You are on page 1of 752

Manuel Castells

■•
En fo rm asyo n Ça g i:
Ekomom İ, T o p lu m ve K ü ltü r

BİRİNCİ CİLT

Ag T o plu m u n u n
YÜKSELİŞİ

İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI

I H IH I H 1 D 1 1 H 5 î 5
ıeı iflGioi lQ 0 iO B in n n ı i ı i 5
5
T î 5 5 î
S 5 5
5 5 5
5 5 5 5 i 5
5
5
5
5 i £
5 5
5
g
5g
i T 5 5
I5J l j IJ İ T fi] [51 7 5
Rrl f : i ı iTiT 5
î
5 i
1 0 1 1 a ı 7 r4J
ETi T n İst fjf
[t f i i l i STîT© 5 i 5 5
ıTTEfililT l rnî i T
nr ll ■ f K iv 5
■5I
5
İ i
T 5 İ 5 5
Günümüzün yaşayan en önemli düşünürlerinden biri sayılan Manuel Castells,
üç ciltlik dev eserinde, yeryüzündeki kültürlerin ve kurumların çeşitliliğine
bağlı olarak ortaya çıkan ve çok farklı biçimlerde tezahür eden yeni toplumsal
yapının oluşumunu inceliyor. Castells bu yapının biçimlenmesini, 20. yüzyılın
sonlarına doğru kapitalist üretimin yeniden yapılanmasıyla kendini gösteren
yeni bir kalkınma biçiminin ve bu anlamda enformasyonalizmin ortaya
çıkışıyla ilişkilendirmektedir.
Bu yaklaşımın gerisindeki kuramsal perspektifi açıklamak için tek bir düşünce
sisteminin yeterli olmadığını, günümüzde toplumların tarihi olarak farklı
konjonktürlerde belirlenmiş üretim, deneyim ve iktidar ilişkileri çevresinde
örgütlendiğini savunan Manuel Castells, bilgi toplumunun oluşumundaki
karmaşık sürece yüzeysellikten uzak bir yaklaşımla açıklık getiriyor.
Yazar Enformasyon Çağı:Ekonomi, Toplum ve Kültür adlı eserinin ilk cildi olan
A ğ Toplumunun Yükselişimde Amerika'dan Uzakdoğu'ya kadar çeşitli
bölgelerde yapılmış araştırmalardan yola çıkarak hızlı bilgi, sermaye ve kültür
akışının koşulladığı enformasyon çağının dinamiklerine dair sistematik
bir teori oluşturuyor.

oo
tmmmt

Bugün, belki de sanayi çağının bir adım ötesinde yoöun ve şaşırtıcı bir dönüşüm sürecinde I-
yaşıyoruz. Peki, bu geçiş sürecinin haritasını çıkaran büyük sosyoloji yapıtları nerede?
O
Bu yüzden Manuel Castells'in enformasyon çağının sosyal ve ekonomik dinamiklerinin haritasını
çıkarmaya çalıştığı bu üç ciltlik yapıtı gelecek yıllarda temel bir referans kaynağı olacaktır.

Anthony Giddens, The Times HigherEducation Supplement


Castells in başyapıtı modern sosyal bilimlerin en büyük tutkusunu yeniden keşfediyor:
nsan doğasını incelemek yerine, yeni bir teknolojik ve ekonomik medeniyetin getirdiği sosyal,
kültürel ve psikolojik dönüşümleri keşfetmek.

Alain Touraine, Ecole des Hautes etudes en Sciences Sociales, Sosyoloji Profesörü
Çağdaş medeniyetler sisteminin mantığını ortaya çıkaran, enformasyonel toplumların anlamına
ışık tutan bu başyapıt, sosyal bilimler üzerinde çok büyük bir etkiye sahip olacaktır.

c n ı ,, r FernandoHenriaueCardoso,
Sao Paolo Unıversıty, Siyaset Bilimi Profesörü ve Uluslararası Sosyoloji Derneği Eski Başkanı.

kap,it^ lizm1i,n î?3? '1g ed iğ in i, Kari Marx da neden işlem ediğini açıkladı,
ş y e Manuel Castells Enformasyon Çağı'nın sosyal ve ekonom ik ilişkilerini açıklıyor.

G. P. Zachary, Wall Street Journal

W0770574V*.
L____ J
9 7 B 9 f !> ti I 7 (i 1 O 0
mummmrnm
w w w .b llg iy a y .c o m Is ı ANIN ’l BİLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI
MANUEL CASTELLS

Manuel Castells 1942’de Ispanya’da doğdu. 1958-1962 yılları arasında Barcelona Üni­
versitesinde hukuk ve ekonomi eğitimi gördü. 1964’te Sorbonne Hukuk ve Ekonomi
Fakültesinden mezun oldu. Doktora derecesini, 1967’de Paris Üniversitesi Sosyoloji bö­
lümünden aldı.
Akademik hayatma 1967’de Paris Üniversitesinde sosyoloji dersleri vererek başla­
dı. 1972’de yazmış olduğu La Question Urbaine adlı kitabı on dile çevrildi ve bu kita­
bıyla “Yeni Kent Sosyolojisi” kavramının entelektüel kurucularından biri oldu. 1982’de
Guggenheim Fellowship, 1983’te C.Wright Mills ödülünü kazandı.
1979’dan beri Berkeley Califomia Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama ve Sosyolo­
ji bölümlerinin yanısıra, Avrupa, Amerika, Kanada, Asya ve Latin Amerika’daki 15 de­
ğişik üniversitede konuk profesör olarak ders vermeye devam etmektedir. Derslerin içe­
riğini; kentsel ve bölgesel siyasetin karşılaştırmalı analizi, enformasyon toplumunun sos­
yolojisi ve enformasyon teknolojisi ve toplumu oluşturmaktadır.
Castells ayrıca, UNESCO, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı (UNDP), ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAED), Avrupa Ko­
misyonu (EC), Şili (Ailende yönetimi), Meksika, Fransa, Ekvator, Rusya, Brezilya, Por­
tekiz, İspanya ve Güney Afrika hükümetlerine danışmanlık yapmıştır.
Başta Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür adlı 3 ciltlik eseri olmak üze­
re, yirmi kitap, yüzün üstünde makalenin yazarı ve on beş kitabın editörü olan Cas-
tells’in diğer önemli eserleri arasında; The City and the Grassroots: A Cross-cultural
Theory of Urban Social Movements (1983), The Informational City: Information Tech­
nology, Economic Restructuring & the Urban-Regional Process (1989), The Internet
Gala:<y: Reflections on the Internet, Business, and Society (2001) yeralmaktadır.

İst a n bu l b İl g İ ü n iv e r s it e s i y a y in l a r i
Ma n u e l C a s t e l l s
E n f o r m a s y o n Ç a ğ i : E k o n o m I, T o p l u m v e K ü l t ü r
CİLT 1
AĞ TOPLUMUNUN YÜKSELİŞİ
Ç e v I r e n E b r u K iu ç

T h e I n f o r m a t io n A g e : E c o n o m y , S o c ie t y a n d C u l t u r e
Vo lü m e 1
T h e R i s e o f t h e N e t w o r k S o c ie t y (2“ E d it io n , 2003)
© 1 9 9 6 ,2 0 0 0 b y Ma n u e l C a s t e l l s

T h is e d it io n i s p u b l is h e d b y a r r a n g e m e n t w it h B l a c k w e l l P u b l is h in g L t d . O x f o r d . T r a n s ia t e d b y B I l g I
I l e t Iş Im G r u b u Y a y . M ü z . Y a p . v e Ha b e r AJa n s i L t d . Ş t I. f r o m t h e o r ig in a l E n g l is h l a n g u a g e v e r s io n .
RESPONSIBILITY OF THE ACCURACY o f THE TRANSLATION RESTS SOLELY WITH BİLGİ İLETİŞİM GRUBU YAY. MÜZ. YAP.
v e Ha b e r A|a n s i L t d . Ş t I. a n d is n o t t h e r e s p o n s i b i l i t y o f B l a c k w e l l P u b l is h in g L t d .

T ü r k ç e y a y in h a k l a r i A k ç a l i T e l If AJa n s i a r a c il i &i İl e a l in m iş t ir .

İ s t a n b u l B I l g I Ü n Iv e r s It e s I Y a y in l a r i 97
B Il g I v e T o p l u m 1

ISBN 9 7 5-6176-16-4
TAKIM ISBN 9 7 5 -6 1 7 6 -1 5 -6

A r a K a p a k l a r D e n Iz E r b a ş

1. B a s k i İ s t a n b u l , NIs a n 2005
2. B a s k i İ s t a n b u l , NIs a n 2008

© B I l g I I l e t I ş I m G r u b u Y a y in c il ik M ü z I k Y a p im v e H a b e r AIa n s i L t d . Ş t I.
Y a z iş m a A d r e s I: İ n ö n ü Ca d d e s i , No : 28 K u ş t e p e Ş I ş l I 34387 İ s t a n b u l
T e l e f o n : 0212 311 60 0 0 - 217 28 62 / Fa k s : 0212 347 10 11

www.bilgiyay.com
E - p o s t a yayin@bilgiyay.com
D a ğ itim dagitim@bilgiyay.coin

YAYINA HAZIRLAYAN A s u T e LLİ


T a s a r im M e h m e t U l u s e l
D I z g I v e U y g u l a m a Ma r a t o n D Iz g İ e v I
B a s k i v e C I l t S e n a O f s e t A m b a la j v e Ma t b a a c il ik S a n . T İ c . L t d . Ş t I.
L It r o s Y o lu 2. M a tb a a c ila r S Ite sI B B lo k K a t 6 No: 4 NB 7-9-11 Topkapi İs t a n b u l
T e le fo n : 0212 613 03 21 - 613 38 46 / Faks: 0212 6 1 3 3 8 46

İstanbul Bilgi University Library Cataloging-in-Publication Data


İstanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphanesi Kataloglama Bölümü tarafından kataloglan mıştır.
Castells, Manuel.

Ağ Toplumunun Yükselişi / Manuel Castells; çev. Ebru Kılıç


p. cm.
Indudes bibliographical refierences and index.
ISBN 975-6176-16-4 (pbk.)

1. Information technology Economic aspects. 2. Information technology—Social aspects.


3. Information society. 4. Information networks. 5. Technology and civilization.
I. Title, II. Kılıç, Ebru. III. Castells, Manuel, Enformasyon Çağı; v.ı.
HC79.I55 C37320 2005
M anuel Castells

E n fo r m a sy o n Ça ğ i :
E k o n o m İ» T o p lu m v e K ü lt ü r

CİLT 1
AĞ T o p l u m u n u n Y ü k s e l İ ş İ
Ç ev İr en : E bru K iliç
Emma Kiselyova-Castells’e,
sevgisiy emeği ve desteği olmasaydı,
bu kitap ortaya çtkm azdt
İçindekiler

x Şekiller
xii Tablolar
xv 2 0 0 0 Baskısı İçin Teşekkür
xix 1996 Baskısı İçin Teşekkür
xxiii Teşekkür

i GİRİŞ Ağ ve Benlik
5 Teknoloji, Toplum ve Tarihsel Değişim
l 6 Enformasyonalizm, Sınaîleşmecilik, Kapitalizm
Devletçilik: Kalkınma Biçimleri, Üretim Biçimleri
22 Enformasyonalizm ve Kapitalist Perestroyka
26 Enformasyonel Toplumda Benlik
30 Yöntem Üzerine Birkaç Söz

35 BİRİN Cİ BÖ LÜ M E nform asyon Teknolojisi Devrimi


37 Hangi Devrim?
43 Sanayi Devriminden Çıkarılacak Dersler
49 Enformasyon Teknolojisi Devriminin Tarihsel Gelişimi
50 M ikro-M ühendislik Makro-Değişimler:
Elektronik ve Enformasyon
58 İnternet’in O rtaya Çıkışı
66 Ağ Teknolojileri ve Yayılan Bilgisayarlaşma
68 1970’lerdeki Teknolojik Bölünme
69 H ayat Teknolojileri
75 Toplumsal Bağlam ve Teknolojik Değişimin Dinamikleri
78 Enformasyon Teknolojisi Devriminin Modelleri,
Aktörleri ve Mekânları
88 Enformasyon Teknolojisi Paradigması
Vİ içindekiler

97 İK İN Cİ BÖ LÜ M Yeni E konom i: E nform asyonelizm ,


Küreselleşme, Ağın O luşm ası
100 Verimlilik, Rekabet ve Enformasyonel Ekonomi
ıoo Verimlilik M uamması
103 Bilgiyi Temel Alan Verimlilik Enformasyonel
Ekonomiye mi Özgüdür?
119 Enformasyonelizm ve Kapitalizm, Verimlilik ve Kârlılık
125 Enformasyonelizmin Tarihsel Özgüllüğü
127 Küresel Ekonomi: Yapısı, Dinamikleri ve Doğuşu
128 Küresel Finans Piyasaları
134 M allar ve Hizmetler Açısından Piyasaların Küreselleşmesi:
Uluslararası Ticaretin Büyümesi ve Dönüşümü
139 Küreselleşme Bölgeselleşmeye Karşı mı?
147 Üretimin Uluslararasılaşması: Çokuluslu Şirketler ve
Uluslararası Üretim Ağları
155 Enformasyonel Üretim; Bilim ve
Teknolojinin Seçici Küreselleşmesi
163 Küresel Emekten Bahsedilebilir mi?
166 Küresel Ekonominin Geometrisi: Dilimler ve Ağlar
170 Küreselleşmenin Ekonomi Politiği:
Kapitalist Yeniden Yapılanma,
Enformasyon Teknolojisi, Devlet Politikaları
I 85 Yeni E k o n o m i

205 Ü Ç Ü N CÜ BÖLÜM Ağ K urum u: E nform asyonel


E konom inin K ültürü, K u ru m lan ve Ö rgütlenm eleri
208 Kapitalizmin Yeniden Yapılanmasında ve
Sınaileşm ecilikten E n fo rm asy o n elizm e G eçişte
Ö rg ü tle n m e n in İzlediği Y ö rü n g e
210 Kitlesel Üretimden Esnek Üretime
212 Büyük Şirketlerin Krizi ve Küçük Girişimler:
M itler ve Gerçeklik
214 “Toyotizm”: Yönetici ile İşçinin İşbirliği, Çok İşlevli Emek,
Toplam Kalite Kontrolü ve Belirsizliğin Giderilmesi
218 Şirketlerarası Ağ Oluşumu
220 Şirketlerin Stratejik İttifakları
222 Yatay Şirket ve Küresel Girişim Ağları
225 Dikey Şirket Modelinin Krizi ve İşletme Ağlarının Doğuşu
içindekiler Vİİ

227 Ağlardan Ağ Oluşturmak: Cisco Modeli


233 Enformasyon Teknolojisi ve Ağ Kurumu
238 Kültür, Kurumlar ve Ekonomik Örgütlenme:
Doğu Asya’da İşletme Ağları
239 Doğu Asya’daki Girişim Ağlarının Bir Tipolojisi
240 Japonya
242 Kore
244 Çin
246 Kültür, Örgütlenmeler ve Kurumlar:
Asya’daki Girişim Ağları ve Kalkınmacı Devlet
259 Çokuluslu Girişimler, Ulusüstü Şirketler ve
Uluslararası Ağlar
265 Enformasyonelizmin Ruhu

273 D Ö R D Ü N C Ü B Ö LÜ M Ç alışm anın ve İstihdam ın


D önüşüm ü: Ağ İşçileri, İşsizler ve
Esnek Z am an lı Ç alışanlar
276 Gelişmiş Kapitalist Ülkelerde İstihdamın ve
Mesleki Yapının Tarihsel Evrimi: G-7 Ülkeleri, 1920-2005
278 Sanayileşmecilik Sonrası, Hizmet Ekonomisi ve
Enformasyonel Toplum
284 İstihdam Yapısının Dönüşümü, 1920-70 ve 1970-90
294 Yeni Mesleki Yapı
301 Enformasyonel Toplumun Olgunlaşması:
21. Yüzyılda İstihdam Projeleri
309 Özet: İstihdam Yapısının Gelişimi ve Bu Gelişimin
Enformasyonel Topluma İlişkin Karşılaştırmalı
Bir Analiz Açısından Anlamı
314 Küresel Bir İşgücü Var mıdır?
324 Enformasyonel Paradigmada Çalışma Süreci
338 Enformasyon Teknolojisinin İstihdam Üzerindeki Etkileri:
İşsiz Bir Topluma Doğru mu?
356 İş ve Enformasyonel Bölünme: Zamanı Esnek Kullananlar
374 Enformasyon Teknolojisi ve Sermaye-Emek İlişkilerinin
Yeniden Yapılanması: Toplumsal İkilik mi,
Yoksa Toplumsal Parçalanma mı?
383 Ek A: Dördüncü Bölüm İçin İstatistiki Tablolar
418 Ek B: Metodolojik Not ve G-7 Ülkelerinde
İstihdam Yapısının ve Mesleki Yapının Analizi İçin
İstatistiki Veriler, 1920-2005
425 Kanada
426 Fransa
426 Almanya
426 İtalya
427 Japonya
427 Britanya
428 ABD

437 BEŞİNCİ BÖ LÜM G erçek Sanallık K ültürü: E lektronik


İletişimin Entegrasyonu; İzleyici ve Dinleyici Kitlesinin
Sonu ve İnteraktif A ğların Yükselişi
442 Gutenberg Galaksisi’nden McLuhan Galaksisi’ne:
Kitle Medyası Kültürünün Yükselişi
452 Yeni Medya ve Kitlesel Seyirciliğin Çeşitliliği
459 Bilgisayar Ortamında İletişim, Kurumsal Denetim,
Sosyal Ağlar ve Sanal Cemaatler
460 Minitel Hikâyesi: Devlet ve Aşk
463 İnternet Müessesesi
475 İnteraktif Toplum
485 Büyük Füzyon: Sembolik Bir Ortam Olarak Multimedya
497 Gerçek Sanallığın Kültürü

503 ALTINCI BÖLÜM A kışların Uzamı


508 Gelişmiş Hizmetler, Bilgi Akışı ve Küresel Kent
517 Yeni Sınaî Uzamı
526 Elektronik Kulübede Gündelik Hayat:
Kentlerin Sonu mu Geldi?
532 Kent Formunun Dönüşümü: Enformasyonel Kent
533 Amerika’nın Son Banliyö Cephesi
535 Avrupa Kentlerinin Silinip Giden Cazibesi
538 Üçüncü Binyılın Kentleşmesi: Mega-Kentler
546 Uzamın Sosyal Teorisi ve Akışlar Uzamı Kuramı
555 Tarihin Sonunun Mimarisi
561 Akışlar Uzamı ve Mekânlar Uzamı
içindekiler İX

569 Y ED İN C İ BÖLÜM Sonsuzluğun Kıyısında:


Z am ansız Z am an
572 Zaman, Tarih ve Toplum
*77 Değer Kaynağı Olarak Zaman: Küresel Kumarhane
580 Esnek Zaman ve Ağ Müessesesi
581 Çalışma Süresinde Değişim
589 Hayat Döngüsünün Bulanıklaşması:
Toplumsal Ritm Bozukluğuna Doğru mu Gidiyoruz?
596 Reddedilen Ölüm
600 Anlık Savaşlar
509 Sanal Zaman
612 Zaman, Uzam ve Toplum: Sonsuzluğun Eşiği

621 SO N U Ç : Ağ T oplum u

633 K aynakça
691 D izin
Şekiller

116 2.1. ABD’de Verimlilik Artışı, 1995-1999


118 2.2. ABD’de Verimliliğin Gereksinimine İlişkin Tahminler,
1972-1999
135 2.3. Ticaret ve Sermaye Akışında Büyüme, 1970-1995
137 2.4. Teknolojik Yoğunluk Düzeyleri Bakımından
Uluslararası Ticarette Mallar, 1976/1996
148 2.5. Doğrudan Yabancı Yatırımlar
149 2.6. Sınır Ötesi Birleşmeler ve Alımlar, 1992-1997
167 2.7. İhracat Payları
188. 2.8. ABD’de, Yüksek Teknoloji Sektörünün Büyümedeki Payı,
1986-1998
198 2.9. Temettü Ödemelerindeki Düşüş
317 4.1. ABD’de Yurtdışı Doğumlu Olanların Nüfusa Oranı,
1900-1994
318 4.2. Belirtilen OECD (Organization of Economic Cooperation
and Development/Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü)
Ülkelerinde Vatandaşlarla Yabancı Uyrukluların
Doğurganlık Oranları
340 4.3. Bölgelere Göre İstihdamda Büyüme Endeksi, 1973-1999
359 4.4. OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde
Yarı Zamanlı Çalışanlar, 1983-1998
359 4.5. OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde
Serbest Çalışanlar, 1983-1993
360 4.6. OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde
Geçici İşçiler, 1983-1997
360 4.7. OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde
Standart Dışı İstihdam Biçimleri, 1983-1994
363 4.8. ABD’de Geçici Yardım Sektöründe İstihdam, 1982-1997
364 4.9. “Geleneksel” İşlerde İstihdam Edilen, Çalışma Çağındaki
Californialıların Oranı, 1999
364 4.10. Çalışma Çağındaki Californialıların “Geleneksel” İş Statüsü
ve Görev Sürelerine Göre Dağılımı, 1999
372 4.11. Savaş Sonrası Dönemde Japon İşgücü Piyasası
şekiller Xİ

38ı 4.12. OECD Ülkelerinde Verimlilik, İstihdam ve Gelirlerde Yıllık


Büyüme, 1984-1998
457 5.1. 1998’de Büyük Medya Gruplarının Medya Satışları
458 5.2. Avrupa’da Medya Grupları Arasında Stratejik İttifaklar, 1999
464 5.3. İnternet Host Şirketleri, 1989-2006
467 5.4. İnternet CONE’u ve Ülke Kodu Domain Adlarının Dünya
Çapında Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
468 5.5. İnternet CONE’u ve Ülke Kodu Domain Adlarının Kuzey
Amerika’da Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
469 5.6. Internet CONE’u ve Ülke Kodu Domain Adlarının
Avrupa’da Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
470 5.7. İnternet CONE’u ve Ülke Kodu Domain Adlarının Asya’da
Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
512 6.1. Enformasyon Akışlarındaki En Büyük Mutlak Büyüme,
1982 ve 1990
513 6.2. ABD’den Dünyanın Çeşitli Bölgelerine ve
Merkezlerine Bilgi Akışı
521 6.3. Enformasyon Teknolojisi İmalatının Nitelikleri ile
Endüstrinin Uzamsal Şablonu Arasındaki İlişkiler
539 6.4. Dünyanın En Kalabalık Kentleri
542 6.5. Pearl Nehri Deltası’ndaki Kentleşmiş Bölgelerde Başlıca
Düğüm Noktalarının ve Bağlantıların Grafik Temsili
557 6.6. Kaoshiung Kent Merkezi
558 6.7. Barcelona Havaalanının Giriş Salonu
561 6.8. D.E Shaw ve Şirketi’nde Bekleme Odası
563 6.9. Belleville, 1999: Çokkültürlü, Kentleşmiş Bir Yer
564 6.10. Las Ramblas, Barcelona, 1999: Yaşanabilir Bir Yerde
Kent Hayatı
565 6.11. Barcelona: Paseo de Gracia
566 6.12. Irvine, California: İşletme Kompleksi
588 7.1. Sekiz Ülkede 55-64 Yaşındaki Erkeklerin İşgücüne Katılım
Oranı, 1970-1998
599 7.2. Japonya’da Hastanede Gerçekleşen Ölümlerin Toplam
Ölümlere Oranı, Yıllara Göre, 1947-1987
605 7.3. Savaşlarda Meydana Gelen Ölümlerin Dünya Nüfusuna
Oranı, On Yıl Bazında, 1720-2000
Tablolar

105 2.1. Verimlilik Oram: Üretimde Çalışan Başına Büyüme Oranı


106 2.2. İşletme Sektöründe Verimlilik
110 2.3. İşletme Sektörlerinde Verimliliğin Gelişimi
111 2.4. Serbest Ticarete Açık Olmayan Sektörlerde
Verimliliğin Gelişimi
118 2.5. ABD’de, Endüstriyel Sektörler ve Dönemlere Göre
Verimliliğin Gelişimi
129 2.6. Sınırötesi Bono ve Menkul Kıymetler İşlemleri, 1970-1996
130 2.7. Belirtilen Ülkelerdeki Ticari Bankaların Dış Varlıkları ve
Borçlarının, Toplam Varlıkları ve Borçlarına Oranı (%),
1960-1997
138 2.8. Dünyada İhracatın İzlediği Yön, 1965-1995
151 2.9. Bölgeye ve Ülkeye Göre Ana Şirketler ve Yabancı Kolları
(Sayı Olarak); Eldeki En Geç Tarih
199 2.10. Hisse Senetlerinin Değeri, 1995-99
384 4.1. ABD: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi
Gruplarına Göre Dağılımı, 1920-91
386 4.2. Japonya: İstihdamın Sektörlere ve Aracı Sanayi Gruplarına
Göre Dağılımı, 1920-1990
388 4.3. Almanya: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi
Gruplarına Göre Dağılımı, 1925-1987
390 4.4. Fransa: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi
Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1989
392 4.5. İtalya: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi
Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1990
394 4.6. Britanya: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi
Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1989
396 4.7. Kanada: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi
Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1992
398 4.8. ABD: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1920-1991
399 4.9. Japonya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1920-1990
400 4.10. Almanya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1925-1987
tablolar Xİİİ

401 4.11. Fransa: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1989


402 4.12. İtalya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1990
403 4.13. Britanya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1990
404 4.14. Kanada: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1992
405 4.15. Seçilmiş Ülkelerde Mesleki Yapı
406 4.16. ABD: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1960-1991
407 4.17. Japonya: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1955-1990
408 4.18. Almanya: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1976-1989
408 4.19. Fransa: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1982-1989
409 4.20. Büyük Britanya: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı,
1961-1990
409 4.21. Kanada: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1950-1992
410 4.22. Batı Avrupa’da Oturma İznine Sahip Yabancı Nüfus,
1950-1990
411 4.23. Başlıca Ülkeler ve Bölgelerde İmalat Sektöründe İstihdam,
1970-1997
412 4.24. ABD’de Bütün Çalışanların Sanayi/Meslek ve Etnik/Cinsiyet
Gruplarına Göre İstihdam Payı, 1960-1998
413 4.25. Seçilen Ülkelerde Çalışan Başına Enformasyon Teknolojisi
Harcaması (1987-1994), İstihdamda Artış (1987-1994) ve
İşsizlik Oranı (1995)
414 4.26. Seçilen Ülkelerde Çalışan Başına Düşen Ana Telefon Hattı
ve Her 1000 Kişiye Düşen İnternet ‘Host’u Sayısı
415 4.27. 15-64 Yaş Aralığında İstihdam Edilen Kadınlar ve
Erkeklerin Nüfusa Oranı
416 4.2 8 . Japon Şirketlerin Chuki Koyo Sistemindeki Standart
Çalışanların Oranı
417 4.29. ABD’de Hisse Senedi Sahipliğinin Gelir Düzeyine Oranı,
1995
419 A4.1. Sanayi Sektörlerinin ve Aracı Sanayi Gruplarının
Sınıflandırılması
420 A4.2. Sektörlerin Ülkelere Göre Sınıflandırılması
583 7.1. Kişi Başına, Yıllık Toplam Çalışma Süresi, 1870-1979
583 7.2. Hayat Boyu Çalışılan Saatler Toplamı, 1950-1985
585 7.3. Çalışma Süresinin Uzunluğu ve Bu Sürenin Gerilemesi,
1970-1987
Jdvtablolar

592 7.4. Dünyanın Başlıca Bölgelerinde Başlıca Demografik


özellikle*; 1970-1995
593 7.5. Bazı Sanayileşmiş Ülkelerde Toplam Doğurganlık Oranlan»
1901-1985
594 7.6. Annenin Yaşına (30-49) ve Irkına Göre Her 1000 Kadında
İlk Sağlıklı Doğum, 1960-1990
614 7.7. Bebek Ölüm Oranlarının Karşılaştırması, Seçilmiş Ülkeleı;
1990-1995
2000 Baskısı İçin Teşekkür

linizdeki cilt, ilk kez Kasım 1996’da basılan bu kitabın kapsamlı


E bir biçimde genişletilmiş bir baskısıdır. Bu versiyon, 1999’un ikin­
ci yarısında genişletilip kaleme alındı. İlk baskıda ortaya konan teşhis
ve kıyaslamaları genelde doğrulayarak, 1990’ların sonunda vücut bu­
lan önemli teknolojik, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri bu teşhis ve
kıyaslamalarla bütünleştirmeyi amaçlıyor. Bir bütün olarak analizimin
kilit unsurlarını değiştirmedim; çünkü temel argümanımın hâlâ sunul­
duğu haliyle geçerliliğini koruduğuna inanıyorum. Ama aynı zamanda
bütün kitaplar kendi zamanlarının ürünü olduğu; toplumsal deneyim
ve araştırmalar yeni bilgiler, yeni veriler kazandırdıkça, kitapların da
içerdikleri düşüncelerin gelişmesi ve düzeltilmesiyle aşılması kaçınıl­
maz olduğu için böyle bir işe girişmedim. Bazı bilgileri güncelleştirme­
nin yanı sıra, birkaç hatayı düzeltip mümkün olduğu yerlerde argüma­
nımı berraklaştırmaya, güçlendirmeye çalıştım.
Bunu yaparken de, dünyanın dört bir köşesinden gelen, çoğun­
lukla yapıcı, işbirliğini öne çıkaran bir tutumla dile getirilen yorumlar,
eleştiriler ve katkılardan yararlandım. Bu kitabın başlattığı, benim için
bir sürpriz olan zengin tartışmanın hakkını ödeyemem. Ancak, bu say­
xvi 2000 baskısı için teşekkür

falarda tahlil edilen meseleler üzerine düşünmek için zaman ayırıp ça­
ba harcayan okuyuculara, eleştirmenlere, değerlendirme makaleleri
kaleme alanlara gönülden şükran duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Birçok ülkede, anlamadığım dillerde yapılmış yorumların, tartışmala­
rın hepsini bildiğimi iddia edemem. Ama yorumları ve düzenledikleri
tartışmalarla bu kitapta ele aldığım sorunu daha iyi anlamama yar­
dımcı olan kurumlar ve bireylere teşekkür etmekle, nerede olurlarsa
olsunlar, kim olurlarsa olsunlar bütün okuyuculara, bu kitabı değer­
lendiren herkese teşekkür etmek istiyorum.
Öncelikle, düşünceleriyle, araştırmamın bazı unsurlarını daha
iyi anlamama, düzeltmeme katkıda bulunmuş olan birkaç kişiye teşek­
kür etmek isterim. Değerlendirmeleriyle yardımcı olanlar arasında
Anthony Giddens, Alain Touraine, Anthony Smith, Peter Hail, Benja-
min Barber, Roger-Pol Droit, Chris Freeman, Krishan Kumar, Stephen
Jones, Frank Webster, Sophie Watson, Stephen Cisler, Felix Stalder,
David Lyon, Craig Calhoun, Jeffrey Handerson, Zygmunt Bauman,
Jay Ogilvy, Cliff Barney, Mark Williams, Alberto Melucci, Anthony
Orum, Tim Jordan, Rowan Ireland, Janet Abu-Lughod, Charles Tilly,
Mary Kaldor, Anne Marie Guillemard, Bernard Benhamou, Jose E.
Rodriguez Ibanez, Ramon Ramos, Jose Felix Tezanos, Sven-Eric Lied-
man, Markku Willennius, Andres Ortega, Alberto Catena ve Emilio
de Ipola yer alıyor. Kitabın tanıtımına ve sunumuna yönelik ilk toplan­
tıları organize ederek tartışmayı başlatan üç meslektaşıma özellikle te­
şekkür etmek istiyorum: Berkeley’den Michael Burawoy’a, Ox-
ford’dan Bob Catterall’a ve New York’tan Ida Susser’a.
1996-2000 döneminde, beni bu kitapta sunduğum araştırmayı
akademik eleştiriye açmaya davet eden pek çok akademik kuruma,
özellikle de derslerime ve seminerlerime gelerek entelektüel katkıda
bulunan herkese borçluyum. Kronolojik sıralamayla şu akademik ku-
rumlarda kitap hakkında sunuş toplantıları ve tartışmalar düzenlendi:
California Üniversitesi, Berkeley; Oxford Üniversitesi; New York, City
University, Lisansüstü Merkezi; Bilimsel araştırmalar Yüksek kurulu,
Barselona; Sevilla Üniversitesi; Oviedo Üniversitesi; Barselona Oto-
2000 baskısı için teşekkür XVİİ

••

nom Üniversitesi; Rusya Bilimler Akademisi, Ekonomi Enstitüsü, No-


vosibirsk; Hollanda Tasarım Enstitüsü, Amsterdam; Cambridge Üni­
versitesi; Londra, University College; SITRA-Helsinki; Stanford Üni­
versitesi; Harvard Üniversitesi; Bilim ve Sanayi Merkezi, Paris; Lond­
ra, Tate Gallery; Buenos Aires Üniversitesi; Cochabamba, San Simon
Üniversitesi; San Andres Üniversitesi, La Paz; Avrupa Dönüşüm ve
Mutasyon Merkezi, Lüksemburg; California Üniversitesi, Davis; Rio
de Janeiro Federal Üniversitesi; Sao Paolo Üniversitesi; Birleşmiş Mil­
letler Desarrallo Programı, Santiago, Şili; California Üniversitesi, San
Diego; Ekonomi Yüksek Okulu, Moskova; Duke Üniversitesi. Nazik
ilgilerine yanıt verememiş olsam da, 1996-2000 döneminde beni, ça­
lışmamı kendileriyle paylaşmaya davet eden birçok başka kurum ve
örgüte de teşekkür ederim.
Stanford Üniversitesinden, dostum ve meslektaşım Martin Car-
noy’un adını özellikle anıyorum; süregelen entelektüel etkileşimimiz,
düşüncemin gelişiminde, kusurlarının giderilmesinde en büyük paya
sahiptir. Birinci cildin dördüncü bölümünün (emek ve istihdamla ilgi­
lidir) yenilenmesinde büyük katkısı oldu. Barselona’daki dostlarım ve
meslektaşlarım Marina Subirats ile Jordi Borja da, hayatımın büyük
bölümünde olduğu gibi, ilham kaynağım oldular, sağlıklı eleştiriler ge­
tirdiler.
Gücümün başlıca dayanağı olan aileme de teşekkür etmek isti­
yorum. Öncelikle eşime, Emma Kiselyova’ya her ikimiz için de çok
ağır olan bir dönemde, desteği, sevgisi, zekası ve sabrı için, hayal kur­
mak yerine gerçeklere odaklanmamı sağlamaktaki kararlılığı için te­
şekkür ederim. Bu yıllarda doktora tezini hazırlar, ikinci bir çocuk sa­
hibi olurken bir yandan da uzaktan babasını destekleyen kızım Nu-
ria’ya; eleştirel vicdanım olmaktan asla vazgeçmeyen kızkardeşim Ire-
ne’e; sıcaklığı ve duyarlılığıyla hayatımı zenginleştiren üvey kızım Le-
na’ya; çalışmalarımızı ve hayatlarımızı tartışarak saatler geçirdiğimiz
damadım Jose del Rocio Millan ile eniştem Jose Bailo’ya; son olarak
ama aynı ölçüde önemli, hayatımın neşe kaynakları torunlarım Clara,
Gabriel ve Saşa’ya teşekkür ederim.
xviii 2000 baskısı için teşekkür

Hem ilk hem de ikinci baskılarda, kitabın düzene kavuşturul­


masında ve sarihleştirilmesine büyük emeği geçen editörüm Sue Ash-
ton’a da teşekkür etmek istiyorum. Yayıncım BlackwelPın editoryal
ekibine, yayma hazırlama ve tanıtımdan sorumlu personeline, özellik­
le de Louise Spencely, Lorna Berrett, Sarah Falkus, Jill Landeryou, Ka­
ren Gibson, Nicola Boulton, Joanna Pyke ve iş arkadaşlarına teşekkür
ederim. Bu kitap için harcadıkları kişisel emek, yayın dünyasında pro­
fesyonelliğin olağan standartlarını aşmıştır.
Üçlememin teşekkür bölümünün geleneksel karakterleri olan
doktorlarıma gelince, takdire şayan bir iş çıkarmayı sürdürerek, bu
önemli yıllar boyunca benim ayakta kalabilmemi sağladılar. Dr Peter
Carroll ile Dr James Davis’in yanı sıra San Francisco, California Üni­
versitesinin Tıp Merkezi’ne de tekrar teşekkür ederim.
Son olarak bu oldukça akademik kitabın dünya genelinde, yal­
nızca üniversite çevrelerinde değil medyada, insanlarda uyandırdığı il­
gi karşısında duyduğum derin, samimi hayreti ifade etmek isterim. Bu­
nun çok da kitabın kalitesiyle ilgili olmadığını, tahlil etmeye çalıştığım
meselelerin kritik önemde olmasından kaynaklandığını biliyorum; ye­
ni bir dünyadayız, yeni bir kavrayışa gereksinimimiz var. Tek arzum,
böyle bir kavrayışın inşası sürecine tevazuyla katkıda bulunabilmektir;
beni harekete geçiren tek gerçek saik, üstlendiğim çalışmayı gücüm el­
verdiğince sürdürebilmektir.

Berkeley, California
Ocak 2000
1996 Baskısı İçin Teşekkür

B
u kitabın ortaya çıkması 12 yılı buldu; araştırma ve yazım odaklı
çalışmalarım, benim çalışma kapasitemden çok daha hızla gelişen,
büyüyen inceleme konuma ayak uydurmaya çalıştı bu yıllar boyunca.
Çalışmamı, tecrübe kabilinden de olsa, tamamlanmış bir biçime ulaş-
tırabildiysem eğer, bunu birkaç kurumun işbirliğine, yardımına ve des­
teğine borçluyum.
Öncelikle ve en derinden Emma K iselyova’ya teşekkür ediyo­
rum; birkaç bölümün ortaya çıkması için bilgilerin toplanması, bu bil­
gilerin ince ince işlenmesi, bilmediğim dillere ulaşabilmem konusunda
gösterdiği işbirliği, müsveddenin tamamına ilişkin yorumları, değer­
lendirmeleri ve tavsiyeleri gerçekten de temel önemdeydi.
1994-95 döneminde, yazımın son aşamasında kitabın ana fikir­
lerinin derinlemesine tartışılmasına ve gereği gibi düzeltilmesine vesile
olan istisnai önemde dört ayrı forumu düzenleyenlere de teşekkür et­
mek isterim: Amerikan Antropoloji Derneği’nin 1994 toplantısında
özel bir oturum düzenleyen Ida Susser’a; Berkeley’de, Sosyoloji Bölü­
mü konferanslar dizisini düzenleyen Loic Wacquant’a; Brezilya Devlet
Başkanlığı’nı üstlenmeye hazırlandığı dönemde Fernando Henrique
XX 1996 baskısı için teşekkür

Cardoso’nun çevresinde, dünyadaki yeni eğilimler üzerine uluslarara­


sı semineri düzenleyenlere; Tokyo’nun Hitotsubashi Üniversitesi’nde
kitapla ilgili bir dizi seminer düzenleyen Shujiro Yazawa’ya teşekkür
ederim.
Birkaç ülkede birkaç meslektaşım, kitabın taslağının tamamını
ya da belli bazı bölümleri titizlikle okuyup yorumda bulunmaya hatı­
rı sayılır ölçüde zaman ayırdılar; metinde önemli ve kapsamlı değişik­
likler yapılmasını sağladılar. Kitapta baki kalmış hataların tamamı be­
nimdir; olumlu katkıların çoğu onlarındır. Stephen S. Cohen, M artin
Carnoy, Alain Touraine, Anthony Giddens, Daniel Bell, Jesus Leal,
Shujiro Yazawa, Peter Hail, Chu-joe Hsia, You-tien Hsing, François
Bar, Michael Borrus, Harley Shaiken, Claude Fischer, Nicole Woolsey-
Biggart, Bennett Harrison, Anne Marie Guillemard, Richard Nelson,
Loic Wacquant, Ida Susser, Fernando Calderon, Roberto Laserna, Ale-
jandro Foxley, John Urry, Guy Benveniste, Katherine Burlen, Vicente
Navarro, Dieter Ernst, Padmanabha Gopinath, Franz Lehner, Julia
Trilling, Robert Benson, David Lyon ve Melvin Kranzberg’e akademik
çabalarından ötürü müteşekkirim.
Geride kalan 12 yıl içinde birkaç kurum bu çalışmanın ana üs­
sü oldu. İlki, entelektüel evim olarak gördüğüm Berkeley, California
Üniversitesi, özellikle de bu üniversitenin benim çalıştığım akademik
bölümlerinden söz ediyorum: Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü, Sos­
yoloji Bölümü, Batı Avrupa Araştırmaları Merkezi, Kentsel ve Bölge­
sel Kalkınma Merkezi ve Berkeley Uluslararası Ekonomi Yuvarlak
Masa Toplantıları. Hepsi de sağladıkları malzemeler, sundukları ku­
rumsal destekle; düşünmek, tahayyül etmek, araştırmak, tartışmak ve
yazmak için uygun ortamı hazırlayarak bana, araştırmama yardımcı
oldular. Bu ortamın, dolayısıyla benim dünyayı kavrayışımın kilit un­
surlarından biri de kendileriyle haşır neşir olma talihine erdiğim lisans
üstü öğrencilerinin zekası ve açıklığıydı. Aralarında bazıları, bu kitaba
katkılarını belirtmeden geçemeyeceğim araştırma görevlileriydi: You-
tien Hsing, Roberto Laserna, Yuko Aoyama, Chris Benner ve Sandra
Moog. Hitotsubashi Üniversitesinden Kekuei Hasegavva’ya da araş­
1996 baskısı için teşekkür XXİ

tırmaya yaptığı değerli yardımlardan dolayı teşekkür ederim.


Çeşitli ülkelerde başka kurumlar da, bu kitapta sunulan araştır­
manın gerçekleştirilmesine destek oldular. Bu kurumların adlarını
anarken, yöneticilerine; bu kurumlarda çalışan, bana bu kitapta ne
yazmış olduğumu öğreten birçok meslektaşıma da teşekkür etmek is­
tiyorum: Madrid Otonom Üniversitesi, Yeni Teknolojiler Sosyolojisi
Enstitüsü; Uluslararası Çalışma Örgütü, Çalışma Araştırmaları Ulus­
lararası Enstitüsü, Cenevre; Sovyet (daha sonra Rus) Sosyoloji Derne­
ği; SSCB (daha sonra Rus) Bilimler Akademisi Sibirya Kolu, Ekonomi
ve Endüstri Mühendisliği Enstitüsü; San Simon Üniversitesi, Cocha-
bamba, Bolivya; Meksika Ulusal Otonom Üniversitesi, Sosyal Araştır­
malar Enstitüsü; Hong Kong Üniversitesi, Kent Araştırmaları Merke­
zi; Singapur Ulusal Üniversitesi, İleri Araştırmalar Merkezi; Pekin,
Devlet Konseyi, Teknoloji ve Uluslararası Ekonomi Enstitüsü; Taipei,
Ulusal Tayvan Üniversitesi; Seul, Kore Beşeri İskan Araştırma Enstitü­
sü; Tokyo, Hitotsubashi Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Fakültesi.
Entelektüel etkisi ve yararlı eleştirileriyle 20 yılı aşkın bir süre­
dir, yazım tarzımın gelişimine çok değerli katkılarda bulunmuş olan,
kitapların sözcükleri matbu hale getirmekle değil, düşünceleri iletmek­
le ilgili olduğunu daima hatırlatarak beni sık daldığım çıkmazlardan
kurtaran, Blackvvell’ın editoryal kurulunun başkanı John Davey’ye de
teşekkür ediyorum.
Son olarak, ihtimamları ve profesyonellikleriyle bana bu kitabı,
hatta belki başkalarını da bitirmemi sağlayacak zamanı ve enerjiyi ka­
zandıran, San Francisco M ount Zion Hastanesi’nde görevli, Califor­
nia Üniversitesinden operatörüm Dr. Lavvrence Werboff’la, doktorum
Dr. James Davis’e teşekkür etmek isterim.

Berkeley, California
Mart 1996
Teşekkür

Yazar ve yayıncılar, telif hakkı mahfuz olan malzemelerin kullanımına izin verdik­
leri için, aşağıda adı geçen yayın ve kurumlara teşekkür eder:
Amerika Coğrafyacılar Demeği (The Association of American Geographers): Şekil
6.1 “Enformasyon akışında en büyük artış, 1982 ve 1990,” R. L. Michelson
ile J.O. Wheeler tarafından işlenmiş Federal Express verileri “The flow of in-
formation in a global economy: the role of American urban system in 1990,”
Annals o f the Association o f American Geographers, 84: 1. Copyright 1994
The Association of American Geographers, Washington D.C.
The Association of American Geographers (Amerika Coğrafyacılar Derneği): Şekil
6.2 “A B D ’den dünyanın başlıca bölgelerine ve merkezlerine enformasyon ih­
racatı”, R. L. Michelson ile J.O. Wheeler tarafından işlenmiş Federal Express
verileri, 1990, “The flow of information in a global economy: the role of Ame­
rican urban system in 1990,” Annals o f the Association o f American Geograp­
hers, 84: 1. Copyright 1994 The Association of American Geographers, Was-
hington D.C.
Business Week: Tablo 2.10 “Hisse senetlerinin değerlenmesi, 1995-1999: Standard
& Poor’un değerlendirmesine göre en fazla artan 500 hisse senedi” Bloomberg
Finans Piyasaları, Business Week derlemesi. Copyright 1999 McGraw Hill,
New York.
XXÎv teşekkür

California Üniversitesi: Şekil 4.9 “Geleneksel işlerde çalışan Californialıların çalış­


ma yaşı yüzdesi, 1999". Copyright 1999 California Üniversitesi ve Field Ens­
titüsü, San Francisco.
California Üniversitesi: Şekil 4.10 “Çalışma yaşındaki Califomialılartn ‘geleneksel
iş’ statülerine ve bu işlerde çalıştıkları süreye göre dağılımı, 1999” Copyright
1999 California Üniversitesi ve Field Enstitüsü, San Francisco.
California Üniversitesi Kütüphanesi: Şekil 4.11 “Savaş sonrası dönemde Japon­
ya’da işgücü piyasası, ” Yuko Aoyama, “Locational strategies of Japanese mul-
tinational corporations in electronics”, California Üniversitesi doktora tezi, Ja­
ponya Ekonomik Planlama Kurumu’nun bilgilerinden hazırlanmış, Gaikoku-
jin rodosha to shakai no shinro, 1989, s.99, şekil 4.1.
CEPII-OFCE: Tablo 2.3 “İşletme sektörlerinde verimliliğin gelişimi, (% ortalama
yıllık büyüme oranı), ” MIMOSA modelinin veritabanı. Copyright CEPII-OF-
CE.
CEPII-OFCE: Tablo 2.4 “Serbest ticarete açık olmayan sektörlerde verimliliğin ge­
lişimi (% ortalama yıllık büyüme oranı),” MIMOSA modelinin veritabanı.
Copyright CEPII-OFCE.
Çin Üniversitesi Yayınevi: Şekil 6.5 “Pearl Nehri Deltası’ndaki kentleşmiş bölgede­
ki ana düğüm noktaları ve bağlantıların grafik temsili, ” E. Woo’nun derleme­
si, “Kentleşme”, Y. M. Yeung ile D. K.Y. Chu’nun Guandong: Survey o f a Pro-
vince Undergoing Rapid Change başlıklı eserinde. Copyright 1994 Çin Üniver­
sitesi Yayınevi, Hong Kong.
Tablo 4.29 Lawrence Mishel, Jared Bernstein, John Schmitt ve Economic Policy
Institute’un The State o f Working America 1998-1999 başlıklı çalışmasından
alınmıştır. Copyright 1999. Cornell Üniversitesi. Yayıncının, Cornell Üniversi­
tesi Yayınları’nın izniyle kullanılmıştır.
Defence Research Establishment Ottawa: Şekil 7.3 “Savaşlarda meydana gelen
ölümlerin, dünya nüfusuna oranı, on yıl bazında, 1720-2000,” G. D. Kaye, D.
A. Grant ve E. J. Emond, Majör Armed Conflicts: a Compendium o f Intersta­
te and Interstate Conflict, 1720 to 1885, Report to National Defense, Canada.
Copyright 1985 Operational Research and Analysis Establishment, Ottavva.
Economic Policy Institute: Şekil 4.8 “AB D ’de geçici yardım faaliyetleri sektöründe
istihdam, 1982-1997,” Bureau of Labor Statistics verilerinin Lawrence Mishel,
Jared Bernstein ve John Schmitt tarafından analizi, The State o f Working Ame­
rica 1998-99. Copyright Cornell University Press/Economic Policy Institute, It-
haca ve Londra.
teşekkür XXV

The Economist: Şekil 2.2 “ABD'de verimliliğin gelişimine ilişkin tahminler, 1972-
1999 (saat başına üretim),” Bureau of Labor Statistics, Robert Gordon’un de­
ğerlendirmesi, “The new economy: work in progress”, The Economist’te, s.
21-4. Copyright 1999 The Economist, Londra (24 Temmuz). Yayıncının izniy­
le yeniden basım.
The Economist: Şekil 2.9 “Temettü ödemelerindeki düşüş," “Shares vvithout the
other bit," The Economist, s. 135. Copyright The Economist, Londra (20 Ka­
sım). Yayıncının izniyle yeniden basım.
The Economist Şekil 5.1 “ 1998’de önde gelen medya gruplarının medya satışları,”
şirket raporları; Veronis, Suhler and Associates; Zenith Media; Warburg Dil-
lon Read; The Economist tarafından hazırlanmıştır, 1, s.62. Copyright 1999,
The Economist, Londra (11 Aralık). Yayıncının izniyle yeniden basım.
The Economist: Şekil 5.2 “Avrupa'da medya grupları arasında stratejik ittifaklar,
1999,” Warburg Dillon Read, The Economist tarafından hazırlanmıştır, 1, s.
62, Copyright 1999, The Economist, Londra (11 Aralık). Yayıncının izniyle ye­
niden basım.
Harvard University Press: Şekil 4.3 “Bölgelere göre, istihdamda büyüme endeksi,
1973-1999”; bu şeklin daha önceki bir versiyonu Sustainable Flexibility'de
çıkmıştır, OCDE/GD (97)48; Martin Carnoy tarafından yakında çıkacak olan
Sustaining the New Economy: Work, Family and Community in the Informa­
tion Age için hazırlanmıştır, Cambridge, Mass.: Harvard University Press,
Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.4 “OECD ülkelerinde istihdam edilen iş gücü da­
hilinde yarı zamanlı çalışanların oranı, 1983-1998”; bu şeklin daha önceki bir
versiyonu Sustainable Flexibility'de çıkmıştır, OCDE/GD (97)48; Martin Car­
noy tarafından yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy: Work, Fa­
mily and Community in the Information Age için hazırlanmıştır, Cambridge,
Mass.: Harvard University Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.5 “OECD ülkelerinde istihdam edilen iş gücü da­
hilinde serbest çalışan işçilerin oranı, 1983-1993 ”; bu şeklin daha önceki bir
versiyonu Sustainable Flexibility'de çıkmıştır, OCDE/GD (97)48; Martin Car­
noy tarafından yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy: Work, Fa­
mily and Community in the Information Age için hazırlanmıştır, Cambridge,
Mass.: Harvard University Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.6 “OECD ülkelerinde istihdam edilen iş gücü da­
hilinde geçici işçilerin oranı, 1983-1997”; bu şeklin daha önceki bir versiyonu
XXVİ teşekkür

Sustainable Flexibility'de çıkmıştır, OCDE/GD (97)48; Martin Carnoy tarafın­


dan yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy: Work, Family and
Community in the Information Age için hazırlanmıştır, Cambridge, Mass.:
Harvard University Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.7 “OECD ülkelerinde istihdam edilen iş gücü da­
hilinde standart olmayan istihdam biçimleri, 1 9 8 2 - 1 9 9 7 bu şeklin daha önce­
ki bir versiyonu Sustainable Flexibility’de çıkmıştır, OCDE/GD (97)48; Martin
Carnoy tarafından yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy: Work,
Family and Community in the Information Age için hazırlanmıştır, Cambridge,
Mass.: Harvard University Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.12 “OECD ülkelerinde verimlilik, istihdam ve
gelirlerde ytllık büyüme, 1984-1998”; bu şeklin daha önceki bir versiyonu Sus­
tainable Flexibility'de çıkmıştır, OCDE/GD (97)48; Martin Carnoy tarafından
yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy: Work, Family and Com­
munity in the Information Age için hazırlanmıştır, Cambridge, Mass.: Harvard
University Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 7.1 “Sekiz ülkede 55-64 yaşındaki erkeklerin işgü­
cüne katılım oranı, 1970-1998,” A. M. Guillemard, “Travailleurs viellissants
et marche du travail en Europe,” Travail et emploi, Eylül 1993 ve Martin Car­
noy, yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy: Work, Family and
Community in the Information Age, Cambridge, Mass.: Harvard University
Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.23 “Başlıca ülkeler ve bölgelerde imalat sektö­
ründe istihdam, 1970-1997,” International Labor Office, Statistical Yearbook,
1986, 1988, 1994, 1995, 1996, 1997; OECD Labor Force Statistics, 1977-
1997 (Paris: OECD: 1998); OECD, Main Economic İndicators: Historical Sta­
tistics, 1962-91 (Paris: OECD, 1993) Martin Carnoy tarafından yakında çıka­
cak olan Sustaining the New Economy: Work, Family and Community in the
Information Age için derlenip hazırlanmıştır, Cambridge, Mass.: Harvard Uni­
versity Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.24 “A B D ’de bütün çalışanların sanayi/meslek ve
etnik/cinsiyet gruplamalarına göre istihdam payı, 1960-1998 US Department
of Commerce, Bureau of the Census, 1 percent sample, US Population Census,
1960, 1970, Martin Carnoy tarafından yakında çıkacak olan Sustaining the
New Economy: Work, Family and Community in the Information Age için
derlenip hazırlanmıştır, Cambridge, Mass.: Harvard University Press, Copy­
right 2000, Russell Sage Foundation.
teşekkür x x v îi

Harvard University Press: Şekil 4.25 “Ülkelere göre, işçi başına enformasyon tek­
nolojisi harcaması (1987-1994), istihdamda büyüme (1987-1994) ve işsizlik
oranı (1995)’’, OECD Information Technology Outlook’tan alınmıştır, 1995
(Paris: OECD, 1996, şekil 2.1); istihdamda büyüme OECD, Labor Force Sta-
tistics, 1974-94'ten alınmıştır; işsizlik oranları OECD, Employment Outlo-
o k ’tan (Haziran 1996) alınmıştır, Martin Carnoy tarafından yakında çıkacak
olan Sustaining the New Economy: Work, Family and Community in the In­
formation Age için derlenip hazırlanmıştır, Cambridge, Mass.: Harvard Uni­
versity Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.26 "Ülkelere göre, çalışan başına düşen ana tele­
fon hattı (1986 ve 1993) ve 1000 kişiye düşen internet ‘host’u sayısı (Ocak
1996)”, ITU Statistical Yearbook, 1995, s. 270-5; Sam Paltridge, “How com-
petition helps internet,” OECD Observer, no. 201 (Ağustos-Eylül) 1996, s. 201;
OECD Information Technology Outlook, 1995, şekil 3.5, Martin Carnoy tara­
fından yakında çıkacak olan Sustaining the Neu/ Economy: Work, Family and
Community in the Information Age için derlenip hazırlanmıştır, Cambridge,
Mass.: Harvard University Press, Copyright 2000, Russell Sage Foundation.
Harvard University Press: Şekil 4.27 “15-64 yaş grubundaki erkekler ve kadınla­
rın istihdam oranları (%), 1973-1998”; OECD, Employment Outlook (Hazi­
ran 1996, tablo A); OECD, Employment Outlook (Haziran 1999, tablo B),
Martin Carnoy tarafından yakında çıkacak olan Sustaining the New Economy:
Work, Family and Community in the Information Age için derlenip hazırlan­
mıştır, Cambridge, Mass.: Harvard University Press, Copyright 2000, Russell
Sage Foundation.
Humboldt-Universitat zu Berlin: Tablo 7.2 “Hayat boyu çalışılan saatler toplamı,
1950-1985”; K. Schuldt, “Sociale und ökonomische Gestaltung der Elemente
der Lebensarbeitzeit der Werktatigen,” yayımlanmamış doktora tezi, s.43.
Copyright 1990 Humboldt-Universitat zu Berlin, Berlin.
hvanami Shoten Publishers: Tablo 4.28 “Japon şirketlerin chuki koyo sistemi için­
de standart çalışanların oranı”; Masami Nomura, Syushin Koyo. Copyright
1994 hvanami Shoten, Tokyo.
International Labour Organization (Uluslararası Çalışma Örgütü): Şekil 4.2 Se­
çilmiş OECD (Organization o f Economic Cooperation and Develop-
ment/Ekonomik işbirliği ve Kalkınma örgütü) ülkelerinde uyrukların ve ya­
bancıların toplam doğurganlık oranlan,”; SOPEMI/OECD, P. Stalker tarafın­
dan hazırlanmıştır, The Work o f Strangers: A Survey o f International Labour
Migration. Copyright 1994 International Labour Organization, Cenevre.
JOCVİİİ teşekkür

Kobe College: Şekil 7.2 “Japonya’da hastanede gerçekleşen ölümlerin, toplam


ölümlere oram (%), ytl bazında, 1947-87”; Koichiri Kuroda, “Medicalization
of death: changes in site of death in Japan after World War Two” (Ölümün tıb­
bileştirilmesi: Japonya’da İkinci Dünya Savaşı sonrası ölüm mekânlarında göz­
lenen değişiklik), yayımlanmamış araştırma, Department of Inter-cultural Stu-
dies, Kobe College, Hyogo.
MIT Press: Şekil 6.11 “Barcelona: Paseo de Gracia”, Allan Jacobs, Great Streets.
Copyright 1993 MIT Press, Cambridge, MA.
MIT Press: Şekil 6.12 “Irvine, California: İşletme kompleksi”, Allan Jacobs, Gre­
at Streets. Copyright 1993 MIT Press, Cambridge, MA.
Notisum AB: Tablo 7.3 “Çalışma süresinin uzunluğu ve bu sürenin gerilemesi,
1970-1987”, L. O. Petersson, “Arbetstider i tolv Lander,” Statens offentliga
utrednigar, 53. Copyright 1989 Notisum AB, Frölunda.
OECD. Tablo 2.2 “İşletme sektöründe verimlilik, yıllık oranlardaki değişimler
(% )”, Economic Outlook'ta, Haziran. Copyright 1995 OECD, Paris.
Polity Press: Tablo 2.6 “Sınır ötesi bono ve menkul kıymetler işlemleri, 1970-
1996”, IMF 1997, World Economic Outlook. Globalization: Challenges and
Opportunities, Washington, DC., s. 60, David Held, Anthony McGrew, David
Goldblatt ve Jonathan Perraton tarafından derlenmiştir, Global Transformati-
ons, s.224. Copyright 1999 Polity/Stanford University Press, Cambridge. Ya­
yıncının izniyle yeniden basılmıştır.
Polity Press: Tablo 2.7 “Belirtilen ülkelerdeki ticari bankaların dış varlıkları ve
borçlarının, toplam varlıkları ve borçlarına oranı (%), 1960-1997”, IMF
1997, International Statistics Yearbook’tan (çeşitli yıllar) hesaplanmıştır. David
Held, Anthony McGrevv, David Goldblatt ve Jonathan Perraton tarafından
derlenmiştir, Global Transformations, s.227. Copyright 1999 Polity/Stanford
University Press, Cambridge. Yayıncının izniyle yeniden basılmıştır.
Polity Press: Tablo 2.8 “Dünyada ihracatın izlediği yön, 1965-95”, IMF, Direction
o f Trade Statistics Yearbook’tan (çeşitli yıllar) hesaplanmıştır. David Held,
Anthony McGrew, David Goldblatt ve Jonathan Perraton tarafından derlen­
miştir, Global Trans formations, s. 172. Copyright 1999 Polity/Stanford Univer­
sity Press, Cambridge. Yayıncının izniyle yeniden basılmıştır.
Polity Press: Tablo 2.9 “Bölgeye ve ülkeye göre ana şirketler ve yabancı kolları (sa­
yı olarak) ”, UNCTAD, 1997 (World învestment Report: Transnational Corpo-
rations, Market Structure and Competition Policy), 1998. David Held, Ant­
hony McGrevv, David GoMblatt ve Jonathan Perraton tarafından derlenmiştir,
teşekkür XXİX

Global Transformations, s.245. Copyright 1999 Polity/Stanford University


Press, Cambridge. Yayıncının izniyle yeniden basılmıştır.
Population Council: Tablo 4.22 “Batı Avrupa’da oturan yabancı nüfus, 1950-
1990” H. Fassman ve R. Münz, “Patterns and trends of international migrati-
on in Western Europe,” Population and Development Review, 18:3. Copyright
1992 Population Council, New York.
Routledge: Şekil 2.8 “Dünyada ihracatın izlediği yön, 1965-95”, US Commerce
Department, Michael J. Mandel tarafından “Meeting the challenge of the new
economy” başlıklı makalesi için hazırlanmıştır, Blueprint, kış, on-line baskı.
Copyright 1999 Routledge, Londra.
Statistics Bureau and Statistics Çenter: Tablo 4.17, “Japonya: Mesleklere göre is­
tihdamın dağtlımı, 1955-1990”, Statistical Yearbook ofjapan. Copyright 1991
Statistics Bureau and Statistics Çenter, Tokyo. Yayıncının izniyle yeniden basıl­
mıştır.
Telif sahiplerine ulaşmak için her çaba gösterilmiştir. Belirtildiği takdirde yayıncı­
lar, yukarıdaki listedeki hataları ya da eksikleri ilk fırsatta düzeltmekten mem­
nuniyet duyacaklardır.
w*» v^^
i /1• /•» ,<s

■• - , .'- ;^;Â '■ ‘ i ; .

v^fr
r ^ ,>.
■_...
: •*
;•••.
:*
_ ;i.-. -X' 4
/, s
( / • i; / ,
■*%■::- „_:':■
.rır .V » n * . » -

.'Ş :; ' -
.’ .■,
* \-i’r
•- .
■■-'■>''■ r*1
ı j ■V “ • 1' '
^
'-. 'J *’■’ •-- İ ;.•*■il*
)- V ^ ■ v '-<1*
^•;'. •' >' ■ ■*-t"7-
X.,r • >r-y:; • *
•v r V; V..1
' > *"
.'4./ ■’■' S'; .
V'. . '; t. \•
.$*• ^'V. V ■'1 :, .^' -. •> ;••

' ' •"'■■ 'V.V:

â l - ' ’-r :'■ : <



"KŞifi •>v<r
A--,. '.V':'j&v •
. 4 - <« ■> ■ ,\ -.
- K - I î 'f **? V<< • ■

NS f e l S T ı A *
:*|öİt s'&C* ^0^1
İ-X^ .'İV^; ^
;•*'■'.■• *i ■' v Js-33^'-' .'■ • ■-7 ■. ^.-vjj v> >-1- ^ '
f <•:'-1
"

*. • f - *• -■” *.
> *v:, *İK - \, . ■
c-. i
■ • „s - ^ V ,
; .. : . . h > .;.;- .._ v . .. v - , . . . . .
■ • - . . •.’•»•• y- •■;:■. ’ _ .\ : ~- ’ •. ' / •, ;

'• .... * \»P .4 * i, ^


.* - • .¥ '- - n •

*■^1-^
.. .
GİRİŞ
Ağ ve Benlik

44— Sen beni bilgili, çok okumuş bir adam mı sanıyorsun?


— Tabii ki - dedi Zi-gong - öyle değil misin?
— Pek sayılmaz - dedi Konfüçyüs ben yalnızca
başka her şeyi birbirine bağlayan bir ipi tuttum.”
Sima Qian, “Confucius”1
ıristiyanlık çağının ikinci bin yılının sonlarına doğru, tarihsel
H önemde birkaç olay insan hayatının toplumsal görünümünü de­
ğiştirdi. Bilgi (enformasyon) teknolojilerini merkez alan teknoloji dev­
rimi, ivme kazanan bir hızla toplumun maddi temelini yeniden şekil­
lendirmeye başladı. Dünyanın dört bir köşesinde ekonomiler, ekono­
mi, devlet ve toplum arasında değişken bir geometri sisteminin devre­
ye girmesiyle birlikte, küresel olarak birbirlerine bağımlı hale geldi.
Sovyet devletçiliğinin çöküşü, peşinden uluslararası komünist hareke­
tin ölümü, o gün için kapitalizme karşı tarihsel bir meydan okumayı
baltaladı, siyasal solu Marksizm-Leninizm’in ölümcül cazibesinden
kurtardı, Soğuk Savaş’ı nihayete erdirdi, nükleer felaket riskini azalttı
ve küresel jeopolitikayı temelden değiştirdi. Kapitalizmin kendisi de,
yönetimin daha esnekleşmesi; adem-i merkeziyetçilik, şirketlerin hem
kendi içlerinde hem de başka şirketlerle ilişkilerinde ağlar oluşturma­
sı; işçi hareketinin nüfuzundaki düşüşle birlikte sermayenin emek kar­
şısında hatırı sayılır ölçüde güçlenmesi; çalışma ilişkilerinin giderek bi­

1 Sima Qian’da alıntı (MÖ 145-89), “Confucius”, Hu Shi’de The Development of Logical Met-
hods in Aneleni China (Şangay: Oricntal Boolc Company, 1922), Qian’da alıntı (1985: 125).
2 giriş

reyselleşmesi ve çeşitlenmesi; kadınların daha fazla, genelde ayrımcı


koşullarla ücretli işgücüne dahil edilmesi; devletin, her toplumda siya­
si güçlerin ve kurumların doğasına bağlı olarak değişen yoğunlukta ve
saiklerle, piyasayı yeniden düzenlemek, refah devletini silmek için se­
çici bir tavırla müdahalede bulunması; sermaye birikimi ve yönetimi
koşullarının giderek coğrafi ve kültürel farklılıklara dayandığı bir o r­
tamda küresel ekonomik rekabetin kızışması gibi gelişmelerde kendini
gösteren köklü bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Kapitalist siste­
min, hâlâ sürmekte olan bu genel altüst oluşunun bir sonucu olarak,
finans piyasalarının küresel entegrasyonuna; Asya-Pasifik ülkelerinin,
yeni başat küresel imalat merkezi olarak yükselişine; Avrupa’nın zor­
lu ekonomik birleşme çabasına; Kuzey Amerika’da bir bölgesel ekono­
minin doğuşuna; eski Üçüncü Dünya’da önce farklılıkların başgöster-
mesine, sonra da Üçüncü Dünya’nın çözülmesine; Sovyetler’in eski nü­
fuz bölgeleriyle Rusya’nın tedrici olarak piyasa ekonomilerine geçişi­
ne; dünya çapında ekonomilerin değerli kısımlarının birleşip, gerçek
zamanda tek bir birim gibi işleyen karşılıklı bağımlı bir sisteme dönüş­
mesine tanık olduk. Bu eğilimler yüzünden aynı zamanda eşitsiz geliş­
meden, hem bu kez yalnızca Kuzey ile Güney arasında değil, her yer­
de toplumların dinamik parçaları ve alanlarıyla sistemin mantığının
perspektifiyle alakasız hale gelme riski taşıyan başka alanları arasında­
ki eşitsiz gelişmeden kaynaklanan tökezlemeler oldu. H attâ bu geliş­
melere paralel olarak, Burkina Faso’da olsun, Bronx’un güneyinde ol­
sun, Kamasaki, Chiapas ya da La Courneuve’de olsun, enformasyonel
devrimin ürkütücü üretim güçlerinin serbest kalışına ve insan sefaleti­
nin kara deliklerinin küresel ekonomiye eklemlenmesine tanık olduk.
Bu gelişmelerle eşzamanlı olarak dünyanın dört bir köşesinde,
suç teşkil eden faaliyetlerle, mafya tipi örgütlenmeler de, zihinsel hipe-
raktiviteyi ve yasak arzuları kışkırtacak araçların yanı sıra, sofistike si­
lahlardan insan bedenine dek uzanan bir yelpazede toplumlarımızın
talep ettiği her türlü yasa dışı ticareti sunarak küresel ve enformasyo­
nel hale geldi. Ayrıca giderek evrensel, sayısal bir dili konuşan yeni bir
iletişim sistemi, hem kültürümüzün sözcükleri, sesleri ve imgelerinin
ağ ve benlik 3

üretimini ve dağıtımını küresel olarak entegre hale getiriyor, hem de


onları bireylerin kimliklerinin ve halet-i ruhiyelerinin beğenilerine uy­
gun kılıyor. İnteraktif bilgisayar ağları, yeni iletişim biçimleri ve kanal­
ları yaratarak, hayatı şekillendirerek, aynı zamanda hayat tarafından
şekillendirilip katlanarak büyüyor.
Toplumsal değişimler de, teknolojik ve ekonomik dönüşümler
kadar büyük. Kadınların içinde bulunduğu koşulların dönüştürülmesi
sürecindeki tüm güçlüklere karşın, ataerkillik bazı toplumlarda saldırı­
ya uğradı ve sarsıldı. Böylece dünyanın büyük bir bölümünde cinsiyet
ilişkileri, kültürel yeniden üretime dönük bir alan olmaktan çıkıp bir
mücadele alanı haline geldi. Bunu kadınlarla, erkekler ve çocuklar ara­
sındaki ilişkilerin, dolayısıyla aile, cinsellik ve kişiliğin temelden yeni­
den tanımlanması izledi. Çevre bilinci toplumun kurumlarına nüfuz
ederken, çevreyle ilgili değerler şirketlerin ve bürokrasilerin gündelik
pratikleriyle ihanete uğramak ve manipüle edilmek pahasına siyasi bir
cazibe kazanmakta. Siyasi sistemler yapısal bir meşruiyet krizi içinde­
ler, dönem dönem skandallarla sarsılıyorlar, temelde medyanın onlara
gösterdiği ilgiye ve kişisel liderliğe bağımlılar ve giderek yurttaşlardan
kendilerini yalıtıyorlar. Toplumsal meseleler ya kendi iç dünyalarına
kapanarak ya da sadece bir anlığına bir medya sembolünün etrafında
parlayıvermesiyle parçalı hale gelme, yerelleşme, tek bir meseleye odak­
lanma, gelip geçici olma eğilimi içindeler. Böyle kontrolsüz, kafa karış­
tırıcı bir değişim dünyasında, insanlar, aslî, yani dini, etnik, ülkesel, ulu­
sal kimlikleri etrafında yeniden gruplanmaya meyilli. Bu zor zamanlar­
da kişisel güvenliği, kolektif seferberliği sağlamaya yönelen en dehşet
verici güçse, muhtemelen dini köktencilik (Hıristiyan, İslamcı, Yahudi
ve hattâ Budist - terimsel bir çelişki gibi görünse de). Servet, güç, imge
akışının küresel olduğu bir dünyada, kolektif ya da bireysel, atfedilmiş
ya da inşa edilmiş bir kimlik arayışı, toplumsal anlamın temel kaynağı
haline geliyor. Bu, hiç de yeni bir eğilim değil; çünkü insan toplumunun
doğuşundan beri, anlamın kökleri kimliğe, özellikle de dini ve etnik
kimliğe dayalı olmuştur. Fakat şu var ki, kimlik, hemen her yerde örgüt
yapılarının çözülmesi, kurumların meşruiyetini yitirmesi, büyük top-
4 g'ri$________________________________________________________

lumsal hareketlerin silinip gitmesi, kültürel ifadelerin gelip geçici olma­


sı gibi özellikleriyle öne çıkan tarihsel bir dönemde, anlamın aslî, hattâ
bazen temel kaynağı haline geliyor, insanlar giderek anlamlarını ne
yaptıkları etrafında değil, ne oldukları ya da olduklarına inandıkları et­
rafında örgütlüyor. Bu arada, diğer taraftan değiş tokuş aracı olan kü­
resel ağlar, seçici bir tutumla, durmak bilmeyen bir stratejik kararlar
akışı içinde, ağ dahilinde belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesiyle ilgi­
lerini değerlendirerek bireyler, gruplar, bölgeler hattâ ülkelere kapıları­
nı açıyor ya da kapatıyor. Akabinde, soyut, evrensel bir araçsalcılık ile
tarihsel bakımdan köklü, zata mahsus kimlikler arasında temel bir bö­
lünme ortaya çıkıyor. Toplumlarımız giderek Ağ ile benlik arasındaki
çift kutuplu bir karşıtlık etraftnda yapılanıyor.
İşlev ile anlam arasındaki bu yapısal şizofreni durumunda, top­
lumsal iletişim şablonları da hızla baskı altına giriyor. İletişim kopun­
ca, çatışma ihtiva eden bir iletişim olarak (toplumsal mücadeleler ya
da siyasi muhalefet biçiminde olduğu gibi) dahi varlığım sürdüremedi-
ğinde toplumsal gruplar ve bireyler birbirlerine yabancılaşıyor, ötekini
bir yabancı, nihayetinde bir tehdit olarak görmeye başlıyor. Bu süreç­
te, kimlikler daha özgül, paylaşması güç hale gelirken toplumsal par­
çalanma da yayılıyor. Bilgi toplumu aynı zamanda, Aum Shinrik-
yo’nun, Amerikan milislerinin, İslami/Hıristiyan teokratik tutkuları­
nın, Hutular ile Tutsilerin karşılıklı soykırımının da dünyası.
Tarihsel değişimin çapı ve ölçeği karşısında sersemleyen zama­
nımızın kültürü ve düşünme biçimi, sıklıkla yeni bir binyılcılığı kucak­
lıyor. Teknoloji peygamberleri, toplumsal eğilimler ve örgütlenmeye,
bilgisayarlar ve DNA’nın nadiren anlaşılan mantığını yükleyerek yeni
bir çağı vazediyor. Postmodern kültür ve teori kendini, tarihin sonunu,
hattâ bir ölçüde aklın sonunu kutlamaya; anlama, anlamlandırma,
hattâ saçmalama kapasitemizden vazgeçmeye kaptırmış durumda. Ö r­
tülü varsayımsa, davranışın tümüyle bireyselleşmesinin, toplumun
kendi kaderi üzerindeki güçsüzlüğünün kabulü.
Bu kitabın dayandığı proje, yıkım akıntılarına karşı kürek çeki­
yor, entelektüel nihilizmin, toplumsal şüpheciliğin, siyasî kinizmin çe-
ağ ve benlik 5

şitli biçimlerini istisna kabul ediyor. Akılcılığa, onun ilahlarına tapın-


maksızın akla davetin mümkün olduğuna inanıyorum. Mutlak ütop­
yaların ölümcül çıkmazlarına kaymaksızm anlamlı toplumsal eylemin,
dönüştürücü siyasetin mümkün olduğuna inanıyorum. Ya bireyselleşe-
ceği ya da köktenciliğe kapılacağını bir koşul olarak görmeksizin, kim­
liğin özgürleştirici güç taşıdığına inanıyorum. Ve bu yeni, kafa karıştı­
rıcı dünyamızı oluşturan bütün büyük akımların birbiriyle ilgili oldu­
ğu, bu akımların karşılıklı ilişkilerini anlamlandırabileceğimiz varsayı­
mını ileri sürüyorum. Ve de evet, zaman zaman düşülen, uzun bir tra­
jik entelektüel hatalar geleneğine karşın, gözlemek, analiz etmek ve
kuramlaştırmanın farklı, daha iyi bir dünya kurmaya katkıda bulun­
manın bir yolu olduğuna inanıyorum. Yanıtlar -toplum lara özgü, top­
lumsal aktörlerin bizzat bulduğu- vererek değil ama, ilgili bazı sorula­
rı yönelterek. Bu kitap, elde hazır bulunan kanıtlar, inceleyici kuram
temelinde yeni dünyamızı anlamayı amaçlayan, birçok fikir çevresinde
halen sürmekte olan kolektif olduğu muhakkak, analitik çabaya mü­
tevazı bir katkı sağlamayı amaçlamaktadır.
Bu yönde bazı ilk adımları atmak için, teknolojiyi ciddiyetle ele
almamız, onu bu araştırmanın hareket noktası olarak kullanmamız;
devrimci teknolojik değişim sürecini gerçekleştiği ve onu şekillendiren
toplumsal bağlama yerleştirmemiz; yeni tarihi tablonun çizilmesinde
kimlik arayışının, tekno-ekonomik değişim kadar güçlü olduğunu ak­
lımızda tutmamız gerekir. Bütün bunları söyledikten sonra, bizi birçok
alana götürecek, birçok kültüre ve kurumsal bağlama taşıyacak bir
rehberi izleyerek entelektüel yolculuğumuza başlayabiliriz; küresel bir
dönüşümü kavramak —bu yazarın deneyimi ve bilgisiyle sınırlı olduğu
aşikâr- mümkün olduğunca küresel bir perspektifi gerektirir.

TEKNOLOJİ, TOPLUM VE TARİHSEL DEĞİŞİM


Bütün bir beşeri faaliyet alanına nüfuz ettiğinden, oluşma sürecindeki
yeni ekonomi, toplum ve kültürün giriftliğini analiz ederken başlangıç
noktam, enformasyon teknolojisi devrimi olacak. Bu metodolojik ter­
cih, yeni toplumsal biçimler ve süreçlerin teknolojik değişimin bir sonu­
cu olarak ortaya çıktığı anlamına gelmiyor. Elbette ki, teknoloji toplu­
mu belirlemez.2 Toplum da teknolojik değişimin yönünü çizemez, çün­
kü bilimsel keşif, teknolojik yenilik ve bunların toplumsal uygulanma
süreçlerine bireysel yaratıcılık ve girişimcilik de dahil birçok etken da­
hil olur; öyle ki, nihai sonuç, karmaşık bir etkileşim sürecine dayalıdır.3
Hattâ teknolojik belirlenimcilik ikilemi büyük olasılıkla yanlış bir so­
rundur ;4 çünkü teknoloji toplumdur, çünkü toplum teknolojik aygıtla­
rına değinilmeksizin anlaşılamaz, resmedilemez.5 Dolayısıyla 1970’ler-
de büyük ölçüde ABD’de (bkz. Birinci Bölüm) kuruluşuna tanık oldu­
ğumuz, enformasyon teknolojisi çevresinde örgütlenmiş yeni teknolojik
paradigma Amerikan toplumunun, küresel ekonomi ve dünya jeopoli­
tiğiyle etkileşim içinde yeni bir üretim, iletişim, yönetim ve yaşama bi­
çimi olarak somutlaşan özgül bir parçasıydı. Bu paradigmanın ABD’de,
bir ölçüye dek Kaliforniya’da kurulmasının, bunun 1970’lerde gerçek­
leşmesinin, yeni enformasyon teknolojilerinin biçimleri ve evrimi üze­
rinde kaydadeğer etkileri olmuştur. Örneğin, 1940’larda ve 60’larda
henüz erken dönemlerindeki elektronik endüstrisinin desteklenmesinde
askeri finansman ve piyasaların belirleyici bir etkisi olduysa da,
1970’lerin başında gerçekleşen teknolojik patlama, şöyle ya da böyle
Amerikan yerleşkelerinde 1960’larda yeşeren özgürlük kültürü, birey­
sel yenilikçilik ve girişimcilikle ilişkilendirilebildi. Siyaset açısından ay­
nı şeyi söyleyemeyiz; çünkü Silikon Vadisi muhafazakar oyların sağlam
kalelerinden biriydi, hâlâ da öyledir; birçok yenilikçi de hem toplumda
hem de iş dünyasındaki yerleşik davranış kalıplarını yıkmaya yüklenen
toplumsal değerler açısından değerlendirildiğinde, politika üstü bir tu­
tum içindedir. Kişiselleştirilmiş aygıtlara, interaktif iletişime, ağlar oluş­

2 Meseleyle ilgili ilginç bir tartışma için Smith ve Marx’a bakınız (1994).
3 Teknoloji toplumu belirlemez: Onu temsil eder. Ama toplum da teknolojik yenilikleri belirle­
mez, kullanır. Toplum ve teknoloji arasındaki bu diyalektik ilişki, Femand Braudel gibi en iyi
tarihçilerin çalışmalarında mevcuttur.
4 Klasik teknoloji tarihçisi Melvin Kranzberg teknolojik determinizmin sahte ikilemine kuvvetle
karşı koymuştu, örneğin Kranzberg’in NASTS’m onur üyeliği ödülünü kabulünde yaptığı ko­
nuşmaya bakınız (1992).
5 Bijker vd. (1987).
ağ ve benlik "f

turmaya, durup dinlenmeksizin yeni teknolojik atılımların peşinden


koşmaya yapılan vurgunun, şirketler dünyasının ihtiyat geleneğiyle sü­
reklilik taşımadığı açıktı. Enformasyon teknolojisi devrimi yarı bilinçli
bir biçimde,6 toplumlarımızın maddi kültürüne 1960’lardaki hareket­
lerde boy veren özgürlükçü ruhu üfledi. Ama yeni enformasyon tekno­
lojileri yayılır yayılmaz, başka ülkelerce, farklı kültürlerce, çeşitli örgüt­
lerce, değişik amaçlarca benimsenir benimsenmez, bütün uygulamalar
ve kullanımlarda, yine teknolojik yenilikleri besleyen, hızı artıran, tek­
nolojik değişimin ölçeğini genişleten, kaynaklarına çeşitlilik katan bir
patlama yaşandı.7 Teknolojinin amaçlanmamış toplumsal sonuçlarının
önemini bir çizimle daha iyi anlayabiliriz .8
Bilindiği gibi İnternet, 1960’larda, ABD Savunma Bakanlığı İle­
ri Araştırma Projeleri Kurumu’ndaki (efsanevi DARPA: US Defence
Department Advanced Research Projects Agency) teknoloji savaşçıla­
rının bir nükleer savaşta Sovyet zaferini ya da Amerikan iletişim ağla­
rının çökertilmesini önlemeye yönelik cüretkâr bir planıyla doğdu. Pro­
je, bir ölçüye dek düşmanın gücüne hareket kabiliyeti ve arazinin bil-

6 1970’lerde Silikon Vadisi’nde bilgisayar teknolojilerindeki devrimde kilit rol oynayan yenilikçi
isimlerin bazılarının değerlerine, kişisel bakış açılarına ilişkin etkileyici bir sosyal tarih hâlâ ya­
zılmamıştır. Ancak birkaç gösterge, bu yenilikçilerin şirketler dünyasının merkezileştirici tekno­
lojilerini bilinçli olarak bozmaya çalıştıklarına, hem buna inandıkları için hem de piyasada ken­
dilerine yaşam alanı açmak için böyle yaptıklarına işaret eder görünmektedir. Kanıt olarak,
Apple Computer’ın 1984’te Macintosh’u piyasaya sürerken, IBM’i Onvellci mitolojinin Big
Brother’ı olarak niteleyip açıkça karşısına alarak yürüttüğü reklam kampanyasını hatırlataca­
ğım. Bu yenilikçilerin birçoğunun karşıt kültürel özellikleriyle ilgili olarak da kişisel bilgisayar­
lan geliştiren dahînin, Steve Wozniak’ın hayat hikâyesini anlatacağım: Şirketin bir başka çoku­
luslu şirkete dönüşmesinden sıkılıp Apple’dan ayrıldıktan sonra beğendiği rock gruplarına mad­
di destek sağlamaya bir servet harcayan Wozniak, daha sonra beğendiği teknolojileri üretmek
üzere bir başka şirket kurdu. Bir ara, kişisel bilgisayarı geliştirdikten sonra bilgisayar teknoloji­
sinde hiçbir formel eğitimi olmadığını hatırlayan Wozniak UC Berkeley’e kaydoldu, ancak me­
selenin herkesin diline düşmemesi için başka bir isim kullandı.
7 Enformasyon teknolojisinin başka başka toplumsal ve kurumsal bağlamlara yayılmasında göz­
lenen farklılıklarla ilgili kanıtlar için başka çalışmaların yanı sıra şu kaynaklara da bakınız: Ber-
tazzoni vd. (1984); Guile (1985); Agence de PInformatique (1986); Castells vd. (1986); Landau
ve Rosenberg (1986); Bianchi vd. (1988); Watanuki (1990); Freeman vd. (1991); Wang (1994).
8 Toplum ile teknoloji arasındaki ilişkilere dair kapsamlı, titiz bir tartışma için Fischer e bakınız
(1985).
8 giriş
— \ " ~

gisiyle karşı koyabilmek için gerilla güçlerinin çok geniş bir araziye ya­
yılmasını öngören M aocu taktiklerin elektronik bir dengiydi. Sonuç,
tam da mucitlerinin istediği gibi, herhangi bir merkezden kontrol edi­
lemeyen, elektronik bariyerleri aşarak birbirleriyle sayısız biçimde bağ­
lantı kurabilen binlerce özerk bilgisayar ağından oluşan bir ağ mima­
risi oldu. Sonuçta, ABD Savunma Bakanlığinm kurduğu ARPANET,
vadesini doldurmuş bir Soğuk Savaş’ın kaygılarına bir hayli uzak dü­
şen her tür amaçla bireyler ve gruplar tarafından kullanılan binlerce
bilgisayar ağının (kullanıcı sayısı 1996’da 20 milyonken, 2000’de 300
milyonu aşmıştır, hızla da artmaktadır) küresel, yatay iletişimin teme­
lini oluşturdu. Öyle ki, Chiapas’taki Zapatistaların lideri Subcoman-
dante Marcos, Lacandon ormanının derinliklerinden dünyayla ve med­
yayla İnternet üzerinden iletişim kurdu. İnternet, 1999’da Çin Komü­
nist Partisi’ne meydan okuyan Çinli tarikat Falun Gong’un gelişimin­
de, Aralık 1999’da Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü’ne karşı protesto­
nun örgütlenmesinde ve yayılmasında da araçsal bir rol oynadı.
Ne ki toplum teknolojiyi belirlemese de, büyük ölçüde devlet
üzerinden onun gelişimini bastırabilir. Ya da, yine büyük ölçüde devlet
müdahalesiyle ekonomilerin, askeri gücün, toplumsal refahın kaderini
birkaç yıl içinde değiştirecek hızlandırılmış bir teknolojik değişim süre­
cine sokulabilir. Hattâ toplumların teknolojide, özellikle de, farklı ta­
rihsel dönemlerde stratejik açıdan belirleyici olan teknolojilerde usta­
laşma kabiliyeti ya da kabiliyetsizliği, büyük ölçüde, onların kaderini
şekillendirir. Teknolojinin (ya da ondan yoksunluğun) toplumların hep,
çatışma dolu bir süreçten geçerek teknolojik potansiyellerini aktarma­
ya karar verdikleri kullanım biçimleri kadar, toplumların kendilerini
dönüştürme becerisini de ihtiva ettiğini söyleyebileceğimiz noktada ,9
tarihsel evrim ve toplumsal değişim üzerindeki belirleyiciliği de başlar.
Bu yüzdendir ki, 1400’de Avrupa Rönesansı üç yüz yıl sonra
dünyaya hakim olacak teknolojik değişimin entelektüel tohumlarını
atarken, Mokyr’e göre Çin dünyanın teknolojik açıdan en gelişmiş uy-

9 CasteUs’de (1988b) sunulan analizlere bakınız; aynca Webster’a da (1991).


ağ ve benlik 9

garlığıydı.10 Kilit icatlar Çin’de yüzyıllar hattâ bin beş yüzyıl önce ya­
pılmıştı; tıpkı MÖ 200 yılında Çin’de demirin tavlanmasına imkân ta­
nıyalı maden eritme ocaklarının kurulması gibi. Su Sung da 1086’da o
dönemde Avrupa’daki mekanik saatlerin doğru zamanı gösterme ka­
biliyetini geride bırakan su saatini geliştirmişti. Demir saban 6. yüzyıl­
da icat edildi ve iki yüzyıl sonra da sulu tarlada pirinç ekimine uyar­
landı. Tekstil alanına gelince ip eğirme çarkı Batı’yla aynı dönemde,
13. yüzyılda ortaya çıktı, ama Çin’de daha hızlı gelişti; çünkü sofisti­
ke dokuma aygıtları eski bir geleneğe dayanıyordu: Han hanedanı dö­
neminde ipek dokumak için kullanılan dokuma tezgâhlarına. Su ener­
jisinin benimsenmesi de Avrupa’yla aynı dönemlere rastlar: 8. yüzyıl­
da Çinliler hidrolik demir çekiçleri kullanıyorlardı, 1280’de de dikey
su çarkı yaygın olarak kullanılıyordu. Okyanus yolculukları Çinliler
için Avrupa’ya nazaran daha erken dönemlerde daha kolay hale gel­
mişti; yaklaşık MS 960’da pusulayı keşfetmişlerdi; 14. yüzyılın sonu­
na gelindiğindeyse gemileri, uzun deniz yolculuklarına elverişli, dünya­
nın en gelişmiş gemileriydi. Askeri meselelere gelince Çinliler, barutu
icat etmenin yanı sıra, güçlü patlayıcılar imal etmeyi sağlayacak bir
kimya sanayii geliştirmişlerdi; arbalet ve mancınık Avrupa’dan yüzyıl­
lar önce Çin ordularınca kullanılıyordu. Tıp alanında akupunktur gi­
bi teknikler, ancak kısa zaman önce evrensel düzeyde bilinir hale gelen
olağanüstü sonuçlar veriyordu. Ayrıca, ilk bilgi işleme devrimini de
Çinliler gerçekleştirmişti: Kağıt ve matbaa Çin icadıydı. Kağıt Çin’de
Batı’dan bin yıl önce ortaya çıkmış, m atbuat da muhtemelen 7. yüzyı­
lın sonlarında başlamıştı. Jones’un yazdığı gibi: “ 14. yüzyılda Çin, sa­
nayileşmeye kıl payı uzaktaydı .”11 Ama bunun gerçekleşmemesi dün­
ya tarihini değiştirdi. 1842’de Afyon Savaşları Britanya’nın sömürgeci
dayatmalarının önünü açtığında, Çin tecrit politikalarının O rta Kral-
lık’ı teknolojik bayağılığın kötücül sonuçlarından koruyamayacağını

10 Çin’de teknolojik devrimin kesintiye uğramasıyla ilgili tartışmam, ağırlıklı olarak Joel Mokyr in
kaleme aldığı sıradışı bir bölüme (1990: 209-38) ve son derece derinlikli, fakat tartışma yarat­
mış bir kitaba dayanır, Qian (1985).
11 Jones (1981: 160), Mokyr’de alıntı (1990: 219).
10 giriş

anladı; ama artık çok geçti. Sonrasında Çin’in, tarihsel yolundan böy-
lesi yıkıcı bir sapmayı telafi etmeye başlaması bir yüzyılı aşkın bir za­
manı alacaktı.
Bu denli çarpıcı bir tarihsel rotaya getirilen çok sayıda, muhte­
lif açıklama olmuştur. Bu giriş bölümünde, tartışmanın karmaşıklığına
dalmamıza yetecek yer yok. Ancak Needham, Qian, Jones ve M okyr 12
gibi tarihçilerin araştırmaları ve analizleri temelinde, toplum, tarih ve
teknoloji arasındaki etkileşimi genel olarak anlamamızı sağlayabilecek
bir yorum ileri sürmek mümkündür. Ayrıca kültürel farklılıklarla ilgi­
li varsayımlar (arkaplanda belli belirsiz ırkçı bir ton taşıyanlar bile)
M okyr’in de işaret ettiği gibi, Çin ve Avrupa arasındaki değil, 1300’le-
rin Çin’iyle 1800’lerin Çin’i arasındaki farkı açıklamakta başarısızdır.
Binlerce yıl boyunca teknolojik açıdan dünya lideri olmuş bir kültür ve
krallık, tam da Avrupa’nın keşifler çağma, ondan sonra da sanayi dev-
rimine adım attığı bir dönemde teknolojik açıdan yerinde sayar hale
gelmiştir.
Needham, Çin kültürünün hızlı teknolojik değişimlerle baltala­
nabilecek bir şey olan insan ile doğa arasındaki uyuma Batinın değer
yargılarına kıyasla daha fazla önem verdiğini ileri sürer. Dahası, tek­
nolojik gelişimi ölçmekte kullanılan Batılı ölçütlere de karşı çıkar. Ne
var ki kalkınma karşısında böyle kutsalcı yaklaşıma yapılan bu vurgu
teknolojik yeniliği binlerce yıl boyunca engellemediği gibi, doğanın
korunması giderek artan bir nüfusu beslemeye yönelik tarımsal üreti­
min ardına itildiğinde Çin’in güneyinde tarım faaliyetleri sonucu orta­
ya çıkan ekolojik çöküşün de önüne geçememiştir. Aslında Wen-yuan
Qian o güçlü kitabında, Needham’ın bir ömür adadığı muazzam eseri
karşısında duyulan hayranlığı paylaşsa da, onun Çin’in geleneksel tek­
nolojisinin başarılarıyla ilgili biraz aşırıya kaçan heyecanına karşı çı­
kar. Qian, Çin’de bilimin gelişimiyle devletin dinamiklerinin hakim ol­
duğu Çin medeniyetinin özellikleri arasındaki bağlantının daha yakın­
dan analiz edilmesi çağrısında bulunur. Mokyr de Çin’in modern za­

12 Needham (1954-88, 1969, 1981); Qian (1985); Jones (1988); Mokyr (1990).
ağ ve benlik 11

manlardaki teknolojik geriliğinin açıklanmasında devletin kritik bir


faktör olduğunu düşünür. Bu açıklama üç aşamada ileri sürülebilir:
Teknolojik yenilik yüzyıllar boyunca temelde devletin ellerinde olmuş­
tu; 1400’den sonra Çin devleti, Ming ve Qing hanedanları yönetimin­
de teknolojik yeniliklere ilgisini yitirmişti; kısmen devlete hizmete duy­
dukları bağlılıktan ötürü kültürel, toplumsal açıdan elit kesimler sana­
ta, beşeri ilimlere, emperyal bürokrasi aracılığıyla kendi konumlarını
güçlendirmeye odaklanmıştı. Dolayısıyla görünen o ki kritik olan dev­
letin rolü, devlet politikalarının odak noktasıdır. Tarihin en büyük hid­
rolik mühendisi olmuş, tarımsal üretimi artırmak için Han hanedanlı­
ğı döneminden itibaren bir tarımsal genişleme sistemi kurmaya giriş­
miş bir devlet neden birden teknolojik yenilikten el etek çekmiş, hattâ
coğrafi keşifleri yasaklamış, 1430’a gelindiğinde büyük gemilerin inşa­
sını yasaklamıştır? Yanıtı açıktır; devlet, aynı devlet değildir. Bunun se­
bebi yalnızca devletin farklı hanedanların hakimiyetinde olması değil,
bürokratik sınıfın da olağandan daha uzun süren rakipsiz bir hakimi­
yet dönemi yüzünden yönetime daha derinden kök salmasıdır.
M okyr’e göre, teknolojik muhafazakarlık açısından belirleyici
olan etken, görünüşe bakılırsa yöneticilerin teknolojik değişimin top­
lumsal istikrar üzerinde yıkıcılık potansiyeline sahip etkileri karşısında
duydukları korkulardır. Başka toplumlarda olduğu gibi Çin’de de tek­
nolojinin yayılmasına karşı koyan birçok güç olmuştu, özellikle de
kentli loncalar. Statükodan hoşnut olan bürokratlar, birkaç yüzyıl bo­
yunca kontrol altında tutulmuş bir toplumda gizlide kalmış başka m u­
halefet kaynaklarıyla birleşebilecek toplumsal çatışmaların patlak ver­
mesi olasılığının kaygısını taşıyorlardı. 8. yüzyılda Mançu hanedanın­
dan aydınlanmaya ermiş iki despot, K’ang Chi ile Ch’ien Lung bile ça­
balarını yeni bir kalkınma hamlesinden ziyade, barışın, düzenin sağ­
lanmasına yoğunlaştırmışlardı. Kontrollü ticaret ile silah aliminin öte­
sine geçen incelemeler ile yabancılarla kurulan temaslar, beraberlerin­
de getirdikleri belirsizlik yüzünden en iyi ihtimalle gereksiz, en kötü ih­
timalle tehdit edici görülüyordu. Sağduyulu bir tarafsızlıkta karar kıl­
mış teknolojik bir modernleşme yönünde dış teşviklerden yoksun ama
12 giriş

iç caydırıcılara sahip bürokratik bir devlet, sonuçta Çin’in yüzyıllar


şöyle dursun, bin yıllardır temelde devletin kılavuzluğunda izleyegeldi-
ği teknolojik rotadan sapmıştı. Ming ve Qing hanedanları yönetimin­
deki Çin devletinin dinamiklerinin gerisindeki etkenlere ilişkin bir tar­
tışmanın bu kitabın ölçeğini aştığı aşikârdır. Araştırma amaçlarımız
açısından önemli olan, kesintiye uğramış teknolojik gelişime ilişkin bu
temel deneyimin verdiği iki derstir: İlki, Çin’de ve başka yerlerde dev­
letin teknolojik yeniliklerde lider güç olabileceği, tarihte bunun örnek­
lerinin görüldüğüdür. İkincisi ise tam da bu yüzden, devletin teknolo­
jik gelişmeye duyduğu ilginin tersine dönmesi ya da devletin yeni ko­
şullarda artık bu ilgiyi icra edemez olması halinde, toplumun teknolo­
jiyi yaratma ve uygulama yönündeki özerk yenilikçi enerjisinin kısır­
laşması yüzünden devletçi bir yenilikçilik modeli duraklamaya yol
açar. Çin devletinin yüzyıllar sonra nükleer teknoloji, füzeler, uydu ko­
nuşlandırma, elektronikte ileri teknolojinin temellerini yeniden atabil­
mesi,13 teknolojik gelişme ile geri kalmaya ilişkin büyük ölçüde kültü­
rel içerikli yorumların boşluğunu bir kez daha gösterir: Aynı kültür,
devlet ile toplum arasındaki ilişkiye bağlı olarak çok farklı teknolojik
yollar izleyebilir. Ne var ki, özellikle devlete bağımlı olmanın bir bede­
li vardır; Çin için bu geri kalma, açlık, salgın hastalıklar, sömürge yö­
netimi, iç savaş olmuştur. En azından 20. yüzyılın ortalarına dek.
Sovyet devletçiliğinin enformasyon teknolojisi devrimini yön­
lendirmekteki kabiliyetsizliğine, böylelikle üretim kapasitesini baltala­
masına, askeri gücünü dinamitlemesine dair, güncel, benzer bir hikâ­
yeden de söz edilebilir, bu kitapta söz edilecektir de (üçüncü ciltte).
Ancak teknolojik gelişim açısından bütün devlet müdahalelerinin ters
sonuçlar doğurduğu yönünde, kısıtlayıcı bağlardan kurtulmuş, birey­
sel girişimciliği yücelten tarih dışı ideolojik bir sonuca da varmamamız
gerekiyor. Tabii ki, Japonya hem Çin’in tarihsel deneyimine hem de
Sovyet devletinin Amerika’nın başlattığı enformasyon teknolojisi dev­
rimini benimsemekteki kabiliyetsizliğine ters düşen bir örnektir.

13 Wang (1993).
ağ ve benlik 1 3

Tarihsel olarak Japonya, 1636 ile 1853 yılları arasındaki Toku-


gawa Şogunluğu’nun yönetimi altındayken, tam da Batı yarıkürede en­
düstriyel sistemin oluştuğu o kritik evrede Çin’den daha derin bir tec­
rit döneminden geçmiştir. 17. yüzyılın başlarında Japon tacirler 700
tonluk modern gemilerle Doğu Asya ve Güneydoğu Asya ile ticaret ya­
parlarken, 1653’te 50 tondan ağır gemilerin inşası yasaklanmış, Naga-
saki dışında bütün limanlar yabancılara kapatılmış, ticaret Çin, Kore,
Hollanda’yla sınırlı tutulmuştur.14 Bu iki yüzyıl boyunca topyekûn bir
teknolojik yalıtım söz konusu değildi, yerli yenilikler de Japonya’nın
hızlı değişime Çin’den daha çabuk ayak uydurmasını sağladı.15 Ancak,
Japonya teknolojik açıdan Çin’den daha geri bir seviyede olduğundan,
19. yüzyılın ortalarında Komodor Perry’nin kurobune’si (siyah gemi­
ler), Batı teknolojisinin ciddi biçimde gerisinde kalmış bir ülkeye ticari
ve diplomatik ilişki kurmayı dayatabildi. J. 868’de Ishin Meiji’yle (Me-
iji Tanzimatı) birlikte devletin liderliğinde kararlı bir modernleşme
programı için gerekli siyasî koşullar yaratılır yaratılmaz ,16 Japonya ile­
ri teknolojide çok kısa bir sürede hızla mesafe kaydetti.17 Son derece
önemli bir çizim de, mevcut stratejik önemi açısından, 19. yüzyılın son
çeyreğinde elektrik ve elektronik mühendisliğiyle iletişim uygulamaları­
nın Japonya’daki olağanüstü gelişimini kısaca hatırlamamızı sağlıyor.18
öyle ki, dünyanın ilk bağımsız elektrik mühendisliği bölümü 1873’te
Tokyo’da yeni kurulan İmparatorluk Mühendislik Koleji’nde, İskoçya-

14 Chida ile Davies (1990).


15 Ito (1993).
16 önde gelen, benim de görüşlerine katılma eğiliminde olduğum birkaç Japon akademisyen, Me­
iji Restorasyonu’na, Japon modernleşmesinin köklerine ilişkin en iyi Batılı değerlendirmenin
Norman’a ait olduğu (1940) kanısındadır. Bu çalışma Japonca’ya çevrilmiştir ve Japon üniver­
sitelerinde okutulun Cambridge ve Harvard’da eğitim gören parlak bir tarihçi olan, daha sonra
Kanada diplomatik misyonuna katılan Norman, 1950’lerde Kari Wittfogel tarafından komünist
olduğu iddiasıyla McCarthy Senato Komisyonu’na şikâyet edilmiş, ardından sürekli Batılı istih­
barat servislerinin baskılarına maruz kalmıştır. Mısır’a Kanada Büyükelçisi olarak atanan Nor­
man 1 9 5 7 ^ Kahire’de intihar etmiştir. Bu gerçekten istisnai akademisyenin Japon devletinin
anlaşılmasına katkısı için Dower’a bakınız (1975); farklı bir bakış açısı içinse Beasley ye bakı­
nız (1990).
17 Kamatani (1988); Matsumoto ile Sinclair (1994).
18 Uchida (1991).
1 4 giriş

lı bir makine mühendisi olan dekan Henry Dyer’ın öncülüğünde açıldı.


1887 ile 1892 yılları arasında elektrik mühendisliğinde önde gelen aka­
demisyenlerden William Ayrton, kolejde ders vermeye davet edildi; bil­
ginin yeni kuşak Japon mühendislere aktarılmasında çok etkili olan bu
davet sayesinde, yüzyıl sonunda Telgraf Bürosu bütün teknik bölümle­
rindeki yabancı mühendislerin yerine yerli mühendisleri geçirebildi. Ba­
tid an teknoloji aktarımı çeşitli mekanizmalarla gerçekleştiriliyordu.
1873’te Telgraf Bürosu’nun makine mağazası Japonyalı saat yapımcısı
Tanaka Seisuke’yi makineler hakkında bilgi edinmesi için Viyana’daki
Uluslararası Makine Fuarı’na gönderdi. On yıl sonra büronun makine­
leri Japonya’da yapılıyor olacaktı. Tanaka Daikichi bu teknolojiye da­
yanarak 1882’de bir elektrik fabrikası, Shibaura Works’ü kurdu; fabri­
ka Mitsui tarafından satın alındıktan sonra Toshiba olacaktı. Avrupa
ve Amerika’ya mühendisler gönderildi. 1899’da da Western Electric’in
Japon sanayicilerle ortaklık çerçevesinde Japonya’da üretim ve satış
yapmasına izin verildi: Ortaklığın adı NEC’ti. Japonya böyle bir tekno­
lojiye dayanarak 1914’ten önce tam gaz elektrik ve iletişim çağma dal­
dı: 1914’e gelindiğinde toplam elektrik üretimi saatte 1 555 000 kilo­
vata ulaşmış, ülkedeki 3 bin telefon bürosu da yılda bir milyar mesaj
aktarmaya başlamıştı. 1857’de Komodor Perry’nin Şogun’a hediyesi­
nin o zamana dek Japonya’da hiç görülmemiş olan Amerikan yapımı
bir telgraf düzeneği olması da bir hayli semboliktir: İlk telgraf hattı
1869’da döşendi, on yıl sonra da Japonya Sibirya’dan geçen, Batılı ve
Japon mühendislerin ortak yönetimindeki Great Northern Telegraph
Co. tarafından işletilen, hem İngilizce hem Japonca mesaj aktaran kıta­
lar arası bir bilgi ağı üzerinden tüm dünyaya bağlanmıştı.
Japonya’nın 20. yüzyılın son çeyreğinde nasıl olup da enfor­
masyon teknolojileri sanayiinde dünyanın önde gelen aktörlerinden
biri haline geldiği, artık halka mal olmuş bir bilgidir, tartışmamızda da
böyle kabul edilecek.19 Burada sunulan düşünceler açısından önemli
olan, bu gelişmenin endüstriyel ve bilimsel bir süpergüç olan Sovyetler
19 Ito (1994); Japonya Enformasyon tşlem Merkezi (1994); Batılı bir bakış açısı için Forrester’a
bakınız (1993).
ağ ve benlik 15

Birliği’nin bu temel teknolojik dönüşümü gerçekleştirmekteki başarı­


sızlığıyla aynı döneme denk gelmesidir. Biraz evvelki hatırlatmalarımı­
zın da gösterdiği üzere, Japonya’nın 1960’lardan beri süregelen tekno­
lojik gelişiminin tarihsel bir boşlukta gerçekleşmediği, on yıllarca geri­
ye uzanan bir mühendislik geleneğine kök salmış olduğu aşikârdır. An­
cak bu analizin amaçları açısından önemli olan devlet müdahalesinin
(ya da müdahalesizliğinin) Çin ile Sovyetler Birliği örneklerinde, Ja­
ponya’nın hem Meiji hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası durumuyla
karşılaştırıldığında ne denli farklı sonuçlar doğurmuş olduğunu vurgu­
lamaktır. Japon devletinin, her iki modernleşme ve kalkınma dönemi­
nin kökenlerinde yatan özellikleri, hem Ishin Meiji20 hem de çağdaş
kalkınmacı devlet açısından gayet iyi bilinmektedir,21 ayrıca bu özel­
likleri burada yeniden sunmak bizi bu ilk düşüncelerin odak noktasın­
dan bir hayli uzaklaştıracaktır. Teknoloji ile toplumun ilişkisi açısın­
dan vurgulanması gereken şey, devletin teknolojik yenilikleri gerek
başlatarak, gerek yasaklayarak, gerek onların öncülüğünü üstlenerek
yüklendiği rolün, belli bir mekân ve zamanda hakim olan toplumsal ve
kültürel güçleri ifade edip örgütlediğinden dolayı, sürecin tamamı açı­
sından belirleyici olduğudur. Teknoloji, büyük ölçüde bir toplumun
kendini, devlet de dahil toplumun kurumlan üzerinden teknolojik üs­
tünlüğe sevk etme kapasitesini ifade eder. Üretim güçlerinin bu gelişi­
minin gerçekleşmiş olduğu tarihsel süreç, teknolojinin ve onun doku­
duğu toplumsal ilişkiler ağının özelliklerine damgasını vurur.
Bugünün teknolojik devrimi açısından da farklı bir durum söz
konusu değildir. Kapitalizmin küresel olarak yeniden yapılandığı bir
tarihsel dönemde doğdu ve yayıldı; bu bir tesadüf değildi; bugünün
teknoloji devrimi kapitalizm için temel önemde bir araçtı. Dolayısıyla
bu değişim sürecinde ortaya çıkan yeni toplum da, tarihlerine, kültür­
lerine, kurumlarına, küresel kapitalizm ve enformasyon teknolojisiyle
özgül ilişkilerine bağlı olarak farklı ülkelerde kaydadeğer bir tarihsel
çeşitlilik gösterse de, hem kapitalist hem de enformasyoneldir.

20 Norman’a (1940) bakınız; Dowcr (1975); Ailen (1981a).


21 Johnson (1995).
ENFORMASYONELİZM, SINAÎLEŞMECİLİK, KAPİTALİZM,
DEVLETÇİLİK: KALKINMA BİÇİMLERİ, ÜRETİM BİÇİMLERİ
Enformasyon teknolojisi devrimi, 1980’lerden itibaren kapitalist siste­
min temel bir yeniden yapılanma sürecinin uygulanmasında araçsal
öneme sahip oldu. Bu süreçte, teknoloji devrimi de, ileri kapitalizmin
mantığı ve çıkarlarının bir ifadesi olmaya indirgenmesi mümkün ol­
masa da, gelişimi, tezahürü bakımından bu mantıkla, bu çıkarlarla şe­
killendirildi. İçinde bulunduğumuz tarihsel dönemin alternatif toplum ­
sal örgütlenme sistemi olan devletçilik de, yapısal hedeflerine ulaşma­
nın araçlarını yeniden tanımlamaya, bir yandan da bu hedeflerin özü­
nü, bir başka deyişle yeniden yapılanmanın (Rusça karşılığı perestroy-
ka) anlamını korumaya çalıştı. Ancak bu kitapta (üçüncü ciltte) göz­
lemlere dayalı analizler çerçevesinde tartışacağım gibi Sovyet devletçi­
liği, devletçiliğin yeni enformasyon teknolojilerinde vücut bulan enfor-
masyonelizm ilkelerini hazmedip kullanmaktaki kabiliyetsizliği yüzün­
den bu girişiminde, bütün bir sistemin çökmesiyle birlikte büyük ölçü­
de başarısız oldu. Yine üçüncü ciltte tartışacağım üzere, devletçilikten
devlet liderliğinde kapitalizme, küresel ekonomik ağlarla bütünleşme­
ye kayan, resmi ideolojinin “Çin’in özelliklerinin korunduğu sosya­
lizm” modelinden 22 çok Doğu Asya kapitalizminin kalkınma modeli­
ne yaklaşan Çin devletçiliği ise başarılı olmuş görünüyor. Yine de,
Çin’deki yapısal dönüşüm sürecinin, büyük olasılıkla gelecek yıllarda
büyük siyasi çatışmalar ile kurumsal değişimden geçeceği söylenebilir.
Devletçiliğin çöküşü (hepsi de küresel kapitalizmle eklemlenme süre­
cinde olsalar da, Vietnam, Kuzey Kore, Küba gibi birkaç örnek dışın­
da) yeni, küresel kapitalist sistemle yakın bir ilişkinin temellerini at­
mış, onun görece başarılı perestroybasıyla, enformasyonelizmin eko­
nomik faaliyetlerin, toplumsal örgütlenmenin yeni maddi ve teknolo­
jik temeli olarak ortaya çıkışıyla şekillenmiştir. Ancak bu iki süreç (ka­
pitalist yeniden yapılanma ile enformasyonelizm) birbirinden ayrı sü­
reçlerdir, etkileşimleri de ancak ikisini analitik olarak birbirinden ayı-

22 Nolan ile Furen (1990); Hsing (1996).


ağ ve benlik 1 7

rırsak anlaşılabilir. Bu n o k tad a, k itap ta ileri sürülen düşünceleri açtı­


ğım bu giriş bölüm ünde, kapitalizm , devletçilik, sanayileşmecilik ve
enform asyonelizm arasında bazı kuram sal ayrım lar ile tanım lar üze­
rinde d u rm ak gerekli görünüyor. Sanayileşmecilik öncesi, sanayileşm e­
cilik ve enform asyonelizm in (ya da sanayileşm ecilik sonrası) birbirin­
den farkını, kapitalizm ile devletçiliği (ya da Bell’in terim leriyle kolek­
tivizm ) karşı karşıya getiren eksenden d ah a başka bir eksende k o n u m ­
lan d ırm ak için A lain T ouraine 23 ile D aniel Bell’in 24 klasik çalışm ala­
rın d an yola çıkm ak yerleşik bir gelenektir. T oplum lar bu iki eksen et­
rafın d a tanım lanabilse de (sanayileşm eci devletçilik, sanayileşmeci k a ­
pitalizm vs.), toplum sal dinam iklerin anlaşılm ası açısından üretim bi­
çim leriyle (kapitalizm ile devletçilik) kalkınm a biçimleri (sanayileşm e­
cilik, enform asyonelizm ) arasın d ak i analitik mesafeyi ve am pirik iliş­
kiyi k o ru m a k önem lidir. Bu farklılıkların kökenlerine, bu kitaptaki öz­
gül analizlerin dayandığı k u ram sal tem elde inebilm ek için, okuyucuyu
b irkaç p a ra g ra f boyunca da olsa sosyoloji k uram ının balta girm em iş
o rm a n la rın d a d o laştırm ak kaçınılm az.
Elinizdeki k itap gezegen üzerindeki kültürlerin, ku ru m ların çe­
şitliliğine bağlı o la ra k farklı biçim lerde tezah ü r eden yeni bir to p lu m ­
sal yapının o lu şu m u n u inceliyor. Bu yeni toplum sal yapı, tarihsel o la­
ra k 20 . yüzyılın so n ların a d o ğ ru k ap italist üretim biçim inin yeniden
yapılanm asıyla şekillenm iş yeni bir k alk ın m a biçim inin, enform asyo­
nelizm in o rta y a çıkışıyla ilişkilidir.
Bu yaklaşım ın gerisindeki k u ram sal perspektif, to p lu m ların , ta ­
rihsel o la rak belirlenm iş üretim, deneyim ve iktidar ilişkileriyle yapı-
» •

lanm ış insani süreçler çevresinde örgütlendiğini ileri sürer. Üretim , in­


san o ğ lu n u n m ad d e (doğa) üzerindeki, o n u kendine m al etm e, haiz o l­
d u ğ u y a ra r için bir ü rü n e d ö n ü ştü rm e, o n u n bir kısm ını tü k etm e (eşit­
sizce), to p lu m sal o la ra k belirlenm iş çeşitli hedefler, am açlar d o ğ ru ltu ­
su n d a y atırım için artı değer b irik tirm e etkinliğidir. D eneyim , insan öz­

23 Touraine (1969).
24 Bell (1976). İlk kez 1973’te yayımlandı, ancak bütün alıntılar, yeni, kapsamlı bir önsöz içeren
1976 baskısındandır.
18 giriş

nelerin kendileri üzerindeki, biyolojik ve k ü ltü rel kim liklerinin etk ile­
şimiyle, toplum sal ve doğal o rtam larıy la k u rd u k la rı ilişkilerle belirle­
nen etkinlikleridir. İnsani gereksinim lerin, arzu ların giderilm esine y ö ­
nelik sonsuz bir arayışın etrafın d a inşa edilir. İktidar, ü retim ya da de­
neyim tem elinde, bazı öznelerin isteklerini fiziksel ya da sem bolik o la ­
rak potansiyel ya da fiili şiddet k u lla n ara k diğerlerine d a y a ta n özneler
arasın d ak i ilişkidir. T o p lu m u n k u ru m la n , ik tid a r m ücadelelerinde elde
edilen kontroller, sın ırlam alar ve to p lu m sal sözleşm eler de d ah il, her
tarihsel dönem de m evcut olan ik tid a r ilişkilerini güçlendirm ek üzere
kurulm uşlardır.
Ü retim , insan öznelerin üretim sürecindeki k o n u m ları tem elin ­
de ü rü n ü n tüketim ve yatırım la ilişkili o la ra k nasıl paylaşılıp k u lla n ı­
lacağına k a ra r verdiği süreci tan ım lay an sınıf ilişkileriyle örgütlenir.
D eneyim ise cinsiyet ilişkileri etrafın d a yapılanır, tarihsel o la ra k aile et­
rafında örgütlenir, bugüne dek erkeklerin k a d ın lara b askın çıkm asıyla
nitelenir. Aile ilişkileri ve cinsiyet, kişiliği yapılandırır, sem bolik etkile­
şim in çerçevesini çizer.
İk tid arın tem elinde devlet ile o n u n kurum sallaşm ış şiddet tek e­
li vardır; her ne k a d a r F oucault, k u ru m la rd a , örgütlerde v ü cu t b ulan,
işyerlerinden hastanelere dek to p lu m u n geneline yayılan, özneleri res­
mi görevler ile gayriresm i sald ırg an lık lard an ö rü lü sıkı bir çerçevenin
içine hapseden iktidarın m ikrofiziğinden bahsetse de.
İnsanlar arasın d ak i sem bolik iletişim , insanlarla doğa a ra sın d a ­
ki üretim (tam am layıcısı olan tüketim le birlikte), deneyim ve ik tid ar
tem elindeki ilişki, tarih boyunca belli bölgelerde kristalleşir ve böylece
kültürleri ve kolektif kimlikleri oluşturur.
m• •
Ü retim toplum sal açıdan karm aşık bir süreçtir, çü n k ü u n su rla ­
rının her biri kendi içlerinde farklılaşır. D olayısıyla insanoğlu, kolektif
bir üretici o larak hem emeği hem de üretim i örgütleyenleri k ap sar;
em ek de her işçinin üretim sürecinde üstlendiği role bağlı o larak son
derece farklılaşır, tabakalanır. M adde, doğayı, insanın değiştirdiği d o ­
ğayı, insanın ürettiği doğayı, insan doğasının kendisini; insanın binler­
ce yıllık edim leri doğal ortam ı toplum a dahil ettiğinden, bizi gerek
ağ ve benlik 1 9

m addeten gerek sem bolik o larak bu ortam ın ayrılm az bir parçası kıl­
dığından ö tü rü d ü r ki bizi insan ile doğa arasındaki klasik ayrım dan
uzaklaşm aya zorlayan tarihsel çabaları içerir. İş sürecinde emek ile
m adde arasındaki ilişki üretim araçlarının, enerji, bilgi ve enform as­
yon tem elinde m adde üzerinde kullanılm asını içerir. Teknoloji bu iliş­
kinin özgül biçimidir.
••

Ü retim sürecinin ü rü n ü toplum sal o larak iki biçim de kullanılır:


T üketim ve artıdeğer. T oplum sal yapılar, m ülk edinm enin, dağıtım ın
ve artıdeğer kullanım ının k urallarını belirleyerek üretim süreçleriyle
etkileşim içine girer. Bu k u rallar üretim biçim lerini oluşturur, bu üre­
tim biçim leri de tarihsel p ratik leri içinde böyle sınıflar o larak oluşm uş
toplum sal sınıfların varlığını belirleyerek üretim in toplum sal ilişkileri­
ni belirler. A rtıdeğerin m al edinilm esine ve k o n tro lü n e yönelik yapısal
ilke, bir üretim biçim inin niteliği, özelliğidir. 20 . yüzyılda, esasında iki
baskın üretim biçim i yaşadık; kapitalizm ve devletçilik. K apitalizm de
üretenler ile üretim araçların ın ayrılm ası, em eğin m al haline gelmesi ve
üretim araçların ın serm ayenin k o n tro lü tem elindeki m ülkiyeti (mal
haline getirilm iş artıdeğer) artıdeğerin kapitalistler tarafın d an m al edi­
nilm esi ve dağıtılm asına yönelik tem el ilkeyi belirler; kapitalist sı-
nıf(lar)ın kim olduğu so y u t bir kategoriden ziyade her toplum sal b ağ ­
lam da ayrı bir to p lu m sal a ra ştırm a n ın konusu olsa da. Devletçilikte
artıdeğerin k o n tro lü ek o n o m ik alan ın dışında kalır: D evlet katındaki
ik tid ar sahiplerinin ellerindedir, b u n lara isterseniz aparatçik ya da
lingdao diyelim . K apitalizm k â r m aksim izasyonuna, yani serm ayenin
üretim araçları ve dolaşım üzerinde sahip olduğu özel k o n tro le dayalı
jp larak kendine m al ettiği artıd eğ erin m iktarını artırm asın a o d a k la n ­
mıştır. D evletçilik ise ik tid arın m aksim izasyonuna, yani hedeflerini d a ­
ha fazla sayıda özneye d ay atab ilm ek , o n ların bilinçlerinin d ah a d erin ­
lerine kazıyabilm ek için siyasi aygıtın askeri ve ideolojik kapasitesinin
artırılm asın a odaklanm ıştır.
Ü retim in to p lu m sal ilişkileri, dolayısıyla üretim biçimi artıdeğe-
rin m al edinilm e ve k u llan ılm a biçim lerini belirler. Ayrıca karşım ıza çı­
k an , an cak tem el önem deki bir b aşk a so ru n da belli bir üretim biçim i­
20 giriş

nin üretkenliğiyle, yani h er çık tın ın değerinin h er g ird in in değerine


oranıyla belirlenen artıd eğ erin seviyesidir. Ü retk en lik seviyeleri, ü retim
araçların ın enerji ve bilginin uygulanm asıyla k u llan ılm asın ın b ir fo n k ­
siyonu o larak , em ek ile m ad d e a ra sın d a k i ilişkiye bağlıdır. Bu süreç,
k alkınm a biçim ini tan ım lay an , ü retim in tek n ik ilişkileriyle nitelenir.
D olayısıyla kalkınm a biçim leri, em eğin artıd eğ erin seviyesini ve k alite­
sini nihai o larak tayin ederek, ü rü n o rta y a ç ık a rm a k için b u n la r y o lu y ­
la m adde üzerinde çalıştığı tek n o lo jik düzenlem elerdir. H e r k alk ın m a
biçimi, üretim sürecinde üretkenliği a rtırm a k için tem el ö nem de o lan
unsurca tanım lanır. Böylelikle tarım sal k alk ın m a biçim inde, artıd eğ er
artışının kaynağında üretim sürecinde em ek ile doğal k ay n ak lard a k i
(özellikle to p rak ) nicel artışların yanı sıra, bu k a y n ak ların doğal o la ­
rak lutfedilm esi vardır. E ndüstriyel k alk ın m a biçim inde, üretkenliğin
tem el kaynağı, yeni enerji k a y n ak ların ın devreye girm esinde, üretim ve
dağıtım süreçleri boyunca enerji kullanım ını m erkezsizleştirm e beceri­
sinde yatar. Yeni, enform asyonel k alk ın m a biçim inde, üretkenliğin
kaynağı, bilgi üretm e, bilgi işleme ve sem bollerle iletişim teknolojisin-
dedir. K uşkusuz, bilgi ve enform asyon b ü tü n k alk ın m a biçim lerinde
kritik unsurlardır; çünkü üretim süreci her zam an belli bir bilgi düze­
yine ve enform asyonunun işlenm esine dayalıdır .25 A ncak en form asyo­
nel kalkınm a biçim ine özgü o lan şey, bilginin üzerine bilgi gelmesi ey­
lem inin bizzat üretkenliğin an a kaynağı o lm asıdır (bkz. İkinci Bölüm ).
Bilgiyi işleme, bir üretkenlik kaynağı o la ra k bilgi işlem teknolojisinin
geliştirilmesine odaklanm ıştır; bilgi işlem teknolojisinin geliştirilm esi,

25 Kitapta açıklığı sağlamak adına, bilgi ile enformasyonun tanımlarını yapmak gerekiyor; ente­
lektüel bakımdan tatmin edici bu hareket, söyleme bir m iktar yapaylık katacak olsa dahi; bu­
nunla mücadele eden sosyal bilimcilerin de gayet iyi bildiği bir meseledir bu. Daniel Bell’in
(1976:175) bilgiye ilişkin tanımını geliştirmek için hiçbir zorlayıcı gerekçe göremiyorum: “Bil­
gi: Mantıklı bir yargı ya da deneysel bir sonuç sunan, başkalarına sistemli bir biçimde bir ileti­
şim aracıyla aktarılan olgulara ya da düşüncelere ilişkin örgütlü ifadeler dizisi. Dolayısıyla bil­
giyi, haber ve eğlenceden ayırıyorum.” Enformasyon içinse alanın oturmuş bazı yazarlar, örne­
ğin Machlup enformasyonu yalnızca bilginin iletilmesi olarak tanımlar (Bakınız Machlup 1962:
15). Ancak bunun sebebi Machlup’un bilgi tanımının, Bell’in de savunduğu gibi fazla geniş kap­
samlı olmasıdır. Bu yüzden Porat’ın klasik çalışmasında (1977: 2) önerdiği enformasyon tanı­
mına katılıyorum: “Enformasyon örgütlenmiş ve iletilen veridir.”
ağ ve benlik 21

teknolojinin kaynağındaki bilgi ile teknolojinin bilgi üretim ini, bilgi iş­
lemeyi geliştirm ek için kullanılm ası arasında kurulan döngüde gerçek­
leşir. G ünün m odasına uy arak , enform asyon teknolojisine dayalı yeni
bir teknolojik p arad ig m an ın ortaya çıkışıyla inşa edilen bu yeni kal­
kınm a biçim ini enform asyonel o larak adlandırm am ın sebebi budur
(bkz. Birinci Bölüm ).
H e r kalkınm a biçim i aynı zam anda, etrafında teknolojik süreç­
lerin örgütlendiği, yapısal o larak belirlenm iş bir perform ans ilkesine
sahiptir: Sanayileşm ecilik ekonom ik büyüm eye, yani çıktının m aksim i­
zasyonuna o d ak lan m ıştır; enform asyonelizm teknolojik gelişmeye; y a ­
ni bilginin biriktirilm esine ve bilgi işlemde d ah a üst karm aşıklık sevi­
yelerine odaklanm ıştır. Bilginin d ah a üst seviyeleri, norm alde, birim
girdi başına d ah a yüksek düzeylerde çıktı verse de, enform asyonelizm -
de tek n o lo jik ü retim fon k siy o n u n u n çerçevesini çizen, bu fonksiyonu
niteleyen bilgi ve en fo rm asy o n takibidir.
T eknoloji ile ü retim in tek n ik ilişkileri to p lu m u n b aşat alan la­
rın d a do ğm uş p a ra d ig m a la r (örneğin üretim süreçleri, askeri-sanayi
kom pleksi) çerçevesinde örgütlenseler de tüm bir toplum sal ilişkiler,
to p lu m sal y ap ılar dü zenine yayılır, böylece ik tid ara, deneyim e nüfuz
eder, o n ları değiştirirler .26 Böylece k alk ın m a biçim leri, elbette sem bo­
lik iletişim de d ah il o lm a k üzere, b ü tü n bir to p lu m sal d av ran ışlar a la ­
nını şekillendirir. E n fo rm asy o n elizm , bilgi ve en fo rm asy o n tek n o lo ji­
sine dayalı o ld u ğ u n d a n d ır ki, enform asyonel k alk ın m a biçim inde
k ü ltü r ile ü retim güçleri, ru h ile m ad d e ara sın d a özellikle çok yakın
bir bağ vardır. T arihsel o la ra k yeni to p lu m sal etkileşim , toplum sal de­
n etim ve to p lu m sal değişim biçim leri beklem em iz gerektiği d ü şünce­
sine varılır.

26 Teknolojik yenilikle^ böyle bir yayılmanın önündeki kurumsal engeller yüzünden topluma ya­
yılma zsa, bunu yenilik kunım larının, yenilikçilerin kendilerinin gerekli toplumsal/kültürel geri
bildirimi alam am alarından kaynaklanan bir teknolojik gerileme izler. Qing’in Çin’i ya da Sov-
yetler Birliği gibi önemli deneylerden alınacak temel ders budur. Sovyetler Birliği için IH’üncü
cilde bakınız. Çin için Q ian’a (1985) ve M okyr’e (1990) bakınız.
22 giriş

EN FO R M A SY O N ELİZM VE KAPİTALİST PERESTROYKA


K uram sal k ateg o rilerd en tarihsel değişim e geçerken, to p lu m la rın c a n ­
lılığını o lu ştu ran to p lu m sal süreçler ve biçim ler açısın d an gerçekten
önem li olan şey, ta rih ile tek n o lo jik ve ek o n o m ik gelişm enin m evcut
koşullarının çizdiği sınırlayıcı çerçeve d ah ilin d e, to p lu m sal a k tö rle rin
öngörülem ez biçim de k o ru d u ğ u , u ğ ru n a m ücadele ettiği ü retim biçim ­
leri ile kalkınm a biçim leri arasın d ak i gerçek etkileşim dir. Bu y ü zd en ­
dir ki, G orbaçov perestroykası n d a, siyaseten z o r o lan , am a ulaşılam az
olm ayan o hedefe erişm ekte başarılı olsaydı eğer, d ü n y a çok farklı o la ­
bilirdi. Asya Pasifik ülkeleri, kendi geleneksel ek o n o m ik ö rg ü tlen m e­
lerini enform asyon teknolojisinin su n d u ğ u aygıtlarla h arm an lam ay ı
başaram am ış olsaydı da öyle o lu rd u . A ncak en fo rm asy o n teknolojisi
paradigm asına hız k a za n d ırm ak ta, o n u kanalize etm ekte, şekillendir­
m ekte, o n a bağlı to p lu m sal biçim leri harekete geçirm ekte en belirleyi­
ci tarihsel etken, 1 9 8 0 ’lerden bu y an a süregiden k ap italist yeniden y a­
pılanm a süreciydi. Ö yle ki, yeni tek n o -ek o n o m ik sistem i enform asyo-
nel kapitalizm o la ra k nitelem ek gayet yeterli olabilir.
ikinci D ünya Savaşı’nı izleyen yaklaşık o tu z yıl içinde, birçok
piyasa ekonom isine beklenm edik bir ek o n o m ik refah, bir to p lu m sal is­
tik rar getiren Keynesçi kapitalist büyüm e m odeli, 1 9 7 0 ’lerin b aşında
kendi iç sınırlılıklarının du v arın a tosladı; içine d ü ştü ğ ü kriz de enflas­
yonun şaha kalkm asıyla tezah ü r e tti .27 1974 ile 1 9 7 9 ’da p etro l fiyat­
larındaki artış, enflasyonun k o n tro ld en çıkm ası tehdidini d o ğ u rd u ­
ğunda, hüküm etlerle şirketler, 1 9 9 0 ’lara dek denem e-yanılm aya d a y a ­
lı pragm atik bir sürece girerek, d ah a önceki büyüm e m odelinin istik­
rarının tem elindeki serm aye ile em ek arasın d ak i to p lu m sal sözleşmeyi
bozm a, deregülasyon ve özelleştirm e yönünde d ah a k ararlı bir çab ay ­
la bir yeniden yapılanm a dönem ine adım attılar. K ısacası, hem kurum -

^7 Birkaç yıl önce, 1970*lerdeki dünya çapındaki ekonomik krizin nedenlerine ilişkin yorumları­
mı, kapitalist yeniden yapılanmanın izleyeceği yola ilişkin hassas bazı tahminlerimi sunmuştum.
Ampirik analizle çizdiğim fazlasıyla katı kuramsal çerçeveye uygun düşmese de, kitabımda
(1977-8 de yazılmıştır) altını çizdiğim temel noktaların, “Reaganomik”e ilişkin tahminler de da­
hil 20. yüzyılın son yirmi yılında kapitalizmde gerçekleşen niteliksel değişimleri anlamakta ya­
rarlı olacağını sanıyorum. (Bakınız Castells 1980)
ağ ve benlik 23

Iar hem de şirketlerin yönetim i düzeyinde gerçekleştirilen bir dizi re­


form un d ö rt tem el am acı vardı: Sermaye-em ek ilişkilerinde kâr arayan
kapitalist m antığı derinleştirm ek; em ek ile serm ayenin üretkenliğini
güçlendirm ek; ü rü n ü , dolaşım ı ve pazarı küreselleştirm ek, her yerde
en avantajlı koşullarla k â r etm e fırsatından yararlanm ak; üretkenlik
artışı ve ulusal ekonom ilerin rekabet gücünün sağlam laştırılm ası için
genelde sosyal güvenlikle k am u çıkarına yönelik düzenlem eler aleyhi­
ne devletin desteğini sağlam ak. Esnekliğe, uyarlanabilirliğe odaklanan
teknolojik yenilikler ve örgütsel değişim de, yeniden yapılanm anın h ı­
zı ile verim liliğinin artırılm asın d a kritik önem deydi. Yeni enform asyon
teknolojisi olm asaydı, küresel kapitalizm in d ah a çok sınırlı bir gerçek­
lik olacağı, esnek yönetim in em eğin m ağlubiyetine indirgenebileceği,
hem serm aye m alların a hem tü k etim m allarına yönelik yeni harcam a
dalgasının kam usal h arcam alard ak i kısıntıları telafi etm eye yetecek
düzeyde olm ayacağı öne sürülebilir. D olayısıyla enform asyonelizm k a ­
pitalizm in genişlem esiyle, yenilenm esiyle bağlantılıdır; tıpkı sanayileş-
m eciliğin, bir üretim biçim i o larak kapitalizm in oluşm asıyla b ağlantı­
lı olduğu gibi. K uşkusuz, yeniden yapılanm a süreci dünya çapında b ir­
çok bölgede, birçok to p lu m d a İkinci B ölüm ’de de kısaca inceleyeceğim
gibi çok farklı biçim lerde tezah ü r etm iştir: Yeniden yapılanm a, Reagan
yönetim inin askeri Keynesçiliğiyle tem el m an tığ ın d an saptırılm ış, y a­
p ay hareketliliğe bağlı canlılığın son dönem lerinde A m erikan ek o n o ­
misi açısından çok d a h a b ü y ü k güçlükler y aratm ıştır; to p lu m u n refah
devletinin çözülm esine, işgücü piyasasında tek taraflı esnekliğe direni­
şi yüzünden Batı A v ru p a’da b iraz sınırlı kalm ış, so n u çta A vrupa Birli­
ği ülkelerinde işsizlik artm ıştır; yeniden yap ılan m a Ja p o n y a ’da sö m ü ­
rü n ü n a rtm a sın d an ziyade tek n o lo ji ve işbirliği tem elinde üretkenlik ve
re k a b e t gücüne vurgu y a p a ra k , büyük değişim ler olm aksızın hazm e­
dilm iştir, ta ki u lu slararası güçler Ja p o n y a ’yı yurtdışı üretim e, k o ru n ­
m asız, ta lî bir işgücü piyasasının ro lü n ü genişletm eye zorlayıncaya
dek; k ap italizm in yeniden y ap ılan m a süreci, U luslararası P ara Fonu
p o litik aların ın , d ü n y a ç ap ın d a küresel serm aye birikim i koşullarını
hom ojenize etm e am acıyla p a ra arzını kesip ücretleri ve ithalatı kısm a­
24 giriş

sıyla Afrika (G üney A frika ve Botsvvana hariç) ve L atin A m erik a ü lk e­


lerinde (Şili ve K olom biya hariç), b ü y ü k bir d u rg u n lu ğ a saplanm ıştır.
Yeniden y ap ılan m a süreci, ön d e gelen k ap italist ülkelerde, ö rg ü tlü
emeğin siyasi yenilgisi, O E C D bölgesindeki ülkelerde o rta k bir e k o n o ­
m ik disiplinin k ab u lü tem elinde ilerlemiştir. G erektiğinde B u ndesbank,
ABD M erkez Bankası ve U luslararası P ara F o nu ta ra fın d a n d ay atılan
böyle bir disiplin, aslında 1 9 8 0 ’lerin başın d a yeni en fo rm asy o n te k n o ­
lojilerinin kullanım ıyla birlikte küresel finans piyasalarının b ü tü n leş­
m esinde yazılıydı. Küresel finansal b ütünleşm enin koşulları çerçeve­
sinde, özerk, ulusal p a ra politikaları kelim enin ta m anlam ıyla uy g u la­
nam az hale gelmiş, böylece gezegen çap ın d a yeniden y ap ılan m a süreç­
lerinin temel ek o no m ik param etreleri eşitlenm işti.
K apitalizm in yeniden yapılanm asıyla enform asyonelizm in yayıl­
ması küresel ölçekte birbirinden ayrılam az süreçlerse de, toplum lar, ta ­
rihleri, kültürleri ve kuru m ların ın özgüllüklerine bağlı o larak bu tü r sü­
reçlere farklı tepki vermişler, bu süreçlerde farklı tu tu m ları benim sem iş­
lerdir. Dolayısıyla, yeni sistemde her yerde toplum sal biçim lerin h o m o ­
jenliğini çağrıştıracak olan bir “enform asyonel to p lu m ” d an bahset­
m ek, bir yerde uygunsuz olur. Bunun am pirik ve kuram sal açıdan savu­
nulam az bir varsayım olduğu açıktır. A m a sosyologların R ay m o n d
A ron’un form ülasyonunda olduğu gibi ,28 sosyo-teknik sistemlerdeki te­
mel ortak noktaların altını çizerek “endüstriyel to p lu m ”dan bahsettiği
biçimde, biz de bir “enform asyonel to p lu m ” d an bahsedebiliriz. A ncak
iki önemli koşul söz konusudur: Bir yandan enform asyonel to p lu m lar
bugün mevcut olduğu biçimlerle kapitalisttir (bazıları devletçi olan en­
düstriyel toplum ların aksine); öte yandan enform asyonel toplum ların
kültürel ve kurum sal çeşitliliğini vurgulam am ız gerekir. Böylece Ja p o n ­
ya’nın biricikliği 29 ya da Ispanya’nın farklılığı ,30 bu kez bilgisayarların
yayılma oranıyla ölçülen bir evrensel m odernleşm e yolunda, kültürel

28 Aron (1963).
29 Japonya’nın benzersizliğini sosyolojik bir bakışla değerlendirmek için Shoji’ye bakınız (1990).
30 İspanya başka ülkelerle karşılaştırıldığında, gözlenen farklılıklar ve benzerlikler için Zaldivar ile
Castells’e bakınız (1992).
ağ ve benlik 2 5

farklılıkların silindiği bir süreç içinde kaybolup gitmeyecektir. Çin ya da


Brezilya, bugünkü hızlı kalkınm a yollarında yürüyerek enformasyonel
kapitalizm in küresel potasında erimeyeceklerdir. Ancak ABD’nin yanı
sıra, Jap o n y a, Ispanya, Çin ve Brezilya, bilginin üretimi, ekonom ik
üretkenlik, siyasi ve askeri iktidar ve m edya iletişiminin kilit süreçleri­
nin, enform asyonel paradigm a sayesinde çoktan derin bir dönüşüm den
geçmesi, bu süreçlerin zenginliğin, iktidarın bu m antıkla işleyen sem­
bollerin küresel ağlarına bağlı olması anlam ında enformasyonel top-
lumlardır, gelecekte d ah a fazla öyle olacaklardır. Dolayısıyla bütün to p ­
lum lar kapitalizm den ve enform asyonelizm den etkilenir, birçok toplum
da (kuşkusuz önde gelen b ü tü n toplum lar) farklı biçimlerde, farklı ko­
şullarda ve özgül kültürel/kurum sal ifadelerle de olsa zaten enformas-
yoneldir .31 Küresel/enform asyonel ekonom iden ayrı bir enformasyonel

31 “Enformasyon toplum u” ile “enformasyonel toplum ” kavramları arasına bir ayrım koymam
gerekiyor. “Enformasyon toplum u” terimi, enformasyonun toplumdaki önemini vurgular. An­
cak ben enformasyonun, en geniş anlamıyla, bir başka deyişle bilginin iletilmesi anlamıyla, bü­
tün toplumlarda önemli olduğunu savunuyorum; büyük oranda entelektüel bir çerçeve olan
skolastisizm etrafında kültürel olarak yapılanmış ve bir ölçüde birleşmiş bir toplum olan O rta­
çağ Avrupası da dahil (Southern’a bakınız 1995). Tersine “enformasyonel” terimi ise, enformas­
yon üretimi, işlenmesi ve aktarımının, bu tarihsel dönemde ortaya çıkan yeni teknolojik koşul­
lar nedeniyle üretkenliğin ve gücün temel kaynakları haline geldiği, özgül bir toplumsal örgüt­
lenme biçiminin niteliklerine işaret eder. Terminolojim sanayi (endüstri) ile sınaî (endüstriyel)
arasındaki ayrımla bir paralellik kurma çabasındadır. Bir sınaî toplumu (sosyolojik gelenekte
yaygın bir terimdir), yalnızca sanayinin olduğu bir toplum değil, sınaî örgütlenmenin toplumsal
ve teknolojik biçimlerinin ekonomik sistem ve askeri teknoloji çerçevesindeki başlıca etkinlik­
lerden başlayarak bütün etkinlik alanlarına yayıldığı, gündelik hayatın nesnelerine ve alışkan­
lıklarına dek uzandığı bir toplumdur. “Enformasyonel toplum ” ve “enformasyonel ekonomi”
terimlerini kullanmam, enformasyonun ve bilginin toplumlarımız için önemli olduğu yönünde­
ki ortak gözlemin ötesine geçen bugünkü dönüşümleri daha somut bir biçimde anlatabilmeyi
amaçlar. Ancak “enformasyonel toplum ”un gerçek içeriğinin gözlemler ve analizlerle belirlen­
mesi gerekir. Bu kitabın amacı da budur. örneğin enformasyonel toplumun kilit unsurlarından
biri, temel yapısındaki ağlar oluşturma mantığıdır, bu da bu cildin sonuç bölümünde tanımlan­
dığı ve açıklandığı üzere “ağ toplum u” kavramının kullanımını açıklar. Ancak “enformasyonel
toplum ”un toplumsal hareketler ya da devlet gibi başka bazı bileşenleri, ağlar oluşturma man­
tığından ciddi ölçüde etkilenmiş olmalarına karşın, bu mantığın ötesine geçen özellikler göste­
rirler. Dolayısıyla “ağ toplum u” “enformasyonel toplum ” kavramının anlamını tamamıyla kar­
şılamaz. Peki neden bunca açıklamadan sonra, Ortaçağ Avrupası’nı araştırma kapsamına alma­
mama rağmen, kitabın başlığı olarak Enformasyon Ç ağfm korudum? Başlıklar iletişim araçla­
rıdır Kullanıcı dostu bir kitap, okuyucunun kitabın gerçek konusunun ne olduğunu kestirmesi-
26 giriş

toplum k uram ın ın her zam an, geniş kapsam lı o larak paylaşılan bir tek-
no-ekonom ik p aradigm ayla bağlantılı yapısal benzerlikler k a d a r ta rih ­
sel/kültürel özgüllüklere de d ik k at etmesi gerekir. Yeni enform asyonel
to p lu m u n özü o larak görülen bu o rta k top lu m sal yapının gerçek içeri­
ğine gelince; k o rk arım b u n u bir p a ra g ra fta özetleyemeyeceğim: h a ttâ
şöyle söyleyeyim, enform asyonel to p lu m ları niteleyen yapılar ve süreç­
ler bu kitabın k o n u su n u oluşturuyor.

E N F O R M A S Y O N E L T O P L U M D A BEN LİK
Yeni enform asyon teknolojileri, küresel araçsal ağlarla dünyayı birleş­
tiriyor. Bilgisayar aracılığıyla iletişim, geniş bir sanal cem aatler yelpa­
zesi oluşturdu. A ncak 1 9 9 0 ’larm ayırt edici toplum sal ve siyasi eğilimi,
toplum sal eylemin, toplum sal siyasetin ister atfedilm iş, tarih e ya da
coğrafyaya kök salmış olsun, ister bunalım lı m ân a, m aneviyat arayışı
içinde yeni inşa edilmiş olsun, ilksel kim likler etrafında örgütlenm esiy-
di. Öyle g ö rü n ü y o r ki, enform asyonel to p lu m ların ilk tarihsel adım la­
rı, onlara kimliğin üstün lüğ ü nü n bir örgütlenm e ilkesi olm ası niteliği­
ni kazandırdı. Kim likten, bir toplum sal a k tö rü n kendini tanım ası; a n ­
lamı, başka toplum sal yapılara kapsam lı bir biçimde atıfta bulunm ayı
dışlayarak belli bir kültürel özellik ya da özellikler dizisi tem elinde in­
şa etmesi sürecini anlıyorum . Kimliğin k ab u lü m u tlak a, başka kim lik­
lerle ilişki k u rm am a (örneğin kadın kimliği erkek kimliği ile hâlâ ilişki­
lidir) ya da bu kimlikle b ü tün bir top lu m u kucaklam a (örneğin dini
köktenciler herkesin dinini değiştirm ek ister) anlam ına gelmez. M esele
toplum sal ilişkilerin kimliği belirleyen kültürel özellikler tem elinde baş­
kalarıyla karşı karşıya belirlenmesidir. Ö rneğin Yoshino, nihonjiron *a
(Japonya’nın benzersizliğine ilişkin görüşler) ilişkin çalışm asında, kül­

ni sağlayacak denli açık olmalı; semantik referans çerçevesinden fazla uzaklaşmayacak şekilde
kurgulanmalıdır. Bu yüzden de enformasyon teknolojileri, enformasyon toplumu, enformatik-
leştirme, enformasyon otobanı vb. (bütün terimler 1960’ların ortalarında Japonya’da doğmuş
-johoka shakai, Japoncası—dışarıdan kavram ithaline bulaşmış Simon Nora ve Alain Mine ta­
rafından 1978 de Batı’ya aktarılmıştır) çevresinde kurulan bir dünyada Enformasyon Çağı gibi
bir başlık yanıtlar hakkında önceden bir yargıda bulunmaksızın yöneltilen sorulara doğrudan
dikkat çeken bir başlıktır.
ağ ve benlik 2 7

türel milliyetçiliği dik kat çekici bir biçimde “yokluğu ya da tehdit edil­
diği hissedildiğinde halka ait bir kültürel kimlik yaratarak, koruyarak
ya da güçlendirerek ulusal cem aati yeniden yaratm a am acı,” olarak ta­
nım lam ıştı. “ Kültürel milliyetçi, ulusu, benzersiz tarihinin, kültürünün
bir ü rü n ü , benzersiz özelliklere sahip kolektif bir dayanışm a olarak gö­
rür .”32 C alhoun da, bu olgunun tarihsel o larak yeniliğine itiraz etse de,
bug ü nü n A m erikan to p lu m u n d a siyasetin tanım lanm asında, özellikle
de k ad ın hareketi, eşcinsel hareketi, sivil haklar hareketi, “yalnızca çe­
şitli araçsal am açlar değil, aynı zam an d a dışlanan kimliklerin kamusal
açıdan iyi, siyaseten çarpıcı olarak onaylanm asını am açlayan” hareket­
ler bağlam ında kimliğin belirleyici bir rol oynadığını vurgular .33 Alaine
T ouraine, “ üretim in özünde, m addi m alların yerini kültürel hizmetle­
rin aldığı post-endüstriyel bir to p lu m d a, devlet aygıtlarının ve piyasa­
ların mantığına karşı sınıf mücadelesinin yerini alan, kişiliğiyle ve kül­
türüyle öznenin savunusudur,”3* diyerek d ah a da ileri gider. Bu d u ru m ­
da küreselleşm e ile p arçalan m an ın eş zam anlı işlediği bir dünyada kilit
mesele, C alderon ve L asena’nın da belirttiği gibi, “ yeni teknolojilerle
kolektif hafızanın, evrensel bilimle cem aatçi kültürlerin, duygularla ak ­
lın nasıl birleştirileceği” dir .35 G erçekten, nasıl? Ve neden tüm dünyada
ta m tersine bir eğilim, d ah a açık bir deyişle, küreselleşme ile kimlik, Ağ
ile Benlik arasın d ak i m esafenin giderek açıldığını gözlüyoruz?
R a y m o n d Barglovv, bu mesele üzerine sosyo-psikanalitik bir
perspektiften kalem e aldığı aydınlatıcı m akalesinde enform asyon sis­
tem lerinin, ağlar o lu ştu rm an ın , insanın örgütlenm e, bütünleşm e gücü­
n ü artırırk en , Batı’nın geleneksel, bağım sız özne kavrayışını değiştiri­
y o r olm ası gibi p a ra d o k sa d ik k at çeker: “ M e k an ik teknolojilerden en­
fo rm asy o n teknolojilerine d o ğ ru tarihsel değişim, Y unan filozofların
bu kav ram ı iki bin yıl öncesinde inceden inceye işlediği günlerden bu
yana bireysel kim lik için ideolojik bir dem ir a tm a noktası olm uş ege­

32 Yoshino (1992:1).
33 Calhoun (1994:4).
34 Touraine (1994: 168, benim çevirim, italikler ona ait).
35 Calderon ile Lasema (1994: 90; benim çevirim).
28 giriş

m enlik ve kendi kendine yeterlik k a v ra m la rın ın değişm esini sağ lam ış­
tır. Kısacası teknoloji, geçm işte kendisinin bizzat güçlendirdiği d ü n y a
kavrayışının çözülm esini sağ lam ak tad ır .” 36 Sonra F re u d ’un çalışm ala­
rında yer alan klasik rüyalarla, 1 9 9 0 ’ların San F rancisco’su n d a yüksek
teknoloji o rta m ın d a kendi h a sta la rın d a n dinlediği rü y alar a ra sın d a
m uhteşem bir kıyaslam aya girişir: “ Bir baş g ö rü n tü sü ... A rkasın d a d a
bir bilgisayar klavyesi duruyor. Bu p ro g ram lan m ış kafa, benim işte !” 37
Klasik Freudçu temsille kıyaslandığında bu m u tla k yalnızlık, tek başı-
nalık d u ygusunun yeni olduğu görülür: “ R ü y aları görenler, d ü n y an ın
yapısına içkin, varoluşsal, kendisinden kaçılam az b ir yalnızlık d u y g u ­
su tecrübe ettiklerini dile getiriyorlar. T opyekûn yalıtılm ış benlik, k e n ­
dini tüm üyle yitirm iş gö rü n m ek ted ir .” 38 O rta k , yeniden inşa edilm iş
bir kim lik etrafında yeni bir bağ bulm a arayışı da öyle.
N e denli derin olursa olsun, bu varsayım , ancak açıklam anın bir
parçası olabilir. Bir açıdan bakınca, bu varsayım , Batılı bireyci bir kav­
rayışla sınırlı, kontrol edilemez bir bağlantısızlıkla sarsılmış bir benliğin
krizine işaret edecektir. A ncak yeni kim lik, yeni m aneviyat arayışı, ko­
lektif kimlik duygusunun daha güçlü olm asına, bireyin ailesine gelenek­
sel, kültürel tabiyetine karşın D o ğ u ’da da vardır. Ja p o n y a ’da 1 9 9 5 ’te
Aum Shinrinkyo’nun özellikle gençler, yüksek eğitimli ku şak lar arasın ­
da yankı bulm ası, m aneviyatı, ileri teknolojiyi (kimyasallar, biyoloji, la­
zer), iş dünyasının küresel bağlantılarını, binyılcı kıyam et k ü ltü rü n ü
ciddi biçimde birleştiren yeni, kolektif bir kim lik inşa etmeye duyulan
çaresiz ihtiyaçla derinleşmiş olan, yerleşik kim lik çerçevelerinin içinde
bulunduğu krizin bir sem ptom u olarak değerlendirilebilir .39
Diğer bir açıdan bakınca, kimliğin yükselen gü cünü açıklayacak
yorumlayıcı bir çerçevenin unsurları, büyük ölçüde yeni bir küresel sis­
tem in ortaya çıkışına bağlı kurum sal değişimin m a k ro süreçleriyle iliş­

36 Barglow (1994: 6).


37 Barglow (1994:53).
38 Barglow (1994: 185).
39 Küreselleşmeye açıkça muhalif olan, kimlikle ilgili yeni isyan biçimleri için Castells’deki (1996)
incelemeye dayalı analize bakınız.
ağ ve benlik 29

kili o larak daha kapsam lı bir düzeyde de bulunmalıdır. Dolayısıyla Ba­


tı A vrupa’da yaygın ırkçılık, yabancı düşmanlığı akım ları Alain T oura­
ine 40 ile M ichel W ieviorka’nın 41 ileri sürdüğü gibi bir soyutlam a (Av-
rupalı) haline gelmenin yarattığı kim lik kriziyle, yanı sıra, Avrupa top-
lum larınm kendi ulusal kim liklerinin bulanıklaşm asına tanıklık eder­
ken, etnik azınlıkların Avrupa to plum ların da uzun süredir varolduğu­
nu (en azından 1 9 6 0 ’lard an beri süregelen dem ografik bir gerçektir
bu) kendi içlerinde keşfetmeleriyle ilişkilendirilebilir. Ya da yine, R us­
y a ’da ve eski Sovyetler Birliği’nde, kom ünizm sonrası dönem de milli­
yetçiliğin güçlü bir biçimde gelişmesini üçüncü ciltte tartışacağım üze­
re, 70 yıl boyunca dışlayıcı bir ideolojik kimliğin dayatılm asm ın ü stü ­
ne, tarihsel o larak kırılgan sovetskii narod'un (Sovyet halkı) çö k ü şü n­
den so n ra yegane anlam kaynağı o larak ilksel, tarihsel kimliğe d ö n ü ­
şün yarattığı kültürel boşlukla ilişkilendirebiliriz.
G ö rü n ü şe bakılırsa, dini köktenciliğin ortay a çıkışı da hem k ü ­
resel bir eğilime hem de ku ru m sal bir krize bağlanabilir. Tarihten öğ­
rendik; b ü tü n düşünceler, b ü tü n inançlar doğru koşullar altında bir kı­
vılcımla tu tu şm a k için hazırda bekler .42 İslamcı olsun, H ıristiyan olsun
köktenciliğin, küresel refah ile ik tidar ağlarının tü m gezegen çapında
d ü ğ ü m n o k ta la rın a bağlanıp bireylere bir değer kazandırırken, top-
lum ların, bölgelerin h a ttâ bazı ülkelerin tam am ın ın bağlantılarını k e­
sip dışladığı tarihsel bir a n d a dün y a çapında yayılm aya başlam ası, y a­
yılacak olm ası d ik k at çekicidir. En m odernleşm iş M ü slü m an toplum -
la rd a n biri olan Cezayir neden birden, d em o k ratik seçimlerdeki zafer­
leri kendilerinden esirgenince terörist oluveren (sömürgecilik karşıtı
a taları gibi) köktenci k u rtarıcılara y ü zünü döndü? Papa 2. Johannes
P au lu s’u n geleneksel öğretileri neden Ü çüncü D ü n y a ’nın yoksul kitle­
leri a ra sın d a tartışılm az bir yankı y arattı da, V atikan böylelikle üreme,
ço ğalm a h a k la rın d a k i ilerlem enin kurtarılm ası gereken ruhların sayı­
sının azaltılm asın a ciddi biçim de k atk ıd a b u lu nd u ğu birkaç gelişmiş

40 Touraine (1991).
41 Wieviorka (1993).
42 örneğin Colas’a bakınız (1992); Kepel (1993).
30 giriş

ülkede azınlıktaki fem inistlerin p ro testo ların ı görm ezden gelebilm eyi
kaldırabildi? G ö rü n ü şe bakılırsa bir dışlayanları dışlam a; bilgisayar­
d an an lam ay an lara, tüketm eyenlere ve yeterince iletişim k u ram am ış
bölgelere ayrılan yerin giderek azaldığı bir d ü n y a d a , değer ile an la m
kriterlerini yeniden belirlem e m antığı işliyorm uş gibi. Ağ, benlikle b ağ ­
lantıyı kestiğinde, bireysel olsun k o lek tif olsun, benlik anlam ını k ü re ­
sel, araçsal bir referansta b u lu n m a d a n inşa ediyor: Yapısal baskınlık
ve toplum sal dışlanm anın tek taraflı m antığıyla dışlananın reddi s o n ­
rasında, bağlantısızlık süreci karşılıklı hale geliyor.
Bu, belirtm ekle kalm ayıp inceleyeceğimiz alandır. E n fo rm asy o ­
nel to p lu m d a benliğin p a ra d o k sa l tezah ü rü n e ilişkin b u ra d a geliştiri­
len bazı fikirler, yalnızca a raştırm am ın izlediği yönü o k u y u c u n u n bil­
gisine sunm ayı am açlıyor, önceden bazı sonuçlar geliştirmeyi değil.

Y Ö N T E M Ü Z E R İN E BİRK AÇ S Ö Z
Elinizdeki kitap, k itap lar üzerine bir k itap değil. Bu çalışm a, çeşitli k a ­
nıtlara, birçok k a y n ak tan analize ve değerlendirm eye dayansa da,
post-sanayileşmecilik ya da enform asyon toplum uyla ilgili m evcut k u ­
ram ları tartışm ayı am açlam ıyor. Bu k u ram la ra ilişkin birkaç k a p sa m ­
lı, dengeli değerlendirm enin yanı sıra ,43 benim ki de dahil 44 farklı eleş­
tirilere 45 ulaşılabilir. Keza, tartışm a açısından gerekli olm adığı m ü d ­
detçe, 1 9 8 0 ’lerde p o stm o d ern k u ram etrafında yaratılm ış ta rtışm a la ­
ra 46 da katkıda bulunm ayacağım . Z ira kendi adım a, D avid H a r-
vey’nin “ post-m od ern ite” nin 47 toplum sal, ideolojik tem ellerine ilişkin

43 Sınaileşme sonrası ve enformasyonelizmle ilgili sosyolojik kuramların yararlı bir değerlendirme­


si için Lyon’a (1988) bakınız. “Enformasyon toplum u” kavramının entelektüel ve terminolojik
kökenleri için Nora ile Minc’e (1978); ayrıca Ito’ya (1991a) bakınız. Şu kaynakları da inceleyi­
niz: Beniger (1986); Katz (1988); Williams (1988); Salvaggio (1989).
44 Sınaîleşme sonrasıyla ilgili eleştirel bakış açıları için başka kaynakların yanı sıra şu kaynaklara
da bakınız: Woodward (1980); Roszak (1986); Lyon (1988); Shoji (1990); Touraine (1992).
Toplumumuzun enformasyon teknolojisine yaptığı vurgunun kültürel bir eleştirisi için Post-
man a bakınız (1992).
45 Sınaîleşme sonrası kuramları üzerine benim eleştirim için Castells (1994, 1996).
46 Lyon’a bakınız (1994); ayrıca Seidman ile Wagner’a (1992).
47 Harvey (1990).
ağ ve benlik 3 1

m ükem m el eleştirel değerlendirmesi kadar, Scott Lash’in 48 postm o-


dern kuram ları sosyolojik açıdan derinlemesine tahlilini tatm in edici
buluyorum . Birçok yazara, özellikle de enform asyonelizm in ataları
Alaine Touraine ile Daniell Bell’e, ayrıca 1979’da ölüm ünden önce ye­
ni, ilgili meseleleri sezen bir M ark sist kuram cıya N ikos Poulantzas’a
birçok düşünce borçluyum .49 Kendi özgül analizlerim de bir araç o la­
ra k kullandığım da, ödünç aldığım kavram ları gereğini yerine getirerek
belirttim . A m a, çeşitli k ay n ak lard an malzemeleri, gözlemleri, okuru,
12 yıl boyunca içinde yaşadığım (şükürler olsun ki, başka faaliyetlerin
de yanı sıra), bibliyografik o rm a n a eziyetli bir ziyarete m aruz b ırak ­
m aksızın birleştirirken, m ü m k ü n olduğunca özerk, ağdalı olm ayan bir
söylem geliştirmeye çalıştım.
Aynı şekilde istatistiki kaynakları ve am pirik çalışm aları ciddi
b o y u tlard a kullansam da, zaten aşırı derecede hantal olan bir kitabı
basitleştirm ek için verilerin işlenmesini en aza indirm eye çalıştım. Bu
yüzden de, hatalı görünm edikleri d u ru m lar (Sovyet gayrı safi milli h a ­
sıla istatistikleri ya da D ünya B ankası’nın A frika’daki değişim politi­
k aların a ilişkin rap o rları gibi) dışında toplum bilimciler arasında ço ­
ğun lu k la k abu l gören veri kaynaklarını (örneğin O E C D , Birleşmiş
M illetler, D ü n y a Bankası, hüküm etlerin resmi istatistikleri, yetkin
ara ştırm a m onografileri, genelde güvenilir addedilen iş dünyasına ait
ya d a a k ad em ik kaynakları) kullanm aya m eylettim . H er zam an geçer­
li o lm ay acak bilgiyi güvenilir add etm en in belli sınırları o lduğunun far­
kındayım , an cak okuyucu bu m etinde tarihçiler, polisler, araştırm acı
gazeteciler arasın d a yerleşik, başarılı olm uş bir geleneğe dayalı üçgen­
ler k u rm a yöntem i uyarınca, birçok farklı k ay n ak tan gelen birbirine
yakın eğilimler tem elinde son u çlara varılırken, birçok tedbirin alındı­
ğını da fark edecektir. Şu da var ki, bu k itap tak i veriler, gözlemler, re­
feranslar; düşünceleri, benim zihnim deki araştırm a sorularıyla seçil­
m iş, am a kuşkusuz önceden verilmiş cevaplar d o ğ ru ltu su n d a ö rgü tlen ­
m em iş bir gözlem esasına yerleştirm eye çalışsa da, gerçekten de k a n ıt­

48 Lash (1990).
49 Poulantzas (1978: özellikle 160-9).
32 giriş

lam aya değil, varsayım lar ileri sürm eye yöneliktir. Bu k ita p ta izlenen,
özgül çerçevesi her bölüm d e tartışılacak o lan m eto d o lo ji, kendi e n te ­
lektüel gayretinin kapsayıcı am acının hizm etindedir: E n fo rm asy o n Ç a-
ğı’nda, ki bu terim yeni bir toplumsal yaptntn ortaya çıkttğına özellik­
le atıfta bulunur , ekonom i ve to p lu m a ilişkin keşif k ab ilin d en , k ü ltü r­
ler arası bir k u ra m a dair bazı unsurları ileri sü rm ek tir bu am aç. E nfor-
m asyonelizm in toplum sal alan lar ve kültürel ifadeler üzerindeki derin
nüfuzu, analizim in de geniş ölçekli olm asını gerektirdi. A n cak k esin ­
likle, çağdaş to p lu m lard ak i tem aların , m eselelerin tü m ü n ü ele a lm a k
gibi bir niyetim yok; zira ansiklopediler kalem e a lm ak benim h arcım
değil.
K itap, yayıncının gayet akıllıca üç cilde d ö n ü ştü rd ü ğ ü üç b ö ­
lüm den oluşuyor. Bu ciltler analitik açıd an birbirleriyle bağlantılı, a n ­
cak, okum ayı bağım sız kılacak bir örgütlenm eye sahipler. Bu k u ralın
tek istisnası, üçüncü cildin so n u n d a yer alan, k itab ın to p y ek û n ele alı­
nıp sonuçlara varıldığı, çalışm anın bulgularına, geliştirdiği d ü şüncele­
re ilişkin sentetik bir y o ru m u n sunulduğu Sonuç bölüm ü.
K itabın üç cilde ayrılm ası, o n u yayım lanabilir, o k u n a b ilir kıl-
dıysa da, kuram ım ın tü m ü n ü iletm em açısından birtakım so ru n la r d o ­
ğuruyor. Öyle ki, bu k itap ta ele alınan b ü tü n tem alarla kesişen bazı
eleştirel ko n u lar ikinci ciltte yer alıyor. Özellikle k ad ın lar ile ataerkil-
liğin, iktidar ilişkileri ile devletin incelenm esinde de böyle bir d u ru m
söz konusu. T oplum un birbirinin üstüne binen k a tm a n la rd a n o lu ştu ­
ğunu, tab a n d a teknoloji ile ekonom inin, o rta d a iktidarın, en üstte k ü l­
tü rü n yer aldığını öne süren geleneksel bakış açısını paylaşm adığım
konusunda okuyucuyu uyarırım . A ncak açıklık adına, birbiriyle ilgili
olsalar da, bu kitabın okuyucuyu davet ettiği entelektüel seyahat b o ­
yunca derinlemesine tartışılm aksızın b ü tü n unsurlarıyla kaynaştırıla-
m ayacak olan meselelerin sistem atik, biraz düz bir h at üzerinde yer
alan bir sunum unu verm ek zorun d a kaldım . O k u y u cu n u n elindeki ilk
cilt, esas olarak, benim deyişimle Ağ’ın m antığını ele alır; ikinci ciltse
(Kimliğin Gücü) benliğin oluşum unu, to p lu m u n iki merkezi k u ru m u -
nun, ataerkil aileyle, ulus-devletin içinde bulunduğu krizde Ağ ile ben­
ağ ve benlik 33

lik arasındaki etkileşimi analiz etmektedir. Üçüncü ciltse (Binyilın So­


nu), ilk iki ciltte incelenen süreçlerin dinam iklerinin bir sonucu olarak
20 . yüzyılın son dönem indeki tarihsel dönüşüm lerin bir yorum unu
sunm ayı amaçlıyor. H e r cilt, o ciltte sunulan temel bulgularla düşün­
celeri sentezleme çabasıyla son bulsa da, kuram ile gözlem arasında,
çeşitli alanlara ilişkin gözlemleri bağlantılandıran genel bir kaynaştır­
m aya ancak üçüncü cildin so n u n d a gidilecektir. Üçüncü cilt, çeşitli
bağlam larda özgül tarihsel değişim süreçleriyle daha doğrudan ilgili
olsa da, hedeflediğim iki şeye ulaşm ak için b ü tü n bir kitap boyunca
elim den gelenin en iyisini yapm aya çalıştım: Bu am açlardan biri, k u ­
ram laştırm ayı yo ru m a indirgem eksizin analizim i gözlem temeline d a ­
y and ırm aktı, diğeriyse gözlem ve düşünce kaynaklarım ı kültürel açı­
d an m ü m k ü n old uğ u n ca çeşitlendirm ekti. Bu yaklaşım , ancak ve a n ­
cak kültürel kim lik, küresel ağlar o lu ştu rm a ile çok boyutlu siyaseti bir
araya getiren çoğulcu bir perspektifle anlaşılabilecek, değiştirilebile­
cek, gerçekten de ç o k k ü ltü rlü , karşılıklı bir bağımlılık içindeki bir
dünyaya ad ım attığım ıza in an m am d an kaynaklanıyor.
H A N G İ D E V R İM ?
aleo n to lo g Stephen J. G ould şöyle yazar: “Tedricilik; b ütün deği­
P şim lerin yu m u şak, yavaş ve sürekli olduğu düşüncesi, asla taşlarda
o k u n a m a y a c a k bir düşünceydi. Yaygın bir kültürel peşin hükm ü, kıs­
m en 19. yüzyıl liberalizm inin devrim halindeki bir dünyaya yanıtını
tem sil ediyordu. A ncak h ay atın tarihine ilişkin nesnel olduğu varsayı­
lan ok u m am ızı etkilem eyi sü rd ü rd ü . H a y a tın tarihi, benim okuduğum
k ad arıy la, b ü y ü k bir hızla gerçekleşen, bir sonraki denge dönem inin
k u ru lm asın ı sağlayan b ü y ük olaylarla seyrek o larak kesintiye uğrayan,
bir denge d u ru m ları dizisidir .” 1 Benim başlangıç n o k tam d a ,2 ki bu

1 Gould (1980: 226)


2 ö n d e gelen teknoloji tarihçilerinden Melvin Kranzberg, “Enformasyon çağı, sınaî toplumunun
teknik unsurlarında devrim yaratm ıştı^” diye yazmıştı (1985:42). Toplumsal etkileri içinse “Bü­
tün değişimlerin, yararlılıkların bir gecede ortaya çıkmaması anlamında evrimsel olması müm­
künse de, topluma etkileri bakımından devrimci olacaktır,” demişti (1985:52). Aynı çizgideki
argüm anlar için şu kaynaklara da bakınız: N ora ve Mine (1978); Dizard (1982); Perez (1983);
Forester (1985); D arbon ve Robin (1987); Stourdze (1987); Dosi vd. (1988a); Bishop ve Wald-
holz (1990); Salomon (1992); Petrella (1993); Posta ve Telekomünikasyon Bakanlığı (Japonya)
(1995); Negroponte (1995).
38 birinci bölüm

varsayım da yalnız değilim, 20 . yüzyılın so n u n d a , tarih in bu seyrek ke­


sintilerinden birini yaşıyor olduğum uz. E n fo rm asy o n teknolojileri e t­
rafında örgütlenm iş yeni bir teknoloji p arad ig m asın ın işlemesi so nu cu
“ m addi k ü ltü rü m ü z ” ü n 3 d ö n ü şü m geçirmesiyle an ılan bir kesinti bu.
Teknolojiden anladığım , H arvey B rooks ile D aniel Bell’in şu düz
cümlede belirttiği gibi, “ Bilimsel bilginin, şeyleri yeniden üretilebilir bir
biçimde yapm anın yollarını belirlem ek için kullanılm ası .”4 E nform as­
yon teknolojilerine, başka herkes gibi, m ik ro -elektro nik , bilgisayarlar
(makineler ve yazılım), telekom ünikasyon/yayıncılık ve o p to -elek tro n ik
gibi birbirine yaklaşan teknolojiler dizisini dahil e d iy o ru m .5 Ayrıca b a ­
zı analistlerin tersine, genetik m ühendisliğini, o n u n çeperleri genişleyen
gelişimini ve uygulam alarını da enform asyon teknolojileri alanına dahil
ediyorum .6 B unun sebebi sadece, genetik m ühendisliğinin canlı m ad d e­
nin bilgi kodlarının şifresini çözmeye, o n u yönlendirm eye, h a ttâ yeni­
den program lam aya odaklanm ış olm ası değil; biyoloji, elektronik ve
enform atiğin uygulam aları, malzemeleri, d a h a d a önemlisi kavram sal
yaklaşımları açısından birbirlerine yaklaşıyor, etkileşime giriyor g ö rü n ­
mesi de; b ü tün b u n lar ileriki sayfalarda d ah a fazla üzerinde durulm ayı
hak ediyor .7 Tanım ladığım ız kapsam lı anlam ıyla, enform asyon tek n o ­
lojilerinin bu çekirdeğinin etrafında, 20 . yüzyılın so n yirmi yılında, baş­
ka alanların yanı sıra geliştirilmiş maddeler, enerji kaynakları, tıbbi uy­
gulam alar ve im alat tekniklerinde (nano-teknoloji gibi m evcut ya da
potansiyel) bir dizi büyük teknolojik atılım gerçekleşti .8 D ahası, m ev­
cut teknolojik dönüşüm süreci, enform asyonun üretildiği, biriktirildiği,
bulunduğu, işlendiği, aktarıldığı o rta k dijital dil sayesinde teknolojik

3 Sosyolojik bakış açısı için uygun olduğunu düşündüğüm, teknolojinin “maddi bir kültür” ola­
rak tanımı için Fischer’deki tartışmaya bakınız (1992: 1-32), özellikle de: “Technology here is
similar to the idea of material culture.”
A Brooks (1971:13) yayımlanmamış metinden, Bell’in eklediği vurguyla alıntılanrruştır (1976:29)
5 Saxby (1990); Mülgan (1991).
6 Hail (1987); Marx (1989).
7 Biyolojik devrim ile enformasyon teknolojisi devrimi arasındaki uyumla ilgili olarak, tartışma
yaratma amaçlı olsa da kışkırtıcı, bilgilendirici bir değerlendirme için Kelly’ye bakınız (1995).
8 Forester (1988); Edquist ile Jacobsson (1989); Herman (1990); Drexler ile Peterson (1991); Lin­
coln ile Essin (1993); Dondero (1995); Lovins ve Lovins (1995); Lyon ile Gömer (1995).
enformasyon teknolojisi devrimi 39

alanlar arasında bir o rta k düzlem yaratarak genişledi. Nicholas Negro-


p o n te ’nin deyişiyle dijitalleşen bir dünyada yaşıyoruz .9
Enform asyon teknolojisi devrimine ilişkin söylemlerin birçoğuna
dam gasını vuran kehanetvari uyarılar ve ideolojik yönlendirme bizi,
o n un gerçekten haiz olduğu temel önemi küçüm sem ek gibi yanlış bir
yöne itmemeli. Enform asyon teknolojisi devrimi, bu kitabın da göster­
meye çalışacağı gibi, ekonom i, toplum ve kültürün m addi temellerinde
bir kesintiye sebep olan, en azından 18. yüzyılın sanayi devrimi boyu­
tu n d a bir tarihsel olaydır. M elvin K ranzberg ile Carroll PurselPin derle­
diği gibi, teknolojik devrimlerin tarihsel sicili,10 hepsinin de şümûllü ol­
m alarıyla, yani insani faaliyet alanlarının tam am ına bir dış etki kayna­
ğı o larak değil de, bu etkinliğin dokunduğu kum aş olarak nüfuz etm e­
leriyle ayrıldığını gösterir. Bir başka deyişle teknolojik devrimler, yeni
ürünler ortay a çıkarm alarının yanı sıra, sürece odaklanmışlardtr. Diğer
yandan, başka devrim lerin tersine, bugünkü devrimde yaşadığımız d ö ­
n ü şü m ü n çekirdeği, bilgi işleme ve iletişim teknolojilerine denk düşer .11

9 Negroponte (1995).
10 Kranzberg ile Pursell (1967).
11 Bugünkü teknolojik devrimin tam olarak kavranabilmesi, yeni enformasyon teknolojilerinin,
aynı ölçüde devrimci olan kendilerinden önceki tarihsel örnekler, söz gelimi iletişim literatürü­
nün klasik bir teması olarak Çin’de büyük olasılıkla 7. yüzyılda, Avrupa’da 15. yüzyılda m at­
baanın keşfi gibi gelişmeler karşısındaki özgüllüğünün tartışılmasını gerektirir. Teknolojik deği­
şimin sosyolojik boyutuna odaklanmış bu kitabın sınırları çerçevesinde bunu tartışmam müm­
kün olmadığından, izninizle okuyucunun dikkatini birkaç konuya çekmek istiyorum. Elektro­
niğe dayalı enformasyon teknolojileri (elektronik basım da dahil) eşsiz bir hafıza kapasitesine,
bitleri birleştirme ve aktarm a hızına sahiptir. Elektronik metin, geri bildirim, karşılıklı etkileşim,
metnin yeniden düzenlenmesi gibi konularda ciddi bir esneklik sunar; sözcük-işlemle (word-
processing) çalışan her yazar bilir bunu; böylece de iletişimin kendisini değiştirir. On-line ileti­
şim metnin esnekliğiyle birleşince aynı anda her yerde olabilen, asenkronize bir uzam/zaman
programlamasını mümkün kılar. Enformasyon teknolojilerinin toplumsal etkileriyle ilgili ola­
rak, etkilerinin derinliğinin, enformasyonun toplumsal yapıya yayılmasının bir fonksiyonu ol­
duğu varsayımında bulunacağım. Yani, m atbaa modem çağda Avrupa toplumlarını ciddi ölçü­
de, ortaçağda Çin’i daha az bir oranda etkilemiş olmakla birlikte, nüfusun geniş bir kesiminin
okuma yazma bilmemesi, üretim yapısında bilgi yoğunluğunun düşük olması sebebiyle etkileri
sınırlı olmuştur. Dolayısıyla sınaî toplumu yurttaşları eğiterek, yavaş yavaş ekonomiyi bilgi ve
enformasyon etrafında örgütleyerek, yeni enformasyon teknolojileri ortaya çıktığında insan zih­
ninin güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Daha önceki enformasyon teknolojisi devrimine ilişkin
tarihsel bir yorum için Boureau*ya bakınız vd. (1989). Mc Luhan’ın bakış açısı da dahil, elekt­
40 birinci bölüm

Sanayi to p lu m u n u n gerisindeki kilit unsur, enerjinin dağıtım ı ve üretim i


olduğundan, d ah a önceki sanayi devrim leri için b u h a r m akinesinden
elektriğe, fosil yakıtlara, h attâ nükleer enerjiye u zan an bir yelpazede ye­
ni enerji kaynakları ne dem ekse, bu devrim için de enform asyon te k n o ­
lojileri o demektir. A ncak enform asyon teknolojisinin önde gelen ro lü ­
ne ilişkin bu ifade, genellikle, b ug ü n k ü devrim in tem elde yeni bilgiler ve
enform asyona dayalı olarak addedilm esiyle karıştırılm aktadır. B ugün­
kü teknolojik değişim süreci açısından bu doğrudur, ancak bu M elvin
K ranzberg, Joel M o k y r gibi önde gelen teknoloji tarihçilerinin de g ö s­
terdiği gibi daha önceki teknoloji devrimleri açısından da d o ğ ru d u r .12
İlk sanayi devrimi de, bilim temelli olm asa da, d ah a önceki bilginin u y ­
gulanm asına, geliştirilmesine dayanıyordu. 1 8 5 0 ’den sonraki ikinci s a ­
nayi devrimindeyse, bilimin yenilikleri güçlendirm ekteki belirleyici rolü
etkili olm uştu. Öyle ki, araştırm a-geliştirm e laboratuvarları ilk kez 19.
yüzyılın son yıllarında A lm an kim ya sanayiinde kullanılm ıştı .13
Bugünün teknolojik devrim inin ayırıcı özelliği, bilginin ve enfor­
m asyonun merkezi önem i değil, bu bilgi ve enform asyonun, bilgi üreti­
mine, bilgi işleme/iletme aygıtlarına uygulanm ası, yenilik ile yeniliğin
kullanımı arasında, ikisinin birbirlerini beslediği bir zincir oluşturm ası­
dır .14 Bir örnek bu analizi biraz d aha açık kılabilir. Son yirmi yılda ye­
ni telekom ünikasyon teknolojilerinin kullanım ı üç ayrı aşam ad an geç­
ti: İşlerin otom asyonu, kullanım biçimlerinin denenm esi ve uygulam a­
ların yeniden biçimlendirilmesi .15 İlk iki aşam ada, teknolojik yenilik,
Rosenberg’in terminolojisiyle, kullanarak öğrenm e üzerinden gelişti .16
Üçüncü aşam ada kullanıcılar, teknolojiyi yaparak öğrendiler; ve ağları
yeniden biçimlendirme, yeni uygulam alar bulm a noktasına vardılar. Ye-

ronik iletişimin teknolojik özgüllüğüne ilişkin tartışmanın bazı unsurları için beşinci bölüme ba­
kınız.
12 M. Kranzberg, “Prerequisites for industrialization”, Kranzberg ve PurselPda (1967: I, 13. bö­
lüm); Mokyr (1990).
13 Ashton (1948); Clow ve Clow (1952); Landes (1969); Mokyr (1990: 112).
14 Dizard (1982); Forester (1985); Hail ile Preston (1988); Saxby (1990).
15 Bar (1990).
16 Rosenberg (1982); Bar (1992).
enformasyon teknolojisi devrimi 4*

ni teknolojinin devreye girmesi, kullanılması, yeni alanlarda geliştiril­


mesi arasındaki beslenme zinciri, yeni teknolojik paradigm ayla daha da
hızlandı. Sonuçta, teknolojinin kullanıcıları tarafından benimsenip ye­
niden tanım lanırken yayılması, teknolojinin gücünü sonsuzca artırır.
Yeni enform asyon teknolojileri yalnızca uygulanacak araçlar değiller­
dir, aynı zam anda geliştirilecek süreçlerdir. K ullananlar ve yapanlar ay-
nılaşabilir. Böylece kullanıcılar, İnternet örneğinde olduğu gibi, tekno­
lojinin k o n tro lü n ü ele alabilir (bu bölüm de ileriki sayfalarda ve Beşinci
B ölüm ’de göreceğimiz gibi). Bu yüzden de, yaratm a ve sembollerin kul­
lanımı gibi toplum sal süreçlerle (toplum un kültürü), mal ve hizmetleri
üretm e ve dağıtm a kapasitesi (üretim güçleri) arasında yakın bir ilişki
vardır. T arihte ilk kez, insan aklı yalnızca üretim sürecinin belirleyici bir
u n suru olm akla kalm am ış, d o ğ ru d an bir üretim gücü olmuştur.
Bu yüzden, bilgisayarlar, iletişim sistemleri, genetik şifre çözümü
ve genetik program lam a, tüm üyle insan aklını geliştirmekle kalmaz,
o n u n uzantılarıdır da. N e düşündüğüm üz, nasıl düşündüğüm üz, gıda,
barınak, ulaşım ve iletişim sistemleri, bilgisayarlar, füzeler gibi mallarda,
hizmetlerde, h atta, sağlık, eğitim, imgeler gibi m addi ve entelektüel ürün­
lerde ifade edilir hale gelmiştir. Zihinler ile m akineler arasında giderek
a rta n kaynaşm a; ki buna D N A makinesi de dahildir, Bruce M azlish’in
“d ö rdüncü kesinti” olarak adlandırdığı 17 (insanlar ile makineler arasın­
daki) d u ru m u o rta d an kaldırıyor, doğm a, yaşam a, öğrenme, çalışma,
üretm e, tüketm e, hayal etm e, kavga etm e ya da ölme biçimlerimizi kök­
ten değiştiriyor. Elbette ki kültürel/kurum sal bağlam lar ve amaçlı sosyal
eylem, yeni teknolojik sistemle belirleyici bir etkileşim içinde, ancak bu
sistem, kendi içkin m antığına sahip. Potansiyel olarak her yerde hazır ve
nazır bir geri kazanm a ve dağıtım ağı dahilinde, bütün girdileri ortak bir
enform asyon sistemine dönüştürm e, bu enform asyonu artan bir hızla,
a rtan bir güçle, azalan bir maliyetle işleme kapasitesine sahip.
Tarihsel o larak kendisinden öncekilerle kıyaslandığında enfor­
m asyon teknolojisi devrim ine dam gasını vuran bir başka özellik daha

17 Mazlish (1993).
42 birinci bölüm

var. M okyr, teknolojik devrim lerin yalnızca birkaç to p lu m d a gerçekleş­


tiğini, gezegenin başka bölgeleriyle kıyaslandığında genelde yalıtılmış
bir m ekânda ve zam an d a yaşayan görece sınırlı coğrafi bir bölgeye n ü ­
fuz ettiğini gösterm işti .18 Bu yüzden A vrupalılar Ç in ’de gerçekleşen ke­
şiflerin bazılarını ödünç alsalar da, Ç in ile Ja p o n y a yüzyıllar boyunca
Avrupa teknolojisini ancak çok sınırlı bir tem elde, genelde askeri uygu­
lam alarla sınırlı o larak benim sem işlerdi. Farklı teknolojik düzeylerdeki
medeniyetler arasındaki tem as, genelde en az gelişmiş olanın ya da İs­
panyol fetihçiler tarafın d an , kimi zam an tesadüfi biyolojik silahlarla
o rta d a n kaldırılan Am erikalı m edeniyetlerin d u ru m u n d a olduğu gibi,
bilgisini ağırlıklı olarak askeri olm ayan teknolojiye uyarlayanların yıkı­
m a uğratılm ası biçimini almıştır .19 Sanayi devrim i, izleyen iki yüzyıl b o ­
yunca yerkürenin büyük bölüm üne, kaynağı olan Batı Avrupa lim anla­
rından yayıldı. Ancak bu son derece seçici bir yayılm aydı; hızı da bu­
günkü teknolojik yayılma stan d artların a kıyasla yavaştı. Öyle ki, 19.
yüzyılın ortalarında B ritanya’da bile, işgücünün çoğunluğunu, gayrı sa­
fi milli hasılanın en azından yarısını elinde tu ta n sektörler, yeni en d ü st­
riyel teknolojilerden etkilenm em işlerdi .20 Ayrıca sanayi devrim inin son­
raki yıllarda gezegen çapındaki menzili, söm ürgeci hakim iyet biçimini
almıştı; Britanya İm paratorluğu yönetim indeki H in d ista n ’da, Britanya
ile ABD’ye ticari/sanayi açıdan bağımlı olan Latin A m erika’da, Afri­
k a ’nın Berlin Antlaşması uyarınca p arçalanm asın d a ya da Çin ile J a ­
ponya’nın Batılı gemilerin nam lularıyla dış ticarete açılm alarında oldu­
ğu gibi. Tersine, yeni enform asyon teknolojileri, 1 9 7 0 ’lerin ortasıyla
1990’ların ortası arasında, yirmi yıldan kısa bir süre içinde yer küreye
ışık hızıyla yayıldı; bu yayılmayla birlikte bu teknolojik devrim in bir
özelliği olduğunu öne sürdüğüm bir m antık sergiledi: Ürettiği teknolo­
jileri kendi gelişimi için kullanarak, tü m dünyayı enform asyon teknolo­
jisiyle birleştirmesi .21 Kuşkusuz yeni teknolojik sistemden ayrı düşen

18 Mokyr (1990: 293, 209ff).


19 örneğin Thomas’a bakınız (1993).
20 Mokyr (1990: 83).
21 Pool (1990); Mülgan (1991).
enformasyon teknolojisi devrimi 43

büyük bölgeler, kaydadeğer bir nüfus var: Kitabın temel argüm anların­
dan biri de bu. Ayrıca teknolojik yayılmanın hızı da hem toplumsal
hem işlevsel açıdan seçici. İnsanlar, ülkeler ve bölgelerin teknolojinin
gücüne ulaşm alarındaki zam an farklılıkları, toplum um uzda önemli bir
eşitsizlik kaynağı. Ayrı olan bölgeler kültürel ve mekânsal olarak ayrı:
A m erika’nın iç bölgelerindeki kentlerde, Fransa’da taşrada, Afrika’nın
derm e çatm a k asabalarında ya da Ç in’in, H in d istan ’ın yoksul iç bölge­
lerinde. A ncak baskın işlevler, toplum sal gruplar, dünya çapında terö­
rist örgütlenm eler 21. yüzyılın şafağında ancak 197 0 ’lerde şekillenme­
ye başlam ış olan yeni bir teknolojik sistemde birleştiler.
Tarihsel bir a n a tekab ü l eden bu köklü dönüşüm nasıl gerçek-
leşti? N eden eşitsiz de olsa, böyle ivme kazan an bir hızla tüm d ü n y a­
ya yayılıyor? Bu neden bir “ d ev rim ” ? Yeni olana ilişkin deneyimimiz,
yakın geçmişle şekillendiğinden sanayi devrim inin, kurum larım ızda
dolayısıyla zihniyetim izde varlığını k o ru y an tarihsel kayıtlarını kısaca
h a tırlam a k b u soruları yanıtlam am ıza yardım cı olabilir.

SANAYİ D E V R İM İN D E N ÇIKA RILACAK DERSLER


Tarihçiler, en azın d an iki sanayi devrim i yaşandığını gösterdiler: 18.
yüzyılın üçüncü çeyreğinde başlayan ilkine, b u h ar m akinesi, döner
çıkrık, C o rt’uh m etalürjide kaydettiği ilerlemeler ve daha geniş k a p ­
sam lı o larak el aletlerinin yerini m akinelerin alm ası dam gasını vurdu;
yaklaşık 100 yıl so n ra gerçekleşen İkincisi ise elektriğin, içten y a n m a ­
lı m o to ru n , bilim i tem el alan kim yasalların, verimli çelik dök ü m ün ;
telgrafın yayılm ası, telefonun keşfiyle birlikte iletişim teknolojilerinin
yayılm asına sahne oldu. İkisi arasın d a temel benzerlikler kadar, temel
farklılıklar d a vardır; en önem lisi de, 1850 sonrasında teknolojik ge­
lişm enin yerleşm esinde ve yönlendirilm esinde bilimsel bilginin belirle­
yici bir rol oynam ış olm asıdır .22 Tam da bu farklılıkları yüzündendir

22 Singer vd. (1958); M okyr vd. (1985). Ancak M okyr’in de belirttiği üzere bilim ile teknoloji ara-
sında bir arayüz Britanya'daki ilk sınaî devriminde de mevcuttu. Yani W att’ın Newcomen tara­
fından tasarlanmış buhar makinesini geliştirmesi, bu belirleyici gelişme, dostu ve koruyucusu,
Glasgow Üniversitesi kimya profesörü Joseph Black’le sürekli bir etkileşim halinde olmasıyla or­
44 birinci bölüm

ki, her ikisinin de o rta k özellikleri tek no lo jik devrim lerin m antığını
k av ram ak açısından son derece değerli düşünceler sunabilir.
Öncelikle her iki v a k ad a da, M o k y r’in tarihsel sta n d a rtla ra d a ­
y an arak “ hızlanan ve görülm em iş teknolojik değişim ”23 o la ra k ta n ım ­
ladığı bir dönem e tanıklık ediyoruz. Bir dizi b ü y ük icat, tarım , sanayi
ve iletişim alanında m ik ro icatların yeşermesi için gerekli zem ini hazır­
ladı. Temel tarihsel kesinti, geri d ö n d ü rü lem ez bir biçim de, iç, sıralı
m antığını Paul D av id ’in araştırdığı, Brian A rth u r’un kuram laştırdığı
yola-bağlı bir süreçle, insan tü rü n ü n m ad d i tem eline yerleştirdi .24 Tek­
nolojik uygulam aların ani, beklenm edik bir yükselişinin, yeni tek n o lo ­
jik sistemde ustalaşabilen ülkeler ve seçkinlerce birden erişilebilir hale
gelen bir gezegende üretim ve dağıtım süreçlerini dönüştürm esi, bir ye­
ni ürünler furyası yaratm ası, zenginlik ile iktidarın k o n u m u n u belirle­
yici bir biçimde değiştirmesi an lam ın d a, her ikisi de “d ev rim ” di. Bu
teknolojik m aceranın k aran lık yüzü, em peryalist heveslere, em peryalist
güçler arasındaki çatışm alara ayrılam az bir biçimde bağlı olmasıdır.
A ncak bu, yeni endüstriyel teknolojilerin devrimci k ara k te rin in
som ut bir teyididir. A slında Britanya ve Batı A vrupa’daki bir avuç ül­
kenin yanı sıra onların Kuzey A m erika ve A vustralya’daki yeni yetm e­
leriyle sınırlı olan Batı’nın tarihsel üstünlüğü, tem elde bu iki sanayi
devrimi sırasında elde edilen teknolojik üstünlükle bağlantılıdır .25 Sa­
nayi devrimi öncesinde, dün yan ın kültürel, bilimsel, siyasi ya da ask e­
ri tarihinde hiçbir şey, 1 7 5 0 ’ler ile 1 9 4 0 ’lar arasındaki tartışılm az “ Ba­
tı” (biraz Fransız eli değmiş A nglo-Sakson/A lm an) üstünlüğünü açık-
layamaz. Çin, Rönesans öncesi tarihin büyük b ölüm ünde çok d ah a üs­
tün bir kültürdü; M ü slü m an medeniyeti (böyle bir terim ku llan m a öz-
taya çıkmıştı; Watts 1757’de Glasgow Üniversitesine “Üniversite için Matematiksel Araç Ya­
pımcısı olarak atanmış, burada bir Newcomen motoru üzerinde kendi deneylerini gerçekleş­
tirmişti; Dickinson’a bakınız (1958). Hattâ Ubbelohde (1958:673) ttWatt’ın pistonun içinde ha­
reket ettiği silindirden ayrılmış bir buhar sıkıştırıcısı geliştirmesi, Glasgow Üniversitesi kimya
profesörü Joseph Black’in (1728-99) bilimsel araştırmalarıyla yakından bağlantılı, bu araştır­
malardan esinlenmiş bir gelişmeydi,” den
23 Mokyr (1990: 82).
24 David (1975); David ve Bunn (1988); Arthur (1989).
25 Rosenberg ile Birdzell (1986).
enformasyon teknolojisi devrimi 45

gürlüğünden yararlanıyorum ) m odern çağ boyunca Akdeniz’in büyük


bölüm üne hakim olm uş, Afrika ve Asya’yı derinden etkilemişti; Asya
ile A frika, büyük ölçüde özerk, kültürel, siyasi merkezler etrafında ö r­
gütlenm iş halde kalm ışlardı; R usya, D oğu Avrupa ile Asya’da büyük
bir yalıtılmışlık içinde olan çok geniş bir bölgeye hakim di; sanayi dev-
rim inin tem bel Avrupalı k ü ltü rü İspanya im paratorluğu ise, 1492’yi iz­
leyen iki yüzyıl boyunca dünyanın en büyük gücü olm uştu. Özgül to p ­
lum sal koşulları ifade eden teknoloji, 18. yüzyılın ikinci yarısında ye­
ni bir tarihsel ro ta çizdi.
Entelektüel kökenlerinin izini Avrupa çapında, Rönesans’ın ke­
şif ru h u n d a sürm ek m ü m k ü n olsa da, bu rotanın kaynağı Britan­
y a ’ydı .26 Öyle ki, singer ilk sanayi devrim inin temelindeki bilimsel bil­
ginin, olgun toplum sal koşullarda kullanılm aya hazır halde, 100 yıl ön­
cesinde elde m evcut o ldu ğ un d a ya da başkalarının da savunduğu gibi
N ew com en, W att, C ro m p to n ya da Arkvvright gibi m evcut bilgiyi za­
n a a t deneyimiyle birleştirerek belirleyici önem deki yeni endüstriyel tek­
nolojilere çevirebilecek çapta, kendi kendilerini yetiştirmiş mucitlerin
teknik dehasını bekliyor olduğunda ısrar eder .27 Ancak, yeni bilimsel
bilgiye d ah a fazla bağlı olan ikinci sanayi devrimi, ağırlık merkezini
kim yasallar, elektrik, telefon k o n u su n d a temel gelişmelerin gerçekleşti­
ği A lm anya ile ABD’ye kaydırm ıştır .28 Tarihçiler büyük bir gayretle,
tek n ik yeniliklerin coğrafya değiştirmesinin toplum sal koşullarını ince­
lerken, genelde eğitim ve bilim sistemlerinin özelliklerine ya da m ülki­
yet hak larının kurum sallaşm asına yoğunlaşm ışlardır. Ancak görünüşe
bakılırsa, teknolojik yeniliğin izlediği eşitsiz yörüngeye getirilebilecek
bağlam sal açıklam anın, son derece kapsam lı, alternatif yorum lara açık
olm ası gerekiyor. H ail ile Preston, teknolojik yeniliğin 1846 ile 2003
arasın d a coğrafya değiştirm esine ilişkin analizlerinde, yeniliğin yerel
m ecralarının önem ine; Berlin, N e w York, Boston 1880 ile 1914 arasın­

26 Singer vd. (1957).


27 Rostow (1975); tartışma için Jewkes’a bakınız et. al (1969); tarihsel kanıtlar içinse Singer vd.
(1958)
28 M okyr (1990).
4 6 birinci bölüm

da “ dünyanın endüstriyel yüksek teknoloji m erkezleri” o larak taçlan-


dırılırken, “ L o n d ra ’nın aynı dön em de Berlin’in soluk bir gölgesi” o ld u ­
ğuna d ik k at çeker .29 B unun sebebi, teknolojik buluş ve uygulam a sis­
tem lerinin etkileşim inin geliştiği to p ra k la rd a , açıkçası, literatürde “ye­
nilik m ecrası” o larak bilinen şeyin sinerjik özelliklerinde yatar .30
D ahası teknolojik atılım lar, küm eler halinde, getirinin arttığı bir
süreçte birbirleriyle etkileşim halinde o rtay a çıkar. Böyle bir k ü m elen ­
me hangi koşullarla belirleniyor o lursa olsun, alınm ası gereken ders,
teknolojik yeniliğin yalıtılmış bir örnek olmadığıdır?^ Bu, belli bir bil­
gi d u ru m u n u , belli bir k uru m sal ya da endüstriyel çevreyi, tek n ik bir
so ru n u tanım layıp çözm eye yönelik becerilerin m evcudiyetini, böyle
bir uygulam ayı d ah a az maliyetli kılacak bir ek o n o m ik zihniyeti, d e ­
neyimlerini bir birikim o larak aktarabilecek bir üreticiler ve kullanıcı­
lar ağını, k u llan arak ve y a p a ra k öğrenm eyi yansıtır: Elit kesim ler y a ­
p a ra k öğrenir, böylece teknolojinin uygulam alarını değiştirirler; çoğu
insansa k u llan arak öğrenir, dolayısıyla teknolojinin paketlendiği sınır­
lam alar içinde kalır. Teknolojik yenilik sistem lerinin karşılıklı etkileşi­
mi, bunların düşüncelerin, so ru nların , çözüm lerin değiş to k u ş edildiği
belli bir ';‘m ecra”ya bağlı oluşu geçmiş devrim lerin deneyim lerinden
bugüne genelleştirilebilecek kritik özelliklerdir .32
Yeni endüstriyel teknolojilerin ek o n o m ik büyüm e, h a y at s ta n ­
dartları, uzun dönem de insanın vahşi D o ğ a ’ya egemenliği üzerindeki
olum lu etkileri (18. yüzyıldan bu yana ciddi bir gelişme kaydetm eyen,
o rtalam a ö m ür süresindeki büyük artışta kendini gösterir), tarihsel si­
cil değerlendirildiğinde tartışılm azdır. A ncak bu etkiler, b u h a r m ak in e­

29 Hail ile Preston (1988: 123).


30 Yenilik mecrası” kavramının kökleri, Aydalot’ta (1985) aranabilir. Anderson’ın çalışmasında
(1985) ve Arthur’un değerlendirmesinde de (1985) örtülü olarak mevcuttur. Aynı dönemde Ber-
keley de Peter Hail ve ben, Milano’da Roberto Camagni, Lozan’da Deniş Maillat, merhum Phi-
lippe Aydalot ile birlikte, yenilik ortamına ilişkin ampirik analizler geliştirmeye başladık; bu da­
ha sonra 1990 larda haklı olarak bir araştırma sektöni haline gelecek bir temaydı.
31 Teknolojik yeniliklerin dağılımının tarihsel koşullarına ilişkin bir tartışmaya girrrvpk, bu bölü­
mün sınırlarını aşar. Konuyla ilgili yararlı görüşler Gille’de (1978), M okyr’de (1990) bulunabi­
lir. Ayrıca bakınız Mokyr (1990: 298).
32 Rosenberg (1976, 1982); Dosi (1988).
enformasyon teknolojisi devrimi 47

si ile yeni m akinelerin yayılm asına karşın erken dönem lerde ortaya
çıkm am ışlardır. M o k y r şu h atırlatm ad a bulunur: “ Kişi başına tüketim
ile hay at sta n d a rtla n , başlangıçta (18. yüzyılın sonunda) çok az yük­
seldi, ancak birçok sanayide ve sektörde üretim teknolojilerinde, tek ­
nolojik ilerlemenin d ah a önce etkilenm em iş sanayilere yayıldığı, 19.
yüzyılın ikinci yarısındaki Schum peterci büyüm eye zemin hazırlayan
ciddi değişiklikler o ld u .” 33 Bu bizi büyük teknolojik değişimlerin ger­
çek etkilerini, b ü y ük ölçüde her to p lu m u n özgül koşullarına bağlı olan
zam ansal bir ağırlık ışığında değerlendirm eye zorlayan kritik önem de
bir önerm edir. G ö rü n en o ki, tarihsel kayıtlar, b u n a karşın genel a n ­
lam da, yenilik, üretim , yeni teknolojilerin kullanım merkezleri arasın­
da ne denli yakın bir ilişki varsa, to p lu m ların d ö n ü şü m ü n ü n de o den­
li hızlı o ld u ğ u n u , toplum sal koşulların d ah a ileri yenilikler üzerindeki
olum lu etkisinin de o denli büyük o lduğunu gösteriyor. Bu yüzdendir
ki Isp an y a’da sanayi devrim i K atalo n y a’da 18. yüzyılın sonu gibi er­
ken bir tarih te hızla yayıldı, an cak Isp an y a’nın geri kalan bölgelerin­
de, özellikle de M a d rid ’de ve güney bölgelerinde daha yavaş ilerledi;
yalnızca Bask ülkesi ve A sturyas, 19. yüzyılın so n u n d a sanayileşme sü ­
recine k a tıld ı .34 Endüstriyel yeniliğin sınırları, büyük ölçüde iki yüzyıl
boyunca İspanyol-A m erikan söm ürgelerle ticaret yapm ası yasaklanan
bölgelere tek ab ü l eder; kraliyetin yanı sıra Endülüslü ve Kastilyalı seç­
kinler, A m erik a’d an gelen ra n tla rla y aşarlark en , K atalanlar merkezi
devletin baskısına m aru z kalırken, ticaretleri ve dehalarıyla geçindiler.
Kısm en bu tarihsel yö rü ng en in bir sonucu o larak , 1 9 5 0 ’lere dek, tam
anlam ıyla sanayileşm iş bölgeler K atalonya ile Bask ülkesiydi; bu iki
bölge Isp a n y a ’nın geri k alan bölgelerindeki eğilimlerin tersine girişim ­
ciliğin, yenilikçiliğin de an a m ecrasıydı. D olayısıyla özgül toplum sal
koşullar, e k o n o m ik gelişme, d a h a ileri yenilikler yoluna iten tek n o lo ­
jik yenilikleri güçlendirir. A ncak böyle koşulların üretilm esi, ekonom ik
ve tek n o lo jik o lduğu kadar, kültürel ve k u ru m sald ır da. M azide kay-
dadeğer bir atalet söz k o n u su olsa da, toplum sal ve kurum sal o rtam -

33 M okyr (1990: 83).


34 Fontana (1988); Nadal ile Carreras (1990).
AS birinci bölüm

daki dönüşüm ler, teknolojik gelişm enin hızını ve coğrafyasını değişti­


rebilir (örneğin M eiji resto ra sy o n u n d an so n ra J a p o n y a ya d a kısa bir
dönem için Stolypin yönetim indeki Rusya).
Bu analizle ilgili o la ra k sanayi devrim lerinden alınabileceğini
d ü şün d ü ğ ü m nihai tem el ders ihtilaf konusu: H e r iki sanayi devrim i
de, beraberlerinde izleyen a şa m a la rd a fiilen bir endüstriyel sistemi
oluşturacak, d ö nüştürecek geniş bir yeni teknolojiler yelpazesi getirm iş
olsalar da, özlerinde enerjinin üretim i ve dağıtım ıyla ilgili tem el yeni­
likler vardı. Klasik bir teknoloji tarihçisi o lan R. J. Forbes, “ b u h a r m a ­
kinesinin icadının sanayi devrim inin m erkezi olgusu o ld u ğ u ” n u , b u n u
“ buhar m akinesinin g ü cü n ü n gerek d u y u ld u ğ u n d a, istendiği ölçüde
üretilebilmesini sağlayacak o la n ” yeni an a kuvvetle (prim e mover),,
seyyar ana kuvvetin (mobile prim e m over) devreye girm esinin izlediği­
ni öne sürer .35 M o k y r sanayi devrim inin çok yüzlü bir k a ra k te re sahip
o lduğunda ısrar etse de, “ bazı ek o n o m i tarihçilerinin itirazlarına k a r ­
şın, b u h ar m akinesinin genel o larak sanayi devrim inin ö zü n ü o lu ştu ­
ran bir icat o larak g ö rü ld ü ğ ü n ü ” d ü şü n ü r .36 Kim yasallar, çelik, içten
yanm alı m otor, telgraf ve telefondaki başka sıradışı gelişmelere karşın,
elektrik ikinci sanayi devrim inin itici gücüydü. B unun sebebi de, an cak
elektrik üretim i ve dağıtım ı sayesinde diğer b ü tü n alan ların kendi uy­
gulam alarını geliştirebilecek, birbirlerine bağlanabilecek olmasıydı.
D ikk at çekilecek bir başka n o k ta da, ilk kez 1 7 9 0 ’lard a deneysel o la ­
rak kullanılan, 1 8 3 7 ’den itibaren yaygınlaşan elektrikli telgrafın,
elektriğin yayılm asına bağlı o larak dünyayı geniş bir ölçekte birbirine
b ağlayan bir iletişim ağm a d ö n üşeb ilecek olm asıdır. E lektriğin
1 8 7 0 ’lerden bu yana yaygın kullanım ı, enerjiyi elektrik m o to ru biçi­
minde yaygınlaştırarak, ulaşımı, telgrafı, ışıklandırm ayı ve fabrika işi­
ni değiştirdi. Birinci sanayi devrimiyle ilişkilendirilseler de fabrikalar,
neredeyse yüzyıl boyunca z an aat d ü k k an ların d a yaygın olan b u h ar
makinesine geçemediler, birçok büyük fabrikaysa geliştirilmiş su ener­
jisi kaynaklarını kullanm aya devam etti (bu yüzden de uzun süre de-
35 Forbes (1958: 150).
36 Mokyr (1990: 84).
enformasyon teknolojisi devrimi 49

ğirm en o larak anıldılar). Endüstriyel fabrikada geniş ölçekli örgütlen­


meyi hem m ü m k ü n kılan hem de başlatan elektrik m otoru o ld u .37 R.
J. F orbes’un yazdığı gibi (1958):

Sıklıkla M akine Çağı olarak adlandırılan dönemi, son 250 yılın, beş
büyük yeni ana kuvveti yaratmıştır. 18. yüzyıl buhar makinesini; 19.
yüzyıl su türbinini, içten yanmalı m otoru ve buhar türbinini; 20. yüz­
yıl gaz türbinini getirdi. Tarihçiler^ tarihteki hareketleri ya da akım ­
ları adlandırm ak için göz alıcı deyişler icat eder. Genelde 18. yüzyı­
lın sonlarında başlayıp 19. yüzyıla uzanan bir gelişme olarak tanım ­
lanan “Sanayi D evrim i” de böyle bir deyiştir işte. Ağır bir devinim­
di, ancak bu gelişme m addi ilerleme ile toplum sal dengeleri hareket­
lendirmeyi birleştirmesi anlam ında o denli köklü değişiklikler mey­
dana getirdi ki, bu ilk tarihleri topluca değerlendirecek olursak bu
gelişmeleri devrimci olarak nitelememiz pekala mümkündür.

Böylece b ü tü n süreçlerin tem elinde olan süreçten —yani üretm ek,


d ağıtm ak ve iletm ek için gerekli olan enerji—hareketle, iki sanayi dev­
rimi b ü tü n bir ekonom ik sisteme yayıldı, b ü tü n bir sosyal dokuya sin­
di. Ucuz, erişilebilir, seyyar enerji kaynakları yayılıp, insan bedeninin
enerjisini artırırlarken; tarihsel süreklilik içinde insan aklının gelişip ya­
yılm asına yönelik benzer bir devinimin de m addi temellerini attılar.

E N F O R M A S Y O N T E K N O L O JİS İ D E V R İM İN İN
T A R İH SEL G ELİŞİM İ
E nform asy o n teknolojisi devrim inin kısa am a özlü tarihi son yıllarda
o k a d a r ço k anlatıldı ki, okuyucuya yeni bir toplu değerlendirm e sun-

37 Jarvis (1958); Canby (1962); Hail ve Preston (1988). Elektrikli telgrafa ilişkin ilk ayrıntılı bilgi­
ler C.M diye imzalanan ve 1753’te Scots Magazine’de yayımlanan bir mektupta yer alır. Elekt­
rikli bir sistemle ilk pratik denemeler; 1795’te Kata lan Francisco de Salva tarafından önerilmiş­
tir. 1798’de M adrid ile Aranjuez arasına (26 mil) Salva’mn planının kullanıldığı tek kablolu bir
telgraf hattının inşa edildiği yönünde doğrulanmamış haberler vardır. Ancak elektrikli telgraf
ancak 1830’da geliştirilmiş (İngiltere’de William Cooke, Amerika’da Samuel Morse), ilk deniz
altı kablo Dover ile Calais arasına 1851’de çekilmiştir (Garratt: 1958); ayrıca Sharlin’e (1967)
ve M okyr’e (1990) de bakınız.
38 Forbes (1958: 148).
50 birinci bölüm

m ak gereksiz olabilir .39 Ayrıca en fo rm asy o n teknolojisinin hızının iv­


me kazandığı düşünülürse, böyle bir değerlendirm e yapılır yapılm az
eskiyecektir; öyle ki genel k ab u l gören “ M o o re yasası na g ö re4® be­
nim bunları yazdığım tarihle, sizin o k u d u ğ u n u z ta rih ara sın d a (hadi
diyelim 18 ay olsun) belli bir fiyattaki m ik ro çiplerin p erfo rm an sı iki
k at artacaktır. Yine de en form asyon ü retim /işlem e/ak tarm a a lan ın d a
teknolojik d ö n ü şü m ü n tem el eksenlerini h atırlatm ay ı ve b u n ları yeni
sosyo-teknik p arad ig m an ın o lu şu m u n a d o ğ ru sü rü klen en bir ardıllık
içine yerleştirmeyi analitik açıdan yararlı b u lu y o ru m .41 Bu özet, d a h a
sonra benim , k itab ın entelektüel seyahati sırasında tek no lo jik gelişm e­
lerin ekonom i, k ü ltü r ve to p lu m la özgül etkileşim lerini tartıştığım da,
yeni en form asyon unsurları gerekm ediği sürece bu gelişmelere atıfta
b u lu n m ad an geçm em i sağlayacak.

M ikro-m ühendislik M akro-değişim ler: E lek tro n ik ve E nfo rm asy on


E lektronik temelli enform asyon teknolojilerinin bilimsel ve endüstriyel
öncülleri, henüz 1 9 4 0 ’lara42 gelm eden bulunabildi (1 8 7 6 ’da Bell’in te ­
lefonu icadı, 1 8 9 8 ’de M a rc o n i’nin rad yo y u icadı, 1 9 0 6 ’da D e Fo-
rest’in radyo lam basını icadı hiç de önem senm eyecek icatlar değildir),

39 Enformasyon teknolojisi devriminin kökenlerine ilişkin iyi bir tarih çalışması için Braun ve
Macdonald’a bakınız (1982); 1980’lerden itibaren yaşanan gelişmeler doğal olarak bu çalışma­
yı aşmıştır. Enformasyon teknolojisi devriminin ilk dönemlerindeki gelişmeleri özetlemeye yö­
nelik en sistemli çaba Tom Forester tarafından bir dizi kitapla ortaya kondu: (1980, 1985,
1987, 1989, 1993). Genetik mühendisliğin kökenlerine ilişkin iyi bir değerlendirme için Elking-
ton’a (1985) ve Russell’a (1988) bakınız. Bilgisayarlaşmaya ilişkin yetkin bir tarih için Ceruz-
zi’ye bakınız (1998). Intemet’in tarihi için Abbate’ye (1999) ve N aughton’a (1999) bakınız.
40 Elektronik sektöründe kabul gören, Silikon Vadisi’nin efsanevi şirketlerinden, bugün mikro-
elektronik alanında dünyanın en büyük ve en kârlı şirketlerinden biri olan InteFin başkanı Gor-
don Moore tarafından uygulanmaya başlanmış bir “yasa”dır.
41 Bu bölümde aktarılan bilgilerin büyük bir bölümü gazeteler ve dergilerde bulunabilir. Ben ço­
ğunu günlük/haftalık enformasyon kaynağım Business Week, The Economist, Wired, Scientific
American, bleıv York Times, El Pais ve San Francisco Chronicie okumalarımdan çıkardım. Ber­
keley ve Stanford çevresinde elektronik ve biyoloji hakkında bilgili, sektörden kaynaklara yakın
olan dostlarım ve meslektaşlarımla teknoloji meseleleriyle ilgili sohbetlerimden de edindiğim bil­
giler oldu. Böyle genel bir karakter gösteren verilere ilişkin ayrıntılı referanslarda bulunmayı,
rastlaması zor belli bir kişilik ya da söz olmadıkça, gerekli görmüyorum.
42 Hail ile Preston’a bakınız (1988); Mazlish (1993).
enformasyon teknolojisi devrimi 5 1

ancak elektronik alanında büyük teknolojik atılım lar İkinci Dünya Sa­
vaşı sırasında ve sonrasında gerçekleşti: İlk program lanabilir bilgisaya­
rın ve 20 . yüzyıldaki enform asyon teknolojisi devriminin özündeki
m ikro-elektroniğin kaynağı olan transistor .43 Ancak ben yeni enfor­
m asyon teknolojilerinin ancak 1 9 7 0 ’lerde yaygınlık kazandığını, bu
tarih ten so n ra sinerjik gelişimlerinin hızlandığını ve yeni bir p aradig­
m a çerçevesinde birbirlerine yaklaştıklarını düşünüyorum . Gelin, bir-
biriyle y ak ın d an bağlantılı üç temel teknolojik alanda, m ikro-elektro-
nik, bilgisayar ve telekom ünikasyon alanlarında elektroniğe dayalı
teknolojilerin tarihini o lu ştu ran yenilik aşam alarının izlerini sürelim.
1 9 4 7 ’de N ew Jersey M u rra y H ill’de bulunan Bell Laboratuvar-
ları’nda üç fizikçinin Bardeen, Brattain, Shockley’nin 1 9 4 7 ’de icat etti­
ği (bu icatlarıyla N obel ödülü aldılar) transistor, elektrik akım ının ke­
sinti ve genişlem eden oluşan ikili bir m o d d a d ah a hızlı işlenmesini, böy-
lece m akineler arasın d a ve m akinelerle iletişimin şifresinin ve m antığı­
nın kodlanm asını sağladı: Bu işlem aygıtlarına yarı iletkenler deriz; halk
dilinde aynı aygıtlar çip o larak geçer (aslında bugün çipler milyonlarca
tran sistö rden oluşur). T ransistörün yaygınlık kazanm asında ilk adım ,
Shockley’nin 1 9 5 1 ’de bağlantı tran sistö rü n ü icat etmesiyle atıldı. A n­
cak bağlantı tran sistö rü n ü n üretim i ve yaygın o larak kullanım ı, yeni
im alat teknolojilerini, uygun m alzem enin kullanım ını gerektiriyordu.
Silikona geçiş, açıkçası yeni devrimi k u m u n üzerine inşa etmek, ilk ola­
ra k 1 9 5 4 ’te Texas Instrum ents (D allas’taki) tarafınd an gerçekleştirildi
(Bu 1 9 5 3 ’te Bell L a b o ra tu v a rla rı’n d an bir başka önde gelen bilim ad a­
mı G o rd o n Teal’in işe alınm ası sayesinde kolaylaşan bir gelişmeydi).
1 9 5 9 ’da Fairchild S em iconductors’ın düzlemsel işleme icadı, m inyatür
p arçaların kusursuz im alatla bütünleştirilm esini m ü m k ü n kıldı.
A ncak m ikro-elektronikte belirleyici adım 195 7 ’de, Texas Instru­
m ents m ühendislerinden Jack Kilby (patent sahibidir) ile Fairchild’ın
k u ru cu ların d an biri olan Bob N oy ce’un o rta k icadı olan entegre devrey­

43 Sınaî devrimleri gibi, birkaç enformasyon teknolojisi devrimi olacağını sanıyorum; 1970’lerde
gerçekleşen bu devrimlerin ilkidir. 21 . yüzyılın başlarında gerçekleşmesi olası İkincisi, yeni bil­
gisayar teknolojileriyle yakın ilişki içinde biyolojik devrime daha önemli bir rol verecektir.
52 birinci bölüm

le (IC/integrated circuit: ufak bir silikon parçasına yerleştirilmiş çok kı-


sımlı elektronik devre) atıldı. Düzlemsel işlemeyi k u llan arak entegre
devreleri ilk imal eden N oyce oldu. Bu teknolojik bir patlam ayı tetikle­
dir Yalnızca üç yıl içinde, 1959 ile 1962 arasın d a yarı iletkenlerin fiyat­
ları % 65 geriledi, izleyen on yıl içinde de üretim 20 k a t arttı, b u n u n %
5 0 ’si askeri amaçlı kullanım a gidiyordu .44 D ik k a t çekici bir tarihsel kı­
yaslam aya gidecek olursak, sanayi devrimi sırasında B ritanya’da p a m u k
bezin fiyatının % 85 düşmesi 70 yılda gerçekleşmişti (1 7 8 0 -1 850).45
D aha sonra 1 9 6 0 ’larda bu gelişme ivme kazandı: İm alat teknolojisi ge­
liştikçe, bilgisayarların daha hızlı, d ah a güçlü m ikro-elektronik aygıtlar
kullanm ası daha iyi çip tasarım ına k atk ıd a b u lu n d u k ça, bir entegre dev­
renin 1 9 6 2 ’de 50 dolar olan o rtalam a fiyatı, 1 9 7 1 ’de 1 do lara düştü.
M ikro-elektroniğin b ü tü n m akinelere yayılm ası y önündeki dev
adım 1 9 7 1 ’de, Intel m ühendislerinden Ted H o ff’un (o da Silikon Va-
disi’ndendir) 1 9 7 1 ’de m ikroişlem ciyi, yani çipe yerleştirilm iş bilgisaya­
rı icat etmesiyle atıldı. Böylece bilgi işleme gücü h er yere m o n te edile-
*bilir hale geldi. Tek bir çipte devrelerin d ah a fazla entegrasyon k a p a ­
sitesine sahip olması için yarış başlam ıştı; tasarım ve im alat tek n o lo ji­
si daha önce silikon m alzem enin k u llan ım ın d an vazgeçm eksizin fizik­
sel açıdan im kânsız olduğu düşünülen entegrasyon sınırlarını sürekli
aşıyordu. 1 9 9 0 ’ların o rtaların d a altern atif m alzem elere ilişkin a ra ştır­
m alar hızlandırıldıysa da, teknik değerlendirm eler silikona dayalı dev­
relerin ra h a t bir 10-20 yıl daha öm rü olduğu yönündeydi. E ntegrasyon
düzeyi son yirmi yılda büyük ilerlemeler kaydetti. Teknik detayların
bu kitapta yeri olm asa da, teknolojik değişimin hızını, çapını gö ster­
mek analitik açıdan gerekli.
Bilindiği üzere, çiplerin gücü, üç niteliğin bileşimiyle değerlendi­
rilebilir: Entegrasyon kapasiteleri; çipteki en küçü k h attın eni m ik ro n ­
la ölçülen entegrasyon kapasitesini gösterir (1 m ik ro n = l m etrenin m il­
yonda biridir); bitlerle ölçülen hafıza kapasiteleri; binler (k), m ilyonlar
(megabit) olarak ifade edilir; m ikroişlem cinin hızı; m egahertzle ölçü-
44 Braun ile Macdonald (1982).
45 Mokyr (1990: 111).
enformasyon teknolojisi devrimi 53

lür. 1 9 7 1 ’deki ilk mikroişlemci 6.5 m ikronluk hatlardan oluşuyordu,


1 9 8 4 ’te 4 m ik ro n a ulaşıldı, 1 9 8 7 ’de ise 1 m ikrona. 1995’te Intel Pen­
tium 0.35 m ikron b o y u tu n d a bir çip imal etti; 1999’da 0.25 m ikrona
ulaşılm ası hedefleniyordu. 1 9 7 1 ’de raptiye büyüklüğünde bir çipte 2
bin 300 tran sisto r yer alırken, 1 9 9 3 ’te aynı büyüklükte bir çipte 35
m ilyon tran sisto r bulunuyordu. D R A M (dinam ik rasgele erişim hafı­
zası) o larak ifade edilen hafıza kapasitesi, 1 9 7 1 ’de 1.024 bit, 1 980’de
6 4 .0 0 0 bit, 1 9 8 7 ’de 1.0 2 4 .0 0 0 bit, 1 9 9 3 ’te 16.384.000 bitti; 1999’da
2 5 6 .0 0 0 .0 0 0 bit hedefleniyordu. H ız açısından değerlendirildiğinde,
1 9 9 0 ’ların o rta la rın d a 64 bitlik m ikroişlem ciler Intel’in 1 9 7 2 ’deki ilk
çipinden 5 5 0 k a t d a h a hızlıydı; m ikroişlem birimleri (MPU) her 18 ay­
da bir ikiye k atlan m ak tay d ı. 2002 ’ye ilişkin tahm inlerde, entegrasyon
(0.18 m ik ro n çip), D R A M kapasitesi (1024 megabit) ve mikroişlemci
hızı (1 9 9 3 ’te 150 m egahertzken, 2 0 0 2 ’de 500+ m egahertz) açısından
m ik ro elek tro n ik teknolojisinin ivme kazanm ası bekleniyor. Birçok
m ikroişlem cinin kullanıldığı paralel işlemcilikteki büyük gelişmelerle
birlikte d ü şü n ü ld ü ğ ü n d e (gelecekte çoklu m ikroişlem cilerin tek bir
çipte birleştirilm eleri de dahil) m ikroelektroniğin gücünü artırm ayı
sü rd ü rd ü ğ ü , bilgisayar kapasitesini sürekli artırdığı gözleniyor. D a h a ­
sı d a h a fazla m inyatürleşm e, d ah a fazla uzm anlaşm a, giderek daha
güçlü hale gelen çiplerin fiyatlarının ucuzlam ası, onları, bulaşık m ak i­
nelerinden m ik ro d alg a fırınlara, otom obillere uzanan bir yelpazede
gündelik h ay atım ızd ak i b ü tü n m akinelere yerleştirmemizi m ü m k ü n
kıldı. 1 9 9 0 ’lard a bu m akinelerin sta n d a rt m odellerinin elektronik a k ­
şam ları, çelik a k şa m la rın d a n ço k d a h a değerliydi.
Bilgisayarlar da, b ü tü n teknolojilerin anası olarak görülen İkinci
D ünya Savaşı’nın bir ü rü n ü o larak kabul edilir, am a eğer 194 3 ’te Bri­
ta n y a ’da d ü şm an şifrelerinin çözülm esinde kullanılan Colossus, havacı­
lık hesaplarına k atk ıd a bulunm ası için 1 9 4 1 ’de üretildiği belirtilen Al­
m an Z -3 ’leri gibi savaşla ilgili aygıtları dışarıda tu tacak olursak, ilk bil­
gisayarın an cak 1 9 4 6 ’da Philadelphia’da doğduğunu söyleyebiliriz .46

46 Hail ile Preston (1988).


54 birinci bölüm

Ancak m üttefiklerin elektronik alanındaki gayretlerinin büyük bö lü m ü


M IT ’teki araştırm a p ro gram larınd a yoğunlaşm ıştı; hesap m akinelerinin
gücüne ilişkin ilk fiili denem e de ABD o rd u su spon sorlu ğu n da Pennsyl-
vania Üniversitesi’nde gerçekleştirilmişti; M au ch ly ile Eckert 1 9 4 6 ’da
ilk genel amaçlı bilgisayarı, E N IA C ’ı (electronic num erical integrator
and calculator/elektronik sayısal birleştirici ve hesap m akinesi) da b u ra ­
da yapm ışlardı. Tarihçiler ilk elektronik bilgisayarın 30 ton ağırlığında
olduğunu, üç m etrelik (dokuz kadem ) m etal m odüller üzerine inşa edil­
diğini, 70 bin resistörü, 18 bin radyo lam bası olduğunu, bir spor salo­
nunun alanını kapladığını anlatacaklardı. Elektrik tüketim i o k a d a r faz­
laydı ki çalıştırıldığında Philadelphia’da ışıklar yanıp sö n ü y o rd u .47
A m a bu iptidai m akinenin 1 9 5 1 ’de aynı ekip tarafın d a n , o z a ­
m anlar R em ington R an d m arkasıyla üretilen ilk ticari versiyonu U N I-
VAC-1, 1950 ABD nüfus seçim lerinin işlenm esinde son derece b a şarı­
lı oldu. Askeri ihalelerle de desteklenen, kısm en M IT ’nin a ra ştırm a la ­
rına dayanan IBM , bilgisayar çağı k o n u su n d a başlardaki çekincelerini
aştı ve 1 9 5 3 ’te 701 v akum tü p lü k m akinesiyle yarışa dahil oldu.
1 9 5 8 ’de Sperry R and, ikinci kuşak bir bilgisayar an a çerçeve m a k in e ­
si çıkardığında, IBM de, hem en 7 0 9 0 m odeliyle o n u izledi. A m a IBM ,
iş dünyasına yönelik m akineler imal eden yeni (C ontrol D a ta, Digital)
ve eski (Sperry, H oneyw ell, B urroughs, N C R ) şirketlerle kalab alık laş­
mış bilgisayar sanayiine ancak 1 9 6 4 ’te 3 6 0 /3 7 0 ana çerçeve bilgisaya­
rıyla hakim oldu. Bilgisayar sanayiindeki bu şirketlerin çoğu ya can çe­
kişm ektedir ya da 1 9 9 0 ’larda kaybolup gitmiştir: Bu da Schum peterci
“yaratıcı yıkım ” ın elektronik sanayiinde ne denli hızlı ilerlediğinin bir
göstergesidir. Antik çağda, bu satırların kalem e alınm asının 30 yıl ö n ­
cesinde yani, bilgisayar sanayii, ana çerçeve bilgisayarlar, mini bilgisa­
yarlar (aslında çok hantal m akinelerdi) ve term inaller o larak sınırları
gayet iyi tanım lanm ış bir hiyerarşi içinde örgütlenm iş, teknolojik ileri
görüşten yoksun olm asına karşın Seym our C ray ’in sıradışı dehasının
bir zam an hüküm sürdüğü süperbilgisayarların (hava tahm ini ile savaş

47 Forcster’ın yaptığı tanıma bakınız (1987).


enformasyon teknolojisi devrimi 55

oyunlarının melezlenmesi) ezoterik dünyasına da bir parça enform atik


uzm anlığı ayrılmıştı.
M ik ro -elek tro n ik , “ devrim içinde devrim ” başlatarak bunu
tü m d e n değiştirdi. 1 9 7 1 ’de m ikroişlem cinin geliştirilmesi, bir bilgisa­
y arın çipe yerleştirilebilm esi elektronik dünyasını, h attâ bizzat dünya­
yı alt üstetti. N ew M e x ic o ’n u n A lbuquerque kentinde M ITS adında
k ü çü k bir hesap m akinesi şirketi k u rm u ş olan m ühendis Ed R oberts,
1 9 7 5 ’te, küçü k kızının Uzay Yolu dizisinde hayranı olduğu bir k a ra k ­
terin ismini taşıyan bir bilgisayar k u tu su , A ltair’i yaptı. İptidai bir
nesneydi bu, a m a bir m ikroişlem ci etrafın d a küçük çaplı bir bilgisa­
y ar şeklinde yapılm ıştı. A rtık E nform asyon Ç ağı’nın k u rucu efsanesi
haline gelmiş, gerçekten de o lağ an ü stü bir hikâyenin k a h ra m a n la n
o lan Steve W ozniak ile Steve J o b s ’m, o k u ld a n atılm ış bu iki gencin Si­
likon V adisi’nde ebeveynlerinin evlerinin garajınd a yaptığı Apple I’in,
so n ra sın d a ticari açıdan başarılı ilk m ik ro bilgisayar olan Apple IFnin
tasarım ın ın tem elinde A ltair vardı. 1 9 7 6 ’da üç o rtak la ve 91 bin d o ­
lar serm ayeyle k u ru la n A pple C o m p u ters, 1 9 8 2 ’ye gelindiğinde 583
m ilyon d o larlık bir satış ra k a m ın a ulaşm ış, bilgisayar gücünün yayıl­
m a çağının öncüsü o lm uştu . IBM hem en tepki verdi: 1 9 8 1 ’de kendi
m ik ro bilgisayar versiyonunu çıkardı, p a rlak bir ismi vardı: Kişisel
Bilgisayar (Personal C o m p u ter/P C ), bu isim d ah a son ra m ikro bilgi­
sa y arla rın jenerik ismi haline gelecekti. A ncak IB M ’in müseccel tek ­
nolojisiyle değil de, b aşk a k a y n ak larc a IBM için geliştirilen tek n o lo ­
jiye d a y a n d ığ ın d a n k o p y a la n m a y a açıktı; kısa zam an içinde özellikle
A sya’da kitlesel bir ölçekte gerçekleşecek bir gelişmeydi bu. Bu d u ­
ru m , IB M ’in PC a la n ın d a k i ü stü n lü ğ ü n ü b altalasa da, A pple m ak in e­
lerinin ü stü n lü ğ ü n e karşın IBM k o p y aların ın dün y a çap ın d a kullan ı­
m ını y a y g ın laştırarak , o rta k bir sta n d a rd ın yayılm asını sağladı. App-
le’ın 1 9 8 4 ’te piyasaya sü rd ü ğ ü M a cin to sh , X e ro x ’un Palo A lto A raş­
tırm a M e rk e z i’nde geliştirilm iş, ik o n la ra dayalı kullanıcı arayüz
(user-interface) teknolojisiyle kullanıcı d o stu bilgisayarlara doğru
atılm ış ilk adım dı.
M ik ro b ilg isay arların yaygınlaşm asının temel koşullarından biri
56 birinci bölüm

de, işleyişlerine uyum lu yeni bir yazılım ın geliştirilmesiyle sağ la n d ı .48


PC yazılımı da, 1 9 7 0 ’lerde A ltair’in yarattığı heyecandan türem işti:
H a rv a rd ’dan atılan iki genç, Bili G ates ile Paul Ailen 1 9 7 6 ’d a, BASIC’i
A ltair’in işleyişine uyarladılar. Potansiyeli g ö rd ü k te n so n ra da (önce
A lb u q u erq u e’deydiler, iki yıl so nra Bili G ates’in ailesinin yaşadığı Se-
attle ’a taşındılar) işletim sistemleri yazılım ındaki hakim iyetini, hızla
büyüyen m ik ro bilgisayar piyasasının ta m a m ın a yönelik yazılım da h a ­
kimiyete çeviren bu g ü n ü n yazılım devi M ic ro so ft’u kurdular.
20 . yüzyılın son yirmi yılında, çiplerin g ü cü n ü n giderek a r tm a ­
sı, m ikrobilgisayarların g ü cü n ün ciddi biçim de a rtm a sın a yol açtı.
1 9 9 0 ’ların başlarında tek çipli bilgisayarlar, IB M ’in yalnızca beş yıl
önceki işlem gücüne sahipti. Ayrıca 1 9 8 0 ’lerin o rta la rın d a n bu y an a,
m ikrobilgisayarlar yalıtılmış o larak düşünülem ez; taşınabilir bilgisa­
yarlara dayalı o larak , gittikçe seyyarlaşarak ağlar halinde işliyorlar. Bu
sıradışı çokyönlülüğün, elektronik bir ağa dahil o lu p bilgi işlem g ü cü ­
nü paylaşm asıyla birlikte, hafızayı ve işlem kapasitesini a rtırm a bece­
risi 1 9 9 0 ’larda bilgisayar çağının y ö n ü n ü m erkezi veri d ep o lam a ve iş­
lemeden, ağlar oluşturm uş in terak tif bilgisayar paylaşım ına kaydırdı.
Yalnızca b ü tü n bir teknolojik sistem değil, toplum sal, örgütsel iletişim
de değişti. Dolayısıyla bilgi işlemenin o rta la m a m aliyeti, 1 9 6 0 ’larda
bir m ilyon işlem başına 75 dolarken , 1 9 9 0 ’da bir sentin % l ’inden d a ­
ha az bir rak am a geriledi.
Ağlar oluşturm a becerisi, doğal o larak, 1 9 7 0 ’lerde hem teleko­
m ünikasyon hem de bilgisayar ağları o lu şturm a teknolojilerindeki b ü ­
yük gelişmelerden sonra m ü m k ü n hale gelebildi. A ncak şu da var ki,
bu büyük gelişmeler de enform asyon teknolojisi devrim inin sinerjik
ilişkilerine dair çarpıcı bir tablo çizerek, yeni m ikro-elektronik aygıtla­
rın bilgi işlem kapasitesinin artırılm ası sonucu ortaya çıktı.
Telekom ünikasyon da, “ bağlantı” teknolojilerinin (anahtarlar
ile frezler) ve yeni bağlantıların (aktarım teknolojileri) gelişmesi sonucu
bir devrim geçirdi. Endüstriyel olarak üretilmiş ilk elektronik anahtar,
ESS-1 , 1969’da Bell L aboratuvarları tarafından piyasaya sürüldü.
48 Egan (1995).
enformasyon teknolojisi devrimi 57

1 9 7 0 ’lerin ortalarına gelindiğinde, entegre devre teknolojilerindeki iler­


leme dijital anahtarı m ü m k ü n kılarak, analog aygıtlara kıyaslandığın­
da m ekân, enerji ve em ekten tasarru f edilmesini, böylece hızın, gücün
ve esnekliğin artırılm asını sağladı. M ucit Bell L aboratuvarları’nın ba­
bası ATT; başlangıçta piyasaya sürmeye gönülsüz idiyse de, analog ay­
gıtlara yapılan yatırım ı am ortize etme gereksinimi yüzünden 1977’de
K a n a d a ’nın N o rth ern Telecom şirketi; dijital anahtarlardaki öncülüğü
sayesinde ABD piyasasında kendine yer edinince Bell şirketleri de yarı­
şa katılarak tüm dünyada benzer bir hareketlenmeyi tetikledi.
O p to -elek tro n ik ve dijital p aket aktarım ı teknolojisindeki b ü ­
yük atılım lar, ak ta rım h atların ın kapasitesini ciddi biçimde genişletti.
1 9 9 0 ’lard a çıkarılan entegre geniş b an t ağları [integrated b ro ad b and
netw o rks (IBN’ler)] 1 9 7 0 ’lerde dijital entegre hizm et ağları [integrated
services digital n e tw o rk (ISDN)] geliştirmeye yönelik devrimci önerile­
ri ciddi biçim de geride bırakabilir: Bakır tel üzerindeki ISD N ’in taşım a
kapasitesi yaklaşık 144 bin bittir, 1 9 9 0 ’ların fiber optik IB N ’leri ise
h ay ata geçirilebildiklerinde, m aliyeti d ah a yüksek olsa da, bir katril­
yon bit taşıyabiliyorlardı. D eğişim in hızını ölçebilmek için, 1 9 5 6 ’da
ilk tra n sa tla n tik kablolu telefonun 50 ad et sıkıştırılmış ses devresi t a ­
şıyabildiğini hatırlayalım ; 1 9 9 5 ’te ise o p tik fiberler böyle 80 bin devre
taşıyabiliyordu. O p to -elek tro n iğ e dayalı ak tarım kapasitesindeki bu
gelişme, asenkronize ak tarım m o d u (ATM) ve ak tarım kontrol p ro to ­
kolü/birbirine b ağlan m a p ro to k o lü (TCP/IP)] ileri a n a h ta r ve yönlen­
dirm e m im arisiyle birlikte İn te rn e t’in temelini attı.
R ad y o tayfının farklı biçim lerde kullanım ının (geleneksel radyo
yayıncılığı, d o ğ ru d an uy d u yayıncılığı, m ikrodalgalar, dijital cep tele­
fonları) yanı sıra, yüksek frekanslı sinyaller taşım ak için özel olarak
im al edilmiş k a b lo lar ve fiber o p tik , farklı am açlara uyarlanabilen a k ­
tarım teknolojilerini çok çeşitli, çok yönlü kılm akta, seyyar kullanıcı­
lar arasın d a her yerde, her zam an iletişim kurm ayı m ü m k ü n kılm akta­
dır. Böylece 1 9 9 0 ’lard a cep telefonları tüm dünyaya büyük bir hızla ya­
yılarak, A sya’yı kelim enin tam anlam ıyla tecrübesiz çağrı cihazlarıyla,
Latin A m erik a’yı da statü sem bolü cep telefonlarıyla kapladı. 2 0 0 0 ’e
58 birinci bölüm

gelindiğinde evrensel bir k a p sam a alan ın a sahip kişisel iletişim aygıtı


için gerekli teknoloji hazırdı; yalnızca piyasaya sürülm e öncesi bazı
teknik, hukuki ve iş dünyasını ilgilendiren m eselelerin çözülm esini bek­
liyordu. Belli bir teknolojik alan d ak i her hızlı ilerleme ilgili enform as­
yon teknolojilerinin etkisini artırır. B ütün bu elektronik teknolojilerin
interaktif iletişim alanında birleşm eleri, belki de E n fo rm asy o n Ç ağ ı’nm
son devrimci teknolojik aracı o lan İn te rn e t’in o lu şu m u n a yol açtı.

İn te m e t’in O rta y a Çıkışı


20 . yüzyılın son otuz yılında İn te rn e t’in o rta y a çıkışı ve gelişimi, a sk e ­
ri strateji, bilimin büyük işbirliği, tek no lo jik girişimcilik ve kültürellik
karşıtı yeniliğin benzersiz bir bileşim inin ü rü n ü y d ü .49 İn te rn e t’in k ö k ­
leri, dünyanın en yenilikçi a ra ştırm a k u ru m la rın d a n birinin çalışm ala­
rında yatar: ABD Savunm a Bakanlığı İleri A raştırm a Projeleri K u ru m u
(Advanced Research Projects Agency - ARPA). 1 9 5 0 ’lerde ilk Sput-
nik’in fırlatılışıyla A m erikan o rd u su n u n yüksek teknoloji müessesesi
telaşa düşünce, ARPA, bir kısmı teknoloji tarihini değiştiren, geniş ö l­
çekte E nform asyon Ç ağı’nın öncüsü olan bir dizi kararlı girişim de b u ­
lundu. 1960-64 dönem inde R a n d C o rp o ra tio n ’da görev y a p an Paul
B aran’ın bir fikrinin geliştirilmesiyle çizilen bu stratejilerden biri de,
nükleer saldırıdan etkilenm eyecek bir iletişim sistemi tasarlam ak tı. Pa-
ket-anahtar iletişim teknolojisine d ay an an bu sistem, ağın k o m u ta ve
kontrol m erkezlerinden bağım sız olm asını sağlayacak, böylece mesaj
birimleri ağ içinde kendi yollarını bulup, ağın herhangi bir n o k tasın d a
tutarlı bir anlam la yeniden toplanabilecekti.
D aha sonra dijital teknoloji, ses, g ö rü n tü ya da veri, her tü r m e­
sajın paketlenm esini sağladığında, bağlantıları k o n tro l m erkezlerini
kullanm aksızın iletebilen bir ağ oluşturuldu. Dijital dilin evrenselliği
ve iletişim sisteminin ağ oluşturm aya yönelik saf m antığı, yatay, küre­
sel iletişim için teknolojik koşulları hazırladı.

49 İnternet’in tarihine ilişkin mükemmel anlatılar için Abbate’ye (1999) ve N aughton’a (1999) ba­
kınız. Ayrıca H art vd. (1992). “Hacker” kültürünün înternet’in gelişimine katkılarıyla ilgili ola­
rak Haffner ile M arkoff’a bakınız (1991); Naughton (1999); Himannen (2001).
enformasyon teknolojisi devrimi 59

Güçlü sponsoruna atıfla ARPANET adını taşıyan ilk bilgisayar


ağı, 1 Eylül 1 9 6 9 ’da, ağın ilk dört bağlantısının Los Angeles’ta Califor-
• •

nia Ü niversitesinde, Stanford A raştırm a Enstitüsü’nde, Santa Barba-


r a ’da California Üniversitesi’nde ve U tah Üniversitesi’nde kurulm asıy­
la devreye girdi. ABD Savunm a Bakanlığı’yla işbirliği içindeki araştır­
m a m erkezlerine açıktı, ancak bilim adam ları bu ağı, bilim-kurgu m e­
raklılarının m esajlaşm a ağı da dahil kendi iletişim amaçlarıyla da kul­
lanm aya başladı. Bir n o k tad a askeri odaklı araştırm aları bilimsel ileti­
şim den, kişisel sohbetlerden ayırm ak imkânsız hale geldi. Böylece b ü ­
tün disiplinlerden bilim ad am ların a ağa girm e izni verildi; 1983’te bi­
limsel am açlara yoğunlaşm ış A R PA N ET’le doğrudan askeri uygulam a­
lara yoğunlaşm ış M IL N E T birbirinden ayrıldı. 1 9 8 0 ’lerde Ulusal Bilim
Vakfı da (N ational Science Foundation) bir başka bilimsel ağın
(CSNET) ve IB M ’le işbirliği içinde fen bilimleri m ensubu olm ayan bi­
lim ad am ların a yönelik farklı bir ağın, B IT N E T ’in yaratılm ası sürecine
dahil oldu. A ncak b ü tü n bu ağlar, iskelet iletişim sistemi olarak ARPA-
N E T ’i kullanıyordu. 1 9 8 0 ’lerde önce A R PA -IN TER N ET adı verilen^
so n ra IN T E R N E T denen ağların ağı, hâlâ Savunm a Bakanlığı’nca des­
tekleniyor, Ulusal Bilim Vakfı’nca işletiliyordu. 20 yılı aşkın süren bir
hizm etten sonra teknolojik açıdan m odası geçen ARPANET, 28 Şubat
1 9 9 0 ’da kapatıldı. B undan so nra İntern et’in iskeleti olm a görevini,
Ulusal Bilim Vakfı’nın işlettiği N S F N E T üstlendi. A ncak ticari baskılar,
özel şirket ağlarının, k â r am acı gütm eyen, işbirliği yapan ağların büyü­
mesi, hüküm ete bağlı bu son İnternet iletişim taban ın ın da N isan
1 9 9 5 ’te k apatılm asına yol açarken, Ulusal Bilim Vakfı’nın bölgesel ağ­
larına bağlı bir dizi ticari şirketin, özel ağlar arasında işbirliğine dayalı
9

düzenlem elere gitm ek için güçlerini birleştirmesiyle birlikte Internet’in


tüm üyle özelleştirilmesinin ön ü açıldı. Özelleştirilen İn tern et’te, düzen-
leyici, yönetici görevini üstlenecek gerçek bir otorite yoktu, in te rn e tin
gelişimiyle birlikte o rtay a çıkan bir dizi fiili k u ru m ve m ekanizm a, tek ­
nik konfigürasyon k o o rd in asy o n u sağlam ak ve İnternet adreslerinin
dağıtılm ası y ö n ü n d e an laşm alar y a p m a k için gayrı resmi sorum luluk
üstlendi. O c a k 1 9 9 2 ’de Ulusal Bilim Vakfı’nın inisiyatifiyle, k âr am acı
6o birinci bölüm

gütm eyen bir örgüt o lan Internet Society önceden m evcut, k o o rd in a s­


yon sorum luluğu taşıyan İnternet Faaliyetleri K u ru lu ile İn tern et M ü ­
hendisliği Güç Birimi gibi örgütlenm elerden so ru m lu kılındı. U luslara­
rası açıdan bakınca, ko o rd in asy o n tem elde, ço k ihtilaflı bir mesele
olan, dom ain adreslerin düny a çapında dağıtım ını düzenleyen çok ta ­
raflı anlaşm alarla sağlanır .50 1 9 9 8 ’de, m erkezi A m erik a’da b u lu n a n ye­
ni bir düzenleyici k u ru m u n (IA N A /IC A N N ) tesisine karşın, 1 9 9 9 ’da ne
ABD’de ne d ü n y ad a İnternet üzerinde yetki sahibi açık, tartışm asız bir
otorite bulunuyordu; bu da yeni çarkın hem teknolojik hem de k ü ltü ­
rel açıdan serbestçe yuvarlanıp gitm e özelliğinin bir göstergesidir.
Ağın, iletişim hacm inin k a tla n a ra k genişlem esini koruyabilm esi
için ak tarım teknolojilerinin güçlendirilm esi gerekiyordu. 1 9 7 0 ’lerde
ARPANET, saniyede 56 bin bit taşıyan b ağ lantılar k ullanıyordu.
1 9 8 7 ’de ağ bağlantıları, saniyede 1.5 m ilyon bit ak tarab iliy o rd u .
1 9 9 2 ’de, İn tern et’in gerisindeki iskelet ağ olan N SFN ET, saniyede 45
milyon bitlik bir ak ta rım hızıyla işliyordu; saniyede 5 bin sayfa g ö n ­
dermeye yetecek bir kapasiteydi bu. 1 9 9 5 ’de gigabit a k ta rım te k n o lo ­
jisi p ro to tip aşam asındaydı; ABD K ongre K ü tü p h an esi’nin bir d a k ik a ­
da aktarılm asına denk düşecek bir kapasite söz k o n usu y d u.
Ancak ak ta rım kapasitesi, dünya çapında bir iletişim ağının
oluşturulm ası için yeterli değildi. Bilgisayarların da birbirleriyle k o n u ­
şabilir hale gelmesi gerekiyordu. Bu yöndeki ilk adım , 1 9 7 0 ’lerin b a ­
şında im kânsız bir iş gibi görünen, her tü r ağda kullanılabilir bir ileti­
şim p ro to k o lü n ü n yaratılm ası oldu. 1973 yazında ARPA için a ra ştır­
m a yapan bilgisayar bilimcileri V inton C erf ile R o b ert K ahn, K a h n ’ın,
araştırm a şirketi BBN’de sü rd ü rd ü ğ ü iletişim p ro to k o lü y aratm a
amaçlı çalışm alarına d ay an arak İnternet’in temel m im arisini inşa etti.
Stanford’da, ARPA’dan, üniversitelerden, R o b ert M etcalfe’in d aha
sonra yerel alan ağlarının (LAN) kurulm asını sağlayacak bir paket-ile-
tişim teknolojisi üzerinde çalıştığı PA R C /X erox da dahil çeşitli a ra ştır­
ma merkezlerinden araştırm acıların katıldığı bir toplantı düzenlendi.

