Professional Documents
Culture Documents
Başka Sorusu Olan - Ranga Yogeshwar
Başka Sorusu Olan - Ranga Yogeshwar
PEGASUS
'•' • ... .ol\· .. .
VE DAHA FAZLASI...
Başka Sorusu Olan?
Pegasus Yayınları: 361
Popüler Bilim: 1
PEGASUS YAYlNLARI
Gümüşsuyu Mah. Osmanlı Sk. Alara Han
No: 27/9 Taksim 1 İSTANBUL
Tel: 0212 244 23 SO (pbx) Faks: 0212 244 23 46
www. pegasusyayinlari.com 1 info@pegasusyayinlari.com
RANGA YOGESHWAR
BAŞKA
SORUSU OLAN?
Almancadan Çeviren:
İLHAN YABANTAŞ
PEGASUS YAYlNLARI
Yazar
1 959 doğumlu fızikçi Ranga Yogeshwar 1 987 ile 2008 yılları arasında
Westdeutschen Rundfunk (WDR) Köln'de önce bilimsel redaktör
olarak çalışmış, ardından da Bilim Bölümü Başkanlığı görevini
üstlenmiştir. Şu anda serbest olarak çalışmaktadır. Popüler bilim
konulu birçok program hazırlamış ve "Quarks&Co': "Doğa Muci
zeleri" ve "8'den önce Bilim" programlarının sunuculuğunu yap
mıştır. Çalışmalarından dolayı Georg Von Holtzbrinck Gazetecilik
Ödülü ( 1 998), Helmut Schmidt Gazetecilik Ödülü ( 1998), Grimme
Ödülü ve Bilim Dalında Yılın Gazetecisi Ödülü gibi birçok ödüle
layık görülmüştür. Eşi, dört çocuğu, üç kedisi ve bir köpeğiyle Köln
yakınlarında yaşamaktadır.
içindekiler
Önsöz ...................................................................................................................... 15
Teşekkür . .. ......................................................... .. .. . .
.......... . .............. ........... .......... 19
7 Bir ses tizken bir diğeri neden pestir? . .......... ... ..... ....... ... .......... ... .......... .41
10 Bazı insanlar sütü neden sindiremez? ... ....... ......... ............. ....... .... ..... ..47
• 7.
19 Gökkuşağı rengini nereden alır? ............................................................. 71
23 Samanyolu nedir?. ........ ....... ...... ...... ....... ........ ... ........................... ................ 81
25 Ay'da neden o kadar çok krater var da " Dünya"da yok? ................ 87
26 Hepimiz aynı Ay'ı mı görürüz?................ ........ ... ..... ....... .... .. ..... .......... .. ... 89
39 Yüksek gerilim hatları neden vardır?................. ... ........ ... ... ... ............. 125
• 8.
40 Havaya ateş etmek- Mermi düşerken ne kadar hızi ıdır? .......... 127
• 9.
60 iş görüşmesi ya da Kanalizasyon kapakları
61 Saatin akreple yelkovanı neden hep sağa doğru döner? .......... 183
• lO .
Şampanyadaki baloncuklar nasıl oluşuyor?
94 Duş yaparken duş perdesi neden hep içeriye doğru kıvrılır? ... 273
• ll.
96 Bitlere karşı ne yapılabilir? ..................................................................... 281
• 12 .
Bana soru sormayı sevdiren sevgili babama ...
Ön söz
"I was like a boy playing on the sea-shore, and diverting myself
now and then fınding a smoother pebble or a prettier shell than
ordinary, whilst the great ocean of truth lay all undiscovered
before me:· '
Isaac Newton
Işıl ışıl bir sonbahar havasında çiy taneleri neden otların tepesine
doğru tırmanır? Örümcekler niçin kendi ördükleri ağa sinekierin
yapıştığı gibi yapışmaz? Nereye bakılırsa bakılsın, her yerde sorular
gizlidir ancak çoğunun pratik bir açıklaması yokmuş gibi görünür.
Günlük hayat açısından bir çıkar sağlamazlar, ticari fikirler değil
dirler, etkili bir faydaları yoktur!
1 "Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum ama ben kendimi, henüz keşfedilmemiş ger
çeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, pürüzsüz bir çakıl taşı ya da güzel bir
denizkabuğu bulduğunda sevinen bir çocuk gibi görüyorum:·
• ıs.
Görünürde faydasız olan sorular her daim beni kendilerine
hayran bırakmıştır. Daha çocukken bile bir solucanın yemek yeme
sini saatlerce izleyebilirdim ve bu arada da ödevlerimi unuturdum.
Bulutların gökyüzüne çıkışını ve şekil değiştirmelerini izlemek büyük
bir keyifti; bazıları hikayeler anlatır ve yüzleri yaşlanarak maviliğin
içinde kaybolurdu. Sıcak havalarda, yere doğru yeterince eğildiğimde
minik böceklerin sap ve köklerden örülmüş şehirlerinde, yollarını
bulmaya çalıştıkları yepyeni bir evren önüme serilirdi. Hepsi sürekli
hareket halindeydi ama nereye gideceklerini nereden biliyorlardı?
• 16 .
Kavrayış, asla nihai bir sonuç değil, aksine uzun ve sürprizlerle
dolu bir sorgulama sürecinin ara toplamıdır.
2 Lineer optik süreçte, elastik olmayan foton saçılmalarından biridir. Hint asıllı fizikçi C.
V. Raman'ın adıylıı anılan bu saçılma türü, 1922 yılında Molecular Diffraction of Light
(Işığın Moleküler Dağılımı) adlı yayınla Raman ve ekibi tarafından bilim camiasma
duyurulmuştur. (ed.n.)
. ı 7.
beton zeminini sarsmış ve büyük başanlara yol açmış, kaç kere
çizgi dışı kimseler dünyamızı değiştirmiştir! Samimi sorular sormuş,
bunlara samimi yanıtlar aramış ve ayan olanın kendilerini yanılt
masına izin vermemişlerdir. Yolları güvensizlik ve yalnızlıktan ya
da harika bir duygudan etkilense de, doğaya ve sırlarına kendilerini
yaklaştırmışlardır.
• 18 .
Teşekkür
Bu kitap benim için ayrı bir meydan okumaydı. Bölümlerin her biri
kısa fakat anlaşılır olmalıydı. Yine de çoğu konu başlığı o kadar de
rindi ki, detaya inip konunun gerektirdiği güzelliği yaratma çağrısına
karşı koymak oldukça zor oldu. Hangi konunun kasti olarak dışarıda
bırakılacağı, açıklama için hangi dolaylı anlatımlar ve örneklerin
kullanılacağı konularında önceliği belirlemek için kriterler neler
olacaktı? Çok şey öğrendim çünkü aynı problem televizyon için
hazırladığım "Quarks&Co': "Doğa Harikaları Show'u" ve elbette
kısa formatlı "8'den önce Bilim'' programları için de geçerliydi. 'Geli
şim' sanatı konusunda öneri ve eleştirel savlarıyla bana yol gösteren
dikkatli redaktörlerim, iş arkadaşlarım ve seyircilerim olduğu için
kendimi şanslı sayınalıyım. Doğru yolda llerlernem konusunda büyük
emekleri geçti. Yoğun işbirlikleri ile yapıcı öneri ve fikirlerinden
dolayı kendilerine teşekkür etmek istiyorum.
• 19 .
Çoğu yazar kendini yalnız hisseder ancak ben büyük ve muhte
şem bir ailem olduğu için çok şanslıyım. Çocuklarımdan dünyamızı
açık ve meraklı gözlerle incelerneyi ve varlığı belli olmayan ancak
yine de önemli olan detaylara dikkat etmeyi öğreniyorum.
Hennef2009
o 20 o
Kadmlarm ayaklar• neden soğuktur?
Duyu ve zeka :
Beden i m iz nas1l ça hş1r?
• 21 •
Banyo yaptiktan sonra parmaklanmiz neden
buruşur?
1
Banyodan sonra kızım kaygıyla, "Baba, parmaktarım buruş buruş
oldu; bu bir hastalık mı?" diye sordu. "Bunlar sonradan geçer mi?"
• 23 .
fenomene Şeker ve tuz yiyecekleri nasıl muhafaza eder? bölümünde
de rastlayacaksınız.) Basit bir deney yapabilirsiniz: İki kase alın ve
birini çeşme suyuyla, diğerini de tuzlu suyla doldurun. Sonra yirmi
dakika boyunca ellerinizi bekletin. Az tuzlu çeşme suyu nasırlı de
riden içeriye sızıp hücreleri şişirecek ve deriniz buruşacaktır. Tuzlu
sudaysa denge söz konusu olduğundan burada geçişme olmayacak
ve deriniz olduğu gibi kalacaktır. Bu denge yüzünden tuzlu deniz
suyunda deriniz daha az buruşur. Ölü denizin tuzlu sularında bu
ruşmadan saatlerce yüzebilirsiniz.
• 24 .
Kan grubu ned i r?
Tüm bunlar kan nakli yapıldığında çok önemli oluyor çünkü kan
ayak diretiyor ve sadece kendine uygun olanı kabul ediyor; yabancı
olanı itiyor. Örneğin A+ kan grubundaysanız A-kan size uygundur
çünkü vücudunuz 1\yı tanıyor. Bu durumda Rhesus faktörü hesaba
• 25 .
katılmaz. Tersi durumundaysa A- grubu A+ kanı kabul etmez çünkü
buradaki Rhesus faktörü A- için yabancı bir unsurdur.
• 26 .
Verici
0- ıl
0+ ıl ıl
A- ıl ıl
Q A+ ıl ıl ıl ıl
<C
B- ıl ıl
B+ ıl ıl ıl ıl
AB- ıl ıl ıl ıl
AB-;- ıl ıl ıl ıl ıl ıl ıl ıl
• 27 .
Dolunay gecelerinde daha çok çocuk doğar ml?
• 29 .
varsa bu, takvimdeki noktaların yoğunluğundan anlaşılabilecekti.
Takvimde dolunay günleri özellikle işaretlenmişti. Noktaları sayınca
ben, ebe ve doktorlar sonucu gördük: Dalunayda özel bir doğum
artışı görünmüyordu. Ne doğum artışı ne de o gecelerde doğan kız
ve erkek çocuk oranında bir değişiklik oluyor.
• 30 .
karşılanabilir bir istisna oluşturuyor. Kolayca kontrol edilebiliyor.
Aralarında bir bağlantı yok! Kızıının siğiliyse bir büyücü kadın
tarafından iyileştirildi... Ancak bir şeyi çok iyi biliyorum: Kızım
dolunayda doğmadı!
• 31 •
Suyun alt1n1 neden net görem iyoruz?
• 33 .
Gözlerimizde de buna benzer bir durum meydana gelir: Hava
ile göz arasındaki geçişte ışık doğru bir şekilde kırılır ve net görürüz.
Suyun altındaysa ışık dalgaları sudan geçip göze ulaşır. Ancak su ile
göz tabakası arasındaki optik fark çok az olduğundan ışık kırılması
daha az olur. Sonuç: Nesnelerin net sureti ağ tabakasına değil, daha
arkadaki bir noktaya düşer. Bu yüzden suyun altında hipermetrop
oluruz ve bulanık görürüz.
Yine de suyun altında net görme şansımız var; dalış gözlüğüyle.
Bu durumda gözümüzün önünde su değil hava olur ve ışık yine
düzenli biçimde kırılır.
Balıklar suyun altında net görür ve bu, dalış gözlüğü olmadan
olur. Çünkü göz yapıları bizimki gibi yuvarlak değil, daha düzdür.
Uygun ışık kırılması yuvarlak şekilli mercek üzerine düşer.
Gözlerimiz yaşadığımız ortama göre uygun şekilde optimize
edilmiştir: Suyun altındaki insan hipermetrop ve dışarıdaki bir ba
lıksa oldukça miyoptur!
• 34 .
Sivrisi nekler kokan aya klari m 1 sever?
'
'i
't:.
""'',�-...
\,
• 35.
İnsanın sıcak bir yaz akşam keyfini berbat edebilirler. 170 mil
yon yıldır kurhaniarına işkence ediyor ve tropik ülkelerde tehlikeli
hastalıklar taşıyorlar: Sivrisinekler. Titizlikle incelenirse sokanların
sadece dişiler olduğu görülür. Sivrisinekler aslında vejetaryendir ve
meyveler ile çiçeklerin özsularıyla beslenirler. Dişiler, erkek tarafın
dan döllendikten sonra yumurdamak için değişik proteinlere ihtiyaç
duyar ve bunu kurbanlarının kanından elde eder. Kan emmek, bu
böceklerin üremeleri için olmazsa olmazdır.
Bu can veren sıvıya ulaşabilmek için sinek, hortumunu deriye
batırır. Bu hortum o kadar incedir ki neredeyse hiç fark etmeyiz;
tabii ardından başlayan o kaşıntı olmazsa. Emdiği yerdeki kanın
pıhtılaşmasını önlemek için sinek buraya belirli proteinler salgılar
ve bu pıhtılaşmayı önleyici proteinler sinir bozucu bir kaşınmaya
ve hatta bazen de alerjiye yol açar.
Bilim insanları yıllardır bu altı hacaklı küçük yaratıkların kur
banlarını nasıl seçtiğini araştırıyor. Vücut ısısı belirli bir rol oynuyor
ve ayrıca nefes verirken dışarı çıkan karbondioksit de bunu etkiliyor
gibi görünüyor. Ancak bazı sivrisinekler koku konusunda bir başka
şeyi çok çekici buluyor: Giyilmiş çoraplar! Ayak terimiz çeşitli kim
yasal maddeler barındıran bir kokteyldir. Biz insanlara kötü gelen
ayak kokusu sivrisinekler için çok çekici bir parfüm gibidir.
Kenya'daki Uluslararası Böcek Araştırma Enstitüsü'nde (ICIPE)
bunu bizzat test etme şansım oldu. Özel bir çadırın içine iki sinek
tuzağı kuruldu: Kapanlardan birine benim giyilmiş çoraplarımı; di
ğerine de temiz bir çift çorap koyduk. Gece boyunca iki yüz sinek
çoraplar arasında tercih yapacaktı. Ertesi gün sayım yapıldı. So
nuç: Temiz çorapların olduğu bölümde sadece iki sinek vardı. Kirli
çoraplarımın olduğu kapandaysa seksen! Açık bir kanıt: Giyilmiş,
kirli çoraplar sinekleri çeker. Kenyalı bilim insanları tehlikeli sıtma
hastalığının yayılmasını önlemek amacıyla yeni sivrisinek tuzakları
• 36 .
üzerinde çalışıyorlar. Kenya gibi ülkelerde bu şekilde, herhangi bir
kimyasal kullanmadan birçok insan hayatı kurtarılmış olacak.
Belki bizler de bu bilgiden faydalanabiliriz. Bu rahatsız edici
varlıkları yanlış yönlendirin: Çoraplarınızı çıkarıp yatak odasının
kapısının önüne asın. Dişi sivrisinekler buna bayılır!
• 37 .
Kas Tutulmasi nas1l oluşur?
İnsan kendini harekete geçirir, spor yapar, sağlığı için bir şeyler
yapar ve anında cezalandırılır; kas tutulmasıyla! Bu nasıl olur? Yıllar
boyunca bu olgunun kaslara aşırı asit yüklenmesinden kaynaklandığı
düşüniüdü: Aşırı ve alışılan seviyenin üstünde hareket kaslarda çok
fazla laktik asit oluşturur. Bunlar çok hızlı yakılamaz ve o bilindik
olguya götürür: Kas tutulması.
Ancak geçtiğimiz yıllarda bilim bize tamamen farklı bir açıklama
sundu: Kaslar gücünü kasılmaktan alır. Kas gücü sayısız mikroskobik
kasılmanın toplamından meydana gelir.
OIIIJO
1
Aktin
11111111 1
Miyozi n
o 39 o
bir bütün oluşturur. Bu, bütünde kendini belli eder, kas kasılır ve
böylelikle bacaklarırnızı hareket ettirebilir ya da ağırlık kaldırabiliriz.
Kas tutulması sırasında enteresan şeyler gözlemlenmiştir. Aşırı
yüklenme sırasında en ufak kas birimlerinde yırtılmalar görülür:
Sarkamerler hasar görür. Kas tutulması aslında kaslarda meydana
gelen mikro yaralanmalardır. Hasar oluşmasının sebebi, bu birim
lerin kapasitelerini aşan bir gerilmeye tabii tutulmasıdır. Kas lifleri
aşırı gerilir ve bu nedenle zarar görür. Ve bu acı verir!
Kas tutulması spordan önce yapılan esneme çalışmalarıyla en
gellenebilir mi? Gözlem çalışmaları buna olumsuz yanıt veriyor:
Engellemez. Ya sonra? Antrenman biçimi mi değiştirilmeli ya da
üzerine mi gidilmeli? Bunun sonuçları kötü olabiliyor; bu durumda
yaralanmaların iyileşme süreci daha da uzuyor. Spordan sonra masaj
mı? Daha da kötü bir hale getiriyor.
Bu moral bozucu, ancak kas tutulmasına dayanmaktan başka
seçenek yok. Ama bir teselli var: Bunun sonunda daha fazla lif olu
şuyor ve güçleniyoruz! Spor salonlarının duvarlarında ne de güzel
yazar: "No pain, no gain:' Acı yok, kazanç yok!
• 40 .
Bir ses tizken bir diğeri neden pestir?
\ ('
"_, ( ı
'1
• 41 •
lendiğinde havanın ses tellerinden geçebilmesini sağlayacak olan
basınç oluşur. Dışarıya çıkan hava açılan boşlukta bir alt basınç
oluşturur ve böylece elastik ses telleri kendiliğinden yeniden kapanır.
Ciğerlerdeki basınç yeniden güçlendiğinde süreç tekrarlanır ve bir
sonraki hava dalgası dışarı çıkar. Bu gelgit durumu yaklaşık olarak
saniyede birkaç yüz kere tekrarlanır ve bizim ses olarak duyduğumuz
basınç dalgalanmalarını meydana getirir. Ses tellerinin gerilmesiyle
gelgit hızlanır ve tiz sesler oluşur. Gelgit daha yavaş olduğundaysa
sesimiz pes çıkar.
Her insan doğal bir ses tonuna sahiptir: Tenor ve bas arasın
daki fark, ses tellerinin kalınlık farkından meydana gelir. Teller ne
bdar kalınsa, gelgitleri o kadar yavaş olur ve ses o kadar pes çıkar.
Soğuk algınlığındaysa ses tellerimiz şişer, kalıntaşır ve herkes hasta
olduğumuzu sesimizin kalınlığından anlar. Kısacası, sesin pesliği
bedenin büyüklüğüyle değil, ses tellerinin kalınlığıyla alakalıdır.
• 42 .
i ndirimli alişverişierde a kh m 1z neden d u rur?
Alışveriş benim için katışıksız bir stres kaynağıdır. Her yerde, alış
veriş yapmamız için teşvik ediliriz: "Şimdi alın!': "indirim!': "Tadilat
nedeniyle indirim!': "imalat fiyatına!" Ne dersiniz? Bunlardan etkile
niyar muyuz yoksa kafamız fırsatlar yağmur ormanında sakinliğini
koruyor mu?
