedir. Bu
durumda hükümetin despotizmi engellenmiş ve toplumsal özgürlükle vatandaşların eşitliği
arasındaki denge daha yükseltilmiş olmaktadır182. Tocqueville şunları eklemektedir:
“Örgüt bireylerin somut bir düşünceyi yüceltmek ve yaymak için bir araya
gelmesiyle oluşur. Bu düşüncelere ortak olma hakkı izinsiz basın özgürlüğüyle benzeşir ama
bu şekilde kurulan örgüt basından daha güçlüdür. Bir fikir örgüt tarafından temsil edilirse
daha açık ve doğru bir biçim aldığı varsayılır. Örgüt davayı üyelerine benimsetir, onlar da
birbirleriyle tanışır ve sayıları arttıkça çabaları da artar. Örgüt farklı düşüncede olanları bir
araya getirerek belli bir noktaya ulaşmayı amaçlar183.”
180
Barber, s. 285.
181
Tocqueville, s. 84.
182
Tocqueville, s. 177.
183
Tocqueville, s. 84.
46
Tocqueville, örgütlerin toplanma gücünün, örgütlenme hakkının kullanımında bir
sonraki adımı oluşturduğunu belirtmektedir. Örgütlerin etkisinin artması için ülkenin çeşitli
yerlerine şube açması ve faaliyetlerini yaygınlaştırmasına izin verilmelidir. Politik örgütlerde
birbirine yakın düşüncelere sahip üyelerin seçim kurumlarında toplanıp onları merkezdeki
mecliste temsil edecek delegeleri seçmeleri ise örgütlenme hakkının icraatının son
aşamasıdır.Tocqueville düşüncelerini şu sözlerle gözler önüne sermektedir:
“Bu olgu temsili sistemin partiye uygulanmasıdır. Birinci örnekte aynı düşünceyi
benimseyen bireylerin biraraya gelmesi ve onları birarada tutan bağın yalnızca fikir
düzeyinde olmasıdır. İkinci örnek partilerin çekirdeğini oluşturan küçük topluluklardır.
Üçüncü örnekte ise, ülke içinde ülke, devlet içinde devletin oluştuğunu görürüz. Çoğunluğun
gerçek delegeleri gibi partilerin gücünü temsil ederler ve onlar gibi ulusal görüntüleriyle
bundan kaynaklanan manevi gücü ellerinde tutarlar. Ne var ki onlar gibi yasa yapma gücüne
sahip değildirler, ama yürürlükteki yasaları eleştirmekte ve çıkarılacak yasaları hazırlamakta
söz sahibidirler184.”
184
Tocqueville, s. 84.
185
Gözübüyük Tamer, s. 101.
186
Tocqueville, s. 174.
47
desteklemektedir187. Tocqueville, bu örgütlenmelerin, sivil ve siyasal süreçlerin gerektirdiği
toplumsal birlikteliğin oluşturulması doğrultusunda etkinlik göstereceklerini belirtmektedir188.
Örgüt bireylerin somut bir düşünceyi yaymak istemeleri sonucu, farklı düşüncede
olan insanları biraraya getirmektedir. Bir düşünce bir örgüt tarafından temsil edildiğinde
doğru bir biçim aldığı düşünülmekte, üyelerin benimsediği açık bir fikir olarak kabul
görmektedir. Örgütler, zamanla üyelerin birbiriyle tanışıp kaynaştığı, sayılarının arttığı ve
bununla doğru orantılı olarak çabalarının da arttığı oluşumlardır. Siyasi örgütler,
Amerikalıların biraraya gelip, çocukluktan itibaren sorunlarını çözme alışkanlığı kazanmış
oldukları için kolayca oluşmakta, güç kazanmaktadır. Bir mahallede insanlar sorunlarını
kendileri biraraya gelip çözmekte bunun yanı sıra şenlik ve kutlamaların düzenlenmesi,
ticaret, toplumun güvenliğini korumak, ahlaki, dini değerleri geliştirmek için dernekler
kurulduğu görülmektedir190.
187
Gönenç, s. 34.
188
Yetiş, “Tocqueville, Demokratik Devrim ve Sivil Toplum”, s. 22.
189
Tocqueville, s. 86.
190
Gönenç, s. 35.
48
orta yol sözkonusu olsa onu tercih edeceğini söylemektedir. Ama bu orta yolun nasıl bir
konumu olacağını kestirmek güçtür191.
Basının bu imkanları sınırlı ise de, Amerika’daki etkisi büyüktür. Politik yaşamın
o sonsuz toprakların her bölümüne yayılmasını sağlamaktadır. Politik entrikaların gizli
kaynaklarını gözetlemekte, gerektiğinde her parti liderinin kamuoyunun önünde
yargılanmasını sağlamaktadır. Toplumsal çıkarları bazı ilkeler içerisinde düzenlemektedirler.
Birleşik Devletler’de her yayın organının gücü vardır ama yayının gücü, halkın gücünden
sonra gelmektedir192.
191
Tocqueville, s. 80.
192
Tocqueville, s. 82.
193
Offe, s. 23, 24.
49
Tocqueville Amerikalıların örgütlerinde sivil yönetimlere benzer bir yönetim
anlayışını benimsediklerini belirtmektedir. “Toplumda olduğu gibi burada da bireyin
bağımsızlığı benimsenir, üyeler hep birlikte ortak hedefe ulaşmak için çalışırlar, ama ortak bir çizgi
benimsemek zorunda değildirler. Hiçbiri iradesinden ve düşüncesinden özveride bulunmaz ama ortak
hedefe ulaşmak için de irade ve düşüncelerini bu yolda kullanır194.”
194
Tocqueville, s. 88.
195
Gözübüyük Tamer, s. 101.
196
Gönenç, s. 35.
197
Tocqueville, s. 84.
50
ideal olduğundan, demokratik sürecin işleyişinde gerekli koşullara, haklara, ödevlere ve
imkanlara sahip olmaları gerekmekte, ancak bunların varolabilmesi için öncelikle siyasal
kaynakların eşit bir biçimde paylaştırılmış olması gerekmekte, mülkiyet, zenginlik, gelir,
eğitim, toplumsal statü, bilgilenme v.b. gibi anlamda eşitlik düzeyinden
bahsetmektedir198.Tocqueville şu ifadelerde bulunmaktadır.
