You are on page 1of 48

İNGİLTERE’DE DOKTORLUK REHBERİ

by Dr Büşra Acar Sevim

Son güncelleme 18 Eylül 2020

Bir öneri: Yazı oldukça uzun olduğu için, yerinizde olsam bu rehberi bir Google Docs dosyasına
ya da Word dosyasına kopyalayıp okuduğum/okumadığım yerleri işaretler, önemli bulduğum ve
sonra ya da ilerde tekrar okumak istediğim yerleri de ayrı bi yere kaydederdim.

Google Docs linki (Paylaşmaya çekinmeyin):


https://docs.google.com/document/d/1JRiy9oSvxwoKryVFSCL7QNlL5771Kf4647kW5VOKQ9s/p
ub

Rehberin bir kopyasını ayrıca bu web sitesine de koydum, böylece rehberi paylaşmayı ve Google
araması ile bulmayı biraz daha kolaylaştırır umarım:

https://kendisinindoktoru.com/ingilterede-doktorluk-rehberi/

Not: Rehberin en güncel hali blogdaki, Google Docs'u her zaman güncelleyemiyorum.

İÇİNDEKİLER

(linklere tıklarsanız doğrudan başlığın olduğu yere gidiyor, sırayla gitmeniz şart değil):

1. Kullanım kılavuzu ve uyarılar


28 Ağustos 2018 eklemesi
UK’deki doktorlukla ilgili terimler ve kavramlar
2. Faydalı diğer kaynaklar (en önemli kısım, çok değerli kaynaklar! Hepsine bakın)
Websiteleri
Büşra’dan diğer kaynaklar
Bloglar
Facebook ve WhatsApp grupları
Diğer faydalı rehber, ​doküman​ ve web sayfaları
3. Genel olarak İngiltere’de doktorluğa bakış
4. Sınavlar
Sınava hazırlanma motivasyonu
5. Denklik (registration) başvurusu
6. İş bulma
7. Vize
8. İngiltere’de uzmanlık sistemi
9. Kişisel deneyimim, sınavlar ve işe girme sürecim
10. İngiltere’de yaşam
11. Maaşlar ve alım gücü
12. Malpraktis mevzuları - Hadiza Bawa Garba vakası ile ilgili özet
13. Psikiyatri uzmanlığı
1. Kullanım kılavuzu ve uyarılar

Elbette bunların hepsi benim deneyimime özgü ve herkesin durumu farklı olabilir. Bazı şeyler
değişmiş bile olabilir. Bu belge bana sorular geldikçe her seferinde aynı şeyleri yazmak yerine bi
yere kaydetmeye başladıkça gelişti, zamanla fırsat buldukça ekleyip geliştirdim.

Buradaki ve diğer yazdığım bütün rehberlerdeki bilgilerin doğruluğunu resmi kaynaklardan teyit
etmek sizin sorumluluğunuzdur, ben naçizane yol gösterebilmek için kendi kısıtlı bilgi ve
deneyimimi aktardım. Ayrıca bu ve benzeri belgeleri okuma işini abartıp olayı procastination
malzemesi yapıp yapmamak da sizin sorumluluğunuzdur, ama böyle bir şeye sebep olmamak
için uyarıyorum, dikkat procastination yapabilir! :) Sistemi anlamak önemli olsa da şu an çok
önemli olmayan detaylara fazla takılmamakta fayda var diye düşünüyorum. İlk başta çok fazla
yeni bilgi ve kavram olduğu için overwhelming gelme ihtimalinin farkındayım, ondan hazmederek
gidilmesi faydalı diye düşünüyorum. Buradaki tıp sistemini anlama süreci tıbba yeni başlama
sürecine benziyor. Yeni bir sürü terimler, başta anlaması zor meseleler vs. Zamanla oturuyor
çoğu ama bitmeyen bir öğrenme süreci ama bir günde doktor olamadığımız gibi bu işte de bir
günde uzman olmaya çalışmaya gerek yok. Şimdilik önümüzdeki yakın gelecekteki hedeflere
daha çok ağırlık vermek daha mantıklı geliyor bana. Dolayısıyla tüm rehberi tek seferde
okumanıza/ öğrenmenize gerek yok, eğer zaten gelme kararınızı verdiyseniz hep sadece bir
sonraki aşamayı dert edin. Ama hem her şeyi içeren bir rehber olsun hem de genel bir fikir verip
kararınızı kolaylaştırmasını istediğim için her şeyden bahsetmeye çalıştım.

Bir de bu rehberi hazırlamaktaki amacım ülkeyi doktorlarından etmek filan değil tabi, yanlış
anlaşılmasın. Ama bir sebepten bir süreliğine de olsa buraya gelip çalışmayı düşünen varsa yol
göstermek istedim. Zira kendim bu sürece başladığımda burada hiç Türk doktor tanımıyordum ve
nereden başlayacağımı bilemiyor, Türkiye veya Avrupa dışı ülkelerden buraya gelmenin mümkün
ya da mantıklı olduğunu bile bilmiyordum. Bu yüzden ben çektim siz çekmeyin istedim :)

Bu arada belgeye ara ara güncellemeler yapıyorum ve önemli bir değişiklik varsa içindekiler
kısmında belirtip, son güncelleme tarihini değiştiriyorum ama bu her şey güncel ve doğru demek
değil :) Önemli olduğu için tekrarlıyorum: Her okuduğunuzu kendi süzgecinizden geçirmeyi
unutmayın! Ben de bir faniyim, kurum vs değilim, bir iddiam yok, sadece kendimce bir yardım
çabası. Sorumluluk kabul edilmez, uyarmadı demeyin :) Bir de yer yer tarzanca Türkçesi için özür
dilerim. Biraz buradaki kavramlarla bahsetmenin faydalı olacağını düşündüğüm için, biraz da
sanırım benim Türkçem artık hafiften bozulduğu için (bazı kavramları sürekli İngilizce
kullanmaktan dolayı ilk aklıma öyle geldiği için) öyle oldu, ara ara düzeltmeye çalışıyorum zaman
oldukça.

Hatalarım için şimdiden affola.

28 Ağustos 2018 eklemesi


Bu rehber ve Turkish doctors in the UK grubu popülerleştikçe bana baya bi soru gelmeye başladı
(planlayarak, isteyerek olmadı bu durum, bunu yazarken bu kadar çok yayılacağını hesaba
katmamıştım doğrusu). Yardımcı olmayı istiyorum ama baş edemeyeceğim bir noktaya gelmeye
başlayınca bu uyarıyı yapmak durumunda kaldım:

Uzun okumak istemeyenler için özetle, bana veya başkalarına soru sormadan önce bunun
cevabını kendiniz bulmak için harcayacağınız çaba -ve sonucunda çok daha kapsamlı ve sağlam
bilgi edinme bonusu- ile, sorarak başkasına yaratacağınız külfeti bir teraziye koyup bakmanızı
rica ediyorum naçizane.

Burası biraz uzun ama lütfen okuyun, özellikle bana soru sorma niyetindeyseniz:

İngiltere’de doktorluk konusunda tavsiye vermek benim gelir elde ettiğim ya da bana bir getirisi
olsun, meşhur olayım filan diye yaptığım bir iş değil, elimden geldiğince gönüllü bir yardım etme
çabası. Hal böyle olunca her gelen soruya yetişmek, her görüşmek isteyenle görüşmek gibi bir
zamanım yok, öyle bir sözüm ya da sorumluluğum da yok bence. Benim de kendi hayatım var
malum :)

Sağolsun bana soru soranlar genelde en azından bir şeyler okumuş ve orada bulamadığı spesifik
bir soruyu soruyor ancak sorulan soruların da çoğu buradaki kaynaklardan veya kısa bir Google
aramasıyla elde edilecek tarzda oluyor. Bir grup doktora, ‘Google diye bir şey var, orada arayın’
diye öğretecek halim yok, ama benim durumuma empati yapmak aklınıza gelmemiş olabilir
ondan benim açımdan durumu göstermek istedim.

Elbette herkes kolayını istiyor, anlıyorum, özellikle devrimizin bir yan etkisi, yalnız bu kolaylık
kendimiz çabalamak yerine başkasının bizim yerine çabalamasını istemeye dönüşmemeli bence.
Benim hemen yazabileceğim bir şeyi 3 gün araştırın da demiyorum, zaten makul sorulara
elimden geldiğince cevap veriyorum. Ama bazen benim sizin yerinize 3 günlük araştırma
yapmam gereken sorular gelebiliyor :) Tabi beni bu konuda uzman sanmanızdan da
kaynaklanıyor sanırım, özellikle uzmanlık denkliği konusunda çok az bilgim var zira işim olmadı,
örneğin o konuda yardımcı olamıyorum veya hiç ilgimi çekmemiş bir bölümün uzmanlığı
hakkında vs.

Bu belgedeki bence en önemli bölüm, ‘Faydalı diğer kaynaklar’ bölümü. Lütfen oradaki
kaynakları iyice inceleyin, orada çoğu sorunuza yanıt bulacaksınız ve benim size mesajla
yazacağım cevaplardan çok daha kapsamlı ve faydalı olacaktır.

Bu uyarının bi amacı da, cevap vermediysem sebebinin burada yazdıklarım olduğunu bilmeniz.
Ya zamanım yoktur, ya yardımcı olamayacağım bir konudur ya da zaten kolayca bulabileceğinize
inandığım. Zaman olursa kaynağa yönlendirmeye çalışıyorum ama herkese uzun uzun cevap
verme şansım yok.

Eğer gerçekten arayıp uğraşıp bulamadıysanız, emin olamadıysanız, önce gruplarda arayın,
sonra sorun. Zira ben de uzman değilim her konuda, her şeyi bilemiyorum. Özellikle ​Turkish
doctors in the UK​ ve IMGs in the UK ​https://www.facebook.com/groups/IMGs.in.the.UK/​ çok
güzel gruplar bu konuda. Bilmeyenler için, gruplar içinde anahtar sözcükle aramak için bir yer
oluyor, bilgisayarda açarsanız sol sütunda, telefonda açarsanız tepede hemen grup fotoğrafının
altında. Bulamadıysanız bunu da Google’a ‘how to search in a facebook group’ diye yazıp
bulabilirsiniz :)

Gruba sorarsanız hem tüm sorular hep bana gelmiş olmaz zamanı olan isteyen cevap verir.
Ayrıca genelde pek çok kişi benzer şeyleri merak ettiği için başkaları da faydalanır ve zamanla
bu grup pek çok soruyu içeren yararlı bir kaynak haline gelir, gruba bile sormadan grup içinde
aramayla cevabınıza erişebilirsiniz. Zaten İngilizceniz yeterince iyiyse (değilse de İngiltere’ye
gelmeye çalışıyorsanız biraz geliştirmeniz için de faydası olur) ve Türkiye’ye spesifik bir soru
değilse, aklınıza gelecek soruların çoğu daha geniş yabancı gruplarda ya da
http://omarsguidelines.blogspot.com/​ veya ​https://naseersjourney.com/​ gibi bloglarda
cevaplanmış durumda, sadece birazcık aramayla bulunuyor. Bazen bana gelen sorulara da ben
de buralardan arayıp cevap buluyorum.

Umarım amacım yanlış anlaşılmaz ve kırıcı olmadan derdimi anlatmayı başarabilmişimdir.


Mümkün olsa nazik ve güzel yorum ve teşekkürlerinize uzun uzun cevap vermek, her yazanla
uzun uzun muhabbet etmek isterdim. Sadece soru sormadan önce kolaya kaçmadan biraz
düşünmenizi rica ediyorum, zira hepimizin zamanı değerli, ben de tek bir insanım ve 24 saatim
var günde herkes gibi :)

UK’deki doktorlukla ilgili terimler ve kavramlar


Buradaki terimler daha çok UK’de doktor olarak çalışmaya başlayınca lazım olacak kavramlar
ama sistemden bahsederken de bunlara değindiğim için bilmenizde yarar var. Terimleri
öğrenirken de sistem hakkında da bilgi edinmiş olacaksınız aslında. Benim hepsini kavramam
baya bir süre aldı zira böyle bir şeyin varlığı ve bu terimleri önceden araştırıp öğrenmek bile
aklıma gelmemişti, yeri geldikçe çile çeke çeke öğrendim :)

Ama bu kısmı isterseniz sonraya da bırakabilirsiniz zira bazıları çalışmaya başlamadan çok
ihtiyacınız olacak şeyler değil.

Her şeyde olduğu gibi bu konuda da Ömer’in baya iyi bir yazısı var zaten, mutlaka okuyun zira
çok daha fazlası var:

http://omarsguidelines.blogspot.com/2017/07/common-terms-used-in-nhs-img-may-not-be.html

Ben de belki Ömer’in açıklamalarına rağmen bir de Türkçe karşılığı da duyulsa iyi olacağını
düşündüğüm birkaç şeyi aşağıda açıkladım.

Not: Her konuda resmi guideline’ları ve resmi bilgi kaynaklarını takip etmenizi öneririm, benim
verdiğim tıbbi bilgi ile iş yapmayınız, sorumluluk kabul edilmez.
Handover​: hastayı devretme

Cannula​ : damar yolu

“To bleed a patient”: ​kan almanın doktorlar arasında en çok kullanılan söyleme şekli

TTO = To take out = discharge summary:​ Epikriz. Hasta giderken yazılan özet. Çömez
doktorlarin en önemli işi :) Bu summary GP’ye de gidiyor. Discharge ilaçlarını genelde
pharmacistler ayarliyor ama bazen saçma saatlerde acil discharge olursa ilaçlara kendin karar
vermen gerekebiliyor, ama mutlaka son aşamada da olsa nöbetçi eczacı kontrol ediyor.

Clerking

Bir hasta hastaneye yatırılmadan önce alınan ayrıntılı öykü alma, muayene yapma ve ilk gereken
tedavisini, testlerini vs planlayıp ayarlama işine deniyor.

Take​:

Acilden dahiliyeye yatış için yönlendirilen hastaların yatışında sorumlu olma nöbetine verilen ad.
Gün boyu clerking yapılıyor yani.

Lacking capacity: ​Hastanın karar verme yetkisine sahip olmama durumu. Ama genelde spesifik
bir konuda karar vermeye kapasitesi olup olmadığı ölçülmeli. Yani hasta örneğin eve taburcu
olma zamanı ile ilgili karar veremeyebilir ama yemeğini seçme ya da başka bir konuda karar
verme yetkisi olduğu düşünülebilir. Çok sık karşılaşılan bir mevzu. Hangi bölümde çalışsanız
burada consent mevzuları çok yaygın olduğu için ve özellikle de yaşlı, demanslı hasta çok olduğu
ve ekseriyetle self discharge etmeye çalıştıkları için nöbet sırasında kendi başınıza hastanın
kapasitesini değerlendirip çıkmaya hakkı var mı değerlendirmeniz gerekiyor. UK’deki bir kültür
farkı da hasta kapasitesi olsa bile taburcu olmak isterse tüm riskleri anladığına emin olmanız
(“riskleri biliyo musun?” diyerek değil, gerçekten tek tek üzerinden geçerek) ve kalması için
elinizden gelen tüm ikna ve tatlılığı kullandığınıza emin olmanız ve bunu çok net bir şekilde
dökümente etmeniz şart. Türkiye’deki gibi kağıdı imzalatıp sorumluluktan kurtulma diye bir şey
yok :) Bence doğrusu da bu. Şaşırtıcı şekilde taburcu olmak isteyen hastalardan ikna ile
kalmayan çok az gördüm yani işe yarıyor.

Kapasite nasıl ölçülür konusunda güzel bir kaynak:

https://www.medicalprotection.org/uk/articles/assessing-capacity

NEWS Score: National Early Warning Score


https://www.rcplondon.ac.uk/projects/outputs/national-early-warning-score-news-2

Hastanın vitallerinden hesaplanan bir skorlama. Türkiye’de pek çalışmadığım için bu tarz bir
skorlama kullanılıyor mu bilmiyorum açıkçası, cahilliğime verin. UK’de her hastanın bu NEWS
skoru belli bir sıklıkta hemşireler tarafından vitalleri alınınca hesaplanır, yüksekse size haber
verirler. Bu konuda her trust (hastane grubu)nun farklı guildelineları olabilir ama bi fikir vermesi
açısından şu linkte kaç puan olursa ne yapmak lazım olduğunu belirtiyor:

https://www.rcplondon.ac.uk/file/9435/download?token=Y4qHO-x8​ ,

Tabi hastanın diğer backgroundu, NEWS skorunun trendi ve içeriği vs de çok önemli.

I-mobile: King’s College Hospital’da adı buydu, başka trust/hastanelerde başka benzer adlarda
olabilir, hiç olmayabilir. Hasta kötü durumdaysa aranan ve uygun görürlerse hemen yardıma
gelen, yine uygun görürlerse yoğun bakıma alma kararı veren ekip. Aslında bunlar zaten yoğun
bakım ve anestezi asistan, uzman ve hemşireleri. Önce hemşiresi geliyor sonra gerekirse
registrar, çok kompleks hasta ve kararsa consultant. Kelimenin tam anlamıyla hayat kurtarıcı,
hem sizin hem hastaların :) Gerekirse aramaktan çekinmeyin.

Ceiling of care: ​Hasta kötüleşirse yapılabileceklerin en üst sınırına deniyor. Örneğin ward based
care mi ITU (buradaki yoğun bakının adı)’ya mı gidecek vs

Escalation plan​ de benzer bir kavram ceiling of care’e. Hastanın Escalation plan’ı var mı demek
resuscitation statusuna karar verilip gerekli dökümantasyon ve belgeler halledildi mi demek.

DNAR​: Do Not Resuscitate. UK’de her yatan hastanın baştan bu durumuna karar verip sisteme
girmeniz gerekiyor. Genç, sağlıklı ve basit bir şeyle yatmış hastaya sormanız şart değil, direk For
resuscitation koyabilirsiniz ama ileri yaşta bir sürü komorbiditesi olan hastaya sormadan For
resuscitation demek çok yanlış burada. Sormadan DNAR koymak da tabi.

Kararı doktor verir ama kapasitesi varsa hastaya, yoksa aileye bildirmek ve görüşlerini dinlemek
ve tabi bunu dokümante etmek şart.

Ve tabi DNAR bir şey yapmayalım demek kesinlikle değil, hatta peri arrest ve tabi ki hele arrest
olmasını engellemek çok daha önemli bir hale geliyor zira kalbi durursa başka bir şey
yapamıyoruz.

Bir de DNAR’in seviyeleri var.

DNAR Level 1: Sadece ward based care yani yoğun bakıma bile gidemez, serviste ne kadar
tedavi sağlanabiliyorsa o kadar. Bunun da alt başlıkları olup tek tek seçilebiliyor.

DNAR Level 2: ITU’ya gidebilen hasta.

Kim DNAR olur kim Level 1 kim Level 2 olur vs durumları deneyimle edinilen bir şey. Türkiye’den
farklı olduğu kadar aynı zamanda çalıştığınız hocaya vs de bağlı. Biraz göreceli bir kavram
olduğu için çok keskin çizgiler yok ama başlarda sora sora göre göre kim uygun kim değil
anlıyorsunuz. Bu konuyu hastayla konuşmak da ayrı bir sanat.

Bu konuda güzel bir kaynak:


Decisions relating to cardiopulmonary resuscitation -
https://www.resus.org.uk/EasySiteWeb/GatewayLink.aspx?alId=838

OD: once a day

BD: twice a day

TDS: three times a day

QDS: four times a day

POC:​ package of care - eve gelen hasta bakıcı. Bu da BD, TDS, QDS filan oluyo genelde.
Günde birkaç kez ugrayip ilaçlarını veriyorlar, gerekirse yataktan sandalyeye filan geciriyorlar,
lazım bişi varsa yapıyorlar. Sosyal hizmetler sisteminin bir hizmeti, kimini devlet ödüyor kiminde
hasta duruma göre.

PT OT ​: Physiotherapy and Occupational Therapy. Genelde beraber çalışıyorlar, ayrımlarından


pek emin değilim. (Aslında ayrı meslekler ama beraber çok sık kullanılıyor, ama PT nerde ÖT
nerde gibi ayrı ayrı da kullanılıyor)

Physiotherapy (PT)- Daha çok mobilite işlerine bakıyor, hasta baseline mobilitesinde mi değil mi
diye değerlendiriyorlar, değilse ona göre egzersiz, evine ekipman filan ayarlıyorlar.