50 Devlet konseyi (1998).


enformasyon teknolojisi devrimi 6ı

Teknolojik işbirliği, Cyclades program ıyla bağlantılı Fransız araştır­


m acılar başta olm ak üzere A vrupa’daki farklı g ru p lan da kapsıyordu.
S tanford’daki bu sem inerden hareketle çalışm alarını sürdüren Cerf,
M etcalfe ve G erard Lelann (Cyclades’dan) çeşitli araştırm acıların, b ir­
birinden farklı m evcut ağların taleplerini karşılayabilecek bir aktarım
denetim p ro to k o lü geliştirdi. 1 9 7 8 ’de Cerf, Postel (UCLA’dan) ve Co-
hen, p ro to k o lü iki kısm a ayırdı: h o st’tan h o st’a (TCP) ve ağlar arası
p ro to k o l (IP). Sonuçta o rtay a çıkan TCP/IP p ro to k o lü 1980 ’de
A BD ’de bilgisayar iletişim inde sta n d a rt haline geldi. TC P/IP’nin esnek­
liği, bilgisayar ağ lan arasında çok katm anlı bir bağlantılar yapısı be­
nim senm esini sağladı; bu yapı çeşitli iletişim sistemlerine, farklı şifre­
lere uyarlanabiliyordu. 1 9 8 0 ’lerde özellikle A vrupa’daki telekom üni­
kasyon taşıyıcıları, uluslararası sta n d a rt o larak farklı bir iletişim p ro ­
to k o lü (x.25) uygulam aya k alktıklarında, dünya birbiriyle iletişim k u ­
ram ay an bilgisayar ağları arasında bölünm eye çok yaklaşmıştı. Ancak
so n u n d a k azan an T C P/IP’nin çeşitliliğe yanıt verebilme becerisi oldu.
Bir p arça u y arlan m a sonrası (x.25 ile TCP/IP iletişim ağının farklı k a t­
m a n la rın d a n so ru m lu kılındı, so n ra bu k a tm a n la r arasında bağlantılar
k u ru ld u ; böylece iki p ro to k o l birbirini tam am lar hale geldi), TCP/IP
bilgisayar iletişim p ro to k o lleri için yaygın sta n d a rt o larak kabul g ö r­
meyi başardı. B undan so nra bilgisayarlar, İnternet ağı üzerinde çok
hızlı yol alan veri paketlerini birbirleri için şifreleyebilir, bu paketlerin
şifrelerini çözebilir hale geldi. Bilgisayarların iletişim kurabilm esi için
başka bir tek n o lo jik yakınlaşm a örneği d ah a gerekiyordu: TC P/IP’nin
bilgisayardan bilgisayara erişimi sağlayan bir işletim sistemi olan
U N IX ’e uyarlanm asıydı bu. U N IX sistemi 1 9 6 9 ’da Bell L aboratuvar-
ları ta ra fın d a n icat edilmişti; ne var ki 1 9 8 3 ’te Berkeley’li araştırm acı­
ların U N IX ’i T C P/IP p ro to k o lü n e u y arlam aların d an son ra yaygın o la ­
ra k kullanılır hale geldi. U N IX ’in yeni versiyonu k am u fonlarıyla fi­
nanse edildiğinden, yazılım yalnızca dağıtım m aliyetine edinilebilir k ı­
lındı. G eniş ölçekte ağ lar d a, birbirine bağlı yerel alan ağları ile bölge­
sel ağ lar o la ra k d o ğ d u , so n ra da hızla telefon hattı b u lu n an , bilgisa­
y arların ucuz bir cihaz o lan m odem e sahip olduğu her yere yayıldı.
62 birinci bölüm

İn tern et’in gelişim inin gerisinde, S avunm a Bakanlığı, U lusal Bi­


lim Vakfı, a ra ştırm a d a öne çıkan üniversiteler (özellikle M IT , U Ç LA ,
Stanford, G üney C alifornia Üniversitesi, H a rv a rd , S anta B a rb a ra ’daki
• •

C a lifo rn ia Ü niv ersitesi, B erk eley ’deki C a lifo rn ia Ü n iv ersitesi),


M IT ’nin Lincoln L a b o ratu v arı, SRİ (eski S tan fo rd A raştırm a E n stitü ­
sü), Palo A lto A raştırm a Şirketi (X erox finanse ediy o rd u), A T T ’nin
Bell L ab o ratu v arları, R a n d C o rp o ra tio n ve BBN gibi teknolojide u z­
m anlaşm ış düşünce k u ru m ların ı kesen bilimsel, k u ru m sal ve kişisel ağ ­
lar vardı. 1 9 6 0 ’lar ile 1 9 7 0 ’lerde teknolojinin kilit ak tö rleri arasın d a,
diğerlerinin yanı sıra, J.C .R . Licklider, Paul B aran, D ouglas E ngelbart
(farenin m ucidi), R o b ert Taylor, Ivan S utherland, Lavvrence R o b erts,
Alex M cKenzie, R o b ert K ahn, A lan Kay, R o b e rt T h o m as, R o b e rt
M etcalfe, p arlak bir bilgisayar bilimi teorisyeni olan L eon ard Klein-
rock ile o n u n , bazıları İn tern et’in tasarım ının, geliştirilm esinin gerisin­
deki kilit beyinler arasında yer alacak olan, UCLA’daki p a rla k lisan­
süstü öğrencileri vardı: V inton Cerf, Stephen Crocker, Jo n Postel ile di­
ğerleri. Bu bilgisayar bilimcilerin çoğu bu k u ru m la r arasın d a gidip ge­
lerek, dinam ikleri, hedefleri askeri stratejik a m a çla rd a n ya da süper iş­
lemci bağlantılar ku rm a hedefinden b ü y ü k ölçüde özerkleşm iş olan, ağ
haline gelmiş bir yenilik mecrası yarattı. O n la r so n u n d a gerçekten de
yaptıkları gibi, dünyayı değiştiriyor oldu k ların a gönülden inanm ış te k ­
noloji savaşçılarıydı.
Internet uygulam alarının çoğu, ilk kullanıcıların beklenm edik
icatlarından geldi; böylece İn tern et’in asli niteliklerinden olacak bir
pratik, bir teknolojik yönelim başlatılm ış oldu. A R P A N E T ’in ilk aşa­
m alarında bilgisayarlar arası bağlantı k u rm an ın m antığı, dağınık bil­
gisayar kaynaklarından tam anlam ıyla y ararlanabilm ek için birbirine
uzak bilgisayarlar arasında bağlantı k u ra ra k zam anı paylaşm ayı
m üm kün kılm aktı. A ncak kullanıcıların çoğu, aslında bu denli fazla
bilgisayar gücüne gereksinim duym uyordu ya da sistemlerini iletişim
gereksinimleri doğrultusunda yeniden tasarlam aya hazır değildi. A n­
cak asıl yangını başlatan kıvılcım, ağ katılım cıları arasında e-posta ile
iletişimin m üm kün kılınması oldu; BBN’den Ray T om linson’ın yarat-
enformasyon teknolojisi devrimi 6 3

tığı bir uygulam aydı bu; bugün de tüm dünyada bilgisayar iletişiminin
en yaygın biçimidir.
N e var ki, b ü tü n bunlar m adalyonun yalnızca bir yüzü. Penta­
gon ile büyük bilimin “ kabul edilebilir kullanım ” norm ları kapsam ın­
da, kam usal erişime açık evrensel bir bilgisayarlar ağı oluşturm a ç ab a­
larına paralel o larak , ABD’de, entelektüel olarak 1 9 6 0 ’lardaki hare­
ketlerin en özgürlükçü/ütopyacı versiyonlarının artçı şoklarıyla ilişki-
lendirilen, yaygınlık k azan an m uhalif bir bilgisayar kültürü ortaya çık­
tı. Sistemin önem li u n su rların d an biri olan m odem , bu m uhalif k ü ltü ­
rü n öncülerinin, terim k ö tü anlam ını k azan m ad an önce en başta ‘hac-
k er’ diye ad lan d ırılan ların gerçekleştirdiği teknolojik atılım lardan bi­
riydi. P C ’ler için ilk m od em , 1 9 7 8 ’de C hicagolu iki öğrenci, W ard
C hristensen ile R an d y Suess tarafın d an , m ikrobilgisayar p ro gram ları­
nı birbirlerine a k ta rm a k için C hicago kışında evleri arasındaki onca
yolu tepm ek yerine, telefonu kullanm alarını sağlayacak bir sistem bul­
m aya çalışırlarken icat edildi. 1 9 7 9 ’da bilgisayarların dosyaları bir
h ost sistem üzerinden geçmeksizin d o ğ ru d an ak tarm alarını sağlayan
X M o d e m p ro to k o lü n ü yaydılar. Ve de bu teknolojiyi hiçbir fiyat biç­
m eden dağıttılar, çü n k ü niyetleri iletişim im kânlarını m ü m k ü n o ld u ­
ğunca yaym aktı. A R P A N E T ’ten (ilk aşam alard a bilim yapılan seçkin
üniversitelerle sınırlı tu tu lan ) dışlanan bilgisayar ağları kendi başları­
na birbiriyle iletişim k u rm a n ın bir y olunu bulm uşlardı. 1 9 7 9 ’da D uke
Üniversitesi ile Kuzey C aro lin a Ü niversitesi’nden A R PA N E T ’e alınm a­
yan üç öğrenci, UNDC p ro to k o lü n ü n bilgisayarların norm al telefon
h attı üzerinden bağlanm asını m ü m k ü n kılan bir versiyonunu geliştir­
di. B unu k u lla n a ra k da, bilgisayarlar arası on-line bir tartışm a fo ru ­
m u, U senet’i başlattılar; U senet hızla ilk geniş çaplı elektronik ta rtış­
m a o rta m la rın d a n biri haline geldi. Usenet Nevvs’un m ucitleri, yazı­
lım larını UNDC kullanıcıları k o n feran sın d a bir broşürle bedava d ağ ıt­
tı. 1 9 8 3 ’te Tom Jennings P C ’lere h a b er bültenleri p o stalam ak için, bir
m o d em ile özel bir yazılım ekleyerek, başka bilgisayarların bu arayüz
teknolojisine sahip PC ile bağlantı k u rm aların ı sağlayacak bir sistem
geliştirdi. T a b a n d a n gelen, en orijinal ağ lard an biri olan, 1 9 9 0 ’da
64 birinci bölüm

ABD’de 2 bin 5 0 0 ’ü aşkın bilgisayar kullanıcısını birleştiren F id o n et’in


k ökeninde bu gelişme vardı. F idonet ucuz, açık, işbirliğine dayalı o l­
d u ğ u n d an , R usya gibi d ü n y an ın yoksul ülkelerinde, özellikle de m u h a ­
lif kültürel g ru p lar a ra sın d a 51 başarılı oldu; ta ki tek n o lo jik sınırlılık­
ları, üstüne İn te rn e t’in gelişimi sonucu kullanıcılarının çoğu d ü n y a ç a ­
pında paylaşılan o rta k ağa geçinceye dek. San Francisco Körfezi b ö l­
gesindeki Well gibi konferans sistemleri ise, bilgisayar kullanıcılarını
ilgilerini paylaştıkları ağlarda b u lu ştu ru y o rd u .
İro n ik tir ki, teknolojiye yönelik bu m u halif kültürel yaklaşım ın,
askeriyeden esinlenen yatay ağlar o lu ştu rm a stratejisi üzerinde de b e n ­
zer bir etkisi oldu: Teknolojik araçlar, teknik bilgisi ve bir bilgisayar ci­
hazı, P C ’si o lan lar için ulaşılabilir hale geldi. Kısa süre içinde P C ’lerin
güçleri a rtark en , aynı zam an d a fiyatlarının düşm esi gibi bir ilerleme
gözlenmeye başlandı. Kişisel bilgisayarların, ağların iletişim becerisi­
nin gelişmesi, bülten tahtası sistem lerinin (BBS/bulletin b o a rd systems)
önce ABD’de, sonra dünya çapında hızla yaygınlaşm asını sağladı. Bül­
ten tahtası sistemleri, karm aşık bilgisayar ağları g erektirm iyordu, yal­
nızca PC, m odem ve telefon hattı yeterliydi. Böylece bu sistemler, her
tü r ilgi alanı ve kişisel m erak için bir ilan tahtası haline gelerek, H o -
w ard R heingold’un deyişiyle “sanal cem aa tle r” i y a ra ttı .52 1 9 8 0 ’lerin
sonlarına gelindiğinde birkaç m ilyon bilgisayar kullanıcısı, İn tern et’in
bir parçası olm ayan işbirliğine yönelik ya da ticari ağlarda bilgisayar
aracılığıyla iletişime başvuruyordu. Bu ağlar, sıklıkla birbiriyle u yum ­
lu olm ayan p ro to k oller kullandıklarından İnternet protokollerine geç­
tiler; 1 9 9 0 ’larda bu ağların İn ternet’le bütünleşm esini, böylece İn te r­
net’in kendisinin genişlemesini sağlayacak bir ham leydi bu.
Ancak 1 9 9 0 ’larda İn tern et’in kullanım ı, hiç başlam am ışlar için
hâlâ zordu. G rafik aktarım kapasitesi son derece sınırlıydı, ayrıca bil­
gi bulm ak, indirm ek de bir hayli güçtü. Yeni bir teknolojik ham le, İn­
ternet’in toplum un geneline yayılmasını sağladı: İnternet sitelerinin
içeriklerini yerlerine göre değil de, bilgiye göre düzenleyen, sonra da
51 Rohozinski (1998).
52 Rheingold (1993).
enformasyon teknolojisi devrimi 65

kullanıcılara istedikleri bilgiyi bulabilmeleri için kolay bir aram a siste­


mi sunan yeni bir uygulam a, ‘w orld wide w eb ’ tasarlandı. cW orld wi-
de w e b ’in icadı, 1 9 9 0 ’da A vrupa’da, dünyanın önde gelen fizik araş­
tırm a m erkezlerinden biri olan Cenevre’deki Avrupa N ükleer A raştır­
m alar M erkezi’nde (CERN) gerçekleşti. İcadı yapan, C E R N ’de görev­
li Tim Berners-Lee ile R o b ert Cailliau öncülüğündeki bir grup araştır­
m acıydı. A raştırm alarını A R PA N ET geleneğine değil, 1 970’lerdeki
‘h ack er’ların k ü ltü rü n e dayandırm ışlardı. Aslına bakacak olursanız
kısm en 1 9 7 4 ’te “ Bilgisayar Ö zg ü rlü ğ ü ” (C om puter Lib) başlıklı b ro ­
şürüyle insanları bilgisayarların gücünü kendi yararlarına ele geçirip
kullanm ay a çağıran Ted N elso n ’ın çalışm alarını temel almışlardı. Nel-
son ‘h ip ertex t’ dediği, bilginin yatay bilgi bağlantılarına dayalı olarak
örgütlendiği yeni bir sistem hayal ediyordu. Berners-Lee ile çalışma a r ­
k adaşları, bu öncü bakış açısına çoklu m edya dünyasından uyarlanan
yeni teknolojiler ekleyerek, işitsel-görsel bir dil kazandırdılar. C E R N
ekibi, ‘h ip e rte x t’ d o k ü m a n la rı için ‘h ip ertex t m ark u p language’
(H T M L ) denen bir fo rm at yarattı; bilgisayarların, TCP/IP p ro to k o lü ­
n ü n ü stüne ekleyip kendi özgül dillerini uyarlayabilm eleri için İnter­
n e t’in esneklik geleneği dahilinde ta sa rla n a n bir form attı bu. Aynı za­
m a n d a w eb tarayıcıları ile w eb ‘server’ları arasında iletişimi yönlendi­
recek bir “ h ip e rte x t” a k ta rım p ro to k o lü (H TTP) o lu ştu ru p, uygulam a
p ro to k o lü n d e k i bilgiyle, istenen bilgiyi b u lu n d u ra n bilgisayar adresin­
deki bilgiyi birleştiren sta n d a rt bir adres form atı, ‘tfniform resource lo-
c a to r ’ı (URL) yarattılar. Bu n o k ta d a da, URL, yalnızca H T T P ile de­
ğil, çok çeşitli a k ta rım protolleriyle ilgili olabilecek; böylece genel ara-
yüzü k o lay laştıracak tı. C E R N , ‘w o rld w ide w e b ’ yazılımını Internet
üzerinden bedava dağıttı, ilk w eb siteleri de d ü n y an ın d ö rt bir köşesin­
de ö n d e gelen a ra ştırm a m erkezleri ta ra fın d a n k u ru ld u . Bu m erkezler­
den biri de Ulusal Bilim V akfı’na bağlı en eski süperbilgisayar m erkez­
lerinden biri o lan , Illinois Ü niversitesi’ndeki Süperbilgisayar U ygula­
m aları U lusal M e rk e zi’ydi (NCSA). Bu m akinelerin kullanım larının
azalm asın d an dolayıdır ki, başka süperbilgisayar m erkezlerinde o ld u ­
ğu gibi NCSA’daki a raştırm acılar da yeni işler arıyo rd u . Personelin de
66 birinci bölüm

d u ru m u farksızdı, saatte 6,85 d o la ra yarım g ü n çalışan bir kolej ö ğ ­


rencisi olan M a rc A ndreessen gibi. “ T eknik açıd an yetenekli, sık ın tı­
d an p a tlam a k üzere o lan M a rc , 1 9 9 2 ’de W eb ’e y o k su n o ld u ğ u g rafik ­
sel, m edya açısından zengin yüzü k a za n d ırm ay a v akit ay ırm an ın eğ ­
lenceli olabileceğini d ü ş ü n d ü .” 53 Sonuçta o rta y a çık an kişisel bilgisa­
y arlard a işlemek üzere tasarlanm ış, Mosaic isimli bir w eb tarayıcısıy-
dı. M arc A ndreessen ile yardım cısı Eric Bina, K asım 1 9 9 3 ’te M o sa ic ’i
N C SA ağı üzerinden bedava dağıtm aya başladı; 1994 b a h arın a gelin­
diğinde birkaç m ilyon kopya kullanım daydı. B unun üzerine, büyük bir
başarıyla yarattığı şirketi Silicon G ra p h ic s’ten sıkılm aya başlam ış
olan, Silikon Vadisi’nin efsanevi girişim cilerinden Jim C lark, A ndrees­
sen ile ekibine bir teklif g ö tü rd ü . Birlikte E kim 1 9 9 4 ’te piyasaya s ü rü ­
len ilk güvenilir İnternet tarayıcısını üreten N etscap e şirketini k u r d u ­
lar.54 Yeni tarayıcılar ya da aram a m o to rla rı hızla gelişti; b ü tü n d ü n ­
ya, kelim enin tam anlam ıyla dünya çap ın d a bir ağ y a ra ta ra k İn tern et’i
kucakladı.

Ağ Teknolojileri ve Yayılan Bilgisayarlaşm a


19 9 0 ’ların sonun d a, İn ternet’in iletişim gücü, telekom ünikasyon ile
bilgisayar alanındaki yeni gelişmelerle birlikte, m erkezsiz, ayrık m ik ­
robilgisayarlar ile an a çerçevelerden, çok çeşitli fo rm atla rd a o rtay a çı­
kan birbiriyle bağlantılı bilgi işlem aygıtları sayesinde bilgisayarlaşm a­
nın yaygınlaşm asına doğru başka bir teknolojik değişikliğe yol açtı. Bu
yeni teknolojik sistemde, bilgisayarın gücü, o rta k İnternet p ro to k o lle­
rini kullanan, genelde veri tabanı ‘server’ları ile uygulam a ‘server’la n
olarak ayrılan mega ‘server’lara erişim kapasitesine sahip ‘w eb ser-
ver’ları erafında örgütlenm iş iletişim içindeki bir ağa dağılmıştır. Bu
satırlar yazıldığı sırada, yeni sistem henüz oluşum halindeyse de, k u l­
lanıcılar evde, işte, alışverişte, eğlence m ekân ların d a, ulaşım araçların ­
da her yerde hazır ve nazır, hayatın tüm alanlarına yayılmış tek am aç­
lı, uzm anlaşm ış aygıtlarla ağa bağlanabiliyorlardı. Ç oğu taşınabilir
53 Reid (1997:6).
54 Lewis (2000)
enformasyon teknolojisi devrimi 6 7

olan bu aygıtlar, kendilerine ait bir işletim sistemine gerek duym aksı­
zın, araların d a iletişim kurabiliyorlar. Dolayısıyla bilgisayar gücü, uy­
gulam alar, veriler, ağın ‘server’larında saklanıyor; bilgisayar zekası da
ağın kendisinde bulunuyor: W eb siteleri birbirleriyle iletişim kurabili­
yor, evrensel bir bilgisayar ağm a bağlanm ak için gerekli yazılımı taşı­
yorlar. Sun M icrosystem s’den Bili Jo y ’un tasarladığı Java (1995) ve Ji-
ni (1999) gibi yeni yazılım program ları, ağın gerçek bir bilgi-işleme sis­
tem i haline gelmesini sağladı. İn tern et’in temsil ettiği ağlar oluşturm a
m antığı, elekronik bağlantının kurulabilir olduğu her faaliyet alanına,
her bağlam a, her yere uygulanabilir oldu. Finlandiya’da N okia, İs­
veç’te Ericsson, A m erik a’da M o to ro la ’nın başını çektiği m obil telefon­
ların yükselişi, İn tern et’e seyyar aygıtlardan bağlanabilm e im kânı y a ­
rattı. N o k ia ile F inlandiya’nın 1 9 9 7 ’de çıkardığı üçüncü kuşak mobil-
telefonlar, saniyede 3 8 4 kilobit veri gönderip 2 m egabit veri alabiliyor;
b ak ır h a tla r ise saniyede an cak 64 kilobit veri taşıyabiliyor. D ahası ge­
niş b a n t iletişim teknolojisinin gelişmesiyle birlikte aktarım kapasitesi­
nin o lağ an ü stü derecede artm ası, p a k et a n a h ta r üzerinden verinin ya­
nı sıra ses a k ta rm a k için de İn te rn e t’in ya da İn tern et’le bağlantılı ile­
tişim teknolojilerinin kullanılm asını m ü m k ü n kılarak, telekom ünikas­
yon sanayiinde bir devrim e sebep oldu. V inton C erf’e göre, “ Bugün
p a k e t a n a h ta r alabilm ek için devre a n a h ta rı üzerinden geçiyorsunuz.
Yarın, devre a n a h ta rı alabilm ek için p ak et a n ah tarı üzerinden geçecek­
siniz.” 55 C e rf’in bir başka tek no lo jik değerlendirm esiyle şöyle: “ Gele­
cek o n yılın son yarısında —yani 2 0 0 5 -1 0 arasın d a—yeni bir teknolojik
yönlendirici olacak , İn te rn e t’e bağlı m ilyarlarca aygıt.” 56 Dolayısıyla
nihayetinde, veri a k tarım ın ın trafiğin ağırlıklı b ö lü m ü n ü oluşturm ası
ve ses a k ta rım ın ın tek uzm anlaşm ış hizm et olm asıyla birlikte, iletişim
ağı ‘p a k e t a n a h ta rlı’ hale gelecek. Bu hacim de bir iletişim trafiği, k a ­
pasitenin hem o k y an u s aşırı hem de yerel o larak devasa boyutlarda ge­
nişletilm esini gerektirecek. Yüzyıl d ö n ü m ü n d e fiber optik ile sayısal
a k ta rım a dayalı yeni, küresel bir telekom ünikasyon altyapısının in şa­

55 Cerf (1999).
56 The Economist'te alıntı (1997: 33).
68 birinci bölüm

sına ço k tan başlanm ıştı; tra n sa tla n tik fiber o p tik k a b lo la rın a k ta rım
kapasiteleri 1 9 9 3 ’te saniyede 5 gigabitken, 2 0 0 0 ’de saniyede 110 giga-
biti bulm uştu.
Binyılın d ö n ü m ü n d e , e n fo rm a sy o n tek n o lo jisin in yeni cep h e­
sinde, k im y asallara dayalı ya da biyolojik tem elli n a n o te k n o lo ji y a k ­
laşım ının çip y ap ım ın a u yg u lan m ası g ö rü n ü y o r. N ite k im T em m uz
1 9 9 9 ’da Science dergisi de H e w le tt P a c k a rd ’ın Palo A lto la b o ra tu -
v arların d a görevli bilgisayar bilimci Phil K uekes ile UCLA’da k im y a ­
ger Jam es H e a lth ’in deneysel çalışm aların ın so n u çların ı yayım ladı.
Kuekes ile H e a lth , elek tron ik a n a h ta rla rın ışık yerine kim yasal sü reç­
leri k u llan m asın ın , dolayısıyla a n a h ta rla rı m o lekü l b o y u tu n a in d ir­
m enin bir y o lu n u b u lm u şlard ı. Bu son derece k ü ç ü k e le k tro n ik p a r ­
çalar, henüz o p erasyo n el o lm a k ta n çok u zak o lsalar da, g ö rü n ü şe b a ­
kılırsa bu ve başka deneysel p ro g ram lar, bir P en tiu m m ikroişlem ci-
den 100 m ilyar k a t d a h a hızlı olabilecek bilg isay arlar çağının y ak laş­
tığını h ab er verm enin yanı sıra, m o lek ü ler elektron iğ in, silikon çip-
lerdeki giderek a rta n yoğunluğu a şm a n ın olası bir yolu olabileceğini
gösteriyor: Bu, 1999 m odel 100 ad et bilgisayar ista sy o n u n u n g ü cü ­
nün bir tuz tanesine yerleştirilebilm esi dem ek. Bu teknolojileri tem el
alan bilgisayar bilimciler, m ilyarlarca m ik ro sk o b ik bilgi işlem aygıtı­
nın “ d u v ard ak i b o y an ın p ig m e n ti” gibi her yere yayılabileceği bilgi­
sayar o rtam ları olasılığı üzerinde duruyorlar. Eğer böyleyse, bilgisa­
yar ağları, m add i terim lerle belirtm ek gerekirse, hay atlarım ızın d o ­
kusu olacak dem ektir.57

1 97 0 ’lerdeki T eknolojik B ölünm e


2 1 . yüzyılın şafağında tam anlam ıyla içine göm üldüğüm üz bu te k n o ­
lojik sistem, 1 9 7 0 ’lerde bütünlük kazandı. Teknolojik yönelim lerin öz­
gül tarihsel önemi ve teknolojiyle toplum arasındaki etkileşim biçimi
nedeniyle, enform asyon teknolojilerindeki temel keşiflerle bağlantılı
birkaç tarihi hatırlam akta yarar var. Bu keşiflerin hepsinin de o rtak bir

57 Hail (1999a); Markoff (1999a, b).


enformasyon teknolojisi devrimi 69

temel özelliği vardı: Aslında önceden mevcut bilgiye dayanıyor olsalar,


kilit teknolojilere duyulan ihtiyaçla geliştirilmiş olsalar da, erişilebilir­
likleri, kalitelerinin artm asın a paralel fiyatlarının düşmesi sayesinde
teknolojinin ticari ve sivil uygulam alara hızla yayılmasında niceliksel
bir sıçram ayı temsil ederler. N itekim , mikroişlemci, m ikroelektroniğin
yayılm asında kilit rol oynayan aygıt, 1 9 7 1 ’de icat edildi, 1970’lerin
o rtaların d a yayılm aya başladı. M ikrobilgisayar 197 5 ’te icat edildi, ti­
cari açıdan başarılı olan ilk ü rü n olan Apple II ise N isan 1 977’de, Mic-
ro so ft’un m ikrobilgisayar için işletim sistemleri üretmeye başladığı ta ­
rihlerde çıktı. 1 9 9 0 ’larda kişisel bilgisayarlara yönelik birçok yazılım
p ro g ram ın ın m atrisi olan X ero x Alto ise 1 9 7 3 ’te Palo A lto’da PARC
lab o ratu v a rların d a geliştirildi. İlk endüstriyel a n a h ta r 1 9 6 0 ’larda üre­
tildi, dijital a n a h ta r ise 1 9 7 0 ’lerin o rtasın d a geliştirildi, 1977’de piya­
saya sürüldü. O p tik fiber endüstriyel o larak ilk kez 1 970’lerin b aşın ­
da C orn in g Glass tarafın d a n geliştirildi. 1 9 7 0 ’lerin o rtaların d a Sony
de A m erika ile İngiltere’de 1 9 6 0 ’larda yapılan ancak kitlesel üretim e
erişm eyen keşiflere d a y a n a ra k ticari o larak V C R m akineleri üretmeye
başladı. Sayacağım sonuncu, am a hiç de azım sanm ayacak gelişme ise
1 9 6 9 ’da ARPA’nın, 1 9 7 0 ’lerde gelişip b u g ü n ü n İnternet’i haline gele­
cek o lan yeni, devrimci bir elektronik iletişim ağı kurm asıydı. Cerf ile
K a h n ’ın 1 9 7 3 ’te farklı tipte ağların birbirine bağlanm asını sağlayan
“ geçit” teknolojisinin tem ellerini a ta n ağlar arası bağlantı p ro to k o lü
T C P /IP ’yi icat etm eleri, İn te rn e t’in b u g ü n k ü halini kazanm asına b ü ­
yük k atk ıd a b u lu n d u . Sanıyorum , enform asyon teknolojisi devrim inin
bir devrim o la ra k 1 9 7 0 ’lerde d o ğ d u ğ u n u söylem ek, en azından birkaç
satırlık ilgiye layık o lan paralel bir gelişmeyle aynı tarihlerde, aynı m e­
k â n la rd a genetik m ühendisliğin o rta y a çıkışını, yayılmasını da bu s ü ­
rece dahil etm ek, hiç de abartılı olm ayacaktır.

H ayat Teknolojileri
B iyoteknolojinin izleri, bira yapım ı h ak k ın d ak i M Ö 6000 tarihli bir
Babil tabletine; m ikrobiyolojide devrim in izleri, Francis Crick ile J a ­
mes W a tso n ’ın 1 9 5 3 ’te C am b rid ge Ü n iv ersitesin d e, D N A ’nın çifte sar­
7 0 birinci bölüm

m alını keşfetm elerine dek sürülebilir. A n cak genetik m ühendisliğin te­


meli olan D N A şifresi, 1 9 7 0 ’lerin başınd a elde edilen bilgi birikim inin
uygulanm asını m ü m k ü n kıldı. Ç alışm aları, S tan ford Ü n iv e rsite sin in
N ob el ödüllü araştırm acıların d an Paul Berg’in ara ştırm a la rın ı tem el
alm ış olsa da, 1 9 7 3 ’te gen k lo n lam a işlem lerinin keşfi genellikle Stan-
fo rd ’d an Stanley C ohen ile San F rancisco’d ak i C alifo rn ia Ü niversite­
s in d e n H e rb ert Boyer’a atfedilir. 1 9 7 5 ’te H a r v a r d ’d aki a ra ştırm a cıla r
ilk memeli genini izole ettiler, gen tavşan h em o glob in ind en ayrıştırıl-
mıştı; 1 9 7 7 ’de de ilk insan geni klonlandı.
Bu gelişmeyi çoğu b ü y ük üniversitelere, hastanelerin a ra ştırm a
m erkezlerine bağlı şirketlerin kurulm ası izledi; Kuzey C a lifo rn ia ’da,
N ew E ngland’da, M a ry la n d ’de, V irginia’da, Kuzey C a ro lin a ’da ve San
D iego’da böyle şirketler o rtay a çıktı. İnsan hayatı da dahil, hay atın
m ühendisliğe k o n u olm ası potansiyelinin gün d em e getirdiği k o r k u tu ­
cu ihtimaller, gazeteciler, yatırım cılar, sosyal aktivistlerde şok etkisi ya­
ratm ıştı. G üney San Francisco’da Generıtech , Berkeley’de Cetus , M as-
sachusetts C am bridge’de Biogen, yeni genetik teknolojileri tıp uygula­
m alarına a k ta rm a k üzere N obel ödüllüler etrafınd a ö rgütlenen ilk şir­
ketlerdi. Bunu kısa sürede tarım la ilgili girişim ler izledi; bazıları gene­
tik olarak değiştirilmiş olan m ik ro o rg an izm alara giderek d a h a fazla
görev biçilmeye başlandı; bu şirketlerin sattığı süperböcekler, aynı şir­
ketlerin yarattığı hava kirliliğini tem izlem e projelerinde k ullanılıyor­
du. A ncak bilimsel güçlükler, teknik sorunlar, haklı ahlak i kaygılar­
dan, güvenlik endişelerinden k ay n ak lan an büyük h u k u k i engeller,
1 9 8 0 ’lerde pek övgüye değer b ulun an biyoteknolojik devrim i yavaş­
lattı. Risk sermayesi yatırım larının kayda değer bir b ö lü m ü k ayb o lu p
gitti, Genentech de dahil en yenilikçi şirketler, o tu rm u ş bilgisayar şir­
ketlerinin yenilikçi başlangıçlar y ap ark en sergilediği m aliyetli kibri
taklit edemeyeceklerini başka herkesten d ah a iyi anlayan farm asotik
devleri (Hoffm an-La Roche, M erck) tarafın d an yutuldu: K üçük, yeni­
likçi şirketlerle birlikte, buradaki bilim adam larının hizm etlerini de sa ­
tın alm ak, farm asotik ile kim yasallar alanındaki çok uluslu şirketler
için hem biyolojik devrimin ticari faydalarını içselleştirme, hem de hı­
enformasyon teknolojisi devrimi 7 1

zını k o ntro l etmeye yönelik önemli bir sigorta poliçesi haline geldi. Bu
yavaşlam a, en azından uygulam aların yayılm asında da yaşandı.
A ncak 1 9 8 0 ’lerin sonlarında, 1 9 9 0 ’ların başlarında büyük bir
bilimsel atılım , cü retk ar bir yeni bilimci girişimciler kuşağı, alandaki
gerçek devrimci teknoloji olan genetik mühendisliğine kararlı bir bi­
çim de o d a k la n ara k biyo tek n oloji/i yeniden canlandırdı. 1 9 8 8 ’de H ar-
v a rd ’ın genetik m ühendislik eseri bir fareyi resm en patentlem esi, böy-
lece hayatın telif haklarını Tanrı ve D o ğ a’dan almasıyla birlikte gene­
tik klonlam a da yeni bir çağa girdi. Sonraki yedi yıl içinde, m ühendis­
lerinin malı o larak tan ım lan an yedi fare d ah a yeni hayat biçimleri o la­
ra k paten d en d i. A ğustos 1 9 8 9 ’d a M ichigan ve T oronto üniversitele­
rinden araştırm acılar sistik fibriyozdan sorum lu geni tespit ederek, ge­
netik tedavinin ö n ü n ü açtı. Şubat 1 9 9 7 ’de W ilm ut ile E dinburgh’daki
R oslin E nstitüsü’ndeki m eslektaşları bir koyun klonladıklarını d u y u r­
du; Dolly adını verdikleri klon yetişkin bir koyunun D N A ’sından üre­
tilmişti. H aziran 1 9 9 8 ’de Nature dergisi, potansiyel olarak çok daha
önem li bir deneyin bulgularını açıkladı: Havvaii Ü niversitesinden iki
biyolog, Y anagim achi ile W ak ay am a, yedisi klonun klonu olm ak üze­
re 22 fare klonlam ışlardı; böylece, fare em briyoları koyunlarınkinden
d a h a hızlı geliştiğinden, klonların, koyun klonlam aya göre daha zor
koşullar altında ardışık o larak üretilebileceğini de kanıtlam ış o lu y o r­
lardı. Ayrıca 1 9 9 8 ’de P o rtla n d Devlet Üniversitesi’nden bilim ad am la ­
rı, y ap tıkları deneyin koşullarını yeniden üretem eseler de, yetişkin
m a y m u n la r kopyalam ayı başardılar.
M ed y an ın kopardığı b ü tü n gürültüye —ve k o rk u hikâyelerine-
karşın, hiç kim senin elindeki k a rtla rd a insan klonlam a yoktur; hem ke­
sinlikle belirtm ek gerekir ki, b u fiziksel o larak imkânsızdır, çünkü can­
lılar kişiliklerini, organ izm alarını çevreleriyle etkileşim içinde oluştu­
rur. H a y v a n k lo nlam a ek o n o m ik açıdan verimsizdir, çü n k ü kitlesel öl­
çekte gerçekleştirilecek o lu rsa, bir enfeksiyon d u ru m u n d a belli türden
b ü tü n h ay v anlar aynı ölüm cül ajan a karşı hassas olacağından, tüm üy­
le yok o lm a ihtim alini doğuracaktır. A ncak özellikle tıp araştırm aları
a la n ın d a b aşk a olasılıklar d a söz k o n u su d u r: İnsan organlarının klon-
72 birinci bölüm

lanm ası, genetik m ühendislik eseri o lan hayv an ların deney am acıyla ya
da insan organlarının değiştirilm esi am acıyla k lonlanm ası. Ayrıca d a ­
ha güçlü tıbbi ve ticari u yg u lam alara sahip yeni biyolojik a ra ş tırm a la r
organ nakliyle insan o rg an ların ı değiştirm ek yerine in san lard a kendi
kendini yenileme kapasitesini geliştirmeyi am açlam aktadır. 1 9 9 0 ’ların
sonlarında, bu süreçteki potansiyel u y gu lam alara ilişkin bir a ra ştırm a ­
da hepsi de 2 0 0 0 ile 2 0 1 0 arasın d a operasyonel hale gelmesi beklenen,
hepsi de insan bedenindeki o rg an ların , d o k u ların ya da kem iklerin bi­
yolojik yönlendirm eyle kendi kendini yenilemesi ya da büyüm esiyle il­
gili olan şu projelerin y ü rü tü ld ü ğ ü görüldü: R eprogenesis şirketi, m e­
sane; Integra Life Sciences, üriner işleyiş; O siris T herapeu tics, üst çene
kemiği; BioH ybrid Technologies, p an k reas işlevinin yerini alacak ensü­
lin üreten hücreler; R eG en Biologics, kıkırdak; birçok farklı şirket, diş­
ler; A corda, om urilik sinirleri; Reprogenesis, k ık ırd a k ta n göğüs; Ge-
nentech, kan dam arları üretebildikleri testlerde görülm üş o lan genetik
olarak değiştirilmiş proteinlere dayalı o lu ştu ru lan tam bir insan kalbi;
H u m an O rg an Sciences, karaciğer hücrelerinin yerleştiği d o k u y a d aya­
lı olarak karaciğer üretim i k o n u su n d a çalışm alar yapılm aktadır.
Biyolojik araştırm a ve uygulam alar açısından en belirleyici cep ­
he, geniş ölçekli genetik tedavi ile genetik önlem edir. Bu potansiyel ge­
lişmenin ardınd a, ABD h ü k üm etinin , 1 9 9 0 ’da insan g en o m u n u n h a ri­
tasını çıkarm ak, bir başka deyişle insan tü rü n ü n alfabesini o lu ştu ran
60 ilâ 80 bin genin yerlerini tespit etm ek üzere Jam es W atso n ’m k o o r­
dinasyonunda dünyanın en ileri m ikrobiyoloji araştırm a ekiplerinin
bazılarını bir araya getiren 15 yıl süreli, 3 m ilyar dolarlık bir projenin
sponsorluğunu ve finansm anını üstlenerek başlattığı çab alar vardır.5®
H aritan ın belirlenen takvim den önce, 2 0 0 1 ’de tam am lanm ası bekleni­
yordu. N isan 2 0 0 0 ’de W alnut C reek’teki bir araştırm a m erkezinde
toplanan California Üniversitesi ekipleri, 23 insan k ro m o z o m u n d a n
üçünün dizilimini tam am ladı. Bu ve başka çab alar sayesinde, çeşitli

58 Biyoteknoloji ve genetik mühendisliğindeki ilk gelişmelerle ilgili olarak örneğin Hali (1987); Te-
itelman (1989); Bishop ile Waldholz (1990); ABD Kongresi, Teknoloji Değerlendirme Bürosu
(1991).
enformasyon teknolojisi devrimi 73

hastalıklarla ilgili insan genleri tanım lanm aya başlandı. T üm bu çab a­


lar, ahlaki, dini, h ukuki zeminlerde türlü çekinceler ve eleştiriler d o ­
ğurdu. A ncak bilim adam ları, yasaları düzenleyenler ve ahlak felsefe­
cileri, genetik m ühendisliğin insani etkilerini tartışadursun, girişimci-
olup-çıkm ış-araştırm acılar kısa yolu tu tu p , insan genom una ilişkin bil­
ginin yasal ve finansal denetim ine yönelik m ekanizm alar kurdular. Bu
yöndeki en cü retk ar girişim lerden biri de, 1 9 9 0 ’da M aryland, Rock-
ville’de iki bilim adam ının, o zam anlar Ulusal Sağlık E nstitüsü’nde gö­
revli J. C raig Venter ile H a rv a rd ’da çalışm alarını sürdüren W illiam
H aseltine’ın başlattığı projeydi. Venter ile H asekine, süper bilgisayarın
g ü cünü k u llan arak yalnızca beş yıl içinde insan genlerinin tam am ının
% 8 5 ’ini sıralayarak, devasa bir genetik veritabanı hazırladılar.59 D a­
ha so n ra birbirlerinden ayrıldılar ve iki ayrı şirket kurdular. Bu şirket­
lerden biri, V enter’ın k u rd u ğ u Celera Genom ics, gen sıralam asının
2 0 0 0 ’de tam am lan m ası için H u m a n G enom e Project’le yarıştı. Sorun
şuydu ki, hangi genin parçasının ne olduğunu ya da nereye yerleştiri­
leceğini bilm iyorlardı, bir süre d ah a da bilmeyecekler; veritabanları, iş­
levleri bilinm eyen yüz binlerce gen p arçasın d an oluşuyor. Peki o halde
çıkarları neydi? Bir açıdan baktığım ızda belli genlere yoğunlaşm ış
ara ştırm a n ın bu sıralam an ın içerdiği verileri kendi y ararına kullanabil­
diğini (aslında kullanır da) görürüz. A ncak d ah a da önemlisi, bütün
bir p ro jen in tem el gerekçesi, C raig ile H aseltine’ın sahip oldukları b ü ­
tü n verileri patentlem ekle meşgul olm alarıydı; böylece bir gün, insan
g e n o m u n u yönlendirm eye ilişkin bilgilerin büyük b ö lü m ü n ü n hukuki
haklarını kazanabileceklerdi. Böyle bir gelişmenin yarattığı tehdit o
denli ciddiydi ki, bir y a n d an yatırım cılardan on m ilyonlarca dolar çe­
kerlerken, diğer y a n d an önde gelen farm asotik şirketlerinden M erck,
1 9 9 4 ’te aynı k ö r sıralam a işinin ilerletilmesi; özel şirketlerin ellerinde­
ki bilgi kırıntılarıyla, insan g en o m u n u n gelecekte sistem atik bir biçim ­
de anlaşılm asına d a y an a ca k ü rü n ler geliştirilmesini önlem elerini engel-
• •

lem ek üzere verilerin k a m u o y u n a açıklanm ası için W ashington Uni-

59 Business Week'e bakınız. (1995e).


74 birinci bölüm

versitesi’ne ciddi bir k ay n ak a k ta rım ın d a b u lu n d u . K am u gelirleriyle


finanse edilen İnsan G en o m u Projesi de, genetik bilginin özel m ü lk iy e­
tini engellemek am acıyla elde ettiği sonuçları açıkladı. Sosyologların
böylesi şirket savaşların dan çıkarm aları gereken ders, yalnızca b ü tü n
bunların insanın hırsını gösteren bir başka ö rn ek olm ası değildir. Bu
gelişmeler, genetik devrim in yayılm ası, derinleşm esi y ö n ü n d e te m p o ­
nun hızlandığını da h ab er veriyor.
G enetik m ühendisliğin gelişimi, genler üzerinde o y n a m a o la n a ­
ğı y a ra ta ra k , in san oğ lun u n yalnızca bazı hastalıkları k o n tro l edebil­
mesini değil, aynı zam an d a biyolojik eğilimleri tanım layıp, bu eğilim ­
lere m üdahale edebilm esini, böylece genetik kaderi değiştirm e p o ta n ­
siyeline sahip olm asını da sağladı. 1 9 9 0 ’lard a bilim a d am la rı, insan
genlerindeki belli k usurların, hangi hastalıkların kaynağı o ld u ğ u n u b e­
lirleyebilir oldu. Bu da tıp araştırm aların ın , g ö rü n ü rd e en ü m itv ar a la ­
nı olan genetik terapinin genişlemesini beraberinde getirdi.60 A ncak
deneysel araştırm acılar bir d u v ara tosladılar: K usurlu geni düzeltm e
talim atı verilen değiştirilmiş gen, hedefin neresi olduğu biliniyorsa bi­
le uygun yere nasıl yerleştirilecekti? A raştırm acılar genellikle virüsleri
ya da suni krom ozom ları kullandılar, an cak başarı o ran ı son derece
düşüktü. Bunun üzerine tıp araştırm acıları, kanser tü m ö rlerin e d o ğ ru ­
dan tü m ö rü bastıran genler a k ta rm a k üzere tasarlanm ış m inim inna-
cık, şişkin kapsüller gibi başka araçları denem eye koyuldu; Valentis ve
Transgene’in kullandığı bir teknolojiydi bu. Bazı biyologlar, bu m ü ­
hendislik m antığının (tek hedef, tek taşıyıcı, tek etki) biyolojik etkile­
şimin karm aşıklığını, canlı organizm aların çeşitli o rta m lara uyum sağ­
layıp, gösterecekleri tahm in edilen davranışı değiştirme kapasitelerini
göz ardı ettiği görüşündedir.61
Gen terapisi sonuç verirse, genetiğe dayalı tıbbi tedavinin nihai
hedefi önleme olacaktır; bir başka deyişle insan sperm i ile y u m u rta la ­
rındaki kusurları belirlemek, bu kusurların gelecekte ortay a çık araca­
ğı hastalığı geliştirmeden evvel taşıyıcılara m üdahale ederek hâlâ za­
60 Business Week (1999a: 94-104).
61 Capra (1999a); Sapolsky (2000).
enformasyon teknolojisi devrimi 75

m an varken onların, çocuklarının genetik kusurlarını bertaraf etm ek­


tir. Bu bakış açısı, elbette ki tehlikeli olduğu k ad ar vaatkâr da. Lyon ile
Gorner, genetik m ühendislikteki gelişmelere ilişkin dengeli araştırm a­
larım bir tah m in ve bir ihtarla noktalar:

Birkaç kuşak sonra belki bazı zihinsel hastalıkları ya da diyabeti ya


da yüksek tansiyonu ya da seçtiğimiz herhangi bir rahatsızlığı teda­
vi edebileceğiz. Akılda tutulm ası gereken önemli şey şu ki, karar al­
m a sürecinin kalitesi, yapılacak tercihlerin akıllıca ya da adil olup
olm adığını belirleyecek. Bilim ve yönetim alanlarındaki seçkinlerin
gen tedavisinin ilk meyvelerini biraz utandırıcı bir tarzda devşirme­
leri kötü... Biz insanlar entelektüel bakım dan görece kısa sürede,
bütün o yıldırıcı karm aşıklığı içinde genom un kom pozisyonunu, iş­
levlerini, dinam iklerini anlayabileceğimiz bir noktaya gelecek k a ­
d ar geliştik. A ncak duygusal açıdan, hâlâ goriliz; bütün o davranış­
sal yükü taşıyoruz. Belki de gen terapisinin nihai biçimi, tü rü m ü ­
zün tem eldeki m irasının üstüne çıkıp yeni bilgilerini akıllıca ve iyi
yönde kullanm ayı öğrenm esi olacaktır.

B ütün göstergeler, genetik m ühendisliğinin ve uygulam alarının


yeni binyılın ilk yıllarında tam anlam ıyla yeşerdiğine işaret etm ekte,
doğa ile to p lu m arasın d a bulanıklaşan cephede temel bir tartışm a b aş­
latm aktadır.

T o p lu m sal B ağlam ve T ekn o lo jik Değişim in D inam ikleri


Yeni en fo rm asy on teknolojilerindeki keşifler neden 1 9 7 0 ’lerde, çoğun­
lukla da A BD ’de gerçekleşti? Bu zam an d a ve m ek ân d a gerçekleşmele­
rinin, gelecekteki gelişimleri ve toplum larıyla etkileşimleri üzerindeki
etkileri ne oldu? İnsan, bu teknolojik p arad ig m an ın oluşum unu, ger­
çekleştiği to p lu m sal bağlam ın özellikleriyle d o ğ ru d an ilişkilendirme-
m ekte, özellikle de 1 9 7 0 ’lerin o rta la rın d a A BD ’nin ve kapitalist d ü n ­
yanın, 1973-4 petrol krizinin başlattığı bir dizi b ü y ü k ekonom ik kriz­
le sarsıldığını hatırladığım ızda böyle bir bağlantı k u rm a m a k ta zorlanı­

62 Lyon ile G öm er (1995: 567).


7 6 birinci bölüm

yor. 1 9 73 -4’teki petrol krizi, kapitalist sistem in küresel çap ta ciddi bi­
çimde yeniden yapılanm asını teşvik ederek, G iriş’te ileri sü rd ü ğ ü m üze­
re İkinci D ünya Savaşı sonrası kapitalizm de tarihsel bir kesinti y a ra ta ­
rak yeni bir serm aye birikim i m odelinin benim senm esine yol açtı. Yeni
teknolojik p arad ig m a, kapitalist sistem in kendi iç çelişkilerini aşm ak
için geliştirdiği bir yanıt mıydı? Ya da altern atif bir bakış açısıyla, Sov­
yet düşm anın uzay yarışı ile nükleer silahlanm ada teknolojik m eydan
okuyuşu karşısında, askeri üstü n lü k sağlam anın bir yolu m uydu? İki
açıklam a da ikna edici görünm üyor. Yeni teknolojilerin o rta y a çıkışıy­
la, 1 97 0 ’lerin ek onom ik krizi tarihsel b a k ım d an birbirlerine denk düş­
seler de, zam anlam aları birbirlerine çok yakındır; “teknolojik o n a ­
rım ”ın çok çabuk, çok m ekanik gerçekleşmiş olm ası gerekir; sanayi
devrimi ile başka tarihsel teknolojik değişim süreçlerinden çıkarılacak
derslere bakacak olursak, ekonom ik, sınaî ve teknolojik gidişatın bir-
birleriyle ilgili olsalar da, yavaş ilerlediklerini, etkileşimleri açısından
tam olarak birbirlerine denk düşm ediklerini görürüz. Askeri tartışm a­
ya gelince, 1 9 5 7 -6 0 ’ın Sputnik şoku, 1 9 7 0 ’lerdeki değil, 1 9 6 0 ’lardaki
kitlesel teknolojik yapılanm ayla yanıtlanm ıştı; A m erik a’nın yeni, bü­
yük askeri teknoloji atılımı ise 1 9 8 3 ’te, bir önceki dahiyane on yılda
geliştirilen teknolojileri kullanan, ilerleten “ Yıldız Savaşları” program ı
çerçevesinde yapılmıştı. İnternet, Savunm a B akanlığı’nın spo nso rlu­
ğundaki bir araştırm ad an doğm uş olsa da, aslına bakarsanız, ancak
çok sonraları, m uhalif kültürel ağlara yayılm aya başlam asıyla hem en
hemen aynı tarihlerde askeri uygulam alarda kullanılm aya başlandı.
• »

Oyle görünüyor ki, 19 70 ’lerde ortaya çıkan yeni teknolojik sis­


temin izini, kilit teknolojiler arasındaki sinerjik etkiler de dahil olm ak
üzere, teknolojik keşif ile yayılm anın özerk dinam iklerine dek sürm ek
gerekiyor. Dolayısıyla mikroişlemci, m ikrobilgisayarı m ü m k ün kıldı;
telekom ünikasyondaki ilerlemeler, yukarıda belirtildiği üzere, m ikrobil­
gisayarların ağlar halinde işlemesini sağlayarak, güçlerini ve esneklikle­
rini artırdı. Bu teknolojilerin uygulam alarının elektronik im alatına uy­
gulanması, yarı iletken üretim inde yeni tasarım ve üretim teknolojileri
yaratm a potansiyelini güçlendirdi. Yeni yazılım, hızla gelişen m ikrobil­
enformasyon teknolojisi devrimi 77

gisayar piyasası yeni yazılımın kıvılcımını çakarken, buna karşılık, ya­


zılım yazarlarının zihninden fışkıran yeni uygulamalar, kullanıcı dostu
teknolojiler tem elinde büyük bir patlam a yaşadı. Ve gerisi geldi.
1 9 6 0 ’ların güçlü, o rd u tarafından başlatılan teknolojik hamlesi,
A m erikan teknolojisini ileriye atılm aya hazırladı. Ancak Ted H o ff’un,
1 9 7 1 ’de Ja p o n bir hesap m akinesi şirketinin siparişini hazırlam aya ça­
lışırken m ikroişlem ciyi icat etmesi, 1950’lerden beri Silikon Vadisi’nde
y aratılm ak ta olan yenilik mecrasıyla yakın ilişki içindeki IntePin bilgi
ve deha birikim inin bir ürünüydü. Bir başka deyişle ilk enform asyon
teknolojisi devrimi A m erika’da, bir ölçüde C alifornia’da 1970’lerde,
önceki yirm i yıldaki gelişmelerin üzerine inşa edilerek çeşitli kurum sal,
ek o n o m ik ve kültürel etkenlerin etkisi altında başladı. Ancak önceden
varo lan bir gereklilikten kaynaklanm adı: Toplum sal olarak belirlen­
m ekten çok teknolojik o larak başlatıldı. A ncak bahsettiğim birikim te­
m elinde bir sistem o larak o rtay a çıktığında, gelişimi ve uygulam aları,
nihayetinde içeriği, içinde geliştiği tarihsel bağlam tarafından şekillen­
dirildi. Ö yle ki 1 9 8 0 ’lere gelindiğinde kapitalizm (büyük şirketler, G-7
ülkelerinin hüküm etleri) yeni enform asyon teknolojisinin temel bir rol
üstlendiği, üstlendiği bu rolle şekillendiği, kapsam lı bir ekonom ik ve
örgütsel yeniden yapılanm a sürecine girdi. Ö rneğin, 1 9 8 0 ’lerde işlet­
m elerin başını çektiği, deregülasyon ve liberalizasyon yönündeki hare­
ketlilik, telek o m ü n ik asy o n u n yeniden örgütlenm esi ve büyüm esinde
belirleyici o ld u , özellikle de A I T ’nin 1 9 8 4 ’te tecrit edilmesini takiben.
Buna karşılık, yeni telekom ünikasyon ağlarının ve enform asyon sis­
tem lerinin erişilebilir olm ası, finans piyasalarının küresel bütünleşm e­
sinin, ü rü n le r ve ticaretin dünya çapında bölgesel o larak eklem lenm e­
sinin ö n ü n ü açtı. İkinci bölüm de bu k o nu y u inceleyeceğim.
1 9 7 0 ’lerde bir sistem haline gelmiş yeni teknolojilerin erişilebi­
lir olm asının, bir ölçüde, 1 9 8 0 ’lerdeki sosyo-ekonom ik yeniden yap ı­
lan m a sürecinin tem elini o lu ştu rd u ğ u n u söyleyebiliriz. Bu teknolojile­
rin 1 9 8 0 ’lerdeki kullanım ları da, 1 9 9 0 ’lardaki kullanım larını ve izle­
yecekleri y ö n ü b ü y ü k ölçüde belirledi. Bu cildin izleyen bölüm lerinde
incelem eye çalışacağım ağ to p lu m u n u n yükselişi, görece özerk iki eği-
7 8 birinci bölüm

lim, yeni en fo rm asy o n teknolojilerinin gelişimiyle, eski to p lu m u n ikti­


d arın teknolojisine hizm et için tek no lojin in ik tid arım k u lla n a ra k k en ­
dini yeniden d o n atm ası arasın d ak i etkileşim olm aksızın anlaşılam az.
A ncak böyle yarı bilinçli bir stratejinin tarihsel so n u cu b ü y ü k ölçüde
belirsizdir; çü n k ü teknoloji ile to p lu m a ra sın d a k i etkileşim , b ü y ü k ö l­
çüde, bağım sız gibi g ö rü n en çok fazla sayıda değişken a rasın d ak i ta h ­
mini ilişkilere bağlıdır. Tarihsel göreciliğe teslim olm aksızın, e n fo rm a s­
yon teknolojisi devrim inin kültürel, tarihsel ve uzam sal o la ra k gelişi­
m inin, son derece özgül bir dizi koşula bağlı olduğu söylenebilir.

E N F O R M A S Y O N T E K N O L O JİS İ D E V R İM İN İN M O D E L L E R İ,
A K T Ö R L E R İ VE M E K Â N L A R I
İlk sanayi devrimi B ritanya’nın elinden çıkm aysa, ilk en fo rm asy o n
teknolojisi devrim i de A m erikan elinden çıkm adır, ağırlık o la ra k da
California etkisi taşır. H e r iki v ak ad a da başka ülkelerden bilimciler,
sanayiciler hem yeni teknolojilerin keşfinde, hem de yayılm asında çok
önemli bir rol oynam ışlardır. F ransa ile A lm anya, sanayi devrim inde
yeteneğin, uygulam aların kilit kaynaklarıydı. E lektronik ve biyoloji
alanındaki yeni teknolojilerin köklerinde de İngiltere, Fransa, A lm an ­
ya, İtalya’da doğan bilimsel keşifler yatar. J a p o n şirketlerin dehası,
elektronik alanında im alat süreçlerinin gelişim inde, enform asyon te k ­
nolojilerinin V C R ’lard an fakslara, video o y u n ların d an p ag er’lara u z a ­
nan bir yeni ü rü n furyası sayesinde dünyan ın d ö rt bir köşesinde g ü n ­
delik hayata girm esinde kritik bir rol oyn ad ı.63 Ö yle ki, 1 9 8 0 ’de, J a ­
pon şirketler, dünya piyasasında yarı iletken üretim inde başat d u ru m ­
daydılar; ancak 19 9 0’ların o rtaların d a A m erikan şirketleri bu rek ab et­
te açık arayla öne geçtiler. B ütün bir sanayi, üçüncü bölüm de inceleye­
ceğim üzere, farklı ülkelerden şirketlerin iç içe geçmesi, stratejik itti­
faklar kurm ası, ağlar oluşturm ası yönünde gelişti. Bu da ulusal k ö k e­
ni biraz önemsiz hale getirdi. A ncak ABD’li yenilikçiler, şirketler, k u ­
rum lar yalnızca 1 9 7 0 ’lerdeki devrim in temellerini atm ak la kalm adı,

63 Forester (1 9 9 3 ).
enformasyon teknolojisi devrimi 79

aynı zam an d a 21. yüzyılda devamı m uhtem el olan yayılmasında da


öncü bir rol üstlendi. Yine de biyoteknoloji, ileri kimya, yazılım, tele­
k om ü n ik asy on alanlarına A vrupa’dan gelen önemli katkının yanı sıra,
bu alanlard a Jap o n y a, Çin, Kore ve H in t şirketlerinin varlığının gide­
rek güçlenişine tanık olacağım ız su götürm ez.
A m erik a’daki enform asyon teknolojisi devrimini çevreleyen ef­
sanelerin ötesine geçip bu gelişmenin toplum sal kökenlerini anlayabi­
lelim diye, kısaca yeniliğin en ünlü m ecralarından birinin oluşum sü ­
recini hatırlatacağım : Silikon Vadisi. D ah a önce de belirttiğim gibi baş­
ka kilit teknolojilerin yanı sıra entegre devre, mikroişlemci, m ikrobil­
gisayar, Silikon Vadisi’nde geliştirildi; elektronik alanındaki yenilikle­
rin kalbi, 4 0 yıl boyunca, yaklaşık çeyrek m ilyon enform asyon te k n o ­
lojisi işçisi sayesinde a ttı.64 Ayrıca, San Francisco Körfezi bölgesi (Ber-
keley, Emeryville, M a rin C o u n ty ve San Francisco’nun kendisi de d a ­
hil) aynı z a m a n d a genetik m ühendisliğinin de doğduğu yerdi; yüzyıl
d ö n ü m ü n e gelindiğindeyse ileri yazılım, genetik m ühendisliği, İnternet
tasarım ı ve geliştirilmesi, m ultim edya bilgisayar tasarım ında da d ü n ­
yanın önde gelen m erkezlerinden biriydi.
Silikon Vadisi (San Francisco’n u n 30 mil güneyinde, Stanford ile
San Jose arasındaki Santa C lara County) yeni teknolojik bilginin; böl­
gedeki b ü yü k üniversitelerden yetenekli m ühendislerin, bilim adam ları-
nın; Savunm a Bakanlığı’yla birlikte güvenli piyasadan gelen cöm ert fi­
n ansm anın; risk sermayesi şirketlerinin verimli bir ağ geliştirmesinin ve
d a h a ilk aşam alard a Stanford Üniversitesi’nin kurum sal liderliğinin tek
bir elde to p lan m ası sonucu, bir yenilik mecrası haline geldi. Elektronik
sanayiinin Kuzey C alifornia’nın etkileyici, yarı kırsal bir bölgesine yer­
leşmesi gibi o lm ay acak bir işin izleri, Stanford Üniversitesi M ühendis­
lik Fakültesi’nin ileri görüşlü dekanı ve idari am iri Frederick T erm an’ın
1 9 5 1 ’de Stanford Sanayi P ark ı’nı kurm asın a dek sürülebilir. Term an,
iki öğrencisinin- W illiam Hevvlett ile D avid P ack ard ’ın- 1 9 3 8 ’de bir
elektronik şirketi kurm asını kişisel o larak destekledi. İkinci D ünya Sa-

64 Silikon Vadisi’nin tarihi üzerine, yararlı, kolay okunabilir iki kitap Rogers ile Larsen (1984);
M alone (1985).
8o birinci bölüm

vaşı H ew lett P ack ard ile diğer yeni teknoloji şirketleri için büyük *bir
atılım oldu. Böylece doğal o larak , an cak S tan fo rd ’ın yenilikçi diye nite­
lediği şirketlerin sem bolik bir kira ödediği yeni, ayrıcalıklı bir m ek ânın
ilk kiracıları oldular- P ark kısa sürede dolun ca, yeni elektronik şirketle­
ri San Jose’ye giden 101 n o ’lu o to b an ın kıyısına yerleşmeye başladı.
Transistörün mucidi W illiam Shockley’nin 1 9 5 5 ’te Palo A lto ’ya
taşınm ası da belirleyici olaylardan biriydi. Bu yerleşik elektronik şirket­
lerinin devrimci m ikro-elektronik teknolojisini y ak alam ak tak i tarihsel
beceriksizliğini yansıtıyor olsa da, tesadüfi bir gelişmeydi. Shockley keş­
fini sanayi ürününe d ön ü ştü rm ek için, R C A ve R ay th eo n gibi East Co-
ast’taki büyük şirketlerden destek istemişti. Geri çevrilince, annesi Palo
Alto’da yaşıyor o ldu ğ u nd an büyük ihtim alle, Silikon V ad isin d e, Beck-
m an Instrum ents’ın bir şubesinde kendine bir iş buldu. Beckman Instru-
m ents’m desteğiyle 1 9 5 6 ’da, b u rad a kendi şirketini, Shockley Transis-
to rs’u kurm aya k a ra r verdi. Ç oğu Bell L a b o ra tu v a rla rin d a n , Shock-
ley’le çalışmanın cazibesine kapılm ış, birbirinden p arlak sekiz genç m ü ­
hendisi işe aldı; içlerinden biri Bob N oyce’du, N oyce, Bell L ab o ratu v ar­
la rin d a n değildi. G rup kısa süre sonra hayal kırıklığına uğradı. Shock-
ley’den yeni m ikro-elektroniğin sırlarını öğreniyorlardı öğrenm esine
am a, şirketi çıkm aza sürükleyen otoriterliği ve kibrinden yaka silker h a­
le gelmişlerdi. O n u n kararının aksine, transistörlerin d ah a geniş çapta
entegre edilmeleri açısından en üm itvar yol o larak gördükleri silisyum
üzerinde çalışmayı istiyorlardı. Böylece bir yılın sonunda Shockley’den
(şirketi batmıştı) ayrıldılar ve Fairchilds Sem iconductors’ı (Fairchild Ca-
m eras’ın yardımıyla) kurdular; düzlemsel işleme ve entegre devrenin
icadı gelecek iki yıl içinde burada gerçekleşecekti. Shockley birbirini iz­
leyen başarısız girişimlerin ardından en sonunda 1 9 6 3 ’te Stanford Üni­
versitesinde profesörlüğe sığınırken, “Fairchild Sekizlisi” de bilgilerinin
teknolojik ve işletme potansiyelini keşfettikçe, kendi şirketlerini kurm ak
üzere bir bir Fairchild’dan ayrıldılar. O nların işe aldıkları da bir süre
sonra aynısını yaptı; öyle ki A m erika’da yarı iletken üreten en büyük 85
şirketin yarısının, Intel, Advanced M icro Devices, N ational Semicon-
ductors, Signetics gibi şirketlerin tarihi, bu olaya bağlanabilir.
enformasyon teknolojisi devrimi 8 ı

Silikon Vadisi ile m ikro-elektronik devriminin üzerine kuruldu­


ğu icatların ilk kaynağı önce Shockley ile Fairchild arasında gerçekle­
şen, sonra da Fairchild’dan başka birçok küçük şirkete dağılan bu tek ­
noloji transferiydi işte. 1 9 5 0 ’lerin ortalarında Stanford ile Berkeley
elektronikte önde gelen m erkezler değildi henüz, am a M IT öyleydi; bu
d u ru m elektronik sanayiinin başlangıçta N ew England merkezli o lm a­
sına da yansım ıştı. A ncak bilgi Silikon Vadisi’nin eline geçince, endüst­
riyel yapısının dinam izm i, sürekli yeni şirketlerin kurulm ası 1 970’lerin
başında Silikon Vadisi’ni dünyanın m ikro-elektronik merkezi haline
getirdi. İki farklı bölgede (Boston’da R oute 128 ile Silikon Vadisi)
elektronik kom plekslerinin gelişimini kıyaslayan A nna Saxenian, şir­
ketlerin sosyal ve sınaî örgütlenm elerine bağlı o larak yeniliklerin teş­
vik edilmesi ya da engellenm esinin belirleyici bir rol oynadığı sonucu­
na varm ıştır.65 Bir b aşka deyişle, D o ğ u ’daki büyük, yerleşik şirketler
yeni teknolojik cepheler için kendilerini hep yeniden donatam ayacak
k a d a r katıyken (ya da kibirliyken), Silikon Vadisi yeni şirketler d o ğ u r­
m ayı sürdürüyor, işten işe sıçram alarla, kurulan yeni şirketlerle bilgi
yayılım ını ve melezlemeyi gerçekleştiriyordu. W alker’s W agon W heel
B ar’da ya da M o u n ta in V iew ’da G rill’de a k şa m la n yapılan tartışm a­
lar, teknolojik yeniliklerin yayılm asına S tan fo rd ’daki birçok sem iner­
den d a h a fazla k atk ıd a b ulun u y o rd u .
Başka yerlerde de belirttiğim gibi,66 Silikon Vadisi’nin oluşu­
m u n d ak i kilit etkenlerden biri de çok erken bir tarihten beri bir risk
serm ayesi şirketleri ağının varolm asıydı.67 B urada önemli olan unsur,
ilk yatırım cıların b ü y ü k çoğ u n lu ğu n u n elektronik sanayii kökenli o l­
m ası, dolayısıyla u ğ ru n a k u m a ra girdikleri teknolojik ve işletme p ro ­
jeleri h a k k ın d a bilgili olm asıydı. Ö rneğin 1 9 6 0 ’ların en önem li risk
serm ayesi şirketlerinden biri o lan K leinert, Perkins ve O rta k la rı’ndan
G ene K leinert, “ Fairchild sekizlisi” içinde yer alan m ühendislerdendi.
1 9 8 8 ’e gelindiğinde, “ risk serm ayesinin enform asyon ve iletişim sana-

65 Saxenian (1994).
66 Casteils (1989b: 2. bölüm).
67 Zook (2000c).
82 birinci bölUm

yiiyle ilişkili yeni ü rü n ve hizm et y atırım ların ın yarısını o lu ş tu rd u ğ u ”


tah m in ed iliy o rdu .68
Bilgi tek n o lo jisin in k u lla n ım ın d a tarih sel b ir b ö lü n m e y a ra ta n
m ik ro b ilg isay arın gelişim inde de ben zer b ir süreç y a ş a n d ı .69 1 9 7 0 ’le-
rin o rta sın a gelindiğinde, Silikon Vadisi d ü n y a n ın d ö r t bir k ö şesin ­
den o n binlerce genç beyni çeker haldeydi; icat ve p a r a tılsım ını a r a r ­
ken, tek n o lo jin in yeni K a b e ’sinin y a ra ttığ ı h ey ecan a k o şu y o rla rd ı.
Son gelişm eler üzerine fikir ve bilgi alışverişinde b u lu n m a k üzere
gevşek g ru p la r h alin d e b ir a ra y a geliyorlardı. Bu g ru p la rd a n biri de,
gelecek yıllarda M ic ro so ft, A pple, C o m e n co ve N o r th S ta r’ın d a a r a ­
ların da b u lu n d u ğ u 22 şirk et k u ra c a k o lan ileri g ö rü şlü gençlerin (Bili
G ates, Steve Jo b s ve Steve W o zn iak gibi) yer aldığı H o m e B rew C o m ­
p u ter C lu b ’dı. W o z n ia k ’a 1 9 7 6 ’nın y azın d a, M e n lo P a r k ’ta k i g a ra ­
jında bir m ikrobilgisayar, A pple I’i tasa rla m a sı için ilh am veren de,
Ed R o b e rts’ın A ltair m akinesi üzerine yazılm ış, Popular Electro-
tıics\e y ay ım lan an bir m ak a le n in g ru p içinde o k u n m a sı o lm u ştu .
Steve Jo b s da potansiyeli g ö rm ü ştü ve In te l’in bir y ö n eticisin d en , o r­
ta k o la ra k işe giren M ik e M a r k k u la ’d a n 91 bin d o la rlık bir kred i
a la ra k A pple’ı kurdular. Aynı tarih lerd e Bili G ates de m ik ro b ilg isa ­
y arlara işletim sistem i sağ lam ak üzere M ic ro s o ft’u k u rd u ; a m a G a­
tes ailesinin sosyal b a ğ la rın d a n y a ra rla n m a k için 1 9 7 8 ’de şirketi Se-
a ttle ’a taşıdı.
Genetik m ühendisliğin gelişimi h akk ın d a da benzer bir hikâye
anlatılabilir; Stanford, San Francisco’daki C alifornia Üniversitesi ve
Berkeley’den önde gelen bilim insanları başta Körfez bölgesinde olm ak
üzere şirketler kurm aya başladılar. O n lar da okullarıyla yakın bağları­
nı korurken, birçok küçük şirket kurdukları bir süreçten geçeceklerdi .70
Boston/Cam bridge’de, H arv ard -M IT çevresinde, D uke Üniversitesi ile
Kuzey Carolina Üniversitesi çevresindeki araştırm a üçgeninde, d aha da
68 Kay (1990:173).
6 9 Levy (1984); Egan (1995). Teknolojik yaratıcılıkla işletme stratejilerinin karmaşık etkileşimine
ilişkin ilginç bir araştırma için, Hiltzik’in Silikon Vadisi’ndeki en önemli yenilik merkezlerinden
biri olan Xerox-PARC üzerine yaptığı çalışmaya (1999) bakınız.
70 Blakely vd. (1988); Hail vd. (1988).
enformasyon teknolojisi devrimi 8 3

önemlisi M a ry lan d ’de büyük hastanelerin, ulusal sağlık araştırması


enstitülerinin ve Johns H opkins Ü niversitesinin çevresinde de benzer
süreçler yaşandı.
Bütün bu renkli hikâyelerden iki katm anlı bir sonuç çıkarılabi­
lir: İlki enform asyon teknolojisi devrim inin gelişiminin, keşiflerin ve
uygulam aların etkileşim içinde olduğu, sürekli tekrarlanan bir deneme
yanılm a süreciyle, y a p a ra k öğrenm eyle sınandığı bir yenilik mecrasının
oluşum una k atk ıd a bulunduğu; bu m ecranın, araştırm a merkezleri,
yüksek eğitim k u ru m la n , ileri teknoloji şirketleri ve yeni şirketleri fi­
nanse edecek risk sermayesi şirketlerinden k urulu bir ağın m ekânsal bir
yoğunluk içinde bulunm asını gerektirdiğidir. İkincisi böyle bir ortam
k u ru ld u ğ u n d a, 1 9 7 0 ’lerde Silikon Vadisi’nde olduğu gibi, kendi dina­
m iklerini y a ra tm a , d ü n y an ın d ö rt bir köşesinden bilgi, yatırım ve yete­
nek çekmeyi gerektirir. Ö yle ki, Silikon Vadisi 1 9 9 0 ’larda Japon, Tay-
vanlı, Koreli, H in t ve A vrupa şirketlerinin yayılm asından, çoğu H indis­
tan ve Ç in ’den Silikon Vadisi’nde olm ayı yeni teknolojiyle, işletmecilik­
le ilgili değerli bilgi k ay n ak ların a ulaşm anın en üretken yolu olarak gö­
ren binlerce m ühendis ve bilgisayar uzm anının gelişinden yarar sağla­
d ı .71 D ahası, teknolojik yenilik ağları içinde yer aldığından, yeni enfor­
m asyon ekonom isinin ku ralların a ilişkin bir kavrayışı o tu rttu ğ u için
San Francisco Körfez bölgesi yeni gelişmelere atlayabilecek durum day­
dı. 1 9 9 0 ’da İn tern et özelleşip, ticari bir teknoloji haline geldiğinde, Si­
likon Vadisi bu yeni teknolojiyi de yakalayabildi. Ö n d e gelen İnternet
d o n an ım şirketleri (Cisco Systems gibi), bilgisayar ağı şirketleri (Sun
M icrosystem s gibi), yazılım şirketleri (Oracle gibi) ve İnternet portalla-
rı (Yahoo! gibi) Silikon Vadisi’nde k u ru ld u .72 Ayrıca elektronik ticare­
ti b aşlatan , girişim cilikte devrim y a ra ta n İnternet şirketlerinin büyük
bölü m ü de (Ebay gibi) Silikon Vadisi’ndeydi. 1 9 9 0 ’ların o rtaların d a
m ultim ed y an ın doğuşu, Silikon Vadisi şirketlerinin bilgisayarlı tasarım
yetenekleriyle, H o lly w o o d ’da g ö rü n tü üreten şirketler arasında, derhal
‘Silivvood’ diye y a ftalan an b ir teknoloji ve girişimcilik ağı oluşturdu.

71 Saxenian (1999).
72 Rcid (1997); Bronson (1999); Kaplan (1999); Lewis (2000); Zook (2000c)
84 birinci bölüm

Ve dünyanın en dinam ik m ultim edya m erkezinin yaratılm ası sürecin­


de, sanatçılar, grafik tasarım cılar, yazılım cılar San F rancisco’n u n bir
köşesinde, hum m alı zihinlerinden çıkan imgelerle o tu rm a odalarım ızı
basm akla tehd it eden ‘M u ltim edy a D eresi’nde birleşti .73
Yeniliğin bu top lu m sal, kültürel ve uzam sal izleği, d ü n y a ç ap ı­
na yayılabilir mi? Bu soruyu y an ıtlam ak üzere, ben ve m eslektaşım Pe-
ter H ail birkaç yıl süren bir d ü n y a tu ru n a çık arak , C a lifo rn ia’d an J a ­
p o n y a ’ya, N e w E n g lan d ’d an O ld E n g lan d ’a, Paris-Süd’den H sin ch u -
T ayvan’a, Sophia-A ntipolis’ten A k a d e m g o ro d o k ’a, S zelenograd’d an
D aed u ck ’a, M ü n ih ’ten Seul’e gezegenin başlıca bilim sel/teknolojik
m erkezlerinden bazılarını ziyaret edip inceledik. V ardığım ız so n u ç­
lar ,74 yenilik m ecrasının enform asyon teknolojisi devrim inin gelişim in­
de kritik bir rol oynadığını doğruluyor; bilim sel/teknik bilginin g ru p ­
laşarak dağılm ası, kurum lar, şirketler ve kalifiye em ek gücü E n fo rm as­
yon Ç a ğ in ın temel özellikleri. A ncak yenilik m ecraları kültürel, u z a m ­
sal, kurum sal ya da sınaî b ak ım d an Silikon V adisi’ni ya da güney C a ­
lifornia, Boston, Seattle ya da A ustin gibi A m erik a’daki başka te k n o ­
lojik yenilik m erkezlerini örnek alm ıyorlar ille de.
En çarpıcı bulgum uz, A m erika Birleşik Devletleri dışında, s a n a ­
yileşmiş dünyanın en büyük, en eski m etro po l bölgelerinin yenilikle­
rin, bilgi teknolojisi üretim inin de başlıca m erkezleri olm alarıydı. Av­
ru p a ’da, yüksek teknoloji araştırm alarıyla üretim inin en yoğun o ld u ­
ğu bölge Paris-Süd; L o n d ra ’da da 19. yüzyıldan beri, kraliyet için ç a ­
lışan silah fabrikalarının bulunduğu M 4 k o rid o ru , tarihsel süreklilik
içinde bugünün başlıca elektronik m erkezlerinden biri. Berlin’in yerini
M ü n ih ’in alması, açıkçası A lm anya’nın İkinci D ünya Savaşı’n d a yenil­
mesiyle ilgiliydi; Siemens, A m erikan işgali beklentisiyle Berlin’den
Bavyera’ya taşınmıştı. Technopolis Program ı k ap sam ın d a iş gören fab­
rikalar merkez dışına yerleşmiş olm asına karşın, T okyo-Y okoham a da,
Jap o n y a ’da enform asyon teknolojisi sanayiinin teknolojik çekirdeği
olmayı sürdürüyor. M oskova-Szelonograd ile St Petersburg da Kruş-
73 Rosen vd. (1999).
74 Castells ile Hail (1994).
enformasyon teknolojisi devrimi 85

çev’in Sibirya rüyasının suya düşm esinden sonra Sovyet dönem inin ve
R usya’nın teknolojik bilgi ve üretim merkezleri oldular, hâlâ da öyle­
ler. H sinchu aslında Taipei’nin uydusudur; D aeduck da diktatör
P a rk ’ın m em leketinde olm asına karşın hiçbir zam an Seul-Inchon k a ­
d a r önem li bir rol oynam am ıştır. Pekin ile Şangay, Ç in’in teknolojik
gelişiminin m erkezleri, böyle olm ayı da sürdürecekler. M eksika’da
M exico City, Brezilya’da Sao Paulo-C am pinas, A rjantin’de Buenos Ai­
res de öyle. Bu an lam d a eski A m erikan m etropollerinin teknolojik b a ­
kım dan silinip gitmesi (1 9 6 0 ’lara dek oynadığı öncü role karşın N ew
Y ork/N ew Jersey, C hicago, D etro it, Philadelphia) uluslararası düzeyde
değerlendirildiğinde, A m erik a’nın öncü ru h u dışlam a, oturm uş şehir­
lerin, o tu rm u ş to p lu m larm çelişkilerinden ebediyen kaçm a eğilimiyle
bağlantılı bir istisna. Ö te y a n d an , A m erika’nın bu dışlama eğilimiyle,
A m erik a’nın temel özelliği yaratıcılığı harekete geçirmek için zihinsel
zincirleri k ırm ak o lan bir teknoloji devrim inin başını çekmesi arasın ­
daki ilişkiyi incelem ek de çok ilginç olurdu.
A ncak dün ya çap ın d a, bilgi teknolojisi devrim inin m erkezleri­
nin m etrop o l özelliğini taşım ası, görünüşe bakılırsa bu devrimin geli­
şim indeki temel u n su rla rd a n birinin kurum sal ve kültürel ortam ın ye­
niliği değil, bu devrim in d o ğ ru d a n sanayi üretimiyle, ticari uygulam a­
larla bağlantılı o larak , bilgi ve enform asyon tem elinde sinerji y a ra ta ­
bilm e kapasitesi o ld u ğ u n u gösteriyor. M e tro p o lü n (eski ya da yeni, so ­
n uçta San Francisco Körfez bölgesi 6,5 m ilyon insanın yaşadığı bir
m etro p o ld ü r) kültürel gücü, girişimci gücü, o n u bu yeni teknoloji dev­
rim i için ayrıcalıklı bir o rta m kılıyor; E nform asyon Ç a ğ in d a yeniliğin
m ekansız o lduğu düşüncesinin bir m istifikasyon olduğunu gösteriyor.
Aynı şekilde, en form asyon teknolojisi devrim inin girişimci m o­
deli de g ö rü n ü şe bakılırsa, ideoloji tarafın d a n fazlaca gölgeleniyor. M e­
sele, teknolojik yenilikte Ja p o n y a , A vrupa, Çin m odellerinin Am eri­
k a ’nın deneyim inden ço k farklı olm am asıyla kalmıyor, öncü A m erika
deneyim i de sıklıkla yanlış anlaşılıyor. Büyük şirketlerin uzunca bir sü­
re, 1 9 8 0 ’lere dek kimi başarısızlığa uğrayan (Beşinci K uşak Bilgisayar
gibi), fak at çoğu M ichael B o rru s’u n d a belgelediği gibi, ülkenin yalnız­
86 birinci bölüm

ca 20 yıl içinde teknolojik bir süpergüce dönüşm esini sağlayan bir dizi
sıkı p ro g ram üzerinden, Dış T icaret ve Sanayi Bakanlığı ta ra fın d a n
yönlendirilip desteklendiği J a p o n y a ’da, devletin belirleyici bir ro lü ol­
duğu teslim ediliyor .75 J a p o n deneyim inde k ü ç ü k yenilikçi şirketlerin,
üniversitelerin rolü olm am ıştır. Dış T icaret ve Sanayi B akanlığı’n m
stratejik planlam ası, keiretsu (dikey y ap ılan m a ağınd a yer alan b ü y ü k
şirketler) ile hü k ü m et arasın d ak i sürekli etkileşim , J a p o n y a ’nın Avru­
p a ’yı aşan, enform asyon teknolojisinin bazı a lan ların d a A B D ’yi geride
bırakan gücünün açıklanm asında kilit unsurlardır. G üney K ore ile Tay­
van h ak kınd a da benzer bir hikâye anlatılabilir. T ayvan’da çokuluslu
şirketler d aha büyük bir rol oynam ışlardır. H in d ista n ile Ç in ’in ise güç­
lü teknolojik temellere sahip olm ası, d o ğ ru d a n devletin finanse edip
yönlendirdiği askeri-sanayi kom pleksleriyle bağlantılıdır.
Fakat, telekom ünikasyon ve savunm aya o d ak lan an Britanya ile
Fransa’nın elektronik sanayii için de büyük ölçüde aynı şey geçerlidir .76
20. yüzyılın son çeyreğinde Avrupa Birliği, uluslararası rekabete ayak uy­
durabilm ek için, zararına bile olsa, fazla sonuç getirmese bile ‘ulusal
şam piyonları’ sistematik o larak destekleyen bir dizi teknolojik program
başlattı. Avrupa’daki enform asyon teknolojisi şirketlerinin teknolojik
olarak ayakta kalmasının tek yolu, kayda değer m iktardaki kaynakları­
nı (büyük bölüm ü hüküm et fonlarından gelir bu kaynakların), ileri en­
formasyon teknolojisinde başlıca uygulam a bilgisi kaynakları haline ge­
len Japon ve Amerikalı şirketlerle ittifaklar kurm aya ayırm ak olmuştuı ;77
ABD’de bile, askeri sözleşmelerin ve Savunm a B a k a n lığ in m
teknolojik girişimlerinin, enform asyon teknolojisi devrim inin oluşum
sürecinde, yani 1 9 4 0 ’lar ile 1 9 7 0 ’ler arasında, belirleyici rol oynadığı
gayet iyi bilinen bir gerçektir. E lektronik keşiflerin başlıca kaynağı
olan Bell L aboratuvarları bile bir ulusal lab o ratu v ar rolü üstlendi; ana
şirketi ATT, telekom ünikasyon alanında hü k ü m et destekli bir tekelden
yararlandı; ve aslına bakarsanız ATT 1 9 5 6 ’d an bu yana h ü k ü m et ta ­

75 Borrus (1988).
76 Hail vd. (1987).
77 Castells vd. (1991); Freeman vd. (1991).
enformasyon teknolojisi devrimi 87

rafından kam usal telekom ünikasyonda sahip olduğu tekele karşılık,


teknolojik keşiflerini kam usal alana yaym aya zorlandı .78 MET, H a r­
vard, Stanford, Berkeley, UÇLA, Chicago, Johns H opkins gibi üniver­
siteler, Liverm ore, Los A lam os, Sandia ve Lincoln gibi ulusal silah la-
b o ra tu v a rla rı 1 9 4 0 ’ların b ilg isa y a rla rın d a n o p to -elek tro n iğ e,
1 9 8 0 ’lerdeki ‘Yıldız Savaşları’ program ının suni zeka teknolojilerine
dek, tem el atılım lara zem in hazırlayan prog ram lard a Savunm a Bakan-
lığı’n a bağlı k u ru m larla ya da bu k u ru m lar için çalıştılar. DARPA, sı-
radışı düzeyde yenilikçi Savunm a Bakanlığı A raştırm a K urum u,
A B D ’de teknolojik gelişme açısından Ja p o n y a ’da Dış Ticaret ve Sana­
yi B akanlığı’nm oynadığından çok da farklı olm ayan bir rol üstlendi;
İn te rn e t’in tasarım ı, başlangıç aşam asında finansm anı da bu rol k a p ­
sam ınd ad ır .79 H a tta , 1 9 8 0 ’lerin so n u n d a aşırı bıraktnız yapsınlarct Re-
agan yönetim i, J a p o n y a ’nın rekabetçi gücünün soluğunu ensesinde
hissedince Savunm a Bakanlığı, ulusal güvenlik gerekçesiyle, elektronik
sanayii üretim indeki m asraflı araştırm a geliştirme program larını des­
teklem ek üzere A m erikan elektronik şirketlerini bir araya getiren SE-
M A T E C H ’i finanse etm eye başladı. Federal h ü k ü m et de M C C ’yi k u ­
ra ra k ö n d e gelen şirketlerin m ik ro elektronik alanında işbirliğine git­
m e ç ab a la rın a destek verdi; SE M A T E C H de, M C C de Teksas’ta Aus­
tin ’d eydi .80 1 9 5 0 ’li, 1 9 6 0 ’lı yıllarda ayrıca belirleyici olan askeri söz­
leşm eler ile uzay p ro g ram ı, elektronik sanayiinin temel piyasalarıydı;
ikisi de G üney C alifo rn ia’daki b ü y ü k savunm a şirketleriyle, Silikon
Vadisi ve N e w E n g lan d ’daki yenilikçi şirketlere y arıy o rd u .81 Slikon
Vadisi ve N e w E n g lan d ’daki yenilikçi şirketler Sovyetler Birliği k arşı­
sında tek n olo jik ü stü n lü k k a z a n m a çabasındaki ABD hüküm etinin c ö ­
m ert finansm anı, k orum ası altın a aldığı piyasalar olm asaydı ayakta
k alam azlard ı; so n u n d a so n u ç veren bir strateji oldu bu. Ö nde gelen
a ra ştırm a üniversitelerinden, hastanelerden, tıp araştırm a m erkezlerin­
den yayılan genetik m ühendislik de b ü y ü k ölçüde h ü küm etin parasıy­
78 Bar (1990).
79 Tırman (1984); Broad (1985); Stowsky (1992).
80 Borrus (1988); Gibson ile Rogers (1994).
81 Roberts (1991).
88 birinci bölüm

la finanse edildi ve d esteklendi .82 Bu d em ek tir ki, hem A m e rik a ’da


hem de dün y a çap ın d a enfo rm asy o n teknolojisi devrim ini b aşlatan ,
garajına k ap an m ış yenilikçi girişimci değil, devletti .83
A ncak Silikon Vadisi’nin ya da T ayvan’ın PC klo n ların ın k ö k e­
nindeki bu yenilikçi girişimciler olm asaydı, en form asy o n teknolojisi
devrimi çok başka niteliklere sahip olabilirdi; ayrıca insan etkinliğinin
b ü tü n alanlarına yayılan merkezsizleşmiş, esnek teknolojik aygıtlar ge­
liştirme yönünde evrilmesi de m ü m k ü n olm azdı. 1 9 7 0 ’lerin başından
beri teknolojik yenilikler tem elde piyasanın g ü d ü m ü n d e o ld u :84 Genel­
de Jap o n y a ve A vrupa’da büyük şirketler tarafın d an işe alm an yenilik­
çiler de A m erika’da, zam anla dün y anın d ö rt bir köşesinde kendi işleri­
ni kurm ayı sürdürdüler. Bu da teknolojik yeniliklere ivme kazan d ırıp
bu yeniliklerin yayılımını hızlandırırken, tu tk u n u n ve hırsın g ü d ü m ü n ­
deki dâhî zihinler de ürünlerin ve süreçlerin piyasada yaşayabileceği o r­
tam ları bulabilm ek için sektörü sürekli taradılar. Yeni enformasyon tek­
nolojilerinin ortaya çıkışında bir yanda devletin geliştirdiği makro öl­
çekteki araştırma programlan ve büyük piyasalar, diğer yanda bir tek­
nolojik yaratıcılık kültürüyle hızlı kişisel başarı örneklerinin harekete
geçirdiği merkezsizleşmiş yenilikçilik arasındaki ilişki etkili oldu. Böy­
lece yeni enform asyon teknolojileri şirketler, örgütler ve k u ru m lard an
oluşm uş ağlara dağılarak yeni bir sosyo-teknik paradigm a oluşturdular.

E N F O R M A S Y O N T E K N O L O JİS İ PA RA DİGM ASI


C hristopher Freem an şöyle demişti:

Bir tekno-ekonom ik paradigm a, yararları yalnızca bir dizi ürün ya


da sistemde değil, üretim deki bütün olası girdilerin göreli maliyet ya­
pısının dinam iklerinde görülen, birbiriyle bağlantılı teknik, örgütsel
ve yönetsel yeniliklerdir. Her yeni paradigmada, belli bir girdi ya da
girdiler kümesi, başlıca özellikleri göreli maliyetlerin düşm esi ve ev­
rensel düzeyde erişilebilirlik olan bu paradigmanın ‘kilit öğesi’ olarak

82 Kenney (1986).
83 CasteUs’de derlenen analizlere bakınız (1988b).
84 Banegas (1993).
enformasyon teknolojisi devrimi 8 9

tanımlanabilir. Paradigm anın değişimi ucuz enerji girdilerini temel


alan bir teknolojiden, tnikroelektronik ve telekomünikasyon tekno­
lojisindeki gelişmelerden kaynaklanan, ucuz enformasyon girdilerini
tem el alan bir teknolojiye geçiş olarak görülebilir,;85

C arlo ta Perez, C hristopher Freem an ile Giovanni D osi’nin


K u h n ’un bilimsel devrim lere ilişkin klasik analizini benimseyerek ge­
liştirdiği teknolojik parad ig m a nosyonu, ekonom i ve toplum la etkile­
şim halindeki m evcut teknolojik paradigm an ın özünü tanım lam aya
k atk ıd a bulunabilir .86 Tanım ı, ekonom inin ötesindeki toplum sal süreç­
leri de kapsayacak şekilde geliştirm ek yerine, sosyal dönüşüm ü a ra ş­
tırm a yolculuğum uzda, enform asyon teknolojisi paradigm asının m er­
kezini o lu ştu ran özelliklere işaret etm ekte bir rehber o larak k ullan m a­
m ızın d a h a yararlı olacağı görüşündeyim . Birlikte ele alındıklarında,
hepsi birden ağ to p lu m u n u n m addi temellerini oluştururlar.
Yeni p a rad ig m an ın ilk özelliği ham m addesinin enform asyon o l­
m asıdır: Bu teknolojiler en form asyonu temel alan, hareket kaynağı en­
fo rm asy o n olan teknolojilerdir; d ah a önceki teknolojik devrim lerde
o lduğu gibi yalnızca en fo rm asy o n u n teknolojiyi temel alması söz k o ­
nusu değildir.
İkinci özellikse, yeni teknolojilerin etkilerinin yayılımryla ilgilidir.
Enform asyon b ütün İnsanî etkinliklerin ayrılm az bir parçası olduğu için,
bireysel ve kolektif varoluşum uzun bütün süreçleri doğrudan yeni tek­
nolojik araçlarla şekillendirilir (kesinlikle bunlarla belirlenmese de).
Ü çüncü özellik, bu yeni enform asyon teknolojilerini kullanan bir
sistem in ya da ilişkiler küm esinin ağ kurma mantığıyla ilgilidir. G ö rü ­
nüşe bakılırsa, ağın m orfolojisi, etkileşim in giderek a rta n karm aşıklığı­
na, bu etkileşim in yaratıcı gücünden doğan öngörülem ez gelişme şab­
lonlarına gayet iyi uyum sağlayabilir .87 Bu topolojik konfigürasyon, ağ,

85 C. Freeman, “İkinci bölüme önsöz” (“Preface to part II” ), Dosi’de vd. (1988a: 10).
86 Kuhn (1962); Perez (1983); Dosi vd. (1988a).
87 Kelly (1995: 25-7) ağlar oluşturma mantığının özelliklerini etkileyici birkaç paragrafta şöyle iş­
ler: “Atom geçmiştir. Gelecek yüzyılda bilimin sembolü dinamik Ağ’dır... Atom saf basitliği tem­
sil ederken, N et karmaşıklığın kargaşa içindeki gücünü aktarır... önyargılara dayalı olmayan
90 birinci bölüm

yenice elimize geçen enform asyon teknolojileri ta ra fın d a n b ü tü n süreç­


lere ve örgütlenm elere m ad di b ak ım d an uygulanabilir artık. O n la r ol­
m ad an ağ m antığını uygulam ak biraz zor olacaktır. A ncak bu ağ m a n ­
tığı esnekliği k o ru rk en, y ap ıd an yoksun olanı y ap ılan d ırm ak için gerek­
lidir; çünk ü insanın etkinliklerinde yeniliğin itici gücü y ap ıd an y o k su n
olandır. Ayrıca ağlar yayıldığında, büyüm eleri de k atlan ır; d a h a fazla
bağlantı o ld uğ u n dan ağa dahil olm anın y ararları da k a tla n a ra k artar,
ayrıca maliyet de doğrusal o larak artar. Ayrıca ağın dışında k alm an ın
cezası da ağın büyüm esiyle birlikte büyür, çü n k ü ağın dışında k alan
başka unsurlara erişim fırsatları azalır. Yerel ağ teknolojisinin yaratıcı­
sı R obert M etcalfe, 1 9 7 3 ’te, bir ağın değerinin ağdaki bağlantıların k a ­
resi k ad ar artacağını gösteren basit bir m atem atik form ül geliştirmişti.
Form ül şudur: V= n (n l)’ n b u rad a ağdaki bağlantıların sayısıdır.
D ördüncüsü, ağlaşm ayla ilgili fak at açıkça farklı bir özelliktir;
enform asyon teknolojisi paradigm ası esnekliği temel alır. Parçaların ye­
niden düzenlenmesi süreçleri geri çevrilebilir kılm akla kalm az, aynı za­
m anda örgütlenm elerin, kurum ların değiştirilmesini, h attâ k ö k ten de­
ğiştirilmesini de sağlar. Yeni teknoloji paradigm asının konfigürasyonu-
nun ayırt edici özelliği yeniden tanımlayabilirle kapasitesine sahip o lm a­
sıdır ki, temel nitelikleri sürekli değişim, örgütsel akışkanlık olan bir
toplum da belirleyici bir özelliktir bu. Ö rgüte zarar verm eden kuralları
tersine çevirmek bir olasılık haline gelir, çünkü örgütün m addi temeli
yeniden program lanıp yeniden donatılabilir .88 A ncak bu teknolojik
özelliğe bir değer yargısı atfetm ekten kaçınmalıyız. Ç ünkü esneklik öz­
gürleştirici bir güç olabileceği gibi, kuralları yeniden yazanlar hep gücü

bir büyümeyi ya da kılavuzsuz bir öğrenmeyi mümkün kılabilecek tek örgütlenme ağdır. Başka
bütün topolojiler, olabilecekleri sınırlar. Bir ağ yığını bütün kenarları kapsar, dolayısıyla ona
vardığınız her yol açık uçludur. H attâ ağ, bir yapısı olduğu söylenebilecek en az yapılanmış ör­
gütlenmedir... Aslında gerçekten farklı bileşenler ancak bir ağ içinde tutarlı olabilir. Başka hiç­
bir düzenleme —zincir, piramit, ağaç, çember, tekerlek—bir bütün olarak işleyen gerçek farklılı­
ğı kapsayamaz.” Fizikçiler ve matematikçiler bu ifadelerin bazılarına çekince koysalar da,
Kelly’nin vermek istediği asıl mesaj ilginçtir: Canlı maddenin evrimsel topolojisi, giderek kar­
maşıklaşan bir toplumun açık uçlu doğasıyla yeni enformasyon teknolojilerinin karşılıklı etki­
leşime dayalı mantığı arasındaki uyum.
88 Tuomi (1999).
enformasyon teknolojisi devrimi 9 1

elinde bulunduranlar oluyorsa, baskıcı bir eğilim halini de alabilir. Mul-


g a n ’ın da belirttiği gibi: “Ağlar yalnızca iletişim kurm ak için değil, aynı
zam anda bir konum elde edebilmek, iletişimden dışlamak için de kuru­
lur .”89 Bu yüzden de yeni teknolojilerin temelini attığı, m üm kün kıldığı
yeni sosyal oluşum ları, süreçleri değerlendirmeyle bu gelişmelerin, to p ­
lum ve insanlar açısından yarattığı sonuçlardan bir anlam çıkarm a ara­
sına mesafe koy m ak temel önem dedir: Yeni teknolojilerle ortaya çıkan
yeni toplum sal oluşum lar arasındaki etkileşimin sonuçları ancak özel
bazı analizler ve am pirik gözlemlerle belirlenebilir. Ancak yeni teknolo­
jik paradigm aya içkin olan m antığı tanım lam ak da temel önemdedir.
Bu teknolojik devrim in beşinci özelliği ise, belli teknolojilerin
son derece bütünleşmiş bir sisteme dönüşümünün giderek yayılmasıy­
la ilgilidir; b u bütünleşm iş sistem de eski, ayrı teknolojik yörüngeler
kelim enin ta m anlam ıyla birbirinden ayrılam az hale gelir. Böylece
m ik ro elek tro n ik , telekom ünikasyon, opto-elektronik ve bilgisayarlar,
artık en fo rm asyo n sistem lerinde bütünleşm iştir. Bu n o k tad a örneğin
çip üreticileriyle yazılım cılar arasın d a hâlâ işletme düzeyinde bir fark ­
lılık m evcuttur, olacaktır. A ncak bu tü r bir farklılaşm a, çip d o n a n ım ­
larına yazılım ların yerleştirilm esi kadar, şirketlerin stratejik o rtak lık ­
lar, işbirliğine dayalı projeler çerçevesinde giderek daha fazla bütünleş­
mesiyle de bulanıklaşm ıştır. D ahası teknolojik sistem açısından bir u n ­
sur, diğeri o lm a d a n düşünülem ez: Bilgisayarların gerisinde büyük öl­
çüde çip gücü vardır, m ikroişlem cilerinse hem tasarım ı hem de paralel
işleyişi bilgisayar m im arisine dayalıdır. T elekom ünikasyon bilgi işlem
biçim lerinden biridir. A k tarım ve bağlantı teknolojileri de giderek çe­
şitleniyor ve bilgisayarların yönettiği aynı ağla bütünleşiyor .90 Y ukarı­
d a incelediğim gibi, İn te rn e t’in gelişimi, iletişim teknolojilerinde devre
a n a h ta rı ile p a k e t a n a h ta rı arasın d ak i ilişkiyi değiştiriyor, öyle ki veri
a k ta rım ı iletişim in b aşat, evrensel biçimi haline geliyor. Aynı zam anda
şifreleme ve şifre çö zü m ü yazılım larını temel alıyor.
Teknolojik d ö n ü şü m , giderek biyolojik ve m ikroelektronik dev-

89 Mülgan (1991: 21).


90 Williaıns (1991).
92 birinci bölüm

rimleri arasındaki hem m addi hem de yöntem sel b a k ım d an a rta n k a r­


şılıklı bağımlılığa doğru genişliyor. D olayısıyla insan genlerinin ya da
insan D N A ’smın bazı kısım larının tan ım lan m ası gibi biyolojik araştır­
m alarda elde edilen belirleyici gelişmeler, an cak büyük bir bilgisayar
gücü sayesinde sağlanabiliyor .91 N an o tek n o lo ji, insanlar da dahil canlı
organizm aların sistemlerine küçük m ikroişlem ciler yerleştirilmesini
sağlayabilir .92 Ö te y an d an m ikroelektronikte biyolojik m alzem elerin
kullanım ı, genelleştirilmiş bir uygulam a o lm a k ta n henüz uzaksa da,
19 9 0 ’ların sonların d a deney aşam asındaydı. 1 9 9 5 ’te, G üney C alifornia
Ü niversitesinin bilgisayar uzm anlarından L eonard A dlem an, sentetik
D N A m olekülleri kullandı ve kim yasal reaksiyon yardım ıyla bu m ole­
küllerin bilgisayar işletiminin temeli o larak D N A ’nın birleşim m antığı­
na göre çalışmasını sağladı .93 Biyoloji ile elektroniğin m addi bütünleş­
mesi yolundaki araştırm aların katetm esi gereken ço k uzun bir yol var­
sa da, biyolojinin m antığı (kendi kendine p rog ram lan m am ış, tutarlı di­
ziler üretm e kapasitesi) giderek elektronik m akinelere de giriyor .94
199 9 ’da, H aro ld Abelson ile M IT ’teki bilgisayar bilimi laboratuvarm -
daki m eslektaşları, E.coli bakterisinin ‘şifresini k ırm a ’ çabasına girdiler,
böylece kendini yeniden üretm e kapasitesine sahip bir elektronik devre
gibi işleyebilecekti. ‘A m orf bilgisayar’ deneyleri yapıyorlardı; yani biyo­
lojik malzemedeki devrelerin haritasını çıkarıyorlardı. Biyolojik hücre­
ler ancak canlı oldukları m üddetçe işlem görebileceklerinden, bu tek n o­
loji m oleküler elektronikle birleştiğinde, bu biyolojik temelli a n a h ta rla ­
rın milyonlarcasını, milyarlarcasını çok küçük alanlard a bir araya geti­
rerek, her türden ‘akıllı m alzem e’ üretm e potansiyelini yaratabilir .95
İnsan-bilgisayar etkileşimine ilişkin bazı ileri araştırm alar, ya­
pay sinirsel ağ kuram ını temel alan, zihinsel d u ru m ları on-line elektro-

91 Bishop ile Waldholz (1990); Business Week (1995e, 1996b).


92 Hail (1992b).
93 Ailen (1995).
94 Eğilimlerle ilgili bir analiz için Kelly’ye bakınız (1995); akıl ile makinelerin yakınlaşması üzeri­
ne tarihsel bakış açısıyla yapılan bir değerlendirme için Mazlish’e bakınız (1993); kuramsal bir
değerlendirme için Levy’ye bakınız (1994).
95 Markoff (1999b).
enformasyon teknolojisi devrimi 93

ansefalogram (EEC) sinyallerinden tanıyan uyarlanabilir beyin arayüz-


lerinin kullanım ına dayanıyor. 1 999’da, İtalya’nın İspra kentinde, Av­
ru p a Birliği O rta k A raştırm a M erkezi’nde bilgisayar bilimcileri Jose
M illan ile m eslektaşları, EEG kaskı tak an insanların düşüncelerini bi­
linçli o larak k o n tro l ederek iletişim kurabileceğini deneysel olarak
gösterdi .96 M illan ile m eslektaşlarının yaklaşım ları, kullanıcı ile beyin
aray ü zü n ü n eşleşip birbirine uyum sağladığı bir karşılıklı öğrenm e sü ­
recini temel alıyordu. Dolayısıyla bir sinirsel ağın kullanıcıları özel
EEG izleklerini öğrenirken, denekler de kişisel arayüz tarafından daha
iyi anlaşılacak şekilde düşünm eyi öğreniyorlardı.
E nform asyon paradigm asında farklı teknolojik alanlar arasın­
daki sürekli d ö n ü şü m , bu alanların bilgi üretim ine ilişkin o rtak m an ­
tık ların d an kay n ak lan ır; D N A ’nın işleyişinde, doğal evrimde açıkça
görülen, çipler, bilgisayarlar, yazılım lar yeni hız, depolam a kapasitesi,
birçok k a y n a k ta n a k a n enform asyonun esneklikle değerlendirilmesi
becerisinde yeni sınırları zorlarken en ileri enform asyon teknolojilerin­
de giderek d a h a fazla tak lit edilen bir m an tık tır bu. M ilyarlarca dev­
resi, aşılam az yeniden birleştirm e kapasitesiyle insan beyninin yeniden
üretim i, kesinlikle bilim kurgu olsa da, b u g ü n ü n bilgisayarlarının e n ­
form asy o n gücü her ay bir önceki aya göre artıyor .97
H a y a t bilgim izdeki, m akinelerim izdeki bu sıradışı değişimlere
ilişkin gözlem lerden, bu m akinelerin, bu h ay at bilgisinin de yardım ıy­
la d a h a derin bir teknolojik değişimin gerçekleştiği so nucuna varabili­
riz: B ütün süreçler üzerine d ü şü n ü rk en bağlı kaldığım ız kategorilerin
değişimi. T eknoloji tarihçisi Bruce M azlish ’e göre:

“ Bugün kültürel açıdan daha iyi anlaşılan insanın biyolojik evrim i­


nin, insanoğluna —bize—aygıtlar ve m akinelerin insanın evrim inin
ayrılm az bir parçası olduğu bilincini dayattığının anlaşılm ası gere­
kir. Ayrıca sonuçta bilgisayarı ortaya çıkaran m akinelerin gelişi­
miyle, m ekanik düzeneklerin işleyişini açıklam ak bakım ından ya­
rarlı o lan k u ram ların aynı zam anda insan hayvanını anlam akta da

96 Millan vd. (2000).


97 Geleceğe ilişkin mükemmel bir analiz için Gelemter’e bakınız (1991).
94 birinci bölüm

y ararlı olduğu -y a da tam te rs i- bilincinin kaçınılm az kılındığının


ayırdına varm am ız da gerekir; çünkü insan beyninin anlaşılm ası
yapay zekânın doğasım ay d ın latıy o r”

Bilim insanlarının, araştırm acıların o lu ştu rd u ğ u bir ağ, 1 9 8 0 ’le-


rin ‘kaos k u ra m ı’ çevresinde dönen m o d a tartışm aları tem el alan fa rk ­
lı bir bakış açısıyla birleştiler. A m açları, ‘k a rm a şık lık ’ parolasıyla ta ­
nım lanan o rta k bir epistem olojik yaklaşım geliştirm ekti. N e w M exi-
co ’da Santa Fe E nstitü sü ’nde (başta Los A lam os L a b o ra tu v a rı’n d a n
üst düzey fizikçilerin k u rd u ğ u bu kulübe, kısa süre so n ra N o b el ö d ü ­
lü kazanm ış o lanlarla o n ların a rk ad aşların ın o lu ştu rd u ğ u bir ağ da d a ­
hil oldu) düzenlenen sem inerler etrafında ö rgütlenen bu entelektüel
çevre, bilimsel düşünceyi (sosyal bilim ler de dahil) yeni bir p a ra d ig ­
m ayla iletmeyi am açlıyordu. Basitlikten k arm aşay a geçen, k a o sta n üs­
tün bir düzen y a ra ta n ve kendi kendilerini örgütleyen yapıların o rtay a
çıkışını anlam aya y o ğ u n la şm ışla rd ı." Bu proje, d o ğ ru la n am a z bir
önerm e olduğu gerekçesiyle, genel geçer bilim tarafın d a n yadsınsa da,
E nform asyon Ç ağı’nda bilim ile teknolojinin entelektüel m elezlenm e-
sine dair o rta k bir zemin bulm a yönündeki çabaya bir örnektir. A ncak
bu yaklaşım bütünleştirici, sistemli bir çerçeveden kaçm ıyorm uş gibi
görünüyor. K arm aşık düşünm e, birleşik bir m eta k u ra m d a n ziyade, çe­
şitliliği anlam aya yönelik bir yöntem o larak değerlendirilm elidir. Epis­
tem olojik değeri, doğanın ve to p lu m u n kendi kendilerini örgütlem e
özelliğini teslim ediyor olm asından kay naklanıyor olabilir. M esele k u ­
ral olm am ası değil, bu kuralların hiç d u rm ay an bir bilinçli eylemler,
benzersiz etkileşimler süreciyle yaratılm ası ve değiştirilmesidir. Bu yüz­
den 1 9 9 9 ’da, Santa Fe E nstitüsü’ndeki genç bir araştırm acı, D u ncan
W atts ‘küçük d ü n y alar’ın, yani doğada ve to p lu m d a d o ğ ru d an iletişim

98 Mazlish (1993:233).
99 Kaos kuramının geniş bir kitleye yayılmasının sebebi büyük ölçüde Gleick’ın çok satan eserin­
den kaynaklanır (1987); ayrıca Hail’a bakınız (1991). “Karmaşıklık” ekolünün açıklıkla kale­
me alınmış, çarpıcı bir tarihi için bakınız Waldrop (1992). Santa Fe Enstitüsü’ne Kasım 1998’de
yaptığım ziyarette buradaki araştırmacılarla yaptığım kişisel sohbetlere de dayandım. Düşünce­
lerini paylaştığı için Brian Arthur’a özellikle minnettarım.
enformasyon teknolojisi devrimi 95

halinde olm asalar da, aslında kısa bir aracı zinciriyle birbirleriyle bağ­
lantılı olan unsurlar arasındaki yaygın bağlantı küm esinin oluşum u­
n u n gerisindeki ağlar oluşturm a m antığına ilişkin formel bir analiz
Önerdi. Ö rneğin, ilişki sistemlerini bir grafikle temsil edecek olursak,
bir küçük dünya fenom eni (ağ oluştu rm a m antığına örnek olan) y a ra t­
m ak ta kilit olanın, çeperlerin çoğu yerel ve gruplar halinde örgütlen­
miş kalsa da, grafiğin uzak köşeleriyle tem as halinde uzun menzilli k ü ­
resel çeperlerin bulunm ası olduğunu m atem atiksel o larak gösterdi .100
Bu analiz, bu bölüm de de belgelendiği gibi, yeniliğin yerel/küresel ağ­
lar o lu ştu rm a m antığını d oğ ru o larak yansıtır. K arm aşıklık kuram ını
temel alan düşünce ek o lü n ü n en önemli katkısı, hem doğada hem de
to p lu m d a canlı sistem lerin davranışlarının anlaşılm asında en verimli
yöntem o larak doğrusal o lm ay an dinam iklere yaptığı vurgu oldu. San­
ta Fe E n stitü sü ’ndeki araştırm acıların çalışm alarının çoğu m atem atik ­
seldir, doğal ya da to p lu m sal fenom enlerin am pirik analizine dayalı
değildir. A ncak bilimin başka alan ların d a, doğrusal olm ayan dinamiği
reh b er ilkeleri o larak benim seyen, önem li bilimsel sonuçlar elde eden
araştırm acılar m evcuttur. Berkeley’de çalışan bir kuram sal fizikçi ve
ekolog olan Fritjof C a p ra, elde ettiği sonuçların büyük bölüm ünü, ç a r­
pıcı eseri Web o f Life başta, bir dizi k itab ın d a canlı sistemlere ilişkin
tu tarlı bir k u ram o lu ştu rm a d o ğ ru ltu su n d a birleştirdi .101 C apra, N o-
bel ö d ü lü sahibi Ilya Prigogine’in çalışm alarını temel alır. Prigogine’in
dağınık yapılar k u ram ı, kim yasal döngülerin kendi başlarına ö rg ütlen ­
m elerinin doğrusal o lm ay an dinam iklerini gösterm iş, hayatın kilit bir
özelliği o la ra k düzenin kendiliğinden o lu şu m u n a ilişkin yeni bir kav-
raşıyın kapısını aralam ıştı. C a p ra , hücre gelişimi, küresel ekolojik sis­
tem ler (tartışm alı G aia k u ra m ın ın ve L ovelock’ın ‘Daisyvvorld’ simü-
lasy o n u n u n o rta y a k o y d u ğ u üzere) nöroloji (G erald Edelm an ya da
O liver Sacks’ın çalışm aların d a olduğu gibi) ve hayatın kökenleri üze­
rine kim yasal ağ o lu şu m u k u ra m ın a dayalı ara ştırm a la r gibi a la n la r­
d aki çığır açıcı çalışm aların hepsinin de doğrusal olm ayan dinam ikle­

100 Warts (1999).


101 Capra (1996).
96 birinci bölüm

re dayalı bakış açısının bir m anifestosu o ld u ğ u n u g ö sterd i .102 Çekici,


evre portresi, o rtay a çıkan öngörülem ez özellikler, frak tal gibi yeni ki­
lit kavram lar, toplum sal sistem ler de dahil canlı sistem lerin d a v ra n ış­
larına ilişkin gözlemleri a n la m la n d ırm a k açısınd an yeni bakış açıları
sunuyor ve böylece bilimin çeşitli alanları a ra sın d a k u ram sal b a ğ la n tı­
lar k urulm asına zem in hazırlıyor. Bu d av ran ışları b ir k u rallar dizisine
indirgem ekten çok, belli canlı sistem lerin kendi kendilerine ürem e
özelliklerinin süreçlerini ve sonuçlarını açık lay arak y ap ıy or bu n u . S an­
ta Fe E nstitüsü’yle çalışan, S ta n fo rd ’d an ek o n o m ist Brian A rthur, k en ­
dilerini güçlendiren m ekanizm alar, p a tik a bağımlılığı ve o rtay a çıkan
özellikler gibi yeni k av ram lar önererek, b u n ların yeni ek o n o m in in
özelliklerinin anlaşılm asıyla bağlantısını gösteriyor .103
Toplayacak olursak, enform asyon teknolojisi paradigm asının
bir sistem o larak k ap an m ay a doğru değil, çok kenarlı bir ağ o larak
açılmaya doğru evrildiğini söyleyebiliriz. M addiliği b ak ım ın d an güçlü-
dür, dayatıcıdır, fakat tarihsel gelişimi b ak ım ın d an uyarlanabilirdir,
açık uçludur. Anlaşılabilirlik, karm aşıklık ve ağlar o lu ştu rm a belirleyi­
ci özellikleridir. Bu yüzden öyle g ö rü n ü y o r ki, enform asyon teknoloji­
si devriminin toplum sal boyutu, M elvin K ran zb erg’in teknoloji ile to p ­
lum arasındaki ilişkiye dair kısa süre önce dile getirdiği k a n u n u izleme­
ye yazgılıdır: “K ranzberg K a n u n u ’n un ilk m addesi şöyle der: T eknolo­
ji ne iyidir ne kötüdür, ne de n ö trd ü r .” 104 Teknoloji d ah a çok bir güç­
tür, hayatın, zihnin özüne sızan m evcut teknolojik paradigm a çerçeve­
sinde, hiç olmadığı k a d ar bir güçtür .105 A ncak bilinçli eylem alanına,
türüm üzün sergilediği teknolojik güçlerle tü rü n kendi içindeki ilişkiler
arasındaki karm aşık m atrise fiilen uygulanabilirliği, kaderden çok bir
araştırm a meselesidir. Şimdi böyle bir araştırm aya geçeceğim.

102 Capra (1999b).


103 Arthur (1998).
1 0 4 Kranzberg (1985: 50).
1 05 Bilim ile insan aklının kesişme noktasındaki son gelişmelere ilişkin bilgilendirici, rahat bir tar­
tışma için Braumgartner ile Payr’a bakınız (1995). Genetik devrimin temelini atanlardan biri­
nin belki daha tartışmalı, ama daha güçlü bir yorumu için Crick’e bakınız (1994).
Yeni Ekonomi:
Küreselleşm e,
irminci yüzyılın son çeyreğinde, dün ya çapında yeni bir ekonom i
Y o rta y a çıktı. Tem eldeki ay ırt edici özelliklerini tanım lam ak, bu
özellikler arasın d ak i benzeşmeyi o rtay a koym ak am acıyla, ben bu
ekonom iyi enform asyonel, küresel ve ağ örgütlenm esine dayalı olarak
niteliyorum . Enform asyoneldir, çü n k ü bu ekonom ide birim lerin ya da
ajan ların (şirketler olsun, bölgeler olsun, ülkeler olsun) üretkenliği, re ­
k a b e t gücü tem elde verimli bir biçim de bilgiye dayalı enform asyon
üretm e, işleme ve uygulam a kapasitelerine dayalıdır. Küreseldir, çünkü
üretim in, tü k etim in ve dolaşım ın bileşenleri (sermaye, em ek, h a m m a d ­
de, y ö n etim , en fo rm asy o n , teknoloji, piyasalar) k a d a r kilit faaliyetleri
de ya d o ğ ru d a n ya d a ek o n o m ik ajan lar arasındaki bir bağlantılar ağı
üzerinden küresel bir ölçekte örgütlenm iştir. Ağ örgütlenm esine d a y a ­
lıdır, ç ü n k ü yeni tarihsel k o şu llard a, üretim küresel bir girişim ağları
a ra sın d a k i etkileşim ağı üzerinden gerçekleşir, rek ab et b u rad a yaşanır.
Bu yeni ek o n o m i 20. yüzyılın son çeyreğinde o rtay a çıktı, çü n k ü e n ­
fo rm asy o n teknolojisi devrim i bu ek o n o m in in yaratılm ası için p a rç a ­
lan a m a z m a d d i bir tem el hazırladı. Bu bölüm de yapısını ve d in am ik ­
lerini inceleyeceğim yeni, farklı bir ek o n o m ik sistem y a ra ta n ek o n o m i­
ıoo ikinci bölüm

nin bilgi-enform asyon temeliyle, küresel erişim i, ağlar o lu ştu rm ay ı te ­


mel alan örgütsel yapısı ve en fo rm asy o n teknolojisi devrim idir.
K uşkusuz bilgi ve enform asyon her zam an ek o n o m ik büy ü m e­
nin kritik bileşenleri olm uştur; teknolojinin değerlendirilm esi de b ü y ü k
ölçüde to p lu m u n kapasitesini, h a y at stan d artların ı, b u n ların yanı sıra
ekonom ik örgütlenm enin sosyal biçimlerini belirlemiştir .1 A ncak birin­
ci bölüm de de tartıştığım üzere, tarihsel bir k o p u ş n o k tasın a tan ık lık
ediyoruz. Yeni, daha güçlü, d ah a esnek enform asyon teknolojileri e tra ­
fında örgütlenm iş yeni bir teknolojik p arad ig m an ın o rtay a çıkm ası, en­
form asyonun kendisinin üretim sürecinin ü rü n ü olm asını m ü m k ü n kıl­
dı. D ah a kesin bir dille söyleyecek olursak, yeni enform asyon tek n o lo ­
jisi sanayilerinin ürünleri, enform asyon işleyen aygıtlar ya da en fo rm as­
yon işlemenin kendisidir .2 Yeni enform asyon teknolojileri, en fo rm as­
yon işleme süreçlerini dönüştürerek, İnsanî faaliyet alanlarının tü m ü n ­
de etkinlik gösterirler; bu tü r etkinliklerin unsurları ve ajanları arasın ­
da olduğu k a d ar farklı alanlar arasında da sonsuz bağlantılar k u ru lm a ­
sını m ü m k ü n kılarlar. Teknoloji, bilgi ve yönetim deki ilerlemesini, yine
teknoloji, bilgi ve yönetim e a k ta rm a kapasitesi giderek a rta n yeni, de­
rinden karşılıklı bağımlılık üzerine k u ru lan yeni bir ekonom i o rtay a çı­
kar. Böyle yararlı bir döngü, aynı ölçüde büyük örgütsel ve kurum sal
değişiklikler sağlandığında, daha büyük bir üretkenliğe ve verimliliğe
yol açacaktır .3 Bu bölüm de yeni ekonom inin tarihsel özgüllüğünü, te­
mel niteliklerini özetleyecek, gelecek yılları belirlemesi m uhtem el enfor­
m asyonel gelişim m odeline d ö n ü k bir geçiş biçimi o larak tü m dünyaya
yayılmış ekonom ik sistemin yapısını ve dinam iklerini inceleyeceğim.

VERİM LİLİK, REKABET VE E N F O R M A S Y O N E L E K O N O M İ


Verimlilik M uam m ası
Verimlilik ekonom ik gelişmenin itici gücüdür. İnsanoğlu, zam an içinde
girdi başına çıktı getirisini artırarak doğanın güçlerine hakim oldu ve

1 Rosenberg ve Birdzell (1986); Mokyr (1990).


2 Freeman (1982); Monk (1989).
3 Machlup (1980, 1982, 1984); Dosi vd. (1988b).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması İO I

bu süreçte kendini k ü ltü r o larak şekillendirdi. Fizyokratlardan, Ricar-


do üzerinden M a rx ’a k a d ar üretkenliğin kaynakları üzerine tartışm a­
ların klasik ekonom i politiğin köşe taşını oluşturduğuna, giderek kuru­
m ak ta olan hâlâ gerçek ekonom iyle haşır neşir ekonom i kuram ının
başlıca k o nu ların d an biri olduğuna kuşku y o k .4 Gerçekten de, üret­
kenliği artırm an ın yolları belli bir ekonom ik sistemin yapısını ve dina­
m iklerini tanımlar. Yeni, enform asyonel bir ekonom i varsa eğer, böyle
bir ekonom iyi ayrıksı kılan, üretkenliğin tarihsel olarak yeni kaynakla­
rını da tespit edebilm em iz gerekir. A ncak bu temel soruyu gündem e ge­
tirdiğim izde, yanıtın karm aşıklığını, belirsizliğini de hissediyoruz. Üret­
kenliğin kaynakları, üretkenliğin artışı k ad ar çok sorgulanan, bu k ad ar
çok sorgulanabilir olan pek az ekonom ik mesele vardır .5
Gelişmiş ekonom ilerde verimlilikle ilgili akadem ik tartışm alar,
R o b e rt Solovv’un 1 9 5 6 -7 ’deki öncü çalışm asına, Solovv’un A m erikan
ekonom isinde verimlilik artışının gelişimini ve kaynaklarını açıklam ak
üzere son derece katı bir neoklasik çerçeve içinde önerdiği toplam üre­
tim fo n k siy o n u n a atıfla başlar. Solow, çalışm alarının tem elinde, 1909
ile 1949 yılları arasın d a A m erik a’da tarım dışı özel sektörde kişi başı­
na gayri safi hasılanın ikiye katlandığı sonucuna varmıştır, bu artışın
“ % 8 7 ,5 ’u tek n ik değişime, geri kalan % 12,5’u ise serm ayenin artan
k u llan ım ın a bağlıdır .”6 K en drick’in bu n a paralel çalışması da benzer
so n u çlara varır .7 A ncak Solow bulgularının, teknik değişimin ü retk en­
liğe etkisini yansıttığı y o ru m u n d a b u lu n sa da, istatistik açıdan değer­
lendirilecek o ld u ğ u n d a , aslında, iş saatleri başına çıktı artışının daha
fazla em ek, bir m ik ta r da serm aye eklem ekten kaynaklanm adığını,
b aşk a bir sebebi o ld u ğ u n u gösterm işti, üretim fonksiyonu denklem in­
de istatistiki bir a rtık o la ra k gösterm işti. Solovv’un çığır açıcı çalışm a­
sını izleyen 20 yıl içinde verim lilik artışı üzerine yapılan ekonom etri

4 Nelson ve W inter (1982); Boyer (1986); Dosi vd. (1988b); Arthur (1989, 1998); Krugman
(1990); Nelson (1994).
5 Nelson (1981); çok faktörlü verimlilik artışının kaynaklarına ilişkin, tüm dünyayı dikkate alan
bir değerlendirme için, bakınız Dünya Bankası (1998).
6 Solow (1957:32); ayrıca Solow’a bakınız (1956).
7 Kendrick (1961).
102 ikinci bölüm

araştırm aların ın b ü y ü k b ö lü m ü , enerji arzı, h ü k ü m etlerin dü zen lem e­


leri, işgücünün eğitimi vs. gibi, üretkenliğin gelişim inin çeşitlilik g ö s­
term esine sebep olabilecek fiili etkenler b u lup , bu “ a r tık ” ı açık lam aya
yoğunlaştı; ancak ‘a rtık ’ m u am m asın ın ayd ın latılm asın d a pek de b a ­
şarı kaydedilem edi .8 Solow ’un sezgisini destekleyen ekonom istler, sos­
yologlar, ekonom i tarihçileri ‘a rtık ’ı tek n olo jik değişim in dengi o la ra k
y o ru m lam ak ta tered d ü t etm edi. En rafine değerlendirm elerde, ‘bilim
ve teknoloji’ geniş kapsam lı o larak , açıkçası bilgi ve en fo rm asy o n o la ­
rak ele alındı; böylece yönetim in teknolojisi, en az teknolojinin y ö n e­
timi k a d a r önem li g ö rü ld ü .9 Verimlilikle ilgili en derin, en sistem atik
araştırm a çalışm alarından biri de R ich ard N e lso n ’m dır .10 Bu a ra ştır­
m a, teknolojik değişimin üretkenliğin artışın d a m erkezi bir rolü o ld u ­
ğu yönündeki yaygın k an aatten yola çıkar, böylece üretkenliğin nere­
den kaynaklandığı sorusunu yanıtlarken vurguyu teknolojik değişimin
kaynaklarına kaydırır. Bir başka deyişle, büyüm enin k ay n ak ların ın
analizinde, teknolojinin ekonom isi açıklayıcı çerçeve olacaktır. A ncak
bu analitik entelektüel bakış açısı, meseleyi d ah a da k arm aşık laştırab i­
lir. Sussex Üniversitesi Bilim ve Politika A raştırm a Birimi’ndeki e k o n o ­
mistlerin gerçekleştirdiği bir araştırm a dizisinde, kurum sal o rtam ın ve
tarihsel yörüngenin teknolojik değişimi güçlendirm ekte, yönlendir­
mekte köklü bir rolü olduğunu, bu d u ru m u n so n u n d a verimlilik a rtı­
şını etkilediği ortaya k onm uştur .11 Dolayısıyla üretkenliğin ekonom ik
büyüm e yarattığını, teknolojik değişimin bir fonksiyonu olduğunu sa ­
vunm ak, toplum un niteliklerinin, teknolojik yenilikler üzerindeki etk i­
leri itibarıyla ekonom ik büyüm enin gerisindeki kritik etkenler o ld u ğ u ­
nu teslim etmekle birdir.
Ekonom ik büyümeye ilişkin Schumpeterci yaklaşım , enform as­
yonel ekonom inin yapısı ve dinam ikleriyle ilgili daha temel bir soruyu

8 ABD için bakınız Jorgerson ve Griliches (1967); Kendrick (1973); Denison (1974, 1979); Mans-
field (1982); Baumol vd. (1989). Fransa için bakınız Saurter (1978); Carre vd. (1984); Dubois
(1985). Uluslararası bir karşılaştırma için bakınız Denison (1967) ve Maddison (1984).
9 Bell (1976); Nelson (1981); Freeman (1982); Rosenberg (1982); Stonier (1983).
10 Nelson (1980, 1981, 1988, 1994); Nelson ve Winter (1982).
11 Dosi vd. (1988b).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 0 3

gündem e getirir .12 “Ekonom im izde tarihsel olarak yeni olan nedir?”
sorusunu. Başka ekonom ik sistemlerle, özellikle endüstriyel ekono­
miyle karşılaştırıldığında özgüllüğü nerededir?

Bilgiyi Temel Alan Verimlilik Enformasyonel Ekonomiye mi Özgüdür?


E konom i tarihçileri teknolojinin tarih boyunca, özellikle de endüstri­
yel dönem de verimlilik artışı sayesinde ekonom ik büyüm ede temel bir
rol oynadığını gösterm işlerdir .13 Gelişmiş ekonom ilerde teknolojinin
verimlilik kaynağı o larak kritik bir rol oynadığı varsayımı, ekonom i
k u ra m ın d a farklı entelektüel geleneklerle kesişerek, geçmiş ekonom ik
büyüm e deneyim im izin büyük bir b ölüm ünü açıklam a kapasitesine sa­
hipm iş gibi görünm ektedir.
D ahası Bell ile başkalarının ileri sürdüğü, post-endüstriyel bir
ekonom inin ortay a çıktığı lehindeki savların başlangıç noktası olarak
kullanılan Solovv’un analizi, A m erikan ekonom isinin 1909-49 dönem i­
ne, açıkçası A m erikan endüstriyel ekonom isinin en canlı dönem ine iliş­
kin verilere dayanıyordu. G erçekten de 1 9 5 0 ’de, ABD’de im alat sana­
yiinde istihdam neredeyse zirve noktasına çıkmıştı (en yüksek noktaya
1 9 6 0 ’da ulaşıldı), yani Solovv’un hesaplam alarında en sık rastlanan ‘sa-
nayileşm ecilik’ göstergesi, sanayileşmeci ekonom inin genişlemesi süre­
cine atıfta b u lun u yo rd u . Bu gözlem in analitik anlam ı nedir? Toplam
üretim fonksiyonu ek o lü n ün geliştirdiği verimlilik artışı açıklam ası, d a­
ha uzun dönem ler boyunca, en azından endüstriyel ekonom ide tekno­
lojik büyüm e ile ek o n o m ik büyüm e arasındaki ilişkinin tarihsel anali­
zinde varılan so n u çlard an farklı değilse, bu ‘enform asyonel’ ekonom i­
de hiçbir şeyin yeni olm adığı an lam ın a gelir mi? M arc P o ra t’m öncü ça­
lışm asında ileri sü rü ldü ğ ü gibi, hızlı üretim kapasitesi birikim i, emeği
enfo rm asy o n işleme etkinlikleri y ararın a d o ğ ru d an m alzem e üretim in­
den m u a f tu ta n endüstriyel ek o n o m ik sistem in olgunluk çağlarına mı
tan ıklık ed iy o ru z ?14

12 Schıımpeter (1939).
13 David (1975); Rosenberg (1976); Arthur (1986); Basalla (1988); Mokyr (1990).
14 Porat (1977).
1 0 4 ikinci bölüm

Bu soruyu yanıtlayabilm ek için öncelikle gelişmiş piyasa e k o n o ­


m ilerinde verimlilik artışının uzun vadeli gelişim ine b ak alım (G -7 ül­
keleri için T ablo 2 .1 , O E C D ülkeleri için T ab lo 2.2). A nalizim in a m a ­
cı açısından önem li olan, şu beş d ö n em d e eğilim lerdeki değişiklikler­
dir: 1 8 7 0-19 5 0, 1950-73, 1973-9, 1979-93 ile 1994-9.
Ancak analizim eldeki ikincil k aynaklara dayandığından, d ö n em ­
lerle ilgili veriler karşılaştırılabilir değil. Ö nce 1 9 9 3 ’e dek farklı d ö n em ­
lerde, seçilmiş ülkelerle ilgili verileri değerlendireceğim. Sonra 1994-9
dönem inde ABD’ye odaklanacağım , çünkü bu ülkede yeni bir ekonom i
kendini bu tarihlerde göstermeye başladı. Farklı istatistiki k ay n aklar
kullandığım dan 1969 öncesi dönemlerle, sonrası dönem ler arasında ve­
rimlilik artışı düzeylerini karşılaştıram ayacağım , ancak kullandığım
kaynakların her biri açısından farklı dönem lerde ve dönem ler arasında
verimlilik artışı oranlarındaki değişiklikler üzerine fikir yürütebilirim .
Bütünü dikkate aldığımızda, 1870-1950 dönem inde verimlilik ar­
tışının orta düzeyde olduğunu (Kanada dışında hiçbir ülkede ya da hiçbir
alt dönemde büyüme oranı % 2 ’yi geçmemiştir), Japonya’nın lider oldu­
ğu 1950-73 döneminde büyüme oranının yüksek olduğunu (Britanya dı­
şında her zam an % 2 ’nin üstündedir), 1973-93 dönem inde büyüm e o ra­
nının düşük olduğunu, 1970’lerde İtalya dışında toplam faktör üretkenli­
ğinin her zaman (ABD ile K anada dışında çok düşüktür) % 2 ’nin altında
olduğunu görüyoruz. Bazı ülkelerin özgüllüklerini hesaba katsak bile,
açıkça gözler önünde olan şudur ki, 1970’lerin başında, tam da enformas­
yon teknolojisi devriminin şekillenmeye başladığı yıllarda verimlilik artı­
şının düşüş eğilimine girdiğini görüyoruz. Verimliliğin artışındaki en yük­
sek büyüme oranları, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir sistem olarak o r­
taya çıkan endüstriyel teknoloji yeniliklerinin dinam ik bir ekonom ik bü­
yüme modeli içinde birbirine bağlandığı 1950-73 döneminde gerçekleş­
miştir. Ancak öyle görünüyor ki 1970’lerin başında, bu teknolojilerin ve­
rimlilik potansiyeli tükendi, görünüşe bakılırsa yeni enformasyon tekno­
lojileri de sonraki 20 yılda verimlilikteki yavaşlamayı tersine çeviremedi .15

15 Maddison (1984); Krugman (1994a).


yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 105

TABLO 2.1
Verimlilik Oranı: Üretimde Çalışan Başına Büyüme Oranı
(Belirtilen dönemde meydana gelen yıllık ortalama değişim oranı, %)

Ülke 1870-1913 1913-1929 1929-1950 1950-1960 1960-9


ABD* 1,9 1,5 1,7 2,1 2,6
Japonyab - - -
6,7 9,5
Almanya* 1,6 -0,2 1,2 6,0 4,6
Fransa 6 1,4 2,0 0,3 5,4 5,0
İtalya 0 0,8 1,5 1,0 4,5 6,4
Britanya 1,0 0,4 1,1 1,9 2,5
Kanada 1,7 0,7 2,0 2,1 2,2
a 1870-1913 dönemi için başlangıç yılı 1871’dir.
b 1950-60 dönemi için başlangıç yılı 1953’tür.
c 1950-60 dönemi için başlangıç yılı 1954’tür.
Kaynak: Historical Statistics o f United States: Colonial Times to 1970, Part 1, Series F10-16 (ABD
Tarihi istatistikleri: Sömürgecilik Döneminden 1970’lere, Bölüm 1, Dizi F10-16).

H a ttâ ABD’de, 1 9 6 0 ’larda yıllık verimlilik artışına % 1,5 oranında kat­


kıda bulunan şu m eşhur ‘a rtık ’ın 1972-92 dönem inde hiçbir katkısı ol­
m ad ı .16 Kıyaslamacı bir bakış açısıyla, güvenilir Uluslararası Enform as­
yon ve Geleceğe D ö n ü k Etüdler M erkezi’nin (CEPII) hesaplamaları
1 9 7 0 ’ler, 1 9 8 0 ’ler boyunca temel piyasa ekonom ilerinde toplam faktör
üretkenliği artışında genel bir düşüş olduğunu gösteriyor .17 Japonya için
bile, serm ayenin üretkenliğin artışındaki rolü, 1973-90 dönem indeki çok
faktörlü üretkenliğin rolünden daha önemliydi. Bu düşüş, bütün ülkeler­
de özellikle teknoloji ile verimlilik arasında sade ve doğrudan bir ilişki-

16 Bakınız Ekonomik Danışmanlar Konseyi (Council of Economic Advisers) (1995).


17 Centre d ’Etudes Prospectives et d ’Informations Intemationales (CEPII) (1992). CEPII’nin dün­
ya ekonomisine ilişkin 1992 tarihli raporundaki kilit bilgilere dayandım; rapor Fransa Başba-
kanı’na bağlı bu önde gelen araştırm a kurum undaki araştırmacıların dünya ekonomisine ilişkin
olarak geliştirdiği MIMOSA modelini temel alır. Veritabanı bu araştırma kurumu tarafından
hazırlanmış olsa da, dönemlendirme ve tahminler bakımından başka uluslararası kaynaklarla
(OECD, ABD hüküm etinin istatistikleri) tamamen örtüşmüyor olsa da, dünya çapında aynı dö­
nemlere denk düşen çok farklı ekonomik eğilimleri, veritabanını değiştirmeden kıyaslamamı,
böylece tutarlılığı, kıyaslanabilirliği pekiştirmemi sağlamıştır. Ancak standart istatistiki yayın­
lardan ek kaynaklara da başvurma gereksinimi duydum ve yeri geldiginde bunları belirttim. Bu
modelin özelliklerinin tanıtımı için CEPII-OFCE (1990).
TABLO 2.2
İşletme Sektöründe Verimlilik
(Yıllık oranlardaki değişim, %)

Toplam faktör verimliliği* İşgücü verimliliği1* Sermaye verimliliği


1960c-73 1973-9 1979-93d 1960c-73 1973-9 1979-93d 1960c-73 1973-9 1979-93d
ABD 1,6 -0,4 0,4 2,2 0 0,8 0,2 -1,3 -0,5
Japonya 5.6 1.3 1.4 8.3 2.9 2.5 - 2,6 -3,4 -1,9
Almanya' 2.6 1,8 1,0 4.5 3.1 1.7 -1,4 - 1,0 -0,6
Fransa 3.7 1,6 1,2 5.3 2.9 2,2 0,6 - 1,0 -0,7
İtalya 4.4 2,0 1,0 6.3 2.9 1.8 0,4 0,3 -0,7
Britanya 2,6 0,6 1.4 3.9 1.5 2,0 -0,3 -1,5 0,2
Kanada 1.9 0,6 -0,3 2.9 1.5 1,0 0,1 - 1,1 -2,8
Yukarıdaki ülkelerin
toplamıf 2.9 0,6 0,8 4.3 1,4 1.5 -0,5 -1,5 - 0,8
Avustralya 2.3 1,0 0,5 3.4 2.3 1,2 0,2 -1,5 -0,7
Avusturya 3.3 1,2 0,7 5.8 3.2 1,7 2,0
- -3,1 -1,5
Belçika 3.8 1.4 1.4 5,2 2.7 2.3 0,6 -0,7
-1,9
Danimarka 2.3 0,9 1.3 3.9 2.4 2.3 2,6
-1,4 - - 0,8
Finlandiya 4.0 1,9 2,1 5.0 3.2 3.2 1,4 - 1,6 - 0,8
Yunanistan 3.1 0,9 0,2 3.4
-
9.1 0,7 - 8,8 -4,2 - 2,1
İrlanda 3,6 3,0 3.3 4.8 4.1 4,1 -0,9 -1,2 0,2
Hollanda 3.5 1,8 0,8 4.8 2.8 1.3 0,8 0 - 0,2
Yeni Zelanda 0,7 2,1 0,4
- 1.6 -1,4 1.6 -0,7 -3,2 -1,4
Norveç8 2.3 1.4 0 3.8 2.5 1.3 0 -0,3 -1,9
Portekiz 5.4 0,2
-
1,6 7.4 0,5 2.4 -0,7 -2,5 - 0,8
İspanya 3.2 0,9 1,6 6,0 3.2 2,9 -3,6 -5,0 1,5
TABLO 2.2 (devamı)
İşletme Sektöründe Verimlilik
(Yıllık oranlardaki değişim, %)

Toplam faktör verimliliği* işgücü verimliliği** Sermaye verimliliği


1960c-73 1973-9 1979-93d 1960c-73 1973-9 1979-93d 1960c-73 1973-9 1979-93d

İsveç 2,0 0 0,8 3,7 1,4 1,7 -2,2 -3,2 -1,4
İsviçre 2,0 -0,4 0,4 3,2 0,8 1,0 -1,4 -3,5 -1,3
Yukarıdaki küçük ülk.
toplamıf 3,0 0,9 1,1 5,0 2,5 2,0 -1,5 -2,8 -ı,ı
Yukarıda geçen K. Amerika
ülkelerinin toplamı* 1,6 -0,4 0,4 2,3 0,1 0,9 0,2 -1,3 -0,7
Yukarıda geçen
Avrupa ülk. toplamı 3,3 1,4 1,2 5,1 2,6 2,0 -0,7 -1,4 -0,7

Yukarıda geçen
OECD ülk. toplamı* 2,9 0,6 0,9 4,4 1,6 1,6 -0,7 -1,7 -0,9
a Toplam faktör verimliliği, işgücü ve sermaye verimliliğindeki büyümenin ağırlıklı ortalamasıdır. Bahsedilen dönemlerde sermaye ve işgücünün payla­
rının ortalamaları ağırlık olarak kullanılmıştır,
b İstihdam edilen kişi başına üretim.
c Ya da eldeki daha önceki yıllara ait veriler; bir başka deyişle Avustralya, Yunanistan ve İrlanda için 1961, Japonya, Britanya ve Yeni Zelanda için
1962, İspanya için 1964, Fransa ve İsveç için 1965, Kanada ve Norveç için 1966, Belçika ve Hollanda için 1970.
d Ya da eldeki en geç tarihli veriler: Norveç ve İsviçre için 1991; İtalya, Avustralya, Avusturya, Belçika, İrlanda, Yeni Zelanda, Portekiz ve İsveç için
1992; ABD, Batı Almanya ve Danimarka için 1994.
e Batı Almanya
f Toplamlar, 1992 tarihli satın alma gücü parkelerinde, işletme sektörü için verilmiş 1992 gayri safi yurtiçi hasılası temel alınarak hesaplanmıştır,
g Ana karadaki işletme sektörü (gemicilik, ham petrol ve doğal gaz çıkarma faaliyetleri dışarıda bırakılmıştır).
Kaynak: OECD, Economic Outlook (Ekonomik Görünüm), Haziran 1995.
ıo8 ikinci bölüm

nin varsayılması d u ru m u n d a yeni enform asyon-işlem e aygıtlarının üret­


kenliği artırdığı düşünülen hizmet etkinliklerinde belirgindi. Açıkçası,
teknoloji ile verimlilik arasındaki ilişki sade ve d o ğ ru d an değildi.
Uzun vadede 18 (1 9 9 0 ’la n n so n u n d a gözlenen farklı eğilimleri
bir kenara bırakırsak eğer), 19. yüzyıl ile İkinci D ü n y a Savaşı sırasın­
da endüstriyel ek o n o m in in oluşum u dönem inde bazı iniş çıkışlarla bir­
likte hızlı, o rtalam a düzeyde bir verimlilik artışı yaşandı; sanayileşm e-
ciliğin olgunluk dönem inde (1950-1973) verimlilik artışı ivme k azan ­
dı; 1973-90 dönem indeyse teknoloji girdilerindeki bü yük artışa, tek n o ­
lojik değişimin hız kazanm asına karşın verimlilik artışı o ran ları yavaş­
ladı. Dolayısıyla bir y an d an teknolojinin ek o n o m ik büyüm edeki m er­
kezi rolünü geride kalm ış tarihsel dönem leri, en azın d an sanayileşm e
dönem inde Batılı ülkeleri kapsayacak şekilde genişletm em iz gerekir.
Diğer yandan, görünüşe bakılırsa 1973-93 dönem inde verimlilik artı­
şının hızı, teknolojik değişimin zam anlam asına ayak u y d u ram ad ı. Bu,
en azından verimlilik artışı üzerindeki etkilerinin farklılığına atıfla, “ sı­
n a î” ve “ enform asyonel” ekonom ik büyüm e rejimleri arasın da büyük
farklar olm adığını gösteriyor olabilir; böylece bu ayrım ın ku ram sal ba­
kım dan anlamlı olup olm adığını yeniden değerlendirm ek z o ru n d a ka­
lırız. Ancak tarihin en hızlı, en kapsam lı teknolojik devrim lerinden bi­
rinin ortasında verimlilik artışının o rta d an kalkm ası m u am m asın a tes­
lim olm adan evvel, bu gizemi çözmemize yarayacak birkaç varsayım
geliştirmeye çalışacağım. Bu varsayım ları da, 1 9 9 0 ’ların so n un d a
ABD’de verimlilik eğilimlerine ilişkin gözlemlerle ilişkilendireceğim.
■m

Öncelikle şunu belirtelim ki, ekonom i tarihçileri teknolojik yeni­


liklerle ekonom ik verimlilik arasında bir zam an aralığı bulunm asının,
geçmiş teknolojik devrimin bir özelliği olduğunu savunur. Örneğin
elektrik m otorun u n yayılmasını inceleyen Paul D avid, bu icadın
1880’de yapılmış olmasına karşın, verimlilikteki gerçek etkisini görm ek
için 1920’lere dek beklemek gerektiğini gösterdi .19 Yeni teknolojik ke­
şiflerin tüm ekonomiye yayılması, verimlilik artışına gözlenebilir dere-
18 Kindleberger (1964); Maddison (1984); Dosi vd. (1988b).
19 David (1989).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 0 9

cede katkıda bulunm ası için, toplum un kültürüyle kurum larım n, şirket­
lerin, üretim sürecine dahil oian faktörlerin ciddi bir değişimden geçme­
si gerekir. Bilgiyi ve enform asyonu temel alan, toplum un kültürüyle, in­
sanların eğitim ve becerileriyle bağlantılı olması gereken sembol işleme
operasyonlarında vücut bulan teknolojik bir devrim söz konusu oldu­
ğunda bu genel değerlendirmeye gitmek yerindedir. Yeni teknolojik pa­
radigm anın ortaya çıkış tarihi olarak 1970’lerin ortalarını, yerleştiği ta ­
rih olarak 1 9 9 0 ’Iarı kabul edersek, şirketlerin, kurum ların, örgütlerin
ve insanların, bir bü tün olarak toplum un teknolojik değişimi hazm et­
meye, yararları üzerine düşünm eye pek vakti olmadığı görülür. Sonuçta
yeni tekno-ekonom ik sistem 1 9 7 0 ’lerde, 1 9 8 0 ’lerde henüz ülke ekono­
milerinin tü m ü n de etkili değildir, 1 9 9 0 ’lara k ad ar da ekonom inin tam a­
mı açısından verimlilik artışına yapay, toplam bir ölçü olarak yansımaz.
A ncak bu m akul tarihsel bakış açısı, toplum sal özgüllüğü gerek­
tiriyor. Açıkçası bu yeni teknolojilerin üretkenliği artırm a vaatlerini ger­
çekleştirmeleri için neden ve nasıl beklemeleri gerekti? Üretkenliği güç­
lendirm elerinin koşulları nelerdi? Teknolojinin niteliklerine bağlı olarak
ne tü r farklılıklar gösteriyorlardı? Teknolojinin yayılma oranı, üretken­
liğe etkisi farklı sanayilerde nasıl farklılıklar gösterir? Bu farklılıklar,
üretkenliğin tam am ını ülkelerin sınaî terkiplerine bağlı kılar mı? Buna
bağlı o larak , yeni teknolojilerin ekonom ik olgunlaşm a süreci farklı ül­
kelerde ya da farklı politikalarla hızlandırılıp yavaşlatılabilir mi? Bir
başka deyişle teknoloji ile verimlilik arasındaki zam an aralığı bir kara
k u tu y a indirgenem ez. Belirlenmesi gerekir. Bu yüzden üretkenliğin son
yirmi yılda çeşitli ülkelerde, çeşitli sanayilerde gelişiminin nasıl farklılık­
lar gösterdiğine d a h a y ak ın d an bakalım ; kapsam lı am pirik ayrıntılara
girip argüm anım ızın ipini k açırm am ak için gözlemlerimizi önde gelen
piyasa ekonom ileriyle sınırlı tutalım (bkz. T ablolar 2.3 ile 2.4).
Temel gözlem lerden biri, üretkenliğin özellikle hizm et sektörle­
rinde yavaşladığı gerçeğiyle ilgilidir. Bu sektörlerin istihdam da ve gay­
ri safi yurtiçi hasılada b ü y ü k payı o ld u ğ u n d a n , ağırlıkları istatistikî
o la ra k to p la m verim lilik artışı o ra n ın a yansır. Bu basit özellik, iki te­
mel so ru n doğurur. İlki sayıca fazla o lan hizm et sektörlerinde, özellik-
110 ikinci bölüm

TABLO 2.3
İşletme Sektörlerinde Verimliliğin Gelişmesi
(Yıllık ortalam a büyüme oranı, %)

Ülke 1973/60* 1979/73 1989/79b 1985/79 1989/85b


Toplam faktör verimliliği
ABD 2,2 0,4 0,9 0,6 1,4
Japonya 3,2 1,5 1,6 1,5 1,6
B. Almanya 3,2 2,2 1,2 0,9 1,7
Fransa 3,3 2,0 2,1 2,1 2,0
Britanya0 2,2 0,5 1,8 1,6 2,2
Sermaye verimliliği
ABD 0,6 - 1,1 -0,5 - 1,0 0,7
Japonya -6,0 -4,1 -2,6 -2,3 -3,0
B. Almanya -1,5 -1,3 - 1,1 - 1,8 0,0
Fransa -1,9 -2,5 -0 ,9 - 1,8 0,4
Britanya 0 -0,8 -1,7 0,3 -0,7 1,9
Emek verimliliği
(kişi/saat başına üretim miktarı)
ABD 2,9 1,1 1,5 1,3 1,8
Japonya 6,9 3,7 3,2 3,0 3,4
B. Almanya 5,6 4,1 2,4 2,3 2,5
Fransa 5,6 3,9 3,3 3,7 2,7
Britanya0 3,5 1,5 2,5 2,6 2,4
a Bu dönem Japonya’da 1970’de, Fransa’da 1971’de, Britanya’da 1966’da başlar,
b Bu dönem ABD’de 1988’de biter.
c Britanya için, emek faktörü çalışılan saatle değil, işçi sayısıyla ölçülmüştür.
Kaynak: CEPII-OFCE, MIMOSA modelinin veritabanı

le de istihdam da büyük payı olan, eğitim, tıp hizm etleri, kam u hizm et­
leri gibi sektörlerde üretkenliği ölçm enin zorluğuyla ilgilidir .20 Bu hiz­
metlerde üretkenliği ölçm ekte kullanılan endekslerde sayısız p arad o k s,
ekonom ik saçm alık örnekleri vardır. A ncak yalnızca girişim sektörü
dikkate alındığında bile, ölçümle ilgili büyük sorunlarla karşılaşılır.
9m

Örneğin Çalışma Bürosu İstatistikleri’ne göre, 1 9 9 0 ’larda ABD’de


bankacılık sektörü üretkenliğini yılda % 2 o ran ın d a artırdı. A ncak gö-

20 McKinsey Global Institute un (McKinsey Küresel Enstitüsü) hizmetlerin verimliliğini ölçme ko­
nusunda sarf ettiği ilginç çabaya bakınız (1992). Ancak bu çaba, ölçüm yapmanın görece kolay
olduğu, yalnızca beş hizmet sektörüne yoğunlaşmıştır.
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 111

TABLO 2.4
Serbest Ticarete Açık Olmayan Sektörlerde Verimliliğin Gelişimi
(Yıllık ortalama büyüme oranı, %)

Ülke 1973/60“ 1979/73 1989/79b 1985/79 1989/85b


Toplam faktör verimliliği
ABD 1,9 0,6 -0,1 -0,1 0,0
Japonya 0,1 0,3 -0,2 -0,1 -0,4
B. Almanya 1,4 0,9 0,7 0,0 1,6
Fransa 2,4 0,6 1,6 1,6 1,7
Britanya 0 1,3 -0,3 1,2 0,5 2,3
Sermaye verimliliği
ABD 0,4 -0,6 - 1,2 -1,4 -0,7
Japonya -7,9 -4,5 -5,3 -4,3 -6,7
B. Almanya -2,4 -2,2 - 1,6 -2,7 0,1
Fransa -1,7 -3,2 -0,6 - 1,6 0,9
Britanya 0 - 1,1 -2,6 -0,1 -0,9 1,1
Emek verimliliği
(kişi/saat başına üretim miktarı)
ABD 2,5 1,1 0,4 0,4 0,3
Japonya 4,0 2,6 2,1 1,8 2,6
B. Almanya 4,3 3,2 2,4 2,1 2,8
Fransa 4,7 2,7 2,8 3,3 2,1
Britanya 0 2,2 0,5 1,5 1,0 2,3
a Bu dönem Japonya’da 1970’de, Fransa’da 1971’de, Britanya’da 1966’da başlar,
b Bu dönem ABD’de 1988’de biter.
c Britanya için, emek faktörü çalışılan saatle değil, işçi sayısıyla ölçülmüştür.
Kaynak: CEPII-OFCE, MIMOSA modelinin veritabanı

rü n ü şe bakılırsa bu hesaplam a varolanın altınd a bir değerlendirm e,


ç ü n k ü b an k acılık ta ve başka finansal hizm etlerde çıktılardaki gerçek
artışın, bu sek tö rd e çalışm a saatlerindeki artışa eşit olduğu varsayılı­
y o r ve em eğin üretkenliği bu varsayım la b e rta ra f ediliyor .21 H izm etle­
re ilişkin d a h a geçerli, d a h a d o ğ ru bir ek o n o m ik analiz, bu analize u y ­
g u n istatistikî aygıtları geliştirinceye dek, birçok hizm ette verimliliğin
ö lçü m ü ciddi h a ta p ay ların a ta b î olacak.
İkincisi “ h izm etler” terim i altın d a tarım , m adencilik, inşaat ve

21 Ekonomik Danışmanlar Konseyi (Council of Economic Advisers) (1995:110).


112 ikinci bölüm

im alat sektörleri dışında k a lm a k ta n b aşk a pek o rta k n o k taları o lm a ­


yan birçok faaliyet toplanıyor. “ H iz m e tle r” kategorisi, b irazd an d a h a
ayrıntılı o larak tartışacağım üzere (d ö rd ü n c ü bölüm ) an alitik bir k a r ­
m aşa y a ratan , geride kalanları ifade eden, negatif bir k av ram . Bu yüz­
den belli hizm et sektörlerini incelediğim izde, son yirm i yılda verim li­
liklerinin gelişiminde büyük bir tutarsızlık gözlüyoruz. Bu alan ın ö n de
gelen u zm an ların d an Q u in n ’in gözlem i şöyle: “ 1 9 8 0 ’lerin o rta la rın d a ­
ki ilk analizler, hizm etler sek tö rü n de ölçülen k a tm a değerin en az im a ­
lattaki k ad ar yüksek o ld u ğ u n u gösteriyor .”22 A B D ’de telek o m ü n ik as­
yon, hava taşımacılığı, dem iryolu gibi bazı hizm et sektörlerinde 1970-
83 dönem inde yılda % 4.5 ilâ 6.8 o ra n ın d a ciddi bir verim lilik artışı
gözlenir. Kıyaslam a tem elinde hizm etler se k tö rü n ü n ta m a m ın d a em ek
verimliliğinin gelişimi, ülkeler arasın d a ciddi farklılık gösterir; Fransa
ile A lm anya’da, ABD ile B ritanya’ya kıyasla d ah a hızlı bir artış söz k o ­
nusudur; Jap o n y a ise o rta la rd a bir yerdedir .23 Bu da hizm et se k tö rü n ­
de verimliliğin gelişiminin büyük ölçüde, her bir ülkede hizm etlerin fi­
ili yapısına bağlı olduğunu gösterir. (Ö rneğin 1 9 7 0 ’lerde ve 1 9 8 0 ’ler­
de Fransa ve A lm anya’da perakende sek tö rü nd e istihdam ABD ile J a ­
p o n y a’ya kıyasla d aha az ağırlığa sahip olm uştur.)
Bir b ü tün o larak hizm et sek tö rü n de d u rg u n lu k yaşandığı gözle­
mi, büyük ölçüde on yılı aşkın bir süredir teknolojide, b ü ro işlerinde
ciddi değişimlere tanıklık eden gözlemcilerin, yöneticilerin sezgilerine
ters düşecektir .24 Ayrıca ekonom ik verimliliği hesaplam a yöntem leri­
nin ayrıntılı bir analizi, ölçüm de kaydadeğer h ata k a y n a k la n b u lu n d u ­
ğunu ortaya koyar. ABD’deki hesaplam a süreçlerindeki en önemli ç a r­
pıtm alardan biri, yeni ekonom ide yatırım m allarının en önemli kalemi
olan ancak “ ara m allar ve hizm etler” o larak sınıflandırılan, nihai ta ­
lepte görünm em esi hem çıktının hem de verimliliğin gerçek büyüm e
oranının düşmesine yol açan yazılım ve araştırm a-geliştirm e yatırım la­
rını ölçmenin zorluğundan kaynaklanır. D ah a da önemli bir başka ha-

22 Quinn (1987: 122-7 ).


23 CEPII (1992:61)
24 Business Week (1995a:86-96); Osterman (1999).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 113

ta kaynağıysa, çok çeşitlenen, üretilen mal ve hizmetlerde hızlı bir de­


ğişimin yaşandığı bir ekonom ide, birçok hizm et için fiyatları ölçmenin
güçlüğüdür .25 Başkalarının yanı sıra Paul K rugm an da verimliliği tes­
p itte yaşanan güçlüklerin yeni olm adığını, dolayısıyla bütün dönem le­
rin h atay a aynı derecede tabî olduğu düşünülürse verimlilik artışında
yavaşlam adan bahsedilebileceği tezini ileri sürer. Ancak, “ hizm etler” in
gayri safi yurtiçi hasılanın üçte ikisini oluşturduğu, enform asyona d a ­
yalı hizm etlerin istihdam da % 50 pay sahibi olduğu bir ekonom ide,
geleneksel istatistikî kategorilerle ölçm ekte zorlandığım ız tam da bu
k arm aşık “ hizm et se k tö rü ” ise eğer, verimliliğin hesaplanm asındaki
h a ta la rd a yeni olan bir şey var demektir. Topyekûn bir değerlendirm e­
ye gidildiğinde, verimliliğin gizemli bir biçimde yavaşlam ası önemli ö l­
çüde ek o n o m ik istatistiklerin, tam da enform asyon teknolojisi ile
o n u n la bağlantılı değişimin etkisiyle o rtay a çıkan kapsam lı d ö n ü şü m ­
den dolayı yeni enform asyonel ekonom inin hareketlerini yakalam akta
zo rlan m a sın d a n kay n ak lan ıy o r olabilir.
M esele buysa eğer, b ü tü n so ru n la ra karşın hesaplam ası daha
kolay o lan im alat verimliliğinin farklı bir tab lo sunm ası gerekir. Ve
gerçekten de böyle bir d u ru m gözleriz. CEPII veritabanm a göre ABD
ile J a p o n y a ’da 1979-89 dönem inde im alatta çok faktörlü verimlilik,
sırasıyla yılda % 3 ’lük ve % 4 ,1 ’lik bir o rtalam ay la artış göstererek,
1 9 7 3 -9 d ö n em in in perform ansını ciddi bir biçim de yükselterek, verim ­
liliğin 1 9 6 0 ’lard a d a h a hızlı bir biçim de artm asını sağlamıştır. B ritan­
y a ’da d a, 1 9 6 0 ’lard ak i verimlilik artışların d an d a h a yavaş olsa da ben ­
zer bir eğilim gözlenm iştir. Ö te y an d an A lm anya ile F ran sa’da, 1979-
89 d ö n em in d e im alat verim liliğindeki artış, geçen yıllardaki p erfo r­
m an sın ço k a ltın d a k a la ra k sırasıyla yıllık o rta la m a % 1,5 ve % 2,4
o la ra k gerçekleşm iştir. 1 9 8 0 ’lerde A B D ’de genelde d ü şünüldüğünden
d a h a iyi düzeydeki im alat verimliliği artışı, seçilen dönem ler, kullanı­
lan yö n tem ler CEPII v e rita b a n ın d a n d a h a d ü şü k .b ir tah m in sunm ası­
n a k arşın ABD Ç alışm a B akanlığı’nca d a belgelenmiştir. ABD Çalışm a

25 Council of Economic Adviscrs (1995:110).


114 ikinci bölüm

B akanlığı’nın h esap lam aların a göre, 1 9 6 3 -7 2 d ö n em in d e im alat sek ­


tö rü n d e saat başı üretim düzeyinde % 3,3 o lan yıllık artış, zar zo r g ö ­
ze ç a rp a n bir düşüşle 1972-8 d ö n em in d e % 2 ,6 , 1 9 7 8 -8 7 d ö n em in d e
yine % 2,6 o larak gerçekleşmiştir. ABD ve J a p o n y a ’d a elek tro n ik im a ­
latını da içeren sektörlerde im alatta verim lilik artışı d a h a ciddi d üzey­
dedir. CEPII v eritab an m a göre, 1973-9 d ö n em in d e bu sektörlerde ve­
rimlilik artışı yıllık % 1 düzeyinde gerçekleşti, a n ca k 1 9 7 9 -8 7 d ö n e ­
m inde yıllık o rtalam a % 11 düzeyine ulaştı ki, bu im alat verim liliğin­
deki to p lam artışta en yüksek paya sahip olan o ra n d ı .26 J a p o n y a ’da d a
benzer eğilimler gözlenirken, Fransa ve A lm an y a ’da elektronik se k tö ­
rü verimliliğinde, m uhtem elen A m erika ile J a p o n y a ’ya kıyasla e n fo r­
m asyon teknolojilerinde gözlenen teknolojik açığın bir yansım ası o la ­
rak bir düşüş yaşandı.
Dolayısıyla sonuçta, 1 9 8 0 ’ler ve 1 9 9 0 ’lard a verimlilik gerçek­
ten kaybolup gitmemiş, genişleyen çevrelerde, gizli gelirler üzerinden
yükselmiş olabilir. Teknoloji, örgütlenm edeki değişiklikleri de içeren
teknoloji yönetim i, enform asyon teknolojisi im alatı, telek o m ü n ik as­
yon ve finans hizm etlerinden (teknolojik devrim in başladığı alanlar)
geniş an lam d a im alata, sonra girişim hizm etlerine sonra yavaş yavaş
teknolojinin yayılması yönündeki teşviklerin d ah a az, örgütsel değişi­
me tepkinin d ah a fazla olduğu çeşitli hizm et faaliyetlerine kaydı. T ek­
noloji, örgütsel değişim ve verimlilik arasındaki ilişkiye dair gösterge­
ler, Brynjolfsson’un 600 büyük ABD firm asında gerçekleştirdiği, ö r­
gütsel yapıların bilgisayarlar ve verimlilik üzerindeki etkilerine y o ğ u n ­
laşan 1997 tarihli çalışm asında da bulunabilir. Brynjolfsson, en fo r­
m asyon teknolojisindeki yatırım ların verimliliğin artm asıyla korelas­
yon içinde olduğunu bulmuştur. A ncak şirketlerin verimlilik artışları
yönetim pratiklerine bağlı olarak keskin farklılıklar gösterir: “Enfor-

^ CEPII (1992); bu bölümdeki Tablolar 2.3 ve 2.4’e de bakınız; ayrıca CEPII (1992: 58-9). İmalat­
ta verimliliğe ilişkin veriler, farklı dönemlendirme ve hesaplama biçimleri yüzünden ABD Çalış­
ma Bürosu İstatistikleri ni tutmaz. Ancak her iki kaynak da, 1980’lerde imalatta verimlilik artı­
şı eğiliminin yavaşlamadığını gösterir: ABD Çalışma Bürosu verilerine göre, büyüme oranlarının
istikrar kazanması söz konusudur; CEPII verilerine göre de büyüme oranlarında bir artış vardır.
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 1 5

m asyon teknolojisinin en verimli kullanıcılarının müşteriye odaklanan


bir işletme stratejisiyle merkezsizleştirilmiş örgütsel yapının sinerjik bir
bileşkesini kullanm ası çarpıcıdır. Tersine yeni teknolojileri eski yapıla­
ra giydiren (ya da tam tersi) şirketler dah a az verimlidir .”27 Dolayısıy­
la örgütsel değişim, yeni bir işgücünün eğitimi, yaparak öğrenme süre­
ci, teknolojinin verimli kullanım larının güçlendirilmesi sonuçta verim ­
lilik istatistiklerinde görünecektir; tabii istatistikî kategorilerin bu de­
ğişimleri yansıtabilm esi koşuluna bağlı olarak.
Sonunda Ekim 1 9 9 9 ’da ABD Ticaret Bakanlığı’nın Ekonom ik
Analiz Bürosu, meseleye biraz özen gösterip m uhasebe kategorilerinin
bir kısmını değiştirdi. Enflasyonu hesaplam a biçiminin yanı sıra, verim­
lilik artışıyla ilgili en önemli değişim, yazılıma yapılan işletme harcam a­
sının ilk kez yatırım olarak, dolayısıyla gayri safi yurtiçi hasılanın bir
parçası o larak değerlendirilmesi oldu. Bu değişikliklerin ardından 12
Kasım 1 9 9 9 ’da, ABD Çalışm a Bakanlığı 1959-99 dönemi için emek ve­
rimliliğine ilişkin yeni hesaplarını yayımladı. Bu yeni istatistiklere göre,
A BD ’nin verimliliği 1959 ile 1979 arasındaki altın yıllarda yıllık %
2 ,3 ’lük bir artış gösterip, sonra 1973-95 dönem inde % 1,4 ilâ 1,6 d ü­
zeyine düştü. 1 9 9 5 ’in üçüncü çeyreğinden 1 99 9 ’un üçüncü çeyreğine
dek, verimlilik artışı yıllık % 2,6 düzeyine tırm andı; 1999’un üçüncü
çeyreğinde yıllık o ra n % 4 ,2 ’yi bulm uştu, ki bu son iki yılda gerçekle­
şen en büyük sıçram aydı (bkz. Şekil 2.1 ).7B Federal M erkez Bankası
Başkanı A lan G reenspan bu gelişmeleri şöyle yorumlam ıştı: “Verimlilik
artışındaki bariz yükselm enin geçici olduğunu iddia etm ek m üm kün ol­
sa da, bu tü r tezleri inanılm ası zor b u lu y o ru m .”29 H a ttâ Greenspan 24
Şubat 1 9 9 8 ’te ABD Temsilciler M eclisi’ne sunduğu rap o rd a şu değerlen­
dirm ede b u lu n arak yeni ekonom inin ortaya çıkışına büyük bir güven
atfetm işti:

Ülkem iz, son yıllarda verim lilikte -çalışılan saat başına ü retim - d a ­
ha yüksek bir artış yaşıyor, ö y le görünüyor ki bu faydalı eğilimin

27 Brynjolfsson (1997:19).
28 Uchitelle (1999).
29 Stevenson’da alıntı (1999:C6).
ŞEKİL 2.1
ABD’de Verimlilik Artışı, 1995-1999
(Tarım dışı işletmelerdeki bütün çalışanların saat başı üretim miktarı endeksi)

115 ı—

110 -

105 -

100 -

1995 1996 1997 1998 1999


1992=100, mevsimsel olarak değiştirilmiştir.
Kaynak: ABD Çalışma Bürosu İstatistikleri, Uchitelle’in aktarımı (1999)

gerisindeki en büyük güç, bilgi-işlem gücü, iletişim ve enform asyon


teknolojisindeki ciddi gelişmelerdi. Gelişmiş teknolojilere sermaye
yatırım ının 1993’ten itibaren keskin bir yükseliş yaşam ası, yeni teç­
hizatın giderek ucuzlam asında vücut bulan, beklenen gelirleri y ük­
selten, yatırım fırsatlarını genişleten yeni düşüncelerin sinerjisini
yansıtıyor. Son işaretler de, serm aye harcam alarının verimlilikte
kaydadeğer ve m uhtem elen olağan işletme çevrimi kuvvetlerinin
açıklayabileceğinden daha büyük bir artışa katkıda bulunduğu gö­
rüşüyle tutarlılık arz ediyor.

30 Greenspan (1998).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 1 7

Aslında ABD’de 1994-9 dönem inde gözlenen ekonom ik patla­


m a, gayri safi yurtiçi hasılanın % 3,3 oran ın d a büyümesi, enflasyonun
% 2 ’nin, işsizlik oranının % 5 ’in altına düşmesi, ortalam a reel ücret­
lerde o rta düzeyde de olsa bir artışın yaşanm ası, ancak verimliliğin
ciddi biçim de artm asıyla açıklanabilir.
ABD’de ve d ünyadaki iş çevreleri, daha önce önerdiğim çizgi
d o ğ ru ltu su n d a yeni ekonom i kavrayışını benimsemiş görünse de, say­
gın bazı ak ad em ik ekonom istler (Solow, K rugm an ve G ordon) k u şku ­
cu yaklaşım larını k o ru d u . A ncak, verimliliğin enform asyon teknoloji­
sine bağlı o larak ciddi biçim de arttığı düşüncesini çürütm ek için ileri
sürülen istatistiki k an ıtlar dahi, verilerin dinam ik bir bakış açısıyla yo ­
ru m lan m ası halinde verimlilik artışındaki yükselme eğilimini d oğrulu­
yor. 1 9 9 0 ’ların so n u n d a verimlilik artışının yükselmesine itiraz a m a ­
cıyla en sık adı an ılan çalışm a, 1 9 9 9 ’da verimlilik üzerine çalışan ö n ­
de gelen ekonom istlerden R o b ert G o rd o n tarafın d an İnternet’e yerleş­
tirilen çalışm adır .31 Şekil 2 .2 ’de ve T ablo 2 . 5 ’te görüldüğü üzere, G o r­
d o n 1 9 95-9 d ö n em in d e verimlilik artışında, yıllık o rtalam a % 2,15
düzeyinde, neredeyse 1 9 7 2-95 dönem indeki perform ansı ikiye k a tla ­
y an bir yükselm e gözler. A ncak verimlilik artışını sektörlere ayırırken,
verim lilikteki artışın b ü yü k b ö lü m ü n ü n , 1995-9 dönem inde verimlili­
ğini yıllık % 4 1 ,7 o ra n ın d a a rtıra n bilgisayar im alatında yoğunlaştığı­
nı görür. Bilgisayar üretim i A m erik a’da üretim in % 1 ,2 ’sini temsil et­
se de, verim lilik artışı o denli yüksektir ki, im alat sek tö rü n ü n diğer k e­
sim lerinin ve ek o n o m in in tam am ın ın d u rg u n lu ğ u n a karşın to plam ve­
rim lilik artışını yükseltm iştir. E k o n o m ik büyüm enin d urağ an ta b lo ­
su n d a , so n u çta ek o n o m id ek i tek d in am ik sek tö rü n enform asyon te k ­
nolojisi e trafın d a örgütlendiği, ek o n o m in in geri kalan kısm ının yavaş
yavaş büyüm eyi sü rd ü rd ü ğ ü gözlenir. A ncak ta rih te n ,32 1 9 9 0 ’lard a33
sek tö rler ve şirketler üzerine yapılan v ak a ara ştırm a la rın d an biliyoruz
ki, tek n o lo jik yenilik öncelikle o n a k ay n ak lık eden sektörlerde kulla-

31 Gordon (1999).
32 Rosenberg (1982); Rosenberg ve Birdzell (1986); Hail ile Preston (1988).
33 Ham m er ile Camphy (1993); N onaka (1994); Saussois (1998); Tuomi (1999).
ıı8 ikinci bölüm

ŞEKİL 2.2
ABD’de Verimliliğin Gereksinimine İlişkin Tahminler, 1972-1999
(Saat başına üretim miktarı)

Kaynak: ABD Çalışma Bürosu İstatistikleri, G ordon’un işlediği biçimiyle (1999)

TABLO 2.5
ABD’de Endüstriyel Sektörler ve Dönemlere Göre Verimliliğin Gelişimi

Yıllık oranda % artış


1952-72 1972-95 1995-9
Tarım dışı özel işletmeler 2,63 1,1 2,15
imalat 2,56 2,58 4,58
Dayanıklı 2,32 3,05 6,78
Bilgisayar -
17,83 41,70
Bilgisayar dışı 2,23 1,88 1,82
Dayanıklı mallar dışı 2,96 2,03 2,05
Kaynak: ABD Çalışma Bürosu İstatistikleri, Gordon’un işlediği biçimiyle (1999)

nıldı, ardından başka sektörlere yayıldı. Dolayısıyla bilgisayar sanayi­


mdeki sıradışı büyüm e, ekonom ik rutinin d urağan m anzarasında
anorm al bir çıkış olarak değil de m eydana gelecek şeylerin şekillenm e­
si olarak yorum lanabilir, yorum lanm alıdır. Bu verimlilik potansiyeli­
nin, üreticileri tarafından açığa çıkarılmasını takiben elbette örgütsel
ve kurum sal değişimin sağlanması, işgücünün yeni üretim süreçlerini
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 1 9

benimsemesi koşuluyla, zam ansal, alansal yayılım olarak eşitsiz düzey­


de olsa da ekonom inin diğer kesimlerine yayılmaması için hiçbir sebep
yoktur. A ncak aslında hem yerel hem de küresel düzeyde rekabet, ye­
ni kurallar ve yeni teknolojiler d a y atara k yeni ekonom inin kurallarını
izlemekte zorlan an eko n o m ik ajanları dışladığından, şirketlerin ve iş­
çilerin pek az tercih şansı vardır .34 Verimlilikteki gelişmenin, rekabet
gücü n ün yeni koşullarından ayrılm az olm asının sebebi b u du r işte.

E nform asyonelizm ve K apitalizm , Verimlilik ve Kârlılık


Evet, uzun vadede verimlilik ulusların zenginliğinin kaynağıdır. Ö rg ü t­
sel, yönetsel teknoloji de dahil teknoloji, verim artışında en büyük u n ­
surdur. A ncak ek o no m ik ajan ların bakış açısına göre, verimlilik kendi
içinde bir am aç değildir. Teknolojiye yatırım y ap m ak da, teknolojik
yenilik ad ın a gerçekleşiyor değildir. R ichard N elson meseleye ilişkin
derinlikli araştırm asın d a, büyüm eye ilişkin form el kuram laştırm aların
gün d em inin tek n ik değişim, şirketlerin kapasiteleri ve ulusal kurum lar
arasın d a oluşm ası gerektiği değerlendirm esinde b u lu n u r .35 Şirketler ve
ülkeler, (ya da farklı düzeylerdeki siyasi oluşum lar, bölgeler ya da Av­
ru p a Birliği gibi) ek o n o m ik bü yüm enin fiili ajanlarıdır. Teknoloji uğ­
ru n a istem ezler teknolojiyi, verimliliğin artırılm asını insanoğlunun iyi­
liği için istemezler. Verili tarihsel bir b ağlam d a, sonuçta işleyişlerini ya
ödüllendirecek ya d a cezalandıracak o lan bir eko n o m ik sistemin (d a­
h a evvel de ö nerdiğim gibi enform asyonel kapitalizm ) kuralları çerçe­
vesinde davranırlar. D olayısıyla şirketleri harekete geçiren verimlilik
değil, kârlılık, stoklarının değerindeki artıştır. Verimlilik ve teknoloji
kârlılık ve sto k ların değer artışı açısından önem li araçlar olabilir, a n ­
cak kesinlikle tek a ra ç b u n lar değildir. D a h a geniş kapsam lı bir değer­
ler ve ç ık a rla r yelpazesi ta ra fın d a n şekillendirilen siyasî k u ru m lar da
e k o n o m ik a la n d a , tab a n la rın ı o lu ştu ra n ekonom ilerin rekabet güçleri­
ni en ü st düzeye ç ık arm ay a yoğunlaşacaktır. K ârlılık ve rekabet gücü,
tek n o lo jik yeniliklerin ve verim lilik artışının fiilî belirleyenleridir. Ve­

34 Shapiro vc Vanan (1999).


35 Nelson (1994: 41).
120 ikinci bölüm

rimliliğin değişimini an la m a n ın ipuçlarını yine o n u n so m u t, tarihsel


dinam iklerinde bulabiliriz.
1 9 7 0 ’ler, yukarıda da anlattığım gibi en form asyon teknolojisinin
ve kapitalizm in gelişiminde bir köşe taşının da d o ğu m tarihiydi. B ütün
ülkelerde şirketler, yeni stratejilerin benim senm esinin kârlılıkta fiilî bir
değişiklik yaratm asına ya da böyle bir değişiklik yaratacağı k o rk u su n a
tepki gösterdi .36 Teknolojik yenilik ve örgütlenm enin m erkezsizleşm esi
gibi bazı yeni stratejiler potansiyel etkileri b ak ım ın d an temel önem de
olsalar da, göreli uzun vadeli bir ufukları vardı. A ncak şirketler defter­
lerinde, mali çeyrek rap o rların d a görünecek kısa vadeli son u çların pe­
şinden koşuyordu. Belli bir m alî o rta m d a , piyasanın ko y du ğ u fiyatlar­
la kârı artırm anın d ö rt temel yolu vardır: Ü retim m aliyetlerini d ü şü r­
m ek (işgücü m aliyetinden başlayarak), verimliliği a rtırm ak , piyasayı ge­
nişletmek ya da serm ayenin geri dönü şü n ü hızlandırm ak.
Şirketlere ve ülkelere bağlı o larak , bu stratejilerin hepsi de 20.
yüzyılın son yirmi yılında farklı düzeylerde v u rg u lan arak kullanıldı.
H epsinde de yeni enform asyon teknolojileri temel aygıtlardı. F a k a t
ben, içlerinden bir stratejinin diğerlerinden önce uygulandığı ve d a h a
fazla sonuç getirdiği varsayım ını ileri sürüyorum : Piyasaların genişle­
tilmesi ve piyasa payı için m ücadele etme. Bunun sebebi, talebi ya d a
talep potansiyelini artırm ad an verimliliği artırm an ın yatırım cının b a ­
kış açısına göre çok riskli olmasıdır. A m erikan elektronik sanayiinin
ilk yıllarında, teknolojik yeniliklere yapılan yatırım lar geniş kapsam lı
piyasada gelir getirene dek askeri piyasalara derinden gereksinim d u y ­
m asının gerisinde bu vardır. Ja p o n şirketlerin, onların a rd ın d a n K ore
şirketlerinin alan ekonom isine ulaşm ak için ölçek ekonom ileri ku rm a
amacıyla küresel düzeyde belli sanayileri ya da sektörleri hedeflem esi­
nin, korunm uş bir piyasa üzerinden çalışm asının sebebi de budur.
1970’lerdeki gerçek kriz petrol fiyatlarındaki şok değildi. K am u sek­
törünün sermaye üzerindeki vergileri artırm ad an , ilave p a ra arzı ya da
iç borç yoluyla enflasyonu körüklem eden piyasasını, dolayısıyla gelir

36 Aglietta (1976); Boyer (1986; 1988a); Boyer ve Ralle (1986a).


yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 121

üreten istihdam ı genişletememesiydi .37 Kârlılık krizine verilen kısa va­


deli yanıtlar, emeğin budanm asına, ücretlerin aşınm asına odaklanıyor
olsa da, tek tek şirketler ve kapitalizm açısından en büyük güçlük, mal
ve hizm et üretm e potansiyelindeki artışı hazmedebilecek yeni piyasa­
lar b u lm ak tı .38 20 . yüzyılın son yirmi yılında, ticaretin, üretim sonra
da d o ğ ru d an yabancı yatırım lar karşısında ciddi biçimde genişlemesi­
nin kökeninde bu vardır. Bunlar, dünya çapında ekonom ik büyüm enin
m o to rları haline geldiler .39 Bu yıllarda dünya ticaretinin, 1960’lara kı­
yasla d ah a dü şü k bir o ran d a büyüdüğü doğ ru d ur (dünya çapında ek o ­
no m ik büyüm e o ran ın ın düşm esinden dolayı), ancak asıl önemli r a ­
kam , ticaretin büyüm esi ile gayri safi yurtiçi hasıla arasındaki ilişkidir:
1 9 7 0-80 d önem inde düny a çapında gayri safi yurtiçi hasıla yıllık %
3,4 o ra n ın d a büyürken, ticaret yılda % 4 arttı. 1980-92 dönem inde bu
ra k a m la r sırasıyla % 3 ve % 4 ,9 ’du. 1 9 8 0 ’lerin ikinci yarısında değer
b ak ım ın d a n bir ölçüm yapıldığında dünya ticaretinin ciddi bir ivme
kazandığı gözleniyordu: O rta la m a yıllık büyüm e % 12,3’tü. 1 9 93 ’te
d ü n y a ticaretinde bir gerilem e yaşandıysa da, 1993-5 dönem inde %
4 ’ü n üzerine çıkan o ra n la rd a büyüm eyi s ü rd ü rd ü .40 CEPII’nin dünya
ekonom isi m odelinde değerlendirm eye alm an do ku z büyük im alat
s e k tö rü n d e ,41 uluslararası ticarete k o n u o lan m am ul m alların toplam
d ü n y a üretim indeki payı 1 9 7 3 ’te % 1 5 , 3 , 1 9 8 0 ’de % 19,7, 1 9 8 8 ’de %
2 2 ,2 o lm u ştu ve 2 0 0 0 yılında da bu o ran ın % 2 4 ,8 ’e ulaşacağı tahm in
ediliyordu. D a h a iyi üretim koşulları, d a h a iyi yerleşilecek piyasalar

37 M onetarist ekolün Amerikan ekonomisinde enflasyonun kaynaklarına ilişkin eleştirisi akla yat­
kın görünmektedir; bakınız Friedman (1968). Ancak bu değerlendirmede, 1950’lerde, 1960’lar-
da görülmemiş, istikrarlı ekonomik büyümenin gerisinde aynı zamanda yayılmacı para politi­
kalarının olduğu gerçeği atlanmıştır. Bu konuyla ilgili olarak, benim kendi analizime bakınız,
CasteLls (1980).
38 M arxçı ekonominin yanı sıra Keynesçi politikalarında kalbinde yer alan eski, yetersiz tüketim
kuram ının, küresel kapitalizmin yeni bağlamına yerleştirildiğinde de geçerliliğini koruduğu gö­
rülür. Konuyla ilgili olarak bakınız Castells ile Tyson (1988).
39 Okuyucuya, Chesnais’nin küresel ekonomik dönüşümlere ilişkin mükemmel değerlendirmesini
öneriyorum (1994).
40 GATT (1994); Dünya Bankası (1995).
41 CEPII (1992: MIMOSA modeli).
122 ikinci bölüm

a ra y arak dünyayı d o la n a n d o ğ ru d a n y abancı y atırım lar açısın dan bir


değerlendirm e için aşağıdaki bölüm e bakınız.
Yeni piyasalar açabilm ek, h er ülkede piyasaların değerli kesim ­
lerini küresel bir ağ içinde birleştirebilm ek için serm ayenin son derece
hareketli, şirketlerin ciddi derecede güçlendirilm iş iletişim kapasitesine
sahip olm ası gerekir. Birbiriyle y ak ın etkileşim içindeki yeni e n fo rm a s­
yon teknolojilerinin ve piyasaların yasal düzenlem elere ta b î o lm am ası
bu koşulları yarattı. Bu yeniden y a p ılan m a d an ilk ve d o ğ ru d a n y a ra r­
lananlar, tek n o-ek o n om ik d ö n ü şü m ü n aktörleriydi: Y üksek teknoloji
şirketleri ile finans şirketleri .42 1 9 8 0 ’lerin b aşların dan itibaren finans
piyasalarının yeni enform asyon teknolojileri sayesinde küresel düzey­
de bütünleşm esi, serm aye akışlarının giderek ulusal ek o n o m ilerd en
bağımsız hale gelmesinde etkili oldu. C hesnais, serm ayenin u lu slarara-
sılaşmasını, hisseler ve b o rçlara dayalı sınır ötesi o p erasy o nların gayri
safi yurtiçi hasılaya oranını ölçerek hesaplam aya çalışm ıştı :43 1 9 8 0 ’de
bu o ran büyük ülkelerin hiçbirinde % 1 0 ’d an fazla değildi; 1 9 9 2 ’de
gayri safi yurtiçi hasılanın % 7 2 ,2 ’si (Japonya) ile % 1 2 2 ,2 ’si (Fransa)
arasında değişen o ranlard ayd ı, ABD’de bu o ra n % 1 0 9 ,3 ’tü. A şağıda
da göstereceğim gibi bu eğilim, 1 9 9 0 ’lı yıllarda ivme kazandı.
Küresel erişimi genişleterek, piyasaları kaynaştırarak, yerleşi­
min, sermayenin rekabet gücü açısından avantajlarını en üst düzeye çı­
karan kapitalist şirketler, kapitalist bir ekonom inin dayandığı yatırım
koşullarını o gün için yenileyerek, kârlılık oranlarını özellikle 1 9 9 0 ’lar-
da ciddi derecede artırd ı .44 Kapitalizm in bu yeniden kapitalistleştirilme-
si, verimlilikteki eşitsiz ilerlemeyi de bir ölçüde açıklayabilir. 1 9 8 0 ’li yıl­
larda iletişim ve enform asyon altyapısına yapılan büyük teknolojik ya­

42 Schiller (1999).
43 Chesnais (1994: 209).
44 ABD için finans dışı şirkederin kârlılığı için iyi bir ölçü, birim çıktı başına vergi sonrası kârdır (el-
kette bu oran ne kadar yüksek olursa, kâr da o kadar yüksek olacaktır). Bu oran 1959’da 0,024’tü,
1970’de 0,020’ye; 1974’te 0,017’ye düştü; 1978’de 0,040’a çıktı, 1980’de yine 0,027’ye indi. Son­
ra 1983 ten itibaren (0,048) 1990’larda ciddi bir ivme kazanan bir yükselme eğilimine girdi: 1991,
0,061; 1992, 0,067; 1993, 0,073; 1994’ün üçüncü çeyreğinde de 0,080. Council of Economic Ad-
vısers’a (Ekonomik Danışmanlar Konseyi) bakınız (1995: 291, Tablo B-14).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 123

tırımlar, birbirinin ikizi gelişmeleri, piyasaların yasal düzenlemelerden


m u af tutulm asını ve sermayenin küreselleşmesini m üm kün kıldı. Böyle-
sine büyük bir dönüşüm den doğrudan etkilenen şirketler ve sektörler
(m ikroelektronik, mikrobilgisayarlar, telekom ünikasyon, mali kurum ­
lar gibi) kârlılıkta olduğu k ad ar verimlilikte de bir artış yaşadılar .45 Bir­
birini izleyen şirket ya da sektör katm anları, ya bu yeni, dinam ik, kü­
resel kapitalist şirketlerin ve yardımcı ağların çevresinde bütünleştiler
ya da bu sistemden dışlandılar. Dolayısıyla ulusal ekonom ilerde verim­
liliğin yavaş yavaş gelişimi bir b ü tü n olarak ele alındığında, önde gelen
sektörlerde verimlilik artışına ilişkin birbiriyle çelişen eğilimleri, zam a­
nı geçmiş şirketlerin düşüşünü, verimi düşük hizmet faaliyetlerindeki ıs­
rarı gözlerden saklayabilir. D ahası, kârlı şirketler etrafında kurulm uş
bu d in am ik sektör sınırları aşıp d ah a fazla küreselleştikçe, “ ulusal eko­
n o m iler” in verimliliğini ya da ulusal sınırlarla tanım lanan sektörlerin
verimliliğini ölçm ek de anlam ını o denli yitirir. Birçok büyük ülkede
gayri safi yurtiçi hasılanın, istihdam ın büyük bölüm ü küresel piyasadan
çok, ülke içi ekonom iyi hedefleyen faaliyetlere dayalı olmayı sürdürse
de, şirketlerin ve nihayetinde her ülkede halkın zenginlikten aldığı pa­
yı, im alattan , finansa, telekom ünikasyona ya da eğlence sektörüne bu
küresel piyasalarda rekabete ne olduğu belirler .46 Enform asyonel eko­
nom inin, şirketin itici gücü o larak kârlılık arayışıyla birlikte, siyasi ku-
ru m ların temsil etmeleri beklenen bu ekonom ilerin rekabet güçlerini a r­
tırm ay a yönelik yatırım larla şekillenmesinin sebebi b u d ur işte.

45 CEPII (1992). 1980’lerden itibaren elektronik, telekomünikasyon ve finans sektörlerinin tü­


münde yüksek bir kârlılık söz konusuydu. Ancak soluk kesen rekabet, riskli finansal anlaşma­
lar bir dizi gerilemeyi ve iflası da beraberinde getirdi. ABD hükümetinin birkaç kredi ve tasar­
ruf kurum una yardımı olmasaydı, büyük bir malî çöküş ciddi bir olasılık olabilirdi.
46 Küresel rekabetin bir ülkenin ekonomik refahında belirleyici bir rol oynadığı, ABD dışında dün­
yanın her yerinde genel kabul görür; ABD’de bazı ekonomik çevrelerde, kamuoyunun bazı ke-
simlerinde, 1990’ların başında ihracat ülkenin gayri safi milli hasılasının yalnızca % 10’unu
oluşturduğu için, ülkenin ekonomik sağlığının temelde iç piyasaya bağlı olduğu anlayışı hakim­
dir: (Bakınız Krugman 1994a) Amerikan ekonomisinin büyüklüğü ve verimliliği, onu dünyanın
başka ülkelerinden daha özerk kılsa da, kendine-yetiyormuş gibi olma düşüncesi ne iş dünyası­
nın ne de hüküm et çevrelerinin paylaştığı, tehlikeli bir yanılgıdır. Küresel rekabetin Amerikan
ekonomisi ve başka ekonomiler açısından oynadığı kritik role ilişkin olarak Cohen ve Zysman’a
bakınız (1987); Castells ve Tyson (1989); Reich (1991); Thurow (1992); Camoy vd. (1993b).
124 ikinci bölüm

R ekabet gücüne gelince; bu, hüküm etlerin bayrağı, akadem isyen


m odel tasarım cılarına m uhalefet eden gerçek hayat ekonom istlerinin sa­
vaş alanı haline gelmiş, anlaşılm ası zor, h a ttâ tartışm alı bir k av ram d ır .47
Stephen C ohen ile m eslektaşlarının yaptığı m akul bir tan ım şöyle:

R ekabet gücünün şirket ve ulusal ekonom i için farklı an lam lan var­
dır. Bir ülkenin rekabet gücü, serbest ve adil piyasa koşullarında,
uluslararası piyasaların sınavından geçebilecek m allar ve hizm eder
üretirken, bir yandan da yurttaşlarının reel gelirlerini artırm a dere­
cesidir. Ulusal düzeyde rekabet gücü, ekonom inin üstün verimlilik
perform ansına, ekonom inin üretim i, verimin yüksek olduğu faaliyet
alanlarına kaydırabilm e becerisine bağlıdır; buna karşılık bu faali-
AO
yet alanları reel m aaşların yükselmesini sağlayacaktın

Doğal o larak , “ serbest ve adil piyasa k o ş u lla n ” gerçek dışı bir


dünyaya ait o ld u ğ u nd an, uluslararası ekonom ide etkin olan siyasi
ajanlar, bu ilkeyi kendi yetki dairelerinde yer alan şirketleri rek ab et
açısından en avantajlı kılacakları şekilde y o ru m lam a eğilim inde o la ­
caklardır. B urada hüküm etlerin dayandığı en önem li m eşrulaştırıcı güç
olarak, başka ülkeler karşısında ulusal ekonom ilerin göreli k o n u m u n a
vurgu yapılır .49 Şirketler açısından rekabet gücü, yalnızca piyasadan
pay alabilm e kapasitesi anlam ına gelir. B urada vurgulanm ası gereken
şudur: Genişleyen bir pazard a d aha fazla şirkete de yer olacağı için, p i­
yasadan pay kapabilm ek, rakipleri b ertaraf etm ek anlam ın a gelmez.
Ancak rekabet gücünün artırılm asının gerisinde, genelde kazan an ları
ve kaybedenleri olan giderek rekabetçi bir dünyada piyasanın iyi olan
girişimleri ödüllendireceği, hantal şirketlerin dışlanacağı y ö nünde D ar-
winci bir anlayış da vardır.

47 Amerika da akademi ve siyaset çevrelerinde, ekonomik büyümenin tekrarlanmasının verimlilik­


ten mi yoksa rekabet gücünden mi kaynaklandığı yönündeki tartışma 1990’larda kızıştı. Ame­
rika nın en parlak ekonomi akademisyenlerinden Paul Krugman’ın, rekabet gücü kavramıyla il­
gili güçlü eleştirisiyle gerekli bir tartışmayı başlattığı söylenebilir; ne yazık ki bu tartışma bir
akademisyene yakışmayacak tavırlarla lekelenmiş, gölgelenmiştir. Tartışmanın bir örneği için
Krugman a bakınız (1994b). Yanıt için Cohen’e bakınız (1994).
48 Cohen vd. (1985:1).
49 Tyson ve Zysman (1983).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 2 5

Dolayısıyla hem şirketler hem de ülkeler açısından rekabet gücü,


genişleyen bir piyasada, piyasa k onum unun güçlendirilmesini gerekti­
rir. Böylece dünya çapında piyasanın genişlemesi süreci, verimlilik artı­
şını besler; zira dünyanın d ö rt bir yanından şiddetli bir rekabetle karşı
karşıya kalm aları ya da uluslararası düzeyde piyasada pay edinmeleri
gerektiğinde şirketlerin perform anslarını artırm aları gerekir. McKinsey
Küresel E nstitüsü’nü n 1 9 9 3 ’te, ABD, Jap on y a ve Alm anya’da imalat
sektörün ü n verimliliği üzerine yaptığı bir araştırm ada, uluslararası re­
kabete açıklığı ölçen küreselleşme endeksiyle, bu üç ülkede incelenen
d ok u z sektörün göreli verimlilik perform ansı arasında yüksek bir kore­
lasyon olduğu g ö rü ld ü .50 Dolayısıyla enform asyon teknolojisi, örgüt­
lenm ede değişim ve verimliliği birbirine bağlayan yol, büyük ölçüde kü­
resel rekabetten geçmektedir. Şirketlerin kârlılık arayışı, ülkelerin reka­
bet gücü d o ğ ru ltu su n d a seferberliği, böylelikle teknoloji ile verimlilik
arasın dak i yeni tarihsel denklem de çeşitli düzenlemelerin önünü açmış;
bu süreçte, yeni, küresel bir ekonom iyi yaratm ış, şekillendirmiştir.

E nform asyonelizm in T arihsel Ö zgüllüğü


Yeni enform asyonel ekon o m in in tarihsel gelişim süreciyle ilgili olarak,
k arm aşık bir tablo var o rta d a. Bu karm aşıklık, epeyce fazla olan ista­
tistik! verilerin teknolojik değişimin etkisi altında gerçekleşen eko n o ­
m ik değişimin çapım ve hızını d o ğ ru d an yansıtam am asının sebebini de
açıklıyor. E nform asyonel ekonom i, endüstriyel ekonom iyle karşılaştı­
rıldığında farklı bir ek o n o m ik sistem, ancak verimlilik artışının kay­
nakları b ak ım ın d an birbirlerinden ayrıştıkları için değil. H er iki ekono­
m ide de, bilime dayalı kim ya sanayiinin tarihin in 51 ya da Fordizm ’i ya­
ra ta n yönetsel devrim in 52 de aydınlattığı üzere, bilgi ve enform asyonun
işlenmesi ek o n o m ik b üyüm enin kilit öğeleri. Ayırıcı olan, enformasyon
teknolojilerine dayalı bir teknoloji paradigmasına doğru kayma yüzün­
den olgunlaşmış endüstriyel ekonomide m ahfuz verimlilik potansiyeli­

50 McKinsey Global Institute (McKinsey Küresel Enstitüsü) (1993).


51 Hohenberg (1967).
52 Coriat (1990).
126 ikinci bölüm

nin derhal hayata geçmesi. Yeni teknolojik p arad ig m a, küresel bir eko­
nom i yaratıp m evcut ekon o m ik ajan lar arasın d a olduğu kadar, o n larla
yeni gelenler arasın d a da yeni bir rek ab et dalgasını güçlendirerek önce
endüstriyel ekonom inin çapını ve dinam iklerini değiştirdi. Şirketlerin
oynadığı, am a kuralları devletin belirlediği bu yeni rek ab et oyu n u, b a­
zı şirketleri, bazı sektörleri, bazı alanları d ah a verimli kılan süreçlerde
ve ürünlerde ciddi teknolojik değişimlere zem in hazırladı. A m a aynı za­
m and a, ekonom inin büyük bölüm ünde, şirketleri, sektörleri, bölgeleri
ve ülkeleri, farklı düzeylerde etkileyen yaratıcı bir yıkım yaşandı. D o la­
yısıyla enform asyonel devrim in ilk aşam asında net sonuç, ek on o m ik
ilerlemenin karm aşık bir kutsanm asıydı. Ayrıca bilgiye dayalı üretim in
ve yönetim in, küresel ölçekte b ü tü n bir ekonom ik süreçler alanına ya­
yılması, diğer teknolojik devrim lerin tarihsel sicili dikkate alındığında
zam an alacağı görülen köklü toplum sal, kültürel ve kurum sal d ö n ü ­
şümleri gerektiriyor. E konom inin yalnızca enform asyona dayalı değil,
aynı zam anda enform asyonel olm asının sebebi bu işte; zira, tıpkı en­
düstriyel ekonom inin im alat için yalnızca yeni enerji kaynaklarına de­
ğil, yeni bir toplum sal ve teknik işbölüm ünün dam gasını vurduğu bir
endüstriyel kültürün ortaya çıkm asına dayandığı gibi, yeni teknolojik
paradigm anın yayılması ve uygulanm asının da b ü tü n bir toplum sal sis­
temin kültürel-kurum sal niteliklerini içermesi gerekiyor.
Dolayısıyla enform asyonel, küresel ekonom i endüstriyel e k o n o ­
m iden farklı olsa da, o nu n m antığına aykırı değildi^-Teknolojik derin­
leşme, bilginirf ve enform asyonun, dağıtım alanının genişlemesi y ö ­
nünde devasa bir adım ın atılm asına dayalı o larak m addi üretim ve d a ­
ğıtım süreçlerinin hepsinde vücut bulması, teknolojik derinleşm e y o ­
luyla endüstriyel ekonom iyi de içine alır. Bir başka deyişle endüstriyel
ekonom inin ya enform asyonel ve küresel hale gelmesi ya da çökmesi
gerekir. Burada vurgulanm ası gereken bir n o k ta da, hiperendüstriyel
bir toplum un, Sovyetler Birliği’nin yapısal yetersizliğinden dolayı en ­
formasyonel paradigm aya geçişi, uluslararası ekonom iden göreli bir
tecrit ortam ında bu paradigm ayı geliştirmeyi başaram ayıp çökmesidir.
(Üçüncü cilt, birinci bölüm) Bu yorum u desteklemeye yönelik başka
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 2 7

bir tez de, Ü çüncü D ü n y a ’da, aslında ‘Üçüncü D ünya ’53 kavram ının
sonunu getiren çok farklı kalkınm a biçimlerinin gözlendiğine; bu du ­
d u m u n ülkelerin, ekonom ik aktörlerin enform asyonel süreçlerle ilişki
k u ru p, küresel ekonom ide rekabet etme kapasitesinde gözlenen farklı­
lıklara bağlı o ld u ğ u n a 54 atıfta bulunur. Bu yüzden, sanayileşmecilikten
enform asyonelizm e geçiş, tarım ekonom ilerinden endüstriyel ek o n o­
milere geçişin tarihsel dengi değildir ve hizm et ekonom isinin ortaya çı­
kışıyla bir tu tu lam az. E nform asyon teknolojilerinin giderek artan g ü ­
cüyle çalışm a sürecinde vücut bulan enform asyon ve bilgiye dayalı o la­
ra k üretim de ve dağıtım da bulun an enform asyonel tarım , enform asyo­
nel im alat ve enform asyonel hizm et vardır. Değişen insanoğlunun uğ­
raştığı faaliyetlerin nitelikleri değil, tü rü m ü zü biyolojik bir tuhaflık
o larak farklı kılan teknolojik becerisini d o ğ ru d an üretken bir güç o la ­
rak k u llan m a yetisidir; ü stün sem bol işleme kapasitesidir.

KÜRESEL E K O N O M İ: YAPISI, D İN A M İK L E R İ VE D O Ğ U ŞU
E nform asyonel ekonom i küreseldir. Küresel bir ekonom i, dünya eko­
nom isinden farklı, yeni bir tarihsel gerçekliktir .55 Fernand Braudel ile
Im m anuel W allerstein’ın bize öğrettiği üzere dünya ekonom isi -se rm a ­
ye birikim inin dü n y a çapında ilerlediği bir ekonom i— en azından 16.
yüzyıldan beri Batı’da m ev cu ttu .56 Küresel ekonom i b u n d an biraz d a­

53 Harris (1987).
54 Katz (1987); Castells ve Tyson (1988); Fajnzylber (1990); Kincaid ve Portes (1994).
55 Küreselleşmenin en iyi, en kapsamlı analizi için bakınız Held vd. (1999). Kilit önemde bir veri
ve görüş kaynağı da Birleşmiş M illetler’in 1999 tarihli Human Development Report (İnsani kal­
kınma raporu) başlıklı, UNDP tarafından hazırlanmış raporudur. N ew York Times'ta Şubat
1999’da yayımlanan “Global C ontagion” başlıklı haber de belgelere dayanan iyi bir haberdir:
Kristoff (1999); Kristoff ve Sanger (1999); Kristoff ve WuDunn (1999); Kristoff ve Wyatt
(1999). Ekonomik küreselleşmeye ilişkin analizimde kullandığım verilerin çoğu Birleşmiş Mil­
letle^ IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve OECD gibi uluslararası kurumlara aittir.
Bu verilerin birçoğu yukanda belirttiğim yayınlarda çıkmıştır. Sadelik adına rakamların kaynak­
larını tek tek belirtmedim. Bu not veri kaynaklarına ilişkin genel, temel bir not olarak değerlen­
dirilmelidir. Bu bölümdeki genel analizimde şu kaynakları da kullandım: Chesnais (1994); Eic-
hengreen, 1996; Estefania (1996); Hoogvelt (1997); Sachs (1998a, b); Schoettle ve Grant
(1998); Soros (1998); Friedmann (1999); Schiller (1999); Giddens ve H utton (2000).
56 Braudel (1967); Wallerstein (1974).
128 ikinci bölüm

ha farklıdır: G erçek zam anlı o larak ya da, seçilmiş bir z am an d a geze­


gen çapında tek bir birim o larak işleme kapasitesine sahip bir e k o n o ­
midir. K apitalizm in başlıca niteliği d u rm a k bilm eden genişlemesi, hep
zam an ve uzam ın sınırlarını aşm aya çalışm ası olsa da, d ü ny a e k o n o m i­
si, ancak 20 . yüzyılın sonlarında, enform asyon ve iletişim teknolojileri­
nin sağladığı yeni altyapıya bağlı o larak , h üküm etlerin ve uluslararası
kurum ların oynadığı yasal düzenlem elerden m u a f tu tm a ve liberalleş­
tirm e politikaları sayesinde gerçekten küresel hale gelmiştir. A ncak bu
ekonom ide her şey küresel değildir: Aslında üretim in, istihdam ın, şir­
ketlerin büyük bölüm ü yerel ve bölgeseldir; öyle de kalacaktır. 20 . yüz­
yılın son yirmi yılında, uluslararası ticaret üretim den d a h a hızlı bir b ü ­
yüm e içinde oldu, an cak birçok ekonom ide gayri safi yurtiçi hasılanın
büyük bölüm ünü hâlâ iç ekonom i oluşturuyor. 1 9 9 0 ’lard a d o ğ ru d an
yabancı yatırımlar, ticaretten d ah a hızlı gelişti, ancak hâlâ to p lam doğ­
rudan yatırım ların ancak bir bölüm ünü oluşturuyor. F akat, dünya ça­
pında ekonom iler küreselleşmiş bir çekirdeğin perform ansına bağlı ol­
duğu için, küresel bir ekonom inin varlığından söz edebiliriz. Bu küre­
selleşmiş çekirdek de, finans piyasalarını, uluslararası ticareti, ulusüstü
üretimi ve bir ölçüde bilim ve teknolojiyi, uzm anlaşm ış emeği içerir.
Ekonom ik sistem, ekonom inin bu küreselleşmiş, stratejik bileşenleri sa­
yesinde küresel olarak bağlantılı hale gelmiştir. Bu n o k tad a n hareketle,
daha som ut olarak küresel ekonom iyi, çekirdek bileşenlerinin gerçek
zam anda ya da seçilmiş bir zam anda, gezegen çapında bir birim olarak
işleme yönünde kurum sal, örgütsel ve teknolojik kapasiteye sahip oldu­
ğu bir ekonom i olarak tanım layacağım . Bu küreselliğin kilit özellikleri­
ni daha som ut bir biçimde inceleyeceğim.

Küresel Finans Piyasaları


Sermaye piyasaları küresel olarak birbirine bağım lıdır ve bu kapitalist
ekonom ide öyle ufak bir mesele de değildir .57 Sermaye, tarihte ilk kez,

57 Khoury’ye ve Ghosh’a bakınız (1987); Chesnais (1994); Heavey (1994); Shirref (1994); The Eco-
nomist (1995b); Canals (1997); Sachs (1998b, c); Soros (1998); Kristoff (1999); Kristoff ve Wyatt
(1999); Picciotto ve Mayne (1999); Giddens ve Hurton (2000); Zaioom (yakında çıkacak).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 129

gerçek zam anda işleyen, küresel olarak birleşmiş finans piyasalarında


vaktin etrafında örgütlenm iştir: Yerküreye yayılmış elektronik devre­
lerde saniyeler içinde m ilyarlarca dolarlık işlem gerçekleşir. Yeni enfor­
m asyon sistemleri ve iletişim teknolojileri serm ayenin çok kısa bir sü­
re içinde ekonom iler arasın d a ileri geri m ekik dokum asını m üm kün
kılmış, sermaye, dolayısıyla tasarruflar ve yatırım lar bankalardan
emeklilik fonlarına, b orsalara, döviz takasına dek dünya çapında bir­
birine bağlı hale gelmiştir. Böylece küresel finansal akışın hacmi, hızı,
karm aşıklığı artm ış, bağlantılı olm a özelliği gelişmiştir.
T ablo 2.6, 1970 ile 1996 yılları arasında büyük ekonom iler açı­
sından sınır ötesi b o n o ve hisse senedi işlemlerinin boyutlarına, bu iş­
lemlerdeki ciddi artışa dair bir ölçü sunar: gayri safi yurtiçi hasılanın bir
bölüm ü olarak hesaplanan sınır ötesi işlemler, ABD’de 54 faktör, Ja ­
p o n y a ’da 55 faktör, A lm anya’da yaklaşık 60 faktör yükselmiştir. Geliş­
miş ekonom ilerdeki bu eğilime, “ doğm akta olan piyasalar”ın (geliş­
m ekte olan ülkeler ve geçiş ekonom ileri) küresel sermaye akışıyla bü­
tünleşm esini de eklemeliyiz: Gelişm ekte olan ülkelere toplam finansal
akış 1960 ile 1996 arasın d a 7 faktö r artmıştır. 1 9 9 0 ’larda bankacılık
sektörü de uluslararasılaşm ayı hızlandırmıştır. (Tablo 2 .7 ’de gösterildi­
ği üzere) 1 9 9 6 ’da yatırım cılar d o ğ m ak ta olan piyasalardan 50 milyar
dolarlık hisse senedi ve b o n o satın alırken, ban kalar bu piyasalara 76

TABLO 2.6
Sımrötesi Bono ve M enkul Kıymetler İşlemleri, 1970-1996

1970 1975 1980 1985 1990 1996a


ABD 2,8 4,2 9,0 35,1 89,0 151,5
Japonya -
1,5 7,7 63,0 120,0 82,8
Almanya 3,3 5,1 7,5 33,4 57,3 196,8
Fransa - - 8,4b 21,4 53,6 229,2
İtalya - 0,9 1,1 4,0 26,6 435,4
Britanya - - - 367,5 690,1 -

Kanada 5,7 3,3 9,6 26,7 64,4 234,8


a Ocak-Eylüi
b 1982
Kaynak: IMF (1997: 60), derleme Held vd. (1999: Tablo 4.16).
1 3 0 ikinci bölüm

TABLO 2.7
Belirtilen Ülkelerdeki Ticari Bankaların Dış Varlıkları ve Borçlarının,
Toplam Varlıkları ve Borçlarına O ranı (% ), 1960-1997

1960 1970 1980 1990 1997


Fransa
Varlıklar - 16,0 30,0 24,9 34,6
Borçlar - 17,0 22,0 28,6 32,7
Almanya
Varlıklar 2,4 8,7 9,7 16,3 18,2
Borçlar 4,7 9,0 12,2 13,1 20,6
Japonya
Varlıklar 2,6 3,7 4,2 13,9 16,4
Borçlar 3,6 3,1 7,3 19,4 11,8
İsveç
Varlıklar 5,8 4,9 9,6 17,7 36,4
Borçlar 2,8 3,8 15,0 45,0 41,9
Britanya
Varlıklar 6,2 46,1 64,7 45,0 51,0
Borçlar 13,9 49,7 67,5 49,3 51,6
ABD
Varlıklar 1,4 2,2 11,0 5,6 3,8
Borçlar 3,7 5,4 9,0 6,9 8,5
Kaynak: IMF’nin Uluslararası Finansal istatistikler Yıllığı'ndan (International Financial Statistics
Yearbook) (çeşitli yıllar) Held’in hesaplamaları; Held vd. (1999: Tablo 4.17).

milyar dolar borç vermiştir. Sanayileşmiş ülkelerde yatırım cıların yurt-


dışında hisse alımı 1970 ile 1997 arasında 197 fak tö r artmıştır. ABD’de
emeklilik fonlarının yurtdışı yatırım ları, 1 9 8 0 ’de varlıklarının % l ’in-
den azken, 1997’de bu oran % 17’ye yükselmiştir. 1 9 9 5 ’e gelindiğinde
küresel ekonom ide kendi hisse senetlerinin satışından elde ettiği gelirle
başka firmaların senetlerini alan anonim şirketler, emeklilik fonları ve
kurumsal yatırımcılar genel olarak 20 trilyon doları kontrol ediyorlar­
dı; bu 1980’le kıyaslandığında 10 kat daha büyük bir meblağdı ve o dö­
nemdeki küresel gayri safi yurtiçi hasılanın üçte ikisine eşitti. 1983 ile
1995 arasında, yıllık ortalam a değişim oranları itibarıyla, dünya çapın­
da reel gayri safi yurtiçi hasıla % 3,4, dünya ticaret hacmi % 6 , toplam
bono ve kredi hacmi % 8,2 , başlıca bonolar ve kredilerin toplam stok-
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 3 1

lan % 9,8 arttı. Sonuçta 1 9 9 8 ’de başlıca krediler ve bonoların stokla­


rının toplam ı 7,6 trilyon ABD dolarını buluyordu; bu küresel gayri sa­
fi yurtiçi hasılanın dörtte birine denkti .58
Finansal küreselleşme açısından en önemli gelişmelerden biri de
döviz ticaretinin sarsılmasıydı; ulusal p ara birimleri arasındaki döviz
k u ru n u belirleyen, hüküm etlerin p ara ve maliye politikalarındaki
özerkliğini baltalayan bir gelişmeydi bu. 1 9 9 8’de dünya çapında döviz
piyasalarının günlük geliri 1,5 trilyon ABD dolarını bulm uştu; Britan­
y a ’nın 1 9 9 8 ’teki gayri safi yurtiçi hasılasının % 1 1 0 ’una denkti. Bu
döviz ticareti hacm i, 1986 ile 1998 yılları arasında küresel döviz tica­
retinin değerinde 8 fak tö rlü k bir artışı yansıtıyordu. Bu olağandışı a r ­
tışın, uluslararası ticaretle pek bir ilgisi yoktur. Yıllık döviz gelirlerinin
dün y a ticaret hacm ine o ran ı 1 9 7 9 ’da 1 2 : l ’ken 1 9 9 6 ’da 6 0 : l ’e yüksel­
miştir, ki bu da döviz k u ru n u n spekülatif doğasını ortay a koyuyordu.
Finans piyasalarının küresel karşılıklı bağımlılığı, beş ana geliş­
m enin bir sonucuydu. İlk etken, birçok ülkede finans piyasalarının ya­
sal düzenlem elere tabi olm am ası, sınır ötesi işlemlerin serbestleştirilme-
siydi. Yasal düzenlem elerden m u af olm a sürecindeki dönüm noktala­
rın d an biri, 2 7 Ekim 1 9 8 7 ’de L o n d ra ’nın finans m erkezindeki “ Big
B ang” diye anılan gelişmeydi. Bu yeni mali özgürlük, dünyanın d ö rt bir
köşesinden gelecek her k a y n ak tan serm ayenin, her yere yatırılm asına
izin veriyordu. A B D ’de 1980 ile 1 9 9 0 ’lı yılların sonu arasında, emekli­
lik fonlarının, kendi hisse senetlerinin satışından elde ettiği gelirle baş­
ka firm aların senetlerini alan an o n im şirketlerin ve kurum sal yatırımcı­
ların yatırım ları 10 fak tö r arttı; böylece 1 9 9 8 ’e gelindiğinde ABD’de
b orsanın serm aye m iktarı, gayri safi yurtiçi hasılanın % 1 4 0 ’ına eşitti.
İkinci u n su rsa, gelişmiş telekom ünikasyonu, interaktif enfor­
m asyon sistem lerini, k a rm aşık işlemleri halledebilecek modelleri hızla
işleyebilecek k ap asitede güçlü bilgisayarları da içeren teknolojik altya­
pının gelişmesiydi. Küresel karşılıklı bağlılığın üçüncü unsuru, türevler
(vadeli işlemler, opsiyon, tak as ve başka karm aşık ürünler) gibi yeni

58 Hcld vd. (1999: 203).


132 ikinci bölüm

mali ürünlerin d o ğasınd an k ay n ak lan ıy o rd u . T ürevler genelde, çeşitli


ülkelerden hisse senetleri, bonolar, opsiyonlar, m allar ve dövizlerin de­
ğerini birleştiren sentetik m enkul kıym etlerdi. M atem atik sel m odeller
tem elinde işliyorlardı. Değeri dünya çap ın d a ve z a m a n içinde yeniden
birleştiriyorlar, böylece piyasa k ap italizasy o n u n d an piyasa kapitalizas-
yonu üretiyorlardı. Bazı tahm inlere göre, 1 9 9 7 ’de işlem gören türevle­
rin piyasa değeri, yaklaşık 360 trilyon d o lar değerindedir ki, bu rak am
da küresel gayri safi yurtiçi hasılanın 12 k atın a eşittir .59 T ürevler fark ­
lı piyasalarda işlem gören ürünleri birbirine b ağ lay arak , bu piyasaların
perform ansını ürünlerinin piyasadaki değerine bağlar. Bir türevin bir
bileşeni (örneğin döviz) değer yitirdiğinde, bu değer yitimi, türevin iş­
lem gördüğü piyasanın perform ansına bağlı olm aksızın, türevin değer
yitirmesiyle başka piyasalara da aktarılabilir. A ncak bu değer yitimi,
türevin başka bir bileşeninin yeniden değerlenmesiyle o rta d a n k alk ab i­
lir. Bileşenlerin değer k azan m a ve değer yitirm e hareketlerinin göreli
oranı ve zam anlam ası büyük ölçüde öngörülem ez. Türevler, bu k a rm a ­
şıklıkları yüzünden, küresel finans ağlarının dengesizliğini artırır.
Finans piyasalarının entegrasyonunun d ö rd ü n cü bir kaynağı
ise, ya değer artışındaki farklılıklardan y a ra rlan m a k ya da z a ra rd a n
kaçınm ak üzere belli bir m enkul kıym etler ya da döviz piyasasına hız­
la girip çıkan, böylece kâr ya da zarar, piyasanın eğilimlerini her iki
yönde de kuvvetlendiren, bu hareketliliği dünya çapında piyasalara
yansıtan spekülatif mali akışlardır .60 Bu yeni o rta m d a , yatırım fonları
gibi başta riske karşı kurulan finansal örgütlenm eler, küresel entegras­
yonun, spekülasyonun ve nihayetinde mali istikrarsızlığın araçları h a ­
line gelmişlerdir. Genelde gevşek bir yasal düzenlemeye tab î olan, ana
piyasalardan uzakta örgütlenen yatırım fonları, araların d a bankaların,
kurum sal yatırım cıların da yer aldığı yasal düzenlem elerin kısıtlam ala­
rına tabî bir piyasada elde edilenden daha yüksek o ran d a gelir elde et­
meyi (daha yüksek riske karşılık) um an büyük yatırım cıların p a ra la rı­
nı idare eder. Yatırım fonlarının sermayeleri ve mali nüfuzu 1 9 9 0 ’lar-
59 Kristoff ve Wyatt (1999).
60 Soros (1998).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 3 3

da zirveye çıktı. 1990 ile 1997 yılları arasında yatırım fonlarının var­
lıkları 12 k at arttı; 1 9 9 0 ’ların sonuna gelindiğinde 3.500 yatırım fonu
top lam 2 0 0 m ilyar ABD dolarını yönetiyor, bu sermayeyi daha büyük
m eblağlara borçlanm ak —ve bahse girm ek—için kullanıyorlardı .61
Beşinci sırada, S tandard &c Poor ya da M o o d y ’s gibi piyasa de­
ğerlendirm e şirketleri de mali piyasalar arasındaki karşılıklı bağlılığın
güçlü unsurlarıdır. Bu şirketler m enkul kıymetlere, bazen ulusal eko­
nom ilere küresel hesap sorulabilirlik ölçütleri çerçevesinde not vererek
dü n y a çapında piyasalara o rta k k urallar getirm e eğilimindedir. N o tla ­
rı p iy asalarda hareketlenm eyi tetikler (1 9 9 7 ’de Güney K ore’de olduğu
gibi), bu hareketlilik sonra başka piyasalara yayılır .62
Sermaye piyasaları ve dövizler karşılıklı bağımlılık içinde o ld u ­
ğ u n d a n , p a ra politikaları ve faiz politikaları da öyledir. D ünyanın her
yerinde ekonom iler de öyle. Büyük şirket m erkezleri, giderek k a rm a ­
şıklaşan küresel m ali ağı yönetm ek için gerekli insan kaynaklarını ve
tesisleri sağlasalar d a ,63 gerçek serm aye operasyonları bu merkezleri
birbirine bağlayan enform asyon ağların da gerçekleşir. Sermaye akışla­
rı, ekonom ilerin gerçek perform ansları karşısında hem küresel hem de
giderek özerk hale gelir .64 N ihayetinde, küresel olarak karşılıklı b a ­
ğım lılık içindeki finans piyasalarında ekonom ilerin kaderini şekillendi­
ren serm ayenin perform ansıdır. Serm ayenin perform ansı, tüm üyle
ek o n o m ik k u ra lla ra bağlı değildir. M ali piyasalar da piyasadır, am a o
denli k u su rlu d u rla r ki, arz-talep k a n u n la rın a kısm en yanıt verirler.
M ali p iy asalard ak i hareketlilik, piyasa kuralları, girişim stratejileri, si­
yasi saikli ek o no m i po litik aları, m erkez b an k aların ın m ekanizm aları,
te k n o k ra tla rın ideolojisi, k alab alık psikolojisi, spekülatif yönlendir­
m eler ve çeşitli k a y n a k la rd a n en form asy o n akışının karm aşık bileşke­
sinin bir so n u cu d u r .65 Serm ayenin belli m enkul kıym etlere, belli piya-

61 Kristof ve W yatt (1999).


62 Kim (1998).
63 Sassen (1991).
64 Chesnais (1994); Lee vd. (1994).
65 Soros (1998); Zaloom (yakında çıkacak).
134 ikinci bölüm

salara akışı, bu m enkul kıym etlerin, b u piy asaların dışına çıkışı d ü n y a


çapında b ü tü n piyasalara ışık hızında yayılır, bu harek etlerin etkisi h er
piyasada o piyasaya özgü koşullarla (öngörülem ez biçim de) işlense de.
C ü retk âr m alî yatırım cılar, bilgisayar m odellerinde eğilimleri ta h m in
etmeye çalışıp çeşitli senaryolara yatırım y a p a ra k bu dalgaları aşm ay a
çalışır. Bunu y ap ark en serm ayeden serm aye üretirler, n om in al değerin
k a tlan a rak artm asını sağlarlar (piyasa ‘düzeltm eleri’ sırasında da bu
değerin bir kısmını periyodik o larak o rta d a n kaldırırlar). Bu sürecin
sonucu, finansal o rta m d a , enform asyon sistemleri ile o n ların destek
hizm etlerinin ağı tarafın d an yönetilen küresel serm aye akışları ağında
değerin, değer yaratım ının yoğunlaşm asıdır. Finans piyasalarının k ü re ­
selleşmesi, yeni eko no m in in belkemiğidir.

M allar ve H izm etler A çısından Piyasaların Küreselleşmesi:


U luslararası T icaretin Büyüm esi ve D ö n ü şü m ü
U luslararası ticaret tarihsel o larak ulusal ek o n o m iler a ra sın d a k i temel
bağdı. A ncak b u g ü n k ü küreselleşm e sürecindeki göreli o larak , fin an ­
sal entegrasyon, d o ğ ru d an yabancı y atırım lar ve üretim in u lu sla ra ra ­
sı bir nitelik kazanm ası k a d a r önem li değildir. Yine de ticaret yeni k ü ­
resel ekonom inin tem el bileşenlerinden biridir h â lâ .66 U luslararası ti­
caret 20 . yüzyılın son otuz yılında hem hacm i, hem de gayri safi y u r­
tiçi hasılaya o ran ı b ak ım ın d an kalkınm ış ülkeler açısından olduğu
kadar, k alk ın m ak ta olan ülkeler açısından d a ciddi bir artış gösterdi
(bkz. Şekil 2.3). K alkınm ış ülkeler açısından ih racatın gayri safi y u r­
tiçi hasılaya oranı 1 9 1 3 ’te % 11,2 iken, 1 9 8 5 ’te % 2 3 ,1 ’e tırm an d ı;
1880-1900 dönem inde % 12,4 olan ithalatın gayri safi yurtiçi hasıla­
ya oranı ise 1 9 8 5 ’te % 2 1 ,7 ’ye çıktı. Petrol ihraç etm eyen kalkınm ış
ülkelerin ihracatlarının gayri safi y u rt içi hasılalarına o ranı 1 9 9 0 ’la-
rm sonunda % 2 0 ’ye yükseldi. Belli ülkelere o d ak lan ıp 1 9 1 3 ’te ve
1997 de ihracatın gayri safi yurtiçi hasılaya oranını kıyaslayacak
olursak, ABD de bu oranın % 4 ,1 ’den % 1 1 ,4 ’e, B ritanya’da %

66 Tyson (1992); Hockman ve Kostecki (1995); Krugman (1995); Held vd. (1999: 476-92).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 3 5

ŞEKİL 2.3
Ticaret ve Sermaye Akışında Büyüme, 1970-1995
(Endeks 1980=1)

Kaynak: Dünya Bankası ve UNCTAD verileri, UNDP’nin değerlendirmesi (1999).

1 4 ,7 ’den % 2 1 ’e, J a p o n y a ’d a % 2 ,1 ’den % l l ’e, F ran sa’da % 6 ’dan


% 2 1 ,1 ’e, A lm a n y a ’d a % 1 2 ,2 ’den % 2 3 ,7 ’ye yükseldiğini görürüz.
T o p y ek û n bir değerlendirm eyle, 1 9 9 7 ’de d ü n y a ihracatının, dünya
üretim ine o ra n ın ın % 18,6 ilâ % 2 1,8 o ld u ğ u tah m in ediliyordu.
A m erika Birleşik D evletleri’nde, 1 9 8 0 ’lerin o rta la rın d a n 1 9 9 0 ’ların
s o n u n a ih ra c a t a rtı ith alatın , gayri safi milli hasıladaki payı % 1 8 ’den
% 2 4 ’e yükseldi.
U luslararası ticaretin 20. yüzyılın son çeyreğinde gelişiminin ge­
nel g ö rü n ü m ü , nitelikleri, d ö rt tem el eğilimle özetlenebilir: U luslarara­
sı ticaretin sektörel d ö n ü şü m ü ; ticaretin giderek a rta n bir bölüm ünün
k a lk ın m a k ta o lan ülkelere kayışıyla birlikte k a lk ın m a k ta olan ülkeler
a ra sın d a k i b ü y ü k farklılıklara karşın dış ticaretin göreli bir çeşitlilik
arz eder hale gelmesi; küresel ticaretin serbestleşmesiyle dünya e k o n o ­
m isinin bölgeselleşm esi arasın d ak i etkileşim ; şirketler arasın d a bölge­
leri ve ülkeleri kesen bir ticari ilişkiler ağının oluşm ası. Bu eğilimler,
hep birlikte yeni küresel ek o n o m in in ticaret b o y u tu n u çizer. Şimdi her
birini y a k ın d a n inceleyelim.
1 3 6 ikinci bölüm

Enerji dışı m alların uluslararası ticaretinin b ü y ü k bir b ö lü m ü ­


nü, m am ul m alların ticareti oluşturur, ki bu d u ru m uluslararası tica­
rette temel m alların öne çıktığı d a h a önceki dönem lerle ciddi bir tezat
oluşturur. 1 9 6 0 ’lard an beri, m am ul m alların ticareti d ü ny a ticaretinin
büyük b ö lü m ü n ü o lu ştu rm a k ta d ır; 1 9 9 0 ’ların so n u n d a ise m am u l
m alların ticareti dünya ticaretinin d ö rtte üçüne ulaşm ıştır. Bu sektörel
dönüşüm , hizm etlerin ticaretini serbest b ıra k a n ulu slararası a n la şm a ­
ların desteğiyle hizm etlerin uluslararası ticarette giderek ö nem k a z a n ­
masıyla sürm ektedir. Bir ulaşım ve telek o m ü n ik asy o n altyapısının in­
şası, işletme hizm etlerinin küreselleşm esine k a tk ıd a bu lu n m ak tad ır.
1 9 9 0 ’ların o rtasın d a hizm et ticaretinin değerinin, to p lam dünya tica­
retine o ranının % 20 ’nin üstüne çıktığı tah m in ediliyordu.
Ticaretin yapısında daha derin bir d ö n ü şü m gözlenm ektedir:
M alların ve hizmetlerin bilgi bileşeni, k a tm a değer an lam ın d a belirleyi­
ci hale gelmiştir. Bu yüzden kalkınm ış ülkelerle k alk ın m ak ta olan ülke­
ler arasında, değerli m am ullerle daha az değerli tem el m alların eşit ol­
m ayan değiş to k u şu n dan k aynaklanan geleneksel ticari dengesizliğe ye­
ni bir dengesizlik daha eklenmektedir. Bu değişimdeki bu dengesizlikler,
bilginin ve teknolojinin ülkelere ve bölgelere eşit olm ayan bir biçimde
dağılımının şekillendirdiği, ileri teknolojiye dayalı m allarla, ileri olm a­
yan teknolojiye dayalı mallar, ileri teknoloji bilgisine dayalı hizmetlerle
böyle olm ayan hizmetlerin ticaretidir. 1 9 7 6 ’dan 1 9 9 6 ’ya dek, ileri ve
orta düzeyde teknolojiye dayalı m alların küresel ticaretteki payı %
33’ten % 5 0 ’ye yükseldi (bkz. Şekil 2.4). B uradan bir ekonom inin dı­
şarıya yönelmiş olmasının, kalkınm asını garantilem ediği sonuçunu çı­
karabiliriz. Kalkınm a ekonom inin ihraç edebildiğinin değerine bağlıdır.
Dolayısıyla yeni ekonom ik büyüme şablonunun en büyük paradoksla­
rına bir örnek olarak, Sahra altı A frika’da ihracatın gayri safi yurtiçi
hasılaya oranı kalkınmış ülkelerden daha yüksektir: 1990’larda gayri
safi yurtiçi hasılanın % 2 7 ’si. Ancak bu ihracat değeri düşük temel m al­
ların ihracatına yoğunlaştığından, eşitsiz değişim süreci Afrika ekono­
milerinin yoksulluğunu bakî kılarken, küçük bir seçkinler kesimi, ülke­
ye kâr getirmeyen ticaretten kişisel düzeyde kâr elde edebilmektedir.
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 3 7

ŞEKİL 2.4
Teknolojik Yoğunluk Düzeyleri Bakımından Uluslararası Ticarette Mallar, 1976/1996
(Orta ve yüksek teknoloji m allan, araştırma-geliştirme harcamaları balonundan,
araştırma-geliştirme yoğun mallardır)

1976
Kaynaklara dayalı (11%) Yüksek teknoloji ( 11 %)

O rta düzeyde
teknoloji
(22%)
Diğer asal
ürünler (34%)

Çeşitli (1%) Teknoloji seviyesi


düşük (21 %)

1996
Kaynaklara dayalı (11%)
Yüksek teknoloji (22%)
Diğer asal
ürünler (13%)

Çeşitli (4%)

Teknoloji seviyesi
düşük (18% ) O rta düzeyde
teknoloji (32%)

Kaynak: Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Raporu (World Development Report) (1998),

T eknolojik kapasite, teknolojik altyapı, bilgiye erişim, yetenekli insan


k a y n a k la n yeni uluslararası işbölüm ünde rekabet gücünün başlıca kay­
n ak ları haline gelmiştir .67
U luslararası ticaretin d ü n y a çap ın d a genişlem esinin yanı sıra, ti­
c a re t alan ların ın görece çeşitlenm esi y ö n ü n d e bir eğilim olm uştur.
67 Dünya Bankası (1998).
ı 38 ikinci bölüm

TABLO 2.8
Dünyada İhracatın İzlediği Yön, 1965-1995
(Dünya toplamına oranı)

Kalkınmışlar Kalkmmış-kalkınmakta Kalkınmakta


arasında olanlar olanlar
1965 59,0 32,5 3,8
1970 62,1 30,6 3,3
1975 46,6 38,4 7,2
1980 44,8 39,0 9,0
1985 50,8 35,3 9,0
1990 55,3 33,4 9,6
1995 47,0 37,7 14,1
Comecon ülkeleriyle, sınıflandırılamayan ülkelerle yapılan ticaretler ve hesap hataları yüzünden top­
lamlar 100’ü bulmamaktadır.
Kaynak: IMF’nin Ticaretin Yönelimi istatistikleri Yılltğt’ndan (Direction o f Trade Statistics Yearbo-
ok) (çeşitli yıllar) Held’in hesaplamaları; Held vd. (1999: Tablo 3.6).

(Tablo 2 .8 ’de de görüldüğü üzere) 1 9 6 5 ’te kalkınm ış ekonom iler a ra ­


sında ihracat, toplam ın % 5 9 ’u n a eşitti; an cak 1 9 9 5 ’te bu o ra n %
4 7 ’ye düştü; k alk ın m akta olan ekonom iler arasındaki ihracatın to p la ­
ma oranı ise aynı dönem de % 3 ,8 ’den % 1 4 ,1 ’e yükseldi. A ncak u lu s­
lararası ticaretteki bu coğrafi genişlem enin birkaç açıdan değerlendi­
rilmesi gerekir. Öncelikle kalkınm ış ekonom iler uluslararası ticarette
başat o rtak lar olmayı sürdürdü; rekabet sonucu yerlerinden o lm ak tan
çok ticaretlerini yeni sanayileşm ekte olan ülkelere kaydırdılar. İkincisi,
kalkınm akta olan ülkelerin m am ul m al ithalatındaki payı ciddi biçim ­
de arttı; 1 9 6 5 ’te % 6 ’dan, 1 9 9 5 ’te % 2 0 ’ye yükseldi, bu d u ru m d a k al­
kınm akta olan ülkelere % 8 0 ’lik bir pay kalıyordu. Üçüncüsü, değeri
yüksek ileri teknoloji ürünlerinin ticaretine kalkınm ış ülkeler hakim di;
ayrıca bu ticaret kalkınmış ülkeler arasında sektör içi ticarette yoğun­
laşmıştı. D ördüncüsü giderek önem kazanan hizm et ticareti de k alk ın ­
mış ekonom iler lehine yükselişteydi: 1 9 9 7 ’de O E C D ülkeleri toplam
hizmet ihracatının % 7 0 ,1 ’inde, hizmet ithalatının % 66 , 8’inde pay
sahibiydi. Beşincisi kalkınm akta olan ülkelerin m am ul mal ihracatı,
çoğu Doğu Asya da bulunan daha yeni sanayileşmiş ya da sanayileş­
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 139

m ekte olan bir avuç ülkenin elinde toplanm ıştı; 1990’larda Afrika ile
O rta d o ğ u ’nun dünya ticaretindeki payı gerilemiş, Latin A m erika’nın
payı ise aynı kalmıştı. A ncak T ablo 2 .8 ’deki hesaplara Çin dahil edil­
memiştir; Ç in ’in ihracatı da 1970 ile 1997 yılları arasında yıllık o rta ­
lam a % 10 artm ış, k alk ın m ak ta olan ülkelerin dünya ticaretindeki
toplam paylarının artışına % 20 ’nin üzerinde bir katkıda bulunm uştu.
Buna karşın 20. yüzyılın son u n da dünyada toplam mal ve hizmet ih­
racatının % 7 1 ’i, dünya nüfu su nu n yalnızca % 19’una sahip olan
O E C D ekonom ilerinin elindeydi .68
Bir başka deyişle, yeni uluslararası işbölüm ü, bir yandan O ECD
ülkelerinin özellikle değeri yüksek m alların ticaretinde, teknolojik de­
rinleşm e ve hizm et ticareti sayesinde ticari üstünlüğü korum asını sağ­
lam aktadır. D iğer y an d an da yeni sanayileşmiş ülkelerin uluslararası
ticaretle bütünleşm esi için yeni k an allar açm aktadır, ancak bu enteg­
rasy o n u n son derece eşitsiz, son derece seçici bir biçimde gerçekleştiği
söylenebilir. Geleneksel o larak m uğlak “ G ü n ey ” etiketi altında to p a r­
lan an ülkelere ve bölgeler arasın d a köklü bir uçurum açm aktadır.

Küreselleşm e Bölgeselleşmeye Karşı mı?


1 9 8 0 ’lerde ve 1 9 9 0 ’larda, uluslararası ticaretin gelişimine birbirine
açıkça ters düşen iki eğilim arasındaki gerilim dam gasını vurdu: Bir
y an d a ticaretin giderek liberalleşmesi, diğer yanda ticari bloklar oluş­
tu rm a y ö n ü n d e çeşitli h ü k ü m et projeleri. Bu ticaret bölgelerinin en
önem lisi A vrupa Birliği’dir; an cak dünya ekonom isinin bölgeselleşmesi
yönündeki bariz eğilim, Kuzey A m erika Serbest Ticaret Anlaşması
(NAFTA), M E R C O S U R ve Asya-Pasifik E konom i Konseyi’nin (APEC)
de gösterdiği gibi d ü n y an ın başka bölgelerinde de mevcuttur. Bu eğilim­
lerin, d ü n y a çap ın d a, özellikle de D oğu ve G üney Asya’da gözlenen ıs­
rarlı k o ru m acı pratiklerle birlikte ele alınm ası, ben dahil bazı gözlemci­
lerin bölgeselleşmiş küresel ek o n o m i kavram ını o rtay a atm asına neden
o ld u .69 Bölgeselleşmiş küresel ekonom i, ticaret bölgeleri arasında küre­

68 UNDP (1999).
69 Castells (1993); Cohen (1993).
1 4 0 ikinci bölüm

sel bir ticaret sistemidir; ticaret bölgesi dahilinde g ü m rü k tarifeleri gi­


derek aynılaşırken, dünyanın geri k alan ın a karşı ticaret engelleri k o ru ­
nur. A ncak 1 9 9 0 ’lardaki gelişmelerin ışığında, olup bitenlere d ah a ya­
kından bir bakış bölgeselleşme tezinin sorgulanm ası çağrısında b ulu ­
nur. H eld ile m eslektaşları, bir dizi araştırm ayı inceledikten so n ra, “K a­
nıtlar, ticaretin bölgeselleşmesinin, bölgeler arası ticareti tam am ladığı­
nı, o n u n yanı sıra geliştiğini gösteriyor,” so n u cu n a varm ışlardır .70 Ayrı­
ca A nderson ile N o rh e im ’m 1 9 3 0 ’lardan bu yan a dünya ticaretinde
gözlenen eğilimler üzerine yaptıkları bir araştırm a, hem bölgelerarası
hem de bölge içi ticaretin güçlendiği y ö nünde aynı ölçüde kuvvetli ka­
nıtlar sunar. Bölge içi ticaret aslında Batı A vrupa’da A m erika ya d a As­
ya’ya kıyasla dah a düşüktür, ki bu da bölge içi ticaretin güçlendirilm e­
sinde kurum sallaşm aya atfedilen önem i baltalayan bir göstergedir .71
Başka araştırm alar, A m erika’da ve Asya’da bölge dışı ticaret eğiliminin
yükseldiğini, A vrupa’da düzensiz bir eğilim olduğunu ortaya koyar .72
1 9 9 0 ’lardaki gelişmeler bizi bölgeselleşme tezini d a h a ayrıntılı
bir biçimde incelemeye zorluyor. 1 9 9 9 ’da A vrupa Birliği, p ratik a m a ç ­
larla, güm rükleri birleşmiş, tek p ara birim ine, tek bir A vrupa M erkez
Bankası’na sahip tek bir ekonom i haline geldi. Britanya ile İsveç’in av-
royu benimsemesi, iç siyasetlerinin gereklerine uy d u rm aları gereken
bir zam an meselesiymiş gibi görünüyor. Dolayısıyla öyle g ö rü n ü y o r ki,
AB içi ticaret, ABD içindeki ticaretin bölge içi olm ası gibi, u lu slarara­
sı değil bölge içi olduğundan Avrupa Birliği’ni bir ticari blok o larak
düşünm ek artık yetersiz olacaktır. Bu, üçüncü ciltte de tartışacağım
üzere Avrupa devletlerinin o rta d an kalktığı anlam ına gelmiyor. A ncak
Avrupa devletleri birlikte, kilit özelliklerinden biri, yalnızca bir ticari
bloku değil, birleşik bir ekonom iyi paylaşm ak olan yeni bir devlet bi­
çimi, bir ağ devleti kurm uşlardır.
Şimdi Asya-Pasifik’in değerlendirilm esine geçelim. Frankel,
1980 lerde Asya içi ticaretteki büyüm enin önemli bir bölüm ünün, böl­

70 Held vd. (1999: 168).


71 Anderson ve Norheim (1993).
72 H e ld vd. (19 99 : 168).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması

gesel yakınlıkla birlikte, bölgenin dünya ekonomisindeki payını artıran


yüksek ekonom ik büyüm e oranlarının bir fonksiyonu olduğunu gös­
term işti .73 C ohen ile G uerrieri, FrankePın analizine ilişkin değerlendir­
m elerinde, Asya içi ticareti iki farklı dönem e ayırırlar: 1970-85 döne­
miyle, 1985-92 dönem i .74 İlk dönem de Asya ülkeleri, dünyanın geri
kalan kısm ına, özellikle Kuzey A m erika ile Avrupa’ya ihracat yapm ış­
lardı. Bu dönem de A sya’da bölge içi ithalat ciddi biçimde yükselmişti.
A ncak Asya içinde, Japo n y a kom şuları karşısında önemli ticaret fazla­
ları kaydetm işti. Böylece Jap o n y a, Kuzey Am erika, Avrupa ve Asya ile
ticaretinde fazla verirken, Asya ülkeleri Jap o ny a ile ticaretlerindeki açı­
ğı, A m erika ve A vrupa’yla ticaretlerinde fazla vererek telafi etmişti.
İkinci dönem de ise Asya içi ticaret ciddi bir yükselme kaydetmiş; ihra­
cat 1 9 8 5 ’te % 3 2 ,5 ’tan 1 9 9 2 ’de % 3 9 ,8 ’e tırm anm ıştı. Bölge içi itha­
lat, A sya’nın to p lam ithalatının % 4 5 ,1 ’ine ulaşmıştı. Ancak bu to p ­
lam rakam lar, önemli bir asim etriyi gözlerden gizler: Ja p o n y a ’nın As­
y a ’d an ithalatı azalırken, A sya’ya ihracatı özellikle teknoloji yoğun
ü rü n ihracatı arttı. Bu dönem de, A sya’nın Ja p o n y a ’yla ticaretindeki
açık ciddi bir artış gösterdi. Asya ülkeleri, ilk dönem de olduğu gibi, Ja ­
p o n y a ’yla ticaret açıklarını k a p a m a k için, ABD ile ticaretlerinde fazla
verdiler; d a h a az bir o ra n d a A vrupa ile ticaretlerinde de. Bu analizden
çıkarılacak so n u çlar entegre bir Asya-Pasifik bölgesi bulunduğu kavra­
yışına ters düşer. B unun sebebi bölgede ticaretin iç dinam iklerinin, J a ­
p o n y a ile A sya’nın geri k alan kısmı arasındaki dengesizliğin sürekli
d ü n y a n ın geri k alan kısm ıyla, özellikle de ABD ile ticaret fazlası yara­
ta ra k k o ru n d u ğ u d u r. Asya içi ticaretin büyüm esi, bölgenin dünya piya­
saların a, özellikle de O E C D dışındaki ülkelere ihracat perform ansına
bağım lılığını değiştirm edi. J a p o n ekonom isinin 1 9 9 0 ’larda durgunluğa
girm esi, 1 9 9 7 -8 ’deki Asya krizi, bölge dışı piyasalara duyulan bu ba­
ğımlılığı güçlendirdi. Bölge içi taleb in inişe geçmesi karşısında, Asya
eko n om ileri k u rtu lu şların ı bölge dışı piyasalara ihracatın artırılm asına
bağladı; özellikle T ayvan, S ingapur ve G üney K o re’deki şirketler çok

73 Frankcl (1991).
74 Cohen ve Guerrieri (1995).
142 ikinci bölüm

başarılı oldu. (Üçüncü ciltte, d ö rd ü n c ü b ölüm e bakınız.) Bu listeye


Ç in’in de d ünyaya ihracat y ap an (özellikle ABD piyasasına) b ü y ü k bir
güç o larak eklenmesi, H in t ekonom isinin dışarıya yönelim inin güçlen­
mesi dengeyi Asya ekonom ilerinde çok yönlü bir ticaret şab lo n u lehi­
ne değiştirdi. APEC açısından değerlendirildiğinde, ö rg ü tü n yalnızca
ABD ve D ünya Ticaret Ö rg ü tü ’yle y ak ın işbirliği içinde çalışan bir d a ­
nışma birliği olduğu görülür. A PEC ’in en önem li girişimi, 2 0 1 0 ’da P a­
sifik bölgesinde ticaretin serbestleştirilm esi hedefini ilan eden O sa k a
bildirisi, bölgesel bütünleşm e y ö n ü n d e atılm ış bir a d ım d an çok, Pasifik
ülkelerinin küresel ticarete tam anlam ıyla entegre olm ası y ö n ü n d e bir
proje olarak görülebilir. Ayrıca Asya-Pasifik bölgesinin k u ru m sal b ü ­
tünleşmesi, büyük jeopolitik güçlüklerle karşılaşmıştır. Ç in ’in bir sü-
pergüç olarak yükselişi, İkinci D ün y a Savaşı sırasındaki Ja p o n em per­
yalizminin hatıraları bölgenin iki dev ekonom isi arasın d a, o n larla
kom şuları arasında Avrupa Birliği’ne benzer bir kurum sal işbirliği m o ­
delini düşünülem ez kılar, böylece bir yen b lo k u ya da Asya Pasifik
güm rük birliği olasılığını dışlar. Özetleyecek olursak, Pasifik’te bölge
içi bir p atlam ad an çok, Asya-Pasifik ticaretinin küresel ekonom iye gi­
derek daha fazla eklemlendiğine tan ık oluyoruz.
Amerika kıtasına geçtiğimizde, NAFTA’nın Kuzey A m erika’daki
üç ekonom inin mevcut iç içe geçmişliklerini kurum sallaştırdığını g ö rü ­
yoruz. K anada ekonomisi uzun zam an A m erika’nın bir bölgesi oldu. Bu
anlamlı değişim M eksika’yı da ilgilendiriyor; zira ABD büyük ölçüde sı­
nırın iki yanındaki Am erikan şirketlerinin yararına güm rük duvarlarını
indirmeyi başardı. Ancak m aquiladoras program ında da görüldüğü üze­
re, M eksika’da dış ticaret ile yabancı yatırımların serbestleştirilmesi d a ­
ha 1980’lerde başlamıştı. Buna sermayenin ve naktin serbest dolaşımını,
Meksika işgücünün sınırın öte yanına akışını, im alat ve tarım da sınır
ötesi üretim ağlarının oluşum unu da eklersek, bir ticaret blokundan çok,
ABD, Kanada ve M eksika’yı içeren tek bir ekonom inin, Kuzey Amerika
ekonomisinin doğuşuna tanıklık ediyoruz demektir .75 Şimdilik Küba ha-

75 Ta rd a n ico vc R osenberg (2 00 0).


yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması

riç, O rta Amerika ve Karayip ekonomileri, tarihsel olarak ABD’ye ba­


ğımlılıklarının sürekliliği içinde NAFTA blokunun uydularıdır.
M E R C O S U R (Brezilya, A rjantin, Uruguay ve Paraguay kurmuş,
yüzyıl sonunda Bolivya ile Şili de yakın işbirliği içine girmiştir) ise G ü­
ney A m erika’nın ekonom ik bütünleşmesi açısından üm itvar bir örnek
oluşturuyor. Gayri safi yurtiçi hasıla toplam ı 1998’de 1,2 trilyon ABD
dolarını bulan, 230 milyon nüfuslu bir pazar potansiyeline sahip olan
M E R C O S U R , ticaret bloku kavram ına en yakın örnek. M ERCO SU R
içinde güm rüklerin birleştirilmesi yönünde, M ERC O SU R içi ticaretin
artm asın a zemin hazırlayan aşam alı bir süreç yaşanıyor. And Paktı ül­
keleriyle gelecekte im zalanacak anlaşm alar, bu ticari ittifakın Güney
A m erik a’nın tam am ını kapsayacak şekilde genişlemesini sağlayabilir.
A ncak M E R C O S U R ’un tam anlam ıyla birleşmesinin önünde çok ciddi
engeller m evcut. Bunların en önemlisi de, nihayetinde katılımcı ülkele­
rin p a ra birim lerinin çıpalanm asını gerektirecek olan, para ve maliye
politikalarının koordine edilmesi gereksinimi. 1 9 9 9 ’da Arjantin ile Bre­
zilya arasın d a doğan ciddi gerilimler, küresel ekonom iye mali entegras­
yon y ö n ü n d e koordine bir yaklaşım ın yokluğunda anlaşm aya varm a­
nın ne denli kırılgan o ld uğunu gösterdi. M E R C O S U R ’un gelişiminin en
anlam lı y önü, aslında G üney A m erika ekonom ilerinin ABD karşısında
bağım sızlıklarının arttığına işaret olması. H a ttâ 1 9 9 0 ’larda M E R C O ­
SU R ’u n A vrupa Birliği’ne ihracatı ABD’ye ihracatını aştı. Avrupa’nın
G üney A m erik a’ya yatırım larının artm asıyla birlikte düşünüldüğünde,
M E R C O S U R ’un birleşmesi, G üney A m erika’nın küresel ekonom iyle
çok yönlü bütünleşm esi y ö n ü n d e bir eğilimin işareti olabilir.
T icaret blokları k u rm a projeleri, 1 9 9 0 ’larda ya gözden k a y b o ­
lur ya d a ta m ek o n o m ik bütünleşm e projelerine d ö nü şü rk en , küresel
ticaretin açıklığı, serbestleşm e y ö n ü n d e bir dizi kurum sal adım la güç­
lendi. G A T T ’ın U ruguay R a u n d u ’n u n 1 9 9 4 ’te M arak eş A nlaşm ası’yla
so n u çlan m asın ın a rd ın d a n , d ü n y a çap ın d a g ü m rü k lerd e ciddi bir indi­
rim y aşan ırk en , serbest ticaret düzeninin denetçisi ve ticaret y apan ta ­
raflar a ra sın d a k i an laşm azlık lard a aracı rolü o ynayacak yeni bir D ü n ­
ya T icaret Ö rg ü tü (W T O ) o lu ştu ru ld u . W T O ’n u n desteklediği çok t a ­
144 ikinci bölüm

raflı anlaşm alar, uluslararası ticaret için yeni bir çerçeve y a ra tırk e n ,
küreselleşmeyi de güçlendirdi. 1 9 9 0 ’larm so n u n d a , A B D ’nin girişim iy­
le W T O faaliyetlerini hizm et ticaretinin serbestleştirilm esine, fikrî
m ülkiyet haklarının ticaretle ilgili yönleri üzerinde bir uzlaşm a sağ la­
m aya yoğunlaştırdı. Bu, her iki a la n d a da, küreselleşm enin yeni a ş a ­
m asıyla enform asyonel ek o n om i arasın d a stratejik bir b ağ lan tın ın v a r­
lığına işaret ediyordu.
Dolayısıyla y ak ın d an incelendiğinde, yüzyıl so n u n d a küresel
ekonom inin şekillenmesinin 1 9 9 0 ’ların başında varsayılan bölgeselleş­
miş yapıdan ciddi biçimde ayrıldığı görülür. Avrupa Birliği bir bölge de­
ğil, tek bir ekonomidir. D oğu Avrupa, Avrupa Birliği’nin bir parçası ol­
m a sürecindedir; bir süre AB’ye ek olarak kalacaktır. R usya’nın vahşi
kapitalizm e yıkıcı geçişinin olum suz etkilerini atlatabilm esi biraz za­
m an alacaktır, ancak küresel ekonom iyle ticaret yapabilir hale geldiğin­
de de (bugün oynadığı temel mal tedarikçisi rolünün ötesine geçtiğinde)
bu ticareti kendi koşullarıyla sürdürecektir. NAFTA ile O rta A m erika
aslında ABD ekonom isinin uzantılarıdır. M E R C O S U R şim dilik gelişme
sürecinde olan, Brezilya ve A rjantin’de devlet başkanlığıyla ilgili son ge­
lişmelerin tehdidi altında bir çalışmadır. Şili’nin ihracatı tü m dünyaya
yayılmıştır. Özellikle temel ihraç m allarının (kahve olm adığı kesin) de­
ğerine ilişkin bir değerlendirme yapabilirsek eğer, K olom biya, Bolivya
ve Peru’nun ihracatının da böyle olduğunu görürüz. Bu koşullar altın­
da Güney A m erika’nın ABD karşısındaki geleneksel bağımlılığı, gide­
rek daha fazla sorgulanır hale gelir. Buna bağlı olarak, öyle g ö rü n ü y o r
ki bir “ Am erikalar bölgesi” yoktur, ancak bir ABD/NAFTA oluşum u­
nun, bağımsızca gelişmekte olan M E R C O SU R projesinin varlığından
bahsedebiliriz. Bir Asya-Pasifik bölgesi yoktuı; ancak Pasifik ötesine
ciddi bir ticaret vardır (bu ticaretin bir ucunda ABD bulunm aktadır).
Çin ile H indistan, kendilerini kıtasal ekonom iler olarak uluslararası ti­
caret ağlarıyla kendi başlarına, bağımsız bağlantılar k u ru p tek başları­
na ayakta durm a çabasındadır. Bölge ülkelerinde ekonom ilerin pek çe­
şitlilik arz etmediği O rtadoğu, içine hapsedildiği sınırlı rolüyle, petrol
tedarikçiliğini sürdürmektedir. Kuzey Afrika Avrupa Birliği’nin uydusu
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 4 5

olm a, yoksul ülkelerden ak an kontrol edilemez, istenmeyen göçe karşı


bir caydırıcı olm a sürecindedir. Ve üçüncü ciltte ayrıntılı olarak incele­
yeceğim gibi, önemli bir istisna olan Güney Afrika dışında Sahra altı
Afrikası da dünya ekonom isinde giderek marjinalleşmektedir. Sonuçta,
öyle görünüyor ki, Avrupa Birliği, Japo n y a ve ABD arasındaki alışıldık
ticari anlaşm alar ile anlaşm azlıkların ötesinde, küresel ekonom inin böl­
geselleşmesi pek de söz konusu değildir. Ayrıca bu üç ekonom ik süper
gücün nüfuz alanları da giderek örtüşmektedir. Japonya ile Avrupa cid­
di biçimde Latin A m erika’ya girmiştir. ABD ise hem Asya ile hem Av­
ru p a ile ticaretini yoğunlaştırmıştır. Japonya ticaretini Avrupa’ya doğru
genişletmiştir. Çin ile H in d istan da ticaret ortaklarını çoğaltarak büyük
bir kuvvetle küresel ekonom iye dahil olm aktadırlar. Özetle, küresel
ekonom inin bölgeselleşmesi süreci büyük ölçüde, ticaret ve rekabet bi­
rim leri olarak ülke kategorileri kullanılarak anlam anın m üm kün olm a­
dığı çok katm anlı, çok ağlı bir ticaret yapısı lehine çözülmektedir.
Ayrıca m al ve hizm et piyasaları da giderek küreselleşiyor. A n­
cak fiili ticaret birim leri ülkeler değil, şirketler ya da şirket ağlarıdır.
Bu, b ü tü n şirketlerin dünya çap ın da satış yaptığı anlam ına gelmiyor.
F a k a t kü çü k, büyük b ü tü n şirketlerin dünya çapında yapabildikleri
her yere, ya d o ğ ru d a n ya da d ü n y a piyasasında işleyen ağlarla bağlan­
tıları üzerinden satış yaptığı an lam ın a geliyor. Ayrıca yeni iletişim ve
ulaşım teknolojileri sağolsun, hem en her yere satış yapm ayı sağlaya­
cak k a n alla r ve fırsatlar da m evcut. A ncak bu ifadeye, birçok ülkede
gayri safi y u rt içi hasılada en b ü y ük paya iç piyasaların sahip olduğu,
k a lk ın m a k ta olan eko n o m ilerd e kentli istihdam ın büyük bölü m ü n ü,
d a h a ço k yerel piyasaları hedefleyen gayri resmi ekonom ilerin o lu ştu r­
d uğu gerçeğini de eklem ek gerek. Ayrıca önde gelen ekonom ilerin b a ­
zılarında, örneğin J a p o n y a ’da h ü k ü m etin korum ası, kültürel/kurum sal
tecrit sayesinde ek o n o m in in önem li kesim lerinin (örneğin k am u hiz­
m etleri ya d a p erak en d e ticaret) d ü n y a çap ın d a rek ab etten k o ru n d u ­
ğ u n u da eklem ek g erek .76 H em en her ülkede istihdam ın üçte biri ilâ

76 Tyson (1992).
1 4 6 ikinci bölüm

yarısında pay sahibi olan k a m u hizm etleri ile h ü k ü m e t k u ru m la n , b ü ­


yük ölçüde uluslararası rek ab etten uzaklaştırılıyor, uzaklaştırılacak.
A ncak b ü tü n ekonom ilerin stratejik çekirdekleri o lan baskın sektörler
ve şirketler, dünya piyasasına derin den bağlılar; kaderleri de bu p iy a­
sadaki perform anslarına bağlı. T icari o lm ay an m allar ve hizm etler
üreten sektörleri ya da şirketleri, ticari sektörlerden so y u tla y arak a n ­
lam ak m ü m k ü n değildir. İç piyasaların dinam izm i, nihayetinde iç pi­
yasadaki şirketlerin ya da şirket ağlarının küresel ölçekte re k a b e t ede­
bilme kapasitesine bağlıdır .77 Ayrıca uluslararası ticaret, a rtık m alların
ve hizm etlerin ulus üstü üretim süreçlerinden ayrı o la ra k d ü şü n ü le­
mez. Dolayısıyla bu bakış açısıyla, şirketler arası uluslararası ticaretin,
toplam uluslararası ticaretin üçte birine denk düştüğü söylenebilir .78
Ayrıca, üretim in ve finansın uluslararasılaşm ası, uluslararası hizm et ti­
caretinin büyüm esinin en önem li k ay n ak ların d an biridir .79
Ancak küresel ek on o m in in bölgeselleşmesi tartışm ası, çok
önemli bir meseleye işaret ediyor: Küreselleşme sürecinde h ü k ü m etle­
rin ve uluslararası k uru m ların rolü. Küresel piyasada ticaret y ap an şir­
ket ağları, hikâyenin yalnızca bir parçasıdır. Serbest ticaretin güçlendi­
rilmesinde, k o runm asında ve şekillendirilm esinde, hüküm etlerin ç ık a r­
larını temsil ettikleri ekonom ik oyuncularını desteklemesini sağ lam ak ­
ta, kam u kurum larının eylemleri de eşit derecede önemlidir. A ncak h ü ­
küm et stratejileri ile ticari rekabet arasındaki etkileşim in karm aşıklığı,
bölgeselleşme ve ticari bloklar gibi basit k av ram lar ışığında anlaşıla­
maz. Küreselleşmeye ilişkin bu politik-ekonom ik yaklaşım a dair bir­
kaç ipucu daha sunacağım ; am a önce küreselleşm enin bir başka k a t­
m anını daha incelemek istiyorum: Üretim sürecinin özünün ağlar üze­
rinden uluslararasılaşması.