51
Ayrıca demokratik eşitliğin sürdürülmesi için elzem olan bireysel özgürlük bilincinin
içselleştirilmesini sağladığı gibi çoğunluğun despotizminin önüne geçmede hayati rol
oynayan yerel özgürlüklerin de güçlenmesine zemin hazırlamaktadır. Tocqueville sivil
birlikler sayesinde bireylerin sadece kendi özel ve dar kapsamlı çıkarlarını değil, daha genel
çıkarlara da odaklaşabileceğini düşünmektedir ancak gözardı ettiği bir şey vardır ki o da sivil
birliklerin kendi aralarında veya devletle çatışabilmesi olasılığıdır202.
202
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 82.
203
Gönenç, s. 35.
204
Yetiş, “Tocqueville, Demokratik Devrim ve Sivil Toplum”, s. 21.
52
toplumsal alanlardaki önemini kuramsallaştırdığı tespitinde bulunmak mümkündür.
Tocqueville, Amerika örneği ile sivil toplum ve demokrasi ilişkisini o dönemde gözler önüne
sermektedir205.
Tocqueville demokrasinin güçlü yönlerini ve eğer var ise kırılgan yönlerini tespit
etmek istemekte, bunun gelecekte diğer toplumları etkilemesinin de kaçınılmaz olduğunu
düşünmektedir. Eşitlik, çoğunluğun hakimiyeti, halk için yönetim, özgürlük gibi
kavramlardan ne anlaşılmakta olduğu ve bu kavramlarla ulaşılması amaçlanan ile toplumun
bu kavramı algılama biçimi, yaşamlarına bu kavramların yansıması ne şekilde olmakta
olduğu şeklindeki sorularına cevap aramaya çalışmaktadır. Fransa’daki sorunları kafasında
netleştirdikten sonra Tocqueville, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gerçeklikle
karşılaştırarak analiz yapacak ve kuramını oluşturacaktır208.
53
parçası haline geldiğinden söz etmektedir. Buradan yola çıkarak Tocqueville aslında eşitliğin
eğilimlerimiz üzerinde ne kadar etkili olduğunu tespit etmeye çalışmaktadır. Demokratik
toplumların beraberinde getirdiği “bireyselleşme” eğilimiyle birlikte “bağlılığa olan inanç” ın
gücü sarsılmıştır. Tocqueville demokratik toplumlarda yaşayan insanların kendini adama
şeklindeki bağlılığın iyi olduğuna inanmayı durdurduklarını belirtmektedir. Eski çağlarda ise
insanların kendi çıkarlarını unutup daha yüksek ve yüce ahlaki görevlere saygı duyduklarını
ve “ben” duygusundan uzaklaşmanın güzelliğine yoğunlaştıklarını düşünmektedir.
Tocqueville ahlaki prensiplerin yer değiştirmesinin yalnızca “bireyselleşme” ile
açıklanamayacağını, ancak bireyselleşmenin neden olabileceği muhtemel tehlikelerin bertaraf
edilebilmesi için de demokrasilerde dernekler, gazeteler ve özgür hükümetlerin de içinde
bulunduğu yolların etkin kılınması gerektiğini belirtmektedir209.
209
Stauffer, s. 774.
210
Stauffer, s. 772, 775.
54
D. Tocqueville’in Demokraside Eşitliğe Bakışı
Eşitlik modern, ilerlemeci bir değer bir ilkedir. Modern toplumlarda eşitsizlik
insanların doğal hali olarak kabul görmemektedir. Fransız ve Amerikan devrimlerinden
itibaren eşitlik ilkesi toplumların değişmesinde ve dönüşümüne yönelik toplumsal
hareketlerin temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Feodal sistemlerdeki geleneksel toplum
düzeni hiyerarşiyi, değişmeyen toplumsal konumları şeylerin doğal düzeninin sabit bir
unsuru olarak ele almaktadır. Eşitlik modern bir değer olmanın ötesinde, modernleşme
sürecinin bir ölçüsü olarak ele alınmaktadır. Modernleşme, feodal düzenin tersine, toplumsal
hareketliliği esas almaktadır. Ulusal devletin gelişimi ile birlikte gelişen siyasal eşitlikçilik,
özü gereği modern bir ilkedir212.
211
Turner, s. 123.
212
Turner, s. 18.
55
genişletilip uygun bir şekilde dönüştürüldüğü takdirde, bu iki ilkenin hedeflenen noktaya
getirilmesi için kurumsallaştırılması yolunda uygun adımlar atılmış bulunacaktır213.
“Her insanın iyiliğinin diğerlerinin iyiliğine özü bakımından eşit olduğunu kabul
etmeliyiz.”. “Hükümet bir karar verirken, o kararın etkileyeceği bütün insanların iyiliğine ve
çıkarlarına aynı derecede özen göstermelidir216.” Bildirgede yer alan bu ifadelere dayanarak
ahlaki bir yargıda bulunulduğu tespitinde bulunmak mümkündür. Bir insanın hayatı,
özgürlüğü ve mutluluğu, başka bir insanın hayatından, özgürlüğünden ve mutluluğundan ne
daha az değerli ne de daha fazla değerlidir. Her insana hayat, özgürlük, mutluluk ve diğer
temel faydalar ve çıkarlar konusunda eşit talepte bulunulduğu varsayılarak davranmak
gerekmektedir. Olması gerekliliğine inanılan bir durum söz konusudur217.
213
Caniklioğlu, s. 48.
214
ABD Bağımsızlık Bildirgesi (14 Temmuz 1776),
http://www.ankarabarosu.org.tr/Siteler/abihm.org/abd_bagimsizlik.htm. (Erişim Tarihi: 20 Nisan 2016).
215
Dahl, Demokrasi Üstüne, s. 65, 67.
216
ABD Bağımsızlık Bildirgesi.