Occupational Therapy (OT) - Hastanın ev durumunu kendisine uygun mu, bakıcı (POC) lazım mı
ya da bir süre bed based rehab denilen geçici huzurevi tarzı yerde biraz daha yoğun gözetimde
fizyoterapi vs alması, yardımla yürütülmesi filan gerekiyorsa o kararları alıp ayarlıyorlar. Ev içinde
merdiven çıkması gerekiyor ama çıkamıyorsa eve stairlift yapılması ya da tuvaletin alt kata
yapılması, tuvalet yerine commode denilen büyükler için oturak gibi alet, hoist denilen hastanın
oturduğu yerden ayağa kalkmasına yardımcı olan alet, yatak yarası varsa hava yatağı vs tarzı
ekipmanları ayarlıyorlar. Hastalar tıbben taburcu olmaya uygunsa bile bunlar ayarlanmadan
gidemiyor.

Bazen de evsiz hastalar olabiliyor, olay tamamen sosyal bi durumsa social worker denilen
insanlar gelip bu işleri hallediyor. Safeguarding denilen hastanın evde bakıcı ya da beraber
yaşadığı insanlar tarafından abuse edilmesi gibi durumlar varsa da buna social workerlar
bakıyor.

Neredeyse her şeyin bi özel ekibi var. Her hastane aynı olmayabilir ve anca o hastanede biraz
çalışınca orda ne tarz ekipler var öğreniliyor ama birçok yerde benzerleri vardır tahminim.
Özellikle CNS denilen Clinical Nurse Specialist kavramı çok yaygın. Belli alanla uzmanlaşmış
hemşireler. Örneğin ACS CNS diye bir kişi var, Acute Coroner Sendrom şüphelendiğiniz hastayı
onlara yönlendiriyorsunuz, onlar hastayı değerlendirip konsültanlarına danışıp size planları
söylüyor.
Sonra psikiyatrinin de Psychiatry Liasion Nurse diye bir ekibi var, acilde intihar riski olan acil
psikiyatrinin görmesi gereken bir hasta varsa onlar görüyor.

Psychiatry Liasion psikiyatrinin, hastanede yatan diğer bölümlerdeki tıbbi hastalara pskiyatri
konsültasyonuna giden bölümüne verilen isim. Diğer bölümlere danışmanlık yaptığı için adı bu.

Trust (Hastaneler grubu): Bizde olmadığı için ve direk çevirisi olmadığı için anlaması zor bir
kavram. Örneğin Guys and St Thomas (GSTT) - tam adıyla NHS Foundation Trust, bir trust. Ama
biri London Bridge biri de Westminster’da iki ayrı hastanesi var. Ama bu iki hastane (daha fazla
da olabilir) kollektif olarak GSTT Trust’ı olarak anılıyor ve bu iki hastane de aynı trusta ait
oldukları için ortak guideline vs kullanıyor, traineeler (resmi training gören doktorlar) filan bi
rotasyonu Trust’ın bi hastanesinde diğerini öbüründe yapabiliyor.

Deanery: ​Bu iyice kafa karıştıran bi kavram, trustin daha da büyüğü, belli bir bölgedeki trustların
bir araya gelip oluşturdukları küme. Özellikle training işlerinde başvurular spesifik hastane veya
trustlara değil, deanary’ye yapılmak zorunda, dolayısıyla o deanery içinde sonra hastane hastane
geziliyor her rotasyonda.

F1: Foundation year 1​: Bizdeki intörnlük gibi ama bunlarda mezun olduktan sonra ve maaşlı
oluyor. 1 sene. Ben trust grade yani gayri resmi olarak 8 ay yaptım ilk deneyim olarak (intörnlük
sonrası çalışma deneyimim pek olmadığı için).

F2: Foundation year 2​: İntörnlük sonrası ilk sene, ama yabancı doktorlar için zorunlu değil, en
az 3 ay SHO seviyesinde çalıştıktan sonra alternative evidence for Foundation competency
imzalatmak yeterli, ingilizler gibi 1 sene bunu yapmamız gerekmiyor, ama isterseniz resmi veya
gayri resmi versiyonunu yapabilirsiniz.

CMT: Core Medical Training:​ F1 ve F2 bittikten sonra yapılan, şimdiye kadar 2 senelik, artık 3
senelik, 4/6 ayda bir farklı rotasyona geçilen, pek çok dahili specialty trainingi için (ama sadece
dahiliye değil, örneğin nöroloji, derma, enfeksiyon vs için de) yapılması gereken resmi training
kısmı. Bundan sonraki aşama registrarlık yani specialty training. GP olacaksanız buna gerek
olmadan direk F2dan sonra GP traininge geçiliyor.

SHO​: Senior House Officer: İntörnlüğünü yapmış, ama henüz registrar olmamış, bir nevi çömez
asistan. Ama 1 yıldan 6 yıla kadar deneyimi olan versiyonları olabilir. F2 da CMT de bir tür SHO.
Trust grade iseniz JCFler de genelde SHO oluyor.

Registrar: ​SHOdan sonra, konsültan(uzman)dan önceki aşama, specialty training yapan veya
onun seviyesinde ama trust grade registrarlık yapan kişi. 4-5 senelik bir eğitim oluyor, genelde F2
+ CMT bitirmiş oluyor.

JCF (Junior clinical fellow)​: Bir çeşit trust grade SHO.

Trust grade: ​resmi trainingde değilseniz ve normal kat doktoru denen sözleşmeli çalışıyorsanız
bu ad veriliyor. Genelde JCF adı da veriliyor buna, JCF bir tür trust grade bir iş. Yalnız pratikte
genelde resmi traininglerle aynı eğitim olanakları sunuluyor, sadece asistanlık olarak geçerliliği
yok. Ama F2 competency’ye göre biraz daha zor olsa da CMT yerine saydıran da duydum
portfolio vs ile.

Resmi training:​ senede bir kez, resmi ve ulusal şekilde başvurulan, girmesi yabancılar için bir
tık daha zor olan, belli sistematik kuralları ve yerleştirme sistemi olan, F2, CMT, GP training,
specialty training gibi işler. Muhtemelen ilk işiniz bu şekilde olmayacak.

Bleep​ (hem isim hem fiil olarak kullanılıyor): Çağrı cihazı. Çok eski bir teknoloji, 3310 gibi
duruyor. Pille çalışıyor. Temel fonksiyonu biri sizi telefondan çaldırınca hangi numaradan
aradığını göstermesi ve bu sırada çok sınır bozucu şekilde ötmesi :) Bir de kardiak arrestleri
duyurması. O kişiyi bundan arayamıyorsunuz, bi telefon bulup o numaradan hemen geri
aramanız lazım o kişi sizi aradığı telefonun önünde beklerken. Herkesin genelde 3-4 haneli bir
bleep numarası oluyor. Nöbetçi numaraları, danışılacak kişilerin numaraları sabit. Bu sayede bir
yerde locum bile çalışsanız ilk gününüz de olsa ‘Kardiyoloğun cep numarası ne ki acaba?’ diye
bir derdiniz olmuyor. Herkes ulaşmak ve herkesin size ulaşması bir nevi kolaylaşıyor ve
ulaşılamama bahaneniz kalmıyor gibi bir şey :) Pili bir ay filan gittiği için şarj problemi de olmuyor.
Bunlara switchboard denilen danışmadan ya da hastanenin intranetinden veya induction app
denen gayriresmi uygulamadan ulaşabiliyorsunuz. Başka hastaneden, ya da cep telefonunuzdan
filan da arayabiliyorsunuz, o durumda daha onlar hatta beklerken cevap vermeniz lazım, ya da
onlar ses kaydı bırakabiliyor. Çekim gücü çok yüksek, benimki hastaneye 1 saat yürüme
mesafesindeki evimden duyuluyordu, eve götürürseniz pilini çıkarmayı unutmayın :) Herkesin
gündüz bi kendi bleepi oluyor (size özel bi numara, dökümantasyonlarınıza yazdığınız için ya da
çalıştığınız servisteki sizi bilen insanların bildiği bir numara) bir de nöbet bleepini veriyorlar
nöbetçiyken - sabit herkesçe ezbere bilenen bir numara. Bu alete sizin yüzünüzden bir şey olursa
ödemeden sizi sorumlu tutabilirler, 300£ imiş bu kuluşturluğüne rağmen. Pili biterse veriyor
switchboard :)

Bunun alternatifi, wifi telefon dedikleri, kablosuz ‘ev telefonu’ gibi hantal bir eski tarz telefon da
verebiliyorlar önemli görevdeki kişilere. Örneğin imobile, nöbetçi registrarlar vs.

BNF​: British National Formulary. Vademecum. Telefonunuza indirmeniz whatsapp kadar elzem
olan bir uygulama. Emin değilseniz buradan bakma kültürü tavsiyenin de ötesinde zorunluluk
seviyesinde.

Induction app: Diğer bir mutlak gerekli olan telefon uygulamasi. Pek çok hastanenin directory’si
var. Kendi çalıştığınız hastaneyi seçiyorsunuz, sonra ne zaman bi yeri aramak/bleeplemek
gerekse burdan hemen numarasini hızlıca öğrenebiliyorsunuz (alternatifi bilgisayarda kötü bir
arama sisteminde o numarayı bulmaya çalışmak ya da switchboard (santral)ı aramak ama
güvenin bana en hızlısı bu, zaten herkes bunu kullaniyor)

Switchboard: Santal/operator. Hastaneyi arayanların ilk bağlandığı numara. Bazen hocalara


ulaşmak için bunları arayıp bana filan hocayı bağlayın demek gerekiyor (her hoca numarasını
vermiyor, onların bleepi olmuyor genelde). Veya bir sebepten numarasını bulamadığınız bir
bölüm için yardımcı oluyorlar.

Doctor’s mess: Doktorların ara verdiklerinde (genellikle öğle arası) ya da nöbetlerde beraber
oturup yemek yiyebilecekleri, oturup sohbet edecekleri ortam. Genelde bir aylık ücreti olur ve onu
öderseniz kartınız orayı açabilir. Birkaç koltuk, çay kahve, atıştırmalık, mikrodalga vs içeren
mutfak gibi bir yer olur, TV olur. UK’de hastanelerde koltuklu yataklı filan doktor odası diye bir
kavram olmadığı için nöbetlerde yatılabilecek tek yer burası oluyor, o da çok sınırlı. Zaten Büşra -
İngiltere’de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar Dezavantajlar)
https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kEyxtRmmmBHeI/edi
t​ rehberimde bahsettiğim gibi burada gece nöbetlerinde uyumaya nadiren zaman oluyor ve
nöbetler 12 saat olduğu için ertesi gün eve gidecek olunca nöbette uyuma kavramı Türkiye’deki
kadar normal ve yaygın değil. Biraz yadırganabiliyor da.

2. Faydalı diğer kaynaklar (en önemli kısım, çok değerli


kaynaklar! Hepsine bakın)

İngiltere’de doktor olmakla ilgili aşamalar için edinilecek en temel bilgi kaynakları:

Websiteleri
● http://www.gmc-uk.org/​ (İngiltere’deki Tabipler Birliği gibi ama denklik ve doktorluk
lisanslarını da düzenliyorlar)
● https://specialtytraining.hee.nhs.uk/​ UK’de uzmanlıkla ilgili resmi websitesi. Bu konuyla
ilgili pek çok bilgi ve kaynak mevcut
● https://www.jobs.nhs.uk/​ Non training işler için tek ihtiyacınız olan başvurma sitesi
● https://www.oriel.nhs.uk/​ Resmi training işleri için başvurma sitesi (başvurular sadece
belli zamanlarda açılıyor)
● www.bma.org.uk​ Buranın Tabipler Birliği gibi. Üye olursanız pek çok ücretsiz güzel online
eğitimleri de var.
● http://www.foundationprogramme.nhs.uk/​ Foundation programıyla ilgili bilgiler
● https://www.doctors.net.uk/​ ücretsiz güzel online eğitim modülleri sitesi. Özellikle
çalışmaya başladıktan sonra CPD (Continuing professional development)’ler için.

Büşra’dan diğer kaynaklar


● Büşra IELTS rehber -
https://docs.google.com/document/d/1SqrWwe3SQo0iI-Ze_b_x4o6H8zIMFnkrsu09iJBzF
10
● Büşra - İngiltere’de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar Dezavantajlar)
https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kEyxtRmmm
BHeI
● Q&A (Röportaj) Turkish doctors in UK - Benim cevabım
https://docs.google.com/document/d/1fZJMeItqYKQQiV2GDU8yXi53gzXC575fMgXEnF9
c2-Q
● UK - GMC Registration Sonrası + UK’de işe girdikten sonraki meseleler üzerine
https://docs.google.com/document/d/1y096KEwju9uH_hoUFPOaxH2JGcRH4LAdIUFwzi
QPz_4
● Instagram Canlı Yayın Kayıtları
İngiltere'de doktorluk üzerine farklı konuklarla ve farklı konuları işleyerek yaptığımız,
birbirinin devamı niteliğinde olan Instagram canlı yayın kayıtlarının linklerini aşağıdaki
yazıda bulabilirsiniz:
Videoların hepsini Youtube'a aşağıdaki linke yükledim:
https://www.youtube.com/user/busbus007/videos
Videoların Instagram linkleri:
https://kendisinindoktoru.com/ingiltere-de-doktorluk-instagram-canli-yayin-kayitlari/

Bloglar
İngiltere’de doktorluğa dair neredeyse her bilgiyi bulabileceğiniz çok çok önemli ve faydalı iki
blog. Sadece sınavlar değil denklik ve sonrası için de ayrıca İngiltere’de yaşamla da ilgili pek çok
faydalı bilgiler var. Aklınıza ne soru geliyorsa önce bir buraya bakın:

● https://naseersjourney.wordpress.com/
● http://omarsguidelines.blogspot.com.tr/

Facebook ve WhatsApp grupları


1. Turkish doctors in the UK (İngiltere’deki Türk Doktorlar) Facebook grubu
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/?fref=nf​ (benzer pek çok daha
kaynak ve bilgiyi bulabileceğiniz) PINNED POSTA VE FILES KISMINA BAKIN (TÜM
KAYNAKLAR ORADA LİSTELENMİŞ):
○ PINNED POST:
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/announcements
○ FILES: ​https://www.facebook.com/groups/336132046801683/files/
2. Bahar Güliz Yenidünya​’nın, sınavlara ne kadar çalışmak gerektiği ile ilgili deneyimi -
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/search/?query=whatsapp&epa=SE
ARCH_BOX
3. Bir de birkaç whatsapp grubu var, epey üyesi var.
○ https://chat.whatsapp.com/Dh3QsofQlIp2VmClKGs87A
○ https://chat.whatsapp.com/LEPZ4jFxo2AL3bS57dJ4al
○ Plab 1 whatsapp soru grubu -
https://chat.whatsapp.com/EZlGPHAtcth0yhWQRLfSb2
○ Oet whatsapp grubu - ​https://chat.whatsapp.com/99ZHC17RNri41i24gyUG5k
4. IMGs in the UK Facebook grubu -
https://m.facebook.com/groups/1410166795683024?multi_permalinks=16097926623871
02&notif_t=group_activity&notif_id=1499870997942560&ref=m_notif
Bu yukardaki Omar Alam Facebook’ta IMGs (international medical graduate) in the UK
diye de bi grup kurdu, daha çok iş bulduktan sonraki şeylere yönelik, ama bloguna yeni
bir şey ekledikçe burada haber veriyor, burada IMGler buluşması filan ayarlıyorlar, yine
de üye olup orada geçen muhabbetleri takip etmenizde fayda var, insanlar çalışmaya
başladıktan sonra nelerle uğraşıyor neleri dert ediyor vs görmüş olursunuz. Ayrıca tüm
bu ve benzeri facebook gruplarında, takip edince göreceğiniz gibi aklınıza takılan her
soruyu sorabilirsiniz ve çoğunlukla bir cevap alırsınız. Ayrıca files bölümünde de yararlı
bilgiler oluyor.
Bu grubun files kısmında yararlı blogların ve kaynakların bir listesi var:
https://www.facebook.com/notes/imgs-in-the-uk/useful-blogs-and-guidelines/1410182152
348155/guidelines/1410182152348155/"​)
5. PLAB facebook grubu - ​https://www.facebook.com/groups/doctor.plab/
Bu sistemle ilgili bildiğim çoğu şeyi bu gruptan öğrendim. Buranın dosyalar bölümünde
sınav için gerekli her türlü kaynak bedava var. Ayrıca sınavları geçen insanlar
tecrübelerini de oraya yazıyor. Binlerce doktor birbirine bu konuda destek oluyor ve bir
sorunuz varsa oraya yazınca mutlaka bir cevap alırsınız. Ayrıca sınavlara çalışırken
oradan bulunan insanlarla Whatsapp’tan filan çalışma grubu oluşturmak da çok yaygın
bir şey ve bence çok işe yarıyor. Sadece sınav çalışma için değil, beraber doğru
kaynakları derleyip toparlamak, birbirini motive etmek, bilgi paylaşımı vs için de çok
önemli.
6. PLAB2 and GMC registration facebook grubu -
https://www.facebook.com/groups/947364591943574/
7. Grup değil ama kişi Ehtasham Junaid - ​https://www.facebook.com/ehtasham.junaid
Yine yabancı bir doktor olup şu an Radyoloji’de uzmanlık yapan bir doktor (Ehtasham
Junaid) çok faydalı videolar hazırlayarak İngiltere’de uzmanlık aşamaları hakkında çok
sorulan sorulara cevap veriyor. Bunları Facebook sayfasında yayımlıyor. Sorulara da
genellikle cevap vermeye çalışıyor.
8. Pakistan’dan gelen bir IMG olan ve şu anda İngiltere’de Psikiyatri uzmanı olarak çalışan
Dr Raja Adnan Ahmed‘in pek çok faydalı kaynağı var. Psikiyatri dışındaki alanlarla ilgili
de kaynak, içerik ve videoları mevcut (diğer bölümlerde çalışan IMG’lar ile işbirliği ile
hazırladığı). Sorulara da cevap veriyor.