• 43 .
varsayımı ödüllendirme merkezimize çekici geliyor ve hatta hesap
yapmamızı bile engelliyor. Bu etki "Sadece bugün! " ya da "Stoklar
tükenene kadar! " gibi zaman kısıtlayıcı bir unsur eklendiğinde daha
da artıyor. İçimizdeki kar avcısına seslenildiğinde beyin devre dışı
kalıyor!
• 44 .
1 20/80 ta nsiyon ne demek?
• 45 .
hala sıkıdır ve kan akışını rahatsız etmektedir. Hortumu bırakmaya
devam edersiniz, su düzensiz olarak akınaya devam eder. Arterdeki
kan da aynı şekilde düzensiz akar. Bu, stetoskopta tıslama sesi olarak
duyulmaktadır. Bir süre sonra arterdeki kan, manşettekine üstün
gelir ve etkisini hertaraf eder. Kan rahatça akınaya başlar ve tıslama
sesi kaybolur. Basınç tekrar kaydedilir; bu diyasolik basınç da denen
ikinci rakamdır. Örneğin 80.
Bu "120'ye 80" sayısı basınç miktarlarını işaret eder. Bu ölçüm
metodunun yaklaşık yüz yıllık bir geçmişi olduğundan, geleneksel
milimetre civa birimi kullanılmaktadır.
Genç yaşlarda damarlarımız esnektir ve genleşebilir. Böylece
damar sistemimizde yüksek bir basınç birikimi olmaz. Ancak yaşımız
ilerledikçe damarlarımız sertleşir ve yıpranır dolayısıyla basınç da
bir o kadar artar. Kalp bu yüzden daha fazla çalışmak zorunda kalır
ve bu süreçte bu durum iyi bir şey değildir. Tansiyonu yüksek has
talara bu yüzden tansiyon düşürücü ilaçlar verilmektedir. Tansiyon
gün içinde bile o anda yapılan aktiviteye göre inip çıkabilmektedir.
Fiziksel zorlanmalar, stres ve heyecan durumlarında yükselmekte;
bedensel ve zihinsel dinlenme evrelerinde düşmektedir.
Normal kabul edilen kan basıncı 120/80'dir. 140/90 değeri ve
üzerindeki bir tansiyon, düzenli olarak kontrol edilmelidir. Sonra
tekrar ölçülmeli ve ciddi anlamda kulak verilmelidir.
• 46 .
Baz1 insanlar sütü neden sindiremez?
10
Gl i koz
\ 1 ' 1
,
/�
\®!
�
Laktoz
Galaktoz
Laktoz
• 47 .
Dünya genelinde insanların çoğu süt sindirimi açısından so
run yaşar. Almanya bu konuda azınlıktadır (1 16 oranında) ancak
dünyanın diğer bölgelerinde bu normal karşılanan bir durumdur.
Örneğin; Çin'de süt içebilen insana uzaylı gibi bakılır zira buradaki
insanların % 99 sütü sindiremez. Afrika'nın bazı bölgelerinde de
neredeyse kimse süt içemez. Bazı kesimlerindeyse bu oran onda
bire kadar düşer.
Avrupa'da bu konuda kuzey-güney ayrımı söz konusudur: İsveç
ve Danimarka'da halkın yaklaşık % 10 süt ile sorun yaşar. Fransa ve
İspanya'daki oransa %50'dir. Hatta Sicilya'da %70'tir.
Bir yetişkin olarak sütü sindirebilme yeteneği evrim sürecinde,
bundan yaklaşık 7000 yıl önce ortaya çıkmıştır; yani oldukça geç
bir dönemde. Atalarımız bu devirde inek, keçi ve koyun beslerneye
başladı. Süt ve süt ürünleri yetişkin insanların gündelik besin kay
nakları arasına girdi. Bu, yeni bir durumdu ve bedenimiz buna uyum
sağlamalıydı. Bilim insanları halen devam etmekte olan bu gelişim
ve yayılma sürecini genetik analizler vasıtasıyla izleyebilmektedir.
Kimbilir belki de süt hazımsızlığı, doğanın, süt emen yavruları
iştirakçilerden koruma yöntemlerinden biridir. Teorik olarak yetiş
kin hayvanların yavruların sütünü çalması ihtimali vardır çünkü.
Absürt bir örnekle açıklarsak: Babalar annelerin sütünü bitirdiği
takdirde yavruya bir şey kalmazdı! Ancak doğa, bu konuda bir ön
lem almıştır: Küçük ağız yapısı ve doğuştan gelen emme refleksi
sayesinde yavrular yetişkinlerden çok daha güçlü emerler. Hem de
dah,a küçük ve güçsüz olmalarına rağmen!
• 48 .
11Hissed i len s1cakhk" n e demektir?
11
� -:c · ;_ ,.· �
l!J
--
• 49 .
Havadaysa durum çok farklıdır. Hava harika bir yalıtım yete
neğine sahiptir ve ısıyı çok az iletir. Havanın sıcaklığı, hissedilen
sıcaklık konusundaki faktörlerden sadece biridir. Bu konuda rüzgar
ve havadaki nem oranı da önemli rol oynamaktadır.
• so .
El ve aya kla n m iz neden bazen kar1nca lan1r?
12
• sı •
sinyallerin düzene girmesi zaman alır. Bu düzelme evresinde beyne
karışık sinyaller gider ve biz bunu karıncalanma ve batına olarak
hissederiz. Akabinde sıklıkla bir yanma hissi de gelir.
• 52 .
Tüyler neden d i ken d i ken ol ur?
13
o 53 o
Hapş1r1 rken ne olur?
14
• 55 .
faydası vardır ancak bu sefer de virüsler el içlerine yapışır ve kolay
lıkla dokunduğumuz her yere dağıtılır. Kapının tokmağı, telefon,
bilgisayar klavyesi ve "İyi günler Bayan Schulz"a kadar . . .
Çıkarılacak ders açıktır: Her kim hapşırdıysa ellerini hemen
yıkamalıdır.
3 Halk arasında 'Işık Alerjisi' olarak bilinen, güneşe ya da yüksek voltajlı ışığa bakıldığın
da şiddetli ve kontrol edilemeyen hapşırma nöbetidir. Hapşırma sayısı 40-50'yi bulabilir.
(ed.n.)
• 56 .
Esnemek bulaş1c1 m1d1r?
ıs
• 57 .
sadece biz eylemi gerçekleştirirken değil, başkasının eylemini izledi
ğimiz anlarda da aktif hale geliyor. Etrafımızda olan bitenleri sürekli
olarak beynimizde yansıtıyoruz gibi görünüyor. Bu yüzden bu sinir
hücrelerine ayna nöronları da deniyor. Karşımızda esneyen birisini
gördüğümüzde, beynimiz de onunla birlikte esnemeye; birisi bir
yerini kestiğinde acı duymaya ya da güldüğünde gülmeye başlıyoruz.
Dış dünyayı o ana dek bildiğimiz halinden daha derin bir şekilde
algılıyoruz. Bunu belki de ayna nöronlarının keşfinden çok daha
önce tahmin ediyorduk. Kelimesi kelimesine çevrildiğinde birlikte acı
çekme anlamına gelen 'sempati'4 kelimesi de bunu göstermektedir!
Beyin hücrelerinin bu bağlantısı çok hassastır, sadece esneme
konusunda da değil. . . Örneğin; anneler çocuklarını beslerken ağız
larını açarlar. Çocuk hareketi görür, beyin yansıtır ve ağız açılır.
Artık durumu biliyorsunuz: Bir dahaki sefere esnerken yaka
lanırsanız mazeretiniz hazır: "Beynim yansıtıyor!"
4 Sempati kelimesi etimolojik olarak Eski Yunancadaki sun (birlikte, beraber) ve pathas'un
(acı çekme) bir araya gelerek oluşturduğu sumpatheia'dan gelmiştir. (ed.n.)
• 58 .
Kad 1 n l a n n aya klan neden soğ u ktur?
16
Wilhelm Busch
• 59 .
Yüksek ölçüde ısı kaybı ve zayıf ısıtma sistemi elverişsizdir.
Üşüdüğümüzde vücudumuz can sıkıcı bir tasarruf durumuna geçer:
Hayati organları ve beyni 37 derecede tutahilrnek için el, ayak ve
burun gibi uzuvlara giden kan miktarı azalır. Isı vücudun mer
kezine odaklanır. Soğukta kadınların ayaklarındaki kan damarları
daha çabuk daralır. Kanın akmadığı yerlerde sıcaklık olmaz. Ayak
parmaklarının ısısı 8 dereceye kadar düşebilir! Kadınların üşüyen
ayakları, biyolojik bir hayatta kalma stratejisidir.
Bu, erkeklerin onlara doğadan daha fazla yardımcı olabildiği
ender durumlardan biridir...
o 60 o
Nas1l 3-boyutl u görürüz?
17
• 61 •
İki gözümüz de farklı resimler gördüğünden, beynimiz bundan
dsınin uzaklığını tespit edebilir. Bunda tabii ki görüntünün keskin
liği de önemli rol oynar. Keskinlik ile bakış açısı arasındaki ilişki
beynimize yılların getirdiği deneyimlerle kazınmıştır. Üç boyutun
optik yanılsaması da bütün bu tecrübelere dayanmaktadır. Nesne
leri net görmek isteriz ve bu ancak şaşı baktığımızda gerçekleşir.
Bu hileyle gözlerimiz tamamen farklı bir resim algılar ve beynimiz
mantıklı bir cevap arama sürecinde bu görüş tecrübesini üç boyutlu
olarak yorumlar.
• 62 .
çevremizi renkli değil, gri tonlarda algılarız. (Tam olarak bu nedenden
dolayı tüm kediler geceleri gridir.) Bu sensörlere ne kadar az ışık
düşerse, tepki vermeleri için, o kadar uzun zamana ihtiyaç duyarlar.
Bu prensipten sonra size evde kendi kendinize deneyebileceğiniz
sıra dışı bir deney önermek istiyorum:
Hareket eden bir cismin önüne bir lamba yerleştirin ve duvar
daki gölgelerine dikkat edin .
..-: ..
• 63 .
resimin birden üst üste binmesini de derinlik olarak algılar. Bakış
açısını değiştirdiğİnizde ve gözlükten diğer gözünüzle baktığınızda
daha da garip bir şey olur: Az önce duvarın içine doğru hareket
eden gölgenin hareket yönü aniden değişmiştir, şimdi duvardan
dışarıya doğru hareket etmektedir.
• 64 .
Y1ld1zlar neden parlar?
• 65 .
Gökyüzü n eden mavi d i r?
18
6 Işığın veya diğer elektromanyetik radyasyonun, ışığın dalga boyundan daha küçük tan
ecikler tarafından saçılımını ifade eder. Işık, saydam katı veya sıvıların içinden geçtiğinde
de meydana gelse de en çok gazlarda gözlenir. Gökyüzünün mavi görünmesinin temel
nedeni, açık atmosferde güneş ışığının Rayleigh saçılırnma uğramasıdır. (ed. n.)
• 67 .
bakmasak bile bu saçılan ışığı görürüz. Gökyüzünün gündüzleri
aydınlık olmasının nedeni budur. Işık dağılımı olmasaydı, gökyüzü
tıpkı astronotların gördüğü uzay gibi zifıri karanlık olurdu.
Hepsinden önce mavi ışığın dağıldığını, bir bardak suya birkaç
damla süt damlatarak gözlemlemek çok kolaydır: Yandan gelen ışık
süt damlacıklarının yanından geçer ve tıpkı gökyüzündeki gibi mavi
görünür! Sütteyse tüm renkler dağılır: Beyaz süt - beyaz bulutlar!
• 68 .
güneşin muhteşem kırmızı rengi kalır, çünkü kırmızı ışık dalgaları
neredeyse hiç dağılmaz ve böylece doğrudan gözümüze ulaşır.
Tek bir fiziksel olgunun, Rayleigh saçılımının; gökyüzünün
maviliği, bulutların beyazı ya da akşam güneşinin kızıllığı gibi bu
kadar çeşitli renkleri meydana getirebiliyor olması beni her zaman
şaşırtmıştır. Kimbilir, bir gün bir yerlerde torununuzia oturur ve
kızıl gün batımını izlersiniz. Açıklama olarak da kurabiye pişiren
melekler yerine fıziğin büyüsünden bahsedersiniz .
• 69 .
Gökkuşaği rengini nereden a hr?
19
����:.�: · .
' ''..;\.. '
t'
,...__.#f
"' .. --.:�-"- ��"� .
. ·� .
• 71 •
ve tekrar dışarıya çıkar. Her damla bir tür ayna görevi görür: Beyaz
ışık içeri, renkli ışık dışarı.
Peki, yay şekli nasıl oluşur?
Renkli, kırılmış güneş ışığını tam anlamıyla görebilmemiz için
yağmur damlaları ve ışıkla aramızda tam olarak kırk derecelik bir
eğimin olması gerekir. Belki fark etmişsinizdir; gökkuşağı ancak güneş
alçaktayken görülebilir durumdadır. Güneş gökyüzünde yükseldi
ğinde, damlalar, Güneş ve gözümüz arasındaki açı o kadar büyüktür
ki renkli kınlmayı göremeyiz.
Bu kırk derecelik sabit optik açı daireyi amınsatır ve teorik
açıdan bakıldığında gerçekten de renkli bir daire oluşur. Eğer şan
sınız varsa, uçaktan böyle bir gökkuşağı dairesi gözlemleyebilirsi
niz. Ancak genelde yeryüzünde olduğumuz için bir eğiklik görürüz
çünkü düşen yağmur damlalarındaki renkli ayna sadece dairenin
üst yarısını doldurur.
• 72 .
Bulutlar nas1l meydana gelir?
20
• 73 .
Kümülonimbus bulutları özellikle dikkat çeker çünkü bu yak
laşan fırtına alametlerinin on kilometre yüksekliğe ulaşabilen örs
şeklindeki formlarının yanında, çapları da on kilometreye ulaşabilir.
Bu devasa enerji paketleri, yarım milyon tondan fazla su taşır ve
aniden bastıran yağmur şeklinde yeryüzüne iner. Daha sonra güneş
açar ve açık gökyüzünde masumca büyüyen hayaller yaratan, beyaz,
güzel hava kümülüs bulutları tekrar görünür.
• 74 .
Sis nasil ol uşur?
21
Oscar Wilde
Yani sis, aslında yere temas eden bir çeşit bulut gibidir; sıcak,
nemli hava soğuk zemine değdiğinde oluşur. Kelimenin Yunanca'daki
karşılığı nephele yani buluttur.
Soğuk kış günlerinde nefes verirken bile sis oluşur, çünkü ci
ğerlerimizden gelen hava soğur ve barındırdığı nemi daha fazla
taşıyamaz. Bir kısmı yoğunlaşır ve küçük bir buluta dönüşür.
• 75 .
daha soğuktur. Bu soğuk ve henüz kuru olan hava, su yüzeyinin
hemen üzerinde ısınır, bu arada nem toplar ve bunun akabinde
yükselir. Buradaysa nemin yeniden yoğunlaşmasını sağlayan soğuk
hava katmanlarıyla karşılaşır. Göllerin üzerini sonbahar akşamlarında
sis kaplamasının nedeni tam olarak budur.
Sis, havanın taşıyabileceği kadar hafif olan sayısız küçük su
damlacıklarından meydana gelir.
Gösteri dünyasında ne zaman bir şeyin heyecanlı olması ge
rekse, yapay sis olayı devreye girer. Ancak buradaki sis bir düğmeye
basarak oluşturulur: Sis makineleri küçük ağızlıklardan sıcak yağ
püskürtür. Bu minik yağ damlacıkları havada süzülür ve projektör
ışığında gerçek sis gibi görünür. Bu yüzden çekimler sırasında şöyle
denir: "Sis açık, ses açık, kamera, motor .. :'
• 76 .
Yl ld1zlar neden parlar?
22
7 'Parla, parla küçük yıldız, ne olduğunu öyle merak ediyorum ki. . .' (ed. n.)
• 77 .
Çoğu nokta, çok uzaklarda olan yıldızlardır. Bize en yakın yıldız,
çok parlak bir ateş topu olan güneştir. Diğer yıldızlar da yakından
iziense aynı şekilde görünebilirdi, ancak bir nesne bizden ne kadar
uzaklaşırsa o kadar küçük görünür. Yani güneşimiz de daha uzak
mesafeden diğer yıldızlar gibi görünürdü. Evrendeki uzak mesafeler
den yıldızların sadece ışığı bize ulaşır. Şekilleri parlak bir noktacık
haline gelir. Bazı yıldızlar o kadar uzaktadır ki teleskoptan bakınca
bile küçük parlak noktalar halinde görülür.
{1
1
1
• 78 .
yerine sadece evrendeki yanan noktalar vardır, çünkü atmosferin
dışında dolaşmaktadırlar.
Mars, Satürn ve Venüs gibi gezegenlerse, yıldızlar kadar uzakta
değildir ve bu yüzden bize nokta olarak değil, küçük daireler şek
linde görünür. Gezegenlerin kendi ışıkları yoktur, güneşten gelen
ışığı yansıtır. Onların ışığı da atmosferden geçerken salınır ancak
mesafeleri nedeniyle bu salınma çok düşük seviyededir. Bu yüzden
gezegenler parlamaz. Böylece gece gökyüzünde yıldızlar ile gezegepJeri
birbirinden ayırmak kolaylaşır: Yıldızlar parlar, gezegenler parlamaz.
• 79 .
Samanyo l u nedir?
23
o 81 o
Zeus, gayrimeşru çocuğuna tanrısal güçler verebilmek için,
uyuyan karısı Hera'dan süt emmesini sağlar. Ancak bebek o kadar
şiddetli emer ki Hera uyanır ve onu itip yanından uzaklaştırır. Bu
sırada tanrısal sütü gökyüzüne fışkırır!
Dürbünle bakıldığında bu sütümsü yapının sayısız yıldızın bir
araya gelmesinden meydana geldiği görülür. Çoğunlukla galaksi
denilen devasa kümelerden oluşmuşlardır. Güneşimizin meydana
geliş hikayesi de aynıdır. Yaklaşık olarak 200 milyar kardeş yıldız
vardır ve hepsi birlikte bizim galaksimizi oluşturur; çubuklu sar
mal gökada denen bu yapı akıl almaz büyüklüktedir. Çapı yaklaşık
olarak 100.000 ışık yılıdır, bu da ışığın galaksimizi bir kez baştan
sona geçmesi için 100.000 yıla ihtiyacı olduğu anlamına geliyor.
Karşılaştırmak için örnek vermek gerekirse: Işığın dünyamızdan
aya kadar gitmesi bir saniye sürmektedir! Dünyamızdan Güneşe
ulaşmasıysa sekiz ışık dakikada olur.
• 82 .
kezine baktığımızda birçok yıldızdan oluşan bir şerit görürüz, ancak
burası.galaksinin geri kalanından daha az yıldızla ödüllendirilmiştir..