77 Cohen (1990); BRIE (1992); Sandholtz vd. (1992); Dünya Ticaret örgütü (1997, 1998).
78 UNCTAD (1995).
79 Daniels (1993).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması

Ürerim in U luslararasılaşm ası:


Ç okuluslu Şirketler ve U luslararası Ü retim A ğlan
1 9 9 0 ’lı yıllarda, m al ve hizm etlerin üretim i, dağıtımı ve yönetiminin
uluslararasılaşm ası yönünde ivme kazanm ış bir süreç vardı. Bu süre­
cin birbiriyle ilişkili üç yönü bulunuyordu: D oğrudan yabancı yatırım ­
ların artm ası, çokuluslu şirketlerin küresel ekonom ide üretici olarak
oynadığı belirleyici rol ve uluslararası üretim ağlarının oluşması.
1980-95 dönem inde doğrudan yabancı yatırımlar 4 faktör düze­
yinde, dünya üretimi ve dünya ticaretinden çok daha hızlı bir biçimde
yükseldi (bkz. Şekil 2.4). D oğrudan yabancı yatırım, dünya sermayesi­
nin oluşum unda 1 9 8 0 ’lerde % 2 olan payını 1 9 9 0’ların ortalarında %
4 ’e çıkararak ikiye katladı. 1 9 9 0 ’ların sonuna gelindiğinde, doğrudan
yabancı yatırım lar 1 9 9 0 ’lı yılların başında gözlenenle aynı oranda artı­
yordu. D o ğ ru d an yabancı yatırım ların büyük bölüm ü, birkaç OECD ül­
kesinden kaynaklanıyordu; yine de ABD’nin doğrudan yabancı yatırım
çıkışındaki üstünlüğü düşüşe geçmişti (yatırım hacmi daha yüksek olsa
da): A BD ’nin küresel d o ğ ru d an yabancı yatırım lardaki payı 1960’larda
% 50 iken, 1 9 9 0 ’larda % 2 5 ’e düşm üştü. Diğer büyük yatırımcıların
m erkezleri ise Jap o n y a, A lm anya, Britanya, Fransa, H ollanda, İsveç ve
İsviçre’deydi. D o ğ ru d an yabancı yatırım ların büyük bölüm ü daha önce­
ki dönem lerin tersine kalkınm ış ülkelerde yoğunlaşmış, bu yoğunluk za­
m an içinde artm ıştı: 1 9 6 0 ’ta d oğ rudan yabancı yatırım ların üçte ikisi
kalkınm ış ülkelerdeydi; 1 9 9 0 ’larm sonuna gelindiğinde bu ülkelerin p a ­
yı d ö rtte üçe yükselmişti. A ncak doğrud an yabancı yatırım akışları gide­
rek farklılık arz etm ekte, kalkınm akta olan ülkeler bu yatırım daki pay­
larını artırm aya başladılar; yine de bu pay kalkınm ış ülkelerinkinden
çok d a h a az (bkz. Şekil 2.5). Bazı araştırm alar, 1 9 80 ’lerin sonundaki bu
d o ğ ru d a n yabancı yatırım akışlarının, uluslararası ticarete göre daha az
yoğunlaşm ış olduğunu gösteriyor. 1 9 9 0 ’larda kalkınm akta olan ülkeler,
dışarıya giden d o ğ ru d an yabancı yatırım akışındaki paylarını artırdı. Yi­
ne de bu pay d o ğ ru d an yabancı yatırım ların % 1 0 ’und an azdır. D ünya
çap ın d a d o ğ ru d an yabancı yatırım ların küçük bir bölüm ü de, kalkın­
m ak ta olan ülkelere yapılan d o ğ ru d an yatırım lar toplam ının önemli bir
148 ikinci bölüm

ŞEKİL 2.5
Doğrudan Yabana Yatırımlar
(Toplam doğrudan yabancı yatırıma oranı)

100 [ -

80

OECD

60

Güney Asya
Sahra altı Afrikası
40 Arap Devletleri
Latin Amerika ve
Karayipler
Doğu Avrupa ve
20 Bağımsız Devletler Topluluğu
Güneydoğu Asya ve
Pasifik;

Doğu Asya
0
1970s 1980s 1990-6 1997
Kaynak: UNCTAD verileri (1999), UNDP’nin değerlendirmesi (1999)

bölüm ünü oluşturur. Dolayısıyla 1990’larda doğrudan yabancı yatırım ­


lar izlendiğinde bir yanda zenginliğin kalkınmış ülkelerde yoğunlaşm a­
ya devam ettiği; diğer yanda üretimin uluslararasılaşmasını takiben üre­
time yönelik yatırımların giderek çeşitlendiği görülür .80
D oğrudan yabancı yatırım lar çokuluslu şirketlerin, küresel eko­
nominin başlıca üreticileri olarak yayılmasıyla bağlantılıdır. D oğrudan
yabancı yatırımlar, kalkınmış ülkelerde ve artık kalkınm akta olan ül­
kelerde de şirket evlilikleri ve satın alm alar biçiminde gerçekleşmekte-

80 IMF (1997); UNDP (1999).


yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1

dir. Sınır aşan şirket birleşmeleri ve satın alm aların toplam doğrudan
yabancı yatırım lardaki yıllık payı 1992’de % 42 iken, bu oran 1997’de
% 5 9 ’a tırm anm ış, toplam 236 m ilyar doları bulan bir meblağa ulaş­
m ıştır (bkz. Şekil 2.6). D oğ ru d an yabancı yatırım ların ana kaynağı ço­
kuluslu şirketlerdir. A ncak do ğ rudan yabancı yatırımlar, uluslararası
üretim e yapılan yatırım ların ancak % 2 5 ’i düzeyindedir. Çokuluslu şir­
ketlerin yurtdışm daki kolları, yatırım larını, yerel ve uluslararası piya­
salara borçlanm ak, hüküm etlerden yardım alm ak, yerel şirketlerle or­
ta k finansm ana gitm ek de dahil çok çeşitli kaynaklara başvurarak fi­
nanse ederler. Ç okuluslu şirketler ve onlara bağlı üretim ağları, üreti­
m in uluslararasılaşm asının vektörüdür; doğru dan yabancı yatırım ların
yayılması da üretim in uluslararasılaşm asının tek bir göstergesidir. Ay­
rıca dünya ticaretinin genişlemesi büyük ölçüde, çokuluslu şirketlerin
üretim lerinin bir so n u cu du r; zira çokuluslu şirketler toplam dünya ti­
caretinde üçte ikilik bir paya sahiptir, buna aynı şirketin kolları arasın­
d a gerçekleşen ticaret de dahildir ki, b u n u n da dünya ticaretinde payı
üçte bir oranındadır. Eğer bu hesaplam aya, belli bir çokuluslu şirkete

ŞEKİL 2.6
Sınırötesi Birleşmeler ve Alanlar, 1992-1997

236

200
-2
O
Q
O 150
CQ
<
100
Toplam
dan doğrudan
50 — yabancı yabancı
yatırım ların yatırım ların
% 4 2 ’si % 59’u
0 1 1 1 J_____ I__
1992 1993 1994 1995 1996 1997
Kaynak: UNCTAD verileri (1998), UNDP’nin değerlendirmesi (1999)
1 5 0 ikinci bölüm

bağlı şirket ağları arasın d aki ticaret de eklenirse, şirket ağları içi tica­
retin payı m uhtem elen d ah a da artacaktır. D olayısıyla ulu slararası ti­
caret diye ölçtüğüm üz şeyin b ü yük bir b ö lü m ü , aslında aynı üretim bi­
rimi içinde sınır ötesi üretim in ölçüm üdür. 1 9 9 8 ’de yaklaşık 53 bin çok
uluslu şirket vardı; bu şirketlerin yu rtdışm dak i k o lların ın sayısı 4 5 0 bi­
ni, küresel satışları 9,5 trilyon doları b u lu y o rd u . (Bu d ün y a çap ın d a
toplam dış ticaret hacm ini aşan bir meblağdır.) T oplam d ü n y a üreti­
m inde % 20-30, dünya çapında to p lam dış ticarette % 6 6 -7 0 (çeşitli
tahm inlere göre) payları vardı (bkz. T ablo 2.9). Ç o k u lu slu şirketlerin
sektörel kom pozisyonu, 20 . yüzyılın ikinci yarısında ciddi bir d ö n ü şü m
geçirdi. 1 9 5 0 ’lere dek d o ğ ru d an yabancı yatırım ların b ü y ü k b ö lüm ü
birincil sektörde yoğunlaşm ıştı. A ncak 1 9 7 0 ’lere gelindiğinde birincil
sektördeki d o ğ ru d an yabancı yatırım ların to p la m d o ğ ru d a n yabancı
yatırım lara oranı % 2 2 ,7 ’ydi; bu o ra n ikincil sek tö rd e % 4 5 ,2 , üçün­
cül sektörde % 3 1 ,4 ’tü. 1 9 9 4 ’te, d o ğ ru d an yabancı y atırım ların büyük
bölüm ünü hizmetlere yapılan d o ğ ru d an yabancı yatırım lar o lu ştu ru ­
yordu (% 53,6); birincil sektördeki d o ğ ru d an yabancı yatırım ların to p ­
lam a oranı % 8 ,7 ’ye gerilemiş, im alatın payı % 3 7 ,4 ’e düşm üştü. D u ­
rum böyleyken bile, çokuluslu şirketler dünya çapında m am ul m al ih­
racatının büyük bölüm ünü ellerinde tutuyorlardı. H izm et ticaretinin
serbestleştirilmesi, fikrî m ülkiyet haklarını k o ru y an TRIPS anlaşm ası­
nın tam am ına erdirilmesiyle birlikte çokuluslu şirketlerin uluslararası
hizmet ticaretinde, özellikle de ileri işletme hizm etlerindeki başatlığı
güvence altına alınmış görünüyor .®1 İm alatta olduğu gibi, hizm et tica­
retindeki artış da aslında uluslararası mal ve hizm et üretim inin geniş­
lemesini yansıtıyor, zira çokuluslu şirketler ve kollarının küresel çap ta
iş görebilmeleri için altyapı hizmetlerine ihtiyacı var.
Çokuluslu şirketlerin uluslararasılaşm ış üretim in çekirdeğini,
yani küreselleşme sürecinin temel bir boyutunu oluşturduğuna kuşku
yoksa da, tam olarak ne oldukları o kadar belli değil .82 Bazı analistler

81 UNDP (1999).
82 Reich (1991); Carnoy (1993); Dunning (1993); UNCTAD (1993, 1994, 1995, 1997); Graham
(1996); Dicken (1998); Held vd. (1999: 236-82).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 151

TABLO 2.9
Bölgeye ve Ülkeye Göre Ana Şirketler ve Yabancı Kollan
(Sayı olarak); Eldeki En Geç Tarih
Ülkede yerleşik Ekonomiye dahil
ana şirkeder yurtdışı kollar*
Kalkınmış ülkeler 36.380 93.628
Batı Avrupa 26.161 61.902
Avr. Birliği 22.111 54.862
Japonya 3.967b 3.405c
ABD 3.470d 18.608c
Kalkınmakta olan ülkeler 7.932 129.771
Afrika 30 134
Latin Amerika ve Karayipler 1.099 24.267
Güney Asya ve Güneydoğu Asya 6.242 99.522
Güneydoğu Asya Batı Asya 449 1.948
O rta ve Doğu Avrupa 196 53.260
Dünya 1997 44.508 276.659
Dünya 1998 53.000 450.000
Önceki yıllara ait verilet; daha önce kapsanmamış ülkelere ilişkin veriler dikkate alındığında, tanım­
lar değiştiğinde ya da eski veriler güncellendiğinde ciddi farklılıklar göstermektedir,
a Belirtilen ekonomide yer alan, yurtdışı kolların sayısını gösterir.
b M art 1995 itibarıyla finans, sigortacılık ve emlak sektörleri dahil edilmeden ana şirketlerin sayısı
( i.695) artı Aralık 1992 itibarıyla finans, sigortacılık ve emlak sektörlerindeki ana şirketlerin sayısı
c M art 1995 itibarıyla finans, sigortacılık ve emlak sektörleri dahil edilmeden yurtdışı kolların sa­
yısı (3.121) artı Kasım 1995 itibarıyla sigortacılık ve emlak sektörlerinde faaliyet gösteren yurt­
dışı kolların sayısı (284).
d Yurtdışuıda varlıkları, satışları ya da net geliri 3 milyon doları aşan en azından bir kola sahip
olan, 1994’te banka dışı 2.658, 1989’da ise 89 banka; 1989’da yurtdışı kollarının varlıkları, sa­
tışları ve net gelirleri 3 milyon doların altında olan 723 banka dışı ve banka ana şirketin toplamı­
nı ifade eder.
e 1994’te varlıkları, satışları ve net gelirleri 1 milyon doları aşan toplam 12.523 banka ve banka dı­
şı yurtdışı kol; 1992’de varlıkları, satışları ve net gelirleri 1 milyon doların altında kalan 5.551
banka ve banka dışı yurtdışı kol ve tasarruf yatırma kurum lan olan ABD’li 534 şubenin toplamı­
nı temsil eder. Her kol, tam anlamıyla bütünlüklü, birkaç tekil şirketi bünyesinde birleştirebilen
bir ABD girişimini temsil eder.
Kaynak: UNCTAD (1997, 1998), H eld’in derlemesi; Held vd. (1999: Tablo 5.3).

küresel erişim e sah ip ülke-m erkezli şirketler o ld u ğ u n u sav u n arak bu


şirketlerin ço ku lu slu yapısını sorguluyor. Ç okuluslu şirketlerin büyük
bir b ö lü m ü n ü n m erkezi O E C D ülkelerindedir. A ncak diğer y an d an
1 9 8 0 ’lerin so n u n d a m erkezleri k a lk ın m a k ta olan ülkelerde bulunan
çok u lu slu şirketlerin sayısı 3 bin 800 iken, bu ra k a m 1 9 9 7 ’de 7.932 ye
152 ikinci bölüm

çıkmış, to p lam sayının (44.508) % 1 8 ’ine erişmişti. Ayrıca T ablo


2 .9 ’d an hareketle, 1 9 9 7 ’deki değerler açısından, d ü n y an ın belli bir böl­
gesinde yerleşik çokuluslu şirketlerle o n ların aynı bölgedeki kolları
arasında basit bir o ra n üretm eye çalışırsak, çok ilginç bazı gözlem ler­
de bulunabiliriz. K alkınm ış ülkelerde 38,9 k a lk ın m a k ta olan ülkelerde
6.1 olan bu o ran , küresel üretim g ü cü n ü n asim etrik dağılım ını resm e­
der, ki bu da ek o n o m ik bağımlılığın sıkı bir ölçüsüdür. A ncak asıl ç a r­
pıcı olan, farklı kalkınm ış bölgeler arasın d a o ran ların kıyaslanm asıdır.
Ja p o n y a ’nın (oran 116,5) küresel üretim ağlarıyla asim etrik o larak bü­
tünleştiği görülür. D iğer y an d an ABD, 1 8 ,7 ’lik bir o ran la, yabancı şir­
ketlerin derinlere işlediği bir ülke görünüm ündedir. Batı Avrupa ise
4 0 ,3 ’lük bir o ran la bu iki ucun arasında yer alır; ülkelerini m erkez seç­
miş ana şirket sayısı b u rad a Jap o n y a ve ABD’den yüksektir, ancak ay­
nı zam anda bu şirketlerin 61.9 00 de kolu vardır (ABD’de ise bu ra k a m
18.600’dür). İleri ekonom ilerin karşılıklı birbirlerine sızm alarını doğ­
rulayan bir başka olgu da, 19 9 0 ’larda kendi araların d ak i d o ğ ru d an ya­
bancı yatırım ların 1 9 9 0 ’larda ciddi biçim de artm ış olmasıdır. A m erika­
lı ve Batı Avrupalı şirketlerin birbirlerinin to p rak ların d ak i kollarının
sayısı giderek artm ak tad ır; Jap o n y a yabancı şirketlerin kollarına d ü n ­
yanın başka bölgeleri k a d a r açık olm asa da, Ja p o n şirketleri dünya ça­
pında yayılma gösterm ektedir; merkezleri k alkınm akta olan ülkelerde
bulunan çokuluslu şirketler şimdilik sınırlı bir çapta da olsa, küresel
üretim sistemine dahil olm aktadır. O E C D merkezli çokuluslu şirketler,
kalkınm akta olan dünyanın her yerine yayılmışlardır; 1 9 9 0 ’ların so­
nunda çokuluslu şirketler Latin A m erika’da yurtiçi im alatta % 30,
Çin de toplam özel im alatta % 20 ila 30, M alezya’da katm adeğerli
im alatta % 40, Singapur’da % 70, ancak K ore’de im alat üretim inde
yalnızca % 10 , H o n g K ong’da % 15, Tayvan’da % 20 pay sahibiydi.
Bu çokuluslu şirketler ne k ad ar ulusaldır? Üst düzey personelle-
rine, şirket kültürüne, doğduğu ülkenin hüküm etiyle ilişkilerine ulusal
nitelikler damga vurm uştur .83 Ancatk bu şirketlerin giderek çokuluslu

83 Co h en (1 9 9 0 ); Porter (1990).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 5 3

bir karak ter kazanm ası yönünde işleyen bir dizi etken mevcuttur. Yurt-
dışındaki kolların satışları ve gelirleri, her şirketin özellikle de Ameri­
kalı şirketlerin toplam gelirlerinin büyük bir bölüm ünü oluşturur. Üst
düzey personel, akla gelen her o rtam a aşinalık göz önünde bulunduru­
larak işe alınır. En yetenekli olan da hangi ülkeden olduğuna bakılm ak­
sızın şirketin k o m u ta zinciri içinde terfi ettirilir, böylece daha üst düzey­
lerde çokkültürlü bir karm a oluşturulur. İş dünyasıyla ve siyasî çevre­
lerle bağlantılar önemli olm akla birlikte, bu bağlantılar şirketin işlediği
ulusal bağlam a özgüdür. Dolayısıyla bir şirketin küreselleşme çapı ge­
nişledikçe, bulunduğu ülkenin koşullarına bağlı olarak iş dünyası ve si­
yasî çevrelerle bağlantı yelpazesi de genişler. Bu anlam da, bunlar ulu-
süstü değil, çokuluslu şirketlerdir. Yani, ulusal tabiyete ve ulusal bağla­
m a kayıtsız o lm ak tan çok, ulusal düzeyde birçok bağlantıları vardır .84
A ncak 1 9 9 0 ’larda küresel üretim in gelişmesinin gerisindeki k ri­
tik eğilim, çokuluslu şirketlerin d ö n ü şü m ü de dahil, üretim sürecinin
örgütsel bir d ö n ü şü m geçirmesidir. M alların ve hizm etlerin küresel
üretim i, giderek çokuluslu şirketler tarafın d a n değil, ulusüstü üretim
ağları ta ra fın d a n gerçekleştirilm ektedir; çokuluslu şirketler bu ağların
tem el bir parçasıdır, an cak ağın geri kalan kısmı o lm ad an İşleyemeye­
cek bir p a rç a .85 Bu örgütsel d ö n ü şü m ü bu cildin üçüncü bölüm ünde
ayrıntılı o la ra k inceleyeceğim. A ncak yeni, küresel ekonom inin yapısı­
n a, süreçlerine ilişkin doğru bir tab lo çizebilmek için b u rad a meseleye
atıfta b u lu n m a k zo ru n d ay d ım .
B unun yanı sıra birçok ülkede —başlıca örnekler ABD (örneğin
Silikon Vadisi), H o n g K ong, Tayvan ve Kuzey İtalya’d a d ır- çokuluslu
şirketler, k ü çü k ve o rta ölçekli firm alar küreselleşmiş üretim sisteminde
d a h a fazla rek a b et gücüne sahip olm alarını sağlayan koo p eratif ağları
oluşturm uşlardır. Bu ağlar çokuluslu şirketlerle birleşmiş, karşılıklı o la­
rak sözleşmeli çalışm aya başlam ışlardır. Genellikle küçük/orta ölçekli

84 Imai (1990a, b); Dunning (1993); Howell ve Woods (1993); Strange (1996); Dicken (1998).
85 Henderson (1989); C oriat (1990); Gereffi ve Wyman (1990); Sengenberger ve Campbell
(1992); Gereffi (1993); Borrus ve Zysman (1997); Dunning (1997); Em st (1997); Held vd.
(1999: 259-70).
154 ikinci bölüm

şirketlerin ağları, bir ya da birkaç büyük şirketle sözleşmeli çalışır. A n­


cak bu ağların, piyasaya giriş, teknoloji, yönetsel beceriler ya d a m a rk a
elde edebilm ek için çokuluslu şirketlerle anlaşm a yaptığı d u ru m la r da
sıktır. K üçük ve o rta ölçekli işletmelerin o lu ştu rd u ğ u bu ağların çoğu,
Tayvan ve İsrail merkezli bilgisayar şirketlerinin ağlarını Silikon Vadi-
si’ne genişletmesi örneğinde de görüldüğü gibi, sınır ötesinde iş g ö rm e­
lerini sağlayan anlaşm alar sayesinde ulusüstü bir niteliğe de sahiptir.
D ahası, üçüncü bölüm de de tartışacağım üzere çokuluslu şirk et­
ler, ülkelere, piyasalara, süreçlere ve ürünlere bağlı o la ra k yarı özerk
birim ler halinde örgütlenm iş, giderek m erkezsizleşen iç ağlardır. Bu bi­
rim lerin her biri, ad hoc stratejik ittifaklar tarzın d a, b aşk a çokuluslu
şirketlerin yarı özerk birimleriyle bağlantı kurar. Bu ittifakların (aslına
bakarsanız ağların) her biri, k ü çü k ve o rta ölçekli şirketlerin b lu ştu r-
duğu destek ağlarının bir düğüm üdür. Bu üretim ağlarının ağları, çok
da farklılaşm ayan ulus üstü bir coğrafyaya sahiptir: H e r üretim fo n k ­
siyonu, d oğru yeri (kaynaklar, m aliyet, kalite ve piyasa erişimi b a k ı­
m ından) bulur ve/veya ağ dahilinde doğru yerdeki yeni bir şirketle
bağlantı kurar.
Dolayısıyla çoğu üretim sek tö rü nü n (mal ya da hizmet) başat ke­
simi dünya çapında fiili işleme prosedürlerine göre örgütlenerek, R o ­
bert Reich’ın deyişiyle ‘küresel ağ ’ı oluşturm uşlardır .87 Ü retim süreci,
birçok farklı şirket tarafından birçok farklı yerde üretilen parçaları bir
araya toplar; belli amaçlar, belli piyasalar için yeni bir üretim ve ticaret
tarzıyla birleştirir: Geniş hacimli, esnek, tek örnek üretim . Bu ağın,
dünya çapında farklı birimlerin tedarik ettiği küresel bir şirket kavrayı­
şıyla ilgisi yoktur. Yeni üretim sistemi, bir stratejik ittifaklar bileşkesi­
ne, şirketler, her büyük şirketin m erkezden ayrı birimleri, birbirlerine
ve/veya büyük şirketlere ya da şirket ağlarına bağlı küçük ve o rta ölçek­
li girişim ağları arasındaki ad hoc işbirliği projelerine dayanır. Sınır öte­
si üretim ağlarının işleyişi iki temel biçimde gerçekleşir: Gereffi’nin ter­
minolojisiyle üreticinin yönlendirdiği emtia zincirleri (otom obil, bilgisa-
86 Adler (1999); Saxenian (1999).
87 Reich (1991).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 5 5

yar, uçak, elektronik cihazlar gibi) ve alıcının yönlendirdiği emtia zin­


cirleri (giyim kuşam , ayakkabı, oyuncak ve ev eşyası gibi ).88 Bu ağa
benzer endüstriyel yapıda temel olan, tüm dünyaya yayılmış olması,
hem bütünsel olarak hem de birimleri itibarıyla geometrisinin sürekli
değişmesidir. Böyle bir yapı içinde başarılı bir yönetsel strateji için en
temel unsur, bir şirketi (ya da belli bir endüstriyel projeyi) bu ağa ko­
num u itibarıyla rekabette avantaj kazanacağı bir konum a yerleştirmek­
tir. Böylece yapı kendini yeniden üretm e, rekabet sürdükçe genişleme,
ekonom inin küresel niteliğini derinleştirm e eğilimi kazanır. Şirketin
böyle değişken bir üretim ve dağıtım geometrisinde işleyebilmesi için,
son derece esnek bir yönetim biçimi gereklidir; şirketin esnekliğine, bu
esnekliğe uygun iletişim ve üretim teknolojilerine erişime bağlı olan bir
yönetim biçim idir bu (üçüncü bölüm e bakınız). Ö rneğin çok uzak kay­
n ak lard a üretilen parçaları bir araya getirebilm ek için, bir yandan üre­
tim sürecinde parçaların en ince ayrıntılarına dek birbirine uyum sağla­
m aları için m ikroelektroniğe dayalı bir titizlik gerekirken, diğer yandan
fabrikanın üretim i, her siparişin gerektirdiği hacm e ve tek tip özellikle­
re göre program lam asını sağlayacak bilgisayara dayalı bir esneklik ge­
reklidir. Ayrıca envanterlerin yönetim i de, geçen on yıl içinde perfor­
m ansları talebi ve arzı online o larak denk düşürebilm e yönündeki yeni
teknolojik kapasiteyle güçlenen eğitimli tedarikçilerden oluşan yeterli
bir ağın varlığına bağlıdır. Dolayısıyla yeni uluslararası işbölüm ünün
giderek şirketler arası bir hal aldığını söyleyebiliriz. D aha doğrusu şir­
ket ağları içinde bir işb ö lü m ü d ü r bu. Ç okuluslu şirketlerin bağlı o ldu­
ğu, dü n y a çap ın d a eşitsiz bir dağılım gösteren bu ulus üstü üretim ağ­
ları, küresel üretim i ve uluslararası ticareti şekillendirmektedir.

E n form asy o n el Ü retim ; Bilim ile T eknolojinin Seçici Küreselleşmesi


E nform asyonel ü retim d e verim lilik ile rek ab et gücü, bilginin üretim i­
ne ve bilgi işlem sürecine dayalıdır. Bilginin üretilm esi ve teknolojik
k ap asite, farklı tü rd e şirketler, ö rg ü tler ve ülkeler arasın d aki rekabet

88 Gereffi (1999).
1 5 6 ikinci bölüm

açısından kilit araçlard ır .89 D olayısıyla bilim in ve tek n o lo jin in c o ğ ra f­


yasının, küresel ek o n o m in in m ekân ları ve a ğ la n üzerinde b ü y ü k bir e t­
kisi olm ası gerekir. Ayrıca bilim in ve teknolojinin olağandışı bir biçim ­
de, bir avuç O E C D ülkesinde yoğunlaştığını gözlüyoruz. 1 9 9 3 ’te k ü ­
resel çap ta, araştırm a-geliştirm e çalışm alarının % 8 4 ’ü 10 ülkenin
elindeydi; bu 10 ülke, son yirm i yılda A BD ’de a lm an p aten tlerin %
9 5 ’ini de k o n tro l ediyordu. 1 9 9 0 ’ların so n u n a gelindiğinde, telefon
hatlarının % 7 4 ’ü, dünya n ü fu su n u n üst gelir düzeyindeki ülkelerde
yaşayan beşte birlik kesim inin elindeydi; İn tern et kullanıcılarının %
9 3 ’ünü de o n lar o lu ştu ru y o rd u .90 Bu teknolojik ü stü n lü k , bilgiye d a ­
yalı küresel ekonom i düşüncesine terstir; birkaç ‘küresel k en t ve böl-
ge’ye yerleşmiş bilgiye dayalı üreticilerle, d ü n y an ın geri k a la n kısm ı,
yani teknolojik o larak bağım lı ülkeler arasın d a hiyerarşik bir işb ö lü ­
m ü biçiminde sunulm adığı sürece. A ncak teknolojik karşılıklı b ağ ım ­
lılığın işleyişi, coğrafi eşitsizliğe ilişkin istatistiklerin o rta y a k o y d u ğ u n ­
dan daha karm aşıktır.
Öncelikle temel araştırm alar, asıl bilgi kay n ak ların ın büy ük b ö ­
lüm ü araştırm aya yoğunlaşm ış üniversitelerin ve dünya çap ın d a kam u
araştırm a sisteminin elindedir (A lm anya’da M a x Planck, F ra n sa ’da
CN RS, R usya’da Bilimler A kadem isi, Ç in ’de A cadem ica Sinica,
ABD’de Ulusal Bilim Vakfı, Savunm a Bakanlığı’nın DARPA’sı gibi ku-
rum ların desteklediği araştırm a program larıyla, Ulusal Sağlık E nstitü­
sü gibi kurum lar, büyük hastaneler). Bu da, askeriye ile bağlantılı araş­
tırm alar gibi önemli bir istisna dışında, temel araştırm a sistem inin açık
ve ulaşılabilir olduğu anlam ına gelir. ABD’de 1 9 9 0 ’larda, bilim ve m ü ­
hendislik dallarında d o k to ra derecelerinin % 5 0 ’sinden fazlası yabancı
öğrencilere verilmiştir. Bu yabancı d o k to ra sahiplerinin % 4 7 ’si
ABD’de kalmıştır, fakat bu durum bilim sisteminin kendi içine kapalı
doğasından çok, kendi memleketlerinin onları çekememesiyle ilgili bir
meseledir. (Örneğin Ç in’den gelen d o k to ra öğrencilerinin % 88’i, H in ­
distan’dan gelenlerin % 7 9 ’u ABD’de kalmış; fakat Ja p o n y a ’dan gelen­
®9 Freeman (1982); Dosi vd. (1988b); Foray ve Freeman (1992); Dünya Bankası (1998).
90 Sachs (1999); UNDP (1999).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 157

lerin yalnızca % 1 3 ’ü, Güney K ore’den gelenlerinse % l l ’i kalmıştır .)91


Ayrıca araştırm a sistemi küreseldir. D ünyanın d ö rt bir köşesinden bi­
lim adam ları arasında sonu gelmez bir iletişime dayalıdır. Batı’da Av­
ru p a skolastisizmi zam anlarından beri bilim çevreleri, her zam an bü­
yük ölçüde, küresel değilse de, uluslararası bir akademisyenler toplulu­
ğu olm uştur. Bilim, çeşitli yayınlar, konferanslar, seminerler ve akade­
m ik dernekler üzerinden iletişim içinde olan bir araştırm acılar ağı etra­
fında yapılanm ış, belli araştırm a alanları çevresinde örgütlenmiştir. Fa­
k a t bunların yanı sıra, çağdaş bilimin temel özelliklerinden biri de, O n ­
line iletişimin daim i niteliklerinden biri haline gelmiştir. Z aten İnternet
de o rd u ile “ büyük bilim ” in sapkın birleşmesinden doğm uş, 1980’lerin
başlarına dek gelişimi bilimsel iletişim ağlarıyla sınırlı kalmıştır. G ünü­
m üz biliminin en temel özelliklerinden biri de budur. 1 9 9 0 ’larda İnter­
n e t’in yaygınlaşm ası, bilimsel keşiflerin hızlanm ası, çaplarının genişle­
mesiyle birlikte İnternet ve elektronik posta küresel bir bilimsel siste­
m in o lu şu m u n a k atk ıd a bulunm uştur. Bu bilimsel çevrelerde, İngilizce­
nin uluslararası dil olm ası, yayınlara, araştırm a fonlarına, prestijli ata­
m alara b ü yü k ölçüde A m erikalı ve Batı Avrupalı bilim kurum larm ın
h ak im olm ası, şüphesiz başı çeken ülkeler ile k u ru m lar lehine bir eği­
lim olduğu gözlenir. A ncak bu sınırlar dahilinde, asim etrik de olsa ile­
tişimi, bulguların ve bilginin yayılmasını sağlayan küresel bir bilim ağı
vardır. Ö yle ki bazı araştırm a alan larınd a (enform asyon teknolojisi gi­
bi) iletişimi yasaklayan Sovyetler Birliği’ndeki gibi akadem ik sistemler,
fazlasıyla geri k alm ak gibi ağır bir bedel ödemişlerdir. G ünüm üzde bi­
limsel a ra ştırm a la r ya küreseldir ya da bilimsellik özelliklerini yitirirler.
F a k a t Jeffrey Sachs’m d a işaret ettiği gibi, bilim küresel olsa da bilim
pratiği gelişmiş ülkeler tarafın d a n tan ım la n an k o n u lara kaym ıştır .92
A raştırm a bulgularının b ü y ük bölüm ü, gezegen çapındaki bilimsel ile­
tişim ağ ların d a yayılır, an cak a ra ştırm a d a ele alınan k o n u ların türleri
d ik k ate alındığında ciddi bir asim etri olduğu görülür. K alkınm akta
o lan ülkeler açısından kritik önem taşıyan, an cak genel çıkarlar, bilim ­

91 Saxenian (1999).
92 Sachs (1999).
ı 58 ikinci bölüm

sel çıkarlar açısından çok az şey vaad eden ya da üm itv ar bir piyasaya
hitap etm eyen sorunlar, bilimsel a ra ştırm a la rd a başı çeken ülkelerin
araştırm a p ro g ram ların a genellikle alınm az. Ö rn eğ in etkili bir sıtm a
aşısı on m ilyonlarca insanın, özellikle çocukların hayatını k u rtarab ilip
ancak böyle bir aşının geliştirilmesine ya da D ü n y a Sağlık Ö r g ü tü ’n ü n
desteklediği üm it verici tedavi biçim lerinin dünya çap ın d a yaygınlaştı­
rılması çalışm alarına pek az k ay n ak ayrılır. Batı’da geliştirilen AIDS
ilaçlan A frika’da kullanılam ayacak k a d a r pahalıdır, oysa HTV v a k ala ­
rının % 9 5 ’i k a lk ın m ak ta olan ülkelerdedir. Ç okuluslu farm aso tik şir­
ketlerinin işletme stratejileri, bu ilaçları ucuza üretm e ya da altern atif
ilaçlar geliştirme girişimlerini baltalam ıştır, zira ara ştırm a la rın temel
aldığı patentlerin büyük bir bölüm ü bu şirketlerin denetim indedir. D o ­
layısıyla bilim küreseldir, ancak iç dinam ikleri çerçevesinde, ya so ru n ­
ları için çözüm ler üretm eyerek ya da h ayat koşullarının gelişmesini
sağlayan sonuçlar verecek bir tedaviye y an aşm ay arak dünya nüfusu­
nun büyük bir b ö lü m ü n ü n dışlanm ası sürecini de yeniden üretir.
E konom ik kalkınm a ile rek abet perform ansı tem el a ra ştırm a la ­
ra değil, temel ve uygulam alı araştırm alar (araştırm a-geliştirm e çalış­
maları) arasında bağlantı kurulm asına ve b u n u n dünya çap ın d a ö rg ü t­
lere, bireylere yayılm asına dayanır. İleri akadem ik ara ştırm a la r ve iyi
bir eğitim sistemi, ülkelerin, şirketlerin ve bireylerin enform asyonel p a ­
radigm aya dahil olm ası için gerekli koşullardır, am a yeterli değillerdir.
Dolayısıyla bilimin seçici küreselleşmesi, teknolojinin küreselleşmesini
teşvik etmez. Küresel teknolojik gelişme, ulusal ve uluslararası p oliti­
kalar kadar, bilim, teknoloji ve iş dünyası arasında da bir bağlantı ol­
masını gerektirir .93 Kendilerine özgü kayırm a eğilimleri ya da kısıtla­
maları olsa da, yayılm anın m ekanizm aları vardır. Ç okuluslu şirketler
ve onların üretim ağları aynı zam anda, teknolojik üstünlüğün araçla­
rı, seçici teknolojik yayılm anın kanallarıdır.9* Kam usal olm ayan araş-
tırma-geliştirme çalışm alarının büyük bölüm ü çokuluslu şirketlerin
elindedir, onlar da bu bilgiyi rekabet, piyasalara sızma ve hüküm et
93 Foray (1999).
94 Archibugi ve Michie (1997).
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 5 9

desteği için kilit bir varlık o larak kullanırlar. Diğer yandan araştırm a-
geliştirme çalışm alarının m aliyetinin ve önem inin artm ası yüzünden
şirketler, dünya çapında başka şirketlerle, üniversitelerle ve kam u araş­
tırm a kurum larıyla (biyom edikal araştırm alar yapan hastanelerle ö r­
neğin) birlikte işbirliğine dayalı araştırm alara girişirler. Bunu yaparken
sektörlere ve ülkelere yayılan dikey bir araştırm a-geliştirm e ağının ya­
ratılm asına ve şekillendirilmesine k atkıd a bulunurlar. Ayrıca sınır öte­
si üretim ağlarının verimli bir biçimde işleyebilmesi için çokuluslu şir­
ketlerin uygulam aya dair bilgilerinin bir kısmını ortaklarıyla paylaş­
m aları, küçük ve o rta ölçekli şirketlerin kendi teknolojilerini geliştir­
m elerine, son tahlilde öğrenm e eğrisini geliştirme kapasitelerine k atk ı­
da b u lu n m aları gerekir .95 Ç okuluslu şirketlerin yurtdışındaki kolları­
nın, O E C D ülkelerinin üretim sistem inde yer alm asının bu ülkelerin
teknolojik gelişimini ve verimliliğini olum lu etkilediğine dair kanıtlar
m evcuttur .96 Bu meseleyle ilgili araştırm alarının ard ın d an H eld ile
m eslektaşları şu sonuca varm ışlardı: “ Sistem atik kanıtların eksikliğine
karşın, ara ştırm a la r zam an içinde üretim in küreselleşmesinin, ulusal
ek o n o m ik perform ansın, m erkezi o ülkede b u lu n an çokuluslu şirketle­
rin p erfo rm an sın d an ay rılarak ilerlediğini gösterm ektedir. Ayrıca bu
süreç, yeniliklerden elde edilecek kârın en yüksek noktaya varm ası
beklenen yüksek teknoloji sektörlerinde de bu süreç geçerlidir .”97 Bu,
gelişmiş ülkelerin birço ğ u nd a yüksek teknolojinin gelişimini destekle­
yen ulusal p o litik aların , her zam an ülkeye rekabetçi bir avantaj k a za n ­
d ırm a k ta başarılı olam adığı an lam ın a gelir. Diğer y an d an , k alk ın m ak ­
ta o lan , yeni sanayileşm iş ülkeler açısından yerel işgücünün ve yerel
şirketlerin u lu sü stü ü retim ağlarıyla işbirliğine girm esini, dünya piya­
sasında yarışm asını sağlayabilm ek için ulusal politikalar gereklidir.
H ü k ü m e tle rin teknoloji p o litik aların ın k alk ın m a açısından belirleyici
bir ara ç o ldu ğ u, A sya’nın sanayileşm ekte o lan ülkelerinde d u ru m bu-
dur. (Ü çüncü cilt, d ö rd ü n c ü bölüm ) D ü n y a B ankası’nın 1998 tarihli

95 Geroski (1995); Tuomi (1999).


96 OECD (1994d).
97 Held vd. (1999: 281).
ı6o ikinci bölüm

Dünya Kalkınma Raporu , teknolojik alty ap ın ın ve eğitim sistem inin


geliştiği koşullarda, b irazd an inceleyeceğim gibi son derece seçici bir
dahil etm e ve dışlam a izleğiyle gerçekleşse de, 1 9 9 0 ’lard a tek nolojinin
küresel o larak yayıldığı bir sürecin gözlenebildiği so n u c u n a varm ıştı.
Teknolojik bağlantı sağlandığında, tek no lo jin in üretim i ve y a ­
yılması süreci, h ü k ü m etin po litik asın d an büyü k ölçüde bağım sız olan
ulusüstü üretim ağları etrafın d a örgütlenir hale gelir. A ncak insan k a y ­
naklarının, teknolojik altyapının (özellikle de erişilebilir, m aliyeti d ü ­
şük, kalitesi yüksek iletişim ve en fo rm asyo n sistem lerinin) sağlanm ası
bakım ından temel önem ini korur.
Teknolojinin küresel ekonom iye nasıl ve neden yayıldığını a n la ­
yabilm ek için yeni, enform asyona dayalı teknolojilerin özelliklerini
gözden geçirmek önemlidir. Bu teknolojiler, insanların zihinlerinde ge­
liştirilen/depolanan bilgiye d ay an d ık ların d an , y a p arak öğrenm e süre­
cinde hazm edilip geliştirilecek teknolojik altyapıyı, örgütsel o rtam ı ve
insan kaynaklarını bulm aları halinde kay n ak ların ın ötesine geçerek
yayılma k o n u su nd a sıradışı bir potansiyele sahiptirler .98 B ütün b u n lar
son derece talepkâr koşullardır. A ncak so n ra d a n gelenlerin yetişip
ayak uydurm asını sağlayacak süreçleri de dışlam azlar, so n ra d a n gelen­
ler uygun ortam ı çabucak geliştirebiliyorsa eğer. 1 9 6 0 ’larda, 1 9 7 0 ’ler-
de Jap o n y a’da, 1 9 8 0 ’lerde Asya-Pasifik bölgesinde, dah a küçük çaplı
olarak 1 9 9 0 ’larda Brezilya’da ve Ç in ’de olup biten b u d u r işte. A ncak
1 9 9 0 ’ların küresel deneyimi, teknolojik kalkınm a için farklı bir yol
öneriyor. D ünya çapında şirketler ve bireyler yeni teknolojik sisteme
dahil olduklarında (teknoloji transferiyle ya da uygulam aya dair tek ­
nolojik bilgilerin benimsenmesi yoluyla) derhal üreticilerle ve bilgileri­
ni kullanıp ürünlerini pazarlayabilecekleri piyasalarla ilişki kurarlar.
Tasarıları ulusal merkezlerini aşar, böylece çokuluslu şirketlere dayalı
üretim ağını güçlendirirken, bu şirketler ve bireyler bu ağlarla bağlan­
tıları üzerinden öğrenip kendi rekabet stratejilerini geliştirirler. D olayı­
sıyla teknolojik uygulam a bilgisinin ulusüstü üretim ağlarında yoğUn-

98 Mowery ve Rosenberg (1998).


yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 161

laşması, sınır ötesi üretim ağlarının coğrafyasının karmaşıklaşmasıyla


birlikte bu uygulam a bilgisinin dünya çapında daha kapsam lı olarak
yayılması gibi bir süreç de yaşanır aynı zam anda.
Bu analize, 1 9 9 0 ’ların sonlarında Silikon Vadisi’nde yaşanan
gelişmelerle ışık tu tm aya çalışacağım. İnternet devriminin ardından ge­
len yenilik fırsatlarını kaçırm ayan Silikon Vadisi, dünyanın geri kalan
kısmı karşısında, enform asyon teknolojisindeki liderliğini daha yüksek
n o k ta la ra taşıdı. A ncak 2 0 0 0 yılının Silikon Vadisi, toplum sal ve etnik
açıdan, 1 9 7 7 ’nin Silikon Vadisi’nden tüm üyle farklıydı. Silikon Vadisi
k o n u su n d a ö n d e gelen analistlerden A nna Lee Saxenian, 1999 tarihli
araştırm asın d a, bu ileri teknoloji m erkezinin yeni görünüm ünde göç­
m en girişim cilerin belirleyici bir rol oynadığını gösterdi. Saxenian şöy­
le diyor:

ABD’de eğitim görüp çalışan yetenekli göçmenler vaat edici fırsat­


lard an yararlanm ak üzere ülkelerine döndüklerinden, son araştır­
m alar “beyin g ö çü ”nün yerini “ beyin dolaşım ı”na bıraktığını gös­
teriyor. Ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, bu yetenek­
li göçm enlerin m em leketlerine dönm eyi tercih etm ediklerinde bile,
ABD’deki girişim leri, coğrafi o larak uzak bölgelerdeki girişimlere
bağlayan aracılar olarak kritik bir rol üstlendiğini gösteriyor.

S ax en ian ’ın araştırm ası, 1990 gibi erken bir tarihte bile Silikon
V adisi’nde ileri teknoloji sek tö rü n d e çalışan işgücünün % 3 0 ’luk bir
kesim inin y aban cı ülkelerde doğm uş, genelde profesyonel mesleklerde
yoğunlaşm ış o ld u ğ u n u gösteriyor. 1 9 9 0 ’ların ikinci yarısında bir yeni­
lik dalgası b aşlad ığ ın d a, çoğu yabancı girişimciler tarafın d an binlerce
yeni en fo rm asy o n teknolojisi şirketi k u ru ld u. 1980 ile 1998 arasında
Silikon V adisi’nde k u ru la n şirketlerin en azınd an % 2 5 ’i, 1995 ile
1998 a ra sın d a k u ru la n la rın % 2 9 ’u Çinli ve H in t yöneticiler tarafın ­
d a n yönetiliyordu. E tnik girişim cilerin yer aldığı bu ileri teknoloji ağ ­
ları iki y önlü o la ra k işliyordu:

99 Saxcnian (1999:3).
162 ikinci bölüm

Silikon Vadisi’ndeki yetenekli Çinli ve H in t göçm enler m em leketle­


riyle toplum sal ve ekonom ik bağlantılar yaratırlarken, A sya’nın ge­
lişm ekte olan bölgelerindeki piyasaları, im alat ve teknik becerilerin
kapılarını da C alifo m ia’daki daha geniş kapsam lı girişim ci to p lu ­
luğuna açtılar. Şirketler yazılım program lam a kon u su n d ak i yetenek
yüzünden yüzlerini giderek H in d istan ’a çeviriyor. Bu arad a C alifor-
n ia ’da teknolojiyle ilgili sektörler, ileri teknoloji ürünlerinin bile­
şenleri için de hızla gelişen bir piyasa o larak görm enin yanı sıra y a­
rı iletken ve PC im alatında da giderek T ayvan’ın hızlı ve esnek a lt­
yapısına dayanıyor .1

C alifornia bağlantısı Asya ile sınırlı değildir. S axenian’ın öğren ­


cilerinden ikisi Silikon Vadisi ile İsrail’de yazılım se k tö rü n ü n p a tla m a ­
sı ve M eksikalı m ühendislerin Silikon Vadisi’nde önem li bir varlık gös­
termesi arasında da aynı derecede güçlü bir bağlantıya d ik k at çekti .101
Bir başka deyişle Silikon Vadisi, dünya çapına yaydığı teknoloji ve iş­
letme ağları tem elinde genişlemiştir. Buna karşılık bu ağlar etrafında
kurulan şirketler, dünyanın d ö rt bir köşesinden (am a başta H in d istan
ve Ç in’den/ dünya nüfusuna oranla) yetenekleri kendilerine çekmiş; bu
yetenekler hem Silikon Vadisi’nin kendisini değiştirmiş hem de burasıy­
la memleketleri arasındaki teknoloji bağlantısını ilerletmişlerdir. Sili­
kon Vadisi’nin enform asyon teknolojisindeki yeniliklerde başı çekmesi
açısından çok özel bir vaka olduğu da dikkate alınm alı. A ncak düny a­
da yüksek teknolojinin ilerleme gösterdiği başka bölgelerde yapılacak
araştırm alarda da benzer bir m ekanizm anın gözlenmesi m uhtem eldir;
zira ağlar kendilerini güçlendiriyor, ulusal sınırları aşıyor ve uygulam a
bilgisine sahip beyinleri çekiyor, ki bu da Enform asyon Ç ağı’nda tek­
noloji aktarım ının ve yeniliklerin en önemli süreçlerinden biridir.
•m

Özetle, bilimin ve teknolojinin birkaç ülkede, birkaç bölgede


yoğunlaştığını söylemek m üm kün olsa da, teknolojik uygulam a bilgi­
si akışı tüm dünyaya yayılm aktadır, am a son derece seçici bir biçimde.
Bu akış, üniversiteyi dünyanın d ö rt bir köşesindeki araştırm a kaynak-

100 Saxenian (1999: 71).


101 Alarcon (1998); Adler (1999).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 163

larına bağlayan merkezsizleşmiş, çok yönlü üretim ağlarında yoğunla­


şıyor. Bu biçimde bir teknoloji üretim i ve aktarım ı, ulusüstü üretim ağ­
larının yapısını ve dinam iklerini yansıtıp bu ağlara yeni merkezler ek­
lerken küreselleşmeye de belirleyici bir katkıda bulunuyor. Bilim ile
teknolojinin eşitsiz gelişimi, enform asyonel üretim in mantığını merkez
ülkesinden koparıyor, çok merkezli, küresel ağlara kaydırıyor .102

Küresel Emekten Bahsedilebilir mi?


E nform asyonel ekonom ide belirleyici üretim faktörü emekse, üretim
ile dağıtım giderek küresel tem elde örgütleniyorsa, öyle görünüyor ki
em eğin küreselleşmesi gibi paralel bir sürece de tanıklık etmemiz gere­
kiyor. A ncak mesele g ö rü n d ü ğ ü n d en d a h a karm aşıktır. Bu cildin yapı­
lan m asın d aki tutarlılık gereği, bu meseleyi kapsam lı biçimde d ö rd ü n ­
cü bölüm de, ağ to p lu m u n d a emeğin ve istihdam ın dön ü şü m ün ü ince­
lerken tartışacağım . A ncak küreselleşm enin temel bileşenlerine ilişkin
gözden geçirmeyi tam am ın a erdirm ek am acıyla, temel sonuçları b u ra ­
da sıralayacağım .
U zm an işgücünün giderek küreselleşmesi gibi bir süreç vardır.
Bu yalnızca beceri düzeyi yüksek bir işgücü değildir, dünya çapında is­
tisnai derecede yüksek düzeyde talep edilen, dolayısıyla göçm en yasa­
ları, ücretler ya da çalışm a koşulları açısından genel kurallara tab î o l­
m ay an bir işgücüdür. Ü st düzey profesyonel em ek için de aynı şey ge-
çerlidir: Ü st düzey yöneticiler, m ali uzm anlar, ileri hizm etler d an ışm an ­
ları, b ilim adam ları, m ühendisler, bilgisayar program cıları, biyotekno-
loglar gibi. A m a sanatçılar, tasarım cılar, gösteri sanatlarıyla u ğ raşan ­
lar, sp o r yıldızları, spiritüel gurular, siyasî d an ışm an lar ve profesyonel
suçlular için de aynı şey geçerlidir. H erh an g i bir piyasada istisnaî d ü ­
zeyde bir k atm ad eğ er y a ra tm a kapasitesine sahip herkes, kürenin d ö rt
bir y an ın d a alışveriş y ap ab ilm en in sefasını sürer ve kendisinin alışve­

102 Silikon Vadisi örneğinde görülen küresel yenilik ortamı ağlarına ilişkin analizlerin öncüsü mer­
hum Richard G ordon’dur; bakınız Gordon (1994). G ordon’un önemli entelektüel değerlendir­
melerine ilişkin kolektif bir tartışma için Journal o f Global Political Economy nin Competi-
tion and C hange” (Rekabet ve Değişim) başlıklı özel sayısına bakınız. (Mayıs 1998).
1 6 4 ikinci bölüm

rişinin yapılm asının da. Bu uzm an em ek kesim ine dahil o lan ların sayı­
sı on m ilyonları bulm az, an cak bu kesim girişim ağlarının, m edya a ğ ­
larının, siyasi ağların perform ansı açısından son derece belirleyicidir;
öyle ki en değerli emeğin piyasası küreselleşm ektedir.
Ö te y a n d a n d ü n y an ın sıkış tepiş bir d u ru m d a k i kitleleri, istis­
naî yeteneklere sahip o lm ay an am a h a y a t k oşu lların ı iyileştirm e, ço ­
cu k ların ın geleceği için m ücadele etm e ç ab a sın d a k i kesim için bu sicil
biraz d a h a karm aşıktır. 2 0. yüzyılın so n u n a d o ğ ru y ak laşık 1 3 0 -1 4 5
m ilyon kişi kendi ülkelerinin dışında y aşıyo rlardı; 1 9 7 5 ’te bu ra k a m
84 m ilyondu. Bu ra k a m la r yalnızca kayıtlı göçm enleri gö sterm ekte;
belgelenm em iş göçm enlerin sayısı da eklenince gerçek ra k a m ço k ço k
d ah a yükselecektir. Yine de, bu reel sayı d ik k ate alındığında bile, g ö ç­
m enlerin toplam ı küresel işgücünün a n c a k k ü ç ü k bir b ö lü m ü n ü o lu ş­
turur. Bu göçm enlerin önem li bir b ö lü m ü A frik a ’da ve O rta d o ğ u ’d a ­
dır (bazı hesap lam alara göre, 1 9 9 3 ’te b u ra la rd a 4 0 m ilyon göçm en
vardı). 1 9 9 0 ’larda ABD ’de, K a n a d a ’da, A vustraly a’da, d a h a k ü çü k
bir ölçekte Batı A vrupa’da göçm enlerin sayısında ciddi bir artış oldu.
Kısa süre öncesine dek pek az göç alan J a p o n y a gibi ülkelerde dahi
yüzbinlerce yeni göçm en var .103 Bu göçün ciddi bir b ö lü m ü belgelen­
memiş d u ru m d a. A ncak Batı ülkelerinin ç o ğ u n d a yerel nüfusa kıyas­
la göç düzeyi, tarih in başka dönem lerindeki düzeyleri aşm ış değildir.
Dolayısıyla öyle g ö rü n ü y o r ki göçün artışıyla birlikte, aslında o lu p bi­
ten, yabancı düşm anı tepkileri tetikleyen Batı to p lu m la rın d a etnik ya­
pı değişimidir. G öçm en denen birçok insanın aslında “ göç ettik le ri”
ülkelerde doğduğu, fakat 1 9 9 0 ’larm so n u n d a norm alleşm e ö nündeki
engellerle ikinci sınıf vatan daş k o n u m u n d a tu tu ld u k ları Batı Avru­
p a ’da özellikle durum budur: A lm anya’daki T ü rk lerin , J a p o n y a ’daki
Korelilerin d u ru m u, “g öçm en ” etiketinin ayrım cılığa ta b î tu tu la n
azınlıklar için bir şifre o larak kullanılm asına örnektirler. Kuzey A m e­
rika da ve Batı A vrupa’da çok etnili yapı yönündeki bu eğilim, yerel
nüfusun doğurganlık oranının düşük olm ası, zengin ve yoksul ülkeler

103 Campbell (1994); Stalker (1994, 1997); Massey vd. (1999); UNDP (1999).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 165

arasın d ak i dengesizliğin giderek artm asının tetiklediği yeni göç dalga­


ları sonucu 2 1 . yüzyılda dah a d a hızlanacaktır.
U luslararası göçün önem li bir bölüm ü, 1990’larda özellikle Af­
rik a ’da yirm i d ö rt m ilyon insanı yerinden eden savaşların ve felaket­
lerin bir sonucudur. Bu eğilim m u tlak a emeğin küreselleşmesiyle ilgili
değilse de, dü n y a çapın da m ilyonlarca insanı yerinden etmiş, İnsanî
sefaletin küreselleşm esine sebep olm uştur. B M ’nin 1999 tarihli İnsanî
Gelişim R a p o ru ’n da da belirtildiği üzere, “ Küresel işgücü piyasası ye­
tenekli o la n la r için -ş irk e t yöneticileri, bilim adam ları, gösteri sa n at­
larıyla uğraşanlar, küresel profesyonel seçkinler tabakasını oluşturan
diğerleri—giderek entegre bir hal kazanıyor; hareket serbestileri fazla,
m aaşları yüksek. A ncak vasıfsız işgücü piyasası ulusal engellerle son
derece sınırlanm ış d u ru m d a .” 104 Sermaye küresel, üretim ağları gide­
rek küreselleşiyor, fa k a t em eğin b ü y ük bölüm ü yerel. Ama büyük bir
stratejik önem e sahip, elit, u zm an bir işgücü gerçekten küreselleşmiş
d u ru m d a .
A ncak in san ların sınırların ötesine hareketlerinin ötesinde, bir
ülkede çalışan işçilerle d ü n y an ın geri k alan kısmı arasın da küresel bir
üretim , p a ra , bilgi ve k ü ltü r akışı var. Küresel üretim ağlarının k u ru l­
m ası, d ü n y a n ın d ö rt bir y an ın d a işçileri etkiliyor. Göç ettikleri ülke­
lerde şansları gülen girişimciler, genelde m em leketleri ile o tu rd u k ları
ülke a ra sın d a aracı haline geliyorlar. Aile, dostluk, hısımlık ağları za­
m an içinde genişliyor; gelişmiş iletişim ve ulaşım sistemleri m ilyonlar­
ca insanın ülkeler a ra sın d a yaşam asını sağlıyor. N itekim , bu alandaki
ö n d e gelen a ra ştırm a c ıla rd a n M ichael P. Sm ith ile Luis E. G uarni-
z o ’n u n 105 deyişiyle “ aşağ ıd an gelen u lu sü stü c ü lü k ” üzerine yapılan
ara ştırm a la r, em eğin, b asit küresel işgücü kavram ının —katı analitik
bir çerçeveden bak ıld ığ ın d a gerçekte böyle bir şey y o k tu r—ötesine ge­
çen bir düzeyde, küresel ağ lar o lu ştu rd u ğ u n u o rtay a koyuyor. Ö zetle
em eğin b ü y ü k bir kesim i d ü n y a ç ap ın d a küreselleşm em iş olsa da, k al­
kınm ış to p lu m la rın ç o ğ u n d a göç a rtm a k ta , çok etnili bir yapı geliş­

104 UNDP (1999:2).


105 Smith vc G uam izo (1998).
ı66 ikinci bölüm

m ekte, d ü n y ad a yer değiştiren nüfus giderek a rtm a k ta , m ily o nlarca


insan arasın d a sınırlar ve kültürleri a şa ra k k u ru la n ço k k atm an lı b a ğ ­
lantıların sayısı artm ak tad ır.

Küresel Ekonominin Geometrisi: Dilimler ve Ağlar


Küresel ek o n o m in in sınırlarının tan ım la n m a sın d a , b ah setm ed en geçi­
lemeyecek temel önem de ek bir nitelik d a h a vardır: Küresel ekonom i
gezegen çapında bir erişimi olsa da, gezegen ekonom isi değildir. Bir
başka deyişle küresel ekonom i gezegendeki b ü tü n ek o n o m ik süreçleri
kapsam az, b ü tü n ülkeleri içermez, çalışan b ü tü n insanları kapsam az;
am a b ü tü n insanlığın hayatını dolaylı o la ra k ya da d o ğ ru d an etkiler.
Etkisi b ü tü n gezegene yayılsa da, fiili işleyişi ve yapısı, yalnızca sek tö ­
rün, ülkenin ya da bölgenin uluslararası işbölüm ündeki k o n u m u n a
bağlı olarak değişen düzeylerde, ek o n o m ik sektörlerin, ülkelerin, b ö l­
gelerin bazı kesimlerini ilgilendirir.
U luslararası ticaret ciddi biçim de yayılırken, d ah a az kalkınm ış
ülkelerin dünya ihracatındaki payı 1 9 5 0 ’lerde % 3 1 ,1 ’ken, 1 9 9 0 ’la r­
da % 2 1 ,2 ’ye geriledi. O E C D ülkelerinin dünya m al ve hizm et ih raca­
tında payı 1 9 7 0 ’ler ile 1996 arasında gerilemiş olsa da, 1 9 9 0 ’ların so ­
nunda hâlâ toplam ihracatın üçte ikisini o lu ştu ru y o rd u (bkz. Şekil
2.7). Uluslararası ticaretin büyük bölü m ü O E C D bölgesinde gerçekle­
şir. D oğru dan yabancı yatırım larda da benzer bir d u ru m gözlenir.
O EC D ülkelerinin toplam d oğrudan yabancı yatırım lardaki payı
1970’lere kıyasla ciddi biçimde gerilediyse de, hâlâ toplam ın % 6 0 ’ını
oluşturur. 1 9 9 7 ’de toplam d o ğ ru dan yabancı yatırım lar 1 9 7 0 ’e göre
yedi katına çıkarak d ö rt yüz m ilyar dolara ulaştı, ancak % 5 8 ’i geliş­
miş sanayi ekonom ilerine, % 3 7 ’si k alk ın m ak ta olan ülkelere, % 5 ’i de
Doğu Avrupa’nın geçiş ekonom ilerine gitti. Ayrıca, d o ğ ru d an yabancı
yatırım lar kalkınm akta olan ülkelerde 1 9 9 0 ’larda ciddi bir artış gös-
terdıyse de, birkaç piyasada yoğunlaşm ışlardı: % 8 0 ’i 20 ülkeye gidi­
yordu, aslan payı Ç in’indi, onu Brezilya ile M.eksika izliyordu. Finans
piyasalarında da benzer bir seçici küreselleşme eğilimi gözlenmektedir.
1996 da kalkınm akta olan ülkelerle, geçiş ekonom ilerine yönelik port-
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 167

ŞEKİL 2.7
ihracat Paylan
(Toplam mal ve hizmet ihracatına oranı, %)
100 ı -

80

60 OECD

40
Arap Devletleri
Sahra altı Afrikası
Güney Asya
20 Doğu Avrupa ve
Bağımsız Devletler Topluluğu
Latin Amerika ve Karayipler
Güneydoğu Asya ve Pasifik
Doğu Asya
0
1970s 1980s 1990-6
Kaynak: Dünya Bankası verileri (1999); UNDP’nin değerlendirmesi (1999)

föy ve diğer kısa vadeli serm aye akışının % 9 4 ’ü yalnızca 20 ülkeye


gitti. Ö zel b o n o , b a n k a kredisi ve m enkul kıym etler piyasalarına a n ­
cak k a lk ın m a k ta o lan 2 5 ülke girebiliyordu. Küresel finansta yeni p i­
y asaların d o ğd u ğu y ö n ü n d ek i b ü tü n laflara karşın, 1 9 9 8 ’de bu piya­
salar to p la m piyasa k ap italizasy o n u n u n yalnızca % 7 ’sini oluşturuyor,
to p la m dü ny a n ü fu su n u n sa % 8 5 ’ini temsil e d iy o rd u .106 Üretim açı­

106 Veriler UNDP’den (1999); ayrıca Sengenberger ve CampbelPa da bakınız (1994); Hoogvelt
(1997); Duarte (1998); PNUD (1998a); UNISDR (1998); Dünya Bankası (1998); Dupas
(1999).
ı68 ikinci bölüm

sından bir değerlendirm eye gidildiğinde, 1 9 8 8 ’de O E C D ülkeleri d ö rt


Asya kaplanıyla birlikte, dünya im alatının % 7 2 .8 ’inde pay sahibiydi.
Bu o ra n 1 9 9 0 ’larda pek az geriledi. Değeri yüksek ü retim de d a h a c id ­
di bir yoğunlaşm a söz konusuydu: 1 9 9 0 ’da G -7 ülkeleri ileri te k n o lo ­
ji im alatının % 9 0 ’ında pay sahibiydi ve küresel bilgisayarlaşm a g ü c ü ­
nün % 8 0 .4 ’ünü elinde tu tu y o rd u .107 U N E S C O ’n u n 1 9 9 0 ’da to p la d ı­
ğı veriler, bilimsel ve teknik insan g ü cü n ü n nüfusa o ra n ın ın , Kuzey
A m erika’da k alk ın m ak ta olan ülkelerin o rta la m a sın d a n % 15 yüksek
olduğunu o rtay a koyuyordu. Kuzey A m erik a’da a ra ştırm a geliştirm e
faaliyetlerine yapılan harcam alar, d ü n y a top lam ın ın % 4 2 ’sini o lu ştu ­
ruyordu; Latin A m erik a’da ve A frik a’da to p lam h a rcam alarsa, aynı
toplam ın % l ’inden d ah a azd ı .108
Özetle, entegrasyon düzeyleri, rekabet gücü potansiyelleri ve ek o ­
nom ik büyüm eden yararlanm a payları anlam ında ülkeler arasında te­
mel bir asimetri, küresel ekonom iye dam gasını vurm uştur. Bu farklılaş­
ma, Ailen Scott’ın eşitsiz bölgesel gelişmenin yeni biçimi hakkındaki
araştırm asında da gösterdiği üzere, her ülkede bölgeler arasında da göz­
lenir .109 K aynakların, dinam izm in ve zenginliğin belli bazı ülkelerde bu
biçimde yoğunlaşm asının sonucu, küresel ekonom inin parçalanm asını
takiben dünya nüfusunun da giderek parçalanm ası ve bunun eşitsizliğin,
toplumsal dışlanm anın yükselişi gibi küresel eğilimlere yol açmasıdır.
Bu parçalanm anın başlıca özelliği çifte bir hareketliliktir: Bir
yanda ülkelerin ve insanların değerli kesimleri küresel değer y aratım ve
zenginlik edinme ağlarına bağlanır. Diğer yanda ağlarda değerli olan
ya da değer yitiren şeyler dikkate alındığında değersiz olan her şey, her­
kes ağlardan dışarı çıkarılır ve nihayetinde bertaraf edilir. A ğlardaki
konum lar zam an içinde yeniden değer kazanm a ya da değer yitimiyle
dönüşebilir. Bu da ülkeleri, bölgeleri ve nüfusları, yapısal istikrarsızlık­
la aynı etkiye sahip daimi bir hareketlilik içinde tutar. Ö rneğin 1 9 8 0 ’le-
rin sonunda, 1990’lar boyunca Tayland, Filipinler, Endonezya gibi kal­

107 CEPII (1992).


108 ABD Ulusal Bilim Kurulu (1991).
109 Scott (1998).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 169

k ınm akta olan Asya ekonom ilerinin dinam ik merkezleri, çokuluslu


üretim /ticaret ağlarına, küresel finans piyasalarına bağlıydılar. 1997-
8’deki finans krizi bu ülkelerin yenice edindiği zenginliği mahvetti.
1 9 9 9 ’un sonunda Asya ülkeleri iyileşme yolunda görünüyorlardı. An­
cak bu ülkelerde im alatın, em lak piyasasının ve bankacılık sektörünün
ciddi bir bölüm ü, resmi istihdam ın önemli bir kısmı kriz sırasında sili­
nip gitti. Yoksulluk ve işsizlik tav an a vurdu. Endonezya’da m ilyonlar­
ca insan hayatlarını idam e ettirm e çabası içinde kırsal kesime göç etti­
ğinden sanayilerin, kentlerin çözülmesi gibi bir süreç yaşandı. (Bakınız
üçüncü cilt, d ö rd ü n cü bölüm ) Asya krizi, M eksika krizi, Brezilya kri­
zi, R usya krizi küresel ekonom ide dengesizliğin yıkıcı gücünü gösteri­
yor. Yeni ekonom ik sistem hem son derece dinam ik, hem son derece se­
çici, hem son derece dışlayıcı, hem de son derece istikrarsızdır. G ücünü
yeni iletişim ve enform asyon teknolojilerinden alan sermaye, üretim ve
ticaret ağları dünyanın neresinde olursa olsun, değer yaratan kaynak­
ları tanım layabilir ve o n lara bağlanabilir. A ncak bü tün ulusal ekono­
m ilerde, b aşat sektörler küresel ağa bağlansalar da, ülkelerin, bölgele­
rin, ek o n o m ik sektörlerin ve yerel toplum ların bazı kesimleri, enfor­
m asyonel, küresel ekonom iye dam gasını vuran birikim ve tüketim sü­
reçlerinden kopuktur. Bu “ m a rjin a l” sektörlerin toplum sal olarak sis­
tem in geri k alan kısm ından k o p u k o ld u ğ u nu söylemek istem iyorum ,
ç ü n k ü toplum sal boşluk gibi bir şey yoktur. Söylemek istediğim, bu ke­
sim lerin toplum sal ve ek o n o m ik m an tıkların ın , enform asyonel ek o n o ­
m inin m antığıyla kıyaslandığında ço k d ah a farklı m ekanizm alara da­
yandığı. E nform asyonel ek on o m i b ü tü n bir gezegeni şekillendiriyor, bu
a n la m d a d a küresel, a n c a k gezegendeki insanların büyük bölüm ü en­
form asyonel, küresel ek o n o m i için çalışm ıyor ya da bu ekonom inin alı­
cısı k o n u m u n d a değil. N e v ar ki, b ü tü n ek o n o m ik ve toplum sal süreç­
ler, böyle bir ek o n o m in in yapısal o la ra k baskın m antığına bağlanıyor.
Böyle bir bağlantının nasıl ve neden işleyeceği, zam anla kim in ve neyin
bağlanacağı ve kopacağı, to p lu m larım ızın d a h a yakından, titiz bir in­
celemeyi h a k eden özellikleridir. (Ü çüncü cilde, ikinci bölüm e bakınız.)
1 7 0 ikinci bölüm

Küreselleşmenin Ekonomi Politiği: Kapitalist Yeniden Yapılanma,


Enformasyon Teknolojisi, Devlet Politikaları
Küresel bir ekonom i, bu bölüm de ta n ım la n a n en so m u t anlam ıyla 20.
yüzyılın so nların da o rtay a çık tı .110 Şirketlerin ve finans piyasalarının
1 9 7 0 ’lerdeki kriz sonrası yeniden yap ılan m asın ın ü rü n ü y d ü . Yeni en­
form asyon ve iletişim teknolojilerini k u lla n a ra k genişledi. H ü k ü m e tle ­
rin bilinçli politikalarıyla m ü m k ü n kılındı, h a ttâ b ü y ü k ölçüde b u p o ­
litikalarla başlatıldı. Küresel ekonom i piyasalar ta ra fın d a n değil, p iy a­
salar, hüküm etler ve piyasalar adına ya da piyasaların nasıl olm ası ge­
rektiği düşüncesiyle hareket eden uluslararası finans kuruluşları a r a ­
sındaki etkileşimle yaratıldı.
Verimliliği artırm a, kârlılığı güçlendirm e yönündeki işletme stra­
tejileri, yeni piyasalara yönelik arayışı, üretim in uluslararasılaşm asım
da kapsar. Yeni, ileri teknoloji imal eden sektörler, başından beri, baş­
lıca özellikleri olan uluslararası işbölüm üyle öne çıkm ışlardı (bkz. Al­
tıncı Bölüm). Amerikalı çokuluslu şirketlerin Avrupa ve A sya’da varlık­
larını güçlendirmeleri, uluslararası ticaretin genişlemesine k atk ıd a b u ­
lunan, yeni çok merkezli bir üretim eğilimi başlattı. 1 9 8 0 ’lerde, Avru-
palı ve Japon çokuluslu şirketler de bu stratejiyi izleyerek, bir ulusüstü
üretim ağı oluşturdu. Ja p o n y a ’da, Asya Pasifik bölgesinin yeni sanayi­
leşmekte olan ülkelerinde şirketler hızlı büyüm elerini, ABD’ye, daha
dar bir ölçekte de A vrupa’ya yaptıkları ihracata dayandırm ışlardı (bkz.
üçüncü cilt, D ördüncü Bölüm). Böyle y ap arak da, uluslararası ticarette
rekabeti kızıştırmışlardı; zira ABD ile Avrupa Topluluğu, Pasifik bölge­
sinin, daha önceleri rakipsiz olan egemenliklerine m eydan okum ası
karşısında birtakım önlemler alm aya başladı. Avrupa Topluluğu, güney
ve doğu Avrupa ülkelerini de üyeleri arasına alm aya başlarken, iç piya­
sasını genişletmek için entegrasyon sürecini hızlandırdı, Jap o n ve Ame­
rikalı rakipleri karşısında da birleşik bir güm rük cephesi oluşturdu.

110 1980 lerde ve 1990 iarda dünyanın farklı bölgelerinin küreselleşme sürecine ilişkin bir değer­
lendirme için okuyucuya bu cildin ilk baskısında, The Rise o f the Network Society'de (1996)
ikinci bölümdeki Yeni Uluslararası İşbölümü” başlıklı metni önereceğim, s. 106-50. Bölümün
analitik yoğunluğunu keskinleştirmek için bu kesim, bu baskıdan çıkarılmıştır.
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması

ABD ise üstün teknolojisi ve işletme esnekliğinden yararlanarak ticare­


tin serbestleşmesi, piyasaların açılması yönündeki baskılarını artırır­
ken, kendi korum acı duvarlarını da bir pazarlık kozu olarak korudu.
Sermaye piyasaları, Amerikalı çokuluslu şirketlerin ABD’deki
yasal düzenlemeleri aşarak ABD dışında borçlanıp, borç vermesini sağ­
lam ak üzere yaratılan avro-dolar piyasası temelinde küresel dolaşımı
artırdı. Finansal akış ise, O PEC ülkelerinden ve petrol şirketlerinden
gelen petrodolarları yeniden çevirebilmek için 1970’lerde ciddi biçim­
de genişlemişti. 1 9 7 0 ’lerden beri, O E C D ekonom ilerinin büyük bölü­
m ü bir düşüş halindeydi, kredilerin büyük bölüm ü genelde borçlan­
m ayla ilgili gerekli denetim ler yapılm aksızın kalkınm akta olan ülkele­
re gitti; böylece finans piyasalarının küresel düzeyde genişlemesine ze­
m in hazırlanırken, 1 9 8 0 ’lerde Latin Am erika ve Afrika ekonom ilerini
sarsacak olan borç krizinin de tohum ları atılmış oldu. Bu gelişmeleri iz­
leyen, dü ny a çap ın d a finans piyasalarının yeniden yapılanm ası süreci
ise, sınır ötesi finansal akışta, finans k u ru m larım n küresel yatırım ların­
da bir p atlam ay a yol açarken, bankacılık etkinliklerine tam anlam ıyla
uluslararası bir nitelik kazandırdı. “Ü çüncü D ünya p iy asa la rf’na özel
yatırım ları çekm ekte başarısız olan D ünya Bankası 1 9 8 5 ’te yeni bir
k av ram o rtay a attı: “ D o ğ m ak ta olan yeni piyasalar.” D ünyanın dört
bir y a n ın d a n yatırım cılar b an k aların ya da para birim lerinin krize gir­
mesi halinde h ü k üm etlerin kendilerini destekleyeceğini u m arak risk
fa k tö rü n ü görm ezden gelip, getirisi yüksek fırsatların peşine düşerken,
bu k av ram gezegen çap ın d a yeni bir mali entegrasyon dönem ini haber
veriyordu. 1 9 9 0 ’larda M e k sik a ’da, A sya’da, R usya’da, Brezilya’da ve
b aşka yerlerde y aşan acak m ali krizlerin toh u m ları atılıyordu.
T am bir ek o n o m ik küreselleşm e, ancak yeni enform asyon ve ile­
tişim teknolojileri tem elinde ilerleyebilirdi. Gelişmiş bilgisayar sistemle­
ri, yeni, güçlü m atem atiksel m odellerin karm aşık finansal ürünleri yö­
netm esini, işlemleri son derece hızlı bir biçimde gerçekleştirmesini sağ­
ladı. D ü n y an ın çeşitli yerlerindeki finans m erkezleri, ileri telekom üni­
kasyon sistemleriyle birbirine bağlandı. O n-line yönetim , şirketlerin ül­
ke çap ın d a, d ü n y a çap ın d a iş görm esini sağladı. M ikroelektroniğe d a­
172 ikinci bölüm

yalı üretim ürünlerin bileşenlerinin standartlaştırılm asını, yüksek h a ­


cim de nihai ü rü n ü n tek tipleşm esini, bir uluslararası üretim h a ttın d a
örgütlenm iş esnek üretim i m ü m k ü n kıldı. U lusüstü m al ve hizm et ağla­
rı, interaktif bir iletişim sistemine, en fo rm asy on u n geri bildirim i ve
merkezsizleştirilmiş üretim ile dağıtım ın k o o rd in a sy o n u n u sağlayacak
şekilde aktarım ın a dayanıyordu. Hızlı, m al ve insan taşım acılığında
yüksek kapasiteye sahip hava ulaşım ı, okyanus ötesi denizcilik h atları,
demiryolları ve o to b a n la rd a n oluşan dünya çapında bir ağın işletilebil­
mesi için enform asyon teknolojisi temel önem deydi. Ticareti ve dağıtı­
mı izleyip program layabilen enform asyon sistemlerinin yanı sıra, o to ­
m atik yükleme boşaltm a sistemleri de çok çeşitli biçim lerde konteynır
taşımacılığını m ü m k ü n kılmıştı. Ç ok geniş kapsam lı bir havayolları,
hızlı tren sistemi ve havaalanlarının VIP salonları, girişimcilere yönelik
hizmetleri dünyanın d ö rt bir köşesinde şirketleri destekliyordu; İnternet
donanım ına sahip uluslararası oteller, kozm opolit eğlence m erkezleri
yöneticilerin hareketliliği için gerekli altyapıyı sağlıyordu. Bu a ra d a
1990’ların sonunda İnternet, yeni bir küresel girişimciliğin, ağ müesse-
sesinin teknolojik belkemiği haline geldi (bkz. Ü çüncü Bölüm).
Ancak ne teknoloji ne de girişimcilik, küresel ekonom inin kendi
başına gelişmesini sağladı. Yeni bir küresel ekonom inin kurulm asında
belirleyici olan hükümetler, özellikle de en zengin ülkelerin, G -7 ülkele­
rinin hükümetleri ve Uluslararası Para Fonu, D ünya Bankası, D ünya Ti­
caret Ö rgütü gibi onların yardımcı uluslararası kurum larıydı. Birbiriyle
ilintili üç politika küreselleşmenin temellerini attı: Ülke içinde ekonom ik
etkinliklerin yasal düzenlemelerden m uaf tutulm ası (finans piyasaların­
dan başlayarak); uluslararası ticaretin ve yatırım ların serbestleştirilme­
si; kam unun kontrolündeki şirketlerin özelleştirilmesi (genelde yabancı­
lara satıldılar). Bu politikalar ABD’de 1970’lerin ortalarında, Britan­
ya’da 1980’lerin başlarında uygulanm aya başladı, 1980’lerde Avrupa
Birliği’ne yayıldı ve 1990’larda dünyanın birçok ülkesinde hakim poli­
tika, uluslararası ekonom ik sistemin ortak standardı haline geldi .111
111 Hutton’a bakınız (1995); Zaldivar (1995); Estefania (1996); Hill (1996); Hoogvelt (1997);
Yergin ve Stanislavv (1998); UNDP (1999).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 7 3

Bunun nasıl ve neden gerçekleştiği tarihçileri ilgilendiren bir me­


seledir. Ancak küresel ekonom inin doğuşuyla ilgili birkaç söz, onun 21.
yüzyıldaki sınırlarını anlam am ıza yardımcı olabilir. 1970’lerde bazı
ciddi önlem ler (örneğin ABD’de sınır ötesi sermaye akışları tümüyle
p ratik am açlarla 1 9 74 ’te kaldırıldı) benimsenmiş olsa da, hüküm etlerin
başı çektiği küreselleşme iki farklı dönem e ayrılır. Basitleştirmek için
1 9 8 0 ’ler ile 1 9 9 0 ’lar arasında bir ayrım a gideceğim. 1980’lerde
ABD’de (Reagan 1 9 8 0 ’de seçildi) ve Britanya’da (Thatcher 1979’da se­
çildi) koyu m uhafazakâr, serbest piyasa ideolojisini savunanların peş-
peşe iktidara gelmesi bir d ö n ü m noktası oldu. ABD’de bu beklenmeyen
bir gelişme değildi. 1 9 7 6 ’da yayım lanan, 1 9 7 0 ’lerdeki krizin Am erikan
politikasına etkilerine ilişkin analizim de ,112 olası bir alternatif olarak
ted arik ekonom ilerinin gelişimini önerm iş ve meseleyi renklendirm ek
için bu n a bir de isim vermiştim: R eagan politikası. H er iki yönetim de
finans ve yatırım ların yasal düzenlem elerden kurtarılıp serbestleştiril­
mesi, B ritanya’da k am u şirketlerinin özelleştirilmesi için çok bastırarak
tü m dünyaya bir örnek oluşturdular. Bunun ilk etkisi finans piyasala­
rın d a hissedildi. ABD’de 1 9 7 2 ’de C hicago’da kuru lan opsiyon piyasa­
sı hızla genişledi ve so n u n d a çok ürünlü bir türev piyasasına dönüştü.
B ritanya 1 9 8 0 ’de tak as kontrollerini kaldırdı ve C hicago’d an sonra
ikinci b ü yü k türev piyasası 1 9 8 2 ’de L o n d ra ’da kuruldu. O n u Fransa
izledi, 1 9 8 6 ’da M ATIF k uruldu . A lm anya finansal işlemlerin serbest­
leştirilmesi k o n u su n d a hâlâ tereddütlüydü, ancak sınır ötesi sermaye
akışına ilişkin b ü tü n k o n tro ller 1 9 8 1 ’de kaldırıldı. Asya finans piyasa­
ları, özellikle de H o n g K ong ve Singapur, finansal işlemleri çekebilmek
için o rta m ların ın gevşek bir düzenlem eye tabi olm asından yararlandı
ve d a h a sıkı o lan Tokyo borsası karşısında payını artırdı. 1 9 8 7 ’de
L o n d ra ’d a finans piyasalarının tam anlam ıyla serbestleştirilmesi, Ekim
1 9 8 7 ’de N e w York B orsası’nın çökm esine karşın (ya da bu yüzden) fi­
nansal küreselleşm ede yeni bir çığır açtı. A ncak tedarik ekonom isi p o ­
litikalarının ilk ra u n d u , k o n u m la rın d ak i temel bir iç çelişki yüzünden

112 Castells (1976).


174 ikinci bölüm

tam anlam ıyla ABD’deki ve B ritanya’daki ideologlarının beklentilerine


uygun o larak işlemedi: Aynı zam an d a hem milliyetçi, hem de küresel-
leşmeciydiler. Prensipte, bu iki k o n u m em peryalist p o litik alar çerçeve­
sinde birbirine ters düşm ez; h attâ erken d ö n em d e küreselleşm enin ilk
örneklerinden biri o larak sunulan V iktorya İngilteresi d ön em in d e d u ­
rum tam da böyleydi. A ncak bu kez koşullar farklıydı: U lusüstü üretim
ağları tarafından yönetilen çok merkezli bir uluslararası ekonom ide, bu
ekonom inin çekirdeğini o lu ştu ran ülkelerdeki insanların hüküm etleri
için ölmeye yanaşm adıkları bir o rta m d a , önde gelen siyasi kişiliklerden
R eagan ile T h a tc h e r’m da anladığı üzere bu çelişki day anılam az bir hal
alıyordu. Bütçe açığını azaltm a vaadiyle yola çıkan R eagan, bir y an d an
büyük askeri harcam alara gidip diğer yandan zenginlerin vergilerini
düşürdüğünden, federal bütçede savaş sonrası dönem in en büyük gedi­
ğini açmıştı. Uluslararası piyasalara açık, am a A vrupa’ya kapalı olan
T hatcher Avrupa tipi küreselleşmeyi —tek p ara birim inin geçerli olduğu
birleşik bir Avrupa ekonom isi— benim sem ekle isteklerini d ünyaya d a ­
yatm a gücünden yoksun bir halde Britanya kalesine çekilm ek arasında
bir tercih yapm ak zorundaydı. Kendisine bir tercih yapm a şansı bile ta ­
nınm adı (aslında açıkça tecride meyilliydi). Avrupa Birliği’nin tarihsel
gerekliliğine inanmış, ayrıca D em ir Leydi’den bıkm ış olan kendi p a rti­
si onu 1990’da erken emekliliğe zorladı. D ahası B ritanya’da da
ABD’de de m uhafazakârların refah devletini bitirm e takıntısı güçlü bir
toplum sal ve siyasî direnişle karşılaştı; tarihsel ataletin gerçeklikleri ve
toplum un temel gereksinimleriyle de. Dolayısıyla R eagan binlerce ço­
cuğun kahvaltısını almayı başarıp, T hatcher Britanya üniversite siste­
minin geleneksel kalitesini yerle bir ederken, refah devleti genişlemesi
sınırlanmış da olsa büyük ölçüde yerinde kaldı. A ncak Britanya eko no ­
misi de, ABD ekonomisi de kârlılık, verimlilik etrafında dönm eye baş­
larken, şirketlerin organize işgücünün dağılması ve girişim faaliyetleri­
nin serbestleşmesinin sunduğu yeni fırsatlarla birlikte uluslararası tica-
ret, yatırım ve finans ciddi biçimde genişledi.
Avrupa anakarasındaysa, 1 9 8 1 ’de seçilen sosyalist hüküm etin,
ilk M itterrand hüküm etinin talihsizliği siyasi bir dönüm noktası oldu.
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 7 5

Temel ekonom iyi dikkate alm ayan siyasetçi M itterrand, yarı entegre
bir Avrupa ekonom isinde, döviz piyasalarının geri tepmesinden etki-
lenmeksizin çalışm a saatlerini kısaltıp m aaşları ve sosyal yardım ları
artırabileceğini, şirketleri vergilendirebileceğini düşündü. H üküm eti
frankı devalüe etm ek zo ru n d a kaldı, iki yıl sonra da ekonom i politika­
sında tam bir U dönüşüyle A lm anya’nın parasal istikrarını kendine ö r­
nek alm aya başladı. F ran sa’da yaşananların, Ekim 1982’de seçilen ye­
ni İspanya h ü kü m etin in , finansal serbestleşmeye ve kotrollü liberali-
zasyona sıcak b a k an , yeni ekonom ik politikada o rta yolu bulm aya ça­
lışan tem kinlilik politikası üzerinde derin bir etkisi oldu. Öyle ki Feli-
pe G onzales ile H e lm u t K ohl, liberal bir ekonom inin —şefkat ve sosyal
piyasa ekonom isiyle karışık—ilkeleri etrafında birleşik bir Avrupa inşa
etm e hayaliyle güçlü bir ittifaka gittiler. Bu o rta yol (Giddens daha
so n ra b u n u “ ü çü n cü y o l” o larak kuram laştıracaktı) yavaş am a kesin
adım larla A vrupa k a m u o y u n u n ve hüküm etlerinin büyük bölüm ünü
kazandı. Yüzyıl so n u n a gelindiğinde Avrupa Birliği, farklı ideolojik
etiketlerle de olsa bu p rag m atik stratejiyi benim seyen sosyal dem okrat
hüküm etlerce y ö n etiliy o rd u .113
A ncak küreselleşm enin k u ru m ların ın ve kurallarının yerleşip
gezegen çap m a yayılm ası 1 9 9 0 ’lardadır. H a ttâ Ankie H oogvelt’in de
yazdığı gibi “ Küreselleşm e tartışm asınd a kuşkucu k o n u m u benim se­
yenler, hâlâ devam eden, h a ttâ bazı d u ru m lard a açıkça güçlendirilmiş
o lan ulusal h ü k ü m etle rin yasal düzenlem eler yapm ası ve egemenliği ic­
ra sın d a n yan a tav ır k o y u y o rlar aslında. N e var ki bu düzenlem elerin
b ü y ü k bir b ö lü m ü küreselleşm enin yasal düzenlem elere tabi o lm asın ­
d a n b aşk a bir şey değildir .” 114
K üreselleşm e sürecini d ü n y an ın birçok ülkesine yaym anın basit
bir m ekanizm ası vardı: Ya d o ğ ru d a n hüküm etlerin eylemleriyle ya da
U luslararası P ara F o n u , D ü n y a Bankası ve D ü n y a T icaret O rg ü tü ’nün
day atm ası yoluyla u y g u lan an siyasî baskı. Küresel serm aye ancak e k o ­
nom ilerin serbestleşm esini tak ib en ak acak tı. Aslında gerçek siyasi kü-

113 Giddens (1998).


114 Hopgvelt (1997: 131).
1 7 6 ikinci bölüm

reselleşmeci C linton yönetim iydi, özellikle de G o ld m an & Sachs’m es­


ki başkanı R o b e rt R u b in ’in ve Wall S treet’in liderliğinde. K uşkusuz
C linton, R e a g an ’ın attığı tem elin üstüne çık ıyo rd u , an cak m al, hizm et
ve serm aye piyasalarının açılm asını yönetim in in birincil önceliği h ali­
ne getirerek projeyi çok d ah a ileriye g ö tü rd ü . The N ew York Times't a
yayım lanan önem li bir haber, C linton ekibinin 1 9 9 9 ’da bu yönde sarf
ettiği çabayı belgeliyordu, dünya çap ın d a h ü k ü m etlere d o ğ ru d a n b a s­
kı yapm anın dışında IM F ’ye m ü m k ü n o lan en katı biçim de bu s tra te ­
jiyi izleme talim atı verm işlerdi .115 A m aç b ü tü n ekonom ileri aynı k u ra l­
lar etrafında birleştirm ekti, böylece serm aye, m allar ve hizm etler, p iya­
saların verdiği k a ra r d o ğ ru ltu su n d a sınırları a şarak h arek et edebile­
cekti. Tıpkı A dam Sm ith’in k u rd u ğ u d ün y aların en iyisinde olduğu gi­
bi insanlar en üst düzeyde y arar sağlayacaklardı; böylece enform asyon
teknolojisinin güç verdiği küresel kapitalizm , refahı, dem okrasiyi vç
m akul düzeylerde bir eşitsizliği birleştirecek, yoksulluğu azaltacaktı.
Bu stratejinin dünya çapındaki başarısı başlangıç n o k tasın a b a ­
k arak tahm in edilebilirdi: E konom ik krizler birçok bölgeye yayılmıştı.
Latin Am erika ve Afrika ülkelerinin çoğunda, m ali küreselleşm enin
1 9 8 0 ’lerdeki ilk ra u n d u borçların ödenm esi için ta sa rru f politikaları
d ayatarak ekonom ileri m ahvetm işti. R usya ile D oğu A vrupa ülkeleri
piyasa ekonom isine zorlu bir geçişin başındaydılar dah a, bu da e k o n o ­
milerinin baştan çöktüğü anlam ına geliyordu .116 D ah a sonra 1997-
8’de Asya krizi Pasifik ekonom ilerini alt üst etti; bu ekonom ilerin k a l­
kınm a yönündeki gidişatını bozdu. Bu krizlerin çoğunda IM F ile D ü n ­
ya Bankası yardım a koştu, am a hüküm etlerin IM F ’nin yazdığı ek o n o ­
mik tedavi reçetelerini kabul etmeleri koşuluyla. Bu politika tavsiyele­
ri (aslında dayatm aları) önceden paketlenm iş uyum politikalarını te­
mel alıyordu; ülkelerin kendine özgü koşulları ne olursa olsun, p oliti­
kaları şaşırtıcı derecede birbirine benziyordu. Aslında bu politikaların
çoğu Chicago Üniversitesi, H arv ard ve M IT ’den neoklasik eko n om ist­
ler tarafından to p tan üretilmişlerdi. 1 9 9 0 ’ların sonuna gelindiğinde
115 Kristoff ve Sanger (1999).
116 Castells ve Kiselyova (1998).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 7 7

IMF, dünya çapında 8 0 ’in üzerinde ülkede çalışıyor, uyum politikası


tavsiyelerinde bulunuyordu. Rusya, M eksika, Endonezya ya da Brezil­
ya gibi çok önem li ülkelerin ekonom ileri bile, IM F ’nin, uyguladıkları
politikalara onay vermesine bağımlı hale gelmişti. Geçiş ekonom ileri­
nin yanı sıra, k alk ın m ak ta olan dünyanın büyük bölüm ü de IM F’ye,
sonuçta ABD H azine Bakanlığı’nın yönetim i altında bir ekonom ik k o ­
rum acılığa yüzünü d ö nm üştü. IM F ’nin gücü aslında sem bolik olduğu
k a d a r finansal değildi. IM F ’nin yardım ı genelde sanal para biçimin­
deydi; yani hüküm etlerin acil d u ru m lard a başvurabilecekleri bir kredi
hattı su nu y ordu . IM F ’nin kredi vermesi, küresel finansal yatırım cılara
güvence verm ek an lam ın a geliyordu. IM F ’nin güvenini geri çekmesi
ise, o ülkenin mali b ak ım d an parya k o n u m u n a düşmesi demekti.
M a n tık şöyle işliyordu: Eğer bir ülke sistemin dışında kalm aya karar
verirse (1 9 8 0 ’Ierde A lan G arcia’nın P eru’su gibi örneğin), mali bakım ­
d an afo roz ediliyor ve çö k ü y o rd u , böylece de IM F ’nin kehaneti ger­
çekleşmiş o lu y o rd u . Bu yüzden de, küresel serm aye, teknoloji ve tica­
ret ak ışın d an tecrit alternatifinin karşısına k o n an koşullu “ Kulübe hoş
g eld in ” partisine katılm am a cesaretini gösterebilen pek az ülke oldu.
U luslararası ticarette de benzer bir m an tık 1 9 9 4 ’te kurulan D ü n ­
ya T icaret Ö rg ü tü üzerinden işletildi. Çin ve H in d istan gibi kıtasal eko­
nom iler misali, dışarıya d ö n ü k bir kalkınm a stratejisine çekimser yak­
laşan ülkeler için zengin piyasalara girm ek hayati önem taşıyordu. An­
cak bu piyasalara girebilm ek için öncelikle, uluslararası ticaretin koşul­
larına uym aları gerekiyordu. K urallara uym ak da, uluslararası rekabe­
te geç kaldıkları için rek ab et güçlerini yitirm iş sektörleri korum aya yö­
nelik önlem leri yavaş yavaş kald ırm ak an lam ın a geliyordu. Fakat bu
k u ralların reddi, zengin piyasalarda uygulanan katı g ü m rü k tarifeleriy­
le y ap tırım lara bağlanm ış, böylece zenginliğin yoğunlaştığı piyasalar­
d an pay k a z a n a ra k k alk ın m a şansı o rta d a n kalkm ıştı. Birleşmiş M illet­
ler K alkınm a P ro g ra m ı’nm 1999 tarihli ra p o ru n d a şöyle deniyordu:

K alkınm akta olan ülkelerden, ithal ikam eci politikalardan uzakla­


şarak serbest ticaret yaklaşım ını benim seyenlerin sayısı giderek ar-
ı 78 ikinci bölüm

tıyor. 1 9 9 7 ’ye gelindiğinde H in d istan, 1 9 9 0 ’da o rtalam a % 82 d ü ­


zeyinde olan güm rük tarifelerini % 3 0 ’a indirm iş; Brezilya 1991’de
% 25 olan tarife oranını 1997’de % 12’ye, Çin 1 9 9 2 ’de % 43 olan
bu oranı 1997’de % 18’e çekm işti. T ek n o k ratların liderliğindeki bu
değişimler, kapsam lı ekonom ik reform ve liberalizasyon paketleri­
nin bir parçası o larak U luslararası Para Fonu ve D ünya B anka-
sı’nın finansm anıyla destekleniyordu. D ünya T icaret Ö rg ü tü ’ne ve
O E C D ’ye üye olm ak önem li teşviklerdi. Ü lkeler peşpeşe derin, tek
taraflı bir liberalizasyona girişti, yalnızca ticarette değil, d o ğrudan
yabancı yatırım larda da. Ö rneğin 1991’de 35 ülke, 82 yasal düzen­
lemede değişikliğe gitm işti, bunların 8 0 ’i d o ğ ru d an yabancı yatı­
rım ları serbestleştirm e ya da teşvik etm e yönündeydi. 1 995’de bu
gidişat hız kazandı; 65 ülke yasal düzenlem elerde çoğu liberalizas­
yon eğilimini sürdüren değişikliklere g itti .11

Kasım 1 9 9 9 ’da, Çin, ticaret ve y atırım lara ilişkin yasal d ü zen ­


lemelerini serbestleştirm ek üzere ABD’yle bir ticaret anlaşm ası im zala­
yarak, D ünya Ticaret Ö rg ü tü ’ne üyeliğin kapısını aralayıp küresel k a ­
pitalist rejimin kurallarına yaklaştı.
Kulübe katılan ülkelerin sayısı arttıkça, liberal ekono m ik rejim in
dışında kalanların kendi yollarında ilerlemeleri d ah a da zorlaşır. Sonun­
da, küresel ekonom iyle bütünleşm enin kapalı, benzer kurallarla işleyen
yörüngesi, üyeleri için ağı, ağlar oluşturm a im kânlarını fazlalaştırırken,
ağın dışında kalm anın bedelini de ağırlaştırır. H üküm etlerin, uluslara­
rası finans ve ticaret kum rularının başlatıp, güçlendirdiği bu kendi ken­
dini genişleten m antık sonunda, dünya çapında birçok ülke ekonom isi­
nin dinam ik kesimlerini açık, küresel bir ekonom ide birleştirir.
H üküm etler neden küreselleşme yönünde böyle ciddi bir baskı­
ya girişerek, kendi egemen güçlerini baltalıyor? H üküm etleri “ b u rju ­
vazinin yönetim k u ru lu ” olm aya indirgeyen dogm atik söylemleri bir
kenara bırakırsak eğer, meselenin daha karm aşık o lduğunu görürüz.
D ört farklı düzeyde açıklamayı gerektiriyor: Bir ulus devlete atfedilen
stratejik çıkarlar; ideolojik bağlam; liderliğin siyasi çıkarları ve iktidar-
dakilerin kişisel çıkarları.
117 UNDP (1999: 28).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 7 9

Devletin çıkarlarıyla ilgili olarak, her ülkenin bu soruya yanıtı


değişir. Baş küreselleşmeci ABD hüküm etinin yanıtı bellidir: Amerikan
şirketlerinin, m erkezi A m erika’da bulunan şirketlerin, böylece Am eri­
k a ’nın yararına çalışacak açık, entegre, küresel bir ekonomi. ABD’nin
dünyanın geri k alan kısmı karşısında sahip olduğu teknolojik avantaj,
üstün yönetsel esnekliktir b u n u n sebebi. A m erikan çokuluslu şirketle­
rinin dünya çap ın da uzun süredir varlık göstermeleri, A m erika’nın
uluslararası ticaret ve finans k u ru m larm d ak i egemen varlığıyla birlik­
te dü şün ü ld ü ğü n de, küreselleşm e ABD’nin ekonom ik refahının artırıl­
ması an lam ın a gelir; A m erika to p rak ların d ak i bütün şirketler, bütün
insanlar için olm asa da. C linton ile ekonom i ekibi, özellikle R ubin,
Sum m ers ve Tyson A m erik a’nın bu ekonom ik çıkarını gayet iyi an la­
m ışlardı. G erektiğinde ABD’nin ek o no m ik ve siyasî gücünü k ullana­
rak , liberal ticaretin kutsal kitabını dünyaya indirm ek için büyük ça­
ba sarf etm işlerdi.
A vrupa hüküm etleri içinse, ekonom ik yakınlaşm aya, 1 9 99 ’da
gerçek bir birleşm eye bağlılıklarını teyit ettikleri M aastrich t A nlaşm a­
sı, bu h ü k ü m etlerin küreselleşmeyi benim sem e tarzıydı. Avrupa h ü k ü ­
m etlerinin, giderek A m erik an teknolojisinin, Asya im alatının, 1 9 9 2’de
A v ru p a’d a p arasal istikrarı alt üst eden küresel finansal akışların h a­
kim o ld u ğu bir d ü n y a d a rek ab et edebilm esinin tek yolu olarak g ö rü ­
lü y o rdu M a a stric h t A nlaşm ası. A vrupa Birliği’nin gücüne yaslanarak
küresel rek ab ete girişm ek, A vrupa’nın özerkliğini k o ru rk en , yeni d ü n ­
y ad a da m üreffeh o lm a k için tek şans o larak g ö rü n ü y o rd u . Japonya
gönülsüzce u y u m sağladı, am a ciddi, sürekli bir d u rg u nluk ve derin bir
m ali krizin a rd ın d a n 1 9 9 0 ’ların so n u n d a, Ja p o n ekonom isini yavaş y a­
vaş d ü ny ay a a çacak ve finansal kurallarını küresel stan d artlara çeke­
cek bir dizi refo rm başlattı (Ü çüncü ciltte, d ö rd ü n cü bölüm e bakınız).
Ç in ve H in d ista n , d ü n y a ticaretine açılm ayı, bir kalkınm a sürecine gir­
m e, ulusal güçlerini tazeleyecek teknolojik ve ek o n o m ik temeli atm a
fırsatı o la ra k g ö rü y o rd u . Ö deyecekleri bedel, dış ticarete ve yabancı
y atırım lara k ap ıların ı tem kinli bir biçim de açm ak , böylece kaderlerini
küresel k ap italizm in k a d erin e bağ lam ak tı. D ü n yan ın çeşitli bölgelerin-
ı8o ikinci bölüm

de, çoğu kısa süre önce son ek o n o m ik kriz ve hiperenflasyon tecrü b e­


sinden geçmiş sanayileşm ekte o lan ülkeler içinse, yeni k a m u p o litik a ­
ları m odeli, d ü n y an ın b ü y ü k güçlerinin teşvik edici desteğiyle yeni bir
başlangıç vaadi su n u y ord u . D oğu A v ru p a’daki geçiş ek o n o m ilerin d e
iktidara gelen reform cu lar için liberalleşm e, k o m ü n ist geçm işten kesin
olarak k o p m ak an lam ın a gelmişti. K alkınm a sürecindeki başka birçok
ülkeye gelince; o n lar stratejik çıkarlarının neler o ld u ğ u n u d ü şü n m e fır­
satı bile bulam adılar. IM F ve D ü n y a B ankası o n la r ad ın a k a ra r verm iş­
ti; çökm üş ekonom ilerini düze çık arm an ın bedeliydi bu.
Devletlerin çıkarları genellikle ideolojik bir çerçeve içinde algı­
lanır. 1 9 9 0 ’ların ideolojik çerçevesi de, devletçiliğin çö k üşü , h ü k ü m et
denetimi ve refah devletçiliğinin 1 9 8 0 ’lerde yaşadığı m eşruiyet krizi et­
rafında şekillenmişti. Asya-Pasifik ülkeleri dahi, kalkınm acı gidişat d e­
m okrasinin ön ü n de bir engel haline geldiğinde bir m eşruiyet krizine
girmişti. N eoliberal ideologlar [ABD’de b u n lara yeni m u h a fa z a k â rla r
deniyordu] dünyanın d ö rt bir yanında m eydana çıktılar, Fransız yeni­
lik filozoflarından, parlak Latin A m erikalı y azarlara dek M ark sist geç­
mişlerini inkâr etmeye can a ta n yeni dönm eler de o n lara katıldı. N eo-
liberalizm olarak bilinecek bu yeni ideoloji, d a r kafalı R eagan/T hatc-
her k abın d an taştığında, kendini farklı kü ltürlerd e çeşitli biçimlerde
ifade edebilmek için hem en yeni bir egem enlik k u rd u . 1 9 9 0 ’larda Ig-
nacio R am o n et’nin “tek düşünm e biçim i” dediği şey haline gelmişti.
Gerçek ideolojik tartışm a kayda değer derecede zengin olsa da, yüzey­
de, dünya çapında siyasi müesseseler o rta k bir entelektüel zemini be­
nimsemiş görünüyordu: Belki Von H ayek ve F u k u y a m a ’dan esinlen­
memiş, am a kesinlikle A dam Smith ve S tuart M ill’in bir kolu olan e n ­
telektüel bir akım. Bu bağlam da serbest piyasaların ekono m ik ve k u ­
rumsal mucizeler gerçekleştirmesi bekleniyordu, hele ki fütürologların
vaat ettiği teknolojik harikalarla birleştiklerinde.
1980’lerin sonlarında, 1 9 9 0 ’ların başlarında iktidara gelen yeni
liderlerin siyasi çıkarları da küreselleşme seçeneğini destekliyordu. Si­
yasi çıkardan kastım , seçilmek ve iktidarda kalm ak. Birçok d u ru m d a
yeni liderler, ekonom ilerin inişe geçmesi, h attâ çoğu zam an çökmesi
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 181

sonucu seçildi ve iktidarlarını ülkenin ekonom ik perform ansını ciddi


biçimde geliştirerek güçlendirdi. Ö rneğin 1 9 9 2 ’de seçilen C linton’ın
d u ru m u böyleydi. (Ya da George Bush’u yıldıran ekonom ik istatistik­
lerdeki kusurlar böyle diyor). C linton’ın başarılı başkanlık kam panya­
sı “M esele ekonom i, a p ta l!” d ü stu ru etrafında örgütlenmişti. E kono­
mi politikasının kilit stratejisi de, 1 9 9 3 ’te NAFTA’nın onaylanm asının
da gösterdiği gibi, hem ülke içinde hem de uluslararası planda yasal
düzenlem eleri k aldırm a ve serbestleştirm e süreçlerini ilerletmekti.
C lin to n ’ın politikasını, ABD ekonom isinin 1 9 9 0 ’lardaki başarılı per­
form ansının gerçek sebebi o larak gösterm ek m ü m k ü n değilse de, o ve
ekibi, özel girişimciliğin ö n ü n d en çekilip dünya çapında piyasaları aç­
m a k için A B D ’nin n ü fuzunu k u llan arak yeni ekonom inin dinam izm i­
ne k a tk ıd a bulundular.
1 9 9 4 ’te de Brezilya’da C ard o so beklenm edik bir biçimde devlet
başkanlığına seçildi; M aliye B akanı’yken uyguladığı, enflasyonun be­
lini ilk kez büken, p arasal istikrara yönelik Real Planı sayesinde. Enf­
lasyonu denetim altın d a tu tm a k için C a rd o so ’nun Brezilya şirketleri­
nin re k a b e t güçlerini a rtıra ra k , ülkeyi küresel ekonom iyle bütünleştir­
m esi gerekiyordu. A ncak bu hedef m ali istikrarı gerektiriyordu.
P R I’nın ek o n o m ik reform cuları Salinas ile Zedillo dönem inde M eksi­
k a ’d a, P eronist çizgideki partisinin geleneksel milliyetçiliğini tersine
çeviren M en em d ö n em in d e A rjan tin ’de, nereden geldiği bilinmeyen
F u jim o ri’yle P e ru ’da, Şili’de yeni d e m o k ratik hüküm etle ve çok daha
önceleri H in d is ta n ’da Raciv G and i dö nem inde, Ç in ’de D eng Şiaoping,
d a h a so n ra C iang Z em in ve Z h u -R o n g ji, Isp an y a’da Felipe G onza-
les’le birlikte benzer gelişmeler yaşandı.
R u sy a ’d a Yeltsin ile so n u gelm ez bir biçim de değişip d u ra n e k o ­
n o m ik ekipleri R u sy a’nın küresel kapitalizm le bütünleşm esini tek
k a rtla rı o la ra k g ö rd ü ler ve IM F ile Batılı hüküm etlerin ek o no m ik ege­
m enliğine teslim oldular. 1 9 9 0 ’larda Batı A v ru pa’da M aastrich t A nlaş­
m ası çerçevesinde u y g u lan an uyum politikaları, iktid ard ak i h ü k ü m e t­
lerin siyasî serm ayelerini tü k etirk en yeni bir ek o n o m ik reform d alg a­
sına da zem in hazırladı. B ritan y a’d a Blair, İtaly a’da P artito D em ocra-
182 ikinci bölüm

tico di Sinistra (D em o k ratik Sol Parti) ile R o m a n o P rodi, hepsi de ye­


nilikçi toplum sal po litik alarla sulandırılm ış liberal e k o n o m ik p o litik a ­
ları d ah a da ileri g ö tü rerek ekonom iyi geliştirm eye, işsizlikle m ü c a d e ­
leye oynadılar. F ra n sa ’da Josp in , liberalizm in ideolojik tem ala rın a b a ş­
vurm aksızın, fakat piyasaya odaklı A vrupa Birliği politikaları ile fiili
bir uyum a giderek p rag m atik bir p olitika izledi. Siyasi tarih in ironisi
şuydu ki, tü m d ü n y ad a küreselleşm eyi b aşlatan refo rm cu ların çoğu
soldan gelen, eko n o m ide devlet k o n tro lü n ü destekledikleri m azileriyle
bağlarını k o p a ra n siyasetçilerdi. Bunu siyasî fırsatçılığın bir göstergesi
olarak değerlendirm ek h a ta olur, d a h a çok yeni ek o n o m ik ve te k n o lo ­
jik gelişmelere dair bir gerçekçilik, ekonom ilerini göreli d u rg u n lu k ta n
k u rta rm an ın en hızlı yolun u seçme duygusu hakim di.
Siyasî liderler, eko n o m in in liberalleştirilm esi, küreselleştirilm esi
tercihine yöneldiklerinde, geleneksel o larak h ü k ü m et yanlısı, sol p o li­
tikalardan yana m eyleden yörüngeden çok uzaklaşm ış bu post-Key--
nesçi ekonom i politikalarını yönlendirecek uygun personeli b u lm ak
zorunda kaldılar. N itekim Felipe G onzales 1 9 8 2 ’de ik tid ara geldiğin­
de, ağır bir ekonom ik ve sosyal krizin o rtasın d a Isp an y a’da m u h a fa z a ­
k âr yüksek finans çevreleriyle kişisel bağlantısı olan birkaç sosyalist­
ten birini E konom i Bakanı o larak atadı. Bunu izleyen atam alar, Isp an­
ya’da sosyalist h ü k ü m et içinde tüm üyle yeni, kimi IM F çevrelerinden
gelen bir neoliberal te k n o k ra t sınıfı yarattı. Bu sürecin bir başka ö rn e ­
ği de Brezilya’da Devlet Başkanı C a rd o so ’n u n O cak 1 9 9 9 ’da tüm üyle
kontrolden çıkan bir p ara krizi karşısında, Brezilya M erkez Banka-
sı’nda iki hafta içinde iki başkan değiştirmesi, so n u n d a küresel finans
piyasalarında spekülatörlerle baş edebilme becerisine güvenerek So-
ros’un yatırım fonlarının Brezilya ayağını yöneten Brezilyalı bir finans
uzmanını bu göreve atamasıdır. Aslında bu atam a, ülkedeki mali k a r­
gaşanın yatıştırılm asında en azından bir süre başarılı oldu. Finans
dünyasının hüküm etleri kontrol ettiğini savunm uyorum . Aslında tam
tersi söz konusudur. H üküm etlerin yeni küresel bağlam da ekonom ile­
ri yönetebilmek için bu yeni ekonom ik dünyada günü k u rtarm an ın bil­
gisine sahip personele gereksinimleri vardır. Bu ekonom i uzm anları da,
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 183

işlerini yapabilm eleri için benzer becerileri, dili ve değerleri paylaşan


ek personele ihtiyaç duyuyordu. Yeni ekonom inin yönetimine girebile­
cek parola o n lard a o ld uğundan güçleri gerçekte sergiledikleri siyasi
cazibeyle oransız bir büyüm e içinde oldu. Bu yüzden de iktidara gelen
liderlerle, seçmenler karşısındaki cazibelerinden yararlanm ak için k a r­
şılıklı faydaya d ay an an bir ilişki geliştirdiler. Küresel rekabette göster­
dikleri perform ans sayesinde kaderlerini değiştirm ek için birlikte çalış­
tılar; b u n u n , hissedarların —vatan d aşlara böyle deniyordu artık— da
y ararın a olacağını um uyorlardı.
H ü k ü m etlerin ekonom ik küreselleşm enin ekonom ik cazibesine
kapılm asıyla ilgili d ö rd ü n cü bir açıklam a düzeyi daha vardır: K arar al­
m a k o n u m u n d a k i insanların kişisel çıkarları. Genelde bu hiçbir biçim ­
de, h üküm etlerin küreselleşm e yönündeki politikalarının açıklanm a­
sında önem li bir etken olam az. Ayrıca, kişisel o larak gözleyebildiğim
kadarıyla, bazı üst düzey k o n u m la rd a önem siz bir etkendir; örneğin
1 9 9 4 -9 ’daki Brezilya’daki devlet başkanlığı seçimlerinde. Ancak siya­
si liderlerin ve o n ların üst düzey personelinin küreselleşme sürecine
bağladığı çıkarlar, küreselleşm enin hızı ve biçimi üzerinde son derece
etkili olm uştur. Bu kişisel çıkarların başlıcası, iki temel k ay n ak tan ge­
len kişisel servetin artışıdır. İlki, görevden ayrıldıktan sonra gelen fi­
nansal ödüller ya da kazancı bol başka görevlere atanm alarıdır; k u r­
dukları b ağ lan tılar ağının ve/veya aldıkları k ararlarla bazı ihalelerin
b ağlan m asın a k a tk ıd a b u lu n m aların ın ö d ü lü d ü r bunlar. İkinci gelir
kaynağı ise, farklı biçim lerde gerçekleşen yolsuzluklardır: Rüşvet, m a ­
li sözleşm elerde ya d a gayri m en k u l alım satım ların d a içerden bilgi sa ­
hibi o lm ak , siyasi y a ra r karşılığı o rta k girişim lerde yer alm ak vb. Siya­
si personelin kişisel e k o n o m ik çıkarları (yasal ya da yasadışı), çok çok
eski bir hikâye k u şku su z, belki de yazılı tarih te siyasetin değişmez u n ­
su rla rın d a n biri. A m a b u ra d a biraz d a h a farklı bir tezim var: Siyasî
personel, küreselleşm e yanlısı p o litik alara meyleder, çü n k ü bu politi­
k a la r fırsatlarla d o lu yeni bir d ü n y a n ın kapılarını açar. K alkınm akta
o lan b irçok ülkede, aslına b ak arsan ız, başka o y n an acak oyun yoktur;
zira tü m ülkenin ellerinin a ltın d a olm ası, siyasî seçkinlerin sahip o l­
184 ikinci bölüm

dukları, o n ların küresel servet ağların a k atılm aların ı sağlayacak en b ü ­


yük malvarlığıdır. Ö rneğin R u sy a’da ek o n o m ik geçiş d ö n em in in fela­
ketlere sebep olan yönetim i, gerisindeki m a n tık k a v ra n m a d a n a n la şı­
lamaz: H ü k ü m etin k o ru m asın d a, m alî bir oligarşi k u ru lm u ştu r. R us
zenginler ile küresel ticaret ve yatırım arasın d a aracı o lm a (ve Yelt-
sin’in 1 9 9 6 ’da seçilmesinde belirleyici olan) ayrıcalığına karşılık ö n d e
gelen Rus liberal reform cular kişisel o la ra k ödüllendirilirken, IM F b u
meseleye gözlerini k a p ay a ra k Batılı vergi m ükelleflerinin parasın ı bu
liberal oligarşiyi beslemek için kullanm ıştır. Asya, A frika, L atin A m e­
rik a ’da da benzer hikâyelere rastlanabilir. Kuzey A m e rik a ’da ve Batı
A vrupa’da da. Ö rneğin 1 9 9 9 ’da A vrupa K o m isy o n u ’n u n tam am ın ın ,
Avrupa P arlam entosu’n u n baskısıyla görevi suistim al şaibesi altın d a
istifaya zorlanm asından birkaç h afta so n ra, telek o m ü n ik asy o n d an s o ­
rum lu kom isyon üyesi B angem ann, Isp an y a’da Telefonica şirketine
özel danışm an olarak atandı. Açık bir yolsuzluk suçlam ası olm asa d a,
Avrupa kam uoyu, B angem an’m o n u n görev dönem inde A v ru p a’da te­
lekom ünikasyonun serbestleştirilm esinden büyük y a ra rla r sağlayan
bir şirkete atandığını öğrenince k ü çü k bir şok yaşadı. Bu örnekler
önemli bir analitik noktayı resm ediyor: Siyasi kararlar, kişisel ve to p ­
lumsal bağlam larından yalıtılarak anlaşılam az. Bu kararlar, h ü k ü m e t­
lerini temsil etm enin, siyasi çıkarlar peşinde koşm anın yanı sıra, d ü n ­
yanın seçkinleri için inanılm az bir potansiyel zenginlik ihtiva eden k ü ­
reselleşme sürecinde de kişisel çıkarları olan kişilerce alınmıştır.
Dolayısıyla küresel ekonom i siyasi kararlarla oluşturuldu. Şir­
ketlerin yeniden yapılanm ası, yeni enform asyon teknolojileri, küresel­
leşme eğilimlerinin ana kaynağı olsa da, yasal düzenlem elerin gevşetil­
mesi, özelleştirme, ticaret ve yatırım ların serbestleştirilmesi gibi politi­
kalar izlenmeseydi eğer kendi başlarına ağlar halinde örgütlenm iş, kü­
resel bir ekonomiye doğru evrilemezlerdi. Piyasaların hüküm etlere ga­
lebe çalmasını anlayabilmek için, siyasi bir ekonom i perspektifi gerek­
lidir: H üküm etler tarihsel bir ölüm fermanıyla böyle bir zaferi davet et­
mişlerdir. Yeni bir ekonom inin ortaya çıktığı bağlam da, devletçiliğin
çöküşü, refah devletçiliğinin krizi ve kalkınm acı devletin çelişkileri so-
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması I 8 5

nucu ortay a çıkan yeni bir ideolojik ortam da kendi devletlerinin çıkar­
larını k o ru m ak , güçlendirm ek için yapm ışlardır bunu. Küreselleşme
yönünde (kimi zam an daha İnsanî bir yüz um uduyla) kararlı adım lar
a ta n siyasi liderler, farklı derecelerde seyreden bir nam usla, kendi siya­
si çıkarlarını, genellikle kendi kişisel çıkarlarını da gütmüşlerdir. Fakat
küresel ekonom inin en başta, siyasi kararlarla başlatıldığı gerçeği, te­
mel doktrinleri itibariyle siyasi k ararlarla bozulabileceği anlam ına gel­
mez. En azından bu o k a d a r da kolay değildir. Ç ünkü bugün artık kü­
resel ekonom i, birbirleriyle iç bağlantılara sahip ekonom ik sektörlerin
o lu ştu rd u ğ u , her ülkenin ekonom isinde ve birçok insanın hayatında
belirleyici rol oynayan bir ağdır. Böyle bir ağ kurulduğunda, kendini
ayıran dü ğü m es geçiliverir ve k aynaklar (sermaye, bilgi, teknoloji,
m allar, hizmetler, vasıflı işgücü) ağın geri kalan kısm ında dolaşmayı
sürdürür. Küresel ek on o m id en her ayrılık ağır bir bedel anlam ına gelir:
Kısa vadede ekonom inin çökm esi ve büyüm eyi sağlayacak kaynaklara
erişem em ek. Dolayısıyla verimlilik ve tüketiciliğin değerler sistemi için­
de, ülkeler, şirketler ya da insanlar için başka bir alternatif yoktur. Fi­
n ans piyasasının felaket getirecek çö k ü şü n ü ya da tüm üyle farklı değer­
lere sah ip insanlar tarafın d a n bir k en ara bırakılm asını engelleyen kü­
reselleşme süreci başlam ıştır ve giderek hızlanm aktadır. Küresel ek o n o ­
mi k u ru ld u ğ u n d a , yeni ek o n o m in in başlıca özelliği haline gelmiştir.

YENİ EKONOM İ
Yeni ek o n o m i belli bir z am an dilim inde, 1 9 9 0 ’larda, belli bir yerde,
A B D ’de, belli sektörlerin, enfo rm asy o n teknolojisi ile finans sektörle­
rinin çevresinde, biyoteknolojinin de u fu k ta parladığı bir o rta m d a o r ­
taya ç ık tı .118 Ö yle g ö rü n ü y o r ki, en fo rm asy o n teknolojisi devrim inin
1 9 7 0 ’lerde atılan to h u m la rı, an cak 1 9 9 0 ’ların so n u n d a, verimlilik a r ­
tışını h ızlan d ıran , ek o n o m ik rek ab eti kızıştıran bir yeni süreçler ve ye­

118 Bu bölümde sunulan veriler standart istatistiki verilerdir ve iş dünyasıyla ilgili yayın organla­
rında yayımlanmıştın. Dolayısıyla kamusal alana açılmışlardır, bu yüzden rakamla ilgili bilgiler
ayrı bir kaynağa atıfta bulunmayı gerektirmedikçe, her rakam için ayrıntılı olarak kaynak be-
lirtmeyi gerekli bulmadım.
186 ikinci bölüm

ni ü rü nler dalgasıyla m eyvelerini verm eye başladı. H e r teknolojik dev­


rim , kendi tem posuyla to plum sal ve ek o n o m ik y ap ılara yayılır. T arih ­
çilerin belirleyeceği sebeplerden dolayı, öyle g ö rü n ü y o r ki, bu te k n o lo ­
jik devrim in dünyaya yeni bir d o n a n ım k azan d ırm ası çeyrek yüzyıl
sürdü; kendisinden önceki devrim lerin gereksinim d u y d u ğ u n d a n çok
d ah a kısa bir zam an aralığıdır bu.
Peki neden ABD? B unun, hepsi de birbirini güçlendiren te k n o ­
lojik, ek on o m ik , kültürel ve k u ru m sal etkenlerin bir bileşkesinin so ­
nucu olduğu söylenebilir. ABD, özellikle de C alifornia, en fo rm asy o n
teknolojisinde en devrimci atılım ların d o ğ u m yeri, birinci b ö lü m d e
gösterildiği gibi bu yeniliklere dayalı sek tö rlerin k u ru ld u ğ u yer oldu.
E konom ik b ak ım d an , ABD piyasasının çapı, tü m d ü n y a d a küresel
serm aye ve em tia piyasalarındaki egem en k o n u m u teknolojik yenilik­
lere dayalı sektörlere nefes aldırdı, o n ların kolayca piyasada fırsatlar
bulm asını, serm aye yatırım larını çekm esini ve d ü n y an ın d ö rt bir y a­
nından yetenekleri işe alm asını sağladı. K ültürel b ak ım d an , girişim ci­
lik, bireycilik, esneklik ve çok etnili bir yapıda o lm ak hem bu yeni sek­
törlerin hem de ABD ’nin kilit bileşenleri haline geldi. K urum sal b a ­
kım dan, ekonom ik faaliyetlere ilişkin yasal düzenlem elerin gevşetil­
mesi, bu faaliyetlerin serbestleştirilm esi biçim indeki kapitalist yeniden
yapılanm a, serm aye hareketliliğini ko lay laştırarak , k am u araştırm a
kesim indeki yeniliklerin yayılm asını sağlayarak (örneğin İnternet
ABD Savunm a Bakanlığı’nın bir projesiydi, biyoteknoloji k am u sağlı­
ğı kurum larınm ve kâr am acı gütm eyen hastanelerin), kilit tekelleri yı­
k arak (örneğin 1 9 8 4 ’te A TT’nin telek o m ü n ik asy o n sek tö rü n d en
uzaklaştırılması) ABD’de dünyanın geri kalan kısım larından çok çok
daha önce gerçekleşti.
Yeni ekonom i öncelikle, ürünleri ya da süreçleriyle yeni o lm ak ­
la kalmayıp bu yenilikleri bizzat uygulayarak büyüyen ve verimlilik el­
de eden, böylece ekonom inin büyük bölüm üne yeni bir girişimcilik
modeli sunan iki kilit sektörde şekillendi. Bu sektörler enform asyon
teknolojisi ve finanstır (uzun zam an da böyle olacaktır). ABD’de,
1990 larda ekonom ik büyüm enin başını enform asyon teknolojisi sek­
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 187

törleri çekiyordu (bkz. Şekil 2 .8 ).119 1995 ile 1998 arasında ABD’de
gayri safi yurt içi hasıladaki payı yalnızca % 8 olan enform asyon tek­
nolojisi sektörü, gayri safi yu rt içi hasılanın artışına ortalam a % 35
k atk ıd a bulundu. Enform asyon teknolojisi üreten sektörlerde işçi b a ­
şına k atm a değer, 1 9 9 0 ’larda yıllık o rtalam a % 10.4’lük bir oranla
arttı; eko n om inin tam am ındaki büyüm e oranının beş katına denk bir
o ran d ı b u .120 Ticaret Bakanlığı’nın tahm inleri ,121 2 0 0 6 ’da Am erikan
işgücünün neredeyse % 5 0 ’sinin ya enform asyon teknolojisi üreten ya
da büyük ölçüde bu teknolojiyi kullanan sektörlerde istihdam edilece­
ğini gösteriyor.
Yeni enform asyon teknolojisi şirketlerinin kalbinde, İnternet’le
ilgili şirketler 122 yer alıyor; 2 1 . yüzyılda da bu durum un giderek güçlen­
diğine tanık olacağız. Bunun öncelikli nedeni, iş yapm a tarzı üzerinde
büyük bir potansiyel etkiye sahip olmalarıdır. Forrester Research’ün
1 9 9 8 ’de yaptığı, sıklıkla alıntılanan tahm ine göre, 1 9 9 3’te 43 milyar
d o lar düzeyindeki elektronik girişim işlemlerinin 2 0 0 3 ’te 1,3 trilyon do ­
lara ulaşm ası bekleniyordu. İkinci neden ise, İnternet sektörünün gelir­
lerini, istihdam ı, piyasa kapitalizasyon değerini katlayarak büyüm esin­
den dolayı kendi başına büyük bir güç haline gelmesidir. 1998-9 döne­
m inde, İnternet sektö rü nü n gelirleri % 68 ’lik bir oranla büyüyerek,
1 9 9 9 ’un so n u n d a 500 m ilyar doların üstünde, telekom ünikasyon (300
m ilyar dolar) ve havayolları (355 m ilyar dolar) gibi sektörleri çok geri­
de b ırak an ra k a m la ra ulaştı. Aynı büyüm e hızı üzerinden yapılan ta h ­
minler, A B D ’de İn tern et’le bağlantılı sektörlerin 2 0 0 2 ’de 1,2 trilyon d o ­
ları aşan bir gelir elde edeceğini o rtay a koyuyordu. Bu düzeye çıktıkla­
rında, devasa sağlık sek tö rü n ü n elde ettiği gelir düzeyine erişmiş olacak­
lar, an cak m uhtem elen küresel suç ekonom isinin gelir düzeyinin gerisin­
de kalacaklardır. (Üçüncü ciltte, üçüncü bölüm e bakınız.) İlerleme m o ­
delimizi bir perspektife yerleştirmemizi sağlayan bir hatırlatm adır bu.

119 M andel (1999a, b).


120 The Economist (1999a).
121 ABD Ticaret Bakanlığı (1999a).
122 Tapscott (1998).
188 ikinci bölüm

ŞEKİL* 2.8
ABD’de Yüksek Teknoloji Sektörünün Büyümedeki Payı, 1986-1998
(Rakamlar, 1998 hariç dördüncü mali çeyrekten dördüncü mali çeyreğedir.
Yüksek teknoloji harcamaları temelde, enformasyon teknolojisi donanımları ihracatı
ve ithalatına Hahil edilmiş, enformasyon teknolojisi donanımına yapılan işletme ve
tüketici harcamalarını, tüketicilerin telefon hizmetine harcamalarını da içerir.)

30 ı-

25 -

Kaynak: ABD Ticaret Bakanlığı verileri, M andel’in değerlendirmesi (1999b).

İnternet sektörüne d ah a y akından bir bakış, yeni ek o no m in in


konturlarını d aha net görmemizi sağlayacaktır. 1 9 9 9 ’da A B D ’deki İn-
ternet’le bağlantılı sektörleri, Teksas Üniversitesi E lektronik T icaret
A raştırm a M erkezi’nin Ekim 1 9 9 9 ’daki on-line ra p o ru n d a önerdiği
yararlı bir tipolojiye göre d ö rt farklı k a tm a n d a sınıflandırm ak m ü m ­
kündür .123 Verilerin tam am ı, 1 9 9 9 ’un ilk çeyreğine aittir ve yıllık b ü ­
yüm e oranları 1 9 9 8 ’in ilk çeyreği üzerinden hesaplanm ıştır. İlk k a t­
m anda İnternet altyapısı sağlayan şirketler yer alır; yani telekom üni­
kasyon şirketleri, İnternet servis sağlayıcıları, İnternet’in belkemiğini
taşıyanlar, nihaî erişim sağlayan şirketler ve kullanıcıları ağa bağlaya­
cak donanım ı üretenler. C om paq, Q w est, C orning, M indspring bu
katm anda yer alan şirketlere (siz bu satırları okuduğunuz sırada bazı-

123 CREC (1999a).


yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 189

ları birleşmiş ya da birleşme aşam asında olabilir) örnek verilebilir.


1 9 9 9 ’un ilk çeyreğinde bu k atm an 40 milyar dolar gelir elde ederken,
gelir bakım ından yıllık % 5 0 ’lik, istihdam bakım ından yıllık % 3 9 ’luk
bir büyüm e içindeydi. T üm sektörde çalışan başına en yüksek gelir, 61
bin 136 dolarla bu k atm an a düşüyordu. Bu k atm anda sıralam ada ilk
10 ’da yer alan şirketlerin, gelirdeki payı % 44 ’tü.
ikinci k a tm an d a ise, İnternet altyapı uygulam alarını üreten şir­
ketler yer alıyor; yani yazılım ürünleri ve w eb işlemleri için hizmet ü re­
ten şirketler. W eb siteleri tasarlayan, k u ran , yöneten danışm anlık ve
m

hizm et şirketleri de bu k atm an d ad ır; portallar, elektronik ticaret site­


leri, audio-video ürünler su n an siteler. O racle, M icrosoft, N etscape ve
A dobe bu k a tm an d a k i şirketlere örnek verilebir. (Yalnız unutm ayın ki,
bu şirketlerin İn tern et’le bağlantılı girişim lerinden söz ediyoruz, genel
o la ra k yazılım sektörüyle ilgili işlerinden değil.) Bu k atm an ın 1 9 9 9 ’un
ilk çeyreğindeki geliri yaklaşık 20 m ilyardı, gelir bakım ından yıllık o r ­
ta la m a % 68 ’lik, istihdam b ak ım ın d an yıllık o rtalam a % 3 8 ’lik bir
büyüm e hızına sahipti. 1 9 9 9 ’da sektörde çalışanların toplam sayısı
5 6 0 .0 0 0 ’di. (Hepsi İn te rn e t’le bağlantılı işler yapm asalar da.) Çalışan
başına gelir o rta la m a 4 0 bin dolardı. Bu k a tm an d ak i ilk on şirket, y a ­
zılım üretim ve dan ışm an lık şirketlerinin en büyükleriydi ve toplam
gelirdeki payları % 4 3 ’tü.
Ü çüncü k a tm a n d a yeni bir şirket tü rü vardı: D o ğru d an ticaret
üzerinden değil, w e b ’de su n d u k ları bedava hizm etlere karşılık reklam ,
üyelik ödentileri ve k o m isy o n lar üzerinden gelir elde eden şirketler. Bu
şirketlerin bazıları w eb içeriği sunar, diğerleri ise aracıdırlar. M edya,
k o m isy o n cu lu k şirketleri, ikinci el satış yapanlar, başka aracılar bu
k a tm a n d a yer alır. Bu şirketler arasın d a kısa tarihlerine karşın ünlü o l­
m u ş isimler de vardır: Y ahoo!, e-Bay, E* T rade gibi. 17 m ilyar d o la r­
lık gelirle, se k tö rü n en k ü çü k kesimi de olsalar, 1 9 9 9 ’da hızlı bir b ü ­
yüm e içindeydiler: G elir b a k ım ın d a n yıllık % 5 2 ’lik, istihdam b a k ı­
m ın d a n yıllık % 2 5 ’lik bir b ü y ü m e tem p o su tu ttu rm u şlard ı. 1 9 9 9 ’da
y arım m ily o n u n üzerinde çalışanı olan bu kesim , sektörün en büyük
işvereni k o n u m u n d a y d ı. Ç alışan başına düşen gelir, 37 bin 500 d o la r­
1 9 0 ikinci bölüm

la sektördeki en dü şü k rak am d ı. Ayrıca en az yoğunlaşm ış kesim di; ilk


on şirketin to p lam gelirdeki payı % 2 3 ’tü.
D ö rd ü n cü k a tm an ın , 1 9 9 9 ’d a n b ak ıldığınd a İn tern et s e k tö rü ­
nün geleceğini temsil ettiği söylenebilir. B unlar A m azo n , e-toys, Dell-
D irect W orld ya da T he Street.com gibi w eb ta b a n ın d a ek o n o m ik iş­
lemler gerçekleştiren şirketlerdir; ticaret y a p m a biçimleri genellikle
elektronik ticaret (e-ticaret) o la ra k adlandırılır. S ektörün bu kesimi
1998-9 dönem inde gelirleri b ak ım ın d a n % 127, istihdam b a k ım ın d a n
da % 78 büyüm üştü; bu g ru p tak i b ü tü n şirketlerin 1 9 9 9 ’un ilk çeyre­
ğindeki top lam geliri de 37,5 m ilyar dolardı. M ev cut b üyüm e hızı d ik ­
kate alındığında, 1 9 9 9 ’daki to p lam gelirinin 170 m ilyar doları b u lm a ­
sı bekleniyordu. D ö rd ü n cü k a tm a n ın gelirlerinde en b ü y ü k pay da yi­
ne bilgisayar şirketlerine aittir. A ncak bu k a tm a n d a k i ilk o n şirketin
toplam gelirdeki payı, d ah a serm aye yoğun olan birinci ve ikinci k a t­
m anların tersine yalnızca % 3 2 ’dir. Sektörün bu k a tm an ın a dahil olan
elektronik ticaretçilerin, b an k aların , finans k u ru m larm ın sayısı gide­
rek artm aktadır.
İnternet’le ilgili sektörlerin ekonom inin tam am ı üzerindeki etki­
sine gelince; ABD’de İnternet’le ilgili işler, 1 9 9 8 ’de 1,6 m ilyonken,
1999’un ilk çeyreğinde bu rak am 2,3 m ilyona yükseldi. Elektronik tica­
ret en hızlı büyüyen sektör oldu. Bu yeni sektör görülm em iş bir kalkın­
ma hızına sahiptir: 1999’da incelenen 3.400 şirketin üçte biri 1 9 9 6 ’da
yoktu. Bu yeni şirketler 300.000 kişilik bir istihdam alanı yarattılar. İn­
ternet kaynaklı gelirlerin, şirketlerin toplam gelirindeki payı 1 9 9 8 ’de %
10’ken, bu oran 1999’da % 14’e çıktı. İnternet sektöründe 1 9 9 9 ’daki
gelir artışının 200 milyar doları bulması bekleniyordu; ABD ekonom i­
sinde gelirlerde beklenen toplam 340 milyarlık büyümeye ters düşer bu
rak am .124 Yüzyıl sonuna gelindiğinde, İnternet ekonomisi, enform as­
yon teknolojisi şirketleri ABD ekonom isinin belkemiği haline gelmişti;
yalnızca niteliksel olarak değil, aynı zam anda niceliksel olarak.
Borsa da bu eğilimi kavram ış görünüyordu. İnternet şirketlerinin
piyasa kapitalizasyon değeri tırm anm ıştı. 1999’da İnternet üzerine en
124 CREC (1999b).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 191

fazla iş yapan 294 şirket, ortalam a 18 milyar dolarlık bir piyasa kapi-
talizasyon değerine ulaşmıştı. Bu, yüksek teknoloji borsası N asd aq ’da
kayıtlı 5.068 şirketin o rtalam a piyasa kapitalizasyon değerinden 30 kat
d aha yüksek bir rakam dı. O cak 1 9 99 ’da bir gazete haberinde, İnternet
merkezli bazı şirketlerin piyasa kapitalizasyon değeri, sanayileşme dö­
nem inin efsane isimlerinin değeriyle kıyaslanıyordu .125 Burada sundu­
ğum uz tartışm ayı resm etm ek amacıyla bu kıyaslam alardan bazılarını
a k ta rm a k ta fayda görüyorum . 10.000 kişiyi istihdam eden, 1998’in
d ö rd ü n cü çeyreğinde gelirleri 68 milyon doları bulan America On-Li-
ne’ın değeri 66,4 m ilyar dolardı; yani 600.000 işçi çalıştıran ve d ö rd ü n ­
cü çeyrekteki geliri 800 m ilyon doları aşan General M o to rs’un toplam
değerinin (34,4 m ilyar dolar) iki katm a denkti. 673 kişiyi istihdam
eden, 1 9 9 8 ’in d ö rd ü n cü çeyreğindeki geliri 16,7 milyon dolar gibi dü­
şük bir m eblağda gerçekleşen Y ahoo!’nun değeri ise, 33,9 milyar dolar­
dı; yani 2 3 0 .0 0 0 kişiyi istihdam eden, 9 8 ’in dördüncü çeyreğinde 347
m ilyon d o lar gelir elde eden Boeing’in 35,8 milyar dolar olan piyasa ka-
pitalizasyonu değerinden biraz d ah a az. Yoksa bu finans balonunun ya­
rattığı bir serap mıydı? Aslında çok d ah a karm aşık bir gelişme söz k o ­
nusuydu. İnternet hisselerinin bir bölüm ü aşırı değerli ve periyodik b o r­
sa düzeltm elerine tabiyken, değer biçmedeki eğilim yeni ekonom ik bü­
yüm e kay nak larının akılcı beklentilerini karşılar görünüyordu. Ayrıca
b u n u y ap ark en , yatırım cılar potansiyel İnternet şirketlerine dikkat çe­
kiyor, hem risk sermayesi o larak hem de borsaya yeni sermaye yatırım ­
ları başlatıyorlardı. Sonuçta yenilik ve girişimcilik yönündeki örnek fır­
satlar sayesinde sektöre p a ra akıyordu. Dolayısıyla bir balon varsa bi­
le, bu “ gerçek” İntern et ekonom isinin p atlam ad an büyüm esini sağla­
yan, böylece spek ü latif d ö n g ü n ü n yan etkilerini kısmen o rta d an kaldı­
ra n bir b alo n d u . Böylece ek o n o m in in d ö n ü şü m ü n ü n gerisindeki ikinci
önem li kaynağa, finans sek tö rü n e geliyoruz.
Finans dünyası 1 9 9 0 ’lard a k u ru m sal değişim ve teknolojik ye­
niliklerle bir d ö n ü şü m geçirm işti. Açıklık sağlam ak adına, gerçek h a ­

125 Barboza (1999a).


192 ikinci bölüm

y atta bunlara eşlik eden birk aç kilit gelişmeyi özetlem ek isterim . Fi­
nans sek tö rü n ü n d ö n ü şü m ü n ü n kökenleri, 1 9 8 0 ’ler ve 1 9 9 0 ’lard a ö n ­
ce Britanya ve ABD ’de so n ra d ü n y a çap ın d a sek tö rd e yasal d ü zenle­
melerin gevşetilmesinde, yurtiçi ve yurtdışı finansal işlem lerin serb est­
leştirilmesinde bulunabilir .126 Bu süreç K asım 1 9 9 9 ’da ABD B aşkam
Bili C lin to n ’ın, 1 9 2 9 ’daki Büyük B unalım ’a yol açan tü rd e n m ali k riz­
leri önlem ek adına 1 9 3 0 ’larda ve 1 9 4 0 ’larda çıkarılan, finans s e k tö rü ­
nün farklı kesim lerinin birleşm esini engelleyen yasaları lağvetm esiyle
zirveye çıktı. 2 0 0 0 ’den bu yana A B D ’de b ankalar, m enkul kıym et şir­
ketleri, sigorta şirketleri birlikte hareket edebiliyor, h a ttâ işlemlerini
tek bir finans k u ru m u n u n çatısı altında birleştirebiliyor. Kıyı b a n k a c ı­
lığının ve yatırım şirketlerinin, örneğin yatırım fonların yayılm ası fi­
nansal sınırlam aların birçoğunu zaten aşm ıştı. C itiC o rp ile Travelers
arasında olduğu gibi b ü y ü k birleşmeler, yasal düzenlem elerle adeta
dalga geçmişti. A ncak ABD federal denetim in el çekm e politikasını
resmileştirerek piyasanın kaldırabileceği herhangi bir biçim de, özel şir­
ketlerin genel olarak ticaretle ilgili yasalar ve m ahkem elerin belirledi­
ği sınırlam alar dışında hiçbir sınırlam aya ta b î olm aksızın p ara ve m e n ­
kul kıymet yönetim inde özgür olabileceğinin işaretini vermişti.
Finans sektörü kendini örgütlenm e açısından ve teknolojik o la ­
rak yeniden kurabilm ek için bu yeni getirilmiş özgürlükten yararlandı.
Diğer yandan dünya çapında finans şirketleri arasında büyük birleş­
meler sektörün, küresel erim e, geniş bir finansal faaliyetler yelpazesine
sahip birkaç m ega-grupta birleşmesini (örneğin perakende m üşteriler
ve yatırımcıları aynı çatı altında buluşturan finans k u ru m la n gibi), gi­
derek bütünleşmeci bir tavır içine girmesini beraberinde getirdi. Diğer
yandan enform asyon teknolojisi, m ali işlemlerin gerçekleştirilme biçi­
mini niceliksel olarak değiştirdi. Güçlü bilgisayarlar, ileri m atem atik ­
sel modeller, hem gerçek zam anda hem de gelecekte işleyen giderek
karm aşıklaşan mali ürünlerin tasarım ını, izlenmesini ve tahm inlere k o ­
nu olmasını m üm kün kıldı. Elektronik iletişim ağları ile İn tern et’in

126 Estefania (1996); Soros (1998); Friedmann (1999).


yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 1 9 3

yaygın kullanım ı, şirketler arasında, şirketlerle yatırımcılar arasında,


satıcılarla alıcılar arasında ve nihayetinde borsalar arasındaki finansal
ticarette devrim y a ra ttı .127
Finans sektöründeki d ö n üşü m ü n en önemli sonuçlarından biri,
bu bölüm de biraz önce incelediğimiz üzere finans piyasalarının küre­
sel düzeyde birleşmesiydi. Bir başka önemli gelişmeyse, finans sektö­
ründe aracıların o rta d a n kalkm asıydi; yani yatırım cılarla m enkul kıy­
m et piyasaları arasın da, elektronik iletişim ağları sayesinde, geleneksel
kom isyoncu şirketleri devreden çıkaran d o ğ rudan ilişkilerin k u ru lm a­
sıydı. Bu eğilimin o rtay a çıkm ası İnternet teknolojisi sayesinde gerçek-
leştiyse de, aslında elektronik ticareti m ü m k ü n kılan, büyük bir k u ­
rum sal değişimin yaşanm ış olm asıydı. Bu da 1 9 7 1 ’de bilgisayar ağları
üzerine kurulu, m erkezi bir tak as odası olm ayan elektronik bir borsa
m ahiyetindeki N a s d a q ’ın kurulm asıydı. 1 9 9 0 ’larda elektronik ticareti
teşvik etm eyi am açlayan yeni kurallar, elektronik iletişim ağlarının
N a sd a q sistemi üzerinde m üşterilerinden sipariş alm alarını, sipariş ye­
rine getirildiğinde bir kom isyon kesmelerini m ü m k ü n kılmıştı. Ç ok sa­
yıda yatırım cı, teknolojinin g ü cü n ü k u llan arak kendi başlarına borsa-
ya giriyordu. Favori yatırım hedefleri İnternet şirketlerinin hisseleri
o lan bu gündelik takasçılar, elektronik takası popülerleştiren y atırım ­
cılardı. B unlara gündelik takasçı deniyordu, m enkul kıym etlerin değe­
rindeki kü çü k değişiklik m arjları üzerinde işlem yaptıklarından, mali
rezervleri de o lm ad ığ ın d an g ü n ü n so n u n d a ellerindekini çık arıy orlar­
dı çü n k ü . Böylece kısa vadeli işlemler alıp satarak yeterince kâr edene
d ek ya da o gün için yeterince kayba uğ ray ana dek kalıyorlardı .128
ABD M en k u l K ıym etler K o m isy o n u ’na göre, bir günde gerçekleştirilen
on-line tak a s işlem lerinin sayısı 1996 o rta la rın d a 100.0 00 azken, bu
ra k a m 1999 so n la rın d a y arım m ilyona yükseldi. 1 9 9 9 ’da, ABD’de bi­
reysel yatırım cıların gerçekleştirdiği işlemlerin % 2 5 ’inde elektronik
tak a s kullanılıyordu. W all Street’teki büyük aracılar d a dahil, birçok
şirket Instinet gibi özel elek tro n ik tak a s ağları k u ra ra k yeni teknolojik

127 Canals (1997); Zaloom (yakında çıkacak).


128 Klanı (1999).
194 ikinci bölüm

d ü n y ad a kendilerini yeniden k o n u m lan d ırd ılar. Bu ağlar, N a s d a q ya


da N e w York B orsası’yla aynı düzenlem elere tab i değildi. Ö rn e ğ in y a ­
tırım cıların isimlerini gizli tu ta ra k ta k a s y a p m a la rın a izin veriyorlardı.
C harles Schwas &: C o .’n u n başını çektiği aracı k u ru m lar, elek tro n ik ti­
carette etkin bir yer aldılar: 1 9 9 8 ’de A BD ’deki m enkul kıym etler t a ­
kaslarının % 1 4 ’ü on-line gerçekleşiyordu; 1 9 9 7 ’ye göre % 5 0 ’lik bir
artış söz konusuydu. 1 9 9 9 ’da ABD ’deki on-line aracılık se k tö rü n d e
9,7 m ilyon hesap b u lu n u y o rd u , 1 9 9 7 ’deki sayının üç katıydı bu r a ­
kam . M üşterilerin m al varlıkları yarım trilyon d o la ra yakındı; 2 1. yüz­
yılın başlarında bu m eblağ küçülecektir m uhtem elen.
E lektronik takas, hızla hisse senetlerinden b o n o la ra yayıldı. K a ­
sım 1 9 9 9 ’da, Pittsburgh kenti, 55 m ilyon d o lar değerinde belediye b o ­
nosunu İnternet üzerinden, yani Wall Street’i a tla y a ra k d o ğ ru d a n y a ­
tırım cılara sunm akla, elektronik yöntem leri k u lla n ara k aracıları dev­
reden çıkarm a fırsatından yararlandı. Böylece belediye b o n o ları ilk
kez İnternet üzerinden satılm ış oldu. E lektronik tak asın 13,7 trilyon
dolarlık bono piyasasına girmesi, finans piyasalarında d a h a b ü y ü k d e­
ğişiklikler yaratacaktır m uhtem elen. Öyle ki 1 9 9 5 ’te A BD ’de b o n o la ­
rın yalnızca % 0 .6 ’sı elektronik o larak el değiştirirken, elektronik ta ­
kasın 2001 ’de el değiştirme işlemlerindeki payının % 3 7 ’ye yükselm e­
si bekleniyor; elektronik takasın ABD bonolarıyla ilgili işlem lerdeki
payının da daha fazla artacağı ve % 5 5 ’e çıkacağı tah m in ediliyor .129
1990’ların ikinci yarısında tü m d ü n y ad a borsalar, elektronik ta ­
kasa yöneldi. A lm anya’da bono ve vadeli işlem piyasası 1 9 9 0 ’da Al-
m an ve İsviçre türev piyasalarının birleşmesiyle kurulm uş elektronik
bir ağ olan E urex’in denetim indeydi. F ran sa’da ise vadeli işlemler p i­
yasası (MATIF), 1998’de tüm üyle elektronik tak asa yöneldi; L o n d ­
ra ’da LIFFE de öyle. 1999’un sonlarına gelindiğinde N ew York Borsa-
sı, kendi elektronik takas sistemini kurm aya hazırlanıyordu. Chicago
Takas Kurulu da kargaşa içindeydi; kurul liderliği, dünyanın en büyük
vadeli işlem ve opsiyon piyasası olarak sahip olduğu ko nu m u E urex’e

129 G u tn e r ( 1999).
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 9 5

kap tırd ık tan sonra yeni teknolojik aracın nasıl benimseneceği üzerine
kendi arasında kavgaya tu tu şm u ştu .130
İşlem teknolojisi neden önemli? Finans sektörünü nasıl etkili­
yor? İşlem maliyetlerini düşü rü yo r (ABD’de 1990’ların sonunda bu
o ran % 5 0 ’ydi), böylece d ah a fazla bireysel yatırımcıyı çekerek, fiili ta ­
kasın m aliyetini de düşürüyor. Aynı zam anda, m ilyonlarca bireysel ya­
tırım cıya yatırım fırsatları sunuyor; yatırım cılar on-line bilgilenme sa ­
yesinde değer biçip fırsatları yakalayabiliyorlar. Bunun sonuçları üç
düzeyde incelenebilir. Ö ncelikle takas edilen değer m iktarında ciddi
bir artış olur; sebep elektronik takasın hem d ah a yüksek gelir arayışın­
daki tasarru fları harekete geçirmesi hem de serm ayenin geri dönüş
oranını kaydadeğer derecede yükseltmesidir. İkincisi bilgi, bilgi akışı,
serm ayenin hareketini, dolayısıyla finans sektörü ürünlerinin değerini
etkilem ekte kritik bir önem kazanır. Ü çüncüsü yatırım şablonları, alış­
kanlıkları giderek m erkezsizleştiğinden, yatırım cılar m enkul kıym etle­
re girip çık tık ların d an , piyasa eğilimleri yarı do ğ rudan tepkileri tetik-
lediğinden finansal dengesizlik k a tla n a ra k büyür. Ayrıca merkezi piya­
saların düşüşü, elektronik takasın tabi olduğu yasal düzenlemelerin
gevşek olm ası serm aye hareketlerini izlemeyi güçleştirir. Yatırım ların
gizliliğinin giderek artm ası, büyük m ik tard a serm aye çeker. A ncak k ü ­
çük yatırım cılar, on-line bilgilere ulaşabilseler de, büyük şirketlerin ve
k u ru m sal yatırım cıların sahip olduğu, kurum sal olm ayan bilgiye sahip
değillerdir. Bilgileri yeterince m ükem m el olm adığından, bireysel yatı­
rım cıların m enk u l kıym etlerin değerindeki değişikliklere ilişkin d olay­
lı işaretlere ç ab u c u k tepki verebilm esi gerekir. Dolayısıyla elektronik
finans piyasasın da belirsizliğe karşı koym aya yönelik geniş bir stra te ­
jiler yelpazesine sah ip o lan , d a h a az düzeyde bilgi sahibi olm alarını h ı­
zı ve esnekliği k u lla n a ra k telafi etm eye çalışan yatırım cı sayısı çoğal­
mıştır. S onuçta piyasa d a h a karm aşıklaşır, d a h a dengesizleşir.
Finans piyasalarının açıklığı ve dinam izm i, küresel bütünleşm e­
leri, b ü tü n k a y n a k la rd a n , d ü n y an ın d ö rt bir yan ın d an giderek daha

130 Barboza (1999b).


1 9 6 ikinci bölüm

fazla serm aye çekiyor. Yeni teknolojik altyapıları, m enkul kıym etler ta ­
kasından değer y a ra ta n yeni finansal ürünler tasarlam aların ı sağlıyor.
Yeni finans sek tö rü n ü n köşe taşı, b ü tü n potansiyel değer k a y n ak ları­
nın, m enkul kıymete dönüştürülm esidir. H em en her şey bir m enkul kıy­
m et haline gelip, finans piyasasında işlem görebilir. D olayısıyla finans
piyasaları, yeni ekonom inin stratejik, baskın ağını oluşturur. Sonuçta,
piyasanın bir eko no m ik faaliyete değer biçmesi, finans piyasasında ger­
çekleşir —türevler de dahil, hisse senetleri, b o n o lar ve başka m enkul
kıymetlerde görüldüğü üzere. Şirketlerin değeri, yatırım cıları çekm e (ya
da hasm ane satın alm alara karşı koym a) kapasiteleri finans piyasaları­
nın yargılarına dayalıdır. Bu yargı nasıl oluşur? Piyasanın değerlendir­
mesinin gerisindeki kriterler nedir? Yeni ekonom ide en karm aşık, fi­
nans uzm anlarının üzerinde kesinlikle görüş birliğine varam adığı m ese­
lelerden biri de budur. Fakat E nform asyon Ç ağı’n d a siyasi ekonom inin
köşetaşı da budur. Ç ünkü ancak ekon o m ik faaliyete nasıl değer biçildi­
ğini bilebilirsek, yatırım ın, büyüm enin, durgunluğun sebeplerini an la­
yabiliriz. Ayrıca belli bir ekonom ik sistemin perform ansıyla ilgili değer
yargısı, büyük ölçüde, değerin ne olduğuna ilişkin yargının stan d artla­
rını tayin eden kriterlere dayalı olacaktır. Bu kritik soruyu yanıtlam aya
bile çalışm am am okuyucuyu hayal kırıklığına uğ ratacak tır kesinlikle:
Fakat elimizde sağlam bir değerlendirm e yapabilm em izi sağlayacak gü­
venilir bilgiler yok. Yine de bu konuyla ilgili araştırm anın izleyebilece­
ği yola işaret eden birkaç düşünce ileri sürm e riskine girebilirim.
Kapitalizm in d u rm ak bilmez bir k âr arayışına dayandığını bili­
yoruz. Dolayısıyla yukarıda form üle ettiğimiz so ru n u n yanıtı basit ol­
malıdır: Piyasa hisse senetlerini ve başka m enkul kıymetleri bir şirke­
tin ya da ekonom ik faaliyetin ne k ad ar kârlı olduğuna b ak arak belir­
leyecektir. Ancak milenyum dönüm ündeki bu kapitalizm de, mesele
basitçe bu değildir. En sık tekrarlan an örnek, çok az k âr eden ya da hiç
etmeyen İnternet’le ilgili şirketlerin hisselerinin değerlerinde büyük a r ­
tışlar gözlenmesidir (önceki verilere bakınız). D oğru, yeni kurulan bir­
çok şirket, onlara yatırım da bulunanları da kendileriyle birlikte aşağı
çekerek battı. Ancak girişimcilerin de, yatırım cıların da genelde başka
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 9 7

seçenekleri de vardır; dolayısıyla bu başarısızlık yalnızca küçük bir ya­


tırımcı g ru b u n u n felaketi oldu: Sonuçta, A m erika’da 1990’larm so­
n u n d a birçok şirketin hisselerine sahip olm anın getirisi ortalam a %
1 0 0 ’dü; yani hissedarlar bir yıldan kısa bir süre içinde bir hisse sahibi
oluyorlardı; dolayısıyla zararlar şirketle ilgili kötü değerlendirmeden
çok, k ö tü zam an lam a meselesidir. K uşkusuz uzun vadede, ekonom inin
tam am ı açısından büyüm enin yatırım ları artırabilm esi için kâra gerek­
sinimi vardır. Piyasa da k â r getirisini biçilen değeri artırm anın ölçütle­
rinden biri o larak kullanır. A m a sonuçta, bir m enkul kıymetin değer
kazanm ası, d o ğ ru d a n şirketin kısa vadede kârlılığını artırm ası ile ilgi­
li değildir. B unun en önem li göstergelerinden biri, tem ettülerin paylaş-
tırılm asıyla hisse senetlerinin değer kazanm ası arasında bir ilişki b u ­
lunm am asıdır. T em ettü ödeyen A m erikan şirketlerinin oranı, 1990’lar­
da to p la m şirket sayısının an cak % 2 0 ’sini buluncaya dek yükseldi
(bkz. Şekil 2.9). K â n çok yüksek olan şirketlerin bile ancak % 3 2 ’si te­
m ettü ödedi ki, bu o ra n 1 9 7 0 ’teki o ran ın ancak üçte ikisine eşitti. Eu-
gene F am a ile K enneth F rench’in yaptıkları ak adem ik bir araştırm aya
göre, şirketlerin tu tu m u n d a k i bu değişim, kısm en finans piyasasına,
özellikle de yüksek teknoloji sektörüne N a s d a q ’ın sunduğu kayıt fır­
satlarını k u llan an yeni şirketlerin girmesiyle açıklanabilir. 1 9 7 0 ’lerde
yılda o rta la m a 115 şirket k ay d o lu rk en , 1 9 9 0 ’larda bu sayı yılda 4 6 0 ’ı
buldu; bu şirketlerin % 8 5 ’i N a s d a q ’a kayıtlıydı. 1 9 9 0 ’larda kam usal
o la ra k işlem gören şirketler hisse başına % l l ’lik bir getiri sağlarken,
yeni k ay d o lm u ş şirketler için bu o ra n yalnızca % 3 ’tü. H a ttâ 1 9 9 7 ’de
yeni k a y d o la n şirketlerin % 5 0 ’si k â ra bile geçm edi.131
D olayısıyla k â r ve tem ettüler, bir şirketin borsad aki değerini
biçm enin kriterleri o lsalar d a, en önem li etken gibi görünm üyorlar. Pe­
ki en önem li etken nedir? İki ö rn ek , denem e am açlı bir varsayım geliş­
tirm em izi sağlayabilir.
Birinci ö rnek : A m erik an ekonom isinin yüksekten uçtuğu 1 9 9 0 ’-
ların so n u n d a , 199 5 -9 d ö n em in d e hisselerinin değer kazanm ası bakı-

131 The Economist (1999b).


ŞEKİL 2.9
Temettü Ödemelerindeki Düşüş

Getirisi Yok
ABD şirketlerinden temettü ödemesinde bulunan %

Kaynak: Eugene Fama and Kenneth French


Kaynak: The Economist (1999b)

m ından ilk o nda yer alan şirketlerin hepsi de, enform asyon tek n olo ji­
si sektöründeydi; kimi bilgisayar, kimi çip, kimi yazılım , kimi İnternet
donanım ı üretiyordu; bazıları veri depolarıydı, bazıları da elektronik
aracılıkla uğraşıyordu (bkz. T ablo 2.10). Bu şirketler kârlı olsalar da,
geleneksel kârlılık hesaplam aları açısından başka sektörlerdeki şirket­
lerle kıyaslandıklarında, en iyi perform ans gösteren şirketler değiller­
di. Hisselerinin beş yıl içinde % 1000, % 2 0 0 0 h attâ % 9 0 00 değer
kazanm asını, kârlılıklarıyla açıklam ak m ü m k ü n değildir. Bu şirketle­
rin o rtak özelliği yeni ekonom inin niteliklerini paylaşıyor olm alarıydı:
Yeni enform asyon teknolojisinin üreticisi ya da kullanıcısı o larak kilit
bir role sahiplerdi; ağ yapısına dayanan bir örgütlenm eleri vardı; yeni­
likleri temel alan girişimlerdi; araştırm a-geliştirm e çalışm alarına ve/ve­
ya bilgisayarla ilgili teçhizata çok yüksek o ran lard a yatırım yapıyor­
lardı. Ayrıca hepsinin de yeni iş dünyasındaki eğilimlerin belirleyicile­
ri imajına sahip parlak şirketler olduğunu da u n u tm am ak lazım.
yeni ekonomi: enformasyonelizm, küreselleşme, ağın oluşması 1 9 9

TABLO 2.10
Hisse Senetlerinin Değeri, 1995-1999
(Standard &c Poor’'un değerlendirmesine göre en fazla artan 500 hisse senedi)

Şirket % Artış
Dell Computers 9.402
Cisco Systems 2.356
Sun Microsystems 2,304
Qualcomm 1.646
Charles Schwab 1.634
EMC Corporation 1.233
Microsoft 1.168
Telia bs 1.036
Solectron 926
Intel 900
31 Ağustos 1999’da son bulan beş yıllık süre için toplam getiride artış (%).
Kaynak: Bloomberg Finans Piyasaları, Business Week*in değerlendirmesi

İkinci örnek: O c a k 1 9 9 9 ’da, A m azon .co m ’un hisselerinin değe­


ri 25 m ilyar doları aştı. M ali çeyreklerdeki gelirleri genelde 45 milyon
doların ü stüne çıkan am a hâlâ bir kâr gösterm esi gereken, üç yaşında
bir şirket için hiç de fena değildi. H em en hem en aynı dönem de, Rus
borsasının tam am ın ın to p la m değeri bu rak am ın altındaydı; 12 milyar
d o la r civarındaydı. K abul etm ek gerekir ki, bu Rus borsası için o ld u k ­
ça d ü şü k bir no k tay d ı. (Yine de A ğustos 1 9 9 8 ’deki devalüasyon krizi­
ni izleyen d ö n em e göre bir hayli yüksekti.) A m a böyle bile olsa, A m a­
z o n ’un, o rta ölçekli bu İn tern et şirketinin Rus ekonom isinin to p lam ın ­
d a n iki k a t d a h a fazla değerli olabilm esi anlam lı bir gözlemdir. Ç ünkü
so n u çta bu değerlendirm eye dahil olan R us şirketlerden birkaçı son
derece kârlıydı; bu şirketlerden bazılarının R u sy a’d an ihraç ettiği on
m ilyarlarca do larlık serm ayeye bakılırsa. Elbette piyasa kapitalizasyo-
nu p a ra n ın cebinizde olm ası an lam ın a gelmez, çü n k ü n ak te çevirmeye
çalışırsanız s a tm a k ta o ld u ğ u n u z hisselerin değerini düşürürsünüz.
G özlem in tem el n o k tası da bu işte: Yeni finans d ü n y asın d a, piyasa de­
ğerini belirleyen şeyin ö m rü , bu değerin piyasada v aro ld u ğ u m üddetle
sınırlıdır.
2 0 0 ikinci bölüm

Bu örnekler üzerine düşü n d üğ ü m üzd e, akla y atk ın bir varsayım


ortaya çıkıyor. D eğer biçme sürecinde işleyen iki kilit etken vardır: G ü ­
ven ve beklentiler. Değer biçm e sürecinin işlediği k u ru m sal o rta m a gü­
ven yoksa, kârlılık, teknoloji ya da kullanım değeri (örneğin enerji kay­
naklarının kullanım ı) k o nu su n d ak i perform ans m ali değere yansım aya-
caktır. Diğer y an d an piyasanın gerisindeki k u ru m la ra güven varsa, bir
hisse senedinin gelecekteki potansiyel değerine ilişkin beklentiler^ hisse
senedinin değerini artıracaktır. R usya’yla ilgili o larak 1 9 9 9 ’da ne güven
ne de beklentiler değer artırıyordu. A m azo n ’a gelince; p a ra kaybetm e­
sine karşın yeni ekonom inin kurum sal o rtam ı (yasal düzenlem elerin
gevşekliği ve aracıların olm am ası temel özelliklerdir) yatırım cıların
onayını ve güvenini kazanm ıştı. O n-line satışın öncüsü olan bu şirketin
elektronik ticarette kitapların ötesine geçebileceğine d air beklentiler bir
hayli yüksekti. “Yeni ek o n o m i”yi o lu ştu ran şirketlerin, k âra geçme ve
şirketin saygınlığı gibi geleneksel faziletleri gösterdiğinde ödüllerinin bi­
rinci örnekte görüldüğü gibi çok yüksek olm asının sebebi b u d u r işte.
Peki am a, beklentiler nasıl yaratılır? Ö yle g ö rü n ü y o r ki, bu ge­
leceğe ilişkin belli belirsiz bir hayal, finans g u ru larm m on-line o larak
yaydığı içerden bazı bilgiler, uzm an şirketlerin (W hisper.com gibi) eko­
nomiyle ilgili “ fısıltıları” , bilinçli imaj yapım ı ve sü rü halinde h arek e­
tin oluşturduğu kısm en öznel bir süreçtir. B ütün b u n lar jeopolitik ya
da ekonom ik olayların (ya da bunlara ilişkin yorum ların) yarattığı bil­
gi akışıyla, saygın şirketlerin değer biçmeleriyle, ABD Federal M erkez
Bankası’nm duyurularıyla ya da m erkez bankaları başkanları, maliye
bakanları gibi kilit oyuncuların halet-i ruhiyeleriyle yürür. Bu, b ü tü n
bir değerlendirme sürecinin öznel olduğu anlam ın a gelmiyor. F akat
şirketlerin perform ansı, arz ve talep, m ak ro ek o n o m ik göstergeler, çe­
şitli bilgi kaynaklarıyla giderek öngörülem ez bir biçimde etkileşime gi­
rerken, değerle ilgili k ararlar işlemlerin hızı ve hacm i sürekli ivme k a ­
zandığından, giderek karm aşıklaşan düzeylerde birçok etkenin tesadü­
fen bir araya gelmesiyle belirleniyor olabilir.
Sonuçta, gerçek dünyaya ilişkin ekonom ik hesaplam aların (pa­
ranızı nereye yatıracağınıza ilişkin k ararlar anlam ına gelir bu) kârlılı­
yeni ekonomi: enformasyonelizm. küreselleşme, ağın oluşması 2 0 1

ğa değil, mali değerde beklenen artışa b ak arak belirlenmesinin sebebi


budur. Değerde beklenen artış, yeni ekonom ide yatırımın kuralıdır.
Elektronik ticaretteki bireysel yatırım cılar için de geçerlidir bu durum ,
küresel finans piyasalarındaki kurum sal yatırım cılar ve çabalarını h al­
ka arzla nakte çevirmeyi ya da havuzdaki büyük balığın bir bedel k a r­
şılığı onları gövdeye indirm esini sağlayacak k a d ar cazip hale gelmeyi
bekleyen yenilikçi şirketler için de.
H a ttâ k âr kavram ının (bugün yatırım ları ve yeni ekonom ide de­
ğerin olu şu m u n u açık lam ak ta gerekli olsa da yetersiz olduğu açıktır
bu kavram ın) hep d a h a derin daha temel bir İnsanî güdünün, hırsın bi­
raz d a h a soylu bir versiyonu olduğunu unutm ayalım . Öyle görünüyor
ki hırs bugün, d a h a yüksek bir değer beklentisiyle değerin yaratılm a
sürecine d a h a d o ğ ru d a n yansıyor; böylece oyun u n doğasını değiştir­
m eden kurallarını değiştiriyor. Bu bir spekülasyon değil. Ya da bütün
bir kapitalizm in spekü latif olduğunu söyleyebiliriz. Ç ünkü kapitaliz­
m in m antığı içinde değerin yaratılm asının, m addi üretim de vücut bul­
m ası gerekm ez. İşin h u k u k u n a göre paray a çevrilmiş bir fazla üretilip
yatırım cı ta ra fın d a n m al edinildiği sürece, her şey yürür. Bu paraya
çevrilmiş fazlanın nasıl ve neden üretildiği, bağlam la, fırsatlarla ilgili
bir meseledir. G ıda ve tü k etim m allarının, diyelim ki film ya da y ü k ­
sek öğretim m aliyetinin bir kısm ına denk düşen bir maliyete giderek
m akineler ta ra fın d a n üretildiği tarihsel bir gelişim noktasına ulaştığı­
mız bir d ö n em de, kapitalizm le ilgili bu genel ifadenin özellikle önemli
o ld u ğ u n u d ü şü n ü y o ru m . Sanayileşm e çağındaki anlam ıyla m addi ü re­
tim le değer o lu şu m u giderek birbirinden ayrılıyor. Enform asyonel k a ­
pitalizm de değer o lu şu m u , tem elde finans piyasalarının bir ürünüdür.
A ncak şirketler, k u ru m la r ve bireylerin finans piyasasına ulaşabilm ek,
b u ra d a d a h a yüksek değer peşinde koşabilm ek için m alların ve hizm et­
lerin yenilenm esi, üretilm esi, yönetilm esi, im aja kavuşm ası için çok y o ­
ğ u n bir ç a b a sa rf etm esi gerekir. Dolayısıyla değer o lu ştu rm a sürecine
dahil o lan etkenler, so n u çta mali değerde (genelde belirsizdir) ifadesi­
ni b u lu rk en , bu eleştirel yargıya varm a sürecinde yöneticiler ve işçiler
(yani halk) so n u n d a m ad d i dünyam ızı —o n u şekillendiren ve oluşturan
2 0 2 ikinci bölüm

imgeler de d a h il- üretip tüketm eye varır. Yeni ek o n o m i, yarattığım ız


değere duyduğum uz in an çtan değer y a ra tm a d a enfo rm asy o n te k n o lo ­
jisiyle enform asyonun teknolojisini bir aray a getirir.
Yeni ekonom inin, bunların yanında yer alan temel bir bileşeni
daha vardır: Ağlar oluşturm a. D ah a geniş ölçekte to p lu m u n yanı sıra,
ekonom inin de örgütsel bir dö n üşü m geçirmesi, tıpkı tarihsel geçiş d ö ­
nemlerinde olduğu gibi, kurum sal yeniden yapılanm anın ve teknolojik
yeniliklerin yeni bir dünyanın kapılarını açm ası için gerekli koşullardır.
Bir sonraki bölüm de bu meseleyi ayrıntılı o larak inceleyeceğim. A m a
analitik seyahatim izde yeni bir viraja girm eden önce, bu bölüm de sun­
duğum argüm anı to p lam ak istiyorum . Özetle, yeni ekonom i nedir?
Yeni ekonom i, kuşkusuz şim dilik kapitalist bir ekonom idir.
H a ttâ tarihte ilk kez, b ü tü n gezegenin kapitalist o ld u ğ un u ya da k ü re ­
sel kapitalist ağlarla bağlantısına bağımlı hale geldiğini söyleyebiliriz.
Ancak bu yeni tü r bir kapitalizm dir; teknolojik açıdan, örgütlenm e bi­
çimi ve kurum sal yapılanm a b akım ın dan hem klasik kapitalizm den
(laissez-faire) hem de Keynesçi kapitalizm den ayrılır.
M ilenyum un başında am prik verilerin de gö rü n ü rde işaret ettiği
üzere (ölçümle ilgili b ü tü n sorunlara karşın) yeni ekonom i, bilgiyi temel
alan bir üretim sisteminin güçlendirilmesinde yeni enform asyon tek n o ­
lojisini kullanm a becerisinden kaynaklanan bir verimlilik artışına daya­
lıdır ve dayalı olacaktır. A ncak yeni verimlilik kaynaklarının ekonom i­
ye dinamiklik kazandırm aları için, ağlar oluşturarak örgütlenm e ve yö­
netim biçimlerini ekonom inin tam am ına yaym ak gereklidir; bu ağlar
bütün bir ekonomiye yayılm akta; rekabet yoluyla, şirket örgütlenm ele­
rinin daha önceki katı biçimlerini bertaraf etm ektedir zaten. Ayrıca
üretken tabanın ciddi biçimde yayılması, yeni sermaye ve emek kaynak­
larının yanı sıra, piyasaların da aynı ölçüde genişletilmesini gerektirir.
Piyasaları ciddi biçimde genişleten, yeni sermaye, vasıflı emek kaynak­
larına yönelen küreselleşme, yeni ekonom inin ayrılmaz bir özelliğidir.
Bu süreçlerin her biri —yani ağa dayalı verimlilik artışı ile ağa
dayalı küreselleşme süreçleri—bir sektör tarafından başlatılmıştır; yeni
teknolojiler ve ekonom inin bütününe ilişkin yönetsel bilgi birikimi
yeni ekonomi: enform asyonelizm , küreselleşm e, ağın oluşm ası 203

kaynağı o larak giderek İn tern et etrafın d a örgütlenen enform asyon


teknolojisi sek tö rü ve elektronik iç b ağ lan tılara sahip küresel bir fi­
nans piyasasının o lu şu m u n d a itici güç, ek o n o m in in tam a m ın d a başlı­
ca yatırım ve değer y aratım kaynağı olan finans sektörü. 21. yüzyıl
ilerledikçe, biyoloji devrim inin de yeni girişim lerin yaratılm ası, verim ­
liliğin artırılm ası (özellikle tıp ve tarım d a) em eğin ta m a m e n değişm e­
sinde enfo rm asy on teknolojisine katılm ası, yeni ek o n o m id e yenilik ve
değer üretim i döngülerine k a tk ıd a bulunm ası bekleniyor.
Y üksek verimlilik, teknolojik yenilik, ağlar o lu ştu rm a ve k ü re­
selleşme koşullarında yeni ekonom i, kendilerini bu yeni k alk ın m a biçi­
m ine tam o la ra k uyarlayabilen ek on o m ilerd e sağlam bir ek o n o m ik b ü ­
yüm e, d ü şü k enflasyon ve d ü şü k işsizlik dönem ini başlatabilecekm iş gi­
bi görünüyor. A ncak yeni ek o n o m in in k u surları ve tehlikeleri de yok
değil. Bu b ö lü m de tartıştığım ız, gelecek bölüm lerde de gösterileceği
üzere (birinci cilt, d ö rd ü n c ü bölüm ; üçüncü cilt, ikinci bölüm ) gezegen
çapm a, girdiği ülkelere son derece eşitsiz bir biçim de yayılıyor. Yeni
ekonom i her yeri, herkesi etkiliyor, an cak aynı z a m a n d a hem kap sayı­
cı hem dışlayıcı; kapsayıcılığınm sınırları k u ru m la ra , siyasetçilere, poli­
tik alara bağlı o la ra k to p lu m d a n to p lu m a değişiyor. Ö te y a n d a n sistem ­
li m ali dengesizlik, eko no m iler ve to p lu m la r üzerinde yıkıcı etkileri olan
m ali krizlerin tek rarlan m ası olasılığını d a b erab erin d e getiriyor.
Yeni ek o n o m i, A B D ’de başlam ış olsa da, A v ru p a ’ya, J a p o n ­
y a ’ya, A sya-Pasifik ülkelerine ve d ü n y a ç a p ın d a , seçili k a lk ın m a k ta
o lan bölgelere küreselleşm e etiketiyle alg ılanan ve b irço k insanın k o r ­
k u p karşı çıktığı bir süreçle b e ra b erin d e yeniden y ap ılan m a, zenginlik
ve kriz taşıy arak yayılıyor. A slına bakılırsa, ek o n o m ile r ve to p lu m la r
kritik özelliklerinden biri ağ lar k u rm a k o la n yeni k a lk ın m a biçim ine,
enform asyonelizm e geçiş için kendi yollarını çizm eye çalışırken, bu s ü ­
reç de o rta y a serdiklerinin çeşitliliğiyle b ü y ü k bir yapısal d ö n ü şü m ü
yansıtıyor. A rtık, yeni e k o n o m in in olm azsa o lm az bir niteliği o lan a ğ ­
lar o lu ştu rm a sürecini incelem eye geçebiliriz.
Ağ Müessesesi: Enformasyonel Ekonominin
Kültürü, Kurumlan ve Örgütlenmeleri
arihsel o larak ayrıksı b ü tü n üretim biçimleri gibi enform asyonel
T ek o n o m in in de kendine özgü bir k ültü rü ve k u ru m la n vardır. An­
cak bu analitik çerçeve içinde kültür, belli bir to plum a özgü değerler
ve in ançlar b ü tü n ü o larak düşünülm em eli. Enform asyonel, küresel
e k o n o m in in gelişimine dam gasını v uran tam da çok farklı k ü ltü ­
rel/ulusal b ağ lam lard a gelişmesidir: Kuzey A m erika, Batı Avrupa, J a ­
p o n y a, “ Ç in çem b eri” , R usya, Latin A m erik a’nın yanı sıra gezegen ça­
p ın d a, b ü tü n ülkeleri etkisi altına alan, ço k k ü ltü rlü bir çerçevenin
o luşm asına yol açan bir erim i vardır. Ö yle ki, özellikle Asya-Pasifik’te1
yeni ek o n o m ik gelişmeleri farklı felsefeler ve zihniyetler (örneğin Kon-
füçyüsçülük) tem elinde değerlendiren bir “ kültürel e k o n o m i” kuram ı
ö n erm e girişim leri, a m p rik a ra ştırm a la rın 2 gözünden kaçm am ıştır. Fa­
k a t enform asyonel ek o n o m in in o rta y a çıktığı ve geliştiği kültürel b ağ ­
lam lar, ü retim , tü k etim ve dağıtım süreçlerinde o rta k o lan bir ö rg ü t­
lenm e biçim leri m atrisinin varlığını dışlam az. Ö rgütlenm eye ilişkin bu
tü r düzenlem eler o lm a d a n , teknolojik değişim, devletlerin politikaları,

1 Berger (1987); Berger ve Hsiao (1988).


2 Hamilton ve Biggarr (1988); Clegg (1990); Biggart (1991); Janelli (1993); Whitley (1993).
208 üçüncü bölüm

şirketlerin stratejileri yeni bir ek o n o m ik sistem de bir aray a gelmesi


m ü m k ü n olm azdı. Sayıları giderek çoğalan b aşka akadem isyenlerle
birlikte ben de, kültürlerin kendilerini tem elde k u ru m la ra , ö rg ü tlen ­
melere içkinlikleriyle gösterdikleri k an ısın d ay ım .3 Ö rg ü tlen m eler d e ­
yince de, belli hedeflerin gerçekleştirilmesi y ö n ü n d e kullanılan belli sis­
temleri anlıyorum . K u rum lar derken de, bazı görevleri bir b ü tü n o la ­
rak toplum adına gerçekleştirm ek üzere gerekli yetkeye sahip kılınm ış
örgütlenm eleri kastediyorum . Belli bir ek o n o m ik sistem in inşası ve ge­
lişimi açısından önem li olan kültür, N icole B aggart’m kavram laştırdı-
ğı biçimiyle örgütlenm e m antığıyla som utlaşır: “ Ö rg ü tlen m e m a n tı­
ğından kastım , türem iş toplum sal pratikler yelpazesine inceden inceye
işlenmiş m eşrulaştırıcı bir ilkedir. Bir başka deyişle örgütlenm enin
m antığı, kurum sal yetke ilişkilerinin düşünsel tem elleridir.”4
Ben şu tezi ileri sürüyorum : Enformasyonel, küresel ekonom inin
yükselişinin en önemli özelliği mevcut teknolojik değişim süreçleriyle ilin­
tili, am a bu süreçlere bağımlı olm ayan yeni bir örgütlenm e m antığının ge­
lişimidir. Enformasyonel ekonom inin tarihsel temellerini oluşturan yeni
bir teknolojik paradigm a ile yeni bir örgütlenme mantığı arasındaki
uyum ve etkileşimdir. Ancak örgütlenme mantığı, muhtelif kültürel ve ku­
rumsal bağlam larda farklı biçimlerde gösterir kendini. Bu bölüm de, hem
enformasyonel ekonomideki örgütsel düzenlemelerin ortak noktalarını,
hem de muhtelif bağlamlarda bu düzenlemeler arasında gözlenen farklı-
lılıkları inceleyeceğim. Ayrıca bu yeni örgütlenme biçiminin doğuşunu,
yeni teknolojik paradigm a ile etkileşiminin koşullarını da inceleyeceğim.

K A PİTA LİZM İN Y E N İD E N YAPILANM ASINDA VE


SINAİLEŞM ECİLİKTEN E N F O R M A S Y O N E L İZ M E GEÇİŞTE
Ö R G Ü T L E N M E N İN İZLEDİĞİ Y Ö R Ü N G E
1980’lerdeki ekonom ik yeniden yapılanm a süreci, işletmelerde bir di­
zi yeniden örgütlenm e stratejisinin de kıvılcımını çak tı.5 Bazı uzm an-

3 Granovetter (1985); Clegg (1992); Evans (1995).


4 Biggart (1992:49).
5 Williamson (1985); Sengenberger ve Campbell (1992); Harrison (1994).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 0 9

lar, özellikle de Piore ve Sabel, 1 9 7 0 ’lerdeki ekonom ik krizin kitlesel


üretim sistem inin, kapitalizm in tarihinde “ ikinci bir sanayi bölünm e­
si” y a ra ta ra k tükenm esinin, bitap düşm esinin bir sonucu olduğunu
savunur.6 Storper ile H a rriso n 7 gibi diğerlerine göreyse, kimileri bazı
ülkelerde ya da şirketlerde yıllardır denenm ekte olan yeni örgütlenm e
biçim lerinin yayılması, serm aye birikim i sürecinde kârlılık krizine ve­
rilmiş bir karşılıktır. C o riat ve başkalarıysa, “ F ordizm ” den, “ post-
F o rd izm ”e d o ğ ru uzun süreli bir dönüşüm den, bir yanda üretimle ve­
rim lilik, diğer y an d a tüketim le rek ab et arasındaki ilişkilerin tarihsel
bir değişim geçirdiği bir “ büyük geçiş d ö n em i” nden bahseder.8 Tu-
om i9 gibi, örgütlenm e zekası, örgütlü öğrenm e ve bilgi yönetim ini En­
form asyon Ç ağ ı’n d a yeni işletm e örgütlenm elerinin kilit unsurları o la­
ra k gören b aşk a y azarlar da vardır. F ak at bu k o n u d a ne k ad ar farklı
y aklaşım lar sergilenirse sergilensin, analizlerde beş temel o rta k n o k ta
göze çarp ar:
1. Ö rgütlenm elerdeki değişimlerin kaynakları ve sebepleri ne
o lursa olsun, 1 9 7 0 ’lerin o rta la rın d a n itibaren, küresel ekonom ide ü re­
tim in ve piyasaların örgütlenm esinde önceki dönem le büyük bir ayrış­
m a (sınaî ya da başk a bir düzeyde) yaşandı.
2. Ö rg ü tlen m e düzeyindeki değişimler, bilgi teknolojisinin yayı­
lımıyla etkileşim halinde, fak at büyük ölçüde o n d an bağımsızdı; bu
değişim ler genellikle enform asyon teknolojilerinin şirketlere yayılm a­
sının a rd ın d a n gerçekleşm işti.
3. Ö rg ü tlenm elerde çeşitli biçim lerde gerçekleşen değişimlerin
hedefi, şirketin ek o n o m ik , k u ru m sal ve teknolojik o rtam ınd ak i hızlı
değişim in sebep o ld u ğ u belirsizlikle, üretim de, yönetim de ve p azarla­
m a d a esnekliği güçlendirerek başa çıkabilm ekti.
4. Ö rgütlenm eyle ilgili birçok değişim, o to m asy o n, işlerin elen­
mesi ve yönetsel k a tm a n la rın bastırılm asıyla em ekten tasarru f etmeyi

6 Piore ve Sabel (1984).


7 Harrison (1994).
8 Coriat (1990).
9 Tuomi (1999).
2 1 0 üçüncü bölüm

am açlayan “yalın ü re tim ” m odeline geçerek em ek süreçlerini ve istih­


dam pratiklerini yeniden tanım lam ayı hedefliyordu.
5. Bilginin yönetim i ve bilgi işlem, enform asyonel, küresel
nom ide iş gören örgütlerin perform ansı açısından tem el önem deydi.
N e var ki, son yirmi yıldaki b ü y ü k örgütsel değişim lerin k a p ­
samlı yorum ları, aslında farklı olsalar da birbirleriyle ilintili o lan m u h ­
telif değişim süreçlerini tek bir evrimsel eğilimde birleştirm eye m eyilli­
dir. Teknolojik eğilimler kav ram ın a ilişkin paralel bir analizde,10 fa rk ­
lı örgütsel eğilimlerin, d a h a açık bir ifadeyle yeni teknolojik p a ra d ig ­
m a ve yeni küresel ekonom i çerçevesinde verimliliği, rek ab et g ü cü n ü
artırm aya yönelik sistemlere ilişkin belli düzenlem elerin değişimini d e ­
ğerlendirmeyi düşünüyorum . Birçok örnekte, bu örgütsel eğilimlerin,
1 9 7 0 ’lerdeki kriz sırasında da açıkça gö rü ld ü ğ ü üzere, üretim ve p iy a ­
saların yeni yapısal koşulları çerçevesinde işlerini y ap am az hale gelen
dikey örgütlenm iş şirket ve bağımsız k ü çü k işletme gibi sınaî tipi ö r ­
gütlenm e biçim lerinden evrildiği görülür. Başka kültürel bağlam larda
yeni örgütlenm e biçimleri, klasik sınaî tipi örgütlenm enin bir ken ara
ittiği daha önceki örgütlenm e biçim lerinden, yeni ek o n om inin gerekle­
rinde, yeni teknolojilerin sunduğu im k ân lard a h ay at bulm ak üzere tü ­
remiştir. K apitalist yeniden yapılanm a ve sınaî geçiş sürecinde ö rg ü t­
lenmeyle ilgili birkaç eğilim türemiştir. Bu eğilimlerin yeni örgütlenm e
paradigm asına uyum potansiyellerini incelem eden önce, her birini ay ­
rı ayrı değerlendirm ek istiyorum.

Kitlesel Ü retim den Esnek Ü retim e


Tanım lanm ış olan ilk, kapsam lı örgütlenm e eğilimi, Piore ile Sabel’in
de öncü çalışm asında dikkate değer bir biçim de değerlendirilmiş olan,
C iorat nm form ülasyonuyla “F ordizm ” den “ post-F ordizm ”e geçiştir.
Kitlesel üretim modeli, üretim bandı, sta n d a rt bir ü rü n ü n m ekanize bir
biçimde üretilmesi sürecine dayalı ölçek ekonom ilerinin verimlilikleri­
ni artırm ası üzerine kuruludur; ancak belli bit örgütlenme biçiminin

10 Dosi (1988).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 1 1

hakim olduğu büyük bir piyasanın denetim koşulları altında: Dikey


entegrasyon çerçevesinde yapılanm ış bir şirket ve toplum sal, teknik
işbölüm ünün kurum sallaşm ası. Bu ilkeler, “Taylorizm ” ve “ işin bilim­
sel örgütlenm esi” diye bilinen, H enry Ford ve Lenin’in ilkeleri olarak
benim senm iş yönetim biçimlerine de içkindir.
Talep niteliği ve niceliği itibarıyla öngörülem ez hale gelince, pi­
yasalar dünya çapında çeşitlilik gösterip bu yüzden denetlenmeleri
güçleşince, teknolojik değişimin hızı tek amaçlı üretim teçhizatını m o ­
dası geçmiş kılınca kitlesel üretim yeni ekonom inin niteliklerine ayak
u y d u ram ay acak denli katı, m asraflı bir hal aldı. Bu katılığı aşm aya yö­
nelik denem e kabilinden bir yanıt esnek üretim sistemini benim sem ek­
ti. Esnek üretim sistemi iki farklı biçimde uygulandı ve k u ra m la ş trıl­
dı: İlki, Piore ile Sabel’in form üle ettiği, Kuzey İtalya’daki sanayi b ö l­
gelerinin tecrübelerinden hareketle geliştirilen, “ üretim in, denetim al­
tına alm a girişim inde b u lu n m a d an sürekli değişime k atk ıd a b u lu n d u ­
ğ u ” 11 sınaî ustalık ya da ısm arlam a üretim şeklinde ortaya çıkan esnek
uzm anlaşm adır. Bankacılık gibi, gelişmiş hizm etler sunan şirketlerde
benzer u y g u lam alar gözlenm iştir.12
F a k a t 1 9 8 0 ’lerin, 1 9 9 0 ’ların sınaî yönetim i pratiği başka bir es­
neklik biçim ini d a h a g ündem e getirm iştir: C o ria t’nın form ülasyonun-
daki d in am ik esneklik ya d a C o hen ile Z y sm an ’m form ülasyonlarında
karşım ıza çıkan, B aran ’ın sigorta sek tö rü n ü n d ö n ü şü m ü n ü değerlen­
d irirken d ik k a t çektiği yüksek hacim li esnek ü retim .13 Genelde belli bir
ü rü n e talebin arttığı d u ru m larla ilişkilendirilen yüksek hacimli üretim
sistem leri, ölçek ekonom ilerinin ö n ü n ü açan yüksek hacimli üretimle,
sah a ekonom ilerini k av ray an ısm arlam a, yeniden program lanabilir
üretim sistem lerini birleştirir. Yeni teknolojiler, büyük şirketlerin başlı­
ca özelliği o lan üretim b a n tların ın piyasadaki değişimlere (ürün esnek­
liği) ve tek n o lo jik girdilerdeki farklılaşm aya (süreç esnekliği) duyarlı
kolay p ro g ra m lan a b ilir üretim birim leri haline gelmesini sağlar.

11 Piore ve Sabel (1984:17).


12 H irschhom (1985); Bettinger (1991); Daniels (1993).
13 Baran (1985); Cohen ve Zysman (1987); Coriat (1990: 165).
2 1 2 üçüncü bölüm

B üyük Şirketlerin Krizi ve K üçük G irişim ler; M itler ve G erçeklik


Son yıllarda analistlerin vurguladığı ikinci, farklı bir eğilimse b ü y ük
şirketin krizde olm ası, k ü çü k ve o rta ölçekli şirketlerin yenilikçi, istih­
dam y aratan k ay n ak lar o larak esnekleşm esidir.14 Bazı gözlem cilere g ö ­
re, ısm arlam a, el işi üretim ve esnek u zm anlaşm a küçük şirketler ta r a ­
fından d ah a iyi gerçekleştirilirken, şirketin krizi, stan d artlaşm ış kitle­
sel üretim in zorunlu so n ucu d u r.15 B ennett H a rriso n , bu teze ilişkin yı­
kıcı bir am pirik eleştiri kalem e alm ıştı.16 H a rris o n ’ın ABD, Batı Avru­
pa ve Ja p o n y a ’dan topladığı verilere dayandırdığı analizine göre, b ü ­
tü n büyük ekonom ilerde bü yük şirketler serm aye ve p iy asalard a gide­
rek büyüyen bir paya sahipti; son o n yıl içinde Britanya dışında, istih­
dam daki payları değişmemişti; küçük ve o rta ölçekli şirketler büyük
ölçüde büyük şirketlerin m ali, ticari ve teknolojik denetim i altındaydı;
H arriso n aynı zam and a küçük şirketlerin büyük şirketlere kıyasla te k ­
nolojik olarak d ah a azgelişmiş o lduğunu, süreçte ve ü rü n d e büyük şir­
ketlere göre teknolojik o larak dah a az yenilik yapabildiğini gösterm iş­
ti. Ayrıca, birkaç İtalyan araştırm acının çalışm alarına d a y a n a ra k es­
nek uzm anlaşm a arketipinin, 1 9 9 0 ’ların başlarında E m ilia-R om agna
sınaî bölgesindeki İtalyan şirketlerin nasıl bir dizi birleşm eden sonra
ya büyük şirketlerin denetim ine girdiğini ya da kendilerinin büyük şir­
ketler haline geldiğini (Benetton örneğinde olduğu gibi) ya da P rato
bölgesinde görüldüğü üzere küçük ve parçalanm ış kaldıkları sürece re ­
kabet hızına ayak uyduram adıklarını gösterm işti.
Bu açıklam aların bazıları tartışm alıdır. Başka araştırm acıların
çalışmaları biraz daha farklı sonuçlara işaret eder.17 Ö rneğin Schiata-
rella’nın İtalyan şirketleri üzerine yaptığı bir araştırm a, küçük şirket­
lerin istihdam yaratm a, k âr m arjları, sermayeye düşen yatırım , tek n o ­
lojik değişim, verimlilik ve k atm a değer bakım ından büyük şirketleri
aştığını gösteriyor. Friedm an’ın Jap o n y a’nın sınaî yapısıyla ilgili araş-

14 Weiss (1988); Clegg (1990); Sengenberger vd. (1990).


15 Piore ve Sabel (1984); Birch (1987); Lorenz (1988).
16 Harrison (1994).
17 Weiss (1988, 1992).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 1 3

tınması ise, Ja p o n y a ’nın rekabet gücünün gerisinde sözleşmeli çalışan


bu küçük ve o rta ölçekli girişimlerin oluşturduğu yoğun bir ağ bulun­
duğunu ortay a koyuyor. M ichael Teitz ile meslektaşlarının yıllar önce
C alifornia’daki küçük işletmeler üzerine yaptığı bir araştırm a da, k ü ­
çük girişimlerin daim i canlılığına, oynadıkları kritik ekonom ik role
d ik k at çekiyordu.18
Aslına bakarsanız, ekonom ik gücün ve teknolojik yetkinliğin
büyük şirketlerden küçük şirketlere kaydığı argüm anıyla (H arrison’a
göre bu am pirik kanıtların desteklemediği bir eğilimdir), dikey bir y a ­
pılanm aya sahip büyük şirketlerin bir örgütlenm e modeli olarak inişe
geçtikleri argüm anını birbirinden ayırmalıyız. H a ttâ Piore ile Sabel,
şirket m odelinin “ çokuluslu Keynesçilik” diye adlandırdıkları bir bi­
çim de, büyük şirketlerin hızla sanayileşen bir dünyanın talep artışına
d a y a n a ra k dünya piyasalarını fethetmesi yoluyla yeniden canlanabile­
ceği olasılığını öngörm üşlerdir. F ak at şirketlerin bunu gerçekleştirebil­
meleri için ö rg ü t yapılarını değiştirm eleri gerekiyordu. Bazı değişiklik­
ler, canlılıkları ve esneklikleriyle ekonom inin tam am ın ın yanı sıra, b ü ­
yük şirketlerin verim lerini, etkilerini artırm aların a katkıda bulunan
sözleşmeli kü çü k ve o rta ölçekli girişim lerin giderek d ah a fazla kulla­
nılm ası an lam ın a geliyordu.19
Dolayısıyla küçü k ve o rta ölçekli işletmelerin enform asyonel
ek o n o m in in esnek üretim sistem ine gayet iyi ayak uydurm uş ö rgütlen­
m e biçimleri o la ra k g ö rü n d ü ğ ü d o ğ ru olm akla birlikte, bu işletmelerin
yenilenm iş dinam izm lerinin yeni küresel ekonom ide ekonom ik güç y a­
p ılanm asının m erkezinde yer alan büyük şirketlerin denetim inde o ld u ­
ğu d a doğrudur. G üçlü, b ü y ü k şirketlerin çöküşüne değil, dikey bir ya­
p ılan m ay a, hiyerarşik, işlevsel bir yönetim e sahip, şirket içinde katı bir
tek n ik ve sosyal işbölüm üne dayalı “ personel ve üretim h a ttı” sistem i­
ni benim sem iş geleneksel şirket m odelinin bir krizde olduğuna ta n ık ­
lık ediyoruz.

18 Teitz vd. (1981); Schiatarella (1984); Friedman (1988).


19 Gereffi (1993).
214 üçüncü bölüm

“Toyotizm”: Yönetici ile İşçinin İşbirliği, Çok İşlevli Emek,


T oplam Kalite K ontrolü ve Belirsizliğin G iderilm esi
Ü çüncü bir gelişme de, başka bazı b ağ lam lard a, örneğin İsveç’te Vol-
v o ’nun K alm ar fabrikasında denenm iş20 olsa da, çoğunlukla Ja p o n şir­
ketlerinde başlatılm ış21 yeni yönetim biçimleriyle ilgilidir. J a p o n o to ­
mobil şirketlerinin verimlilik ve rek ab et gücü açısından elde ettikleri
başarı, büyük ölçüde bu yönetsel devrim le ilişkilendirilmiş; “Toyo-
tizm ” küresel ekonom iye ve esnek üretim sistem ine uyum lu yeni gözde
form ül olarak, işletme literatüründe “ F o rd izm ” in karşıtı hanesinde yer
almıştır.22 O rijinal Jap o n m odeli başka şirketlerce yaygın o larak taklit
edildiği gibi, Ja p o n şirketler tarafın d an üretim yaptıkları yabancı ülke­
lere de taşınmış, sıklıkla da bu şirketlerin perform anslarını geleneksel
sınaî sistemi karşısında ciddi biçim de geliştirmelerini sağlamıştır.23 Bu
m odelin bazı unsurları gayet iyi bilinir:24 Tedarik m allarının kan-ban
(tam zam anında) sistemine tabi olm ası, bir başka deyişle tedarikçilerin
üretim hattına uygun özellikteki m alları istenen zam and a teslim etm e­
siyle stoklam anın ciddi biçimde azaltılm ası ya da kaldırılm ası; üretim
sürecinde, hataların sıfıra düşmesini ve kaynakların en iyi biçim de kul­
lanılmasını am açlayan “toplam kalite k o n tro lü ” ; ekip çalışm ası, inisi­
yatifin bir merkeze atfedilmemesi, çalışanlara k a ra rla rd a d a h a fazla
özerklik tanınm ası, ekiplerin perform ansının ödüllendirilm esi, şirkette
gündelik hayatta pek az statü sem bolünün kullanılm asıyla idari hiye­
rarşinin düzleştirilmesi yoluyla işçilerin üretim sürecine katılımı.
“Toyotizm ”in doğuşunda kültür (özellikle de görüş birliği sağ­
lam aya yönelen, işbirliğine dayalı ekip çalışması modeli) belki de
önemli bir etkendir, ancak bu m odelin uygulanm asında belirleyici de­
ğildir. Bu model A vrupa’daki, ABD’deki Ja p o n şirketlerinde de aynı öl­
çüde başarılı işlemiştir; ayrıca bazı unsurları Am erikalı (G M -Saturn)

20 Coriat (1990); Nonaka (1990); Durlabhji ve MaHcs (1993).


21 Sandkull (1992).
22 McMillan (1984); Cusumano (1985).
23 Wilkinson vd. (1992).
24 Dohse vd. (1985); Aoki (1988); Coriat (1990).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 1 5

ya da A lm an (Volkswagen) şirketler tarafın dan da benimsenmiştir. Bu


m odel 1 9 4 8 ’deki ilk sınırlı uygulam ayı izleyen 20 yıl içinde Japo n m ü ­
hendisler tarafın d an m ükem m elleştirildi. Ja p o n mühendisler, bu m o­
deli tü m bir fabrika sistem ine yayabilm ek için, A m erika’da sü p erm ar­
ketlerin raflarındaki stokları belirlem ek için kullandıkları kontrol p ro ­
sedürlerini inceledi; dolayısıyla “ tam z a m a n ın d a ” sisteminin bir ölçü­
de, J a p o n şirketlerin özgül unsurlarının kullanıldığı, özellikle de yöne­
tim le işçiler arasın d a işbirliğine dayalı ilişkilerden yararlanılan esnek
yönetim e uyarlanm ış bir A m erikan kitlesel üretim yöntem i olduğu
söylenebilir.
Ç ekirdek şirketle, tedarikçi ağı arasındaki ilişkilerin istikrarı ve
birbirini tam am lam ası, bu m odelin uygulanm ası açısından son derece
önem lidir: T o y o ta’nın, J a p o n y a ’da farklı büyüklüklerde binlerce şirke­
ti bir aray a getiren üç k atm an lı bir tedarikçi ağı vardır.25 Şirketlerin ço­
ğ u n u n piyasasının büyük b ö lü m ü T o y o ta’nın elindedir, aynı şey başka
b ü y ü k şirketler için de söylenebilir. Bu m odel, dikey örgütlenm iş bir
şirketin b ölüm , d e p a rtm a n yapısından ne derece farklıdır? Kilit teda­
rikçilerin çoğu aslında, ya a n a şirkete ya da geneli kapsayan keiretsu 'ya
ait m ali, ticari, teknolojik so ru m lu lu k larla k o n tro l edilir, bunların etki­
si altındadır. Bu koşullar altın d a, b ü y ü k şirketin göreli piyasa k o n tro ­
lü altın d a planlı bir üretim sistemi gözlüyor değil miyiz? Dolayısıyla bu
m o d elde önem li o lan , üretim in bir şirketler ağı çerçevesinde p arçalan ­
m asıdır; aynı şirket çatısı altın d a bölüm lerin dikey o larak yapılanm a­
sının yerini alan bir süreçtir bu. Bu ağ, sınaî gücün ve teknolojik yeni­
liklerin hangi ellerde yoğunlaştığıyla ilgili kalıpları değiştirm eksizin,
üretim birim inin em ek ve serm aye bileşenlerinin d ah a fazla farklılaş­
m asını sağlar, b ü y ü k olasılıkla teşvikleri ve sorum lulukları da artırır.
Bu m odelin p erfo rm an sı, aynı z a m a n d a , üretim ya da dağıtım
süreçlerinde b ü y ü k kesintiler o lm am asın a da bağlıdır. Ya da bir başka
deyişle, “ beş sıfır”a dayalıdır: P arçalard a sıfır h a ta , m akinelerin işleyi­
şinde sıfır h a ta , sıfır sto k , sıfır gecikm e, sıfır b üro k rasi. Bu perform ans,

25 Friedman (1988); Weiss (1992)


2 1 6 üçüncü bölüm

an cak işin d u rd u ru lm am ası, em eğin tüm üyle k o n tro l a ltın d a ted arik çi­
lerinse tam am en güvenilir olm ası, piyasaların yeterince ö ngörülebilir
olması üzerine kurulabilir. “ T o y o tizm ” uy u m lu lu ğ u teşvik etm ek ten
çok belirsizliği azaltm aya yönelik bir yönetim sistemidir. Esneklik
ü ründe değil, süreçtedir. Bazı araştırm acılar, “T o y o tizm ” in, “ For-
d izm ” in26 aynı kitlesel üretim ilkelerini k o ru y a n , fa k a t üretim sürecini
insanların inisiyatifi ve israfı önlem eye yönelik geri bildirim kapasitesi
üzerine inşa ederken, ü rü n ü n özelliklerinin işletme p lan ın d ak in e yakın
olm asını sağlayan bir uzantısı o la ra k değerlendirilebileceğini öne sü r­
müşlerdir. Bu gerçekten de sürekli bir g ird ap niteliği taşıyan küresel
ekonom iye çok uygun bir üretim sistemi mi? Yoksa Stephen C o h e n ’in
bana dediği gibi “ ‘Tam z a m a n ın d a ’ dem ek için artık çok geç” o ld u ğ u ­
nu söyleyebilir miyiz?
Aslında Toyotizm in, F ordizm den farklı olm ası itibarıyla gerçek­
ten de ayrıksı olan k arak teri, şirketler arasın d ak i ilişkilerle değil, y ö ­
netim ve işçiler arasındaki ilişkilerle ilgilidir. T o k y o ’da “J a p o n şirket­
lerin yönetsel sistemi post-F ordizm m id ir? ” so ru su n u ta rtışm a k üzere
to p lan an sem inerde C o ria t’nın da savunduğu gibi, “ ne pre ne de p o st
Fordisttir. Emek sürecini yönetm enin orijinal ve yeni bir biçim idir; J a ­
p o n y a ’nın tu ttu ğ u yolun kilit ve ayırıcı özelliği, profesyonel işçileri u z ­
m anlaştırm am ak, onları çeşitli alan lara dağ ıtm ak yerine çok işlevli uz­
m anlar haline getirm ektir.”27 Ö n d e gelen J a p o n ekonom istlerden Ao-
ki de emeğin örgütlenm esinin Ja p o n şirketlerin başarısında kilit bir
önem taşıdığını vurgular:

A m erikan şirketleri ile Jap o n şirketleri arasındaki temel fark, şöyle


özetlenebilir: A m erikan şirketleri, verimliliğin ince uzm anlaşm ayla,
işlerin keskin bir biçimde tanım lanm asıyla sağlanm asına vurgu ya­
par, Japon şirketleriyse işçilerin ortaya çıkabilecek acil durum ları
hemen halledebilm e becerisini öne çıkarır ki, bu da yaparak öğren­
meyle, bilgilerin paylaşımıyla geliştirilecek bir beceridir .28

26 Tetsuro ve Steven (1994).


27 Coriat (1994: 182).
28 Aoki (1988: 16).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 1 7

Ayrıca, Ja p o n şirketlerdeki verimlilik artışının gerisindeki en


önem li m ek an izm alard an bazılarının, Batılı yönetim uzm anlarınca
gözden kaçırıldığı görülüyor. Ikujiro N o n a k a ,29 büyük Ja p o n şirketle­
rin çalışm alarına d a y an a ra k , bilginin şirket içinde üretilmesiyle ilgili
basit, incelikli bir m odel geliştirmişti. O n u n deyişiyle “ bilgi yaratan
şirk e t” , “ açık bilgi” ile yeniliğin kaynağındaki “ zım nî bilgi” arasın d a­
ki örgütlenm e düzeyindeki etkileşim e dayanır. N o n a k a , şirketin bilgi
birikim inin b ü y ü k b ö lü m ü n ü n deneyim lerden kaynaklandığını, aşırı
resmi yönetsel k o şu llar altın d a işçiler tarafın d an iletilemeyeceğini sa­
vunur. A ncak şirketler zım nî bilgiyle açık bilgiye, açık bilginin zımnî
bilgiye, zım nînin zım nîye, açığın açığa aktarılm asını sağlayacak k ö p ­
rüler kurabildiğinde, yenilik k ay n ak ları da çoğalır. Böyle y ap arak , yal­
nızca işçilerin deneyim leri artırılm ış ve şirket içindeki formel bilgi b ü ­
tü n ü n ü a rtırm a k üzere çoğaltılm ış olm az, aynı zam anda dış dünyada
üretilen bilgi de işçilerin zım nî alışkanlıklarıyla kaynaştırılıp onların
kendi y a ra rla rın a , s ta n d a rt prosedürleri geliştirecek biçim de çalışm a­
ları sağlanabilir. Yeniliğin kilit ö n em de olduğu bir sistemde, ö rg ü tlen ­
m en in her tü rd e n bilgi k ay n ak ların ı çoğaltm a becerisi, yenilikçi şirke­
tin tem eli haline gelir. A ncak bu örgütlenm e süreci, işçilerin yenilik sü ­
recine ta m katılım ını gerektirir, böylece zım nî bilgilerini yalnızca k en ­
di y a ra rla rın a saklam azlar. Ayrıca şirket içinde em ek g ücünün istik rar­
lı olm ası gerekir, ç ü n k ü bireyin bilgisini şirkete ak tarm ası, şirketin de
açık bilgiyi işçilere yaym ası a n c a k bu d u ru m d a m antıklıdır. Verimlili­
ği ve kaliteyi a rtırm a k o n u su n d a k i b ü y ü k etkisi birçok çalışm ayla gös­
terilm iş o lan bu basitliği ap açık m ek an izm a, aslında yönetici-işçi iliş­
kilerinde k ö k lü bir d ö n ü şü m le ilgilidir. E n fo rm asy o n teknolojisi, N o -
n a k a ’nın “ açık a n a liz i” nde b ü y ü k bir rol o y n am asa da, kişisel so h b e t­
lerim izde, on-line iletişim ve bilgisayar üzerinden y ü rü tü len stok lam a
k ap asitesin in zım nî ve açık bilgi a ra sın d a k arm aşık örgütlenm e b ağ ­
lan tıların ın geliştirilm esinde güçlü a ra çla r oldu ğ u düşüncesini p ay laş­
tık. A n cak bu yeni ö rg ü tlen m e biçim i, en fo rm asy o n teknolojilerinin

29 Nonaka (1991); Nonaka ve Takeuchi (1994).


218 üçüncü bölüm

gelişim inden öncedir ve aslında J a p o n şirket y önetim lerinin son yirm i


yıldaki “zım n î” bilgisi yabancı yönetim u zm an ların ın gözlem lerinden
alınm ış, an cak J a p o n şirketlerinin p erfo rm an sların ı a rtırm a la rın d a
gerçekten belirleyici olm uştur.

Şirketlerarası Ağ O lu şu m u
Şimdi, örgütlenm e esnekliğinin ulu slararası a la n d a , şirketler arası b a ğ ­
lantıların dam gasını taşıyan diğer iki tarzını incelem eye geçelim. B un­
lar, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yürüttüğü, çok yönlü ağlar oluş­
turma modeliyle, bir şirketin çatısı alttnda lisanslı ve sözleşmeli üretim
modelidir. Son yirm i yılda bazı ülkelerin ek o n o m ik büyüm esinde k a y ­
da değer bir rol o y n ay an bu iki farklı örgütlenm e m odelini kısaca t a ­
rif edeyim.
Bennett H a rris o n ’m arg ü m an ın ı p ay laşarak d a h a önce belirtti­
ğim gibi, küçük ve o rta ölçekli işletm eler genelde b ü y ü k şirketlerle
yaptıkları sözleşm elerin ya da o n ların m ali/teknolojik ü stü n lü ğ ü n ü n
denetim indedir. A m a aynı z am an d a bu şirketler sıklıkla, birk aç b ü y ü k
şirketle ya da başka küçük ve o rta ölçekli girişim lerle ağ ilişkileri k u r ­
m a inisiyatifini de üstlenerek, piyasada kendilerine yaşam alanı a ç a r­
lar ve işbirliğine dayalı girişimler kurarlar. Klasik bir ö rn ek o lan İta l­
yan sınaî bölgelerinin yanı sıra, H o n g K o n g ’daki im alatçı şirketler de
iyi bir örnektir. Victor Sit’in çalışm alarına ve H o n g K o n g ’la ilgili çalış­
m alar y apan başka araştırm acıların incelem elerine30 d a y an a n k itab ım ­
da da savunduğum gibi, H o n g K ong’un ihracatı 1 9 5 0 ’lerin so n la rın ­
dan 1 9 8 0 ’lerin başlarına uzanan uzunca bir süre boyunca, d ü n y a e k o ­
nom isinde rekabete soyunm uş küçük girişim ağlarına d ayan ıy o rd u.
1 9 8 0 ’lerin başına dek, H o n g K ong’u n m am ul m al ihracatının % 8 5 ’i,
% 41 ’i 5 0 ’den az işçi istihdam eden Çin aile şirketlerinden çıkıyordu.
Ç oğunun büyük şirketlerle sözleşmesi yok tu, yine Çinli ailelerin, sayı­
ları 1 9 7 0 ’lerin so nu n d a o n d ö rt bini bulan ith alat-ih racat şirketleri
üzerinden ihracat yapıyorlardı. Üretim ve dağıtım ağları, dünya piya-

30 Sit vd. (1979); Sit ve Wong (1988); Castells vd. (1990).


ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 219

sasındaki değişikliklere bağlı o larak , dünyanın başlıca piyasalarında


bir ‘ticari m u h b ir’ ağından y ararlan an esnek aracıların verdiği işaret­
lerle kuruluyor, o rta d a n kalkıyor ya da yeniden yapılanıyordu. Genel­
de kişi, işletme d ö n g ü sü n ü n koşulları ve ailenin ihtiyaçları doğrultu­
su n da, zam an içinde hem girişimci hem de m aaşlı işçi olabiliyordu.
1 9 6 0 ’lı yıllarda T ayvan’ın ihracatı da büyük ölçüde benzer bir
küçük ve o rta ölçekli girişim sistemine dayanıyordu, ancak başlıca
aracılar geleneksel Ja p o n ticaret şirketleriydi.31 H o n g K ong zenginleş­
tikçe, küçük girişim lerin birçoğu birleşti, serm aye artırdı ve h attâ b a ­
zen A vrupa ve A m erik a’daki büyük m ağazalarla ya da im alatçılarla
o n ların yerine üretim y a p m a k üzere bağlantılar k u ra ra k daha da b ü ­
yüdüler.32 F ak at b u n d a n so n ra, o rta ölçekli girişimler, üretim lerini Pe-
arl N eh ri D eltası’nd a Çin sınırındaki şirketlere (küçük, o rta, büyük
şirketler) sözleşmeli o la ra k kaydırdı. 1 9 9 0 ’ların o rtaların a gelindiğin­
de, y ararlan ılan tah m in lere bağlı o larak G u a n d o n g eyaletinde bu söz­
leşmeli üretim ağ ların d a çalışan 6 ila 10 m ilyon işçi vardı.
Tayvanlı şirketler d a h a da k arm aşık bir yol izlediler. Ç in ’de üre­
tim yapıp, em ek m aliyetinin düşük o lm asın d an , toplum sal k ontrolden
ve Ç in ’in ih ra c a t k o tasın d an y a ra rla n m a k için H o n g K ong’da aracı
şirketler kurd ular. G u a n d o n g ve Fujian eyaletlerindeki yerel h ü k ü m et­
lerle bağlantılı o lan b u şirketler, Ç in ’de kendilerine bağlı im alat şirket­
leri k u rd u .33 Bu im alatçı şirketler işi çevre köylerde küçü k d ü k k a n la r
ve evlere dağıtm ıştı. Bu sistem in esnekliği farklı yerlerdeki m aliyet
a v a n ta jla rın d a n y a ra rlan m a y ı, teknolojinin tü m sisteme yayılmasını,
çeşitli h ü k ü m e tle rd e n destek görm eyi, birk aç ülkeyi ih racat platform u
o la ra k k u llan m ay ı m ü m k ü n kılıyordu.
Ç o k farklı bir b a ğ lam d a, Y b a rra , Isp an y a’nın Valencia bölge­
sinde a y a k k a b ı, tekstil ve o y u n cak üreten k ü çü k ve o rta ölçekli giri­
şim lerde de benzer bir şab lo n g ö rü lm ü ştü r.34 Bu a la n d a u zm an litera­

31 Gold (1986).
32 Gereffi (1999).
33 Hsing (1996).
34 Ybarra (1989).
2 2 0 üçüncü bölüm

tü rd e de belirtildiği gibi, başka ülkelerde ve b aşk a sek tö rlerd e de bu


tü r yatay ağlar o lu ştu rm a n ın birçok örneğine rastlan ab ilir.35
Farklı biçim de başka bir üretim ağı d a iş d ü n y asın d a çok fazla
yorum a konu olduğu kadar, h a k k ın d a sınırlı a m a açıklayıcı a ra ştırm a ­
lar da yapılan “ Benetton m od eli” dir. “ B enetton m odeli ”yle ilgili en
açıklayıcı araştırm alard an biri de Fiorenza Belussi ile B ennett H arri-
so n ’ın yaptığı araştırm alardır.36 Benetton, Veneto bölgesinde k ü çü k bir
aile işletmesiyken çok uluslu bir müesseseye d ö n ü şen bu İtalyan örg ü
giyim kuşam şirketi, ticari franchise lisansı verm e usulüyle çalışır; ü rü n ­
lerinin çekirdek şirket tarafın d a n çok sıkı k o n tro llerd en geçirildikten
sonra dağıtıldığı beş bin m ağazası vardır dünya çapında. B ütün dağıtım
n o k taların d an m erkeze, on-line geri bildirim yapılır; bu geri bildirim ler­
le stoklar yenilenir, ayrıca desenler, renkler k o n u su n d a piyasadaki eği­
limler belirlenir. Ağ m odeli üretim düzeyinde de etkilidir; İtaly a’da T ü r­
kiye gibi başka Akdeniz ülkelerinde im alat küçü k şirketlere, evlere d a ­
ğıtılır. Böyle bir ağ örgütlenm esi, büyük şirketin dikey yapısının yapılan
sözleşmelerle çözülmesi ve küçü k şirketlerin yatay ağlar oluşturm ası
arasında bir geçiş biçimidir. Yatay bir ağdır, fak at sürecin hem arz hem
de talep kısmıyla ilgili o larak m erkez ile çevre arasın d a bir dizi ilişkiyi
temel alır. Nicole Biggart’ın araştırm asında, mali k o n tro l yoluyla dikey
olarak birleşmiş yatay işletme ağlarının A m erik a’da d o ğ ru d an satış
operasyonlarına hakim olduğu, F ransa’da da bir kalite k o n tro l şemsi­
yesi altında örgütlenen birçok işletme danışm anlığı şirketinin merkezsiz
yapısının gerisinde böyle yatay ağların olduğu gösterilmiştir.37

Şirketlerin Stratejik İttifakları


Son dönem de örgütlenm e düzeyinde gözlenen altıncı önemli eğilimse
büyük şirketlerin , stratejik ittifak o larak bilinen biçim de iç içe geçme­
sidir?* Bu tür ittifaklar geleneksel kartellerden ya da oligopoller oluş­

35 Povvell (1990).
36 Belussi (1992); Harrison (1994).
37 Leo ve Phillippe (1989); Biggart (1990b).
38 Imai (1980); Gerlach (1992); Cohen ve Borrus (1995b); Emst (1995).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 2 1

tu ran başka düzenlem elerden farklıdır, çünkü belli bir süre, piyasa,
ü rü n ve süreçle ilgilidirler; ayrıca anlaşm aların kapsam adığı diğer
alan lard a rekabeti dışlam azlar.39 Araştırm a-geliştirm e çalışm alarının
m aliyeti çok yükseldiğinden, ayrıcalıklı bilgilere erişim yeniliğin rek a­
bet gücü açısından en önem li silah haline geldiği bir sektörde giderek
güçleştiğinden, bu tü r an laşm alara özellikle yüksek teknoloji sek tö rü n ­
de çok sık rastlanır.40 Genelde piyasalara ve serm aye kaynaklarına eri­
şime karşılık teknoloji ve im alat becerileri sunulur; iki ya da daha faz­
la şirketin yeni bir ü rü n geliştirm ek ya da yeni bir teknolojiyi daha ra ­
fine hale getirm ek üzere, genelde hüküm etlerin ve kam u kurum larının
sp o n so rlu ğ u n d a o lu ştu rd u ğ u o rta k girişim ler de m evcuttur. Avru­
p a ’da, A vrupa Birliği’nin, farklı ülkelerden şirketleri teşvik alm a koşu-

luyla işbirliğine zorladığı bile olm uştur; Philips, Thom son-SG S ve Si-
em ens’in bir a ra y a geldiği m ik ro elektro nik program ı JESSI gibi. K ü ­
çük ve o rta ölçekli işletmeler, birden fazla ülkenin şirketleri arasında
o rta k girişim ler ku ru lm ası koşuluyla A vrupa Birliği ve EUREKA’dan
araştırm a-geliştirm e çalışm aları için destek alırlar.41 D ü n y a çapında
yüksek tek n oloji se k tö rü n ü n yapısı, büyük şirketlerin birçoğunun b ir­
birine bağlandığı d ah a k arm aşık bir ittifaklar, an laşm alar ve o rta k gi­
rişim ler ağı haline geliyor. Şirketler arasın d a k u ru lan bu bağlar, reka­
beti dışlam az. A slında stratejik ittifaklar, bu rek ab ette belirleyici a ra ç ­
lardır; belli bir p iy asad a işbirliği y a p m a k d ü n y an ın başka bir bölgesin­
de p iy asad an pay k a p m a k için verilen am ansız m ücadeleye ters düştü-
ğündendir, b u g ü n ü n o rta k la rı yarının d ü şm an ları haline gelir.42 Ayrı­
ca, b ü y ü k şirketler sözleşm elerden o lu şan o b üy ü k ağa dayalı p ira m i­
din en tepesinde o ld u k la rın d a n , ittifaklar k u rm a ve rek abet etm e bi­
çim leri o n la rla sözleşm eli çalışanları da kapsar. Sözleşmeli şirketlerden
gelecek te d a rik m allarını güvenceye alm ak , ağa girişi engellem ek gibi
uygulam alar, b u şirketler ta ra fın d a n sıklıkla b aşv u ru lan rek abet silah ­

39 Dunning (1993).
40 Van Tulder ve Junne (1988); Em st ve O ’Connor (1992); Ernst (1995).
41 Baranano (1994).
42 Movvery (1988).
2 2 2 üçüncü bölüm

larıdır. Buna karşılık, sözleşmeli şirketler de m üşterilerini a rtırm a k , z a ­


rarla ra karşı ted b ir alabilm ek için ne k a d a r özgü rlük alan ları varsa
kullanırken, bir y a n d an da kendi kullanım ları için teknoloji ve e n fo r­
m asyon alırlar. Yeni küresel ek o n o m id e m üseccel bilgilerin ve te k n o lo ­
jik telifin bu denli önem li olm asının sebebi b u d u r işte.
Sonuçta, böyle bir ekonom ide büyük şirketler artık kendi içleri­
ne kapalı ve kendi kendilerine yeterli değillerdir, olm ayacaklardır. D ü n ­
yanın IB M ’lerinin, Philips’lerinin ve M itsu i’lerinin kibiri a rtık k ü ltü r ta ­
rihinin bir parçası haline geldi.43 A rtık bu şirketlerin operasyonları,
başka şirketlerle birlikte gerçekleştiriliyor: İşlerini, yalnızca yüzlerce,
binlerce sözleşmeli ya da yardım cı işletm enin desteğiyle değil, dostların
ve düşm anların aynı olduğu bu yeni ekonom i d ünyasında, aynı z a m a n ­
da hem işbirliği içinde olup hem rek ab et ettikleri, göreli o larak birbir­
lerine denk k o n u m d a oldukları o rtak larla birlikte yürütüyorlar.

Yatay Şirket ve Küresel G irişim Ağları


Şirketler, hızlı ek o n om ik ve teknolojik değişim in yol açtığı belirsizlik
koşullarına uyum sağlayabilm ek için örgütlenm e m odellerini değiştir­
miştir.44 Temel değişiklik, dikey bürokrasiden yatay şirkete geçiş ola­
rak tanımlanabilir. Yatay şirket, birkaç tem el eğilimde kendini gösteri­
yordu: İşin değil, sürecin etrafında örgütlenm e; yatay bir hiyerarşi;
ekip yönetim i; perform ansın m üşterinin m em nuniyetiyle değerlendiril­
mesi; ekip perfonm ansına dayalı ödüllendirm e sistemi; tedarikçilerle
ve m üşterilerle k u ru lan bağlantıların fazlalaştırılm ası; her düzeyde ç a ­
lışanların bilgilendirilm esi, eğitilmesi, eğitim lerinin tazelenm esi.45
19 9 0 ’larda A m erika’nın önde gelen şirketlerinde g ö rü n ü r hale gelen,
örgütlenm e m odelindeki bu dönüşüm , 1 9 8 0 ’lerde girişilen “yalın ü re­
tim ” m odelinin sınırlarına ulaşm asının ard ın d an gelmişti. Bu “ yalın
üretim m odeli” (eleştirenlerin haklı o larak ‘Iean an d m ea n ’ [yalın ve
bayağı] dediği) otom asyon, işçilerin bilgisayar üzerinden k o n tro lü , iş-

43 Bennett (1990).
44 Drucker (1988).
45 Business Week (1993a, 1995a).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 2 3

lerin “ dışarıya verilm esi” ve üretim in kısılmasıyla birlikte emekten ta ­


sa rru f üzerine kuruluydu. En aşırı biçimde uygulandığında, “ sahte şir­
k e t” diye anılan m odeli yaratm ıştı; yani yerleşmiş bir m ark a ya da sek-
törel imge üzerinden finansm an, üretim ve piyasa satışları arasında
aracılık y a p m a k ta uzm anlaşm ış girişimi. 1 9 7 0 ’lerdeki kârlılık krizini
aşm aya yönelik kapitalist yeniden yapılanm anın doğrudan bir ifadesi
o la ra k “yalın üretim m o d eli” , maliyetleri düşürm üş ancak kökleri, oli-
gopol piyasa denetim i koşu llarınd a kitlesel üretim m odeline uzanan,
m odası geçmiş örgütlenm e yapılarını da kalıcı hale getirmişti. Büyük
şirketlerin, yeni teknolojiler, m aliyet azaltıcı beceriler kullanan yeni ra ­
kiplerle k ay n ay an küresel ek o n o m i koşullarında hareket edebilmeleri
için, öncelikle d a h a tu tu m lu o lm a k ta n çok, d ah a verimli olm aları ge­
rek iyo rd u . Ağ o lu ştu rm a stratejileri sisteme esneklik kazandırm ış, fa­
k a t şirketin uyum s o ru n u n u çözem em işti. Ağın esnekleşmesinin sağla­
dığı y ararları kendine m al edebilm ek için şirketin kendisinin de bir ağ
haline gelm esi, iç yapısındaki her u n su ru dinam ikleştirm esi gerekiyor­
du: Ö zü n d e, “ yatay şirk e t” m odelinin anlam ı ve am açları, genelde b i­
rim lerinin m erk ezden bağım sız hale gelmesi, bu birim lere özerklik ve­
rilm esine, h a ttâ o rta k bir strateji çerçevesinde kalm ak koşuluyla bir-
birleriyle re k a b e t etm elerine izin verilm esine k a d a r uzanır.46
Şirketlerin ağlara dönüşm esi tezinin o rta y a konm ası ve belge­
lenm esinde en ileri giden araştırm acı m uhtem elen K en’ichi Im ai’dir.47
Im ai, J a p o n ve A m erikalı çokuluslu şirketlere ilişkin araştırm aların a
d a y a n a ra k , işletm e faaliyetlerinin uluslararası alana taşınm ası süreci­
nin, şirketler açısınd an üç farklı stratejiyle birlikte ilerlediğini savunur.
İlki ve en geleneksel olanı, kendi ülkelerindeki m erkezlerinden yurtdı-
şına yatırım y a p a n şirketlerin benim sediği, çok yönlü bir y u rt içi piya­
sa stratejisidir. İkincisi küresel piyasayı hedefler ve şirketin farklı işlev­
lerini, birbirine eklem lenerek küresel bir stratejide bütünleşen farklı
m erkezlerde örgütler. En ileri e k o n o m ik ve teknolojik aşam ad a gözle­
nen ü çü ncü strateji ise, sınırları aşan ağ lara dayanır. Bu strateji çerçe­

46 Goodman vd. (1990).


47 Imai (1990a).
224 üçüncü bölüm

vesinde, şirketler birçok ülkede iç piyasayla bağlantı k u ra rk e n , b u p i­


yasalar arasın d a da bir bilgi alışverişi yaşanır. Şirketler piyasaları d ı­
şard an k o n tro l etm ek yerine, sınırları a ş a ra k kendi piyasa paylarını ve
piyasalara ilişkin bilgilerini birleştirm eye çalışır. Bir başka deyişle eski
stratejide d o ğ ru d an yabancı y atırım lar piyasanın denetim ini alm ayı
am açlardı. Yeni stratejiye göreyse, yatırım lar, farklı k u ru m sa l o r ta m ­
lardaki şirketler arasın d a bir dizi ilişki k u rm a y a yönlendirilir. Piyasa­
ların her birinden gelen “ a n ın d a piyasa bilgileri” küresel ek onom iye
büyük k atk ıd a bulunur; bu yüzden de y u k a rıd a n aşağıya yaklaşım ıyla
strateji tasarlam ak , sürekli değişen, piyasa d in am ik lerinin ço k çeşitli
olduğu bir o rta m d a başarısızlığı davet edecektir. Belli bir z a m a n d a ,
belli bir m ek ân d an gelen bilgiler kilit önem dedir. E n fo rm asy o n te k n o ­
lojisi, bu tü r bilgilerin m erkezden bağım sız o larak edinilm esini, esnek
bir strateji o lu ştu rm a sistemiyle bütünleştirilm esini sağlar. Bu sınır
aşan yapı küçük ve o rta ölçekli şirketlerin b ü y ü k şirketlerle birleşerek,
sürekli yenilenebilm e, uyarlanabilm e becerisine sahip ağlar o lu ştu rm a ­
sını sağlar. Böylece fiili işletme birimi, tek tek şirketler ya da şirket
grupları değil, bir ağ tarafından desteklenen işletme projesi olur. İşlet­
me projeleri, üretim hatları, örgütlenm eyle ilgili işler ya da bölgeler gi­
bi çeşitli faaliyet alanlarında uygulanır. Bilgilerin projeye uygun o lm a­
sı, şirketin perform ansı açısından kilit önem dedir. Yeni ek o n o m ik k o ­
şullarda, en önem li bilgiyse, bu alanların her birinde kazanılan dene­
yimlerle ilgili olarak şirketler arasın d a a k tarılan bilgidir. Bilgi ağlar
üzerinde dolaşır; şirketler arasındaki ağlar, şirketlerin içindeki ağlar,
kişisel ağlar, bilgisayar ağları. Böyle esnek, uyarlanabilir bir m odelin
gerçekten işleyebilmesinde yeni enform asyon teknolojilerinin belirleyi­
ci bir rolü vardır. Im ai’ye göre, Ja p o n şirketlerinin rek ab et güçlerinin
gerisinde bu sınırları aşan ağ m odeli vardır.
Büyük şirketin kendini yenilemesi, örgütlenm esini, çok işlevli
k arar alm a merkezlerinin birbirine eklemlendiği bütünlüklü bir ağa
dönüştürm esi sağlanırsa eğer, bu gerçekten de yeni ekonom inin üstün
şirket yönetimi biçimi olabilir. Bunun gerisindeki sebep, m erkezden
bağımsızlaşmış, bu son derece esnek yapıda yönetim le ilgili en önemli
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 2 5

so ru n u n , örgütlenm e kuram cısı Guy Benveniste’nin deyişiyle “ eklem ­


lenm e h a ta la rı” olmasıdır. O n u n tanım ına katılıyorum : “ Eklemlenme
h ataları, istenenle elde olan arasında uyum un, denkliğin kısmen ya da
hiç olm am asıdır.”48 Küresel ekonom ide süreçlerin birbirine giderek
d a h a fazla bağlanm ası, m erkezden bağım sızlaşm ayla birlikte, eklem ­
lenm e so ru n la rın d an kaçın m ak d ah a zorlaşm ış, bu sorunların m ikro
ve m a k ro ek o n o m ik etkileri d ah a artm ıştır. Esnek üretim modeli, fark­
lı biçimleriyle, ek o n o m ik ajanların ve birim lerin, hızla değişen bir o r ­
ta m a verdikleri yanıtları fazlalaştırır. A m a aynı zam anda, eklemlenme
h ataların ın denetlenip düzeltilm esini de güçleştirir. Yeterli bilgi düzeyi­
ne ve k a y n a k la ra sahip b ü y ü k şirketler, esneklikle birlikte uyarlanabil-
m e becerisinden de y ararlan m aları sağlanırsa, bu tü r hatalarla p a rç a ­
lı, m erkezsiz ağ lard an d a h a iyi uğraşabilir. Bu da şirketin, yalnızca atıl­
lığı a z a lta ra k değil, aynı z am an d a şirket sistem inin yeniden p ro g ra m ­
lam a becerisini b ü tü n birim lerine a k ta rıp , b ü tü n birimleri kapsayan
m an tığım , ağa bağlı bu birim lerle gerçek zam an d a on-line çalışan, k a ­
ra rla rın o lu ştu ru ld u ğ u bir m erkezde bütünleştirm esi yoluyla kendini
yeniden y ap ılan d ırm a becerisine sahip olacağı anlam ına geliyor. Özel
ya da k am u sal olsun, işletm e am açlı ya da bir m isyon üstlenm iş olsun
b ü y ü k ö rgütlenm elerin d ö n ü şü m ü y le ilgili tartışm aların ve deneylerin
b ü y ü k b ö lü m ü , çok hızlı değişen bir o rta m d a hem yenilenmeyi hem de
sürekliliği sağ lam ak am acıyla esnekliği ve koordinasy o n becerilerini
birleştirm eye yönelik girişim lerdir. “ Yatay şirk e t” , m erkezden bağım ­
sız o lm a, katılım ve k o o rd in a sy o n üzerine k u ru lu kendi kendini p ro g ­
ra m la y a n , kendi kendini y ö n eten birim lerden oluşan dinam ik ve s tra ­
tejik o la ra k p lan lan m ış bir ağdır.

D ikey Şirket M o d e lin in Krizi ve İşletm e A ğlarının D oğuşu


E nfo rm asy o n el e k o n o m id e, örgütlenm elerin d ö n ü şü m ü n d ek i farklı
eğilimler, görece b irb irin d en bağım sızdır. Büyük girişimleri m erkez
a la n sözleşmeli ağların o lu şu m u , k ü çü k ve o rta ölçekli şirketlerin y a ­

48 Benveniste (1994: 74).


226 üçüncü bölüm

tay ağlar o lu ştu rm a sın d a n d a h a farklı bir olgudur. B üyük şirketler a r a ­


sındaki stratejik ittifakların ağa benzer yapısı, y atay şirket y ö n ü n d e k i
değişim den farklıdır. İşçilerin üretim sürecine katılım ı, kan-ban ('tam
zamanında,) ya d a to p la m kalite k o n tro lü tem elindeki J a p o n m odeline
indirgenem ez. Bu farklı eğilimler birbiriyle etkileşim içindedir, b irb iri­
ni etkiler am a hepsi de tem el bir sürecin farklı b o y u tlarıd ır: S ta n d a rt­
laştırılmış kitlesel üretim ve oligopol niteliği taşıyan piyasa k o şu lla rın ­
da, büyük şirketlerin tem el özelliği o lan dikey ve rasyonel b ü ro k rasiy e
dayalı örgütlenm e m odelinin çözülm esi süreci.49 Tarihsel o la ra k bu
farklı eğilimlerin zam an lam aları da o ld u k ça farklıdır; ayrıca y ay ılm a­
larının izlediği k ro n o lo jik sıralam a da to plu m sal ve ek o n o m ik b a k ım ­
d an ne an lam a geldiklerini k a v ra m a k ta tem el önem dedir. Ö rn eğ in
kan-ban sistemi, 1 9 4 8 ’de J a p o n y a ’da d o ğ d u ve eski bir işçi sendikası
üyesiyken so n ra d a n T o y o ta’da yönetici o lan O n o Taiichi ta ra fın d a n
tasarlan d ı.50 Ja p o n o to m o tiv şirketleri düny a piyasasında rek a b et g ü ç­
leriyle bir tehdit o lm a k ta n çıktıkları tarihsel bir d ö n ü m n o k tasın d a
(1960’lar), “T oyotizm ” i yavaş yavaş benim sem eye b aşlad ı.51 “Toyo-
tizm ” , tarihsel o larak T o y o ta’nın elinin altın dak i iki önem li m ek an iz­
m ad an y a ra rlan a rak gelişebildi: Şirketin işgücü üzerindeki denetim i ve
şirketin dışında, am a keiretsu’n u n içinde yer alan büyük bir ted arik çi­
ler ağına hakim olması. 1 9 9 0 ’lard a T oyota üretim inin bir kısm ını y u rt
dışına ak ta rm a k zo ru n d a kaldığında, k an -b an m odelini yeniden ü re t­
m ek her zam an m ü m k ü n olm adı. (Ö rneğin T o y o ta -G M ’in Califor-
n ia’da, F rem o n t’taki N U M M I fabrikasında bu m odel kullanılm az.)
“T oyotizm ”, standartlaştırılm ış kitlesel üretim le, z a n a a tk a r p ratik leri­
nin kullanıldığı, işçilerin de tedarikçilerin de katıldığı, üretim hattını
temel alan bir sanayi m odelinin verimli bir biçimde örgütlenm esi a r a ­
sındaki bir geçiş modelidir.
20. yüzyılın son yirmi yılında, örgütlenm elerdeki büyük deği­
şikliklere ilişkin gözlemlerin ortaya koyduğu şey, üretim in yeni, “tek

49 Vaili (1990).
50 Cusumano (1985).
51 McMiiian (1984).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 227

iyi y o lu ” değil, dikey bir örgütlenm eye büyük şirketler ve piyasalar


üzerinde oligopolü a n d ıra n bir denetim le yakından ilgili olan eski,
güçlü am a son derece katı bir m odelin krizde olmasıdır. Bu krizden
farklı kurum sal bağlam lara ve rekabetçi yapılara uyarlanabilm eleri öl­
çüsünde başarılı ya da başarısız o lan çeşitli örgütlenm e modelleri doğ­
m uştur. Piore ve Sabel’in kitaplarının sonuç bölüm ünde belirttiği gibi,
“ E konom im izin kitlesel üretim e m i, yoksa esnek uzm anlaşm aya mı
dayandığı henüz y an ıtlan m am ış sorulardır. Bu soruların yanıtları kıs­
m en, ülkelerim izin ve top lu m sal sınıflarım ızın nasıl bir gelecek istedik­
lerini tahayyül etm e becerisine bağlıdır.” 52 A ncak son tarihsel dene­
yim ler enform asyonel ek o n o m id e yeni örgütlenm e biçimleriyle ilgili
kim i soruları ç o k ta n yanıtlam ıştır.53 Ö rgütlenm ede farklı düzenlem e­
ler altın d a işleseler, kültürel o la ra k farklı biçim lerde ifade edilseler de,
yeni örgütlenm e biçim lerinin hepsi de ağlar oluşturm aya dayalıdır. Ağ­
lar yeni örgütlenm eleri o lu ştu ra n ve olu ştu racak olan temel u n su rla r­
dır. Yeni teknolojik p a ra d ig m a n ın sağladığı enform asyon gücüne d a ­
yalı o ld u k la rın d a n , küresel ek o n o m in in b ü tü n ana caddelerini, arka
so k ak ların ı o lu ştu rm a , b u ra la ra yayılm a kapasitesine sahiptirler.

A ğ lard an Ağ O lu ştu rm a k : C isco M odeli


Ö rg ü tlen m e biçim lerindeki d ö n ü şü m ü n her evresinin, arketip niteli­
ğinde bir ifadesi vardır. F ord M o to r, standartlaştırılm ış üretim in ve
kitlesel tü k etim in dam gasını v u rd u ğ u sanayileşm e dönem inin simgesi
haline gelmişti; 1 9 8 0 ’lerde siyasi ekonom istlerin gözdesi olan “ For-
d iz m ” k a v ra m ın a esin k aynağı o lacak kadar. İn te rn e t’e dayalı e k o n o ­
m ideki işletm e m odeli de p ek âlâ Cisco System s’le özetlenebilir.54 Ya da
Cisco System s’ın işletm e ö rg ü tlen m esin in ve stratejisinin ifadesi o larak

52 Piore ve Sabel (1984: 308).


53 Tuomi (1999).
54 Bu bölüm iş dünyasıyla ilgili, hem înternet’te hem de yazılı basında, özellikle de Business Week
ile The Wall Street JournaV&a yayımlanmış bilgilere, ayrıca şirketlerin web sitelerinde yayımla­
dıkları raporlara dayanır. Bu belgelerden alıntılar yapmadığım müddetçe özel olarak referans
göstermeyi gerekli bulmadım. Cisco Systems’le ilgili olarak lisans öğrencim Abbie Hoffman ın
araştırm asına da (1999) dayandım. Ayrıca H artm an ve Sifonis’e de bakınız (2000).
228 üçüncü bölüm

benimsediği “ küresel bir ağa dayalı işletm e m o d e li” yle. Şirketin kendi
fo rm ü lasyo n un a göre, bu işletm e m odeli, üç kilit varsay ım a dayalıdır:

Bir şirketin kilit o rtak larıy la k u rd u ğ u ilişkiler, rek ab et gücünde k i­


lit ürünleri ya da hizm etleri k a d a r farklılık y a rata c a k bir u n su r ola­
bilir; bir şirketin bilgiyi ve sistem lerini paylaşm a biçim i, ilişkileri­
nin gücünü belirleyen önem li etkenlerden biridir; birbirine bağlı
olm ak artık yeterli değildir; işletm e ilişkileri ve o n ları destekleyen
iletişim, “ağ h alin d e” bir dokuyla gerçekleştirilm elidin K üresel bir
ağa dayalı işletme m odeli, şirketin enform asyon altyapısını b ü tü n
kilit o rtak lara açarak ağı rek ab et gücü açısından avantajlı bir k o ­
num a taşır.5

Bunun p ratik te ne an lam a geldiğini inceleyelim.