217
Dahl, Demokrasi Üstüne, s. 68.
218
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), s. 77.
56
durumda olan yurttaşlarla arasındaki farkı kapatma yolunda hırsın baş göstermesine yol
açmaktadır. İnsanlar ya ileri ya da geriye olacak biçimde sürekli hareket halindedir. Bu
gittikçe eşitlik tutkusunu arttırmaktadır. Bunun yanı sıra çalışma ruhu, bireysel iş çıkarları ve
başarma arzusuyla dolu vatandaşlar hem kendilerine hem de birbirlerine daha küçük ölçekte
zorbalık uygulamaktadırlar219.
“Eşitlik her gün her insana pek çok küçük zevk verir. Eşitliğin çekiciliği her an
hissedilir ve herkesin erişebileceği noktadadır. En soylu kalpler ona karşı duyarsız değildir,
en basit ruhlar ondan büyük zevk alırlar. Eşitliğin yarattığı tutku hem enerjik hem genel
olmalıdır…
219
Offe, s. 28.
220
Tocqueville, s. 104.
221
Tocqueville, s. 165.
57
Orada eşitlik politik ve toplumsal bir gerçekliktir. Amerika’da halk demokrasi tarafından
eğitilmektedir. Amerika’da adetlerde yapılan yenilikler dahi düşünce yoluyla paralel
gelişmekte, siyasi bir görev görünümündedir. Avrupa’da ise halkın demokrasi için eğitilmesi
gerekmektedir. Amerika’nın dengeli bir döngü içerisinde, kurumların karşılıklı olarak
güçlendirildiği, bu kurumlar tarafınan yaratılan adet ve alışkanlıklar, görüşlerle ve bu
kurumların doğal yapılar olarak kabul edilmesini sağlamaktadır222.
Tocqueville için koşullarda eşitliğe doğru olan tarihsel süreci kesintiye uğratmak
yani demokrasiye gidişi durdurmak tanrının gücüne karşı gelmekle birdir. “Eşitlik ilkesinin bu
tedrici gelişmesi, ilahi takdirin sonucu idi. Böyle bir gerçeğin bütün özellikleri mevcuttu. Şöyle ki
evrensellik, devamlılık, önlenemezlik ve nihayet bütün olayların ve insanların bu gelişmede rol
oynamaları223”. Demokratik toplumlar yani eşitlikçi düzenler, aristokratik toplumların yani
hiyerarşik düzenlerin yerlerini alacaktır.
222
Offe, s. 22.
223
Tocqueville, s. 20.
224
James Poulos, “Freedom and Friendship”, National Affairs, No. 22, (Winter 2015), ss.152- 164, s. 153.
225
Aron, s. 184.
58
mülkiyeti kaybetmekten korktukları için, demokratik devrimin gelişmesinden tedirginlik
duymaktadır226.
226
Tocqueville, s. 20.
227
Tocqueville, s. 167.
228
Lipson, s. 52.
229
Öztürk, s. 5.
59
toplumdan söz etmek için özgür insanların oluşturması gerekmektedir. Tocqueville
aristokrasinin özgürlük düşüncesini güçlendirdiğini düşünmektedir230.
60
bakımdan farklılık göstermektedir. Tocqueville, 17. yüzyıl Avrupa ile Amerikan toplumunu,
kişi hak ve özgürlükleri bakımından yaşanan gelişmeler ve toplumsal örgütlenme
biçimlerinin benzer ve farklı yönleri bakımından değerlendirmektedir236. Tocqueville şu
ifadelerde bulunmaktadır:
“Birleşik Devletlere yolculuk yapan bir Avrupalıyı en çok şaşırtan unsur devlet
ya da yöneticinin ortada olmayışıdır. Amerika’da yazılı yasalar vardır ve bunların günlük
uygulamasını izleyebiliriz. Herşey düzen içerisinde gelişir ama yönetici ortalıkta görülmez.
Konuşulan dilin temeli olan dilbilgisi kuralları nasıl düşüncelerimizi anlatmaya yararsa, tüm
toplumlar varlıklarını güvence altına alabilmek için buna benzer kurallara uymalıdırlar. Bu
sözkonusu olmadığında ise, anarşi içine düşerler. Bu yetki birkaç şekilde dağıtılmış olabilir
ama yine de mutlaka bir yerlerde bulunması gereklidir237.”
236
İlyas Doğan, Özgürlükçü ve Totaliter Düşünce Geleneğinde Sivil Toplum, İstanbul: Alfa Yayınları, 2002, s.
87, 90.
237
Tocqueville, s. 53.
238
Tocqueville, s. 53.
239
Tocqueville, s. 53.
61
derinleştiren prototip insan tiplemesi, bizim korku ve telaşın hakim olduğu bir bakış açısıyla
özgürlüğü görmemizi amaçlamaktadır. Tocqueville, eşitlik ilkesinin yol açtığı eğilimlerden
birinin, her bireyin dikkatini yeni fikirlere yöneltmek olduğunu, diğerinin ise, kendi isteğiyle
düşünmeye tamamen son vermek olduğunu belirtmektedir. Bireyler bir yandan ikna
edilirken, diğer yandan, dramatik bir şekilde, seçim yapma yelpazeleri kısıtlanmaktadır. Bu
koşullarda, bireylerin, bu dar hayal alanından çıkıp, bireysel bağımsızlıklarını kazanarak,
özgürce düşünüp, uzun dönemli planlar yapmaları, ve kaynaklarını ve akıllarını zaman
kazandıracak bir biçimde kullanabilmeleri mümkün görünmemektedir. Bunun neticesinde de
bireyler aslında gerçek anlamda varlığını ortaya koyamamaktadır. Bireyler özgür
olamadıkları takdirde politik özgürlük koşullarının sağlanması da mümkün değildir. Bu tür
sınırlarla çevrili iken özgürlüğün kendisi de tehdit altında bulunmaktadır240.
240
Poulos, s. 154.
241
Öztürk, s. 5.
