You are on page 1of 402

OSMANLIDA PİYADE SINIFI

ASKERLERİN EĞİTİMİ

Abdullah BAYINDIR
Hiperyayın 845
Araştırma-İnceleme

Yazar
Abdullah BAYINDIR

Genel Yayın Editörü


Hatice BAHTİYAR

Mizanpaj
Senem ILGIN

Kapak Tasarım
Kenan TEMİZEL

Yayıncı Sertifika No: 16680

ISBN: 978-625-7443-86-9
e- ISBN: 978-625-7443-87-6

1. Baskı: İstanbul, 2021

Copyright© Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın telif hakları, 5846 sayılı yasanın hükmüne göre, kitabı
yayımlayan Hiperlink Eğitim İletişim Yay. Gıda. San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Abdullah BAYINDIR’a
aittir. Yayımcının ve yazarın izni olmaksızın elektronik ve mekanik herhangi bir kayıt sistemi veya
fotokopi ile çoğaltılamaz, kopyalanamaz. Ancak kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.
Her hakkı mahfuzdur. Bu kitapta yayınlanan yazıların etik, bilimsel ve hukuki sorumluluğu yazar
(lar)a aittir.
Yayınevi uluslararası bir yayınevidir.
Bayındır, Abdullah.

Osmanlıda piyade sınıfı askerlerin eğitimi / Abdullah Bayındır .-- 1. Baskı. -- İstanbul: Hiper-
yayın, 2021.
402 sayfa; 24 cm. -- (Hiperyayın; 845)
ISBN: 978-625-7443-86-9
e- ISBN: 978-625-7443-87-6
Kaynakça: sayfa 369-375.
1. Askeri eğitim -- Türkiye. I. Eser adı. II. Dizi.
U620/.B39 2021 355.5/BAY 2021

Baskı-Cilt: Yalın Yayıncılık-Sertifika No: 44154


GENEL SATIŞ PAZARLAMA VE YAYINEVİ
Hiperlink Eğt İlet. Yay. Gıda San. ve Paz. Tic. Ltd. Şti
Tozkoparan Mah. Haldun Taner Sok. Alparslan İş Merkezi
No: 27 Kat: 6 D: 21 Merter- Güngören / İstanbul
Telefon: 0212 293 07 05-06 Faks: 0212 293 56 58
www.hiperlink.com.tr / info@hiperlink.com.tr
Dr. Abdullah BAYINDIR
1983 yılında Gaziantep/Nizip’te doğdu. 2005 yılında başladı-
ğı Gaziantep Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih ABD’nı
2009 yılında bitirdikten sonra yine Gaziantep Üniversitesi Tarih
ABD Genel Türk Tarihi alanında yüksek lisansa başladı. “Piyade
Sınıfına Mahsus Dâhiliyye ve SeferiyyedenMevâdd-i Mücmeleyi
Hâvî Ma’lûmât ve Terbiye-i Askeriyye Kitabının Transkripsiyonu
ve Değerlendirmesi” adlı çalışması ile yüksek lisans öğrenimi-
ni tamamlayarak 2013 yılında yine Gaziantep Üniversitesi Tarih
Bölümü Genel Türk Tarihi alanında doktora öğrenimine başladı.
Selçuklular’da Saltanat Mücadeleleri adlı çalışmasıyla 2017 yılında
Dr. unvanını aldı.
2019 yılında Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakülte-
si Tarih Bölümünde Dr. Öğr. Üyesi kadrosuyla çalışmaya başladı.
Halen Kilis 7 Aralık Üniveristesinde görev yapmaktadır.
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR......................................................................................... 11

ÖN SÖZ........................................................................................................ 13

GİRİŞ............................................................................................................ 17

I. BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NDE REFORM HAREKETLERİ

Sultan III. Selim Dönemi ........................................................................... 21

Sultan II. Mahmut Dönemi.......................................................................26

Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye................................................. 31

1839 ve Sonrası Islah Çalışmaları..............................................................34

II. BÖLÜM

ÖZGÜN ESERDE GEÇEN BÖLÜMLERDE ÖZ SUNUM

Bölüm 1........................................................................................................48

Sadakat, Cesaret, Sebat, Savaşa hazırlık.................................................48

Bölüm 2........................................................................................................50

Erlerin askerliğe alıştırılması....................................................................50

Bölüm 3........................................................................................................ 51

Erlerin üstlerine karşı tutum ve davranışları......................................... 51

Bölüm 4........................................................................................................ 52

Askerîn silah eğitimi................................................................................... 52

Bölüm 5........................................................................................................ 53

Silahın kullanımı ve teknik bilgilerin ...................................................... 53

Bölüm 6........................................................................................................54

Kışla ve Karakol içinde ve dışında erlerin hizmetleri............................54


Bölüm 7........................................................................................................ 55

Ordunun kısımları ve görev süreleri......................................................... 55

Bölüm 8........................................................................................................56

Kışlada ya da savaş esnasında uyulması gereken kurallar...................56

Bölüm 9........................................................................................................56

Alınan eğitimin uygulmadaki performans ölçümü................................56

Bölüm 10...................................................................................................... 57

Lojistik desteğin sağlanması ..................................................................... 57

Bölüm 11...................................................................................................... 58

Askeri birliklerin alması gereken emniyet tertibatı................................ 58

Bölüm 12...................................................................................................... 59

Ordugâh türleri ve uyulması gereken kurallara..................................... 59

Bölüm 13...................................................................................................... 59

Askerî birliklerin yerleşim şekilleri ve uyulması gereken kurallar....... 59

III. BÖLÜM

ESERİN TRANSKRİPSİYON METNİ

BİRİNCİ FASIL........................................................................................... 62

Vezâif-i Askerîyye........................................................................................ 62

İKİNCİ FASIL............................................................................................. 69

Neferâtı Askerliğe Alıştırmak.................................................................... 69

ÜÇÜNCÜ FASIL........................................................................................ 72

Hıdemât-ı Umûmiyye................................................................................. 72

DÖRDÜNCÜ FASIL.................................................................................. 93

Tüfenge ve Anın (Onun) İsti’mâline Dair Ma’lûmât Hanri Martini –


Mavzer Tüfengi............................................................................................ 93
BEŞİNCİ FASIL........................................................................................ 137

Madde: 1 Endâht Nazariyâtı................................................................... 137

ALTINCI FASIL........................................................................................197

Hıdemât-ı Dâhiliyye.................................................................................197

YEDİNCİ FASIL....................................................................................... 215

Ordu-yu Hümayunların Terkîbât ve Taksîmâtı ve Ahz-i Asker


Hakkında Ehkâm-ı Kanûniyye............................................................... 215

SEKİZİNCİ FASIL....................................................................................225

Tâ’lîmler.....................................................................................................225

DOKUZUNCU FASIL.............................................................................257

Muhârebe Hıdematı..................................................................................257

ONUNCU FASIL......................................................................................269

Yürüyüş Hıdemâtı – Hudût-u Menzil Hıdmeti....................................269

ON BİRİNCİ FASIL.................................................................................284

Emniyet Tertîbâtı......................................................................................284

ON İKİCİ FASIL.......................................................................................342

İkametgâhın Envâ-ı..................................................................................342

ON ÜÇÜNCÜ FASIL............................................................................... 351

Konaklar Yürüyüş Konakları.................................................................. 351

SONUÇ.......................................................................................................365

KAYNAKLAR..........................................................................................369

EKLER........................................................................................................377
KISALTMALAR

ABD : Ana Bilim Dalı


Ans. : Ansiklopedi
Bkz. : Bakınız
c. : Cilt
C.Ü : Cumhuriyet Üniversitesi
Çev. : Çeviren
Haz. : Hazırlayan
İA : İslam Ansiklopedisi
İÜ : İstanbul Üniversitesi
İÜEF : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
KHO : Kara Harp Okulu
s. : Sayfa
S. : Sayı
ss. : Sayfa sayısı
SÜTAD : Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları dergisi
TDA : Türk Dünyası Araştırmaları
TDV : Türkiye Diyanet Vakfı
TED : Türk Enstitüsü Dergisi
TM : Türkiyat mecmuası
TTK : Türk Tarih Kurumu
vb. : ve benzeri
vd. : ve diğerleri
vs. : ve saire
yay. : yayını/yayınları
ÖN SÖZ

Osmanlı Devleti 1299’dan 1918’e kadar geçen tarihî süreç


içerisinde, dünya üzerinde hüküm süren en uzun ömürlü ve en
geniş sınırlara sahip imparatorluklardan biridir. Devletin aslî un-
suru, köklü bir kültüre sahip olan Türk Milleti, savaşçı ve teşki-
latçı bir yapıya sahiptir. Henüz çocuk yaştayken koyun üstünde
at binme becerisini geliştiren bu kadim millet, dünyanın hemen
her coğrafyasına izini bırakmıştır. Türklerin bu niteliği bozkır
tipi göçebe yaşam tarzının doğal neticesi olarak ortaya çıkmıştır.
Yaşam koşulları Türk topluluklarını doğayla ve başka toplumlarla
sürekli mücadele etmesine ve temas halinde olmasına neden olmuş
ve bu durumun sonucu hareketli bir sosyal yapı oluşmuştur.
Türk kültürünün kodlarında var olan hareketli toplum yapı-
sı ve eş zamanlı olarak teşkilatlanma kabiliyeti, Türklerin farklı
coğrafyalarda aynı anda birden fazla devlet kurabilme becerilerini
de doğurmuştur. Tarihî süreç içerisinde Türk devletlerinin uzun
süreli ayakta kalabilmesi ve geniş coğrafyalarda, birden fazla farklı
unsuru bünyesinde barındırabilmesi, başka etkenlerle birlikte, as-
kerî niteliklerinin üstünlüğüyle yakından ilgilidir. Bu durumun
en açık örneği, Osmanlı Devleti özelinde görülebilmektedir. İn-
san potansiyelini askerî ve ekonomik anlamda iyi değerlendiren
Osmanlı Devleti bir imparatorluğa dönüşebilmiştir. Bu süreçte bir
kültür ve medeniyet merkezi olma konumuna yükselirken, Türk
kültür yapısında var olan askerlik geleneğini, eğitim sistemine de
aktarabilmiştir. Askerî eğitim sistemi, önemli kadrolardaki yöne-
ticilerin yetişmesine de katkı sağlamıştır.
Askeri alanda oldukça gelişmiş olmasına rağmen ordunun bir
süre sonra yönetime etki etmesi, uzun yıllar devletin askeri isyan-
larla uğraşmak zorunda kalmasına sebep olacaktır. Toplamda 36
padişah tarafından yönetilen imparatorluk 12 padişahın askerî is-
14 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

yanlar sonucu tahttan indirilmesine sahne olmuştur. Bu durum


askeri gücün ne kadar etkili olduğunun somut kanıtıdır. Ordunun
yönetimde bu kadar etkili olması bir süre sonra asıl işleri olan as-
kerliği aksatmalarına neden olmuştur. Çıkarları doğrultusunda
hareket eden ordu mensupları, bir süre sonra ocakları amacından
uzaklaştırarak devleti savaşlarda kaybetmeye sürüklemiştir. Bu
durum önü alınmaz sıkıntılara dönüşmüş ve devlet her geçen gün
geriye doğru gitmeye başlamıştır.
İmparatorluğunun askerî alandaki zayıflaması, söz konusu
ıslahat çalışmalarını zaruri kılmıştır. Bu minvalde birçok padi-
şahın öncelikle askeriye olmak üzere değişik alanlarda ıslah ça-
lışmaları yaptığı görülmektedir. Islah çalışmaları yer yer yenilik
karşıtları tarafından engellenmek istense de, devlet ileri gelenleri
tarafından ısrarla uygulanmaya çalışılmıştır. Yapılan bütün ıslah
çalışmalarının tam anlamıyla yerine getirildiğini söylemek zordur
ancak Osmanlı Devleti’nin Batı tarzı yenilik taraftarı olduğu bu
çalışmalarla kendini kanıtlamıştır.
Biz de elimizdeki çalışmayla Osmanlı Devleti’nin askerî sistemi
üzerine incelemelerde bulunduk. Dönemin askerî eğitimi hakkın-
da bilgiler veren kitabın günümüz Türkçesine transkripsiyonunu
yaparak alana katkı sağlamasını ümit etmekteyiz. Kitap daha önce
Piyade Sınıfına Mahsus Dâhiliyye ve Seferiyyeden Mevâdd-i Müc-
meleyi Hâvî Ma’lûmât ve Terbiye-i Askeriyye adlı kitabın yüksek
lisans çalışmasının güncellenerek değerlendirmesiyle oluşturul-
muştur. Transkripsiyonu yapılan bu kitap, Osmanlı Devleti’nin 19.
yüzyıldaki askerî eğitimiyle ilgili bilgiler içermektedir. Kitap Hic-
ri 1310-Mîladî 1892-93 yılında Alman asıllı Comte De Waldersee
isimli üst rütbeli bir asker tarafından kaleme alınmıştır. Almanca
yazılan kitap dönemin iki Türk yazarı Nâsır ve Mustafa Râgıb ta-
rafından Arap alfabesiyle Türkçe’ye çevrilmiştir.
Kitabın düzeltilerinde yardımcı olan Öğr. Serkan Gökbulut’a ve
Öğr. İsmail Öztürk’e teşekkür ederim.
Abdullah BAYINDIR 15

Hayat boyu yanımda olan ve her türlü desteği özveriyle sunan


aileme bir kez daha teşekkür eder özellikle ağabeylerim İsmail Ba-
yındır ve Osman Bayındır’a şükranlarımı sunarım.
Yine çalışmanın kitaplaşma sürecinde baskı ve teknik destek-
lerinden ötürü Hiperyayın ekibine ayrı ayrı teşekkür eder, kitabın
alanına katkı sağlamasını temenni ederim.

Abdullah BAYINDIR
16 Temmuz 2021
Kilis
GİRİŞ

18. asra kadar süregelen evrede Osmanlı-Avrupa ilişkileri ge-


nellikle savaşlar ve barışlardan mürekkep olarak inşa edilmiştir.
Bu dönemde Osmanlı Devleti askerî üstünlüğü elinde bulundur-
duğundan Avrupa ile herhangi bir askerî eğitim ve teknik alışveri-
şinde bulunmamıştır. Ancak devam eden süreçte alınan yenilgiler
ve 1699 Karlofça Antlaşması’nın1 imzalanması, Osmanlı Devle-
ti’nin askerî alandaki eksikliklerini ortaya çıkarmıştır.
Osmanlı Devleti’nde Batı tarzı yapılan ilk ıslahatların askerî
alanda yapılması, daha önce belirtildiği üzere Osmanlı Devleti’nin
güç kaybı neticesinde Batı teknik ve donanımlarına sahip subay
eksikliğini gidermek suretinden kaynaklanmıştır. İyi asker yetiş-
tirmek amacıyla, Batılı tarzda, çağdaş eğitim veren okulları açma
gereği duyulmuştur. Yenilik taraftarı olan padişahlar döneminde
askerî okul açma hareketleri ivme kazanmıştır. Ordunun mühen-
dis ihtiyacını karşılamak amacıyla 18. yüzyılda açılan Deniz ve
Kara Mühendishaneleri’nin dışında, Harbiye’nin açılması önemli
bir adımdır. Harbiye, yalnız subay değil aynı zamanda idealist ve
aydın düşünürler de yetiştirmiştir. Askerî Rüştiyeler ve İdâdîler,
Harbiye’ye öğrenci yetiştiren kaynaklar olarak açılmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin Batı ile olan ilişkilerini geliştirmek için
girişimlerde bulunması Lâle Devri ile başlamıştır2. 1718-1730 yıl-
larını kapsayan ve Lâle Devri3 olarak nitelenen bu dönemde Os-
manlı Devleti Paris’e, Viyana’ya ve Moskova’ya elçiler göndermiş-
tir. Batılı devletlerle ilişkilerin arttığı bu dönemde, çeşitli kitaplar

1 Özcan, A. (2001). “Karlofça Antlaşması”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.24, s. 504-507.


2 Kodaman, B. (1999). Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, TTK, Ankara, s. 9
3 Bu döneme neden Lâle Devri denildiğini öğrenmek ve dönemle ilgili ayrıntılı bilgi
için bkz. Özcan, A. (2003). “Lâle Devri”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.27, s.81-84; Türk
batılılaşmasının başlangıç zamanı olarak görülen “Lâle Devri”, “Patrona Halil İsyanı”
ile kanlı bir şekilde son bulacaktı. Ayrıca bkz. Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010).
Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler. Yeditepe Yayınevi, İstanbul, s.
188-208; Ünal, M. A. (1997). Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, Isparta, s.62-
63; Uzunçarşılı, İ. (?) Büyük Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara, C.5, s. 203-217.
18 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Türkçeye çevrilmiş, matbaalar kurulmuştur4. Nitekim yapılmaya


çalışılan bu yenilik hareketleri zaman zaman yenilik karşıtları
tarafından kesintiye uğramıştır5. Askerî mağlubiyetlerden sonra
Osmanlı devlet yöneticileri, devletin içinde bulunduğu durumu
ve ordunun giderek zayıflamasını tartışmaya başlamışlardır. 1774
yılında imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması6’nın yapılması ve
bilhassa bunu izleyen dönemde Kırım’ın Rusya’ya bağlanmış ol-
ması Osmanlı Devleti’nde günler süren tartışmaların fitilini de
ateşlemiştir7. 18. yüzyılda yapılan ıslahat çalışmalarından sonra sı-
nırların güçlendirilmesi, malî, sosyal ve askerî konularda Kanun-i
Kadim’e8 uyma hedefi amaçlanmıştır. İlk başta sadece aksayan
yerlerde iyileştirme şeklinde görülen ıslahat hareketleri zamanla
modernleşme, yenileşme ve Batılılaşma şeklinde devam etmiştir9.
Bu dönemde Türkçe öğrenmek üzere İstanbul’a gelen Macar
asilzadesinin oğlu François Baron de Tott’un10 topçu subayı yetiş-
4 Lâle devrinde yapılan tercüme eserler ve ilmi faaliyetler için ayrıca bkz. Aydüz, S. (1997).
“Lâle Devri’nde Yapılan İlmî Faaliyetler”, Dîvân: İlmî Araştırmalar, 2(3), İstanbul, s. 143-
170; Adıvar, A. (1970). Osmanlı Türklerinde Bilim, Remzi Kitabevi, İstanbul, s.142-143.
5 Örneğin III. Ahmet ve Sadrazam İbrahim Paşa’nın radikal olmayan iyi niyetli ıslahat
hareketleri kısa ömürlü olmuştur. Kısmen Yeniçeri, kısmen de halkın tepkisiyle kar-
şılaşan bu ıslahat hareketleri Patrona Halil İsyanı’na sebep olmuş ve bu isyan padişah
ve sadrazamın ölümüyle sonuçlanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Aslan, S. (2004). “Ye-
niçeri Ve Kapıkulu Süvarilerinin İsyanlarına İlişkin Bir Analiz”, C.Ü. Sosyal Bilimler
Dergisi, Mayıs, C.28, No.1, s. 89-101.
6 26 Temmuz 1774’te Osmanlı Devleti ve Rusya arasında yapılan barış antlaşması
Ayrıntılı bilgi için bkz. Beydilli, K. (2002).“ Küçük Kaynarca Antlaşması”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.26, s.524-527.
7 Yüksel, S. (2019). “Rusya’nın Kırım’ı İlhakı (1783)”, Asya Araştırmaları Dergisi, 3(2), s.
217-226; Baharçiçek, A. & Ağır, O. (2015). “Kırım’ın Rusya Federasyonu’na Bağlanma-
sının Rusya’ya Komşu Ülkelere Olası Etkileri.”, Akademik Bakış Dergisi, S.52, s.29-47;
Findley, C. (1994). Osmanlı Devletinde Bürokratik Reform, İstanbul, s. 38; Alper Başar.
(2010). “Kırımda Rus Kolonizasyonu”, Karadeniz Araştırmaları, C. 6, S. 24, Ankara, s.
9-42; Sertkaya, O. F. (2006). “Kırımın Rusya’ya İlhakına Dair 17 Ekim 1783 Tarihli ve
Knez Grigori Potemkin İmzalı Osmanlı Türkçesiyle Yazılmış Ferman”, S. 11, s. 13-18.
8 Kanun-i Kadim’e dair detaylı bilgi için bkz. İnalcık, H. (2001). “Kanun”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.24. s.324-327.
9 Ortaylı, İ. (1977). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul, s. 24.
10 Sürat Topçuları ocağının da kurucusu olan ve aynı zamanda Türkiye hakkında hatırat
kitabı da bulunan Macar asıllı Fransız François Baron de Tott’un hayatına dair geniş
bilgiler için bkz. Géza Dávıd. (1992).“ François Baron de Tott”. TDV İslâm Ansiklope-
disi, C.5, s.83-84; Hatırat kitabı için bkz. Baron de Tott, (1785). Mémoires Du Baron De
Tott Sur Les Turcs et Les Tartares, Amsterdam, (Çev.: Uzmen, M. R., (1970). Türkler 18.
Yüzyılda Türkler ve Tatarlara Dair Hatıralar. Tercüman Yay., 1001 Temel Eser, İstanbul;
Doğan, M. (1999). 18. yüzyıl Osmanlı Askeri Islahatları: 1703-1789, s.80-90.
Abdullah BAYINDIR 19

tirmek amacıyla öğretmenliğe başlaması, askerî eğitimde önemli


değişmeleri de beraberinde getirmişti11. I. Mahmut döneminde
Humbaracı Ahmet Paşa (Claude-Aleksandre Comte de Bonneval
1675-1747)12 tarafından 1734’te, Üsküdar’da Humbarahâne-i Mü-
hendishâne adında bir okul açıldı13. 1754-1757 yılları arasındaki
durağan zamana nispetle III. Mustafa Dönemi (1757-1774)14 yeni-
leşmenin daha kapsamlı ve sistemli olarak devam ettiğinin göster-
gesidir15.
Sadrazam Halil Hamid Paşa16, I. Abdülhamid17’in onayını al-
dıktan sonra ordunun daha iyi eğitileceği düşüncesiyle 1774-1789
yıllarında Fransa’dan askeri alanda eğitimciler getirtir. Nitekim
deniz kuvvetlerinin iyileştirilmesi amacıyla Mekteb-i Bahriye18,
Mühendishâne-î Bahrî-ı Hümâyun19 adını alarak yeniden düzenle-
nir20. Budönemde kurulan mühendishaneler, medreselerin değil
de daha çok Enderun’un yerine geçmiştir. Medreseler yerlerini
muhafaza ettikleri halde Enderun önemini yitirmeye başlamıştır21.

11 Osmanlı ordusundaki teknolojik gelişmelerle ilgili bkz. Unat, Y. (1999). “Osmanlı Tek-
nolojisine Genel Bir Bakış”. Osmanlı Ans. C. 8, Yeni Türkiye Yay., Ankara, s. 627-654.
12 Fransa’nın Limousin eyaleti soylularından Humbaracı ocağını iyileştirmek için
görevlendirilen Fransız asıllı Osmanlı subayı. Detaylı bilgi için bkz. Özcan, A. (1998).
“Humbaracı Ahmed Paşa”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.18, s.351-353.
13 Osmanlı devletindeki topçuluk faaliyetleriyle ilgili bkz. Tunç, Ş. (2005). Tophane-i
Amire ve Osmanlı Devleti’nde Top Döküm Faaliyetleri, Başak Yay., İstanbul.
14 Osmanlı padişahı III. Mustafa dönemiyle ilgili ayrıca bkz. Beydilli, K. (2006).“Musta-
fa III”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.31, s.280-283.
15 Turhan, M. (1969). Kültür Değişmeleri, Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik, Dev-
let Kitapları, İstanbul, s. 201.
16 Osmanlı sadrazamlarından Halil Hamîd Paşa’yla ilgili bkz. Beydilli, K. (1997).“ Halil
Hamîd Paşa”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.15, s.316-318.
17 Osmanlı padişahı I. Abdülhamid dönemiyle ilgili ayrıca bkz. Aktepe, M. M. (1988).
“Abdülhamid I”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.1, s.213-216; Doğan, M. (1999). 18. Yüzyıl
Osmanlı Askeri Islahatları: 1703-1789. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı. Ankara, s.90-107.
18 Deniz Harp Okulu ve Lisesi’nin eski adı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yakıtal, E. (1991).
“Bahriye Mektebi”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.4. s.509-511.
19 Modern ve çağdaş anlamda eğitim vermek üzere 1775 tarihinde açılan okul. Detaylı
bilgi için bkz. Beydilli, K. (2006). “Mühendishâne-î Bahrî-ı Hümâyun”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.31, s.514-516.
20 Adıvar, A. (1970). Osmanlı Türklerinde bilim, s. 184.
21 Tekeli, İ. (1980). Toplumsal Dönüşüm ve Eğitim Tarihi Üzerine Konuşmalar, Mimarlar
Odası Yayını, Ankara, s. 69.
20 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Üzerinde çalışılan kitap; Hicri 1310 Miladi 1892-93 yıllarında,


Harp Okulu piyade eğitimi öğretmenlerinden Kaymakam Nâsır
ve Mustafa Râgıb adlı şahıslar tarafından kaleme alınmıştır. Kitap
içerik bakımından; Piyade sınıfına mensup, bir erde bulunması ge-
reken kişisel vasıflarla savaş ve barış durumunda uyması gereken
askerî kurallar, silah vb. teçhizatın bakımı ve kullanımı hakkında
bilgiler vermektedir. Kitap Harp Okulu matbaasında üçüncü kez
basılmıştır. Harp Okulu sınıflarında öğretilmek üzere düzenlen-
miş bu kitap, genel itibariyle 13 Fasıl (bölüm)’dan oluşmakta olup,
bölüm başlıklarının yanı sıra, yan başlıklar, şekil ve grafiklerle
desteklenmektedir22. Bu şekil ve grafikler kitabın transkriptinde
orijinal fotoğrafları ile beraber verilmiştir. Yine eserin orijinal say-
fa numaraları sayfanın ortasında koyu renkle belirtilmiştir. Ayrıca
ekler bölümü adında başlık açılarak özgün eserden örnek nüsha-
lara yer verilmiştir.
Eserin daha iyi anlaşılması amaçlanarak tarihsel süreçle ilgili
ek bilgiler verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin askerî yapısı hakkın-
da kısa ve anlaşılır bir anlatım ile döneme ışık tutulmuş ve eserin
yazıldığı tarih bağlamında Osmanlı Devleti askerî politikaları ve
gelişim evreleri anlatılmaya çalışılmıştır.

22 Ayrıca bkz, Bayındır, A. (2018). “Osmanlı Devletinde Piyade Sınıfı Askerlerin Eğiti-
mi”, Tarih ve Gelecek Dergisi, 4(3), s. 119-138.
I. BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NDE REFORM HAREKETLERİ


Osmanlı Devleti’nde yapılan modernleşme ve reform çalışma-
ları ilk olarak askerî alanda ortaya çıkmıştı. Özellikle bu alanda
yenilenmeye gidilmesi Osmanlı devletinin eski gücünde olmama-
sıyla alakalı bir durum idi. Yine Yeniçeri Ocağının kendi başına
buyruk hareket etmesi ve devlete zarardan başka bir şey vermeme-
si de askerî alanda ıslahatın aciliyetini öne çıkarmıştı. Bu minvalde
Osmanlı padişahları ıslah çalışmaları içerisine girerek eski gücü
tekrar elde etmek istemekteydiler.

Sultan III. Selim Dönemi


“Modernleşme, yenileşme ve batılı müesseselerin planlı prog-
ramlı bir şekilde tartışıldığı dönem hangisidir?” diye soruldu-
ğunda akla III. Selim (1787-1807) dönemi gelmektedir23. Nitekim
III. Selim pek de bahtlı olmayan bir zamanda tahta oturmuş bir
Osmanlı padişahıydı. O, Osmanlı-Rus savaşının devam ettiği bir
sırada tahta oturmuştu. Neyse ki daha şehzadeliği döneminde ça-
lışkanlığı, aydın fikirleri ve değişim odaklı düşünceleri devlet ileri
gelenlerini ve halkı ümitlendiren bir padişah olmasına yetmişti24.
III. Selim tahta geçtiği zaman Ruslar, Dinyester Nehri civarın-
daki Akkerman ve Bender25 gibi kaleleri ele geçirmişler, Besarab-
ya’yı istilâ etmişlerdi. Belgrat, Sırbistan, Bosna ve hatta İstanbul
Avusturya’nın işgal tehlikesi altında bulunmaktaydı. III. Selim,
bu tehlikeyi önlemek için Avrupa’nın kendi içinde meşgul olduğu
23 Osmanlı padişahı III. Selim dönemiyle ilgili ayrıca bkz. Beydilli, K. (2009). “Selim
III”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 36, s.420-425.
24 Ünal, M. A. (1997). Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s.63-64; Yeli, S. (2005). III. Selim
Dönemi Askeri ve Eğitim Alanındaki Islahat Hareketleri. (Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi). Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları ABD,
Elazığ, s. 11-13.
25 Akkerman ve Bender kaleleiyle ilgili ayrıca bkz. Bilge, M. L. (1989). “Akkirman”. TDV
İslâm Ansiklopedisi, C.2, s.269-270; Eyice, S. (1992). “Bender Kalesi”. TDV İslâm An-
siklopedisi, C.5, s.431-432.
22 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

problemlerden ve Avusturya’nın iç sorunlarından faydalanmayı


bilmişti. Böylece 1791 senesinde Ziştovi26 ve 1792’de ise Yaş Ant-
laşması27 imzalanarak Avusturya ve Rusya ile bir barış dönemine
girilmişti28. Barış dönemi III. Selim’in uzun süreden itibaren üze-
rinde düşündüğü reform faaliyetleri için iyi bir fırsat olmuştu.
Padişah, devlet ileri gelenleri ile toplantılar yaparak mevcut
durum hakkında raporlar (layihalar) çıkarttırdı29 ve hemen işe
koyuldu30. Eskimiş, ağır aksak ilerleyen düzende önceliği askerî
alanda ıslah çalışmalarına vermişti. Çünkü savaşlardaki kayıp ve
özellikle Yeniçeri Ocağı’nın durumu göz önüne alındığında bu
alanda yapılacak ıslah çalışmaları zorunlu ve ivedi hale gelmişti31.
Bu bağlamda III. Selim’in Nizâm-ı Cedîd32 adı altında başlattığı
geniş kapsamlı yenilik ve modernleşme hareketi, bilhassa askeriye ve
26 Osmanlı-Rus ve Avusturya arasında 4 Ağustos 1791 yılında imzalanan antlaşma.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Beydilli, K. (2013).“ Ziştovi Antlaşması”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.44, s.467-472.
27 Osmanlı ve Rus devleti arasında 10 Ocak 1792 yılında yapılan antlaşma. Ayrıntılı
bilgi için bkz. Beydilli, K. (2013).“Yaş Antlaşması”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.43,
s.343-347.
28 Güler, Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü.
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Mersin, s. 49.
29 III. Selim devletin ihtiyaç duyduğu ıslahatlarla ilgili, devlet adamlarından ve ulema-
dan raporlar (Layihalar) istemişti. Kaynaklara ögre 17 kişinin raporu sunulmuştu
ama daha fazla kişinin yazdığı raporlar olduğu bilinmektedir. Kaynak yetersizli-
ğinden bu raporların tamamına ulaşmak müşküldür. Ayrıca raporların içeriği genel
hatlarıyla askeri alanda ıslahat yapılamsını işaret etmketedir. Ayrıca bkz. Akçura, Y.
(1988). Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. Asırlarda), TTK, Ankara,
s. 40-48; Özdemir, F. (2012). Defterdar Mehmed Şerif Efendi’nin Layihasının Nizam-
-ı Cedid Islahatlarındaki Rolü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Karadeniz Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ABD. Trabzon, s. 98.
30 Şeyhülislam da Padişaha destek verenler arasındaydı ve bu desteğini fetvalarla ortaya
koyuyordu. Ayrıca bkz. Alphonse de Lamartine (2011). Osmanlı Tarihi, (Çev.: Bay-
ram, S.), Kapı Yay., İstanbul, s.938-939.
31 Yeniçeri ocağıyla ilgili detaylı bilgi için bkz. Gül. A. (2020). 18. Yüzyılda Yeniçeri Teş-
kilatı, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı. Erzurum, s. 848.
32 Yenilenme ve yeniden yapılanma dönemi olarak bilinen Nizâm-ı Cedîd için ayırca
bkz. Ünal, M. A. (1997). Osmanlı Müesseseleri Tarihi, s.63; Berkes, N. (2018). Türki-
ye’de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yay., İstanbul, s. 91-96; Beydilli, K. (2007). “Nizâm-ı
Cedîd”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.33, s.175-178; Gökbilgin, T. (1993). “Nizâm-ı
Cedîd”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.9, s. 310-312; Ünal. U. (2001). III. Selim Dönemi
Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Gazi Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı. Ankara, s.16-18.
Abdullah BAYINDIR 23

yönetim açısından büyük çaplı değişimi göstermekteydi33. 18. yüzyı-


lın sonlarında Osmanlı Devleti’ndeki mevcut siyasî ve idarî düzen-
de köklü değişiklikler yapılması anlamına gelen Nizâm-ı Cedît yeni
düzen anlamıyla kullanılmıştı. Daha sonra III. Selim tarafından gi-
rişilen tüm reform hareketlerine bu isim verilmişti. Dolayısıyla, Ni-
zam-ı Cedit kavramı dar ve geniş anlamda olmak üzere iki şekilde
kullanılmıştır. Dar anlamda, Avrupa modelinde yetiştirilmek iste-
nen talimli askerî teşkilatı ifade etmekteyken, geniş anlamda ise III.
Selim’in Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak veya en azından kendilerinden
faydalanabilecek şekilde düzenli bir hale gelmesini sağlamak, ulemâ-
nın gericiliğine karşı koyarak onların özellikle Yeniçeriler üzerindeki
etkisini kırmak için giriştiği hareketlerin tümünü ifade etmiştir. Bir
başka deyişle Nizâm-ı Cedîd, modern dünya ve yeni reform kavra-
mı üzerindeki ilk ciddi Osmanlı uyanışı olarak da kabul edilebilir34.
Yine III. Selim’in, icraatları Osmanlı Devleti’ne tekrar hayat verecek
uygulamalar olarak görülmekteydi35.
Nizâm-ı Cedît hareketi ekseninde III. Selim, Fransa kralı XVI.
Louis ile temasa geçti36. Bu durum III. Selim’in Avrupa’nın gelişimini
yakından takip etmesi ve batıyı tanıması açısından bilgisini arttır-
mıştır37. III. Selim döneminde (1787-1806) Avrupa’dan (Fransa, İn-
giltere, İsveç, Prusya) uzmanlar getirtilerek yeni bir ordu teşkilatının
kurulması için gerekli subayların yetiştirilmesi üzerine çalışılmıştır.
Savaş ve askerî konulu çeşitli kitaplar Türkçe’ye tercüme edilmiş, Av-
rupa’dan mühendisler, uzmanlar getirtilerek Tophane’nin yeniden
yapılandırılması için çalışmalar yapılmıştır38.

Öte yandan III. Selim, dönemin imkân dâhili içinde topçu


33 Findley, C. (1994). Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform, s. 38.
34 Güler, Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın
Rolü, s. 51.
35 Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar
ve Darbeler, s. 236.
36 III. Selim ile Fransa kralı XVI. Louis ilişkilerine dair ayrıca bkz. Tunç, S. (2018).“Os-
manlı Sultanı III. Selim den Fransa Kralı XVI. Louıs’e Bir Nâme-I Humâyûn”. Akde-
niz Üniversitesi İnsani Bilimler Dergisi. 8(1), s.367-378.
37 Lewis, B. (1995). Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev.: Kıratlı, M.) TTK, Ankara, s. 38.
38 Turhan, M. (1969). Kültür Değişmeleri, Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik, s. 221.
24 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

okulları kurdurup kendi mühendislerini yetiştirmeyi de amaçla-


mıştı. 1789 tarihindeki Fransız Devrimi ile de ilgilenen III. Selim,
Avrupa ordularına karşı koyabilecek bir ordu kurmak için yurt dı-
şından mühendisler getirterek fabrikalar kurmuştur. Kurulan bu
fabrikalarda modern top dökümleri yapmayı amaçlamıştı. Mühen-
dishâne-i Sultanî adındaki bu okula Enderun ağalarından ve Mü-
hendishâne-i Bahriye’nin yetiştirdiği bazı öğrencilerden aldırmıştı.
Diğer adı Mühendishâne-i Berr-i Hümâyun39 olan bu okul, kara,
topçu ve istihkâm subayları da yetiştiriyordu40.
III. Selim, yeni bir ordunun temelini atarken mevcut olan askerî
birlikleri de modernleştirmeye çalışıyordu. Bu doğrultuda Yeniçe-
ri Ocağı için haftada birkaç gün talim ve terbiye mecburiyeti ko-
nuldu. Yine lağımcı, humbaracı ve topçu ocakları için yeni düzen-
lemeler hazırlandı41. Ocaklarda ateş sanatı ve hendese (matematik)
bilgisi ile savaş eğitim-öğretimine zorunluluk getirildi42.
Nizâm-ı Cedît ordusu ilk kez 1791 yılında asker almaya baş-
lamıştır. O dönemdeki asker sayısı 486 er ve 20 subaydan oluş-
maktadır. İk i sene sonraki asker alımında ise 12.000 gönüllü
toplanmıştı. Toplanan bu gönüllü askerlerle sadece bir alayoluştu-
rulmuştur. Ancak 1799 senesinde toplanan asker sayısının artma-
sıyla ikinci bir alay daha eklenmiştir. 1802’de alınan bir kararla
Anadolu’nun Nizâm-ı Cedît ordusuna asker sağlaması kararlaştı-
rıldı. 1806 senesine gelindiğinde orduda toplam 22.685 asker ve
1590 subay bulunmaktaydı. Bu sayının yarısı Anadolu’da konuş-
lanmış, diğer yarısı ise İstanbul ve Rumeli arasında dengeli bir

39 Osmanlı donanmasına asker ve teknik eleman yetiştirmek amacıyla kurulan bu okul


için ayrıca bkz. Ünal. U. (2001). III. Selim Dönemi Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid, s.
63-70; Yeli, S. (2005). III. Selim Dönemi Askeri ve Eğitim Alanındaki Islahat Hareket-
leri, s. 47-52.
40 Tekeli, İ. (1980). Toplumsal Dönüşüm ve Eğitim Tarihi Üzerine Konuşmalar, s. 71.
41 Topçu ocağı ve diğer sınıflar için bkz. Ünal, M. A. (1997). Osmanlı Müesseseleri Ta-
rihi, s.64-66; Sünerin. E. (2011). III. Selim Dönemi Islahat Hareketlerinin Gemlik Ter-
sanesi’ne Yansımaları (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Uludağ Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Bursa, s. 21-25.
42 Karal, E. Z. (1995). Osmanlı Tarihi, Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri, C.5, TTK,
Ankara, s. 65-67.
Abdullah BAYINDIR 25

biçimde dağıtılmıştı. Ordunun Balkanlar’daki merkezinin Edirne


olması kararlaştırılmıştır. Bu yeni yapılanma ile birlikte ilk defa
Avrupalı uzmanlar bir sistem dâhilindebilgilerini Osmanlı asker-
leri ile paylaştılar. Dönemin siyasî konjoktürü sebebiyle orduda
Fransız subaylarının ağırlığı hissedilmekteydi. Talim ve terbiye
alanında orduda dört Fransız süvari subayı yer almaktaydı. Teğ-
men Menant, Luzin, Ranchoup ve Pierce Larague-Monteil bu dö-
nemde Osmanlı ordusunda bulunan Fransız danışmanlar olarak
zikredilmektedir. Ayrıca ordunun askerî teçhizatını karşılamak
için İngiltere, Fransa ve İsveç’ten yeni askeri teçhizat alınmıştır43.
Nitekim III. Selim ve çevresindekilerin tüm gayretlerine ve is-
teklerine rağmen Nizâm-ı Cedît ordusu uzun süre yaşayamamış,
1807’deki Kabakçı Mustafa Ayaklanması44 ile faaliyetlerine kanlı
bir şekilde son verilmişti45. Yeni yapılanmanın başarıya ulaşama-
masındaki en önemli etken, toplum içinde reform karşıtı birçok
unsurun bulunması ve bu unsurların reform taraftarlarından
çok daha güçlü olmasıydı46. Ayrıca Nizâm-ı Cedît, faaliyet alanı
ve kavram bakımından başarıya ulaşmak için çok sınırlı bir ha-
reket olmuştur. Aynı zamanda bu ordu içinde eğitilen askerler ve
subaylar Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusunun temelini
oluşturmuştur. Diğer taraftan, 19. yüzyıl Osmanlı reformları üze-
rinde önemli bir etki bırakmıştır. Daha sonra takip edilecek askerî
reformlar için bir model olmuş ve bu özelliği ile belirleyici bir ye-
nileşme dönemi olarak kabul görmüştür47.

43 Ünal. U. (2001). III. Selim Dönemi Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid, s. 41-48; Güler, Z.
(2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü, s. 52.
44 Nizâm-ı Cedît ve III. Selim dönemini sona erdiren ayaklanma. Ayrıca bkz. Beydilli,
K. (2001). “Kabakçı İsyanı”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.24, s.8-9.
45 III. Selim’in tahttan indirilmesi ve katledilmesiyle ilgili ayrıca bkz. Afyoncu, E., Önal,
A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar ve Darbeler, s. 235-
238; Beydilli, K. (2009). “Selim III”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.36, s.420-425; Ünal.
U. (2001). III. Selim Dönemi Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid, s. 106-110/114-119.
46 Ortaylı, İ. (2017). Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Timaş Yay., İstanbul, s. 104.
47 Zakıa, Z. (1999). Sultan II. Mahmud’un (1808-1839) Reformları, Osmanlı Ans. C.8,
Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s. 251.
26 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Sultan II. Mahmut Dönemi


Sultan II. Mahmut48 döneminde yapılan değişimler, sonraki
dönemler üzerinde de etkili olmaları sebebiyle büyük önem ta-
şırlar. Çünkü II. Mahmut döneminde yapılan yenileşme ve mo-
dernleşme hareketleri daha önceki dönemlere göre daha sistemli
ve kararlıdır. Öte yandan III. Selim’in isteyip de yapamadığı ıslah
çalışmalrını da II. Mahmut hayata geçirecekti. Yalnız askeri alan-
da değil devletin çürümüş, köhnemiş bütün kurumlarında ıslah
çalışmalarına girişmesinden dolayı II. Mahmut, adeta yeni bir çı-
ğır açmıştı. Bundan sonra artık yenileşme ve modernleşmeden öte
batılılaşma eğilimi kendini göstermektedir49.
II. Mahmut, 29 Mayıs 1807’de III. Selim’in tahttan indirilme-
sinden sonra onun hayatta kalan yandaşlarından Rusçuk âyanı
Alemdar Mustafa Paşa50 tarafından 28 Temmuz 1808’de tahta çı-
karıldı51. Kendisini iktidara getiren Alemdar Mustafa Paşa’yı sad-
razamlığa getirdikten sonra, verdiği yetkilerle başta askerî alan
olmak üzere yenilik hareketine kaldığı yerden devam etme imkâ-
nını sunmuştur. Alemdar Mustafa Paşa ise reformlara öncelikle
III. Selim’in Nizâm-ı Cedît ordusunu Sekbân-ı Cedît52 adıyla yeni-
den teşkilatlandırmakla başladı53. Alemdar Mustafa Paşa, Yeniçeri
Ocağı’nın düzeltilmesi için de çalışmalar yaptı. Bunun için temel
olarak Kanunî Kanunnameleri kabul edilerek fiilen askerlik yap-
mayan ocağa kaydı olan rençber ve esnaf gibi kimselerin ellerin-

48 Osmanlı Padişahı II. Mahmut dönemi için ayrıca bkz. Beydilli, K. (2003).“Mahmud
II”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.27, s.352-357.
49 Kılıçbay M. A. (1985).“Osmanlı Batılaşması” Tanzimat’tan Cumhuriyete Türkiye An-
siklopedisi, C.1, İstanbul, s. 150; Yıldırım, R. N. (2006). II. Mahmut dönemi Islahat
hareketleri. (Basılmamış yüksek lisans tezi). Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Ensti-
tüsü, İslam Tarihi ve Sanatları ABD. Elazığ, s. 3-5.
50 Osmanlı sadrazamı, Rusçuk âyanı. Bkz. Beydilli, K. (1989).“Alemdar Mustafa Paşa”.
TDV İslâm Ansiklopedisi, C.2. s.364-365.
51 Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar
ve Darbeler. s. 235-238; Güler, Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von
Der Goltz Paşa’nın Rolü, s. 54.
52 Sekbân-ı Cedît için ayrıca bkz. Özcan, A. (2009). “Sekbân-ı Cedîd”. TDV İslâm Ansik-
lopedisi, C.36, s.328-329.
53 Zahra, Z. (1999). Sultan II. Mahmud’un (1808-1839) Reformları, s. 251.
Abdullah BAYINDIR 27

deki yeniçerilik kâğıtları (esâme) alındı54. Ne yazık ki sadrazamın


yaptığı yenilik çalışmaları yeniçeriler ve tutucu kesimlerin dik-
katini çekmekteydi. Eski düzenin devam etmesini isteyen yenilik
karşıtları bu değişimi engellemek için ellerinden geleni yapmaktan
geri durmadılar. Bu minvalde dikkat odağı olan Alemdar Mustafa
Paşa ve kurmuş olduğu Sekbân-ı Cedît ordusu 1808 yılında, yeni-
çerilerin isyanı sonucu ortadan kaldırıldı55.
Bu sırada Osmanlı imparatorluğu içten ve dıştan ciddî tehli-
kelerle karşı karşıyaydı. Balkanlarda Bosna-Hersek ve Sırbistan
ayaklanmıştı. Rusya ile savaş sürüyordu. Mısır’da Kavalalı Meh-
met Ali Paşa56, Vehhabîleri57 yenip Mekke ve Medine şehirlerini al-
mıştı. II. Mahmut ileri görüşlü düşünceleri ile devletin işlerinin ye-
niden ele alınması gerektiğini düşünüyordu. Bunun için görevini
yerine getiremeyen kurumların acilen yapılandırılması veya köklü
değişiklik ile tamamen kaldırılıp yerine daha aktif olabileceklerin
kurulmasının devletin faydasına olacağını düşünüyordu58.
Yeniçerilerin isyanı sonucu hayatını kaybeden Alemdar Mus-
tafa Paşa’dan sonra, II. Mahmut aldığı kararlarda istikrarlı bir
şekilde ıslah çalışmalarına ara vermeden devam etti. Özellikle bu
konuda ısrarcı bir tavır sergiliyordu. Tamamen bozulmuş ve aslî
görevini yerine getiremez olmuş Yeniçeri Ocağı’nın artık ortadan
kaldırılmasını düşünen ve buna yönelik hazırlık çalışmalarını ya-
pan II. Mahmut, bazıtedbirler almaktan da geri durmamıştı. Akıl-
lıca siyasi hamleler düşünen padişah, Yeniçerileri kaldırma konu-

54 Karal, E. Z. Osmanlı tarihi, Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri, s. 145.


55 Güler, Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü. s. 55
56 Mısır valisi ve kendi adıyla anılan hanedanın kurucusu için ayrıca bkz. Kutluoğlu, M.
H. (2002). “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.25, s.62-65.
57 Vehhabîlik 1703’de bugünkü Suudi Arabistan sınırları içinde doğan Muhammed b.
Abdülhvehhâb tarafından kurulan, kurucusunun adıyla anılan ve selefî akâidi ihya
iddiasıyla ortaya çıkmış olan bir mezheptir. 1740’ta İbn Abdülvehhâb; iyiliği emret-
mek, kötülüğü yasaklamak ilkesini ilân ederek kendi tehdit anlayışını yaymaya giriş-
miştir. Ayrıca bkz. Fığlalı, E. R. (1993). Çağımızda İtikâdi İslâm Mezhebleri, Ankara,
s. 52; Kara, E. (2001). Mu’tezile Ekolüne Göre İyiliği Emretmek Kötülüğü Yasaklamak
İlkesi. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Süleyman Demirel Üniversitesi Isparta, s. 12.
58 Çağatay, N. (1995). “Tanzimat ve Türk Eğitim Sistemi” Mustafa Reşit Paşa ve Dönemi
Semineri Bildiriler, TTK. Ankara, s. 53.
28 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

sunda kararlı ve sağlam adımlar atmak istiyordu. Bu doğrultuda


Yeniçeri ileri gelenlerinden bazılarını sürgüne göndererek, önemli
yerlere sadık adamlarını yerleştirmiş, bu durumu görmezden gel-
meleri için de ocaktaki bazı kimselere rüşvet vermişti59. Yapılan
hazırlık safhasından sonra Yeniçerilerin isyanlarına ve yeniliklere
karşı durmalarına rağmen II. Mahmut’un iradesi galip gelmiş ve
Yeniçeri Ocağı 15 Haziran 1826 yılında kaldırılmıştır60.
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması devrin yazarları ve tarihçilerin
birçoğuna göre köhnemiş ve başarısızlıklarla dolu anılar biriktir-
meye başlayan bir ocağın kaldırılması olarak değerlendirildi. Bıyı-
ğını balta kesmez hale gelmiş yeniçeriler, kafalarının dikine gidiyor
devlet yönetiminde olumsuz etkilere neden oluyordu. Öte yandan
değişime ve yeniliğe de kapalı olmaları aynı zamanda yenilikleri
engelleyici pozisyonda bulunmaları bu ocağın artık kullanım sü-
resinin dolduğuna işaret ediyordu. Kaynaklara göre 6000 yeniçe-
rinin öldürülmesiyle sonuçlanan bu tarihi olay, tarih sayfalarında
Vak’a-i Hayriye61 olarak adlandırıldı. Öte yandan yine devrin ta-
rihçi ve yazarlarından bazılarına göre Vak’a-i Şer’iye olarak adlan-
dırılan bu olay, yeniçerilerin tasfiyesi sonrası hemen bir ordunun
kurulamaması yüzünden art arda gelen savaş ve isyanlardan ötürü
Osmanlı Devleti’nin ağır yaralar aldığını söylemişlerdir.
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışından bir gün sonra devlet ileri ge-
lenleri, ümerâ ve ulemânın iştirâki ile yapılan toplantıda padişah,
devletin en yüksek meclisi olan Divân-ı Hümâyun’a62 geniş salâ-
hiyetler verdiğini, adlî, idarî ve malî her hususta alınacak kararla-
rın kendisi tarafından kabul ve tensip edileceğini beyan etmişti63.
59 Güler Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü, s. 56.
60 Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyan-
lar ve Darbeler, s. 244-248; Onhan, M. E. (2018). Sosyal ve Ekonomik Açıdan Yeniçeri
Ocağı’nın Kaldırılması, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Karamanoğlu Mehmetbey
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat ABD. Karaman, s. 23-34.
61 Yeniçeri Ocağı’nın ilgasını ifade eden tabir. Bkz. Beydilli, K. (2012).“Vak’a-i Hayriy-
ye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.42, s.454-457.
62 Osmanlı devlet yönetiminde XV. yüzyıl ortasından XVII. yüzyılın ilk yarısına kadar
en önemli karar organı. Detaylı bilgi için bkz. Mumcu. A. (1994). “Dîvân-ı Hümâ-
yun”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.9, s.430-432.
63 İhsanoğlu, E. (1992). Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı Bilim ve Eğitim
Anlayışı, 150. Yılında Tanzimat, TTK, Ankara, s. 335.
Abdullah BAYINDIR 29

II. Mahmut özellikle askeriyeyi hızlıca modernize etmeyi ve do-


nanımlı bir şekle getirmeyi istiyordu. Yetişmiş eleman ihtiyacını
karşılamak için Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’dan talepte bulun-
muş ancak isteğine karşılık alamamıştı. Bunun üzerine eleman ve
teknik destek yardımı için Avrupa’ya müracaat etmişti64. Nitekim
Fransa, Yunan isyancıların, Mehmet Ali Paşa’yı desteklemesi sebe-
biyle istenilen yardım konusunda çekingen davranıyordu. İngiliz-
ler ise bu konuya taraftar değildi. Nihayet Prusya, II. Mahmut’un
isteğine olumlu cevap vererek Osmanlı ordusunun modernizas-
yonu konusunda yardımcı olmayı kabul etmişti. Böylece orduda
günümüze kadar sürecek bir Alman subay geleneği başlamış oldu.
Ayrıca, Viyana Harp Okulu’na üç harp okulu öğrencisi, İngilte-
re’deki Woolwich Harp Akademisi’ne de iki öğrenci kabul edildi.
Ayrıca bir yıl sonra üç İngiliz subayı yardım ve tavsiyede bulun-
mak üzere İstanbul’a gönderildi65. Oluşturulan yeni ordunun ciddi
eksiklerinden birisi subay sıkıntısı idi. Topçu ve istihkâmda teknik
bakımdan eğitilmiş birkaç subayın dışında, ordunun bütün sınıf-
ları ciddi bir şekilde subay sıkıntısı içindeydi. Bütün bu sıkıntıyı
karşılayıp subay ve işinde uzman eğitimciler yetiştirmek için II.
Mahmut çıkardığı fermanla ilköğretimi zorunlu hale getirdi66.
II. Mahmut yüksek eğitim kurumlarının geliştirilmesi ve ye-
niden kurulması konusunda da büyük çabalar harcamıştı. Özel-
likle mühendishane, tıbbiye ve harbiye okulları üzerinde durarak
bu alanda iyileştirme çalışmalarına odaklanmıştı. Askerî Baytar
Mektebi de o dönemde kurulan okullar arasındaydı. Bu okullar
her ne kadar askerî statüde kurulmuş olsalar da hizmetleri genel
olarak uygulanıyordu67. Ayrıca 1827’de Tıbbiye’nin ve 1834’de Taş-
kışla Mekteb-i Harbiye’nin eğitime başlaması ve diğer okulların
kurulması kısa bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşmişti68. II.

64 Ortaylı, İ. (2016). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 17.


65 Er, H. (2000). Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, İstanbul, s. 207.
66 Turhan, M. (1969). Kültür Değişmeleri, Sosyal Psikoloji Bakımından Bir Tetkik, s. 229.
67 Er, H. (2000). Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, s. 212.
68 Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyan-
lar ve Darbeler, s. 250.
30 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Mahmut bu okulları ziyaret ederek eğitimi teşvikedici konuşmalar


yapmış, talebe ve hocalarına iltifatlarda bulunmuştu. Bu durum
1839 Tarihli Tanzimat sonrasında daha düzenli okulların öğreti-
me başlamaları açısından da ehemmiyet arz etmekteydi69.
Yapılan bütün iyi niyetli çalışmalara rağmen, gerek mühendis-
hanelerde gerek tıbbiyede, gerekse de mekteb-i harbiyede, istenilen
neticeler alınamadığından devamlı ıslahat yapılma yoluna gidil-
mişti. Bu tablo bize Osmanlı yöneticilerinin Avrupa ile aradaki
farkı kapatmak uğruna yaptıkları sıkı çalışmaların durumunu or-
taya koymaktadır. Öte yandan Başarının sınırlı olmasındaki fak-
törlere, yapılan ıslahat çalışmalarında kurulan okullara yeterince
öğrencinin bulunamaması ve aynı zamandagerekli teknik araç-ge-
reçlerin eksikliği de eklenebilir.
Bütün bu gayretlerin temelinde, yapılan savaşlar neticesinde
pek de iç açıcı sonuçlar elde edemeyen Osmanlı Devleti’nin ısla-
hatlat çalışmalarını askerî alanda yoğunlaştırması gayet normal
görülmelidir. Bu nedenle II. Mahmut dönemi de ağırlıklı askerî ıs-
lahatları içeriyor. İncelenen ıslah çalışmalarında en büyük oranın
askeri alana ayrıldığı ortadadır. Bu bağlamda öne çıkan iki okul
Mekteb-i Harbiye-i Şahane ve Askerî Baytar Okulu’dur.
Bunun yanı sıra, Osmanlı topraklarında veterinerlere olan ihti-
yaç, ilk olarak ordu için hâsıl olmuştu. Çünkü orduda temel ihtiyaç
konumunda olan hayvanların sayısı oldukça fazlaydı. Bu duruma
örnek olarak saltanatının son yıllarına doğru (1839’da) II. Mah-
mut’un Almanya’dan bir uzman getirerek, atlı sınıf birliklerinden
seçilen bir kısım erlere, hasta hayvan tedavisini göstermek amacıy-
la pratik bir kurs açmış olması dikkat çekicidir. Eğitime başlanan
bu kurs yeterli olmayınca Harp Okulu bünyesi içinde, özel bir sınıf
açmak suretiyle bu ihtiyacın karşılanması düşünülmüş ve Fran-
sa’dan bir uzman öğretmen getirilerek 1849’da bazı dersleri Harp
Okulu süvari sınıfları öğrencileriyle birlikte gösterilmek üzere,

69 Ergin, O. (1977). Türk Maarif Tarihi, C. II, İstanbul, s. 354.


Abdullah BAYINDIR 31

yüksek ve klasik veterinerlik öğretimine başlanmıştı 70. Öğretim


süresi dört yıl olan, sonra diğer Harp okulu sınıflarıyla birlikte üçe
indirilen bu şube, ilk mezunlarını 1853’te vermişti. Meslek dersleri
için özel bir program takip etmek ve son iki sınıfta şerîat dersleri
görmek suretiyle 1872 tarihine kadar bu durum muhafaza edil-
mişti. Yine aynı yıl içinde veteriner sınıfları Askerî Tıbbiye’ye dev-
rolunmuştu. Bu sınıflar 1888 yılına kadar Mekteb-i Tıbbiye içinde
üç yıl öğrenim süresi olan ayrı bir şube halinde öğretimine devam
etmiş, sonra tekrar Harbiye’ye alınmıştı. Bu okuldan mezun olan
öğrenciler bir sene boyunca da Taksim’deki Baytar Ameliyat Mek-
tebi’nde staj görmüşlerdi71.

Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye


Yeniçeri Ocağı’nın kaldırmasından sonra halkın ve devlet ri-
calinin sempatisini kazanmak adına Hz. Peygamberin adına iza-
feten Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye72 adında yeni bir ordu
kurulmuştu73. Yeni ordunun oluşturulması, askere alma sistemi ve
askerî kurumlar dâhil olmak üzere birçok alanda yenilikleri de
beraberinde getirmişti. Bir aydan kısa bir sürede (7 Temmuz 1826
tarihinde) hazırlanan kanunnâme ile yeni ordunun meydana geti-
rilip şekillendirilmesinin önü açıldı. Aynı zamnada yeniçeri ocağı-
nın kaldırılmasının halk ve yönetici nazarında meşru görülmesini
sağlamak amacıyla kitaplar yazılıp taşradaki valilere fermanlar
gönderildi. Özellikle yeniçerilerin artık talim ve terbiye kuraları-
na uymadığından devlete karşı asi tavırlarından bahseden fetvâlar
imamlar tarafından hutbelerde okutuldu. Yeni kurulan ordunun
meşruluşması bağlamında halkın ikna edilmesi için birçok çaba
70 İhsanoğlu, E. (1992). Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı Bilim ve Eğitim
Anlayışı, s. 354-356.
71 Unat, E. K. & Samastı, M. (1990). Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye, İstanbul, s. 68.
72 Özcan, A. (1991). “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”. TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.3, s.457-458.
73 İlgürel, M. (1951). “Yeniçeriler”, İA, C.13, s. 385-395; Koçaş, S. “Yeniçeri Ocağı Nasıl
Kuruldu ve Niçin Kaldırıldı”. Resimli Tarih Mecmuası, S. 24, s. 163-166; Baykara, T.
(1990). “Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılmasının Sosyal Sonuçları”, Sultan II. Mahmut ve
Reformları Semineri, 28-30 Haziran 1989, Bildiriler, İstanbul, s. 147-155;
32 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

harcandı. Dini argumanların öne çıktığı meşrulaştırma aşamala-


rında imamların rolü oldukça etkiliydi. Öte yandan yeni kurulan
ordu içinde imamlara da yer verildi ve her kışlada bir mektep ku-
rularak burada günde en az bir kere Kur’an-ı Kerim okutulması ve
ilmihal bilgilerine yönelik eğitimlerin verilmesi sağlandı74.
Muhammediye ordusu, 15-40 yaş arasında olan ve kim olduğu
belirsiz, soysuz kimselerden olmamak kaydıyla kuvveti yerinde gö-
nüllülük esasına dayalı olacaktı. İlk anda 12 bin kişilik bir ordu ola-
rak düşünülmüş ve bunlar 1500 kişilik sekiz tertibe ayrılmıştı. Her
iki tertibin komutası binbaşı rütbesini taşıyan bir subaya verilecek-
ti. Bir tertibin mevcudu yüzbaşı, kıdemli yüzbaşı, topçubaşı, ara-
bacıbaşı, cephanecibaşı, mehterbaşı, imamlar ve hekim ile birlikte
1527 kişiden oluşmaktaydı. Ordu birlikleri bir süre sonra batı tarzı
model alınarak tabur teşkilatı şeklinde dizayn edildi. Her tertip, se-
kizer bölüklü üç taburdan meydana getirilmişti. Tertipler sağ ve sol
olmak üzere iki tabura ayrılmışlar ve her taburun başına sağ kola-
ğası, sol kolağası rütbesinde birer subay getirildi. Taburlar ise altı
bölüğe ayrılmıştı. Her bölüğün başına da bir yüzbaşı getirilmişti75.
Çağın gereklerine göre kurulmasına büyük gayretler gösterilen
bu ordunun, eğitim-öğretim düzeyi yüksek subaylara ihtiyacı var-
dı. Ordu kumandaları acil ihtiyaçtan dolayı Nizâm-ı Cedit ordu-
sundan geriye kalan subaylardan oluşturulmuştu. Aynı zamanda
bu ihtiyaç Mühendishane-i Berr-i Hümâyun’dan mezun olan su-
baylarca ve yetenekli erlerin özel eğitimden geçirilmesi yoluyla da
karşılanmaya çalışılmıştı76.
Ayrıca 1816 yılında Asuan’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın
gizlice açtırdığı ve neticesinde Osmanlı Devleti’ne karşı baş kal-
dırmada kendisine faydası olan bir harp okulunun açılmış olması
da II. Mahmut için fikir kaynağı olmuştu77. II. Mahmut subayla-
74 Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri İsyanlar
ve Darbeler, s. 249-251.
75 Öz, M. (1990).” Yeniçeri Ocağının Lağvından Sonra Osmanlı Ordusundaki Gelişme-
ler”, Askeri Tarih Bülteni, S. 29, Ankara, s. 14.
76 Güler Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü, s. 60.
77 Karal, E. Z. (1995). Osmanlı Tarihi, Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri, s. 131.
Abdullah BAYINDIR 33

rın daha iyi yetiştirilmesi için, batıdakilere benzer bir harp okulu
açmanın şart olduğunu öngörmüştü. Bu iş için yabancı dil bilen,
Avrupa başkentleri ve askerî okullarını araştırmış olan, Hassa Or-
dusu alay komutanlarından fahrî yaveri Namık Bey’i görevlendirdi.
Alayların bünyesinde kurulan ve çeşitli isimler altında eğitim ya-
pan bölükler birleştirilerek, Mekteb-i Fünûn-u Harbiye78 adıyla yeni
bir okul açılması kararlaştırıldı. II. Mahmut bu konuda askerî ileri
gelenlerle görüşmeler yaparak açılacak okul için fikirlerin ve şart-
ların olgunlaşmasına çalışmıştı. Namık Paşa’yı ve ona yardım için
Ahmet Fevzi Paşa’yı, kurulması planlanan okulun inşasını, okutu-
lacak dersleri, gerekli ders aletleri gibi kuruluş için gerekli konula-
rın yerine getirilmesiyle vazifelendiren II. Mahmut’un değişim ve
yenilenme konusunda ne kadar ciddi olduğu oldukça açıktır79.
Gerek sıbyan mekteplerindeki deneyimler ve gerekse askerî
okula olan ihtiyaç, modern ve sistemli eğitimler ile subay yetiş-
tirmenin şart olduğunun anlaşılmasına yetmişti. Bununla beraber
açılması planlanan harp okuluna deneyimli ve bilgili eğitimciler
bulmak için faaliyetler başlatıldı. Bu amaçla Mısır valisinden, mo-
dern savaş bilgisine sahip subaylar göndermesini isteyen II. Mah-
mut ne yazık ki bu talebine karşılık alamamakla birlikte, kendi
hükümranlığını sürmek isteyen Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa’dan işgalci hareketler görmüş, Kavalalı bu amaçla Kütahya’ya
kadar ilerlemişti80. Bu sebepten dolayı harp okulunun faaliyete ge-
çirilmesi bir süre daha gecikecekti.
Bütün bu gelişmeler ışığında Türkiye’deki yabancı okulların
harp okulu kurma düşüncesi üzerinde önemli etkisi olmuştur.
Özellikle İstanbul’da kurulan okullar, modern araç ve gereçler
ile donatılmışlardı. Derslerde araç gereç olarak kullandıkları su
pompası, teleskop, batarya, mikroskop, harita, küre vb. Osmanlı

78 II. Mahmud zamanında 1835’te subay yetiştirmek üzere açılan askerî mektep. Özcan,
A. (1997). “Harbiye”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.16, s.115-119.
79 Çam, Y. (1991). Atatürk’ün Okuduğu Dönemde Askerî Okullar, Rüşdiye, İdâdî, Harbi-
ye (1892/ 1902), Genel Kurmay Basımevi, Ankara, s. 125–128.
80 Ayrıntılı bilgi için bkz. Kocaoğlu, A. M. (1997). “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı
(1831- 1841) ve Sonuçları”. Biliğ, S. 4, Ankara, s. 61-69.
34 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Devleti’ndeki okulların hiç tanımadığı aletlerdi. Bu okulların kul-


landıkları ders aletlerine bakarak ve sistemlerini inceleyerek ken-
di okullarında uygulamaya koymak isteyen yöneticiler, bu yolda
yapılan çalışmaya hız kazandırmışlardı81. Öte yandan giderlerini
karşılaması için bazı vergi gelirlerini kullanan Maçka’daki askerî
kışla bir süreliğine onarılarak harp okuluna hizmet verdi. Çünkü
yeni bir binanın inşası uzun zaman alıyordu82.
Başlangıçta çocuk denecek yaşta erlerden oluşan bu ordu, ken-
disini ilk önce 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbi’nde göstermiş, sayıca
azlığı yüzünden eriyerek yenilmişse de Ruslara iki yıl cesaretle da-
yanmış ve Osmanlılara yeniçerilerin kaldırılmasının doğruluğu-
nu ve vatan savunmasında düzenli iyi eğitim görmüş bir ordunun
lüzûmunu ispat etmiştir. II. Mahmut, karşılaştığı büyük harpler,
ayaklanmalar ve iktisadî darlıklara rağmen bu ordunun asker
sayısını hayatının son yıllarında 118.400 kişiye çıkarmayı başar-
mıştı. Zamanla memleketin muhtelif yerlerinde ordular ve sefer
yedek birlikleri olmak üzere “Redif” tümenleri teşkilatlandırıldık-
tan sonra Asâkir-i Mansûre birliklerine “Asâkir-i Nizâmiye” adı
verilmiştir.

1839 ve Sonrası Islah Çalışmaları


Yapılan çalışmalar neticesinde 1 Temmuz 1835’te öğretime açı-
lan harp okulu öğrencileri, asker olarak kabul ediliyor ve öğren-
cilere “er” deniliyordu. Okul tabur teşkilatına göre düzenlenmiş
ve sekiz kısma ayrılmıştı. Okula alınan öğrenciler,birinci kısımda
alfabeyi, ikinci ve üçüncü kısımlarda Amme Cüzü, dördüncü ve
beşinci kısımlarda İlmihal denilen dini bilgileri içeren dersler
görüyorlardı. Beşinci kısımda Askerî Talimname ve Kanunname
yedinci ve sekizinci kısımlarda ise Tuhfe, Nuhbe, Sarf-ı Arabî ile
Rika yazısı öğretiliyordu. Son kısımda, başarılı olan öğrenciler

81 Kurtcephe, İ. & Balcıoğlu, M. (1991). Kara Harp Okulu Tarihi, K.H.O. Basımevi, An-
kara, s.38.
82 Çam, Y. (1991). Atatürk’ün Okuduğu Dönemde Askerî Okullar, Rüşdiye, İdâdî, Harbi-
ye (1892/ 1902), s. 125-128.
Abdullah BAYINDIR 35

seçilerek ikinci okula gönderiliyorlardı. Mektebin bu bölümünde


subaylığın esas bilgileri veriliyordu. Bu bölümde mecmuatü’l-mü-
hendisîn, Hendese, ilm-i hesap, harita tersimi gibi dersler okutulu-
yor, uygulamada ise topografya ve hendese dersleri öğretiliyordu.
Günümüz eğitim sistemiyle karşılaştıracak olursak mektebin ilk
beş kısmı ilkokul, altı, yedi ve sekizinci kısımlar ortaokul, ikinci
okul denilen kısım ise lisenin birinci sınıfı kabul ediliyordu83.
Okulun eğitim seviyesini yükseltmek amacıyla hareket eden
yöneticiler, yurt dışına öğrenci gönderme, Avrupa’dan öğretmen
getirme ve yabancı dil eğitimine önem vermeyi hedeflemişlerdi.
Çünkü harp okulunun kurulduğu yıldan itibaren eğitim seviyesi-
nin bir yüksek öğrenim okulu seviyesinde olmadığı görülmüştü.
Bu sebeple, ağırlıklı olarak Viyana olmak üzere, 1835’te Viyana’ya
5, 1836’da yine Viyana’ya 5 ve 1838’de 10 öğrenci yine 1836’da Pa-
ris’e 1, Londra’ya 1 öğrenci gönderilmişti. Amaç doğrultusunda
1840 yılında Avrupa’dan gelen öğretmenlerin derslerde anlaşıla-
bilmesi için Fransızca dili müfredatta ders olarak yerini almıştı.
Böylelikle iletişim bağı hızlandırılarak kaybedilen yılların telafi-
si yapılmaya çalışılıyordu. Yine bu faaliyetler içerisinde Mekteb-i
Tıbbiye Fransızca öğretmeni Dr. Arkirus Fransızca öğretmenliği-
ne ve İspanyol Majino da talim öğretmenliğine, getirilmişti84.
Harbiye’nin 1835’te öğrenime başlayan ilk öğrencileri okulun
ilk bölümünü bitirdikten sonra 1841’de sınava tabi tutuldular.
Sınavda başarı gösteren 6 öğrenciye üsteğmen, 18 öğrenciye de
teğmen rütbesi verildi. Harbiye’den mezun olan öğrencilere rüt-
be verilmişti fakat bu öğrenciler kıtalara tayin edilmediler çünkü
mezun olan öğrenciler, bir askerî birliği komuta edebilmek için
gerekli bilgiye ve deneyime sahip değillerdi. Aynı yıl kabul edilen
kararnameyle mezun olan ve tayin edilmeyen bu öğrenciler de-

83 Kurtcephe, İ. & Balcıoğlu, M. (1991). Kara Harp Okulu Tarihi, s.41.


84 Ergin, O. (1977). Türk Maarif Tarihi, s.363; Beydilli, K. (1995). Türk Bilim ve Matbaa-
cılık Tarihinde Mühendishâne, Mühendishâne Matbaası ve Kütüphânesi (1776-1826),
İstanbul, s. 85; İhsanoğlu, E. (1992). Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı
Bilim ve Eğitim Anlayışı, s. 335-393; Şahin, M. (1999). “Osmanlı Devletinde Yabancı
Uzmanlar Aracılığıyla Batılılaşma Çabaları”. Milli Eğitim Dergisi, S. 143, Ankara, s. (?).
36 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

neyim ve bilgi kazanmak amacıyla tekrar öğrenci olarak devam


ettirildiler85.
Bütün bu hummalı çalışmalar ve gayretlerin neticesi ne yazık
ki istenilen seviyede olmamıştı. Yurtdışından getirilen yaban-
cı hocalardan istenilen başarı elde edilememişti. Öyle ki yabancı
dilde Arapça ve Fransızca’dan başka öğrencilere yeterli bilgi veri-
lememişti. 1844’e gelinceye kadar yalnızca 6. 7. 8. ve 9. sınıflardaki
öğrencilere yanaşık düzen eğitimi derecesinde askerî dersler ve-
riliyordu. Yüksek okul kalitesinde olması düşünülen ve bu yönde
yapılan çalışmalara karşın harp okulu lise seviyesinde kalmış iler-
leme görülememişti. Bu durumu fark edip düzeltilmesi için Ab-
dülmecit Paşa’ya isteklerde bulunan Emin Paşa’nın isteği olumlu
karşılandı. Bunun üzerine harbiye okuluyla ilgili daha iyi eğitim
ve kaliteli subay yetiştirmek maksadıyla İrâde-i Seniyye86 adı altın-
da yeni kararlar ve kurallar belirlendi. Nisan 1845’te alınan karar-
lardan bazıları şu şekildeydi:
❖ Mekteb-i Harbiye’nin sınıf sayısı 4 olacak.
❖ Sadece kurmay Erkân-ı Harbiye subayı yetiştirmek üzere yeni
bir okul açılacaktır.
❖ Derslere hazırlık ve diğer sınıf derslerinin öğrenimi sırasında
12 yerde Harbiye’ye hazırlık okulları açılacak ve bunlara Mek-
teb-i Fünun-i İdâdîye87 adı verilecektir. Mekteb-i Harbiyede
askerî dersler ağırlıklı olarak okutulacaktır.
❖ Dışarıda eğitim alıp da Farsça ve Arapçası iyi olan öğrenciler
sınava tabi tutularak İdâdi Mektebi okulundan muaf tutulup
doğrudan Harbiye’ye alınabilecek. Bunun yanında İdâdî’de 5
yıl eğitim gören öğrenciler eğer Arapça ve Farsça’da yapılan
sınavda başarı gösterirlerse Harbiye’ye alınabileceklerdi

85 Ergin, O. (1977). Türk Maarif Tarihi, s. 363.


86 Padişahın sözlü veya yazılı emri için kullanılan bir tabir. Bkz. Kütükoğlu, M. S.
(2000). “İrâde-i Seniyye”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.22, s.391-392.
87 Rüşdiye mezunlarını yüksek okullara hazırlamak için açılan, günümüzdeki liseye
denk orta öğretim kurumu. Bkz. Öztürk, C. (2000). “İdâdî”. TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.21, s.464-466.
Abdullah BAYINDIR 37

❖ Talebelere resmî istihkak olarak maaş, elbise ve tayın verilecek88.


Bu yıllarda Abdülmecit, Prusya Kralı IV. Frederick Wilhelm ve
Fransa Kralı Da Loui Philippe’e mektup yazarak, Mekteb-i Harbiye’de
ders verecek deneyimli ve bilgili eğitmenler istemişti89. Abdülmecit
yazmış olduğu mektuplara olumlu yanıtlar aldı ve Fransa’dan öğret-
menler geldi. Nitekim Türkçe bilmeyen bu hocalar tercüman aracılığı
ile dersi işlemek zorunda kalıyorlar; bu durum da eğitimi olumsuz et-
kiliyor, bilgi akışını sağlıksız kılıyordu. Böylelikle hocalara 1,5 yıl gibi
bir süre verilip Türkçe’yi öğrenmeleri istendi90.
1845’ten sonra Harp Okulu eğitim ve öğretiminde düzelme sü-
reci başlamıştı.Kıyafet değişikliği ve öğrencilerin artan maaşları
bunlar arasındadır. Bu tarihtensonra eğitim-öğretimin seviyesini
yükseltme çabalarıyla kurmay subay yetiştirilmeye de başlanacak-
tı. 1848’deki başarısızlıktan sonra yabancıl dil bilen Rumlar bu
okullarda eğitmen olarak görevlendirildi. 1849 yılında Mekteb-i
Harbiye bünyesinde bir baytar sınıfı oluşturuldu. Daha sonra da
bu sınıf Mekteb-i Harbiye içerisinde ayrı bir okul halinde öğreni-
mini sürdürmüş 1906’da Mekteb-i Tıbbiye ile birleşmişti. 1853’te
Rusya ile Osmanlı Devleti arasında cereyan eden Kırım Savaşı
Mekteb-i Harbiye için yeniden taşınma sürecini başlatmıştı. Önce
Maçka’daki Mekteb-i idâdî ve bir ay sonra da Mektebi Harbiye bi-
naları boşaltılıp hastane olarak kulanmak ve İstanbul’a gelmekte
olan müttefik İngiliz ve Fransız askerlerini ikamet ettirmek için
1854’te Fransız askerlerinin yerleşimine tahsis edildi. Buradaki
harp okulu öğrencileri eski Taşkışla binasına yerleştirildiler. Bu
binada 5 yıl kaldıktan sonra, harp okulu, Askerî idâdî ile birlikte
Gülhane’deki Mekteb-i Tıbbiye binasına taşınmışlardır. Mekteb-i
Harbiye Fransız hastanesi haline getirildikten sonra, Pangaltı’da-
ki binası, Fransız askerlerinin dikkatsizliği sonucu çıkan yangın-
da yok oldu. Abdülaziz tahta geçtikten sonra, Mekteb-i Harbiye

88 Kurtcephe, İ. & Balcıoğlu, M. (1991). Kara Harp Okulu Tarihi, s.43.


89 Kurtaran, U. (2015). “Osmanlı Prusya İlişkilerinin Gelişiminde Prusya Elçisi Karl
Adolf Von Rexin’in Faaliyetleri (1755-1761)”, Uluslararası İlişkiler, 12(47), s. 115-131.
90 Ergin, O. (1977). Türk Maarif Tarihi, s. 380.
38 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

binasını yeniden yaptırdı. Bu emir üzerine başlayan inşaat, 1,5 yıl


sonra 1862’de tamamlandı. Gülhane’de ders gören öğrenciler, aynı
yıl yeni binaya taşındılar. Binada sultan Abdülaziz’in de katıldığı
bir törenle derslere başlandı 91.
Harbiye, 1834-1851 yılları arasındaki öğrenimiyle devrin klasik
medrese öğrenimine paralel bir yol izlemişti. Nitekim bu durum
okulun hedefiyle eğitim sistemi arasında tam bir uyumun sağla-
namamasına sebep olmuştu. 1851 yılında yapılan toplantıda, siste-
min geliştirilmesini sağlayan yeni kararlara göre, Harbiye’nin 4 yıl
olması ve eğitimin bu süreyle dengeli bir programla yürütülmesi
kararlaştırıldı. Okutulacak dersler ve bu derslerin süreleri de be-
lirli bir programa oturtulmuştu. Daha sonraki süreçte Harbiye’yi
besleyecek öğrenci kaynakları olan Rüşdiye ve İdâdîler geliştikçe,
Harbiye’nin temel bilgilerle ilgili yükü azalmış, eğitim süresi üç
yıla indirilerek, askerî konulara ağırlık verilmişti. Devam eden
süreçte I. Meşrutiyet’le92 birlikte Osmanlı tahtına V. Murat93 çıktı.
Ancak eldeki veriler ışığında V. Murat döneminde herhangi bir ıs-
lahat girişiminin olmadığı görülmekte94. Daha sonra ülkeyi uzun
yıllar idare edecek olan II. Abdülhamit95 sultan oldu.
II. Abdulhamit iktidarının ilk yıllarında Harp Okulu ile ilgile-
nemedi. Bunun başlıca sebebi I. Meşrutiyet’in ilan edilip, Meclis-i
Mebusân’ın açılması ve 1877-1878 Türk-Rus Savaşı’nın meydana
gelmesiydi96. Daha sonra 1883 yılında Askerî Okullar Nâzırı Zeki

91 Kurtcephe, İ. & Balcıoğlu, M. (1991). Kara Harp Okulu Tarihi, s.44-45.


92 Osmanlılar’da anayasal saltanat dönemi (1876-1922). Haniğoğlu, Ş. M. (2004). “Meş-
rutiyet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.29, s.388-393.
93 Osmanlı padişahı (1876). Bkz. Küçük, C. (2006). “Murad V”. TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.31. s.183-185.
94 Sultan V. Murat’ın tahtta sadece 3 ay kaldığı ve “zorlayıcı sebeplerden” dolayı tahttan
indirilerek yerine biraderi Abdülhamit’in padişah olduğu bilinmektedir ancak bu se-
beplerin üzerinde durulmamıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sarıoğlu, M. (2007). “Osmanlı
Eğitim Reformcularından Selim Sabit Efendinin Muhtasar Tarihi Osmanî Kitabının
Tarih Eğitimi İçindeki Yeri”. Eğitim Bilim Toplum, C. 5, S. 19, Ankara, s. 52-65.
95 Osmanlı padişahı (1876-1909). Bkz. Küçük, C. (1988). “Abdülhamid II”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.1, s.216-224.
96 93 Harbi olarak da bilinen Osmanlı-Rus savaşının detayları için bkz. Aydın, M.
(2018). “1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Avusturya Diplomasisi”. Akademik Tarih
ve Düşünce Dergisi, 5(18), s.151-182; Aydın, M. (1994). “Doksanüç Harbi”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.9, s.498-499.
Abdullah BAYINDIR 39

Paşa’nın teklifi ile II. Abdülhamit Alman ekolünü kullanma yolu-


na giderek, Kayzer II. Wilhelm’den Binbaşı Baron Comlar Von Der
Goltz’97un askerî eğitimin geliştirilmesi için Türkiye’ye gönderil-
mesini istedi. Türk ordusunda mirliva rütbesi verilen Goltz Paşa,
Türk askerî eğitimini Fransız etkisinden çıkartarak, Alman et-
kisine sokmaya çalıştı. Daha önce teoriye ve matematiğe ağırlık
veren sistem bu müdahale ile tatbiki eğitime kaydırılmıştı. Goltz
Paşa’nın isteğine rağmen kurmay sınıflarındaki mühendislik ders-
leri, bu eğitimi veren başka okul olmadığı için kaldırılmamıştır.
1895 yılında Goltz Paşa’nın memleketine dönmesinden sonra, as-
kerî müfettişliğe İsmail Paşa atandı98.
1896 yılından itibaren Harbiye Mektebi’nin öğrenim süresi 5
yıla çıkartıldı. Yine Avrupa’dan deneyimli elemanlar getirtildi.
Mektep, geçmiş yıllara nazaran farklı bir safhaya taşındı. Sınıflar
1905‘te Haydarpaşa’da yeni bir kadro ve programla teşkilatlandı-
rılan Askerî Tıbbiye Okulu ile birleştirilerek tek idare altında top-
landı. Bunu müteakip okul 1910 yılında bağımsızlığına kavuşarak
Haydarpaşa’da kendine ait bir binaya yerleşti99. Eğitim süresini
de 4 yıla indiren mektep, öğrenci kalitesini arttırmak için buraya
kayıt yaptıracak öğrencilerin 6 veya 8 ay askerî eğitime tabi tutul-
masını, bu sürenin sonunda buradan tasdikname alabilirse Baytar
Mektebi’ne kabul edilebilecekleri şartını getirmişti. Öğretimin so-
nunda mülâzım-ı sâni olarak mezun olacak olan öğrenciler, sınıf-
larına göre er, onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbeleriyle anılıyorlardı.
Öğrenciler binbaşılık rütbesine geçmeden evvel,yine bu okulda 2-3
ay intibak eğitimine tabi tutuluyorlardı. 1912’de 17 öğrenciyi me-
zun eden okula 17-21 yaşları arasında 7 yıllık idâdî ve dengi okul
mezunları, sınavla alınıyordu100.

97 Binbaşı Baron Comlar Von Der Goltz Paşa’nın hayatı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
Güler, Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü.
98 Golt Paşa, Osmanlı askerî gücünü adeta Alman doğu birlikleri haline getirmek için
insanüstü bir gayret sarfettiği bilinmektedir. Bkz. Türkmen, Z. “Sultan II. Abdülha-
mid döneminde Mekteb-i Harbiye-i Şahane”.Uluslararası Osmanlı İstanbulu Sempoz-
yumu-IV; 20-22 Mayıs 2016. s. 931-954; Çam, Y. (1991). Atatürk’ün Okuduğu Dönem-
de Askerî Okullar, Rüşdiye, İdâdî, Harbiye (1892/ 1902), s. 125-128.
99 Unat, E. K. & Samastı, M. (1990). Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye, s. 68.
100 Askerî Teşkilat-ı Sıhhıye-i Baytariye Nizamnamesi, Düstur, 2. tertip, C. III, s. 643 - 652.
40 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Askerî alandaki ıslahatların en somut halini teşkil eden, Os-


manlı Devleti için de adeta bir kurtarıcı rol üstlenmiş Mekteb-i
Harbiye-i Şâhâne101 ismiyle anılan bir diğer okul daha kuruldu. Bu
okuldan yetişecek olan subaylar eğitimlerini batı tarzı yapacak-
lardı ve böylece Avrupa’ya karşı Osmanlı Devleti’ni askerî alanda
yeniden üstün kılacaklardı102. Mehmet Esat’ın Harp Okulu Ders
Nazırlığı’na atanmasıyla okulda verimli bir çalışma süreci baş-
lamıştır. Önce okulun ders programları değiştirilerek Almanya,
Fransa ve Belçika’dan getirtilmiş bulunan müfredat programla-
rından faydalanılarak yaptıkları ve basılı bir hale getirdikleri prog-
ramlarla okul eğitim ve öğretimine yeni bir boyut kazandırmıştır.
Bu süreçte piyade öğretmeni, Mirliva Von Ditford’un teklifi
üzerine 1904 yılında Harp Okulu’nda Piyade Alayı Teşkilatı
kuruldu103. Almanya’dan tahsilden dönen subaylar bu teşkilatın
içinde yer aldılar. Fakat teşkilat kuruluş aşamasında iken birkaç
subayın Abdülhamid’e karşı olumsuz düşüncelerinden ötürü bu
teşkilatlanmadan vazgeçilmiştir. İleriki süreçte Millî Mücadele’yi
başlatacak ve zafere ulaştıracak olan subay kadrosunun büyük kıs-
mı bu dönemde Harp Okulu’ndan mezun olmuştur.Başta Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir,
Kazım Özalp, Cafer Tayyar Eğilmez, Asım Gündüz, Cemil Cahit
Taydemir bunlar arasındadır. Kurulduğu tarihten itibaren Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli sınıflarının subay ihtiyacını karşı-
layan Harp Okulu, II. Meşrutiyet’in ilanı sırasında Meşrutiyet le-
hinde heyecanlı tezahüratın yapıldığı yerlerden birisi olmuştur.
Zaten bu önemli dönüşümün sağlanmasında en etkili rolü oyna-
yanlar Harp Okulu’ndan mezun subaylardır104.