Yani Samanyolu, galaksinin bizim sınırlı görüş açımızdan görünen
bir parçasıdır. Gece gökyüzünde gördüğümüz her yıldız bizim ga
laksimize aittir. Aşırı iyi görüş koşullarında yaklaşık 15.000 parlak
nokta görülür. Galaksimizin 200 milyar yıldızdan meydana geldiği
düşünülürse, ne kadar küçük bir kısmı gördüğümüz anlaşılıyor.
Galaksimizin daha geniş çevresinde, Andromeda takımyıldızında
bizimkine benzer bir galaksi vardır. Hatta bunu çıplak gözle bile gör
mek mümkündür. Net olmayan, soluk bir yıldız gibi görünmektedir.
Gökbilimciler arasında Messier-Objesi ya da M3 1 olarak da
bilinen Andromeda galaksisi şu anda bizden 2,7 milyon ışık yılı
uzaklıktadır. Yani bugün burada gördüğümüz ışık, bundan 2,7 mil
yon yıl önce yola çıkmıştır!
o 83 o
Işığın kesin ölçümleri sonucunda gökbilimciler bu galaksinin
266 km/s hızla üzerimize doğru geldiğini hesaplamıştır. Galaksi
yaklaşık üç milyar yıl sonra bizim Samanyolumuzla karşılaşacaktır.
Demek ki biraz daha zamanımız var...
• 84 .
Ka r yağd1ğ 1nda etraf n eden sessizleşi r?
24
Hayatıının ilk kar yağışını çok geç tecrübe ettim. Çocukluğum sü
resince yaşadığım Güney Hindistan'da kar yağışı söz konusu olma
mıştı. Noel zamanı uzak Avrupa'da yaşayan büyükannemi telefonla
arardık Telefon bağlantıları çok kötüydü ve annem ile büyükannem
aniaşabilmek için karşılıklı olarak ahizeye bağırırlardı. Bazen hattın
diğer ucundan şöyle bir söz duyulurdu: "Noel beyaz geçiyor:' Uzun
bir süre bütün Avrupa'nın sürekli olarak karlada kaplı olduğunu
düşündüm. Annemin memleketi bu yüzden çok özeldi. Yıllar sonra
Lüksemburg'a gittiğimizde adeta hayal kırıklığına uğramıştım: Kar
neredeydi? Mevsim yazdı! Takip eden kış aylarında kada ödüllendi
rildim ve yeni ve olağanüstü bir tecrübe edindim. Kar tam anlamıyla
sihirliydi! Tüm dünya bir anda sessizleşiyordu. Bunun arkasında
yatan neden neydi?
• 85 .
Taze karın yaklaşık olarak % 90'ı havadan meydana gelir, çünkü
kar kristalleri düzensiz bir şekilde üst üste yığılmıştır ve aralarında
bolca boşluk vardır. Kar kalın, buzlu strafora benzer. Ses dalgaları
kara çarptığında birçok yöne dağılır, bir kısmı kar örtüsünün içine
gömülür ve dışarıya giden yolu bulamaz. Dalga enerjisinin bir kısmı
kar örtüsünün içinde kaybolur. Amerikalı bilim insanları bunu ta
banca sesleriyle test etmiştir:
Tabanca sesleri, özel mikrafonlarla yazın ve kışın ayrı ayrı kay
dedildi. Aralarındaki fark oldukça belirgindi: Ses karda katbekat
daha fazla emiliyordu. Ayrıca dikkat çeken ayrıntılardan biri de
karın, tiz sesleri daha fazla emdiğiydi. Bu olgunun bir benzeri kafa
yorganın altındayken yaşanır. Tiz frekanslar dalıa fazla emilir ve
her şey daha derinden duyulur. Toz halindeki taze kar en iyi ses
emicisidir. Kar erir ve daha çok birbirine yapışır, hava oranı azalır
ve emilim zayıflar.
Sayın ebeveynler: Çocuklarınız kar topu savaşı yaptıklarında ve
seslendiğİnizi duymadıklarında kızmayın! Bunun suçlusu çocuklar
değil, kardır!
Ay'da neden o kadar çok krater var da Dünya'da
yok?
25
Bundan yaklaşık 4,6 milyar yıl önce eski dünya oluşmuştur. Bu
gün, bir gök cismiyle çarpışması sırasında Dünya'nın bir parçasının
koptuğuna inanılıyor. Sonra bu iki dsınin maddesinden Ay meydana
gelmiştir. Bu oluşum sürecinde güneş sistemimizde sürekli olarak
Dünya ile Ay'a çarpan birçok gök cismi bulunmaktaydı. Bu büyük
bombardıman yaklaşık olarak 300 milyon yıl sürmüştür. irili ufaklı
meteorlar ses hızının 200 katı hızla yüzeye çarpmaktaydı. Çarpma
enerjisi öyle yüksekti ki katmanlar patlıyor ve buharlaşıyordu. Bu
esnada çevreye materyaller fırlatıp yer yer devasa krater bölümleri
oluşturuyordu.
• 87 .
yüzden Ay'da bu düzleşme süreci yaşanmamıştır ve çocukluğunda
aldığı yara izlerini bugün dahi olduğu gibi bize gösterir.
8 Bundan tam 49.000 yıl önce yaklaşık 300.000 ton ağırlığında, 45 metre genişliğinde
büyük bir nikel-demir göktaşının 65.000 km/saat hızla dünyaya çarpması sonucu
oluşmuştur. Dünya üzerinde bulunan bozulmadan korunmuş en iyi kraterdir. Kraterin
çapı 1 ,2 km, derinliği 175 metredir. (ed.n.)
• 88 .
Hepimiz aynı Ay'• m ı görürüz?
26
küçülen büyüyen
o 89 o
--�- :·(/ /.�',-'' ·. lll .
;rr;
/
·:;< .
.
'
. ·
" ·'·
,. . · . , ·
lN
' •.
Jw
.
·. '
. çF
Türkiye Pakistan Mauretanien
• 90 .
Dünya neden döner?
27
• 91 •
gücüyle giderek yoğunluk kazanmaya başlayan maddelerden daha
fazla toplanmaya başladı ve dönüş hızı gittikçe arttı.
o 92 o
Metcezi r nas1l oluşur?
28
Ay
�.. ... . .
Dünya
Daha sonra şu sert soru gelir: "O zaman gün içinde sadece bir
kez metcezir yaşanınası lazım ama sular iki kez yükseliyor! İkinci
• 93 .
dalga nereden geliyor?" Bu basit çocuk sorusundan karmaşık bir
cevap doğar!
.:. •·
..-""'
,-
o
.
• 94 .
Farklı ağırlıklarından dolayı Dünya, ortak çekim merkezinin
etrafında 'yumurta' şeklinde bir rota izlemektedir. Ay'a dönük olan
taraf, dönme noktasına, Ay'a dönük olmayan taraftan daha uzak
olduğu için daha hızlı dönmektedir. Bu tecrübeyi dönme dolaptan
hatırlarsınız: Ne kadar dış tarafa (yani merkezden uzağa) oturursanız,
merkezkaç kuvvetine o kadar güçlü itaat edersiniz. Dünya ile Ay'ın
birlikte dönüşlerinde geçerli olan merkezkaç kuvveti, Dünya'nın
Ay'a dönük tarafında toplanan bir su yığını oluşturma eylemini
gerçekleştirir. Böylece ikinci metcezir olayını da açıklamış oluruz!
Metcezir iki dönüş hareketinin birleşiminden oluşmaktadır:
Dünya'nın dönmesi ve Ay-Dünya dönüş sistemi. Gezegenimiz her
gün iki su dalgasının altında dönüyor.
Bu arada fark etmeden önemli bir fiziksel prensiple karşılaş
mış olduk: Tüm karmaşık süreçler basit hareketlerin toplamı olarak
açıklanabiliyor.
Bu şekilde suların neden her 12,4 saatte bir yükseldiği de anla
şılabilir: Bunun sorumlusu Ay'ın kendi dönüş süresidir. Gökyüzüne
bakıldığında, ayın yine aynı noktaya gelmesi tam olarak 24,8 saat
sürmektedir. İki kez su yükselmesi yaşandığından, ikisi arasındaki
süre 12,4 saat tutuyor. Aradaki bu farkla metcezir her gün biraz
daha ileri bir saate kayıyor. Bu yüzden denize girilen yerlerde günlük
metcezir saatleri duyurulur.
Bu arada neredeyse metcezir oyununda önemli bir oyuncuyu
unutuyorduk: Güneş. Oldukça uzakta olmasına rağmen devasa bir
kütleye sahiptir. Metcezire olan etkisi ayın %40'ı kadardır.
Yeni ayda, özellikle Ay ile Güneş aynı taraftayken çekim gücü
artar ve biz bunu denizin kabarmasından anlarız. O zaman metee
zir aşırı derecede artar ve met aşamasında sular çok fazla yükselir.
Çocuk soru sormaya devam ettiğinde ("Gel-gider değişik de
nizlerde neden daha şiddetli?") en iyisi ona şu cevabı verin: "Bunun
o 95 o
sebebi kıyı şeritlerinin şekillerindeki farklılıklardır. Denizler bazı
bölgelerde bir huni gibi daralır. Bir ileri bir geri akan su böyle bir
kıyı kesimine ulaştığında metcezir daha şiddetli gerçekleşir. Bölgesel
rüzgarlar da etkili bir rol oynar, çünkü suyu körfeze itebilir ve böy
lece gel-git şiddetini artırabilir. Başka soru?.:' Çocuk muhtemelen
bir süreliğine susacaktır.
• 96 .
Z1playan 50.000 kişi deprem yaratabi l i r m i ?
29
• 97 .
Rock am Ring konserleri sırasında bu büyük deneyi gerçekleş
tirdik: 50.000 seyirci aynı anda zıpladı. Bir kilometre öteden bile
sismometre zıplamayı kaydedebiliyordu ancak şiddeti 0,2'ydi. Bir
insan bunu hissedemez, çünkü onca insanın zıplamasına rağmen
ortaya çıkan enerji bir depremle karşılaştırılamaz bile. Hatta Çin'deki
1,3 milyar insan aynı anda zıplasa bile ortaya çıkan enerji en iyi
ihtimalle Richter ölçeğine göre zar zor 3'ü bulur.
Dünyada zıplayarak deprem yaratabilmek için çok sayıda Tyran
nosaurus Rex'e ihtiyacımız var; bunu da Hollywood mümkün kılıyor!
• 98 .
Yl ld1z kaymasi ned i r?
30
1 ı:: -
..•
('
• 99 .
Yani aslında gördüğümüz şey meteorun kendisi değil, sebep olduğu
sıcak, parlak havadır. Kayan yıldızların çoğu yeryüzünden 80 ki
lometre yukarıda eriyerek yok olur. Uzay onlarla doludur. Güneş
sistemimiz; gezegenler, kuyruklu yıldızlar, taş parçacıkları ve yığınla
tozla çevrelenmiş bir atlıkarıncadır.
Kuyruklu yıldızlar çok özel parçacık yığınlarıdır. Güneş'in et
rafındaki dönüşlerinde sürekli olarak parçacık kaybeder ve arka
larında tanecik ve tozdan oluşan bir iz bırakırlar. Dünya, Güneş'in
etrafındaki dönüşü esnasında bazen böyle 'kirli' bölgelerden geçer
ve o zamanlarda gece, gökyüzünde yıldız kaymalarının yarattığı
tam bir havai fişek gösterisi gerçekleşir.
!_,
/Kahraman
1 takımyıldızı (Perscus)
• 100 .
Ba har ne za man başla r?
31
Bahar uyanışı: Her yıl büyük bir gösteri yaşanır. . . Yabani bir devi
nim, vızıldamalar ve mırıltılar; doğa aşka gelir!
• 101 •
eksen çizgisinin uzatıldığı düşünülürse, bu çizginin her zaman kuzey
yıldızını gösterdiği görülür.
* ilkbahar
--Sonbahar - -
'�
Yaz* r
- '
,�Kış
Kış •.r , o 'r
�
Yaz
- -
-Sonbahar
N -
r
i l kbahar
Dönüş sırasında gün ile gecenin eşit olduğu iki an bulunmaktadır.
İşte bu gündönümü olarak adlandırılan gündüz ve gecenin eşitliği
astronomik olarak baharların başlangıcını gösterir, sonbaharın me
sela... İlkbahar noktasında günler uzamaya başlar ve güneş ufukta
giderek yükselir. Doğal olarak güney yarımkürede tam tersi olur;
Avustralya'da o gün sonbahar başlar.
Ağaç ve bitkiler muhtemelen eksenlerden, astronomiden anlamaz,
ancak ne zaman açacaklarını çok iyi bilir: Sıcaklar artmaya başladığı
zaman. Bu bölgesel olarak değişiklik gösterir: Dağlık bölgelerde bahar
yavaş yavaş yamaçlardan yukarıya tırmanır ve şehirlerde korunaklı
bölgelerde yaşayan ağaçlar, şehir dışındaki yerlere göre sık sık daha
erken çiçek açar.
Bahar çizgisi günde 30-40 km hızla kuzeye doğru ilerler. Bi
yologlar, elma ağaçları çiçek açtığında ve leylaklar koku saçmaya
başlar başlamaz bahar gelmiştir der. Tam olarak ne zaman geleceğini
kimse söyleyemez, ancak geleceğinden herkes emindir.
• 102 .
Güneş tutulmasi, Ay tutulmasina oranla neden
daha seyrek gerçekleşir?
32
Güneş
o 1 03 o
küçüktür. Çapı 1 00 kın'den biraz daha büyüktür. Güneş tamamen
karardığında tam olarak doğru bölgede olmak için çok şanslı olmak
gerekir. Binlerce yıllık süreçte Dünya'da hala Güneş tutulmasının
yaşanmadığı birçok nokta vardır!
--
• 104 .
Ay tutulmasında da bir kararına olur: Bu kez Dünya, Güneş ile
Ay arasına girer ve uydumuza gelen güneş ışığını keser. Fakat Dünya
Ay'dan çok daha büyük olduğundan, Ay'ı tamamen gölgeleyebilir.
Böyle gecelerde tam Ay tututmasını gözlemleyebiliriz.
Yani Ay tutulmasının sık ve Güneş tutulmasının ender görül
mesinin nedeni, Ay ile Dünya arasındaki boyut farkıdır. Dünyamız
Ay'ın yüzeyine daha büyük bir gölge düşürür. Tabii bu keyfın önemli
bir koşulu var: Açık bir gökyüzü!
• lOS •
Yüksek yapilarm çevresinde neden esinti olur?
33
• 1 07.
Modem şehir planlamasında rüzgar akunlan dikkate alınmaktadır.
Bilim insanları gerçek şehir ölçeğinde özel rüzgar kanallarının her
iki yanında da evlerin dizili olduğu caddeler kuruyorlar ve rüzgar
hareketlerini analiz ediyor. Bu şekilde yeni bir yapının, şehirdeki
rüzgarı nasıl etkileyebileceği önceden görülebiliyor. Bu olaya Urban
Breeze adı verilir. Ancak benim Köln Katedrali'me daha geleneksel
bir ad daha çok yakışacaktır.
• 1 08 .
Bata kh kta bat1 hr m 1 ?
34
denedim.
• 109 .
deneyde nasıl yaygın bir önyargıya karşı mücadele etmem gerektiğini
açıkça hissediyordum.
. ılO.
Kız öğrenci birkaç gün sonra içi suyla dolu plastik bir şişeyle
şu deneyi gerçekleştirdi:
. J>; .
\-"�-�-
�-- Su
i
'
i
- ·· .....- ��...-
Çamur
• llı .
Yer çekiminin olmad1ğ1 durumlar nasil oluşur?
35
• 1 13 .
İki kütle arasındaki mesafe ne kadar artarsa çekim kuvveti de
o kadar azalır. Yani çekimin gerçekten olmaması için tüm kütleler
den çok çok uzaklaşıp uzay boşluğuna gitmemiz gerekirdi, böylece
kütlelerin çekim alanları çok azalmış olurdu. Ancak şimdiye kadar
hiçbir insan bu kadar uzağa gidememiştir.
Yine de bir seçenek var: Serbest düşüş.
• 1 14 .
'
\
--
• 1 15 .
Kutunun bin kilometre uzaklığa atılabildiği düşünüldüğünde,
parabol olarak adlandırılan formda bir yay çizerek bir kıtadan di
ğerine uçardı ve tüm bu uçuş esnasında kutunun içinde astronotlar
gibi havada süzülürdünüz. Eğer bu düşünce deneyinin biraz daha
ilerletilip kutunun daha da yükseğe atıldığı varsayılırsa nereye uça
cağıyla ilgili hususta Dünya'nın şekli önemli bir rol oynardı. Kutu
düşer ancak Dünya'nın yuvarlak yapısı yüzünden yere düşmez, ge
zegenin etrafında dönmeye başlardı.
Kutunun içinde sürekli olarak yer çekiminin olmadığı bir durum
etkili olurdu. Kutunun daha büyük olduğunu düşünürseniz, bu kez
Dünya etrafında dönen uzay istasyonu ve içinde uçuşan mürettebat
oluşur. Dünyanın etrafında her 90 dakikada bir tur atarlar. Turu bu
hızda tamamlamalıdırlar çünkü aksi takdirde tekrar yeryüzüne dü
şerlerdi. Astronotlar havada süzülürler çünkü sürekli olarak düşerler!
o 1 16 o
Asa nsör düşebil i r m i ?
36
• 1 19 .
şu durum var: Para kabul edilmeyebilir. Bu olabiliyor çünkü para
kontrolörü öyle duyarlıdır ki bazen gerçek parayı kabul etmeyip
onun yerine sahteyi alabiliyor. Para iade ediliyor ve o anda garip
bir refleks gösteriyoruz: Parayı bir yere sürtüyoruz. Bir kez daha
makineye atılınca da hemen kabul ediliyor. Buyurun: Kendimizi
onaylanmış hissediyoruz ve bu başarıyı paranın sürtülmesine bağlı
yoruz. Parayı yeniden makineye atmadan önce havaya da atabilirdik
ve otomat kabul edince de parayı havaya atmanın faydası olacağını
düşünürdük. Halbuki bu iki hareketin de bu olayla bir ilgisi yoktur.
İster sürtün ister sürtmeyin. Makinenin parayı ikinci atışta kabul
etme oranı çok yüksektir. Parayı sürtenler doğal olarak bunun bir
faydası olduğunu düşünüyor. Bu kendini inandırma girdabından
kurtulmak kolay değil.
Bütün bunlar bana sürekli olarak parmağını şıklatan adamı
hatırlattı:
* "Bunu neden yapıyorsun?"
* "Kutup ayılarını uzak tutuyor!"
* ''Ama onlar zaten binlerce kilometre uzakta!"
* "Gördün mü; işe yarıyor!"
• 1 20 .
Asa nsör düşer m i ?
37
• 121 •
durur. Bu sistem emniyetlidir ve şimdiye kadar çalışan bir asansörde
düşme vakası hiç yaşanmamıştır.
Bu arada asansörler sürekli olarak geliştirilmektedir. 600 metre
yükseklikten sonra çelik halatların taşıdıkları ağırlıklar, kopmala
rına neden olacak kadar artmaktadır. Bu yüzden günümüzün büyük
gökdelenlerinde farklı sistemler kullanılmaktadır ancak bunlarda
da güvenli bir mekanizma mevcuttur.