62
sağlarken özgürlüğü göz ardı etmemek gerektiğini, insanların uğruna mücadele verdikleri
şeyin yoksulların zenginleri de aşağı çekmesinden geçmediğini, tüm insanların refah içindeki
eşit yaşam için mücadele etmesi gerektiğini ifade etmektedir242. Tocqueville şu ifadelerde
bulunmaktadır:
242
Akad ve Dinçkol, s. 171.
243
Tocqueville, s. 54.
244
Tocqueville, s. 54.
245
Tocqueville, s. 33.
63
topraktan kaynaklanmıyorsa yine aristokrasiden söz edilemeyeceğini dile getirmektedir246.
Tocqueville tüm bunlara ek olarak şu ifadelerde bulunmaktadır:
246
Tocqueville, s. 34.
247
Tocqueville, s. 34.
64
III. TOCQUEVİLLE’E GÖRE DEMOKRASİYİ BEKLEYEN OLASI
TEHLİKELER
A. Bireycilik
248
Doğan, s. 89.
249
Göze, s. 300.
250
Tocqueville, s. 98.
251
Jürgen Habermas, Kamusallığın Yapısal Dönüşümü, 11. Baskı, İstanbul: İletişim Yayınları, 2013, s. 248.
65
Devletin sağlık hizmeti, eğitim hizmeti, işsizler için destek sağlama gibi
konularda artan tekeli göz önüne alınacak olursa, sivil toplumun hareket alanının idare
mekanizması tarafından kuşatıldığı görülmektedir252. Tocqueville tüm bu gelişmelerin
demokratik devrimi amacından uzaklaştıracağını, tüm yurttaşlara eşitlik ve özgürlük
sağlamasının bu koşullarda mümkün olmadığını belirtmektedir. Tocqueville bu sorunların
devlet iktidarını veya siyasal kurumları ortadan kaldırmak yoluyla çözülemeyeceğini, eşitlik
ve özgürlüğün birlikte güvenceye alınabilmesi için etkin devlet kurumlarına da ihtiyaç
duyulduğunu vurgulamaktadır253. Aristokratik toplumlarda bir takım ara kurumların
üstlendiği görevleri demokratik toplumlarda devlet üstlenmektedir. Eskiden özel kişilerce
üstlenilen eğitim görevini devlet üstüne almakta, hastane, iş, yoksullara yardım hatta dinle
ilgili sorunlarla da devlet ilgilenir hale gelmektedir254.
Tocqueville, bireylerin farkında olmadan her geçen gün daha çok güçlü merkezi
devlet bürokrasisinin kontrolü altına girmekte olduğunu, bunun önüne geçebilmek için
bireylerin sadece seçimlerde ülkenin sorunlarıyla ilgili katılımda bulunmalarının yeterli
olmayacağını vurgulamaktadır255.
252
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), s. 78.
253
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), s. 80.
254
Göze, s. 303.
255
Doğan, s. 91.
256
Doğan, s. 89.
257
Öztürk, s. 5.
66
Tocqueville ekonomik alandaki dönüşümle birlikte, Amerika’daki eşitlikçi
piyasa ilişkilerinin, rekabete dayalı işletmelerin artışının, refahın da artmasını sağladığını
belirtmektedir. Avrupa ve Amerika, 11. yüzyıldan beri devam eden sınıflara dayalı ayrıcalıklı
yapının yok olmasına doğru yol almakta ve eşitliğe gitmektedir. Amerika demokratik çağa
erişmiştir ancak Avrupa henüz geçiş çağındadır. Avrupa’da durağan politik gücün aşılması ve
merkezileşmenin kaldırılması gerekmektedir. Demokratik rejimin dengesinin bozulması ve
gerilemesi durumunda anarşiye, despotizme sürüklenme tehlikesi baş gösterecektir.
Tocqueville yeni bir aristokrasinin doğduğunu, bu yeni aristokrasinin ayrıcalıklarının uzun
zamandır uygulanan geleneklerden ve hukuk düzeninden değil, ekonomik eşitsizliklerin
neden olduğunu belirtmektedir. Ortaya çıkan yeni fabrikatör aristokrasinin üyeleri yani
işverenler, işçilerle somut olarak ilgilenmemekte, onlardan yararlanmak için Marx’ın soyut
olarak nitelendirdiği işgücüyle ilgilenmekte ve eskiden varolan aristokrasinin himaye
yükümlülüğünü üstlenmektedir. Tocqueville ortaya çıkan endüstri efendilerinin aristokrasi
doğurduğunu ve bunun da demokratik eşitliği yıkıma uğrattığını düşünmektedir. Tocqueville
ekonomik eşitliğin kendi kendini yıkıma uğratacağı sermaye yoğunlaşmasını görmektedir.
Demokraside yeni sınıflar doğmaktadır258.
258
Offe, s. 31, 32.
259
Touraine, s. 129.
260
Tocqueville, s. 167.
67
Tocqueville bireylerin merkezileşmiş bürokratik güç karşısında olduğu kadar
toplumun çoğunluğu karşısında da zayıf konumda bulunduğunu ve eğer gerçekten
demokratik bir toplum hayali kuruluyorsa çoğunluk iradesinin birey üzerindeki muhtemel
baskılarının önüne geçilmesinin gerektiğini belirtmektedir261.
261
Tocqueville, s. 234.
262
Tocqueville, s.167.
263
Stauffer, s. 774.
264
Kahraman, s. 28.
68
B. Demokraside Despotizm
Devlet, çoğunluk ve hatta baskıcı bir hukuk sistemi gibi kamusal tiranlıklar söz
konusu olabilmektedir. Bunlara karşı anarşist bir eğilim olasıdır. Bununla birlikte anonim
şirket veya anarşist ruh gibi özel tiranlıklara duyarsızdır. Halkı ürkek ve gayretli bir hayvan
sürüsüne indirgeyebileceğinden korktuğu için çoğunluğun vesayetçi gücüne karşı tedbirler
alınmaktadır. Ancak Tocqueville’i ürküten düşünce tiranlığı önemsenmemektedir269.
265
Yetiş, “Tocqueville, Demokratik Devrim ve Sivil Toplum”, s. 10.
266
Kahraman, s. 13, 14.