101 Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusuna subay yetiştirmek amacıyla açılan Harbiye
Mektebi için bkz. Türkmen, Z. “Sultan II. Abdülhamid Döneminde Mekteb-i Harbiye-i
Şahane”, s. 931-954; Özcan, A. (1997). “Harbiye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.16, s.115-119.
102 Ergün, M. (1999). Iı. Meşrutiyet Dönemi (1908-1914)’De Askerî Eğitim Kurumları ve
Harbiye, Türk Tarihinde Harbiye, KHO Basımevi, Ankara, s. 98.
103 Nizamoğlu, Y. (2014). “Çanakkale Savaşları Komutanlarından Esat Paşa’nın (Bülkat)
Balkan Savaşları Sonuna Kadar Olan Hayatı”. Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı,
S.16, s.1-34.
104 Kurtcephe, İ. & Balcıoğlu, M. (1991). Kara Harp Okulu Tarihi, s.48-49.
Abdullah BAYINDIR 41

Siyasî iktidar ders kitaplarını daima ideolojik araç olarak kullan-


mıştır. Bundan dolayı ders kitapları özellikle de tarih kitapları, devle-
tin resmi ideolojisinin öğreticisi ve savunucusu mahiyetinde olmuş-
tur105. Dönemin tarih kitaplarında, Osmanlı’nın modernleşme evresi,
III. Ahmet zamanındaki faaliyetler ve III. Selim dönemindeki deği-
şimlere indirgenmiştir. Asıl ilerlemenin II. Abdülhamid’in dönemin-
de kendini ğösterdiği bilinirken II. Mahmut ile başladığı ise özellikle
vurgulanmıştır. İlerleme Abdülhamid’in babası Abdülmecid döne-
minde de sürmüş, ilerlemeye Abdülaziz döneminde ara verilmiştir.
Kronolojik tarih yazıcılığı yapıldığına göre, Abdülaziz sonrası tahta
çıkan V. Murat’tan bahsedilmesi gerekirken V. Murat’ın padişahlığı
konu alınmamış bununla birlikte İmparatorluğun ilerlediği ve doru-
ğa çıktığı dönem ise, II. Abdülhamid dönemi olarak belirtilmiştir.
Dönemin yazılı ve resmî kaynaklarında süblime (tasfiye) edilmesi de,
ideolojik tarih yazcılığının yapıldığının göstergesidir. Gelenekçi Mo-
dernizm nitelendirmesi, II. Abdülhamid dönemi eğitim sisteminde
okutulan ders kitapları incelendiğinde açıkça söylenilebilir ki; Ab-
dülhamid’in ders kitaplarında, Panislamist düşünce ve bu düşünce
sisteminin varoluş kaynağı olan İslâm temasına sıkça yer vermesi ve
İslâmı ideoloji olarak kullanması muhafazakâr yönünü, tüm icraat-
larında bilimle dirsek teması ilerlemesi modernist ve çağdaş olma yö-
nünü göstermektedir106.
Bu okullarda okutulan Osmanlı Tarihi ders kitaplarında, Türk
ırkı ve pagan dönemi Türk Mitolojisi ayrıntılı olarak işlenmiş, ulus
olma bilinci ve Türk-İslâm ulusuna ait bir fert olma âidiyet şuuru
açıkça ifade edilmiştir107.
105 Ders kitaplarının resmi ideolojinin savunucusu olmasını Erken Cumhuriyet’te ve
1980 sonrası hazırlanmış sosyal bilimler, özellikle de tarih ders kitaplarında izlemek
olanaklıdır. Erken Cumhuriyet tarih dersi kitaplarında resmi ideoloji, kendini Genel
Türk Tarihi tezinde ifadelendirirken, 1980 sonrası tarih ders kitaplarında, Türk İs-
lam sentezi olarak işlenmiştir. Detaylı bilgi için bkz. Copeaux, E. (1998). Tarih Ders
Kitaplarında (1931-1993) Türk Tarih Tezinden Türk-İslam Sentezine, Tarih Vakfı Yay.,
İstanbul; Özsezer, M. & Özkul, A. E. (2019). “Siyasi İktidarların Tarih Ders Kitaplarına
Etkisi Bağlamında Kıbrıs Türk Toplumunda Yazılan Tarih Kitaplarının İncelenmesi
(1974-2016)”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, (45), s.143-165;
106 Alkan, M. Ö. (1996). Ölçülebilir Veriler Işığında Tanzimat Sonrası Osmanlı
Modernleşmesi, (Basılmamış Doktora Tezi). İÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.304-386.
107 Oytun, N. (2002). II. Abdülhamid Dönemi Eğitim Politikasının İzmir’e Yansımaları, (Basıl-
mamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi, Eğitim Enstitüsü. İzmir, s. 49.
42 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

II. Abdülhamid Dönemi ders kitaplarında, resmî ideoloji ile


uyumlu, dindar, devletine özellikle de padişaha bağlı ve bu değerle-
re kayıtsız şartsız itaat eden insan tipi öne çıkartılmıştır. Ders kitap-
ları açısından dikkat çeken diğer bir önemli nokta ise, ezbere dayalı
bir yazım ve anlatımın varlığıdır. Bu yayınlar, öğrenciyi düşünme-
ye zorlamayan ve en önemlisi de sorgulamaya kapalı ve öğrencinin
katılımı olmayan bir ders işleme yaklaşımını içermektedir108.
Öğretmenlerin, Türk Harp Okulu’nun tarihinde oynadığı rol
dikkate alındığında ne derece önemli olduğu görülecektir. Eğitim
bir toplumdaki müesseselerin ayakta durabilmesinin tek şartıdır.
Burada en önemli görevi öğretmenler yerine getirir. Öğretmenlik
her ne surette olursa olsun kıymet payesinden aşağıya düşürülme-
mesi gereken kutsal bir görevdir.
Bu bağlamda trasnkripsiyonu yapılan eserin de bir askerî eği-
tim kitabı olması ve yukarıda bahsi geçen konularla ilişkili bulun-
ması kitabın ehemmiyetini arttırmaktadır. Eserde askerî eğitim
aşamalarının detaylı şekilde anlatılması dönemin eğitim sistemi
hakkında yorumlar çıkarmamıza olanak sağlıyor. Yine kitabı
meydana getiren yazarların da Mekteb-i Fünûn-î Harbiye’de mu-
allim olarak görev yaptıkları bilinmektedir109.
Çalışmanın temel dönemini oluşturan 19. yüzyılın ikinci ya-
rısında Harp Okulu’nda görev yapan öğretmenlerden bazılarının
isimleri ve uzmanlık alanları aşağıdaki gibi listelenmiştir. Daha
detaylı bilgiye ulaşmak için ayrıca Salnâme-i askerî, 1870-1888 yıl-
larına ait kayıtlara bakılabilir.

108 Alkan, M. Ö. (1996). Ölçülebilir Veriler Işığında Tanzimat Sonrası Osmanlı


Modernleşmesi, s.278.
109 Kitabın baş sayfasında yer alan ifade aynen şöledir: “Yâverân-ı Hazret-i Şehriyârîden
ve Mekteb-i Fünun Harbiye-i Şâhâne Piyâde Ta’lîm Mu’allimlerinden Kaimmakam
Nâsır ve Mustafa Rağıb” açıkça ifade etmek gerekirse kitabın yazarları ve bağlı bulun-
dukları kurum oldukça öneme haizdir.
Abdullah BAYINDIR 43

Liste 1: Muhtelif yıllarda Harp okulunda görevli muallimler ve


uzmanlık alanları

Öğretmen Dersin Adı


Erkân-ı Harp Miralay Ahmet Bey Topografya
Sağ Kol Ağası Mehmet Efendi Erzak
Sağ Kol Ağası Nuri Efendi Resim
Sağ Kol Ağası Ali Efendi Süvari Talimat Muâvini
Sol Kol Ağası Nuri Efendi Fenn-î Baytarı
Baytar Yüzbaşı Joru Baytariye
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Hilmi Efendi Muâvin
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Zühtü Efendi Muâvin
Yüzbaşı Galip Efendi Fransızca
Mirliva Osman Bey Almanca
Mirliva Haviz Bey Süvari
Kaymakam Hasan Bey Topografya
Kaymakam Ahmet Bey Süvari Fenn-i Baytarı ve Fransızca
Erkân-ı Harp Miralay Şükrü Bey Ders Nazırı
Erkân-ı Harp Miralay Ali Bey Piyade Talimi
Erkân-ı Harp Kaymakam Galip Bey Fransızca
Piyade Yüzbaşı Piyade Talimi
Yüzbaşı Emin Bey Baytariye Muâvini
Monsieur Medchını Meç (Kılıç) Talimi
Kaymakam Hüseyin Bey Piyâde ve İç Hizmet
Alay Emini İbrahim Efendi Süvari
Kol Ağası Mustafa Efendi Matematik ve Askerî Coğrafya
Sağkol Ağası Sabit Efendi Piyade Talimat Muâvini ve Hiz-
met-i Seferiye öğretmeni
Tbb. Monsieur Flori Kimya
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Dolalabek Astronomi
Süvari Yüzbaşı Dehno Süvari Talimi
Zeki Paşa Askerî Okullar Nâzırı
Binbaşı Ethem Bey Fenn-i Harp
Erkân-ı Harp Binbaşı Süheyl Bey Topçuluk
Binbaşı Osman Efendi Süvari Fenn-î Baytar
Alay Emini Sabit Efendi Piyâde
Goltz Paşa Nâzır Müsteşarı
44 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Abdullah Efendi Tercüman


Mirliva Legof Paşa Şimendifer
Erkân-ı Harp Kaymakam Avni Bey Heyet ve Takvim-i Arazi
Erkân-ı Harp Kaymakam H.Tahsin Bey Lisan
Ekran-ı Harp Kaymakam Mustafa Bey Lisan
Erkân-ı Harp Kaymakamm İsmail Bey Süvari Talimi
Baytar Binbaşı Behçet Efendi Fenn-i Ahval-i Fers
Erkân-ı Harp Binbaşı Mahmut Bey Silah Bilgisi
Tabip Binbaşı Faik Efendi Sağlığı Koruma
Binbaşı Sadık Efendi Piyâde Talimi
Binbaşı Hasan Efendi Makine-i Aliyye
Binbaşı Ali Rıza Bey Hendese-i Resmiye
Binbaşı Hüseyin Fuat Bey Resim
Binbaşı Ahmet Şakir Tarama
Erkân-ı Harp Kol Ağası Reşit Bey Mimarî
Kol Ağasıı İbrahim Efendi Lisan Hocası Muavini
Yüzbaşı Refet Kitabet
Binbaşı Hüseyin Efendi Hikmet ve Tatbikat
Binbaşıı İbrahim Efendi Hendese-i Haliye
Topçu Binbaşı Hayri Efendi İstikamat-ı Hafife Hocası Muâvini
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Halil Efendi Topografya Öğretmeni Muavini
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Sami Efendi Tabiye-i Husume
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Cerfeski Rusça
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Hober Almanca
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Sami Almanca
Erkân-ı Harp Yüzbaşı Ali Rıza Rusça
Mülazım Faik Meç (uzun ince kılıç)
Erkân-ı Harp Yüzbaşı İzzet Efendi İstatistik ve Askerî Cografya
Erkân-ı Harp Kol Ağası Ömer Suphi Bey Kaleler Tarihi Hizmet-i Seferiye

Liste 2: İstanbul Harp okulunda görev yapan bazı öğretmenler

Öğretmen Dersin Adı


Ferik Rıza Paşa Tabiiye Tatbikatı
Ferik Yusuf Ziya Paşa Hıfz-ı sıhha
Mirliva Emin Paşa Piyadecilik
Miralay Hasan Bey Hikmet
Miralayy İbrahim Bey Hikmet-i Tabiiye Öğretmen Muâvini
Abdullah BAYINDIR 45

Miralay Fizah Bey Askerî Terbiye


Kaymakam Süleyman Bey Fransızca
Kaymakam Halil Bey Topografya
Kaymakam Emin Bey Kitâbet
Kaymakam Naci Bey Piyadecilik Ders Nazırı Muavini
Kaymakam Ali Rıza Bey Fenn-i Furûsiyet
Kaymakam Tahsin Bey Silah Bilgisi
Kaymakam Mehmet Bey Hizmet-i Seferiye
Kaymakam Saffet Bey Fenn-i Mimarî
Kaymakam Sedat Bey Rusça
Binbaşı Sakir Efendi Talim Öğretmeni Muâvini iç
Hizmet
Zeki Paşa Askerî Okullar Nâzırı
Birinci Ferik İsmail Paşa Askerî Okullar Müfettişi
Rıza Paşa Askerî Okullar II. Nazırı
Ferik Servet Paşa Dâhiliye Müdürü ve Meclis-i
Maârif-i Askerîye Reisi
Ferik Ahmet Muhtar Paşa Topçuluk Silah Bilimi ve Balistik
Ferik Telayşir Paşa Ordunun Seferde İâşesi
Binbaşı Yusuf Ziya Efendi Hizmet-i Seferiye Öğretmeni
Muavini
Binbaşı Rıza Efendi Resim Öğretmeni Muâvini
Binbaşı Fazıl Efendi Piyadecilik Öğretmen Muâvini
Binbaşı Aziz Efendi Fransızca Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Şükrü Efendi Topografya Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Servet Efendi Piyadecilik Öğretmen Muâvini
Binbaşı Haydar Efendi Tarama
Binbaşı Nazif Efendi Piyadecilik Muâvini
Binbaşı Azmi Efendi Hendese
Binbaşı Ali Muhtar Efendi Erkân-ı Harp Vezaifi
Binbaşı Necip Asım Efendi Fransızca
Binbaşı Suphi Efendi Ordu Teşkilatı
Binbaşı Haydar Efendi Piyâdecilik Öğretmen Muavini
Binbaşı Hasan Nevres Efendi Fransızca
Binbaşı Celal Efendi Tabiye (Tıbbi Bilimler)
Binbaşı Saffet Efendi İstikâmât-ı Hafîfe
Kol Ağası İsmet Efendi Fenn-i Esliha Öğretmeni
Kol Ağası Hüsnü Efendi Rusça
46 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Kol Ağası Şükrü Efendi Riyâziye


Kol Ağası Derviş Efendi Kitâbet
Kol Ağası Ali Rıza Efendi Piyâdecilik Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Selahattin Efendi Ordu Teşkilatı Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Kenan Efendi Süvari Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Sadık Efendi Süvari Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Vasıf Efendi Topografya Öğretmeni
Kol Ağası Tevfik Efendi Askerî Coğrafya
Kol Ağası Selahattin Efendi Muharebât-ı Meshûre Öğret-
men Muâvini
Kol Ağası Ahmet Hamdi Süvaricilik
Kol Ağası Osman Efendi Jimnastik
Kol Ağası Nazmi Efendi Rusça Öğretmen Muavini
Kol Ağası Hulusi Efendi Kimya
Kol Ağası Süleyman Efendi Fransızca Öğretmen Muâvini
Kol Ağası Mehmet Nuri Efendi Sağlığı Koruma Öğretmen
Muâvini
Yüzbaşı Naşid Efendi Piyâdecilik Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Fazıl Efendi İlm-i Ahlâk
Yüzbaşı Rıza Piyâdecilik Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Refik Meç (Kılıç) Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Ahmet Refik Fransızca Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Fuad Efendi Süvaricilik Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Rıza Süvaricilik Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Ali Efendi Süvari Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Recep Efendi İstikâmât-ı Hafîfe
Yüzbaşı Osman Nuri Almanca Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Tahsin Efendi Almanca Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Sami Efendi Süvaricilik Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Nuri Efendi Coğrafya Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Sevki Efendi Kimya Öğretmen
Yüzbaşı İhsan Fransızca
Yüzbaşı İzzeddin Tarama Öğretmen Muâvini
Mülâzım-ı Evvel Muhyiddin Fransızca
Yüzbaşı Abdullah Enis Riyâziye
Yüzbaşı Ömer Riyâziye
Yüzbaşı Şükrü Taramacılık Öğretmen Muâvini
Yüzbaşı Cemil Fransızca Öğretmen Muâvini
Abdullah BAYINDIR 47

Mülâzım-ı Evvel Mehmet Hamdi Cebir


Mülâzım-ı Evvel Rauf Fransızca Öğretmen Muâvini
Mülâzım-ı Evvel Süleyman Tarama Öğretmen Muâvini
Mülâzım-ı Evvel Halil Riyâziye Öğretmen Muâvini
Mülâzım-ı Evvel İhsan Jimnastik Öğretmen Muâvini
II. BÖLÜM

ÖZGÜN ESERDE GEÇEN BÖLÜMLERDE ÖZ SUNUM


Transkripte edilecek olan kitabın ayrı bölümler hâlinde değer-
lendirilmesi daha sağlıklı görülmektedir. Bundan dolayı çalışma-
da eserin özet bilgileri okuru yormadan sunulması hedeflenmekte-
dir. Her ne kadar özet hâlinde eser sunumu yapılsa da asıl metnin
öz anlatımdan daha derin bilgiler içerdiğinin altını çizmekte fayda
vardır.

Bölüm 1
Sadakat, Cesaret, Sebat, Savaşa hazırlık
Bu bölümde bir erde bulunması gereken sadakat, cesaret, sebat,
savaşa hazırlık ve benzeri kişisel meziyetler sayılmaktadır. Dev-
letin en üst makamından başlayarak aşağıya doğru tüm üst ma-
kamlara ve simgelere saygı gösterilmesi gerektiği ve bu saygının ne
şekilde gösterileceği üzerinde durulan bu bölümde kayıtsız şartsız
itaatin gerekliliği, gerektiğinde şikâyetin nasıl yapılacağı anlatıl-
maktadır. Asker olma şerefine erişen herkesin savaşta ve barışta
padişaha son derece sevgi ve doğrulukla hizmet etmesi ve gerek-
tiğinde bu yolda can verebilme cesaretinde olması gerekmektedir.
Örneğin Sancak; Askerlere görevlerini hatırlatmaya mahsus bir
simgedir. Hizmeti ihmal edip sancağı terk edip kaçan asker askerî
sadakati ihlal etmiş olur.
Savaşa girmeden önce askerlerin üstleri tarafından savaşa ha-
zırlık aşamasından geçirilmeleri gerekmektedir. Kitapta da de-
taylı bir şekilde yer verilen konu askerin silahı nasıl kullanacağı,
silahın temizliğini nasıl yapacağı gibi detaylı ve hayati öneme sa-
hip bilgiler mevcuttur. Yani her asker sürekli bir çalışmayla ateşli
silahları, askerî teçhizatı iyi kullanıp kollamayı öğrenmeli ve fizikî
maharet sahibi olmalıdır. Bundan başka askerin savaş ve barışta
geçici zorluklara (barışta; spor, eğitim, talim vb. savaşta; uzun yü-
Abdullah BAYINDIR 49

rüyüşler, açlık, susuzluk gibi) sabırla katlanması, bu konuda elin-


den geleni yapması ve itaat konusunda sorun çıkarmaması gerekir.
Kişisel davranışlar ve arkadaşlar arasındaki ilişkiler ile ilgili
bilgileri de içeren birinci bölüm, askerin düzgün bir karakter sa-
hibi olması gerektiğine dikkat çeker. Erlerin davranışları askerli-
ğin şanına uygun olmalıdır. Sarhoşluk, dinen haram olduğu gibi
askerliğe da aykırıdır. Askerliğin gereği olan düzen, ayık olmakla
korunabilir. Pek çok suç ve kabahatler sarhoşluktan kaynaklanır.
İzinli ve görevde olanlar dışında herkes “yat” ve “kalk” borula-
rı arasında kışlada olmalıdır. Arkadaşların birbirine davranışı
edepli ve dürüstçe olmalı, kavga, küçümseme gibi durumlardan
kaçınılmalı, hatta bunlara engel olunmalıdır. “Arkadaşlık diğeri-
nin suçunu örtmektir” gibi bir hataya düşülmemelidir. Çünkü bu
askerliğin şerefine halel getirir. Aynı birliğin veya ayrı birliklerin
fertleri arasında birlik olmalıdır. Tümaskerlerin hedefleri aynı ol-
duğundan her alay yekvücut olmalı diğer alayların bireylerine de
dostça davranmalıdır. Hırsızlık ve arkadaşının eşyasını zaptetmek
yanlış davranışlardır ve şiddetle cezalandırılır.
Askerlerin olağandışı durumlarda üstlerine şikâyetlerde bu-
lunmaları ve bunu hangi usul ile yapacakları da yine bu bölümde
anlatılmıştır. Bir er haksızlığa uğradığına inanırsa şikâyet hakkı
vardır fakat asılsız şikâyetlerde ısrarcı olmak cezayı gerektirir.
Şikâyet konusunun meydana gelmesinin ertesi günü sabahı-
na kadar yirmi dört saat geçmedikçe davacı olunamaz. Çünkü bu
süre zarfında öfke galip olacağından yanlış davranıp ceza görme
riski vardır. Bunun bir faydası da bu müddet zarfında öfkenin ya-
tışıp davadan vazgeçme veya enine-boyuna düşünüp daha soğuk-
kanlı karar verme imkânı kazandırmasıdır. Burada dikkati çeken
bir nokta vardır ki şahısların psikolojik değişimlerinin de dikkate
alınmasıdır. Şikâyet, görevin veya aldığı emrin yerine getirilme-
sinden yahut aldığı cezanın bitiminden sonra olacaktır. Şikâyet
en geç beş gün içinde ilgili amire sunulmalıdır. Bu konuyla alakalı
olarak şikâyetin usulü ve üslubu da önemlidir. Şikâyet öncelikle
50 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kendi başçavuşuna o yoksa enkıdemli çavuşa sözlü olarak iletilir.


Başçavuş da takım çavuşuna, bir erin şikâyeti olduğunu ve bunu
yüzbaşıya bildirdiğini söyler. Bu durumda erin şikâyetini yüzba-
şı bizzat dinler. Başçavuş şikâyet edilecekse doğrudan yüzbaşıya
söylenir. Bir üste kendisini şikâyet edeceğini söylemek yasaktır.
Birden çok er şikâyetçiyseler iki erin şikâyeti yeterlidir. Başka er-
leri şikâyete teşvik etmek ve şikâyet konusunu dallandırıp akılları
bulandırmaktan kaçınılmalıdır. Asılsız şikâyetten ceza alanların
mükerrer şikâyetlerinin ve usule aykırı şikâyetlerin cezası ağır
olur. Kısacası bu bölüm erlerin hâl ve tavrından başlayıp eğitimi
ve arkadaşlarıyla ilişkisine kadar birden çok konu ile ilgili detaylı
bilgi içermektedir.

Bölüm 2
Erlerin askerliğe alıştırılması
İkinci bölümün içeriğini oluşturan konuların başında erlerin
askerliğe alıştırılması gelmektedir. Bu konuda askerlerin mensup
oldukları birlikleri çok iyi bilmelerinin yanında, kendi rütbeleri-
nin üstünde hangi rütbeler olduğunu bilmeleri vebu rütbeye sahip
askerlerin yetkilerini bilmeleri de gerekir. Aynı zamanda askerler
rütbelerin hangi işaretlerle gösterildiğini ve bu işaretlerin ait ol-
duğu rütbelerin isimlerini de bilmeleri gerekir. Erler komutanla-
rından söz ederken ve onlara hitap ederken kullanmaları gere-
ken hitap üslubuna dikkat etmelidirler. Açık anlaşılır bir dille
dileklerini ya da şikâyetlerini komutanlarına anlatabilmelidirler.
Ayrıca erler bulundukları birliklerin hangi ünitelerden oluştuğunu
da bilmelidirler.
Bununla birlikte erleri mensup oldukları birliğin birimlerinin
isim ve nemaralarını mangadan başlayarak en yukarı kadar bilme-
leri gerekir. Burada erin mangasının isim ve numarasını bilmesi er
için bir künye oluşturur ve komutanlarına tekmil verdiği zaman
ait olduğu manganın, ismini ve numarasını da zikrederek hangi
birliğe ve mangaya mensup olduğunun anlaşılmasına yardımcı
Abdullah BAYINDIR 51

olur. Er kendi üstlerinin sırayla adlarını ve aynı şehirde iseler ev-


lerini bilmek zorundadır. Böylelikle sıradışı bir olay vuku bulduğu
zaman şahısların yakın arkadaşlarına danışma gereği duyulabilir.
Bunlardan başka, er, bir piyade alayının taksimatını, tabur ve bö-
lüklerini esas metindeki sıraya göre bilmelidir.

Bölüm 3
Erlerin üstlerine karşı tutum ve davranışları
Çalışmanın bu bölümünü oluşturan konular genel olarak erle-
rin üstleriyle karşılaştıklarındaki hallerini anlatır. Otururken, du-
rurken veya yürürken bir subay, başçavuş vb. rütbedeki komutan-
larla karşılaşan erlerin vaziyetleri anlatılır. Sözü edilen bölümde
geçen konular zikredilecek olursa;
Askerlerin üstleri ile karşılaştıklarında nasıl saygı gösterecek-
leri, bu esnada nasıl hareket edecekleri, üstlerine hitap ederken ne-
lere dikkat etmeleri gerektiği, dilekçe ve şikâyette uyulması gere-
ken usul, zamanlama ve hiyerarşik silsile gibi mevzuların dışında
üstlerin odalarına nasıl girilmesi gerektiği, odada ne şekilde bek-
lenmesi ve odadan nasıl çıkılması gerektiğiyle ilgili bilgiler verilir.
Ayrıca ata binmekte veya attan inmekte olan subaylara nasıl
yardım edileceği,erlerin elbise ve kılık-kıyafetinin nasıl olması ge-
rektiği, sarhoşluk, borçlanma ve benzer hareketlerden sakınmak
zorunda olduğu, izin almadıkça bir başkasına ait eşyayı kullana-
mayacağı, hastalanması durumunda erlerin neler yapacağı, izin-
deki askerlerin kışla dışında nasıl davranması gerektiği, bir başka
birlikte veya hükümlü sevki gibi kışla dışında geçici görevli olanla-
rın nasıl davranacakları, görev yerini terketmenin, sadece o görevi
veren subayın izniyle mümkün olabileceği, barut işleme görevinde
kıvılcım ve yangın çıkmaması için nelere dikkat edilmesi gerekti-
ği, beden,kıyafet ve mekân (koğuş vb.) temizliğinin nasıl yapılması
gerektiği gibi hususlar üzerinde durulmaktadır.
52 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Anlaşıldığı gibi kitabın bu bölümü tamamen erler ile ilgili ko-


nuları içermektedir. En küçük detayına kadar anlatılan konular,
askerî kışlalardaki kural ve disiplinin boyutunu görmemize yar-
dımcı olmaktadır. Belirli bir hiyerarşinin hâkim olduğu kışla içe-
risindeki düzende askerler en iyi şekilde ve sağlıklı birer er olarak
yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Buradan şöyle bir sonuç çıkarmak
mümkündür: Kışlada eğitim alan erler askerî görevlerini yapıp
normal yaşamlarına döndükleri zaman, askerlikte öğrenmiş ol-
dukları, temizlik, saygı, sevgi, yardımlaşma ve daha birden fazla
örnek verebileceğimiz vasıfları sivil hayatında da uygulayarak ya-
şamına şekil ve düzen verebilir.

Bölüm 4
Askerîn silah eğitimi
Yukarıda da bahsedilen kişisel bakımdan, erlerin üstlerine kar-
şı nasıl davranması gerektiğine kadar alınan eğitimden sonra bir
askerin silah eğitimi önemli mevzulardan birini oluşturur. Ateşli
veya ateşsiz silahların kullanma tekniklerinin yanında bu silahla-
rın temizlik ve bakımı gibi konuların da bir er tarafından çok iyi
bilinmesi gerekmektedir. Bu konuyu anlatan kısım kitabımızda
dördüncü bölüm diyeisimlendirilmiştir.
Özetle bu bölümde hangi mevzular üzerinde durulduğunuan-
latacak olursak: Piyade tüfeği tanıtılmakta olup, tüfeğin kısımları,
parçaları, ek donanımlarının yanında bunların sökülüp takılması,
eğitim zamanında ve savaş halinde temizlik ve bakımının nasıl
yapılacağı, bakımda hangi malzemelerin kullanılacağı (balmu-
mu, üstüpü, bez vb. gibi) bakım esnasında tüfeğe zarar vermemek
için dikkat edilmesi gereken hususlar, tüfeğin hangi koşullarda
saklanması gerektiği, hangi mesafelere nasıl nişan alınacağı, bu es-
nada nişangâhın nasıl kullanılacağı, süngünün savaştaki yeri ve
nasıl kullanılacağı, tüfeğin nasıl sökülüp takılacağı, tüfeklerin bir
yerden diğer yere nakil olunması, kovanın ve merminin yapısı, ko-
vanların nasıl temizleneceği gibi konulara yer verilmiştir.
Abdullah BAYINDIR 53

Kısacası piyade sınıfına mensup erlerin aldıkları silah kullan-


ma, silahın bakımı ve en önemlisi bir erin silahını ateşlediği za-
man hedefini vurma oranı ile ilgili eğitimi son derece önemlidir.
Çünkü verilen bunca eğitimin amaçlarından biriside savaş esna-
sında erlerin öğrendiklerini uygulamaya koyabilmeleridir. Burada
askerlerin üzerlerine zimmetli tüfeğinin bakımı ve temizliği ön
plana çıkmaktadır. Çünkü mekanik çalışan silahların bakımı ne
kadar iyi olursa çalışma mekanizması dabir o kadar iyi durumda
olacaktır. Savaş esnasında cephane önemli bir konu olduğundan
erler kışlalarda aldıkları silahların nakil işlerini nasıl yapmaları
gerektiği eğitimini son derece iyi bilmelidirler.

Bölüm 5
Silahın kullanımı ve teknik bilgilerin
Askerler aldıkları silah eğitiminin teknik kısmını da detaylı
şekilde bilmelidirler. Tüfeğin ateşlenmeden önceki hesaplamala-
rının ve ateşlendikten sonraki teknik olguların neler olduğunun
bilinmesi sağlıklı bir şekilde merminin hedefi bulması için son
derece önemli bilgilerdir. İşte bu konuların detaylı bir şekilde er-
lere anlatıldığı bölüm kitabın beşinci bölümünü oluşturmaktadır.
Bu bölümle ilgili üzerinde durulan konuların neler olduğunu ge-
nel hatlarıyla şöyle sıralayabiliriz:
Hareket halindeki merminin çizdiği çizgi (mermi yolu) mer-
miyi hareket ettiren gücün barut gazının tazyiki olduğu, fişeğin
hareketini etkileyen faktörler (yer çekimi, rüzgâr, merminin ka-
litesi, tüfeğin hangi tür metalden imal edildiği, barutun taze veya
eski olması, silahtaki imalat hataları vb.) nişan tertibatı, nişan
alırken göz yanılmasına neden olan âmiller (ışığın fazlalığı veya
şimşek çakmasıyla nişangâhın büyük görünmesi gibi) hedeflerin
türleri, nişan alma usulleri, nişan alma usulünün eğitimi, tüfeği
nasıl kavramak gerektiği, nişan alma vaziyetleri, tetiği çekip düşü-
rürken nelere dikkat edileceği, mesafe tahmin yöntemleri, muha-
rebede silahı bireysel halde veya kıt’a halinde iken ateşleme usulü,
54 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ateşin mutlaka bir kumandaya tâbi olarak yapılması gerektiği, ateş


edilecek yerin doğru seçilmesi, hangi tür cephanenin ne zaman
kullanılacağı, atış emrinin ne zaman ve nasıl verilmesi gerektiği,
yapılan atışların etki derecesinin gözlenmesi, vazifelerin rütbelere
bağlı olarak değişken olduğu gibi konularda bilgiler verilmektedir.
Rüzgârın dahi merminin hedefini bulmasında etki edebileceği
söz konusu edildiğinde bu bölümde anlatılan konuların ehemmi-
yetli olduğu görülmektedir. Burada üzerinde durulması gereken
konulardan birisi de ateş emrinin verilmesidir ki bu yetki erlerin
üstlerine aittir. Yanlış zamanda verilecek ateş emri-komutu ile ha-
zırda bulunan erler ateşlemeyi gerçekleştirecektir. Tüfeklerin tek-
rar doldurulma süresi göz önüne alındığında yanlış verilmiş bir
emrin belki de birkaç askerin yaralanması hatta ölümü ile neti-
celenebilir. Yani bu konuda komutanların da deneyimli ve bilgili
olması gerektiği anlaşılmaktadır.

Bölüm 6
Kışla ve Karakol içinde ve dışında erlerin hizmetleri
Erlerin kışla içinde aldıkları eğitimlerin yanında kışla ve kara-
kolların güvenliği ile buradaki görevlendirmenin, nöbet usulleri ve
süreleriyle ilgili bilgiler de veren kitap, bu konulara altıncı bölüm
diye adlandırdığı kısımda yer vermektedir. Burada genel itibari ile
kışla ve karakol içinde ve dışında erlerin hizmetleri anlatılmakta-
dır. Ayrıca karakolların işleyiş şekline, düzenine de değinilmiştir.
Burada karakolların hangi kısımlara ayrıldığını da görmekteyiz.
Bu bölümü ana hatlarıyla şöyle özetleyebiliriz:
Erlerin görev esnasında temizliğe dikkat etmeleri gerekmek-
tedir. Bunun için üst-baş temizliğinin yanında karakolların da
temiz ve muntazam olması gerektiği vurgulanmaktadır. Karakol-
larda görev alacak erlerin belirlenmesi, karakoldan erlerin hangi
durumlarda ayrılabileceği, nöbetçilerin nöbet tuttukları esnada ve
nöbete gidiş gelişlerinde nasıl davranmaları gerektiği anlatılmış-
tır. Bunlardan başka, nöbetçilerin görevleri esnasında olağandışı
bir saldırı durumunda nasıl karşılık verileceği ayrıca can güvenliği
Abdullah BAYINDIR 55

konusunda alacakları tedbirlerden de bahsedilmiştir.


Karakollarda nöbet devir-tesliminin yapılış şekli, bir er nöbet-
te iken üstlerine karşı Resm-i Tazim (selamlama)’i nasıl yapacağı,
nöbet mahalline göre vazifelerin hangi hallerde değişkenlik gös-
terdiği gibi bilgileri vermekle beraber, karakol veya kışla dışındaki
devriye kollarının görevleri ve bu görevler yapılırken erlerin uy-
ması gereken esaslar ayrıca anlatılmıştır. Bunların yanında ka-
rakol değişim töreni, karakolun ifâ edeceği tören resmi, karakol
amirlerinin görevleri ve karakolun nasıl rapor vermesi gerektiği,
tutuklanan kişilere karşı karakolun görevleri anlatılmıştır. Ayrıca
karakolların itfaiye ve diğer kurumlarla işbirliği ve usulü, gibi ko-
nulara da değinilmiştir. (Kitapta tutuklananlarla ilgili işledikleri
suçlar veya verilen cezalar ayrıntılı şekilde ayrıca verilmemiştir.)

Bölüm 7
Ordunun kısımları ve görev süreleri
Kitabın yedinci bölümüne gelindiğinde artık kışla, karakol, şe-
hir içi devriye ekipleri gibi asker sayısı çok fazla olmayan kısımlar-
dan ziyade ordunun genel yapısıyla ilgili bilgilerin mevcudiyetinin
söz konusu olduğu görülmektedir.
Bu bölümde ordunun kısımları ve görev süreleri ile ilgili de-
taylı bilgiler verilmektedir. Ordunun taksimatı anlatılmakta olup
daimi kuvvetler, redif kuvvetler ile mustahfız adı altında üç ana
gruba ayrıldığı, bu birliklerdeki hizmet sürelerinin genel itibariyle
toplam altı yıl olduğu, askerî sınıfların taksimi (piyade, süvari,
topçu, istihkâm, arabacı) silahları ve görevleri, deniz kuvvetlerinin
taksimi ve kıyafetleri, Osmanlı Devleti’ndeki ordu sayısı, askerlik
dairelerinin (şubelerinin) tasnifi ve görevleri, Nizamiye askerleri-
nin alınış şekli, muhacir olmak vb. nedenlerle geçici olarak asker-
likten muaf tutulan guruplar ile bütün bu dairelerin hangi kanun-
larla yürütüldüğü ve hangi kanunlara dayandığı hakkında geniş
bilgileri muhteva etmektedir.
56 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Bölüm 8
Kışlada ya da savaş esnasında uyulması gereken kurallar
Ağırlıklı olarak askerlerin eğitimi ile ilgili mevzular üzerinde
durulan kitabın sekizinci bölümünde erlerin daha çok kışlada ya da
savaş esnasında uyması gereken kurallar (nizamlar) üzerinde du-
rulmaktadır. Bu bölümü genel hatlarıyla değerlendirecek olursak:
Talimlerin nasıl yapılacağı, yanaşık düzen şekilleri, yürüyüşle-
rin yapılışı (tören yürüyüşleri vb.) toplu hareket esnasında hiza ve
beraberlik, yürüyüşlerde yön değiştirme şekilleri ve hangi komut-
larla hareket edileceği, takım ve bölüklerin savaş zamanı, cephede
veya cepheye giderken hangi düzeni nasıl alacakları ve bu esnada
erlerin, komutanların vb. personellerin nerede durması gerektiği
gibi eğitimlerin yanında dağınık nizamda talimlerin nasıl yapıla-
cağı ve komutların nasıl verileceği, çeşitli şekillere sahip arazinin
en iyi şekilde nasıl kullanılacağı, avcı hattının sevk ve idaresi gibi
eğitim konuların ele alındığı görülmektedir.
Verilen bu eğitimlerin yanında iletişime de dikkat çekilmek-
tedir. Gerek ormanlık alanda gerek sarp arazilerde mangaların
hareketleri komutlar dâhilinde yapılmaktadır. Sessiz olunması ge-
reken durumlarda işaretleşmelerle yapılan iletişim yerine göre de
sesli (düdük çalarak) olarak yapılmaktadır. Gündüz ağırlıklı alınan
eğitimlerin yanında, gece şartlarında da yapılabilecek harekâtlara
yönelik eğitimler de verilmiştir. Ayrıca piyade sınıfına mahsus bir-
lik ile atlı (süvari) birliklerin karşılaşması halinde nasıl savunma
yapacakları ve hangi düzende hareket edecekleri konusu üzerinde
de durulmuştur.

Bölüm 9
Alınan eğitimin uygulmadaki performans ölçümü
Bütün bu eğitimlerin olumlu veya olumsuz neticelerini an-
cak savaş alanındaki ortaya konulan performansla öğrenebiliriz.
Çünkü erlerin almış oldukları savaş eğitimi birbirleriyle uyumları
Abdullah BAYINDIR 57

ancak gerçek bir savaş alanında görülebilir. Burada zikrettiğimiz


mevzuların detaylı bir şekilde anlatıldığı kısımlar kitabın doku-
zuncu bölümünü oluşturmaktadır.
Bu bölümde muharebe hizmetlerinin neler olduğu, nasıl ifâ
edileceği, hangi safhada hangi nizamın kullanılacağı, savaş heye-
canına karşı nasıl tavır alınacağı, saldırı, savunma ve geri çekil-
me muharebelerinde avcıların durumları ve avcıların bu hallerde
neler yapacağı, verilecek komutlar, askerlerin mühimmatla nasıl
donatılacağı, cephane eksikliğinin nasıl giderileceği, yaralıların
savaş alanında kendilerine ilk müdahaleyi ne şekilde yapmaları
gerektiği, sağlık sınıfının uyacağı genel kurallar, geçit veya köy
ve benzeri yerlerde nasıl harp edileceği ve sipere saldırma şekilleri
hakkında bilgiler verilmektedir.

Bölüm 10
Lojistik desteğin sağlanması
Bütün eğitim aşamalarında ve savaş durumunda arka plandan
destek sağlamanın önemi oldukça büyüktür ve bu yapılan lojisti-
ğin belli gereksinimleri mevcuttur. Sevkiyat işlemlerinin yapılışı
ve birliklerin yiyecek içecek gibi ihtiyaçlarının karşılanması da
onuncu bölüm başlığı altında anlatılmaktadır. Gerek yakın yerlere
ve gerekse kilometrelerce uzak cephelere giden askerî birliklerin,
belirli bir düzende sevk edilmeleri gerektiğini bu bölümden öğren-
mekteyiz. Aynı zamanda ihtiyaçların karşılanmasında kullanıla-
cak araç gereçlerin de ehemmiyeti oldukça büyüktür. Genel itiba-
riyle cephe gerisinde büyükbaş hayvanlar kullanılmakla beraber
şimendifer (tren) kullanıldığı da görülmektedir.
Bahsedilen sevkiyat işlemlerinin yapılışını genel hatlarıyla ve-
recek olursak;
Yürüyüş hizmetinin icrası, yürüyüşe hazırlık, çıkmadan önce
alınması gereken levazım, yürüyüş esnasında sağılığın nasıl koru-
nacağına dair tedbirler, piyade yürüyüşü, arabaların ve yedek hay-
58 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

vanların sevk şekli, şimendiferle (tren) sevkiyatta erlerin uyması


gereken kurallar, ordu ile ülke arasında irtibatı sağlayan menzil
hatları, sahra jandarması şeklinde özetlenebilir.

Bölüm 11
Askeri birliklerin alması gereken emniyet tertibatı
Kitabın on birinci bölümüne gelindiğinde askerî birliklerin al-
maları gereken emniyet tertibatı ve bunu nasıl yapmaları gerektiği,
ileri karakol hizmetlerinin amaçları ve bu karakolların süvari ve
piyadeden oluştuğu, ileri karakollardaki gurupların tasnif edi-
lişi, postalar ve postacıların görevleri, nöbetçiler hakkında genel
ve özel talimat, nöbetçilerin ilerideki bir araziyi gözetlemesi ve
düşmanı gördüklerinde nasıl hareket etmesi gerektiği, nöbet esna-
sında gelen üstlere ve askerlere karşı nasıl davranılacağı, nöbetçi
postaları ile kapı karakolu arasında haberleşme, nöbetçilerin görev
değişimi, silah nöbetçisinin görevlerinin neler olduğu, keşif kolla-
rının göreve çıkarılması ve buralardaki devriyelerin görevleri, ke-
şif kollarının yürüyüş düzenleri, yapılan keşifler hakkında hüküm
ve kararların verilişi, birlikler veya erler kaybolduklarında nasıl
yön bulacakları, keşif kollarının dost veya düşman birlikleriyle
karşılaştıklarında nasıl davranacakları, merkeze haberlerin nasıl
gönderilmesi gerektiği, keşif birliklerinin gece görevlerinin neler
olduğu, kışlaya, karakola dönüşlerde nasıl davranılacağı ve hangi
düzendehareket edileceği, pişdarların (öncü kuvvetler) görevleri ve
nasıl ifâ edecekleri, uç kuvvetlerinin düşmanla karşılaştıklarında
ne yapmaları gerektiği, yan keşşaflar (keşif kolları)’ın görevleri ve
bunların nasıl hareket edecekleri, dümdarların (artçı kuvvetler)
kıt’ayı geriden gelen düşmana karşı korumakla ve kendi birliğin-
den geridekalan, dökülüp saçılanları toplamakla yükümlü olduğu
gibi konularda genişçe bilgi verildiği görülmektedir.
Abdullah BAYINDIR 59

Bölüm 12
Ordugâh türleri ve uyulması gereken kurallara
Ordugâhların genel hatlarıyla anlatıldığı kitabın on ikinci bö-
lümünde ordugâh türleri ve uyulması gereken kurallara değinil-
mekle birlikte ordugâhların hangi araziye kurulması gerektiği,
stratejik önemi dikkate alınarak kurulan karargâhların coğrafi
konumunun ehemmiyetine dikkat çekilmiştir. Ayrıca ordugâhlar
içerisindeki görev dağılımının ve karakol hizmetlerinin nasılyapı-
lacağıyla ilgili konulara da değinilmiştir. Bunların yanısıra ordu-
gâhlardaki levazım ihtiyacının da anlatıldığı bölümde, örneğin su
ihtiyacının nasıl karşılanacağı ve su alınacak yerlerin belirlenmesi
üzerinde durulmuştur. Bu bölümde ayrıca yemek pişirme usulleri
ve saatleriyle ilgili bilgiler de mevcuttur.

Bölüm 13
Askerî birliklerin yerleşim şekilleri ve uyulması gereken kurallar
Kitabın son ve on üçüncü bölümüne bakıldığında, diğer bö-
lümlerde de kısmen üzerinde durulan konular ele alınmaktadır.
Bölümde genel itibariyle yerleşim konuları üzerinde durulmuştur.
Askerî birliklerin yerleşim şekilleri ve uyulması gereken kurallar
anlatılmaktadır. Bu bölüm genel hatlarıyla özetlenecek olursa;
Askerî birliklerin geceyi geçirmek veya dinlenmek için yerleş-
tikleri evler (konaklar) ile bunların nasıl temin ve tertip edileceği,
konakların nasıl olması gerektiği, konaklara yerleşme şekli, yer-
leşmeden sonraki düzen ve intizamın nasıl olması gerektiği, tayın
ve erzakın dağılımı-dağıtımı, görev taksiminin yapılışı, kafilelerin
sevki ve bu esnada dikkat edilecek tedbirler, sevkiyatlar sırasın-
da hastalanan askerler için ne yapılacağı gibi konuların yanında
düşman ülkesinde Tekâlîf-i Harbiye’nin (gerekli malzemenin yerli
ahaliden temini) nasıl yapılması gerektiği, gibi konuların anlatıl-
dığı görülür.
60 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Kitapta özetle;
Bir askerin kıt’aya girişinden terhisine kadar karşılaşması mu-
kadder veya muhtemel olan tüm konular ve bunların erlere nasıl
öğretileceği ile ilgili eğitime dayalı bilgiler mevcuttur.
Eser sabırla ve dikkatlice incelendiğinde askerî eğitim konusun-
da ilginç ve önemli bilgiler sunmaktadır. Bunun yanı sıra okurun
dönemin teknolojik imkânları hakkında da fikir sahibi olmasını
sağlamaktadır. Eserde yine Osmanlı Devleti’nin ekonomik duru-
muna dair az da olsa yorumlar çıkarmak mümkündür. Öte yan-
dan devletin eğitim programı içerisinde kendi geliştirdiği sistemi
ve yabancı devletlerden aldığı desteği tahmin etmek mümkündür.
Çalışmanın bundan sonraki bölümünde Piyade Sınıfına Mah-
sus Dâhiliyye ve Seferiyyeden Mevâdd-i Mücmeleyi Hâvî Ma’lûmât
ve Terbiye-i Askeriyye adlı kitabın günümüz Türkçesine çevrilmiş
halini bulacaksınız.
III. BÖLÜM

ESERİN TRANSKRİPSİYON METNİ

PİYÂDE SINIFINA MAHSUS DÂHİLİYYE VE SEFERİYYEDEN


MEVÂDD-İ MÜCMELEYİ HÂVÎ MA’LÛMÂT VE TERBİYE-İ
ASKERİYYE

Eser

Yâverân-ı Hazret-i Şehriyârîden ve Mekteb-i Fünun Harbiye-i Şâhâne


Piyâde Ta’lîm Mu’allimlerinden Kaimmakam Nâsır ve Mustafa Rağıb

Mekteb-i Fünûn Harbiye-i Şâhâne siniflarina tedrîs edilmek üzre tertib


edilmiştir.

Mekteb-i Fünûn Harbiye-i Şahane matbaasında Def ’a-i Sâlise olarak tab’
olunmuştur.

Fi 15 Mayıs – Sene 1310


62 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

BİSMİLLAHİRAHMANİRAHİM

BİRİNCİ FASIL
Vezâif-i Askerîyye
1. Neferâtın vezâif-i husûsiyeleri vezâif-i husûsiye-i askeriye
1. Sadâkat
2. Muhârebeye hazırlık
3. Sebat ve Gayret
4. Cesaret
5. İtâ’at
6. Namuslu Tavr- Hareket
7. Arkadaşlarla Hüsn-i İmtizâc ve Mu’âmele, kısımlarına ayrılır.
1. Sadakat: Silk-i celîl-i askerîye dâhil olmak şerefine nâil olan
her bir ferdin zât-ı akdes-i Hazret-i Padişâhîye gerek vakt-i hazır-
da gerek vakt-i seferde derece-i nihâyede muhabbet ve istikâmetle
hidmet ve icâbı halinde uğur-i meyâmin-mevfûr-i cenâb-ı zıllül-
lahîde fedây-ı nefs-ü hayat etmesine denir.

3
Sancak afrâd-ı askerîyeye vazifelerini derhâtır ettirmeye mah-
sus bir alâmettir. Bir asker îfâ-yı hüsn-i hıdmet etmemek efkârıyla
sancağı terk ederek firar edecek olursa sadâkat-i askerîyyesini ih-
lal etmiş olur. Her bir kıt’a-i askerîyede bulunan sancak o kıt’anın
vukû’ât-ı tarihiyyesini tahattur için bir yâdigârdır. Binâen aleyh
her hangi bir kıt’a-i askeriyenin tedbirsizlik semeresiyle sancağını
düşmene terk etmesi o kıt’a-i askeriye için büyük bir denâettir.
2. Muharebeye hazırlık: Neferin san’ât-ı askeriyesinde kullan-
mak icâb eden âlât-ü eşyanın kâffesinin hüsn-i isti’mâlini sür’atle
öğrenmesine muhârebeye hazırlık vazifesi denilir. Bunun için ne-
fer hidemâtın kâffe-i aksâmı hakkında mâfevki tarafından veri-
lecek terbiye ve ma’lûmâtı bir arzû-yı mahsusla serî’an öğrenerek
Abdullah BAYINDIR 63

hıdemât-ı mezkûreyi matlûb vechle ifaya gayret etmelidir. Yani her


nefer mütemadi bir sa’y-ü ikdâmla esliha-i nâriyye ve techîzât-ı as-
kerîyyenin hüsn-i isti’mâl ve muhafzasına ve maharet-i bedeniyye
sahibi olmasına muktezi terbiye ve ma’lûmât-ı askerîyeyi iktisab
eylemelidir.
3. Sebat: Vakt-i hâzırda ta’lîm ve jimnastik ve nöbetlerde ve sair
misillü her nev’ hıdemât-ı askerîyenin mihen-ü meşâkkına taham-
mül etmek ve vakt-i seferde yürüyüş ve esna-i muhârebede açlık
susuzluk ve yorgunluk ve sair misillü bilcümle meşâkk-ı seferiy-
yeye sabır ve metanetle mukavemet etmek ve bu babda icab eden
sa’y-ü ikdâmda aslâ kusur etmemek ve hattâ cüz’î zaman devam
edecek musibet esnasında bile sebatı kaybetmeyip kemal-i tevek-
külle tahammül ve mukavemet eylemek husûsâtına denilir.

4
4. Cesaret: Vakt-i hâzırda bazı hıdemât-ı husûsiyyede mesela
nöbetçilik devriye hizmetlerinde bir nefer tevkif etmekte olduğu
her hangi bir kimse tarafında mukavemete uğradığı ve vakt-i sefer-
de düşmenle harbe tutuşulduğu ve düşmenin top mermileri kendi
etrafına düştüğü ve tüfenk ateşinin daire-i tesiri dâhilinde bulun-
duğu ve düşmen süvârisinin hücum ettiği zamanlarda metânet ve
sükûneti muhafaza ederek ibraz edebilir. Bu halde kıt’ât-ı askerîye
dâhilinde bulundurulacak nizam ve intizam vakt-i hazarda ta’lîm-
hanede ve arazi üzerinde icrâ edilen manevralarda kıt’alar dâhi-
linde bulundurulmuş olan intizamın aynı olmuş olur. Korkaklık
gösteren nefer bütün ömründe namussuzlukla yaşar.
5. İta’at: Mâfevkin gerek şifâhen vermiş olduğu emri ve gerek
tahrîren ta’yîn ettiği vezâifi icrâdan ibarettir. Yani aslâ Âdem-i ic-
râyı andırır bir cevap vermeyerek ve kat’â yapmamaklığı îmâ eder
tavr-u hareketinde bulunmayarak o anda emr-i mezkûru icrâ et-
mektir. Silk-i celîl-i askerîde bulunan kâffe-i efrâd mâfevklerine
her vakit ve her mahalde ve her husûsta her mu’âmelede bu yolda
itâ’ate mecbur olup alınan emrin yolunda olmadığını zannetseler
64 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

bile yine itâ’ate borçludurlar. Verilen emir mugayir-i nizam ise


emri veren mes’uldür. Fakat bir mâdûnmâfevkin vermiş olduğu
emrin icrâsı büyük bir kabahat ve cünhayı mûcib olacağını bilerek
icrâ ederse mücâzât olunur.

5
Evvelce mâfevkinden herhanği bir emri ahz eden bir mâdûn
sonrada yani emr-i mezkûru icrâ etmeden evvel diğer mâfevk ta-
rafından başka bir emir alırsa (silahaltında bulunmadığı surette)
sonrada emri veren mâfevka âdâb-ı askerîyyeye muvafık bir tav-
r-u hareketle evvelce aldığı emri söyler fakat eğer sonraki mâfevk
verdeiği emrin icrâsını musırran talep ederse mâdûn der’akab icrâ
eder. Çünkü bir mâdûn huzûrunda bulunduğu mâfevka itâ’at-i as-
kerîye ibrâzına mecburdur. Mesela bir çavuş bir neferin bir ma-
halle gitmesini emrettiği sırada baş çavuş da evvelce merkumun
orada durmasını emretmiş ise nefer çavuşa hitaben: “efendim! Baş
çavuş benim burada durmamı emretti” diyerek ifade-i hal eder.
Bununla beraber çavuş kendi emrinin icrâ edilmesine ısrar ederse
mâdûn olan nefer der’akab icrâya mecburdur.
Bu halde baş çavuş tarafından verilen emrin Âdem-i icrâsın-
dan mes’ûl olamaz, aldığı emrin sebebini anlamak için mâdûn
hiçbir vakit mâfevka hitapta bulunamaz. Ancak aldığı emri layı-
kıyla anlayamadığı surette kemâl-i itâ’atle emrin tekrar edilmesini
rica edebilir. Alınan bir emrin harfiyyen icrâsında evvelce derha-
tır edilemeyen bazı müşkilat zuhûr eder ve tekrar diğer bir emrin
istihsaline dahi vakit ve ahvâl müsâ’ade etmez ise mezkûr emrin
me’li esas ittihaz edilerek en iyi ve en münasip bir surette icrâsına
gayret edilmek ve hıdmetin hitamında der’akab emri beren âmire
vuku’-ı hâle dair ma’lûmât verilmek icab eder.

6
Ve mâdûn doğrudan doğruya kendisinin mâfevki olan amirin
fevkinde diğer bir amirden bir emir alırsa Hemen kendi amirine
ona dair ma’lûmât vermelidir. Bir neferin mâfevki yalnız mensub
Abdullah BAYINDIR 65

olduğu kıt’ât-ı askerîyedeki onbaşı ve küçük ve büyük zâbitan ol-


mayıp ordu-yı hümayunlarda bulunan bilcümle onbaşı küçük ve
büyük zâbitan dahi anın mâfevkidir ve keza onbaşılık hıdmetini
ifa eden veyahut diğer neferleri ta’lîm ve terbiye eden ve bir kıt’a-
nın bir mahalle sevk ve kumandasına me’mûr edilen her hangi
bir nefer ol hıdmetin imtidadı müddetince maiyetinde bulunan
efradın mâfevkidir. Koğuşun nezafet ve taharetine me’mûr edi-
len nefer (nezafet ve taharet) husûsunda diğer neferâtın mâfevki-
dir. Nöbet mahallinde bulunan bilcümle karakol ile Nöbetçiler ve
devriye kolları mükellef oldukları hıdmet dâhilinde bulunan bil-
cümle vezâifin icralarında bir hıdmetle mükellef olmayan efrad-ı
sairenin mâfevkidirler bu halde efrad-ı askerîyeden her hangi biri
Nöbetçilere ve devriye kollarına karşı gelir veyahut tahkir eder ise
aynıyla bir mâfevka itâ’atsizlik etmiş gibi mücâzât olunur. Acemî-
neferâtitâ’at ve inkıyâd ve hürmet ve ri’âyete dair ekseriya memle-
ketlerinde iktisâb-ı ma’lûmât edemeyeceklerine binaen kalplerine
itâ’atveinkıyâdın yerleştirilmesi pek müşkül olacağından bunlara
dair daimi surette ders verilmelidir. Çünkü hürmet ve ri’âyeti ol-
mayan bir nefer aslâ mükemmel asker olamayacağı gibi itâ’atsiz
bulunan ordu ile muhârebede matlûb edilen netice dahi istihsal
edilemez. Vakt-i hazarda ise böyle bir ordu tehlikeli bir cem’iyettir.
İta’at ve inkıyâda meyli az olanlara eslâfın kazandığı muzafferi-
yetle muhârebelere ve dine dair bazı vukû’ât-I tarihiyyeyi zikr-u
ta’dâd ederek onları itâ’at-i askerîyeye yavaş yavaş alıştırmalıdır.
Çünkü bu gibi hikâyelerin bu husûsta pek yardımı olur.
Fakat yalnız bununla da elzem olan itâ’at ve inkıyâd teessüs
edemez. Neferin kuvvet ve kudretini ve tahammül ve zekâsını
hüsn-i suretle isti’mal edebilmesi ancak vakt-i hazarda kendi mâ-
fevkine itâ’at etmesine ve gerek yürüyüşlerde ve gerek manevralı
harplerde son nefese kadar mihnet ve meşakkate tahammül için
meleke ve mahâret hâsıl eylemesine mütevakkıftır. Eğer bir kıt’ada
bervech-i meşruh itâ’at ve inkıyâd tamamıyla mevcud bulunmaz
ve o kıt’a bir defada mağlübiyete düçar olur ise kumandanının onu
bir daha elde etmesi Hemen gayr-i mümkündür.
66 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

7
6. Namuslu tavr-u hareket: Müdavim, mu’temed, intizamı
sever hıdmete hâheşker olmak evsafına denilir. Nefer muvazzaf
olduğu vazifeyi her bir zamanda mütemâdî bir sa’y-ü gayretle mâ-
fevkinin meyanında mevcut gibi îfâ etmek şan ve namusunu a’lâ
dereceye irtifa’ için her bir hıdemâtta kendisini kabiliyetli göster-
mek lazımdır. Yani yalnız mâfevkinin huzurunda husûsi bir hâheş
ve çalışkanlık ızhârıyla kendisini ana beğendirmeye veyahut diger
vechle anın teveccühünü celbe çalışmayıp belki daimi surette ke-
mal-i sadâkatle îfâ-yı vazifeye gayret etmelidir.
Hıdemât ve vezâif-i askerîyeyi gayret ve safvet-i kalbiyye ile ve
gayet ciddi olarak îfâda ve din ve devlet uğrunda ve âdâb ve terbi-
ye-i islamiyyeye tevfîk-i hareket husûsatında hayatını feda ederce-
sine çalışmak ve var kuvvetini sarfederek dâhil ve haric-i hıdmette
herkese ibretmisal olacak tevr-u hareketlerde bulunmak ve gerek
dâhil-i memlekette ve gerek memâlik-i ecnebiyyede askerliği ve
husûsyla ait olduğu orduların şân-ü namusunu muhafaza eylemek
husûsâtına fevkalâde gayret etmelidir.

8
Neferât-ı askerîyye daimî surette edîb ve namuslu olanlarla
görüşüp politikaya dair mükâlemeden ictinab etmek yani bir ma-
halde politikaya dair mükâleme olunduğu esnada lakırdıya ka-
rışmayarak oradan tebâ’üd etmeleri lazımdır. Neferâttan biri bir
kimsenin gerek askerliği ve gerek kendi mâfevkini tahkir yolunda
idare-i kelam ettiğini işitir ise hamen o cemiyeti terk edip çıkma-
lıdır. Fakat vuku’-ı hâli kendi yüzbaşısına etrafıyla haber vermek
için o kimselerin isimlerini öğrenmeye gayret etmelidir.
Neferlerin mükâlemesi esnasında kendi hıdmetlerine dair olup
ta söylenmesi caiz olmayan maddelere dair aslâ bahis geçmemeli-
dir. Alel’umum neferât-ı askerîyyebaşıbozuklar ile dil kavgası ve
tabak kavgası gibi şeylerde bulunmamaya gayret etmelidir. Neferin
her bir tavır, hareket ve mu’âmelesi nazik ve zarif olup nâmûs-ı
askerîyi muhafaza etmelidir.
Abdullah BAYINDIR 67

Sarhoş halinde bulunmak dînenmemnû’’ olduğu gibi askerli-


ğe mahsus olan tavr-u hareketi dahi ihlal eder. Efrâd-ı askerîyye
beyninde vücudu elzem olan zabt-u rabt ve nizam ve intizam sar-
hoşluğun edem-i vücuduyla muhafaza edilir. Ekseriya sarhoşluk
beliyyesiyle pek çok gürültü ve cünha ve kabahatler vukû’a gelir.
Asker için borç etmek ve kumar oynamak memnû’’dur. Yat boru-
sundan sabahın kalk borusuna kadar her kangi bir hıdmete ta’yîn
olunanlar ile me’zun bulunanlar müstesna olmak üzre herkes kış-
lada bulunacaktır.

9
7. Arkadaşlar hakkında hüsn-i mu’âmele: Nefer; arkadaşı-
nı harpte, tehlikede, felâkette mudâyakada bırakmayıp yardıma
muktedir olduğu surette mu’âvenette kusur etmemelidir. Arka-
daşlık hukûkunu muhâfaza etmeyenler tehlikeye düçar oldukları
zaman arkadaşlardan mu’âvenet beklememelidir.
Arkadaşlık birçok şey ile olabilir. Nitekim eski neferler yeni
kur’a neferlerine eşyalarının temizlenmesi husûsunda nasihat ve
icabı halinde bizzat mu’âvenet edebilirler. Muhârebede her nefer
yanında mikdâr-ı kâfi erzak bulunmayan arkadaşına yardım et-
mek ve harpte hiçbir vakitte arkadaşını yalnız bırakmamak la-
zımdır. Arkadaşlar beyninde olacak olan mu’âmele edeb dâhilin-
de ve dürüstane olup kabalık ve münâsebetsizlik vuku’ bulmama
ve bâhusûs kavga etmek ve yekidgerini tahkir etmek gibi hâlâttan
ziyâdesiyle ictinab olunmak lazımdır. Aklı ve dirayeti bulunan ne-
ferler fena efkârda olan ve kavgacılığa meyyal bulunan arkadaş-
larını men’ etmeklikle muvazzaftırlar. Arkadaşlık demek birinin
yaptığı fenalığı setr ederek mâfevkine bildirmemektir gibi yanlış
bir efkâra zahib olmamalıdır. Çünkü bu gibi efkâr kıt’ât-ı askerîye-
nin şöhretine nakîsa verir. Aynı bir alay ve bölük dâhilinde efrâd-ı
askerîye beyninde sâdıkane ittihad ve ittifak bulunması lazımdır.
68 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

10
Ve keza diğer alaylardaki efrâd-ı askerîye de yekdigerlerinin ar-
kadaşıdırlar. Silk-i askerîde bulunanların kâffesinin hedefleri bir
olduğundan her bir alay birer cisim teşkil etmeli ve muhtelif alay-
lar efrâdı da yekdigerlerine karşı sû-i zan ve mu’âmelede bulunma-
yarak arkadaşça mu’âmeleile yekvücut olmalıdırlar. Hırsızlık ve
arkadaşının bir şeyini zabtetmek vezâif-i askerîyeyi büsbütün ihlal
eder ve bu gibi şeylere cesaret edenler şedîden mücâzât olunurlar.
Bu ise ceza kanunname-i hümayununda münderecdir.
2 . Şikâyet ve usûl-i iştikâ
Eğer bir nefer kendisinin biğayri hak mücâzât olunduğunu ve-
yahut kanuna mugayir suretle mu’âmele edildiğini zannederse her
halde şikâyete me’zundur. Fakat sahih ve asıl ve esası olmayan bir-
takım zan ve faraziyâtla verilecek olan şikâyetnamede ısrar etmek
mücâzâtı mucib olur.
Şikâyeti sebep olan halin vuku’u ânından itibaren ertesi günün
sabahına kadar aradan vakit (yirmi dört saat) geçmedikçe ikame-i
dava edilemez. Çünkü bu gibi hâlin vuku’unda husulü tabi’î olan
hiddet sebebiyle nefer yapacağını bilmeyerek birtakım münase-
betsizlikte bulunması veyahut haksız yere şikâyet ederek kendisine
mücâzâtı davet etmesi melhuzdur. Aradan vakit geçmenin diğer bir
faidesi de bu zaman zarfında neferin hiddeti teskin edileceğinden
hakikat-i hâli arîz ve amîk mülâhaza ederek büsbütün işten vaz-
geçmesi veyahut nizamı dâhilinde icrâ-yı şikâyet etmesi husûsudur.
Edilecek şikâyet ye hıdmetin hitâmında veya alınmış olan bir
emrin icrâsından veyahut göreceği mücâzâtın hitamından sonra
vuku bulacaktır. Vuku bulacak şikâyet nihayet beş gün zarfında
âmir-i mahsusuna arz edilmelidir.

11
Usûl-i iştikâ: Herhangi bir nefer edeceği şikâyeti evvel-i emirde
kendi başçavuşuna, bir me’muriyette olup yalnız bir zâbit kuman-
da eden kıt’ada en kıdemli bulunan çavuşa şifâhen söyleyecektir
Abdullah BAYINDIR 69

ve başçavuş dahi takım çavuşuna takımdan bir neferin şikâyeti


olduğunu ve işbu şikâyetin bölük yüzbaşısına bildirildiğini söyler.
O halde yüzbaşı merkum neferin şikâyetini bizzat istima’ etmek
üzre nezdine celb ve icabının icrâsına teşebbüs eder. Eğer neferin
şikâyeti başçavuş hakkında ise doğrudan doğruya yüzbaşıya gide-
rek arz-ı hâl eder. Bizzat şikâyet olunacak mâfevkin yüzüne karşı
kendisinde şikâyet etmek istediğini söylemek memnû’’dur. Eğer
aynı bir maddeden dolayı birkaç nefer birlikte şikâyet edecekler
ise o halde yalnız iki kişinin şikâyet etmesi kâfi ve vâfîdir. Nefer
edeceği şikâyeti arkadaşlarına söyleyerek onlar da birlikte gerek
şikâyete teşvik etmek ve gerek şikâyete sebep olan hâlâttan bahisle
merkumların hıdemât vevezâif-i celîle-i askerîye hakkında fena bir
fikre sapmalarına sebep olmaktan tevakki edilmelidir.

12
Verilen karara mâni’ olmayanlar betekrar bâlâda beyan olun-
duğu üzre şikâyet edilen maddeye dair mazbata tertip olunduktan
sonra icabının icrâsına bakılır. Esası olmayan bir şey üzerine şikâ-
yet ettiğinden dolayı mücâzât görüp te betekrar şikâyete kalkan-
ları cezası teşdid olunur. Bâlâda beyan olunan usullerin haricinde
şikâyet etmeye kalkışanların mücâzâtı şiddetlidir.

İKİNCİ FASIL
Neferâtı Askerliğe Alıştırmak
Neferât-ı askerîye mensub oldukları kıt’aların yani Alay ve ta-
bur ve bölüklerinin isim ve numaralarını ve kaçıncı mangadan ol-
duklarını bilmeleri lazım geldiği gibi muahharan mensub oldukla-
rı livâ ve fırka ve kolorduyu dahi bilmeleri muktezidir.
Nefer kendisine doğrudan doğruya mâfevk olanların isimle-
rini öğrenmelidir. Neferât-ı askerîyye âtîde muharrer zâbitân ve
çavuşları tedrîcen isim ve şahıslarıyla (bir şehirde bulundukları
surette) tanımaya mecbur oldukları gibi ikamet etmekte oldukları
hâneleri dahi öğrenmeye mecburdurlar.
70 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

1. Kolordu Kumandanı
2. Fırka “
3. Livâ “
4. Merkez veya kal’a Kumandanı
5. Alay kumandanı

14
6. Tabur veya kal’a Kumandanı
7. Bölük veya kal’a Kumandanı
8. Bölük zâbitanı
9. Bölük küçük zâbitanı

(3) Rüteb-i Askerîyye Neferanın doğrudan doğruya olan âmirâ-


nı bervech-i âti beşe taksim olunmuştur.
1. Paşalar
2. Fermanlı zâbitan
3. Kolağası yüzbaşılar
4. Mülazimler
5. Küçük zâbitan

Paşa sıfatında bulunanlar: Müşîr Ferîk-i Livâ:


Fermanlı zâbitan miralay kaimmakam binbaşı ve erkân-ı harb
kolağaları.
Kolağası ve Yüzbaşı = Kolağası Yüzbaşı
Mülazimler “ Mülazim-i evvel ve sânî
Küçük zâbitan “ Başçavuş: Çavuş Bölük emini

(4) Rüteb-i askerîyenin alamet-i farikası: Her bir nefer küçük


ve büyük bilcümle zâbitanın rüteb-i askerîyelerini lâbis oldukları
elbiselerden tefrîka muktedir olmalıdır.

15
(5) Neferânıın mâfevkine îrâd edeceği süal ve vereceği cevaplar-
da kullanacağı ta’bîrât:
Abdullah BAYINDIR 71

1. Bir nefer mâfevk tarafından çağırıldıkta cevaben “efen-


dim” demeli.
2. Mafevk tarafından verilen emrin anlaşıldığına delalet
etmek üzre mâdûn tarafından “başüstüne efendim yahut
pekiyi efendim” demeli.
3. Zât-ı Hazret-i Hilafetpenahinin nâm-ı akdesleri yâd olu-
nacağı zaman kullanılacak tabirata misal: Şevketlü efen-
dimiz hazretleri “irâde buyurdular” ferman şevketme’âb
efendimiz hazretlerinindir”.
4. Bir mâfevka bir şey arzederken diğer mâfevkin isminin
suret-i zikri

Müşir falan paşa hazretleri


Ferik “ “ “
Livâ “ “ “
Miralay “ “ beyefendi
kaimmakam “ “ “
Binbaşı “ “ bey veya efendi
Kolağası “ “ “
Yüzbaşı “ “ “
Mülazim-i Evvel “ “ “
“ Sânî “ “ “

Başçavuş falan çavuş veya onbaşı


(6) Bir piyâde alayının taksimatı:
Acemi neferlerin ibtida-yı emirde alayın taksimatına dair bil-
meleri lazım gelen ma’lûmât bervech-i atidir:
1. Piyâde alayı birinci ikinci üçüncü dördüncü tabur namıy-
la dört taburdan mürekkeptir.

Ve isimleri birinci 2, 3, dördüncü tabur deyû yâd olunur.


2. Beher tabur dört bölükten mürekkeptir.
72 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

16
Her taburun bölükleri taburları dâhilinde birden dörde kadar
numara alırlar. Birinci taburun birinci bölüğü ve ikinci bölüğü ve
ilh denir. İkinci ve üçüncü ve dördüncü taburların bölükleri dahi
taburları dâhilinde numaralar alırlar.
3. Musâlahada her bölük dört çavuş takımına taksim edil-
miştir. (Bu takımlar bölüğün ta’lîm esnasında teşkil ede-
ceği takımlar olmayıp ancak idare-i dâhiliye için ayrıca
bir taksimdir.) işbu çavuş takımları ikişer mangadan
mürekkeptir. Buna dair tafsilat bölüğün usul-i teşkili bah-
sinde görülecektir.

Bundan başka nefer kendi alayını hangi alayla birlikte kaçıncı


livayı teşkil ettiğini dahi bilmelidir.

ÜÇÜNCÜ FASIL
Hıdemât-ı Umûmiyye
1. Resm-i tâ’zîm
Resm-i tâ’zîm mâdûnun mâfevkine karşı ibraz ve ızhâra borçlu
olduğu hürmet ve ri’âyetten olup bu da neferin silahlı veya silahsız
bulunduğuna göre iki suretle icrâ olunur.
Silahsız resm-i tâ’zîm
Üç türlü olup
1. Yürürken durarak
2. Dururken
3. Yürürken icrâ olunan resm-i tâ’zîmlerden ibarettir.
Yürürken resm-i tâ’zîm iki türlü olup biri tesadüf ettiği zâbite
temennâ ederek geçmek ve diğeri elinde saklayamayacağı bir şey
taşımakta olduğu surette sol eline alıp vaziyet-i askerîyesini ahz
ile yine temennâ eylemektir. Muharrerât-ı askerîye taşımakta olan
neferât dahi resm-i temennâyı ifa ederler
Abdullah BAYINDIR 73

18
Neferin yürürken durarak resm-i tâ’zîmi kimlere icrâ edeceği;
Nefer yürümekte iken zât-ı akdes-i hazret-i şehriyari ile hanedan-ı
celil-i hükümdârîye ve sancağa karşı durarak vaziyet-i askerîyesini
tamamıyla muhafaza ile temennâ ederek resm-i tâ’zîm îfâ eyler.
Durmakta ise gerek şevketmeâb efendimize ve gerek hânedân-ı
celîl-i hükümdârîye ve gerekse çavuştan bed’ ile tâ en yukarı rüt-
bede bulunan herhangi bir zâbite yüzünü çevirerek ve vaziyet-i
askerîyesini muhafaza ederek temennâ ile resm- i ta’zim îfâ eder.
Nefer yolda bir zâbite tesadüf ederse zâbitin gitmekte olduğu
istikametten çıkmalıdır. Ve altı hatve ol vaziyet-i askerîyesini ta-
kınarak ve başını çevirerek Hemen resm-i temennâyı icrâ ve altı
hatve geçinceye kadar evvelce almış olduğu vaziyeti muhafaza et-
melidir. Resm-i tâ’zîmicrâ olunurken aslâ lakırdı edilmez. Resm-i
tâ’zîm gerek gündüz ve gerek gece icrâ olunur. İşbu resm-i
tâ’zîm yalnız şehir kasaba köy dâhilinde icrâ olunup onların hari-
cinde mâdûn amirin karşısına gelip durarak ve vaziyet-i askerîye-
sini ba’de-l azh resm-i temennâyı dahi icrâederek kendisinin hangi
kıt’aya mensup olduğunu ve ne hıdmetle mükellef bulunduğunu
söylemek suretiyle resm-i tâ’zîmi îfâ eder. Fakat hâric-i şehirde
bulunan kâffe-i mesîregâhda bu usûle ri’âyet olunmayarak âdî şe-
hirdâhilinde olduğu gibi resm-i tâ’zîmicrâ olunur. Elinde sigara
bulunan bir nefer bir zâbite tesadüf ederse hemen sigarayı sol eline
alarak resm-i temenayı icrâ eder.

19
2. Müsellah olarak resm-i tâ’zîm
Nefer tüfenkle giderken her bir zâbite karşı hazır durarak ve
yüzünü ona tevcih ederek önünden geçer. Çavuşlara karşı silah
omuzda vaziyetini ahz ile resm-i tâ’zîmi ifa eder. Tüfengi yanın-
da olarak durmakta bulunan bir nefer resm-i tâ’zîm için yüzünü
mâfevka çevirerek hazır ol vaziyetini ahz edip aslâ eliyle temennâ
etmez. Kıt’a dâhilinde bulunan neferler gerek dururken ve gerek
74 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

yürürken aslâ münferit olarak resm-i tâ’zîmi icrâ etmeyip kıt’ayı


sevk eden şahıs kumandasıyla birlikte olarak icrâ olunur. Eğer bir
mâfevk yerinde rahat etmekte bulunan herhangi bir kıt’anın ya-
nına gelip de içlerinden biriyle lakırdı edecek olursa nefer hazır ol
vaziyetini ahz eder.
Herhangi bir kıt’adan bir nefer mâfevk tarafından çağırılırsa
ve yanında dahi tüfenk bulunursa ol nefer hazır durur ve müfare-
kat için alacağı emre kadar mezkûr vaziyeti muhafaza ederse de
asla tüfenkle selam durmayacağı gibi eliyle dahi temennâ etmez.
Gitmesine dair verilen emrin akabinde bir soldan geri edip âdî bir
yürüyüşle yerine avdet eder. Piyâde kaldırımı üzerinde giden ne-
fer resm-i tâ’zîm esnasında mürûr-ı ubûru men’ edecek ise piyâ-
de kaldırımından aşağıya iner. Nefer gerek odada ve gerek diğer
mekânda otururken mâfevk görürse hemen ayağa kalkarak hazır
ol vaziyetinde durur ve resm-i temennâyı icrâ eder.

20
Nefer bir evin kapısının eşiğinde oturmakta iken bir mâfevkin
dahi oradan geçtiğini görürse Hemen bir hatve kapının ilerisine
giderek hazır ol vaziyetinin bil-ahz resm-i temennâyı icrâ eder.
Pencereye yaslanmış bulunan bir nefer mâfevki görür ise he-
men doğrulur ve hazır ol vaziyetini ahz ile resm-i temennâyı ifa
eyler. Nefer pencerede bulunan bir mâfevkin önünden geçer ise
resm-i temenayı icrâ eder. Herhangi bir asker bir kimse ile kol kola
gezmekte iken bir mâfevka tesadüf ederse hemen onu bırakarak
resrm-i tâ’zîmi icrâ eder. Bir nefer mâfevkin gerek arkadan ve ge-
rek yandan geldiğini görürse yanına geldiği anda resm-i tâ’zîmi
icrâ eder. Bir asker bir araba ile gitmekte iken bir mâfevkin yanın-
dan geçerse ayağa kalkmamak üzre vaziyet-i askerîyesini bil ahz
resm-i temennâyı icrâ eder.
Tüfenkte bir noksanlığı bulunan nefer tüfengini omzunda tu-
tarak geçmek suretiyle resm-i tâ’zîmi icrâ eder. Omzunda tüfenk
bulunan neferin elinde dahi diğer bir şey bulunursa yine tüfengini
Abdullah BAYINDIR 75

omzunda tutarak geçmek suretiyle resm-i tâ’zîmi icrâ eder. Nefer


herhangi bir mahalle dühulünde orada bir zâbiti görürse hemen
iki hatve kadar tekarrubla vaziyetini haz edip resm-i temennâyı
ba’de-l îfâ istediği yere oturabilir.

21
Ve keza herhangi bir mahalde dışarıya çıkmakta bulunan bir
nefer orada mevcut olan kâffe-i zâbitâna yüzünü tevcih birle resm-i
temennâyı ba’de-l îfâ kapıdan dışarı çıkar. Silahsız olarak yürü-
mekte bulunan herhangi bir kıt’a-i askerîye ol kıt’ayı sevk edenin
hazır ol kumandasında resm-i geçit yürüyüşüne geçerek sol yahut
sağa bak kumandasında emr olunan cihete başlarını çevirerek
resm-i tâ’zîmi îfâ ederler. Silahlı bulunan bir kıta hazır dur ku-
mandasıyla resm-i tâ’zîmi icrâ ederse de kıt’ada bulunan neferât-
tan bazıları tüfenksiz bulunur veyahut bazı edevat ve eşya taşırsa
yani mezkûr kıta tekmil neferleriyle birlikte hazır dur vaziyetini
ahz edemeyecek bir halde ise ol vakit hazır ol kumandasında tü-
fenkliler silah omuza vaziyetini almak ve tüfenksizler vaziyet-i as-
kerîyeyi takınmak üzre resm-i tâ’zîmi ifa eder. Eğer nefer sokakta
bir hıdmet ve işle meşgul iken bir zâbiti görürse işini terk ile hazır
ol vaziyetini ahz eder ve mümkün ise resm-i temennâyı dahi icrâ
eder.

22
3. Mâfevka karşı lazım gelen tavr-u hareket-i istid’â ve haberler
Her bir mâdûn mâfevkine hürmet ve ri’âyete borçludur. İbraz
olunacak hürmet ve ri’âyet ise ciddi ve saf ve edîbâne olmalıdır.
Mâfevk tarafından îrâd olunacak süallere verilecek cevaplar gayet
serbest ve edîbâne ve fakat askerce olmak ve evvelce temennâ edil-
mek lazımdır. Fazla ve lüzumsuz birtakım ta’bîrâttan sakınmalı-
dır. İstid’â ve ihbârâtta kullanılacak ta’bîrât gayt kısa ve mu’ayyen
olmalıdır. İstid’âlarda kinaye, remz, hîle hud’a gibi şeyler bulun-
mamalıdır. “pekiyi fenedim, baş üstüne efendim, evet efendim”
ta’birleri yalnız mâfevk tarafından verilen bir emrin anlaşılıp an-
76 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

laşılmadığını anlamak için vâki’ olacak süale cevap olarak kulla-


nılır. Nefer kendisine irâd edilen süali anlamaz ise “ne emir bu-
yurdunuz” diyerek emri tekrar ettirir. Neferin her bir müsted’ayâtı
evvel-i emirde kendi obaşısına çavuş ve baş çavuşunun ma’lûmâtı
olmak şartıyla yüzbaşı nezdinde kabul olunabilir. Yüzbaşının
müsâ’adesini istihsal etmeksizin büyük mâfevka arz-ı keyfiyet edi-
lemez. Eğer nefer husûsât-ı zâtiyesi için gerek adliyeye ve gerek de-
vair-i mülkiyeden herhangi birine müraca’at etmek isterse evvel-i
emirde yüzbaşısının müsâ’adesini istihsal etmelidir. Nefer hitâm-ı
hidmetinde mesela ta’lîm ve yoklamadan sonra kışlada istid’asını
takdim etmelidir. İstid’a mümkün mertebe kısa ve sade ibare ile
yazılmış olmalıdır.

23
Nefer herhangi bir mâfevkinin ikametgâhına gittikte evvel-i
emirde kendisinin geldiğini hizmetçisi vasıtasıyla haber verdirir ve
hizmetçi mâfevkin dühulüne müsâ’ade ettiğini nefere tebliğ eder-
se doğrudan doğruya odanın kapısını vurmaksızın içeriye girer.
Kendisinin geldiğin haber verecek kimse yok ise odanın kapısını
evvelce vurur.
Kalem odalarına daima kapıları vurulmaksızın girilir. Nefer
odaya girer-girmez dönüp kapıyı kapadıktan ve bir hatve ileriye
yürüdükten sonra zâbite müteveccih olacak vechle temennâ eder
ve hiçbir lakırdı söylemeksizin durarak vaziyet-i askerîyesini ala-
rak temennâ eder. Ve bu vaziyette mâfevkin kelamına muntazır
olur. Mâfevk tarafından hitap vuku’unda iki hatve kalıncaya kadar
tekarrub ettikten sonra bir evrak takdim edecek ise tüfenksiz bu-
lunduğu halde sağ eliyle okunabilecek vechle “tersine değil” teslim
edip betekrar iki hatve geri çekilir. Tüfenkle bulunduğu halde ra-
hat dur vaziyetinde kapıya bittekarrub sol eliyle kapıyı açarak içe-
riye girdikten ve yüzgeri ederek kapıyı kapadıktan sonra bir hatve
ileri yürüyüp yüzünü zâbite çevirerek der’akab hazır dur vaziyetini
alarak tevakkuf eder. Mafvek tarafından hitap vuku’unda üç hat-
ve kalıncaya kadar tekarrub ettikten sonra evrak takdim edecek
Abdullah BAYINDIR 77

olursa sol eliyle teslim eder. Odadan dışarıya çıkmak üzre kapıyı
açmak için evvel-i emirde rahat durmak ve ba’dehü kapıyı açarak
çıkıp arkadan kapıyı kapamak lazımdır.

24
Tezkere rapor ve sair misillü bilcümle evrakın mâfevka takdi-
mi esnasında nefer tarafından edilecek ifade “devriye raporu, ka-
rakol raporu, sicil defteri, künye defteri, bölük ve tabur tablası…
ilh” misillü gayet kısa ve münasip tarzda olmalıdır. Takdim edi-
len herhangi bir raporun tesliminden sonra mâfevkin “teşekkür
ederim”, “pak a’lâ”, “buyurunuz” misillü ifadelerinde nefer soldan
geri ettikten sonra ayağını şiddetle vurmayarak kapıdan dışarı çı-
kar. Nefer kendi mâfevkinin gerek lehinde ve gerek aleyhinde diğer
mâfevkin yanında hiçbir şeye dair lakırdı söylemeye mezun değil-
dir. Bir zâbit bir nefere hitap edeceği sırada nefer derhal vaziyet-i
askerîyesini ahz etmelidir.
Bir nefer mâfevkin yanına geldikte hiçbir vakit “selam aleyküm,
sabah-ı şerifler hayr olsun” misillü ifadelerde bulunmayacaktır.
Fakat zâbit tarafından nefere iltifat olarak “sabah-ı şerifler hayr ol-
sun!” denilirse “ sabah-ı şerifiniz hayr olsun efendim!” cevabında
bulunur. Mâfevk tarafından bir kıt’aya “selam aleyküm!” denilir-
se umum kıt’a neferâtı tarafından ve bir ağızdan aleykümüsselam
efendim!” denilirse umum kıt’a neferâtı tarafından ve bir ağızdan
“aleykümüsselam efendim!” cevabı verilir. Bir nefer sokakta mâ-
fevk tarafından çağrılırsa Hemen mâfevkin yanına tekarrubla va-
ziyet-i askerîyesini ahz eder. Tüfenkli bulunduğu surette “ hazır
dur! ” vaziyetinde tekarrub ederek avdetine değin vaziyet-i mezkû-
reyi muhafaza eder.