Demek ki bu korku unsuru sadece filmlerde oluyor. Kimi zaman
dursalar bile korkmayın, asansörler asla düşmez!
• 1 22 .
Bir ağaca çarpmak ile ka rş1dan gelen a raca
çarpma n i n şiddeti fa rkh m 1 d 1 r?
38
• 1 23 .
Yüksek geri l i m h atlan neden vard1r?
39
• 125 .
avantajı vardı: İnce iletim kabloları daha az bakır kullanıyordu ve
bu yüzden çok daha ucuzdu.
Gerçek anlamda bir elektrik savaşı yaşandı: Mayıs 1886'da Wes
tinghouse ve yardımcıları bu yöntemle elektriği ilk kez bir enerji
santralinden bir mil uzağa iletebildiklerini gösterdi. Bu deney oldukça
ses getirdi ve herkes Westinghouse'un yüksek gerilim hatlarından
bahsetmeye başladı. Edison rakibine karşı utanmaz bir karalama
kampanyası başlattı. Ona karşı sözde patent ihlali suçundan dava
açtı ve alenen halka açık yerlerde yüksek gerilimin ne kadar tehlikeli
olabileceğine dair gösteriler yaptı. Bunun için kedi ve köpekleri
yüksek gerilimli elektrikle öldürdü ve hatta ilk elektrikli sandalyeyi
icat etti! Bugün büyük bir mucit olarak anılan Edison, aslında ama
cına ulaşmak için hiçbir şeyi yapmaktan çekinmeyen utanmaz bir
fırsatçıydı. Elektrikli sandalyenin kullanılması konusunda baskılarını
artırdı ve 6 Ağustos 1 890'daki bir insanın ilk feci infazının ardından,
elektrikli sandalyeyle infaz olayına "Westinghouse'a" adının veril
mesini önerdi! Ne de olsa giyotin de mucidi olan Doktor Joseph-Ig
nace Guillotin'in adını almıştı. Yine de tüm alçakça kampanyalarına
rağmen Edison başarısız oldu ve Westinghouse'un alternatif akım
prensibi geçerli oldu.
• 126 .
Havaya ateş etmek - Mermi düşerken ne ka
dar h 1zhd 1 r?
40
• 127 .
Yere düşen kurşun yukarıya sıkılan kurşundan daha yavaştır
ancak yine de çok tehlikelidir. Bu yüzden günümüzde askeri selam
lamalar kuru sıkıyla yapılmaktadır!
• 1 28 .
lş1nlanma haya l i bir g ü n gerçek olacak m 1 ?
41
" Uzay, sonsuz boşluk.. :' Çocukluğurnun kült programı her cumartesi
iiğleden sonra bu kelimelerle başlardı. Atılgan gemisinin müretlebatı
uzayın derinliklerinde macera ve bize yabancı bir zeka bulabilmek
için seyahat ediyor ve çoğu zaman da ikisini birden buluyordu!
o 129 o
anlattı. Sunumu sırasında benim dizüstü bilgisayarımı kullandı ve
hatta bana Atılgan gemisinin birkaç çizimini bıraktı! Ben ve fızikçi
Lawrence Kraus konferanstaki bilimsel cepheyi oluşturuyorduk. Bir
bilim kurgu hayranı olan Lawrence, ışınlanma konusunu fiziksel
açıdan derinlemesine incelemişti.
Elde ettiği sonuçlar şaşırtıcıydı: İstediğiniz bir noktaya ışın
landığınızı hayal edin. Bunun için vücudunuzdaki tüm atomların
durumu kayıt altına alınmalı, sonra taşınmalı ve hedef noktasında
tekrar bir araya getirilmeliydi. Yolculuğunuzun sonunda yine aynı
insan olabilmeniz için atomlar birbirine karışmamalıydı. Işınlanma
teknolojisi bu yüzden tek tek atomların konumunu değil, aynı za
manda da komşu atomlada bağlantılarını ve enerji düzeylerini de
bilmesi gerekir. Her bir atom için bu bilgi yaklaşık bir daktilo kağıdı
tutar. Atom atom hesaplandığında bu bilgi 10 üssü 28 kilobayt yer
kaplıyor! Bu bilgiyi bugünkü sabit disklerle yazmaya kalksak ve
diskleri üst üste koysak buradan Samanyolu'nun merkezine giden
yolun üçte birlik kısmı kadar uzun bir sütun oluşurdul
Bu bilgilerin varış noktasına taşınması da ayrı bir sorun. Bu
günkü en yüksek veri iletim tekniğinde { 100 Mbit/s) beden bilgile
rinin gönderilmesi için evrenin yaşının yaklaşık iki bin katı kadar
süreye ihtiyaç duyulurdu. Ayrıca başka bir sorun daha var: Vücut
ışınlanma sırasında enerjiye dönüşrnek zorunda. Kütleden enerjiye
olan böyle bir dönüşümde (E=mc2) binlerce atom bombasına eşit
miktarda bir enerji açığa çıkar!
, Sonuç: Işınlanma imkansızdır! Bu sonuca rağmen hiç üzül
medik, aksine: Uzun bir gece geçirdik ve farklı ışınlama teknikleri,
egzotik solucan delikleri ve paralel evrenler konusunda tahminlerde
bulunduk...
• 1 30 .
Fil lerin kul a klari
neden büyü ktür?
42
• 1 33 .
Ancak özel ve karmaşık uçuş sistemlerinin eklenmesiyle yakın uçuş
gerçekleştirilebildi.
V şeklinde uçuş, testte önemli enerji tasarrufu sağladı. Yakıt
kullanımı %15'e kadar azalmıştı.
V düzenini uçuş hatlarında kullanmak oldukça avantajlı olurdu.
Kıtalar arası uçak şirketleri birlikte ve kardeşçe ülke ve okyanusların
üzerinden uçardı. .. Ancak daha o kadar ilerleyemedik ne yazık ki.
Bir dahaki sefere uçağa bindiğİnizde ve pencereden baktığı
nızda, kanatların ucunda vakvaklayan yol arkadaşlarının modern
alternatifini göreceksiniz: Kanatların ucunda kozmetik bir hüküm
vardır. Winglet11 denilen bu kısım kullanılmayan girdap enerjisinin
miktarını azaltıyor, her uçak tipine göre değişiklik gösteriyor ve
yakıttan yaklaşık olarak %2 tasarruf sağlıyor; bu uzun mesafeli bir
uçuşta tonlarca kerosen 12 demek!
Aerodinamikçiler bu özel bükümle çok gurur duyuyor ancak
eve dönen kazları, kuğuları ve turnaları görünce şunu itiraf etmeleri
gerekiyor: Kuşlar bu işi daha iyi biliyor!
ıı Kıvrık kanat. Genellikle sabit kanatlı uçaklarda uçağın verimliliğini artırmak için kulla
nılan bir kanat ucu tasarım modelidir. (ed.n.)
ıı Uçak yakıtı olarak kullanılan bir maddedir. Parlama derecesi 40 °C'dir. Bu derecenin
altındaki herhangi bir ateş temasında yanmaz. Uçak yakılı olarak da kullanılmasının asıl
nedeni bu özelliğidir. Herhangi bir kaza/kırılına anında yangın riskini minimize eder.
(ed.n.)
• 1 34 .
Güveler neden 1ş1ğa uçar?
43
• 135 .
mavi bölgelere duyarlıdır. İki tip sokak lambası vardır: Civa buharlı
yüksek basınç lambası mavimsi soğuk ışık saçar. Sodyum buharlı
yüksek basınç lambalarıysa sarı ışık verir. Biz insanlar her ikisini
de görürüz ancak böcek gözleriyle sadece mavi olan görülür. Mavi
yanan lambalarımızın değiştirilmesinin hem insanlara hem de bu
hayvanlara faydası olacaktır, çünkü sarı ışık enerji tasarrufludur.
Neyi bekliyoruz? Yetkililerimizin kafasında bir an önce bir (sarı)
ampul yanmalı!
o 1 36 o
Fil lerin ku laklari neden büyüktür?
44
• 137 .
altıda birini oluşturur ve ince bir damar sistemiyle donatılmıştır.
Filler kulaklarını saHayarak vücut ısılarını dengeleyebilir.
Afrika bozkır fılleri ile Hint orman fılleri kulak büyüklükleriyle
ayırt edilebilir. Sebep şudur: Orman fılleri genelde gölgeli ortamlarda
bulunur ve bu nedenle bozkır fılleri gibi fazla serinlemeye ihtiyaç
duymaz. Bu yüzden Hint orman fıllerinin kulakları daha küçüktür.
O kadar uzağa seyahat etmeye gerek yok. "Kulaktan serinleme"
prensibi tavşanlar için de geçerlidir, ancak yelpazelenme olayı henüz
o kadar işlemiyor...
• 138 .
Ked i gözü neden parlar?
45
• 1 39 .
Kendi kedimle ilgili hep şunu düşünmüşümdür: Kediler, biz
insanların göremediklerini görür.
• 1 40 .
Sinekleri yaka lamak neden bu kadar zord ur?
46
Wilhelm Busch
o 141 o
filmlerini ve televizyon yayınlarını sürekli bir kare akışı olarak değil
tek ve akan bir görüntü olarak algılıyoruz. Sinekierin gözleriyse bileşik
göz denen 3000 ayrı gözden meydana gelir. Köln Üniversitesi'nden
• 142 .
Neden baz1 yu m urta lar beyaz, baz1lar1ysa
kahverengidir?
47
• 143 .
pigmetleriyle ilgilidir. Beyaz yumurta yumurdayan tavuklarda bu
boya maddeleri devreye girmiyar gibi görünüyor.
• 144 .
on yumurtadan altısı kahverengidir. Kısaca, kabuğun rengine dikkat
etmek yerine ambalajına ve yumurtanın üzerindeki tarihe dikkat
etmelisiniz.
• 1 45 .
Kuşlar daldan neden uyu rken düşmez?
48
• 147 .
---·�·:.:.
_-· · .
.<--
/·
• 148 .
Buzun üstü ndeki ördekler neden don maz?
49
• 149 .
bölgelerde yaşayan bazı başka hayvanlarda olduğu gibi, ördeklerin
de doğalarında bir çeşit donmayı önleyici bir sistem olduğu görülür.
Bu hayvanlarda kan dolaşımı sistemi, ısı dengeleyicileri mantığıyla
çalışır. Arterlerde kalpten gelen sıcak, oksijen bakımından zengin
kan akar ve damarlara soğuk, karbondioksitin yoğun olduğu kan
gider. Bu arada ördeklerin ayaklarında arter ve damarlar paralel
olarak devam eder ve bunlar birbirlerine çok yakın örülmüştür. Bu
şekilde vücudun içine akan soğuk kan ısıtılır ve hacağa akan sıcak
kan da ayaklardan gelen soğuk kan tarafından soğutulur. Yani ayak
lara ulaşmadan önce soğumuş olur. Böylece şu sonuca varıyoruz:
Ördeklerin ayakları buz tarafından soğutulrnaz; onlar zaten soğuktur.
Biz insanlar için oldukça rahatsız edici olan bu durum ördekler
için oldukça pratiktir. Soğuk olan taban buzu eritmeyeceğinden
tekrar donma da olmaz. Yani vücut sıcaklığı dışarıya verilmez, eğer
verilseydi ördek hemen donardı. Soğuk ayaklarıyla oldukça fazla
miktarda enerji tasarrufu yapıyorlar.
• ıso .
Tost ekmeği neden_ hep reçel
sürü l m üş taraf1 n 1 n üstüne düşer?
Bunla rin d1ş1nda:
G ü n l ü k yaşam
• ısı .
Mendi l ler neden kare şekl i nded i r?
so
• 1 53 .
koyduğu Cassio'nun üzerinde bulduğunda, bunu Desdemona'nın
-bedelini hayatıyla ödediği- sadakatsizliğinin kanıtı olarak görür.
• 1 54 .
Rüşveti ki m icat etti?
51
lS 'Sen, ben ve deve arasında kalsın; bahşiş ver bana .. .' (ed. n.)
o 1 55 o
Yağlama parası sabit bir vergiydi. Goethe İtalyadan Wettersteinmassive
...
i:. .
\_·... ��
· ..,. '
-·""\�-�-�--�.r�·:�.�
. , J'ff·
./�
\
..�.
• 1 56 .
Y1 ld1r1m düştüğünde ne ya pma hy1z?
52
• 1 57 .
Pırtmaya yakalanıldığında ne yapmalı? Öncelikle fırtınanın ne
kadar uzakta olduğu hesaplanmalıdır. Şimşeğin çaktığı yerde ısı
30.000 dereceye kadar çıkabilir. Isınan hava hızla yayılır ve bizim
gökgürültüsü olarak duyduğumuz bir basınç dalgası oluşturur. Ses
dalgaları ışıktan daha yavaş hareket ettiği için basit bir sayımla yıl
clınının mesafesi belirlenebilir: Şimşek çakar, ses dalgası saniyede
343 metre hızla ilerler. Şimşek her üç saniyede bir yaklaşık olarak
bir kilometre yol alır. 2 1 , 22, 23 ... Örneğin; şimşek çaktıktan sonra
sesi duyduğumuzcia aradan altı saniye geçmişse, aradan yaklaşık iki
kilometre olduğunu anlarız.
• 158 .
� ·:· -
. .-::
�. �
·-� "-
....
. ---�
".
.......
'.
•. .
..
.....__
.. ....��.
....
-· ...... . ,_ _ _ ___ ____
• 1 59 .
Schu/tüte17 nereden gel iyor?
53
1 7 Alman kültürüne ait geleneksel bir olgudur. Koni şeklinde bir kartonun içerisine
şekerleme, tatlı, oyuncak, küçük okul malzemesi vb. koyularak okula yeni başlayan
öğrenciye, ilk gününde hediye olarak verilir. Öğrencinin heyecanını azaltmak ve okulu
sevdirrnek amacıyla yapılan ve günümüzde de sürdürülen bir gelenektir. {ed. n)
18 Hindistan'ın Bangalore şehri yakınlarındaki küçük bir bölge. (ed. n)
• 161 •
Schultüte artık katı kurallara bağlı ve vazifelerle dolu bir hayat için
bir teselli oluyordu. Aileler, okul başlangıcındaki coşkunun, hemen
ardından başlayan gündelik hayatın zorlukları tarafından hertaraf
edileceğini bildikleri için henüz b aşlayan "Hayatın Ciddiyeti"ni bu
külahlar yardımıyla biraz olsun tatlandırmaya çalışıyordu.
• 1 62 .
08/1 5 Kavram i nasil ortaya ç1kt1?
54
• 163 .
bozulan parçaların standart yedek parçalada değiştirilmesi müm
kündü, çünkü tüm parçalar birbirine uyumluydu.
• 1 64 .
Gü neş kremi nas1l etki eder?
ss
• 1 65 .
İkinci grup, yani fiziksel fıltrelerse fiziksel koruma sağlar. Deri
minicik titanyum dioksif0 taneciklerinden oluşan beyaz bir koruyucu
tabakayla kaplanır. Bunlar sık bir şekilde yan yana durur ve küçük
birer ayna görevi görür; zararlı UV ışınlarını yansıtırlar. Bu modern
kremler sadece yüzeyden koruma sağlar ancak sık sık tekrar sürmek
gerekir ve pahalıdırlar. Derinin üzerindeki beyaz pırıltılarından an
laşılırlar. Bu, titanyum dioksit taneciklerinden kaynaklanır.
/ \
• 1 66 .
Titanyum dioksit mi? Bunu okulda kullandığınız boyaların
kutularından mutlaka hatırlarsınız: Beyaz!
• 1 67 .
Alman bayraği neden siya h-k1 rm•z•-sar1d1r?
56
• 1 69 .
Peki, Alman bayrağı neden siyah-kırmızı-san?
• 1 70 .
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından önceden var olan tüm ulusal
bayraklar işgal kuvvetleri tarafından yasaklamıştır. 3 Kasım 1 948
yılında siyah-kırmızı-sarı renkler geri gelmiştir. Herkesin bir birleşik
devletin hayalini kurmasına rağmen bölünmüş Almanya'da yine iki
farklı bayrak dalgalanıyordu. Ancak birleşmeden sonra ülkemizin
tek bir bayrağı oldu. 2006'daki yaz masallarından sonra renkleri
yeniden tazelendi. Üç özel renk. . . Başlangıçta, üniforma yaptırmaya
para yetmediği için seçilenler!
• 171 •
K1rm1z1 h a h nereden ç1kt1?
57
• 173 .
o kadar çok hoşlanır ki, hemen sevgilisinden bu erguvan tonunda
bir manto ister.
• 1 74 .
DI N-A4 ne a n lama gel iyor?
58
Uzunluk = V2 x Genişlik
23 Deutsches Institut für Norrnung. (ç.n.)
• 175 .
İster kimlik ya da sinema afışi, ister kartvizit ya da ihbarname
olsun; bu muhteşem uzunluk oranına her yerde rastlıyoruz.
16 X DIN-A4
• 1 76 .
Neden bazen gözlerimiz fotoğraflarda k1rm1z1
Çikar?
59
• 1 77 .
ön kısmına değil, yukarıda patlar. Işık eğik bir açıyla gözden içeriye
girer ve makinenin lensine yansımaz.
- Kırmızı gözleri çekimden sonra bilgisayar programıyla dü
zeltmek. . . Ancak dikkat edilmediği takdirde fotoğraftaki teyze daha
sonra tanınmayabilir.
o ı 78 o
i ş görüşmesi
Ya da
Kanal izasyon kapaklari
neden yuvarlakt1r?
60
• 1 79 .
Kaç küçük çocuk var? Bezleri günde kaç kez değiştiriliyor? Kız ve
erkek bezleri var mı? .. Dinliyor ve başıyla onaylıyor. Sonra da o soru
geliyor: "Kanalizasyon kapakları neden yuvarlaktır?" Terliyorsunuz.
Tuzak sorusu mu? Karşı atağa geçiyorsunuz: "Kare şeklinde değiller
mi?" Hayır. Kanalizasyon ve kuyu kapaklarını, kanalizasyon baca
kapaklarıyla karıştırmamalı. Onlar, akan sular için düşünülmüştür
ve gerçekten de kare şeklindedir. Yuvarlak kanalizasyon kapaklarının
altında kanalizasyonun içine giriş vardır.
• 1 80 .
Binayı terk ettikten sonra gözleriniz sayısız kanalizasyon kapa
ğına takılır. Hepsi yuvarlaktır. Nereden geliyorlar acaba? Hindistan,
Çin, Rusya? Bunları binlerce kilometre ötede yaptırmak kimin aklına
geldi acaba? Zeki bir yatırım danışmanı olduğu kesin!
• 181 •
Saati n a kreple yel kovan 1 neden hep sağa
doğru döner?
61
• 1 83 .
Güneşin durumunun mevsimlere göre değiştiği dikkate alınırdı
ancak gölge hep sağa doğru Uerlerdi.
t:ı.::'i .r , �
- -·-_.
,. "'··. --·\
-·· ---
..