Cisco Systems (İnternet sek tö rü n d e evrensel düzeyde ta n ın a n
bir şirkettir), m erkezi C alifornia eyaletinin San Jose ken tin de b u lu n an ,
iletişim ağlarında verileri yönlendiren cihazlar (router) ve a n a h ta rla r
(svvitcher) üreten bir şirkettir. İn tern et’in iskeletini o lu ştu ra n cihazların
piyasasında liderdir; 1 9 9 9 ’da bu cihazların dünya çap ın d ak i satışların ­
da % 80 pay sahibiydi. 1 9 9 9 ’da C isco’n u n satışlarının % 5 5 ’i şirket
ağları üzerinden gerçekleşiyordu, an cak şirket ağlar o lu ştu rm a d a k u l­
lanılan cihazlarda, küçük ve o rta ölçekli şirketlere, İn tern et servis sağ ­
layıcılara ve tüketici ağlarına verdiği destek b ak ım ın d an piyasa payını
yükseltm ekteydi. Yüzyılın başında Cisco, aynı h a t üzerinde veri, ses ve
video g ö rün tü taşıyabilen yeni ak tarım teknolojileri için ağlar o lu ştu r­
m aya yönelik cihazlar üretebilm e becerisine y aslan arak , İn tern et ileti­
şim cihazları piyasasının ötesine geçip, telefon ağları sek tö rü ne d a lm a ­
ya çalışıyordu. 1 9 8 5 ’te, S tan fo rd’dan iki p ro fesö rü n (daha so nra şir­
ketten ayrılacaklardı) bir risk yatırım cısından aldıkları 2 m ilyon d o la r­
la kurdukları şirket, ilk ü rü n ü n ü 1 9 8 6 ’da çıkardı ve 1 9 9 0 ’da halka
açıldı. Cisco’nun o yılki yıllık geliri 69 m ilyon d o lar düzeyindeydi.
1999 mali yılında gelirleri 2,55 m ilyar dolarlık bir yıllık kazançla,
12.2 milyar dolara tırm andı. Hisselerinin değeri, 1995 ile 1999 yılları

55 Cisco Systems (1999: 1-2).


ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 2 Ç

arasında % 2 .3 5 6 a rta ra k , 2 2 0 m ilyar dolarlık bir piyasa kapitalizas-


yo n u değerine erişti; o dönem de General M o to rs ’un piyasa kapitali-
zasyonu değerinin d ö rt katı olan bu rak am la, Cisco dünya sıralam a­
sında beşinci ko n u m day dı. Cisco Systems’in 10 yıldan kısa bir süre
içinde kazandığı bu büyük başarı kısm en, iyi bir zam anlam a yapmış
o lm asınd an k ay nak lan ıy o rd u: Tam patlam a yaşadığı dönem de İnter-
n e t’e, genişleme ve ak ta rım sistemleri sağlamıştı. Ancak kimileri b ü ­
yük şirketler tarafın d a n desteklenen başka şirketler de bu piyasaya d a ­
hildi; teknolojik yenilikler b ak ım ın d an C isco’n un çok önünde olan
başka kü çü k şirketler de vardı. Cisco gerekli nakite (ya da hisse değe­
rine) sahip o lu r olm az, yeteneği ve teknolojiyi kendi kaynaklarına d a ­
hil edebilm ek (gelirlerin % 1 3 ’ü araştırm a-geliştirm e çalışm alarına git­
ti) için yenilikçi şirketleri satın alm a fırtınası estirdi. Böylece Cisco
A ğustos 1 9 9 9 ’da, C a lifo rn ia’nın ü m it v aat eden yeni şirketlerinden bi­
ri o lan , yıllık satışları 10 m ilyon doları bulan C eren t’e 6,9 milyon d o ­
lar ödedi, C isco’n u n kendi kendine bakışı, girişim çevrelerinde bu şir­
ket h a k k ın d a üzerine görüş birliğine varılm ış genel kanı, şirketin ve­
rim liliğinin, kârlılığının ve rek a b et g ü cü nü n sırrının öncülüğünü y a p ­
tığı işletme m o d elin d e yattığı yönündedir. Cisco, m üşterilerine sattığı
ağ lar o lu ştu rm a m an tığ ın ı bizzat kendine uygulam ıştı. M üşterileriyle,
tedarikçileriyle, o rta k la rıy la ve çalışanlarıyla ilişkilerinin oluşturduğu
bir ağla, bu ağm e trafın d a örgütlem işti kendini; ayrıca m ükem m el bir
m ü h en d islik , tasa rım ve yazılım la birlikte bu karşılıklı etkileşimin b ü ­
yük b ö lü m ü n ü o to m atik leştirm işti. Cisco on-line bir tedarikçi ağı k u ­
ra ra k , kendi im alatını m in im u m n o k ta y a indirebildi. Aslında Cisco
1 9 9 9 ’da, C isco d o n a n ım ı üretilen 30 fa b rik a d a n yalnızca ikisinin s a ­
hibiydi, d ü n y a ç a p ın d a yalnızca 23 bin 5 0 0 çalışanı vardı (yarısı San
Jo s e ’de), o n la rın da ç o ğ u n u m ühendisler, araştırm acılar, işletme y öne­
ticileri ve p a z a rla m a c ıla r o lu ştu ru y o rd u . Cisco System s’in o p e ra sy o n ­
larının çekirdeği w e b sitesiydi. O lası m üşteriler bu sitede, kendilerine
uygun düşebilecek farklı ü rü n seçenekleri b u lu y orlardı. Cisco m ü h e n ­
disleri siteyi iki g ü n d e bir yeniliyordu. G erekirse, d a h a yüksek bir ü c ­
retten on-line tavsiye ve destek veriliyordu. A ncak b ü y ü k sözleşmeler
230 üçüncü bölüm

söz konusuysa yüz yüze görüşm eler yapılıyordu. M ü şte rin in siparişi
belirlendiğinde, sipariş yine on-line o la ra k tedarikçi ağ ın a a k ta rılıy o r­
du. İm a la tç ıla r ü rü n le ri d o ğ r u d a n m ü şte rile re g ö n d e riy o rla rd ı.
1 9 9 9 ’da Cisco siparişlerinin % 8 3 ’ü n ü w eb üzerinden alıyor, m üşteri
hizm etlerinin % 8 0 ’ini yine w eb üzerinden sağlıyordu. Cisco bu saye­
de 1997-99 dön em ind e yılda tah m in e n 5 0 0 m ilyon d o la r ta s a rru f etti.
Ayrıca siparişlerin % 5 0 ’sinden fazlası İn tern et üzerinden C isco ’n u n
tedarikçilerine ulaştırılıyor, o n lar da bu siparişleri d o ğ ru d a n m üşteriye
iletiyorlardı. Cisco yalnızca ödem eyi alıyordu. N e içindi peki bu ö d e ­
me? Güvenilir bir tedarikçi ağı o lu ştu rm a y a ve m üşterilere satış y a p ­
m aya vakfettiği araştırm a-geliştirm e çalışm aları, tasa rım , m ü h e n d is­
lik, bilgi, teknik destek ve işletme anlayışı için. Cisco, neredeyse hiç
im alat yapm am ış, siz bu satırları o k u rk en de m u h tem elen hiç y a p m a ­
mış olacak bir im alat şirketiydi (üstelik de 2 0 0 0 yılında piyasa k ap ita-
lizasyon değeri d ik kate alındığında d ü n y an ın en b ü y ük im alat şirketiy­
di). C isco’n u n o lu ştu rd u ğ u ağ, çalışanlarını da k ap sıyo rd u . Cisco Ç a ­
lışan Ağı (Cisco Em ployee C onnection) şirketin dün y a ç ap ın d a 10 bi­
ni aşkın çalışanının an ın d a bağlantı kurm asını sağlayan bir şirket içi
ağdı. O rtak m ühendislik projelerinden, p azarlam a ve eğitim a la n la rı­
na uzanan bir yelpazede bilgi, her b ö lü m ü n ve her çalışanın gereksi­
nimleri do ğrultusunda ağ üzerinde serbestçe, a n ın d a d o lan ıyo rd u . So­
nuçta, 1 9 9 9 ’da C isco’da çalışan başına gelir 6 5 0 .0 0 0 d o lark en , S tan ­
d ard P o o r’s listesindeki 500 şirkette bu ra k a m o rta la m a 3 9 6 .0 0 0
dolar, telefon ağları o lu ştu rm a teçhizatı üreten Lucent T echnologies’de
ise 253.000 dolardı. Cisco çeşitli alan lard a b ü y ü k şirketlerle o rta k lık ­
lar da kurm uştu: US W est ve Alcatel gibi servis sağlayıcı şirketler, In­
tel, H ew lett Packard ve M icrosoft gibi server’lar; M icro so ft ve Intel gi­
bi İnternet uygulam a şirketleri; K PM G ve EDS gibi sistem bütünleşti­
rici şirketler. Bütün bu örneklerde, o rta k işletme projelerindeki ö rg ü t­
lenme ağı, bilgi kaynaklarının paylaşılması ve on-line iletişim biçim in­
de gerçekleşiyor, bu da her o rtak la bir işbirliği doğm asını sağlıyordu.
Cisco Systems, işleyişini şirket içinde ve dışında, kendisinin ürettiği ci­
hazları kullanarak kurduğu ağlara d ay an d ırarak enform asyon tekno-
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 231

lojisi devrim inin dayandığı verimli döngünün bir simgesi oldu: Bilginin
teknolojisini güçlendirm ek için, bilgi ağlarının gücüne dayalı ağ ö rg ü t­
lenmeleri üzerinden enform asyon teknolojisini kullanm a döngüsü.
Ağ tarzın d aki örgütlenm enin en bilinçli örneği olduğu için Cis­
co System s’e odaklanm ay ı tercih etmiş olsam da, bu tek bir örnek de­
ğildir. Cisco Systems d ah a çok bir eğilimi yerleştiren şirkettir. H a ttâ
bazı gözlemciler, on-line ağlar o lu ştu rm a işinde öncü şirketin aslında,
1 9 9 0 ’lard a pek o k a d a r da ayrıksı bir teknoloji ya da yenilikçi işletme
m odeline dayanm aksızın, bilgisayar sek tö rü n ü n en kârlı şirketi, PC
se k tö rü n ü n liderlerinden Dell C o m p u ters olduğunu savunabilir. Cisco
gibi, Dell de m üşterilerin ürünlerini kendi beğenilerine göre o lu ştu r­
m alarını sağlayan ileri bir yazılım la kurulm uş bir w eb sitesi k u llan a­
ra k , siparişleri on-line alıyordu. 1 9 9 9 ’da şirket günde 30 milyon d o ­
larlık satış yapıyor, on-line gelirlerinin 20 0 0 yılında to p lam gelirlerinin
% 5 0 ’sini o lu ştu rm asın ı bekliyordu. Dell ayrıca, siparişleri on-line alıp
Dell m üşterilerine d o ğ ru d a n ulaştıran bir tedarikçiler ağm a d ay an ıyo r­
du. T o p lam d a D ell’in aldığı siparişlerin % 5 0 ’si w eb üzerinden, Dell
yöneticileriyle d o ğ ru d a n bir tem as kurulm aksızın işlem görüyordu.
B ü tü n lü k lü bir ağ m odelini erkenden benim sem esinin bir sonucu olan
verim lilik ve rek a b et gücü, D ell’in hisse senetlerinin 1995-99 d ö n e ­
m inde % 9 bin 4 0 0 değer kazanm asın ı sağladı.
Bilgisayar se k tö rü n ü n efsanevi isim lerinden Hevvlett-Packard
ise, 1 9 9 0 ’larm so n u n d a bir on-line hizm et şirketi olm aya doğru ilerli­
y o rd u . Şirket bilgisayar sa tm a k yerine, m üşterilerine aylık bir ücret
karşılığı, ağ üzerinden so n derece güçlü bilgisayarlarının kapasitesin ­
den y a ra rla n m a im kânı su n u y o rd u ya da elektro nik ticaret şirketleri­
ne, m üşterilerin işlem gelirleri üzerinden bir yüzde alm ayı öneriyordu.
Yani Hevvlett P a c k a rd ’ın işletm e ağı şöyle çalışıyordu: Hevvlett-Pac­
k a rd d ü n y a n ın d ö rt bir y a n ın d a im alatçı tedarikçilerin üreteceği çok
güçlü bilgisayarlar tasarlıyor, so n ra bunları kendine saklıyor, bu bilgi­
say arların işlem kapasitelerini de, bilgisayar gücüne gereksinim duyan
şirketlere on-line o la ra k satıy o rd u . İm alat, bilgi-işlem ve bilgi-işlemin
k ullanım ı a ra sın d a k i ağ, fiili işlem birim i haline geliyordu böylece;
232 üçüncü bölüm

farklı şirketler bu sürecin farklı a şa m a la rın d a y ap tık ları işbirliğine


bağlı o la ra k çalışıyorlardı.
Cisco m odeli, İnternet ekonom isiyle ya da bu yüzden en fo rm as­
yon teknolojisi sektörüyle sınırlı değildir. Bu m odel 1 9 9 0 ’lard a hızla, ta ­
rım m akineleri (John Deere gibi), on-line sipariş ve teslimi (W ebvan
G roup Inc. tarafından) depolam a lojistiğiyle (Bechtel G ro u p ta ra fın ­
dan) birleştiren şarküteri alışverişi; o to m o b il üretim i (R enault), enerji
(sıvı doğal gaz satışlarında % 4 0 ’lık bir paya sahip H o u s to n ’daki A ltra
Energy Technologies gibi); otom obil satışları (örneğin M icro soft on-li­
ne otom obil satışlarında geleneksel satıcıların işlerini tehd it eden bir güç
haline gelmiştir), işletme danışm a hizmetleri (senaryo p lan lam a ve şir­
ket stratejilerinde uzm anlaşm ış California merkezli bir şirket olan G lo ­
bal Business N etw o rk s gibi) h attâ yüksek eğitim gibi alan lara d a yayıl­
mıştır. Yüksek eğitim alanına en ilgi çekici örnek, D u k e Üniversitesi’nin
işletme okuludur; okul 1 9 9 9 ’da hem on-line o larak sürdürülen hem de
öğretim üyeleri ile öğrencilerin dünya çap ınd a d ö rt k am p üste yer değiş­
tirerek bir araya geldikleri, bu arad a p ro g ram süresince ağ bağlantıları­
nı hep korudukları küresel bir m aster program ı başlatm ıştır. İm alatın
işleyişi m uhtem elen tüm üyle değişecektir: Seattle’da 1 9 9 9 ’da düzenle­
nen bir konferansta, M icrosoft’un başkan yardım cılarından birini d in ­
lemiştim; otom obillerin on-line, beğeniye göre üretilip satılm asını sağ­
layacak bir teknolojiyi tanıtıyordu. Alıcılar tercihlerini, otom obil üretil­
m eden önce belirleyebilecekti; Dell’in PC m üşterileri gibi. Fabrika (as­
lında bir fabrikalar ağıydı) siparişi alacak, üretim i yapacak ve o to m o ­
bili doğrudan müşteriye ulaştıracaktı; konferanstaki sunum a göre b ü ­
tün bunlar siparişin alınmasını izleyen bir hafta içinde gerçekleşecekti.
O tom otiv sektöründe doğm aya başlayan yeni şirket yönetim i-m üşteri
ilişkisinin cKisturu “Tam istediğiniz z a m a n d a ” olabilir.
Cisco’nun başını çektiği, küresel düzeyde ağlar olu ştu rm a m o ­
deli, yüzyıl başında dünya çapında birçok sektörde rek ab et gücü açı­
sından en başarılı şirketlerin benimsediği başlıca m odel haline gelmiş
görünüyordu.
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 233

E N F O R M A S Y O N T E K N O L O JİSİ VE AĞ K U R U M U
B urada tanım ladığım yeni örgütlenm e biçimleri, teknolojik değişimin
m ekanik sonuçları değillerdir. Bazıları yeni enform asyon teknolojileri­
nin gelişim inden önce doğm uştur. Ö rneğin, daha önce de belirttiğim
gibi k a n -b a n sistemi ilk o larak T o y o ta’da 1 9 4 8 ’de başlatıldı; bu siste­
m in uygulanm ası da on-line elektronik bağlantıyı gerektirm iyordu.
T alim atlar ve bilgiler, tek tip k a rtla ra yazılıyor, farklı çalışma n o k tala­
rına gönderiliyor, tedarikçilerle fabrika çalışanları arasında el değişti­
riy o rd u .56 Ja p o n , İsveç ve A m erikan şirketlerinin büyük bölüm ü ta ra ­
fından denenm iş, işçilerin katılım ına dayalı yöntem lerin çoğu, m akine­
lerin değişm esinden çok zihniyetlerin değişmesini gerektiriyordu.57 D i­
key şirket m odelini, küresel ek o n o m in in esneklik gereksinimlerine
u y arlam an ın ö n ü n d ek i en b üy ü k engel, geleneksel şirket kültürlerinin
katılığıydı. Ayrıca 1 9 8 0 ’lerde, hızla yayıldığı dönem lerde, enform as­
yon teknolojisi sınaî şirketlerini yenileyecek, değiştirecek sihirli bir
değnek o la ra k g ö rü lm ü ştü .58 A ncak enform asyon teknolojisinin, temel
bir örgütsel değişim y okken yayılm ası, aslında bürokratikleşm e ve k a ­
tılık so ru n ların ı d a h a da ağırlaştırdı. Bilgisayara dayalı denetim , şirke­
ti bir tü r ö rtü lü pazarlığın hâlâ söz k o n u su olabildiği geleneksel yüz
yüze k o m u ta zincirinden d a h a fazla felce u ğ ra ta n bir uygulam aydı.59
1 9 8 0 ’lerde A m e rik a ’da, yeni teknoloji, örgütlenm ede değişimi sağla­
y acak bir a ra ç o la ra k değil, em ekten tasa rru fu sağlayacak bir aygıt,
emeği k o n tro l altın a alm a fırsatı o la ra k g ö rü lü y o rd u .60
Böylece örgütlen m ed ek i değişimler, teknolojik değişim den b a ­
ğımsız o la ra k , sürekli değişen bir işleyiş o rta m ın a ayak u ydurm aya y ö ­
nelik bir y a n ıt o la ra k gerçekleşti.61 A ncak bu değişim gerçekleşmeye
b aşlad ığ ın d a d a , ö rg ü tlen m ed e y apılacak değişikliklerin şirketlere sağ­
layacağı yarar, yeni en fo rm asy o n teknolojileri ta ra fın d a n olağanüstü

56 McMiUan (1984); Cusumano (1985).


57 Dodgson (1989).
58 H arrington (1991); Kotter ve Heskett (1992).
59 H irschhom (1985); M owshowitz (1986).
60 Shaiken (1985).
61 Cohendet ve Llerena (1989).
234 üçüncü bölüm

düzeyde artırıldı. Boyett ve C o n n ’u n da belirttiği gibi, “ B üyük A m eri­


kan şirketlerinin kendilerini k ü çü k şirketler gibi g ö rü n ü p d a v ra n a b ile ­
cek şekilde yeniden y ap ılan d ırm aları, en a zın d an kısm en, y önetim in ve
personelin b ü tü n k a tm an ların ı gereksiz kılan yeni bir tek n o lo jin in g e­
lişimine atfedilebilir.”62 K üçük ve o rta ölçekli girişim lerin kendi a ra la ­
rında ve büyük şirketlerle ağlar k u ra ra k örgütlenebilm eleri de, ağların
ufkunun (günlük işleyişlerinin değilse bile) küreselleşm esiyle birlikte,
yeni teknolojilerin elde edilebilirliğine bağlı hale geldi.63 D o ğ ru , Çinli
işletmeler yüzyıllardır güven ve işbirliği üzerine k u ru lu ağ lara d a y a n ı­
yorlardı. A m a 1 9 8 0 ’lerde T a ch u n g ’d a n F u k ien ’e, H o n g K o n g ’d an G u-
an d o n g ’a, C a k a rta ’d an B an g k o k ’a, H s in c h u ’d a n M o u n ta n Vievv’a,
Singapur’dan Şangay’a, H o n g K o n g ’d a n V an cou v er’a, hepsinin de ö te ­
sinde, Taipei’den H o n g K ong’a, G u a n g z h o u ’ya, Şangay’a b ü tü n Pasi­
fik bölgesine yayıldıklarında, sırf yeni iletişim ve en fo rm asy o n te k n o ­
lojilerine d ayanm aları sayesinde, ailevi, bölgesel, kişisel ah lak ların a
bağlı o larak bu o y u n d a izleyecekleri k u ralların bilgisayarlarına k u ru l­
masıyla işlerini sürdürebildiler.
Bilgisayar ağları olm asaydı, d ah a da ayrıntıya inersek, dijital
olarak açılıp k a p an a n telekom ünikasyon ağlarıyla bağlanm ış m asaüs-
tü bilgisayarlara yerleştirilmiş güçlü m ikroişlem ciler olm asaydı büy ü k
şirketlerin stratejik ittifaklar, sözleşmeli işler, m erkezden bağım sız k a ­
rar alm a süreçlerinin karm aşık ağını yönetm esi im kânsız o lu rd u .64 Bu,
bir ölçüde örgütlenm edeki değişimin teknolojik gidişatı etkilediği bir
örnektir. Dikey örgütlenm eye sahip b ü yü k şirketler, yeni ekonom ide
işlerini başarılı bir şekilde sürdürebilseydiler eğer, IBM , Digital, Fujit­
su, m ainfram e bilgisayar sektörü krize girm eyebilirdi. Büyük, küçük
yeni örgütlenm elerin ağlar kurm aya duydukları gereksinim yüzünden,
kişisel bilgisayarlar ve bilgisayar ağları hızla yayıldı. Bilgisayarların es­
nek, interaktif yönlendirm eye ihtiyacı olduğu için, yazılım, bu sek tö ­
rün en dinam ik kesimi oldu, geleceğin üretim ve yönetim süreçlerini

62 Boyerr ve Conn (1991: 23).


63 Shapira (1990); Hsing (1996).
64 Whightman (1987).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 235

şekillendirmesi m uhtem el bir bilgi üretm e etkinliği haline geldi. Diğer


y an d an bu teknolojilerin elde edilebilirliği sayesinde (‘19 84 ’ tarzı bir
en fo rm atik çağa direnen Silikon Vadisi’ndeki m ucitlerin inatçılığı yü­
zünden) ağlar o lu ştu rm a, örgütlenm e esnekliği ve işletme perform an­
sının a n a h ta rı o ld u .65
Bar ve Borrus yaptıkları bir dizi önemli araştırm ada, enform as­
yon ağları o lu ştu rm a teknolojisinin, üç eğilimin bir araya gelmesi sa­
yesinde 1 9 9 0 ’larm başında ciddi bir sıçram a kaydettiğini göstermiştir:
T elekom ünikasyon ağlarının dijital sisteme geçmesi, geniş b a n t a k ta rı­
m ının gelişimi, ağa bağlı bilgisayarların perform ansında, m ikroelekt-
ro n ik ve yazılım alan ların d ak i teknolojik ilerlemelerin belirleyici ölçü­
de etkilediği p erfo rm an sta büyük bir artış. O dönem de, o güne dek ye­
rel ağ larla sınırlı kalm ış o lan bilgisayarlar arası etkileşim sistemleri, ge­
niş bir alan a yayılm ış ağ lard a etkili hale gelmiş ve bilgisayar p a ra d ig ­
m ası bilgisayarların yalnızca birbirine bağlı olm asından, birbiriyle ile­
tişim içindeki o rta k la rın m ek ân ların d an bağım sız, “ işbirliğine dayalı
bilgi işlem ” e kaym ıştı. E nform asyon teknolojisinde, 1 9 9 0 ’lara k ad ar
sağ lan am am ış o lan niceliksel ilerlemeler, farklı şirketlerle bu şirketle­
rin birim leri a ra sın d a eşzam anlı bir işbirliğini de kapsayan tüm üyle in-
terak tif, bilgisayara dayalı, esnek yönetim , üretim ve dağıtım süreçle­
rin in o rta y a çıkm asını sağlam ıştı.66
1 9 9 0 ’ların so n u n d a ağ teknolojilerinin ve gelişmiş yazılım ların
hızlı bir ilerlem e kaydetm esi, benim Cisco m odeli o larak a d la n d ırd ı­
ğım sistem in u y g u lan m asın d a ve yayılm asında temel bir rol oynadı.
Ö rn e ğ in 1 9 9 0 ’ların o rta la rın d a büyük şirketler, m üşterileriyle ve te d a ­
rikçileriyle elek tro n ik o la ra k iletişim k u rm a k için EDI (elektronik veri
alışverişi) diye bir teknoloji kullanıyorlar, böylelikle evrak dosyalam a
gibi işleri ve a ra aşam aları o rta d a n kaldırıyorlardı. A ncak bu te k n o lo ­
ji p ah alıy d ı, k u rm ası, ku llanm ası karışıktı, ayrıca katı bir teknolojiy­
di; yani fa tu ra , alım siparişi gibi elek tro n ik belgelerin belli bir form atı
v ard ı, hep b u n u n kullanılm ası gerekiyordu. İn te rn e t’in, şirket içi ve

65 Fulk ve Steinfield (1990); Business Week (1996).


66 Bar ve Bornıs (1993).
236 üçüncü bölüm

şirket dışı ağların yaygınlık kazanm asıyla birlikte, geniş b a n t, hızlı ile­
tişim ağları sayesinde büyük, k ü çü k b ü tü n şirketler birbirleriyle, m ü ş ­
terileriyle esnek, in terak tif bir biçim de bağlantı k u rab ilir hale geldi.
Sonuçta, şirketin yönetsel yenilikler k o n u su n d a k ap asite sahibi olm ası
halinde, herkes teknolojik b a k ım d an şirketin k u rd u ğ u ağ lara dahil
olabilecek yeterlilikteydi.67
Ö te y an d an , D ieter E rnst de örgütlenm eye ilişkin gerekliliklerle
teknolojik değişim in, ağlar kurm ayı yeni, küresel e k o n o m id e başlıca
rekabet biçimi haline getirdiğini gösterm iştir. E lek tron ik ya d a o to m o ­
tiv gibi en gelişmiş sektörlere dahil o lm an ın ö n ü n d ek i engeller o denli
yükselm iştir ki, yeni rakiplerin piyasaya kendi başlarına girm eleri son
derece güçtür, h a ttâ büyük şirketlerin yeni üretim h atları açm a ya da
teknolojik değişim hızına ayak u y d u ra ra k kendi üretim süreçlerinde
yenilikler yapm aları da zorlaşm ıştır.68 D olayısıyla işbirliğine gitm ek ve
ağlar o lu ştu rm ak sürekli yenilenen bilgilere ayak u y d u rm an ın yanı sı­
ra, yalnızca m aliyetlerin ve risklerin paylaşılm asını m ü m k ü n kılar. A n­
cak ağlar, aynı zam an d a bezirgân vazifesi de görür. A ğların içinde d u r­
m aksızın yeni im kân lar üretilir. Ağın dışında ay ak ta k alm ak son d ere­
ce güçtür. Hızlı teknolojik değişim k o şu llarınd a şirketler değil, ağlar fi­
ili operasyon birimi haline gelmiştir. Bir başka deyişle, örgütlenm ele­
rin krizi ve değişimi ile yeni enform asyon teknolojileri arasın dak i etk i­
leşim sayesinde enform asyonel, küresel ek o n o m in in başlıca özelliği
olan yeni bir örgütlenm e biçimi doğm uştur: Ağ müessesesi.
Ağ müessesesini daha som u t bir biçim de tarif edebilm ek için,
örgüte ilişkin tanım ım ı hatırlatayım : Belli hedeflere ulaşm a am acı e t­
rafında yapılandırılm ış bir araçlar, yollar sistemi. Buna Alain T oura-
ine’in k u ram ın dan uyarladığım kişisel bir yorum la, ikinci bir analitik
ayrım ekleyeceğim.69 D inam ik, evrimci bir bakış açısı, iki örgütlenm e
biçimi arasında temel bir ayrım a gider: Kendi araçlar, yollar sistemini
yeniden üretmeyi, örgütlenm elerinin temel hedefi o larak gören örgüt-

67 Business Week (1998).


68 Ernst (1994b).
69 Touraine (1959).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 237

lenmeler ve hedeflerin, değişen hedeflerin araçları durm adan yeniden


yapılandırdığı örgütlenm eler. İlk örgütlenm e tipine bürokrasi, İkincisi­
ne müessese diyorum .
Bu kavram sal ayrım lara d ay an arak , ağ müessesesine ilişkin ya­
rarlı olm a potansiyeli taşıdığına (nom inalist olm ayan) inandığım bir
tan ım lam a önereceğim: Araçlar, yöntemler sistemi, belli hedefleri olan
özerk sistemlerin bazı kesimlerinin kesişmesiyle oluşan müessese biçi­
mi. D olayısıyla ağın bileşenleri hem ağdan özerk, hem de ağa bağım ­
lıdır, başka ağların, dolayısıyla başka hedeflere yönelmiş araç ve y ö n ­
tem sistem lerinin bir parçası olabilirler. Bu d u ru m d a, bir ağın perfor­
m ansı iki tem el özelliğe bağlı olacaktır: îç bağlantılarının sağlamlığı,
yani bileşenleri arasın d a g ü rü ltü sü z bir iletişim sağlam a yönündeki y a ­
pısal becerisi; ve tutarlılığı^ yani ağın am açlarıyla bileşenlerinin am aç­
larının ne ölçüde ö rtü ştü ğ ü .
Ağ müessesesi neden enform asyonel, küresel ekonom inin ö rg ü t­
lenm e biçim idir? Buna am pirist yaklaşım a d a y an a ra k kolay bir yanıt
verebiliriz: Yeni ek o n o m in in oluşm a sürecinde ortay a çıkan, görünüşe
bakılırsa hâlâ da işleyen budur. A ncak bu işleyişin, g örü n ü rd e enfor­
m asyonel ek o n o m in in nitelikleriyle uyum içinde olduğunu kav ram ak ,
entelektüel açıd an d a h a d o y u ru cu olacaktır: Başarılı örgütlenm eler,
bilgi ü retm e ve bilgiyi verimli bir biçim de işleme; küresel ekonom inin
değişken geom etrisine uy arlanab ilm e; hızlı kültürel, teknolojik ve k u ­
ru m sal değişim in etkisi altın d a hedefleri değişir değişmez araçlarını da
değiştirebilecek denli esnek olm a; yenilikçiliğin rek ab et gücü açısından
kilit silah haline geldiği bir o rta m d a yenilikler y ap m a becerisine sahip
o la n örgütlenm elerdir.70 Bu nitelikler, bir önceki bölüm de incelediği­
m iz yeni e k o n o m ik sistem in de nitelikleridir. Bu an lam d a, ağ m üesse­
sesi en fo rm asy o n el, küresel ek o n o m in in k ü ltü rü n ü som utlaştırır: Bil­
giyi işleyerek, işaretleri m allara d ö n ü ştü rü r.

70 Tuomi (1999).
238 üçüncü bölüm

K Ü L T Ü R , K U R U M L A R VE E K O N O M İK Ö R G Ü T L E N M E :
D O Ğ U ASYA’DA İŞL E T M E A Ğ L A R I
E k o n o m ik örgütlenm e biçim leri, to p lu m sal o la ra k yalıtılm ış b ir o r ­
ta m d a gelişmez, kökleri kü ltü re, k u ru m la ra uzanır. H e r to p lu m kendi
örgütlenm e biçim ini y a ra tm a eğilim indedir. Bir to p lu m tarihsel o la ra k
ne denli ayrıksıysa, başka to p lu m la rd a n yalıtılm ası halinde o denli ge­
lişir; örgütlenm e biçimleri de o denli özgüldür. A ncak teknoloji e k o n o ­
m ik faaliyetlerin çapını genişletir, işletme sistem leri küresel ç ap ta bir-
birleriyle etkileşim k u rarla rsa , ö rg ü tlen m e biçimleri de yayılır, b irb ir­
lerinden ödü n ç alır; bir y a n d a n içinde işledikleri farklı to p lu m sal o r ­
tam lara uyum sağlarken, diğer y a n d a n büyük ölçüde üretim ve re k a ­
betin o rta k özelliklerine y an ıt veren bir terk ip y aratırlar.71 B unun ucu,
“ piyasa m an tığ ı” örgütlenm eler, k ü ltü r ve k u ru m la r ta ra fın d a n o d e n ­
li derinden ö rü lm ü ştü r ki, o rto d o k s neoklasik ek o n o m in in b u y u rd u ğ u
gibi, soyut bir piyasa m antığını izlemeye k alk an ek o n o m ik a k tö rle r z a ­
rard a olacaktır.72 Birçok şirket böyle bir m an tık la h a re k et etm ez. Bazı
hüküm etler ideolojileri yüzünden böyle yapar, a m a so n u n d a kendi
ekonom ilerinin dizginlerini elden kaçırır (1 9 8 0 ’lerde ABD’de R eagan
yönetim i, 1 9 9 0 ’ların başında İsp an y a’da sosyalist h ü k ü m e t gibi). Bir
başka deyişle piyasa m ekanizm aları zam an la değişir ve farklı ö rg ü tlen ­
me biçimleri üzerinden işler. O halde kritik soru şudur: Piyasanın öz­
güllüğünün kaynağı nedir? Böyle bir soru, an cak ek o n o m ik ö rg ü tlen ­
meleri kıyaslayan çalışm alarla yanıtlanabilir.
Kıyas yaklaşım ını benim seyen örgütlenm e ku ram ı çerçevesinde
yapılan araştırm aların önemli bir kolu, geleneksel A nglo-Sakson ta r ­
zından çok farklı bağlam larda şirketlerin örgütlenm eleri ile tu tu m ları
arasındaki temel farklılıkların, m ülkiyet hakları, bireycilik, devlet ile
müesseselerin ayrımı ko n u su n d a gözlendiğini gösterm iştir.73 Bu araş­
tırm aların büyük bir bölüm ü D oğu Asya ekonom ilerine o d ak lan m ış­
lardır; bu ekonom ilerin 1 9 7 0 ’ler ve 1 9 8 0 ’lerdeki göz kam aştırıcı başa-

71 Hamilton (1991).
72 Abolaffia ve Biggart (1991).
73 Clegg ve Redding (1990).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 239

rısından dolayı yapılmış bir tercihtir bu. D oğu Asya ekonom ilerinin
örgütlenm eleri ile ilgili temel bulgular, iki sebepten dolayı genel eko­
nom ik örgütlenm e kuram ı açısından önemlidir.
Birincisi, D oğu Asya to p lu m ların dak i işletme örgütlenm esi ta r ­
zının kültür, tarih ve k u ru m ların karşılıklı etkileşimiyle üretildiği, ku-
ru m larm belli işletme sistem lerinin o lu şu m un d a temel unsur olduğu
gösterilebilir. Ayrıca kurum salcı ekonom i kuram ı çerçevesinde beklen­
diği üzere, bu örgütlenm e tarzları, kültürel benzerliklerle bağlantılı o r ­
ta k eğilimleri yansıttıkları gibi, farklı tarihsel süreçlerden geçmenin bir
sonucu o larak önem li k uru m sal farklılıklara dek izleri sürülebilecek
ayrıksı niteliklerin de bir ifadesidir.
İkincisi, D o ğ u A sya’da işletme sistem lerinin temel o rta k özelli­
ği, ağ lara dayalı o lm alarıdır; her ne k a d a r bu ağlar farklı biçimlerde de
olsa. Bu sistem lerin tem el yapı taşı, şirket ya da bireysel girişimci de­
ğil, farklı biçim lerde ağlar ya da girişimci gruplarıdır; bu ağlar ya da
g ru p la r birbirlerinden ne k a d a r farklı olurlarsa olsunlar, ağ müessese-
si o la ra k tan ım lad ığ ım örgütlenm e biçim ine denk düşerler. A ncak ye­
ni e k o n o m i yayılıp küreselleşm e hız kazandığında, A sya’daki girişim
ağ ların ın eşitsiz bir p erfo rm an s gösterdiği gözlenmiştir. Dolayısıyla bu
ağların B atı’d a o rta y a çıkan ağ müessesesi m odeliyle ilişkilerini değer­
lendirebilm ek için, k ü ltü rlerin tarihsel özgüllüklerini, k u ru m ların izle­
diği tarihsel yörüngeleri, enform asyonel p arad ig m an ın tarihsel gerek­
liliklerini ve küresel e k o n o m id e rek a b et biçimlerini de gözden geçirm e­
m iz gerekir. “ E n form asyonelizm in ru h u n a ilişkin” açıklayıcı yanıtları,
a n c a k bu farklı ala n la rın karşılıklı etkileşim inde bulabiliriz.

D oğu A sya’daki Girişim Ağlarının Bir Tipolojisi


Ö ncelikle, D o ğ u A sya’daki girişim ağlarının o lu şu m u n u n , yapısının ve
d in am ik lerin in tarih in e bir bakalım . N e iyi ki, bu k o n u toplum sal
a ra ş tırm a la r74 a la n ın d a yeterince ilgiye m az h ar olm uştur. Ben de bu
a la n d a çalışan başlıca sosyal bilim cilerden N icole W oolsey Biggart ile

74 Whitley (1993).
240 üçüncü bölüm

G ary H a m ilto n ’ın75 karşılaştırm alı analiz ve k u ra m la ştırm a y ö n ü n d e ­


ki sistemli çab aların ın yanı sıra, 1983 ile 1995 yılları a ra sın d a Asya-
Pasifik’te yaptığım kendi a ra ştırm a m a d ayan acağ ım .
D oğu A sya’daki piyasa ekom ilerinde e k o n o m ik faaliyetlerin
başlıca biçimi bağım sız şirketlerin o lu ştu rd u ğ u ö rg ü tlü ağlardır. J a p o n ,
Kore, Çin işletmelerini b irb irin d en ay ıran üç farklı ağ tipi vardır.76

Japonya
J a p o n y a ’da girişim g ru p ları, birbirinin sahibi o lan , a n a şirketle­
ri yönetici bir ekip ta ra fın d a n yönlendirilen bir şirketler ağı etrafın d a
örgütlenm iştir. Bu ağlar iki alt g ru b a ayrılır:77
1. Büyük şirketlerin piyasa içi bağlantıları üzerine k u ru lu yatay
ağlar (kigyo shudan). Bu ağlar, birçok farklı ek o n o m ik sektöre ulaşır.
Bazıları, J a p o n y a ’da İkinci D ü ny a Savaşı’n d a n önce sanayileşm enin ve
ticaretin başını çeken, d ah a so n ra A m erikan işgali z a m a n ın d a resm en
lağvedilen (pek etkili bir girişim olm am ıştır bu) dev şirketlerin, zaibat-
SM’nun m irasçılarıdır. En eski ağların en büyükleri M itsui, M itsubishi
ve S um itom o’dur. Savaştan son ra, b ü yü k b a n k aların çevresinde üç ağ
daha örgütlenm iştir: Fuyo, D ao-ichi K angin ve Sanw a. Bu ağların her
birinin kendi finansm an k ay n akları v ard ır ve başlıca b ü tü n sek tö rler­
de faaliyet gösterirler.
2. Bir kaisha, yani uzm anlaşm ış büyük bir sınaî şirketi etrafın ­
da örgütlenm iş, yüzlerce, h attâ binlerce tedarikçiyi ve on ların k o lları­
nı bir araya getiren dikey ağlar (keiretsu). Bu ağların başlıcaları, T oyo­
ta, N issan, H itachi, M atsu sh ita, Toshiba, Tokai Bank ve Ja p o n y a Sı­
naî Bankası etrafında örgütlenm iş olanlardır.
Bu değişmez girişim grupları, örgütledikleri, karşılıklı y ü k ü m lü ­
lükler, mali bağımlılık, piyasa düzenlem eleri, personel aktarım ı ve bil­
gi paylaşımını kapsayan yoğun ağla Ja p o n ekonom isinin çekirdeğini
kontrol ederler. Sistemin önemli bir. bileşeni, her ağda b u lun an , teda-

75 Hamilton ve Biggart (1988); Biggart (1991); Hamilton (1991); Biggart ve Hamilton (1992).
76 Hamilton vd. (1990).
77 Imai ve Yonekura (1991); Gerlach (1992); Whitley (1993).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 / ^ 1

rikçilerle m üşteriler arasın d a genel bir aracı vazifesi görüp, girdilerle


çıktıları denkleştirm eye çalışan ticaret şirketidir.78 Sistemi bütünleşti­
ren bu şirkettir. Böyle bir işletme örgütlenm esi, rekabetçi piyasada es­
nek bir birim gibi işler, ağın her üyesine uygun gördüğü biçimde kay­
n ak tahsis eder. Bu d u ru m , aynı zam an d a dışarıdan başka bir şirketin
de piyasaya girmesini güçleştirir. Bu ek onom ik örgütlenm e biçimi, y a­
bancı şirketlerin Ja p o n piyasasına girerken çektiği güçlüklerin büyük
bir b ö lü m ü n ü de açıklıyor; çü n k ü b ü tü n operasyonların yeniden ö r­
gütlenm esi gerekir, tedarikçiler de bağlı oldukları kaisha anlaşm a y ap ­
m adığı sürece başka m üşterilere hizm et vermeyi reddederler.79
İşgücüyle ilgili p ratik ler ve işin örgütlenm esi de bu hiyerarşik ağ
yapısını yansıtır.80 İşin özünde büyük şirketlerin çalışanlarının öm ür
boyu istihdam ını g aran ti etm eleri, kıdem e dayalı ödüllendirm e sistem ­
leri ve şirkette k u ru lm u ş sendikalarla işbirliği yer alır. Ç alışanların şir­
ketin refahın a sadık o ld u ğ u n a güvenildiğinden, ekip çalışması ve bir
görevin özerkçe yerine getirilm esi kuraldır. Y önetim , üretim düzeyin­
de işe katılır; el işçileriyle aynı tesisleri ve çalışm a koşullarını paylaşır­
lar. İşin örgü tlen m esind en , güne başlarken şirket m arşının söylenmesi
gibi sem bolik bir eyleme dek u zan an bir dizi prosedürle, şirket çap ın ­
d a bir gö rü ş birliği o lu ştu ru lm ay a çalışılır.81
D iğer y a n d a n şirketler ağın dış çeperine ne denli yakınlarsa,
em eğin de o denli gözden çıkarılabilir, değiştirilebilir olduğu d ü şü n ü ­
lür; ç ü n k ü bu kesim de çalışanların büyük b ö lü m ü geçici işçiler, yarı za­
m anlı çalışanlardır. (D ö rd ü n c ü bölüm e bakınız). Ağın çeperlerindeki
em ekçilerin b ü y ü k b ö lü m ü k a d ın la r ve iyi eğitim görm em iş gençler­
dir.82 D olayısıyla ağ lar o lu ştu rm u ş girişim grupları, hem genelde cinsi­
yet tem elinde ikili bir to p lu m sal yapıya sebep o lan son derece b ö lü n ­
m ü ş b ir işgücü piyasasına hem de esnek bir işbirliğine yol açar. T o p ­

78 Yoshino ve Lifson (1986).


79 Abegglen ve Stalk (1985).
80 Clark (1979); Koike (1988); Durlabhji ve M arks (1993).
81 Kuwahara (1989).
82 Jacoby (1979); Shinotsuka (1994).
242 üçüncü bölüm

lum sal k u tu p laşm a eğilim lerini b e rta ra f ederek, to p lu m sal y apının bu


iki ucunu birleştiren yalnızca ataerk il J a p o n ailesinin göreli istik ra rı­
dır; o da Ja p o n kadınları hem işte hem evde bastırılabildiği sürece.83

Kore
Tarihsel o larak Ja p o n y a kökenli zaibatsü*d a n esinlenm iş olsalar
da K o re’deki ağlar (chaebol), J a p o n y a ’dakilerden çok d a h a hiyerarşik­
tir.84 K ore’deki ağların ayırıcı özelliği, ağdaki b ü tü n şirketlerin, bir bi­
reyin ve ailesinin sahip olduğu bir holdingin k o n tro lü n d e olm asıdır.85
Ayrıca merkezi k o n u m d ak i bu holding şirke.ti, h ü k ü m e tin k o n tro lü n ­
deki ticaret şirketleri ve h ü k ü m et b an k aların ca desteklenir. H oldingi
k u ran aile chaebot da üst düzey yönetici m evkilerine aile bireylerini,
hemşehrilerini ya da yakın dostlarını a ta y a ra k sıkı bir denetim kurar.86
J a p o n y a ’daki keiretsu’n u n aksine küçü k ve o rta ölçekli girişim lerin ro ­
lü önemsizdir. ChaeboP daki şirketlerin çoğu b ü y ü k tü r; özellikle 1 9 6 1 ’-
den sonra hüküm etteki destekçilerinin benim sediği askeri tarzı ad eta
yeniden üreterek, ağın üst düzey m erkezi yönetim inin k o o rd in e inisiya­
tifiyle iş görürler. Chaebol çok sektörlüdür, yöneticiler bir faaliyet ala­
nından diğerine aktarılır, böylece stratejinin birliği, deneyim alışverişi
sağlanır. K ore’deki en büyük d ö rt chaebol (H yundai, Sam sung, Lucky
G old Star ve D aew oo) bugün dünyanın en büyük şirketleri arasın d a
yer alır; 1 9 8 5 ’te d ö rd ü birlikte K ore’de yurtiçi gayri safi milli hasılada
toplam % 45 pay sahibiydi. Chaebol, yalnızca hü k üm ete bağım lı olan,
bunun dışında büyük ölçüde kendi kendine yeten bir oluşum dur. Söz­
leşmeli ilişkilerin büyük b ö lü m ü chaebol içinde gerçekleşir, dışarıyla
sözleşmeli yapılan işler küçük bir rol oynar. Piyasalar devlet tarafın d an
şekillendirilir ve chaeboP\er arasındaki rekabetle gelişir.87 ChaeboFün
dışında karşılıklı yüküm lülük ağlarına ender rastlanır. Chaebol içinde-

83 Chizuko (1987, 1988); Seki (1988).


8 4 Steers vd. (1989).
8 5 Biggart (1990a).
86 Yoo ve Lee (1987).
8 7 Kim (1989).
afe kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 243

ki ilişkiler, işbirliği ya da m ukabeleden çok ağ içinde aşağıya doğru


inen bir disiplin meselesidir.
İşgücüyle ilgili p o litik alar ve pratikler de bu otoriter tarza uy­
gundur. J a p o n y a ’da olduğu gibi, işgücü piyasasında şirketlerin chaebol
içindeki k o n u m u n a bağlı o larak , çekirdek çalışanlarla geçici işçiler
arasın d a keskin bir bölü n m e vardır.88 A taerkillik K ore’de Ja p o n y a ’ya
kıyasla d ah a güçlü o ld u ğ u n d an , erkekler de kadınların ev dışında ça­
lışm asına sıcak b ak m ad ığ ın d an , k ad ın lara çok daha küçük bir rol bi­
çilir.89 A ncak chaeboPü n çekirdek çalışanlarına Ja p o n y a ’da olduğu gi­
bi uzun vadeli iş güvencesi, çalışm a koşullarıyla ilgili sözler verilmez.90
İnisiyatif a la ra k şirkete bağlılık gösterm eleri de beklenmez. Yalnızca
aldıkları talim atları yerine getirm eleri istenir. Sendikalar devletin kont-
ro lü n d e d ir ve uzun zam an baskı altın d a tutulm uştur. K ore’de d em o k­
rasinin b irtak ım k azan ım lar elde ettiği 1 9 8 0 ’lerde, sendikaların gide­
rek bağım sızlaşm asına chaebol liderleri çeşitli taktiklerle karşı ko y ­
m uşlar, sınaî ilişkilerinde son derece çatışm acı bir tarzın doğm asına
yol açm ışlardır;91 A sya’da işgücünün genelde boyun eğen bir tavır
içinde o ld u ğ u n u v arsay an , kimi zam an bu varsayılan tavrı Konfüçyüs-
çülüğe atfeden ırkçı ideolojinin gerisinde bu eğilim vardır.
A ncak K o re ’deki a ğ la rd a işçilerin güvensizliği kuralsa da, ağın
farklı yönetsel düzeylerinin birbirine güvenm esi tem el bir niteliktir; bu
güven b ü y ü k ölçüde a k ra b a lık ilişkilerinden kaynaklanır: 1 9 7 8 ’de en
b ü y ü k 100 chaeboPü n yöneticilerinin % 1 3 ,5 ’i chaebol sahibinin aile­
sinden geliyordu ve y ö n etim d e üst düzey k o n u m ların % 2 1 ’ini ellerin­
de tu tu y o rla rd ı.92 D iğer yönetsel k o n u m la rd a chaeboPün m erkezinde­
ki ho ld in g sahibin in ailesinin to p lu m sal k o n tro l m ekanizm aları (yerel
to p lu m sal ağlar, aile ağları, o k u l ağları) yoluyla h ak k ın d a d o ğ ru d an
bilgi sahibi o lu p güvendiği kişiler yer alıyordu genelde. A ncak cha-

88 Wilkinson (1988).
89 Gclb ve Lief Palley (1994).
90 Park (1992).
91 Koo ve Kim (1992).
92 Shin ve Chin (1989).
244 üçüncü bölüm

eboPün çıkarları ailenin çık arların ın bile ö n ündedir. Chaebol ile aile
arasında bir çelişki o lursa, h ü k ü m et, bireylerin ya da ailelerin kaygıla­
rının değil, chaeboPün çık arların ın ö n d e gelm esini sağlar.93

Çin
Ç in’de girişim ağları, aile şirketlerine (jiazuqiye) ve genelde tek
bir ailenin k o n tro lü n d ek i sektörler arası girişim ağların a (jituanqiye)
dayanır. Eldeki ayrıntılı araştırm aların b ü yü k b ö lü m ü , T ayvan’daki94
girişim ağlarının oluşum u ve gelişimiyle ilgiliyse de kişisel bilgimin ya­
nı sıra, am pirik k an ıtlar da H o n g K ong’da ve G ü neydoğu A sya’nın çe­
şitli ülkelerindeki Çin cem aatlerinde böyle bir incelemeye izin veriyor.95
İlginçtir, eğer bu ağların kapsam ını yerel h ü k ü m et yetkililerini de k a p ­
sayacak şekilde genişletirsek%güney Ç in ’de piyasa g ü d ü m ü n d ek i hızlı
sanayileşme sürecinde de benzer ağların işbaşında o ld u ğ u n u g ö rü rü z.96
Ç in ’de işletme örgütlenm elerinin tem el bileşeni ailedir.97 Şirket­
ler aile m ülküdür, asıl önem li olan da şirket değil ailedir. Şirket zengin­
leşirse, aile de zenginleşir. D olayısıyla yeterli servet birikim i sağ lan dı­
ğında, ailenin başka girişim lere yatırım y ap acak olan üyeleri a rasın d a
paylaştırılır; aile bireyleri çoğu zam an asıl şirketin faaliyetleriyle ilgisi
olm ayan bir alana yatırım yaparlar. Kimi zam an , ailenin zenginliği a r t­
tıkça, yeni girişim lerin yaratılm ası süreci, k u şak lar arası bir nitelik k a ­
zanır. A m a bu şirket kurucusu h ay attay k en olm azsa, o ö ld ü k ten so n ­
ra yaşanır. Bunun sebebi, Jap o n y a ve K o re’nin tersine, aile sistem inin
b ab ad an oğula devam ına, m irasın oğullar arasın d a eşit bölüştürülm e-
sine dayanm asıdır, böylece her oğul ailenin varlıklarından kendine d ü ­
şen payı alıp kendi girişimini kurabilecektir. Ö rneğin W ong’a göre,
Ç in’de başarılı işletmeler üç kuşak boyunca d ö rt aşam ad an geçer: D o ­
ğuş, merkezi bir nitelik k azanm a, p arçalan m a ve çözülm e, b u n d an

93 Amsdem (1989); Evans (1995).


94 Hamilton ve Kao (1990).
95 Sit ve Wong (1988); Yoshihara (1988).
96 Hamilton (1991); Hsing (1994).
97 Greenhalgh (1988).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 l }5

so n ra döngü yine tekrarlanır.98 Aile içinde sık yaşanan rekabete k a r­


şın, girişim lerin yaptığı anlaşm aların tem elinde, yasal-sözleşmeye d a ­
yalı koşulların ötesinde, bunların yanı sıra kişisel güven vardır. D ola­
yısıyla aileler, kârlı g ö rü nen herhangi bir faaliyet alanında yeni şirket­
ler k u ra ra k zenginleşir. Aileye dayalı şirketler, sözleşme düzenlemeleri,
yatırım değiş to k u şu ve hisse senetlerinin paylaşım ıyla birbirine bağla­
nır. Şirketler ticarette uzm anlaşır, aileler yatırım larıyla farklılaşır. Şir­
ketler arasın d ak i bağlantılar, Ja p o n şirket ağlarındaki uzun vadeli bağ­
lılıkların tersine, son derece kişisel, ak ışkan ve değişkendir. Finans kay­
n ak ları gayri resm i olm a (aile tasarrufları, güvenilir dostlardan alınan
borçlar, kredi birlikleri ya da T ay v an ’daki ‘ikinci el tahvil piyasası’ gi­
bi başka gayri resm i b o rçlan m a biçimleri) eğilimindedir.99
Böyle bir y a p ılan m a d a yönetim son derece merkezileşmiş ve
otoriterdir. Ailenin bir parçası o lm ayan, yönetim in o rta düzeyi, yalnız­
ca bir a k ta rım h attı o la ra k düşünülür, işçilerin de sa d a k a t göstermesi
beklenm ez; çü n k ü işçilerin de ideali gelecekte kendi şirketlerini k u r­
m aktır, bu yüzden geleceğin rakipleri o larak o n lard an şüphelenilir.
Bağlılıklar kısa vadelidir, ki bu d a uzun vadeli p lan lam a stratejilerini
baltalar. Ö te y a n d a n , b u sistem de aşırıya v a ra n m erkezden bağım sız­
laşm a ve esneklik yeni ürünler, yeni süreçler ve yeni piyasalara hızla
u y arlan m ay ı sağlar. Aileler arasın d ak i ittifaklar ve b u n lara denk düşen
ağ lar sayesinde, serm ayenin geri d ö n ü şü hızlanır ve k ay n ak lar en iyi
biçim de tahsis edilir.
Ç in ’deki bu k ü çü k ölçekli girişim ağlarının zayıf n ok tası, a ra ş­
tırm a geliştirm e çalışm aların a yatırım yapm ayı, d ü n y a piyasaları h a k ­
k ın d a bilgi sahibi olm ayı, geniş ölçekli tek no lo jik m odernleşm eyi ya
da üretim in ülke dışına ak tarılm asın ı gerekli kılan b ü y ük stratejik d ö ­
n üşüm lere girişm ekte yetersiz kalm alarıdır. Ç in ’deki girişimleri incele­
yen bazı gözlem cilerin aksine, devletin özellikle T ay v an ’da, fak at
H o n g K o n g ve kesinlikle Ç in gibi b aşk a b ağ lam lard a da Ç in ’deki giri­
şim ağ ların ın kârlı a n c a k sınırlı yerel ufuklarını genişletip enform asyo-

98 Wong (1985).
99 Ham ilton ve Biggart (1988).
2 4 6 üçüncü bölüm

nel, küresel ek o n o m id e zenginleşm eleri için stratejik b ir destek s u n d u ­


ğunu savunacağım . G üney Ç in ’de kökleri, k u şa k la rd ır devlete karşı
beslenen güvensizliğe u z an a n aile girişimciliği ideolojisi, Çinli girişim ­
cilerin tu tu m ların ı b ü y ü k ölçüde şekillendiriyor olsa d a, g ö rü n d ü ğ ü gi­
bi ele alınam az.
Aile girişimciliği, Ç in ’deki girişim ağlarının başarı öy k ü sü n ü n
yalnızca bir parçasıdır, am a önemli bir parçası. Bir başka u n su r da Tay­
van’da, H o n g K ong’da ve Ç in ’de karşım ıza çıkan kalkınm acı devlet
modelidir. Başka biçimler altında devlet, birçok tarihsel başarısızlığın
ardından, ailevi, güvenilir, bilgiyi öne çıkaran ilişkilere dayalı Ç in giri­
şimciliğinin özerkliğine zarar vermeksizin o n u desteklem enin bir fo rm ü ­
lünü bulacak zekâya ermiştir. Çin m edeniyetinin kalıcı başarısının aslın­
da bencilce hareket eden ailelerin sürekli canlılığında yattığı anlaşılm ış­
tır. Çin kültürün d e aileler ile devlet arasındaki uyum un, güç ve zengin­
liğin bürok ratik kudretten çok ağların esnekliğine dayandığı enform as­
yonel, küresel çağın şafağında ortay a çıkm ası bir tesad üf değildir.
• m

Kültür, Ö rgütlenm eler ve K urum lar: A sya’d ak i G irişim A ğları


ve K alkınm acı Devlet
D oğu Asya’da ek o n om ik örgütlenm e, hem resm i hem de gayri resmi
girişim ağlarına dayalıdır. F ak at bu ağların o rta y a çıktığı üç kültürel
alan arasında önem li farklılıklar vardır. N icole Biggart ile G ary H am il-
to n ’m da ortay a koyduğu gibi, Ja p o n şirket ağları cem aatçi m antığa,
Koreli şirketler ataerkil m antığa, Tayvanlı şirketlerse soyun devam et­
mesi, b ab ad an oğula geçme m antığına dayalıdır.100
D oğu A sya’daki girişim ağlarının benzerliklerinin de farklılıkla­
rının da izleri, bu toplum ların kültürel ve k u ru m sal niteliklerine dek
sürülebilir. Yüzyıllar içinde bu üç k ü ltü r de kaynaşm ış, K onfüçyüsçü-
lük ve Budizm’in felsefi, dini değerleri, ülkelere göre farklılık göstere­
rek de olsa üç kültüre de derinden nüfuz etm iştir.101 Bu bölgelerin 19.
yüzyıla dek, dünyanın geri kalan bölgelerinden görece yalıtılmış olm a-
100 Hamilton ve Biggart (1988).
101 Whitley (1993).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 24f 7

la n kendilerine özgü niteliklerini güçlendirmiştir. Bu kültürlerde temel


toplum sal birim , birey değil, ailedir. S adakat aileye yönelir; başka bi­
reylerle sözleşm elerden k ay n ak lan an yüküm lülükler ailevi ‘doğal ya-
sa ’ya tabidir. Eğitim, hem to p lu m u n d ah a iyi bir noktaya gelmesi, hem
de kişisel güçlenm e açısından kilit önem dedir. Belli bir yüküm lülükler
ağı çerçevesinde güven ve ailenin nam ı, en değerli niteliklerdir; bu k o ­
n u lard a bir h a ta en ağır cezaya m aruz kalır.102
Ö rg ü tlen m e biçim lerinin kültürel tu tu m larla şekillendirilmesi,
kim i z am an özgüllükten yoksun olduğu için çok belirsiz bir tez olarak
kalsa da, D o ğ u A sya’da ağlar o lu ştu rm a biçimlerinin o rtak noktaları
bu o rta k kültürel eğilimlerle ilişkilendirilebilirmiş gibi görünüyor. E ko­
n o m ik işlem birim i birey değilse eğer, m ülkiyet hakları ailenin h ak la­
rın d a n so n ra gelir. Y ü k ü m lülük ler hiyerarşisi karşılıklı güven etrafın­
da yapılandırılıyorsa, bu güvene d a y a n a ra k istikrarlı ağların k u ru lm a ­
sı gerekir; bu ağların dışında k a la n la r piyasada eşit m uam eleye tabî o l­
m ayacaklardır.
A m a eğer, girişim ağlarının o rta k n o k taların ı k ü ltür güçlendiri-
y o rsa, öyle g ö rü n ü y o r ki tem el farklılık da ağ k u rm a m antığını destek­
leyen k u ru m la rd a n kaynaklanır. Bu üç k ü ltü rd e temel farklılık, devle­
tin hem tarihsel o la ra k hem de sanayileşm e çağında üstlendiği rolde
y atm ak tad ır. B ütün ö rn ek lerd e, devletin sivil to p lu m d a n önce d a v ra n ­
dığı gö rü lü r: T ü c ca r ve sanayici seçkinler, bazen yardım sever bazen de
baskıcı o la n devletin kılavuzluğundadır. A m a her ö rnekte devlet ta rih ­
sel o la ra k fark lıd ır ve farklı bir rol oynam ıştır. T artışm anın bu n o k ta ­
sın d a, devletin tarih tek i rolüyle, çağdaş, kalkınm acı devletin p erfo r­
m ansı a ra sın d a bir ay rım a gitm em iz gerekir.103
Yakın tarih e baktığım ızda tem el farklılığın Ja p o n devletiyle,104
Ç in devleti105 arasın d a o ld u ğ u n u görüyoruz. Ja p o n devleti yalnızca J a ­
p o n y a ’yı şekillendirm em iş, söm ürge yönetim i sırasında Kore ile Tay­

102 W illmott (1972); Baker (1979).


103 Wade (1990); Biggart (1991); Whitley (1993).
104 Beasley (1990); Johnson (1995).
105 Feuerwerker (1984).
248 üçüncü bölüm

v an ’ı da biçimlendirmiştir.106 Ja p o n devleti, M eiji d ö n em ind en beri, o to ­


riter m odernleşm enin aracıdır, an cak kim ilerinin izleri (M itsui örneğin)
güçlü feodal lordlarla bağlantılı ticarethanelere uzanan, klanlara dayalı
girişim gruplarıyla (zaibatsu) çalışmış, bu g ru p lar üzerinden işlemiş­
tir.107 Ja p o n em peryalist devlet, m o dern, yalıtılmış, J a p o n y a ’nın savaş
m akinesini hazırlarken becerilerini bileyen bir tek n o k rasi k u rm u ştu r
(M ITI’nin atası, Ja p o n askeri sanayiinin çekirdeği o lan C ephane Bakan-
lığı’dır).108 A ncak bu kültürel bağlam ı tanıdığım ızda, k ü ltü rü n ö rg ü t­
lenmeler üzerindeki etkisini tam o larak anlayabiliriz. Ö rneğin H a m ilto n
ile Biggart, Ja p o n y a ’da iş o rtam ın d a W a ya da uyum m efhum u yoluyla
görüş birliği oluşturulm asına getirilen kültürel açıklam anın kurum sal
arka planını göstermişlerdir. W a, bireyin g ru p pratiklerine ta b î olm asıy­
la dünya düzeniyle bütünleşm e arayışı içindedir. F akat, H am ilto n ile
Biggart, Ja p o n y a ’da yönetsel pratiklerin W a’nın kültürel ifadesini d o ğ ­
ru d an belirlediği görüşüne karşı çıkar. Ö rgütlenm eyle ilgili bu tü r d ü ­
zenlemelerin, uygulam aları için gerekli desteği geleneksel kültürde, k u ­
m ruların örgütlenm eleri ortaya çıkarırken işlediği yapı taşlarında bulan
devlet tarafından desteklenen, teşvik edilen bir sınaî sisteminin sonucu
olduğunu savunurlar. H am ilto n ile Biggart, Sayle’den alıntı y ap arak
şunları yazmıştır: “Jap o n hüküm eti cem aatten ayrı ya da o n u n üstünde
değildir: D ah a çok Wa anlaşm alarının görüşüldüğü yerdir.”109 Dolayı-
siyla Jap o n y a ’daki girişim grupları, Ja p o n y a ’nın nüfuz alanı olan başka
yerlerde de tarihsel olarak gerçekleştiği gibi devlete do ğ ru d an erişebilen
çekirdek bir şirket etrafında dikey örgütlenm e eğilimindedir.
Çin devletinin girişimlerle, özellikle de Çin girişimciliğinin temel
kaynağı olan Güney Ç in’deki girişimlerle çok farklı bir ilişkisi olmuştur.
H em emperyal devletin son yıllarında, hem de Ç in’de kısa süreli Kom in-
tang devleti dönem inde girişimler, zenginliğin m o to ru olm aktan çok bir
gelir kaynağı olarak görülüp aynı zam anda hem kötüye kullanılmış,

106 Amsdem (1979, 1985, 1989, 1992).


107 Normaıı (1940).
108 Johnson (1982).
109 Hamilton ve Biggart (1988: 72).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2/}9

hem de desteklenmiştir. Bu bir yanda aşırı vergilendirme ve sanayileşme­


nin desteklenmemesi gibi zararlı pratiklere, diğer yanda da bazı girişim
gruplarının desteklenmesine, böylece rekabet kurallarının çiğnenmesine
yol açmıştır. İşlerin böyle bir hal alm asına yönelik tepkiler, Çinli girişim­
lerin devletten m ü m kü n olduğunca uzak durm asına neden olmuş, bu
tepkiler kuzeyli işgalcilerin güneyli girişimcilere saldığı korkuyla birleş­
miştir. Devlete uzak durm ak, girişimlerin kurulm asında yerel ve bölge­
sel bağlantıların yanı sıra, ailenin rolünü de öne çıkarmıştır. H am ilton,
bu eğilimin Q in hanedanlığına dek uzanabileceğini göstermiştir.110
M ülkiyet haklarını koruyan güvenilir bir devlet yoksa eğer, kağıt
üzerindeki hukuki bir sözleşme yerine akrabanıza güvenmek için ille de
K onfüçyüsçü olm anız gerekmez. D a h a da önemlisi, N o rth ’un da göster­
diği gibi,111 Batı’da ekonom ik faaliyetlerin bireysel ekonom ik aktörler
arasındaki piyasa işlemleri etrafında örgütlenm esinde önemli bir etken
olan m ülkiyet h a k la n devlet tarafından teşvik edilip desteklenmiştir;
devletin m ü dah ale etmemesi gibi bir d u ru m söz konusu olmamıştır.
Ç in’de olduğu gibi devlet piyasayı y aratm ak için girişimde bulunm adı­
ğında, aileler bu işi devleti es geçip, toplum sal olarak inşa edilmiş ağlar­
daki piyasa m ekanizm alarına dahil o larak kendi başlarına yaparlar.
A n cak D o ğ u A sya’da küresel ekonom iyi sırtlanabilecek olan gi­
rişim ağlarının dinam ik yapılanm ası, 20. yüzyılın ikinci yarısında,
C h alm ers J o h n s o n ’ın deyişiyle kalkınm acı devletin kararlı güdüm üyle
gerçekleşm iştir.112 J o h n s o n ’ın M IT F n in Ja p o n ekonom isindeki rolüne
ilişkin a ra ştırm a sın d a o rtay a atılan bu kavram ı D oğu Asya’nın sanayi­
leşme deneyim ini k ap say acak şekilde genişletm ek am acıyla, kendi araş­
tırm a m d a , kalkınm acı devletin biraz değiştirilmiş bir tanım ını kullan­
d ım .113 Bir devlet, kalkınm ayı desteklem eyi ve teşvik etmeyi m eşruiyet
ilkesi o la ra k yerleştirdiğinde kalkınm acıdır. K alkınm adan kastım , bir

110 H am ilton (1984, 1985).


111 N orth (1981).
112 Johnson (1982, 1995).
113 Castells (1992). Chalmers Johnson son kitabında (1995) benim kalkınmacı devlete getirdiğim
yeni tanımlamayı, kuramının biraz daha geliştirilmesi olarak kabul ederek kullanmıştı; benim
yaptığım yeniden tanımlama gerçekten de onun kuramının biraz daha ilerletilmesiydi.
250 üçüncü bölüm

ekonom ik sistem in, hem ülke içinde hem de uluslararası ekonom iyle
ilişkili o larak yapısal bir değişim geçirmesi ile hızlı ve yüksek o ran lı bir
ekonom ik büyüm e içinde olm asının bileşimidir. A ncak m eşruiyetin bel­
li bir tarihsel bağlam da ne an lam a geldiğini açıkça o rta y a koym azsak,
bu tanım yanıltıcı olur. Birçok siyasi kuram cı, d em o k ratik devletle bağ­
lantılı, etnosentrik bir m eşruiyet kavrayışına hapsetm iştir kendini. A n­
cak devletlerin hepsi, m eşruiyetlerini sivil to p lu m d a konsensüs üzerine
inşa etmeye yeltenmemiştir. M eşruiyet ilkesi m evcut haliyle to p lu m adı­
na icra edilebileceği gibi (dem okratik devlette olduğu gibi) to p lu m u n
‘tarihsel ihtiyaçları’na tercü m an olm a iddiasında devlet ta ra fın d a n yü­
rütülen toplum sal bir proje adına da icra edilebilir (Leninist gelenekte­
ki toplum sal ‘ö n cü ’ o larak devlet). Böyle bir toplum sal proje toplum sal
düzende köklü bir değişikliğe gidilmesini öngörü y orsa eğer, örneğin
K om ünist parti devleti gibi, y urttaşların devrimci m eşruiyeti ne ölçüde
içselleştirdiğinden bağımsız o larak , bu m eşruiyeti temel alan devlete
devrimci devlet diyorum ben. Devletin üstlendiği toplum sal proje, to p ­
lumsal düzenin (belli bir toplum sal yapının değil am a, örneğin tarım
toplum u gibi) kapsam lı değişkenlerine saygılıysa, bu devleti k alk ınm a­
cı devlet olarak değerlendiriyorum . D oğu A sya’da bu toplum sal proje­
nin tarihsel ifadesi, ulusal kim liklerin, ulusal k ü ltü rü n onaylanm ası; ül­
kenin ekonom ik rekabet gücüyle ya da sosyo ekonom ik gelişmelerle bir
güç haline getirilmesi şeklinde gerçekleşti. K alkınm acı devlet için eko­
nom ik kalkınm a bir hedef değil, bir araçtır: Milli bir projeyi uygulam a­
nın, büyük bir savaşı ya da H o n g K ong ve Singapur örneklerinde (ko­
m ünist Çin, bağımsız M alezya) gö rdüğüm üz gibi ekonom ik ve kültürel
ortam la bağların kopm asını izleyen m addi bir yıkım ve siyasi yenilgi
durum unu aşm anın aracı haline geldi. Başka birçok araştırm acıyla bir­
likte ben de,114 birkaç yayınım da am pirik kanıtlara day an arak , Asya-
Pasifik ekonom ilerinin yükselişinin kökenlerinde kalkınm acı devletin
milli projesinin yattığını savunm uştum . Bu artık Japonya, Kore ve Sin­
gapur bağlam ında genel olarak teslim edilen bir olgudur. Bu örneğe
114 Johnson (1982, 1985, 1987, 1995); Gold (1986); Deyo (1987); Amsdem (1989, 1992); Wade
(1990); Appelbaum ve Henderson (1992); Evans (1995).
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 251

uyuyor görünse de, Tayvan’ın durum uyla ilgili bazı tartışm alar var.115
Bu analizi H o n g K ong’u kapsayacak şekilde, yerinde tanım larla geniş­
letm em de biraz yadırgandı.116
Bu m etnin sınırları içinde, bu tartışm anın am pirik ayrıntılarına
giremeyeceğim. Böyle bir çabaya girersek eğer, Asya’daki girişimlerin,
ağ m üessesesinin enform asyon ekonom isinde başlıca örgütlenm e biçi­
m i o larak o rtay a çıkm asıyla ilgili olan bu b ö lüm ü n od ak noktasından
u zak laşarak incelenmesi gerekecektir çünkü. A ncak bu argüm anı aç­
m a k ad ın a, D o ğu A sya’da her farklı bağlam da devlet m üdahalesinin
özellikleriyle girişim lerin oluştu rd u ğ u çeşitli ağların birbirine ne kad ar
den k d ü ştü ğ ü n ü gösterm ek m ü m k ü n d ü r ve yararlıdır.
J a p o n y a ’da h ü k ü m et girişimlere üretim hatları, ihracat piyasa­
ları, teknoloji ve işin örgütlenm esi ile ilgili tavsiyelerde b ulu n arak ek o ­
n o m ik kalkınm ayı yönlen d ird i.117 Sunduğu bu rehberliğe, güçlü mali
ve p a ra sal önlem lerin yanı sıra, stratejik araştırm a geliştirme p ro g ra m ­
ların a seçici bir destek su n a ra k da a rk a çıktı. H ü k ü m etin sanayi poli­
tik asın ın özü n de, J a p o n y a ’nın k alk ın m a çizgisine ilişkin “ vizyonları”
periyo d ik o la ra k inceleyen ve bu çizgide izlenmesi istenen yola girm ek
için gerekli sanayi politikası önlem lerini uygulam aya koyan Sanayi ve
D ış T icaret B akanlığı’nın (M TI) faaliyetleri vardı. Özel girişimlerin,
h ü k ü m e t po litik aların ı izlemesini sağlam a m ekanizm ası finansm ana
d a y an ıy o rd u . J a p o n şirketler krediye son derece fazla bağımlıydı. Sa­
nayi ve Dış T icaret B akanlığı’yla k o o rd in a sy o n içindeki M aliye B akan-
lığı’nın talim atları d o ğ ru ltu su n d a , J a p o n y a M erk ez Bankası ta ra fın ­
d a n h er b ü y ü k girişim ağının b a n k a la rın a kredi aktarılıyordu. H a ttâ
Sanayi ve Dış T icaret Bakanlığı, stratejik p lan lam a so ru m luluğ u nu ü st­
lenirken, J a p o n h ü k ü m e tin in gerçek iktidarı ise hep M aliye B akanlı­
ğ ı n ı n elindeydi. Ayrıca borç verilen fo n ların b ü y ü k bölü m ü , Posta ve
T elek o m ü n ik asy o n B akanlığı’nın denetim inde b üy ü k bir m ali k ayn ak
o la n p o sta ta s a rru fla rın d a n geliyordu. Sanayi ve T icaret Bakanlığı, re­

115 Amsdem (1985); Gold (1986).


116 Castells vd. (1990).
117 Johnson (1982, 1995); Johnson vd. (1989); Gerlach (1992).
2 5 2 üçüncü bölüm

k ab et gücü potansiyeline sahip belli sektörleri hedefledi ve b u s e k tö r­


lere, vergi m uafiyeti, teşvik, piyasa ve teknoloji bilgisi, araştırm a-geliş-
tirm e çalışm alarına destek ve personel eğitim i gibi destekler su n d u . Sa­
nayi ve Dış T icaret Bakanlığı, olgunlaşm a dönem leri b o y u n ca belli
sektörleri dünya çap ın d a rek ab etten y a lıta ra k , k o ru m acı önlem ler de
uyguladı. Bu uzun vadelik uygulam alar, serbest ticaret üzerindeki k ı­
sıtlam aların resm en kaldırılm asının a rd ın d a n bile bir ölçüde varlığım
k o ru y an korum acı bir hava y arattı.
J a p o n y a ’da hü k ü m etin ekonom iye m üdahalesi, devletin giri­
şimleri, m u h afazak âr Liberal D e m o k ra t Parti 1 9 9 3 ’e dek rakipsiz ik ti­
d ard a kalsa da, büyük ölçüde devletin siyasi p arti sistemi karşısındaki
özerkliği etrafında örgütlenm işti. Üst düzey b ü ro k rasin in yararlılık,
beceri temel alınarak genelde T okyo Üniversitesi, özellikle de H u k u k
Fakültesi m ezunları arasın d an , hep seçkin üniversitelerden (K yoto, H i-
totsubashi, Keio vs.) alınm ası, çağdaş J a p o n y a ’nın yönetici seçkinleri
olan son derece profesyonel, iyi eğitim görm üş, çoğunlukla apolitik
tek n o k ratla rd an oluşan sıkı bir toplum sal ağın kurulm asını sağladı.
D ahası bu üst düzey b ü ro k ra tların an cak % l ’i hiyerarşinin en üst
mevkiine ulaşıyordu. Diğerleri kariyerlerinin so n rak i aşam aların d a ya
kam u sektörü kuruluşlarında ya da özel şirketlerde ya da siyasi p a rti­
lerde maaşı dolgun işlere geçiyorlar; böylece b ü ro k ra tik seçkinlerin sa ­
hip olduğu değerlerin, hüküm etin J a p o n y a ’nın ulusal çıkarlarına iliş­
kin stratejik vizyonunu uygulam akla görevli siyasi ve ekonom ik a k tö r ­
ler arasında yayılmasını sağlıyorlardı.
Konsensüsü, stratejik planlam ayı ve tavsiyeleri tem el alan bu bi­
çimde bir devlet müdahaleciliği, J a p o n y a ’da girişim ağlarının ö rg ü tlen ­
mesinde ve bu ağların yapısında belirleyici oldu. K aynak tahsisine y ö ­
nelik merkezi bir planlam a sistemi olm asaydı, J a p o n y a ’nın sanayi p o ­
litikası ancak, girişimlerin kendi başlarına Sanayi ve Ticaret B akanlı­
ğı nın talim atlarını yerine getirecek hiyerarşik ağlar o larak örgütlen­
meleri sayesinde başarılı olabilirdi. Bu tü r koordinasyon m ekanizm a­
ları son derece som ut bir biçimde tezahür eder. Bu m ekanizm alardan
biri, piyasa içi büyük bir ağda yer alan kilit şirketlerin başkanlarını bir
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 5 3

araya getiren shacho-kai ya da aylık toplantılardır. Bu toplantılar, hü ­


küm etin resmi ya da gayri resm i iletişimiyle haber verilen direktifleri
yerine getirm enin yanı sıra, ağlar içinde toplum sal bütünleşmeyi sağ­
lam a vesileleridir. Ağın yapısı da h ü k üm et m üdahalesinin biçimini
yansıtır: M ali açıdan h ü k ü m etin onayladığı fonlara bağlı olm ak, ağın
a n a b an k asın a (ya da b ankalarına) stratejik bir rol verir; uluslararası
ticaret kısıtlam aları ya da teşvikleri, her ağda hem ağın üyeleri hem de
ağ ile Sanayi ve T icaret Bakanlığı arasında bir sistem bütünleştirici o la­
ra k çalışan genel ticaret ban k asın a aktarılır. Dolayısıyla bir şirketin
h ü k ü m etin sanayi politikasının disiplinini bozm ası, kendini ağın dışı­
na çıkarm ası, finansm an, teknoloji, ithalat-ihracat lisanslarına erişim ­
den u zak olm ası an lam ın a gelir. J a p o n y a ’nın stratejik planlam ası ve
J a p o n girişim lerin m erkezi bir ağ yapısı içinde yer alm aları, aynı ek o ­
n o m ik m odelin iki farklı yüzüdür.
H ü k ü m e t politikası ile girişim ler arasındaki bağlantı K ore ö rn e ­
ğinde d a h a nettir.118 A ncak K o re’deki kalkınm acı devletin, 1 9 5 0 ’li yıl­
lard a K o re ’nin bir özelliği olm adığını belirtm ekte fayda var. Savaş son­
rası d ö n em d e, Syngm an R h ee’nin d ik tatö rlü ğ ü , yalnızca ABD h ü k ü ­
m etinin temsilcisi ro lü n ü o y n ay an yolsuzluğa göm ülm üş bir rejimdi.
D evletin başı çektiği, Koreli girişim lerin ülkenin çıkarları adına, devle­
tin k ılav u zlu ğ u n d a y ü rü ttü ğ ü sanayileşm e ve ülkenin dünya ek o n o m i­
sinde re k a b e t sürecinin tem ellerini a ta n 1961 askeri darbesi so n rasın ­
d a ik tid a ra gelen P ark C h u n g H ee rejim inin ulusalcı projesiydi. Park
h ü k ü m e ti, m evcut, b ü y ü k K ore şirketlerine d a y a n a ra k Ja p o n zaibatsu-
ların dengini y aratm ay ı am açlıy o rd u . A ncak sonuçta o rtay a çıkan ağ­
lar, devlet ta ra fın d a n zorla yaratıldığı için, J a p o n y a ’daki a ta la rın d a n
d a h a m erkezi ve o to rite r bir nitelik taşıyorlardı. K ore hüküm eti bu
a m a c a u laşm ak için, iç piyasayı uluslararası rekabete k ap am ış ve ithal-
ikam eci p o litik a la r u y gu lam ay a başlam ıştı. K ore şirketleri çalışm aya
b aşlar b aşlam az, hüküm et* bu şirketlerin rek ab et güçlerinin artırılm a ­
sını hedefleyip giderek d a h a fazla serm aye ve teknoloji yoğun hale ge­

118 Jones ve Sakong (1980); Lim (1982); Jacobs (1985); Amsdem (1989); Evans (1995).
254 üçüncü bölüm

len sektörler etrafın d a, K o re’nin e k o n o m ik m ucizesinin beyni ve m o ­


to ru olan E k o n o m ik P lanlam a K u ru lu ’n u n hazırladığı beş yıllık e k o ­
nom ik p lan lar çerçevesinde ih racata o d ak lan m ış bir stratejiyi b e n im ­
sedi. K ore o rd u su n u n bakış açısına göre, K ore şirketlerinin re k a b e t g ü ­
cüne sahip olabilm eleri için b ü y ü k holdinglerin çatısı altın d a to p la n ­
m aları gerekiyordu. Şirketler, h ü k ü m etin bankacılık sistemi ü zerin de­
ki denetim i ve ith alat-ih racat lisanslarıyla b u n u y ap m ay a zorlandılar.
Kredi de lisanslar da, bir chaeboP a katılm aları koşuluyla, seçici bir t u ­
tum la veriliyordu şirketlere; çü n k ü h ü k ü m etin ayrıcalıkları chaeboP ün
m erkez şirketine (bir ailenin m ü lk ü y d ü bu şirket) ayrılm ıştı. Şirketten
de açıkça hü k ü m etin siyasi faaliyetlerini finanse etm esi, ayrıca üst d ü ­
zey b ü ro k ratların , genellikle askeri yetkililerin sağladığı özel ay rıcalık­
lar için nakit ödem ede bulunm ası istenirdi. P ark h ü k ü m eti, katı bir gi­
rişim disiplini yerleştirm ek için, bankacılık sistemini denetlem ekten
vazgeçmedi. Böylece J a p o n y a ’nın tersine, K ore’de chaebol , 1 9 8 0 ’lere
dek mali açıdan bağımsızlığını kazanam ad ı. Ç alışm a politikaları da
o rd u n u n başlattığı o to riter yönetim ce şekillendiriliyor, sen d ik alar k o ­
m ünist bir etki altında kalm asınlar diye d o ğ ru d an h ü k ü m etin deneti­
mine veriliyordu. Bu çalışm a politikaları, bağımsız işçi örgütlenm eleri­
ni katı bir biçimde bastırırken, K ore sanayiinde çalışm a sürecinde k o n ­
sensüs oluşturm a olasılığını da o rta d a n k aldırd ı.119 ChaeboPün askeri
devlet kökenli olması, K ore’deki işletme ağlarının o to rite r ve b a b ad a n
oğula geçen karakterinin şekillendirilm esinde, K ore’de kırsal kesim de
yaygın olan Konfüçyüsçü gelenekten d ah a etkili olm uştur.120
Çin aile şirketlerinde, devlet ile girişimler arasındaki etkileşim
daha karm aşıktır, bu d u ru m u n kökleri hüküm etin m üdahalesine d u ­
yulan asırlık güvensizlikte yatar. A ncak hüküm etin planlam ası ve p o ­
litikaları, Tayvan’ın ekonom ik kalkınm asında belirleyici bir rol o y n a ­
mıştır.121 Tayvan, kapitalist Asya Pasifik’in en büyük kam u teşekkülüm
sektörüne sahip olm akla kalm ıyordu (1970’lere dek gayri safi milli ha-

119 Kim (1987).


120 Janelli (1993).
121 Amsdem (1979, 1985); Chen (1979); Kuo (1983); Gold (1986).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 5 5

sılada yaklaşık % 25 pay sahibiydi kam u teşekkülleri), hüküm etin reh­


berliği de birbirini izleyen d ö rt yıllık kalkınm a planlarıyla resmileşti­
rilmişti. K o re’de olduğu gibi, bankaların denetimi, ihracat-ithalat li­
san sları, h ü k ü m etin ithal ikam eci bir politikayla ihracata odaklı bir sa­
nayileşmeye d ay an an politikasının uygulanm asında temel araçlardı.
A ncak K o re’nin tersine Çinli şirketler, d ah a önce belirttiğimiz gibi ö n ­
celikle b an k a kredilerine değil, aile tasarruflarına, kredi kooperatifle­
rine, h ü k ü m etten büyük ölçüde bağımsız olan gayri resmi sermaye pi­
yasalarına dayanıyorlardı. Böylece küçü k ve o rta ölçekli şirketler ken­
di başlarına ç ab alay arak , tanım lam ış olduğum , yatay, aileye dayalı ağ­
ları oluşturdular. 1 9 3 0 ’larm Şangay’ındaki h atalard an ders almış olan
K M T devletinin istihbaratı, çoğu m etropol bölgelerinin kırsal kesimle­
rinde b u lu n an , tarım ve z an a ata d ö n ü k sınaî üretim ini paylaşan bu di­
n am ik , k ü çü k girişim ağlarının temelleri üzerine kurulacaktı. Ancak,
b u k ü çü k girişim lerin devletin kritik, stratejik desteği olm asa dünya
ç ap ın d a rek a b et edip edemeyeceği kuşkuludur. Devlet desteği üç temel
biçim de o rta y a çıkıyordu: a) Sağlık ve eğitimin desteklenm esi, altyapı
ve rad ik al bir tarım refo rm u tem elinde yeni bir gelir dağılımı; b) Ver­
gi teşvikleri ve d ü n y a n ın ilk özel ih racat bölgelerini k u ra ra k , yabancı
şirketlerle bir ara y a gelen T ayvan şirketleri ve işçilerinin bağlantılar
k u rm asın ı, sözleşm eler yap m asını, kalite stan d artların ı yükseltm eleri­
ni sağ lay arak yabancı serm ayeyi çekm ek; c) A raştırm a-geliştirm e çalış­
m aların ı, teknoloji tran sferin i ve yeni teknolojilerin yayılmasını güçlü
bir biçim de desteklem ek. Bu son n o k ta , Tayvan şirketlerinin tek n o lo ­
jik işbö lüm ü m erdiveninin b asam ak ların ı tırm anm ası açısından kritik
önem deydi. Ö rn eğ in 1 9 8 0 ’lerde T ayvan sanayiinin en dinam ik sek tö ­
rü o lan PC k lo n im alatın ın genişlem esinin k ök en in d e y atan , ileri elekt­
ro n ik tekn o lo jisinin yayılm ası süreci 1 9 6 0 ’lard a d o ğ ru d a n h ü k ü m et
ta r a f ın d a n ö rg ü tle n d i.122 H ü k ü m e t çip tasarım ı teknolojisi için
R C A ’den lisans alm ış, ayrıca bu A m erik an şirketi Çinli m ühendislerin
eğitim ini üstlenm işti. H ü k ü m e t bu m ühendislere d a y a n a ra k , d ü n y ad a

122 Chen (1979); Lin vd. (1980); Wong (1988); Castells vd. (1990).
2 5 6 üçüncü bölüm

elektronik teknolojisindeki gelişmeleri, ticari u y g u lam aların a ağırlık


vererek yakalam ay a çalışan bir k a m u a ra ştırm a m erkezi k u rd u . H ü k ü ­
m etlerin direktifleri d o ğ ru ltu su n d a , ETR I ürettiği teknolojiyi T ayvanlı
küçük şirketlere yaym ak am acıyla girişim ler için ücretsiz sem inerler
düzenlem eye başladı. Ayrıca ETR I m ühendislerinin b irk aç yıl çalıştık­
tan sonra enstitüden ayrılıp h ü k ü m etin finansm anı ve teknoloji d este­
ğiyle kendi girişimlerini k u rm aları desteklendi. T a y v an ’da d a h a gele­
neksel sektörlerde G üney K ore ya da J a p o n y a ’ya kıyasla d a h a d o ğ ru ­
dan bir devlet desteği olsa da, asıl önem li özellik, h ü k ü m e t ile girişim
ağları arasında ü retk en bir etkileşim in bulunm asıdır: A ğlar aileye d a ­
yalı olm ayı, şirketlerin büyüklüğü açısından görece k ü çü k olm ayı s ü r­
dürü y o rd u (Tayvan’da T atu n g gibi büyük sınaî grupları bulu nsa da);
ancak bu ağların genişlemesi, ürünler, süreçler ve piyasalar b azın d a fa­
aliyetlerinin ölçeğini büyütm esi gerektiğinde h ü k ü m et p o litikaları, k o ­
ordinasyon ve stratejik planlam a işlevlerini üstlendi.
H o n g K ong örneğinde hikâye biraz d ah a karışıktır, a m a so n u ç
çok da farklı değildir.123 H o n g K o n g ’da ih racata odaklı sanayi yapısı­
nın tem elinde, k om ünist devrim den so n ra Şangay’d an göç eden 21 sa ­
nayici aileden başlayarak, çoğunlukla aile tasarrufları üzerine k u ru lu
küçük ve o rta ölçekli girişimler vardı. A ncak söm ürge yönetim i H o n g
K ong’u, Britanya’nın iyiliksever söm ürgeciliğinin başarılı bir örneği
yapmayı am açlıyordu ve bu süreçte B ritanya’da İşçi P artisi’nin s ö m ü r­
gelerin çözülmesi yönündeki baskılarına karşı koyabilm ek için H o n g
K ong’u mali açıdan kendi kendine yeterli bir k o n u m a da getirm eye ç a ­
lıştı. H ong K ong “ kadetleri” , Britanya Söm ürge H izm etleri’nin m e­
m urları, “olum lu anlam da m üdahalede b u lu n m a m a ” nın ideolojik p e r­
desi gerisinde bunu gerçekleştirebilmek için yarı tasarlayarak, yarı te­
sadüfen etkin bir kalkınm a politikası başlattılar.124 Şirketlerin tekstil
ve kum aş ihracat kotalarının dağılımını katı bir biçimde denetim altın ­
da tuttular, bu kotaları tahsis ederken, şirketlerin rekabet güçleri h a k ­
kında edindikleri bilgileri esas aldılar. Piyasalar, teknoloji, yönetim ve
123 Casteils (1989c); Castells ve Hail (1994).
124 Lerhbridge (1978); Mushkat (1982); Miners (1986).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 5 7

başka kritik meselelerle ilgili bilgileri küçük girişim ağlarına yaym ak


için h ü k ü m et k u rum ların ın (üretim merkezi, ticaret konseyi vs.) yer al­
dığı bir ağ o lu ştu rd u lar; böylece ö nlar olm adan, bu ağların ABD ile
*

C o m m o n w ealth ülkeleri piyasalarına girmesinin m üm kün olmadığı


k oo rd in asy o n ve başka stratejik işlevlerini yerine getirdiler. İskan edi­
lenlerin nüfusa o ran ı b ak ım ın d an dünyanın en büyük kam u iskan
p rogram ını başlattılar (Bu p ro g ram , d ah a sonra aynı form ülü uygula­
yan S in g apu r’un a rd ın d a n ikinci sıraya düştü). K am u iskan program ı,
binlerce fab rik an ın yüksek bin alard a (“ çok katlı fab rik alar” deniyor­
du) d ü şü k k iralara iskan’ edilm esinden ibaret değildi; bu program ın
su n d u ğ u sübvansiyon işgücü m aliyetini ciddi o ra n d a düşürdü; sağladı­
ğı sosyal güvenlik ağı da işçilerin ço k büyük risklere girm eden kendi
girişim lerini k u rm aların ı m ü m k ü n kıldı (başarıya ulaşm ad an evvel o r ­
talam a yedi yeni şirket k u ruldu ). T ayv an’da serbest meslek sahibi ol­
m ak la m aaşlı işçi olm a a ra sın d a gidip gelmeyi sağlayan güvenlik m e­
kanizm asıysa, tarım ın sanayi bölgelerinde varlığını sürdürm esi sonucu
ailelerin to p ra k sahibi olm ası, kırsal yerleşim lerin devam etm esiydi.125
H o n g K o n g ’da ise b u n u n işlevsel açıdan dengi, k am u iskân p ro g ram ıy ­
dı. H e r iki ö rn ek te de k ü çü k girişim lerin o lu ştu rd u ğ u ağlar, ortay a çı­
k ıp , k a y b o lu p farklı biçim lçr altın d a yeniden o rtay a çıkabildi, çünkü
aile d ay an ışm asın ın ve refah devletinin tu h a f bir söm ürgeci versiyonu­
n u n sağladığı bir güvence sistem i v a rd ı.126
1 9 9 0 ’lard a G üney Ç in ’de ih racata odaklı sanayileşm e sürecin­
de de, destekleyici h ü k ü m e t ile aileye dayalı girişim ağları arasında
benzer bir b ağ lan tın ın o rta y a çıktığı görülür.127 H o n g K ong ve Tay­
v a n ’dak i im alatçılar, üretim lerinin ucuz kısm ını (ayakkabı, plastik,
ele k tro n ik ev eşyaları gibi) a k ta rm a k üzere sözleşmeli çalışacakları gi­
rişim ler k u rm a k , kendilerine bağlı şubeler y a ra tm a k için asıl m em le­
ketleri o la n G u a n d o n g ve F ukien eyaletlerindeki köylerin bölgesel a ğ ­
ların a dahil o ld u. F a k a t b u ü retim a ğ la n , a n c a k gerekli altyapıyı sağ ­

125 Chin (1988).


126 Schiffcr (1983).
127 Hamilton (1991); Hsing (1994, 1996).
2 5 8 üçüncü bölüm

layan, işgücünü disipline eden ve yönetim , işçiler ve ih ra ca t şirketleri


arasında aracılık eden bölgesel ve yerel h ü k ü m etle rin desteği tem elin­
de kurulabilirdi. H sin g ’in Tayvanlı im alatçıların güney Ç in ’deki y atı­
rım larıyla ilgili araştırm asın ın sonuç b ö lü m ü n d e belirttiği üzere:

Ç in’in hızla sanayileşen bölgelerinde d o ğ ru d an yabancı yatırım la­


ra, küçük ve o rta ölçekli yatırım cıların oynadığı başat rol ve bu y a ­
tırım cıların üretim yapılan yerlerde alt m evkilerdeki yerel yönetici­
lerle işbirliği dam gasını vurm uştur. Bu yatırım cıların o perasyonla­
rının esnekliğini sağlayan ve destekleyen şey, üretim ve pazarlam a
örgütlenm elerinden oluşan bir ağdır; bu n u n yanı sıra yerel h ü k ü ­
m etlerin özerkliklerinin artm asıdır. Y urtdışına yatırım da b u lu n an ­
ların ve yerel yetkililer, yerel çalışanlar da dahil bu yatırım cıların
yerel ajanlarının kültürel açıdan birbirlerine yakın olm ası da, ulu-
süstü ağlar oluşturm a sürecinin daha yum uşak, daha hızlı gerçek­
leşmesini sağlayan aynı derecede önem li bir başka etkendir.1

Dolayısıyla Çinli girişim ağlarının aldığı biçim , aynı zam an d a


devletin çeşitli b ağlam larda ek o n o m ik k alk ın m a sürecine dolaylı, ö r ­
tülü fakat gerçek ve etkili bir m üdahale biçim inin yansım asıdır. A ncak
Çinli girişimler, zenginlikleri, nüfuzları ve küresel erişim leri b ak ım ın ­
dan olağandışı bir büyüm e gösterdiklerinden, tarihsel bir d ö n ü şü m sü ­
reci de yaşanıyor olabilir. İlginçtir, bu girişim ler hâlâ aileye dayalıdır;
öyle görünüyor ki, birbirlerine kenetlenm eleri de küçük girişimcilerin
oluşturduğu ilk ağ biçimlerini yeniden üretmiştir. A ncak bu girişimci­
ler, Tayvan’da, H o n g K ong’da, güçlü Singapur devleti hariç başka G ü ­
neydoğu Asya ülkelerinde h ük ü m etten gelen direktifleri es geçebilecek
kadar güçlüdürler. Çinli girişim ağları, özde kendi örgütlenm e yapıla­
rını ve kültürel dinam iklerini korurlarken, niceliksel o larak daha ge­
niş, sonunda devletten bağımsız hareket etm elerine izin verecek bir ç a ­
pa erişmiş görünm ektedirler.129 Ancak bu bakış açısı, tarihsel bir geçiş
dönem inde olunm asından k aynaklanan bir yanılsam a olabilir; çünkü
güçlü Çinli girişim ağları ile ana kıtadaki çok katm anlı Çin devleti a r a ­

128 Hsing (1996: 307).


1 2 9 Mackie (1992a, b).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 5 9

sında yavaş yavaş bağlantılar kurulm ası ufukta belirmiştir. Öyle ki


Çinli girişim lerin en kârlı yatırım ları Ç in ’e yönelmeye başlamıştır. Böy­
le bir bağlantı k u ru lu rsa, k uruld u ğ u n d a, Çinli girişim ağlarının özerk­
liğiyle birlikte, bir ko m ü n ist partinin kurduğu kalkınm acı devletin, es­
nek, aileye dayalı ağ müesseselerini bastırm aksızın yönetebilen bir h ü ­
küm ete d ö n ü şm e becerisi de sınanacaktır. Böyle bir uyum sağlanırsa
eğer, d ü n y an ın ek o n o m ik m anzarası da değişecektir.
D o ğ u A sya’daki girişim ağlarının gözlenmesi, bu tü r örgütlen­
m e biçim lerinin kültürel ve kurum sal kaynaklarını, o rtak noktalarını
ve ciddi farklılıklarını gösterir. Şimdi bu sonucun genel analitik a n la­
m ına dönelim . E k o n o m ik örgütlenm elerin bu biçimde ağlar kurm ası,
b aşka k ü ltü rel/k u ru m sal b ağ lam lard a da gerçekleşebilir mi? Bağlam-
sal değişiklikler bu ağların m orfolojisini ve perform ansını nasıl etkiler?
E nform asyonel, küresel ek o no m id e o y u n u n yeni kurallarının o rtak
n o k taları nelerdir, belli toplum sal sistemlere (örneğin D oğu Asya’daki
girişim sistem leri, “ A nglo-Sakson m o d eli” , “ Fransız m odeli” , “Kuzey
İtalya m o d eli” vs.) özgü o lan yönler nelerdir? Ve hepsinden de önem ­
lisi: Sanayi ek o n o m isin in geç dönem lerindeki örgütlenm e biçimleri,
örneğin ço k birim li b ü y ü k şirketler, farklı biçim lerde ortay a çıkan ağ
müessesesi ile nasıl bir etkileşim içinde olacaklardır?

Ç O K U L U S L U G İR İŞİM L E R , U L U SÜ ST Ü ŞİRK ETLER


VE U LU SLA R A R A SI A Ğ L A R
D o ğ u A sya’d ak i girişim ağlarının analizi, örgütlenm e biçim lerinin k u ­
ru m sal/k ü ltü rel o lu şu m u n u gösterir. A m a aynı zam an d a, etnosentrik
bir yaklaşım la A nglo-S akson deneyim ine k ö k salmış olan, işletme ö r­
gütlenm elerine ilişkin p iy asan ın g ü d ü m ü n ü öne çık aran k u ram ın sınır­
lılıklarını d a gösterir. D olayısıyla, W illiam so n ’ın, büyük şirketlerin o r ­
tay a çıkışını, işlem lerin şirket içinde gerçekleşm esi sayesinde belirsizli­
ği a z a ltm a n ın , işlem m aliyetlerini en aza indirm enin en iyi yolu o larak
gösteren etkileyici y o ru m u ,130 1 9 6 0 ’ların o rtalarıyla 1 9 9 0 ’ların başı

130 Williamson (1985).


26o üçüncü bölüm

arasın d a Asya Pasifik bölgesinde gerçekleşen, şirket dışı ağ lara dayalı,


d ik k at çekici k ap italist k alk ın m a sürecine ilişkin a m p irik k a n ıtla rın
karşısında geçerliliğini k o ru y a m a z .131
Aynı şekilde, ağların o lu şu m u n a dayalı e k o n o m ik küreselleşm e
süreci de, g ö rü n üşe bakılırsa, C h a n d le r’ın,132 b ü y ü k ço k birim li şirk et­
lerin yükselişini piyasanın genişlemesine; şirketin böyle geniş bir p iy a ­
sada tu tu n m asın ı, böylece ölçek ve sah a ek o n o m ilerin d en y a ra rlan ıp ,
bu ekonom ileri şirkete katm asını sağlayan iletişim teknolojisinin elde
edilebilirliğine atfeden klasik analiziyle de çelişm ektedir. C h a n d le r b ü ­
yük şirketlerin ABD piyasasında genişlem esine ilişkin bu tarihsel a n a ­
lizi, ekonom inin küreselleşm esine bir yanıt o la ra k bu kez güçlenm iş
enform asyon teknolojilerini k ullan an çokuluslu girişim in yükselişini
de kapsayacak şekilde genişletm işti.133 Son yirm i yıldaki çalışm aların
büyük bölüm ünde, çokuluslu şirketler, çok bölüm lü, m erkezi yapıla­
rıyla sanki yeni küresel ekonom ide örgütlenm e biçim lerinin ifadesiy­
miş gibi görünürler.134 Bu k o n u d ak i tek tartışm a, çokuluslu müessese-
lerin ulusal kökenlerinin devam ettiğini sa v u n an larla ,135 bu yeni giri­
şim biçimlerini, vizyonları, çıkarları ve bağlılıkları açısından, tarihsel
kökenlerinden bağımsız o larak herhangi bir ülkeyi aşm ış gerçekten
ulusüstü şirketler o larak düşünenler arasın d aki tartışm ad ır.136 A ncak
görünen o ki, küresel çaptaki büyük şirketlerin yapısına ve p ratik leri­
ne ilişkin am pirik analizler, her iki bakış açısının da m o d asın ın geçti­
ğini, yerlerini enform asyonel, küresel ekonom ide temel örgütlenm e bi­
çiminin, şirketlerin, şirketlerin altbirim lerinin o lu ştu rd u ğu u lu sla ra ra ­
sı ağlar olduğu görüşüne bırakm ası gerektiğini gösterm ektedir. D ieter
Ernst, küresel ekonom ide şirketler arasın d a ağların oluşum uyla ilgili
eldeki kanıtların ciddi bir bölüm ü n ü özetlemiş, başlıca sektörlerdeki
en ekonom ik faaliyetlerin beş farklı tipte ağ etrafında örgütlendiğini

131 Hamilton ve Biggart (1988).


132 Chandler (1977).
133 Chandler (1986).
134 Enderwick (1989); De Anne (1990); Dunning (1993).
135 Ghoshal ve Westney (1993).
136 Ohmae (1990).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 Ö1

göstermiştir. (Bu örgütlenm e biçimlerinin yayılması açısından elektro­


nik ve o tom o tiv en ileri sektörlerdir.) Bu beş ağ tipi şunlardır:
1. Bir m üşteri (“ o d a k şirk et” ) ile ara üretim girdilerini tedarik
edenler arasındaki sözleşmeleri, orijinal teçhizat im alatı ve orijinal ta ­
sarım im alatına ilişkin düzenlem eleri de içerecek şekilde tanım lanan
tedarik ağları.
2. R ak ip üreticilerin, ü rü n portföylerini ve coğrafi kapsam ları­
nı genişletm ek üzere üretim kapasitelerini, m ali kaynaklarını, insan
kay n akların ı bir havuzda to p lam aların ı sağlayan b ü tü n o rta k üretim
düzenlem elerini içerecek şekilde tan ım la n an üretim ağları.
3. İm alatçı şirketlerin, geniş ih racat piyasalarında olsun, iç p i­
y asaların d a olsun dağıtım cılarla, p azarlam a kanallarıyla, katm a de­
ğerle çalışan satıcılarla ve kullanıcılarla bağlantıları şeklinde tan ım la­
n a n müşteri ağlart.
4. M ü m k ü n o ld u ğ u n ca fazla şirketi, müseccel ürünlerine ya da
aray ü z sta n d a rtla rın a kilitlem ek gibi açık bir am açları olan, potansiyel
küresel s ta n d a rt belirleyicilerin başlattığı sta n d a rt koalisyonları.
5. Ü rü n tasarım ı ve ü rü n teknolojisinin elde edilmesini kolaylaş­
tıra n , o rta k üretim i, ü rü n işlem enin gelişimini sağlayan, jenerik bilim ­
sel bilginin ve a ra ştırm a geliştirm e çalışm alarının paylaşım ına izin ve­
ren teknoloji işbirliği a ğ ları.137
A n cak, bu ağların o lu şu m u , ço k u lu slu şirketlerin çözüldüğü a n ­
lam ına gelmez. Bu k o n u d a birk aç gözlemciyle aynı görüşte olan
E rn st,138 ağ ların ya b ü yü k bir çok u lu slu şirketi m erkez aldığını ya da
bu tü r şirketler a ra sın d a k i ittifak lar ve işbirliği tem elinde geliştiğini
söyler. K ü çü k ve o rta ölçekli şirketlerin o lu ştu rd u ğ u işbirliği ağları
v a rd ır (örneğin İta ly a ’d a ve D o ğ u A sya’da), an cak küresel ekonom ide,
en a z ın d a n kilit sek tö rlerd e k ü çü k bir rol o y n a r bu ağlar. G ö rü n en o
ki, başlıca sanayi ülkelerinde b irço k sek tö rd e, ağ tarzın d ak i ö rg ü tlen ­
m eye rağ m en değil, böyle bir ö rg ü tlen m e sayesinde oligopolleşm eye
benzer bir y o ğu n laşm a sağlanm ış ya da bu y o ğunluk artm ıştır. B unun

137 Ernst (1994b: 5-6).


138 H arrison (1994).
262 üçüncü bölüm

sebebi, stratejik ağlara dahil o lm an ın , ya ciddi m ik ta rd a k a y n a k (m a­


li, teknolojik, piyasa payı) sahibi olm ayı ya d a ağ d ak i b ü y ü k bir o y u n ­
cuyla ittifaka gitmeyi gerektirm esidir.
Ç okuluslu m üesseseler hâlâ b ü y ü k ölçüde ulusal m erkezlerine
bağımlı görünüyor. U lusüstü şirketlerin, “ d ü n y a ek on o m isin in y u rtta ş ­
ları” olduğu düşüncesi tu tm am ışa benzer. A ncak ço k uluslu şirketlerin
k u rd u ğu ağlar, ulusal sınırları, ulusal kim likleri ve ulusal çıkarları aşı­
yor.139 Benim varsayım ım , küreselleşm e süreci ilerledikçe, çokuluslu
müesseseler in , dünya ekonom isinin k u ru m sal gerçeklerinden ço k m it­
sel sunuş dünyasına (ya da yönetim d a n ışm an ların ın kendi imaj yapım
danışm anlarının dünyasına) ait olan sözüm o n a “ u lu sü stü ” leri a şa ra k
uluslararası ağlara dönüştüğü. G hoshal ile B artlett, çokuluslu şirketle­
rin dönüşüm üne ilişkin kanıtları özetledikten so n ra, b u g ü n ü n ç o k u lu s­
lu şirketini “ örgütlenm eler arası a ğ ” ya da d a h a da so m u t bir biçim de
“ bir dış ağın içine yerleşmiş bir a ğ ” o la ra k tan ım larlar.140 Bu a rg ü m an ,
-meseleyi kavram am ız için bu yaklaşım ın kritik önem de o ld u ğ u n u , zi­
ra şirketin çeşitli bileşenlerinin içine yerleştiği k u rum sal o rta m ların
özelliklerinin, şirketin iç ağının yapısını ve dinam iklerini şekillendirdi­
ğini söyleyerek devam eder. Dolayısıyla çokuluslu şirketler, küresel
ekonom ide, zenginlik ve teknolojiyi ellerinde tu ta n güç sahipleridir,
çünkü ağların çoğu bu tü r şirketler etrafında örgütlenir. A m a aynı za­
m anda, merkezsiz ağlar dahilinde iç yapıları itibarıyla farklılaşırlar-
ken; dışarıyla ilişkileri bağlam ında birbirine kenetlenm iş ağların,
Im ai’nin form ülasyonuyla sınır aşan ağların karm aşık, değişen yapısı
dahilinde üyeliklerine bağımlı hale gelirler.141 B unun yanı sıra, bu ağ­
ların içerdeki ya da dışardaki her bileşeni, ağı değişen derecelerde e t­
kileyen özgül kültürel/kurum sal o rtam ların (ülkeler, bölgeler, yerel
çevre vs.) içinde yer alır, bu o rtam lara içkindir. Ağlar asim etriktir, a n ­
cak ağın unsurlarının kendi başlarına ay akta kalm aları ya da tek b aş­
larına hükm etmeleri zordur. Ağın m antığı, ağdaki güçlerden d ah a güç-

139 Imai (1990a).


1 4 0 Ghoshal ve Bartlett (1993: 81).
141 Imai (1990a).
ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2Ğ 3

lüdür. A sim etrik karşılıklı bağımlılık d u ru m u n d a belirsizliğin idaresi,


kiritik bir önem kazanır.
Ağlar, neden yeni ekonom ik rekabetin merkezi unsurudur?
Ernst, bu örgütlenm enin d ö n ü şü m ü sürecinde iki unsurun öne çıkan
k a y n ak lar o ld u ğ un u savunuyor: Piyasaların ve girdilerin uluslararası-
laşm ası; teçhizatın sürekli m odasının geçmesine sebep olan şirketleri
ürünlerle süreçler h ak k m d ak i bilgilerini hiç d u rm ad an yenilemeye zo r­
layan büyük teknolojik değişimler. Böyle bir bağlam da, işbirliği yalnız­
ca m aliyetleri ve kaynakları paylaşm anın bir yolu değil, aynı zam anda
k ö tü teknolojik k a ra rla ra karşı da bir sigortadır: Böyle bir kararın ce­
rem esini rek a b et halinde o lan lar da çekecektir; çünkü ağlar her yerde
hazır ve nazırdır, iç içe geçmiştir.
İlginçtir, E rn st’in uluslararası ağ müessesesinin oluşum una iliş­
kin açıklam ası, klasik k an ad ı C h a n d ler’de, yeni neoklasik ek on o m ist­
ler dalgasını W illiam so n ’da kişiselleştirmeye çalıştığım piyasa k u ra m ­
cılarının savlarını yankılar. Piyasanın nitelikleri ve teknolojinin kilit
değişkenler o lduğu ileri sürülür. A ncak E rn st’in analizinde, örgütlen­
m enin etkileri, geleneksel ek o n o m ik k u ram ın beklediklerinin tam te r­
sidir: Piyasanın çapı, dikey, ço k birimli şirketin oluşu m u n u başlatır­
ken, rek a b etin küreselleşm esinin büyük şirketi, fiili operasyon birimi
haline gelen, ço k yönlü ağ la rd a n oluşan bir ağ içinde erittiği varsayı­
lır. T eknolojik karm aşıklığın a rtm a sın d a n dolayı işlem m aliyetlerinin
a rtm a sı, işlem lerin şirket içine dahil olm asıyla değil, dışarıya havale
edilm esi, m aliyetlerin ağ çap ın d a paylaşım ıyla sonuçlanır. Bunun belir­
sizliği artırd ığ ı açıktır, a m a aynı z a m a n d a bu belirsizliğin yayılmasını
ve paylaşım ını da m ü m k ü n kılar. D olayısıyla ya işletm elerin ö rg ü tlen ­
m esine ilişkin n eo k lasik piyasa k u ra m ın a dayalı açıklam a hatalıdır ya
d a işletm e ağ ların ın o lu şu m u n a ilişkin eldeki k an ıtlar yanıltıcıdır. Ben
ilk seçenekten y anayım .
D o ğ u A sy a’da girişim lerin başlıca örgütlenm e biçimi olan ağ
m üessesesinin, A v ru p a,142 A m erik a143 gibi farklı kurum sal/kültürel

142 D anton de Rouffignac (1991).


143 Bower (1987); H arrison (1994).
2 6 4 üçüncü bölüm

b ağ lam lard a da yeşerdiği, dikey k o m u ta h atları e trafın d a n hiyerarşik


o larak örgütlenm iş büy ü k, ço k uluslu şirketlerinse en form asy o n el, k ü ­
resel ekonom iye pek de uygun olm adığı gözleniyor. G ö rü n e n o ki, k ü ­
reselleşme ve enform asyonelleşm e ağ lar o lu ştu rm ay la, esneklikle y a ­
k ın d an ilgili. Bu eğilim, klasik A nglo-Sakson şirket m odelinin yerini
alacak Asya tipi bir k alkınm a m odeline d o ğ ru m u kaydığım ız a n la m ı­
na geliyor? Ç alışm a ve yönetim pratikleri b irçok ülkeye yayılm ış olsa
da ben böyle d ü şü n m ü y o ru m . K ültürler ve k u ru m lar, ü retim m antığı,
teknolojik tem elin değişimi ve to p lu m sal o rta m la rın k u ru m sal nitelik­
leriyle etkileşim içinde yeni ek o n o m in in örgütlenm eyle ilgili gereksi­
nimlerini şekillendirmeyi sürdürüyor. A v ru p a’da işletme k ü ltürlerin e
ilişkin bir araştırm a, özellikle hüküm etle şirketler arasın d ak i ilişkiler
bağlam ında örgütlenm e biçim lerinin b ü y ü k bir çeşitlilik gösterdiğine
dikkat çeker.1AA D ünya çapında o lu şm ak ta o lan girişim ağlarının m i­
marisi ve kom pozisyonu, bu ağların içinde yer aldığı to p lu m ların u lu ­
sal özelliklerinin etkisi altındadır. Ö rneğin A vrupa’da elektronik şir­
ketlerinin kapsam ları ve stratejileri, J a p o n y a ’ya ve ABD’ye teknolojik
bağımlılığın azaltılm ası b ak ım ın d an b ü yük ölçüde A vrupa Birliği’nin
politikalarıyla uyum ludur. A m a diğer y a n d an Siemens’in m ikroelekt-
ronik alanında IBM ’le, T oshiba’yla ittifaka gitmesi, teknolojik z o ru n ­
luluklardan kaynaklanm ıştır. ABD’de sav u n m a p ro g ram ları etrafında
yüksek teknoloji ağlarının oluşm ası, A m erikan sanayiinin yabancı o r ­
taklıkları dışlayan kurum sal bir özelliğidir. Kuzey İtalya’da sanayi böl­
gelerinin yavaş yavaş büyük İtalyan şirketlerle birleşmesi, 1 9 7 0 ’lerde
sol partilerin hakim olduğu bölge hüküm etleri tarafın d an k u ru lan üre­
tim tabanının birleştirilmesi, istikrara kavuşturulm asıyla ilgili o larak
hüküm et, büyük şirketler ve sendikalar arasınd a yapılan anlaşm alarla
desteklenmiştir. Bir başka deyişle ağ müessesesi giderek d ah a u lu slara­
rası (ulusüstü değil) bir karakter kazanm aktadır, işleyişi de ağın k ü re­
sel stratejisiyle ulusal/bölgesel kökenli çıkarları arasındaki bir etkileşi­
min sonucu olacaktır. Çokuluslu şirketlerin çoğu, ürünlere, süreçlere

144 Randlesome vd. (1990).


a& kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 6 5

ve ülkelere bağlı o larak çeşitli ağlara katıldığından, yeni ekonom i, a r ­


tık çok uluslu şirketler m erkezinde örgütlenm iş bir oluşum olarak ta ­
nım lanam az; bu şirketler hep birlikte, piyasaların büyük büyük b ö lü ­
m ün d e, oligopolleşm eyi andırır o rta k bir denetim e sahip olsalar da.
B unun sebebi şirketlerin kendilerini, bir kurum sal o rtam lar çoğulluğu
içinde yer alan çoğul bir ağlar ağm a d ö n ü ştü rm ü ş olmasıdır. Güç hâlâ
m evcuttur, am a nadiren kullanılır. Piyasalarda hâlâ ticaret yapılır, a n ­
cak saf ek o n o m ik hesaplam alar, birçok değişken tarafından belirlen­
miş çözülem ez denklem lere bağım lıklarıyla zedelenmiştir. Piyasanın,
k u ru m sal ekonom istlerin g ö rü n ü r kılm aya çalıştığı eli görünmezliğe
dönm üştür. A m a bu kez yapısal m antığı, yalnızca arz ve talebin değil,
aynı z a m a n d a küresel en form asyon ağlarında d o lan an gizli stratejiler
ve dile getirilm em iş keşiflerin etkisi altındadır.

ENFORM ASYONELİZM İN RUH U


M a x W eb er’in The Protestant Ethic and the Spirit o f Capitalism baş­
lıklı, 1 9 0 4 -5 ’te yayım lanan klasikleşm iş m akalesi,145 zam an içinde ye­
ni bir e k o n o m ik örgü tlenm e p arad ig m asın a geçişi başlatan k ü ltü ­
rel/k u ru m sal dö n ü şü m lerin ö zü n ü k av ram ay a yönelik kuram sal giri­
şim lerin, m eto d o lo jik sıçram a tahtası olm ayı sürdürüyor. K apitalizm i
A nglo-Sakson k ü ltü rü n d e old u ğ u k a d a r etkili bir biçimde destekleyen,
besleyen, a n c a k farklı k u ru m sal biçim lerde yaşatan başka tarihsel ö r ­
neklere d ik k a t çeken tarihçiler, W eber’in kapitalizm in kökenlerine iliş­
kin k ap sam lı analizine karşı çıkm ışlardır. Bu b ö lü m ü n o d a k noktası,
b ü tü n to p lu m sal çelişkilerine k arşın a y a k ta o lan kapitalizm değil, b as­
kın ü retim biçim ini değiştiren, a m a o n u n yerini alm ayan yeni bir k a l­
k ın m a biçimi o lan enform asyonelizm . F ak at, M a x W eb er’in yüz yıl
önce su n d u ğ u k u ram sal ilkeler, bu b ö lü m d e su n d u ğ u m analizleri, göz­
lem leri a n la m a k ta ; e k o n o m ik h ay atın örg ütlenm e biçim lerinin gerisin­
deki yeni k ü ltü rel/k u ru m sa l y apılan m ay ı a y d ın latm ak üzere b ü tü n bu
analizleri, gözlem leri bir a ra y a getirm ekte faydalı bir rehber hâlâ. Sos­

145 Weber (1958).


yolojinin k u ru cu ların d a n birine h ü rm e tim in bir ifadesi o la ra k , bu y a ­
pılanm aya “ enform asyonelizm in r u h u ” diyeceğim.
N ereden başlayacağız? N asıl ilerleyeceğiz? W eber’e dönelim yine:

K apitalizm in ruhu. B undan ne anlam alıyız? Bu terim in, anlam ı


kavranabilir bir biçim de uygulanabileceği bir nesne varsa eğer, o da
yalnızca tarihselliği içinde bir birey olabilir; bir başka deyişle, ta ­
rihsel bir gerçeklik içinde bir araya gelmiş, kültürel önem leri açısın­
dan konum larına göre kavram sal bir b ü tü n içinde birleştirdiğim iz
bir unsurlar karm aşası. A ncak böyle bir tarihsel kavram , içeriği iti­
bariyle benzersiz tekilliğinden dolayı önem li olan bir olguya işaret
ettiğinden, onu ortaya koyabilm ek için, tarihsel gerçeklikten alınan
tekil parçalar tek tek bir araya getirilmelidir. Bu yüzden de nihaî ve
belirleyici kavram araştırm anın başında ortaya konam az, sonunda
gelmelidir.146

Biz de en azından bu b ö lü m ü n so n u n a gelmiş bu lu n u yo ru z. Ye­


ni örgütlenm e paradigm asıyla ilişkili o la ra k o rtay a çıkardığım ız ta rih ­
sel gerçekliğin unsurları nelerdir? Bunları tarihsel açıdan önem li k a v ­
ram sal bir b ü tü n içinde nasıl birleştirebiliriz?
Öncelikle farklı bağlam larda, farklı biçimlerde, farklı kültürel
ifadelerle ortaya çıkan girişim ağları vardır. Çin to p lu m larm d a ve K u­
zey İtalya’da aileye dayalı ağlar; yeniliklerin ortaya çıktığı o rta m lard a ­
ki teknolojik merkezlerden çıkan girişim ağları, Silikon Vadisi gibi; J a ­
pon keiretsu gibi, hiyerarşik, cem aatçi ağlar; zam anın gerçeklerine ayak
uydurm ak zorunda kalan eski dikey örgütlenm eli şirketlerden çıkmış,
merkezden bağımsız şirket birimlerinin oluşturduğu örgütlenm e ağları;
ağlar oluşturm uş başka şirketlerin etrafına örülm üş bir ağlar ağı içinde
yer alan, bir şirketin m üşterilerinden ve tedarikçilerinden oluşan ağlar;
şirketler arasındaki stratejik ittifaklardan ve birbirlerine yardımcı ol­
m ak için oluşturdukları destek ağlarından oluşan sınır aşan ağlar.
Teknolojik aygıtlar da vardır: Yeni telekom ünikasyon ağları;
yeni, güçlü m asaüstü bilgisayarlar; güçlü server’lara bağlanm ış olan

146 Weber (1958: 47).


ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 6 7

her yerde hazır ve nazır bilgisayar cihazları; yeni, uyarlanabilir, kendi


kendini geliştiren yazılımlar; herhangi bir zam anda herhangi bir m e­
kânla on-line bağlantı kurabilen yeni, m obil iletişim aygıtları; görevler
ve p erfo rm an s etrafında birbirine bağlanm ış, aynı dili, dijital dili k o ­
nuşabilen yeni çalışanlar ve yöneticiler.
Ü rünlerin, süreçlerin, piyasaların, serm aye ve bilgi de dahil eko­
nom ik girdilerin sürekli yeniden tanım lanm ası zorunluluğu yaratan
bir küresel rekabet de vardır.
Ve, her zam an olduğu gibi devlet vardır: D oğu Asya’da olduğu
gibi, yeni ek o n om inin yükselişe geçme aşam asında kalkınm acıdır; Av­
r u p a ’nın birleşmesi sürecinde g ö rd ü ğ ü m ü z gibi, ekonom ik kurum ların
yeniden yapılanm ası gerektiğinde bir işbirliği a k tö rü d ü r; ülke m erkez­
li ağların, bir yenilik o rta m ı y aratacak sinerjik etkileri ortaya çık ar­
m a k ta yerel ya da bölgesel h ü küm etlerin desteğine ihtiyacı olduğunda
k o o rd in e edicidir; ABD h ü k ü m etin in 21. yüzyılın bilgi otobanını y a ­
ra tm a ya da liberal bir d ü n y a düzeni d ay atm a tasarılarında olduğu gi­
bi, bir ulusal ekonom iyi ya da dünya düzenini teknolojik olarak ç o k ­
tan yazılm ış, am a girişim ler düzeyinde h ay ata geçirilmemiş tarihsel bir
yöne çekm eyi istediğinde ise, m isyona o d ak lan m ış bir ulaktır. Bütün
bu u n su rla r bir ara y a gelerek, ağ m üessesesinin yükselişine zemin h a ­
zırlam ıştır.
B ütün farklı görünüm leriyle, ağ müessesesinin ortaya çıkışı ve
bir bütünlük kazanması, bir önceki bölüm de enform asyonel ek o n o m i­
ye ilişkin analizim e gölge d ü şü ren “ verimlilik m u a m m a sı” na verilecek
y an ıt o lab ilir pekâlâ. Ç ü n k ü Bar ile B o rru s’un geleceğin ağlarına iliş­
kin çalışm aların d a o rta y a k o y d u k ları gibi:

E nform asyon Teknolojisi yatırım larının verim lilik artışına tercüm e


edilm em esinin bir nedeni, öncelikle m evcut görevlerin otom asyo­
n u n a hizm et etm iş olm alarıdır. G enelde, verimsiz iş yapm a biçim ­
lerini otom atikleştirm işlerdir. E nform asyon T eknolojisinin p o tan ­
siyelini h ay ata geçirm ek, ciddi bir yeniden örgütlenm eyi gerektirir.
O to m atik leştirilen işleri yeniden örgütleyebilm e becerisi, büyük ö l­
çüde tu tarlı bir altyapının; bilgisayara dayalı çeşitli işletme faaliyet­
leri arasında bağlantı kurabilecek esnek bir altyapının elde edilebi­
lirliğine dayalıdır.

Bar ile B orrus, sanayi fab rik a la rın d a üretim tesislerine yerleşti­
rilen, küçük elektrikli jeneratörlerin m erkezden bağım sızlaştırılm ası­
nın etkileriyle tarihsel bir paralellik de k u ra ra k devam edip şu sonuca
varırlar: “ Bu m erkezden bağım sız bilgisayarlar an cak b u g ü n birbirine
bağlanm aya başladı; böylece yeniden örgütlenm e m ü m k ü n o lu p des­
teklenebilecek. B unun etkili bir biçim de tam am lan m asıy la birlikte, ve­
rimlilikte de buna denk düşen artışlar o lacak tır.” 147
A ncak b ü tü n bu unsurlar, yeni kalkınm acı p a ra d ig m a n ın bile­
şenleri olsalar da, onları bir araya getirecek kültürel tu tk a ld a n y o k su n ­
durlar. Ç ü n k ü M a x W eber’in de dediği gibi:

Ekonom ik hayatta baskın olan bugünün kapitalizm i, gereksinim


duyduğu ekonom ik özneleri en uygun olanın hayatta kalm ası y o ­
luyla seçer. A ncak burada tarihsel bir açıklam a getirm e aracı o la ­
rak seçim kavram ının sınırları kolayca görülebilir. K apitalizm in
özelliklerine çok iyi uyarlanm ış bir hayat tarzının seçilebilmesi, bir
başka deyişle diğerlerine baskın çıkabilm esi, hükm edebilm esi için
bir yerde, yalıtılmış bireyler arasında değil, bir insanlar grubunun
o rtak yaşam tarzı olarak doğm uş olm ası gerekir. Asıl açıklanm ası
gereken bu köken, bu doğuştur. Benjamin F ranklin’in doğduğu ül­
kede kapitalizm in ruhu, kapitalist düzenden önce de vardı.

W eber ekliyor:

Tarihsel olarak açıklanm ası gereken olgu şudur: Bir dönem in en


kapitalist m erkezinde; 14., 15. yüzyılın Floransa’sında, bütün b ü ­
yük siyasi G üçler’in para ve sermaye piyasasında bu tavır [Benja­
min Franklin’in kâr arayışına arka çıkması] ahlaken hiçbir haklılı­
ğı olm ayan bir tavır ya da daha yum uşak bir deyişle hoşgörüye k o ­
nu olabilen bir tavır olarak görülürdü. Ama işletmelerin sırf p a ra ­
sızlıktan takas usulüne dönm e tehdidi altında olduğu, büyük giri­
şimlerin varlığına dair herhangi bir işaretin olmadığı, bankacılığın

147 Bar ve Borrus (1993: 6).


ag kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 2 6 9

yalnızca başlangıç işaretlerinin görülebildiği 18. yüzyıl Pennsylva-


niası’nm incelikten yoksun küçük burjuvazi ortam ında, aynı tavır
ahlakî ilişkinin özü olarak görülür, hattâ vazife duygusu adına ye­
rine getirilirdi. Burada ideal üstyapının m addi koşulları üzerine d ü ­
şünm ekten bahsetm ek tam bir saçmalık olacaktır. Yalnızca kâra
yöneldiği aşikar olan faaliyetlerin, bireyin ahlakî bir yüküm lülük
altında olduğunu hissetm esine yol açan bir çağrı olabilmesinin ge­
risinde nasıl bir düşünsel zemin vardır? Yeni girişimcinin hayat ta r­
zına ahlakî bir tem el kazandırıp, bu hayat tarzına meşruiyet kazan­
d ıran bu düşünce olm uştur çünkü.

E nform asyonelizm in ah lak î temelleri nelerdir? A hlakî bir tem e­


le gereksinim i var m ıdır? Sabırlı okuyucuya, enform asyonelizm in y ü k ­
seliş dönem lerinde kapitalizm in, W eber’in bu satırları yazdığı zam an ­
la kıyaslandığında d a h a yeni, k ö k ten değişmiş biçimlerle de olsa hâlâ
baskın ek on o m i tarzı o larak devam ettiğini h atırlatm am gerekir. Bu
yüzden de birikim in şirket ru h u içinde gerçekleşmesi, tüketiciliğin ye­
nilenm iş cazibesi, enform asyonelizm in örgütlenm elerinde yönlendirici
k ü ltü rel biçimlerdir. Ayrıca devletin ve ulusal/kültürel kolektif kimliğin
küresel rek a b et are n asın d a belirleyici bir güç o larak bir araya gelmesi
gerektiği de gösterilm iştir. Aileler, karm aşıklıkları içinde, ekonom ik re­
k ab et, birikim , m iras yoluyla varlıklarını sü rd ü rm ek te, yeni k u şa k la r­
la kendilerini devam ettirm ektedir. A ncak bu u n su rların hepsi birlikte,
yenilenen k ap italist rek ab etin kültürel b a k ım d an devam ını açıklasa
d a, bu k ap italist rek ab etin yeni ajan ın ın ayırt edilmesine izin verecek
denli belirgin g ö rü n m em ek ted irler: Ağ müessesesi.
T arih te ilk kez e k o n o m ik ö rg ü tlen m enin temel birimi , bireysel
ya d a k o lek tif o lsu n (girişimci ya da girişimci aile gibi) bir özne değil­
dir. G österm eye çalıştığım gibi, bu birim , m u h telif öznelerden ve ö r ­
g ü tlen m elerd en o lu şan , ağ lar destekleyici o rta m la ra ya da piyasa y a p ı­
la n m a la rın a kendilerini u y arlad ık ça d u rm ak sızın değişen ağdır. Bu ağ ­
ları bir a ra y a getiren nedir? T ü m ü y le bir araç, tesadüfî ittifaklar mıdır?
Belli ağ la r için böyle bir d u ru m söz k o n u su olabilir, an ca k ö rg ü tlen m e­

l i Weber (1958: 55, 75).


270 üçüncü bölüm

nin ağ biçim inde olm asının kendi içinde kültürel b o y u tları olm alı. A k ­
si tak dird e, e k o n o m ik faaliyetler to p lu m sal/k ü ltü rel bir yalıtılm ışlık
içinde gerçekleşiyor olacaktır, ki bu da bazı u ltra-rasy o n alist e k o n o ­
m istler tarafın d a n ileri sürülebilecek an cak tarihsel k ay ıtların ta m a ­
men yalanladığı bir açıklam adır. O halde bu “ağ müessesesinin ahlakî
temelleri”, “enformasyonelizmin ruhu " nedir?
Bu, k ü ltü rü n geleneksel o larak ifade ettiği, değerler sistem i a n ­
lam ında yeni bir k ü ltü r değildir kuşkusuz; ağ içindeki öznelerin ç o k lu ­
ğu, ağların çeşitliliği böyle birleştirici bir “ ağ k ü ltü rü ” nü dışlar çü n k ü .
Bir k u ru m lar b ü tü n ü de değil, ağ m üessesesinin farklı k u ru m sal o r ­
tam larda, bu tü r o rta m la r tarafın d a n geniş bir yelpazede yer alan b a ş­
ka başka biçim lerde şekillendirildiğini söyleyebileceğimiz k a d a r farklı
bir gelişme gösterdiğini g ö rd ü k çünkü. A ncak yine de ağ m üessesesi­
nin m uhtelif işleyiş biçim lerinde o rta k bir kültürel k u ra lla r b ü tü n ü
var. Zihinleri aşan, ağ içinde yer alan çeşitli katılım cıların stratejilerini
dayandırdığı, ağın üyeleri değiştikçe değişen, ağdaki birim lerin k ü ltü ­
rel ve örgütlenm e düzeyindeki dönüşüm lerini izleyen, birçok k ü ltü r­
den, birçok değerden, birçok stratejiden oluşuyor. Bir kültür, evet, am a
bir haklar ve yüküm lülükler bildirisinden çok, geçici olanın k ü ltü rü ,
tek tek stratejik k ararların kültürü, birbirine yam anm ış bir deneyim ler
ve çıkarlar bütünü. Sanal alem deki bilgisayarların gerçekliği yeniden
düzenleyerek yarattığı görsel deneyimler gibi, çok yüzlü , sanal bir kül­
tür. Bir fantazi değil, som u t bir güç, çü n k ü ağm hayatının her an ın d a
güçlü ekonom ik kararları destekliyor, güçlendiriyor. A m a çok da uzun
değil öm rü: Geçmiş başarıların ve başarısızlıkların ham m addesi o larak
bilgisayarın hafızasına giriyor. Ağ müessesesi kendi sanal k ü ltü rü için­
de yaşamayı öğreniyor. Ağdaki k onum u belli bir zam an ya da m ek ân ­
daki bir kültürel kurallar bü tün ü olarak belirginleştirme yönündie her
girişim, ağı eskimeye m ahkum eder; çünkü enform asyonelizm in gerek­
tirdiği değişken geometriye göre çok katı kaçar böyle bir girişim. “ E n­
formasyonelizmin ru h u ” , sinyalleri işleyen opto-elektronik devrelerin
hızına erişmiş bir “yaratıcı yıkım ” kültürüdür. Schumpeter, sanal
alemde W eber’le karşılaşır.
ağ kurumu: enformasyonel ekonominin kültürü, kurumlan ve örgütlenmeleri 271

Bu yeni ekonom ik tarih in potansiyel toplum sal sonuçlarına ge­


lince... Ü stadın sesi kuvvetle yankılanır, 100 yıl öncesinden:

M o d em ekonom ik düzen, bugün, yalnızca karşı konulam az bir


güçle ekonom ik kazançla doğrudan ilgili olanların değil, bu m eka­
nizm anın içine doğan bütün bireylerin hayatlarını belirleyen m aki­
ne üretim inin teknik ve ekonom ik koşullarına bağlıdır. Dışarıdaki
m allar için kaygılanm ak, yalnızca “her an fırlatılıp atılabilecek h a­
fif bir pelerin gibi bir azizin” om uzlarına atılmalıdır. Ancak kader
bu pelerinin dem ir bir kafese dönm esini buyurm uştur. Bugün din­
d a r sofuluğun ru h u bu kafesten kaçmıştır. A ncak muzaffer kapita­
lizmin, m ekanik tem eller üzerinde yükseldiği için, artık onun des­
teğine ihtiyacı yoktur. Gelecekte bu kafeste kim in yaşayacağını
kim se bilmiyor, bu büyük gelişmenin sonunda belki tüm üyle yeni
peygam berler ortaya çıkacak ya da belki eski düşünceler büyük bir
yeniden doğuş yaşayacak, b unlar değilse sarsıcı nitelikte bir kendi­
ni önem sem eyle süslenm iş m ekanik bir sersemleşme belki de. Bu
k ü ltürel gelişm enin son aşam ası için pekâlâ şöyle söylenebilir:
“ R uhsuz uzm anlar, kalpsiz duyum cular; bu hiçlik, daha önce erişil­
m em iş bir m edeniyet seviyesinde olduğunu tahayyül ediyor.”1

149 W eber(1958: 180-2).



fi

gH

Çalışmanın ve ••

■-4
oplum sal yap ın ın tem elinde, çalışm a süreci vardır. Enform asyonel
T p ara d ig m a ve küreselleşm e sürecinin etkisi, emeğin ve üretim iliş­
kilerinin yeni yeni o rta y a çıkan ağ müesseseleri içindeki, bu müessese­
ler etrafın d ak i tekn o lo jik ve yönetsel d ö n ü şü m üzerinden, b ü tü n bir
to p lu m a yansır. Bu b ö lü m d e, bu d ö n ü şü m ü eldeki k anıtlara d ayan arak
inceleyecek, geçen yıllarda çalışm a ve istihdam koşullarındaki değişik­
liklerde gözlenen çelişkili eğilimleri an lam lan d ırm ay a çalışacağım. Ö n ­
celikle başlıca k ap italist ülkelerdeki istihdam yapısının 1920 ile 2 005
yılları ara sın d a k i gelişimini inceleyip, sanayileşm e sonrasına ilişkin ku­
ra m la rın gerisindeki, istih dam yapısının seküler dönüşüm üyle ilgili kla­
sik so ru y u y an ıtlam ay a çalışacağım . A rd ın d an , O E C D sınırlarının öte­
sine geçebilelim diye, küresel bir işgücünün o rtay a çıkışıyla ilgili arg ü ­
m an ları değerlendireceğim . Sonra d a yeni enform asyon teknolojileri­
nin çalışm a sürecine, istih d am düzeyine etkilerini incelemeye, giderek

1 Bu bölüme M artin Carnoy ve Harley Shaiken’ın önemli katkılarda bulunduğunu belirtmek is­
tiyorum. Uluslararası Çalışma ö rg ü tü ’ne bağlı Uluslararası Çalışma Araştırmaları Kurumu’nun
verilerine, malzemesine de dayandım. Bunun için Padmanabha Gopinath ve Gerry Rodgers a
özellikle m innettarım.
2 7 6 dördüncü bölüm

yayılan “ işsizlerin o lu ştu rd u ğ u bir to p lu m ” k o rk u su n u değerlendirm e­


ye geçeceğim. Son o larak da, enform asyonel p a ra d ig m a n ın o rta y a çıkı­
şıyla ilişkilendirilen toplum sal k u tu p la şm a süreçlerine o d a k la n ıp çalış­
m anın ve istihdam ın d ö n ü şü m ü n ü n to p lu m sal yapıya etkilerini ele ala­
cağım. Aslında, bu eğilimleri açık lam an ın yanı sıra, d a h a kapsayıcı çer­
çeveye yerleştirip çok d ah a k ö k lü bir değişimle, çalışm anın bireyselleş­
mesi ve toplum ların parçalanm asıyla birlikte değerlendiren a ltern a tif
bir varsayım ileri süreceğim .2 Bu entelektüel seyahatte, yıllar boyunca
birçok ülkede bu so rulara dak ik bir titizlikle yaklaşm ış bir yığın m o ­
nografiden, sim ülasyon m odelinden, s ta n d a rt istatistiklerden a k a n ve­
rileri, araştırm a bulgularını kullanacağım . A ncak a raştırm am ın am acı,
bu kitabın geneli açısından, analitiktir; niyetim eski kaygıları yan ıtla­
m ak tan çok, yeni soruları gündem e getirm ektir.

GELİŞMİŞ KAPİTALİST Ü LK ELER D E İS T İH D A M IN VE


MESLEKİ YAPININ TA RİH SEL EV RİM İ:
G -7 ÜLKELERİ, 1920-2005
Bir tarihsel dönüşüm sürecinde, sistemli değişim in en d o ğ ru d an ifade­
lerinden biri, istihdam ın ve mesleki yapının dön ü şü m ü d ü r. H a ttâ sa­
nayileşme sonrası ve enform asyonelizm k u ram ları, en ileri e k o n o m i­
lerde m allardan hizmetlere kaym anın, yönetsel ve profesyonel m eslek­
lerin yükselişinin, tarım ve im alat işlerinin silinişinin, işin bilgi içeriği­
nin giderek artm asının dam gasını vurduğu yeni bir toplum sal yapının
ortaya çıkışını, tarihsel değişimin en güçlü kanıtı o larak ileri sürerler.
Bu form ülasyonların birçoğunda, ekonom ilerin ve to p lu m ların bir tü r
tabiat k an ununa tabi olduğu ima edilir; A m erikan to p lu m u n u n lider­
liğinde, m odernleşm e yörüngesinde tek bir yol izleyeceklerdir.

2 Enformasyonel paradigmada çalışmanın dönüşümünü kavrayabilmek için bu analizi karşılaştır­


mak ve tarihsel bir bakış açısına yerleştirmek gerekir. Bunun için konuyla ilgili araştırma ve dü­
şüncelere ilişkin eldeki en iyi kaynak olduğunu düşündüğüm Pahl’a başvurdum (1988). Çalış­
manın bireyselleşme yönünde bir dönüşüm geçirmesi, bunun da potansiyel olarak parçalanmış
toplumlar yaratmasıyla ilgili bu bölümün temel tezi, çok farklı bir analitik bakış açısıyla yazıl­
mış olsa da Polanyi nin kuramından hareket eden, İtalya’nın toplumsal yapısına ilişkin ampirik
analizlere dayanan bir kitapla da ilgilidir: Mingione (1991).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 2. J 7

Ben biraz d ah a farklı bir yaklaşım ı benim siyorum . Enform asyo­


nel to p lu m lard a, istihdam yapısının özelliklerine bakıldığında ortak
bir eğilim gözlense de, bu özelliklerin kuru m lara, kültürlere, siyasi o r ­
tam la ra göre tarihsel bir farklılık gösterdiği sonucuna vardım . E nfor­
m asyonel p arad ig m ad a istihdam yapılarının o rta k noktalarını ve fark ­
lılıklarını değerlendirebilm ek için G -7 diye anılan, küresel ekonom inin
çekirdeğini o lu ştu ra n başlıca kapitalist ülkelerde istihdam yapısının
1920 ile 2 0 0 5 yılları arasın d aki gelişimini inceledim. Bu ülkelerin h ep ­
si de enform asyonel to p lu m a geçişin ileri bir aşam asındadır, bu yüzden
de yeni istih d am özelliklerinin o rtay a çıkışını gözlemlemekte onlardan
yararlanabiliriz. Bu ülkeler aynı z a m a n d a çok farklı kültürleri, k u ru m ­
sal sistem leri tem sil eder, tarihsel çeşitliliği incelememizi sağlarlar. Bu
analizi gerçekleştirirken, farklı k alk ın m a düzeylerindeki başka b ü tü n
to p lu m la rın bu ülkelerin tem sil ettiği şu ya da bu yola gireceğini ima
etm ek değil niyetim . Bu k itab ın girişinde de belirttiğim gibi, yeni, e n ­
form asyonel p a ra d ig m a tarihle, k u ru m larla, kalkınm a düzeyleriyle e t­
kileşim h alin d ed ir ve farklı ağlar çevresinde küresel bir etkileşim siste­
mi içinde yer alır. İzleyen sayfalarda su nu lacak analizin çok d ah a so­
m u t bir am acı var: T arım sal, sınaî ve enform asyonel kalkınm a arasın ­
d ak i geçiş süreçlerinde, istihdam ın şekillenm esinde teknoloji, ekonom i
ve k u ru m la rın nasıl bir etkileşim içinde o ld u ğ u n u o rtay a koym ak.
B u rad a su n u la n analiz, hizm et sek tö rü n d e istihdam ın iç k o m ­
p o z isy o n u n d a bir ay rım a giderek, 1920 ile 2 0 0 5 yılları arasında bu ye­
di ülkenin her birinde istih d am ın ve mesleki yapının gelişimindeki
farklılıkları inceleyerek enform asyonel to p lu m u n kültürel/kurum sal
çeşitliliği üzerine am p irik zem inde gelişen bir tartışm a o rtay a k o y acak ­
tır. Bu y ö n d e ilerlem ek üzere, şim di bu b ö lü m d e araştırılan analitik
m eseleleri ta n ıtm a y a , k a v ra m la rı tan ım lam ay a, bu a ra ştırm a d a k u l­
landığım m etodolojiyi açık lam ay a geçiyorum .3

3 G-7 ülkelerinde istihdam yapısının gelişimine ilişkin analiz, eskiden Berkeley’de benim araştır­
ma asistanım olan Dr Yuko Aoyama’nın ciddi desteğiyle gerçekleştirildi; Aoyama’nın özellikle
de bu analizin dayandığı uluslararası, karşılaştırmalı veri tabanının hazırlanmasına büyük yar­
dımı oldu.
2 7 8 dördüncü bölüm

Sanayileşm ecilik Sonrası, H izm et E k o n o m isi


ve E nform asyonel T o p lu m
Klasik sanayileşm ecilik sonrası k u ram ı, an alitik o la ra k b irb irin den a y ­
rılması gereken üç ifadeyi ve ö n g ö rü y ü bir a ra y a getirir:4
1. Verimliliğin ve b üyüm enin kaynağı, bilgi işlemle b ü tü n e k o ­
nom ik faaliyet alan larına yayılan bilginin üretim in d e yatar.
2. E k on o m ik faaliyet m alların ü retim in d en , hizm etlerin s u n u ­
m una kayacaktır. T arım alan ın d a istih d am ın silinm esini, im alat se k tö ­
ründeki işlerin geri dö n dü rü lem ez bir biçim de azalm ası, hizm et se k tö ­
ründeki işlerin istihdam ın büyük b ö lü m ü n ü o lu ştu rm ası izleyecektir.
Bir ekonom i ne k a d a r ileriyse, istihdam ı ve üretim i de o k a d a r h izm et­
lere odaklı olacaktır.
3. Yeni ekonom i, icraları nitelikli bilgiye ve en fo rm asy o n a d a ­
yalı mesleklerin önem ini artıracaktır. Y önetsel, profesyonel ve teknik
meslekler, başka mesleki k o n u m la rd a n d a h a hızlı gelişecek ve yeni to p ­
lumsal yapının çekirdeğini oluşturacaktır.
Çeşitli yorum lar, sanayileşm ecilik so n rasın a ilişkin farklı k u ­
ram ları, toplum sal sınıflar, siyaset ve k ü ltü r alanlarını kapsay acak şe­
kilde genişletse de, birbiriyle bağlantılı önceki üç açıklam a, k u ram ı
toplum sal yapı düzeyine, Bell’in düşüncesine göre, ait olduğu düzeye
çıpalar. Bu temel değerlendirm elerin her birinin doğrulanm ası gereki­
yor. Ayrıca üç süreç arasındaki tarihsel bağlantı da am pirik kanıtlarla
sınanm ayı bekliyor.
Öncelikle ikinci bölüm de savunduğum gibi, bilgi ve enform as-
yon, gelişmiş toplum larda verimlilik ve büyüm enin temel kaynakları
olarak görünüyor. A ncak yukarıda da g ördü ğ ü m ü z gibi, sanayileşme
sonrası kuram ların, temel çıkış noktalarının, Solow ile K endrick’in, her
ikisinin de 20. yüzyılın ilk yarısında, sanayileşme çağının zirvesindeki
A m erika’ya gönderm ede bulunduğunu bilm ek de gerekiyor. Bu da ve­
rimlilik artışının bilgiye dayalı olm asının, birçok gelişmiş ülkede ima­
lat sektöründe istihdam ın zirvede olduğu bir dönem de sınaî ekonom i-

4 Bell (1976); Dordick ve Wang (1993).


çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 279

sinin bir özelliği olduğunu söylemek anlam ına geliyor. Dolayısıyla 20.
yüzyılın son dönem lerindeki ekonomiler; İkinci Dünya Savaşı öncesi
ekonom ilerden açıkça farklı olsa da, bu iki tü r ekonomiyi birbirinden
ay ıran özelliğin kökleri, verimlilik artışlarının kaynağında değildir. Sa­
nayi ekonom isiyle sanayileşme sonrası ekonom i arasında değil, bilgiye
dayalı sınaî, tarım sal üretim in ve hizm etlerin iki ayrı biçimi arasında
ayrım a gitm ek gerekir. Bu kitabın giriş bölüm lerinde de tartıştığım üze­
re, 20. yüzyılın ilk ve ikinci yarısındaki ekonom ik yapılar arasında ta­
rihsel b ak ım d an en ayırt edici n o k ta, enform asyon teknolojisi devrimi
ve bu devrim in b ü tü n toplum sal ve ekonom ik faaliyet alanlarına yayıl­
m ası, küresel ekonom inin oluşum u için gerekli altyapının sağlanm ası­
n a k a tk ıd a bulunm asıdır. Bu yüzden de analitik vurguyu, sanayileşme
so n rasın d an (form üle edildiği a n d a dahi bir yanıtı olm ayan toplum sal
bir tah m in sorunu) enform asyonelizm e kaydırm ak istiyorum . Bu bakış
açısına göre, toplum lar, belli bir toplum sal yapı m odeline o tu rd u kları
için değil, üretim sistemlerini bilgiye dayalı verimliliği enform asyon
teknolojilerinin gelişmesi ve yayılm ası yoluyla, bu teknolojilerden ya­
ra rla n m a n ın ön gereklerini (öncelikle insan kaynakları ve iletişim alt­
yapısı) yerine getirerek bu teknolojilerden yararlanm ayı en üst düzeye
çık a rm a ilkeleri etrafın d a örgütlendikleri için enform asyoneldir.
Sanayileşm e sonrası k u ram ın ın , bir to p lu m u sanayileşmecilik
so n rası to p lu m o la ra k değerlendirm ekte başv urdu ğ u ikinci ölçüt, hiz­
m et faaliyetlerinin değişimi ve im alatın çözülm esiyle ilgilidir. İleri e k o ­
n o m ilerd e istih d am ın b ü y ü k b ö lü m ü n ü n hizm et sektörüne yayılmış o l­
d u ğ u , hizm et s e k tö rü n ü n gayri safi milli hasılaya en büyük katkıyı
yaptığı açıktır. A n cak bu, im alat sektörlerinin yok olduğu, im alat fa­
aliyetinin yapısının ve d in am ik lerin in bir hizm et ekonom isinin sağlı­
ğıyla ilgisiz o ld u ğ u an la m ın a gelmez. Başka araştırm acıların yanı sıra,
C o h en ile Z y s m a n 5 d a , birçok hizm etin im alatla d o ğ ru d an ilişkilerine
d ay an d ığ ın ı, im alat faaliyetinin (im alat se k tö rü n d e istihd am d an farklı
o la ra k ) e k o n o m in in verimliliği ve re k a b e t gücü açısından kritik ö n e m ­

5 Cohen ve Zysman (1987).


280 dördüncü bölüm

de o ld u ğ u n u sav u n m u şlard ır kuvvetle. ABD açısından bakıld ığ ın d a,


C ohen ve Z y sm an , gayri safi milli hasılanın % 2 4 ’ü n ü n im alat şirk et­
lerinin k a tm a değerinden, diğer bir % 2 5 ’lik b ö lü m ü n ise im alatla
d o ğ ru d an bağlantılı hizm etlerin k a tk ısın d a n geldiği ta h m in in d e b u lu ­
nur. B uradan hareketle, sanayileşm e sonrası ek o no m isinin bir “ m it”
old uğ u n u, aslında başka tü r bir sanayi ek o n o m isin d e o ld u ğ u m u z u sa ­
vunurlar. K argaşanın b ü yük b ö lü m ü , ileri ekonom ilerle, küreselleşm e
koşulları altında aslında aynı üretim yapısının bir parçası o lan k a lk ın ­
m ak ta olan ekonom iler arasın d a sunî bir ay rım a gidilm esinden k a y ­
naklanm aktadır. Dolayısıyla, 1 9 8 0 ’lerde A v ru pa’da ya da A m erik a’da
sanayileşm enin çözüldüğünü iddia eden analistler, d ü n y an ın geri k alan
kısm ında olu p bitenleri gözden kaçırm aktadır. O lu p biten de IL O ’n u n
araştırm aların a göre,6 küresel çap ta im alat sek tö rü n d e istihdam ın
1 9 8 9 ’da en yüksek n o k tasın d a olduğu, 1963 ile 1989 arasın d a %
7 2 ’lik bir artış kaydettiğidir. Bu eğilim 1 9 9 0 ’lard a d a devam etmiştir.
1970 ile 199 7 yılları arasında, im alat sek tö rü n d ek i işler, A B D ’de biraz
(1 9 .3 6 7 .0 0 0 ’den 1 8 .6 5 7 .0 0 0 ’e gerilemiştir), A vrupa Birliği’nde ciddi
o ran d a azalırken (3 8 .4 0 0 .0 0 0 ’den, 2 9 .9 1 9 .0 0 0 ’e) J a p o n y a ’da artm ış,
sanayileşm ekte olan ülkelerin başlıcalarında 1.5 ilâ 4 k a tm a çıkm ıştır;
öyle ki başka ülkelerde im alat sektöründeki yeni işler, kalkınm ış d ü n ­
yadaki kayıpları büyük ölçüde aşmıştır.
D ahası “ hizm etler” kavram ı, en iyi ihtim alle m uğlak, en k ö tü
ihtimalle yanıltıcı bir kavram o larak değerlendirilir.7 İstihdam istatis­
tiklerinde bu kavram , tarım , m adencilik, inşaat, im alat ya da kam u
hizmetleri dışında kalan her şeyi kapsayan a rtık bir kav ram o larak
kullanılır. Dolayısıyla hizmetler kategorisi, tarihsel o larak çeşitli to p ­
lumsal yapılardan ve üretim sistem lerinden k ayn ak lan an her tü r faali­
yeti kapsar. Bu hizm et faaliyetlerinin tek o rta k özellikleri, olm adıkları
şeydir. Hizm etleri, gerçek özelliklerine day an arak, söz kon u su m alla­
rın “ som utluğu” nun tersine “ kolay tanım lanam azlıkları” gibi özellik-

6 Wieczorek (1995).
7 Castells (1976a); Stanback (1979); Gershuny ve Miles (1983); De Brandt (1985); Cohen ve
Zysman (1987); Daniels (1993).
çalışmanın ve istihdamın dönüşüm ü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 281

leriyle tanım lam ak, enform asyonel ekonom inin gelişimiyle birlikte a n ­
lam ını da yitirmiştir. İleri ekonom ilerin özelliği olan bilgisayar yazılı­
mı, video üretim i, m ikro-elektronik tasarım ı, biyo-teknolojiye dayalı
tarım ve başka birçok kritik süreç, bilgi içeriklerini ürünün som ut v ar­
lığıyla öyle ayrılam az derecede birleştirdiler ki, “ m allar” ve “ hizm et­
le r” arasın d ak i sınırları seçmek im kânsızlaştı. Yeni ekonom iyi ve to p ­
lum sal yapıyı an la m a k için, farklı “ hizm et” türleri arasındaki ayrım ­
ları çizmem iz, araların d ak i açık ayrım ları gösterm em iz gerekiyor. E n­
form asyonel ekonom iyi k av ram a çabasında, her hizm et kategorisi, sa­
nayi ekonom isinin d a h a önceki tipinde im alat ile hizm etler arasındaki
eski sınır çizgisi k a d a r önem li bir ayrım haline gelir. Ekonom iler daha
k a rm a şık bir hal aldıkça, ek o n o m ik faaliyetleri sınıflandırm akta k u l­
landığım ız k av ram ları çeşitlendirm eli, Colin C la rk ’ın birincil, ikincil,
üçüncül sektörler arasın d ak i ayrım a dayandırdığı eski paradigm ayı t a ­
m am en terk etmeliyiz. Böyle bir ayrım , toplum larım ızı k av ram ak ta
epistem olojik bir engel haline gelmiştir.
O rijinal sanayileşm e sonrası k u ram ın ın üçüncü temel öngörüsü,
yönetsel, profesyonel ve tek n ik k o n u m la r gibi bilgi zenginliğini gerek­
tiren m esleklerin, yeni m eslekî yapının çekirdeği o larak bir yayılm a
içinde o ld u ğ u n u söyler. Bu ö n g ö rü de do ğ ru lan m ay ı gerektiriyor. Bazı
analistler, b u eğilim in yeni mesleki yapının tek özelliği olm adığını sa­
vunm uştur. Bu eğilime paralel o la ra k d a h a alçak m evkilerde yer alan,
vasıfsız, hizm et m eslekleri de artış eğilimi gösterir. Bu düşük vasıflı
m eslekler, b ü y ü m e hızlarının yavaşlığına karşın, sayıları bakım ın d an
sanayileşm e sonrası to p lu m sal y ap ın ın ciddi bir kısm ını temsil eder. Bir
b a şk a deyişle ileri, en fo rm asy o n el to p lu m la r da, tav an ile tab an ın o r ­
ta kesim aleyhine pay ların ı artırdığı d a h a k u tup laşm ış bir toplum sal
yapıyla tanım lanabilirler.8 Ayrıca literatü rd e, bilgi, bilim ve uzm anlı­
ğın, yönetsel/profesyonel m esleklerin b irç o ğ u n u n kilit bileşeni o ld u ğ u ­
n a yaygın bir biçim de karşı çıkıldığı görülür. Geleceğimizi, eğitimli,

8 K uttner (1983); Rumberger ve Levin (1984); Bluestone ve Harrison (1988); Sayer ve Walker
(1992); Leal (1993).
282 dördüncü bölüm

bilgili seçkinlerin cum huriyeti o la ra k tan ım la m a y a k a lk m a d a n önce,


bu tü r genel istatistik! sın ıflan dırm aların gerçek içeriğini d a h a y a k ın ­
d an, d a h a sıkı incelem em iz gerekiyor.
Sanayileşme sonrası k u ra m la rın ın basitleştirici versiyonlarına
karşı geliştirilen en önem li a rg ü m an , incelediğim iz üç özelliği tarihsel
evrim içinde birleştiğini, bu evrim in tek bir enform asyonel to p lu m m o ­
deline yol açtığını öne süren varsayım dır. Bu analitik yapı aslında, k la ­
sik ekonom i politikçilerin (A dam Sm ith’te n , M a r x ’a u z an a n bir yelpa­
zede) özellikle İngiltere’nin sanayileşm esi deneyim ine d a y a n a ra k k a p i­
talizm kavram ını form üle edip, d ü n y ad a e k o n o m ik ve to p lu m sal d en e­
yimlerin çeşitliliği içinde sürekli bu şab lo n u n “ istisn aları” yla karşılaş­
m alarına benzer. A ncak ve an cak , enform asyonel to p lu m u n üretim sis­
tem inin yapısal m antığıyla toplum sal m antığı arasın d ak i an alitik a y ­
rım dan hareket etm em iz halinde, belli bir tek n o -ek o n o m ik p a ra d ig ­
m anın bir toplum sal yapıyı başlatıp başlatm adığını, b u n d a ne derece
etkili olduğunu am pirik o larak gözleyebiliriz. A ncak gözlem im izin
kültürel ve kurum sal ölçeğini açm am ız halinde, enform asyonel to p lu ­
m un (yeni bir kalkınm a evresinin ifadesi olarak) yapısına ait olanları
belli bir ülkenin tarihsel yörüngesine ait o lan lard a n ayırabiliriz. Bu
yönde bazı anlam lı adım lar atabilm ek için, d ü n y an ın en büyük yedi p i­
yasa ekonom isine, G -7 ülkelerine ait tem el istatistikleri toplayıp kıyas­
lanabilir hale getirdim . Böylece, m akul düzeyde bir yaklaşıklıkla, ge­
çen 70 yılda bu yedi ülkede istihdam ve m eslekî yapıların gelişimini k ı­
yaslayabildim. 21. yüzyılın ilk yılları için Ja p o n y a ve ABD için yapılan
bazı istihdam tahm inlerini de değerlendirdim . Bu analizin am pirik açı­
dan özü, m uhtelif hizm et faaliyetleri arasında bir ayrım a gitm e girişi­
midir. Bunu yapabilm ek için, Singelm ann’ın 20 yılı aşkın bir süre ö n ­
ce oluşturduğu, gayet iyi bilinen hizm et istihdam ı tipolojisini izledim .9
Singelmann’ın kavram laştırm ası kusursuz değildir, ancak temel bir
olumlu yönü vardır: Singelm ann’ın 1920 ile 1970 arasında çeşitli ül­
kelerde istihdam yapısındaki değişiklikleri incelediği d o k to ra tezi, ge-

9 Singelmann (1978).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 283

nel istatistikî kategorileri gayet iyi uyarlam ış bir çalışmadır. Bu kitabın


temel am acı analitik o ld u ğ u n d an , Singelm ann’ın çalışması üzerinden
devam etmeye, 1970-90 dönem ine ilişkin verileri, onun 1920-79 d ö ­
nem ine ilişkin bulgularıyla karşılaştırm aya k a ra r verdim. Böylece sek-
törel istihdam a dair benzer bir tipoloji oluşturup G-7 ülkelerinin ista­
tistiklerini zor kıyaslanabilir sınıflandırm alar çerçevesinde işleyerek,
S ingelm ann’ın enform asyonel to p lu m lard ak i kritik kalkınm a sürecine
ilişkin analizini 1970 sonrası dönem i de kapsayacak şekilde genişlet­
tim . Sınıflandırm a k o n u su n d a benim kararlarım ın, d ah a önce Singel-
m a n n ’ın kararlarıy la tam anlam ıyla denk olm asını garanti edemeyece­
ğim den, b u iki dönem e ilişkin verilerimizi ayrı ayrı sundum . Bu veriler
bir istatistik dizisi o larak değil, verileri kıyaslam ak am acıyla kullanı­
lan an alitik sınıflam alar b a k ım ın d an birbirine denk kılınmış iki ayrı is­
tatistik î eğilim o la ra k ok u nm alı. Farklı ülkeler arasında birbirine denk
sınıflam alar o lu ştu rm a y a çalışırken, ciddi m etodolojik zorluklarla k a r­
şılaştım . Bu b ö lü m ü n eklerinde, bu veritabanınm oluşturulm asında iz­
lenen yöntem i ayrıntılarıyla bulacaksınız. Bu verilerin analizinde, veri
ta b a n ın ın m evcut değerlendirilm e düzeyi b akım ın dan gereksiz derece­
de sofistike k açacak an alitik yöntem ler yerine, toplum sal yapının fiili
eğilim lerini gösterm eye çalışarak en basit istatistikî prosedürleri k u l­
lan d ım . Yeni bir k av ram sal anlayış çizgisi su n acak tanım sal istatistik­
ler kullanm ay ı tercih ettim .
S in gelm an n ’ın hizm et etkinliklerine ilişkin sınıflandırm asını be­
nim seyerek, istihdam ı yapısalcı bir bakış açısıyla değerlendirdim ; e t­
kinlikleri, üretim sürecinden başlay an bağlantılar zincirinde, nerede
yer a ld ık ların a b a k a ra k bölüm lere ayırdım . D olayısıyla dağıtım hiz­
m etleri ticari d ağ ıtım ağ ların ın (to p tan ve perakende) yanı sıra, hem
iletişim hem de nakliye faaliyetlerini içerir. Ü retim hizm etleri, m u tlak a
ç o k vasıflı o lm a y a n destek hizm etleri de dahil, ekonom iye d ah a ö n e m ­
li girdilerle k a tk ıd a b u lu n u y o r g ö rü n en hizm etleri k a p sa r d o ğ ru d an .
T oplum sal hizm etler, to p lu m sal tü ketim le ilgili işlerin yanı sıra, b ü tü n
bir h ü k ü m e t faaliyetleri alanını da kapsar. Kişisel hizmetler, eğlenceden
yem e-içm e m e k â n la rın a dek kişisel tü k etim le ilgili hizm etlerdir. Bu ay­
284 dördüncü bölüm

rımlar, genel hatlarla çizilmiş o lsalar da, başka b aşk a ülkelerde istih ­
dam yapısının gelişimi üzerine, en a zın d an genel istatistik! d eğ erlen d ir­
m elerden d ah a derin bir analitik yaklaşım la, farklılıkları g ö rerek d ü ­
şünm em izi sağlarlar. H izm etler/m allar ikiliği ile istih d am ın bilgi-işlem
ve m alların işlenmesi faaliyetleri arasın d a bir ayrım y a p ılara k sınıflan­
dırılm ası arasın d a da bir ayrım yap m ay a çalıştım ; zira bu ay rım ların
her biri, toplum sal yapının analizinde farklı bir yaklaşım a aittir. B unu
gerçekleştirebilm ek için hizm et verm e istihdam ı/m al üretim istihdam ı
ile bilgi-işlem istihdam ı/m al işleme istihdam ına ilişkin de iki tem el e n ­
deks çıkardım ve endeksleri ele alm an ülkelere ve dönem lere göre d e­
ğerlendirdim . Son o larak , farklı ülkelerdeki m esleklere ilişkin sınıflan­
dırm aları, A m erikan ve J a p o n istatistiklerinde kullanılan sınıflandır­
m alar çevresinde k u ra ra k , m esleklere ilişkin basit bir tipoloji çıkardım .
Aslında meslekî k o n u m larla etkinlik tiplerini birbirine k arıştıran bu
tü r meslekî sınıflandırm alara dair tan ım larla ilgili ciddi kaygılarım o l­
sa da, son derece yaygın o lan sta n d a rt istatistikleri k u llan m ak , bize
mesleki yapıların gelişimini k ab aca kıyaslayarak izleme fırsatı sunar.
Bu çalışm anın am acı, enform asyonel to p lu m ların , o rta k n o k ta la rın a
ve farklılıklarına ilişkin temel bir gösterge olan istihdam yapılarının
gelişimindeki farklılıkları kıyaslam acı bir çerçevede değerlendirerek bu
toplum ların sosyolojik bir analizini gerçekleştirm ektir.

İstihdam Yapısının D ö nü şü m ü , 1920-70 ve 1970-90


G-7 ülkelerinde istihdam yapısının gelişiminin tahlili, büyük bir şans
eseri, elimizdeki iki ayrı veritabanına denk düşen iki dö n em a ra sın d a ­
ki ayrımla başlam alıdır: 1920-70 dönem i ve 1970-90 dönem i. Bu iki
dönem arasındaki temel analitik ayrım , ilk dönem de, değerlendirm eye
aldığımız toplum ların tarım sonrası topluıfılar haline gelmesi, ikinci
dönemdeyse sanayileşme sonrası to plum lar olm alarıdır. Bu tü r terim ­
lerden açıkçası, birinci dönem de tarım sal istihdam da kitlesel bir d ü ­
şüş, ikinci dönem de de im alat sektöründe hızlı bir gerileme yaşandığı­
nı anlıyorum . H attâ bütün G -7 ülkeleri, 1920 ile 1970 arasında d ö ­
nüştürücü etkinliklerde bulunm uş ve im alat sektöründe istihdam ora-
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 285

nını korum uş ya da artırm ışlardır. Dolayısıyla imalatçı işgücüne ilişkin


d a h a net bir tablo o rtay a koyabilm ek için, inşaat ve kam u hizmetleri
sektörlerini dışarıda b ırak acak olursak, İngiltere ve G aller’de 192 1 ’de
% 36,8 düzeyindeki im alatçı işgücü oranının çok az bir gerilemeyle
1 9 7 1 ’de % 3 4 ,9 ’a düştüğünü; ABD’de im alat sektörün ü n 1 9 3 0 ’da %
2 4 ,5 düzeyinde olan to p lam istihdam daki payını 1 9 7 0 ’de % 2 5 ,9 ’a çı­
kardığını; K a n a d a ’da 1 9 2 1 ’de % 17 düzeyindeki aynı oranın, 197 1 ’de
% 2 2 ’ye çıktığını; J a p o n y a ’da 1 9 2 0 ’de im alat sektörün ü n toplam is­
tih d am d ak i % 1 6 ,6 ’lık payının 1 9 7 0 ’de % 2 6 ’ya çıktığını; A lm an­
y a ’da im alatçı işgücü o ran ın ın % 3 3 ’ten % 4 0 ,2 ’ye, F ran sa’nın %
2 6 ,4 ’ten % 2 8 ,1 ’e; İtaly a’nın da % 1 9 ,9 ’d an % 2 7 ,4 ’e yükseldiğini gö ­
rürüz. D olayısıyla S inglem ann’ın da iddia ettiği gibi, bu elli yıllık d ö ­
n em de istihdam yapısında, im a la tta n değil, tarım d an hizm et ve inşaat
sek tö rü n e bir kaym a yaşanm ıştır.
1 9 7 0 -9 0 d ö n em in d e hikâye biraz d a h a farklıdır; bu yirmi yılda
y a şan a n ek o n o m ik yeniden y ap ılan m a ve teknolojik dönüşüm süreci,
b ü tü n ülkelerde im alat sek tö rü n d ek i istihdam da bir gerileme y a ra t­
m ıştır (bkz. Ek A ’daki 4 .1 -4 .1 4 T abloları). A ncak bu genel bir eğilim
de olsa, im alattak i gerilem e eşit, birbirine denk olm ayan düzeylerde­
dir; bu d a to p lu m sal yapıların, ek o n o m ik p olitikalar ve şirketlerin
stratejilerindeki farklılıklar nispetinde bir çeşitlilik sergilediğinin işare­
tidir. D olayısıyla B ritanya, ABD ve İta ly a ’da hızlı bir sanayinin çözül­
m esi süreci y aşan ırk en (bu ülkelerde im alat sek tö rü n ü n to p lam istih­
d a m d a k i payı 1 9 7 0 -9 0 d ö n em in d e sırasıyla % 3 8 ,7 ’den % 2 2 ,5 ’e; %
2 5 ,9 ’d a n % 1 7 ,5 ’e, % 2 7 ,3 ’ten % 2 1 ,8 ’e gerilem iştir), Ja p o n y a ve Al­
m a n y a ’d a im alat s e k tö rü n ü n to p la m istih d am d ak i payı o rta düzeyler­
de bir d ü şü ş kayd etm iştir; J a p o n y a ’d a % 2 6 ’d a n % 2 3 ,6 ’ya, A lm an ­
y a ’d a % 3 8 ,6 düzeyinden 1 9 8 7 ’de h âlâ yüksek bir düzey olan % 32,2
o ra n ın a bir gerilem e olm uştur. K a n a d a ile F ransa, a ra d a bir yerlerde
d u rm a k ta d ır; im alat se k tö rü n d ek i istihd am ın payı b u ülkelerde sıra­
sıyla % 1 9 ,7 ’den % 1 4 ,9 ’a, % 2 7 ,7 ’d en % 2 1 ,3 ’e gerilemiştir.
A slında İngiltere ve Galler, 1 9 2 1 ’de ç o k ta n tarım sonrası to p ­
lu m lar haline gelm işlerdi; iş güçlerinin yalnızca 7 ,1 ’i ta rım d a istihdam
286 dördüncü bölüm

ediliyordu. ABD, A lm anya ve K a n a d a ’da hâlâ ciddi b o y u tla rd a bir t a ­


rım nüfusu vardı (toplam istihdam ın d ö rtte biri ile üçte biri arasın d a);
Jap o n y a, İtalya ve F ra n sa ’da tarım ve ticari m esleklerin b ask ın o ld u ğ u
toplum lardı. İncelediğimiz dönem d ek i farklı başlangıç n o k ta la rın d a n
hareketle, farklı ülkelerdeki eğilim lerin im alat ve hizm et se k tö rü n ü n ,
tarım sektörü aleyhine b ü y ü d ü ğ ü bir istihdam yapısına d o ğ ru bir
uyum içine girdiği gözlenir. Bu uyum , A lm anya, J a p o n y a , İtalya ve
F ran sa’da tarım nü fu su n d ak i fazlayı im alat ve hizm et sektörlerine d a ­
ğıtan çok hızlı sanayileşm e süreçleriyle açıklanır.
Dolayısıyla hizm et sek tö rü n dek i istihdam ın o ran ın ı sanayiyle
karşılaştıracak olu rsak (bizim “ hizm et e k o n o m isi” göstergem iz), b ir­
çok ülkede 1920 ile 197 0 arasın d a ılımlı bir artış olduğu gözlenir. Yal­
nızca ABD (1,1’den 2 ’ye) ile K a n a d a ’da (1,3’ten 2 ’ye) tarım sonrası di­
ye andığım dönem de hizm et sek tö rü n dek i göreli istihdam o ra n ın d a
önemli bir artış olm uştur. Bu an lam d a, ABD’nin, hizm et ek onom isinin
istihdam yapısının özelliklerinin sta n d a rt taşıyıcısı o ld u ğ u doğ ru du r.
Dolayısıyla hizm et sektö rü n d e istihdam eğilimi, sanayileşm e sonrası
dönem de ivme kazanıp genelleştiğinde, ABD ile K a n a d a ’da hizm et
sektörünün başatlığı d ah a da artm ış, sırasıyla 3 ile 3.3 endeksleri d ü ­
zeyine çıkmıştır. Britanya, F ransa ve İtalya da aynı yolda ilerliyor g ö ­
rünseler de, Kuzey A m erika, Ja p o n y a ve A lm anya, servis sek tö rü n d e
istihdam ın daha düşük düzeylerde bir artış gösterdiği, servis se k tö rü n ­
de istihdam ın sınaî sektörlerinde istihdam a oran ın ın d a h a düşük, sıra­
sıyla 1.8 ile 1.4 olduğu güçlü sınaî ekonom ileri o larak öne çıkarlar. Bu
daha titiz bir tartışm ayı hak eden bir gözlemdir. A ncak genel bir eği­
lim olarak, 1 9 9 0 ’larda bütün G-7 ülkelerinde nüfusun büyük b ö lü m ü ­
nün hizmet sektöründe istihdam edildiği görülür. İstihdam bilgi-işlem-
de de mi yoğunlaşm aktadır? Bilgi-işlem ve mal-işleme sektörlerindeki
istihdam oranları, analiz için ilginç bazı ipuçları sunuyor. Ö nce, J a ­
ponya yı daha ileride değerlendirm ek üzere bir kenara ayıralım .
Bütün ülkelerde, bilgi-işlem sektöründe istihdam ın d ah a yüksek
oranlara çıkması yönünde bir eğilim vardır. 1920-70 dönem inde İtal­
ya ile Alm anya’da hiç artış olm am ış ya da çok düşük düzeylerde bir
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 287

artış yaşandıysa da, bilgi işlem sektöründeki istihdam ın toplam daki


payı bu ülkelerde 1 9 8 0 ’ler ve 1 9 9 0 ’larda ciddi bir artış göstermiştir.
Yedi ülke içinde bilgi işlem sektöründe istihdam oranının en yüksek ol­
duğu ülke ABD’dir; an cak Britanya, K anada ve Fransa da hemen he­
m en aynı düzeylerdedir. D olayısıyla bilgi-işlem sektöründe istihdam ın
artm ası, A BD ’nin ayırıcı bir özelliği değildir: A m erika’nın istihdam ya­
pısı diğerlerinden bir “en form asyon ekonom isi” nden çok bir “ hizmet
e k o n o m isi” o lm ak la ayrılır. A lm anya ve İtalya’da da bilgi-işlem sektö­
rü n d e istihdam o ran ı ciddi düzeyde dah a düşüktür; ancak bu ülkeler
son yirm i yıl içinde aynı eğilimi göstererek, bu oranı iki katm a çık ar­
m ışlardır.
J a p o n y a ’yla ilgili veriler çok ilginçtir. Son elli yılda bilgi-işlem
se k tö rü n d e istihdam o ra n ın d a 50 yılda yalnızca ılımlı düzeyde bir a r ­
tış (0.3’ten 0 .4 ’e), son 2 0 yılda da 0 .4 ’ten 0 .5 ’e d ah a yavaş bir artış
gözlenir. D olayısıyla enfo rm asy o n teknolojilerini en güçlü biçimde
v u rg u lay an , yüksek tek no lo jin in verimlilik ve rekabet gücü açısından
çok önem li bir rol üstlendiği bir to p lu m d a, bilgi-işlem sektöründe is­
tih d a m o ra n ın ın diğerlerine kıyasla en düşük düzeyde olduğu, bu istih­
d am o ra n ın ın diğerlerine kıyasla d a h a yavaş ilerlediği gözlenmektedir.
Ö yle g ö rü n ü y o r ki, bilgi-işlem sek tö rü n d e istihdam ın yayılması ile
“ en fo rm asy o n to p lu m u ” n u n (Japonca johoka shakai) gelişimi, birbi-
riyle bağlantılı olsa da farklı süreçlerdir. Sanayileşm e sonrasına ilişkin
bazı y o ru m la ra bakılırsa, 1 9 7 0 ’ler ve 1 9 8 0 ’ler dönem inde başlıca e k o ­
n o m iler a ra sın d a en fazla re k a b e t gücüne sahip Ja p o n y a ile A lm an­
y a ’nın im alat se k tö rü n d e istih d am b a k ım ın d a n en güçlü; hizm et sek­
tö rü n d e istih d am ın sın aî sektörlerine o ran ın ın en d ü şü k olduğu, bilgi­
işlem se k tö rü n d e istih d am o ra n ın ın , m al-işlem e sektörlerinde istih d a­
m a o ra n ın ın en d ü şü k o ld u ğ u ülkeler olm ası, J a p o n y a ’nın (en hızlı ve­
rim lilik artışını yaşam ıştır) yüzyıl boyun ca, bilgi-işlem sek tö rü istih d a­
m ın d a en d ü şü k artışı yaşam ış olm ası hem ilginçtir, hem de so ru n lu ­
dur. Ben bilgi-işlem in, te k n ik bir işbölüm ü çerçevesinde ayrıca gerçek­
leştirilm ek yerine, so m u t ü retim ya da m alların işlenmesi sürecine iç­
kin o ld u ğ u n d a d a h a ü retk en o ld u ğ u düşüncesini sav u n u y o ru m . So­
288 dördüncü bölüm

nuçta o to m asy o n u n b ü y ü k bir b ö lü m ü , bilgi-işlem sürecinin m alların


işlenmesiyle bütünleştirilm esinde düğüm lenir.
Bu varsayım başka bir önem li gözlem i y o ru m lam am ıza da k a t­
kıda bulunabilir: İncelediğimiz yedi ülkenin hiçbirinde de, bilgi-işlem
sektöründe istihdam ın o ran ı 1 9 9 0 ’da l ’in üzerinde değildi ve yalnızca
ABD bu eşiğe yaklaşm ıştı. D olayısıyla en fo rm asy o n u n , ek o n o m in in iş­
leyişi ve to p lu m u n örgütlenm esinin kilit bir parçası olm ası, işlerin b ü ­
yük b ö lü m ü n ü n bilgi-işlem sek tö rü n d e oldu ğ u ya da olacağı an la m ın a
gelmez. Bilgi-işlem sek tö rü n d e istihdam y ö n ün d eki ilerlem e hizm et
sektöründe istihdam y ön ü n dek i ilerlemeye kıyasla çok çok d a h a y a ­
vaştır ve çok d aha düşük düzeylerdedir. D olayısıyla ileri to p lu m la rd a
istihdam ın d ö n ü şü m ü n ü an lam ak için, G -7 ülkelerinde hizm et tipleri­
nin gelişimindeki farklılıklar üzerinde duralım .
Bunun için öncelikle, tek tek her ülkede hizm et tiplerinin gelişi­
mini ele alacağım; sonra da tek tek her ülkede hizm et tiplerinin birbir­
leri karşısındaki önem ini kıyaslayacağım ; son o larak literatürde ‘san a­
yi sonrası’ toplum ların özelliği o larak tan ım lan an hizm etlerde, istihda­
mın gelişimi eğilimlerini değerlendireceğim . Bu analize geçm eden önce,
okuyucuya istihdam kategorilerinin incelikli analizinde ne denli ilerler­
sek veritabanının da o k a d a r sağlam laşacağını h atırlatm ak istiyorum .
Bazı kategoriler, ülkeler ve dönem ler için güvenilir bilgiler to p lay am a­
mış olm ak, analizimin sistemli bir biçim de ilerlemesini güçleştirecektir.
Yine de burada sunulan tabloların incelenmesi, ülkelere özel veritaban-
larında daha yakından değerlendirilmesi, d ah a ince elenip sık d o k u n ­
masını gerektiren bazı unsurlar olduğuna işaret ediyor.
Üretime dönük hizmetlerle başlayalım . Bu hizm etler literatürde,
yeni ekonom inin stratejik hizmetleri, şirketlerin üretkenliğinin, verim ­
liliğinin artm ası için bilgi ve destek sunan hizm etler o larak değerlendi­
rilir. Öyleyse, bu hizmetlerin yayılması, ekonom inin giderek sofistike
bir hal alması ve verimliliğiyle el ele yürümelidir. N itekim bu iki d ö ­
nem boyunca (1920-70, 1970-90) b ü tü n ülkelerde, bu faaliyet a lan la­
rında istihdam ın ciddi bir artış içinde olduğunu görüyoruz. Ö rneğin
Britanya’da üretim hizmetlerinde istihdam 1 9 7 0 ’de % 5 ’ken, 1 9 9 0 ’da
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 289

% 12 ’ye yükseldi; aynı dönem de ABD’de % 8,2’den % 14’e çıktı;


F ran sa’da iki katlık bir artış gösterip % 5 ’ten % 10’a yükseldi. Ja p o n ­
y a ’nın üretim e d ö n ü k hizm etlerde istihdam ı 1921 (% 0,8) ile 1970 (%
5,1) arasın d a ciddi biçim de artırdığını görüyoruz; bu artışın büyük b ö ­
lüm ü 1 9 6 0 ’larda, Ja p o n ekonom isinin ölçeği itibarıyla uluslararasılaş-
tığı d ön em de gözlenmiştir. Diğer y an d an başka bir veritabanına o d a k ­
lanacak o lursak, 1971 ile 1990 yılları arasında, Ja p o n y a ’da üretime
d ö n ü k hizm etlerde istih dam d a (% 4 ,8 ’den % 9 ,6 ’ya), ciddi bir artış
gözlense de, o ran ın , ülkenin üretim e d ö n ü k hizm etlerde istihdam b a ­
k ım ın d an diğer ileri ekonom ilere göre en düşük seviyede olmasını de­
ğiştirem ediğini görüy o ru z. Bu da J a p o n y a ’da üretim e d ö n ü k hizm etle­
rin önem li bir b ö lü m ü n ü n , im alat şirketlerinde içselleştirildiği an lam ı­
na geliyor, ki J a p o n ekonom isinin verimliliğini ve rekabet gücünü de­
ğerlendirecek o lu rsak etkili bir form ül o larak görünebilir.
A lm an y a ’yla ilgili verilerin incelenmesi de bu varsayım ı destek­
ler. Ü retim e d ö n ü k hizm et sek tö rü n d ek i istihdam ın to p lam istihdam a
o ra n ın ın , 1 9 7 0 ’de % 4 ,5 ’ta n 1 9 8 7 ’de % 7 ,3 ’e çıktığı A lm anya, ü reti­
m e d ö n ü k hizm etler se k tö rü n d e istihdam ın en düşük düzeyde olduğu
G -7 ülkesidir. Bu d u ru m , A lm an y a’da hizm et faaliyetlerinin büyük öl­
çüde şirketlerin içinde gerçekleştiği an lam ın a gelebilir. Bu veriler d oğ­
ru lan m ış olsaydı, en d in am ik iki ek o n o m in in (A lm anya ile Japonya)
ü retim e d ö n ü k hizm et se k tö rü n d e istihdam ın en düşük düzeyde seyret­
tiği e k o n o m iler o ld u ğ u n u v u rg u lam am ız gerekirdi; bu ülkelerdeki şir­
ketlerin b u hizm etleri ço k sıklıkla, a n c a k m uhtem elen üretim e d ö n ü k
hizm etleri üretim sürecine d a h a y a k ın d a n bağlayan farklı bir ö rg ü tlen ­
m e yapısı içinde kullandığı aşikardır.
Ü retim e d ö n ü k hizm etlerin, ileri bir ek o n o m id e kilit önem de o l­
d u ğ u açıksa d a , b u hizm etler b irçok ileri e k o n o m id e istihdam ın ciddi
bir b ö lü m ü n ü o lu ştu rm a z; b irk aç ülkede hızlı bir büyüm e kaydediyor
o lsa lar bile. İta ly a ’nın k o n u m u bilinm em ekle birlikte, b aşk a ülkelerde
ü retim e d ö n ü k hizm etlerin to p la m istih d am a o ran ı % 7,3 ile % 14
a ra sın d a değişm ektedir; bu ülkelerde üretim e d ö n ü k hizm et se k tö rü n ­
de istih d am , ta rım se k tö rü n d e istih d am ın ço k ilerisinde, an cak im alat
290 dördüncü bölüm

sektöründe istihdam ın çok gerisindedir. İleri e k o n o m ilerd e p ro fesy o ­


neller ve yöneticiler, istih d am edilen kesim in b ü y ü k b ö lü m ü n ü o lu ştu ­
rurlar, am a her z am an serm aye yönetim inin, bilgi k o n tro lü n ü n g ö rü ­
nür n o k taların d a değillerdir.
Sanayileşme sonrası k u ra m la rın a göre, yeni to p lu m u belirleyen
ikinci sıradaki istihdam kategorisi toplumsal hizmetlerdir. G erçekten
de öyledir. Ja p o n y a yine istisna o lm ak üzere, to p lu m sal hizm etler sek ­
tö rü n d e istihdam , G -7 ülkelerinde to p lam istih d am ın beşte biri ya da
d ö rtte biri oranındadır. A ncak b u ra d a ilginç olan n o k ta , to p lu m sal
hizm etler sek tö rü n d e istihd am d a en b ü y ü k artışın altm ışlı yıllarda g er­
çekleşmiş olm asıdır; bu da bu hizm et sek tö rü n d e istihdam ın b ü y ü m e ­
sinin sanayileşm e sonrası dönem in o rtay a çıkışından çok, to p lu m sal
hareketlerle bağlantılı o ld u ğ u n u akla getiriyor. Ö yle ki 1 9 7 0 -9 0 d ö n e ­
m inde, ABD, K an ad a ve F ra n sa ’da toplum sal hizm etler sek tö rü n d e is­
tihdam çok ılımlı o ra n la rd a b iy ü rk e n , A lm anya, Ja p o n y a ve B ritan­
y a’da çok hızlı bir büyüm e kaydetm iştir.
Tablo bir b ü tü n o larak değerlendirildiğinde, refah devletinin
büyüm esinin de, yüzyıl başından itibaren devam eden, her to p lu m d a
farklı dönem lerde ivme kazanıp 1 9 8 0 ’lerde yavaşlayan asırlık bir eği­
lim olduğu görülecektir. Jap o n y a bir istisnadır, çü n k ü , o bu d u ru m a
ayak uydurm aya çalışıyor görünm ektedir. J a p o n y a ’da 1 9 7 0 ’lere dek
toplum sal hizmetler sektöründe istihdam , büyük ihtim alle şirketlerden
ve aileden gelen toplum sal desteğin m erkezden bağımsızlığıyla b ağ lan ­
tılı olarak, çok düşük düzeylerde gerçekleşmiştir. Sonra Ja p o n y a b ü ­
yük bir sanayi gücü haline gelip daha geleneksel destek biçimlerini k o ­
rum ak m üm kün olm adığında, başka ileri ekonom ilerdekine benzer,
toplum sal hizmetler sektörüne hizm et eden, bu sektörde iş y a ra ta n bir
toplum sal yeniden dağıtım biçimini benimsemiştir. T ablonun genelini
değerlendirecek olursak, toplum sal hizm etler sektöründe istihdam ın
çok yüksek düzeylere çıkması bütün ileri toplum ların bir özelliği o l­
m akla birlikte, görünüşe bakılırsa böyle bir genişleme ekonom inin ge­
lişme düzeyinden çok, doğrudan devlet ile toplum arasındaki ilişkiye
bağlıdır. H atta, toplum sal hizmetler sektöründe istihdam ın genişleme-
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 291

si, enform asyonel to p lu m u n şafağındaki 1970-90 dönem inden çok


1950-70 dönem inin bir özelliğidir.
D ağıtım hizm etleri ise, nakliye ve iletişimi, ileri ekonom ilerde
bunlarla ilgili faaliyetleri, d ah a az sanayileşmiş ülkelerde de to p tan ve
perakende ticareti kapsar. E konom i, işlerin otom asyonu ve ticari m a ­
ğazaların m o d ern izasyo n u yönü n d e ilerlerken, verimliliği düşük, emek
yoğun bu faaliyet sektörlerinde istihdam azalm akta mıdır? Aslında,
ileri to p lu m la rd a dağıtım hizm etlerinde istihdam çok yüksek düzeyler­
dedir; 1 9 8 7 ’de % 17,7 düzeyinde gezen A lm anya istisna olm ak üzere
to p lam istihdam ın beşte biri ile d ö rtte biri arasında salınm aktadır. Bu
istihdam düzeyi, 1 9 2 0 ’ye kıyasla çok yüksektir ve son 20 yıl içinde yal­
nızca ABD’de çok d ü şü k bir o ra n d a gerilemiştir (% 2 2 ,4 ’ten %
2 0 ,6 ’ya). D olayısıyla dağıtım hizm etlerinde istihdam , ileri ekonom ile­
rin tipik bir özelliği o la ra k görülen üretim e d ö n ü k hizm etlerde istihda­
m ın iki k a tm a çıkm ıştır. 197 0 -9 0 dönem inde Jap o n y a, K anada ve
F ra n sa ’da dağıtım hizm etlerindeki istihdam ın to p lam d ak i payı artm ış­
tır. G -7 ülkelerinde dağıtım hizm etlerinde istihdam ın yarısı, perakende
hizm etlere tek ab ü l eder; gerçi to p ta n ticaretle perakende ticarete iliş­
kin verileri b irb irin d en ay ırm a k güçtür. Bir b ü tü n o larak değerlendiril­
diğinde, p e rak en d e hizm etlerde istihdam , 70 yıllık bir dönem b o y u n ­
ca ciddi bir düşüş kaydetm em iştir. Ö rn eğ in A B D ’de bu sektörde istih­
d am 1 9 4 0 ’ta % 1 ,8 ’den, 1 9 7 0 ’te % 1 2 ,8 ’e çıkm ış, d ah a sonra 1 9 7 0 ’de
% 1 2 ,9 ’d a n 1 9 9 1 ’de % 1 1 ,7 ’ye düşm üştür. J a p o n y a ’da perakende
se k tö rü n d e istih d am , 1 9 6 0 ’da % 8 ,9 ’d a n 1 9 9 0 ’da % 1 1 ,2 ’ye yüksel­
miş; A lm a n y a ’da d a p e ra k e n d e sek tö rü n d e istihdam d ah a düşük bir
düzeydeyken (1 9 8 7 ’de % 8,6), aslında 1 9 7 0 ’lerdeki o ran ın üstüne çık ­
mıştır. D olayısıyla hizm et se k tö rü n d e istihdam yapısında aslında çok
yavaş bir h arek etlilik gözlenirken, istihdam edilen kesim in büyük bir
b ö lü m ü h âlâ, d ağ ıtım sek tö rü n ded ir.
Kişisel hizm etler se k tö rü de, sanayi öncesi bir yapının kalıntısı,
gözlem cilere göre en fo rm asy o n el to p lu m a dam gasını v u ran toplum sal
ikiliğin bir ifadesidir (en azın d an bazılarına göre). B urada da, yedi ü l­
kenin u zun d önem li gelişim inin ayrıntılı o la ra k gözlenm esi, biraz d a ­
2 9 2 dördüncü bölüm

ha dikkatli olm am ız gerektiği uyarısıyla birlikte geliyor. Kişisel h izm et­


ler sektö rü n d e istihdam , to p lam ın k ay d ad eğ er bir b ö lü m ü n ü o lu ş tu r­
mayı sürdürüyor: A lm anya istisna o lm a k üzere (1 9 8 7 ’de °/o 6,3) bu
sektörde istihdam ın % 9,7 ile % 14,1 a ra sın d a değişim gösterdiği g ö z­
lenir; ki bu da sanayileşm e sonrası üretim hizm etlerine zar zor den k
düşer. Bir b ü tü n o larak değerlendirildiğinde, bu hizm etlerin to p la m is­
tih d am d ak i payı 1 9 7 0 ’den beri artış kaydetm iştir. Sanayileşm e so n ra ­
sına ilişkin k u ram ları eleştiren literatü rü n gözde te m a la rın d a n biri
olan şu m eşhur/adı kötüye çıkm ış “ yem e içme m e k â n la rı” işlerine b a k ­
tığımızda, verilerde “ dinlence to p lu m u ” n u n da bir özelliği o la ra k d e­
ğerlendirilebilecek restoran ile b arlarla otellerdeki istih dam genellikle
ayrı ayrı ele alınm asa da, bu işlerin son yirm i yıl içinde özellikle Bri­
tanya ile K a n a d a ’da ciddi biçim de arttığını g ö rü y o ru z. A B D ’de
1 9 9 1 ’de yeme-içme m ek ân ların d a istihdam , to p la m istihdam ın %
4 ,9 ’u düzeyindeydi (1 9 7 0 ’de bu o ra n % 3 ,2 ’ydi); bu tarım d ak i istih­
dam ın iki katın a yakın bir orandır, am a “ h a m b u rg er to p lu m u ” m ef­
hum unu ince ince didikleyen m akalelerin inanm am ızı istediğinden d ü ­
şüktür. Kişisel hizmetlerle ilgili başlıca gözlem lerden biri, ileri e k o n o ­
milerde bu sektörde istihdam ın erim ediği, dolayısıyla to p lu m sal/ek o ­
nom ik yapıdaki değişimlerin faaliyetlerin kendisinden çok hizm etlerin
ve işlerin tipiyle ilgili olduğu arg ü m an ın a zem in hazırladığıdır.
Şimdi de sanayileşme sonrasıyla ilgili geleneksel tezleri, T oura-
ine, Bell, R ichta ve yeni, enform asyon to p lu m u n u k u ram sal o larak in­
celeyen başka araştırm acıların analizlerini yayım lam aya başladığı
1970’den bu yana istihdam yapısının gelişimi ışığında değerlendirebi­
liriz. Faaliyetler anlam ında, üretim e d ö n ü k hizm etler ve toplum sal hiz­
metler, hem verimlilik kaynakları olarak hem de toplum sal taleplere ve
değişen değerlere verilmiş yanıtlar o larak sanayi sonrası ekonom ileri­
nin tipik unsuru olarak görülür. Üretime d ö n ü k hizm etler ve sosyal
hizmetlerdeki istihdamı toplayacak olursak, 1970 ile 1990 arasında
bütün ülkelerde “ sanayi sonrası hizmetleri kategorisi” o larak etiket-
lendirilebilecek ciddi bir artış görürüz: İki sektördeki istihdam ın to p ­
lama oranı, Britanya’da % 2 2 ,8 ’den % 39,2 ’ye, ABD’de % 3 0 ,2 ’den
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 2 9 3

% 3 9 ,5 ’e, K a n a d a ’da % 2 8 ,6 ’dan % 3 3 ,8’e; Jap o n y a’da % 15,1’den


% 2 4 ’e; A lm anya’da % 2 0 ,2 ’den % 3 1 ,7 ’ye; Fransa’da % 2 1 ,1 ’den %
2 9 ,5 ’e çıkmıştır. (V eritabanım ızda İtalya’ya ilişkin veriler, bu eğilimle
ilgili ciddi bir değerlendirm e yapm am ıza im kân tanım am aktadır.) Ö y­
leyse, diyebiliriz ki, böyle bir eğilim vardır, ancak 1 9 7 0 ’de çok farklı
bir zem inde başladığından, ülkelerde eşitsiz düzeyde bir gelişim gözle­
nir: A nglo-Sakson ülkeleri, ileri hizm etler istihdam ı bakım ından güçlü
bir tem el geliştirm işlerdir; Jap o n y a, A lm anya ve F ransa’da da tarım ve
im alat sektörlerinde istihdam d ah a yüksek düzeylerde olm uştur. D o la­
yısıyla “ sanayi so n ra sı” hizm etler sektörün d e istihdam ın artışında iki
farklı yol izlendiğini görürüz: Biri, im alattan ileri hizmetlere kayan,
am a geleneksel hizm etler sek tö rü n d e istihdam ı k o ruyan Anglo-Sakson
m odeli, diğeri ise ileri hizm etleri genişletip im alat temelini korurken,
bir y a n d a n da sınaî sek tö rü n d ek i hizm et faaliyetlerinin bir kısmını iç­
selleştiren A lm an /Jap o n m odelidir. Fransa, Anglo-Sakson m odeline ya­
kın d u rsa da a ra d a bir yerdedir.
Ö zetle “ sanayi so n ra sı” dediğim iz dönem de (1970-90) istihda­
m ın gelişm esinde, aynı z a m a n d a hem im alat işlerinden genel bir u z ak ­
laşm a hem de im a la t faaliyetiyle ilgili iki farklı yol izlendiği görülür: İl­
ki, diğer hizm et faaliyetleri istihdam kaynakları o larak k o ru n u rk en ,
üretim hizm etleri (o ran o larak ) ve sosyal hizm etlerdeki (çap olarak) is­
tih d a m ın güçlü bir artış gösterm esine paralel o larak , hızla im alatın so ­
n u n u getirm eye varm ıştır. İkinci, d a h a farklı bir yolsa, im alatı ve üre­
tim e d ö n ü k hizm etleri y a k ın d a n b ağ lan tılan d ırırk en , sosyal hizm etler­
deki istih d a m d a da m uted il bir artışa sebep o lu r ve dağıtım hizm etle­
rindeki istihdam ı korur. Bu ikinci yolda, tarım ve perakende ticarette
d a h a b ü y ü k bir n ü fu sa sahip o lan J a p o n y a ile im alattaki istihdam ın
ciddi o ra n d a y ü k sek o ld u ğ u A lm anya a ra sın d a bir farklılık gözlenir.
İstih d am y apısının d ö n ü şü m ü sürecinde, 1 9 2 0 ’yle kıyaslandı­
ğ ın d a ev içi h izm etler d ışın d a büyük bir hizm et kategorisinin o rta d a n
k a y b o ld u ğ u gözlenm ez. Faaliyetlerin çeşitliliği artm ış, farklı faaliyetler
a ra sın d a istih d am kategorilerini belirsiz hale getiren bir dizi bağlantı
o rta y a çıkm ıştır. Ö yle ki, 20. yüzyılın son çeyreğinde, bir im alat so n ­
294 dördüncü bölüm

rası istihdam yapısı o rta y a çıkm ıştır; a n ca k çeşitli ülkelerde o rta y a çı­
kan y ap ılarda çok b ü y ü k bir çeşitlilik gözlenir; verim liliğin fazlalığı,
toplum sal istikrar ve uluslararası rekabetçilik de d o ğ ru d a n hizm etle il­
gili ya da bilgi-işlem işlerinin yüksek bir o ra n d a olm asıyla ilgili g ö rü n ­
m em ektedir. Tam tersine, G -7 g ru b u n d a son d ö n em d e e k o n o m ik iler­
leme ve toplum sal istikrarın başını çekm iş ülkeler, im alat, üretim e d ö ­
nük hizmetler, to plum sal hizm etler ve dağıtım hizm etleri arasın d a
Anglo-Sakson to p lu m ların a kıyasla d a h a etkili bir bağlantı sistemi ge­
liştirmişlerdir; Fransa ve İtalya ise iki yol a rasın d a bir tercih y ap m a
noktasındadır. Bu to p lu m ların hepsinde, enform asyonelleşm e, e n fo r­
m asyonun işlenm esinden d a h a belirleyici olm uş görünm ektedir.
Dolayısıyla, ülkeler sınaî d ö n ü şü m ü n ü yavaş yavaş su n m a k ye­
rine, im alat sek tö rü n d ek i işleri kısa süre içinde kitlesel ç a p ta o rta d a n
kaldırırken, kendi kültürel, toplum sal ve siyasî ko şu llarına d a y an an
belli politikalar ve stratejileri izlemişlerdir. Ulusal ek o n o m in in ve işgü­
cünün d ö n ü şü m ü n ü gerçekleştirm ek üzere yapılan tercihlerin, e n fo r­
masyonel to p lu m u n yeni sınıf sistemi için gerekli tem elleri su n an m es­
lekî yapının gelişimi açısından köklü sonuçları olm uştur.

Yeni M eslekî Yapı


Sanayileşme sonrasına ilişkin kuram ların temel iddialarından biri de,
insanların farklı etkinliklerle uğraşm aya başlam alarının yanı sıra, m es­
lekî yapıda da yeni konum lara sahip olduğudur. Enform asyonel toplum
dediğimiz şeye girdikçe, yönetsel, profesyonel ve teknik konum ların
önemlerinin giderek arttığını, zan aatk âr ve o p eratö r k o n u m u n d ak i iş­
çilerin sayısının azaldığını, büro işleri ve satışla uğraşan insanların sayı­
sının arttığını göreceğimiz tahm ininde bulunulur. Bunun yanı sıra, bu
sanayileşme sonrası kuram ın “ sol k a n a t” versiyonu, profesyonel işlerin
sayısındaki artışa paralel olarak hizmet sektöründe yarı vasıflı (genelde
vasıfsız) mesleklerin önem inin de giderek arttığına d ik k at çeker.
Gerek istatistikî kategoriler b ü tün ülkelere denk düşm ediğin­
den, gerekse eldeki verilerin tarihleri tam olarak birbiriyle uyuşm adı­
ğından, bu tür tahm inlerin, G-7 ülkelerinin son 40 yıldaki gelişimine
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 295

ne denli denk düştü ğ ün ü incelemek kolay bir iş değildir. Dolayısıyla bu


verileri tem izlem e yönündeki m etodolojik çabam ıza karşın, bu n o k ta­
daki analizim iz d ah a çok denem e m ahiyetindedir; yalnızca toplum sal
yapının gelişimini analiz etm enin genel çizgilerini çizmeye çalışan ilk
am pirik yaklaşım o larak görülmelidir.
Ö ncelikle, G -7 ülkelerinde meslekî profillerin çeşitliliğiyle baş­
layalım. Ek A ’daki T ablo 4 .1 5 , bu araştırm ayı gerçekleştirdiğimiz sı­
ra d a (1992-3), eldeki en yeni istatistik! bilgilere d ay an arak , bu ülkeler­
de işgücünün temel m eslekî kategorilere dağılımını toparlar. Gözlemi­
m izin ilk ve en önem li sonucu, enform asyonel o larak nitelenmeyi aynı
ölçüde h a k eden ülkelerde m eslekî yapılar arasında çok büyük farklı­
lıklar olduğu. D olayısıyla, g ru p yöneticileri, profesyoneller ve teknis­
yenleri, enform asyonel m eslekî yapının zirvesi o larak alırsak, bu g ru ­
b u n özellikle ABD ve K a n a d a ’da ço k güçlü olduğu, 1 9 9 0 ’ların başın­
da işgücünün neredeyse üçte birini o lu ştu rd u ğ u görülür. A ncak
1 9 9 0 ’ların b aşın da J a p o n y a ’da to p lam istihdam daki payı ancak %
14,9 o lan bir k ateg o rid ir bu. F ra n sa ’da ve A lm an y a’da, toplam işgücü­
n ü n yalnızca d ö rtte birine denktir. D iğer y a n d an , Kuzey A m erika’da
z a n a a tk a r ve o p e ra tö rle rin sayısı ciddi biçim de azalırken, bu kesim J a ­
p o n y a ’d a to p la m işgücünün % 3 1 ,8 ’ini temsil etm ekteydi; Fransa ve
A lm an y a ’da ise to p la m istih d am a o ran ı % 2 7 ’yi aşan bir kesimdi. Ay­
nı şekilde satış işleriyle u ğ raşan insanlar, F ra n sa ’d a önem li bir k ateg o ­
ri değildi (% 3.8), a n c a k A B D ’de (% 11.9) hâlâ ço k önem li bir kesim ­
di; J a p o n y a ’da d a gerçekten ciddi b o y u tla rd a bir kesim di (% 15,1). J a ­
p o n y a ’d a 1 9 9 0 ’da yönetici kesim in to p la m istih dam a o ran ı çok düşük
bir düzeydeydi; A B D ’de ise b u o ra n % 1 2 ,8 ’di; ki bu o ra n d ah a hiye­
rarşik bir y ap ın ın göstergesi olabilir. F ra n sa ’nın ayırıcı özelliği, daha
üst düzeydeki profesyonel g ru p la rd a teknisyenlerin güçlü bir bileşen
o lm asıd ır (işgücünün ta m a m ın a o ra n la rı % 1 2 ,4 ’tü); oysa A lm an y a’da
bu kesim in to p la m istih d am d ak i payı yalnızca % 8 ,7 ’ydi. D iğer y a n ­
d a n “ p ro fesy o n eller” k ateg o risin d e A lm an y a ’d a F ra n sa ’ya göre d ah a
fazla iş o ld u ğ u g ö rü lü r: % 1 3 ,9 ’a karşılık % 6,0.
F arklılık y a ra ta n bir b aşk a u n su r ise, yarı vasıflı hizm et işçileri­
2 9 6 dördüncü bölüm

nin o ran ın d a gözlenir: Yarı vasıflı işçilerin to p la m istih d am a o ran ı


ABD, K an ad a ve A lm an y a’da ciddi düzeylerdedir; J a p o n y a ve F ra n ­
sa’da, bir başka deyişle İtaly a’yla birlikte geleneksel tarım sal ve ticari
faaliyetleri büyük ölçekte k o ru y an ülkelerde.
Tabloyu bir b ü tü n o larak değerlendirdiğim izde, Japonya ile
A BD ’nin bu kıyaslamanın iki ucunu temsil ettiğini görürüz; bu iki ülke­
nin birbirine zıtlığı, enformasyonelizm kuramının açıklanması gereğine
işaret eder. ABD ile ilgili veriler, literatürün çizdiği başlıca m odele uy­
gundur; sebebi çok basittir b u n u n , çü n kü “ m o d el” A B D ’de istihdam
yapısının gelişiminin kuram laştırılm asından ibarettir yalnızca. Bu a ra d a
Japonya, profesyonel mesleklerin sayısındaki artışı, sanayileşm e d ö n e­
miyle bağlantılı güçlü bir zan aatk âr işgücünün korunm asıyla, tarım sal
işgücü ve satışla uğraşan personelin sürekliliğiyle birleştirm iştir; J a p o n ­
ya’ya baktığım ızda sanayileşme öncesi dönem in karakteristiği olan m es­
leklerin yeni biçimlerde devam ına tanık oluruz. ABD m odeli, eski m es­
leklerin yerine yenilerini geçirerek enform asyonelizm e doğru ilerlemek­
tedir. Jap o n modeli de enform asyonelizm e doğru ilerlemektedir, ancak
farklı bir yol izlemektedir: İhtiyaç duyulan yeni meslekleri icra edenle­
rin sayısı artarken, önceki dönem e ait mesleklerin içeriği yeniden tan ım ­
lanm akta, ancak verimlilik artışı önünde bir engel haline gelen k o n u m ­
lar (özellikle tarım da) elenmektedir. Bu iki m odelin arasında, her ikisi­
nin de kimi unsurlarını birleştiren A lm anya ile Fransa yer alm aktadır:
Bu ülkeler, profesyonel/yönetsel konum lar bakım ından ABD’ye, zanaat-
kâr/operatör mesleklerinin gerilemesi bakım ından Ja p o n y a ’ya yakındır.
İkinci büyük gözlemse, gösterdiğim iz bu çeşitliliğe, farklılığa
karşın, “ beyaz yakalı” mesleklerin (satış ve b ü ro işleriyle u ğ raşanlar
da dahil) yanı sıra, açıkça enform asyonel olan m esleklerin göreli ağır­
lığının artm ası yönünde o rtak bir eğilimin varlığıdır. Öncelikle farklı­
lıklar konusundaki hatırlatm am ı yaptıktan sonra, ileri toplum ların
mesleki yapısında enform asyonel içeriğin artm ası yönünde de bir eği­
lim olduğunun altını çizmek istiyorum; kültürel/siyasi sistem lerindeki
bütün farklılıklara, sanayileşme sürecinde farklı tarihsel d ö n ü m n o k ­
taları yaşamış olm alarına rağmen.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 2 9 7

Böyle o rta k bir eğilimin varlığını gözleyebilmek için ülkelerin


her birinde, mesleklerin zam an içinde gelişimine odaklanm am ız gereki-
• •

yor. Ö rneğin d ö rt önemli meslek g ru b u n u n gelişimini (bkz. Tablolar


4 .1 6 ile 4.21) kıyaslayalım: Z an aatk âr/o p eratö rler; teknisyenler, p ro ­
fesyoneller ve yöneticiler; satış ve büro işleriyle uğraşanlar; tarım işçile­
ri ve yöneticiler. H er mesleğin ve meslek grubunun payındaki değişim
oranını hesaplayarak, bazı genel eğilimleri ve bazı önemli farklılıkları
yakalayabiliriz. Fransa dışında b ü tü n ülkelerde yönetsel/profesyo­
nel/teknik m esleklerin güçlü bir büyüm e gösterdiğini görürüz. Z a n a a t­
k a r ve o p eratö rlerin sayısı ABD, Britanya ve K a n a d a ’da ciddi biçimde
azalm ış, A lm anya, Fransa ve Ja p o n y a ’da ılımlı bir gerileme göstermiş­
tir. Satış ve b üro işleriyle uğraşanların to p lam istihdam daki payı, Bri­
tan y a ve F ra n sa ’d a ılımlı, diğer d ö rt ülkede ciddi bir artış göstermiştir.
Yarı vasıflı hizm et ve nakliye işçilerine baktığım ızda da açıkça çok fark­
lı eğilimler görürüz: Bu işçilerin to p lam istihdam daki payı ABD ve Bri­
ta n y a ’da ciddi, F ran sa’da ılımlı bir büyüm e göstermiş; Japonya ve Al­
m a n y a ’d a ise, düşüş eğilimi içinde olm uş ya da istikrarını korum uştur.
D eğerlendirm eye aldığım ız ülkelerden Jap on y a, meslekî yapısını
en ciddi biçim de yenileyen ülkedir; yöneticilerin toplam istihdam daki
payı 2 0 yıl içinde % 4 6 ,2 ’lik, profesyonel/teknik işgücünün payı %
9 1 ,4 ’lük bir büyüm e göstermiştir. B ritanya’da da profesyonel/teknik iş­
çilerin payı ço k d ah a ılımlı bir artış (% 5,2) kaydetse de yöneticilerin
to p la m istih d am d ak i payı % 91,4 o ra n ın d a büyüm üştür. Dolayısıyla is­
tih d a m yapısının geneline baktığım ızda, meslek gruplarının paylarının
d a farklı o ra n la rd a değiştiğini gözleriz. O ra n la rd a bir çeşitlilik söz k o ­
n u su d u r; ç ü n k ü görece benzer bir mesleki yapıya geçiş yönünde bir öl­
çüde uyum söz ko nusudur. H e r ülkede yönetim tarzı ve im alata verilen
ö nem k o n u su n d a k i farklılıklar da değişim sürecini etkilemiştir.
T ab lo y u bir b ü tü n o la ra k değerlendirdiğim izde, beyaz yakalı iş­
g ü c ü n ü n başlıca m eslekî g ru p olm ası y ö n ü n d ek i eğilimin genel bir eği­
lim o la r a k k a rşım ız a çık tığ ın ı ( 1 9 9 1 ’de A B D ’de işg ü cü n ü n %
5 7 ,3 ’ü n ü beyaz y ak alılar o lu ştu rm a k ta d ır), beyaz yakalı işgücünün
to p la m istih d am a o ra n ın ın % 5 0 ’yi aşm adığı A lm anya ile J a p o n y a ’nın
2 9 8 dördüncü bölüm

ise birer istisna o lu ştu rd u ğ u n u g ö rü rü z. A ncak Ja p o n y a ve A lm a n ­


y a ’da bile, enform asyonel m esleklerin bü yü m e o ra n la rı, farklı m eslekî
k on u m larla kıyaslandığında en yüksek düzeyde gerçekleşm iştir; d o la ­
yısıyla Jap o n y a başka to p lu m la ra kıyasla, z a n a a t ve ticaret tem elini
dah a geniş ölçekte k o ru sa da giderek büyüyen bir profesyonel işgücü­
ne yaslanm a eğilimindedir.
Ü çüncüsü enformasyonel toplum un mesleki yapısının giderek
kutuplaşmasıyla ilgili yaygın argüman , kutuplaşmayla mesleki yapının
tabanı ile tavantnın eşzamanlı olarak birbirine denk ölçekte genişleme­
si kastediliyorsa eğer ileriye sürdüğümüz bu verilere uygun görünme­
mektedir. Bir kutuplaşm a söz konu su olsaydı eğer, yönetsel/profesyo­
nel/teknik işgücü ile yarı vasıflı hizm et ve nakliye işçilerinin sayısı da
benzer o ran lard a artıy o r olurdu. D u ru m u n böyle olm adığı açıktır.
ABD’de yarı vasıflı hizm et işçileri, mesleki yapıdaki paylarını artırm ış­
lardır, ancak bu çok d ah a düşük bir o ra n d a gerçekleşm iştir; bu işçiler
199 1 ’de toplam işgücünün yalnızca % 1 3 ,7 ’sini temsil etmekteydiler.
Oysa tersine, tavanı oluşturan yöneticilerin, 1950 ile 1991 arasında
toplam işgücündeki payı yarı vasıflı hizm et işçilerinin payına kıyasla
daha yüksek bir o ra n d a artm ıştır; 1 9 9 1 ’de bu grup işgücünün %
12,8’ini temsil ediyordu, neredeyse yarı vasıflı hizm et işçileriyle aynı
orandaydı. Bu hesaba yarı vasıflı nakliye işçilerini de ekleyecek o lu r­
sak, 1991’de yarı vasıflı hizm et işçileri ve yarı vasıflı nakliye işçilerinin
toplam işgücündeki payının yalnızca % 17,9 olduğunu görürüz; yönet­
sel/profesyonel/teknik grubun payı ise % 2 9 ,7 ’dir. Elbette, b ü ro işleri
ve satış işlerinde çalışanların yanı sıra operatörlerin de birçoğu yarı va­
sıflıdır; bu yüzden de becerileri dikkate alarak meslelcı yapının gelişimi­
ne ilişkin doğru bir değerlendirm ede bulunam ayız. Ayrıca başka kay­
naklardan, son yirmi yıl içinde A B D ’de ve başka ülkelerde gelir dağılı­
mında bir kutuplaşma olduğunu biliyoruz .*° Ancak bu n o k tad a, enfor­
masyonel ekonom inin, işgücünün profesyonel/teknik bileşeninin p a­
yındaki büyüme oranına kıyasla çok d ah a yüksek o ran d a vasıfsız hiz-

10 EspingAndersen (1993); Mishel ve Bemstein (1994).


çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: a| işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 2 9 9

m et istihdam ı yarattığı yönündeki yaygın kanıya da itiraz ediyorum.


Bu veri tab an ın a göre, böyle bir du ru m söz konusu değildir. Ancak Bri­
ta n y a ’da 1961 ile 1981 arasında yarı vasıflı hizmet işlerinde ciddi bir
artış gözlenm iştir; fak at b u rad a bile daha üst düzey mesleki konum la­
rın payı d ah a hızlı bir büyüm e içinde olmuştur. K an ad a’da yarı vasıflı
hizm et işçilerinin to p lam işgücündeki payı ciddi bir büyüm e göstererek
1 9 9 2 ’de % 1 3 ,7 ’ye yükselmiş; ancak yönetsel/profesyonel/teknik işler
d ah a da artm ış, 1 9 9 2 ’de top lam işgücündeki paylarını % 3 0 ,6 ’ya çı­
karm ışlardır. Benzer bir izleğe A lm anya’da rastlanabilir: D üşük mevki­
li hizm et işleri büyüm e o ranı ve çap bakım ından, üst düzey meslek
g ru p la rın a kıyasla d a h a d u rağ an ve geri k o n u m d a olmuşlardır. F ran­
s a ’d a 1 9 8 0 ’lerde bu tü r işlerin ciddi o ran d a arttığı gözlense de, bu gru­
b u n 1 9 8 9 ’da to p lam işgücüne o ran ı an cak % 7 ,2’dir. Ja p o n y a ’ya b a ­
kıldığında, yarı vasıflı hizm et işçilerinin sayısında yavaş bir büyüm e
gözlenir; 1 9 5 5 ’de % 5,4 o lan bu o ran , 1 9 9 0 ’da % 8,6’ya çıkmıştır.
D olayısıyla ileri to p lu m la rd a , toplum sal ve ekonom ik k u tu p la ş­
m ay a d a ir belirgin işaretler gözlense de, bu işaretler meslekî yapıda
farklı yolların izlenmesi biçim inde değil, benzer m esleklerin çeşitli sek­
tö rlerd e ve şirketlerde farklı k o n u m la rd a olm asıyla gösterir kendini.
Sektörel, ülkesel, şirketlere özgü farklılıklar, cinsiyet/etnisite/yaş grubu
gibi unsurlar, m eslekî farklılıklara kıyasla d a h a açık toplum sal k u tu p ­
laşm a nedenleridir. E nform asyonel to p lu m la r kuşkusuz eşitsizliğin h a ­
kim o ld u ğ u to p lu m lard ır, an cak eşitsizlikler, bu ülkelerde meslekî ya­
pının görece güncelleştirilm iş o lm asın d an çok, işgücü içinde ve çevre­
sindeki d ışla m a la rd an , ayrım cı u y g u lam ala rd a n k ay n ak lan m ak tad ır.
Son o la ra k , ileri to p lu m la rd a işgücünün d ö n ü şü m ü n ü n incelen­
m esi, istihdam statüsünün gelişiminin değerlendirilmesini de gerektirir.
Yine bu n o k ta d a elim izdeki veriler, yalnızca A m erik a’nın deneyim ini
tem el a la n sanayileşm e so n rasın a ilişkin yaygın görüşlerle çelişir. D o ­
layısıyla A B D ’nin tecrübesi, olgunlaşm ış, enform asyonel ek o n o m iler­
de serbest m eslek sahibi o lm a n ın eriyip gittiği varsayım ını bir ölçüde
destekler; A B D ’de serbest m eslek sahiplerinin to p lam işgücüne oranı
1 9 5 0 ’de % 1 7 .6 ’yken bu o ra n , son yirm i yılda yerinde saymış olması­
300 dördüncü bölüm

na karşın 1 9 9 1 ’de % 8 .8 ’di. A ncak diğer ülkelerde farklı gelişm eler


gözlenir. A lm any a’da serbest m eslek sahiplerinin to p la m işgücüne o r a ­
nı 1 9 5 5 ’te % 1 3 ,8 ’ken yavaş yavaş fa k a t sürekli gerileyerek 1 9 7 5 ’te %
9,5 seviyesine, 1 9 8 9 ’da da % 8 ,9 ’a inmiştir. F ra n sa ’da 1 9 7 7 ile 1 9 8 7
yılları arasın d a serbest m eslek sahiplerinin to p lam işgücüne o ran ı h e ­
m en hem en değişm eden kalmıştır. (1 9 7 7 ’de % 12,8, 1 9 8 7 ’de % 12,7.)
İtalya d ü nyanın en büyük beşinci piyasa ekonom isi o lm asın a k arşın ,
1 9 8 9 ’da bu ülkenin to p lam işgücünün % 2 4 ,8 ’i h âlâ serbest m eslek
sahibiydi. J a p o n y a ’da serbest m eslek sahiplerinin to p la m işgücüne
oranı 1 9 7 0 ’de % 1 9 ,2 ’den, 1 9 9 0 ’da % 1 4 ,1 ’e düştüyse de, h âlâ ö n e m ­
li boyutlardadır; ayrıca bu to p lam a, J a p o n y a ’da m aaşlı işler dışında
çalışan işgücünün d ö rtte birinin istihdam edildiği aile işlerini de ekle­
meliyiz; bu tü r işlerde çalışanların oran ı da % 8 ,3 ’tür. K a n a d a ve Bri­
ta n y a ’da, son yirmi yıl içinde istihdam ın şirketleşmesi y ö n ü nd ek i v a r­
sayım ın tersine çevrildiği; K a n a d a ’da serbest m eslek sahiplerinin n ü fu ­
sa o ran ın ın 1 9 7 0 ’te % 8,4 seviyesinden 1 9 9 2 ’de % 9 ,7 ’ye ulaştığı; Bri­
ta n y a ’da da serbest meslek sahipleri ve aile işlerinde çalışanların işgü­
cüne oranının 1 9 6 9 ’da % 7 ,6 ’yken, 1 9 8 9 ’da % 1 3 ’e tırm andığı gözle­
nir; bu bölüm ün sonlarında da göstereceğim gibi, bu 1 9 9 0 ’lard a da d e ­
vam eden bir eğilimdir.
İleri ülkelerde işgücünün büyük bölüm ünün maaşlı işlerde çalış­
tığı doğrudur. Ancak oranların farklılığı, süreçlerin eşitsizliği ve bu eği­
limin bazı durum larda tersine dönd ü ğü n ü n gözlenmesi, mesleki yapının
gelişim özelliklerinin farklı bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğine
dikkat çekiyor. H atta, ağlar oluşturm a ve esneklik yeni sanayi ekonom i­
sinin özelliği haline geldikçe, yeni teknolojiler küçük işletmelerin piya­
salarda kendine yer edinmesini sağladıkça serbest meslek sahibi olm a­
nın yeniden yükselişe geçtiği, istihdam ın yine karm a bir görünüm k a­
zanm aya doğru gittiği yönünde bir varsayım geliştirebiliriz. A ncak en­
formasyonel toplum ların tarihsel gelişimleri içinde meslekî profilleri,
Amerikancı bir etnosentrizme dayalı, am a A m erikan deneyimini bile
tam anlamıyla yansıtmayan sanayileşme sonrası kuram larının yarı d o ­
ğalcı bakış açılarının sunduğundan çok farklı bir görünüm de olacaktır.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 301

Enformasyonel Toplumun Olgunlaşması:


21. Yüzyılda İstihdam Projeleri
Tarihsel o larak farklı biçimlerde o rtaya çıkan enform asyonel toplum ,
20. yüzyılın alacakaranlığında şekillenmeye başladı. Gelecekte hangi
yönde ilerleyeceğine, olgunlaşm ış halinin nasıl olacağına dair analitik
ipuçları ileri toplum ların 21. yüzyılın ilk yıllarında nasıl bir toplum sal
yapıda olacağını kestirm eye çalışan, istihdam ve mesleklerle ilgili ta h ­
m inlerden elde edilebilir. Bu tü r tahm inler hep, pek sağlam bir zemin
üzerinde d urm ay an bir dizi ekonom ik, teknolojik ve kurum sal v arsa­
yıma dayandırılm ıştır. Dolayısıyla bu bölüm de kullanacağım veriler,
1 9 9 0 ’a dek istihdam daki eğilimleri incelerken k u llan d ık larım d an çok
d aha deneysel niteliktedir. A ncak ABD Ç alışm a Bürosu İstatistikleri,
Jap o n y a Ç alışm a Bakanlığı ve O E C D ’nin derlediği h ü k ü m et verileri
gibi güvenilir k ay n ak lara b aşv u rarak , bu denem enin tahm ine dayalı
olduğunu akılda tu ta ra k , enform asyonel istihdam ın gelecekte izleyece­
ği yola ilişkin bazı varsayım lar türetebiliriz.
İstihdam a ilişkin tahm inlerle ilgili analizim , tem elde ABD ile J a ­
p o n y a ’ya yoğunlaşacak, çü n k ü analizim in temel arg ü m an ın a o d a k la n ­
m ak için, bu çalışm anın am p irik karm aşıklığını sınırlı tu tm a k istiyo­
ru m .11 E nform asyonel to p lu m u n iki farklı m odeli o larak g ö rü n en
ABD ve J a p o n y a ’ya o d a k la n a ra k , enform asyonel to p lu m d a istihdam
ve mesleki yapının benzerlikleri ve farklılıkları ile ilgili varsayım ları
d ah a iyi değerlendirebilirim .
ABD ’de, Ç alışm a B ürosu İstatistikleri 1991-3 dö nem inde istih­
dam ve mesleki yapının 1990-2 dönem i ile 2 0 0 5 arasın d a nasıl gelişe­
ceğine ilişkin anlam lı bir değerlendirm e su n an bir dizi araştırm a y ay ın ­
ladı; bu a raştırm alar 1 9 9 4 ’te güncellendi.12 Analizi sadeleştirm ek için
B üro’n u n hazırladığı üç sen ary o n u n “ altern atif tah m in le ri”ni gözden
geçireceğim.
A m erikan ekonom isinin 1992 ile 2 0 0 5 yılları arasın d a 26 mil-

11 Diğer OECD ülkeleriyle ilgili istihdam tahminleri için bakınız, OECD (1994a: 71-100).
12 Carey ve Franklin’e bakınız (1991); Kutscher (1991); Silvestri ve Lukasiewicz (1991); Braddock
(1992); Çalışma İstatistikleri Bürosu (1994).
302 dördüncü bölüm

yonu aşkın yeni istihdam imkânı yaratacağı tahm in ediliyor. Bu, önce­
ki 13 yıllık dönemde, 1979-92 arasında gözlenenden biraz daha yük­
sek, toplam % 2 2 ’lik bir artışa denk düşüyor. Tahminlerde en açık
olan unsurlar, tarım ve im alat sektörlerinde istihdamın gerilemesi yö­
nündeki eğilimin 1990-2005 döneminde de sırasıyla % 0.4 ve %
0 .2 ’lik bir yıllık ortalam a hızda sürmesi. Ancak imalat çıktısının, eko­
nominin tam am ının yarattığı üretimden daha yüksek bir oranda, yıl­
lık ortalam a % 2 ,3 ’lük bir hızla büyümesi bekleniyor. Dolayısıyla ima­
lat ve hizmetlerdeki üretimle, istihdamın büyüme oranları arasındaki
farklılık, bilgi-işlem faaliyetlerinde yeni teknolojilerin kullanılmaya
başlamasına karşın emeğin verimliliğinde imalat lehine bir açığa işaret
ediyor. İmalatın verimliliğin, ortalam a verimlilikten yüksek olması,
ekonominin diğer sektörlerinde iş imkânları yaratacak olan istikrarlı
bir ekonom ik büyümenin anahtarı olmayı sürdürüyor.
Tarımda istihdamın, toplam istihdamın % 2 ,5 ’u seviyesine ge­
rileyecek olmasına karşın, tarımla ilgili mesleklerde artış beklenmesi
de ilginç bir gözlem: Bunun sebebi çiftçi sayısının 231 bine gerilerken,
bahçıvan ve bekçiler için 311 bin yeni iş imkânının yaratılması beklen­
tisi: Kente odaklı tarımsal hizmet işlerinin çiftlik işlerini aşması, enfor­
masyonel toplum ların tarım sonrası toplum lar olma niteliklerinde ne
denli ileri gittiklerine işaret ediyor.
Yaratılması beklenen 26,4 milyon yeni işin yalnızca 1 milyonu­
nun mal üreten sektörlerde ortaya çıkacağı tahm in edilse de, imalat
sektöründe istihdam oranındaki gerilemenin yavaşlaması, imalatta
akıllı üretim, el sanatları, onarım gibi bazı mesleki kategorilerin geniş­
lemesi umuluyor. Ancak ABD’de yeni iş imkânlarının, daha çok “hiz­
met faaliyetleri ”nde yaratılması bekleniyor. Bu büyümenin yarısının
temelde sağlık hizmetleri ve işletme hizmetleri olarak iki ana başlık al­
tında toplanan “ hizmetler ayrımı”ndan kaynaklanması bekleniyor.
1975-90 döneminde en hızlı büyüyen sektör olan işletme hizmetleri
sektörünün, 2005 ’e dek yıllık ortalam a % 2,5 gibi düşük bir büyüme
hızıyla da olsa başı çekeceği tahmin ediliyor. Ancak, işletme hizmetle­
rinin hepsinin bilgi yoğun işler olmadığını da akılda tutmak gerek: Bu
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 303

hizmetlerin önemli bir bileşeni, bilgisayar veri işleme işleridir; ancak


1975-90 dönem inde en hızlı büyüm e gösteren faaliyet, geçici işlerde ve
şirketlerin sözleşmeli o larak dışarıya yaptırdığı işlerde gözlenen artışla
da bağlantılı o larak personel tedarik hizmetleridir. Gelecek yıllarda
hızlı bir büyüm e kaydedecek diğer alanların, h u k u k hizmetleri (kısmen
yarı hukukî), m ühendislik ve m im arlık hizmetleri, eğitim hizmetleri
(özel okullar) olması beklenm ektedir. Çalışm a Bürosu İstatistikleri’nin
sınıflandırm asında, finans, sigortacılık ve gayrı m enkul satım ı işletme
hizm etlerine dahil edilmemiştir. Dolayısıyla işletme hizm etlerindeki
güçlü büyüm eye, bu kategorilerde yıllık o rtalam a 1,3 ’lük bir o ran d a
gerçekleşmesi beklenen, ılımlı am a istikrarlı büyüm eyi de eklem em iz
gerekir; 2 0 0 5 ’te bu kategorilerdeki istihdam ın toplam istihdam a o r a ­
nının % 6 ,1 ’i bulm ası beklenm ektedir. Ö nceki bölüm lerde bu verileri,
“ üretim e d ö n ü k hizm etler” le ilgili analizim le karşılaştırırken, hem iş­
letme hizmetleri hem de bu kategoriler dikkate alınm alıdır.
Sağlık hizm etlerinin de, 1975-90 dönem inde bu sektörde gözle­
nen artışın iki katı k a d a r bir hızla, en hızlı büyüyen faaliyet a la n la rın ­
d an biri olm ası bekleniyor. 2 0 0 5 ’e gelindiğinde, sağlık hizm etlerinde
11,5 m ilyon iş im kânı olacağı tahm in ediliyor, ki bu da çiftlik dışı üc­
retli ve m aaşlı istihdam ın tam am ın ın % 8 ,7 ’si oranındadır. Bu o ranı
bir perspektife yerleştirecek olursak, sağlık hizm etlerindeki bu b ü y ü ­
meye kıyasla, 2 0 0 5 ’te im alat sek tö rü n d e to plam istihdam ın işgücünün
% 1 4 ’üne denk olacağı tah m in edilm ektedir. Özellikle yaşlılara y ö n e­
lik, evde sunulan sağlık hizm etlerinin en hızlı büyüyen faaliyet alanı
olması bekleniyor.
Toplam iş sayısının yüksek bir düzeyden başlayarak, yıllık o r ta ­
lam a % 1,6 gibi sağlıklı bir hızda büyüdüğü perakende ticareti ise ye­
ni büyüm e potansiyelinin üçüncü büyük kaynağını oluşturuyor. Bu
sektörde yeme-içme m ek ânların ın , 2 0 0 5 ’te perakende sektörün d eki
to p lam işlerin % 4 2 ’sini oluşturm ası bekleniyor. Eyalet ve yerel h ü k ü ­
m etlerdeki işlerin de istihdam a ciddi ölçekte k a tk ıd a bulunm ası,
1 9 9 0 ’da 15,2 m ilyon o lan bu işlerin sayısının da 2 0 0 5 ’te 18,3 m ilyo­
na çıkacağı tah m in ediliyor. Bu artışın yarısından fazlasının eğitim ala-
3 0 4 dördüncü bölüm

nında gerçekleşmesi bekleniyor. Dolayısıyla tablonun bütününe bakıl­


dığında, ABD için tahm in edilen istihdam yapısı, enformasyonel top­
lum için yapılan tahminlere uyuyor:
• Tarım sektöründeki iş imkânlarının silinip gitmesi;
• İm alat sektöründe istihdamın, daha yavaş da olsa gerilemeye
devam etmesi, zanaat ve mühendislikle uğraşan işgücünün çekirdeğini
oluşturması; imalat sektöründe üretimin istihdam üzerindeki etkisinin
büyük ölçüde imalat hizmetlerine aktarılması;
• Sağlık ve eğitim hizmetlerinin yanı sıra, üretime dönük hiz­
metlerin de oran itibarıyla istihdamdaki büyümenin başını çekmesi;
ayrıca rakam lar itibarıyla da giderek daha önemli hale gelmeleri;
• Perakende ve hizmet sektörlerindeki faaliyetlerin, yeni ekono­
minin düşük vasıflı işlerin başını çekmesi bekleniyor.
Mesleki yapıya ilişkin tahminleri incelemeye dönecek olursak,
ilk bakışta enformasyonelizm varsayımının doğrulandığını görürüz:
Mesleki gruplar arasında en hızlı büyüme oranı profesyoneller (bahset­
tiğimiz dönem için % 32,3) ve teknisyenlerdir (% 36,9). Ancak çoğu
yarı vasıflı olan “hizmet meslekleri” de hızla büyümektedir ve bu gru­
bun, 2 005’te meslekî yapının % 16,9’unu temsil etmesi beklenmekte­
dir. Yöneticiler, profesyoneller ve teknisyenlerin hepsinin toplam istih­
damdaki payı 1990 ile 2005 arasında % 24,5’tan % 28,9’a yükselecek­
tir. Satış ve büro işleriyle uğraşanlar bir grup olarak ele alındığında,
toplam istihdamın % 28,8’i düzeyinde, hemen hemen sabit bir konuma
yerleştikleri görülmektedir. El işleriyle uğraşanların da, zanaat becerile­
ri çevresindeki sabit bir el işçileri çekirdeği oluşması eğilimini doğrular-
casına, toplam istihdamdaki paylarını artırması beklenmektedir.
Şu argümanı biraz daha yakından inceleyelim: Geleceğin enfor­
masyonel toplum unun temel özelliği, meslekî yapının giderek kutup­
laşması mıdır? ABD’de, Çalışma Bürosu İstatistikleri tahminlerine,
1990-2005 döneminde en hızlı büyüme göstermesi beklenen 30 mes­
lekle en hızlı gerilemesi beklenen başka 30 meslek için gerekli eğitim
düzeyine ilişkin tahminleri de dahil etmiştir. Büronun analizinde mes­
leklerin büyüme ve gerileme oranlarıyla birlikte toplam sayıdaki deği-
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3® 5

şiklik de dikkate alınmıştır. Yazarlar çalışm a sonunda şöyle bir so n u ­


ca varm ışlardır: “ Genelde, büyüm ekte olan mesleklerin büyük bölüm ü
lise sonrası eğitim gerektirir. Aslında, en hızlı büyüm ekte olan 30 m es­
leğin üçte ikisinde ve en fazla iş im kânı b ulu n an 30 mesleğin yarısın­
dan fazlasında çalışanların çoğu, 1990 itibarıyla lise sonrası eğitime
sah ip ti.” 13 Diğer y an d an iş im kânlarındaki en büyük gerilem enin, im a­
lat sektöründe ve ofislerde o to m asy o n a gidilmesiyle birlikte o rta d an
kalkacak olan b ü ro işlerinde, genelde d ah a az düzeyde beceri gerekti­
ren işlerde yaşanm ası beklenm ektedir. A ncak Silvestri, 1992-2005 d ö ­
nem inde yaratılan yeni işlerin toplam ını d ikkate aldığında, işgücünün
eğitim seviyesinin dağılım ında ılımlı değişimler gerçekleşeceği ta h m i­
ninde bulunur.14 Üniversite m ezunu çalışanların o ran ın ın % 1,4 düze­
yinde artm ası, bir parça üniversite eğitimi almış olanların oran ının da
biraz artm ası beklenir. Bu tah m in e göre lise m ezunlarının oranı % 1,
daha az düzeyde eğitim görm üş olanların oranı da bir p arça azalacak ­
tır. Dolayısıyla bazı eğilimler, sanayileşm e sonrası k u ram ların a paralel
o larak, mesleki yapının seviyesinin yükseldiğine işaret eder. A ncak di­
ğer y andan, yüksek bir beceri düzeyi gerektiren m esleklerin hızlı bir
büyüm e içinde olm ası, to p lu m u n k u tu p la şm a d an ve ikilikten uzak o l­
duğu anlam ına gelmez; çü n k ü sayılara v u ru ld u ğ u n d a vasıfsız işçilerin
göreli bir ağırlığa sahip o ld u ğ u gözlenir. ABD Ç alışm a B ürosu İstatis­
tik le rin in 1 9 9 2 -2 0 0 5 dönem i için tahm inlerine göre, profesyonellerin
ve hizm et sek tö rü n d e çalışanların istihdam daki payının hem en hem en
aynı düzeyde, sırasıyla % 1,8, % 1,5 o ra n ın d a artm ası beklen m ek te­
dir. Bu iki g ru p birlikte, istihdam daki to p lam büyüm ede % 5 0 ’lik bir
paya sahip o ld u ğ u n d an , ra k a m la ra bakıldığında m eslekî m erdivenin
iki ucundaki işlerde yoğunlaştıkları görülür: Yeni profesyonel işçilerin
sayısı 6,2 m ilyon, 1 9 9 2 ’deki gelirleri, b ü tü n meslek g ru p ların ın o r ta ­
lam asının % 4 0 altın d a olan yeni hizm et çalışanlarının sayısı ise 6,5
m ilyondur. Silvestri’nin de belirttiği gibi, “H izm et sek tö rü n d e çalışan ­
ların m aaşlarının d ah a d ü şü k olm asının gerekçesi kısm en, bu çalışan­

13 Silvestri ve Lukasiewicz (1991: 82).


14 Silvestri (1993).
306 dördüncü bölüm

ların yaklaşık üçte birinin lise eğitiminden daha düşük düzeyde bir eği­
tim almış olmaları, çoğunun da bütün işçilerin ortalam asına kıyasla
yarı zamanlı çalışıyor olmasıdır.”15 Mesleki yapıda beklenen değişik­
liklere ilişkin senteze dayalı bir görüş sunm ak amacıyla, Silvestri’nin
1992 (fiili veriler) ve 2 0 0 5 ’te (tahmini veriler) istihdamın mesleklere,
eğitime ve gelire göre dağılımına ilişkin bir başka çalışmasında yer
alan ayrıntılı verilere dayanarak, sadeleştirilmiş bir toplumsal tabaka
modeli geliştirdim.16 Toplumsal tabakalanm anm en doğrudan göster­
gelerinden biri olarak gördüğüm haftalık gelir ortalam asından hare­
ketle, dört toplumsal grup çıkardım: Üst sınıf (yöneticiler ve profesyo­
neller), orta sınıf (teknisyenler ve el işçileri), alt orta sınıf (satış ve bü ­
ro işleriyle uğraşanlar, operatörler); alt sınıf (hizmet sektörü çalışanla­
rı ve tarım işçileri). Silvestri’nin verilerini bu kategoriler içinde yeniden
hesaplayarak, üst sınıfın istihdamdaki payının 1992’de % 2 3 ,7 ’den,
2 0 0 5 ’te % 25 ,3 ’e çıktığını (+ % 1,6); orta sınıfta % 14,7’den % 14,3’e
küçük bir gerileme yaşandığını (-0,3); alt orta sınıfın % 4 2 ,7 ’den %
4 0 ’a gerilediğini (-2,7); alt sınıfın büyüyerek % 18,9’dan % 2 0 ’ye
ulaştığını (+1,1) gördüm. İki olgu var ki yorum gerektiriyor: Toplum­
sal tabakalanm ada görece bir düzey yükselmesinin yaşandığını, aynı
zam anda da meslekî kutuplaşm a yönünde ılımlı bir eğilim olduğunu
gözlüyoruz. Bunun sebebi toplumsal merdivenin tabanında da tava­
nında da eşzamanlı bir artışın yaşanmasıdır; ancak tavanda yaşanan
büyüme daha geniş ölçeklidir.
Şimdi Japonya’daki istihdam ve meslek yapısına ilişkin tahm in­
leri incelemeye geçelim. Elimizde Çalışma Bakanlığı’na ait iki tahmin
bulunuyor. 1991’de yayımlanmış olan (1980-85 verilerine dayanarak),
1990, 1995 ve 2000 yılı için tahminlerde bulunuyor. 1987’de yayım­
lanmış olansa, 1990, 1995, 2000 ve 2005 yılı için tahminlerde bulu­
nuyor. Her iki çalışma da istihdam yapısına ilişkin tahminleri, sektör­
ler ve mesleki yapıya göre düzenlemiş. Ben 1987’de yayımlanmış ra­
poru temel almak istedim; ikisi de aynı ölçüde güvenilir olsalar da, bu
«

15 Silvesrri (1993: 85).


16 Silvestri (1993: Tablo 9).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3®7

çalışma sektörleri d ah a detaylı bir biçimde birbirinden ayırmış, ayrıca


2 0 0 5 ’e dek uzanıyor.17
Bu tahm inlerde en göze çarp an un su rlard an biri, Ja p o n y a ’nın
bir enform asyonel to p lu m a d önüşüyor olması ivme kazanm ış olsa da,
im alat sektöründe istihdam ın ağır ağır gerileme eğilimi göstermesidir.
1 9 8 7 ’deki istatistikî tahm inlere göre, Ja p o n y a ’da im alat sektöründe is­
tihdam , 1 9 8 5 ’te % 2 5 ,9 düzeyindeydi; 2 0 0 5 ’te m uhtem elen to p lam is­
tihdam ın % 2 3 ,9 ’u düzeyinde olacaktır. ABD ’ye ilişkin tahm inlerde
im alat sektöründe istihdam ın 1 9 9 0 ’da % 1 7 ,5 ’tan , ciddi derecede d ü ­
şük olan bir seviyeden J a p o n y a ’ya kıyasla d ah a önem li bir gerilem ey­
le, 2 0 0 5 ’te % 14’e gerilem esinin beklendiğini hem en hatırlatalım . J a ­
ponya im alat sektö rü nd ek i işlerde göreli bir istikrara, geleneksel sek­
törlerdeki gerilemeleri, yeni sektörlerdeki büyüm eyle telafi ederek
ulaşmıştır. D olayısıyla tekstil sek tö rü n d e istihdam ın, 1 9 8 5 ’te %
1 ,6 ’d an 2 0 0 5 ’te % 1 ,1 ’e düşerken, aynı dönem de elektrikli m akine
üretim i sek tö rü n d e istihdam ın % 4 ,1 ’den % 4 ,9 ’a tırm anm ası beklen­
mektedir. M etal işçilerinin sayısında da ciddi bir gerileme yaşanacağı,
ancak gıda işleme sek tö rü n d e istihdam ın % 2 ,4 ’ten % 3 ,5 ’e tırm a n a ­
cağı tah m in edilmektedir.
T ablonun genelini değerlendirdiğim izde, J a p o n y a ’da istih d am ­
daki en fark edilir artışın işletme hizm etlerinde yaşandığını g ö rü rü z
(1 9 8 5 ’te % 3 ,3 ’ten 2 0 0 5 ’te % 8 ,1 ’e), bu da Ja p o n ekonom isinde en ­
form asyon ağırlıklı faaliyetlerin a rta n önem ini gösterir bize. A ncak fi­
nans, sigortacılık ve em lakçilik alan ın d ak i faaliyetlerin istihdam daki
to p lam payının tah m in in kapsadığı 2 0 yıllık d önem boyunca sabit k a ­
lacağı öngörülür. D a h a önceki gözlemle birleştirildiğinde, görünüşe
bakılırsa bu d u ru m , hızla büyüyen işletme hizm etlerinin im alata y ö n e ­
lik hizm etler ve b aşk a hizm etlere yönelik hizm etler o ld u ğ u n u , bir b a ş­
k a deyişle üretim e bilgi ve en fo rm asy on girdisi sağlayan hizm etler o l­
du ğ u nu gösteriyor. Sağlık hizm etlerinde çok kü çü k bir artış bekleni­
yor, eğitim hizm etlerindeki istihdam ın d a 1 9 8 5 ’le aynı düzeyde k a la ­

17 Çalışma Bakanlığı (1991).


308 dördüncü bölüm

cağı tahm in ediliyor. Diğer yandan tarım sektöründe istihdamın ciddi


bir gerileme göstermesi ve 1985’te % 9,1 seviyesinden 2 0 0 5 ’te % 3,9’a
inmesi bekleniyor, sanki Japonya tarım sonrası (sanayi sonrasına de­
ğil) çağa geçişini tam am lam ış gibi. Genel terimlerle düşünüldüğünde,
işletme hizmetleri ve tarım istisna kabul edildiğinde, Japonya’da istih­
dam yapısının kaydadeğer derecede değişmeden kalması, bu durum un
da mevcut işlerin içeriğinin, bu işler ortadan kaldırılmaksızın yeni pa­
radigmaya işlenmesiyle birlikte enformasyonel paradigmaya geçişin
tedrici olduğunu doğrulaması bekleniyor.
Mesleki yapıya bakıldığında ise, tahminlere göre en ciddi deği­
şim, profesyonel ve teknik mesleklerin istihdamdaki payında artış ya­
şanması olacak; bu mesleklerin istihdamdaki payının 1985’te % 10,5
düzeyinden 2 0 0 5 ’te % 17’ye çıkması bekleniyor. Diğer yandan yönet­
sel mesleklerin paylarını ciddi biçimde artırırken, daha yavaş bir bü­
yüme kaydedeceği ve 2 0 0 5 ’te toplam istihdamın % 6 ’sını temsil edece­
ği tahm in ediliyor. Bu da Japon örgütlenmelerinin iktidarın birkaç yö­
neticinin elinde toplandığı hiyerarşik yapısının yeniden üretilmesi yö­
nünde bir eğilim olduğunu doğruluyor. Veriler, orta düzeydeki çalışan­
ların daha profesyonelleşeceğini, bilgi işlem ve bilgi üretimi işlerinde
uzmanlaşmanın yaşanacağını ortaya koyar görünüyor. El işçileri ve
operatörlerin sayısının azalması, ama 2 005’te yine işgücünün dörtte
birini temsil etmesi bekleniyor, ki ABD’de aynı meslekî kategorilerin
aynı tarihteki durum una ilişkin verilerle kıyaslandığında, bu oranın %
3 daha yüksek olduğu görülür. Büro işlerinde çalışanların sayısında da
ortalam a bir artış bekleniyor, tarım işlerinde çalışanların sayısının da
1985’teki düzeye kıyasla üçte iki azalacağı tahmin ediliyor.
Öyle görünüyor ki, ABD ile Japonya’nın istihdam yapısına iliş­
kin tahminlere göre, 1970-90 döneminde gözlenen eğilimler devam
edecektir. Sosyo-teknik üretim paradigmaları bakımından enformas­
yonel olarak nitelenmeyi aynı ölçüde hak eden, ancak verimlilik artı­
şı, ekonomik rekabet gücü ve toplumsal bütünlük bakımından açıkça­
sı çok farklı performanslar gösteren iki topluma denk düşen iki ayrı
istihdam ve meslek yapısı gözlenmektedir. ABD imalata yönelik işler-
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 309

den uzaklaşıp üretim e d ö n ü k hizm etlerle, sosyal hizm etlere yoğunlaş­


m a eğilimi gösterirken, Jap o n y a güçlü bir im alat sektörü, geniş bir pe­
rakende satışa d ö n ü k hizm etler yelpazesiyle d ah a dengeli bir yapıyı
k o ru y or görünm ektedir. J a p o n y a ’da işletme hizm etleri, finans ve em-
lakçılığa çok daha az yoğunlaşm ıştır; sosyal hizm etler alan ın d a istih­
dam ın genişlemesi ise çok d ah a sınırlıdır. M esleki yapıya ilişkin ta h ­
minler, yönetim tarzlarının da farklı o ld u ğ u n u , Ja p o n örgütlenm elerin
hem fabrika hem de ofis düzeyinde işbirliğine dayalı yapılar k u rd u ğ u ­
nu, aynı zam an d a k a ra r alm a sürecini d a h a alt düzeydeki yönetsel
k a d ro lard a da yoğunlaştırm aya çalıştığını doğrular. Tablo bir b ü tü n
o larak değerlendirildiğinde, b u ra d a su n u lan tahm inlere dayalı sınırlı
bir sınam ayla, enform asyonel p arad ig m ay a o rta k bir istihdam yapısı
içinde farklı y o llard an ulaşıldığı y ö n ü n d ek i genel hipotezin d o ğ ru la n ­
dığını görürüz.

Özet: İstihdam Yapısının Gelişimi ve


Bu Gelişimin Enformasyonel Toplum a İlişkin
Karşılaştırmalı Bir Analiz Açısından Anlamı
Toplum sal yapının kökenindeki istihdam yapısının tarihsel gelişimine,
insan em eğinin verimliliğini a rtırm a eğilimi hakim olm uştur. T eknolo­
jik yenilikler, örgütlenm eyle ilgili yeni düzenlem eler, erkeklerin ve k a ­
dınların d ah a az em ekle, d a h a az k a y n ak k u lla n ara k d a h a çok, d ah a
iyi ürünler o rta y a koym asını sağlam ıştır. İşler ve işçiler de d o ğ ru d an
üretim den dolaylı üretim e, ekip biçm e, doğal k ay n ak ları çık arm a ve
fabrikasyon işlerinden tü k etim hizm etlerine ve yönetsel işlere, d a r bir
ek o n o m ik faaliyet ala n ın d a n giderek d a h a b üyük bir çeşitlilik arz eden
bir m eslekler evrenine do ğ ru kaymıştır.
A ncak insanın tarih içindeki yaratıcılığının ve ek o n o m ik ilerle­
m esinin hikâyesi genelde basite indirgem eye meyilli bir dille anlatılm ış,
böylece sadece geçmişimizi değil, geleceğimizi an lam am ız da güçleş-
miştir. T oplum larım ızın b ugün yaşadığı d ö n ü şü m ü açıklarken, ta rım ­
d an sanayiye, sanayiden hizm etlere tarihsel bir geçiş yaşandığını v u r­
gulayan bir çerçeve çizen genel an latın ın üç temel k u su ru vardır:
3io dördüncü bölüm

1. Tarım dan sanayiye geçişle, sanayiden hizmetlere geçiş arasın­


da bir homojenlik olduğunu varsayarak, “hizm etler” yaftası altında
toplanan faaliyetlerin kendi içlerinde bir muğlaklık, bir çeşitlilik gös­
terdiğini atlar.
2. Yeni enformasyon teknolojilerinin aynı üretim, yönetim, dağı­
tım sürecinde farklı tipte faaliyetler arasında doğrudan, on-line bağlan­
tıyı m üm kün kılarak, muğlak istatistiki kategorilerle yapay bir ayrıma
tabî tutulan çalışma ve istihdam alanları arasında yakın, yapısal bir bağ­
lantı kuran gerçekten devrimci doğasına yeterince dikkat sarf etmez.
3. İleri toplum ların kültürel, tarihsel ve kurumsal bir çeşitlilik
gösterdiğini, bununla birlikte bu toplum ların küresel ekonomide bir­
birine bağımlı olduğu gerçeğini unutur. Oysa enformasyonel üretimin
sosyo-teknik paradigm asına geçiş, toplum ların izlediği yörüngeye, bu
farklı yörüngeler arasındaki etkileşime bağlı olarak farklı çizgilerde
gerçekleşir. Enformasyonel toplum a ilişkin ortak paradigm a çerçeve­
sinde, istihdam/meslek yapılarının çeşitlendiği gözlenir.
G-7 ülkelerinde istihdamın gelişimine ilişkin gözlemlerimizde,
enformasyonel toplum ların başlıca niteliği olarak görünen bazı ortak
noktalar dikkat çekiyor:
• Tarım sektöründe istihdamın çözülmesi
• Geleneksel imalat sektöründe istihdamın sürekli bir gerileme
içinde olması
• Üretime dönük hizmetler ve sosyal hizmetler alanlarında istih­
dam da artış; ilk kategoride işletme hizmetlerinin, ikinci kategorideyse
sağlık hizmetlerinin öne çıkması
• İş imkânı kaynağı olarak hizmet sektörü faaliyetlerinin gide­
rek çeşitlenmesi
• Yönetsel, profesyonel ve teknik işlerin hızlı bir artış içinde ol­
ması
• Büro işleri ve satışa dönük işlerde çalışan bir “ beyaz yakalı”
proletaryanın oluşması
• Perakende ticarette istihdamın, sahip olduğu ciddi payı göre­
ce koruması
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 311

• M esleki yapının üst ve alt düzeylerinin eş zam anlı bir büyüm e


içinde olması
• M esleki yapının seviyesinin zam an içinde yükseltilmesi, daha
yüksek bir beceri düzeyi ve daha ileri bir eğitim gerektiren mesleklerin
payının, d ah a alt düzeydeki kategorilere göre d ah a yüksek olması.
B ütün bunlar, bu toplum ların beceri, eğitim, gelir düzeyini y ü k ­
selttiği anlam ına gelmediği gibi, toplum sal tab ak alaşm a sistem inde de
bir seviye yükselmesi oldu ğ u nu ifade etmiyor. İstihdam yapısında sevi­
yenin bir parça yükselm esinin toplum sal yapıya etkisi, k urum ların
em ek talebini işgücüyle birleştirm esine, işçileri becerilerine göre ö d ü l­
lendirm esine bağlı olacaktır. D iğer y a n d an G -7 ülkelerinin gelişimle­
rindeki farklılıkların incelenmesi, istihdam ve mesleki y ap ılan m aların ­
da da farklılıklar old u ğ u n u açıkça o rta y a koyar. Aşırı basitleştirm e ris­
kine girerek, iki farklı enform asyonel m odel olduğu y önünde bir v a r­
sayım da bulunabiliriz:
1. ABD, B ritanya ve K a n a d a ’nın temsil ettiği hizm et ekonom isi
modeli. Bu m odelin temel özelliği, enform asyonelizm y ö n ün d e ilerle­
me ivme k azandıkça, im alat sek törün d eki istihdam ın to p lam istih­
d am dak i payının 1 9 7 0 ’ten beri gerileme içinde olm asıdır. T arım sek tö ­
ründeki istihdam ın neredeyse tam am ın ın erimiş olduğu bu m odel, çe­
şitli hizm et faaliyetleri arasın d ak i farklılıkların, toplum sal yapıya iliş­
kin incelem elerin kilit un su ru haline geldiği, tüm üyle yeni bir istihdam
yapısına işaret eder. Bu m odelde serm aye yönetim ine d ö n ü k hizmetler,
üretim e d ö n ü k hizm etlere kıyasla d a h a öne çıkm ıştır; ayrıca sağlık hiz­
m etleri alan ın d a istihdam ın ciddi bir artış gösterm esinden ve eğitim
hizm etleri alan ın d a istihdam ın sağlık hizm etlerine göre d a h a d üşük bir
düzeyde a rtm a sın d a n dolayı sosyal hizm etler sek tö rü n d ek i genişleme
de sürer. Bir hayli o rta düzeyde yöneticinin de yer aldığı yönetim k a te ­
gorisinin genişlemesi de bu m odelin tem el bileşenlerinden biridir.
2. Jap o n y a ile bir ölçüde A lm an y a’nın temsil ettiği, im alat sek­
tö rü n d e istihdam ın to p lam istih dam d ak i payının azalm asıyla birlikte,
görece yüksek bir düzeyde olduğu (işgücünün d ö rtte biri), im alat faali­
yetlerinin yeni sosyo-teknik p arad ig m a içinde yeniden yapılanm asına
312 dördüncü bölüm

izin veren sanayi üretimi modeli. H attâ bu modelde imalat faaliyetleri


genişlerken, imalat sektöründe istihdamın gerilediği gözlenir. Kısmen
bu yönelimin bir yansıması olarak, üretime dönük hizmetler finans hiz­
metlerinden çok daha önemlidir ve görünüşe bakılırsa imalat şirketle­
riyle daha doğrudan bağlantılıdır. Bu, Alm anya’da ve Japonya’da fi­
nans faaliyetlerinin önemli olmadığı anlam ına gelmiyor; sonuçta dün­
yanın en büyük on bankasından sekizi Japon bankalarıdır. Ancak fi­
nans hizmetleri, her iki ülkede de istihdamda paylarını artırmakla bir­
likte, hizmet sektöründeki büyümenin büyük bölümü şirketlere yöne­
lik hizmetlerde ve sosyal hizmetlerde gerçekleşmektedir. Ancak Japon­
ya aynı zam anda, sosyal hizmetler sektöründe istihdamın başka enfor­
masyonel toplum lara kıyasla daha düşük düzeyde gerçekleştiği bir ül­
kedir. Bu muhtemelen Japon ailesinin yapısı ve bazı sosyal hizmetlerin
şirket yapısına dahil edilmesiyle ilgilidir: İstihdam yapısında gözlenen
farklılıklara ilişkin kültürel ve kurumsal bir analiz, enformasyonel top-
lumların çeşitliliğini açıklamak için bir gereklilik olarak görünüyor.
İki modelin arasında yer alan Fransa, hizmet ekonomisi m ode­
line meyilli görünüyor, ancak görece güçlü bir imalat temelini de ko­
rum anın yanı sıra hem üretime dönük hizmetlere hem de sosyal hiz­
metlere ağırlık veriyor. Avrupa Birliği’nde Fransa ve Almanya ekono­
mileri arasındaki yakın bağlantı, belirmekte olan Avrupa ekonomisi­
nin Alman bileşeninin yararına, yönetim ile imalat faaliyetleri arasın­
da bir işbölümü yaratıyor. İtalya, istihdam edilen kesimin dörtte biri­
nin serbest meslek sahibi olması özelliğiyle öne çıkıyor; belki de küre­
sel ekonominin değişen koşullarına ayak uyduran küçük ve orta ölçek­
li işletmelerin oluşturduğu ağlara dayalı farklı bir örgütlenme düzenle­
mesini vurgulayan üçüncü bir model sunuyor; böylelikle ilginç bir pro-
to sanayileşmeden proto enformasyonelizme geçiş örneği için de zemin
hazırlıyor.
Bu modellerin, G-7 ülkelerinin her birinde farklı biçimlerde o r­
taya çıkışı, bu ülkelerin küresel ekonomideki konumlarına bağlıdır. Bir
başka deyişle, bir ülkenin hizmet ekonomisi modeline odaklanması,
diğer ülkelerin sınaî üretimi ekonomisi rolünü oynamaları anlamına
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 313

gelir. Sanayileşmecilik sonrası kuram ının, ileri ekonom ilerin hizmet


ekonom isi olacağı, d ah a az gelişmiş ülkelerin de tarım ve im alatta uz­
m anlaşacağı görüşü tarihsel deneyimlerle reddedilmiştir. D ünya çapın­
da, birçok ekonom i yarı geçinebilir du ru m d ad ır; enform asyonel çekir­
değin dışında kalan tarım ve sanayi faaliyetleri, G -7 ülkelerinin hakim
olduğu küresel ekonom iyle yakın bağlantıları o ld u ğ u n d an ayakta k a ­
labilmiştir. Dolayısıyla Jap o n y a ile ABD’nin istihdam yapısı, bu ülke­
lerin yalnızca enform asyonel b ak ım d an ne derece ileri olduklarını d e­
ğil, aynı zam an d a küresel ekonom iye farklı eklem lenm e biçimlerini
yansıtır. ABD’de im alat işlerinin d ah a d ü şü k, yöneticilerin d ah a y ü k ­
sek bir o ra n d a olm ası, kısm en ABD şirketlerinin im alat işlerini dışarı­
ya havale etm esinden; A BD ’de yönetim ve bilgi-işlem faaliyetlerinin
yoğunlaşm asından, sonuçta başka ülkelerin ABD’nin tüketim i için
üretir hale gelm esinden kaynaklanır.
Ayrıca küresel ekonom iye farklı biçim lerde eklem lenm enin ge­
risinde, yalnızca ülkelerin kurum sal o rtam ların ın farklı olm ası, farklı
ek on o m ik yörüngeler izlemeleri gibi gerekçeler y o k tu r; bu, h ü k ü m e t­
lerin farklı politikalar, şirketlerin farklı stratejiler izlem esinden de k a y ­
naklanır. Dolayısıyla bu gözlediğim iz eğilimler tersine çevrilebilir. Po­
litikalar ve stratejilerin, belli bir ek o n o m in in hizm et ve sanayi se k tö r­
leri karm asını değiştirebilmesi, enform asyonel p arad ig m ad ak i fark lı­
lıkların, bu p arad ig m an ın temel yapısı k a d a r önem li o ld u ğ u n u o rtaya
koyar. Bu, temel nitelikleri açısından teknolojik, toplum sal b ak ım d an
açık, siyasî o larak yönetilen bir ekonom idir.
E konom iler hızla bütünleşm e ve birbirinin içine sızm a yolun d a
gelişirken, so n uçta o rtay a çıkan istihdam yapısı da, ülkelerin ve bölge­
lerin birbirine bağım lı, küresel bir üretim , dağıtım ve yönetim yapısı
içindeki k o n u m u n u yansıtacaktır. D olayısıyla to plum sal yapıların,
farklı ülkelerin (ABD, Ja p o n y a, A lm anya vs.) çizdiği kurum sal sın ır­
larla yapay o larak ayrılm ası, belli bir ülkede enform asyonel to p lu m u n
m eslekî yapısını, ekonom isi çok y a k ın d a n ilintili başka bir ülkede olup
bitenlerden y alıtarak incelem enin anlam ını sınırlar. A m erikan p iyasa­
sında rağ bet edilen otom obillerin ço ğ u nu , A v ru p a’da tüketilen çiplerin
314 dördüncü bölüm

çoğunu Japon im alatçılar üretiyorsa, yalnızca Amerika ve Britanya’da


im alatın gerilemesine değil, ülkelerin istihdam yapılarının farklı tipte­
ki enform asyonel ekonom ilerdeki işbölüm üne etkilerine de tanık olu-
yoruzdur.
Böyle bir gözlemin enformasyonelizm kuram ı açısından etkileri,
çok geniş erimlidir: Yeni toplum u anlayabilm ek için analiz birimimizi
değiştirmemiz gerekir. Kuram ın odak noktası, aynı zam anda teknoloji­
nin paylaşılmasını, ekonom inin karşılıklı bağımlılığını, istihdam yapısı­
nın ulusal sınırları aşarak belirlenmesinde etkili olan tarihsel farklılık­
ları da kapsayacak karşılaştırmalı bir paradigm aya kaymalıdır.

KÜRESEL BİR İŞGÜCÜ VAR M IDIR?