267
Tocqueville, s. 251.
268
Tocqueville, s. 99.
269
Barber, s. 140.
270
Tocqueville, s. 169.
271
Tocqueville, s. 265.
69
olgusunun bireyci bir özgürlük anlayışını doğurmakta olduğunu, insanları birbirinden ayrı
tutarak özgür kıldığını, bunun sonucunda da onları sağlıksız bir bağımsızlık içinde
bırakmakta ve daha zorba cemaat biçimleri için hazırlamakta olduğunu belirtmektedir272.
272
Barber, s. 138.
273
Tocqueville, s. 101.
274
Lipson, s. 53.
70
uymacılık zorlaması ilkesinin meşrulaştırmasıdır. Sözkonusu olan bir tür toplumsal
zorbalıktır ve daha sonra Mill’i de tedirgin eden bir olgudur275.
71
çizmektedir. Amerika’da, günlük siyasi olaylarda, yargıcın otoritesine başvurulmaktadır.
Amerika’da yargıçlar sadece dava açıldığında karar vermekte ve dava açılmadan
kendiliğinden harekete geçememektedir. Aslında görevi diğer ülkelerdeki yargıçlarla hemen
hemen aynıdır ancak onlardan farklı olarak politik görevi de bulunmaktadır. Bunun nedeni
Amerika’da yargıçların kararlarını yasalara değil, anayasaya dayanarak verme hakkına sahip
olmalarıdır. Yani bir yasa anayasaya aykırıysa, yargıç o yasayı uygulamama hakkına
sahiptir280.
280
Tocqueville, s. 64.
281
Tocqueville, s. 66.
282
Tocqueville, s. 67
72
özgür kurumların en sağlıklı hazırlayıcısı olmaktadır. Bu yargı ve hak kavramlarına olan
saygıyı tüm sınıflara aşılamaktadır. Bu iki unsur ortadan kaldırıldığı anda bağımsızlık tutkusu
yıkıcı bir tutkuya dönüşmektedir. Kişilere adaleti uygulamayı öğretmekte ve kişide kendi
yargılanmak istediği şartlarda komşusunu yargılamayı öğrenmektedir. Bu özellikle medeni
kanundan doğan davalara bakan jüri için geçerlidir. Jüri kişiye davranışlarının
sorumluluğundan kaçmayı öğretmekte ve politik erdemlerin onsuz olamayacağı insanca
özgüveni aşılamaktadır. Her yurttaşa bir tür yargıçlık yetkisi vermekte, her bireye topluma
olan sorumluluklarını hissettirmekte ve onları hükümetin işleyişinden sorumlu kılmaktadır.
Bu durum insanların dikkatlerini özel işlerinden başka yöne çekerek ferdi bencilliklerini
toplum yararına kullandırtmaktadır283. Tocqueville bu konu ile ilgili olarak şunları
söylemektedir:
283
Tocqueville, s. 111.
284
Tocqueville, s. 112.
285
Sartori, s. 148.
73
Kollektif kararların alınması süreci, ne kadar mükemmel usuli yollara
başvurulursa başvurulsun, kimi çıkarların zararına yol açmasının önüne geçilememektedir.
Yani demokratik yollarla faaliyetlerde bulunan çoğunlukların azınlıkların çıkarlarına zarar
vereceği kesindir. Tocqueville çokluğun çıkarlarının azlığın çıkarlarına tercih edilmesi
gerektiği ilkesi ile özgürlükler karşısında mutlak bir engel olmasına karşın kuramını
çoğunluk ilkesi temelinde kurmuştur. O halde, asıl mesele, çoğunluğun azınlıkların temel hak
ve özgürlükleri ile çıkarlarına “haksız” bir biçimde zarar vermesinin önüne geçilmesidir286.
Tocqueville “Hükümdarlar(…) zorbalığı maddeleştirdi; günümüzdeki demokratik cumhuriyetler ise
zorbalığı ruha dönüştürmüşlerdir… despotizm olası en vahşi yolla ruhu hedef alarak bedene
saldırır… ancak demokratik cumhuryetlerde zorbalık böyle ortaya çıkmaz. Zorbalık bedeni aşarak
ruhu hedefler287.” sözleriyle Tocqueville düşüncelerini ifade etmektedir.
286
Dahl, s. 212.
287
Tocqueville, s. 102.
288
Offe, s. 29.
74
Tocqueville için çoğunluğun tiranlığı sadece politik bir konu değildir, aynı zamanda
entelektüel ve ahlaki bir meseledir. Çoğunluğun tiranlığı, popüler anlayışların kaçınılmaz bir
şekilde kültüre hakimiyet kurmasına yol açmaktadır289.
289
Tocqueville, s. 136.
290
Öztürk, s. 6.
291
Kahraman, s. 30.
75
savunurken bu kavramdan bahsetmektedir. Kavram ilerleyen süreçte zenginleşmiştir ve 1789
yılına gelindiğinde, vatandaşlık kavramı, ülkede yaşayanların tümünün, siyasal ve hukuksal
anlamda eşitliği ile yurtseverliğini kapsayacak bir şekilde kullanılmaktadır. 1789 yılında Kral
16. Louis dahil herkes “vatandaş” olarak, hak ve ödevler bakımından eşit hale gelmiştir.
1789’da ulusal mecliste vatandaşlığın tanımlanması, her türlü ayrıcalığa son verilmesi,
kilisenin millileştirilmesi, 1790’da yeni “vatandaşlık” kavramının tanımlanması ve
soyluluğun ilgası gibi adımlarla süreç ilerlemiştir. Bu adımların hepsi ulus devlet modelinin
cumhuriyet yönetimiyle yeniden kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Vatandaşlık kavramı yeni bir
siyasal anlam kazanmıştır292.
Tocqueville ve yine onun gibi liberal olan John Stuart Mill gibi düşünürler
kamusallık ilkesi nedeniyle bu süreci desteklemektedirler. Ancak kamusal alanın
genişlemesiyle, temsil gücüne kavuşan bu birbiriyle uzlaşmayan çıkarlar, kamuoyunda
bölünmeler yaratmakta, hakim kanaat doğrultusunda zorlayıcı bir güç olarak var olmaktadır.