Kendisinin kurduğu Psychiatry Training in UK Facebook grubu:

https://www.facebook.com/groups/2136777243223239/
Websitesi ​https://psychiatry-training.com/

Özellikle bu kısım çok faydalı, örneğin uzman olarak gelme, CESR, MTI meseleleri var.
https://psychiatry-training.com/category/experiences/

Facebook sayfası (Burada videolar da mevcut)


https://www.facebook.com/pg/drrajaadnan/videos/?ref=page_internal

Örneğin Psikiyatri’de MTI ile uzmanlığa başlama üzerine:


https://www.facebook.com/watch/?v=561218754772872

Diğer faydalı rehber, doküman ve web sayfaları


1. Jenni Tapanila’nın yaptığı örnek UK’de geçim masrafı senaryoları (çok faydalı ve
gerçekçi olduğunu düşünüyorum) -
https://docs.google.com/spreadsheets/d/1d2hY_nm7NOyHJybwt0U8uTuORl9XtFXC8nV
n0oYzxxs/edit?usp=sharing
2. GMC Good Medical Practice
Buradaki etik kurallar vs konusunda fikir vermesi açısından GMC Good Medical Practice’i
şimdiden okumanızı şiddetle öneririm -
https://www.gmc-uk.org/ethical-guidance/ethical-guidance-for-doctors/good-medical-pract
ice
3. UK’de doktor olarak çalışırken nasıl bir etik anlayış beklediklerini anlamak için çok faydalı
olan, normalde Foundation Programa girebilmek için geçilmesi gereken sınav örneği -
http://sjt.foundationprogramme.nhs.uk/
4. Medical İnsurance şirketlerinin sitelerinden UK malpraktis vaka örnekleri var.
http://www.medicalprotection.org/world/education-publications/case-reports
5. BMA’dan ‘A year in the life of a junior doctor’
https://www.bma.org.uk/features/yearinthelife/
6. İngiltere’de uzmanlık aşamalarını açıklayan çok güzel bi rehber
Postgraduate-Medical-Training-in-the-UK.pdf -
https://drive.google.com/file/d/0BydgNhZNptX5VWUwVUFiamRfaW8/view?usp=sharing
Blog linki de var aynısının -
https://varthika23.wordpress.com/postgraduatemedicaltrainingintheuk/
7. Kitap önerisi: Adam Kay - This is going to hurt - ​http://www.thisisgoingtohurt.co.uk/
İngiltere’de 10 yıl doktor olarak çalışmış, Kadın doğum konsultanı (uzmanı) olmasına
ramak kala yaşadığı bir olaydan etkilenerek doktorluğu bırakan bir doktorun, çalışırken
aldığı notlardan derlediği kitabı ‘This is going to Hurt’. Tabi ki biraz daha eski zamanlarda
geçiyor -çok da eski olmasa ve çok şey hala aynı olsa da- ve onun çalıştığı hastanelerle
bölümlerle ve kendi görüşleri ile beslenmiş vs ama ben yine de yaşadıklarımla ve
hissettiklerimle çok paralellik gördüm. Bence NHS koşullarına ve genel olarak doktorluğa
gayet gerçekçi bir bakış açısı. Ben şahsen çok sevdim, fayda gördüm, yalnız olmadığımı
hissettim, mesleğin hem güzel hem zor yönlerini samimi bir şekilde ve bazen belki
herkesin kaldıramayabileceği bir dürüstlük ve çarpıcılık seviyesinde anlatmış. Yazı dili de
çok akıcı ve baya esprili de. Genç bir İngiliz doktor nasıl düşünür yazar vs konusunda da
güzel bir örnek, dili geliştirmek için de iyi. Yazarı çeşitli programlara da çıkıyor,
internetten videolarını filan bulabilirsiniz.
Doğrusu bu kitabı gördüğüm her doktora tavsiye edesim hatta imkan olsa hediye edesim
geliyor, sadece burada çalışanlara da değil. Ama özellikle burada çalışmayı düşünen
veya çalışmak üzere olan hatta halihazırda çalışan tüm doktorların okuması lazım bence.
Hastaların ve diğer sağlık çalışanlarının da! )
8. Kariyer planlama icin faydalı bir site -
https://80000hours.org/2012/09/do-you-really-know-what-job-will-make-you-happy/
9. Sinirli hastayla baş etme yöntemleri -
https://emergencymedicinecases.com/episode-51-effective-patient-communication-mana
ging-difficult-patients/
Direct link to the podcast: -
https://content.blubrry.com/emc/EMC-051-Sept2014-Communication-Part2.mp3
10. Bekran Sarsılmaz’ın yazdığı rehber (her seferinde bu linkten ulaşırsanız güncelliyor) -
https://drive.google.com/file/d/0ByYpu2xlyNkLbU9GenVxUjlkVnM/view
11. Dr Soydan İnce'den İngiltere'ye hemen gelmeden önce ve geldikten kısa bir süre sonra
yapılması gerekenlere ve günlük yaşama dair çok faydalı ve kapsamlı bir özet:
https://www.facebook.com/notes/turkish-doctors-in-the-uk-ingilteredeki-turk-doktorlar/gide
rken-bilinmesi-gerekenler/955704328272737/
12. Dr Dilan Şanlı'nın TUSMER ile yaptığı İngiltere'de Doktorluk üzerine kaydettiği soru
cevap videosu:​ ​https://www.youtube.com/watch?v=jPgY7YpWKFY
13. Öğrenci iken yapılabilecekler (Dr Cemal Kavasoğlu'nun önerileri)
https://www.facebook.com/groups/336132046801683/permalink/1082937355454478/
14. Videolar/Belgeseller/İzlemelik
Buradaki günlük hayat İngilizcesine ve kültüre alışmak için UK televizyonlarında
yayınlanan güncel dizileri, programları takip etmek çok faydalı oluyor. Üzerine bir de
bunun doktorluk için daha lazım versiyonu için de doktor dizileri, hastanelerde çekilen
belgeseller filan oluyor bi hayli. Buradaki hastane ortamını anlatması için özellikle
belgeseller baya gerçeğe yakın oluyor. Biraz araştırın bulursunuz eminim. Ben denk
geldikçe buraya ekleyeceğim, sizin de böyle önerileriniz varsa söyleyin.
○ BBC’nin çektiği Panaroma isimli Hadiza Bawa Garba ile ilgili belgesel -
https://www.bbc.co.uk/iplayer/episode/b0bh32lj/panorama-doctors-on-trial
Hadiza Bawa Garba, ölen hastasının kendisini dava eden ailesi ve GMC’nin
başkanı Massey ile röportaj, izlemenizi tavsiye ederim.
Yalnız bu link sadece İngiltere’de çalışıyor, İngilteredeyseniz de TV licence
ödenen bir evde yaşamıyorsanız, kapınıza TV licence’cılar gelirse karışmam :)
Ödemiyorsanız canlı olarak hiçbir kanalı, ayrıca canlı ya da değil BBC’nin
iplayerda yayınladığı hiçbir şeyi izleyemezsiniz.
○ Just a routine operation - ​https://www.youtube.com/watch?v=VndU2zap_Rg
Tıbbi hatalarda situational awareness ve human factor olaylarıyla ilgili çok güzel
bir yaşanmış vakanın örneği
○ 24h in the A&E (Acil Servis)
Londra’daki iki büyük hastane olan St George and King’s College Hospital’da
çekilmiş, çok gerçekçi belgeseller -
https://www.channel4.com/programmes/24-hours-in-ae
○ Junior Doctors Your Life in Their Hands S1 E2 -
https://www.youtube.com/watch?v=t31kD51wjYE
○ Foreign Doctors are Coming -
https://www.channel4.com/programmes/the-foreign-doctors-are-coming/on-dema
nd/66748-001
Channel 4’un yaptığı, yabancı doktorların GMC registration alma sürecini
gösteren belgesel
Bence sürece henüz başlamamışlar için de nasıl bir süreç olacağı ile ilgili hem
teknik hem psikolojik yönden az çok fikir veriyor, ayrıca benzer şeylerden geçen
başka insanları görmek motive edici olabiliyor. Biraz fazla dramatik yapmışlar gibi
gelebilir ama eminim herkesin hikayesi farklıdır, bundan çok daha dramatik
öyküsü olanlar da vardır. Bence gerçeğe baya yakın.
Bu belgesel biraz iç burkucu olsa da moral bozmasın, ama bence bu yönünü de
görmek faydalı. Tabi ki her başarı ve başarısızlıkta kişisel faktörler de önemli rol
oynuyor, onu göstermesi açısından iyi. Herkesin durumu, bilgisi, becerisi farklı
onu unutmamak lazım. Ve Hamed’in güzel bi sözü vardı, “Siz zaten iyi birer
doktorsunuz, sadece onu gösterebilmeniz lazım.” Kendine güven her şeyde
olduğu gibi bunda da önemli, ve bence bu sınavları geçmek İngiltere’de doktor
olarak çalışırken ne kadar iyi adapte olacağınızın güzel bir göstergesi. Dolayısıyla
geçemeyen demek ki tam hazır değilmiş anlamına gelebilir ve belki hazır
olmadan işe başlamaması herkes için en doğrusu olur. Tabi ki istisnalar olabilir.
Ama şunu da unutmayın, geçme oranları hayli yüksek olan bir sınav sisteminden
bahsediyoruz. Geçme oranları:
https://www.gmc-uk.org/registration-and-licensing/join-the-register/plab/recent-pa
ss-rates-for-plab-1-and-plab-2

Diğer ülkelere dair kaynaklar:

1. MedChats - ​İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesinde 4. sınıf öğrencisi olan Ahmet Taş dünyanın
her yerinden tıp öğrencileri ve doktorlar ile söyleşilerini burada yayınlıyor:
https://www.youtube.com/c/MedChats/videos
2. Almanya'da doktorluk üzerine YouTube Kanalları (Google'da aratırsanız daha da var
ama bunlar benim bildiklerim)
Dr. Cemal - Almanya'da Bir Doktor
https://www.youtube.com/channel/UCn7nKEqnrjUogRAkWoKUq1g/videos
ALMANYA'DA DOKTORLUK - Dr Melike
https://www.youtube.com/channel/UCEXvasv8uMbcCPehSDVvekA/videos
3. Amerika'da doktorluk
Dr Nilay Dönmez'in videoları:
https://www.youtube.com/watch?v=XeVAwpKZ_nU&t=2141s
https://www.youtube.com/watch?v=J6txcVAzWSY&t=854s

3. Genel olarak İngiltere’de doktorluğa bakış

Öncelikle bana kalırsa İngiltere’de denklik almak ve ilk işi bulmanın büyük ihtimalle
düşündüğünüz kadar zor olmadığını belirtmeliyim. Tabi ki her şey göreceli ama ben üstün bir
insan değilim, o yüzden ben yaptıysam pek çok doktor yapabilir diye düşünüyorum, ama çaba
gerekiyor tabi ki.

İngilizceniz yeterli bir seviyede olduktan sonra gerisi kolay (olmasa da imkansız değil). Hele
TUS’la karşılaştırınca bence çok daha kolay ama yine herkes için farklı yorumlanabilir kolaylık
zorluk.

PLAB 1 zaten TUS’tan sonra şaka gibi gelecek, sadece gerçekten bir intörnün bilmesi gereken
seviyede, adeta tıp okumayla öğrenmemeye çalışsanız bile mecburen maruz kaldığınız ‘tıp genel
kültürü’ ile cevap verebileceğiniz sorular çoğunlukla. Pek ezber değil, genellikle yorum ve klinik
bilgi soruluyor ve çoğu çıkmış sorulardan geliyor.

PLAB 1 de PLAB 2 de en fazla 2 aylık çalışmayla çok rahat geçilecek sınavlar.

PLAB 2 de büyük oranda çıkmış sorulardandı ben girdiğimde ama biraz değişmiş sanırım son
zamanlarda. En büyük zorluğu iletişim kısmı ama o da korkulacak kadar değil.

IELTS’i geçerseniz onu da halledersiniz çok rahat diye düşünüyorum. Yalnız şöyle bir durum var,
2019’da sistemi ve sınavları değiştirmeye çalışıyorlar (UKMLA) yine de bence çok
zorlaşmayacak ve muhtemelen benzer olacak ama eğer niyetiniz varsa çok ertelemeden sistem
değişmeden halletmek en iyisi bence.

İngiltere’de doktorluğun ülkemizde pek bilinmiyor oluşunun uzmanlık yapmanın ‘imkansız’


olduğuna dair bir yanılsamadan kaynaklandığını düşünüyorum. Buradaki temel problem vize
olayı ve bunu göz ardı edemeyiz ama tamamen engel oluyor değil. Şunu da hatırlatayım, vize
olayları yıllar içinde hep değişen (genelde daha zorlaşan) bir konu, bundan 10-15 yıl önce
gelenler için durum farklı, onlardan tavsiye alırken bunu göz önünde bulundurun.

Ama pek çok ülkeden yüzlerce binlerce doktor burada uzman olmuş ve hala geliyor durumda ve
çoğu Avrupa dışından. Örneğin Hindistan, Pakistan’dan her yıl yüzlerce insan geliyor. ​Vize
bölümünde bu konuyu daha ayrıntılı açıkladım.
‘İngiltere’ye gelmeli miyiz, uğraşmaya değer mi?’ sorusunun cevabı ise kolay değil, çok kişisel ve
çok faktörlü, ama benim deneyimime göre, bence denemeye değer. Tabi ki herkesin koşullarına,
beklentilerine ve önceliklerine göre çok değişir. Ve maalesef kimse sizin adınıza karar veremez.
Her karar bir risktir sonuçta, ve her şeyi öngöremezsiniz, ama en azından var olan bilgileri oturup
etraflıca düşünmekte fayda var diye düşünüyorum. Gerisi de biraz kısmet…

Bu konuda oluşturduğum Büşra - İngiltere’de doktorluk SWOT Analizi (Avantajlar Dezavantajlar)


dosyasına bakmanızı öneririm. Türkiye ile İngiltere’de yaşam ve doktorluğun avantaj ve
dezavantajlarını detaylıca karşılaştırmaya çalıştım.

https://docs.google.com/document/d/1wn4Lziv2WjGEWk24lJi5Ip9NchP114kEyxtRmmmBHeI/edi
t

Ben uzmanlık yapmadan gelme tecrübesini yaşadım, ama uzmanlık sonrası gelenlerin çok daha
farklı deneyimleri olabilir. Uzmanlık denkliği almak çok kolay değil bildiğim kadarıyla ama bu
sıfırdan başlayacağınız anlamına gelmiyor. Bu konuda fazla bilgim yok ne yazık ki ama gelen
birileri var. Kaynaklarda listelediğim Turkish doctors in the UK facebook grubuna yazarsanız bu
konuda birilerine ulaşabilirsiniz.

https://www.facebook.com/groups/336132046801683/?fref=nf

Uzman olarak gelirseniz deneyiminizi göz önüne alırlar ve kıdemli bir asistan seviyesinde
(registrar) bir süre çalışıp sonra Consultant (Uzman) seviyesine ulaşabilirsiniz ve burada sıfırdan
uzmanlık yapmaktan daha kolay olabilir (Türkiye’deki çileyi gözardı edebilirsek :).

Tabi hangi bölüm olduğuna göre de çok değişir, kimi bölümlerin karşılığı tam yok ve hiç denklik
alamayıp bu dediğim kıdemli asistan seviyesinde kalma ihtimalini de göz önünde bulundurmak
lazım. Bir yandan da Türkiye’de girmesi zor olmayan ama burada girmesi zor olan bir bölüm
istiyorsanız Türkiye’deki deneyiminiz sizi öne geçirecektir. Burada cerrahiler genel olarak
popülerken psikiyatri değil mesela.

Daha önce de dediğim gibi, kimsenin önerisini çok aşırı ciddiye almayın, bu dahil. Sonuçta hepsi
öznel ve yanıltabilir. Yurt dışında yaşama deneyimi herkeste farklı etkiler yaratıyor ve avantajları
kadar birçok zorlukları da olduğu gerçek. Bir süre deneyip sevmeyip geri dönenler de olabiliyor.
Ama bu da kötü bir şey demek değil, yine de o deneyim insanı geliştirebilir ve denemeden
bilinemeyeceği için bu riske değebilir. Ayrıca her zaman geri dönme şansı olduğunu bilmek de
güzel bir şey.

Kendi adıma ben genel olarak memnunum. Özellikle işe ilk başladığım birkaç hafta alışma
sürecinde zorlansam da sonra baya alıştım çoğu şeye. Konuştuğum çoğu kişi de benzer şekilde
olduğunu söylüyor.

İnsanlar genelde çok daha medeni, yardımsever ve nazik (hem iş arkadaşları hem de hasta ve
yakınları). Hiyerarşi neredeyse hiç yok. Burada 2016 Aralik ayından beri çalışıyorum ve
hastalarla, yakınlarıyla ve iş arkadaşlarıyla kavga ve mobbing Türkiye’ye göre çok minimal ve
olsa bile daha hafif. Hasta yakınları zaten hastalarla kalmıyor, sadece arada bir 1-2 saatliğine
ziyaret ediyorlar (o da arada bir ya da hiç) ve açıkçası Türkiye’deki gibi sahiplenme olmadığı için
ya da pek çok başka nedenden dolayı daima saygılılar ve bırakın kavga/tehdit/şiddeti, eleştiri bile
en fazla minimal ve sarkastik düzeyde olursa oluyor. Genellikle nazik ve medeniler (toplumun her
alanında da böyle). Ne yazık ki zor hasta ve yakınları yine bizim kültüre yakın doğu kültürlerinden
geliyor. Bunun sosyolojik çözümlemelerine girmeyeceğim burada ama bir korelasyon var!

Psikiyatride çalışmaya başladıktan sonra doğal olarak hastalar ve yakınlarından gelen fiziksel ve
sözlü şiddet ihtimali arttı. Doktorluğun her alanında elbetteki belli riskler var, psikiyatrininki de bu,
ve gerçekten sevince katlanılıyormuş :) Kaynaklarda bu konuyla baş etmenin yollarını anlatan
birkaç güzel podcast koydum.

Bir de en azından buradaki mental health servisleri epey iyi olduğu için bu da riski azaltıyor
olabilir diye düşünüyorum. Örneğin 24 saat ulaşılabilen Crisis Team diye bir oluşum var, NHS’e
ait. Hastalar telefonla bilgi alıp, gerekirse acil mental health review alabiliyorlar. Ayrıca poliklinik
takipleri çok iyi. Her hastaya yarım saat ayrılıyor. Hastayı görmeden önce notlarını uzun uzun
okuyabiliyoruz. Bazı hastaların care coordinator diye bir social worker’ı var, kendisine bir çok
konuda destek olan. Ayrıca servislerde hepimizde alarm var ve tehdit altında hissedersek alarmı
çalınca hemen 10-15 hemşire gelip yardımcı oluyor. Psikiyatriyle ilgili belgenin sonunda daha
ayrıntılı deneyim aktarımı yaptım, merak eden okuyabilir.

ve iki tarafın da bu konuda sorumlulukları olduğunu bence hepimiz biliyoruz. Temel nokta oraya
gelmemesi için elimizden geleni yapmaya çalışmak. İletişim becerilerimiz daha iyi olsa pek çok
konu hallolabilir ama elbetteki bunun için çalışma koşullarının daha insani olması ve hastaların
da kendi üstüne düşen sorumluluğu yapması gerekiyor. Doktora şiddetin multifaktöriyel olduğunu
düşünüyorum, özellikle buraya geldikten sonra biraz daha anlayıp gördüm iletişimin mucizelerini.
(Lütfen bunu ‘bazı doktorlar da’ diye anlamayalım, en sinir olduğum cümlelerden biridir, sadece
çok sinirli başlayan hastaların bile buradaki iletişimde çok iyi doktorlar karşısında
normalleşebildiğini gördüm, yine şiddete devam ediyorsa doktorun yapabileceği bir şey yok tabi
ki yine olabiliyor elbette, ama daha az). Kimsenin kimseyi yargılaması doğru değil inancındayım,
insanın kendini başkasının yerine tamamen koyabilmesi çok mümkün bir şey değil zira.
İstemeden yargılamaya girdiysem affola.

İş arkadaşları arasında da özellikle aynı takımda azara neredeyse hiç rastlamadım. Hiyerarşi de
çok minimal ya da yok gibi. Kıdemliden/hocadan önce odaya girmenin vs sorun olması diye bir
kavramdan haberleri bile yok. Başka bölümlere hasta danışırken hastayı tam bilmiyor ya da tam
iyi sunamadıysanız hafif azar yenebiliyor ama bizimkilerle karşılaştırınca hiçbir şey. Arada illaki
strese bağlı hafif gerginlikler ve terslemeler olabiliyor insanlık hali ama çok minimal ve asla
travmatik bir şeye şahit olmadım neyse ki. Hocalar da genellikle çok anlayışlı. Tabi bu benim
şansım da olabilir, her yer aynı çıkmayabilir. Özellikle cerrahilerde ve acilde sıkıntılı tipler
olabiliyormuş.
Genel olarak herkes risk almaktan kaçınıyor ve en ufak şeyi üstlerine/başka bölümlere
danışmaktan, hastanelerin guidelinelarına bakmaktan filan kaçınmıyorlar. Özellikle bizdeki
Vademecum’un İngiliz versiyonu BNF’e bakmadan (telefon uygulaması var) gün geçmiyor ve bir
şeyi bilmemeyi ve bakmayı hiç ayıp görmüyorlar. Üstlerine bir şey danışınca da çoğunlukla
saygılı ve yardımseverler ve hiç geri çevirmiyorlar.