25
Kıt’a dâhilinde bulunan bir nefer herhangi bir mâfevk tarafın-
dan çağırıldıkta “efendim!” dedikten ve müsellah ise bulunduğu
mahalde “hazır dur!” vaziyetini aldıktan sonra mâfevka iki hat-
ve kalıncaya kadar tekarrub eder. Mâfevk tarafından “pekiyi, gi-
78 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

diniz!” emri verildiği akabinde Hemen muntazam surette soldan


geri edip kıta dâhilinde olan yerine gider durur. Badehü soldangeri
ettikten sonra “rahat dur!” vaziyetini ahz eder. Bir madûn kendi
mâfevkine herhangi bir şeye dair haber vereceği sırada ol mâfevk
rütbece kendisinden büyük olan kendi mâfevki ile birlikte ise ya
rütbece büyük olan zata dönerek “yüzbaşı için haber” der veyahut
bizzat doğrudan doğruya ona haber verir.
Bir mâdûnmâfevkden alacağı emri tamamıyla anlamaya gayret
eylemek ve almış olduğu emri tekrar etmek ve ettirmek lazımdır.
Ta’lîm etmekte bulunan bir kıt’a efradı arasından kimsenin geç-
mesine müsa’ade olunmaz. Bir nefer bir zâbite nerdübanda tesadüf
eder ve nerdübanda neferin zâbitten mümkün mertebe açık olarak
geçmesine müsa’ade edecek kadar geniş bulunmaz ise ya bulundu-
ğu kÂdemeden aşağı veyahut nerdübanın münasip geniş bir ma-
halline kadar inip hazır ol vaziyetini ahz ederek zâbiti önünden
geçirir. Dar olan yollarda ve gecelerde aynı hareket edilmelidir.

26
Hayvandan inecek olan zâbite mu’âvenette bulunacak nefer
hayvanın sağına geçerek sağ elin parmaklarıyla gemin üst tarafın-
dan ve yanak kayışından ve sol eliyle üzengi kayışını üzenginin üs-
tünden tutarak eğerin eğilmesini men’ eder ve binerken dahi aynı
vechle hareket eder.
Hayvanı tutup gezdirmeye me’mûr olacak nefer sağ el ile kan-
tarma ve dizgin kayışlarını ve sol el ile gemin dizginini hayvanın
başından aşırarak tutar. Ba’dehû üzengileri yukarı çekip kaldırır
ve cereyan-ı hava olmayan bir mahalde hayvanı aşağı-yukarı gezi-
dir. Mâfevki takip edecek nefer on hatve geriden gider. Şayet mâ-
fevk onunla lakırdı edecek ise sol tarafa geçer. Mâfevkin kaputunu
taşıyan nefer kaputun astarı içeriye, çukası dışarıya olmak üzre
tutar. Emir çavuşluğu hıdemtinde bulunup da elinde bir tahrirat
bulunursa güzelce muhafzasına ve gaib olunmamasına hiçbir kim-
seye okutmamağa dikkat etmelidir.
Abdullah BAYINDIR 79

27
4. Dâhil ve hâriç hıdmetlerde neferâtın hâl ve tavır ve
hareketleri, elbise
Her bir nefer hıdmetinde emrolunan elbise ile bulunmalıdır.
Elbise mükemmelen temizlenmiş ve vücuda uydurulmuş olmalı-
dır. Nefer her hıdmette yıkanmış ve traş olmuş ve sakal ve bıyı-
ğını taramış bulunmalıdır. Nefer her bir hıdmete mahsus elbiseyi
mesela angaryâda, ta’lîmde, karakolda, selamlıkta me’zuniyette ve
yürüyüşlerde kullanılacak elbiseyi bilmelidir.
Her bir hıdmetin akabinde ayakkabında bir noksan görülürse
hemen takım çavuşuna irâe olunmalıdır. Saçlar usul ve nizamına
tatbîken kesilmiş olmalıdır. Neferât sokaklarda usul ve nizamına
mutabık elbise ile bulunmalıdır. Düğme ve kopçalar düğmelenmiş
bulunmak ve pantolon tamamıyla yukarıya çekilmiş olmak ve hiç-
bir vakit fotinin ökçesini geçecek kadar uzun olmamak lazımdır.
Fes iki parmak kadar kaşına yakın olarak ve sağa-sola doğru eğil-
meyerek giyilmeli ve püskül tamamıyla başın gerisinde bulunmak
muktezidir. Saat kösteği ve bel kuşağı ve saire gibi eşya dışarıdan
görülmemelidir. Kasatura kuşananlar kayışlarını kopça (bol olma-
yarak) tokalamalıdır. Bu halde sütrenin önünde buruşukluk peyda
olmamalıdır ve sütrenin en aşağıdaki düğmesi kasatura kayışının
altında bulunmalıdır. Kendi parasıyla elbise yaptıracak olanlar ta-
kım çavuşuna ma’lûmâtvererek yüzbaşıdan mezuniyet istihsal et-
tikten sonra usul ve nizamına tatbîkan yaptırıp giyebilirler. Sırada
bulunan neferler gerek hazır ol ve gerek yerinde rahat vaziyetinde
iken aslâ lakırdı etmeyeceklerdir.

28
Bir neferin ismi okunurken veyahut bir hıdmete me’mûr edilir-
ken “efendim!” diyerek cebhenin ilerisine gidip durmalıdır. Ta’lîm
ettirmekte bulunan bir mafevkin yanında aslâ gürültü edilmeye-
ceği gibi ta’lîm eden kıtanın arasından dahi geçilmez. Gerek ta’lîm
ve gerek herhangi bir hıdmet esnasında lüzûm ve zarûret görül-
80 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

medikçe hiçbir kimsenin ayrılmasına müsâde edilmez. Şayet bazı


özürden dolayı bir nefer hıdmetten ayrılmaya mecbur olursa ma-
fevkin yanına giderek (hıdmetten affımı dilerim) deyu müsâ’ade
istihsal ettikten sonra sıradan çıkar veya hıdmetten ayrılır. İşini
tesviye edip geldikte mafevkin yanına giderek (geldim efendim)
der. Bir hıdmete me’mûr edilen nefer emr-i mahsus olmadıkça ve
müsâ’ade istihsal etmedikçe mevkiini terk etmez. Nefer her bir
hıdmette fevkal’âde teyakkuz ve intibah üzre bulunduğunu gös-
termelidir.

29
Neferin borç etmesi ve sarhoş olması ve kumar oynaması ve
yanında beş kuruştan ziyâde para taşıması memnû’dur. Nefer eş-
ya-yı zatiyyesini yüzbaşının emrini istihsal etmedikçe satamaz.
Neferâta gönderilmiş para ve eşya takım çavuşlarına gösterilme-
lidir. Neferin fazla parası yüzbaşısı ma’rifetiyle taburun sandığına
teslim olunarak muhafaza olunmalıdır. Nefer, arkadaşlarıyla güzel
geçinmelidir. Neferâtın birbirleriyle isthizâ ve ağız kavgası etmele-
ri memnû’’dur.
Arkadaşının müsâ’adesini istihsal etmedikçe merkumun hiçbir
eşyasından istifade etmeyecektir. Mesela gerek elbisesini ve gerek
temizlemek için kendisine mahsus olan eşyayı kullanıp diğer ar-
kadaşınkini kullanmayacaktır. Bir nefer arkadaşlarından birini
sokakta sarhoş görse sarhoşluk haliyle bir fenalık etmemesi için
Hemen onu civarda bulunan karakol ve kışlaya teslim etmelidir.
Arkadaşı tarafından tahkir edilen bir nefer bizzat intikam almak
üzre söğüp döğmeye ve âlât-ı câriha isti’mal etmeye kalkışmayıp
takım çavuşlarına haber vermelidir. Diğer kimselerle görüşmekte
bulunan nefer daima edîb ve namuslu bir halde bulunarak onların
hüsn-i teveccühünü kazanmak yolunu aramalıdır. Başıbozuklarla
vuku bulacak kâffe-i ahvalden yüzbaşıyı haberdar etmelidir. Her
bir nefer icab ettiği takdirde polis ve mahalle bekçileriyle jandar-
malar hakkında muayyen olan nizamnameyi tanımağa mecbur-
dur.
Abdullah BAYINDIR 81

30
5. Hastalanmış bulunan bir neferin vazifesi
Ta’lîmden kurtulmak için sahte keyifsizlik ve hastalık gibi hal-
leri vasıta ittihaz etmek nâmûs-ı askerî’yi ihlal eder. Fakat dokto-
run muayenesinden veyahut hastahaneye gitmek havfinden nâşî
hastalığını setr ve ihfâ eylemek dahi münasebetsizliktir. Hasta-
hane dâhilinde cârî olan bilcümle nizâmâta neferin tamamıyla
mütâbe’at etmesi ve diğer hastaları taciz etmemek üzre sükût ve
rahat bir halde bulunması iktiza eder. Doktorun müsâ’adesi olma-
sızın neferin yatağını terk etmesi ve sigara içmesi memnû’dur. Ne-
fer hastahaneden çıktıktan sonra baş çavuşuna ve takım çavuşuna
ve bölük eminine ve depo çavuşuna ve ilk hıdmete çıktığı zaman
orada mevcut bulunan bölüğün bilcümle zâbitânına takım çavuşu
refakatıyla (hastahaneden çıktım!) diye haber veriri. Herhangi bir
nefer hastahanede bulunan arkadaşını ziyaret etmek üzre hasta-
haneye giderse mu’âyeneci çavuşuna veyahut nöbetçi doktoruna
beyân-ı hal ile istihsâl-i müsâ’ade etmeye ve birlikte getirdiği her
bir eşyayı onlara göstermeye mecburdur.

31
Fakat koğuşunda istirahatle hastalığı geçecek olan neferât yal-
nız baş çavuşa vetakım çavuşuna (koğuşta tedavi olunacağım!)
diye haber verir. Doktorun emir vetertibatı tamamıyla icrâ oluna-
caktır. Koğuşta hasta bulunduğu müddetçe yalnız def’-i hacet için
dışarıya çıkacak ise de hiçbir vechle kışlayı terk etmeyecektir. Göz,
boğaz, göğüs ve mide hastalığına düçar olanlar ka’ideten tütün iç-
memelidirler. Tembellik ve müsamaha ederek ayaklarıyla ayakka-
bılarına dikkat etmedikleriden dolayı hastahaneye gidecek olanlar
düçar-ı mücâzât olurlar. Hastalanmış olan bir nefer evvel-i emirde
kendi takım çavuşuna ve ba’dehû bölük başçavuşuna haber verir.
Merkum çavuş da mu’âyene olmak üzre hastayı o günkü nöbetçi
onbaşısı veyahut çavuş marifetiyle doktora gönderir. Şayet neferin
hastahaneye gitmesi iktiza ederse kâffe-i eşyasını depo çavuşuna
82 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

teslim eder ve yalnız emrolunan saatte bir kat elbise ile kendisini
hastahaneye götürecek çavuş ve onbaşının yanına gider. Hastane-
ye kaydolunması için neferin yedine verilecek tezkerede birlikte
getireceği eşya dahi muharrer olmalıdır. Mümkün ise nefer has-
tahaneye gideceğini takım çavuşuna ma’lûmât vermelidir. Nefer
ziyâdece hastalanıp bâlâda icrâ edilmesi lazım gelen mu’âmeleyi
bizzat icrâ edemezse koğuşunda en kıdemli bulunan nefere havale
ederek icrâ ettirir.

32
6. Me’zûn bulunan bir askerîn tavr-u hareketi
İkamet edilmekte olan şehrin haricinde vâki’ diğer bir şehre
izinli gitmeyi arzu eden nefer evvel-i emirde kendi manga çavu-
şuna ve ba’dehû baş çavuşa haber verir. Başçavuş dahi keyfiyet-i
hali izin vermek salahiyetini haiz olan bölük amirine bildirir. Me-
zuniyet istihsal eden nefer izin tezkeresini kendisine teslim edecek
çavuşa ve bölük kumandanıyla bölüğün sair zâbitanına ve manga
çavuşuyla depo çavuşuna âtîdeki usul ile mezun olduğunu haber
verir. Sekiz gün müddetle falan şehre izinli gidiyorum! Üç günden
ziyâde mezun bulunacak neferât birlikte götürmeyecekleri kâffe-i
eşyalarını depo çavuşuna teslim ederler. Mezuniyet esnasında ne-
ferin giyeceği elbise husûsi olarak kendisine söylenmelidir. İzinli
gidecek olanlar yola çıkıncaya kadar mükellef oldukları hıdmetleri
görmeye mecburdurlar. Mezun bulunan asker şimendüfer ve va-
pur gibi vesait-i nakliye için başıbozukların vermekte oldukları üc-
retin nısfını verirler. Şimendüfer bileti şimendüferin hareketinden
yarım saat evvel alınır ve bu esnada izin tezkeresini göstermek icab
etmeyip neferin elbise-i askerîyesi asker olduğunu irâ’eye kâfîdir.
Vapur için iktiza eden bilet bizzat acentehaneden alınmalıdır.

33
Mezun bulunanların seyahat esnasında bulunacakları şehirde-
ki tavr-u hareketleri alaylarında olduğu gibi olup aslâ bir kusurları
olmamalıdır. Mezun bulunan herhangi bir nefer bulunduğu şehrin
Abdullah BAYINDIR 83

haricinde veyahut istasyonunda veya postahanelerde veya mezun


bulunduğu şehirde tesadüf edeceği zâbitana vaziyet-i askerîyesini
takınarak âtîdeki usule tatbîkan haber verir: Birinci ordu-yı hü-
mayun ikinci alay efradından Hasan Mehmed Konya falan şehre
mezunen gidiyorum! Eğer arabada oturmakta iken bir mâfevka te-
sadüf eder ve ağzında sigara dahi bulunursa Hemen sigarayı eline
alıp vaziyet-i askerîyyesinidahi takınarak başını resm-i ta’zim icrâ
olunacak zata çevirir. Mevki ve istasyonlara gelindikte nefer der’a-
kab elbise ve kıyafetini usul ve nizamına tatbik etmelidir. Ve keza
mezun neferâtın her yerdeki tavr-u hareketleriyle kılık ve kıyafet
ve ahlak ve tabiatları ikamet etmekte oldukları şehirdekinin aynı
olmalıdır. Yani her yerde mensub oldukları kıt’a-i askerîyenin şan
ve namusunu yâr-u ağyâra karşı muhafaza etmelidir.
Asker izinli bulunacağı şehre vâsıl oldukta merkez kumanda-
nına ve bu yoksa rütbece en kıdemli bulunan askerî kumandanına
bu dahi bulunmaz ise hükümet-i mahalliyyeye gidip lazım gelen
ma’lûmâtı i’tâ ve izin tezkeresini ya mühürlenmiş veya imzalan-
mış olduğu halde alır. Mezuniyet esnasında hasta olan askerîn en
yakın bulunan hastahaneye kabul veyahut nakl olunması için biz-
zat ve muktedir değilse te’allükatından biriyle merkez veya askerî
kumandanına veya hükümet-i mahalliyyeye kendisinin hasta ol-
duğunu ihbar eder.

34
Eğer böyle bir hastahaneye kabul olunması mümkün değilse
Hemen bizzat veya kendi te’allukatından birisi vasıtasıyla bölük
yüzbaşısına müddet-i mu’ayyene zarfında avdet edemeyeceğini
iş’âr edeceği gibi hükümet-i mahalliyyeden dahi tasdik olunmuş
mahalli doktorunun raporunu dahi gönderir. Gerek şimendüfer ve
gerek vapur ve ..ilh gibi şeylerin geç gelmesinden dolayı vakt-ü za-
manıyla bölüğüne avdet edemeyecek olanlar acentehaneden veya
istasyon direktöründen bir tasdikname almalıdırlar. Müddet-i
me’zûniyetin temdidi yalnız en yakın akrabadan birisinin vefatı
veya pek ağır hastalığı gibi mecburiyet-i sahîha zuhûrunda müm-
84 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kün olabilir. Bu halde müddet-i mezuniyetinin temdidini arzu


eden asker umûrun behemahal kendinsin bulunmasına mütevak-
kıf olduğuna dair hâkim tarafından bir şehadetname alıp birlikte
göndermeye mecburdur. Bu gibi istid’â nihayet bölük amiri ta-
rafından müsâ’ade edilmediği halde müddet-i mezuniyet geçiril-
memek şartıyla bölüğe avdet edebilecek surette vakt-ü zamanıyla
takdim olunmalıdır.
Verilen istidaya hiç cevap gelmez ise müddet-i mezuniyetinin
hitamında bölükte isbat-ı vücud etmek lazımdır. Şehir dâhilinde
ahşam yoklamasından sonra dışarıda kalmağı arzu eden nefer
manga çavuşuyla başçavuşa haber vererek icab eden izin tezkeresi-
ni başçavuştan talep eder ve tezkereler gece vakti gerek devriye ve
gerek harhangi bir zâbit tarafından vuku bulacak süalde Hemen
gösterilir. Ve sabâhîsi günü ise betekrar başçavuşa teslim olunur.

35
7. Me’mûriyette ve emir çavuşluğu hıdmetinde bulunan bir
askerîn vazifesi
Bölüğün ait olduğu kıt’ât haricinde ve fakat şehri dâhilinde ola-
rak herhangi bir kıt’aya me’mûr edilen asker me’mûriyet zamanı
hulül etmeden evvel usul ve nizamına tevfikan lazım gelen ma-
hallere ma’lûmât verir. Me’mûriyet esnasında veyahut diğer kıtada
hıdmet görüldüğü zaman kendisine ihale olunan hıdmetin îfâ ve
icrâsında her daim vakt-ü zamanıyla isbât-ı vücud etmek ve hıd-
meti fevkalade bir heves ile îfâ eylemek için kâffe-i kuvvet ve kud-
retini sarf etmek lazımdır. Bir nefer mahall-i me’mûriyetine var-
dıkda kendisine dair ne gibi haber ve ma’lûmât vereceğini evvelce
kendisine söylemek iktiza eder. Şehrin haricinde bir me’mûriyete
ta’yîn olunan askerîn yolda ve gerek şimendüfer istasyonunda ve
ilh gibi mahallerde tesadüf edeceği bilcümle zâbitâna icab eden
ma’lûmatı verir. Mesela birinci alaydan Ahmed bin Mehmed bir
ay müddetle İzmit redif deboyuna me’mûriyetle gidiyorum!
Abdullah BAYINDIR 85

36
Her hanği bir mahal ve mevki’den geçileceği zaman elbise kılık
ve kıyafet tanzim edilmelidir. Mahall-i matlûba vâsıl olundukta ve-
rilmesi icab eden haber ya mevcut olan merkez kumandanı yahut
en kıdemli bulunan zâbit tarafından veyahut daha yola çıkmadan
mensub olduğu kıt’adan kendisine tebliğ olunur. Acemi neferâtın
sevk-u nakline me’mûr bulunan neferât yolda ve konak mahalle-
rinde icab eden nizam ve intizamı muhafazaya ve vakt-ü zemanıy-
la harekete hazır ve âmâde bulunmağa dikkat ve acemilerin taha-
ret ve nezafetlerini mu’ayeneye gayret ederler. Mahpusların sevki
husûsuna ekseriyetle çavuş veya onbaşılar me’mûr olacağından bu
husûsta onların ma’iyetlerine verilen neferât daima merkumların
evamir ve tenbîhâtına itâ’at etmeye mecburdurlar. Tek bir mahpus
sevkinde ma’iyet neferi önden gidip sevk me’mûru olan çavuş veya
onbaşı arkadan gider. Birçok mahpusun sevkinde her bir nefere bir
veya birkaç mahpus verilir ve daimî göz önünde bulundurularak
firar etmelerine meydan verilmez. Tüfenkler bu gibi bir me’mûri-
yet esnasında hîn-i hâcette sür’at ve sühûletle isti’mâl olunabilmek
için hazır ve müheyyâ tutulmalıdır. Herhangi bir me’mûriyetten
avdet eden asker bölük âmirlerine ve takım zâbitiyle baş ve manga
çavuşuyla deboy ve konakçı çavuşlarına haber verir. Herhangi bir
amirin maiyetine verilen veyahut bir daireye emir çavuşluğu hıd-
metine ta’yîn olunan askerler (bu gibi hıdmetler ka’ideten yirmi
dört saat imtidad eder) maiyetlerinde bulunacakları amirlere hıd-
met elbisesiyle varıp haber verirler.

37
Ve kendilerine irâe ve emredilen kâffe-i hıdemâtı icrâ ve hıd-
met esnasında emirlerini takip ederler. Yalnız âmirin müsadesiyle
yemek için ikamet ettikleri mahalle gidebilirler. Bu misillü neferât
kendilerine verilen evâmir ve edilen tebligatı tamamıyla anladık-
tan sonra icab eden mahalle vakt-ü zamanıyla ve doğru olarak ge-
tirmelidirler.
86 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Mektupları teslim ettikleri zâta tasdik ve mühim hallerde tes-


lim olunan vakt-ü zamanı dahi tahrir ettirmelidirler. Emir çavuş-
ları yangın veya baskın borusunda icab edeni almak için maiyetin-
de bulundukları âmirin yanına giderler. Emir çavuşları şehir veya
konakta ikamet etmekte iken maiyetinde bulundukları amirler ile
hıdmetçe irtibat ve mensubiyeti bulunan mâfevk ve yaver ve ilh
gibi zevatın ikamet ettikleri hâneleri bilmelidirler. Bir emir çavuşu
kendisine emir götürdüğü zatı hanesinde bulamaz ise avdetinde
kumandasında bulunduğu mâfevka almış olduğu emri îfâ etmek
husûsunu diğer bir kimseye havale edip etmediğini arz eder.

38

8. Hıdemât-ı âdiyye ve barut işlerinde dikkat olunacak hususat


Hıdemât-ı âdiyye-i askerîyeye me’mûr bulunan askerler sair
ta’lîm hıdmetlerinde olduğu gibi vakt-ü zamanıyla isbat-ı vücud
etmeye ve kendilerine tahsis edilen işleri fevkal’âde bir sa’y-ü gay-
retle görmeye mecburdurlar. Hıdmetin idare ve nezaretine me’mûr
bulunan mafevkin ve gerek diğer bir ecnebi mafevkin emir ve ten-
bihat ve tertibatını bitamâmihâicrâ ve îfâ etmek hıdemât-ı âdiyeye
me’mûrneferâtın vazifeleridir. Hıdemât-ı askerîyenin kâffesinde
sükûnetşerait-i azîmedendir. Hiçbir asker kendisine ihale olunan
hıdmeti emrolunan tarzdan başka bir usulde icrâ etmeye mezun
değildir. Hıdmet yalnız âmir bulunan zatın müsâ’adesiyle terk olu-
nur. Muvakkat surette hıdmetten izin alanların civarda buluna-
cak kahvehane ve lokanta gibi mahallere girmeleri şiddetle mem-
nû’dur. Barut işlerine me’mûr edilen askerlerin hıdmete gider iken
yanlarında çelik, taş, bıçak, çakı, tütün çubuğu, sigara gibi aslâ
ateş almağa sâlihmevâdd bulundurmaları memnû’’dur. Barut iş-
lerine başlamazdan evvel âmir tarafından amele neferâtı nezdinde
memnû’’ mevaddinbulunmaması için üstleri aranmalıdır. Hıdmet
esnasında herkes kendisine gösterilen mahalde kalıp müsâ’ade al-
madıkça aslâ mahallini terk etmez, teymuru teymura ve kuma ve
taşa delk-ü temas ettirmekten pek ziyâde sakınmalıdır. Bu sebep-
Abdullah BAYINDIR 87

ten dolayı iş mahallinde bulunacak âlât-ü edevat ve kum ve tozlar


kaldırılarak fevkalade bir temizlik icrâ edilmelidir.

39
Barutu toz yapmaktan ve dağıtmaktan sakınmak ve aşağı dü-
şen barut dâneleriyle tozları el veya süpürge ile kaldırdıktan sonra
yerlerini su ile ıslatmak lazımdır. Barut ve barut fıçılarıyla edilecek
harekâtta hiçbir vakit acele ve sür’at vuku’a gelmemelidir. Barut
fıçıları dikkatle kaldırılarak taşınmak icab edip hiçbir vakitte yu-
varlamak, çekmek, itmek caiz değildir. Barut mağazası ve ilh gibi
mahallere girilmeden evvel silahlar dışarıya bırakılır ve fotinler
çıkarılır veyahut üzerine keçe giyilir. Cephane yapmak için icab
eden tenbihat ve herkese mahsus ve kullanılacak edevat amir bulu-
nan zâbit veyahut çavuş tarafından hıdmete bed’ olunmadan evvel
ihtar ve taksim ve tevzi’ olunur. Her bir nefer almış olduğu ta’lîmat
dâhilinde olarak hıdmet görüp hıdmetinde cüz’î rehavet gösteren-
ler ağır ceza ile cezalanırlar.
9. Elbise ve teçhîzât-i askerîyenin hüsn-i muhafaza ve tathîri
ve tahâret-i bedeniye
Neferât-ı askerîye her gün sabahleyin soğuk su ile abdest alarak
el, yüz, ağız ve ayaklarını ve misvak ile dişlerini temizlemelidir.
Neferât ta’lîm ve hıdemât-ı saire esnasında tozlu bulunacakların-
dan evvel-i emirde terlerini soğutturduktan sonra bâlâda beyan
edilen a’zânın kâffesini behemahal tathir etmelidirler.

40
Saçlar beher dört heftede bir nizamı vechile kesilmelidir. Ne-
ferât her bir hıdmette traş olmuş ve sakallarını taramış olduğu hal-
de gitmelidir. Lâekall beher cum’a günü temiz gömlek ve iç donu
giyilmek lazımdır. Çoraplar veyahut ayak bezleri (dolak) her üç
günde bir değiştirilmelidir. Neferâtın vücudunu tathir için tarak
misvak ve sabun gibi vesait-i tathîriyye ve icabında bir de ustu-
raya malik olması iktiza eder. Neferât giymekte oldukları elbiseyi
88 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

her bir hıdmetten sonra süpürüp düğmelerini dahi parlatmalıdır.


Lüzumu takdirinde elbisenin tozu bir kamçı ile (tutulacak mahalli
ağaçtan olup ucunda otuz-kırk santimetro tûlünde deriden ipşek-
linde kesilmiş birkaç dane kayış parçaları güzelce bağlanmış bir
kamçıdır) vurularak tozu tamamıyla çıkarılmalıdır. Furça (fırça)
ile temizler iken görülen çamur lekeleri çukayı yekdiğerine sürte-
rek çıkarılmalıdır. Toz ve yağ lekeleri sıcak su ile sabun, katran le-
kesi, tereyağı, siyah sabun, ispirto veyahut terementin yağı isti’mâl
ederek çıkarılmalıdır. Elbisenin kırmızı çukadan olan kısımları
dikkatle temizlenmelidir.

41
Âdî bez veya ketenden ma’mul elbiseler kirlendiği zaman furça
istimal etmeksizin bizzat neferler tarafından yıkanmalıdır. Müm-
kün ise bu husûsta dere ve yağmur suyun kullanılmalıdır. Ayak-
kabıları her bir hıdmetin hitamında temizlendikten sonra ya yağ-
lanmalıdır veyahut parlatılmalıdır. Bir günden ziyâde giyilmeyen
ayak kapları vakit bevakit tozları alındıktan sonra yağlanmalıdır.
Islanmış ayak kapları içlerine ot veya saman doldurularak kuru-
tulmalıdır. Boyun bağları toz ve terleri alındıktan sonra temizlen-
melidir. Garavanalar tebaşir ile kepekten ihzar edilen mahlûta ile
temizlenmelidir. Fakat sert mevâddin mesela kum ve kül gibi şey-
lerin istimali memnû’dur. Her bir hıdmette istimal edilmiş olan
herhangi bir techizat-ı askerîyyeye o hıdmet esnasında bir zarar ve
ziyan gelip gelmediğini görmek için Hemen hıdmetin hitamında
gözden geçirilmelidir. İstihkâm edevatının demir kısmı bağlanır,
sapı tüfenk kundağı gibi temizlenir. Elbisenin dikişi dökülmüş
veya astarı yırtılmış düğmeleri gevşemiş ise Hemen nefer tara-
fından dikilmelidir. Eğer bir parça kopmuş ise manga çavuşuna
gösterdikten sonra bölük terzisine götürüp yamatmalıdır. Kundu-
ralarca tamir edilecek bir hal vukû’a geldiği surette der’akab kun-
duracı neferlerine teslim edilmelidir.
Abdullah BAYINDIR 89

42
Tamirden dolayı iktiza eden tamir pusulası çavuşa gösterilme-
lidir. (Mesela tüfenk, elbise ve sairenin tamiri için) neferin kul-
lanması ve daimî yanında mevcut bulunması elzem olan edevatın
miktarı bervech-i âtîdir.
Elbise için: Toz kamçısı, düğmeleri temizlemek için çatal, dikiş
için iğne ve iplik makras, parlatmak için bez parçası gönderi ile
tebaşir, ayakkablarını tathir etmek ve çamurlarını çıkarmak için
furça, kundura boyası ve yağ (kundura yumuşatmak için) kayış-
lar için sünger taşı sünger veyahut gönderi parçası furça ve bez ve
tüfenk için: bir temizleme çubuğu ve odun parçası ve kemik yağı
teneke kutusu derununda muhafaza edilmelidir.
10. İkametgâh isktiza eden nizam ve intizam
Gerek kışlada ve gerek kışlakta askerîn ikamet etmekte olduğu
her bir oda veya koğuşta bulunan neferlerin en kıdemlisi (gerek
çavuş ve gerek nefer olsun) koğuş kıdemlisi namıya yâd olunur ki
diğer neferler merkumun taht-ı nezaretinde bulunurlar. Merkum
koğuş dâhilinde icab eden sükûnet ve intizam ile taharet ve neza-
feti yolunda bulundurmaya ve kışla ve kışlak hakkında muayyen
olan usul ve nizam dâhilinde hareket etmeye mecburdur. Koğuş
kıdemlisinin gaybûbetinde andan sonra kıdemli olan nefer vekâlet
eder. Bir koğuşta bulunacak neferâtın kıdem sırası üzre tertibleri
bölük yüzbaşısı tarafından icrâ olunur.

43
Her koğuş kapısının iç tarafında o koğuşta ikamet eden ne-
ferâtın kıdem sırasıyla esamisini mübeyyin bir cedvel ta’lik olun-
malıdır. Koğuş kıdemlisi beher gün koğuş nöbetçisi olacak neferi
ta’yîn edip merkum neferin muvazzaf olduğu vezâifi bitamâmihâ
ifa edip etmediğine dikkat eder. Ziyâde miktarda neferât ikamet
eden koğuşlarda lüzumu miktar neferât koğuş nöbetçisi olarak
ta’yîn olunur. Bir zâbit veyahut baş çavuşun koğuşa dühulünde
en evvel kim girerse derhal yüksek sadâ ile “bak!” kumandası ve-
90 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

rir. Bu kumandada koğuşta bulunanların kâffesi ayağa kalkarlar


ve sigara içmekte bulunanlar derhal sigarayı avuçları içine alarak
vaziyet-i askerîyelerini ba’de-l ahz resm-i temennâyı ifa ederler. Ba-
dehü içlerinde en kıdemlisi zâbit veya başçavuşa karşı gidip vazi-
yet-i askerîyesini alarak resm-i temennâyı ba’de-l îfâ: Mesela (dört
numaralı koğuşta şu kadar çavuş şu kadar onbaşı şu kadar nefer
ikamet ediyor) diye ma’lûmât ve eğer zâbit nâmevcut olup olmadı-
ğını süal ederse tekrar resm-i temennâyı ifa ile (şu kadar nefer has-
ta veyahut me’zûn) deyu cevap veriri. Neferât ise mûmâ ileyhzâbit
veya başçavuşun (oturunuz! Veyahut işinize bakınız!) emrini ita
edinceye kadar vaziyetlerini muhafaza ederler. Zâbit koğuştan çı-
karken merkum kıdemli nefer mûmâ ileyhi takip edip bizzat ken-
disi veyahut kapıya yakın bulunan nefer kapıyı açar. Zâbit yahut
başçavuşun koğuşa dühulünde herhangi bir iş ile meşgul bulunan
neferât vaziyet-i askerîyelerini ahz etmek için ellerinde olan şeyleri
yere atmazlar.

44
(Mesela kundurasını boyamakta veyahut sütresini dikmekte
olan neferât zâbitin dühulünde anları ellerinden atmayarak der’a-
kab vaziyet-i askerîyelerini alırlar.) koğuş kıdemlisi vakt-i mu’ay-
yenden geç olarak koğuşa gelenlerin esâmîsini ve koğuş dâhilinde
vuku bulacak intizamsızlık ve itâ’atsizlik ve gürültü ve kavga ve
serhoşluk vesair misillü hâlâtı dahi bölüğün nöbetçi çavuşuna ha-
ber verir. Koğuş nöbetçisi olan nefer koğuşu süpürüp süprüntüyü
harice nakledeceği gibi kapı ve pencereleri ve odaya ait edevatı tat-
hir edip su destilerini dahi doldurur. Sobada ve mangalda yakıla-
cak odun ve kömür ve saireyi tedarik ederek yakar ve koğuşta lam-
ba ve kandilleri temizleyerek gaz ve yağ doldurur. Koğuş nöbetçisi
olan nefer muvazzaf olduğu vezâifi bitamâmiha îfâ ettikten sonra
izin almadıkça veya diger bir neferi vekil etmedikçe koğuştan ay-
rılamaz. Yataklar ve dolaplar ve eşya-yı zatiye her bir nefer tarafın-
dan yapılmak ve temizlenmek lazımdır. Sabahleyin kalk borusun-
da her bir nefer kendi yatağını yapıp üstünü-başını temizledikten
Abdullah BAYINDIR 91

sonra taharete bed’ edilir. İşbu taharet hıdmetten yarım saat evvel
hitam bulmalıdır. Yazın sıcak vakitlerde icrâ edilen harekât-ı as-
kerîyeden ve devriyeve karakol ve bu gibi meşakkatli hıdmetlerden
sonra gündüzün koğuşta yatmağa müsâ’ade olunur.

45
Fakat bu husûs muayyen bulunan bir zamanda vuku bulmalı-
dır. Bu halde ayak kapları çıkarılarak ve kalktıktan sonra yataklar
yine yapılacaktır. Koğuş dâhilinde nizam ve intizam ve temizlik
tamamıyla mevcut bulunmalıdır. Gürültü ve âdâbın hilâfında kâf-
fe-i harekât şedîden memnû’’dur. Başıbozukların koğuşlara gir-
meleri ancak her bir kıt’a-i askerîye tarafından idare-i dâhiliyye
için ta’yîn olunmuş husûsi nizamname mûcebince vuku’ bulmalı-
dır. Lamba ve kandiller her bir koğuş için mu’ayyen olan zamana
kadar yanmalıdırlar. Lambalar söndürüldükten sonra yatakta si-
gara içmek memnû’dur. Kışlanın nerdübanlarında ve gezinti ma-
hallerinde gürültü etmek ve ıslık çalmak ve tükürmek ve sigara
atmak kat’iyyen memnû’’dur. Koğuşun tathiri zamanında ve her
bir mevsimde pencere ve kapılar açılmış bulunmalıdır. Divarları
pencereleri kapuları ve sobaları ve masaları ve dolapları döşeme
tahtalarını harab etmek ve pisletmek memnû’dur. Beylikler ve sair
eşya-yı mîriyyebaşka bir maksatla isti’mâl olunmamalıdır. Nefer
elbise ve techizat-ı askerîyesini temizledikten sonra koğuş dâhilin-
deki mahall-i mahsuslarına vaz’ eder. Veyahut asarak neferin kilit
altında tutacağı dolaplar temiz olmalı ve eşyası güzel birleşmiş bu-
lunmalıdır. Nefer koğuştan dışarı çıktıkta daima dolabını kilitle-
melidir. Nefer kilit ve anahtarı bizzat tedarik etmelidir.

46
Neferin saat ile parası aslâ dolapta bulunmayıp hattâ gece bile
yanında bulunmalıdır. Palaska kayışları ve fişenklikler yüzbaşının
ta’yîn ettiği usul üzre mahall-i mahsusuna asılmalıdır. Yemekten
şikâyet edileceği vakit ya takım çavuşu veyahut koğuş kıdemlisi
vasıtasıyla başçavuşa ve andan da bölük yüzbaşısına ma’lûmât ve-
92 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

rilir. Yıkanmış çamaşır ve sair eşya kurutulmak üzre pencereden


dışarı asılmayacağı gibi pencereden dışarı su dökmek ve eşya at-
mak memnû’dur. Yaz günlerinde pencereleri sık sık açmalıdır ve
açıldığı zaman rüzgârın tesiriyle camların kırılmaması için değ-
nek yahut taş yahut ayrıca buna mahsus mandal ile kanatlar pen-
cere duvarına rabt edilmelidir. Sobada kömür yahut odun tama-
men yandıktan sonra borudaki kapağın kapattırılmasına koğuş
kıdemlisi tarafından ayrıca dikkat edilmelidir. Alel’umum pen-
cereden içeri girmek ve dışarı çıkmak ve parmaklıklar üzerinden
atlamak memnû’dur. Koğuşta ve gezinti mahallerinde bulunan
kandil ve lambalardan sigara yakılmaz ve başka bir iş zımnında
yerlerinden kaldırılmaz. Geceleyin def’-i hacet zımnında neferin
dışarıya çıkması lazım gelir ise kundurasını ve pantolonunu gi-
yerek ve kaputunu da arkasına alarak çıkmalıdır. Abdesthaneden
gayri bir mahalde def’-i hacet etmek memnû’dur.

47
Satıcı esnafı bilâ me’zun kışlaya girip hiçbir şey satamayacaktır.
Her bir fert kışladaki bakkal dükkânında satın aldığı şeyi yemeyip
koğuşuna götürdükten sonra yiyecektir. Bilâ hıdmet matbaha gir-
mek memnû’dur. Bir koğuşta veya odada bulunacak eşyanın diğer
koğuşa veya odaya nakli memnû’dur. Yattıktan sonra sobada ateş
bulunmamalıdır. Koğuş dâhilinde gerek kurşunlu ve gerek kur-
şunsuz fişenk bulunmamalıdır. Koğuşun kapısında ta’lîk oluna-
cak levhada (mesela ikinci bölük yahut ikinci bölük çavuşu takımı)
ibaresi yazılmış bulunmalıdır. Koğuş nöbetçisinin ismi dahi kapı-
nın iç tarafında buna mahsus levhaya yazılmalıdır.
Abdullah BAYINDIR 93

DÖRDÜNCÜ FASIL
Tüfenge ve Anın (Onun) İsti’mâline Dair Ma’lûmât Hanri Martini
– Mavzer Tüfengi
Piyâdeye mahsus martini hanri tüfengi
B. Asâm-ı mutelifesinin esâmîsi ve anlardan maksat ne idügi
Tüfenk başlıca dört parçadan mürekkeptir.
1. Namlu
2. Mekanizma
3. Kundak
4. Harbi
Bunlardan başka teçhizat ve edevat kısımları dahi tüfengin ak-
sâmından ma’dûddur. Hîn-i müs âdemede kullanılmak üzre tü-
fengin bir süngü veyahut kasaturası dahi vardır.
Namlu
Namludan maksat fişeği derununa alarak barut gazının kuv-
ve-i tazyîkiyyesiyle hareket eden kurşuna istikamet ve hareket-i
matlûbu vermektir.

49
B. Namlunun dâhili
Namlunun dâhiline mecef ve tûlü istikametinde olarak mer-
kezden mürûru tasavvur olunan hatta mihver-i mecef yahut nam-
lu mihveri tabir olunur. Namlu mecefi yivli yivsiz olmak üzre iki
kısımdan mürekkeb olup yivsiz olan kısmına fişenk yatağı tesmiye
olunur. Fişenk yatağı namlunun en gerisinde bulunup tamamen
fişenk şeklindedir. Şekl-i mezbur muhtelifü-l kutr iki mahrût
nâkısdan ibaret olup birinci mahrut-ı nâkıs fişenk barutunun ve
ikinci mahrût-ı nâkıs dahi sıkı ve kurşunun bulunduğu kısımlara
mahsusdur. Fişenk yatağı nihayetinde kovan tablasının istinadı-
na mahsus halkavî bir oyukluk mevcut olup bunun sağ ve solun-
da kovanları dışarıya atmaya mahsus tırnakların yatağı bulunur.
94 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Namlunun yivli kısmında yedi adet yiv olup mihver mecef etrafında
soldan sağa doğru devrederler. Beher devir 560 milimetrede hitam
bulup buna da hatve-i helezon tesmiye olunur. Sedden sede olan bu’d
11, 43 milimetre olup buna da tüfengin çapı tesmiye olunur. Namlu-
nun tûlü 840 milimetre olup yivli kısmı dahi 778 milimetredir.

50
H. Namlunun hârici
Namlu müdevverü-ş şekl olup pastan muhafaza edilmek için
hâricen cilalanmıştır. Fişenk yatağında namlu sahnı ağız tarafına
nisbeten daha ziyâdedir. Çünkü barutun kuvve-i tazyîkıyyesi işbu
kısımda en ziyâdedir. Nişan almak için namlunun üst sathında ar-
pacık ile nişangâh bulunur ki bunlara nişan tertibatı denilir. Ar-
pacık tüfengin ağzı yakınında ve sakf şeklinde bir parçadan ibaret
olarak namluya lehimlenmiştir. İşbu arpacık süngüyü tüfenge tak-
mak için ayak hıdmetini îfâ ve üzerinde hatt-ı nişan mürur eder.
1. Nişangâh
Nişangâh: Nişangâh yatağı ve vidası ve yatak yayı, vidası, ni-
şangâh levhası ve süngüsü ve levha başlığı, vidası, namlarındaki
parçalardan mürekkebdir. Nişangâh yatağı biri diğerinden yüksek
olmak üzere başlıca iki kısımdan mürekkebdir. İşbu yatağın ortası
yarık olup geri tarafında birer sakbeyi hâvî iki kulak mevcuttur ki
işbu kulaklarda vaki sakbelerden mürur eden çivi levha ayağında-
ki sakbeden dahi geçerek levhayı yatağa rabt eder.

51
Yatağın yüksek olan kısmı birbirinden mürtefi’ olmak üzre
münhaniyyü-ş şekl üç kâdemeye taksim olunmuş ve her bir kâde-
menin hizasında olmak üzre nişangâh yatağının sağ yanında 100,
200, 300, 400 rakamları hak edilmiştir. Nişangâh yatağı kalay ile
namluya lehimlendiği gibi yatak vidası vasıtasıyla da namluya vi-
dalanmıştır. Yatak yayı kendi vidasıyla yatağa vidalanıp nişangâh
levhası gerek yatırılmış ve gerekse kaldırılmış iken yerinde sabit
Abdullah BAYINDIR 95

tutar. Nişangâh levhası bir çarçeve şeklinde olup sağ ve sol taraf-
larından beheri yüz mezroya delalet etmek üzre taksimat çizgileri
mevcuttur. Sol taraftaki çizgiler üzerine 5, 7, 9, 11 tek rakamları ve
sağ taraflarındaki çizikler üzerine dahi 6, 8, 10, 12 çift rakamla-
rı hakkolunmuştur. Nişangâh levhası üzerine baş ve şehadet par-
makların i’ânesiyle ileri-geri ve tabir-i âharla aşağı-yukarı hareket
edici müstetîlü-ş şekl bir parça geçirilmiştir ki işbu parçaya levha
sürgüsü tesmiye olunur. Mezkûr sürgünün parmakla tutulacak
mahalli çentikli olarak yapılmıştır. 500’den 1200 mezroya kadar
olan mesafede kullanılacak hatt-ı nişanın mürûruna mahsus ol-
mak üzre sürgünün ortasında ufak bir kertik açılmıştır ki buna
“gez” tabir olunur. Başlık levhaya vida ile rabt olunup üzerinde iki
adet gez mevcuttur.

52
Bunlardan birisiyle levha yatırıldığı halde 100’den 400 mezroya
ve diğeriyle levha kaldırıldığı halde 1300 mezroya kadar nişan alı-
nır. 100 mezrodan 400 mezro mesafelere kadar nişan almak lazım
gelirse levha daimi yatırılmış bulunmalıdır. Mezkûr mesafelere ni-
şangâhı tertib etmek için sağ elin baş ve şehadet parmaklarıyla lev-
ha sürgüsünü matlûb edilen mesafeyi müş’ir kâdemeye sürmelidir.
400 metrenin yukarısındaki mesafelere nişan almak lazım gelirse
levha daimi kaldırılmış bulunmalıdır. Levha kaldırılmış ve sürgü-
sü en aşağı indirilmiş bulunur ise 500 mezroya nişan alınmış olur.
Yukarı ki mesafelere nişan almak için sürgü bâlâda beyan edildiği
üzre sağ elin parmaklarıyla tutulur ve matlûb edilen mesafe kerte-
sine kadar yukarıya sürülür.

53
2. Mekanizma
Mekanizma namluyu kapak ve fişengi namlu derununda tut-
mak ve icabında fişenkle ateş aldırmak ve dışarı atmak hıdemâtını
îfâ eder. Neferâtın bilmesi lazım gelen aksâm-ı muhtelife ise:
96 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Kovan
Kapak çivisi
İğne yayı
Manevle
Tetik
Korkuluk köprüsü. Denilen kısımlardan ibarettir.
Kovan: Çakmak parçalarının birbirlerine rabt ve muhafazala-
rına mahsus bir boşluktan ibarettir.
Kapak: Kovan ile Manivelayı kapamaya mahsus olduğu gibi iğ-
neyi dahi derununda muhafaza edip ona istikamet-i matlûbeyi i’tâ
eder. Fişengi kolaylıkla fişenk yatağına koyabilmek için üstü kaşık
şeklinde i’mal olunmuştur.
Kapak çivisi: Kapağı kovana rabt için kullanılır ve kovan’ın so-
lunda oyulmuş sakbeden geçirilir.
İğne yayi: Helezônî ve çelikten ma’mül bir tel olup iğnenin üze-
rine geçirilmiştir ki iğneye ileriye doğru iktiza eden şiddetli hare-
keti ita eder.
Manevle: İlerisinde bulunan kulaklarda açılmış sakbelerden
geçen bir çivi ile kovanın alt kısmına (korkuluğa) merbuttur. Ge-
risinde bulunan köprüye başparmak ile basıldığı halde aşağı ve
yukarı hareket eder ve bunun hareketiyle de ilerisinde bulunan
kulaklar dahi hareket edeceğinden kapağı aşağı ve yukarı hareket
ettirir.

54
Manivelanın iki kulakları arasında bir sakbeyi hâvî tulumba
tesmiye olunan bir parça mevcut olup manivela kulaklarının sak-
besinden geçen çivi mezkûr tulumbanın sakbesinden dahi geçerek
tulumbayı manivelaya rabt eder. Bu halde manivelanın hareketiyle
tulumba ileri ve geri hareket edeceğinden iğneyi geriye doğru çe-
kerek iğne yayını kurar. Tetik kovan’ın alt kısmına merbut olup tü-
fengin kurulup atılması husûsunda istimal olunur. Tırnak namlu
açıldığı zaman fişengi dışarıya atmaya mahsustur. Korkuluk köp-
Abdullah BAYINDIR 97

rüsü tetiği muhafaza ve bir mahalle çatarak tüfengin ateş alması


gibi mahzurları men eder.
3. Kundak
Kundak: Ceviz ağacından imal olunup menivelayı eğilmeden
ve bir tarafa çarpmadan muhafaza eder. Mezkûr kundak biri uzun
diğeri kısa olma üzre iki parçadan mürekkeb olup uzun olan kısmı
namlunun vaz’ına mahsusdur. İşbu uzun kısmın yukarı tarafı çat-
layıp harab olmamak için çelikten imal olunmuş bir boruya (ağız
borusu) geçirilmiştir ve boru dâhilen bir çivi vasıtasıyla kundağa
rabt edilmiştir.

55
Kundağın kısa kısmı dipçik ve kabzadan mürekkeb olup dipçik
ateş edilirken tüfengi omuza dayamak husûsunda isti’mâl olunur
ve nişan alır iken sağ eliyle güzelce kavrayabilmek için kabzaya
doğru gittikçe inceleşir.
4. Harbi
Harbi: Harbinin kullanılmasına sebep fişenk kovanları tırnak-
la dışarıya çekilemeyip de fişenk yatağında kalır ve elde temizleme
çubuğu da bulunmaz ise tüfengin ağzından içeriye sokularak ko-
vanı dışarıya atmaktır. Harbinin alt tarafı vidalı imal edilip kun-
dakta bulunan husûsi dişi vida yatağına geçirilerek vidalanır ve te-
mizleme çubuğu bulunmadığı vakitlerde namlunun temizlenmesi
husûsunda istimal olunur.

56
5. Teçhizat
Teçhizat tesmiye olunan parçalar kundağı tüfengin aksâm-ı sa-
iresiyle rabt etmekte müsta’meldir.
Bunlar ise:
1. Üst ve alt bilezik namlarında iki adet bilezik
2. Tüfenk kayışının rabtı için üç adet gerdâne (biri üst bilezik-
te diğeri korkuluk köprüsünde ve öbürü dahi dipçiktedir.
98 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Dipçik tabanı (her nev’ müsÂdemeden vikaye olunmak için


teymur levha ile kaplanmıştır.
6. Edevat
Bunlar ise:
1. Tüfenk kayışı (Gerek kısa ve gerekse uzun olarak takıla-
bilir.) Tüfenk omuzda taşındığı zaman kundağı muhafaza
etmek ve esliha isti’mâli icrâ olunduğu zaman bir mani’
olmamak için mezkûr kayış kısa olarak takılır. Yalnız tü-
fenk omuza asılacağı zaman uzun olarak takılır. Kayış pek
ziyâde gergin olarak takılırsa bileziklerin sallanmalarına
sebep olur.
2. Ağız kapağı (Arpacık ile namlu ağzını müsÂdemeden
muhafaza etmek ve namlu dâhiline mevâdd-i ecnebiyye-
nin girmesine mani olmak için müstameldir.)

57
Hanri martini tüfenginin süngüsü âtîdeki aksamdan mü-
rekkebdir
1. Asıl Süngü
2. Süngü Bileziği
3. Süngü Gılâfı
Asıl Süngü: Tüfenk ağzına takılıp hîn-i müsÂdemede dürtmek
için istimal olunur. (Süngü) namlu, dirsek, kovan namlarında üç
kısımdan mürekkeptir. Süngü namlusu dört köşe olup üçü siv-
ridir. Süngü dirseği süngü tüfenge takıldığı zaman namlusunun
endahtına mani olmaması tüfengin ağzından uzak bulunması
maksadıyla yapılmıştır. Süngü kovanı derunu mücef olup süngü
ayağı hıdmetini ifa eden arpacığın geçmesi için üç yarığı havi bir
üstüvaneden ibarettir.
Süngü Bileziği: Süngü tüfenge takıldıktan sonra sağa çıkarıl-
ması lazım geldikte sola çevrilir. (Teferru’ât-ı sairesi bil’amel gös-
terilmelidir.)
Abdullah BAYINDIR 99

1. Asıl süngü kılıfı


2. Süngü kılıfı ağızlığı
3. Süngü kılıfı çamurluğu namlarında üç parçadan mürek-
keptir.
Süngü kılıfı süngü namlusu şeklinde olup içi mukavvadan ya-
pılmış ve dışı deri ile ihata olunmuştur. Üç tarafta pirinçten bir ça-
murluğu ve ağız tarafında dahi yine pirinçten mamul bir ağızlığı
mevcuttur.

58
Kasaturalı Martini Hanri Tüfengi
Kasatura: Hem dürtmek ve hem de vurmak husûsunda istimal
olunmak üzre yatağan şeklinde olarak âtîdeki aksamdan mürek-
kebdir.
1. Namlu
2. Kabza
3. Kın
Namlu: Asıl namlu ve kabza sapı namlarında iki parçadan mü-
rekkep ve çelikten ma’mul olup ucu sivri ağzı keskin ve ortasında
bir oyuğu hâvîdir. Kabza sapı dahi üzerine balcık ve kabza bağı
ile kabza tahtaları geçirilerek bervech-i âtî aksamdan mürekkeptir:
Kabza: Kasaturanın elde kullanılması ve tüfenge takılmasını
teshil için imal olunur.
1. Balcık
2. Kabza Başı
3. Kabza tahtaları
4. Kabza mandalı
5. Mandal yayı
6. Yay vidası
7. Yay vidası yatağı namlarında yedi parçadan mürekkeptir.
100 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Kın: Kasaturayı muhafaza eder ve bervech-i ati aksamdan mü-


rekkeptir.
1. Kın köselesi
2. Kın çamurluğu
3. Kın ağızlığı
4. Kın ağızlık düğmesi
59
Tüfenk hakkında edilecek mu’âmele
Tüfengi hüsn-i halde tutmak neferât için namus-ı askerîyeyi
muhafaza etmek kadar mucib-i şeref bir vazifedir.
Hanri Martini Tüfenginin Sökülüp Takılması
Nefer ve çavuşlar tarafından sökülüp takılmasına müsâ’ade
edilen aksâm bervech-i âtîdir:
1. Süngü
2. Kayış
3. Harbi
4. Mekanizam Kapağı
Süngü esliha isti’mâlinde gösterildiği üzre çıkarılıp takılır.
Harbi: Yatağından çıkarmak için namlu ileride olmak üzre tü-
fengin dipçiği iki ayağın ortası ilerisine vaz’ olunur. Sol eliyle nam-
lunun ucundan kavramalı ve sağ eliyle dahi harbinin baş tarafın-
dan tutarak (icabında ucundaki sakbeye bir bez parçası geçirerek)
harbiyi ibtida geriye ve ba’dehû yukarıya doğru çekmelidir.
Mekanizma Kapağı: Kapağı çıkarmak için evvela kapak çivisi
çıkarılır. İşbu çiviyi çıkarmak için kapak çivisi burmasını sağdan
sola doğru yarım diş çevirip ba’dehû aksi tarafından çivinin ucu-
na hafifçe vurmalıdır. Saniyen kapağı sökmek için dahi evvela sağ
elin başparmağıyla namluyu açıp ba’dehû sol elin salâvat parma-
ğıyla kapağın uç tarafına kuvvetli basarak tekrar sağ el ile namlu-
yu kapamalıdır.
Abdullah BAYINDIR 101

60
Kapağı Takmak: Kapağı yine mahalline takmak için tüfengin
dipçiğini sağ uyluğuna dayayarak sol el ile tüfengi nişangâhın alt
tarafından kavramalı ve sağ elin salevat parmağıyla tetiği çekip
başparmak ile tulumba milini ileriye doğru yıkmalı, bu anda sol
elini tüfenkten terk edip kapağı alıp ve ucu aşağıya doğru gelmek
üzre tamamıyla yatağına vaz’ edip sol elin ayasıyla kapak ökçesi
üzerine geriye doğru basmalı ve bu halde sağ elin şehadet parma-
ğını tetikten terk ederek sağ el ile namluyu yavaşça aşağı ve yukarı
hareket ettirerek kapağı yerine yerleştirmeli ve ba’dehû namluyu
yuvasına vaz’ etmelidir ve kapak çivisini mahalline vaz’ etmek için
tüfengin sol tarafı üste gelmek üzre sol eliyle kabzadan tutmalı ve
ba’dehû kapak çivisini sağ elin baş ve şehadet parmaklarıyla tu-
tarak yerine vaz’ ederek üzerine hafifçe vurmalı ve vidasını dahi
soldan sağa doğru yarım diş çevirmelidir. Kasaturalı Hanri Mar-
tini tüfenkleri dahi süngülü Hanri Martini tüfenkleri gibi sökülüp
takılırsa da kasaturalı Martini Hanri tüfenklerinin kapak çivisi
yaylı (maşalı) olduğundan işbu çiviyiçıkarmak için çevirecek ale-
tin ucunu mezbur çivinin ortasına ve yarığına amûden vaz’ ettik-
ten sonra çevirecek sapının tepesine dosdoğru kuvvetlice vurarak
çiviyi çıkarmalıdır.

61
Ve işbu çiviyi tekrar takmak için sağ elin baş ve şehadet par-
maklarıyla çivinin yayı üzerine basarak ucunu tüfengin sağ tara-
fında kâin yuvasına yerleştirmeli ve ba’dehû sol elni parmaklarıyla
mezbur çiviyi tutarak sağ eliyle üzerine vurarak mahalline vaz’
etmelidir. Gerek tüfengin ve gerek Mekanizmanın aksâm-ı saire-
sinin sökülüp takılması lazım geldiği vakitte tüfenkçi ustalarına
müracaat olunmalıdır. Zâbitân-ı askerîyye ise tüfengin bilcümle
aksamının takılmasını fenn-i eslihada beyan olunduğu üzre tata-
mıyla bilmelidir.
102 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Mükerrer ateşli mavzer tüfengi


Mavzer tüfengi bervech-i ati aksamdan mürekkebdir:
1. Namlu
2. Mekanizma
3. Kundak
4. Harbi
5. Teçhizat
62
Namluyu pastan muhafaza etmek için üzerine cila verilmiştir.
Tüfengi matlûb edilen hedefe tevcih edebilmek için namlunun üze-
rindeki Şekil 3 ve 4’te görüldüğü üzre nişangâh ve arpacık mevcuttur.
Mavzer tüfenklerinde sabit nişangâh ve küçük ve büyük levha
namlarıyla üç adet nişangâhm mevcut olup sabit nişangâhla 300
metreye ve küçük levha ile 350 metreye ve büyük levha ile 1600
metreye kadar nişan alınır. Küçük levha sağ elinbaşparmağıyla ve
büyük levha mezkûr elin baş ve şehadet parmaklarıyla kaldırılıp
yatırılır. Sabit nişangâhla nişan almak için büyük ve küçük levha-
ları yatırmak ve küçük levha ile nişan almak için mezkûr levhayı
kaldırmak iktiza eder. Büyük levha kaldırılmış ve sürgüsü en aşağı
vaziyette bulundurulmuş iken mezkûr süngünün vasatında mevcut
gez ile nişan alınır ise 400 metreye endaht edilir. Büyük levhanın
sağ ve sol taraflarında Şekil 5’te görüldüğü vechle taksimat çizgileri
mevcut olup sol taraflardaki çizgilerin üzerine aşağıdan bed’ ile yu-
karıya doğru 4’ten ilâ 12’ye kadar olan rakamlar tahrir edilmiştir.

63
Bunlardan 4 rakamı 400 ve 5 rakamı 500 …..ilh 16 rakamı 1600
metrelik mesafeleri iş’âr eder. Sağ tarafta mevcut çizgiler 450 ve
500 ilh mütevassıt mesafeleri iş’âr eder. Büyük levhanın sürgüsün-
de mevcut gez ile 400’den 1400 metreye kadar ve mezkûr levhanın
en üstünde bulunan gez ile 1600 metreye nişangâh alınır.
Abdullah BAYINDIR 103

Madde: 3
Namlunun dâhiline (mecef) ve tûlü istikametinde olarak or-
tasından müruru tasavvur olunan hatta mihver veyahut mihveri
tesmiye olunur. Namlu meceffi yivli ve yivsiz olmak üzre iki kı-
sımdan mürekkep olup yivsiz olan kısmına fişenk yatağı tesmiye
olunur ki fişenk şeklindedir.

64
Madde: 4 Mekanizma
Mekanizmanın aksâmı şekil 6 ve ilh gibi şekillerde gösterilmiş
ve kâffesinin isimleriyle her birinin hâvî olduğu cüz’lerin isimle-
ri dahi yanlarına tahrir edilmiştir. Sürgü kendi kolundan tutulup
sağdan sola doğru çevrildikten sonra geriye çekilerek açıldığı va-
kit asıl Mekanizmanın kovandan dışarıya çıkmaması için sürgü
mesnedi üzerinde mevcut Şekil 8 kendisine mahsus vida vasıta-
sıyla iyice yerine yerleştirilmiş bulunmalıdır ki Mekanizma geriye
çekildiği zaman Şekil 1’de gösterilen dirseğe dayansın. Şekil 16’da
gösterilen tırnak ucunda mevcut diş vasıtasıyla fişenk kovanını
dışarıya çıkarır. Şekil 17’de gösterilen fişenk atacağının vazifesi
tırnak vasıtasıyla geriye çekilen boş fişenk kovanını Mekanizma-
nın şiddetle geriye çekmesiyle Mekanizma kovanından dışarıya
atmaktır. Şekil 12 ‘de gösterilen emniyet tetiği tüfengin murad
olunmadıkça ateş almasını men’ eder. Asıl Mekanizma açılıp ka-
pandıktan sonra yani sürgü kolu sağa yatırıldıktan sonra emniyet
tetiği soldan sağa çevrilebilir. Emniyet tetiği bu vaziyette iken tetik
çekilse bile tüfenk ateş almayacağı gibi sürgü kolunu dahi sağdan
sola doğru çevirmek mümkün değildir.

65
Madde: 5
Neferâtın tüfenk aksâmında söküp takmaya muktedir olacak-
ları kısımlar bervech-i âtî mücmelen ve sıralarıyla beyan edilmiş-
tir.
104 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

1. Ağız kapağı
2. Nişangâh örtüsü
3. Tüfenk kayışı
4. Mekanizma
5. Hazine yayı
6. Harbi
Hazinenin ağız kapağını çıkarmak için dipçiğin burnu ileriye
gelmek üzre tüfengin yere istinad ettirilip sol elin dört parmağıyla
üst bileziğin altından tutulduktan ve mezkûr elin başparmağıyla
hazine yayının üst taraf yüksüğü tepesine basıldıktan sonra sağ ilk
baş ve şehadet parmaklarıyla kapak sökülüp çıkarılır.
1. Nişangâh örtüsü ma’lûm olan usul ile sökülür.
2. Kayış dahi ma’lûm olan usul ile sökülür.
3. Mekanizmayı sökmek için Mekanizma sürgüsünün tevkif
yolunu mümkün olduğu kadar çevirerek yukarıya kaldırıl-
malı ve tüfengi sağ kalçaya getirmeli. Tüfenk tek ateşe göre
tanzim olunmuş ve Mekanizma kapalı bulunmuş iken
anahtarı ortadaki istinad noktasına (mümkün olduğu ka-
dar geriye) getirip sürgü kolunun düğmesini ta’lîmname-
de beyan olunduğu vechle kavramalı ve sürgü kolundaki
tevkif yolunu baş ve şehadet parmaklarıyla tutup vidanın
başına kadar kaldırdıktan ve sürgüyü dahi sağdan sola
çevirdikten sonra geriye doğru çekerek asıl Mekanizmayı
kovandan çıkarmalı ve ba’dehû anahtarı yine eski vaziyete
getirmeli.

66
Bâlâda numara 1’de beyan olunduğu vechle hazine ağız kapağı
sökülüp çıkarıldıktan sonra usulle hazine yayı yukarıya doğru çe-
kilerek çıkarılır.
Harbiyi çıkarmak için tüfenk dipçiği iki ayak arasında buluna-
Abdullah BAYINDIR 105

cak ve burnu geriye müteveccih olacak vechle yere istinad ettirilip


sol el ile üst bileziğin alt tarafından kavramak ve sağ elin baş ve
şahadet parmaklarıyla harbinin silgi kısmından tutup çevirerek
vidasını sökmek iktiza eder.

67
Madde: 6 Asıl mekanizma aksâm-i muhtelifesinin sökülüp
takılması
Mekanizma aksâm-ı muhtelifesi yalnız tathir için sökülmeli-
dir. Sürgü kapağı ileriye ve sürgü kolunun düğmesi sağa mütevec-
cih olmak üzre sol el ile tutularak fişenk atacağının nihayet kısmı
horosda mevcut dişten kurtarılıncaya kadar kaldırılmalıdır. Sürgü
kapağının dişi sürgüde mevcut yatağından kurtuluncaya kadar
sürgü kapağını sola çevirdikten sonra dışarıya çıkarmalı, fişenk
atacağının uzun kısmı kapak kuyruğuna doğru aşağı basılarak
fişenk atacağını çıkarmalı. Fişenk çıkaracağını geriye doğru çek-
mek üzre yukarıya kaldırarak yatağından çıkarmalı horos ile iğne
somununu sol el ile tutarak horosun kaması sürgüde mevcut ya-
tağına geçirinceye kadar bir miktar geriye çekilir iken sola doğru
çevirmelidir. Diğer parçalarını sökmek için anahtar makamında
istimal olunmak üzre sürgü kapağının (fişenk atacağıyla çıkaraca-
ğı birlikte olmaksızın) dişi Mekanizma sürgüsünde mevcut yatağı-
na gelmek üzre çevirerek mahalline koymalıdır.
Bunu müteakip başparmakla emniyet tetiğinin kanadını ileriye
doğru basmak üzre asıl Mekanizmayı sol ele alıp iğne somununu ve
ba’dehû emniyet tetiğiyle yayını ve horosu çıkarmalı. Bundan son-
ra sürgü kapağını sağ elin avucuyla tutup kuvvetlice sürgüye doğ-
ru basmakta iken dişi sürgüde mevcut yatağından kurtuluncaya
kadar çevirdikten sonra birdenbire fırlamaması için gayet dikkatle
ve ağır ağır kapak aşağıya müteveccih olduğu halde yerinden çıka-
rıldıktan sonra iğne ve yayını çıkarmalı. Mekanizmaların aksâm-ı
muhtelifesi sökülür iken tozdan muhafazasına ve muhtelif tüfenk
Mekanizmaları aksâm-ı mutelifesinin birbirine karıştırılmaması-
106 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

na ve şayet karıştırılır ise tefrik ettirilmek üzre der’akab tüfenkçi


ustalarına müracaat edilmesine ziyâde dikkat olunmalıdır.

67
Madde: 7 Tüfengin sökülmüş olan kısımlarının betekrar
takılması
Sökülmüş olan kısımlar sökülmüş oldukları sıranın aksiyle be-
tekrar takılır. Şöyle ki; hazine yayını yerine koyduktan sonra hazi-
ne kapağını yerine vidalamalı ve ba’dehû Mekanizmanın aksâm-ı
muhtelifesi âtîde beyan olunduğu vechle takıldıktan sonra asıl Me-
kanizma yerine takılmalıdır.
Madde: 8 Mekanizmanın aksâm-ı muhtelifesinin takılması
İğne yayıla birlikte sürgüde mevcut mahalline vaz’ olunma-
lı (bu esnada sürgü sola alınmış olmalıdır) sağ el ile Mekanizma
kapağı (fişenk çıkaracağı ve atacağı birlikte olmaksızın) ve kapak
dişi sürgüde mevcut yatağına gelmek üzre çevrilerek sürgüye geçi-
rilmelidir.

69
Sürgü kapağı aşağı müteveccih olmak ve iğnede mevcut düzlük
kısım sürgü mesnedinin aksi tarafına gelmek üzre çevrilmelidir.
Horos kaması sürgüde mevcut yatağına gelmek üzre horos mahal-
line konmalıdır. Emniyet tetiği yayıyla birlikte ve kanadı sola mü-
teveccih olmak üzre horosta mevcut mahalline konmalıdır. Emni-
yet tetiği kanadını sol elin başparmağıyla aşağı basarak iğnenin en
gerideki kısmıyla somunun dibi bir tesviyeye ve iğne somununun
burnu horosta mevcut burunla bir istikamete gelinceye kadar iğne
somununu iğnede mevcut vidalı kısma vidalamalıdır. Ba’dehû
süngü kapağını çıkarıp fişenk çıkaracağını mahalline koyduktan
sonra tekrar sürgü kapağını yerine geçirmelidir.
Sürgü kapağı yukarıya gelmek üzre horos bütün sağ el ile kav-
randıktan sonra kamanın ucu sürgüde mevcut yuvasına gelmek
üzre geriye çekilmekte iken sağ tarafa doğru çevrilmelidir. Fi-
Abdullah BAYINDIR 107

şenk atacağı kanalı horosta mevcut buruna tamamıyla birleşmek


üzre mahalline geçirilmelidir. Mekanizmanın aksâm-ımuhtelifesi
bâlâda beyan olunduğu vechle takıldıktan sonra asıl Mekanizma-
yı mahalline takmak için sol elin şahadet parmağıyla tetiği geriye
çekmek ve mezkûr elin diğer parmaklarıyla kabzadan kavramak
üzre dipçiği sağ kalçaya dayamalı ve sağ el ile sürgü kolunun düğ-
mesinden baş ve şahadet parmaklarıyla dahi sürgü tevkif yolun-
dan tutularak mezkûr yol Mekanizma kovanının üst tarafından
geçecek kadar yukarıya kaldırıldıkta Mekanizmayı ileriye sürmeli
ve aynı zamanda sürgüyü sağa doğru çevirerek tüfengi kapamalı.
Bu halde horoz dahi kurulmamış bulunur. Bundan sonra sürgü
yoluna mahsus vidayı yerine vidalamalıdır.

70
Madde: 9 Tüfengin tek ateşe göre tanzimi
Şekil 23’te gösterilen kaşık yukarıda ve Şekil 25’te gösterilen
anahtarı en ileride yani birinci vaziyette bulunur ise tüfenk tek atı-
şa göre tanzim olunmuş olur.
Madde: 10 Tüfengin mükerrer ateşe göre tanzimi
Anahtarın en gerideki vaziyette ve Şekil 24’te gösterilen kaşık
sürmesi yukarıda bulunur ise tüfenk mükerrer ateşe göre tanzim
edilmiş olur. Tüfenk mükerrer ateşe göre tanzim olunduğu zaman
sürgünün geriye hareketi esnasında fişenk atacağının ilerisinde
mevcut dirseğin Şekil 24’te gösterilen sürmenin ucuna çarpmasıy-
la boş fişenk kovanları dışarıya atılacağı gibi kaşık dahi aşağıdan
yukarıya doğru kaldırılır.

71
Madde: 11 Anahtarın hareketi
Anahtarın birinci vaziyetten gerideki vaziyete getirilmesi an-
cak sürgünün sağdan sola çevrilerek açık bulundurulmasıyla olur.
Anahtarın ortadaki vaziyete kolaylıkla getirilmesi ise sürgünün
kapalı bulunmasıyla olur. Anahtarın gerideki vaziyette iken ileriye
108 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

hareketi mutlaka kaşığın yukarıda bulunmasına ve sürgünün açık


olmasına mütevakkıftır. Tüfenk tek ateşe göre tanzim olunduğu
vakit boş fişenk kovanları fişenk atacağının kanalları ilerisinde
mevcut dirseğin Şekil 26’da gösterilen anahtar yayının ön tarafın-
da bulunan dişine çarpmasıyla dışarıya atılır.

72
Madde: 12 Kaşığın hareketi
Kaşığın hareketi mutlaka anahtarın gerideki vaziyette bulun-
masıyla ve vech-i âtî üzre vuku’a gelir. Şöyle ki: Sürgü açık ve geriye
çekilmiş iken ileriye doğru atıldıktan sonra sağa çevrilir ise fişenk
atacağında mevcut kanalın gerideki dirseği kaşık sürmesine çarp-
makla kayış aşağı düşer. Eğer sürgü tekrar geriye doğru şiddetle
çekilirse bu defa fişenk atacağının ön taraf dirseği mezkûr sürme-
nin ucuna çarparak kaşığı yukarıya kaldırır.
Abdullah BAYINDIR 109

73

sayfa 73'teki şekil


110 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Şekil 1) Mekanizma
(Tüfengin sağdan görünüşü) (Şekil 4)
Arpacık Tevkif Vidası
Namlu Büyük Levha
(Şekil 1) (Ters yazı) Dişli Yatak
Mekanizma Kabza Harbi …… Sürme
Üst Bilezik Sabit Nişangâh
Aşağı Bilezik Küçük Levha
Aşağı Gerdâne (Namlunun arpacıkla beraber
kat’ı)
Kundak
(Şekil 6)
(Tüfengin üstten görünüşü)
Arpacık
(Şekil 2)
Yiv seti
Namlu
Yiv
Milimetre
5 /9
Abdullah BAYINDIR 111

74

Sayfa 74’teki şekil.


112 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Şekil 3) 11
ArpacıkAyağı 12
(Şekil 5) 13
Nişangâh 14
Sabit Nişangâh (Şekil 7)
Küçük Levha 5 Tevkif Yolu
Büyük Levha 6 Sürgü Kolu
7 (Asıl Mekanizma)
8 (Şekil 9)
9 (İğne Yayı)
10
Abdullah BAYINDIR 113

75

Sayfa 75’teki şekil.


(Şekil 8)
114 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Sürgü) (Şekil 11)


Horoz kısmına mahsus yatak (Horoz)
Sürgü kolu Emniyet tetiğine mahsus delik
Tevkif yolu Horoz kaması
(Şekil 10) Burun
İğne (Şekil 14)
İğne Ucu İğne somunu
İğne dirseği (Şekil 15)
(İğne gövdesi) Kuyruk
Düzlük Tırnağa mahsus yatak
Vidalı kısım Vida
Kapak dişi yatağı
Abdullah BAYINDIR 115

76

Sayfa 76’daki şekil.


116 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Şekil 12) (Şekil 15 H)


Emniyet Tetiği Sürgü Kapağı
Emniyet Tetiği Sapı Tırnağa Mahsus Yatak
(Şekil 12 B) (Şekil 16)
Emniyet Tetiği (tırnak )
(Şekil 13) Fişenk Çıkaracağı
Emniyet Tetiği Yayı Diş
(Şekil 15 B) (Şekil 17)
Sürgü kapağının yukarıdan gö- Fişenk Atacağı
rünüşü
………..Halka
Kuyruk
Kanal
Tırnağa Mahsus Yatak
Abdullah BAYINDIR 117

77

Sayfa 77’deki şekil.

(Şekil 17 H) (Şekil 18 B) (Şekil 18) Burun Horoz Kaması


118 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

78

Sayfa 78’deki şekil.


Abdullah BAYINDIR 119

(Şekil 12) (Şekil 22) Pafta Uçlu Yay


Meme, Yan Mandallı Diş (Şekil 23) Kaşık
(Şekil 19) Kaşığın soldan görünüşü

Mekanizma kısmında olduğu halde horozun kurulmuş olduğu va-


ziyeti gösterir anahtar.
120 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

79

Sayfa 79’daki şekil.


Abdullah BAYINDIR 121

(Şekil 20) Kaşık sürmesi


Çakmak tırnağını terkip eden (Şekil 26)
parçalar Tırnak yayının üstten görünüşü
Tulumpa Tazik noktaları
Tetik askısı Tetik tetik yayı Tetik
Tırnak askısının üstten görünüşü Anahtarın sağdan görünüşü
Tulum (Şekil 52)
(Şekil 24) Kaşık
122 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

80

Sayfa 80’deki şekil.


Abdullah BAYINDIR 123

(Şekil 27)
Anahtar Yayı
Nahtar
Emniyet Tetiği Kanadı
(Şekil 28A)
Kurşunlu Fişek
(Şekil 28 B)
Kurşunlu Fişek
(Şekil 30)
Kurşunsuz Fişek
(Şekil 31)
Tâlim Fişeği
(Şekil 92)
Kurşunsuz Fişek
124 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

81
Madde: 13
Vesait-i tathîriyye
Eslihayı temizlemek için yanız âtizzikr vesaitin isti’maliyle ik-
tifa edilmelidir. B –Temiz veya bittercih ılık sudur ki endahttan
sonra namlu dâhilini temizlemekte isti’mal olunur.
Madde: 14
Eslihayı yağlamaya mahsus yağların envâ’ı
Birincisi: Beş kıyye zeytun yağına bir kıyye gaz yağı karıştırı-
larak hâsıl olan mahlûttur. Mahlûtun daima beş kıyye zeytun ya-
ğıyla bir kıyye gaz yağından mürekkeb olması şart olmayıp belki
nisbet-i mezkûrda olmak üzre istenilen miktarda olabilir.
İkincisi: Bir kısım süzülmüş iç yağını iki kısım iyi ve sâfî zey-
tun yağıyla karıştırarak istihsal olunan mahlûttur. Bu mahlût sulb
halinde bulunduğundan seferberlikte isti’mâli kolaydır.
Üçüncüsü: Koyun yağı mahlûtudur ki kundak ile namlunun
irtibat peyda ettiği kısımların ara yerlerine su ve rutubet geçme-
sini ve bu suretle de namlu ve Mekanizmanın paslanmasını men’
etmek için pek faidelidir.

82
Bunun terkîbâtı ise beş kısım koyun yağıyla bir kısım bal mu-
mudan (esmer ve sarı olmalıdır) ibaret olup evvel-i emirde koyun
yağı tamamıyla eridikten sonra üzerine bal mumu konulur. Ve her
ikisi bir müddet kaynadıktan sonra ateşten indirilip soğuğa terk
edilirse mahlût sulb halini ahz etmiş olur. Bununla tüfengi yağla-
mak için oldukça büyük bir furça ile mahlûttan bir miktar alınıp
kalınca olarak namlunun kundak ile irtibata gelecek olan kısmı-
na yukarıdan aşağıya kadar sürüldükten sonra namlu ile kundak
fasl-ı müştereklerinde bulunacak aralıklar dahi doldurulmalıdır.
Dördüncüsü: Keten yağı mahlûtudur ki kundağın tesîrât-ı
havâiyyeden muhafazası için kullanılır. Bunu tedarik etmek için
Abdullah BAYINDIR 125

beş kilogram keten yağıyla yüz kırk gram merdesenkbir demir


çömlek içinde kaynatılır. Bunu müteakip çömlek ateşten geri alı-
narak hemen üzeri kapatılır. İki saat kadar durduktan sonra tor-
tusu geride kalmak üzre diğer temiz bir kaba gayet dikkatle dol-
durulur. Ve ba’dehû tecrübe için temiz bir tahta üzerine bir furça
ile mezkûrmahlûttan bir mikdar ince olarak sürülmelidir. Bu da
sür’atle kurumalıdır. Bundan sonra bir fanila veya bez parçasını
mezkûr tahta üzerine sürerek cila verilmelidir.

83
Bu halde tahta üzerinde ince bir zar hâsıl olur kiyağmur ve ru-
tubetin bir daha tahtaya nüfuz etmesi mümkün olamaz. İşbu aynı
ameliyat tüfenk kundağına icrâ edildikte tesîrât-ı havaiyyeden
muhafaza edilmiş olur. Mahlût-ı mezkûru ihzar ederken buharını
teneffüs etmek muhâtaralı olduğundan bundan ictinab edilmeli-
dir. Bâlâda zikrolunan yağların ihzârına dair neferâta ma’lûmât
verilmek iktiza etmeyip ancak zâbitan ve küçük zâbitana ma’lûmât
olmak üzre buraya derc edilmiştir.
C. Üstübü
Namlu dâhilini temizlemek için istimal olunur.
X. Bez
Tüfengi temizlemek veyahut kurutmak için çuka, bez ve fanila
parçaları üzerine bâlâda beyan olunan mahlûtlardan biri sürüle-
rek tüfengin aksâmı yağlanmalıdır. Kirlenmiş olan bez parçalarını
sodalı su veyahut sabun ile yıkamalıdır. Aynı bez parçasını mahlût
için isti’mâl etmekten ictinab olunmalıdır.

84
H. Temizleme harbisi
Kamış yahut ağaçtan imal edilip namlu dâhilini temizlemek
husûsunda müstameldir. Harbinin ucuna sarılacak üstübü boğum
ve örgü teşkil etmeyecek surette gevşek ve tamamen bir tesviyede
olarak sarılmalıdır.
126 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Ağaç ve kamış harbiler vasıtasıyla namlu dâhilinde az kuvvet


sarfıyla derece-i kifayede bir tazyik hâsıl eylemek ve üzerlerine sa-
rılacak üstübü sargıları tûlen çekilecekleri vakitte burulmamaları
için iki el arasında tutulup burulduktan sonra namlu dâhilinde
yivlerin köşelerine kadar nüfuz ederek az bir kuvvetle hareket et-
tirebilmek üzre mezkûr harbiler vasatlarına kadar sargılarla sa-
rılmak lazımdır. Namluyu temizlemek için bi-l îcâb tüfengin asıl
harbisi isti’mâl edildiği vakitte namlu sath-ı dâhilîsine sürünerek
yivleri aşındırmamak için mezkûr harbinin her tarafı üstübü ile
sarılmalıdır. Sargı burada binnisbe az sıkı olarak sarılıp yivlerle
silinmesi müşkil olan yiv köşelerinin temizlenmesi için oralara
lüzûmu râddesinde tezyik icrâ eylemek üzre bu üstübüden iki ince
tutam alınıpbir iplik vasıtasıyla haçvârî bağlanarak düğüm mahal-
li harbinin tepesine geçirildikten sonra mezkûr üstübü tutamları-
nın alt tarafında kalan kısımları yivlerin deveranı istikametinde
olarak harbinin silgi tarafı üzerine el ayasıyla birleştirilip ba’dehû
tutamların haricinde kalan uçları dahi kıvrılarak kezalik harbi
üzerine sarılmalıdır.
K. Çöp
Yalnız bez ile temizlenmesi kabil olmayan mahallerdeki kiri çı-
karmak üzre ahşap olarak çöp isti’mâl olunur.

85
Madde: 15
Mavzer veya Henri Martini tüfenklerinin temizlenmesi ka-
vaid-i umumiyye
Tüfengi temizlemeden maksat Mekanizmanın mükemmel su-
rette işlemesini temin ve tüfengi tesirat-ı havaiyyeden muhafaza
etmek üzre toz ve rutubet ile kir ve pasın bertaraf edilmesinden
ibarettir. Tüfengin tathiri aksâmının şekil ve eb’âdını değiştirecek
surette vuku bulmamalıdır. Tüfengin muhtelif parçalarını parlat-
mak için kum, zımpara kâğıdı, kiremit, Moskof toprağı ve sair mi-
sillü çizici şeylerin isti’mâli memnûdur.
Abdullah BAYINDIR 127

86
Yağmur lekelerinde hâsıl olan siyahlıkların tamamıyla def’-u
izalesi için uğraşmamalıdır. Çelik ve teymur aksâmının pastan
muhafaza edilmesine ve şayet paslandıkları halde aradan vakit ge-
çirilmeksizin Hemen def’-u izalesine dikkat olunmalıdır. Çünkü
paslar mürur-ı zaman ile ziyâdeleşerek teymur ve çelik içerisine
nüfuz edeceklerinden tüfenklerin cüz’î bir zaman zarfında harap
olmalarına sebep olur.
Pasın def’ ve izalesi için evvel-i emirde tüfenk bir kuru bez
ile silinip kalın pas def ve izale edildikten sonra fanila veya âdî
bezle yağlanmak ve bir müddet bu vechle terk olunduktan sonra
silinmek, eğer pas baki kalır ise betekrar yağlanarak kırmızı pa-
sın altında siyah lekeler görününceye kadar bâlâda beyan olunan
ameliyata devam etmek iktiza eder. Siyah lekenin zuhûru pasın ta-
mamıyla def’ine işaret olunduğundan bundan sonra siyah lekenin
çıkarılmasıyla uğraşılmamalıdır. Namlunun içerisi pasılı olur ise
evvel-i emirde ağaçtan mamul temizleme çubuğu veyahut teymur
harbi ucuna üstübü sarılarak yağlanmak ve bu vechle bir müddet
terk olunduktan sonra mezkûr çubuk ucuna temiz fanila parça-
sı veya üstübü sarılarak namlu derununa bil- ithal siyah lekeler
müşahede olununcaya değin aşağıyukarı hareket ettirilmek icab
eder. Tüfenk teymur harbi ile temizleneceği vakitte harbi hareketi
esnasında ağız yivlerine sürünerek mezkûr yivlerin harap olmala-
rına sebep olacağından esnâ-yı ameliyatta buna ziyâdesiyle dikkat
olunmak ve mecburiyet görülmedikçe teymur harbi ile temizleme-
mek husûsatını dikkatten ayırmamalıdır. Paslar ekseriya yiv köşe-
lerinde bulunacağından buralarını dikkatle silmek lazımdır.

87
Pasları sert bir şey ile silerek izale etmeye çalışmak muahharan
meceffin şeklini ve yivlerin kenarlarını bozacağından bundan her
halde ictinab olunmalıdır. Tüfenkler paslandıkları halde sonradan
onları tathir etmek için birçok zaman sarf etmek iktiza edeceğine
128 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ve bu husûs ise tüfenklerin harâba yüz tutmalarına sebep olacağı-


na binaen her bir hıdmet ve ta’lîmin akabinde başka şeyle iştigal
edilmeyerek Hemen silahların temizlenmesine ziyâdesiyle itina ve
dikkat olunmak lazımdır. Mükemmel olmayan vesait-i tathiriyye
silahın harabiyetine sebep olacağından vesait-i mezkûrenin a’lâ
cinsinden olması lazımdır.
Her nev’ tathirden evvel tüfengin üzerinde bulunan toz silin-
dikten sonraüzeri yağlanmalıdır. Ziyâde müteharrik ve temasta
olan mahallere (akar derecede olmamak şartıyla) yağ damlatmak
lazımdır. Sabahleyin görülecek hıdmetlerden evvel tüfengi silmek
ve bu esnada tüfengin evvelce silinmesinde kusur edilip edilme-
diğini ve pas ve rutubet olup olmadığını gözden geçirmek iktiza
eder. Namlu mecefini muayene etmek için nefer tüfengin ağzını
(20-25) santimetre kadar gözden uzak tutmak ve Henri Matini tü-
fenklerinde evvel-i emirde kapağı açmak ve mavzerlerde Mekaniz-
ma sürgüsünü çıkarmak ve tamamıyla yivlerin dâhilini görmek
için bir de aşağıdan bakmak icab eder. Harbi, bez, üstübü ve sair
bu gibi edevat yere düşer ise derhal yani isti’mâl edilmezden ev-
vel dikkatle mu’ayene olunarak tozdan tathir edilmek ve harbinin
ucunda bulunan üstübüyü değiştirmek muktezidir.

88
Madde: 16 Dâhilen usûl-i tathîr
Tüfengin dâhilen tathiri ya iki nefer ile birlikte yahut yalnız
bir nefer vasıtasıyla icrâ edilir. İki nefer ile tüfengin dâhilini te-
mizlemek için neferlerden birisi sağ eliyle kabzadan ve sol eliyle
nişangâhın altından kavrayarak tüfengi ufkî bir vaziyette tutar.
Bu halde sol ayak ileride ve sağ ayak geride olup sağ el dahi kalça
üzerinde bulunmalıdır. İkinci nefer sol ayağı ileride ve sağ ayağı
geride olduğu halde sol el ile tüfengi üst bileziğin altından kavrar
ve sağ eliyle temizleme çubuğunun ucunu fişenk yatağının nihaye-
tine kadar sürer. Mavzer tüfenkleri ağaç harbi ile temizlenecekleri
vakit evvel-i emirde harbinin üstübü sarılmamış ucu Mekanizma
Abdullah BAYINDIR 129

tarafından namlu derununa ithal olunduktan sonra ağız tarafın-


dan tutan nefer vasıtasıyla çekilerek büsbütün dışarıya çıkarılır ve
tamamıyla temizleninceye kadar bu vechle ameliyata devam olu-
nur. Sargının kalın sarılmış bulunmasına mebni bu esnada har-
binin namlu derununda sıkışıp kalması veya kırılması gibi hâlât
vukû’a gelebilip bu misilli hâlâtta tüfengi tüfenkçi ustasına teslim
etmelidir. Namlu derununa sühuletle hareket edebilmesi için te-
mizleme çubuğu ucundaki bez veya fanila parçasının kirlendikçe
değiştirilmesine dikkat olunmalıdır.