Küresel bir ekonom i varsa, küresel bir işgücü piyasası ve küresel bir iş­
gücü de varolm alıdır.18 Ancak benzer birçok açık ifade gibi, bunu da
kelimesi kelimesine aldığımızda am pirik olarak yanlış, analitik bakım ­
dan yanıltıcı olduğunu görürüz. Sermaye, küresel finans ağlarının
elektronik devrelerinde serbestçe akarken, işgücü hâlâ kurum ların,
kültürün, sınırların, polisin ve yabancı düşmanlığının kısıtlaması altın­
dadır ve öngörülebilir bir gelecekte de böyle olacaktır. Ancak uluslara­
rası göçler, işgücünün dönüşüm üne katkıda bulunan üzün vadeli bir
eğilimle artış gösterm ektedir; am a küresel işgücü piyasası m efhum u­
nun sunduğundan çok daha karm aşık koşullarda. .
Ampirik eğilimleri inceleyelim. Uluslararası Çalışma Örgü-
tü ’nün (ILO) 1993 tarihli bir tahm inine göre, küresel işgücünün %
1,5’i (80 milyon göçmen işçi) ülkeleri dışında çalışan insanlardır; bu iş­
çilerin yarısı Sahara altı Afrikası’nda ve O rtadoğu’da yoğunlaşmıştır.19
Ancak görünen o ki, bu tahm in küresel göçün çapını, özellikle de
1990’larda göçün ivme kazanmasıyla birlikte eriştiği çapı görmezden
geliyor. K onunun başlıca uzm anlarından Douglas Massey ile meslek­
taşları, küresel çaptaki göçün dinamiklerine ilişkin kapsamlı bir araş­
tırm alarında, işgücünün hareketliliğinin dünyanın bütün bölgelerinde,
18 Johnston (1991).
19 Campbell (1994).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 1 5

birçok ülkede yoğunlaştığını gösterm işti.20 A ncak eğilimler zam ana ve


m ekâna göre farklılık gösterir. A vrupa Birliği’nde yabancı nüfusun o ra ­
nı, 1 9 8 2 ’de % 3 ,1 ’ken, 1 9 9 0 ’da % 4 ,5 ’e yükseldi (bkz. Ek A ’daki T ab ­
lo 4.22). Yabancı nüfus oranı A lm anya, A vusturya ve İtalya’da ciddi
bir artış gösterirken, B ritanya ve F ran sa’da yabancı ülke doğum luların
nüfusa oranı azaldı. Avrupa Birliği ülkelerinde hareket serbestisine ge­
lince; AB yurttaşları üye ülkelerde dolaşım serbestisine sahip olsalar
da, 1 9 9 3 ’te y u rttaşların yalnızca % 2 ’si başka bir AB ülkesinde çalışı­
yordu; on yıldır değişm eyen bir o ran d ı bu.21 B ritanya’da yabancı işgü­
cünün to p lam işgücüne o ran ı 1 9 7 5 ’te % 6,5, 1985-7 dönem inde %
4 ,5 ’ti; F ran sa’da bu o ran (1975 ile 1 9 8 5 -8 7 yılları arasında) % 8 ,5 ’ten
% 6 ,9 ’a inm işti; İsveç’te ise % 6 ’d an % 4 ,9 ’a; İsviçre’de % 2 4 ’ten %
1 8 .2 ’ye gerilem işti.22 1 9 9 0 ’ların başında D oğu A vrupa’daki sosyal h u ­
zursuzluklar (özellikle Y ugoslavya’da) yüzünden siyasi iltica sebebiyle
göçm enlerin sayısı artm ıştı, özellikle A lm anya’da. T ablonun genelini
değerlendirdiğim izde, A vrupa Birliği’nde 1 9 9 0 ’ların başında A vrupalı
olm ayan to p lam yabancı nüfus 13 m ilyonu bulm uştu; bu nüfusun
d ö rtte birinin resm i kaydı y o k tu .23 1 9 9 4 ’te A vrupa Birliği’nin beş ülke­
sinde yabancıların to p lam nüfusa o ran ı, A lm an y a’da yalnızca % 5 ’in
üstündeydi; F ra n sa ’da 1 9 8 6 ’daki o ra n d a n d ah a düşük, B ritanya’da ise
1 9 8 6 ’daki o ra n d a n bir p arça d ah a yüksekti.24 D u ru m , 1 9 9 0 ’ların so n ­
larında, A lm anya, A vusturya, İsviçre ve İtaly a’ya D oğu A vrupa’dan
göçler yoğunlaştığında, A frikalı göçm enler, güney A vrupa’ya akm aya
başladığında değişti. G örece yeni bir olgu da, özellikle D oğu A vrupa
ülkelerinden, genellikle kaçakçılık şebekeleri ta ra fın d a n örgütlenen,
binlerce k ad ın ın m edeni Batı A vrupa ülkelerinde kârlı fuhuş sek tö rü n e
p a z a rla n m a sın ı da k a p sa y a n kitlesel y asad ışı g ö çü n artm asıd ır.
1 9 9 9 ’da A vrupa Birliği’ne her yıl 5 0 0 bin göçm en aktığı, bu göçm en­
lerin özellikle A lm anya, A vusturya, İsviçre ve İtaly a’ya yöneldiği tah -
20 Massey vd. (1999).
21 Newsweek (1993).
22 Soysal’ın toplayıp incelediği kaynaklar (1994: 23); ayrıca Stalker’a bakınız (1994).
23 Soysal (1994: 22).
24 The Economist (20 Şubat 1999: 45).
316 dördüncü bölüm

min ediliyordu (bkz. Üçüncü ciltte, Üçüncü Bölüm). Kısıtlayıcı doğal­


laştırm a yasaları nedeniyle A lm anya’da yabancıların nüfusa oranı %
10’u bulm uştu; bu orana resmi kaydı olm ayanları da eklemek gerekir.
1980’lerde ve 1990’larda yeni bir göç dalgasının aktığı (1990’larda her
yıl 1 milyon yeni göçmen) ABD ise, her zam an bir göçmen toplum u ol­
m uştur; mevcut eğilimler de uzun vadeli, tarihsel süreklilikle uyum gös­
terir (bkz. Şekil 4.1).25 H er iki bağlam da da değişen, göçün etnik ve
kültürel kom pozisyonuydu; Avrupa’dan A m erika’ya göç azalırken, Av­
rupa ülkelerindeki Afrikalı, Asyalı, M üslüm an göçmenlerin oranı artı­
yordu. Yerli nüfusla, göçmen kökenli sakinler ve yurttaşların doğum
oranları da farklılık gösterdiğinden, bahsettiğimiz toplum ların etnik
olarak daha karm a bir hal aldığı gözlenir (Şekil 4.2). Göçmen işçiler ve
çocukları en büyük m etropol alanlarında ve birkaç bölgede yoğunlaş­
tığından görünürlükleri de artm ıştır.26 Bu gelişmeler sonucunda,
1990’larda etnisite ve kültürel çeşitlilik Avrupa Birliği’nin en büyük
toplum sal sorunlarından biri haline gelmiştir; bu Japonya’da yeni bir
meseledir; A m erika’da da her zam an olduğu gibi gündemde ilk sırada
yer almayı sürdürm ektedir. Massey ile meslektaşları, göçlerin Asya, Af­
rika, O rtadoğu ve Latin Am erika’daki rolünün arttığını da göstermiş­
tir. Birleşmiş M illetler Kalkınma Program ı’nın İnsani Kalkınma Rapo-
ru ’nda da, 1999’da dünya çapında 130 ilâ 145 milyon yasal göçmen
işçi bulunduğu, bu rakam ın 1975’te 84 milyon olduğu; toplam göçmen
işçi sayısını bulm ak için bu rakam a belgesiz çalışan milyonlarca göç­
men işçiyi de eklemek gerektiği tahm ininde bulunulmuştur.27 Ancak bu
yine de, küresel işgücünün çok küçük bir kesimini oluşturm aktadır;
göçmen işçilerin başta ABD, K anada, Avustralya, İsviçre ve Almanya
olm ak üzere birçok ülkede işgücü piyasasının önemli bir bileşenini
oluşturması işgücünün küreselleştiği anlam ına gelmez. İşgücünün kü­
çük bir kesimi için küresel bir piyasa olduğu doğrudur; yenilikçi araş­
tırma geliştirme, mühendislik, finans yönetimi, ileri işletme hizmetleri,

25 Borjas vd. (1991); Bouvier ve Grant (1994); Stalker (1994).


26 Machimura (1994); Stalker (1994).
27 UNDP (1999).
çalışmanın ve istihdamın dönUşUmü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çatışanlar 317

ŞEKİL 4.1
ABD’de Yurtdışı Doğumlu Olanların Nüfusa Oranı, 1900-1994

15

12 i

9 -
0>
"O
N
:3

6 -

3 1

0
1900 1920 1940 1960 1980 1990 1994
Kaynak: ABD Nüfus Sayımı Bürosu

eğlence sek tö rü faaliyetleriyle ilgilenen beceri düzeyi yüksek profesyo­


neller, gezegeni k o n tro l eden küresel ağların düğüm n o k taları arasın d a
gidip gelir.28 Bu en yetenekli kesim in küresel ağlarla •birleşm esi, en fo r­
m asyonel ek o nom inin k o m u ta m evkileri için k ritik önem de olsa da,
gelişm ekte olan ülkeler k a d a r gelişmiş ülkelerde de işgücünün önem li
bir bölüm ü büyük ölçüde ülkelerine bağlıdır. Ö yle ki dünya işçilerinin
üçte ikisi için, istihdam h âlâ ta rım sek tö rü n d e, genelde d o ğ d u k ları böl­
gedeki ta rla la rd a çalışm ak dem ektir.29 D olayısıyla en katı anlam ıyla en
yüksek m evkilerdeki bilgi üretenler/sem bolleri yönlendirenler istisna
o lm ak kaydıyla (izleyen say falard a o n ları ağa dahil olanlar, kom uta
kademesi ve yenilikçiler o la ra k anacağım ), O E C D ülkelerine, A rap y a­
rım ad asın a ve A sya-Pasifik’teki m etro p o l bölgelerine a k an göçe k arşın

28 Johnsron (1991).
29 ILO (1994).
318 dördüncü bölüm

ŞEKİL 4.2
Belirtilen OECD Ülkelerinde Vatandaşlarla
Yabancı Uyrukluların Doğurganlık Oranlan

A vusturya (1986)

Belçika (1985) V atandaşlar

K an ad a (1986) Yabancı
u y ru k lu lar

İngiltere ve G aller (1986) . ' *


V v. ■■'


_____ _____ __ _ _ _. __________ _ ■

F ran sa (1985)

Federal A lm an
C u m h u riy eti (1985) Yer değiştirm e
oranı
L üksem b u rg (1986)

H o lla n d a (1986)

İsveç (1986)

İsviçre (1986)

0 1 2
T oplam D oğurganlık O ran ı
Kaynak: SOPEMI/OECD, Stalker değerlendirip işlemiştir (1994).

birleşik, küresel bir işgücü piyasası yoktur; öngörülebilir gelecekte de


olmayacaktır. İnsanların hareketliliği açısından çok daha önemli olan,
nüfusun savaşlar ve açlık yüzünden yerinden edilmesidir.
Ancak işgücünün, üç farklı mekanizma üzerinden küresel çapta
giderek daha fazla birbirine bağımlı hale gelmesi yönünde tarihsel bir
eğilim vardır. Bu üç mekanizmayı şöyle sıralayabiliriz: Çokuluslu şir­
ketlerde ve onlara bağlı sınırları aşan ağlarda küresel istihdam; kuzey­
de de güneyde de uluslararası ticaretin istihdam ve çalışma koşullarına
etkisi; küresel rekabetin ve ülkelerin iş güçlerinin yeni esnek yönetim bi­
çimi. Her durum da, ulusal sınırların ötesinde, işgücünün farklı kesim-
çalışmanın ve istihdamın dönUşUmü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 319

leri arasında kurulan bağlantılarda, enform asyon teknolojisinin vazge­


çilmez bir önem de olduğunu görürüz.
İkinci bölüm de de belirttiğim iz gibi, d o ğ ru d an yabancı y atırım ­
lar küreselleşm enin itici gücü haline gelm iş, sınırları aşan karşılıklı b a ­
ğımlılığı düzenleyen bir güç o la ra k ticaretten daha önem li bir hal a l­
m ışlardır.30 D oğ ru d an yabancı y atırım ların aldığı yeni biçim lerin en
önem li ajanları, çokuluslu şirketler ve o n lara bağlı ağlardır: Birlikte,
küresel ekonom inin çekirdek işgücünü örgütlerler. Ç okuluslu şirketle­
rin sayısı 1 9 7 0 ’de 3 binken, 1 9 9 3 ’te 37 bine çıkm ış, bu şirketlerin
y urtdışındaki kollarının sayısı da 150 bini bulm uştur; 1 9 9 8 ’e gelindi­
ğinde ise çokuluslu şirketlerin sayısı 53 bini, bu şirketlerin yurtdışın-
daki kollarının sayısı da 4 1 5 bini bulm uştu. 1 9 9 3 ’te d o ğ ru d an “y al­
n ızca” 70 m ilyon işçi istihdam ediyor o lsalar da, bu işçiler d ü nya ça­
p ın d a to p lam özel üretim in üçte birlik bir b ö lü m ü n ü gerçekleştiriyor­
du. 1 9 9 2 ’de bu şirketlerin to p lam küresel satışlarının değeri 5 .5 0 0 m il­
y ar ABD dolarıydı; dü n y a ticaretin in to p la m değerinden % 25 d ah a
yüksek bir ra k a m d ır bu. Farklı ülkelerde b u lu n an işgücü, bu ço k u lu s­
lu ağların farklı işlevleri ve stratejileri arasın d ak i işbölüm üne d a y a n ı­
yordu. D olayısıyla işgücünün b üyük b ö lü m ü , ağda d o laşm ıy o rd u , a n ­
cak ağın başka p arçaların ın işlevlerine, gelişim ine ve tu tu m u n a bağlıy­
dı. B unun so n u cu n d a o rta y a şirketlerle o n ların küresel ağın devrelerin­
de d u r d u ra k bilm eyen hareketliliğinin etkisi, p arçalan m ış işgücünün
karşılıklı bir bağım lılık içinde olduğu hiyerarşik bir süreç o rtay a çıktı.
Küresel işgücünün karşılıklı bağım lılığının ikinci tem el m ekaniz-
^rnası, hem kuzeyde hem güneyde ticaretin istihdam üzerindeki etkile­
riyle ilgilidir.31 D iğer y an d an , kuzey çıkışlı ihracatın ve d o ğ ru d an ya­
bancı yatırım larla birlikte güneyde iç piyasaların büyüm esi, k alk ın ­
m ak ta olan ülkelerde devasa bir sanayileşm e dalgası yaratm ıştır.32 W o-
od, ticaretin d o ğ ru d an etkisiyle, 1960 ile 1990 yılları arasın d a, güney­
de im alat sek tö rü n d e 2 0 m ilyon yeni iş im kânı yaratıldığı tah m in in d e

30 Tyson vd. (1988); Bailey vd. (1993); UNCTAD (1993, 1994).


31 Mishel ve Bemstein (1993); Rothstein (1993).
32 Patel (1992); ILO (1993, 1994); Singh (1994).
320 dördüncü bölüm

bulunur .33 Yalnızca G uandong eyaletinde Pearl N ehri Deltası’nda yarı


kırsal bölgelerdeki fabrikalara, 1980’lerin ortası ile 1990’larm ortası
arasında 5 ilâ 6 milyon işçi alınmıştır .34 Ancak kalkınm akta olan ülke­
lerin dışarıya yönelimleriyle Asya ile Latin A m erika’da başlayan yeni
sanayileşme sürecinin önemi konusunda bir görüş birliği mevcutsa da,
ticaretin OECD ülkelerinde istihdam ve çalışma koşullarına etkisi hak­
kında yoğun bir tartışm a başlamıştır. Avrupa Toplulukları Komisyo-
nu’nun Beyaz R aporu (1994) küresel rekabetin Avrupa’da işsizliğin
yükselişinde önemli bir etken olduğu değerlendirmesinde bulunm uştu.
OECD sekretaryasının istihdam la ilgili 1994 tarihli bir çalışmasında
ise, tam tersine sanayileşmekte olan ülkelerin ihracatının, OECD böl­
gesindeki toplam talebin ancak % 1,5’ini oluşturduğu ileri sürülür. Pa­
ul K rugm an ve R obert Lavvrence gibi bazı kaydadeğer ekonomistler,
ABD’de ticaretin istihdam ve m aaşlar üzerindeki etkisinin çok az oldu­
ğunu ileri süren am pirik analizler geliştirmişlerdir .35 Ancak bu analiz­
ler, m etodolojik bakım dan da, içerikleri açısından da Cohen, Sachs ve
Schatz, Michel ve Bernstein’ın keskin eleştirilerine m aruz kalmışlar­
dır.36 Yeni küresel ekonom inin karmaşıklığını geleneksel ticaret ve is­
tihdam istatistikleriyle yakalam ak kolay değildir. UNCTAD ve ILO,
şirketler arası ticaretin, dünya ticaretinin % 32 ’sine denk olduğu tah­
mininde bulunur. Bu ticaret, piyasa üzerinden gerçekleşmez, şirket için­
dedir (mülkiyet yoluyla) ya da yarı şirket içindedir (ağlar yoluyla ).37
OECD ülkelerindeki işgücünü daha doğrudan etkileyen bu tür ticaret­
tir. Şirketlerin işgücünün yerini değiştirmeksizin ya da ürününü ticare­
te konu etmeksizin telekom ünikasyon bağlantılarını kullanarak, hiz­
metleri küre çapında dağıtmaları, onu daha da bütünleştirir. Ancak
standart ticaret istatistikleri kullanıldığında bile, ticaretin işgücü üze­
rindeki doğrudan etkisinin bazı tahm inlerde olduğundan daha düşük

33 Wood (1994).
34 Kwok ve So (1995).
35 Krugman (1994a); Krugman ve Lawrence (1994}.
36 örneğin Cohen’e bakınız (1994); Mishel ve Bemsrein (1994).
37 Bailey vd. (1993); UNCTAD (1993); Campbell (1994).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 321

seviyede gösterildiği gözleniyor. A drian W ood’un 1960 ile 1990 arasın­


da ticaretin istihdam Ve eşitsizlik üzerindeki etkisine ilişkin am pirik ça­
lışması, bu meseleye ilişkin d ah a dengeli bir bakış açısı sunm aktadır .38
W ood’un hesaplarına göre, kuzeydeki vasıflı işçiler iki sebeple küresel
ticaretten büyük y arar sağlam ıştır: Ö ncelikle ticaret artışının sağladığı,
yüksek ekonom ik büyüm enin av an tajların d an yararlanm ışlardır; İkin­
cisi, yeni uluslararası işbölüm ü, şirketlerine ve o n lara k atm a değeri d a­
ha yüksek ürünlerde ve süreçlerde avantaj sağlamıştır. Ö te y an d an , k u ­
zeydeki vasıfsız işçiler, m aliyetin d ah a dü şü k olduğu bölgelerdeki üre­
ticilerle rekabetten dolayı büyük sıkıntı çekmişlerdir. W ood vasıfsız iş­
gücüne talebin % 20 düzeyinde gerilediği tahm ininde bulunur. H ü k ü ­
m et ve şirketler, A vrupa Birliği’nde olduğu gibi, çalışm a sözleşm eleri­
nin koşullarını değiştirem ezlerken, vasıfsız işgücü yeni sanayileşm iş
bölgelerle ticareti yapılan m allar söz konusu o ld u ğ u n d a d ah a pahalı
hale gelmiştir. B unu vasıfsız işgücünün işsizliği izlemiştir, ki kıyaslam a-
cı bir bakış açısıyla dü şü k beceri düzeyi d ik k ate alındığında, çok p a h a ­
lıya m al olan bir işsizliktir bu. O ysa tersine vasıflı işçilere talep o ld u ­
ğ u n d an , O E C D bölgesinde ücret eşitsizliği su yüzüne çıkmıştır.
T icaret ve küreselleşm enin farklı ülkelerde işgücü üzerindeki
farklı etkilerine ilişkin analizlerin gerisindeki yeni u lu slararası işbölü­
m ü k u ram ı, yeni sanayileşm ekte o lan bölgelerde üretim süreçlerinin
am pirik gözlem iyle sorgulanm ış bir varsayım a d ay an m ak tad ır; güney­
deki işçiler ve fab rik alarla kuzeydekiler arasın d a sürekli bir verim lilik
açığı bulunduğu varsayım ına. H arley S haiken’in A m erikan o to m o b il
ve bilgisayar fabrikalarıyla M e k sik a ’nın kuzeyindeki Ja p o n elek tro n ik
ev eşyası fabrikaları üzerinde yaptığı araştırm alar, M e k sik a ’daki işçiler
ve fab rik aların verim liliğinin A m erik a’dakilerle kıyaslanabilir o ld u ğ u ­
nu gösterm iştir .39 M e k sik a ’daki üretim h atları, ne süreçler (C A M im a­
latı) ne de ü rü n ler (m otorlar, bilgisayarlar) b ak ım ın d an d ah a dü şü k bir
tek nolojik düzeydedir; an cak R io G ra n d e ’nin kuzeyinden d ah a düşük
bir m aliyete çalışırlar. İşgücünün yeni karşılıklı bağım lılığının tipik ör-
38 Wood (1994).
39 Shaiken (1990).
322 dördüncü bölüm

neklerinden biri de, ABD’de benzer işler için ödenen m aaşın % 2 0 ’sini
alan son derece vasıflı H in t m ühendisler ve bilgisayar uzm anlarının
emeğini kullanarak, tüm dünyada birçok şirkete sözleşmeli olarak ya­
zılım üreten başlıca merkezler haline gelen Bombay ve Bangalo-
re’dur .40 Singapur, H ong Kong ve Taipei’de de benzer eğilimler gözle­
niyor .41 Özetle, ekonom ik küreselleşme süreci ne kadar derinleşirse,
üretim ve yönetim ağlarının iç içe geçmişliği de sınırları o kadar aşıyor;
farklı ülkelerde ücretler ve sosyal güvence bakım ından farklı olan, am a
vasıf ve teknoloji bakım ından aradaki farkın giderek kapandığı çalış­
ma koşulları arasındaki bağlantı da o ölçüde yakınlaşıyor.
Dolayısıyla ileri kapitalist ülkelerdeki şirketlerin önüne, vasıflı
ve vasıfsız emeğe yönelik stratejilerle ilgili bir fırsatlar ve seçenekler yel­
pazesi açılıyor:
• Vazgeçilmez önemdeki vasıflı işgücünü kuzeyde tutup maliyeti
düşük olan bölgelerden girdi ithal ederek şirketin çapını küçültebilirler,
• Ellerindeki işlerin bir kısmını, ulus üstü kuruluşlarına ve üre­
timleri ağ müessesesi sistemine dahil edilebilecek destek ağlarına söz­
leşmeyle devredebilirler,
• Geçici işgücü, yarı zamanlı işçiler kullanabilirler ya da merkez
ülkede tedarikçi olarak gayrı resmi şirketlerden yararlanabilirler,
• Standart işgücü piyasasındaki fiyatları alternatif formüller
karşısında çok yüksek olan işleri ya da işlevleri otomatikleştirebilir,
yerlerini değiştirebilirler,
• Çekirdek kadroları da dahil kendi çalışanlarından, işlerinde
devam etmelerinin koşulu olarak, daha sıkı ve ödeme koşullarına razı
olm alarını isteyip işgücü için daha yararlı olacak koşullar altında yer­
leştirilmiş toplumsal sözleşmeleri tersine çevirebilirler.
Gerçek hayatta, bu olasılıklar yelpazesindeki her şıkkın, şirket­
lere, ülkelere, dönemlere göre değişik biçimlerde fiilen uygulandığını
görürüz. Dolayısıyla küresel rekabet OECD ülkelerinde işgücünün bü­
yük bölüm ünü doğrudan etkilemese de, dolaylı etkileri, hemen her
40 Balaji (1994).
41 Tan ve Kapur (1986); Fouquin vd. (1992); Kwok ve So (1995).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 323

yerde emeğin ve işgücüyle ilgili k u ru m ların içinde bulunduğu ko şu lla­


rı tüm üyle değiştirm iştir .42 Ayrıca farklı ülkelerde çalışm a koşullarının
aynı çizgiye gelm esinin gerisinde, yalnızca m aliyetin düşük olduğu b ö l­
geler arasındaki rekab et yoktur; bu d u ru m A vrupa, A m erika ve Ja p o n ­
y a’yı da uyum sağlam aya zorlar. îşgücü piyasasında esnekliğin a rtm a ­
sı ve Batı A vrupa’da refah devletinin yıkılm ası yönündeki baskılar, D o ­
ğu A sya’dan k ay n ak lan an b ask ılard an çok, ABD’yle yapılan karşılaş­
tırm alard an ileri gelir .43 Esnek istihdam uygulam asını benim sem iş
A m erikan şirketleriyle açık bir ekonom ide rek ab et etm ek zo ru n d a k a ­
lırlarsa eğer, Ja p o n şirketlerin, işgücünün % 3 0 ’unu o lu ştu ran ay rıca­
lıklı kesim e ö m ü r boyu istihdam garantisi vererek yollarına devam e t­
m eleri çok zor o lacak tır (üçüncü bölüm e b ak ın ız ).44 Yalın üretim , şir­
ketlerin çapının küçültülm esi, yeni y ap ılan m a, bütünleşm e ve esnek
yönetim uygulam aları ek o n o m ik küreselleşm e ile enform asyon te k n o ­
lojilerinin yayılm asının çifte etkisiyle m ü m k ü n olabilm iştir ancak. Bu
tü r eğilim lerin b ü tü n ülkelerde işgücü üzerindeki dolaylı etkileri, u lu s­
lararası ticaret ya da sınır aşırı d o ğ ru d an istihdam ın ölçülebilir etkile­
rinden çok d ah a önem lidir.
D olayısıyla, birleşik bir küresel işgücü piyasası yoktur, bu n a
bağlı o larak küresel bir işgücü de y o k tu r; am a enform asyonel e k o n o ­
m ide işgücünün küresel karşılıklı bağım lılığından söz edilebilir pekala.
Bu karşılıklı bağım lılığın özelliği, em eğin ülkeler arasın d a değil, sın ır­
ları aşan hiyerarşik bir yapıya sah ip olm asıdır.
Yeni küresel üretim ve yönetim m odeli, çalışm a sürecinin b ü ­
tünleşm esi ile işgücünün çözülm esinin eş zam anlı o la ra k gerçekleşm e­
sinden ibarettir. Bu m odel, enform asyonel p arad ig m an ın değil, yeni,
enform asyonel ekonom iye geçiş sürecinde, verim lilik artışların ı a ğ ır­
lıklı o larak kısa vadeli kârlılık için k u lla n a ra k “ alt yoP’a girm eyi te r­
cih eden h ü k ü m etler ve şirketlerin yaptığı ek o n o m ik ve siyasi tercihle­
rin sonucudur. İşin aslı bu p olitikalar, çalışm a sürecinin enform asyonel

42 Rochstein (1994); Sengenberger ve Campbell (1994).


43 Navarro (1994b).
44 NIKKEIREN (1993); Joussaud (1994).
3 2 4 dördüncü bölüm

paradigm a çerçevesinde dönüşüm üyle birlikte gündem e gelen işleri ço­


ğaltm a ve istikrarlı, yüksek bir verimliliğe ulaşm a olasılıklarıyla keskin
bir çelişki içindedir.

EN FO RM A SY O N EL PARADİGM ADA ÇALIŞMA SÜRECİ


Enform asyon teknolojisi devriminin 1990’larda olgunlaşması, yeni
toplum sal ve teknik işbölüm ü biçimleri yaratarak çalışma sürecini dö­
nüştürdü. M ikro-elektroniğe dayalı m akinelerin im alat sürecine tam
anlam ıyla girmesi 1980’lerde gerçekleşti; bilgisayar ağlarının, hizmet
sektörü olarak anılan sektörün kalbini oluşturan bilgi-işlem faaliyetle­
rine yayılması ise ancak 1990’larda gerçekleşti. 1990’ların ortalarına
gelindiğinde, yeni enformasyonel paradigm a, ağ müessesesinin ortaya
çıkışıyla birlikte yerleşmiş, kalıcılık kazanm aya hazır hale gelmişti .45
Teknoloji ile çalışmanın ilişkisini inceleyen, eski, saygın bir sos­
yolojik ve örgütsel inceleme geleneği vardır .46 Dolayısıyla teknolojinin
per se, iş yerinde çalışmayla ilgili düzenlemeleri belirlemediğini biliyo­
ruz. Yönetimin kararları, sektörel ilişki sistemleri, kültürel ve kurum ­
sal ortam lar, hüküm etlerin politikaları, işgücünün pratikleri ve üreti­
min örgütlenm esinde öyle belirleyici sebeplerdir ki, teknolojinin etkisi
ancak bütün bu unsurları bir araya getiren bir toplum sal sistem için­
deki karm aşık etkileşim çerçevesinde anlaşılabilir. Ayrıca, kapitalist
yeniden yapılanm a süreci ve enform asyon teknolojilerinin çalışma sü­
recine girme biçimleri de ortaya çıkan sonuçlar üzerinde belirleyici ol­
m uştur .47 Bu yeniden yapılanm anın araçları ve yöntemleri, ülkelerin
teknolojik yetkinliklerine, siyasi kültürlerine ve çalışma geleneklerine
bağlı olarak farklılıklar gösterir. Dolayısıyla yeni enformasyonel çalış-,
ma ve işgücü paradigm ası açık bir model değil, teknolojik değişim,
sektörel ilişkiler politikası ve çatışmacı toplum sal eylemler arasındaki

45 1995’e dek enformasyon teknolojisinin iş yerinde yayılmasının, belgelenmiş bir görünümü için
Business Week’e bakınız (1994a, 1995a).
46 İlgili yayınlar için bakınız Child (1986); ayrıca Burawoy (1979); Noble (1984); Buitelaar
(1988); Appelbaum ve Schettkat (1990).
47 Shaiken (1985); Castano (1994a).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 325

tarihsel etkileşim le örülm üş karm aşık bir dokudur. Bu kafa karıştırıcı


m anzaranın gerisinde düzenlilikler bulabilm ek için, toplum sal neden­
selliğin birbirini izleyen tab ak aların ı soyutlayacak, yeni, enform asyo­
nel toplum a dam gasını v u ran çalışm a süreci, işçiler ve emeğin ö rg ü t­
lenmesiyle ilgili yeni yeni o rtay a çıkan şab lo n ların yapısını söküp ye­
niden birleştirecek sabrı gösterm em iz gerekir.
Ö nce enform asyon teknolojisiyle başlayalım . M akineleşm e, a r ­
d ından otom asyon, o n yıllardır insan em eğini d ö n ü ştü rm ek te, hep iş­
çilerin yerlerinden edilm esi, vasıfsızlaştırm aya karşı vasıf k azan d ırm a,
verimliliğe karşı yabancılaşm a, yönetim in denetim ine karşı em eğin
özerkliği gibi m eselelerde benzer tartışm aları tetiklem ektedir .48 Geçen
yarım yüzyılda, Fransızların yaptığı analizlerin izinden gidecek o lu r­
sak, G eorges F ried m an n ’m T aylorcu ilkelerle işleyen fab rik an ın “le
travail en m iettes ” (parça başı iş) d ü stu ru n u eleştirdiğini; Pierre N avil-
le’in m akineleşm e k o şu lların d a işçilerin yabancılaşm asını kınadığını;
A laine T o u rain e’in R en au lt fab rik aların d ak i tek n o lo jik d ö n ü şü m üze­
rine 1 9 4 0 ’larda yaptığı ö n cü sosyolojik çalışm ası tem elinde, çalışm a
süreçlerini A/B/C tipolojisi içinde ele aldığını (zanaatkar, üretim h attı
ve yeniliğe d ö n ü k çalışm alar); Serge M a lle t’nin ileri teknolojiyi y ö n e t­
m e ve işletm e becerisine o d ak lan m ış “ yeni bir işçi sınıfının” d o ğ u şu n u
h ab er verdiğini; B enjam in C o ria t’nın da ü retim ve tü k etim arasın d ak i
yeni bir ilişki m odelinde esneklikle bütü n leşm en in b ağ lan tılan d ırılm a-
sına d a y a n a ra k p o st-F o rd ist çalışm a sürecinin d o ğ u şu n u incelediğini
görürüz. Birçok b a k ım d an çok etkileyici bir entelektüel seyahatin so ­
n u n d a, tem el bir düşünce çık ar o rtay a: T am an lam ın ı, an cak en fo r­
m asyon teknolojisinin kullanılm asıyla b u lan o to m asy o n , insan beyni­
nin çalışm a sürecine yaptığı girdileri çok d a h a önem li kılm ıştır .49 Bra-
v erm an ’ın ileri sü rd ü ğ ü gibi ,50 o to m a tik m ak in eler ve d a h a so n ra da
bilgisayarlar, işçileri ikinci sınıf ro b o tla ra d ö n ü ştü rm ek te kullanılm ış-

48 Hirschhom (1984).
49 Touraine (1955); Friedmann (1956); Friedmann ve Naville (1961); Mallet (1963); Pfeffer
(1998); Coriat (1990).
50 Braverman (1973).
326 dördüncü bölüm

sa da, bu teknolojinin değil, yeni teknolojilerin ürettiği verimlilik k a­


pasitesinin tam anlam ıyla kullanılmasını geciktirmiş (hâlâ da gecikti­
ren) bir toplum sal işgücü örgütlenm esinin doğal sonucudur. Harley
Shaiken, M aryellen Kelley, Larry H irschhorn, Shoshana Zuboff, Paul
O sterm an ve başkalarının am pirik çalışm alarında göstermiş olduğu gi­
bi, ileri enform asyon teknolojisi fabrikalara, bürolara ne kadar kap­
samlı bir biçimde, ne kadar derinden nüfuz ederse, çalışma sürecinde
yapılacak işlerin tam sırasını program layabilecek, bu konuda karar ve­
rebilecek özerk, eğitimli işçilere duyulan gereksinim de o denli artar .51
O toriter yönetimin ve söm ürücü kapitalizm in katı engellerinin tersine,
enform asyon teknolojisi daha bilgili işçilere verimlilik potansiyellerini
tam anlamıyla gerçekleştirebilmeleri için daha fazla özgürlük tanınm a­
sı çağrısında bulunur. Ağ işçisi, yeni enform asyon teknolojilerinin
m üm kün kıldığı ağ müessesesinin gerekli bir aktörüdür.
1990’larda birkaç etken, çalışma sürecinin dönüşüm ünü hızlan­
dırdı: Bilgisayar teknolojisi, ağ teknolojileri, İnternet ve İnternet uygu­
lam aları, devasa adım larla ilerleyerek daha iyi, daha ucuz hale; dola­
yısıyla daha geniş bir ölçekte edinilebilir, yönetebilir hale geldiler; kü­
resel rekabet, dünya çapında şirketler arasında bir teknoloji/yönetim
yarışı başlattı; örgütlenm eler evrildi ve genelde esnekliğe, ağlar oluş­
turm aya dayanan yeni biçimler benimsediler; yöneticiler ve danışm an­
ları, genelde yeni teknolojinin potansiyelini örgütlenm enin eski hedef­
lerinin sınırlılıkları (mali çeyrek bazında hesaplanan kısa vadeli kâr a r­
tışları) içine hapsetmiş olsalar da, bu potansiyeli ve nasıl kullanacak­
larını sonunda anladılar.
Enformasyon teknolojilerinin büyük bir yayılma göstermesi,
fabrikalar, bürolar ve hizmet örgütlenmelerinde de benzer etkilere yol
açtı .52 Bu etkiler, tahm in edildiği gibi, doğrudan çalışmanın otom atik
hale getirilmesiyle dolaylı çalışmaya kayma yönünde değildi. Tam ter-

51 Hirschhorn (1984); Japon Çalışma Enstitüsü (1985); Shaiken (1985, 1993); Kelley (1986,
1990); Zuboff (1988); Osterman (1999). İlgili yayınlara ilişkin bir tanışma için bakınız Adler
(1992); karşılaştırmalı bir yaklaşım için bakınız Ozaki vd. (1992).
52 Quinn (1988); Bushnell (1994).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 327

sine, doğrudan çalışm anın rolü büyüdü, çünkü enform asyon tek n o lo ­
jileri, ü rü n ü n tüketiciye ulaşm ası öncesindeki süreçlerde d o ğ ru d an ç a ­
lışan işçiyi (çiplerin denenm esi sürecinde de çalışıyor olabilir, sigorta
poliçelerinin hazırlanm ası sürecinde de) d ah a fazla yetki sahibi kıldı.
Bütünleşm iş otom asyon sayesinde o rta d a n kalkm a eğilimi gösteren iş­
ler, icra edilm eleri m akineler tarafın d an şifrelenip p ro g ram lan ab ilir
olan ru tin , te k rarla n a n işlerdir. Taylorcu üretim bandıysa tarihsel bir
kalıntı haline gelm iştir (sanayileşm ekte olan d ü n y ad a, m ilyonlarca iş­
çi için hâlâ acı bir gerçeklik olsa da). E nform asyon teknolojilerinin
tam o larak şunu yapıyor olm ası şaşırtıcı sayılm am alı: P ro g ram lan ab i­
lir bir sıra içinde şifrelenebilir işlerin yerini değiştirm ek ve an cak insan
beyninin hakim olabileceği bir düzeyde, gerçek zam an d a analiz, k a ra r
o lu ştu rm a ve yeniden p ro g ram lam a vasıflarını gerektiren işlerin sayı­
sını çoğaltm ak. E nform asyon teknolojisinin sıradışı ilerlem e hızı ve b i­
rim bilgi başına m aliyeti sürekli azaltm ası d ik k ate alınırsa eğer, diğer
b ü tü n faaliyetlerin potansiyel o larak o to m asy o n a açık olduğu, d o lay ı­
sıyla bu işlere h a rc an a n em eğin de gözden çıkarılabilir olduğu görülür.
(A ncak bu tü r işlerde çalışan işçiler, to p lu m sal örgütlenm elerine ve si­
yasi kapasitelerine bağlı o la ra k gözden çıkarılabilir değillerdir.)
E nform asyonel çalışm a süreci, enform asyonel üretim sürecinin
nitelikleriyle belirlenir. D ah a önceki bölüm lerde enform asyonel, k ü re ­
sel ekonom i, örgütlen m e biçim i itibarıyla ağ m üessesesi h ak k ın d a su ­
nulan analizleri akılda tu ta ra k bu süreci şöyle özetleyebiliriz:
1. K atm a değer, ağırlıklı o larak hem süreçlerin hem de ü rü n le ­
rin yeniliğiyle üretilir. Yeni çip tasarım ları, yeni yazılım lar elektronik
sanayiinin kaderi üzerinde büyük bir belirleyiciliğe sahiptir. Finans şir­
ketlerinin ve m üşterilerinin refahı ya da çö k ü şü n ü n k ö k en in d e, yeni fi­
nans ü rü nlerinin icadı (örneğin 1 9 8 0 ’lerin so n u n d a b o rsa lard a türev
piyasalarının yaratılm ası) vardır.
2. Yenilik, iki koşula bağlıdır: A raştırm a potansiyeli ve tan ım la­
nabilir olm a. Bir başka deyişle yeni bilgi keşfedilm eli, sonra da belli bir
örgütsel/kurum sal bağlam da belli am açlarla uygulanm alıdır. 1 9 9 0 ’lar­
da m ikroelektronikte ısm arlam a tasarım kilit önem deydi; m ak ro eko-
3 2 8 dördüncü bölüm

nomik değişimlere derhal tepki vermek de, küresel piyasada yaratılan


hassas finans ürünlerinin yönetimi açısından temel önemdedir.
3. İşlerin icra edilmesi, daha üst düzeyden gelen talim atları, uy­
gulam alarına uyarlayabildiğinde, sistem için geri bildirim yaratabildi-
ğinde daha verimli hale gelir. İşlerin icrasında, optim um bir işçi/ma­
kine bileşimi bütün stan d art prosedürlerin otom atikleştirilm esini, in­
san potansiyelinin uyarlanm a ve geri bildirime vakfedilmesini sağla­
yacaktır.
4. Üretim faaliyetlerinin büyük bölüm ü, örgütlenm eler
gerçekleşir. Yaygın örgütlenm e biçiminin iki temel özelliği örgüt içi
uyarlanabilirlik ve dışarıya karşı esneklik olduğundan, çalışma süreci­
nin iki kilit özelliği şunlar olacaktır: Esnek stratejik kararlar oluştur­
ma becerisi; üretim sürecinin tüm unsurları arasında bir örgütsel bü­
tünlüğe ulaşabilme becerisi.
5. Enform asyon teknolojisi, tanımladığımız biçimiyle çalışma
sürecinin kilit bir bileşeni haline gelmiştir, çünkü:
• Yenilikler geliştirebilme becerisini belirler.
• İşin icrası düzeyinde hataların düzeltilebilmesini ve geri bildi­
rim yapılabilmesini sağlar.
• Üretim sürecinin yönetimi sırasında esneklik ve uyarlanabilir-
liğe yönelik altyapıyı hazırlar.
Bu özgül üretim süreci, belirmekte olan enformasyonel paradig­
maya damgasını vuran yeni bir işbölümüne dayanır. Yeni işbölümünü,
üç boyutlu bir tipoloji inşa ederek daha iyi anlayabiliriz. İlk boyut,
belli bir çalışma sürecinde icra edilen fiili işleri kapsar. İkini boyut, bir
örgütlenmenin, başka örgütlenmeleri de kapsayan çevresiyle ilişkile­
riyle ilgilidir. Üçüncü boyut, bir örgütlenme veya ağ içinde yöneticiler­
le çaltşanlar arasındaki ilişkilere dayaltdtr. İlk boyuta değer oluşturma,
İkincisine ilişkiler oluşturma, üçüncüsüne karar oluşturma diyorum.
Değer oluşturm a açısından baktığımızda, enformasyon tekno­
lojisi etrafında örgütlenmiş bir üretim sürecinde (mal üretimi olsun,
hizmetlerin teslimi olsun) şu temel işlerle, onları gerçekleştiren işçiler
arasında bir ayrıma gidilebilir:
çalışmanın ve istihdamın dönüşümU: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 329

• Stratejik k a ra r o lu ştu rm a/k o m u ta kadem esindekiler


• Ü rün ve süreçlerde yeniliklere gitm e/araştırm acılar
• Yeniliklerin uyarlanm ası, paketlenm esi ve hedeflenm esi/tasa­
rım cılar 4
• Belirlenmiş hedeflere ulaşabilm ek için, ö rg ü tü n elindeki a ra ç ­
ları dikkate a la ra k k a ra r alm a, yenilik, tasarım ve icra süreçleri a ra sın ­
daki ilişkilerin yönetim i/bütünleştiriciler
• Kişisel inisiyatif ve kavrayışa d a y a n a ra k işlerin icrası/o p era­
törler
• O tom atikleştirilm em iş, otom atikleştirilem eyecek yardım cı,
önceden p ro g ram lan ab ilir işlerin icrası; bu işler benim cü retk âr deyi­
şimle “yönetilen” ler (ya da insan ro b o tlar) ta ra fın d a n gerçekleştirilir.
Bu tipoloji, işlerin her birini (ve bu işleri icra edenleri), gerek a y ­
nı örgütlenm e, gerekse b ü tü n bir ağ m üessesesi sistem i içindeki işçiler­
le gerçek zam an d a b ağ lan tılan d ırm a gereksinim ini d ik k ate alan bir
başka tipolojiyle birleştirilm elidir. Bu ilişkilerin niteliklerine b a k a ra k ,
üç tem el ko n u m a rasın d a bir ayrım yapabiliriz:
• K endi inisiyatifleriyle bağlar k u ra n (şirketlerin farklı b ö lü m le­
riyle o rta k m ühendislik faaliyetleri gibi) ve ağ m üessesesinin b a ğ la n tı­
ları arasın d a d o lan an ağ işçileri,
• E lektronik bağlantısı o lan , an cak bu bağlantıyı ne zam an, n a ­
sıl, neden ve kim inle k u racağ ın a k a ra r verm e gücüne sahip o lm ay an ,
ağa bağlt işçiler
• In terak tif o lm ay an , tek yönlü talim atlarla tan ım lan m ış işlerin­
den başka bir şeyle ilgilenm eyen, elektronik bağlanttst olmayan işçiler
Son o larak k a ra r o lu ştu rm a sürecine girdide b u lu n m a vasfıyla
ilgili o larak , g ru p lar ara sın d a şöyle bir ayrım yapabiliriz
• Karar alıcılar, son k a ra rı alan lar
• Katıltmcılar, k a ra r alm a sürecine k a tıla n la r
• Yalnızca k a ra rla rı uygulayanlar, icracılar
Bu üç tipoloji, tam o la ra k örtüşm ez ve ilişkiler b o y u tu ya da k a ­
ra r o lu ştu rm a sürecindeki farklılık p ra tik te değer o lu ştu rm a sürecinin
her düzeyinde o rta y a çık ab ilir ve çık ar da.
330 dördüncü bölüm

Bu yapı, ideal bir örgüt yapısı ya da bir gelecek senaryosu değil­


dir. Enform asyon teknolojilerinin etkisiyle çalışma ve örgütlenm e sü­
reçlerinin dönüşüm üne ilişkin am pirik çalışm alara göre, enform asyo­
nel çalışma sürecinde temel icra konum ları olarak beliren konum ların
senteze dayalı bir sunum udur.53 Ancak benim argüm anım tabii ki, ça­
lışma süreçlerinin ve toplum um uzdaki işçilerin tam am ının ya da bü­
yük bölüm ünün bu tipolojilere indirgenebileceği değil. Sosyo-teknik
örgütlenm enin arkaik biçimleri birçok ülkede uzun zam an boyunca
ayakta kalm ıştır ve kalm aya da devam edecektir; tıpkı sanayi öncesi,
el işçiliğine dayalı üretim in uzunca bir dönem sınaî üretim inin m aki­
neleşmesiyle el ele gitmesi gibi. Ancak gözlemimiz çerçevesinde karm a­
şık biçimlerde, başka başka şekillerde karşımıza çıkan işler ve işçiler­
le, dinam ik bir sosyo-teknik sisteme kök saldıkları için rekabet ve gös­
terinin dinam iklerine hakim hale gelme eğilimindeki üretim ve yöne­
tim şablonları arasında bir ayrıma gitmemiz gerekir. Ben, bu analitik
şemayla çizilen iş örgütlenm esinin, yeni, yeni ortaya çıkm akta olan en­
formasyonel çalışma paradigm asını temsil ettiği varsayımını ileri sürü­
yorum. Önerdiğim analitik yapıyı biraz daha som ut kılmak amacıyla,
belirmekte olan bu paradigm ayı, bilgisayar destekli im alatın ve büro
işlerinin otom asyonunun çalışma sürecine etkileri hakkındaki araştır­
m alara kısaca değinerek resmetmeye çalışacağım.
1994’te Harley Shaiken, günün koşullarına ayak uydurmuş, iki
Amerikan otomobil fabrikasında “çalışma örgütlenmesinin yüksek per­
fo rm a n sın ı inceleyen bir araştırm a yapmıştı:54 Tennesseerde Nashville
yakınlarındaki GM -Satürn kompleksi ile D etroit’in doğu yakasında
Chrysler Jefferson N orth Plant’ta. Bu fabrikaların ikisi de, en ileri dü­
zeyde bilgisayar destekli makineleşmeyi işleyişleriyle birleştiren, çalışma
ve yönetim örgütlenmesini de eş zamanlı olarak dönüştürm üş tesisler­
di. Shaiken iki tesis arasındaki farklılıklara dikkat çekerken, her ikisin-

53 Başkalarının yanı sıra bakınız Hartmann (1987); Wall vd. (1987); Buitelaar (1988); Hyman ve
Streeck (1988); ILO (1988); Camoy (1989); Mowery ve Henderson (1989); Wood (1989); De­
an vd. (1992); Rees (1992); Tuomi (1999).
54 Shaiken (kişisel iletişim, 1994, 1995); ayrıca bakınız Shaiken (1995).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 331

de de, yeni teknolojik araçlara dayalı o larak yüksek perform ansı yara­
tan kritik etkenlerin de altını çizer. Bu etkenlerin ilki, üretim e ve ü rü n ­
lere ilişkin bilgileri, gerektiğinde karm aşık bir süreci değiştirm ekte kri­
tik bir önem taşıyan, deneyimli bir işgücüdür. Yeni çalışm a sistem inin
kalbinde, bu vasıfları geliştirm eye yönelik, fabrika dışında ve iş başın­
da verilen özel eğitim kursları vardır. Satürn çalışanları yıllık çalışm a
sürelerinin % 5 ’ini çoğu fabrikanın yanındaki ek binada bulunan iş ge­
liştirm e m erkezlerinde düzenlenen eğitim sem inerlerinde geçiriyordu.
Y üksek perfo rm an sa ulaşm ada ikinci kritik etken, başka fab ri­
kalara kıyasla işçilerin özerkliğinin artm ış olm ası; işçilerin, üretim sü ­
recinde gerçek zam anlı o larak işbirliğine gitm esinin, kalite değerlen­
dirm esi yapm asının ve geri bildirim de b u lunm asının m ü m k ü n kılınm ış
olm asıdır. H e r iki fabrika da üretim i ekipler düzeyinde örgütlem iştir,
yatay bir m eslekî sınıflandırm a sistem leri vardır. Satürn, üretim h attı
denetçisi k o n u m u n u kaldırm ıştır; C hrysler de aynı d o ğ ru ltu d a ilerle­
m ektedir. İşçiler çalışırken, hatırı sayılır bir özgürlüğe sah ip tir ve g ö ­
revlerinin icrası sırasında form el etkileşim i a rtırm ay a teşvik edilirler.
İşçilerin, tek n o lo jik b a k ım d an yenilenm iş o lan üretim sürecine
katılım ı, her iki fab rik ad a da iki k o şulun yerine getirilm iş olm asına
bağlıdır: İş güvenliği ve sen d ik aların işin yeniden örgütlenm esi sü recin ­
deki görüşm elere, u y g u lam alara katılm ış olm ası. C h ry sler’in D etro -
it’teki yeni fabrikasın ın açılm ası öncesinde, yönetsel esnekliği ve çalı­
şanların katkısını vurgulayan bir “ m o d ern işleyiş an laşm ası” im zalan ­
mıştır. E lbette ki, bu to p lu m sal çatışm alard an azade ideal bir dünya
değildir. Shaiken, gerilim lerin v aro ld u ğ u n u , işçilerle yöneticiler a ra sın ­
da olduğu kadar, Birleşik O to İşçileri Sendikası liderliğiyle yerel sendi­
ka (Satürn örneğinde, yerel sen d ik an ın fab rik a sendikası gibi d a v ra n ­
m a eğilim inde olduğu g ö rü lü r) ara sın d a da potansiyel anlaşm azlık
k ay n ak ları b u lu n d u ğ u n u gözlem lem iştir. A ncak enform asyonel çalış­
m a sürecinin doğası, işbirliğine gidilm esi, ekip çalışm ası yapılm ası, iş­
çilerin özerklik ve so ru m lu lu k sahibi olm ası çağrısında da b u lu n u r;
b u n lar olm aksızın yeni tek n o lo jilerin sahip o ld u ğ u tam potansiyelin
tam anlam ıyla kullanılm ası m ü m k ü n olm ayacaktır. E nform asyonel
332 dördüncü bölüm

üretim in ağlar oluşturm a özelliği, bütün şirkete nüfuz etmiştir; işçiler


arasında, işçilerle yöneticiler, insanlarla m akineler arasında sürekli bir
etkileşim olmasını ve bilgilerin işlenmesini gerektirir.
Büro işlerinin otom asyonu ise, ağırlıklı olarak eldeki teknolojiy­
le belirlenen üç farklı aşam adan geçmiştir.55 1960’lara, 1970’lere dam ­
gasını vurmuş olan ilk aşam ada, verilerin toplu halde işlenmesinde ana
çerçeve bilgisayarlar kullanılmıştır; uzm anların veri işleme merkezle­
rinde geliştirdiği merkezi bilgisayarlaşma, enform asyon akışlarının ka­
tılığı ve hiyerarşik denetim inin damgasını vurduğu bir sistemin temeli­
ni oluşturm uştur; veri giriş işlemleri, ciddi çabalarda bulunmayı gerek­
tirir, çünkü sistemin hedefi, büyük m iktarda bilgiyi merkezî hafızada
toplam aktır; Braverm an’ın klasik araştırm asında incelediği ve kınadığı
üzere, büro işlerinde çalışanların büyük bir çoğunluğu açısından iş
standartlaştırılm ış, rutinleştirilmiş ve özünde vasıfsızlaştırılmıştır.56
Ancak otom asyonun sonraki süreçleri köklü bir farklılık gösterir.
1980’lerin başındaki ikinci aşam anın temel niteliği, fiili çalışma süre­
cinden sorum lu olan çalışanların m ikrobilgisayarlar kullanmasına
önem verilmesidir. Çalışanlar merkezî veritabanlarıyla desteklenmiş ol­
salar da; bilgi üretim sürecinde doğrudan bir etkileşim içindedirler, an­
cak sıklıkla bilgisayar uzm anlarının desteği gerekmektedir. 1980’lerin
ortalarına gelindiğinde telekom ünikasyondaki ilerlemeler m ikro bilgi­
sayarların gelişmesi, büro işlerinde kelimenin tam anlamıyla bir devrim
yaratarak, çalışma istasyonları etrafında ağlar oluşmasına zemin hazır­
ladı; ancak yeni teknolojinin tam anlamıyla kullanılabilmesi için örgüt­
lenmelerde değişikliklere gereksinim duyulması, yeni otomasyon mo­
delinin yayılmasını 1990’lara dek erteledi. O tom asyonun bu üçüncü
aşamasında, büro sistemleri birbiriyle etkileşim halindeki çok sayıda
mikro bilgisayarla, gerçek zam anda bilgiyi işleme, iletişim kurm a ve
kararlar oluşturm a becerisine sahip ana çerçeve bilgisayarlar sayesinde
ağlar halinde örgütlendi ve bütünleştirildi.57 Otom asyona geçmiş büro-

55 Zuboff (1988); Dy (1990).


56 Braverman (1973).
57 Strassman (1985).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 333

ların ve farklı yerlerde gerçekleştirilen işleri ağ üzerinde bir araya geti­


ren “ alternatif b ü ro ” ya da “sanal b ü ro ” nun tem elinde yalnızca bilgi­
sayarlar değil, aynı zam anda in terak tif enform asyon sistem leri vardı.
Büro işlerinin o to m asy o n u n d a, yüzyıl so n u n u n teknolojik kazanların­
da kaynam ış d ö rd ü n cü bir aşam a d ah a olabilir: Taşınabilir, güçlü, bil­
gi işlem e/aktarm a cihazlarıyla donatılm ış bireylerin gerçek kıldığı sanal
b ü ro .58 Eğer bu aşam a gelişirse, ki gelişecekm iş gibi görünüyor, ağ m ü-
essesesi kavram ı çerçevesinde tanım ladığım örgütlenm e m antığını güç­
lendirecek, çalışm anın ve işçilerin d ö n ü şü m ü sürecini, bu bölüm de ile­
ri sürdüğüm çizgiler çerçevesinde derinleştirecektir.
Bu teknolojik değişikliklerin b ü ro işleri üzerindeki etkisi henüz
tam o larak tanım lan m am ıştır; am p irik araştırm alar, bu araştırm alara
ilişkin yorum lar, hızlı tek n o lo jik değişim sürecinin gerisinden gelm ek-
tedir. A ncak 1 9 8 0 ’li yıllarda Berkeley’de çalışm alarını izleyip y ö n len ­
dirdiğim bir g ru p d o k to ra öğrencisi, 1 9 9 0 ’lard a gözlenen gelişm elerle
doğrulanm ış g ö rü n en değişiklik eğilim lerine ilişkin ayrıntılı m o n o g ra ­
filer kalem e alm ıştı.59 Bu çalışm aların en ay d ın latıcıların d an biri, B ar­
b ara B aran’m , A B D ’de bazı büyük sigorta şirketlerinde, b ü ro işlerinin
o to m asy o n u n u n çalışm a sürecine etkileri üzerine hazırladığı d o k to ra
tezidir.60 Başka k a y n ak ların yanı sıra, B aran ’ın çalışm ası da, şirketle­
rin, en alt düzeydeki b ü ro işlerini, b irk aç sta n d a rt aşam ay a indirgene-
bildiklerinden kolayca p ro g ram lan ab ilir o lan ru tin işleri o to m a tik leş­
tirm e eğilim inde o ld u ğ u n u gösteriyordu. Ayrıca bilgiler to p a rla n ıp bil­
gi kaynağının m ü m k ü n o ld u ğ u n ca y a k ın ın d an sistem e girilebiliyordu;
verilerin sistem e girişi m erkezden bağım sız hale gelm işti. Ö rneğin sa ­
tış m uhasebesi, a rtık k asad ak i satış m akinesinin ta ra m a ve d ep o lam a
birim ine bağlıydı. A T M ’ler b an k a h esap ların ı sürekli yeniliyordu. Si­
g o rta talepleri, işletm enin bir yargıda bu lu n m asın ı gerektirm eyen tü m
d u ru m la rd a , d o ğ ru d an hafızaya kay d ed iliy o rd u . Bu eğilim lerin kesin

58 Thach ve Woodman (1994).


59 Özellikle Berkeley’de doktora tezi için yapılan şu çalışmalara dayandım: Lionel Nicol (1985),
Carol Parsons (1987), Barbara Baran (1989), Penny Gurstein (1990) ve Lisa Bomstein (1993).
60 Baran (1989).
334 dördüncü bölüm

sonucu, m ekanik, rutin büro işlerinin büyük bölüm ünün elenmesi ol­
du. Diğer yandan daha üst düzey operasyonlar, bilgisayarda dosyala­
rına kaydettikleri bilgilere dayanarak k arar üreten vasıflı büro işçileri­
nin ve profesyonellerin ellerinde toplanm ıştı. Dolayısıyla sürecin ta b a ­
nında, rutinleşm e giderek güçlenirken, orta düzeyde birkaç iş bilgiye
dayalı, genelde karar alm a sürecinde daha özerkleşmiş büro işçilerin­
den oluşan bir ekibin işlediği, değerlendirdiği ve icra ettiği bir karar
oluşturm a süreciyle bütünleştiriliyordu. Bu, işleri yeniden bütünleştir­
me sürecinin daha ileri bir aşam asında, o rta düzeydeki yöneticilerin de
denetimi ortadan kalkıyor, kontroller ve güvenlik prosedürleri bilgisa­
yarda standartlaştırm ıyordu. Bu noktada, önemli meseleleri değerlen­
dirip kararlar oluşturan profesyonellerle günlük işleyiş hakkında bilgi­
sayarlarındaki dosyalara ve ağa bağlanm a becerilerine dayalı olarak
kararlar oluşturan büro çalışanları arasındaki bağ daha bir önem k a­
zanıyordu. Dolayısıyla büro otom asyonunun üçüncü aşaması, görevi
akılcılaştırm aktan ziyade (yığın işleyen otom asyonda olduğu gibi), sü­
reci akılcılaştırır; çünkü teknoloji birçok farklı kaynaktan akan bilgi­
lerin bütünleştirilmesini, işlendikten sonra da icra sürecinin farklı,
merkezden bağımsız birimlerine yeniden dağıtımını sağlar. Bu yüzden,
yeni sistem farklı işleri (daktilo etmek, hesaplam ak gibi) otom atikleş­
tirm ekten çok, bütün süreci (örneğin, yeni girişim sigortası işleme, bü­
tün m asrafı ödeme taahhüdünde bulunur) akılcılaştırır ve sonra da
üretim bantlarındaki ya da birbirinden ayrı piyasalardaki çeşitli prose­
dürleri birleştirir. Bunun ardından işçiler, örgütsel anlam da dağıtılmış
olm ak yerine, işlevsel olarak yeniden bütünleştirilmiş olurlar.
H irschhorn Am erikan bankalarına ilişkin analizlerinde, Casta-
no da Ispanya’da bankacılığa ilişkin analizlerinde benzer eğilimler
gözlediklerini belirtirler.61 Rutin işlemler giderek otomatikleştirilirken
(ATM’ler, telefonla bilgilendirme hizmetleri, elektronik bankacılık
vs.), geride kalan banka çalışanları giderek müşterilere finans hizmeti
pazarlayan ve sattıkları paranın geri ödenmesini denetleyen satış ele-

61 H ir s c h h o r n ( 1985); C a s t a n o ( 1991).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 335

m an ian olarak çalışm aktadır. ABD’de federal hüküm et, yüzyıl so n u n ­


da vergi ve sosyal güvenlik ödem elerini oto m asy o n a bağlam ayı, böy­
lece çalışm a sürecindeki değişikliğin bir benzerini kam u sektörü ku-
rum larm a yaym ayı planlam aktaydı.
A ncak çalışm a sürecinde bu enform asyonel p aradigm anın belir­
mesi, toplum larım ızda em ek ve işçilerle ilgili hikâyenin tam am ını a n ­
latm az. Toplum sal bağlam , özellikle de şirket yönetim lerinin aldığı k a ­
rarlara göre şekillenen serm aye ve em ek arasın d ak i ilişkiler, çalışm a
sürecinin şeklini ve sürecin değişim inin işçiler açısından yarattığı so ­
nuçları ciddi biçim de etkiler. T eknolojik değişim in ivme kazanm asının,
y ukarıda da tartıştığım gibi k ap italist yeniden y apılanm a süreciyle el
ele gittiği 1 9 8 0 ’ler de b u n u n geçerli o ld u ğ u n u görürüz. W atana-
be’nin62 Jap o n y a, ABD, F ransa ve İtaly a’da o to m o tiv sek tö rü n d e ro ­
b otların kullanılm aya başlanm asının etkileriyle ilgili klasik a ra ştırm a ­
sı, aynı sek tö rd e benzer teknolojilerin kullanılm asının çok farklı e tk i­
leri olduğunu gösterir: ABD ve İtaly a’da işçiler yerlerinden edilm işler­
dir, çü n k ü yeni teknolojiyi k u llan m an ın tem el hedefi, işgücü m aliyeti­
ni azaltm ak tır; F ran sa’da, h ü k ü m etin m odernleşm enin etkilerini y u ­
m uşatm aya yönelik p o litik aları sayesinde iş im k ân ların ın kaybı bu iki
ülkeye göre d ah a d ü şü k bir düzeyde gerçekleşm iştir; şirketlerin ö m ü r
boyu istihdam güvencesine bağlı kaldığı J a p o n y a ’da ise, şirketlerin re ­
k ab et güçlerini a rtıra n ve piyasada A m erikalı rak ip lerin in paylarını
k apm alarını sağlayan eğitim ve güçlü ekip çalışm ası so n u cu , istihdam
artm ış, verim lilik yükselm iştir.
1 9 8 0 ’lerdeki tek n o lo jik değişim ile k ap italist yeniden yapılanm a
arasındaki etkileşim h ak k ın d ak i çalışm alar, teknoloji kullanım ının, şir­
ketin çapını küçültm e dışında başka y o llara b aşv u rarak kaliteyi ya da
verimliliği a rtırm a k yerine, öncelikle em ekten ta sa rru f etm ek, sendika­
ları baskı altın a alm ak ve m aliyeti tırp a n la m a k am acıyla gerçekleştiril­
diğini gösterm iştir. Eski öğrencilerim den C arol P arsons da, Berke-
ley’deki d o k to ra tezinde A m erik a’da m etal işçiliği ve tekstil sektörle-

62 Watanabe (1986).
336 dördüncü bölüm

rinde sosyo-teknik yeniden yapılanm ayı ele almıştı.63 M etal işçiliği sek­
töründe, Parsons’ın incelediği şirketlerin çoğunda dile getirildiği üzere
yeni teknolojiyi kullanm anın amacı doğrudan emeğin azaltılmasıydı.
Dahası şirketler, fabrikalarını yeni teçhizatlarla donatm ak yerine, sen­
dikalı fabrikaları kapatıp, genelde sendikanın bulunm adığı yeni fabri­
kalar açıyorlardı; bu arada kendileri yerlerini değiştirmiyordu. Yeniden
yapılanm a sürecinin sonunda, büro cihazları hariç, metal işçiliği sektö­
rünün tam am ında istihdam ciddi düzeyde geriledi. Bunun yanı sıra,
üretim sürecinde çalışan işçiler, sayılarının yöneticiler ve profesyonelle­
re göre gerilediğine tanık oldu. Üretim sürecinde çalışan işçiler arasın­
da, el işçiliğiyle uğraşanlar ve vasıfsız işgücü arasında bir kutuplaşm a
vardı; üretim bandında çalışan işçiler otom asyonun ciddi baskısı»altın­
daydılar. Parsons da tekstil sektöründe, m ikro elektroniğe dayalı tek­
nolojinin kullanımıyla ilgili benzer bir eğilim gözler. D oğrudan üretim ­
de çalışan işgücü hızla silinip gitmiş, sektör Amerikan piyasasının ta­
leplerini, dünyanın dört bir köşesindeki im alatçılarla birleştiren bir
merkez haline gelmiştir. Sonuçta, bir uçta vasıflı tasarım cılar ile teleko­
m ünikasyon im kânlarını kullanan satış temsilcilerinin, diğer uçta ya
yurtdışında ya da Am erika’da çoğunlukla yasadışı atölyelerde çalışan
vasıfsız, az ücret alan bir imalatçı işçiler grubunun yer aldığı iki kutup­
lu bir işgücü ortaya çıkmıştır. Bu, üçüncü bölüm de, esnek üretime ör­
nek gösterilen, dünya çapında bir ağa sahip tekstil firması Benetton’ı
anlatırken çizdiğim modelle çarpıcı benzerlikler taşıyan bir modeldir.
Eileen Appelbaum da, ciddi bir değişim sürecinden geçen sigor­
tacılık sektöründe Barbara B aran’ın çalışmasına dayanarak anlattığım
üzere benzer eğilimler gözlemişti.64 Sigortacılık sektöründe de tekno­
lojik yenilikler, örgütlenmedeki değişiklikler ve çalışmanın yeniden bü­
tünleştirilmesinin hikâyesi, geniş çaplı tensikat ve vasıflı işgücünün az
maaş alması gibi gözlemlerle tam am lanıyordu. Appelbaum, sigortacı­
lık sektöründeki hızlı değişim sürecini, finans piyasalarında yasal dü­
zenlemelerin gevşetilmesi ve küresel rekabetin etkisiyle ilişkilendirir.
63 Parsons (1987).
64 Appelbaum (1984).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 337

Sonuçta serm ayenin hareketliliğini ve işgücünün çok yönlülüğünü sağ­


lam ak kritik bir önem taşır hale gelmiştir. İşgücü hem tensikata m aruz
kalm ıştır, hem de vasıfları yenilenm iştir. Etnik azınlıklardan kadınların
yoğunlaştığı veri girm e gibi işlerin yüzyıl so n u n a doğru neredeyse ta ­
m am en o rta d an kalkm ası beklenm ektedir. D iğer y an d an , görevleri, gi­
derek farklılaşan sek tö rü n değişen ihtiyaçlarına d ah a fazla uyum sağ­
lam aya, d ah a fazla esneklik gösterm eye açık çok vasıflı, çok fo n k si­
yonlu işlerle bütünleştirerek, b ü ro işleriyle uğraşan geri kalan kesim e
yeni vasıflar kazandırılm ıştır. Profesyonel işlerde de, yeni vasıflar k a ­
zandırılm ış b ü ro çalışanlarının üstlendiği d ah a az vasıf gerektiren iş­
lerle, genelde üniversite eğitim i gerektiren uzm anlık işleri arasın d a bir
k u tu p laşm a vardır. Bu m esleki değişimler, cinsiyet, sınıf ve ırka göre
tanım lanm ıştır: M ak in eler genelde etnik azınlıkların, ölçeğin ta b a n ın ­
da yer alan az eğitim li k ad ın ların yerini alırken, d ah a alt m evkideki
profesyonel işlerde eğitim li, beyaz kadınlar, beyaz erkeklerin yerini al­
m aya başlam ıştır; an cak erkeklerin d ah a önce aldığından d ah a az p a ­
ra alırlar ve kariyerlerini geliştirm e im kânları da d ah a azdır. Ç ok v a­
sıflı işlere ve so ru m lu lu ğ u n bireyselleştirilm esine, genelde ideolojik
o larak biçilm iş yeni ü n v an lar verilm iş (‘sek reter’ yerine ‘yönetici asis­
ta n ı’ gibi), böylece b ü ro işlerinde çalışanların bağlılığı, karşılığında a l­
dıkları profesyonel ödüller a rtırılm ad a n güçlendirilm iştir.
Yeni enform asy o n teknolojisi, çalışm a süreçlerini ve işçileri, d o ­
layısıyla istihdam ı ve m eslekî yapıyı yeniden tan ım lam ak tad ır. Ç ok sa­
yıda iş, gerekli vasıfların artırılm asıyla, kim i zam an en dinam ik se k tö r­
lerde ücretlerin ve çalışm a koşullarının güçlendirilm esiyle yeniden t a ­
nım lansa da, im alat sek tö rü n d e de hizm et sek tö rü n d e çok sayıda iş,
o to m asy o n y üzünden silinm ektedir. Bu işler, genelde o to m a sy o n d an
k açam ayacak k a d a r vasıfsız, an cak yerlerini alacak teknolojiye y a tı­
rım yapıldığına değecek k a d a r pahalı işlerdir. M eslekî yapının yeni v a ­
sıflar kazandırılm ış k o n u m ların d a, genel olsu n , uzm anlaşm ış olsun
eğitsel vasıfları a rtırm a k , k u ru m sal b ak ım d an p arçalan m ış bir iskân
yapısına denk d ü ştü ğ ü n d en zaten son derece b ö lü n m ü ş bir sistem o lan
eğitim tem elinde işgücünü d ah a da bölm ektedir. Vasfı d ü şü rü lm ü ş
338 dördüncü bölüm

emek, özellikle kadınlar, etnik azınlıklar, göçmenler ve genç insanlara


yönelik başlangıç konum ları, genellikle düşük vasıf gerektiren, az üc­
retli faaliyetlerin yanı sıra, geçici işler ve/veya çeşitli hizmetlerdir. Ç a­
lışma koşullarının ikiye ayrılması ve emeğin kutuplaşm ası, teknolojik
ilerlemenin ya da değiştirilemez evrimsel eğilimlerin (“sanayileşmecilik
sonrası toplum ”un ya da “ hizmet ekonom isi”nin yükselişi gibi) zorun­
lu bir sonucu değildir. Enform asyonel paradigm anın kökenindeki tek­
nolojik değişim süreci sayesinde ve bu süreç çerçevesinde üretim düze­
yinde gerçekleşen kapitalist yeniden yapılanm a sürecinde toplum sal
olarak belirlenmiş ve yönetsel olarak tasarlanm ıştır. Bu koşullar altın­
da çalışma süreci, istihdam ve meslekler dönüşm üş, çalışma ve çalışma
süresi m efhumları da belki ebediyen değişmiştir.

EN FO R M A SY O N TEK N O LO JİSİN İN İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ


ETKİLERİ: İŞSİZ BİR TO PLU M A D O Ğ R U M U?
Enform asyon teknolojisinin fabrikalara, bürolara ve hizmetlere yayıl­
ması, işçilerin yerini m akinelerin alacağı yönünde yüzyıllık bir korku­
yu yeniden canlandırm ış; toplum sal örgütlenmemize hâkim olan ve­
rimlilik mantığıyla alakasız hale gelmiştir. 1811’de İngiliz sanayicileri
korkutan Luddite hareketinin Enform asyon Çağı versiyonu henüz ger-
çekleşmediyse de, 1980’ler ve 1990’larda Batı Avrupa’da yaygınlaşan
işsizlik, emekten tasarruf eden teknolojilerin etkisiyle işgücü piyasala­
rının, dolayısıyla bütün bir toplum sal yapının kargaşaya girme po tan ­
siyeliyle ilgili sorular doğurmuştur.
Bu soruyla ilgili tartışm a geçen on yılda başladı ve açık bir ce­
vap üretm ekten de oldukça uzak.65 Bir yanda, tarihsel deneyimlere gö­
re, teknolojik ilerlemeler daha etkili üretim araçlarıyla emeğin yerini
aldıkça, bir faaliyet türünden diğerine doğrudan bir geçiş olduğunu sa­
vunanlar var.66 Nitekim Britanya’da 1780 ile 1988 arasında tarımsal

65 1980’ler ve 1990’larda işsizlik eğilimlerinin dengeli ve ayrıntılı bir değerlendirmesi için bakınız
Freeman ve Soete (1994).
66 Jones (1982); Lavvrence (1984); Cyert ve Mowery (1987); Hinrichs vd. (1991); Bosch vd.
(1994); Avrupa Toplulukları Komisyonu (1994); OECD (1994b).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 339

işgücü sayı bakım ından yarıya inm iş, tarım sektöründe çalışanların iş­
gücünün toplam ına oranı da % 5 0 ’den % 2 .2 ’ye düşm üştür; ancak ki­
şi başına verim lilik 68 fak tö r a rtark en , verim lilikteki bu artış, nüfusun
giderek dah a geniş bir kesim ini istihdam edebilm ek için im alat, sonra
da hizm et sektörlerine serm aye ve em ek yatırım ına im kân tanım ıştır.
20. yüzyılda A m erikan ekonom isinde teknolojik değişim in olağanüstü
hızı, tarım kesim inde işgücünü kitlesel o larak yerinden etmiştir, ancak
ABD ekonom isinde y aratılan iş im kânlarının sayısı 1 9 0 0 ’de 2 7 m il­
y ondan, 1 9 9 9 ’da 133 m ilyon seviyesine çıkmıştır. Bu bakış açısına gö­
re, en geleneksel im alat işleri de tarım sektörüyle aynı kaderi paylaşa­
caktır, ancak yüksek teknoloji im alatın d a ve d ah a önem lisi “ h izm et”
sektörün de yeni iş im kânları y aratılm ak tad ır ve y aratılacak tır (bkz. Ek
A ’da T ablo 4.23).67 Bu teknik eğilim in sürekliliğinin bir kanıtı o larak ,
kolayca teknolojik b ak ım d an en ileri sanayileşm iş ülkelerin, Jap o n y a
ile A m erika’nın deneyim lerine işaret edilebilir: Bu ülkeler 1 9 8 0 ’lerde ve
1 9 9 0 ’larda en fazla iş im kânı y a ra ta n ülkelerdir.68 A vrupa K om isyo-
n u ’nun 1994 tarihli Büyüme , Rekabet Gücü ve İstihdam başlıklı ra p o ­
ru n a göre, ABD ekonom isi, 1970 ile 1992 tarihleri arasın d a % 70 bü ­
yüm üş, istihdam da % 4 9 artm ıştır. Ja p o n y a ’da ekonom i % 173 büyü­
m üş, istihdam % 25 artm ış, A vrupa T opluluğu’n u n ekonom isi ise %
81 büyüm üş, am a istihdam o ran ı an cak % 9 artm ıştır.69 K om isyon ra ­
p o ru n u n söylem ediği bir şey vardır: Bu yeni istihdam ın tam am ı k am u
sek töründe yaratılm ıştır; 1 9 8 0 ’lerde A vrupa T o p lu lu ğ u ’nda özel sek tö ­
rü n istihdam yaratm ası yerinde sayar vaziyetteydi. 1 9 9 0 ’lard a A vrupa
ile ABD ve Jap o n y a arasın d ak i istihdam y aratm a açığı derinleşti (bkz.
Şekil 4.3). Ö yle ki 1975 ile 1999 arasın d a A BD ’de 48 m ilyon, Ja p o n ­
y a ’da ise yalnızca 10 m ilyon yeni iş yaratıldı. A vrupa Birliği’nde ise, bu
24 yıl içinde 11 m ilyon yeni iş im kânı yaratıldı; 1 9 9 0 ’ların so n ların a
dek bu işlerin çoğu da k am u sek tö rü n d ey d i. D ahası 1 O cak 1993 ile 1
O cak 2 0 0 0 arasın d a ABD’de 2 0 m ilyonu aşkın yeni iş yaratılm ıştı, Av-

67 OECD (1994b).
68 OECD, İstihdam değerlendirmesi (Employment O utlook) (değişik yıllar).
69 Avrupa Toplulukları Komisyonu (1994: 141).
340 dördüncü bölüm

ŞEKİL 4.3
Bölgelere Göre İstihdamda Büyüme Endeksi, 1973-1999

Kaynak: OECD verileri, Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000).

rupa Birliği’nde ise 1990 ile 1996 arasında net iş sayısı düşmüştü. An­
cak, Avrupa ülkelerinin, işgücü piyasasının yeni iş imkânları yaratılm a­
sını engelleyen kurum sal yönlerinde reform lara devam edip enformas­
yon teknolojisinin şirketlere girişini hızlandırdığı 1997-9 döneminde,
Avrupa da istihdam da genişlemeye başladı. Ekim 1999’da, on yıldır ilk
kez, Avrupa Birliği’nin tam am ında işsizlik oranı % 10’un altına indi.
Aslında Avrupa’da istihdam ın büyümesi ülkelere göre büyük farklılık­
lar göstermiştir: 1999’da yalnızca İspanya, İtalya, Fransa, Almanya,
Finlandiya ve Belçika’da çift haneli bir işsizlik oranı söz konusuydu, di­
ğer Avrupa ülkelerinde işsizlik oranı % 8’in altındaydı, bazılarındaysa
(Hollanda, İsviçre, Norveç) işsizlik oranı ABD’den bile daha düşüktü.
Yaratılan yeni işlerin vasıf düzeyi ortalam ası dikkate alındığında, top­
lam işgücünün ortalam a düzeyinden daha yüksek olduğu gözleniyor­
du. Nitekim ABD’nin durum unu değerlendiren, M artin Carnoy tara­
fından hazırlanmış Tablo 4.24’te (Ek A’da) yüksek ücretli işlerin
1960’da % 24,6’dan, 1998’de % 33 oranına tırmandığı görülür; bu en
alt seviyede yer alan iş imkânlarının artış oranından çok geride bırakan
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 4 1

bir artıştır. En alt düzeyde yer alan işlerin oranı, o rta kesim in ağırlıklı
olarak mesleki yelpazenin en üst kesim i lehine düşüşünü doğrularcası-
na % 3 1 ,6 ’dan % 3 2 ,4 ’e çıkmıştır. ABD Çalışm a B akanlığı’nın
1 9 9 9 ’da, 1 9 9 0 ’lı yıllarda y aratılan yeni iş im kânlarının profili hakkın-
daki bir araştırm asında, yeni iş im kânlarının çoğunun, ülke çapında
o rtalam a 13 d o lar olan sa at başı ücretten d ah a fazla ödeyen m eslekler­
de olduğu g ö rülm ü ştü .70 O E C D ’nin yaptığı bir araştırm ay a göre,
1980-95 dönem inde O E C D ülkelerinde y aratılan yeni işlerin % 3 ,3 ’ü
yüksek teknoloji sektörlerindeydi; teknolojinin o rta düzeyde kullanıl­
dığı sektörlerde % 8 ,2 ’lik, düşük düzeyde kullanıldığı sektörlerde %
1 0 .9 ’luk bir gerilem e söz k o n u su y d u .71 G elecekteki m anzarayı değer­
lendiren, Fransa Senato Finans K om isyonu’n u n hazırladığı 1997 ta rih ­
li T regouet R a p o ru ’n d a “ E nform asyon to p lu m u güçlendikçe, b u n d an
yirm i yıl sonra, doldurulm ası gereken k o n u m ların yarısı bugün m evcut
olm ayan, tem elde bilgi girilm esini gerektiren işler o la c a k .”72
Son yirm i yılın yeni işgücü piyasasının tem el özelliklerinden b i­
ri de, k ad ın ların ücretli işlere girm esidir: 15-64 yaş g ru b u n d ak i k a d ın ­
ların işgücüne katılım o ran ı 1 9 7 3 ’te % 5 1 ,1 ’ken, bu o ra n 1 9 9 8 ’de
ABD’de % 7 0 ,7 ’ye; B ritan y a’da % 5 3 ,2 ’den % 6 7 ,8 ’e; F ra n sa ’da %
5 0 ,1 ’den % 6 0 ,8 ’e; J a p o n y a ’da % 5 4 ’ten % 5 9 ,8 ’e; A lm an y a’da %
5 0 ,3 ’ten % 60,9*a; İsp an y a’da % 3 3 ,4 ’ten % 4 8 ,7 ’ye; İtaly a’da %
3 3 ,7 ’den % 4 3 ,9 ’a; F in lan d iy a’da % 6 3 ,6 ’d an % 6 9 ,7 ’ye; k ad ın ların
işgücüne katılım o ran ın ın en yüksek düzeyde o lduğu İsveç’te % 6 2 ,6 ’-
dan % 7 5 ,5 ’e çıkm ıştır.73 A ncak em ek arzın d ak i bu ciddi artış, ABD
ve Ja p o n y a ’d a, bazı Batı A vrupa ülkelerinde o lduğu k a d a r yüksek
o ra n d a bir işsizlik yaratm am ıştır. Büyük bir tek n o lo jik yeniden d o n a ­
nım sürecinin o rta sın d a o lan ABD, K asım 1 9 9 9 ’da, son 30 yılın en d ü ­
şük işsizlik oran ın ı % 4,1 o la ra k k ay d a geçirm iştir. Ja p o n y a , 1 9 9 0 ’la r­
da uzun süren bir d u rg u n lu k dönem ine k arşın , işsizlik o ran ın ı % 5 ’in

70 The N ew York Times (4 Aralık 1999: B14).


71 OECD (1997: 34).
72 Saussois’de alıntı (1998: 4).
73 OECD, istihdam değerlendirmesi (Employment O utlook) (değişik yıllar).
342 dördüncü bölüm

altında tutm aya çalışırken, geleneksel işçi-işveren ilişkilerini de biraz­


dan tartışacağım biçimde değiştirme çabasına girmiştir. Teknolojik ba­
kım dan ileri bir ülke olan H ollanda ise, iş ve işgücü kurum larını değiş­
tirmesini takiben, 1999 sonlarına gelindiğinde işsizlik oranını % 3 ’le-
re çekmiştir.
Dolayısıyla eldeki bütün kanıtlar, gelişmiş ülkelerdeki yüksek
işsizliğin, büyük ölçüde, bazı Avrupa ülkelerinde yeni ekonomiye geçiş
sürecinin ilk aşam alarında yaşanan bir sorun olduğunu gösteriyor. Bu
sorunun temel kaynağı yeni teknolojilerin kullanılması değil, hatalı
m akro ekonom ik politikalar ve özel sektörde iş im kânları yaratılm ası­
nı köstekleyen kurum sal ortam dır; teknolojik yeniliklerin ve bu yeni­
liklerin yayılmasının yeni iş im kânları yaratılm ası ya da mevcut işlerin
ortadan kaldırılması üzerinde doğrudan bir etkisi olmamıştır. M artin
C arnoy Tablolar 4.25 ile 4 .2 6 ’yı (bkz. Ek A) 21 ülkeyle ilgili OECD
verilerine, 1990’ların ortalarında istihdam ın büyümesi ve işsizlikle en­
form asyon teknolojisinin ilişkisine dair çeşitli göstergelere dayanarak
hazırlamıştır. C arnoy’un hesaplam alarına göre, 1987-94 döneminde
teknolojinin yayılması ile istihdam ın gelişmesi arasında istatistikî açı­
dan ciddi bir ilişki yoktur. Aslına bakarsanız tek ilişki, 1994’te işçi ba­
şına enform asyon teknolojisi harcam asıyla işsizlik oranı arasındadır.
Ancak bu da negatif bir ilişkidir; teknolojinin istihdam yaratılmasını
olumlu etkilemesi olasılığına işaret eder.74 Bu ve başka analizlerin gös­
terdiği gibi,75 işsizlik oranının farklı düzeylerde olması kurum sal fark­
lılıklarla açıklanabilir; teknolojik düzey farklılıklarının etkisinin ise tu ­
tarlılık göstermediği gözlenir. Uluslararası verilerden çıkan bir şablon
varsa eğer, bu da Luddite’in tahm inlerinin tersi bir yönde olacaktır:
D aha yüksek teknolojik düzey genellikle, düşük işsizlik oranıyla ilişki -
lendirilir. Eleştirenlerin itirazları, örneğin işten çıkarılmış işçilere işsiz­
lik istatistiklerinde yer verilmiyor olması gibi argümanlar, ampirik in­
celemeler karşısında ayakta duram az. O ECD ’nin 1983 ile 1991 ara­
sında işten çıkarılmış işçilerle ilgili 1993 tarihli bir raporunda, bu işçi-
74 Carnoy (2000: 2, 26).
75 Freeman ve Soote (1994); OECD (1994c).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 343

lerin 1 9 9 1 ’de işgücünün % l ’ini o luşturduğu değerlendirm esinde b u ­


lunulm uştur. İşten çıkarılm ış işçiler de işsizlere eklendiğinde, 1 9 9 1 ’de
O E C D ülkelerinin çoğunda işsizlik o ran ı yaklaşık % 8’e yükselecektir.
A ncak yeni hesaplam alara göre, bu düzeltilm iş işsizlik o ran ı 1 9 9 7 ’de
ABD’de, B ritanya’da, Ja p o n y a ’da, H o lla n d a ’da, A vustralya ve K an a­
d a ’da yani, yeni teknoloji ve örgütlenm e koşullarına göre istihdam y a ­
ra ta n ülkelerde yine d ü şü y o r olacaktır.76 A m a istihdam ın çalışm a y a ­
şındaki, 15-64 yaş g ru b u n d ak i nüfusa o ran ın ı hesaplam ak belirleyici
bir arg ü m an olu r (bkz. T ablo 4.27). H erkes, işten çıkarılm ış ya da çı­
karılm am ış, hapiste ya da değil bu şekilde hesaplanır. Bu d o ğ ru ltu d a
ilerleyecek o lursak, 1973 ile 1998 yılları arasın d a A BD ’de çalışan e r­
keklerin to p lam erkek nüfusa o ran ı % 8 2 ,8 ’den % 8 0 ,5 ’e iner. A ncak
k ad ın lara baktığım ızda bu o ran ın % 4 8 ’den % 6 7 ,4 ’e çıktığını g ö rü ­
rüz. D iğer y an d an bu o ra n , b ü tü n A vrupa ülkelerinde, K an ad a ve
A vustralya’da ciddi biçim de düşüşe geçm iş, k ad ın lar açısından b ü tü n
ülkelerde, bazılarında ciddi düzeyde (K anada) ya da çok hızlı (H o llan ­
d a ’da % 2 8 ,6 ’dan % 5 9 ,4 ’e çıkm ıştır örneğin) bir artış gösterm iştir. İs­
tih d am o ran ın ın erkekler açısından açıkça düşüşe geçtiği, k a d ın lar açı­
sından ılımlı bir artış gösterdiği Ja p o n y a o rta d a bir yerdedir. A BD ’nin
p erfo rm an sı, istihdam o ran ı/n ü fu su n gelişim i sınavında kalm ıştır. G er­
çekte y aşanansa gözle g ö rü lü r bir eğilim dir: İşgücü piyasasının geniş
kesim lerinde, ikinci cildin d ö rd ü n c ü b ö lü m ü n d e d a h a detaylı o larak
inceleyeceğim iz koşullar ve değişiklikler çerçevesinde k a d ın lar erk ek le­
rin yerini alm aktadır.
A ncak saygıdeğer R om a K u lü b ü ’n ü n başını çektiği, kitlesel işsiz­
lik kahinleri bu tü r hesaplam aların, en fo rm asy o n u n işlenmesiyle ilgili
o ld u k ların d an etkileri evrensel düzeyde hissedilen ve zorlayıcı o lan tek ­
nolojilerin yeni tesirlerini hafife alan , farklı bir tarihsel deneyim e d a ­
yandığını savunur. Çiftçilerin o rta d a n kalkm ası gibi im alat işleri de o r­
tad a n k alk arsa, hizm et sek tö rü n d e bu işlerin yerini alacak yeterince iş
olm ayabilir, çü n k ü hizm et sek tö rü n d ek i işler de hızla o to m asy o n a ge-

76 Camoy (2000: 2, 26).


344 dördüncü bölüm

çip silinip gidiyor diye de devam ederler. Bu eğilimin 1990’larda güçlen­


mesini kitlesel bir işsizliğin izleyeceği tahm ininde bulunurlar.77 Bu ana­
lizin ucu açıkça, ya kitlesel bir işsizlik ve bunun doğal sonucu olarak
toplum da çalışanlarla işsizler/geçici işçiler arasında keskin bir bölünme­
yi tercih edeceğimize ya da tercihimizi toplum sal örgütlenm enin ve kül­
türel değerlerin tam am en yeniden yapılanm asının önünü açarak çalış­
mayı ve istihdamı yeniden tanım lam aktan yana kullanacağımıza varır.
M eselenin önemini dikkate alan uluslararası kurum lar, hükü­
m etler ve araştırm acılar yeni teknolojilerin etkilerini değerlendirmek
üzere olağanüstü bir çaba içinde olmuştur. Son yirmi yılda, özellikle de
verilerin bir cevap yaratabileceği yönünde bir um udun varolduğu
1980’lerde teknik bir inceliğe sahip onlarca araştırm a gerçekleştirildi.
Bu çalışm aları okum ak, araştırm anın ne denli zorlu olduğunu da o rta ­
ya koyar. R obotların üretim bandına girmesinin, belli bir düzeyde
ürün elde edilmesi için insanın çalışması gereken zam anı kısalttığı
açıktır. Ancak bu m utlaka, şirketin, hattâ sektörün istihdam ettiği in­
san sayısının da azalacağı anlam ına gelmez. Üstün kalite ve verimlilik,
elektronik m ekanizm aların kullanılması sonucu rekabet gücünün artı­
şıyla elde edildiyse, hem şirketin hem de sektörün piyasa payının bü­
yümesinden kaynaklanan talep artışını karşılam ak için istihdamı artır­
ması gerekecektir. Dolayısıyla, mesele ülke çapını kapsar düzeydedir:
Yeni büyüme stratejisi, bazı sektörlerde istihdamın azaltılması pahası­
na rekabet gücünün artırılm ası; bu şekilde elde edilen artı değerin, iş­
letmeye dönük hizmetler ya da çevre teknolojisi gibi başka sektörlerde
yatırım yapm ak ve istihdam yaratm ak için kullanılması anlam ına ge-

77 King (1991); Aznar (1993); Aronowitz ve Di Fazio (1994); Rifkin (1995). îşsiz toplumu haber
veren bütün bu yazıların en göze çarpan yönü, iddialarını destekleyecek tutarlı, güçlü kanıtlar
sunamamaları, cımbızlanmış haberlere, bazı ülkelerde bazı sektörlere ilişkin rasgele örneklere ve
bilgisayarların iş üzerindeki “açık” etkisine ilişkin “yaygın kanaatle dayanmalarıdır, örneğin
Batı Avrupa’ya kıyasla ABD ve Japonya’da yüksek oranda iş imkânı yaratılmasını açıklayan cid­
di bir analiz yoktur; doğu ve güneydoğu Asya’da özellikle imalat alanında istihdam artışıyla il­
gili kaynak zor bulunur. Bu yazarların çoğu kendilerini “siyasi sol”la ilişkilendirdiklerinden, te­
melsiz tezleri işgücünü ve siyasi solu, ideolojik öz yıkım geleneği doğrultusunda yeni bir çıkma­
za sürüklemeden evvel güvenilirlikleri sorgulanmalıdır.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 345

lir. Son tahlilde, net istihdam ülke içindeki rekabete bağlı olacaktır. Bu
d urum da ticaret kuram cıları, küresel ticaretin genişlem esinin toplam
talebi a rtırara k katılım cıların çoğunun y ararın a olacağını savunur. Bu
savunuya göre, yeni enform asyon teknolojilerinin yayılm ası so n u cu n ­
da istihdam ın azalm ası olasılığı ancak şu d u ru m lard a m evcuttur:
1. Talepteki genişlem e, em eğin verim liliğini artırm azsa;
2. Böyle bir dengesizliğe işleri değil, çalışm a sürelerini azaltarak
kurum sal bir tepki verilm ezse.
Bu ikinci koşul özellikle önem lidir. S onuçta sanayileşm enin ta ­
rihi boyunca, işsizlik, ü retim , verim lilik, gerçek ücretler, k â rla r ve ta ­
lepte uzun vadeli bir artış gözlenm iş, çalışm a süresi, tek n o lo ji ve yö ­
netim de ilerlem elere bağlı o la ra k ciddi biçim de azaltılm ıştır.78 Tekno-
ek o n o m ik d ö n ü şü m ü n bu aşam asın d a neden böyle bir şey y aşan ıy o r
olm asın? E nform asy o n tek n o lo jileri neden, m akineleşm e ve o to m a s­
y o n u n 20. yüzyılın b aşın d a to p la m istih d am üzerinde y a ra ttığ ın d a n
d ah a yıkıcı bir etkiye sah ip o lsun ki? A m pirik k ay ıtları gözden geçi­
relim .
1 9 8 0 ’lerde farklı ülkeler ve sek tö rlere ilişkin bir dizi çalışm ayla
karşı karşıya k alan U luslararası Ç alışm a Ö rg ü tü , farklı b ağ lam lard a
m ikro-elektronik ve istihdam ara sın d a nasıl bir ilişki gözlendiğine d a ­
ir m evcut bilgilerin ve literatü rü n taran d ığ ı değerlendirm eler y a p ılm a ­
sı görevi verdi. Bu değerlendirm elerden ikisi gayet iyi belgelenm iştir ve
analitiktir: R aphael K aplinsky79 ile Jo h n B essant’ın80 h azırlad ık ları.
K aplinsky bulgular ara sın d a , sekiz farklı düzeyde ayrım y a p m ak ge­
rektiğini vurgulam ıştı: Süreç düzeyi, fab rik a düzeyi, şirket düzeyi, sa ­
nayi düzeyi, bölge düzeyi, sek tö r düzeyi, ülke düzeyi ve m eta düzey.
(A lternatif sosyo-teknik p a ra d ig m a la rla ilgili fark lılık lard an k a y n a k la ­
n an etkilerin tartışılm ası an lam ın a gelir.) Bu düzeylerin her birinde k a ­
nıtların değerlendirilm esini tak ib en K aplinsky şu so nuca varm ıştır:

78 OECD (1994c).
79 Kaplinsky (1986).
80 Bessant (1989).
346 dördüncü bölüm

Bireysel çalışmalar meseleyle ilgili net bir açıklama getiremediği sü­


rece, niceliksel m akro ve m ikro araştırm aların çok farklı yönlere
çekilebileceği görülür. Süreç ve fabrika düzeyindeki araştırmalar,
genelde emeğin ciddi biçimde yer değiştirmiş olduğuna işaret edi­
yor. Öte yandan ülke çapındaki simülasyonlar, sıklıkla ciddi bir is­
tihdam sorunuyla karşı karşıya olmadığımız sonucuna varıyor.

Bessant, 1950’lerden bu yana dile getirilen, “otom asyon ve is­


tihdam la ilgili tekrarlanan k o rk u lar” dediği şeyi aşırılık olarak niteler.
A rdından araştırm anın bulgularının daha yakından incelenmesini ta ­
kiben, “ istihdam üzerindeki etkilerin m ikro-elektronikle ilişkisinin bü ­
yük farklılıklar gösterdiğinin giderek açıklık kazandığını” yazar. Bes-
sant’ın incelediği kanıtlara göre, m ikro-elektronik bazı sektörlerde b a­
zı iş im kânlarının ortad an kalkm asına neden olmuştur. Ama diğer yan­
dan da iş im kânı yaratılm asına katkıda bulunacak, bu işlerin karakte­
rini değiştirecektir. Denklem in tam am ı birkaç unsuru bir arada ele al­
malıdır:

M ikro-elektroniğe dayalı yeni üretim sektörlerinin yarattığı istih­


dam; mevcut sektörlerde, ileri teknolojilerde istihdam; mevcut sek­
törlerde süreçlerin değişimiyle yerinden edilen istihdam; telekomü­
nikasyon teçhizatı gibi, ürünlerin yerlerini mikro-elektroniğe daya­
lı ürünlere bıraktığı sektörlerde yerinden edilen istihdam; mikro-
elektroniğin uyarlanamaması sebebiyle genel rekabet gücünün kay­
bı yüzünden silinip giden istihdam. Bütün bir yelpazede, her şey de­
ğerlendirildiğinde, istihdamda görece küçük bir değişiklikle birlik­
te hem kayıplar hem kazançlar olduğu görülür.

Belli ülkelerde 1980’lerde yapılan çalışm alara bakıldığındaysa,


tablonun genelinde benzer bir belirsizlik eğilimi ortaya çıkıyor gibi ol­
sa da, bulguların biraz çelişkili olduğu görülür. Japonya’da Çalışma
Enstitüsü’nün 1985’te yaptığı, yeni elektronik teknolojilerinin otom o­
bil, gazetecilik, elektrik makineler, yazılım gibi çeşitli sektörlerde istih-

81 Kaplinsky (1986: 153).


82 Bessant (1989: 27, 28, 30).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 347

dam ve çalışm a üzerindeki etkileriyle ilgili bir araştırm ad a, “ Ö rn ek le­


rin hiçbirinde yeni teknolojilerin kullanım ının ne p ratik te işgücünün
çapını küçültm eyi am açladığı ne de işgücünü ciddi o ra n d a küçülttüğü
saptanm ıştır,” der.83
A lm anya’da 1 9 8 0 ’lerde A raştırm a ve Teknoloji B akanlığı’nın
görevlendirm esiyle, teknolojik değişim in istihdam a etkilerini değerlen­
dirm ek üzere hem ek o n o m etrik hem de vaka araştırm aları yapm ayı
am açlayan büyük bir araştırm a çabası, M eta Study başlar. A raştırm a
p ro g ram ın d ak i incelem elerin çeşitliliği, kati bir sonucu m ü m k ü n kıl-
m asa da, yazarlarının yaptığı sentezde, incelenen etkilerde farklılıklar
gözlenm esinin sebebinin “ b ağ lam ” olduğu belirtilm iştir. H er h a lü k â r­
da teknolojik yenilikler işgücü piyasasında m evcut eğilim lerin sebebi
değil, bu eğilim lere ivme k a ta n bir etken o larak görülm ektedir. A raş­
tırm a, kısa vadede vasıfsız işlerin o rta d a n kalkacağı, yine de verim li­
likteki artışın uzun vadede d a h a fazla iş im kânı yaratılm ası ile so n u ç ­
lanacağı tah m in in d e b u lu n u y o rd u .84
A B D ’de Flynn, 1940 ile 1982 arasın d a, süreçlerdeki yeniliklerin
istihdam ı etkilediği 2 0 0 ö rn ek v ak a inceledi.85 İm alat sek tö rü n d e sü ­
reçlerdeki yenilikler yüksek vasıflı işleri eleyip dü şü k vasıf gerektiren
işler y aratırk en , tam tersinin, tek n o lo jik yeniliklerin dü şü k vasıflı işle­
ri bastırıp yüksek vasıflı yeni işler y aratm asın ın , b ü ro işleri için geçer­
li olduğu so nucuna vardı. F lynn’e göre süreçlerdeki yeniliklerin etk ile­
ri, sektörlerin ve şirketlerin içinde b u lu n d u ğ u d u ru m a bağlı o larak
farklılıklar gösteriyo rd u . Yine A B D ’de, Levy ile çalışm a ark ad aşların ın
sanayi düzeyindeki analizleri, tek n o lo jik yeniliklerin beş ayrı sanayi
d alında farklı etkiler gösterdiğine d ik k a t çeker: D em ir m adenciliği, k ö ­
m ü r m adenciliği ve alü m in y u m üretim inde tek n o lo jik değişim ler ü re ­
tim i artırm ış ve istihdam seviyesinin yükselm esi so n u cu n u d o ğ u rm u ş­
tu r; öte y an d an çelik ve o to m o tiv sanayilerinde ise, taleb in b ü y ü m esi­
ne karşın çıktı başına sa rf edilen em ek azalm ış, so n u çta istihdam kay-

83 Japon Çalışma Enstitüsü (1985: 27).


84 Schettkat ve Wagner (1990).
85 Flynn (1985).
348 dördüncü bölüm

bı yaşanmıştır.86 Yine ABD’de, M iller’ın 1980’lerde yaptığı analizlere


göre, sanayide robotlaşm anın etkisine ilişkin mevcut kanıtlar, işlerin­
den edilmiş işçilerin çoğunun işgücüne yeniden dahil edilebileceği so­
nucuna varmıştır.87
Britanya’da D aniel’in teknolojinin fabrikalar ve bürolarda istih­
dam üzerindeki etkisine ilişkin araştırm ası, bu etkinin ihmal edilebilir
olduğu sonucuna varmıştır. L ondra Politika A raştırm a Enstitüsü’nün
Fransa, Almanya ve Britanya’daki bin 200 şirketi incelediği araştırm a­
sında, bu üç ülkede m ikro-elektroniğin etkisiyle, im alat sektöründe sı­
rasıyla yıllık ortalam a 0,5, 0,6 ve 0,8 düzeyinde bir kaybın doğduğu
tahm ininde bulunulm uştur.88
Japonya, ABD, Fransa ve İtalya’da otom otiv sektöründe ro b o t­
laşm anın etkisi hakkında W atanabe’nin yönettiği araştırm aların sente­
zi, toplam istihdam kaybının % 2 ila % 3,5 olacağı tahm ininde bulu­
nur; ancak yukarıda bahsettiğim farklı etkiler, daha açık bir deyişle Ja ­
ponya’da fabrikalarda m ikroelektroniğin işçileri yeniden eğitmek, re­
kabet gücünü artırm ak için kullanılm asının etkileri de eklenmelidir
buna.89 Brezilya’yı inceleyen Silva, teknolojinin otom otiv sektöründe
istihdam üzerinde hiçbir etkisi olmadığı, istihdam ın ürün düzeylerine
bağlı olarak, ciddi farklılıklar gösterdiği sonucuna varmıştır.90
Yeni teknolojilerin 1980’lerin başında İspanya ekonomisi üze­
rindeki etkilerine ilişkin, benim yönettiğim bir araştırm ada, im alat ve
hizmet sektörlerinde teknolojik düzey ile istihdam daki farklılıklar ara­
sında hiçbir istatistikî ilişki görmedik. Ayrıca aynı araştırm a program ı
_ _ •
çerçevesinde gerçekleştirilen, Cecilia C astano’nun Ispanya’da otom o­
tiv ve bankacılık sektörlerine ilişkin araştırm asında enformasyon tek­
nolojisinin kullanımıyla istihdam arasında olumlu bir ilişki eğiliminin
varolduğu gözlendi. Saez’in İspanya’da istihdamın gelişmesi hakkında,

86 Levy vd. (1984).


87 Teknoloji Değerlendirmeleri Bürosu (Office of Technology Assessment) (1984, 1986); Miller
(1989: 80).
88 Northcott (1986); Daniel (1987).
89 Watanabe (1987).
90 Watanabe’de alıntı (1987).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 349

1980’lerde sektörleri tek tek inceleyerek gerçekleştirdiği araştırm ad a,


teknolojik m odernleşm e ve istihdam artışı arasın d a, verim liliğin ve re­
kabet gücünün artm asın d an k ay n ak lan an olum lu bir istatistik! ilişki
olabileceği gözlendi.91
U luslararası Ç alışm a Ö rg ü tü ’nün B ritanya, O E C D ’nin geneli ve
G üney K ore üzerine araştırm aları da, enform asyon teknolojisiyle istih­
dam arasında sistem atik bağ lan tıların eksikliğine işaret ediyor g ö rü n ­
m ektedir.92 D enklem deki diğer değişkenler (ülkelerin hangi sanayilere
yoğunlaştığı, kurum sal bağlam ları, uluslararası işbölüm ündeki yerleri,
rekabet güçleri, yönetim p o litik aları vs.) teknolojinin özgül etkisini b ü ­
yük ölçüde aşm aktadır.
A ncak bu arg ü m an genellikle, enform asyon teknolojileri e k o ­
nom inin ve to p lu m u n tam am ın a henüz nüfuz etm em iş o ld u ğ u n d an ,
1 9 8 0 ’lerde gözlenen eğilim lerin, istihdam üzerindeki etkisinin çapını
tam o larak gösterm ediği yön ü n d ed ir.93 Bu da bizi, iki belirsiz değişken
(yeni enform asyon teknolojileri ve istihdam ) ile o n ların d ah a da belir­
siz ilişkisini ele alan tah m in lerin sallantılı zem inine adım atm ay a z o r­
lar. Yine de tartışılan m eseleleri biraz olsun ay d ın latan hayli incelikli
sim ülasyon m odelleri de vardır. Bu m odellerden biri Blazejcak, Eber ile
H o rn ’un Batı A lm an ekon o m isin d e 1987 ile 2 0 0 0 yılları arasın d a
araştırm a geliştirm e çalışm aların a yapılan y atırım ların m ak ro e k o n o ­
m ik etkilerini değerlendirm ek am acıyla geliştirdiği m odeldir. A raştır­
m acılar, bu m odel çerçevesinde üç ayrı senaryo geliştirm işlerdir. T ek­
nolojik değişim in rek ab et g ü cü n ü a rtıra ra k istihdam ı genişletm esi an -

91 Castells vd. (1986); Saez vd. (1991); Castano (1994b).


92 Pyo (1986); Swann (1986); Ebel ve Ulrich (1987).
93 örneğin Adam Schaff’ın (1992) kıyametçi kehanetlerine bakınız. Medyanın, ABD gibi 1993 ile
1996 yıllan arasında 8 milyon yeni işin yaratıldığı bir ülkede yayımlanan, “çalışmanın sonu"nu
ilan eden Rifkin’in (1995) kitapları gibi yayınlara itibar etmesi çok şaşırtıcı. Bu işlerin niteliği
ve ücreti başka bir meseledir (vasıf profilleri genel istihdam yapısından yüksek olsa da). Bu ki­
tabın savunmaya çalıştığı gibi çalışma ve istihdam gerçekten de bir dönüşüm içindedir. Ancak
kurumsal faktörlerle bağlantılı olan Avrupa’daki olumsuz durumun tersine, ücretli işler dünya
çapında bir artış göstermektedir. Kadınların işgücü piyasasına görülmemiş katılımı yüzünden,
yetişkin nüfusun işgücüne katılım oranı her yerde artmaktadır. Bu temel verileri görmezden gel­
mek, toplumumuzu görmezden gelmek olur.
350 dördüncü bölüm

cak en iyi koşullarda m üm kündür. Ayrıca araştırm acılar, talepte telafi


edici etkiler görünm ediği m üddetçe istihdam kaybının kaçınılmaz ol­
duğu, talepteki bu genişlemenin de ancak uluslararası ticarette daha
iyi bir perform ans gösterilmesi halinde gerçekleşebileceği sonucuna
varmıştır. Fakat modelleri çerçevesinde geliştirdikleri tahm inlere göre,
“Talepteki artışlar, istisdam daki tahm ini gerilemenin ancak ilgili bölü­
m ünü telafi edebilir.”94 Dolayısıyla teknolojik yeniliklerin Alm anya’da
istihdam ı olum suz değil, ortalam a bir düzeyde etkilemesi daha m uhte­
meldir. Yine bu noktada, m akro ekonom ik politikalar, rekabet gücü ve
sanayi ilişkileri gibi başka unsurların, istihdam ın artışını belirleyen
önemli etkenler olarak karşımıza çıktığı görülüyor.
ABD’de, en sık atıfta bulunulan simülasyon çalışması, 1984’te
Leontieff ile D uchin’in ABD ekonom osinin dinam ik bir girdi-çıktı
m atrisini kullanarak gerçekleştirdiği, 1963-2000 dönem inde bilgisa­
yarların istihdam a etkisini değerlendirmeyi hedefleyen araştırm ası­
dır.95 Leontieff ile D uchin, orta düzeydeki senaryolarına yoğunlaşarak,
teknoloji düzeyinin sabit olması kaydıyla üretimi hep aynı düzeyde tu ­
tabilm ek için istihdam edilmesi gereken işçi sayısının 20 milyon daha
az olması gerektiğini bulmuştur. H esaplam alarına göre bu rakam , ge­
rekli işgücünde % 11,7’lik bir düşüşe denktir. Ancak bu etkinin farklı
sanayi dalları ve meslekler arasında güçlü bir farklılık gösterdiği göz­
lenir. Büro işlerinde otom asyona geçilmesi sonucu, hizmetlerde ve
özellikle de büro faaliyetlerinde, im alat sektörüne kıyasla daha büyük
istihdam kayıpları olacağı tahm in edilmektedir. Büro çalışanları ve yö­
neticilerin istihdam im kânları ciddi biçimde gerilerken, profesyonelle­
rin iş imkânları artacak, el işçileriyle operatörler işgücündeki göreli
konum larını koruyacaklardır. Ancak Leontieff-Duchin araştırm asının

94 Yeni teknolojilerin ekonomi ve istihdam üzerindeki etkilerini tahmin etmeye yönelik en sistema­
tik çabalardan biri de, 1980’lerin sonunda Almanya’da gerçekleştirilen “Meta Study”dir. Bu
araştırmanın temel bulguları Matzner ve Wagner’da (1990) sunulmuştur, özellikle “Sectoral
and Macroeconomic Impacts of Research and Development on Employment” (Araştırma ve ge­
liştirmenin istihdam üzerindeki sektörel ve makroekonomik etkileri) başlıklı bölüme bakınız,
Blazejczak vd. (1990: 231).
95 Leontieff ve Duchin (1985).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 5 1

m etodolojisi, sınırlı vaka araştırm aları tem elinde, teknolojik değişimi


bilgisayarlarla sınırlayarak bilgisayar o to m asy o n u n u n potansiyel etk i­
sini en 'ü st düzeye çık aran bir dizi araştırm ay a dayandığından çok güç­
lü eleştirilerle karşılaşm ıştır. H a ttâ 2 0 0 0 ’den bakınca, Leontieff ile
D uchin’in tahm inlerinde yanıldıkları değerlendirm esinde de b u lu n ab i­
liriz. A ncak bu yalnızca am pirik bir gözlem değildir; bu başarısızlık
analitik m odelin kendisinde gizlidir. L aw rence,ın savunduğu gibi, bu
ve diğer m odellerin en büyük ku su ru , sab it düzeyde bir nihaî talep ya
da üretim varsaym alarıdır.96 G ö rü n ü şte, geçm iş teknolojik yenilik de­
neyim lerinin, en m uhtem el varsayım o larak reddettiği şey tam da b u ­
dur.97 E konom i büyüm ezse eğer, em ekten ta sa rru f etm eye yönelik tek ­
nolojilerin gerekli çalışm a zam anını kısaltacağı aşikardır. F ak at geç­
m işte hızlı teknolojik değişim , birim ü rü n başına çalışm a zam anının
azalm ası anlam ına gelse de, genellikle talebi ve üretim i a rtıra ra k , çalış­
m a zam anının artırılm ası y ö n ü n d e bir gereksinim y a ra ta n genişlemeci
bir eğilimle el ele gitm iştir. Yeni tarihsel dönem in kilit n o k tası, u lu sla­
rarası açıdan bütünleşm iş bir ek o n o m ik sistem de, talep ile üretim in ge­
nişlem esinin her ek o n o m ik birim in rek ab et gücüne, belli bir kurum sal
bağlam da (ülke de diyebiliriz) ald ık ları yere bağlı olacağıdır. R ek ab et
gücünü belirleyen kalite ile üretim m aliyeti, b ü y ü k ölçüde ü rü n ve sü ­
reçlerdeki yeniliklere bağlı o lacağ ın d an belli bir şirket, sanayi ya da
ulusal ekonom ide hızlı tek n o lo jik değişim in d a h a dü şü k değil, yüksek
düzeyde bir istihdam y aratm ası d ah a m uhtem eldir. Bu, Y oung ile Law -
so n ’ın teknolojinin 1972 ile 1984 a rasın d a A BD ’de istihdam ve ü reti­
m e etkisiyle ilgili a ra ştırm a la rın d a o rta y a k o yduğu bulgularla tu ta rlı­
dır.98 İkilinin incelediği 79 sek tö rü n 4 4 ’ünde, yeni teknolojilerin em ek ­
ten ta sa rru f y aratm a yö n ü n d ek i etkileri, nihai talebin d ah a yükselm e­
siyle telafi edilm iş, böylece so n u çta istihdam genişlem işti. U lusal e k o ­
nom iler düzeyinde, Asya P asifik’te yeni sanayileşen ülkeler h ak k ın d a
yapılan a ra ştırm a la r d a u lu slararası rek a b et g ü cü n ü a rtıra n sektörlerin

96 Lawrence (1984); Cyert ve Mowery (1987).


97 Lawrence (1984); Landau ve Rosenberg (1986); OECD (1994b).
98 Young ve Lawson (1984).
352 dördüncü bölüm

teknolojik bakım dan yenilenmesi sonucu istihdam da, özellikle imalat


sektöründe istihdam da ciddi bir artış yaşandığını g ö sterir."
Farklı Avrupa ülkelerindeki am pirik bulguları yansıtan daha
analitik bir dam arda, “düzenleme ekolünün” lideri R obert Boyer, bu
meseleyle ilgili argüm anını birkaç kilit noktada şöyle açıklam ıştır:100
1. Diğer bütün değişkenlerin sabit olması kaydıyla, teknolojik
değişim (araştırm a geliştirme çalışm alarının yoğunluğuyla ölçülür)
belli bir talep düzeyinde verimliliğin artm asına ve istihdam oranının
açıkça düşmesine neden olur.
2. Ancak verimlilik artışları göreli fiyatları düşürm ek, belli bir
ürün için talebi artırm ak amacıyla da kullanılabilir. Fiyat esnekliği bir­
den büyükse eğer, üretim deki artışa paralel olarak fiyattaki bir düşüş,
aslında istihdam da genişleme yaratacaktır.
3. Fiyatlar sabitken, verimlilik artışları, reel ücrete ya da kâr a r­
tışına dönüştürülebilir. Teknolojik değişimin hızlandırılması halinde,
tüketim ve/veya yatırım lar yükselecektir. Fiyat esnekliği yüksekse, is­
tihdam daki kayıplar hem eski, hem de yeni sektörlerde artan talepler­
le telafi edilecektir.
4. Ancak kritik olan mesele, süreçlerdeki yeniliklerle, ürünler­
deki yenilikler arasında doğru bir karm ayı bulabilmektir. Eğer süreç­
lerdeki yeniliklerde daha hızlı bir ilerleme yaşanırsa, diğer bütün et­
kenlerin eşit olması halinde istihdam da bir gerileme meydana gelecek­
tir. Üründeki yeniliklerin daha hızlı olması durum unda, yeni talepler
istihdam da artışa yol açabilir.
Böyle incelikli analizlerde sorun hep varsayımlardadır: Diğer
bütün etkenler asla eşit olmaz. Boyer’in kendisi de bunu teslim ederek,
farklı sanayiler ve ülkeler arasında gözlenen farklılıklardan hareketle,
bu modelin am pirik açıdan uygunluğunu incelemeye girişir. Boyer ile
M instral, 1980-86 dönem inde O EC D ’nin tam am ında verimlilik ile is­
tihdam artışı arasında negatif bir ilişki bulmuşlardır. Boyer’in OECD
ülkeleri üzerine karşılaştırmalı bir incelemesinde, araştırm a geliştirme
99 Rodgers (1994).
100 Boyer (1990).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 353

çalışm alarının yoğunluğunun benzer düzeylerde olduğu bölgelerde üç


farklı istihdam şablonu gözlendiğine d ik k at çekilir.101
1. Ja p o n y a ’da kitlesel üretim ve tüketim e dayalı verimli bir m o ­
delin verimliliği artırm ası, istihdam ı genişletm esi ancak rekabet gü cü ­
nün artırılm ası halinde m üm kündür.
2. ABD’de y aratılan yeni iş im kânlarının etkileyici o ra n d a o ld u ­
ğu görülür; ancak geleneksel hizm et sek tö rü faaliyetlerinde çok sayıda
düşük ücretli, verimliliği düşük iş y aratm ay a yoğunlaşılm ıştır.
3. Batı A vrupa’da ekonom ilerin çoğu kısır bir döngüye girm iş­
tir: Şirketler giderek a rta n uluslararası rek ab ete ayak uydurabilm ek
için, em ekten ta sa rru f eden teknolojiler kullanm aya başlam ışlar, böy­
lece üretim i artırm ışlar, an cak iş y a ra tm a kapasitesini, özellikle im alat
sektöründe düşürm üşlerdir. T eknolojik yenilik istihdam ı artırm az. Bo-
yer’in deyişiyle “ düzenlem e biçim i” nin (örneğin h ü k ü m etin ekonom ik
politikalarıyla, iş dünyasının em ek ve teknoloji stratejileri) A vrupa’ya
özgü özellikleri d ik k ate alındığında, A vrupa bağlam ında yeniliklerin
istihdam ı düşürm esi m uhtem eldir. A ncak rek ab et d ah a fazla yeniliğe
gidilm esini gerektirm ektedir.
A slında, y u k arıd a da belirttiğim gibi, A B D ’nin 1 9 8 0 ’lerdeki d e­
neyim i, 1 9 9 0 ’lard a o lu p bitenlerin bir ifadesi değildir. J a p o n y a ’nın d e­
neyim i de öyle. Bu yüzden Boyer ile M istra l’ın m iadını d o ld u rm u ş ç a ­
lışm alarında, 1 9 9 7 ’ye dek en b ü y ü k A vrupa ek o n o m ilerin in istihdam
y a ra tm a d a zo rlan m asın a k arşın , 1 9 9 0 ’lard a J a p o n y a ’da istih d am d a
o rta la m a düzeyde bir büyüm e o ld u ğ u , A B D ’de ise istih d am ın d ah a üst
seviyelerde genişlediği, 1 9 9 6 ’ya dek o rta la m a reel ücretlerin yerinde
saym ası p a h asın a iş im k â n la rın ın ciddi biçim de artm asıy la birlikte,
kalite düzeylerinin de yükseltildiği şeklinde bir düzeltm e y a p m ak ge­
rekiyor. 1 9 9 0 ’larm so n u n d a çalışm ayla ilgili k u ru m la rd a refo rm a g i­
dilm esinin a rd ın d a n , A vrupa ülkelerinin ço ğ u n d a işsizlik ciddi o ra n d a
geriledi. Yeni iş im k ân ları y a ra tm a k o n u su n d a en k ö tü p erfo rm an sı
gösterm iş o lan İspanya bile, çalışan ların ço ğ u n u n istih d am güvencesi­

101 Boyer (1988b); Boyer ve Mistral (1988).


354 dördüncü bölüm

ni kısm ak pahasına 1996’da % 22 olan işsizlik oranını 1999’da %


15.3’e düşürdü.
OECD sekretaryasının 1994’te gerçekleştirdiği istihdam araştır­
m asında, teknoloji ile istihdam arasındaki ilişkiye dair tarihsel ve mev­
cut kanıtlar incelendikten sonra şu sonuca varılıyor:

Büyük bölümü imalat sektöründen gelen ayrıntılı bilgiler, teknolo­


jinin istihdam yarattığı yönünde kanıtlar sunuyor. 1970’den bu ya­
na, orta ve düşük teknoloji sektörlerinde durgunluk yaşanmasına,
düşük vasıflı imalat işlerinde her yıl yaklaşık % l ’lik bir kayıp ya­
şanmasına karşın, yüksek teknoloji imalatında istihdam genişle­
miştir. Yeni teknolojilere en iyi uyum sağlamış, üretimi ve ihracatı,
büyümekte olan yüksek teknoloji piyasasına hızla kaydırmış ülke­
ler daha fazla iş yaratm a eğilimindedir. 1970’ler ve 1980’lerde Ja­
ponya’da imalat sektöründe istihdamda % 4 ’lük, ABD’de ise %
1.5’lik bir genişleme olmuştur. Aynı dönemde ihracatın giderek gö­
rece düşük ücretli, düşük teknoloji sektörlerinde yoğunlaştığı Avru­
pa Topluluğu’nda ise, imalat sektöründe istihdamda % 20’lik bir
gerileme yaşanmıştır .1

Özetle, genel bir eğilim olarak, enformasyon teknolojilerinin


yayılmasıyla, bir bütün olarak ekonom ide istihdam düzeyinin yüksel­
mesi arasında sistematik bir yapısal ilişkinin olmadığı görülmektedir.
Bazı işler başka yerlere kaydırılıp yeni işler yaratılm aktadır, ancak ka­
yıplar ile artışlar arasındaki niceliksel ilişki, rekabet gücüne, şirketle­
rin stratejilerine, hüküm etlerin politikalarına, kurumsal ortam lara ve
küresel ekonomi dahilindeki göreli konum a bağlı olarak şirketlere, sa-
nayiilere, sektörlere, bölgelere ve ülkelere göre farklılıklar gösterm ek­
tedir. Enformasyon teknolojisi ile istihdam arasındaki etkileşimin öz­
gül sonucu, büyük ölçüde m akro ekonom ik etkenlere, ekonomik stra­
tejilere ve sosyopolitik bağlam lara bağlıdır.103
İstihdam düzeyinin gelişmesi, sabit demografik verilerle enfor­
masyon teknolojisinin tahm ini yayılma düzeyinin bileşkesinin sonucu

102 OECD (1994b: 32).


103 Carnoy (2000).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 355

olan bir veri değildir. T eknolojinin kullanım ı, göçm en politikası, aile­


nin gelişimi, hayat döngüsü içinde çalışm a zam anının kurum sal dağı­
lımı ve yeni sınaî ilişkiler sistemiyle ilgili toplum sal o larak belirlenm iş
k a ra rlara bağlıdır büyük ölçüde.
D olayısıyla enform asyon teknolojisi, açıkça birim çıktı başına
çalışm a zam anını azaltsa bile per se işsizliğe sebep olm az. A ncak en ­
form asyonel p arad ig m a çerçevesinde, işin tipi, niceliksel ve niteliksel
o larak , icra edilen işin doğası b ak ım ın d an , hangi cinsiyetin nerede, n a ­
sıl çalıştığı b ak ım ın d an değişir. Bir başka deyişle yeni bir üretim siste­
m inin yeni bir işgücüne gereksinim i vardır; enform asyonel becerileri
edinem eyen bireyler ve gruplar, işten dışlanacak ya da d ah a düşük se­
viyelerde yer alan işçiler olacaklardır. Ayrıca enform asyonel ekonom i,
küresel bir ekonom i o ld u ğ u n d an , n ü fu su n bazı kesim lerinde (örneğin
Fransız gençliği) veya bazı bölgelerde (örneğin A sturias) yoğunlaşan
işsizlik, küresel rek ab etin kısıtlanm ası, serm aye-em ek ilişkilerinin “ d ü ­
zenlenm e biçim i” nin değişm em esi halinde O E C D bölgesi açısından bir
teh dit haline gelebilir.
1 9 8 0 ’lerden bu yana k ap italist m an tığ ın güçlenm esi, m eslekle­
rin teknolojik b ak ım d an yenilenm esine k arşın toplum sal k u tu p la şm a ­
yı artırd ı. Bu, geri dö n d ü rü lem ez bir eğilim değildir: T oplum sal yapıyı
yeniden dengelem eyi am açlay an bilinçli p o litik alarla düzeltilebilir. A n­
cak enform asyonel p a ra d ig m a d a, başıboş rekabetçi güçlerin kendi h a l­
lerine bırakılm ası, istihdam ı ve to p lu m sal yapıyı ikiliğe sürükleyecek­
tir. Son o larak , çalışm a süreçlerinde ve işgücü p iy asaların d a ağ m ües-
sesesinin sebep olduğu, enform asyon teknolojilerinin m ü m k ü n kıldığı
esneklik, yeni bir esnek çalışm a m odeli, yeni b ir işçi tipi, esnek z a m a n ­
lı işçiyi o rtay a ç ık a ra ra k sanayileşm e çağ ın d an m iras alın an to p lu m sal
üretim ilişkilerini k ö k ten etkilem ektedir.
356 dördüncü bölüm

İŞ VE EN FO RM A SY O N EL BÖ LÜ N M E:
ZA M A N I ESNEK KULLANANLAR

Linda’nın yeni çalışma hayatı kaygılardan uzak değil. Başlıca kay­


gısı, bir sonraki işini bulup bulamayacağına dair sürekli başının üs­
tünde dolanan o gerilim bulutu. Linda, birkaç yönden kendisini ya­
lıtılmış ve savunmasız hissediyor. Örneğin, daha önce işten çıkarıl­
mış olma etiketinden korkarak bu makalede soyadının yer alması­
nı istemiyor.
Fakat kendi kendisinin patronu olma serbestisi, bu güvensizli­
ği telafi ediyor. Linda takvimini oğluna göre ayarlıyor. İşlerini ken­
di tayin ediyor. Linda yeni işgücünün öncülerinden biri olma yo­
lunda.
(N ew sw eeky 14 Haziran, 1993: 17)

Yaşlandığımda biri bana hayatımı neyle geçirdiğimi sorarsa eğer,


yalnızca çalıştığımdan başka bir şey söyleyemeyeceğimi düşünme­
ye başlamıştım. Bunun büyük bir kayıp olacağına karar verdim ve
işimden ayrıldım.
(Yoshiko Kitani, 30 yaşında işletme mezunu,
1998’de Yokohama’da bir yayınevindeki işinden
ayrıldıktan sonra. Kitani, bunları söylediği sırada
çeşitli ajanslara geçici işler yapıyordu.)

Böyle bir işte (geçici bir iş), program ları öğrenmek ve ne yapıyor ol­
duğunuzu anlamanız belli bir süre gerektiriyor. Ama ne yaptığınızı
anladığınızda, kurallar hep oldukları gibi olduğundan, zamanınız
dolmuş oluyor.
(Yoshiko Kitani, 10 ay sonra )104

Avrupa’nın (Amerika’nın değil, Japonya’nın da o kadar değil) başında


yeni bir hayalet dolanıyor: Enformasyon teknolojilerinin fabrikalarda,
bürolarda ve hizmet sektöründe kullanılmasının etkisiyle, işsiz bir to p ­
lumun doğacağı korkusu. Fakat genelde bütün elektronik çağı hayalet­
leri gibi, biraz yakından bakınca, bunun ürkütücü bir gerçeklikten çok,

104 Fransızlar tarafından bildirilmiştir. (1999).


çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 357

özel efektlerden ibaret olduğu görülüyor. Tarihten aldığımız dersler,


mevcut am pirik kanıtlar, O E C D ülkelerindeki istihdam tahm inleri ve
ekonom i kuram ı, enform asyonel paradigm aya geçiş sürecindeki acılı
değişikliklere karşın, uzun vadede bu kanıtları desteklemiyor. G örünen
o ki, istihdam ın yaratılm asında ya da kısılm asında k u ru m lar ya da ç a ­
lışm anın toplum sal örgütlenm esi, teknolojiden daha büyük bir role sa­
hip. A ncak teknoloji, istihdam yaratm ıyor ya da istihdam ı kısm ıyorsa
da, işin doğasında ve üretim in örgütlenm esinde köklü değişiklikler y a ­
ratıyor. E nform asyon teknolojisi sayesinde, küresel rekabetin de teşvi­
kiyle şirketlerin ya da örgütlenm elerin yeniden yapılanm ası çalışm a bi­
çim inde köklü bir dönüşüm e yol açıyor: Ü retim sürecinde emeğin birey­
selleşmesi. Sanayileşm e çağının baskın özelliği olan çalışm anın ücrete
bağlanm ası ve üretim in sosyalleştirilm esi yönündeki tarihsel eğilimin
tersine çevrildiğine tanıklık ediyoruz. E nform asyon teknolojilerine d a ­
yanan yeni toplum sal ve eko n o m ik örgütlenm e, yönetim in m erkezsiz-
leşmesini, çalışm anın bireyselleşmesini, piyasaların siparişe bağlanm ası­
nı, böylece çalışm anın parçalanm asını, top lu m ların parçalanm asını be­
raberinde getiriyor. Yeni enform asyon teknolojileri, aynı zam anda g ö ­
revlerinde m erkezden bağım sızlık kazanm asına, bu görevlerin gerçek
zam anda k ıtalar arası olsun, aynı binanın farklı katları arasın d a olsun
in terak tif bir iletişim ağı içinde k o o rd in asy o n u n a da zem in hazırlıyor.
Yalın üretim (lean production) yöntem lerinin o rtay a çıkm ası, işlerin
sözleşmeli o larak başka bir kola devredilm esi, başka bir şirkete devre­
dilmesi, yurtdışm da yaptırılm ası, danışm anlık, şirketin çapının k ü çü l­
tülm esi ve sipariş üzerine iş yapm a gibi yaygın pratiklerle el ele gidiyor.
Ç alışm a düzenlem elerinin m evcut d ö n ü şü m ü n ü n gerisinde, es­
neklik y ö n ü n d e rek ab etin tetiklediği, tek n o lo jin in yönlendirdiği eği­
lim ler yatıyor. M a rtin C arnoy, esnek çalışm a biçim lerinin o rta y a çıkı­
şm a ilişkin ayrıntılı incelem esinde, bu d ö n ü şü m d e d ö rt u n su ru b irb i­
rinden ayırır.
1. Ç alışm a süresi: Esnek çalışm a, tam zam anlı bir işte h af
35-40 saat çalışm a an lam ın a gelen geleneksel çalışm a biçim iyle sınırlı
değildir.
35» dördüncü bölüm

2. İş güvencesi: Esnek çalışma, göreve odaklıdır ve gelecekte de


istihdam edilme yönünde bir güvence içermez.
3. Yer: Ç alışanların çoğu düzenli bir biçimde şirketlerinde çalış­
sa da, giderek artan bir kesim çalışma süresinin bir kısmını ya da ta ­
m am ını evde, hareket halinde ya da çalıştığı şirketin sözleşmeli olarak
iş yaptığı başka bir şirkette geçirir.
4. İşverenle çalışan arasındaki toplum sal sözleşme: Geleneksel
sözleşme, işverenin çalışanın tanım lanm ış haklarına, standartlaştırıl­
mış düzeyde bir tazm inat alm asına, eğitim, sosyal güvenlik haklarına
ve kariyerinin öngörülebilir bir düzende ilerlemesine (bazı ülkelerde
kıdem esasına) dayanır/dayanıyordu; çalışanın ise şirkete sadık olm a­
sı, işinde sebat etmesi, gerekirse fazla mesai yapm aya elverişli mizaçta
olması (yöneticiyse fazladan ücret alm az, üretim işinde çalışıyorsa faz­
la mesai ücreti alır) beklenir/beklenirdi.105
Carnoy gibi benim de standart olarak nitelediğim bu istihdam
biçimi, dünya çapında bir gerileme göstermekte, yerini yukarıda belirt­
tiğim gibi dört ayrı boyutta gelişen esnek çalışma biçimine bırakm akta­
dır. Öncelikle 1980’ler ve 1990’larda OECD ülkelerinde gözlenen eği­
limleri, C arnoy’un derlediği, 4.4-4.7 num aralı şekillerde gördüğümüz
OECD verilerine dayanarak inceleyelim. 1983 ile 1998 yılları arasında,
yarı zamanlı çalışanların (çoğu kadındır) sayısı ve toplam istihdamdaki
payı, ABD ile D anim arka dışında, incelenen bütün ülkelerde artmıştır.
Yarı zamanlı çalışanlar Britanya, Avustralya ve Japonya’da işgücünün
% 2 0 ’sinden fazlasını temsil eder, H ollanda’da ise % 30’dan fazlasını.
Geçici işçilerin oranı, H ollanda dışında, incelenen bütün ülkelerde art­
mıştır. ABD’de geçici işler artm aktadır, ancak 1994’te çok düşük bir dü­
zeyde kalmışlardır; bu gözlemi, birazdan daha ayrıntılı inceleyeceğim.
İspanya’da 1990’larda geçici istihdamda ciddi bir büyüme olmuş, geçi­
ci çalışanlar 1994’te işgücünün üçte birini oluşturur hale gelmiştir.
Serbest meslek sahibi olmaya gelince, veriler, 1983 ile 1993 ara­
sında çoğu ülkede ücretli konumu terk eden işgücü oranının artma eği-

105 Carnoy (2000).


çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 359

ŞEKİL 4.4
OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde Yan Zamanlı Çalışanlar, 1983-1998
35
1983

cd cd cd cd cd cd
C/3 >S "O
C C a ~cd a a cd
cd cd cd 4-> cd cd
Uı t-4
*-»
« -»
• »-m
Uh e O h
E C
/)
<
' o

DC
C /î
S D
>
cd
Q <

Kaynak: OECD verileri, Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000).

ŞEKİL 4.5
OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde Serbest Çalışanlar, 1983-1993
30 ı-

Q cd cd
C/5
cd cd m
-O cd cd cd cd
PQ ccd d
cd
ccd 73 g C u
cd "r3 ao
< -2 cd
4l-ı
t-ı
IX. e 'o
O h 6 -» cx
PQ
X
C/5 • »N
C D
C/3
cd
cd
O 3
Kaynak: OECD verileri, Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000),
dördüncü bölüm

ŞEKİL 4.6
OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde Geçici İşçiler, 1983-1997

40

35 1983
1994
30 1997
W 25
cw
(/» 20
13o>
’G 15
"GCD*
O 10
5

0
cd cd cd
Q
CQ
cd cd
C /î
cd cd cd
T3
cd
C G G cd G g U ı «\ vj G
< cd cd cd 4 -i cd cd cd Wh O
w
u. E Oh S cx
'C
*s
C/5
co cd
X
" o
PQ < cd
û
Kaynak: OECD verileri, Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000).

ŞEKİL 4.7
OECD Ülkelerinde İstihdam Edilen İşgücünde
Standart Dışı İstihdam Biçimleri, 1983-1994

1983
1993
ecd
"O
_C
Üj
on

c/>
"3
4-J
5-ı
Cd
ecd
c-o

cd cd cd cd cd cd cd
G
"O
G G a
cd "3 cd cd cd
Ut o
— O, e w O*
s "o </ı
’2
C/5
S cd
cd >
Q <

Kaynak: OECD verileri, Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000),


çalışmanın ve istihdamın dönüşilmü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 361

liminde olduğunu gösterir. Farklı veri kaynakları, bu eğilimin 1990’ların


sonlarında

belirginleştiğini gösterm ektedir.106 Bu eğilim özellikle İtal-
ya’da (işgücünün neredeyse d ö rtte birine denktir) ve B ritanya’da güçlü-
dür; ABD’de ise sabit, düşük bir düzeydedir; A m erika’daki küçük giri­
şimci imgesi dikkate alındığında, sezgilere ters düşen bir bulgudur bu.
Ö yle g ö rü n ü y o r ki, farklı ülkelerde ekonom iler, çalışm a yasala­
rına, sosyal güvenlik düzenlem elerine ve vergi sistem lerine bağlı o la ­
rak , çalışm a koşullarının düzenlenm esini farklı biçim lerde esnekleştir­
m e çabasındalar. D olayısıyla M a rtin C a rn o y ’un yaptığı gibi, sta n d a rt
olm ayan istihdam ın farklı biçim lerini tek bir ölçütte birleştirerek, b u ­
nu yaparken bir y an d an da kategorilerin ülkeler arasın d a kıyaslam a
yapm ayı hiçbir biçim de geçersiz kılm ayacak şekilde kısm en üst üste
bindiğini teslim ederek ilerlem ek an alitik açıdan d ah a yararlı g ö rü n ü ­
yor. Şekil 4 .7 ’de g ö rü n en so n u çlard a, D a n im a rk a ile ABD istisna o l­
m ak üzere, sta n d a rt o lm ay an istih d am d a ciddi bir artış olduğu gözle­
niyor. O E C D ülkeleri a ra sın d a , istihdam biçim inin en az sta n d a rtla ştı-
ğı ülke olan İspanya dışında, ABD istisna o lm ak üzere, incelenen b ü ­
tü n ülkelerde işgücünün % 3 0 ’u n u n esnek çalışm a düzenlem elerine t a ­
bî olduğu gözleniyor.
ABD’nin istisna olm ası, bir ülkenin k u ru m ların d a çalışm a esnek­
liği varsa eğer, sta n d a rt o lm ay an istihdam biçim lerinin gerekli o lm ad ı­
ğının bir göstergesi o larak görülebilir. ABD’de işlerde o rtalam a çalışm a
süresinin, başka ülkelere göre d ü şü k olm ası b u n u n bir yansım asıdır.
Genel koşullar itibarıyla da b u n u gözleriz: 1 9 9 5 ’te ABD’de bir işte ge­
çirilen o rtalam a görev süresi 7,4 yılken, B ritanya’da 8,3, F ran sa’da
10,4, A lm anya’da 10,8, İtaly a’da 11,6, Ja p o n y a ’d a 11,3, H o lla n d a ’da
9,6, Ispanya’da ise 9 ,1 ’di (am a İspanya bu b ak ım d an , o rtalam a görev
süresinin 7,9 yıl olduğu K an ad a ile 6,4 yıl olduğu A vustralya’nın ö n ü n ­
dedir).107 Ayrıca, A B D ’de işgücünün esnekliği k u rum sal o larak sistem e
içkin olsa da, istihdam ın sta n d a rt olm ayan biçim leri de önem lidir.

106 Carnoy (2000); Gallie ve Paugham (2000).


107 OECD, İstihdam değerlendirmesi (Employment O utlook) (değişik yıllar), Carnoy’un derleme­
si (2000).
dördüncü bölüm

1990’da serbest çalışanlar, işgücünün % 10,8’ini, yarı zamanlı çalışan­


lar % 16,9’unu, “sözleşmeli” ya da geçici işlerde çalışanlar % 2 ’sini
oluşturuyordu; bu esnek zamanlı işgücünün toplam ı % 2 9,7’ye tekabül
ediyordu; yine de kategorilerin kimi zam an üst üste bindiğini unutm a­
mak gerekir. Başka bir tahm ine göre, hiçbir sosyal güvencesi olmayan,
hiçbir iş güvencesi olm ayan, hiçbir kariyeri olmayan destek işgücünün
toplam işgücüne oranı 1992’de % 2 5 ’ti; bu oran 1982’de % 20 ’ydi.
Tahminler, bu tür işgücünün 2 000’de ABD’de işgücü toplam ının %
35’ini oluşturacağı yönündedir.108 Mishel ile çalışma arkadaşları, ABD
Çalışma Bürosu İstatistikleri’ne dayanarak ABD’de geçici işlerde çalı­
şanların sayısının 1982’de 417 bin işçiden, 1997’de 2 milyon 646 bine
yükseldiğini göstermiştir (bkz. Şekil 4.8).109 Ayrıca ABD Çalışma Büro­
su istatistikleri, 1996 ile 2006 arasında ABD’de geçici işlerde çalışanla­
rın sayısının % 50 artacağı tahm ininde bulunur. On-line işlemlerin ko­
laylaştırdığı dışarıya iş verme, yalnızca im alat değil, giderek hizmet sek­
töründe de yaygınlaşmaktadır. 1994’te, ABD’nin en hızlı büyüyen 392
şirketini kapsayan bir araştırm ada, % 68’inin bordro işlerini, %
4 8 ’inin vergi uyum hizmetlerini; % 4 6 ’sının sosyal hakların yönetimi
benzeri işleri dışarıya sözleşmeli olarak verdiği saptanmıştır.110
ABD ekonomisinin çapı, değişiklik biçimlerini ciddi bir boyuta
ulaşm adan evvel gözlemlemeyi zorlaştırsa da, Amerika’nın ekonomik
ve teknolojik güç merkezi California’ya baktığımızda gördüğümüz tab­
lo çok farklıdır. 1999’da, San Francisco’da California Üniversitesi’nin
Sağlık Politikası Araştırmaları Enstitüsü, Field Enstitüsü’yle işbirliği
içinde, Californialı işçileri temsil eden örnek bir grup üzerinde çalışma
düzenlemeleri ve hayat koşullarıyla ilgili bir araştırm a gerçekleştirdi; üç
yıllık uzun süreli bir araştırm ada girişilen ikinci incelemeydi bu.111 Bu
araştırm ada, “geleneksel işler” tek, tam zamanlı, gündüz vardiyasında,
işin yapıldığı şirketin ücreti ödediği, çalışanın evinden ya da bağımsız

108 Jost (1993).


109 Mishel vd. (1999).
110 Marshall (1994).
111 UCSF/Field Insritute (1999).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 363

ŞEKİL 4.8
ABD’de Geçici Yardım Sektöründe İstihdam, 1982-1997
3.000

2,500

2.000
İH

’c 1,500
CQ
1,000

500

0
1982 1989 1997
Kaynak: ABD Çalışma Bürosu İstatistikleri (US Bureau of Labor Statistics) Mishel tara­
fından işlenmiştir: Mishel vd. (1999).

bir sözleşmeli gibi çalışm adığı işler o larak tanım lanm ıştı; C arn o y ile be­
nim kullandığım ız tan ım a çok yakındır bu. Bu tanım lam aya göre, Ca-
lifornialı çalışanların % 6 7 ’sinin geleneksel bir işi yoktu. G örev süresi
ölçütü de eklendiğinde, üç yıl ya da daha fazla süredir aynı işte çalışan
geleneksel iş sahiplerinin o ran ı % 2 2 ’ye iniyordu (bkz. Şekiller 4 .9 ve
4.10). Evde tek m aaş k azan an ö lçü tü n ü b u n a eklem em iz de, erkek ça­
lışanın egem en olduğu geleneksel ailenin o rta d a n kalkışının bir göster­
gesiydi; tek m aaşla geçinen ailelerin o ran ı % 8’e düşm üştü (% 7 ’sinde
aile reisi erkek, % l ’inde kadındı). A ncak bir düzeltm e y ap m am gerek.
G ündüz vardiyası m efhum u benim yaptığım geleneksel olm ayan iş ta ­
nım ında yer alm adığı için, araştırm a ekibinden gece vardiyasında çalı­
şanların bu verilerden çıkarıldığı yeni bir hesaplam asını aldım . Yeni he­
saplara bakınca, benim kısıtlayıcı tan ım ım a göre, sta n d a rt olm ayan bi­
çim lerde istihdam edilenlerin sayısı % 6 7 ’den % 5 7*ye d ü şü y o rd u . Ay­
nı araştırm aya d ay an arak , çalışanların yalnızca % 4 9 ’u n u n geleneksel,
haftada 35-40 sa at düzeniyle çalıştığını, üçte birinin h aftad a 4 5 saatten
fazla çalıştığını, % 18 ’inin de 35 saatten az çalıştığını öğreniyoruz.
3 6 4 dördüncü bölüm

ŞEKİL 4.9
"Geleneksel” İşlerde İstihdam Edilen
Çalışma Çağındaki Califomialıların Oram (%), 1999
(“Geleneksel” iş, ücreti işin yapıldığı şirket tarafından ödenen daimi bir çalışan olarak
bir tek, tam zamanlı, yıl boyunca gündüz vardiyasında çalışılan bir işe sahip olmak,
evden ya da bağımsız sözleşmeli olarak çalışmamak şeklinde tanımlanmıştır.)

ccGeleneksel” iş

Diğerleri

Toplam
(« = 1,144)
Erkek Kadın
(n = 592) (in = 552)

Kaynak: California Üniversitesi, San Francisco, Field Enstitüsü (The Field Institute), 1999.

ŞEKİL 4.10
Çalışma Çağındaki Califomialıların “Geleneksel” İş Statüsü
ve Görev Sürelerine Göre Dağılımı, 1999
(“Geleneksel” iş, şekil 4.9’daki gibi tanımlanmıştır.)

Görev süresinin 3 yılı aştığı “Geleneksel” işler


Diğerleri

Toplam
(« = 1,144)
Erkek Kadın
(n = 592) (n = 552)

Kaynak: California Üniversitesi, San Francisco, Field Enstitüsü (The Field Institute), 1999.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 6 5

A raştırm aya göre, çalışanların hali hazırdaki işverenleriyle geçirdikleri


zam an ortalam a d ö rt yıldır; % 4 0 ’ı hali hazırdaki işlerinde iki yıldan az
bir zam andır çalışm aktadır; % 2 5 ’i tam bir yıl boyunca çalışm am ıştır;
bir yılı tam am layan ve düzenli o larak h aftad a 35-40 saat çalışanların
oranı da yalnızca % 3 5 ’tir. Profesyonellik düzeyi yükseldikçe, çalışm a
süresi de uzam aktadır: Ç alışanların % 2 9 ’u h aftad a 40 saatin üstünde
çalışm aktadır; m aaş b o rd ro su n d a en üst düzeyde olanlar (60 bin dolar)
arasında, bu o ran % 5 8 ’dir. Bu, yakınan bir kesim değildir: T üm çalı­
şanların % 5 9 ’u kazançlarını artırd ık ların ı, % 3 9 ’u ya terfi ettiklerini
ya da daha iyi bir işe geçtiklerini bildirm iştir.
C alifornia’daki esnek istih d am m odeli, yeni ekonom inin m erk e­
zi olan Silikon V adisi’ndekinden çok farklıdır. C hris Benner, 1 9 9 0 ’lar­
da birçok esnek istihdam biçim inin o rta y a çıktığını g ö sterm işti.112
B enner’ın tahm inlerine göre, 1984 ile 1 9 9 7 arasın d a, Santa C lara C o-
u n ty ’de (Silikon V adisi’nin kalbi) geçici, işlerde istihdam % 159, esnek
zam anlı çalışanların istihdam ı % 2 1 , işletm e hizm etlerinde (sözleşm e­
li hizm etlerin m uadili) istihdam % 152, serbest çalışanların istihdam ı
% 53 artm ıştı. Benner, b u ra d a n hareketle, bu dönem de ülkedeki yeni
işlerin % 8 0 ’inin s ta n d a rt o lm ay an istih d am a dahil olduğu ta h m in in ­
de bulunur. Ayrıca, 1 9 9 7 ’de Silikon V adisi’ndeki to p lam işgücünün bir
b ö lü m ü n ü o lu ştu ran “ destek işg ü cü ” dediği g ru b u n to p lam işgücüne
o ran ın ın % 34 ilâ 51 o ld u ğ u n u tah m in eder (K ategorilerin üst üste
binm esinden k a y n ak lan a n çifte sayım olasılığından ö tü rü ). Benner,
işgücü piyasasındaki aracıların Silikon V adisi’ne esnek işgücü sağla­
m ak ta kritik bir ro lü o ld u ğ u n u görm üştür. Yalnızca geleneksel iş ve iş­
çi bulm a k u ru m la n değil, işçi lo n caları, işçi sendikaları da dahil o lm ak
üzere her tü r örgütlen m e, her tü r k u ru m u n böyle bir ro lü vardır. (Es­
ki gelenekte lim an işçileri sendikasının iş b u lm ak için to p lan d ığ ı sa lo n ­
ların, enform asyon ekonom isine tercüm e edilm iş h ali.)113
A BD ’de p a tla m a k ta o lan yeni ek o n o m i, aslında yüzyılın b a şın ­
da bir işgücü açığıyla karşı karşıyaydı. Şirketler, özellikle de yüksek
112 Bemer (2000).
113 Benner vd. (1999).
366 dördüncü bölüm

teknoloji ve enform asyon sektöründe çalışanlar, bu durum la başa çı­


kabilm ek için, çalışanlarını elde tutabilm ek amacıyla, geleneksel olm a­
yan teşvik biçimlerine başvurdular; şirketin hisse senetlerinin profes­
yonel çalışanlara dağıtılması da dahildi bu uygulam alara; yeni kurulan
İnternet şirketlerinde tercih edilen bir telafi yöntemiydi bu. Bütün sa­
nayilerde şirketler, hem yüksek vasıf gerektiren işlerde hem de vasıfsız
işlerde göçmen işgücünü de geniş ölçekte kullanıyordu. Aracılar saye­
sinde bulunan geçici işçilerin sayısı da yükselm ektedir ABD’de. G örü­
nen o ki, enform asyonel ekonom inin kilit bileşeni olan tam zam anın­
da tedarik yerini tam zam anında işgücüne bırakm aktadır.114
Avrupa bağlam ındaysa, yeni çalışma biçimlerini tespit edebil­
mek için, 1990’larda sosyal güvence kaybına sebep olmaksızın istih­
dam yaratm a ve ekonom ik büyüm e açısından göz kamaştırıcı bir per­
form ans sergileyen H o llan d a’ya yakından bakm ak ilginç olabilir.
1980’lerde hızla yükselen bir işsizlikle karşı karşıya kalan H ollanda
hüküm eti, şirketleri ve işgücü, işgücü piyasasını yeniden yapılandır­
m ak için bir dizi anlaşm aya vardı. Bu anlaşm alar uyarınca işçi sendi­
kaları, sanayide kilit işlerin korunm ası karşılığında ortalam a düzeyde
ücret artışına razı oldu. Ancak bu anlaşm anın yanı sıra (bütün ülkeler­
de işçi-işveren görüşm elerinin ortak noktasıdır) H ollanda sendikaları,
işgücünün çevresinde yeni, esnek, çoğunlukla yarı zamanlı, geçici söz­
leşmelere dayanan bir istihdam biçiminin genişlemesine de razı oldu.
H üküm et, bunun yanı sıra küçük girişimleri teşvik edecek program lar
hazırladı. Ancak bu modelin kilit unsuru, ABD’nin tersine, yarı za­
manlı ve geçici işçilerin ulusal sağlık, sakatlık, işsizlik ve emeklilik
planlarıyla tam bir korum a altında olmasıydı. Yeni, yarı zamanlı bu iş­
gücünün çoğunluğunu oluşturan kadınlar da, çocukları için kreş hiz­
m etinden yararlanabiliyordu. Bu stratejinin sonucunda, H ollanda’da
işsizlik oranı, teknolojik yeniliklerin yoğun olduğu bir dönemde,
1980’lerde ortalam a % 9 seviyesinden 1999’un sonunda % 3 ’e indi.
M akro ekonom ik bakım dan değerlendirilecek olursa, H ollanda,

114 Business Week (1999c).


çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 367

1990’larda özel yatırım ların artışı, ekonom ik büyüm e, istihdam artışı,


o rtalam a düzeyde de olsa ücret artışının sefasını sürdü. İsveç, D an i­
m arka ve N orveç’in de işsizlik o ran ın ın düşük olduğu, dengeli bir e k o ­
nom ik büyüm e deneyim i yaşam asının da gerisinde, işgücü piyasaları­
nın ve çalışm a koşullarının görüşm elere d ay an arak esnekleştirilm esi
m odeli vardır.115
İşgücünün dolaşım ı hem vasıflı hem de vasıfsız işçilerle ilgilidir.
Birçok şirkette, kilit bir işgücü b u lu n d u rm ak kural olsa da, sözleşmeli
o larak iş verm ek ve danışm anlık, profesyonel em ekten y ararlan m an ın
hızla gelişen biçim leridir. E sneklikten yalnızca şirketler y ararlan m az.
Birçok profesyonel de asıl işlerinin (tam zam anlı ya da yarı zam anlı)
yanı sıra, hem gelirlerini hem de pazarlık güçlerini yükseltecek d a n ış­
m anlık işleri alırlar. Bu son derece dinam ik çalışm a sistem inin m a n tı­
ğı, her ülkede çalışm a k u ru m larıy la etkileşim içindedir: Bu esneklik ne
denli sınırlanırsa, sen d ik aların p azarlık gücü ne denli fazla o lu rsa, b u ­
nun ücretlere ve sosyal güvencelere etkisi o denli az, yeni gelenlerin k i­
lit işgücüne girm eleri o denli zo r o lacak , dolayısıyla yeni iş im kânı y a ­
ratılm ası sınırlanacaktır.
Esnekliğin toplum sal m aliyeti yüksek olabilse de, giderek d ah a
fazla sayıda a ra ştırm a d a, yeni çalışm a düzenlem elerinin to p lu m sal h a ­
y at, özellikle aile ilişkilerinin gelişm esi, cinsiyetler a rasın d a d ah a eşit­
likçi ilişkilerin yerleşm esi b ak ım ın d an d ö n ü ştü rü c ü bir değeri olduğu
v u rg u lan m ak tad ır.116 B ritanyalı araştırm acı P. H evvitt,117 çalışm a fo r­
m ülleri ile takvim lerinin giderek çeşitlenm esi, aynı hane içinde tam za­
m anlı çalışanlarla n ad iren çalışan lar arasın d ak i iş paylaşım ının su n d u ­
ğu potansiyel üzerine yazm ıştır. Sonuçta çalışmanın tam zamanlı istih­
dama, görevlerin açıkça tanımlanmasına ve ömür boyu devam edecek
bir kariyer düzenine dayalı geleneksel biçimleri yavaş yavaş ama kesin­
likle silinip gitmektedir.

115 Carnoy (2000).


116 Bielenski (1994); yarı zamanlı çalışmayla ilgili toplumsal sorunlar için bakınız Warme vd.
(1992); Carnoy (2000).
117 Hewitt (1993); bu ilginç çalışma Freeman ve Soete tarafından alıntılanmıştır (1994).
368 dördüncü bölüm

Japonya’da durum daha farklıdır, genelde araştırm acılar böyle


düşünmeseler de. Çalışm anın örgütlenm esindeki yeni tarihsel eğilimle­
ri ve bunların istihdam yapısı üzerindeki etkilerini açıklam ayı am açla­
yan analitik bir çerçeve, “Japonya istisnası ” nı değerlendirebilmelidir:
Japonya, karşılaştırm alı kuram açısından bir tuhaflık olarak görülüp
bir kenara bırakılam ayacak denli önemli bir istisnadır. Dolayısıyla me­
seleyi biraz daha ayrıntılı değerlendirelim. 1999’un sonunda, 1990’lı
yıllar boyunca Japo n y a’nın büyümesini askıya almış olan, uzun süre­
dir devam eden durgunluğa karşın, Japonya’da işsizlik oranı son yir­
mi yılın rekor seviyesine ulaşmış olsa da, hâlâ % 5 ’in altındaydı. H a t­
tâ ülkede işgücü planlayıcılarının temel kaygısı, dem ografik yapının
giderek yaşlandığı, Japonların yabancı ülkelerden göçe soğuk baktık­
ları dikkate alındığında, ilerde Japon işgücünün daralm asından ötürü
sıkıntı çekme olasılığıydı.118 Ayrıca, büyük şirketlerin çekirdek iş güç­
lerine uzun süreli istihdam garantisi veren chuki koyo sistemi, yoğun­
laşan bir baskı altında olsa da, aşağıda göstereceğim gibi hâlâ yerli ye­
rinde duruyordu. Dolayısıyla Japon istisnası diğer enformasyonel, k a­
pitalist ekonom ilere damgasını vurmuş olan işgücü piyasasının esnek­
leşmesi, çalışm anın bireyselleşmesi yönündeki genel eğilimi yalanlıyor
olabilir.119 Aslında, Japonya son derece orijinal bir sınaî ilişkileri ve is­
tihdam prosedürleri sistemi yaratm ış olsa da, esnekliğin, son yirmi yıl­
da böyle bir sistemin yapısal bir eğilimi olduğunu, teknolojik tabanın
ve meslekî yapının dönüşüm üyle birlikte esnekliğin de giderek arttığı­
nı savunacağım .120
Japonya’da istihdam yapısının temel özelliği, olağanüstü bir iç
çeşitliliğe, bunun yanı sıra genelleştirmeye ve standartlaştırm aya dire­
nen değişken durum ların oluşturduğu karm aşık bir yapıya sahip olm a­
sıdır. Chuki koyo sisteminin tanımı kesinlik gerektirir.121 Bu sistemde
çalışan işçilerin çoğuna göre, bu, bir hak değil, bir gelenek gereği, nor­

118 NIKKEIREN (1993).


1 1 9 Kumazawa ve Yamada (1989).
120 Kuwahara (1989).
121 Inoki ve Higuchi (1995).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 369

mal koşullar altında aynı şirkette em ekliliklerine k ad ar çalışabilecek­


leri anlam ına gelir. A slında bu istihdam uygulam ası yalnızca büyük
şirketlerle (çalışan sayısının 1 0 0 0 ’i aştığı) sınırlıdır ve birçok durum da
yalnızca erkekleri, kilit işgücünü kapsar. Şirketler, düzenli işçilerinin
yanı sıra en az üç ayrı tipte başka işçiler de istihdam ederler: Yarı za­
m anlı işçiler, geçici işçiler ve şirkete başka bir şirket ya da iş bulm a
ajansı tarafın d an gönderilen işçiler (“to p lam a işçiler” ). Bu kategorile­
rin hiçbirinde iş güvencesi, em eklilikte y ararlan ılacak h ak lar yoktur;
verimliliği ve şirkete bağlılığı ödüllendirm ek için her yıl verilen gele­
neksel ödülleri alm a h ak ları yoktur. Ayrıca çalışanlar, özellikle de yaş­
lı erkekler sık sık, aynı şirketler g ru b u (shukko) içinde başka şirketler­
deki işlere gönderilirler. Bu uygulam a zam an zam an , ev bulm anın z o r­
luğu, hepsinden de önem lisi ailenin eğitim lerinin o rtasın d a çocukların
okul değiştirm esine razı olm am ası yüzünden evli erkeklerin ailelerin­
den ayrılm asını gerek tirir (tanshirı-funin ) .
Tanshin-funiri*in yöneticilerin % 3 0 ’u n u n hayatını etkilediği
söylenm ektedir.122 N o m u ra ’nın tahm inlerine göre, aynı şirkette uzun
vadeli iş güvencesi, k am u çalışanları da dahil, Ja p o n çalışanların y al­
nızca üçte biri açısından geçerlidir.123 Jo u ssau d da benzer bir ta h m in ­
de bulunur.124 Ayrıca görev süresinin uzunluğu, erkekler için dahi, y a ­
şa, vasıflılık düzeyine, şirketin çapm a bağlı o la ra k farklılıklar gösterir.
T ablo 4 .2 8 ’de (Ek A ’da) 1991-2 dönem inde chuki ko yo ’n u n g ö rü n ü ­
m ünü bulabilirsiniz.
Bu işgücü piyasası yapısı içinde kritik önem deki n o k ta, yarı za­
m anlı çalışm anın tanım lanm asıyla ilgilidir. H ü k ü m etin işgücü statü sü
tan ım larına göre, “yarı zam an lı” çalışanlar, şirket ta ra fın d a n bu k o ­
n u m da değerlendirilen çalışanlardır.125 A slında, bir ay içinde çalıştıkla­
rı günlerin to p lam sayısı, düzenli çalışanlara kıyasla biraz d ah a az olsa
da, neredeyse tam zam anlı çalışırlar (düzenli işçiler günde 7,5 saat, on-

122 Kolektif eser (1994).


123 Nomura (1994).
124 Joussaud (1994).
125 Yazarlar topluluğu (1994); Shinorsuka (1994).
370 dördüncü bölüm

lar 6 saat çalışır). Fakat m aaşları ortalam a, düzenli işçilerin maaşının


% 6 0 ’ma denktir, yıllık prim olarak da düzenli işçilerin aldığının %
15’ini alırlar. D aha da önemlisi hiçbir iş güvenceleri yoktur, dolayısıy­
la şirketin durum una göre işe alınır ya da işten çıkarılırlar. Gerekli iş­
gücü esnekliğini, yarı zam anlı işçiler ve geçici işçiler sağlar. Bu çalışan­
lar grubunun rolü, petrol krizinin Japonya’da kapsam lı bir ekonom ik
yeniden yapılanm a başlattığı 1970’lerden beri büyümektedir. 1975-90
dönem inde yarı zamanlı işçilerin sayısı erkekler için değerlendirildiğin­
de % 42,6, kadınlar için değerlendirildiğinde % 253 arttı. H attâ yarı
zamanlı çalışanların üçte ikisini kadınlar oluşturur. Kadınlar, Japon­
ya’da işgücü yönetimine esneklik kazandıran vasıflı, uyumlu işçilerdir.
Bu aslında Japon sanayileşmesinin eski bir uygulamasıdır. 1872’de Me-
iji hüküm eti, yeni kurulan tekstil sektöründe çalışmak üzere kadınları
işe almıştı. Ö ncülerden biri de, M atsuhiro’dan bir sam urayın kızı olan
W ada Ei’ydi; W ada Ei, Tom ioko ipek dokum a fabrikasında çalışmaya
gitmiş, burada teknolojiyi öğrenmiş sonra başka fabrikalardaki kadın­
ların eğitimine yardımcı olm uştu. 1899’da dokum a tezgâhlarındaki iş­
çilerin % 70’ini kadınlar oluşturuyordu; dokum a tezgâhlarında çalışan
kadınların sayısı demir işçiliği yapan fabrikalardaki erkeklerin sayısını
aşıyordu. Ancak kriz dönemlerinde, erkekler de eve ekmek getiren ol­
ma rolleri vurgulandığı için m üm kün olduğunca uzun süre işlerini ko­
rurken, kadınlar işten çıkarılıyordu. 1986’da çıkarılan bir fırsat eşitli­
ği yasasıyla, en gözle görülür hukukî ayrımcılıklar düzeltildiyse de, bu
cinsiyete dayalı, tarihsel işbölüm ü şablonu son otuz yılda pek az değiş­
miştir. 1990’da kadınların işgücüne katılımı, ortalam a % 61,8 dolayın­
daydı (erkeklerin katılımı ise % 90,2’ydi); ABD’ye kıyasla daha düşük,
fakat Batı Avrupa’dakine yakın bir orandı bu. Ancak kadınların çalış­
ma koşulları yaşlarına ve medeni durum larına göre büyük farklılıklar
gösterir. Erkeklerle hemen hemen aynı koşullarda işe alman kadınların
% 70’i 29 yaşın altındadır; yarı zamanlı çalışanların % 85’i ise evlidir.
Kadınlar yirmili yaşların başında kitlesel olarak işgücüne dahil olurlar;
evlendikten sonra çocuk büyütmek için çalışmaya ara verirler, sonra da
yarı zamanlı işçiler olarak işgücüne geri dönerler. Bu döngünün yapısı,
çalışmanın ve istihdamın dönUşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 7 1

kadınların aile gelirine görece küçük bir k atk ıd a bulunm asını, ikinci
bir m aaş eklem esinden daha avantajlı kılan Ja p o n vergi yasasıyla da
güçlendirilm iştir. B oşanm a ve ayrılm a o ran ların ın düşük olduğu, ku­
şaklar arası güçlü bir dayanışm anın gözlendiği ataerkil Ja p o n ailesi, iş­
gücü piyasasındaki bu ikiliğin bir sonucu o larak toplum sal yapının ku ­
tuplaşm asını engelleyerek kadınları ve erkekleri bir a ra d a tutar.126 Eği­
timsiz gençler, küçük ve o rta ölçekli şirketlerin yaşlı çalışanları, Ja p o n ­
y a’da şirket ağlarında işgücü statü sü n ü n akışkan olm ası sebebiyle sı­
nırları kolayca çizilemeyen bu istikrarsız işgücü kesim inin diğer grup­
larıdır.127 Şekil 4 .1 1 , Ja p o n y a ’da işgücü piyasasının karm aşık yapısını
şem atik o larak sunm ayı am açlıyor.
Yüzyıl başında, Ja p o n işgücü piyasası m odelinin d ö n ü şü m y o ­
lunda olduğuna d air işaretler vardı. D u rg u n lu k la sarsılan, hem ülke
içinde hem y urtdışın d a yeni bir küresel rekabetle karşı karşıya olan, ağ
teknolojilerinde teknolojik açıklarını k ap am ay a çalışan Ja p o n şirk et­
ler, iş güçlerinde kesintiye, seçime gitm eye hazır g ö rü n ü y o rd u . G enç iş­
çiler, özellikle de k ad ın lar a rtık sad ak atlerin e güvenilem eyecek şirk et­
lere karşı yeni bir tav ır benim sem eye hazırlardı. Şirketler ten sik ata gi­
diyor, kalıcı işlerin yerine geçici işleri geçiriyordu; m ilyonlarca işçi y a ­
rı zam anlı ya da geçici işçi statüsündeydi. Chuki koyo sistem i, hızla J a ­
p on işgücünün yalnızca bir kesim inin çalışm a statü sü haline geliyordu.
Ç alışm a B akanlığı’na göre, 1 9 9 7 ’de 7 89 bin Ja p o n iş bulm a k u ru m la-
rı aracılığıyla iş buldu. Bu, el işçilerinin yanı sıra, profesyoneller için de
geçerliydi. Ja p o n y a ’nın önde gelen iş ve işçi b ulm a k u ru m ların d a n P a ­
sona, 1 9 9 0 ’larm b aşın d an beri, şirketlerin geçici işçi b u lm ak için y a p ­
tığı b aşv u ru ların yılda 100 binden 1 m ilyona yükseldiğini belirtiyordu.
Şirketler, kilit işgücü için, esnekliği kısıtlayan k u ralların kaldırılm ası
için hüküm ete baskı y apıyorlardı. H ü k ü m e t to p lu m sal istik rarın te h ­
d it edileceğinden k o rk a ra k , bu baskıları y a n ıtla m ak ta ağ ırd an aldı.
Böylece yalnızca geçici işçi ajan sların ın , eğitim ini tam am lam asın ın ü s­
tü n d en bir yıl geçm em iş o lan lara iş bulm ası yasak lan d ı ve aynı işin ay-
126 Gelb ve Lief Palley (1994).
127 Takenori ve Higuchi (1995).
ŞEKİL 4.11
Savaş Sonrası Dönemde Japon İşgücü Piyasası
Vasıflılık

t
Keiretsu işgücü piyasası İç işgücü piyasası Dış işgücü piyasası
düzeyi

Daimi çalışanlar Daimi olmayan işgücü,


(sosyal güvencelerden yararlanırlar) profesyoneller (sosyal
Bağlı şirketlerden gelen güvencelerden yararlanmazlar)
Yüksek: tş değiştiren işçiler
profesyonel/yönetsel iş
özel Profesyoneller, yöneticiler: Geçici iş bulma
gücü
vasıflan Beğenilip alıkonmuş Sözleşmeli profesyoneller kurumlanndan
olan (Daimi/ profesyoneller/yöneticiler Emekli olmuş yöneticiler bulunan çalışanlar
çalışanlar; geçici İç eğitimden geçip terfi etmiş Geçici iş bulma kurumların- Yabancılar
transfer) çalışanlar > dan bulunan profesyoneller (profesyoneller)

............... (Terfi)........................
Bağlı şirketlerden vasıflı
Orta: daimi işgücü
I
Vasıflı işgücü:
Eğitimli/
vasıflı (Daimi/ tç eğitimden geçip i
çalışanlar geçici terfi etmiş çalışanlar y
transfer) (Terfi)

Daimi olmayan işgücü, vasıfsız işgücü


Eğitimsiz işgücü: Ev kadınlan
(sosyal güvenederden yararlanmazlar)
Düşük: Terfi etmemiş öğrenciler (yan
Çok az çalışanlar Yarı zamanlı çalışanlar zamanlı/geçici işler
eğitim Geçici çalışanlar arayanlar)
Eğitim fırsatı Eğitilecek Yaşlı çalışanlar
görmüş Geçici iş bulma kurumlanndan
olmayan yeni (emeklilik sonrası)
çalışanlar bulunan işçiler
yeni mezunlar mezunlar
Emeklilik sonrası çalışan işçiler Yabancılar (vasıflı,
yarı vasıflı, vasıfsa)
i i

Yeni mezunlar

Kaynak: Japonya nın Ekonomik Planlama Ajansı’ndan edinilen bilgilere dayanılarak Yuko Aoyama tarafından hazırlanmıştır, Caikokujin rodosha to
shakai no shinro, 1989, s.99, şekil 4.1
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 373

m kişiye yeniden verilemeyeceği kuralı getirildi. Ö te yandan 1 9 9 8 ’de


üniversite m ezunlarının yalnızca üçte biri, işgücü piyasasındaki ilk yıl­
ları içinde tam zam anlı bir iş bulabiliyordu. H ü k ü m etin stratejik p lan ­
lam a k u ru m la n , kural o lm ak tan çıkıp istisna haline gelen istikrarlı,
uzun süreli bir istihdam k u rg u su n u n ötesine geçm ek gerektiğinin fa r­
kındaydı. Böylece 1 9 9 9 ’da M İT İ, şirketlere ilk kez, çalışanlarının ç o ­
ğu için uzun süreli olm ayan istihdam y ö nünde harekete geçmelerini
tavsiye eden bir ra p o r yayım ladı.128
Öyle g ö rü n ü y o r ki, Ja p o n y a bir süredir Batılı ekonom ilerde
yaygınlaşan ikili işgücü piyasası m antığını uygulam aktadır. Bunu y a­
p ark en , kilit bir işgücü piyasasına bağlılığın yararlarını, bir çevre işgü­
cünün esnekliğiyle birleştirmiştir. Y önetim ve şirket sendikaları a ra sın ­
daki işbirliği üzerinden toplum sal barışı güvence altına aldığından, bil­
giyi şirket bünyesinde toplayıp yeni teknolojileri çabu cak benim seye­
rek verimliliği artırd ığ ın d an dolayı, kilit işgücü temel önem dedir. Çev­
re işgücü ise, 1 9 8 0 ’lerde yurtdışında im alattan k ay n ak lan an rekabetçi
baskıların yanı sıra, işgücü talebindeki değişikliklere hızla yanıt vere­
bilmeyi m ü m k ü n kılar. 1 9 9 0 ’larda yabancı göçm en ve gündelikçi işçi
sayısı artm ay a başladı; böylece işgücünün d üşük vasıflı kesimleri ek
bir tercih yapabilm e im kânı ve esneklik kazandı. Ja p o n şirketler, kilit
iş güçlerini yeniden eğitip k ullandıkları teknoloji düzeyini yükselterek,
bir y an d an da hem J a p o n y a ’da hem küresel üretim ağlarında esnek iş­
gücünü genişleterek rekabetçi baskılara ay ak uydurabilirm iş gibi g ö rü ­
nüy o rd u. A ncak bu uygulam a, tem elde son derece eğitimli Ja p o n k a ­
dınların, sonsuza dek sürm eyecek o lan m eslekî itaatine dayandığı için­
dir ki J a p o n işgücü piyasasında gizli esnekliğin, kilit işgücüne de yayıl­
m asının ve geç sanayileşm e çağının en istikrarlı ve verimli işçi-işveren
ilişkileri sistemini so rg u lam a gereksinim i y aratm asın ın an meselesi o l­
duğu varsayım ını ileri sü rü y o ru m .129
D olayısıyla genel bir değerlendirm eye gittiğim izde, to p lu m u -
m uzda iş, işçiler, çalışm a örgütlenm eleri tem el bir d ö n ü şü m d en geç­
128 French (1 9 9 9 ).
129 Kuwahara (1989); Whitaker (1990).
374 dördüncü bölüm

mektedir, ancak bu dönüşüm “çalışmanın so n u ” ya da “emeğin yeni­


den vasıflandırılması” üzerine m uğlak tartışm aların yapıldığı gelenek­
sel kategoriler içinde anlaşılam az.130 Yeni, enformasyona dayalı eko­
nomide işgücü için çizilen baskın model, enformasyona dayalı yöneti­
cilerle Reich’ın “sembolik analistler” dediği kesimin oluşturduğu, kilit
işgücü ile piyasanın talebi ve işgücü maliyetlerine bağlı olarak otom as­
yona bağlanabilir/işe alınabilir/işten çıkarılabilir/yurt dışına aktarılabi­
lir vazgeçilebilir işgücünü kapsam aktadır.
Ayrıca şirket örgütlenmelerinin ağ oluşturm a biçimleri, işlerin
dışarıya verilmesi ya da sözleşmeli olarak başka bir şirkete yaptırılm a­
sını da, piyasa koşullarına esnek bir uyarlanm a çerçevesinde işgücünü
dışsallaştırma biçimi haline getirmektedir. Analistler, ücretler, coğrafi
hareketlilik, meslekî statü, sözleşme güvencesi, görevlerin yerine geti­
rilmesi alanlarında esnekliğin çeşitli biçimleri arasında gayet yerinde
bir ayrıma gitmişlerdir.131 Genelde, bu biçimlerin hepsi de aslında bir
işletme ya da siyaset kararını kaçınılmaz gibi sunmaya yönelik bir stra­
teji çerçevesinde bir araya gelir. Ancak mevcut teknolojik eğilimlerin,
bütün esneklik biçimlerini güçlendirdiği, dolayısıyla çalışmanın bir ya
da birden fazla boyutuna istikrar kazandırm a yönünde belli uzlaşma­
ların olmadığı bir ortam da, sistem hem işçiler hem çalışma koşulları,
hem vasıflı işçiler hem vasıfsız işçiler açısından çok yüzlü, genelleşmiş
bir esnekliğe doğru evrilecektir. Bu dönüşüm , çalışma ile toplum ara­
sındaki ilişkilerde bir kriz yaratarak kurumlarımızı sarsmıştır.

EN FORM ASYON TEKNOLOJİSİ VE SERMAYE-EMEK


İLİŞKİLERİNİN YENİDEN YAPILANMASI: TOPLUMSAL
İKİLİK Mİ, YOKSA TOPLUM SAL PARÇALANMA MI?
Enformasyon teknolojisinin ekonomiye yayılması, doğrudan işsizliği
başlatmaz. Aksine doğru kurumsal ve örgütlenme koşullarının sağlan­
ması halinde, görünüşe bakılırsa uzun vadede daha fazla iş yaratm ak­
tadır. Yönetimin ve çalışmanın dönüşümü, mesleki yapıyı daha geniş
130 Rifkin (1995).
131 Reich (199ı); Freeman ve Soete (1994).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 375

ölçekte etkiler; öyle ki düşük vasıflı işlerin sayısı da artar. Küresel tica­
retin ve yatırım ların artm ası, yeni sanayileşm ekte olan ülkelerde m il­
yonlarca yeni iş im kânının yaratılm asını sağlarken, kuzeyde iş im k ân ­
larının o rta d a n kaldırılm ası ve çalışm a koşullarının kötüleşm esinin tek
sebebi değildir. Enform asyonel bir to p lu m ve küresel bir ekonom i o l­
m a yönündeki tarihsel d ö nü şü m sürecine, işgücünün önem li bir kesi­
m inin h ay at ve çalışm a koşullarının kötüleşm esi dam gasını v u rm u ş­
tur.132 K oşullardaki bu kötüleşm e farklı bağlam larda farklı biçimlerde
gerçekleşmiştir: A vrupa’da işsizliğin yükselişi; ABD’de reel m aaşların
düşüşü (en azından 1 9 9 6 ’ya dek), eşitsizliğin artışı ve iş güvencesinin
kalkm ası; J a p o n y a ’da çalışanların kapasitelerinin altındaki işlerde is­
tih d am edilmesi ve işgücünün hızla parçalanm ası; sanayileşm ekte olan
ülkelerde işgücüne yenice dahil olm uş kentli işgücünün gayri resm ileş­
mesi ve seviyelerinin düşm esi; d u rg u n , gelişmemiş ekonom ilerde t a ­
rım sal işgücünün giderek m arjinalleşm esi. Y ukarıda da tartıştığım gi­
bi, bu eğilimler enform asyonel p arad ig m an ın yapısal m an tığ ın d an
k ayn ak lanm az, am a yeni en form asyo n teknolojilerinin sağladığı güçlü
araçlar sayesinde, yeni örgütlenm e biçim inin, ağ müessesesinin de k o ­
laylaştırdığı, serm aye-em ek ilişkilerinde devam eden yeniden y ap ılan ­
m anın birer sonucudur. Ayrıca enform asy o n teknolojilerinin p o ta n si­
yeli, d a h a yüksek bir verim lilik, d ah a yüksek h ay at sta n d a rtla rı, d ah a
yüksek bir istihdam o ran ı yaratabilse de, belli teknolojik tercihler u y ­
gulam aya k o n d u k ta n so n ra, teknolojik yörüngeler “ kilitlenir ” 133 ve
enform asyonel to p lu m aynı z am an d a ikili bir to p lu m haline gelebilir
(ancak böyle olm ası teknolojik ya da tarihsel bir gereklilik değildir).
O E C D , IM F ve önde gelen Batılı ülkelerin h ü k ü m e t çevrelerin­
de hakim o lan altern atif görüşler, işsizliğin yükselm esi, insanların k a ­
pasitelerinin altın d a işlerde istihdam edilm eleri, gelir eşitsizliği, y o k su l­
luk ve toplum sal ku tu p sallaşm a gibi gözlenen eğilimlerin b ü y ü k ö lçü ­
de, vasıf uyu m suzluğ u n dan kaynaklandığı; bu uyum suzluğun işgücü
piyasalarının esneklikten y o k su n olm ası sebebiyle d a h a da kötüleştiği

132 Harrison (1994); ILO (1994).


133 Arthur (1989).
dördüncü bölüm

yönündedir.134 Bu görüşlere göre, istihdam yapısının seviyesi, enfor­


masyonel işler için gerekli vasıfların eğitimle kazandırılması anlam ın­
da yükseltildiyse de, ya eğitim sisteminin düşük kalitede olmasından
ya da eğitimin belirmekte olan istihdam yapısında gerekli yeni beceri­
leri kazandıracak yeterlilikte olm am asından dolayı işgücü yeni işleri
üstlenecek durum da değildir.135
Carnoy ile Fluitman, IL O ’nun araştırm a enstitüsüne sundukla­
rı raporda, yaygın bir kabul gören bu görüşe yıkıcı bir eleştiri getirmiş­
lerdir. OECD ülkelerinde vasıflar, istihdam ve ücretler arasındaki iliş­
ki hakkında yazılanları, bu ilişkiye dair kanıtları derinlemesine incele­
yen ikili, şu sonuca varmıştır:

Arz cephesinde vasıfların uyumsuzluğu argümanı hakkında açık bir


görüş birliği bulunsa da, bu argümanı destekleyecek kanıtlar son de­
rece zayıftır; özellikle de eğitimin gelişmesinin, daha fazla ve daha
iyi bir eğitimin gerek açık işsizlik (Avrupa’da) gerek ücret dağılımı
(ABD’de) sorunlarını çözmüş olması dikkate alındığında. Daha iyi
ve daha yoğun eğitimin uzun vadede verimliliği artıracağını, ekono­
mik büyüme oranına katkıda bulunacağını savunuyoruz .1

David Howell da aynı bakış açısıyla, ABD’de daha yüksek va­


sıflara talep giderek artsa da, 1973 ile 1990 arasında Amerikan işçile­
rinin ortalam a ücretlerindeki ciddi gerilemenin (doların 1982’deki de­
ğeri üzerinden haftada 327 dolardan 1990’da haftada 265 dolara bir
gerileme söz konusudur) temel sebebinin bu olmadığını göstermiştir.
Giderek artan gelir eşitsizliğinin kaynağında, vasıfların harm anlanm a­
sı da yoktur. Hovvell, Wolff’la birlikte yaptığı çalışmada, ABD’de dü­
şük vasıflı işçilerin istihdamdaki payı, çeşitli sanayi kollarında geriler­
ken, düşük ücretli işçilerin payının aynı sanayi kollarında yükseldiğini
ortaya koymuştur. Yüksek vasıflara bir talep olduğunu, ancak bu va-

134 Bu, genellikle ABD Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’in, IMF ile başka uluslararası uz­
man çevrelerin dile getirdiği bir görüştür. Bu teze eklemlenen ekonomik bir görüş için Krug-
man’a bakınız (1994a); Krugman ve Lawrence (1994).
135 Cappelli ve Rogovsky (1994).
136 Carnoy ve Fluitman (1994).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 377

sıflarda bir daralm a yaşanm adığını, yüksek vasıf sahibi olm anın m u t­
laka yüksek ücret alm ak anlam ına gelmeyeceğini gösteren çalışm alar
da vardır.137 Dolayısıyla, A BD ’de reel ücretlerde gerileme en az eğitim ­
li kesimler açısından d ah a geçerli olsa da, 1987 ile 1993 arasında ü n i­
versite m ezunlarının da ücretlerinde bir gerileme olm uştur.138
ABD’de yeniden yapılan m an ın d o ğ ru d an sonucu, 1 9 8 0 ’lerde ve
1 9 9 0 ’ların ilk yarısında hane gelirlerinin yükselmesidir. 1 9 9 3 ’te güçlü
bir ekonom ik iyileşmeye karşın, ücretler ve h ay at koşullarındaki geri­
leme 1 9 9 6 ’ya dek sü rd ü .139 Ayrıca, G u n n a r M y rd a l’ın “ A m erikan iki-
lem i” ne d ik k at çekm esinden yaklaşık yarım yüzyıl so n ra, M a rtin C a r­
noy, güçlü bir kitapla ırkçı ayrım cılığın, A m erik a’daki etnik azınlıkla­
rın büyük b ö lü m ü n ü m arjinalleştirerek toplum sal eşitsizliği artırdığını
belgeledi.140 A ncak 1 9 9 6 -2 0 0 0 dönem inde enform asyon teknolojisi ile
yeni ekonom i sayesinde gerçekleşen istikrarlı iyileşme dönem de, bu
eğilim değişti ve o rta la m a reel ücretler yıllık % 1 ,2 ’lik bir artış göster­
di. Ayrıca 1 9 9 6 ’da asgari ücrette m eydana gelen artış, A m erik a’da
to p lu m u n en altınd ak i % 2 0 ’lik kesim in uzun vadede d a h a fazla geri­
lemesini d u rd u rd u . Gelir ve m al varlığı eşitsizliği, hiçbir zam an o lm a ­
dığı denli yüksekti. 1 9 9 5 ’te A m erik a’da en üst gelir dilim inde yer alan
% l ’lik kesim to p la m gelirin % 1 4 ,5 ’ini k azan ıy o rd u ; en alttak i %
9 0 ’lık kesim in ise to p la m gelirdeki payı % 6 0 ,8 ’di. Servet dağılımı ise
d aha d ik k at çekiciydi: En tepedeki % l ’lik dilim net servetin %
3 8 ,5 ’ine sahipti; a lttak i % 9 0 ’lık kesim ise % 2 8 ,2 ’sine. H anelerin %
1 8 ,5 ’inin hiç m al varlığı y o k tu ya da bu k o n u d a borçlu d u ru m d ay d ı.
K apitalizm in yeni biçim lerindeki hissedarlar dem okrasisi üstüne çok
çalışılmıştır, an cak T ab lo 4 .2 9 ’da, m enkul kıym etler planlarını, birey­
sel emeklilik hesaplarını, m u tu a l fonları, p o p ü ler kapitalizm in başka

137 Howell ve Wolff (1991); Mishel ve Teixeira (1991); HowelI (1994).


138 Bütçe ve Politika öncelikleri Merkezi (Çenter for Budget and Policy Priorities), Washington,
DC, N ew York Times'ta alıntı (7 Ekim 1994: 9); ayrıca bakınız M urphy ve Welch (1993);
Bernstein ve Adler (1994).
139 Mishel ve Bernstein (1994).
140 Carnoy (1994); yeni ekonominin şirketlerindeki profesyonel sınıfta ırksal eşitsizliklerin deva­
mına ilişkin bakınız Harper-Anderson (yakında çıkacak).
378 dördüncü bölüm

enstrüm anlarını dahil ettiğimizde dahi 1995 itibarıyla menkul kıymet­


ler mülkiyetindeki yoğunlaşmayı gösterir.
Amerika, sanayileşmiş ülkeler arasında gelir eşitsizliği ve reel
ücretlerdeki gerilemenin aşırı uçta yer alan bir örneği olsa da, gelişimi
önemlidir; çünkü çoğu Avrupa ülkesinin ve şirketinin amaçladığı es­
nek işgücü piyasasını temsil eder.141 Bu eğilimin Avrupa’da da benzer
sonuçları olmuştur. N itekim , Londra geniş kapsamlı olarak ele alındı­
ğında, 1979 ile 1991 arasında gelir dağılımının en alt diliminde yer
alan kesimin reel kullanılabilir gelirinin % 14 gerilediği, en zenginle­
rin reel gelirlerinin en yoksulların reel gelirine oranının on yıl içinde iki
katm a çıkıp, % 5 ,6’dan % 10,2’ye ulaştığı görülür.142 1980’ler boyun­
ca ve 1990’ların başında Britanya’da yoksulluk ciddi bir yükselme
kaydetti.143 Diğer Avrupa ülkelerinde ise, Esping ile Andersen’in, yok­
sulluğun ilerlemesinin bir göstergesi olarak ele alarak topladığı veriler,
1980 ile 1990’ların ortası arasında çocukların yoksulluğunun ABD’de
% 30, Britanya’da % 145, Fransa’da % 31, Alm anya’da % 120 arttı­
ğını gösterir.144 Eşitsizlik ve yoksulluk, 1990’lar boyunca ABD’de ve
Avrupa ülkelerinin birçoğunda yükselme eğiliminde olmuştur.145 Ge­
rek ABD’de gerekse dünya çapında eşitsizliğe ve yoksulluğa ilişkin ve­
rilerle, kaynakların özet bir sunum u için okuyucuyu üçüncü cildin,
ikinci bölümüne yönlendiriyorum.
İşgücünün sınırlanmamış esneklik koşulları altındaki savunma­
sızlığı yalnızca vasıfsız işgücüne özgü değildir. Çekirdek işgücü daha
iyi ücret alsa da, daha istikrarlı bir konum da olsa da, müessesenin çe­
kirdek kurum larm da işe alman profesyonellere biçilen çalışma süresi­
nin kısaltılması nedeniyle hareketliliğe tabidir. M artin Carnoy bu eği­
limi şöyle özetliyor:

141 Sayer ve Walker (1992).


142 Lee ve Townsend (1993: 18-20).
1 43 Hutton (1995).
144 Esping-Anderson (1999).
145 Mishel vd. (1999); Bison ve Esping-Anderson (2000).
çalışmanın ve istihdamın dönUşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çatışanlar 379

ABD’de ve O ECD çapında daha esnek bir işgücü piyasasına sahip


başka ülkelerde, şirketlerin küçültülm esi çalışma hayatının olağan
bir parçası haline gelmiştir. Şirketlerin iş güçlerini “ akılcılaştırm a-
sı” karşısında özellikle yaşlı işçiler savunm asızdır. Şirketin çapının
küçültülm esi, daha çok “eskimiş, m odası geçmiş olanlardın, ücret­
leri yüksek olan d ah a yaşlı, genelde kırklı, ellili yaşlarını süren ça­
lışanların sayısını azaltm anın; yerlerine daha genç, eğitim ini yeni
tam am lam ış, daha düşük ücretli çalışanları geçirm enin k ib ar ifa­
desidir. Yalnızca gençlerin ücretleri düşm ez; ortalam a erkek işçinin
ücretinin artışıyla tan ım lan an , çalışm a hayatının “ ilk evresi” de
kısalm aktadır. Y üksek okul m ezunları k ad ar üniversite m ezunları
için de geçerlidir bu durum ; iyi eğitim görm üş (yüksek vasıflı) iş­
çiler dahi, iş güvencesinin olm adığı bu koşullara tabidir artık; ça­
lışanlar yalnızca görev sürelerinin kısaldığını değil, o rta yaşa gel­
diklerinde gelirlerinin de aynı seviyede kaldığını ya da gerilediğini
.. .. 146
gorur.

Bu, son derece d inam ik işgücü piyasasının m antığı, her ülkede


çalışm a koşullarıyla ilgili k u ru m ların kendilerine özgü yönleriyle etki­
leşim içindedir. A lm an y a’da serm aye-em ek ilişkilerine d air bir incele­
m ede, 1 9 8 0 ’lerde bilgisayarlaşm anın bir sonucu o larak işgücünde k e ­
sintiye gidilm esinin, o sanayi dalındaki sendikaların işçilere sağladığı
k orum ayla ilgili olduğu gösterilmiştir. D iğer y an d an k o ru m a düzeyi­
nin yüksek oldu ğ u şirketler aynı z am an d a, en fazla yenilenen şirketler­
dir. Bu çalışm a, şirketin teknolojik tem elinin yenilenmesiyle işçilerin
ço ğunun genelde yeniden bir eğitim e tab i tu tu la ra k k o ru n m ası a ra sın ­
da m u tlak a bir çelişki olm adığını gösterm iştir. Bu şirketler aynı za­
m an d a sendikalaşm a düzeyinin en yüksek olduğu şirketlerdir.147 H a r ­
ley Shaiken’m A B D ’deki J a p o n o to m o tiv şirketleriyle ve T ennessee’de-
ki Satürn o to m o b il fabrikasıyla ilgili bir a ra ştırm asın d a da benzer so ­
nuçlara varılm ış, işçilerin teknolojik yenilenm e sürecine k a tk ıd a b u ­
lunm asının, sendikaların katılm asının sürecin başarısı açısından etkili
olduğu, işgücü kayıplarının da sınırlandığı gösterilm iştir.148

146 Carnoy (2000: 4 8 ).


147 Warnken ve R onning (1 9 9 0 ).
148 Shaiken (1 9 9 3 , 1995).
3 8 0 dördüncü bölüm

ABD ile Avrupa Birliği arasında var olduğunu gösterdiğimiz


farklılığı açıklayan da, bu kurumsal farklılaşmadır. Toplumun yeniden
yapılanması, ABD’de ücretlerin ve çalışma koşullarının baskı altına
alınması biçiminde gerçekleşmiştir. Çalışma koşullarıyla ilgili kurum-
ların tarihsel mücadelelerle kazandıkları konum larını daha iyi savun­
duğu Avrupa Birliğindeyse, genç işçilerin işgücüne sınırlı bir biçimde
dahil olması, en yaşlıların ya da rekabet gücü olmayan sektörlerde ya
da şirketlerde sıkışmış olanların işgücünden erken ayrılması yüzünden
sonuç, işsizliğin artm ası olmuştur.149 Sanayileşmekte olan ülkelere ge­
lince, bu ülkeler en az otuz yıldır, resmi ve gayri resmi kentli işgücü pi­
yasaları arasında bir eklemlenme modeli geliştiriyorlar; bu model, ye­
ni teknolojik/örgütlenme paradigmasının olgun ekonomilere yaydığı
esnekleşme biçimlerine denk düşüyor.150
Sermaye ve emek ilişkilerinin Enformasyon Çağı’nın şafağında
yeniden yapılanması neden ve nasıl gerçekleşti? Bu, tarihsel koşulların,
teknolojik fırsatların ve ekonom ik zorunlulukların bir sonucuydu. Ül­
ke ekonomileri ve özel şirketler, kârın daralması eğilimini, enflasyonu
tetiklemeksizin tersine çevirmek için, 1980’lerin başından bu yana ya
istihdam yaratmaksızın verimliliği artırarak (başlıca Avrupa ekonomi­
leri) ya da yeni ortaya çıkan iş imkânlarının maliyetini düşürerek
(ABD) işgücü maliyetleri üzerine oynadılar (Şekil 4.12). Tek taraflı bir
yeniden yapılanma stratejisinin önündeki en büyük engel olan işçi sen­
dikaları, yeni işçileri (kadınlar, gençler, göçmenler) temsil etmeye, yeni
iş yerlerinde (özel sektörün büroları, yüksek teknoloji sektörleri) etkin
olmaya, yeni örgütlenme biçimleri (küresel çaptaki ağ müessesesi) için­
de çalışmaya ayak uydurma becerisini gösteremediklerinden zayıfladı­
lar.151 Gerektiğinde, siyasi kararlarla başlatılmış saldırgan stratejiler de
sendikalar aleyhine işleyen tarihsel/yapısal eğilimlere katkıda bulundu.

149 Bosch (1995).


1 5 0 Portes vd. (1989); Gereffi (1993).
151 Yeni ekonomik/teknolojik koşullarda geleneksel sendikacılığın gerilemesine ilişkin değerlendir­
meler için bakınız Carnoy vd. (1993a); ayrıca bakınız Gourevitch (1984); Adler ve Suarez
(1993).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 381

ŞEKİL 4.12
OECD Ülkelerinde Verimlilik, İstihdam ve Gelirlerde Yıllık Büyüme, 1984-1998

Verimlilik
İstihdam
G elirler'

(L>
e
>N

PQ

Kaynak: OECD verileri; Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir; Carnoy (2000).

(Reagan ve hava trafik k o n tro lö rleri, T h a tc h e r ile k ö m ü r m adencileri


gibi). F ak at F ransa ve Isp an y a’da bile sosyalist h ü k ü m etler işgücü p i­
yasasının koşullarını değiştirm eye gitti; böylece rek ab et baskısı küresel
ekonom inin yeni yönetim k u ralla rın d a n ayrılm ayı zorlaştırırken, sen­
d ikalar zayıflatıldı.
Sermaye ile em ek arasındaki ilişkinin tarihsel o larak yeniden ta ­
nım lanm asını m ü m k ü n kılan, güçlü enform asyon teknolojilerinin ve bu
teknolojilere dayalı örgütlenm e biçim lerinin kullanılm asıydı. İşgücü­
nün nerede ve ne zam an olursa olsun, belli projeler çevresinde toplanıp
dağıtılabilmesi sanal m üessesenin işlevsel bir oluşum o larak o rtay a çık­
ması olasılığını yaratıyordu. B undan sonrası böyle bir m antığın gelişi­
m ine gösterilecek kurum sal tepkileri aşm a, sanallaşm anın potansiyel
tehdidi altında işgücü ile sendikalardan tavizler k o p a rm a meselesiydi.
3 8 2 dördüncü bölüm

Yeni teknolojiler sayesinde esneklik ve uyarlanabilirlikte gözlenen ola­


ğanüstü artış, emeğin katılığıyla sermayenin hareketliliğini karşı karşı­
ya getirdi. Bunu, emeğin katkısının m üm kün olabildiğince esnek olma­
sı yönünde baskılar izledi. Verimlilik ve kârlılık artırıldı, ancak işgücü
kurumsal düzeydeki korunmasını yitirdi ve sürekli değişen bir işgücü
piyasasında giderek bireysel pazarlık gücüne bağımlı hale geldi.
Toplum, insanlık tarihinin büyük bölüm ünde olduğu gibi, bi­
reyselleşmiş, eşitsiz, sonu gelmez bir pazarlık sürecinin kazananları ve
kaybedenleri arasında ikiye bölündü. Ancak bu kez nasıl kazanılaca­
ğını, nasıl kaybedileceğini belirleyen pek az kural var. Teknolojik deği­
şim süreci hızını artırdığından, gerekli vasıfların tanımları sürekli aşı­
larak değiştiğinden vasıf sahibi olmak yeterli değil. Şirketlerin hattâ ül­
kelerin üyeliği, artık ayrıcalıklı konum lar değil, zira artan küresel re­
kabet işin ve piyasaların değişken geometrisini sürekli yeniden tasarlı­
yor. İşgücü, hiçbir zaman değer yaratm a sürecinde bu kadar merkezî
bir konum da olmamıştı. İşçiler de (vasıfları ne olursa olsun), nerede
olduğunu ağın kendisinin bile bilmediği esnek bir ağ içinde çalışan za­
yıf bireyler haline geldiklerinden, işin örgütlenmesi karşısında hiç bu
kadar savunmasız olmamışlardı.
Dolayısıyla yüzeyde toplum lara bir ikilik hakim olmuştur/ol­
maktadır; her ülkenin uluslararası işbölümündeki yerine ve siyasî ikli­
mine bağlı olarak istihdam yapısının iki ucunda geniş bir üst kesim,
geniş bir alt kesim büyümeyi sürdürmekte, orta kesim ise daralm akta­
dır. Ancak doğm akta olan bu yeni yapının derinlerinde, enformasyo­
nel çalışmanın tetiklediği daha temel önemde bir süreç vardır: Emeğin
çözülmesi ve ağ toplum una dönüşmesi.
Ek A
Dö r d ü n c ü B ö l ü m İç İ n İ s t a t İ s t İ k İ T a b l o l a r
384
TABLO 4.1
İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1920-1991

dördüncü bölüm
(a) 1920-70 (a) 1970-91
Sektör 1920 1930 1940 1950 1960 1970 1970 1980 1985 1990 1991
I Toprakla ilgili 28,9 25,4 21,3 14,4 8,1 4,5 4,6 4,5 4,0 3,5 3,5
Tarım 26,3 22,9 19,2 12,7 7,0 3,7 3,7 3,6 3,1 2,8 2,9
Madencilik 2,6 2,5 2,1 1,7 1,1 0,8 0,8 1,0 0,9 0,6 0,6
II Dönüştürücü 32,9 31,6 29,8 33,9 35,9 33,1 33,0 29,6 27,2 25,6 24,7
İnşaat A 6,5 4,7 6,2 6,2 5,8 6,0 6,2 6,5 6,5 6,1
A
Kamu hizmetleri
A
0,6 1,2 1,4 1,4 1,4 1,1 1,2 1,2 1,1 1,1
İmalat 24,5 23,9 26,2 28,3 25,9 25,9 22,2 19,5 18,0 17,5
Gıda A 2,3 2,7 2,7 3,1 2,0 1,9 1,9 1,7 1,6 1,5
Tekstil A 4,2 2,0 2,2 3,3 3,0 0,8 0,7 0,6 0,6
1,3
Metal A 7,7 2,9 3,6 3,9 3,3 2,7 2,0
3,1 1,8 1,7
Makine A A 2,4 3,7 7,5 8,3 5,2 4,5 3,8 3,7
5,1
Kimyasal A 1,3 1,5 1,7 1,5 1,6 1,3
1,8 1,6 1,3 1,3
Muhtelif A 9,0 11,8’ 12,3 8,7 7,7 12,9 10,0 8,6
9,4 8,9
İD Dağıtım hizm. 18,7 19,6 20,4 22,4 21,9 22,3 22,4 21,0 20,9 20,6 20,6
Nakliyat 7,6 6,0 4,9 5,3 4,4 3,9 3,9 3,7 3,5 3,5 3,6
İletişim A 1,0 0,9 1,5
1,2 1,3 1,5 1,5 1,5 1,3 1,4
Toptan 11,1 12,6 2,7 3,5 3,6 4,1 4,0 3,9 4,1 3,9 4,0
Perakende A A 11,8 12,3 12,5 12,8 12,9 11,9 11,9 11,8 11,7
IV Üretime dönük 2,8 3.2 4,6 4,8 6,6 8.5 8,2 10,5 12,7 14,0 14,0
Bankacılık A
A
1.3 1,1 1,1 1,6 2.6 2,2 2,6 2,9 2,9 2,8
?
Sigortacılık 1,1 1,2 1,4 1,7 1,8 2,1
1,8 1,9 1,9 2,1
Emlak A
0,6 1,1 1,0 1,0 1,0 1,0 1,6 1,7 1,8 1,8
A -
Mühendislik 1,3 0,2 0,3 0,4 0,4 0,6 0,7 0,7 0,7
A - A
Muhasebe 0,2 0,3 0,4 0,4 0,5 0,5 0,5 0,6
A A
/
İşletme hizm. 0,1 0,6 1,2 1,8 1,8 2,6 4,0 4,9 5,0
A A
Iw
Hukuk hizm. - 0,4 0,5 0,5 0,5 0,8 0,9 1,0 1,1
V Sosyal hizm. 8,7 9,2 10,0 12,4 16,3 21,9 22,0 23,7 23,6 24,9 25,5
A
Tıp, sağlık hizm. - 2,3 1,1 1,4 2,2 2,4 2,3 3,6 4,3 4,5
A - A
Hastane 1,8 2,7 3,7 3,7 5,3 4,0 4,0 4,1
p w• •

çalışmanın ve istihdamın dönüşümü:


A -
Egıtım 3,5 3,8 5,4 8,6 8,5 8,3 7,8 7,9 8,0
Sosyal yardım, dini hizm. A 0,9 0,7 1,0 1,2 1,2 1,6 2,2 2,6 2,7
Kâr amacı gütmeyen kur. A - A
0,3 0,4 0,4 0,4 0,5 0,4 0,4 0,4
A
Posta hizmeti 0,6 0,7 0,8 0,9 1,0 1,0 0,7 0,7 0,7 0,7
A
Resmi makamlar 2,2 2,6 3,7 4,3 4,6 4,5 4,7 4,7 4,8 4,8
A -
Sosyal hizmetler 6,3 0,1 0,2 0,3 0,3 0,4 0,2 0,2 0,2
VI Kişisel hizm. 8,2 11,2 14,0 12,1 11,3 10,0 10,0 10,5 11,7 11,5 11,7
A
Ev içi hizmetler 6,5 5,3 3,2 3,1 1,7 1,7 1,3 1,2 0,9 0,9
A
Otel 2,9 1,3 1,0 1,0 1,0 1,0 1,1 1,4 1,5 1,6
A A

ağ işçileri,
Yeme, içme mekânları 2,5 3,0 2,9 3,3 3,2 4,4 4,9 4,8 4,9
A
Onarım hizm. - 1,5 1,7 1,4 1,3 1,4 1,3 1,5 1,4 1,4
A -
Çamaşırhane 1,0 1,2 1,0 0,8 0,8 0,4 0,4 0,5 0,4

işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar


A - -
Güzellik merk. 0,9 0,8 0,9 0,9 0,7 0,8 0,7 0,7
A
Eğlence 0,9 0,9 1,0 0,8 0,8 0,8 1,0 1,2 1,3 1,3
A -
Kişisel hizm. 1,6 1,2 0,4 0,3 0,3 0,3 0,4 0,4 0,4
A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b) 1970: Nüfus sayımı; 1980-91: Curretıt Population Survey (Mevcut Nüfus Araştırmast), Çalışma Bürosu istatistikle­
ri; işgücü İstatistikleri: Employment and Earnings (istihdam ve Gelirler) (çeşitli sayılar)

385
TABLO 4.2
Japonya: İstihdamın Sektörlere ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1920-1990

(a) 1920-70 (b) 1970-90


Sektör 1920 1930 1940 1950 1960 1970 1970 1980 1985 1990
I Toprakla ilgili hizmetler 56,4 50,9 46,3 50,3 34,1 19,6 19,8 11,2 9,5 7,2
Tarım 54,9 49,9 44,0 48,6 32,9 19,4 19,4 11,0 9,3 7,1
Madencilik 1,5 1,0 2,2 1,7 1,2 0,3 0,4 0,2 0,2 0,1
II Dönüştürücü 19,6 19,8 24,9 21,0 28,5 34,2 34,1 33,7 33,4 33,7
İnşaat 2,7 3,3 3,0 4,3 6,2 7,6 7,6 9,7 9,1 9,6
Kamu hizmetleri 0,3 0,4 0,4 0,6 0,6 0,6 0,6 0,6 0,6 0,6
İmalat 16,6 16,1 21,6 16,1 21,7 26,0 26,0 23,4 23,7 23,6
Gıda 2,0 1,8 1,4 2,2 2,1 2,1 2,1 2,1 2,2 2,3
Tekstil 5,0 4,8 3,9 3,1 3,2 2,7 2,7 1,7 1,5 1,2
Metal 1,0 0,8 1,4 1,6 2,9 1,5 4,0 3,6 3,2 3,2
Makine 0,4 0,7 2,9 1,6 3,1 4,9 5,0 4,6 5,9 5,9
Kimyasa 10,4 0,6 1,1 1,2 1,2 1,3 1,3 1,1 1,0 1,1
Muhtelif 7,8 7,4 10,9 6,4 9,2 13,5 10,9 10,3 10,0 10,0
III Dağıtımla ilgili hizmetler 12,4 15,6 15,2 14,6 18,6 22,5 22,4 25,1 24,8 24,3
Nakliyat 3,5 3,2 3,4 3,56 4,0 5,1 5,1 5,1 5,0 5,0
iletişim 0,4 0,7 0,9 1,0 1,1 1,2 1,2
1,1 1,1 1,0
Toptan 8,5 11,6 10,9 2,3 4,7 6,1 6,1 6,9 7,2 7,1
Perakende A A A
7,8 8,9 10,2 10,2 11,9 11,5 11,2
IV Üretime dönük hizmetler 0,8 0,9 1,2 1,5 2,9 5,1 4,8 7,5 8,6 9,6
Bankacılık 0,4 0,5 0,6 0,7 1,2 2,8
1,4 1,4 3,0 1,9
Sigortacılık 0,1 0,2 0,3 0,2 0,5 0,7 0,7 A A
p II 1,3
Emlak - 0,1 0,0 0,2 0,5 0,5 0,8 0,8 1,1
Mühendislik 0,0 -
0,3 0,3
Muhasebe - - A A

Muhtelif işletme hizmetleri 0,2 0,2 A A

Hukuk hizmetleri 0 ,1 0,0 0,0 0,2


V Sosyal hizm. 4,9 5,5 6,0 7,2
Tıp, sağlık hizm. 0,4 0,3 0,4 1,1
Hastane 0,3 0,5 A
0,7
p w• •
Eğitim 0,9 1,3 1,5 2,2
Sosyal yardım, dini hizmetler 0,6 0,6 0,6 0,3
Kâr amacı gütmeyen kurumlar 0,1 - 0,7 0,2
Posta hizmeti 2,2 2,5 1,9 3,3
A A A A
Resmi makamlar
Sosyal hizmetler 0,3 0,3 0,3 0,1
VI Kişisel hizmetler 5,7 7,3 6,3 5,3
Ev içi hizmetler 2,5 2,7 2,2 0,8
Otel 0,5 0,5 0,5 0,5
Yeme, içme mekânları 1,4 2,4 1,8 1 ,1
Onarım hizm. 0,0 0 ,1 -
0,9
Çamaşırhane 0 ,1 0,2 0,2 0,2
Güzellik merkezleri 0,5 0,7 0,6 0,6
Eğlence 0,4 0,3 0,8 0,5
Kişisel hizmetler 0,2 0,3 0,3 0,7
Muhtelif
A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b) 1970: Nüfus sayımı, İstatistik Bürosu
1,0 0,5 0,5 - - 0,8
A
0,2 0,2 - - 0,3
A 1,7 1,4 3,9 4,8 4,0
0,1 0,1 0,1 - 0,1
8,3 10,1 10,3 12,9 13,5 14,3
0,3 0,2 0,4 2,9 3,4 1,5
1,3 A A
1,8 1,8 2,2

çatışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar


2,4 2,7 2,9 3,6 3,7 4,5
0,6 0,7 0,7 1,3 1,3 1,4
0,2 0,5 1,0 1,1 1,1 1,1
3,1 3,3 - -
A A
3,4 3,6 3,6 3,4
0,6 0,9 0,0 0,5 0,4 0,4
7,6 8,5 8,5 9,6 10,1 10,2
0,7 0,3 0,3 0,1 0,1 0,1
0,8 0,9 0,9 1,0 1,1 1,1
2,2 3,1 3,0 4,1 4,3 4,1
0,7 0,9 0,9 1,1 0,9 1,0
0,4 0,5 0,5 1,6 1,7 0,6
A A
1,1 1,1 1,1 1,1
0,7 0,7 0,8 0,9 1,0 1,3
1,0 1,0 1,0 0,9 0,9 0,9
- - - - - 0,6
387
TABLO 4.3
Almanya: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1925-1987

(a) 1925-70 (b) 1970-87


Sektör 1925 1933 1950 1961 1970 1970 1987
I Toprakla ilgili 33,5 31,5 16,1 9,0 5,1 8,7 4,1
Tarım 30,9 29,1 12,9 6,8 3,8 7,5 3,2
Madencilik 2,6 2,4 3,2 2,2 1,3 1,2 0,9
11 Dönüştürücü 38,9 36,3 47,3 51,3 49,0 47,1 40,3
İnşaat 5,3 6,1 9,3 8,5 8,0 7,7 7,1
Kamu hizmetleri 0,6 0,6 0,8 1,2 0,8 0,8 1,0
İmalat 33,0 31,6 37,1 41,6 40,2 38,6 32,2
Gıda 4,3 5,1 4,6 3,1 3,8 3,6 2,9
Tekstil 3,7 3,5 3,5 5,1 2,2 2,4 1,1
Metal 3,7 4,5 2,3 3,7 3,7 4,7 4,3
Makine 2,9 3,4 3,0 5,0 4,8 9,5 4,9
Kimyasal 1,1 1,1 1,7 2,4 2,7 2,4 2,7
Muhtelif 17,3 14,0 22,0 22,3 23,0 16,0 16,2
III Dağıtımla ilgili hizmetler 11,9 12,8 15,7 16,4 16,4 17,9 17,7
Nakliyat/Ulaştırma 4,0 4,2 5,1 4,5 3,9
/ 5,4
/ 5,9
/
İletişim - - 0,5 A A
Toptan 7,9 8,6 10,6 3,9 4,4 4,2 3,2
Perakende A A A
7,5 8,6 8,2 8,6
IV Üretime dönük hizmetler 2,1 2,7 2,5 4,2 5,1 4,5 7,3
1
Bankacılık 0,7 0,6 0,7 1,2 1,7 1,7 2,4
Sigortacılık 0,4 0,6 0,8 0,7 0,9
1 ,0 1,0
Emlak 0,0 0,6 0,3 0,4
0 ,1 0,3 0,4
Mühendislik 0,1 0,1 0,2
Muhasebe 0,5 0,3 0,3
İşletme hizmetleri A A A
Hukuk hizmetleri 0,3 0,6 0,5
V Sosyal hizmetler 6,0 6,8 11,1
Tıp, sağlık hizmetleri 0,4 1,3 2,4
Hastane 0,6 A A
Eğitim 1,1 1,2 1,5
Sosyal yardım, dini hiz. 0,5 0,8 1,0
Kâr amacı gütmeyen kurumlar a»

Posta hizmeti 1,1 1,1 1,5


Resmi makamlar 2,1 2,2 4,1
Muhtelif sosyal hizmetler 0,1 0,2 0,6
VI Kişisel hizmetler 7,7 7,8 6,9
Ev içi hizmetler 4,4 4,0 3,2
Otel W
2,4 2,2
Yeme, içme mekânları A A A
Onarım hizmetleri
Çamaşırhane 0,2
Berber; güzellik merk. 0,4 0,7 0,8
Eğlence 0,4 0,5 0,1
Muhtelif kişisel hizmetler o,ı 0,2 0,6
A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b) Statistiches Bundesamt, Volkszahlung
0,4 0,6 0,6 0,7
1,0 0,7 -
A A
0,9 2,8

OO
0,6 -

O
-

12,5 17,4 15,7 24,3


2,5 3,2 3,1 5,4
A A

çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar


2,1 3,0 3,0 4,9
0,9 0,4 0,9 1,5
- 0,4 0,4 0,2
1,7 1,8 - -

5,3 8,6 7,7 9,5


- - 0,5 2,8
6,4 7,4 6,1 6,3
1,5 0,5 0,4 0,2
2,6 2,9 2,8 2,7
A A A A

- 1,1 1,0 1,1


0,6 0,5 0,5 0,2
0,9 0,9 0,9 1,0
- 0,4 0,4 0,9
0,8 0,4 0,1 0,1
389
TABLO 4.4
Fransa: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1989

(a) 1920-70 (b) 1968-89


Sektör 1921

1931 1946 1954 1962 1968 1968 1970 1975 1980 1985 1989
I Toprakla ilgili 43,6 38,3 40,2 30,9 23,0 17,0 15,6 13,5 10,3 8,7 7,6 6,4
Tarım 42,4 36,6 38,8 28,6 20,6 15,9 14,8 12,9 9,9 8,4 7,4 6,3
Maden 1,2 1,7 1,4 2,3 2,4 1,1 0,2 0,6 0,4 0,3 0,2 0,1

II Dönüştürücü 29,7 32,8 29,6 35,2 37,7 39,3 39,4 38,0 37,3 34,8 30,9 29,5
İnşaat 3,0 4,2 5,1 7,4 8,7 10,3 9,5 9,5 8,9 8,5 7,1 7,2
Kamu hizmetleri 0,2 0,0 0,6 0,7 0,8 0,8 0,8 0,8 0,8 0,9 1,0 1,0
İmalat 26,4 28,5 23,8 27,2 28,0 26,0 27,0 27,7 27,6 25,5 22,9 21,3
Gıda 2,3 2,6 2,2 3,2 3,1 3,0 3,0 3,0 2,9 2,9 2,9 2,8
Tekstil 9,4 4,4 2,5 6,0 4,9 2,3 3,8 3,6 3,1 2,5 2,1 1,7
Metal 0,6 2,1 7,3 0,9 1,1 1,5 5,0 5,1 5,0 4,3 3,6 3,5
Makine - - A 0,9 1,2 1,3 4,9 5,3 5,6 5,2 4,8 4,5
Kimyasal 0,9 1,1 1,1 1,3 1,4 1,5 1,8 1,9 1,9 1,8 1,7 1,6
Muhtelif 13,2 18,3 10,7 14,9 16,3 18,5 8,4 8,8 9,1 8,7 7,7 7,3
III Dağıtımla ilgili hizm. 14,4 13,6 15,1 14,2 16,4 15,5 18,8 18,7 19,2 19,9 20,2 20,5
Nakliyat/Ulaştırma
±|
5,6 5,1 6,1 4,2 4,3 4,3 4,2 4,1 4,1 4,1 4,2 4,3
İletişim 0,7 A A 1,3 1,7 0,1 1,8 1,8 2,0 2,1 2,3 2,2
Toptan 8,1 8,5 9,1 2,3 3,2 3,6 3,7 3,8 4,0 4,4 4,4 4,5
Perakende A A A 6,5 7,3 7,5 9,1 9,0 9,2 9,3 9,3 9,5
'î'/
IV Üretime dönük hizm. 1,6 2,1 1,9 2,6 3,2 5,5 5,0 5,5 6,5 7,8 8,5 10,0
Bankacılık 0,6 0,9 1,2 0,8 1,1 2,0 1,8 2,0
1,3 1,4 2,8 2,0
Sigortacılık 0,2 0,3 0,4 0,5 0,7 0,8 0,5 0,5 0,6 0,7 0,7 0,8
Emlak 0,0 0,0 0,0 0,4 0,2 0,4
Mühendislik 0,5 0,7 - 0,9 1,1 0,3
A A - A A
Muhasebe 1,6
A - A A A
Muhtelif işletme hizmetleri1 A
Hukuk hizmetleri 0,3 0,3 0,3 t» - 0,4

Sosyal hizmetler 5,3 6,1 6,8 9,4 12,3 14,5


Tıp, sağlık hizmetleri 0,9 1,1 1,2 2,2 2,9 1,0
A A A A A
Hastane 2,2
Eğitim 1,3 1,4 1,5 2,4 3,5 4,4
Sosyal yardım, dini hiz. 0,5 0,5 0,7 0,6 1,1 1,1
Kâr amacı gütmeyen kun - - - - 1,0 0,7
Posta hizmeti 2,3 2,8 3,2 4,0 3,4 1,8
A A A A A
Resmi makamlar 3,3
Muhtelif sosyal hizmetler 0,2 0,2 0,1 0,2 0,4 0,0

Kişisel hizmetler 5,6 7,2 6,4 7,4 7,4 7,9


Ev içi hizmetler 3,7 3,8 1,3 3,1 3,0 2,7
Otel 1,5 2,8 1,4 1,5 1,6 0,9
A A A
Yeme, içme mekânları 1,4 1,2 1,8
Onarım hizmetleri - - - - 0,3 1,1
Çamaşırhane - - 0,2 1,0 1,2 0,5
- - A A
Berber; güzellik merk. 0,3 0,7
Eğlence 0,1 0,2 0,3 0,4 0,2 0,2
Muhtelif kişisel hizmetler 0,0 0,5 0,5 - 0,0 0,0
A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
1989 rakamları ön hazırlık mahiyetindedir. İletişim posta hizmetlerini de kapsar.
1968-89 dönemi için çeşitli hizmetler kâr amaçlı olmayan bütün hizmetleri kapsar.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b) INSEE, Annuaire statistique de la France
0,1 0,2 0,3 0,3 0,3 0,3

3.1 3,4 3,8 4,9 5,3 6,9


M

15.1 15,6 16,4 17,1 19,8 19,5

8,2 8.7 10,2 11,6 13,1 14,1


vm

2,7 2.7 2,7 2,8 3,1 3,5


A A A A A A

5,6 6,0 7,4 8,8 10,0 10,6


392
TABLO 4.5
İtalya: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1990

dördüncü bölüm
(a) 1921-61 (b) 1961-90
Sektör 1921 1931 1951 1961 1961 1971 1981 1990
I Toprakla ilgili 57,1 48,1 42,9 29,8 29,8 17,2 11,7 9,5
Tarım 56,7 47,7 42,5 29,1 29,1 17,2 11,4 9,5
Madencilik 0,4 0,4 0,4 0,7 0,7 -
0,3 -

II Dönüştürücü 24,3 29,0 31,8 40,0 39,9 44,3 40,5 29,7


İnşaat 4,1 6,0 7,6 12,0 12,0 10,8 9,4 7,0
Kamu hizm. 0,3 0,6 0,5 0,6 0,6 0,9 0,9 0,8
İmalat 19,9 22,4 23,7 27,4 27,3 32,7 30,2 21,8
Gıda 1,2 1,5 2,4 2,4 - -
1,8 1,6
Tekstil 3,2 4,2 3,7 3,4 - -
6,3 5,0
Metal 1,8 4,4 1,2 1,5 - - 7,0 4,7
Makine 1,5 A
1,4 1,8 - - 4,8 3,3
Kimyasal 0,4 1 ,0 1,1 1,4 mm _
1,4 1,3
Muhtelif 11,8 11,3 13,9 16,9 - - 8,8 5,9
III Dağıtımla ilgili hizmetler 8,6 10,1 10,6 13,0 15,3 18,7 16,2 25,8
/
Nakliyat/ Ulaştırma 3,9 4,2 3,4 4,1 4,9 5,3 4,9 5,2
İletişim 0,4 0,5 0,6 0,8 A A
1,5 1,3
Toptan 4,3 5,4 1,2 1,4 10,3 13,4 3,6 17,3
W 9 /
Perakende A A
5,4 6,7 A A
6,1 A

IV Üretime dönük hizmetler 1,2 1,8 1,9 2,0 4,6


Bankacılık 0,2 0,5 0,8 0,9 1,1
J 1,5
j 1,7 1,8
Sigortacılık A
0,1 0 ,1 0,2 A A
0,5
%w
A
Emlak A A A
0,0
; 0,0
Mühendislik 0,8 A A
0,3 «a -
-
1,4
Muhasebe A 1,0 0,7 A
A 0,4
vi '
Muhtelif işletme hizmetleri A A 0,2 0,1
Hukuk hizm. 0,2 0,2 0,3 0,4 - 0,4
Sosyal hizm. 4,1 5,1 7,9 9,3 19,1
Tıp, sağlık hizm. 0,6 0,8 1,1 0,7 *
1,7
Hastane A A A 0,9 -
2,6
#
Eğitim 1,0 1,1 2,0 2,7 -
7,4
Sosyal yardım, dini hiz. 0,6 0,7 1,2 0,2 - 0,2
Kâr amacı gütmeyen Kurumlar - 0 ,1 0,1 - - 0,3
/
Posta hizmeti 1,3 2,1 3,4 4,8 -
A A A A
Resmi makamlar 6,9 6,5 6.5 15,5
Muhtelif sosyal hizmetler 0,6 0,3 0,1 - - 0,4
Kişisel hizmetler 4,6 5,6 4,7 5,9 - 7,9
Ev içi hizmetler 2,4 3,2 2,2 2,2 -
1,2
Otel 0,2 0,6 1,4 0,7 - 0,9 4,1
A
Yeme, içme mekânları 0,8 0,7 1,4 - 2,0 A

Onarım hizmetleri - - - - - 0,3


Çamaşırhane 0,3 0,2 0 ,1 0,2 «4
1 ,0
Berber güzellik merkezleri 0,4 0,7 0,6 0,9 - 0,5
Eğlence 0,0 0 ,1 0,3 0,3 - 0,1
Muhtelif kişisel hizmetler 0,5 o,ı 0 ,1 0,2 7,0 11,8 15,6
A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
1990 rakamları, kaynaklardaki farklılık yüzünden önceki yılların rakamlarını tutmayabilir.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b) 1961-81: Istituto Centrale di Statistica, Censimento generale della popobzione ; 1990: Istituto nazionale di statistica,
Annuario Statistico Italiano, 1991
TABLO 4.6
Britanya: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1989

(d) Büyük
(b) Britanya (c)Büyük Britanya Britanya
(a) İng. ve Galler (1970-90) (1970-92) 1971-81
1921-71 (maaşlı çalışanlar) (maaşlı çalışanlar) (istihdam)

Sektör 1921 1931 1951 1961 1971 1970 1975 1980 1985 1990 1970 1971 1980 1981 1990 1992 1971 1981

I Toprakla ilgili 14,2 11,8 8,9 6,6 4,3 3,6 3,3 4,7 4,4 3,3 3,6 3,4 4,3 4,9 3,2 1,8 4,3 3,9
Tanm 7,1 6,1 5,0 3,5 2,6 1,7 1,8 1,6 1,6 1,3 1,7 1,6 1,6 1,6 1,2 1,2 2,7 2,3
Madencilik 7,1 5,7 3,9 3,1 1,7 1,9 1,6 3,2 2,8 2,0 1,9 1,9 3,2 3,3 2,0 0,5 1,6 1,6

Q Dönüştürücü 42,2 39,3 45,4 46,0 43,8 46,7 40,3 35,7 29,8 27,3 46,6 45,9 35,7 33,7 27,3 26,3 42,8 35,6
İnşaat 4,4 5,2 6,5 6,9 7,1 6,3 5,8 5,5 4,8 4,8 6,2 6,0 5,4 5,2 4,8 4,0 7,0 7,0
Kamu hizmetleri 1,0 1,3 1,7 1,7 1,6 1,7 1,6 - - - 1,7 1,7 - - - 1,2 1,5 1,5
İmalat 36,8 32,9 37,2 37,4 34,9 38,7 33,0 30,2 25,0 22,5 38,8 38,2 30,3 28,5 22,5 21,1 34,2 27,1
Gıda 3,3 3,4 3,0 3,0 3,0 3,9 3,2 3,2 2,8 2,4 3,8 3,8 3,1 3,1 2,9 2,9 3,1 3,0
Tekstil 5,9 5,9 4,5 3,4 2,4 3,1 2,1 1,5 1,1 0,9 3,0 2,8 1,5 1,5 0,9 0,8 2,5 1,3
Metal 2,8 2,1 2,7 2,7 2,3 5,4 4,6 6,8 3,6 3,1 5,5 5,3 6,9 6,2 3,2 2,7 4,8 4,1
Makine 1,6 1,4 3,0 3,2 4,8 9,2 7,7 7,9 6,8 6,1 9,3 9,1 8,0 7,6 6,2 5,8 8,3 7,1
Kimyasal 1,1 1,1 2,1 2,3 2,0 2,3 2,1 - 1,6 1,4 2,4 2,4 - - 1,5 1,4 2,2 1,7
Muhtelif 22,1 19,0 21,9 22,8 20,4 14,8 13,1 10,8 9,2 8,6 14,8 14,8 10,8 10,2 8,5 8,0 13,4 10,0
III Dağıtımla ilgili hizm. 19,3 21,6 19,2 19,7 17,9 18,7 18,9 19,9 20,4 20,6 18,8 18,7 20,2 20,4 20,4 20,7 19,3 20,3
Nakliyat/Ulaştırma
■_
7,3 7,0 6,4 5,7 4,8 4,9 4,7 6,5 4,2 4,1 4,9 5,0 6,5 6,6 4,2 4,3 4,8 4,6
iletişim - - - M - 2,0 2,0 A
2,0 1,9 2,0 2,1 A A
1,9 1,9 1,8 1,9
Toptan 12,0 14,6 12,8 14,0 3,4 2,3 3,7 4,0 4,5 4,5 2,3 2,4 4,1 4,2 4,3 4,5 2,1 3,9
Perakende A A A A
9,6 9,5 8,4 9,5 9,7 10,1 9,5 9,3 9,5 9,6 10,1 10,0 10,7 9,8
IV Üretime dönük hizmetler 2,6 3,1 3,2 4,5 5,6 5,0 5,7 7,5 9,7 12,0 5,1 5,2 7,5 8,0 12,1 12,3 5,6 7,9
Bankacılık 0,8 0,8 0,9 1,2 1,6 1,6 1,9 2,0 2,4 2,8 2,0 2,2 2,8 2,8
1,6 1,7 1,6 2,1
Sigortacılık 0,7 0,9 0,9 1,1 1,2 1,3 1,2 0,9 1,2 1,0 1,0
1,1 1,3 1,3 1,2 1,2 1,2 1 ,1
Emlak m
0,3 0,3 0,3 0,4 0,3 0,4 - 0,6 0,6 0,3 0,3 • 0,6 0,7 0,4 0,4
Mühendislik 0,2 0,2 0,2 mm
0,4 - - - - - . _ 0,5
Muhasebe 0,0 0,3 0,3 0,4 0,4 0,4 0,4 •• - 0,4 0,4 •
m
m
0,8 0,4
j 9

Muhtelif işletme hizmetleri 0,4 0,2 0,1 1,1 1,0 1,0 1,4 4,5 5,6 7,4 1,1 1,1 4,5 4,8 7,5 5,9
/ 1,1 4,3
>)«/
Hukuk hizmetleri 0,4 0,4 0,4 0,4 0,5 0,5 0,5 - - - 0,5 0,5 1,0 0,5
Sosyal hizmetler 8,9 9,7 12,1 14,1 19,4 17,7 22,1 24,2 26,8 27,2 17,7 18,3 23,9 24,9 27,2 28,9 8,9 22,8
Tıp, sağlık hizmetleri 1,0 1,1 2,9 3,4 0,8 4,5 5,5 6,8 7,8 8,1 4,4 4,6 6,8 7,1 8,1 8,7 1,0 6,3
A A A A A
Hastane 3,1 - - A A A A A A A A
3,2
Eğitim 2,1 2,2 2,4 3,9 5,8 6,4 8,5 7,6 8,1 8,3 6,4 6,7 7,5 7,8 8,2 8,7 6,2 6,7
Sosyal yardım, dini hiz. 0,6 0,6 0,6 0,7 1,0 0,1 0,1 2,5 3,5 3,9 0,1 0,1 2,4 2,6 3,2 3,4 1,1
Kâr amacı gütmeyen kur. 0,1 0,1 - 0,0 0,2 - - - - - - - - - - m
0,1
Posta hizmeti 1,1 1,2 1,6 1,6 1,8 - - - - - - - - m w
Resmi makamlar 3,8 4,3 4,2 4,0 6,0 6,2 7,3 7,3 7,4 6,8 6,2 6,4 7,2 7,4 7,0 7,4 6,8 7,2
Muhtelif sosyal hizmetler 0,2 0,2 0,4 0,6 0,6 0,6 0,6 - - - 0,6 0,5 - - 0,6 0,7 0,4 2,6
Kişisel hizmetler 12,9 14,5 11,3 9,0 9,0 8,1 9,7 8,1 9,0 9,7 8,1 8,1 7,9 8,1 9,8 9,7 8,4 8,9
Ev içi hizmetler 7,5 8,2 2,4 1,6 1,0 0,4 - - - - 0,4 0,4 - - - - 1,0 0,4
Otel 2,4 2,2 4,2 2,7 1,6 1,2 1,1 4,3 4,9 5,6 U 1,2 4,3 4,4 1,2 1,3 1,0 4,1
A A A A A A A A
Yeme, içme mekânları 0,8 1,3 1,0 1,3 2,5 1,3 1,3 4,4 4,0 1,9
Onarım hizmetleri - - 1,4 1,8 2,1 1,8 1,9 0,9 1,0 1,0 1,8 1,9 0,9 0,9 1,0 1,1 2,1 1,5
Çamaşırhane 0,8 0,9 0,8 0,7 0,4 0,5 0,4 - - - 0,5 0,5 - - - - 0,4 -
Berber güzellik merk. 0,3 0,5 0,4 0,7 1,1 0,4 0,4 - - - 0,4 0,4 - - - - 0,6 -
Eğlence 0,7 0,9 1,1 1,0 1,1 1,1 1,3 1,9 2,3 2,3 1,1 1,1 1,9 2,0 2,3 2,3 1,1 1,9
Muhtelif kişisel hizmeder 0,5 0,3 1,0 0,5 0,8 1,3 2,1 1,0 0,9 0,9 1,3 1,4 0,8 0,8 0,9 0,9 0,2 1,1
Sınıflandırılamayan - - - m - 0,2 0,0 0,0 - - 0,2 0,3 - - 0,0 0,3 0,7 0,6

A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.


Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
Büyük Britanya için verilen rakamlar istihdam edilenlere, Britanya için verilen rakamlar istihdam edilen maaşlı çalışanlara aittir.
Posta hizmeti iletişime dahildir.
1980’deki Britanya rakamlarında kamu hizmetleri madenciliğe, kimyasal ise metale dahil edilmiştir.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b)-(d) 1970-92: Annual Abstract o f Statistics (Yıllık İstatistik Yıllıkları) ve Employment Gazette\ 1971-81: Nüfus sayı­
mı ve araştırmaları bürosu, Census Reports.
TABLO 4.7
Kanada: İstihdamın Sanayi Sektörlerine ve Aracı Sanayi Gruplarına Göre Dağılımı, 1921-1992

(a) 1921-71 (b) 1971-92


Sektör 1921 1931 1941 1951 1961 1971 1971 1981 1992
I Toprakla ilgili 36,9 34,4 31,7 21,6 14,7 9,1 8,3 7,1 5,7
Tarım 35,2 32,5 29,5 19,7 12,8 7,4 6,6 5,3 4,4
Madencilik 1,6 1,9 2,2 1,9 1,9 1,7 1,6 1,8 1,3
11 Dönüştürücü 26,1 24,7 28,2 33,7 31,1 30,0 27,1 26,8 22,3
İnşaat 9,0 6,8 5,3 6,9 7,0 6,9 6,3 6,5 6,3
Kamu hizmetleri - 1,5 0,6 1,2 1,1 1,1 1,0 1,1 1,2
İmalat 17,0 16,4 22,3 25,6 23,0 22,0 19,7 19,2 14,9
Gıda 1,2 2,2 3,4 3,1 3,7 3,2 2,9 2,7 -

Tekstil 2,7 2,6 3,7 1,6 1,3 0,9 1,0 0,7 -

Metal 2,9 1,9 2,3 3,9 3,2 1,5 3,0 3,4 -

Makine A 0,7 0,9 A 0,8 1,0 2,3 2,2 -

Kimyasal 0,2 0,4 0,8 1,3 1,4 1,0 1,2 1,1 -

Muhtelif 10,0 8,6 11,2 15,7 12,6 14,4 9,3 9,0 14,9
III Dağıtımla ilgili hizmetler 19,2 18,4 17,7 21,8 23,9 23,0 20,8 22,9 24,0
Nakliyat/Ulaştırma
OO
c-n

8,5 7,2 6,8 6,6 5,4 5,0 4,8 4,1


t#

İletişim - 0,9 0,7 1,1 2,1 2,1 1,9 2,1 2,1


Toptan 10,7 1,6 2,4 3,8 4,7 4,5 4,1 4,8 4,5
Perakende A 8,7 8,8 10,1 10,5 11,0 9,8 n ,ı 13,2
IV Üretime dönük hizmetler 3,7 3,3 2,7 3,9 5,3 7,3 6,6 9,7 11,3
/
Bankacılık 1,2 1,2 0,9 1,3 1,8 2,4 2,2 2,7 3,7
Sigortacılık A 1,0 0,9 A
1,1 1,9 2,2
/ 2,0 0,9
Emlak A 0,2 0,3 0,4 A A A 1,7 2,2
Mühendislik 2,3 - -
0,2 0,4 0,7 0,6 0,9
Muhasebe A 0,1 0,1 0,2 0,3 0,4 0,4 0,5 5,4
Muhtelif işletme hizmetleri A 0,4 0,2 0,4 0,5 1,1 1,0 2,3
Hukuk hizmetleri 0,2 0,4 0,3 0,3 0,4 0,5 0,4 0,6 22,6
V Sosyal hizmetler 7,5 8,9 9,4 11,3 15,4 21,1 22,0 24,0 9,1
7

Tıp, sağlık hizmetleri 1,1 1,8 2,2 3,1 0,9 1,0 1,8 2,0 A
Hastane A A A A 3,7 4,7 4,1 4,0 7,0

çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 9 7


s

Eğitim 2,0 2,7 2,7 2,9 4,4 7,3 6,0 6,6


Sosyal yardım, dini hiz. 0,9 1,0 0,7 1,1 1,3 1,4 1,3 1,9 w

Kâr amacı gütmeyen kurumlar - - - - - 0,2 0,2 0,2


Posta hizmeti 3,0 0,5 0,5 0,6 5,1 5,4 6,5

OO
A A A

NJ
Resmi makamlar 2,6 3,4 7,4 7,6
Muhtelif sosyal hizmetler 0,5 0,3 0,5 0,2 - -
1,1 1,6 13,5
VI Kişisel hizmetler 6,7 10,2 10,2 7,8 • 9,5 9,6 7,5 9,5
Ev içi hizmetler - 4,2 4,5 1,6 1,6 0,7 0,6 0,4 6,5
Otel - 2,8 1,6 1,5 3,9 1,7 1,5 5,7 A
Yeme, içme mekânları -
A 1,3 1,6 A 2,6 2,2 -

Onarım hizmetleri - 0,5 1,1 1,1 1,1 0,9 1,0 1,1 -

Çamaşırhane - 0,5 0,5 0,7 0,6 0,5 0,5 0,3 -

Berber, güzellik merk. - 0,6 0,6 0,5 0,7 0,7 0,6 0,5 -

Eğlence - 0,4 0,4 0,5 0,6 1 ,0 0,9 1,2 7,0


Muhtelif kişisel hizmetler -
1,2 0,2 0,3 1,0 1,5 0,3 0,3 0,7
Sınıflandırılmayan
A işareti rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Yuvarlamadan dolayı toplam tutarlı bir sonuç olmayabilir.
1992 rakamları, kaynaklardaki farklılık yüzünden önceki yılların rakamlarını tutmayabilir.
Kaynak: (a) Singelmann (1978) (b) 1971-81: Nüfus Sayımı; 1992: Statistics Catıada, The Labour Force (Kanada İstatistikleri, İşgücü), Mayıs
398
TABLO 4.8

dördüncü bölüm
ABD: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1920-1991

(a) 1920-70 (b) 1970-91


1920 1930 1940 1950 1960 1970 1970 1980 1985 1990 1991
Sanayi (%) 48,0 43,3 37,9 39,2 38,2 33,6 34,0 30,5 27,7 25,8 24,9
Hizmetler (%) 52,0 56,7 62,1 60,8 61,8 66,4 66,0 69,5 72,3 74,2 75,1
Malların işlenmesi (%) 73,3 69,0 67,4 69,3 65,8 61,1 61,2 57,3 54,7 52,6 51,7
Enformasyonun işi. (%) 26,7 31,0 32,5 30,6 34,0 38,9 39,0 42,7 45,3 47,4 48,3
Hizmetler: sanayi 1,1 1,3 1,6 1,6 1,6 2,0 1,9 2,3 2,6 2,9 3,0
Enformasyon: mallar 0,4 0,5 0,5 0,4 0,5 0,6 0,6 0,7 0,8 0,9 0,9
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmetler= Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, toptan/perakende ticaret
Enformasyonun işlenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.1’e bakınız
TABLO 4.9
Japonya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1920-1990

(a) 1920 •70 (b) 1970-■91


1920 1930 1940 1950 1960 1970 1970 1980 1985 1990
Sanayi (%) 46,3 40,7 47,8 43,1 43,4 42,1 42,1 37,4 36,3 35,8

çalışmanın ve istihdamın dönüşümU: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 3 9 9


Hizmetler (%) 53,7 59,3 52,2 56,9 56,6 57,9 57,9 62,6 63,7 64,2
Malların işlenmesi (%) 76,8 75,8 77,3 72,9 73,8 73,2 73,0 69,6 67,9 65,9
Enformasyonun işi. (%) 23,2 24,0 22,5 27,1 26,4 27,0 26,9 30,4 31,9 33,4
Hizmetler: sanayi 1,2 1,5 1,1 1,3 1,3 1,4 1,4 1,7 1,8 1,8
Enformasyon: mallar 0,3 0,3 0,3 0,4 0,4 0,4 0,4 0,4 0,5 0,5
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmeder= Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, toptan/perakende ticaret
Enformasyonun i;lenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.2’ye bakınız
TABLO 4.10
Almanya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1925-1987

(a) 1925-70 (b) 1970-87


1925 1933 1950 1961 1970 1970 1987
Sanayi (%) 59,1 56,6 57,3 56,2 51,2 51,4 41,5
Hizmetler (%) 40,9 43,4 42,7 43,8 48,8 48,6 58,5
Malların işlenmesi (%) 78,8 77,1 78,1 76,5 71,4 71,6 60,8
Enformasyonun işlenmesi (%) 21,2 22,9 21,9 23,5 29,1 28,4 39,2
Hizmetler: Sanayi 0,7 0,8 0,7 0,8 1,0 0,9 1,4
Enformasyon: mallar 0,3 0,3 0,3 0,3 0,4 0,4 0,6
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmetler= Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, tdf>tan/perakende ticaret
Enformasyonun işlenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.3’e bakınız
TABLO 4.11
Fransa: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1989

(a) 1920-70 (b) 1968-89


1921 1931 1946 1954 1962 1968 1968 1970 1975 1980 1985 1989
Sanayi (%) 53,1 54,3 49,7 51,8 49,5 47,3 43,8 43,4 41,0 37,4 32,5 30,6
Hizmetler (%) 46,9 45,7 50,3 48,2 50,5 52,7 56,2 56,6 59,0 62,6 67,5 69,4
Mallann işlenmesi (%) 79,8 80,2 77,8 73,1 71,2 67,7 67,8 66,8 64,1 60,8 56,3 54,9
Enformasyonun işi. (%) 20,2 19,8 22,4 27,0 29,0 32,3 32,2 33,2 35,9 39,2 43,7 45,1
Hizmetler: sanayi 0,9 0,8 1,0 0,9 1,0 1,1 1,3 1,3 1,4 1,7 2,1 2,3
Enformasyon: mallar 0,3 0,2 0,3 0,4 0,4 0,5 0,5 0,5 0,6 0,6 0,8 0,8
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmeder= Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, toptan/perakende ticaret
Enformasyonun işlenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.4’e bakınız
TABLO 4.12
İtalya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1990

(a) 1921-61 (b) 1961-90


1921 1931 1951 1961 1961 1971 1981 1990
Sanayi (%) 56,5 55,4 55,3 56,6 56,4 52,5 45,0 31,9
Hizmetler (%) 43,5 44,6 44,7 43,4 43,6 47,5 55,0 68,1
Malların işlenmesi (%) 76,6 76,2 76,1 75,6 78,8 76,1 63,6 62,2
Enformasyonun işi. (%) 23,4 23,8 23,9 24,4 21,2 23,9 36,4 37,8
Hizmetler: sanayi 0,8 0,8 0,8 0,8 0,8 0,9 1,2 2,1
Enformasyon: mallar 0,3 0,3 0,3 0,3 0,3 0,3 0,6 0,6
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmetler^ Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, toptan/perakende ticaret
Enformasyonun işlenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.S’e bakınız
TABLO 4.13
Britanya: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1990

(a) İngiltere ve Galler 1921-71 (b) Britanya 1970-90


1921 1931 1951 1961 1971 1970 1975 1980 1985 1990
Sanayi (%) 53,0 47,9 51,8 50,9 46,7 49,4 42,6 39,4 33,1 29,6
Hizmetler (%) 47,0 52,1 48,2 49,1 53,3 50,6 57,4 60,6 66,9 70,4
Malların işlenmesi (%) 76,3 73,3 76,4 74,2 66,6 67,6 61,0 64,0 56,7 54,2
Enformasyonun işi. (%) 23,7 26,7 23,6 25,8 33,3 32,2 39,0 36,0 43,3 45,8
Hizmetler: sanayi 0,9 1,1 0,9 1,0 1,1 1,0 1,3 1,5 2,0 2,4
Enformasyon: mallar 0,3 0,4 0,3 0,3 0,5 0,5 0,6 0,6 0,8 0,8
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmetler= Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, toptan/perakende ticaret
Enformasyonun işlenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.6’ya bakınız
TABLO 4.14
Kanada: Sektörlere Göre İstihdam İstatistikleri, 1921-1992

(a) 1921-71 (b) 1971 -92


1921 1931 1941 1951 1961 1971 1971 1981 1992
Sanayi (%) 42,7 37,2 42,3 42,8 36,6 33,0 29,8 29,0 23,5
Hizmetler (%) 57,3 62,8 57,7 57,2 63,4 67,0 70,2 71,0 76,5
Malların işlenmesi (%) 72,3 69,6 69,6 71,9 67,4 58,6 52,8 58,1 54,3
Enformasyonun işlenmesi (%) 27,6 30,4 30,4 28,1 32,6 41,4 47,2 41,9 45,7
Hizmetler: sanayi 1,3 1,7 1,4 1,3 1,7 2,0 2,4 2,4 3,3
Enformasyon: mallar 0,4 0,4 0,4 0,4 0,5 0,7 0,9 0,7 0,8
Sanayi= Madencilik, inşaat, imalat
Hizmetler= Geri kalan kategoriler
Malların işlenmesi= Madencilik, inşaat, imalat, nakliyat, toptan/perakende ticaret
Enformasyonun işlenmesi= İletişim, finans, sigortacılık ve emlakçilik; hizmetler; hükümet
Hizmetler: sanayi= Hizmet sektöründeki istihdamın sanayi sektörlerindeki istihdama oranı
Enformasyon: mallar= Enformasyonun işlenmesindeki istihdamın malların işlenmesindeki istihdama oranı
Kaynak: Tablo 4.7’ye bakınız
TABLO 4.15
Seçilmiş Ülkelerde Mesleki Yapı (5)

ABD Kanada Britanya Fransa Almanya Japonya


Kategoriler 1991 1992 1990 1989 1987 1990.
Yöneticiler 12,8 13,0 11,0 7,5 4,1 3,8

çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar


Profesyoneller 13,7 17,6 21,8 6,0 13,9 11,1
A A
Teknisyenler 3,2 12,4 8,7 A

Ara Toplam 29,7 30,6 32,8 25,9 26,7 14,9


Satış 11,9 9,9 6,6 3,8 7,8 15,1
Büro işleri 15,7 16,0 17,3 24,2 13,7 18,6
Ara toplam 27,6• 25,9 23,9 28,0 21,5 33,7
Zanaatkarlar ve operatörler 21,8 21,1 22,4 28,1 27,9 31,8
Hizmet sekt.yarı vasıflı çalışanlar 13,7 13,7 12,8 7,2 12,3 8,6
Yarı vasıflı nakliye işçileri 4,2 3,5 5,6 4,2 5,5 3,7
Ara toplam 17,9 17,2 18,4 11,4 17,3 12,3

Çiftlik işçileri ve yöneticileri 3,0 5,1 1,6 6,6 3,1 7,2


Sınıflandırılamayan - - 1,0 - 3,0 -

A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.


Yuvarlama yüzünden toplam tutarlı olmayabilir.
Kaynak: Yazarın değerlendirmesi, Ek B’ye bakınız.