Benim burada işe başlamadan önce en büyük endişelerimden biri de hataya tahammülleri
olmadığı ve en ufak bir hatada lisansın tehlikeye gireceği düşüncesiydi. Türkiye’deki
deneyimimim intörnlükten ibaret olduğu için ve burada da Türkiye’de de çok şükür herhangi bir
şikayet ya da davaya karışmadığım için çok net karşılaştıramasam da, genel olarak korktuğum
kadar olmadığını düşünüyorum. GMC (General Medical Council) diye bir kurum var ve lisansları
onlar düzenliyor ve ciddi/tekrarlayan bir hatanız varsa lisans sıkıntıya girebilir ama günlük ufak
tefek şeylerden dolayı değil. En önemlisi ‘safe’ bir doktor olduğunuzu göstermek, bilginizin ve
yetkinizin dışına taşmamak, bilmiyorsanız danışmak ya da guideline’lara bakmak ve her şeyi
dokümente etmek. Ayrıca hatanızı kabul edip özür dilemek, dürüst olmak ve bundan ders
çıkarmak üzerinde çok duruluyor. Biraz aşırı dokümantasyondan sıkılabilirsiniz ama burada
yazılmadıysa yapılmamıştır diye bir kavram var. Tüm hasta vizitlerinde uzun uzun her şey
yazılıyor genelde. Ayaktan hasta klinikleri sonrasında da o ziyarette ne olup bittiği hastanın aile
hekimine mektupla yollanıyor.

Genel olarak etiğe ve hasta güvenliğine çok daha önem veriliyor. Ayrıca dürüstlüğe çok önem
veriyorlar. Bir hata yapıldığında hemen hastadan ve/veya özür dileyip dürüst olmak, olayı
gizlemekten çok daha doğru görülüyor ve sonradan gizlediğiniz ortaya çıkarsa çok daha kötü
sonuçlar doğurabiliyor. Ama kimse düşündüğüm kadar katı kuralcı değil. Ayrıca özellikle büyük
hastanelerde sistemleri güzel kurdukları için ve herkeste işini hatasız yapma çabası olduğu için
bunlar sizin işinizi kolaylaştırıyor ve hatayı minimize ediyor. Ama gerçekten ciddi bir hata sonucu
hasta zarar görür veya ölürse çok ayrıntılı araştırılıyor, ama temel hedef hatanın nasıl
engelleneceğinin bulunması ve o doktorun bundan bir şeyler öğrenmesi. Yine de hata yapmak
burada daha ciddi sonuçlar doğurabilir diye düşünüyorum. Ama idealist bir insansanız burada
işini iyi yapmaya çalışma kültürü içinde çalışmak vicdanen çok daha rahat işinizi yapmanızı
sağlayacak.

Yine de sepsisten ölen bir çocuk hasta nedeniyle 2 yıl hapse atılan ve doktorluktan men edilen
su doktorun hikayesini okuyun mutlaka:
http://www.bbc.co.uk/news/uk-england-leicestershire-42816913​ Tabi Türkiye’de de olabilir böyle
şeyler ama aileden gelen şiddet şeklinde oluyor genelde ve bu kadar sert bir sonuç çıkmaz
bence.

Buradaki etik kurallar vs konusunda fikir vermesi açısından GMC Good Medical Practice’i
şimdiden okumanızı şiddetle öneririm. Ayrıca F2’ya giriş için yaptıkları sınavın bir denemesine
buradan bakabilirsiniz ​http://sjt.foundationprogramme.nhs.uk/​. Burada gireceğiniz birçok sınavda
bu tarz sorular/sınav bölümü oluyor. Bu ülkede klinik beceri ve bilgi kadar davranışlara da çok
önem veriliyor. Bunlara non-technical beceriler deniyor. Bir doktor olarak karşılaşacağınız etik
ikilemlerde ne yapmanız gerektiğini bu örneklerle çok güzel öğrenebilirsiniz. Tabi özellikle bu
sınavdaki sorular biraz fazla abartı gelebiliyor, gerçek hayatta bu kadar çılgın ve burada önerildiği
gibi ispiyoncu vs insanlar değiller ama genel olarak kural kaideye Türkiye’ye göre çok daha uyan
insanlar ve tamamen olmasa da çoğunlukla kurallara uyuluyor ve yine de belli olmaz çok aşırı
kuralcı birine denk gelme ihtimaliniz her zaman var.

GMC’nin sitesinde de, Medical Insurance şirketlerinin sitelerinde de bu tarz vaka örnekleri var.
http://www.medicalprotection.org/world/education-publications/case-reports

Bu situational awareness ve human factor olaylarıyla ilgili çok güzel bir yaşanmış vakanın örneği:

Just a routine operation ​https://www.youtube.com/watch?v=VndU2zap_Rg&feature=youtu.be

Bu olaydan sonra bu non-technical becerilerin önemi daha çok yayılmış. Aslında düşününce bu
becerilerinin ne kadar önemli olduğunu fark etmek zor olmuyor, iyi doktor dediğimiz pek çok
insanda bu becerilerin yüksek olduğunu fark edersiniz. Ama şahsen benim Türkiye’de aldığım
eğitimde hiç bahsedilen bir kavram değildi ve bence Türkiye’de bu tarz becerileri küçümseme
eğilimi olabiliyor ve bilinçli olarak farkında olmak ve bunun eğitimlere katılması çok faydalı. Bu
becerileri geliştirmek için UK’de Simülasyon eğitimi denilen eğitimler yapılıyor, gerçeğe yakın
vaka yapıp takım olarak çalışmanıza bakılıyor. Bu kavramı çok güzel özetleyen bir paragrafı
aşağıya kopyaladım:

Non-technical skills can be defined as the cognitive, social and personal skills that complement
technical skills and contribute to safe and efficient task performance.

The principles used to teach and promote good non-technical skills on all RC (UK) courses are
covered under four key elements:

● situational awareness
● decision-making
● team-working including leadership
● task management.

Burada bir önem verilen şey de sürekli kendinizi geliştirmeniz ve bunu yıllık appraisallarda
ispatlamanız gerekiyor aldığınız eğitimlerle. Ayrıca herkesin 2 senede bir ALS (Advanced Life
Support) eğitimini alması bekleniyor.

Buradaki farklı şeylerden biri de takım çalışması ruhu. Benim Marmara’da alıştığımın aksine
servisteki tüm hastalar tüm takıma ait oluyor ve tüm ekip onların her şeyinden topluca sorumlu
oluyorsunuz. Bazen kolaylık için hastalar bölüşülse de tüm işler bitmeden kimse çıkmıyor ve
sonsuza kadar bu yataklar senin bunlar benim diye bir şey yok. Bunun zor kısmı, sürekli
iletişimde olmak gerekiyor ve tüm hastaların her şeyine hakim olmak zorlaşıyor ama herkes
hakkında az çok bir fikir sahibi de oluyorsunuz (bu yüzden de dökümantasyon şart, hiç bir şey
bilmeseniz de dökümantasyondan o yatışta olan biten her şeyi anlayabilmeniz gerekiyor). Ancak
güzel kısmı bir hastayı tamamen size bırakıp sizi kendi halinize bırakmıyorlar. Yerine göre hem
avantaj hem dezavantaj olabiliyor ama özellikle yeni başladığınızda iyi bir şey bence. Bunun
temel sebebi burada herkes Pazartesi’den Cumaya her gün gelmiyor nöbet ertesi, boş gün,
gececilik vs nedeniyle devamlılık daha zor olduğu için mecburen bu şekilde işliyor.

Ayrıca diğer sağlık çalışanları ile de takım halinde çalışmaya çok önem veriliyor.

Aralıksız maksimum çalışma süresi 12 saat yani gece nöbetçiyseniz sadece akşam 8’de işe gidip
sabah 8’e kadar çalışıyorsunuz ve o gün nöbete gitmeden önceki gündüz ile ertesi gün gündüz
boş oluyorsunuz. Sonra akşam tekrar gidiyorsunuz (Genelde 3-4 gece bloğu şeklinde). Yani
gece nöbetçi olduğunuzda genelde o hafta hep sadece gece çalışıyorsunuz. Çalışma saatleri
ortalama haftada toplam 45-50 saat oluyor (bazen daha az bazen daha çok istisnalar olsa da).
Nöbetçi olduğunuz haftasonlarını hafta içi boş gün olarak geri veriyorlar. Dolayısıyla ne kadar
nöbetiniz olursa olsun toplam haftalık çalışma süreniz ortalama aynı kalıyor ama normal iş saati
dışında çalıştığınız için onlar ekstra ücrete tabi oluyor. Ayrıca bazen sadece normal mesai
üzerine 3-4 saat daha kalmanın adına nöbet diyorlar (‘long day’) ve o nöbet paralarını da ekstra
olarak veriyorlar ve yine boş gün olarak geri dönüyor. Eğer daha çok nöbet tutup daha çok para
kazanmak isterseniz önü çok açık ve legal, tabi belli çalışma saati limitlerini aşmadığınız sürece.
Burada ekstra nöbet tutma/normal işinizin dışında çalışma olayına “Locum” olarak çalışma
deniyorl. Bunu kendi hastanenizde de yapabilirsiniz başka bir ajansa bağlı herhangi bir
hastanede de. Ama daha önce çalıştığınız bir yer ve bölümde yapmayı öneriyorlar. Kendi
hastanenizde boş kalan günler sürekli maille haber veriliyor zaten. Burada herkesin çalışma
saatleri sabit ve belli olduğu için adam eksiği olduğunda herkesin çalışma saatlerini artırmak
yerine o ekstra adamı locumla vs kapatmaya çalışıyorlar veya bazen mecbur boş kalıyor.
Dolayısıyla bazen daha az doktorla aynı işi yapmak gerekiyor ama benim deneyimime göre
Türkiye’deki herkes çok yorgun da olsa her gün herkes gelecek kuralından daha iyi (tabi tercih
meselesi). Çoğunlukla da halledilemeyecek bir yoğunluk olmuyor. Zaten poliklinikler çok az hasta
gördüğü için hastane deyince çoğu iş servislerde oluyor ve az insan olunca da yine bir şekilde
halloluyor işler.

En sevdiğim şeylerden biri de hasta olunca hastalık izni doğal hakkınız, ardarda 7 güne kadar
doktor raporuna filan gerek yok, sadece haber verip hasta oldum gelemedim diyorsunuz ve
yerinize birini bulmak, nöbet değiştirmeniz filan beklenmiyor ya da istenmiyor (çoğu zaman),
bunu hastanenin ayarlaması gerekiyor. Burada hastaysan dinlen, gelme tabi diye bir kültür var ve
genel olarak çok anlayışlılar. Türkiye’de genelde pnömoni de olsanız gelmeniz beklendiği
düşünülürse çok insancıl.

İlk seneden bile yıllık izin en az 27 gün İngiltere kuralları gereği. Ancak hepsini bir arada
kullanamıyorsunuz ve tahmin edileceği gibi tamamını yazın kullanamıyorsunuz. Bir de hafta sonu
çalıştıklarınızın karşılığı ekstra boş gün verdikleri için bunlarla birleşince baya bir izin oluyor.
Hastaneye göre değişebilir ama benim çalıştığım yerde 2 ayda bir 1 hafta gibi izin oluyor, bu da
bence gayet güzel oluyor. Avrupa’yı filan gezmek için ya da sık sık Türkiye’ye gitmek için
kullanılabilir.

Kıdemli desteği hep var. Ama bunun etkisi şöyle, bu ülkede junior doktorluk yani çömezlik yılları
Türkiye’ye göre daha rahat olsa da kıdemlendikçe rahatlama olayı pek yok. Hocalar ve
registrarlar (uzmanlık eğitimindeki kıdemliler, kısaca ‘Reg’ hep baya yoğun full time çalışıyorlar
ve sorumluluk onların üzerinde. Uzmanlığı burada yapmak daha uzun ve karışık olsa da
çömezliği burada atlatmak o yıllardaki hayat kalitesi için daha iyi.

Hastaların mobilite ve sosyal sorunları da mutlaka hallolmadan eve yollanmıyor. Fizyoterapistler,


occupational therapistler mutlaka sürekli görüyor hastayı. En çok sevdiğim şeylerden biri de her
servisin kendine ait bir Eczacısı (Pharmacist) olması. Her gün servisteki tüm hastaların ilaçlarını
kontrol edip bir hata varsa bizi uyarıyorlar ve ilaçları depodan çekme işini de onlar yapıyor. Çok
faydaları oluyor. Hastaların normalde düzenli kullandığı ilaçları filan uğraşıp öğreniyorlar, eğer
hastanın klinik durumundan ötürü verilmemesi gereken bir ilaç, herhangi bir kontraendikasyon
veya yanlış bir doz vs varsa uyarıyorlar. Hemşirelerin iş tanımları bizden biraz daha farklı. Üriner
ve nazogastrik sonraları hemşireler takıyor ama damar yolu (cannula) asla açmıyorlar, burda o iş
doktorlara yüklenmiş durumda. Kan almak için de her sabah “Phlebotomist” denilen tek işi kan
almak olan insanlar gelip geceden sistemden istenen kanları alıyorlar ama gün içinde ekstra kan
gerekirse yine doktorların alması gerekiyor. Çok nadiren hemşireler kabul ediyor ama çoğu biz
alamıyoruz diyor doğrusu.

İngilizce’de zorlanır mıyım sorusu hepimizde var, hala kendi dilimdeki kadar rahat olmasam da
işimi görmemi sağlıyor ama yine kişiden kişiye değişen bir süreç. Ama kesinlikle her şey gibi
pratikle gitgide gelişiyor ve kolaylaşıyor. Anlamadığınızda sormaya ve tekrarlatmaya çekinmeyin,
sonuçta özellikle Londra o kadar karma bir yer ki zaten hastaların da sağlık çalışanlarının da
yarısı filan başka ülkelerden, başka aksanlarla konuşan insanlar. İngiliz de olsanız
anlaşamayacağınız insanlar olacak. İngilizce bilmeyen hasta da çok oluyor. Dolayısıyla çok dert
etmeye gerek yok, zamanla alışılıyor ama hiç zorlanılmıyor diyemem. Özellikle başlarda
bilmediğiniz bir çok terim vs de olunca baya kaçırdığım anlamadığım şey oluyordu ama zamanla
azaldı. Ancak iletişim becerisi gerçekten en önemli şeylerden biri, ve en çok da iş arkadaşlarınız
ile iletişim için elzem.

Burada uzman ya da uzmanlık eğitimi içinde olmasanız da herhangi bir bölümde asistan
seviyesinde istediğiniz kadar çalışabiliyorsunuz.

Bana genel olarak en zor gelen şeylerden biri TUS gibi bir sınava gir sonra kafan rahat şeklinde
olmaması. Uzmanlığa ulaşana kadar bir sürü aşama var ve her birine ayrı başvuru, mülakat vs.
Doğrusu bunlar başta gözümde büyüdüğü kadar zor şeyler olmasa da biraz insanı yoruyor.
Ayrıca her sene appraisal denilen hala doktorluk yapmaya uygun musunuz değerlendirmesi var.
Hem iş arkadaşlarınızdan ve hastalardan gelen geri bildirimler hem de sene boyu yaptığınız
şeyleri değerlendiriyorlar. Bunlar için de düzenli olarak yaptığınız klinik prosedürler ve
gördüğünüz hastalarla ilgili üstlerinizden belge toplamak gerekiyor. Böyle birtakım angarya gibi
işler var ama bunların bir faydası da bu sebepten herkes sürekli kendini güncel tutmaya ve insan
gibi davranmaya zorluyor. Yine de bunlar daha çok formalite ve bir şekilde halloluyor.

Bir şey eklemeliyim, doktor açığı çok olduğu için işe girmek kimi zaman fazla kolay olabildiği için,
aslında hazır olmadığınız ve başlarda zorlanabileceğiniz bir işe alınma ihtimaliniz de var.
Sonuçta yarım saatte birkaç soruyla sizin işe tam anlamıyla hazır olup olmadığınızı
değerlendirmeleri çok zor ve ihtiyaçları varsa, siz de ben bu işi yaparım diye başvurduysanız
herhalde yapabilecek seviyede bilgi ve deneyimi var ki başvurmuş diye varsayabilirler.
Dolayısıyla işe aldılarsa zorlanmadan yaparım yanılgısına girmemek lazım, yapabileceğinize
güvenmek lazım. Burada beyan ve güven esas olduğu için siz yaparım derseniz yapar herhalde
derler. Bunu korkutmak değil ama farkında olmanız için yazıyorum, burada tıbbi hata olayları
ciddiye alındığı için, özellikle ilk işinizde yapabileceğinize emin olmadığınız bir işe ve seviyeye
girmenizi önermem. Tabi korkup en baş seviyeden başlamak zorunda değilsiniz ama maalesef
çoğu yerde ilk günden direk her şeyi yapmanızı bekleme durumu olma ihtimali olduğunu bilin.
Önermezlerse siz 1-2 hafta maaş almadan gözlemleme (observershiplik) talep ederek deneyim
kazanın (özellikle daha önceden observershiplik filan yapmadıysanız). Başka bi yerde
observershiplik yaptıysanız da çalışacağınız hastanede işlerin sistemlerin nasıl yürüdüğünü
öğrenmek için yine de orada da 1 hafta gibi bir süre gözlemleme talep edin mümkünse.

Tabi her şey mükemmel diye bir yanılgı oluşmasın, her şeyden önce yabancı olmak, alışma
süresi vs başta zorlayabilir, sonra doktorluk her yerde olduğu gibi burada da kolay bir meslek
değil. Her şey güllük gülistanlık değil ve çok yorgun ve stresli olduğunuz, bıkıp bırakmak
isteyeceğiniz dönemler olabilir. Özellikle GMC ve insanların daha idealist olması nedeniyle çoğu
doktor sürekli stres altında çalışıyor ve çalışma saatleri daha insancıl olduğu için ve ayrıca
İngiltere’de çok doktor açığı olduğu için çoğu zaman ‘understaffed’ yani yetersiz sayıda insan
olacak ve geç çıkmanız gerekebilecek. Her şeyin olduğu gibi buraya yerleşme kararının da bir
sürü avantajları dezavantajları var ve herkesin öncelikleri farklı olduğu için kendiniz iyice düşünüp
kendinize göre değerlendirmenizi öneririm. Liste halinde avantaj ve dezavantajları yazıp bi
görmenizi tavsiye ederim, insan her şeyin farkında olduğunu zannetse de düzenli bir şekilde
listeleyince duygusal kararlardan koruma ihtimali artıyor. İnsan o an odaklandığı sebepleri öne
çıkarıp diğer faktörleri göz ardı edebiliyor ama uzun vadede göz ardı ettiğiniz maddeler sizi
rahatsız edebilir. Yine de ne kadar düşünseniz her şeyi tam olarak değerlendirmek zor,
dolayısıyla her zor karar gibi riski göze almanız gerekecek.

4. Sınavlar

ÖNEMLİ NOT: Özellikle PLAB 2 ben girdikten sonra biraz değiştiği için aşağıdaki bilgilerin bir
kısmı güncelliğini yitirmiş ve geçersiz olmuş olabilir, ancak ben başımdan geçenleri yazdığım için
ve yeni sistemi bilmediğim için olduğu gibi bıraktım. Dolayısıyla isterseniz okuyun ama hatalar
olabileceğini bilerek, ve en güncel hali ile ilgili diğer kaynaklardan mutlaka araştırmanızı yaparak.
İngiltere’de doktorluk lisansı (diploma denkliği - registration with licence) alabilmek için toplam 3
sınav var:

● IELTS
● PLAB 1
● PLAB 2

Önce IELTS’tan her bir bölümden (Speaking, Writing, Listening, Reading) 9 üzerinden en az 7,
ortalama da 7.5 almak gerekiyor. Ancak IELTS’ta yeterli puanı aldıktan sonra PLAB 1’e
başvurulabiliyor. PLAB 2’ye de ancak PLAB 1’i geçtikten sonra başvurulabiliyor.

Uzman da olsanız önce bu sınavları geçip lisansınızı almak en mantıklı ve kolay yolu, ama
alternatif olarak bölümünüzle ilgili Royal College Sınavlarını geçerek lisans almak da mümkün.