···-�- . . . _ı
...... ....... ..,
.._ __ _
' Ancak yine de unuttuğumuz önemli bir konu var: Güney yarım
kürede her şey 'baş aşağı' durur. Güneş orada soldan sağa değil,
sağdan sola ilerlemektedir ve bu yüzden güneş saatinin gölgesi de
değişir. Eğer mekanik saat Avustralya ya da güney yarım küredeki
diğer ülkelerden birinde icat edilmiş olsaydı, saatlerimiz şimdikinden
daha farklı tik tak edecekti!
• 1 84 .
Tost ekmeğ i neden hep reçel sürü lmüş tara
fi nin üstüne düşer?
62
25 (İng) "Daha önce hiç zunparalı zemine, hem de her zaman yağlı tarafına düşmemiş bir
tost ekmeği yemedim:'(ed.n.)
• 185 .
Yine de bunun için birkaç önlem var: Daha küçük bir tost ekmeği
dilimi kullanabilirsiniz. Dönüş hareketi daha hızlı olacaktır. Mesela
peksirnet bu yüzden her zaman reçelli tarafının üzerine düşmez.
Yine de standart tost ekiDeğinizde ısrarlıysanız, başka çözümler
de mevcut: Düşüş mesafesini artırmak! Düşme kuralları sayesinde
enteresan bir "Tost ekmeği formülü" ortaya çıkıyor. (h yükseklik,
1 ekmeğin uzunluğu, g yeryüzü hızı, t düşüş zamanını gösteriyor):
-
- 12h '
'1 g ·' 1 i 2/ı '
+ O,o o0 -1
'
O, l 5 2 \;-
'J1 l X 2;r X / _ + 0,083 X
ll 0,956 X /
=
\J g
= ·
• 1 86 .
Edebiyat, olimpik disiplinlerden biri
olara k ka bul ed il iyor m uyd u?
Daha h 1zh, daha yükseğe, daha uzağa:
Sportif meyd a n oku m a
i'"::
�J ,}�-·:.:....-�.:..'--""��' -.... .
" . . -�:-: · ·· ··.:ı. '
-······
,-.":J: �- .. :•
. -· · · :_; ·--
"'- -:� ;,•·.•!-.(v.: '.
- ·--.- -·�·!.ıo<; r
�. }.--
.�
....
' • ·"
.. __ . - - j
•. - ...
. .·.. · -:
. . r·,·.,:�i:"'!·:.•
"
·' . . .
. -·
· . '
·
--
�"
• 1 87 .
Bir maraton neden tam olarak 42.1 95 metredir?
63
• 1 89 .
kazanmıştı. Ancak dışarıdan yardım aldığından dolayı diskalifıye
edilmişti. Böylece yarışı, 32 saniye geride bitİrınesine rağmen Ame
rikalı Johnny Hayes kazanmış oldu. Bu tartışmalı sonuç yıllarca
maratonun imajına gölge düşürdü. İlk kez 1921 yılında Uluslararası
Atletizm Federasyonu (IAAF) bugünkü bilinen maraton mesafesini
kesin olarak teyit etmiştir.
Küsuratlı bir sayı: 42. 195 metre. Bunun sorumlusuysa bir ya
nardağ patlaması ve İngiliz kraliyet ailesinin merakıl
o 1 90 o
Golf topunun neden çukurlari vard1r?
64
• 191 •
dığında insanı rahatlatıyordu. "Siz de denemek ister misiniz?" diye
sordu gençlerden birisi ve sapasını bana uzattı. Topuro bilinmeyen
bir yere uçtu, güldük ve o günden beri de golf oyununun o en kutsal
yeşil alanında bir kez bile olsa topa vurmuş olmakla övünebiliyorum
en azından.
• 1 92 .
Dimples da denen bu çukurlar, uçan topu rüzgara karşı daha
dayanıklı hale getirir. Bu çukurların tam sayısı ve düzeni kendi
başına bir bilim dalıdır ve oyunda olduğu gibi kesin kurallar söz
konusudur. Ancak benim oyundaki engelimde bunun hiçbir rolü yok!
o 193 o
Doping nas1l başlad 1 ?
65
• 195 .
Nitrogliserinin yerine striknin, zencefıl ve karabiber kullanılmaya
başlandı.
• 1 96 .
Edebiyat o l i m pik disi p l i n lerden biri olara k
ka bul ed i l iyor muyd u ?
66
küçümsenip cezalandırılacaktır:'
• 1 97 .
O zamanlar sadece spor değil, sanat da olimpiyatlara sıkı sıkıya
bağlıydı.
Coubertin'in sanat ile spor arasında bir bağ oluşturma hayali her
yerde aynı şekilde olumlu karşılanmadı ne yazık ki. Organizasyon
komitesi bu fikre karşı çıktı ve finansal sorunları kanıt olarak sundu.
Sanatçıların kendileri de bu olaya sıcak bakınamıştı: 1 9 1 2 yılında
sanat dalında sadece 35 sanatçı başvuruda bulunmuştu. 1 949 yılında
yayımlanan bir rapor, yarışmalara katılan sanatçıların, olimpiyat
ların temel kıstaslarından biri olan amatör olma koşulunu yerine
getirmediğini ortaya çıkarmış, çok ses getirmiş ve tartışmalara yol
açmıştır. 1 954 yılında Roma'daki IOC28 Kongresi sanat yarışmalarını
olimpiyatlardan çıkararak Coubertin'in hayalini infılak ettirmiştir.
• 198 .
Love: 1 5 ne demektir?
67
29 Ortaçağın başlarında Şarlman tarafından icat edilen Fransız madeni parası. (ed. n.)
• 1 99 .
Bu garip puan sistemi daha sonra tenis sporuna da geçmiştir,
ancak o dönemin hiçbir kaynağında İngilizlerin bu oyunda sıfır
yerine neden love dediğine değinilmez. Bu sırada birçok liberal Bol
landalının ülkesinden kaçmak zorunda kalmasına neden olan din
savaşları yaşanır. Katolik İspanyollardan korktuklarından, birçoğu
İngiltere'ye sığınmış ve adayı kendi kültürleriyle zenginleştirmiş
tir. Sığınınacı Hollandalıların etkisi İngiliz oyun sahalarının diline
de yansımıştır ve oyunu kaybeden bir Hollandalı İngiliz oyuncuya
şunu söyleyebilmiştir: "Ik speel niet om Geld, maar amme Laf' Para
kaybedilmiş olabilirdi ancak kaybedenin hala şerefi vardı: Laf!
• 200 .
Arabada bir şeyler okurken midemiz
neden bulan1r?
68
Hayatta bazen öyle durumlar olur ki, insan yer yarılsa da içine
girsem der. Arabam yeniydi ve dalgınlıkla istasyonda dizel yerine
normal benzin doldurttum. Şans eseri parayı öderken hatarnı fark
ettim. Yeni ve hala pırıl pırıl olan arabam bir kamyona yüklendi
ve tamirhaneye çekildi. Yanlış benzin depodan boşaltılmalıydı. Ne
utanç verici! Çalışan personel benimle ve arabamla adeta alay et
mişti. Çıraklar gülümsüyor, ustalar sırıtıyordu. "Böyle bir şeyin sizin
gibi birisinin başına gelmesi ilginç!" Evet, benim de başıma geliyor
böyle şeyler! Teşekkür etmek amacıyla tüm çalışanlara dondurma
ısmarlamıştım. Bugün hala ustalarla karşılaştığımda benimle dalga
geçerler: "Hey, benzini doğru aldınız mı?.:'
Buradan hemen şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Benzin ile dizel
arasında tam olarak ne fark var? Başlangıçta her zaman yoğun ve pis
kokan bir sıvı vardır: Ham petrol. Söz konusu olan sıvı, SOO farklı
maddenin karışımından meydana gelir. Bu sıvı, bu haliyle pek bir
işe yaramaz ve rafinerilerde işlenir. Farklı yoğunluklardaki maddeler
birbirinden ayrılır. Bu işleme literatürde crackingıo adı verilir.
• 203 .
Bu maddeler, örneğin arabanın ilk icat edildiği yıllarda yaşandığı
gibi, yanma hatalarını engeller.
• 204 .
Arabada bir şeyler okurken neden midemiz
bula n 1 r?
69
• 205 .
ve gözler sürekli olarak hareket algılarken "her şey sabit" raporu
veriyor. Tahminlere göre astronotların üçte ikisi bu sendromdan
muzdarip ancak bu genelde bizlerden gizleniyor.
Kişisel bir dipnot daha vermeme izin verin: Bir gazeteci olarak
olayları her daim dürüstçe yazmaya gayret ettim. Birkaç yıl önce bir
televizyon programı kapsamında bir parabol uçuşuna katılma şansı
buldum. Parabol bir uçuş hattına sahip büyük uçaklarda 30 saniye
kadar yer çekimsiz bir ortam yaratılabiliyor. (bkz. Yer çekimsiz ortam
nasıl oluşur?) Uzay çalışmaları yapan kuruluşlar bu imkanı astronot
adaylarını uzay yolculuklarına hazırlamak için kullanıyor. Yer çekimsiz
ortamı tecrübe etmek gerçekten harika bir olaydır. Süngerle kaplı
uçağın içinde hiçbir destek olmadan havada süzülüyor, kolaylıkla
taklalar atıyor ya da ufak bir itmeyle mekanı bir baştan diğer başa
31 Ması hücrelerinde sentezlenen, alerjik belirtilere yol açan, merkezi sinir sisteminde
nörotransmitter olarak görev yaptığı bilinen ve kuwetli bir damar genişletki madde
olan histaminin salgılanmasını önleyici madde. (ed.n.)
• 206 .
katedebiliyorsunuz. Böyle bir tur süresince yaklaşık 30 parabol atılıyor.
Bu durum, uçak tekrar havalanırken yaşanan giderek hızlanmanın
mürettebata rahatsızlık veren evreleri ile yer çekimsizlik arasındaki
bir değiş tokuş oyunudur.. Olayın heyecanına kapılmış olmama rağ
men bir süre sonra midem bulandı. Bunu önceden tahmin etmiş ve
kamerarnana her şeyi kaydetmesini tembih etmiştim. Yani televizyon
programında benim 'hoş olmayan görüntülerim' de yayınlandı. Se
yircilerin tepkisini enteresan bulmuştum, çünkü daha önce hiçbir
astronotun bu tür görüntüleri görülmemişti. Diğer astronotların acı
çekerken göründükleri bu tür görüntüleri yayınlanmadığından, ben
ne yazık ki aralarında bir istisna gibi duruyordum.
Uluslararası Uzay İstasyonu'ndaki bir tatbikat sırasında tanı
dığım bir fizikçi uçaktaydı. İki gün boyunca korkunç deneyimler
yaşamış olmalıydı çünkü planlanan uzay yürüyüşünü gerçekleşti
rememişti. Haberlerdeyse sorun yine 'basit bir tıbbi problem' olarak
özetlenmişti...
o 207 o
8/og terimi nereden gel iyor?
70
• 209 .
\
,.,..... \,
....., ..;".._�::.. •.... .'
r--.- '"t
'.
\ ....
'-.· ....·.
...
..
_ - -
-
�
-
· -----·
• 2 10 .
1 6. yüzyılın sonlarında denizcilerin ilk hızölçeri, İngilizce log
olarak adlandırılan üçgen bir tahta parçasıydı. Kurşunla ağıdaştırılır
ve bir halatın ucuna bağlanırdı. Log halatı olarak da anılan bu halata
belirli aralıklarla düğümler atılırdı. Tahta parçası, gemi hareket ha
lindeyken kıç tarafından denize bırakılırdı ve gemi ilerlerken tahta
atıldığı yere yakın bir yerde dururdu. Geminin hızı arttıkça halat
daha hızlı boşalırdı.
• 211 .
Bir araba ne kadar C02 ü reti r?
71
Somut bir örnek vermek gerekirse (sizin bir arazi aracı kullan
madığınızı varsayıyorum): 100 kilometrede S litre benzin yakan orta
sınıfbir araç kullanıyorsunuz ve tankınız SS litre yakıt alıyor. Benzin
sudan daha hafif olduğundan -özgül ağırlığı 0,72 kg/litredir- bu,
deponuzda 40 kg benzin olacağı anlamına gelir. Bu benzin motorda
yanar. Yanma sırasında benzindeki karbon havadaki oksijenle bir
leşir ve sonucunda C02 ortaya çıkar. Bir element benzinden, iki
element havadan . . .
• 213 .
..,.
• 214 .
ve bu da atmosferimize her üç kilometrede bir kilo coı gazı saldığı
anlamına gelir!
Ancak bu gaz görünmez olduğu için hava atmaya devam edilir...
• 215 .
Lastik kaymasi s 1 ras1nda ne ol ur?
72
• 217 .
Formula I 'de tipik yarış lastikleri kuru yolda düzdür, böylece
pistle en yüksek düzeyde temas sağlar. Bu avantaj ıslak zeminde
dezavantaja dönüşür ve yağmur biraz çiselediğinde bile lastikler
hemen profil kanallı olanlarla değiştirilir. Pistin üzerindeki su, profıl
kanallarına girer ve böylece lastiğin bir kısmı zeminle doğrudan
temasını korur. Profil kanalları aşınmış olan eski lastikler daha az
su tutar ve pistte tehlikelidir! Kanalların içinde derinliğin belirtilen
ni:tamda olup olmadığını gösteren küçük çıkıntılar vardır.
Kaymaya başlaruldığında yapılabilecek tek şey vardır: Gazı kesrnek
ve frene basmamak! Freni kullandığınızcia lastiklerin altındaki su
miktarını daha da artırır ve daha çok kayarsınız. Lastik kaymasına
karşı alınabilecek en iyi önlem arabayı yavaş kullanmaktır; tabii bir
gölün üzerinden geçmeye çalışmıyorsanız...
o 218 o
Hava yast1ğ1 nas1l çah ş 1 r?
73
• 219 .
Stüdyodaki araba hazırlanmıştı. Şiddetli patlama sesini ve di
reksiyonun arkasından gelen yanık kokusunu hala çok iyi hatırlıyo
rum. Mühendis arkadaşlardan yan yolcu koltuğundaki hava yastığı
konusuyla ilgili bilgi istediğimde şaşırtıcı bir cevap almıştım. Bu
teknik açıdan bir sorun değilmiş ancak bu konu uzun süre tartışıl
mış: Yasak olduğu halde ön tarafta oturan bir çocuk, hava yastığı
patlamasıyla birlikte arkaya doğru fırlayabilirdi. Ö zellikle de ABD'de
gülünç denecek kadar abartılan tazminat davalarının pahalı süreci
teknikerieri korkutmuş ve bu yüzden yan koltukta hava yastığı kul
lanımı yıllarca ertelenmiş.
Mühendislerin şikayetçi oldukları bir diğer şey de telsiz tele
fonlardı. Telefonların yaydığı dalgaların, hava yastığının karmaşık
fırlatma mekanizmasını harekete geçirme tehlikesi vardı. Yastığın
sadece ciddi durumlarda açılması için araca birçok mini sensör
yerleştirilmişti. Sensörlerin sinyalleri kesintisiz olarak bir çipe kay
dediliyor ve sadece birden fazla çip bir anormallik algıladığı zaman
hava yastığı aktifhale getiriliyordu. Daha iyi bir yalıtım ve sinyallerin
düzenli olarak kodlanmasıyla cep telefonu sorunu da çözülmüş oldu.
İki yıl önce bir televizyon programı kapsamında hava yastıkla
rının ne kadar etkili olduğunu göstermeye çalışmıştık Açılıp hazır
lanmış bir hava yastığının üzerine yaklaşık yedi metre yükseklikten
bir karpuz bıraktık. Karpuz önce hava yastığını aktive eden bir ışık
bariyerinden geçti. Düştüğündeyse sapasağlam kaldı! İkinci deneyde
hava yastığı zamanında açılmadığında neler olacağını görmek is
tedik: Karpuz bir patlamayla binlerce parçaya ayrıldı ve her yere
dağıldı. Günler sonra bile stüdyonun tamamı yapış yapış küçük
karpuz parçalarıyla kaplıydı.
Hepimiz hava yastığının açılmasında doğru zamanlamanın ne
kadar önemli olduğunu kavramıştık Sizi temin ederim: Bizim ara
balarımızda zamanlama mükemmel!
• 220 .
Soka klar navigasyon ci haz1na nas1l gi riyor?
74
Kulağa klişe gibi geliyor ancak gerçek hayatta her zaman şunu göz
lemliyorum:
Erkek direksiyondadır ve arabayı kullanır (neden o?). Kadın
yolu tarif etmelidir. Yolun herhangi bir noktasında erkek sorar:
"Bir sonraki çıkıştan çıkayım mı?"
Kadın haritaya uzanır. "Şu anda nerede olduğumuzu bile bil
miyorum .. :' Haritayı tutuşu bile adamın sinirlerini bozar.
"Haritanın yanlış bölümüne bakıyorsun! Gittiğimiz yol daha
arkada.. : '
• 221 •
Kadın kendi kendine konuşmaya dalmıştır: "Würzburg ve Stutt
gart burada... Şu anda Karlsruhe'ye doğru mu gidiyoruz?"
"Ben de bilmiyorum. A45'teyiz. Dönelim mi dönmeyetim mi?"
Bu arada araba o kadar yavaşlar ki arkasında kuyruk oluşmaya başlar.
Adam arabayı kullanır, kadın arar... Net bir cevap gelmez. Adam
anayolda kalır. Sapağı geçtikten tam bir saniye sonra kadın bağırır:
"Dönmeliydin!.:'
Elektronik navigasyon aletleri bir nimettir. Bugüne kadar hiçbir
alet, insanlar arasında çıkan çatışmalara bu denli başarılı bir biçimde
engel olmamıştır. Navigasyon cihazları adeta barış elçileridir! Fakat
bu dalıice buluş nasıl çalışıyor?
Navigasyon cihazının içindeki GPS abcısıyla önce yaklaşık on
metrelik bir sapınayla arabanın bulunduğu pozisyon belirleniyor.
Ancak yönümüzü bulmamız için çok daha fazla veri gerekiyor. Tra
fik haritasının yanı sıra elektronik haritalar, dönüş yasakları, tek
yönler, geçiş yasakları gibi bilgiler de gerekiyor. Harita sağlayıcısı
verileri güncellemediği takdirde, aletin herhangi bir yerde size şu
uyarıyı verme tehlikesi bulunuyor: "Dijital hale getirilmemiş bölgede
bulunuyorsunuz:'
Bu yüzden coğrafyacılar her gün arabayla yola çıkar ve veri
toplarlar. Arabadaki bir bilgisayar, yolun harita ve notlarını çıkarır.
İlan panolarından barlara, otohan çıkışlarından otoparkiara kadar. . .
Arabanın üzerinde bulunan mantar şeklindeki anten, telsiz sinyalinin
yanında birçok GPS uydusunun gönderdiği verileri yakalar. Bu şekilde
bulunulan yer, 30 cm hata payıyla tam olarak tespit edilebilmektedir.