İ^O5
TABLO 4.16
ABD: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1960-1991 (%)

Mesleki kategori 1960 1970 1980 1985 1990 1991


Yönetsel ıı,ı 10,5 11,2 11,4 12,6 12,8
Profesyonel 11,8 14,2 16,1 12,7 13,4 13,7
A A A
Teknisyen 3,0 3,3 3,2
Satış 7,3 6,2 6,3 11,8 12,0 11,9
Büro işleri 14,8 17,4 18,6 16,2 15,8 15,7
Zanaatkarlar ve operatörler 30,2 32,2 28,1 23,9 22,5 21,8
Hizmet sektöründe yarı vasıflı çal. 13,0 12,4 13,3 13,5 13,4 13,7
Yan vasıflı nakliye işçileri 4,9 3,2 3,6 4,2 4,1 4,2
Çiftlik işçileri ve yöneticileri 7,0 4,0 2,8 3,2 2,9 3,0
A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Aralık ayına ait olan 1960 verileri hariç, rakamlar mevsimsel olarak düzenlenen yıllık verilerdir
Kaynak: Labor Statistics: Employment and Eamings (İşgücü istatistikleri: İstihdam ve gelirler) (çeşitli sayılar)
TABLO 4.17
Japonya: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1955-1990

Mesleki kategori 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990
Yönetsel 2,2 2,1 2,8 2,6 4,0 4,0 3,6 3,8
Profesyonel 4,6 5,0 5,0 5,8 7,0 7,9 9,3 ıı,ı
A A A A A A A A
Teknisyen
Satış 13,3 13,4 13,0 13,0 14,2 14,4 14,9 15,1
Büro işleri 9,0 11,2 13,4 14,8 15,7 16,7 17,7 18,6
Zanaatkârlar ve operatörler 27,0 29,5 31,4 34,2 33,3 33,1 33,2 31,8
Hizmet sektöründe yarı vasıflı çalışanlar 5,4 6,7 7,5 7,6 8,8 9,1 8,7 8,6
Yarı vasıflı nakliye işçileri 1,7 2,3 3,7 4,6 4,5 4,5 3,9 3,7
Çiftlik işçileri ve yöneticileri 36,7 29,8 23,1 17,3 12,5 10,3 8,7 7,2
A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Sokakları süpürenler ve çöpçüler^ 1970 ile 1980 arasında yarı vasıflı işçi kategorisine dahil edilmiştir. 1985’ten itibaren de zanaatkarlar ve operatörler sı­
nıfına alınmışlardır;
Kaynak: Statistical Yearbook of Japan (Japonya İstatistik Yıllığı), 1991
4 0 8 dördüncü bölüm

TABLO 4.18
Almanya: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1976-1989 (%)

Mesleki kategori 1976 1980 1985 1989


Yönetsel 3,8 3,2 3,9 4,1
Profesyonel 11,0 11,1 12,6 13,9
Teknisyen 7,0 7,2 7,8 8,7
Satış 7,6 7,6 7,5 7,8
Büro işleri 13,1 14,2 12,5 13,7
Zanaatkarlar ve operatörler 31,8 32,0 28,3 27,9
Hizmet sektöründe
yan vasıflı çalışanlar 12,5 12,5 15,8 12,3
Yarı vasıflı nakliye işçileri 6,3 6,1 5,5 5,5
Çiftlik işçileri ve yöneticiler 5,8 4,8 3,9 3,1
A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Kaynak: 1976-89: Statistiches Bundesamt, Statistiches Jahrbuch (çeşitli sayılar)

TABLO 4.19
Fransa: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı 1982-1989 (%)

Mesleki kategori 1982 1989


Yönetsel 7,1 7,5
Profesyonel 4,8 6,0
Teknisyen 12,3 12,4
Satış 3,3 3,8
Büro işleri 22,8 24,2
Zanaatkârlar ve operatörler 30,9 28,1
Hizmet sektöründe yarı vasıflı çalışanlar 6,2 7,2
Yarı vasıflı nakliye işçileri 4,6 4,2
Çiftlik işçileri ve yöneticileri 8,0 6,6
A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Kaynak: 1982: Enquete sur Vemploi de mars 1982; 1989: Enquete sur l’emploi de mars 1989
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 409

TABLO 4.20
Büyük Britanya: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1961-1990 (%)

Mesleki kategori 1961 1971 1981 1990


Yönetsel 2,7 3,7 5,3 11,0
Profesyonel 8,7 8,6 11,8 21,8
Teknisyen A
2,4 2,0 A

Satış 9,7 8,9 8,8 6,6


Büro işleri 13,3 14,1 14,8 17,3
Zanaatkarlar ve operatörler 43,1 34,2 27,9 22,4
Hizmet sektöründe
yan vasıflı çalışanlar 11,9 12,7 14,0 12,8
Yan vasıflı nakliye işçileri 6,5 10,0 9,1 5,6
Çiftlik işçileri ve yöneticileri 4,0 2,9 2,4 1,6
A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
Kaynak: Nüfus sayımı 1961, 1971, 1981; 1990: (Bahar) Labour Force Survey 1991 (İşgücü araştır­
ması 1991)

TABLO 4.21
Kanada: Mesleklere Göre İstihdamın Dağılımı, 1950-1992

Mesleki kategori 1950 1970 1980 1985 1992


Yönetsel 8,4 10,0 7,7 11,4 13,0
Profesyonel 7,0 13,6 15,6 17,1 17,6
Teknisyen 1,5 A A A A

Satış 6,9 7,1 10,8 9,6 9,9


Büro işleri 10,6 14,8 17,5 17,3 16,0
Zanaatkârlar ve operatörler 28,2 29,6 26,0 22,3 21,1
Hizmet sektöründe
yan vasıflı çalışanlar 8,8 12,3 13,1 13,7 13,7
Yarı vasıflı nakliye işçileri 6,9 5,3 4,1 3,8 3,5
Çiftlik işçileri ve yöneticileri 21,7 7,4 5,3 4,7 5,1
A Rakamın bir önceki kategoriye dahil edildiğini gösterir.
1950 rakamları 4 M art 1950’ye, 1980 ve 1985 rakamları ise bu yılların ocak ayına aittir.
Kaynak: Statistics Cartada, The Labour Force (çeşitli sayılar)
TABLO 4.22
Batı Avrupa’da Oturma İznine Sahip Yabancı Nüfus, 1950-1990
(Binlerle ve nüfusun %’si olarak)

1950 1970 1982“ 1990


-^
•«

Ülke Sayı % Sayı % Sayı % Sayı %


Avusturya 323 4,7 212 2,8 303 4,0 512 6,6
Belçika 368 4,3 696 7,2 886 9,0 905 9,1
Danimarka - - - - 102 2,0 161 3,1
Finlandiya 11 0,3 6 0,1 12 0,3 35 0,9
Fransa 1765 4,1 2621 5,3 3680 6,8 3608 6,4
Almanya, Fed. Cum. 568 1,1 2977 4,9 4667 7,6 5242 8,2
Yunanistan 31 0,4 93 1,1 60 0,7 70 0,9
İrlanda - - - - 69 2,0 90 2,5
İtalya 47 0,1 - - 312 0,5 781 1,4
Liechtenstein 3 19,6 7 36,0 9 36,1 - -

Lüksemburg 29 9,9 63 18,4 96 26,4 109 28,0


Hollanda 104 1,1 255 2,0 547 3,9 692 46
Norveç 16 0,5 - - 91 2,2 143 3,4
Portekiz 21 0,3 - - 64 0,6 108 1,0
İspanya 93 0,3 291 0,9 418 1,1 415 1,1
İsveç 124 1,8 411 1,8 406 4,9 484 5,6
İsviçre 285 6,1 1080 17,2 926 14,7 1100 16,3
Britanya - - - - 2137 3,9 1875 3,3
Toplamb 5100 1,3 10200 2,2 15000 3,1 16600 4,5
a 1980 yerine 1982 referans tarihi seçilmiştir, çünkü veriler daha iyidir,
b Kayıp (*) veriler için ara değeri de içerir.
Kaynak: Fassman ve Münz (1992)
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 1 1

TABLO 4.23
Başlıca Ülkeler ve Bölgelerde İmalat Sektöründe İstihdam, 1970-1997
(Binlerle)

Yıl ABD AB Japonya Brezilya Meksika Çin Hindistanb Kore


1970 19367 38400 - 2499 - - 4594 887
1975 18323 36600 13400 3953 - 42840 5087 2678
1980 20285 35200 13670 7425 2581 67140 5872 2955
1985 19245 30700 14530 7907 - 83490 6183 3504
1990 19076 30200 15050 9410 4493 96970 6118 4911
1993 18075 30344 15300 8539 4960 92950 veri yok 4652
1995 18468 28000 14560 8548 4932 98000 6767 4773
1997 18657 29919 14420 8407c 6125 96100 veri yok 4474
a Avrupa Birliği üye 15 ülkeyi kapsam İsveç dahil değildir
b Kamu çalışanları ve çalışan sayısının 10’un üstünde olduğu kurumlarda çalışanlar
c 1991’de Almanya’daki istatistikler, eski Demokratik Almanya Cum huriyetinden işçileri de kap­
sayacak şekilde değiştirildi. Bu da 1991’de imalat işçilerinin sayısının 2.8 milyona yükselmesine
yol açtı. Bu da AB’deki imalat işçilerinin “gerçek” sayısının (DAC dahil edilmeksizin) 1993’te
28.8 milyon, 1997’de 28 milyon olduğu anlamına gelir, (c.1996)
Kaynak: Uluslararası Çalışma Örgütü, İstatistik Yıllığı, 1986, 1988, 1994, 1995, 1996, 1997;
OECD, Labour Force Statistics (İşgücü istatistikleri), 1977-1997 (Paris: OECD, 1998); OECD, Ma-
in Economic Indicators: Historical Statistics (Ana Ekonomik Göstergeler: Tarihsel İstatistikler),
1962-1991 (Paris: OECD, 1993), Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000).
412 dördüncü bölüm

TABLO 4.24
ABD’de Bütün Çalışanların Sanayi/Meslek ve Etnik/Cinsiyet Gruplarına Göre
İstihdam Payı, 1960-1998 (%)

1960 1970 1980 1988 1990 1998


Toplam istihdam
I Yüksek maaş 24,6 25,5 28,2 32,4 32,9 33,0
II Orta düzeyde maaş 44,7 43,8 34,4 38,1 38,2 34,6
III Düşük maaş 31,6 30,8 37,4 29,5 28,8 32,4
Beyaz erkekler
I 28,4 29,4 32,3 37,2 39,5 37,7
n 48,0 45,8 43,6 39,7 37,2 36,2
m 23,6 24,9 24,2 23,1 23,2 26,0
Siyah erkekler
r 7,9 9,1 13,8 16,3 18,0 20,6
II 36,2 45,2 47,9 42,8 40,9 40,5
m 56,0 45,8 38,2 40,9 41,0 38,5
Latin erkekler
I 10,5 13,9 16,2 16,9 15,6 16,7
n 42,2 45,8 44,2 43,1 38,2 37,9
m 47,2 40,2 39,6 42,0 46,2 45,0
Beyaz kadınlar
I 19,2 20,2 24,6 30,5 32,1 35,5
U 47,5 46,0 43,7 39,4 38,8 31,9
m 33,2 33,8 31,7 30,4 29,1 32,3
Siyah kadınlar
I 9,1 13,5 17,8 18,8 20,4 24,0
II 19,0 33,3 42,2 41,1 40,7 33,9
m 71,8 53,1 40,0 40,2 38,9 40,5
Latin kadınlar
I 5,2 11,5 13,6 17,3 18,2 19,8
II 50,0 52,3 46,1 42,5 43,0 34,1
m 44,9 36,2 40,3 40,3 38,9 45,6
Kaynak: ABD Ticaret Bakanlığı, Nüfus Sayımı Bürosu, % l ’lik Örnek, ABD Nüfus Sayımı, 1960,
1970, Camoy tarafından derlenmiştir (2000).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 1 3

TABLO 4.25
Seçilen Ülkelerde Çalışan Başına Enformasyon Teknolojisi Harcaması (1987-1994),
İstihdamda Artış (1987-1994) ve İşsizlik Oram (1995)
Çalışan başma enformasyon
teknolojisi harcaması İstihdam artışı İşsizlik oram
(ABD dolan) 1987-1994 1995
Ülke 1987 1994 (% yıllık) (%)
Avustralya 647,9 949,4 1,9 8,5
Avusturya 303,0 540,5 0,8 5,9
Belçika 469,6 945,9 0,5 13
Kanada 525,0 772,7 1,6 9,5
Danimarka 395,2 717,1 0,2 10
Finlandiya 414,9 650,0 - 1,6 17,2
Fransa 540,5 871,6 0,1 11,6
Almanya 519,2 722,2 0,7 9,4
Yunanistan 54,9 79,2 0,5 10,0
İrlanda 272,7 341,9 0,4 12,9
İtalya 428,6 606,1 0,0 12,0
Japonya 350,0 604,6 1,2 3,1
Hollanda 578,9 873,0 1,8 7,1
Yeni Zelanda 431,6 833,3 0,3 6,3
Norveç 410,2 750,0 0,3 4,9
Portekiz 186,0 204,5 0,3 7,2
İspanya 294,1 440,7 0,6 22,9
İsveç 559,4 891,3 -0,6 7,7
İsviçre 497,1 981,4 1,5 4,2
Britanya 595,2 873,0 0,6 8,2
ABD 973,0 1487,8 1,8 5,6
Kaynak: OECD, Information Technology O utlook (Enformasyon Teknolojisinin Görünümü), 1995
(Paris: OECD, 1996, şekil 2.1); OECD Labour Force Statistics (İşgücü İstatistikleri), 1974-1994 (is-
rihdam artışı için); OECD, Employment O utlook (İstihdamın Görünümü) (Temmuz 1996) (istih­
dam oranlan için), Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000).
414 dördüncü bölüm

TABLO 4.26
Seçilen Ülkelerde Çalışan Başına Düşen Ana Telefon Hattı ve
Her 1000 Kişiye Düşen İnternet Host’u Sayısı

Çalışan başına ana telefon hattı Her 1000 kişiye düşen


------------------------------------------ İnternet host’u sayısı
Ülke 1986 1993 (Ocak 1996)
Avustralya 71,3 118,3 17,5
Avusturya 154,1 198,6 6,6
Belçika 120,7 169,8 3,1
Kanada 123,2 188,0 13,0
Danimarka 137,0 182,8 10,0
Finlandiya 106,9 182,2 41,2
Fransa 144,7 200,0 2,4
Almanya 122,2 159,7 5,6
Yunanistan 111,2 180,0 0,8
İrlanda 49,1 89,5 4,2
İtalya 165,6 210,2 1,3
Japonya 151,9 235,7 2,2
Hollanda 203,2 238,6 11,4
Yeni Zelanda 55,0 159,4 15,4
Norveç 105,2 166,7 20,5
Portekiz 65,0 154,7 0,9
İspanya 155,2 191,7 1,4
İsveç 123,9 226,1 17,2
İsviçre 180,5 222,4 12,4
Britanya 99,2 170,8 7,8
ABD 147,3 223,4 23,5
Kaynak: ITU Statistical Yearbook, 1995, s.270-5; Sam Paltridge, “How Competition helps the In­
ternet,” (Rekabet internete nasıl katkıda bulunuyor?) OECD Observer, no. 201 (Ağustos-Eylül),
1996, s.201; OECD, Information Technology Outlook (Enformasyon Teknolojisinin Görünümü),
1995, şekil 3.5, Carnoy tarafından derlenip işlenmiştir (2000).
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 1 5

TABLO 4.27
15-64 Yaş Aralığında İstihdam Edilen Kadınlar ve Erkeklerin Nüfusa Oranı

Erkekler Kadınlar
Ülke 1973 1983 1998 1973 1983 1998
Avustralya 89,9 77,5 75,2 46,4 47,0 59,2
Avusturya 82,4 79,4 75,9 47,7 47,1 59,0
Belçika 81,6 69,2 67,0 39,9 39,8 47,5
Kanada 81,9 77,8 74,7 44,1 55,0 63,3
Danimarka 89,0 78,3 80,2 61,2 65,0 70,2
Finlandiya 78,1 77,4 68,2 62,3 69,0 61,2
Fransa 83,8 73,4 66,5 47,9 48,3 52,3
Almanya 88,8 76,6 72,5 49,7 47,8 55,6
Yunanistan 81,8 75,3 71,0 31,2 35,6 39,6
İrlanda 86,5 73,8 71,4 32,8 33,6 48,2
İtalya 81,6 75,7 65,1 29,9 34,2 36,7
Japonya 3 88,8 86,7 81,7 53,4 55,7 57,2
Lüksemburg 93,1 84,0 74,6 35,9 40,9 45,6
Hollanda 83,5 69,1 79,9 28,6 34,7 59,4
Yeni Zelanda 89,1 80,3 77,1 39,1 42,8 62,1
Norveç 85,6 84,4 82,7 49,3 63,0 73,5
Portekiz 99,2 82,8 75,8 30,5 49,8 58,1
İspanya 90,5 67,9 67,0 32,5 26,5 35,7
İsveç 86,2 83,0 73,5 60,8 73,9 69,4
İsviçre 100,0 92,7 87,2 54,1 54,7 71,0
Britanya 90,3 75,9 78,1 52,7 52,6 64,2
ABD 82,8 76,5 80,5 48,0 56,2 67,4
a Japonya istatistikleri Employment O utlook’a göre, Japonya’daki veriler, 1996-1998 arası değişim
gösterir.
Kaynak: OECD, Em ploym ent O utlook (istihdamın Görünümü) (Temmuz 1996, Tablo A); OECD,
Em ploym ent O utlook (İstihdamın Görünümü) (Haziran 1999, Tablo B), Carnoy tarafından derle­
nip işlenmiştir (2000).
4 1 6 dördüncü bölüm

TABLO 4.28
Japon Şirketlerin Chuki Koyo Sistemindeki Standart Çalışanların Oranı

(A) Şirketin büyüklüğü, işçilerin eğitimi ve chuki koyo üyeliği (her gruptaki işçilerin top­
lamına oranı)
Çalışanların sayısı
>1000 100-999 10-99
İlkokul/ilköğretim okulu 8,4 4,9 3,9
Ortaokul/lise 24,3 11,7 4,8
Meslek yüksek okulu/2 yıllık kolej
9m
14,1 7,2 2,8
Üniversite 53,2 35,0 15,7

(B) Çalışan sayısı 1000’ün üstünde olan şirketlerde chuki koyo sistemine dahil olan ça­
lışanların oranı, yaşlarına ve eğitimlerine göre

Yaşlar (yıl)
Eğitim 20-24 25-29 30-34 35-39 40-44 45-49 50-54 55-59
V I w • •

İlkokul/ilköğretim okulu 13,1 13,1 27,9 32,5 25,6 17,1 8,4 6,2
Ortaokul/lise 53,4 50,3 42,9 52,6 41,4 39,1 24,3 14,3
Meslek yüksek okulu/
2 yıllık kolej 50,8 34,1 31,3 37,2 30,9 15,8 14,1 8,6
Üniversite 88,9 59,5 57,1 49,9 58,9 53,4 53,2 31,7
Kaynak: Nomura (1994)
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 1 7

TABLO 4.29
ABD’de Hisse Senedi Sahipliğinin Gelir Düzeyine Oranı, 1995 (%)

Sahip olunan menkul


... kıymederin yüzdesi
Gelir düzeyi ---------- 1------------ 1-----------------
Birikimsel Halka açık Hanelerin Sahip olanların
(binler)* hisse senetleri payı yüzdesi Hisse senedi

250’nin üstü 1,0 56,6 41,9 41,9


100-250 5,4 41,4 23,2 65,1
75-100 5,8 33,9 9,1 74,2
50-75 13,7 24,4 11,2 85,4
25-50 31,1 14,0 8,7 94,1
15-25 19,1 10,4 3,7 97,8
15’in altı 23,9 3,4 2,3 100,0
Toplam 100,0 15,2 100,0
Emeklilik planlarındaki
hisse senetleri b
250’nin üstü 1,0 65,0 17,5 17,5
100-250 5,4 61,7 31,3 48,8
75-100 5,8 58,9 14,8 63,6
50-75 13,7 50,8 18,1 81,7
25-50 31,1 35,1 14,3 96,0
15-25 19,1 16,8 3,1 99,1
15’in altı 23,9 3,2 0,9 100,0
Toplam 100,0 29,2 100,0
Bütün hisse senetleri0
250’nin üstü 1,0 84,6 28,0 28,0
100-250 5,4 80,7 26,2 54,2
75-100 5,8 75,6 11,9 66,1
50-75 13,7 63,7 14,6 80,7
25-50 31,1 47,7 13,0 93,7
15-25 19,1 28,1 4,6 98,3
15’in altı 23,9 7,9 1,7 100,0
Toplam 100,0 40,4 100,0
a 1995 doları sabit alınmıştır.
b 401 (k) planları da dahil katkı payı içeren bütün hisse senedi planları
c Doğrudan ya da dolaylı olarak mutual fonlarda, IRA’larda ya da Keogh’larda ve tanımlı bütün
katkı payına dayalı emeklilik planlarında tutulan menkul kıymetler.
Kaynak: Wolff’un SCF verilerine ilişkin yayımlanmamış analizi, Mishel tarafından derlenip işlenmiş­
tir; Mishel vd. (1999)
Ek B
METODOLOJİK N o t VE G-7 ÜLKELERİNDE İSTİHDAM
YAPISININ VE MESLEKİ YAPININ ANALİZİ İÇİN İSTATİSTİKİ
VERİLER, 1920-2005

Hizmet ve enformasyon sektörlerindeki gelişmeleri göstermek üzere üç


istatistiki veri grubu derlenmiştir. 1920’lerden itibaren m üm kün olan
en yakın tarihe dek yedi ülkeyle (Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Ja ­
ponya, ABD ve Britanya) ilgili veriler toplanmıştır. Aşağıda okuyaca­
ğınız satırlar, bu çalışma için düzenlenen her istatistik? grubu tanım la­
maya yöneliktir.

İstihdamın sanayi sektörlerine ve


aracı sanayi gruplarına göre dağılımı
Yedi ülkenin, farklı sanayi kollarıyla ilgili istihdam istatistikleri
derlenmiştir. Singelmann’ın geliştirdiği ve kullandığı sınıflandırmaya
göre, sanayi dalları altı sektöre ve 37 ara sanayi grubuna ayrılmıştır
(1978). Altı sektör şunlardır:
I Toprakla ilgili
II Dönüştürücü
III Dağıtım hizmetleri
IV Üretime dönük hizmetler
V Sosyal hizmetler
VI Kişisel hizmetler
çalışmanın ve istihdamın dönUşümll: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 1 9

H e r sektörde T ablo A 4 .1 ’de görüldüğü üzere iki ila sekiz ara sa­
nayi g rubu vardır. N üfus sayım larından ya da istatistiki so y utlam alar­
d an elde edilen, sanayi gruplarını ayrıntılı olarak ayrıştıran istihdam
istatistikleri bu kategoriler altında top lan ıp yeniden sınıflandırılmıştır.
Veritabanını 1 9 2 0 ’lerden itibaren yeniden k u rm ak yerine, Sin-
gelm ann’ın çalışması üzerinden ilerleyip o n u n hazırladığı veritabanını
1970 sonrasına doğru genişletmeyi tercih ettik. Sanayilere ilişkin, Sin-
gelm ann’m yaptığına benzer bir sınıflandırm aya gidip verilerin k arşı­
laştırılabilir olm asını sağlam ak için çok çaba sarf ettik.
A çıklam a am acıyla belirteyim; T ablo A 4.2, istihdam dağılımını

TABLO A4.1
Sanayi Sektörlerinin ve Aracı Sanayi Gruplarının Sınıflandırılması

I Toprakla ilgili V Sosyal hizmetler


Tarım Tıp, sağlık hizmetleri
Madencilik Hastane
II Dönüştürücü bgıtım
İnşaat Sosyal yardım, dini hiz.
Kamu hizmetleri Kâr amacı gütmeyen kurumlar
İmalat Posta hizmeti
Gıda Resmi m akam lar
Tekstil Çeşitli sosyal hizmetler
Metal VI Kişisel hizmetler
M akine Ev içi hizmetler
Kimyasal Otel
Çeşitli Yeme, içme mekânları
III Dağıtımla ilgili hizmetler Onarım hizmetleri
Nakliyat/Ulaştırma Çamaşırhane
İletişim Berber, güzellik merkezleri
Toptan Eğlence
Perakende Çeşitli kişisel hizmetler
IV Üretime dönük hizmetler
Bankacılık
Sigortacılık
Emlak
Mühendislik
Muhasebe
Çeşitli işletme hizmetleri
Hukuk hizmetleri
TABLO A4.2
Sektörlerin Ülkelere Göre Sınıflandırılması

Kanada Fransa Almanya İtalya Japonya Britanya ABD


Tarım Tarım, ormancılık, Tarım, ormancılık, Tarım, ormancılık, Tarım, ormancılık, Tarım, ormancılık, Tarım, ormancılık, Tarım, ormancılık,
balıkçılık, tuzakla balıkçılık balıkçılık, bahçe balıkçılık balıkçılık balıkçılık balıkçılık
kürklü hayvan
avcılığı
Madencilik Madencilik, Katı mineral Kömür madenciliği Patlayıcı katı ve Madencilik Kömür madenciliği, Metal, kömür
petrol kuyuları çıkanmı/kok maden cevheri, akışkan madde katı yakıtlar, madenciliği, ham
kömürü petrol/gaz çıkarımı çıkarımı elektrik/gaz petrol ve doğalgaz
çıkarımı
İnşaat İnşaat İnşaat İnşaat İnşaat İnşaat İnşaat İnşaat
Gıda Gıda, meşrubat, Gıda, et/süt Gıda, meşrubat Gıda, meşrubat Gıda, meşubat Gıda, içki, tütün Gıda / benzer,
tütün tütün tütün tütün, yem tütün mamülleri
Tekstil Tekstil, Tekstil, giysi Tekstil Tekstil Tekstil Tekstil Tekstil ürünleri
örgü tezgahı
Metal Ana metal, Demiı; çelik, Dökümhane, Demir dışı Demir dışı Metal, metal dışı Ana metal,
metal işleme inşaat malzemeleri, metal, çelik metaller, işlenmiş metaller; işlenmiş mineral ürünleri işlenmiş metal
dökümhane metal, dökümhane metal, demir/çelik
Makine Makine, elektrikli Makine, elektrik/ Makine, elektrikli Makine, elektrik/ Makine, elektrik/ Makine müh., Makine, elektrikli
aletler elektronik, ofis aletleri elektronik elektronik veri işleme makine
elektrikli ev aletleri makinecilik aletler cihazları, elektrik/
elektronik müh.
Kimyasal Kimyasal petrol, Temel kimyasal/ Kimyasal/fiber Kimyasal Temel Kimyasal, Kimyasal/insan Kimyasal/bileşik,
kömür ürünleri suni fibec; petrol/kömür yapımı fiber petrol/kömür
farmasötik ürünler ürünleri ürünleri
Muhtelif Kauçuk/plastik Otomobil, Taş/kil, plastik Deri, ulaşım Giysi/diğer doku- motorlu araçlar/ Nakliye-ulaşım
İmalat tekstil, odunculuk gemi, uzay, askeri ulaşım, havayolu, ekipmanları, giyim/ ma, ulaşım ekip- parçaları, diğer ekipmanları, giysi
mobilya/kağıt, ekipmanlar, giyim, gemi yapımı, ayakkabıcılık, kağıt manları, görüntü ulaşım ekipman- profesyonel fo­
basım/yayın, ulaşım odunculuk, plastik, odunculuk, plastik basım/yayıncılık, işleme aygıtları, manları, sanayi toğrafçılık ekipman­
ekipmanları, metal cam, kağıt, basım/ cam, kağıt, basım/ kauçuk, plastik kereste, odun ürünleri tasarımı, ları, saatler, oyun­
olmayan mineral yayıncılık, ayak­ yayıncılık, deri, diğerleri mobilya, plastik, ayakkabı/giyim, caklar, spor eşyaları,
ürünleri, diğerleri kabı, deri ürünleri müzik aletleri, kauçuk, kağıtçılık, kereste/odunculuk, kereste/odunculuk,
giyim deri, kürk, seramik, mobilya, kağıt, mobilya, taş/kil,
taş/kil ürünleri basım/yayıncılık cam, kağıt, basım/
kauçuk, plastik, yayıncılık, kauçuk/

çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri» işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar / j}2 1


diğer imalatlar cam, deri, diğerleri
Kamu Elektrik enerjisi, Elektrik üretimi/ Elektrik, gaz, Elektrik, gaz, su Elektrik dağıtımı, Gaz, elektrik, su Şebeke, temizlik
Hizmetleri gaz, su şebekeleri dağıtımı, gaz, su su tedariği su, gaz, ısıtma servisleri
dağıtımı tedariği
Nakliyat/ Nakliyat, depolama Nakliyat Demiryolu, Demiryolu Demiryolu, Demiryolu, Demiryolu, otobüs/
Ulaştırma deniz taşımacılığı hava taşımacılığı karayolu diğer ülke, deniz/ şehirlerarası, transit,
deniz/hava, diğer hava taşımacılığı taksicilik, deniz/hava
servisler, otopark destek servisleri taşımacılığı,
kamyonculuk
İletişim İletişim Telekomünikasyon/ İletişim, İletişim İletişim İletişim/posta lletişim/TV-radyo
posta hizmetleri posta hizmetleri hizmetleri yayınları
Toptancılık Toptan ticaret Gıda toptancılığı, Toptancılık Toptancılık Toptancılık, Toptancılık Toptan ticaret
gıda dışı toptancılık depolama

Perakende Perakende ticaret Perakende gıda, Perakende Perakende Perakende Perakende Perakende ticaret
gıda-dışı perakende
oto onanını/satışı

Bankacılık Bankalar, aracı Finansal kurumlar Finansal kurumlar Finansal kurumlar, Finans/sigortacılık Bankacılık/fınans Bankacılık, tasarruf
kurumlar menkul kıymetler ve kredi kurumlan,
aracı kurumlar,
menkul kıymetler

Sigortacılık Sigorta şirketleri, Sigorta Sigorta Sigorta Sigorta Sigorta, sosyal Sigorta
ajansları / emlak güvenlik hariç

Gayrimenkul Veri yok Emlak kiralama/ Emlak, kiralama Emlak Emlak Emlak-alım satımı Emlak, emlak
finans sigortası
Mühendislik Mühendislik/ Veri yok Teknik Teknik İnşaat mühendis- Veri yok Mühendislik,
bilimsel hizmetler danışmanlık hizmetler liği, mimarlık mimarlık, araştırma

Muhasebe Muhasebe Veri yok Veri yok Muhasebe Muhasebe Muhasebe Muhasebe/hesap
denetimi

Muhtelif İşletme hizmetleri Girişimlere Hukuki, muhasebe, Diğer işletme Mal kiralama, İşletme hizmetleri, Reklamcılık, ticari
tşletme hizmetler diğer işletme hizmetleri, leasing, bilgi taşınabilir menkul ar-ge, personel destek
Hizmetleri hizmetleri kiralama servisleri, araştırma, kiralama hizmetleri, işletme
reklamcılık, pro­ yönetimi danışman­
fesyonel hizmetler lığı, bilgisayar hiz­
metleri, dedektiflik
hizmetleri, diğer
işletme hizmetleri
Hukuk Avukat, noter Veri yok Veri yok Hukuki Hukuki hizmetler Hukuki Hukuki hizmetler
Hizmetleri büroları
Tıp, Sağlık Doktor, cerrah, Veri yok Sağlık, veterinerlik Sağlık hizmetleri, Tıbbi hizmetler, Tıbbi/diğer sağlık Hastaneler hariç
Hizmetleri paramedikal, diş muayenehaneleri veterinerlik sağlık hizmetleri, hizmetleri, sağlık hizmetleri
hekimi ofisleri kamu sağlık senatoryum
hizmetleri
Hastane Hastaneler Veri yok Veri yok Hastaneler Hastaneler Veri yok Hastaneler
Eğitim Eğitim Veri yok Eğitim, bilim/ Eğitim, araştırma, Eğitim, bilimsel Eğitim, araştırma Okullar, kütüphane­
araştırma enstitüleri müzeler, botanik/ araştırma enstitüleri ve geliştirme ler, meslek okulları,
hayvanat bahçeleri eğitim hizmetleri
Sosyal Sosyal yardım, Veri yok Sosyal hizmetler, Dini örgütler Sosyal yardım, Sosyal güvenlik Dini örgütler
Yardım, dini örgütler iş ve işçi bulma sosyal sigorta, dahil diğer
Dini Hizmetler kurumlan din kurumlan hizmetler
Kir Amacı İşçi örgütleri, Veri yok Kâr amacı Ekonomik Kooperatifler, Veri yok Üye olunan örgütler
Gütmeyen ticaret birlikleri gütmeyen kurumlar örgütlenmeler siyasi/ekonomik,
Kurumlar meslek birlikleri kültürel
organizasyonlar
Posta Veri yok Veri yok Veri yok Posta hizmetleri Veri yok Veri yok Posta hizmetleri
Hizmetleri
Resmi Kamu yönetimi, Veri yok Kamu yönetimi, Kamu yönetimi, Ulusal hükümet Kamu yönetimi Kamu yönetimi,
Makamlar savunma silahlı kuvvetler, hizmetleri, yerel ve savunma savunma, adalet,
uluslararası hükümet hizmetleri, kamu düzeni
örgütler uluslararası
hükumetler/örgütler
Muhtelif Sos* Muhtelif sosyal Veri yok Çöplerin kaldırıl­ Diğer sosyal Atıkların kaldırıl- Diğer profesyonel Çeşitli profesyonel ve
yal Hizmetler hizmetler ması, iskân hizmetler ması, diğer servisler bilimsel hizmetler ilgili servisler
kurumlan
Ev içi özel hizmetler Veri yok özel hizmetçi Ev içi hizmetler Ev içi hizmetler Veri yok özel hizmetçi
Hizmetler

Otel Otel/motel/kulüp Otel/kafe/ Otel/restoran Oteller/ Oteller/konaklama Oteller/catering Otel/motel, konak­


kamp yerleri restoran (restoranlı-resto- yerleri (restoranlar; kafe- lama yerleri
ransız) ler, kulüpler,
kantinler)
Yeme-îçme Restoranlaı; Veri yok Veri yok Restoranlar/kamp Yeme/içme Restoranlar/kafeler/ Yeme/içme
Mekanları yemek şirketleri, yerleri merkezleri büfeler merkezleri
Onarım Ayakkabı, oto, Veri yok Oto/bisiklet Onarım Onarım hizmetleri Oto, tüketim Oto, elektrikli
Hizmetleri mücevher, elektrikli onarımı hizmetleri malları/motorlu çeşitli onarım
aygıt, aygıt onarımı araç onarımı

Çamaşırhane Çamaşırhaneler Veri yok Çamaşırhane/ Çamaşırhane Çamaşırhane Çamaşırhane/ Çamaşırhane/


temizleme/ ütü, temizleme kuru temizleme temizleme
self-servis
çamaşırhaneler
Berber/ Berber/güzellik Veri yok Berber/vücut Berber/güzellik Berber/güzellik Kuaför/manikür Güzellik salonları,
Güzellik salonları bakımı salonları salonları berber salonları
Salonları
Eğlence Eğlence/dinlence Veri yok Kültür, spor, Eğlence, sinema, Sinema, dinlence Dinlence, kültür Tiyatrolar, sinema­
eğlence TV-radyo, spor TV-radyo, eğlence hizmetleri lar bovvling, bilardo,
• yüzme havuzları

Muhtelif Cenaze hizmetleri, Kâr amaçlı Diğer kişisel Mezarlık Çeşitli kişisel Kişisel hizmetler Cenaze hizmetleri,
Kişisel muhtelif kişisel bütün kişisel hizmetler yönetimi hizmetler krematoryum
Hizmetler hizmetler hizmetler
aorauncu Doıum

sanayi dallarına göre güncellemekte kullandığımız sınıflandırmayı gös­


teriyor. Tablo, yedi ülkede her ara sanayi grubunun kapsadığı sanayi
kategorilerinin tam am ının ayrıntılı bir listesidir. Sınıflandırma konu­
sunda her ülkede gözlenen büyük farklılıklar, ürettiğimiz her istatisti-
kî tabloya not düşülmüştür. Bu analizde, bütün ülkeler için istihdam
edilenlerin (serbest çalışanlar, maaşlı olm ayanlar da dahil) yıllık o rta­
lama sayısı kullanılmıştır.
Sektörel sınıflandırmaların (Fden IV’e kadar kategoriler), bir
başka sektörün de kapsayabileceği üretim dallarına ayrıntılı olarak yer
vermeyebileceğini unutm ayın. Örneğin bir ülkeye ilişkin istatistikler,
yeme-içme m ekânlarına perakende hizmetlerinde yer veriyor, ancak bu
veriler ayrıntılı bir sınıflandırma olmadığından ayrıştırılamıyorsa, da­
ğıtım hizmetlerinin (III) oranı fazla, kişisel hizmetlerin (IV) oranı dü ­
şük görünecektir. Sonuçta belli sanayi dallarının oranı yüksek ya da
düşük olabilir.
Ayrıca öncelikli olan, sanayi dallarının sınıflandırmamıza göre
ayrıntılı bir döküm ünün çıkarılmasından çok, ülkeler arasında bir kı­
yaslama yapılabilmesidir. Sanayi dallarını her ülkede aynı kategoride
toplayabilmek için bunu yaptık, aksi takdirde büyük kategorilerde is­
tihdam paylarının kıyaslanabilirliği ortadan kalkardı. (Fden IV’e ka­
dar) Bunun sebebi, bazı ülkelerden gelen verilerin farklı sektörleri bir
arada ele alması; bizim de bu sektörleri ayrıştıramamamızdır. Örneğin
birçok ülkede kağıt, m atbaa ve yayıncılık tek bir sektör olarak ele alı­
nır; biz de bu sektöre muhtelif üretim başlığı altında yer verdik, halbu­
ki kuramsal olarak yayıncılık bir işletme hizmeti olarak düşünülebilir.
Sonuçta ülkeler arasında bir kıyaslama yapmayı m üm kün kılmak için,
bütün ülkelerin, dağınık veriler sunan ülkelerin bile yayıncılık istatis­
tiklerini muhtelif imalat başlığı altında topladık.
Aynı gerekçelerle, aşağıdaki sanayi dalları da belirtilen katego­
rilerde toplandı:
• Tekstil ya da dokum adan elde edilen ürünler, giyim kuşam
ayakkabı da dahil olmak üzere “muhtelif im alat” başlığı altında to p­
lanmıştır.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 425

• Ulaşım araçları (otom obil, gemi yapım ı, havacılık ve uzay sa­


nayii ürünleri dahil) “ m uhtelif im a la t” başlığı altında toplanm ıştır.
• Bilimsel cihazlar, optik, fotoğrafçılık ve akıllı cihazlar dahil
“m uhtelif im alat” başlığı altında toplanm ıştır.
• M atbaacılık ve yayıncılık “ m uhtelif im a la t” başlığı altında
toplanm ıştır.
• H e r ülke için elde edilebilen ayrıntılı sınıflandırm aya bağlı
o larak yayıncılık (radyo ve TV) “ iletişim ” ya da “ eğlence” başlığı a l­
tında toplandı.
• M uhtelif profesyonel hizmetler ve bunlarla ilgili hizmetler, ülke­
ye bağlı olarak herhangi bir hizm et kategorisinde toplanabilir. Verilerin
titizlikle incelenmesinin ve bazı dağınık bilgilerin bulunm asının a rd ın ­
dan “ diğer profesyonel hizm etler” Japonya için “işletme hizm etleri”,
ABD için ise, “m uhtelif sosyal hizm etler” kategorisinde toplanmıştır.
Ayrıca incelenen ülkeler için, aşağıda belirtilen özgül d u ru m lar
da akılda tutulm alıdır.

Kanada
1971 rak am ları, 1 9 7 0 ’de 15 yıl ya da d a h a fazla süredir K
d a ’da çalışm akta olan insanlara ilişkin nüfus sayımı verilerini tem el a l­
m aktadır. 1981 rak am ları ise 15 yıldan fazla süredir K a n a d a ’da çalış­
m a k ta o lan insanlara ilişkin nüfus sayımı verilerinin ö rnek % 2 0 ’lik
kesim ine dayanm aktadır. Kasım 1992 itibarıyla, 1991 nüfus sayımı
verilerine göre, işgücünü sanayi kollarına göre ayrıntılı bir biçim de a y ­
rıştırm ak m ü m k ü n o lm ad ığ ın d an , Statistics Canada’nm aylık The La­
bor Force ra p o ru n d a yayım lanm ış o lan , eldeki en yakın tarihli (M ayıs
1992) verileri kullandık. R akam lar, ülke çap ın d a (Y ukon ve kuzey b a­
tı to p rak ları hariç) ö rnek seçilen 62 bin h anenin değerlendirilm esi so ­
nucu oluşturulm uştur. A raştırm a, K an ad a eyaletlerinde yaşayan 15
yaş ve üstü kesim in profilini su n m a k üzere tasarlanm ıştır; a n ca k şu n ­
lar istisna tu tu lm u ştu r: Kızılderili yerleşim lerinde yaşayan insanlar; si­
lahlı kuvvetlerin tam zam anlı çalışanları; k u ru m la rd a yaşayan in sa n ­
lar (k u ru m d a altı ayı aşkın bir süredir b u lu n an , cezalandırm a am açlı
4 2 6 dördüncü bölüm

kurum lardaki m ahkum lar, hastane ve bakımevlerindeki insanlar).


1992 rakam ları, Mayıs 1992 itibarıyla işgücünün durum unu yansıtır
ve 1984’ten beri kullanılm akta olan 1980 Standart Sınaî Smıflandır-
m ası’nı temel alm aktadır (Statistics Canada, 1992).

Fransa
Rakamlar, her yıl 31 Aralık itibarıyla mevcut istihdam edilen
nüfusa ilişkin, yıllık istatistiklerde yayımlanan verilere dayanmaktadır.
1989 rakam ları başlangıcı oluşturur. Hizmet sektöründe istihdama
ilişkin istatistiklerin ayrıntılı bir döküm ünün bulunm am asından dola­
yı bazı sorunlarla karşılaşılmıştır. Hizmet sektörünün ayrıntılı bir dö­
küm ünün bulunmadığı durum larda, “kâr amacı gütmeyen hizmetler”
kategorisi muhtelif sosyal hizmetler, “ kâr amacı güden hizmetler” ka­
tegorisi ise muhtelif kişisel hizmetler olarak sınıflandırılmıştır. Nüfus
sayımı verileri yerine yıllık istatistiklerin kullanılmasının sebebi, eli­
mizdeki en yakın tarihli nüfus sayımı verilerinin 1982’deki sayıma ait
olmasıdır.

Almanya
Bu analizde, analiz birimi olarak birleşme öncesindeki eski Fe­
deral Almanya Cum huriyeti’ni kullandık. Rakamlar, istihdam edilen­
lere ilişkin, 1970 ile 1987’deki nüfus sayımlarında elde edilen verilere
dayanmaktadır. Almanya’da bu yıllar arasında hiç nüfus sayımı ger­
çekleştirilmemiştir.

İtalya
Rakamlar, işgücüne ilişkin 1971 ile 1981’deki nüfus sayımı ve­
rilerini temel alır; 1990 rakam ları kaynaklardaki farklılıklar yüzünden
daha önceki yılların verileriyle doğrudan kıyaslanabilir olmayabilir.
Analizimizi gerçekleştirdiğimiz sırada, 1991 nüfus sayımının rakam la­
rı elimizde olmadığından, son dönemdeki eğilimlerin bir göstergesi
olarak 1990 rakamlarını kullandık.
çalışmanın ve istihdamın dönUşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 2 7

Japonya
R akam lar, istihdam edilen 15 yaş ve üstü kişilere ilişkin Ekim
1970, 1980 ve 1990 nüfus sayım ı verilerine dayanır. 1970 ve 1980 ra ­
kam ları, % 2 0 ’lik bir ö rn ek cetveli, 1990 rak am ları % l ’lik örnek bir
cetveli tem el alır.

Britanya
İngiltere ve G aller için, 1921 ile 1971 yılları a rasın d ak i ra k a m ­
lar kullanılm ıştır. 1 9 7 1 ’den itib aren , B ritan y a’nın ta m a m ın d a istih­
dam edilenlere ilişkin her yılın h aziran ay ın d a belirlenen Ç alışm a Ba­
kanlığı ra k a m la rın d a n y ararlan ılm ıştır. A nalizim iz sırasın d a 1991
nüfus sayım ı verilerine u laşam ad ığ ım ızd an , elim izdeki 1971 ve 1981
nüfus sayım ı ra k a m la rı da B rita n y a ’nın tam am ın ı k a p sam ad ığ ın d a n ,
istihdam edilenlere ilişkin n ü fu s sayım ı verilerini k u lla n m a k yerine
bu rak am ları k u llan m ay ı tercih ettik . Ayrıca istih d am edilenlere iliş­
kin nüfus sayım ı verileriyle Ç alışm a B ak an lığ ı’nın B ritan y a’da istih ­
dam edilenlere ilişkin verilerinin titiz bir kıyaslam ası y ap ıld ığ ın d a,
veriler a ra sın d a istih d am ın d ağ ılım ın a ilişkin ço k k ü çü k fark lılık lar
o lduğu g ö rü ld ü .152 Böylece Ç alışm a B akanlığı verilerini, B rita n y a ’da
1970 ile 1 990 a ra sın d a k i eğilim lere ilişkin k a b ac a bir ta h m in geliştir­
m ekte kullanabileceğim ize k a ra r verdik. Bu ra k a m la r özel, ev içi hiz­
m etlilerle, m ü te a h h itlik şirk etlerin d e ç alışa n la rın k ü ç ü k bir kısm ını
d ışarıd a tu tar, fa k a t m evsim lik ve geçici işçileri kapsar. B ritanya ra ­
k a m ların a aile işletm elerinde ç a lışa n la r da dahildir, am a K uzey İrla n ­
da için aynı d u ru m söz k o n u su değildir. R ak am lar, serb est ç a lışa n la ­
rı da k ap sam az. D a y a n a k n o k ta sı, Ç alışm a B ak an lığ ı’nın B rita n y a ’da
yaptığı istih d am a ilişkin say ım lar ve Birleşik K rallık için de İnsangü-
cü H izm etleri B ak an lığ ı’nın K uzey İrla n d a ’da gerçekleştirdiği benzer
sayım lardır.

152 Tablo 4.16’da görüldüğü gibi, ziraî istihdamı, toplam müstahdem nüfustan daha düşük görme
eğilimi hakimdir.
4 2 8 dördüncü bölüm

ABD
1970’de mevcut nüfusun istihdamına ilişkin ayrıntılı dökümler,
Employment and Eamings sayılarında yayımlanmamıştır. Bu yüzden
1970 verileri yerine nüfus sayımı verilerini koyduk; çünkü mevcut nüfus
araştırm asının ortaya koyduğu istatistikler genelde on yıllık istatistikler­
le karşılaştırılabilir olm ak üzere tasarlanmıştır. (1970 nüfus sayımı veri­
lerinde sayfa vii’ye bakınız; ikinci cilt: 7B, Subject Reports: Industrial
Characteristics/Konu Raporları: Sanayi dallarının nitelikleri) ABD’de ki
rakamlar, araştırm a haftasında, kendi işleri ya da çiftlikleri olsun ücret­
li olarak herhangi bir işte çalışan kişileri ya da aileden birinin işletmesin­
de ücretsiz işçi olarak 15 saat ya da daha fazla çalışanları; araştırm a haf­
tasında çalışmayan am a iş ya da işletme sahibi olup hastalık, kötü hava
koşulları, tatil, çalışan-yönetici anlaşmazlıkları ya da kişisel sebeplerle
geçici olarak iş yerlerinde bulunm ayan, işe gitmedikleri süre zarfında üc­
ret alan almayan, başka bir işte çalışan çalışmayan herkesi kapsar.
ABD’de üslü silahlı kuvvetlerin üyeleri de istihdam edilenlerin toplamı­
na dahildir. Birden fazla işi olanlar, araştırm a haftasında en fazla çalış­
tıkları işte sayılmışlardır. Toplama, geçici olarak ABD’de bulunan, fakat
bir elçilik binasında konaklam akta olmayan yabancı ülkelerden çalışan­
lar da dahildir. Evinde çalışanlar (boyama, onarım ya da ev işleri) ya da
dini kurumlar, hayır kurum lan veya benzeri örgütler için gönüllü çalı­
şanlar toplam ın dışında tutulmuştur. (Çalışma Bakanlığı İstatistikleri,
1992) 1980 nüfus sayımında SIC kodları yeniden sımflandırıldığından,
bu tarihten önceki ya da sonraki rakam lar kıyaslanabilir olmayabilir.

Sanayi kollarına göre istihdam


Hail, istihdamı sektörlere ayırmak üzere iki yöntem öneriyor: Sa­
nayi kollarına karşılık hizmetler, malla ilgili sektörlere karşılık bilgiyle il­
gili sektörler (Hail, 1988). “Sanayi” bütün madencilik, inşaat ve imalat
sektörlerini, “hizmetler” de geri kalan bütün sektörleri kapsar. “Malla
ilgili” sektörler madencilik, inşaat, imalat, ulaştırma, toptan/perakende
ticareti; “bilgiyle ilgili sektörler” iletişim, finans, sigorta ve gayri menku­
lü, geri kalan bütün hizmetleri ve hüküm et işlerini kapsar.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 2 9

Analizimizde Singlem ann’ın sınıflandırm asına göre düzenlenen is­


tihdam istatistikleri, H all’un sınıflandırm asına uyması için toplanm ış ve
yeniden örgütlenm iştir.153 Ayrıca hizm et sektöründe istihdam la ve sana­
yi sektörlerinde istihdam ın oranının yanı sıra bilgiyle ilgili sektörlerdeki
istihdam ın m allarla ilgili sektörlerdeki istihdam a oranı T ablo 4 .8 ’den
Tablo 4 .1 4 ’e kadarki tablolarda yer alan verilerden derlenmiştir.

Mesleklere göre istihdam


Birçok ülkede sta n d a rt m eslekî sın ıflan d ırm alard a, sektörel fa­
aliyetler genellikle vasıf düzeyleriyle karıştırılır; bu yüzden de k u llan ı­
m ım ıza uygun değillerdir. A ncak ülkelere ilişkin m evcut verilerin titiz
bir değerlendirm esinin ard ın d an , m esleki bir sınıflandırm a y ap m an ın
başlı başına bir proje olduğu açıklık kazandı. Bu ekteki asıl am acım ız
böyle bir analize girm ek o lm ad ığ ın d an , bu ülkelerde m esleklerin a y ­
rıntılı bir d ö k ü m ü n ü çıkarabilm ek için m evcut sınıflandırm aları k u l­
lanm aya k a ra r verdik. Sonuçta o rtay a k ab aca şöyle bir m esleki sınıf­
landırm a o rtay a çıktı:
- yönetsel
- profesyonel
- teknisyen
- satış
- b ü ro işleri
- el işçileri ve o p e ra tö rle r
- y a n vasıflı, hizm et sek tö rü çalışanları
- yarı vasıflı, u laştırm a sek tö rü çalışanları
- çiftlik işçileri ve yöneticileri
Birçok ülkede profesyonel kategorisiyle teknisyen kategorisini
b irb irinden ay ırm ak im kânsızdır. Ayrıca bazı ülkelerde el işçileri ve
o p e ra tö rle r birbirine karışm ıştır; bu yüzden de verilerden yanıltıcı so ­
nuçlar çıkarılm asını önlem ek için bu kategorileri birleştirm eye k a ra r
verdik. Aynı d u ru m çiftlik işçileri ile çiftlik yöneticilerinin birleştiril-

153 Standart hizmet sektörü sınıflandırmasına uyum sağlamak için, yeme-içme mekânları peraken­
de ticaretine dahil edilmiştir.
430 dördüncü bölüm

mesi için de geçerlidir. “El işçileri ve o p eratö rler” rençberler, hayvan


bakıcıları ve m adencileri de kapsar. Hizm et sektörü çalışanları olarak
sınıflandırılanlar, yarı vasıflı hizmet sektörü çalışanlarına dahildir.
Ülkelerin farklı özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:

Kanada
Rakam lar, istihdam edilenlerin meslekî sınıflandırm asını temel
alır. Profesyonel ve teknisyen kategorileri, meslekleri fen bilimleri, sos­
yal bilimler, öğretim , tıp/sağlık ve sanat/eğlenceyle ilgili olanları da
kapsar. El işçileri ve operatörler kategorisi, m adencilik/taş ocağı işçili­
ği, m akine kullanım ı, işleme, inşaat ticareti, malzeme işleme, diğer el
işleri ve cihaz kullanım ını da içerir. Çiftlik işçileri ve yöneticileri kate­
gorisi ise tarım , balıkçılık, avcılıkla ormancılık/keresteciliği de kapsar.

Fransa
Rakamlar, 15 yaş ve üstü nüfusun mesleki sınıflandırmasını te­
mel alır; işsizler, emekliler, öğrenciler ve sonuçlarına istatistik yıllıkların­
da yer verilen istihdam araştırm alarına göre hiç çalışmamış olanlar dı­
şarıda bırakılmıştır. Yönetsel kategori, üst düzey kam u görevlileriyle şir­
ketlerde üst düzey yönetsel/ticari görevlerde çalışanları da kapsar. Pro­
fesyoneller kategorisi profesörleri, bilimsel meslekleri, bilgi/sanat ala­
nında çalışanları ve mühendislerle teknik işçileri de kapsar. Teknisyen­
ler ara düzeydeki profesyonelleri, din görevlilerini, ara düzeydeki sosyal
görevlileri, sağlık çalışanlarını kapsar. Büro işleri kategorisi devlet me­
murlarını ve yönetsel işlerde çalışanları kapsar. El işçileri ve operatörler
kategorisi ise sanayi kollarındaki vasıflı ve vasıfsız işçileri kapsar.

Almanya
Rakamlar, istatistik yıllıklarına göre, istihdam edilenlere ilişkin
meslekî sınıflandırmaları temel alm aktadır. Yönetsel kategori muhase­
becileri, devlet memurlarını ve girişimcileri kapsar. Profesyoneller ka­
tegorisi ise mühendisleri, bilim adam larını, sanatçıları ve sağlık hiz-
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 4 3 1

m etleri çalışanlarım da içerir. El işçileri ve o p eratö rler kategorisine sa­


nayi kollarında çalışan işçilerin çoğu dahildir. Teknisyen kategorisi
sosyal hizm et çalışanlarını da kapsar. Ç iftlik işçileri ve yöneticiler k a ­
tegorisine o rm an lar ve balık çiftliklerinde çalışanlar da dahildir.

Japonya
R akam lar, sonuçları istatistik yıllıklarında yayım lanan Ç alışm a
Bürosu A ra ştırm a sin a göre istihdam edilenlerin m esleki sınıflandır­
m asına dayanır. Ç iftlik işçileri ve yöneticiler kategorisi, o rm an lar ve
balık çiftliklerinde çalışanları da içerir. Yarı vasıflı, hizm et çalışanları
kategorisi k o ru m a görevlilerini de kapsar. Yarı vasıflı, u laştırm a görev­
lileri kategorisi, iletişim le ilgili m eslekleri de kapsar.

Britanya
R akam lar, nüfus say ım ların d an elde edilen B ritanya k ap sam ın ­
daki % 1 0 ’luk bir ö rn ek kesim i tem el alır. Profesyoneller kategorisi
yargıçları, ekonom istleri, çevre sağlığı görevlilerini vs. de kapsar. Tek­
nisyen kategorisi, tah m in yü rü ten leri, sosyal k u ru m lard a çalışanları,
tıp teknisyenlerini, tek n ik ressam ları, u stab aşıları, takipçileri, takipçi
denetçilerini, tek n ik m ühendisleri de kapsar. El işçileri ve o peratörler,
sanayi işçilerinin ço ğ u n lu ğ u n u içerir. Yarı vasıflı u laştırm a işçilerine,
depo görevlileri/m ağaza görevlileri/paketlem e ve şişeleme işlerinde ç a ­
lışanlar da dahildir. Yarı vasıflı, hizm et sek tö rü çalışanları spor/eğlen­
ce işlerinde çalışanları, k o ru m a görevlilerini de kapsar. 1990 ra k a m la ­
rı, N üfus Sayımı ve A raştırm aları B ü ro su ’n u n gerçekleştirdiği İşgücü
A raştırm ası’m (1990 ve 1991 tarihli) tem el alır. 1990 rak am ları, fa rk ­
lı araştırm a yöntem lerinin ve k ateg o rilerin k u llan ılm asın d an ö tü rü d a ­
ha önceki yılların verileriyle k arşılaştırılab ilir değildir. A ncak analizi­
miz sırasında 1991 nüfus sayım ı verileri elim izde o lm ad ığ ın d an Bri­
ta n y a ’da istihdam yapısına ilişkin k ab a bir tah m in geliştirm ek için
1990 rak am ların ı kullandık.
432 dördüncü bölüm

ABD
Rakam lar, Çalışma Bakanlığı’nın N üfus Sayımı Bürosu’nun
gerçekleştirdiği M evcut N üfus A raştırm asının bir parçası olarak yapı­
lan hane araştırm alarına göre, istihdam edilenlerin yıllık ortalam asını
esas alır. Yönetici kategorisi, şirket yönetimiyle ilgili konum ları da içe­
rir. Büro işleri kategorisi, yönetsel desteği de kapsar. Yarı vasıflı, hiz­
m et sektörü çalışanları kategorisi özel ev içi hizmetleri ve korum a gö­
revlerini de içerir. El işçileri ve operatörler kategorisi, hassas üretimi,
onarım ı, m akine işletim ini/bant işçilerini/kontrolörleri, bakıcıları, teç­
hizat temizlikçilerini, yardım cıları ve işçileri de kapsar. Yarı vasıflı,
ulaştırm a işçileri kategorisi malzeme taşım a işlerini de içerir. Çiftlik iş­
çileri ve çiftlik yöneticilerine, orm ancılık ve balıkçılık da dahildir.

İstihdamın dağtltmt
İstihdam edilenlerin statüsü, çalışanlar, serbest çalışanlar ve ai­
le işletmelerinde çalışanlar olarak sınıflandırılır. Aile işletmelerinde ça­
lışanların sayısına ulaşılam adığında, bu grubun serbest çalışan katego­
risine dahil edildiği olmuştur. Serbest çalışanlar, aksi belirtilmediği sü­
rece genelde işverenleri kapsar.
Ülkelerin özel durum ları aşağıdaki gibidir:

Kanada
Ücretli olan işverenler (serbest çalışan değil) ücretli çalışanlar
kategorisinde yer alır.

Fransa
Rakamlar, OECD İşgücü İstatistiklerinde belirtilen sivil istih­
damı esas alır.

Almanya
Rakam lar yıllık istatistikleri esas alır.
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ağ işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 433

İtalya
R akam lar, O E C D İşgücü İsta tistik le rin d e belirtilen sivil istih­
dam ı esas alır.

Japonya
R ak am lar yıllık istatistiklerde de yer verilen, istihdam edilenle­
re ilişkin İşgücü A ra ştırm a sın a dayanır.

Britanya
R akam lar, O E C D İşgücü İsta tistik le rin d e belirtilen sivil istih­
dam ı esas alır.

A BD
R ak am lar tarım ve tarım dışı sektörlerde istihdam edilen sivil­
lerin yıllık o rta la m a sayısını esas alır.

İstatistiki başvuru kaynaklan

Kanada
Statistics C anada. 1971 Census o f Canada, cilt. 3: E conom ic Characteristics
— . 1981 Census o f Canada: Population, L a b o r Force- Industry by dem ographic
a nd educational characteristics, Canada, provinceb, urban, rural, nonfarm and
rural farm , O cak 1984.
— . T he L a b o u r Force, çeşitli sayılar
— . L abou r Force. A n n u a l Averages, 1975-1983, O cak 1984

Fransa
Institut national de la statistique et des etudes econom iques (INSEE). A nnuarie sta-
tistique de la France 1979: resultats de 1978, M inistere de l’econom ie, des fi-
nances et du budget, Paris: INSEE, 1979.
— . Recensem ent general de la p o p u lation de 1982: resultats definitifs, Pierre-Ala-
in A udirac, n o .4 8 3 , des C ollections de PINSEE, serie D, no. 103, M inistere de
l’econom ie, des finances et du budget, Paris: INSEE, 1985.
— . E nquetes sur l ’em ploi de 1982 et 1983: resultats redresses, no. 120, Şubat
1985.
— . Enquetes sur l’em p lo i de m ars 1989: resultats detailles, no 28-29, Ekim 1989.
434 dördüncü bölüm

—. Annuaire statistique de la France 1990: resultats de 1989, cilt 95, nouvelle se-
rie no.37, M inistere de l’economie, des finances et du budgct, Paris: INSEE,
1990.

Almanya
Statistisches Bundesamt. Statistisches Jahrbuch 1977: für die Bundesrepublik De-
utschland, Metzler-Poeschel Verlag Stuttgart, 1977.
— . Statistisches Jahrbuch 1991: für die Bundesrepublik Deutschland, Metzler-Po­
eschel Verlag Stuttgart, 1991.
— . Bevölkerung und Kultur: Volkszahlung vom 27. M ai 1970, Heft 17, Enverbs-
tatige in wirtschaftlicher Gliederung nach Wochenarbeitszeit und weiterer Ta-
tigkeit, Fachserie A, Stuttgart ve Mainz: Verlag W. Kohlhammer.
— . Volkszahlung vom 25 M ai 1987, Bevölkerung und Ervverbstatigkeit, Stutt-
gart:Metzler-Poeschel, 1989.

İtalya
Istituto Centrale di Statistica. 10. Censimento Generale della Popolazione, İS Ot-
tobre 1961, cilt IX: D ati Generali Riassuntivi, Roma, 1969
— . 11. Censimento Generale della Popolazione, 24 O ttobre 1971, cilt VI: Profes-
sioni e Attivita Economiche, Tomo 1: Attivita Economiche, Roma, 1975
— . 12. Censimento Generale della Popolazione, 25 O ttobre 1981, cilt II: D ati sul-
le caratteristiche strutturalli della popolazione e delle abitazioni, Tomo 3: İtal­
ya, Roma, 1985.
Istituto Nazionale di Statistica (ISTAT). Annuario Statistico Italiano, edizione
1991.

Japonya
Statistics Bureau, M anagement and Coordination Agency (1977) Japan Statistical
Yearbook, Tokyo.
— . (1983) Japan Statistical Yearbook, Tokyo.
— . (1991) Japan Statistical Yearbook, Tokyo.
Bureau of Statistics, Office of the Prime Minister. Summary o f the Results o f 1970
Population Census o f Japan, Tokyo: Bureau of Statistics, 1975.
—. 1980 Population Census o f Japan, Tokyo: Bureau of Statistics, 1980.
—. 1990 Population Census o f Japan, Prompt report (% l ’lik örnek kesimin so­
nuçları), Tokyo: Bureau of Statistics.

Britanya
Office of Population Censuses and Surveys, General Registrar Office. Çensus
1971: Great Britain, Economic Activity, kısım IV (% 10’luk örnek), Londra:
çalışmanın ve istihdamın dönüşümü: ag işçileri, işsizler ve esnek zamanlı çalışanlar 435

H M SO , 1974.
— . Census 1981: E conom ic Activity, Great Britain, Londra: H M SO , 1984.
— . L abour Force Survey 1990 a n d 1991: A Survey C onducted by O PCS and the
D epartm ent o f Econom ic D evelopm ent in N orthern Ireland on behalf o f the
E m plo ym en t D epartm ent and the European C om m unity, Series LFS no. 9,
Londra: H M SO , 1992.
Central Statistical Office. A n n u a l A bstract o f Statistics: 1977, Londra: H M SO ,
1977
— . A nnua l A bstract o f Statistics: 1985, Londra: H M S O , 1985.
— . A n n u a l A bstract o f Statistics: 1992, no. 128, Londra: H M SO , 1992.
D epartm ent of Em ploym ent. E m p lo ym en t G azzette cilt 100, no. 8 (Ağustos 1992).

ABD
United States D epartm ent of Labor. H a n d b o o k o f Labor Statistics, Bulletin 2175,
Bureau of Labor Statistics, Aralık.
— . L abor Force Statistics: D erived fro m the Current Population Survey, 1948-87,
Bureau of Labor Statistics, A ğustos 1988.
— . H a n d b o o k o f L a b o r Statistics, Bulletin 2340, Bureau of L abor Statistics, M art
1990.
— . E m p lo ym en t and E am ings, çeşitli sayılar.

Diğer
E urostat. L abour Force Sam ple Survey, Luxem bourg: E urostat, çeşitli sayılar.
— . L abor Force Survey, Them e 3, Series C, Population and Social Statistics, Acco-
unts, Surveys a n d Statistics, Luxem bourg: E urostat, çeşitli sayılar.
H ail, Peter (1988) “ Regions in the transition to the inform ation econom y,” G.
Stem lieb ve J. W. H ughes’da (editörler), A m erica’s N e w M arket Geography:
N ation, Region a n d M etropolis, R utgers, NJ: State University of N ew Jersey,
Ç enter for U rban Policy Research, N ew Brunsvvick, s. 137-59.
M ori, K. (1989) H ai-teku shakai to rodo: naniga o kite iruka, Ivvanami Shinsho
no.70, Tokyo: Iw anam i Shoten.
O rganization for Econom ic C o o peration an d D evelopm ent (OECD) (1991)
O E C D L a b o u r Force Statistics: 1969-1989, Paris: O EC D .
— . (1992a) O E C D E conom ic O u tlo o k: H istorical Statistics: 1960-90, Paris:
O EC D
— . (1992b) O E C D E conom ic O u tlo o k , no. 51, H aziran.
#ı ım
unanistan’da MÖ 700 yıllarında büyük bir icat gerçekleştirildi: Al­
Y fabe. Havelock gibi önde gelen klasik akademisyenler buğün bil­
diğimiz Batı felsefesi ve biliminin gelişmesinin temelinde bu kavramsal
teknolojinin varolduğunu savunur. Konuşulan sözle, lisan arasındaki
açığı kapatmış, böylece konuşulanı konuşandan ayırıp kavramsal söy­
lemi mümkün kılmıştır. Bu tarihsel dönüm noktasının gerisinde, yak­
laşık 3 bin yıllık bir sözlü geleneğin, alfabesiz iletişimin gelişimi, Yu­
nan toplumunun Havelock’un deyişiyle yeni bir zihinsel duruma, in­
san iletişiminde niteliksel bir dönüşüm başlatan “alfabetik zihne” eri­
şimi vardır.1 Okur yazarlığın yaygınlığı uzun yüzyıllar sonra, matbaa
makinesinin icadı ve kağıdın imalatından sonra gözlenecekti. Ancak
Batı’da birikimsel, bilgiye dayalı iletişim için gerekli zihinsel altyapıyı
hazırlayan alfabe oldu.
Ancak yeni alfabetik düzen, akılcı söylemi mümkün kılmakla
birlikte, yazılı iletişimi insan zihninin tam manasıyla ifade edilebilme­
si açısından kilit önemde olan görsel-işitsel semboller ve algılar siste-

1 Havelock (1982: özellikle 6-7).


H H O beşinci bölüm

minden ayırdı. Yazılı kültürle, görsel-işitsel ifade arasında örtülü ve


açık bir toplumsal hiyerarşi kurarak, insani pratiğin yazılı söylemde
temelinin atılması için ödenen bedel, sesler ve görüntüler dünyasını,
duyguların özel alanıyla ve duaların toplumsal dünyasıyla ilgili, sanat­
ların sahne arkasına göndermek oldu. Elbette görsel-işitsel kültür ön­
ce film ve radyo, arkasından televizyonla yazılı iletişimin birçok kişi­
nin kalbindeki ve ruhundaki etkisini aşarak tarihsel bir intikam aldı.
H atta, kitlesel medyaya ilişkin toplumsal eleştirilere hakim olan, ente­
lektüellerin televizyonun etkisi karşısındaki hayal kırıklığının gerisin­
de soylu, alfabetik iletişimle düşünümsel olmayan, duyusal iletişim
arasındaki bu gerilim vardır.2
2 bin 700 yıl sonra benzer tarihsel boyutlarda, başka bir tekno­
lojik dönüşüm gerçekleşiyor; çeşitli iletişim biçimleri interaktif bir ağ
içinde bütünleşiyor. Ya da bir başka deyişle, tarihte ilk kez insan iletişi­
minin yazılı, sözlü, görsel-işitsel biçimlerini aynı sistem içinde bütünleş­
tiren bir hipertext ve meta-dil oluşuyor. İnsan ruhu, boyutlarını beynin,
makinelerin ve toplumsal bağlamların iki yanı arasında yeni bir etkile­
şimde birleştiriyor. Sözüm ona “bilgi otobanının” ortaya çıkışını çevre­
leyen bütün bir bilim kurgu ideolojisine, koparılan onca ticarî gürültü­
ye karşın, “bilgi o to b an i’nın önemini görmezden gelemeyiz.3 Metin,
görüntüler ve seslerin, seçilmiş bir zaman (gerçek ya da ertelenmiş) di­
liminde, açık, erişimin mali bakımdan sorun olmadığı küresel bir ağ
içinde çok farklı noktalardan etkileşim içinde olarak, aynı sistem için­
de bütünleşme potansiyeli iletişimin karakterini tümüyle değiştirmiştir.
İletişim kültürü şekillendiren bir etkiye sahiptir; çünkü Postman’ın da
yazdığı gibi “ Gerçekliği ‘olduğu gibi’ değil, dillerimizin olduğu gibi gö­

2 Bu düşüncelerin eleştirel bir sunumu için Postman’a bakınız. (1985).


3 İleri iletişim sistemlerindeki teknolojik eğilimleri belgelere dayalı bir sunumu için Sullivan-Tra-
inor’a bakınız (1994); ayrıca Conseil d’Etat (1998); Dutton (1999); Owen (1999). Bu bölümde
tartışılan meselelerin siyasi ekonomik bir değerlendirmesi için Schiller’e bakınız (1999). Med­
yayla ilgili araştırmaların temel bulguların akademik bir sentezi için Croteau ve Haynes’a bakı­
nız (2000). İletişimin gelişmesiyle ilgili, yeni iletişim teknolojilerine vurgu yapan dünya çapında
bir değerlendirme için, UNESCO’ya bakınız (1999). Derinlikli bir kuramsal değerlendirme için
De Kerckhove’a bakınız (1997).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu w

rüyoruz. Dillerimiz de medyalarımızdır. Medyamız metaforlarımızdır.


Metaforlarımız kültürümüzün içeriğini oluşturur.”4 Kültür iletişimle
aktarıldığı, iletişimle başlatıldığı için, kültürlerin kendileri -tarihsel ola­
rak üretilmiş inanç sistemlerimiz ve geleneklerimiz- yeni teknolojik sis­
temle temelden dönüşmüştür, zaman içinde daha da fazla dönüşecektir.
Bu satırları kaleme aldığımız sırada böyle yeni bir sistem tam olarak
yerleşmiş değildi, gelişimi de ileriki yıllarda dünya coğrafyasının farklı
noktalarında, eşitsiz bir hızda gerçekleşecektir. Ancak gelişeceği, en
azından bütün bir gezegen nüfusunun başat faaliyetlerini ve kilit kesim­
lerini kucaklayacağı kesindir. Ayrıca yeni medya sisteminde, hızla deği­
şen telekomünikasyon sisteminde, İnternet etrafında oluşmuş iletişim
ağlarında, insanların tahayyüllerinde, hükümetlerin politikalarında şir­
ket bürolarının çizim tahtalarında parça parça da olsa vardır. Küresel
erişime sahip, bütün iletişim araçlarını birleştiren, karşılıklı etkileşim
potansiyeline sahip yeni bir elektronik iletişim sisteminin ortaya çıkışı
kültürümüzü ebediyen değiştiriyor, değiştirecek. Ancak bu değişimin fi­
ili koşulları, nitelikleri ve etkileri bazı meseleler doğuruyor. Aslında
açıkça tanımlanmış bir eğilimin hâlâ embriyonik düzeyde gelişim gös­
terdiğini düşünürsek, bu kitabın kesinlikle kaçınmaya çalıştığı fütüro-
loji aşırılığına kaçmadan potansiyel etkisini tam olarak nasıl değerlen­
direceğiz? Diğer yandan kültürlerimizin yeni elektronik iletişim siste­
miyle nasıl bir dönüşümden geçtiğini incelemezsek eğer, enformasyonel
topluma ilişkin analizimizin temel bir ayağı eksik kalacaktır. Teknolo­
jik bir kesinti söz konusu olsa da, tarihte yeni sistemin son yirmi yılda­
ki oluşumunu hazırlayan eğilimlerin gözlemine dayalı bir analiz gerçek­
leştirmemizi mümkün kılan birçok toplumsal süreklilik mevcut. Yeni
iletişim sisteminin temel bileşenlerinden biri olan, televizyon etrafında
örgütlenen kitlesel iletişim, büyük bir titizlikle en ince ayrıntısına dek
incelenmiştir.5 Medyanın küreselleşme ve merkezden bağımsızlaşma
yönündeki gelişimi 1960’ların başında, mübalağaya başvururken ken­
dini dizginlememesine karşın, iletişim üzerine düşünmede devrim yara­
4 Postman (1985: 15).
5 Medya araştırmalarının gelişimine ilişkin bir sentez için bakınız Williams vd. (1988).
44 2 beşinci bölüm

tan M cLuhan tarafından öngörülmüştü.6 Bu bölümde, kitle iletişim


araçlarının ortaya çıkışının izini sürecek, sonra bunların kültürle, top­
lumsal davranış kalıplarıyla etkileşimini inceleyeceğim. Ardından kitle
iletişim araçlarının 1980’lerdeki dönüşümünü, 1990’larda yeni bir
mülti-medya sisteminin oluşumunu hazırlayan merkezsiz ve çok yönlü
“yeni bir medya”nın ortaya çıkışıyla birlikte değerlendireceğim. Daha
sonra, İnternet’in ortaya çıkışı, yeni sanal cemaatlerin kendiliğinden,
şaşırtıcı biçimde ortaya gelişimi sayesinde bilgisayar ağları etrafında ör­
gütlenen farklı bir iletişim sistemine yoğunlaşacağım. Bu görece yeni bir
olguysa da, hem Fransa’dan hem Amerika’dan, akla yatkın bazı varsa­
yımlar geliştirmemizi sağlayacak yeterince gözlem vardır elimizde. Son
olarak iki sistemin birleşmesinin toplumsal boyutu, bu birleşmenin ile­
tişim ve kültürel ifade süreçlerine etkisi üzerine fikir yürütebilmek için
bu sistemler hakkında bildiklerimizi toparlayacağım. Yeni iletişim siste­
minin toplumsal çıkarlar, hükümet politikaları ve iş dünyasının strate­
jileriyle aktarılan güçlü etkisiyle yeni bir kültürün ortaya çıktığını savu­
nuyorum: Kapsamı, dinamikleri ve önemini izleyen sayfalarda sunup
inceleyeceğim gerçek sanallığtn kültürü.

GUTENBERG GALAKSISI’NDEN M CLUHAN GALAKSISFNE:


KİTLE MEDYASI KÜLTÜRÜNÜN YÜKSELİŞİ
İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen otuz yıl içinde (farklı ülkelerde farklı za­
manlarda, farklı yoğunluklarda) televizyonun yayılması McLuhancı
terminolojiyi kullanacak olursam eğer, yeni bir iletişim galaksisi yarat­
tı.7 Diğer iletişim araçları ortadan kalktığından değil, bu iletişim araç­
ları, kalbi vakum tüpleri, çekici yüzü televizyon ekranı olan bir sistem­
de yeniden yapılanıp örgütlendikleri için.8 Radyo merkeziliğini yitirdi,
ancak farklı biçimleri ve temaları insanların gündelik hayatlarının rit­
mine uyarlayarak yaygınlığını, esnekliğini artırdı. Hükümetin destekle­

6 McLuhan'uı kuramlarının geriye dönük bir değerlendirmesi için, ölümünden sonra yayımlanan
kitabına bakınız: McLuhan ve Povvers (1989).
7 McLuhan (1964).
8 Ball-Rokeach ve Cantor (1986).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 443

diği sanatlar, geniş ekranlardaki özel efekt gösterileri istisna olmak üze­
re filmler, televizyon seyircilerine uygun düşecek bir dönüşümden geç­
tiler. Gazeteler ve dergiler içeriklerini derinleştirmekte, hedef kitlelerini
seçmekte uzmanlaşırken, başat iletişim aracı olan TV’ye stratejik bilgi
sağlamaya özen gösterdiler.9 Kitaplara gelince; birçok kitabın gerisinde­
ki bilinçdışı arzu TV senaryosu haline gelmek olsa da, onlar kitap ola­
rak kaldılar; çok satanlar listeleriyse kısa sürede TV karakterlerine ya
da TV’de popüler olan temalara atıfta bulunan başlıklarla dolup taştı.
Televizyonun neden böyle baskın iletişim biçimi olduğu sorusu,
akademisyenler ve medya eleştirmenleri arasında hâlâ bir tartışma ko­
nusudur.10 Benim, tembel bir izleyicinin temel içgüdüsünün sonucu di­
ye özetlediğim, W. Russell Neuman’ın varsayımı mevcut kanıtlarla de­
ğerlendirildiğinde akla yakın bir açıklama gibi görünüyor. Şöyle diyor
Neuman: “Siyaset ve kültürle ilgili olarak öğrenmede dikkat eksikliği­
nin doğasını anlamak istiyorsak, samimiyetle eğilmemiz gereken eğit­
sel etkiler ve reklam etkilerine ilişkin araştırmalarda elde edilen kilit
bulgu, insanların daha az direniş gördükleri yolu cazip bulmaları­
dır.”11 Neuman, bu yorumu Herbert Simon ile Anthony Downs’ın bil­
gi edinme, bilgiyi işlemenin psikolojik bedeline vurgu yapan geniş kap­
samlı kuramlarının içine yerleştirir. Ben, bu mantığın köklerini insan
doğasıyla değil, yoğun iş günlerinin ardından ev hayatının koşullan,
kişisel/kültürel uğraşlar için alternatiflerin eksikliğiyle ilişkilendiriyo-
rum.12 Ancak toplumlarımızdaki koşullar dikkate alındığında, televiz­
yonun tarih sahnesinde belirir belirmez bir iletişim aracı olarak hızla
başat konuma geçmesi ve yaygınlaşması, TV aracılığıyla iletişimle iliş-
kilendirilebilir görünen asgari düzeyde çaba sendromuyla açıklanabi­
lir.13 Örneğin, medya araştırmalarına göre,14 insanların yalnızca kü­
çük bir bölümü izleyecekleri programı önceden seçiyor. Genelde ilk

9 Postman (1985).
10 Withey ve Abeles (1980); Ferguson (1986).
11 Neuman (1991: 103).
12 Mattelart ve Stourdze (1982); Trejo Delarbre (1992).
13 Owen (1999).
14 Neuman (1991).
444 beşinci bölüm

karar televizyon seyretmek oluyor, sonra en cazibi ya da genellikle da­


ha az sıkıcı olanı bulunana dek program lar taranıyor.
TV’nin baskın olduğu sistem, kolayca kitle iletişim diye nitelene­
bilir.15 Birkaç merkezi vericiden, milyonlarca izleyiciye aynı anda, aynı
mesaj gönderilmektedir. Böylece mesajların içeriği ve biçimi, asgari
müştereğe göre belirlenir. Televizyonun doğum yerinde, ABD’de yaygın
olan özel TV kanallarında ise, izleyicilerin asgari müştereği pazarlama
uzmanlarınca değerlendirilir. En azından 1980’lere dek devlete bağlı te­
levizyon yayınlarının hakim olduğu dünyanın geri kalan kısmında ise,
izlenme oranının rolü giderek artsa da ölçüt, yayından sorumlu olan
bürokratların zihinlerindeki asgari müşterektir. Her iki durumda da iz­
leyiciler büyük ölçüde homojen ya da homojenleştirmeye müsait olarak
düşünülür.16 Kitle toplum undan doğan, kitle kültürü kavramı yeni
elektronik iletişim teknolojisinin hükümetler ve oligopollerin kontro­
lünde olmasından doğan medya sisteminin doğrudan bir ifadesidir.17
Aslında televizyonda yeni olan nedir? Yeniliği, merkezileştirici
gücünden, bir propaganda aracı olarak sahip olduğu potansiyelden
kaynaklanmaz o kadar da. Sonuçta Hitler de, radyonun tek amaçlı, tek
yönlü mesajları yankılayan nasıl korkunç bir aygıt olabileceğini göster­
mişti. TV’nin temsil ettiğiyse, öncelikle Gutenberg Galaksisi’nin, tipog-
rafik zihnin ve fonetik alfabe düzeninin hakim olduğu bir iletişim siste­
minin sonudur.18 Onu eleştiren herkese karşı (çoğu, kullandığı mozaik
lisanın belirsizliğinden hazzetmeyenlerdir), Marshall McLuhan olanca
sadeliğiyle “iletişim aracı mesajdır” dediğinde evrensel bir tele dokun­
muştur:

TV’deki görüntünün, sözel olmayan bir geştalt, biçimlerin bir duru­


şunu sunma dışında film ya da fotoğrafla hiçbir ortak noktası yok­
tur. TV ile izleyici ekrandır. İzleyici, James Joyce’un “Işık Taburu­
nun Akını” dediği ışık sinyallerinin bombardımanına uğrar. TV gö­

15 Blumler ve Katz (1974).


16 Botein ve Rice (1980).
17 Neuman (1991).
18 McLuhan (1962).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 445

rüntüsü durağan bir görüntü değildir. Hiçbir anlamda bir fotoğraf


değil, tarayıcı bir parmakla durmadan şeylerin etrafına bir kontur
çizimidir. Sonuçta ortaya çıkan yapay kontur, ışığın üste düşmesiyle
değil, içten geçmesiyle oluşur; böyle oluşturulan görüntü ise resim­
den çok bir heykel ya da ikonun niteliklerini taşır. TV görüntüsü alı­
cıya saniyede üç milyon nokta sunan İzleyici her seferinde bu nok­
taların elli altmış tanesini alıç görüntüyü bunlarla kuracaktın1

McLuhan, TV’nin açıklığının düşük olmasından dolayı izleyici­


lerin görüntüdeki boşlukları doldurması gerektiğini, böylece izlemeyle
duygusal bakımdan daha fazla haşır neşir olacağını savunur. (Bunu,
paradoksal olarak ‘duygusuz iletişim’ diye niteler.) Bu haşır neşirlik as­
gari çaba varsayımıyla çelişmez, çünkü TV ilişki kuran/romantik zih­
ne hitap eder; Herbert Simon’ın kuramının atıfta bulunduğu bilgileri
işleme ve analiz etmeye yönelik psikolojik çabayla ilgisi yoktur. Önde
gelen medya akademisyenlerinden Neil Postman’ın televizyonu tipog-
rafik zihinden tarihsel bir kopuş olarak görmesinin sebebi de budur.
Basım sistematik bir açıklamadan yanadır, TV’ye en uygun düşense
havadan sudan sohbettir. Ayrımı daha kesin bir biçimde görmek için
Postman’ın sözcüklerine kulak verelim: “Tipografi, açıklama karşısın­
da mümkün olabilecek en güçlü önyargıya sahiptir: İncelmiş bir kav­
ramsal, tümdengelimsel ve sıralı bir biçimde düşünebilme yetisi; m an­
tık ve düzene büyük değer verme; çelişkilere karşı nefret; geniş bir dı­
şarıdan bakabilme ve nesnellik becerisi ve ertelenmiş bir yanıta karşı
hoşgörü.”20 Televizyon içinse "Televizyondaki bütün söylemin baskın
ideolojisi eğlencedir. Ne gösterilirse ya da hangi bakış açısından göste­
rilirse gösterilsin, kapsayıcı varsayım televizyonun eğlence ve haz için
varolduğudur.”21 Bu analizin toplumsal/politik çelişkilerinin ötesinde,
McLuhan’ın televizyonun evrensel bir cemaat yaratma potansiyeline
sahip olduğu inancından Jerry M ander22 ile kitle kültürü23 karşısında

19 McLuhan (1964:313).
20 Postman (1985: 87).
21 Postman (1985: 87).
22 Mander (1978).
23 Mankiewicz vc Swerdlow (1979).
446 beşinci bölüm

eleştirel bir tutum benimseyen başka isimlerin takındığı Luddite tavır­


lara kadar teşhisler iki temel noktada toplanıyor: Televizyon ortaya çı­
kışından birkaç yıl sonra toplumlarımızın kültürel odak noktası hali­
ne gelmiştir;24 televizyon, baştan çıkarıcılığı, gerçekliği duyumsal ola­
rak taklidi ve en az psikolojik çabayla kolayca iletişim kurulabilirliğiy-
le temelden yeni bir iletişim aracıdır.
Dünya çapında son otuz yılda televizyonun başı çektiği bir ile­
tişim patlaması yaşandı.25 TV’ye en fazla odaklanmış ülkede, ABD’de
1980’lerin sonunda TV, her kanalda dakikada 3 bin 600 görüntü su­
nuyordu. Nielsen raporuna göre, sıradan bir Amerikan evinde televiz­
yon günde yedi saat açıktır, her yetişkin günde ortalama 4.5 saat tele­
vizyon izler. Buna, dakikada 100 sözcük sunan ve günde ortalam a iki
saat, çoğunlukla otomobilde dinlenen radyo da eklenmeli. Ortalam a
bir günlük gazetede ise 150 bin kelime vardır, günde gazete okumaya
ayrılan vakit ortalam a 18 ilâ 49 dakikayken, dergiler 6 ilâ 30 dakika­
da taranır, kitap okumaya ise okulla ilgili kitaplar da dahil ortalama
18 dakika ayrılır.26 Medyaya maruz kalma sürekli artar. Bazı araştır­
malara göre, Amerika’da kablolu TV sahibi evlerde, ülkenin farklı
bölgelerinde aynı saatlerde aynı programları yayımlayan TV şebekele­
ri, kablosuzlara kıyasla daha fazla izlenir. Sonuçta, ortalama bir Ame­
rikalı yetişkin günde 6.43 saatini medyayla geçirir.27 Bu rakamı, hane­
de her insanın kişilerarası ilişkilere günde 14 dakika ayırmasıyla kıyas­
layabiliriz.28 Japonya’da 1992’de hane başına haftalık ortalama tele­
vizyon izleme süresi günde 8 saat 17 dakikaydı, 1980’e göre 25 daki­
ka yükselmişti.29 Diğer ülkelerde medya daha az tüketilir görünmekte­
dir: Örneğin 1980’lerin sonunda Fransız yetişkinler günde yalnızca 3
saat TV seyrediyordu.30 Yine de, dünya çapında yaygın davranış ka-

24 Williams>a bakınız (1974); Martin ve Chaudhary (1983).


25 Williams (1982).
26 Çeşitli kaynaklardan veriler, Neuman’a bakınız (1991).
27 Sabbah’ın aktardığı veriler (1985); Neuman (1991).
28 Sabbah (1985).
29 Dentsu İnsani Araştırmalar Merkezi/Uluslararası Veri Akışı (1994: 67).
30 Neuman (1991); Japonya için bakınız Sato vd. (1995).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 447

hpları değerlendirilecek olduğunda, öyle görünüyor ki, kentli toplum-


larda medya tüketimi işten sonra ikinci büyük faaliyet kategorisidir ve
evde en yaygın faaliyet olduğuna da şüphe yoktur.31 Ancak medyanın
kültürümüzdeki rolünü tam olarak anlayabilmek için bu gözlemi biraz
' inceltmemiz gerekiyor: Medya izlemek/dinlemek hiçbir biçimde dışla­
yıcı bir faaliyet değildir. Genelde ev işlerinin yapılması, yemek sofrala­
rı, sosyal etkileşimle iç içe geçmiştir. Neredeyse hep geri plandadır, ha­
yatlarımızın dokusudur. Medyayla yaşarız ve medya sayesinde yaşarız.
McLuhan, teknolojik medyanın bir ambar ya da doğal kaynak oldu­
ğu ifadesini kullanmıştı.32 Oysa medya, özellikle de radyo ve televiz­
yon, sonsuzca ve otomatik olarak etkileşim içinde olduğumuz görsel-
işitsel bir ortam haline gelmiştir. Yalnız yaşayan insan sayısının arttığı
bir toplumun temel niteliklerinden biridir: 1990’larda Amerika’da ha­
nelerin % 25’ini yalnız yaşayan insanlar oluşturuyordu. Durum, baş­
ka toplumlarda bu kadar aşırı boyutta olmasa da, Avrupa’da da hane­
lerin küçülmesi yönünde benzer bir eğilim vardır.
Seslerden ve görüntülerden oluşan, bilinçaltına yönelik bu me­
sajların yayılmacı, güçlü varlığının sosyal davranışları derinden etki­
leyeceği düşünülebilir. Ancak eldeki kanıtlar tam tersine işaret etmek­
tedir. W. Russell Neuman “Son elli yılda gerçekleştirilen sistematik
sosyal bilimler araştırmalarında elde edilen bulgular, kitle iletişim
araçları izleyicilerinin genç olsun olmasın, çaresiz olmadığını, kitle
iletişim araçlarının da o kadar güçlü olmadığını göstermektedir. Kitle
iletişim araçlarının ılımlı ve koşullu etkileri hakkında geliştirilen ku­
ram yeni iletişim araçlarıyla ilgili tarihsel ahlakî panik döngüsünü bir
perspektife yerleştirmemizi sağlıyor,”33 sonucuna varmıştır. Ayrıca
kitle iletişim araçları yoluyla alman reklam mesajlarının da etkisi sı­
nırlı görünmektedir. D raper’a göre,34 ABD’de ortalama bir insan gün-

31 Sorlin (1994).
32 McLuhan (1964: 21).
33 Neuman (1991: 87).
34 Roger Drapet, “The Faithless Shepard”, New York Revietv of Books, 26 Haziran, Neuman
(1991).
448 beşinci bölüm

de 1600 reklam mesajı alsa da, insanlar bu mesajların yalnızca 12’si-


ne yanıt verirler. M cGuire35 da, kitle iletişim araçlarında yayınlanan
reklam ların etkilerini inceledikten sonra, reklam ların davranışlar üze­
rinde belli değişikliklere yol açtığı yönünde ciddi kanıtlar bulunmadı­
ğı sonucuna varmıştır; o dönemde, yılda 50 milyar dolar harcayan bir
sektör için ironik bir sonuç. Peki neden şirketler reklam yapmaya de­
vam ediyor? Bir defa, şirketler reklam masraflarını tüketiciye aktarı­
yor: The Economisfe göre 1993’te ABD’de “serbest TV ” hane başı­
na ayda 30 dolara mal oluyordu. Ancak böyle önemli bir soruya sağ­
lam bir yanıt verebilmek için öncelikle televizyon ve başka iletişim
araçlarının davranışları etkileme mekanizmalarını incelememiz gere­
kiyor.
Asıl mesele şu: Kitle iletişim araçları, tek yönlü bir iletişim siste­
mi olsalar da, fiili iletişim süreci mesajın yorumlanışında mesajı veren­
le alan arasındaki etkileşim değildir; iletişim süreci bu etkileşime daya­
lıdır. Araştırmacılar “etkin izleyici” dedikleri kesimin önemine
kanıtlar bulmuşlardır. Croteau ve Haynes’in sözleriyle “Kitle iletişim
aracı izleyicileri üç temel biçimde, karşımıza etkin olarak çıkmaktadır:
Kitle iletişim aracı ürünlerinin bireysel yorumuyla; kitle iletişim araçla­
rının kolektif yorumuyla; kolektif siyasi eylemle.”36 Croteau ile Hay-
nes, izleyicinin kitle iletişim araçlarından aldıkları mesajlar karşısında
göreli özerkliğine ilişkin iddialarını destekleyecek birçok veri ve örnek
sunar. Aslında bu kitle iletişim araçları araştırmaları dalında yerleşik
bir gelenektir. Umberto Eco da 1977 tarihli, yeni ufuklar açan “İzleyi­
ci televizyonu kötü mü etkiliyor?” başlıklı çalışmasında, kitle iletişim
araçlarının etkilerinin yorumlanmasına derinlikli bir bakışla yaklaşır.
Şöyle der Eco:

Sosyo/kültürel koşullara bağlı olarak, rekabet ve yorumlamanın


da muhtelif kanunları ya da kuralları vardır. Mesajın da içi fark­
lı anlamlarla doldurulabilecek, işaret eden, simgeleyen bir biçimi

35 McGuire (1986).
36 Croteau ve Haynes (2000: 263).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 449

vardır. Böylece mesaj verenin televizyondaki görsel imgeyi, bas­


kın ideolojinin kurallarıyla örtüşen kendi kurallarına dayanarak
kurduğu, mesajı alanların da içini kendi kültürel düsturlarına
bağlı olarak, “sapkın” anlamlarla dolduğurduğu yönünde bir
şüphe doğar.37

Bu analizin sonucu şudur: “Bildiğimiz tek şey, kitle iletişimi


açıkça eleştirenlerin tahayyül ettiği anlamda bir Kitle Kültürü’nün ol­
madığı, çünkü bu modelin diğerleriyle (tarihsel artıklar, sınıf kültürü,
yüksek kültürün eğitimle aktarılan veçheleri vs.) rekabet halinde ol­
duğudur.”38 Kitle iletişim araçları tarihçileri ve araştırmacıları, bu ifa­
deyi fazlasıyla sağduyulu bulsalar da, aslında benim yaptığım gibi,
ciddiye aldığımızda M arcuse’den Habermas’a dek eleştirel toplum
kuramının temel bir veçhesini baltaladığını görüyoruz. Toplumsal de­
ğişimi savunan, genelde insanları ideolojik manipülasyonun edilgen
alıcıları olarak gören düşünürlerin, toplumsal sistemin dışında üreti­
len istisnai, tekil olaylar biçiminde gelişmediği sürece toplumsal hare­
ket ve toplumsal değişim mefhumlarına yer açmamaları entelektüel
tarihin ironilerinden biridir. İnsanlar davranışlarını örgütleme, davra­
nışlarına karar verme konusunda bir düzeyde özerklik sahibiyseler,
kitle iletişim araçları üzerinden gönderilen mesajların bu mesajları
alanlarla etkileşim içinde olması gerekir; bu yüzden de kitle iletişim
araçları bir kültür biçimine, kitle kültürüne değil, teknolojik bir siste­
me atıfta bulunur. H attâ bazı psikoloji deneylerinde, TV her kanalda
dakikada 3 bin 600 görüntü sunsa bile, beynin gönderilen her bir mil­
yon duyusal uyarıcıdan yalnızca bir tanesine bilinçli olarak yanıt ver-
1 * w * #■ 1 O û

dıgı görülm üştür."


Ancak, alınan mesajların içeriklerinin doldurulması konusunda
insan beyninin ya da tikel kültürel sistemlerin özerkliğinin altını çiz­
mek, kitle iletişim kurumlarının tarafsız kurumlar olduğunu ya da et­
kilerinin ihmal edilebilir olduğunu söylemek anlamına gelmez. Ampi­
37 Eco (1977: 90).
38 Eco (1977: 98).
39 Neuman (1991: 91).
450 beşinci bölüm

rik araştırmalar, davranışların ortaya çıkmasında kitle iletişim araçla­


rının bağımsız değişkenler olmadığını göstermiştir. Açık ya da bilinçal­
tına hitap ediyor olsun, mesajları belli toplumsal bağlamlara yerleşmiş
bireyler tarafından düşünülür, işlenir; böylece mesajın yaratması iste­
nen etki de değiştirilir. Fakat kitle iletişim araçları, özellikle de bizim
kültürüm üzün görsel-işitsel kitle iletişim araçları, iletişim süreçlerinin
temel malzemesidir. Bir kitle iletişim araçları ortam ında yaşıyoruz, al­
dığımız uyarıcıların çoğu da kitle iletişim araçlarından geliyor. Ayrıca
Cecilia Tichi’nin harika kitabı The Electronic Hearth’da da gösterdiği
gibi,40 televizyonun yayılması bir televizyon ortam ında, yani evdeki
mobilyaların şeklinden hareket tarzlarına sohbet konularına dek nes­
nelerin ve sembollerin televizyona göndermede bulunduğu bir kültür­
de gerçekleşiyor. Eco ile Postm an’in de savunduğu gibi, televizyonun
gerçek gücü, siyasetten iş dünyasına dek, spor ve sanatlar da dahil top­
lumun geneline iletilmesi amaçlanan bütün süreçler için bir sahne ha­
zırlamasıdır. Televizyon toplumsal iletişimin dilini çerçeveler. Rekla­
mın satışlar üzerindeki doğrudan etkisine ilişkin akla yatkın kaygılara
karşın, reklamcılar milyarlar harcamaya devam ediyorlarsa bunun se­
bebi belki de, televizyonda yer almamanın reklam yapan rakiplerin yer
aldığı büyük bir piyasada ismin hatırlanmasından vazgeçmek anlamı­
na gelecek olmasıdır. Televizyonun insanların siyasi tercihleri üzerin­
deki etkisi büyük farklılıklar gösterse de, gelişmiş toplumlarda televiz­
yona çıkmayan siyasetçilerin ya da televizyondan aktarılmayan politi­
kaların halkın desteğini kazanma şansı yoktur; çünkü insanların zihin­
leri, televizyonun öne çıktığı kitle iletişim araçları tarafından şekillen­
dirilir.41 Televizyonun toplumsal etkisi iki yönlü işler: Olmak ya da ol­
mamak. Bir mesaj televizyona çıktıktan sonra değiştirilebilir, dönüştü­
rülebilir, hattâ bozulabilir. Fakat kitle iletişim araçları etrafında örgüt­
lenmiş bir toplumda, basın yayın organlarının dışında kalan mesajla­
rın varlığı kişiler arası ağlarla sınırlıdır, bu yüzden de kolektif bilinçten
silinip giderler. Ancak bir mesajın televizyona çıkması için ödenmesi
40 Tichi (1991).
41 Lichtenberg (1990).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu

gereken bedel yalnızca para ya da güç değildir. Sözdizimi oldukça gev­


şek olan çok anlamlı bir metnin içine karışmayı kabul etmektir. Dola­
yısıyla bilgi ile eğlence, eğitim ile propaganda, dinlence ile hipnoz hep­
si birden televizyonun dili içinde bulanıklaşır. Seyrin gerçekleştiği bağ­
lam, izleyicinin aşina olduğu, kontrol edebildiği bir bağlam olduğun­
dan bütün mesajlar evde ya da eve benzer bir ortamda (geride kalan
gerçekten geniş ailelerden biri olarak spor klüpleri örneğin) alınır.
Gerçek savaşlara ilişkin berbat görüntülerin macera filmlerinin
bir parçası olarak algılanabildiği, bu mesajların normalleştirilmesi sü­
recinin temel bir etkisi vardır: Bütün içeriğin bireyin imge çerçevesine
yerleştirilmesi. Dolayısıyla hayatımızın sembolik dokusu oldukların­
dan, nasıl gerçek deneyimler rüyalar üzerinde işliyorsa, kitle iletişim
araçları da beynimizin işleyeceği hammaddeyi sağlayarak bilincimiz ve
davranışlarımıza işleme eğilimindedir. Sanki görsel rüyalar dünyası (te­
levizyonun sunduğu bilgi/eğlence), bilincimize kolektif pratiklerimizle
ya da bireysel tercihlerimizle ürettiğimiz görüntüleri ve sesleri seçme,
yeniden birleştirme, yorumlama gücünü geri verecek gibidir. Bu çarpı­
tıp bozan aynalar arasında bir geri bildirim sistemidir: Kitle iletişim
araçları kültürümüzün ifadesidir; kültürümüz de kitle iletişim araçla­
rının sunduğu malzemeler üzerinden işler. Bu temel anlamıyla kitle ile­
tişim sistemleri, M cLuhan’ın 1960’ların başında ileri sürdüğü veçhele­
rin birçoğunu göstermektedir: Kitle iletişim sistemleri, McLuhan Ga-
laksisi’dirler.42 Ancak izleyicinin pasif bir nesne değil, interaktif bir öz­
ne olduğu gerçeği, izleyicinin farklılaşmasına, ardından kitle iletişim
araçlarının da teknoloji, şirketler ve kurumlar böyle hamlelere izin ve­
rir vermez, kitle iletişimin de parçalanma, bireyselleşme, ısmarlama
üretim yönünde dönüşmesinin de önünü açmıştır.

42 Kitlesel medya elektronik iletişim sistemini, bu sistemin varoluşunu farklı bir bilişsel ifade biçi­
mi olarak gören devrimci düşünürün anısına McLuhan Galaksisi olarak anıyorum. Ancak bu
bolümün de tartışmaya çalıştığı gibi, McLuhan’ın hayal ettiğinden çok farklı olduğu açık, yeni
bir iletişim sistemine giriyoruz.
452 beşinci bölüm

YENİ MEDYA VE KİTLESEL SEYİRCİLİĞİN ÇEŞİTLİLİĞİ


1980’li yıllarda, yeni teknolojiler kitle iletişim dünyasını dönüştürdü.43
Gazeteler, belli başlı birkaç bölgeye uygun baskılar (örneğin Le Figaro
Fransa’nın belli başlı birkaç kentinde; The New York Times batı ve do­
ğu sahillerinde; International Herald Tribüne her gün üç kıtada birkaç
bölgede) yapılmasına izin verecek şekilde, uzaktan yazılıp, düzeltilip ba-
sılabiliyordu. Walkman, kişisel olarak seçilmiş müziği seyyar bir işitsel
ortam haline getirerek, insanların, özellikle de gençlerin dış dünyayla
aralarına bir müzik duvarı örmesini beraberinde getirdi. Radyo, tema-
tik ya da alt-temalarda yayın yapan istasyonlarla daha bir uzmanlaştı
(Örneğin 24 saat kolayca müzik dinlemeye yönelik yayınlar ya da yeni
hiti çıkana kadar yayının bir şarkıcıya ya da pop grubuna ayrılması gi­
bi). Evle iş arasında çok vakit geçirenler ve esnek zamanlı çalışanlar rad­
yolardaki sohbet programlarıyla oyalanmaya başladı. VCR’lar dünya
çapında bir patlama gösterdi ve kalkınmakta olan ülkelerin birçoğunda
sıkıcı, resmi televizyon yayınlarının başlıca alternatiflerinden biri haline
geldi.44 VCR’ların potansiyel kullanım alanlarından, tüketicilerin tek­
nik yetilerinin yetersizliği ve video kaset kiralama dükkanlarının ticari-
leştirmesi yüzünden henüz tam anlamıyla yararlanılamadıysa da yay­
gınlıkları görsel iletişim araçlarının kullanımına büyük bir esneklik ka­
zandırdı. Filmler video-kaset formunda korundu. Toplam video üreti­
minin % 25’ine denk düşen müzik videoları, bütün bir genç kuşağın dış
görünümünü şekillendiren ve müzik sanayiini değiştiren yeni bir kültü­
rel tarz haline geldi. TV programlarını kaydedebilme ve bu programla­
rı istenen zamanda izleyebilme imkânı TV izleyicilerinin alışkanlıkları­
nı değiştirdi; yukarıda tartıştığım en az direnç gösterme kalıbının tersi­
ne onların seçerek izleme alışkanlıklarını güçlendirdi. VCR’larla ilgili
olarak, televizyonun sunduğu imkânların ilerde nasıl çeşitlenebileceği,
izleyicilerin ikinci bir tercih daha yapıp kaydetmesinde yatmaktadır.

43 Bu bölüm dünya çapında medyadaki yeni gelişmelerle ilgili olarak İspanya ve Latin Amerika’nın
önde gelen televizyon gazetecilerinden, Antena-3 televizyonunun başkanı Manuel Campo Vi-
dal’in sağladığı enformasyon ve düşüncelere dayanmaktadır.
44 Alvarado (1988).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 453

İnsanlar, tatillerinden aile kutlamalarına dek kendi yaşadıkları­


nı kaydetmeye, böylece foto albümlerinin ötesine geçip kendi görüntü­
lerini üretmeye başladı. Kendi kendine görüntüler üretme, bütün sınır­
lılıklarına karşın, görüntülerin tek yönlü akışını değiştirdi ve hayat de­
neyimiyle ekranı birleştirdi. Endülüs’ten güney Hindistan’a kadar bir­
çok ülkede, yerel cemaatlerin video teknolojisi, video filmlerin yayıl­
masını yerel olaylar ve duyurularla birleştiren, genelde iletişimle ilgili
yasal düzenlemelerin dışında kalan yerel yayıncılığın gelişmesini de be­
raberinde getirdi.
Ancak belirleyici gelişme televizyon kanallarının çoğalması, bu­
nun da büyük bir farklılaşmaya yol açması oldu.45 1990’larda fiber op­
tik ve dijitalleşmeyle birlikte kablolu televizyon teknolojilerinin ve doğru­
dan uydu yayıncılığının gelişmesi, aktarım yelpazesini ciddi biçimde ge­
nişleterek resmi makamlar üzerinde genel olarak iletişime, özellikle de te­
levizyon yayıncılığına ilişkin yasal düzenlemelerin gevşetilmesi baskısı ya­
rattı. Bunu ABD’de kablolu televizyon yayıncılığında, Avrupa, Asya ve
Latin Amerika’da da uydu televizyon yayıncılığında bir patlama izledi.
Kısa süre sonra, yerleşik televizyon şebekelerine meydan okur hale gele­
cek yeni şebekeler kuruldu; Avrupa’da hükümetler televizyonun deneti­
mini büyük ölçüde yitirdi. ABD’de 1980’li yıllarda bağımsız TV istasyon­
larının sayısı 62’den 330’a çıktı. Büyük metropol bölgelerdeki kablolu
sistemler, şebeke yayın yapan kanallar, bağımsız istasyonlar, çoğu uzman­
laşmış kablolu TV şebekeleri ve ücretli TV kanallarını birleştirerek 60 ka­
nalın yer aldığı bir yelpaze sunmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde TV şe­
bekelerinin 1980’lerde 40 olan sayısı 1990’ların ortalarında 150’ye çık­
mıştır; bunların üçte biri uydu yayını yapar. Japonya’da NHK yayın şe­
bekesinin ülke çapında iki şebekesi, iki uzmanlaşmış uydu kanalı, ayrıca
beş tane de ticari yayın şebekesi vardır. 1980 ile 1990’ların ortası arasın­
da uydu TV istasyonlarının sayısı O’dan 300’e çıkmıştır.
UNESCO’ya göre, 1991’de tüm dünyada 1 milyarın üstünde
TV cihazı vardı (% 35’i Avrupa’da, % 32’si Asya’da, % 20’si Kuzey

45 Doylc (1992); Dentsu İnsani Araştırmalar Merkezi/Uluslararası Veri Akışı (1994)


454 beşinci bölüm

Amerika’da, % 4 ’ü O rtadoğu ve % l ’i de Afrika’daydı). TV cihazına


sahip olanların sayısının 2000 yılına dek yılda % 5 büyümesi, As­
ya’nın bu büyümenin başını çekmesi bekleniyordu. Televizyonun sun­
duğu imkânların bu biçimde yayılması, izleyici üzerinde hemen her
bağlamda derin etkiler bırakmıştır. ABD’de üç büyük yayın şebekesi,
1980’de prime-time izleyicilerinin % 90’ını kontrol ederken, payları
1990’da % 65’e geriledi, bu gerileme eğilimi o tarihten sonra hız ka­
zandı; 1995’te % 60’a, 1999’da da % 55’e düştü. C N N kendini, dün­
ya çapında haber yapan bir kanal olarak kurmuştur; öyle ki acil du­
rumlarda siyasetçiler de gazeteciler de gün boyu C N N izler. Doğrudan
uydu yayıncılığı Asya piyasasında da büyük bir yayılma gösterdi,
Hong Kong’dan bütün bir Asya-Pasifik bölgesine yayın yapılıyor. Hin­
distan piyasası da giderek küreselleşiyor.46 H ubbard Communications
ve Hughes Corporation, 1994’te doğrudan yayın yapan birbirine ra­
kip iki uydu yayını kurdu; bu sistemler, ABD’nin, Asya-Pasifik bölge­
sinin, Latin Amerika’nın herhangi bir noktasından diğerine istenen her
programı “a la carte” satabiliyor. ABD’deki Çin cemaati günlük ha­
berleri Hong Kong’dan izleyebiliyor, Çin’deki Çinliler de Amerikan
pembe dizilerini. (Falcon Crest’in Çin’de 450 milyon izleyicisi var.)
Françoise Sabbah’ın 1985’te, iletişim araçlarındaki yeni eğilimlere iliş­
kin en iyi ve en erken değerlendirmelerden birinde belirttiği gibi:

Kısaca yeni iletişim araçları, parçalanmış, aralarında büyük fark


bulunan bir izleyici kesimini belirliyor; sayıca çok olsa da, aldığı
mesajın eşzamanlılığı ve aynılığı açısından artık bir kitle değil. Ye­
ni iletişim araçları, homojen bir dinleyici kitlesine, sınırlı sayıda
mesaj gönderme bakımından geleneksel anlamda artık kitle iletişim
araçları değiller. Mesajların ve kaynakların çokluğu yüzünden, iz­
leyicinin kendisi daha seçici hale geldi. Hedeflenen dinleyici kendi
mesajlarını seçme eğiliminde; bu onun bütünden kopukluğunu de­
rinleştiriyor, mesajı gönderenle alan arasındaki bireysel ilişkiyi güç­
lendiriyor.

46 Chatterjee (yayımlanacak).
47 Sabbah (1985: 219).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 455

Japonya’da iletişim araçlarının kullanımının gelişimini incele­


yen Youichi Ito, farklılaşmış, uzmanlık bilgisine odaklanan yeni ileti­
şim teknolojilerinin bir sonucu olarak kitle toplumunun “parçalanmış
bir toplum”a (bunshu shakai) dönüştüğü, izleyici kesimin ideolojiler,
değerler, zevkler ve hayat tarzları bakımından giderek parçalandığı so­
nucuna varmıştı.48
Bu yüzden, kitle iletişim araçlarının çeşitliliği ve izleyicinin he­
def seçilme imkânı yüzünden, yeni iletişim sisteminde mesaj iletişim
aracıdır diyebiliriz. Başka bir deyişle, mesajın özellikleri iletişim aracı­
nın özelliklerini de şekillendirecektir. Örneğin mesaj, gençlerin müzi­
kal ortamlarını beslemekse, bu izleyicinin tarzına ve diline uygun ola­
rak MTV hazırlanacaktır; yalnızca içeriğiyle değil, aynı zamanda istas­
yonun bütün bir örgütlenmesi, görüntü üretimi/yayımının teknolojisi
ve tasarımı açısından da. Ya da 24 saat yayın yapan bir dünya haber­
leri servisi farklı bir ortamın kurulmasını, programcılık ve yayıncılık
yapılmasını gerektirir; örneğin hava durumları küresel ve kıtasal çap­
tadır. Televizyonun bugünü ve geleceği budur: Merkezden kopma, çe­
şitlenme ve beğeniye uygun yayıncılık. McLuhancı dilin değişkenleri
çerçevesinde konuşacak olursak, iletişim aracının mesajı, farklı mesaj­
lara göre farklı iletişim araçlarını şekillendirmektedir.
Ancak mesajların ve iletişim araçlarındaki ifadelerin çeşitlenme­
si, büyük şirketlerin ve hükümetlerin televizyonun denetimini yitirdiği
anlamına gelmez. H attâ geçen on yıl boyunca tam tersi bir eğilim göz­
lenmiştir.49 İletişim alanına büyük yatırımlar akmış, tam bir dönüşüm
geçirmekte olan bir piyasadan pay kapabilmek için mega-gruplar ku­
rulmuş, stratejik ittifaklar oluşturulmuştur. 1980-95 döneminde,
ABD’de üç büyük TV şebekesinden ikisi iki kez el değiştirmiştir: Dis­
ney ile ABC’nin 1995’te birleşmesi, TV’nin yeni ortaya çıkmakta olan
multi-medya işiyle bütünleşmesinde bir dönüm noktasıydı. Fransa’nın
önde gelen kanalı TF1 özelleştirildi. İtalya’da Berlusconi bütün özel

48 Ito (1991b).
49 Örneğin The Economist’te anılan verilere bakınız (1994a); ayrıca Trejo Delarbre (1988); Doy-
le (1992); Campo Vidal (1996).
456 beşinci bölüm

TV istasyonlarının kontrolünü aldı, üçünü özel TV şebekeleri olarak


örgütledi. Üç ayrı yayın şebekesinin ortaya çıkmasıyla birlikte Ispan­
ya’da özel televizyon yayıncılığı gelişti; her zaman uluslararası ve ulu­
sal büyük finans gruplarının denetiminde, Britanya ile Almanya’da da
ciddi ilerlemeler gösterdi. Rus televizyonu, birbirine rakip oligarkların
denetimindeki özel, “bağımsız” televizyon kanallarını da alarak fark­
lılaştı. Latin Amerika’da televizyon, birkaç kilit oyuncu etrafında bir
yoğunlaşma süreci geçirdi. Asya-Pasifik bölgesi, M urdoch’ın Star ka­
nalı gibi televizyon atılımcılarının yanı sıra, C N N ’le rakebete soyunan
yeni, küresel BBC gibi “eski televizyon kanalları” arasında da rekabe­
tin en kızgın olduğu bölge haline gelmişti. Japonya’da hükümetin
N H K ’sı özel yayın şebekeleriyle rekabete girdi: Fuji TV, NTV, TBS, TV
Asahi ve TV Tokyo’nun yanı sıra, kablolu ve doğrudan uydu yayını
yapan şebekelerle de. 1993-5 döneminde, televizyon programcılığına
dünya çapında 80 milyar dolar akıtıldı; bu harcama her yıl % 10 ora­
nında artmaktadır. Şirketlerin ölçek ekonomileri kullanma, iletişim
sektörünün farklı kesimleri arasında sinerji yaratma çabasına girdikle­
ri 1990’larm sonunda, birleşmeler ve stratejik ittifaklar, iletişim sektö­
rünü şekillendirmeye devam etti.50 Dünyanın en büyük on multi-med-
ya grubunun faaliyetlerinin nerelere yoğunlaştığını Şekil 5.1’de,
1998’de Avrupa piyasasında muhtelif medya grupları arasındaki kar­
maşık bağların örüntüsünü Şekil 5.2’de görebilirsiniz.51 Sektörün pro­
fili gelecek yıllarda şüphesiz değişecek olsa da, ağlar ve rekabet gücü­
ne sahip ortaklıklar oluşturma mantığı multi-medya dünyasında uzun
süre hakim olacağa benzer. Medya şirketleri telekomünikasyon opera-
törleri, kablolu yayın şebekeleri, uydu yayın şebekeleri ve Internet ser­
vis sağlayıcılarla işbirliğine ve çatışmaya girdiğinde ittifak ağları ve re­
kabet stratejileri daha da karmaşık bir hal alabilir.
Bu rekabet ve yoğunlaşmanın açık sonucu, izleyici bütünden ay­
rılmış ve farklılaşmış olsa da, televizyonun hiç olmadığı kadar ticarileş­
miş olması, küresel düzeyde de giderek oligopol özellikleri göstermesi­
50 Schiller (1999).
51 The Economist'teki rakamlara bakınız (1999c: 62).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 457

ŞEKİL 5.1
1998’de Büyük Medya Gruplarının Medya Satışları
(Milyar ABD dolan)

Time Warner
Disney
Viacom/CBS
News Corp
Bertelsmann
Seagram
Kirch Yayıncılık
Mediaset Müzik
BSkyB Televizyon
Film
Canal Plus

0 5 10 15 20 25
$bn
(Yazann notu: Time Warner, Ocak 2000’de internet servis sağlayıcısı America On-Line’la birleşti; bu
birleşme, dünyanın en büyük çoklu-medya grubunu yarattı.)
Kaynaklar: Şirket raporları; Veronis, Suhler and Associates; Zenith Media; Warburg Dillon Read,
The Economist derleyip işlemiştir (1999c: 62)

dir. En popüler programların gerisindeki semantik formülü değerlendi­


recek olursak, programların çoğunun içeriği şebekeler arasında farklı­
lık göstermez. Ancak herkesin aynı anda aynı programı seyrettiği, her
kültürün ve sosyal grubun medya sistemiyle özel bir ilişkisi olduğu ger­
çeği, eski standartlaşmış kitle iletişim araçları sistemi karşısında gözle­
nen temel farklılıktır. Ayrıca çok yaygın olan “sörf yapma” pratiği (ay­
nı anda birkaç programı birden seyretme), izleyicilerin kendi görsel mo­
zaiklerini yaratmalarına imkân tanır. İletişim araçlarının küresel çapta
birbirleriyle bağlantılı hale geldiği, programlar ve mesajların küresel bir
ağ içinde dolandığı şu günlerde, küresel bir köyde değil, küresel çapta
üretilip yerel olarak dağıttlan tsmarlama kulübelerde oturuyoruz.
Ancak, iletişim araçlarının çeşitlenmesi, şirketlerin ve kurumların
denetim koşulları sebebiyle mesajlarının tek yönlü mantığını değiştirme-
458 beşinci bölüm

ŞEKİL 5.2
Avrupa’da Medya Gruplan Arasında Stratejik İttifaklar, 1999

diği gibi, piyasa tepkisinin en ilkel biçimi dışında izleyicinin gerçekten


geri bildirimde bulunmasına da izin vermez. İzleyicilerin, her gün daha
fazla, daha farklı hammadde alıp, evrene dair kendi tasavvurlarını bun­
larla oluşturduğu zamanlarda McLuhan Galaksisi bir tek yönlü iletişim
dünyasıydı, etkileşim değil. Kitlesel üretimin bir uzantısıydı, sanayi
mantığının göstergeler alanındaki yansımasıydı ve hâlâ da öyledir;
McLuhan’ın dehasına karşın, Enformasyon Çağı’nın kültürünü ifade
etmekten uzaktır. Bunun sebebi, bilgi işlemin tek yönlü iletişimin ötesi­
ne geçmiş olmasıdır. Televizyonun, bilgisayarın ekrandan bağımsız ol­
masına ihtiyacı vardır. Ancak, toplumun geneli için büyük bir potansi­
yel taşıyan birleşmeleri, bilgisayarların televizyonla konuşabilmeleri için
önce birbirleriyle konuşmayı öğrendikleri uzun bir yol katetmelerinden
sonra gerçekleşti. İzleyici ancak bundan sonra konuşabildi.
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 459

BİLGİSAYAR ORTAMINDA İLETİŞİM, KURUMSAL DENETİM,


SOSYAL AĞLAR VE SANAL CEMAATLER
Tarih, Ithiel de Sola Pool’un “özgürlük teknolojileri” diye nitelediği
büyük ölçekli ilk iki denemenin devlet tarafından başlatıldığını hatır­
layacaktır: Fransa’yı enformasyon toplumuna dahil edecek bir araç
olarak tasarlanan Fransız Minitel ile iletişim ağlarının komuta ve
kontrol merkezlerini hedef alan nükleer bir saldırıdan sağlam çıkma­
sına yönelik bir askeri strateji çerçevesinde geliştirilen İnternet’in ön­
cülü ARPANET. İkisi de toplumlarınm kültürüne ve kurumlarına de­
rinden kök salmış olsalar da birbirlerinden çok farklıydı. Leo Scheer,
bu sistemlerin niteliklerini sentezleyen bir bakış açısıyla çelişkili m an­
tıklarını aydınlatmaya çalışmıştır:

İkisi de bilgi otobanını haber vermiştir, ama farklılıklarından çı­


karılacak birçok ders vardır. Öncelikle İnternet bilgisayarları bağ­
lar, Minitel ise, Transpac üzerinden, hafıza kapasitesi düşük ter­
minallerin sorgulayabileceği server merkezlerini. İnternet, askeri
destekle, bilgisayar şirketleri tarafından başlatılmış, hükümetin fi­
nanse ettiği, bilgisayar kullanıcılarını ve veri bankalarını bir ara­
ya getiren bir dünya kulübü yaratmaya yönelik dünya çapında bir
Amerikan girişimidir. Minitel ise, bugüne dek (1994) yasal kısıt­
lamalar [yabancı ülkelerin] yüzünden ulusal sınırlarının dışına çı­
kamamış bir Fransız sistemidir. Fransız elektronik sanayiinin za­
yıflıklarını tedavi etme çabasındaki üst düzey teknokratların cü­
retkâr hayal gücünün ürünüdür. İnternet’in tarafında: Bilgisayar
fanatiklerinin oluşturduğu yerel ağların rasgele dağılımı vardır.
Minitel tarafında ise telefon rehberinin düzenliliği. İnternet, hiz­
metleri kontrol edilemeyen anarşik bir gümrük sistemidir. Minitel
ise, gümrük tarifesinin her noktada aynı olduğu, gelirlerin şeffaf
bir biçimde paylaşıldığı bir kiosk sistemi. Bir yanda, sınırların ve
kültürlerin ötesinde genelleşmiş bağlantıların köklerinden sökül­
mesi ve hayali vardır. Diğer yandaysa cemaat köklerinin elektro­
nik versiyonu.5

52 Scheer (1994: 97-8), benim çevirim.


4 6 0 beşinci bölüm

Bu iki sistemin toplumsal ve kurumsal ortamlarıyla birlikte ge­


lişiminin kıyaslamalı bir analizi, ortaya çıkmakta olan, interaktif ileti­
şim sisteminin özelliklerini biraz aydınlatmamızı sağlayabilir.53

Minitel Hikâyesi: Devlet ve Aşk


Teletel, Minitel terminallerini besleyen ağ, 1978’de Fransız Telefon Şir­
keti tarafından tasarlanmış; yıllar süren yerel denemelerin ardından
1984’te piyasaya sürülmüş bir videotex sistemiydi. Bu tür sistemlerin
dünyadaki ilk ve en büyük örneği olan Teletel, neredeyse 15 yıldır de­
ğişmemiş ilkel teknolojisine karşın, geniş bir kabul görmüş, yaygınlığı
büyük boyutlara ulaşmıştır. Teletel 1990’ların ortasında 23 bin hizmet
sunuyor, Fransa’da evlerin dörtte biri, her üç yetişkinden birine hizmet
veren Minitel terminalleri 7 milyar Fransız frangr kazanıyordu.54
Britanya ve Almanya’da Prestel, Japonya’da Captain gibi vide-
otex sistemlerinin genel başarısızlığıyla, Minitel ya da benzeri videotex
ağlarının ABD’de sınırlı bir kabul görmesiyle karşılaştırıldığında bu
başarı çok çarpıcıdır.55 Bu başarı video ve aktarım teknolojisinin çok
kısıtlı olmasına karşın kazanılmış bir başarıdır: 1990’ların başına dek
aktarım hızı 1200 baud’du, aynı dönemde ABD’deki bilgi işlem hiz­
metleri 9600 baud’luk bir hızla işliyordu.56 Minitel’in başarısının geri­
sinde iki temel sebep vardır: İlki Fransız hükümetinin, 1978’de başba­
kanın isteği üzerine hazırlanan, “toplumun enformatikleştirilmesi”
hakkındaki Nora-M inc raporunun sergilediği zorlu yolun bir unsuru
olarak, bu deneye sahip çıkması, bağlı kalmasıydı.57 İkincisi ise, kulla­
nımının basitliği, sistemi ortalama vatandaş için ulaşılabilir ve güveni­
lir kılan faturalandırma sisteminin doğrudanlığıydı.58 Yine de insanla­
rın bu sistemi kullanmak için ekstra bir teşvike ihtiyaçları vardı ve bu
da Minitel hikâyesinin en aydınlatıcı kısmıdır.59
_ 4

53 Case (1994).
54 Myers (1981); Lehman (1994); Thery (1994).
55 McGowan ve Compaine (1989).
56 Rosenbaum (1992); Preston (1994); Thery (1994).
57 Nora ve Mine (1978).
58 McGowan (1988).
59 Mehta (1993).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 461

Hükümetin, Fransız Telekom üzerinden sergilediği kararlılık,


programın uygulamaya konması sırasında açıkça gösterildi: Her eve,
telefon rehberi yerine bedava bir Minitel terminali alma hakkı tanın­
dı. Ayrıca telefon şirketi de, Minitel’i 1995’e dek sübvanse etti, öyle ki
bu destek ilk kez bu tarihte kesintiye uğradı. Fransa’nın sorunlu elekt­
ronik sanayiinin elinde tutabileceği bir pazar yaratarak, şirketleri de
insanları da bu yeni iletişim aracıyla tanıştırarak telekomünikasyon
kullanımını teşvik etmenin bir yoluydu bu.60 Ancak Fransız Tele-
kom’un izlediği en akıllıca strateji, sistemi, özel hizmet sağlayanlara,
öncelikle de Fransız gazetelerine açmak oldu; gazeteler hızla savunu­
cusu kesildikleri Minitel’i popülerleştirme çabasına girdi.61
Ancak Minitel’in yaygın kullanımının gerisinde önemli, ikinci
bir sebep daha vardı: Fransız halkının bu iletişim aracını kişisel bir ifa­
de aracı olarak benimsemeleri. Minitel’in sunduğu ilk hizmetler, gele­
neksel telefon iletişimine benziyordu: Telefon rehberi, hava raporları,
ulaşım bilgileri ve rezervasyon, eğlence ve kültürel etkinlikler için ön­
ceden bilet alımı vs. gibi hizmetler sunuyordu. İnsanlar da sistem de
kullanım konusunda gelişirken, binlerce hizmet sağlayıcı sisteme dahil
oldu; artık Minitel üzerinden reklamcılık, tele-alışveriş, tele-bankacılık
ve çeşitli işletme hizmetleri sunuluyordu. Ancak Minitel’in toplumsal
etkisi gelişiminin ilk aşamalarında sınırlıydı.62 Hacmi bakımından de­
ğerlendirecek olursak telefon rehberinin, bütün aramalarda % 40’lık
bir payı vardı; değeri bakımından değerlendirirsek 1988’de Minitel’in
gelirlerinin % 36’sı kullanıcılarının % 2 ’sinden, yani iş dünyasından
geliyordu.63 Sohbet hatları ya da mesaj odalarının da dahil olmasıyla
birlikte sistem tutuştu; bu hatların büyük bölümü kısa sürede seks tek­
liflerinde ya da seksle ilgili sohbetlerde (les messageries roses) uzman­
laştı; 1990’da görüşmelerin yarısından fazlasını bu hatlardan yapılan­

60 Minitel’in gelişimine yol açan politikanın kapsamlı bir analizi için bkz. Cats-Baril ve Jelassi
(1994).
61 Preston (1994).
62 Mehta (1993).
63 Honigsbaum (1988).
4 6 2 beşinci bölüm

lar oluşturuyordu.64 Bu hizmetlerin bir kısmı, başka ülkelerde çok yay­


gın olan telefon seksinin mukabili ticari porno-elektronik sohbetlerdi.
Aradaki temel farklılık MinitePdeki hizmetlere videotex ağından giri-
lebiliyor olması, bu hizmetlerin kamusal mekânlarda reklamlarının ya­
pılıyor olmasıydı. M initel’in erotik amaçlı kullanımı büyük ölçüde, ge­
nel amaçlı sohbet hatlarına dahil olan insanlarca başlatılmıştı. Ama ge­
nele yayılmış bir seks pazarı değil, demokratikleşmiş cinsel fanteziler
söz konusuydu. Genellikle on-line görüşmeler yaş, cinsiyet ve fiziksel
özelliklerin belirtilmemesine dayanıyordu (kaynak: yazarın katılımcı
gözlemi); böylece Minitel insanların geceyi birlikte geçirmek üzere bi­
rini kaldırdıkları barların muadili olm aktan çok, cinsel ve kişisel hayal­
lerin bir aracı haline geliyordu. M initel’in bu mahrem kullanımına tut­
kunluk, iffetli sofuların vakur protestolarına karşın Fransız halkı ara­
sında hızla yayılmasının önemli sebeplerinden biridir. 1990’ların başın­
da, M initel’in erotik kullanımı geriledi; modası geçti ve teknolojinin
gelişmemişliği de cazibesini kaybetmesine neden oldu: Sohbet hatları­
nın Minitel üzerindeki trafikteki payı % 10’un altına düştü.65 Sistem
tam anlamıyla oturduğunda, 1990’larda en hızla büyüyen sistemler de,
işletmeler tarafından kendi iç kullanımlarına yönelik olarak geliştirildi;
en hızlı büyün.e katma değeri yüksek hizmetlerde yaşandı; Minitel tra­
fiğinde % 30’luk bir payı bulunan hukuki hizmetler gibi.66 Ancak
Fransız halkının ciddi bölümünün sisteme bağlanması, kişisel psişeleri-
ne doğru bir yolculuğa çıkmalarını, iletişim ihtiyaçlarının da kısa bir
süreliğine de olsa kısmen karşılanmasını beraberinde getirmişti.
1990’larda Minitel servis sağlayıcısı olma rolüne ağırlık verdi­
ğinde, bir iletişim aracı olarak yapısındaki sınırlılıklar da ortaya seril­
miş oldu.67 Teknolojik olarak, asırlık video ve aktarım teknolojisine
dayanıyordu; bu teknolojinin yenilenmesi, bedava bir elektronik aygıt
olarak cazibesini yitirmesine neden olurdu. Ayrıca kişisel bilgisayarla­

64 Maital (1991); Rheingold (1993).


65 Wilson (1991).
66 Wilson (1991).
67 Dalioz ve Portnoff (1994).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 4 6 3

ra değil, sessiz terminallere bağlıydı ki, bu da özerk bilgi işlem kapasi­


tesini bir hayli sınırlıyordu. Kurumsal olarak server ağları etrafında
örgütlenmiş, yatay iletişim kapasitesi çok düşük olan mimarisi, Mini­
tel dışında yeni iletişim alanları ortaya çıktığında, Fransa gibi kültürel
bakımdan sofistike bir toplum için çok katı kaçacaktı. Fransız sistemi­
nin benimsediği aşikar çözüm, bir bedel karşılığında dünya çapındaki
İnternet’e bağlanma seçeneğini önermek oldu. Minitel bunu yaparken,
kendi içinde ikiye bölündü; bir yanda işletmelere dönük hizmetlerin
oluşturduğu bir ağ sistemi, bir bürokratik bilgilendirme hizmeti, diğer
yanda ise İnternet müessesesinin geniş iletişim sistemine açılan bir ka­
pı vardı.

İnternet Müessesesi
İnternet (oluşum sürecini birinci bölümde incelemiştim) bilgisayar ara­
cılığıyla iletişimin belkemiğidir: Bilgisayar ağlarının büyük bölümünü
birleştiren ağdır. Vinton Cerf’in derlediği ve işlediği kaynaklara göre,
Haziran 1999’da, İnternet’e bağlı 63 milyon ana bilgisayar, 950 mil­
yon telefon terminali, 5 milyon ikinci düzey domain, 3.6 milyon web
sitesi vardı ve 200 ülkede 179 milyon kişi İnternet kullanıcısıydı. Bir­
leşik Devletler ve Kanada’da 102 milyon, Avrupa’da 40 milyonu aş­
kın, Asya ve Asya-Pasifik’te yaklaşık 27 milyon, Latin Amerika’da
23,3 milyon, Afrika’da 1,14 milyon, O rtadoğu’da ise 0,88 milyon kul­
lanıcı vardı. 1999’un ortalarında yapılan tahminlere göre, bağlı olan
ana bilgisayar sayısının 2001 ’de 123 milyonu, 2007’de de 878 milyo­
nu bulması (Şekil 5.3), kullanıcı sayısının ise Aralık 2000’de 300 ilâ 1
milyara erişmesi bekleniyordu.68 Bazı uzmanlar, Cerf’in verdiği ra­
kamların, titizliğinden ötürü 1999/2000 döneminde intenetin yayılma­
sına ilişkin tahminlerinin gerçek rakamın altında olabileceği kanısın­
dadır.69 Benim kişisel tahminimse, kullanıcı sayısının 2001’in ortala­
rında 700 milyona erişeceği yönünde. İnternet’in gelişiminin ilk aşa­
malarındaki çapıyla karşılaştırabiliriz bu verileri: 1973’te ağda yalnız-
68 Cerf (1999).
69 Zook (2000c).
4 6 4 beşinci bolüm

ŞEKİL 5.3
İnternet Host Şirketleri, 1989-2006 (binlerle)

1, 000,ooo r
878.065
900.000
800.000
700.000
600.000
■ğ 500,000
400.000
300.000
194.830
200.000 >55 >>>

122. 717 .
« 2.987
100,000
157 376 721 1313 2217 5846
21.819 29-670
43.230
»IS5
0
1989 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 00 01 02 03 04 05 2006
Her yılın rakamları (binlerle) şöyledir: 1989: 157; 1990: 376; 1991: 721; 1992: 1313; 1993: 2217;
1994: 5846; 1995: 14.352; 1996: 21.819; 1997: 29.670; 1998: 43.230; 1999: 62.987; 2000:
122.717; 2002: 194.830; 2003: 283.872; 2004: 413. 610; 2005: 602.641; 2006: 878. 065.
Kaynak: Cerf (1999).

ca 23 bilgisayar vardı; 1970’ler boyunca yalnızca 256 bilgisayarı des­


tekleyebiliyordu; 1980’lerde ciddi biçimde güçlendirildikten sonra bi­
le, yalnızca birkaç yüz bilgisayarla birkaç bin kullanıcının bağlı oldu­
ğu 25 ağla sınırlıydı.70 Kullanıcılar bakımından, Ağustos ve Kasım
1995’te yapılan iki araştırm ada, ABD’deki kullanıcıların sayısı 9,5
milyon ve 24 milyon olarak tahm in edilmiştir.71 Bu da, yalnızca dört
yıl içinde Kuzey Amerika’daki İnternet kullanıcılarının sayısının 10,7
ya da 4,25 faktör arttığı anlamına gelir. Ağın genişlemesiyle birlikte ağ

70 Hafner ve Markoff (1991); Business Week (1994a); Sullivan-Trainor (1994); El Pais/World Me-
dia (1995); McLeod (1996).
71 İnternet ve başka bilgisayara dayalı iletişim ağlarının kökenleri, gelişimi ve özellikleriyle ilgili
belgelere dayalı, parlak analizler için Hart’a bakınız, Hart vd. (1992); ayrıca Rheingold (1993).
Intemet’in gelişimiyle ilgili ampirik bir araştırma için Batty ve Bar’a bakınız (1994). lntemet’in
geleceğiyle ilgili tartışmalar için Rand Corporation’ın hazırladığı, yalnızca yazım sırasında İn-
ternet’ten erişilebilen araştırmaya bakınız (1995).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 465

bağlantıları da büyüme oranlarını artırma eğiliminde olduğundan (bi­


rinci bölüme bakınız), 2010 yılı öncesinde İnternet’e 1 milyar ana bil­
gisayarın, 2 milyar kullanıcının bağlı olması çok da aşırıya kaçar gö­
rünmüyor. Bilgisayar aracılığıyla iletişimde bir sınır da yok üstelik:
1999’da, İnternet’in ve ARPANET’in kurucularından Vinton Cerf, ge-
zegenlerarası bir İnternet bağlantısının tasarımı konusunda NASA’ya
tavsiyede bulunuyordu; bu bağlantı 2030’da M ars’ta insanların bulun­
duğu bir uzay istasyonu kurulması olasılığını, 2040’da kalıcı bir İnter­
net bağlantısı kurulması olasılığını içeriyor.72 Yeniden yere inecek olur­
sak, farklı biçimlerde vücut bulan, kendini farklı biçimlerde ortaya ko­
yan İnternet, şimdiden Enformasyon Çağı’nın evrensel, interaktif, bil­
gisayarlı iletişim aracıdır.73
Ancak İnternet’te önemli eşitsizlikler mevcuttur. 1998-2000 dö­
neminde muhtelif kaynaklardan gelen verileri değerlendirirsek, İnter­
net kullanıcılarının % 88’inin gezegen nüfusunun % 15’ine sahip olan
sanayileşmiş ülkelerde bulunduğunu görürüz. İnternet’in yayılmasında
büyük bir bölgesel dengesizlik söz konusu. Dünya nüfusunun yalnızca
% 2,4’ü İnternet erişimine sahip, fakat kullanıcıların oranı Finlandi­
ya’da % 28 (yüzyıl sonunda dünyada İnternet kullanımının en yoğun
olduğu ülkeydi), ABD’de % 26,3, ABD hariç OECD ülkelerinin geri
kalanlarında % 6,9’dur. Farklı ülkelerde, İnternet erişimi konusunda,
sosyal bakımdan, ırk, cinsiyet, yaş ve mekân konularında ciddi eşitsiz­
likler söz konusudur. Dünya çapında İnternet kullanıcılarının % 30’u
üniversite mezunudur; bu oran Rusya’da % 55, Meksika’da % 67,
Çin’de % 90’dır. Latin Amerika’da İnternet kullanıcılarının % 90’ı ge­
lir düzeyi yüksek gruplara mensuptur. Çin’de İnternet kullanıcılarının
yalnızca % 7’si kadındır. Yaş ciddi bir ayrımcılık unsurudur. ABD’de
İnternet kullanıcılarının yaş ortalaması 36’dır, Britanya ve Çin’de ise
yaş ortalaması 30’un altındadır. Rusya’da İnternet kullanıcılarının yal­
nızca % 15’i 45 yaşın üstündedir. ABD’de de yıllık geliri 75 bin dolar
ve üzerinde olan hanelerin İnternet erişimine sahip olma olasılığı, daha
72 Cerf (1999).
73 Kahn (1999).
4 6 6 beşinci bölüm

düşük gelir düzeylerindekilere kıyasla 20 kat daha fazladır. D ört yıl


üniversite eğitimi görmüş olan kullanıcıların oranı % 61,6’yken, ilköğ­
retim mezunu ya da eğitim seviyesi daha düşük olanların oranı %
6,6’dır. Erkekler İnternet’i kadınlardan daha fazla kullanır; oranlar
arasındaki fark % 3’e eşittir. İnternet erişimi olan Afrika kökenli Ame­
rikalılar ve Hispaniklerin sayısı, Asyalıların üçte biri, beyazların beşte
ikisi kadardır. Beyaz ve Hispanik hanelerle, beyaz ve Afrika kökenli ai­
leler arasında İnternet erişimindeki uçurum, Aralık 1998’de, Aralık
1994’teki düzeye kıyasla % 6 daha açılmıştı. Ancak gelir düzeyi, 75
bin doların üzerinde olan Amerikalılar için bu ırk uçurumu 1998’de
daralmıştır; bu da eşitsizlik kaynağının per se ırk değil, gelir düzeyi ve
eğitim olduğunu gösterir. İnternet erişimindeki mekânsal eşitsizlikler,
teknolojiye atfedilen mekânsızlık niteliği dikkate alındığında Enfor­
masyon Çağı’nın en çarpıcı paradokslarından biridir. Ancak M atthew
Z ook’un öncü çalışması, ticari İnternet mekânlarının daha çok metro­
pol bölgelerde yoğunlaştığına dikkat çekiyor (Şekiller 5.4-5.7).74
ABD’de gelir düzeyi dikkate alındığında, kentlilerin İnternet erişimine
sahip olma olasılığı, kırsal kesimdekilere göre iki kat yüksektir; popü­
ler kırsal kesimin sanal alemde imgesine ters düşen bir başka bulgudur
bu. Rusya’da, çok geniş topraklara yayılmış bir nüfusun iletişim konu­
sundaki gereksinimlerine karşın, 1998’de İnternet kullanıcılarının %
50’si M oskova’daydı, % 75’den fazlası da üç büyük kentte yoğunlaş­
mıştı (Moskova, St. Petersburg ve Yekaterinburg).75
Diğer yandan İnternet’in 1999’da yayılma oranı o denli yüksek­
ti ki, 21. yüzyılın ilk yıllarında ileri ülkelerde yaygın erişimin kural ha­
line geleceği açıkça görülüyordu. Örneğin ABD’de, 1997-8 dönemin­
de İnternet erişiminde ırklar arasındaki uçurum derinleşti, ancak His­
panik hanelerin İnternet’e erişim oranı bir yılda % 48, Afrika kökenli
Amerikalı ailelerin % 52, beyaz ailelerin erişimi ise % 52,8 arttı. H at­
tâ İnternet kullanımında üniversite öğrencileri arasında gözlenen ırk

74 Zook (2000c).
75 UNDP (1999); UNESCO (1999); ABD Ticaret Bakanlığı (1999b); Castells ve Kiselyova (2000);
Zook (2000a).
ŞEKİL 5.4
İnternet CONE’u Ülke Kodu Domain Adlarının Dünya Çapında Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
(8.766.072 internet domain adını temsil eder).

gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 4 6 7


Not: Şekil 5.4 ile 5.7’deki haritalar, nytimes.com ya da nokia.com gibi domain adlarının kayıtlı adreslerine düzenlenmiş, şehir düzeyinde haritalandır-
mıştır. Domain ad alma ve haritalandırma metodolojisi Zook’ta anlatılır (2000a, b). Bu haritalar iki tür domain adı içerir: a) CONE (.com, .ord, .net ve
.edu) üst düzey domain adları işletmeler, kâr amacı gütmeyen kurumlar, bilgisayar ağları ve eğitsel kurumlar için tasarlanmıştır; ve b) ülke kodu üst dü­
zey domain adları; Almanya için “.de”, Japonya için “.jp” gibi, bu kodlar bu ülkelerde internet kullanımı içindir. CONE domain adların muazzam sa­
yısı nedeniyle Temmuz 1999 verileri, CONE domain adların rasgele seçilmiş % 4’lük bir bölümüne dayandırıldı.
Kaynak: Zook (2000c).
ŞEKİL 5.5
İnternet CONE’u Ülke Kodu Domain Adlarının Amerika’da Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
(ABD ile Kanada birleştirildiğinde tüm dünyada domain adların % 60.1’ine
sahiptir.) (Haritanın daha ayrıntılı bir açıklaması için şekil 5.4’e bakınız.)

Kaynak: Zook (2000c).


ŞEKİL 5.6
İnternet CONE’u Ülke Kodu Domain Adlarının Avrupa’da Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
(Tüm dünyada domain adların % 25.1’i Avrupa’dadır.) (Haritanın daha ayrıntılı bir açıklaması için şekil 5.4’e balanız.)

Kaynak: Zook (2000c).


ŞEKİL 5.7
İnternet CONE’u Ülke Kodu Domain Adlarının Asya’da Kentlere Göre Dağılımı, Temmuz 1999
(Haritanın daha ayrıntılı bir açıklaması için şekil 5.4’e bakınız.)
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 471

ve cinsiyet farklılıkları yüzyıl sonuna doğru ortadan kalkmaya başla­


mıştı. 2000’de ABD’de kamu okullarının % 95’inin İnternet erişimi
vardı, fakat okulların yalnızca üçte birinde öğretmenleri ve öğrencile­
ri İnternet’in kullanımı konusunda eğitecek personel bulunuyordu. İn­
ternet tarihin en hızlı yayılma gösteren iletişim aracı olmuştur: ABD’de
radyonun 60 milyon insana ulaşması 30 yılı aldı; TV bu yayılma sevi­
yesine 15 yılda ulaştı. İnternet ise dünya çapında bilgisayar ağının ge­
lişmesini izleyen üç yıl içinde bunu başardı. Dünyanın başka bölgeleri
Kuzey Amerika ile kalkınmış ülkelerin gerisinde, ancak İnternet erişi­
mi ve kullanımı hızla bütün kıtalarda bütün metropollere yayılıyor.76
Ancak kimin daha erken erişime sahip olduğu, neye eriştiği önemsiz de
değil, çünkü televizyonun tersine İnternet tüketicileri aynı zamanda
onun üreticileri, içerik yaratıyor ve ağı şekillendiriyorlar. Dolayısıyla
toplumların İnternet müessesesine farklı tarihlerde erişmelerinin, dün­
ya iletişim ve kültürünün gelecekteki şekillenmesi üzerinde uzun süre­
li etkileri olacaktır.77
Bugün dünya çapında, siyasetten dine, sekse, araştırmalara dek
bütün bir insani iletişim yelpazesini kapsayan, elektronik ticaretin gü­
nümüz İnternet’inin merkezinde yer aldığı milyonlarca bilgisayar ağı
mevcut.78 Yüzyıl sonunda, bu ağların büyük bölümü İnternet’e bağ­
lanmıştı, ancak kendi kimliklerini koruyor, kendi davranış kurallarını
uyguluyorlardı. İkinci bölümde de gösterdiğim üzere İnternet’in
bir bölümü geniş bir pazar haline geliyordu.
Ancak ağların ağının (Net) öyle bir kapasitesi var ki, İnternet’te
gerçekleşen iletişimin hatırı sayılır bir bölümü hâla büyük ölçüde, ken­
diliğinden, örgütsüz; amaçları, üyeleri bakımından çeşitlilik gösteriyor.
Aslında ticari çıkarlar ve hükümetlerin çıkarları, ağ kullanımının geniş­
letilmesinde kesişiyor: Mesajlar ve katılımcılar ne kadar büyük bir çe­
şitlilik gösterirse, ağdaki eleştirel kitle de o kadar büyük oluyor, değer
de o kadar artıyor. Farklı çıkarların ve kültürlerin N et’te barış içinde bir

76 örneğin bakınız, Comision de nuevas technologias (1999).


77 Dutton (1999); UNESCO (1999).
78 Zook (2000b).
472 beşinci bölüm

arada varolabilmeleri, “world wide w eb” (dünya çapında ağ/www) bi­


çimini aldı; İnternet içinde kurumların, işletmelerin, derneklerin ve bi­
reylerin kendi “siteleri” ni yaratabildiği, erişimi olan herkesin muhtelif
metinleri ve görüntüleri bir araya getirerek kendi “ sayfası ”nı üretebil­
mesine (birinci bölüme bakınız) dayanan esnek bir ağların ağı.
Web (www), N et’teki ilgi alanları ve projelerin gruplaşmasını,
www öncesi İnternet’in çok zaman alan karmaşık taranm a sürecinin
aşılmasını sağladı. Bu gruplaşmalar çerçevesinde bireyler ve örgütler,
kelimenin tam anlamıyla bireyselleşmiş, interaktif, dünya çapındaki
bir iletişim ağında anlamlı bir etkileşim kurabiliyor.79 Böylesine çeşit­
lilik arz eden, yaygın katılımın bedeli, aynı zam anda kendiliğinden,
gayri resmi iletişimin de gelişmesine izin vermektir. Sanal alemin tica­
rileşmesi, bir tarihsel deneyim olarak, canlı kent kültürünün yarattığı,
mağazaların, dükkanların yer aldığı caddelere, bilinmeyen banliyöle­
rin sıkıcılığını mesken tutm uş alışveriş merkezlerinden daha yakındır.
N et’in iki kaynağının askeri/bilimsel kurum lar ile kişisel bilgisa­
yarlara dayalı karşı kültürün ortak bir noktası vardır: Üniversite dün­
yası. Birinci bölümde de belirttiğim gibi, ilk ARPANET merkezi
1969’da UCLA’da kuruldu, bunlara 1970-1 döneminde California Üni­
versitesi, Santa Barbara; SRİ; Utah Üniversitesi; BBN; M IT ve Har-
vard’da kurulan altı merkez daha eklendi. Bu merkezler, buradan büyük
elektronik şirketlerin iç ağları istisna olmak üzere akademik cemaate
yayıldılar. N et’in üniversite kökeni, elektronik iletişimin gelişiminde ve
dünya çapma yayılmasında belirleyici olmuştur; belirleyicidir. ABD’de
bilgisayar aracılığıyla iletişim geniş ölçekte, 1990’ların başında üniver­
site öğrencileri ve öğretim üyeleri arasında başlatıldı. Birkaç yıl içinde
dünyanın geri kalan bölgelerinde de benzer bir süreç yaşandı. İspan-
ya’da 1990’ların ortalarında, ilk ‘İnternetçiler’in büyük bölümü Madrid
ile Barcelona’da çeşitli üniversiteler çevresinde örgütlenmiş bilgisayar
ağlarından çıktı. Rusya’da bilgisayar aracılığıyla iletişim, 1980’lerin
sonlarında Bilimler Akademisi ve üniversitelerdeki araştırmacılar ara-

79 M a rk o ff ( 1995).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 473

sında yarı-yasal bir taban hareketi olarak başladı. Öyle görünüyor ki,
bilgisayarlı iletişimin tüm dünyada benzer bir hikâyesi var. Üniversite
merkezli bu yayılma süreci önemlidir; çünkü bilgisayarlı iletişime ilişkin
hem uygulama bilgisinin hem de alışkanlıkların yayılması açısından en
yüksek potansiyele sahipti. Öyle ki, toplumsal açıdan yalıtılmış olduk­
ları varsayımını ileri süren fildişi kule imgesinin aksine, üniversiteler
toplumsal yeniliklerin yayılmasının başlıca aktörleri olmuşlardır; çünkü
kuşaklar kuşakları izler, genç insanlar üniversitelerden geçer ve yeni dü­
şünme, yönetme, davranma, iletişim kurma biçimlerini öğrenir, bunlara
aşinalık kazanırlar. Bilgisayar aracılığıyla iletişim, uluslararası çapta
üniversite sistemine nüfuz ettikçe, 21. yüzyılda şirketlerin, kurumların
başına geçecek olan mezunlar da beraberlerinde getirdikleri bu yeni ile­
tişim aracının mesajını da toplumun geneline taşıyacaklardır.
Yüzyılın son çeyreğinde İnternet’in, İnternet’le ilgili bilgisayarlı
iletişim ağlarının oluşumu ve yayılması yeni iletişim aracının yapısını,
ağın mimarisini, ağa bağlı olanların kültürünü ve iletişim biçimini ebe­
diyen değiştirmiştir.80 Ağın mimarisi, açıktır; kamunun yaygın erişimi­
ni destekler; toplumsal eşitsizliklerin, elektronik alanında kendilerini
güçlü bir biçimde ortaya koymalarına karşın hükümetin kısıtlamaları­
na ya da ticari sınırlamalara ciddi biçimde ket vurur. Yukarıda belirt­
tiğimiz askeri stratejik gerekçeler çerçevesinde düşünülen ilk tasarım,
askeri araştırma programlarını yürüten bilim adamlarının hem tekno­
lojik yetkinliklerini gösterme kaygılarından, hem de ütopyacı birer gi­
rişimci olmalarından ortaya çıkmıştır. Diğer yandan, sistemin açıklığı
aynı zamanda, N et’te nüfusları yüzbinleri bulan ilk bilgisayar korsan­
larının ve ağı hobi olarak benimsemiş kişilerin başlattığı sürekli yeni­
lenme ve serbest erişim sürecinin bir sonucudur. Örneğin 1990’ların
sonunda, Helsinki Üniversitesinin genç, parlak bilgisayar uzmanların­
dan Linus Torvalds’ın tasarımını yaptığı, Unix İnternet uygulamaları­
nı yürüten Linux yazılımının İnternet üzerinden dağıtımı, Micro-
soft’un yazılım alanındaki başatlığına karşı ciddi bir tehdit oluşturdu.

80 De Kerckhove (1997).
474 beşinci bölüm

Ancak Linux’un başarısındaki en önemli etken, yeni kullanımlar bu­


lan, yazılımın kusurlarını gideren, sonra da bu çabalarını bedava İn­
ternet üzerinden dağıtan, aldıkları teknik arm ağana karşılık veren bin­
lerce kullanıcının katkısıyla yazılımın sürekli gelişmesiydi. Ağdaki ile­
tişimin gelişmesi için sarf edilen bu sürekli, çok taraflı çaba Net üze­
rinde işbirliğinin teknolojik verimliliğinin N et’in kendisini güçlendir­
meye vardığının en güzel örneklerinden biridir.81
Ütopyacı, cemaatçi ve özgürlükçü görüşlerden ilk kuşak kulla­
nıcıların kültürü, N et’i iki zıt yönde şekillendirdi. Bu kültür, bir yanda
İnternet erişimini bilgisayarı hobi olarak benimsemiş bir azınlıkla, sa­
nal alemde zaman ve enerji harcayabilecek, bunu yapmaya gönüllü tek
kesimle sınırlama eğilimindeydi. Bu dönemden geriye, ağın ticarileş -
mesine güvensizlikle bakan, insanlar için iletişimin genelleşmesi haya­
linin beraberinde mevcut haliyle insan neslinin sınırlılıklarını ve sefa­
letini de getirdiğini endişeyle izleyen öncü bir ruh kaldı. Fakat ilk bil­
gisayar kabilelerinin kahram anları, durm ak bilmeyen bir “yeni giri­
şimci” akını altında geri çekilirken, ağın karşı kültüre dayalı köklerin­
den arta kalan da iletişimin gayri resmiliği, kendi kendini yönetirliği,
katkılarla çoğalacağı, herkesin kendi sesine sahip olup bireyselleşmiş
bir yanıt bekleyeceği düşüncesi oldu.82 Bilgisayar aracılığıyla iletişimin
çokkişilikli bir hal alması, bir ölçüde 1960’larda “ben kültürü” ile her
bireyin cemaat hayali arasında doğmuş aynı gerilimin bir ifadesidir.
Aslında bilgisayarlı iletişimin karşı kültüre dayalı kökleriyle bugünün
İnternetçileri arasında iletişim uzmanlarının genelde teslim ettiğinden
daha fazla köprü vardır; bir karşı kültür ürünü olarak doğan, ama
1990’ların ortalarında İnternet kültürünün ve uygulama bilgisinin en
ateşli ifadelerinden biri haline gelen Wired dergisinin iş çevrelerinde
kabulü örneklerden biridir.
İnternet’i ve destek sistemlerini, yasal düzenlemelere tabi tutma,
özelleştirme ve ticarileştirme yönünde tüm çabalara karşın, İnternet

81 Harmon (1999); Linus Torvalds (kişisel iletişim 1999).


82 Himannen (2001).
83 Gidin (1987); Rand Corporation (1995).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 475

içindeki ve dışındaki bilgisayarlı iletişim ağlarının temel özelliği yayıl­


ma güçleri, çok yüzlü merkezden uzaklıkları ve esneklikleridir. M ikro­
organizma kolonileri gibi yayılırlar.84 Başlıca kamusal ve özel örgüt­
lenmelerin kontrol mantığını bütün bir iletişim alanına yayarlarken, ti­
cari çıkarları da daha fazla yansıtır hale geleceklerdir. Ne var ki McLu­
han Galaksisinin kitle iletişim araçlarının tersine, karşılıklı etkileşim
ve bireyselleşme niteliklerini teknolojik ve kültürel olarak daha fazla
kendilerine yedirmişlerdir. Peki bu potansiyeller yeni iletişim biçimle­
rine tercüme edilebilir mi? Elektronik iletişim sürecinin doğurduğu
kültürel tutumlar nelerdir? Şimdi bu konudaki yetersiz ampirik kayıt­
ları incelemeye geçelim.

İnteraktif Toplum
İnternet aracılığıyla iletişimin, toplumsal olarak ne anlama geldiği,
akademik araştırm aların kesin bir sonuç ortaya koymasına izin ver­
meyecek denli yeni bir sosyal olgudur/Ayrıca yetersiz ampirik kayıt­
lar, www öncesi, yani bilgisayarlı iletişimin birkaç yüzbin tutkulu kul­
lanıcıyı kapsayan küçük bir mesele olduğu 1995 öncesi dönemde yö­
neltilen türde sorulardan izler taşır. Özellikle, İnternet’in 1990’larda-
ki sosyal boyutuyla ilgili tartışmaya hakim olan soru açısından geçer-
lidir bu durum: İnternet yeni cemaatlerin, sanal cemaatlerin oluşu­
mundan yana mıdır, yoksa insanların toplumla ve en nihayetinde
“gerçek dünya” ile ilişkilerini bozarak bireyi yalıtılmışlığa mı götü­
rür? H ow ard Rheingold, öncü çalışması Virtual Commurıities’de, in­
sanları ortak değerler ve çıkarlar etrafında on-line bir araya getiren
yeni bir tür cemaatin doğduğunu savunarak tartışm anın tonunu be­
lirlemiştir.85 Rheingold ayrıca, San Francisco Körfezi bölgesinde işbir­
liğine dayalı bir bilgisayar ağı olan WELL’deki deneyiminden yola çı­
karak on-line kurulan cemaatlerin, kendisinin de yaşadığı gibi fizik­
sel biraradalığa, arkadaş toplantılarına, sanal cemaatteki üyelerin
maddi desteğine dönüşebileceği görüşünü ileri sürmüştür. Rhein-
84 Rheingold’un (1993) biyolojik imgesine atıf.
85 Rheingold (1993).
476 beşinci bölüm

gold’un argüm anı çerçevesinde sanal bir cem aat denince, genelde, ki­
mi zam an iletişimin kendisi bir amaç haline gelse de, ortak bir çıkar
ya da am aç doğrultusunda örgütlenen, kendi kendini tanım layan in-
teraktif, elektronik bir iletişim ağı anlaşılır. Bu cemaatler, konferans
ya da bülten tahtası sistemleri gibi görece resmileşmiş olabilirler ya da
belli bir zam an aralığında (sonraki bir zam anda ya da gerçek zam an­
da) mesaj gönderm ek ya da mesaj alm ak üzere ağa bağlanan toplum ­
sal ağlarla kendiliğinden kurulm uş olabilirler. 1990’larda, çoğu
ABD’de olsa da giderek küresel çapta yayılma gösteren böyle birçok
“cem aat” oluşmuştur. Ancak sayıları giderek artan araştırm acıların
tüm çabalarına karşın, bu elektronik ağlarda sosyalleşmenin ne ölçü­
de gerçekleştiği, bu yeni sosyalleşme biçiminin kültürel etkilerinin ne­
ler olduğu hâlâ belirsizdir.86
Rock şarkıcısı, özgürlükçü Electronic Frontier Foundation’m
kurucularından, İnternet peygamberi, insani davaların savunucusu ef­
sanevi John Perry Barlovv ümitliydi: “Gezegen insanlarının yeni tür bir
iletişim ilişkisi kurabilecekleri bir uzam yaratıyoruz: Benimle iletişim
kurm ak isteyen bilinçle tam bir etkileşim kurabilmek istiyorum.”87
William Mitchell ise daha akademik bir yaklaşımla, yeni teknolojik
ortamımıza uyarlanmış yeni sosyalleşme biçimlerinin, kent hayatının
yeni biçimlerinin on-line belirmekte olduğu yönünde ikna edici bir a r­
güman ileri sürmüştür.88 İnternet kullanıcılarına ilişkin ilk psikanalitik
çalışmalardan birinde de [bir ‘M ulti Users Dungeons’ (MUD-çok kul­
lanıcılı zindanlar) grubunun üyelerini kapsıyordu bu çalışma], Sherry
Turkle kullanıcıların rol yaptıklarını; on-line, kimlikler inşa ettiğini
gösterdi. Ancak bu bir cemaat duygusu yaratıyor ve iletişim kurma,
kendini ifade etme ihtiyacı içinde olan insanlara geçici de olsa bir te­
selli sağlıyordu. Fakat Turkle şu sonuca varır: “Gerçeklik mefhumu
karşı saldırıya geçer. Ekranda paralel hayatlar yaşayan insanlar, fizik­
sel benliklerinin arzuları, acıları ve faniliğiyle bağlanmıştır. Sanal ce-

86 Rheingold (1993); Turkle (1995); Jones (1995, 1997, 1998); Kiesler (1997).
87 Barlow (1995: 40).
88 Mitchell (1995, 1999).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 477

maatler, İnternet çağında insan kimliği üzerine düşünebileceğimiz ye­


ni, anlamlı bir bağlam sunuyor.”89
Diğer yandan M ark Slouka gibi sosyal eleştirmenler, on-line ya­
şamın gerçek hayattan kaçmanın kolay bir yolu olarak görünmesiyle
birlikte, bilgisayarların getirdiği sosyal ilişkilerin insanilikten uzaklaş­
masını sert bir dille eleştirir.90 Fransa’da da saygın sosyolog Domini-
que Walton, entelektüelleri İnternet’te vücut bulan baskın, teknokra-
tik ideolojiye direnmeye çağırır.91 Ayrıca titiz akademik araştırmalar
da, belli koşullar altında, İnternet kullanımının yalnızlığı, yabancılaş­
ma duygularını hattâ depresyonu derinleştirdiğini göstermektedir. Çok
fazla anılan bir araştırmada, Carnegie Mellon Üniversitesi’nde bir
grup araştırmacı psikolog İnternet’in sosyal katılım ve psikolojik sağ­
lık üzerindeki etkilerini 1995 ve 1996’da on-line geçirdikleri bir ya da
iki yıldaki davranışlarını ve tutumlarını gözleyerek incelemişlerdir. Bu
örnekte İnternet’in fazla kullanımının katılımcıların ev içinde aile bi­
reyleriyle iletişiminde gerilemeye, sosyal çevrelerinin daralmasına,
depresyon ve yalnızlık duygularının derinleşmesine neden olduğu gö-
•• i

rulmuştur.
İnternet sosyolojisinin önde gelen ampirik araştırmacılarından
Barry Wellman ile çalışma arkadaşları, verilerin kafa karıştırıcı çeşitli­
liğini anlamlandırma çabasıyla, çok geniş bir kaynak yelpazesinden el­
de edilen, İnternet’te sanal cemaatlerin oluşumu hakkındaki temel bul­
guları 1996-9 döneminde bir dizi makalede incelemiştir.93 Wellman’ın
dikkat çektiği kilit nokta, “sanal cemaatler”in “ fiziksel cemaatler”e
karşıt olmadığıdır: Belli kuralları ve dinamikleri olan, başka cemaat
biçimleriyle etkileşim içinde olan farklı cemaat biçimleridir. Ayrıca,
eleştirel sosyal bilimciler, genelde muhtemelen kırsal kesimde varolm a­
yan, ileri, sanayileşmiş ülkelerde de kaybolmuş sıkı sıkıya bağlı, belli

89 Turkle (1995: 267).


90 Slouka (1995).
91 WoIton (1998).
92 Kraut vd. (1998).
93 Wellman vd. (1996); Wellman (1997); Wellman ve Gulia (1999).
478 beşinci bölüm

bir m ekânda bulunan, bir aidiyet ve destek kültürüne sahip pastoral


bir cem aat m efhum una örtülü olarak göndermede bulunur.94 Oysa
Wellman, yıllar içinde birbirini izleyen tutarlı bulgularla, ileri toplum-
larda ortaya çıkanın “ kişisel cem aat” dediği şey olduğunu göstermiş­
tir: “Bireyin gayri resmi ilişkilerinden, kişiler arası bağlarından oluşan,
beş altı yakından yüzlerce daha zayıf bağlantıya uzanan bir yelpazede­
ki sosyal ağı... Topluluklar da, kişisel cemaatler de, bilgisayar üzerin­
den olduğu kadar, bilgisayar dışında da yürür.”95 Bu bakış açısına gö­
re sosyal ağlar, cemaatlerin yerini alır; yerel cemaatler sosyal ağlar kur­
ma ve korum anın birkaç alternatifinden biridir, İnternet de başka bir
alternatif sunar. Bunu aklımızda tutarak, İnternet’te olup bitenlere da­
ir neler biliyor olabiliriz?
Wellman ile Gulia, fiziksel-kişisel ilişkilerde olduğu gibi, sanal
cemaat bağlarının da büyük bölüm ünün, insanlar kendi “kişisel p o rt­
föyleri ”ni oluştururken uzmanlaşmaya yöneldiğini göstermiştir. İnter­
net kullanıcıları ortak ilgi alanlarını, değerleri temel alarak ağlara ya
da on-line gruplara katılırlar; çok boyutlu ilgi alanları olduğundan, ağ
üyelikleri de böyledir. Ancak bir araç ya da uzmanlaşma alanı olarak
yola çıkan birçok ağ zamanla, yaşlı insanlara yönelik Senior Net ya da
kadın bilgisayar uzmanlarını bir araya getiren “Systers” örneklerinde
olduğu gibi, işi madden ve manen kişisel destek sunmaya kadar götür­
müştür. Dolayısıyla, ağlar içindeki etkileşim zamanla iletişimin çapını
genişlettiğinden, İnternet’le iletişimin de hem uzmanlaşmış/işlevsel
hem de kapsayıcı/destekleyici olduğu görülüyor.
Sosyalleşme analizlerinde kilit ayrımlardan biri, zayıf bağlarla
güçlü bağlar arasında yapılır. Net, birçok zayıf bağın gelişimine özel­
likle uygundur. Zayıf bağlar düşük maliyete bilgi edinmekte ve fırsat
kapıları aralam akta işe yarar. N et’in avantajı, toplumsal özelliklerin,
iletişimi çerçevelemekte, hattâ engellemekte daha az etkili olduğu eşit­
likçi bir iletişim çizgisinde yabancılarla zayıf bağların güçlendirilmesi­
ni mümkün kılmasıdır. Bilgisayar dışında ve bilgisayar üzerinde, zayıf
94 Castells (1972); Wellman (1979); Fischer (1982).
95 Wellman ve Gulia (1999: 355).
gerçek sanallık kUltürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 479

bağlar, farklı toplumsal özelliklere sahip insanların bağlantılar kurma­


sını kolaylaştırır, böylece sosyalleşmeyi, toplumsal olarak tanımlanmış
kişisel tanınma sınırlarının ötesinde genişletir. Bu anlamda İnternet,
hızlı bir bireyselleşme ve çözülme sürecindeymiş gibi görünen bir top­
lumda toplumsal bağların geliştirilmesine katkıda bulunabilir.96 Sanal
cemaatler, genelde gözlemcilerin onlara atfettiğinden daha güçlü görü­
nüyor. Net üzerinde, bağları zayıf olan kullanıcılar arasında bile kar­
şılıklı destekleyiciliğe ilişkin sağlam kanıtlar vardır. Aslında bilgisayar­
lı iletişim çekingenlik göstermeden tartışmaya katılmayı teşvik eder;
böylece sürece bir samimiyet katar. Ancak bunun bedeli on-line kuru­
lan arkadaşlıklardaki yüksek ölüm oranıdır; hoşa gitmeyen bir cümle
bağlantının sonsuza dek koparılmasıyla cezalandırılabilir.
İnternet iletişiminin fiziksel yakınlık ve sosyalleşme üzerindeki
etkileriyle ilgili olarak Wellman ile çalışma arkadaşları, sosyal hayatın
yoksullaşmasına dair korkuların yersiz olduğu görüşündedir. Bir ya
hep ya hiç oyununun söz konusu olmadığına, aslında inceledikleri ba­
zı ağlarda daha fazla İnternet kullanımının fiziksel bağlar da dahil sos­
yal bağların çoğalmasını beraberinde getirdiğine dikkat çekerler. An­
cak görünüşe bakılırsa bu noktada da, üstatlar İnternet’te sosyalleşme­
nin karşısına, sıkı cemaatleşmeye dayalı bir toplum mitini çıkarırlar.
Oysa, “mevcut araştırmalar Kuzey Am erikalıların genelde binden faz­
la kişisel bağlantıya sahip olduğunu gösterir. Bunlardan yalnızca altısı
yakındır, en fazla ellisi güçlü bağlardır. Fakat kişinin diğer 950 bağıy­
la birlikte ele alındığında, önemli bilgi, destek, arkadaşlık ve aidiyet
duygusu kaynaklarıdır.”97 İnternet, teknolojik bakımdan gelişmiş bir
dünyada yaşayan insanlar arasındaki sosyal ilişkilerin temel bir kat­
manını oluşturan bu yüzlerce zayıf bağın genişlemesini ve yoğunlaş­
masını sağlar.
Peki sanal cemaatler gerçek cemaatler midir? Hem evet, hem
hayır. Cemaattirler, ama fiziksel değildirler; fiziksel cemaatlerin izledi­
ği etkileşim ve iletişim kalıplarını izlemezler. Ancak “gerçekdışı” değil­
96 Pumam (1995).
97 Wellman ve Gulia (1999: 350).
4 8 0 beşinci bölüm

lerdir, farklı bir gerçeklik düzleminde işlerler. Çoğu, zayıf bağlara da­
yanan, son derece çeşidenmiş ve uzmanlaşmış, sağlam bir etkileşimin
dinamikleriyle karşılıklılık ve destek üretebilen kişisel sosyal ağlardır.
W ellman’m da belirttiği gibi, başka yaşam biçimlerinin taklidi değiller­
dir, kendi dinamikleri vardır: Net, N et’tir. Bu ağlar, düşük maliyete
mesafeleri aşarlar; genelde eşzamanlı olmayan bir doğaları vardır; kit­
le iletişimin hızlı yayılmasını, kişisel iletişimin nüfuzuyla birleştirirler;
kısmi cemaatleri çoğul üyeliğe açarlar. Ayrıca başka sosyalleşme biçim­
lerinden yalıtılmış değillerdir. “Sosyalleşmenin özelleştirilmesi”, yani
bireyin etrafında sosyal ağlar kurulması, hem fiziksel hem de bilgisa­
yara dayalı olarak kişisel cemaatlerin gelişimi yönündeki eğilimi güç­
lendirirler. Sanal bağlar, bağları giderek uzamsal olarak dağıldığından
çok sınırlı sosyal hayatlar yaşayacak olan insanlara toplumsal bağlar
kurm a fırsatı tanır.
Ayrıca düzenli olarak bilgisayarla iletişim kuran kesimde, bu
iletişim aracının çekincesiz iletişimi desteklediği, daha düşük statüdeki
çalışanların şirket temelindeki ağlara katılımını teşvik ettiği gözlen­
mektedir.98 Aynı argüm an doğrultusunda, kadınlar ve toplumdaki baş­
ka kesimler de, bu elektronik iletişim aracının koruması altında ken­
dilerini daha açıkça ifade edebilme imkânına kavuşmuş görünmekte­
dir; yine de kadınların 1999’a kadar kullanıcılar arasında azınlıkta
olan bir kesim olduğunu unutmamalıyız.99 Yüz yüze iletişime içkin
olan iktidarın sembolizmi, yeni bilgisayarlı iletişimde henüz dilini bu­
lamamış görünüyor. Bu iletişim aracının tarihsel yeniliğinden ve kadın­
lar gibi geleneksel olarak bastırılmış grupların göreli gücündeki göreli
ilerlemeden dolayı, bilgisayarlı iletişim, iletişim sürecindeki iktidar
oyunlarının tersine çevrilmesi yönünde bir fırsat sunabilir.
Analizi kullamctlardan, kullanıma kaydıracak olursak, bilgisa­
yarlı iletişim faaliyetlerinin büyük bölümünün işte ya da işle ilgili du­
rumlarda gerçekleştiğini vurgulamak gerekir. Üçüncü ve dördüncü bö­
lümlerde, ağ örgütlenmelerinin yeni biçimi ve ağ içinde çalışanların
98 Sproull ve Kiesler (1991); Rand Corporation (1995).
99 Hiitz ve Turoff (1993); Sato vd. (1995); ABD Ticaret Bakanlığı (1999).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 481

özel çalışma koşulları bakımından bilgisayarın kritik önemde olduğu­


nu tartışmıştım. Kültürel etkilere ilişkin şimdiki analiz bağlamında,
dikkate alınması gereken, yeni iletişim yapısında çalışma, ev hayatı,
hizmet ve eğlence süreçlerindeki sembolik biçimlerdir. Bilgisayara özgü
ilişki, işi, evi ve eğlenceyi aynı sembol işleme sürecinde birleştirmeye
yeter mi? Ya da tam tersine bu iletişim aracının algılanma biçimi ve
kullanımını bağlam mı belirliyor? Bu noktada elimizde konuyla ilgili
yeterince güvenilir araştırma yok, ancak Penny Gurstein’ın100 bazı göz­
lemleri, evde bilgisayar kullanan insanların zamanın ve mekânın idare­
sinin kendilerine bağlı olmasının keyfini sürerken, çalışma ile eğlence,
iş ile aile, kişisellik ve işlevsellik arasında bir ayrım gütmediklerini gös­
teriyor. 1998’de İnternet’in çalışma ortamındaki kullanımını inceleyen
Alesia Montgomery, görüştüğü insanların “on-line erişimlerinin, bece­
rilerinin ve bağlantılarının bir ölçüde çalışma ortamları tarafından şe-
killendirildiğini, on-line iletişimlerinin öncelikle yüz yüze görüştükleri
insanları, ailelerini, dostlarını, meslektaşlarını kapsadığını” görmüş­
tü.101 r.a.t.s (pembe dizilerin tartışıldığı bir haber grubu) hakkındaki et-
nografik çalışmasıyla on-line bir cemaatin oluşumunu inceleyen Nancy
Baym ise on-line iletişimin toplumsal bağlamıyla on-line haberleşme­
nin içeriği ve anlamı arasındaki ilişki üzerinde durur. Baym, “Gerçek­
te öyle görünüyor ki, bilgisayarlı iletişimi kullananların çoğu, bilgisa­
yar dışındaki kimlikleriyle tutarlı bir on-line benlik yaratıyorlar,” so­
nucuna varmıştı.102 Bir varsayım olarak, deneyimlerin aynı iletişim
aracı üzerinde bir araya gelmesi, faaliyet alanları arasındaki kurumsal
alanı bulanıklaştırıyor ve davranış kurallarını karmaşıklaştırıyor.
Profesyonel görevlerin yerine getirilmesinin yanısıra, bilgisayar­
lı iletişimin kullanım alanları şimdiden bütün bir toplumsal faaliyet
alanlarını kaplamıştır.103 Bankalar, teşvikler ve cezalandırmalara baş­
vurarak müşterilere telebankacılığı dayatıyorlar. On-line alışverişte

100 Gurstein (1990).


101 Montgomery (1999: 15).
102 Baym (1998: 55).
103 Dyson (1998).
4 8 2 beşinci bölüm

patlam a yaşanıyor; alışveriş merkezlerini karşısına alan bir gelişme de­


ğil bu, onlarla bağlantılı olarak ilerleyen bir süreç; bazı geleneksel m a­
ğazalar (kitabevleri, müzik mağazaları, belki otomobil galerileri) on-li-
ne rekabet yüzünden silinip gidecek ya da dönüşecek olsa da. Üniver­
siteler yavaş yavaş, am a kesinlikle on-line öğretimle eklemlenecekleri
bir döneme giriyor.104 İş dışındaki en genel bilgisayarlı iletişim faaliye­
ti olan e-postayla haberleşme, katlanarak büyüyor.105 Aslına bakılırsa,
e-postanın yaygın olarak kullanımı yüzyüze görüşmenin değil, telefon­
la iletişimin yerini almış durum da; tele-sekreterler ya da yanıt servisle­
rinin yarattığı iletişim engeli yüzünden e-posta, istenen zamanda doğ­
rudan iletişimin en iyi yolu haline geldi. Bilgisayar seksi de bilgisayar­
lı iletişimin başlıca kullanım alanlarından biri ve hızla yayılıyor.106 Bil­
gisayar aracılığıyla seks, sanal gerçeklik teknolojisiyle bağlantılı olarak
giderek genişleyen bir pazar olsa da, büyük bir bölümü sohbet hatla­
rında, ya uzmanlaşmış BBS’lerde ya da kişisel etkileşimin kendiliğin­
den bir türevi olarak gerçekleşiyor. Yeni ağların interaktif gücü saye­
sinde, 1990’ların California’smda, 1980’lerin Fransız M initel’inde ol­
duğundan daha dinamik bir hale getirdi.107 Artan bulaşıcı hastalık ve
saldırganlık korkusuyla insanlar, cinselliklerini ifade etmek için alter­
natifler arıyorlar, bizim kültürümüzde de bilgisayarlı iletişimin sembo­
lik tahriki cinsel fantezi için çeşitli yollar sunuyor, özellikle de bu ileti­
şim görsel olmadığı, kimlikler gizli tutulduğu sürece.
Siyaset de bilgisayarlı iletişim kullanımının giderek yaygınlaştı­
ğı bir alan.108 E-posta, iletişim kurma olasılığı yaratarak siyasi propa­
gandanın kitlesel düzeyde yayılması için kullanılıyor. Bütün ülkelerde
elektronik kampanyalar, işe bir web sitesi kurarak başlıyorlar. Siyaset­
çiler vaatlerini İnternet’teki sitelerinde yayımlıyorlar. Fundamentalist
Hıristiyan gruplar, ABD’deki milisler ve M eksika’da Zapatistalar bu

104 ABD Kongre Kütüphanesi (1999).


105 Lanham (1993); Rand Corporation (1995).
106 Specter (1994).
107 Armstrong (1994).
108 Abramson vd. (1988); Epstein (1995).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 483

siyasi teknolojinin öncülüğünü yapıyor.109 California’da Santa Moni-


ca’da başlatılan PEN programı gibi,110 yurttaşların kamusal meselele­
ri tartışıp düşüncelerini yerel hükümete ilettiği, yurttaşların elektronik
katılımına odaklanan denemelerle yerel demokrasi güçlendiriliyor:
1990’ların başında bu tartışmanın en fazla duyulan sonuçlarından bi­
ri, evsizler hakkında başlatılan (evsizlerin de katıldığı) bir tartışma ol­
muştu. Amsterdam’da 1990’larda işgal hareketinin eski liderleri ve ye­
rel hükümetin ortak girişimiyle kurulan Dijital Kent, bilgisayarlı ileti­
şim ağlarının tabanın kendi kendine örgütlenmesi ve yerel düzeydeki
kamu tartışması açısından olağanüstü bir güce sahip olduğunu göster­
di.111 1990’larda Seattle’da ve ABD’nin başka kentlerindeki eylemci­
ler, bilgi sağlamak, yurttaşlar arasında tartışmalar başlatmak, çevre
meseleleri ve yerel siyaset üzerinde demokratik bir denetim yaratabil­
mek için cemaate dayalı, on-line ağlar yaratıyorlardı.112 Uluslararası
arenadaysa, kadın haklarını, insan haklarını, çevrenin korunmasını ve
siyasi demokrasiyi savunarak seslerini yükselten sınırları aşan sosyal
hareketler, İnternet’i bilgi yaymak, örgütlenmek ve seferber olmak için
temel bir aygıt olarak görüyorlar.113
Bilgisayarlı iletişimin dili, yeni bir iletişim aracı olarak nasıl bir
özgüllüğe sahip? Bazı uzmanlara göre, bilgisayarlı iletişim, özellikle de
e-posta yazılı iletişimin intikamı, tipografik zihnin geri dönüşü, kurul­
muş, akılcı söylemin dirilişi anlamına geliyor. Diğerlerine göre ise ter­
sine, iletişim aracının gayri resmiliği, kendiliğindenliği ve kimliksizliği,
elektronik bir metinle ifade edilen yeni bir “sözellik” biçimini teşvik
ediyor.114 Elektronik postayı, gerçek zamanda eşzamanlı sohbet biçi­
minde gerçekleşen (yazan bir telefon) gayri resmi, kurulmamış bir yaz­
ma edimi olarak düşünecek olursak, daha önce insan zihninin farklı
bölgelerinde birbirlerinden ayrı olan iletişim biçimlerini birbiriyle kay­

109 Castells vd. (1996).


110 Ganley (1991); Varley (1991).
111 Patrice Riemens (kişisel iletişim; yüz yüze, mektuplaşma, elektronik posta - 1997/99).
112 Schuler (1996).
113 Keck ve Sikkink (1998).
114 Aralık (1993), Benson’da (1994) alıntılanmış ve özetlenmiştir.
484 beşinci bölüm

naştıran yeni bir iletişim aracının ortaya çıktığı öngörüsünde buluna­


biliriz. De Kerkchove’nin de yazdığı gibi, “Sanal alem ortacının mesa­
jı, dokunm ak, beden ve kimliktir. Bu üç alan tam da karam sar eleştir­
menlere göre, varoluşumuzun teknolojiye teslim ettiği alanlardır. Ama
bunları tehlikeye atm anın aynı zam anda açığa çıkarm ak olduğu da be­
lirgin değil m i?”115
Bilgisayarlı iletişimin sosyal ve kültürel etkilerini topluca değer­
lendirirken, teknolojinin toplumsal kullanımlarıyla ilgili sosyolojik
araştırm a birikimini de aklımızda tutmalıyız.116 Claude Fischer’in,
Amerika’da telefonun 1940’lara kadarki sosyal tarihi üzerine önemli
çalışması, belli bir teknolojinin yüksek bir toplumsal esnekliğe sahip
olduğunu gösterir.117 Fischer’in incelediği Kuzey Amerika’daki cemaat­
ler, mevcut sosyal iletişim ağlarını güçlendirmek ve köklü toplumsal
alışkanlıklarını sağlamlaştırmak için benimsemişlerdir telefonu. Tele­
fon yalnızca benimsenmemiş, aynı zamanda uyarlanmıştır. Yukarıda
izleyicilerin televizyon mesajlarını kişisel ve bağlamsal kabulleriyle ilgi­
li olarak tartıştığım, Fransız halkının M initel’i cinsel fantezi ihtiyaçla­
rını karşılamak amacıyla benimsemesinin de açıkça gösterdiği gibi in­
sanlar teknolojiyi kendi gereksinimlerini karşılayacak biçimde şekillen­
dirmişlerdir. Bilgisayarlı iletişimin sunduğu, birçok kişiden birçok kişi­
ye biçimindeki elektronik iletişim, kullanıcıları arasındaki toplumsal ve
bağlamsal farklılıklar kadar çeşitli biçimler ve amaçlarla kullanılmıştır.
Konuyla ilgili mevcut birkaç çalışmaya göre, bilgisayarlı iletişim biçim­
lerinin ortak özelliği, diğer iletişim biçimlerinin yerini almaması; mev­
cut toplumsal alışkanlıkları güçlendirmesidir. Telefonla ve ulaştırmay­
la iletişimi destekler, sosyal ağların ulaşım alanını genişletir; bu ağların
daha etkin bir biçimde, istenen zamanda iletişim kurmasını sağlar. Bil­
gisayarlı iletişime erişim, kültürel, eğitimsel ve ekonomik açıdan kısıtlı
olduğundan ve uzunca bir süre de böyle kalacağından, bilgisayarlı ile­
tişimin en önemli kültürel özelliği kültürel açıdan baskın sosyal ağları

115 De Kerckhove (1997: 51).


116 Dutton (1999).
117 Fıscher (1992).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 4 8 5

güçlendirmek, bu ağların kozmopolitliğini ve küreselliğini artırmak


olabilir. Bunun sebebi bilgisayarlı iletişimin per se kozmopolit olması
değildir: Fischer’in de gösterdiği gibi, ilk telefon ağları, yerel iletişimi,
uzun mesafeli iletişime yeğ tutmuşlardır. Bazı sanal cemaatlerde, örne­
ğin San Francisco Körfezi bölgesindeki SFNET’te, “düzenli” üyelerin
büyük çoğunluğu bölge sakinleridir, bazıları aralarındaki bu elektronik
yakınlığı ilerletmek için yüzyüze partiler düzenlerler.118 Ancak sosyal
hareketler için potansiyel yararlarına karşın, elektronik ağların kültü­
rel alandaki etkisi, herhangi bir ülkedeki nüfusun büyük bölümünün
tersine sembolik olarak küresel bir atıf çerçevesi içinde yaşayan yeni
profesyonel ve yönetici sınıfların kozmopolitliğini güçlendirmek olabi­
lir. Bilgisayarlı iletişim, e-posta adresinin şıklığından, moda mesajların
hızla dolanımına küresel kültürün anlamını maddi bakımdan destekle­
yerek, kozmopolit bir seçkinler kesiminin toplumsal tutunumunu güç­
lendirecek güçlü bir iletişim aracı olabilir.119 Bütün ülkelerde nüfusun
büyük çoğunluğu içinse, işyerinin ötesinde ve on-line alışverişin dışın­
da bilgisayarlı iletişimin kullanımı giderek multi-medyanın doğuşuyla
ilişkilendirilen yeni iletişim dünyasına paraleldir.

BÜYÜK FÜZYON: SEMBOLİK BİR


ORTAM OLARAK MULTİMEDYA
1990’ların ikinci yarısında, küreselleşmiş, kişiselleşmiş kitle iletişim ile
bilgisayar aracılığıyla iletişimin birleşmesi, yeni bir elektronik iletişim
sistemi doğurdu. Yukarıda da belirttiğim gibi, yeni sistemin temel özel­
liği, farklı türden iletişim araçları ile yeni sistemin etkileşim potansiye­
linin birleşmesiydi. Aceleyle multi-medya olarak adlandırılan bu sis­
tem, elektronik iletişimin çapını evden işe, okullardan hastanelere, eğ­
lenceden seyahate dek hayatın bütün alanlarını kapsayacak şekilde ge­
nişletmişti. 1990’lara gelindiğinde dünya çapında hükümetler ve şirket­
ler kendilerini bir iktidar aracı, potansiyel bir kâr kaynağı ve hipermo-
dernleşmenin sembolü olarak görülen bu yeni iletişim sistemini kurma
118 Rheingold (1993).
119 Castells ve Kiselyova (2000).
486 beşinci bölüm

konusunda çılgın bir yarış içinde buldular. ABD’de Başkan Yardımcısı


Albert Gore, 21. yüzyılda Amerika’nın liderliğini yenilemek için Ulusal
Altyapı Program ı’nı başlattı.120 Japonya’da ise, Telekomünikasyon
Konseyi “21. yüzyılın Entelektüel Açıdan Yaratıcı Toplumuna Yönelik
Reform lar” paketini önerdi; Posta ve Telekomünikasyon Bakanlığı da
ülkenin ABD’nin gerisinde kalmışlığını aşmak üzere, Japonya’da bir
multi-medya sisteminin yaratılmasına yönelik bir strateji uygulamakla
görevlendirildi.121 Fransa Başbakanı 1994’te bilgi otobanı konusunda
bir rapor hazırlanmasını istedi; raporda toplum un M initel’le deneyimi
ve Fransa’nın ileri teknolojisinden hareketle H ollywood’a daha az ba­
ğımlı bir medya içeriğinin hazırlanmasına ağırlık vererek, multi-medya-
nın bir sonraki aşamasını güçlendirmenin ülkenin çıkarına olacağı be­
lirtildi.122 Avrupa teknoloji programları, özellikle de Esprit ve Eureka,
yüksek çözünürlüğe sahip televizyonda bir Avrupa standardı ve farklı
ülkelerdeki farklı iletişim sistemlerini bütünleştirebilecek telekomüni­
kasyon protokolleri geliştirmeye yönelik çabalarını artırdılar.123 Şubat
î*995’te, G-7 kulübü Brüksel’de “enformasyon toplum u”na geçiş süre­
cindeki meselelerin birlikte ele alındığı özel bir toplantı düzenledi.
1995’in başında Brezilya’nın yeni devlet başkanı, saygın sosyolog Fer-
nando Henrique Cardoso, yeni yönetiminin kilit önlemlerinden biri
olarak, belirmekte olan küresel “süper otobana” bağlanmak üzere Bre­
zilya’nın iletişim sisteminin yenilenmesine karar verdi. 2000’in ilk yarı­
sında da Avrupa Birliği Portekiz’in başkanlığında bir Avrupa Bilgi Top­
lumu inşasını stratejik gündeminin ilk sırasına yerleştirdi.
Ancak yeni multi-medya sistemini hükümetler değil, iş dünyası
şekillendiriyordu.124 Öyle ki altyapı yatırımlarının çapı, hükümetlerin
kendi başlarına hareket etmesini engelliyordu: Yalnızca ABD için, bil­
gi otobanının başlatılması aşamasının 400 milyar dolara mal olacağı

120 Sullivan-Trainor (1994).


121 Telekomünikasyon Konseyi (1994).
122 Thery (1994).
123 Benagas (1993).
124 Meseleyle ilgili işletmelere ait birçok kaynağın yanı sıra bakınız Bird (1994); Bunker (1994);
Dalloz ve Portnoff (1994); Herther (1994).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 487

tahmin ediliyordu. Dünyanın dört bir yanında şirketler, 21. yüzyılın


başında, 20. yüzyıl başındaki otomobil-petrol-plastik-otoban sanayi
kompleksinin yerini alacak bir piyasaya girmeye hazırlanıyor. Ayrıca,
sistemin gerçek teknolojik içeriği belirsiz olduğundan, ilk aşamaları
kim kontrol ederse, gelecekteki evrimini de belirleyici düzeyde etkile­
yecek, böylece yapısal bir rekabet gücü avantajına sahip olacak. Bilgi­
sayarlar, telekomünikasyon, tüm biçimleriyle kitle iletişim araçları ara­
sındaki teknolojik uyum yüzünden, devasa çapta küresel/bölgesel kon­
sorsiyumlar kuruluyor, dağılıyor.125 Telefon şirketleri, kablolu TV ope­
ratörleri, uydu televizyonu yayınları, film stüdyoları, müzik yapım şir­
ketleri, yayınevleri, gazeteler, bilgisayar şirketleri ve İnternet servis sağ­
layıcıları yeni piyasanın risklerini paylaşmak üzere hem rekabet edi­
yorlar hem de birleşiyorlar.126 Bilgisayar şirketleri, insanlara “kullanı­
cı dostu” bir dolaşım ve programlama kapasitesi sunarken, elektronik
evi, yeni bir iletişim galaksisine taşıma potansiyeline sahip olduğu dü­
şünülen sihirli aygıtı hazırlama telaşında.127 M icrosoft’tan Nintendo
ve Saga gibi Japon video oyunu üreticilerine dek yazılım şirketleri,
elektronik ortamın sanal gerçekliğine dalma hayalini hayata geçirecek
yeni interaktif uygulamalar yaratma çabasında.128 Televizyon şebeke­
leri, müzik şirketleri ve film stüdyoları, info-eğlenceye ve görsel-işitsel
ürünlere aç olduğu farz edilen bütün bir dünyayı beslemek için üretim­
lerini yeniden düzenliyorlar.129
İnternet servis sağlayıcıları da farklı teknolojiler, televizyon ile
kaydedilen videonun yerini almayacaksa da onları tamamlayacak
farklı içerikler üretiyorlar. 1990’larm sonunda, düzenli TV sinyalleri­
nin İnternet üzerinden yayını teknolojik olarak mümkünse de, stan­
dart video kalitesini tutturm ak için gerekli olan yüksek aktarım kapa­
sitesinden ötürü uzun vadede gerçekleşebilecek bir olasılık olarak gö­
rünüyor idiyse de, başka bazı teknolojik bütünleşme biçimleri ortaya
125 The Economist (1994a).
126 Schiller (1999).
127 Business Week (1994h).
128 Elmer-Dewwit (1993); Poirier (1993); Business Week (1994d).
129 New Media Markets (1993).
4 8 8 beşinci bölüm

çıkıyordu.130 Bir televizyonun hem bir bilgisayara hem de bir telefon


hattına bağlı olduğu Web TV, aynı ekranın hem TV sinyallerini hem
de İnternet hizmetlerini almasına imkân tanır; bu aslında birbirinden
bağımsız da işleyebilen iki ayrı teknolojinin kullanıcı dostu bir ortam ­
da birleştirilmesidir; web sayfaları bir video yayınının tamamlayıcısı
olabilecek bir içerikle telefon hatlarından aktarılır; ya TV ekranında
ya da bilgisayar m onitöründe gösterilirler; İnternet içeriğinin bir yayın
aracı tarafından kablo üzerinden kablolu modem bulunduran evlere
aktarım ı söz konusudur; İnternet’le aktarılan video sayfaları, web say­
faları arasında bir pencere olarak gösterilir; TV yayınlarını tam am la­
yacak bilgiler, yerel TV istasyonlarının koruduğu serverlardan İnternet
üzerinden sağlanır (“ City W eb” konsepti gibi). TV kanalları yayın
yapmadıkları zam anlarda, bilgisayarlar tarafından işlenebilecek depo­
lama aygıtlarına video görüntüleri ya da bilgi aktarabilirler. Bu geliş­
me, bilgisayarlar tarafından yürütülen ve yüksek kalitede stereo dijital
videoyla (DVD) da birleşebilir; böylece multi-medya sisteminin bir bi­
leşeni olarak kaydedilen videonun potansiyeli artar.
Ancak, yeni sistemin oluşum süreci, beklenenden daha yavaş,
daha çelişkili olacaktır. 1994’te interaktif multi-medya sistemleriyle
birkaç bölgede denemeler yapıldı: Japonya’da Kansai Bilim Kenti’nde;
Avrupalı sekiz telekomünikasyon ağının asimetrik sayısal abone hattı­
nı (ADSL) denemeye yönelik koordinasyon içinde yürüttükleri bir
program ;131 O rlando’dan Vermont’a, Brooklyn’den Denver’a ABD’-
nin birkaç bölgesinde yürütülen denemeler.132 Sonuçlar beklentileri
karşılamıyor. Yüzyıl sonunda büyük teknolojik sorunlar henüz çözül­
memişti. Multi-medyanın büyük vaadini gerçekleştirmek, uygun yazı­
lıma sahip sihirli kutunun kullanımıyla interaktif bir biçimde standart
kalitede istenen görüntüyü sağlamak için aktarım kapasitesinin ciddi
biçimde artırılması gerekiyor. Owen’a göre, milyonlarca sıradan izle-

130 Owen (1999: 17. bölüm).


131 Posta ve Telekomünikasyon Bakanlığı (1994); New Media Markets (1994).
132 Kaplan (1992); Sellers (1993); Booker (1994); Business Week (1994e); Lizzio (1994); Wexler
(1994).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 489

yiciye böyle bir vaatte bulunmak, dağıtım sistemlerinin 1998 itibarıy­


la çökmesi anlamına gelirdi. Owen, “interaktif entegre video, yalnızca
ülkelerin sahip olduğu altyapı anlamında değil, evleri birbirine bağla­
yan yerel dağıtım sistemleri açısından da mevcutun üstünde bir kapa­
siteye sahip olmamızı gerektiriyor,” diyor.133 “İsteğe bağlı video” şir­
ketleri sınırsız imkânlardan dem vuran reklamlar yapsalar da, taleple­
ri karşılamaktaki teknolojik imkânlar, mevcut kablo ya da uydu ta­
banlı sistemlerin ya da on-line serverlarm sunduklarının ötesine geçe­
miyor. Ancak, özellikle dijital sıkıştırma alanındaki hızlı teknolojik ge­
lişmelere dayanarak, gerekli yatırımların yapılmasıyla -önemli bir ya­
tırımdır, karşılığını ancak yeterince talep olmasıyla bulacaktır- bant
aralığı ciddi biçimde genişletilebildi. Dolayısıyla 21. yüzyılın başında
entegre bir multi-medya sisteminin ortaya çıkması olasılığı hâlâ mev­
cut. Ancak tam anlamıyla gelişmesi, yalnızca altyapıya ve programla­
ma içeriğine büyük bir yatırım yapılmasını değil, işletmelerin güçlü çı­
karlarıyla, seçmenler ve hükümetin teftişleri arasına sıkışıp kalmış ya­
sal düzenleme ortamına da açıklık getirilmesini gerektiriyor. Bu koşul­
lar altında, ancak medya şirketleri, iletişim operatörleri, İnternet ser­
vis sağlayıcıları ve bilgisayar şirketleri arasında ittifaka gidilmesiyle
kurulacak güçlü gruplar multi-medyanın yayılması için gerekli ekono­
mik ve siyasi kaynaklara hakîm konumda olacak. Dolayısıyla bir mul­
ti-medya sistemi olacak, fakat kuvvetle muhtemel ki bu sistem tüm
dünyada birkaç büyük şirketin ticari çıkarlarıyla şekillendirilecek. Bu
durumda, bu şirketlerin insanların gerçekten medya sisteminden ne is­
tediğini tam olarak tanımlayabilme yetisi gündeme geliyor. İzleyicile­
rin zorunlu reklam izleyicileri olarak harcadıkları zaman dışında bir
bedel ödemek istemedikleri standart televizyonun tersine, multi-med­
ya yayınlarının büyük bölümü, yaygınlaşmaları için yapılan büyük ya­
tırımları karşılamak için görüntü başına ücretlendirilerek sunulacak.
Bu yüzden geleceğin iletişimini medya girişimlerinin çıkarları ve insan­
ların beğenileri, kaynakları arasındaki bağlantıyla şekillendirilecek.

133 Owen (1999: 313).


490 beşinci bölüm

Mesele bir multi-medya sisteminin gelişip gelişmeyeceği değil, nasıl ve


ne zam an, farklı ülkelerde hangi koşullar altında şekilleneceği; zira
teknolojik yörüngenin zamanlaması ve şekillenmesi sistemin kültürel
anlamını derinlemesine değiştirecektir.
İş dünyasının, multi-medya sistemlerinin gelişiminin ilk aşam a­
larında denetim sahibi olmasının, yeni elektronik kültürün özellikleri
üzerinde kalıcı etkisi olacaktır. Çünkü yeni iletişim teknolojilerinin eği­
tim, sağlık koşullarının, kültürel koşulların güçlendirilmesi potansiye­
line sahip olduğunu söyleyen ideoloji, baskın strateji, devasa bir elekt­
ronik eğlence sistemi geliştirmeye yöneliktir; iş dünyasının bakış açısı­
na göre en güvenli yatırımdır bu. Öyle ki, öncü ülkede ABD’de,
1990’ların ortalarında, bütün farklı biçimleriyle eğlence, tüketicilerin
yılda 350 milyar dolar harcadığı, 5 milyon çalışanı olan, istihdamın
yılda % 12 arttığı en hızlı gelişen sektördü.134 Japonya’da, 1992’de
multi-medya yazılımlarının dağıtımına ilişkin ürün kategorisi dikkate
alınarak yapılan ülke çapındaki bir araştırm ada, değerin % 85,7’sini
eğlencenin, % 0.8’ini eğitimin oluşturduğu görüldü.135 Bu yüzden hü­
kümetler ve fütürologlar sınıfların bilgisayara bağlanmasından, uzak­
tan cerrahi müdahaleden, Britannica Ansiklopedisine tele danışmadan
bahsederlerken, yeni sistemin fiili yapısı büyük ölçüde “talep üzerine
görüntü”ye, tele-kumara, sanal gerçeklik parklarına yoğunlaşıyor. Bu
kitabın analitik çerçevesi içinde, yeni teknolojilerin soylu hedefleriyle,
hayata geçirilmelerindeki bayağılığı karşı karşıya getirmek değil niye­
tim. Ben yalnızca yeni sistemin ilk aşamalarındaki fiili kullanımlarının,
kullanım, algılanma biçimlerini, nihayetinde multi-medyanın toplum­
sal sonuçlarını ciddi biçimde değiştireceğini göstermek istiyorum.
Ayrıca, eğlenceye yönelik talebin sınırsız olacağı beklentileri de
aşırı abartılı, fazlasıyla “dinlence toplum u” ideolojisinin etkisi altında
geliştirilmiş görünüyor. Eğlence harcamaları ekonomik durgunluk
karşısında esnekliğe sahip olsa da, on-line önerilen imkânların tam a­
mı için yapılacak harcamanın, yakın gelecekte hane başına gelirde ger­
134 Business Week (1994f).
135 Dentsu İnsani Araştırmalar Enstitüsü (1994: 117).
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 491

çekleşmesi beklenen artışı aştığı açık. Ayrıca zaman da kıt bir kaynak.
ABD’de 1973 ile 1994 yılları arasında dinlence zamanının % 37 kısal­
dığı yönünde işaretler mevcut. Ayrıca kitle iletişim araçları izleme ora­
nının da 1980’in ikinci yarısında gerilediği görülüyor: 1985 ile 1990
arasında TV ve film izlemeye harcanan toplam zaman yılda 45 saat ge­
riledi; TV izlemeye harcanan zaman % 4 düştü; şebeke TV izlemeye
ayrılan zaman % 20 azalmıştır.136 Bir başka tahmine göre ABD’de or­
talama bir insanın radyo televizyon yayınlarını ve kablolu TV izleme­
ye ayırdığı zaman 1984’te haftada 20,4 saate yükselmiş, bundan son­
ra en azından 1998’e dek yavaş yavaş azalmıştır.137 Kitle iletişim araç­
larının izlenmesindeki bu gerileme, ilgi eksikliğinden ziyade toplumun
aşırı çalışmasıyla (iki işte çalışan aileler vardır) ilişkilendirilebilse de
multi-medya girişimciliği bir başka yoruma daha oynuyor: Yeterince
cazip bir içerikten yoksun olmak. Medya sektöründeki uzmanların ço­
ğu, multi-medyanın yaygınlaşmasında gerçekten en zorlu dönemecin
içeriğin, teknolojik dönüşümü izlememesi olduğu görüşünde: Mesaj,
iletişim aracının gerisinden geliyor.138 İnteraktif tercih fırsatıyla birlik­
te, yayın kapasitesindeki ciddi genişleme, içerik anlamında gerçek bir
tercih söz konusu değilse eğer potansiyelini gerçekleştiremeyecektir:
Birbirinden farklı-ama-aynı 500 seks/şiddet filmine on-line ulaşabilir
olmak, aktarım kapasitesindeki ciddi genişlemeyi haklı çıkarmaz.
Hollywood stüdyolarının, film şirketlerinin ve TV belgesel arşivlerinin
satın alınması bu yüzden herhangi bir küresel medya konsorsiyumu
için bir zorunluluktur. Steven Spielberg gibi yaratıcı girişimciler bunu
anlamış görünüyorlar; yeni sistemde içeriğin potansiyel çeşitliliğinden
ötürü, mesaj mesajdır: En fazla rekabet gücü potansiyeli kazandıransa
bir ürünü farklılaştırma yetisidir. Dolayısıyla yeterli kaynaklara sahip
olan büyük bir şirket, multi-medya teknolojisine erişebilir ve yasal dü­
zenlemelerden giderek uzaklaşan bir bağlamda herhangi bir piyasaya
girebilir. Ancak Bogart’ın filmleri kimdeyse ya da yeni elektronik Ma-

136 Martin (1994).


137 Owcn (1999:4).
138 Bunker (1994); Business Week (1994f); Cuneo (1994); The Economist (1994a).
492 beşinci bölüm

rilyn’i üretme ya da Jurassic Park1ın bir sonraki bölümünü yapma ka­


pasitesine kim sahipse, herhangi bir iletişim biçiminin desteğiyle çok
ihtiyaç duyulan malı sağlayacak konum daki de o olacaktır.
Ancak kaynaklar ve zam an belli olsa da, insanların giderek da­
ha incelikli bir form atta sadist video oyunlarından sonu gelmez spor
karşılaşm alarına dek asıl istediklerinin daha fazla eğlence olup olm a­
dığı belli değildir. Konuyla ilgili kaynaklar sınırlı olsa da, bazı göster­
geler daha karm aşık bir talep örüntüsünün varolduğunu gösteriyor.
M ulti- medya talebiyle ilgili olarak, Charles Piller’ın 1994’te ABD’de
ülke çapında 600 yetişkini kapsayan bir örnek grup üzerinde gerçek­
leştirdiği en kapsamlı araştırm alardan biri, insanların multi-medyanın
bilgiye erişim, cemaat işleriyle ilgilenme, siyasi katılım ve eğitimde kul­
lanılmasına, televizyon kanalı ve film tercihlerini genişletmekten daha
derin bir ilgi duyduğunu göstermişti.139 Tüketicilerin yalnızca %
28’ine göre talep üzerine görüntü çok istenen bir şeydi; eğlenceye kar­
şı fazla ilgi duyulmaması eğilimi İnternet kullanıcıları arasında da güç-
lüdür. Diğer yandan İnternet’in siyasi amaçlarla kullanımına büyük
değer verilmektedir: Kullanıcıların % 57’si elektronik belediye toplan­
tılarına katılmayı istemektedir; % 4 6 ’sı temsilcilerine mesaj gönder­
mek için e-postadan yararlanm ak istemiştir; % 50’si de elektronik oy­
lamayı önemli bulmuştur. Büyük talep gören başka hizmetler şunlar­
dır: Eğitsel kurslar; yerel okullara ilişkin interaktif raporlar; başvuru
kaynaklarına erişim; hükümetin hizmetleriyle ilgili bilgilere erişim.
Araştırmaya katılanlar, görüşlerini cüzdanlarıyla da desteklemeye ha­
zırdırlar: % 34’ü uzaktan eğitim için ayda 10 dolar daha ödemeye ha­
zırdır; eğlence seçeneklerinin artması için bu meblağı ödemeye hazır
olanların oranı ise yalnızca % 19’dur. Ayrıca multi-medya şirketlerinin
yerel piyasalarda talep üzerine görüntü hakkında yaptığı denemeler in­
sanların eğlence dozunda ciddi bir artışa hazır olmadığını ortaya koy­
muştur. Dolayısıyla US West/ATT videonun Colorado, Littleton’da
1993-94’te gerçekleştirdiği 18 aylık bir deney, hanelerin standart video

139 Piller (1994).


gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 493

izlemeden, ısmarlama video hizmetlerine geçtiğini, ancak izledikleri


film sayısını değiştirmediklerini; bu sayının film başına 3 dolardan, ay­
da 2.5 filmde kaldığını göstermektedir.140
İnternet hizmet sağlayıcılarının eğlence dışında hizmet ve bilgi
sunumundaki geniş çaplı başarısı ve İnternet’te kişisel iletişimin hızla
yayılması dikkate alındığında, gözlemler, kitlesel üretilmiş, talep üzeri­
ne farklılaştırılmış eğlencenin multi-medya kullanıcılarının açık tercihi
olmadığını gösteriyor; bunun alanı şekillendiren şirketlerin stratejik
tercihi olduğu belli olsa da. Bu durum pazarlama stratejisi üretilen ku-
rumlarda tahayyül edildiği biçimiyle insanların ne olduğunu söyleyen
ideoloji ile bilgisayarlı iletişim ağlarında kendini büyük bir kararlılık­
la ortaya koyan iletişimi ve bilgilenmeyi artırma ihtiyacının kılavuzlu­
ğundaki bilgilenme ve eğlence ürünleri arasındaki gerilim daha da ar­
tabilir; hattâ bu gerilim yeni bir tür televizyonun geliştirilmesiyle so­
nuçlanabilir.141 Bu gerilimin farklı multi-medya ifadelerinin toplumsal
tabakalanmasıyla da çözülmesi pekala mümkün olabilir; bu birazdan
döneceğim kritik bir meseledir.
Multi-medyanın yeniliği yüzünden, köklü değişikliklerin şimdi­
den başladığını teslim etmenin ötesinde toplumun kültürünü nasıl et­
kileyeceğini kestirmek güç. Yine de dağmık ampirik kanıtlar; yeni ile­
tişim sistemlerinin farklı bileşenlerine ilişkin derinlikli yorumlar, belir­
mekte olan sosyal, kültürel eğilimlere ilişkin varsayımlar geliştirmemi­
ze zemin hazırlıyor. Avrupa H ayat ve Çalışma Koşullarını Geliştirme
Vakfinm (European Foundation for the Improvement of Living and
Working Conditions) “elektronik ev”in gelişimiyle ilgili “taram a rapo­
ru ” yeni hayat tarzının iki kilit veçhesinin altını çiziyor: “Ev merkezli-
lik” ve bireycilik.142 Bir yanda Avrupa’da evlerde elektronik teçhizat­
ların artması, rahatlık, kendi kendine yeterlilik düzeyini yükseltmiş,
evin güvenli ortamından bütün dünyayla bağlantı kurma imkânı sağ­
lamıştır. Konutların çapındaki genişlemeyle, hanenin daralmasıyla bir­

140 Tobenkin (1993); Martin (1994).


141 Van der Haak (1999).
142 Moran (1993).
494 beşinci bölüm

likte kişi başına mekân genişlemiş, ev daha rahat bir ortam haline gel­
miştir. H attâ 1990’ların başında evde geçirilen vakit artmıştır. Diğer
yandan yeni elektronik ev, taşınabilir iletişim aygıtları aile bireylerinin
kendi zam anlarını, mekânlarını organize etme fırsatını artırmıştır. Ö r­
neğin önceden pişirilmiş yemeklerin bireysel olarak tüketimini m üm ­
kün kılan mikrodalga fırınlar, topluca yenen aile yemeklerinin sayısını
azaltmıştır. Tek kişilik TV yemek setlerinin büyüyen bir piyasası var­
dır. VCR’lar ve walkm an aygıtları, TV setleri, radyolar ve CD yürütü­
cülerin fiyatlarındaki düşüşle birlikte, nüfusun büyük bir kesiminin
seçtikleri görsel-işitsel ortam lara girebilmesini sağlamaktadır. Ailenin
ilgisi de elektronikle birlikte dönüşüm geçirmiştir: Çocuklar uzaktan
kum anda sayesinde uzaktan izlenebilmektedir; araştırmalar, anne ba­
ba ev işleriyle meşgulken TV ’nin bakıcı olarak kullanıldığını göster­
mektedir; yalnız yaşayan yaşlı insanlar acil durum lar için alarm sis­
temleri kullanmaktadır. Ancak bazı sosyal veçheler, teknolojik devri­
min ötesinde kalıcılığını koruyacakmış gibi görünüyor: Ev işlerinin
cinsiyetler arasında paylaşımı (ya da paylaşılmaması) elektronikten et­
kilenmemiştir; VCR ve uzaktan kum anda kullanımı ailedeki otorite
yapısını yansıtır; elektronik aygıtların kullanımı cinsiyete ve yaşlara
göre farklılık gösterir, erkekler daha ziyade bilgisayarla, kadınlar
elektrikli ev eşyalarıyla ve telematik hizmetlerle uğraşırken, çocuklar
video oyunlarına kapılmış haldedir.
Yeni elektronik iletişim araçları geleneksel kültürlerden uzaklaş­
mamış, onları hazmetmiştir. 1990’larda bütün Asya’da hızla yayılan,
yakın gelecekte dünyanın geri kalan kısmına da yayılması muhtemel
Japon icadı karaoke dikkat çekici bir örnektir. 1991’de Japonya’da eğ­
lence hizmetlerinin de verildiği otellerin % 100’ünde, barların, kulüp­
lerin % 99’unda karaoke vardı; özel karaoke odası sayısının 1989’da
2000’den azken 1992’de 107 bine çıktığını da eklemek gerek. 1992’de
Japonların % 52’si karaoke furyasına katılmıştı; genç kadınlarınsa %
79’u.143 İlk bakışta karaoke Japonya’da olduğu kadar İspanya ve Bri­

143 Dentsu İnsani Araştırmalar Enstitüsü (1994: 140-3).


gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 495

tanya’da da popüler olan barlarda birlikte şarkı söyleme geleneğinin


bir uzantısı, bir örneğidir; bu yüzden de elektronik iletişim dünyasının
kapsamı dışındadır. Ancak asıl yaptığı bu alışkanlığı programlanmış
bir makineyle birleştirmektir; makinenin müzikal ritmleri ve repertuva-
rı ekranda belirecek olan sözleri tekrarlayan şarkıcı tarafından izlene­
cektir. Hattâ arkadaşlarla yüksek skor için girilen rekabet bile, maki­
nenin hızına en iyi ayak uyduranı ödüllendirmesine dayalıdır. Karaoke
makinesi bir müzik enstrümanı değildir: Şarkıcı, sesleri ve görüntüleri
tamamlaması için makine tarafından yönlendirilir. Karaoke odasınday-
ken, müzikal üstmetnin bir parçası haline gelir, multi-medya dünyası­
na fiziksel olarak gireriz; arkadaşlarımızdan ayrı söyleriz şarkımızı,
bardaki geleneksel şarkı söyleme adetinin yerini arkadaşlarımızın ken­
di performanslarını gerçekleştirmek için sıra beklemeleri almıştır.
Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Amerika’da ya da As­
ya’da olduğu gibi Avrupa’da da multi-medyanın ilk aşamalarına bile,
şu nitelikleri taşıyan bir sosyal/kültürel şablon damgasını vurmuştur:
İlki, kullanıcılar/izleyiciler/okuyucular/dinleyicilerin parçalanmasına
neden olan yaygın bir sosyal, kültürel farklılaşmadır. Mesajlar, gönde­
renlerin stratejilerine göre piyasalara ayrılmakla kalmaz, medyanın
kullanıcıları tarafından da, interaktif kapasiteden yararlanarak ilgi
alanlarına göre giderek farklılaştırılır. Bazı uzmanların dediği gibi, ye­
ni sistemde “prime time, benim zamanım dır. Sanal cemaatlerin
oluşumu da böyle bir farklılaşmanın ifadelerinden biridir yalnızca.
İkincisi kullanıcılar arasında toplumsal tabakalaşmanın giderek
artmasıdır. Multi-medya tercihi yalnızca erişim için zamanı ve parası
olanlara açıktır; bir de yeterli pazar potansiyeline sahip ülkelerle bölge­
lere; ancak kültürel/eğitsel farklılıklar da kullanıcıların karşılıklı etkile­
şimden yararlanmalarında belirleyici olacaktır. Ne aranacağı ve mesa­
jın nasıl kullanılacağı bilgisi, gerçekten de standart kitle iletişim araçla­
rından daha farklı bir sistemi tecrübe etmek için temel önemdedir. Do­
layısıyla multi-medya dünyasında birbirinden temelde farklı iki nüfus

144 Negroponte (1995).


496 beşinci bölüm

yer alacaktır; etkileşim kuranlar ve etkileşim kurulanlar; yani çok yön­


lü iletişim devrelerini seçebilenler ve önceden paketlenmiş sınırlı sayıda
tercihin ulaştırıldığı kesim. Kimin kim olduğu da büyük ölçüde, sınıf,
ırk, cinsiyet ve ülkeye göre belirlenecektir. Kitlesel televizyonun birleş­
tirici kültürel gücünün (geçmişte ancak kültürlü küçük bir elit kesim
yakasını kurtarabilm iştir bu güçten) yerini, talebe uygun kitle iletişim
kültürüyle kişinin kendi seçtiği cemaatlerin ağlarında karşılıklı etkileşi­
me dayalı elektronik iletişimin bir arada bulunmasını beraberinde geti­
ren, toplumsal olarak tabakalara bölünmüş bir farklılaşma almıştır.
Üçüncüsü, her tür mesajın aynı sistem içinde iletilmesi, sistem
interaktif ve seçici olsa bile (aslında tam da bu yüzden), bütün mesaj­
ların ortak bir bilişsel şablon çerçevesinde bütünleşmesini beraberinde
getirir. Görsel-işitsel haberlere, eğitime ve gösterilere, farklı kaynaklar­
dan da olsa aynı ortam da ulaşabilmek, kitlesel televizyonda yaşan­
m akta olan içeriğin bulanıklaşmasını bir adım daha ileriye taşır. O rta­
mın bakış açısından, farklı iletişim biçimleri birbirlerinden çeşitli kod­
ları ödünç alma eğilimindedir: İnteraktif eğitsel program lar video
oyunlarına benzer; haber program ları görsel-işitsel gösteriler gibi ta­
sarlanmıştır; duruşm alar pembe dizi kıvamında sunulur; pop müzik
M TV’ye göre bestelenir; spor oyunlarının kareografisi uzaktaki izleyi­
ciye göredir, mesajlarının aksiyon filmlerinin mesajlarından pek bir
farkı yoktur. Kullanıcının bakış açısından ise (interaktif bir sistemde
hem alıcı hem gönderici olarak), aynı iletişim ortamında çeşitli mesaj­
ların seçilmesi, birinden diğerine kolayca geçilmesi bilişsel ve duyum­
sal katılımın farklı kaynakları arasındaki zihinsel mesafeyi azaltır. Me­
sele, iletişim aracının mesaj olup olmaması değildir: Mesaj mesajdır.
Sembolik iletişim süreçlerinde birbirleriyle karışırlarken, mesaj olarak
farklılıklarını koruduklarından, bu süreçte kuralları birbirine karışır;
farklı anlamların rasgele bir karmasının oluşturduğu çokyüzlü seman­
tik bir bağlam ortaya çıkar.
Son olarak, belki de multi-medyanm en önemli yönü, kültürel
ifadelerin büyük bölümünü, bütün farklılıklarını koruyarak kendi ala­
nına hapsetmesidir. Multi-medyanın ilerlemesi, görsel-işitsel medya ile
gerçek sanallık kUltürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 497

yazılı basın, popüler kültür ile öğrenilen kültür, eğlence ile bilgilenme,
eğitim ile kanaat arasındaki ayrımın, hattâ farkın sona ermesine kadar
varır. En kötüsünden en iyisine, en elitistinden en popülerine her kül­
türel ifade, iletişime hazır zihnin geçmiş, şimdi ve gelecekteki ifadele­
rini devasa, tarih dışı bir hipertext’te birleştiren bu dijital evrende bir
araya gelir. Böylece yeni bir sembolik ortam oluştururlar. Sanallığı ger­
çekliğimiz haline getirirler.

GERÇEK SANALLIĞIN KÜLTÜRÜ


Kültürler, iletişim süreçlerinden oluşur. Bütün iletişim biçimleri de, Ro-
land Barthes’ın ve Jean Baudrillard’ın bize yıllar önce öğrettiği gibi,
göstergelerin üretimi ve tüketimine dayalıdır.145 Bu yüzden “gerçek­
lik” ile sembolik temsil arasında bir ayrım yoktur. Bütün toplumlarda,
insanoğlu bir sembolik ortam içinde varolmuş, bir sembolik ortam
aracılığıyla hareket etmiştir. Dolayısıyla tipografik iletişimden çok du­
yulu iletişime dek bütün iletişim biçimlerinin elektronik olarak bütün­
leşmesi etrafında örgütlenen yeni iletişim sisteminin tarihsel özgüllüğü,
sanal gerçekliği başlatması değil, gerçek sanallığı inşa etmesidir. Sözlü­
ğün de yardımıyla açıklayacağım: “virtual (sanal): uygulamada varo­
lan, ama kesin olarak ya da ismiyle var olmayan,” “real (gerçek): fi­
ilen varolan”146 Dolayısıyla gerçeklik, deneyimlediğimiz biçimiyle hep
sanal olmuştur, çünkü her zaman pratiği, doğru semantik tanımı kaçı­
ran bir anlamla çevreleyen sembollerle algılanır. Kültürel ifadeleri for-
mel/mantıksal/matematiksel akıl yürütmeden farklı kılan, tam da bü­
tün biçimleriyle dilin, belirsizliğin şifresini çözme ve farklı yorumların
kapısını aralama becerisidir. İnsan zihninin mesajlarının karmaşık,
hattâ çelişkili niteliği söylemlerimizin çok anlamlı karakteriyle kendi­
ni ortaya koyar. Mesajların anlamındaki bu kültürel çeşitlilik yelpaze­
si, birbirimizle kimi açık, kimi örtülü çok boyutlu olarak etkileşim
kurmamızı sağlar. Dolayısıyla elektronik medya eleştirmenleri yeni
sembolik ortamın “gerçekliği” temsil etmediğini savunurken, örtülü
145 Baudrillard (1972); Barthes (1978).
146 Oxford Dictionary o f Current English (1992).
498 beşinci bölüm

olarak saçmalık derecesinde ilkel bir “şifrelenmemiş” gerçek deneyim


m efhumuna atıfta bulunurlar, oysa böyle bir deneyim hiç varolmamış­
tır. İnsani, interaktif iletişimde, ortam dan bağımsız olarak, bütün sem­
boller kendilerine atfedilen semantik anlamla ilişkili olarak biraz yer­
lerinden kaymıştır. Bir anlam da bütün gerçeklik, sanal olarak algılanır.
O halde, daha önceki tarihsel deneyimlerin tersine, gerçek sa-
nallığı üreten bir sistem nasıl bir sistemdir? Gerçekliğin kendisinin (in­
sanların maddi/sembolik varlığının) tümüyle yakalandığı, tamamen
sanal bir görüntü ortam ına, görüntülerin yalnızca deneyimlerin iletil­
diği ekran üzerinde kalmadığı, ama bizzat deneyim haline geldiği bir
farz etme dünyasına yedirildiği bir sistemdir. H er türden bütün mesaj­
lar bu iletişim ortam ının içine kapatılmıştır, çünkü bu ortam ın kendi­
si olarak kapsayıcı, o kadar çeşitliliğe açık, o kadar kolay uyum sağla­
yabilir hale gelmiştir ki, aynı multi-medya metninin içine geçmişi, bu­
günü, geleceğiyle insanlık tecrübesinin tamamını yedirebilir; tıpkı Jor-
ge Luis Borges’in “Alef” dediği, Evren’in o benzersiz noktası gibi. İz­
ninizle bir örnek vereyim, yalnızca düşüncelerimi aktarmayı amaçla­
yan bir örnek.
Amerika’da 1992’deki başkanlık seçimi kampanyasında, döne­
min Başkan Yardımcısı Dan Quayle, geleneksel aile değerlerinin arka­
sında bir duruşu benimsediğini göstermek istedi. Kanaatlerini kuşanıp
M urphy Brown’la olağandışı bir tartışmaya girişti. Hoş bir artistin,
Candice Bergen’in canlandırdığı M urphy Brown, sevilen bir televizyon
dizisinin baş karakteriydi; yeni kadının değerlerini, sorunlarını sunu­
yordu (temsil ediyordu): Bekâr, çalışan, hayat hakkında kendisine öz­
gü ölçütleri olan profesyonel kadın. Seçim kampanyası dönemindeki
bölümlerin birinde M urphy Brown (Candice Bergen değil), evlilik dışı
bir çocuk sahibi olmaya karar verdi. Dan Quayle alelacele çıkıp onun
bu davranışını uygunsuz diye niteledi ve ülke çapında, özellikle de ça­
lışan kadınlar arasında büyük tepki aldı. M urphy Brown (yalnızca
Candice Bergen değil) karşılık verdi: Bir sonraki bölümde, Başkan Yar­
dımcısı Quayle’in onu eleştirdiği televizyon programını izlerken belir­
di ekranda; siyasetçilerin kadınların hayatına karışmasını sert bir dille
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 499

eleştirip yeni bir ahlaka hakkı olduğunu savunarak karşılık verdi. Bu


gelişmenin ardından Murphy Brown’ın izleyici sayısı artarken, Dan
Quayle’in modası geçmiş muhafazakârlığı Başkan Bush’un seçim kam­
panyasını başarısızlığa sürükledi; her iki olay da gerçekti ve bir ölçü­
de toplumsal bakımdan birbiriyle ilgiliydi. 1999’da, Cumhuriyetçi
Parti’den başkan adaylığına adaylığını koyan Quayle kampanyasını
kararlı bir tavırla, kendisinin hâlâ orada olduğunu, ama Murphy
Brown’ın ekranlarda görünmediğini söyleyerek açtı. Nafileydi: Ön se­
çimlerin ilkinde o kadar az oy aldı ki, adaylıktan çekildi. Böylece bu
diyalog sırasında, gerçek olanla tahayyül edilen yeni bir metinde bir
araya geldi. M urphy Brown’ın hayali dünyasının gerçek hayattaki baş­
kanlık kampanyasında istenmeyen varlığı, Quayle’i (ya da ‘gerçek’ te­
levizyon imajını) M urphy Brown’ın hayali dünyasının bir kahramanı­
na dönüştürdü: Deneyimin her iki düzeyinden de hararetle savunulan
mesajları çekip aynı söylem içinde bir araya getiren yeni bir süperme-
tin oluştu. Bu örnekte sanallık (pratikte birçok kadın gibi olan, ama
hiçbir kadının adını taşımayan M urphy Brown) dünya üzerindeki en
güçlü konumun seçilme süreciyle, fiilen etkileşime girmesi anlamında
gerçeğe dönüştü. Örneğin aşırı ve sıradışı olduğunu biliyorum, ama
analizimin soyutluğunun belirsizliğini azalttığına inanıyorum.
Çoğul iletişim biçimlerinin dijitalleşmiş, ağlar oluşturmuş bü-
üne dayalı yeni iletişim sisteminin temel özelliği, bütün kültürel
ifadeleri kapsaması ve aktarmasıdır. Bu sistemin varlığı yüzünden, ye­
ni toplumda her tür mesaj ikili bir modda işler: Multi-medya iletişim
sisteminde varlık/yokluk. Ancak bu bütünleşmiş sistemde varolması
mesajın iletilmesini ve sosyalleşmesini sağlar. Diğer bütün mesajlar bi­
reysel tahayyüle ya da giderek daha da marjinalleşen yüz yüze iletişim
kuran alt kültürlere indirgenir. Toplumun bakış açısından elektroniğe
dayalı iletişim (tipografik, görsel-işitsel ya da bilgisayar aracılığıyla)>
iletişimdir. Ancak bu kültürel ifadelerin aynılaştığı, kodlara tümüyle
merkezi konumdaki birkaç göndericinin hakim olduğu anlamına gel­
mez. Yeni iletişim sistemi tam da farklılıkları barındırması, çok biçim­
liliği ve çok yönlülüğü sayesinde bütün ifade biçimlerini kapsayabilen,
5 0 0 beşinci bölüm

bütünleştirebilen bir sistemdir. Ancak sisteme dahil olmak için öden­


mesi gereken bedel, mantığına, diline, giriş noktalarına, şifrelemesine
ve şifre çözümüne uyarlanmaktır. Farklı sosyal etkilerin gözlenmesi
için, talep üzerine görüntü yapılanmasında olduğu gibi belli bir mer­
kezde toplanmış bir multi-medya yerine İnternet’e benzer çok merkez­
li, yatay bir iletişim ağının gelişmesinin gerekliliği işte bu yüzden çok
önemlidir. Bu iletişim sistemine giriş için konulan engeller, mesajların
sistem içinde dolaşması ve yayılması için şifrelerin yaratılması yeni
toplum un önündeki kritik kültürel savaşlardır; sonuçları bu yeni tarih­
sel ortam da yapılacak sembolik olarak aktarılan çatışmaların kaderi­
ni belirleyecektir. Yukarıda belirttiğim anlamıyla terminolojiyi kulla­
nacak olursak, enformasyonel toplum da başatlık sisteminin ve özgür­
leşme süreçlerinin çerçevesi büyük ölçüde, etkileşim kuranın ve etkile­
şim kurulanın kim olduğuyla çizilir.
Kültürel ifadelerin birçoğunun, dijitalleşmiş elektronik üretime,
dağıtıma ve sinyal alışverişine dayalı bütünleşmiş bir iletişim sistemine
dahil edilmesinin toplumsal oluşumlar, süreçler üzerinde ciddi etkileri
vardır. Diğer yandan bu durum , sistemin dışında kalan, tarihsel olarak
şifrelenmiş toplumsal alışkanlıklarla, din, ahlak, otorite, geleneksel de­
ğerler ve siyasi ideolojinin yanısıra aktarım da bulunan geleneksel gön­
dericinin sembolik gücünü de ciddi biçimde zayıflatır. Bu göndericiler
ortadan kaybolmazlar; ama kendilerini yeni sistem içinde yeniden şif­
relemezlerse eğer zayıflarlar; manen aktarılan alışkanlıkların yeni sis­
temde elektronik olarak maddileştirilmesiyle birlikte güçleri artar;
elektronik vaazlar, interaktif köktenci ağlar, uzak, karizmatik bir oto­
ritenin yüz yüze aktarımına kıyasla toplumlarımızda görüşler aşılama­
nın daha etkili, daha derine nüfuz eden yollarıdır. Aşkın mesajların, is­
teğe uygun pornografinin, pembe dizilerin ve sohbet hatlarının aynı
sistem içinde dünyevî biraradalığını kabul eden üstün ruhanî güçler
ruhları fethetmeye devam eder, ancak insanüstü statülerini yitirirler.
Bunu, toplum un sekülerleşmesi yönünde son bir adım izler; kimi za­
man paradoksal bir biçimde, dinin her tür jenerik ürün ismiyle, m ar­
kayla apaçık tüketimi biçiminde gerçekleşse de. Toplumlar, sonunda
gerçek sanallık kültürü: elektronik iletişimin entegrasyonu 501

gerçekten de büyüden kurtulmuştur, çünkü bütün harikalar on-li-


ne’dır, kendi kendine inşa edilen bir imaj dünyasında birleşebilirler.
Diğer yandan yeni iletişim sistemi, uzamı ve zamanı, insan ha­
yatının temel boyutlarını kökten bir dönüşüme uğratır. Yerellikler, kül­
türel, tarihsel, coğrafi anlamlarından kopar, işlevsel ağlar ya da imaj
kolajları olarak yeniden birleşirler; böylece mekânların uzamının yeri­
ni bir akışlar uzamı alır. Geçmiş, şimdi ve gelecek, aynı mesaj içinde
birbirleriyle etkileşim içinde olabilecek şekilde programlandığında za­
man silinir. Akışların uzamı ve zamansız zaman tarihsel olarak akta­
rılmış temsil sistemlerinin çeşitliliğini kapsayan ve aşan yeni bir kültü­
rün maddi temellerini oluşturur: Kurgunun, kurmaya duyulan inanç
olduğu gerçek sanallık kültürü.
zam ve zaman, insan hayatının temel, maddi boyutlarıdır. Fizikçi­
U ler, yanıltıcı sezgisel basitliklerinin ötesinde bu kavramların karma­
şıklığını ortaya koymuşlardır. Okul çocukları bile uzamla zamanın bir-
biriyle ilgili olduğunu bilir. Ve fiziğin son modası süpersicim kuramı, za­
man dahil on boyutu bir araya getiren bir hiperuzam varsayımı geliş­
mektedir.1 Uzam ve zamanın sosyal anlamıyla ilgili olan analizimde,
böyle bir tartışmaya yer yok elbette. Ancak bu karmaşaya atıfta bulun­
mamın, retorik bilgiçlik taslamanın dışında bir nedeni var. Bizi, bugüne
kadar süregelen algılayışımıza indirgenemeyecek sosyal biçimler üzerine
düşünmeye davet eden bir karmaşıklık bu. Söz konusu zaman ve uzam,
bugünkü tarihsel deneyimin aştığı sosyo-teknik yapılara dayalıdır.
Uzam ve zaman doğada ve toplumda bir arada bulunduğundan,
analizimde de öyle olacak; yalnız açık olmak adına sırasıyla önce bu
bölümde uzamı, sonraki bölümde de zamanı ele alacağım. Sıralama­
daki bu düzenleme rasgele bir tercih değildir; zamanın uzama hakim
olduğunu varsayan birçok klasik sosyal bilimler kuramının tersine,

1 Kaku (1994)
5 0 6 altıncı bölüm

ben ağ toplum unda uzamın zamanı organize ettiği varsayımını ortaya


atıyorum . Bu ifadenin, bu iki bölümde okura sunacağım entelektüel
yolculuğun sonunda daha iyi anlaşılacağını umuyorum.
Uzam da zaman da, enformasyon teknolojisi paradigması ile bu
kitapta sunduğum uz gibi içinde bulunduğumuz tarihsel değişim süre­
cinin tetiklediği toplumsal oluşum lar ve süreçlerin birleşik etkisi altın­
da bir dönüşüm geçiriyor. Ancak bu dönüşüm ün gerçekteki profili,
teknolojik determinizmin sağduyuya dayalı tahminleriyle keskin bir
ayrılık içinde. Örneğin, ileri telekomünikasyonun hemen her yerin ofis
haline gelebileceği, böylece büyük şirketlerin pahalı, kalabalık, nahoş,
merkez binalarını terk edip dünyanın güzel yerlerinde taleplerine uy­
gun olarak inşa edilmiş binalara taşınacağı aşikâr sayılıyor. Ancak
Mitchell M oss’un telekomünikasyonun 1980’lerde M anhattan’da iş
hayatına etkileriyle ilgili ampirik analizine göre, bu yeni, gelişmiş tele­
komünikasyon olanakları şirketlerin New York’tan uzağa yerleşmele­
rini engelleyen etkenlerin başında geliyor; sebeplerini birazdan incele­
yeceğim. Farklı bir sosyal ortam la ilgili başka bir örnek verelim; ev
merkezli elektronik iletişimin kalabalık kentli oluşumları silinişini be­
raberinde getireceği, belli m ekânlarda gerçekleşen toplumsal etkileşimi
azaltacağı sanılıyordu. Ancak kitlesel olarak yaygınlaşmış ilk bilgisa­
yarlı iletişim sistemi olan, beşinci bölümde bahsettiğim Fransız M ini­
tel, 1980’lerde kalabalık bir kentli ortam da uygulamaya kondu; M ini­
tel’in, bu yeni iletişim aracının varlığı kent ortamının canlılığına, yüz
yüze iletişimine pek zarar vermedi. Tersine Fransız öğrenciler, hükü­
mete karşı sokak gösterileri düzenlemekte M initel’den yararlandılar.
1990’ların başında telebilgi-işlem —yani evde on-line çalışm ak- eğer
profesyonellerin yapabilme rahatlığı bulduklarında evden çalışmaları­
nı ya da esnek bir zaman, uzam anlayışıyla faaliyetlerini örgütlemele­
ri gibi eski, geleneksel bir uygulamayı da sayacak olursak ABD (belli
bir günde % 1 ya da 2), Avrupa ya da Japonya’da işgücünün ancak
küçük bir kesimi tarafından tecrübe ediliyordu.2 Evde, yarı zamanlı
2 Telekomünikasyon ve uzamsal süreçler arasındaki etkileşimin mükemmel bir değerlendirmesi
için Graham ve Marvin’e bakınız (1996). Telekomünikasyonun iş merkezleri üzerindeki etkile-
akışların uzamı 507

çalışmak, gelecekte profesyonellerin çalışma biçimi olarak görünse de,


daha önceki bölümde de incelediğimiz gibi, bu mevcut teknolojinin de­
ğil, ağ müessesesinin ve esnek çalışma sürecinin yükselişinin bir sonu­
cudur. Bu tür inceliklerin kuramsal ve pratik sonuçları önemlidir. İzle­
yen sayfalarda ele alacağım da teknoloji, toplum ve uzam arasındaki
bu etkileşimin karmaşıklığıdır.
Bu yönde ilerleyebilmek için, yeni teknolojik sistemde kilit eko­
nomik faaliyetlerin, hem ileri hizmetlerin hem de imalat faaliyetlerinin
yerleşimlerinin değişimine ilişkin ampirik kanıtları inceleyeceğim. Son­
ra da elektronik evin yükselişiyle kentin gelişimi arasındaki etkileşime
dair sınırlı kanıtları değerlendirecek, ondan sonra da farklı bağlamlar­
da kentli oluşumların son dönemdeki değişimini inceleyeceğim. Ardın­
dan gözlemlediğim eğilimleri, akışların uzamı diye adlandırdığım yeni
bir uzamsal mantıkla sentezleyeceğim. Bu mantığı, ortak deneyimimizin
köklü bir tarihi olan uzamsal örgütlenme mantığının, mekânların uza­
mı kavrayışıyla karşılaştıracağım. Mimari ve kent tasarımı alanlarında
bugünkü tartışmalarda akışların uzamı ile mekânların uzamı arasında­
ki diyalektik karşıtlık üzerine geliştirilen düşüncelere değineceğim. Bu
entelektüel seyahatin amacı, toplumlarımızda iktidar ve işlevin hakim
uzamsal ifadesi haline gelen yeni uzamsal sürecin, akışların uzamının
bir profilini çizmektir. Bu yeni uzamsal mantığı ampirik kayıtlara da­
yandırma yönündeki tüm çabama karşın, deneyimimizin maddi temeli­
nin bugün geçirmekte olduğu dönüşümle ilgili bir yaklaşım geliştirebil­
mek için bölümün sonuna doğru, okuyucuyu sosyal uzam kuramının
bazı temel noktalarıyla karşı karşıya getirmem korkarım kaçınılmaz
olacak. Ancak hakim ekonomik işlevlerle sosyal pratiklerin son dönem­
deki uzamsal kalıplarına ilişkin eldeki kanıtları kısaca gözden geçirme­
mizin, yeni uzamsal oluşumlar ile süreçlerin nispeten soyut bir biçimde
kuramlaştırılmasını aktarabilmeme yardımcı olacağını umuyorum.3
ri için Moss’a bakınız (1987, 1991, 1992: 147-58). İleri toplumlarda teleçalışma ve bilgisayar­
la evde çalışma ilgili kanıtların özeti için Korte et.al. (1988); ve Qvortup.

formational City: Information Technology, Economic Restructuring and the Urban-Regional


Process (Ca stelis 1989b) başlıklı kitabımda özetleyip toparladığım araştırma çalışmalarına da-
508 altıncı bölüm

GELİŞMİŞ H İZM ETLER, BİLGİ AKIŞI VE KÜRESEL KENT


Enformasyonel, küresel ekonomi, şirket ağlarının sarmal haline gelmiş
faaliyetlerini koordine edebilecek, yenileyebilecek, yönetebilecek komu­
ta ve kontrol merkezleri etrafında örgütlenmiştir.4 Finans, sigortacılık,
emlakçilik, danışmanlık, hukuk hizmetleri, reklamcılık, tasarım, pazar­
lama, halkla ilişkiler, güvenlik, bilgi toplama ve enformasyon sistemle­
rinin yönetimi de dahil ileri hizmetler, yanı sıra araştırma geliştirme fa­
aliyetleri ve bilimsel yenilikler, imalat, tarım, enerji ya da başka tür hiz­
metler olsun bütün ekonomik süreçlerin temelindedir.5 Bütün bu hiz­
metler bilgi üretimi ve bilgi akışına indirgenebilir.6 Dolayısıyla ileri tele­
komünikasyon sistemleri, bu hizmetlerin dünyanın farklı köşelerini
mesken tutmalarını mümkün kılabilir. Ancak bu mesele üzerine on yılı
aşkın bir süredir devam eden incelemeler, ileri hizmetlerin eşzamanlı bir
yayılma ve yoğunlaşma içinde olmasından ileri gelen farklı bir uzamsal
kalıba dikkat çeker.7 Diğer yandan ileri hizmetler, birçok ülkede istih­
damda ve gayri safi milli hasıladaki paylarını ciddi biçimde artırmışlar­
dır; dünyanın önde gelen metropol bölgelerinde de istihdamda en bü­
yük artışın gözlendiği, yatırım oranlarının en yüksek olduğu sektörler­
dir.8 Yayılmacıdırlar, marjinal “kara delikler” dışında gezegen coğrafya­
sının dört bir köşesine dağılmışlardır. Diğer yandan, bu tür faaliyetlerin
en üst kesiminin, birkaç ülkede, birkaç merkezde uzamsal bir yoğunlaş­

yanır. Bu bölüm, çeşitli ülkelerle ilgili güncellenmiş, ek bilgiler; geliştirilmiş kuramsal değerlen­
dirmeler içerse de, daha detaylı bir analiz, burada sunulan analizi ampirik olarak destekleyecek
veriler için okuyucuya bahsettiğim kitabı öneriyorum. Bu yüzden de, yukarıda bahsettiğim ki­
tapta kullandığım, alıntıladığım kaynakları burada tekrarlamayacağım. Bu not, The Informa-
tional City’nin içerdiği kaynaklara ve malzemeye ilişkin genel ve kapsayıcı bir not sayılmalıdır
Bu meselelere ilişkin güncel tartışmalar için Graham ve Marvin’e de bakınız (1996; 2000).
Kentlerin gelişimine ilişkin tarihsel, analitik, kültürel bir değerlendirme için Sir Peter HalPun
başyapıtına bakınız (1998). Kentleşmeyle ilgili uluslararası bir perspektif için Borja ve Cas-
tells’e bakınız (1997).
A Uzamsal biçimlerin ve süreçlerin, küresel düzeydeki mevcut dönüşümüne ilişkin mükemmel bir
değerlendirme için Hall’a bakınız (1995: 3-32)
5 Daniels (1993).
6 Norman (1993).
7 Graham (1994).
8 Enderwick (1989).
akışların uzamı 509

ma içinde olduğu görülür.9 Bu yoğunlaşma kent merkezlerinde farklı ta­


bakalar arasındaki hiyerarşiye paraleldir; hem iktidar hem yeti sahibi
olma bakımından daha üst düzeylerde yer alan işlevler belli başlı birkaç
metropolde yoğunlaşmıştır.10 Saskia Sassen’in küresel kente ilişkin kla­
sik araştırması, New York, Tokyo ve Londra’nın uluslararası finans sek­
törüne, uluslararası çaptaki danışmanlık ve işletme hizmetlerinin büyük
bölümüne hakim olduğunu göstermişti.11 Bu üç merkez, finansal ticaret
amacıyla saat dilimi bölgeleri yelpazesini kapsar ve sonsuz bir işlemler
sistemi içinde tek bir birim gibi çalışır. Fakat diğer merkezler de önem­
lidir; hattâ bazı ticaret sektörlerinde daha öne çıkarlar; örneğin Chica­
go ile Singapur vadeli işlemler piyasasında başı çeker (vadeli işlemler pi­
yasası aslında ilk 1972’de Chicago’da açılmıştır). Hong Kong, Osaka,
Zürih, Paris, Los Angeles, San Francisco, Amsterdam ve Milano da baş­
lıca finans ve uluslararası işletme hizmetleri merkezleridir.12 Dünyanın
dört bir yanında “yeni ortaya çıkan” piyasalar geliştikçe, başka “bölge­
sel merkezler” de hızla ağa katılmaktadır: Madrid, Sao Paulo, Buenos
Aires, Mexico, Taipei, Moskova, Budapeşte bu merkezler arasındadır.
Küresel ekonomi genişleyip yeni piyasaları bünyesine kattıkça,
sisteme dahil olan yeni birimleri, bu birimler arasında sürekli değişen
bağlantıların koşullarını yönlendirmek için gerekli ileri hizmetlerin üre­
timini de örgütler.13 Bu sürece verilebilecek en iyi örneklerden biri,
1986’ya dek küresel ekonomide görece geri planda kalmış olan M ad­
rid’dir. 1986’da İspanya, Avrupa Topluluğu’na üye olarak, menkul kıy­
metler piyasasını, bankacılık işlemlerini, şirket hisselerinin alımmı ve
emlak piyasasını yabancı yatırımlara tümüyle açtı. Araştırmamızda da
gösterdiğimiz gibi,14 1986-90 döneminde, M adrid’e ve M adrid borsa-
sına yapılan yabancı yatırımlarla hızlı bir bölgesel ekonomik büyüme
dönemi başlarken, emlak piyasasında bir patlama yaşandı ve işletme

9 Daniels (1993).
10 Thrift (1986); Thrift ve Leyshon (1992).
11 Sassen (1991).
12 Daniels (1993).
13 Borja vd. (1991).
14 Araştırma raporunun bir özeti için Castells’e bakınız. (1991)
5io altıncı bölüm

hizmetlerinde istihdam hızla genişlemeye başladı. 1982 ile 1988 arasın­


da M adrid’de yabancı yatırımcıların hisse alımlarmın toplam meblağı
4.494 milyon pesetadan 623.445 milyon pesetaya fırladı. M adrid’e ya­
pılan doğrudan yatırımlar 1985’te 8.000 milyon pesetayken, 1988’de
400.000 milyon pesetaya çıktı. Buna bağlı olarak M adrid şehir merke­
zinde ofis binalarının inşasında, lüks konut alım satımında da 1980’le-
rin sonunda New York ve Londra’da yaşanana benzer bir canlanma ya­
şandı. Kent, bir yandan şehir merkezindeki değerli arazilerin doldurul­
masıyla bir yandan da o zamana dek sınırlı kaldığı söylenebilecek bü­
yük bir banliyöleşme süreciyle birlikte derinden bir dönüşüm geçirdi.
Aynı argüm an çerçevesinde, Cappelin’in Avrupa kentlerini bir­
birine bağlayan hizmet ağları üzerine yaptığı bir çalışma, Avrupa Bir-
liği’nde orta ölçekli kent merkezleri arasında karşılıklı bağımlılığın ve
tamamlayıcılığın da giderek arttığını gösterir. Cappelin şu sonuca var­
mıştır: “Kent-bölge ilişkileri, farklı bölgelerden, ülkelerden çeşitli
kentler arasında kurulan ilişkilere göre önemlerini yitirmiştir... Yeni et­
kinlikler belli kutuplarda yoğunlaşmaktadır, bu da kent merkezleriyle,
onların çevre bölgeleri arasındaki eşitsizliklerin arttığına delalettir.”15
Dolayısıyla küresel kent olgusu birkaç kent merkezinin hiyerarşinin te­
pesinde yer almasına indirgenemez. Bu, ileri hizmetleri, üretim mer­
kezlerini ve piyasaları küresel bir ağ çerçevesinde, farklı bölgelere yer­
leşmiş faaliyetlerin küresel ağ karşısındaki göreli önemine bağlı olarak
farklı yoğunluklarda, farklı ölçeklerde birleştiren bir süreçtir. Her ül­
kede ağ mimarisi, kendini bölgesel ve yerel merkezlerde yeniden üre­
tir, böylece bütün sistem küresel düzeyde birbirine bağlı hale gelir. Bu
merkezleri çevreleyen bölgeler, giderek işlevsel bakımdan merkezlere
tabî hale gelmekte; kimi zaman merkezle alakasız hattâ işlevsiz hale
gelmektedir; Mexico City’de megapol nüfusunun üçte ikisini oluştu­
ran, ancak kentin uluslararası bir iş merkezi olarak işlevini yerine ge­
tirmesinde hiçbir ayırt edici rolü olmayan colorıias populares (gece­
kondu benzeri dağınık yerleşimler) gibi.16 Ayrıca küreselleşme bölge-
15 Cappelin (1991): 237
16 Davis (1994).
akışların uzamı 5 1 1

selleşmeyi tetiklemiştir. Philip Cooke, 1990’larda Avrupa’da bölgelere


ilişkin araştırmalarında, mevcut kanıtlara dayanarak ekonomik faali­
yetlerin Avrupa çapında giderek uluslararası bir nitelik kazanmasının
bölgeleri bu faaliyetlere daha bağımlı hale getirdiğini göstermişti. Bu­
na bağlı olarak bölgeler, hükümetlerin ve iş dünyasından seçkin kesim­
lerin etkisi altında, kendilerini küresel ekonomide rekabet edebilmek
üzere yeniden yapılandırmışlar, bölgesel kurumlarla, bölge merkezli
şirketlerle aralarında işbirliği ağları kurmuşlardır. Dolayısıyla bölgeler,
yerel yerleşimler ortadan kaybolmaz, fakat en dinamik sektörleri bir­
leştiren uluslararası ağlarla bütünleşir.17
Küresel ekonomide bilgi akışının gelişmekte olan mimarisine iliş­
kin yaklaşık bir tahmin Michelson ve Wheeler tarafından, önde gelen
kargo-kurye şirketlerinden Federal Express’in trafiğine ilişkin verilere
dayanarak geliştirilmiştir.18 Michelson ile Wheeler, 1990’larda ABD’de
metropol bölgeleri arasında, başlıca gönderi merkezleri ile uluslararası
varış noktaları arasında gerçekleşen ertesi güne teslim mektup, paket,
koli trafiğini incelemişlerdir. Sonuçları 6.1 ile 6.2 numaralı şekillerde
gösterilen bu analiz iki eğilime dikkat çekmektedir: a) Bazı merkezlerin,
özellikle New York’un, ardından Los Angeles’ın hakimiyeti zaman için­
de artmaktadır; b) Ülke içinde ve uluslararası planda bazı bağlantılar
öne çıkmaktadır. Araştırmada şu iki sonucun altı çizilmiştir:

Bütün göstergeler, komuta ve kontrol işlevlerinde hiyerarşik bir ya­


pının güçlendiğine, bunu bilgi akışının izlediğine işaret ediyor. Bil­
ginin belli merkezlerde yoğunlaşması belirsizlik düzeyinin yüksek
olmasından kaynaklanmaktadır; bunun sebebi ise, teknolojik deği­
şim, piyasaların bütünlüğünü yitirmesi, yasal serbestleşme ve piya­
saların küreselleşmesidir. [Ancak] bu süreç devam ettiği müddetçe,
temel bir uyum mekanizması olarak esneklik, başlıca yerel güç ola­
rak ekonomilerin birleşmesi önemlerini koruyacaktır. Bu yüzden
ekonomik işlemlerde bir ağırlık merkezi olarak kent öneminden
kaybetmeyecektir. Ancak uluslararası piyasalarda yasal düzenleme-

17 Cooke ve Morgan (1993); Cooke (1994)


18 Michelson ve Wheeler (1994)
512 altıncı bölüm

ŞEKİL 6.1
Enformasyon Akışlarındaki En Büyük Mutlak Büyüme, 1982 ile 1990

Başlangıç Noktası Varış Noktası


New York Los Angeles
Los Angeles 4,391 Nevv York
New York 2,76 S Washington
W ashington 2,249 Nevv York
Los Angeles 2 , 182 San Francisco
New York 2, İM Boston
New York 2,077 Philadelphia
Boston ,947 Nevv York
New York ,691 Miami

Philadelphia ,6 S4 Nevv York

Atlanta ,654 Nevv York

San Francisco ,6 M Nevv York

New York ,628 Atlanta

Dallas ,609 Los Angeles

Chicago ,XV'> Los Angeles

Kaynak: Federal Express verileri, Michelson ile Wheeler tarafından işlenmiştir. (1994)

lerin zorlamasıyla, ekonomik oyunun kurallarının, oyuna katılan-


ların daha az belirsiz hale gelmesiyle birlikte, enformasyon sektö­
ründeki yoğunlaşma yavaşlayacak, üretim ve dağıtımın belli yönle­
ri, uluslararasılaşmakta olan kent hiyerarşisinin daha alt düzeyleri­
ne sızacaktır.

Öyle ki ağdaki hiyerarşi hiçbir biçimde belirlenmiş ya da sabit


değildir: Hem finans hem emlak sektöründe hayli riskli yatırımların
yanı sıra kentler arasında büyük bir rekabete de bağlıdır. P. W. Dani-

19 Michelson ve Wheeler (1994: 102-3)


ŞEKİL 6.2
ABD’den Dünyanın Çeşitli Bölgelerine ve Merkezlerine Bilgi Akışı

Kaynak: Federal Express verileri, 1990, Michelson ile Wheeler tarafından işlenmiştir. (1994)
514 altıncı bölüm

els meseleye ilişkin en kapsamlı araştırm alardan biri olan çalışmasın­


da, L ondra’da D ocklands’deki büyük bir yeniden kalkınma projesinin,
Canary W harf’ın kısmen başarısız olmasını, projeyi geliştiren firmanın
aşırı geniş kapsamlı stratejisine bağlar; adı kötüye çıkmış Kanadalı şir­
ket, Olympia & York, Londra’da ve New York’ta finans hizmetleri
sektöründe istihdamın kısılması sonrasında ofislerin geliştirilmesi işle­
rinin artmasını hazmedememiştir. Daniels şu sonuca varır:

Hizmederin uluslararası piyasaya yayılması, küresel kent sistemine


geçmişe kıyasla daha büyük bir esneklik ve rekabet getirmiştir. Ca­
nary W harf deneyiminin de gösterdiği gibi, kentlerdeki geniş çaplı
planlama ve yeniden kalkınmanın sonuçlarını da, kentlerin ancak
sınırlı biçimde denetleyebildiği uluslararası etkenlere bağımlı kıl-
mıştır.

Böylece 1990’larm başında Bangkok, Taipei, Şangay, Mexico


DF ya da Bogota’da iş dünyasının başı çektiği geniş çaplı bir büyüme
yaşanırken, New York, Londra ve Paris’in yanı sıra M adrid, emlak fi­
yatlarında keskin bir gerilemeye, inşaat işlerinin askıya alınmasını be­
raberinde getiren bir durgunluğa girdi. Ardından, Asya’daki başlıca
kent merkezleri, kısmen emlak piyasalarında oluşan balonun patlam a­
sından (üçüncü cilde bakınız) kaynaklanan mali krizle ciddi biçimde
sarsılırken, Londra’da ve New York’ta gayri menkuller büyük değer
kazandı. Dünya çapında farklı bölgelerde, farklı dönemlerde yaşanan
bu döngü, büyük kentler de dahil herhangi bir yerleşimin küresel akış­
lardaki değişime bağımlı olduğunun, bu değişimler karşısında savun­
masız olduğunun bir göstergesidir.
Peki ama, bu ileri hizmet sistemlerinin neden birkaç büyük met­
ropol merkezinin birleşmesine bağımlı olması gerekiyor? Burada da yi­
ne, farklı bağlamlarda başka araştırmacıların ve kendisinin gerçekleş­
tirdiği yıllar süren saha araştırm alarından yola çıkan Saskia Sassen, ik­
na edici yanıtlar sunuyor. Şöyle diyor Sasken:

20 Daniels (1993: 166)


akışların uzamı 5 1 5

Uzamsal yayılma ile küresel bütünleşmenin bir araya gelmesi, bü­


yük kentlere yeni bir stratejik rol biçmiştir. Uluslararası ticaret ve
bankacılık merkezleri olarak uzun bir geçmişin ötesinde, bu kent­
lerin artık dört yeni işlevi vardır: Öncelikle, dünya ekonomisinin
örgütlenmesinde hayli yoğunlaşmış komuta merkezleri haline gel­
mişlerdir; İkincisi, finans ve uzmanlık gerektiren hizmet şirketleri­
nin kilit yerleşimleri olmuşlardır; üçüncüsü önde gelen sektörlerde
yeniliklerin üretimi de dahil üretim merkezleridirler; dördüncüsü
üretilen ürünler ve hizmetlerin piyasalarıdırlar.

Bu kentler ya da daha doğrusu bu kentlerdeki iş merkezleri, şir­


ket merkezlerinin de ileri finans hizmetleri veren firmaların da gerek­
sinim duydukları tedarikçileri, son derece vasıflı, uzmanlaşmış işgücü­
nü bulabilecekleri bilgiye dayalı, değer üretim kompleksleridir. Esnek­
likleri, çalışanların ve tedarikçilerin içselleştirilmemesini, ancak tek tek
her durumda, gerektiğinde, zamanında, gereken ölçüde çalışanlara ve
tedarikçilere ulaşabilmelerini gerektiren üretim ve yönetim ağlarıdır­
lar. Esneklik ve uyarlanabilirlik, kilit ağlar; bu kilit ağların oluşturdu­
ğu küresel ağlar ve kilit ağların telekomünikasyon, hava taşımacılığı­
na dayalı yayılmış destek ağlarının bir araya gelmesiyle daha iyi sağla­
nabilir. Üst düzey faaliyetlerin birkaç merkezde yoğunlaşmasına katkı­
da bulunan başka etkenler de vardır: Bu merkezler oluştuğunda, şir­
ketler değerli gayri menkullere yaptıkları büyük yatırımlar yüzünden,
yerlerinden kıpırdamaya sıcak bakmayabilir, çünkü yer değiştirmek
sabit varlıklarının değerini düşürecektir; ayrıca yasadışı dinlemenin gi­
derek yaygınlaştığı bu çağda yüz yüze görüşmeler hâlâ kritik bir önem
taşımaktadır; Saskia Sassen’ın görüştüğü bir yönetici iş anlaşmalarının
kimi zaman zorunluluklar yüzünden, aşırı derecede yasadışı yöntem­
lerle gerçekleştirildiğini itiraf etmiştir örneğin.22 Son olarak büyük
metropoller çok aranan üst düzey profesyonellere hâlâ kişisel gelişim,
sosyal statü, bireysel tatmin duygusu; çocukları için iyi okullardan sa-

21 Sassen (1991: 3-4)


22 Sassen’ın bir kadeh Arjantin şarabından sonra anlattıkları, kişisel notlar, Harvard Inn, 22 Ni­
san, 1994.
5 1 6 altıncı bölüm

nat ve eğlence de dahil tüketimin zirvesine sembolik üyelik de dahil


im kânlar sunm aktadır.23
Yine de ileri hizmetler, hattâ bütün hizmetler metropol bölgele­
rin çevresine, daha küçük metropollere, daha azgelişmiş bölgelere,
hattâ daha azgelişmiş ülkelere yayılmış, merkezden uzaklaşmıştır.24
ABD’de (örneğin Atlanta, Georgia ya da Om aha, Nebraska), Avru­
pa’da (Barcelona, Nice, Stuttgart, Bristol gibi) ya da Asya’da (Bombay,
Bangkok, Şangay gibi) hizmet faaliyetleri veren yeni bölgesel merkezler
ortaya çıkmıştır. Büyük metropollerin çevrelerindeki bölgelerde yeni iş
merkezleri inşa edilmektedir; San Francisco’da Walnut Creek ya da
Londra yakınlarında Reading gibi. Kimi zaman kentlerin tarihi merkez­
lerinin civarında, büyük hizmet merkezleri ortaya çıkmaktadır; Paris’te
La Defense, en bilinen, en başarılı örneklerden biridir. Ancak bütün ör­
neklerde, büro işlerinin merkezi niteliğini yitirmesinin, “geri plandaki
ofisi”; bir başka deyişle finans ve ileri hizmet şirketlerinin merkezlerin­
de tasarlanıp kararlaştırılan stratejileri yöneten işlemler bütününü etki­
lediğini görürüz.25 Bu faaliyetler, çoğunluğunu kentin yoksul mahalle­
lerinden kadınların oluşturduğu, teknoloji ilerleyip ekonomik döngü
devam ettikçe yerleri değiştirilebilir ya da yerleri başkaları tarafından
doldurulabilir yarı vasıflı ofis çalışanlarının uğraştığı işlerdir.
İleri hizmet faaliyetlerine ilişkin olarak gözlemlediğimiz bu
uzamsal sistemde önemli olan, belli noktalarda yoğunlaşmaları ya da
merkezden uzaklaşmaları değildir; çünkü yoğunlaşma da merkezden
uzaklaşma da aynı anda bütün ülkelerde, bütün kıtalarda gerçekleşen
süreçlerdir. Önemli olan coğrafi dağılımdaki hiyerarşi de değildir; çün­
kü aslında bu durum para ve bilgi akışının değişken geometrisinden
kaynaklanır. Sonuçta, Taipei, M adrid ya da Buenos Aires’in önemli fi­
nans ve iş merkezleri haline geleceğini 1980’lerin başında kim tahmin

23 Küresel kentlerde toplumsal dünyaların farklılaşmasına ilişkin, New York’un örnek olarak kul­
lanıldığı bir tahmin için Mollenkopf (1989); ve Mollenkopf ile Castells’de (1991) derlenmiş çe­
şitli makalelere bakınız; ayrıca Zukin’e (1992) bakınız.
24 Hizmetlerin uzamsal bakımdan merkezden kopmalarıyla ilgili olarak bkz. Marshall vd. (1988);
Castells (1989b; 3. bölüm); Daniels (1993; 5. bölüm)
25 Castells*e bakınız (1989b: 3. bölüm); ve Dunford ile Kafkalas'a (1992).
akışların uzamı 517

edebilirdi? Hong Kong-Shenzhen-Guangzhou-Zhuhai-Macau mega-


polünün 21. yüzyılın başlarında başlıca finans ve iş merkezleri haline
geleceğine, bunun ileri hizmetlerin küresel coğrafyasında büyük bir
çizgi değişikliği yaratacağına inanıyorum.26 Ancak uzamla ilgili sun­
makta olduğum analiz bakımından, tahminimde yanılmam talî bir
önem taşıyor. Çünkü her dönemde, üst düzey merkezlerin nereleri ol­
duğu, dünyada zenginlik ve iktidarın dağılımı bakımından kritik
önemde olsa da, yeni sistemin uzamsal mantığına göre önemli olan ağ­
ların çok yönlülüğüdür. Küresel kent bir mekân değil, bir süreçtir: İle­
ri hizmetlerin üretim ve tüketim merkezleriyle, bu merkezleri destekle­
yen yerel toplumları küresel bir ağ içinde birbirine bağlayan, bir yan­
dan da bilgi akışına dayalı olarak bu merkezlerin arka bölgeleriyle
bağlantılarını zayıflatan bir süreç.