Bu durumda kamuoyu özünden uzaklaşmış olmaktadır, çünkü zaten her türlü zorlamanın,
baskının kaldırılması adına yola çıkmış bir düşüncedir293.
“Vatandaşlar birbirleriyle uyumlu hale gelip benzeştikçe, her birinde belli bir insana
veya sınıfa körü körüne inanma eğilimi azalır; kitleye inanma eğilimi yükselir ve kamuoyu
giderek daha fazla dünyayı yönetir hale gelir. Kısacası kamuoyu, demokratik halklarda
müstesna bir güce sahiptir. O kendi kanaatlerini ikna yoluyla değil zorla kabul ettirir ve
bireyin aklı üzerinde uygulanan muazzam kitlesel manevi baskı sayesinde yüreklere
baskısını vurur. Birleşik Devletler’de çoğunluk, bir yığın hazır kanaati, bireyin önüne sürme
görevini üstlenmiştir; böylece bireyi kendine özgü bir kanaat oluşturma yükünden kurtarır.
Örneğin felsefi, ahlaki ve siyasal sorunlarda her bir kimsenin kamu oyuna güvenerek gözü
kapalı benimseyeceği bir yığın teori vardır294.”
292
Mehmet Tevfik Özcan, Modern Toplum ve Hukuk Devleti, İstanbul: 12 Levha Yayınları, 2008, s. 126.
293
Habermas, s. 239.
294
Tocqueville, s. 234.
76
Tocqueville kamuoyunu iktidarın gücünün sınırlandırılması bakımından etkileri
bulunmakla birlikte, kamuoyunun kendisinin sınırlandırılması gereken bir güç olduğunu
belirtmektedir295.
295
Habermas, s. 240.
296
Özcan, s. 117.
297
Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, 7. Baskı, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1995, s. 131.
77
verirken, politikanın çatışma ve uzlaşma gibi olanaklarını içinde barındıran bir yol
izlemişlerdir. Fransa’da, yüksek burjuvaziyi oluşturan büyük sermaye çevresi krallıkla ittifak
içinde olduğu için, alt ve orta sınıfların başlattığı ayaklanmada monarşiyle uzlaşma yolu
bulmakta zorlandığı görülmektedir. Siyasal talepler doğası gereği ideolojik bir temele dayanır
ve toplumda somut olarak varlık gösteren, politikanın yararcı doğasının gerekli kıldığı
nitelikleri bünyesinde barındıran taleplerin, kamusallıkta dikkate alınabilmesi, sistemin kendi
içinde buna uygun zemin hazırlaması durumunda mümkündür. Siyasal iktidar, bu istemlere
uygun yapılanmaya gitmediği takdirde “devrim” veya “karşı devrim” gibi sonuçların
doğmasına zemin hazırlamış olmaktadır. Kamusal alanda hak taleplerinin nasıl ifade
edileceği, bu taleplerde bulunanların statüsünün ne olacağı bizi “yurttaşlık” meselesine
getirmektedir298.
Mülkiyet hakkının güvence altına alındığı, oligarşik bir politik yapıdan yana
olanlarla, ekonomik ayrıcalıkların olmadığı, demokratik yollarla katılma ve varlığını bu
yöntemle meşrulaştırmayı talep edenlerin dayandığı politik yapı karşı karşıya gelmektedir.
Demokrasinin, alt sınıfların siyasal katılma talepleri üzerine temellendirilmiş bir düşünce
298
Özcan, s. 122, 124.
299
Özcan, s. 127.
78
olduğu ve bu doğrultuda bir iktidar arayışının söz konusu olduğu görülmektedir. Ekonomi
temelli liberalizm ise, sermaye sahipliğine dayalı iktidar özlemi içerisindedir300.
“Fakat bana öyle geliyor ki, sıradan vatandaşlar birleştikleri takdirde son derece
zengin, nüfuzlu ve güçlü yapılar, kısacası aristokrat şahsiyetler yaratabilirler. Siyasal, sınai,
ticari hatta bilimsel ya da edebi bir birlik, kültürlü ve güçlü bir vatandaş gibidir; böyle bir
birlik, ne keyfice bir şeye zorlanabilir ne de gizlice baskı altına alınabilir301.”
Demokrasiyle hedeflenen, eşitlik ilkesine dayalı siyasal bir toplum yaratmak ise,
demokrasinin gelişebilmesinin koşullarından olan kamu oylamasının sağlanabilmesi için
siyasal özgürlüğün de tesis edilmesi gerekmektedir302.
19. yüzyıldaki bir çok liberal gibi Tocqueville de toplumda bir yandan kamusal
eşitliği sağlamaya çalışırken, kişi hakları genişletilirken, diğer yandan mülkiyet haklarının
genişlemesinin, toplumda yeni bir tür istikrarsızlık doğuracağını düşünmektedir. Ona göre
kendi içerisinde çelişkiler taşıyan bir durum sözkonusudur304.
300
Habermas, s. 244.
301
Tocqueville, s. 105, 106.
302
Özcan, s.170.
303
Bowles ve Gintis, s. 83.
304
Bowles ve Gintis, s. 83.
79
kurumların siyasal katılım olanakları bakımından yetersiz bulunduklarını ifade etmektedir.
Yurttaşların yeni dönemde çıkarcılık temelli bireyselliklerinden kurtulup, kamusal duyarlılık
geliştirebilmelerinin yolunun katılımdan geçtiğini düşünmektedir305.
D. Merkeziyetçilik
305
Yetiş, “Tocqueville ve Merkeziyetçilik Sorunu”, s. 292.
306
Yetiş, “Tocqueville ve Merkeziyetçilik Sorunu”, s. 279, 305.
80
kurucu özelliklerinden yola çıkarak yaptığı ikili ayrımda hükümette merkezileşme ile ulusal
düzeyde herkesi ilgilendiren yasaların uygulanması ve uluslararası ilişkilerde olduğu gibi
genel çıkarların korunmasıyla ilintili olduğunu belirtirken, yönetimsel merkezileşme
eğiliminin ülkenin belirli bölgeleriyle sınırlı yerel çıkarlarla bağlantılı olarak doğabileceğini
belirtmektedir307.