Arabanın üzerinde bulunan yüksek çözünürlükteki kameratarsa eş
zamanlı olarak çevrenin görüntülerini çekmektedir. Böylece harita
üzerinde sokak başına yaklaşık 200 obje konumlandırılır. Gezici veri
toplayıcıları, araçlarıyla yüksek teknoloji ajanları gibi tüm yolları en
ücra köşesine kadar gezmektedir. Toplanan veriler sürekli yenilenen
• 222 .
ve güncellenen büyük veri bankalarına aktarılmaktadır. Navigasyon
cihazıarındaki haritalar bu şekilde ortaya çıkar.
Navigasyon cihaziarına dünya çapında harita bilgileri toplayan,
hazırlayan ve satan iki büyük şirket var. Bazen yanıldıkları da oluyor:
Pek çok navigasyon cihazı yeni sokakları tanımıyor ve bizi arabayla
kaldırırnlara ve hiç var olmayan sokaklara yönlendirebiliyor. İşte o
zaman yanımızda bir yolcunun olmasına seviniyoruz.
o 223 o
Yolcu uça ğ 1 n 1 n kanadi ki n la b i l i r mi?
75
• 225 .
rağmen normal türbülansların uygulayacağı ağırlığın birkaç katı
olan bu aşırı ağırlığa ve yüklenmeye karşın kesinlikle kırılmadı.
Uçak kanatları gerçekten oldukça sağlamdır. Uçağın kalkış ağır
lığının iki buçuk katını taşıyacak şekilde imal edilmişlerdir. Kalkış
ağırlığı 70 ton olan bir Airbus A320'nin kanadın 1 70 ton taşıyabilir.
Bugüne kadar modern yolcu uçaklarının uçuş sırasında kanatlarının
kınldığı tek bir kaza bile yaşanmamıştır.
Bir dahaki sefere fırtınada tatile giderken pencereden bakarsanız
rahat olabilirsiniz: Kanatlar sağlam!
• 226 .
Zaman nerede kald1?
76
o 227 o
A l ınanya'da saatler aynı zamanı göstermeye başladı. Diğer ülkeler
de buna katıldı ve Evrensel Saate (UT) göre saatlerini ayarladılar.
• 228 .
Post'tur. Modern jetler büyük mesafeleri Wiley'nin pırpır uçağından
çok daha hızlı katetmektedir ve böylece bugün pek çok yolcu bu
sorunu yaşamaktadır. Bilim dünyası yıllardır "içimizdeki saatin''
mekanizmasının şifresini çözmeyi denemesine rağmen bu konuda
hala çok az bilgi elde edilmiştir. Birkaç hafta boyunca yapay ışık ve
saat olmaksızın zaman geçiren gönüllü denekler üzerinde yapılan
laboratuvar deneylerinde bu insanların gün ritimleri 25 saatlik bir
rutine oturmuştur. Biyolojik saatimiz daha yavaş işlemektedir ve bu
yüzden her gün yeniden ayarlanmak zorundadır. Parlak gün ışığı bu
konuda önemli bir rol oynamaktadır ve bu yüzden sık seyahat eden
kişilere uzun bir yolculuktan sonra tüm yorgunluklarına rağmen
hemen yatıp uyumak yerine dışarıya çıkmaları ve bol güneş ışığı
almaları tavsiye edilir.
Aynı şekilde uyku düzensizliği olan insanlara da ışık terapisi
uygulanır. Gün ortasında yatma hatasında bulunan kişilerse zaman
kayması derdini daha uzun süre çekmektedir. Bir başka çözümse
ABD dışişleri çalışanlarına verilen pusulalardaki bir öneridir: Kafein.
Uçuş sırasında kahve tüketimini yeni zaman dilimine göre ayarla
yanlar daha çabuk uyum sağlıyor. Bu önerinin hangi zamanlarda
işe yaradığı da tam olarak açıklanamıyor. İç saatimiz birçok etkene
bağlıdır ve bedenimizi özel bir biçimde etkilemektedir. Mesela ağrı
eşiğimiz bile zamandan etkilenmektedir. Dişçiye gitmek zorunda
olan birisi bunu öğleden sonra yapmalıdır, çünkü o zamanlarda
günün erken saatlerine oranla daha az ağrı hissederiz ve verilen
narkozun etkisi de daha uzun sürer.
Jetlag'e karşı en çok hangi yöntemin işe yaradığı kişisel tecrü
belerle öğrenilecek bir konudur: Sık seyahat eden birkaç işadamı
bana farklı ipuçları verdi. Bunlar ekşi salatalık turşusundan soğuk
ayaklara ve yolculuk başlar başlamaz hemen içilmesi tavsiye edilen
• 229 .
iki şişe kırmızı şaraba kadar birçok öneri içeriyor. Şarap konusunuysa
kesinlikle tavsiye etmem: Uçmak, süzülmeye dönüşüyor!
Şampa nyadaki baloncukla r nasil
o l uşuyor?
' -...
, ,.'
Müsli nas1l hayat kurtar1r?
77
• 233 .
buralara sığmaz. Her sallamayla birlikte, daha küçük parçacıklar
aşağıya doğru ilerler. Otomatik olarak da büyük parçalar en üstte
kalır. Sallamayla birlikte bir ayıklama süreci oluşur: Büyük parçalar
yukarıya, küçük parçalar aşağıya doğru hareket eder. Kısa bir süre
sonra büyük fındık parçacıkları hep üsttedir. Mısır gevreğinde de
aynı kural geçerlidir, fizikçiler buna ters segregasyon derler, çünkü
burada da paketteki büyük parçalar üstte ve parçalanmış küçük
parçalar da paketin en altında yer alır.
• 234 .
ediliyor ve hava yastığı sayesinde yüzeye yakın bir yerlerde duru
luyor. Biraz şansla, kendi başına kurtulma şansı bile yakalanıyor.
Kar ve Çığ Araştırmaları Enstitüsü 12 yıllık bir süreç içinde
çeşitli çığ kazalarını araştırdı. Hava yastığı kullanılan durumlarda
hayatta kalma oranı %98'lerdeydi. Hava yastığı olmadığı durum
lardaysa oran %7l'di.
Çığ hava yastığı hayat kurtarır ve buna ilham kaynağı olansa
müslideki fındıklardı!
� . . . ...�·
• 235 .
Kruvasan nereden gel iyor?
78
• 237 .
Nasıl istenirse öyle evrilip çevrilebilir: Bazen kruvasan, bazen
Alınaneada olduğu gibi kipferl!
• 238 .
Ka puçino neden 11g ürler"?
79
• 239 .
patlamayla tekrar suya dönüşürler. Süt ne kadar ısınırsa, su buha
rının soğuma işlemi o kadar yavaşlar. Süt kaynadığında patlamalar
kesilir ve sadece köpürme sesini duyarız. Kapuçino gürültüsü bir
çeşit "anti -gürlemedir':
Bu olayın tam tersi gerçek fırtınalarda da vardır. Şimşek çak
tığında çevresindeki havanın ısısı aniden binlerce derece yükselir.
Bu aşırı sıcak hava aniden genleşir ve bu sırada korkunç bir ses
çıkarır: Gök gürler! Gök gürültüsü aniden genleşmiş olan havadır
yani; kapuçino sesiyse aniden sağuyan su buharıdır. İki durumda
da çok ses çıkar.
Ayrıca başka bir şey daha tam olarak duyulur: Süt ısındıkça
ses azalır.
• 240 .
Dondurmanin s1 rr1 ned i r?
80
• 241 .
şu anlama gelir: Dondurma alışılmış biçimde ağırlığa göre değil,
hacme göre yani litre olarak satıldığı için, dondurma eridiğinde
alınan dondurma miktarının ne kadar da az olduğunu görmek şa
şırtıcıdır. Dondurma büyük oranda paketlenmiş donmuş havadır!
Buzun donması sırasında doğal bir birleşme etkisi meydana
gelir: Şekerli meyve suyunda su vardır. Düşen ısıda şekerli şerbet sıvı
kalırken ilk önce su donar. Bu olayı kutup denizlerinde de görürüz.
Kış olduğunda Kuzey Denizi'nin tuzlu suları buzla kaplanır ve burada
da ilk önce sadece su donar. Buz kütleleri katkısız tatlı sudan oluşur
ve akışkan tuzlu suyun üzerinde yüzer. Yani kışın deniz suyunun
tuz oranı artar. Dondurmadaysa geri kalan sıvıda şeker birleşimi
miktarı artmış olur. Şeker oranı arttıkça donma derecesi düşer. - 1 6
derecede dondurmadaki suyun yalnızca %72'si donmuş olur; geri
kalanı tatlı bir sos halinde aralarında yüzer. Sırf bu birleşme etkisi
sayesinde tipik dondurma tadını almaktayız, çünkü soğuk olmasına
rağmen gerekli tadı bu akışkan şurup verir.
Ayrıca: Dondurma hazırlamanın enteresan bir yolu daha var.
Sıvı nitrojen! Şekerli meyve suyu - 195 derecede anında donar.
Donma olayı öyle hızlı gerçekleşir ki uzun kristaller oluşamaz. Bu
sırada nitrojen, gaz olarak ayrılır. Geriyeyse o kadar soğuk olarak
tüketilmemesi gereken bir lezzet kalır. Hemen tüketildiği takdirde
insanın dilini yakabilir!
Düzeltmem gereken bir konu var: Annemin bana verdiği harç
lıkları sanırım nitrojene yatırmam gerekirdi, böylesi çok daha he
yecanlı olurdu!
,
• 242 .
Muzlar nerede olgun laş1r?
81
• 243 .
yanında farklı bir hile daha kullanılır: Meyveler olgunlaşma sırasında
etilen gazı salar. Bu gaz diğer meyvelerin olgunlaşmasını tetikleyen
bir meyve hormonudur. Bu sırada muzun içindeki öz, şeker dönüşür
ve böylece muzun rengi yeşilden parlak sarıya döner. Bu depolarda
gaz kontrollü bir şekilde verilir ve bu şekilde tüm meyvelerin aynı
olgunluğa erişmesi sağlanır. Meyveler bu gazı kendiliğinden çıkarır.
Bilirsiniz; meyve sepetincieki olgunlaşmış bir muz diğer meyveleri
de olgunlaştırır. Bir ipucu: Aşırı olgunlaşmış muzu uzaklaştırıo ve
muzları mümkün olduğunca serin ama fazla da soğuk olmayan bir
ortamda tutun. Bu şekilde daha uzun süre korunurlar.
Ayrıca Avrupa Muz Kararnamesi muzların en az 14 cm uzun
luğunda ve 27 mm kalınlığında olmasını şart koşar! Dediğim gibi:
Gerçek bir kültür şoku!
• 244 .
Tuz ve şeker yiyecekleri nas1l m u hafaza eder?
82
• 245 .
paketlerinde son kullanma tarihi aramaya gerek yoktur, çünkü kapalı
kaldıkları sürece neredeyse sonsuza kadar bozulmadan kalabiliyor.
Tuz ve şekerle muhafaza etmenin sırrı karışımların denge prensi
binde yatmaktadır. Bu durum kirazlar suya koyulduğunda kolaylıkla
gözlemlenebilir: Kirazların içinde dışarıdan suyu içeri çeken bolca
şeker vardır. Su kirazın kabuğundan içeriye geçer ve kiraz patlayacak
kadar su çekene dek içerideki basıncı artırır.
Kirazlar geceleyin şeker çözeltili suya koyulduğunda bunun
tam tersi gözlemlenir. Kirazlar büzüşür çünkü sudaki şeker kirazın
içindeki suyu çeker. Bu olaya ozmoz adı verilir. İşte bakteriler reçele
yaklaştıklarında tam da bu olur. Reçeldeki şeker, mikroorganizma
ların içindeki suyu emer ve mikroorganizmalar ölür. Yüksek şeker
miktarından dolayı bu küçük işgalcilerin yaşama şansı kalmaz ve
reçel uzun süre dayanır. Biz insanların reçelden sağ kurtulmamızın
nedeniyse boyutumuza göre çok az reçel yiyor oluşumuzdandır.
Böğürtlen reçelinde uzun bir banyo, bakterilerde olduğu gibi bizim
için de ölümcül olurdu. Yani ekmeğin üzerine fazla reçel sürmeyin!
o 246 o
Çikolata neden yanar?
83
• 247 .
Bunu kolayca deneyebilirsiniz: Dinienirken bedenimiz saatte
yaklaşık 70 kcal'ye ihtiyaç duyar. Bir kalıp çikolatada 560 kcal vardır.
560/7 = 8 saat. Çikolata konsantre bir gıdadır. Askerlerin yanlarında
çikolatayı yedek gıda olarak taşımalarına şaşmamak gerekir.
Bir saatlik bir koşunun ardından bir kalıp çikolatanın sadece
iki sırasında bulunan enerji kadarını yakarız. Bütün bir kalıpta sekiz
elmanınkine eşdeğer kalari vardır.
Atalarımız çoğu zaman aç kalmak zorunda kalırdı. Yağ ve şeker
kıtlık zamanlarının önemli enerji rezervlerindendi ve bedenimizin
evrimi şiddetli açlığa karşı bu şekilde kendi çaresini buldu. Rezerv
oluşturmak o zamanlar hayatta kalmanın bir yoluydu. Zaman değişti
ancak tatlıya olan aşkımız hala bitmedi.
o 248 o
Pastörize süt ile U HT-süt arasmda ne fark vard1r?
84
• 249 .
süt homojenize edilir. Normalde sağılmış sütün üstü kaymak bağlar.
Süt %3-4 oranında yağ ihtiva eder ve bu yağ küçük parçalar halinde
sütün içinde yüzer. Bu küçük parçacıklar homojerıleştirme işleminde
basınç altında eşit parçalara bölünür, böylece sütün özelliği bozul
mamış olur. İyi ya da kötü, süt bu şekilde daha homojen bir hal alır:
Artık kimse kaymağı alamaz!
• 250 .
Son ku l la n ma tari h i nasil h esa pla n 1 r?
85
Çoğu gıda maddesinin üzerine mutlaka belli bir son kullanma ta
rihi damgalanmıştır ve mesela süt ya da yoğurtta olduğu gibi, üze
rine basılmış olan süre dolduktan hemen sonra ürünler bozulur.
Bu tarih nasıl bu kadar kesin bir şekilde biliniyor? Gıdaların ne
kadar dayanacağı, bizim ile sayısız mikroorganizma ve mikroplar
arasındaki bir yarışa bağlıdır. Yine süt örneğine geri dönersek: Yarış,
süt ineğin memelerini terk ettiği anda başlar. Mikroplar havadan
ya da sağına makinesinden süte karışır ve hemen çoğalmaya baş
lar. Ancak pastörize edildikten sonra sayıları dramatik bir biçimde
azalır. Ama yine de geriye birkaç tanesi kalır ve çoğalmaya devam
eder. Bakteriler gerçek birer üreme ustasıdır: 30 derece sıcaklıkta,
30 dakikada sayılarını ikiye katlarları Kulağa az gibi gelebilir ancak
bir saatin sonunda sayıları dört katına çıkar. İ ki saatin sonunda 1 6
katına ve on saat sonraysa sayıları milyonu bulur!
Sıcak ortamda süt hemen bozulur. Bu yüzden sütü soğuturuz,
çünkü bakterilerin çoğalma hevesi soğukta frenlenir. Kutunun üze
rinde yazdığı üzere süt 8 derecede, buzdolabında saklanmalıdır.
Ancak mikropların çoğalma oyunu soğukta da devam eder. Gerçi
bu durumlarda mikroplar günde bir kez çoğalabilir fakat dört günün
sonunda mikrop sayısı on altı katına ve yedi günün sonundaysa yüz
katına kadar çıkar. Kullanım süresinin son günündeyse mikropların
sayısı bir kez daha katlanır, böylece toplam sayıları o kadar çok olur
ki süt artık bozulur.
Matematik uzmanı olmayanlar için bu ikiye katlanarak çoğalma
prensibini anlamak biraz zaman alıyor. Bu, bir zincirleme reaksiyon
• 25 1 •
ve en son katlanarak üreme eylemi tetikleyici oluyor. Bu prensip
hemen her yerde, dişlerden atom bombasına kadar tüm alanlarda
karşımıza çıkar: Dişlerde gerçekleşen son çoğalma, mikropların alan
ihtiyacını ortaya çıkarır ve bu basınç acı verir. Atom bombasında her
bir nükleer füzyon bir miktar enerji açığa çıkarır ancak zincirleme
reaksiyon nedeniyle atom çekirdeklerinin %50'si bir anda parçala
mr ve bir katlanarak çoğalma esnasında bombanın tüm enerjisinin
%50'si açığa çıkar.
Bu muazzam büyüme hesaplanabiliyor: Mikropların bir zaman
dilimi içindeki sayısı ve katlama süresi bilinirse, sütün ne zaman
bozulacağı da tam olarak belirlenebilir. Kısacası sütün bozulma tarihi
hesaplanabilir. Süt üreticileri oldukça dikkatli davranmak zorundalar,
çünkü süt sıcakta kaldığında mikropların çoğalma hızı artar ve süt
muhtemelen daha erken bozulur. Bu yüzden son kullanım tarihi
verilirken bir güvenlik oranı hesaplanır. Süt verilen tarihten biraz
daha uzun süre bozulmadan durabilir. Paketin açılması sırasında da
mikroplar dışarıdan sütün içine girebilir ve bozulma süresini kısal
tabilir. Bu yüzden yeni süt ile eski süt birbirine karıştırılmamalıdır.
Süt ne zaman bozulursa bozulsun şu kesin: Süpermarkette taze
sütler her zaman rafın en arkasına koyulanlardır.
• 252 .
Şampanyadaki baloncuklar nas1l ol uşuyor?
86
Kolay olan cevap şu: Karbonik asit! Karmaşık cevapsa çok daha
enteresan: Asil ruhlu şampanya aslında şişede ikinci kez mayalanma
yaşayan şaraptır. Bu aşamada maya ve şeker eklenmiş ve sonra ağzı
mantarla kapatılmıştır. Şeker, daha sonra maya tarafından alkol ve
karbonik aside dönüştürülür. Bu yüzden şampanyadaki alkol oranı
şaraptan daha fazladır. Bu arada şişenin içindeki basınç altı bara
(bu bir araba lastiğinin içindeki hava basıncının üç katı kadardır!)
kadar çıkmaktadır. Bu yüzden eski şarap mahzenlerinde şişelerin
patlaması istisnai bir olay değildi. Mahzen şefleri bu patlamalara
karşı kendilerini maskelerle korurlardı. Neyse ki bugün şişeler daha
güvenlidir.
En az 1 5 aylık bir olgunlaşma döneminden sonra -iyi markalarda
bu süre biraz daha uzun olabiliyor- bu değerli içecek satışa sunulur.
Ancak bundan önce bir problem daha vardır: Şişenin dibine çökmüş
olan maya artıkları temizlenmelidir. Wilhelm Busch'un alıntıladığı
çalışkan Dul Clicquot'nun asıl adı Barbe-Nicole Clicquot-Ponsardindi
ve 1 8. yüzyılda ilginç bir sallama yöntemi geliştirmişti. Şişe yaklaşık
yirmi bir gün boyunca sürekli sallanır ve bu sırada en sonunda baş
aşağı durana ve maya çökeltisi şişenin ağzında toplanana dek adım
adım biraz daha eğik şekilde saklanırdı. Mahzenlerde "sallayıcılık"
• 253 .
diye bir meslek bile vardı. Bu kişiler günde bazen 50.000 şişeyi
-hafifçe çevirerek- sallardı!