IELTS özellikle TOEFL’a göre çok daha kolay bir sınav ve yeterli taktik ve pratikle geçilmesi zor
değil. Şu bilinmeli, sınavda yeterli puanı almak için çok iyi İngilizce bilmek ne yeter ne de gerek
şart. Taktik ve pratik çok önemli. Sonuçta sınavın bir formatı var ve sadece dili ölçmüyor, o
formata adapte olmanız da gerekiyor. Ama çok ileri seviyede bir İngilizce’niz olmasa da doğru
çalışma ve taktiklerle yüksek puan almak çok zor değil bence. Yine de herkesin İngilizce geçmişi
farklı olduğu için doktorlar arasında en çok farklılık gösteren ve kimi insanın en zorlandığını
söylediği aşama bu. Ama bu bence korkutmamalı ve bence para sorun değilse bir an önce çok
zaman harcamadan sınava girilip seviye görülmeli. Zira writing ve speaking için kaç alacağınızı
öğrenmenin en mantıklı yolu sınava girip görmek bence. IELTS için ayrı bir rehberim var:

https://docs.google.com/document/d/1KNIT4NIIcImBs6hCHXV7jlI4J0kKVOdvDrUbXdKZrKU/edit
?usp=sharing

IELTS’lere herhangi bi yerde girebilirsiniz. PLAB 1 ya İngiltere ya da Hindistan, Mısır, Pakistan


gibi 9-10 ülkede (Türkiye yok) yapılıyor. İngiltere’de senede dört kez ve genelde Mart, Haziran,
Eylül ve Kasım’da oluyor ama diğer ülkelerde senede iki kez oluyor.

Sınav yerleri: ​http://www.gmc-uk.org/doctors/plab/23446.asp

Sınav tarihleri: ​http://www.gmc-uk.org/doctors/plab/test_dates.asp

PLAB 2 sadece Manchester’da yapılıyor. Toplam bu sınavlar ilk seferlerde geçilirse 1200 pound
filan tutar. IELTS:160, PLAB 1: 230, PLAB 2: 840 pound. PLAB 2 genelde kursla geçiliyor, kurs
da 650 pound civarı, ve gelip kalma uçak vize vs derken toplam 3000 pound civarına hallolur
bence tüm aşamalar.

PLAB 1 senede 4 kere, PLAB 2 iki haftada bir (Ağustos hariç, o zaman hiç yok) ama yerler
hemen doluyor, PLAB 1 açıklanır açıklanmaz saniyesinde PLAB 2’ye başvuruyor herkes.
Pratik sınav olduğu için gün başına sınava girebilen kişi sayısı en fazla 40 filan oluyor. Ama
PLAB1’i aynı anda geçen kişi sayısı baya fazla buna göre.

Dolayısıyla sonuçların açıklanacağı gün ve saatte bilgisayar başında elinizde birkaç alternatif
kredi/banka kartıyla (limitinin yettiğine emin olun) bekleyip açıklandığı dakika hemen ayırtırsanız
istediğiniz tarihe alabilirsiniz. Bir önemli taktik de sonuç sayfasını beklemek yerine direk PLAB
2’yi ayırtma sayfasını sürekli güncellemek. Bu genelde sonuçlar gelmeden birkaç dakika önce
mümkün oluyor ve bunu yapabiliyorsanız geçmişsiniz demektir zira sistem diğer türlü izin
vermiyor. Bu sayede çok önemli dakikalar kazanabilirsiniz.

Sınavlara gelince, tüm aşamalar için ve özellikle PLAB’lar için en önemli kaynak bu Facebook
grubu : ​https://www.facebook.com/groups/doctor.plab/

Aradığınız her şeyi burada bulabilirsiniz, ben de öyle yaptım, bu yoldan geçen herkes de orayla
başlıyor. Bu grupta Files kısmında bütün kaynaklar var, orada geçen insanların yazdığı çalışma
önerileri de var. O grupta bir sürü yardımsever insan da var, bişi sorunca illa cevap veren bir çok
kişi çıkıyor. Ben de oradan çalışma grubu buldum Whatsapp’tan 5-6 arkadaş her gün sözleşip
soru çözüyorduk. Çok şart değil ama faydası olabilir. Böyle yapan çok var. En azından gerekli
son güncel kaynakları bulan insanlardan, benzer aşamalardan geçen insanların deneyimlerinden
faydalanmak için bile kullanılabilir. O arkadaşlarla sonra PLAB 2 kursuna da beraber gittik ve son
aşamaya kadar hep birbirimize destek olduk.

PLAB’lar cidden kolay - inanması zor gelse de- hele TUS’a göre karşılaştırılamaz bile. İkisi de
maksimum 2-3 aylık ve çoğunlukla çıkmış soruları çalışarak geçiliyor. PLAB 1, 200 sorudan
oluşan teorik bir sınav, temel bilim çıkmıyor ve neredeyse ortalama bi öğrencinin genel tıp
kültürüyle geçebileceği bir sınav. Gerçekten bi intörnün bilmesi gereken seviyede ve tarzda
bilgiler soruluyor, TUS gibi spot bilgi değil. 1700 tane çıkmış soru bankası var (insanların
hatırlayıp yazdığı). Sınav tamamen oradan çıkıyor. Son zamanlarda 3-5 etik soru eklediler ki yine
çok kolaymış. Sınav 125le filan geçiliyor, test ve yanlış doğruyu götürmüyor. Genelde ortalama
135 filan oluyor (sınava giren insanların ortalama puanı). Ben TUS’a doğru düzgün
çalışmamıştım, çok süper bir öğrenci değildim ve mezun olduktan 1 sene sonra girdim (o arada
başka şeyle yaptım biraz uzak kaldım tıptan) ve 3 aylık hafif yoğunlukta bir çalışmayla çok rahat
geçtim. 5-10 yıl ara verip geçenler var. USMLE’ye girenler de onunla karşılaştırınca şaka gibi
olduğunu söylüyor.

PLAB 1’e günde 2-3 saat, o 1700 soru bankasından 30-40 soru çözerek hazırlandım. Soruların
cevaplarının hepsi doğru olmasa da onlara güvenip hepsini dedikleri gibi yaparsanız
geçiyorsunuz. Birçok kişi öyle yapıyor ve geçiyorlar dolayısıyla çoğu doğru muhtemelen :)
Cevapları da sürekli biraz biraz güncellense de resmi değil, normal bizim gibi sınava çalışan
insanlar vermiş zamanında. Kaynaklardan cevabını bulamazsanız o Facebook grubunda
sorunun bi kısmını kopyala yapıştırla arayıp daha önce sorunun grupta tartışılmış olduğunu
göreceksin. Neredeyse her soru var böyle ve altında yorumlarda insanlar açıklama yapmış
oluyor. Biz genelde cevapları Whatsapp grubunda tartışıyorduk, hiçbirimiz neden cevabın o
olduğunu bilemezse Facebook grubundan bakıyorduk, ondan da tatmin olmazsak internetten
patient.co.uk sitesinden ya da Oxford Clinical Medicine ya da Oxford Clinical Specialty
kitaplarından (Facebook grubunda var pdfleri) bakıyorduk, gerekirse o ilgili yerleri kısaca
okuyoduk. 1700 soruda tekrar eden çok soru var aslında, ama derslere göre ayrılmış değil
normalde. Bu Facebook grubunda derslere göre ayrılmış düzgün paylaşılmış sanırım yakın
zamanda. Ben varken yoktu biz kendimiz denedik ama çok düzgün ayıramadık eksikler var.
Bizim kullandığımız kaynaklar burada:
https://drive.google.com/drive/folders/0B6OxDfNv-XnYQUJZNl9Y​ç09CazQ

Ama Facebook grubuna bakarak, her zaman en güncel kaynağı bulmak daha iyi. Gruba yazıp
sorarsanız biri illaki gösterir. Derslere göre ayrılmış olarak çözmek daha iyi. Mümkünse o dersi
çözmeden önce Samson dersanesinin ders notlarını kısaca okuyup ya da Oxford kitaplarından
biraz okuyup sonra o dersi çözebilirsiniz. Ama konu okumaya çok zaman harcamayın,
tekrarlıyorum çıkmış sorulara çalışmak yeterli. Sınavdan çıkınca hak vereceksiniz, keşke
sorulara daha çok baksaydım daha az konu okusaydım diye :) Hatta son hafta sadece hızlıca
cevaplara bakıp görsel hafızaya atın :)

PLAB 2’ye gelince, sınavla ilgili tek yaptığım şey sınavdan 1 ay önce kursa başlayıp (15-20 gün
hızlandırılmış kurs şeklinde oluyor) kursta öğretilenleri 1 hafta tekrar edip sınava girmek oldu ve
çok şükür ilk seferde geçtim. Ama bu biraz riskli bir hareketti, en ideali 2 ay öncesinde gidip 1 ay
tekrar etmek. 3 ay önce gidilirse hep aynı şeyleri tekrar etmek bayacağı için tavsiye etmiyor hiç
yapanlar. Bu sınavın sistemi yakın zamanda biraz değişti ve azcık zorlaştı diyorlar, eskisi kadar
çıkmış soru çıkmıyormuş sanırım. Ben eskisinde girdim tam değişmeden önce, yenisini çok
bilmiyorum. Yeni sınavla geçen ​Bekran’ın yazdığı rehberde​ PLAB 2 ile ilgili daha güncel bilgileri
bulabilirsiniz. Ama genel format benzer. Sınav pratik, OSCE tarzı. Her bir istasyon kapısında
vakayı ve görevi açıklıyor, 2 dakika onu okuyup giriyorsunuz, her odada geçirilen süre 8 dk. Her
odada bir hasta rolü yapan insanla bir de sizi gözetleyen doktor oluyor.

1-2 tanesinde makette pratik (sütür atma, makete sonra, maketten kan alma vs, dersanede hep
çalıştırıyorlar bunları aynı maketlerle) oluyor. Geri kalanında da hasta rolü yapan insanlar oluyor,
öykü alıp teşhis koymanız ya da bazen tedavi önermeniz gerekiyor, kimi zaman da sadece
sorularına cevap verme şeklinde oluyor. Çeşitli genel bölümlerden olabiliyor (cerrahi, pediatri,
kadın doğum, dahiliye filan). Dersanede tüm senaryoları neredeyse harfi harfine öğrettiler, azcık
oynama olsa da çok minimal. Teşhisler cevaplar hep aynı zaten. Ama işte son zamanda biraz
değişti. Yine de sen girene kadar dersaneler yeni sisteme adapte olmuş olur muhtemelen, yine
çıkmış sorular hep ellerinde olur muhtemelen. Yine de format hep benzer, biraz genel tıp
bilgisiyle bile hallolur bilmesen de. En önemli şey sözel olarak sınava çalışan başka biriyle (aynı
kurstan, benzer sınav tarihli biriyle) tüm senaryoları prova etmek. Biri hasta olacak biri doktor,
sonra değişeceksiniz (doktor rolündeyken kopya çekmeden! :). Bunun önemini ne kadar
vurgulasam az, bin kere de okusan bu pratiği yapmazsan olmaz bence, çok farklı bişi gerçekten
o muhabbeti duraksamadan sürdürmek. Ama yaptıkça gelişiyorsunuz.
Bu arada Londra’da Hamed’in kursuna gittim ben, 650 pounddu, genelde bu civar. Memnundum
ama hiçbiri mükemmel değil muhtemelen, standartlar baya düşük Tr’deki dersanelere göre, çok
profesyonel değiller. Zira bu sınav sadece yabancı doktorlar için ve kursları da sınavları vermiş
yabancı doktorlar açıyor genelde. Ama Hamed çok zeki ve iyi bi öğretmen, hafif çatlak ve sinirli
olsa da. Sonuçta sayesinde geçtik doğrusu. Swammy de iyi diyolar Manchesterda. Çok
bilmiyorum diğerlerini. Bence dersane faydalı ama size de görev düşüyor tabi.

PLAB 2 examinerlarından birinin sınavla ilgili tavsiyeleri:


https://gmcuk.wordpress.com/2017/03/15/top-tips-from-a-plab-examiner-how-to-succeed-in-part-
2/

Sınava hazırlanma motivasyonu


Özellikle net bir zaman limiti olmayıp ‘bi ara bu sınava girmem lazım’ mantığında olup erteleye
erteleye bir türlü giremeyen arkadaşlar için kendi en önemli motivasyon sırrımı paylaşıyorum:
Sınavlara kaydolmak ve bir de sınav sistemi değişecek korkusu idi :) Bir de whatsapp grubum!

Herkesin kendini motive etme yöntemleri ve koşulları farklıdır elbette, dolasıyıyla herkes için en
mantıklı yöntem olmayabilir sınava kaydolup sonra çalışmaya başlamak. Ama bir şeyin
arkanızdan koşturmasına ihtiyaç duran biri iseniz, sınava kadar olan sürede çalışmaya
zamanınız var da tek eksikliğiniz motivasyonsa ve çalışırsanız geçme ihtimaliniz yüksekse
muhtemelen bu yöntem size de uyabilir. 2-3 ay nispeten boşsanız genelde bu sınavların her biri
için yetiyor, ama çok yoğun iş çoluk çocuk vs başka bi yoğunluğunuz varsa bu süre uzayabilir,
mezun olalı yıllar olup genel tıp bilgilerinden uzaklaştıysanız, İngilizceniz yetersizse vs bu
değişebilir. Ben geçebileceğime çok güvenmesem de sınavın kolaylığı ve benim o sırada boş
olmam sayesinde bu gaza geldim ve iyi ki de öyle yapmışım. Sınavı kaç puanla geçtiğinizin de
hiç önemi olmadığı için ertelemek çoğu zaman gereksiz, kendinize güvenin, güvenmeseniz de
sınavın kolaylığına güvenin :) Ve erteledikçe daha iyi çalışma ihtimalinizin de her zaman olmama
durumunu ve diğer başka potansiyel riskleri değerlendirin. Bu konuda kendi SWOTunuzu
yapabilirsiniz mesela :) Şahsen sınava bir kere o parayı ödedikten sonra yazılıp da girmeme,
girip de geçememe korkusu da beraberinde gelince başka motivasyona pek ihtiyacım kalmadı
benim :). Gönül ister ki herkes her gününü süper motive bir şekilde, dış etkenlere bağlı olmadan
önceliklerini çok iyi organize edebilerek vs yaşasın ama herkeste bu beceri yok, zaten modern
hayat da bu becerileri geliştirmemize gerek bırakmayacak şekilde deadlinelarla kurulduğu için
çoğumuzun geliştirmeye fırsat bulamadığımız beceriler. Geliştirmeyi bekleyene kadar hayat akıp
gidiyor sonuçta, dolayısıyla beklemeden nasıl yapabiliyorsanız yapın bence. Biraz da kendinizi
tanımakla ilgili bi durum.

Dolayısıyla kendi kendime o deadline’ı yaratmak zorunda kalmıştım ben :) Tabi sınav masrafları
(Ben UK’de yaşadığım için en azından vize, gelip gitme vs yoktu), sınavdan kalınırsa kalma
haklarından biri gitmesi, moral bozukluğu vs risklerini de düşünmek lazım. Ama kendinize bu tarz
başka daha az riskli bir motivasyon yaratmaya çalışabilirsiniz erteleyip durmamak için. Örneğin
yine sınav sistemi değişme ihtimali gayet hala söz konusu (UKMLA), muhtemelen her değişiklikte
biraz daha zorlaşma olacak, ayrıca Brexit vs olsun, başka politik sebeplerle olsun vize kuralları
vs sürekli değişiyor, hala mümkünken gelmek ve gelecekteki potansiyel kötü yönde
değişmelerden kaçınmak da bence çok mantıklı (kesin gelmeye karar verdiyseniz).

5. Denklik (registration) başvurusu

PLAB 2’yi geçer geçmez GMC Online hesabınızdan ID check tarihi alın. GMC bi sizi çağırdıktan
sonra alın dese de sistem izin verdiği ve herkes böyle yaptığı için diğer türlü dezavantajlı
kalıyorsunuz. Kimsenin erkenden almanıza bisi dediği olmuyor ama GMC belgelerinizi onaylayıp
gelin demediyse sürekli biriyle değiştirerek ertelemeniz ya da iptal etmeniz lazım. Bu GMC
ofisine gidip tüm orijinal belgeleri gösterip denkliğinizi aldığınız gün oluyor. ID check alma işini
son dakikaya bırakırsanız 1-2 ay kaybedebilirsiniz zira hemen doluyor. Facebook’ta PLAB 2
gruplarında filan ID check tarihini değiştirme ilanları oluyor hep. Belgeleri yetişmeyen biriyle
değişim yapıyor (aynı anda anlaşıp bırakıp birbirinizin tarihini alıyorsunuz).

Yine PLAB 2’yi geçer geçmez GMC Online’dan registration başvurusu yapılıyor. Sonrasında size
gerekli belgeleri mail atıyorlar. Belgeleri toplayınca tarayıp tek pdf halinde onlara mail
atıyorsunuz, tüm belgeleri onaylarlarsa ID check’e gelebilirsiniz diyorlar. Belgelerden en gıcık
olanı başka ülkelerdeki tıp registration bilgilerini sormaları. Bizde sistem biraz daha farklı olduğu
için biraz karışıklık oldu bende. Tabipler Birliği’nden ya da Sağlık Bakanlığı’ndan registration
detaylarını isteyen ve aynı zamanda Good Standing bildiren bir belge istiyorlar. Tabipler Birliği bu
konuda beni çok uğraştırdı. Üye değildim, ama Good Standing’i vermişlerdi. GMC de registration
tarihi yok diye sıkıntı yaptı. Sonra üye oldum, o zaman da üyelik tarihimi yazdılar ama diplomamı
aldığım tarihi yazmadıkları için 112’de registration olmadan çalışmışım gibi oldu, sorun oldu.
Sağlık bakanlığı da öyle bir belge vermeyiz dedi. Bunun üzerine 112’de çalıştığım için İl Sağlık
Müdürlüğünden aldım, kabul edildi. Ama benim kadar sıkıntı yaşayan görmedim. Bu nedenle
benim denklik işi 2 ay filan sürdü ama 2-3 haftada alan da var. Bir de GMC son 5 yılda yaptığınız
her şeyi sorduğu için onlardan referans isteyebiliyor. Ama her yerden istemiyorlar, bende sadece
doktorluk dışı yaptığım şeylerden (research filan) istediler. Bu referans da onların hazır formunu
doldurmak üzerine. Neyseki bende 112’den istemediler, zira herkes yanaşmıyor öyle bi formu
doldurmaya. Onun dışında çok zor değil bir şekilde halloluyor ama biraz kuralcılar.

6. İş bulma

Denkliği aldıktan sonra iş bulmamanız imkansız gibi bir şey. Ülkede şu anda deli gibi doktor açığı
var ve en fazla 2-3 ayda birden fazla teklif almamanız çok zor.

Londra istiyosanız belki en fazla 1 ay daha sürebilir ama eninde sonunda bulursunuz. Hele
deneyimliyseniz muhtemelen havada kapılırsınız. Panik olup ilk gelen teklifi kabul etmeyin, sonra
geri çekerseniz hastanenin sizi GMCye şikayet etme ihtimali var. GMC kurallarında bu yazıyor.
Ben şahsen çok az doktorluk deneyimime, yaklaşık 2 yıldır doktorluk yapmıyor olmama rağmen
10 mülakata çağrıldım, 5’inden teklif aldım ve iyi ki gaza gelip ilk geleni kabul etmemişim ki en
son tam istediğim işe girmek nasip oldu.

https://www.jobs.nhs.uk/​ sitesinde tüm işler yayınlanıyor. Burda bi profil oluşturup sonra tüm
işlere aynı şeyle ya da ufak tefek değişiklikler yaparak başvurabilirsiniz. Aradığınız işe göre
değişse de genel sık kullanılan keywordler Trust, clinical fellow, junior clinical fellow, SHO, Senior
House Officer, F2, FY2, foundation year 2 vb. Trust grade ya da clinical fellow = non-training iş
demek. Zaten açıkçası bu sitedeki çoğu iş non-training çünkü training işlerine
https://www.oriel.nhs.uk/Web/Account/LandingPage​ diye bir siteden sadece belli zamanlarda
başvuruluyor.