YENİ SINAÎ UZAMI


Yüksek teknoloji imalatının, açıkçası mikroelektroniğe dayalı, bilgisa­
yar destekli imalatın ilerlemesi sınaî yerleşimine yeni bir mantık getir­
miştir. Enformasyona dayalı üretim sürecinin hem mümkün kıldığı
hem de gerektirdiği yerleşim stratejisini ilk uygulayanlar, yeni enfor­
masyon teknolojisi aygıtlarının üreticisi elektronik şirketleri olmuştur.
1980’li yıllarda, Berkeley California Üniversitesi Kentsel ve Bölgesel
Kalkınma Enstitüsü’ndeki öğretim üyeleri ve yüksek lisans öğrencileri­
nin gerçekleştirdiği ampirik araştırmalar, “yeni sınaî uzamı”nın profi­
line ilişkin somut bir kavrayış sunuyor.27 Yeni sınaî uzamına damgası­
nı vuran, telekomünikasyon bağlantıları, mikroelektroniğe dayalı ke­
sinlik, parçaların üretiminde esneklik sayesinde üretim sürecinin birli­
ğini sağlarken, bir yandan da üretim sürecini farklı yerlere dağıtabile­
cek teknolojik yetkinliğe ve örgütlenme kapasitesine sahip olmaktır.
Ayrıca üretim sürecinin her bir aşamasında gerek duyulan işgücünün
tekilliği, bu işgücünün birbirinden bir hayli farklı kesimlerinin hayat

26 Henderson’a bakınız (1991); Kwok ve So (1992, 1995).


27 Bu araştırmaların yeni imalat yerleşimlerinin özellikleri hakkında topladığı kanıtların analitik bir
değerlendirmesi için Castells’e bakınız. (1988a). Ayrıca Scott’a bakınız (1988); Henderson (1989)
5 1 8 altıncı bölüm

koşullarını belirleyen farklı toplum sal ve çevresel etkenler, üretimin


her aşamasının ayrı bir coğrafyada gerçekleştirilmesini de uygun kıl­
maktadır. Bunun sebebi, yüksek teknoloji imalatının, gelenek im alat­
tan çok farklı bir meslekî kompozisyona sahip olmasıdır: Yüksek tek­
noloji imalatı, kabaca aynı çapta baskın iki grup etrafında örgütlenmiş
iki kutuplu bir yapıdadır; bir yanda yüksek vasıflı, bilim ve teknoloji­
ye dayalı bir işgücü, diğer yandaysa rutin üretim bandı ve destek faali­
yetleriyle uğraşan bir vasıfsız işçiler kitlesi vardır. Otomasyon, şirket­
lerin alt düzeylerdeki çalışanları tasfiye etmesine neden olmuşsa da,
üretim hacminin sürekli artışı yüzünden kaydadeğer sayıda vasıfsız ya
da yarı vasıflı işçi istihdam edilmektedir, bir süre daha istihdam edil­
meye devam edecektir; bu işçilerin bilimadamları ve mühendislerle ay­
nı yerlerde bulunmaları ne ekonomik olarak altından kalkılabilir yük­
tür, ne de hakim olan sosyal bağlam çerçevesinde toplumsal açıdan uy­
gundur. İki grubun arasında kalan, vasıflı operatörler de yüksek tek­
noloji üretiminin üst düzeylerinden ayrı tutulabilecek başka bir grup­
tur. Nihai ürünün hafif olması, dünya çapında şirketler arasında ileti­
cimi kolaylaştıran bağlantılar sayesinde özellikle Amerikan elektronik
şirketleri, bu sektörün ortaya çıktığı tarihlerden beri (Fairchild’ın
1962’de H ong Kong’da fabrika açmasından beri), uluslararası uzam­
sal işbölümünün damgasını vurduğu bir yerleşim kalıbı geliştirmişler­
dir.28 Kabaca toplayacak olursak, hem mikroelektronik hem de bilgi­
sayar üretimi sürecinde, dört farklı operasyonun her biri için dört
farklı yerleşim aranır:
1. Araştırma-geliştirme faaliyetleri, yenilikler ve prototip üreti­
mi, merkez bölgelerde bulunan yenilikçi sınaî merkezlerinde yoğunlaş­
mıştır; kalkınma sürecinin çevreye bir ölçüde hasar vermesi öncesinde
hayat kalitesinin genelde iyi olduğu bölgelerdir buralar.
2. Vasıflı üretim, genelde merkez ülkenin yeni yeni sanayileş­
mekte olan bölgelerinde yoğunlaşır; ABD’de buralar genelde, Batı eya­
letlerinde orta büyüklükteki kasabalardır.

28 Coopcr (1994)
akışların uzamı 519

3. Yarı vasıflı, geniş ölçekli üretim bandı ve deneme çalışmala­


rının büyük holümü, sektörün oluşmaya başladığı günlerden beri yurt-
dışmda, özellikle Güneydoğu Asya’da gerçekleştirilmektedir; Singapur
ile Malezya, Amerikan elektronik şirketlerini kendine çekme hareketi­
nin öncüsüdür.
4. Teçhizatın isteğe uygun hale getirilmesi, satış sonrası bakım
ve teknik destek işleri, dünya çapında bölgesel merkezlerde, genelde
büyük elektronik piyasalarının bulunduğu bölgelerde, en başında da
Amerika ve Batı Avrupa’da örgütlenir; ancak 1990’larda Asya piyasa­
ları da eşit statüye yükselmiştir.
Merkez ülkenin koruması altında, cafcaflı binalara alışık olan
Avrupa şirketleri de, piyasalar açılıp, Asya merkezli operasyonların,
Amerika’nın ve Japonya’nın teknolojik üstünlüğünün rekabet gücünü
enselerinde hissettiklerinde, üretim sistemlerini benzer bir küresel zin­
cir çerçevesinde merkezden koparmaya zorlanmışlardır.29 Japon şir­
ketler, gerek milliyetçi gerekçelerle (hükümetin ricası üzerine) gerek te­
darikçilerinin oluşturduğu “tam zam anında” ağlara yakından bağlı ol­
duklarından “Japonya kalesi”nden ayrılmaya uzun süre karşı koy­
muşlardır. Ancak, operasyonların Tokyo-Yokohama bölgesinde top­
lanması ve maliyetlerinin de fırlaması, şirketleri merkezden kopma yö­
nünde, Japonya’nın daha azgelişmiş bölgelerine, özellikle Kyushu’ya30
doğru ilk adımları atmaya zorlamış (MITI’nin Technopolis Programı
sayesinde); ardından Japon şirketler 1980’lerin sonlarından itibaren
Amerikalı rakiplerinin yirmi yıl önce izlemeye başladıkları yerleşim
sistemini benimsemişlerdir: İşgücü maliyetinin düşük, çevreyle ilgili kı­
sıtlamaların az olması arayışıyla, yurtdışı tesislerini Güneydoğu As­
ya’da kurmuşlar, ilerde korumacı duvarlarla karşılaşmamak için fabri­
kalarını Amerika, Avrupa ve Asya’ya yaymışlardır.31 Dolayısıyla Ja­
ponya istisnasının bu biçimde son bulması, yüksek teknoloji sanayisi­
nin yeni uzamsal mantığını anlamlandırma amacıyla birkaç meslekta­

29 Chesnais (1994)
30 Castells ve Hail (1994)
31 Aoyama (1995)
520 altıncı bölüm

şımla birlikte önerdiğim yerleşim modelinin geçerliliğini doğrulam ak­


tadır. Farklı bağlamları inceleyen birkaç araştırm acının topladığı am ­
pirik kanıtlar doğrultusunda hazırlanmış olan Şekil 6.3, şematik ola­
rak bu modelin uzamsal mantığını gösterir.32
Bu yerleşim sisteminin kilit unsurlarından biri de, teknolojik ye­
nilik üretim tesislerinin sistemin bütünü açısından belirleyici bir öneme
sahip olmasıdır. Peter Hail ile benim, ayrıca bu araştırm a sahasının ön­
cülerinden Phillippe Aydalot’nun “yenilik ortam ı” olarak tanımladığı
yerlerdir buralar.33 Yenilik ortam ından ben, yeni bilgiler, yeni süreçler,
yeni ürünler üretmeyi amaçlayan bir çalışma kültürünü ve hedefleri
büyük ölçüde paylaşan bir toplumsal örgütlenmeye dayalı, belli üretim
ve yönetim ilişkileri kümesini anlıyorum. O rtam kavramı, mutlaka
uzamsal bir boyut taşımasa da, enformasyon teknolojisi sektörleri bağ­
lamında, en azından bu yüzyılda, yenilik sürecindeki etkileşimin doğa­
sı gereği uzamsal yakınlığın, gerekli koşul olduğunu savunuyorum. Bir
yenilik ortam ının özgüllüğünü tanımlayan, sinerji üretme kapasitesi­
dir; bir başka deyişle ortam daki mevcut unsurların bir araya gelmesin­
den değil, etkileşim içinde olmasından doğan bir katma değer yaratma
kapasitesidir. Yenilik ortam ları, Enformasyon Çağı’nda yeniliğin ve sı­
naî üretim sürecinde katma değer yaratm anın temel kaynaklarıdır. Pe­
ter Hail ile ben, birkaç yıl dünya çapında hem gerçekten öyle olan hem
de öyle olduğu varsayılan başlıca teknolojik yenilik ortamlarını incele­
dik. Araştırmamızın sonuçları, enformasyon teknolojisi sanayisinin
yerleşim sistemine ilişkin kavrayışımıza yeni unsurlar ekledi.

32 Castells (1989b: 2.bölüm)


33 Teknolojik/sınaî gelişmeye uygulandığı biçimiyle yenilik ortamı kavramı, 1980’lerin başında
Berkeley’de Peter Hail, ben ve merhum Philippe Aydalot arasında geçen bir dizi fikir teatisinde
ortaya çıkmıştır. Aynı dönemde A. E. Anderson ile B. Arthur’un, konuyla ilgili bazı ekonomi ya­
zılarından da etkilenmiştik. 1984’te ve izleyen yıllarda Peter Hail ve ben ayrı ayrı araştırmalar­
da, kavrama ilişkin formülasyonlar önerdik; Avrupa’da da Philippe Aydalot tarafından örgütle­
nen bir araştırma ağı, Çağın öncüleri Araştırma Grubu (GREMI) konuyla ilgili sistemli araştır­
malar başlattı; bu araştırmalar 1986’da ve izleyen yıllarda yayımlandı. GREMI’nin araştırma­
cıları arasında, benim kişisel görüşüme göre, konuyla ilgili en somut analizi Roberto Camagni
gerçekleştirmiştir.
34 Castells ve Hail (1994)
akışların uzamı 521

ŞEKİL 6.3
Enformasyon Teknolojisi İmalatının Nitelikleri ile
Endüstrinin Uzamsal Şablonu Arasındaki İlişkiler

Enformasyona dayalı üretim Sürece odaklı ürün

İ İ i ~ r ~
İşlevsel
Üretimin temel Teknolojik Sektörde keskin
serbestlik
faktörü olarak bilgiye erişme bir teknik ve
yenilikçi emek gereksinimi sosyal işbölümü Bilgi işlem
aygıtlarının
kullanımı üretim
sürecinin uzamsal
Üretimin kesim­ olarak ayrışmasına
Yenilikçi emeğin izin verir
lere ayrılması
üretken bir güç ola­
bilmesi için üre­
timin genel bir Yenilik
koşulu olarak yeni­ ortamı Uzamsal
likçi ortam işbölümü
A Kendi kendini
genişleten, t
kendi kendini
üreten süreç Farklı üretim Sektörün
işlevlerinin kes­ ürünü ile kul­
imlere ayrılacak lanıcı süreç­
merkezsizleşmesi leri arasında
İkincil önemdeki yeni­
lik ortamının yakm ilişki
Standartlaşmış
hiyerarşik olarak
üretim
merkezsizleştirilmesi Farklılaşmamış t

piyasa Özgül
Ismarlama pivasa
üretim
Uzamsal t
yayılma Uzamsal
I yoğun­
Üretim işlevlerinin laşma
teknolojik hiyerarşisi
uyarınca endüstriyel
/
yerleşimin parçalı bir ri Esnek üretim
yapı göstermesinin biçimi
dünya çapma yayılması

Kaynak: Castells (1989a)


522 altıncı bölüm

Öncelikle bizim “teknopol” dediğimiz, yüksek teknolojinin ba­


şını çektiği sınaî yenilik ortam ları, farklı birkaç kentsel biçimde karşı­
mıza çıkıyor. Açıkçası, ABD ve bir ölçüde Almanya istisna olmak üze­
re, birçok ülkede başlıca teknopoller aslında başlıca metropol bölgele­
ri dahilindedir: Tokyo, Paris-Sud, Londra-M 4 Koridoru, M ilano, Seul-
Inchon, M oskova-Zelonograd gibi ve kaydadeğer mesafedeki Nice-
Sophia Antipolis, Taipei-Hsinchu, Singapur, Şangay, Sao Paulo, Barce-
lona vs. Almanya’nın kısmen istisna olması (sonuçta M ünih bir m et­
ropol bölgesidir) doğrudan siyasi tarihle ilgilidir; Berlin’in, Avrupa’nın
bilime dayalı başlıca sınaî merkezinin yıkılması, Üçüncü Reich’ın son
aylarında, Amerikan işgal güçlerinin beklenen koruması ve Bavyeralı
CSU partisinin desteğiyle Siemens’in Berlin’den M ünih’e taşınmasıyla
ilgilidir. Böylece teknopollerin uçsuz bucaksız tahayyüllerinin karşısın­
da, Enformasyon Çağı’nda teknoloji ile sınaîleşmenin uzamsal tarihi­
nin sürekliliği vardır: Dünyanın dört bir yanında metropol merkezler,
yenilikleri başlatan etkenleri toplamayı, ileri hizmetlerde olduğu ka­
dar, im alatta da sinerji üretmeyi sürdürmektedir.
Ancak, enformasyon teknolojisi imalat merkezlerinin en önem­
lilerinden bazıları çok yenidir; özellikle de dünyanın teknoloji lideri
ABD’de bulunanlar. Silikon Vadisi, Boston’daki Route 128 (eski, gele­
neksel bir imalat yapısı yenilenmiştir), Güney California teknopolü,
Kuzey Carolina’daki araştırm a üçgeni, başka bölgelerin yanı sıra Se-
attle ve Austin, büyük ölçüde enformasyon teknolojisine dayalı son sı-
naîleşme dalgasıyla bağlantılıydı. Bu bölgelerin gelişiminin, üretimin
olağan unsurlarının özgül bir biçimde bir araya gelmesiyle bağlantılı
olduğunu görmüştük: Sermaye, işgücü, hammadde, bir tür kurumsal
girişimci tarafından bir araya getirilir ve belli bir toplumsal örgütlen­
me biçimine göre yapılandırılır. Bu bölgelerin hammaddeleri, Stanford
Üniversitesi, CalTech ya da M IT mühendislik araştırma okulları gibi
başlıca yenilik merkezlerinde üretilen, stratejik açıdan önemli uygula­
ma alanlarıyla ilgili yeni bilgilerden ve bu merkezler etrafında kurul­
muş ağlardan oluşur. İşgüçleri, bilgi unsurundan farklı olarak, yukarı­
da belirttiğimiz başlıca yenilik merkezlerinin yanı sıra, Berkeley, San
akışların uzamı 523

Jose Devlet Üniversitesi ya da Silikon Vadisi örneğinde olduğu gibi


Santa Clara gibi bu bölgelerde yerleşik birçok okuldan çok sayıda yük­
sek vasıflı bilimadamı ve mühendisin bir araya gelmesini gerektirir.
Sermayeleri de kendilerine özgüdür; öncü yüksek teknoloji alanlarına
yatırım yapma riskine girmeye hazırdır: Ya performansla ilgili askeri
zorunluluklardan (savunmayla ilgili harcamalar) dolayı ya da riskli
yatırımların ekstra ödüllerine oynayan risk sermayesinin getirisi yük­
sek olduğundan. Genelde sürecin başında, bu üretim faktörleri bir ku­
rumsal aktör tarafından bir araya getirilir; Stanford Üniversitesi’nin
Stanford Sınaî Parkı’nı kurmasının Silikon Vadisi’ni başlatmış olması
gibi; ya da Los Angeles’ın ilericiliğine güvenip California adına, Ba-
tı’nın yeni metropolünü dünyanın, yüksek teknolojiye dayalı en büyük
savunma kompleksi haline getirecek yeni savunma ihaleleri kazanan
hava kuvvetleri komutanları gibi. Son olarak da farklı türden toplum ­
sal ağlar, yenilik ortamının ve dinamizminin oluşmasına güçlü bir kat­
kıda bulunur; düşüncelerin iletilmesini, işgücünün dolaşımını, tekno­
lojik yenilikle girişimciliğin melezlenmesini sağlar.
ABD ya da başka yerlerde, yenilik ortamlarına ilişkin araştırma­
larımız, uzamsal olarak metropollerin öne çıkmasında, hakimiyetinde
bir süreklilik olsa da, doğru koşulların sağlanması halinde bu durumun
tersine çevrilebileceğini göstermiştir. Bu doğru koşullar da sinerji yara­
tacak uygun bileşenlerin uzamsal olarak bir araya gelmesidir. Eğer ka­
nıtlarımız da bu durumu desteklerse, o halde kesintili, bir sürekli olma­
ma halinin damgasını vurduğu bir sınaî uzamıyla karşı karşıyayız de­
mektir. Eski ve yeni yenilik ortamları, kendilerini iç yapılanmalarına,
dinamiklerine dayanarak oluşturur; şirketleri, sermayeyi, işgücünü,
oluşturdukları bu yenilik merkezine daha sonra çekerler. Yenilik or­
tamları oluştuklarında, farklı bölgelerle hem rekabet ederler, hem işbir­
liğine giderler. Coğrafi bakımdan bir süreklilik taşımasalar da, bu böl­
geleri ortak bir sınaî yapılanmasında buluşturan bir etkileşim ağı yara­
tırlar. Camagni ile GREMI35 ağı etrafında örgütlenmiş araştırma ekip-

35 Camagni (1991)
524 altıncı bölüm

lerinin yaptığı araştırmalar, dünya çapındaki bu yenilik ortamlarının


karşılıklı bağımlılığının arttığını gösterirken, yenilik ortam larının si­
nerjiyi korum a kapasitelerinin de akıbetleri açısından belirleyici önem­
de olduğunu vurgular. Son olarak, yenilik ağları, erimlerini tüm geze­
geni kapsayacak şekilde genişleten küresel üretim ye dağıtım ağlarını
yönlendirir. Amin ile Roberts gibi bazı araştırmacıların, yeni sınaî sis­
temin küresel de yerel de olmadığını, “küresel ve yerel dinamiklerin ye­
ni bir eklemlenmesi” olduğunu savunmaları bu yüzdendir.36
Ancak Enformasyon Çağı’nda oluşan yeni sınaî uzamını daha
net kavrayabilmek için, biraz daha kesin konuşmamız gerekiyor. Çün­
kü analizde sık sık farklı bölgelere yerleşmiş, farklı işlevler arasındaki
hiyerarşik uzamsal işbölümüne vurgu yapıldı. Bu önemlidir, ancak ye­
ni uzamsal mantık açısından temel önemde değildir. Sınaî dünya çapı­
na yayıldıkça, rekabet, yenilik ortam larının kendileri de dahil, düğüm
noktalarını güçlendirdikçe ya da zayıflattıkça bu eğilim de tersine çev­
rilebilir; ülkeler arasındaki hiyerarşi bulanıklaşabilir, hattâ ters yüz
olabilir. Ayrıca kimi zaman ilk merkezlerden doğan merkezden kopuk
sistemler olarak, ikincil önemde yenilik ortam ları doğmuştur; ancak
bu ortam lar genellikle onları ortaya çıkaran ortamla rekabete girerek
kendilerine yaşam alanı yaratırlar; örneğin yazılım alanında Silikon
Vadisi ve Boston’la rekabet eden Seattle ya da bilgisayar üretiminde
New York ya da M inneapolis’le rekabet eden Austin ve Teksas gibi.
Ayrıca 1990’larda büyük ölçüde, Amerikan-Japon rekabetinin etkisiy­
le Asya’da elektronik sanayisinin gelişmesi, Cohen, Borrus ve Dieter
Ernst’in yaptığı araştırm aların da gösterdiği gibi, olgunluk aşamasın­
daki bu alanın coğrafyasını olağandışı bir biçimde karmaşıklaştırmış-
tır.37 Amerikalı çokuluslu şirketlerin özellikle Singapur, Malezya ve
Tayvan’daki birimlerinin teknolojik potansiyeli ciddi ölçüde artırılmış,
teknolojik potansiyeldeki bu yenilenme şirketlerin yerel kollarına da
yansımıştır. Diğer yandan, yukarıda da belirttiğim gibi, Japon elektro­
nik şirketleri, hem küresel ihracat yapabilmek hem de ülkelerindeki
36 Amin ve Robins (1991)
37 Ernst (1994c); Cohen ve Borrus (1995a)
akışların uzamı 5 2 5

ana fabrikaya tedarikte bulunabilmek için Asya’daki üretimlerini kit­


lesel olarak merkezden kopuk hale getirmişlerdir. Her iki durum da
Asya’da büyük bir tedarik üssünün kurulmasına zemin hazırlamıştır;
bu da şirketlerin güneydoğu Asya ve Doğu Asya’daki kollarının ya da
destek birimlerinin, hiyerarşinin en alt düzeyinde yer aldığı eski uzam­
sal işbölümünü bulanıklaştırmıştı.
Ayrıca, şirketlere ilişkin kendi araştırmaları da dahil 1994’e ka­
dar gelen kanıtlara dayanan Richard Gordon, değişken geometrisiyle;
başka başka bölgelerde yerleşmiş şirketler arasında yenilik ortam ları­
nı da kapsayan ileri geri bağlantılarla dikkat çeken yeni bir uzamsal iş­
bölümünün ortaya çıktığını savunur. Gordon’un 1990’larda Silikon
Vadisi’ndeki gelişmelere ilişkin ayrıntılı analizi, bölge dışı ilişkilerin,
bölgesel yüksek teknoloji şirketlerinin teknolojik bakımdan en geliş­
miş, en işlem yoğun etkileşimleri açısından ne denli önemli olduğunu
gösterir. Gordon şöyle der:

Bu yeni küresel bağlamda, uzamsal dağılmaya bir alternatif oluş­


turm aktan uzak olan yerel yoğunlaşma, bölgesel ekonomilerin
oluşturduğu küresel bir ağa dahil olmanın başlıca koşulu haline ge­
lir. Bölgeler ve ağlar aslında, küresel yeniliklerin yeni uzamsal m o­
zaiğinde, karşılıklı bağımlılık içinde kutuplar haline gelir. Bu bağ­
lamda küreselleşme, evrensel süreçlerin etkisinin yayılmasını değil,
tam tersine kültürel çeşitliliğin, birbirinden farklı bölgesel yenilik
mantıkları ve becerilerinin bir araya gelmesi biçiminde hesaplı bir
sentezini kapsar.

Yeni sınaî uzamı, eski yerleşik metropol bölgelerin silinip gitme­


si, yeni, yüksek teknoloji bölgelerinin doğması anlamına gelmiyor.
Merkezdeki otomasyon ile çevredeki düşük maliyetli üretim arasında­
ki basite indirgeyici karşıtlık çerçevesinde de anlaşılmamalı. Yeni sınaî
uzamı, küresel ağlarda birbirine eklemlenen bir yenilik ve üretim hiye­
rarşisi çerçevesinde örgütleniyor. Ancak bu ağların yönü ve mimarisi,
kimi zaman tarihsel bir birikim yaratan, kimi zaman yerleşik kalıbı bi-

38 Gordon (1994:46)
526 altıncı bölüm

linçli kurumsal girişimcilikle altüst eden, şirketler arasında, yerel bi­


rimler arasında sürekli değişen işbirliği ve rekabet hareketliliklerine
bağlıdır. Yeni sınaî yerleşimine damgasını vuran m antık olarak elimiz­
de kalan da, coğrafi bakım dan bir süreksizlik taşıması, paradoksal
olarak ülkelerdeki üretim komplekslerinden oluşmuş olmasıdır. Yeni
sınaî uzamı, bölgesel bileşenleri bir araya getiren ama aynı zamanda
ayıran bilgi akışları etrafında örgütlenmiştir. Enformasyon teknolojisi
imalatının mantığı, enformasyon teknolojisi aygıtları üretenlerden, bü­
tün bir imalat alanında bu aygıtları kullananlara yansıdıkça, yeni
uzamsal mantık da genişleyecek; düğüm noktaları ve dışarıda bırak­
tıkları, fabrika merkezlerinden imalat akışına dek sınaî yerleşiminin
mantığını dönüştüren bir küresel sınaî ağlar çoğulluğu yaratacaktır.

ELEKTRONİK KULÜBEDE GÜNDELİK HAYAT:


KENTLERİN SONU M U GELDİ?
Elektronik iletişim ve enformasyon sistemlerindeki gelişmeler, günde­
lik hayattaki işlevlerin, çalışma, alışveriş, eğlence, sağlık, eğitim, kamu
hizmetleri, yönetim vs. gerçekleştirilmesi ile bu işlevlerin gerçekleştiril­
diği uzamın giderek birbirinden ayrılmasına izin veriyor. Buradan ha­
reketle, fütürologlar sık sık, işlevsel açıdan gerekliliğini yitirdiğinde
kentin ya da şimdiye kadar bildiğimiz biçimiyle kentlerin silinip gide­
ceği tahmininde bulunuyor. Tarihin de gösterdiği gibi, uzamsal dönü­
şüm süreçleri çok daha karmaşıktır. Bu yüzden de konuyla ilgili kısıt­
lı ampirik kayıtları incelemeye değer.39
Enformasyon teknolojisinin kentler üzerindeki etkisine ilişkin
en sık anılan varsayım, tele-çalışmada ciddi bir artış olacağıdır; ki bu
aynı zamanda metropollerdeki ulaştırma planlamacılarının da, mega
boyutta bir trafik tıkanıklığının kaçınılmazlığı karşısında havlu atm a­
dan önceki son umududur. Ne var ki 1988’de, tele-çalışma üzerine in­
celemeler yapan Avrupalı bir araştırmacı, meseleyi hiç de şakaya vur-
maksızın “Tele-çalışmayla ilgili incelemeler yapan insanların sayısı,
39 Bu bölümde kapsanan konularla ilgili kaynaklar için Graham ve Marvin’e bakınız (1996); Whe-
eler ve Aoyama (2000).
akışların uzamı 527

gerçekten tele-çalışan insanların sayısından daha fazla,” diye yazmış­


tı.40 Aslında Qvortup’un da belirttiği gibi bütün tartışma, tele-çalışma-
ya kesin bir tanım getirilmediğinden konusundan sapmış, olgunun de­
ğerlendirilmesinde, ölçümünde ciddi bir belirsizlik doğmuştur.41
Qvortup mevcut kanıtları inceledikten sonra tele-çalışanları üç
ayrı kategoride toplar: a) Geleneksel olarak iş ortamında yapılan işi,
evlerinde yapanlar (bunlar en katı anlamıyla tele-çalışanlardır.) b) Ser­
best çalışanlar, evlerinden bilgisayarla, telekomünikasyondan yararla­
narak çalışanlar, c) Bürolarından eve ek iş getirenler. Üstelik bazı du­
rumlarda bu “ek iş” çalışma süresinin büyük bölümünü kapsam akta­
dır; Kraut’ya göre,42 üniversite profesörleri örneğinde olduğu gibi.
En güvenilir değerlendirmelere göre, ilk kategori, stricto sensu
(kelimenin tam anlamıyla) tele-çalışanlar, düzenli olarak evde on-line
çalışmak üzere istihdam edilen çok küçük bir kesimdir; öngörülebilir
gelecekte de bu kesimin genişlemesi beklenmemektedir.43 ABD’deki du­
ruma ilişkin en yüksek tahminler, 1991’de yaklaşık 5,5 milyon tele-ça-
lışan olduğunu söylemektedir, ancak bu toplamın yalnızca % 16’sı haf­
tada 35 saat ya da. daha fazla, % 25’i haftada bir günden az, büyük ço­
ğunluğu haftada iki gün tele-çalışmaktadır. Dolayısıyla haftanın belli
bir günü tele-çalışanların oranı toplam istihdamın % 1 ilâ 2 ’sidir; en
yüksek oranlar da California’daki metropol bölgelerde gözlenmekte­
dir.44 Diğer yandan belirmekte olan yeni eğilim, tele-merkezlerde tele-
çalışmadır; yani çalışanların şirketleriyle on-line çalışabilmelerini sağla­
mak üzere metropol bölgelerin banliyölerine kurulan bilgisayarlı tesis­
lerde çalışma.45 Bu eğilimler doğrulanırsa eğer, çalışma mekânı evler ol­
mayacak, çalışma etkinliği ciddi boyutta metropol bölgeye yayılacak,
kentteki merkezden kopukluğu artıracaktır. Evde çalışmada gözlenen
artış, bireysel sözleşmelerle, gerçekleştirdikleri bilgi-işlem başına ücret-

40 Steinle (1988:8)
41 Qvortup (1992: 8)
42 Kraut (1989)
43 Nilles (1988); Rijn ve Williams (1988); Huws vd. (1990)
44 Mokhtarian (1991a, b); Handy ve Mokhtarian (1995)
45 Mokhtarian (1991b)
5 2 8 altıncı bölüm

lendirilen geçici çalışanların, elektronik ortam dan yararlanarak dışarı­


dan iş yapm alarından da kaynaklanıyor olabilir.46 İlginçtir, ABD’de
1991’de yapılan bir araştırm a evde tele-çalışanların ancak yarısının bil­
gisayar kullandığını göstermiştir; geri kalan kısım telefon, kağıt ve ka­
lem kullanmaktadır.47 Los Angeles bölgesindeki sosyal hizmetler çalı­
şanları ve sosyal güvenlik yolsuzluklarını soruşturan müfettişler örnek
verilebilir.48 Asıl önemli olan, yükselişte olan eğilim, daha önceki bö­
lümlerde de gösterdiğimiz üzere işgücünün bölünmesi ve sanal işletme
ağlarının oluşumu yönündeki geniş kapsamlı eğilimin bir parçası ola­
rak tam zamanlı ya da yarı zamanlı olarak “eve ek iş getirenlerin” ve
serbest çalışanların çoğalmasıdır. Bu ofiste çalışmanın son bulduğu an­
lamına gelmiyor, daha çok nüfusun büyük bir kesimi, özellikle de en di­
namik profesyonel kesimi açısından çalışma mekânlarının çeşitlilik gös­
terdiği anlamına geliyor. Mobil tele-çalışma cihazları, kelimenin tam
anlamıyla seyyar büro doğrultusundaki bu eğilimi güçlendirecektir.49
Bu eğilimler kentleri nasıl etkiliyor? Dağınık veriler ulaşım so­
runlarının çözüleceğini değil daha da beter bir hal alacağını gösteriyor;
ağlara dayalı yeni örgütlenmenin etkinlikleri artırması, zamanın yo­
ğun kullanımını m üm kün kılması, piyasaların belli bölgelerde yoğun­
laşması, daha önceleri çalışma saatleri boyunca çalışma mekânlarına
kapanan işgücünün daha fazla fiziksel hareketlilik kazanması anlamı­
na geliyor.50 ABD’de işe bağlı trafik yerinde sayıyor görünüyor, bunun
da sebebi gelişmiş teknoloji değil, işyerleri ve konutların merkezden
kopuk bir yerleşme eğilimi içinde olmasının banliyölerden banliyölere
ulaşımı kolaylaştırması. Özellikle Avrupa’da, işle ev, evle iş arasında
gidiş gelişin hâlâ radyo yoğunluklu geçtiği kentlerde (Paris, M adrid,
Milano gibi), bu gidiş geliş zamanının ciddi biçimde arttığı, özellikle
de inatçı otomobil bağımlıları için bu durumun geçerli olduğu gözle­

46 Lozano’ya bakınız (1989); Gurstein (1990)


47 Mokhtarian’ın “Bilgisayarla evde çalışma veritabanı kuruluşu”ndan alıntısı (1991b).
48 Mokhtarian (1992: 12)
49 “The New Face of Business”, Business Week (1994a:99ff)
50 Bu etkilerin Vessali tarafından dengeli bir değerlendirmesine dayandım. (1995)
akışların uzamı 529

niyor.51 Asya’daki yeni, genişlemekte olan metropollere gelince; bu


kentlerin Enformasyon Çağı’na girişi, Bangkok’tan Şangay’a tarihin
en berbat trafik sıkışıklıklarını keşfetmeleriyle el ele gitti.52
Telealışveriş de vaat edilen seviyeye ulaşmakta yavaş kaldı; ay­
rıca internetin rekabetiyle geriye itildi. Ticari bölgeleri yerinden etmek­
tense, bu bölgeleri tamamlayıcı bir etkinlik oldu.53 Ama ABD’de 1999
Noel’inde milyarlarca dolarlık on-line alışveriş yapılmasını sağlayan
elektronik ticaret, büyük, yeni bir gelişme. (İkinci bölüme bakınız.) Yi­
ne de on-line işlemlerin önem kazanması, alışveriş merkezlerinin, pe­
rakende mağazaların ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor. Aslında
tersine bir eğilim söz konusu: Alışveriş merkezleri genelde kentlerin,
banliyölerin çevresine yerleşiyor; müşterileri on-line sipariş noktaları­
na yönlendiren ürün sergileme bölümleri var; ürünler on-line siparişle
eve teslim ediliyor.54 On-line tüketici hizmetlerinin büyük bölümü için
benzer bir hikâye anlatılabilir. Örneğin telebankacılık,55 şubelerini tas­
fiye etmek, yerlerine on-line müşteri hizmetlerini ve ATM’leri geçir­
mek isteyen bankaların da etkisiyle hızla yayılıyor. Ancak oturmuş
banka şubeleri, kişisel bir ilişki kurarak müşterilerine finansal ürünler
satmak üzere hizmet merkezleri olarak çalışmaya devam ediyor. On-li­
ne bile, yerel kültürel özellikler bilgi-odaklı işlemler açısından yerle­
şim, mekân unsuru kadar önemli olabilir. Örneğin Britanya’daki M id­
land Bank’ın telefon bankacılığı şubesi First Direct, Leeds’e yerleşmiş­
tir, çünkü araştırmaları “sesli harflerin düz, ancak net, sınıf çağrışımı
uyandırmadan telaffuz edildiği West Yorkshire aksanının Britanya ça­
pında daha kolayca anlaşılıp kabul görebileceğini göstermiştir; telefo­
na dayalı bir işletme için temel bir unsurdur bu.”56 Dolayısıyla yeni
bankacılık sistemini kullanan şubelerde satış yapanlar, ATM’ler, tele­
fonla müşteri hizmetlerini ve online işlemleri kapsar.

51 Cervero (1989, 1991); Bendixon (1991)


52 Lo ve Yeung (1996)
53 Miles (1988); Schoonmaker (1993); Menotti (1995)
54 Business Week (1999d)
55 Castano (1991); Siiverstone (1991)
56 Fazy (1995)
530 altıncı bölüm

Sağlık hizmetlerinde, insana odaklı hizmetlerin yoğunlaşması


ile merkezileşmesi arasında gözlenen diyalektik daha ilginç bir örnek­
tir. Bir yanda uzman sistemleri, on-line iletişim ve yüksek çözünürlük­
te video aktarım ı, tıbbi tedavide birbirine uzak yerler arasında bağlan­
tı kurulmasını m üm kün kılmaktadır. Örneğin rutin değilse de yaygın
hale gelen bir uygulamayla, 1995’te yüksek vasıflı cerrahlar, videokon-
ferans sistemi sayesinde ülkenin ya da dünyanın öbür ucundaki bir
ameliyata danışmanlık yapmışlar, daha az uzman olan bir başka cer­
rahın eline, kelimenin tam anlamıyla insan vücudunun içinde kılavuz­
luk etmişlerdir. H astaların bilgilerinin bilgisayara geçirilmiş, yenilen­
miş olmasına bağlı olarak, sağlık kontrolleri de bilgisayar ve telefon
aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Yakın çevredeki sağlık merkezleri,
sundukları ilk seviyedeki bakımın kalitesini ve verimliliğini artırabil­
mek için enformasyon sistemleriyle desteklenmektedir. Ancak diğer
yandan, birçok ülkede, belli yerel çevrelerde, genellikle de metropol
bölgelerde büyük tıp kompleksleri ortaya çıkmaktadır. Genelde büyük
bir hastanenin çevresinde, tıp ve hemşirelik okullarına bağlı olarak ör­
gütlenen bu komplekslerde, önde gelen hastane doktorlarının başkan­
lığında özel klinikler, radyoloji merkezleri, test laboratuvarları, uzman
eczaneler, her türlü olasılığı karşılamak üzere kurulmuş hiç de nadiren
rastlanmayan hediyelik eşya dükkanları ve cenaze levazımatçıları da
vardır. H attâ bu tür tıp kompleksleri, bulundukları bölgelerde, kent­
lerde büyük bir ekonomik, kültürel güçtür; zamanla çevrelerini geniş­
letme eğilimindedirler. Yer değiştirmek zorunda kaldıklarında bütün
kompleks birlikte yer değiştirir.57
Paradoksal ama, enformasyon teknolojisine içkin sanal m antık­
tan en az etkilenenler okullar ve üniversitelerdir; gelişmiş ülkelerde
okullarda bilgisayar kullanımına geçilmesi, böylece okulların yarı-ev-
rensel düzeyde bilgisayarlaşması öngörülebilir olsa da. Ancak okulla­
rın sanal uzama karışması biraz zordur. İlk ve orta okulları değerlen­
direcek olursak, bunun sebebi, buraların eğitim kurum lan olmanın ya­

57 Moran (1990); Lincoln vd. (1993); Miller ve Swensson (1995)


akışların uzamı 531

nı sıra, aynı zamanda çocuk bakım merkezleri ya da çocuk depolan ol­


masıdır. Üniversitelerin tümüyle sanal dünyanın bir parçası haline gel­
mesi de zordur, eğitim kalitesi hâlâ yüzyüze etkileşimle ilgili görülüyor.
Dolayısıyla “uzaktaki üniversiteler”in geniş çaplı deneyimleri, kalite­
lerinden bağımsız olarak (İspanya’da kötü, Britanya’da iyi), bu ku-
rumların gelecekte, yetişkinlere yönelik güçlendirilmiş bir eğitim siste­
minde önemli bir rol oynayabilecek, ama yüksek eğitim kurumlarmın
yerini alması zor ikinci-seçenek niteliğinde eğitim biçimleri olduğunu
göstermektedir. Ancak gözlenmekte olan eğilim, kalitenin yüksek ol­
duğu üniversitelerde, on-line uzaktan öğrenim ile yerinde öğrenimin
birlikte yürütülmesidir. Bu da gelecekteki eğitim sisteminin on-line de­
ğil de, bilgi merkezleri, sınıflar, öğrencilerin bireysel mekânları arasın­
daki ağlar üzerinde gerçekleşeceği anlamına gelir. Bilgisayarlı iletişim
dünya çapında yayılmaktadır, ancak beşinci bölümde de belirttiğimiz
gibi, eşitsiz bir coğrafi dağılım söz konusudur. Dolayısıyla dünya ça­
pında toplumların bazı kesimleri, şimdilik üst düzey profesyonel taba­
kada yoğunlaşmış olanlar, birbirleriyle etkileşim içinde akışların uza­
mının toplumsal boyutunu güçlendirmektedir.58
Enformasyon teknolojisinin, gündelik hayatın uzamsal boyutu
üzerindeki fiili etkilerine ilişkin ampirik örnekler listesini kabarıklaş-
tırmanın bir anlamı yok. Farklı gözlemler benzer bir tablo ortaya ko­
yuyor: Enformasyon teknolojileri aracılığıyla yaşanan eşzamanlı bir
dağılma ve yoğunlaşma. Avrupa H ayat ve Çalışma Koşullarını Geliş­
tirme Vakfı’nın 1993 tarihli bir araştırmasının da gösterdiği gibi, evle­
rinden çalışan, verilen hizmetleri evlerinden yöneten insanların sayısı
giderek artıyor.59 Dolayısıyla yeni toplumda “ev merkezli” olmak
önemli bir eğilim. Ancak bu kentlerin sonunun geldiği anlamına gel­
miyor. Çünkü işyerleri, okullar, tıp kompleksleri, müşteri hizmetleri
veren merkezler, eğlence yerleri, ticaret merkezleri, alışveriş merkezle­
ri, spor stadyumları, parklar hâlâ var, varolacaklar; insanlar da bu me­
kânlar arasında, tam da çalışma sisteminin, toplumsal ağların yenice

58 Batty ve Barr (1994); Graham ve Marvin (1996); Wellman (1999)


59 Moran (1993)
532 altıncı bölüm

kazandığı gevşeklik sayesinde, giderek artan bir hareket kabiliyetiyle


mekik dokuyacaklar: Zam an daha bir esneklik kazanırken, insanlar
m ekânlar arasında giderek daha seyyar bir vaziyette gidip gelebildiğin­
den, mekânlar da daha tekilleşecek.
Ancak yeni enformasyon teknolojisiyle mevcut toplumsal deği­
şim süreçleri arasındaki etkileşimin kentler ve mekân üzerinde ciddi et­
kileri vardır. Bir yandan, kent formu, planlanm a açısından ciddi bir
dönüşüm geçirmektedir. Ancak bu dönüşüm, tek, evrensel bir kalıba
göre gerçekleşmez: Tarihsel, ülkesel, kurumsal bağlamların özellikleri­
ne bağlı olarak ciddi bir farklılık gösterir. Diğer yandan, mekânlar ara­
sındaki karşılıklı etkileşime yapılan vurgu, uzamsal davranış kalıpları­
nı, yeni bir tür uzamın, akışlar uzamının ortaya çıkışının gerisindeki,
akışkan bir mukabele ağma dönüştürür. H er iki açıdan da, analizi sı-
kılaştırıp daha kuramsal bir düzeye taşımam gerekiyor.

KENT FO R M U N U N DÖNÜŞÜM Ü:
ENFORMASYONEL KENT
Enformasyon Çağı, yeni bir kent form unun, enformasyonel kentin ha­
bercisidir. Ancak, nasıl ki sınaî kenti M anchester’ın dünya çapma ya­
yılmış bir kopyası değilse, belirmekte olan enformasyonel kent de Sili-
•»

kon Vadisi bir yana, Los Angeles’ın da bir kopyası olmayacaktır. Ote
yandan, sınaîleşme çağında olduğu gibi, kültürel, fiziksel bağlamların
sıradışı çeşitliliğine karşın enformasyonel kentin kültürler ötesi gelişi­
minde de bazı temel ortak noktalar vardır. Yeni toplumun, bilgiye da­
yalı, ağlar etrafında örgütlenmiş, kısmen akışlardan oluşan doğası yü­
zünden enformasyonel kentin bir kent formu değil, bir süreç, akışlar
uzamının yapısal hakimiyetinin izini taşıyan bir süreç olduğunu savu­
nacağım. Bu düşünceyi geliştirmeden önce, dünyayı sonu gelmez çev­
re yollarının ve fiber optik ağların basitleştirici merceklerinden gören
iptidaî teknolojik bakış açısına karşı koymak için sanıyorum öncelik­
le, yeni tarihsel dönemde ortaya çıkan kentleşme biçimlerinin farklılı­
ğına bir göz atmak gerekiyor.
akışların uzamı 533

Amerika’nın Son Banliyö Cephesi


Geleceğin kentinin, banliyölerin homojen, sonsuz bir yayılmasından
ibaret olacağı hayali, bu hayalin gönülsüz modeli, tezatlarla dolu kar­
maşıklığı Mike Davis’in City o f Quartz’ında ortaya dökülen Los An­
geles tarafından bile yalancı çıkarılmıştır.60 Fakat, Kuzey ve Doğu’da
olduğu kadar Batı’da ve Güney’deki Amerikan metropollerinde banli­
yölerde binyılın sonuna doğru durmak bilmeyen bir kalkınma dalgası
ortaya çıkmıştır. Joel Garreau, bu yeni kentleşme sürecinin çekirdeği
olarak gördüğü Kenar Kent’in yükselişine ilişkin bir gazete makalesi
niteliğindeki değerlendirmesinde, bu uzamsal modelin tüm Amerika
çapında benzerliklerini incelemiştir. Garreau Kenar Kent’i beş ölçütün
bir bileşkesi olarak kabul eder:

Kenar Kent: a) En az beş yüz kırk dört bin beş yüz metre kare kul­
lanılabilir ofis alanına sahip olan; Enformasyon Çağı’mn bürosu b)
En az 65.340 metrekare kullanılabilir perakende ticaret alanı bulu­
nan c) Yatakodası sayısından fazla iş imkânı olan d) Nüfusun tek
bir mekân olarak algıladığı e) Otuz yıl önce hiç de “kent”e benze­
meyen her yerdir.61

Boston, New Jersey, Detroit, Atlanta, Phoenix, Texas, Güney


California, San Francisco bölgesi ve Washington D.C. çevresinde de
bu tür yerlerin giderek çoğaldığını yazar. Bu yerler, hem çalışma me­
kânları hem de hizmet merkezleridir; dışarıya doğru ilerledikçe, gide­
rek küçülen, tek bir ailenin yaşayabileceği, özel hayatın “ev merkezli-
liği”ni örgütleyen konutlar vardır. G arreau’ya göre bu yapılar,

birbirlerine lokomotifler ya da metrolarla değil, çevre yolları, hava


yolları, her on metrede bir karşınıza çıkan çatılardaki uydu anten­
leriyle bağlanmışlardır. Bu yapılaşmada göze çarpan anıt atının üs­
tünde kahraman değil, şirketin merkez binasında güneşe doğru
uzanan ve her daim yapraklı ağaçları koruyan avlular, fitness mer­
kezleri ve alışveriş plazalarıdır. Bu yeni kent alanlarına damgasını

60 Davis (1990)
61 Garreau (1991: 6-7)
534 altıncı bölüm

vuran eski kentli zengin kesimlerin çatı katları ya da eski kentli


yoksul kesimlerin ucuz apartmanları değildir. Aslında bu bölgelere
damgasını vuran yapı, meşhur çekirdek aile konutu, Amerika’yı
dünyanın gelmiş geçmiş en iyi iskan edilmiş uygarlığı kılan çevresi
çimlerle kaplı banliyö evidir.

Doğaldır, G arreau’nun Amerikan kültürünün, durmaksızın yeni


hayat ve uzam biçimleri yaratan, öncü ruhunu gördüğü yerde, James
Hovvard Kunstler, “hiçbir yerin coğrafyasının”63 üzücü hakimiyetini
görür; böylece Amerika’nın Avrupalı atalarından, uzamsal bakımdan
keskin ayrılığına taraftar olanlarla karşı çıkanlar arasında on yıllardır
devam eden tartışm a yeniden açılır. Ancak buradaki analizimin amacı
açısından, bu tartışm anın iki temel noktasına döneceğim. Öncelikle, bu
birbiriyle gevşek bağlantılara sahip kent yapılarının gelişmesi, mesafe­
lerin uzak olduğu belli bir kent sistemi içinde, farklı birimler ve süreç­
ler arasında, işlevsel bakımdan karşılıklı bağımlılığa vurgu yapar; ülke­
sel devamlılığın rolünü azaltır, iletişim ağlarını bütün boyutlarıyla ge­
nişletir. Amerikan Kenar Kent’in özünde mukabele akışları vardır.
İkincisi bu uzamsal biçim, Amerikan deneyimine özgüdür, çün­
kü G arreau’nun da dikkat çektiği gibi, Amerikan tarihinde karşımıza
çıkan klasik bir kalıba, yeni yerleşimlerde vaat edilmiş bir ülke bulma
yönündeki o sonu gelmez arayışa içkindir. Bu kalıbın temsil ettiği ola­
ğandışı dinamizm, tarihin en canlı uluslarından birini yaratmış olsa
da, bunun bedeli zaman içinde giderek derinleşen toplumsal sorunla­
rın, çevre sorunlarının ortaya çıkması olmuştur. Sosyal ve fiziksel, her
kaçış dalgası (örneğin kent merkezlerinin terk edilmesi, aşağı sınıfların
ve etnik azınlıkların kendi viraneliğine bırakılması) Amerikan kentle­
rinin krizini derinleştirmiş, aşırı genişlemiş bir altyapının, aşırı gergin
bir toplumun yönetimini çok daha güçleştirmiştir.65 Batı Teksas’ta özel
“kiralık hapishaneler” geliştirilmesi, Amerika’da kent merkezlerine

62 Garreau (1991: 4)
63 Kunstler (1993)
64 Caves’in topladığı araştırma koleksiyonuna bakınız (1994)
65 Goldsmith ve Blakely (1992)
akışların uzamı 535

sosyal ve fiziksel yatırımdan kaçınmayı tamamlayacak bir hoşgeldin


süreci olarak değerlendirilmeyebilir. Ancak o zaman, önde giden Ame­
rikan kültürü ve uzamı hoş olmayan gerçekliklerle yüzleşmeyi reddet­
menin sınırlarına ulaşmış olacaktır. Bu yüzden Amerika’daki enfor­
masyonel kentin profili tam olarak kenar kent olgusuyla değil, kent dı­
şına doğru hızlı gelişim, kent merkezlerinin çöküşü ve banliyö ortam ı­
nın eskimesi arasındaki ilişkiyle temsil edilir.66
Avrupa kentleri de, Amerika bağlamında ortaya çıkanlara her
zaman benzemeyen yeni konularla karşılaşsalar da, Enformasyon Ça-
ğı’na, tarihsel miraslarıyla bağlantılı, farklı bir uzamsal yeniden yapı­
lanma çizgisi üzerinden girmişlerdir.

Avrupa Kentlerinin Silinip Giden Cazibesi


1990’larda Avrupa’da başlıca metropol bölgelerindeki yeni kent dina­
miklerini oluşturan birkaç eğilim vardır.67 İş merkezi, Amerika’da ol­
duğu gibi, küresel ekonomi ağları içinde yer alan kentin motorudur. İş
merkezi, teknoloji üretim merkezlerine ve eğitsel kurumlara bağlı ola­
rak, telekomünikasyon, iletişim, ileri hizmetler, büro mekânı altyapı­
sından oluşur. Bilgi işlem ve kontrol işlevlerini yerine getirir. Genelde
turizm ve seyahat tesisleriyle tamamlanır. Metropol içi ağın bir merke­
zidir.68 Dolayısıyla iş merkezi kendi başına değil, yönetim, yenilik ve
çalışmanın fiili birimini oluşturan bir ağ içinde örgütlenmiş başka ben­
zer yerleşimlerle ilişkileri üzerinden varolur.69
Yeni yönetsel-teknokrat-siyasi elit, sanayi toplumunun burjuva
semtleri kadar kentten uzak, ayrı, ama profesyonel sınıf daha geniş ol­
duğu için daha geniş özel uzamlar yaratmışlardır. Avrupa kentlerinin
çoğunda (Paris* Roma, M adrid, Amsterdam’da) Amerika’dakinin ter­
sine -N ew York’u ABD’deki kentlerin en az Amerikan olanı diye gö-

66 Gottdicner (1985); Fainstein vd. (1992)


6 7 Avrupa kentlerindeki gelişmelerle ilgili olarak bakınız Borja vd. (1991); Deben vd. (1993); Mar-
tinotti (1993); Siino (1994); Hail (1995); Borja ve Castells (1997)
68 Dunford ve Kafkalas (1992); Robson (1992).
6 9 Tarr ve Dupuy (1988).
536 altıncı bölüm

rürsek-, gerçekten de özel iskan bölgeleri, kent merkezinin iyileştiril­


miş ya da iyi korunm uş kesimlerine yerleşerek, böylece kent kültürü ve
tarihinin bir parçası olma eğiliminde olmuştur. Bu durum, hakimiyet
açıkça yerleştiğinde ve desteklendiğinde (yeni zengin Amerika’dakinin
tersine) seçkinlerin halktan kaçmak için banliyölere sürgüne gitmesi
gerekmeyeceğinin altını çizer. Ancak bu eğilim, orta sınıfın kırsal ke­
simdeki hayatına duyulan özlemin m etropol bölgelerin seçilmiş banli­
yölerinde geniş ölçekli mesken inşaatı, kimi zaman büyük kentin civa­
rındaki çekici tarihi köylerin kentleştirilmesi anlamına geldiği Britan­
ya’da biraz sınırlıdır.
Avrupa kentlerinin banliyö dünyaları toplumsal açıdan çeşitlilik
arz eden, kent merkezinin çevresinde farklı çevre bölgelere bölünmüş
bir uzamdır. Genelde geniş, büyük kamu konutlarının, son dönemde
müstakil evlerin çevresinde örgütlenmiş olan, geleneksel işçi sınıfı ban­
liyöleri vardır. Fransız, Britanyalı ya da İsveçli, orta sınıftan daha genç
bir nüfusun yerleşik olduğu yeni kasabalar vardır; bu grubun kentteki
emlak piyasasına girmeleri yaşları nedeniyle zordur. Sonra bir de daha
eski kamu konutlarının çevrelerinde yer alan gettolar vardır; yeni göç­
men sınıfın ve yoksul işçi ailelerin “kentteki haklarından men edilme”
tecrübesini yaşadıkları Paris’in La Courneve semti örneğinde olduğu
gibi. Banliyöler ayrıca Avrupa kentlerinde imalatın da merkezidir; hem
geleneksel imalatın hem de yeni yüksek teknoloji sektörlerinin. Yük­
sek teknoloji sektörleri, metropol bölgelerin en yeni, çevre bakımından
en uygun, iletişim merkezlerine yeterince yakın, ama eski sınaî bölge­
lerinden uzak kesimlerine yerleşmek isterler.
Kent merkezleri hâlâ tarihle şekillenmektedir. Bu yüzden, gide­
rek hizmet sektörü çalışanlarının doldurduğu, geleneksel işçi sınıfı
semtleri ayrı bir uzam oluşturur; bu semtler en savunmasız bölgeler ol­
duğundan, iş dünyasının, üst orta sınıfın yeniden geliştirme çabaları ile
kentin kullanım değerini yeniden kendilerine mal etmek isteyen karşı
kültürlerin işgal girişimleri (Amsterdam, Kopenhag, Berlin) arasında
bir savaş meydanı haline gelir. Dolayısıyla buralar, genelde uğruna mü­
cadele edecekleri tek şeyleri evleri olan işçiler için bir savunma uzamı
akışların uzamı 537

olup çıkarken, aynı zamanda yabancı düşmanlığı ve yerelciliğin de ta­


nınmış mahalleleri, merkezleridir.
Avrupa’da yeni profesyonel orta sınıf sıkıcı banliyölerin huzur­
lu rahatlığının çekiciliğiyle, genelde aşırı pahalı kent hayatının heyeca­
nı arasında ikiye bölünmüştür. Evin nerede olacağı, iki kişinin de ça­
lıştığı ailelerde genelde mekân farklılıkları değerlendirilerek belirlenir.
Avrupa’da da kent merkezi, göçmen gettolarının odak noktası­
dır. Ancak Amerikan gettolarının tersine, bu bölgelerin çoğu ekono­
mik bakımdan o kadar da kötü durumda değildir; çünkü göçmenler
genelde aile bağları güçlü işçilerdir; bu yüzden de Avrupa’daki getto­
lar aile odaklı cemaatlerdir ki, bu da onların adi suçlara bulaşma ris­
kini azaltır. İngiltere, yine bu açıdan da bir istisna olarak görünüyor;
Londra’da etnik azınlıkların yaşadığı bazı semtler (örneğin Tower
Hamlets ya da Hackneys) Paris’teki La Goutte d’O r’dan çok Ameri­
kan deneyimine yakındırlar. Paradoksaldır, ama kentteki marjinallik,
Avrupa kentlerinin idare ve eğlence merkezlerinin bulunduğu bölgeler­
de hissettirir varlığını en çok, Frankfurt’ta da böyledir bu, Barcelo-
na’da da. En kalabalık caddelere ya da kamu ulaşımının kilit noktala­
rına yayılması, hep varolmaya yazgılı bir hayatta kalma stratejisidir,
böylece kamunun ya da özel teşebbüsün dikkatini çekebileceklerdir;
belki sosyal güvenlik yardımı alacaklardır; belki bir uyuşturucu alışve­
rişi olacaktır, belki bir fuhuş pazarlığı, belki de polisin olağan ilgisine
mazhar olacaklardır.
Avrupa’daki büyük metropol merkezlerde, Avrupa’daki kent
ağlarında farklı rollerine bağlı olarak biraz önce özetlediğim kent ya­
pısı çevresinde bazı farklılıklar gözlenir. Bu metropollerin yeni enfor­
masyonel ağda konumları ne kadar düşükse, sınaîleşme çağından en­
formasyonel çağa dönüşümleri de o denli güç olur, kent yapıları da o
denli geleneksel olur; eski yerleşik mahalleler, ticaret merkezleri kentin
dinamikleri açısından belirleyici bir rol oynar. Öte yandan, m etropol­
lerin yeni Avrupa ekonomisinin rekabetçi yapısında konumları ne ka­
dar yüksekse, iş merkezlerindeki ileri hizmetlerin rolü de o kadar bü­
yük olur; kentin yeniden yapılanma hızı da o denli yoğun olur.
538 altıncı bölüm

Başka yerlerde olduğu gibi Avrupa’da da, yeni kentleşme süreç­


lerindeki kritik* unsur, fiziksel bütünlüğün ötesinde işlevsel olarak iç
bağlantılara sahip olsa da, kent mekânının toplumsal bakımdan gide­
rek farklılaşmasıdır. Bunu, sembolik anlamın, işlevlerin yerleşiminin ve
uzamın m etropol bölgesine sosyal bakım dan kabulünün birbirinden
ayrışması izleyecektir. Dünya çapında kent formlarındaki en önemli
dönüşüm ün gerisindeki, özellikle yeni sanayileşmekte olan bölgelerde
etkisi hissedilen eğilim budur işte: M ega-kentlerin yükselişi.
•• _
Üçüncü Binyılm Kentleşmesi: Mega-Kentler
Yeni küresel ekonomi ve ortaya çıkm akta olan enformasyonel toplum,
çeşitli toplumsal ve coğrafi bağlamlarda, mega-kentlerde gerçekleşen,
gerçekten de yeni bir uzamsal biçimdir.70 Mega-kentler kuşkusuz insa-
noğullarının çok geniş çaptaki birliktelikleridir; hepsinde de (Birleşmiş
Milletler sınıflandırmasına göre sayıları 13’tür) 1992’de nüfus 10 mil­
yonun üstündeydi (bkz. Şekil 6.4); dördünün nüfusunun da 2010’da
20 milyonu aşması bekleniyordu. Ancak mega-kentlerin başlıca niteli­
ği büyüklükleri değil, küresel ekonominin merkezleri olmasıdır: Geze­
gen çapında üst düzey yönetim, yönlendirme ve üretim işlevleri; med­
yanın kontrolü; gerçek iktidar siyaseti; mesajlar yaratıp dağıtma yö­
nündeki sembolik kapasitenin yoğunlaştığı yerlerdir. Hâlâ hakim olan
Avrupa/Kuzey Amerika kültürel matrisine yabancı olanları vardır:
Tokyo, Sao Paulo, Nevv York, Mexico City, Şangay, Bombay, Los An­
geles, Buenos Aires, Seul, Pekin, Rio de Janeiro, Kalküta, Osaka gibi.
M oskova, Cakarta, Kahire, Yeni Delhi, Londra, Paris, Lagos, Dakka,
Karaçi, Tianjin ve başkaları da bu kulübün üyeleridir aslında.71 Hepsi
küresel ekonominin başat merkezleri değildir (Dakka ya da Lagos ör­
neğin), ancak nüfuslarının önemli bir kesimini bu küresel ekonomiye

70 Mega kentler kavramı uluslararası arenada birkaç kentleşme uzmanı tarafından popülerleştiril-
miştir; en tanınanı New York merkezli “Mega-cities Project”in (Mega-kentler Projesi) kurucu­
su ve yöneticisi Janice Perlman’dır. Perlman’ın hayalinin basında bir değerlendirmesi için bakı­
nız Time (1993); bu kaynakta konuyla ilgili temel verileri de bulabilirsiniz.
71 Borja ve Castells’e bakınız (1997).
ŞEKİL 6.4
Dünyanın En Kalabalık Kentleri
(1992’de nüfusu 10 milyondan fazla olanlar)

2010

p!

p
I
P*1Tll
ES
Li

C/5 C/3
CTj aj
3 u X>

aj Uı
<L> :3
Oh o E CüD
c < <U c
O u o
PQ <
C/i
O ■— i

C/} X
<L> cn
0
c
V T<3D
J 3
CQ
O• m*
oC

akışların uzamı
Kaynak: Birleşmiş Milletler (1992)

539
540 altıncı bölüm

bağlarlar. Aynı zam anda arka bölgeleri, yani bütün bir ülke ya da bu­
lundukları bölge için de mıknatıs işlevi görürler. M ega-kentler yalnız­
ca büyüklüklerine dikkat ederek anlaşılamazlar; dünyanın büyük böl­
gelerini bir araya getirmeye yönelik güçlerinin bir işlevi olarak da gö­
rülmelidirler. Dolayısıyla H ong Kong, yalnızca içindeki altı milyon in­
san değildir; Guangzhou yalnızca altı buçuk milyon insandan ibaret
değildir: O rtaya çıkm akta olan, birazdan da tartışacağım gibi, Hong
Kong, Shenzhen, Guangzhou, Zhuhai, M acau ve Pearl Nehri Delta­
sın d ak i başka küçük kentleri birbirine bağlayan 40-50 milyon nüfus­
lu bir mega kenttir. Mega kentler, küresel ekonomiye eklemlenir, en­
formasyonel ağlara bağlanır; dünyadaki iktidarın yoğunlaştığı bölge­
lerdir. Ama aynı zam anda, nüfusun ayakta kalmaya çalışan bütün ke­
simlerini ve iletişim ağlarının es geçtiği bölgelerde kimseden habersiz
ölüp gitmektense terk edilişlerini görünür kılmak isteyen grupları da
barındırır. Mega kentler, yenilikçilerden, güce sahip olanlardan, yapı­
sal olarak onlarla alakasız olanlara, bu alakasızlıklarını satmaya ya da
“ başkalarına” ödeme yaptırmaya hazır insanlara, en iyiyle, en kötüyü
bir araya getirirler. Ancak mega-kentlerle ilgili olarak en önemli olan,
dışarıdan küresel ağlara, kendi ülkelerinin çeşitli kesimlerine bağlı ol­
malarıdır. Bunun Ne w York için olduğu kadar, Cakarta ve Mexico
City için de geçerli olduğunu savunuyorum. Mega kentleri yeni bir
kentleşme biçimi yapan, tam da bu ayrıksı özellikleri; küresel ağlarla
bağlantılı olmaları, yerel düzeyde ise fiziksel ya da toplumsal bağlan­
tıların olmamasıdır. Geniş topraklar üzerinde kurduğu işlevsel bağlan­
tıların damgasını vurduğu, ancak toprağın kullanım biçimlerinde bü­
yük ölçüde bir kesintililiğin yaşandığı bir kentleşme biçimidir bu. Me-
ga-kentlerin işlevsel ve toplumsal hiyerarşileri, uzamsal olarak bula­
nıklaşmış, karışmış; kısıtlanmış çevreler içinde örgütlenmiş; istenme­
yen kullanımların beklenmeyen cüzdanları tarafından eşitsizce dağıtıl­
mıştır. Mega kentler uzamsal bölünmeler, işlevsel parçalar ve toplum­
sal kesimlerin oluşturduğu süreklilik taşımayan yapılardır.72

72 Mollenkopf ve Castells (1991): Lo ve Yeung (1996).


akışların uzamı 5 4 1

Analizimi örneklendirmek için, henüz harita üzerinde olmayan,


ama fütürolojiye bulaşmaksızın, 21. yüzyılın başlıca sınaî, iş dünyası
ve kültür merkezlerinden biri olacağını düşündüğüm bir mega-kenti
anlatacağım: Hong Kong-Shenzhen-Kanton-Pearl Nehri Deltası-Ma-
cau-Zhuhai’yi kapsayan bölgesel metropol sistemi.73 Bu hareket nok­
tasından mega kentlerin geleceğine bakalım isterseniz (Şekil 6.5).
1995’te, hâlâ bir adı olmayan bu uzamsal sistem, alanını 50 bin kilo­
metrekarenin üstüne çıkarmıştı; toplam nüfusu sınırların nerede ta ­
nımlandığına bağlı olarak 40 ilâ 50 milyon arasındaydı. Ağırlıklı ola­
rak kırsal kesime dağılmış olan birimleri arasında her gün işlevsel bağ­
lantılar kuruluyor; demiryolları, çevre yolları, karayolları, gemiler,
uçaklar, hovercraftlar da dahil çok merkezli bir ulaşım sistemiyle ileti­
şim sağlanıyordu. Yeni otobanlar inşa ediliyordu; demir yolu da tü­
müyle elektrikli ve çift yönlü hale getiriliyordu. Bölgenin tamamında
merkezler arasında iç bağlantıyı sağlayacak, bölgeyi dış dünyaya da
bağlayacak bir fiber telekomünikasyon sisteminin inşası sürüyordu.
Hong Kong, Macau, Shenzhen, Zhuhai ve Guangzhou’da tahmini yol­
cu trafik kapasitelerinin yılda 150 milyon yolcuyu bulması beklenen
beş yeni havaalanı inşaat ediliyordu. Kuzey Lantau (Hong Kong), Yi-
antian (Shenzhen), Gaolan (Zhuhai), Huangpo (Guangzhou) ve Ma-
cau’da yeni limanlar yapılıyordu; dünyanın en geniş liman kapasitesi­
ne sahip olma unvanı da pekiştiriliyordu. Bu çok çarpıcı metropolitan
gelişimin temelinde birbiriyle bağlantılı şu üç olgu yer alıyordu:
1. Çin’in ekonomik dönüşümü ve küresel ekonomiyle bağlantı­
sı; Hong Kong’un bu bağlantının kilit noktalarından biri haline gelme­
si. Bu gelişmeye bağlı olarak 1981-91 döneminde Guandong eyaleti­
nin gayri safi yurt içi hasılası reel olarak yılda % 12.8’lik bir artış gös­
termiştir. Hong Kong merkezli yatırımcıların 1993 sonunda Çin’deki
toplam yatırımları, 40 milyar dolara ulaşmıştı ki, bu doğrudan yaban-

73 Güney Çin’de ortaya çıkmakta olan metropollere, özellikle de 1980’lerde araştırma yaptığım
Hong Kong ve Shenzhen’e ilişkin benim analizim; diğer yandan, 1990’lardaki gelişmelerle ilgi­
li olarak birkaç kaynak arasında meseleyle en ilgili olanlar şunlardır: Sit (1991); Leung (1993);
Lo (1994); Hsing (1995); Kwok ve So (1995); Ling (1995).
542 altıncı bölüm

ŞEKİL 6.5
Pearl Nehri Deltası’ndaki Kentleşmiş Bölgelerde Başlıca Düğüm N o k talarının
ve Bağlantıların Grafik Temsili

O rta büyüklükte kent

O Büyük kasaba
Yol bağlantısı (km)
Tamamlanacak yol

Kaynak: W oo ( 1994)
akışların uzamı 543

cı yatırımların üçte ikisine denkti. Aynı zamanda Çin, Hong Kong’da-


ki en büyük yabancı yatırımcıydı; toplam yatırımı yılda 25 milyar do­
labı buluyordu (Japonya’nın yatırımı ise 12.7 milyar dolardır). Bu ser­
maye akışlarının yönetimi, metropolitan sistemin çeşitli birimlerinde
ve bu birimler arasında gerçekleştirilen işlemlere bağlıydı. Dolayısıyla
Guangzhou, Hong Kong’daki girişimlerle, yalnızca Guandong eyale­
tinde değil aynı zamanda Çin anakarasındaki yönetimler ve girişimler
arasındaki bağlantı noktasıydı.
2. Hong Kong’un ekonomik temelinin 1990’larda yeniden yapı­
landırılması, buranın geleneksel imalat temelinde ciddi bir gerilemeye
yol açtı; bu kayıp daha sonra ileri hizmetler sektöründeki istihdamla
kapatıldı. Dolayısıyla Hong Kong’daki imalat işçilerinin sayısı, 1988’de
837.000’ken, 1993’te 484.000’e geriledi; aynı dönemde ticaret ve işlet­
me sektörlerindeki çalışanların sayısı da 947.000’den 1,3 milyona çık­
tı. Hong Kong küresel bir iş merkezi olarak işlevlerini geliştirdi.
3. Ne var ki Hong Kong’un imalat ihracat kapasitesi silinip git­
medi, yalnızca sanayi örgütlenmesini ve mekânsal yerleşimini değiştir­
di. 1980’lerin ortalarından 1990’ların ortalarına dek on yıl içinde,
Hong Konglu sınaîciler Pearl Nehri Deltası’nın küçük şehirlerinde in­
sanlık tarihinin gördüğü en geniş çaplı sınaîleşme hamlelerinden birini
başlattılar. 1994’ün sonuna gelindiğinde Hong Konglu yatırımcılar Pe­
arl Nehri Deltası’nda on bin ortak girişim, çeşitli tahminlere göre altı
milyon işçinin çalışmakta olduğu 20.000 fabrika kurmuşlardı. Yarı
kırsal bölgelerdeki fabrika yatakhanelerinde kalan bu nüfusun büyük
bölümü, Guandong’un sınırları dışındaki çevre eyaletlerden geliyordu.
Bu devasa sınaî sistemi, her gün, merkezi Hong Kong’da bulunan, dü­
zenli olarak Guangzhou’yu dolanan, üretimin kırsal kesimde yerel yö­
neticiler tarafından denetlendiği çokkatmanlı bir idari yapıyla yönlen­
dirilir. Malzemeler, teknoloji ve yöneticiler Hong Kong’dan ve Shenz-
hen’den gönderilir; mamûl mallar da genelde Hong Kong’dan ihraç
edilir (Hong Kong’da imal edilmiş malların ihraç değerini aşar); Yian-
tian ve Gaolan’da, yeni limanların inşası ihraç merkezlerinin sayısını
artırmayı amaçlamaktadır.
544 altıncı bölüm

İhracata odaklanm ış bu hızlı sınaîleşme süreci ve Çin ile küre­


sel ekonomi arasındaki iş bağlantıları kentlerde görülmemiş bir geniş­
leme başlattı. H ong Kong sınırındaki Shenzhen Özel Ekonomik Bölge­
si 1982 ile 1995 arasında sıfırdan 1,5 milyon sakini olan bir bölge ha­
line geldi. Cepleri ülke dışındaki Çinli yatırımcıların akıttığı nakitlerle
dolu yerel hükümetler, büyük altyapı projelerinin inşasına giriştiler; bu
projelerin en ilginçlerinden biri de, bu satırlar yazıldığı sırada hâlâ
planlam a aşamasında olan, Zhuhai yerel hükümetinin Zhuhai ile
H ong Kong’u birleştirmek için Güney Çin Denizi’ne 60 kilometrelik
bir köprü yapma projesiydi.
Hâlâ oluşma aşam asında olan, ancak gerçeklikleri su götürm e­
yen Güney Çin’deki m etropoller yeni bir uzamsal biçimdir. Gott-
m an’ın 1960’larda ABD’nin kuzeydoğu sahilini örnek vererek tanım ­
ladığı geleneksel megalopol değildir. Bu klasik örneğin tersine, Hong
Kong-Guandong metropol bölgesi birbirini izleyen, her biri görece bir
işlevsel özerkliğe sahip kent/banliyö birimlerinin fiziksel olarak bir
araya gelmesinden oluşmaz. Ekonomik, işlevsel ve toplumsal bakım­
dan hızla karşılıklı bağımlılık içinde bir birime dönmektedir; Hong
Kong ile M acau’nun Çin’le birleşmesinden sonra daha bir hız kazan­
mıştır bu eğilim. Ancak bölgede ciddi bir uzamsal kopukluk vardır;
kent merkezleri, bölgenin dört bir yanma dağılmış sınaî fabrikaları
birbirlerinden kırsal kesimdeki yerleşimler, tarım arazileri ve henüz
kalkınmamış bölgelerle ayrılır. Yeni uzamsal birimin gerçek belkemiği,
bölge içi bağlantılar ve bütün bir sistemin küresel ekonomiye çoğul ile­
tişim hatlarıyla bağlanıyor olmasıdır. Uzamsal biçimler ve süreçleri,
akışlar tanımlar. Her kentte, her bölgede, sonu gelmez bir çeşitlilik
gösteren ayrılma ve parçalanma süreçleri vuku bulmaktadır. Ancak
parçalanmış her farklılık, devasa, teknoloji-yoğun, tek sınır olarak hâ­
lâ bölgenin Doğu Nehri bölgesinden çekebildiği temiz su miktarını bi­
len altyapıların damgasını vurduğu işlevsel bir birliğe bağımlıdır. Şu sı­
ralarda dünyanın büyük bölümünde kabaca bilinen Güney Çin’deki
metropoller, 21. yüzyılın dönemi en iyi yansıtan kentli yüzü olması
muhtemeldir.
akışların uzamı 545

Mevcut eğilimler, Asya’da, Tokyo-Yokohama-Nagoya koridoru


(halen işlevsel bir birimdir) Osaka-Kobe-Kyoto’yla birleştiğinde belki
daha da geniş ölçekte bir başka mega kentin ortaya çıkacağını, yalnız­
ca nüfus bakımından değil, ekonomik ve teknolojik güç anlamında da
insanlık tarihinin en büyük metropolitan buluşmasının gerçekleşeceği­
ni gösteriyor. Dolayısıyla bütün toplumsal, kentsel ve çevresel sorun­
lara karşın, mega-kentler büyümeyi sürdürecekler, çapları da büyüye­
cek, üst düzey işlevlerin yerleşimi, insanların tercihleri bakımından ca­
zibeleri de artacaktır. Ekolojik küçük, yarı kırsal komün hayalleri, me-
ga-kentlerin gelişiminin tarihsel dalgasıyla birlikte karşı kültürel bir
marjinalliğe doğru itiliyor. Çünkü mega-kentler;
• kendi ülkelerinde ve küresel ölçekte ekonomik, teknolojik ve
toplumsal dinamizm merkezleridir; kalkınmanın fiili motorudur; ülke­
lerinin ekonomik kaderi, ister ABD olsun, ister Çin, her iki ülkede de
çok yaygın olan küçük kasaba ideolojisine karşın mega-kentlerin per­
formansına bağlıdır;
• kültürel ve siyasi yenilik merkezleridir;
• her tür küresel ağla bağlantı noktalarıdır; internet mega-kent-
leri es geçemez; çünkü bu merkezlerdeki telekomünikasyona, buralar­
da telekomünikasyonla iletişim kuranlara bağlıdır.
Kuşkusuz mega-kentlerin büyümesini sınırlamaya yönelik politi­
kaların geçerliliklerine, etkililiklerine bağlı olarak bazı faktörler, mega-
kentlerin büyüme hızlarını yavaşlatacaktır. Vatikan’a rağmen, aile plan­
laması yürümektedir; dolayısıyla hali hazırda yaşanmakta olan doğum
oranlarındaki gerilemenin sürmesini bekleyebiliriz. Bölgesel kalkınma
politikaları, işlerin ve nüfusun başka bölgelerde de yoğunlaşmasını sağ­
layabilir. Ben, geniş çaplı salgın hastalıklar olacağını, toplumsal kont­
rolün çözüleceğini de tahmin ediyorum; gerçi bu mega-kentlerin cazi­
belerinden kaybetmelerine neden olacak bir gelişme. Ancak sonuçta
mega-kentler daha büyüyecekler ve hakimiyetleri de artacak, çünkü ge­
nişlemiş arka bölgelerinden nüfus, zenginlik, güç ve yenilikçilerle ken­
dilerini beslemektedirler. Ayrıca küresel ağları birleştiren merkezi nok­
talardır. Dolayısıyla, insanlığın geleceği, her mega-kentin ülkesinin ge-
546 altıncı bölüm

leceği bu bölgelerin gelişiminde ve yönetiminde yatmaktadır. Mega-


kentler, Enformasyon Çağı’nın yeni uzamsal formunun/sürecinin, akış­
ların uzamının düğüm noktaları, iktidar merkezleridir.
Yeni bölgesel olgunun ampirik manzarasını bu şekilde çizdikten
sonra, bu yeni uzamsal gerçekliği anlam landırm aya başlayabiliriz. Bu
da uzam kuram ının belirsiz izinin peşinden kaçınılmaz bir yolculuğa
çıkmamızı gerektiriyor.

UZAM IN SOSYAL TEORİSİ VE AKIŞLAR UZAM I KURAMI


Uzam toplum un ifadesidir. Toplumlarımız yapısal bir dönüşüm içinde
olduklarından, yeni uzamsal oluşumların, yeni uzamsal süreçlerin o r­
taya çıkm akta olduğunu ileri sürmek akla yatkın bir varsayımdır. Bu­
rada sunulan analizin amacı, bu biçimlerin ve süreçlerin gerisindeki
yeni mantığı tanımlamaktır.
Bu kolay bir iş değildir, çünkü toplum ile uzam arasında anlam ­
lı bir ilişki olduğunu açıkça teslim etmenin gerisinde temel bir karm a­
şa gizli. Bu da uzamın toplum un bir yansıması değil ifadesi olmasın­
dan kaynaklanıyor. Bir başka deyişle uzam toplum un fotokopisi değil,
toplum un kendisidir. Uzamsal biçimler ve süreçler, bütün bir toplum ­
sal yapının dinamikleri tarafından oluşturulur. Bunlara, çatışan çıkar­
larını ve değerlerini ortaya koyan toplumsal aktörler arasındaki çatış­
m alar ve stratejilerden kaynaklanan birbirine zıt eğilimler de dahildir.
Ayrıca toplumsal süreçler, daha önceki sosyo-uzamsal yapılardan mi­
ras alman ortam ı etkileyerek uzama nüfuz ederler. H attâ diyebiliriz ki
uzam, kristalleştirilmiş zamandır. Böyle bir karmaşaya, mümkün ol­
duğunca basit terimlerle yaklaşabilmek için izninizle adım adım iler­
leyelim.
Uzam nedir? Fizikte, uzam maddenin dinamikleri dışında ta­
nımlanamaz. Sosyal kuram da da sosyal pratiklere atıfta bulunmaksı­
zın tanımlanamaz. Benim eski çalışma alanlarımdan biri olan bu ku­
ramlaştırma alanında meseleye hâlâ, “uzam maddi bir üründür; tarih­
sel olarak belirlenmiş, uzama bir biçim, bir işlev ve bir toplumsal an­
lam kazandıran toplumsal bir ilişki içindeki diğer maddi ürünler —in-
akışların uzamı 547

sanlar da dahil- gibi,” varsayımıyla yaklaşıyorum.74 Buna yakın, da­


ha açık bir formülasyonla David Harvey, kitabı The Condition of
Postmodernity’de şöyle yazıyor: “Materyalist bir bakış açısından, nes­
nel zaman ve uzam kavrayışlarının mutlaka, sosyal hayatı yeniden
üretmeye hizmet eden maddi pratikler ve süreçler üzerinden yaratıldı­
ğını savunabiliriz. Zamanın ve uzamın toplumsal eylemden bağımsız
olarak anlaşılamayacağı, araştırmamın temel varsayımlarından birini
oluşturuyor.”75 Dolayısıyla, genel düzeyde, toplumsal pratiklerin ba­
kış açısından uzamın ne olduğunu tanımlamamız gerekiyor; ondan
sonra da, toplumsal pratiklerin, örneğin enformasyonel toplumda ye­
ni uzamsal biçimler ve süreçlerin ortaya çıkışının, oluşumunun gerisin­
deki toplumsal pratiklerin tarihsel özgüllüğünü tanımlamalıyız.
Sosyal kuramın bakış açısına göre, uzam, zamanı paylaşan sos­
yal pratiklerin maddi desteğidir. Buna hemen, maddi bir desteğin her
zaman sembolik bir anlamı olduğunu ekliyorum. Zamanın paylaşıldı­
ğı toplumsal pratikler derken, uzamın eşzamanlı pratikleri bir araya
getirmesi gerçeğinden bahsediyorum. Uzama toplum karşısında anlam
kazandıran şey, bu eşzamanlılığın maddi bakımdan birbirine eklem­
lenmiş olmasıdır. Geleneksel olarak bu mefhum, sınırdaşlık kavramı­
na atfedilir. Ancak, eşzamanlılığın fiziksel olarak sınırdaşlığa dayan­
mayan maddi desteklerinin olası varlığından bahsedebilmemiz için,
eşzamanlı pratiklerin temel maddi desteği kavramını, bu kavrayıştan
ayırmamız önemlidir; zira Enformasyon Çağı’nda hakim toplumsal
pratikler için bu durum geçerlidir.
Önceki bölümlerde, toplumumuzun akışlar etrafında inşa edil­
diğini tartışmıştım: Sermaye akışı, bilgi akışı, teknoloji akışı, örgütsel
iletişim akışı, görüntüler, sesler ve sembollerin akışı. Akışlar yalnızca
sosyal örgütlenmenin bir unsuru değildir: Bizim ekonomik, siyasi ve
sembolik hayatımıza hakîm olan süreçlerin ifadesidirler. Mesele ger­
çekten böyleyse, toplumlarımızdaki hakîm süreçlerin maddi desteği,
bu akışları destekleyen, onların eşzamanlı olarak birbirine eklemlen-
74 Castells (1972: 152) (kendi çevirim).
75 Harvey (1990: 204).
548 altıncı bölüm

meşini m adden m üm kün kılan unsurların toplamıdır. Ben de zaten, ağ


toplum unu şekillendiren, ona hakim olan toplumsal pratiklerin ayırı­
cı özelliği olan yeni bir uzamsal biçim olduğu görüşünü ileri sürüyo­
rum: Akışların uzamı. Akışların uzamı, akış üzerinden işleyen, aynı za­
manda gerçekleşen toplumsal pratiklerin maddi örgütlenmesidir. Akış­
lar derken, toplum un ekonom ik, siyasi ve sembolik yapılarındaki top­
lumsal aktörlerin sahip olduğu birbirinden fiziksel olarak ayrı konum ­
lar arasındaki amaçlı, tekrarlanan ve program lanabilir teatî ve etkile­
şim dizilerini kastediyorum. H akim sosyal pratikler, hakim sosyal ya­
pılara içkin olan pratiklerdir. Hakim yapılardan, iç mantıkları geniş
anlamda toplum un toplumsal pratiklerini ve toplumsal bilincini şekil­
lendirmekte stratejik bir rol oynayan örgütlenmeler ve kurumların dü­
zenlemelerini anlıyorum.
Akışların uzamı kavramının soyutluğu, içeriğinin sınırlarını çi­
zerek daha iyi gösterilebilir. Akışların uzamı, enformasyonel toplum ­
daki hakîm süreçlerin ve işlevlerin maddi biçimdeki desteği olarak,
akışların uzamını oluşturan en azından üç m addî destek katmanının
bir araya gelmesiyle tarif edilebilir. İlk katm an, akışların uzamının ilk
maddi desteği, gerçekte, hepsi birlikte toplum un ağlar oluşturmasında
stratejik önemi olduğunu gözlediğimiz süreçlerin maddi temelini oluş­
turan bir elektronik bağlantılar (mikroelektroniğe dayalı aygıtlar, tele­
komünikasyon, bilgi işlem, yayın sistemleri, hızlı ulaştırma) devresin­
den müteşekkildir. Bu, gerçekten de eşzamanlı pratiklerin maddi bir
desteğidir. Tüccar toplum un ya da sınaî toplum unun örgütlenmesinde­
ki “kent” ya da “ bölge” olabileceği gibi, bir uzamsal biçimdir. Hakîm
işlevlerin uzamsal olarak eklemlenmesi, toplumlarımızda, enformas­
yon teknolojisi aygıtlarının mümkün kıldığı bir etkileşim ağı içinde
gerçekleşir. Bu ağ içinde, hiçbir yer kendi başına varolmaz, çünkü ko­
numlar ağ içindeki görüşmeler, alışveriş, değiş tokuşlarla tanımlanır.
Dolayısıyla iletişim ağı temel uzamsal yapıdır: M ekânlar ortadan kay­
bolmazlar, ama mantıkları ve anlamları ağ tarafından hazmedilir. Ağı
oluşturan teknolojik altyapı tanımlar yeni uzamı, tıpkı demiryollarının
sınaî ekonomisinde “ekonomik bölgeleri” ve “ulusal piyasaları” ta­
akışların uzamı 549

nımlaması gibi ya da yurttaşlığa (ve teknolojik olarak ileri durumdaki


ordularına) ilişkin, sınırlara dayalı kurumsal kuralların kapitalizm ve
demokrasinin ticarete dayalı kökenlerinde “kentleri” tanımlaması gi­
bi. Bu teknolojik altyapı, kendi başına mimarisi ve içeriği dünyamız­
daki güçler tarafından belirlenen akışların ağının bir ifadesidir.
Akışların uzamının ikinci katmanını, düğüm noktaları, merkezle­
ri, limanları oluşturur. Akışların uzamı mekansız değildir, ama yapısal
mantığı mekansızdır. Akışlar uzamı, elektronik bir ağa dayalıdır, ancak
bu ağ, gayet iyi tanımlanmış sosyal, kültürel, fiziksel ve işlevsel özellik­
lere sahip belli mekânları bağlar. Bazı mekânlar değiş tokuş yapan, ağ
dahilindeki bütün unsurların rahat iletişimi için bir tür iletişim limanı ro­
lü üstlenen yerlerdir. Diğer yerler, ağın merkezleridir; yani, ağdaki belli
bir kilit işlevin çevresinde yerelliğe dayalı bir dizi faaliyet ve örgütlenme
kuran, stratejik açıdan önemli işlevlerin bulunduğu yerlerdir. Bir düğüm­
deki konum, o konumu bütün ağla bağlantılandırır. Merkezler de liman­
lar da, ağ içindeki göreli ağırlıkları itibarıyla hiyerarşik olarak örgütlen­
mişlerdir. Ancak bu hiyerarşi, ağ tarafından işlenen faaliyetlerin gelişimi­
ne bağlı olarak değişebilir. Ayrıca bazı durumlarda, bazı yerler ağdan
dışlanmış; ağla bağlantılarının kopması derhal bir gerileme başlatmış,
böylece ekonomik, sosyal ve fiziksel çöküşe sürüklenmişlerdir. Bu mer­
kezlerin özellikleri, belli bir ağın gerçekleştirdiği işlev türlerine bağlıdır.
Bazı ağ örnekleri ve onlara denk düşen merkezler, bu kavrayışı
aktarmamızı sağlayabilir. Akışların uzamını, en kolay gözlerimizin
önünde canlandırmamızı sağlayacak ağ, küresel ekonomideki karar
alma merkezlerinin, özellikle de finansal sistemde göreli bir konumda
yer alanların oluşturduğu ağlardır. Bu da, küresel kentin bu bölümde
olduğu gibi, bir mekândan çok bir süreç olarak incelenmesini berabe­
rinde getirir. “Küresel kent”in enformasyonel, küresel ekonominin
merkezi olarak incelenmesi, bu küresel kentlerin toplumlarımızdaki
kritik rollerini, yerel toplumlar ve ekonomilerin, bu kentlerde yerleşik
yönetsel işlevlere bağımlı olduğunu göstermiştir. Ancak başlıca küresel
kentlerin ötesinde, başka kıta, ülke ve bölge ekonomilerinin de onları
küresel ağa bağlayan merkezleri vardır. Bu merkezlerin her biri, yeter­
550 altıncı bölüm

li bir teknolojik altyapıya, destek hizmeti sunan yardımcı şirketlerin


oluşturduğu bir sisteme, uzman bir işgücü piyasasına ve profesyonel
işgücünün gerektirdiği hizmetler sistemine sahip olunmasını gerektirir.
Yukarıda da gösterdiğim gibi, üst düzey yönetsel işlevler ve pi­
yasalar için geçerli olan şey. yüksek teknoloji imalatına (hem yüksek
teknoloji imal eden, hem yüksek teknolojinin kullanıldığı sınaîlere, ya­
ni ileri imalatın tam am ına) da uygulanabilir. Yüksek teknoloji imala­
tının ayırıcı özelliği olan uzamsal işbölümü, yenilik ortam ları, vasıflı
imalat mekânları, üretim bantları ve piyasaya odaklı fabrikalar arasın­
da dünya çapında bağlantılar kurulmasına dönüşecektir; üretim hattı
üzerinde farklı yerlerde farklı operasyonlar gerçekleştiren şirketler ara­
sında bir dizi bağlantı kurulacak; üretim kompleksi haline gelen belli
merkezlerde gerçekleştirilen üretimin benzer işlevleri arasında, şirket
içi bağlantılar kurulacaktır. Yönetsel merkezler, üretim mekânları ve
iletişim limanları, ağın tam am ında tanımlanmış, iletişim teknolojileri
ile programlanabilir, mikro-elektroniğe dayalı, esnek imalatın ortak
mantığı çerçevesinde birbirlerine eklemlenmiştir.
Her ağm gerçekleştireceği işlevler, onların ayrıcalıklı merkezleri
haline gelen bölgelerin ayırıcı özelliklerini tanımlar. Bazı durumlarda, en
olmayacak bölgeler, belli bir yerelliği çevreleyen ağm merkezinde yer al­
malarından ileri gelen tarihsel özgüllükleri nedeniyle merkez noktalar
haline gelmişlerdir. Örneğin M innesota’nın Rochester kentinin ya da
Paris’teki Villejuif banliyösünün, ileri tıbbi tedavi ve sağlık araştırmala­
rını kapsayan dünya çapında bir ağm, birbiriyle etkileşim içinde iki mer­
kezi haline gelmesi çok düşük bir olasılıktı. Ancak Mayo Kliniği’nin
Rochester’da kurulması, Fransa Sağlık Bakanlığı’nm kanser tedavisiyle
uğraşan başlıca merkezlerinin de tesadüfî, tarihsel gerekçelerle Villeju-
if’ü mesken tutması, bu yerel çevreler civarında karmaşık bir bilgi üre­
timi ve ileri tıbbi tedavi süreci başlatmıştır. Bu tesisler açıldıklarında,
dünyanın dört bir yanından araştırmacılar, doktorlar ve hastaları çek­
meye başlamışlar; dünyanın tıp ağında bir merkez haline gelmişlerdir.
Her ağ, kendi mekânlarını, her mekânın işlevlerine ve hiyerar­
şisine, ağda işlenen ürün ya da hizmetin niteliklerine göre tanımlar.
akışların uzamı 5 5 1

Dolayısıyla toplumlarımızdaki en güçlü ağlardan biri olan, narkotik


üretimi ve dağıtımı ağı (kara para aklama bileşeni de dahil), ağ içinde
birbirine bağlı toplumların, bölgelerin ve kentlerin anlamını, yapısını
ve kültürünü yeniden tanımlayan belli bir coğrafya yaratmıştır.76 Ö r­
neğin kokain üretimi ve ticaretinde, Bolivya’da Chapare ya da Alto Be­
rn’deki ya da Peru’da Alto Huallanga’daki koka üretim merkezleri,
1995’lere dek Medellin ya da Cali kartellerine bağlı olan Kolombi­
ya’daki rafineri ve yönetim merkezlerine bağlıydı; Medellin ve Cali ise
Miami, Panama, Cayman Adaları ve Lüksemburg gibi finans merkez­
lerine; Meksika’daki Tamaulipas ve Tijuana gibi uyuşturucu trafiği ağ­
larına, Amerika ve Batı Avrupa’daki başlıca metropol bölgelerdeki da­
ğıtım noktalarına bağlıydı. Bu yerel noktaların hiçbiri, ağ içinde ken­
di başlarına varolamazlardı. Medellin ve Cali kartelleri, onların Ame­
rikalı ve İtalyan ortakları, Bolivya ve Peru’dan gelen hammaddeler, İs­
viçre ve Alman laboratuvarlarında hazırlanan kimyasallar, serbest
bankacılık cennetlerinin yarı yasal finans ağları, Miami, Los Angeles,
New York, Amsterdam ya da La Coruna’dan yola çıkan dağıtım ağla­
rı olmasaydı, baskılarla parçalanıp gitmeden çok çok önce, iş yapam a­
maktan dolayı silinip giderlerdi.
Dolayısıyla küresel kentlerin analizi, akışların uzamının, mer­
kez noktalar, limanlar çerçevesinde mekâna dayalı yönelimine daha
doğrudan örnekler sunsa da, bu mantık hiçbir biçimde sermaye akışıy­
la sınırlı değildir. Toplumlarımızdaki hakim süreçler, farklı yerleri bir­
birine bağlayan, her birine nihaî olarak geleceklerini şekillendiren zen­
ginlik üretiminde, bilgi işlemede ve güç yaratm ada bir rol ve ağırlık a t­
feden bir ağ içinde birbirine eklemlenmiştir.
Akışların uzamının üçüncü önemli katmanı, bu uzamın çevre­
sinde örgütlendiği yönetsel işlevleri icra eden bakim , yönetici seçkinle­
rin (sıntfların değil) uzamsal örgütlenmesiyle ilgilidir. Akışların uzamı
teorisi, toplumların asimetrik olarak her sosyal yapıya özgü hakim çı­
karların etrafında örgütlendiği yönündeki örtülü varsayımdan hareket­

76 Arricta vd. (1991); Laserna (1995).


552 altıncı bölüm

le başlar. Akışların uzamı, toplumlarımızda tek hakim mantık değildir.


Ancak, baskın uzamsal mantıktır, çünkü toplumlarımızdaki hakim çı­
karların/işlevlerin uzamsal mantığıdır. Ancak bu yalnızca yapısal bir
hakimiyet değildir. Sosyal aktörler tarafından hayata geçirilir, algılanır,
kararlaştırılır, icra edilir. Dolayısıyla toplumlarımızda başlıca konum ­
ları işgal eden teknokrat-finansal-idari seçkinlerin de kendi çıkarları ve
pratiklerinin maddi/uzamsal desteği konusunda özgül uzamsal koşul­
ları olacaktır. Enformasyonel seçkinlerin uzamsal ifadesi, akışların uza­
mının temel bir başka boyutudur. Peki bu uzamsal ifade nedir?
Toplumlarımızdaki temel hakimiyet biçimi, hakim olan seçkin­
lerin örgütlenme kapasitesine, bununla birlikte toplum da sayıca ço­
ğunlukta olsalar da, çıkarlarının kısmen hakîm çıkarların gerçekleşti­
rilmesi çerçevesinde temsil edildiğini düşünen gruplar arasındaki ör­
gütlenmeyi bozma kapasitesine de bağlıdır. Öyle görünüyor ki toplum-
larımızda seçkinlerin bir araya toplanması, birbiriyle eklemlenmesiyle
kitlelerin parçalanması, bölünmesi toplumsal hakimiyetin ikiz m eka­
nizmalarıdır.77 Uzam bu mekanizmada, temel bir rol oynar. Kısacası,
elitler kozmopolittir, halklar yereldir. İktidarın ve zenginliğin uzamı,
dünya çapma yayılmıştır, insanları hayatı ve deneyimleri ise mekânla­
ra, kendi kültürlerine, kendi tarihlerine kök salmıştır. Dolayısıyla bir
toplumsal örgütlenme, belirli bir mekânın mantığını aşan tarih dışı
akışlara ne denli fazla dayanırsa, küresel iktidarın mantığı da, tarihsel
bakım dan özgül yerel/ulusal toplumların sosyo/politik kontrolünden
de o kadar kurtulacaktır.
Diğer yandan, seçkinler, toplumsal tutunumlarım koruyacaklar,
birbirlerini anlayıp diğerlerine hakim olabilecekleri kurallar ve kültürel
kodlar dilini geliştirecekler, böylece kültürel/siyasî cemaatlerinin “iç” ve
“dış” sınırlarını belirleyeceklerse, akış haline gelmeyi istemezler de, akış
haline gelemezler de. Bir toplum kurumlan itibarıyla ne denli demokra­
tikse, seçkinleri de nüfusun görüş alanından o denli uzaklaşır; böylece
siyasi temsilcilerin de, içerdeki stratejik karar alma sürecine aşırı dere­

77 Zukin’e bakınız (1992).


akışların uzamı 553

cede sızmasını önlerler. Ancak analizim, “iktidar seçkinleri”nin uygun­


suz varlığına ilişkin Wright Mills tarzı bir varsayımı paylaşmıyor. Tam
tersine, gerçek sosyal hakimiyet süreci, kültürel kodların toplumsal ya­
pıya, elitlerin ağlara erişimi engellemek için harekete geçmesine gerek
kalmaksızın, bu kodlara sahip olmalarının iktidar yapısının kapılarını
onlara açacak şekilde içkin olması gerçeğinden kaynaklanmaktadır.
Bu hakimiyet mantığının uzamsal ifadesi, akışlar uzamında iki
temel biçimde zuhur eder. Bir yanda seçkinler kendi toplumlarmı oluş­
turur; emlak fiyatlandırmalarının yarattığı maddi engelin gerisinde kı­
sıtlı, sembolik olarak tecrit edilmiş cemaatler yaratırlar. Kendi cemaat­
lerini, uzamsal olarak iç bağlantılara sahip, kişiler arası ağlara dayalı
bir altkültür olarak tanımlarlar. Akışlar uzamının, elitlerin çıkarlarını
küresel çaptaki akışlar uzamının işlevsel makro ağlarına yansıtan kişi­
sel mikro-ağlardan oluştuğu varsayımını ileri sürüyorum. Bu mali ağ­
larda, gayet iyi bilinen bir olgudur: Büyük stratejik kararlar özel res­
toranlardaki iş yemeklerinde ya da tıpkı eski günlerdeki gibi sayfiye
evlerinde geçirilen hafta sonlarında golf oynarken alınır. Ancak bu ka­
rarlar, telekomünikasyon içindeki bilgisayarlar üzerindeki acil karar
alma süreçlerinde uygulanacaklardır; bu süreçler piyasaların eğilimle­
rine tepki vermek üzere kendi kararlarını tetikler. Akışlar uzamındaki,
şirket merkezlerinin ve yardımcı hizmetlerinin yerleşiminin yanı sıra is­
kana ve eğlenceye odaklanmış mekânları da kapsayan merkez nokta­
lar, hakim işlevleri titizce, birbirinden ayrılmış, kozmopolit sanat, kül­
tür ve eğlence komplekslerine erişimi kolay uzamlara dağıtma eğili­
mindedir. Parçalanma, hem farklı mekânlara yerleşmeyle hem de yal­
nızca seçkinlere açık olan belli mekânların güvenlik kontrolünden ge­
çirilmesiyle sağlanır. İktidar odakları ve onların kültürel merkezlerin­
den bir dizi sembolik sosyo-uzamsal hiyerarşiler örgütlenecektir, böy-
lece yönetimin daha aşağı düzeyleri iktidar sembollerini yansıtabile­
cek; bir araya geldiklerinde sosyo-uzamsal parçalanmaya varabilen,
birbirini izleyen hiyerarşik ayrılma süreçleriyle kendilerini toplumun
geri kalanından tecrit etme eğiliminde ikinci dereceden uzamsal cema­
atler inşa ederek bu sembolleri edinebileceklerdir. Sınırda, sosyal geri­
554 altıncı bölüm

limler yükseldiğinde, kentler çürüdüğünde, seçkinler “parmaklıklı ce­


maatleri ”nin duvarlarının gerisine sığınacaklardır; 1990’ların sonunda
Güney California’dan Kahire’ye, Sao Paulo’dan Bogota’ya oldukça sık
rastlanan bir olgudur bu.78
Enformasyonel toplum da, seçkinlerin kültürel ayrımı yönünde­
ki ikinci başlıca eğilim de, dünya çapında seçkinlerin sembolik ortam ı­
nı birleştirmeyi, böylece her yerin kendi tarihsel özgüllüğünü aşmayı
amaçlayan bir hayat tarzı yaratm ak, uzamsal biçimler tasarlamaktır.
Böylece dünya çapında, akışlar uzamını birleştiren hatlarda (görece)
ayrı bir uzamın inşa edildiği gözlenir: O daların tasarımından, havlula­
rın rengine kadar, tüm dünyada dekorasyonları aynı olan, böylece iç
dünyalar arasında bir aşinalık yaratırken, dış dünyaların soyutlanma­
sının beraberlerinde getiren lüks oteller; akışlar uzamının otobanların­
da toplum karşısında mesafeyi korum ak üzere tasarlanmış, havaalan­
larının VIP salonları; telekomünikasyon ağlarına mobil, kişisel, on-li-
ne erişimin, böylece seyahat edenin hiç kaybolmamasınm sağlanması;
bütün ülkelerde tapınılan benzer usuller sayesinde, şirketlerin seçkin
kesimlerinden yakın bir çevreyi bir arada tutan karşılıklı ev sahipliği,
sekreterlik hizmetleri ve seyahat düzenlemeleri sistemi. Ayrıca bütün
toplum larda, kültürel sınırları aşan enformasyon seçkinlerinin, gide­
rek benzer bir hayat tarzını paylaştığı gözlenmektedir: SPA tesislerinin
düzenli kullanımı (seyahatte bile), jogging; ızgara som balığı ve yeşil
salatadan oluşan zorunlu rejim, ki Japonya’da bunun bir dengi udon
ve sashimf dir; iç mekânlarda rahat bir atmosfer yaratmaya yönelik
“açık kahve” duvar rengi; her yerde hazır ve nazır dizüstü bilgisayar­
lar, internet erişimi; iş takımları ile spor kıyafetlerin karması; unisex
giyim tarzı vs. Bütün bunlar, kimliği belli bir toplumla değil, küresel
bir kültürel yelpazede enformasyonel ekonominin yönetsel çevrelerine
üye olmakla bağlantılı olan uluslararası bir kültürün sembolleridir.
Akışlar uzamının, farklı merkez noktalarıyla kültürel açıdan
bağlantılı olması yönündeki çağrı, çeşitli toplumlarda inşa edilen yö­

78 Blakely ve Sander (1997).


akışların uzamı 555

netsel merkezler arasında mimari bir birliğin sağlanması eğilimine de


yansımıştır.
Paradoksal olarak postmodern mimarinin, mimari disiplinin
kalıplarını, şablonlarını yıkma girişimi, 1980’lerde New York’tan Ka-
oshiung’a dek yeni şirket merkezlerinde genel kural haline gelen aşırı­
ya kaçan bir postmodern anıtsallıkla sonuçlanmıştır. Akışların uzamı,
dünya çapındaki her ağın bağlantı noktasını oluşturan merkezlerin,
benzer bir mimariyle sembolik olarak birbirine bağlanmasını da içerir.
Böylece mimari her toplumun tarihinden, kültüründen kaçar; esiri
olur sınırsız olasılıkların harikalar dünyasının, yeni tahayyülün; mul-
ti-medyanın aktardığı mantığın gerisinde bunlar vardır: Elektronik
sörf yapma kültürü; sanki sadece iktidar akışlarının kültürel tanımsız-
lığına adım atma koşuluyla, bütün biçimleri tek bir mekânda keşfede-
bilirmişiz gibi. Mimarinin tarihsel bir soyutlamaya dönüşerek kapan­
ması, akışlar uzamının resmi cephesidir.

TARİHÎN SONUNUN MİMARİSİ


Nomada, sigo siendo un nomada.
Ricardo Bofill79

Eğer, ağ toplumuna hakim uzamsal biçim gerçekten de akışlar uzamıy­


sa, mimari ile tasarımın da gelecek yıllarda, biçimleri, işlevleri, süreç­
leri ve değerleri bakımından yeniden tanımlanması gerekir. Ben tarih
boyunca mimarinin toplumun “başarısız icraatı” olduğunu savunaca­
ğım; toplumun derindeki eğilimlerinin, açıkça ortaya dökülemeyen
ama taşta, betonda, çelikte, camda, bu biçimler içinde yaşayacak, he­
saplaşacak ya da ibadet edecek insanoğullarının görsel algısında bir
kimliğe bürünecek denli güçlü eğilimlerin aktarılmış bir ifadesi oldu­
ğunu savunacağım.
Panofsky’nin Gotik katedraller hakkında yazdıkları, Tafuri’nin
Amerikan gökdelenleri hakkında söyledikleri, Venturi’nin Amerikan

79 Ricardo Bofill’in mimari hayatına ilişkin otobiyografisinin açılış cümlesi, Espacio y Vida (Bofill
1990).
556 altıncı bölüm

kentinin şaşırtıcı kitsch’liğiyle ilgili görüşleri, Lynch’in kent imajları,


H arvey’nin postmodernizmin kapitalizmin zaman/uzam sıkıştırması­
nın bir ifadesi olmasıyla ilgili söyledikleri, toplum un baskın değerleri­
nin temel yapısını okum ak için, en önemli şifrelerden biri olarak inşa
biçimlerine başvuran entelektüel geleneğin en iyi örneklerinden bazıla­
rıdır.80 Kuşkusuz, toplumsal değerlerin resmi ifadesinin basit, doğru­
dan bir yorumu yoktur. Ancak akademisyenler, uzmanlar tarafından
yapılan araştırm aların ortaya çıkardığı, mimarların yaptığı çalışmala­
rın gösterdiği üzere, toplum un söylediğiyle, mimarın söylemek istediği
arasında her zaman güçlü, yarı bilinçli bir bağlantı olmuştur.81
Ama artık yok. Benim varsayımım, akışlar uzamının gelişiyle
birlikte, mimari ile toplum arasındaki anlamlı ilişkinin de bulanıklaş-
tığı yönünde. Hakim çıkarlar, dünya çapında, kültürleri aşarak kendi­
lerini uzamsal olarak ortaya koyduklarından; anlamın gerisindeki de­
neyimin, tarihin, özgül kültürün köklerinden sökülmesi tarihdışı, kül-
türdışı bir mimarinin genelleşmesini de beraberinde getiriyor.
Philip Johnson ya da Charles M oore’un çalışmalarında örnekle­
ri görülen türden bazı “postmodern m im ari” eğilimler, örneğin moder-
nizm gibi kodların tiranlığını yıkma adı altında, bütün özgül ortam lar­
la bağların koparılması girişiminde bulundu. Modernizm de kendi za­
manında öyle yapmıştı, ancak ilerlemeye, teknolojiye, akılcılığa inancı­
nı ortaya koyan tarihsel olarak köklü bir kültürün ifadesi olarak. Oy­
sa tersine, postmodern mimari bütün anlam sistemlerinin ölümünü ilan
eder. Tarih ötesi, üslupçu bir kışkırtmada biçimsel bir uyum Arayan bir
unsurlar karmaşası yaratır. İroni, tercih edilen ifade biçimi haline gelir.
Ancak aslında postmodernizmin yaptığı büyük ölçüde, neredeyse tü­
müyle doğrudan yeni hakim ideolojiyi ilan etmektir: Yani tarihin sonu­
nu ve akışlar uzamında onun yerini mekânların alacağını.82 Çünkü an-

80 Panofsky (1957); Lynch (1960); Tafuri (1971); Venturi vd. (1977); Harvey (1990),
81 Burlen’a bakınız. (1972).
82 Posrmodernizm ve postmodern mimariye ilişkin kavrayışımı David Harvey’nin analizine yakın
buluyorum. Ancak kendi konumumu desteklemek için onun çalışmasını kullanmanın sorumlu­
luğunu üstlenmiyorum.
ŞEKİL 6.6
Kaoshiung Kent Merkezi

Fotoğraf: Profesör Hsia Chu-joe.

cak tarihin sonundaysak, daha önceden bildiğimiz her şeyi birbirine ka­
rıştırabiliriz (Şekil 6.6). Artık hiçbir mekâna, hiçbir kültüre ait olmadı­
ğımızdan, postmodernizmin aşırı versiyonu kod çözücü mantığını, bir
şeyin inşa edildiği her yere uygular. Kültürel kodlardan kurtulmakta,
aslında köklü bir tarihi olan toplumlardan kaçış vardır. Bu bakımdan
postmodernizm, akışlar uzamının mimarisi olarak da düşünülebilir.
Toplumlar, kimliklerini akışların denetimsiz gücünün küresel
mantığından ne denli kurtarmaya çalışırlarsa, tarih aşırı bir uzamsal
yelpazeden güzellik çalmaksızın, kendi gerçekliklerini ifade edecek bir
mimara da o kadar ihtiyaç duyarlar.83 Ama aynı zamanda, çok belir-

83 Postmodern mimarinin toplumsal anlamına ilişkin dengeli, akıllıca bir tartışma için bakınız
Kolb (1990); küreselleşme/enformasyonelizm süreçleri ve mimarisi arasındaki etkileşime ilişkin
daha kapsamlı bir tartışma için bakınız Saunders (1996).
558 altıncı bölüm

ŞEKİL 6.7
Barcelona Havaalanının Giriş Salonu

Kaynak: Ricardo Bofill’in orijinal çizimi; BofilPin izniyle yeniden üretilmiştir.

gın bir mesaj vermeye ya da belli bir kültürün kurallarını doğrudan


ifade etmeye çalışan aşırı önemli mimari de, doymuş görsel tahayyülü­
müze sızamayacak kadar ilkel bir formdur. Bu mimarinin mesajlarının
anlamı, sembolik davranış biçimimizin ayırt edici özelliği olan “sörf”
kültürü içinde kaybolup gidecektir. Paradoksal olarak, akışlar uzamı­
nın mantığıyla şekillendirilmiş toplum larda en anlam yüklü görünen
mimari, benim deyişimle “çıplaklığın mimarisi”dir. Yani, formları bir
şey söylemeyecek kadar nötr, saf ve şeffaf olan mimari. Ve hiçbir şey
söylemeyerek akışlar uzamının yalnızlığının tecrübesiyle karşı karşıya
kalırlar. Mesajı sessizliktir.
Meseleyi aktarabilmek adına İspanyol mimarisinden iki örnek
vermek istiyorum; bugün tasarımda ön saflarda yer aldığı yaygın ka­
bul gören bir mimari ortam dan. İkisi de, akışlar uzamının maddi bir
görünüm kazandığı, başlıca iletişim merkezlerinin tasarımıyla ilgili; bir
tesadüf değil bu. Ispanya’da 1992’deki festivaller, kutlamalar, ülkenin
akışların uzamı 559

en iyi mimarlarınca tasarlanmış büyük, işlevsel binaların inşasına ve­


sile oldu. Bofill’in tasarladığı, yeni Barcelona havaalanı da bu projeler­
den biriydi; güzel, mermer bir zemini, koyu renkli camları, gepgeniş,
açık bir uzamda cam, şeffaf paneller vardı. İnsanların havaalanlarında
yaşadığı korku ya da heyecan gizlenmemişti. Halı yoktu, rahat odalar
yoktu, dolaylı aydınlatma yoktu. Bu havaalanının soğuk güzelliği için­
de yolcuların gerçekle yüzleşmesi gerekiyordu: Yalnızlardı, akışlar
uzamının ortasında; bağlantılarını yitirebilirlerdi; geçişin boşluğunda
askıya alınmışlardı. Kelimenin tam anlamıyla Iberia H avayollarının
dindeydiler. Ve kaçışları yoktu.
Başka bir örneğe bakalım: M adrid’de, tasarımını Rafael Mo-
neo’nun yaptığı yeni AVE (hızlı tren) istasyonu. O şahane, eski istas­
yon binası elden geçirilmiş, palmiye ağaçlarıyla dolu, kuşların uçuşup
ötüştüğü bir iç mekân parkına çevrilmiş. Bu güzel, anıtsal mekânın ya-
nıbaşındaki bir binada da hızlı trenin bulunduğu gerçek istasyon bina­
sı yer alıyor. Yani insanlar sahte istasyona girip, bir parkı ya da müze­
yi ziyaret eder gibi, içinde dolanıyorlar. Gayet açık olan mesaj şu: İs­
tasyonda değil, parktayız; ağaçların büyüdüğü, kuşların yuva yaptığı,
bir metamorfoz geçiren eski istasyondayız. Bu yüzden hızlı tren bura­
da bir tuhaflık haline geliyor. Aslında dünyanın her yerinde, herkesin
sorduğu soru da bu: O hızlı tren orada ne yapıyor öyle, sırf M ad­
rid’den Seville’e gitmek için; maliyeti 4 milyar dolar ama Avrupa hızlı
tren hattıyla hiç bağlantısı yok? Akışlar uzamından bir kesitin parça­
lanan aynası görünür hale geliyor ve istasyon, pek fazla bir şey söyle­
meyen ama her şeyi ortaya koyan basit, zarif tasarımıyla kullanım de­
ğerini geri kazanıyor.
Lille Grand Palais Convention Center’m tasarımcısı Rem Kool-
has gibi önde gelen mimarlar, mimariyi yerleşimin çözülmesi sürecine,
iletişim merkezleri ile insanların tecrübeleri arasındaki ilgiye uyarlama
gereksiniminden dem vuruyor; Koolhas projesini “akışlar uzam ı”nın
bir ifadesi olarak görüyor. Ya da mimarların uzamın yapısal dönüşü­
münün daha fazla farkında olmasının bir başka örneği olarak, Ameri­
kan M im arlar Enstitüsü’nün ödülünü kazanan tasarım , Steven
5 6 0 altıncı bölüm

H oll’un tasarladığı, New York’ta Batı 4 5 ’inci Cadde’de yer alan D.E.
Shaw ve şirketinin bürolarına bakalım (Şekil 6.8):

[Herbert M uschamp’in sözcükleriyle] akışlar uzamının şiirsel bir


yorumunu sunar. HolPun tasarımı Shaw bürolarını, yapılmalarını
madden karşılayan enformasyon teknolojisi kadar yeni bir yere gö­
türüyor. D.E. Shaw’un kapısından içeri girdiğimizde, artık 1960’la-
rın M anhattan’ında ya da sömürge dönemi New England’ında de­
ğiliz. Bu yüzden bugünün New York’unu da epeyce aşağıda bir yer­
de bırakıyoruz. Holl’un taraçasında, başımız bulutlarda, ayakları­
mız da sıkı bir biçimde havayı kavrıyor.

Bofill, M oneo ve hattâ H oll’u kendilerine ait olmayan söylemle­


rin içine itiyor olabiliriz.85 Ancak basit gerçek şu ki, onların mimarisi­
nin benim ya da H erbert M uscham p’ın formları sembollerle, işlevlerle,
toplumsal durumlarla ilişkilendirmemize izin verdiği gerçeği, katı, ko­
runmuş mimarilerinin (formel olarak çok farklı tarzlarda) aslında ma­
na yüklü olduğu anlamına geliyor. H attâ mimarî ve tasarım, formları,
hakîm akışlar uzamının soyut maddiliğine ya direndiği için ya da bu
maddîliği yorumladığından ötürü, enformasyonel toplum da, iki temel
yoldan kültürel yeniliğin ve entelektüel özerkliğin temel araçları haline
gelebilirler. Yeni mimari ya yeni ustaların saraylarını yapaı; böylece
akışlar uzamı soyutlamasının gerisinde gizli olan bozulmuşluklarını
gösterir; ya da mekânlara, kültüre, insanlara kök salar.86 Her iki du­
rumda da farklı biçimlerde, mimari ve tasarım, Enformasyon Çağı’nda
anlamın korunması için direniş siperleri kazıyor olabilirler. Ya da aynı
kapıya çıkacak olan, kültür ile teknolojinin uzlaştırılması için.

84 Muschamp (1992).
85 Bofill’in Barcelona havaalanına (bence biçimsel olarak öncülü Paris’teki Marche St Honore için
yaptığı tasarımdır) ilişkin kendi yorumu için kitabına bakınız: Bofill (1990). Ancak uzun bir
sohbette, analizime ilişkin taslağı okuduktan sonra projesini “çıplaklığın mimarisi” olarak yo­
rumlamama karşı çıkmadı; kendisi bu projeyi yüksek teknoloji ve klasik tasarımı bir araya ge­
tirmeye yönelik yenilikçi bir girişim olarak görmüş olsa da. Çağımızın yeni mimari şaheserleri­
nin büyük olasılıkla “iletişim değiş tokuşu merkezleri” (havaalanları, tren istasyonları, iç trans­
fer bölgeleri, telekomünikasyon yapıları, limanlar ve bilgisayarlı ticaret merkezleri) olacağında
görüş birliğine vardık.
86 Konuyla ilgili yararlı bir tartışma için bakınız Lillyman vd. (1994).
akışların uzamı 561

ŞEKİL 6.8
D.E. Shaw ve Şirketi’nde Bekleme Odası

Kaynak: Muschamps (1992).

AKIŞLAR UZAMI VE MEKÂNLAR UZAMI


Akışların uzamı, ağ toplumunda bütün bir İnsanî deneyim alanının de­
rinlerine inmez. H atta, ileri toplumlarda da geleneksel toplum larda da
insanların büyük bir çoğunluğu, mekânlarda yaşar, bu yüzden uzamı
mekâna dayalı olarak algılar. Mekân, biçimi, işlevi ve anlamı, fiziksel
olarak paylaşılan sınırlar içinde kalan bir yerdir. Argümanıma bir ör­
nek verecek olursam, Paris’te Belleville semti bir mekândır.
Tarihi boyunca birçok göçmen için olduğu gibi, Belleville, be­
nim de 1962’de Paris’e giriş noktamdı. 20 yaşlarında, devrimci ideal­
lerinden başka kaybedecek fazla bir şeyi olmayan siyasi bir sürgün­
düm, bana kol kanat geren anarşist sendika lideri İspanyol bir inşaat
562 altıncı bölüm

işçisi, mekânın adetlerini de öğretmişti bana. Dokuz yıl sonra bu kez


bir sosyolog olarak Belleville sokaklarını arşınlıyor, göçmen işçi komi­
teleriyle çalışıyor, kentlerde yenilenmeye karşı koyan sosyal hareketle­
ri inceliyordum: İlk kitabım da incelediğim, “La Çite du Peuple” dedi­
ğim mücadeleleri.87 İlk karşılaşmamızın üzerinden geçen otuz yıl için­
de Belleville de ben de değiştik. Ama Belleville hâlâ bir mekân; bense
korkarım daha çok bir akışa benziyorum. 19. yüzyılda, burjuva bir
Paris inşa etme yönündeki Hausm anncı tasarının Belleville’e sürdüğü
kent içi sürgünlerin halefi olan, uzun zam andır yerleşik Tunuslu Yahu-
diler, Mağribli M üslümanlar, Güney Avrupalılar kervanına yeni göç­
m enler (Asyalılar, Yugoslavlar) katılm ış. Belleville birkaç kez,
1970’lerde yoğunlaşan bir yenilenme dalgasının etkisi altında kal­
mış.88 Geleneksel fiziksel manzarası, yoksul ama uyumlu, tarihî bir Fa-
ubourg havasına plastik modernizm, ucuz modernizm, hâlâ biraz ba­
kımsız olan evlerin tepesindeki steril bahçeler karışmış. Fakat Bellevil­
le 1999’da hem içeriden, hem de dışarıdan bakınca açıkça tanım lana­
bilir bir mekândı (Şekil 6.9). Karşılıklı bir düşmanlığa düşen etnik ce­
maatler Belleville’de barış içinde bir arada yaşıyorlardı; gerilimler yok
değildi tabii, hepsi de kendi çetelerinin izini sürüyordu. Canlılığından
ötürü, genelde genç, orta sınıf aileler de taşınmışlardı mahalleye; ken­
tin mutenalaştırılmasının etkilerini kendi başlarına kontrol altına alır­
ken mahallenin ayakta kalmasına kuvvetle destek olmuşlardı. Gerçek­
ten de çoğulcu bir kentsellik içindeki kültürler ve tarihler uzamda et­
kileşime girerler, ona bir anlam verirler; Christine Boyer’in deyişiyle
“kolektif hafızanın kenti”yle bağlantı kurarlar.89 Kent, yapılan ciddi
fiziksel değişiklikleri yutar, hazmeder; onları karm a kullanımları için­
de, aktif sokak hayatıyla bütünleştirir. Fakat Belleville, hiçbir biçimde,
Oscar Levvis’in Tepotzlan’ı yeniden ziyaretine ilişkin değerlendirme-

87 CasteUs (1972: 496ff).


88 Belleville’in güncelleştirilmiş sosyal, uzamsal, ömekli bir tarihi için Morier’nin kaleme aldığı ke­
yifli kitaba bakınız (1994); Paris’te 1970’lerde kentin yenilenmesiyle ilgili olarak bakınız Go-
dard vd. (1973).
8 9 Boyer (1994).
akışların uzamı 5 6 3

ŞEKİL 6.9
Beileville, 1999: Çokkültiirlü, Kentleşmiş Bir Yer

Fotoğraf: irene Castells ve Jose Bailo.

sinde de gösterdiği gibi muhtemelen hiçbir zaman varolmamış kayıp


cemaatin idealleştirilmiş versiyonu değildir. Mekânlar, cemaatlerin
oluşmasına katkıda bulunsalar da, mutlaka cemaatler değillerdir. An­
cak bu mekânların sakinlerinin hayatlarına, mekânların nitelikleri
damgasını vurmuştur; mekânlar bu yüzden iyi bir hayatın ne olduğu­
na ilişkin değer yargılarına bağlı olarak iyi ya da kötü yerlerdir (Şekil
6.10). Belleville’de yaşayanlar, birbirlerini sevmeseler, şüphesiz polisin
sevgisine mahzar olmasalar da tarih içinde anlamlı, etkileşim içinde ol­
dukları, birçok farklı kullanımı, birçok farklı işlevi, ifadesi olan bir
mekân yaratmışlardı. Gündelik fiziksel ortamlarıyla etkin bir etkileşim
içindeydiler. Ev ile dünya arasında, Beileville denilen bir mekân vardı.
Bütün mekânlar sosyal bakımdan bu kadar hareketli, uzamsal
olarak zengin değildir. Tam da fiziksel/sembolik nitelikleri onları fark-
5 6 4 altıncı bölüm

ŞEKİL 6.10
Las Ramblas, Barcelona, 1999: Yaşanabilir Bir Yerde Kent Hayatı

Fotoğraf: Jordi Borja ve Zaida Muxi.

lılaştırdığı için, mekândırlar. Bu yüzden de Allan Jacobs, Great Streets90


isimli muhteşem kitabında Barcelona ile Irvine (Güney California ban­
liyölerine bir örnek) arasında, kent kalitesindeki farkı, caddelerin kesiş­
me noktalarının sayısı ve sıklığına dayanarak incelemiştir: Jacobs’ın
bulguları, bilgili bir kent planlamacısının hayal edebileceğinin dahi öte­
sine gitmektedir (bkz. Şekil 6.11’e ve 6.12). Dolayısıyla Irvine de bir
mekândır, ancak akışların daha fazla zaman ve uzam kapsamasıyla bir­
likte, deneyim uzamının eve doğru kaydığı özel bir tür mekândır.
Akışlar uzamı ile mekânlar uzamı arasındaki ilişkiler, eşzaman­
lı olarak gelişen küreselleşme ile yerelleşme arasındaki ilişkilerin so­
nuçları önceden belirlenmiş değildir. Örneğin Tokyo, “küresel bir
kent” rolünün gereğini yerine getirebilsin diye 1980’lerde ciddi bir ye-

90 Jacobs ( 1993 ).
akışların uzamı

ŞEKİL 6.11
Barcelona: Paseo de Gracia

0 1 Mil

0 1000 2000 3000 4000 5280 Fit


_______ l
--------- 1
0 500 1000 1609 Metre

Kaynak: Jacobs (1993).


566 altıncı bölüm

ŞEKİL 6.12
Irvine, C alifornia: İşletme K om pleksi

o 1 Mil
---- 1
o 1000 2000 3000 4000 5280 Fit
t
--------- 1
o 500 1000 1609 Metre

Kaynak: Jacobs ( 1993).


akışların uzamı 5 6 7

niden yapılanma sürecinden geçti; M achimura’nın ayrıntılı olarak bel­


gelediği bir süreçtir bu. Japonların, derindeki kimlik kaybı korkusuna
duyarlılık gösteren kent yönetimi, iş dünyasına odaklı yeniden yapı­
lanma politikasına, eski Edo’nun, Meiji öncesi Tokyo’nun erdemleri­
ni dile getirmek gibi imge yaratmaya yönelik bir politikayı da eklemiş­
ti. 1993’te tarihsel bir müze açılmış (Edo-Tokyo Hakubutsakan), bir
halkla ilişkiler dergisi yayımlanmaya başlanmış, düzenli olarak sergi­
ler düzenlenmişti. M achim ura’nm da yazdığı gibi, “Bu görüşler tü­
müyle farklı yönlere gidiyormuş gibi görünse de, ikisi de kentin Batı­
klaştırılmış imajının daha yerli bir tarzda yeniden tanımlanması ara­
yışı içindedir. “Batıklaştırılmış” kentin “Japonlaştırılması”, moder­
nizm sonrası Tokyo hakkındaki “küresel kent” söylemi için önemli
bir bağlam sağlıyor.”91 Ancak Tokyo yurttaşları, yalnızca tarihsel
özün kaybından değil, gündelik hayatlarındaki uzamın küresel kentin
araçsal mantığına indirgenmesinden yakınmaktaydı. Bu mantığı sim­
geleyen bir proje vardı: 1997’de Dünya Kent Fuarı’nın Tokyo’da ya­
pılması; Tokyo Limam’nda geri alman araziye büyük bir iş merkezi in­
şa etmek için iyi bir vesile olmuştu bu fuar. Büyük inşaat şirketleri bu
işin altına girmişler, çalışmalar 1995’te başlamıştı. Ama sonra
1995’teki belediye başkanlığı seçimlerinde bağımsız bir aday, ne siya­
si partilerin ne de mali çevrelerin desteğini almış olan televizyon ko­
medyeni Aoshima, tek maddeli bir programla seçim kampanyasını
başlattı: Dünya Kent Fuarı’nın iptali. Büyük bir oy farkıyla seçim
kampanyasını kazandı ve Tokyo belediye başkanı oldu. Birkaç hafta
sonra da sözünü tutarak, şirket yöneticisi seçkinlerin şüphesini çek­
mek pahasına Diinya Kent Fuarı’nı iptal etti. Sivil toplumun yerel
mantığı uluslararası iş dünyasının küresel mantığını yakalamış ve ona
karşı koymuştu.
insanlar hâlâ m ekânlarda yaşıyorlar. Ancak toplumlarımızda
işlev ve iktidar, akışlar uzamı etrafında örgütlendiğinden, mantığının

91 Machimura (1995: 16). Tokyo’nun yeniden yapılandırılmasının gerisindeki toplumsal ve siyasi


güçler hakkında kaleme aldığı kitaba bakınız: Machimura (1994).
568 altıncı bölüm

yapısal egemenliği, m ekânların anlamını ve dinamiğini temelden de­


ğiştiriyor. M ekânlarla ilgili deneyim iktidardan soyutlanıyor ve anlam
da giderek bilgiden ayrılıyor. Bunu, iki uzamsal m antık arasında yapı­
sal bir şizofreni izliyor; toplum daki iletişim kanallarını yıkma tehdidi­
ni yaratan bir şizofreni. H akim eğilim, ağlar oluşturm uş, mantığını
dağınık, parçalanm ış, birbirleriyle ilgileri giderek kopan, kültürel
kodları daha az paylaşır hale gelen m ekânlara dayatmayı amaçlayan
tarih dışı bir akış uzamı yönündedir. Bu iki uzam arasında kültürel, si­
yasi ve fiziksel köprüler bilinçli olarak kurulmadığı sürece, toplumsal
hiperuzamın farklı boyutlarına hapsolduklarından ötürü zamanları
birbirleriyle asla örtüşmeyen paralel evrenlerde yaşamaya doğru gidi­
yor olabiliriz.
B
izler vücut bulmuş zamanız; toplumlarımız da öyledir, tarihten ya­
pılmıştır. Ancak bu ifadenin basitliği zaman kavramının, merkezî
önemini sosyal teorideki son tartışmalarda bir kez daha gördüğümüz,
fen bilimlerinde olduğu kadar sosyal bilimlerde de en tartışmalı kate­
gorilerden biri olan zamanın karmaşıklığını gözlerden gizliyor.1 Ayrı­
ca, toplumsal pratiklerle şekillendirildiğinden, zamanın enformasyon
teknolojisi paradigması çerçevesinde dönüşümü de, girmekte olduğu­
muz yeni toplumun, akışlar uzamının ortaya çıkışıyla yakından ilgili
temellerinden biri. Üstelik Barbara Adam’ın zaman ve sosyal teori üze­
rine kaleme aldığı son derece aydınlatıcı bir makaleye göre, fizik ve bi-

1 Zamanın analizi, bizim entelektüel kuşağımızın önde gelen sosyolojik kuramcılarından Anthony
Giddens’ın düşüncesinde merkezi bir roldedir, özellikle bakınız Giddens (1981; 1984). Zaman,
uzam ve toplum arasındaki ilişkinin kuramlaştınldığı, esin kaynağı bir çalışma da Lash ve
Urry’nindir (1994); ayrıca Young’a bakınız (1988). Adam da (2000) genetik olarak değiştirilmiş
gıdalar konusunda bir örneğini gördüğümüz toplumsal tartışmalarla ilgili zaman çerçevelerinin
en yenilikçi analizlerinden birini sunar. Zamanın sosyal analizine ilişkin daha geleneksel, ampi­
rik bir yaklaşım için bakınız Kirsch vd. (1988). Farklı bakış açılarından çeşitli tartışmalar için Fri-
edland ve Boden’a bakınız (1994). Elbette Durkheim (1912), Sorokin ve Merton (1937) sosyo­
loglar için toplumsal zamanla ilgili klasik referanslar olmayı sürdürüyor. Tarihsel çağları belirle-
yen zaman ve uzam rejimleriyle ilgili olarak Innis’in çalışmasına da bakınız (1950, 1951, 1952).
572 yedinci bölüm

yoloji araştırm aları, insan zam anına ilişkin bağlamsal bir kavrayışı be­
nimsemekte birleşmiş görünüyor.2 Bütün zam an, doğada olduğu gibi
toplum da da verili bir bağlama özgü görünüyor: Zam an yereldir. Be­
lirmekte olan toplum sal yapıya bakarak, H arold Innis’in geleneğinden
devam ederek “Zam anın zihninin, zamanı reddeden zihin olduğunu”,3
bu yeni “zaman rejimi”nin iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle bağ­
lantılı olduğunu savunacağım. Dolayısıyla, yeni toplumsal sosyo-tek-
nik bağlamda insan zamanının dönüşüm ünü değerlendirebilmemiz
için, zam an ile toplum arasındaki değişen ilişki hakkında, kısaca tarih­
sel bir bakış sunm akta yarar olabilir.

ZAM AN, TARİH VE TO PLU M


Klasikleşmiş bir eserde W hitrow, Babil fallarıyla insanın kaderinin be­
lirlenmesinden, m utlak zamanı doğanın örgütleyici bir ilkesi olarak
gören Nevvton’ın devrimci anlayışına dek, tarih boyunca nasıl birbi­
rinden farklı zaman kavrayışlarının gelip geçtiğini göstermişti.4 Nigel
Thrift de bize ortaçağ toplum larm da zamanın gevşek bir kavram ol­
duğunu, zamanı büyük bazı olayların (dini kutlamalar, fuarlar, mev­
simlerin değişimi) belirttiğini, gündelik hayatın somut bir zamanlama
olmaksızın bu olaylar etrafında dönüp gittiğini göstermişti.5 Hayatın
bu basit gerçeğinin bağlamsal farklılığını örneklendirmek için, birkaç
paragrafla, tarihin iki kritik döneminde, Büyük Petro’nun reformları
ile Sovyetler Birliği’nin yükselişi ve çöküşü sırasında Rus kültüründe
zaman mefhumundaki dönüşümleri hatırlayalım.

2 Adam (1990: 81, 87-90)


3 Innis (1951: 89ff); ayrıca bakınız Innis (1950).
4 Whitrow (1988). Zaman ve zaman ölçümünde gözlenen farklılıkların iyi bir örneği için Zeru-
bavePin etkileyici kitabına bakınız (1985).
5 Thrift (1990).
6 Rus kültüründe zamanın gelişimine ilişkin bu analizin çoğul kaynağı, Berkeley’nin Slav ve Do­
ğu Avrupa Araştırmaları Merkezi ile Stanford Üniversitesinin Rusya ve Doğu Avrupa Araştır­
maları Merkezi’nin 17 Mart 1995’te Berkeley’de düzenlediği Rus Kültüründe Zaman ve Para
başlıklı konferanstaki, yayımlanmamış sunuşlar ve tartışmalardır (Kişisel notlar ve sunuşların
özeti Emma G. Kiselyova’ya aittir). Konferanstaki çeşitli önemli katkılar arasından Zhivov’u
kullandım (1995). Ayrıca Büyük Petro’nun reformlarının zaman üzerindeki etkileri hakkında
Waliszewski’ye bakınız (1990); Anisimov (1993); Kara-Murza ve Polyakov (1994).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 573

Geleneksel, popüler Rus kültürü, zamanı ebedi olarak algılardı:


Zamanın başlangıcı ve sonu yoktu. 1920’lerde Andrey Platonov, deri­
ne kök salmış bu kavrayışa, Rusya’nın zamansız bir toplum olduğunu
yazarak dikkat çekmişti. Ancak Rusya periyodik olarak, hayatı zaman
etrafında örgütlemeye yönelik devletçi modernleştirme girişimleriyle
sarsılmıştır. Hayata zaman kazandırma yönündeki ilk bilinçli girişim,
Büyük Petro’dan gelmişti. Petro, daha ileri ülkelerin bilgisine, görgüsü­
ne dair kendini eğitmek için çıktığı uzun süreli bir yurtdışı seyahatten
dönüşünde, Batı Avrupa takvimine (Jülyen takvimi) geçip yeni yılı o za­
mana dek olduğu gibi eylül yerine ocakta başlatarak, Rusya’yı kelime­
nin tam anlamıyla yeni bir başlangıç noktasına taşımaya karar vermiş­
ti. 19 ve 20 Aralık 1699’da Rusya’da 18. yüzyılı birkaç gün sonra baş­
latacak iki kararname yayımladı. Yeni yılın kutlanmasıyla ilgili bir no-
el ağacı edinilmesi, gelenekselcilerin gönlünü çelmek için yeni yılın tatil
günü ilan edilmesi de dahil ayrıntılı talimatlar çıkardı. Bazıları Çar’m
güneşin gidişatını değiştirecek güçte olmasına şaşarken, çoğunluk Tan-
rı’ya karşı çıkacakları kaygısına kapılmıştı: M Ö 5508’deki Yaradılış
günü 1 Eylül değil miydi? Hem Yaradılış’ın güzel havada gerçekleşme­
si gerektiğinden, dolayısıyla Rusya’nın ocak ayında gerçekleşmesi zor
bir etkinlik olduğundan, 1 Eylül’de gerçekleşmiş olması gerekmiyor
muydu? Büyük Petro, geleneksel pedagojik tarzıyla kendisini eleştiren­
lere küresel zaman coğrafyasını öğretme çabasına girişip onlarla kişisel
olarak tartıştı. İnatçılığının gerisinde, Rusya’yı Avrupa’ya benzetmeye
yönelik reformcu amaçları vardı; bu yüzden de insanların devlete karşı
zamanla ölçülen yükümlülüklerini vurguluyordu. Bu kararnameler tak­
vimdeki değişikliklere odaklanmış olsa da, Büyük Petro’nun reformla­
rı, dini vazifenin zamanıyla, devlete ayrılacak seküler zaman arasında
keskin bir ayrım yapıyordu. İnsanların zamanını ölçüp vergilendirerek,
onlara kendi yoğun, programlı çalışma takvimini örnek veren Büyük
Petro, ülkeye hizmet, devlete itaat ile hayatta zamanın örgütlenmesini
birbirine bağlayan asırlar sürecek bir geleneği başlatıyordu.
Sovyetler Birliği’nin ilk yıllarında Lenin, Henry Ford’un Taylo-
rism’e; üretim bandında çalışma süresindeki en küçük bir oynamanın
574 yedinci bölıirn

bile ölçülmesine dayalı “işin bilimsel örgütlenm esi”ne duyduğu hay­


ranlığı paylaşıyordu. Ancak komünizmde zamanın sıkıştırılması, belir­
leyici bir ideolojik değişiklikle birlikte geldi.7 Fordizm ’de işin hızlandı­
rılması parayla, ücretin artırılmasıyla ilişkilendirilirken, Stalinizm’de
Rus geleneklerine uygun olarak para kötücül görülmekle kalmamış,
zamanın da ideolojik saiklerle hızlandırılması gerekmiştir. Böylece
Stakhanovizm, ülkeye hizmet amacıyla zaman birimi başına daha faz­
la çalışmak anlamına gelmiş, yeni toplum un zam anda devrim yapma
kabiliyetinin bir kanıtı olarak da beş yıllık planlar dört yılda tam am ­
lanmıştır. Mayıs 1929’da, Sovyetler Birliği’nin Stalin’in zaferiyle so­
nuçlanan Beşinci Kongresi’nde, zam ana aşırı boyutlarda ivme kazan­
dırılması yönünde bir girişimde bulunuldu: Kesintisiz (nepreryvka) ça­
lışma haftası. Reformun açık hedefi, üretimin artırılması idiyse de,
Fransız Devrimi’nin izinden giderek dini ibadetin haftalık ritmini ke­
sintiye uğratm ak daha büyük bir saikti. Böylece Kasım 1931’de her al­
tı günde bir dinlenme günü kondu, ama geleneksel yedi günlük döngü
reddedildi. Aile bireylerinin çalışma takvimlerindeki farklılıklar yü­
zünden parçalanan ailelerin protestoları sonucu 1940’ta yedi günlük
haftaya geri dönüldü; özellikle de kentlerin altı gün uygulamasına de­
vam ettiği, ama kırsal kesimin büyük bölümünde geleneksel bir hafta­
lık döngünün gözetildiği, bunun köylülerle sınaî işçileri arasında tehli­
keli bir kültürel farklılık yarattığı fark edilince. Tarımın kolektifleşti­
rilmesi, doğa, aile ve tarihe kök salmış olan, zamanın ağır aktığı kav­
rayışını silmeye yönelik bir çabaya girerken, bu zajim dayatmaya kar­
şı yaygın bir sosyal, kültürel direniş gösterilmesi, zamanın temelleri­
nin, toplumsal hayatın derinlerine uzandığını gösteriyordu. Ancak iş
yerinde zamanı sıkıştırıp yoğunlaştıran komünizmin zaman ufku her
zaman uzun vadeli, Lenin’in mumyalanmış ölümsüzlüğünde, Stalin’in
kendini idolleştirme girişiminde ifadesini bulduğu üzere biraz da ebe­
diydi. Buna bağlı olarak, 1990’larda komünizmin çöküşü Rusları,
özellikle de yeni profesyonel sınıfları uzun vadeli tarihsel zaman kav­
7 Sovyetler Birliği’nde zamanın analizine ilişkin olarak bakınız Hanson (1991); Castillo (1994);
Stalin döneminde “kesintisiz iş haftasıwyla ilgili gelişmeler için bakınız Zerubavel (1985: 35-43).
sonsuzluğun kıyısında: zam ansız zaman 575

rayışından uzaklaştırıp kapitalizmin kısa vadeli paralandırılmış zaman


anlayışına yaklaştırdı; böylece zaman ile para arasındaki asırlık devlet­
çi ayrımı sona erdirdi.
Çağdaş toplumlara hâlâ büyük ölçüde saatli zaman kavrayışı,
E.P. Thompson’m ve başkalarının8 sınaî kapitalizminin inşası açısın­
dan kilit önemde bulduğu mekanik/kategorik keşif hakimdir. M odern­
lik maddi bakımdan, saat zamanının uzama ve topluma hakim olma­
sı olarak anlaşılabilir; Giddens, Lash, Urry ve Harvey tarafından geliş­
tirilen bir temadır bu. Giddens’ın ileri sürdüğü gibi,9 gündelik bir ru­
tinin tekrarı olarak zaman ya da Lash ve Urry’nin10 deyişiyle “her tür
olgu, pratik ve mekân zamanın merkezileştirici, evrenselleştirici ve çö­
zücü yürüyüşüne tabi hale gelirken, doğanın efendisi olarak” zaman
hem sınaî kapitalizminin hem de devletçiliğin özüdür. Sınaî makineleş­
mesi, Fordist ve Leninist fabrikaların üretim hatlarını hemen hemen
aynı tarihlerde kronometreyle tanıştırmıştır.11 Batı’da uzun yolculuk­
lar, 19. yüzyılın sonunda Greemvich saatine (GMT) göre düzenlenirdi;
Britanya İmparatorluğu’nun egemenliği böylece maddilik kazanıyor­
du. Yarım yüzyıl sonra Sovyetler Birliği anayasası, geniş toprakları
coğrafi mesafeyle oran gözetilmeksizin bürokratların kafalarınca ke­
yiflerine göre belirledikleri saat dilimleriyle, Moskova saatine göre ör­
gütleyecekti. Dikkat çekicidir ki, Baltık Cum huriyetlerinin Gorba-
çov’un perestroykasma karşı ilk muhalif eylemi, ülkelerinde resmi sa­
at olarak Finlandiya’nın saat dilimini benimsemeleriydi.
Bu çizgisel, geri çevrilemez, ölçülebilir, öngörülebilir zaman, ağ
toplumunda parçalanmaktadır; tarihsel açıdan son derece önemli bir
gelişmedir bu. Ancak yalnızca zamanın farklı toplumsal bağlamlarda
görelilik arz etmesine ya da gerçeklik sanki döngüsel mitlerde tüm üy­
le yakalanabilirmiş gibi zamanın geri çevrilebilirliği mitine bir geri dö­
nüşe tanık olmuyoruz. Daha köklü bir dönüşüm söz konusu: Z am an­

8 Thompson (1967).
9 Giddens (1984).
10 Lash ve Urry (1994: 229)
11 Castillo (1994).
576 yedinci bölüm

lar, kendi kendine genişlemeyen kendi kendini koruyan, döngüsel de­


ğil de rastlantısal olan, tekrarlanm ayan aniden olan sonsuz bir evren
yaratm ak üzere birbirine karışm aktadır: Varoluşunun bağlamlarından
kaçmak, her bağlamın hep mevcut olana biçtiği değeri alabilmek için
teknolojiyi kullanan zamansız zaman. James Gleick, toplumlarımızda,
zamanı insan faaliyetinin bütün alanlarına sıkıştırma gayreti içinde
“her şey hakkında” çabasının ivme kazandığını belgelemiştir.12 Z am a­
nı sınıra dek sıkıştırmak, zaman sırasının, dolayısıyla zamanın ortadan
kaybolmasına yol açacaktır. Bunun bugün gerçekleşiyor olmasının ge­
risinde sırf kapitalizmin, kendini bütün kısıtlamalardan kurtarm aya
can atması yoktur; zira kapitalist sistemin hiçbir zaman tam anlamıy­
la gerçekleştiremediği hedefi hep bu olmuştur.13 Saat zamanına karşı
toplumsal ve kültürel isyanlara atıfta bulunm ak da yeterli değildir; zi­
ra, bu isyanlar saatin hakimiyetini tersine çevirmek bir yana, hayatın
saat zamanına göre bölünmesini toplumsal sözleşmeye dahil ederek
saatin mantığını bir adım daha ileri taşımışlar, geçen yüzyılın tarihine
damgalarını vurmuşlardır.14 Sermayenin zam andan bağımsızlaşması
ve kültürün saatten kaçması, yeni enformasyon teknolojileriyle ciddi
biçimde kolaylaştırılmış, ağ toplum unun yapısına içkin hale gelmiştir.
Bunları söyledikten sonra, ne anlama geldiklerini açarak devam
edeceğim, böylece bu bölümün sonuna geldiğimizde, sosyolojik anali­
zin metaforik bazı ifadelerin yerini almak gibi bir şansı olacak. Bunu
yapabilmek için, tekrar korkusuna düşmeksizin, kitabın başka bölüm­
lerinde toplumsal yapının çeşitli alanlarının dönüşümü hakkında su­
nulan ampirik gözlemlere dayanacak, gerektiğinde kavrayışımızı güç­
lendirmek üzere örnekler ya da analizler ekleyeceğim. Böylece sırasıy­
la ekonomik, siyasi, kültürel ve sosyal alanlardaki dönüşümlerin za­
man üzerindeki etkilerini inceleyecek, ardından zamanı ve uzamı yeni,
çelişkili ilişkileri içinde bütünleştirmeye yönelik bir gayretle bitirece­
ğim. Birbirinden çok farklı toplumsal alanlarda, zamanın sürmekte

12 Gleick (1999).
13 Harvey’nin de gösterdiği gibi (1990).
14 Hinrichs vd. (1991); Rifkin’e de bakınız (1987).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 577

olan dönüşümüne ilişkin bu incelemede, açıklamalarımda biraz şema­


tik olacağım; çünkü küresel finans, çalışma süresi, yaşam süresi, ölüm,
savaş ve medya gibi karmaşık, farklı alanlara ilişkin bir analizi birkaç
sayfada geliştirmek maddi olarak imkânsız. Ancak bu kadar çok, bu
kadar farklı meseleye eğilerek, bu farklılığın gerisinde gizli, kendini in­
san deneyiminin tamamında ortaya koyan, bu yeni, ortak geçiciliği
açığa çıkarmaya çalışacağım. Dolayısıyla bu bölümün amacı, bütün
boyutlarıyla toplumsal hayatın dönüşümünü özetlemek değil, benim
zamansız zaman dediğim yeni bir geçicilik kavramının ortaya çıkışın­
da gözlenen kalıpların tutarlılığını göstermektir.
Bir başka uyarı daha eklenmeli. Bu bölümde incelendiği biçi­
miyle zamanın dönüşümü, bütün süreçlerle, toplumsal gruplaşmalar­
la, bütün bölgelerle ilgili değildir, ama bütün gezegeni etkiler. Tıpkı
akışlar uzamının mekânların varlığını ortadan kaldırmaması gibi, be­
nim zamansız zaman dediğim de, yalnızca, ağ toplumunda ortaya çı­
kan, hakim bir toplumsal zaman biçimi. Toplumsal hakimiyetin fark­
lı zamansal ve uzamsal çerçevelerde, işlevlerin ve insanların seçici bir
biçimde kapsanması ya da dışlanmasıyla icra edildiğini savunuyorum.
Yeni, hakim biçimiyle zamanın profilini inceledikten sonra, bu bölü­
mün sonunda bu temaya tekrar döneceğim.

DEĞER KAYNAĞI OLARAK ZAMAN:


KÜRESEL KUMARHANE
David Harvey, kapitalizmdeki mevcut dönüşümleri, “zaman-uzam sı­
kışıklığı” formülü çerçevesinde, gayet yeterli bir tarzda sunmuştu.15
Bu mantık, hiçbir yerde, sermayenin küresel dolanımında olduğu ka­
dar gözle görülür değildir. İkinci bölümde de incelediğimiz üzere,
1990’larda, finansın küresel düzeyde yasal olarak gevşetilmesi, yeni
enformasyon teknolojilerinin ve yeni yönetim tekniklerinin sağlanma­
sı, sermaye piyasalarının doğasını dönüştürmüştü. Tarihte ilk kez, ger­
çek zamanda işleyen, birleşik bir küresel sermaye piyasası ortaya çık­

ış Harvey’e bakınız (1990: 284-5).


578 yedinci bölüm

mıştı.16 İkinci bölümde gösterdiğimiz üzere, sınır ötesi finansal akışın


ciddi boyutlara varmasının açıklaması, işin aslı işlemlerin htztnda yat­
m aktadır.17 Aynı sermaye saatler, dakikalar, bazen saniyeler içinde
ekonomiler arasında mekik dokuyordu.18 Yasal düzenlemelerin gevşe­
tilmesi, aracılığın çözülmesi, iç finans piyasalarının açılmasıyla birlik­
te, güçlü bilgisayar program ları, yetenekli mali uzmanlar, bilgisayar
dahileri, kelimenin tam anlamıyla milyarlarca dolarla oynam aktadır.19
Bu elektronik kum arhanede asıl oyun odaşı, kurların dalgalanmasın­
dan istifade ederek geçen on yılda büyük bir patlam a kaydeden döviz
piyasasıdır. 1998’de, döviz piyasasında her gün 1.3 trilyon dolar el de­
ğiştirmiştir.20 Bu küresel kumarbazlar, belirsiz spekülatörler değil, bü­
yük yatırım bankaları, emeklilik fonları, çokuluslu şirketler (elbette
imalat şirketleri de dahil), özellikle finansal manipülasyon için kurul­
muş fonlardır.21 François Chesnais, küresel finansal piyasada yaklaşık
50 büyük aktör tanımlamıştır.22 Ancak yukanda da incelediğimiz gibi,
piyasa hareketlendiğinde akışlar dizginleri ele alır. Merkez bankaları­
nın da ağır maliyetlerini öğrendiği üzere, sistemin tamamının kâr et­
mesi için zaman kritik önemdedir. Kazancı ya da kaybı yaratan, karar
vermeyi çabuklaştırm ak için kimi zaman otom atik olarak bilgisayar
tarafından programlanmış olan işlemin hızıdır. Fakat sistemin ayırıcı
özelliği aynı zamanda, süreçteki zaman döngüsü, sonu gelmez alım sa­
tım işlemleridir. Küresel finansm mimarisi gerçekten de saat dilimleri
etrafında örgütlenmiştir; Londra, New York, Tokyo, sermayenin üç
vardiyasını gösterir, birkaç finans merkezi de bunların açılış kapanış
saatlerinde piyasa değerindeki küçük değişimlere oynar.23 Ayrıca mali
işlemlerin giderek daha ciddi bir bölümü, bugünkü işlemlerde gelece­
16 O’Brien (1992); Chesnais (1994); Held vd. (1999).
17 Reynolds (1992); Javetski ve Glasgall (1994); Giddens ve Hutton’da Castells (2000).
18 Breeden (1993); Shirref (1994).
19 Jones (1993); Time (1994). “Finansal oyun” benzetmesini açmak için Kimsey’i okuyunuz
(1994).
20 The Economist (1995b).
21 Heavey (1994); Giddens ve Hurton (2000).
22 Chesnais (1994).
23 Lee ve Schmidt-Marwede (1993).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 579

ğin yakalanmasından değer yaratmayı temel alır; vadeli işlemler, opsi-


yonlar, başka türev piyasalarında olduğu gibi.24 Bu yeni finansal ürün­
ler birlikte, nominal sermayenin banka mevduatları ve varlıkları kar­
şısındaki yoğunluğunu artırır; bu yüzden de herkes bilgisayar tahmin­
lerine bağlı gelecekteki bir parayla, gelecekteki bir para üzerine bahse
girdiği için vaktin nakit yarattığını söylemek yerinde olur.25
Gelecekteki gelişmeleri pazarlama süreci bu gelişmeleri etkiler;
öyle ki sermayenin zaman çerçevesi, mevcut manipülasyonunu para­
sallaştırma amacıyla kurgusal bir değer aldıktan sonra, sürekli şimdi­
ki manipülasyonun içinde erir. Böylece sermaye yalnızca zamanı sıkış­
tırmakla kalmaz, aynı zamanda onu hazmeder, onun hazmedilmiş sa­
niyeleri ve yıllarıyla yaşar (yani rant üretir).
Zaman ve sermayeyle ilgili bu apaçık soyut, konu dışı sözlerin
maddi sonuçları, dünya çapında ekonomilerde ve gündelik hayatlarda
giderek daha fazla hissediliyor: Bir yapısal ekonomik istikrarsızlık ça­
ğını haber veren, Avrupa bütünleşmesini sekteye uğratan, tekrarlanan
parasal krizler; sermaye yatırımlarının geleceği kestirememesi, böylece
üretken yatırımların teşvikini baltalaması; içinde işledikleri mali o r­
tamdaki ani, öngörülemeyen değişiklikler yüzünden performansların­
dan bağımsız olarak şirketlerin, istihdamın çökmesi; mal ve hizmetle­
rin üretimindeki kârlarla dolaşım alanında üretilen rant arasındaki
farkın açılması, böylece dünyadaki tasarrufların giderek daha fazla
bölümünün mali kumara aktarılması; emeklilik fonları ve özel sigorta
yükümlülükleri için risklerin artması, böylece dünya çapında çalışan
insanların zar zor kazandıkları güvencenin tehlikeye girmesi; bütün
ekonomilerin, özellikle de gelişmekte olan ekonomilerin büyük ölçüde
öznel algılarla ve spekülatif akımla belirlenen sermaye hareketlerine
bağlı hale gelmesi; hayatla ve ekonomiyle bireysel bir kumara girişil­
mesine vurgu yapan ortak “çabuk para kazanm a” ideolojisi lehine,
toplumlarm kolektif deneyiminden tatminin ertelenmesi yönündeki
davranış biçiminin silinip gitmesi; ürün ile ödül, çalışma ile anlam, ah­

24 Asian Money Supplement (1993-4); Fager (1994); Lee vd. (1994).


25 Chesnais (1994).
5 8 0 yedinci bölüm

lak ile zenginlik arasındaki karşılıklılığın toplumsal hayatta algılanma­


sında ağır bir hasar. Püritenlik 1995’te saygıdeğer Barings Bank’la bir­
likte Singapur’da gömülmüş görünüyor.26 Konfüçyüsçülük de yeni
ekonomide ancak “kan sudan ağır çektiği m üddetçe”27 varlığını sür­
dürecek; bir başka deyişle aile bağları, finans kum arının yeni dünya­
sındaki saf spekülasyonun ötesinde bir sosyal tutunum sağladıkça. 21.
yüzyıla adım atarken, yıkıcı ekonom ik krizlerin yeni biçimlerinin geri­
sinde, zamanın, elektronik olarak yönetilen küresel sermaye piyasala­
rı tarafından ortadan silinmesi ve yönlendirilmesi yatıyor.

ESNEK ZA M A N VE AĞ MÜESSESESİ
Zamanın aşılması, ekonomik faaliyetin ağ müessesesi olarak tanımladı­
ğım yeni örgütlenme biçimlerinin de özünde yer alır. Esnek yönetim bi­
çimleri, sabit sermayeden sürekli yararlanılması, işgücünün performansı­
nın yoğunlaşması, stratejik ittifaklar ve örgüt içi bağlantıların tümü bir
tek operasyona harcanan zamanın kısaltılmasını, kaynakların geri dönü­
şünün hızlandırılmasını amaçlar. H attâ “tam zamanında” düsturunu be­
nimseyen envanter yönetimi, yukarıda belirttiğim gibi, imalat teknoloji­
sinde elektronik öncesi bir çağa ait olsa da, destekli üretimin sembolü ol­
muştur. Ancak enformasyonel ekonomide zamanın sıkıştırılması, temel­
de emekten daha fazla zaman üretmeye ya da zamandan daha fazla
emek üretmeye dayanmaz. Çünkü işgücünün ve örgütlenmelerin değer
yaratma potansiyelleri büyük ölçüde bilgili işgücünün gerçek zamanda
karar alma özerkliğine dayalıdır; işgücünün geleneksel disiplin anlayışı
çerçevesinde yönetilmesi, yeni üretim sistemine uygun değildir.28 Tersine
vasıflı işgücünün kendi zamanını esnek bir biçimde yönetebilmesi, kimi
zaman ek mesai yapması, kimi zaman çalışma saatlerini, böylece ücreti
de azaltması gerekir. İşgücünün bu zamana odaklı yeni yönetimi, John
Urry’nin önerdiği gibi “tam zamanında işgücü” olarak adlandırılabilir.29

26 The Economist (1995a).


27 Hsing (1994).
28 Konuyla ilgili bir tartışma için Freeman’a bakınız (1994).
29 Lash ve Urry (1994).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 581

Ağlar içinde yer alan bir şirketin, piyasanın taleplerine ve tek­


nolojik değişime uyarlanabilmesinin zaman çerçevesi de rekabet gücü­
nün temelinde yer alır. İtalyan çokuluslu örgü giyim firması Benet-
ton’ın, 1995’te Amerikalı rakibi Gap’in gerisinde kalmasının sebebi,
müşterilerin değişen zevkine uygun yeni modeller çıkarmakta Gap’in
hızına yetişememesiydi. Gap iki ayda bir yeni modeller çıkarıyordu;
Benetton ise yılda iki defa.30 Bir başka örnek verelim: 1990’ların orta­
larında yazılım sektöründeki şirketler, müşterileri daha hızlı çekebil­
mek için bilgisayarla, bedava ürün dağıtmaya başladılar.31 Yazılım
ürünlerinin, nihaî olarak bu biçimde maddilikten uzaklaştırılmasının
gerisindeki mantık, kârın uzun vadede, belli bir programın geliştiril­
mesi, yenilenmesi üzerinden kullanıcılarla geliştirilen ilişkiler sayesin­
de elde edilecek olmasıydı. Ancak böyle bir programın başlangıçta be­
nimsenmesi, bir ürünün sunduğu çözümün, piyasadaki diğer ürünlere
kıyasla daha avantajlı olmasına; bir şirket ya da birey tarafından üre­
tilen yeni gelişmelerin çabucak elde edilebilirliğine prim kazandırm ak­
tır. Ağlara dayalı üretimin esnek yönetim sistemi, esnek geçiciliğe,
ürün ve kâr döngülerini hızlandırıp yavaşlatma becerisine, cihazların
ve personelin zamanı paylaşımına, mevcut teknolojinin zaman çıpala-
rının rekabet karşısında kontrol edilebilmesine bağlıdır. Zaman bir
kaynak olarak yönetilir; kitlesel üretimin çizgisel, kronolojik tavrıyla
değil, başka şirketlerin, ağların, süreçlerin ve ürünlerin geçiciliğine
atıfla. Örgütlenmenin ancak ağlar oluşturmuş biçimi ve daha güçlü,
mobil bilgi işlem makineleri, yüksek performans gösteren şirketlerin
yeni cephesi olan esnek zaman yönetimini gerçekleştirebilir.32 Bu ko­
şullar altında zaman yalnızca sıkıştırılmaz: Aynı zamanda işlenir.

ÇALIŞMA SÜRESİNDE DEĞİŞİM


*

Iş, insanların hayatının çekirdeğidir; öngörülebilir bir gelecekte de


böyle olmaya devam edecektir. Açıkçası modern toplumlarda, ücretli

30 Business Week (1995d).


31 Business Week (1995c).
32 Benveniste (1994).
5 8 2 yedinci bölüm

çalışma zamanı, toplumsal zamanı yapılandırır. Sanayileşmiş ülkelerde


geçen yüzyıl içinde, kişi başına yıllık çalışma süresi olarak değerlendi­
rildiğinde, M addison’ın araştırm asının da gösterdiği gibi, çalışma sü­
resinde bir düşüş meydana geldiği gözlenir (Tablo 7.1).33 Okuyucuya
çalışma süresindeki bu düşüşün, istihdamın büyümesi yüzünden to p ­
lam emekte gözlenen ciddi orandaki artışı gizlediğini hatırlatm ak isti­
yorum; dördüncü bölümde de gösterdiğim gibi, istihdamdaki artış tek­
nolojiden çok, sosyal ve kurumsal örgütlenmeye bağlı olarak yatırım ­
ların, talebin artışının bir sonucudur. Kişi başına öm ür boyu potansi­
yel çalışma süresiyle ilgili hesaplam alarda da son kırk yılda ciddi bir
düşüş gözlenmiştir; çalışma saatlerinin toplam ında ülkeler arasında
büyük farklılıklar gözlenir (Tablo 7.2J.34
Çalışma saatlerinin sayısı, hayata, insanların hayatlarının yıllık,
aylık, haftalık döngüsüne dağılımı insanların, halet-i ruhiyenin nasıl
m utlu olup nasıl acı çektiklerinin merkezi bir unsurudur. Çalışma sü­
resinin, farklı ülkelerde ve tarihsel dönemlerde farklı gelişimi, ekono­
mik örgütlenmeyi, teknolojinin durum unu, toplumsal mücadelelerin
yoğunluğunu, toplumsal sözleşmelerin ve kurumsal reformların so­
nuçlarını yansıtır.35 Acı toplumsal mücadelelerden, H alk Cephesi’nin
1936’da iktidara seçilmesinin ardından haftada 40 saat çalışma ve üc­
retli izin hakkını Avrupa’da ilk alanlar Fransız işçiler oldu. Britanya,
ABD ve Japonya, özel girişimcinin uyguladığı Stakhanovizmin kalele­
riydi; işçilerin izin süresi Almanya, Fransa ve Ispanya’daki işçilerin
izinlerinin ya yarısı kadardı ya da üçte ikisi kadar; ayrıca bunun ve­
rimlilik üzerinde gözle görülür bir etkisi de yoktu. (Aslında son 30 yıl­
da verimlilik artışı açısından Japonya’yı istisna kabul edecek olursak,
izin süresi ile emeğin verimliliğinin artması arasında olumlu bir ilişki
vardır.) Ancak bir yüzyıldan fazladır, 1870 ile 1980 arasında sınaileş­
miş ekonomilerde birbiriyle ilgili iki eğilimin bir arada bulunduğu göz­
lenebilir; biri kişi başına, işçi başına çalışma süresinin azalması yönün-

33 Maddison (1982).
34 Schuldr (1990); Bosch’da alıntı vd. (1994: 15).
35 Hinrichs vd. (1991).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 583

<N OO (N ^ r NO r^ OO OO ^0
a \ | O N O \ ^ a \ N N tr> r^ r r ^ r 00 r-v OO T f
N fONrHlONHO
0 \ İ N N N » O ^ ^ V 0
OO
ON
ro r^ NO
co 00
*0 ON NO NO
rslrn rsl rn
O
-H H T“H r-H T-H T" ON r^ 00 ON OO on OO

OI' oooNooN^oN
N İ O o o O ^ n o n O
O N İO O O O O N N N N N
—H t—H r-H r^l r-H r-H

O lN rnrnO \(N rnTf


sûlNooooıonHON
ONIoo Os O O tTOnN O
OO
ON
OO
O
NO
Tj-
OO V£) N ON >^ ^ro
“• r * CS C^J CN t—< r—t ON fO (N *0 *0 h-
ON ON OO ON OO

O I N O n V O N N O o N
on
1 0 | ^ O O t h O \ N i o V£)
h- 0 \ | a s a \ m a \ N 0 N x
H r-H ("sj T“H (\) t-H r-H
on 00
tH
I On
O rH
1
00 X | O O O V O N h N (N O
<^ TfTfrH(NON^OVO to
ON I n co rn ON ro n O ON V£) tH OO
C/>
Q>
(N h N h N N N ON Tf N
O OO
H
ON
<
>o^oO > > >
^ o10
• •

U rH rsl
:3 E ON
ON O ON o
rn
ON
J2
e* ON O N N ^ O O ^ V O N T5u
CN O s O N O O C nJ N O O O t J-
^ §. ON I r n r s J c N r s J r n r s j r n <1 £
(N <N rsj rvj (N rN (N N (h
_ JU
o o o ^
. 1 «d «o
r n l^ o o T j-v o M ^ * ^ C/5
, O OO OO r o OO N O r : C tT
^ N İV O ^ ^ İO ^ V O V Û M jj ON
(N ( N <N ( N <N rsl (N ON
ç/y» >.O N >N
• •

O >^ OO Os
^ NO
• »

~<3 V© > NO > > > O


O On r^ NO 0\ co-
O İN O O T j-T j-O O lO N 0 ON O O
O İO O O O O rO O O fN O rH r^
n O S|N VO V£)V£)\O N N o
a <N <N <N <N <N <N PQ n3
w
j2 w ra
<d
PQ »H c
«S <u
O İ ^ O ^ ^ t O N O s S.H “O
Ö\ O O N V O H h O O O X c
2 | co ’C
o o lt^ t^ r^ r^ r^ o o t^ »• qj
N (N (N N N N N c ”C
VS Os <u
=3 On fN ON O > .0 >bJD
3 ı-H O
-* " *o
fN
CN
hv ON > 'NO
> > >t <U
O I rH r\) x ^ N O TD ON OO ON >
OO N ^ ^ - O n i o On N 6
ra
> O
rn
rH ON o -C
o o lo o o o o o r^ o o o o o o -C rH t- h U
<N <N rsl rsl cN ( N <N ■3 u co
co O
O CQ
00 CQ
L ~•*'
ON ro
<N
OİTflOr-ıVûiO^-^-
N vü^t j - oo^xvo - °°
. S o\ Ö
o o io n o n o n o o o n o n o n Ç> ^ ON
( N rs) ( N ( N ( N N N ON
ON C
r*^ O
ON .«g
" "TD a
- *T3 -* 3
■S 43 c C O-C
Ct
03
>, « 5
. ■a-S
rrt ••
M cd
4->
co
oJ
6
U
«-O
î" <
"O *3 C ~ Oî ’ C
<2 cö ^ ^ W ^s. •f * D C/5 > ıs
~C C* I 2 2 Q 2 £ >bû
*5 2 - S « £ - - c oo 5 c ^ « ff’C W "• I
ÜL, •< „J2 J 2, 0Q < Qtiı^.JSıAeQ<o-) PQ
5 8 4 yedinci bölüm

dedir, diğeri refah devletinin gerisindeki toplumsal sözleşmenin bir


parçası olarak çalışma süresinin daha homojenleştirilmesi ve yasal dü­
zenlemelere daha bağımlı hale gelmesi (bkz. Tablo 7.3).36 Göründüğü
kadarıyla, kilit mesele şudur: Çalışma süresi, çalışma takvimlerinin gi­
derek farklılaşmasını ve bundan ötürü de dördüncü bölümde özetledi­
ğim üzere, emeğin çözülmesi yönünde bir eğilimi yansıtmaktadır.
ILO’nun çalışma süresinin gelişimi hakkında 14 sanayileşmiş ülkede
yaptığı araştırm ada, gözlemler şöyle sentezlenmiş:

Uzun vadede çalışma süresinin kısalması açıkçası hakim eğilimdir.


Ayrıca son 20 yılda, çalışma süresi birçok ülkede kısalmıştır, ancak
farklı yarı zamanlı çalışma kombinasyonlarının çoğalmasıyla bir­
likte, üzerinde anlaşmaya varılan fiili haftalık ve yıllık çalışma sü­
resi, böylece hayattaki çalışma süresi azalmıştır. Ancak bu temel
eğilim incelenirken, en azından bazı ülkelerde, farklı ülkelerde ba­
zı çalışan kesimler için çalışma saatlerinin uzaması yönünde kendi­
ni gösteren eğilimler kolayca görmezden gelinebilir. Bu eğilimler,
çalışma saatlerinin standartlaştmiması ve uyumlu hale getirilmesi
sonrası ülkelerin içlerinde, ülkeler arasında çalışma süresinin gide­
rek daha fazla farklılık gösterdiğinin işareti olabilir.

Bu farklılığın kökeninde ne vardır? Bir yanda, işgücü piyasala­


rının düzenlenmesinde kurumsal farklılıklar gözlenir; ABD, Japonya,
Avrupa Birliği bu konuda farklı m antıklar sergilerler. Diğer yandan ül­
kelerin içlerinde daha uzun çalışma süresi iki grupta yoğunlaşır: Üst
düzey profesyoneller ve vasıfsız hizmet görevlileri. İlk grubun çalışma
süresi değer yaratan katkılarından ötürü, İkincisinin genelde göçmen
statüsü ya da gayri resmi çalışma düzenlemeleri yüzünden pazarlık gü­
cü düşük olduğundan ötürü uzundur. Çalışma süresinin kısa olması,
çalışma takviminin normalin dışında olması genelde yarı zamanlı ya
da geçici işlerde söz konusudur, ki bu işlerde de genelde kadınlar ve
eğitim seviyesi düşük gençler çalışır. Kadınların işgücüne kitlesel ola­
rak dahil olması, büyük ölçüde çalışma statüsü ve takvimindeki fark-

36 Bosch vd. (1994).


37 Bosch vd. (1994: 19) (benim italiklerim).
TABLO 7.3
Çalışma Süresinin Uzunluğu ve Bu Sürenin Gerilemesi, 1970-1987

Kişi başı
İşçi başına çalışma saati Aktüel çalışma saati 55-64 yaş çalışma saati
Azaltılan Değişim Değişim uzlaşılan
saatler 1970-80 1980-7 1980 1987 1980-7 1980 1987 1980-7 çalışma saati
Belçika 1759 (6) -9,2 (1) -5,0 (5) 1590 (3) 1550 (3) -3,0 (5) 925 (2) 875 (2) -5,4 (3) 601 (1)
Danimarka 1733 (4) -2,6 (6) -6,0 (4) 1720 (4) 1596 (4) -7,2 (2) 1246 (8) 1211 (8) -2,8 (4) 812 (8)
Finlandiya 1720 (3) 0 (8) -7,5 (1) 1818 (8) 1782 (10) -2,0 (6) 1299 (9) 1305 (10) +0,5 (6) 890 (10)
Fransa 1767 (7) 0 (8) -4,6 (7) 1850 (9) 1696 (7) -3,3 (1) 1122 (5) 1001 (3) -10,8 (1) 672 (5)
Almanya 1712 (1) -5,9 (5) -4,7 (6) 1736 (7) 1672 (6) -3,7 (4) 1090 (3) 1020 (4) -6,4 (2) 712 (4)
Japonya 2121 (11) -5,9 (5) 0 (8) 2113 (10) 2085 (11) -1,3 (8) 1446 (10) 1469 (11) +1,6 (7) 1020 (11)
Hollanda 1744 (5) -9,1 (2) -7,0 (2) 1720 (4) 1645 (5) -4,5 (3) 881 (1) 864 (1) -1,9 (5) 603 (2)
Norveç 1714 (2) -6,2 (4) -6,6 (3) 1563 (2) 1537 (2) -1,7 (7) 1131 (6) 1210 (7) +7,0 (9) 788 (7)
İsveç 1796 (9) -8,2 (3) 0 (8) 1438 (1) 1482 (1) +3,1 (10) 1133 (7) 1188 (6) +4,9 (8) 770 (6)
Britanya 1782 (8) -2,1 (7) -4,6 (7) - 1730 (8) - - 1183 (5) - 765 (5)
ABD 1916 (10) 0 (8) 0 (8) 1735 (6) 1770 (9) +2,0 (9) 1106 (4) 1231 (9) +11,3 (10) 832 (9)
Tablo Eurostat rakamlarına dayanır. Yarı zamanlı çalışanların çalışma sürelerinin tam zamanlı çalışanlardan % 25 düşük olduğu, sınaî dışında çalışma
saatlerinin sınaî içine göre % 2.5 uzun olduğu sanılmaktadır.
Kaynak: Pettersson (1989)
586 yedinci bölüm

lılıklardan kaynaklanır. Sonuçta dördüncü bölümde de gösterdiğimiz


gibi, sınaileşmiş ülkelerin başlıcalarında, istihdam edilen nüfusun dört­
te biri ile yarısı arasında değişen bir kesim (serbest çalışanlar da dahil)
klasik, düzenli bir çalışma takvimi olan tam zamanlı iş kalıbının dışın­
dadır. İş tanım ları farklılık gösteren çalışanların sayısı her yerde hızla
artm aktadır. Ayrıca, tam zamanlı çalışanların kaydadeğer bir kısmı da,
esnek bir çalışma takvimine doğru kaym aktadır ki bu da genelde iş
yüklerini artırm aktadır. Teknolojik olarak, farklı işçilerin farklı za­
m anlarda katkıda bulunduğu bir depolanmış bilgi ağıyla yeniden bü­
tünleşebilme yetisine sahip olmak, işteki performansın fiili süresinin
sürekli farklılaşmasını da beraberinde getirir, gündelik hayatta çalışma
süresini yapılandırma kapasitesini düşürür. Frederick de Conninck de
Fransa’da çalışmanın ve şirketlerin dönüşümüne ilişkin derinlikli ana­
lizinde “müessesenin çoğul ve farklı geçiciliklerden etkilendiği”, “eko­
nominin giderek esneklik arayışının hakimiyetine girdiği ya da kısa sü-
relilik etrafında örgütlendiği” gerçeğine odaklanmıştır; Conninck so­
nuçta “ bugün bireyin yüzyüze kaldığı birçok farklı geçiciliğin altında
ezildiğini” söyler; dolayısıyla iş bütünlüğünü korusa da, toplum işle il­
gili olarak eclatement, aynı yapı içinde kontrol edilemez bir biçimde
birbirine zıt geçiciliklerin ortaya çıkması eğilimindedir.38
Dolayısıyla toplumlarımızdaki asıl sorun, teknolojinin aynı bi­
rim için daha az çalışmamızı sağlamasıyla ilgili değildir; bunu sağlar
doğru, ancak bu teknolojik gerçeğin fiili çalışma süresi ve takvimi üze­
rindeki etkisi belirsizdir. Asıl önemli olan, görünüşe bakılırsa ileri top-
lumlarm çoğunda, ileri sektörlerin çoğundaki hakim eğilimin şirketle­
re, ağlara, işlere, mesleklere ve çalışanların özelliklerine göre çalışma
süresinin farklılık gösteriyor olmasıdır. Aslında bu farklılık sonunda,
her çalışanın, her işin zamanı yönetme kapasitesiyle ölçülmesine varır.
Ailenin değişimiyle ilgili analizime (ikinci cilt) geçmek gibi olmasın
ama, öyle görünüyor ki her iki cinsiyetin de iş hayatına hemen hemen
aynı ölçüde katılım göstermesi, çalışma takvimlerinin aynılaşması ev

38 De Conninck (1995); alıntılar sırasıyla sayfa 200, 193 ve 193’tendir (benim çevirim).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 587

içi düzenlemelerde de ciddi değişiklikler gerektiriyor. Bunun muhak­


kak kötü olduğunu da söyleyemeyiz, çünkü aslında çalışma süresinin
esnekleşmesi, ev içinde zamanın paylaşılmasına zemin hazırlayabilir.
Ancak birlikte yaşamanın yeni biçiminin de, ataerkil aile kurallarının
enkazı üstünde yükselmesi gerekecek.39 Esnek zamanlı çalışma ve yarı
zamanlı çalışma, büyük ölçüde kadınların işle çocuk büyütmeyi bir
arada götürme gereksinimini karşılamaya yönelik düzenlemelerle ilgi­
li sözleşme yapısına girer. Bu düzenlemenin erkekleri ve çocuk bakımı
dışındaki alanları da kapsayacak şekilde genişletilmesi, farklı yaşlarda,
farklı konumlardaki kişilerin özel hayatlarına ayırdıkları zamanla ça­
lışma vaktinin yeni bir biçimde eklemlenmesini beraberinde getirebilir
(aslında böyle bir değişikliğin başladığına dair birçok örnek vardır).40
Böylece bu yeni düzenlemelerle, çalışma vakti, hayatın gidişatındaki
geleneksel merkezi konumunu yitirebilir.
Aynı yönde bir başka eğilim de, başlıca sınaî ülkelerinde çalışa­
rak geçirilen yılların sayısının ciddi oranda azalması yönündedir; hem
de tahmini ortalama yaşam süresinin uzadığı bir dönemde. Bunun ge­
risinde bir yandan, nüfusun daha büyük bir kesimi üniversiteye devam
ettiğinden, işgücüne dahil olma yaşının hem erkekler hem de kadınlar
için yükselmesi vardır: Kültürel beklentilerden, işgücü piyasalarının sı­
klaşm asından, işverenlerin işgücünün daha üst düzeyde eğitim görme­
sini beklemesinden kaynaklanan bir eğilimdir bu.41 Diğer yandan, An­
ne Marie Guillemard’ın gerçekleştirdiği kıyaslamalı çalışmalar, 50 ya­
şın, özellikle 55 yaşın üstündeki işgücünün fiili istihdamında büyük bir
gerileme olduğunu göstermektedir.42 Şekil 7.1’de de görüldüğü gibi,
başlıca sınaîleşmiş ekonomilerde 1970 ile 1998 yılları arasında, 55 ilâ
64 yaşındaki erkeklerin etkinlik oranı büyük oranda gerilemiştir; bu
oran 1998’de ABD’de % 68’e, Britanya’da % 64’e, Almanya’da %
56’ya, H ollanda’da % 48 ’e, Fransa’da % 41’e düşmüştür. Bu ülkeler-

39 Martin Camoy ve ben bu temayı birlikte işledik; Camoy ve Castells (1996).


40 Hewitt (1993).
41 Camoy ve Levin (1985).
42 Guillemard (1993).
588 yedinci bölüm

ŞEKİL 7.1
Sekiz Ülkede 55-64 Yaş Grubundaki Erkeklerin İşgücüne Katılım Oranı, 1970-1998

Yıllar
Kaynak: Guillemard (1993); Carnoy (2000); Carnoy tarafından yeniden değerlendirme.

de, erken emeklilik, engelli olma, sürekli işsizlik, yıpranma ya da işten


el çektirme yüzünden, erkek işgücünün üçte biri ilâ yarısı ellili yaşları­
nın başında, işgücü piyasasını daimî olarak terk etmiştir. Guillemard,
bu eğilimin geçici olmadığını; hükümetlerin ve iş dünyasının, yaşı iler­
lemiş çalışanların teknolojideki, örgütlenmedeki yeniliklerin hızına
ayak uyduramayacağı yönündeki inanca dayanan, ileriyi göremeyen
politikalarından kaynaklandığını savunan sağlam bir argüman ortaya
koyar.43 Bu koşullarda, hayatta çalışarak geçirilen zaman, 75-80 yıllık
bir ömürde 30 yıla dek (24 ile 54 yaşları arası) kısalabilir. Bundan son­
ra da, yalnızca çalışma süresi genel olarak hayattaki merkeziliğini yi­
tirmekle kalmaz, emeklilik maaşının, bedava sağlık hizmetlerinin da­
yandığı muhasebe sistemi de çöker; yaşlıların sayısı çok olduğundan
değil, ekonomiye katkıda bulunan çalışanlarla çalışmadan alıcı konu-

43 Guillemard ve Rein (1993).


sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 589

munda olanların birbirine oranı, verimlilikte büyük artışlar olmazsa,


toplum kuşaklar arasında kapsamlı bir yeni gelir dağılımına razı ol­
mazsa eğer, altından kalkılamaz bir hal alır.44
Bu yüzden çalışma ile teknoloji arasındaki yeni ilişkideki güç­
lük, dördüncü bölümde de tartıştığım gibi kitlesel işsizlikle değil, nü­
fusun büyük bir kesimi için hayatta genel çalışma süresinin kısalma­
sıyla ilgilidir. Sosyal güvenlik yardımlarının hesaplanması, yeni bir
toplumsal sözleşmeyle düzenlenmediği müddetçe, değerli çalışma süre­
sinin kısalması; işgücünün eskimesinin hızlanması sosyal dayanışma
kurumlarmm sonunu getirecek, yaş savaşlarını başlatacaktır.

HAYAT DÖNGÜSÜNÜN BULANIKLAŞMASI:


TOPLUMSAL RİTM BOZUKLUĞUNA
DOĞRU M U GİDİYORUZ?
Öyle görünüyor ki, biz de dahil bütün canlı varlıklar, aynı zamanda bi­
rer biyolojik saattir.45 İster türlerle ilgili, bireysel olsun, ister kozmik
olsun biyolojik ritmler insan hayatı açısından temel önemdedir. İnsan­
lar ve toplumlar, kendilerini tehlikeye atmak pahasına biyolojik saat­
leri görmezden gelir.46 Binlerce yıl boyunca, insan hayatının ritmi do­
ğanın ritmiyle yakın ilişki içinde, genelde de tabiatın yıkıcı güçleri kar­
şısında çok az bir pazarlık gücüyle kuruldu; bu yüzden akışla birlikte
gitmek, hayat döngüsünün ritmini, bebeklerin çoğunun büyüyemeden
öldüğü, kadınların üreme gücünün erken yaşlarda kullanılması gerek­
tiği, gençliğin geçici (Ronsard), yaşlanmanın benzersiz bir deneyim ve
bilgelik pınarı olmaktan ileri gelen bir saygıdeğerliği de beraberinde
getiren bir ayrıcalık olduğu, nüfusun kaydadeğer bir bölümünün sal­
gın hastalıklarla ortadan kalktığı bir topluma göre ayarlamak makul
görünüyordu.47 Gelişmiş dünyada, sınaî devrimi, tıp biliminin oluşma­
sı, aklın zaferi, sosyal hakların kabulü son iki yüzyılda bu tabloyu de­

44 Lenoir (1994).
45 Berger (1984); Adam’da alıntı (1990).
46 Schor (1991).
47 McNeill (1977).
590 yedinci bölüm

ğiştirdi; öm ürler uzadı, hastalıklar alt edildi, doğumlar kontrol altına


alındı, ölümler yavaşladı, toplum daki rollerin biyolojik olarak belir­
lenmesi sorgulanmaya başlandı; hayat döngüsü, eğitim, çalışma süre­
si, kariyer, emeklilik hakkının asıl önemli konular haline geldiği top­
lumsal kategoriler etrafında kuruldu. Ancak hayatın bir sıraya göre
ilerlemesi ilkesi biyososyal olm aktan, sosyo-biyolojik olmaya doğru
yön değiştirmiş olsa da, ileri toplum ların uyma eğiliminde olduğu, ge­
lişmekte olan ülkelerin de benimsemeye çalıştığı bir hayat döngüsü
vardı (hâlâ da vardır). Artık doğm akta olan yeni toplum a damgasını
vuran örgütlenmeyle ilgili, teknolojik ve kültürel gelişmeler bu düzen­
li hayat döngüsünü belirleyici bir biçimde baltalam akta, yerine de al­
ternatif bir sıralama koymamaktadır. Ağ toplumunun ayırıcı niteliği­
nin, biyolojik ya da sosyal olsun, hayat döngüsü kavramıyla ilişkili ri­
timleri parçaladığı varsayımını ileri sürüyorum.
Bu yeni eğilimin bir sebebini, açıkçası çalışma süresinin krono­
lojisindeki farklılaşmayı inceledim. Ancak daha da önemli bir gelişme,
belli sınırlar dahilinde, türüm üzün çoğalmasını, türün bireylerinin o r­
talam a yaşam süresini kontrol edebilme yetisinin artmasıdır. (Birinci
bölüme bakınız.) H ayatın uzunluğunun üst sınırı biyolojik sınırlama­
lara tabi olsa da, ortalam a yaşam süresinin yetmişlerin ortasına (ka­
dınlar için seksenlerin başına) uzamasının, ortalamayı aşıp seksenli
yaşlar grubuna dahil olanların çoğalmasının toplumlarımız açısından,
bizim kendimizi algılama biçimimiz açısından ciddi sonuçları olmuş­
tur. Bir zamanlar yaşlılık çağı, aslında Anne M arie Guillemard’ın uzun
yıllar önce benimle birlikte gerçekleştirdiği çalışmada gösterdiği üze­
re48 “sosyal ölüm ”le bir tutulup, bu çağda olanların hemen hepsi ha­
yatların son aşamasında görülürken, bugün artık yaşlılık, erken emek­
lileri, orta yaşlı emeklileri, gücü kuvveti yerinde yaşlıları, farklı ölçü­
lerde farklı biçimlerde yetkinliğini yitirmiş yaşlıları kapsayan, büyük
çeşitlilik arz eden bir evren. Böylece, ‘üçüncü çağ’ın genç ve daha yaş­
lı gruplara doğru genişlediğini, hayat döngüsünü üç farklı biçimde ye-

48 Castells ve Guillemard (1971); Guillemard (1972).


sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 5 9 1

niden tanımladığını görüyoruz: İşgücü piyasasından çıkışın belirleyici


bir kriter olmasını dışlıyor, çünkü nüfusun büyük bir bölümü için ha­
yatlarının üçte birlik bir kısmı bu olaydan sonra da devam ediyor; yaş­
lıları iş görebilirlikleri, engelli olup olmamaları temelinde, çok da yaş­
larıyla ilgili olmaksızın ayrıştırıyor, engelli durumdaki yaşlıları bir öl­
çüde daha genç yaşlardaki engelli gruplarla kaynaştırıyor, böylece ye­
ni bir sosyal kategori oluşturuyor; gerçekte birbirlerinden farklılıkları
ağırlıklı olarak hayatları boyunca edindikleri sosyal, kültürel ve ilişki­
sel sermayeye dayalı olan birkaç yaş grubu arasında ayrıma gidilmesi­
ni zorlaştırıyor.49 Bu değişkenlerin her birine bağlı olarak, bu farklı ile­
ri yaş gruplarının sosyal davranışları büyük farklılık gösterebilir, hayat
döngüsünün kökenindeki sosyal durum ve biyolojik aşama arasındaki
ilişkiyi parçalayabilir.
Eşzamanlı olarak, bu ilişkinin öbür uçta da sorgulandığını görü­
rüz: Üreme tüm dünyada giderek daha fazla kontrol altına alınmakta­
dır. İleri toplumlarda doğum kontrolü kuraldır, toplumsal marjinallik,
dini inançlar planlanmış annelik karşısında direniş alanları oluştursalar
da. Kadınların kültürel, profesyonel serbestliğiyle yakından ilgili ola­
rak, üreme haklarındaki gelişmeler son yirmi yılda toplumlarımızın de­
mografik yapısını ve biyolojik ritmini değiştirmiştir (bkz. Tablolar 7.4
ile 7.5). Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sınaîleşmiş ülkelerin ço­
ğunun doğum oranlarının düşük olduğu, evlilik ve üreme çağının daha
ileri yaşlara ertelendiği, kadınların, giderek daha bireyselleşen bir karar
alma sürecine dayalı olarak, eğitim, iş, özel hayat ve çocuk büyütmeyi
bir arada yürütme gayreti içinde hayat döngülerinin farklı aşamaların­
da çocuk sahibi olabildiği bir çağa girmiş olduğu görülür (bkz. Tablo
7.6). Ailenin dönüşümüyle, hayat tarzlarının giderek farklılaşmasıyla
(üçüncü cilde bakınız) birlikte değerlendirirsek, hayat döngüsü içinde
annelik ve babalık zamanlarının, biçimlerinin ciddi bir değişiklik geçir­
diğini, yeni kuralın birkaç kuralın varlığı olduğunu gözlemleriz. Ayrıca
yeni üreme teknolojileri, yeni kültürel modeller yaş ile, biyolojik durum

49 Guillemard (1988).
TABLO 7.4
Dünyanın Başlıca Bölgelerinde Başlıca Demografik Özellikler, 1970-19953

Toplam doğurganlık oranı Ortalama ömür beklentisi Bebek ölümleri oranı

1970-5 1980-5 1990-5 1970-5 1980-5 1990-5 1970-5 1980-5 1990-5

Dünya 4,4 3,5 3,3 57 60 65 93 78 62


Çok kalkınmış bölgeler 2,2 2,0 1,9 71 73 75 22 16 12
Az kalkınmış bölgeler 5,4 4,1 3,6 54 57 62 104 88 69
Afrika 6,5 6,3 6,0 46 49 53 142 112 95
Amerika kıtaları 3,6 3,1 - 64 67 68 64 49 -

Latin - -
3,1 - - - - - 47
Kuzey - -
2,0 - - - - - 8
Asya 5,1 3,5 3,2 56 59 65 97 83 62
Avrupa 2,2 1,9 1,7 71 73 75 24 15 10
Okyanusya 3,2 2,7 2,5 66 68 73 39 31 22
SSCB 2,4 2,4 2,3 70 71 70 26 25 21
1990-5 verilerinin tümü tahmindir.
Kaynak: Birleşmiş Milletler, World Population Prospects: Estimates and Projections as Assessed in 1984 (Dünya Nüfus Tahminleri: 1984 değerlendir­
melerine göre tahminler, olasılıklar); Birleşmiş Milletler, World Population at theTum of the Century (Yüzyıl dönümünde dünya nüfusu), 1989, s.9, tab­
lo 3; Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, The State of the World Population: Choices and Responsibilities (Dünya nüfusunun durumu: Tercihler ve sorum­
luluklar), 1994.
TABLO 7.5
Bazı Sanayileşmiş Ülkelerde Toplam Doğurganlık Oranlan, 1901-1985

Danimarka Finlandiya Fransa Almanya3 İtalya Hollanda Portekiz İsveç İsviçre Britanya ABD
1901-5 4,04 4,22 2,78 4,74 -
4,48 -
3,91 3,82 3,40
1906-10 3,83 4,15 2,59 4,25 - 4,15 - 3,76 3,56 3,14
1911-15 3,44 3,68 2,26 3,19 - 3,79 - 3,31 3,02 3,84
1916-20 3,15 3,49 1,66 2,13 -
3,58 -
2,94 2,46 2,40 3,22
1921-25 2,85 3,33 2,43 2,49 - 3,47 - 2,58 2,43 2,39 3,08
1926-30 2,41 2,88 2,29 2,05 - 3,08 - 2,08 2,10 2,01 2,65
1931-35 2,15 2,41 2,18 1,86 3,06 2,73 3,88 1,77 1,91 1,79 2,21
1936-40 2,17 2,38 2,07 2,43 3,00 2,58 3,45 1,82 1,80 1,80 2,14
1941-45 2,64 2,60 2,11 2,05 2,56 2,85 3,43 2,35 2,38 2,00 2,45
1946-50 2,75 2,86 2,99 2,05 2,78 3,48 3,29 2,45 2,52 2,38 2,97
1951-55 2,55 2,99 2,73 2,09 2,30 3,05 3,05 2,23 2,30 2,19 3,27
1956-60 2,54 2,78 2,70 2,34 2,32 3,11 3,02 2,24 2,40 2,52 3,53
1961-65 2,59 2,58 2,83 2,50 2,56 3,15 3,10 2,33 2,61 2,83 3,16
1966-70 2,20 2,06 2,60 2,33 2,50 2,74 2,91 2,12 2,29 2,56 2,41
1971-75 1,96 1,62 2,26 1,62 2,31 1,99 2,64 1,89 1,82 2,06 1,84
1976-80 1,65 1,67 1,88 1,41 1,88 1,59 2,32 1,66 1,51 1,76 1,69
1981-85 1,38 1,74 1,82 1,32 1,53 1,47 1,97 1,61 1,50 1,75 1,66
Almanya rakamları hem Federal Alman Cumhuriyeti’ni hem de Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni kapsar.
Kaynak: J. Bourgeois-Pichat, “Comparative fertility trends in Europe” (Avrupa’da doğurganlık eğilimlerinin karşılaştırması), Causes and Consequences
of Non-Rephcement Fertility (Hoover Institution, 1985); Birleşmiş Milletle^ World Populatiott at the Turn of the Century (Yüzyıl dönümünde dünya
nüfusu), 1989, s.90, Tablo 21.
594 yedinci bölüm

TABLO 7.6
Annenin Yaşına (30-49) ve Irkına Göre Her 1000 Kadında
İlk Sağlıklı Doğum,1960-1990

Yaşlar (yıl olarak)


30-34 35-39 40-44 45-49
Toplam
1960 8,6 3,2 0,8 0,0
1990 21,2 6,7 1,0 0,0
Beyaz
1960 8,9 3,3 0,8 0,0
1990 21,6 6,8 1,0 0,0
Siyah
1964 5,4 2,2 0,6 0,0
1990 12,9 4,0 0,7 0,0
Diğer hepsi
1960 6,9 2,9 0,7 0,1
1990 19,1 6,3 1,1 0,1
1960-90 arasında ilk sağlıklı doğum oranmda ciddi bir artış olmuştur: 30-34 yaş grubunda %
146.5’luk, 35-39 yaş grubunda % 109’Iuk bir artış vardır.
Kaynak: ABD Nüfus Bürosu, Historical Statistics o f the United States: Colonial Times to 1970
(ABD’nin tarihsel istatistikleri: Sömürgecilik döneminden 1970’lere), cilt 1, s.50, Dizi B 11-19,1975;
ABD Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı. Vital Statistics o f the United States (ABD’de hayatla ilgi­
li istatistikler): 1990, cilt 1, kesim 1, Tablo 1.9, 1994.

ile üremek, çocuk sahibi olmak arasına bir mesafe girmesini mümkün
kılmıştır. Tümüyle teknik terimlerle konuşacak olursak, bugün bir ço­
cuğun yasal ebeveynlerinin farklı olabilmesi mümkündür; yasal ebe­
veynlerin kim olduğu, spermin kimin, yumurtanın kimin olduğu; döl­
lenmenin nerede, nasıl gerçekleştiği; gerçek zamanda mı, sonraki bir za­
manda, hattâ babanın ölümünden sonra mı gerçekleştiği; çocuğu taşı­
yan rahmin kimin olduğu sorularının cevaplarına bağlıdır. Bütün kom­
binasyonlar mümkündür ve toplumsal olarak kararlaştırılmıştır. Toplu-
mumuz, türün sosyal üremesiyle, biyolojik üremesini ayrıştırabilecek
teknolojik kapasiteye erişmiştir. Kuralın istisnalarına atıfta bulundu­
ğum aşikardır, ama dünya çapında on binlerce istisnadan bahsediyo­
rum. Bazıları ileri yaşlardaki kadınların (ellilerinin sonunda ya da alt-
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 595

mışlarınm başında) çocuk doğurabileceğine örnektir. Bir kısım istisna


da, öfkeli mirasçıların ölü bir sevgilinin donmuş spermlerinin başında
kavgaya tutuştuğu pembe dizilerden ibarettir. Çoğu yüksek teknolojiy­
le haşır neşir California’da ya da M adrid’in dedikoducu ortamında ak­
şam yemeklerinde kulaklara fısıldanan gizli kapaklı meselelerdir. Bu ge­
lişmeler, genetik mühendisliğin alanına girmeyen basit üreme teknoloji­
leriyle ilgilidir; genetik mühendislik, uzun vadede bütün teknolojiler gi­
bi toplumda uygun bir yasal ve ahlaki ortam bulduğunda, üreme yaşı­
nın ve üreme koşullarının yönlendirilmesi olasılıklarının daha geniş bir
yelpazeye yayılacağını düşünmek akla yatkındır.
Gelecek hakkında birtakım tahminler yürütmediğim, gündelik
hayatın gayet iyi bilinen yönleri üzerine konuştuğumdan bu gelişmele­
rin insan hayatı, özellikle de hayat döngüsü açısından ne gibi sonuçlar
doğuracağı üzerine düşünmenin meşru olduğuna inanıyorum. Son de­
rece basit: Bu gelişmeler, hayat döngüsü kavramının biyolojik temeli­
nin bulanıklaşmasını son kerteye taşıyor. Altmış yaşında bebek sahibi
olan ana babalar; kendilerinden 30 yaş büyük ablaları, ağabeyleri
olan, ara yaş gruplarında kardeşleri olmayan, farklı evliliklerin çocuk­
ları; bir çift olarak ya da olmadan, hangi yaşta olurlarsa olsunlar ço­
cuk sahibi olmaya karar veren adamlar ve kadınlar; kızının yum urta­
sıyla döllenen bebeği doğuran büyükanneler (gerçek hayatta mevcut
vakalar); ölümden sonra doğan bebekler; toplumsal kurumlarla üreme
pratikleri arasındaki mesafenin giderek açılması (İsveç’te evlilik bağı
dışında doğan çocuklar bütün doğumların % 50’sini, Fransa’da %
40’ını oluşturuyor). Bu gözleme bir değer yargısı katmamamız temel
önemdedir. Gelenekselciler için İlahî gazaba meydan okumak olan şey,
kültürel devrimciler için bireysel arzuların zaferi, kadınların bedenleri
ve hayatları üzerindeki haklarının tescilidir. Ancak aslolan şudur ki,
bütün bunlar toplumsal ve biyolojik koşul arasında yeni bir ilişkinin
embriyoları olsalar da, toplumun kenarında değillerdir. Bunlar, yeni
bir teokrasi egemen olmadıkça, teknolojik ve kültürel bakımdan yayıl­
maları durdurulamaz görünen, gelişmekte olan toplumsal eğilimlerdir.
Poğrudan etkileri de, zamanın, insanın biyolojik zamanının, kökenle­
596 yedinci bölüm

rinden bu yana türüm üzün bağlı olduğu zam an ritminin bozulmasının


bir başka biçimidir. Düşüncemiz ne olursa olsun, ana babamıza bizi
yapacakları vakti söylemiş olan, bize hayatımızı çocuklarımıza ne za­
man, nasıl aktaracağımızı, aktarıp aktarmayacağımızı söyleyecek saat
olm adan yaşamamız gerekebilir. Çizgisel biyolojik ritmin yerini, varo-
luşsal bir karar anı almıştır.

REDDEDİLEN ÖLÜM
Onurlu ölüm ihtimaline duyulan inanç toplumun, bizim, aslında
doğası gereği sıklıkla ölen kişinin insanlığının parçalanmasını bera­
berinde getiren bir dizi yıkıcı olaydan ibaret olan gerçeklikle başa
çıkma çabamızdır. Ölümümüze giden süreçte genelde pek onur
görmedim. Bedenlerimiz yıkıldığında, gerçek onura ulaşma arayışı­
mız da yıkılıyor... Ölümde bulunabilecek en büyük onur, onu önce-
leyen hayatın onurudur.
Sherwin B. Nuland50

Toplumda ve yaşamda zaman, ölümle ölçülür. Ölüm, ister Tanrı’nın


iradesi olarak kabullenilsin, ister insanın nihaî mücadelesi olarak kar­
şı konulsun, tarih boyunca kültürlerimizin ana teması olmuştur.51 Ya­
şayanları rahatlatm ayı amaçlayan ayinlerde çarmıha gerilmiş, sükune­
te teslim olmakla kabul edilmiş, basitliğin karnavallarında dizginlen-
miştir ölüm, romantiklerin ümitsizliğinde çarpışılmıştır onunla; ama
asla inkar edilmemiştir.52 Ölümü hayatlarımızdan sürüp çıkarma giri­
şimi, yeni kültürüm üzün ayırt edici bir özelliğidir. Bu girişimin çatısı,
her şeye muktedir ilerlemeye duyulan akılcı inançta saklı olsa da, son
yirmi yılda tıp teknolojisinde, biyolojik araştırm alarda kaydedilen iler­
lemeler insanoğlunun o en eski arzusunun gerçekleşmesine maddi ze­
min hazırlamıştır: Mevcudiyeti elimizdeki tek kesin şey olsa da, sanki
ölüm yokmuş gibi yaşamak. Bununla birlikte, hayat döngüsünün nihaî
yıkımı tamamlanır; hayat, sonu gelmez bir ısmarlama duygular buti­
ğinde seçilmiş yükseliş ve iniş tecrübeleriyle dolu, dümdüz bir arazi ha­
50 Nuland (1994: xvii, 242).
51 Morin (1970).
52 Thomas (1985, 1988).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 597

line gelir. Dolayısıyla ölüm geldiğinde, dikkati dağılmış seyircilerin ek­


ranındaki yeni bir uyarıdan başka bir şey olmaz. Eğer Ionesco’nun de­
diği gibi “her birimiz öldüğümüzde, ilk ölen olacaksak”,53 eğer bu
doğruysa, toplumsal mekanizmalar aynı zamanda sonuncu da olma­
mızı sağlar; açıkçası ölen gerçekten yalnızdır, yaşayanın hayat enerjisi­
ni alıp götürmez. Ancak, Philippe Aries’in de Batı kültüründe Ortaçağ­
lardan beri varolduğunu belgelediği eski, sağlıklı bir duygu olan bu ha­
yatta kalma arzusu biyolojik devrimle birlikte yeni bir dönemece gir­
di.54 Hayatın sırlarını ortaya çıkarmaya çok yaklaşmış olduğumuz
için, tıp bilimlerinden toplumun geri kalanına yayılan iki büyük eğilim
var: Takıntılı bir biçimde ölümü engelleme eğilimi ve ölümle sonuna
kadar savaşma eğilimi.
İlk eğilim doğrultusunda, insan sağlığını çevreyle ilişkilendiren
her biyolojik araştırma, her tıbbi inceleme derhal hijyenik bir tavsiye­
ye ya da uygulanması zorunlu bir reçeteye dönüyor (hafif makineli tü­
feklerin posta yoluyla alınabildiği bir ülke olan ABD’de sigara karşıtı
kampanya gibi örneğin); medyanın da sergilediği eksiksiz işbirliğiyle
birlikte toplum giderek sembolik olarak arındırılmış bir ortama dönüş­
türülüyor. Öyle ki, yayıncılar sağlık kampanyasını, kamuoyunun dik­
katini çekmelerini sağlayacak sınırsız bir kaynak olarak görüyorlar;
araştırmaların sonuçları periyodik olarak çürütülüp yerlerine yeni tav­
siyeler, yeni reçeteler geçirildiğinden bu durum daha geçerlilik kazanı­
yor. Bu kampanyayla doğrudan bağlantılı, hijyenik gıdalardan şık spor
giyime, konuyla hiçbir ilgisi olmayan vitamin haplarına uzaman büyük
bir “sağlıklı yaşam” sektörü var. Tıbbi araştırmaların böyle amacından
saptırılarak kullanılmasının, sağlık sigortası şirketlerinin, önde gelen
firmaların sağlığı korumaya yönelik asal önlemlere, iş güvenliğine ilgi­
sizliğine ters düştüğü dikkate alınırsa, ne denli hastalıklı bir yaklaşım
olduğu da görülüyor.55 Bir başka deyişle ileri toplumlardaki insanların,
tüm dünyada profesyoneller sınıfında yer alanların giderek daha bü­

53 Thomas’ta alıntı (1988: 17).


54 Aries (1977, 1983).
55 Navarro (1994a).
598 yedinci bölüm

yük bir bölümü, ömürleri boyunca, yöntem ve sonuç bakımından ge­


leneksel şaman ayinlerinden pek farkı olmayan bir sağlıklı olma m oda­
sını izlemeye ciddi boyutlarda zaman, para ve psikolojik enerji harcı­
yor. Örneğin son araştırm alar kilonun büyük ölçüde genetik olarak
programlanmış metabolizmayla ilgili olduğunu, insanların bütün çaba­
larına karşın yaşlarına göre ortalam a ağırlıklarının % 10-15 değişiklik
gösteren bir yelpazede salındığını ortaya koysa da ister gerçek olsun,
ister yönlendirilmiş, rejim yapmak toplumsal bir takıntı.56 Çok doğru,
kişisel estetik, bedenle kurulan ilişki bireycilik kültürü ve narsisizmle
de bağlantılı, ancak toplumlarımızın bakış açısı buna bir de belirleyici
bir araçsal yön ekliyor (hatta, kadın bedeninin nesneleştirilmesinin red­
dedilmesiyle ilişkilendiriliyor). Tıp biliminin, sağlık sektörünün ve
medyanın da desteğiyle hayatın her dakikası ölümü ve yaşlanmayı er­
telemenin, onlarla mücadele etmenin amaçlandığı bir yön.
Ancak ölüme karşı gerçek saldırı, kaçınılmaz olanı mümkün ol­
duğunca İnsanî bir biçimde geriye itmek için verilen iyi niyetli, tıbbî
mücadele. Cerrah ve tıp tarihçisi Shenvin B. Nuland, sarsıcı kitabı
How We Die’da şöyle yazıyor:

Her tıp uzmanı, hastalığın M uamma’nın çözülmeden kalmasının


daha iyi olacağı denli aklın ötesine geçtiği bir noktasında, hastala­
rını teşhise ya da tedaviye yönelik önlemler uygulamaya ikna ettiği
zamanlar olduğunu kabul etmelidir. Genelde sona yaklaşıldığında,
doktor kendini derinden kavrayabilse, kararlarını, tavsiyelerini
yönlendirenin çözme şansı bulunduğu sürece M uamma’dan vazge-
çemeyişi, yenilgiyi kabul edemeyişi olduğunu da anlayacaktır. Te­
davi ettiği hastaya karşı şefkatli, düşünceli olsa da, nezaketi bir ke­
nara bırakır, çünkü Muamma çok baştan çıkarıcıdır, onu çözeme-
mek de kendisini zayıf düşürecektir.

Ölümü def etme çabasındaki bu tıbbi dürtünün kapitalizmle


hiçbir ilgisi yok. Aslında bazı sigorta şirketleri ötenaziyi memnuniyet­
le karşılar, hastaların evlerine mümkün olduğunca erken dönmelerini
56 Kolata (1995).
57 Nuland (1994: 249).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 599

isterler; doktorların hemen her gün karşı koyduğu sinik bir bakış açı­
sıyla. Bu bitip tükenmek bilmeyen, kaçınılmaz olana karşı koyma ar­
zusu olmasaydı eğer; kıymetli dersler kaybolup gider, hayatta kalma,
acının üstesinden gelme yönündeki kolektif yetimiz darbe alırdı. An­
cak bu çabaların, bunlarla birlikte ölümcül hastaların denek olarak
kullanılması gibi daha az soylu girişimlerin topluma etkisi, ölümün
son dakikaya kadar reddine gelip dayanıyor. Ölümün zamansal ve
uzamsal olarak hapsedilişi o kadar güçlüdür ki, ölümlerin büyük bö­
lümü (ABD’de % 80*i; bu oran bütün ülkelerde yükselme eğiliminde­
dir; aile bağlarının çok güçlü olduğu bir ülke olan Japonya için Şekil
7.2’ye bakınız) hastanelerde, genellikle de yoğun bakım ünitelerinde
gerçekleşir; cesetler çoktan sosyal ve duygusal çevrelerinden uzaklaştı-

ŞEKÎL 7.2
Japonya’da Hastanede Gerçekleşen Ölümlerin Toplam Ölümlere Oranı (%),
Yıllara Göre, 1947-1987

Kaynak: Koichiri Kuroda, “Medicalization of death: changes in site of death in Japan after World
War Two” (ölümün tıbbileştirilmesi: Japonya’da İkinci Dünya Savaşı sonrası ölüm mekânlarında
gözlenen değişiklik). Hyogo: Kobe College, Department of Intercultural Studies (Kültürlerarası Araş-
nrmalar Bölümü), 1990, yayımlanmamış araştırma
6 oo yedinci bölüm

rılmıştır. Ölümcül hastalar için daha insanca koşullar sağlanmasını sa­


vunan birkaç sınırlı harekete, ölüm döşeğinde olanları eve geri götür­
me yönündeki daha da sınırlı eğilimlere karşın, son dönemimiz gide­
rek daha sterilize hale getiriliyor, sevdiklerimizin de itiraz etmeye cesa­
reti yok pek: Çünkü aslında çok müşkül, çok pis, çok acılı, çok gayri
insani, çok alçaltıcı. H ayat olası bir son gülüşün eşiğinde kesintiye uğ­
ruyor ve ölüm yalnızca kısa, törensel bir an için gözle görülür hale ge­
liyor, uzmanlaşmış imaj yapımcıları yatıştırıcı mizansenlerini oynadık­
tan sonra. Sonra toplumlarımızda yasın modası geçiyor; hem gelenek­
sel toplumsal ikiyüzlülüğe bir tepki bu, hem de gerçekçi bir hayatta
kalma felsefesi. Oysa psikanalistler ve antropologlar ritüel olarak da,
duygusal olarak da yasın toplumsal işlevlerini ve bireysel yararlarını
göstermişlerdi.58 Fakat yası kaybetmek, ölümü reddetmekle yaşarken
ebediyete adım atmamız için ödememiz gereken bedel.
Toplumlarımızda teknolojik hırsımızın bir ifadesi olan, geçicili­
ğe alkış tutmamızla da aynı çizgide yer alan baskın eğilim ölümü ha­
yattan silmek ya da medyada tekrar tekrar göstererek anlamsız hale
getirmektir; gösterilen ölümler hep bir başkasının ölümüdür, böylece
bizim ölümümüz beklenmeyenin yarattığı şaşkınlıkla karşılanır. Ölü­
mü hayattan silerek, bu inancın uzun sürmesini sağlayacak teknolojik
sistemi yaratarak hayatımız süresince ebediyeti inşa ediyoruz. Böylece
ışığın kuşattığı o kısa an dışında, ebedileşiyoruz.

ANLIK SAVAŞLAR
Ölüm, savaş ve zaman doğrudan tarihsel bir birlik içindedir. Belirmek­
te olan teknolojik paradigmanın en çarpıcı yönlerinden biri de, bu be­
raberliğin temelden, en azından baskın güçlerin belirleyici savaş gücü
açısından değişmiş olmasıdır. H attâ nükleer teknolojinin gelişmesinin,
gezegen çapında bir soykırım yaşanması olasılığının, büyük güçler ara­
sında geniş çaplı, küresel bir savaş çıkması olasılığını ortadan kaldır­
mak, 20. yüzyılın ilk yarısının tarihe en yıkıcı, en ölümcül dönem ola­

58 T h o m a s ( 1975).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 601

rak geçmesine neden olan bir koşulu aşmak gibi paradoksal bir etkisi
oldu.59 Ancak jeopolitik çıkarlar, toplumsal çekişmeler, uluslararası,
etnik gruplar arası ve ideolojik çatışmaları fiziksel yıkımı amaçlama sı­
nırına götürecek denli besliyor:60 Şunu teslim etmemiz gerekir ki, sa­
vaşın kökleri insan doğasmdadır, en azından tarihsel olarak tecrübe
edildiği kadarıyla.61 Fakat geçen yirmi yıl içinde Kuzey Amerika, Batı
Avrupa, Japonya ve Okyanusya’daki demokratik bakımdan, teknolo­
jik olarak gelişmiş toplumlar, savaşa karşı çıkma, hükümetlerin vatan­
daşların nihaî bir fedakarlıkta bulunması çağrılarına olağandışı bir di­
reniş gösterme noktasına gelmiştir. Cezayir Savaşı Fransa’da, Vietnam
Savaşı ABD’de, Afganistan Savaşı Rusya’da62 devletlerin toplumları o

59 Van Creveld (1989); Tilly (1995).


60 Sorgulanabilir kavramsallaştırmayla ilgili bazı yararlı bilgiler için bakınız, ABD Temsilciler
Meclisi Silahlı Kuvvetler Komisyonu Alt Hazırlık birimi (1990). Ayrıca bakınız Harff (1986);
Gurr (1993).
61 Savaşa ve savaşm toplumsal bağlamına ilişkin kavrayışımın, büyük olasılıkla stratejiyle ilgili en
eski askeri incelemeden etkilendiğini itiraf etmem gerek: Sun Tzu’nun On the Art o f War (MÖ
505-496) (Savaş Sanatı, Anahtar Kitaplar, çev. Sibel Özbudun, Zeynep Ataman, 2. baskı, İstan­
bul, 2000). Okuyucu eğer intihale giriştiğimden kuşkulanıyorsa, analize içkin mantığı tarihsel
bağlamından süzüp çıkarma sabrmı göstermesi şartıyla onu bu eseri okumaya davet ederim. Şu
örneği okuyun: “Savaş sanatı Devlet için yaşamsal önemdedir. Bir ölüm kalım meselesidir, ya
esenliğe ya da mahvolup gitmeye götüren bir yoldur. Bu yüzden de hiçbir gerekçeyle ihmal edil­
memesi gereken bir araştırma konusudur. Savaş sanatı, kişinin sahada oluşan koşulları belirle­
meye çalışırken değerlendirmeye alması gereken beş etkenle yönlendirilir. Bunlar 1) Ahlakî ya­
sa, 2) Gökler 3)Yeryüzü 4)Komutan 5) Metod ve Disiplindir. Ahlaki Yasa insanlarını yöneticiy­
le tam bir uyum içinde olmasını sağlar, böylece hayatlarını gözetmeksizin onu izleyeceklerdir.
Gökler geceyi ve gündüzü, soğuğu ve sıcağı, zamanları ve mevsimleri anlatır. Yeryüzü mesafele­
ri, büyük ve küçüğü, tehlikeyi ve güvenliği; açık alanı ve dar geçitleri; yaşama şansını ve ölüm
olasılığını anlatır. Komutan bilgelik, samimiyet, iyilik, cesaret ve sağlamlığa karşılık gelir. Me­
tod ve Disiplinden ordunun uygun alt bölümlere ayrılması, subaylar arasında rütbe dağılımı, te­
dariklerin orduya ulaşacağı yolların korunması ve askeri harcamaların kontrol altında tutulma­
sı a n la şılır. (s.1-3; benim vurgum)
62 Rus halkı 20. yüzyılda savaştan, dünyada başka herkesten çok çektiği için olsa gerek, Rusya’da­
ki kamuoyu da büyük olasılıkla Japonya ve Almanya’yla birlikte en pasifistler arasında yer alır.
Bu pasifızm malûm sebeplerden dolayı 1980’lere dek kendini açıkça ortaya koyamadı, ancak
Afganistan’daki savaş Gorbaçov’un perestroykasınm gerisindeki önemli etkenlerden biriydi.
1994’te Çeçenya’daki savaş bu ifadeyi yalanlıyor görünse de, aslında nüfusun geniş kesiminde
Yeltsin’in politikalarına karşı bir hoşnutsuzluğu besledi ve Rusya Devlet Başkanı’yla geçmişte
onu desteklemiş demokratların birçoğu arasında görüş ayrılığı yarattı. Rusya’ya ilişkin kişisel
bilgilerime ve araştırma verilerine dayanarak, Rusya’daki askeri lobinin Batı ülkelerinde oldu­
602 yedinci bölüm

kadar da zorlayıcı olmayan nedenlerden yıkıma ikna etme becerisinde


bir dönüm noktası olmuştur. Savaş, savaşa başvurma yönünde inandı­
rıcı tehditlerde bulunma hâlâ devletin gücünün özünü oluşturduğun­
dan, Vietnam Savaşı’nın son bulmasından bu yana stratejistler hâlâ sa­
vaş çıkarma yolları aramakla meşgul. Ekonomik, teknolojik ve de­
mografik güç ancak bu koşulda başka devletlere baskın çıkmak için
kullanılabilir çünkü; insanoğlunun en eski oyunudur bu. Sonuçta ile­
ri, demokratik ülkelerde, savaşı toplum nezdinde daha kabul edilebilir
kılmak için gerekli koşullarla ilgili olarak hızla üç sonuca varılmıştır:63
1. Sıradan yurttaşları kapsamamalı, profesyonel bir ordu tara­
fından başlatılmalı, zorunlu askerlik, ancak ihtimal dışı sayılabilecek
gerçekten istisnai koşullara saklanmalı.
2. Kısa olmalı, hattâ hemen olup bitmeli; böylece İnsanî ve eko­
nomik kaynakları tüketecek, askeri eylemin haklılığına dair soru işa­
retleri yaratacak denli uzun süreli olmaz.
3. Temiz, cerrahî olmalı; düşmana verilecek zarar bile makul sı­
nırlar çerçevesinde tutulmalı, kamuoyundan mümkün olduğunca giz-
lenmeli; buna bağlı olarak bilgilerin değerlendirilmesi, imaj yapımı ve
savaş yakından bağlantılı olmalı.
Son yirmi yılda, askeri teknolojide sağlanan gelişmeler, bu sos-
yo-askeri stratejinin uygulanması için gerekli araçları da sağladı. İyi
eğitimli, iyi donanımlı, tam zamanlı, profesyonel silahlı güçleş nüfusun
genelinin savaş çabasına katılmasını gerektirmez; oturma odalarında

ğu gibi gelecekte ciddi bir halk muhalefetiyle karşılaşacağı, bu yüzden de teknolojiye dayalı sa­
vaşa vurgu yapmaya başlayacağı yönündeki iyimser olduğu tartışılmaz bir varsayımda bulunu­
yorum. (Yazarın notu, Aralık 1999: 1996 başında yazılan bu dipnotu, siyasi meselelere ilişkin
tahminlerin ne denli riskli olduğunu göstermek üzere yenilemiyorum. 1999’un sonunda Mos­
kova’daki bir dizi faili meçhul, çok sayıda insanın ölümüne sebep olan bombalamaların ardın­
dan Rus kamuoyu federal birliklerin Rusya’ya bağlı Çeçen cumhuriyetine topyekûn bir saldırı­
ya girişmesini destekler durumdaydı. Ancak ifadelerimin yerine yeni bir tahmin geçirmedim,
çünkü savaştaki ölü sayısı yükselmeye başladığında bu durum da değişebilir.)
63 ABD Savunma Bakanlığı için çalışan mavi şeritli bir komisyonun hazırladığı önemli bir rapor­
da geçen, ABD’nin aslında 1970’lerin sonunda başlatılan askeri stratejisinin bir yeniden değer­
lendirmesi için bakınız Ikle ve Wohlsletter (1988). Teknolojinin askeri teknoloji üzerindeki et­
kisine ilişkin benim değerlendirmem için bakınız Castells ve Skinner (1988).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 603

özellikle heyecan verici, derin yurtsever duygular uyandıran bir göste­


riyi izleyip kutlamalarının dışında.64 Haber yapımının, medyayı izler­
ken gereksinimlerini de gözeten akıllıca bir tutumla, profesyonelce yö­
netilmesi, öldürmenin, acı çekmenin kısıtlı, hijyenik bir algısını suna­
rak, savaşı insanların evlerine naklen yansıtabilir; Baudrillard’ın derin­
lemesine incelediği bir temadır bu.65 Daha da önemlisi, iletişim ve
elektronik silah teknolojisi, düşmana, son derece kısa zaman dilimle­
rinde yıkıcı darbelerde bulunmayı sağlıyor. Körfez Savaşı elbette ki, ye­
ni bir savaş türünün genel bir provasıydı, büyük, iyi donanımlı Irak or­
dusuna karşı 100 saatte tamamlanması da, önemli bir mesele söz ko­
nusu olduğunda (bu örnekte, Batı’nın petrol tedariği) yeni askeri gücün
de ne kadar kararlı bir biçimde kullanılabileceğini gösterdi.66 Elbette
bu analiz, Körfez Savaşı’mn kendisi uzun bazı değerlendirmelere gir­
meyi gerektiriyor. ABD ve müttefikleri, bir kara saldırısı başlatmak
amacıyla birkaç aylığına yarım milyon asker gönderdiler; yine de bir­
çok uzman bunun aslında, Savunma Bakanlığının iç politikasından,
Hava Kuvvetleri karşısında savaşın havadan ve karadan kazanılacağı­
nı teslim etmeye henüz hazır olmamasından kaynaklandığını düşünür.
Gerçekten tam da böyle bir durum söz konusuydu, çünkü İraklılara
uzaktan verilen cezanın ardından kara kuvvetleri pek de fazla direniş­
le karşılaşmadı. Doğru, müttefikler Bağdat’a doğru ilerlemedi, ancak
bu kararın gerisinde askeri engeller değil, Irak’ı bölgede İran’ı ve İsra­
il’i denetleyecek askeri bir güç olarak bırakmayı tasarlayan siyasi he­
saplar vardı. Büyük bir devletin desteğinden yoksun olmak (Rusya ya
da Çin) İraklıları iyice savunmasız bıraktı. Fakat, siyasi desteği olan
daha güçlü ülkelere karşı, başka “yarı-hızlı” savaşlar da gerçekleştin-

64 1990’ların ortalarında birçok Batı ülkesinin hâlâ profesyonel orduları yoktu. Ancak zaman sı­
nırlaması olan askerlik hizmeti uygulaması geçerli olsa da, askeri operasyonlar, gerekli teknik
eğitime sahip, savaşa hazırlıklı küçük bir profesyoneller grubunun elindedir. Ayrıca ülke yararı­
na hayatı tehlikeye atmaya karşı çıkan yaygın muhalefet dikkate alındığında, bir ordu askerlik
hizmetine ne kadar dayanırsa, bu birliklerin savaşa girme olasılığı o kadar düşüktür. Genel eği­
lim açıkça, ileri, demokratik toplumlarda nüfusun büyük kesiminin tümüyle sembolik bir asker­
lik hizmeti vereceği yönündedir.
65 Baudrillard (1991).
66 Örneğin Morrocco’ya bakınız (1991).
6 0 4 yedinci bölüm

lebilirdi. Nitekim, 1999’da Yugoslavya’ya karşı girişilen savaş bu sına­


ileşmiş ülkenin üç ay boyunca her gün bombalanmasıyla (aslında iki
gün sürmesi amaçlanıyordu), Rusya’nın ve Çin’in güçlü muhalefetine
karşı yürütüldü; NATO kuvvetleri savaşta hiç kayıp vermediklerinden
Batılı ülkeler kendi ülkelerindeki medya savaşını kazandılar; ABD’nin
teknolojik gücü de hava saldırısına yönelik ciddi eleştirileri uzakta tut­
mayı başardı. NATO’nun askeri başarısının sırrı, kara birliklerini sa­
vaşa sokmaksızın Yugoslavya’da büyük bir hasara sebep olmasıydı.
Teknolojik olarak denk kuvvetler, birbirlerinin peşine düşmek­
te zorlanacaktır. Ancak başlıca büyük güçler arasında nükleer atışma­
nın karşılıklı olarak sona erdirildiği düşünülürse, bu güçlerle uydula­
rının potansiyel savaşları, büyük ihtimalle teknolojik dengesizliğin ger­
çek durum unu ortaya koyacaktır. Kitlesel yıkım ya da bunun en kısa
sürede gerçekleşebilirliğinin gösterilmesi, Enformasyon Çağı’nda dü­
zeyce ileri savaşlar yürütme stratejisi olarak kabul edilmiş görünüyor.
Fakat bu askeri strateji yalnızca teknolojik güçleri baskın olan
devletlerce izlenebilir; ayrıca 1945’ten bu yana dünyaya yayılmış olan,
hem ülke içi hem de uluslararası, birçok sonu gelmez şiddetli çatışmay­
la da çelişir.67 Savaşlarda gözlenen bu zamansal farklılık, parçalı bir
yapısı olan küresel sistemimizin ayırıcı özelliği olan zamansal farklılı­
ğın en çarpıcı ifadelerinden biridir; birazdan bu temayı daha ayrıntılı
olarak işleyeceğim.
Baskın toplumlarda, bu yeni savaşma biçiminin, tarihte dene-
yimlendiği biçimiyle zaman mefhumu üzerinde büyük etkileri olmuş­
tur. Askeri karar alma sürecinin olağandışı ölçüde yoğunlaştığı anlar,
uzun süreli barış dönemlerini ya da gerilimin dizginlendiği dönemleri
şekillendiren anlar olacaktır. Örneğin Kanada Savunma Bakanlığı’nın
askeri çatışmalar hakkında gerçekleştirdiği tarihsel niceliksel bir ince­
lemeye göre, 1980’lerin ilk yarısında çatışmaların süresi 1970’lere kı­
yasla ortalama yarı yarıya, 1960’lara kıyasla üçte iki oranında azal­
mıştır.68 Aynı kaynağa dayanarak hazırlanan Şekil 7.3, son dönemde
67 Carver (1980); Holsti (1991); Tilly (1995).
68 Kaye vd. (1985).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 605

ŞEKİL 7.3
Savaşlarda Meydana Gelen Ölümlerin Dünya Nüfusuna Oranı,
On Yıl Bazında, 1720-2000
c/y*
cd
>


-2
oc

3
3
C/5

:3
C
cd
C
û

Kaynak: Kaye vd. (1985).

savaş sonucu gerçekleşen ölümlerin, özellikle dünya nüfusuyla kıyas­


landığında azaldığını gösterir. Ancak aynı şekil incelendiğinde özellik­
le 20. yüzyılın ilk yarısında yoğunlaşan savaşların ne ölçüde bir yaşam
tarzı olduğu da görülebilir. Başka kaynaklar Batı Avrupa, Kuzey Ame­
rika, Japonya ve Latin Amerika’da savaş yüzünden gerçekleşen ölüm­
lerin sayısının 1945-89 döneminde 1815-1913 dönemine kıyasla daha
düşük olduğuna işaret eder.69 Gelişmiş ülkelerde teknolojinin uyumlu
hale gelmesine, sivil toplumun baskısına dayanan bu yeni savaş za­
manlamasına bakılırsa, öyle görünüyor ki bu toplumlarda savaş za-

69 Tılly (1995), Derriennic’i (1990) alıntılıyor.


6o6 yedinci bölüm

man zaman insan doğasım hatırlatırcasına yeniden alevlenmek üzere


geri plana çekilecektir.
Bazı toplumlarda savaşın, çoğu insanın hayat döngüsünden kay­
bolmasının kültür, tutumlar üzerinde belirleyici etkisi olmuştur. Sınaileş­
miş, demokratik ülkelerde, Fransa, Portekiz ve ABD’de kısa bir dönem
boyunca nüfusun azınlıkta kalan bir kısmını hesaba katmazsak, İkinci
Dünya Savaşı sonrasında doğan kuşaklar, tarihte hayatları boyunca sa­
vaş görmemiş ilk kuşaklardır, şanslı İsveçlilerle İsviçreliler istisnadır ta­
bii. Bu, insani deneyimde temel önemde bir kesintidir. H attâ bu erilliği,
erkeklik kültürünü de derinden etkilemiştir. Bu kuşaklara gelene kadar
bütün erkeklerin hayatında bir noktada bir felaket olacağı düşünülür­
dü: Öldürmeye, öldürülmeye, ölümle, bedenlerin parçalanmasıyla bir­
likte yaşamaya, geniş bir kesimin insanlıktan çıktığını görmeye, ama yi­
ne de bundan gurur duymaya gönderilirlerdi, aksi takdirde sıklıkla top­
lumdaki saygınlıklarını kaybederler ve ailelerinden dışlanırlardı. Bu ha­
kikate; erkeğin korkunç kaderine, annelerin, eşlerin, kızların saygı duy­
dukları, bütün ülkelerin edebiyatlarında tekrar tekrar karşımıza çıkan
bu temaya atıfta bulunmaksızın geleneksel, ataerkil ailedeki kadınların
olağanüstü sabrını anlamamız mümkün değildir.70 Benim gibi hayatla­
rında savaşı görmemiş ilk kuşaktan gelenler, savaş deneyiminin babala­
rımız için ne denli belirleyici bir deneyim olduğunu, çocukluğumuzun,
aile hayatının savaş bazen yıllar bazen aylar sürse de adamların kişiliği­
ni, beraberinde ailenin karakterini hayat döngüsü boyunca ebediyen de­
ğiştiren, şekillendiren o günlerin yaraları, yeniden inşa edilmiş hatırala­
rıyla dolu olduğunu bilirler. Ölümle bir arada yaşayarak zamanın bu bi­
çimde ivme kazanması, insanlık tarihinde kuşaklar boyunca yaşanmış
bu deneyim, bazı toplumlarda artık ortadan kalkmıştır.71 Bu da gerçek­

70 Bu tema Fransız feminist yazar Annie Leclerc tarafından işlenmiştir. Ben bu düşünceye kişisel soh­
betlerimizde vardım, ancak onun bazı makalelerinde de geçmektedir; özellikle Leclerc (1975).
71 Inoue Syun İkinci Dünya Savaşı sonrası Japon gençliğine ilişkin kültürel araştırmasında, “savaş
dışı” kuşağın hayatı ölümden ayrı düşünmek konusunda babalarından farklı olduğunu ortaya
çıkarmıştı. Syun şöyle yazıyordu: “Çok gevşek bir tanımlamayla, savaş dönemi kuşağı için ölü­
mü kabul edenler, savaş dışı kuşağı için de ölüme karşı koyanlar diyebiliriz.” (Syun 1975). Ko­
nuyla ilgili daha kapsamlı bir analiz için Freud’a bakınız (1947).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 607

ten deneyimimiz açısından yeni bir çağı beraberinde getirir.


Ancak anî, cerrahî bir müdahale gibi, gözlerden uzak, teknolo­
ji güdümünde gerçekleşen savaşların, teknolojik bakımdan üstün ülke­
lerin bir ayrıcalığı olduğunu unutmamalıyız. Dünyanın her yerinde,
yarı görmezden gelinen, kanlı savaşlar sürüyor yıllardır; yüksek tekno­
loji silahları bu piyasaya da sirayet etmiş durumda, ama bu savaşların
çoğu ilkel yöntemlerle sürdürülüyor. Birleşmiş Milletler’in rakamları­
na göre, sadece 1989-92 döneminde dünya çapında 82 silahlı çatışma
vardı, bunların 79’u ülke içi çatışmalardı.72 Guatemala’daki Kızılderi­
li gerillalar, Kolombiya ile Peru’daki sonu gelmez devrimci mücadele­
ler, Sudan’ın güneyinde Hıristiyanların isyanı, Kürt halkının özgürlük
mücadelesi, M indanao’da Müslümanların isyanı, Myanmar ve Tay­
land’da iç içe geçmiş uyuşturucu trafiği ve ulusal mücadeleler, Ango­
la’da ve Kongo’da kabile/ideoloji savaşları, Somali ve Liberya’da savaş
baronlarının çatışmaları, Ruanda ve Burundi’de etnik iç savaşlar,
Fas’ta Sahara direnişi, Cezayir’de iç savaş, Afganistan’da iç savaş, Sri
Lanka’da iç savaş, Bosna ve Kosova’da iç savaş, on yıllardır devam
eden Arap-İsrail çatışmaları ve savaşları, Kafkaslar’daki savaşlar, yıl­
lardır devam eden başka onlarca çatışma, savaş ağır çekim, güçten dü­
şürücü savaşların hâlâ var olduğunu, yıkıma sebep olma kapasitemi­
zin bir göstergesi olarak öngörülebilir bir gelecekte de var olacağını
gösteriyor.73 Ülkelerin sürdürdükleri savaşların zamansal akışını, özel­
likle de süresini belirleyen iktidar, zenginlik ve teknolojiyle ilişkilerin­
de gözlenen asimetridir. Ayrıca aynı ülke küresel sistemle ilişkisine,
baskın güçlerin çıkarlarına bağlı olarak ağır çekim savaşlardan ani sa­
vaşlara geçebilir. Nitekim İran ile Irak, yedi yıl boyunca, Batılı ülkele­
rin titizlikle, petrol tedariğini tehlikeye atma kapasitelerini baltalasın
diye her iki tarafı da desteklediği (ABD ile Fransa Irak’ı destekliyor, İs­
rail İran’a yardım ediyor, İspanya her iki ülkeye de kimyasal silah sa­
tıyordu) çirkin bir savaş yürüttü. Irak iyi donanımlı, savaşın güçlendir­
diği ordusuyla bölgede liderliğini tescil etmeye kalkınca (Batılı ülkele­

72 The Economist (1993).


73 Tillema (1991).
6 o8 yedinci bölüm

rin de rızasına güvenerek üstelik) kendini ani savaş teknolojisiyle kar­


şı karşıya buldu; gelecekte dünya düzeninin bozulacağına dair uyarıda
bulunan bir güç gösterisiydi bu. Başka bir yerde Bosna’da devam eden,
Avrupa Birliği’nin utanç kaynağı çirkin savaş, NATO ülkelerinin ken­
di aralarındaki görüş ayrılıklarını giderip teknolojik savaş biçimine
geçmeleri; seçilmiş hedeflere düzenlenen yıkıcı saldırılarla Bosnalı
Sırpların savaşma kapasitelerini felce uğratmaları sonrasında birkaç
gün içinde yön değiştirdi ve Ağustos 1995’te O hio’nun Dayton kentin­
de taraflara bir barış anlaşması dayatıldı. Bir çatışma dünya güçlerinin
öncelikli planlarına dahil olduğunda, dahil olursa eğer farklı bir tem­
poya geçer.
Kuşkusuz baskın toplumlar açısından da savaşın bitmesi, şidde­
tin, farklı siyasi aygıtlar arasındaki şiddetli çatışmaların da son bula­
cağı anlamına gelmiyor. Savaşın dönüşümü, yeni şiddetli savaş biçim­
lerini de beraberinde getiriyor; terörizm de bunlar arasında en öne çı­
kanlardan biri. Eylemin odak noktasının medya olduğu olası nükleer,
kimyasal, bakteriyolojik terörizm, bunların yanı sıra ayrım gözetme­
yen katliamlar ve rehine almalar, büyük olasılıkla gelişmiş toplumlar-
da savaşın yeni ifadesi olacaktır. Ancak herkesin psişesini etkileyebile­
cek bu şiddet eylemleri dahi, barışçı normallik dönemlerinden ortaya
çıkıveren, süreklilik taşımayan ani olaylar olarak tecrübe edilir. Bu, ge­
zegenin büyük bölümünde devletlerin başlattığı şiddetin yayılmacılı­
ğıyla tezat oluşturan bir durumdur.74
Ani savaşlar, bu savaşların teknolojiye dayalı geçicilikleri, en-
formasyonel toplumların bir özelliğidir; ancak bu yeni geçiciliğin baş­
ka boyutları gibi bu savaşlar da, yeni sistemin, ortaya çıkmakta olan,
başat mantık açısından merkezi önemde olmayan ülkeleri, olayları dış­
lamaya varan baskın olma tarzlarına damgasını vurur.

74 Tilly (1995).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 609

SANAL ZAMAN
Aralıkta defterime şöyle yazmışım: “Büyük bir Bura’da ve Uzun bir
Şimdi’de yaşamak istediğimi her geçen gün daha fazla anlıyorum. ”
Bu düşüncenin bana cazip görünmesinin sebebi sanıyorum o dö­
nemde yapmaya başladığım müzik türü için bir dayanak sunuyor
olmasıydı; haklılık kazandırıyor olmasıydı o müziğe; ebedî bir şim­
diki zamanda asılı kalmış bir müzik.”
Brian Eno, alıntı veren Brand

Beşinci Bölüm’de tartıştığımız gibi elektronik olarak bütünleşmiş bir


multi-medya sistemiyle bağlantılı gerçek sanallık kültürü, toplumları-
mızda zamanın dönüşümüne iki biçimde katkıda bulunur: Eşzamanlı­
lık ve zamansızlık. Bir yanda, bütün bir çevreden yapılan naklen ya­
yınlarla iç içe geçmiş olan dünya çapında hızlı bilgilenme toplumsal
olaylara, kültürel ifadelere daha önce görülmemiş bir zamansal yakın­
lık kazandırır.76 Ağustos 1991’de Sovyet devletinin çöküşünü dakika­
sı dakikasına, Rusya’daki siyasi tartışmaların eşzamanlı tercümesiyle
birlikte izlemek, tarihin yapılışına bilgiyi kontrol edenlerin yeterince
ilginç bulması koşuluyla doğrudan tanıklık edilebilecek yeni bir ileti­
şim çağını da beraberinde getirmiştir. Ayrıca bilgisayarlı iletişim, in­
sanları interaktif, çok taraflı yazılı sohbetlerde bir araya getirerek ger­
çek zamanlı diyaloğu da mümkün kılar. Yanıtların ertelenmesi kolay­
ca halledilebilir; çünkü yeni iletişim teknolojileri zaman bariyerlerini
en az telefon kadar, ama daha büyük bir esneklikle aşan; iletişim ku­
ran tarafların uzun süreli sessizliklere pek uygun olmayan telefonun
baskısı olmaksızın iletişim alanını genişletecek yeni bilgiler getirmek
üzere birkaç saniye, hattâ dakika uzaklaşmasına izin veren bir yakın­
lık duygusu da yaratır.
Diğer yanda, zamanların medyada, aynı iletişim kanalı içinde,
izleyicinin/etkileşim içinde olanın tercihiyle birbirine karışması, türle­
rin sadece iç içe geçmekle kalmadığı, aynı zamanda zamanlamalarının
da dümdüz bir çevrede, başı, sonu, bir sırası olmaksızın eşzamanlı ha­

75 Brand (1999: 28).


76 Wark (1994); Campo Vidal (1996).
6 ıo yedinci bölüm

le geldiği zamansal bir kolaj da ortaya çıkarır. Multi-medyanın hiper-


texti kültürümüzün belirleyici bir yönüdür; yeni kültürel bağlamda ye­
tişen çocukların zihinlerini, hafızalarını şekillendirir. Tarih öncelikle
görsel malzemenin elde edilebilirliğine göre örgütlenir, sonra da çerçe­
veleme anlarının özgül söylemler uyarınca bir araya getirilmek ya da
birbirinden ayrılmak üzere bilgisayarla seçilmesi imkânına tabi olur.
Okul eğitimi, medya eğlencesi, özel haberler ya da reklamlar, geçicili­
ği uygun düştüğü biçimde örgütlerler; böylece bütün bir İnsanî dene­
yim alanında mevcut olan kültürel ürünler, zamansal bir sıralamaya
tabi olmaksızın ortaya çıkar. Ansiklopediler insan bilgisini alfabetik sı­
raya göre düzenlemişlerse de, elektronik medya tüketicinin güdülerine
ya da üreticinin kararlarına göre bilgiye, ifadeye, algıya ulaşmayı sağ­
lar. Bunu yaparken de anlamlı olayların sıralaması, iç, kronolojik rit­
mini yitirir ve yararlarının toplumsal bağlamına dayalı zaman dizileri
halinde düzenlenir hale gelir. Bir başka deyişle, aynı zamanda hem ebe­
di olanın hem de geçici olanın kültürüdür. Ebedidir, çünkü bütün bir
kültürel ifadeler dizisinde ileri geri gidebilir. Geçicidir çünkü, her dü­
zenleme, her belli sıralama belli bir kültürel kurgunun istendiği bağla­
ma ve amaca bağlıdır. Bir deveran kültüründe değil, kültürel ifadelerin
geçiciliklerinin birbirinden farksız olduğu bir evrendeyiz.
Akışlar uzamı mantığı çerçevesinde yaratılan maddi koşullarla,
sonsuz bir kültürel ifadeler dünyasında yer aldığımızdan bütün kültü­
rel kodların bir sıralama, bir düzenleme olmaksızın birbirine karışabil­
diği postmodern mimarinin ortaya çıkışı ile tarihin sonu ideolojisi ara­
sındaki ilişkiyi tartışmıştım. Ebedi/geçici zaman da belli bir sıralamayı
aştığı için bu kültürel çerçeveye oturur. David Harvey benzer çizgide
argümanlarla mimari, sinema, sanat ya da felsefede olsun postmodern
kültürle, uzam-zaman sıkışmasından kaynaklanan “postmodern du­
rum ” arasındaki etkileşimi parlak bir biçimde göstermiştir. Harvey’nin
bugünkü kültürel dönüşüm süreçlerine, kapitalist mantığa hak ettiğin­
den daha fazla sorumluluk biçtiğine inansam da, analizinin kültürel
ifadelerin anlamın yokluğu ve ironinin en büyük değer olarak tescili
yönünde aniden bir araya gelmesinin gerisindeki toplumsal kaynakla-
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 611

rı aydınlattığını düşünüyorum.77 Zaman sıkıştırılmıştır; toplumumu-


zun temelindeki üretim, tüketim, ideoloji ve siyasette hızlı getirinin il­
kel bir replikası misali, nihaî olarak kültürde de reddedilmiştir. Bu an­
cak yeni iletişim teknolojilerinin mümkün kıldığı bir hızdır.
Ancak kültür bütün ifadelerinde ekonomik sistemin mantığını
yeniden üretmekle kalmaz sadece. Göstergelerin ekonomi politiğiyle,
ekonomi politiğin göstergelerinin tarihsel olarak bu biçimde birbirine
denk düşmesi, postmodernizmde zamansız zamanın ortaya çıkışını
açıklamaya yetecek bir argüman değildir. Bir şeyi daha eklememiz ge­
rekiyor: Yeni kültürel ifadelerin özgüllüğünü; gezegeni, insanoğlunun
tüm bir tarihini taramaktaki, Amerikan gettolarının birkaç ay sonra
Taipei ya da Tokyo’daki pop grupları tarafından taklit edilecek rap
kültüründen elektronik müziğin dönüştürdüğü Budist maneviyatçılığa
dek her yerden her işareti süpertext’te birleştirme, kaynaştırma yönün­
deki ideolojik ve teknolojik özgürlüklerini de eklememiz gerek. Yeni
kültürün ebedi/geçici zamanı esnek kapitalizmin mantığıyla, ağ toplu-
munun dinamikleriyle örtüşüyor, ama bireysel hayalleri, kolektif tem­
silleri, zamanı olmayan bir zihinsel çerçeveye yerleştiren kendi güçlü
katmanını da ekliyor buna.
Ortaya çıkmakta olan kültürün, zamansızlık kültürünün temsil­
cisi belki de, yeniden inşa edilmiş Budist meditasyonu, elektronik ses
üretimini ve sofistike California bestelerini bir araya getiren, günü­
müzde tüm dünyada profesyonellerin dinlediği New Age müziğidir.
Hillary Staggs’ın basit bir melodinin temel notalar dizisinin perdeleri­
ni sonsuz bir çeşitlemede değiştiren elektrik arpı ya da Ray Lynch’in
acılı sükunetinin uzun duraklamaları ve ani ses değişimleri, bastırılmış
duyguların sonsuzluk okyanusundaki hayat pırıltıları gibi aniden yük­
selmesiyle birlikte bir uzaklık duygusuyla tekrarı aynı müzikal metin­
de birleştirir; New Age bestelerinin çoğunda geri plandaki dalga sesle­
ri ya da çöl rüzgarıyla altı çizilen bir duygudur bu. Benim yaptığım gi­
bi, New Age’i çağımızın klasik müziği olarak görüp, birçok farklı bağ-

77 Harvey (1990: 284ff).


612 yedinci bölüm

lamda ama hep aynı toplumsal gruplar arasında etkili olduğu gözlemi­
ne dayanarak, yeni kültürel ifadelerde tekrarlanan temanın zamanın
yönlendirilmesi olduğu ileri sürülebilir. Anlık ve ani olmakla ebediliğe
vurgu yapan, bu iki yöne göndermede bulunma takıntısına kapılmış
bir yönlendirme: Ben ve evren, benlik ve Ağ. Böyle bir uzlaşma, ancak
bizlerin yaratılışından evrenin sonuna kadar bütün zamanların birleş­
mesi koşuluyla sağlanabilir. Zamansızlık, video kliplerin anlık görün­
tülerinde olsun, elektronik spiritüalizmin yankılarında olsun çağımızın
kültürel temalarının tekrarlanan bir ifadesidir.