89
Tüfenk yalnız bir nefer vasıtasıyla temizleneceği vakit ahşap bir
masa üzerine yatırılıp sol el üst bileziğin alt tarafından tutuldu-
ğu halde sağ el ile temizleme çubuğu namlu derununa sokulur ve
bâlâda beyan olunan usul üzre hareket olunur.Eger tüfengin deru-
nu icrâ edilen endahttan dolayı kurşunlaşmış ise temizleme çubu-
ğu ucuna temiz fanila parçaları sarıldıktan sonra namlu derununa
sokularak ve kurşundan bir eser görünmeyinceye kadar mezkûr
bez parçaları değiştirilerek tathir edilmelidir.
Bu gibi kurşunlaşmış namlular yağı fanila parçasıyla dahi si-
linebilir. Ziyâdesiyle kurşunlanmış olan namluları temizlemeden
evvel sıcak su ile yıkamak faidelidir. Fakat pek ziyâde kurşunlaş-
mış olan tüfenkler bâlâda beyan olunan vasıtalarla temizleneme-
dikleri halde tüfenkçi ustasına gönderilmelidir. Namlu derununda
bulunan barut çamurunu çıkarmak için su isti’mâl olunur. Bunun
için tüfengin ağzı aşağıya ve namlu ileriye gelmek üzre bir nefer
iki eliyle silahı bir kova üzerinde tutar. İkinci nefer birincisinin
karşısında durup Mekanizma kovanı tarafından namluya bir tene-
ke huni geçirdikten sonra işbu huniden namlu derununa bir meş-
rebe ile su döker ve döktüğü su namlu ağzından temiz ve berrak
çıkıncaya kadar ameliyata devam eder. Fakat bu esnada mavzer
tüfenklerinde fişenk hazinesiyle Mekanizma kovanına ve Martini
tüfenklerinde kovan dâhiline su kaçırılmamak ve kundağı ıslat-
mamak husûsatına dikkat ve itina olunmalıdır.
130 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

90
Dâhiline su dökülen tüfenk kuru bez ile kurutulacağı esnada
ağzı aşağı tutulmalıdır. Fişenk yatağıyla Mekanizma kovanı ucuna
kalınca sargı sarılmış bir ağaç parçasıyla temizlenmelidir. Vida yu-
valarıyla tırnaklar arasında bulunacak kirler mavzer tüfenklerin-
de kaşık ile anahtar takımı parçalarında ve Martini tüfenklerinde
kabza kapağı çıkarıldıktan sonra Mekanizma edevatı aralarında
bulunacak kirler ucuna bez veya kendir sarılmış ağaç bir çiviyle
def’ edilmelidir. Namlu temizlendikten sonra dâhilen dikkatle
muayene edilerek yiv köşelerinde kirden bir eser kalmadığı mü-
şahede olunur ise yağlanmalıdır. Namlu derununu yağlamak için
başka bir harbi kullanmak veya eski harbinin sargısını değiştire-
rek kuru ve cüzî bez ile sarmak iktiza eder.
Madde: 17 Tüfengin hıdemât-ı âdiyeden sonra temizlenmesi
Ta’lîm, karakol, devriye ve sair bu gibi hıdmetlerden sonra ev-
vel-i emirde bir kuru bez ile tüfengin üzerinde bulunan toz alın-
dıktan sonra yağlı bez ile yağlanmalıdır. Namlunun dâhili dahi
ucuna kuru bez sarılmış bir harbi ile temizlendikten sonra tekrar
yağlı bir harbiyle yağlanmalıdır.

91
Fakat sisli, yağmurlu, karlı havalarda kullanılan tüfenkler
der’akab nemden bir eser kalmayıncaya kadar silinip kurutulmalı-
dır. Her bir hıdmetten evvel ve sonra nefer tüfengi tamamıyla mu-
ayene etmelidir. Her bir hıdmetten sonra kundak bir bez parçasıyla
silinerek üzerine bulunan kir ve rutubet izale edildikten sonra el
ile bir mikdar silinerek parlatılmalıdır.
Tamamıyla rutubet cezb etmiş olan bir kundak havanın tesiriy-
le eğrileceği ve bu eğrilik namluya dahi tesir edeceği cihetle kun-
dağın güzelce kurutulmasına dikkat edilmelidir. Tüfengin temiz-
lenmesi manga çavuşunun nezareti tahtında olarak manga neferâtı
taraflarından birlikte olarak icrâ olunur. Tüfenkler her ta’lîmden
evvel ve bazen gayr-i muayyen bir zamanda zâbitan tarafından
Abdullah BAYINDIR 131

yoklama edilmelidir. Velhâsıl tüfenklerin her an ve zaman temiz


bulundurulmasına ziyâdesiyle itina ve dikkat edilmelidir.

92
Madde: 18 Tüfengin kullanıldığı ve bir mahalde muhafaza
edildiği zaman dikkat olunacak husûsât
Tüfengi yere yatırmaktan ictinab etmek ve şayet buna mecbu-
riyet görülürse ağzıyla arpacık ve nişangâh ve Mekanizmayı aslâ
yere dokundurmamak husûsatına ziyâdesiyle dikkat edilmelidir.
Bu gibi hâlâtta namlu ağzından tüfenk derununa kum, toprak,
kar ve sair bu gibi mevâdd-i ecnebiyye girmiş olduğu halde endaht
icrâ edilirse namlunun harab olacağı ve bir daha böyle bir tüfenkle
endaht icrâsı mümkün olamayacağı muhakkak bilinmelidir. Tü-
fengin ağzında ağız kapağı olmadığı halde bir mahalle dayamak
memnû’dur. Tüfenk koltuk altında taşındığı zaman kasatura kab-
zasına ve çanta kayış halkalarına dokunmamalıdır. Birkaç gün
kendisiyle endaht icrâ edilmeyen tüfenklere endaht icrâsından ev-
vel mekanizma kapağı birkaç defa açıp kapamalıdır. Tüfengi sara-
rak silmek ve lüzumsuz yere mekanizmayı açıp kapamak ve tetiği
çekip düşürmek memnû’dur. Bir tüfenkle endaht edileceği zaman
namlusu mükemmel surette temizlenmiş ve mekanizması hüsn-i
halde bulundurulmuş olmalıdır. Arpacığın tepersiyle nişangâh
gezlerinin aslâ beyazlanmaması iktiza ettiğinden beyazlandıkları
takdirde der’akab tüfenkçi ustasına verilerek siyahlandırılmalıdır.
Fişenk kovanları dip tablalarının dirsekleri civarıyla kurşun vaz’ı-
na mahsus mahallin alt tarafı zayıf olduğuna mebni endaht esna-
sında fişenkler çatlayarak kopacaklarından ve bu halde kovanların
tırnak vasıtasıyla namlu derunundan çıkarılmaları mümkün ola-
mayacağından bervech-i âtî ameliyat ile çıkarılmaları iktiza eder.

93
Fişenk kovanı bâlâda beyan olunduğu vechle tablasından ayrı-
larak fişenk yatağında kalırsa ya küçük parmak veyahut sert ağaç-
132 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

tan bir çöp vasıtasıyla dışarıya çekilir. Çöp vasıtasıyla çıkarmak


için çöpün bir ucu kovan’ın takriben vasatına kadar ithal olunarak
kovanın sath-ı dâhilîsi üzerine mezkûr çöpün ucuyla kuvvetle bas-
tırıldıktan sonra geriye çekilmelidir. Fişenk kovanı suret-i meşrûha
ile çıkarılamadığı takdirde mekanizma kapağı manivela vasıtasıyla
açılmış bulunduğu halde temizleme çubuğunun veyahut asıl harbi-
nin ucuna kendir sarıldıktan sonra mezkûr çubuk tüfengin ağız ta-
rafından namlu derununa bil-ithal fişenk kovanının ön tarafından
itip kovanı dışarıya atmalıdır. Fişenk yatağında kurşun mahallinin
alt tarafı koparak kaldığı veyahut kovanın bir parçası yivli kısım
derununda kaldığı takdirde Hemen tüfenkçi ustasına götürülme-
lidir. Tüfenkler bir mahalden diğer bir mahalle nakl olunur iken
bir nefere ikiden ziyâde tüfenk taşıtmak caiz olmayıp bu halde dahi
nefer namluları birbirine çarpmamak için dipçikleri birbirine ya-
kın olarak birini bir omzunda ve diğerini diğer omzunda veyahut
her birini bir elinde veyahut koltuk altlarında taşımalıdır. Soğuk
havalarda icrâ olunan ta’lîmlerden sonra tüfenkler der’akab odalara
ithal edildiği halde nemleneceklerinden bundan citnab edilmelidir.

94
Cephane
1. Umumiyetle fişenkler üç nev’dir.
2. Kurşunlu fişenk
3. Kurşunsuz fişenk
Ta’lîm fişengi
Kurşunlu fişenk
Âtîdeki aksamdan mürekkebdir:
1. Kovanı ve kapsülü
2. Barut
3. İki mukavva parçası arasında mevcut balmumu sıkısı.
4. Kurşun ve kâğıt sargısı
5. Kurşun üzerine sürülmüş yağ
Abdullah BAYINDIR 133

Fişenk kovanı
Fişenk kovanı ma’denî hazine ile bir dip tablasından ibaret olup
hazine barut ve kurşunun vaz’olunmasına mahsus ve muhtelifü-l
kutr iki mahrût-ı nâkıstan mürekkebdir.

95
Dip tablası –Kovan hazinesinin nihayetinde ve hazineden bir
mikdar taşkın bulunur ki buna “tabla dirseği” tesmiye olunur. İşbu
dirsek kovanın fişenk yatağına dühulünü tahdit eder ve kovanı fi-
şenk yatağından dışarıya atmaya mahsus tırnaklara tutamak ma-
halli olur. Tablanın ortasında kapsülün vaz’ına mahsus bir oyukluk
mevcut olup bu oyukluğun ortasında dahi dışarıya doğru bir çıkıntı
vardır ki “göbek” tesmiye olunur. İğnenin kapsül üzerine icrâ ede-
ceği müsÂdemede kapsül mezkûr göbekle temasta bulunduğun-
dan kapsül ateş alır ateşin baruta sirayeti için mezkûr göbekte üç adet
delik vardır ki bunlara “ alev delikleri” derler. Kapsül dibi düz olmak
üzre pirinçten mamul bir kutu şeklinde olup dâhiline kapsül eczası
doldurulmuştur ve dâhilen ince bir kâğıt ile kaplanmıştır.
Barutun miktarı
Fişenklerde bulunan barutun mikdarı 5,5 gramdan ibarettir.
Balmumu sıkısı
İki adet kâğıt sıkısı arasında bir de balmumu sıkısı mevcut-
tur ki barutla kurşunu birbirinden ayırır ve kurşunun tamamen
barut gazı taht-ı tesirinde bulunmasına hıdmet eder ve tüfengi te-
mizler.
Baruttan hâsıl olacak pisliği birlikte alıp götürür.
Mermi
Kurşunun üst kısmı beyzî alt kısmı üstüvane şeklinde ve 21,1
gram sıkletinde olup kutru çapına müsavidir. İki kat olarak kur-
şunun alt kısmında sarılmış olan kâğıt namlu derununu kurşun-
lanmadan muhafaza ile kurşunun kovanındaki yatağında kavîce
yerleşmesini temin eder.
134 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Kurşunların yağı
Beş kısım koyun yağı ve bir kısım balmumudan mürekkeptir.
Kurşunlar yağsız olarak durup endaht olacağı zaman yağlanmalıdır.
Fişenkler yirmişer-yirmişer veya onar-onar olarak paketler de-
rununa vaz’ olunur. Paketlerin üzeri maî kâğıtlarla kaplanmıştır
ve bu paketlerin önlerine bir beyaz kâğıt yapıştırılmıştır ki üzerin-
de pakette ne cins ve kaç fişenk bulunduğu tahrir edilmiştir. Asıl
paket ise bir ipe sarılmıştır.

97
Kurşunların yağlanması
Bâlâda beyan edilen mahlût bir tencere derununa vaz’ olun-
duktan sonra içerisinde (su) bulunan diğer bir kabın üzerine
oturtulur. (Mahlûtun bulunduğu tencere doğrudan doğruya ateş
üzerine vaz’ edilmeyip ancak su buharı vasıtasıyla eritilmelidir.)
Nefer fişengi tablasından tutarak umumen kovanın ucuna kadar
(kovan aslâ yağlanmayacaktır) yağa sokmalıdır. Ve gayet cüzi bir
zaman sonra çıkarmalıdır. Kurşunun ucuna akarak toplanmakta
olan yağ tekrar tencerenin içerisine akmak üzre kurşun tencerenin
kenarına gayet hafifçe sürülmelidir. Ba’dehû mahsusu olarak açıl-
mış delikleri hâvî tahtanın üzerine geçirilmelidir. Kurumaları için
mezkûr tahta üzerinde iki saat kadar terk ettikten sonra paketlere
yerleştirilir.
Kurşunsuz fişenk
Âtîdeki aksâmdan mürekkeptir:
1. Fişenk kovanı ve kapsülü
2. Barut
3. Kâğıt sıkısı

98
Fişenk kovanı kurşunlu fişenk kovanının aynıdır ve bu nev’
kovanlar kurşunlu fişenk makamında isti’mâli münasip görülme-
Abdullah BAYINDIR 135

yen kovanlardır. Kovanın barut kısmı kurşunlu fişenk kovanları


misilli ruganlanmamıştır. Bu nev’ fişenklerde barut ve eczalı kap-
sül yoktur. Bir ağaç tıpa ile fişenk kovanı doldurulur ve üç tarafı
kurşunun şekil ve cesametinde olup nihayet kısmında bir zîvâne
vardır. Üstüvânevî lastiğin bir tarafına ağaç tıpasının zivanesi ve
diğer tarafına demir kapsülün düğmesi geçirilmiştir. İşbu üstüvâ-
nevî lastiğin bulunmasına sebep iğnenin kapsüle olan müsÂdeme
şiddetini tahfif ederek iğnenin kırılmasını men’ etmektir. Demir
kapsül-eczasız olup iğnenin ileriye doğru vuku bulacak hareke-
tinde kırılmamak için müsâdeme makamında isti’mâl olunur ve
üstüvânevî lastiğe düğmesi vasıtasıyla geçirilmiştir. Bervech-i bâlâ
muharrer ağaç tıpa ile üstüvanevi lastik ve demir kapsül birbirleri-
ne geçirildikten sonra fişenk kovanına ağzından geçirilmiştir.
Fişenk kovanlarının temizlenmesi
İktiza eden edevat
Kapsülü çıkarmak için bir su tazyik aletiyle ağaçtan ma’mûl bir
tokmak ve iki sugerdeli, iki tane iskemle ve bir tane boş fişenklerin
vaz’ına mahsus kap ve bir tane de vida çevireceği gibi şeylerdir.

99
Kovanları temizlemek için edevat
Kovanı haricen temizlemek için bir tane küçük fırça ve dâhilen
temizlemek için bir tane çubuk fırçası (tütün çubuklarının içlerini
temizlemeye mahsus fırçalar gibi, fakat kısadır) tablanın temizlen-
mesi için âdî küçük resim fırçaları, talaşın ıslatılması için kenarı
yukarıya koyverilmiş bir teneke ve bir tane kenarları ağaçtan ve
kafes telinden ma’mûl elek ve bir tane tencere ve iki tane kova ve
kezalik keten bezi ve üstübü ile ufak ağaç parçası bulunmalıdır.
Kovanlar endahtın akibinde Hemen temizlenmelidir. Kovanların
temizlenmesi iki def’ada ikmal olunur.
Birincisi endahtı müteakip yirmi dört saat zarfında ve diğeri ise
bunun akibinde icrâ olunur ve müstesna olarak da bir miktar sonra
da icrâ olunabilir. Fakat her halde kovanlar su içine konmuş olalıdır.
136 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

İbtida icrâ edilecek temizlikler

100
1. Kapsülün çıkarılması
Bölükten su tazyiki aletini kullanmaya alışmış neferler tarafın-
dan münferiden icrâ edilir.
2. Kovanlarda bulunan yağın yıkanıp temizlenmesi
Üstübü ve keten bezleriyle icrâ edilir.
3. Kovanların dâhilinde kalan barut çamurunun çıkarılması
Evvel-i emirde kovanların kâffesi içerisi su dolu bir kap deru-
nuna vaz’ olunarak el ile ziyâdesiyle karıştırılır. Ba’dehû su dökü-
lüp aynı ameliyat su berrak olarak kalıncaya kadar tekrar edilir.
Ba’dehû bâlâda beyan edilen furçalarla her bir kovan dâhilen ve
haricen ve tabla cihetinde ayrı ayrı temizlenirler. Sonra ucuna üs-
tübü sarılmış yumuşak odun parçası ve ucu sivri bir çöple kap-
sül yuvası ve delikleri temizlenir. Nihayete-l emr kovan bir bez ve
üstübü ve odun parçasıyla dâhilen ve haricen silinip kurutulur.
Bundan sonra kovanlar yine su derununa vaz’ edileceklerdir. Ta
ki nihayet olacak temizliğe bed’ olununcaya kadar su derununda
bulunurlar.
Nihayet icrâ edilecek temizlik
4. Kovanları silip temizlemek
Kovanlar bir defa daha sıcak su derununa vaz’ olunurlar.
Ba’dehû furçalar ile gerek dâhilen ve gerek haricen temizlenirler.
Sonradan güzelce kurutulurlar.

101

5. Kovanları bütün bütün kurutmak


Kovanlar ateş üzerinde ısıtılmış dişbudak ağacı talaşı içerisine
vaz’ olunup karıştırılır. Ve bunlar karıştırılır iken el ile dahi tama-
mıyla ovalanırlar. Ba’dehû bâlâda ta’rîf olunan elek içine kovanlar
Abdullah BAYINDIR 137

talaşla birlikte vaz’ olunur ve elenerek talaşlar aşağıdan çıkarılıp


bunu müteakip kovanlar yine talaş derununa vaz’ olunarak ameli-
yat tekrar edilir. Ve bu cihetle tamamıyla kovanlar kurutulur. Ko-
vanlar aslâ parlamak üzre temizlenmeyecektir. Yalnız üzerlerinde
bulunan yağ ve derunlarında barut çamuru çıkarılacaktır. Kum
ve sair çizici şeylerin isti’mâli memnû’dur. Bazı müstesna hallerde
birinci olacak temizliklerde kapsülün çıkarılması geriye bırakılır.

BEŞİNCİ FASIL
Madde: 1 Endâht Nazariyâtı
Kavaid-i Umumiye
1. Mahrek-i Merminin umumiyetle kesb ettiği şekil
2. Merminin hava derununda kat’ ettiği yola mahrek-i mermi
tesmiye olunur.
3. Barut gazı tarafından verilen kuvvet vasıtasıyla mermi bir
sür’at-i ibtidaiyye ve istikamet-i mu’ayyenede olarak hare-
ket-i deveraniyye ile tüfengi terk eder ve tüfenk ağzından
çıkar-çıkmaz cazibe-i arzın tesirine düçar olacağı gibi ha-
vanın mukavemetine dahi tesadüf eder.
4. Barut gazının kuvveti mermiyi daima müsâvât üzre ilâ gay-
rinnihâye tüfengin mihveri istikametinde sevk eder idi.
Lakin mermi cazibe-i arzın tesiri sebebiyle istikamet-i asliyesi-
ni terk eder-etmez düşmeye başlar. İşbu düşme sür’ati düşme za-
manının tezâyüdüyle tezayüd eder. Yani merminin ikinci saniyede
hâsıl edeceği sür’at birinci saniyedeki sür’atten daha ziyâde olur.

103

5. Bundan başka mermi ileriye doğru hareketi anında gerek


ilerisinde ve gerek yanlarında bulunan havayı ileriye ve
yanlara doğru tazyik etmeye mecbur olduğundan havanın
138 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

mukavemetine tesadüf edip daima kendi sür’atinden kay-


beder. Bu sebepten müsavi zamanlarda müsavi mesafeler
ket’edemez. Yani faraza birinci yüz metreyi bir saniyede
kat’eden merminin ikinci yüz metreyi belki bir ve rub’ sa-
niyede kat’etmesi icab eder. Bâlâda zikredilen husûsattan
mahrek-i merminin münhani olup hatt-ı müstekim olma-
dığı ve hattâ nihayetteki kısmının evvelki kısmından daha
inhinâlı olduğu nümayan olur.
Muayyen bir yükseklikte bulunan her hangi bir hedefe mermi-
yi isabet ettirmek için tüfenk mihveri merminin hedefe vüsûlüne
değin düşeceği irtifa’ kadar nişan noktasının üstüne tevcih olun-
malıdır.
Yani namlu mihverini kendisine isabet ettirilecek noktanın üs-
tünde ve merminin düşeceği irtifa kadar yükseklikte bulunan bir
noktaya tevcih etmelidir. Şekil 1’de 1 b hattı mecefin mihveri isti-
kametini ve b noktası hedefi ve r-b hattı merminin I-r mesafesini
kat’edinceye kadar düşeceği miktarı irâe eylediği halde kurşunu b
noktasına isabet ettirmek için mihver-i mecef c olmak üzre tüfen-
gin ağzına yükseklik vermek yani tüfengi c noktasına tevcih etmek
iktiza eder.

104

Sivri olan mermi vasıtasıyla muntazam bir mahrek resmedil-


mek için mezkûr mermiye mihver-i tûlânîsi etrafında bir hareket-i
deveraniyye verilmelidir ki kendi ucu işbu hareket-i deveraniyyeile
daima ileriye doğru tevcih edilmiş bulunsun. Buna tüfengin deru-
nunda bulunan yivler vasıtasıyla muvaffak olunur. Mezkûr yivler
vasıtasıyla merminin mecef derunundaki hareket-i ihtizaziyyesi
dahi men’ edileceğinden bu suretle mahrek-i merminin intizamı
bir kat daha temin edilmiş olur.
Madde: 2 Nişan tertibatı
Nişan tertibatı nişangâhve arpacıktan mürekkeptir.
Abdullah BAYINDIR 139

Nişangâh gezi vasatından ve arpacığın tepesi üzerinden geçtiği


tasavvur olunan hatta “hatt-ı nişan” tesmiye olunur. Her hangi bir
göz ile işbu hat üzerinde ileride bulunan bir noktaya bakılır ise ni-
şan alınmış olur. Nişan hattının istikamet üzre ihrâcında tesadüf
edeceği noktaya “nişan noktası” ve merminin vurduğu noktaya
“isabet noktası” tesmiye olunur.

105
Nişan alınan nokta hedefin içinde bulunur ise hedefin içine ve
alt kenarında bulunur ise hedefin alt kenarına ve üst kenarında
bulunur ise hedefin üst kenarına nişan alınmış denilir.
Eğer nişan hattı mecefin mihverine müvâzî olsa idi tüfengin
ağzını yukarıya kaldırarak mermiyi hedefe isabet ettirmek yine
mümkün olur idi. Fakat bu halde nişan alınacak noktayı ekseriya
hedefin üstünde aramak lazım gelir idi. Bu ise nişan almayı tas’îb
edip ekseriya gayr-i mümkün kılar büsbütün nişan tertibatı nişan
noktası ya hedefin alt kenarında veyahut bizzat hedef içinde bulu-
nabilecek vechle imal edilmiş olduğundan mermiyi hedefe isabet
ettirebilmek için mecef mihverinin istikamet üzre ihracının nişan
hattı üzerinde bulunması veyahut Şekil 3’te olduğu gibi mihver-i
mezkûrun hatt-ı nişanı kat’ etmesi iktiza eder. Bu maksada mebni
nişan tertibatında nişangâhın arpacıktan yüksek olarak imal edil-
mesiyle nişangâh mesafenin tezâyüdü nisbetinde yükselir iken ar-
pacığın daima sabit bir halde bulundurulmasıyla muvaffak olun-
muştur.
Nişan hattının mihver-i mecefe meylden dolayı hâsıl olan “ a b
c “ zaviyesine nişangâh zaviyesi tesmiye olunur.
Madde: 3 Mahrek-i merminin aksâmı
Mahrek-i mermi a b c olur ise Şekil 3’te görüldüğü üzre mer-
mi ibtidaları mihver-i mecefin tahtında olmak ve a-c hatt-ı nişanı
uzun çıkmak üzre (b) irtifâ’ a’zamî noktasına kadar su’ûd eder.
140 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

106
Ba’dehû yine düşerek hatt-ı nişanı ikinci def’a olarak c nokta-
sında kat’ eder. B noktasına kadar olan birinci kısma “kısm-i su’û-
dî” diğer kısman “kısm-ı sukûtî” denilir. Havanın mukavemeti se-
bebiyle merminin sür’ati tenakus ettiğinden gaye-i irtifa’ noktasına
kadar merminin kat’ettiği mesafenin hedefe vâsıl oluncaya kadar
kat’edeceği mesafeden ziyâde olması ve binaen aleyh irtifâ’-i a’zamî
noktasının vasatta bulunmayıp mahrek-i mermi beş müsavi kıs-
ma taksim olundukda üçüncü kısmın nihayetinde bulunması ve
kısm-i sukûtînin kısm-ı su’ûdîden asğar ve daha inhinalı olması
iktiza eder. Kısm-ı su’ûdînin nişan hattıyla teşkil ettiği h - a - c
zaviyesine “sukut zaviyesi” tesmiye olunur. Sukut zaviyesi bittab’
su’ud zaviyesinden büyük olur. Mahrek-i merminin herhangi bir
nuktasından nişan hattı üzerine tenzil olunan amûda mahrekin ol
nuktadaki irtifa’ı veyahut merminin o mesafedeki (irtifa’ı) tesmi-
ye olunur. Şekil 3’te b-c hatt-ı amûdîsi a-c mesafesinin irtifa’ıdır.
Mahrek-i mermi ile nişan hattı birbirlerini ikinci def’a olarakc-
noktasında kat’ ettiklerinden a-c mesafesine nişangâhın mesafe-i
gayesi ve c noktasına nişangâhın hedef-i hakikisi tesmiye olunur
ki işbu noktada nişan nokta sıyla isabet noktası içtima etmiştir.
Hedef-i hakiki üzerine icrâ edilen endahta “hedef-i hakiki üzerine
endaht” tesmiye olunur.

107
Madde: 4 Endahtlarda tesîrât-i hâriciyyenin beyanı
1. Havanın tesiri
Bir yandan esmekte olan rüzgâr mermileri diğer yana sevk edip
bu sevkin miktarı rüzgârın şiddeti ve mesafenin tezayüdüyle ziyâ-
deleşir. Mesela gayet şiddetli ve endaht istikametine amûd olarak
esen rüzgâr mermiyi bin metre mesafede on metre kadar yan ta-
rafa doğru sevk eder. Endaht cihetine karşı gelen şiddetli rüzgâr
mahreki kısaltır.
Abdullah BAYINDIR 141

2. Ziyânın tesiri
Eğer şimşek ziyası yukarıdan arpacık üzerine gelir ise şu’â’ât-ı
şemsiyyenin tekrâr-ı aks etmesiyle arpacık miktar-ı hakikisinden
daha büyük görünür ve nişancı silme arpacık yerine bilâ ihtiyar al-
çak arpacıklar nişan alacağından kurşun kısa gider. Güneş yandan
gelir ise mudıy olan taraf diğer taraftan büyük görüneceğinden ni-
şancı arpacığı gerek diğer yanına yani güneş sağdan geldiği tak-
dirde arpacığı gezin soluna alır. Bu halde kurşun dahi sola gider.

107
Sisli havalarda ve orman derunlarında ve tulû’dan evvel ve gu-
rubdan sonra endaht icrâ olunur ise arpacık küçük görüneceğinden
silme arpacık yerine bilâ ihtiyâr yüksek arpacık ile nişan alır ve bu
halde kurşun yüksek gider. Bâlâda beyan olunan hassalar lâyıkıyla
öğrenilecek olur ise oldukça hatasız olarak endaht icrâ edilir.

SIHHAT-İ ENDAHT
1. Madde. 5 Umumiyetle sıhhat-i endaht
2. Sıhhat-i endaht mücerred esliha-i nâriyye ve fişenklerin
usul-i i’mâliyle tertibatının mükemmeliyetine ve mahrek-i
merminin şekil ve hey’etine ve isabet ihtimalinin daimi
surette bir siyakda olmasına ve tesirat-ı mermiye tabidir.
Mahrek-i merminin inhinâsının az olması nisbetibde faidesi
çok olur. Çünkü bu halde küçük hedeflere isabet ettirmek kolay
olur. Ufkî arazi üzerinde mesaha edilmiş olan bir mesafe dâhilin-
de bulunacakhedeflerin üzerinden mahrek-i mermi aşmaz ise öyle
olan mesafeye “mıntıka-i mühlike” tesmiye olunur. Cedvel ve Şekil
1’de a-b mesafesi.

109

3. Mıntıka-i mühlikenin büyüklüğü husûsât-ı âtiyeye ta-


bidir: Endaht edilen nişangâhın mesafe-i gayesine “me-
safenin büyüklüğü nisbetinde mahrek-i mermi inhinâlı
142 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

olacağından yalnız süvârî ve topçu gibi büyük hedeflere


göre mıntıka-i mühlike büyük olur.”Hedefin yüksekliğinin
“alçak ise mıntıka-i mühlikesi az olur”. Husûsuyla mesafe
400 metreden aşağı olur ise nişancının yüksekliğinin pek
ziyâde tesiri vardır. (Nişancı yüksek olur ise yani ayakta
nişan atar ise mıntıka-i mühlikesi küçük, diz üstünde ve
yatarken nişan atar ise ziyâde olur). Nişan alınacak nok-
taya “hedefin alt kenarına nişan alınır ise büyük, üst ke-
narına alınır ise küçük olur” ve arazinin haline “hedefin
bulunduğu mahal meyilli olur ise büyük, yüksek olur ise
ve ucu da yüksekte bulunur ise pek az olur” tabidir.
Yalnız bir tüfenk ve bir nişangâhla ve daimi bir nefer tarafın-
dan aynı zamanda endaht edilen mermilerin kâffesi hiçbir vakitte
bir mahrek teşkil etmeyip belki her bir mermi başka başka mahrek
resmeder. Bu ise merminin ihtizazından, havadan, baruttan, fi-
şenklerden ve tüfenk ma’deninin cinsinden ileri gelir. Mermilerin
resm eyledikleri mahreklerin mecmû’unun teşkil etmiş oldukları
şekle mahrût-ı mermi tesmiye olunur.

110
İşbu mahrut ise bir miktar eğri ve adi boynuz şeklinde olup
mezkûr boynuzun ucu tüfengin ağzında bulunur. Cedvel ve Şekil
2’de olduğu gibi. Dağınık bir halde bulunan işbu mermilerin kâf-
fesinin bir sath-ı amûdî üzerine tesadüfleri farzedilir ise takriben
yumurta şekline müşabih bir şekil hâsıl olup mihver-i amûdîsi
mihver-i ufkîsine nazaran büyük olur. Bundan mermilerin yanla-
ra nisbetle yukarıya doğru birbirlerinden daha ziyâde ayrılmaları
neticesi çıkar. Mermilerin sath-ı amûdî üzerinde hâsıl edecekleri
satha (isabet-i amûdî) veya intişâr-ı amûdî sathı tesmiye olunur.
İşbu isabet-i amudi sathı mesafenin ziyâdeliğiyle ziyâdeleşir. Ced-
vel ve Şekil 2 İşbu isabet sathının vasat noktası cedvel ve Şekil
2’de olduğu gibi ya vasatta bulunan bir mermi ile veyahut bir
“O” ile işaret edilir. Mermiler işbu işaretin her bir cihetine müsavat
Abdullah BAYINDIR 143

üzre isabet etmiş olmalıdır. Mezkûr vasatî noktadan geçen mermi-


ye “vasatî mermi” ve bunun mahrekine “vasatî mahrek-i mermi”
tesmiye olunur.

111
Cedvel ve Şekil 3 ooooo’de olduğu gibi.
4. Bir sath-ı ufkî üzerinde veyahut nişan hattına müvâzî olan
bir arazi üzerinde mermilerin vurduğu farzedilir ise öyle
olan kısma “ufkî idabet sathı” (intişâr-ı ufkî sathı) tesmiye
olunur. Cedvel ve Şekil 4 a-b-c-h’de olduğu gibi. Mermiler
orta yerde sık ileride ve geride seyrektir. Mahrût-ı mermi
ne kadar toplu ve amûdî isabet sathı dahi ne kadar küçük
olur ise sıhhat-i isabet dahi ol kadar ziyâde olur.
5. Hedeflerin kuvve-i mukavemetlerinden sarf-ı nazar olun-
duğu halde (tesîrât-ı mermi) kendisinin kuvve-i nüfûziye-
sine ve hâsıl edeceği yaranın yaralama keyfiyetine tabidir.
Birçok zaman yatmış olan barut kendi tesirini kaybeder. Bu se-
bepten dolayı birçokzaman yatmış olan fişenkler dahi kendi tesir-
lerini kaybederek az mesafeye kadar giderler.

6. Mesela herhangi bir nişangâhla bâlâda zikredilen fişenk-


lerle endaht edilecek olur ise mermilerin nişangâhın vara-
cağı mesafeye varabilmeleri için nişan noktasını bir mik-
tar yüksekte ta’yîn etmek lazımdır. Ve isabet ihtimali dahi
yeni fişenklere nisbetle azdır.
Gerek fabrikaların bir siyak üzre tüfenkleri imal edememeleri
ve gerek madenlerin bir siyakta olmamaları ve kundakları dahi la-
yıkıyla imal olunamamaları husûslarından dolayı tüfenklerin ba-
zıları uzak ve bazıları kısa ve bazıları ise mütevassıt olarak nişan
endaht ederler. Uzak ve kısa vurmak husûsları sonradan icrâ edile-
cek tamirat vasıtasıyla kısmen bertaraf edilerek mütevassıt bir hâle
ircâ’ olunur ise vasatî atanlar dahi mürûr-ı zamanla tebeddül ve
avcılar da nişanlarında hata edeceklerinden muhtelif tüfenkler ile
144 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

aynı zamanda icrâ edilen endahtlardan husule gelen mahrut mer-


minin cedvel ve Şekil 5’te görüldüğü üzre ziyâdeleştiği gibi umu-
miyetle isabet sathı dahi büyük olur.

112
Husûsuyla ufki isabet sathı uzunluğu cihette gerek ileriye ve ge-
rek geriye doğru kesb-i cesamet eder. Cedvel ve Şekil 5 b’de oldu-
ğu gibi. Fakat gerek uzak ve gerek kısa atan tüfenklerin mermileri
kısmen vasata isabet edeceği gibi vasatî atan tüfenklerin mermileri
dahi tabii vasata tesadüf edeceklerinden endaht edilen mermilerin
kısm-ı a’zamı vasata cem’ olunmuş olur.
Madde: 6 Nişan almak için isti’mâl olunan hedefler
Hedefin çerçevesi adi ince lâtadan imal olunup üzeri mukavva
veya adi keten beziyle ve onun üzeri dahi beyaz kâğıtla kaplanma-
lıdır.
1. Daire Hedefi
(Şekil-4)
İşbu hedef 170 santimetre yüksekliğinde ve 120 santimetre
genişliğinde olup vasatında 6 santimetre genişliğinde siyah bir
hatt-ı amûdî tersîm edilmelidir. İşbu hattın her iki tarafında yir-
mişer santimetre mesafe ile iki hatt-ı amûdî resim bulunan mahal
beyaz olarak bırakılmış ve mezkûr aralığa “insan genişliği” tesmi-
ye edilmiştir.

113
İşbu beyaz kısmı tahdid eden iki hattan itibaren dış tarafa doğ-
ru tarafeynden kırkar santimetrelik mahal toprak rengine mü-
şabih bir renkte boyanmıştır. Hedef ittihaz edilen mezkûr şeklin
merkezinden itibaren on iki daire resmedilmiş ve bu daireler ha-
riçten bed’ ile dâhile doğru rakamlanmıştır. Dâhildeki dairenin
nısf kutru beş santimetre olup diğer daireler yekdiğerinden beşer
santimetre fark ile tersîm edilmiştir. On ve on bir numaralı dai-
relerin içleri siyahla doldurulup on iki numaralı dairenin dâhili
Abdullah BAYINDIR 145

beyaz bırakılmıştır. Mezkûr üç daireye “hedef âyinesi” tesmiye


olunur. Hedefin vasat noktasının 50 santimetre alt ve üstünden
itibaren yirmi santimetre tûlünde ve on santimetre arzında olmak
ve siyahla boyanmış hatt-ı amûdîyi kaimen kat’ etmek ve mesâfât-ı
muhtelifeye göre nişan noktası makamında isti’mâl olunmak üzre
iki müstetîl resmedilerek dâhilleri siyah boya ile doldurulmuştur.
İnsan hedefi ve envâ’ı
(Şekil 5)
İnsan hedefi en geniş mahalli kırk santimetre olmak üzre 170
santimetre yüksekliğinde olup piyâde elbisesi renginde olarak bo-
yanmıştır. Palaska kayışlarıyla pantolon siyah olmalıdır.

114
Hedefin Envâ’ı:
B. Baş hedefi: Başın yukarısından itibaren aşağı doğru olmak
üzre 0,35 metre
c. Göğüs hedefi: 0,5 metre
h. Kısm-ı ulyâ hedefi: 0,85 metre
x. diz hedefi: 1,20 metre yüksekliğindedirler.
Madde: 7 Nişan ta’lîmlerinde müsta’mel edevat
Şekil 6’da görüleceği üzre bir sehba ile bir kum torbası bir de
bâlâda beyan edilen hatt-ı hedef icab eder.
1. Neferâtı istisnasız nişan almaya hazırlamak için evvel-i emir-
de âtîde beyan olunacak sehpadan istifade olunmak lazımdır.
İşbu sehba Şekil 7’de gösterildiği vechle ahşaptan mamul
amûdî bir sütun üzerine mâ’ilen geçirilmiş bir başlıktan ibaret
olup mehmâ ekmen dayanıklı olmak için başlığın altına iki destek
rabt edilmiştir. Muhtelif boyda bulunan neferâtın tüfenklerini isti-
nad ettirebilmek için başlık muhtelif kademelere taksim olunmuş
ve her bir neferin kendi boyuna mahsus kâdemeyi der’akab bula-
bilmesi için her bir kâdemeye birer numara vaz’ edilmiştir. İşbu
sehbanın oldukça hafif bulunması lazımdır.
146 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

115
2. Yatarken istinad ile nişan almak için Şekil 8’de gösterilen
avcı hendekleri veyahut mezkûr hendeklerin irtifa’larında olmak
üzre imal edilen küçük sehpalar isti’mâl olunur. Şekil 9
3. Ayakta bir siper arkasından nişan alabilmek için Şekil 10’da
gösterilen boy siperlerinden istifade olunur.
Madde: 8 Mu’allimler
1. Yüzbaşılar zâbitan ve çavuşlarla neferâtın nişan husûsunda
ta’lim ve terbiyelerinden birinci derecede mes’uldürler.
2. Mu’allimlerin ta’lîm ve terbiyeleri için yüzbaşı madde 9’da
beyan edilen ka’ideleri esası ittihaz ederek mu’allimleri layıkıy-
la ve mükemmel ve kaide tahtında terbiye etmelidir. Çünkü ne-
ferâtın ileride kavâ’ide tatbîkan nişan husûslarında ta’lîm ve ter-
biyesi mu’allimlerin ta’lîm ve terbiyelerine ve aleddevam nişan
ta’lîmleri esnasında kendilerine ait vezâifde sa’y-ü gayret etmele-
rine tevakkuf eder.
3. Nişan meydanlarında lüzumu takdirinde tüfenklerin güzel
nişan atıp atmadıklarını bizzat endaht ile tecrübe ve endaht esna-
sında tüfenklerde zuhûr edecek olan cüz’î hataları dahi meydana
çıkarmak için p gibi tüfenklerle birkaç el fişenk atmak icab ede-
ceğinden zâbitan ile çavuşlar ta’lîmnamede münderec kavaidi ta-
mamıyla öğrenmeleri ve bizzat endaht husûsunda dahi maharet
ve meleke kesb etmeleri ve evvelce kesb etmiş oldukları maharet
ve melekeyi muhafaza ve ikmal için her gün icrâ edilecek nişana
hazırlık ta’lîmlerinden bizzat ta’lîm etmeleri icab eder.

116
Her bir zâbit ile çavuş muhârebede icrâ edilecek ateşler hakkın-
da yalnız kendi rütbelerine ait hıdmetleri öğrenmiş ve yapmaya ik-
tidar kesbetmiş olmayıp belki yüzbaşıya neferâtın muhârebede icrâ
edeceği ateşlerin ne yolda icrâ edeceği husûsundaki ta’lîm ve terbi-
yede dahi matlûb derecede yardım ve mu’âvenet edebilmeleridir.
Abdullah BAYINDIR 147

4. Mu’allimlerin dirayet ve fetanetleri ve ahlak ve tabi’atlarının


neferâtın nişan endahtındaki terakkilerine pek çok dahl-ü tesiri
vardır.
Mu’allimler neferin vücutça ve akıl ve dirayetçe olan kabiliye-
tini nazar-ı dikkate alarak ona göre mu’âmele etmeye ve her bir
tazyik ve fena mu’âmeleden sakınmak lazımdır.

117
Madde: 9 Endahta dair usûl-i terbiye
1. Neferâtın endahta dair usul-i terbiyeleri tedrîcen icrâ edil-
melidir.
Kâffe-i icrâattaneferâtın ahlak ve dirayetini nazar-ı mütalaaya
alacağı gibi usul-i terbiyede neferâta gösterilecek mevaddin dahi
gayet sade ve kısa ve açık ve doğru olmasına ziyâde ehemmiyet ver-
mek ve onların bir siyak ve müsavat üzre terbiye ve terakkilerine
merak etmemek lazımdır.
2. Nişana hazırlık ta’lîmlerine endaht olunduğu zaman tüfenk-
te zuhûra gelecek hâlâtı neferânın kolaylıkla anlayabilecekleri bir
surette ta’rif ve beyanıyla bed’ olunup ba’dehû nişangâh ve arpa-
cığın ta’rif ve usul-i isti’mâliyle ne suretle nişan alınacağı ve nişan
alır iken vukû’a gelen hataların ve andan sonra dahi hedeflerin
ta’rîfine geçilir. Ba’dehû tüfengi kabzasından kavramak ve kum
torbası üzerinde tetiği çekmek usulleri gösterilir. Bu ta’lîmlerle bir-
likte nişan alır iken isti’mâl olunan mafsalları sühulet ve serbestçe
hareket ettirmeye ve kol ve ellerin sinirlerine kuvvet vermeye mah-
sus olan tüfenkli ve tüfenksiz idman ta’lîmlerinin bervech-i âtî ak-
sâmı yaptırılır. Başın ileriye, geriye ve yan tarafa bükülmesi, başın
sağa ve sola ve gövdenin yan tarafa dönmesi, kolları uzatmak, kol-
ların hareket-i devriyesi, ellerin hareket-i devriyesi, tüfengi ileriye
ve yan tarafa uzatmak ve kaldırmak, tüfengi yan tarafa ve ileriye
götürmek, bundan sonra nişan almak için tüfengi hedefe tevcih
etmek usulüne geçilir. Ayak vaziyetleri evvela tüfenksiz ve ba’dehû
tüfenkle gösterilmelidir.
148 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

118
Ba’dehû silah davran vaziyeti almak ve ondan sonra ayakta
istinatsız nişan vaziyetinde tüfengi omuza kavîce yerleştirmek
usulleri gösterilir. İşbu vaziyette neferâtı ziyâde yormamak için
çok durdurulmayıp bilcümle tashihat kısa olarak icrâ edilmelidir.
Ayakta istinadsız nişan almak için tüfengi hedefe tevcih hareke-
tinde neferâtın vaziyetleri derece-i kifayede yoluna girdikte bizzat
nişan almak usulüne geçilip fakat bu vaziyette tetiği çekmek ve
istinad noktasına getirip düşürmek hareketleriyle işgal edilmez.
Bu sebepten böyle tüfengi hedefe tevcih etmek ve nişan almak ve
tetiği çekip düşürmek hareketleri birlikte olarak evvela istinadlı ve
ba’dehû istinadsız gösterilir. Ayakta istinatsız nişan vaziyetinden
sonra yatarken diz üstünde ve siper arkasında ve avcı hendeğinden
ve ağaç arkasından ve müteharrik hedeflere nişan almak usulleri
gösterilir.
3. Gerek tek ve gerek mükerrer ateşe göre silah doldurmak ha-
reketinin ta’lîmnameye muvafık bir surette icrâ edilmesine ziyâ-
desiyle dikkat edilmelidir. Tüfengi hedefe tevcih etmek ve nişan
noktasına bakmak hareketleri ta’lîm edilir iken hedefi çabuk nişan
hattı istikametine getirmek husûsuna pek ziyâde ehemmiyet veril-
melidir. Ta’lîm fişenkleri isti’mâli bu husûsun teshîline pek ziyâde
medârı vardır.
4. Nişan vaziyetlerinde mu’allimin mahalli bittercih nişancı-
nın solu ilerisidir. Çünkü buradan mu’allim nişancının vücuduyla
tüfengin vaziyetinde ve tetiği çekmek ve istinad noktasını alarak
düşürmek hareketlerinde vukû’a gelecek hataları en a’lâ bir surette
görebilir.

119
Fakat mu’allimin daimi bir mahalde bulunmaya mecburiyeti
olmayıp belki lüzumu görünen herhangi bir yerde mahallini itti-
haz edebilir. Herhangi bir vaziyette edilen hatalar o vaziyette iken
tashih edilir ise daha kolay öğrenilir. Lakin edilecek olan tashihat
Abdullah BAYINDIR 149

bahusûs ayakta istinatsız nişan vaziyetlerinde vuku’a gelen hatala-


rın tashihi hem neferâtın yorulmaması ve hem de sukûneti kaybet-
memeleri için gayet kısa ve sukûnetle vuku bulmalıdır.
Nefer tetiği çekip düşürdükten sonra bir miktar o vaziyette
durmasıyla rahatsızlık ve emniyetsizlik ve ateşin korkusu sebeple-
riyle tabii husule gelecek hataların önü alınır. Ateşten sonra gayet
sukûnetle tüfengi geriye almalıdır.
5. Muhârebede yalnız bir nefer (keşif ve sair hıdmetlerle mükel-
lef olan) düşmeni gördüğü anda yapması elzem olan şeyler: İlerisi-
ni güzelce ateş altına alınacak vechle açık olmak şartıyla münasip
gördüğü bir mahalle kendisini atmak ve tüfengini istinad ettirmek
için münasip bir mesned bulmak ve kendisini düşmenden setr et-
mek ve mesafeyi tahmin etmek ve nişangâhı intihab etmek ve ge-
rek mesafeye ve gerek hedefe göre nişan alınacak noktayı tahattur
etmek ve gayet maharet ile nişan almak ve lüzumuna göre nişan
almanın envâ’-i muhtelifesinden tamamıyla istifade etmek ve en-
dahttan sonra hemen başını aşağıya indirerek çabuk ve maharet-i
tâmme ile silahını doldurmak ve lüzumu takdirinde gayet çevik
olarak hazineyi isti’mâl etmek husûsatından ibarettir.

120
Bu zikredilen mevâd lâyıkıyla öğrenilmedikçe muhârebede
silahın faideli ve müessir bir surette isti’mâli mümkün olamaya-
cağından aleddevam ta’lîmler icrâsıyla efrâda evsâf-ı mezkûreyi
iktisab ettirmeye ziyâdesiyle ehemmiyet verilmelidir. Bahusûs tü-
fengi hedefe tevcih etmek ve ba’dehû nişan almak ta’lîmleri bütün
hıdmet-I askerîye müddetinde aslâ terk edilmeyerek muhtelif ker-
telerin isti’mâliyle mesâfât-ı muhtelifeye nişan almak usulleri mü-
temadiyen ta’lîm edilmelidir. Bunlarda neferâtın usul-i terbiyesi-
nin tahminen bervech-i zir beyan olunan usulde olması faidelidir:
Kur’a neferâtı geldikleri günden itibaren nişan ta’lîmlerine bed’
edip ve bütün üç sene zarfında her gün sabah ve ahşam ta’lîm-
lerinde mezkûrta’lîmle iştigal olunmalıdır. Her bölük kendi ace-
150 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

milerini bizzat terbiye etmelidir. Bölük yüzbaşısı kendince ma’lûm


olan bir çavuşu nişancı çavuşu namıyla mu’allim ve bir onbaşı veya
müste’id neferi ona mu’âvin intihab eder. Muavinin hıdmeti şe-
kil 6’da gösterilen edevatı her gün bizzat ta’lîm meydanına getirip
götürmek ve iktizasına göre çavuşa ta’lîm cihetinden mu’avenet
etmektir. Acemiler diğer ta’lîmlerle meşgul olmakta iken nişan-
cı çavuşu bütün gün onlara nişan ta’lîmlerini göstermeye mecbur
olup ve yüzbaşı bölük mülazimi dahi çavuşun hatalarını tashih et-
mekten mes’uldür. Nişancı çavuşu neferâtın birine ta’rîf eder iken
diğerlerinin dahi işiterek müstefid olmaları için yanına iki ila üç
nefer celb etmelidir.

121
Nişan ta’lîmleri tedrîcen gösterilmek icab ettiğinden beher
def’ada nefere tahminen ne kadar şey ta’rîf olunmak lazım gelece-
ğini ta’yîn etmek için âtîde beyan olunan usule ri’âyet olunması ve
ta’rîf olunacak şeylerin daima sade ve açık ve neferâtın anlayabile-
ceği tarzda olması icab eder.
Dördüncü defada
Çavuş tüfengi ve onun kundak ve namlu kısımlarını ve arpa-
cıkla nişangâh ve gezini (aksâm-ı sairesini göstermelidir) üzerleri-
ne parmağını koyarak neferâta birer birer gösterdikten sonra on-
lara dahi bizzat parmaklarıyla irâe ettirip anlamadıkları takdirde
tekrar ettirir. Bir kerede manivelayı açıp ta’lîm fişengini (var ise)
fişenk yatağı derununa ithal ve manivelayı kapadıktan sonra tetiği
çekip düşürerek tüfengin nasıl doldurulup ateş açılacağını neferâta
göstererek bir fikir vermek ve bunu onlara tekrar ettirmemek icab
eder. Çavuş her def’ada göstereceği şeyleri bu usule tatbîkan bölü-
ğün kâffe-i neferâtına gösterip şayet içlerinden bazıları ta’rîf edilen
şeyleri tamamıyla anlamadıkları takdirde mutlaka anlatacağım
deyu uğraşmayıp ikinci def’ada ta’rîf olunacak kısma birinci defa-
da ta’rîf olunan şeyleri bir defa daha tekrar ile bed’ eder.
Abdullah BAYINDIR 151

122
İkinci defada
Tüfengi kum torbası üzerine vaz’ ederek âtîdeki ta’rîfâtı icrâ
eder. (Tüfengin kum torbası üzerinde iyice durması için el ile üze-
rine bir oluk yapmalıdır ve kum torbası dahi pek ziyâde dolmuş
olmamalıdır.) Nişangâh gezinin ortasından ve arpacığın tepe-
sinden geçen hatta (hatt-ı nişan) denildiğini (hatt-ı nişan âdî tel
ile neferâta gösterilmelidir) ve her ne zaman hatt-ı nişanla ileride
herhangi bir noktaya bakılır ise nişan alınmış olacağını neferâta
ta’rîf ettikten sonra tekrar ettirilmelidir. Ba’dehû nişan almak için
âtîdeki şartları dahi söylemelidir:
Birinci şart: Tüfengin daima doğru bulunması yani her iki göz
açık olduğu halde nişangâhın üst sathına bakarak tüfengin doğru
durup durmadığı tahkik olunmalıdır. Bundan sonra tüfenk sağa
eğrilir ise kurşunun sağa, sola eğrilir ise sola gideceği söylenme-
lidir.
123
İkinci şart: Arpacığın tepesi kullanılacak gezin bulunduğu sat-
hın üst kısmıyla bir yükseklikte yani (silme) olarak bulunmalıdır
ve buna (silme arpacık) Şekil b ta’bir olunur ki daima bu gibi ar-
pacıkla nişan almalıdır. Eğer arpacığın tepesi nişangâhın üst ke-
narını yukarıya doğru aşar ise kurşun uzak üst kenarından aşağı
bulunur ise kısa vurur. Bunlara yüksek ve alçak arpacık tabir olu-
nur. Şekil c-h
Üçüncü şart: Arpacık daima gezin ortasında bulunmalıdır. Şa-
yet yanlardan herhangi birinde iken nişan alınır ise kurşun arpa-
cığın alındığı tarafa gider. Şekil k
Üçüncü defada
Nasıl nişan alınacağı gösterilmelidir. Bunun için mu’allim ev-
vel-i emirde bâlâda zikredilen şartlara tatbîkan nişan tahtası üze-
rinde herhangi bir noktaya nişan alarak neferlere hangi noktaya
nişan aldığını süal ve bu vasıta ile onları imtihan eder. Ba’dehû
152 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

nişan tahtası üzerinde vaki herhangi bir nokta üzerine bizzat nefe-
rin nişan almasını emr ve nefer nişan alıp mu’allim bizzat tahkik
ettikten sonra diğerlerine dahi evvelki neferin almış olduğu nişana
baktırarak doğru nişan alınıp alınmadığını süal eder.

124
İşte bu vechle yanında bulunan diğer neferlerin nişan almaya
dair ma’lûmâtları olup olmadığını tahkik eder. Şayet nefer hata-
lı nişan almış ise yine kendisine ihtar ederek tashih ettirir. Eğer
merkum bizzat tashih edemez ise diğerine tashih ettirir. Yanında
bulunan neferlere dahi nişan almakta iken aynı mu’âmeleyi eder.
Nişan alınacağı zaman sol göz kapanmalıdır. Sol gözünü kapama-
ya muktedir olamayan neferâtın gözü bir bez ile kapatılır veyahut
iki gözü açık olduğu halde nişan aldırılır. Nişan alır iken tüfenge
verilmesi lazım gelen cihet ve istikamet yalnız sağ el ile dipçikten
tutularak verilir. Zikredilen usule tatbîkan bölüğün bilcümle ne-
ferâtı mümkün olduğu mertebe matlûba muvafık bir surette nişan
almayı öğreninceye kadar ameliyata devam etmelidir.
Dördüncü defada
Neferât bâlâdaki ta’lîmleri tamamıyla tahsil ettikten sonra biz-
zat nişan almak usulüne geçmek lazım ise de daha evvel kum torba-
sı üzerinde nefer sağ el ile tüfengi kabzasından nasıl kavrayacağını
öğrenmelidir. Şöyle ki: Nefer sağ el ile kabzayı biraz sağ tarafı yuka-
rısından tam elin ayasıyla tutup parmaklarıyla dahi kavîce kavrar.
El ayası bileğin oynak mahalline kadar kabzaya temas etmelidir.

125
Başparmakla kabzayı üzerinden kavramış ve şahadet parma-
ğın tırnağı korkuluk köprüsünün iç tarafı soluna temas etmek üzre
uzanmış ve diger üç parmak kabzayı altından tamamıyla kavramış
ve başparmakla orta parmağın birinci boğumları mümkün mer-
tebe birbiri üzerine gelmiş bulunmalıdır. Şahadet parmak ise aslâ
tetiğe dokunmamalıdır.
Abdullah BAYINDIR 153

Beşinci defada
Madde: 10 Muhtelif nişan vaziyetleri
Bilcümle nişanlarda mevcut metanetli ve serbest ve sıkıntısız-
ca olmalıdır. Tabiiyyetinharicinde olarak vücudun döndürülmesi
ve kuvvetin ifrat derecesinde sarf ve isti’mâli tüfengin vaziyet-i ta-
biiyyesini ihlal edeceği gibi neferatın vücutlarına uydurulmayan
elbise ve teçhizat dahi silahın serbest olarak isti’mâline mani olur.
Ayakta nişan vaziyeti almak için neferin yüzü hedefe müteveccih
ve piyâde talimnamesinde beyan olunan usule tatbikan tüfenkle
rahat dur vaziyetinde iken hazır ol vaziyeti alıp rub’ sağ eder. Bu
esnada sağ el ile tüfengi bir mikdar yerden keserek birlikte sağa
getirdikten sonra yere vaz’ eder.

126
Ayakların yapmış olduğu rub’ sağı baş ve omuzlar ile gövde ve
kalçalar dahi yapmalıdır. Bâlâda beyan edilen vaziyet alındıktan
sonra nefer sağ el ile tüfengi yerden keserek sağ ayağı tahminen
omuzlarının genişliği miktarı (yarım hatve kadar) doğuca olarak
yani aslâ ileriye-geriye getirmemek şartıyla sağa vaz’ eder. Ba’dehû
tüfengi sağ ayağın iç tarafına korkuluk ileriye müteveccih olduğu
halde yere vaz’ eder. Bu halde dizler baldırların cüzî gerilmesiyle
geriye alınır. Karnı geriye çekmemek ve göğsü ileriye çıkarmamaya
dikkatle beraber omuzları dahi yükseltmemelidir. Vücdun kısm-ı
ulyâsı kalçaların ileriye çıkarılmayarak tabii bir surette kalçalar
üzerine oturtulmalıdır. Bu halde vücudun sıkleti ayakların yalnız
pençeleri üzerine verilmiş olmayıp ökçeler dahi dâhil olduğu halde
bütün ayak tabanları üzerine suret-i mütesâviyede verilmiş olma-
lıdır. Baş boyunun serbest tutulmasıyla hedefi kolayca görebilecek
vechle çevrilmelidir. Ba’dehû tüfengi sağ el ile yukarıya ve ağzını
dahi bir miktar ileriye ve aşağı eğer iken Hemen sol el ile tüfengi
nişangâhın altından tutar ve o anda bâlâda ta’rîf olunduğu vech-
le dahi sağ el ile tüfengi kabzadan kavrar ve bu esnada dahi sol
el ile tüfengi kabzadan kavrar ve bu esnada dahi sol el ile tüfengi
154 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

bir miktar ileriye doğru yıkar iken dipçik tahtası dipçiğin burnu
palaska bel kayışının üst kenarıyla bir hizada bulunmak ve dirsek
dipçik tahtasının dışına dayanmak ve fakat tazyik etmemek üzre
sağ kolun dirseği altına getirilir. Tüfenk ağzı sağ gözle bir hizada
bulunmalıdır.

127
Altıncı defada
Tüfengi hedef doğrultmak ve hatt-ı nişanın nişan noktasına
tevcih etmek. Nişan alır iken dipçik koltuğa çarpmayacak suret-
te tüfenk iki el ile ileriye götürülerek yukarıya kaldırılıp ba’dehû
bilhassa sağ el vasıtasıyla geriye çekilerek kavîce omuza dayanma-
lıdır. Omuzu dipçiğe doğru ileri götürmek veya yükseltmekten ic-
tinab etmelidir ve o halde sağ dirsek dahi takrîben omuz ile bir
hizada bulundurulup dipçik yaka ile omuzun etli mahalli arasında
hâsıl olan çukurluğa yerleştirilir. Dipçiği omuzun köprücük kemi-
ğine veyahut kolun etli mahalline istinad ettirmek büyük bir ha-
tadır. Tüfenk yukarıya kaldırılarak geriye çekildiği esnada hafifce
teneffüs edilip tetik çekileceği anda nefes kesilmelidir. Tüfengi
omuza isnad ettirdikten sonra sağ el yerini değiştirmek veyahut
gevşetmek caiz değildir. Sol el başparmak namlu ile kundak fasl-ı
müştereki istikametinde uzatılmış ve diğer parmaklar hafif surette
bükülmüş olduğu halde tüfengi takriben nişangâh altından bütün
avucuyla tutar.

128
Uzun kolları neferatın sol ellerini nişangâhın biraz ilerisine
kısa ve kolları neferatın azıcık gerisine getirmeleri caizdir. Sol dir-
sek lüzumundan ziyâde ne sağa ve ne sola alınmayarak tabii bir
vaziyette bulunduğu halde gerek omuzları döndürmemek ve beli
kanburlaştırmamak ve vücudunu kalçaları üzerinde döndürme-
mek üzre sol kol tüfengi hedefe tevcih eder. Neferât bu vechle ayak-
ta istinad ettirmeyerek tüfengi hedefe tevcih etmek usulünü öğ-
rendikten sonra sehpa üzerinden hakikaten tüfengi hedefe tevcih
Abdullah BAYINDIR 155

etmek ve nişan almak usulsüne geçilir. Evvel-i emirde kol uzunlu-


ğu kadar bir mesafede sehpanın karşısına ve boyuna mutabık nu-
marada durduktan sonra bâlâda istinadsız nişan vaziyetinde ta’rîf
olunan usule tatbikan silah davran vaziyetini alıp tüfengi doldurur
ve hedefe tevcih eder ise de tüfengi omuzda birleştirirken evvela
ağzını bir miktar yüksekte bulundurup ba’dehû yavaş-yavaş aşağı
ettirerek üst bileziğin tahminen altı parmak aşağıki kısmıyla aslâ
basmamak şartıyla sehpa üzerine istinad ettirmeli. Egerçi tüfengin
sehpa üzerinde vaz’ olunduğu numara yükseklik cihetten avcıya
münasip değilse merkum ayaklarını bir miktar açıp kapamakla
veya ileri ve geriye gitmekle tashih-i hata edip yoksa omuzların
kaldırılıp indirilmesiyle ve kalçaların eğilip bükülmesiyle veyahut
vücudun ileriye ve geriye meyillendirilmesiyle iktiza eden irtifa’
alınmalıdır.

129
Nefer iki göz vasıtasıyla nişangâhın ufki bir vaziyette olduğunu
muayene ettikten sonra sol gözünü kapayıp boynunu germeksizin
başını cüz’î ileriye eğerek ve dipçik üzerine hafif surette dayar ve
nişan alır iken sağ elin salâvat parmağını tetiğe yaklaştırıp istinad
noktasına getirilir. İstinadsız nişan almak için istinad ile icrâ edi-
len usule aynıyla ri’âyet olunması lazım ise de tüfengin ağzı yuka-
rıya kaldırılmayıp doğrudan doğru nişan alınacak noktaya tevcih
olunmalıdır. Setr olunmak veya silahı dayamak husûsunda isti’mâl
olunan mevâddin gerisinde yatarak veyahut diz çökerek mütehar-
rik hedeflere karşı en münasip bir nişan vaziyeti almak madde-
si neferin bünyesine ve arazinin haliyle hedefin nev’ine ve tarz-ı
muhârebeye tabidir. Bu husûsta umumiyet üzre kavaid-i âtiyeye
ri’âyet olunur.
B. Yere yatarak nişan vaziyeti alınırken silah bir mahalle istinad
ettirilecek olur ise nişan vaziyeti sıhhat ve sühûletçe ehemmiyet-i
fevka-l‘âdeye malik olmuş olur. Kâffe-i arazide oldukça bir istinad
noktası bulunacağı gibi tedariki dahi mümkündür. Lakin kasatura
ve süngü hiçbir vakitte istinad makamında isti’mâl olunmamalı-
156 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

dır. Yatarken tüfengi istinad ettirerek nişan almak için nefer ev-
vel-i emrde bir rub’ sağ ettikten sonra tüfengi nişangâhın altından
tutmak üzre sol eline teslim ve iki dizleri üzerine çöker. Lakin sağ
eliyle de yere istinad ederek her iki bacaklarını lüzumundan ziyâde
bir yerden ayırmayarak ve tabii halinde uzanmış oldukları halde
mail bir cebhe ile yere yatıp (bazı neferatın bünyelerine göre müna-
sip bir nişan vaziyeti almak üzre yere tayarken bacaklarını birbiri
üstüne vaz’ etmeleri dahi caizdir.) Tüfengi üst ve alt Martini Hanri
tüfenklerinde üst ve orta bilezikler arasından istinad ettirir.

130
Nefer dört parmağını dipçiğin dış ve başparmağını iç yan tah-
tası üzerinde bulundurmak üzre dipçiği kavramış olduğu halde sol
eliyle tüfengi gayet sıkı olarak omzuna dayayıp hedefe tevcih eder
ve vücudunu dirsekleri üzerine istinad ettirip başparmak üstün-
de olmak üzre sağ el ile kabzayı kavîce kavrar. Tüfenk doldurulur
iken sol elin vaziyeti tebdil olunmaz. Büyük mesafelere nişan alır
iken dipçiği ziyâde aşağıda bulundurabilmek için tüfengi yüksekçe
bir mahalle istinad ettirip icabına dahi ileriye sürerek aşağı bile-
ziğin yakınından Martini Hanri tüfenklerinde orta ve aşağı bile-
zikler arasından bir mahalle istinad ettirilmelidir. Yüz üstü yere
yatarken elden ( istinadsız ) nişan almak için her iki dirsek yere
istinad ettirilip sol el tüfengin kundağını korkuluğun ön tarafın-
dan tutup tüfenge aşağıdan mesned olur ve sağ el kabzadan tutup
tüfengi omuza doğru çekerek hedefe tevcih eder. Husûsât-ı saire
tüfengi her bir mahalle dayayarak ahz olunan nişan vaziyetinde
olduğu gibidir.
H. Diz üstünde nişan vaziyeti bir veyahut iki diz üstünde alın-
mak mümkün olup her iki surette dahi nefer diz çökmezden evvel
bir rub’ sağ ettikten sonra sol ayağının ucu cepheye müteveccih
olduğu halde amûda yakın bir vaziyette yarım hatve kadar ileriye
kor ve bir diz üstünde nişan alır iken sağ dizi yere koyarak oturur.
Bu halde nefer bünyesine nazaran ya istinatsız yahut istinad etti-
rerek (sol kolunu sol dizine dayayarak) nişan alır ve suret-i ahîreye
Abdullah BAYINDIR 157

göre sağ kolu ve dirseği biraz düşük olduğu halde sağ eliyle dipçiği
omzuna ve pek yüksek kertelerle nişan alır iken göğsüne istinad
ettirmelidir.

131
İkinci suretin isti’mâli bilhassa yüksek kerteler için pek mü-
nasip olduğundan bu vechle nişan almak husûsunu dahi neferata
mükemmelen öğretmelidir. Bu suretle alınan nişanlarda sol el için
bir vaziyet-i mahsûsa ta’yîn olunamaz. İki diz üstünde nişan alır-
ken dizler mümkün mertebe birbirinden açıkta bulundurulup vü-
cudu dik tutmak veyahut topuklar üzerine oturmak caizdir. İkinci
halde ayakları haçvârî vaz’ etmelidir veyahut ökçeleri birbirine ya-
naştırmalıdır.
H. Düşmen ateşinden setr olunmak husûsunda kullanmak
mümkün olan bir ağacın gerisinde nişan vaziyeti alınırken ayakla-
ra münasip bir vaziyet verilerek sağ omuz mümkün mertebe geriye
alınır. Ağaç kalın ise sol kolun alt kısmı ve ince ise sol elin iç yüzü
ağacın gövdesine istinad ettirilip ve tüfenk birinci halde elin iç
yüzü üstünde ikinci halde dahi başparmak ile salâvat parmak ara-
sında tutulur. Ağaçlar avcıyı ön tarafından setr edip yan tarafın-
dan setr edemezler. Binaenaleyh bu vechle nişan vaziyeti alınması
yatarak veyahut diz çökerek nişan vaziyeti alırken açık bir endaht
meydanı bulunmadığı vakitlere hasr edilmelidir.
N. İstihkâm arkasında nişan vaziyeti alındığı vakit nefer sağ
ayağı geriye alarak vücudunun sol yan tarafını kâmilen siperin
şiv-i dâhiline dayar.

132
Dâhilen kafa sathı mevcut olduğu halde her iki kolun dirsekleri
sath-ı mezkûra tüfenk dahi siperin şiv-i fevkanisine istinad etti-
rilerek yere yatarken nişan alınan vaziyetinde olduğu gibi tüfenk
omuza çekilir.
158 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

I*354
Madde: 11 Tetiği çekip düşürmek
Tetiği geriye çekip düşürmek keyfiyetinin mermiyi hedefe isa-
bet ettirmek husûsunda pek ziyâde tesiri olduğundan her gün ta-
lim ve tedris edilmelidir. Tetiği çekip düşürmek usulü evvelce sabit
olan tüfenkle icrâ edilmelidir. Bu esnada hatt-ı nişan nişan nokta-
sına tevcih olunduktan sonra şahadet parmağının birinci boğu-
munu tetiğe ne vechle yaklaştırmak ve mütemadiyen ağır-ağır ve
müsavat üzre şahadet parmağının iki evvelki boğumlarını büke-
rek tetiği düşürmek usulleri nefere öğretilmelidir. Şahadet parma-
ğın büküldüğü nisbetinde bilek oynak mahalline kadar tüfengin
kabzasından ayrılmayarak kavîce durması lazımdır. Nihayet tetik
düşeceği esnada şahadet parmak tâ köküne kadar kemal-i sükû-
netle hareket eder ise de bu esnada el ve kol hareket etmemelidir.
Tetiği çekip düşürmek husûsunu neferata daha kolay bir surette
anlatmak için mu’allim olan kimse neferin parmağını tetik üzeri-
ne koydurduktan sonra kendi parmağını neferin parmağı üzerine
vaz’ ile (mu’allim tetiği çektiği esnada nefer aslâ kendisinin tetiği
çekmemesi ve yalnız mu’allim tarafından tetiğin nasıl çekilip dü-
şürüldüğüne dikkat etmesi elzem olduğu ihtar edilmelidir) tetiği
çekip istinad noktasına getirir ve farkına varmak için tetiği çekip
istinad noktasına getirmiş olduğunu nefere söyler.

133
Bir-iki defa bu vechle tekrar ettikten ve tamamıyla tetiği çekip
düşürdükten sonra bizzat nefere aynı hareketi yaptırır. Neferât
bunları öğrendikten sonra onlara ayakta istinatsız olan nişan vazi-
yetinde tetiği istinad noktasına getirip düşürmek usulü talim edil-
melidir. Avcının tetiği çekmeyi öğrenip öğrenmediği tetiği çektiği
zaman şahadet parmağının birinci boğumunun yapacağı harekete
bakarak tahkik etmelidir. Tetik çekilir iken sağ göz nişan nokta-
sından ayrılmayacağı gibi baş ve sağ omuzla sol el dahi hareket et-
memelidir. Tüfenk ateş aldıktan sonra tetiği bulunduğu vaziyette
Abdullah BAYINDIR 159

cüz’î zaman tutarak hangi nutka üzerinde iken tüfenk ateş aldığı-
nı haber verdikten ve sol gözü açıp şahadet parmağını yavaş-ya-
vaş uzattıktan ve başı kaldırdıktan sonra gayet sükûnetle tüfengi
geriye almalıdır. Bazen nişanlara bed’ olunduğu zaman neferata
bervech-i âtî haller ârız olur. Mesela nefer nişan alıp ta nişan hat-
tının nişan nuktasına tevcih ve tamamıyla tatbik olunduğunu gö-
rünce ateş etmek vakti gelmiş zannederek fırsatı kaçırmamak için
kemâl-i telâş ile tetiği çekip ateş eder yani nişan nuktası üzerinde
bir miktar durmak lazım geleceğini unutur. Tetiği bu vechle sür’at-
le çekmeye (birdenbire çekmek) tesmiye olunur.

134
Bundan başka neferatta tüfengin sesinden ve tepmesinden
neş’et eden bir hal daha zuhûr eder. Mesela Neferât-ı merkûme te-
tiği çektikleri esnada sağ omuzlarını hem ileriye ve hem sola doğru
getirdikleri gibi başlarını dahi aşağı indirirler ve gözlerini kapar-
lar. İşte bu vechle tetik çekmesine (korku ile çekmek) denir. Her
iki halde dahi merminin gideceği yer ile tesadüf edeceği mahal
ma’lûm olamaz. Bervech-i bâlâ zikredilen her iki hatanın daimi
surette mu’allim tarafından müşahede olunması mümkün olamaz.
Çünkü hâlât-ı mezkûre neferin tetiği çektiği anda vuku’a geldiğin-
den hâricen müşahedesi Hemen ekseriya gayr-i mümkündür. Ne-
feratın hangi bir nokta üzerinde iken ateş ettiklerini ve merminin
nereye tesadüf edeceğini tamamıyla haber verebilmek husûsunu
öğrenmeleri ve mu’allimlerin bu husûsa ziyâdesiyle dikkat etme-
leri muktezidir.
Madde: 12 Bu âna kadar nişan hakkında zikrdilen
maddelerden hülâsa
Ayakta istinatsız olarak tetiği hedefe doğrultmak ve hatt-ı nişa-
nı nişan nuktasına tevcih etmek ve tetiği çekip düşürmek madde-
leri sıraları mûcebince mücmelen bervech-i ati beyan olunur:
160 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

135
Evvela rub’ sağ etmeli bu esnada tüfengi sağ el ile kaldırmalı
sağ ayağı yeni alınmış olan cebhede olmak üzre yarım hatve kadar
sağa açmalı ve tüfengi dahi sağ ayağın iç tarafı yanında yere isti-
nad ettirmeli ve vücudun sıkleti her iki bacak ve ayak sathı üzerine
müsavat üzre verilmiş olmalı ve başı hedefe doğru çevirmeli ve tü-
fengi doldurmak vaziyetine getirerek doldurmalı sağ el ile kundağı
kabzadan tamamıyla kavramalı ve tüfengi her iki el ile bir miktar
ileriye sevk ederek kaldırmalı ve sağ el vasıtasıyla aslâ müteharrik
olmayan sağ omuza dipçiği yerleştirmeli bu esnada rahat ve sükû-
net üzre lüzumu miktar nefes almalı ba’dehû tetiği çekmeli ve ho-
rosu düşürünceye kadar tamamıyla nefesi kesmeli ve sol el hâl-i
tabi’îsinde olarak tüfengi kaldırıp aslâ bir kuvvet sarf etmemelidir.
Yani tabiatın haricinde olarak tazyik olunmamalıdır. Bu esnada
dahi sağ elin şahadet parmağı korkuluğun içerisine geçirilerek te-
tiğe yanaştırılmış ve tetiği istinad noktasına kadar getirmiş bulun-
malı ve her iki gözle nişangâhın üst kenarından bakılarak tüfengin
sağ ve sola doğru olacak eğriliğini doğrutmalı sol göz kapatılıp ni-
şana bakmaya başlatılmalı nişan hattını doğrudan doğruya nişan
noktasına tevcih etmeli lakin bu esnada ne bel ve ne de omuzlar
eğilip bükülmemeli ve hele omuzlar kaldırılmamalıdır. Hatt-ı
nişan, nişan alınacak nuktaya tatbik olundukta tedric ile ve belli
olmayacak derecede şahadet parmağını bükmeye bed’ edip buna
bilâ fâsıla devam etmeli, sükûnet üzre iken tetiği düşürmelidir.

136
Bâlâdaki usule tatbîken nişan almakta iken murad edilmeye-
rek tüfenk ateş almış olsa bile yine mermi oldukça nişana güzel
isabet edebilir. Eğer nefer tüfengin iyice bir noktaya tevcih olduğu
zamandan istifade edeyim diye birden bire tetiği çekecek olur ise
merminin nereye isabet edeceğini aslâ bilemeyeceği gibi hedefe
isabet husûsu dahi nadiren vuku’a gelir. Ayakta istinatsız olarak
edilecek ateşler ancak tetik sükûnet üzre ve yavaş-yavaş çekildiği
Abdullah BAYINDIR 161

surette hüsn-i netice hâsıl olur. Sükûnet-i tâmme ile nişan nuktası
üzerine tevcih ettikten sonra durup tamamıyla nişana bakmak ve
tetiği yavaş-yavaş çekmek husûsâtı ancak kemal derece dikkat ve
itina ile icrâ olunacak talimler vasıtasıyla istihsal olunur. Nişan alır
iken sağ göz hedeften ayrılmamalıdır. Ateşten sonra nefer hangi
noktaya endaht ettiğini ve nereye tesadüf ettirdiğini haber verdik-
ten sonra şahadet parmağını uzandıktan ve başını dahi kaldırdık-
tan sonra tüfengi geriye almalıdır.
Madde: 13 Tahmin-i mesafe
Kâvaîd-i umûmiyye
Muhârebede icrâ edilecek ateşlerden hüsn-i netice istihsali
nişangâhlarla nişan alınacak mahallin doğru olarak intihab ve
ta’yînine ve bu da mesafelerin sıhhatle tahminine mütevakkıf ol-
duğundan bilcümle zâbitan ve küçük zâbitan ile onbaşı ve neferât
için mesafelerin sıhhatle tahmini elzemdir.

137
Neferler 400 metreye kadar olan mesafelerin şüphesiz olarak
tahminini öğrenmiş ve 800 metreye kadar olan mesafelerin tah-
minini talim etmiş olmalıdır. Zâbitan ve küçük zâbitan ile zeki ve
dirayetli olan neferât 800 metreye kadar olan mesafelerin sıhhatle
tahminine iktidar kesbetmiş ve 800 metreden 1200 metreye ka-
dar olan mesafelerin tahminini talim etmiş bulunmalıdır. Zâbitan
bâlâda beyan olunan mesafelerden başka daha büyük olan mesa-
feleri büyük mikyasta bulunan haritalardan sıhhat ve sür’atle is-
tihrâca muktedir olmalıdır. Tahmin-i mesafe muhtelif tarzda icrâ
edilir. Şöyle ki mesâfât ya göz ile araziyi tedkik ve muayene ederek
tahmin edilir. Bu halde bulunulan noktadan mesafesi tahmin edi-
lecek mahallin güzel ve aşikâr bir surette görünmesi şarttır. Veya-
hut sadâ ile ta’yîn olunur. Bunun için ya ateşin veyahut barut du-
manının görüldüğü zaman ile sadânın kulağa vâsıl olduğu zaman
beyninde olan tefâdul sadânın bir saniye zarfında bittecrübe kat’
ettiği 340 metre ile darb edilir ise hâsıl-ı darb tahmîni matlûb olan
162 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

mesafe-i hakikiyyeden ibaret olmuş olur. Bu usul ile mesafe tahmi-


ni karşıda ateş edici bir düşmanın mevcut olmasına ve bunun dahi
uzak bulunmasına mütevakkıftır. Çünkü sadâ bir saniyeden az bir
zaman zarfında kulağa vâsıl olduğu takdirde hesâbât müşkil olur.
Bina’en’aleyh ekseriyetle araziyi gözle tedkik ve muayene ederek
tahmin-i mesafe etmek usulü kaide-i umumiyye hükmünde ol-
malıdır. Fakat bu usul ile mesafe tahmini pek çok ta’lîme muhtaç
olduğundan aleddevam talim edilmek ve bu talimlerin aslâ arası
kesilmemek lazımdır.

138
Mesafeleri tahmin edebilecek noktalar bazen muhârebe teçhi-
zatıyla teçhiz ve teslih edilmiş neferât ile irâe ettirilip ayakta ve diz
üstünde ve yere yatmış oldukları halde tertib edilmek ve tahmin-i
mesafe edecek olanlar dahi daima ayakta bulunmayıp diz üstünde
ve yere yatmış bulundukları halde dahi mesafeleri tahmin etmek
lazımdır. Oldukça müstevî arazide mesafe tahmininde maharet
kesb edildikte muhtelif arazide dahi tahmin-i mesafe edilmelidir.
Arazinin cinsiyle hava ve vaktin dahi tahmin-i mesafeye dahli ol-
duğunu ve mesela ziya-yı şems parlak ve hava açık olduğu zaman
ve güneş tahmin-i mesafe edecek kimsenin arkasından yani mesa-
fenin nihayetinde bulunan noktanın önünden geldiği ve her tarafı
bir şekilde bulunan arazide tahmin-i mesafe edildiği ve ara yerde
su bulunup üzerinden tahmin-i mesafe edildiği ve mesafesi tah-
min edilecek noktanın bulunduğu arazi parlak ve ziyâdâr olduğu
ve arazi dalgalı olup ara yerde bulunan bazı kısımları müşahede
olunmadığı takdirde mesâfâtın küçük olarak tahmin edileceği-
ni ve bil’ask hava gözleri kamaştıracak derecede sıcak olduğu ve
mesafesi tahmin edilecek noktanın arkası karanlık bulunduğu ve
güneş mezkûr noktanın arkasından geldiği ve hava dumanlı ve
bulanık olduğu ve ahşam üzeri sular kararmağa başladığı zaman
tahmin-i mesafe edildiği ve mesafesi tahmin edilecek nokta mün-
hat olduğu ve düşmen kendisini kısmen gösterdiği takdirde me-
safelerin büyük olarak tahmin edileceğini bilmek lazımdır. Gerek
Abdullah BAYINDIR 163

müferid bulunan eşhâsa ve gerek herhangi bir nokta-i askerîyeye


kadar tahmin edilmiş olan mesafenin doğru olup olmadığına em-
niyet hâsıl etmek için mezkûr mesafeyi ya hatve veya ip ile mesaha
etmek iktiza ederEğer mesafe büyük olup da elde haritası dahi bu-
lunur ise mezkûr mesafe haritadan alınarak ta’yîn edilir. Mesafe
tahminiyle esliha-i nâriyyenin nişanlara dair usul-i isti’mâli yek-
diğerine merbut olduğundan her ikisi birlikte talim edilmelidir.

139
Usûl-i tâlim

A. Hazırlık talimleri
B. Hatvelemek
Tahmin edilmiş olan herhangi bir mesafenin sıhhatle tahmin
edilip edilmediğini tahkik etmek için çavuş ve onbaşılarla neferatı
ve hattâ zâbitanı bile hatve usulüne alıştırmak lazımdır.
Bunun için yüz metrelik bir mesafe birkaç defa âdî yürüyüşle
hatvelenerek her bir defasında atılan hatvelerin adedi zihinde tutu-
lup mecmû’-ı vasatîsi alınır ise 100 metreye göre bir vâhid-i kıyâsî
ta’yîn edilmiş olur. Mesela mezkûr metrelik mesafe için birinci de-
fada 118 ikinci defada 121 üçüncü defada 119 dördüncü defada 122
hatve atılmış ise
118 Birinci defada
121 İkinci “
119 Üçünü “
480 Dördüncü “
480 Yekün “
164 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

140
Dört defada atılan hatvelerin mecmû’u dört yüz seksen olup
dörde taksim edildikte: Hâric-i kısmet yüz yirmi çıkar ki tüz met-
re için atılan aded-i hatvenin vasatîsi olmuş olur. İşte bu usul ile
har zâbit ve onbaşı ve nefer 100 metrelik mesafe için kaç hatve
attığını istihrac etmek yani mezkûr mesafe için bir vâhid-i kıyâsî
ta’yîn etmek lazımdır.
Herhangi bir mesafe hatve ile mesaha edileceği zaman birinci
yüz metre için iktiza eden aded-i hatveyi atarak bir miktar dur-
duktan sonra ikinci yüz metreyi hatvelemek ve orada dahi biraz te-
vakkuf etmek velhâsıl mesafenin nihayetine değin üslûb-i mezkûr
üzre amel ve hareket olunmak ve mesaha esnasında yüz metrenin
kaç kere tekrar ettiğini bellemek için her bir yüz metreyi herhan-
gi bir vasıta ile mesela parmakların boğumlarıyla işaret etmek
muktezidir.Mesafenin nihayet kısmı kesr çıkar yani yüz metreden
noksan zuhûr eder ise mikdarına göre metreye tahvil edilmelidir.
Birçok adedin zihinde hıfzı müşkil olduğundan hatveleri çift ola-
rak saymak yani sol ayakla yürümeye bed’ edip sağ ayak üzerinde
bir, iki ….. ilâ âhirih sayarak her bir yüz metre için iktiza eden çift
hatveyi saymak sühûleti mucib olur. 2
– Mesafe tahmininde vâhid-i kıyâsî ittihaz edilecek mesafelerin
zihinde tekarrur ettirilmesi.

141
Talim ve kışla meydanlarında muhtelif cihet ve istikamette ve
yan taraflara doğru olmak üzre 50 ve 100 metrelik mesafeler me-
saha edilip kazık veya flâmalar ile işaret edildikten sonra neferata
gösterilerek gözlerini alıştırmak ve bu vasıta ile mezkûr mesafeleri
onların zihinlerinde tekarrur ettirmeye gayret etmek iktiza eder.
Yandan görünene herhangi bir mesafe doğrudan doğruya görünen
aynı mesafeden daha büyük görüneceğinden bu esnada işbu iki
hâssayı dahi neferata anlatmak lazımdır. Mezkûr elli ve yüz met-
relik mesafelerin neferatın zihinlerinde tekarrur edip etmediğini
Abdullah BAYINDIR 165

tahkik ve imtihan için mu’allim neferata herhangi bir noktaya veya


kıt’aya elli veya yüz metre kalıncaya kadar tekarrub etmelerini ve-
yahut bulunulan mahalden itibaren elli veya yüz metrelik mesa-
felerin nereye kadar mümted olduğunu ta’yîn etmelerinin emre-
der. Neferât dahi zihinlerinde tekarrur etmiş olan vâhid-i kıyâsîyi
tatbik ederek emrolunan mahallere kadar tekarrub veyahut bulu-
nulan mahalden itibaren elli veya yüz metrelik mesafenin nere-
ye kadar imtidad ettiğini ta’yîn ve irâe ederler. Ba’dehû mu’allim
neferatın tahmin etmiş oldukları mesafeleri ip ile mesaha veyahut
mezkûr mesafeyi evvelce malüm olan bir mesafe ile mukayese ede-
rek edilen hatanın mikdarı kadar neferatı uzaklaştırarak mesafe-i
hakikiyyeyi bir daha onlara gösterip zihinlerine yerleştirir. Nefera-
tın bu usul ile 50 ve 100 metrelik mesafelerin tahmininde maharet
kesb ettikleri görüldükte asıl mesafe tahminine geçilir.