Eğer nispeten yeni mezunsanız ve Londra’da kalmak konusunda bi zorunluluğunuz yoksa (ya da
vize sorununuz yoksa Londra’da da belki girebilirsiniz) FY2 LAT pozisyonu çok iyi bir şey ama
Londra dışında bile girmesi biraz zor ve baya önceden başvurmak gerekiyor. Bu konuda güzel bir
açıklamaya şu linkten ulaşabilirsiniz:
https://docs.google.com/document/d/1umRPluZ-6uU0W1dkHZqckFhtKASpAjb12HZU11nbqxQ/e
dit?usp=sharing

Non-training F2 seviyesi için FY2, F2, Foundation Year 2 (F1 için de benzer şekilde) diye
aratılabilir. Bir de ST1, CT1 vs diye aratılan işler var, o da F2den biraz daha kıdemli ama çok
büyük bi fark yok. SHO oldunuz mu hepsi aynı gibi. İş ilanları genelde 1 ay filan kaldığı için
duyuru açılır açılmaz başvurursanız mülakata çağırılmak genelde 1 ay filan sürebiliyor, ama
hastaneye göre çok değişebilir. Ondan her gün 3-5 tane başvurun. Sonra mülakat için tarihi
emaille atıyorlar. Burada mülakatlara nasıl hazırlanılacağı çok güzel anlatılmış, mutlaka okuyun:
http://omarsguidelines.blogspot.co.uk/2015/06/giving-successful-interview.html

Zaten 2. Mülakattan sonra hep aynı format olduğu için alışıp açılıyorsunuz. Her mülakata 2-5 kişi
filan çağırılıyor, yani şans baya yüksek. Kendinize güvenli olduğunuzu belli etmek en önemli şey.
Her mülakatta mutlaka bir CV’nizin üzerinden geçin deniyor, sonra genelde bir klinik senaryo
verip ne yapardınız diye soruluyor ve ardından Audit nedir vs soruluyor. Klinik senaryolar
neredeyse daima Oxford Handbook of Clinical Medicine’in arkasındaki Emergency bölümünden
çıkıyor. O bölümü birkaç kez okuyun iyi bilin. UK’de staj filan yaptıysanız burada ne gibi
farklılıklar var Türkiye’ye göre diyebilirler, birkaç etik soru sorabilirler, yaşadığınız zor bi
durum/yaptığınız bir hata ve onu nasıl manage ettiğiniz gibi davranışsal sorular sorabiliyorlar.
Genelde yarım saat sürüyor ve sonrasında ya o akşam ya ertesi gün mail ya da telefonla sonucu
söylüyorlar. Ardından kabul ederseniz resmi işlemler başlıyor.

7. Vize

Eğer Avrupa veya UK vatandaşı ya da böyle biriyle evli iseniz zaten bu konuyu dert etmeye
gerek yok, herhangi bir kısıtlama yok. Ama diğer durumda çeşitli seçenekleriniz var:
En yaygını başvurduğunuz hastanenin size Tier 2 sponsoru olup çalışma vizesi sağlaması.
Ancak bu vize sadece o kurum için ve o kurumda çalıştığınız süre için geçerli. İşin süresine bağlı
olarak genelde başta 1 yıllık, sonrasına 3 yıllık filan alıyor çoğu insan.

Training olmayan işler için bu genelde baya kolay olsa da training işlerinde resmi ve ülke çapında
bir sistemle başvurulduğu için eğer yeterli sayıda UK ve EU başvuran varsa sizi değerlendirmeye
almıyorlar bile, ama yoksa (Londra dışında olabiliyor) o zaman vizenizi de verirler. Bir diğer
seçenek de, non-training işte çalıştığınız hastanenin sizi traininge kabul etmesi durumu
oluyormuş.

Diğer bir ihtimal eşinizin sizden önce işe girip kendi Tier 2 vizesini alırsa size Tier 2 dependent
vizesi veriliyor. Bu vizeyle herhangi işte vize sponsorluğu ve başvurusuyla uğraşmadan
çalışabiliyorsunuz ama training işlerde çalışamıyorsunuz. Yani yine resmi ‘training’ işlerini
yapabilmek için başvurduğunuz hastanenin size yeni, kendinize ait, dependent olmayan Tier 2
Vize vermesi gerekiyor.

Buradaki vize kuralları gereği bir kurumun size Tier 2 Vize sponsoru olması için o işe başvuran
uygun UK ya da EU vatandaşı/EEA rights’a sahip biri olmaması gerekiyor deniyor. Genelde
non-training işler için bu çok sorun olmasa da (çünkü bunlara zaten daha çok yabancılar
başvuruyor ve hastaneler bu kuralı çok sallamıyor ve gerekirse vize veriyorlar), burada uzmanlık
yani training işleri ulusal tek bir merkezden yerleştirmeyle yapıldığı için hazırda vize kısıtlamanız
varsa bunların ilk round başvurularında genelde direk eleniyorsunuz. Ama İngiltere’nin biraz
kenarlarında çok yoğun olmayan yerlerinde, Londra dışlarında yine şansınız var. Ayrıca boş
kalan yerler için ikinci round açılıyor.

Bir alternatif de, aynı çalışma vizesi/ Tier 2 dependent vizesi ile burada 5 yıl kalırsanız Indefinite
Leave To Remain (ILR) yani kalıcı oturum hakkı kazanıyorsunuz ve vize kısıtlamanız kalkmış
oluyor. Bundan 1 yıl sonra da vatandaşlığa başvurabiliyorsunuz.

Dependent vizeyle başlamanın avantajı her seferinde iş değiştirirken vize başvurusuyla ve


masrafıyla uğraşmamak, ancak 5 yılınız dolmadan kendi Tier 2’nize geçerseniz ILR için sayaç
yeniden başlıyor. Bu durumda ya yeniden 5 yıl bekliyorsunuz ya da bu değişimler sürekli devam
ederse toplam 10 yıla ulaştıysanız o zaman da başvurabiliyorsunuz ILR’ye. Burada uzun süre
kalacaksanız çok sorun değil ama vatandaşlığı alayım sonra Türkiye’ye öyle döneyim diyorsanız
bilmekte yarar var.

Öğrenci vizesi ile veya başka bir sebepten aynı vize altında bir türlü 5 yılı dolduramazsanız da
toplam 10 yıl kaldıysanız direk yine ILR’a başvurabiliyorsunuz. Ankara Antlaşması ile de 4 yıl.
Yani bu süre tamamlanana kadar non training işlerde çalışıp sonradan bu deneyimleri saydırıp
‘training number’ alıp yine uzman olabilirsiniz.

Sadece birkaç sene kalıp deneyim edinmek isterseniz de zaten yine işe girip vize almak hiç zor
değil, non training bir seviyede çalışıp geri dönebilirsiniz.
8. İngiltere’de uzmanlık sistemi

Bekran’dan:

(İngiltere’de tıp sistemi gerçekten karışık ve her pozisyon için hem training hem de non-training
seçeneği var. Training pozisyon size kariyer yapma şansı veriyor, consultant olana kadar
yükseliyorsunuz, asistanlığınız boyunca yaptığınız her şey kayıt altına alınıyor (ePortfolio) ve
aynı hastanede devam etme şansınız yüksek oluyor. Non-training pozisyonlar ise bizim kadro
doldurmak üzerine işe alınan pratisyenlerimiz gibi, trust grade ya da clinical fellow olarak geçiyor.
Genelde 6 ay-1 senelik kontratınız oluyor ve bu senenin ardından başka bir hastane aramanız
gerekebiliyor.)

Burada tıp fakülteleri 5 yıl ve onun sonunda mezun olduktan sonra önce Provisional Registration
diye bir şey alıyorlar ve ancak bir sene Foundation Year 1 (F1) yaptıktan sonra full registration
(doktorluk yapma hakkı) alabiliyorlar. F1 bizim intörnlüğe biraz benzese de daha çok sorumluluk
veriliyor ve normal maaşlı iş oluyor. Esasında bizim çömez asistanla intörnlük arası bir konumda
gibi.

F1’dan sonra herhangi bir uzmanlık yapabilmek için Foundation Year 2 (F2) yapmaları gerekiyor.
F1’a göre biraz daha sorumluluk, bizdeki çömez asistanın hafif kıdemlenmiş hali gibi. Normalde
buradan mezun olanlar F1 ve F2’yi ardarda yapıyorlar.

Bu F1 ve F2’da dörder aylık 3 rotasyon oluyor, her sene Ağustos’ta başlıyor. Bize göre en farklı
şeylerden biri F1 ve F2 seviyelerinde nerdeyse hiç poliklinik (outpatient) olayı yok. Burada onları
hep kıdemliler yapıyor. Genellikle Dahiliye, Acil, Kadın Doğum, Cerrahi gibi temel branşları
içeriyor ama Psikiyatri filan içereni de var.
Bu ikisine topluca Foundation Programme deniyor ve bunları sağlayan oluşumlara Foundation
School deniyor. Bunlar belli bir bölgede yer alan hastanelerin birleşerek oluşturduğu “Deanary”
oluyor ve bu resmi F1-F2 programını yapacak olursanız ikisi de aynı Deanery içinde yer alıyor.
Malesef bu bölgeler şehirlere göre değil ve çoğunun yarısı Londra içinde yarısı Londra dışında.
http://www.foundationprogramme.nhs.uk/pages/home

Bu programa yalnızca 1 yıllık F2 (stand alone F2 deniyor) için de başvurmak mümkün.

Açıkçası yurtdışından gelen doktorlar olarak bizlerin bu resmi Foundation Programıyla çok bir işi
yok. Özellikle bizim intörnlüğü genelde F1 yerine saydıkları için genelde direk Full Registration
alınıyor. Ancak uzmanlık programlarına başvurabilmek için F2 competency diye bir şey
gerektiyor. Eğer halihazırda mezuniyet sonrası en az 12 ay deneyiminiz varsa ve son 3 yıl içinde
en az 3 ay beraber çalıştığınız bir uzman doktor sizin F2 competency belgenizi imzalarsa
doğrudan F2’den sonraki seviyeye başvurabiliyorsunuz. İmzalayan kişi GMC registered veya
İngiltere’den olmak zorunda değil. Ancak sisteme adapte olmak için bu seviyelerden başlamak
isterseniz bunların non-training yani Trust grade denilen alternatifleri var ve bunlar genelde
İngilizlerin tercih etmediği ya da birinin istifa ettiği için açık kalan pozisyonlar oluyor. O durumda
tam Ağustos’tan Ağustos’a 1 sene olmak zorunda olmuyor. Mesela benim Trust Grade F1 işim
Aralık’ta başladı, Ağustos’ta bitecek. Ben yani 8 aylık (toplam 2 rotasyon) yapmış oldum.

F2’den sonra yapılmak istenen uzmanlığa göre farklı yollara ayrılıyorlar.

Örneğin GPlik (General Practice, bizdeki Aile Hekimliği uzmanlığı gibi) için 3 yıllık training var.
GP uzmanlığı yapmadan Aile Hekimliği yapamıyorsunuz. 18 ayı farklı bölümlerde rotasyonlar ve
18 ayı GP’likte geçiyor.

Diğer uzmanlıklar için genelde Core Training (CT) denen 2-3 yıllık bir eğitim var. Dahiliyede Core
Medical Training, Cerrahide Core Surgical Training diye geçiyor. Buna alternatif olarak F2’den
sonra uzmanlık istediğiniz bölümün direk Specialty Training (ST1) seviyesinden de başlamak
mümkün.

Bu noktada hala uzmanlık eğitimi içinde değilsiniz tam ama “training” ya da “non-training”/ “Trust
grade” olarak çalışıp gitgide tecrübenizi ve seviyenizi artırabiliyorsunuz. CT2 ya da ST2’den
sonra uzmanlık eğitimlerine başvuruluyor. Bunlar ST3 seviyesi diye geçiyor ve yine bölümüne
göre ordan sonra 5-6 yıl daha sürebiliyor. Bu seviyede adınıza Registrar deniyor. Bizdeki
asistanın denki burda bu aslında ama direk kıdemli bir asistan oluyor.

Bu eğitim bitince de “Consultant” seviyesinde işe girebiliyorsunuz. En kıdemli seviye bu, bizdeki
uzmanın karşılığı gibi. Burada uzmanlık eğitimini bitirdikten sonra otomatik olarak
“Uzman=Consultant” olmuyorsunuz. Tam olarak nasıl bir aşama gerekiyor bilmesem de
Consultant olarak işe girince o seviyeye ulaşmış sayılıyorsunuz. Consultant’dan daha kıdemli bir
seviye yok gibi zaten sonra.
Burada genel dahiliye uzmanlığı diye bişi yok tek başına, o uzmanlık eğitimi kısmı direk yandalda
oluyor. Her bölüm nasıl ben de daha tam bilmiyorum. Bu sitede daha ayrıntı var:
http://specialtytraining.hee.nhs.uk/

Hastanede nöbetlerdeki filan sorumluluk seviyenize bakarsanız F2’den itibaren Registrar olana
kadarki tüm seviyelerde SHO (Senior House Officer) diye geçiyor ve sorumluluklar benziyor. En
rahatı F1, bizdeki intörnlüğe benzer şekilde pek bir sorumluluğu yok. Bize göre birazcık daha
fazla olsa da kendi kendini alman gereken karar çok az. Nöbetlerde ilk etapta hastayı
değerlendirmek gerekse de ciddi bir şey varsa hemen SHO’ya ya da Registrar’a haber vermeniz
bekleniyor zaten. Junior Clinical Fellow diye geçen non-training işler de SHO seviyesi oluyor. Her
hastane farklı isimlendirebildiği için işlere başvururken kafa karıştırsa da temelde hepsi aynı yere
çıkıyor. Bu seviyede birçok şeyi kendiniz halletmeniz beklenirken gerekirse önce Registrar’a, o
yoksa veya çözemezse Consultant’a soruluyor.

9. Kişisel deneyimim, sınavlar ve işe girme sürecim

Ben Marmara’dan 2014’te mezun olduktan sonra sadece 2 ay 112’de çalıştım. İntörnlük
sırasında yurtdışına gitme düşüncelerim başlamıştı, sonra eşim İngiltere’de iş bulunca 112’den
istifa ettim ve Londra’ya yerleştik. TUS’a 5. Sınıfta dersaneye gitmiştim ama onun dışında çok da
yoğun çalışma fırsatım olmamıştı. 6. Sınıfın başından beri yurtdışı düşünmeye başladığım için
dersaneyi bıraktım ve TUS’u da bıraktım denebilir. Fikir ve cesaret vermesi açısından, fakültede
ortalama bir öğrenciydim ve PLAB sınavlarını vermeden önce 1-1.5 sene hastane ve tıp
ortamlarından uzaktım, tıpa yönelik bir şey çalışmıyordum ve tüm sınavları maksimum 2-3er aylık
çalışmayla ilk seferlerde geçtim. Bunu kendimi övmek için değil herkesin yapabileceğini
göstermek için yazıyorum. Dolayısıyla çok iyi bir öğrenci filan olmanıza gerek yok bunları
yapabilmek için. PLAB Facebook sayfasını incelerseniz benzer birçok öyküyle karşılaşacaksınız
:) Açıkçası birçok insanın USMLE yerine PLAB tercih etmesinde sınavın çok daha kolay olması
en önemli etkenlerden.

İngiltere’ye gelince ilk sene başka kariyer niyetlerim vardı, farklı birkaç şey yaptım. Dolayısıyla
başta PLAB’ları ve İngiltere’de doktorluğu ne düşündüm ne araştırdım, ayrıca burada imkansız
olduğuna dair önyargılarım/duyduklarım vardı. Yaklaşık geldikten 1 sene sonra doktorluk
denkliğini denemeye karar verdim. Gittiğimden beri ara ara yavaş tempoda kendi kendime
İngilizce çalışsam ve ister istemez İngilizce’ye maruz kalsam da her gün düzenli bi yerde
çalışmadığım yada okula girmediğim için çok da hızlı gelişmedi. Ama buraya yerleşmeyi kafaya
koyduğumdan beri yani gelmeden 1 sene öncesinden itibaren izlediğim şeyleri İngilizce altyazılı
ya da altyazısız izlemeye başlamıştım. İngilizce kursuna hiç gitmedim. Esas yoğun ve IELTS’e
yönelik olarak sınav tarihimi aldıktan sonra 3 hafta kadar çalıştım, ilk seferde 2015 Eylül’de
geçtim. Sonra PLAB 1’i Mart 2016, PLAB 2’yi de Haziran 2016’da geçtim, denkliği Eylül 2016’da
aldım (baya bi belge sorunu yaşadım, normalde birkaç hafta sürüyor).
İlk işime Aralık 2016’da Londra’da King’s College Hospital’da Dahiliye (Acute and General
Internal Medicine) bölümünde 8 ay Trust grade Foundation Year 1 (F1) doktoru olarak başladım.
Birçok insan, özellikle gelmeden biraz deneyimi varsa en azından SHO seviyesinden başlıyor.
Benim çok deneyimim olmadığı ve riske girmek istemediğim için F1 seviyesinden başladım ve
memnunum. Sisteme fazla sorumluluk olmadan alışma fırsatı buldum.

Sonrasında Ağustos 2017’de aynı hastanede 10 ay Junior Clinical Fellow (JCF) olarak
Dahiliye’de devam ettim. Bu SHO seviyesi oluyor ve registrarlığa yani specialty traininge geçene
kadar SHO olunuyor. Bu tarz işlerde, F2 denkliği, gerekirse CT denkliği de alınabiliyor hocalar
imzalarsa. Bazı senelerde eski yıllarda imzalanan formları kabul etseler de, zaman zaman
kurallar değişiyor, mesela 2020 Ağustos’ta uzmanlık eğitimine başlayacaklardan yeni form
istiyorlar. F2 denkliği, yeni adıyla CREST formunu İngiltere’den de başka ülkeden de bir uzman
imzalayabilir, ancak uzmanlığa başlamadan önceki 3.5 yıl içinde, sizinle en az 3 ay boyunca tam
zamanlı çalışmış olması gerekiyor ve GMC registration’u yoksa sahip olduğu registrationun
kanıtının noter onaylı çevirisini de yollamak gerekiyor. Bu konuda şu linklere bakabilirsiniz
(kaynaklara da koyacağım)

https://www.oriel.nhs.uk/Web/ResourceBank/Edit/MTA3NA%3D%3D

https://specialtytraining.hee.nhs.uk/Resources-Bank

https://omarsguidelines.blogspot.com/2019/10/the-2020-foundation-competency-crest.html

Ağustos 2018’de Jenni Tapanila’nın Turkish doctors in the UK grubunda da yayınladığı


röportajda da biraz daha buradaki deneyimlerimden bahsettim:

https://docs.google.com/document/d/1fZJMeItqYKQQiV2GDU8yXi53gzXC575fMgXEnF9c2-Q/ed
it

O sırada GP düşünüyordum ama çok emin değildim, neyseki bir şekilde yolum psikiyatriye çıktı
ve şu anda gerçekten sevdiğim bölümü buldum.

İlk IELTS’ime girmekle burada doktor olarak işe başlama günüm arasında toplam 1 yıl + 3 ay gibi
süre var ve genelde çoğu insan için ortalama bu kadar sürebiliyor. Sınavlara daha az sürede
çalışıp tarihleri tam denk gelirse biraz daha kısalabilir ama yine de 1 yıla yakın sürer tahminim.

Birçok insan en çok zorlandıkları aşamanın IELTS olduğunu söylese de bu kişiden kişiye çok
değişir. IELTS için benim şansım Boğaziçi’nde İngilizce hazırlık okumam ve İngilizce tıptı
sanırım. Tabi sınavı aldığım sırada 1 senedir İngiltere’de yaşıyordum ama bunun yarısı filan evde
kendi kendime bişiler çalışarak geçti. Yine de sonuçta anadilim değil ve mükemmel bir İngilizcem
olduğunu hiç bir zaman düşünmedim, hala da öğrenmem gereken çok şey var, sonuçta hiç
bitmeyen bir öğrenme süreci.

Ben eş durumundan direk mezun olup gelince Türkiye’de deneyim elde edecek şansım olmadı
ama mümkün olsaydı Türkiye’de acilde bile olsa biraz daha deneyim edinmeyi ve işlerimi
ayarladıktan sonra gelmeyi tercih ederdim. Araştırma ve klinik deneyim önemli. Öyle olunca iş
bulmak da biraz daha kolaylaşır ama açıkçası bence denkliği aldıktan sonra iş bulmama şansı
yok zira çok açık var. Ben neredeyse hiç deneyimim olmadığı ve çok etkileyici bir CV’im olmadığı
halde Londra’da kolayca güzel bir rol buldum. Bir çok yerden de kabul aldım. Londra’da
bulamazsın diyenlere inanmayın, özellikle training işi olmayınca hiç öyle bir sıkıntı yok, her gün
bir sürü yeni iş ilanı açılıyor.