ZAM AN, UZAM VE TOPLUM : SONSUZLUĞUN EŞİĞİ


Peki sonuçta zaman, St Augustine’i şaşırtan, Nevvton’ı yanıltan, Eins-
tein’a esin kaynağı olan, Heidegger’in takıntısı haline gelen bu anlaşıl­
ması güç, ele avuca sığmaz kavram nedir? Ve toplumlarımızda nasıl
bir dönüşüm içindedir?
Yaptığım incelemenin geçerliliği uğruna Leibniz’i yardıma ça­
ğırmayı yararlı buluyorum; Leibniz’e göre zaman “şeyler”in birbirini
izlediği sıraydı, öyle ki “şeyler” olmazsa zaman da olmazdı.78 Fizikte,
biyolojide, tarihte ve sosyolojide mevcut bilgilerimiz, böyle açık, sen­
tetik bir kavramlaştırmayla çelişiyor görünmemektedir. Dahası, geçici­
liğin geçirmekte olduğu dönüşümü Leibnizci zaman kavramına başvu­
rarak daha iyi anlayabiliriz. Toplumumuzda hakim olan zamansallı-
ğın, benim deyişimle zamansız zamanın belirli bir bağlamın, daha açık
konuşmak gerekirse enformasyonel paradigma ile ağ toplumunun
özelliklerinin, bu bağlamda gerçekleşen olguların sıralamasında sis­

78 Uzam ve zaman analizi, Leibniz’in bütün bir felsefi düşüncesine yerleşmiş olsa da, görüşlerinin
en açık formülasyonlarından biri Clark’la (1715-16) yazışmasından alınmış şu birkaç paragraf­
tır: “Uzantı^ zaman gibi tümüyle göreli bir şey olarak düşündüğümü birden fazla tekrarladım;
uzam bir arada varoluşun bir düzenidir; zaman ise birbirini izleyen şeylerin düzenidir. Çünkü
uzam olasılık anlamında, aynı zaman diliminde varolan şeylerin düzeninin altını çizer, bu şeyler
birlikte olduğu müddetçe çizer; onların varoluş biçimleriyle ilgili değildir; birkaç şeyi bir arada
gördüğümüzde şeylerin kendi aralarındaki düzenini algılarız. Aynı şey zaman için de geçerlidir.
Anlar, şeylerden ayrı olduklarında hiçtirler; anlar şeylerin birbirini izlemesi sırastnda oluşur.
(Parkinson’dan alıntı; 1973: 211-12, vurgular benimdir.)
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 613

temli bir düzensizlik yaratması durumunda ortaya çıktığı düşüncesini


ileri sürüyorum. Bu düzensizlik, olgunun ortaya çıkışının sıkıştırılma­
sı, anlık olmanın amaçlanması ya da sıralamada düzensiz kesintiler ya­
pılması şeklinde olabilir. Sıralamanın bertaraf edilmesi, zamanın fark-
sızlaştırılmasını beraberinde getirir, ki bu da ebediliğe denk düşer.
Bu bölümde sunulan özgül analizler, böyle soyut bir tanımlama­
nın kapsadığı ağır meseleleri örneklendiriyor. Anlık sermaye işlemleri,
esnek zamanlı müesseseler, hayat boyunca çalışma süresinde meydana
gelen değişimler, hayat döngüsünün bulanıklaşması, ölümün inkar
edilmesiyle ebediyet arayışı, anlık savaşlar, sanal zaman kültürü, bun­
ların hepsi de ortaya çıkışlarıyla birlikte zamanları sistematik olarak
karıştıran temel olgular, ağ toplumunun nitelikleridir.
Ancak bu tanımlama, insanların deneyimlediği bütün zamanla­
rı kapsamaz. Aslında dünyamızda, insanların çoğu, uzamların çoğu
farklı bir zamansallıkta yaşamaktadır. Başat ülkelerde, savaşın insan­
ların büyük bölümünün hayatından çıkmış olması, yerlerini anlık sa­
vaşlara bırakmış olmasıyla, diğer yanda gezegenin dört bir tarafında
her gün devam eden, sonu gelmez savaşlar arasındaki tezattan bahset­
miştim. Benzer bir argüman, yeni zamansallıkla ilişkili her durumu
kapsayacak şekilde genişletilebilir. Uruguay ve eski SSCB’de yeni do­
ğan ölümleri ABD’deki ortalamanın iki katı kadardır, ama Washing-
ton DC’deki bebek ölümleri de öyle (bkz. Tablo 7.7). Tüm dünyada
ölüm ve hastalıklar geriletilmeye çalışılmaktadır, ancak 1990’da en az­
gelişmiş ülkelerdeki insanların gelişmiş bölgelerdeki insanlara kıyasla
25 yıl daha az yaşaması bekleniyordu. Kuzey İtalya’da ya da Silikon
Vadisi’ndeki esnek zaman, ağlar kapsamında üretim ya da zaman yö­
netimi Çin’de ya da Güneydoğu Asya’da vardiyalı üretim bantlarında
çalışan milyonlarca işçi için pek az şey ifade ediyor. Esnek çalışma tak­
vimleri, dünyada kentli nüfusun büyük bölümü için işsizlik kavramı­
nın hâlâ ya çalıştığınız ya da öldüğünüz bir sisteme yabancı olduğu
gayri resmi ekonominin tahmin edilemez çalışma koşullarında bir can
simididir. Örneğin cep telefonları kişisel, profesyonel bağlantılara za­
man/uzam esnekliği kazandırır, ama 1995’te Lima sokaklarında cep
6 1 4 yedinci bölüm

TABLO 7.7
Bebek Ölüm O ranlarının Karşılaştırması, Seçilmiş Ülkeler, 1990-1995 (Tahminler)

Her 1000 sağlıklı Her 1000 sağlıklı


doğumda ölüm oranı doğumda ölüm oranı
ABD 9 Asya 62
Siyah 18 Avrupa 10
Beyaz 8 Latin Amerika 47
Diğer 16 Kuzey Amerika 8
Okyanusya 22
Bölgeler ve kentler SSCB (eski) 21
N orfolk City, VA 20
Portsm outh City, VA 19 Diğer ülkeler
Suffolk City, VA 25 Bulgaristan 14
New York City, NY 12 Kanada 7
Bronx 13 Şili 17
Orleans, LA 17 Çin 27
Los Angeles Co., CA 8 Kosta Rika 14
Wayne Co. (Detroit), MI 16 Fransa 7
Washington, DC 21 Almanya 7
Hong Kong 6
Afrika 95 Jamaika 14
Cezayir 61 Japonya 5
Mısır 57 Kore 21
Kenya 66 Malezya 14
Fas 68 Polonya 15
Nijerya 96 Singapur 8
Güney Afrika 53 Tayland 26
Tanzanya 102 Ukrayna 14
Zaire 93 Britanya 7
Uruguay 20
Kaynak: Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, The State of the World Population, 1994; ABD Sağlık ve
İnsani Hizmetler Bakanlığı, Vital Statistics of the United States (ABD’de hayatla ilgili istatistikler):
1990, cilt 2, kesim 2, Tablo 2-1, 1994.

telefonuyla dolanan seyyar iletişim satıcılarının, yoldan geçen insanla­


ra görüşme yapmaları için telefon kiraladığı cholular79 denen yeni bir
gayri resmi iş kolu türemişti: Öngörülemez bir geleceğin sonu gelmez
çalışma günlerinde azamî esneklik örneği. Sonra, sanal kültür de hâlâ
79 uC holo” Peru’da sahil kesiminde yaşayan insanların kullandığı ortak dilin adıdır. “Cholular”
cep telefonu ile Lima’nın kimliğinin bütünleşmesini bir kelime oyunuyla gösterir.
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman

yorucu günlerin sonunda evde oturup TV seyreden, Marakeş’teki


gençlerin de, Katalanca izleyen Barselonalı ev kadınlarının da aynı öl­
çüde aşina olduğu, Teksaslı milyonerlerle ilgili pembe dizilerle zihinle­
rini meşgul eden geniş bir kesimle ilişkilidir.
Zamansız zaman, akışlar uzamına aittir; dünya çapında birçok
mekânda ise çeşitli kesimlerden oluşan toplumumuzu maddi olarak
yapılandıran ve yapıbozuma uğratan zaman disiplini, biyolojik zaman
ve toplumsal olarak belirlenmiş sıralanmalar geçerlidir. Uzam, toplu-
1
mumuzda zamanı şekillendirir, böylece tarihsel bir eğilimi tersine çevi­
rir: Akışlar zamansız zamanı tetikler, mekânlar ise zamana bağlıdır.80
Son iki yüzyıl boyunca kültürümüzün ve toplumumuzun köklerini
oluşturmuş olan ilerleme düşüncesi, tarihin hareketliliğine, tarihin, ak­
im öncülüğünde, üretim güçlerinin itkisiyle, yer aldıkları uzama bağlı
toplumların ve kültürlerin kısıtlamalarından kurtularak önceden belir­
lenmiş bir akışı izleyeceğine dayanıyordu. Zamanın efendiliği, ritmik-
liğin kontrolü, kapitalizm ve devletçiliğin ikiz tarihsel oluşum sürecin­
de tamamına eren geniş bir sınaîleşme ve kentleşme dalgasıyla ülkele­
ri sömürgeleştirdi, uzamı dönüştürdü. Oluşmak, olmayı yapılandırdı,
zaman, uzama boyun eğdirdi.
Toplumlarımızdaki hakim eğilim, uzamın tarihsel intikamını,
zamanı farklı hattâ uzamsal dinamiklerle de ters düşen bir biçimde ya-
pılandırışını gözler önüne serer. Akışlar uzamı, bir önceki bölümde in­
celediğimiz üzere, olayların sıralamasını bozup, onları eşzamanlı hale
getirip, ebedi geçiciliği toplumda hakim kılarak zamanı çözer. Dağı­
nık, parçalanmış, bağlantısız mekânların çoğul uzamı, en ilkelinden,
doğal ritimlerin hakimiyetinden, en katisına, saat zamanının tiranlığı-
na dek çok farklı zamansallıklar sergiler. Seçilmiş işlevler, bireyler za­
manı aşarken,81 daha alt seviyelerdeki faaliyetler, boyunduruk altında­

80 Bu kavramlaştırma Innis’in önerdiği (1950, 1951) uzam-zaman rejimlerinin kurgusuyla bazı


benzerlikler taşır. Ancak benim zamana ilişkin genel analizime büyük olasılıkla katılmaz diye
düşündüğümden, onun kuramıyla entelektüel bir bağ iddiasında bulunmuyorum.
81 Toplumlarımızdaki profesyonel seçkinlerin zamanı aşmış olduğunu söylemek sezgilere karşıt
olabilir. Sürekli saatle yarışmıyorlar mı (yarışmıyor muyuz)? Benim argümanım bu davranış ka­
lıbının tam da zamanı ve hayat döngüsünün (yaşlanma, kariyerin ilerlemesi) ritmikliğini sürek­
6 ı6 yedinci bölüm

ki insanlar zamanla birlikte hayatlarını sürdürürler. Yeni toplumsal ya­


pının belirmekte olan mantığı, sıralı bir olaylar dizisi olarak zamanı
sürekli yerinden etmeye çalışırken, toplum un büyük bölümü, küresel
olarak karşılıklı bağımlılığın hakim olduğu bir sistemde yeni evrenin
kıyısında kalmıştır. Zamansızlık, zamana zincirlenmiş yaratıkların
ağıtlarının hâlâ duyulabildiği, zamanın boyunduruğu altındaki liman­
larla çevrili bir okyanusta seyretmektedir.
Ayrıca, zamansızlığın mantığı, toplumda direnişle karşılaşmak-
sızın ortaya konmaz. M ekânlar ve yerellikler, akışlar uzamına içkin
toplumsal çıkarlar üzerinde kontrol sağlamayı amaçlar, dolayısıyla za-
man-bilinçli toplumsal aktörler zamansızlığın tarih dışı hakimiyetini
kontrol altına almaya çalışır. Tam da toplumumuz, çevrenin, ortamın
tamamındaki maddi etkileşimleri anlama noktasına ulaştığındandır,
bilim ve teknoloji bize, yine ebediyet çerçevesinde yer alan, ama tarih­
sel sıralamayı da hesaba katan yeni bir tür zamansallığı öngörebilme
potansiyelini sağlar. Lash ve Urry’nin “ buzul zam an” dediği mefhum­
dur; bu mefhum çerçevesinde “insanlar ile doğa arasındaki ilişki çok
uzun vadeli, evrimseldir. İnsanın yakın tarihinden geri çıkıp, tümüyle
belirlenemez bir geleceğe doğru gider.”82 Aslında buzul zamanın yöne­
timiyle zamansızlık arayışı arasındaki karşıtlık, toplumsal yapıda da
karşıt konumlara yerleşir; ikinci ciltte inceleyeceğim gibi çevreci hare­
ket ve toplumumuzdaki iktidardır bu konumlar.
1998’de San Francisco körfezi bölgesinde bir grup bilim adamı,
sanatçı ve işadamı, zamanın uzun vadeli değerlendirilmesinin kültürü­
müzden yitip gittiği kaygısıyla The Long Now Foundation’ı kurdu;
amaçları zamanın iki temel soruyu temel alan alternatif bir kavrayışı­
nı geliştirmekti: “Uzun vadeli düşünmeyi zor, seyrek olmaktan çıkarıp
nasıl otomatik, yaygın hale getiririz? Uzun vadeli sorumluluklar üstle­
nilmesini nasıl kaçınılmaz hale getiririz?”83 Bir web sitesi, bir Long
li bastırmayı amaçlamanın bir sonucu olduğu yönünde; bunun gerisinde kültürümüz/örgütlen­
memiz var, yeni teknolojik araçlarda bu yönelime yardımcı oluyor. Zamana karşı her gün veri­
len yarıştan daha fazla zaman baskısı yaratacak başka ne olabilir?
82 Lash ve Urry (1994; 243).
83 Brand (1999: 2).
sonsuzluğun kıyısında: zamansız zaman 617

Now kütüphanesi kurdular; zamanın, geleceği oluşturmanın tartışıldı­


ğı seminerler ve konferanslar düzenlediler; bunların yanı sıra çabaları­
nı bilgisayar programcısı Daniel Hillis’in düşüncesinden hareketle ye­
ni bir saat tasarlayıp imal etmeye yönelttiler. 10 bin yıl boyunca zama­
nı kaydetmeye programlı, yılda bir, yüzyılda bir, bin yılda bir ses sin­
yalleri verecek devasa, mekanik bir Long Now Saati’ydi bu. Belki Sto-
nehenge kadar büyük olacak bu saatin, Amerika’da Batı çölüne yerleş­
tirilmesi düşünülüyordu. 1999’da, büyük bir örnek saatin yapımı ta ­
mamlanmak üzereydi; 2000’de San Francisco’daki Presidio Uluslara­
rası Merkezi’nde sergilenmesi planlanıyordu. Bu saat, anlık zaman
kavrayışına karşı koymaya, zamanı, kozmolojik varoluşumuzun, ta­
rihsel oluşumuzun hızına ayarlayıp yavaşlatmaya yönelik kültürel bir
eser olarak görülüyordu. Nihayetinde, gelecek kuşaklar karşısındaki
zamansal sorumluluğumuzu somutlaştırmayı amaçlıyordu.
Bu noktada, tartışmadan geriye kalan, zamanın, olguların sıra­
lanması konusunda birbirine karşıt konumda yer alan toplumsal çı­
karların etkisi olarak anlaşılan, çatışmalı farklılıklara tabi olduğudur.
Bu farklılık bir yanda, akışların uzamının yapılandırdığı zamansızlık­
la, mekânların uzamıyla ilgili, boyunduruk altındaki çoğul zamansal-
lıkların mantıklarının çelişmesiyle ilgilidir. Diğer yandan toplumdaki
çelişkili dinamikler, zamanın hayattan bertaraf edilmesine dayanan İn­
sanî ebediyet arayışıyla, buzul zamana saygı göstererek kozmolojik
ebediyetin hayata geçirilmesini karşı karşıya getirir. Boyunduruk altın­
daki zamansallıklar ve evrime dayalı doğa arasındaysa Ağ Toplumu
sonsuzluğun kıyısında yükselir.
nsani etkinlik ve deneyim alanlarında belirmekte olan toplumsal ya­
İ pılara ilişkin incelememiz, kapsayıcı bir sonuca varıyor: Tarihsel bir
eğilim olarak, Enformasyon Çağı’nda baskın olan işlevler, süreçler gi­
derek ağlar etrafında örgütlenmektedir. Ağlar toplumlarımızın yeni
sosyal morfolojisini oluşturur; ağlar oluşturma mantığının yayılması
da üretim, deneyim, iktidar ve kültür süreçlerinde işleyişi, sonuçları
ciddi biçimde değiştirir. Toplumsal örgütlenmenin ağ biçiminde olma­
sı, başka zamanlarda, başka uzamlarda gerçekleşmiş olsa da, yeni tek­
nolojik paradigma, toplumsal yapının tamamına yayılması için gerek­
li maddi zemini de sağlar. Ayrıca bu ağlar oluşturma mantığının, ağlar
üzerinden ifade edilen özgül toplumsal çıkarlardan daha yüksek dü­
zeyde bir toplumsal belirleyiciliği olduğunu savunuyorum: Akışların
iktidarı, iktidarın akışlarının önüne geçer. Ağda yer almak ya da alma­
mak, her ağın diğerleri karşısındaki dinamikleri, toplumumuzda bas­
kın olmanın ve değişimin başlıca kaynaklarıdır: Bu yüzden de ağ top­
lumu dememiz yerinde olur bu topluma; sosyal morfolojinin sosyal ey­
leme üstün olmasının damgasını vurduğu bir toplumdur bu.
Bu iddiayı netleştirmek için, bu ciltte sunduğum analizin ana
622 sonuç

hatlarını Giriş bölümünde özetlediğim kapsamlı kuramsal bakış açı­


sıyla bağlantılandırmaya çalışacağım. Ancak bu incelemenin başında
ortaya konan kuramsal sorunların tamamını, cinsiyetler arası ilişkiler,
kimliğin inşası, sosyal hareketler, siyasi sürecin dönüşümü ve Enfor­
masyon Çağı’nda devletin krizi gibi temel meseleleri inceleyinceye ka­
dar yanıtlayamayacağım unutulmamalı. Ancak bu meseleleri ele aldık­
tan ve bin yıl dönüm ünde toplumları yeniden şekillendiren m akro sü­
reçlerdeki ifadelerini inceledikten sonra, oluşum aşamasındaki yeni
toplumu açıklamaya yönelik bir varsayım ileri süreceğim. Yine de bu
ciltte, baskın olan işlevlerin, süreçlerin yeni yapısına ilişkin geçici bazı
sonuçlara varmayı m üm kün kılmaya yetecek ölçüde bilgi, düşünce
okuyucunun dikkatine sunulmuştur; toplumun genel dinamiklerini
anlayabilmek için gerekli bir başlangıç noktasıdır bu.
Öncelikle, Enformasyon Çağı toplumuna getirdiğim açıklama­
da merkezî bir rol oynadığından ötürü, ağ kavramını tanımlayacağım.1
Ağ, birbiriyle bağlantılı düğümler dizisidir. Düğüm bir büklümün ken­
di kendini kestiği noktadır. Daha açık konuşacak olursak, düğümün ne
olduğu, hangi somut ağlardan bahsettiğimize bağlıdır. Küresel finansal
akışlar ağında düğümler, menkul kıymetler piyasalarıdır. Avrupa Birli­
ği’ni yöneten siyasi ağda ise ülkelerin bakanlar konseyleri ve Avrupa
Komisyonu üyeleridir. Dünya çapında ekonomilere, toplumlara, dev­
letlere nüfuz eden uyuşturucu kaçakçılığı ağında, koka ve haşhaş labo-
ratuvarları, gizli laboratuvarlar, gizli havaalanları, sokak çeteleri, para
aklayan finansal kurumlardır. Enformasyon Çağı’nda kültürel ifade­
nin, kamuoyunun kökenlerinde yer alan yeni medyanın küresel ağında
ise bu düğümler, televizyon sistemleri, eğlence stüdyoları, bilgisayar
grafiği ortamları, haber ekipleri, sinyaller üreten, gönderen, alan sey­
yar aygıtlardır. Ağların tanımladığı topoloji, iki nokta (ya da sosyal ko­
num) arasındaki uzaklığın (ya da etkileşimin yoğunluğu ve frekansı­
nın) bu iki noktanın aynı ağdaki düğümler olması halinde, aynı ağda

1 Ağlarla ilgili kavramlaştırmamı, François Bar’la devam eden entelektüel diyaloğumuza borçlu­
yum. Ağlara, ağ toplumuna ilişkin başka kuramsal değerlendirmeler için bakınız Castells
( 2000 ).
ağ toplumu 623

bulunmayan iki nokta arasındaki uzaklığa kıyasla daha kısa olmasını


(ya da daha sık ya da daha yoğun) belirler. Diğer yandan belli bir ağ
içinde düğümler arasındaki akışlarda bir mesafe yoktur ya da aynı me­
safe korunmaz. Dolayısıyla belli bir noktanın ya da konumun mesafe­
si (fiziksel, sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel) sıfır ile (aynı ağdaki her­
hangi bir düğüm için) sonsuz (ağın dışındaki bütün noktalar için) ara­
sında değişir. Ağların kapsaması/dışlaması, ağlar arasındaki ilişkilerin
ışık hızında işleyen enformasyon teknolojilerine dayalı mimarisi, top-
lumlarımızda baskın olan işlevleri ve süreçleri yapılandırır.
Ağlar, sınırsız biçimde genişleyebilen, ağ çerçevesinde iletişim
kurabilmeleri, açıkçası aynı iletişim kurallarını (örneğin değerler ya da
performans hedefleri) paylaşmaları halinde yeni düğümlerle bütünle­
şen açık yapılardır. Ağa dayalı bir toplumsal yapı, dengesini bozmak­
sızın yeniliklere gidebilecek, son derece dinamik, açık bir sistemdir.
Ağlar, yeniliğe, küreselleşmeye, merkezsiz yoğunlaşmaya dayalı bir ka­
pitalist ekonomi için; esneklik ve uyarlanabilirliğe dayalı iş, işçiler ve
şirketler için; sonu gelmez bir yıkım ve yeniden yapılanma kültürü
için; yeni değerlerin, kamunun ruh halinin anında işlenmesine ayarlan­
mış bir politika için; uzamın yerinden edilmesini, zamanın bertaraf
edilmesini amaçlayan bir toplumsal örgütlenme için çok uygun araç­
lardır. Ancak ağın morfolojisi, aynı zamanda, iktidar ilişkilerinin an ­
lamlı bir biçimde yeniden örgütlenmesinin de kaynağında yer alır. Ağ­
ları birbirine bağlayan makaslar (örneğin siyasi süreçleri etkileyen
medya imparatorluklarını kontrol altına alan finansal akışlar gibi), ay­
rıcalıklı iktidar aygıtlarıdır. Dolayısıyla makasçılar da iktidar sahiple­
ridir. Ağlar çok olduğundan, ağlar arasındaki iç işleyiş kuralları ile m a­
kaslar, toplumların şekillendirilmesinin, yönlendirilmesinin, yanlış
yönlendirilmesinin başlıca kaynakları haline gelmişlerdir. Toplumsal
evrim ile enformasyon teknolojilerinin uyumlu hale gelmesi, sosyal ya­
pı çerçevesindeki etkinliklerin gerçekleştirilmesi için somut bir zemin
hazırlamıştır. Ağlar halindeki bu somut zemin, baskın toplumsal sü­
reçlere damgasını vurur, böylece toplumsal yapının kendisini şekillen­
dirir.
6 2 4 sonuç

Öyle görünüyor ki, bu ciltte sunulan gözlemler ve analizler, ye­


ni ekonominin küresel sermaye, yönetim, bilgi ağları etrafında örgüt­
lendiğini; bu ağların teknolojik uygulama bilgisine erişiminin verimli­
lik ve rekabet gücünün temelini oluşturduğunu gösteriyor. Şirketler,
örgütlenmeler, kurum lar değişken bir geometriye sahip, iç içe geçmele­
ri şirketler ile küçük girişimler arasındaki geleneksel ayrımı aşan, fark­
lı sektörleri kesen, başka başka coğrafyalarda kümelenmiş ekonomik
birimlere yayılan ağlar halinde örgütleniyorlar. Buna bağlı olarak da
çalışma süreci, giderek bireyselleşiyor, emek performansı itibarıyla bü­
tünlüğünü yitiriyor; farklı yerlerde gerçekleştirilen birbiriyle bağlantılı
işlerin çoğulluğu sayesinde sonuçları itibariyle yeni bir bütünlük kaza­
nıyor; bu da işin örgütlenmesinden ziyade çalışanların tutum larına/ka­
pasitelerine dayanan yeni bir işbölümünü beraberinde getiriyor.
Ancak üretim ile yönetimin ağlar oluşturan biçimleri doğrultu­
sundaki bu gelişme, kapitalizmin sona erdiği anlamına gelmez. Ağ top­
lumu farklı kurumsal ifadeleriyle şimdilik kapitalist bir toplumdur. Üs­
telik kapitalist üretim biçimi tarihte ilk kez, tüm gezegen çapında top­
lumsal ilişkileri şekillendirmektedir. Ancak kapitalizmin bu biçimiyle
tarihsel öncülleri arasında köklü farklılıklar vardır. İki temel ayırıcı
özelliği vardır bu kapitalizm biçiminin: Küreseldir ve büyük ölçüde bir
finansal akışlar ağı etrafında yapılanmıştır. Sermaye küresel olarak,
gerçek zamanda tek bir birim gibi işler, temelde dolaşım alanında, ya­
ni finans kapital olarak, hayata geçirilir, yatırıma konu olur ve birikti­
rilir. Finans kapital, genelde sermayenin baskın kesimlerinden biri ola-
geldiyse de, bugün farklı bir şeyin doğuşuna tanıklık ediyoruz: Serma­
ye birikimi ve değer yaratımı, giderek finansal akışların zamansız uza­
mındaki enformasyon ağlarına dayalı küresel finans piyasalarında ger­
çekleşiyor. Sermaye bu ağlardan, küresel olarak bütün etkinlik alanla­
rına yatırılıyor: Enformasyon sektörleri, medya kuruluşları, ileri hiz­
metler, tarımsal üretim, sağlık, eğitim, teknoloji, eski ve yeni biçimle­
riyle imalat, ulaştırma, ticaret, turizm, kültür, çevre yönetimi, emlak,
savaş yürütme, barış pazarlaması, din, eğlence ve spora. Bazı etkinlik­
lerin, döngülerle ilerler, piyasanın inişleri ve çıkışlarından geçer, çeşitli
ağ toplumu 625

kesimler arasında küresel rekabete konu olurken daha kârlı olduğu


gözleniyor. Ancak kâr olarak elde edilen (üreticiler, tüketiciler, tekno­
loji, doğa ve kurumlardan) ne varsa, bütün sermayenin ticarileştirilmiş
bir kâr etme demokrasisi içinde eşitlendiği, finansal akışların üst-ağına
yönlendirilir. Bu elektronik olarak işleyen küresel kumarhanede, özgül
sermayeler çoğalır ya da batar; şirketlerin, aile tasarruflarının, ulusal
para birimlerinin, bölgesel ekonomilerin kaderi tayin edilir. Net sonuç
sıfıra eşittir: Kaybedenler, kazananlara ödemede bulunur. Ama kaza­
nanların, kaybedenlerin kimler olduğu yıldan yıla, aydan aya, günden
güne, andan ana değişir; şirketlerin, iş imkânlarının, maaşların, vergi­
lerin, kamu hizmetlerinin dünyasına; kimi zaman “gerçek ekonomi”
diye adlandırılan, benimse, ağlar oluşturmuş kapitalizm çağında, temel
gerçeklik finansal alanda olduğundan, paranın kazanılıp kaybedildiği,
yatırıma ya da tasarrufa konu olduğu yer burası olduğundan “gerçek­
dışı ekonomi” demek istediğim dünyayı etkiler. Başka bütün etkinlik­
ler (yavaş yavaş küçülen kamu sektörü dışında), aslında küresel akışla­
ra yatırımda bulunmak için gerekli artı değeri yaratmanın temeli ya da
bu finans ağlarında başlayan yatırımların sonuçlarıdır.
Ancak finans kapitalin, işleyebilmek, rekabet edebilmek için,
enformasyon teknolojisinin ürettiği, güçlendirdiği bilgiye ve enformas­
yona gereksinimi vardır. Kapitalist üretim biçimiyle, enformasyonel
kalkınma biçiminin birbirine eklemlenmesinin somut anlamı budur.
Dolayısıyla tümüyle spekülatif olarak kalacak sermaye aşırı boyutlar­
da bir riske tabidir, sonuçta finans piyasalarındaki tesadüfi hareketlen­
melerin basit istatistiki hesaplamalarıyla silinip gidecektir. Birikim sü­
reci, kârlı şirketlere yapılan yatırım ile birikmiş kârın meyve vermesi
için küresel finans ağlarında kullanılması arasındaki etkileşimde yatar.
Dolayısıyla verimliliğe, rekabet gücüne, yatırımlarla ilgili yeterli enfor­
masyona, her sektörde uzun vadeli planlamaya dayalıdır. Yüksek tek­
noloji şirketleri, yenilik, verimlilik ve rekabet gücü peşindeki sonu gel­
mez arayışlarını sürdürmek üzere finansal kaynaklara yaslanır. Finan­
sal sermaye, doğrudan finans kurum lan üzerinden ya da dolaylı ola­
rak borsaların dinamikleri üzerinden hareket ederek, yüksek teknolo-
626 sonuç

\
ji sektörlerinin akıbetini belirler. Diğer yandan teknoloji ve enformas­
yon, kâr üretiminde, piyasadan pay edinmede belirleyici aygıtlardır.
Bu yüzden finansal sermaye, yüksek teknoloji ve sınaî sermaye, işleyiş
biçimleri sektörlere göre farklılık gösterse de çoğalan bir karşılıklı ba­
ğımlılık içindedir. Hilferding de, Schumpeter de haklıydılar, ancak ta­
rihsel olarak bir araya gelebilmelerinin, Palo Alto’da hayal edilmeyi
Ginza’da tamamına erdirilmeyi beklemesi gerekmişti.
Dolayısıyla sermayenin elektronik ağlara dayalı bir ekonomide
birikim sürecine dahil olabilmesi için ya küresel olması ya da küresel
hale gelmesi gerekir. Üçüncü bölümde de göstermeye çalıştığım gibi,
şirketler hem kendi içlerinde, hem de birbirleriyle ilişkilerinde giderek
ağlar halinde örgütlenmektedir. Bu yüzden, sermaye akışları ve başlat­
tıkları üretim/yönetim/dağıtım etkinlikleri, değişken bir geometrisi
olan birbirine bağlı ağlara yayılmıştır. Bu yeni teknolojik, ekonomik,
örgütsel koşullarda kapitalistler kimlerdir? Sizin/benim emeklilik fon­
larımdan, Singapur’da bir ATM’de aniden Buenos Aires’te yeni ortaya
çıkan piyasadan hisse senedi almaya karar veren sokaktaki adama dek
uzanan bir yelpazede yer alan üretim araçlarının yasal sahipleri olma­
dığı kesin. Bu, Berle ile M eans’in ABD’deki şirketlerde kontrol ve mül­
kiyetle ilgili klasik çalışmasının da gösterdiği üzere 1930’lardan bu ya­
na bir ölçüde böyledir. Yine Berle ile M eans’in araştırmalarına, başka
uzmanların da çalışmalarına göre kapitalistler şirket yöneticileri de de­
ğildir. Çünkü yöneticiler belli şirketleri, küresel ekonominin belli ke­
simlerini kontrol ederler, ancak sermayenin finansal akış ağlarındaki,
bilginin enformasyon ağlarındaki, stratejilerin çok yüzlü ağ müessese-
leri kümesindeki gerçek, sistemli hareketlerini kontrol etmezler, hattâ
bunlara dair bilgileri de yoktur. Bu küresel kapitalist sistemin tepesin­
de yer alan bazı aktörler yöneticidir gerçi, Japon şirketlerde olduğu gi­
bi. Diğerleri, geleneksel burjuvazi kategorisinde tanımlanabilir; genel­
de ailevi ya da kişisel ilişkilerden kaynaklanan kültürel bağlara sahip,
aynı değerleri, kimi zaman da aynı siyasî bağlantıları paylaşan, ülke
dışına yönelen Çinli girişim ağları örneğinde olduğu gibi. Amerika Bir­
leşik Devletleri’nde tarihsel katmanların bir karışımı, geleneksel ban­
ağ toplumu 627

kerleri, yeni zengin spekülatörleri, dehalarıyla müteşebbis olanları, kü­


resel şirket patronlarını, çokuluslu şirketlerin yöneticilerini kapsayan
renkli bir kapitalist karakterler yelpazesi ortaya çıkarmıştır. Başka ör­
neklerde kamu kurumlarının (Fransız bankalar ya da elektronik şir­
ketler gibi) kapitalist aktörler olduğunu görürüz. Rusya’da komünist
nomenklatura'dan ayakta kalanlar, devlet mülkünün en yeni kapitalist
sahanın oluşumuna aktarılmasında hızlı genç kapitalistlerle yarışmak­
tadır. Ve tüm dünyada çeşitli suç faaliyetlerinde aklanan paralar bu
bütün birikimlerin anasına, yani küresel finans ağına doğru akar.
Bunların hepsi de kapitalistlerdir; her tür ekonomiye, insanların
hayatlarına hükmederler. Peki ya kapitalist bir sınıf var mıdır? Sosyo­
lojik ve ekonomik olarak küresel kapitalist sınıf diye bir şey yoktur.
Fakat bütünlüklü, hareketleri ve değişken mantığı ekonomiler üzerin­
de belirleyici olan, toplumları etkileyen bir küresel sermaye ağı vardır.
Bir başka deyişle, çeşitlilik gösteren kapitalistlerin, kapitalist grupların
üzerinde elektronik ağlarla işleyen finansal akışlardan oluşan, yüzü ol­
mayan kolektif bir kapitalist vardır. Bu basitçe, piyasanın soyut m an­
tığının bir ifadesi değildir; çünkü gerçekten arz talep yasasını izlemez:
Gerisinde ekonomik süreçler kadar insan psikolojisi ve toplumun da
olduğu hesaplanamaz beklentilerden kaynaklanan çalkantılara, öngö­
rülemez hareketlere yanıt verir. Bu sermaye ağlarının ağı, özgül kapi­
talist birikim merkezlerini hem birleştirir hem de yönetir; kapitalistle­
rin tutumlarını küresel ağa tabî olmalarıyla yapılandırır. Rekabet etme
ya da uyum gösterme stratejilerini bu küresel ağın devreleri üzerinde,
devreleri sayesinde oynarlar; sonuçta enformasyonun elektronik ola­
rak işleyen, rasgele işlenmesinin insani olmayan kapitalist mantığına
dayanırlar. Kendini açıkça, malların mallarla üretimi üzerinden, sonu
gelmez bir parayla para arayışı olarak ortaya koyması itibarıyla kesin­
likle kapitalizmdir. Fakat para, yönetenlerin de nadiren anladığı üst
düzey elektronik işlemlerin ağlarına kaçarak, hizmet üretimi de dahil
olmak üzere, neredeyse üretimin tamamından bağımsız hale gelmiştir.
Kapitalizm hükümranlığını sürdürse de, kapitalistler rasgele vücut bu­
lurlar, kapitalist sınıfların varlığı da, iradesini yayılma noktaları ve bil­
628 sonuç

gisayar ekranlarının küresel flaşlarındaki vadeli işlem notlandırmaları


ile ortaya koyan güçlü bir hortum un uzantıları olarak zenginleştikleri,
dünyanın belli bölgeleriyle sınırlıdır.
Peki bu yeni enformasyonel, küresel kapitalizm dünyasında
emeğe, toplumsal üretim ilişkilerine ne olur? İşçiler, akışlar uzamında
ortadan kaybolmamıştır, aslında çok iş vardır. H attâ basite indirgeyici
analizlerin kıyametçi kehanetlerini yalancı çıkarırcasına tarihte hiç ol­
madığı kadar fazla iş imkânı vardır; çalışma çağındaki insanların da
daha geniş bir kesimi istihdam edilmektedir. Bunun sebebi, büyük öl­
çüde, kadınların bütün sınaileşmiş toplumlarda ücretli işlere daha faz­
la dahil olmasıdır; genelde büyük rahatsızlıklar olmadan işgücü piya­
sası tarafından büyük ölçüde hazmedilen, hattâ başlatılan bir katılım­
dır bu. Dolayısıyla enformasyon teknolojilerinin yayılması, işçileri yer­
lerinden edip bazı işleri tasfiye etse de, kitlesel bir işsizliğe yol açma­
mıştır; öngörülebilir bir gelecekte de yol açması beklenmemektedir.
Avrupa ekonomilerinde işsizlik oranındaki artışa karşın böyledir. Av­
rupa’daki eğilim yeni üretim sisteminden çok, sosyal kurumlarla ilgili­
dir. Fakat, iş, işçiler, işçi sınıfları varlıklarını korusalar, hattâ dünya ça­
pında genişleseler de, sermaye ile emek arasındaki ilişkiler köklü bir
dönüşüm geçirmiştir. Sermaye özünde küreseldir. Emekse kural olarak
yereldir. Enformasyonelizm, tarihsel gerçekliği içinde, sermayenin ağ­
ların merkezsizleştirici gücünü kullanarak yoğunlaşmasına, küreselleş­
mesine yol açmıştır. Emek performansı itibarıyla bütünlüğünü yitir­
miş, örgütlenmesi itibarıyla parçalanmış, varoluşu itibarıyla çeşitlilik
gösterir hale gelmiş, kolektif eylem itibarıyla bölünmüştür. Ağlar, çe­
şitli etkinlik sektörlerindeki, alanlarındaki kapitalist çıkarları küresel
düzeyde birleştiren bir üst sermaye ağı oluşturma yönünde birleşmek­
tedir: Çatışma yok değildir, ancak bunlar aynı kapsayıcı mantık çerçe­
vesinde gelişir. Emek kolektif kimliğini yitirir, kapasitesi, çalışma ko­
şulları, çıkarları ve projeleri itibarıyla giderek bireyselleşir. Mülkiyet
sahibinin kim olduğu, üreticinin kim olduğu, yöneticinin kim olduğu,
hizmetçinin kim olduğu, değişken bir geometriye, ekip çalışmasına,
ağlar oluşturmaya, dışarıya iş vermeye, sözleşmeli olarak çalışmaya
ağ toplumu 629

dayalı bir üretim sistemi içinde giderek bulanıklaşır. Şirket aracıları ta­
rafından işlerinden edilmelerine sebep olacak yeni finansal araçlar icat
eden bilgisayar uzmanlarının değer üreticisi olduğunu söyleyebilir mi­
yiz? Elektronik sektöründe değer üretimine kim katkıda bulunmakta­
dır? Silikon Vadisi’ndeki çip tasarımcısı mı, yoksa Güneydoğu Asya’da
üretim bandında çalışan genç kadın mı? Kuşkusuz ikisi de, fakat hay­
li farklı oranlarda. O halde birlikte yeni işçi sınıfını oluşturduklarını
söyleyebilir miyiz? Neden belli bir tasarımı programlamak üzere söz­
leşme yapılmış Bombay’daki bilgisayar danışmanını da katmayalım?
Peki ya ısmarlama çip üretimi ve elektronik tüketimiyle uğraşırken Ca-
lifornia ile Singapur arasında uçakla mekik dokuyan ya da teleçalışan
yöneticiyi de katabilir miyiz? Karmaşık, küresel etkileşim ağlarında
emek sürecinin birleştiği gözlenir. Ama aynı zamanda küresel ölçekte
işlerin çeşitlilik göstermesi, işçilerin çeşitli kesimlere ayrılması, emeğin
bütünlüğünü yitirmesi söz konusudur. Dolayısıyla kapitalist üretim
ilişkileri varlıklarını korusa da (hattâ birçok ekonomide baskın olan
mantık hiçbir zaman olmadığı kadar kapitalisttir); sermaye ile emek
giderek farklı uzamlarda, farklı zamanlarda varolma eğilimindedir:
Akışların uzamı ile mekânların uzamı, bilgisayarlara bağlı ağların an­
lık zamanı ile gündelik hayatın saate bağlı zamanı karşı karşıyadır. Bir
başka deyişle birbirleri sayesinde yaşarlar ama birbirleriyle ilişkili de­
ğildirler; küresel sermayenin hayatı giderek daha az özgül emeğe, da­
ha çok küresel ağların sanal saraylarına kurulmuş küçük bir beyin gru­
bunun işlettiği birikmiş, jenerik emeğe dayanmaktadır. Bu temel ikili­
ğin ötesinde, yatırımcıların ihaleleri, işçilerin çabaları, insanın dehası,
insanın acısı, işe almalar, işten çıkarmalar, terfiler ve rütbe düşürmeler,
çatışmalar ve pazarlıklar, rekabet ve ittifaklardan oluşan büyük bir
toplumsal çeşitlilik hâlâ vardır: Çalışma hayatı devam etmektedir. Fa­
kat yeni toplumsal gerçekliğin daha derin bir düzeyinde, toplumsal
üretim ilişkileri gerçekteki varoluşları dikkate alındığında, bağlantısız
hale gelmiştir. Sermaye saf bir dolaşımdan ibaret olan hiperuzama kaç­
ma eğilimindedir, emeğin kolektif varlığı ise sonsuz çeşitlilikte bireysel
varoluşlara bölünmüştür. Ağ toplumu koşullarında sermaye küresel
630 s o n u ç

olarak koordine edilir, emekse bireyselleşmiştir. Çeşitli kapitalistler, çe­


şitli işçi sınıfları arasında mücadele, sermaye akışlarının çıplak mantı­
ğı ile İnsanî deneyimin kültürel değerleri arasındaki daha temel karşıt­
lık kapsamında gerçekleşir.
Ağ toplum unun ideal tipi çerçevesinde özetlenen toplumsal dö­
nüşüm süreçleri, toplumsal ve teknik üretim ilişkileri alanının ötesine
geçer: Kültürü ve iktidarı da derinden etkilerler. Kültürel ifadeler, ta­
rihten ve coğrafyadan soyutlanır, ağırlıklı olarak, elektronik iletişim
hatlarıyla aktarılır hale gelir; sonuçta, dijital, görsel-işitsel hipertext’in
kapsadığı kod ve değer çeşitliliği içinde izleyicilerle etkileşim içinde
olan, izleyicinin de etkileşim kurduğu ağlardır bunlar. Enformasyon ve
iletişim çeşitlilik gösteren, fakat kapsamlı bir medya sistemi içinde do­
laşımda olduğundan siyaset de giderek medya alanında oynanır. Lider­
lik kişiselleşir, imaj yapımı da iktidar yapımıdır. Siyasetin tamamının
medya efektine indirgenebilmesi, değerlerin ve çıkarların siyasi sonuç­
larla ilgisiz olması değildir söz konusu olan. Fakat siyasi aktörler kim
olursa olsun, hedefleri ne olursa olsun iktidar oyununda, medya üze­
rinden, medya sayesinde, giderek daha fazla farklılığı içinde barındı­
ran, bilgisayarlı iletişim ağlarını da kapsayan medya sisteminin çeşitli­
liği içinde varolurlar. Siyasetin elektroniğe dayalı medya dilinin çerçe­
vesine oturtulması gerekliliğinin, siyasi süreçlerin, siyasi aktörlerin, si­
yasi kurumların nitelikleri, örgütlenmeler ve hedefleri açısından çok
ciddi sonuçları olmuştur. Sonuçta medya ağlarında yer alan güçler, bu
ağların yapısında ve dilinde vücut bulan akışların gücünün ardından
ikinci sırada yer alır.
Daha derin bir düzeyde, toplumun, uzamın ve zamanın maddi
temelleri dönüşmekte, akışlar uzamı ve zamansız zaman etrafında ör-
gütlenmektedir. Önceki bölümlerde birkaç analiz ve örnekle destekle­
nen bu ifadelerin metaforik değerinin ötesinde, büyük bir varsayım ile­
ri sürülür: Baskın olan işlevler, onları dünya çapında birbirine bağla­
yan akışlar uzamına ait olan ağlar çevresinde örgütlenirken, bu ağlar
aynı zamanda çok sayıdaki mekânların uzamında yer alan giderek bir­
birinden kopan, ayrılan yerellikler halinde karşımıza çıkan ikincil iş­
ağ toplumu 631

levleri ve insanları böler. Zamanın, geçmiş ve geleceğin akışlar uzamı


ağlarından silinmesinin sonucu zamansız zamandır. Bu arada her sü­
reçte, ağdaki konumuna göre ölçülen ve başka başka değerler atfedi­
len saat zamanı ikincil işlevleri, özgül yerellikleri tanımlamayı sürdü­
rür. Bilgisayara bağlı mali akışların dolaşımında ya da cerrahî m üda­
haleyi andırır savaşların bir anda olup bitivermesinde vücut bulan ta­
rihin sonu, yoksulluğun biyolojik zamanına ya da sınaî işlerinin meka­
nik zamanına galebe çalar. Uzam ile zamanın yeni baskın biçimlerinin
toplumsal yapılanması, temel önemde olmayan işlevleri, tabi konum­
daki sosyal grupları ve değerini yitirmiş toprakları devre dışı bırakan
bir üst ağ geliştirir. Bununla birlikte, bu üst ağ ile tüm dünyada birey­
lerin, etkinliklerin, yerelliklerin çoğu arasında sonsuz bir toplumsal
mesafe yaratılır. İnsanlar, yerellikler, etkinlikler ortadan kaybolmaz.
Ancak, değerin üretildiği, kültürel kodların yaratıldığı, iktidarın kara­
ra bağlandığı üst ağın görünmez mantığına dahil olan yapısal anlam­
ları kaybolur. Yeni toplumsal düzen, ağ toplumu giderek insanların ço­
ğuna bir üst-sosyal düzensizlik gibi görünmektedir. Açıkçası piyasala­
rın, teknolojinin, jeopolitik düzenin ya da biyolojik belirlenmenin
kontrol edilemez mantığından türeyen otomatikleşmiş, rasgele bir
olaylar dizisi olarak.
Daha kapsamlı bir tarihsel bakış açısı içinde, ağ toplumu İnsa­
nî deneyimde niteliksel bir değişimi temsil eder. Toplumsal eylemin en
temel düzeyde doğa ile kültür arasındaki ilişki kalıplarının değişimi
olarak anlaşıldığı eski sosyolojik geleneğe göre, gerçekten de yeni bir
çağdayız. İnsani deneyimin bu iki temel kutbu arasındaki ilk ilişki m o­
deli, binlerce yıl boyunca doğanın kültür üzerindeki hakimiyetiyle ta ­
nımlandı. Toplumsal örgütlenme kodları, doğanın kontrol edilemez
katılığına karşı hayatta kalmak için verilen mücadeleyi neredeyse doğ­
rudan yansıtırdı; antropoloji de bize toplumsal hayatın kurallarının
izini biyolojik oluşumumuzun kökenlerine dek sürmeyi öğretti. M o ­
dern çağın başında kurulan, sınaî devrimi ve aklın zaferiyle ilişkilendi-
rilen ikinci ilişki biçiminde ise kültür doğaya hakimdi; toplum, insa­
noğlunun hem doğal kaynaklardan özgürleştiğini hem de kendi baskı
632 s o n u ç

ve sömürü felaketlerine tabîyetini gördüğü çalışma sürecinden oluşu­


yordu.
Şimdi doğayı, doğanın sunî bir kültürel form olarak diriltilme­
si noktasına dek aşan kültürün, kültüre atıfta bulunduğu yeni bir aşa­
maya giriyoruz: Aslında çevreci hareketin anlamı budur; doğayı ideal
kültürel bir biçim olarak yeniden inşa etmek. Tarihsel evrimin ve tek­
nolojik değişimin yakınlaşması yüzünden, toplumsal etkileşim ile top­
lumsal örgütlenmenin tümüyle kültürel bir biçimine adım attık. İşte bu
yüzden, enformasyon, toplumsal örgütlenmemizin kilit bileşeni; ağlar
arasındaki mesaj ve imge akışı bu yüzden toplumsal yapımızın temel
niteliğini oluşturuyor. Bu tarihin, insanoğlunun kendi kendiyle barış­
masıyla mutlu bir sona erdiği anlamına gelmiyor. Aslında tam tersi söz
konusu: Tarih daha yeni başlıyor; tarihten binlerce yıl boyunca doğa­
ya karşı verilmiş tarih öncesi bir savaşın ardından önce hayatta kalan,
sonra onu fetheden türümüzün, ağırlıklı olarak sosyal bir dünyada ya­
şamamızı sağlayacak bir bilgi ve toplumsal örgütlenme düzeyine eriş­
miş olmasını anlıyorsak eğer. Bu, yeni bir varoluşun, hattâ yeni bir ça­
ğın, kültürün varoluşumuzun somut temelleri karşısındaki özerkliği­
nin damgasını vurduğu Enformasyon Çağı’nın başlangıcı. Ne var ki
heyecan verici bir an olmayabilir. Çünkü, sonunda insani dünyamızda -
yapayalnızken, tarihsel gerçekliğin aynasında kendimize bakmamız
gerekecek. Gördüğümüzü beğenmeyebiliriz.
Devam etmek üzere.
Kaynakça

Abegglen, J. C. ve Stalk, G., Kaisha: The Japanese Corporation, Basic Books, New
York, 1985.
Abolaffia, Michael Y. ve Biggart, Nicole W., “Competition and markets: an insti-
tutional perspective.” Amitai Etzioni ve Paul R. Lawrence (der.), Socio-econo-
mics: Tou/ards a New Synthesis, Armonk, M.E. Sharpe, NY, 1991, s.211-31.
Adam, Barbara, Time and Social Theory, Polity Press, Chambridge, (1990).
Adler, Glenn ve Suarez, Doris, Union Voices: Labor’s Responses to Crisis, Albany,
State University of New York Press, NY, 1993.
Adler, Paul S., Technology and the Future o f Work, Oxford University Press, Ne w
York, 1992.
African Development Bank, The Social Dimensions o f Adjustment in Africa: A Po-
licy Agenda, World Bank, Washington D.C., 1990.
Agence de l’Informatique, L’Etat d ’informatisation de la France, Economica, Paris,
1986.
Aglietta, Michel, Regulation et crise du capitalisme: l’experience des Etats-Unis,
Calmann-Levy, Paris, 1976.
Ailen, G. C., The Japanese Economy, St. M artin’s Press, New York, 1981a.
— A Short economic History o f Modern Japan, Macmillan, Londra, 1981b.
Ailen, Jane, E., “New computers may use DNA instead of chips,” San Fransisco
Chronicle, 13 Mayıs 1995, B2.
Alvarado, Manuel (der.), Video World-widey John Libbey, Londra ve Paris, 1988.
Amin, Ash ve Robins, Kevin, “These are not Marshallian times,” Roberto Camag-
ni (der.), Innovation Netıvorks: Spatial Perspectives, Belhaven Press, Londra,
1991, s. 105-20.
Amsdem, Alice, “Taivvan’s economic history: a case of etatisme and a challenge to
dependency theory,” Modern China, 5 (3), 1979, 341-80.
— “The state and Taivvan’s economic development,” Peter B. Evans, Dietrich Ru-
eschemeyer ve Theda Skocpol (der.), Bringing the State Back in, Cambridge
University Press, Cambridge, 1985.
— Asia's N ext Giant: South Korea and Late Industrialization, Oxford University
Press, New York, 1989.
— “A theory of government intervention in late industrialization.” Louis Putter-
man ve Dietrich Rueschemeyer (der.), State and Market in Development:
Synergy or Riualryf. Lynne Rienner, Boulder, Colorado, 1992.
Anderson, A. E., Creativity and Regional Development, Laxenburg: International
Institute for Applied Systems Analysis, çalışma raporu 85/14, 1985.
6 3 4 kaynakça

Andrieu, Michel, Michalski, Wolfgang ve Stevens, Barrie (der.), Longterm Pros-


pects for the World Econom y, OECD, Paris, 1992.
Anisimov, Evgenii, The Reforms o f Peter the great: Progress Through Coercion in
Russia, M.E. Sharpe, Armonk, NY, 1993.
Aoki, M asahiko, Information, incentives, and bargaining in the Japanese eco­
nom y, Cambridge University Press, Cambridge, 1988.
Aoyama, Yuko, “ Locational strategies of Japanese multinational corporations in
electronics,” University of California, Şehir ve Bölge Planlaması Doktora Te­
zi, 1995.
Appelbaum, Eileen, Technology and the Redesign o f Work in the Insurance In-
dustry, Araştırma Raporu, Stanford University Institute of Research on Edu-
cational Finance and Governance, Stanford, CA, 1984.
— ve Schettkat, Ronald (der.), Labor Markets, Adjustments to Structural Change
and Technological Progress, Praeger, New York, 1990.
Appelbaum, Richard P. ve Henderson, Jeffrey (der.), States and Development in the
Asian Pacific Rim, Sage, Londra, 1992.
Arancibia, Sergio, Dependencia y deuda externa, Taller Popular, Lima, 1988.
Aries, Philippe, L ’homme devant la mort, Seuil, Paris, 1977.
— Images de l'homme devant la m ort, Seuil, Paris, 1983.
Armstrong, David, “Computer sex: log on; talk dirty; get off.” San Francisco Exa-
miner, 10 Nisan 1994.
Aron, Raymond, Dix-huit leçons sur la societe industrielle, Idees-Gallimard, Paris,
1963.
Aronowitz, Stanley ve Di Fazio, Williams The Jobless Future, University of M in­
nesota, Minneapolis, 1994.
Arrieta, Carlos G. ve d., Narcotrafico en Colombia. Dimensiones politicas, econo-
micas, juridicas e intemacionales, Tercer M undo Editores, Bogota, 1991.
Arthur, Brian, Industry Location and the Economics o f Agglomeration: Why a Si-
licom Valleyf, Stanford University Çenter for Economic Policy Research, Stan­
ford, CA., 1985.
— Industry Location Pattems and the Importance o f History, Stanford University
Food Research Institute, Stanford, CA, 1986.
— “Competing technologies, increasing returns, and lock-in by historical events.”
Economic Journal, 99, M art 1989, 116-31.
Ashton, Thomas, S., The Industrial Revolution, 1760-1830, Oxford: Oxford Uni­
versity Press, 1948.
Asian Money, Asian Issuers dr Capital Markets Supplement, “Derivatives: marking
more room to manoeuvre,” Aralık 1993 - Ocak 1994, 30-2.
Aslund, Andres, How Russia Became a Market Economy, Brookings Institution,
Washington D.C., 1995.
kaynakça 6 3 5

Avrupa Birliği Komisyonu, Growth, Competitiveness, Employment: The Challen-


ges and Ways Fonvard into the 21 st Century, White Paper, Avrupa Toplulu­
ğu Ofisi, Lüksemburg, 1994.
Aydalot, Philippe, “L’aptitude des milieux locaux a promouvoir innovation tech-
nologique,” communication au symposium Nouvelles technologies et regions
en crise, Association de Science regionale de langue française, Brüksel, Nisan
22-23, 1985.
Aznar, Guy, Travailler moins pour travailler tous, Syros, Paris, 1993.
Baghvvati, J. ve Srinivasan, T. M., Indian Economic Reforms, Yeni Delhi, Maliye
Bakanlığı, 1993.
Bailey, Paul Parisotto, Aurelio ve Renshaw, Geoffrey (der.), Multinationalas and
Employment: The Global Economy o f the 1990s, Cenevre: Uluslararası Ça­
lışma Örgütü, 1993.
Baker, Hugh, Chinese Family and Kinship, Columbia University Press, New York,
1979.
Balaji, R., “The formation and structure of the high technology industrial comp-
lex in Bangalore, India,” University of California, Şehir ve Bölge Planlaması
Doktora Tezi, Berkeley, CA, 1994.
Baldwin-Evans, Martin ve Schain, Martin (der.), The Politics o f Immigration in
Westem Europe, Frank Cass, Londra, 1995.
Ball-Rokeach, Sandra J. ve Cantor, Muriel (der.), Media, Audience and Social
Structure, Sage Beverly Hills, CA, 1986.
Banegas, Jesus (der.), La industria de la informacion. Situaciön actual y perspecti-
vas, Fundesco, Madrid, 1993.
Bar, François, Configuring the Telecommunications Infrastructure for the Compu­
ter Age: The Economics o f Netusork Control, University of California Dokto­
ra Tezi, Berkeley, CA, 1990.
— “Netvvork flexibility: a new challenge for telecom policy,” Communications and
Strategies, özel sayı, Haziran 1992, 111-22.
— ve Borrus, M., The Future o f Networkingy University of California, Berkeley,
CA, 1993.
— ve — Coriat, Benjamin, Information Networks and Competitive Advantage: Is-
sues for Government Policy and Corporate Strategy Development, Avrupa
Topluluğu Komisyonu, Brüksel, 1991.
Baran, Barbara, “Office automation and women’s work: the technological trans -
formation of the insurance industry.” Manuel Castells (der.), High Techno­
logy, Space, and Society, Sage, Beverly Hills, CA, 1985, s. 143-71.
— Technological innovation and Deregulation: The Transformation o f the Labor
Process in the İnsurance industry, University of California, Şehir ve Bölge
Planlaması Doktora Tezi, Berkeley, CA, 1989.
6 3 6 kaynakça

Baranano, Ana M ., “La empresa espanola en los programas europeos de coopera-


ciön tecnologica,”, Yayımlanmamış İşletme Ekonomisi Doktora Tezi, Univer-
sidad Autonoma de M adrid, M adrid, 1994.
Barglovv, Raymond, The Crisis o f the Self in the Age o f Information: Computers,
Dolphins, and Dreams, Routledge, Londra, 1994.
Barthes, Roland, Leçon inaugurale de la chaire de semiologie litteraire du College
de France, prononcee le 7 Janvier 1977, Seuil, Paris, 1978.
Bassalla, George, The Evolution o f Technology, Cambridge University Press,
Cambridge, 1988.
Batty, Michael ve Barr, Bob, “The electronic frontier: exploring and mapping
cyberspace,” Futuresy 26 (7), 1994, s.699-712.
Bauldrillard, Jean, Pour une critique de l’economie politique du signe, Gallimard,
Paris, 1972.
— La Gurre du Colfe n ’a pas eu lieu, Fayard, Paris, 1991.
Baumgartner, Peter ve Payr, Sabine (der.), Speaking Minds: Interviews with Tıventy
Eminent Cognitive Scientists, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1995.
Baumol, W.J., Blackman S.A.B. ve Wolf, E.N., Productivity and American Leaders-
hip: The Long View, MIT Press, Cambridge, MA, 1989.
Bayart, Jean-François, The State in Africa: The Politics o f the Belly, Longman,
Londra, 1992.
Beasley, W.G., The Rise o f M odem Japan, Weidenfeld & Nicolson, Londra, 1990.
Bedi, Hari, Understanding the Asian Mana ger, Ailen &C Unwin, Sydney, 1991.
Bedoui, Mongi, Bibliographie sur l’exchusion dans les pays arabes du Mahgreb et
du Machreq, International Institute of Labour Studies, 80, Cenevre, 1995.
Bell, Daniel, The Corning o f Post-industrial Society: A Venture in Social Forecas-
ting, Basic Books, New York, 1976. (ilk baskı 1973)
Belussi, Fiorenza, “La flessibilita si fa gerarchia: la Benetton.” F. Belussi (der.), Nu-
ovi Modelli d ’Impresa, Gerarchie Organizzative e Imprese Rete, Franco An-
geli, Milan, 1992.
Bendixon, Terence, “El transporte urbano.” Jordi Borja ve d. s.427-53. Las gran-
des ciudades en la decada de los noventa, Madrid: Editorial Sistema, 1991.
Beniger, James R., The Control Revolution: Technological and Economic Origins
o f the Information Society, Harvard University Press, Cambridge, MA, 1986.
Bennett, A., The Death o f Organization Man, William Morrovv, New York,
1990.
Benson, Rod, “telecommunications and society: a revievv on the research literatü­
re on computer-mediated communication,” University of California, Berkeley
Uluslararası İktisat Yuvarlak Masa Tartışması, Berkeley, CA, 1994.
Benveniste, Guy, Twenty-first Century Organization: Analyzing Current Trends,
Imagining the Future, Jossey Bass, San Francisco, CA, 1994.
kaynakça 6 3 7

Berger, J., And Our Faces, My Heart, Brief as Photos, Writers & Readers, Lond­
ra, 1984.
Berger, Peter, The Capitalist Revolution, Wildwood, Londra, 1987.
Berger, Peter ve Hsiao, M. (der.), In Search o f an East Astan Development Model,
Transaction Books, New Brunsvvick, NJ, 1988.
Bergsten, C. Fred ve Noland, Marcus (der.), Pacific Dynamism and the Internati­
onal Economic System, Uluslararası İktisat Enstitüsü, Washington D.C.,
1993.
Bemstein, Michael A. ve Adler, David E., Understanding American Economic Dec-
line, Cambridge University Press, New York:, 1994.
Bertazzoni F. ve d., Odissea Informatica. Aile soglie della nuova era: intinerario
nelle societa informatiche, Isituto A. Gemelli per I Problemi della Comunica-
zione. Gruppo Editoriale Jackson, Milan, 1984.
Bertrand, O. ve Noyelle, T.J., Corporate and Human Resources: Technological
Change in Banks and Insurance Companies in Five OECD Countries, OECD,
Paris, 1988.
Bessant, John, Microelectronics and Change at Work, Cenevre: Uluslararası Çalış­
ma Örgütü, 1989.
Bettinger, Cass, High Performance in the 1990s: Leading the Strategic and Cultu-
ral Revolution in Banking, Business One Irwin, Homewood, IL, 1991.
Bianchi, Patrizio, Camoy, Martin ve Castells, Manuel, Economic Modemization
and Technology Policy in the People’s Republic o f China, Stanford University
Çenter for Education Research Stanford, CA, 1988.
Bielenski, Harald (der.), Netv Forms o f Work and Activity: Survey o f Experience
at Establishment Level in Eight European Countries, Avrupa Yaşam ve Çalış­
ma Koşullarını Geliştirme Kurumu, Dublin, 1994.
Biggart, Nicole Woolsey, Charismatic Capitalism, University of Chicago Press,
Chicago, IL 1990a.
— “Institutionalized patrimonialism in Korean business,” Comparative Social Re­
search, 1990b, 12: 113-33.
— “Explaining Asian economic organization: toward a Weberian institutional
perspective.” Theory and Society, 1991, 20: 199-232.
— “institutional Iogic and economic explanation.” Jane Marceau (der.), Rewor-
king the World: Organizations, Technologies, and Cultures in Comparative
Perspective, Walter de Gruyter, Berlin, 1992, s.29-54.
— ve Hamilton, G. G., “On the limits of a firm-based theory to explain business
netvvorks: the western bias of neoclassical economics.” Nitin Nohria ve Ro-
bert G. Ecckles (der.), Netıvorks and Organizations: Structure, Form, and Ac-
tion, Harvard Business School Press, Boston MA, 1992.
Blijker, Wiebe E., Hughes, Thomas P. ve Pinch, Trevor (der.), The Social construc-
6 3 8 kaynakça

tion o f Technological Systems: N ew Directions in the Sociology and History


o f Technology, MIT Press, Cambridge, MA, 1987.
Birch, David L Job Generation in America, Free Press, New York, 1987.
Bird, Jane, “Dial M for multimedia.” Management Today, Temmuz 1994, 50-3.
Bishop, Jerry E. ve Waldholz, Michael, Genome, Simon & Schuster, New York,
1990.
Blakely, Edward, Scotchmer, S. ve Levine, J., The Locational and Economic Pat-
tem s o f California’s Biotech industry, University of California Institute of Ur­
ban and Regional Development, Biyoteknoloji Endüstrisi Araştırma Grubu
Raporu, Berkeley, CA, 1988.
Blazejczak, Jurgen, Eber, Georg ve Horn, Gustav A., “Sectoral and macroecono-
mic impacts of research and development on employment.” Egon Matzner ve
Michael Wagner (der.), The Em ploym ent Impact o fN etv Technology: The Ca-
se o fW est Germany, Avebury, Aldershot, Hants, 1990, s.221-33.
Bluestone, Barry ve Harrison, Bennett, The Great American Job Machine: The
Proliferation o f Loıv-ıaage Employment in the U.S. Economy, Basic Books,
New York, 1988.
Blumler, Jay G. ve Katz, Elihu (der.), The Uses ofM ass Communications, Newport
Beach, Sage, CA, 1974.
Bofill, Ricardo, Espacio y Vida, Tusquets Editores, Barcelona, 1990.
Booker, Ellis, “Interactive TV comes to public broadcasting,” Computerworld,
1994, 28 (3): 59.
Borja, Jordi ve Castells, Manuel, Local & Global: Management o f Cities in the In­
formation Age, Londra, Earthscan, 1997.
Borja, Jordi ve d. (der.), Las grandes ciudades en la decada de los noventa, Edito-
rial Sistema, Madrid, 1991.
Borjas, George F., Freeman, Richard B. ve Katz, Lavvrence F. On the Labour Mar­
ket Effects o f Immigration and Trade, Uluslararası İktisadi Araştırmalar Bü­
rosu, Cambridge, MA, 1991.
Bornstem, Lisa, “Flexible production in the unstable State: the Brazilian informa-
tion technology industry,” Yayımlanmamış doktora tezi. University of Califor­
nia, Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü, Berkeley, 1993.
Borrus, Michael G., Competing for Control: America’s Stake in Microelectronics,
Ballinger, Cambridge, MA, 1988.
— ve Zysman, John, “Industrial competitiveness and American national security.”
W. Sandholtz ve d., The Highest Stakes: The Economic Foundations o f the
N ext Security System, Oxford University Press, New York, 1992.
Bosch, Gerhard, Flexibility and Work Organizat 'ıon: Report o f Expert Working
Group, Avrupa Komisyonu, directorate General for Employment, Industrial
Relations, and Social Affairs, Brüksel, 1995.
kaynakça 639

—, Davvkins, Peter ve Michon, François (der.), Times Are Changing: Working Ti­
me in 14 Industrialised Countries, Cenevre: Uluslararası Çalışma Örgütü,
1994.
Botein, Michael ve Rice, David M. (der.), Nettvork Television and the Public Inte-
resty Lexington Books, Lexington, MA, 1980.
Boureau, Allan ve d., The Culture o f Print: Poıver and the Uses o f Print in Early
Modem Europe, (der.) Roder Chartier, Princeton University Press, Princeton,
NJ, 1989.
Bouvier, Leon F. ve Grant, Lindsay, How Many Americans? Population, Immigra-
tion, and the Environment, Sierra Club Books, San Francisco, CA, 1994.
Bower, J.L., When Markets Quake, Harvard Business School Press Boston, MA:,
1987.
Boyer, Christine, The City o f Collective Memory, MIT Press, Cambridge, MA,
1994.
Boyer, Robert, “Is a new socio-technical system emerging?” Structural Change and
labour Market Policy, Konferans Bildirisi, Var, Gard, 6-9 Haziran 1988a.
— “Technical change and the theory of regulation.” G. Dosi ve d., Technical Chan­
ge and Economic Theory, Pinter, Londra, 1988b, s.67-94.
— 1990, “Assessing the impact of R&D on employment: puzzle or consensus?” E.
Matzner ve M. Wagner (der.), The Employment impact o fN e ıv Technology:
The Case o f West Germany, Avebury, Aldershot, Hants, s.234-54.
— (der.), Capitalismes fin de siecle, Presses Universitaires de France, Paris, 1986.
Boyer, R. ve Mistral, J., “Le baut du tunnel? Strategies conservatrices et nouveau
regime d’accumulation,” Konferans Bildirisi, International Conference on the
Theory o f Regulation, Barcelona, 16-18 Haziran 1988.
— ve Ralle, P., “Croissances nationales et contrainte exterieure avant et apres
1973.” Economie et societe, no. P29, 1986.
— ve —, “L’Insertion intemationale conditionne-t-elle les formes nationales
d’emploi? Convergences ou differentiations des pays europeens.” Economie et
societe, no. P29, 1986b.
Boyett, Joseph H. ve Conn, Henry P., Workplace 2000: The Revolution Reshaping
American Business, Dutton, New York, 1991.
Braddock, D.J., “Scientific and technical employment, 1900-2005.” Monthly La-
bor Reviewy Şubat 1992, 28-41.
Bradford, Colin I. (der.), Strategic Options for Latin America in the 1990s, OECD
Development Çenter, Paris, 1992.
— The New Paradigm o f Systemic Competitiveness: Toward More Integrated Po-
licies in Latin America, OECD Development Çenter, Paris, 1994.
Braudel, Fernand, Civilisation materielle et capitalisme. XVe-XVIIe siecle, Armand
Colin, Pşris, 1967.
6 4 0 k ay n ak ça

Braun, Ernest ve M acdonald, Stuart, Revolution in Miniature: The History and


Impact o f Semiconductor Electronics Re-explored, 2. baskı, Cambridge Uni­
versity Press, Cambridge, 1982.
Braverman, Harry, Labor and M onopoly Capital, Monthly Review Press, New
York, 1973.
Breeden, Richard C., “The globalization of law and business in the 1990s.” Wake
Forest Law Revietv, 28 (3), 1993, s.509-17.
BRIE, Globalization and Production, University of California, Berkeley, CA, 1992.
Broad, William J., Star Warriors, Simon &C Schuster, New York, 1985.
Brooks, Harvey, “Technology and the ecological crisis,” Amherst’te verilen ders, 9
Mayıs 1971.
Brown, Richard P.C., Public Debt and Private Wealth: Debt, Capital Flight and the
IMF in Sudan, Macmillan, Londra, 1992.
Brusco, S., “The Emilian model: productive decentralization and social integrati-
on.” Cambridge Journal o f Economics 6 (2), 1982, 167-84.
Buitelaar, Wout (der.), Technology and Work: Labour Studies in England, Ger-
many and the Netherlands, Aldershot, Avebury, Hants, 1988.
Bunker, Ted, “The multimedia infotainment I-way: telephone, cable, and media
companies are pursuing video-on-demand, interactive education, multimedia .
politicking, and m ore.” L A N Magazine, 9 (10), 1994, 524.
Bureau of Labor Statistics, Occupational Projections and Training Data, Statisti-
cal and Research Supplement to the 1994-5, Occupational Outlook Handbo-
o k, Bülten 2451, Mayıs 1994.
Burlen, Katherine, “La realisation spatiale du desir et l’image spatialisee du beso-
in.” Espaces et societes, n.5, 1972, 145-59.
Bushnell, P. Timothy, The Transformation o f the American Manufacturing Para-
digm, Garland, New York, 1994.
Business Week, “The horizontal Corporation.” 28 Ekim 1993.
— “Asia’s wealth: special report.” 29 Kasım 1993b.
— “The information technology revolution: how digital technology is changing the
way we work and live.” Özel sayı, 1994a.
— “The new face of business.” Enformasyon Devrimi özel sayısı, s.99ff, 1994b.
— “China: birth of a nevv economy.” 31 Ocak 1994c, 42-8.
— “Sega: it’s blasting beyond games and racing to build a hightech entertainment
empire.” 21 Şubat 1994d, kapak konusu.
— “Interactive TVO not ready for prime time.” 14 M art 1994e, 30.
— “The entertainment economy.” 14 M art 1994f, 58-73.
— “Hovv the Internet will change the way you do business.” 14 Kasım 1994g.
— “Home computers: sales explode as nevv uses turn PCs into all-purpose Infor­
mation appliances.” 28 Kasım 1994h, 89ff.
kaynakça 641

— “The networked Corporation.” Özel sayı, 1995a.


— “Mexico: can it cope?” 16 Ocak 1995b.
— “Software industry.” 27 Şubat 1995c, 78-86.
— “Benetton’s new age.” 14 Nisan 1995d.
— “The gene kings.” 8 Mayıs 1995e, 72ff.
— “The networked Corporation.” 26 Haziran 1995f, 85ff.
— “Sun’s rise.” 22 Ocak, 1996.
Byme, John H., “The pain of downsizing.” Business Week, 9 Mayıs 1994.
Calderon, Femando ve Dos Santos, Mario (der.), Hacia un nuevo orden estatal?
Democratization, modemization y actores socio-politicos, 4 cilt, 1989,
CLACSO, Buenos Aires.
— ve — Mario R., Sociedades sin atajos. Cultura politica y restructuracion eco-
nömica en America Latina, Paidos, Buenos Aires, 1995.
— ve Laserna, Roberto, Paradojas de la modemidad. Sociedad y cambios en Boli-
via, Fundacion Milenio, La Paz, 1994.
Calhoun, Craig (der.), Social Theory and the Politcs o f Identity, Blackvvell, Ox-
ford, 1994.
Camagni, Roberto, “Local milieu, uncertainty und innovation netvvorks: tovvards
a new dynamic theory of economic space.” Roberto Camagni (der.), Innova-
tion Networks: Spatial Perspectives, Belhaven Press, Londra, 1991, s.121-44.
Campbell, Duncan, “Foreign investment, labor immobility and the quality of emp­
loyment.” International Labour Review, 2, 1994, 185-203.
Campo Vidal, Manuel, “La transicion audiovisual.” Antena-3 TV, Madrid, 1996.
(yayımlanmadı).
Campos Alvarez, Tostado, El Fondo Monetario y la dueda externa mexicana, Pla-
za y Valdes Editores, Mexico, 1993.
Canby, E.T., A History o f Electricity, Englevvood Ciliffs, Prentice-Hall, NJ, 1962.
Cappelin, Riccardo, “International netvvorks of cities.” Roberto Camagni (der.),
innovation Networks: Spatial Perspectives, Belhaven Press, Londra, 1991.
Cappelli, Peter ve Rogovsky, Nicolai, “Nevv work systems and skill requirements.”
International Labour review, 133 (2), 1994, 205-20.
Cardoso, Femando H., “Nevv North/South relations in the present context: a nevv
dependency?” Martin Camoy ve d., The N ew Global Economy in the Infor­
mation Age, University Park, Penn State University Press, PA, 1993, s. 149-59.
— ve Faletto, Enzo, Desarrollo y dependencia en America Latina, Mexico D.F.:
Siglo XXI Editores, University of California Press, Berkeley, CA, 1969, geniş­
letilmiş İngilizce baskı 1979.
Carey, M. ve Franklin, J.C., “Outlook: 1990-2005 industry output and job
growth continues slow into next century.” M onthly Labor Revieıv, Kasım
1991: 45-60.
6 4 2 k ay n ak ça

Carnoy, M artin, The N ew information Technology: International Diffusion and


Its Impact on Em ploym ent and Skills. A Revieıv o f the Literatüre, World
Bank, PHREE, Washington D.C., 1989.
— Faded Dreams: The Politics and Economics o f Race in America, Cambridge
University Press, New York, 1994.
— ve Castells, Manuel, “Sustainable flexibility: work, family, and society in the in­
formation age,” University of California, Batı Avrupa Çalışmaları Merkezi,
Berkeley, 1986.
— ve Fluitman, Fred, “Training and the reduction of unemployment in industriali-
zed countries,” Cenevre: Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yayımlanmamış
raporu, 1994.
— ve Levin, Henry, Schooling and Work in the Democratic State, Stanford Univer­
sity Press, Stanford, CA, 1985.
— Pollack, Seth ve Wong, Pia L., Labor Institutions and Technological Change: A
Framework for Analysis and Revieıv o f the Literatüre, Stanford University In­
ternational Development Education Çenter, Stanford, CA, Rapor Cenevre
Uluslararası Çalışma Ö rgütü’ne sunulmuştur, 1993a.
— ve d., The N ew Global Economy in the Information Age, Pena State University
Press, University Park, PA, 1993b.
Carre, Jean-Jacques, Dubois, Paul ve Malinvaud, Edmond, Abrege de la croissan-
ce française: un essai d ’analyse economique causale de l’apres guerre, Editions
du Seuil, Paris, 1984.
Carver, M., War since 1945, Weidenfeld &C Nicolson, Londra, 1980.
Case, Donald O., “The social shaping of videotex: how information services for
the public ha ve evolved.” Journal o f the American Society for information
Science, 45 (7), 1994, 483-9.
Castano, Cecilia, La Informatization de la banca en Espana, Ministerio de Econo-
mia / Universidad Autonoma de Madrid, Madrid, 1991.
— Nuevas Tecnologias, Trabajo y Empleo en Espana, Alianza Editorial, Madrid,
1994a.
— Tecnologia, empleo y trabajo en Espana, Alianza Editorial, Madrid, 1994b.
Castells, Manuel, La Question urbaine, François Maspero, Paris, 1972.
— “The service economy and the postindustrial society: a sociological critique.”
International Journal o f Health Services, 6 (4), 1976, 595-607.
— The Economic Crisis and American Society, Princeton University Press, Prince­
ton, NJ, and Blackwell, Oxford, 1980.
— “The new industrial space: information technology manufacturing and spatial
structure in the United States.” G. Sternlieb ve J. Hughes (der.), America’s
Ne w Market Geography: Nation, Region and Metropolis, Rutgers University,
New Brunswick, NJ, 1988a.
kaynakça 643

— (der.), The State and Technology Policy: A Comparative Analysis o f U.S. Stra-
tegic Defense Initiative, Informatics Policy in Brazil, and Electronics Policy in
China, Berkeley Uluslararası Ekonomi konulu yuvarlak masa toplantısı (BRI-
Eİ), University of California, Berkeley, CA, 1988b.
— “High technology and the new international division of labor.” Labour Studi-
es, Ekim 1989a.
— The Informational City: Information Technology, Economic Restructuring, and
the Urban-Regional Process, Blackwell, Oxford, 1989b.
— “Notes of field work in the industrial areas of Taiwan,” yayımlanmadı, 1989c.
— “Die zweigeteilte Stadt. Arm und Reich in den Stadten Lateinamerikas, der USA
and Europas.” Tilo Schabert (der.), Die Weldt der Stadt, Piper, Münih, 1990,
s.199-216.
— “Estrategias de desarrollo metropolitano en las grandes ciudades espanolas: la
articulaciön entre crecimiento economico y calidad de vida.” Jordi Borja ve d.
(der.), Las grandes ciudades en la decada de los noventa, Editorial Sistema,
Madrid, 1991, s. 17-64.
— “Four Asian tigers with a dragon head: a comparative analysis of the State, eco-
nomy, and society in the Asian Pacific Rim.” Richard Appelbaum and Jeffrey
Henderson (der.), States and Development in the Asian Pacific Rimy Sage,
Newbury Park, CA, 1992, s.33-70.
— “Paths tovvards the informational society: employment structure in G-7 count­
ries, 1920-1990.” International Labour Reviewy 133 (1): 1994, 5-33 (Yuko
Aoyama ile birlikte).
— “The net and the self: working notes for a critical theory of informational soci­
ety.” Critique o f Anthropology, 16 (1), 1996, 9-38.
— (der.), High Technology; Space and Society, Sage, Beverly Hills, CA, 1985.
— ve Guillemard, Anne Marie, “Analyse sociologique des pratiques sociales en si-
tuation de retraite.” Sociologie du travail, 3: 1971, 282-307.
— ve Hail, Peter, Technopoles o f the World: The Makings o f 21st Century indust­
rial Complexes, Routledge, Londra, 1994.
— ve Laserna, Roberto, “The new dependency: technology and social change in
Latin America.” Sociological Forum, Güz 1989.
— Natalushko, Swetlana, “La modemizacion tecnologica de las empresas de elect-
ronica y telecomunicaciönes en Rusia: un estudio de Szelenograd,” Universi-
dad Autonoma de Madrid, Programa de Estudios Rusos, Madrid, 1993.
— ve Skınner, Rebecca, “State and technological policy in the U.S.: the SDI prog­
ram.” Manuel Castells (der.) The State and Technological Policy: A Compa­
rative Analysis, University of California, Berkeley, CA, 1988.
— ve Tyson, Laura d’Andrea, High technology choices ahead: restructuring inter-
dependence.” John W. Sewell ve Stuart Tucker (der.), Groıvth, Exports, and
6 4 4 kaynakça

Jobs in a Changing World Econom y, Transaction Books, New Brunswick, NJ,


1988.
— ve —, “High technology and the changing intemational division of production:
Implications for the U.S. economy.” Randall B. Purcell (der.), The Neusly In-
dustrializing Countries in the World Economy. Challenges for U.S. Policy,
Lynne Rienner, Boulder, CO, 1989, s. 13-50.
— ve d., Nuevas tecnologias, economia y sociedad en Espaha, 2 cilt, Alianza Edi-
torial, M adrid, 1986.
—, Goh, Lee ve Kwok, R.W.Y., The Sheek Kip Mei Syndrome: Economic Develop­
m ent and Public Housing in Hong Kong and Singapore, Pion, Londra, 1990.
— (der.) Gamella, Manuel, De la Puerta, Enrique, Ayala, Luis ve Matias, Carmen,
la industria de las tecnologias de informacion (1985-90). Espana en el contex-
to mundial, Fundesco, M adrid, 1991.
—, Granberg, Alexander ve Kiselyova, Emma, The Development o f Siberia and the
Russian Far East and its Implications for the Pacific Economy, University of
California Pacific Rim Research Program and Institute of Urban and Regional
Development, Berkeley, CA, 1996a.
—, Yazavva, Shujiro ve Kiselyova, Emma, “Insurgents against the global order: a
comparative analysis of Chiapas Zapatistas, American militia movement, and
Aum Shinrikyo.” Berkeley Journal o f Sociology, 1996b.
Castillo, Gregory, “Henry Ford, Lenin, and the scientific organization of vvork in
capitalist and soviet industrialization,” University of California, Şehir ve Böl­
ge Planlaması Bölümü, Berkeley, CA, yayımlanmamış seminer bildirisi, 1994.
Cats-Baril, William L. ve Jelassi, Tavvfik, “The French videotex system Minitel: a
successful implementation of a national information technology infrastructu-
re.” M İS Quarterly, 18 (1): 1994, 1-20.
Caves, Roger W., Exploring Urban America, Thousand Oaks, Sage, CA, 1994.
Cecchini, Paolo, The European Challenge, 1992: The Benefits o f a Single Market,
Govver, Aldershot, Hants, 1988.
Centre d’Etudes Prospectives et d’Informations Intemationales (CEPII), L’Economie
mondiale 1990-2000:1’imperatif de la croissance, Economica, Paris, 1992.
— ve OFCE, Mimosa: une modelisation de Peconomie mondiale, Observations et
diagnostics economiques, 30 Ocak 1990.
CEPAL (Comision Economica para America Latina, Naciones Unidas), El desarol-
lo frutiocola y forestal en Chile y sus derivaciones sociales, Informe CEPAL,
Santiago, Şili, 1996.
— La apertura financiera de Chile y el comportamiento de los bancos transnaci-
onales, Informe CEPAL, Santiago, Şili, 1990a.
— Trensformacion productiva con equided, Naciones Unidas, CEPAL, Santiago,
Şili, 1990b.
kaynakça 645

— El crecimiento economico y su difusion social: el caso de Chile de 1987 a 1992,


Santiago de Chile: CEPAL, Division de Estadisticas y Proyecciones. 1994.
Cervero, Robert, America’s Suburhon Centers: The Land Use-Transportation
Link, Unwin Hyman, Boston, MA, 1989.
— “Changing live-work spatial relationships: implications for metropolitan struc-
ture and mobility.” John Brotchie ve d. (der.), Cities in the 21 st Century: New
Technologies and Spatial Systems, Longman 8c Cheshire, Melbourne, 1991,
s.330-47.
Chandler, Alfred D., The Visible Hand: The Managerial Revolution in American
Business, Harvard University Press, Cambridge, MA, 1977.
—, “The evolution of modem global competition.” M.E. Porter (der.), Competiti-
on in Global Industries, Harvard Business School Press, Boston, MA, 1986,
s.405-48.
Chen, Edward K.Y., Hypergrowth in Asian Economies: A Comparative Analysis
o f Hong Kong, Japan, Korea, Singapore and Taiu/an, Macmillan, Londra,
1979.
Chesnais, François, La Mondialisation du capital, Syros, Paris, 1994.
Chida, Tomohei and Davies, Peter N., The Japanese Shipping and Shipbuilding In­
dustries: A History ofT heir M odem Grouth, Athlone Press, Londra, 1990.
Child, John, “Technology and work: An ousline of theory and research in the wes-
tern social sciences.” Peter Grootings (der.), Techonology and Work: East-
West Comparison, Croom Helm, Londra, 1986, s.7-66.
Chin, Pei-Hsiung, Housing Policy and Economic Development in Taitvan, Univer­
sity of California, IURD, Berkeley, CA, 1988.
Chion, Miriam, “Recent process of globalization in Peru,” University of Califor­
nia, Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü, Berkeley, CA, 1995.
Chizuko, Ueno, “The position of Japanese women reconsidered.” Current Anth-
ropology, 28 (4): 1987, 75-84.
— “The Japanese vvomen’s movement: the counter-values to industrialism.” Gra-
kan McCormark and Yoshio Sugimoto (der.), Modemization and Beyond:
The Japanese Trajectory, Cambridge University Press, Cambridge, 1988,
s. 167-85.
Choucri, Nazli, “The hidden economy: a new view of remittances in the Arab
World.” World Development Report, 14: 1986, 702-9.
Chung, K.H., Lee H.C. ve Okumura, A., “The managerial practices of Korean,
American, and Japanese firms.” Journal o f East and West Studies, 17: 1988,
45-74.
Clark, R., The Japanese Company, Yale University Press, New Haven, CT, 1979.
Clegg, Stewart, M odem Organizations: Organization Studies in the Postmodern
World, Sage, Londra, 1990.
6 4 6 kaynakça

— “French bread, Italian fashions, and Asian enterpises, modern passions and
postmodern prognoses.” Jane M arceau (der.), Reworking the World, Walter
de Gruyter, Berlin, 1992, s.55-94.
— ve Redding, S. Gordon (der.), Capitalism in Contrasting Culturesy Walter de
Gruyter, Berlin, 1990.
Clow Archibald ve Clow, Nan L., The Chemical Revolution, Batchvvorth Press,
Londra, 1952.
Coclough, Christopher ve Manor, James (der.), States or Markets? Neo-liberalism
and the Development Policy Debatey Clarendon Press, Oxford, 1991.
Cohen Stephen, “Corporate nationality can m atter a lot,” testimony before the US
Congress Joint Economic Committee, Eylül 1990.
— “Geo-economics: lessons from America’s mistakes.” M artin Carnoy ve d., The
N ew Global Economy in the Information Age, Penn State University Press,
University Park, PA, 1993, s.97-147.
— “Competitiveness: a reply to Krugman.” Foreign Affairsy 73: 3, 1994.
— ve Borrus, Michael, Nettvorks o f American and Japanese Electronics Compani-
es in Asia, University of California, Berkeley, CA, 1995a.
— ve — Netu/orks o f Companies in Asia, University of California, Berkeley, CA,
1995b.
— ve Guerrieri, Paolo, “The variable geometry of Asian trade.” Eileen M. Doherry
(der.), Japanese Investment in Asia, Berkeley’de düzenlenen Uluslararası Eko­
nomi konulu konferans tutanakları, Asia Foundation, San Francisco, 1995,
s.189-208.
— ve Zysman, John, Manufacturing Matters: The M yth o f Postindustrial Eco­
nom y, Basic Books, New York, 1987.
— ve d., Global Competition: The N ew Realityy cilt III of John Young, Competi­
tiveness. The Report o f the President’s Commission on Industrial Competiti­
veness, Government Printing Office, Washington D.C., 1985, s.l.
Cohendet, P. ve Llerena, P., Flexibilite, Information et decision, Economica, Paris,
1989.
Colas, Dominique, La Glaive et le fleau. Genealogie du fanatisme et de la societe
çivile. Grasset, Paris, 1992.
Collado, Cecilia, “Unsustainable development: environmental policy and regional
development in Chile,” University of California: Şehir ve Bölge Planlaması Bö­
lümü Doktora Tezi, Berkeley, 1995.
Collective Author, The State o f Working Women: 1994 Editiony 21 Seiki Zoidan,
Tokyo, 1994 (Japonca).
Coloquio de Invierno, Los grandes cambios de nuestro tiempo: la situaciön inter-
nacional, America Latina y Mexico, 3 cilt, Universidad Nacional Autönoma
de Mexico/Fondo de Cultura Economica, Mexico DF, 1992.
kaynakça 647

Comision Economica para America Latina, Naciones Unidas, bkz. CEPAL.


Commersant Weekly, “Survey on commercial erime in Russia.” 13 Haziran 1995.
Conference on Time and Money in the Russian Culture, the University of Califor­
nia Çenter for Slavic and Eastern European Studies ve the Stanford Univer-
sity’s Çenter for Russian and Eastern European Studies tarafından düzenlenen
konferansın yayımlanmamış sunumları (Emma G. Kiselyova’nın kişisel notla­
rı ve tutanak özetleri) Berkeley, 17 M art 1995.
Cooke, Philip, “The cooperative advantage of regions,” Harold Innis Centenary
Celebration adlı konferans için hazırlanan bildiri. Regions, Institutions and
Technology, University of Toronto, 23-25 Eylül 1994.
— ve Morgan, K., “The netvvork paradigm: nevv departures in corporate and regi-
onal development.” Society and Space, 11: 1993, 543-64.
Cooper, Charles (der.), Technology and innovation in the International Economy,
Edward Elgar and United Nations University Press, Aldershot, Hants, 1994.
Cooper, James C., “The new golden age of produetivity.” Business Week, 26 Eylül
1995, 62.
Coriat, Benjamin, UAtelier et le robot, Christian Bourgois Editeur, Paris, 1990.
— “Neither pre-nor post-fordism: an original and nevv way of managing the labo­
ur process.” K. Tetsuro ve R. Steven (der.), Is Japanese Management Post-For-
dism?, Mado-sha, Tokyo, 1994, s. 182.
Council of Economic Advisers, Economic Report to the President o f the United
States. Transmitted to the Congress, February 1995, Government Printing Of­
fice, Washington D.C., 1995, s.95-127.
Coutrot, T. ve Husson, M., Les Destins du tiers monde, Nathan, Paris, 1993.
Crick, Francis, The Astonishing Hypothesis: The Scientific Search for the Soul,
Charles Scribner’s Sons, Nevv York, 1994.
Cuneo, Alice, “Getting vvired in the Gulch: Creative and coding merge in San Fran-
cisco’s multimedia community.” Advertising Age, 65 (50), 1994.
Cusumano, M., The Japanese Automobile industry: Technology and Management
at Nissan and Toyota, Harvard University Press, Cambridge, MA, 1995.
Cyert, Richard M. ve Mowery, David C. (der.), Tecnology and Employment: Inno-
vation and Growth in the U.S. Economy, National Academy Press, Washing-
ton D.C., 1987.
Dahlman, C., Ross-Larsen, B. ve Westphal, L.E., “Managing technological deve­
lopment: lessons from newly industrialising countries.” World Development,
15 (6), 1987.
Dalloz, Xavier ve Portnoff, Andre-Yves, “Les promesses de l’unimedia.” Futurib-
les, n.191, 1994, 11-36.
Daniel, W., Workplace Survey o f Industrial Relations, Policy Studies Institute,
Londra, 1987.
6 4 8 kaynakça

Daniels, P.W., Service Industries in the World Economy, Blackwell, Oxford, 1993.
Danton de Rouffignac, Peter; Europe’s N ew Business Culture, Pitman, Londra, 1991.
Darbon, Pierre ve Robin, Jacques (der.), Le Jaillissement des biotechnologiesy Fa-
yard-Fondation Diderot, Paris, 1987.
David, Paul, Computer and Dynamo: The M odem Productivity Paradox in Histo-
rical Perspective, CA: Stanford University Çenter for Economic Policy Rese­
arch, Bildiri No: 172, Stanford, 1989.
David, P.A., Technical Choice Innovation and Economic Groıvth: Essays on A m e­
rican and British Experience in the Nineteenth Centuryy Cambridge Univer­
sity Press, Londra, 1975.
— ve Bunn, J.A., “The economics of gatevvays’ technologies and network evoluti-
on: lessons from the electricity supply industry.” information Economics and
Policyy (3) Nisan 1988, 165-202.
Davidson, Basil, The Black M an’s Burden: Africa and the Curse o f the Nation-sta-
te, James Currey, Londra, 1992.
Davis, Diane, Urban Leviathan: Mexico in the 20th Century, Philadelphia, PA:
Temple University Press, 1994.
Davis, Mike, City o f Qartzy Verso, Londra, 1990.
Dean, James W., Yoon, Se Joon ve Susman, Gerald I., “Advanced manufacturing
technology and organization structure: empowerment or subordination?” Or­
ganization Science, 3 (2), 1992, 203-29.
De Anne, Julius, Global Companies and Public Policy: The Growing Challenge o f
Foreign Direct Investmenty Council of Foreign Relations Press, New York,
1990.
De Bandt, J. (der.), Les Services dans les societes industrielles avancies, Economi-
ca, Paris, 1985.
Deben, Leon ve d. (der.), Understanding Amsterdam: Essays on Economic Vitality,
City Life, and Urban Form, Het Spinhuis, Amsterdam, 1993.
De Conninck, Frederic, Societe eclatee. Travail integrey Presses Universitaires de
France Paris, 1995.
Denison, Edward F., Why Growth Rates differ: Postuvar Experience in Nine Wes-
tem Countriesy Brookings Institution, Washington D.C., 1967.
— Accounting for United States Economic Groıvtt, 1929-69, Brookings Instituti-
on, Washington D.C., 1974.
— Accounting for Slotuer Economic Grouth: The United States in the 1970s, Bro­
okings Institution, Washington D.C., İ979.
Denisova, L.I., “Fondovyi rynok i inostrannye investitsii [Stock exchange market
and foreign investment].” EKO y no.4, 1995, 65-73.
Dentsu Institute for Human Studies/DataFlow International, Media in Japan, Da-
taFlow International, Tokyo, 1994.
kaynakça 6 4 9

Derriennic, J.P., “Tentative de polemologie necrometrique,” Üniversite Laval, Qu-


ebec, yayımlanmamış tez, 1990.
Deyo, Frederick (der.), The Political Economy o fN eıv Asion Industrialism, Ithaca,
Cornell University Press, NY, 1987.
Dicken, Peter, Global Shift: The Intemationalization of Economic Activity, Guil-
ford Press, New York, 1992.
Dickens, William T., Tyson, Laura D’Andrea ve Zysman, John (der.), The Dyna­
mics ofTrade and Employment, Ballinger Press, Cambridge, MA, 1988.
Dickinson, H.W., “The steam engine to 1830.” C. Singer (der.), A History o f Tech­
nology, cilt 4. The Industrial Revolution, 1750-1850, Oxford University
Press, Oxford, 1958, s. 108-97.
Dizard, Wilson P., The Corning Information Age, Longman, New York, 1982.
Dodgson, M. (der.), Technology Strategy and the Firm: Management and Public
Policy, Harlovv, Longman, Essex, 1989.
Doherty, Eileen M. (der.), japanese Investments in Asia: International Production
Strategies in a Rapidly Changing World, proceedings of a conference organi-
zed with Berkeley Roundtable on the International Economy, Asia Foundati­
on, San Francisco, 1995.
Dohse, K. Jurgens, V. ve Malsch, T., “From Fordism to Toyotism? The social or-
ganization of the labour process in the Japanese automobile industry.” Poli-
tics and Society, 14 (2), 1985, 115-46.
Dondero, George, “Information, communication, and vehicle technology,” Univer­
sity of California department of City and Regional Planning, Spring, CP 2981
için yayımlanmamış seminer bildirisi, Berkeley, CA, 1995.
Dordick, Herbert S. ve Wang, Georgette, The Information Society: A Retrospecti-
ve View, Sage, Newbury Park, CA, 1993.
Dosi, Giovanni, “The nature of the innovative process.” G. Dosi ve d., Technical
Change and Economic Theory, Pinter, Londra, 1988, 221-39.
— ve Soete, Luc, “Technology, competitiveness, and international trade.” Econo-
metrica, 3, 1983.
— Pavitt, K. ve Soete, L., The Economics o f Technical Change and International
Trade, Wheatsheaf, Brighton, Sussex, 1988a
—, Freeman, Christopher, Nelson, Richard, Silverberg, Gerald ve Soete Luc (der.),
Technical Change and Economic Theory, Pinter, Londra, 1988b.
Dower, John W. (der.), Origins o f the M odem Japanese State: Selected Writings o f
E.H. Norman, Pantheon Books, New York, 1975
Doyle, Marc, The Future o f Television: A Global Overview o f Programming, Adver-
tising, Technology and Growth, NTC Business Books, Lincolnvvood, IL, 1992.
Drexler, K. Eric ve Peterson, Chris, Unbounding the Future: The Nanotechnology
Revolution, Quill/William Morrow, New York, 1991.
650 kaynakça

Drucker, Peter F., “The coming of the nevv organization. ” Harvard Business Revi-
ew, 88, 1988, 45-53.
Dubois, Pierre, “Rupture de croissance et progres technique.” Economie et statis-
tique> 1985, 181.
Dunford, M. ve Kafkalas, G. (der.), Cities and Regions in the N ew Europe: The
Global-Local interplay and Spatial Development Strategies, Belhaven Press,
Londra, 1992.
Dunning, John (der.), Multinational Enterprises, Economic Structure, and Interna­
tional Competitiveness, John Wiley, Nevv York, 1985.
— Multinational Enterprises and the Global Economy, Addison-Wesley, Reading,
MA, 1992.
— Multinational Enterprises and the Global Economy, Addison-Wesley, Reading,
MA, 1993.
Durlabhji, Subhash ve Marks, N orton (der.), Japanese Business: Cultural Perspec­
tives;, State University of Nevv York Press, Albany, NY, 1993.
Durufle, G., L’Ajustement structurel en Afrique (Senegal, Cöte d ’Ivoire, Madagas-
car, Karthala, Paris, 1988.
Dy, Josefina der.), Advanced Technology in Commerce, Offices, and Health Servi­
ce, Avebury, Aldershot, Hants, 1990.
Ebel, K. and Ulrich, E., Social and Labour Effects o f CAD/CAM, Uluslararası Ça­
lışma Örgütü, Cenevre, 1987.
Eco, Umberto, “Dalla periferia dell’impero,” 1977 . [İngilizce çevirisi: “Does the
audience have bad effects on television?” Umberto Eco, Apocalypse Postpo-
ned, Indiana University Press, Bloomington:, 1994, s.87-102.]
Economist, 7, 27 Temmuz 1993.
— “Feeling for the future: survey of television.” 12 Şubat, özel rapor. 1994a.
— “Sale of the century.” 14 Mayıs 1994b, 67-9.
— “The bank that disappeared.” 27 Şubat 1995a.
— “Currencies in a spin.” 11 M art 1995b, 69-70.
— “A survey of Brazil: half-empty or half-full?” 29 Nisan 1995c.
— “A survey of Vietnam: the road to capitalism.” 8 Temmuz 1995d.
Economist Intelligence Unit, “Country report: Russian Federation, 2nd quarter.”
1995.
Edquist, Charles ve Jacobsson, Stefan, Flexible Automation: The Global Diffusion
o fN eu / Technologies in the Engineering industry, Blackvvell, Oxford, 1989.
Egan, Ted, “The development and location patterns of softvvare industry in the
U.S.”, University of California, Şehir ve Bölge Planlaması Bölümü Doktora
Tezi, Berkeley, CA, 1995.
Elkington, John, The Gene Factory: inside the Business and Science o f Biotechno-
logy, Carroll & Graf, Nevv York, 1985.
kaynakça 651

Elmer-Dewwit, Philip, “The amazing video game boom.” Time, 27 Eylül 1993, 67-72.
El PaisfWorld Media, “Habla el futuro.” 9 M art 1995 (ek).
Endenvick, Peter (der.), Multinational Service Firms, Routledge, Londra, 1989.
Epstein, Edward, “Presidential contender’s campaign online.”, San Francisco
Chronicle, 27 Kasım 1995.
Ernst, Dieter, Carriers o f Regionalization? The East Asian Production Networks o f
Japanese Electronics Firms, University of California, BRIE çalışma raporu 73,
Berkeley, CA, 1994a.
— Inter-Firms Netıuorks and Market Structure: Driving Forces, Barriers and Pat­
tems o f Controly University of California, Berkeley, CA, 1994b.
— Netıuorks in Electronics, University of California, Berkeley, CA, 1994c.
— “International production networks in Asian electronics: how do they differ and
what are their impacts?” Berkeley Roundtable on the International Eco-
nomy/Asia Foundation Conference on Competing Production Networks in
Asia, San Francisco, 27-28 Nisan 1995.
— ve O’Connor, David, Competing in the Electronics industry: The Experience o f
Neuly Industrializing Economies, OECD, Development Centre Studies, Paris,
1992.
Esping-Andersen, G. (der.), Changing Classes, Sage, Londra, 1993.
Evans, Peter 1987, “Class, State and dependence in East Asia: lessons for Latin
Americanists.” In Frederic Deyo (der.), The Political Economy o f East Asian
Industrialism, Ithaca, NY: Cornell University Press.
— Embedded Autonomy: States and Industrial Transformation, Princeton Univer­
sity Press, Princeton, NJ, 1995.
Fager, Gregory “Financial flovvs to the majör emerging markets in Asia.” Business
Economics, 29 (2), 1994, 21-7.
Fainstein, Susan S., Gordon, lan ve Harloe, Michael (der.), Divided Cities, Black -
well, Oxford, 1992.
Fajnzylber, Fernando, La industrialization trançada de America Latina, Nueva
Imagen, Mexico, 1983.
— “Competitividad internacional, evolucion y lecciones.” Revista de la CEPAL,
no.36, 1988.
— Utıavoidable Industrial Restructuring in Latin America, Duke University Press,
Durham, NC, 1990.
Faria, Vilmar E., “Social exclasion and Latin American analyses of poverty and
deprivation.” Gerry Rodgers, Charles Gore ve Jose B. Figueredo (der.), Social
Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses, International Institute of Labor Stu­
dies and United Nations Development Programme, 1995.
Fassmann H. ve Münz, R., Pattems and trends of international migration in Wes-
tern Europe. Population and development Revieıv, 18 (3), 1992.
6 5 2 kaynakça

Fazy, lan Hamilton, “The superhighway pioneers.” The Financial Times, 20 Hazi­
ran 1995.
Feldstein, M artin ve d., Restructuring Groıvth in the Debt-laden Third World, Tri-
lateral Commission, New York, 1987.
Ferguson, Marjorie (der.), N ew Communications Technologies and the Public în-
terest: Comparative Perspectives on Policies and Research, Sage, Nevvbury
Park, CA, 1986.
Feuerwerker, Albert, “The state and economy in late imperial China.” Theory and
Society, 13: 1984, 297-326.
Fischer, Claude, “Studying technology and social life.” Manuel Castells (der.),
High Technology, Space, and Society, Sage, Beverly Hills, CA, 1985. (Urban
Affairs Annual Reviewsy 28: 284-301).
— America Calling: A Social History o f the Telephone to 1940, University of Ca­
lifornia Press, Berkeley, CA, 1992.
Flynn, P.M., The impact o f Technological Change on Jobs and Workersy ABD Çalış­
ma Bakanlığı için hazırlanan rapor, Employment Training Administration, 1985.
Fontaine, Arturo, Los economistas y el Presidente Pinochet, Zig-Zag, Santiago de
Chile, 1988.
Fontana, Josep, La fin de l’Antic Regim i Vindustrialitzacio, 1787-1868y cilt V Pi-
erre Vilar Historia de Catalunyay Edicions 62, Barcelona, 1988.
Foray, Dominique ve Freeman, Christopher (der.), Technologie et richesse des na-
tions, Economica, Paris, 1992.
Forbes, R.J., “Povver to 1850.” C. Singer (der.), A History o f Technology, cilt 4:
The Industrial Revolution, 1750-1850y Oxford University Press, Oxford,
1958.
Forester, Tom, High-tech Society, Blackvvell, Oxford, 1987.
— Silicom Samurai: H ow Japan Conquered the World Information Technology In-
dustry, Blackwell, Oxford, 1993.
— (der.), The Microdectronics Revolutiony Blackwell, Oxford, 1980.
— (der.), The Information Technology Revolution, Blackwell, Oxford, 1985.
— (der.), The Materials Revolution, Blackvvell Business, Oxford, 1988.
— (der.), Computers in the Human Context, Blackvvell, Oxford, 1989.
Fouquin, Michel, Dourille-Feer, Evelyne ve Oliveria-Martins, Joaquim, Pacifique:
le recentrage asiatique, Economica, Paris, 1992.
Foxley, Alejandro, Los objetivos economicos y sociales en la transicion a la democ-
racia, Universidad de Chile, Santiago, 1995.
Frank, Andre Gunder, Capitalism and Underdevelopment in Latin America,
Monthly Review Press, New York, 1967.
Frankel, Robert ve d., “Grovvth and structural reform in Latin America.” Cuader-
nos CEDES Buenos Aires, 1990.
kaynakça 6 5 3

Freeman, Christopher, The Economics o f Industrial innovation, Pinter, Londra,


1982.
— (der.), Design, innovation, and Long Cycles in Economic Development, Pinter,
Londra, 1986.
— (der.), The Economics o f innovation, Edward Elgar, Aldershot, Hants, 1990.
— ve Soete, Lue, Work for Ali or Mass Unemployment? Pinter, Londra, 1994.
—, Sharp, Margaret ve Walker, William (der.), Technology and the Future o f Eu-
rope, Pinter, Londra, 1991.
Freeman, Richard (der.), Working Under Different Rules, Harvard University
Press, Cambridge, MA, 1994.
French-Davis, Ricardo (der.), Relaciones financieras extemas: su efecto en la eco-
nomia latinoamericana, Fondo de Cultura Economica - CIEPLAN, Mexico,
1983.
Freud, Sigmund, “Thoughts for the times on war and death.” On War, Sex, and
Neurosis, Nevv York: Arts and Science Press, 1947, s.243-76.
Friedland, Roger ve Boden, Deirdre (der.), Nowhere: Space, Time, and M odem ity,
University of California Press, Berkeley, CA, 1994.
Friedman, D., The Misunderstood Miracle, Cornell University Press, Ithaca, NY,
1988.
Friedman, Milton, Dallars and Deficits: Living with America’s economic prob-
lems, Prentice-Hall, Englewood Cliffs, N.J., 1968.
Friedmann, Georges, Le Travail en mietles, Gallimard, Paris, 1956.
— ve Naville, Pierre (der.), Traite de sociologie du travaii, Armand Colin, Paris,
1961.
— Countries in the World Economy: Challenges for US Policy, Boulder, CO:
Lynne Reinner, 1957, s. 159-86.
Frischtak, Claudio, “Structural change and trade in Brazil and in the nevvly indust-
rializing Latin American economies.” Randall B. Purcell (der.), The Newly In-
dustrializing, 1989.
Froebel, Friedrich, Henricks, Jurgen ve Kreye, Otto, The N ew International Divi-
sion o f Labor, Cambridge University Press, Cambridge, 1980.
Fulk, J. ve Steinfield, C. (der.), Organizations and Communication Technology, Sa­
ge, Nevvbury, CA, 1990.
Ganley, Gladys D., “Power to the people via electronic media.” Washington Qu-
arterly, Bahar: 5-22, 1991.
Garcia-Sayan, Diego (der.), Coca, cocaina y narcotrafico. Laberinto en los Andes,
Comision Andina de Juristas, Lima, 1989.
Garratt, G.R.M., “Telegraphy.” C. Singer (der.), A History o f Technology, cilt 4:
The Industrial Revolution, 1750-1850, Oxford University Press, Oxford,
1958, s.644-62.
6 5 4 kaynakça

Garreau, Joel, Edge City: Life on the N ew Frontier, Doubleday, New York, 1991.
GATT (General Agreement on Tariffs and Trade), International Trade, GATT,
Trends and Statistics, Cenevre, 1994.
Gelb, Joyce ve Lief Palley, M arian (der.), Women o f Japan and Korea: Continuity
and Change, Temple University Press, Philadelphia, PA, 1994.
Gelernter, David, Mirror Worlds, Oxford University Press, New York, 1991.
Gereffi, Gary, “Rethinking development theory: insights from East Asia and Latin
America.” Sociological Forum, 4, 1989, 505-35.
— Global Production Systems and Third World Development, University of Wis-
consin Global Studies Research Program, çalışma raporu dizisi, Madison,
Ağustos 1993.
— ve Wyman, Donald (der.), Manufacturing Miracles: Paths o f Industrialization in
Latin America and East Asia, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1990.
Gerlach, Michael L., Alliance Capitalism: The Social Organization o f Japanese Bu­
siness, University of California Press, Berkeley, CA, 1992.
Gershuny, J.I. ve Miles, J.D., The N ew Service Economy: The Transformation o f
Employment in Industrial Societies, Pinter, Londra, 1983.
Ghai, Dharam ve Rodwan, Samir (der.), Agrarian Policies and Rural Poverty in Af-
rica, Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre, 1983.
Ghoshal, Sumantra ve Bartlett, Christopher, “The multinational Corporation as an
inter,organizational netvvork.” Sumantra Ghoshal ve D. Eleanor Westney
(der.), Organization Theory and Multinational Corporations, St. M artin’s
Press, New York, 1993, s.77-104.
— ve Westney, E. Eleanor (der.), Organization Theory and Multinational Corpo­
rations, St. M artin’s Press, New York, 1993.
Gibson, David G. ve Rogers, Everett, R & D: Collaboration on Trial. The Micro-
electronics Computer Technology Corporation, Harvard Business School
Press, Boston, MA, 1994.
Giddens, A., A Contemporary Critique o f Historical Materialism, University of
California Press, Berkeley, CA, 1981.
— The Constitution o f Society: Outline o f a Theory o f Structuration, Polity Press,
Cambridge, 1984.
Gill, Bertrand, Histoire des techniques: technique et civilisations, technique et sci-
ences, Gallimard, Paris, 1978.
Gitlin, Todd, The Sixties: Years o f Hope, Days o f Rage, Bantam Books, Toronto
ve New York, 1987.
Gleick, James, Chaos, Viking Penguin, New York, 1987.
Glewwe, Paul ve de Tray, Dennis, The Poor During Adjustment: A Case Study o f
Cöte d'Ivoire, World Bank, Washington D.C., 1988.
Glickman, Norman J. ve Woodward, Douglas P., Regional Pattems o f Manufactu-
kaynakça 6 5 5

ring Investments in the United States, ABD Ticaret Bakanlığı için hazırlanan
özel proje raporu, University of Texas, Lyndon B. Johnson School of Public
Affairs, Austin, TX, 1987.
Godard, Francis ve d., La Renovation urbaine a Paris, Mouton, Paris, 1973.
Gold, Thomas, State and Society in the Taiıvan Miracle, M.E. Sharpe, Armonk,
NY, 1986.
Goldenstein, Lidia, Repensando a Dependencia, Paz e Terra, Rio de Janeiro, 1994.
Goldsmith, William W. ve Blakely, Edward J., Separate Societies: Poverty and îne-
quality in U.S. cities, Temple University Press, Philadelphia, PA, 1992.
Goodman, P.S. Sproull, L.S. ve Associates, Technology and Organization, Jossey-
Bass, San Francisco, CA, 1990.
Gordon, Richard, Intemationalization, Multinationalization, Globalization: Cont-
radictory World Economies and New Spatial Divisions o f Labor, University
of California Çenter for the Study of Global Transformations, çalışma raporu
94, Santa Cruz, CA, 1994.
Gorgen, Armelle ve Mathieu, Rene, “Developing partnerships: new organizational
practices in manufacturer-supplier relationships in the French automobile and
aerospace industry.” Jane Marceau (der.), Reıvorking the World: Organizati-
ons, Technologies, and Cultures in Comparative Perspective, Walter de Gruy-
ter, Berlin, 1992, s. 171-80.
Gottdiener, Marc, The Social Production o f Urban Space, University of Texas
Press, Austin TX, 1985.
Gould, Stephen J., The Panda’s Thumb: More Reflections on Natural History,
W.W. Norton, New York, 1980.
Gourevitch, Peter A. (der.), Unions and Economic Crisis: Britain, West Germany
and Sweden, Ailen &: Unwin, Boston, MA, 1984.
Graham, Stephen, “Networking cities: telematics in urban policy —a critical revievv.”
International Journal o f Urban and Regional Research, 18 (3), 1994, 16-31.
— ve Marvin, Simon, Telecommunications and the City: Electronic Spaces, Urban
Places, Routledge, Londra, 1996.
Granovetter, M., “Economic action and social structure: the problem of embed-
dedness.” American Journal o f Sociology, 49, 1985, 323-34.
Greenhalgh, S., “Families and networks in Taivvan’s economic development.” E.A.
Winckler ve S. Greenhalgh (der.), Contending Approaches to the Political
Economy o f Taiıvan, M.E. Sharpe, Armonk, NY, 1988.
Griffith-Jones, Stephany (der.), Managing Third World Debt, St M artin’s Press,
New York, 1988.
Guerrieri, Paolo, Tecnology and International Trade Performance in the Most A d ­
vanced Countries, University of California BRIE çalışma raporu 49, Berkeley,
CA, 1991.
656 kaynakça

— “Patterns of technological capability and international trade performance: an


empirical analysis.” M. Kremin (der.), The Political Economy o f International
Commercial Policy: Issues for the 1990s, Taylor &C Francis, Londra, 1993.
— “International competitivences, trade integration and technological interdepen-
dence.” Colin I. Bradford (der.), The N ew Paradigm o f Systemic Competitive­
ness: Toıvard More Integrated Policies in Latin America, OECD Development
Centre, Paris, 1994, s. 171-206.
Guile, Bruce R. (der.), Information Technologies and Social Transformationt N ati­
onal Academy of Engineering, National Academy Press, Washington D.C.,
1985.
— ve Brooks, Harvey (der.), Technology and Global industry: Companies and Na-
tions in the World Econom y, National Academy of Engineering, Washington
D.C., 1987.
Guillemard, Anne Marie, La Retraite: une mort sociale, M outon, Paris, 1972.
— Le Declin du social, Presses Universitaires de France, Paris, 1988.
— “Travailleurs vieillissants et marche du travail en Europe.” Travail et emploi,
Eylül 1993, 60-70.
— ve Rein, M artin, “Comparative patterns of retirement: recent trends in develo-
ped societies.” Annual Review o f Sociology, 19, 1993, 469-503.
Gurr, T.R., Minorities at Risk: A Global Vietv o f Ethnopolitical Comflicts, US Ins-
titute of Peace Press, Washington D.C., 1993.
Gurstein, Penny, “Working at home in the live-in officeO computers, space, and the
social life of household,” University of California, yayımlanmamış doktora te­
zi, Berkeley, CA, 1990.
Gwin, Catherine ve Feinberg, Richard (der.), Pulling Together: The IMF in a Mul-
tipolar World, Transaction Books, Nevv Brunsvvick, NJ, 1989.
Hafner, Katie ve Markoff, John, Cyberpunk: Outlaws and Hackers in the Compu­
ter Frontier, Touchstone, New York, 1991.
Haggard, Stephan ve Kaufman, Robert R. (der.), The Politics o f Economic Adjust-
ment: International Counstraints, Distributive Conflicts, and the State, Prin-
ceton University Press, Princeton, NJ, 1992.
Hail, Nina (der.), Exploring Chaos: A Guide to the N ew Science o f Disorder, W.W.
Norton, Nevv York, 1991.
Hail, Peter, “Tovvards a general urban theory.” John Brotchie ve d. (der.), Cities in
Competition: Productive and Sustainable Cities for the 21 st Century, Long-
man Australia, Sydney, 1995, s.3-32.
— ve Preston, Pascal, The Carrier Wave: N ew Information Technology and the
Geography o f innovation, 1846-2003, Unvvin Hyman, Londra, 1988.
— ve d., Westem Sunrise: The Genesis and Growth o f Britain’s Majör high Tech­
nology Corridor, Ailen &c Unvvin, Londra, 1987.
kaynakça 6 5 7

—, Bomstein, Lisa, Grier, Reed ve Webber, Melvin, Biotechnology: The Next Indust-
rial Frontier, University of California Institute of Urban and Regional Develop­
ment, Biyoteknoloji Endüstrisi Araştırma Grubu Raporu, Berkeley, CA, 1988.
Hail, Stephen S., Invisible Frontiers: The Race to Syrıthesize a Human Gene, At­
lantic Mounthly Press, New York, 1987.
Hamelink, Cees, “Information imbalance: core and periphery.” C. Downing ve d.,
Questioning the Media, Sage, Newbury Park, 1990, s.217-28.
Hamilton, Gary G., Business Netıvorks and Economic development in East and
Southeast Asia, University of Hong Kong, Centre of Asian Studies, Hong
Kong, 1991.
— ve Biggart, N.W., “Market, culture, and authority: a comporative analysis of
management and organization in the Far East.” C. Winship ve S. Rosen (der.),
Organization and Institutions: Sociological Approaches to the Analysis o f So­
cial Structure, University of Chicago Press, American Journal of Sociology
Supplement, Chicago, IL, 1988, s.S52-S95.
—, Zeile, W. ve Kim, W.J., “The netvvorks structures of East Asian economies.”
Stewart R. Clegg and S. Gordon Redding (der.), Capitalism in Contrasting
Cultures, Walter de Gruyter, Berlin, 1990.
Hamilton, Gary G., “Patriarchalism in Imperial China and Western Europe,” The­
ory and Society, 13, 1984, 293-426.
— “Why no capitalism in China? Negative questions in historical comparative re-
search.” Journal o f Asian Perspectives, 2, 1985, 2.
— ve Kao, G.S., “The institutional foundation of Chinese business: the family firm
in Taiwan.” Comparative Social Research, 12, 1990, 95-112.
Handelman, Stephen, Comrade Criminal: Russia’s N ew Mafia, Yale University
Press, New Haven, CT, 1995.
Handinghaus, Nicolas H., “Droga y crecimiento economico: el narcotrafico en has
cuentas nacionales.” Nueva Sociedad (Bogota), no. 102, 1989.
Handy, Susan ve Mokhtarian, Patricia L., “Planning for telecommuting.” Journal
o f the American Planning Associationy 61 (1), 1995, 90-111.
Hanks, Roma S. ve Sussman, Marvin B. (der.), Corporations, Businesses and Fa-
milieSy Haworth Press, New York, 1990.
Hanson, Stephen E., “Time and Soviet industrialization,” University of California,
yayımlanmamış doktora tezi, Berkeley, CA, 1991.
Harff, B., “Genocide as State terrorism.” Michael Stohl ve George A. Lopez, Go­
vernment Violence and Repression, Greenwood Press, Westport, CT, 1986.
Harrington, Jon, Organizational Structure and Information Technology, Prentice-
Hall, New York, 1991.
Harris, Nigel, The End o f the Third World, Penguin, Harmondsworth, Middx.,
1987.
6 5 8 kaynakça

Harrison, Bennett, Lean and Mean: The Changing Landscape ofCorporate Power
in the Age o f Flexibility, Basic Books, New York, 1994.
H art, Jeffrey, A., Reed, Robert R. ve Bar, Français, The Building o f Internet, Uni­
versity of California, Berkeley, CA, 1992.
Hartmann, Heidi (der.), Computer Chips and Paper Clips: Technology and Wo-
m en’s Em ploym ent, National Academy Press, Washington D.C., 1987.
Harvey, David, The Condition o f Postmodemity, Blackwell, Oxford, 1990.
Havelock, Eric A., The Literate Revolution in Greece and its Cultural Consequen-
ces, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1982.
Heavey, Laurie, “Global integration.” Pension World, 30 (7), 1994, 24-27.
Henderson, Jeffrey, The Globalisation o f High Technology Production: Society,
Space and Semiconductors in the Restructuring o f the M odem World, Rout-
ledge, Londra, 1989.
— The American Semiconductors industry and the N ew International Division o f
Labor, Routledge, Londra, 1990.
— “Urbanization in the Hong Kong-South China region: an introduction to dyna-
mics and dilemmas.” International Journal o f Urban and Regional Research
15 (2), 1991, 169-79.
Herman, Robin, Fusion: The Search for Endless Energy, Cambridge University
Press, Cambridge, 1990.
Herther, Nancy K., “Multimedia and the ‘information superhighvvay’.” Online, 18
(5), 1994, 24.
Hevvitt, P., About Time: The Revolution in Work and Family Life, IPPR/Rivers
Oram Press, Londra, 1993.
Hiltz, Starr Roxanne ve Turoff, Murray, The Netıuork Nation: Human Communi-
cation via Computer, MIT Press, Cambridge, MA, 1993.
Hinrichs, Kari, Roche, William ve Sirianni, Carmen (der.), The Political Economy
o f Working Hours in Industrial Nations, Temple University Press, Philadelp-
hia, PA, 1991.
Hirschhorn, Larry, Beyond Mechanization: Work and Technology in a Postindust-
rial Age, MIT Press, Cambridge, MA, 1984.
— “Information technology and the new services grame.” Manuel Castells (der.),
High Technology, Space and Society, Sage, Beverly Hills, CA, 1985, s.172-90.
Ho, H.C.Y., The Fiscal System o f Hong Kong, Croom Helm, Londra, 1979.
Hohenberg, Paul, Chemicals in Westem Europe, 1850-1914, Rand-McNally, Chi­
cago, IL, 1967.
Holsti, K.J., Peace and War: Armed Conflictsand International Order, 1648-1989,
Cambridge University Press, Cambridge, 1991.
Honigsbaum, Mark, “Minitel loses fads image, moves toward money.” MİS We-
ek, 9 (36), 1988, 22.
kaynakça 659

Howell, David, “The skills myth.” American Prospect, 18 (Yaz) 1994, 81-90.
— ve Wolff, Edward, “Trends in the growth and distribution of skills in the U.S.
workplace, 1960-85.” Industrial and Labor Relations Review, 44 (3), 1991,
486-502.
Hsing, You-tien, “Blood thicker than water: networks of local Chinese officials
and Taiwanese investors in Southern China.” The University of California Ins-
titute on Global Conflict and Cooperation’ın düzenlediği konferansta dağıtı­
lan bildiri, The Economies o f the China Circle, Hong Kong, Eylül 1-3 1994.
— Migrant Workers, Foreign Capital, and Diversification o f Labor Markets in So­
uthern China, çalışma raporu dizisi, University of British Columbia, Asian Ur­
ban Research Netvvorks, Vancouver, 1995.
— Making Capitalism in China: The Taiwan Connection, Oxford University Press,
Nevv York, 1996.
Humbert, M. (der.), The Impact o f Globalisation on Europe’s Firms and Industri­
es, Pinter, Londra, 1993.
Huvvs, U., Korte, W.B. ve Robinson, S., Telework: Tou/ards the Elusive Office,
John Wiley, Chichester, Sussex, 1990.
Hyman, Richard ve Streeck, Welfgang (der.), New Technology and Industrial Re­
lations, Blackvvell, Oxford, 1988.
Ikle, Fred C. ve Wohlsletter, Albert, Discriminate Deterrence: Report o f the Com-
mission on Integrated Long-term Strategy o f the Secretary o f D ef ense, US Go­
vernment Printing Office, Washington D.C., 1988.
Illife, John, The African Poor, Cambridge University Press, Cambridge, 1987.
ILO-ARTEP, India: Employment, Poverty, and Economic Policies, ILO-ARTEP,
Yeni Delhi, 1993.
İmai, Ken’ichi, Japan’s Industrial Organization and its Vertical Structure, Hitotsu-
bashi University, Institute of Business Research, no. 101, Kunitachi, 1980.
— Joho netto waku shakai no tenbo [The information netvvork society], Chikuma
Shobo, Tokyo, 1990a.
— Jouhon Network Shakai no Tenkai [The development of information netvvork
society], Tikuma Shobou, Tokyo, 1990b.
— ve Yonekura, Selichiro, uNetwork and network-in strategy,” Bocconi University
ve Hitotsubashi University, Milan, 20 Eylül 1991.
Innis, Harold A., Empire and Communications, Oxford University Press, Oxford,
1950.
— The Bias o f Communication, University of Toronto Press, Toronto, 1951.
— Changing Concepts o f Time, University of Toronto Press, Toronto, 1952.
tnoki, Takenori ve Higuichi, Yoshio (der.), Nihon no Koyou system to lodo shijo
[Japanese employment system and labor market], Nihon Keizai Shinbunsha,
Tokyo, 1995.
66o kaynakça

International Labor Organization (Uluslararası Çalışma Örgütü - ILO), World La­


hor Report, Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre, 1993, 1994.
— Technological Change, Work Organization and Pay: Lessons from Asia, Labor-
Management: Relations Series Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Cenevre,
no.68, 1988.
İslam, Rizvvanul, “Rural institutions and poverty in Asia.” Gerry Rodgers ve Rolp
van der Hoeven (der.), The Pverty Agenda: Trends and Policy Options, Ce­
nevre: International Institute of Labour Studies, 1995, s.33-58.
Ito, Youichi “Birth of Joho Shakai and Johoka concepts in Japan and their diffusi-
on outside Japan.” Kiev Communication Review, no. 13, 1991a, 3-12.
— “Johoka as driving force of social change.” Keio Communication Review, no.
12, 1991b, 33-58.
— “How Japan modernised earlier and faster than other non-wostem countries:
an information sociology approach.” Journal o f Development Communicati­
on, 4 (2), 1993.
— “Japan.” Georgette Wang (der.), Treading Different Paths: Informatization in
Asian Nations, Ablex, Norvvood, NJ, 1994, s.68-97.
Jackson, John H., The World Trading System, M IT Press, Cambridge, MA, 1989.
Jacobs, Allan, Great Streets, MIT Press, Cambridge, MA, 1993.
Jacobs, N., The Korean Road to Modernization and Development, University of
Illinois Press, Urbana, IL, 1985.
Jacoby, S. “The origins of internal labor markets in Japan.” İndustrial Relations,
18, 1979, 184-96.
Jamal, Vali, “Changing poverty and employment patterns under crisis in Africa.”
Gerry Rodgers and Rolph van der Hoeven (der.), The Poverty Agenda: Trends
and Policy Options, International Institute of Labour Studies, Cenevre, 1995,
s.59-88.
James, William E., Naya, Seiji ve Meier, Gerald M., Assian Development: Econo­
mic Success and Policy Lessons, University of Wisconsin Press, Madison,
WIS.,1989.
Janelli, Roger ile Yim, Downhee, Making Capitalism: The Social and Cultural
Construction o f a South Korean Conglomerate, Stanford University Press,
Stanford, CA, 1993.
Japan Informatization Processing Çenter, Informatization White Paper, JIPDEC,
Tokyo, 1994.
Japan Institute of Labour, Technological Innovation and industrial Relations, JIL.,
Tokyo, 1985.
Jarvis, C.M., “The distribution and utilization of electricity.” Charles Singer ve d.,
A History o f Technology, cilt 5: The Late Nineteenth Century, Clarendon
Press, Oxford, 1985, s. 177-207.
kaynakça 6 6 ı

Javetski, Bili ve Glasgall, William, “Borderless finance: fuel for growth.” Business
Weeky Kasım 1994, 40-50.
Jevvkes, J., Sawers, D. ve Stillerman, R., The sources o f invention, W.W. Norton,
New York, 1969.
Jia, Qingguo, “Threat or opportunity? Implications of the grovvth of the China
Circle for the distribution of economic and political povver in the Asia-Pacific
region.” Beijing University, Department of International Politics, Beijing,
1994.
Johnson, Chalmers, M İTİ and the Japanese Miracle, Stanford University Press,
Stanford, CA, 1982.
— “The institutional foundations of Japanese industrial policy.” California Mana­
gement Revieu/, 27 (4), 1985.
— “Political institutions and economic performance: the govemment-business re-
lationship in Japan, South Korea, and Taiwan.” Frederick Deyo (der.), The
Political Economy o fN e w Asian Industrialism, Cornell University Press, Itha-
ca, NY, 1987, s. 136-64.
—Japan: Who G ovem sf The Rise o f the Developmental State, W.W. Norton, New
York, 1995.
—, Tyson, L. ve Zysman, J. (der.), Politics and Productivity: Hoıv Japan’s Deve­
lopment Strategy Works, Harper Business, New York, 1989.
Johnston, Ann ve Sasson, Albert, N ew Technologies and Development, UNESCO,
Paris, 1986.
Johnston, William B., “Global labor force 2000: the new world labor market.”
Harvard Business Revieu/, Mart-Nisan 1991.
Jones, Barry, Sleepers, Wake! Technology and the Future o f Work, Oxford Univer­
sity Press, Melbourne, 1982.
Jones, David “Banks move to cut currency dealing costs.” Financial Technology
International Bulletin, 10 (6), 1993, 1-3.
Jones, Eric L., The European Miracle, Cambridge University Press, Cambridge,
1981.
— Growth Recurring: Economic Change in World History, Clarendon Press, Ox-
ford, 1988.
Jones, L.P. ve Sakong, I., Govem m ent Business and Entrepreneurship in Economic
Development: The Korean Case, Council on East Asian Studies, Cambridge,
MA, 1980.
Jorgerson, Dale W. ve Griliches, Z., “The explanation of productivity grovvth.” Re­
vieu>o f Economic Studies, 34, Temmuz 1967, 249-283.
Jost, Kennet, “Downward mobility.” CQ Researcher, 3 (27), 1993, 627-647.
Joussaud, Jacques, “Diversite des status des travailleurs et flexibilite des entrepri-
ses au Japon.” Japan in Extenso, no.31, 1994, 49-53.
662 kaynakça

Kaiser, M ., Klingspor, V., Millan, J. de R., Accami, M., Wallner, F. ve Dülman, R.,
“Using machine learning techniques in real-world mobile robots. ” IEEE Ex-
pert, 10 (2), 1995.
Kaku, Michio, Hyperspace: A Scientific Odyssey Through Parallel Universes, Time
Warps, and the 1Oth Dimension, Oxford University Press, New York, 1994.
Kamatani, Chikatoshi, Gijutsu Taikoku H yakunen no Kei: Nippon no Kindaika to
Kokuristu Kenkyu Kikan [The road to techno-nationalism: Japanese moder-
nization and national research institutes from the Meiji era], Heibonsha, Tok­
yo, 1988.
Kaplan, Rachel, “Video on dem and.” American Demographics, 14 (6), 1992, 38-
43.
Kaplinsky, Raphael, Microelectronics and Work Revisited: A Review, Uluslararası
Çalışma Örgütü için hazırlanan rapor. University of Sussex Institute of Deve­
lopment Studies, Brighton, 1986.
Kara-Murza, A.A. ve Polyakov, L.V., Reformator. O pyt analiticheskoy antologii,
Institut Filosofii Rossiiskoi Akademii N auk, Flora, Moskova, 1994.
Katz, Jorge, “Industrial organization, international competitiveness and public po­
licy.” Colin I. Bradford (der.), The N ew Paradigm o f Systemic Competitive­
ness: Totvard More Integrated Policies in Latin America, OECD Development
Çenter, Paris, 1994.
Katz, Jorge (der.), Technology Generation in Latin American Manufacturing In­
dustries, Macmillan, Londra, 1987.
Katz, Raul L., The Information Socity: An International Perspective, Praeger, New
York, 1988.
Kaye, G.D., Grant, D.A. ve Emond, E.J., Majör Armed Conflicts: A Compendium
o f Interstate and Intrastate Conflict, 1720 to 1985, Operational Research and
Analysis Establishment, Report to National Defense, Ottawa, Canada, 1985.
Kelley, Maryellen, “Programmable automation and the skill question: a re-interp-
retation of the cross-national evidence.” Human Systems Management, 6,
1986.
— “New process technology, job design and work organization: a contingency mo­
del.” American Sociological revieıv, 55 Nisan 1990, 191-208.
Kelly, Kevin, O ut o f Control: The Rise o f Neo-biological Civilization, Addison-
Wesley, Menlo Park, CA, 1995.
Kendrick, John W., Productivity Trends in the United States, National Bureau of
Economic Research, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1961.
— Postuvar Productivity Trends in the United States, 1948-69, National Bureau
of Economic Research, Columbia University Press, New York, 1973.
— International Comparisons o f Productivity and Causes o f the Slou>down, Bal-
linger, Cambridge, MA, 1984.
kaynakça 663

— ve Grossman, E., Productivity in the United States: Trends and Cydes, Johns
Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1980.
Kenney, Martin, Biotechnology: The University-Industrial Complexy Yale Univer­
sity Press, New Haven, CT, 1986.
Kepel, G. (der.), Les Politiques de Dieu, Seuil, Paris, 1993.
Khanin, Gregory I., “Nachalo Krakha [Beginning of collapse].” EKO, no. 7, 1994.
Khoury, Sarkis ve Ghosh, Alo, Recent Developments in International Banking and
Finance, D.C. Heath, Lexington, MA, 1987.
Kim, E.M., “From domination to symbiosis: state and chaebol in Korea.” Pacific
Focus, 2, 1989, 105-21.
Kim, Kyong-Dong (der.), Dependency Issues in Korean Development, Seoul Nati­
onal University Press, Seoul, 1987.
Kimsey, Stephen, “The virtual flight of the cyber-trader.” Euromoney, Haziran
1994, 45-46.
Kincaid, A. Douglas ve Portes, Alejandro (der.), Comparative National Develop­
ment: Society and Economy in the New Global Order, University of North
Carolina Press, Chapel Hill, NC, 1994.
Kindleberger, Charles, Economic Growth in France and Britain, 1851-1950, Har-
vard University Press, Cambridge, MA, 1964.
King, Alexander, The First Global Revolution: A Report by the Council o f the
Club o f Rome, Pantheon Books, New York, 1991.
Kirsch, Guy, Nijkamp, Peter ve Zimmermann, Klaus (der.), The Formulation o f Ti­
me Preferences in a Multidisciplinary Perspective, Gower, Aldershot, Hants,
1988.
Koike, Kazuo, Understanding industrial Relations in M odem Japan, Macmillan,
Londra, 1988.
Kolata, Gina, “Metabolism found to adjust for a body’s natural weight.”, New
York Times, 9 M art 1995, A 1/A 11.
Kolb, David, Postmodem Sophistications: Philosophy, Architecture and Tradition,
University of Chicago Press, Chicago, IL, 1990.
Koo, H. ve Kim, E.M., “The developmental state and Capital accumulation in So­
uth Korea.” richard P. Appelbaum ve Jeffrey Henderson (der.), States and De­
velopment in the Asian Pacific Rim, Sage, Londra, 1992, s. 121-49.
Korte, W.B., Robinson, S. ve Steinle, W.K. (der.), Teletvork: Present Situation and
Future Development o f a N ew Form o f Work Organization, North-Holland,
Amsterdam, 1988.
Kotter, John P. ve Heskett, James L., Corporate Culture and Performance, Free
Press, New York, 1992.
Kovalyova, Galina, Sibir*na mirovom rynke: Tekyshchyi obzor u/neshney torgov-
li [Siberia in the world market: current survey of foreign trade], Institute of
664 kaynakça

Economics and Industrial Engineering, Russian Academy of Sciences, Siberi-


an Branch, Novosibirsk, 1995.
Kranzberg, M ., “The information age: evolution or revolution?” Bruce R. Guile
(der.), Information Technologies and Social Transformation, National Aca­
demy of Engineering, Washington: D.C., 1985.
— “The scientific and technological age.” Bulletin o f Science and Technology So­
ciety, 12, 1992, 63-5.
— ve Pursell, Carroll W. Jr. (der.), Technology in b e ste m Civilization, 2 cilt, Ox-
ford University Press, New York, 1967.
Kraut, R.E., “Tele-commuting: the trade-ofis of home-work.” Journal o f Com mu­
nications, 39, 1989, 19-47.
Krugman, Paul, The Age o f Diminished Expectations, MIT Press, Cambridge,
MA, 1990.
— Pedding Prosperity: Economic Sense and Nonsense in the Age o f Diminished
Expectations, W.W. N orton, New York, 1994a.
— “Competitiveness: a dangerous obession.” Foreign Affairs, 73 (2), 1994b, 28-44.
— (der.), Strategic Trade Policy and the N ew International Economics, MIT Press,
Cambridge, MA, 1986.
— ve Lawrence, Robert, Z., “Trade, jobs and wages.” Scientific American, Nisan
1994: 44-9.
Krykov, Valery, “Polnye kanistry i pystyye karmany [Full jerricans and empty poc-
kets].” EKO , 1, 1994, 53-62.
Kuhn, Thomas, The Structure o f Scientific Revolutions, University of Chicago
Press, Chicago, IL, 1962.
Kuleshov, Valery I., “Perekhodnaya economika: proidennye etapy, nametivshiyes-
ya tendentsii [Transition economy: past stages, emerging trends].” EK O , 12,
1994, 54-63.
Kumazavva, M. ve Yamada, J., “Jobs and skills under the lifelong Nenko employ­
ment practice.” Stephen Wood (der., The Transformation o f Work?: Skill, Fle-
xibility and the Labour Process, Unvvin Hyman, Londra, 1989.
Kunstler, James Hovvard, The Geography o f Nowhere: The Rise and Decline o f
America’s Man Made Landscape, Simon & Schuster, Nevv York, 1993.
Kuo, Shirley W.Y., The Taiıvan Economy in Transition, Westview Press, Boulder,
CO, 1983.
Kur’yerov, V.G., “Ekonomika Rossii: Obshchiye Tendentsii [Russian economy: ge­
neral trends].” EKO, no. 5, 1994, 2-7.
— “Vneshneekonomicheskiye svyazi [Foreign economic relations].” EKO, no.3,
1995a, 77-98.
— “Vneshneekonomicheskiye svyazi [Foreign economic relations.].” EKO , no.9,
1995b, 51-75.
kaynakça 665

Kutscher, R.E., “Outlook 1990-2005. New BLS projections: findings and implica-
tions.” Monthly Labor revieıv, Kasım 1991, 3-12.
Kuttner, Robert, “The declining middle.” Atlantic Monthly, Temmuz 1983, 60-72.
Kuvvahara, Yasuo, Japanese Industrial Relations System: A New Interpretation,
Japan Institute of Labour, Tokyo, 1989.
Kuvvayama, M., “America Latina y la internacionalizacion de la economia mundi-
al.” Revista de la CEPAL, no. 46, 1992.
Kwok, R. Yin-Wang ve So, Alvin, Hong Kong-Guandong Interaction: Joint En­
terprise o f Market Capitalism and State Socialism, University of Hawaii, Ma-
noa, 1992.
Kwok ve So (der.), The Hong Kong-Guandong Link: Partnership in Flux, M.E.
Sharpe, Armouk, NY, 1995.
Lachaud, Jean-Pierre, The Labour Market in Africa, International Institute of La­
bour Studies, Araştırma dizisi, Cenevre, 1994.
Lafay, Gerard ve Herzog, Colette, Commerce intemational: la fin des avantages ac-
quis, Economica/Centre d’Etudes Prospectives et d’Informations Internationa-
les, Paris, 1989.
Landau, Ralph ve Rosenberg, Nathan (der.), The Positive Sum Strategy: Hames-
sing Technology for Economic Growth, National Academy Press, Washington
D.C., 1986.
Landes, David, The Unbound Prometheus: Technical Change and Industrial Deve­
lopment in Western europe from 1750 to the Present, Cambridge University
Press, Londra, 1969.
Lanham, Richard A., The Electronic Word, University of Chicago Press, Chicago,
IL, 1993.
Laserna, Roberto “Regional development and coca production in Cochabamba,
Bolivia,” University of California, yayımlanmamış Şehir ve Bölge Planlaması
doktora tezi, Berkeley, CA, 1995.
— “El circuito coca-cocaitte y sus implicaciones,” ILDIS, La Paz, 1996.
Lash, Scott, Sociology o f Postmodernism, Routledge, Londra, 1990.
— ve Urry, John, Economies o f Signs and Spacey Sage, Londra, 1994.
Lawrence, Robert Z., “The employment effects of information technologies: an
optimistic view,” OECD Conference on the Social Challenge of information
Technologies’de sunulan bildiri, Berlin, Kasım 1984, 28-30.
Leal, Jesus, La desigualdad social en Espafia, 10 cilt, Universidad Autonoma de
Madrid, Instituto de Sociologia de Nuevas Tecnologias, Madrid, 1993.
Leclerc, Annie, Parole de femme, Grasset, Paris, 1975.
Lee, Peter ve Tovvnsend, Peter, Trends in Deprivation in the London Labour Mar­
ket: A Study o f Low-Incomes and Unemployment in London betıveen 1985
and 1992, International Institute of Labour Studies, Cenevre, 59/1993.
6 6 6 kay n a k ça

Lee, Peter, King, Paul, Shirref, David ve Dyer, Geof, “Ali change.” Euromoney,
Haziran 1994, 80, 101.
Lee, Roger ve Schmidt-Marwede, Ulrich, “Interurban competition? Financial cent-
res and the geography of financial production. ” International Journal o f Ur­
ban and regional Research, 17 (4), 1993, 492-515.
Lehman, Yves, “Videotex: a Japanese lesson.” Telecommunications, 28 (7), 1994,
53-54.
Lenoir, Daniel, LfEurope sociale, La Decouverte, Paris, 1994.
Leo, P.Y. ve Philippe, J., “Reseaux et services aux entreprises. Marches locaux et
developpement global,” seminer bildirileri 32, 1989-11, CEP, s.79-103.
Leontieff, Wassily ve Duchin, Faye, The Future im pact o f Automation on Workers,
Oxford University Press, New York, 1985.
Lethbridge, Henry J., Hong Kong: Stability and Change, Oxford University Press,
Hong Kong, 1978.
Leung, Chi Kin, “Personal contacts, subcontracting linkages, and development in
the Hong Kong-Zhujiang Delta Region.” Anals o f the Association o f Ameri­
can Geographers, 83 (2), 1993, 272-302.
Levy, Pierre, LTntelligence collective: pour une anthropologie du cyberspace, La
Decouverte, Paris, 1994.
Levy, R.A., Bowes, M. ve Jondrow, J.M ., “Technical advance and other sources of
employment change in basic industry.” E.L. Collins ve L.D. Tanner (der.),
American Jobs and the Changing industrial Base, Ballinger, Cambridge, MA,
1984, s.77-95.
Levy, Stephen, Hackers: Herves o f the Cumputer Revolution, Doubleday, Garden
City, NY, 1984.
Leys, Colin, “The state and the crisis of simple commodity production in Africa.”
Institute o f Development Studies Bulletin, 8 (3), 1987, 45-48.
— “Confronting the African tragedy.” N ew Left Review, no. 204, 1994, 33-47.
Lichtenberg, Judith (der.), Democracy and mass Media, Cambridge University
Press, New York, 1990.
Lillyman, William, Moriarty, Marilyn F. ve Neuman, David J. (der.), Critical Arc-
hitecture and Contemporary Culture, Oxford University Press, New York,
1994.
Lim, Hyun-Chin, Dependent Development in Korea (1963-79), Seoul National
University Press, Seoul, 1982.
Lin, T.B., Mok, V. ve Ho, Y.P., Manufactured Export and Employment in Hong
Kong, Chinese University Press, Hong Kong, 1980.
Lincoln, Edward J., Japan’s Unequal Trade, Brookings Institution, Washington,
DC., 1990.
Lincoln, Thomas ve Essin, Daniel J., “The electronic medical record: a challenge
kaynakça 667

for Computer science to develop clinically and socially relevant Computer sys-
tems to coordinate information for patient care and analysis.” information
Society, 9, 1993, 157-88.
—, — ve Ware, Wilis H., “The electronic medical record.” information Society, 9
(2), 1993, 157-88.
Ling, K.K., “A case for regional planning: the Greater Pearl River Delta: a Hong
Kong perspective,” yayımlanmamış seminer bildirisi, CP 229, University of
California Şehir ve Bölge Planlaması bölümü, Berkeley, CA, 1995.
Lizzio, James R., “Real-time RAID storage: the enabling technology for video on
demand.” Telephony, 226 (21), 1994, 24-32.
Lo, C.P., “Economic reforms and socialist city structure: a case study of Guangz­
hou, China.” Urban Geography, 15 (2), 1994, 128-149.
Lohr, Steve, “Who uses Internet?” N ew York Times, 1995.
Lorenz, E., “Neither riends nor strangers: informal netvvorks of subcontracting in
French industry.” D. Gambetta, (der.), Trust: Making and Breaking Coopera-
tive Relations, Blackwell, Oxford, 1988, s. 194-210.
Lovins, Amory B. ve Lovins, L. Hunter, “Reinventing the wheels.” Atlantic
Monthly, Ocak 1995, s.75-86.
Lozana, Beverly, The Invisible Work Force: Transforming American Business with
Outside and Home-based Workers, Free Press, New York, 1989.
Lustig, Nora, “Coping with austerity: poverty and inequality in Latin America.”
Gerry Rodgers ve Rolph van der Hoeven (der.), The Poverty Agenda: Trends
and Policy Options, International Institute of Labour Studies, Cenevre, 1995,
s.89-126.
Lynch, Kevin, The Image o f the City, MIT Press, Cambridge, MA, 1960.
Lyon, David, The information Society: Issues and Illusions, Policy Press, Cambrid­
ge, 1988.
— Postmodemity, Blackvvell, Oxford, 1995.
Lyon, Jeff ve Gömer, Peter, Altered Fates: Gene Therapy and the Retooding o f Hu-
man Life, W.W. Norton, New York, 1995.
Machimura, T., Sekai Toshi Tokyo no Kozo [The structural transformation of a
global city Tokyo], Tokyo University Press, Tokyo, 1994.
— Symbolic Use o f Globalization in Urban Politics in Tokyo, Hitotsubashi Uni­
versity Faculty of Social Sciences, Kunitachi, 1995.
Machlup, Fritz, The Production and Distribution o f Knowledge in the United Sta­
tes, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1962.
— Knowledge: Its Creation, Distribution, and Economic Significance, c.I: Knowled-
ge and Knowledge Production, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1980.
— Knowledge: Its Creation, Distribution and Economic Significance, c.II: The
Branches o f Leaming, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1982.
6 6 8 kaynakça

— Knowledge: Its Creation, Distribution and Economic Significance, c.III, The


Economis o f information and Human Capital, Princeton University Press,
Princeton, NJ, 1984.
Mackie, J.A.C. “Changing patterns of Chinese big business in Southeast Asia.”
Ruth McVey (der.), Southeast Asian Capitalists, Comell University, Southeast
Asian Program, Ithaca, N.Y., 1992a.
— “Overseas Chinese entrepreneurship. ” Asian Pacific Economic Literatüre, 6(1),
1992b, 41-64.
M addison, A., Phases o f Capitalished Development, Oxford University Press, New
York, 1982.
M addison, Angus “Comparative analysis of the producitivity situation in the ad-
vanced capitalist countries.” John W. Kendrick (der.), International Compari-
sons o f Productivity and Caues o f the Slou/dowm, Ballinger, Cambridge, MA,
1984.
Maital, Shlomo, “Why the french do it better.” Across the Board, 28 (11), 1991,
7-10.
M alinvaud, Edmond ve d., Fresque historique du systeme productif français, Col-
lections de l’INSEE, Series E, 27, Paris, Ekim 1974.
Mallet, Serge, La Nouvelle Classe ouvriere, Seuil, Paris, 1963.
Malone, M.S., The Big Score: The Billion-dollar Story o f Silicom Valley, Double-
day, Garden City, NY, 1985.
Mander, Jerry, Four Arguments for the Elimination o f Television, William Mor-
row, Ne w York, 1978.
Mankiewicz, Frank ve Swerdlow, Joel (der.), Remote Control: Television and the
Manipulation o f American Lifey Ballantine, Nevv York, 1979.
Mansfield, Edvvin, Technology Transfer, Productivity, and Economic Policy, Pren-
tice-Hall, Englevvood Cliffs, NJ, 1982.
Marceau, Jane (der.), Retvorking the World: Organisations, Technologies, and
Cultures in Comparative Perspective, Walter De Gruyter, Berlin, 1992.
Markoff, John, “If the medium is the message, the message is the Web.” N ew York
Times, 20 Kasım 1995, A l, C5.
Marshall, Alfred, industry and Trade, Macmillan, Londra, 1919.
Marshall, Jonathan, “Contracting out catching on: firms find it’s more efficient to
farm out jobs.” San Francisco Chroriicle, 22 Ağustos 1994, D2-D3.
Marshall, J.N. ve d., Services and Uneven Development, Oxford University Press,
Oxford, 1988.
Martin, L. John ve Chaudhary, Anja Grover (der.), Comparative Mass Media
Systems, Longman, Nevv York, 1983.
Martin, Linda G., The ASEAN Success Story: Social, Economic, and Political Di-
mensions, University of Havvaii Press, Honolulu, 1987.
kaynakça 669

Martin, Patricia, “The consumer market for interactive services: observing past
trends and current demographics.” Telephony, 226 (18), 1994, 126-130.
Martinez, Gabriel ve Farber, Guillermo, Desregulacion economica 1989-93, Fon-
do de Cultura Economica, Mexico DF, 1994.
Martinotti, Guido, Metropolü La Nuova morfologia sociale della citta, II Mulino,
Bologna, 1993.
Marx, Jean L. (der.), A Revolution in Biotechnology, Cambridge University Press
for the International Council of Scientific Unions, Cambridge, 1989.
Massad, Carlos, “El financiamiento del desarrollo industrial en un continente em-
pobrecido.” Industrializacion y desarrollo tecnologico, Santiago Chile: Joint
ECLAC/UNIDO Industry and Technology Division, Informe n o .ll, Ağustos
1991.
— ve Eyzaguirre, N., Ahorro y formacion de Capital. Experiencias latinoamerica-
nas: Argentina, Brasil, Chile, El Salvador y Mexicoy CEPAL/PNUD, Grupo
Editör Latinoamericano, Buenos Aires, 1990.
Matsumoto, Miwao and Sinclair, Bruce, “How did Japan adapt itself to scientific
and technological revolution at the turn of the 20th Century?” Japan Journal
for Science, Technology, and society, 3, 1994, 133-155.
Mattelart, Armand ve Stourdze, Yves, Technologie, culture et communication, La
Documentation française, Paris, 1982.
Matzner, Egon ve Wagner, Michael (der.), The Employment impact o fN e w Tech­
nology: The Case o f West Germany, Avebury, Aldershot, Hants.,1990.
Mazlish, Bruce, The Fourth Discontinuity: The Co-evolution ofH um ans and Mac­
hines, Yale University Press, New Haven, CT, 1993.
McGowan, James, “Lessons learned from the Minitel phenomenon.” Network
World, 5 (49), 1988, 27.
— Compaine, Benjamin, “Is Minitel a good model for the North American mar­
ket?” Nettvork World, 6 (36), 1989.
McGuire, William, J., “The myth of massive media impact: savagings and salva-
gings.” George Comstock (der.), Public Communication and Behavior, Aca-
demic Press, Orlando, FLA, 1986, s.173-257.
McKinsey Global Institute, service Sector Productivity, McKinsey Global Institu-
te, Washington D.C., 1992.
— Manufacturing Productivity, McKinsey Global Institute, Washington D.C.,
1993.
McLeod, Roger, “Internet users abandoning TV, survey findy.” San Francisco
Chronicle, 12 Ocak 1996, 1, 17.
McLuhan, Marshall, The Gutenberg Galaxy: The Making o f Typographic Man,
University of Toronto Press, Toronto, 1962.
— Understanding Media: The Extensions o f Man, Macmillan, New York, 1964.
670 kaynakça

— ve Powers, Bruce R., The Global Village: Transformations in World Life and
media in the 21st Century, Oxford University Press, New York, 1989.
McMillan, C., The Japanese Industrial System, De Gruyter, Berlin, 1984.
McNeill, William H., Plagues and People, Doubleday, New York, 1977.
Mehta, Suketu, “The French connection.” L A N Magazine, 8 (5), 1993.
M enotti, Val, “The transform ation of retail social space: an analysis of virtual
shopping’s impact on retail centers.” Yayımlanmamış CP2981 Semineri*nin
araştırma bildirisi. University of California, Şehir ve Bölge Planlaması Bölü­
mü, Berkeley, 1995.
Michelson, Ronald L. ve Wheeler, James O., “The flow of information in a global
economy: the role of the American urban system in 1990.” Annals o f the As-
sociation o f American Geographers, 84 (1), 1994, 87-107.
MIDEPLAN, Integracion al Desarrollo: Balance de la Politica Social 1990-93, Mi-
nisterio de Desarrollo y Planificacion, Santiago de Chile, 1994.
Miles, lan, Home Informatics: Information Technology and the Transformation o f
Everyday Life, Pinter, Londra, 1988.
Milan, Jose del Rocio, “Rapid, safe, and incremental leaming of navigation stra­
tegies.” IEEE Transactions on Systems, Man, and Cybemetics, 26 (6), 1996.
Miller, Steven, M., Impacts o f Industrial Robotics: Potemtial Effects o f Labor and
Costs within the Metalworking Industries, University of Wisconsin Press, Ma-
dison, WIS, 1989.
Miller, Richard L. ve Svvensson, Earl S., N ew Directions in Hospital and Health
Care Facility Design, McGraw-Hill, New York, 1995.
Miners, N., The G ovem m ent and Politics o f Hong Kong, Oxford University Press,
Hong Kong, 1986.
Mingione, Enzo, Fragmented Societies, Blackwell, Oxford, 1991.
Ministry of Labor [Japan], Statistical Yearbook, Government of Japan, Tokyo,
1991.
Ministry of Posts and Telecommunications [Japan] 1994 White Paper: Communi­
cations in Japan, Ministry of Posts and Telecommunications, Tokyo, 1994a.
— Communications in Japan 1994, Part 3: Multimedia: Opening up a N ew World
o f Info-communication, Ministry of Posts and Telecommunications, Tokyo,
1994b.
— Tsushin Hakusho Heisei 7 nenban [White Paper on Communication in Japan],
Yusei shou, Tokyo, 1995.
Mishel, Lavvrence ve Bernstein, Jared, The State o f Working America, M.E. Shar­
pe, New York, 1993.
— ve —, The State o f Working America 1994-95, Economic Policy Institute, Was-
hington D.C., 1994.
— ve Teixeria, Ruy A., The Myth o f the Corning Labor Shortage: Jobs, Skills, and
kaynakça 671

Incomes o f America’s Workforce 2000, Economic Policy Institute Report,


Washington, D.C., 1991.
Mokhtarian, Patricia L., “Defining telecommuting.” Transportation Research Re-
cord, 1305, 1991a, 273-281.
— “Telecommuting and travel: state of the practice, State of the art.” Transporta­
tion, 18, 1991b, 319-342.
— “Telecommuting in the United States: letting our fingers do the commuting.”
Telecommuting revietu: the Gordon Report, 9 (5), 1992, 12.
Mokyr, Joel, The Lever o f Riches: Technological Creativity and Economic Prog-
ress, Oxford University Press, Nevv York, 1990.
— (der.), The Economics o f the Industrial Revolution, Rovvman & Allanheld, To-
tovva, NJ, 1985.
Mollenkopf, John (der.), Power, Culture, and Place: Essays on New York City,
Russell Sage Foundation, Nevv York, 1989.
— ve Castells, Manuel (der.), Dual City: Restructuring N ew York, Russell Sage Fo­
undation, Nevv York, 1991.
Monk, Peter, Technological Change in the information Economy, Pinter, Londra,
1989.
Moran, R., “Health environment and healthy environment.” R. M oran, R. Ander-
son ve P. Paoli, Building for People in Hospitals, Workers, and Consumers,
Avrupa Yaşam ve Çalışma Koşullarını Geliştirme Kurumu, Dublin, 1990.
—, The Electronic Home: Social and Spatial Aspects. A Scoping Report, Avrupa
Yaşam ve Çalışma Koşullarını Geliştirme Kurumu, Dublin, 1993.
Morier, Françoise (der.), Beleville, Beleville. Visages d ’un planete, Editions Creap-
his, Paris, 1994.
Morin, Edgar, L’homme et la mort, Seuil, Paris, 1970.
Morrocco, John D., “Gulf War boosts prospects for high-technology vveapons.”
Aviation week & Space Technology, 134 (11), 1991, 45-47.
Mortimore, Michael, “A nevv international ındustrial order.” CEPAL Revieıv, no.
48, 1992, 39-59.
Moss, Mitchell 1987, “Telecommunications, vvorld cities, and urban policy.” Ur­
ban Studies, 24: 534-46.
— “The nevv fibers of economic development.” Portfolio, 4, 1991, 11-18.
— “Telecommunications and urban economic development.” OECD, Cities and
New Technologies, OECD, Paris, 1992, s. 147-58.
Movvery, David (der.), International Collaborative Ventures in U.S. Manufactu-
ring, Ballinger, Cambridge, MA, 1988.
— ve Henderson, Bruce E. (der.), The Challenge o fN e ıv Technology to Labor-Ma-
nagement Relations, Dept. of Labor, Bureau of Labor Management Relations,
Washington D.C., 1989.
672 kaynakça

Mowshowitz, Abbe, “Social dimensions of office autom ation.” Advances in Com-


puters, cilt 25, Academic Press, New York, 1986.
Mülgan, G.J., Communication and Control: Nettvorks and the N ew Economies o f
Communication, Guilford Press, New York, 1991.
Murphy, Kevin M. ve Welch, Finiş, “Inequality and relative wages.” American
Economic Revieur, Mayıs 1993.
Muschamp, Herbert, “A design that taps into the ‘informational City’.” Sunday
N ew York Times, 9 Ağustos 1992, Architecture View Section: 32.
M ushkat, Miron, The M aking o f the Hong Kong Administrative Class, University
of Hong Kong Centre of Asian Studies, Hong Kong, 1982.
Myers, Edith, “In France it’s Teletel.” Datamation, 27 (10), 1981, 78-88.
Nadal, Jordi ve Carreras, Albert (der.), Pautas regionales de la industrializacion es-
panola. Siglos X IX y X X , Ariel, Barcelona, 1990.
National Science Board, Science and Engineering Indicators, 1991,1 0 . baskı (NSB
91-1), US Government Printing Office, Washington, D.C., 1991.
Naughton, Barry, “Increasing economic interaction in the China Circle in the con-
text of East Asian G row th,” University of California Institute on Global Conf-
lict and Cooperation tarafından düzenlenen konferansta sunulan bildiri. The
Economics o f the China Circle, Hong Kong, 1-3 Eylül 1994.
Navarro, Vicente, The Politics o f Health Policy, Blackvvell, Oxford, 1994a.
— “La economia y el Estado de bienestar,” 10. Refah Toplumun Geleceği Toplan­
tısına sunulan yayımlanmamış bildiri, Madrid, 1994b.
Nayyar, Deepak, Macroeconomic Adjustment, Liberalization and Grourth: The In-
dian Experience, International Institute of Labour Studies, Cenevre, 73/1994.
Needham, Joseph, Science and Civilization in China, Cambridge University Press,
Cambridge, 1954-1988.
— The Grand Titration, Toronto University Press, Toronto, 1969.
— Science in Traditional China, Harvard University Press, Cambridge, MA, 1981.
Negroponte, Nicholas, Being Digital, Alfred A. Knopf, New York, 1995.
Nelson, Joan M. (der.), Economic Crisis and Policy Choice: The Politics o f Adjust­
ment in the Third World, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1990.
Nelson, Richard, “Production sets, technological knovvledge, and R&D: fragile
and overvvorked constructs for analysis of productivity growth?” American
Economic Revieu/, 70 (2), 1980, 62-7.
— “Research on productivity growth and productivity differences: dead ends and
new departures.” Journal o f Economic Literatüre, 19 (3), 1981, 1029-64.
— High Technology Policies: A Five Nations Comparison, American Enterprise
Institute, Washington D.C., 1984.
— “institutions supporting technical change in the United States.” G. Dosi ve d.
Technical Change and Economic Theory, Pinter, Londra, 1988, s. 312-99.
kaynakça 673

— “An agenda for formal grovvth theory,” Columbia University Department of


Economics, yayımlanmamış bildiri, New York, 1994.
— ve Winter, S.G., An Evolutionary Theory o f Economic Change, Harvard Uni­
versity Press, Cambridge, MA, 1982.
Neuman, W. Russell, The Future o f Mass Audience, Cambridge University Press,
New York, 1991.
New Media Markets, “Video on demand will provide Hollywood studios vvith
much-needed boost.” 11 (10), 1993, 13-15.
— “Video-on-demand trials planned across Europe.” 12 (1), 1994, 8.
Nevvman, Katherine S., Declining Fortunes: The Withering o f the American Dre-
am, Basic Books, New York, 1993.
Newsweek, “Jobs.” 14 Haziran 1993.
Nicol, Lionel, Communications technology: economic and social impacts. Manuel
Castells (der.), High Technology, Space and Society, Sage, Beverly Hills, CA,
1985.
NIKKEIREN [Japan Federation of Employers Associations], The Current Labor
Economy in Japon, NIKKEIREN, Tokyo, 1993.
Nilles, J.M., “Traffic reducation by telecommuting: a status revievv and selected
bibliography.” Transportation Research A, 22A (4), 1988, 301-317.
Noble, David, F., Forces o f Production: A Social History o f Industrial Automati-
on, Alfred A. Knopf , New York, 1984.
Nolan, Peter ve Furen, Dong (der.), The Chinese Economy and its Future: Achive-
ments and Problems o f Post-Mao Reform, Polity Press, Cambridge, 1990.
Nomura, Masami, Syushin Koyo, Ivvanami Shoten, Tokyo, 1994.
Nonaka, Ikujiro, Chisiki souzou no keiei [Knovvledge creation: epistemology of the
Japanese firms], Nikkei shinbunsha, Tokyo, 1990.
— “The knowledge-creating company.” Harvard Business Revieıv, Kasım-Aralık
1991, 96-104.
— ve Takeuchi, Hirotaka, The Knoıvledge-creating Company: Hoıv Japanese
Companies Created the Dynamics o f Innovation, Oxford University Press,
New York, 1994.
“Non-standard vvorking under revievv.” Industrial Relations & Revieıv Report,
no.565, 1994, 5-14.
Nora, Simon ve Mine, Alain, L’Informatisation de la societe. La Documentation
française, Paris, 1978.
Norman, Alfred Lorn, Informational Society: An Economic Theory o f Discovery,
Invention and Innovation, Kluvvr Academıc Publishers, Boston/Dord-
recht/Londra, 1993.
Norman, E. Herbert, Japan’s Emergence as a Modem State: Political and Economic
Problems o f the Meiji Period, Institute of Pacific Relations, Nevv York, 1940.
674 kaynakça

N orth, Douglas, Structure and Change in Economic History, W.W. Norton, New
York, 1981.
N orthcott, J., Microdectronics in industry, Policy Studies Institute, Londra, 1986.
Nuland, Shervvin B., H ow We Die: Reflections on L ife’s Final Chaptery Alfred A.
Knopf, New York, 1994.
O ’Brien, Richard, Global Financial Integration: The End o f Geography, Pinter,
Londra, 1992.
OECD (Organization for Economic Cooperation and Development), Cities and
N ew Technologies, OECD, Paris.
— Employm ent O utlook, Temmuz, OECD, Paris, 1994a.
— Employment/Unemployment Study: Policy Report, document for Council at
ministerial level, OECD, Paris, Mayıs 1994b.
— The OECD Jobs Study, OECD, Paris, 1994c.
— Economic O utlook, Haziran, OECD, Paris, 1995.
Office of Technology Assessment (OTA) (US Congress), Computerized Manufac-
turing Automation: Employment, Education, and the Workplace, US Govern­
ment Printing Office, Washington D.C., 1984.
— Technology and Structural Unemployment, US Government Printing Office,
Washington D.C., 1986.
Ohmae, Kenichi, Triad Power: The Corning Shape o f Global Competition, Free
Press, Nevv York, 1985.
— The Borderless World: Power and Strategy in the Interlinked Economy, Harper,
Nevv York, 1990.
Okimoto, Daniel, “Political context.” Daniel Okimoto, Takuo Sugano ve Franklin B.
Weinstein (der.), Competitive Edge, Stanford University Press, Stanford, CA,
1984.
Ozaki, Muneto ve d., Technological Change and Labour Relations, Uluslararası
Çalışma Örgütü, Cenevre, 1992.
Pahl, Ray (der.) On Work: Historical, Comparative, und Theoretical Approaches,
Blackvvell, Oxford, 1988.
Panofsky, Erwin, Gothic Architecture and Scholasticism, Meridian Books, Nevv
York, 1957.
Park, Young-bum, Wage-fexing Institutions in the Republic o f Korea, Internati­
onal Institute of Labour Studies, Cenevre, 1992.
Parkinson, G.H.R. (der.), Leibniz: Philosophical Writings, J.M. Dent, Londra, 1973.
Parsons, Carol A., Flexible Production Technology and Industrial Restructuring:
Case Studies o f the Metalworking, Semiconductor, and Apparel Industries,
doktora tezi, Berkeley, University of California, 1987.
Patel, S.J., “In tribute to the Golden Age of the South’s development.” World De­
velopment, 20 (5), 1992, 767-77.
kaynakça 6 7 5

Payer, Cheryl, The Debt Trap, Mounthly Review Press, New York, 1974.
Perez, Carlotta “Structural change and the assimilation of ne w technologies in the
economic and social systems.” Futures, 15, 1983, 357-375.
Petrella, Ricardo, Un techno-monde en construction. Synthese des resultats et
des recommendations FAST 1989-1992/93, Avrupa Komisyonu, Brüksel,
1993.
Petterson, L.O., “Arbetsider tolv Lander.” Statens offentliga utrednigar, 53, 1989,
Bosch ve d. (der.) 1994.
Piller, Charles, “Dreamnet.” Macworld 11 (10), 1994, 96-99.
Piore, Michael J. ve Sabel, Charles F., The Second industrial Divide: Possibilities
for Prosperity, Basic Books, New York, 1984.
Poirier, Mark, “The multimedia trail blazers.” Catalog Age, 10 (7), 1993, 49.
Pool, Ithiel de Sola, Technologies o f Freedom: On Free Speech in the Electronic
Age, Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge, MA, 1983.
— Technologies Without Boundaries, (der.) Eli M. Noam, Harvard University
Press, Cambridge, MA, 1990.
Porat, Marc, The Information Economy: Definition and Measurement, US Depart­
ment of Commerce, Office of Telecommunications, Washington D.C., 77-12
(1), 1977.
Porter, Michael, The Competitive Advantage o f Nations, Free Press, New York,
1990.
Portes, Alejandro ve Rumbault, Ruben, Immigrant America: A Portrait, University
of California Press, Berkeley, CA, 1990.
—, Castells, Manuel ve Benton, Lauren (der.), The Informal Economy: Studies on
Advanced and Less Developed Countries, Johns Hopkins University Press,
Baltimore, MD, 1989.
Postman, Neil, Amusing Ourselves to Death: Public Discourse in the Age o f Show
Business, Penguin Books, New York, 1985.
— Technopoly, Pantheon, New York, 1992.
Poulantzas, Nicos, L'Etat, le pouvoir, le socialisme, Presses Universitaires de Fran-
ce, Paris, 1978.
Povvell, Walter W., “Neither market nor hierarchy: network forms of organizati­
on.” Barry M. Stravv ve Larry L. Cummings (der.), Research in Organizational
Behavior, JAI Press, Greenvvich, CT, 1990, s.295-336.
Pozas, Maria de Los Angeles, industrial Restructuring in Mexico, University of Ca­
lifornia Çenter for US-Mexican Studies, San Diego, 1993.
Preston, Holly H., “Minitel reigns in Paris with key French connection.” Compu­
ter Reseller News, no. 594, 1994, 49-50.
Pyo, H., The impact o f Microelectronics and Indigenous Technological Capacity
in the Republic o f Korea, Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre, 1986.
676 kaynakça

Qian, Wen-yuan, The Great Inertia: Scientific Stagnation in Traditional China,


Croom Helm, Londra, 1985.
Qingguo Jia, “Threat or opportunity? Implications of the grovvth of the China
Circle for the distribution of economic and political power in the Asia Pacific
Region.” University of California Institute on Global Conflict and Cooperati-
on tarafından düzenlenen konferansta sunulan bildiri, The Economics o f the
China Circle, Hong Kong, 1-3 Eylül 1994.
Quinn, James Brian, “The impacts of technology in the services sector.” Bruce R.
Guile and Harvey Brooks (der.), Technology and Global industry: Compani­
es and Nations in the World Economy, National Academy of Engineering:
National Academy Press, Washington D.C., 1987, s.l 19-159.
— “Technology in services: past myths and future challenges.” Bruce, R. Guile ve
James B. Quinn (der.), Technology in Services, National Academy Press, Was-
hington D.C., 1988, s. 16-46.
Quiroga Martinez, Layen (der.), El tigree sin selva: consecuencias ambientales de
la transformacion economica de Chile, 1974-1993, Instituto de Ecologia Po-
litica, Santiago de Chile, 1994.
Qvortup, Lars, “Televvork: visions, definitions, realities, barriers.” OECD Cities
and N ew Technologies, OECD, Paris, 1992, s.77-108.
Rafaell, Sheifaz ve LaRose, Robert J., “Electronic bulletin boards and public go-
ods explanations of collaborative mass media.” Communications Research,
20 (2), 1993, 277-297.
Ramamurthy, K., “Moderating influences of organizational attitude and compati-
bility on implementation success from computer-integrated munafacturing
technology.” International Journal o f Production Research, 32 (10), 1994,
2251-2273.
Rand Corporation, Universal Access to E-Mail: Feasibility and Social Implications,
World Wide Web, http://www.rand.org/publications/MR/MR650/, 1995.
Randall, Stephen, J. (der), North America Without Bordersf, University of Calgary
Press, Calgary, 1992.
Randlesome, Collin, Brierly, William, Bruton, Kevin, Gordon, Colin and King, Pe­
ter, Business Cultures in Europe, Heinemann, Oxford, 1990.
Redding, S. Gordon, The Spirit o f Chinese Capitalism, Walter de Gruyter, Berlin,
1990.
Rees, Teresa, Skill Shortages, Women, and the N ew information Technologies, re­
port of the Task Force of Human Resources, Education, Training, and Youth,
Brüksel: Avrupa Topluluğu Komisyonu, Ocak 1992.
Reich, Robert, The Work o f Nations, Random House, New York, 1991.
Reynolds, Larry, “Fast money: global markets change the investment game.” Ma­
nagement Review, 81 (2), 1992, 60-1.
kaynakça 6 7 7

Rheingold, Howard, The Virtual Community, Addison-Wesley, Reading, MA,


1993.
Rice, Ronald E., “Issues and concepts on research on computer-mediated commu-
nication systems.” Communication Yearbook, 12: 436-76.
Rifkin, Jeremy, Time Wars: The Primary Conflict in Human History, Henry Holt,
Nevv York, 1987.
— The End o f Work, Putnam, Nevv York, 1995.
Rijn, F.V. ve Williams, R. (der.), Conceming Home Telematics, North-Holland,
Amsterdam, 1988.
Roberts, Edvvard B., Entrepreneurs in High Technology: M IT and Beyond, Oxford
University Press, Nevv York, 1991.
Robinson, Olive, “Employment in services: perspectives on part-time employment
grovvth in North America.” Service Industries Journal, 13 (3), 1993, 1-18.
Robson, B., “Competing and collaborating through urban netvvorks.” Toum and
Country Planning, Eylül 1992, 236-238.
Rodgers, Gerry (der.), Workers, Institutions, and Economic Growth in Asia, Inter­
national Institute of Labour Studies, Cenevre, 1994.
— (der.), The Poverty Agenda and the ILO: Issues for Research and Action. A
Contribution to the World Summit for Social Development, International Ins-
titute of Labour Studies, Cenevre, 1995.
—, Gore, Charles ve Figueiredo, Jose B. (der.), Social Exclusion: Rhetoric, Reality,
Responses, International Institute of Labour Studies, Cenevre, 1995.
Rogers, Everett M., Communication Technology: The New Media in Society, Free
Press, Nevv York, 1986.
— ve Larsen, Judith K., Silicon Valley Fever: Growth o f High Technology Cultu-
re, Basic Books, Nevv York, 1984.
Rogozinski, Jacques, La privatizacion de las empresas estatales, Fondo de Cultura
Economica, Mexico DF, 1993.
Rosenbaum, Andrevv, “France’s Minitel has finally grovvn up.” Electronics, 65 (6),
1992.
Rosenberg, Nathan, Perspectives on Technology, Cambridge University Press,
Cambridge, 1976.
— inside the Black Boz: Technology and Economics, Cambridge University Press,
Cambridge, 1982.
— ve Birdzell, L.E., H ow the West Grew Rich: The Economic Transformation o f
the Industrial World, Basic Books, Nevv York, 1986.
Rostovv, W.W., H ow It Ali Began, McGravv Hill, Nevv York, 1975.
Roszak, Theodore, The Cult o f information, Pantheon, Nevv York, 1986.
Rothchild, Donald ve Chazan, Naomi (der.), The Precarious Balance: State and So­
ciety in A f rica, Westview Press, Boulder, CO, 1988.
678 kaynakça

Rothstein, Richard, Workforce Globalization: A Policy Response, Economic Po­


licy Institute, ABD Çalışma Bakanlığı Kadın Bürosu’na hazırlanan rapor, Was-
hington D.C., 1993.
— “The global hiring hail: why we need wordwide labor standards.” American
Prospect, no. 17, 1994, 54-61.
Rumberger, R.W. ve Levin, H.M ., Forecasting the impact o fN e w Technologies on
the Future Job M arket, Stanford University School of Ed uca ti on, Stanford,
CA, 1984.
Russell, Alan M ., The Biotechnology Revolution: An International Perspective,
W heatsheaf Books, Brighton, Sussex, 1988.
Sabbah, Françoise, “The new media.” Manuel Castells (der.), High Technology,
Space, and Society, Sage, Beverly Hills, CA, 1985.
Sabel, C. ve Zeitlin, J., “Historical alternatives to mass production: politics, mar-
kets, and technology in 19th century industrialization.” Past and Present,
108, Ağustos 1985, 133-176.
Saez, Felipe ve d., Tecnologia y empleo en EspanaX situacion y perspectivas,
Universidad Autönoma de M adrid-Instituto de Sociologia de Nuevas Tecno-
logias y M inisterio de Economia-Instituto de Estudios de Prospectiva, M ad­
rid, 1991.
Saga^tı, Francisco ve Araoz, Alberto (der.), La planificacion cientifica y tecnologi-
ca en los paises en desarrollo. La experiencia del proyecto STP1, Fondo de
Cultura Economica, Mexico, 1988.
— ve d., Conocimiento y desarrollo: ensayos sobre ciencia y tecnologia, GRADE,
Lima, 1988.
Sainz, Pedro ve Calcagno, Alfredo, “In search of another form of development.”
CEPAL Review, 48, Aralık 1992, 7-38.
Salomon, Jean-Jacques, Le Destin technologique, Editions Balland, Paris, 1992.
Salvaggio, Jerry L. (der.), The Information Society: Economic, Social, and Structu-
ral Issues, Lawrence Erlbaum Associates, Hillsdale, NJ, 1989.
Sandbrook, Richard, The Politics o f Africa’s Economic Stagnation, Cambridge
University Press, Cambridge, 1985.
Sandholtz, Wayne ve d., The Highest Stakes: The Economic Foundations o f the
N ext Security System, Oxford University Press, New York, 1992.
Sandkull, Bengdt, “Reorganizing labour: the Volvo experience.” Jane Marceau
(der.), Reworking the World: Organisations, Technologies, and Cultures in
Comporative Perspective, Walter de Gruyter, Berlin, 1992, s.399-409.
Sassen, Saskia, The Mobility o f Labor and Capital, Cambridge University Press,
Cambridge, 1988.
— The Global City: N ew York, London, Tokyo, Princeton University Press, Prin­
ceton, NJ, 1991.
kaynakça 6 7 9

Sato, Takeshi ve d.,Johoza to taisyu butıka [Informationalization and mass cultu-


re], Hitotsubashi University Department of Social Psychology, Kunitachi,
1995.
Saunders, William (der.), Architectural Practices in the 1990s, Princeton University
Press, Princeton, NJ, 1996.
Sautter, Christian, “L’efficacite et la rentabilite de Peconomie française de 1954 â
1976.” Economie et statistique, 68, 1978.
Saxby, Stephen, The Age o f Information, Macmillan, Londra, 1990.
Saxenian, Anna L., Regional Advantage: Culture and Competition in Silicon Val-
ley and Route 128, Harvard University Press, Cambridge, MA, 1994.
Sayer, Andrew ve Walker, Richard, The New Social Economy: Reıvorking the Di-
vision o f Labor, Blackwell, Oxford, 1992.
Schaff, Adam, El Socialismo del Futuro, no. 4: “çalışmanın geleceği” üzerine özel
sayı, 1992.
Schatan, Jacobo, World Debt: Who is to Pay?, Zed Books, Londra, 1987.
Scheer, Leo, La Democratie virtuelle, Flammarion, Paris, 1994.
Schettkat, R. ve Wagner, M. (der.), Technological Change and Employment Inno-
vation in the German Economy, Walter De Gruyter, Berlin, 1990.
Schiatarella, R., Mercato di Lavoro e struttura produttiva, Franco Angeli, Milan,
1984.
Schiffer, Jonathan, Anatomy o f a Laissez-faire Govemment: The Hong Kong
Grotvth Model Reconsidered, University of Hong Kong Centre for Asian Stu­
dies, Hong Kong, 1983.
Schoonmaker, Sara, “Trading on-line: information flovvs in advanced capitalism.”
information Society, 9 (1), 1993, 39-49.
Schor, Juliet, The Ovenvorked American, Basic Books, New York, 1991.
Schuldt, K., Soziale und ökonomische Gestaltung der Elemente der Lebensarbeit-
zeit der Werktatigen, Tez, Berlin, 1990; Bosch ve d. (der.) 1994.
Schumpeter, J.A., Business Cycles: A Theoretical, Historical, and Statistical Analy-
sis o f the Capitalist Process, McGraw-Hill, New York, 1939.
Schvveitzer, John C., “Personal computers and media use.” Joumalism Quarterly,
68 (4), 1995, 689-697.
Schwitzer, Glenn E., “Can research and development recover in Russia?” Business
World o f Russia Weekly, 15-20 Mayıs 1995, 10-12; Journal o f Technology
and Society’den tekrar baskı, 17 (2).
Scott, Ailen, New Industrial Spaces, Pion, Londra, 1988.
SEADE Foundation, Survey o f Living Conditions in the Metropolitan Area o f Sâo
Paulo, International Institute of Labour Studies, Cenevre, 1995.
Seidman, Steven ve Wagner, David G. (der.), Postmodemism and Social Theory,
Blackwell, Oxford, 1992.
6 8 o kaynakça

Seki, Kiyohide, Summary o f the National Opinion Survey o f Family in Japany N i­


hon University Research Çenter, Tokyo, 1988.
Sellers, Patricia, “The best way to reach buyers.” Fortune, 128 (13), 1993, 14-17.
Sengenberger, Werner ve Campbell, Duncan (der.), Is the Single Firm Vanishing?
Inter-enterprise Netıvorks, labour, and labour Institutions, International Ins-
titute of Labour Studies, Cenevre, 1992.
— ve — (der.) International Labour Standards and Economic Interdependence, In­
ternational Institute of Labour Studies, Cenevre, 1994.
—, Loveman, Gary ve Piore, Michael (der.), The Re-emergence o f Small Enterpri­
ses: Industrial Restructuring in Industrialized Countries, International Institu-
te for Labour Studies, Cenevre, 1990.
Shaiken, Harley, Work Transformed: Autom ation and Labor in the Computer Age,
Holt, Rinehart & Winston, Nevv York, 1985.
— Mexico in the Global Economy: High Technology and Work Organization in
Export Industries, University of California at San Diego, Çenter for US-Me-
xican Studies, La Jolla, CA, 1990.
— “Beyond lean production.” Stanford Lata & Policy Revietv, 5 (1), 1993, 41-52.
— “Experienced vvorkers and high performance vvork organization: a case study
of two automobile assembly plants,” Industrial Relations Research Associati-
on Annual Meetings, Washington D.C., 6 Ocak 1995.
Shapira, Phillip, Modernizing Manufacturing, Economic Policy Institute, Washing-
ton D.C., 1990.
Sharlin, Harold I., “Electrical generation and transmission.” Melvin Kranzberg ve
Carroll W. Pursell Jr. (der.), Technology in Western Civilization, 2 cilt, Oxford
University Press, Nevv York, 1967, s.578-91.
Shin, E.H. ve Chin S.W., “Social affinity among top managerial executives of 1ar-
ge corporations in Korea.” Sociological Forum, 4, 1989, 3-26.
Shinotsuka, Eiko, “Women vvorkers in Japan: past, present, and future.” Joyce
Celb ve Marian Lief Palley (der.), Women o f Japan and Korea: Continuity and
Change, Temple University Press, Philadelphia, PA, 1994, s.95-119.
Shirref, David, “The metamorphosis of finance.” Euromoney, Haziran 1994, 36-
42.
Shoji, Kokichi, Le Nipponisme comme methode sociologique. Originalite, particu-
larite, universalite, Tokyo University Department of Sociology, Tokyo, 1990.
Shujiro Urata, “Changing patterns of direct investment and its implications for tra­
de and development.” C. Fred Bergsten ve Marcus Noland (der.), Pacific
Dynamism and the International Economic System, Institute for International
Economics, Washington, D.C., 1993, s.273-99.
Siddell, Scott, The IMF and Third World Political Instability, Macmillan, Londra,
1987.
kaynakça 6 8 ı

Siino, Corinne, “La ville et le chomage.” Revue d ’economie regionale et urbaine,


no.3, 1994, 324-352.
Silverstone, R., Beneath the bottom litıe: households and information and commu­
nication technologies in the age o f the consumer, Brunel University Çenter for
Research on Innovation, Culture, and Technology, Londra, 1991.
Silvestri, George T., “The American work force, 1992-2005: occupational employ­
ment, wide variations in growth.” Monthly Labor Reviewy Kasım 1993, 58-
86 .
— ve Lukasievvicz, J., “Outlook 1990-2005: occupational employment projecti-
ons.” Monthly labor Revieu/, Kasım 1991.
Singleman, Joachim, The Transformation o f Industry: From Agriculture to Service
Employment, Sage, Beverly Hills, CA, 1978.
Singer, Charles ve d., A History o f Technology, cilt 3, From the Renaissance to the
industrial Revolution, Clarendon Press, Oxford, 1957.
— Holmyard, E.J., Hail, A.R. ve Williams, Trevor I. (der.), A History o f Techno­
logy, cilt 4: The industrial Revolution, c.1750 to c.1850, Clarendon Press,
Oxford, 1958.
Singht, Ajit, “Global economic changes, skills, and international competitiveness.”
International Labour Revieıv, 133 (2), 1994, 107-183.
Sit, Victor Fueng-Shuen, “Transnational Capital flows and urbanization in the Pe-
arl River Delta, China.” Southeast Asian Journal o f Social Science, 19 (1-2),
1991, 154-79.
— ve Wong, S.L., Changes in the industrial Structure and the Role o f Small and
Medium Industries in Asian Countries: The Case o f Hong Kongy University of
Hong Kong Centre of Asian Studies, Hong Kong, 1988.
Sit, Victor F.S., Wong, Sin Lun ve Kiang, Tsiu-Sing, Small-scale Industry in a Lais-
sez-faire Economy: A Hong Kong Case Studyy University of Hong Kong,
Centre of Asian Studies, Hong Kong, 1979.
Skezely, Gabriel, “Mexico’s international strategy: looking east and north.” Barba­
ra Stallings and Gabriel Skezely (der.), Japan, the United States, and Latin
America, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1993.
Smith, Merrit Rose ve Marx, Leo (der.), Does Technology Drive History? The Di­
lemma o f Technological Determinism, MIT Press, Cambridge, MA, 1994.
Soesastro, Hadi ve Pangetsu, Mari (der.), Technological Challenge in the Asia-Pa-
cifıc Economy, Ailen & Unwin, Sydney, 1990.
Soete, Luc, “The impact of technological innovation on international trade pat­
terns: the evidence reconsidered.” Research Policy, 16, 1987.
— “Technology and economy in a changing world,” background paper prepared -
for the OECD International Policy Conference on Technology and the Global
Economy, Montreal, Şubat 1991.
682 kaynakça

Solovv, Robert M ., “A contribution to the theory of economic grovvth.” Quarteriy


Journal o f Economics, 70, Şubat 1956, 65-94.
— “Technical change and the aggregate production function.” Revue o f Econo­
mics and Statistics, 39, Ağustos 1957, 214-31.
Sorlin, Pierre, Mass Media, Routledge, Londra, 1994.
Sorokin, P.A. ve M erton, R.K., “Social time: a methodological and functional
analysis.” American Journal o f Sociology, 42, 1937, 615-29.
Soumu-cho Toukei-kyoku (Bureau of Statistics, Management and Coordination
Agency, Japan), Nihon no Toukei, Tokyo, 1995.
Southern, R.W., Scholastic Humanism and the Unification o f Europe, cilt 1, Foun-
dations, Blackvvell Publishers, Oxford, 1995.
Soysal, Yasemin Nuhoğlu, Limits o f citizenship: Migrants and Postnational Mem-
bership in Europe, University of Chicago Press, Chicago, IL, 1994.
Specter, Michael, “Russians’ newest space adventure: cyberspace.” N ew York Ti­
mes, 9 M art 1994.
— “Plunging life expectancy puzzles Russia.” N ew York Times, 2 Ağustos 1995,
1.
Spence, Michael ve Hazard, Heather A. (der.), International Competitiveness, Bal-
linger, Cambridge, MA, 1988.
Sproull, Lee ve Ki esler, Sara, Connections: N ew Ways o f Working in the Netıvor-
ked Organization, MIT Press, Cambridge, MA, 1991.
Stalker, Peter, The Work o f Strangers: A Survey o f International Labour Migrati-
on, Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre, 1994.
Stallings, Barbara, “International influence on economic policy: debt, stabilization
and structural reform.” Stephen Haggard ve Robert R. Kaufman (der.), The
Politics o f Adjustment, Princeton University Press, Princeton, NJ, 1992, s.41-
88 .
— The N ew International Context o f Development, Madison, WIS: University of
Wisconsin, Working Paper Series on the New International Context of Deve­
lopment, n o .l, 1993.
— ve Kaufman, Robert (der.), Debt and Democracy in Latin America, Westview
Press, Boulder, CO, 1989.
Stanback, T.M., Understanding the Service Economy: Employment Productivity,
Location, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1979.
Steers, R.M., Shin, Y.K. ve Ungson, G.R., The Chaebol, Harper & Row, New
York, 1989.
Steinle, W.J. “Televvork: opening remarks and opening debate.” W.B. Korte, S. Ro-
binson and W.K. Steinle (der.), Teletvork: Present Situation and Future Deve­
lopment o f a New Form o fW ork Organization, Kuzey Hollanda, Amsterdam,
1988.
kaynakça 683

Stevens, Barrie ve Michalski, Wolfgang, Long-term Prospects for Work and Social
Cohesion in OECD Countries: An Overuieıv o f the Issues, Gelecek konulu
OECD Forumu’na sunulan rapor, Paris, 1994.
Stevenson, Richard W., “Foreign capitallists brush risks aside to invest in Russia.”
New York Times, 11 Ekim 1994, s.4.
Stoiner, Tom, The Wealth o f information, Methuen, Londra, 1993.
Stourdze, Yves, Pour une poignee d ’electrons, Fayard, Paris, 1987.
Stovvsky, Jay, “From spin-off to spin-on: redefining the military’s role in American
technology development.” Wayne Standholtz, Michael Borrus ve John
Zysman ve d., The Highest Stakes: The Economic Foundations o f the Next
Security System, Oxford University Press, Nevv York, 1992.
Strassman, Paul A., information Payoff: The Transformation o f Work in the Elect­
ronic Age, Free Press, Nevv York, 1985.
Sugihara, Kaoru ve d., Taisho, Osaka, and the Slum: Another M odem History o f
Japan, Shinhyoron, Tokyo, 1988.
Sukhotin, Jurii, “Stabilization of the economy and social contrasts.” Problems o f
Economic Transition, Kasım 1994, 44-61.
Sullivan-Trainor, Michael, Detour: The Truth about the information SuperHigh-
way, IDG Books, San mateo, CA, 1994.
Sun Tzu (MÖ.505-496), On the Art o f War, Lionel Giles’in notlarıyla Çince’den
çeviri, Graham Brash, Singapore, 1988 (İngilizce olarak ilk baskı 1910).
Sung, Yuri-Wing, “Hong Kong and the economic integration of the China Circle.”
University of California Institute on Global Conflict and Cooperation’da dü­
zenlenen konferansta dağıtılan bildiri. The Economies o f the China Circle,
Hong Kong, 1-3 Eylül 1994.
Sunkel, Osvaldo (der.), Development from Within: Toward a Neostructuralist
Approach for Latin America, Lynne Reiner, Boulder, CO, 1993.
Svvann, J., The Employment Effects o f Microelectronics in the UK Service Sector,
Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre, 1986.
Syun, Inoue, The loss of meaning in death, Japan Interpreter, 9 (3), 1975, 336.
Tafuri, Manfredo, L'urbanistica del riformismo, Franco Angeli, Milan, 1971.
Takenori, Iroki ve Higuchi, Yoshio (der.), Nihon no Koyou system to lodo shijo
[Japonya’nın istihdam sistemi ve iş piyasası], Nihon Keizai Shinbunsha, Tok­
yo, 1995.
Tan, Augustine H.H. ve Kapur, Basant (der.), Pacific Groıvth and Financial Inter-
dependence, Ailen & Unvvin, Sydney, 1986.
Tan Kong Yam, “China and ASEAN: competitive industrialization through fore­
ign direct investment,” the University of California Institute on Global Conf­
lict and Cooperation’da düzenlenen konferansta dağıtılan bildiri. The Econo­
mics o f the China Circle, Hong Kong, 1-3 Eylül 1994.
684 kaynakça

Tarr, J. ve Dupuy, G. (der.), Technology and the Rise o f the Netıvorked City in Eu-
rope and North America, Temple University Press, Philadelphia, PA, 1988.
Tchernina, N atalia, Em ploym ent Deprivation, and Poverty: The Ways in which
Poverty is Emerging in the Course o f Economic Reform in Russia, Internati­
onal Institute of Labour Studies, no.60, Cenevre, 1993.
Teitelman, Robert, Gene Dreams: Wall Street, Academia, and the Rise o f Biotech-
nology, Basic Book, New York, 1989.
Teitz, Michael B., Glasmeier, Amy ve Shapira, Philip, Small Business and Employ­
m ent Grou/th in California, Institute of Urban and Regional Development,
no.348, Berkeley, CA, 1981.
Telecommunications Council (Japonya), Reform Toward the Intellectually Creati­
ve Society o f the 2 İst Century: Program for the Establishment o f High-per -
formance Info-communications Infrastructure, Rapor no.5, Tokyo, 31 Mayıs
1993, (resmi olmayan çeviri Temmuz 1994.
Tetsuro, Kato ve Steven, Rob (der.), Is Japanese Management Post-Fordism?, Ma-
do-sha, Tokyo, 1994.
Thach, Liz ve Woodman, Richard W., “Organizational change and information
technology: managing on the edge of cyberspace.” organizational Dynamics,
1, 1994, 30-46.
Thery, Gerard, Les autoroutes de l’information. Rapport au Premier Ministre, La
Documentation française, Paris, 1994.
Thomas, Hugh, The Conquest o f Mexico, Hutchinson, Londra, 1993.
Thomas, Louis-Vincent, Anthropologie de la m ort, Payot, Paris, 1975.
— Rites de m ort pour la paix des vivants, Fayard, Paris, 1985.
— La Mort, Presses Universitaries de France, Paris, 1988.
Thompson, E.P., “Time, work-discipline, and industrial capitalism.” Past and Pre­
seni, 36, 1967, 57-97.
Thrift, Nigel J., The “Fixers”: The Urban Geography o f International Financial
Capital, University of Wales Department of Geography, Lampeter, 1986.
— “The making of capitalism in time conciousness.” In J. Hassard (der.), The So-
ciology o f Time, Macmillan, Londra, 1990, s.105-29.
— ve Leyshon, A., “In the wake of money: the City of London and the accumula-
tion of value.” L. Budd ve S. Whimster (der.), Global Finance and Urban Li-
ving: A Study o f Metropolitan Change, Londra: Routledge, 1992, s.282-311.
Thurow, Lester, Head to Head: The Corning Economic Battle among Japan, Euro-
pe, and America, William Morrow, New York, 1992.
— “How much inequality can a democracy take?” N ew York Times Magazine,
özel sayı, The Rich, 19 Kasım 1995, 78.
Tichi, Cecilia, Electronic Hearth: Creating an American Television Culture, Ox-
ford University Press, New York, 1991.
kaynakça 685

Tillema, H.K., International Armed Conflict Since 1945: A Bibliographic Hand­


book o f Wars and Military Intervention, Westview Press, Boulder, CO,
1991.
Tilly, Charles, “State-incited violence, 1900-1999.” Political Power and Social
Theory, 9: 1995, 161-79.
Time, “Magacities” (Megaşehir) üzerine özel sayı, 11 Ocak 1993.
— “Risky business in Wall Street: high-tech supernerds are playing dangerous ga-
mes with money.” Özel rapor, 11 Nisan 1994, 24-35.
Tirman, John (der.), The Militarization o f High Technology, Ballinger, Cambridge,
MA, 1984.
Tobenkin, David, “Customers respond to video on demand.” Broadoasting &
Cable, 123 (48), 1993, 16.
Touraine, Alain, L’Evolution du travail ouvrier aux usines Renault, Centre Nati­
onal de la Recherche Scientifique, Paris, 1955.
— “Enterprise et bureaucratie. ” Sociologie du travail, n o .l, 1959, 58-71.
— La Societe post-industrielle, Danoel, Paris, 1969.
— La Parole et le sang. Politique et societe en Amerique Latine, Odile Jacob, Pa­
ris, 1987.
— “Existe-t-il encore une societe française?” Contemporary French Civilization,
15, 1991, 329-52.
— Critique de la modemite, Fayard, Paris, 1992.
— Q u ’est-ce que la democratief, Fayard, Paris, 1994.
Trejo Delarbre, Raul, La Sociedad Ausente. Comunicacion, democracia y moder-
nidad, Cal y Arena, Mexico, 1992.
— (der.), Las Redes de Televisa, Como/Rotativo, Mexico, 1988.
Turkle, Sherry, Life on the Screen: Identity in the Age o f the Internet, Simon &
Schuster, New York, 1995.
Tyson, Laura D’Andrea, W ho’s Bashing W hom f Trade Conflict in High-techno-
logy Industries, Institute of International Economics, Washington D.C., 1992.
— ve Zysman, John, American industry in International Competition, Cornell
University Press, Ithaca, N.Y, 1983.
—, Dickens, William T. ve Zysman, John (der.), The Dynamics o f Trade and Em p­
loyment, Ballinger, Cambridge, MA, 1988.
Ubbelhode, A.R.J.P., “The beginnings of the change from craft mystery to Science
as a basis for technology.” C. Singer ve d., A History o f Technology, cilt 4:
The Industrial Revolution, 1750-1850, Clarendon Press, Oxf©rd, 1958.
Uchida, Hoshimi, “The transfer of electrical technologies from the U.S. and Euro­
pe to Japan, 1869-1914.” David J. Jeremy (der.), International Technology
Transfer: Europe, Japan, and the USA, 1700-1914, Aldershot, Hants: Edward
Elgar, 1991, s.219-41.
6 8 6 kaynakça

Ungar, Sanford J., Africa: The People and Politics o f an Emerging Continent, Si-
mon & Schuster, New York, 1985.
United Nations Çenter on Transnational Corporations, Transnational Banks and
the E xtem al Indebtedness o f Developing Countries, Birleşmiş Milletler,
UNCTC Current Studies, Series A, no.22, Nevv York, 1991.
United Nations Conference on Trade and Development (UNCTAD), Programme
on Transnational Corporations, World Investment Report 1993: Transnati­
onal Corporations and Integrated International Production, Birleşmiş Millet­
ler, New York, 1993.
— Transnational Corporations and Em ploym ent, report by the UNCTAD Secreta-
riat to the Commission on Transnational Corporations, 2-11 Mayıs 1994.
US Congress, Office of Technology Assessment, Biotechnology in a Global Eco­
nom y, US Government Printing Office, Washington D.C., 1991.
US House of Representatives, Committee on Armed Services, Readiness Subcom-
mittee, U.S. Low-intensity Conflicts, 1899-1990, a study by the Congressi-
onal research Services, Library of Congress, US Government Printing Office,
Washington D.C., 1990.
US National Science Board, Science and Engineering Indicators: 1991, 10. baskı,
US Government Printing Office, Washington D.C, 1991.
Vaill, P.B., Managing as a Performing Art: N ew Ideas for a World o f Chaotic
Change, Jossey-Bass, San Francisco, CA, 1990.
Von Creveld, M artin, Technology and War from 2000 BS, to the Present, Free
Press, New York, 1989.
Van Tulder, Rob ve Junne, Gerd, European Multinationals in Core Technologies,
John Wiley, Nevv York, 1988.
Vaquero, Carlos (der.), Desarrollo, probreza y medio ambiente. FMI, Banco Mun-
dial, G ATT al final del siglo, Talaşa Ediciones, Madrid, 1994.
Varley, Pamela, “Electronic democracy.” Technology Review, Kasım/Aralık 1991,
43-51.
Velloso, Joao Paulo dos Reis, “innovation and society: the modern bases for deve­
lopment vvith equity.” Colin I. Bradford (der.), The N ew Paradigm o f Syste-
mic Competitiveness: Totvard More Integrated Policies in Latin America,
OECD Development Çenter, Paris, 1994, s.97,118.
Venturi, Robert ve d., Learning from Las Vegas: The Forgotten Symbolism o f Arc-
hitectural Form, MIT Press, Cambridge, MA, 1977.
Vessali, Kaveh V., “Transportation, urban form, and information technology,”
University of California, CP 298 I için düzenlenmiş seminer bildirisi, Berkeley,
CA, 1995.
Voshchanov, Pavel, “Mafia godfathers become fathers of the nation.” Business
World o f Russia Weekly, 25-30 Mayıs 1995, 13-14.
kaynakça 687

Wade, Richard, Goveming the Market: Economic Theory and the Role o f Govern­
ment in East Asian Industrilaziton, Princeton Universiy Press, Princeton, NJ,
1990.
Waldrop, M. Mitchell, Complexity: The Emerging Science at the Edge o f Order
and Chaosy Simon & Schuster, New York, 1992.
Waliszewski, Kasimierz, Peter the Great, D. Appleton and Co, New York, 1990.
Wall, Toby D. ve d. (der.), The Human Side o f Advanced Manufacturing Techno­
logy, Chichester, John Wiley, Sussex, 1987.
Wallerstein, Immanuel, The Modern World System, Academic Press, New York,
1974.
Wang, Georgette (der.), Treading Different Paths: Informatization in Asian Nati-
ons, Ablex, Nonvood, NJ, 1994.
Wang, Yeu-fain, China’s Science and Technology Policy; 1949-1989, Avebury, Bro-
okfield, VT, 1993.
Wark, McKenzie, Virtual Geography: Living with Global Media Events, Indiana
University Press, Bloomington, IND, 1994.
Warme, Barbara ve d. (der.), Working Part-time: Risks and Opportunities, Praeger,
New York, 1992.
Wamken, Jurgen ve Ronning, Gerd, “Technological change and employment
structures.” R. Schettkat ve M. Wagner (der.), Technological Change and
Employment Innovation in the German Economy, Berlin: Walter De Gruyter,
s.214-53.
Watanabe, Susumu, “Labour-saving versus work-amplifying effect of microelect-
ronics.” International Labour Revietv, 125 (3), 1986, 243-59.
— (der.), Microelectronics, Automation, and Employment in the Automobile In-
dustry, John Wiley, Chichester, Sussex, 1987.
Watanuki, Joji, The Development o f information Technology and its impact on Ja­
panese Society, Sophia University Institute of International Relations, Tokyo,
1990.
Weber, Marx, The Protestant Ethic and the Spirit o f Capitalism, çev. Talcott Par-
sons, Charles Scribner’s Sons., New York, 1958, (ilk baskı 1904-1905)
Webster, Andrew, Science, Technology, and Society: New Directions, Macmillan,
Londra, 1991.
Weiss, Linda, Creating Capitalism: The State and Small Business since 1945,
Blackvvell, Oxford, 1988.
— “The politics of industrial organization: a comparative vievv.” Jane Marceau
(der.), Reworking the World: Organizations, Technologies, and Cultures in
Comparative Perspective, Walter De Gruyter, Berlin, 1992, s.95-124.
Wexler, Joanie, “ATT preps service for video on demand.” Network World, 11
(25),6, 1994.
6 8 8 kaynakça

Whightman, D.W., “Competitive advantage through information technology.” Jo­


urnal o f General Management, 12 (4), 1987.
Whitaker, D.H., “The end of Japanese-style employment.” Work, Employment &
Society, 4 (3), 1990, 321-47.
Whitley, Richard, Business Systems in East Asia: Firms, Markets, and Societiesy Sa­
ge, Londra, 1993.
Whitrow, G.J., Time in History: The Evolution o f our General Atvareness o f Time
and Temporal Perspective, Oxford Unversity Press, Oxford, 1988.
Wieczorek, Jaroslaw, Sectoral Trends in World Em ploym ent, Bildiri 82, Uluslara­
rası Çalışma Örgütü, Endüstriyel Faaliyet Bölümü, Cenevre, 1995.
Wieviorka, Michel, La Democratie a l'epreuve. Nationalisme, populisme, ethnici-
fe, La Decouverte, Paris, 1993.
Wilkinson, B., “A comparative analysis.” Technological Change, Work, Organiza­
tion and Pay: Lessons from Asia, Uluslararası Çalışma Örgütü, Cenevre,
1988.
Wilkinson, Barry, Morris, Jonathan ve Nich, Oliver, “Japanizing the world: the ca­
se of Toyota.” Jane Marceau (der.), Revorking the World: organizations,
Technologies, and Cultures in Comporative Perspective, Walter de Gruyter,
Berlin, 1992, s.133-50.
Williams, Frederick, The Communications Revolution, Sage, Beverly Hills, CA,
1982.
— The N ew Telecommunications: Infrastructure for the information Age, Free
Press, New York, 1991.
— (der.), Measuring the information Society, Sage, Beverly Hills, CA, 1988.
—, Rice, Ronald E. ve Rogers, Everett M., Research Methods and the N ew Media,
Free Press, New York, 1988.
Williams, Raymond, Television: Technology and Cultural Form, Schocken Books,
Ne w York, 1974.
Williamson, Oliver E., Markets and Herarchies: Analysis and Anti-trust Implicati-
ons, Free Press, New York, 1975.
— The Economic Institutions o f Capitalism, Free Press, New York, 1985.
Willmott, W.E. (der.), Economic Organization in Chinese Society, Stanford Univer­
sity Press, Stanford, CA, 1972.
Wilson, Carol, “The myths and magic of M anitel.” Telephony, 221 (23), 1991, 52.
Wilson, Ernest J., “Strategies of State control of the economy: nationalization and
indigenization in Africa.” Comparative Politics, Temmuz 1991, 411.
Withey, Stephen B. ve Abeles, Ronald P. (der.), Television and Social Behavior,
Lavvrence Erlbaum, Hillsdale, NJ, 1980.
Wong, Siulun, Emigrant Entrepreneurs: Shanghai İndustrialists in Hong Kong,
Oxford University Press, Hong Kong, 1988.
kaynakça 689

Wong, S.L., “The Chinese family firm: a model.” British Journal o f Sociology, 36,
1985, 58-72.
Woo, Edward S.W., Urban development. Y.M. Yeung ve David K.Y. Chu, Guan-
dong: Survey o f a Province Undergoing Rapid Change, Chinese University
Press, Hong Kong, 1994.
Wood, Adrian, North-South Trade, Employment and Inequality, Clarendon Press,
Oxford, 1994.
Wood, Stephen (der.), The Transformation o f Work, Unvvin Hyman, Londra,
1989.
Woodward, Kathleen (der.), The Myths o f İnformation: Technology and Postin-
dustrial Culture, Routledge & Kegan Paul, Londra, 1980.
World Bank, Adjustment in Africa: Reforms, Results and the Road Ahead, Oxford
University Press, Nevv York, 1994.
— World Development Report: Infustructure for Development. World Develop­
ment Indicators, World Bank, Washington D.C., 1994b.
— World Development Report, 1995, World Bank, Washington, D.C., 1995.
Ybarra, Josep-Antoni, “Informationalization in the Valencian economy: a model
for underdevelopment.” A. Portes, M. Castells ve L. Benton The Informal
Economy, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1989.
Yoo, S. ve Lee, S.M., “Management style and practice in Korean chaebols.” Cali-
fomia Management Review, 29, 1987, 95-110.
Yoshihara, K., The Rise o f Ersatz Capitalism in South East Asia, Oxford Univer­
sity Press, Oxford, 1988.
Yoshino, Kosaku, Cultural Nationalism in Contemporary Japan, Routledge, Lond­
ra, 1992.
Yoshino, M.Y. ve Lifson, T.B., The Invisible Link: Japan’s Sogo Shosha and the Or­
ganization an Trade, MIT Press, Cambridge, MA, 1986.
Young, K. ve Lavvson, C., “W hat fuels U.S. jvvob grovvth? Changers in technology
and demand on employment grovvth.” National Academy of Science’ın düzen­
lediği Teknoloji ve İstihdam adlı panelde dağıtılan bildiri. Washington D.C.,
1984.
Young, Michael, The Metronomic Society, Harvard University Press, Cambridge,
Mass., 1988.
Youngson, A.J., Hong Kong: Economic Growth and Policy, Oxford University
Press, Hong Kong, 1982.
Zaldivar, Carlos Alonso ve Castells, Manuel, Espana, fin de siglo, Alianza Edito-
rial, Madrid, 1992.
Zerubavel, Eviatar, The Seven Day Circle: The History and Meaning o f the Week,
Free Press, Nevv York, 1985.
Zhivov, Victor M., “Time and money in Imperial Russia.” Time and Money in the
690 kaynakça

Russian Culture adlı konferansta dağıtılan basılmamış bildiri. University of


California at Berkeley, Çenter for Slavic and Eastem European Studies, 17
M art 1995.
Zuboff, Shoshana, In the Age o f the Smart Machmey Basic Books, New York,
1988.
Zukin, Sharon, Landscapes o f Poıver, University of California Press, Berkeley, CA,
1992.
Dizin

a la carte 454 Afganistan 601, 607


AB 23, 86, 119, 122, 140, 142-145, Afrika 24, 31, 42, 43, 45, 136, 139,
172, 174, 175, 182, 221, 264, 158, 164,165, 168, 171, 176,
312, 315, 316, 340, 380, 453, 184, 454, 463
486, 509, 510, 584, 608, 622 Afyon savaşları 9
ABC 455 ağ 4, 27, 30, 32, 77, 89, 90, 96, 99,
ABD 6, 7, 8, 25, 45, 54, 57, 59, 63, 140, 232, 236, 269, 270, 380,
64, 75, 86, 87, 103-105, 110, 464, 506, 507, 550, 551, 555,
112-115, 117, 120, 125, 129-131, 561, 575, 580, 581, 612, 613,
134, 140, 142-145, 152, 153, 622, 623
156, 164, 171,173, 174, 177, ağ işçileri 326, 329
178, 180, 185, 186, 188, 190, ağ kültürü 270
192, 194, 195, 197, 203, 212, ağ müessesesi 236, 237, 251, 264,
214, 219, 229, 233, 253, 257, 267, 269, 275
260, 263, 264, 267, 278, 280, ağ toplumu 25, 629, 630
282, 284-292, 295, 297, 298, ağa dayalı işletme 228
301, 302, 304, 305, 307, 308, ağlar oluşturma 95, 96, 202, 263,
311, 313, 314, 316, 322, 323, 332, 621
333, 335, 339, 341, 343, 347, AIDS 158
348, 350, 351, 353, 358, 361, aile 246, 247, 591
362, 365, 366, 370, 378-380, Akademgodorok 84
428, 432, 433, 435, 442, 444, Akdeniz 45
446-448, 454, 455, 460, 464-466, akılcı 5
471, 472, 476, 483, 486, 488, akışlar 547, 547, 549, 551, 552, 553,
490-492, 495, 506, 511, 516, 554, 555, 556, 557, 558, 559,
518,519, 522, 528, 529, 535, 561, 564, 567, 568, 571, 610,
544, 545, 582, 587, 597, 599, 616
603, 604, 606, 607, 613, 626 akışlar uzamı 501, 507, 577, 615
Abelson 92 aktarım 56, 57, 60, 61, 65, 911
Academica Sinica 156 Albuquerque 55, 56
Acorda 72 Alcatel 230
adam 571 Alef 498
Adleman 92 alfabe 439
Adobe 189 Ailen 56
ADSL 488 Almanya 45, 78, 112, 113, 125, 129,
Advanced Micro Devices 80 135, 147, 156, 175, 194, 285,
6 ^ 2 dizin

286, 287, 289, 290, 291, 292, Arkvvright 45


293, 295, 296, 297, 298, 299, Aron 24
300, 311, 312, 313, 315, 316, ARPA 58, 60, 69
340, 341, 347, 348, 361, 378, ARPAINTERNET 59
479, 426, 430, 432, 434, 456, ARPANET 8, 59, 60, 62, 63, 459,
460, 522, 551, 582, 587 465, 472
Altair 55, 56, 82 Arthur 44, 96, 520
alternatif büro 333 artıdeğer 19
Alto Beni 551 artık 102, 105
Alto Huallanga 551 askeri teknoloji 602
Altra Energy 232 askerlik 603
Amazon 190, 199, 200 Asturyas 47
America On-Line 191 Asya-Pasifik 22, 45, 57, 140-142,
Amerikan 78 144, 159, 160, 162, 168, 169,
Amerikan kültürü 78, 534, 535 170, 171, 179, 180, 184, 203,
Amin 524 240, 251, 254, 260, 318, 320,
amorf bilgisayar 92 351, 453, 454, 456, 463, 494,
Amsterdam 483, 509, 535, 536, 551 495, 514, 519, 525, 529, 545
an 355 aşağıdan gelen ulusüstü 165
And paktı 143 ataerkil 3, 32, 246
Andersen 378, 140, 520 Atlanta 516, 533
Andreessen 66 ATM 57, 333, 334, 529
Anglo Sakson 44, 238, 259, 264, 265, atom 89
293, 294 ATT 57, 62, 77, 86, 186
Angola 607 Aum Shinrikyo 4
anlaşılabilirlik 96 Austin 84, 87, 522, 524
Anna Saxenian 81 AVE 559
Aoki 216 Avrupa 2, 9, 10, 39, 42, 45, 83-85,
Aoshima 567 88, 141, 179, 203, 214, 219, 263,
aparatçik 19 264, 280, 323, 343, 453, 463,
APEC 139, 142 493, 495, 506, 511, 535, 536,
Appelbaum 336 537, 538, 601
Apple 7, 55, 69, 82 Avrupa Birliği 139
arama motoru 66 Avrupa komisyonu 339
Arap Yarımadası 318 Avrupa merkez bankası 140
araştırma geliştirme 112, 162, 221, Avustralya 44, 164, 316, 343,
518 358
araştırmacılar ağı 157 Avusturya 315, 316
Aries 597 Aydalot 520
Arjantin 85, 143, 144. 181 Ayrton 14
dizin 693

Babil 572 Belleville 561-563


Baggart 208 Belussi 220
Bağdat 603 Benetton 336, 581
bağlantı teknolojileri 56, 91 Benetton modeli 220
Baltık cumhuriyetleri 575 benlik 27, 30, 32
Bangalore 322 Benner 365
Bangemann 184 Benveniste 225
Bangkok 234, 514, 516, 529 Berg 70
bankacılık 110 Bergen 498
bankalar 192 Berkeley 7
Bar 235, 267, 268, 622 Berkeley 61, 70, 79, 81, 82, 87, 95,
Baran 58, 62, 211, 333, 336 333, 517, 522,
Barcelona 472, 516, 522, 537, 559, Berle 626
564 Berlin 45, 46, 84, 522, 536
Bardeen 51 Berlin Antlaşması 42
Barglovv 27 Berlusconi 455
Barings bank 580 Berners Lee 65
Barlow 476 Bernstein 320
Barselona 615 Bessant 345, 346
Barthes 497 beş sıfır 215
Bartlett 262 Beyaz Raporu 320
BASIC 56 beyin dolaşımı 161
Bask 47 beyin göçü 161
Batı 27, 44 Big bang 131
Batı Avrupa 23, 29, 44, 140, 152, Biggart 220, 239, 246, 248
164, 184, 207, 212, 323, 353, bilgi 20
519, 605 bilgi çağı 31
Batı Teksas 534 bilgi işlem 20, 235, 286-288, 302, 548
Batılı 28 bilgi işleme 39
Baudrillard 497 bilgi otobanı 440
Baym 481 bilgi toplumu 486
BBC 456 bilgisayar 38, 41, 117, 198
BBN 60, 62, 472 bilgisayar ağları 234
BBS 64, 482 bilgisayar seksi 482
Bechtel Group 232 bilgisayarlı iletişim 480, 483-485
Beckman Instruments 80 bilim 157, 158
Belçika 340 bilimin seçici küreselleşmesi 158
Bell 17, 20, 31, 38, 50, 57, 61, 80, 86, bilimsel bilgi 43
103, 278, 292 Bina 66
Bell Laboratuarları 51, 56, 57 Biogen 70
6 9 4 dizin

BioHybrid Technologies 72 361, 378, 427, 431, 433, 434,


bireycilik 493 456, 460, 465, 494, 529, 531,
bireysel kimlik 27 5 3 6 ,5 8 2 , 587
Birleşik O to İşçileri Sendikası 331 Britanya sömürge hizmetleri 256
BITNET 59 Bronx 2
biyolojik devrim 38 Brooklyn 488
biyoteknoloji 69, 281 Brooks 38
Black 43, 44 Brown 498, 499
Blair 181 Brüksel 486
Blazejcak 349 Brynjolfsson 114
BM 31, 165, 607 Budapeşte 509
Boeing 191 Budist 3, 246, 611
Bofill 555, 559, 560 Buenos Aires 85, 509, 516, 538
Bogart 491 buhar makinesi 43, 49
Bogota 514, 554 Bundesbank 24
Bolivya 143, 144, 551 bunshu shakai 455
Bombay 322, 516, 538 Burroughs 54
Borges 498 Burundi 607
Borrus 85, 235, 267, 268, 524 Bush 181, 499
borsa 190 buzul zaman 616
Bosna 607, 608 bürokrasi 237
Boston 45, 81, 82. 84. 522, 524, 533 Büyük Petro 572, 573
Botswana 24 büyük bilim 157
Boyer 70, 352, 353, 562 büyük geçiş 209
Boyett 234
bölge 548 Cakarta 234, 538, 540
bölgeselleşmiş küresel ekonomi 139 Cal 87
Brattain 51 Calais 49
Braudel 6,127 Calderon 27
Braverman 325, 332 Calhoun 27
Brezilya 25, 85, 143, 144, 160, 166. Cali 92, 551
169, 171. 177, 178, 182, 183 California 6, 59, 72, 77, 78, 82, 84,
Bristol 516 162, 186, 213, 226, 228, 229,
Britannica Ansiklopedisi 490 232, 362, 365, 472, 482, 483,
Britanya 9, 42, 44, 45, 52, 53, 78, 523, 527, 595, 611
104, 112, 113, 131, 134, 140, CalTech 522
147, 172, 174, 181, 212, 256, CAM 321
285, 286, 287, 290, 292, 297, Camagni 520, 523
299, 300, 311, 314, 315, 338, Cambridge 69
341, 343, 348, 349, 358, 361, Cappelin 510
dizin 695

Capra 95 Clinton 176, 179, 181, 192


Captain 460 CNN 454, 456
Cardoso 181, 486 CNRS 156
Carnegie Mellon Üniversitesi 477 Cohen 70, 124, 141, 216, 279, 280,
Camoy 340, 342, 357, 358, 361, 363, 320, 524
376, 377, 378 colonias populares 510
Castano 334, 348 Colorado 492
Cayman Adaları 551 Colossus 53
cdçalar 494 Comenco 82
Celera Genomics 73 Commomvealth 257
cemaatçi 27, 3246, 266, 474 Compaq 188
cemaatler 553, 563 Computer lib 65
cep telefonu 57 Conn 234
CEPII 105 113 114 121 Control Data 54
Cerent 229 Cooke 49, 511
Cerf 61, 62, 67, 69, 463, 465 Coriat 209, 211,216, 325
CERN 65 Corning 188
Cetus 70 Corning Glass 69
Cezayir 29, 601, 607 Cort 43
chaebol 242-244, 254 Cray 54
Chandler 260, 263 Crick 69
Chapare 551 Crocker 62
Charles Schwas and Co 194 Crompton 45
Chesnais 121y, 122, 578 Croteau 448
Chiapas 2, 8 Cyclades 61
Chicago 85, 87, 173,176, 509
Christensen 63 çalışma 328, 380, 582, 584, 586, 589
Chrysler 330, 331 Çardoso 182
chuki koyo 368, 371 Çeçenya 601, 602
cinsiyet 18, 496 Çekici 96
Ciorat 210 çelik 43, 48
Cisco 228-230 çevre 3
Cisco Employee Connection 230 çıplaklığın mimarisi 560
Cisco modeli 232, 235 Çin 8-13, 15, 16, 21, 25, 39, 42-44,
Cisco System 227, 231 79, 83, 85, 85, 86, 139, 142, 144,
CitiCorp 192 145, 152, 156, 160-162, 166,
City of Quartz 533 177, 178, 179, 181, 207,218,
city web 488 219, 234, 240, 244-248, 250,
Ciudad de Mexico 538 254, 255, 258, 259, 266, 454,
Clark 66, 281, 612 465, 543, 544, 545, 603, 604, 613
696 dizin

çip 51, 52, 68, 91, 198 devletçilik 17, 19, 184
ÇKP 8 devre anahtarı 91
çokkültürlü 33 dış ağ içine yerleşmiş ağ 262
çoklumedya 488, 489, 490, 491, 492, Dieter 236, 524
493, 495, 496, 498, 499, 500, 610 Digital 54, 234
çokuluslu 153, 154, 155, 159, 170, dijital 57
179, 260, 262, 264 dijital anahtar 69
çokuluslu Keynesçi 213 dijital kent 483
çokuluslu şirket 148, 149, 151, 152, dikey şirket 225
524 dil 441
çokuluslu ticaret 150 dini köktenci 3, 26, 29
dinlence toplumu 490
Daeduck 84, 85 Disney 455
Daeivvoo 242 dizüstü bilgisayar 554
Daikichi 14 DNA 4, 41, 69, 92, 93
Daisyvvorld 95 Docklands 514
Dakka 538 doğrudan yabancı yatırım 319
Daniel 348 Doğu 28
Daniels 512 Doğu Afrika 176
Danimarka 358, 367 Doğu Asya 138, 238, 239, 240, 246,
DARPA 7, 87, 156 247, 249, 250, 251, 259, 261,
David 44, 108 263, 267, 323, 525
Davis 533 Doğu Avrupa 45, 144, 166, 180, 315
Dayton 608 Dolly 71
De Kerkchove 484 domain 60, 463
de Connick 586 donanım 188
de Forest 50 Dosi 89
de Salva 49 Dover 49
Deere 232 Dovvns 443
Dell 231, 232 döner çıkrık 43
Dell Computers 231 dördüncü kopuş 41
Dell-Direct World 190 döviz 131-133
demokrasi 549 DRAM 53
deneyim 17, 18, 21 Draper 447
Den ver 488 DTÖ 8, 142, 172, 175, 177, 178
depresyon 477 Duchin 350, 351
deregülasyon 22 Duke 63, 82, 232
dergi 446 Dünya Bankası 31, 159, 171, 172,
Detroit 85, 330, 331, 533 175, 176, 180
devlet 32, 267 Dünya Sağlık Örgütü 158
dizin 6 9 7

dünya ekonomisi 127, 128 Endülüs 47


dünya ticareti 139, 140, 149 endüstriyalizm 23
düzenleme ekolü 352 enerji 20, 40
dvd 488 enformasyon 5, 6, 7, 12, 14, 16, 20,
Dyer 14 21, 22, 23, 38, 39, 40, 41, 42, 49,
50, 56, 58, 68, 75, 78, 79, 83, 84,
e ticaret 190 85, 90, 94, 96, 99, 100, 103, 119,
e*trade 189 122, 123, 125, 126, 127, 169,
East Coast 80 186, 187, 196, 198, 202, 209,
ebay 83, 189 233, 235, 239, 264, 265, 267,
Eber 349 269, 270, 276, 279, 282, 287,
Eckert 54 294, 296, 298, 299, 301, 304,
eclatement 586 310, 324, 326, 327, 328, 337,
Eco 448, 450 338, 354, 356, 374, 380, 381,
ecoli 92 458, 520, 524, 529, 530, 531,
Edelman 95 532, 546, 547, 560, 604, 621, 622
EDI 235 enformasyon çağı 25, 26, 84, 465,
Edinburgh 71 632
Edo 567 enformasyon otobanı 26
EDS 230 enformasyon teknolojileri 26
EEC 93 enformasyon toplumu 25, 26, 30
een 357 enformasyonel 20, 628
eğitim 303-305 enformasyonel ekonomi 25
Einstein 612 enformasyonel toplum 24-26
ekonomik bölge 548 enformasyonelizm 16, 17, 24, 31
Electronic Frontier Foundation 476 enformasyonelizm ruhu 266
elektrik 43, 48 Engelbart 62
elektrik motoru 49 ENIAC 54
elektrik mühendisliği 13, 14 Eno 609
elektronik 50 entegre devre 51, 52, 79
elektronik posta 157 eposta 62, 482, 483, 485, 492
elektronik takas 194, 195 Ericsson 67
elektronik ticaret 189 Ernst 260, 261, 263, 524
emek 20, 22, 23, 163-165, 375, 379, esnek çalışma 357
380 esnek üretim 225
Emeryville 79 esneklik 514
Emilia-Romagna 212 Esping 378
emperyalist 44 Esprit 486
emtia zinciri 154 ESS-1 56
Endonezya 168, 169, 177 eşcinsel hareketi 27
6 ^ 8 dizin

etnik 3, 29 Fordizm 125, 209, 210, 216, 227,


etoys 190 574,
ETRI 256 Forester 50
EUREKA 221, 486 Forrester Research 187
Eurex 194 Foucault 18
European Foundation 493 fraktal 96
evmerkezli 493, 531 Frankel 140, 141
evre portresi 96 Frankfurt 537
evsizler 483 Franklin 268
Fransa 43, 78, 112, 113, 122, 135,
Fairchild 8 1 ,5 1 8 147, 156, 173, 175, 182,194,
Fairchild Sekizlisi 80, 81 220, 285, 286, 287, 290, 291,
Fairchild Semiconductors 51, 80 293-297, 299, 300, 312, 315,
faks 78 335, 340, 341, 348, 378, 381,
Falcon Crest 454 426, 430, 432, 433, 442, 459,
Fama 197 463, 477, 582, 586, 587, 595,
Fas 607 601, 606, 607
Faubourg 562 Fransız modeli 259
FED 200 Fransız telefon şirketi 460
Federal Express 511 Freeman 88, 89
feminist 30 Fremont 226
fiber optik 67, 68 French 197
Fidonet 64 Freud 28
Field Enstitüsü 362 Friedman 212, 325
Filipinler 168 Fuji TV 456
film 443, 487 Fujian 219
finans 134, 186, 192, 193, 196, 199, Fujimori 181
200, 201, 203, 303, 509 Fujitsu 234
finans kapital 625 Fukien 234
Finlandiya 340, 341, 465, 575 Fukien 257
First Direct Leeds 529 Fukuyama 180
Fischer 484, 485 Fuyo 240
Fizyokratlar 101
Floransa 268 G-7 77, 104, 168, 172, 276, 277, 282,
Fluitman 376 283, 284, 286, 288, 289, 290,
Flynn 347 294, 295, 310, 311, 312, 313, 486
Forbes 48, 49 Gaia 95
Ford 211, 573 Galler 285
Ford M otor 227 Gandi 181
Fordist 575 Gaolan 541, 543
dizin 6 9 9

Gap 581 GREMI 520, 523


Garcia 177 Grili 81
Garreau 533, 534 Guandong 219, 234, 257, 320, 543
Gates 56, 82 Guanzhou 234, 517, 540, 543
GATT 143 Guamizo 165
gayrimenkul 303 Guatemala 607
gaz türbini 49 Guerrieri 141
gazete 446, 487 Guillemard 587, 588, 590
gelişmekte olan piyasalar 171 Gulia 478
Genentach 70, 72 Gurstein 481
General Motors 191, 229 gümrük 170
genetik 38, 41, 69, 70-75, 79, 82, 87, gündelik takas 193
595 Güney 139
Georgia 516 Güney Afrika 24, 145
gerçek sanallık 442 Güney California 522, 533, 554
getto 537 Güney Çin 244, 246, 257, 544
Choshal 262 Güney Kore 86, 133, 141, 157, 256
Giddens 175, 571, 575 Güney San Francisco 70
Ginza 626 Güneydoğu Asya 244, 519, 613, 629
girişim ağlan 266 Gütenberg Galaksi 444
Glasgow Üniversitesi 43, 44
Gleick 576 Habermas 449
Global Business Netvvorks 232 hacker 58, 63, 65
GM Satürn 330 Hackneys 537
GM-Satum 214 Hakubutsukan 567
GMT 575 Halk Cephesi 582
Gold Star 242 Hail 45, 84
Goldman* Sachs 176 Hamilton 240, 246, 248, 249
Gong 8 Hamlets 537
Gonzales 175, 181, 182 Harley 326
Gorbaçev 22, 575, 601 Harrison 209, 212, 213, 218, 220
Gordon 117, 163, 525 Harvard 56, 62, 70, 71, 73, 82, 87,
Gordon Teal 51 176, 472
Göre 486 Harvey 30, 547, 556, 575, 577, 610
Gorner 75 Hasekine 73
Gould 37 Haussmann 562
göçmen 164 Havelock 439
Great Northern Telegrahp 14 Havvaii 71
Great Streets 564 Hayek 180
Greenspan 115 Haynes 448
700 dizin

Health 68 Hoogvelt 175


Hee 253 H orn 349
Heidegger 612 host 61
Held 140, 159 H ouston 232
Helsinki 473 Howell 376
Hewitt 367 Hsinchu 84, 85
Hewlett 79 Hsing 258
Hevvlett Packard 68, 80, 230, 231 Hsinshu 234
Hıristiyan 3, 29 HTM L 65
hızlı ulaşım 548 HTTP 65
Hilferding 626 Huangpo 541
Hillis 617 Hubbard Communications
Hindistan 42, 43, 86, 144, 145, 156, 454
177, 179 Hughes Corporation 454
Hint 79, 83, 161, 162, 178, 181, 322 hukuk 303
hipertext 65, 440, 497 Hum an Genome Project 73
Hirschorn 326, 334 Hum an Organ Sciences 72
hispanik 466 H utu 4
Hitachi 240 hükümet kurum lan 146, 178
Hitler 444 Hyundai 242
Hitotsubashi 252
HIV 158 ırkçılık 29
hizmet 279, 286, 302, 304, 305, 311, IANA 60
339 Iberia Havayolları 559
hizmet işçileri 298 IBM 7, 55, 56, 59, 222, 234, 264
hizmet sektörü 109, 113 IBN 57
hizmetler 111, 112, 113, 280, 286, IC 52
287, 298 ICANN 60
Hoff 52 içten yanmalı 43, 48, 49
Hoffman la Roche 70 ideolojik kimlik 29
Holl 560 İkinci Dünya Savaşı 17, 18, 21, 51,
Hollanda 13, 147, 340, 342, 343, 53, 76, 79, 84, 104, 108, 142,
358, 366, 587 240, 279, 606
Hollywood 83, 486, 491 iktidar seçkinleri 553
Home Brew Computer 82 iletişim 609, 611
Honeywell 54 iletişim galaksisi 442
Hong Kong 152, 173, 218, 219, 234, iletişim teknolojisi 39
244, 245, 246, 250, 251, 256- Illinois 65
258, 322, 454. 509, 517, 518, ILO 280, 314, 320, 376, 584
540, 541, 543, 544, Imai 223, 224, 262
dizin 701

imalat 125, 114, 117, 285, 286, 289, İskoçya 13


302, 304, 308, 309, 311 İslam 44
IMF 23, 24, 172, 175, 176, 177, 178, İslamcı 3, 29
180, 181, 182, 184, 375 İspanya 24, 25, 47, 175, 181, 182,
İmparatorluk 13 184, 219, 238, 334, 340, 341,
İngilizce 157 348, 361, 381, 456, 472, 494,
İngiltere 78, 282, 285, 537 509, 531, 558, 582, 607
Innis 572, 615 İspra 93
insan genleri 73 İsrail 154, 162, 603
insan genomu 74 iss 188, 487
İnsani Gelişim Raporu 165 isteğe bağlı video 489
İnsani Kalkınma Raporu 316 istihdam 145, 275, 276, 277, 278,
Instinet 193 279, 282, 283, 287, 289, 290,
Integra Life Sciences 72 291, 292, 293, 294, 300, 302,
Intel 50, 52, 77, 80, 82, 230 303, 304, 306, 307, 308, 345,
Intel Pentium 53 346, 354, 365, 368, 418, 419,
interaktif 236, 472, 496 429, 508, 510, 518, 586
interaktif toplum 475 İsveç 140, 147, 214, 233, 315, 367,
International Herald Tribüne 452 551, 595, 606
internet 7, 8, 41, 57, 58, 61, 60, 62, İsviçre 194, 315, 316, 340, 606
64, 66, 69, 76, 87, 79, 91, 117, iş 581
156, 157, 161, 172, 186, 187, işçiler 331, 628
188, 189, 190, 191, 192, 193, işgücü 241, 295, 300, 314, 318, 337,
194, 196, 198, 199, 203,227, 367, 378, 379, 382, 580, 591
228, 229, 230, 232, 326, 441, işin bilimsel örgütlenmesi 211
442, 459, 459, 463, 464, 465, işlem teknolojisi 195
466, 471, 473, 474, 475, 476, İtalya 78, 93, 104, 181, 218, 220,
477, 477, 478, 479, 481, 483, 261, 285, 286, 287, 293, 294,
487, 488, 492, 493, 500, 529, 300, 315, 316, 335, 340, 341,
545, 554 361, 426, 433, 434, 455
internet Cisco System 83 ithal ikame 177
Ionesco 597 Ithiel de sola Pool 459
IP 57 Ito 455
Irak 607
İran 603, 607 Jacobs 564
İran 607 Japonya 12-15, 23-26, 28, 42, 48, 79,
ironi 556 83-88, 104, 105, 112, 113, 114,
Irvine 564 120, 122, 125, 129, 135, 141,
ISDN 57 142, 145, 147, 152, 156, 160,
Ishin Meiji 13 164, 170, 179, 203, 207,212-
702 dizin

219, 224, 226, 233, 240, 242, Kanada 57, 104, 104, 142, 164, 285,
243, 244, 247, 248, 250-256, 286, 287, 290, 291, 292, 293,
264, 280, 282, 284-290, 291, 295-297, 299, 300, 311, 316,
293, 295-299, 300, 301, 306,- 343, 361, 425, 430, 432, 433,
313, 316, 335, 339, 341, 343, 463, 604
346, 348, 353, 356, 358, 361, Kang chi 11
368, 370, 371, 373, 375, 427, Kangin 240
431, 433, 434, 446, 453, 455, Kansai Bilim Kenti 488
456, 460, 486, 488, 490, 494, Kanton 541
506, 519, 543, 554, 582, 584, Kaoshiung 555
599, 601, 605 kapitalizm 15, 17, 19, 23, 24, 77,
Java 67 120, 122, 265, 266, 549, 624
Jennings 63 Kaplinsky 345
JESSI 221 kar 197
jiazuqiye 244 Karaçi 538
Jini 67 karaoke 494, 495
jituanqiye 244 Karay ip 142
Jobs 55, 82 karlılık 119, 121, 382
Johns Hopkins 83, 87 karmaşıklık 94-96
Johnson 249, 556 Kastilya 47
johoka shakai 287 Katalan 47
Jones 10 Katalanca 615
Jospin 182 Katalonya 47
Joussaud 369 Kay 62
Joy 67 Keio 252
Jurassic Park 492 keiretsu 86, 215, 226, 242, 266
Jülyen takvimi 573 Kelley 326
Kelly 90
kadın hareketi 27 kenarkent 533, 535
kadınlar 32 Kendrick 101, 278
Kafkaslar 607 kent merkezi 537
kağıt 9 kentler 526, 528, 532, 548, 549
Kahire 13, 538, 554 Keynesçi 22, 23, 121, 202
Kahn 62, 69 kıyıkent 534
kaisha 241 kigyo shudan 240
Kalküta 538 Kilby 51
Kalmar 214 kilit ağlar 515
Kamasaki 2 kilit işgücü 374
kamu hizmetleri 146 kimlik 26-29
kan ban 214, 226, 233 kimya sanayii 125
dizin 703

kimyasal 43, 48 Kuzey Afrika 144


kiosk 459 Kuzey Amerika 2, 141, 142, 164, 168,
kiralık hapishaneler 534 184, 207, 286, 295, 296, 464,
kişisel cemaat 478 479, 484, 601, 605
kişisel hizmetler 291, 292 Kuzey Amerika 44, 454
kitap 443, 446 Kuzey California 70, 79, 82
kitle iletişim 444, 448-451, 455 Kuzey Carolina 63, 70
kitlesel üretim 210 Kuzey İtalya 211, 259, 264, 266, 613
kitsch 556 Kuzey Kore 16
Kleinert 81 Kuzey lantau 541
Kleinrock 62 Küba 16, 142
KMT 255 kültür 18, 32
Kobe 545 kültürel ekonomi 207
Kohl 175 kültürel milliyetçi 27
kolektif hafıza 27, 562 küresel 99, 127, 128
kolektif kimlik 18 küresel ağ 154
kolektivizm 17 küresel ekonomi 146, 160, 166, 170,
Kolombiya 24, 144, 607 173, 314, 509, 511
Komintang 248 küresel işgücü 319, 323
Komodor Perry 14 küresel kapitalizm 628
komünizm 574 küresel kent 549
Konfüçyüsçü 207, 243, 246, 249, 25‘ küresel piyasa 577, 578
Kongo 607 küresel rekabet 267
Koolhas 559 küresel sermaye 580
kooperatif ağları 154 küreselleşme 27, 28, 175, 178, 185,
Kopenhag 536 264, 321, 564
Kore 13, 79, 83, 120, 152, 240, 243, Kürt 607
244, 247, 250, 253, 255 Kyoto 252, 545
kozmopolit 485 Kyushu 519
köktenciler 482
Körfez Savaşı 603 La Coumouve 2
KPMG 230 La Goutte d’Or 537
Kranzberg 6, 37, 39, 40 la Çite du Peuple 562
Kranzberg kanunu 96 la Çoruna 551
Krugman 113, 117, 124 la Courneve 536
Kruşçev 84 la Defense 516
Kuekes 68 Lagos 538
Kuhn 89 LAN 60
Kunstler 534 Lasena 27
kurobuune 13 Lash 31, 575, 616
7 0 4 dizin

Latin Amerika 24, 42, 57, 139, 145, Lynch 556, 611
152, 168, 171, 176, 184, 207, Lyon 75
320, 453, 454, 456, 463, 465,
605 M 4 84
Lawrence 320, 351 M aastricht 179, 181
Lawson 351 M acau 517, 540, 541, 544
Le Figaro 452 Machimura 567
le travail en miettes 325 M achlup 20
lean and mean 222 Macintosh 7, 55
Leclerc 606 M addison 582
Leibniz 612 M adrid 47, 472, 509, 510, 514, 516,
Lelann 61 528, 535, 559, 595
Lenin 211, 573, 574 mal işleme 286
Leninist 250, 575 Malezya 152, 250, 519, 524
Leontieff 350, 351 mallar 291
Levy 347 Mallet 325
Levvis 562 Manchester 532
Liberal Demokrat Parti 252 Mançu 11
Libya 607 M ander 445
Licklider 62 M anhattan 506, 560
LIFFE 194 maquiladoras 142
Lille Grand Palais 559 Marakeş 143, 615
Lincoln 62, 87 marconi 50
lingdao 19 Marcos 8
Linux 473, 474 Marcuse 449
Littleton 492 Marilyn 492
Livermore 87 Marin County 79
Londra 46, 84, 131, 173, 194, 378, M arkkula 82
509, 510, 514, 516, 522, 537, Marksizm 1
538, 578 M arx 101, 282
Long Now 617 Marxçı 121
Los Alamos 87, 94 Maryland 70, 73, 83
Los Angeles 59, 509, 511, 523, 528, Massachusetts 70
532, 533, 538 Massey 314, 316
Lovelock 95 matbaa 9, 39
Lucent Technologies 230 MATIF 173 194
Lucky 242 Matsuhiro 370
Luddite 338, 342, 446 Matsushita 240
Lung 11 Mauchly 54
Lüksemburg 551 Max Planck 156
dizin 705

Mayo Kliniği 550 mikrodalga 57, 494


Mazlish 41, 93 mikroelektronik 38, 281, 346, 548
MCC 87 mikroişlemci 52, 53, 55, 69, 76, 77,
McCarthy 13 79, 91, 235
McGuire 448 mikron 52, 53
McKenzie 62 Milano 509, 522, 528
McKinsey 125 milisler 4, 482
McKinsey Global Institute 110 Mili 180
McLuhan 442, 444, 445, 447, 451 Millan 93
McLuhan Galaksisi 451, 458, 475 Miller 348
Means 626 Mills 553
Medellin 551 MILNET 59
medya 441, 447, 603 mimarlık 303, 560
megabit 52 MIMOSA 105
megacities project 538 Mindanao 607
megahertz 52 Mindspring 188
megakent 538, 540, 545, 546 Mine 26
Meiji 15, 48, 248, 567 Ming 11, 12
mekan 561, 563, 564, 567, 616 Minitel 459, 460, 461-463, 482, 484,
Meksika 85, 142, 162, 166, 169, 171, 486, 506
177, 181,465, 551 Minneapolis 524
Menem 181 Minnesota 550
menkul kıymet 196 Mishel 362
Menlo Park 82 Mistral 353
Merck 70, 73 MIT 54, 62, 81, 87, 92, 176, 472,
MERCOSUR 139, 143, 144 522
mesaj 491, 496, 497 Mitchell 476
Meta Study 347, 350 MİTİ 248, 249, 373, 519
metadil 440 MITS 55
Metcalfe 60-62, 90 Mitsubishi 240
metropol 522, 526 Mitsui 14, 222, 240, 248
Mexico City 85, 509, 5.10, 514, 540 M itterrand 174, 175
Miami 551 mobile prime 48
Michel 320 modem 61, 63, 64, 488
Michelson 511 Mokyr 8-11, 40, 42, 44, 47, 48
Michigan 71 Moneo 559, 560
Microsoft 56, 69, 82, 189, 230, 232, M onetarist 121
473, 487 Montgomery 481
Midland Bank 529 M oody’s 133
mikrobilgisayar 69, 76, 79, 82 Moore 50, 556
7 0 6 dizin

M oore yasası 50 Negroponte 39


Morse 49 Nelson 65, 102, 119
Mosaic 66 neoliberal 180
Moskova 84, 466, 509, 522, 538, 575 nepreryvka 574
Moss 506 N et 471, 472, 474, 478, 480
M otorola 67 Netscape 66, 189
M ountan View 234 Neuman 443, 447
MPU 53 New Age 611
MTV 455, 496 New England 70, 81, 84, 87,
MUD 476 560
Mülgan 91 New Jersey 85, 533
multimedya 79 New Mexico 55, 94
M urdoch 456 New York 45, 85, 506, 509-511, 514,
M urray Hill 51 524, 535, 538, 540, 551, 555,
Muschamp 560 560, 578
mühendislik 303 New York Borsası 173, 194
mültimedya 442, 486 Newcomen 43, 45
Münih 84 Nevvton 572, 612
müşteri ağları 261 NHK 453
müzik 452, 487 Nice 516, 522
M yanmar 607 Nielsen 446
Myrdal 377 nihonjiron 26
Nintendo 487
NAFTA 139, 142-144,181 Nissan 240
Nagasaki 13 Nokia 67
Nagoya 545 nomenklatura 627
nanoteknoloji 38, 68, 92 Nomura 369
NASA 465 Nonaka 217
Nasdaq 191, 193, 194, 197 N ora 26
Nujhville 330 N ora Mine 460
NASTS 6 Norheim 140
National Semiconductors 80 Norman 13
NATO 604, 608 N orth 249
Nature 71 N orth Star 82
Naville 325 Northern Telecom 57
NCR 54 Norveç 340, 367
NCSA 65, 66 Noyce 51, 52, 80
Nebraska 516 nöroloji 95
NEC 14 NSFNET 59
Needham 10 N TV 456
dizin 707

Nuland 596, 598 ölüm 596-600, 606, 613


NUMMİ 226 örgütlenmeler arası ağ 262
nükleer 600 özelleştirme 22, 172
özgürlük teknolojileri 459
OECD 24, 31, 138, 139, 147, 151, özgürlükçü 474
152,156, 159, 166, 168, 171, özne 27
178, 275, 301, 317, 320-322,
341, 342, 343, 349, 352, 354, Packard 79
355, 357, 358, 361, 375, 376, pager 78
379, 465 Pahl 276
ofis 506, 516 paket anahtar 67, 91
Ohio 608 Palo Alto 55, 68, 69, 80, 626
Old England 84 Panama 551
oligopol 456 Panofisky 555
Olympia York 514 Papa Paulus 29
Omaha 516 Paraguay 143
online 171, 200, 489, 531 PARC 60, 69
online alışveriş 481 Paris 84, 509, 514, 516, 522, 535,
online öğretim 482 550, 561, 528, 536-538
online takas 193 Park 85, 254
OPEC 171 Parsons 336
operatör 297 Partito Democratico di Sinistra 181
optik fiber 57, 69 patent 156
optoelektronik 57 PC 55, 56, 63, 64, 88, 162, 231, 232,
Oracle 83, 189 255
ordu 157 Pearl Nehri Deltası 219, 320, 540,
Orlando 488 541, 543
Orta Amerika 142 Pekin 85, 538
orta sınıf 537 PEN 483
Ortaçağ Avrupası 25 Pennsylvania 54, 269
Ortadoğu 139, 144, 164, 314, 454, Pentagon 63
463 Pentium 68
Osaka 509, 538, 545 perakende 304
Osaka bildirisi 142 perestroyka 16, 22, 575, 601
Osiris Therapeutics 72 Perez 89
Osterman 326 Perkins 81
oto 232 Perlman 538
otomasyon 325, 332, 518 Peronist 181
otomotiv 335 Perry 13
Owen 489 Peru 144, 177, 181, 551, 607
J 08 dizin

Peter Hail 520 Qian 10, 21


petrol krizi 75, 76, 120 Qing 11, 12
Philadelphia 53, 54, 85 Quayle 498, 499
Philips 221, 222 Quinn 112
Phoenbc 533 Qvortup 527
Piller 492 Qwest 188
Piore 209-211, 213, 227
Pittsburg 194 r.a.t.s. 481
piyasa mantığı 124, 238 radyo 442, 494
Platonov 573 Ramonet 180
Polanyi 276 Rand Corporation 58, 62, 464
Porat 20, 103 Raytheon 80
portal 189 RCA 80, 255
Portekiz 486, 606 Reading 516
Portland Devlet Üniversitesi Reagan 87, 173, 174, 176, 180, 238,
71 381
post Fordizm 209, 210, 325 keaganomik 22
post Keynesçi 182 real 497
post modemi te 30 ReGen Biologics 72
Postel 61 Reich 154, 374
Postel 62 rekabet 119, 124, 514
postendüstriyalizm 30 reklam 448
Postman 440, 445, 450 Remington rand 54
Postmodern Durum 547, 610 Renault 232
postmodern 4, 30, 31, 555 Reprogenesis 72
postmodern mimari 556 Rhee 253
postmodern mimari 610 Rheingold 64, 475, 476
postmodernizm 556, 557, Ricardo 101
611 Richta 292
Poulantzas 31 Rio 538
Presidio 617 Rio Grande 321
Prestel 460 Roberts 55, 62, 82, 524
Preston 45 Rochester 550
PRI 181 Rockville 73
Prigogine 95 Roma 535
prime mover 48 Roma Kulübü 343
prime time 454, 495 Rongji 181
profesyoneller 297 Ronsard 589
Pursell 39 Rosenberg 40
püriten 580 Roslin Enstitüsü 71
dizin 709

Route 81, 522 Santa Monica 483


router 228 Sanwa 240
Rönesans 8, 44, 45 Sao Paulo 85, 509, 522, 538, 554
Ruanda 607 sashimi 554
Rubin 176, 179 Sassen 509, 514, 515
Rus kültürü 456, 572, 573 Satürn 331, 379
Rusya 2, 29, 45, 48, 64, 85, 156, 171, savaş 600-602, 604, 605, 607, 608
176, 177, 181, 184, 199, 200, Saxenian 161, 162
207, 465, 472, 573, 601, 602- sayısal dil 38
604, 609, 627 Sayle 248
Rusya krizi 169 Schatz 320
Scheer 459
Sabbah 454 Schiatarella 212
Sabel 209, 210, 211, 213, 227 Schumpeter 270, 626
Sachs 95, 157, 320 Schumpeterci 47, 54, 102
Saez 348 Scots magazine 49
saga 487 Scott 168
sağlık 303, 304, 530, 597 Seattle 8, 56, 82, 84, 232, 483, 522,
Sahara 136, 145, 314, 607 524
sahte şirket 223 seçkinler 552, 554
Salinas 181 seks 461
Samsung 242 SEMATECH 87
San Diego 70 sembolik analistler 374
San Francisco 28, 64, 70, 79, 82, 84, SENET 485
85, 362, 475, 485, 509, 533, 616, Senior net 478
617 sermaye 22, 23, 128, 129, 133, 375,
San Francisco 79, 83, 516 379-381, 579
San Jose 80, 228, 229, 522 sermaye piyasaları 171
sanal 497-499, 501, 609 server 65-67, 266
sanal büro 333 Seul 84, 522, 538
sanal cemaat 64, 475-477, 479, 495 shacko-kai 253
sanayi devrimi 40, 42, 43, 48, 49, 76 Shaiken 321, 326, 330, 331, 379
sanayi sonrası 293 Shaw 560
sanayi üretimi modeli 312 Shenzhen 517, 541, 544
Sandia 87 Shinrinkyo 28
Santa Barbara 59, 472 Shockley 51, 80, 81
Santa Clara 523 Shockley Transistors 80
Santa Clara County 79, 365 shukko 369
Santa Fe 94, 95 sınaî 21
Santa Fe 96 sınaî toplumu 25
7ıo dizin

sanayileşmeci 17 SPA 554


sınıf 496 Sperry Rand 54
Sibirya 14, 85 Spielberg 491
Siemens 84, 221, 264, 522 Sputnik 58, 76
Signetics 80 SRİ 472
sigortacılık 303 Sri Lanka 607
Silicon Graphics 66 SSCB 613
Silikon Vadisi 6, 7, 50-52, 55, 66, 77, St Augustine 612
79-83, 87, 88, 153, 154, 161-163, St Petersburg 84, 466
235, 266, 365, 522, 523, 525, Staggs 611
532, 613, 629 Stakhanovizm 574, 582
silikon çip 68 Stalin 574
Silivvood 83 Stalinizm 574
Silva 348 Standard*Poors 133, 230
Silvestri 305, 306 Standard *Poors 230
Sima Qian 1 standart koalisyonları 261
Simon 443, 445 Stanford 59-61, 70, 80-82, 87, 96,
Singapur 141, 152, 173, 234, 250, 5 2 2,523
257, 258, 322, 509, 519, 522, Stanford sanayi parkı
524, 580 79
Singelmann 282, 283, 285 Star 456
Sit 218 Stolypin 48
sivil haklar hareketi 27 Stonehenge 617
siyaset 482 Storper 209
siyasi sistemler 3 stricto sensu 527
skolastisizm 25 Stutgart 516
Slouka 477 Su Sung 9
Smith 165, 176, 180, 282 su türbini 49
Soğuk Savaş 1, 8 Sudan 607
Solow 101, 103, 117, 278 Suess 63
Somali 607 Sumitomo 240
Sophia antipolis 84 Summers 179
Soros 182 Sun Microsystem 67, 83
sosyal hareketler 483 Sun Tzu 601
sosyal ölüm 590 Sussex 102
sosyalleşmenin özelleştirilmesi 480 Sutherland 62
sovetskii narod 29 Süd 84
Sovyetler 1, 2, 7, 12, 14-16, 21, 29, switcher 228
31, 85, 126, 157, 574, 575, 609 Systers 478
sörf kültürü 457, 558 Syun 606
dizin 7 I I

Szelenograd 84 teknolojik buluş 46


Şangay 85, 234, 255, 256, 514, 516, teknolojik devrim 39
522, 529, 538 teknolojik onarım 76
Şiaoping 181 teknolojinin küreselleşmesi 158
şifre 91, 500 teknopol 522
Şili 24, 143, 144, 181 Teksas 87, 188, 524
telebankacılık 481, 529
Tachung 234 teleçalışan 527
Tafuri 555 telefon 43, 64, 156, 529
Taiichi 226 Telefonica 184
Taipei 85, 234, 322, 509, 514, 516, Telekom 461
522, 611 Telekomünikasyon 38, 171, 188, 506,
tam zamanında işgücü 215, 580 508, 548
Tamaulipas 551 Teletel 460
tanshin funin 369 telgraf 43, 48
tarayıcı 66 temettü 197
tarım 278, 289, 296, 302, 304 Tennessee 330, 379
tarım işçileri 297 Tepotzlan 562
tarihin sonu 610 Terman 79
Tatung 256 terörizm 608
Tayland 168, 607 Texas 533
Taylor 62 Texas Instruments 51
Taylorizm 211, 325, 327, 573 TFI 455
Tayvan 83, 84, 86, 88, 141, 152, 153, Thatcher 173, 174, 180, 381
162, 219, 244, 245, 246, 248, The Electronic Hearth 450
251, 254-258, 524 The Long Now Foundation 616
TBS 456 The New York Times 452
TCP IP 57, 61, 65, 69 The Street.com 190
Technopolis Programı 84, 519 Thomas 62
Ted Hoff 77 Thompson 575
tedarik ağları 261 Thomson-SGS 221
Teitz 213 Thrift 572
tek 114, 119,186 Tianjin 538
tek düşünme biçimi 180 Tichi 450
teknisyen 297 Tijuana 551
tekno 32, 38, 43 Tokai Bank 240
teknoekonomik 22 Tokugawa 13
teknoloji 5, 6, 19, 28, 589 Tokyo 13, 84, 216, 509, 519, 522,
teknoloji işbirliği ağları 261 538, 545, 564, 567, 578, 611
teknolojik aygıtlar 266 Tokyo borsası 173
712 dizin

Tokyo Üniversitesi 252 uluslararası göç 165


Tomlinson 62 uluslararası işbölümü 155
toplam kalite 214, 226 uluslararası ticaret 135-137, 146,
toplumsal hizmetler 290 150
toplumsal sözleşme 18 ulusüstü 160, 262
toplum un enformatikleştirilmesi UNCTAD 320
460 UNDP 127
Toronto 71 UNESCO 168, 453
Torvalds 473 unisex 554
Toshiba 14, 240, 264 UNIVAC-1 54
Touraine 17, 27, 29, 31, 236, 292 UNIX 61, 63, 473
Toyota 215, 226, 233, 240 URL 65
Toyota-GM 226 Urry 575, 580, 616
Toy otizm 214, 216, 226 Uruguay 143, 613
Transgene 74 Uruguay Raundu 143
transistor 51, 53, 80 US West 230
Transpac 459 Us West ATT 492
Travelers 1*^2 Usenet 63
Tregouet Raporu 341 Utah 472
TRIPS 150 uydu 57, 453, 487, 489
Tuomi 209 uzam 506, 507, 546, 547
Turkle 476 uzam/zaman 505
Tutsi 4 uzman emek 164
tüketim 19
türevler 132, 173 Üçüncü Dünya 2, 29, 127, 171
Türkiye 220 üçüncü yol 175
Türkler 164 üretim 17-20
TV 443-446, 452-456, 471, 487, 494, üretim ağlan 261
615 üretim süreci 146
TV Asahi 456 ütopyacı 474
TV Tokyo 456
Tyson 179 Valencia 219
Valentis 74
UÇLA 61, 62, 68, 87, 472 Vancouver 234
UÇÖ 345, 349 vasıflı üretim 518
udon 554 Vatikan 29, 545
ulus üstü 155 VCR 69, 78, 452, 494
ulusal piyasa 548 Veneto 220
uluslararası 264 Venter 73
uluslararası ağlar 262 Venturi 555
dizin 7 ^ 3

verimlilik 100, 104, 108, 109, 111, western electric 14


114, 117, 119, 120, 185, 202, Wharf 514
278, 294, 382 Wheeler 511
Vermont 488 Whisper.com 200
video 78, 281, 453, 492-494, 496 Whitrow 572
videotext 460, 462 Wieviorka 29
Vietnam 16, 601, 602 Williamson 259, 263
Viktoryen 174 Wilmut 71
Villejuif 550 Wired 474
VIP 554 Wittfogel 13
Virginia 70 wjeb 463
Virtual Communities 475 Wolff 376
virtual 497 Wong 244
Viyana 14 Wood 319, 321
Völksvvagen 215 word processing 39
Volvo 214 Works 14
Wozniak 7, 55, 82
Wa 248 WTO 143, 144
Wada Ei 370 www 65, 472, 475
Wakayama 71
Walker’s Wagon 81 x.25 61
walkman 452, 494 Xerox 55, 60
Wall Street 176, 193, 194 Xerox Alto 69
Wallerstein 127
Walnut Creek 72, 516 yabancı düşmanlığı 29
l

Walton 477 yabancı yatırım 147-149


Washington 73 Yahoo 83, 189, 191
Washington DC 533, 613 Yahudi 3
Watanabe 335, 348 yalın üretim 222, 223
Watson 69, 72 yalnızlık 477
Watt 43, 45 Yanagimachi 71
Watts 44, 94 yarı iletken 51, 52
Web of life 95 yarı vasıflı 519
web 65, 66, 189, 482 yaşlılık çağı 590
web tv 488 yatay şirket 222-226
Weber 265, 266, 268, 269 yatırım 132, 133
Webvan Group 232 yayın 487, 548
Well 64, 475 yazılım 38, 56, 76, 79, 91, 112, 115,
Wellman 477-480 162, 189, 198, 234, 267, 281,
West Yorkshire 529 474, 487, 524, 581
7 * 4 dizin

Ybarra 219 Yunanistan 439


Yekaterinburg 466 yüksek teknoloji 550
Yeksin 181, 184, 601 Z-3 53
Yeni Delhi 538 zaibatsu 240, 242, 248, 253
yeni ekonomi 186, 200, zaman 547, 571, 572, 579, 581, 600,
202 612
yeni iletişim 501 zaman uzam sıkışıklığı 577
yeni işbölümü 328 zamansız zaman 501, 577,
yeni muhafazakâr 180 615
yenilik ortamı 46, 520 zamansızlık 612, 616, 617
yerel 616 zanaatkar 297
Yıldız Savaşları 76, 87 Zapatista 8, 482
Yiantian 541, 543 Zedillo 181
Yokohama 519, 545 Zemin 181
Yoshino 26 Zhuhai 517, 540, 541, 544
Young 351 Zook 466
yöneticiler 207 Zuboff 326
Yugoslavya 315, 604 Zürih 509
Yunan filozofları 27 Zysman 211, 279, 280

You might also like