Genel yasaların uygulanması gibi toplumun tümünün ortak isteği olan çıkarları
yöneten güç bir makam ya da kişinin yönetimine verilmişse, merkeziyetçi hükümet, yerel
çıkarlar bir makamın elinde toplanırsa merkeziyetçi yönetim doğmaktadır. Merkezileşme,
yönetimle ilgili faaliyetler sırasında gücün tek bir kişide, kurumda yoğunlaşmasını ifade
etmektedir. Merkeziyetçi bir hükümetin merkeziyetçi bir yönetimle bütünleşmesi onu
güçlendirirken, kişileri birey olarak güçsüz ve yalnız kılmaktadır. Birey, bu birleşim
karşısında iradesini kullanamaz hale gelmekte ve bu güce boyun eğmektedir308.
1. ABD’de Merkeziyetçilik
307
Yetiş, “Tocqueville, Demokratik Devrim ve Sivil Toplum”, s. 15.
308
Tocqueville, s. 55.
309
Tocqueville, s. 56, 106.
81
eyaletin en yüksek makamı olan eyalet meclisi, çoğunluğun görüşlerini temsil ettiği için,
onun yetkisinin kısıtlanması mümkün değildir. Kendi kararlarını kendi alan bu meclis ayrıca
icra gücünün temsilcisidir, isyanları bastırma görevi de bulunmaktadır310.
310
Tocqueville, s. 56.
311
Yetiş, “Tocqueville ve Merkeziyetçilik Sorunu”, s. 306.
312
Öztürk, s. 5.
313
Öztürk, s. 1.
82
farklı sebepler bulunmaktadır. Örneğin kar edinimine ve özel mülkiyete dayalı kapitalist
toplumlarda gücün yoğunlaşmasının asıl kaynağı çok daha farklı olabilmektedir314.
Tocqueville Amerika’ya seyahat eden bir Avrupalının en çok bir devlet veya
yöneticinin ortada olmayışına şaşıracağını belirtmektedir. Amerika’da yöneticilerin ortada
görünmemesine rağmen yazılı yasaların düzen içerisinde uygulandığı görülmektedir.
Tocqueville yaptığı analizde Kıta Avrupasında veya Fransa’da hakim olan “güçlü devlet-
zayıf toplum” modeline karşılık, Amerika’da “güçlü toplum-zayıf devlet” modelinin hüküm
sürdüğü sonucuna varmaktadır. Amerika’nın özgül koşulları böyle bir farklılığın doğmasına
olanak vermektedir. Amerika’da güçlü bir feodal sistemin ve aristokratik toplumun
bulunmayışı, ülkenin jeostratejik konumu, güçlü bir orduya ihtiyaç duyulmaması, yönetsel
ademi merkeziyetçi geleneklerin bulunması ve beraberinde merkezi bürokratik devletin zayıf
bulunması bu koşullardan bazılarıdır315.
314
Öztürk, s. 5.
315
Tocqueville, s. 53, 54.
316
Yetiş, “Tocqueville ve Merkeziyetçilik Sorunu”, s. 298, 299, 302.
83
Amerika Birleşik Devletleri gibi kiliselerle devletin birbirinden ayrıldığı modern
toplumlarda bile dinsel değerler toplumsal ahlaka dönüşmüştür. Fransa’da benzer nitelikteki
toplumsal ahlak devrimci bir biçim almıştır. Modernleşmenin toplumun kendi
gereksinmelerinden doğmayıp dayatmacı politikalar sonucunda gerçekleştiği İran gibi
yerlerde din siyasi bir propaganda aracı haline gelebilmektedir317.
Tocqueville düzenli seçimlere tabi yasama gücü, ayrı bir yürütme organı ve
bağımsız yargı ile siyasal iktidarın düzenli olarak el değiştirmesine dayalı sistemlerde,
iktidarın merkezileşmesi ve her şeyi kontrol altına almasının önlenebileceğini, yurttaşların
devlet kurumları içerisindeki faaliyetlerinin de demokrasinin gelişmesine olan katkısının
öneminden bahsetmektedir318.
317
Touraine, s. 249.
318
Keane, Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar), s. 81.
319
Doğan, s. 95.
320
Dahl, Demokrasi ve Eleştirileri, s. 404.
84
2. Ademi Merkeziyetçilik Formülü
Birleşik Devletlere yolculuk yapan bir Avrupalıyı en çok şaşırtan unsur, devlet
ya da yöneticinin ortada olmayışıdır. Amerika’da yazılı yasalar vardır. Ve bunların günlük
uygulamasını izlenebilmektedir. Her şey düzen içerisinde gelişmekte ama yönetici ortalıkta
görünmemektedir. Bir toplumda otoritenin gücünü yok etmenin iki yolu bulunmaktadır.
Birincisi kendi iktidarı içinde mutlak gücü zayıflatma yoludur. Bu, toplumun kendi
savunmasını yasaklamak ya da engellemekle gerçekleştirilmektedir. Otoriteyi bu şekilde
zayıflatmak Avrupa’da özgürlük kazanmak için kullanılan bir yöntemdir. Otoritenin gücünü
yok etmenin ikinci yolu toplumu bazı haklardan yoksun bırakmakla değil yetkilerini değişik
ellere vermekte, memurların sayısını arttırarak ellerine görevlerini yapabilecek kadar güç
vermekle gerçekleştirilmektedir. Bazı uluslarda güçlerin böylesi bir dağılımı anarşiye yol
açabilmektedir. Ancak bu gerçek anarşi değildir. Otorite dağılınca daha az tehlikeli, daha az
karşı konulur bir hale gelmekte ama yıkılmamaktadır322.
321
Tocqueville, s. 53.
322
Tocqueville, s. 54.