142
İki yüz metreye kadar tahmin-i mesafe etmek
200 metreye kadar olan mesafeler ya evvelce zihinde tekarrur
etmiş olan vahid-i kıyâsîyi tatbik ederek veyahut tahmînî matlûb
mesafeyi zihinde iki müsavi kısma taksim edip kısm-i evvelin kaç
metre olduğunu ta’yîn ve tahmin ettikten sonra dı’fını alarak tah-
min edilir. Fakat birinci usul ile mesafe tahmini daha müreccah
ve faidelidir.
3. Dört yüz metreye kadar tahmîn-i mesafe etmek
B. Yüz metrelik vahid-i kıyasiyi tahmini matlûb olan mesafeye
bir defa ve mesafe büyük olduğu halde birkaç defa tatbik ederek
tahmin-i mesafe edilir. Eğer nihayette bulunan kısım küçük olur
ise işbu kısma elli metrelik vahid-i kıyasi tatbik edilir.
C. Mesafeyi tahmin edecek olan kimse tahmini matlûb olan
mesafeyi iki müsavi kısma taksim edici bir nokta bulduktan sonra
kendisine en yakın olan kısmın kaç metre olduğunu tahmin ede-
rek dı’fını alır ise mesafe-i hakikiyyeyi ta’yîn etmiş olur. Veyahut
mezkûr kısmı dahi icabına göre iki veya birkaç kısma taksim edip
166 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kendisine en yakın olan kısma vahid-i kıyasiyi tatbik ile ne kadar


olduğunu tahmin ettikten sonra iki veya üç ve ilh mislini alacak
olu ise yine mesafe-i hakikiyyeyi istihrac etmiş olur. Bâlâda (B)
de beyan edilen usul mûcebince büyük mesafeler tahmin edilecek
olur ise vâhid-i kıyâsînin tatbikinde ziyâdesiyle güçlük çekilir. Bu
sebepten dolayı (C)’ de beyan olunan usul ile mesafe tahmini daha
müreccahtır.

143
H. Tahmîni matlûb olan mesafenin nihayet noktasıyla tahmin-i
mesafe edecek kimse beyninde bulunan arazinin kâffe-i aksâmı
müşahede olunmadığı veyahut düz ve aynı şekilde olan arazide
büyük mesafeler tahmin edileceği takdirde bu misilli mesafelerin
bidayet ve nihayet noktalarını yan taraflarda mevcut herhangi bir
orman kenarına veyahut ağaç ve telgraf direkleri sırasına ve demir
ve adi yolların istikametine nakil ile tahmin-i mesafe etmek sü-
hûleti mucib olur. Lakin esna-yı muhârebede mesafelerin ekseriya
doğru bir istikamette olarak mümkün mertebe sür’at ve sıhhatle
tahmini icab edeceğinden bilcümle talim ve teftişlerde bu usul ile
mesafe tahminine ziyâdesiyle ehemmiyet vermek lazımdır. Yalnız
yüz metrelik vahid-i kıyâsînin tatbikini öğrenmekle iktifa edilme-
yip belki iki yüz ve daha ziyâde metrelik vahid-i kıyasileri dahi zi-
hinde tekarrur ettirmek ve büyük mesafelerin tahmininde mezkûr
vahid-i kıyasileri dahi tatbik ile tahmin-i mesafeyi teshil eylemek
husûsuna gayret olunmalıdır. Bunun için kışla meydanlarında ve
her gün göz önünde bulunan mesafeler ile sokakların istikametleri
kışlaların tûlleri ve meydanların eb’âdı misilli mesafeler daima ne-
ferata hatvelettirilerek zihinlerine yerleştirili rise mezkûr vahid-i
kıyasilerin sür’at ve sühuletle tatbiki öğrenilmiş olur.

144
4. Sekiz yüz metreye kadar tahmin-i mesafe etmek
Bu misilli mesafelerin tahminine tedrîcen mesafeyi tezyîd ve
numara üçte beyan olunan usule mütabe’at ederek muvaffak olu-
Abdullah BAYINDIR 167

nur. Mesafesi tahmin edilecek noktanın


400 metrenin öte veya beri tarafında bulunduğu veyahut tah-
mini matlûb olan mesafenin mikdâr-ı a’zamî ve asgarîsinin ne ka-
dar olduğu bilindiği halde tahimn-i mesafe keyfiyeti teshil edilmiş
olur. Fakat mikdar-ı azami ile mikdar-ı asgarî beyninde olan far-
kın pek ziyâde olmamasına dikkat edilmelidir. Bu vasıtalrla istih-
rac edilecek neticeler oldukça matlûba muvafık olacağı gibi bâlâda
beyan olunan mevâdd mûcebince dahi amel ve hareket olunduğu
halde mesafelerin sıhhatle tahminine muvaffak olunmuş olur.
Nihayetinde mesafenin tahmini matlûb olan noktanın (800)
metrenin öte veya beri tarafında bulunduğu ve ba’dehû vesa-
it-i malume ile mesafenin mikdar-ı hakikisi ta’yîn edilmek ve bu
husûsta dahi meleke ve sür’at hâsıl etmek muktezidir.
Bin iki yüz metreye kadar tahmin-i mesafe etmek
Tahmin-i mesafe edecek olan kimse tahmini matlûb olan
mesafenin istikameti üzerinde 400-800 metrenin nerelere kadar
mümted olduğunu ta’yîn eder ise tahmininde sühulet hâsıl etmiş
olur. Husûsât-ı saire için 3 ve 4 numaralara müracaat olunmalıdır.

145
Mesafesi tahmin edilecek noktaya kadar arazinin her tarafı
müşahede edilemediği zaman ahvâl-i muhârebe müsait bulundu-
ğu takdirde tahmin-i mesafe edecek olan kimsenin kendi mahal-
lini yan taraflarda bulunan herhangi bir noktaya naklederek tah-
min-i mesafe etmek faidelidir.
Madde: 14
Münferid bulunan bir nefer tarafından nişangâhın usul-i
isti’mâli ve nişan alınacak mahal hakkında kavâ’id
Mavzer tüfenklerinde üç nişangâh mevcut olup bunların birisi
küçük ve sabit nişangâhtır ki bununla 300 metreye kadar endaht
edilir. Ve diğeri ise müteharrik ve vasatî nişangâh veyahut küçük
levhadır ki bununla 350 metre mesafeye kadar endaht olunur. Di-
168 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ğer biri dahi büyük ve müteharrik ve sürgülü nişangâhtır ki buna


büyük levha tesmiye olunur. Yukarıya kaldırıldıkta 400 metreyi
iş’âr edip bundan sonra beheri birbirinden yüz metre farklı olarak
birtakım aksâma taksim olunmuştur. Ve aksâm-ı mezkûrenin be-
heri dahi ellişer metreye taksim edilmiştir.

146
Martini Henri tüfenginin en küçük nişangâhı 100 metre olup
bununla 150 metreye ve 200 metrelik nişangâhla dahi 250 met-
reye kadar endaht edilebilir. Bâlâda zikredilen nişangâhların irâe
etmekte oldukları mesafelerde isti’mâline âtîdeki husûsâtın tesiri
mani’ olmaktadır.
Mesela bizzat tüfenklerin hâl-i tabî’îsinin mürûr-ı zamanla
tebeddül etmesi gerek havanın tesiri ve gerek cephanenin usul-i
imalinde kusur edilmesi ve kezalik avcının üzerine endaht edeceği
herhangi hedefe güzel tesadüf ettirebilmesi için bazen kendisine en
münasip görünen arpacıklardan birini intihab etmesi gibi haller
tabii olarak nişangâhın irâe etmekte olduğu mesafe-i hakikiyye-
sinde isti’mâline mâni’ olur.
Her bir nefer üzerine endagt edeceği hedefin en geniş ve en
yüksek kısmı vasatına tesadüf ettireceği nazar-ı dikkat ve gayre-
te alarak endaht etmelidir. Çünkü bu gibi mahallere en emin bir
surette isabet ettirmek mümkün olur. Bu sebepten dolayı nişan
alınacak noktayı üzerine isabet ettirilmesi murad edilen mahallin
ya tam üzerinde yahut altında veya yukarısında aramak lazımdır.
Bu da hedefin cesametine ve mesafeye göre olur. Merminin nereya
isabet ettiğini güzelce rasad ederek iktizasına göre sonradan bir
miktar yüksek veya alçak nişan almak lazım gelir. Ve bununla be-
raber yana doğru olan hatalar dahi nazar-ı dikkate alınarak tashih
edilmelidir. Hedefler ne kadar küçük olur ise bâlâda zikredilen
husûsâta ol kadar ziyâde ehemmiyet vermek lazımdır.
Abdullah BAYINDIR 169

147
Madde: 15 Muhârebe usûlü üzerüne ateşler
Bu gibi ateşlerden maksat ne olduğu
Muhârebe usulü üzre olan ateşler ta’lim ve terbiyece nişancı-
lığın kâffe-i aksâmının nihayet-i neticesi olduğundan en ehem-
miyetli bir kısımdır. İşte bu gibi nişanlar zâbitân ve şavuşlar ile
neferât-ı askerîyenin endaht husûsunda iktiza eden maharet ve
melekelerini imam ve ikmal eder. Bu usulde icrâ edilecek talimler
oldukça muhârebede zuhûr edecek ahvali andırır bir surette olma-
lıdır. Esas maksat vakt-i musâlahayı bir fırsat addederek zâbitan
ile çavuşlara muhârebede bölük ve takım ve mangaların ateşlerini
idare etmek husûsunu talim ve tedrîs etmekten ve neferata kendi-
lerine ait ateşleri tamamıyla öğretmekten ibarettir. Çünkü muhâ-
rebede kıt’alar ile tesirli bir surette ateş etmeye muvaffak olmak an-
cak her bir tarafın ayrı-ayrı talim ve terbiyesine mütevakkıftır. Bu
sebepten bu gibi talimler tedrîcen icrâ edilmeli yani kolaylardan
bed’ ile tedrîcî olarak güçlerine geçilmeli. Muhârebe usulü üzre
olan ateşler bervech-i âtî iki kısma taksim olunur.

148
Birincisi: Münferiden icrâ edilen ateşler.
İkincisi: Kıt’alar ile yani manga ve tertîb-i seferî üzre bulunan
yarım takım ve takım ve bölüğe veyahut daha büyük kıt’alar ile
olan ateşlerden ibarettir.
Madde: 16 Münferiden muhârebe usulü üzre olan endahtlar
Esliha-i nâriyye yoluyla isti’mâli edilecek olur ise Martin Hanri
tüfenklerinde Hemen her bir kurşunla âtîdeki mesafelerde beyan
edilen hedeflere isabet ettirmek mümkün olabilir:
200 metre mesafeye kadar hedeflerin kâffesine
250 metreye kadar müferiden ve diz çükmüş bulunan düşmene
350 metrede diz çükmüş bulunan bir diziye (yan yana ve bilâ
fâsıla)
170 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

450 metrede en aşağı üç kişiden mürekkeb olan bir mangaya


veya münferiden bir süvârîye isabet ettirmek mümkündür. Eğer
nişangâh ve nişan alınacak nokta evvelce malüm olur ise bâlâda en
son zikredilen mesafelerde (350-400) üzerlerine endaht edilecek he-
defler 300-600 metre mesafelerde olsalar yine isabet mümkündür.
Madde: 17 Hazırlık talimleri
Hazırlık ta’lîmleri tahmîn-i mesafe ile birlikte icrâ edilmeli-
dir. Tahmin-i mesafe ta’lîm edilir iken esliha-i nariyyenin nişan
husûsunda usul-i isti’mâli muhtelif mesafelerden ve muhtelif ni-
şangâhlarla birlikte icrâ edilmelidir. Bu husûsta ta’lîm fişengi ile
kurşunsuz fişenk dahi isti’mâl edilir ise işin hakikatini anlatmaya
daha bir kolaylık hâsıl olmuş olur.

149
Muhârebe usulü üzre icrâ edilecek ateşlerden neferât-ı askerî-
yenin hazır bir halde bulunması bervech-i âtî aksâmın yoluyla ve
laykıyla tahsil edilmesiyle olur. Evvela bâlâda zikredilen mevâddin
tamamıyla tahsili. Sâniyen Esliha-i nariyyenin muhtelif mesafeler-
de isabet ve te’sîrât cihetinde olan kabiliyetinin bilnimesi. Mu’allim
olan zat ya ta’lîm meydanında veyahut arazi üzerinde kendisince
malüm olan muhtelif mesafelerden ya münferiden veyahut sizi ve
manga ile lüzumu kadar asker ihfâ eder bunlar evvelce mu’allim ile
beynlerinde karar verilen bazı işârât veya boru ile birtakım hedef-
leri iş’âr ederler. Bu askerler yatarken veya diz üstünde veya ayakta
bulunurlar veyahut hareket ederler ve ne kadar zaman kendilerini
gösterecekleri dahi evvelce kararlaştırılmalıdır. Hedef ittihaz olu-
nan neferât arazinin ârızasından ve mevcut bulunan çit ve çalılık
ve ağaç cem’iyetlerinden dahi maharet-i tâmme ile istifade etmeli-
diriler. Mu’allim olan zat hedeflerden birine işaret ederek meydana
çıkartır yanında bulunan nefer hedefi görür - görmez Hemen mü-
nasip bir mevki’de kendisini yere atar.
Abdullah BAYINDIR 171

150
Nefer bunları yaptıktan sonra mu’allim-i merkum ile buna dair
müdâvele-i efkâr etmeli, husûsuyla mevkiini intihab için neyi na-
zar-ı dikkate aldığını bilmek ve ne sür’atle ve nasıl yere yatmak
lazım geleceğini ve siperin ateşe karşı ne faidesi olduğunu ta’rif ve
beyan ettikten sonra intihab olunan mevki münasip değilse de-
ğiştirilmelidir. Ba’dehû nefer mesafeyi tahmin eder (doğru olup
olmadığını mu’allim tahkik eder) ve ona göre iktiza eden nişan-
gâhı tertib ettikten sonra endaht edip etmeyeceğini ve nişan ala-
cağı noktayı söyledikten sonra nişan alığ ateş eder. Burada dikkat
olunacak bir şey var ise o da neferatın nişan husûslarında maha-
ret ahsıl edip etmedikleri ve ateş edecekleri vakit isabet ihtimali
hangi mesafelere kadar mümkün olduğunu anlayıp anlamadıkla-
rını nazar-ı dikkate almaktır. Hedefleri üzerlerine isabet mümkün
olamayacak emsafelerde göstererek neferatın verecekleri kararlarla
vazifelerini tamamıyla çğrenip öğrenmediklerini tahkik etmeli-
dir. Bir hareketten diğer harekete geçmezden evvel evvelki hareket
münakaşa edilmelidir. Neferatın bâlâda beyan olunanmalümatı
oldukça iktisab ettikleri görülür ise kendi kendilerine bırakılarak
ve kâffe-i hareketleri birleştirilerek icrâ ettirip hitamında vukû’a
gelen hataları tashih etmelidir.

151
Evvel-i emirde 150 - 200 metre mesafelerde icrâ-yı ta’lîm edip
ba’dehû 300 – 400 metre mesafelere geçmeli. Eğer neferatın bâlâda
zikredilen şartların kâffesini birlikte dahi iyice icrâ etmeye muvaf-
fak olurlar ise arazi-i muhtelife üzerinde ve hareket ânında iken
aynı hareketleri ta’lîm ve icrâ ettirerek araziden istifade etmek
usulü gösterilmelidir. Mesafeyi tahmin etmek tüfengi doldura-
rak nişangâhı intihab etmek nişan noktasını ta’yîn etmek tüfengi
hedefe etvcih etmek ve hatt-ı nişanı nişan noktasına tatbik etmek
ve endaht noktasını söylemek gibi husûslara mu’allim pek ziyâde
ehemmiyet evrmelidir. Zâbitan ile çavuşlar bu gibi hıdmetlerin
172 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kumanda ve idaresine me’mur olacaklarından onların dahi evvelce


ta’lîm ve terbiyeleri ehem ve elzemdir. Dikkat-i fevkal’âde ile icrâ
edilecek işbu ta’lîmlerde aslâ acele edilmeyip birçok zaman feda
ederek neferatı terbiye etmelidir. Yani bu babda edilecek gayret ve
himmeti ve sarf edilecek zamanı nihayette muhârebe usulüyle icrâ
edilecek ateşlerde olunacak istifadeye feda etmelidir. Acemi tefti-
şinden sonra eski neferler bütün üç sene zarfında bu gibi ta’lîmleri
icrâ etmelidir.

152
Madde: 18 Kıt’alar ile muhârebe usuli üzre edilecek ateşler
ateşlerin tesiri
Kıt’alar ile icrâ edilecek ateşlerde mermilerin kâffesi arazi üze-
rinde bir mahalle isabet etmeyip belki arazinin uzun bir sathına
yani kısm-ı a’zamı sath-ı mezkûrun vasatına ve en azı geri ve ileri-
sine isabet ederler (madde 5,6). İşbu satha yani kurşunların çarptı-
ğı mahalle (mıntıka-i madrûbe) denir.
Mesela 400 metre veya daha büyük nişangâh isti’mâl ederek
kıt’a ile endaht icrâ edilir ve arazi de nişan hattına müvâzî bulunur
ise mermiler (faraza dört yüz metre ile endaht edildi ise) 350 metre
ile 450 metre arasıan tsadüf ederler. Bu halde sath-ı madrub 100
metrelik bir arazi sathından ibaret omuş olur. Eğer birbirinden yüz
metre farklı iki nşangahla endaht edilir ise tam 200 metre mesafe
ateşni tamamıyla daire-i tesiri altına alınmış olur ise de tesirat ol
kadar ziyâde olamaz. Çünkü mermiler matlûb edilen bir noktaya
cem’ edilmemiş olur. Arazi nişan hattına müvazi olmayı da hatt-ı
nişanı kat’ eder ise düşmanın bulunduğu arazi nişan hattıyla bir
zaviye teşkil etmek üzre dik olur ise kurşunların çarptığı mahal
(mıntıka-i madrûbe) zaviyenin tezayüdü nisbetinde tenakus ve
arazi nişan hattına nisbetle münhat olur ise (mıntıka-i madrube)
tezayüd eder ise mahrût-ı mermi hedef üzerine tamamıyla cem’
edildiği vakitte isabet bâlâdaki hallerin her ikisinde birdir.
Abdullah BAYINDIR 173

153
Saff-i harb nizamında bulunan kıt’alara ateşin tesiri herhangi
bir arazide (hatt-ı nişana nazaran müvazi müretfi ve münhat) olur
ise olsun müsavidir. Kol nizamında bulunan kıt’alar aleyhinde
ateşin tesiri araznini cinsine göre muhteliftir. Eğer kollar (bülük,
tabur, alay ….ilh) nişan hattına nisbetle yüksek bir arazide bulu-
nurla rise ateşni tesiri diğer türlü araziye nisbetle ziyâdedir. Çünkü
mahrut-ı mermi bu gibi araziye tesadüf ettiğinde arazinin hatt-ı
nişanla teşkil edeceği zaviye nisbetinde cemiyetli bulunacağından
Hemen kolun kâffesine isabet eder. Herhangi bir arazide olur ise
olsun kol nizamında kıt’alar aleyhine ateşlerin tesiri saff-ı harbde
bulunan kıtalara nazaran ziyâdedir.
Çünkü farzedelim ki saff-ı harb nizamında bulkunan bölüğe
kol nizamında bulunan diğer bir bölük ateş hattıan müvazi bir
arazide bulunsunlar ve her ikisi üzerine de 700 metre nişangâhla
ateş edilsin ve kesafet-i hava dahi o gün hafif olsun. Bu halde tabii
olarak mermiler yüksek gideceğinden saff-ı harb nizamında bulu-
nan bölüğün ve bölükl kolunun birinci takımı üzerinden mahrut-ı
mermi aşar ise de ikinic takımına veyahut mutlaka diğer takımla-
rına tesadüf eder. Kıtala rile icrâ edilen ateşlerin tesiri mesafenin
ziyâdeliğiyle tenakus edeceği gibi mıntıka-i madrûbe dâhilinde
bulunan kâdemenin bulunduğu mevki’e ve hedefin yüksek, geniş,
derin, sık omasına ve kezalik oldukça hava-yı nesîmînin tesirini
sıhhatle takdir etmeye tevakkuf eder.

154
Mesafenin ziyâdekliğiyle tesirat-ı endaht tenakus eder ise de
bölük kolları hakkında bu kazıyyenin bir aks olduğunu gösteriyor.
Mesela: Küçük mesafe dâhilinde bulunan bölük kolu üzerine icrâ
olunan ateşlerin mermileri birinci hedefin (takımın) üzerinden
aşarlar ise ikinci kâdemeye dahi ekseriya tesir etmeyerek üzerin-
den aşarlar. Çünkü küçük mesafelerde mahrek-i merminin inhi-
nası azdır. Yani hatt-ı müstekime daha yakın bulunur. Hâlbuki bü-
174 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

yük mesafelerde mahrek-i merminin inhinası ziyâde olduğundan


âdemelerden birinin üzerinden emrmiler aşar ise hiç olma zise
diğerine tesadüf eder. Bundan anlaşılır ki 700 ve 900 ve ilh me-
safelerde düşmanın ateşine düçar olan bölük kolları hemen saff-ı
harb nizamına geçmelidirler. Eğer düşman kol nizamında görü-
lür ise hemen şiddetli bir surette üzerine ateşe tmelidir. Ma’amâfîh
muhârebede hanginizamda bulunmak lazım geleceği keyfiyeti
araziye ta’biye cihetine ve kıt’âtın kuvve-i maneviyyelerine tabidir.
400 metreden aşağı mesafede bulunacak alçak hedeflere karşı kıta
ile icar edilecek ateşlerden güzel bir netice hâsıl olur. 400 metreye
kadar olan mesafelere (küçük mesafeler) tesmiye olunur.İşbu me-
safeden daha büyük olan mesafelerde ev alçak hedeflere karşı güzel
tesirat hâsıl etmek için bir anda birçok cephanenin sarfına lüzum
ve mecburiyet vardır. Yüksek hedeflerin aleyhine 400 metreden
800 metreye (vasatî mesafeler tesmiye olunur) mesafelerden iyi bir
tesirat hâsıl edilir.

155
800 metrenin haricinde olan mesafelere (büyük mesafeler tes-
miye olunur) bu mesafelerde oldukça hüsn-i netice hâsıl etmek için
hedefler yüksek ve geniş ve umku ziyâde olmak ve çok cephane
sarfetmek icab eder. Yeni mübâya’a olunan 6 ve 7 çağında buluna
tüfenklerele 600 metreye kadar (küçük mesafeler) her nev’ hedef-
lere 600’den 1000 metreye kadar (vasatî mesafeler) yüksek ve geniş
hedeflere ve 1000 metreden ziyâde mesafelerde (büyük mesafeler)
yüksek geniş ve derin hedeflere birçok cephane sarf ederek bir tesir
hâsıl edilebilir. Düşmana verdirilecek telefat ne kadar az zamanda
ve ne kadar ansızın olur ise tesir-i mevisi dahi ol kadar ziyâde olur.
Mesela düşmana yarım saat zarfında 300 kadar telefat verdirildi-
ğinden dolayı hâsıl edilecek tesirat on dakika zarfında ve yine 300
kadar verdirilen telefatın tesiri kadar olamaz.
Abdullah BAYINDIR 175

156
Kıt’a ile icrâ edilecek ateşlerde nişangâhin ûsul-i isti’mâli ve
nişan alinacak mahâl hakkinda ûsul
Nişangâhın usul-i isti’mâli
Martinlerle 600 ve 7,6 çapındaki tüfenklerle 800 metreye kadar
yalnız bir nişangâh kullanılmalıdır.
Mesela bir bölüğün kâffe-i takımları gerek avcı halinde ve gerek
yanaşık sıralarla olsun cümlesi birlikte 500 metrelik nişangâhlara
ateş etmelidir.
Martinlerde 600 ve 7,6 çapındaki tüfenklerde 800 metreden
ziyâde mesafelerde birbirinden yüz metre farklı olma üzre iki ni-
şangâh kullanılır. Egerçi edilen rasadât vasıtasıyla kullanılan ni-
şangâhlardan birinin yüksek veya alçak olduğu tebeyyün eder ise
Hemen bir nişangâhla endaht etmelidir.
Gerek ileriye ve gerek geriye doğru hareket etmekte bulunan
hedefler üzerine 600 ve 7,6 çapındaki tüfenklerle 800 metreden
itibaren yukarıki mesafelerde daima biribirlerinden yüzer metre
farklı iki nişangâh isti’mâl edilir.
İki nişangâhla endaht olunduğu zaman nişangâhlardan birini
birinci ve diğerinin ikinci hatta taksim edip birinci hatta küçü-
ğünü ve ikinci hatta ise büyüğünü vermelidir. Mesela harekette
bulunan hedefler üzerine biri 600 ve diğeri 700 metre nişiangah-
larla endaht etmek lazım gelir ise birinci sırada bulunan neferata
600 metrelik ikinci sırada bulunanlara 700 metrelik nişangâhlarla
nişan endaht ettirilmelidir. Bir takımdan az olan kıt’alar ile iki ni-
şangâhla ateş ettirmeye müsâ’ade olunmaz.

157
Nişan alınacak noktanın ta’yîni hakkında usul
400 metre mesafeye kadar nişan alınması iktiza eden hatta
endaht meydanlarında icrâ edilen endahtlar da görüldüğü usule
tatbikan ta’yîn olunur. 400 metreden büyük olan mesafelerde bila
176 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

istisna daima hedefin alt kenarına nişan alınır. Bir nişangâhla en-
daht edildiği zaman nişan noktası bazen tebeddül eder.
Madde: 20 Ateşlerin intizam ve idaresi ateşleri idare etmek
kavaid-i umumiyye
Muhârebelerde kıt’alar ile icrâ edilen ateşlerden güzel bir netice
hâsıl edebilmek için mutlaka kumanda eden zatın hüküm ve nü-
fuzu altında olmak üzre ateşlerin idaresi lazımdır. Kaide ve nizamı
vechle icrâ edilen ateşlerin tesiri ziyâde olacağı gibi hüsn-i neti-
cesi dahi büyük olur. İcra edilen ateşlerden istifade olunmak için
teennî ve sukûnet ile mülahaza etmek ve tabiye husûsunda kuv-
ve-i muhakemeye malik olmak ve mesafe tahmininde tamamıy-
la maharetli bulunmak ve ve güzel rasadât icrâ etmek ve arazinin
halinden anlamak ve elde bulunan eslihanın ateşlerde ne derece
tesiri olduğuna dair maharet ve meleke edinmiş bulunmak şart-ı
azamdır. Zâbitan-ı askerîyye bu gibi evsâfa nacak birçok ameliyat
sayesinde malik olabilirler. Ateşin idaresi için umumiyetle âtîdeki
mevâddi bilmek icab eder.

158
Ateşe bed olunacak mevki’in intihabı ve tutulması
Bir mevki’in intihabında birinici derecede mevki’-i mezkûrun
tabiye cihetinden olan faide ve mahzurunu ve ebrvech-i âtî şeratit
hazi olması nazar-ı dikkate alınmalıdır.
Birincisi: Ateşlerden isrifade edebilmek için mevkiin ilerisinde
bulunan arazi açık olmalıdır.
İkincisi: Avcıları mümkünm mertebe düşmanın ateşinden setr
etmeli.
Üçüncüsü: İntihab edilen mevkiin cesametinden sarf-ı nazarla
ne miktar askerle tutulması icab edeceği kayfiyeti muhârebeden
matlûb edilen maksada ve istenilen harhangi bir tesirini husulü
için sarf edilemsi icab eden cephanenin mikdarına ve ol cepha-
nenin sarf olması için mevcut zamana göre ta’yîn olunur. Mesela
Abdullah BAYINDIR 177

800 metreden büyük mesafede icar edilecek ateşlerle cüzi bir za-
manda icab eden herhangi bir neticenin husulü için büyük kıta-
larla mevkiin tutulması icabe der. Mevki intihab olunduktan ve o
ava çıakrılacak kıtaların mikfarı dahi ta’yîn edilditkten sonra iş ol
kıtaların ne vechle ava şıkarılacağına kalır.

159
Mesela takım zâbitlerine takımlarının tutacakları yerler derden
nereye kadar olacağı gösterilir ve takımlar beyninde bırakılması
iktiza eden aralıklar dahi tamamıyla tefrik edilir ise kumanda
ve idare husûsu teshil edilmiş olur. Takımlar kendi dâhillerinde
daima almış oldukları aralıkları muhafaza edip düşman ateşinin
tesirini tenkis için bazı kere takımların neferatı beynlerinde olan
aralıklar ziyâdeleştirilebilir.
2. Mesafeleri ta’yîn ve işaret-i mahsusa ile irâe etmek: Eğer va-
kit ve hal müsait ise mevki intihab olunduktan sonra ilerisinde
bulunan arazi üzerinde uzaktan kolaylıkla görülebilecek vechle
düşman tarafından tutulması muhtemel olan kâffe-i nukât ve ma-
hallere kadar mesafeler ya hatve ile veya ölçülerek ta’yîn edildikten
sonra neferata gösterilir.
Arazi üzerinde kolay görünür noktalar bulunmadığı takdirde
400 ve 600 ve 800 metreye kadar mesafeler aynı susuller ile düş-
man tarafından farkına varılmamak ve bizim taraftan bir karışık-
lığı mucib olmamak üzre kolay görünmek şartıyla birtakım işaret-
lerle belli edilmelidir. Eğer vakit yoksa (düşmanın gelmesi yakın
ise) mesafeler ya tahmni ile ta’yîn yakında ateş etmekte bulunan
topçu ve piyâdelerden süal olunur veya elde bulunan haritalardan
alınır veyahut tahmin-i mesafe aletleriyle mesaha edilir. Eğer me-
safeler takımın kâffe-i neferât ve çavuşları tarafından biribrlerine
bakmaksızın (birinin tahmin ettiğinden diğeri malümat almaksı-
zın) tahmin edilip de macmu’unun vasatîsi alınır ise en a’lâ ve en
sahih olarak tahmin edilmiş olur.
178 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

160
Mesela takım zâbiti tarafından mesafe tahmininde kendisince
iktidarı malüm olan 2- 3 kimseyi yanında bulundurup görünecek
hedeflere kadar bizzat tahimn-i mesafe ederek hâsıl edecekleri ne-
ticeyi takım zâbitine söyler. Bunlar yalnız ateş altına laınan hedef-
lere dikkat etmeyip muhârebe meydanında mevcut arazinin diğer
kısımlarına dahi atf-ı nazar etmelidirler.
Hedefin intihâbi (seçimi) ateşe bed olunmak için münasip
zaman-i endaht vasıtasıyla nişangâhı tanzim etmek
Hedeflerin intihabında evvel-i emirde tabiyece olan ehemmi-
yetleri (çünkü bir anda ve muhtelif mesafelerde muhtelif hedeflerin
görülmesi muhtemeldir) ba’dehû yükseklik ve derinlik ve genişlik
ve sıklıkları nazar-ı mütalaaya alınmalıdır. Hedeflerin sık-sık teb-
dili ateşlerin dağınık olmasını (mermilerin dağınık olmasını) mu-
cib olacağından ictinab olunmalıdır. Ateşe bed’ olunmazdan evvel
birlikte getirilmiş olan cephanenin miktarı muayyen olduğunu ve
cephanenin oldukça mikdarını sarf etmek kuvvetin bir kısmını
sarf etmek demek oldunğunu dahi tahattur etmelidir. Binaenaleyh
cephane yalnız değeri olduğu zaman sarf edilmelidir. Herhangi bir
hedefin ateş tahtına alınmasına karar verildiği halde muhârebeden
matlûb edilen maksada vüsul için iktiza eden cephanenin sarfına
dahi karar verilmelidir. Çünkü tesirsiz bir ateş kendi askerîmizin
kuvve-i maneviyyesini tenkis ve bil’aks düşman askerînin kuvve-i
maneviyyesini tezyid eder.

161
Ahvâl-i muhârebemüsâ’ade ettiği halde endaht vasıtasıyla tah-
min-i mesafe edilir ise mutlaka bervech-i zir şartların mevcut
olması icab eder. Şöyle ki: hedeflerin ilerisinde bulunan arazi ta-
mamıyla müşahede edildiği ve hedeflerin sabit bulunduğu ve du-
manla mestûr olmadığı ve arazinin hali mermilerin yere vurduğu
zaman görünmelerine müsait bulunduğu (kuru toprak ve kum
olup da çamur ve bataklık olmadığı) ve asıl kıt’a düşman tarafın-
Abdullah BAYINDIR 179

dan şiddetli ateşe düçar olmamış bulunduğu ve icrâ edilecek bu


gibi ateşlere vakit müsait olduğu zaman kabil-i tatbik olacağından
pek müstesna hallerde isti’mâl olunmalıdır. Böyle bir maksat için
yarım takım veya takımla ve yalnız bir nişangâhla hedefin her-
hangi bir notası üzerine nişan alarak yaylım ateş etmelidir ki kâf-
fe-i mermiler bir yere çarparak müşahede olunabilirler. Mermile-
rin hedefin önüne çarparak müşahede olunabilmeleri için birinci
yaylım ateşte mümkün mertebe küçük nişangâh intihab ve matlûb
edilen mesafe bulununcaya kadar nişangâhı büyüterek ateşe de-
vam etmelidir.
4. Ateşlerin şiddeti muhârebeden beklenilen maksada ve hede-
fin cininse ve mevcut bulunan cephanenin miktarına göre ta’yîn
edilir. Eğer avcı hattı ilerisinde barut dumanı tecemmü’ eder ve
hava açık olmaz ise ateşin şiddeti az olur. Vasatî mesafelerde bulu-
nan alçak hedefler üzerine şayet ateş edilecek ise ekseriyetle yalnız
yavaş ateş edilir.

162
Küçük mesafelerde bulunan her nevi hedefler ile diğer mesafe-
lerde bulunup ta cüzi zaman kendisini gösteren yüksek ve umku
ziyâde hedefler üzerine dahi şiddetli ateş edilir. 700 metrenin beri
tarafında ilerlemekte bulunan düşman avcısı üzerine ve 800 metre-
nin haricinde bulunan topçu aleyhine şiddetli ateş edilir. 7,6 çapın-
daki tüfenklerle 800 metrenin beri tarafında ilerlemekte bulunan
düşam avcısı üzerine ve 1000 metrenin haricinde bulunan topçu
aleyhine şiddetli ateş edilir. Ateşerin envâ’ı: Yaylım ateş, avcı ateş,
hazinden (mavzer tüfenkleriyle) ateş, martini ile 7,6 çapındaki tü-
fenklere çabuk ateş namlarıyla üç nev’dir. (Hazineden ateş yerine
martini ve 7,6 çapındaki tüfenklerele daimi çabuk ateş tehattur
olunmalıdır.)
B. Yaylım ateş vasıtasyıa kıt’ât-ı askerîyenin idareleri kolay ve
mermilerin bir anda hedefe vurmasından nişangâhın kolaylık-
la tashihi mümkün olacağı gibi mermilerin düşmana birdenbire
180 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

çarpmasından dolayı tesirat-ı maneviyyesi dahi ziyâdedir. Muhâ-


rebe gürültüsü sebebiyle tertib-i seferî üzre ve yanaşık sıra ile bu-
lunan takıma sadânın yetişmesi pek de mümkün olamayıp avcı
halinde bulunan bir takımda bu husûs büsbütün mümkün olama-
yacağından yalnız muhârebeye bed’ edildiği ve bizzat düşmanın
tesirli ateşine düçar olunduğu zaman yaylım ateşler kabil-i icrâdır.

163
C. Avcı ateşi-Avcı hattında icrâ edilen ateşler kaideten avcı ate-
şinden ibarettir. Nefer avcı hattında gayet mükemmel olarak nişan
aldıktan sonra münasip vakte kadar bekleyerek ateşe deceğinden
ve bu sebepten isabet ihtimali dahi ziyâde olacağından avcı ateşi
gayet a’lâ bir ateştir. İcar edilen ateşlerden bir hüsn-i netice istihsali
yalnız mükemmelen nişan alıp sükûnetle ateş etmeye mütevakkıf
olup acele ve telaşın hiçbir fiadesi olmayacağı avcıların zihinlerine
yerleştirilmelidir. Avcı ateşi iki türlüdür.
Birisi yavaş avcı ateşidir ki diziler beyninde bervech-i âtî münâ-
vebeten icrâ edilir. Şöyle ki: Dizide bir nefer ateş ederken diğeri
mermilerin vurduğu mahalli rasad ve edilen hataları ihtar ederek
arkadaşını tashih eder. Endaht etmiş olan nefer tüfengi doldur-
duktan sonra diğeri ateş edebilir (lakin mecbur değildir.) şayet biri
doldurur iken diğeri ateş eder ise doldurmak meşguliyeti sebebiy-
le matlûb edilen rasad icrâ edilemez. İkincisi şiddetli avcı ateşidir
ki bütün avcı hattında bulunan nefarat birbirini beklemeyerek
herkes hedefi görüp ve iyi nişan aldığına ve tesadüf ettireceğine
emin olduğu halde ateş eder. Eğer hedef tamamıyla görünmez veya
düşmanın avcı hattı ilerisinde barut dumanı birikerek hedefin gö-
rünmesine mâni olur ise dumanı nişan nokatsı itthaz ederek ateş
eidlebilir. Ateşlerde şiddetliden yavaşa ve yavaştan şiddetliye ge-
çilmesi ya bizzat neferât tarafından vuku bulur vayhut kumanda
eden zatın bağırarak irâd edeceği ihbar kılıklı (yavaş ateş! Şiddetli
ateş!) kumandalarıyla icrâ edilir.
Abdullah BAYINDIR 181

164
Eğer şiddetli ateşten yavaş ateşe geçmek için bağırmakla başa
çıklmaz ise ateşi bütün-bütün kestirdikten sonra betekrar yavaş
ateş kumdasıyla ateşe devam olunmalıdır. Ateşler ya kumand aile
veyahut kumandasız yani neferatın dirayetlerine havale ederek
idare olunurlar. Bu gibi kumandasız ateşler ekseriya vukû’a gele-
ceğinden vakt-i musâlahada pek ziyâde ehemmiyet vererek neferât
mezkûr ateşler için ta’lîm ve terbiye edilmelidir. Mesela zâbitanın
vurulduğu veyahut ateşlerin kumanda ile idareleri mümkün ola-
madığı zaman (dört yüz metrede itibaren tüfengin ağzına kadar
olan mesafelerde) ekseriya kumanda layıkıyla işitilemez ve işitti-
rilmek için birçok bağırmak lazım gelir ki neferata adeta heyecan
ve karışıklık hâsıl olur.
H. Hazinden ateş: Yalnız netice-i kat’iyye istihsali zamanında
tek ateşten fâriğ olarak hazineden ateş edilmekle kıt’ât-ı askerîye-
nin iktidarı tezayüd eder. Eğer muhârebede daima doldurularak
hazineden ateş edilecek olur ise ateşte matlûb edilen çabukluk
hâsıl olmayıp belki betâet hâsıl olur. Bu sebepten lüzum-ı hakiki
göründüğü ve hazineden ateş etmeye vakit müsâ’ade ettiği zaman
doldurulmaya dikkat edilmelidir. Hazineden hem avcı hattında ve
hem de yanaşık sıra ile olan kıt’alarda avcı ateşi edilebilir. Bu halde
hazineden ateş deyu emir verilerek neferât çabuk ateş ederek hazi-
neyi boşaltırlar.

165
Ve kezalik her iki nizamda dahi mümkün oldukta hazineden
yaylım ateş dahi cira edilir. Hazinenin isti’mâline en müsait olan
zamanlar bervech-i âtîdir:
B. Hâl-i ta’arruzîde: Düşmanın mevkiine Allah Allah sadasıyla
hücuma kalkmadan bir an evvel.
C. Hâl-i tedâfü’îde: Düşman süngü ile hücuma kalktığı yani
(hurra!) sadasıyla ilerilediği zaman sarf edilir.
H. Süvârîye karşı ve muhârebede birden bire düşmana tesadüf
182 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

edildiği ve boğaz boğaza gelmezden bir an evvel mesela müstah-


kem ordugâh ve mahâll-i meskûne muhârebesiyle orman vesaire
muhârebelerinde olduğu gibi.
h. Harpten sakınan (ric’at eden) düşman ateşle takip edileceği
zaman bâlâda B ve H’de beyan edilen muhârebe hallerinde ateşle-
rin idareleri ekseriya tamamıyla veyahut kısmen gayr-i mümkün
olduğundan hazinenin isti’mâli neferatın dirayet ve zekavetine
havale edilir yani neferât kendiliklerinden icrâ ederler. Netice-i
kat’iyyenin istihsal olunacağı veyahut tehdit edici herhangi bir
tehlikenin def’i zamanına kadar hazinenin muhafaza olunması
elzem olduğu ve emr-i mahsus olmadıkça hazineden bir kurşun
sarf edilmeyeceği ve ellerinde bulunan tüfenklerle teker ateş edile-
cek olur ise mükemmel bir tesir hâsıl edileceği mütemâdî yapılacak
atlimlerle neferatın zihinleirne yerleştirilmelidir. Bazen müstesna
olarak 300 metre mesafeden 800 metre mesafeye kadar ve cüzî bir
zamanda kendisini gösteren ve ta’biye cihetinden ateşçe büyük bir
tesir istihsali icab eden topçu ve süvârî ve piyâde kolları gibi cesîm
hedefler üzerine hazineden ateş edilir.
Gerek avcu hatları ve gerek yanaşık kıt’alar hazineyi sarf ettik-
ten sonra betekrar doldurmaya vakit bulamaz ve çabuk ateş etmek
üzre ateşe devama mecbur olurlar ise Hemen tüfengi tek ateşe göre
tanzim ettikten sonra çabuk ateş ederler.

166
Ateşlerde verilmesi lazım gelen kumandalar
Ateşleri matlûb edilen hedefler üzerine tevcih ettirme ateşlerin
idaresi için pek güç ve pek mühim bir mesele olduğundan buna
yalnız üzerlerine ateş edilecek hedefleri tamamıyla neferata göster-
mek ve verilecek kumandalar daimi ve her yerde bir siyakta olmak
cihetleriyle muvaffak olunur. Kumandalar mümkün mertebe kısa
olup evvelce düşmanın bulunduğu sitikamet (neferler yüzlerini ol
tarafa çevirip vaziyetlerini uydurmak için) ba’dehû üzerine ateş
edilecek hedef (çünkü aynı bir istikamette ve muhtelif mesafe ve
Abdullah BAYINDIR 183

vaziyetlerde gerek bir cins ve gerek muhtelifü-l cins düşman as-


kerî bulunacağından ve halbu ki bunlardan her hangisi elverişli
ise onun üzerine ateş etmeklik lazım geldiğinden neferatın diğer
murad edilmeyen hedefler üzerine ateş etmemesi için) ve sonra
tahmin edilmiş olan müesafeye göre nişangâhı daha sonra ne cins
ateşle ateş edileceğini kumandada beyan etmelidir. Düşmanın
murad edilen herhangi bir kıt’a-i askerîyesini avcılara göstermek
ve ta’rîf edip anlatmak için avcıların bulunduğu vaziyet nazar-ı
mütalaaya alınmak lazımdır. Yani sağ ve sol ta’bîrâtı daima sağ ve
solumuza nazaran söylenmelidir.

167
Düşmanın sağdan birinci topu üzerine yavaş avcı ateş! Diye
kumanda verildiği halde bizim sağımıza nisbeten kumanda veril-
diğinden hakikat-i halde düşmanın solundaki topu üzerine ateş
edilmiş olur. Kumandaların sade ve açık olması elzem olduğun-
dan düşmanın mesela sağdan ikinci topu üzerine avcı ateş! Diye
söylenecek yerde düşman bataryasının sağ cenahına avcı ateş! Diye
kumanda verilir ise pek büyük mahzuru vardır. Çünkü bu gibi bir
kumandada düşmanın sağ cenahında bulunan hangi topu üzerine
ateş edileceği avcılara malum olmadığından bir kısmı en nihayette
bulunan top üzerine ateş edeceği gibi diğer kısmı dahi en nihayet-
ten ikinci ve içincü topu üzerine ateş edeceğine aslâ şüphe edilme-
melidir. Bu halde ateş murad edilen nokta üzerine cem’ olunmadı-
ğından hiç bri faidesi görülemez.
Uzun olan kumandalar kısım-kısım fâsılalı olarak söylenme-
lidir. Söylenilen bir kısmın en uzak bulunan manga tarafından
tekrar olunduğu işitilmedikçe diğer kısmına geçilmemesine ve
kumanda verilir iken aslâ acele edilmemesine dikkat olunmalıdır.
Kumandalar acele ve telaş ile verilir ise neferât dahi acele ve telaş
ile yani nişan almayarak hamen tüfengi kaldırıp ateş edeceklerin-
den hiçbir tesiri olmaz.
184 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

168
Kumandaların ne vechle verilmesi elzem olduğuna dair bazı
misaller
İleride yeşil sırt üzerindeki tpoçu üzerine nişangâh 700 ve 900
şiddetli avcı ateş! Yahut ileride – yatan avcı üzerine – nişangâh 500
yavaş avcı ateş! Veyahut kırmızı boyalı evin yanında süvârî üzerine
– küçük levha: Hazineden ateş! Martini tüfenklerinde ise nişangâh
dört yüz – çabuk ateş ! Veyahut her iki tüfenkle de: nişan al - ateş –
doldur! Kumandalarıyla yaylım ateş edilir. Yaylım ateşlerin tesirli
olması için ateş kumandasında kâffe-i tüfenkler birden ateş alma-
lıdır. Buna ise nişan al! Kumandasıyla ateş! Kumandası beyninde
gerek mesafeyi ve gerek nişan almanın vaziyet-i muhtelifesine göre
az veya çok fâsıla vermekle muvaffak olunur. Ayakta istinadsız
olan nişanlarda en ziyâde ve yatarken istinadsız olan nişanlarda
diz üstünde olan nişanlara nazaran bir miktar ziyâde fasıla ve-
rilmelidir. Ateşi kestirmek murad edilir ise (ateş kes) kumandası
verilmelidir. Eğer ateşlerin gürültüsü sebebiyle kumanda ile ateş
kestirmeye muvaffak olunmaz ise düdük çalarak kestirilir. Düdük
sesi ateş kesmeye veyahut doldurmak hareketinden fariğ olmaya ve
o anda mutlaka sükûnetin hükümferma olmasına ve nazar-ı dik-
kati kumanda ve emreden zata vermeye mahsus bir işarettir.

169
İşbu düdükten her zâbit ve çavuşun yanında bir tane bulunması
elzemdir. Gerek yüzbaşı ve gerek takım zâbiti tarafından çalınacak
düdük kâffe-i zâbitan ve çavuşlar tarafından dahi tekrar edilme-
lidir. Ateş kesildikten sonra yine eski hedef üzerine ateşe devam
edilmesi lazım gelir ise bir daha hedef ve nişangâhı tekrar etmeye
mecburiyet olamyıp yalnız (ateşe devam edilecek) kumandasıyla
neferât eskisi gibi ateşe devam ederler. Eğer yalnız iki nişangâh-
tan biri sabit kalıp da diğerin tebdil etmek lazım gelir ise ve fara-
za evvelce 800 ve 900 metreler ile ateş edilmekte ise sekiz yüz bin
olacak! – ateşe devam edilecek! Kumandası verilir. Eğer kumanda
Abdullah BAYINDIR 185

eden zat nişan alınacak noktayı veya ateşin şiddetini tebdil ettir-
mek murad eder ise icabında ateşi kestirdikten sonra (başa nişan)
(hedefin altına nişan) veyahut yavaş (şiddetli) ateş! Kumandalarını
verir.
6. Ateşlerin tesîrâtını rasad etmek
Güzel dürbinlerel mermilerin nereye vurduğunu ve düşmanın
ne halde kaldığını ve telefat verdirilip verdirilmediğini nişangâh ve
nişan alınacak nokta doğru intihab olunup olunmadığını ve ateşin
tesirini tezyid için ne yapmak lazım geleceğini rasad etmelidir.

170
Ateş hattında bulunacak takım zâbitleri ateşin tesirini tama-
mıylam müşahede edebilmek için mevkilerini rüzgârın gelmekte
olduğu tarafta ahz ederler. Eğer avcı hattı yanında barıt dumanın-
dan dolayı ateşin tesiri tamamıyla müşahede olunamaz ve avcı hat-
tının yanlarında ve bir miktar uzakta güzel bir hendek veya tepe
veyahut siper olacak bir şey bulunur ise bizzat takım zâbiti oraya
gider veyahut bir çavuş gönderir.
Bu halde edilecek rasadât ya sadâ ile veya beynlerinde evvelce
kararlaştırılmış olan işârât-ı mahsusa ile veyahut ara yerde ta’yîn
edilen diğer bir mütevassıt kimse ile ateş etmekte bulunan kıtaya
tebliğ edilir.
7. Rüteb-i muhtelife ashâbının vezâifi
Ateşlerin idaresi husûsunda her bir rütbe sahibinin her bir ma-
halde yapması iktiza eden kâffe-i vezâifi her ne kadar tamamıyla
ta’yîn etmek mümkün değilse de umumiyetle âtîde zikrolunacağı
üzre olabilir. Binbaşılarla daha yukarı rütbede bulunan zâbitân
kıt’ât-ı askerîyye ileri giderken lazım gelen istikameti ve tutacakla-
rı mevkileri gösterip üzerlerine ateş edilmesi lazım gelen hedefleri
ta’yîn ederler ise pek nadir olarak ateşe bed’ olunmasını emrede-
bilirler.
186 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

171
Cephanenin vakt-ü zamanıyla ateş hattına naklolunması
husûslarını tertib ve emretmek onların vazifeleridir. Takımların
tutacakları mevkileri göstermek ilerideki arazi üzerinde bulunan
ehemmiyetli noktalara kadar iktiza eden mesafelerin tahmin ve
ölçülmesi gibi hıdmetleri ifa etmek ve ateşlere bed’ olunacak za-
manı emir ve mümkün olduğu mertebe hangi hedefler üzerine
ateş edilmesi lazım geleceğini ve icabı halinde hareketleri (gerek
ileriye ve geriye ve gerek yanlardan herhangi birisine doğru) ta’yîn
ve düşmanı ve icrâ edilmekte olan ateşlerin tesirini rasad etmek ve
meydan-ı muhârebede şehid ve mecruh olan neferatın nezdlerinde
bulunan cephane ile geriden ileriye sevk ve nakledilen cephanenin
takımlara taksim ve tevzi olunması husûsunu emretmek ve işbu
emri icrâ ettirmek yüzbaşıların vazifeleridir. Kendi takımlarının
tutacakları mahallerde neferatın güzelce yerleşmelerine dikkat
etmek neferatın araziden istifade ederek yerleşmiş olup olmadık-
larını ve mevkilerinden güzelce nişan atmak mümkün olup olma-
dığını tahkik etmek ve yüzbaşının vermiş olduğu emir mûcebince
hadefleri ta’yîn etmek veyahut muhârebe esnasında yüzbaşının
emri vakt-ü zamanıyla takımlara vüsul bulmadığı veyahut bulma-
sı mümkün olamadığı zamanlarda bizzat hedefleri ta’yîn etmek.
Gerek nişangâhı ve gerek ateşe başlanılacak zamanı ve ateşin
nev’ini ve evvel-i emride hangi fişeklikten ateş edilmesi lazım ol-
duğunu ta’yîn ve tertib ve ateşin tasirini rasad etmek ve icab eder
ise ateş kestirerek cephanenin yolunda sarf edilip deyhud eyere is-
raf edilmemesine dair iktiza eden kâffe-i vesaiti icrâ ederek muhâ-
rebenin kâffe-i hallerinde müsrif olmamaya sa’y-ü gayret etmek ve
düşmanın hareketini daima nazar-ı dikkate almak ve kendileriyle
birlikte harpte bulunan takımlarla ritbât-ı tâmda bulunarak müt-
tehiden icrâ-yı nüfuz yani her husûsta birbirlerine yardım ve i’âne
etmek takım zâbitlerinin vezifidir.
Abdullah BAYINDIR 187

172
Kendi mengalarına verilen emvkilerde mangaların iyi yerleşip
yerleşmediklerini nazar-ı dikkate almak ve neferlerin almış olduk-
ları mevkilerden güzel nişan alıp atabildiklerini ve tüfenklerini
istinad ettirip ettiremediklerini ve verilmiş olan nişangâhı doğru
olarak yanzim edip etmediklerini muayene ve silahlarını yoluyla
isti’mâl edip etmediklerini tahkik ve cephanenin yoluyla sarf edi-
lip edilmediğini ve hazinenin lüzumu takdirinde takrar doldurul-
masına dikkat etmek ve mermilerin vurmakta oldukları mahalleri
rasad ederek alçak veya yüksek vurmakta iseler takım zâbitine ha-
ber evrmek ve takım zâbitinin vermiş olduğu emirler civar man-
galar tarafından işitilmemiş ise onlara tekrar etmek ve teçhizat-ı
harbiyelerinden ma’dûd olan düdüklerini takım zâbitinin düdük
sesini işitir-işitmez çalarak tekrar etmek manga çavuşlarının va-
zifeleridir.

173
8. İnzibat-ı ateş
İnzıbat ateş muhârebede icrâ edilen ateşlerde verilecek emir-
lerin tamamıyla icrâ ve esliha-i nâriyyenin hakkıyla isti’mâli için
muayyen olan şartları îfâ ve muhârebede lazım gelen hıdmetlerin
layıkıyla icar olunmasını arzu etmekten ibarettir. Şöyle ki: Düşma-
nın ateşinden muhafaza olunmalı ve sakınmalı ve hattâ ateşe karşı
ateş edilmediği vakit daha ziyâde sakınmalı ve ateş edildiği zaman
ziyâde dikkatle nişan alarak ateş etmeli ve ateşin ileri derecede te-
sirinin tezayüdü için araziden istifade etmeli ce dikkat ve nitbahı
daima kumanda eden zata vermeli yani kulak ondan gözler düş-
mandan tarafa olmalıdır. Hedef kaybolur-olmaz veya kumanda
eden zatın düdük sesi işitilir-işitilmez veyahut diğer bir vasıta ile
ateşni kesilmesi için emir verilir-verilmez hemen ateş kesilmelidir.
Muhârebenin cerayanı esnasında zuhûra gelecek kâffe-i tebed-
dülât ve müşkilâttan dolayı ateşlerin zâbitan tarafından idaresi kıs-
men va bazı kere kâmilen mümkün olamayacağı zamanda bile ne-
188 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ferât üzerine tesirini muhafaza edebilecek ve nihayet avcı hattının


idaresi bizzat her bir neferin mülahaza-i zatiyesiyle veyahuıt cesur
ve açıkgözlü olanların diğerine ibretmisal olmasıyla mümkün ola-
bilecek vechle neferât- ı askerîye inzıbât-ı ateş husûsunda ta’lîm ve
etrbiye edilmelidir. Müstakıllen hareket etmek husûsunda nefera-
tı uyandırmak ve serbestleştirmek için ateşlerin idaresi mümkün
olamayan muhârebe hallerini ta’lîm ettirerek neferata öğretmek ve
âdet edindirmek icab eder. Ateşler idare mümkün olmadığı (dört
yüz metreden bed’ ile rüfenk ağzına kadar olan mesafelerde) veya
kumanda eden zat vurulduğu zaman kumandasız olarak neferât
tarafından bizzat icrâ edilirler.

174
Bu gibi işlerde yalnız 400 metre dâhilinde buluna her nev’ he-
defler ve 400-800 metre dâhilinde bulunan yüksek ve geniş hedef-
ler üzerine ateş edilir ise de (lakin mutlaka ateş etmeye mecburi-
yet yoktur) 800 metrenin haricinde bulunan hedefler üzerine ateş
edilmez.
Yeni mübaya’a olunan 7,6 milimetre çapındaki tüfenklerle mü-
cehhez neferât bu gibi mesafelerde 600 metre dâhilinde bulunan
her nev’ hedefler ve 600-1000 metre dâhilinde bulunan yüksek ve
geniş hedefler üzerine ateş ederlerse de 1000 metrenin haricinde
bulunan hedefler üzerine aslâ ateş etmezler.

175
Madde - 21 Hazırlık ta’lîmleri
Hazırlı ta’lîmleri ta’lîm ve kuşunsuz fişenklerden istifade olu-
narak icrâ edilirler. Hazinede bulunan fişenklerin havâl-i husûsiy-
yede isti’mâl olunmak üzre nihayet-i ihtiyât olduğunu neferata öğ-
retmek için bu gibi ta’lîmlerde hazinede hiç olmaz ise birkaç tane
ta’lîm veya kurşunsuz fişenk bulundurmalıdır.
Hedef olarak neferât-ı askerîyyekullanılır. Bunlar evvelce edilen
müşâvere üzerine işaret verildiği anda görünürler. Topçu ile süvârî
Abdullah BAYINDIR 189

hedefleri birtakım renkli flamalar ile neferat vasıtasıyla veyahut


sun’î hedefler ile gösterilirler. (süvârî beyaz, topçu yeşil flama ile)
Süvârî flaması verilecek işaret üzerine sür’atle ileriye hareket etti-
rilir. Sun’î hedefler ise evvelce yere yatırılıp verilecek işaret üzerine
neferât tarafından kaldırılırlar. Düşman farzedilen hedefler yalnız
mu’allim atarfından malüm olan muhtelif mesafelere vaz’ edilirler.
Mu’allim olan zat kıt’ât-ı askerîyyenin bu hedeflere karşı ava çıka-
cakları zaman ile görünen hedeflerden hangisinin üzerine evvelce
ateşe bed’ edileceği zamanı haber vereceği gibi ara yerden bağteten
diğer hedeflerin zuhûrunu dahi haber vererek gerek zâbitan ve ge-
rek çavuşlarla neferatın Hemen vehle-i ûlâda edecekleri tedâbîri
görür. İşte bu vechle ta’lîm edilerek kumanda edenler sür’at-i inti-
kal denilen hâssaya alışacakları gibi kıt’alar için dahi ateşlere iktiza
eden ve elzem olan hazırlığın tezâyüdünü dahi mucib olur. Evvel-i
emirde dizi ile ba’dehû manga ile ta’lîm etmeli. Gerek hücum ve
gerekse müdafaa halinde nişangâhın sahih olarak intihab ve ta’yî-
nine ve güzel nişan almaya ve icabu halinde ateşleri tebdil etmeye
mecbur olduklarını söyledikten sonra tahkik ve tashih etmeli. Ve
kezalik sıçrayarak ileriye gitmek için çabuk kalkmak ve sonra ma-
haret ve sür’atle yere yatmak ve ileriye gider iken araziden istifade
etmek husûsları ta’lim edilmelidir.

176
Bunlar hiştam buldukda tedrîcî tezyîd-i kuvvet edilerek terti-
b-i seferî üzre bulunan yarım takım ve takımla ve nihayte bölüğe
ta’lîm ederek işe hitam vermelidir. Bu gibi ta’lîmlerde mu’allim
yalnız kumanda eden kimseleri muhârebenin edvâr-I muhtelife-
sinde zuhûr edecek kâffe-i ahvâle alıştırmayıp belki neferât-ı as-
kerîyyeyi dahi ara-sıra başlıbaşına bırakarak kumandasız olarak
ateşleri icrâ ettirmelidir. Bunun için vakit-bevakit takım zâbitle-
riyle manga çvuşlarını geriye alarak neferata kumandanın yoksuz-
luğu zamanında ateşleri bizzat idare etmeyi öğretmelidir. Mu’al-
lim olan zat gerek kumanda edenlerin vermiş oldukları hüküm ve
kararları ve gerekse her bir neferin yapmış olduğu husûslara dair
190 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

lakırdı eder iken ta’lîmnamedeki kaidelere pek ziyâde bağlanma-


yıp belki kumanda edenlerle neferatı bir mikdar serbest bırakarak
emniyet-i zatiyye ile karar vermek husûsundaki heveslerini tezyid
ettirmek icab eder. Bu gibi ta’lîmlere yeni kur’a efradı bölük ta’lîm-
lerine bed’ olunduğu zamandan itibaren başlayıp fakat aslâ ardını
kesmemelidir.
Nişan endaht etmek için dikkat olunması lazım gelen mevâdd
1. Doktor tarafından verilen rapor mûcebince sağ gözüyle iyice
göremeyen ve herhangi bir sebeb-i husûsiden dolayı sol taraftan
nişan atamayan neferler neferât-ı saire misillü kendilerine mahsus
olan fişenkleri kuvve-i besariyyelerinin gerek gözlüksüz ve gerek
gözlükle müsâ’ade ettiği herhangi bir mesafede endaht ederler.

177
Nişan endaht için havanın güzel olamsı şarttır. Fena havalar-
da icrâ edilen endahtlarla matlûb edilen netice istihsal olunamaz.
Husûsyla yeni nişan endahtına bed’ eden acemi neferler için fena
havalarda endaht etmek zararlıdır. Meşakkatli ve zahmetli ta’lîm-
lerden sonra “birkaç saat devam eden manevra ve harekât-ı askerî-
yeden sonra” hiçbir vakitte endaht etmemelidir.
Öğleden evvel ve sonra nişan endaht için daima müsâ’ade olu-
nur. Her gün nişan attırmak dahi birçok müddet arasını kestikten
sonra yine nişana başlamak gibi zararlıdır. Fena nişancı olmakla
beraber cesaretini kaybeden neferât bazı vasıtalarla ta’lîm mey-
danlarında ta’lîm ve terbiye edilecekleri gibi icab eden sükûnetin
tekrar iadesi için birçok zaman kendisine nişan attırmamalıdır.
Elbise: Hakiki fişenkle endaht meydanlarında endaht olunaca-
ğı zaman elbise vücuda pek rahat ve iyi gelmelidir. Yani geniş olup
dar olmamalıdır. Birlikte olarak çanta derununda altı kilogram
sıklet bulunmalıdır. “İçerisi kum veya toprak dolu torbadan ibaret-
tir”. Karavan ve iki fişenklik “ikisi de önde bulunmalıdır” ile pa-
laska kayışı ve yağmurluk usul ve nizamına tatbiken taşınmalıdır.
Abdullah BAYINDIR 191

178
Nişanlarda elbise-i resmiyyeden ibaret olan sütre giyilmelidir.
Nişan endaht etmekte bulunan kıta yanında iktiza eden hîdmet
Endaht meydanlarında endagt için iktiza eden hazırlıkları bölü-
ğün nişancı çavuşu icrâ eder. Hazırlıklar bervech-i âtîdir. Fişenk-
ler ve bir nişan ta’lîmnamesi ve hedeflerin bulundurulması ve on-
ların dikilmesi ve iş görmek için amele neferatı ile daha icab eden
şeylerin tedariki ve husûsyla tüfenklerle fişenklerin endahta bed’
olunmazdan evvel muayeneleri ve atılan fişenk kovanlarının elde
edilmesi husûslarından ibarettir. Münasip bir yazıcının “neferler-
den” intihab ve ta’yîni dahi çavuşa havale olunmalıdır. Ve bir adet
endaht defteri “endaht neticelerini tahrire mahsus” ile nişan için
iktiza eden cedveller “ta’lîm şartlarını mübeyyin cedvel ile önünde
endaht edecek neferatın mikdarıyla hangi sıta ile ateşe bed’ ede-
ceklerini mübeyyin cedveldir” dahi mevcut olmalıdır.
2. Neferat gerek nişan mahalline gider ve gerekse nişandan av-
det ederken kıta usulüyle sevk olunmalıdır. Kışladan hareket et-
mezden evvel neferlerin tüfenkleri tamamıyla muayene olunma-
lıdır ve husûsuyla namluların derunları güzel temizlenmiş ve bir
miktar yağlı ve eşya-yı hariciyyeden tamamıyla hâlî bulunmalıdır.
Nişan meydanlarına vusullerinde kıtayı sevk etmekte bulnan ça-
vuş veya onbaşı veyahut nefer evvel-i emirde neferleri hazır dur-
durduktan sonra mu’allim olan zâbitin yanına giderek şu kadar
nefer falan kıtadan “kaçıncı ise simini söyler” nişan endahtına
geldi diye haber verir. Kezalik nişan meydanlarından kışlaya gi-
derken nişancı çavuş neferatın tüfenk ve fişenklerini yokladıktan
sonra zâbite malümat verir. Mesela şu kadar neferin tüfenk ve fi-
şenklerini yokladım, hareket üzeredirler. Egerçi zâbit müsâ’ade
ederse kışlaya giderlerve müsâ’ade dahi olunmalıdır.

179
3. Nişan myedanlarında nezaret etmek üzre hazırda buluna-
cak zevat
B. Bir zâbit – Nişan meydanlarında icrâ edilen kâffe-i hıdemat
192 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ile husûsat-ı sairden mesuldür. Zâbit-i mûmâ ileyh nişan meyda-


nının nizam ve intizamını ve emniyet tedabirinin yolunda olup
olmadığından mesul olacağı gibi mumeileyh zâbit ve nişana bed’
olunmazdan evvel işaret edicinin bulunacağı ve muhafaza sipe-
rinin yolunda ve emniyette bulunup bulumadığını görüp tahkik
ederek emniyet hâsıl etmelidir. Ve hedefin doğru dikilip dikilme-
diğini ve nizamname mûcebince ihzar ve tadarik edilip edilmedi-
ğini görüp bizzat tahkik ederek emniyet hâsıl etmelidir.
Ve yine nişan endaht esnasında avcının ne vechle nişan alıp
attığına yazıcının dikkat züre yazmasına ve işaret edicinin doğ-
ru işaret verip vermediğine dikkat ev nezaret etmeye mecburdur.
Nişan hitam buluduktan sonra yazılmış olan mermilerin doğru
yazılıp yazılmadığını ve sarf edilen fişenklerin mikdarıyla geride
kalan fişenklerin mikdarını cem’ ederek ibtidada bulunan fişenk-
lerin mikdarıan müsavi olup olmadıklarını hesap eder. Ve havanın
nasıl olduğunu ve endaht saat kaçta hitam buludğunu tahrir eyle-
dikten başka sair ne mülahazası var ise tahrir ettikten sonra def-
teri dahi imza eder. Zâbit nişana bed’ olunmazdan evvel hedefleri
muayene edeceğinden o gün için mevcut hedefler üzerine diğer bir
nişan günü endaht edilip de pul ile kapanmış olan deliklerin üzeri
kalemle “kırmızı veya yeşil kalemle” çizilip çizilmediğini gözden
geçirir.

180
Avcının yanında enzaretçi bulunan çavuş: nişancı tarafından
endaht esnasında yapılacak harekât tamamıyla ta’lîmname mû-
cebince icrâ edilip edilmediğine dikkat ve işaretçiler işaretlerini
bitirdikten ve siperin arkasına gittikten ve flama göründükten
sonra nefere silahı doldurmaya müsâ’ade eder. Neferin isabet veya
Âdem-i isabete dair vereceği haberleri tashih edebilmek veya ne-
fer işaretçinin işaretini görmediği zaman bizzat nezaretçi bulunan
çavuş nefere söyleyip sahih olarak haber verdirir. Dışarıya atılan
fişenk kovanlarının sağlam olup olmadıkları diğer bir nefer tara-
fından muayene edilirler. Egerçi zâbit katib ile meşgul olduğu hal-
Abdullah BAYINDIR 193

de yine nişan endahtına devam olunmasını arzu eder ise ol zaman


zâbitin hıdmeti çavuşa ihale edilmiş olur.
C. Fişenklerin muhafza ve tevziine bir çavul veya onbaşı me’mûr
olur. Bunlar nişan endaht edecek neferatın yanlarında iktiza eden
hıdmetleri tertib ve tanzim ederler ve icabı halinde o anda fişenk
kovanlarının temizlenmesini dahi nazar-ı dikkate alarak yoklama
ve tahkik eder. Kovanların temizlenmesi oldukça nişan nişan en-
daht etmekte olan kıt’adan uzak bir yerde icar edilmelidir.
H. Bir kâtib bulunmalıdır: Mezkûr katib evvelce mevcud bulu-
nan kurşunların adedini tahrir edeceği gibi endaht edecek nefer-
lerin isimlerini ve tüfenklerinin numaralarını ve sene ve ayın gü-
nünü ve hedefe tesadüf eden ve etmeyen mermilerin cins ve nev’ini
işaret-i mahsusasıyla deftere tahrir eder. Kâtibin bulunacağı mahal
nişanlari idare etmekte bulunan zâbite yakın ve işaret edicinin işa-
retini görebilecek bir surette intihab olunmalıdır.

181
Bu katib işaret husûsuna ziyâde dikkat ederek her bir mermi
için neferin vereceği haberi defter-i mahsusuna neferin söylediğini
bizzat tekrar ettikten sonra kayd-ü tahrir eder. Mesela nefer Ahmet
Mehmet Konya isabet! veya boş! söylediktensonra kâtib dahi Ah-
med Mehmed Konya isabet veya boş diye tekrar ederek kaydeder.
Eğer edilen tahkikat üzerine kâtibin bilerek yanlış yazdığı tahak-
kuk ederse mutlak mahbûsa ilka edilerek ağırca mücâzât edilme-
lidir ve keza yanlış işaret verenler dahi aynı cez aile cezalandırılır.
4. Nişan meydanlarında nişan atmaya gelecek neferât bâlâda
numara üç’te zikredilen çavuş vasıtasıyla celb olunarak yanaşık
sıra ile tüfenklerin kapakları ve mavzerlerde sürgüleri açık olduğu
halde nişan endaht edilecek mesafede ve nişan atmakta buluna ne-
ferin bulunduğu mahalden bir-iki hatve geride ve bir hat üzerinde
yüzleri hedefe müteveccih olduğu halde tertib ve tanzim olunurlar.
Ba’dehû merkum çavuş tarafından bunlara fişenk yevzi’ olunur.
Neferât bulundukları mahalde sağdan bed’ ile birer-birer ve silah
194 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

indir vaziyetinde olarak ileriye gelirler “geride durulur iken rahat


dur vaziyetinde dururlar” endaht için lazım gelen vaziyeti aldıktan
sonra silah doldurmak hakkında beyan edilen kaideye tatbîkan si-
lah doldurup bâlâda nişan abhsinde zikredilen usule tatbikan ha-
reket ederek nişan endaht ederler.

182
Eğer nefer nişan aldıktan sonra herhangi bir sebepten dolayı
tüfengi geriye alıp ba’dehû nişan alarak endaht etmek ister ise tü-
fengi silah (davran) doldur vaziyetinde tutar. Eğer nişan atmak is-
temez ise evvel-i emirde bulunduğu yerde tüfengi boşaltıp ba’dehû
geriye ve eyrine gider. Eğer bir fişenk tetik düştükten sonra ateş
almaz ise o fişenge yatağında iken çevrilerek diğer bir vaziyet ver-
dikten sonra betekrar endaht edip yine ateş almaz ise aslâ ateş
almaz namı verilerek nişancı çavuşuna teslim olunmalıdır. Şayet
bir kovan’ın eğriliği veya ezilmesi cihetiyle tüfengin doldurulması
mümkün olmaz veyahut kapsülü düşmüş veya diğer bir noksanı
bulunursa isti’mâle gayr-i Salih diyerek geriye verilmelidir. Nefer
nişan endaht ettikten sonra merminin nereye tesadüf etmesi muh-
temel olduğunu söyleyip iki hatve kadar sağa yanaşarak kovanı dı-
şarıya atar ve işaret edicinin işretine dahi dikkat edip kendi ismi-
ni zikrederek endahtta hâsıl ettiği isabet neticesini söyler. Mesela
Ahmed Mehmd Konya isabet! Veya boş diye söyler ve yerine gider.
Hedefin bulunduğu mahalde icabeden hıdmet
İşaret edicilik hıdemtinde bir çavuş veya bir onbaşı ile üç de
amele makamında nefer istihdam olunur. Neferât endaht eden bö-
lüğe ait olmalıdır ki icabında yüzbaşı tarafından hemen mücâzât
edilebildinler. İşaret edicilik hıdmetini görenler biraz zaman sonra
yorulacaklarından hıdmetlerine matlûb derecede dikkat edemeye-
cekleri cihetle birbiri arkasında olarak iki saatten ziyâde hıdmet
gördürülmez.
Abdullah BAYINDIR 195

183
Bunlar açık ve kırmızı renkte elbise giymemelidir. Nişan mey-
danlarında işaret ediciler daima kendilerinin bulunduğu nişan
meydanlarından geçerek nişan atmakta bulunan kıt’a ile muhabe-
re ederler ise de yanlarında bulunan nişan meydanlarından geçe-
rek muhabere etmelerine aslâ müsâ’ade edikmez. Yani sağ ve solla-
rında bulunan mahallerden geçemezler.
Bâlâda zikredilen çavuş veya onbaşı hedfelrin bulundyukları
mahallerde iktiza eden emniyet tedâbîrinin yolunda olarak bulun-
durulmasından mesuldür ve kezalik bunlar hedeflerin doğru dikil-
mesini nazar-ı dikkate alırlar ve mermilerin hedefe isabet ve Âdem-i
isabetlerini yakînen ta’yîn ve işaret edecekleri gibi deliklerini dahi
dikkatle kaparlar. Çavuşlarla neferata yüzbaşılar tarafından nişan-
lara bed’ olunmazdan evvel işaret edicilik hıdmetlerinde sadâkat
ve istikamet üzre bulunmaları elzem olduğu ve şayet etmeyecek
olurlar ise ne cins mücâzât görecekleri söylenmelidir ki kendilerini
bu gibi hatalardan sakınsınlar. Hedefler mümkün olduğu mertebe
arkalarında bulunacak sipere yakın olarak toprağa rekzedilmek ve
nişan meydanının hatt-ı vasatîsi üzerine amûd bulunmak lazımdır.
Mermiler hedefe isabet eder ise isabet deyu kabul edileceği gibi he-
defin kenarını çizer iseler yine isabet diye kabul olunacaktır. Eğer
mermi evvelce toprağa tesadüf ettikten sonra sekerek hedefe isabet
eder ise böyle olan isabetlere “sekerek isabet” tesmiye olunur. Fakat
isabet hakiki diye kabul edilmeyip belki boş diye işaret verilmelidir.
(tabii olarak hedeflerde yapmış olduğu delik kapatılmalıdır.)

184
İşaret edicilere lazim gelen edevat ve işaret vermenin usulü
İşaret edicilerin yanında mermi deliklerini kapamak için âdî
kâğıttan kesilmiş birtakım ufak-ufak pul gibi parçalar “siyah
renkte” ve pulları yapıştırabilmek için undan yapımış muhallebi
ve tahminen 3 metre tûlünde bir sırığın ucuna merbut kırmızı bir
filama ve ucunda 10 santimetre kutrunda mukavvadan mamul
196 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

dairevi bir levhaya merbut bir metre tûlünde bir değnek olmalı-
dır. İşbu çubuk daima çavuş veya onbaşının elinde bulunmalıdır.
“sebebi aşağıda gelecektir”. İşaret edici ile diğer amele hıdemtinde
bulunan neferler isperin arkasına gittikten ve amele neferlerinden
birisi “daima flamanın yanında bulunacak nefer” filamayı endaht
eden kıta tarafından görülebilinecek bir surette siper mazgalın-
dan dışarıya sürdükten ve endaht edecek nefer flamayı gördükten
sonra avcı tüfengini dolduracaktır. Endaht edilip de merminin
hedefe çarptığı göründüğü zaman flama geriye çeklip bir mikdar
sonra çavuşla elinde pullar bulunan bir nefer dışarıya çıkarlar. Ça-
vuş mermi deliğini arayıp bulduktan ve üzerini haçvârî kurşun
kalemiyle çizip hedefin soluna geçerek evvelce elindeki değneğin
ucunda bulunan daireyi mermi deliği üzerine endaht eden kıta ta-
rafından görülmek üzre koyduktan sonra ta’yîn edilecek herhangi
işaretle merminin hedefe isabet edip etmediğini işaret eder. Mermi
deliği kapanır kapanmaz her ikisi birden sipar arkasına gidip en-
dahta devam olunmak için flamayı dışarıya sürerler.

185
Endahta hitam verileceği veya başka bir hedef üzerine endaht
edileceği zaman mutlaka endaht eden kıt’a tarafından bir nefer
gönderilerek siperdeki neferata malümat verilmelidir. Endaht hi-
tam buldukta hedefler zâbitin yanına getirilmelidir. Eğer hedefle-
rin dikilmiş olduğu mahallerin arkasında sun’î siper var ise sonra-
dan kurşunlar aranıp toplanmalıdır.
Nişan meydanları
Nişan ednaht etmek için intihab edilecek arazi hâlî ve tenha
olmalıdır. Bunun için en a’lâ mahaller: vadiler veyahut ilerisinde
yüksek bir tepe veya orman bulunan düz yerlerdir. İlerisinde or-
man veya sırt ve tepe gibi mevâkı’-i tabi’iyye bulunmayan endaht
meydanları ileriye doğru üç bin metreye kadar nübetçilerle taht-ı
te’mîne alınacak iseler de mârruzzikr mevâni’ bulunan endaht
meydanları yalnız onların hudûd-i hâricîlerine kadar temin edi-
Abdullah BAYINDIR 197

lirler ise kâfidir. Yan taraflar ateş edilecek mahalden itibaren beş
yüz metre kadar hem sağ ve hem soldan nöbetçilerle taht-ı temi-
ne alınacak ise de ateş edilecek mahalşin her iki tarafında tepe ve
oldukça kalın ağaçlardan mürekkeb geniş orman bulunan endaht
meydanları yalnız mezkûr mevâni’in hudûd-ı hâricîlerine kadar
nübetçi ta’yîn edilerek temin edilir ise kifayet eder.

186
İşaret edicilere mahsus siper mahalli
Nişan meydanları intihab olunduktan sonra iş işaret edicileri
tehlikeden muhafaza için bir siperin inşasına kalır. Endaht ma-
hallinin hatt-ı vasatisinin tahminen beş metre kadar sağında inşa
edilecek siper bervech-i âtî olmalıdır. Mezkûr siperin endaht ede-
cek kıt’aya müteveccij cephesi 3 metre yüksekliği iki ve sühanı bir
metre olmak üzre tahtadan içi boş olarak imal edilip ba’dehû kavî-
ce toprak ile doldurulmalıdır. İşbu duvarın her iki uçlarında geriye
doğru tahminen iki metre tûlünde ve oldukça kalın tahtadan içi
dolu bir siper inşa edilmelidir. İşbu kenar siperlerinden hedefin
toprağa rekz olunduğu tarafa müteveccih kısımda on santimetre
genişliğinde ve yirmi santimetre tûlünde flamanın dışarıya çıka-
rılmasına mahsus bir mazgal açılmalıdır.İşte üç cephesi kapatılmış
olan siperin üstü dahi oldukça kalın tahta ile kapatıldıktan sonra
üzerine kurşunun geçmeyeceği bir sûhan da geriye doğru yani açık
olan tarafa doğru meyilli olmak üzre toprak örtülmelidir.

ALTINCI FASIL
Hıdemât-ı Dâhiliyye
1. Karakol ve nöbetçilerden maksat ne idügi
Karakollar kendilerinden beklenilen maksada göre ta’zim ve
emniyet karakollarıyla emniyet nöbetçileri namlarıyla iki kısm
taksim olunmuştur. Tâ’zîm karakollarıyla Nöbetçileri hânedân-ı
celîl-i hümükümdârî ile büyük zâbitana îfâ-yı resm-i ta’zim için
198 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kullanılır. Emniyet karakoluyla Nöbetçileri emâkin-i mîriyye ve


saireyi muhafaza için istihdam olunur. Bunlardan başka her iki
nev’ Nöbetçilerin maksad-ı müşterekleri: bulunacakları mevki’ ve
mahallerin âsâyiş ve istirahat-i umumiyyesini muhafaza ve te’min
etmektir.

188
2. Nizamiye karakollarında bulunan neferlerin hareket ve vazifeleri
Yirmi dört saat imtidad edecek karakol hıdmetine me’mûr
edilen neferât elbise ve eşya-yı sairelerini temizleyerek hazır ve
müheyyâ tutmalıdırlar. Ekseriyetle bu hıdmete ta’yîn olunacak ne-
ferât bir gün evvel tefrik edilir. Karakolhanede hıdmeti esnasında
her bir neferin elbisesinin temiz bulunması husûsuna pek ziyâde
ehemmiyet vermesi lazım olduğu gibi eslihasını dahi daimî surette
hüsn-i halde bulundurmaya gayret etmesi elzemdir. Karakolhane-
de gürültü edilmeyip her bir neferin elbisesi daimî surette munta-
zam ve usul ve nizama tatbikan vücuduna uydurulmuş olmalıdır.
Karakol neferatı karakolhane haricinde yalnız müsâ’ade edilen
mahalde dudurlar ise de tüfenkliklerle nöbetçinin önü ve ve kapı
ile karakol odası beynindeki mahal ve silah çatısının önü daimî
surette serbest bırakılmalıdır. Karakolun kapısında bulunan nö-
betçinin nezaret ve muhafaza edeceği mahallin karakolun diğer
neferleriyle darlatılmasına dikkat edilmelidir.
Hiçbir kimse karakol amirinden müsâ’ade almaksızın ve tüfen-
gi silah çatısından veyahut silahlıktan kaldırmaksızın karakoldan
infikâk edemez. İşini bitirip geriye gelen nefer tüfengi betekrar
mahalline kor ve elbisesini düzelttikten sonra karakol amirine i’tâ-
yı malümat eder. Silahlıktan tüfengini alacak nefer kendi silahının
sol yanına giderek ve tüfengi kavrayarak kaldırıp alır ve soldan
geri ederek gider. Mezkûr tüfengi betekrar mahalline koymak için
hazır tavır vaziyetinde silah çatısına yanaştıkta sonra rahat durup
silahını yerine kor.
Abdullah BAYINDIR 199

189
3. Nöbetçilerin tavr-u hareketleriyle vezâif-i umumiyeleri
Nöbetçiler açıkgözlü olmak ve fevkal’âde dikkat ve nitbah üzre
bulunmak lazımdır. Kendisine nöbetçilik vazifesi ihale edilen bir
asker işbu vazifenin îfâsı esnasında bir hücuma düçar olur ise fe-
da-yı can edercesine kendisini müdafaaya himmet ve beklemekte
olduğu kulübe ve sairenin bir taraftan harap olmaması veyahut
pislenmemesi için fevkalade bir dikaktle muhafaza etmeye gayret
etmelidir. Nöbetçiler kendilerine verilen talimatı tamamı tamamı-
na icrâ etmeli ve talimatları hilafına hareket eden eşhâsa müsâ’ade
etmeyerek bir ciddiyet-i kâmile ile mukabele etmeli ve o gibi eşhâsa
karşı men’ edeceği husûsâtı askerî tavr-u hareketi dâhilinde ola-
rak kısa ve muayyen bir surette söylemelidir. Askerler şevketme’âb
efendimiz hazretlerinin nâm-ı akdeslerine olarak kendielrine iha-
le kılınan nöbetçilik hıdmetinde lazım gelen evâmiri ve memnû’
olan husûsatı hakıyla teblîğa borçlu olduklarını hatırdan çıkarma-
malıdırlar. Nöbetçilerin verecekleri her bir emir ve men’ edecekleri
husûsat gerek asker ve gerek başıbozuklar tarafından Hemen icrâ
edilmelidir. Asker olanlar nöbetçinin her bir emrini aynı bir mâ-
fevkinin emri gibi tanıyacaklarıdır.

190
Nöbetçi olan neferatın vazifelerini tamamıyla icrâ edebilmek
için nevbet mahallin terk etmeleri ve talimat vasıtasıyla dolaşmak
için muayyen olan hududun haricine çıkmaları kat’iyyen memnû’’
olup tüfenklerini dahi daimi surette ellerinde bulundurmağa mec-
burdurlar. Oturmaya ve yatmaya ve nöbette bulunduğu müddetçe
yemeye ve içmeye ve tütün içmeye ve hiçbir kimse ile lakırdı etme-
ye me’zun değildirler. Herhangi suretle olur ise olsun hiçbir vakitte
hediye ve rüşvet kabul etmeyeceklerdir.
Nöbetçiler bulundukları mahallin yakınında âsâyiş-i umumiyi
ihlal eden her bir harekâtı men’ ederler. Nevbete girenler çıkanlar-
dan hangi eşhâs ve eşyayı muhafzaya me’mûr olduklarını ve hangi
200 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

mahal ve kapı ve pencerelere husûsi olarak dikkat edileceği ve ken-


dilerine teslim ve eminyet edilen nevbet mahallinin hududu ne ka-
dar olduğunu husûsi olarak teslim alacaklardır. Nöbete giren nefer
kendisine muhafaza için teslim olunan eşya ve saireye bir zarar ve
ziyan gelip gelmediğini ve kirlenip kirlenmediğini tahkik ederek
emniyet hâsıl etmelidir. Şayed bu gibi bir hal tahakkuk eder ise
hemen değiştirilmek için kendilerin getiren çavuş veya onbaşıya
karakola haber vermek üzre malümat verir. Herhangi büyük bir
zatın kapısı önünde ta’zim postası olarak duracak nöbetçi ol zatın
evde olup olmadığını devr-u teslim alacaktır. Nöbetçiler şiddetli
yağmur yağdığı veya rüzgâr ile beraber kar düştüğü zaman kulü-
beye girebilirler ise deresm-i tâ’zîm edecekleri ve nöbet mahallini
tamamıyla göremedikleri vakitte dışarıya çıkacaklardır.