Bugün artık bu sallama işlemi elle değil otomatik olarak yapıl
maktadır. Sonra şişeler boşaltılır, yani dikkatli bir şekilde açılır ve
birikmiş çökelti alınır. Bu yapılırken elbette bir miktar sıvı kaybı
olur. Bu iş, Dul Clicquot zamanında pis bir işti fakat bugün artık
bir dondurma işlemiyle çözülüyor.
Dosage denilen şişeleri yeniden doldurulma işleminde şam
panya üreticileri şampanyaya kendi özel karışımlarını ilave eder ve
neticede çıkan ürünün tadı şeker oranına göre ekstra sekten (çok
kuru) dömiseke (yarı kuru) ve dolguna (iç açıcı) dek değişir.
• 254 .
Maden suyu m u şebeke suyu m u ? Araların
daki fark ned i r?
87
• 255 .
Maden suyundaki mineral miktarı bu yüzden çok da önemli
bir rol oynamıyor. Belki de neden ağız tadıdır. Ancak bu konu da
hayal kırıklığı yaratabilir. Profesyonel lezzet ustalarıyla bir test yaptık:
Aradaki fark tat konusunda neredeyse hiç fark edilmiyor ve maden
suyu markaları arasındaki muazzam fıyat farklarının kesinlikle hiçbir
mantıklı dayanağı yok. Garip, değil mi? Şişedeki su, çeşmeden içti
ğimiz suya oranla 300 ila 1000 kat daha pahalı! Bu, bizlerin reklam
ve pazarlamadan ne kadar etkilendiğiınİzin bir göstergesidir. Maden
suyu piyasası uluslararası çaptaki dört ya da beş üretici tarafından
kontrol edilmektedir. Su, bir statü göstergesi haline gelmiştir ve biz
de bunun için fazlasıyla para ödüyoruz.
Konunun psikolojiyle de ilgisi var: Teyzem yıllarca değerli bir
maden suyu şişesine doldurulmuş şebeke suyu almıştır. Gerçeği hiç
fark etmemiş ve şundan da hep emin olmuştur: "Bunun tadı çeşme
suyundan çok daha güzel!" Afıyet olsun!
• 256 .
Ka hveye kat1lan süt neden kesilir?
88
• 257 .
Kahvedeki sütün kesilmesi her şeyden önce kahvenin sıcak kal
dığı süreyle ilgilidir. Kahve bekledikçe acılaşır. Tazeyken PH miktarı
5,28 iken üç saat sonra bu miktar 4,9'a çıkar! Yani süt kesilirse artık
arkasında yatan nedeni biliyorsunuz: Bayat kahve!
o 258 o
Dans eden su
.•.
89
• 261 •
�imdi nemli bodruma geri dönelim: Sıcak bir yaz gününü örnek
olarak ele alalım: Dışarıdaki hava 25 derece, nem oranıysa %80 olsun.
Yaz aylarımızın sıcak havasının her metreküpünde, görülemeyen
su buharı halinde 1 8 gram su bulunmaktadır. Ancak bodrum katı
serindir. Serin hava sıcak havaya oranlar daha az nem taşır, bu oran
maksimum 14 gramdır. Yani dışarıdaki sıcak hava bodruma girdi
ğinde soğur (yukarıda verildiği haliyle çekmece küçülür) ve içinde
barındırdığı nemi daha fazla taşıyamaz. Bu nem serin duvarlarda
yoğunlaşır. Ö rneğimizde fazla olan nem, metreküp başına 4 gram
dır. Havalandırma sırasında dışarıdan gelen hava odanın tamamını
doldurduğunda, içeriye yaklaşık bir bardak dolusu su girmiş olur.
Eğer havalandırma için bodrum penceresi tüm gün açık kalırsa, bu
olay bir değil, birkaç kez tekrarlanır. Bu birkaç bardak su anlamına
gelir! Nem serin duvarlarda yoğunlaşır, duvarları ıslatır ve zamanla
küfe dönüşür.
Peki, ne yapmalı? Yazları bodrum pencerelerini kapalı tutun ve
sadece dışarıdaki hava içeridekinden daha serin olduğunda havalan
dırını Acil bir durum olduğundaysa yazın ortası bile olsa bodrumun
kaloriferlerini açıp ısıtml
• 262 .
Klozet kapaği temizl i k bezine ka rş1 - Evdeki
en kirli yer neresi?
90
o 263 e
rinden klavyelerde, klozetten 400 kat daha fazla bakteriye rastladık!
Kadınların kullandıkları klavyelerin durumu erkek meslektaşlarının
kullandıkları klavyelerden çok daha kötü. Kadınların klavyelerinde
bisküvi parçacıkları ve el kremi artıkiarına rastladık ve bunlar da
bakteriler için ideal bir beslenme ortamı hazırlıyor!
Telefon ahizelerindeyse tükürük artıkları ve ince bir yağ taba
kası bulunuyor. Bazı bilim insanları telefon alıizesinden hastalık
kapabileceğimizi bile iddia ediyor. Hasta olan ve telefonla konuşan
birisi bakteri ve virüslerini ahizeye bırakıyor ve bunlar da burada
bir sonraki telefon konuşmacısını bekliyor.
Ö zellikle sorunlu olan yerlerse birçok kişinin temas ettiği alan
lardır: Mesela kapı kolları. Burada ilginç bir fark var: Pirinçten ya
pılmış kapı kolları çok daha iyidir, zira bakteriler metalin üzerine iyi
yerleşemez. Kötü olansa plastik kollardır, çünkü gözenekleri vardır.
Aralarında bakteri sayısı anlamında bariz bir fark vardır.
Eğer şimdi kalkıp elinize temizlik maddelerini alarak evinizde
bir meydan savaşı başlatmak istiyorsanız, fazla titiz olmayın: Birazcık
kirden bir şey olmaz!
• 264 .
Plastik bulaşiklar bulaşik makinesinde neden
kurumaz?
91
• 265 .
Bulaşık makinesine geri dönelim: Yıkamadan sonra damlaların
kaldığı yerde su buhartaşır ve bu sırada var olan enerjiyi de alıp
götürür. Böylece söz konusu olan yer soğur. Ancak seramik, cam ve
çelik iyi birer iletken olduğundan bu noktaya tekrar sıcaklık yayılır.
Böylece aynı noktada enerji kalmaya devam eder ve fincan tamamen
kuruyana dek su buharlaşır. Ancak plastik kötü bir iletkendir. Gerçi
burada da başlangıçta bir miktar buharlaşma gerçekleşir ancak fin
can çabucak soğur ve on kat daha az iletken , diğer tüm bulaşıklar
kurumuşken, plastik olanlar ıslak kalır.
• 266 .
Sabunla nas1l daha tem i z o l u r?
92
Çocuğunuz varsa temizlik konusu sizin için sürekli yanan bir ocak
gibidir. "En son ne zaman duş aldın? Dişlerini de fırçaladın mı? Tır
nakların temiz mi? Yemekten önce ellerini yıka ama lütfen sabunla!"
Gençlerin böyle ritüellere alışabilmeleri, bazen yıllarca süren sevgi
dolu ikna çalışmaları gerektiriyor. Sadece suyla yıkamak ne zaman
işe yarıyar ve sabun gerçekte ne işe yarar?
Yıkama konusunda su, diğer tüm temizlik maddelerinden çok
daha önemlidir, çünkü suda çözülebilen toz, şeker ya da tuzlu mad
deler gibi kirlerin tamamını alıp götürür. Ancak yağ içeren kirlerden
sadece su kullanarak kurtulamayız, çünkü su ile yağ birbirlerini
iterler. Örneğin; su ile yağ bir şişeye birlikte koyulduğunda birbirine
karışmaz, aksine birbirlerinin üzerine çıkar. Yıkamada da benzer
bir şey geçerlidir. Küçük yağ parçacıkları suya bağlanmaz ve deride
ya da kumaşın üzerinde kalır. Sadece suyla bunlardan kurtulma
şansı yoktur.
Sabun burada bir aracı görevi görür. Yüzey aktif olarak da ad
landırılan madde bir uzlaşma sağlar: Bu maddede bir su sever taraf
bir de yağ sever taraf bulunur:
Sabun molekülü
• 267 .
Yıkama sırasında sabun molekülleri yağ içeren kirin içine işler
ve etrafını sarar. Su sever kafa kısmıyla kir parçacıkları toplanır ve
akan suyla birlikte akıp gider. Yani sabun, su ile yağ arasında ideal
bir aracıdır.
Sabun molekülü
Sabun molekülü
2
kir parçacıklarını
topluyor.
Toplanan kirler
3
suyla birlikte
akıp gidiyor
o 268 o
Doğal olarak tersini yapıp mayonezi sabunla da hazırlayabilir
siniz. Karışım işe yarar ancak tadı bir şeye benzemeyebilir!
Bu arada, kendinize sabun renkli olduğunda bile köpüğün neden
hep beyaz olduğunu sordunuz mu hiç? Köpürme sırasında sabun
molekülleri birbirine eklenir ve incecik bir su tabakasını kaplar. Bu
sabun köpüğü, ışığı yansıtan binlerce minik ayna görevi görür. Bu
yüzden sabun renkli olsa da köpük her zaman beyazdır.
• 269 .
Dans eden su damlac1 klar1n1n s1rr1 ned ir?
93
Struwwelpeter
• 271 •
tuz tabakası bırakıyordu ve meyve suyu, içindeki şeker yüzünden
saca yapışıp yanıyor ve kokuyordu. Deterjan artıkları gibi küçücük
kirlenmeler bile suyun yüzey gerginliğini azalttığından, damlalar
şekillerini koruyamaz ve küçük sirk numarası yapılamaz. Sacın ısı
derecesi de bu olayı tetikliyor. Yakından bakıldığında suyun, dam
lacığın içinde nasıl döndüğü gözlemlenebiliyor.
Köpüren su damlası buharlaşmayla büzüşüyor ve zamanla kü
çülüyor. Bu aşamada su buharı tabakasının üzerinde ileri geri dans
ediyor ve en ufak bir üflemeyle ratasından sapıyor. Zaman ilerle
dikçe damlanın içindeki su, en sonunda buharlaşarak yok olana dek
gittikçe ısınmaya devam ediyor.
Deneylerim sırasında sacın sıcaklık derecesinin önemli olduğunu
fark ettim. Yeterince sıcak olmadığında, damlacıkların alt kısmında
daha az su buharı meydana geliyor ve damla ile sac arasındaki mesafe
azalıyor. Böylece su (sac daha soğuk olmasına rağmen) çok daha hızlı
ısınıyor. Sac aşırı sıcak olduğundaysa, damlaların ömrü yine kısa
oluyor. Birçok denemeden sonra en uygun derecenin 200 olduğunu
buldum. Bu ısıda bazı damlacıklar bir dakika kadar dans edebiliyor!
Tecrübeli aşçılar tavanın yeterince sıcak olup olmadığını birkaç
damla suyla kontrol eder. Bir damla suda bu kadar bilimsel gerçeğin
yattığını görmek harika, değil mi? Son bir ipucu daha: Ocağı kapayın
ve temizleyin; yoksa aileniz de dans etmeye başlar!
• 272 .
Duş ya parken duş perdesi neden hep içeriye
doğru k1vr1hr?
94
Bu bölümde sıcak duş severler için bilim var! Çünkü onlar mutlaka
bu olayı biliyordur: Duş sırasında duş perdesi içeriye doğru kıvrılır
ve genelde de hacaklara yapışıp rahatsız eder. Bu olay ne kadar
tanıdıksa, arkasındaki neden de o kadar bilinmezdir. Açıklamaya
çalışan da çoktur.
Birinci teori şömine etkisidir: Sıcak su etraftaki havayı ısıtır,
hava yukarıya doğru hareket eder, hafif bir alçak basınç yaratır ve
perde içeriye doğru çekilir. Kulağa mantıklı geliyor ancak bir sorun
var: Su soğuk olduğunda da perde içeri doğru çekilir.
İkinci teori şöyledir: Su damlaları duş başlığından aşağıya düşerken
havayı da kendileriyle birlikte çeker. Bu hareketli hava akımı perdeyi
içeri çeken bir alçak basınç yaratır. Fizikte buna Bernoulli Prensibi
denir. Duş başlığı perdeye ne kadar yakınsa, etkinin o kadar güçlü
olması gerekir. Bunu denedim ama bu teori de pek doğru gelmedi.
Üçüncü ve en doğru teoriyse Massachusetts Üniversitesi'ndeki
akım araştırmacısı David Schmidt'ten geliyor. Profesör olarak mes
lek hayatı boyunca yanmalı motorlardaki damlacıkların hareketini
araştırdı. Bilgisayar uyarlamaları yardımıyla akım davranışlarını en
iyi şekilde gözlemleyebiliyordu. Duş perdesi olayını çözmek için de
bu programı kullandı. Yapay bir duş kabinini 50.000 küçük hücreye
ayırdı ve bilgisayarı çalıştırdı. Her bir hücrenin içindeki basınç, sı
caklık ve akım hızı ölçüldü. Küçük hücreler prensibi çok yaygındır.
Hava tahminleri de bu yöntemle hesaplanmaktadır.
• 273 .
Günler süren hesaplamalardan sonra Schmidt, 30 saniyelik bir
duşu bilgisayarın kuru, sayısal ortamına uyarlamıştı. Bu arada ilginç
bir şey ortaya çıktı: Duştaki su damlacıkları, görünüşe göre büyük
bir dönüş hareketi meydana getiriyor. Bu dönüş duşun içinde gö
rünmez bir fırtına yaratıyor. Büyük duşlarda bu dönüş öyle büyük
olur ki, rahatsız edici bir cereyan meydana getirir. Kenar kısımlarda
hava sirkülasyonu daha hızlı olur ve bu yüzden de perde havalanır.
En iyi duşa Berlin'deki bir otel de konaklamam sırasında rast
lamıştım. D� başlığı oldukça genişti ve su hafif bir çiselti olarak
akıyordu. Ortaya çıkan hava akımı inanılmazdı. Bunu araştırma
lıydım! Hayatımda ilk kez yanan bir mumla duşa girdim. Mumun
aleviyle hava akımının yönünü ve şiddetini ölçmeye çalışıyordum.
Duşun içinde gerçekten de büyük bir akım ve dönüş vardı. David
Schmidt'in bilgisayarı, matematiksel bir kesinlikle perdenin içe kıv
rılmasını açıklamıştı. Bu şekil gerçekte de oluşmuş ve Schmidt'in
teorisini doğrulamıştı.
Özellikle ince perdeler çok fazla kıvrılır ve içeriye doğru çekilir.
Ancak bu problemi matematiksel olarak açıklamak yerine, en iyisi
perdenizi ağırlaştırmayı deneyin!
• 274 .
>i'
1
1
/ i
..f: ·r
J
,1
\ ·�
. 1 '
' ,�.,.. ,.
-
\J i/1
.\ ! /.•
,•.
· , ./.
-pt=- ·-.:-.:
....
:� }ı.
':"-��
· ·. . 2-:;: . ,r
. .,
• 275 .
Banyo küvetindeki su, giderden akarken hangi
yöne doğru döner?
95
Birkaç yıl önce aklıma Kopjball programımız için basit bir seyirci
sorusu geldi. Soru şöyleydi: "Banyo küvetindeki su, giderden akar
ken hangi yöne doğru döner?" Cevap benim için gayet açıktı ya da
en azından öyle olduğunu düşünüyordum. Seyircilere, bize cevap
göndermeleri için bir hafta süre tanıdık.
Eğer sizler, sevgili okuyucularım, fızikle daha yakından ilgiliyseniz
bu soru size oldukça tanıdık gelecektir ve her iddiasına girerim, bu
soruyu 'Coriolis Kuvveti' kavramıyla ilişkilendireceksiniz.
Dünyamız döngüsel bir hareket sisteminin içinde olduğundan,
bu Coriolis kuvveti giderden akan suları da etkilemektedir. Kuzey
yarım kürede -teoriye göre- akan sular saat yönünün tersine hareket
eder. Güney yarım küredeyse saat yönünde. Yani aynı Coriolis kuvveti
kuzey yarım küredeki tüm yüksek basınç alanlarındaki rüzgarların
saatin dönüş istikametinde, alçak basınç bölgelerindeyse saatin aksi
yönünde esmesine neden olur.
Kısacası programda sorduğumuz sorunun cevabı bu yüzden
şöyle olmalıydı: "Giderden akan su, saat yönünün aksi istikametinde
döner!" Soru oldukça başarılı oldu, zira seyircilerimizin katılımı
çok yüksekti. Bunu takip eden günlerde redaksiyon çalışanlarının
incelediği binlerce cevap geldi. Çocuklar, yetişkinler, fizikçiler ve
fızikçi olmayanlar cevap yazmıştı ancak sonuç şaşırtıcıydı: Seyircilerin
yarısı saat yönünde, diğer yarısıysa saat yönünün aksi diye cevap
vermişti. Hatta bazıları su bir o yana bir bu yana dönüyor cevabını
vermişti. Meslektaşlarımdan birisi bana, "Cevabından emin misin?"
• 277 .
diye sordu. Elbette emindim; bu konu her fizik dersinde geçer ve
pek çok kitapta ve kurslarda, banyo giderinden akan su, Coriolis
kuvvetine örnek olarak verilirdi. Bir fizik kitabı açıp konunun geç
tiği yeri gösterdim ancak arkadaşım yine de şüpheliydi: "Ben de
evde denedim; sonuç farklı!" Kısa bir süre sonra ofisin mutfağına
geçtik ve Javaboyu suyla doldurduk. Lavabo dolarken ben de alçak
ve yüksek basınç alanlarını ve ekvatorcia bu olaya rastlanmadığını
anlatıyordum. Hayır -hiç şüphe yoktu- cevap kesindi. Sonra tıkacı
çektim ve birlikte suyun nasıl aktığını gözlemledik. "Tıpkı teoride
anlatıldığı gibi işte!" Su saat yönünün tersine akarak boşaldı ve içimi
bir güven duygusu kapladı. . . Fiziğt> her zaman güvenilebilir!
Fakat su boşalır boşalmaz şüpheci meslektaştın -ki bir fizikçi
değildi- Javaboyu yeniden doldurdu ve deneyi tekı-arladı. Su, bu
sefer saat yönünde dönerek akıyordu. "Gördün mü? Doğru değil!"
O öğleden sonra deneyi pek çok kez yineledik. Borulardan epey
bir su aktıktan sonra, artık şüphe yoktu: Suyun akış yönü deği
şiklik gösteriyordu ve ben kendimi, Bay Coriolis ve yeryüzünün
rotasyonu tarafından aldatılmış gibi hissediyordum. Birkaç telefon
görüşmesinden ve hesaplamadan sonra banyo küvetindeki suyun
akışında Cariolis'in neredeyse hiç etki etmediği ortaya çıktı. Gider
borulanndaki en ufak bir eğim değişikliği, eğik bir lavabo deliği
ya da hafif bir kireç birikintisi gibi farklı akım olguları, suyun akış
yönüne Cariolis'ten çok daha fazla etki edebiliyordu.