85
bağlantılı olduğunu belirtmektedir. O dönemde Amerika toplumuna hakim psikoloji servet
düşkünlüğü, yenilik hırsı ve sürekli hareketlilik gibi etmenlerin etkisinde kalırken ve
Amerika görece yeni bir toplum iken, daha tutucu, durağan ve uzun geçmişe sahip bir
toplum olan İsviçre’de demokrasinin farklı bir biçim alacağı şüphesizdir323. Tocqueville
siyasal kültürün öncü kuramcıları arasında sayılabilmektedir. Demokratik bir siyasal rejim
için belli özelliklere sahip kültürel altyapı gereklidir. Demokratik bir siyasal rejimin ortaya
çıkıp işleyebilmesi, bazı değer yargılarının ve normların ancak o kültürel çevrede oluşmasına
bağlı sayılmaktadır. Bu noktada Amerikan gerçeğinin önemi vurgulanmaktadır324.
Feodal yapıda olmayan toplumlarda eşit olmak için verilen mücadele geleneği
bulunmamaktadır. Örneğin Fransız, İngiliz devrimlerindeki gibi bir tepki geleneğinden söz
etmek pek mümkün görünmemektedir. Sosyalizmin de böyle bir geleneğe dayalı toplumlarda
görülmesi tesadüf değildir. Sınıfsal kaygılardan doğan bu liberal devrimle Amerika’daki
mülkiyeti elinde bulunduran sınıfların mücadele etmek durumunda kalmadıkları
görülmektedir. Tocqueville’e göre, kişi haklarıyla mülkiyet hakları arasındaki bağlantı, yeni
ortaya çıkmış olan sanayi işçisi de dahil neredeyse herkesin bağımsız bir girişimci gibi
hareket ettiği Amerika’da ve Amerikan modeli doğrultusunda ilerleme kaydeden bir
toplumda, bir yanda demokrasi diğer yanda kapitalizm eğilimi gündeme gelmektedir. Yani,
halk kitlesi, kapitalist düşünceye sahip olarak hareket ederken, kapitalizmde demokratik bir
görünüm sergilemek durumundadır325.
323
Lipson, s. 51.
324
Şaylan, s. 289, 295.
325
Bowles ve Gintis, s. 69.
326
Touraine, s. 58, 119.
86
Amerika’da yerel gereksinmeler, yurttaş girişimleriyle karşılanmaktadır.
Tocqueville bu durumdan hayranlıkla söz etmektedir327.
327
Tocqueville, s. 83.
328
Keane, Demokrasi ve Sivil Toplum, s. 82.
87
SONUÇ
88
uygulanması, yerel yönetimler, sivil toplum örgütlenmeleri, federalizm sistemi ve siyasal
alanda ademi merkeziyetçi uygulamalar bunu gerçekleştirmede önemli rol oynamaktadır.
89
KAYNAKÇA
Kitaplar
Akad, Mehmet ve Dinçkol, Bihterin Vural. Genel Kamu Hukuku. 7. Baskı. İstanbul: Der
Yayınevi, 2013.
Akal, Cemal Bali. Devlet Kuramı. 2. Baskı. Ankara: Dost Yayınevi, 2005.
Alatlı, Alev. Batıya Yön Veren Metinler. İstanbul: Kapadokya Meslek Yüksekokulu- Melisa
Matbaacılık, 2010.
Göze, Ayferi. Siyasal Düşünceler Tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları- Fakülteler
Matbaası, 1982.
90
Habermas, Jürgen. Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. 11. Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları,
2013.
Kapani, Münci. Politika Bilimine Giriş. 7. Baskı. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1995.
Keane, John. Sivil Toplum ve Devlet ( Avrupa’da Yeni Yaklaşımlar) . İstanbul: Ayrıntı
Yayınları, 1993.
Lipson, Leslie. Demokratik Uygarlık. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1984.
Özcan, Mehmet Tevfik. Modern Toplum ve Hukuk Devleti. İstanbul: 12 Levha Yayınları,
2008.
Samons, Loren J. Demokrasinin Nesi Var? İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013.
Sarıca, Murat. 100 Soruda Siyasi Düşünce Tarihi. 7. Baskı. İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1996.
Sartori, Giovanni. Demokrasi Teorisine Geri Dönüş. Ankara: Yetkin Yayınevi, 1993.
Şaylan, Gencay. Temsili Liberal Demokrasinin Önlenemez Krizi. Ankara: İmge Yayınları,
2008.
Touraine, Alain. Demokrasi nedir? 2. Baskı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2000.
91
Makaleler
Dinçkol, Bihterin. Çoğunluk Tiranisine Karşı Bir Çözüm Yolu: Tocqueville’ in Siyasal
Kuramı. İstanbul Ticaret Üniversitesi Dergisi. Sayı.5,Yıl. 3,2004. ss. 149- 163.
Gözübüyük Tamer, Mine. Tarihsel Süreçte Sivil Toplum. Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:
27, Sayı. 1, Haziran 2010, ss. 89-105.
Poulos, James. Freedom and Friendship. National Affairs. No. 22,(Winter2015), ss.152-164.
Stauffer, Dana Jalbert. Tocqueville on the Modern Moral Situaton: Demokracy and the
Decline of Devotion. American Political Science Review, Vol. 108, No. 4,
November, 2014, ss. 772-782.
İnternet Kaynakları
Gönenç, Ayşenur Akpınar. Sivil Toplum Düşünsel Temelleri ve Türkiye Perspektifi. Nisan
2001. http://www.altkitap.net/sivil-toplum/ (Erişim Tarihi: 22 Aralık 2015).
92
Kahraman, Hasan Bülent. “Tocquevilleci Demokrasi, Toplumsal İktidar ve Sivil Toplum
Kaygıları”. 2006. ss. 1-38. research.sabanciuniv.edu/5957/1/tocqueville.doc. (Erişim
Tarihi: 08 Ekim 2015)
Öztürk, Armağan. John Stuart Mill ve Alexis De Tocqueville Felsefelerinde Sivil Özgürlükleri
Koruma Kaygısı Üzerine Notlar. http://armaganozturk.com/akademikyazilar/MILL-
TOCQUEV%DDLLE.pdf . (Erişim Tarihi:12 Ağustos 2015).
93