191
Kulübe dâhilinde tüfenk rahat dur vaziyetinde ve haricinde
omuzda ve süngü takılmamış ise koltuk altında tutulur veyahut
rahat dur vaziyetinde durulur. Ahali tarafından kendilerine bir
tehlike îrâs edilmemek için hânelerin önlerinde duran nöbetçiler
içerilerine girmemelidir. Nöbetçi olan herhangi bir asker hiçbir
vakit vazifesini başlıca îfâ-yı resm-i tâ’zîmden ibaret zannetmeyip
ancak almış olduğu talimatı zihninde tutarak tamamıyla icrâ et-
mek lazım geleceğini tahattur etmelidir.
4. Nöbetçilerin îfâ edecekleri resm-i tâ’zîm
Nöbetçiler tarafından îfâ edilecek resm-i tâ’zîm iki türlü olup
her birisi mahall-i mahsusuna gidip durduktan sonra icrâ edilmek
üzre bervech-i âtî beyan olunur.
1. Selam Durmak
2. Hazır Durmak
Nöbetçi hakkında resm-i tâ’zîm icrâ olunacak bir zatın kendisi-
ne tekarrub ettiğini gördükte hemen nevbet mahalline giderek ik-
tiza eden resm-i tâ’zîmi en geç olarak mâfevk nöbetçiyi geçer-geç-
mez hitam bulmak üzre icrâ eder. Nöbetçi olan nefer mâfevki
Abdullah BAYINDIR 201

geçtikten sonra görse bile yine icab eden resm-i tâ’zîmi icrâ ede-
cektir. Nöbetçiler hakkında resm-i tâ’zîm ettikleri zatı gözleriyle
takip etmelidirler.

192
Tüfenkler hangi suretle taşınır ise taşınsın icab eden resm-i
tâ’zîmin icrâsı kabildir. Herhangi bir kapının önünde bulunacak
çifte nöbetçiler yüzleri harice müteveccih olmak üzre kapının sağ
ve solunda dururlar ve soldaki nefer sağdakine bakarak birlikte
resm-i tâ’zîm ederler.
Nöbetçiler zât-i akdes-i hazret-i şehriyârî ile hânedân-ı celîl-i
hükümdârîye ve bilcümle paşalarla ve fermanlı zâbitana ve sancağ
karşı selam durarak ve kolağalarıyla yüzbaşı ve milazimlere karşı
hazır durarak resm-i tâ’zîm îfâ ederler. Zâbitan yalnız üniforma ile
bulundukları halde haklarında resm-i tâ’zîm îfâ olunmasını talep
edebilirler. Alâmât-i fârikaları görülmeyen bilcümle zâbitana karşı
hazır durulur. Ecnebî zâbitanına dahi aynı vechle rasmi tâ’zîm edi-
lir. Silahları dolu olarak durmakta bulunan nöbetçiler silah omuza
vaziyetinde iken hazır ol durarak resm-i tâ’zîmi îfâ ederler. Nö-
betçiler gerek yağmurluklu ve gerek yağmurluksuz olsunlar daimi
surette resm-i tâ’zîm îfâ edeceklerdir. Devriye kollarıyla keşşaflar
resm-i tâ’zîmi îfâ etmezler.

193
5. Muhtelif nevbet mahallerinde ve ahvâl-i husûsiyyede
nöbetçilerin vazifeleri
Tâ’zîm için olan nöbetçiler kapıları ilerisinde bulundukları za-
tın rütbe ve ismini ve orada olup olmadıklarını bilmelidirler. Emâ-
kin-i mîriyyeden saray ve anbar ve kasaların ve eşya anbarlarıyla
sair ebniyelerin önlerinde duran nöbetçiler muhafazasına borçlu
oldukları mahallerden bir şey çalınmamasına ve mahâll-i mezkû-
reye zarar ve ziyan îrâs edilmemesine dikkat ederler. Bunların dâ-
hiline kimlerin dühûlüne müsâ’ade edileceği keyfiyeti nöbetçilerin
202 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

husûsi talimatına tabidir. Hastahane me’mûr veya doktorlarından


birinin müsâ’adesi olmadıkça hiçbir hastanın hastahaneden dışa-
rıya çıkmasına müsâ’ade edilmez. Arkadaşını ziyaret etmek üzre
hastahaneye girecek nefer nöbetçi tarafından hastahanenin kapıcı
veya nöbetçi doktoruna gönderilir.
Kışlaya girecek olanlardan kimlerin kışlaya serbest girmesi ve
kimlerin karakol amirine gönderilmesi lazım geleceği husûsu nö-
betçilerin talimat-i husûsiyelerinde beyan olunur. Fakat behema-
hal akşam yoklamasıyla sabahın kalk borusu arasında içeriye gire-
cek ve dışarıya çıkacak neferât nöbetçiler tarafından tevkif edilip
karakol amirine gönderilmelidir. Hastahanelerin kapıları önünde
bulunan nöbetçiler mahpusların kaçmamalarına dikkat edecekle-
ri gibi gürültü etmelerine ve karakol amiri birlikte olmaksızın bir
kimsenin mahbusların yanına dühulüne veyahut birlikte lakırdı
etmelerine veya diğer herhangi bir işaretle te’âtî-i efkâr etmelerine
müsâ’ade etmezler. İstihkâmât dâhilinde ve barut mağazalarının
önünde duran nöbetçilere hangi eşhâsı durduracaklarına ve han-
gilerinin geçmesine müsâ’ade edeceklerine dair icab eden talimat-ı
husûsiyye verilmelidir.

194
Bilerek nöbetçinin talimatı hilafına hareket eden eşhas tevkif
olunacak ise de bilmeyerek hareket edenlere gayet nezaketle malü-
mat verilerek hakikat-i hal anlatılır. Fakat yine hareketlerinde ısrar
ve devam edenler Hemen tevkif olunurlar. Kendi rızalarıyla tev-
kif olunmayı arzu etmeyenler hakkında kuvve-i cebriyyeisti’mâl
edileceği gibi firar edenler dahi takip olunarak zor ile derdest ve
tevkif olunurlar. Gerek bu gibi tevkif esnasında ve gerek sair hal-
lerde bir kimse nöbetçiye bilfi’l mukabele veyahut hücum eder ise
nöbetçi eslihasını isti’mâl edebilir. Vesait-i saire kâfî oldukça darb
ve cerh etmekten ziyâdesiyle sakınmak elzem olduğundan tevkif
esnasında karşı gelenleri tevkif edebilmek için yakınlarda tesadüf
olunacak diğer nefelerin imdâd ve mu’âvenet etmelerini ihtar eder-
ler. Tevkif edilen kesân nöbetçinin yanında ve kulübe dâhilinde
Abdullah BAYINDIR 203

muhafza edilir ise de tevkif olunan adamı almak için nöbetçinin


yanında geçen neferlerden biri mümkün ise karakola haber ver-
mek üzre gönderilir. Bir nöbetçi nöbetten çıktıktan sonra nöbet
mahallinde vuku’a gelen kâffe- i hâlâta dair karakol amirine malü-
mat vermelidir. Nöbetçinin yakınında ateş zuhûr eder ise ol nöbet-
çi kendisine en yakın bulunan hanelere haber vermek üzre gürültü
eder ve en evvel gördüğü adam vasıtasıyla karakola haber gönderir.
(Karakolun önünde bulunan nöbetçi bizzat haber verir.)
Nöbet beklemekte olan nefer hastalanır veya vaktiyle değiştiril-
mez ise bile nöbet mahallin terk etmeyip oradan geçenlerden biri
vasıtasıyla karakola haber gönderir.

195
6. Devriye kollarının vazifesi
Devirye kolları talimat-ı husûsiyyeile karakollar tarafından
şehrin dâhilini devretmek üzre gönderilir. Nöbetçilerin teyakkuz
ve intibahlarını teftiş ve sokaklarda icab edeb sükûnet ve asayişi
muhafaza ve yanlarında nöbetçi bulunmayan emâkin-i mîriyye-
ninbir tarafı harab olup olmadığı husûsuna dikkat etmek meksa-
dıyla adi devriye kolları gönderilir. Nöbette uyumuş veya sarhoş
bulunmuş veyahut herhangi mesahada bulunmuş nöbetçiler dev-
riye kolunda bir nefer vasıtasıyla değiştirilmek üzre tevkif edilerek
karakola gönderilir. Gece yoklamasından sonra sokaklarda dolaş-
makta olan her bir neferden izin tezkeresi süal ederek me’zûn ol-
mayanları karakola teslim eder. Bir kabahta ve cenhayı işler iken
görülenler Hemen tevkif olunarak karakola teslim olunur. Ateş
zuhûr eden haneye gönderilen devriye kolu polis veya jandarma
gelinecey kadar nizamsız haller ile sirkat vuku bulmamasına dik-
kat eder. Bundan sonra ateşin söndürülmesine mu’âvenet etmeyip
polis me’mûrunun teklifi ve merkez kumandanı ile nöbetçi zâbitin
emirlerini icrâ eder.
204 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

196
7. Karakolları değiştirmek
Yeni karakol karakolhaneye tekarrub etmekte eski karakolun
önünde bulunan nöbetçi karakolun dışarıya çıkası için mevcut ise
çıngırağı çeker, değilse yüksek sada ile dışarıya deyu bağırır. Bu
anda karakol amiri ile neferler dışarıya çıkıp neferât silahlarını
aldıktan sonra duracakları mahalde iki sıra üzre tertib olunur-
lar. Bunun üzerine eski karakol amiri karakolunu düzeltmek için:
Sağa bak! Hizaya gel! Bak! Kumandalarını verdikten sonra hazır
durdurur. Bunun üzerine yeni karakol amiri dahi ma’iyyetine ha-
zır durdurur.
Ve bu anda yeni karakolun muzikası (muzika mevcud değilse
Borazan) bu âna mahsus havayı çalarlar. Yeni karakolun amiri eski
karakolun karşısına geldikte: Karakol dur! Sola yarım sol, sağa bak
hizaya gel! Bak! Kumandalarını verir. Bunun üzerine her iki kara-
kol amiri kendi karakollarına ve fakat eski karakol daha evvel ol-
mak üzre selam durudururlar. Borazan icab eden marşı çaldıktan
sonra her iki karakol amiri tarafından: Hazır dur! Onbaşılar veya
posta çavuşları ileriye! Kumandalarıverilir.

197

Onbaşılar yeni karakolun solu haricinde ve onunla aynı cephe-


de olmak ve yeni karakolun onbaşıları eski karakol onbaşılarının
solunda bulunmak üzre dururlar. Ba’dehû yeni karakol amir’inin:
Bir numaralı nöbetçiler ileriye! Kumandasında nöbetçiler kendi-
lerini mensub oldukları onbaşının iki hatve karşısında iki nihayet
üç nefer iseler bir sıra, dört ve ondan ziyâde ise iki sıra teşkil etmek
üzre durular. Tertîbât-ı mezkûre hitam bulup yeni karakolun ami-
ri dahi tertibatın doğruluğuna kesb-i emniyet ettikte “gidiniz!”
emrini verir ve bu emirde onbaşılar yüzgeri ettikten sonra “yeni
karakolun onbaşıları marş!” kumandasını verirler. Yeni karakol
çanta ile karakola çıkmış olduğu veyahut yağmurlukları giymek
icab ettiği takdirde onbaşılar evvel-i emirde nübetçileri karakolha-
Abdullah BAYINDIR 205

neye sevk ederek çantaları bırakıp elbiselerini dahi yoluna koyduk-


tan sonra nöbetçileri değiştirmeye giderler.
Onbaşılar ile nöbetçiler ileriye çıktıktan sonra karakol amirleri
karakollarını taksim ve tertib ederler ve Hemen bunun hitamında
her iki karakol amiri: “sağa yarım sağ! Karakol! Marş!” kumanda-
larını verirler ve her iki karakolların borizanları bu zamana mah-
sus havayı çalarlar. Eski karakol silahlıkları tahliye ederek yeni
karakola teslim eder ve bu karakol amiri:

198
Karakol dur!
Alay!
Rahat dur!
Paydos!
Kumandalarını verir.
Eski karakol amiri silahlıktan veyahut silah çatılacak mahal-
den birkaç hatve açıldıkta karakolunu durdurur ve borizanlar icab
eden havayı bitirdikten sonra rahat durulup silah çatılır. İşbu ka-
rakolun neferatı çantalarını arkalarına alırlar. Karakolhaneye ait
eşya ve kaputlar teslim edildikten ve değiştirilen neferler geriye
geldikten sonra karakol hıdmeti hitam bulmuş olacağından kara-
kol amiri maiyetinde bulunan neferler ile cem’iyetli olarak kışla
veya konak mahalline gider.
8. Karakolun îfâ edeceği resm-i tâ’zîm
Hânedân-ı celîl-i hükümdârîye ve müşîr ve ferîk rütbesinde bu-
lunanlara karakol amiri kılıncını çekmiş bulunduğu halde bizzat
kumanda vererek icab eden ersm-i ta’zimi birlikte îfâ eder. Mirlivâ-
ya karşı karakol amiri kılıncını çememek şartıyla yalnız kumanda
ederek icab eden resm-i tâ’zîmi îfâ eder. Miralaya karakol çavuşu
veya onbaşısı tüfengini alarakve bizzat kumanda ederek resm-i
tâ’zîmicrâ eder.
206 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Kaimmakam ile binbaşılara ve erkân-ı harbiye Kolağalarına


karşı çavuş veya onbaşı tüfenksiz bulundukları halde yalnız ku-
manda ederek Nöbetçiler tüfenkle ve kendileri temennâ ile resm-i
tâ’zîmi îfâ ederler. Kolağalarıyla yüzbaşı ve mülazimlere karşı yal-
nız nöbetçiler icab eden resm-ü tâ’zîmi îfâ ederler.

199
9. Karakol âmirinin vazifesi
Karakol amiri karakol ve nöbetçilere ait talimatı tamamıyla
bilmelidir. Karakol amriri bâlâda beyan olunan resm-i tâ’zîmle-
rin icrâsından gayri zamanlarda bulunduğu mahalli terk edeme-
yecektir. Şayed terk eder veyahud def’-i hâcet zımnında dışarıya
çıkmaya mecbur olur ise evvel-i emirde karakolda kendisinden
sonra kıdemli bulunana karakolda vuku’a gelecek hallerde ne ve-
chle hareket etmesi lazım geleceğini öğrettikten sonra kumandayı
teslim eder.
Karakol amiri karakol neferatı tarafından icab eden hıdmetin
vakt-ü zamanıyla ve tamamıyla icrâ olunmasından mes’ül oldu-
ğundan daimi surette pnları taht-I nezaretinde bulundurmalı ve
muhtelif nöbetlere ait husûsi haller üzerine ders vermelidir. Kara-
kol amiri karakolhane dâhilinde ve karakolun nezareti tahtında
bulunan mahallerde sükûnet ve nizam ve intizamın muhafazasına
ve kâffe-i vezâifi îfâ edbilmek için karakolda icab eden tertibat ve
hazırlığın mevcut bulunmasına dikkat etmelidir.

200
Karakol her bir zaman için doğru tanzim edilmiş bulunma-
lıdır. Müstesna olarak neferatan dışarıya çıkan olur ise tüfengini
tüfenklikten alıp husûsi olarak ta’yîn edilmiş olan bir mahalle gm-
türür ise de avdette yine eski mahalline koyması elzemdir. Karakol
amiri neferatın elbiselerinin usul ve nizamına mutabık bulunma-
sından mesuldür. Eger hava icab ettiri ise karakol amiri kendi ta-
limatı dâhilinde ve icabı halinde kendi mesuliyeti tahtında olarak
Abdullah BAYINDIR 207

elbiseyi değiştirebilir. Ancak fevkal’âde hallerde karakoldan bir


neferin me’zûn bulunması caizdir. Karakolda abulunan neferler-
den birisi hastalanmış ise yerine diğerinin gelmesi için karakol
amiri Hemen keyfiyet-i hâli neferin ait olduğu kıt’aya haber ver-
melidir. Karakol hıdmetiyle mükellef olan neferât nizama muga-
yir olarak nöbette uyumak veya mâfevka karşı gelmek gibi dâ’î-i
mücâzât halleri irtikâb eder ise karakol amiri tarafından Hemen
tevkif edilerek yerine diğerinin geçmesi için neferin mensub ol-
duğu kıt’aya haber verilir. Karakol amiri gerek hasta olan ve gerek
tevkif edilen nefere dair merkez kumandanına ve nöbetçi zâbitine
haber verecektir. Karakol neferatının cüz’î olan kabahat ve hataları
verilecek yevmiye raporunda husûsi olarak haber verilir ise de pek
cüz’î olan kabahatler karakol değiştikten sonra yalnız nefer ait ol-
duğu kıt’aya bildirilir.

201
Karakola ait eşyayı karakol talimatını ve nöbetçilerin hıdmet-
lerini mübeyyin kitaplar ile kaputların mütemadiyen göz önünde
bulundurulması ve haberlerin usul ve nizamına tatbiken verilmesi
karakol amirinin vazifesidir. Karakola mensub olmayan neferât
karakol dâhiline kabul olunmayacaktır. Her bir karakolda biri ka-
rakolun ve diğeri nöbetçilerin vezâifini mübeyyin olmak züre iki
kitap bulunmalıdır. Nöbetçilere ait kitapta her bir nöbet mahallin-
de bulunacak nöbetçilerin isimleri ve yevmiye parolası ve nöbetçi
zâbitiyle devriye zâbitinin ismi ve vuku bulan muayeneler ile çıka-
rılan ve geriye gelen devriye kolları ve sair husûsi haller muharrer
olmalıdır.
Kaideten her yirmi dört saatte bir sabahleyin rapor verilir. Fev-
kalade haller her bir zaman haber verilebilir.
Bir şehrin dâhilinde vaki kâffe-i karakollar raporunu esas ka-
rakoluna takdim edip esas karakolu dahi kendi raporuyla birlikte
merkez kumandanına takdim eder. Karakolların verecekleri adi
raporlar âtîde beyan olunacak mevaddi hâvî olmalıdır. Falan yerde
208 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

bulunan falan zâbit (çavuş) karakolun raporudur. Karakollar de-


ğişti, karakol ve nöbetlerde hiçbir vukû’ât yoktur karakolun kuv-
veti: Bir çavuş bir borizen ile şu kadar neferdir.
.K
Hasan
Falan alayin falan bölüğünde
Çavuş
202
Karakol amiri karakolun devr-u tesliminde veyahut nöbetçile-
rin geğiştirilmesinde nizam ve intizama mugayir gördüğü şeyleri
raporunda beyan etmelidir. Hâlât-ı fevkal’âde zuhûrunu müte’â-
kip yazılacak jurnalde (rapor) kelimesi yerine (haber) diye tahrir
olunacağı gibi gönderildiği saat dahi beyan olunmalıdır.
10. Karakol tarafından bir kimseyi muvakkat surette tevkif
ve haps ile isti’mâl-i eslihaya lüzum görünüp icrâsina teşebbüs
edildikte karakolun harekât ve vazifeleri
Ancak hükümet tarafından verilecek emri teharri ile bir şah-
sı karakol hapsetmeye teşebbüs edebilir. Hükümet tarafından bir
emir lamaksızın karakol tarafından muvakkat usrette bir şahsın
tevkif olunabileceği haller.
Birincisi: Mücâzâtı mûcib olacak bir halin icrâsı esnasında ve-
yahut Hemen icrâsını müteakip tesadüf veyahut polis ve mahalle
bekçisi tarafından takip olunupta nöbetçinin yanından geçmek-
te bulunan herhangi bir şahsın firar etmesi muhtemel ve tehlikeli
veya üzerinde mahpus elbisesi bulunduğu veyahut emniyetli ve
malüm bir adam olmadığı tahakkuk etmediği zaman muvakkat
surette tevkif olunması icab eder.

203
İkincisi: Bir hıdmet ile muvazzaf olmayan veyahut husûsi bir
müsâ’adesi olmayan yani izin tezkeresi yedinde bulunmayan çavuş
ve onbaşı ve neferât ahşam yoklamasından sonra kışlanın haricin-
Abdullah BAYINDIR 209

de ve sokakta tesadüf olundukları zaman tevkif olunurlar. Hiçbir


karakol kendiliğinden ve mâfevk olan bir amirin emri olmaksızın
bir zâbiti tevkif etmeye mezun değildir. Eğer bir zâbit umuma ve-
yahut bizzat karakola karşı bir cenha işler veyahut sivil elbise ile
bulunup da karakolun tertibat ve nizamatına karşı bir harekette
bulunur ise hakkında âdî başıbozuklar gibi mu’âmele edilir.
Karakola bilfi’l mukabele eden ve hürmet ve ri’âyet etmeyerek
muhıll-i namus ve tahkîrâmiz harekette bulunan veyahut emir ve
tenbîhâtını dinlemeyen eşhâs ve bâhusûs bir gürültü ve karışıklığı
teskin ve galebeliği dağıtmak ve kavga edenlerin arasını bulup sulh
etmeyerek ve âsâyiş-i umumiyyeyi ihlal eden nizamsızlığı men’ et-
mek üzre verilen evâmir ve edilen nesâyihi dinlemeyenleri tevkif
edebilir. Karakolun mâfevki olup ta kanuna ve nizamın muvakkat
surette kendielrinebir şahsın tevkif olunmasına müsâ’ade ettiği
halde karakola emretmek hak ve salahiyetini haiz bulunan merkez
kumandanı veyahut vekili ve nöbetçi ve devriye zâbitleridir.

204
Bâlâda muharrerül esâmî zevat muvakkaten bir kimesnenin
tevkifini karakol amirleirne emrettiği takdirde mesuliyet onlara
ait olmak züre Hemen tevkif edilir. Kanunen kabahat ve cenha ve
cinayet sahiplerini bulmaya ve sükûnet ve emniyeti muhafaza et-
meye me’mûr olan polis ve jandarma ve zaptiye ve şehretmaneti
me’mûrlarıyla mahalle bekçileri kendi hıdmet ve vazifeleri iktiza-
sınca bir şahsın tevkif olunması için karakol amirlerine müracaat
ettiklerinde mesuliyet müracaat edenlere ait olmak üzre Hemen
tevkif olunurlar.
Başıbozuklar mucib-i mücâzât bire mu’âmelenin icrâsında
veyahut icrâsını müteakip bir şahsa tesadüf ettikleri halde şahs-ı
merkum firar ettiği veyahut firarı muhtemel olduğu takdirde mu-
vakkaten tevkif olunmak için karakolun mu’âvenetine müracaat
ederler. Ma’ahâzâ icab-ı ahlden dolayı polisin vakt-ü zamanıyla
yetişemeyeceği veyahut polisin mevcut olmadığına emniyet-i kâ-
210 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

milesi olduğu ve te’hîr-i madde dahi tehlikeyi mucib ve müeddî


bulunduğu ve bundan başka mesela kahve ve gazinolarda vuku
bulan niza’ ve gürültülerin te’min ve teskin-i âsâyişe polisin yal-
nız başına muktedir olamayacağı takdirde ve daha bu gibi hallerde
karakolun mu’âvenetine müracaat olunur. Müracaat edenler dahi
karkol neferin tevkif edilecek mahalle kadar sevketmeye ve tevkif
olunacak şahsı bizzat göstermeye mecburdurlar.

205
Tevkid edilen şahıs tevkifi taleb eden kimsenin mesuliyeti
tahtında olarak karakola götürülecektir. Tevkifi taleb eden kimse
şahsına ait icab eden malümat-ı lazimeyi vermediği takdirde ica-
bının icrâsı zımnında polis me’mûrlarına teslim oluncaya kadar
karakolda birlikte tevkif edilir. Ahşam namazından bed’ ile sabah
namazına kadar evlere girmek memnû’’dur. Âtîde beyan olunacak
haller bu husûstan müstesnadırlar.
Alel’acele cânînin üstüne varmak ve evvelce tutulmuş olup da
firar edeni betekrar elde etmek icab eder ise eimme ve muhtârân ve
polis me’mûrları birlikte olduğu halde evlere girilir.
Herhangi bir hıdmet-i askerîyenin îfâsı zımnında asker tarafın-
dan ikamety edilen hanelere girilir.
Yangın ve su basması gibi hallerde ve bir hayatın tehlikeli za-
manda veyahut herhangi bir evin dâhilinde imdad ve mu’âvenet
taleb olunduğu hallerde hânelere girilir.
Her tevkif olunan eşhâs en yakın bulunan karakolhaneye tes-
lim olunarak merkez kumandanına veyahut onun vekâlet-i hıd-
metin îfâ eden en kıdemli ümerâ-yı askerîyeye haber verilir. Bu
dahi tevfkif olunan kimse sınıf-ı askerîyeden ise icabının icrâsına
bakar. Eğer tevkif olunanlar başıbozuk iseler Hemen polis dairesi-
ne teslim olunmalıdırlar. Şayed işbu tevkif bir şahsın talebi üzerine
vuku bulmuşsa tevkif olan şahıs alel’acele çağrılacak polis müna-
sip gördükte polis dairesine teslim olunup aksi halinde hamen se-
bîli tahliye edilmelidir.
Abdullah BAYINDIR 211

206
Karakol bir şahsın hapis ve muvakkat usrette derdest ve tevkifi
esnasında lüzumsuz lakırdıdan ve her bir söz ve fi’liyât ile tahkir
etmek misillü ahrekâttan bütün-bütün sakınmalıdır. Lakin diğer
cihetten dahi hapis veya muvakkat surette tevkif esnasında aşağıda
beyan olunan usuller mûcebince hareket olunarak isti’mâl-i esli-
haya dahi mecburiyet görülür. Bu sebepten dolayı her bir husûsi
haller için mümkün mertebe derece-i kifayede nefer gönderilme-
lidir ki vakt-i hâle göre behemehal maksada muvaffak olunabilsin.
Emrolunan mahal ve mevki’e vâsıl olduktan sonra ma’iyyetindeki
neferâtın mikdarını kendisine havale ve emniyet edilen hıdmet ve
me’mûriyete nazaran pek zayıf gören amir kendisini gönderen mâ-
fevkden me’mûriyetinin icab ettirdiği kuvveti taleb eder.
Bu gibi hıdmetlerin icrâsına me’mûr bulunan bir asker kane-
disine hakiki bir surette veyahut tehdid tarîkıyla vuku bulacak
hücumu tard veyahut vuku bulacak mukabeleye galebe çalmak
veyahut evvelce tutlmuş olup da firar etmeye kalkışanın firarını
men’ etmek için kanuna tatbikan aşağıda beyan olunan mevadd
dâhilinde hareket etmek üzre eslihasını isti’mâl edebilir. Tutulan
ve hapsedenler tutulup hapsedildikleri zamandan itibaren karako-
lun taht-ı himayesinde bulunacakları gibi yanlarında mevcut olup
da bizzat muhafaza edemeyecekleri eşya dahi muvakkat surette
muhafaza edilecektir.

207
Tevkif olunan cenha sahibi nezdinde mevcut bulunacak yeh-
like ve şüpheli âlât ve edevat ile mektup ve evrâk-ı saire daimî su-
rette alınarak kendisinin teslim olunacağı daireye birlikte teslim
olunur. Bir şahsın hapis tutularak tevkif edilmesi fevkal’âde ne-
zaket ve münasip bir usulde ve güzel bir tarzda vuku bulmasına
karakolun dikkat etmesi elzemdir. Nihayet tevkif olunanlar evvel-i
emirde karakola getirilip ve ahaliden karakolun önünde tecemmü’
edenler dağılıp gittikten sonra icabe den mahalle teslim olunmak
212 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

gibi münasip bir harekette bulunmak lazımdır. Tevkif olunanın


arzusu üzre birlikte gidecek muhafoz neferât için yer bulmak ve
parası kendi tarafından tesviye olunmak şartıyla teslim olunacak
mahalle kadar bir araba kiralayarak gitmesine misaade olunur.
Karakol tarafından husûsyla gece vakti yardım sesi ve imdat bo-
rusu işitildikte Hemen icab eden mu’âvenette bulunmaklığa gayret
olunur ise de lüzumu görülmedik yere karışmaklıktan ictinab ve
husûsuyla sükûneti ihlal eder bir karışıklığın teskini husûsunda
me’mûr olup da vürûdünde sükûnet ve nizamın aide olunduğu gö-
rüldüğü zaman daha ziyâde sakınmak icab eder. Karakol neferâtı
ahaliyi ve ahlak ve efkâr-ı umumiye ile emniyet ve istirahat-i umu-
miyyeyi himayeye kâfi olmadığı takdirde ahaliden bazılarını taht-ı
muhafazaya alabilirler. Bu gibi hallerde taht-ı muhafazaya alınan
eşhâs en geç olarak ertesi günü dâhilinde salıverilir veyahut iktiza
eden daireye teslim olunmak üzre icabının icrâsına bakılır.

208
Karakol neferatı kimsesiz olarak yollarda hasta veya sarhoş ola-
rak kalmış eşhâsa tesadüf ettiklerinde Hemen en yakın bulunan
karakolhaneye getirirler. Sarhoş olanlar ayılıncaya kadar karakol-
da muhafaza olunurlar ise de hastalar Hemen polis dairesine teslim
olunurlar. Nizam ve intizam ve sükûnet ve emniyet-i umumiyyeyi
muhafza etmek hıdmetiyle muvazzaf askerler karakol ve nibette
ve devriye ve kafile naklinde ve sair kâffe-i me’mûriyetlerde ve
kezalik erzâk-ı askerîyyeve sairenin tedariki hıdmetlerinde veya-
hut mülkiye dairelerinden birinin ma’iyeytinde bulundukları za-
manâtîdeki hallerde eslihalarını isti’mâl edebilirler. Bâlâda beyan
olunan hıdmetlerde bulunan herhangi bir asker üzerine doğrudan
doğruya hücum vaki olur veyahut herhangi bir hücumla tehlikerli
bir surette tehdid olunur veya bilfi’l veyahut tehlikeli bir surette
tehdid olunmak üzre mukabele görür ise vuku bulan hücumu tard
ve mukabelede galebe çalmak için eslihasını isti’mâl edebilir. Eper
askerîn bu gibi hıdmetlerden birinin icrâsında eslihanın veyahut
sair hücum ve müdafaa etmeye elverişli veyahut tehlikeli herhangi
Abdullah BAYINDIR 213

edevatın yere konması için vereceği emri icrâ olunmaz ise veyahut
yere konulmuş bulunan esliha ve edevat tekrar alınacak olur ise
kabahatli bulunan eşhâsı itâ’ate icbar etmek için eslihasını isti’mâl
edebilir. Evvelce tevkif veya hapsedilmiş olan eşhas kaçar veyahut
kaçmayı tecrübe eder ise kaçmalarını men’ etmek için asker tara-
fından esliha isti’mâl olunabilir.

209
Mahpusların bir mahalden diğer mahalle sevk veyahut bir ma-
halde muhafaza olunmaları vezâifi kendilerine ihale olunan ne-
ferât merkumlardan esnâ-yı râhda veya mahpusta firar etmeye
teşebbüs edenler haklarında sair hallerde olduğu gibi eslihasını
isti’mâl edebilir. Nöbetçiler nezareti kendilerine havale ve emni-
yet edilen eşhâs ve eşyanın muhafazası için icabında eslihalarını
isti’mâl edebilirler. Asker bâlâda beyan olunan maksatlara muvaf-
fak oluncaya kadar eslihasını isti’mâl edebilir. Yani yalnız dipçiği
isti’mâl ederek bir şahsın tevkifine muvaffak olmak mümkün iken
süngü vesaire isti’mâl olunmayacaktır. Husûsi emir verildiği veya-
hut sair esliha ile maksada muvaffak olunmak mümkün olmadığı
zaman esliha-i nâriyye isti’mâl edilebilir. Eslihanın isti’mâline lü-
zum görülecek vakit ve zaman ve onun usul-i isti’mâli husûs vak’a
başına gelen asker tarafından bizzat ve kara verilmelidir. Mülkiye
dairelerinden birinin ma’iyyetineme’mûr edilen asker eslihasını
isti’mâl etmesi ve icabında ne suretle isti’mâl etmesi lazım geleceği
husûsu askerîn mâfevki olan zat tarafından ta’yîn edilip me’mûr
olduğu daire-i mülkiyeden aslâ müdahale olunmaz. Mülkiye da-
iresi tarafından askerîn mu’âvenetine müracaat olunacak her bir
halde müracaat etmeye mecbur oldukları şey ve maksada muay-
yen ve hangi bir surette emir verilmelidir ki asker tarafından iktiza
eden tertibat emniyetle vuk’a gelebilsin.

210
Asker tarafında esliha isti’mâl olunarak bir kimse yaralanmış
veya incinmiş bulunur ise vuku’-ı hâl eğer vakit ve hal müsâ’ade
eder ise Hemen en yakın bulunan polis dairesine haber verilme-
214 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

lidir. İncinmiş veya yaralanmış bulunanlara dair icab eden evzaif


polis tarafından der’uhde olunarak iktiza eden muhakemeye te-
şebbüs edilir.
11. Mahpuslar karakolun mahpuslara karşı hareketi ve biz-
zat karakolun hareket ve vazifesi
Mahpus muhafazasına me’mûr herhangi bir karakolda nöbetten
çıkanlar girenlere mahpusun cins ve middetini, mahpûsînin isim-
lerini, hâvî cedveli teslim etmelidir. Mahpus olanların mücâzâtını
ta’yîn eden dairenin bir emir veya ilm-u haberi olmaksızın hiçbir
mahpusun tahliye-i sebiline veyahut bir kimseye teslimine karakol
tarafından misaade edilmez. Mahpuslardan ahstalanan olur ise
büyük karakola ve neferin mensub olduğu bölüğe malümat verilir.
Karakolun amiri mahpusların görmekte oldukları hapsin cin-
sine göre verilecek yemek ve edilecek mu’âmelelere dikkat eder.
Yeni hapsolunmaya gelenlerin nezdinde para ve çakı ve ateş ede-
vatı ve yazı takımı ve riyâzat ve göz hapsi cezasıyla mücâzât olu-
nacaklarına göre yiyecek ve içecek gibi bir şey bulunmaması için
aranmalıdır.

211
Şayet bu gibi bir şey zuhûr eder ise mahpusu getiren çavuşun
huzurunda teslim alınacaktır. Mahpusların cedveli doğru tutu-
lup büyük karakola verilecek yevmiye raporunda mikdarı beyan
olunmalıdır. Mahpuslara memnû’’ olan şeyleri gizlice vermemek
ve mükâleme etmemek üzre karakol amiri birlikte olduğu ahlde
yemek ve câmeşûy getirenlere mahpusun yanına gitmeye müsâ’ade
olunur. Temizlik ve def’-i hâcet zımnında bulunduğu yerden ayrı-
lan mahpuslar bir kimse ile konuşmamak üzre karakolda mevcut
neferlerden birinin nezaret ve kumandası tahtında bulundurulur.
Herhangi bir amirin emriyle istintak ve gerek büsbütün tahliye
için bir mahpus almaya gelen çavuşa müsâ’ade edilir. Birçok kıt’a-i
askerîyye ikamet emekte olduğu şehirde bir mahpusun gerek hap-
se kabulü ve gerek bir hapisten çıkarılması için merkez kumanda-
nının veyahut yaverinin bir emr-i tahrîrîsi olması icab eder.
Abdullah BAYINDIR 215

YEDİNCİ FASIL
Ordu-yu Hümayunların Terkîbât ve Taksîmâtı ve Ahz-i Asker
Hakkında Ehkâm-ı Kanûniyye
(Ordu-yı Hümayunlar Terkîbâtı–Sunûf-ı Muhtelife-i Askerîyye
ve Onların Teslîhât ve Techîzâtı)
Ordu-yı Hümayunlar:
1. Kuvve-i daime
2. Redif
3. Müstahfız namlarıyla üç kısımdan mürekkebdir.
Her an ve zaman harbe hazır ve müheyyâ bulunmak üzre
hazarîde silah altında bulunan asâkir-i nizamiyye ile me’zûnen
memleketelerinde bulunan asâkir-i ihtiyâtıyyenin hey’et-i mec-
mû’ası devlet-i ebed müddetin kuvve-i daime-i askerîyesini teşkil
eder ki bundan piyâde sınıfı üç sene nizamiyede üç sene ihtiyâtta
hıdmey görmek üzre altı sene hıdmetle mükelleftir. Sunûf-ı saire
dört sene nizamiyede ve iki sene ihtiyâtta bulunurlar. Asâkir-i ih-
tiyâtıyye muhârebede veya diğer fevkal’âde hallerde veyahut bazı
kıt’ât-ı askerîyenin tezyîd-i kuvvetine lüzum förüldüğü zamanlar-
da nizamiye alaylarına dâhil olurlar.

213
Asâkir-i redîfe-i şahane üç sene nizamiye ve üç sene ihtiyât sınıfın-
da mecbur oldukları hıdmetleri ikmal edenler ile asâkir-i nizamiye-i
şahaneden bedel-i nakdî verenlerden ve mu’însizlik ve esbâb-ı saire-
den dolayı efrâd-ı me’zûne meyanında bulunup da esbâb-ı me’zuni-
yetleri altıncı senenin nihayetine kadar imtidad edenlerden müteşek-
kil olup sekiz sene redif sınıfında bulunmağa mecburdurlar. Asâkir-i
redîfe-i şâhâne asâkir-i daimenin kuvve-i imdâdiyye ve istinâdiyesini
teşkil eder. Hıdmet-i redifesini ikmal ve itmam eden asâkir-i redife-i
şahane müstahfaz sınıfına naklederler ve altıncı sene nihayetinde as-
kerlikçe olan vazife-i şahisyyelerini ikmal etmiş olurlar.
216 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Sunûf-ı muhtelife-i askerîyye


1. Piyâde sınıfı olup ordularda bulunan sunûf-ı muhtelifenin en
ehemmiyetli bir kısm-ı a’zamını teşkil eder piyâde her bir arazide
gerek yanaşık ve gerek dağınık nizamlarda hareket etmeye ve hıd-
met görmeye muktedirdir.
Piyâde askerî yakasıyla ve pantolunun zahî kırmızı renkte ol-
mak üzre lâcivedî sütre ve pantolon iksâ edip başlarına fes giyerler.
Nişancılar aynı renkte çukadan olmak üzre yeşil yakalık ve zırhlı
pantolon ve sütre giyerler. Alayların neferatı omuzlarında mevcut
ispaletlerinin üzerinde muharrer numaralar ile birbirlerinden tef-
rik olunurlar.

214
Çanta ve iki adet fişenklik ve istihkâm edevatı teçhizat-ı as-
kerîyyeden ma’duddurlar. Piyâde ve nişancı taburları Martini
Henri tüfengiyle müsellahdırlar.
Süvârî sınıfı atlı olarak hıdmet edip laciverdî sütre ile boz pan-
tolon ve kalpak giyerler. Kılınç ve Mertini flintasıyla veyahut Vin-
cester ile müsellahdırlar. Bir alay da Ertuğrul mevcuttur ki gerek
bu alay ve gerek birinci alay mızraklıdır.
Topçu sınıfı olup toplarda icab eden hıdmeti görür. Bu dahi
sahrâ ve kal’a ve dağ topçusu namlarında olarak üç kısma ayrılır.
Sahra topçusu piyâde ve süvârî namlarında ikiye ayrılır. Beheri
altı hayvanla çekilir 7-85 veyahut 8,8 santimetrelik toplar ile mü-
cehhezdirler. Süvârî bataryalarında müstahdem neferât hayvana
binerler, piyâde neferatı yayan olarak toplarda hıdmet görürler.
Kâl’a topçusu kâl’aların müdafaa veyahut zaptı esnasında toplarda
hıdmet görürüler. Topçular göğüsleri siyah gaytan ile işleme siyah
sütre ile boz pantolon ve kalpak giyip kılınç veya kasatura ile mü-
sellahdırlar.
İstihkâm sınıfı olup bir kal’anın müdafaa ve zaptında vuku’a
gelecek ameliyyât-ı türabiyyeyi icrâ ve sahralarda icab eden si-
perleri inşa etmek ve muvâsalayı vücuda getirmek ve muhârebe
Abdullah BAYINDIR 217

köprülerini imal etmek misillü vazifeler ile mükellefdir. İstihkâm


taburları görecekleri hıdmetlere göre kazmacı, lağımcı, köprücü
namlarında olan kısımlara ayrılıp telgraf kıt’aları dahi istihkâm
ile birlikte bulunurlar.

215
Arabacı ve mekkâreci sınıfı olup muhârebede isti’mâl olunacak
her nev’ araba ve mekkâre hayvanlarını sevk ve idare ederler.
Bu sınıfa ait neferât cebhane ve erzak kollarıyla köprü edeva-
tını hâmil olmak üzre teşekkül edecek nakliye kolları ve seyyar
hastahane müfrezeleriyle telgraf kıt’aları ma’iyyetlerinde arabacı
ve timarcı sıfatıyla bulunurlar. Her bir kıt’a-i askerîyye ile büyük
kumandanlarının maiyetlerinde bulunacak cebhane ve eşya ve
erzak nakline mahsus olmak üzre verilecek arabacı ve mekkâreci
neferleri mensub oldukları kıt’alardan ayrılırlar. Nakliye tabur-
larıyla mekkâreci taburlarında müstehdem neferatın üniforması
piyâdelerin giymekte oldukları elbise renginde olup göğüslerinde
ma’denî düğme yerine dâhilen iliklenmek üzre kemikten mamül
siyah düğmeler vardır. Kıt’ât-ı askerîyyeile kumkandanları ma-
iyetlerinde bulunacak husûsi nakliye neferleri mensub oldukları
sınıf-ı askerîyenin üniformasnı lâbis bulunurlar.
Muhârebede mecruh olanları sargı mahalline veyahut hastaha-
ne mevkilerine nakletmeye mahsus teskereci neferât hastahanea-
rabalarıyla sıhhiye müfrezeleri teşkil ederler ki bunlardan beher
fırkada bir müfreze bulunur.
Kuvve-i bahriye-i şâhâne
Kuvve-i bahriyye-i şahane sefain-i harbiye ile tavâifinden ve
bahriye taburlarından ibarettir. Sefain-i harbiyyede mevcut ne-
ferât gemici ve sanayi’ ve makinacı namlarıyla üç kısma ayrılmış-
tır. Gerek taifeler ve gerek bahriye taburları neferatı siyah çukadan
zırhsız pantolon ile göğsü açık ve büyük yakalı olmak üzre gömlek
ve başlarına başıbozuk püsküllü fes iksâ edip yaz mevsiminde ise
beyaz pantolon ve gömlek giyerler.
218 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

216
2. Ordu-yı hümayunların aksâm-ı mürekkebesiyle kuvveti
Devlet-î Aliye-î Usmaniyyenin kuvve-î daime ve ihtiyâtıyyesi
altı ordu-yı hümayun dairesine münkasim olup her bir ordu dai-
resinden biri nizamiye ve ikisi redif ve biri müstahfız olmak üzre
dört kol ordu teşekkül ettiğinden Yemen kol ordusu dâhil olduğu
halde kuvâ-yı mecmû’ası yirmi beş kol orduya baliğ olur. Bunlardan
başka Girit fırka-i askerîyesiyle Trablus-i Garb fırka-i daimesi dahi
mevcuttur. Mezkûr kol orduların yedisi nizamiye ve on ikisi redif
ve mütebakisi müstahfız kol orduları namlarıyla yâd olunurlar.
Yemen ordusu müstesna olduğu halde her bir orduda bir süvârî
fırkası mevcuttur. Beher orduda 30 piyâde 3 süvârî ve 6 cebel ba-
taryası mevcuttur ki hey’et-i mecmû’asına topçu fırkası ta’bir olu-
nur. İşbu topçu fırkası üç livâdan ve beher livâ iki alaydan ve her
alay iki taburdan ve beher tabur da üç bataryâdan ve beher batarya
seferî ve hazarîde olsun altı toptan mürekkebdir. Her bir nizami-
ye kol ordusunda iki nişancı taburuyla birer istihkâm ve nakliye
taburları mevcuttur. Her kol ordu iki piyâde fırkasına ve her fırka
iki piyâde livâsına taksim olunup her livâ dahi iki alaydan ve her
alay dört taburdan ve her tabur dört bölükten ve her bölük iki sıra
tertib olunmak üzre dört takımdan ve her takım dahi iki yarım
takımdan mürekkebdir.

217
Bir süvârî fırkası üç livâ ve beher livâ iki alaydan ve beher alay
beş bölükten ve beher bölük dört takımdan mürekkeb olup bö-
lüklerden biri muhârebe esnasında depo bölüğü namıyla geride
kalarak sonradan sevk edilecek süvârîlerin ta’lîm ve terbiyesiyle
meşgul olur.
Devlet-i Aliye-i Osmâniyyeden iki alay kal’a topçusu mevcut
olup beher alay dört ila beş taburdan ve beher bölük te dört takım-
dan mürekkeptir. Beher kol orduda dört bölükten mürekkep bir
istihkâm taburu mevcut olup (birinci ve ikinci bölükler kazmacı
Abdullah BAYINDIR 219

ve üçüncü bölük köprücü ve dördüncü bölük lağımcıdır) ve her


bölük dört takıma münkasimdir. Her bir orduda hazarîde beheri
üç bölükten ve her bölük on iki arabadan mürekkep olmak üzre
bir nakliye taburu mevcut olup muhârebede bunun mikdarı tez-
yid olunarak erzak ve cephane kolu ve sahrâ hastahanesiyletehgraf
kolları ve ilh gibi aksâma ayrılır.
Nakliye taburlarının tertîb-i seferî iblâğında mutlaka arabalar-
dan teşkil edilmesi şart olup memleketin ve harp olunacak mahal-
lerin hal ve cinsine göre bargirler ester ve deve ve merkebden ibaret
mekkâre kolları dahi teşkil olunabilir. Devlet’aliyye-i Usm+aniy-
yenin umum muhârebe kuvveti Girit ve Trablus Garb fırkaları ha-
riç tutulduğu halde ma’a nişancı ve istihkâm 690 000 piyâde 48 000
süvârî ile 1176 sahra topundan ibarettir. İşbu miktarda nakliye
taburları efrâdıyla kıt’alara mahsus nakliye arabaları ve mekkâ-
reci ve kal’a topçusu ve araba efrâdı dâhil-i hesap edilmemiştir.

218
3. Daire-i hususiyye-i askerîyye
Ser’asker dairesi – Askere ait bilcümle daireye enzaret eder ve
umum askerîn eyasetini haiz olmak üzre seraskerîn idaresine mu-
havveldir. Ordu kumandanları dairesi: İşbu daireler ordu müşî-
rinin taht-ı idaresinde bulunmak üzre ordu erkân-ı harp zâbi-
tanıyla y3averân ve levazım reisinden ve ordu dîvân-ı harp hâkimi,
ordu sertabibi ile müfettiş ve serbaytardan mürekkeptir.
Umum topçuların idaresine tophane müşiri nezaret eder ise de
nizamiyede mevcut topçulara topçu dairesi nezaret eder. İstih-
kâm ve inşaat dairesi riyaseti kal’a ve istihkâmât ile emâkin-i
mîriyyenin inşasına ve istihkâm zâbitiyle istihkâm taburlarının
idaresine nezaret eder. İstihkâm sınıfını teşkil eden zâbitan istih-
kâmatın inşa ve hücum ve müdafaası husûsunda kumanda ederek
icab eden usulü gösterirler. Erkân-ı Harp zâbitanı kumandanlar ta-
rafından kıt’ât-ı muhtelife-i askerîyenin hareketlerine ve tutacak-
ları mevkilere dair kâffe-i evâmir ve tenbîhâtı evvelce hazırlamak
220 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ve askerîn muhârebede ve ikamet keyfiyetini tanzim ve tesviye et-


mek ve her bir evâmir ve tenbîhâtı tertib ederek yapmak ve onların
icrâlarına nezaret ve dikkat etmek vazifeleriyle mükellefdirler.

219
Erkan-ı harp zâbitanı Erkân-ı Harbiye-i Umûmiyye dairesinde
ve ordu ve fırka erkân-ı harbiyesinde istihdam olunurlar. Her bir
kol ordunun erkân-ı harp reisi o kolorduda mevcut bütün erkân-ı
ahreplerin reisidir. Yaver olan zâbitan me’mûr oldukları daire ve
kıt’alarda rapor misilli umûr-ı tahrîriyye işlerini görürler. Muhâ-
rebede her bir alay ve tabura bir yaver verilir.
Kol ordularda mevcut levazım me’mûrları kıt’ât-ı askerîyenin
ma’âşât ve ta’yînâtıyla elbise ve sairesini tedarik etmek ve ikamet
hıdmetlerini görür ve kasa ile melbûsât-ı askerîyeyi muhafaza ve
taht-ı nezaretlerinde bulundurular. Alay ve taburlardaki levazım
hıdmeti alay ve tabur katipleridâhil oldukları halde teşekkül ede-
cek idare ve kasa komisyonuna ihale olunur. Bölüklerde maaş key-
fiyeti yüzbaşının nezaret ve kumandası tahtında olarak başçavuş,
melbûsât-ı husûsi depo çavuşu ve erzak veta’yînât-ı husûsi konakçı
çavuşu tarafından tesviye ve rü’yet edilir. Kol ordu ve fırkalarda
mevcut divan-ı harp me’mûrları mensup oldukları kol ordu fırka
kumandanlarının kumandası tahtında bulunmak üzre kıt’ât-ı as-
kerîyede icab eden muhâkeme-i nizamiyeyi görürler. Sıhhiye müf-
rezeleri zâbit rütbesini haiz askerî tabiplerle teskereci neferatı ve
hastaların muhafazasına me’mûrmuhafız neferinden mürekkeptir.

220
Taburların beherinde birer imam ve her alayda bir müfti mev-
cuttur. Yalnız harp zamanında icab eden polislik hıdmetini gör-
mek üzre zâbit ve süvârî baş çavuş ve çavuşlarından mürekkep
olmak züre her bir kol ordu maiyyetine sahrâ jandarması nâmıyla
bir müfreze verilir.
4. Asâkir-i nizâmiyye-i şâhânenin suret-i ahzı hakkındaki
Abdullah BAYINDIR 221

ahkâm-ı kanuniyye ve asâkir-i ihtiyâtiyyenin memleketlerinde


bulundukları zaman vazifeleri
Derse’âdet ve Bilâd-ı Selâse ahalisinin öteden beri mazhar ol-
dukları mu’âfiyet-i askerîyyekemâ kân baki kalmak üzre Mema-
lik-i Mahrûse-i Şâhânenin bilcümle ahali-i müslimesi hıdmet-i
mefrûza-i askerîyye ile mükelleftir. Kabail-i Çerkâkise ve sair
muhâcirînden mu’âfiyet-i mevakkate-i askerîyeleri müddeti mu-
kazıye olanlar yerli nüfus-i kadîmesi gibi hıdmet-i mukaddese-i
askeiyyeile mükellef olacaklardır.
Hıdmet-i askerîyyemükellefiyyeti her şahsın yirmi yaşına dü-
hulünü takip eden sene mart’ının ilk gününden bed’ eder. Mesela
bin iki yüz seksen iki senesi içinde tevellüd edenlerin üç yüz iki
senesinde yirmi yaşına vâsıl olacakları cihetle bunlar bin üç yüz
senesi martının birinci günü hıdmet-i askerîyyeile mükellef olur-
lar. Şu esas ve hesaba göre sinn-i mükellefiyete vâsıl olan efrâd-ı
müslimeye birer numara çektirilecek (ahz-ı 35 askerkanunnamesi-
nin beşinci fasılna müracaat) ve kuvve-i nizamiye-i şahane için her
sene lüzum görülece acemi neferât efrâd-i merkumesinin hey’et-i
umumiyyesinden alınacaktır.

221
Hıdmet-i mefrûza-i askerîyyemüddeti tam yirmi senedir. Bu
müddetin ilk altı senesi asâkir-i nizamiye-i şahane silkinde ma’a
ihtiyât edilecek hıdmet-i nizamiyeye ve ondan sonraki sekiz se-
nesi asâkir-i redîfe-i mülûkâne ve baki kalan altı senesi dahi asâ-
kir-i müstahfıza-i şahane seleklerinden vuku bulacak hıdmetlere
münhasır ve mahsustur. Binaenaleyh işbu üç silkte sırasıyla îfâ-yı
hıdmet edenler askerlikçe olan vazife-i şahsiyyelerini ikmal etmiş
olurlar. Tertîb-i evvel efrâdı asâkir-i nizamiye-i şahanenin hıd-
met-i fi’liye-i askerîyeleri müddeti mensub olacakları kısm-ı as-
kerîye varacakları günden başlar. Mesela bin üç yüz üç senesi mar-
tında sinn-i mükellefiyete dâhil olanlar mensub olacakları kısm-ı
askerîye o senenin ağustosunda varmış olsalar bunların ma’a ih-
222 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

tiyât müddet-i nizamiyeleri bin üç yüz dokuz senesi ağustosunda


hitam bulur.
Süfün-i hümayun-i şahanede armacılık ve topçuluk ve tüfenk-
çilik ve ateşcilik ve güverte üzerinde sair hıdemât-i mütenevvi’a ile
mükellef ve meşgul olan ve bahriye sanayi’ alaylarına mensub bu-
lunan afrâd-i askerîye-i şahanenin ma’a ihtiyât müddet-i nizami-
yeleri sekiz ve müddet-i redifleri dört sene ki hıdmet-i askerîyeleri
cem’an on iki seneden ibaret olup bunlar hıdmet-i müstahfızadan
mu’afdırlar. Fakat içlerinden müddet-i hıdmetleri üç seneden nuk-
san olduğu halde mu’însizlikleri tebeyyün ederek memleketlerine
iade olunanlar haklarında asâkir-i berriyye-i şahane misillü mu’â-
mele olunur.

222
Her bir redif dairesinde sinn-i mükellefiyyete vâsıl ve hudmet-i
askeiyyeyi îfâya muktedirm olan efrad iki kısımdır. Birinci kısım
her türlü ahvâl-i istisnâiyyeden âzâde olan yani şimdiye kadar Kaf-
lı tabir olunan efrad-ı askerîye-i şahanedir. İkinci kısım ma’lûliy-
yet-i zahire ashabından olanlarla mu’insizliklerinden nâşî mu’în
peyda edinceye kadar muvakkaten hıdmet-i askerîyeden afv ve is-
tisna olnalarla esbab-ı mütenevvi’a-i nizamiyeye mebni bazı kuyûd
ve şurût tahtında mu’âfiyet kazananlardır. Bunlardan birinci kı-
sım asâkir-i nizamiye-i şahane tertîb-i evvel ve sânî unvanıyla iki
tertîbe münkasimdir.
Tertîb-i evvel efrâdı beher sene keşide olunacak numara kur’a-
sında birinci numaradan bed’ ile aded-i matlûbe kadar numara
çekenlerdir. Tertîb-i sânî efrâdı dahi aded-i matlûbeden sinn-i mü-
kellefiyete dâhil olanların son neferine kadar müretteb olan numa-
rayı keşide edenlerdir. Mesela bir kur’a dairesinde bir senede sinn-i
mükellefiyete giren efrad üç yüz olup da devletçe o daireden o sene
için iki yüz neferin hıdmet-i nizamiyeye ahzı matlûb olsa müretteb
bulunan üç yüz kur’a numarasından birinciden bed’ ile sırasıyla iki
yüz kadarını çekenler tertîb-i evvel ve iki yüzden üç yüze kadarını
Abdullah BAYINDIR 223

keşide edenler tertîb-i sânî efradı addolunurlar. Bunlardan tertib-i


evvel efradı müddet-i nizamiyeleri olan altı seneyi mansub ola-
cakları sunûf-ı berriyyede devletce istihdamlarına lüzum görünen
müddeti bilfi’l silahaltında geçirdikten sonra sınıf-ı ihtiyâta nakle-
dilirler. Tertîb-i sani efradı dahi nizamname-i mahsusunda ta’rîf
olunduğu vechle altı aydan dokuz aya kadar asâkir-i nizamiye-i
şahane taburlarında bilfi’l îfâ-yı hıdmet-i askerîyye ettikten sonra
mensub oldukları senenin tertib-i evvelini teşkil eden asâkir-i ni-
zamiye-i şahaneye ihtiyât olmak ve mezkûr tertib-ğ evvel efrad-i
askerîye-i mülûkânesi her ne zaman sınıf-ı ihtiyâta nakl olunur ise
onlar da o vakir sınıf-ı mezkûra nakledilmek üzre efrâd-i mevkûfe
namıyla hânelerine salıverilirler.

223
Salifüzzikr ikinci kısım efradı dahi nizamname-i mahsusunda
gösterildiği üzre memleketleri dâhilinde askerî talimleri öğren-
meye mecburdurlar. Numara keşide olunduğu sırada tertib-i evvel
numarasını alıp da aşağıda beyan olunacak bazı esbâba mebni si-
lahaltına alınmaları te’cil olunan veya numara kurâsı çekmeksizin
sene-i âtiyeye terk edenlere efrâd-ı me’zûne ve numara çekmeye
gelmeyen veya firar edenlere mezcûre yani şüpheli efrad denilir.
Her tabur dairesinden alınacak acemi efrad mikdâr-ı mukarrerine
iblâğ olunmak için birinci derecede tertib-i evvel numarası çekmiş
olup da bazı esbaba mebni silahaltına celbleri tecil edilmiş olan
efrâd-ı me’zûneden esbâb-ı me’zûniyetleri mahv-ü zail olan kısmı
ve üçüncü derecede o senenin tertib-i evvel efradı ve dördüncü de-
recede efrâd-ı mevkûfe celb ve ahz edilir.
Her redif taburu dairesi bir ahz-ı asker dairesi itibar olunup ol
tabur merkezinde mevcut olan ahz-ı asker şu’besi hey’etiyle numa-
rası keşide olunacak kazanın mülkiye me’mûru ve müfti ve hâkimi
ve sair ulema ve meşayih ve vücûhun mütehayyizânı birleşip mu-
gayir-i kanun ve hakkaniyet bir hal vuku bulur ise cümlesi me-
suliyette müşterek olmak üzre mükemmel bir ahz-ı asker meclisi
teşkiliyle kazanın en büyük me’mûru bu meclise riyaset ve şube
224 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

reisi olan binbaşı dahi nezaret ederek numara keşidesi mu’âmelesi


her sene rûz-i hıdırdan beş gün sonra işbu meclis marifetiyle icrâ
kılınır.

224
Numara keşide olunacak kazada asker tabibi ve bulunmadığı
takdirde belediye tabibi dahi meclisde bulunur. Ve fakat işbu tabib
ahz-ı asker meclisi a’zâsından ma’dûd olmacaktır. Hıdmet-i askerî-
ye ile mükellef olan efrad hal ve vücutlarına ve meşguliyetlerine
nazaran muhtelif sunûf-ı askerîyeye verilirler. Mesela sahil ahalisi
alelumum bahriye hıdmetine ta’yîn kılunmak lazımdır. Askerliğe
yaramayacak surette sakat ve malül olanlar hıdmet-i askerîyeden
istisna olunur. Beş seneden dûn olmamak üzre prangabendlik
cezasını görmüş erbâb-ı cinayet kanunen hıdemât-ı devletin hiç-
birinde istihdam olunmayacakları cihetle bu misilliler hıdmet-i
mukaddese-i askerîyye şerefine nâiliyetten ve bu sebeple silah taşı-
maktan dahi mahrum olurlar. Memleketlerine salıverilen asâkir-i
ihtiyâtıyye-i şahanenin müddet-i ihtiyâtıyye zarfında behemahal
memleketlerinde bulunmaları ve sınıf-ı ihtiyâtiye nakilleri tari-
hinden itibaren nihayet bir buçuk mâh zarfında memleketlerine
varıp müteallik oldukları redif bölükleri yüzbaşılarına ihtiyât tez-
kerelerini kaydettirmeleri vazifeleri cümlesinden olmakla bunlar
memleketlerine ba’del muvâsale redif yüzbaşılarına tezkerelerini
irâe ve ibraz edeceklerdir.
Asâkir-i ihtiyâtıyye-i şahanenin memleketlerinde bulundukları
müddetçe müteallik oldukları alay dairesi dâhilinde kâin mahal-
lerde geşt-ü güzar etmelerine ve kâr ve ticaretlerine hiçbir kimse
tarafından mümâne’at olunmayacak ve fakat alay dairesinin hari-
cinde kâin sair bir mahalle gidebilmeleri her ne vakit istenilir ise
on beş günden nihayet bir ay hitamına kadar mensub oldukları re-
dif taburu merkezinde mevcut bulunacakları hakkında redif zâbi-
tanını ve hükümet-i mahalliyyeyi te’min etmeleriyle meşrut olup
suret-i muharrere vechle te’mînât-ı muktezıyeyi i’ta etmeyenlerin
mensub oldukları alay dairesinden hariç bir mahalle azimetlerine
Abdullah BAYINDIR 225

ruhsat verilmeyecektir.

225
Ve gidip de istenildiği vakit müddet-i mahdûdesi içinde gel-
meyenler hakkında tezkerelerinde muharrer mücâzât icrâ olu-
nacaktır. Efrad-ı nizamiye-i şahaneden ihtiyâta naklile memle-
ketlerinden bulunanlardan müddet-i ihtiyâtıyyeyi tekmil edenler
memleketinin redif binbaşısına gelip ihtiyât tezkerelerini irâe ede-
cek ve binbaşı tarafından dahi o makulelerin ihtiyât defterine olan
kayıtları terkin ve künyeleri redif defterine naklolunur.
Asâkir-i redife-i şahane her iki senede bir kere cedvel-i mahsu-
sunda irâe olunmuş mevsimlerde bil’istîzân şerefsâdır olacak irâ-
de-i seniyye-i cenab-ı hilafetpenahî mantûk-ı âlîsi vechle makam-ı
ser’askerîden ordu-yı hümayun kumandanlıklarına verilecek emir
ve talimata tevfîkan tabur merkezlerine celb ile birer mâh ta’lîm
edeceklerdir.

SEKİZİNCİ FASIL
Tâ’lîmler
B. Yanaşık nizamdaki ta’lîmler
1. Herhangi bir kıt’a-i askerîyenin suret-i tertib ve taksimi ve
hiza ve beraberlik ve dönüşler ve esliha isti’mâli.
Sıralar beyninde olan mesafe önde bulunan neferin arkasın-
dan geride bulunan neferin göğsüne kadar hesap olunmak üzre 64
santimetredir. Her iki sıra birbirlerine muvâzî ve ikinci sıra efrâ-
dı tamamen dizi başlarının arkasında bulunma yani her iki sıra
neferâtı birbirlerini tamamıyla setre tmek lazımdır. Biri diğerinin
arkasında duran her iki nefere dizi denir. En boylu olan iki nefer
sağdan birinci diziyi ve ondan sonrakiler boylarına nazaran ikinci,
üçüncü…ilh dizileri teşkil ederler. Her dizide ne boylu olan nefer
birinci sırada durur. İşbu tertibat kati olmayıp bundan cüz’î in-
hiraf etmek dahi cazidir. Takım on latı veya daha ziyâde diziden
226 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

mürekkep olduğu halde iki nısfa ve nısflar dahi mangalara taksim


olunur.

227

(nısfların mangalara taksim olunması avcı muhârebesi içindir.)


on beş veya daha az dizilerden mürekkeb olan takım doğrudan
doğruya mangalara taksim olunup nısflara tefrîkinden sarf-ı nazar
edilir. On üç takıma taksim olunup mevcut dizilerin adedi üçye
kabil-i taksim olmaz ise evvelen sol ve ba’dehû sağ baştaki takıma
bir dizi nuksan verilir. İkinci sıra boş kalmak üzre tek dizi olduğu
halde takımların sol başlarında bulundurulur. Takımlarla nasflar
bölük dâhilinde, mangalar takımlar dâhilinde sağdan sola doğru
numara alırlar.
Hiza ve beraberlik hiza tarafında bulunarak hatt-ı hizayı teş-
kil eden neferlerin bulunduğu sıraya dühul edecek her bir neferin
ökçeleriyle omuz ve göğüsleri vücudunun müsâ’adesi nisbetinde
mezkûr hatt-ı hizaya tamamıyla uydurmaktan ibarettir. Cebhe
hattı üzerinde vaziyet-i mahsusa kusursuz olan bir neferin başını
hiza tarafına, yani sağ veya sol tarafa çevirdiği halde sağ veya sol
gözüyle civarındaki neferi ve diğetr gözüyle dahi cebhe hattının
hayalini (diğer gözüyle dahi bütün cebhe hattını fark ve temyiz
etmesi) görmesi hiza ve beraberliğin iyiliğine delâlet eder. Silah-
lı veya silasız bulunan her bir nefer yanındaki itmemek veya ona
dayanmamak şartıyla dirseğini yanındaki neferin dirseğine hafif-
çe temas ettirmesi lazımdır. Tebdil-i istikametlerin gayri vakitte
dirsek daima hiza cihetinden yoklanır. Bazı hâlât-ı istisnaiyyeden
mâ’adâ vakitlerde hiza gerek durur ve geri yürür iken sağdan alınır
ise iki takım birbirinin yanında yürüdükleri halde hiza vasatta bu-
lunan zâbite ve üç takım birbirinin yanında yürüdükleri takdirde
ikinci takım zâbitine göre alınır.
Abdullah BAYINDIR 227

228
Dönüşlerde tüfengin hareket etmemesine izyâdesiyle dikkat
etmelidir. Yüzgeri ettirildiği vakit cenah kulağuzlarıyla (kezalik
takım zâbitleri)nin dizide bulunan nefer yeni yüze geçmez ise de
mücerred ta’lîm maksadıyla yüzgeri edileceği vakiy evvelce (yerin-
de dönüş) ihbar ve kumandası verilip bu halde merkumlar yerle-
rinde kalarak birinci sıraya geçmezler. Dönüşlerle esliha isti’mâ-
li beraberlikle icrâ olunup silah doldurmak ve süngü takmak ve
sünge yerine etmek hareketleri beraberliğe ri’âyet olunmaksızın
her nefer tarafından mümkün mertebe sür’atle icrâ olunur. Gerek
silah omuza ve gerek sliah doldur vaziyetinde iken gerideki sıranın
tüfenkleri öndeki sıranın tüfenklerini tamamıyla setr edebilecek
bir vaziyette bulunmalıdır. Silah çatmak için verilecek sliah çat!
Kumandasında tek diziler yarım sağ, çift diziler yarım sol ettikten
sonra her bir nefer tüfengi sağ eliyle namlusu sağa müteveccih ol-
mak üzre dış taraftaki ayağın yanına vaz’ eder. Ba’dehû en evvela
ynı sırada bulunan her iki nefer tüfenklerini harbilerini biribirne
geçirerek silah çatarlar. Neferât betekrar yüz ileri ettkleri esnada
birinci sıra bir mikdar ileriye çıkar iken ikinci sıra dahi geriye gi-
derek paydos! Kumandasına kadar yerlerinde dururlar. Silah başı-
na! kumndasıdaherkes sessiz sadasız kendi mahalline koşar ve ha-
zır ol vaziyetinde durur. Silah al! Kumandasında diziler betekrar
bâlâdaki dönüşleri yaptıktan ve sağ elleriyle tüfenklerini yukarıya
kaldırarak çatıyı bozup herkes tüfengini ayağının yanına korken
yüz ileri edip hazır ol kumandasını bekler.

229
2. Tebdîl-i istikametler
Tebdil-i istikamet gerek durur ve gerek yürüken icrâ olunur.
Kumanda: sağa (sola) tebdil-i istikamet-marş! Sağa (sola) tebdil-i
istikamet-marş marş! Marş kumandasında takım (yarım takım
manga) yürümeye başlayıp bu esnada her nefer ayak vurmaksızın
ve dizlerini ziyâde bükmeksizin mihver noktasına yakın olduğu
228 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

nisbette küçük hatve atar. Tebdil-i istikametlerde dirsek mihver


tarafından yoklanıp hiza yürüyen taraftan alınır.
İkinci sıra neferleri başlarını doğru tutup dizi başlarının gerisin-
de yürürler. Yürüyen cenahta bulunan kılağuz sür’atli hatve ile yü-
rüyerek birkaö hatve kat’ettikten sonra mihver tarafına doğru biraz
başını çevirip kat’edeceği mesafeyi gözden geçirir ve ara-sıra takı-
mın yüzüne de bakarak yakındaki neferi itmemek şartıyla dirseği-
ni daima merkumun dirseğine yakın bulundurur. Neferler mihver
tarafından dirsek yoklayıp diğer taraftan gelen kakışa muhalefet
etmek husûsuna dikkat ederler. Bu kaideye ri’âyet olunması mih-
ver noktasının bulunduğu yerden çıkmasına sebep olur. Her nefer
tebdil-i istikamet eden kıt’anın dizilerinin adedi kadar hatve atar.

230
Tebdil-i istikametin hitamında ya dur! Veyahut ileri-marş! Ku-
mandaları verilir. İleri kumandasında hiza asıl hiza tarafından alı-
nır ve âdî hatve uzunluğunun takriben nısfı kadar küçük hatvelerle
yürümeye başlanılarak icabında hiza ve beraberlik dahi düzeltilir.
Ve marş! Kumandasında ta’lîmnamede beyan olunan uzunlukta
hatve atılarak yeni istikamette yürümeye başlanır.
Dörderle yan yürüyüş nizamında edilecek tebdil-i istikametler-
de bâlâda beyan olunan usule ri’âyet olunur ise de, takip etmekte
bulunan diğer dörtler birinci dördün tam tebdil-i istikamet ettiği
noktaya vardıktan sonra aynı zaviye ile tebdil-i sitikamet edebil-
mek ve daha o noktaya varmazdan evvel eğri yürüyüş ile yebdil-i
istikameti yarılamamak için mihver noktasının bir mikdar se-
bestçe ileriye hareket etmesi muktezidir. Tebdil-i istikametin hita-
mından sonra ileriye serbest yürüyüşe geçilir geöilmez ekseriyele
mesafelerin kaybolduğu görüldüğünden böyle bir halin vukuunda
yürüyüş sür’atini değiştirmemek ve sukûneti muhafaza etmek şar-
tıyla büyük hatve atarak mesafe-i hakikiye yanaşmalıdır.
Abdullah BAYINDIR 229

231
Takım ve bölük nizamları
B. Bölüğün saff-ı harb nizamı (Şekil 1) üç takım yan yana sıra-
ları birbiri arkasında dururlar. Her bir enfer sırada hiza ve dirseğe,
dizide istikamete dikkat etmelidir. Yan yürüyüş nizamından saf-
f-ı harp nizamı yarım sağ-yarım sol yapmak ve bölük kolundan
tabdîl-i istikamet veyahut hizaya almakla taşkil olunur. Ceğhe yü-
rüyüşünde her nefer bir siyakta hatve atarak önüne doğru yürür.
Hiza tarafında olan cenah kılağuzu gösterilen istikameti muhafza-
ya me’mûr olduğundan merkum sağa-sola bakmayarak ve bulun-
duğu sıranın yürüyüşüyle iştigal etmeyerek ta’lîmnamede beyan
olunan çapıklık ve uzunlukta hatve atarak yürür. Kılağuzun göste-
rilen istikamette yürümesi için gideceği istikamet üzre mütevassıt
neferler intihab etmesi icab edeceğinden istikamet noktası göste-
rilmeksizin bizzat dosdoğru ileriye gitmeyi ta’lîm etmelidir. Hatt-ı
hiza dâhilindeki vaziyetlerini düzeltmek üzre ara-sıra neferatın
hiza tarafına bakmalarına müsâ’ade olunur ise de usulen daimî
surette müsavi uzunlukta hatve atıp muntazaman dirsek yoklaya-
rak hizayı muhafaza etmelidir. Her neferin yanında buluna nefere
ziyâdesiyle yanaşması hiza tarafına tazyik vukuunu ve bu da hiza-
da bulunan kılağuzun yürüyüş istikametinden çıkmasını mucib
olur. Her bir nefer hiza tarafından gelen kakışa müteakip ve aksi
taraftan gelen kakışa muhalefet etmelidir. Bir nefer hatt-ı hizadan
ileri veya geri bulunduğu ve dirsek yoklaması kaybetmi olduğu-
nu yani aralıkları ziyâde ve az almış bulunduğu zaman mahal-i
mahsusunu birdenbire almayıp tedricen tashih etmelidir. İkinci
sıra neferatı aslâ hizaya ehemmiyet vermeyip dizi başı arkasında
bulunmaya gayrete temelidir.
230 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

232

Sayfa 232’deki şekil.


Abdullah BAYINDIR 231

Şayet Âdem-i maharetinden dolayı sıradaki neferlerden biri sağa


veyahut sola düşer ve yanındaki dahi aynı hatayı tekrar eder ise bir
kişinin yapmış olduğu işbu fenalık bütün hatta sirayet eder.

(Şekil 1)

Hazarî Bölük Saff-ı Harp Nizam


232 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

233
Herhangi bir mâfekın yanından geçen neferât onu geçince ka-
dar başlarını sebestçe ol mâfevkaçevirerek bakmalıdırlar. Eğri yü-
rüyüşte dahi solundaki neferin sağ omzunda bulunmalıdır.
H. Yan yürüyüş nizamı: Her nefer dizi başısı arkasında bulun-
maya dikkat ve sırada diziler beynindeki mesafe ve aralığı muhafa-
zaya gayrete tmelidir. Saff-ı harpten yan yürüyüş nizamına durur
iken yarım sağ! Yarım sol! Yürür iken yarım sağ! Diziyle sola! Ya-
hut yarım sol – diziyle sağa! Kumandalarıyla geçilir. Yanyürüyüş
nizamıyla icrâ edilen tebdil-i itikametlerde baştaki neferler tebdil-i
istikametin hitamında üç-beş hatveye kadar fark olunmayacak de-
recede küçük hatve atarlar.
C. Dörderle yan yürüyüş nizamına geçmek için verilecek sağa
yarım sağ (sola yarım sol) kumandasında sağa dönüşlerde çift nu-
maralı neferlerin numaraları neferlerin sağ tarafına ve sola dö-
nüşlerde tek numaralı neferler çiftlerin soluna geçer. İkinci sıra
efradı ise burada sağa (sola) döndükten ve yarım hatve sağ (sol)
tarafına açıldıktan sonra usul ile çift dizi teşkil ederler.
K. Bölük kolu nizamı (Şekil 2) Takımlar bölük dâhilindeki nu-
maralarına bakılmayarak merkez takımı esas takım itibar oluna-
rak onun üzerine;
Abdullah BAYINDIR 233

234

Sayfa 234’teki şekil.


234 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Şekil2)
Hazarî Bölüğün Bölük Kolu

İcrâ olunur. Şöyle ki: sağ cenah takımı yarım sol, sol cenah takımı yarım
sağ ettilten sonra (Şekil 2) de görüldüğü üzre diziyle sola ve sağa ederek
yerinde duran esas takımın 7-14 hatve gerisine giderler.
Abdullah BAYINDIR 235

235
Mezkûr mesafe her takımın birinci sırasında diğer takımın bi-
rinci sırasına kadar hesap olunur, dizi başı arkasında bulunmak
öndeki takımdan hiza takımlar dâhilinde alınır. Cenahlarda bu-
lunan takımlardan biri üzerine bölük kolu teşkil için sağcenah
yahut solcenah takımı üstüne bölük kolu olacak-marş! Veyahut
marş! Marş! Kumandası verilir. İkişer ve emrilerle yan yürüyüş
nizamında bölük kolu daima yürüyüş istikametinde baştaki takım
üzerine teşkil edilir. Bölük kolunun cephesini küçültmek murad
olunur ise nısfla kol nizamına geçilir. Yan tarafa yalnız küçük me-
safeler kat’ında ikişer yan yürüyüş nizamı kullanılıp sair vakitler-
de dörder yan yürüyüş nizamı isti’mâl olunur. Hiza daima baş-
taki takımdan alınır. Yürüyüş istikameti eğri yürüyüşle veyahut
yeni bir istikamet noktası gösterilerek veya tebdil-i istikmaet icrâ
edilerek üç suretle değiştirilir. Baştaki takım tebdil-i istikametler
hakkında beyan olunan kavaid mûcebince tebdil-i sitikamet edip
diğer takımlar sağa (sola) eğri yürürler.
İleri-marş! Kumandasında başındaki takım tebdil-i istikamet
hareketine nihayet verir ise de sair takımlar yeni istikamete gelerek
öndeki takımın tamamen gerisine dâhil oluncaya kadar sağa (sola)
eğri hareketini icrâya devam ederler. Tebdil-i istikamet esnasında
neferât önlerinde bulunan takımdan mesafelerini muhafazaya gay-
ret ederler ise takım dâhilindeki hiza dahi muhafaza edilmiş olur.

236
Hatve-i mevzûne ile istikamet edilmekte ise baştaki takım ga-
yet sert yürüyerek hatvenin veznini muhafazaya gayret etmelidir.
Bölük kolu ikişer veya dörderle sağ ve sol yanıyla yürür veya durur
iken bulunduğu cihete doğru bölük kolu teşkil etmek için sağ veya
sol taraftaki takım sağ veya sol baştaki nefer üzeribe hizaya gelir.
Diğer takımlar dahi aynı vichetle hizaya gelir iken yekdiğerinden
yedişer hatve mesafe ile sağ veya sol baştaki takımın arkasına tan-
zim olunurlar.
236 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

L. Kal’a nizamı yürür veya durur iken yalnız bölük kolunun


takımla nizamından teşkil olunur.
Kumanda: Kâl’a olacak-marş marş!
İhbar kumandasında borizanlarla nihayet takımın sıra zâbitanı
vasattaki takımla nihayet bulunan takım beynindeki mahalle gi-
dip sair zâbitan ve küçük zâbitan yerlerinde kalırlar. Marş! Marş!
Kumandasında birinci takım yerinde kalıp vasattaki takımın nıs-
fı sağa ve nısf-ı diğeri sola tebdil-i istikamet eder. Nihayet takım
yüzgeri eder. Kal’a teşikl edildikte der’akab: Kal’a – silah davran!
(Martini tüfenklerinde: Kal’a – silah doldur!) kumandası verilir.

237
Silah ka-pa! Silah –omza! Kumandasında evvelce yüzgeri ve-
yahut tebdil-i istikamet eden takımlarda bulunan neferât silah
omuza hareketinin hitamında kendi kendilerine yüz ilerie derler.
Bölük – dur! Kumandasıverilir ise yürüyüş istikametindeki cebhe
muhafaza edilerek durulur. Lakin kal’a – dur! Kumandası verilir
ise derhal durulup başka bir kumanda beklemeksizin herkes kendi
kendine kal’a nizamındaki cebhesini ahzeder.

4. Taburun kol nizamları


Taburun esâsî nizamları:

1. Çift kol (Şekil 3)


2. Derin kol (Şekil 4)
3. Geniş kol (Şekil 5)
Taburun vaziyet-ie sasiyyesinde bölükler:
Çift kolda: Birinci ve üçüncü bölükler ileride ve yan yana ikinci
ve üçüncü bölükler pnların arkalarında.
Abdullah BAYINDIR 237

238

Sayfa 238’deki şekil.


238 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Şekil 3)
Taburun Çift Kol Nizamı

Tenbih - Çift kol nizamında yüzgeri edildiği vakit kolun gerisinde yer-
lenen takımlar beynindeki aralık takım kumandanı diğer takımın sol
cenah kılağuzu ve mezkûr iki takımın üç sıra zâbiti vasıtasıyla kapatılır.
Abdullah BAYINDIR 239

239

Sayfa 239’daki şekil.


240 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

(Şekil 4)
Taburun Derin Kol Nizamı

Derin kolda: Bölükler numaraları sırasınca birbirleri arkasında dururlar.


Abdullah BAYINDIR 241

240

Sayfa 240’taki şekil.

3-Geniş kolda: Bölükler numroları sırasınca yan yana dururlar.

(Şekil 5)
242 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

İşbu nizamlarda bölüklerin asıl numaralarına göre ahz-ı mev-


ki’ etmeyerek sair suretle tertib olunmaları da caizdir. Bir nizam-
dan diğer nizama geçmek hareketleri tabur kumandanının ihbar
veya emri ve bölük kumandanlarının kumandalarıyla vuku bulur.
Durur iken hiza ve dirsek sağdan yoklanır ise de yürür iken çift
ve geniş kollarda sancak tarafından ve derin kol nizamında yine
sağ tarafa nazaran yoklanmak lazımdır. Geniş kol nizamında di-
zilerek kâffesi birbirinin arkasında dururlar ise de çift kolda takım
zâbitleriyle sol cenah kılağuzları derin kolda yalnız takim zâbitleri
birbirinin gerisinde durmak kâfidir.

241
Hatve aralığı kapatmayarak tamamıyla muhafaza etmek mat-
lûb olmayıp yürüyüş esnasında vukû’a gelecek tazyikler sebebiy-
le yürüyüşün intizamına halel gelmemek için işbu aralıklar bazı
kere muvakkaten büsbütün kaybedilebilir. Çift kol nizamında
iken edilecek tebdil-i istikametlerde kolun baş tarafında bulunan
iki takım tebdil-i istikametlere mahsus kavaid-i umumiyyeye te-
be’iyyetle hareketi müştereken icrâ edip bu esnada dirsek mihver
tarafından yoklanacağı gibi hiza dahi yürüyen cenah tarafından
alınır. Herkes kendi mesafesini muhafaza eder. Mezkûr takımların
gerilerinde bulunan sair takımlaricrâ kumandası akabinde ya sola
veya (sağa) eğri hareketiyle yürümeye başlarlar ki bu halde hareket
tebdil-i istikametle eğri yürüyüşünden mürekkeb olmak üzre bö-
lük kolunda geride bulunan takımlar gibi icrâ olunur.
İleri -marş! Kumandası ibtida yalnız başta bulunan kademeye
aittir. Eğer baştaki kademe ileri-marş! Kumandasından sonra yir-
mi hatve kadar fark olunmayacak derecede kısa hatve atar ise geri-
deki kademelere hayliden hayliye sühulet vermiş olur. Takım zâbit-
leriyle sol cenah kılağuzları tebdil-i istikametten sonra tamaıyla
dizi başı arkasına gelmeye dikkat ederler. Derin kol nizamındaki
tebdil-i istikamet hatve-i gayr-i mevzûne ile ve bâlâdaki gibi geniş
kol nizamında bölük amrilerinin icrâ kumandalarıyla icrâ olunur.
Hatvenin vezni çift ve geniş kol nizamlarında sancak ve onun sağ
Abdullah BAYINDIR 243

ve solunda bulunacak mangalara ve yüzgeri yürüyüşlerde gerideki


kademenin ortasına derin kolda başta bulunan takımın sağdaki
mangasına nazaran muhafaza olunur. Kâffe-i yan yürüyüşlerde
baştaki kademe önde bulunacak takıma kulak vermelidir.

242
H. Dağınık nizamlardaki ta’lîmler
1. Avcıların araziden istifade etmeleri
Avcılar sebest ve sıkıntısızca hareket edip tüfengi rahatça ola-
rak koltuk altında, dolu ise hücum için silah indir vaziyetinde
taşırlar ise de birçok müddet endahttan dolayı kızgın bir 139ale
gelmiş olan tüfenk nişzgahının yatağı üzerinden tutulur. Neferât-I
askerîye durdukları esnada kendilerini setr ve Hemen esliha-I
nairyyelerinin tesirli bir surette isti’mâl edebilmeye müsait bir
vaziyet almalıdır. Hazarîde icrâ edilen ta’lîmlerde hufzıssıhhaya
ri’âyeten ekseriya neferatın ayakta durmalarına müsâ’ade edilir
ise de bu halde muhârebede daimi surette isti’mâl olunacak yere
yatmak ve diz çökmek gibi hallerden ne sebebe mebni sarf-I nazar
edildiği neferât-I askerîyeye bildirilmelidir. Dağınık nizamda icrâ
edilecek harplerin en ehemmiyetli olan faidelerinden birincisi her
nefer tarafından arazinin göstereceği muhtelif mevâni’den istifade
husûsudur. Avcılar bevech-I âtî sebeplerden dolayı araziden istifa-
de ederler.

243
1. Tüfengi istinad ettirerek endaht edilen mermiden güzel bir
isabet hâsıl etmek.
2. Avcılar kendilerini düşman ateşinden ve süngüyle vuku bula-
cak hücumlarda düşmanın süngülerinden muhafaza etmek.
Düşmanı icrâ edilen ateşlerle tehlikeli bir hale koymak ve ileri-
ye hareketten men’ etmek için birtakım mevâki’ teşkil etmek icab
eder. Tutulan mevkiin ilerisindeki arazi açık olmaz ve her boktadan
tamamıyla görünmez ise o gibi mevkilerde mahfuz bulunmak ve
244 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

düşmanın süngü ile icrâ edeceği hücumuna mukavemete elverişli


bulunmasından sarf-ı nazar ederek açık bir mahalde haz-ı mevki
etmek daha münasiptir. Hendekler ve çukur ve mürtefi’ mahaller
“toprak yığınları, tepe, dağ ve sırtlar, ot demetleri, gübre yığınları
ve ilh gibi” toprak siperler en a’lâ mahâll-i mestûredendirler.
Hendek ve çukur mahaller: Avcılar hendek ve çukur mahal-
lerde yere yatarak veya diz çökerek ve tüfenklerini dahi kenarla-
rına istinad ettirerek istifade ederler. Mürtefi’ mahaller: Meyilleri
hafif ise neferât arkalarında yatarak veya diz çökerek ahz-ı mevki
ederler. Bu gibi mahallerde yalnız başlarını aşağı indirerek veya-
hut düşmanın gözünden mahfuz oluncaya kadar geriye çekilerek
tüfenklerini doldurular. Ksım-ı fevkânîsi düz olan yerlerde diziden
bir nefer bâlâda beyan olunduğu züre tüfengini doldurmakta iken
diğer nefer mutlaka nişan vaziyetinde olarak siper üzerinden düş-
manı gözler. Eğer mâni’ yüksek ve dikçe ise vacı ayakta olarak ge-
risinde durup tüfengini dahi kenarına istinad ettirir ve vücudunu
mümkün mertebe yere yaklaştırarak dayar.