Bir sonraki pazar günü program yayını sırasında geri adım at
mak zorunda kaldım ve seyircilere şaşırtıcı sonucu anlattım. "Evd,
su dönerek akar, ancak benim düşündüğüm gibi değil!"
Bilimsel düşünce biçimimiz, basitleştirme ve genelierne prensibi
üzerine kurulmuştur. Doğa olayları, çeşitliliklerine rağmen basit bir
temele oturtulur ve bütün doğa kanunlarıyla açıklanabilir duruma
• 278 .
getirilir. Çoğu zaman olaylar bilinçli olarak basitleştirilir ancak
gerçek yaşamda her zaman bu idealleştirilmiş varsayımlar ve basit
formüllerle yetinilmez.
• 279 .
Bitlere ka rş1 ne yapiiabiiir?
96
fakat aynı işlemi bir sekiz gün sonra yinelemek gerekir, böylece yeni
• 282 .
Çoraplar ma ki nede y1kan1rken neden yorgan
k1hf1 n 1 n içine dolar?
97
• 283 .
topaklandıkça etkisi artar, zira ne kadar toz ve saç bir araya gelirse,
oluşturdukları yapı o kadar ağırlaşır.
Toz ve çoraplar tutsaklık konusunda aynı kaderi paylaşır.
• 284 .
Birisinin aynada kend ini tam boyutuyla göre
bilmesi için aynan1n ne kadar büyük ol masi
gerekir?
98
o 285 o
Bu arada sağ ile sol doğal olarak yer değiştirir. Örneğin; ben sol
elimde bir kalem tutarken, buna karşılık aynadaki yansırnam kalemi
sağ elinde tutar. Ancak aynada kendimi tam boyutumla görebilmek
için, yansıyan ışık hem kafaını hem de ayaklarımı kapsamalıdır.
Yalnızca bu şekilde kendimi tam boyutumla görebilirim.
• 286 .
çültülür ve uygun açıyla çerçeveye sığarsınız. Bu prensibi arabaların
dikiz aynalarından bilirsiniz. Dışbükey yüzeyle daha iyi bir görüntü
elde edilir. Bunu okulda niye anlamamıştık ki?..
• 287 .
Lotoda neden 1 , 2, 3, 4, 5, 6
99
"Sen bir sıfırsın!" dendiği duyulur bazen: "Hiç" kulağa negatif geliyor
ama "hiç" nasıl kötü bir şey olabilir ki?
Çocuklar sayınayı öğrendiklerinde, bunu parmaklarıyla yapmayı
severler. İki ve üç, eşittir beş. Sadece konu sıfır olduğunda sorun
vardır; onun için bir parmak yoktur.
Sıfır gerçekten de özel bir rakamdır. İnsanlar uzun süreden beri
sayı saymalarına ve hesap yapmalarına rağmen sıfır eksikti. Roma
rakam sisteminde de sıfır rakamı yoktu. "Hiç" insanlar tarafından
anlaşılmamıştı.
I II III IV V
VI VII VIII IX X
• 29 1 •
laylaşmıştı. Bugün hesap yaparken Adam Ries'e göre yapıyoruz. İşte
aynı Ries, sıfır rakamına da hak ettiği yeri kazandırdı.
Dilde bile sıfırın katettiği uzun yollar görülebiliyor: Köken ola
rak Hintçe sunya adından, Arapça sifr oluşmuştur. İtalya'da zefiro'ya
çevrilmiş ve Venedik şivesinde zero' olmuştur ve farklı yollar katede
rek İngiltere'ye zero olarak gelmiştir. Fransızlar kelimeyi cyfre, daha
sonra da chiffre olarak kullanmışlardır. Son olarak Almanya'daysa sıfır
zeifer olarak alınmıştır. Kelime bugün bile bu devrimi hatırlatıyor.
Bilgisayar, dünyamızı O ve 1 'lere ayırıyor. Ö ğrenmemiz uzun
zaman aldı ancak artık biliyoruz: Sıfır, "hiç"ten fazladır!
• 292 .
1 3 say1s1n1 özel k1lan nedir?
1 00
o 293 o
Objektif olarak bakıldığındaysa, 1 3 sayısını herhangi bir olum
suzlukla bağdaştırmak mümkün değildir. Onunla hesap yapmak
hiç pratik değildir ancak -tüm batıl inançlara rağmen- bu onun
uğursuzluk getirdiğini göstermez! Başka kültürlere bakıldığında,
1 3 sayısının uğur getirdiğine inananların olduğu görülüyor. Hatta
Meksika'da kutsal sayılıyor!
o 294 o
Dijital ne demektir?
1 01
Ay'a ilk inişten tam üç hafta önce ilk televizyonumuzu almıştık. Anne
ve babamın arkadaşlarından hediye olarak gelen eski, siyah beyaz
bir modeldi. Ancak televizyonun maalesefbir arızası vardı: Görüntü
sabit değildi ve keyfine göre dönüyordu, arada bir resim sabitlendi
ğindeyse, bu kez ses çıkarıyor ve karlanıyordu. Birkaç denemeden
sonra annem bir püf noktası bulmuştu: Ne zaman televizyonun
üzerine büyük bir metal parçası koyulsa, görüntü kalitesi iyileşiyordu.
Her şeyi denedik; ütü, tava, alet kutusu, ancak televizyon, en iyi
sonucu dedemin havalı tüfeği üzerine yerleştirildiğinde veriyordu.
İster John Wayne Latamy Kalesi'ni savunsun, ister Daktari bilmem
kaçıncı kez terk edilmiş bir leopar yavrusunu kurtarsın isterse de
Neil Armstrong ilk uzay yürüyüşünü gerçekleştirsin, her durumda
tüfeğin narulusu izleyeniere doğrultulmuş oluyordu. Bir sonraki te
levizyonumuzun anten desteğine ihtiyacı yoktu, kısa bir süre sonra
da kablolu televizyon ve uydu alıcıları evimize düzinelerce kesintisiz
ve arızasız kanal getirdi.
Bugünse yeni bir devrim yaşıyoruz: Dijital televizyon. Bugüne
kadar her bilgi formu, kendi taşıyıcısıyla birlikte geliyordu. Yazı kağıt
üzerine yazılıyor, fotoğraflar fotoğraf kağıdına basılıyor ve film ile
müzik bantlara ya da plaklara kaydediliyordu. Her bilgi formunun
kendine has bir uygulaması vardı. Ancak yeni dijital teknolojiyle
birlikte bunların tamamı, ortak bir taşıyıcıyla iletiliyor. Yazı, film
ve müzik arasında artık nitel bir fark kalmadı, çünkü kısa ve uzun
seslerden meydana gelen ve Mors alfabesine benzer şekilde sıfır ve
birierin birleşiminden oluşan bir rakam dizisiyle kodlanabiliyor.
• 295 .
Çocuklar, bu prensibin arkasında yatan şeyi iyi bilir: Sayılara
göre boyamak Bu tür resimlerde her renk bir sayıyla gösterilir. 1 =
sarı, 2 = kırmızı, 3 = mor gibi. Resmin enformasyonu sayılarda gizlidir
ve ancak boyanıp, sayılar renklere dönüştürüldüğü zaman ortaya
çıkmaktadır. Sayılar resme dönüşür. Resim önce sayılar şeklindedir;
dijital. Bu kelime, 'sayı' anlamına gelmektedir ve Latincede parmak,
anlamına gelen digitus'tan türemiştir.
·
---------------..--....-'"""'
... .....�....·�.'ı<\:'·
• 296 .
bilgisayar klavyeleri için de geçerlidir. Her klavye dokunuşuyla bir
harf dijitalleştiriliyor ve belirli bir sayıya dönüştürülüyor. Bu düzen
leme kodu örneğin ASCII (Bilgi Değişimi İçin Amerikan Standart
Kodlama Sistemi) kodunda şu şekilde görünüyor:
F = 70, I = 73, S = 83, C = 67, H = 72
o 297 o
Taksitli alişverişier neden daha pahahya gelir?
1 02
• 299 .
Borçla yaşıyoruz, astronomik rakamlardaki devlet borçları da
bunu gösteriyor. Aile bütçesinden ödediğimiz her 7 avro'dan l'i borç
faizine gidiyor ve görünürde bir borç azalması da yok. Ancak yine
de şanslıyız, zira bugünlerde faizler düşük. Ortalama faiz oranları
nın % l 'lik bir artışı yıllık borç faizini 1 5 milyar avro artırır. Ancak
yine de faizlerin düşük olması önemli değil. Sonuçta fıyat yüksek!
• 300 .
Denizcilik hesaplamalarinda neden deniz mili
ku l l a n 1 h r?
1 03
• 301 •
yüzden denizciler için deniz mili, kilometreden çok daha pratik bir
mesafe birimidir. Havacılıkta da bu harita ilişkisi nedeniyle deniz
mili kullanılmaktadır.
Biz kara fareleri için, milleri kilometreye kolayca çevirebilmenin
bir yöntemi vardır: Deniz milini alıp ikiyle çarpın ve sonuçtan %10
çıkarın. Sonuç, kilometre olacaktır. Ö rneğin; S O deniz mili = S O x
2 = 100 - % 1 O yani 90 kilometre .
• 302 .
Lotoda neden 1 , 2, 3, 4, 5, 6 say1lar1n1 işa ret
lememeliyiz?
1 04
zengin olan insanlar var. Sizin için bilimsel bir tüyom var: Hiçbir
dikkatli olun, çünkü doğru tahminde bulunan tek kişi siz olmayabi
rakamlarını seçmek de çok iyi bir fikir değil çünkü pek çok kişi
6, 7, 8, ı o ve ı 2 takip eder.
• 303 .
Uyanıklık yapıp farklı kombinasyonlar denediğinizde, örneğin
çifili sayılar, ı ı , 22, 33, 44 gibi, daha iyi bir sonuç çıkmıyor, çünkü
yine yalnız olmuyorsunuz! Aynı durum azalan sayılar için de geçerli:
49, 48, 47, 46 . gibi.
..
• 304 .
Seyi rci Jokeri hakk1 n 1 ku l l a n m a k ne kadar
güvenilird i r?
1 05
• 305 .
yapılıyordu. Amaç, bir öküzün ağırlığını olabildiğince doğru tahmin
etmekti. Ziyaretçiler bir kart dolduruyor ve en yakın tahmini yürüten
kişi yarışınayı kazanıyordu. Sıradan halk ve hayvancılık konusunda
uzman kişiler şanslarını denedi. Galton 787 tahmini analiz etii ve
şaşırtıcı bir sonuca vardı: Tüm tahminierin ortalaması, öküzün ger
çek ağırlığına çok yakındı. Halkın ortalama tahmini tam isabettil
Araştırmacı, sonuçları Naı-ure dergisinde Vax populi (halkın sesi)
başlığı altında yayımladı.
Galton'ın yayınından yaklaşık yüz yıl sonra "Quarks&Co" isimli
televizyon programındaki çalışma arkadaşlarımla birlikte benzer bir
deney gerçekleştirdik. Seyircilerimiz, stüdyocia bulunan bir k;lsenin
içindeki renkli misketlerin sayısını tahmin edecekti. İnternette bununla
ilgili bir sayfa hazırlamıştık. Yayından sonra heyecanla sonuçları
gözden geçirdik: Dört günün sonunda yaklaşık 16.000 seyirci oy
vermişti! Kasenin içinde 5.780 misket vardı. Seyircilerin tahminlerinin
ortalamasıysa 5.718Öi! Tahmin edenlerin sadece %0,47'si tam sayıyı
bilmişti. Bazı seyirciler çok alakasız sayılar vermişti ancak ortalaması
alındığında şaşırtıcı derecede yakın bir sonuç elde edilmişti.
Tahmin deneyimiz, dünyada bu türde yapılmış en büyük test
lerden biriydi ve Galtonöan yüz yıl sonra Nature dergisi bizim so
nucumuzu da yayınladı. Bu deney, televizyonculuk karİyerimdeki en
heyecanlı olaylarından biridir çünkü arkasında çok önemli olduğuna
inandığım bir mesaj yatmaktadır: Gerçeğe ulaşma çabasında her
birimizin önemli birer görevi var...
• 306 .
Almanya'n i n merkezi neresid i r?
1 06
• 307 .
Sonra da Almanya'nın yüzeyinin yatay olarak orta noktasını
buldu. Merkez bu sefer ilk hesaplamadan 4,5 km daha güneybatıdaydı.
• 308 .
Sonuç: Almanya'nın merkezi neresidir gibi basit bir sorunun
riet, basit ve kesin bir cevabı yoktur. Herkes, uyguladığı metoda göre
haklıdır. Siz de kendi merkezini ararken şunu bilmelisiniz: Bunun
pek çok cevabı vardır!
• 309 .
Hesap yapa biliyor musunuz?
1 07
• 311 .
Okulda bizlere yıllar boyunca binom formülleri, eşkenar üçgenleri
ya da iki bilinmeyenli denklemleri öğrettiler ancak günlük hayatta
matematiksel anlamda okuma yazma bilmiyor gibiyiz ...
Çözüm:
Şüpheciler yıllık 10.000 avro artışı fazla bulacaktır ancak dikkat!
Altı aylık artış daha fazladır. Hesap yapıldığında bu durum açıkça
görülecektir:
İki alternatifi de daha iyi karşılaştırmak için altı aylık bilançolar
gösterilmiştir.
A B
1_ iy��ıY!l +
: :-- - - - - - --·-- ··- ----·
-���ı� �i:%��-
; -- ---- --
-�==!L � ���i !
-;--
T ;
- - - - -�--- -- ------·-· -·------· ·-- - --·--·---------·· - -·-·-
.
_ __ _ _ __ �-- --- : -
_
.
- - -5i.5oo :
ı- - - : -- - �- - -- -1 ---·-----------! - ·
ı
. - - - '---------·----·-·· ·---- ·- ----·-·---- - - ·-·-·
' 3
----------
:
�---- ---------------
5.000 1 55.000 ! 55--.000
r--- ---- ı! 5.000
·
6 60.000 - : - 1 2 .500
. .. . --
. . - ---·-----
ı 62.500 ---!
-t------ - -
-·- �- --- --
B teklifinde artış ilk altı ayın sonunda başlar! Kısa vadeli artış
periyodu daha iyi bir sonuç getirir.
Bu örneği televizyon programında verdiğimde, e-posta ve mektup
yağmuruna maruz kaldım (Lütfen bu sefer yazmayın). Çoğu kişi
kesinlikle bir hesap hatası yaptığımı iddia etti ve sonuca inanmak
istemedi. Uzun cevaplar ve telefon konuşmalarından sonra hesabın
doğruluğunu kanıtlayabildim. Burada herhangi bir şaşırtmaca ya
• 312 .
da numara yok. Ben de başlangıçta, doğal olarak duygularıma göre
hareket edip ilk teklifi kabul ederdim. Bu dururnurnun farkında
olduğumdan ve bu tür hesaplar konusundaki beceriksizliğimden
ötürü benim için şöyle bir sonuç çıktı: Buna benzer durumlarda
hislerime güvenmeyeceğim ve hesaplayacağım!
• 313 .
Bu kitapta neden 1 08 böl ü m va r?
1 08
Desimal düşünce biçimi batı kültürüne ait bir şey olsa gerek. Pratik
ve basittir. Kağıt para mantığı ve tablo uygulamalarında düz sayılara
karşı bir sempati vardır: 1 O, 100, 1 000 .. . Bu yüzden bu kitapta da tam
olarak 100 bilimsel hikaye vermek mantıklı olurdu. Sayılara karşı bu
farklı yaklaşımımı "baba memleketim" Hindistan'a borçluyum. Her
sayı farklıdır, kişiliği vardır ve kendine ait bir hayat sürer. Almanya'daki
okullarda çocuklarımız böyle bir şeyi hiç duyrnamışlardır.
Rheinland bölgesinde l l l bölüm en azından karnaval geleneği
açısından kabul görebilirdi ancak 108 "Kölle Alaaf"36 kriterlerine
uymuyor. Enformatikler, kitabı 96 bölüme kadar kısaltabilirlerdi
ve biner sayıların toplamını düşünürlerdi: 64 + 32 = 96 . 96 1 0 =
ı ooooooı + ı ooooo2•
• 315 .
Pentagram (beş köşeli yıldız) ise içinde altın oran mucizesini
barındırır: Beş köşenin her bir kısmı, köşegeniyle altın oran ilişkisi
içindedir. Köşegenler de kendi içlerinde tekrar altın oranla bölünü
yor; kısaca AD, BD ile BD, CD ile aynı orandadır.
• 316 .
basit bir çevirme ya da ayna etkisiyle oluşturulmarnalı. Polyomino
denen bu şekiller, aynı boyuttaki karelerden meydana gelen ve di
ğerleriyle en az bir kenan ortak olan farklı fıgürlerdir.
Bu şekilde oluşturulabilen şekillerin sayısı doğal olarak karele
rin sayısıyla orantılıdır. Örneğin; eğer mümkün olan formları dört
kareden meydana getiriyorsak, beş farklı şekil elde ederiz.
"'---! _,
- _
. ] 1 --
1 1 1 l
----
· -t.---
--=-- "
ı _r
• 317 .
Beş kare kullandığımızdaysa on iki şekil ortaya çıkar.
� r t t rr�r f�[t
� r tn r r r � � w � ! f
� r � r r r f r iffı
l t ct t t cr crr � + ctJn
w ff 1 � tı t i J� �
1 cl t 1 � � r g:§ lfa w db w
1 � EW � Ef EW W f � � � �
w � Et1 , Er e:W f � i f � cjb
# Jb §:B @ � f� Effi � cEF � � �
• 318 .
Doğal olarak 1 08 de bu mutlu sayılar kulübünün bir üyesidir.
Harshad kelimesiyse Sanskritçedeki harsha'dan gelir ve anlamı da
şudur: Mutluluk.
• 319 .
1 9 5 9 doğumlu fizikçi Ranga
Yogeshwar 1 987 ile 2008 yılları
arasında Westdeutschen Rundfunk
[WDR) Köln'de önce redaktör
olarak çalışmış, ardından da Bilim
Bölümü Başkanlığı görevini
üstlenmiştir. Popüler bilim konulu
birçok TV programı hazırlamıştır.
Çalışmalarından dolayı bilim dalında
birçok gazetecilik ödülü almıştır. Eşi,
dört çocuğu, üç kedisi ve bir
köpeğiyle Köln yakınlarında
yaşamaktadır.
Merak tek bir soruyla başlar ve sonu gelmez. Dünyamızın gerçek güzel
likleri onları keşfetmek ve kendi yolunda yürümek isteyenlere kendilerini
gösterir. Hepimiz dünyayı tek başımıza keşfediyoruz. Gözlerimizi
açtığımız her saniye, bir başka eşsiz güzellikle ödüllendiriliyoruz.
Yapmamız gereken tek şey onları fark etmek ve bilimin cevaplarına kulak
vermek! Yapabildiklerini keşfedince, bir sineği öldürmeden önce iki kere
düşünmeniz gerekebilir!
ı www.pegasusyayinlari.com ı
ISBN : 978-605- 4456-96-3
9
1 I ll i
786054 456963