Buraya bir de LinkedIn hesabımın linkini koyuyorum özet olarak deneyimim hakkında fikir
vermesi için: ​https://www.linkedin.com/in/busraacarsevim/

10. İngiltere’de yaşam

Genel olarak insanlar toplumda birbirine saygılı ve medeni şekilde yaşamayı biliyorlar, İngilizler
kibarlıklarıyla ünlü, bazen göstermelik gibi de olsa ben bu nezaketi samimi bir kabalığa tercih
ediyorum şahsen. Toplumda eğitim ve görgü seviyesinin yüksekliği hayatın her alanında kendini
gösteriyor ve günlük hayatı olumlu etkiliyor. Tabi ki genellemek çok doğru değil ve her kişiyi ayrı
değerlendirmek lazım ama ortalama bir İngiliz iş arkadaşlığı ve toplumda birlikte yaşamak için
gayet iyi bence. Yakın arkadaş olmak için kafanız ne kadar uyar bilemem ama biraz içlerine
kapanık ve mesafeli olabiliyorlar. Ben şahsen yine bizim kültürümüze daha yakın
memleketlerdeki insanlarla daha kolay arkadaş oluyorum.

İngiltere genel olarak güzel ülke, gezilecek birçok güzel yerler var. Havasının çoğunlukla bulutlu
olması bazen baysa da zannedildiği kadar yağmur yağmıyor ve yağsa da çoğu zaman hafif
yağıyor.

Türk mahallelerinde her tür özlediğiniz malzemeyi, güzel Türk restoranlarını bulabilirsiniz. Buralar
daha çok kuzey Londra’da oluyor, Green Lanes, Dalston Junction merkeze nispeten yakın olan
Türk mahalleleri.

Yurt dışında yaşamanın en büyük zorluklarından biri tahmin edilebileceği gibi aile ve arkadaş
özlemi. Bu da yine alışılabilen bir şey olsa da özellikle başlarda zor oluyor. Sonra da ara ara
yokluyor. Arkadaş edinmek özellikle de yabancı bir ülkede bir yaştan sonra çok kolay olmadığı
için eksikliği hissediliyor, ayrıca tabi yıllanmış eski arkadaşlıkların tadını vermiyor. Türkiye’ye
yakın olduğu için sık sık gidilip gelinse de burada sosyal hayatınızın olması için arkadaş edinmek
şart. Biraz da kişisel beceri ve şansa bağlı. Yine de en azından Türkiye’ye kolay gidilip gelindiği
için gurbette olma hissini daha dayanılabilir kılıyor.

Sonuç olarak ben şahsen şimdiki aklımla yine olsa yine gelirdim, umarım siz de kendiniz için en
doğru kararı verirsiniz ve her işiniz rast gider!

11. Maaşlar ve alım gücü


Burada çok güzel açıklanmış maaşlar, genelde bu civarda oluyor:
https://naseersjourney.com/2017/03/23/pay-scales-for-junior-doctors-in-the-uk/

Kazancın alım gücü, özellikle Londra’da oturunca Türkiye’den biraz daha kötü ama biraz da
önceliklerinize ve neye harcamayı sevdiğinize göre değişir. En yüksek masraf kira. Genel olarak
hizmet sektörü (kuaför, bakıcı, temizlikçi vs), kiralar, toplu taşıma ve market alışverişi filan pahalı
ama artık çoğu insanın harcaması dünyanın her yerinde aynı fiyata satılan şeylerden de oluştuğu
için (bilgisayar, telefon, ünlü kıyafet mağazaları, uçak vs) onlarda çok fark etmiyor. Tabi kiradan
vs bunlara ekstra para kalırsa. Bir de çok kazanmak isterseniz ekstra locum denen nöbet tutma
olayı tamamen yasal ve iyi para veriyorlar genelde.

Hayat kalitesi olarak en kötü kısmı ev kalitesi. Özellikle Londra’da Türkiye’deki evlerin lüksünü ve
büyüklüğünü unutmanız lazım. Kiralar oldukça pahalı ve evler eski. Genellikle eşyalı. Bulaşık
makinesi büyük lüks. Bir şekilde alışılıyor ve idare ediliyor ama önceliklerinize bağlı. Ev almak
baya ütopik gibi geliyor zira çok uçuk fiyatlar. Ama bunları hep Londra için söylüyorum. Londra’da
da merkezde oturmazsanız biraz daha uygunlaşıyor evler. Bir de kimse yaşayan kişi sayısından
fazla odalı evde yaşamıyor neredeyse. 2 kişi için çoğunlukla 1+1 evde oturuyor herkes, zira her
ekstra oda fiyatı baya artırıyor. Birçok doktor ve iyi işlerde çalışan insanlar tanıdığı/tanımadığı
insanlarla ev paylaşıp oda kirası veriyor, o bile ortalama ayda 700-800 poundu buluyor. 1+1 eli
yüzü düzgün, merkeze çok uzak olmayan bir ev için en az 1200 poundu gözden çıkarmak lazım
ayda, ki genelde 1600-1700’lere kadar çıkmanız gerekebilir istediğiniz standartlara göre. Genel
olarak Londra güzel şehir ama tabi kalabalık. Trafik baya var ama toplu taşıma çok iyi olduğu için
araba neredeyse gereksiz. Ulaşım pahalı ama güzel işliyor.

Londra’da ev kiralama sürecini çok güzel anlatan bir yazı var:


http://www.bizbizelondon.com/2017/06/29/ingilterede-ev-kiralama-sureci/

Londra dışında evler çok daha uygun ve düzgün ve iş bulmak da daha kolay deniyor ama bu
sefer de yabancı oranı daha az. Londra’da yabancı sayısı hem hastalar hem sağlık çalışanları
açısından çok fazla, neredeyse %40 filan, o nedenle çok yabancılık çekmiyorsunuz, herkes alışık
yabancı doktora.

Londra güzel şehir olduğu ve gezecek çok yeri olduğu için, özellikle başlarda Londra’da yaşamak
güzel ve avantajlı olsa da, bir süre sonra her yerini gezince bu avantajı azalıyor.

Bir avantajı da, Müslüman daha çok var. Bu nedenle helal yemek bulmak da genelde Londra’da
kolaylıkla mümkün oluyor. Merkezde daha zor olsa da bir şekilde bulunuyor. Olmazsa da
vejetaryenlik çok yaygın olduğu için her ortamda mutlaka vejetaryen yiyecek net bir şekilde
etiketlenmiş oluyor. Genel olarak her türlü kültüre saygılı oldukları ve alerji türü şeylere çok dikkat
ettikleri için restoranlarda neyin içinde ne olduğu sorusuna çok net cevap alabiliyorsunuz.

Ek olarak, Jenni Tapanila’nın yaptığı örnek yaşama masrafı senaryoları (çok faydalı ve gerçekçi
olduğunu düşünüyorum)
https://docs.google.com/spreadsheets/d/1d2hY_nm7NOyHJybwt0U8uTuORl9XtFXC8nVn0oYzx
xs/edit?usp=sharing

Bir de bu konuda şu yazım faydalı olabilir:

https://kendisinindoktoru.com/yazilar/ingilterede-yasam-kosullari/

12. Malpraktis mevzuları - Hadiza Bawa Garba vakası ile


ilgili özet

UK’de bir pediatri registrarı, 6 yaşında sepsisten ölen bir çocuğun ölümünden sorumlu tutulup 2
yıl hapse ve doktorluktan men edilmişti ne yazık ki.

Özetle temel sebep her gün NHS’te yaşanan aksaklıklar ve doktor günah keçisi olmuştu.

Nijerya doğumlu ancak tıbbı İngiltere’de okumuş, yıllarca İngiltere’de başarılı ve hatasız bir
doktorluk kariyerine sahip olan Hadiza, bu olay yaşandığı gün 13 aylık doğum izninden döndüğü
ilk gün, ilk kez çalıştığı hastanede induction olmadan pat diye 5 servis ve bir acil yatış
ünitesinden tek başına sorumlu olmak zorunda kalmış (işe gelemeyenler olduğu için), hocası
eğitimdeymiş, hastanede kan sonuçları sisteminin bozulduğu güne denk gelmiş, ishal ve
kusmayla gelen Down sendromlu ve kalp hastası Jack’in aslında pnömoni olduğunu ancak diğer
yoğun işlerinden (başka bir çocuğa LP yapmak gibi) fırsat bulup Xraye bakınca farkedip
antibiyotik başlamış ama buna rağmen Jack maalesef o akşam arrest olmuş ve dönmemiş.
Ayrıca videoda anlattığı gibi en son gördüğünde toparlamış bi haldeymiş ondan çok hasta
olduğunu düşünmemiş. Xraye de 3 saatlik bir gecikmeyle bakmış ve xray çekildiği kendisine
haber verilmemiş. Ayrıca Hadiza reçete etmediği halde annesi çocuğun normalde aldığı
enalaprilini vermiş (hastayı çok iyi bilmeyen kendisi de pediatride ilk günü olan bi SHO’ya
danışmışlar ve Hadiza’ya haber verilmemiş)

Daha çok sistem hatalarının kurbanı olduğunu düşünen pek çok doktor bu karardan sonra
örgütlendi, Justice for Hadiza Bawa Garba diye gruplar kuruldu,
https://www.facebook.com/groups/156820191537071/

Hadiza’nın doktorluktan men edilmesi kararına itiraz etmek için crowdfundingle para toplandı ve
çok yakın zamanda lisansı geri verildi.

http://54000doctors.org/letters/team-hadiza-statement-13aug2018.html

Vaka ile ilgili daha fazla detayları buradan okuyabilirsiniz.

http://54000doctors.org/blogs/whos-interests-are-the-gmc-really-trying-to-serve-in-the-bawa-garb
a-case.html
13. Psikiyatri uzmanlığı

Ben Şubat 2019’dan beri psikiyatri dalında Trust Grade CT olarak çalışıyorum (Camden and
Islington NHS Trust). Ve inşallah Ağustos 2020’de de Londra North East bölgesinde psikiyatri
uzmanlığına başlayacağım. Bu konuda gelen sorulara cevap olması açısından deneyimlerimi
paylaşmak istedim.

UK’de psikiyatri sistemi ve uzmanlık

Türkiye’de tıp fakültesindeki rotasyonlar dışında psikiyatri deneyimim olmadığı için tam
karşılaştıramıyorum, ama buradakini anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle 3 sene Core Psychiatry Training, sonra da 3 sene yandal (specialty psychiatry training)
yapılıyor. İlk 3 seneyi bitirince psikiyatrist olarak çalışamıyorsunuz ne yazık ki. Core medical ya
da surgical training de böyle.

Yan dallar burada şu şekilde ayrılıyor:

CAMHS (Child and Adolescent Mental Health)

General Adult Psychiatry 18-60 yaş arası

Liaison Psychiatry (Acile gelen ya da normal hastanede yatan hastalara konsa gidenler burada
kendi başına ayrı bir bölüm)

Older Age Psychiatry (60 yaş üstü)

Medical Psychotherapy (Burda her psikiyatri mezunu terapi yapamıyor, eğitimi ayrı)

Burda yatak kapasitesi az olduğu için hastaneye ancak çok kötü durumdaki hastalar yatıyor.
Genelde psikoz (şizofreni, bipolar) yada çok ağır depresyon, intihar düşüncesi ile.

Hastaneye yatışın alternatifleri olarak Crisis House, Crisis Team ya da supported


accommodation şeklinde seçenekler de var. Crisis House, kilitli olmayan, hastaların isterlerse
çıkabildikleri, daha hafif vakaların yattığı yerler.

Crisis Team, 24 saat telefonla aranıp bilgi alınabilen, gerekirse kriz dönemindeki hastalara her
gün ya da gün aşırı ev ziyaretleri yapabilen bir ekip.

Bir de ruh sağlığı problemlerinden dolayı bağımsız yaşamını sürdüremeyen kişiler için geçici ya
da ömür boyu kalabilecekleri supported accommodation’lar var. Bunlarda da hemşire ve social
worker’lar oluyor. Hastalar biraz daha monitorize olabiliyor, bir nevi yurt gibi.

Uzmanlık yapmak için, F2 competency’sini aldıktan sonra, ilk olarak 3 senelik Core Psychiatry
Training yapılıyor. Ancak Core Medical Training’de olduğu gibi, bunu bitirince, Türkiye’deki gibi
‘Genel Psikiyatrist’ ya da ‘Genel Dahiliyeci’ olunMUyor maalesef. Uzmanlık eğitiminin ikinci
aşaması olan 3 yıllık Specialty Training de yapıldıktan sonra uzman olunuyor. Bu kısım, yukarda
saydığım yandallardan birinde yapılıyor.

Core Psychiatry Training için öncelikle, GP giriş sınavıyla aynı olan MSRA var. Bunun
başvuruları normalde Kasım’da, ama ikinci yerleştirmeler Mart’ta da oluyor. MSRA, PLAB 1’in bir
seviye daha zoru ama çok benzer. Tabi çıkmış soru olayı yok burda :)

MSRA’den çok yüksek puan alırsanız direkt offer, değilse interview var. Bir tane portfolio station,
bir de angry patient station var. Çok zor değil. Girmesi nispeten en kolay bölümlerden psikiyatri
burda. Özellikle Londra takıntınız yoksa mutlaka bir yere girersiniz.

Psikiyatri uzmanlığı ve sınavları hakkında IMGs in the UK grubunda epey bilgi var. Bir ara fırsat
olursa ben de daha ayrıntılı yazmaya çalışırım.

http://emedica.co.uk/​ sınav sorularına en yakın tarzda gibi MSRA için, ​https://passmedicine.com/


de fena değil, özellikle ayrıntılı açıklamaları.

Portfolio, CV’nizde olan her şeyin kanıtları gibi bir dosya. Yaptığınız sunumlar, araştırmalar,
özellikle UK’de çalıştıysanız burda topladığınız feedbackler, CBD’ler, appraisallar vs.

Bu websitesinde psikiyatri uzmanlığına girişle ilgili baya kaynak var. Bu yazı da Core Training’e
girişle ilgili. Blogun yazarı da genelde facebook’tan sorulara cevap veriyor (tabi soru yağmuruna
da tutmamak lazım adamı :)
https://psychiatry-training.com/2019/11/17/dr-taimoor-asifs-experience-of-securing-core-psychiatr
y-training/#more-483

Bu Facebook grubunda da baya bir bilgi var buradaki psikiyatri eğitimi, sınavları vs ile ilgili. Bu
grubu da Dr Raja Adnan Ahmed kurmuş. Kendisi birebir sorulara da cevap veriyor genelde, çok
yardımcı bir insan.

https://www.facebook.com/groups/2136777243223239/?ref=bookmarks

Çalışma şartları nasıl?

Daha az acil durum olduğu için pek çok dahili ve cerrahi branşa göre daha rahat diyebilirim,
ayrıca genelde oturarak çalışıldığı için fiziksel olarak daha az yorucu. Ancak psikiyatri de ‘yan
gelip yatma yeri değil’, valla :D Çalıştığınız bölüme, yere göre çok değişebilir.

Yine nöbetler var, ve yerine göre çok yoğun da olabiliyor, oldukça rahat da. Ve nöbette psikiyatrik
ya da medikal acil durumlar karşınıza çıkabiliyor.

Ben kendi çalıştığım yerlerdeki deneyimlerimi kısaca yazayım:


İlk 6 aylık rotasyonumda, Highgate Mental Health Centre’da (Psikiyatri Hastanesi) bir serviste
çalıştım. Benim çalıştığım servis, General Adult Psychiatry servisi idi.

Burada temel göreviniz hocayla beraber hasta viziti yapmak (her hasta haftada bir görülüyor, ve
vizitlerde oturarak laptopa dokümantasyon yapılıyor)

Aynı zamanda hastaların sağlık problemlerinden de ilk aşamada siz sorumlusunuz. Çoğu
psikiyatrı hemşiresi ve diğer yardımcı personel kan alamıyor, EKG çekemiyor ve hatta genel
fiziksel sağlık hakkında baya bilgisizler. Ondan bu işler hep doktorlara kalıyor.

İkinci rotasyonum Community Psychiatry idi. Bunlar hastane içinde değil, ayrı ufak binaları var.
Stabil hastaları klinikte düzenli görüyorsunuz (durumuna göre ayda birden 6 ayda bire kadar
değişiyor sıklık). Genelde günde 2-3 hasta görüp öğleden sonra da onların dokümantasyonunu
ve diğer bazı işleri yapmakla geçiyor (referrallar, hocaya danışma, collateral toplama, gelmeyen
hastaları telefonla arama vs). Her şey uzun uzun yazıldığı için ancak yetişiyor :) Bir de bir sonraki
günün hastalarının notlarını okumak gerekiyor (ya da fırsat varsa aynı gün, ama hastayı
görmeden önce). Follow up hastalara en az 30 dk, yeni hastaysa 1 saat ayrılıyor.

İş bulma durumları nasıl?

Sanırım ben biraz şanslıydım, zira psikiyatride trust grade işler dahiliye ve acile göre daha nadir
olmasına rağmen merkezi bir yerde iş bulabildim (Camden and Islington NHS Trust). Ama biraz
daha uzun sürdü dahiliyede iş bulmaya göre (1-2 ay). Bir de rotasyon başlangıcına denk gelmesi
ile ilgili. Psikiyatri rotasyonları genelde 6 aylık (Ağustos’ta ve Şubat’ta başlamak üzere) olduğu
için, Mayıs ve Kasım gibi iş ilanları çıkıyor. Her zamanki gibi jobs.nhs.uk’den buldum.

Bana uygun mu?

Psikiyatri sevene güzel bence ama sizin deneyiminiz nasıl olur bilemem. İlginizi çekme
sebeplerine, kişiliğinize, tercihlerinize çok bağlı. Psikiyatrinin de zorlukları var, rahat diye
seçiyorsanız çok aşırı rahat diyemem, nöbet sıklığı çok aşırı farklı değil. Özellikle başlarda (ilk
birkaç hafta) adaptasyonu biraz zorlu olabiliyor. Ben daha önce bu kadar ağır vakalar
görmemiştim, direkt de yatan hastalarla başlayınca birden 15 ağır psikoz vakası ile aynı serviste
olmak biraz korkutmadı diyemem. Bir de burada tüm kapılar kilitli, ayrıca kişisel alarm
taşıyorsunuz (bir şey olursa yardım çağırmak için) ve kendinizi savunma eğitimi veriliyor, bunlar
aslında önleyici ve güvenliği artırıcı olsa da, başta insanı geriyor. Alarmı birkaç kez kullanmam
gerekti, ama olay büyümeden ve sadece sözlü şiddet varken ve daha kolayca çözüldü. Çok
şükür şimdiye kadar bir fiziksel şiddete uğramadım ama hemşirelerden uğrayana çok rastladım.
Şiddet riski UK’de diğer branşlara göre daha yüksek, ama Türkiye’deki herhangi bir branştan çok
farklı değil bence 😬😅
Çalışma şartları nerede ve hangi yan dalında çalışıldığına göre de değişiyor tabi.
Bir de biraz kafa olarak ve duygusal olarak da yorabiliyor, ama buna da alışılıyor bir nebze.
Tıbbın her alanında az çok olan bir durum sonuçta.

Emin değilseniz kendinizi bir non-training işle deneyebilirsiniz. Hem adapte olmuş olursunuz hem
de mülakatlarda şansınızı artırır.

Sonuç olarak ben severek başladım ve 12 aylık deneyim sonrası hala seviyorum ama önemli
olan size uygun olup olmadığını anlamak, ki kolay bir şey değil.

Avantajlarından biri de, hata yapma riskinin ve aciliyetinin daha az olması. Ayrıca her hastaya
uzun uzun zaman ayrılıyor ve derinlemesine tanıyabiliyorsunuz.

Yalnız biraz da sabır işi, zira bi hastaya bazen 1 saat ayırmak, uzun uzun geçmişini okuyup uzun
raporlar yazmak herkese göre olmayabilir. Bana roman okumak gibi, bir filmin/belgeselin içinde
olmak gibi geliyor doğrusu, ondan seviyorum 😅
Hastaların hayat hikayelerini, kişiliklerini, en derin, gizli düşünce ve duygularını öğrenmek bana
çok ilginç geliyor. Elbette üzücü de oluyor. Bazı şeylere alışılsa da yine de üzücü olmaya devam
ediyor bi miktar. Ancak bunlar hep subjektif tabi.