244
Avcılar mürtefi olan mevakiin düşmandan tarafa olan cihetini
daimi surette gözetmelidirler. Yumuşak toprak sert toprağa tercih
olunmalıdır. Piyâde ateşlerine karşı toprak isper sühanı 40 santi-
metre güzelce tazyik edilmiş kar siperin sühanı tahminen iki ve ot
demetlerinden yapılmış siperin sühanı dahi iki metre kadar olmalı-
dır. Ağaçlar, taşlar ve duvarlar siper makamında isti’mâl olunabilir-
ler ise de yrılıp kırılmalarından dolayı hâsıl olacak parçalar mecrûh
olmaklığz sebebiyet verir. Ağaçlar ekseriyetle yalnız doğrudan doğ-
ruya önden gelen mermiden muhafaza ederler. Tüfengi nişan alır
iken gövdesine yanaştırarak dayamak çıkıntıları ve dalları ile eğri-
likleri bulunduğu halde istinad ettirmek husûsunda isti’mâl olunur
ve arkalarından yatarken veya diz üstünde nişan alınır.
Bir ağacın arkasından ateş edecek iki neferden biri yatarken
veya diz üstünde ateş eder ise diğeri ayakta ateş eder. Avcılar endaht
Abdullah BAYINDIR 245

esnasından vücutlarının kısm-ı a’zamını muhafaza edebilmek için


tüfenklerini ağacın sağ tarafına istinad ettiriler ve tekrar doldurur
iken yan taraflarını düşmandan tarafa çevirirler. Parmaklık ve çit
çalılık ile ekin tarlaları ile buna mümasil mevâd avcıları setre kâfi
değilseler de diğer bir siper bulunmadığı halde yalnız düşmanın
gözünden mahfuz olmak züre iyi bir siper teşkil ederler. Arazinin
Hemen her bir kısmında yosun-ot ve saire gibi şeyleri toplayarak
cüz’î gayretle tüfenk için bir sitinad noktası tedariki mümkündür.

245
Kasatura ve süngü hiçbir vakitte istinad makamında isti’mâl
olunmamalıdır. Avcının durmaya mecbur olduğu veyahut durmak
istediği mahalde bâlâda beyan olunan mevani’den biri bulunmaz
ise yere yatarak pek çok istifade edebilir. Avcı yatarken düşmanı
görmeye muvaffak olduğu halde mutlaka yere yatmalıdır. Yatarken
ilerisini tamamıyla göremeyen nefer gayet çevik olarak diz üstüne
gelip veya ayağa kalkıp ateş ettikten sonra tekrar yere yatmalıdır.
Avcılar yalnız müdafaa halinde bulundukları araziyi tahkim et-
mek için küreklerini isti’mâl ederler. Avcı hendeklerinin maluba
muvafık olmaları ilerilerinde bulunacak arazinin açık ve mümkün
mertebe bitamamihâ yalayıcı ateşle döğülmeye müsait olmalıdır.
Bu gibi hendeklerin en âdîsi ve kolaylıkla kabil-i icrâ olanı şekl-i
âtîde gösterilen ve yatar iken ateşe tmeye mahsus olan hendek-
tir. Nişancı siper üzerinde bir oluk açarak kendisinin vaziyetine
münasip bir nişan vaziyeti uydurmaya ve icabı halinde dahi çim
ile bir de başını setr etmeye mahsus bir siper yapmaya muktedir
olabilmek için bu gibi avcı hendeğinin siperi diz yüksekliği kadar
yükseltilmelidir. Ziyâde vakit avr ise mükemmel bir sipere malik
olmak ve husûsuyla düşman topçusunun şarapnel ateşine karşı
koymak için ya ibtidâdan şekillerinde görülen mikyasta olarak diz
ve boy siperleri imal olunur veyahut yatar iken ateş etmeye mahsus
olarak evvelce imal olunmuş avcı siperinden her ikisi büyültülerek
yapılır.
246 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

246

Sayfa 246’daki şekil.


Abdullah BAYINDIR 247

Diz siperi Irtifâ’ı

247
Avcı hattının hareketi
Arazi üzerinde münferiden serbest hareket eden avcılar ekseri-
yetle kendilerini setr edecek siper bulacakları gibi siperler aramaya
dahi me’zûn olurlar ise de bütün avcı hattı için bu gibi fevaid ancak
bazı ahvâl-i husûsıyyede mümkün olur. Hiçbir vakitte bütün avcı
248 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

hattının müttehiden hareketi münferiden neferatın siperden istifa-


desinden dolayı rahnedar olmamalıdır.
Avcı hattının harekâtı esnasında alınan yürüyüş istikametini
muhafaza etmek ziyâdesiyle mühim olup düşman ateşi hissoluna-
cak derecede şiddet kesbetmediği müddetçe istikamet-i mezkûre-
nin eğri yürüyüşler vasıtasıyla cüz’î tebdîli mümkün ise de düşman
ateşi altında büyük yan yürüyüşleri icrâsı caiz değildir. Husûsi ola-
rak emir verilmemiş ise ileri ve geri yürüyüşlerde hiza ve aralık
vasattan ise de gerek hizaya ve gerek aralığa yalnız avcılar birbirle-
rinin ateş ve hareketlerine mani’ olmayacak derecede ehemmiyet
verilmelidir. Bu halde avcılar vakit bevakit birbirlerine yaklaşır ve-
yahut birbirlerinden açılırlar ise de yürüyüşün sür’atle istikametin
tebdiline aslâ müsâ’ade edilemeyeceği gibi avcı hattının tûlünün
pek ziyâde olmasına dahi müsâ’ade edilmez. Avcılar âdî hatve ile
hareket ederler ise de ileride güzel siper olacak bir mahalle veya
münasip bir mevkie çabuk varmak veyahut bazı mahallerde düş-
man ateşinden kurtulmak matlûb olduğu zaman marş! marş! ‘la
hareket edilir. Büyük avcı hatları düşman ateşi tahtında taarruz
bahsinde beyan olunduğu üzre sıçrama ile ileriye hareket ederler.
248
İnsan yüksekliğinde olmayan mevâni arkasında mesela hendek,
çalılık, ekin tarlaları, arazi dalgaları ve alçak duvarlar arkalarında
iken eğilerek hareket edilir. Alt dalları olmayan yüksek orman de-
rununda neferât doğruldukları halde yürürler ise de bazen emr-i
mahsusla da ağaçtan ağaca koşar adımla giderler. Dur! Kuman-
dasında avcılar herhangi cihete hareket ederler ise etsinler daima
yüzlerini düşmandan tarafa çevirerek nişan vaziyetinde olarak du-
rurlar ise de tüfenklerini sağ ayakların iç tarafında manlusu ileriye
müteveccih olarak tutarlar. Kapalı ve arızalı arazide avcı hattı bo-
yunca verilecek emirler kıt’adan kıt’aya ziyâde bağırmamak üzre
seslenerek tebliğ olunur. Gece vakti veya sıkı ormanlar dâhilinde
diriler birbirlerini göremeyecek olurlar ise iktiza eden irtibat sesle-
nerek veya nadir olarak düdükle muhafaza olunur.
Abdullah BAYINDIR 249

3. Avcı hattını takviye etmek ve azaltmak ve cem etmek


Telefata düçar olmuş herhangi bir avcı hattının ateşinin eski
şiddetini muhafaza etmek veya evvelce ava çıkmış olan avcıları
yine o cephede tezyîd ederek ateşin şiddetini ziyâdeleştirmek ve-
yahut avcıları ileriye teşvik etmek maksadıyla avcı hattını takviye
edilir.

249
Evvelce ava çıkarak durmakta bulunan avcı hattı takviye etmek
için geride bulunana kıt’a olduğu yerden ve bulunduğu vaziyetten
Hemen ava çıkıp ya evvelki avcı hattının aralıklarını doldurur ve-
yahut sağ ve solunu temdid eder. Avcı hattını temdid edecek kıt’a-
lar bazen cenahlardan bir ileri veya geriye kırılmak üzre bir zaviye
teşkil ederek avcı hattını tamdid ederler. Bunlardan birincisine
taaruzî, ikincisine tedâfu’î koltuk derler. Takviye için çıkan kendi
zâbiti marifetiyle evvelki takıma mani olmamak aşrtıyla evvelce
tutulmakta bulunan mahalle sevk edilirler.
Eğer takviye edecel olan takım evvelki takımın ara yerlerine gi-
recek ise gerek münferid mangalar ve gerek teker neferler ava çıkar
çıkmaz Hemen avcı hattında tutulacakları mahalle doğru gitme-
lidirler. Bu halde takımlar beyninde bulunacak yedi hatve aralık
kapanır ve yeniden avcı hattı takım ve mangalara taksim olunur.
Ric’at etmekte bulunan avcıları takviye edecek kıt’a daha avcılar
kendilerine tekarrub etmeden evvel geride münasip bir mevki tut-
mak üzre ava çıkıp oradan ric’at eden avcılara ateşle yardım eder-
ler. Ta’lîm meydanında ve ufkî arazide icrâ edilen ta’lîmlerde tak-
viy edecek takım bulunduğu yerde ava çıkar. Geriye giden avcılar
mevki’e vüsullerinde ya yüz ileri ederek düşmana mukabele ederler
veyahut her ikisi birlikte geriye giderler. Avcı hattı tenkis edilecek
olur ise kumanda eden zat geriye gidecek kıt’ayı ve düşmanın ateşi
haricinde cem’ olacağı mahalli ta’yîn eder.
250 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

250
Avcı hattından geriye giden kıt’anın evvelce ateş tahtına almış
oldukları arazinin mevzi’de kalan kıt’alar tarafından ateş tahtına
alınması daima mülahaza edilmelidir. Eger arazi kapalı ise geriye
giden kıt’aların boş kalmış olan yerlerinin mevizde kalan avcılar
tarafından tutulması ekseriyetle elzemdir.
4. İtinad kit’alarnın harekât ve vazifeleri
İstindalar lüzumunda sür’atle ilerideki avcılara yardım edebi-
lecek vechle düşman ateşinin tesiri dâhiline girmemek üzre müna-
sip bir mesafeden avcıları takip ederler. İstinadlar avcılara imdad
edebilmek için arazide tesadüf edilecek her bir mestûr mahaller-
den istifade ve hareketlerini avcıların hareketlerine Tevfik ederler.
Mesela avcılar sıçrama veya adi hatve ile ileriye gider iken istinad-
lar jimnastik ve manevra adımıyla ilerlerler. Fakat hiçbir vakiite
avcılarla bir anda harekete bed’ etmeyip avcılar ileriye gidip dur-
duktan ve ateşe bed’ ettikten sonra ileriye giderler.
Açık arazide saff-ı harpte veyahut yanaşık kol nizamında ola-
rak ya yere yatarak veyahut diz çökerek kendilerini düşman ate-
şinden muhafaza ederler. Araziden istifade edilmeyerek yapılan
ta’lîmlerde ilk ava çıkıldığı zamanlarda istinadlar avcıları (150)
hatve mesafeden takip ederler ise de arazi üzerinde yapılan ta’lîm-
lerde mezkûr istinadların düşman tarafından avcılar üzerine edi-
len ateşler (şarapnel ateşi) istinadlar üzerine dahi tesir etmeyecek
bir mesafeden takip etmeleri lazımdır.

251
Arazinin haline ve maksat ve ahval-i muhârebeye ve harp eden
kıt’aların cesametine göre istinadlar ya avcıların vasatî gerisinde
veyahut cenahlardan biri gerisinde dururlar. Nihayetki usul kai-
de-i umumiye hükmünde tutulmalıdır. İstinadlar durur ike rahat
dur vaziyetinde bulunurlar. İleriye hareket ânında yol adımıyla gi-
dilip aslâ lakırdı edilmez. Avcıları yanaşık sıra ile cem’ etmek için
verilecek cem’ olun! Kumandasında her bir nefer evvelce takımda
Abdullah BAYINDIR 251

bulunduğu mahalde ahz-ı mevki etmek üzre cem’ olur. Şayet ta-
kım zâbiti durmakta ise saff-ı harp nizamında ve rahat dur vaziye-
tinde cem’ anın yanıda cem’ olup hareket etmekte ise silah omuza
ederek yola devam ve takım zâbitinin yanında bulunan diziye doğ-
ru tekarrub etmek üzre cem’ olur. Manga ile icrâ edilen avcılıkta
cem’ olmak hareketi manga şavuşunun emriyle ve takımda olduğu
vechle icrâ edilir.

252
5. Avcı hattının ateşi manga çavuşlarının avcı hattında
vezâif-i umumiyeleri
Avcı hattındaki ateşlere dair tafsilat almak için nişan bahsine
müracaat etmelidir.
Manga çavuşlarının vezâifi
Manga çavuşu veya onbaşısı her bir harpte sevk edileceği man-
gaya ait vezâifi ve diğer mangalar ile yanaşık kıt’alarda vukû’a ge-
lecek halleri dahi nazar-ı dikkate alarak tertib ve tanzim ederler.
Mangaların (yarım takım ve takımların) düşmana güzelce ateş
edebilmeleri için muayyen olan veyahut müdafaa için tahsis edilen
emvkie kadar en kısa yoldan ve dalgalı arazide düşman ateşinden
en ziyâde mahfuz bulunan yoldan sevke dilmeleri (yarım takım
ve takım) amirlerinin en birinci vazifeleridir. Bu sebepten dolayı
ateş etmeyerek ilerlemekte bulunan mangaları sevketmekte bulu-
nanlar daima mangalarının önünden giderler ise de mevkilerinde
bulundukları zaman işbı bahiste muharrer aksâmı tamamıyla îfâ
edebilmek için mensup oldukları kıt’aalrın yanlarında muayyen
hiçbir mahalleri olmayıp belki kendi avcılarını ve takım zâbitini
ve ilerideki araziyi düşmanı ve muhârebenin cereyanını en güzel
görebilecek veyahut kendi neferlerini güzel kumanda ve idare ede-
bilecek mahalde (rüzgârın istikametini nazar-ı dikkate alarak) du-
rurlar veyahut o gibi mahalle giderler.
Ta’lîm meydanlarında muhârebe manevraları icrâ edilir iken
manga amirleri ayakta dururlar ise de arazi üzerindeki ta’lîmler-
252 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

de daimi surette kendilerini setretmeye ve hareket anında kendi


mangalarının önlerinde bulunmasına dikkat ederler.
Emrolunmuş veyahut manga amirleri tarafından ittihaz edil-
miş olan mevkilerde amirleri kendi manga neferlerinin güzel bir
yerde yerleşmelerini ve siperden istifade etmelerini nazar-ı dikkate
almalıdırlar.

253
Ateşlerin idaresi manga amirlerinin ellerinde olup merkumlar
takım amirlerine verecekleri emre göre ateşe bed’ edilecek zamanı
ve hangi düşman üzerine ateş edileceğini ta’yîn ederler.
Manga çavuşu evvel-i emirde mesafeyi tahmin ederek avcıla-
ra tebliğ eder. Tahmin edilen mesafeye göre alacakları nişangâh
kertesinin doğru olup olmadığını tahkik ve teftiş ve muhârebenin
herbir hallerinde ateşin şiddetini tezyid veya tenkis eylemek ve
bahusûs cephanenin bir usul-i münasipte sarf olunmasına dikkat
edip faidesiz yere istihlâk olunmasını men’ etmek ve fırsat düştük-
çe mecruh ve şehidlerin fişenklerini aldırarak cebhanesini ikmal
etmek ve takım zâbitinin düdük sesini veyahut işârât ve evâmi-
rini mangaya tebliğ etmek husûsatı manga amirlerinin en birinci
vazifeleridir. Bunun için endaht bahsinde beyan olunan avcı ateş-
lerinden herhangi birini icrâda dakikada tahminen sarf olunacak
fişenkten ziyâde fişengin sarf olunmamasına dikkat edilmelidir.
Manga amirleri mangalarında mükemmel nişan atmaya muktedir
neferleri ta’yîn ederek kendilerine en güç isabet ettirilmesi müm-
kün hedefler üzerine ateş etmelerini emir ve icabında mangasıyla
düşmanın muayyen bir mahalline ateş ederek neferatın gösteril-
miş hedef üzerine hakikaten ateş edip etmediklerini rasad ederler.
Bizzat manga amirleri zaruret-i kaviyyegörüldüğ veyahut mükkel
surette kurşun atmaya muktedir oldukları zaman muhârebede
edilecek ateşlere iştirak edebilirler.
Hazineyi vaktisiz sarf ettirmemeye ve icabında yine doldurma-
ya dikkat ederler.
Abdullah BAYINDIR 253

254
Manga amirleri düşmanı ve kendi takım zâbitiyle mangasın-
da bulunan neferleri mütemadiyen gözleri önünde tutacakları gibi
icrâ edilen ateşlerin tasirlerini dahi rasat edeceklerid. Manga amir-
leri takım zâbiti tarafından görülmesi mümkün olamaz zannında
bulundukları düşmanın her bir hareketini (bahusûs cenahlardaki)
takım zâbitine seslenerek haber vereceklerdir.
Düşman bulunduğu mevkii terkle ric’at ettiği ve terk ettiği
mevkiden itibaren üzerine güzel ateş edilerek harap ve perişan
edilmesi mümkün olduğu ve mharebenin hali dahi müsait bulun-
duğu zaman takım zâbitinin emriyle manga amirleri düşmanın-
terk ettiği mahalle giderler.
Avcı halinde bulunan takım vazifesini îfâ ettikten sonra cem’
olarak bölük kol nizamına yanaşacağı gibi dağınık nizamda bulu-
nan manga dahi daha bir iş göremeyecek olduğu anladığı takdirde
cem’ olmakta bulunan takıma karşı gitmek üzre Hemen cem’ olur.
Takım zâbiti mecrûh olduğu zaman onun kıdemli çavuşu takımın
kumndasını ve bunun en maharetli neferi mangasının kumanda-
sını der’uhde eder.

255
Dağınık nizamdaki talimler
6. Avcılık
Saff-ı harp nizamında duran veya yürüyen manga (takım ve
nısf takım) bervech-i âtî ava çıkar: Saff-ı harp nizamında duran
bir manga (takım ve nısf takım) ya bulunduğu hat üzerinde yahut
ileriye gitmek üzre iki vechle ava çıkar.
Bulunduğu hat üzerinden: Sağ yan ile! Sol yan ile! Sağ sol yan
ile! Olmak üzre üç suretle ava çıkar.
Birinci halde: Sağ yan ile ava çık! Kumandası verilir.
Bu kumandada sol başta bulunan nihayet dizinin birinci sıra
neferi yerinde kalıp diğer neferât yar sağ ederek yürümeye başlar-
lar. Her nefer kendi solundaki neferden iki hatve aralığını aldıkta
254 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

yüz ileri edip durur. Gerek bu halde ve gerek hâlât-ı sairede neferât
yar sağ eder etmez yürümeye devam etmesi ve yürüyen tarafta bu-
lunan dizi neferi yar sağ ettiği cebhe istikametinde doğru gitme-
si ve ikinci sıra neferatının birinci sıradaki neferatın yani kendi
dizibaşının soluna geçmesi ve canlı hatvelerle hareket etmesi gibi
husûsata dikkat olunması icab eder.

256
İkinci halde: Sol yanıyla ava çık! Kumandası verilir. Bu kumna-
dada neferât yarımsol ederek yürümeye başlarlar.
Sağ başta bulunan nefer sabit kalır. Neferât-ı saire sağdan iki
hatve aralığını aldıktan sonra yüz ileri edip dururlar.
Üçücü halde: Sağ ve sol yanıyla ava çık! Kumandası verilir. Bu
kumandada merkez dizisinin sağında bulunanlar yarsağ solunda
bulunanlar yarsol edip bâlâda beyan olunan ahller misillü ava çı-
karlar ise de merkez dizisi yerinde sabit kalır. Bu izahattan anlaşı-
lıyor ki evvelce merkez dizisinin ta’yîni icabe der. İleri ava çıkmak
üzre verilecek: ava çık! Kumandasında merkez dizisi bulunduğu
cebhede ibtida-yı emrde kısa hatvelerle hareket etmek üzre doğru
ileriye giderken merkez dizisinin sağ ve solunda bulunanlar sağ ve
sola eğri giderek merkez tarafından icab eden iki hatve aralığını
alınca ileriye doğru yürümeye bed’ ederler. Kâffe-i neferât icab
eden aralıklarını alıp ileriye gitmeye başlayınca merkez dahi tam
hatve ile hareket etmeye başlar. Bütün manga veya takım neferatı
dur kumandasına kadar yollarına devam ederler. Merkez dizinsin
gayri bir dizi üzerine ava çıkarmak murad edilirse: sağ dizi üzerine
“sol dizi üzerine” ava çık! Kumandası verilir. Bu kumandada ismi
zikredilen dizi ileriye doğru yürümeye bed’ ettiği esnada neferât-ı
saire sola “sağa” eğri yürümeye başlarlar.

257
Hareket ânında ava şıkmak için: ava çık! Kumandası verilir.
Bu kumandada merkez dizisi ileriye doğru hareket edip merkez
Abdullah BAYINDIR 255

dizisinin sağındakiler sağa ve solundakiler sola eğri yürüyerek


icab eden aralıkları merkezden alırlar ve hareketlerini merkezin
hareketine uydururlar. Takımı (mangayı) diğer bir cephede aca çı-
karmak arzu edilir ise mutlaka bir istikamet noktası irâe edilme-
lidir. Mesela: sağ tarafta bulunan bir minareye doğru ava çıkmak
lazım gelirse: istikamet falan minare ava çık! Kumndası verilir. Bu
kumandada merkez dizisi irâe edilen istikamete doğru yüzünü
çevirerek muayyen olan usulde yürümekte iken sağ ve sol tarafta
bulunan diziler hem aralıklarını alırlar hem de yüzlerini yeni veri-
len istikamete çeviriler. Ava çıkmak ekseriya merkez dizisi üzerine
icrâ edilir ise de tabiat-ı arazi ve civar bulunan kıt’alar ile ahvâl-i
muhârebe bazen buna mâni’ olduğundan bâlâda beyan olunan
dizilerden biri züerinde ava çıkmaya mecburiyet görünür. Bunun
için bunların da ta’lîm olunmaları elzemdir.
Gerek ikişer ve gerek dörderle yan yürüyüş nizamında duran veya
yürüyen manga ve takımı ava çıkarmak lazım gelirse her iki halde
verilecek: Ava çık! Kumandasında merkez dizisi sola hizaya çıkmak
üzre yürümeye bed’ veya devam ederken onun ilerisinde bulunan di-
ziler aralıklarını merkezden almak üzre sağa eğri ile dizile sağa ahre-
ketinden mürekkep bir ahreketle hareket ve gerisinde bulunanlar hi-
zaya çıkarlarken sola eğri dahi ederek merkezden aralıkalrını alırlar.

258
Aralıklar umumiyetle duruken ava çıklırsa canlı hatve ile yü-
rürken koşar adımla alınır. Bölük kolunda iken bir takımın ava
çıkması icab ederse: ava çık! Kumanadası verilir. Bu halde yalnız
başta bulunan takım ava çıkar. Birden ziyâde ava çıkacak ise ta-
kımların numaraları kumandada zikredilmelidir. Mesela: birinci
ve ikinci takım ava çık! Kumandasında kolun başında bulunan
takımın sağ cenah dizisi doğru ilerisine yürümeye başlayıp diğer-
leri sola eğri yürüyerek aralıklarını almakta iken onun gerisinde
bulunan takım ilerideki takımın sağını temdid etmek üzre sol dizi
üzerine ava çıkar. Neferât-ı saire sağa eğri yürüyerek aralıklarını
soldan alırlar.
256 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Saff-ı harp nizamında bulunan bir bölükten avcı hattı teşkil


icab ederse takımın veya takımların numaralarını kumandada
zikretmek icab eder. Yürüyüş kolunda bulunan bir bölükten ava
çıkmak icab ederse başta bulunan takımın numarasını zikrederek
bervech-i bâlâ takım gibi ava çıkması icab ve ziyâde takım ava çı-
karılacak ise yine takımların numaralarını yâd ederek baştaki sağ-
da geride bulunan takım onun solunda bulunmak üzre ava çıkar-
lar. Avcı hattını temdid için verilecek: Avcı hattı sağdan (soldan)
temdid olunacak ava çık! Kumandasında birinci hale göre neferât
sağa eğri hareket ederek aralıkları soldaki ikinci hale göre sola eğri
giderek sağdaki neferden alırlar.

259
Her iki halde dahi esas ittihaz edilen neferler temdid edilecek
avcı hattının cenah neferinden yedi hatve kadar açık olmak züre
bir noktaya doğru giderler. Aralıklarını alan neferât ileriye gidip
neferât eski avcı hattının hizasına vardıkta başka bir kumanda
beklemeksizindurur. Aralıklarını doldurmak izre verilecek: Avcı
hattının aralıkalrını doldurmak için ava çık! Kumandasında ne-
ferât ilerideki avcı hattında boş gördükleri mahallere doğru gidip
dururlar. Avcı hattını temdid edecek kıt’aalrın bazen cenahların-
dan birini ileriye alarak veya geriye kırarak taarruz veya tedâfü’î
koltuk teşkil edilir.
Birinci hale nazaran: Falan takım sağdan taarruzî koltuk için
ava çık! Kumandası verilir. Bu kumandada takım sağa eğri ederek
yürürlerken sağ cenahtaki nefer rub’ sağ vaziyetini muhafaza ede-
rek doğru ilerisine gider. Diğerleri ise hem aralıkalrını nefer-i mer-
kumdan alırlar ve hem de onu takip ve istikametinde yürümeye
devame derler. Takım zâbitinin Yarımsol! Kumandasında yarım
sol ederek: dur! Kumandasında dahi dururlar.
İkinci hale nazaran: Falan takım soldan tedâfü’î koltuk için
ava çık! Kumandasında takım gayet küçük bir zaviye tahtında sola
tebdil-i istikamet hareketini bitirir bitirmez neferât sola eğri yürü-
meye başlayıp aralıklarını dahi sağdan alırlar.
Abdullah BAYINDIR 257

260
Takımın sağ başında bulunan nefer ilerideki avcı hattının so-
lundaki neferin yedi hatve solunda vaki herhangi bir noktaya
doğru gider. Takım zâbitinin: dur! Kumandasındatakım durur.
Taaruzi ve tedafü’î koltuk teşkil eden takımların cenahları gayet
ileriye çıkmış ve geriye kırılmış olmasına ehemmiyet verip ziyâde-
sinden ihtiraz olunmalıdır.
Avcı hattını ileriye yürütmek için: İeri! Yüzgeri yürütmek için:
Yüzgeri!
Sağa (sola) eğri yürütmek için: Sağa Eğri “Sola Eğri”. Durdur-
mak için: Dur! Kumandaları verilir.

DOKUZUNCU FASIL
Muhârebe Hıdematı
1. Muhârebede vezâif-i umumiyye
Piyâde sınıfı kuvvetli ve çevik olan bir neferin hareketine alel’u-
mum elverişli olan her nev’ arazide muhârebe etmeye ve bilcümle
teçhizatını hâmil olduğu halde bütün mâni’alara dahi galebe et-
meye muktedir olmalıdır. Bu husûsta bittercih dağınık nizam is-
ti’mâl olunur. Piyâde muhârebeleri kaideten ateşin tesiriyle hall-ü
fasl olunup ateşten mükemmel surette istifade edilmesi ise dağınık
nizama mahsustur. İşbu nizamda avcı kuvve-i muhakemeye ve
meke-i bedeniyye, cesaret ve emniyet-i zâtiyye ve bilhassa silahını
endaht için kullanmkata ve araziden hüsn-i istifade etmekte ma-
haret sahibi olmak ve kendi zâbitanına dahi daimî surette dikkat
etmek lazımdır. Dağınık nizamda neferin vücudunun vaziyetine
tamamıyla ri’âyet olunmaz ise de kâffe-i ahvalde iyi bir neticenin
istihsaline başlıca sebep olan kuvvet ve kudretini kâmilen sarf et-
mek husûsunda aslâ rehâvet göstermemelidir.

262
Ve keza nefer vakt-i seferde eksariya havâyic-i zaruriyesinden
258 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

mahrumiyet sebebiyle icrâları bir kat daha güçleşecek olan işler


ve yürüyüşlerden sonra muhârebeye gireceğinden böyle vakitlerde
dahi kuvvet, cesaret, sükûnet, sür’at-i intikal hassalarını kaybet-
memelidir. Heyecân-ı muhârebe ile sebat ve teemülden aciz kal-
dıklarını müşahede eden neferât kendi zâbitlerine bakıp onlara
tebe’iyyeteylemek ve zâbitan kalmadığı halde küçük zâbitan veya
neferât meyanında birçok cesur adamlar bulunacağından onların
hareketine imtisal etmek muktezidir. Her nefer mensub olduğu
kıt’adan ayrılmamaya gayret etmelidir. Bilâ vazife veyahut mecruh
olmadıkları halde muhârebe eden efradın gerisinde işsiz duran-
lar veyahut bilâ emr meydân-ı muhârebeden yaralı nakledenler
(korkaklıkla mahkûm olurlar.) Mensub oldukları bölükten ayrı
düşen neferât der’akab en yakında harb eden kıt’aya katılıp orada
kumanda eden zabir veya küçük zâbitin emri altına girerek kendi
zâbitlerine olduğu gibi itâ’at eylemek ve kaendi kıt’alarını kaybe-
den efrad muhârebeden sonra mezkûr kıt’aları araştırmak lazım-
dır. Fakat kendisine iltihak ettiği amtiden nerde bulunduğuna ve
tavr-u hareketine dair tahrîren bir şehdatname almalıdır.

263
2. Ta’arruzî, tedâfü’î ve ric’at muhârebelerinde avcıların ha-
reket ve vazifeleri
Taaruzî muhârebede: Netice-i hakikiyyenin istihsaline ancak
ta’arruzî harp vasıtasıyla muvaffak olunur. Muhâcimîn ateşin te-
sirli mesafesine kadar bütün kuvvetle durmayarak mümkün ol-
dukça ateş etkeyerek düşmana tekarrub etmeye gayret etmelidir.
İleriye yürüyüşte telefatın mikdarı ne kadar çok ve düşman ateşi-
nin şiddeti ne kadar izyâde olur ise olsun hiç kimse emirsiz dur-
maya mezun değildir. Geri dönme helak ve perişan aolmaya senep
olup düşman mevkiine kadar kemal-i sebat ve metanetle hücuma
devam eylemek daima muvaffakıyeti zamindir. Hücum edecek av-
cılar veya kıt’alar hücumu hazırlamak için evvel-i emirde düşmana
güzel nişan alarak edilecek ateşlerle mümkün mertebe ziyâde tele-
fat verdirilebilecek mevki’-i mesafeye kadar varmalıdır. Mümkün
Abdullah BAYINDIR 259

ise böyle bir mevki veya mesafeye kadar avcılarla diğer kıt’aların
kâffesi birlikte mahfuz ve mestur olarak ve asl’â vakit zayi etmeye-
rek sevk olunmaları elzemdir. Avcılar matlûb edilen mevki-i mesa-
feye varıp durulur-durulmaz münasip vechle yerleştikten ve hedefi
görerek gayet güzel nişan aldıktan sonra ateşe bed’ ederler.
Bu misilli mevkileri tutmakta en kolay usul ise kıt’alarda bir
kısmı mevkii tutmak üzre çabuk ilerlemekte iken diğer kısmı (ta-
kım veya bölük) düşman üzerine şiddetle ateş ederek ilerleyen kıt’a
üzerine düşman tarafından edilecek ateşin bir kısmını kendisi
üzerine tevcih ettirilmelidir. Şayet arazi züerine bu gibi münasip
noktalar bulunmaz ise kÂdeme ile sıçrama usulüne geçip her sıç-
rayıştan sonra avcılar yere yatarak ateş ederler.

264
Her sıçrama ile ielriye gitmek için:
Ateş kes! Sıçrama ayağa kalk-marş marş! Kumandaları verilir.
Ateş kes! Kumandasında neferât ateş kesip sıçrama! Kuman-
dasında nişangâh levhasını aşağı yatırarak ileriye hareket etme-
ye hazırlanırlar. Takım ve manga zâbitleri cephe ilerisine geçer-
ler. Ayağa kalk! Kumandasında neferat ayağa kalkıp Marş! Marş !
Kumandasıyla koşar adımla ileriye giderler. Tahminen yüz hatve
kadar koştuktan sonra diz çök! Veya yere yat! Kumandası verile-
rek kâffe-i neferât diz çöker veya yere yatarlar ve icab eden nişan-
gâh ta’yîn edildikten sonra ateşe bed’ ederler. Geride yatıp kalan
kıt’alar diğerlerinin ileriye hareketi esnasında şiddetli ateş edip
mezkûr kıt’alar durup ateşe bed’ ettikten sonra ileriye giderler.
İcra edilen ateşlerin tesiriyle düşmanın ziyâde telefata düçar oldu-
ğu müşahede olunur veyahut hücuma teşvik etmek üzre geriden
kuvvet gelir ise hazineden ateş ederek düşmanı sarstıktan sonra
hücuma kalkılır. Hücumun şu zamân-ı kat’îsinden bütün cephe
üzerinde bulunan kıt’âtın münhasıran bir vazifesi olup o da ileriye
gitmek – ileriye ve doğruca hedef-i maksûda varmaktır. Bu esnada
gerek avcı hattında ve gerek yanaşık nizamda bulunan kıt’âtın bil-
260 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

cümle borizan ve trempeteleri aleddevam: hücum! İşaretini çalıp


en nihayetteki nefera varıncaya kadar umum asker şiddetle
ileriye hareket ederek Allah Allah! sadâ-yı nusret-intimâsıyla düş-
man üzerine atılırlar.

265
Düşman mevkiine girildikten sonra düşmanı ateşle takip ede-
bilmek için herkes Hemen mümkün mertebe ileriye gitmeye gayret
etmelidir. Mesela orman ve köy gibi mahaller zabt olunduklarında
taa diğer mahallerine kadar gitmelidir. Bazı neferatın bundan iz-
yâde dahi ileriye atılması caiz olmayıp belki herkes yanında bu-
lunanlarla irtibât-ı tamda bulunmaya gayret ve amirinin emrine
intizar etmeli ve takip ateşinden tamamıyla istifade ettikten son-
ra cem’ olunmalıdır. Cephane ve istihkâm edevatıyla teçhizat-ı
askerîyye şehid olanlardan alınarak ikmal edilmelidir. Esrânın
hayvan veyahuteslihasını bizzat isti’mâl etmek üzre alanlar gâsıb
addedilerek mücâzât etmelidir.
Tedâfü’î muhârebe: Hâl-i tedafüide bulunan bir kıt’a kendi-
sinden kuvvetli olan düşmana mukabele eder ve ondan aslâ kork-
maz. Ma’amâfîh her bir nefer tutmaya mecbur bulunduğu mevkii
terk etmemek gibi bir fikr-i azîm ve arzu-yı kavîye malik olmak
ve düşman ne kadar yakına gelir ise üzerine edilecek ateşin tesiri
ol nisbette ziyâde olacağına tamamıyla emin bulunmak lazımdır.
Ateşin idare ve inzıbatı mükemmel olan bir piyâde cepheden vuku
bulacak her bir hücumu ve hattâ en cesur bulunan düşmanın hü-
cumunu dahi tard-ü def’ etmeye muktedir olabilir. Piyâdeye cep-
heden hücum etmek gayr-i mümkün olup yalnız arkasını dişmana
çevirmek piyâde için büyük bir muhâtaradır. Hatt-ı müdafaanın
önünün açık olması mestûriyetten daha ehemmiyetli olduğundan
ileisi açık olmayan mevkiin ilerisinde düşman gelineceye kadar
elde mevcut zamandan istifade ederek bu gibi açık bir mahal vü-
cuda getirilmesine gayret olunmalıdır.
Abdullah BAYINDIR 261

266
Buna da dört yüz metre mesafeye kadar mevcut ekinleri yere
yatırmak duvar ve parmaklık ile çitleri yıkmak ile muvaffak olunur.
Bundan başka mesafeleri hatve ile ta’yîn ettikten sonra ekin deme-
leri yatırılarak veyahut âdî otlar yakılarak işaret etmelidir. Eğer
daha ziyâde vakit var ise avcı hendekleri kazdırmak veyahut başka
türlü ameliyyât-ı türâbiyyeicrâ ettirmek ile mevki’i tahkim ve ağaç
veya ağaç dalları veyahut demir telleri vasıtasıyla da cephe ilerisine
bazı mevâki’ inşa edilmelidir. Avcılar siper olacak mevâni’-i tabiiy-
yeyi(yakın iseler) arayp bulmak için sürünerek ve aslâ ayağa kalk-
mayarak hareket ederler ise de emr-i mahsus olmadıkça bir def’a
intihab ederek yerleşmiş oldukları mevkileri değiştirmemelidirler.
Evcılar kendilerini endahta hazırlayıp cephanelerini cüzi hare-
ket ile alabilmek için paketlerden çıkararak yanlarına tehyi’e ede-
cekleri bir mahalde ya fesleri derununda veyahut toz ve topraktan
ârî ot veya bez üzerine korlar. Avcılar ateşin tesirli mesafesine kadar
tekarrub eden düşman üzerine kumanda verildikten sonra isabet
ettireceklerine emin iseler ateş ederler. Düşman bulunduğu mevkii
terk edip de gerek avcı halinde ve gerek kapalı olarak hücum için
ilerlediği zaman kendisin setr etmeyeceğinde avcılar tarafından bu
gibi düşman üzerine icrâ edilecek ateşler şiddetli olmalıdır.

267
Ve keze icrâ ettiği hücumda muvaffak olamayıp ateşin tesirli
mesafesi dâhilinde ric’at eden düşmana mümkün mertebe ziyâde
telefat verdirmek ve ric’at hareketini güçleştirmek için müdâfi’în
tarafından şiddetli ateş edilir ise de mavzer tüfengiyle müsellah
kıt’ât hazinelerin sarf etmemiş iseler hazineden ateş ederler. Avcı-
lar manga çavuşalrının ve takım zâbitlerinin işaret ve kumandala-
rına ve yanlarında bulunan avcıların harekâtına ve vuku’a gelecek
hallere ve görebilecekleri daire dâhilinde mevcut düşmanın ha-
rekâtına mütemadiyen dikkat ederek iktisab edecekleri malümatı
ve görecekleri şeyleri kumandanlarına haber verirler.
262 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Avcı hattının her iki cenâhı haricinde tarassuda müsait bir


noktada arazinin haline göre tahminen 50 veya 100 ve daha ziyâ-
de mesafede beheri iki-üç neferden mürekkep ve bazı ahvalde bir
mangadan ibaret olmak üzre keşşaf bulunmalıdır. Bunlar harp es-
nasında aslâ avcılarla birlikte harp etmeyip yanlarda bulunup da
avcı hattından görülemeyen düşmanın edeceği kâffe-i harekâta
dikkat ederler ve görecekleri husûsatı işaret ile veya seslenerek ve-
yahut arazi ve vakit müsait ise bizzat giderek haber verirler. Düş-
manın harekâtı tehlikeli olduğu takdirde şiddetle ateş ederek haber
verirler.

268
Ric’at muhârebesi: Ric’at mehv-ü perişan demek olmayıp belki
bazı ahvâl-i münâsibede mesela keşif taarruzu muhârebelerinde
icab eder. Ric’at hareketi diğerlerine nisbeten daha ziyâde intizam
ve sükûnet ile icrâ olunmakla beraber bunda kumanda eden zâbi-
tin evâmir ve tenbîhâtına dahi ziyâdesiyle dikkat etmek lazımdır.
Ric’âtî muhafaza etmekte bulunan istinadların takip eden düşma-
na ateş ederek onun ateşinin bir kısmını kendi üzerine celb ede-
bilmeleri için önleri açık olmalıdır. Ric’at eden avcılar düşmanın
ateşinden muhafaza olunmak için mümkün mertebe araziden is-
tifade etmelidirler. Bahusûs ric’at eden yanaşık kıt’alar mümkün
mertebe düşman ateşinden setr ve muhafaza olunacak arazi avâ-
rızı aramalıdırlar. Avcılar evvelce geride ahz-ı mevki eden kıt’anın
arkasına veya yanlarından birine ve kaideten bir mâni’ arkasına
cem’ olurlar.
3. Süvârîye karşı piyâdenin harekât ve vazifesi
Münferid piyâde neferi her zaman ateş etmeye hazır ve âmâde
bulunduğu halde düz ve açık arazide bile münferid süvârîye faik
olduğundan emin olmalıdır. Birkaç süvârîye karşı muhârebe eder
iken dahi aklını toplayıp temkîn ve sebatı muhafaza ettiği ve düş-
manı gözden kaybetmeksizin silahını sıhhatle hazine ateşli olarak
isti’mâl ettiği (yahut Martini Henri tüfengiyle müsellah ise ateş
Abdullah BAYINDIR 263

ettikten sonra tüfengini sür’atle doldurmasını bildiği) halde karşı-


sındaki süvârîlerden aslâ havf etmemelidir.

269
Piyâde süvârîden hiçbir vakitte havf etmez. Çünkü güzel nişan
alarak sükûnetle endaht edilen birçok fişenkler süvârîyi harab ve
perişan eder. Harp eden bir piyâde herhangi nizamda bulunur ise
bulunsun süvârînin hücumunu tard-ü def’ edebilir. Düşman sü-
vârîsinin hücumuna düçar olan avcı hattı Hemen süverinin geldiği
cihete yüz çevirip dört yüz metrelik (mavzerlerde küçük levhayı)
nişangâhı tertib eder ve süvârî dört yüz metre mesafeye kadar yak-
laştıktan sonra verilmesi icabe den ateş kumandasını bekler. İsti-
nadlar ya sür’atle ateş hattına koşarlar (vakit var ise) veyahut teb-
dil-i istikamet ederek yüzlerini hücum eden süvârîye çevirip ateş
etmeye hazır dururlar.
Askerîn cephanesi kalmamak veya vuku bulan bir muhârebe-
de telefât-ı külliyyeyedüçar olmaktan dolayı sebat ve mukavemeti
rahnedar olmak veyahut külliyetli düşman süvârîsinin taht-ı teh-
didinde olarak düz arazide ric’ate mecbur olmak misilli hâlât-ı
husûsıyyeye münhasır olmak üzre süvârîye karşı kal’a nizamı teş-
kil olunur. Süngüsüyle süvârîye karşı harp etmeye mecbur olan
piyâde süvârînin sol (mızraklı süvârînin sağ) tarafını almaya ve
hayvanın burnuna tüfenkler vurmaya veyahut süngüsünü hayva-
nın yan tarafına (göğsüne değil) saplamaya gayret etmelidir.

270
4. Mühimmatla teçhiz ve ikmal-i nevakıs
Piyâdenin muhârebede yanında taşıyacağı cephanenin mik-
darı tahminen yüz fişenk kadardır. İşbu mikdarın çabuk sarf
edileceğinden idareli davranıp yalnız mesafe ve hedefin cinsine
nazaran gizel bir neticenin husulü mümkün olduğu veyahut mak-
sad-ı muhârebe icab ettirdiği zamanlarda ateş etmelidir. Her bir
avcı nezdinde bulunan fişenkleri muhârebenin cereyanı esnasında
264 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

zihinde şol vechle taksim etmelidir ki; Hiç olmazsa önde bulunan
her iki fişenklikler dolu olduğu halde ateşin tesirli mesafesi olan
dört yüz metreye kadar düşmana tekarrub ettikten sonra mezkûr
fişenkliklerde mevcut fişenkleri işbu mesafe dâhilinde ve hücuma
kalktığı zaman ile takip edilecek zaman zarfında isti’mâl etmelidir.
Cephaneyi sarf edip bitirmek en mühim olan muhârebe kuvvetini
mehvetmektir. Birinci ihtiyât cephanesi tabur veya bölüğün cep-
hane arabalarında bulunup mümkün oldukça daha muhârebeye
girişmezden evvel mezkûr arabalardan icab eden cephane alına-
rak neferata tevzi ve onlar da ekmek torbasına pantolon veua süt-
renin cebine yerleştiriler. Muhârebe esnasında zuhûr eden kâffe-i
fırsatlardan her bir nefer istifade ederek cephanesini tezyid veya
ikmal etmelidir. Bu sebepten dolayı husûsi bir emir olmaksızın
fırsat düştükçe mecruh ve şehitlerin nezdlerinde kalan cephaneyi
almalıdır. Bundan başka avcı hattını takviye etmek üzre geriden
gelen neferât muhârebe etmekte olanlar için birlikte cephane getir-
melidir. Avcı hattına cephane nakletmek için her bölükten neferler
me’mûr edilipemr-i mahsus ile cephane arabalarına giderek araba
me’mûrlarından bu husûs için bir yere bağlanmış paketleri alırlar.
İki nefer vasıtasıyla bir sandıkta mevcut cephane (450-500 fi-
şenk) bir def’ada avcı hattına naklolunabilir. Cephaner arabaları
mensup oldukları kıt’alardan başka kıt’âta dahi icab eden cepha-
neyi vereceklerdir.

271
5. Mecruhların muhârebe meydanında en evvel kendi ken-
dilerine etmeleri lazım gelen mu’âvenet ve sıhhiye hıdmetlerine
dair kavâ’iddir
Hafifçe mecruh olanlar kendi amrilerinin müsâ’adesiyle fişen-
kelrini teslim ettikten ve sargı mahalline gidere yaralarını sardır-
dıktan sonra mümkün ise takrar kıt’alarına avdet ederler. Hareket
sebebiyl ağrı hisseden mecruhlar için sukûnet ve rahat etmek en
birinci lazımdır. Bu sebepten dolayı nefr kımıldamayarak yerin-
Abdullah BAYINDIR 265

de kalıp teskereci neferatın muavenetini bekler. Hareket sebebiyle


ziyâde miktarda kan akacağından zayfılanarak bizzat geriye git-
meye muktedir ve teskereci neferât tarafından dahi bulunması
mümkün olamayarak dermansız bir halde yatıp kalmak ihtimal-i
kavîsine mebni mecruh olanlar hiçbir vakitte betekrar mecruh
olurum korkusuyla köprü altına ve sıkı çalılık içerisine ve bu gibi
mevâddin dâhiline sürünerek savuşup saklanmamalıdır.

272
Ehemmiyetlice mecruh olanlar elbiselerini çıkarmak veya kes-
mekle yaralarını açığa çıkarırlar ise de el dokundurmaktan veya
bazı tedâbîre teşebbüs etmekten sakınmalıdırlar. Yarayı su, sirke
ile yıkamaktan ve kanı el, mendil. Gömlek ve saire ile silmekten
ictinab ve yara derununda temzi olmayan mevad bulunmaması-
na dikkat etmekle yalnız yaranın iltihabı ve cerahat peyda etmesi
men’ edilir. Neferin yarası derununda su serpintisi, elbise veyahut
kurşun parçaları bulunduğu halde bunlar ziyâde kan akmasını
men’ edeceklerinden çıkarılmamalıdır. Yaradan ziyâde miktar
kan akar ise her şeyden evvel sükûnet ve istirahat lazımdır. Vurul-
muş olan a’zâyı yara ile kalp arasına her iki el ile sıkıca sarıp muh-
telif mahaller üzerine kuvvetlice tazyik etmekle kanın durmasını
men’ edecek a’zâyı bulduktan sonra mezkûr a’za üzerine parmakla
altında bulunan kemiğe doğru mütemadi tazyik ederek teskereci
neferatını beklemelidir.
Kanın mümkün mertebe akmasını menetmek için yaralı bulu-
nan a’zayı altına çanta veyahut bir nesne koyarak yükselettirmek
lazımdır. Kemiğin kırılması halinde kemikler ile azayı kendi vazi-
yetlerinde tutmak (bulundurmak) için nefer kırılmış olan mahalli
kasatura ve kınıyla veya iki odun parçasıyla veyahut kiremit ve ilh
gibi şetlerle bağlamalıdır. Birbirleri yakınında yatmakta bulunen
her iki arkadaş bu gib hıdmetlerde birbirlerine yardım ve mu’â-
venet edebilirler. Muhârebeden beklenilen maksad-ı umumiye bir
mâni’-i husûsi olamdığı takdirde her bir nefer zaruret ve tehlikeye
düçar olmuş arkadaşına dahi hayatını feda ederek yerdım ve mu’â-
venet etmeye borçludurlar.
266 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

273
Mecruhların sargı veya ictima’ mahalline ve hastahanelerenak-
lolunmaları hıdmetlernin tabipler ile teskereci neferatı görürler.
Her bölükte ta’lîm ve terbiye görmüş bulunan dört mu’âvin tes-
kereci neferatı muhârebe başlayıncaya kadar mensub oldukları
kıt’alarda bulunurlar. Fakat kıt’ât-ı askerîyye muhârebeye girişince
sıhhiye edevatını hâmil arabalar tecemmu’ ederek kıt’ât-ı askerîye-
lere mahsus olmak üzre teşekkül edecek sargı mahalline mu’avin
teskereci neferatı tüfenk ve çantalarını aşağı alarak korlar ve sol
kolun üst kısmına bir kırmızı renkte sargı sardıktan sonra sargı ve
şayet var ise nakliye çantalarını hâmil oldukları halde kıt’aları ta-
kip ederler. Sıhhiye müfrezeleriyle seyyar hastahanelere ait kâffe-i
eşhâs ve imamlar kendi vazifeleriyle muvazzaf oldukları ve mec-
ruhları kaldırmak ve tedavi etmekle meşgul bulundukları müd-
detçe (Cenova) şehrinde vuku bulan mu’âhede-i düveliyye mûce-
bince düşman addedilmeyeceklerdir. Ve keza bizim taraftan dahi
düşmanın tabipleriyle teskereci neferatı ve papasları hıdmetleriye
meşgul oldukları müddetçe düşman addedilmeyeceklerdir. Bizim
taraf air sıhhiye eşhâsı alâmet-i fârika olarak kollarında üzeri kır-
mız renkte ay ile müzeyyen bulunan beyaz renkli sargı taşırlar.
Ve keza mecruhları taşımaya mahsus arabalarda dahi kırmızı ay
mevcuttur. Dâhilinde mecruhlar bulunan evler kırmızı ay ile mü-
zeyyen beyaz filamalar ile tefrik edileceği gibi muhârebe edildiği
müddetçe bîtaraf tutulacaklardır.

274
Uzakça olarak geride bulunan en büyük sargı mahalli gündü-
zün Osmanlı filaması ve üzerinde Cenova şehrine mahsus ay bu-
lunan sancak ile ve geceleri dahi bunlardan başka kırmızı filama-
larla belli edilmelidir. Cenebilere mahsus alâmet bizimkinin aynı
ise de onlar ay yerine haç ve kendilerine mahsus sancak ve filama
kullanırlar.
Abdullah BAYINDIR 267

Geçit ve köylerde ve daha bu gibi mahallerde edilecek harpler


bir siperin müdafaasıyla ona karşi edilecek hücum
Bir ormanın müdafaasında neferât ormanın birinci sıra ağaç-
ları arkasında buluşmayıp birkaç hatve orman kenarindan uzakta
ve içeriye doğru ahz-ı mevki ederler. Bu vasıta ile avcılar oldukça
düşman nazarından mahfuz olacakları gibi ilerilerinde bulunacak
araziyi dahi güzelce görebilirler. Eğer ormanın kenarı imtidadca
hendek veyahut yüksek set bulunur ise avcılar oralarda haz-ı mev-
ki ederler. Geçitlerin ilerisi yakınında avcıları setr edecek arazi
arızalı veyahut mâni’leri bulunduğu ve fakat geçitlerin gerisinde
yarım daire şeklinde güzel bir hatt-ı müdafaa ittihâzına elverişli
bir mahal mevcut olduğu halde orası tutulmalıdır. Çünkü bu va-
sıta ile geçitten geçmek izre ilerleyecek olan düşman büyük avcı
hatlarının mikrasvârî ateşlerine düçar olmuş olur.

275
Geçitlerin yakınında bend veya evler ile sair bu gibi mâni’ler
bulunur ise geçitlerin müdafaası için husûsi olarak onlardan isti-
fade olunmalıdır. Ağaç köprülerinin müdafaasında tahtaları çıka-
rılmalıdır. Taş köprüler ve bendler ve çukur yollar ile sair bu gibi
mahaller ya birtakım mevad ile setr edilerek veyahut arabaların
tekerleklerini çıkarıp oklarını birbirleri içerisine geçirildikten son-
ra içerilerine gübre veya toprak doldurarak müdafaa edilir. Geçit
mahalleri reçberlerin sapan ve sair diğer takımları ile mürûra gay-
r-i müsait bir hâle getirilmelidir. Ric’at esnasında bir geçitten ge-
çileceği zaman cenahlarda bulunacak avcı hatları evvel-i emirde
geçilmelidir. Çünkü bunların kat’ edecekleri yol en uzak olduğun-
dan kolaylıkla düşman tarafından esir edilebilirler. Cenahlar geö-
mekte iken vasatta bulunan avcı hattı ya durur veyahut yavaş yavaş
geriye giderek en sonra geçitten geçer. Geçidi geçtikten sonra cem’
olunmak için bir emr-i mahsus yoksa avcılar Hemen birbirlerin-
den ayrılarak geçidin diğer cihetinde ve her iki yanlarında tesadüf
edilecek münasip noktaları tutarak geçitten takip edecek düşman
üzerine şiddetle ateş icrâsıyla ric’at edenlerin ric’atını teshil ederler.
268 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Herhangi bir köyün tamamıyla müdafaası arzu olunur ise köyün


yollarıyla devresinde vaki açık mahaller fıçı ve araba ve saire gibi
birtakım eşya istifi ile veya hendekler ile veyahut toprak atarak hu-
sule getirilecek toprak yığınlarıyla kapatılır ve evler dahi müdafaa
haline vaz’ olunur.

276
Yahut köyün kenarlarında mevcut açık mahaller avcı hendek-
leri inşasıyla müdafaa edilir. Düşmandan ve zukaklardan tarafa
mevcut hane veyahut avlu kapıları kapatılmalıdır. Evlerin pencere
bulunmayan taraflarında mazgallar açılmalıdır. Bir evden diğer
eve ve tabir-i umumi ile bir binadan diğer binaya mevcut irtibat
yollarının etrafında vaki çit ve parmaklıklar yıkılmalıdırlar ki
icabında oralarda mevcut askerler birbirlerine imdad ve muavenet
edebilsinler. Köylerde mevcut cami ve kilise veyahut sair cesîm
kârgir ebniyeler nihayet derecede müdafaa olunabilmek ve şayed
düşman köyün diğer taraflarını elde etse bile yine dâhillerinde
durabilmek için husûsi bir surette tahkim edilmelidirler. Medhal-
lerde barikadların tedarikinden ve ev divarlarından mazgalların
imalinden başka köyde mevcut yüksek divarların üzerlerinden
yine ateş edebilmek için aşağılarında birtakım basamaklar imal
edilmelidir. Evlerin kolaylıkla ateş almamaları için döşemeler üze-
rine gübre dökmek ve ateş zuhûrunda bastırılmak için icab eden
vesait-i itfaiyyeyi tedarik etmek icab eder. Düşman köyün yollarını
zabt ile içerisine doğru ilerlemiş olsa bile düşmanı köyde barın-
dırmamak veyahut bize imada ve mu’âvenet için ilerleyen imdad
kıt’aları tarafından kolaylıkla tard edilebilmek için yine ebniyele-
rin müdafaasına sebat etmelidir.

277
Müdafaa olunmakta bulunan bir siperin zabtı esnasında muhâ-
cimîn avcıları arazinin sêtre elverişli olan kâffe-i kısımlarından is-
tifade ve mükemmel nişan alarak icrâ edilecek ateşler müdâfi’în
askerîni telefât-ı külliyeye düçar ederek zayıflandırmaya ve siperin
Abdullah BAYINDIR 269

yakınına geldikerinde Hemen koşarak hendeklerine vâsıl olmaya


gayret etmelidir. Hendeklerde düşman ateşinden oldukça mahfuz
bulunacaklarından cem’ olarak siperin üzerine çıkarlar. Eğer ta-
arruz eden düşman müdafaa olunmakta bulunan siperin hendek-
lerini zapta muvaffak olur ise müdâfi’în Hemen siperin üzerine
sıçrayarak sipere çıkmakta bulunan düşmanı süngü ve dipçik ile
men’e çalışmalıdırlar. İstinadlar siperin içerisinde topluca durup
sipere dühul edecek düşmanı süngü ile karşılar.

ONUNCU FASIL
Yürüyüş Hıdemâtı – Hudût-u Menzil Hıdmeti
1. Yürüyüş için iktiza eden hazırlıklar
Yürüyüş için iktiza eden hazırlıklar yürüyüş elibsesiyle vücu-
dun sıhhatini mucib olacak esbâbı tamamıyla tehyie ve muayene
tmekten ibarettir. Yürüyşlerde kullanılacakve birlikte götürülecek
elbise ve teçhizatın yürüyüşten evvel görülüp ikmal edilmesi el-
zemdir.
Neferatın yürüyüşte birlikte getireceği elbise ve taçhizat-ı as-
kerîyyeile silahlar noksansız olmalıdır. Yani iyice temizlenmiş ve
noksanları tamir edilerek ikmal edilmiş olmalıdır. Piyâde her bir
şeyden evvel ayakkabılarıyla çorap ve ayak bezlerini muntazam
bir halde bulundurmalıdır. Çünkü piyâdenin yürüyüşe kabiliyet-
leri bunların iyi olmasına tevakkuf eder. Çantalar nazar-ı dikkaten
dûr tutulmamalıdır. Fotinler neferatın ayaklarına rahat ve iyi gel-
melidir. Uzun ve geni olan ayak kabları neferin ayağına sürüne-
rek kabarcık hâsıl edip şişmelerine ve kısa ve dar olan ayak kabları
ayakların iltihabına yani kızarıp yaralanmalarına sebep olacağın-
dan neferata bu misillü ayak kabı verilmemelidir.

279
Bundan başka fotinlerin eski olmamasına ve ökçeleri eğri ve
çarpık bulunamasına ve derisi üzerine balık yağı sürülerek yumu-
270 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

şak bir halde bulundurulmasına ve hiç giyilmemiş ayak kabları


ayakları vurarak yara hâsıl edeceklerinden yürüyüşlerde bu gibi
fotinler giyilmeyerek evvel-i emirde birkaç gün şehrin dâhilinde
veya konaklarda giyilmesine dikkat olunmalıdır.
Çoraplarda ve ayak bezleri ayağa iyice uymalıdır. Çorapların
yünden imal edilmiş olup ne sık ve ne de sert dokunmuş olmama-
lıdır. Çünkü bu misilli çoraplar ayağı vurarak yara hâsıl ederler.
Ayak bezleri yumuşak pazenden olup dikişli olmamalıdır. Pazenin
sert tarafına bir miktar sabun sürülmelidir. Yolda ayak bezlerinin
fotin içerisinde kalıp kaymadıklarına nezaret ve tüfenkleri usul
ve nizama muvafık ve hafifçe yağlı bir halde bulundurmaya dik-
kat etmelidir. Ve keza vücuda giyile çâmeşuyu (gömlek, iç donu)
vücuda iyice uydurmaya dikkat ve bunun için her fırsat düştükçe
onları tanzim etmeye himmet etmelidir ki vücudu soymak gibi
haller vukû’a gelmesin. Velhâsıl yürüyşlere bed’ olunmazdan evvel
manga başıları mangalarında bulunan efradın kâffe-i eşyasını göz-
den geçirerek muayene emelerine ve şayed bir nuksan zuhûr eder
ise yola çıkmazdan evvel ikmal edilmesine ve çantaları gece vakti
nizamî vechle yerleştirilmesine dikkat etmelidirler. Muhârebede
birlikte götürülecek eşya ve vücuda giyilecek melbûsât:

280

Aded
Sütre 1
Pantolon 1
İç donu 1
Gömlek 1
Postal 1 çift
Yağmurluk 1

Çanta derununda bulunacak eşya


Aded
Pantolon 1
Abdullah BAYINDIR 271

İç donu 1
Gömlek 1
Postal 1 çift
Bir çift kösele ile kundura çivisi ve yamalık
parçalar
Ma’a püskül fes 1 (çanta kapağı
altında)
Eldivena çift 1 (çukadan imal
edilmiş)
Misvak 1
En’âm-ı şerîf
1 (Mahfazasıyla
beraber boynunda
tâ’lîk edilmelidir.)
281

Neferatın üzerlerinde taşıyacakları teçhizat


Aded
1. Kayışlarıyla betraber çanta 1
2. Tpkasıyla beraber palaska kayışı 1
3. Yağmurluk kayışı 1
4. Etmek torbası 1
5. Su matrası 1
6. Beheri yirmi fişengi havi fişenkli 2
7. Tüfenk kayışı 1
8. Karavana 1
9. İşaret ve malümat markası
1 (Neferin

(Neferin ait olduğu kıt’anın numarasıyla künye numarası üzerine


mahkûk olduğundan muhârebede kolayca kim olduğu bilinir.)
272 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

282
Çanta derununda bulunacak teçhizat kısmı
1. Tüfenge ait edevatın konmasına mahsus ihtiyat kutusu Aded
2. Tüfenk yağı kutusu 1

Aded
1. Pirinç
1
3. Kahve
4. Tuz Torbaları birer tane
5. Yara sargısı (sütrenin ön eteğinde mevcut cepte muhafaza olunur) 1
6. Bir torba derununda mahfuz temizleme ve parlatma edevatı
7. Dikiş edevatı (mikras, iplik, iğne, Yamalık parçalarıyla düğme)

Aded
8. Sabun 1
9. Beherinde yirmi adet olmak üzre
10. Fişenk paketi 2
Etmek torbası derununda yolda yemek için bir mikdar etmek
ile neferin çakısı ve tütünü ve meşrebesi bulunur. Neferin çanta-
sı derununda bâlâda zikredilen şeylerden başka fazla bir şey yer-
leştirilmemelidir. Şayet müsâ’ade edilir ise yalnız lüzumundan
bir mikdar ziyâde câmeşuy yerleştirilebilir. Bir nefer çantasına
nizamnamesinin ta’yîn eylediği miktardan ziyâde lüzumsuz eşya
koyarak kendi yükünü ağırlatır ise ziyâde yol yürüyüşlerinde gi-
riftar olunacak mihen-ü meşakkate tahammül edemez. Eşyanın
çanta derununa yoluyla yani fotinlerin lat tarafı çantanın sağ ve
sol kenarına dayanmak üzre yerleştirilmesine ve yumuşak eşya
(çâmeşuy gibi) neferin arkasına gelecek tarafına yerleşmek üzre
en altında bulunmasına ve yevmiye lazım olacak eşya en üste gel-
mesine, fişenk paketleri çanta derununa münasip bir mahalle vaz
Abdullah BAYINDIR 273

olunmasına ziyâdesiyle dikkat edilmelidir.

283
Çantanın en ağır kısmı omuz kürekleri üzerine gelip bizzat
çanta omuz küreklerinin altına inmiş ve asılmış bulunmalıdır.
Çanta kayışları doğru takılıp aslâ vücudu sıkacak surette olma-
malıdır. Garavanalar usul ve nizamına tatbiken çantanın üzerine
bağlanmalıdır. İstihkâm edevatını neferât münavebe ile ve bülüm
kumandanı tarafından ta’yîn edilen usule tatbiken (sol tarafa gel-
mek üzre) taşırlar.
Vücudun muhafazası için iktiza eden dikkat
Yürüyüştenevvel vücudun aksâmından ayakların taharetine
birinci derecede dikkat edilmelidir. Daha yürüyüşe bed’ olunmaz-
dan evvel gece vakti ayaklara rakı (var ise) veyahut ispirto sürme-
lidir. Bu husûs deriye kuvvet vereceği gibi ayakların yaralanma-
sını dahi men’ eder. Nasur ile tırnaklar güzelce kesilip fakat yara
hâsıl olmamak için pek derin kesilmemelidir. Bahusûs tırnakların
yanlarının derince kesilmeleri tekrar güç büyümelerine sebebiyet
verir. Ayaklar ekseriyetle yıkanmalıdır. Husûsuyla ayakları izayde
terleyen neferât ayaklarını ılık su ile yıkamalıdır. Çorap ve ayak
bezleri sık-sık değiştirilmelidir. Kızarmış veya kabarcık hâsıl etmiş
ayaklar üzerine iç veya kemik yağına birkaç damla rakı veya ispir-
to damlatarak hâsıl olan mahlût ileovalanmalıdır veyahut üzerine
mezkûr mahlûttan bir miktar sürülmüş soğuk bez ile sarılmalıdır.

284
Ayaklarda hâsıl olacak kabarcıklar koparılmayıp yalnız yün
ipliği bir tarafından sokup diğer tarafından çıkarılmalıdır. Vü-
cutta yara hâsıl olur veyahut soyulur ise ya daimi soğuk su ile yı-
kanmalıdır veyahut kemik yağı ile ovalanmalıdır. Soğuktan ilti-
hab hâsıl eden mahaller taş yağı ile ovalanır ise pek münasiptir.
Donmuş olan a’zâ tâ şiddetli bir yangın hissedinceye kadar soğuk
274 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

su veya kar ile ovalandıktan sonra bir bez ile bağlanmalıdır. Yola
çıkmadan evvel nefer bir miktar yemek yemelidir. Herkes zaru-
ret-i tabi’iyyesini yola çıkmazdan evvel görmeyi unutmamalıdır.
Yürüyüşlerde neferin torbasında bir miktar etmek ve matrasında
su bulunmalıdır. Soğuk kahve veya çay ve sıcak havalarda içerisine
bir miktar sirke konmuş su birlikte alınmalıdır.
2. Âdî yürüyüşler
Güneş ve sicak vurmasinda edilecek harekât
Âdî yürüyüşler düşmanın uzağında icrâ edileceğinden kat’ edi-
lecek yol neferât-ı askerîyyeyi en az yoracak surette kat’ edilmeli-
dir. Adi yürüyüşler kasaba ve sair ehrhangi bir mahalden hareket
olunmazdan evvel neferatın elbiselerinin kâffesi usul ve nizamına
tatbikan hazır bulunmalıdır.

285
Bir şehri veya kasabadan çıkılacağı avkit hatve-i mevzûne ile
hareket olunup çıktıktan sonra yol adımına geçmelidir. Yol adım-
da neferât tüfenklerini sağ ve sol omuza ve bazen koltuk altına
ve kayışla omuzuna asarak taşıyıp lakırdı etmeye ve sigara içme-
ye müsâ’ade edilir ise kıt’ayı sevk eden amir tarafından bir emr-i
mahsus verilmedikçe yakaları ve düğmeleri açmak ve palaska ka-
yışlarını gevşetmek ve daha sair elbisece bir hafiflik yapmak gibi
hâlâta bizzat neferât tarafından teşebbüs edilmez.
Yol yürüyüşleri yan tarafla dörder kol nizamında icrâ oluna-
cağından her dört nefer rahat yürüyebilmek için birbirinde gayet
cüz’î bir mesafe alabilirlerse de kâffesinin bir hizada bulunması ve
her nefer kendisini tekaddüm eden neferden mesafesini muhafa-
za ederek, onu takip etmesi ve neferâtın biriblerinden daha ziyâde
açılmamaları, çavuşlarla fazla kalan neferât ve sülükçülerin dörder
olarak yürümeleri lazımdır. Her bir nefer bölükte bulunan mahal-
linde kalıp aslâ diğer sıra ve diziye veyahut manga ve takıma gitme-
yeceği gibi bir emr-i mahsus olamdıkça hiçbir nefer yalnız başına
yolun diğer yanlarında dahi yürümez. Kolun başında bulunacak
Abdullah BAYINDIR 275

dört nefer veya çvuşlar ile zâbitanın daimi surette müsavat üzre
yürüyüşe devam etmelerine yani kolun gerisinde bulunanların
bazen koşmaya ve bazen yekdiğerine çatmağa mecbur olmamaları
için ne acele ve ne de bazen yavaş ve bazen acele yürümemelerine
dikkat edilmelidir. Başta yürüyen dizi yolun yürümeye en müna-
sip ve rahat olan tarafını ve her iki tarafı müsavat üzre iyi olduğu
veya bir şeye tesadüf edildiği zaman sağır tarafını intihabe derler.

286
Geniş yolların daimi surette bir tarafı, dar yolların mümkün
mertebe bir tek süvârînin sür’atle hareket ederek geçebilmesine
müsait bir mahalli serbest bırakılmak ve fena yolla rile sıcak ha-
valarda yolun ortası boş kalmak üzre her iki tarafta kıt’ayı ikiye
ayırarak hareket ettirmek lazımdır. Esna-yı harekette broizan ta-
rafından çalınacak (ti) işaretinde kol yürümekte olduğu taraf izyâ-
desiyle yanaşmalıdır. Kıt’alar kendi beynlerinde bulunması lazım
gelen muayyen mesafeleri muhafza etmelidirler. İşbu mesafelerden
maksat yürüyüşte sür’at cihetinden vuku’a gelecek Âdem-i müsa-
vatı kapamaktır. Bu sebepten dolayı kıt’alar beynindeki mesafeler
gâh tenakus ve gâh tezayüd edebilir.
Bölükler beyninde sekiz, taburlar beyninde on altı metre me-
safe bulunp esb-süvar zâbitan ile tranpete ve borizanlar ve yedek
hayvanlar kolun derinliğinde dâhil-I hesaptırlar. (Küçük mesafe-
lerde beher kilometre 10-12 uzun müddet devam edecek yol yürü-
yüşlerinde istirahat zamanaları dâhil-i hesap edildiği halde beher
kilometre on beş dakikada kat’ olunur.)
Yürüyüşlerde mutlaka hüsn-i tertibat olmak ve mükemmel ni-
zam ve intizam bulunmak icab eder. Çünkü bu gibi hüsn-i terti-
bat ve nizam ve intizam yürüyüşün uzun müddet daha devamına
sebep olacağı gibi müşakkatli yürüyüşlerde dahi kıt’ât dâhilinde
mükemmel terbiye bulunduğunu gösterir. Zahmetli yürüyüşlerde
husule gelecek yorgunluk ve dermansızlık ancak inişrâh-ı kalbi
mucib olacak şarkılar çağrılarak def’ edilir. Fakat terbiye haricinde
olan veyahut me’li şevk’i kıran ve keder veren şarkılar söylenme-
276 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

melidir. Müsâ’ade almdıkça ve zaruret-i kaviyye görülmedikçe aslâ


ve kat’â bir neferin harice çıkmasına (abdest bozmak için) ve geriye
kalmasına müsâ’ade edilmez.

287
Bu sebepten her bir nefer zaruret-i tabiiyyesini def’ etmek için
ya mola mahalline kadar sabr-u tahammül etmeye alışmalıdır ve-
yahut yola çıkmadan evvel def’-i zaruret etmelidir. Şayed müsâ’ade
edilecek olur ise mutlaka bir onbaşı veya bir çavuşla birlikte ka-
lıp ba’dehû alelacele kıt’aya yanaşmalıdır. Her bir nefer yorgunluk
yahut sahte hastalık ile geriye kalmak namusuna dokunacağını
tefekkür ederek kemal-i intizam ile yürüyüşüne devam etmelidir.
Zaruret-i tabiiyesini daha ziyâde tutmaya muktedir olamayan ve
sahihen hastalanıp ta bir mijtar sıranın haricine çıkmasına veya
geriye kalmasına mecburiyet hâsıl olan nefer keyfiyet-i hâli yüzba-
şısına eğer buna erişmeye muktedir olamayacak olur ise bölük ge-
risinde yürümekte bulunan takım zâbitine haber vermelidir. Mola
mevkiine avrılarak tevakkuf edildiği esnada neferât tüfenklerden
uzak mahallere ve müsâ’ade-i mahsusa almadıkça civar bulunan
köy ve velerle bağçeler ve su mahallerine gitmemelidir. Bu babda
verilen emre ziyâdesiyle dikkat edilerek arkası takip edilmelidir.
Ağaçlardan meyve kopramak kat’iyyeni memnû’’dur. Yürüyüş-
lerde ve mola mevkilerinde sıcak zamanlarda baş ve sair vücudun
bir kısmını açmalıdır. Şayed su içilecek olur ise vakt-ü zamanıyla
içmelidir. Zaruret-i tabiiyyesinin def’i ve çorap ve ayak bezlerinin
layıkı vechle giyilmesi ve elbisenin intizama konulması için mola
zamanlarından istifade edilmelidir. İstirahat için verilecek mola-
larda mâfevkin yakın bulunması veyahut tekarrubî münasebetle
hiçbir kimse meşguliyetten fariğ olmaz yalnız mâfevk tarafından
kendisine hitap edilen nefer ayağa kalkar veyahut hazır durur.

288
Ağır ve tuzlu yemeklerib ve olmamış meyveleri velhâsıl insa-
na mazarratı dokunacak şeyleri yemekten ve bahusûs su içmeye
Abdullah BAYINDIR 277

müsâ’ade olunduğu zaman lüzumundan ziyâde içmekten ictinab


edilmelidir. Nefer doyduğunu hissedinceye kadar su içmeye mec-
bur olduğunu zannetmemelidir. Çünkü mideye doldurulmuş olan
suyun sususluğu defettiğini hissetmek bir hayli zamana muhtaçtır.
Su derununa bir miktar sirke, soğuk kahve ve çay koyarak içme-
lidir. Su içerken bir miktar etmek yemek pekiyidir. Haddinden ve
lüzumundan ziyâde yemek ve iömek insana evvel-i emirde kuvvet
verir gibi gelir se de mürur-ı zamanla daha ziyâde dermansızlık
ve yorgunluk vereceğine aslâ şüphe edilmemelidir. Meskûn ma-
hallerden geçer iken neferât kendielrini toplayıp şenli ve şevkli ve
yorgunsuz göstermelidir. Yürüyüşlerden sonra konaklara gelir gel-
mez neferât hemen soyunup yıkanmamaları ve cereyan-ı havâdan
muhafaza için oda pencerelerini kapamaları ve fesleri çıkarmama-
ları lazımdır. Toz ve terler, vücut tamamıyla kuruduktan sonra su
ile yıkanarak çıkarılmalıdır. Ta’lîm ve yürüyüşlerden gelir gelmez
neferatın soğuk su ile yüzlerini yıkamaları men’ edilmek veyahuıt
tamamıyla kurutulduktan sonra temizlenmek iktiza eder. Ayak-
lar dikkat-i tâmmeile tathir edilmelidir. Şehre tekarrub olundukta
hatve-i mevzûne ile yürütmek için verilecek “ayak uydur!” veya
“dur!” kumandasında Hemen silahlar sol omuza alınıp sigara iç-
mekten feragat ve verilecek emre intizar olunur.

289
Şu’â’ât-ı şemsiyenin açık olan a’zâ üzerinde tesirini müte’âkip
ekseriyetle cilt üzerinde yanık ve güle mişabih bir renk hâsıl oldu-
ğu ve kabarcık kaldığı görünür. Şu’â’ât-ı şensiyyeninziyâde müd-
det baş veya enseye tesiri vasıtasıyla beynin zarı yanar ki buna da
“güneş vurması” tesmiye olunur. Bu sebepten güneş pek ziyâde te-
sir eden yollar üzerinde vuku bulacak yürüyüşlerde enseyi bir bez
ile örtmek gibi bir tedbire teşebbüs olunur. Dâhil-i bedene ve kana
hararetin ziyâde miktarda toplanmasıyla “sıcak vurması” namıyla
bir hastalık husule gelir ki “güneş vumasına” nazaran daha ziyâde
muhâtaralıdır.
278 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

“Sıcak vurması” sıcaktan ve havaların kesâfetinden ve meşak-


kattenve kifayet miktarı uykusuzluktan neş’et edip en ziyâde cüz’î
hıdmette bulunmuş zayıf gençlerde ve evvelce hastalık geçirmiş
bulunanlarda vukû’a gelir. Çok terlemek, baş ve cildin sıcak ol-
ması, nabzın çabukluğu, göğüs tutukluğu, baygınlık, hattâ dilin ku-
ruması ellerin şişmesi, mâî ve kırmızı renkte olarak yüzün şişmesi,
bacakların titremesiyle beraber burnun kanaması, kan tükürmek ve
saire yapmak gibi haller sıcak vurmasının alâmât-ı ibtidaiyyesidir.
İşbu alametler kendisinde zuhûr eden adam gölgeli bie mahalle
gitmek üzre me’zûnen yürüyüş kolundan dışarıya çıkarak ve bir
miktar su içmek ve kendisini yıkamak gibi tedâbîri icrâ eder. Şayet
bu gibi bir tedbir ve mu’âvenetin faidesi görülmez ve tedrîcen teri
tenâkus eder (pek muhâtaralı bie alâmet) tükürüğü dudaklarına
yapışır, kalbi daima çabuk vurmak üzre zayıflaşır ve nihayet ba-
yılarak ve ekseriyetle birden bire düşer ise bu halde gökgelik bir
mahalle götürülerek dar elbiseleri çıkarılmalı ve kısm-ı ulyâsı yük-
sekçe bulunmak züre yatırılmalı ve su içirilip yıkanmalıdır.

290
Konaklarda sıcak vurmuş neferatın baş ve göğsünü ıslak bez ile
sarmalı veyahut bununla beraber soğuk su ile yapılmış salamura
derununda ıslatılmış ve bir miktar sıkılarak suyu çıkarılmış bü-
yük bir bez ile suretinden başka bütün vücudunu sarmalı ve bu
esnada mutlaka doktora dahi müracaat etmelidir. Teneffüse ziyâde
zayıflık ârız olan kimse kısm-ı ulyâsı bir miktar yüksekçe olmak
üzre arkası üzerine yatırıldıktan sonra temiz bez ile sarılmış par-
maklar vasıtasıyla dilini sıkıca tuttuktan veyahut bununla bera-
ber bir miktar da dışarıya çekip çıkardıktan sonra neferin kolunu
dirseğinden tutarak ibtida yavaş yavaş yukarıya ve arkaya ba’dehû
tekrar ileriye hareket ettirilmekte iken göğsünün yan tarafına ha-
fifçe bir tazyik icrâ etmek gibi vesait ile teneffüs ettirilmelidir. Ko-
lun aşağı doğru basılması esnasında bütün mide üzerine ufak bir
tazyik icrâsıyla teneffüse yardım etmelidir. İçeriye doğru ne-
fes almak için iki saniye bir fâsıla vermelidir. Kolun işbu hareketi
Abdullah BAYINDIR 279

oldukça çokça tekrar olunmalıdır. Hemen uykunun gelmesi pek


tehlikeli olduğundan kemal-i dikkatle beklenmelidir.

291
3. Eşya ve mühimmat arabalariyla kit’âta tahsis olunmuş ye-
dek hayvanlarin sevki
Bu gibi bir sevkiyat kıt’ât-ı askerîyenin serbestçe harekâtına
mani’ olmak gibi bir mahzuru hâvî olduğundan sevke me’mûr
neferât tarafından yürüyüş esnasında nizam ve intizamın şiddet-i
muhafazasıyla işbu mahzurun bertaraf edilmesi lazımdır. Kıt’âta
tahsis edilmiş arabalar küçük-büyük ağırlık namlarıyla iki kısma
ayrılmıştır. Bunlardan küçük ağırlıklara muhârebe esnasında ve
büyük ağırlıklara yalnız konaklar ile ordugâhlarda lüzum vardır.
Küçük ağırlıklar sıhhiye eczasını havi arabalar ile cephane ara-
balarından ve yedek hayvanlardan, büyük ağırlıklar ise erkân ve
ümerânın eşyasıyla bülüklerin eşyasını hâmil arabalarla erzak ara-
balarından mürekkebdir. Eşya arabalarının sevkine me’mûr olan
neferât kendilerine teslim edilen araba ve eşyanın naklinden ve
arabaların yanlarında mevcut arabacı neferleriyle diğer bakkaliye
sevk eden kimseler beyninde iktiza eden nizam ve intizamın mu-
hafzasından mesüldürler.
Arabaların yanında mevcut arabacı neferleri sevke me’mûr
edilen neferlerden müsâ’ade-i mahsusa almadıkça mahallerinden
ayrılmayıp her halde askerce iktiza eden nizam ve intizamın bu
husûsta da muhafaza edilmesi lazımdır. Sevke me’mûr edilen ne-
ferler bizzat arabalara binemeyecekleri gibi çantalarıyla tüfenkle-
rini dahi hiçbir vakitte arabalara koyamayacaklardır. Şayet sür’at-
le hareket etmek icab eder ise amirin müsâ’ade-i husûsiyyesiyle
neferât arabalara binebilirler. Arabalar daima bie siyakta hareket
edip biri diğerinden sür’atli yürümemelidir. Arabalardan birisi
ta’mîri gayr-i kabil bir surette bozulursa sevke me’mûr neferattan
birinin nezareti tahtında olarak geride bırakılır.
280 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

292
Ve şayet kırılan araba yolu kapar ise yan tarafa çektirilerek civar
köylerden tedarik edilecek diğer araba ile yine yola çıkılır. Araba
fena yollarda bir yere dayanıp veya yatıp kalır ise diğer arabalardan
hayvan alınarak ve neferlerin kâffesi yardım ederek kurtarılır. Kı-
rılmış olan tekerlek ön tekerlek ise ard tekerlek ile değiştirilip ard
tekerlek yerine sürünerek hareket etmek üzre bir ağaç bağlanır. Yı-
kılmış arabayı kaldırmazdan evvel koşum hayvanlarını çıkarmak
ve yükünü dahi kısmen boşaltmak lazımdır. Tekerlek kırılmaması
için etrafı dâiren mâ dâr kazılmalıdır. Arabalar meskûn mahaller
ile geçitlerde ve çukur yollarda ve sair bu gibi mahallerde aslâ yol-
ları kapamayarak kemal-i nizam ve intizam ile geçilmelidir. Ara-
balar ile cüzî hasta olan neferler birlikte gitmekte ise sevke me’mûr
neferler hastaların iktidarlarına göre hareket etmelidiriler. Mese-
la arabaların yükü pek ağır olduğu surette lüzumunda hastaların
tüfenk veya çantalarını arabalara yükletmelerine ve bölük amiri-
nin veyahut doktorun tahrîrenmüsâ’ade-i mahsusasını hâmil olan
hastayı arabaya bindirmeye müsâ’ade edilir. Mensub olduğu kıt’a-
dan geriye kalıp da kendi kendilerine münferiden dolaşan nefer-
lere yolda tesadüf edilirse onlara imdad ve mu’âvenet edilmeyip
icabında tevkif edilmelidirler. Arabalrın vakt-ü zamanıyla mensub
oldukları kıt’alara vüsullerinden ve emrolunmuş zamanda hareket
etmelerinden sevke me’mûr edilenler mesüldürler.

293
4. Şimendüferle sevk edilen neferlerin vazifeleri
Evvel-i emirde neferât iki sıra üzre tertib olunduktan sonra tah-
sis edilmiş vagonlar mikdarınca kıt’alara ve her bir kıt’a da vagon-
ların taksim olunduğu aksâmın istî’âbına kâfî mangalara taksim
olunur.
Her bölük neferatını bineceği arabaların yanlarında yalnız
bölüğün numarası tabşir ile tahrir olunup başka bir şey yazılmak
kat’iyyen memnû’’dur. neferât üçüncü veya dördüncü mevki ara-
Abdullah BAYINDIR 281

balarıyla veyahut yük arabalarıyla naklolunurlar. Herkes olduğu


yerde uyur. Aydınlık makamında arabalarda lamba bulunur. Girip
çıkmalarına ve yolda nizam ve intizamın muhafazasına dikkat ve
nezaret etmek üzre her bir mangaya bir çavuş veya onbaşı verilir.
Manga ile tebdil-i istikamet edildikten sonra vagonlara yanaşılıp
“çantalar ele alınacak” emriyle çantalar ele alınır. Vagonlara gir-
mek için boru ile “ti” işareti verildikte kıt’alar sükûnet ve intizam
üzre binerler. Şöyle ki:
Başta bulunan neferlerden iki nefer evvel-i emirde vagona bin-
dikten sonra çantaları kendilerine verilir. Diğer neferlerin çanta-
ları dahi birwer-birer alınarak her bir neferin oturacağı mahallin
altına veyahut mevcut rafa konulur. Ba’dehû çantaları alınan ne-
ferler Hemen arabaya binerek mahallerine otururlar. “Aslâ ayakta
durmayacaklardır” ve tüfenklerini iki ayak arasında veyahut yan
taraflarında tutarlar.

294
Uzun müddet vuku bulacak seyahat esnasındapalaskaları çan-
taların üzerine koyabilirler. Her bir vagon ve aksâmına nezaret
edecek olan çavuş ve onbaşılar kapının önünde oturmak üzre en
son olarak mahallerini alırlar. Dolan vagonların Hemen kapısı ka-
panır ve ba’dehû hiçbir kimse mahallini terk etmez. Vagonların
içinde istasyon mevkiinde şarkı söylemek ve gürültü etmek mem-
nû’’dur. İçerisinde ot yayılmış arabalarda bargir arabalarıyla yem
ve cephane dolu arabalarda tütün içmek şedîden memnû’’dur. şi-
mendüfer hareket ile istasyondan çıktığında herkes arabada ken-
disine gösterilen mahalde kalır. Kapalı olan yan kapılarını açmak,
eşya dışarıya atmak, baş, kol ve ayakları pencere ve kapıdan dışarı-
ya çıkarmak ve kapıdan çıkarak dışarıdaki basamaklara ve araba-
ların üzerlerine çıkmak ve yük arabalarında kapıları açık tutarak
oturmak memnû’’dur. Arabanın içerisini yemek kırıntısı ve siga-
ra külü ile kirletmemelidir. Tevakkuf edilen istasyonlarda emr-i
mahsus verilmedikçe hiçbir nefer vagondan dışarı çıkmayacaktır.
Gerek hareket ânında ve gerek tevakkuf edilen istasyonlarda ve
282 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

gerekse mahal-i maksûda vüsulde iktiza eden intizamı muhafaza


etmek için daima bir karakol teşkil edilir. Mahpus neferler işbu
karakolun taht-ı nezaretinde bulundurulur.
Tevakkuf edilen istasyonlarda hiçbir kimse bulunduğu araba-
dan dışarıya çıkmaz. Şayet dışarıya çıkmaklığa müsâ’ade edilecek
ise kondöktör evvel-i emirde zâbitan ile karakolun bulunduğu
arabaların kapısını açar. Karakol dışarıya çıkıp icab eden nibet-
çileri ifrâz ile mahâll-i münasipte yerleştirmekte iken şimendüfer
me’mûrları neferatın bulunduğu arabaların kapılarını dahi açar.