Kendinize uygunluğunu anlamanız için birkaç yöntem:

-Psikiyatri ile ilgili bir şeyler okuyun izleyin

-BBC’de Louis Theroux’un On Edge diye postpartum psikiyatrik hastalıkları anlatan bir belgeseli
var. Bir de Yeme Bozuklukları ilgili bir belgeseli daha var. UK’de Psikiyatri servislerinde geçiyor
ve baya gerçekçi. Bir de forensic psikiyatri’de geçen bir belgeseli var, adı By Reason of Insanity
(not for the faint hearted :)

-Stacey Dooley’in On the Psych Ward diye bir belgeseli var

-Netflix’te To the Bone diye bi film var yine Yeme Bozuklukları ile alakalı

Youtube’a psychiatry real patients/MSE yazarsanız baya güzel videolar var.

Örneğin: ​https://www.youtube.com/watch?v=bWaFqw8XnpA

Bir de bu videoları izlemenizi öneririm:

Pros and Cons of Psychiatry

https://www.youtube.com/watch?v=T5s0BHFzmDU

A Career in Psychiatry

https://www.youtube.com/watch?v=9UhcfcC56AA
İngilizcem yeter mi?

İletişim açısından en zorlayıcı bölüm diyebilirim, ama muhtemelen düşündüğünüz kadar değil, en
azından benim için öyle oldu.

Tabi hem temel muayene ve test aracımız dil ve iletişim olduğu için, hem de genel olarak iletişim
kurması biraz daha zor hastalar olduğu için advanced seviye bir İngilizce gerekiyor, ama bence
alışılıyor ve iş içinde gelişiyor. Tabi ki İngilizce seviyenize ve geliştirme yeteneğinize göre de
değişir.

Örneğin birçok İngilizce filmi, diziyi ya da diğer insanlarla konuşmalarınızı %90-95’ten fazla
anlıyor olmanız gerekiyor diyebilirim (benim görüşüm ve tahminim). Ben Psikiyatriye başlamadan
önce 2 sene burada dahiliyede çalışmış olmama ve 4 yıldır Londra’da yaşıyor olmama rağmen
başta beni biraz zorladı diyebilirim. Daha önce karşıma çıkmayan birçok kelime ve terim karşıma
çıktı, ama zamanla öğrendikçe kolaylaştı. Bir de daha fazla uzun raporlar okuma olduğu için de
biraz zorlayabiliyor. Örneğin dahiliyede çalışırken yazılı notlarda bilmediğim kelimeye nerdeyse
rastlamazken, psikiyatride her gün en az 1 kelime öğrendiğim oluyordu başlarda. Hastaların
görünüşünü, davranışlarını tasvir etmek, bir de özellikle manik hastaların daldan dala atlayan
konuşmalarını takip edebilmek zor oluyor, ama ana dilde de zor olan bir mesele bu zaten. Ancak
hastanın problemini anlayamayacak kadar bir zorlanma yaşamadım şu ana kadar. Sadece birkaç
kelimeyi ya da cümleyi kaçırma şeklinde oluyor, o da genelde sorun olmuyor ve
tekrarlatabiliyorsunuz. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da mükemmeliyetçi olma takıntısıyla
baş edebilirseniz, aslında büyük bir problem değil. Mesele daha çok kendimizden çok yüksek
standartlar beklememizde oluyor.

Doğrusu ben de başlamadan önce İngilizce meselesinden çok korkuyodum, ve düşündüğüm


kadar zorlamadı. Şu anda, iyi ki bundan dolayı vazgeçmemişim diyorum. Bir de sonuçta Türk ve
yabancı hasta da çok, o nedenle diversity avantaj da olabiliyor. Hem dil hem kültürel açıdan.
Özellikle kuzey Londra’da baya bir Türk hasta var, ben neredeyse her 2 haftada en az 1 Türk
hasta görüyorum. Bazen İngilizce konuşamadıkları ya da ikinci dilleri olduğu için beni görünce
çok mutlu oluyorlar. Ancak yurtdışında, özellikle psikiyatride Türk hasta görmenin bir sıkıntısı da,
sizden bazen çok şey beklemeleri (hemşeri olduğunuz için daha fazla ilgilenmenizi, özel ilgi
göstermenizi beklemeleri) ve sınır koymada biraz daha zorlanmak. Dolayısıyla Londra dışında
olmanın bir avantajı, bu sorunlarla karşılaşmamak olabilir.

Bir de bazen bir hastayı ben anlayamıyorsam İngilizler de anlamıyor zaten. Bizdeki ne dediği
anlaşılmayan yöresel aksanlar gibi düşünebilirsiniz.

Psikiyatride çalışmaya başladıktan sonra doğal olarak hastalar ve yakınlarından gelen fiziksel ve
sözlü şiddet ihtimali arttı. Doktorluğun her alanında elbetteki belli riskler var, psikiyatrininki de bu,
ve gerçekten sevince katlanılıyormuş :) Kaynaklarda bu konuyla baş etmenin yollarını anlatan
birkaç güzel podcast koydum.

Bir de en azından buradaki mental health servisleri epey iyi olduğu için bu da riski azaltıyor
olabilir diye düşünüyorum. Örneğin 24 saat ulaşılabilen Crisis Team diye bir oluşum var, NHS’e
ait. Hastalar telefonla bilgi alıp, gerekirse acil mental health review alabiliyorlar. Ayrıca poliklinik
takipleri çok iyi. Her hastaya yarım saat ayrılıyor. Hastayı görmeden önce notlarını uzun uzun
okuyabiliyoruz. Bazı hastaların care coordinator diye bir social worker’ı var, kendisine bir çok
konuda destek olan. Ayrıca servislerde hepimizde alarm var ve tehdit altında hissedersek alarmı
çalınca hemen 10-15 hemşire gelip yardımcı oluyor.

Tam olarak ne yapılıyor psikiyatride?/ Psikiyatride çalışmaya yeni başlayan bir junior
doktordan bilmesi istenenler:

(Bu kısımları da yabancı bir arkadaş için yazmıştım, hem İngilizce’sini hem de Türkçe çevirisini
koyuyorum):

Risk değerlendirmesi, mental state exam, yaygın psikiyatrik durumların teşhisi.

Akut maninin ve akut psikozun nasıl yönetileceği, sakinleştirici verme vb.

Ayrıca, kabaca Mental Health Act ve hastayı isteği dışında yatırma meseleleri (Section 2, 3, 5(2),
136 gibi). Section 5(2) hariç kimseyi section edemiyorsunuz zaten SpR olana kadar ama yine de
bazen bu hastaya section gerekiyor diyip süreci başlatmanız gerekebiliyor.

Bazen A&E’deki ya da servisteki sectionable olmayan hastalar taburcu olmak isteyebiliyor ve


kapasitelerinin olup olmadığını ve / veya Section 2’ye ihtiyaç duyup duymadıklarını
değerlendirmeniz gerekebilir.

Ama bunları çoğunlukla induction ve ilk birkaç haftada öğretiyorlar ve ayrıntılı olarak
bilmiyorsanız sorun değil.

UK’de pek çok diğer bölümde olduğu gibi, kıdemliler çok yardımcı. Daha çok iş başında
öğreniyorsunuz.

Psikiyatrinin dökümantasyonu biraz daha farklı ve ayrıntılı. Ancak hasta notlarında örneklerini
görerek kısa sürede buna alışılıyor.

Ve ilaçları başta çok fazla bilmenize gerek yok. Yardım ediyorlar.

İnformal kendi isteğiyle yatan, zorla yatırılmayan hasta demek. Yani sectionable değil.

Genel bir tavsiye, Google’ı en iyi arkadaşınız yapın 😅


Dürüst olmak gerekirse ben her zaman bilmediğim şeyleri Google’lıyorum. Bilmemek sorun değil.
Örneğin mental kapasiteyi nasıl değerlendireceğinizi gösteren videolar var. Ancak tıptaki her
şeyde olduğu gibi, pratikle daha iyi olacaktır. Ancak en azından temel bilgileri bilmek önemli, bu
yüzden biraz okuyun derim.

https://www.nhs.uk/conditions/social-care-and-support-guide/making-decisions-for-someone-else
/mental-capacity-act/

Gününüzün nasıl görüneceği büyük ölçüde ne tür bir bölümde çalıştığınıza bağlı olacaktır.

Ben ilk önce 6 ay yetişkin akut psikiyatri servisinde çalıştım. Akut kriz nedeniyle kabul edilen
18-60 yaş arası yetişkinler. Genellikle psikoz, mani, nadiren şiddetli depresyon / EUPD / intihar
girişimi ile yatıyor. 1 yıl kalan da var, 2 hafta da. Hastaları hoca ile haftada bir kez görüyorsunuz.
Vizitler bir odada oluyor. Herkes otururken :) Hastalar bu odaya geliyor. Bu sırada sizin göreviniz
genelde odadaki bilgisayara dökümente etmek. Her görüşme ortalama olarak 10 - 30 dk arası
(bazen de gelmeyi reddettikleri için 0 dk) alıyor.

Sonrasında 6 ay community psychiatry’de çalıştım. Yani ayaktan hastalarla. Ama bizdeki gibi
hastanede değil, ayrı merkezler var.

Yaptığım community işi de psikoz ve bipolar olan hastalara özgü bir ekipte idi. Yatan hastalara
göre çok daha rahattı. Günde de en fazla 3 hasta, DNA’lar (did not attend) veya sadece boş
admin günleri nedeniyle bazen 0 hasta görüyordum. Admin (notları yazma, hastanın diğer işlerini
yapma) için ekstra zaman veriliyor. Genelde öğleden sonra görüşmenin dökümantasyonları
yapılıyor uzun uzun. Daha sonra gördüğüm hastaları hocaya danışıyordum (duruma göre bazen
aynı gün, bazen daha sonra).

Hasta çok acil şekilde kötü olmadıkça psikiyatride neredeyse hiçbir zaman aciliyet yok, o zaman
da ambulans, polis vs çağırabilirsiniz. Neredeyse kendi kendime hiç ilaç kararı vermem
beklenmedi ilk senem olduğu için. Psikiyatride çoğu management yöntemi zaten common sense,
sosyal konular vs.

Nöbetler biraz daha farklı tabi. Yine de SpR’yi arayabilirsiniz ve hemşireler de çok şey biliyor ve
size yardımcı olabilirler (sormaktan çekinmeyin!). Psikiyatri hastanesinde yaptığım nöbetlerde,
işim esas olarak fiziksel sağlık sorunlarına yardımcı olmak, ilaç reçete etmek vs idi. Ve çok kötü
durumdalarsa normal hastaneye gönderiyorsunuz. Psikiyatri hastanelerine genellikle 5 dakika
uzaklıkta bir medikal hastane olur ama aynı hastane sayılmıyor. Psikiyatri hastanesinde out of
hours yani nöbetlerde tek doktor siz olabiliyorsunuz, ancak hastalar oral tedaviden daha
fazlasına ihtiyaç duyarlarsa, genellikle medikal hastaneye gitmeleri gerekir. Ve bize bunu
induction’da daha ayrıntılı olarak öğretiyorlar. Psikiyatri hastanelerinde GP merkezinden daha
fazla ekipman yok. Görüntüleme yok, laboratuvar yok, IV tedavi yok. Sadece temel ALS
kaynakları, koğuş başına 1 tüp oksijen, EKG, kan şekeri makinesi ve defib vs var. Kanları ana
hastaneye götürüyoruz, sonuçları almak 2-3 saat sürüyor ancak çok acilse A&E yapıyor. Neyse
ki, psikiyatri hastaları fiziksel anlamda hastanede yatan hastalar kadar ‘sick’ olmadığından, acil
ve ciddi klinik sorunlar nadir.
Serviste çalışırken hastaların GP’si gibi oluyorsunuz. Özellikle bazı hastalar aylarca yattığı için,
fiziksel sağlık sorunu için uzman görüşüne ihtiyaç duyarlarsa, onları medikal hastanedeki
ayaktan hasta polikliniğine sevk etmeniz gerekebilir. Acil bi mesele ise, medical SpR veya A&E’yi
arayıp tavsiye isteyebilir veya ambulans /taksi ya da yürüyerek gönderebilirsiniz (hemşireyle
filan) - örneğin, eğer üst ekstremite kırığında vs.

Psikiyatri hastanesi nöbetlerinde bir göreviniz de yeni hasta yatışını yapmak. Zaten oraya gelene
kadar zaten genelde A&E’de psikiyatri hemşireleri / SpR tarafından görülmüş oluyorlar ve temel
işiniz, yapılmadıysa fiziksel muayene, kan ve EKGsini halletmek, ilaçlarını yazmak, notlarını
özetlemek.

Örneğin normalde bi hasta cuma akşamı ve herhangi bir düzenli ilaç almazken, akut bir psikiyatri
krizi (mani / psikoz vs) ile geliyorsa, SpR’yi arayabilir ve ne ilaç yazacağınız konusunda tavsiye
isteyebilirsiniz. Ya da düzenli ilaç alırken buna rağmen kötüleştilerse, ilave ilaç eklemeniz veya
bir şeyi değiştirmeniz gerekip gerekmediğini SpR’ye sorun.

Bazı ilaçlar (çoğu antipsikotik ve çoğu mood stabilizatör) bir süredir alınmadıysa, yeniden
titrasyon gerekebilir (lityum, valproat, lamotrijin, klozapin, olanzapin ve diğer antipsikotikler) -bu
durumda BNF’ten kontrol edin ve gerekirse SpR’ye sorun)

Depo ilaç alıyorlarsa zaten yazmanın acelesi yok.

PRN ilaçları yazmak şart. Bir de alkol ya da metadone withdrawal meselesi önemli, bilmiyorsanız
yine bunu öğrenin, SpR’a sorun, trust guideline’larına bakın.

Özetle, psikiyatriye yeni başlayan bir junior doktordan fazla bir şey beklemiyorlar. Çok rahat
halledersiniz ve kolayca adapte olursunuz.

Kitap tavsiyesi olarak da Oxford yayınlarından Psychiatry P.R.N. ve Maudsley Prescribing


Guidelines’ı öneririm (bible of psych medications).

İngilizce’si:

What they expect from a junior doctor in Psychiatry:

Main things they might expect you to know are, harm risk assessment, mental state exam,
diagnosis of common psychiatric conditions. Most people know these. Also, an idea of section 2,
who can be sectioned etc, section 136, how to manage acute mania, rapid tranquilisation etc
would be useful. But they teach these mostly on induction and in the first few weeks and it’s ok if
you don’t know in detail
Seniors are very supportive. You learn mostly on the job. You will also see examples of history in
the patients’ notes so you will quickly pick those up. You won’t section anyone apart from the
occasional section 5(2)

Sometimes you might see people in A&E / informal patients might wanna be discharged and you
might need to assess if they have capacity and or they might need section 2 and then call SpR.

SpRs and consultants are very helpful in everything. And you don’t really need to know too much
about meds. They will help you.

Informal is voluntary patient, not under section.

A general advice, make Google your best friend 😅


Honestly I google things that I don’t know all the time. It’s ok not to know. There are videos to
show you how to assess capacity you can find. But like with everything in medicine, it gets better
with practice. That’s why it’s ok not to be sure when you are new to it. But it’s important to at
least know the basics so read about it a little.

https://www.nhs.uk/conditions/social-care-and-support-guide/making-decisions-for-someone-else
/mental-capacity-act/

How your day will look like hugely depends on what type of psych job you will do. I can tell you
about the ones I know but yours might be different.

I first worked in general adult acute psychiatric ward. 18-60 aged adults who are admitted due to
being in acute crisis, usually psychosis, mania, rarely severe depression/EUPD/suicidality. Some
stay for a year some for 2 weeks. You see them once a week with consultant, document while
seeing them on a laptop (while everyone sitting:) and it takes from 10 mins to 30 mins on
average and sometimes 0 as they refuse to come..

The community job I am doing is also for pts with psychosis and bipolar, it’s more chilled, I see
max 3 patients/day, sometimes 0 due to DNAs or just empty days. And in the afternoon I do the
letters. I discuss patients I saw afterwards (sometimes same day, sometimes later), there is
almost never anything urgent unless they are super unwell then you can call ambulance for
admission etc. I almost never make medication decisions. The rest is just social stuff usually.
Honestly it’s really easy even if you don’t know much. Mostly common sense.

The on calls are the only time you are on your own but still you can call the SpR and nurses
know a lot too and can help you. In the on calls I did in the inpatient hospital, my job was mainly
to help with physical health issues, prescribe things etc and if they are too unwell, you send them
to the main hospital. Usually psych hospitals has a main hospital 5 mins away but they are
separate. I was the only doc in the psych hospital, but if patients need more than just oral
treatment, they usually need to go to the main hospital. And they teach us that in more detail in
induction. psychiatry hospitals don’t have more equipment than a GP surgery. No imaging, no
lab, no IV treatment. Only basic BLS supplies, 1 tube of oxygen per ward, ecg machine, blood
sugar machine and defib. We take bloods to the main hospital but if very urgent it’s best A&E
does and sends them. Thankfully as psych patients are not like medical hospital inpatients,
urgent and serious clinical issues are rare.

So us were like their GPs, deciding if they need further medical attention. Some patients stay for
months so if they need like secondary care for a physical health issue, you refer them to
outpatients in the main hospital etc. If urgent, you call the med SpR or A&E and ask for advice
and send them by ambulance/transport/walking with a nurse etc depending on the issue. For
example if it’s a broken hand, they could walk with a nurse etc.

Also on the on calls, you clerk new patients - they are already seen in A&E by psych nurses/SpR
if sectioned, and it’s more for prescribing their usual Meds + PRN sedation. You can check the
other inpatients’ charts to get an idea how to do this and ask nurses too.

If it’s a Friday evening and they come with acute mania/psychosis and not on any
antipsychotic/mood stabilizer, you can call the SpR and ask advice about what to prescribe. Or
even if they are on something and they had been taking regularly and despite that got unwell,
again ask SpR re if you should add on additional meds or change anything.

With some meds (most antipsychotics and most mood stabilizers), if they haven’t been taking
them for a while, we might need to retitrate (esp lithium, valproate, lamotrigine, clozapine,
olanzapine and most other antipsychotics, so in that case check BNF and ask SpR if needed)

If they are on depot, do not prescribe until you fully confirm when was the last date given.

Relax, they don’t expect too much from CT1s initially. You will get used to it in no time.

There is also a book called psychiatry P.R.N. which I find useful. Maudsley prescribing guidelines
is the bible of psych medications.

İşe başlamadan önce kendinizi hazırlamak için kaynaklar

1. Bu dosyada baya bir kaynak listeledim:


https://docs.google.com/document/d/1sG35RzTqIQQF2O8onzWFoOAiLsvQ64VDL9_Cv
ymVJ10/edit?usp=sharing
2. Two very good podcasts for managing violent and aggressive patients in psychiatry (Bu
websitesindeki bütün podcastleri öneririm) -
https://psychiatrypodcast.com/psychiatry-psychotherapy-podcast/how-to-treat-violent-and
-aggressive-patients
3. https://psychiatrypodcast.com/psychiatry-psychotherapy-podcast/2019/3/6/reducing-inpat
ient-violence-in-a-psychiatric-hospital
4. Sinirli hastayla baş etme yöntemleri (Psikiyatri dışındaki branşlarda da faydalı) -
https://emergencymedicinecases.com/episode-51-effective-patient-communication-mana
ging-difficult-patients/
Direct link to the podcast:
https://content.blubrry.com/emc/EMC-051-Sept2014-Communication-Part2.mp3
5. YouTube'a 'psychiatry' yazıp ararsanız pek çok faydalı eğitim videosu çıkıyor. Örneğin:
Surviving Psychiatry On-Calls (by Maudsley NHS)
https://www.youtube.com/watch?v=tkiGsN1CEBc&t=19s

Başarılar ve kolay gelsin!

Dr Büşra Acar Sevim

Not: Yazının hakları bana aittir, paylaşırsanız kaynak belirtiniz lütfen. Emeğe saygı :)

You might also like