295
Kumanda veya boru ile marş! Kumandasında vagon ve aksâ-
mına nezarete me’mûr olan çavuş ve onbaşılar evvel-i emirde çıka-
rak vagonun kapısında bekleyip gerek çıkarken ve gerek girerken
sükûnet ve intizama dikkat ederler. Neferât dışarıya çıkmadan
evvel tüfenklerini oturmakta oldukları kanapenin üzerine korlar.
Tefakkuf esnasında neferatın arabada kalıp hiç çıkmamaları ve-
yahut binmek için verilecek kumanda veya boru işaretinden evvel
arabaya binmeleri neferatın re’ylerine muhavveldir. Tevakkuf edi-
len istasyonlarda fevkalade sükûnet, nizam ve intizam bulunmak
lazım olup satıcıların başında ve def’-i hacet edilecek mahallerde
izdiham caiz değildir. Herhangi bir boru işaretiyle veyahut emr-i
şifâhî ile bâlâda beyan olunduğu üzre betekrar arabalara binilir.
Varılacak istasyondan bir istasyon evvel herkes kendisini ara-
badan çıkmaklığa hazırlamalıdır. Kafilenin matlûb edilen mahalle
vüsulünde emr-i mahsus ile ve sükûnet-i tâmmeyi muhafaza ede-
rek vagonlardan çıkılıp dörderle kol nizamında ictima’ edilir. Çan-
talar dahi arkalara lınarak verilecek emir ve kumandaya kemal-i
sükûnetle intizar olunur.

296
5. Seferî menzil hatlari nizami sahrâ jandarmasi
Menzil hatları tertibatı sahra ordusuyla memleket beyninde
Abdullah BAYINDIR 283

icab eden irtibatı muhafaza eder. Orduya mensup olup da yedinde


yol tezkeresi veyahut herhangi bir askerî dairesinin ilm-u haberi
olmayanlar menzil hatları üzerinde hareket edemeyecekleri gibi
yol tezkeresinde muharrer istikametten dahi ayrılamayacaklardır.
Menzil hatları kumandanının ilm-u hebri olmaksızın menzil ko-
nağı dairesinden erzak ve araba gibi şeyler alınamaz.
Menzil hatları mevâki’ine vürud eden münferid neferât yürü-
yüş kolunda tecemmü’ ettirildikten sonra bir amirin kumandasına
verilir. Ve işbu amirin yedine dahi icab eden yol tezkeresi verilir.
Menzil mevkiine vâsıl olan neferatın her biri veyahut kıt’a ku-
mandanı menzil mevki’i kumandanının yanına giderek icab eden
haberi verir. Menzil kumandanının bulunduğu mahallin kapısı-
na üzeri yazılı bir levha ta’lik edildikten başka gündüzleri filama
geceleri dahi kırmızı fener bulunmalıdır. Menzil hatları üzerinde
icab eden polislik hıdmetini sahra ordusunda olduğu gibi sahrâ
jandarmaları îfâ ederler.
Askerî karakol huku ev evzaifi işbu jandarmalara ait olduğun-
dan onların, kâffe-i tertibatına ri’âyet ve her bir sahra jandarma-
sının talebi üzerine jandarmalara yardım ve mu’âvenet etmeye
mecburdur. Jandarma ile bir tepede bulunan çavuşlar tarafından
sevk olunan kıt’âtın kumandası kıdemlerine ri’âyet olunmayarak
jandarmalara aittir.

297
Jandarmaların boyunları üzerinde Tuğrâ-yı Ğarrâ-yı Usmânî
ile müzeyyen ve jandarma kelimesi muharrer âdî kanunlarda ol-
duğu gibi birer ferâhî ta’lîk olunmuştur. İşbu ferâhî üzerinde jan-
darmanın numarası mevcuttur. Bütün ordularda mevcur jandar-
malar beştan bed’ ile nihayete kadar teselsüle tmek üzre numara
verilmiştir ki işbu numara vasıtasıyla her nefer kendisine bir emir
veya tenbihat veren jandarmaya ta’rîf ve beyan edebilir.
284 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ON BİRİNCİ FASIL
Emniyet Tertîbâtı
1. İleri karakollar
İstirahat eden askerîn emniyetini sithsal etmek için düşman-
dan tarafa gönderilen kıt’aların alacakları tertibatın hey’et-i mec-
mû’asına ileri karakol ta’bir olunur. İleri karakol hıdematı berve-
ch-i âtî iki maksat için yapılır.
Birincisi: Düşmanın ahvâliyle mevki’ ve harekâtını keşf ve ra-
sad etmek.
İkincisi: Geride sitirahat etmekte bulnan kıt’aların istirahatini
temin etmek. Hareket-i serî’aya malik olduğuna mebni keşif hıd-
meti başlıca süvârînin vazifesi ise de arazi, orman ve dağlık ve-
yahut ziyâdesiyle meskûn ve kapalı olduğu ve bataklık ile tefrik
edildiği ve gece vakitleri ve düşmana pek yakın bulunduğu zaman
piyâde tarafından icrâ edilir.
Geride bulunan kıt’aların istirahatlarını temin etmek hıdme-
ti başlıca piyâdenin vazifesidir. Çünkü düşmanın hücumundan
açıkta konmuş veya konakta yerleşmiş bulunan kıt’alar muhârebe
nizamını alıncaya kadar iktiza eden mukavemeti süvârîye nisbe-
ten piyâde daha a’lâ îfâ eder.

299
Bu halde ileri karakolların süvârî ile piyâdeden mürekkeb ol-
ması daha münasiptir. İleri karakollarda iktiza eden tertibat vakt-ü
hâle ve araziye tabidir. Mesela: düşmandan uzak olarak icrâ edilen
yürüyüşlerden sonra geceyi geçirmek üzre bir mahalde kalınıpta
ertesi gübü yine yola devam olunacak ise yalnız düşmandan tarafa
giden yollar üzerine bazı ufak kıt’alar sevk edilerek icab eden em-
niyet tedabiri icrâ edilir ise kâfî olup birtakım Nöbetçilere ve kara-
kol hatları teşkiline lüzûm görünmez. Eğer düşman yakın olup da
her an ve zaman hücum etmesi melhuz ise öyle olan kıt’a kendisini
temin için ileriye birtakım, kuvvetli kıt’alar sevkeder. İşbu kıt’alar
düşman yakınında icrâ edilen yürüyüşten sonra pîşdâr hıdmetini
Abdullah BAYINDIR 285

îfâ eden kıt’alardır.) bu halde pişdar (pişdar kısm-ı küllîsi) ve ileri


karakol müfrezesi) namlarıyla iki kısma ayrılır ise de küçük piş-
darlarda pişdarın kâffesi ileri karakol müfrezesi hıdmetini îfâ eder.
Bu vazife ile muvazzaf kıt’ât daima birbirleriyle ve Nöbetçilerle ir-
tibatta bulundurulur ki ara yerden düşman kâşifleri görünmeksi-
zin geçmeye muktadir olmasınlar.
İleri karakol müfrezesi bervech-i âtî aksâma taksim olunur:
1. İleri Karakol Kısm-ı Küllîsi
2. İleri Karakol Bölüğü (Bu dahi ileri karakol takımı veya
müstakil çavuş postalarına taksim olunur.)
3. İleri Karakol Süvârîsi

300
İşbu üç kısmın kâffesi ileri karakol kumandanı namında bir
zatın kumandasında bulunur ise de bazı ahvalde (kal’a muhârebe-
lerinde) ileri karakollar ayrı ayrı kumandanların taht-ı kumanda-
sında olmak üzre müteaddid aksâma ayrılır. Bu halde her bir nefer
kumandanının ismini bilmek, ileri karakol kumandanı tarafından
her kısmın tutacağı mahal ayrı ayrı veya bizzat kendilerine göste-
rilme lazımdır.
1. İleri karakol kısm-ı küllîsi
İleri karakol kısm-ı küllisi ileri karakollar için iktiza eden mu-
kavemet ve müdafaanın en büyük bir kısmını ve icabında ileride
bulunacak kıt’aların ihtiyâtını teşkil eder.
İleri karakol ksım-ı küllisi ya açıkta veya köy ordugâhına konup
ve her iki halde dahi kendisini ordugâh ve nizamiye karakolalrıyla
temin eder. Kısm-ı küllide bulunacak neferât için icab eden muhâ-
rebe hazırlıkları ahvâle ve buna dair ileri karakol kumandanı tara-
fından verilecek emre göredir.
Mesela: Neferât çantalarını aşağı aldıktan sonra bir kısmının
yanıbaşlarında bulunup bulunmayacağı ve kıt’aalrın münavebe
ile yemek pişirmesi icab edip etmeyeceği gibi husûsât ileri kara-
kol kumandanı tarafından ta’yîn edilir. Fakat neferât palaska ve
286 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

fişenkliklerini daima kuşanmış bulunmak ve baskın borusundan


mâ’adâ hiçbir boru işareti çaldırlmamak muktezidir.

301
2. İleri karakol bölüğü
Her bir ileri karakol bölüğüne işgal veya muhafaza için bir kıt’a-i
arazi tahsis olunur. İleri karakol bölüğü ileri karakol takımının veya
müstakil çavuş postalarının imdadını teşkil veya onların ric’ati zama-
nında ric’atlerini muhafaza eder. İleri karakol bölüğü yürüyüş kolunun
yanında veya yakınında veya kendisine gösterilen arazide ne münasip
görünen mahalde ahz-ı mevki eder. İleri karakol bölükleri tabur dâ-
hilinde almış oldukları numaralar ile yâd olunurlar. Mesela: İleri ak-
rakol bölüğü tarafından kısm-ı küllîye veya herhangi bir kimseye bir
haber verileceği zaman bevech-i âtî kelama bed’ etmelidir. İleri karakol
bölüğü olan birinci bölük tarafından haber! İleri karakol bölüğü tü-
fenklerin ilerisinde bir tek ve şayet olur da yerleşmiş ise çifte nöbetçi
vaz’ eder ve kendisini dahi birtakım çifte nöbetçilerle temin eder. İleri
karakol bölüğü kendisini geceleyin ve icabında gündüzleri dahi ileri
karakol takımı veya müstakil çavuş postaları veyahut her ikisi birden
(karışık) çıkararak temin eder ise de ehemmiyetli olan yol ve noktalar
daimi surette ileri karakol takımı tarafından tutulmalıdır. Müstakil
çavuş postaları irtibat ve yanları temine yardım ederler. İleri karakol
takımıyla müstakil çavuş postaları mensub oldukları bölük dâhilinde
sağdan sola doğru numara alacakları gibi çıkaracakları nöbetçiler dahi
kendi dâhillerinde sağdan itibaren numara alırlar.

302
İleri karakol bölükleri mümkün mertebe dişmanın gözünden
mahfuz bir mahalde yerleşmelidir. Bölükte bulunan neferler çan-
talarını indirirler ise de bölüğün bir kısmı daimî surette tüfenkler-
le çantalata yakın bulunmalıdır. Müsâ’ade istihsal etmedikçe veya
emr-i mahsus olmadıkça bir kimse bölükten ayrılmayacakatır. İleri
karakul bölüğünde bulunan neferatın hareket ev vazifeleri ileri ka-
rakol takımında bulunan neferatın harekât ve vazifelerinin aynıdır.
Abdullah BAYINDIR 287

3.İIleri karakul süvârîsi


İleri karakol süvârîsi gündüzleri en ilerideki hatta bulunur ve
ileri karakol bölük ve takımı veya müsatkil çavuş postaları gibi
aksâma ayrılır. Süvârînin ne kadar ileriye sevk olunacağı ahvâle
göre ta’yîn olunur. Düşmanla icab eden iltisâkı muhafaza edebil-
mek için gece dahi ileri karakol hattına bazı süvârî neferleri verilir
ve diger süvârîler ileri karakolun kısm-ı küllîsinde bulundurulur.

303
4. İleri karakul takımı
İleri karakol takımına daima bir zâbit kumanda edip zabir bulun-
madığı takdirde en kıdemli ve en dirayet ve sadâkatli bir çavuş onun
yerine ta’yîn olunabilir. İleri karakol takımı ya tam bir takımdan veya-
hut bazı ahvalde yarım takımdan mürekkeb olabilir. İleri karakol takı-
mından maksat ileri karakol kumandanı tarafından kendisine tahsis
edilen arazi setr etmek ve düşman birdenbire hücum edecek olur ise
mukavemet ederek gerek ileri karakol bölüğüne ve gerek ileri karakol
kısm-ı küllîsine muhârebe nizamı almak için iktiza eden vakt-ü zama-
nı kazandırmaktır. İleri karakol takımları kendilerini ileriye çıkarılan
posta ve keşşaf ve devriye kollarıyla temin ve muhafaza ederler.
İleri karakol takım zâbiti takımını bulundurmak arzu ettiği
mahalle sevk ettikten sonra çıkaracağı postaları çavuş veya onbaşı-
larıyla birlikte mahallerine gitmek üzre ileriye gönderir ve kendisi
dahi bizzat ileriye gidip postalar ile nöbetçilerin mahallerini tahkik
ve icabında tabdil ettirir. Çıkarılacak postaların adedi evvelce ta’yîn
olunamaz ise takım zâbiti bir postayı çıkardıktan sonra diğerlerini
çıkarır. İşbu postalar yerlerine çıkarılmakta iken ilerideki araziyi
gözetmek için bir-iki keşif kolu ileride bulundurulmalıdır ki takım
zâbiti kemal-i meniyetle postaları yerlerine yerleştirebilsin.
Takım zâbiti postalarıyla uğraşmakta iken takımda kalan ça-
vuşların en kıdemlisi keşşaflarla takımın çıkaracağı nöbetçileri
numaralarıyla ayırdıktan sonra gerek nöbetçiler ve gerek keşşaflar
numaraları sırasınca silahalrını çatarlar ise ileriye sevk olunacak-
ları esnada diğer arkadaşlarına zahmet vermeksizin bir keşif kolu-
na ait neferât tüfenklerini kolaylıkla alabilirler.
288 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

304

Sayfa 304’deki şekil


Abdullah BAYINDIR 289

İleri Karakol Takımından Çıkarılan Postalar


Tertîb-i Hazarî Kuvvetinde Bulunan Bir Taburun Suret-i Umuiyyede
İleri Karakol Taksîmâtı
290 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

İleri Karakol Bölükleri


Bölük Bölük

1 2

Bölük 3 ve 4 İleri Karakol Kısm-ı Küllîsi


(Açık Ordugâh)

Pîşdâr Kısm-ı Küllîsi


(Açıkta Veya Konakta)

Kısm-ı Küllî

305
İşbu postalardan maksat ileri karakol takımını düşmanın bağ-
teten vukû’a gelecek hücumundan muhafaza etmek ve vaktiyle
düşmandan haber lamak husûslarıdır. İleri karakol takımı ileri-
sine posta olarak manga ve tüfenklerin ilerisine dahi tek nöbetçi
çıkarır. Mangaların mevcudu altı neferle onlara kumanda etmek
üzre bir çavuş veya onbaşıdan iabrettir.
Bâlâda zikredilen postalardan biri kapı karakolu (teftiş kara-
kolu) hıdmetini îfâ eder. Kapı karakolu hıdemtini îfâ eden posta
en mühim bulunan yolun yakınında bulunur. Kapı karakoluna
daimi bir çavuş kumanda eder. Bu çavuşun vazifesi ileri karakol
hattından dışarıya çıkacak veya içeriye girecek olanları teftiş ve
tahkik etmektir. İleri karakol takımı tarafından çıkarılan posta-
lar kendilerini ilerilerine gönderecekleri tek veya çift (arazi kapalı
Abdullah BAYINDIR 291

ve düşman yakın veyahut tehlike melhuz bulunduğu zaman) nö-


betçilerden başka iki neferden ibaret devriye kollarıyla dahi temin
edilir. Çavuş postaları çıkaracakları nöbetçilerin yakını gerisinde
ve görünmeyecek vechle bir mâni’ arkasında dururlar.
6. Müstakil çavuş postaları
İleri karakol hattında bulunacak müstakil çavuş postaları bir
çavuşun ve zaruret halinde bir onbaşının ve ehemmiyetli vakitler-
de bir zâbitin kumandasında bulunarak küçük bir kıt’a-i araziyi
gözetirler. Vazifeleri ileri karakol takımı vazifesinin aynıdır. İşbu
müstakil çavuş postaları birer nöbetçi çıkaracakları gibi iktiza
ettiği takdirde keşşaf çıkarabilmek üzre ma’iyetlerine birkaç fazla
nefer dahi alırlar.

306
İşbu nöbetçilerin ileride bulunacak mühim noktalara sevk
edilerek düşmanın icrâ edeceği harekâtı gözetmeleri ve gece vakti
edilecek rasadâtı tamamıyla îfâ edebilmek için düşmandan tarafa
gitmekte bulunan yolun civarında durmaları ve düşmanın âdî ha-
rekâtına pek bakmayarak mühim olan her bir harekâtını şiddetle
ateş ederek geriye bildirmeleri lazımdır.
B. İleri karakol takımında ve müstakil çavuş postalarında
edilecek harekât ve bulunması icabeden intizam
İlerikarakol takımında bulunan her bir nefer mutlaka kendi
bölüğünün numarasını ve ilerikarakol kumandanının ismini ve
nöbetçiler hakkında zikredilen talimat-ı husûsiyyeyi bilmelidir.
İleri karakol takımında resm-i tâ’zîm îfâ edilemeyeceği gibi bir
amirin takdirinde neferler ayağa dahi kalkmazlar. Şayed amir ne-
feratın yanına gelir ise ol vakit yavaş bir işaretle ayağa kalkarlar.
Her bir nefer gayet yavaş olarak verilecek bir emirde Hemen silah
başına gidebilmeye hazır ve müheyyâ bulunmalıdır.
Takim zâbiti tarafından ta’yîn edilecek hududun haricine kim-
senin çıkmamasına fevkal’âde dikakt edilmek ve neferât silah çatı-
sına yakın bulunmak üzre sükût halinde bulunmak lazımdır. Şarkı
292 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

söylemek memnû’’ olup birdenbire vuku bulacak baskın borusun-


da her bir nefer mümkün olduğu bir sür’atle kendi silahını almak
üzre silah başına koşmalıdır.

307
Gündüzleri münâvebe ile istirahat edilir. Eğer gerideki kıt’alardan
ileri karakol takımı için yemek tedarik edilmez ise neferler münavebe
ile yemek pişirirler. Gece vakti her bir nefer muhârebeye her halde
hazır bulunmalıdır. Şayed kısmen uyku uyumaya müsâ’ade edilir sie
diğer kısım daha ziyâde dikkat üzre bulunmalıdır. Çantalar indirilir
ise de palaska ve öndeki fişenklikler, etmek torbası, istihkâm edevatı,
su matrası neferin üstünde kalır. Ateş yakılıp yakılmayacağı ahvâle
ve ileri karakol kumandanının vereceği emre tabidir. Kapı karako-
lunda dahi bu usul cari olabilir. Gerek çavuş postalarında ve gerek
kapı karakolunda çantaları arkada ve tüfenkleri elde tutmak gibi
husûsata daha ziyâde dikkat edilmelidir. Çünkü dğşmanın bu gibi
kıt’alar üzerine ansızın hücumu daha ziyâde melhuzdur.
C. Çavuş postalari ilerisinde bulunacak tek veya çift nöbetçi-
lerin harekât ve vazifeleri
Nöbetçilerden maksad ne idügi
Nöbetçilerden maksat çavuş postalarıyla karakol takımını düş-
manıbağteten vukû’a gelecek hücumlarından muhafaza etmek ve
düşmana dair görmüş oldukları kâffe-i husûsatı haber vermektir.

308
2. Nöbetçilere dair ta’lîmât-i umûmiyye
Nöbetçilerfevkal’âde bir surette dikkat ve teyakkuz üzre bulun-
malıdır. Eğer neferler meşakkat ve zahmetli yürüyüşlerden sonra
ileri karakol hıdmetlerinde nöbetçilik hıdmetini îfâ etmeye mec-
bur olurlar ise bile din gayretini ve insaniyeti elden bırakmaya-
rak yordunluğa galebe çalmalıdırlar. Nöbetçilere oturmak ve yere
yatmak ve tüfengini elden bırakmak ve değişmezden vvel nöbet
mahallini terk etmek memnû’dur.
Abdullah BAYINDIR 293

Kendi talimatları hilafında hareket eden nöbetçiler şedîden


ücâzât olunurlar. Nöbetçiler silahlar ya omuzlarında veya koltuk
latında veyahut yerinde rahat vaziyetinde ve mükerrer ateşe göre
tanzim olunduğu halde tutarlar. Ya tam çanta ile veyahut çanta-
sız dururlar. Nöbetçilerin gayet yavaş sadâ ile süal ve cevap ederek
birbirlerinin lakırdılarını anlamaya muktedir olabilecek vechle
birbirlerinden uzak durmaları ve düşmanın keşşaflarına görün-
memek için mestûr bulunmaları ve fakat ilerileriyle yanlarını dahi
layıkıyla görmeleri lazımdır. Nöbetçiler kendilerini setredecek bir
şey bulunmadığı zaman olunacak müsâ’ade üzerine ve düşmanın
keşşafları kendilerine tekarrub ettikte bilmecbûriyye ya yere ya-
tarlar veyahut diz çökerler. Nöbette uyumak ahvâl-i mühimmede
kurşuna dizilmek cezasını müstelzim olur. Çünkü nöbetçi veya
postanın bu gibi bir rehâvet ve tenbelliği bir kıt’anın düşman bas-
kınına düçar olması ve bu vasıta ile birçok neferlerin terk-i hayat
etmeleri gibi büyük bir felaketin vukuunu intac eder.

309
Nöbetçiler ilerideki arazide düşmandan her ne görürler ise bir-
birlerini ondan âgâh edinceye kadar lakırdı edip daha ziyâde lakır-
dıya devam etmek şiddetle memnû’dur. Çünkü lakırdı esnasında
vzifeleri bulunan dikkat ve intibahı muhafaza edemezler. Nöbet-
çiler resm-i tâ’zîm îfâ etmeyecekleri gibi bir amirin tekarrubunda
etrafı gözetmekte ve dikkatte aslâ kusur etmeyeceklerdir. Şayed
amir süal eder ise icab eden cevabı verirler ise de bu esnada gözleri
düşmandan tarafa müteveccih bulunup ve bulundukları yeri ter-
ke tmemek lazımdır. Amir işitmediği takdirde bizzat daha yakına
tekarrub eder. Nöbetçiler düşmandan mestûr bulunacakalrından
lüzumsuz yere hareket etmeyecekleri gibi lakırdı ve gürültü dahi
etmezler. Doğrudan doğruya kumanda eden zâbitan ile onların
maiyetinde ve kendi takımına mensub keşşaflar ile nöbetçileri de-
ğiştirmek için gelenlerden mââdâ hiçbir ferdin zincir hattında dur-
masına müsâ’ade edilmez. Her bir ileri karakol takımının çıkar-
mış olduğu postalarının nöbetçileri sağdan bed’ ile numara alırlar.
294 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Mesela bir ileri karakol takımı iki çavuş postası çıkarmış ise on-
ların nöbetçileri sağdan sola doğru numara alır. Bu halde ileri ka-
rakol takımının iki nöbetçisi bulunmuş olur ve bunlardan sağda
bulunan birinci ve solda bulunan ikinci numarayı teşkil eder.

310
3. Nöbetçilerin ta’lîmât-i husûsiyyeleri
Nöbetçiler talimat-ı husûsiyelerini ileri karakol takımı kuman-
danından alırlar. Talimat-ı husûsiye bervech-i âtîdir:
Birincisi: Düşmana dair-Düşmanın beklenmekte olduğu ci-
het-i istikamet ile en tarafa husûsi olarak dikkat edileceği ve düşa-
mana dair mevcut olan malümat.
İkincisi: Hizasında ve gerisinde bulunanlara dair malümat,
kendi numarası. Civarında bulunan nöbetçilerib durdukları ma-
hal. Kapıkarakolunun ilerisindeki nöbetçinin bulunduğu mahal.
Mensub olduğu posata ile ielri karakol takımının bulunduğu
mahale ve bunların numaralarıyla onlara gidilecek yollar. Civar
bulunan ileri karakol takımlarının bulundukları mahaller. İle-
ri akrakol bölüğüyle kısm-i küllînin bulunduğu mahal ile onlara
giden yollar. İleri karakol takım zâbitinin ismiyle ielri akrakol ku-
mandanının ismi.

311
Üçüncüsü: İleri karakol takımının ve çavuş postasının hatt-ı
müdafaası. Bundan maksat düşmanın hücumunda nöbetçiler yer-
lerinde mi duracaklardır ve takım karakolu oaraya mı gidecektir,
yoksa takım karakoluna mı gidilecektir? Buralarını bilmektir.
Dördüncüsü: Araziye dair; Nöbetçilerin verecekleri haberleri
tamamıyla anlatabilmek için ilerilerinde ve etrafında bulunacak
meskûn mahaller, nehir, şehir, kasaba ve dağlarıon isimlerini ve
yollar hangi şehir ve kasabave köye müntehî olduklarını bilmeli-
dirler. Şayed bunların isimlerini bilmeziseler bir haber veya ma-
lümat verecekleri esnada elleriyle matlûb ettiklerimevaddi gös-
Abdullah BAYINDIR 295

tererek efkârlarını kolaylıkla anlatmalıdırlar. İlerilerinde mevcut


bizim taraf kıt’alarını bilmelidirler. (İşbu kıt’alar ister süvârînin
kısm-ı küllîsi, metsel çavuş postası ve keşif kolu olsun)
4. Nibetçilerin ilerideki araziyi rasad etmeleri ve düşmanı
gördüklerinde vazifeleri
B. Gündüzleri: Bâlâda zikredilen maksadın husulü için nöbet-
çiler daimi surette ilerideki arazide zuhûra gelip de kendileri için
ehemmiyetli görünen kâffe-i husûsata dikkat ederler. Eğer nöbet-
çiler ielride bulunan arazide düşmanın tek-tük neferlerini müşa-
hede ederler ise evvel-i emrde onların keşşafa ait veyahut bir kıt’a
nın ucuna mansub neferlerden olup olmadıklarına ziyâdece dikakt
ederler.

312
Her ne gördüler ise ibtida gören veya işiten nefer evvela posta
çvuşuna gidip haber verir. Posta çavuşu dahi takım karakolu zâbi-
tine malümat verir. Eğer tehlike var ise nöbetçi evvel-i emrde ateş
edip ba’dehû haber vermeye gider. Verilecek haberler kısa ve açık
olup mübalağadan berî olmalıdır. Neferin vereceği haber mensub
olduğu postanın numarasıyla başlar. Mesela: Birinci numaralı
çavuş postasından haber! Görünen bir kıt’a hakkında verilecek
haberlerde söylenmesi lazım gelen şeyler bervech-i âtîdir: Hangi
sınıf-ıa skeriyyeden olduğu ve kuvveti ve yürüyüş istikameti ve
uzaklığı ile beraber nerede bulunduğu ve taksim olunduğu aksâm
ile tefrik olunabilir ise bizim taraf veyahut düşman askerî olduğu.
Ateş sesi kulağa vâsıl oldukta: Top ve tüfenk sesi ve bunlar teker ve-
yahut ziyâdece olduğu, sadâ hangi cihetten geldiği, yakın veya pek
uzak olduğu, işitilecek gürültü ile kalkan büyük tozlar dahi haber
verilmelidir. Ebniyelerin yanması ve işaret için kullanılan ateşler
veyahut ihbar kazıklarından görülmesi muhtemel olan dumanlar
istikamet ve mesafeleriyle beraber haber verilmelidirler.
Nöbetçiler gece vakti bir kıt’anın yürüyüş gürültüsüyla hay-
vanalrın ayak sesini ve adi arabalar ile topçu arabalarının gürül-
296 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

tüsünü işitir ve düşmanın karakol ateşlerinin yandığını veyahut


evvelce yanmış olanların söndüğünü görür ve baskın borusunun
çalındığın işitirler ise istikamet ve mesafelerini beyan ederek haber
vermelidirler. Ve hâkeza bir su kenarında bulunan nöbetçi kayık
ve sandal veyahut bu gibi bir şeyin kendisine kalkıştığını hisseder
ve kürek sesi kulağına vasıl olur ise düşmanın köprü kurmakta ve-
yahut kayık ile suyu geçmekte olduğuna hükmeder, istikamet ve
mesafeleriyle haber vermeldir.

313
Düşmanın hucum edeceği tahakkuk eder ise nöbetçiler iel pos-
talar ateşe der ve bundan sonra bir avcı gibi hareket ederler yani
araziden ebrvech-i âtî iki sebep için sitifade ederler.
1. Vücutlarına münasip bir vaziyetle beraber tüfenklerini
istinad ettirmek.
2. Siper için.
Evvelce ateş eden nefer Hemen ateşin sebebini haber vermeye
gider. Eğer düşman bunları mevkilerinden tard etmek üzre ilerler
ise ric’at ederler ve ric’at esnasında mütemadi olarak posta tarafın-
dan düşman üzerine ateş edilir. Bundan maksat ileri akrakol takı-
mında bulunan zâbitana düşmanın hangi sitkamete doğru ilerle-
mekte olduğunu anlatmaktır. Düşmanın, tazyik müsâ’ade ettikçe
yavaş ric’at edilerek düşmanı daimi surette göz önünde tutmalıdır.
Fakat gerek nübetçi ve gerek posta bulunduğu yerde mi kalcak ve-
yahud geriye mi gidecek, buraları almış olacakları ta’lîmat-i husû-
siyyede beyan olunmalıdır.
Eğer düşman tazyik eder ise nöbetçi mensub olduğu postaya
vâsıl, opsta dahi dğrudan doğruya ait olduğu takımın üzerine git-
meyip bir mikdar diğer istikamete gitmelidir ki takım daha mev-
ki’i tutmadan evvel düşman takımın üzerine gelmesin veya takım
düşman aleyhine icab eden tertibatı yapabilsin.
Abdullah BAYINDIR 297

314

Civarda bulunan postalar endahtın sebebini anlamazlar ise He-


men birer devriye kolu sevk ederler. İşbu devriye kolları gayet gizli
olarak ateş eden nöbetçinin yanına yanaşırlar ve ziyâde dikaktle
araziye ileriye doğru atf-ı anzar ederler. Eğer düşman işbu devriye
kollarını gönderen postalardan birinin ateşinin tesirli mesafesi-
ne kadar tekarrub etmiş ise Hemen posta tarafından üzerine ateş
edilir. Eğer postanın ilerisinde çifte nöbetçi var ise devriye kolu
yerine nöbetçilerden bir aslâ bir emir beklemeksizi Hemen bâlâda
devriye kollu hakkında zikrolunan usule tatbikan hareket ederler.
Düşmanın doğrudan doğruya üzerine hücum ettiği nöbetçi ve ça-
vuş postası geriye gider ise civar bulunan diğer nöbetçi ve postala-
rın dahi geriye gitmelerib eyahut bulundukları mahaldekalmaları
ihvâle tabidir. Şayed düşmen tazyik ederek ileriye gider ise civarda
bulunan posta dahi yatt-ı ric’atı kesilmemek için geriye gider ve
bu esnada gerek işaret ve gerek seslenerek civarda bulunan posta-
ya dahi malümat verir ve ric’at esnasında postalar beynlerindeki
irtibatı muhafaza ve hareketlerini düşmanın hücum ettiği posta-
nın harekâtına uydururlar. Muhârebenin nihaetine kadar avcı gibi
hareket ederler ve kendilerine yakın bulunan avcı hattına veya ielri
akrakol takımına yanaşırlar veyahut muhârebe keşşafı hıdmetini
îfâ etmek üzre yanlarda kalırlar.

315
Eğer düşmanın hücumu tard edilir ise nöbetçi ve çavuş posta-
ları eski yerlerini alarak düşmanı ateş ile atkip etmek yani arkası
sıra koşarak dağınık bir hal kesb etmemek lazımdır. Düşmen ke-
şaflarından biri birinci def’a olarak görüldüğü veyahut birdenbire
birkaç neferi müşahede olunduğu atkdirde haber verilir. Yoksa ara
yerde daimî görünenler haber verilmez. Atılan kurşunun isabet
ettirlmesi yakinen bilinmedikçe düşmanın tek-tük görünen keşif
neferleri üzerine ateş edilmez. Eğer bizim taraf keşşaflarından bi-
risi nöbetçinin yanından geçerek düşmandan atarfa gidecek olur
298 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ise düşaman adir icabe den malümatı nöbetçiden süal eder ve


nöbetçi dahi tamamıyla melümat verir. Ve keza dıaşrıdan içeriye
gelen keşşaflar dahi yanarlından geçmekte oldukları nöbetçilere
düşamana dair i’tâ-yı malümat ederler.
H. Gece vakti: Etraf tamamıyla görünmemeye başlar-başlamaz
nöbetçiler çift oldukalrı takdirde bir emr-i mahsus beklemeksizin
hemcivar bulunan öbetçilere doğru keşif hıdmeti îfâya başlarlar.
Birden bired uman vaya sis basar ise veyahut insan tamamıyla gö-
remecek surette sıkı kar düşer ise gündüzleri dahi keşif hıdmeti îfâ
ederler. Arazinin pek ziyâde kapalı olmasından dolayı gündüzler
dahi etraf tamamıyla görünmez ise posta çavuşu tarafından veri-
lecek emir mûcebince keşif hıdmetini îfâ ederler. Eger növbetçiler
tek iseler postalardan çıkarılacak devriye kolları vasıtasıyla bâlâda
beyan olunan hıdmet îfâ edilir. Nöbetçiler tarafından keşf hıdmeti
bervech-i âtî icrâ edilir.

316
Nöbetçilerden biri civar bulunan nöbetçi ile irtibat kesb edin-
ceye kadar yanaşır, diğeri ise bu esnada olduğu yerde kalır. Keşif
hizmeti pek ziyâde dikkatle ve ve gayet hafifçe basark icrâ edil-
melidir. Keşf hıdmetini îfâ eden nöbetçi ekseriyetle durup dikil-
melidir. Eger keşf hıdmetini îfâ etmekte bulunan nöbetçi kendisi-
ne bir kimsenin tekarrub etmekte olduğunu fark eder ise yerinde
durmaktaq olan nöbetçiler gibi ol kimseye: dur! Kimdir o! Diye
seslenerek parolayı süal eder. Nöbetçinin tesadüf ettiği kimse civar
nöbetçilerden birisi ise düşmandan her ne bilirler ise birbirlerine
gayet yavaş olarak söyledikten sonra yerlerine giderler. İşbu keşf
hıdmetini icrâ eden nöbetçiler eksariya birbirlerine tesadüf ede-
cekelerinden daimî surette parolayı süal ederek birbirlerini tanı-
dıkları halde düşman keşşafları hafiyen parolayı öğrenebilecekle-
rinden yalnız birinci defa birbirlerini gördüklerinde parolayı süal
ederler ise de ikinci defasında yalnız isimlerini söylerler veyahut
beynlerinde karar verecekleri herhangi bir işareti verirler. İşbu nö-
betçilerin diğer arkadaşları aynı usul ile birbirlerini tanımalıdırlar.
Abdullah BAYINDIR 299

Nöbetçilerin birbirlerini tanımak üzre verecekleri işaretler gayet


yavaş olmalıdır.
5. Nöbetçilere bir kimsenin tekarrubunda harekât ve vazifeleri
B. Gündüzleri: Doğrudan doğruya olan amirlerden ve orudu-
muza ait olup da şahsen tanılmakta olanlardan ve değiştirmek için
gelenlerden ve mensub oldukları takım karakolu keşşaflarından
başka bir kimsenin ne zincir hattı üzerinde durmasına ve ne de
hariçten içeriye ve işeriden dışarıya çıkmasına müsâ’ade edilmez.

317

Bu zikredilen eşhâsın gayri bir kimse bâlâdaki üç halden bi-


rin yapmak ister ise kendi taraf askerînden ve gerek kendi vatanı
ahalisinden olsun (hazarîde geçecektir) Hemen – dur! sadâsıyla
durdurulur ve nöbetçiler Hemen silah davran vaziyetini alırlar.
Nöbetçinin - dur! Emrin’de posta kumandanı Hemen nöbetçinin
yanına gider ve nöbetçi o gibilerle aslâ lakırdı etmeyerek yalnız
yanlarından geçmek mümkün olmadığını söyler.
Eğer tekarrub edenler nöbetçinin mensub olduğu orduya ait
olup da şahsen tanımadığı kimselerden bulundukları halde hangi
tarafa doğru giderler ise kapı karakoluna tesadüf edeceklerini ve
ahaliden bulundukalrı takdirde hangi istikamete doğru giderler
ise kağı karakoluna tesadüf edecekelrini ve ahaliden bulundukalrı
takdirde hangi sitkamete doğru giderler ise geçebileceklerini ta-
mamen söylemelidirler.
Bu halde nöbetçilerden bir onu takip eder. Eğer tek nöbetçi ise
posta kumandanı tarafından gönderilecek diğer bir neferle civar
posta tarafından görülünceye kadar takip edilir. Şayed gösterilen
istikamete doğru gitmez ise Hemen üzerine ateş edilir. Dur! Em-
ri’nin üç defa tekerrüründe durmayanlar üzerine ateş edilir. Kapı
karakolunun ilerisinde bulunan nöbetçiler doğrudan doğruya olan
amirle ileri karakol takımına ait keşşaflardan başkasını ne dışarıya
ve ne de ve içeriye salıvermez.
300 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

318
Eger bir kimsenini nöbetçiye doğru tekarrub etmekte olduğu
görülür ise mezkûr nöbetçi tekarrub eden kimsenin; dur! Emri ile
tevakkuf olunacak mesafeye kadar yaklaşmasından evvel kapı ka-
rakolu çavuşuna malümat vermelidir. Eger çavuş nöbetçinin ya-
nıan gelmeden evvel tekarrub eden kimse yakın mesafeye kadar
gelmiş ise nöbetçi; dur! nidasıylaonu durdurur.
Kapıkarakolu çavuşu bir kimsenin tekarrub etmekte olduğunu
işitir veyahut kendisine haber verilir ise Hemen mangasıyla birlik-
te nöbetçinin yanına kadar ielriye gidip neferatı orada ateş etmeye
hazır bir halde olarak mestûren münasip bir mahalle yerleştirir va
ba’dehû nçbetçi tekarrub eden kimseyi (yanaş) emriyle süngü ucu-
na bir- iki hatve kalıncaya kadar tekarrub ettirdikten sonra tekrar
durdurarak; kimsin! Hangi alaydansın! Nerden geliyorsun! Nereye
gitmek istiyorsun ve ilh süallerini irâd eder. Eğer tekarrub eden bir
kıt’adan ibaret ise; dur! Emrinden sonra (bir nefer ileri gel) emrini
verir ve süngünün ucuna bir-iki hatve kaldıktan sonra tekrar dur-
durarak bâlâda beyan olunan usul üzre isticvab eder.
Eğer tehlikeli bir şey olmadığı anlaşılır ise ve almış olan ta-
limata nazaran geçmeye müsâ’ade edileceği tahakkuk eder ise;
geçebilirisniz! Kelamıyla mürûra müsâ’ade edilir ve posta çavu-
şu tarafından ileri karakol takımına buna dair haber gönderilir.
Eger tekarrub eden kimsenin tavr-u hareketinden veya lisanından
veyahut giymekte olduğu elbiseden dolayı bir şüphe ârız olur ise
mümkün olduğu mertebe birtakım süaller ile edilen şüphenin asıl
olup olmadığı meydana çıkarılmalıdır.

319
Gayet cüz’î bir şüphe olur ise Hemen posta çavuşu ileriye celb
edilen neferi ileri karakol takımına göndererek onun vereceği ka-
rarı alır. Bu esnada kapı akrakolunun diğer neferleri nöbetçinin
yanınd akalarak diğer bir emrin vürûduna değin rasad ile meşgul
olurlar. Nöbetçiye takarrub edenler tüfenklerini ters tutarlar veya-
Abdullah BAYINDIR 301

hut kendilerinin iltica edeceğini seslenerek bildiren düşman firari-


leri ise nöbetçi bâlâda beyan olunduğu gibi bir neferi ileriye celb et-
tikten sonra arzuları ne olduğuna dair süal eder ve posta çavuşunu
firarilerin muhafaza edebilecek miktarını ileri karakol takımına
gönderir. Firarilerin eslihaları yere bırakılıp sonradan alınacaktır.
İşbu firariler durdukları müddetçe yüzlerin gelmekte oldukları ta-
rafa tutacaklardır veyahut yere yatarak bulunacaklardır. Kaçmayı
tecrübe edenle rüzerine ateş edilmelidir. Ma’iyyetinde gayet az ne-
fer olup da gerek beyaz bez sallayarak veya boru çalarak düşma-
nın münferid zâbiti nöbetçiye tekarrub eder ise düşman nazarıyla
bakılmayıp (murahhas) sıfatıyla kapı karakoluna gönderilmelidir.
Kapı karakol çavuşu bu gibi kimselerin gözlerini bağlayarak ileri
karakol takımına ve o dahi bölüğe …….ve ilh arzu etmekte olduğu
âmirin nezdine kadar gönderir.Postalar hattında dışarıya çıkacak
kimseler için ileri karakol takımı tarafından kapı akrakolu çavu-
şuna msaade edildiğine dair malümat verilir.
Duışarıya çıkmalarına müsâ’ade olunduğuna dair haklarında ma-
lümat verilmemiş kimse betekrar ileri karakol takımına gönderilir.

320
H. Gece vakti: Gece esnasında veyahut tamamıyla her bir şey
tefrik olunamadığı zaman gerek içeriden dışarıya ve gerek dışarı-
dan içeriye çıkıp girecek kimselerin nöbetçiye tekarrubunda; dur!
Kimdir o! nidasıyla durdurularak parola süal olunacaktır.
Sirr-i leyl: Düşmanın baskınından muhafaza olunmak ve bir-
birlerini tanıyabilmek için ordugâhın hariç ve dâhilinde bulunan
karakol, keşif ve devriye kollarına ve müfrezelere gurûb-i şems-
den evvel verilir. Bu dahi biri işaret ve diğeri parola olmak üzre
iki kısımdan mürekkeptir. Parola büyük bir zatın veya meşhur bir
kumkandanın veyahut meydân-ı muhârebede şân-ı gazâ ile şehid
olmuş olan bir zatın veyahut bir muhârebe meydanının isminden
ibarettir. Mesela: Osman paşa! Muhtar Paşa! Umer paşa! Plevne!
Edirne! Kosova! gibi.
302 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

İşbu parola yirmi dört saatte bir tebdil olunur ve kolordu, fır-
ka ve müfreze bulunan kıt’ât-ı askerîyyekumandanları tarafından
ta’yîn olunur. İşaret! Bölük amirleri tarafından ta’yîn ve icabe den
mâdûn ve mâfevklere ve civar kıt’alara bildirilip hafî tutulmasına
dikkat olunmalıdır. Mesela: Palaska! Süngü! Dipçik ve ıslık çal-
mak… ve ih gibi. Parola Usman Paşa ve işaret süngü olduğu halde
nübetçilere bir kimse tekarrub ettikte: Dur! Kimdir o! deyu nida
olunur. Bunun üzerine keşşaf devriye ve ilh deyu cevap verilir ise:
“Yanaş!”, eğer tekarrub eden bir neferden ziyâde ise “bir nefer ileri
gel!” denilir.

321
Nefer nöbnetçiye on hatve kalıncaya kadar tekarrub ettikte nö-
betçi: “dur! Parola nedir?” deyu süal eder. “Tekarrub eden Osman
paşa!” diyerek cevap verdikten sonra nübetçiye hitaben “işaretin
nedir?” eyu süal eder. Nöbetçi “süngü!” cevabını veridkten sonra
“yanaş!” emriyle süngü ucuna 2 - 3 hatve kalıncaya kadar karşı-
sında bulunan şahsı kendisine tekarrub ettirdikte “dur!” emriye
onu tekrar durdurup bâlâda gündüzleri tekarrub edenler hakkın-
da edilen süalleri tekrar eder. Eğer kâffesine doğru cevap verir ise
posta tarafından şahsen malüm olan zâbitan ve keşşaflar ile dev-
riye kollarına geçmeye müsâ’ade edilir. Bunlardan başka her kim
olur ise olsun kapı postasına gönderileceği gibi kendilerinden cüz’î
şüphe edilenler dahi oaraya gönderilir. Kapı postası tarafından
bâlâda beyan olunan usul üzre mu’âmele olunduktan sonra şah-
sen malüm olan zâbitan ve keşşaflar ile devriye kollarına müsâ’ade
edilir. Mârru-l beyan eşhâsdam mâ’adâ hiçbir kimse içeriden dışa-
rıya dahi bırakılmayacaktır. Gece vakti ahaliden her kim gelir sie
gelsin daimi surette geriye çevrilecektir.
7. Nöbetçi ve postalardan ve kapi karakolundan verilecek
haberler
Postalarla kapı karakolu ilerilerinde bulunan nöbetçiler haber-
leri posta çavuşuna ve bunlar dahi ileri karakol takımına verirler.
Abdullah BAYINDIR 303

Kapı karakolu çavuşu posta hattından geçmeye müsâ’ade ettiği her


bir şahıs hakkında postasından göndereceği bir nefer vasıtasıyla
ileri karakol takımına haber verir.

322
Kapı karakolu çavuşu herhangi bir sebepten dolayı içeriden dı-
şarıya, dışarıdan içeriye geçmeyi arzu edenlere müsâ’ade etmeyi
münasip gördüğü ve bunun için husûsi müsâ’ade istihsal edilmesi
elzem olduğunu tahattur ettiği zaman bizzat ileri akrakol takımı
zâbitine haber vererek iktiza eden müsâ’adeyi istihsal eder. Kapı
karakolu değiştiği zaman posta kumandanı bulunan çavuş kapı
karakolunda yirmi dört saatlik hıdmeti esnasında vukû’a gelen
kâffe-i husûsata dair ileri karakol takımı kumandanına malümat
verir.
Haber verildiğine misal: Bir numaralı postadan haber:
Düşmanın iki tabur piyâdesi falan mahalden filan mevki’e doğ-
ru hareket ediyor. Yahut yirmi nefer Kazak süvârîsi falan mahal-
den bize doğru geliyor. Kapı karakolundan ileri karakol takımına
gönderilecek haberler kısa ve sade ve husûsat-ı saireden hâlî olma-
lıdır. Mesela: İleri karakol takımından haber! On ikinci alaydan
bir çavuş ile oruz neferden mürekkep bir müfreze on erzak araba-
sıyla kısm-ı küllî karagahına avdet etti.
Diğer: İki numaralı postadan haber!
İkinci alaydan oldukları alâmetlerinden anlaşılan yirmi nefer
Dragon postanın nöbetçisi ilerisine geldi. İleriye celb edilen çavu-
şun ifadesinden birçok ginden beri mensub oldukları alaydan ayrı
düştükleri anlaşıldı.

323
Vermiş oldukları cevaplar itimad olunur şeylerden olmadığı
gibi tavr-u hareketleri dahi tehlikeli idi. Bu sebepten dolayı yalnız
çavuş takıma getirilerek diğer neferleri postada mevcut neferlerin
nezareti tahtında olarak nöbetçinin ilerisine bıraktım!
304 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Diğer:
Mülazim falan efendinin takımından haber:
Düşmanın kırk nefer piyâdesi postalar hattının sol cenahına
hücum ettiler. Cüzi bir muhârebeden sonra falan istikamete doğru
ric’at ettiler!
Diğer:
Falan köprü yanında bulunan mülazim filan efendinin takı-
mından haber!
Köprüye gelmiş olan bir keşşafın verdiği malümata göre düş-
man falan yerde bulunan ileri karakolunu kaldırdı ve iki bölük
piyâdesiyle falan mahalden itibaren ileriye yürüyüşe başladı.
Diğer:
Falan sırtta bulunan çavuşun takım karakolundan haber:
Falan sırtın yanında bulunan yel değirmeni yanıyor ve onun
sağında tozların kalktığı görünüyor.

324
6. Nöbetçilerin değiştirilmesi
Nöbetçiler kaideten her iki saate bir değiştirilirler. Değiştirecek
olan nöbetçiler değiştirilecek nöbetçilere yaklaşmakta kendilerin
sevk eden posta çavuşu tarafından verilecek emir mcuebince nö-
betçiler yüzleri düşmandan tarafa olmak üzre yan yana veya birbi-
ri arkasında durarak devr-u teslim ederler.
Nübetçiler devri ve teslim esnasında daimî surette husûsi tali-
matı tekrar etmezler. Yalnız birinci def’ada nöbete çıkanlar tekrar
ederler. Nöbetten çıkanlar düşmana dair ehemmiyetli bir şey gö-
rülmüş veya vukû’a gelmiş ise tamamıyla nçbete girenlere söyle-
dikten sonra çavuşuyla birlikte postaya giderler.
8. Tüfenklerin ilerisinde bulunan tek nöbetçilerin vazifeleri
Tüfenklerin ilerisinde bulunan nöbetçilerin vazifeleri mensub
oldukları ileri karakol takımını temin etmektir.
Abdullah BAYINDIR 305

Nöbetçiler nazar-ı dikkatlerini daima karakola tekarrub eden-


ler üzerine ve zincir hattında (postalar hattında) görülecek ve işiti-
lecek şeylere atfederler. İleri karakol takımına bizim taraf askerîne
ait bir kıt’a-i askerîyye veyahut zâbitandan birisi tekarrub eder ise
ileri karakol takımı kumandanına haber verecekleri gibi nöbetçi-
ler hattında zuhûra gelen kâffe-i harekât ve ateşleri dahi mezkûr
takım kumandanına haber vereceklerdir.
Eğer düşman ileri akrakol takımı üzerine ansızın hücum ede-
cek olur ise hemen mukabeleten ateş edilir. İşbu nöbetçiler resm-i
tâ’zîmicrâ etmezler. Gündüzleri şahsen tanıdıklar zâbitan ile kara-
kol takımına ait neferleri bir şey söylemeyerek geçirirler ise de gece
vakti her kim olur ise olsun durdururlar. Nibetçi için ikitza eden
diğer ta’lîmât ahvâle tabi olup takım zâbiti tarafından verilir.

325
9. İleri karakol takimi veya müstakil çavuş postalari tarafin-
dan çikarilacak keşşaflar
İşbu keşşaflara ileri karakol hattı haricine düşmandan tarafa
gönderilen keşşaflar tesmiye olunur. Bunlar da iki nev’dir.
Üç neferden mürekkeb küçük keşşaflardır ki neferlerden bir
diğerlerine kumanda eder. Bunlardan maksat ileri karakol takı-
mının ilerisiyle yanları ilerisinde kâin araziyi aramak, caddeler ile
yolarlı rasad etmek, oldukça yakında bulunan düşmanın mevki ve
hareketine dair haber almak ve düşmanın tertibat ve teşebbüsatını
meydana çıkarmak, rasad etmek ve düşmana dair görmüş veyahut
işitmiş olduklarıvuku’âtın kâffesini tamamıyla kesb-i yakîn et-
tikten sonra çarçabuk geriye tebliğ etmek, araziye dair malümat-ı
mükemmele almak husûsudur.
Üç neferden daha kuvvetli oln keşif koludur. Bundan maksat
arazi ve düşamnın hâl-ü şânını tamamıyla keşf-ü tahkik etmektir.
Ekseriyetle ileri karakol takımının kuvveti bu gibi büyük keşşafla-
rı çıkarmaya müsait olmadığından ileri karakol bölüğü tarafından
ifraz ve i’zâm olunurlar.
306 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

326
B. Zincir hatti “postalar hatti üzerinde ve dâhilinde hareket
edecek devriye kollarinin vazifeleri”
Bu gibi devriye kolları ikişer kişiden mürekkep olup vazifeleri
nöbetçilerin teyakkuz ve intibah üzre bulunmaların muayene ve
civar bulunan ileri karakol takımlarıyla lazım gelen irtibatı teşkil
etmektir. İleri karakol takımından çıkarılacak olan bu devriyeler
nübetçiler hattı imdâdınca hareket edecekleri gibi hatt-ı mezkûrun
dâhilinde dahi dolaşırlar. Gece vakti ekseriya durarak gürültüye
kulak verirler. İşbu devriye kolları nöbetçilerden birinin uyudu-
ğunu görürler ise hemen içlerinden birisi nöbetçilerin yerine kalıp
diğeri uyumuş olan neferi geriye çavuş postasına getirir.
Devriye kolları zincir hattı dâhilinde düşmanın keşf neferlerini
görürler ise hemen üzerlerine ateş ettikten sonra içlerinden birisi
ateşin sebebini anlatmak üzre geriye gider. Ve diğeri ise düşmanı
tarassud ve ileriye doğru olacak hareketini men’ ederek dışarıya
çaıkarmaya gayret eder. Zincir hattı devrinden sonra gelen devri-
yenin vereceği habere dair misal: Devriye hıdmetinden avdet et-
tim! Nöbetçilerde bir vukû’at yoktur.

327
Bir numaralı posta ile (Azizye) köyüne giden yol beynindeki
çalılıkta düşmanın bir keşif kolu bulunuyordu. Bizim neferimiz de
(Aziziye) köyü istikametinde geriye gitti. Civar bulunan ileri kara-
kol takımıyla icab eden irtibatı muhafaza etmek üzre gönderilen
devriye kolu yalnız ibtidâ-yı emrde karakollar teşkil olunduğu va-
kit gönderilemyip ara-sıra husûsuyla gecenin hulûlünde ve şafak
vakti dahi i’zâm olunmalıdır. Gönderilen devriye kolu civar bulu-
nan takım karakolun vâsıl oldukta karakol amirine tahminen âtî-
deki usul üzre haber verir: Dördüncü bölüğün bir numaralı takım
karakolunun devriye kolu!
“Takım (Hamidiye) köyünün şimal mahrecindeki caddenin
yanında haz-ı mevki etti. Takımın bir postası ormanın kenarında
ve kapı karakolu (Aziziyeye) giden yolun yanında ve takımın iki
Abdullah BAYINDIR 307

yüz metre ilerisinde diğer postasını da (Yavuz) hendeğinin üzerin-


de bulunan köprünün yanına yerleştirdi. (Hamidiye) köyü istika-
metini keşşaflarla keşfettiriyor. Mezkûr köyde düşmanın Dragon
keşşafları göründü. Takım karakolu mülazimi falan efendi kara-
kolunuzun nasıl yerleştiğine ve düşamana dair almış olduğunuz
malümata dair haber vermeyi rica ediyor. Postalar hattında ateş
edildiği zaman ateşin sebebi hakkında haber almak ve postaya
takviye vermek maksadıyla ekseriyetle ileri karakol takımı tara-
fından bu gibi devriye kolları çıkarılır. Eğer devriyeler gece vakti
bir kimseye tsadüf ederler ise: Dur! Kimdir o! diyenida ederler.
Eğer bildik amirlerden biri ise amirlere kendilerini bildirmek
üzre icab eden haberi verecekleri gibi tesadüf ettikleri kimseler
keşaşflardan biri ise o halde düşmana dair birbirlerine malümat
verirler.

328
C. Zincir hatti haricinde ve düşmandan tarafa gönderilecek
keşşaflarin vazifeleri
Bu gibi keşşaflar daimi surtte üç neferden ibaret olup pek nadir
olarak iki kişiden dahi mürekkeb olabilir. İşbu keşşaflar ileri ka-
rakol takımı kumandanı tarafından verilecek mu’ayyen bir emir
ile tahmînen 1000 metrelik emsafe kadar zincir hattının haricine
gönderilir ve ekseriyetle geriye dönecekleri zaman dahi ta’yîn edi-
lir. Arazinin haritası olup da keşif kumandanına teslim olunması
mümkün olamadığı avkitlerde keşşafların gezip dolaşması lazım
gelen araziye (başlıca yolların istikametleri ve mahâll-i meskûn ile
mevakı’-i husûsıyye ve saireye) dair keşif kumandanına bir fikir
verilmesi lazımdır. Hattâ bazı ahvalde haritadan arazinin bir kıs-
mının krokisi alınarak keşif kolu kumandanına teslim olunmalı-
dır. Üç neferden biri diğer ikisine kumanda edeceğinden her şeyi
bizzat görüp rasad etmeye ve diğer ikisi keşf husûsunda kumanda
eden nefere mu’âvenet ve keşf hıdmetinin hitamına kadar onun
amirine itâ’at etmeye ve zaruret zamanında ve tehlikeli hâlâtta ku-
mandanlarına haber evrmeye mecburdurlar.
308 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

329
Kumanda eden nefer kendisine verilen emri tamamıyla anla-
maya ve anlamadığı takdirde emri veren zata tekrar süal etmeye
mecburdurlar. Karakol kumandanı emri tebliğ eder iken diğer iki
nefer birlikte bulunmaz ise keşif kumandanı almış olduğu emri
ayrıca olarak onlara dahi tebliğ ve hemen hanginizamda bulun-
maları elzem olduğunu ve mavzer tüfenkleriyle müsallah iseler
tüfenklerinin mükerrer ateşe göre tâ’zîm olunmasını emreder. Ne-
ferler birbirlerini layıkıyla anlayabilmek için daha yola çıkmadan
evvel durmak, dikkat et, geliyor, görülüyor, ahemmiyeti tok…ilh
bazı işaretleri beynlerinde kararlaştırmalıdırlar. Bu keşşaflar nö-
betçilerden birinin yanından geçerek ileriye giderler iken kuman-
danları zincir hattında bulunan nöbetçiden düşamana dair bir şey
görüp görmediğini süal ederek öğrenir.
1. Keşşafların yürüyüş nizami
Keşşafların yürüyüş nizamları araziye ve husûsat-ı saireye tabi-
dir. Açık arazide kumanda eden neferle diğer bir nefer ileriden ve
üçüncü nefer onları temin etmek üzre geriden hareket eder.
Hendek içinde ve çit yanında bir mikdar mesafe ile her üçü bir-
biri arkasında orman ve ağaçlık olan mahallerde oldukça uzak me-
safe ile yan yana giderler. Umumiyetle keşşaflar gayet yavaş sadâ
veya işaret ile birbirlerini anlayabilecek surette yekdiğerlerinden
uzak giderler.
Dalgalı ve kapalı olan arazi ile karanlıkta ve dumanlı havalar-
da mümkün mertebe yakın ve açık arazide ve parlak havada uzak
giderler.

330
2. Keşşafların arazi üzerinde gidecekleri yol ile bu yol üze-
rinde suret-i hareketleri
Keşşaflar kendilerini göstermemek ve fakat mümkün mertebe
her tarafı ziyâde görmeye gayret ve almış oldukları emrin icrâsına
Abdullah BAYINDIR 309

müsâ’ade ettiği mertebe açık arazide hareket etmekten mücanebet


etmelidirler. Kesik ve kapalı bulunan arazi (orman ve çalılık, ekin
tarlaları, hendekler gibi) keşşafların hareket etmelerine en müna-
siptir. Keşşaflar alımş oldukları emri mümkün mertebe çabuk icrâ
etmeye mecbur olduklarından kapalı ve gizli hareket etmemeye ve
ileriye gider iken gerideki araziye dahi atf-ı nazar eylemeye gayret
ederler.
Keşşafların her üçü birden aslâ durmaksızın harekete mecbur
değildirler. Keşşaflar kapalı arazide bulundukları ve düşmana pek
yakın olduklarını zannettikleri takdirde onlardan bir veya ikisi
ileriye doğru hareket etmekte iken diğeri durup düşmanı ve ha-
rekette olan diğer iki arkadaşını gözler. Keşşaflar açık arazide seri
ve icabında koşarak hareket ederler. İşbu keşşaflar köy ve meskûn
mahallere tesadüf ederlerse onların önlerinde bir miktar durarak
ileriye doğru rasad icrâ ederler. Tehlikeli bir şey görülmediği hal-
de kumanda eden nefer ile diğer biri ileriye doğru sür’atle hareket
edip bu esnada üçüncüsü yerinde durarak yatar iken nişan vaziye-
tini alır ve etrafındaki araziyi gözler.

331
Öndeki iki nefer köyün kenarına vâsıl olduklarında bir müddet
içerisine doğru atf-ı nazar ederler. Üçüncü nefr önden giden iki
arkadaşının köye vüsullerini gördükte Hemen ileriye doğru gider.
Keşif kolu kumandanı ahaliden düşmana dair malümat almak
ister ise kendi mevki ve sairesine dair ahaliye aslâ bir şey açma-
malıdır. Sorulacak süaller: Cevap olarak başka bir şey söylemeye
lüzum görünmeyecek bir tarzda irâd olunmalıdır. Mesela: Bu yol
falan yere mi gider? Denilmeyip: bu yol nereye gider? Diye süal
olunmalıdır.
Meskûn mahaller çabuk ve mümkün olduğu mertebe etraf ve
civarı dolaşılarak keşif ve tahkik edilmelidir. Gündüzleri sokak ve
bunların atrâf ve ciavrındaki arazide keşşaflar mestûren harekete
muktedir oldukları halde aslâ yollar üzerinden hareket etmemeli-
310 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

dirler. Halbu ki düşmanın büyük kıt’aları daimi surette yollar üze-


rinde hareket edeceklerinden keşşaflar yolları görebilecek surette
onlardan uzak hareket etmelidirler. Keşşaflardan gerek malüm
olmayan ve gerek kapalı olan arazide yolu şaşırmamaları için gi-
dilecek istikamete müvâzî olan diğer yolların yakınından hareket
etmeleri daha münasiptir.
Açık bulunan mesafelerden hareket olunacağı zaman ya sür’at-
le veya koşar adımla geçilir. Açık olup da küçük bulunan mahal-
lerden (orman içindetesadüf edilecek açık yerler veyahut yollar)
keşşafların kâffesi birden geçmeyip birer-birer geçerler.

332
Şöyle ki: Bir nefer koşar adımla geçmekte iken diğerleri dururp
önden giden nefer ormanın kapalı olan kısmına dâhil oluncaya
kadar ilerideki araziyi rasad ve icabında zuhûr edecek düşmana
ateş ederler. Cesîm olmayan bir ormandan hareket olundukta ke-
şaşflardan bir neferi ormanın haricindeki araziyi rasad edebilmek
üzre prmanın diğer kenarı yakınından hareket eder.
Büyük olan ormanlar dâhilinde hareket olunacağı zaman or-
manın açık olan kısımları görünebilecek vechle sıkı olan kısmın-
dan hareket olunur. Keşşaflar alt dalları olmayan yüksek orman
dâhilindeki düşmanı göremedikleri halde ormanın diğer kenarı
yakınına vâsıl oluncaya kadar mümkün-mertebe durmayarak ve
eğilip gitmeyerek serî’an hareket edip ba’dehû gayet dikkatle or-
manın kenarına yanaşarak ilerideki araziyi tamamıyla rasad eder-
ler. Düşmen yakınında hendek ve boğaz ve münhat yerlerden ha-
reket olunacağı zaman sürünerek ve eğilerek hareket olunmalıdır
ve icabında keşaşflardan bir nefer durup araziyi rasad eder iken
diğerleri ileriye doğru hareket etmelidir. Yüksek olan herhangi bir
mahalden (sırt, tepe ve saire gibi) hareket olunacağı zaman onun
diğer tarafı daimi surette görünebilmelidir. Keşşafların hareket-
leri esnasında vukû’a gelecek şamata ve gürültü sebebiyle etrafta
düşmanın sadâ ve sairesi tamamıyla işitilemeyeceğinden eksariya
Abdullah BAYINDIR 311

durup dinlenmek icab eder ve bir de hareket ânında ekseriyetle na-


zar-ı dikkati yollara vedüşmanın keşşaf neferleri üzerine atfetmek
ve icab ettikte ara-sıra durmak herhalde faidelidir.

333
Durmak için ileriye doğru güzel rasad etmeye mümasip olan
noktalar (orman kenarı, bir tepenin arkası, köyün kenarı) intihab
olunmalıdır. Bu gibi noktalardan betekrar ileriye gitmek için keş-
şaf neferlerine kumanda eden onbaşı veya nefer hareket edeceği
yolu ve oradan nasıl hareket edeceğini ta’rîf ve beyan ettikten sonra
yola devam edilir.
Keşşaflar karlı veya nemli bulunan araziden geçer iken ayak iz-
lerine dikkat ederek bir kıt’anın oradan hareket edip etmediğini
keşf etmelidirler. Keşşaflar üzerinde ahreket etmekte bulundukları
bütün yollara ziyâdesiyle dikkat etmelidirler ki icabında lazım ge-
len malümatı ita ve kılağuzluk hıdmetini îfâ edebilsinler.
3. Araziye dair edilecek keşiflerde verilecek hüküm ve karalar
Araziye dair edilecek keşiflerde âtîdeki mevad nazar-ı dikkate
alınmalıdır. Yollar hakkında: Nereden gelmekte ve nereye müntehî
olmakta oldukları ve hangi sınıf-ı askerîyenin hareketlerine mü-
sait bulundukları ve genişlikleri ev nasıl tedarik edildikleri ve bir
geçit ve çukur mahallerden ve orman veya bataklıktan ve dağ veya
sırt veyahud düz araziden geçtikleri ve civarında bulunan arazide
hareket etmek mümkün olup olmadığı.
Köprüler hakkında: Ağaç veya taş veya demirden oldukları,
piyâde veya süvârî veyahut ağır arabaların dahi hareketine müsait
olup olmadıkları, tûlleriyle genişlikleri, harap veya ma’mûr olup
olmadıkları.

334
Ormanlar hakkında cesametleriyle ağaçlarının yüksek veya
alçak ve sıkı veya seyrek oldukları ve ne cins ağaçlardan mürek-
kep bulundukları ve dâhilinde ne cins yollar bulunduğu ve top-
raklarıyla yolların yanlarındaki arazinin toprağı, orman dâhilinde
312 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

büyük açık mahaller ile meskûn mahaller olup olmadığı ve dev-


resinin nasıl olduğu. Hâneler ile meskûn mahaller hakkında: Ne
gibi arazide bulundukları, yakın ve dâhillerinde bir suyun geçip
geçmediği ve meskûn mahallerin isimleri ve mevcut evlerin kâr-
gir veya ahşap veyahut topraktan bina oldukları ve üstlerinin ne
ile setr edildikleri (ot, toprak veya kiremitle) etraf ve civarı nasıl
olduğu (çit ve hendek ve duvar gibi şeylerin bulunması) ve cesîm
kârgir binaları (kilise gibi) olup olmadığı ve meskûn mahallin ile-
risindeki arazi kapalı veya açık olduğu, tekarrubu teshîl edecek çu-
kur ve düşük yollar ve ormanlar bulunup bulunmadığı ve yolların
nereye gitmekte oldukları. Dağlar ile boğazlar hakkında: Çıplak
veya münbit olup olmadıkları, teker veya kıt’alar ile tırmanarak
çıkılması ve icabında topçunun çıkası mümkün olup olmadığı ve
ilerisinin hangi taraftan tamamıyla görünmek mümkün olduğu ve
umumiyetle bu gibi bir şeyin bulunup bulunmadığı.
Sular hakkında: Genişlik ve derinlikleriyle seri veya yavaş ak-
makta oldukları ve sahillerinin dik veya düz, sert veya yumuşak
ve yataklarının dahi sert veya yumuşak olduğu ve geçitleri olup
olmadığı ve ne gibi vasıtalar ile vücuda getirildikleri.

335
4. Malüm olmayan arazide istenilen cihet ve istikameti bul-
mak için lazim gelen vesait
Matlûb edilen cihet ve istikamet güneş vasıtasıyla bulunur. Şöy-
le ki: Sabahleyin şems şarktan tulû’ edip (öğle vakti) cenubda, öğ-
leden sonra ikindi vakti garb-ı cenûbîde ve ahşam on ikide garbda
bulunur. Cihât-ı erba’a ağaçlara bakarak bulunabilir. Mesela açıkta
bulunan ağaçlara bakılır ise şimâl-i garbî cihetindeki kabukları
üzerinde pek çok yeşil renkte yosunlar müşahede olunur. Ve keza
karınca yığınları şimâl-i garbî tarafından kendiliklerinden tedarik
etmiş oldukları bir nev’ siper ile mahfuzdur. Asma kütüklerinin
bağlandıkları ağaçların cebheleri cenub veyahut cenub-i garbiye
müteveccih bulunur. En eski bulunan kiliselerin mihrabları şarka
doğrudur. Uzaktan görülür kuleler, minareler, yel değirmenleri ve
yüksek ağaçlar vasıtasıyla dahi doğru yol istihrac edilebilir. Orman
Abdullah BAYINDIR 313

dâhilinde hareket eden keşşaflar ağaçların ufak dallarını kırarlarsa


geriye dönüşlerinde yine eski yollarını bulabilirler.
5. Keşşafların mensub olduklari kit’ât-i askerîyeye veya on-
lara ait keşşaflara tesadüflerinde edecekleri harekât ve mu’âmele
Bizim taraf keşşaflarına ait iki keşif kolları arazi üzerinde bir-
birlerine tesadüf ederlerse görmüş oldukları şeyleri ve almış olduk-
ları malümatı birbirlerine söylerler ve ibtida avdet eden keşif kolu
diğer keşif koluna nerede tesadüf ettiğini ve ondan ne gibi malü-
mat almış olduğunu ileri karakol takımı zibitine dahi tebliğ eder.
Bizim taraf askerînden bir kıt’aya veya kuvvetli bir keşif koluna
tesadüf eyledikte Hemen keşif koluna kumanda eden onbaşı veya
nefer kendisinin ne olduğunu ve düşmana dair keşfetmiş olduğu
malümatı ihbar eder.

336
6. Düşmana tesadüf edildiğindeyapilmasi lazim gelen harekât
Keşşafların daimî surette muhârebe etmekten ictinab etmeleri
esas vazifeleri olmalıdır. İlk evvel düşmandan her ne görülür ise
serî’an takım karakoluna haber verilmelidir. Keşif kumandanı ta-
rafından geriye gönderilecek haberlerin tahrîren olması en müna-
siptir.

Sayfa 336’ daki grafik.


314 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Gönderen Nerden gönderildiği Gün 6 Ay 5 Günün Vakti Gece

Üzüm Bağı Saat Dakika 5


Falan onbaşının Üç 30
numaralı
Keşif kolu

337
Mülazim falan efendiye vüsul
Haber numara: 1
Bir zâbitin kumndasına altı Dragon neferi olduğu halde falan
mevkiden filan mahalle giden yol üzeribde dörtnal gittiğini falan
ormanın hizasında ve şark tarafında vaki üzüm bağında iken gör-
düm. Tahminen 300 metre gerisinde yanaşık nizamda bir Dragon
takımı tekip etmekte idi. Keşif hıdmetine devam ediyorum.
Beg
Dördüncü Bölükten
Onbaşı Mehmed
Keşşaflar düşmanın münferid neferlerini gördüklerinde ken-
dilerini onlara göstermemeye gayret etmelidirler. İbtidâ düşmanı
gören nefer diğer arkadaşlarına işaret veya sair birbirine malümat
vererek nazar-ı dikkatleri celb eder. Eğer düşmanı gören keşşaflar
bir siper dâhilinde durmakta iseler Hemen orada sükût ederek ka-
lırlar. Hareket ânında düşman görülürse düşmanı ilk gören nefer
Hemen arazide siper alacak bir mahalde kendisini atar. Onu gören
diğer neferât aynı hareketi icrâ ederler. Keşşaf neferleri yere yattık-
tan sonra gördükleri neferlerin düşman keşşaf neferlerinden veya
düşmanın bir kıt’asının ucuna ait neferlerden veyahut ileri karakol
hattına mensub nöbetçilerden ibaret olduklarını rasad ederek keş-
f-ü tahkik ederler. Buna nazaran iktiza edecek harekât ve vezâif
muhteliftir.
Abdullah BAYINDIR 315

338
Düşmanın küçük keşşafları karşısında keşaşfların hareketi:
Keşşaflar düşmanın küçük (üç neferden mürekkep) keşşafları kar-
şısında almış oldukları emri icrâdan aslâ geri durmayıp ya düşma-
na görünmemek için mestur bulunurlar veyahut Hemen düşman-
dan sakınmak üzre savuşurlar. Keşaşfları sevk eden nefer daimî
ahvâle göre münasip bir surette hareket eder. Bizim taraf keşşaf-
ları mahfuz bulundukları esnada düşmanı görürlerse aslâ ses çı-
karmayarak düşmanı geçirdikten sonra yollarına devam ederler.
Eğer düşman keşşafnın yatmakta olarak görürler ise vazifelerin îfâ
etmek için düşman keşşafının açığından geçerek diğer yoldan be-
tekrar harekete devam ederler.
Düşman keşşafı bizim taraf keşşafı görür ve bulunulan mahal-
de kifayet mikdarı siper bulunmaz ise keşşaf kumandanı ma’iyye-
tiyleberaber düşmanın gözünden nihan olduktan sonra vazifesini
îfâ etmek üzre yoluna devam eder. Eger bu usller ile düşmandan
sakınmak mümkün olamaz ve düşman dahi yakın mesafede bu-
lunur ise onu telef veya ric’ate mecbur etmek için Hemen üzerine
ateş edilir. Matlûb edilen noktaya kadar avrmak üzre alınmış olan
emrin icrâsı için düşman keşşafları önünde hiçbir vechle kurtul-
mak mümkün olunamaz ise keşşaflar oldukları yerde kalarak vekit
geçirmeyip ileri karakol takımına avdetle vukû’-ı hâli ifade ederler.

339
Düşmanın herhangi bir kit’a-i askerîyyesine tesadüf ettikten
sonra keşşaflarin vazifeleri
Keşşaflar mensub oldukları kıt’anın mevkiine doğru ilerlemek-
te bulunan düşmanın herhangi bir kıt’asına tesadüf eder ise He-
men üzerine ateş ederler ve içlerinden bir nefer ateşin sebebini ve
düşmanın mevkiine doğru ilerlemekte olduğunu ihbar etmek üzre
ileri akrakol takımına giderek bâlâda bahs-i mahsusunda beyan
olunduğu üzre malümat verir. Bu esnada kumanda eden neferle di-
ğeri evvelce lamış oldukları emrin icrâsına bakmayarak ilerlemek-
316 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

te bulunan düşmanı takim ederler. Takip eden neferler düşmanın


hareket etmekte bulunduğu yolun yanları haricinde ve mümkün
mertebe kendilerini göstermemek üzre hareket etmelidir. Düşma-
nın mütemadiyen ileri karakol hattına doğru ilerlemekte olduğunu
haber evrmek üzre şiddetle ve mabzer tüfengi var ise hazineden
ateş ederler.
Keşşaflar düşman nöbetçileri karşısında bulunduklarını bil-
dikleri halde görünmekte olan arazi dâhilinde kaç adet nöbetçi
bulunduğu ve nerelerde bulundukları, bunların aralarında ve ileri-
lerindeki arazinin hali nasıl olduğu ve nöçbetçilerin teyakkuz üzre
bulunup bulunmadıklarını veyahut düşman mevkiini birtakım
mevâni’ ile ve köprüleri tahribile temin edip etmediğini keşfetme-
lidirler ve kaç adet keşif kolu çıkarıldığını ve hangi yollardan hare-
ket ettiklerini ve düşmanın çvuş postalarıyla ileri karakol takım-
larının bulundukları mahalleri bilmeye gayret etmelidirler. Keşşaf
kumandanı düşman karşısında olduğundan kendilerini ziyâdesiy-
le setr ve muhafaza etmek lazım geleceğini ve düşman hattından
geçmek için icab eden mahalli birhayli müddet uzaktan bakarak
ta’yîn etmedikçe ileriye gidemeyeceğini derhatır etmelidir.

340
Eğer keşşafların daha ziyâde düşmana tekarrub etmeleri iktiza
eder ise keşif kumandanı bizzat tekarrub eder ederek diğerleri ge-
ride münasip mahallerde ahz-ı mevki ile mastûren rasad ederler.
Bu vechle ileriye tekarrub ânında araziden en ziyâde istifade ede-
rek bazen sürünerek ileriye gitmek ve eksariya durup etrafı gözet-
mek icabe der.
Keşşafların evvelce bulundukları mevkiden düşman mevkiine
tekarrub edilmek mümkün olmaz ve bununla beraber tekarrub
olunmasu arzu olunur ise evvel-i emrde yanlardan herhangi biri-
sine doğru bir miktar ahreket olunmak icab eder. Bu gibi yan ha-
reketleri eksaeriya evvel-i emrde bulunulan mevkiden bir miktar
sürünerek geriye gittikten sonra icrâ edilir. Münasip herhangi bir
Abdullah BAYINDIR 317

noktaya varıldıktan sonra bâlâda beyan olunduğu üzre düşmanın


mevkiine tekarrub olunur. Eğer keşşaflar düşman nöbetçilerinin
değiştirilmesini ve nöbetçi hattı civarında hareket eden keşaşfal-
rını müşahede edecek olur ise gelip-gitmekte oldukları istikamet
vasıtasıyla düşmanın çavuş postalarıyla ileri karakol takımalrının
bulundukları mahalli bilvasıta meydana çıkarabilirler. Düşmanın
ileri sevke tmekte olduğu keşşafların gidip-gelmekte bulunduğu
istikamete dikkat etmek ve bu keşşafları hangi ceihetlere doğ-
ru gmndermekte olduğunu görmek lazımdır. Eger bu gibi şeyleri
görmek için ileri karakol takımı kumandanı tarafından keşşaflara
tahsis edilen zamandan daha ziyâde zaman icabe der ise vakt-ü za-
manıyla ileri karakol takımı zâbitine bildirilmelidir. Fakat bu gibi
haller pek müstesna olarak vukû’a gelmelidir. Keşşaf kumandanı
beyhdue yere birçok zaman bir mevkide durmaklıkla yalnız ileri
karakol takımına vereceği haberin tehir olunacağını düşünmeyip
belki mürûr-ı vakitle düşmanın keşşaf veya nöbetçileri tarafından
görünmek tehlikesi dahi melhuz olduğunu mülahaza etmelidir.

341
Eğer keşaşflar düşmanın keşşaf ve nöbetçileri tarafından keşf
olunarak meydana çıakrılır ise dür’atle düşmanın gözü önünden
kaybolmak yolunu aramalıdır. Fakata almış oldukları emri daha
îfâ edememiş iseler diğer münasip bir mahalden betekrar ileriye
yanaşmalıdırılar. Eğer düşman bizim taraf hattı üzerine gitmek
üzre ielri karakol hattını kaldrımakta veya düşmanın herhangi
bir kıt’ası yola çıkmakta ise keşşaflar bir kıt’aya tesadüflerinde icrâ
edecekleri hareketleri aynıyla icrâ ederler. Yani keşşaf neferlerin-
den biri haber vermek üzre geriye gidip düğerleri düşmanı gözle
takip ederler ve icabında ateşe derek düşmanın ilerlemekte oldu-
ğunu haber verirler. Düşman ileri akrakol hattını kaldrıdıktan
sonra geriye veya yanlardan birine doğru ahreket etmekte ise yine
bir nefer haber vermek üzre geriye gönderilir. Diğerleri düşmanın
ne yaptığını görebilmek için bir miktar nesafeye kadar onu takip
ederler.
318 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

7. Keşaşfların gece vakti harekâti ve vazifeleri


Gece vakti görmek mümkün olamadığından en ziyâde dikil-
mek husûsna ehemmiyet evrilmek ve bunun için ekseriyetle durup
gizlice etrafa kulak vermek lazımdır. Çalılık ve sıkı olan ağaçlık
...ilh gibi şeylerin içerisinde ahreket olunduğuz aman gürültü ola-
cağından bu gibi mahallerden geçmemelidir. Karanlık gecelerde
mümkün oldukça açık arazi üzerinden ve yol veya ceddeler yakı-
nından veyahut üzerlerinden hareket olunmalıdır.

342
Düşman keşşaflarından gündüzleri olduğu gibi geceleri dahi
ictinab etmek icab edip bu ise karanlık sebebiy pek kolay husule
gelir. Ekseriya sessizce ayakta durmak veyahut yere yatmakla düş-
mana görünmemek mümkündür. Keşşaflar herhangi bir kıt’aya te-
sadüf edip de gerek lisan ve gerek üniformalarından düşman olup
olmadığını anlayamadıkalrı halde hangi taraf askerîne mensub
olduğunu fark ve temyiz edinceye kadar dikkat ve rasad etmeli-
dir. Böyle bir kıt’anın zuhûrunda tehlike melhûz bulunduğu halde
âdî nöbetçiler misillü: dur! Kimdir o! sadâsıyla bağırmak ve bâlâda
beyan olunduğu züre düşmana tesadüf edildikte yapılması lazım
gelen hareketi cira etmek lazımdır.
Gece vakti düşmanın nöbetçi hattının daha ziyâde tekarrub
etmek mümkün olduğundan gündüze nisbeten daha ziyâde ma-
lümat alınabileceği gibi zincir hattından daha kolaylıkla geçmek
mümkün olur. Düşman hattına tekarrub etmek veyahut mezkûr
hattı geçmek vazifesi keşşaflara kumanda eden kimse tarafında
der’uhde edilir ve bu esnada diğer keşif neferleri münasip bir ma-
halde bulunmak züre uzaktan rasat ederler. Düşman hattına tekar-
rub eder iken her bir sese ve sadâya kulak verilmelidir ki düşman
nöbetçilerinin durmakta olduğu mevki tahmînî olarak keşfedi-
lebilsin. Eger keşif kumandanı daha ziyâde tekarrub ederek düş-
manın parola ve sairesine dair malümat almak ister ise pek ziyâde
dikaktle yanaşması ve durup dinlemesi ve geriye gider iken aynıyla
Abdullah BAYINDIR 319

dikakt etmesi muktezidir. Düşmanın zincir hattını geömek husû-


su nöbetçilerin birbirlerindenuzak bulundukları veyahut bir hatt-ı
muttasıl teşkil etmedikleri zaman mümkün olabilir.

343
Düşman hattından geçilecek mahal ta’yîn olunduktan sonra
oradan geçebilmek için düşman nöbetçileri devriye hıdmetlerini
icrâ edip geriye döndükten sonra harekete bed’ olunmalıdır. Zincir
hattı geçilip te daha ileriye gidecek olur ise gerek betekrar doğruca
geriye gidebilmek ve gerek baskın icrâ edileceği aman kılağuzluk
hıdmetini tamamıyla îfâ etmek için arazi züerindeki ağaç ve yol-
ları bellemeye gayret edilmelidir. İleri akrakol takımının nerede
olduğunu gerek yanan ateşle ve gerek edilen gürültü ile ta’yîn et-
melidir. Düşmanın ileri karakol takımının bulunduğu mahal keş-
fedildiği helde hangi cihetle ve ne suretle kolaylıkla baskın ede-
bilmek mümük olduğunu aramak ve takımın etrafında demir tel
veyahut ağaçlarla imal edilmiş mevâni’ mevcut olup olmadığını ta-
hik etmek iktiza eder. Keşif kumandanı istediğini görüp anladıkta
Hemen gayet dikaktle geriye dönmelidir.
8. Keşşafların geriye gelecekleri zaman üzerinde hareket
edecekleri yollar
Keşşaflar geriye dönüşlerinde evvelce ileriye gitmek üzre hare-
ket etmiş oldukları yoldan hareket etmeyip diğer yoldan hareket
ederler. Çünkü düşman keşşaflarının bizim keşşafların evvelki yo-
lunu öğrenerek onları pusuya uğratmaları muhtemel olduğu gibi
diğer yoldan hareket olunduğu halde oldukça büyük bir kıt’a-i ara-
zi keşfedilmiş olur.

344
Ekseriyetle keşşafların geriye gelmek üzre üzerinden hareket
edecekleri yol tahmînî olarak karakol takımı tarafından beyan
olunmalıdır. Keşşaflar ehemmiyetli bir haber getirecekleri vakit
en kısa yoldan hareket ederler. Düşmanın yakınında bulunan keş-
320 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

şaflar gayet dikkatle hareket ederler. Keşşaflar ateşin en tesirli bir


mesafesinde düşmanın nöbetçi ve keşşaflarına yakın bulunurlarsa
bir neferi düşmana olan mesafeye göre iktiza eden nişangâhı ter-
tib ettikten sonra düşman üzerine nişan alır ve öylece durmakta
iken ikisi gayet dikkatle ve münasip bir mahalle kadar geriye gidip
durarak birinci nefer misillü vaziyet alırlar. Ba’dehû önde bulunan
tek nefer ağır- ağır geriye gider. Keşşaflar bu vechle düşmanın gö-
zünden kaybolduktan sonra aslâ durmayarak Hemen geriye doğru
yololarıa devam ederler. Keşşaflar geriye gitmekte iken eksaeriya
geriye bakmaları ve bunun için oldukça yüksek ve düşmana doğru
rasadâta en münasip bulunan mevkilerde bir miktar durarak düş-
man atarafına nazar etmeleri iktiza eder. Keşşaflar zencir hattını
geçer iken yanından geçmekte oldukları nöbetçiye bilmesi lazımk
gelen şeyi etbliğ ederler. Mesela nöbetçinin ilerisinde herhangi ma-
halle tekkarrub ederek duran keşşafını ve ilerlemekte bulunan her-
hangi bir kıt’asını haber verirler.
8. Müstakil büyük keşşaflar
Postalar hattı ilerisindeki araziyi aramak ve küçük keşşaflar
vasıtasıyla aranması mümkün olan mesafeden daha uzak bir me-
safede bulunacak düşmanı bulmak veyahut küçük keşşaflar tara-
fından keşfedilerek meydana çıkarılmış olan düşmanın mevkiine
dair tamamıyla malümat almak maksadıyla ileri karakol bölük
veya kısm-ı küllîsinden işbu büyük keşşaflar ifraz edilir.

345
Keşşaf kumandanı yola çıkmadan evvel almış olduğu emri
umumi bir surette anlatmak ve şayet münferid bulunan keşaşf-
ların asıl keşif koluyla olan irtibatları kat’edildiği veyahut bizzat
keşif kolu dağıldığı takdirde betekrar bulunabilmek için bir ictmâ’
mahalli göstermek ve ba’dehû mutlaka bir emniyet yürüyüşüyle
ileriye gitmek muktezidir. Keşif koluna kumanda eden zat kıt’a ile
kendi beyninde daimi surette hiçbir mesafe bulunmayacak vechle
mezkûr kıt’anın yanında bulunmaya mecbur olamamak için kıt’a-
Abdullah BAYINDIR 321

da bulunan en kıdemli çavuş veya onbaşıya kıt’anın kumandası-


nı ihale edebilir. Keşif koluna gösterilen arazi mesâfât-ı âdiyyeye
kadar gönderilecek cânibdarlar ile rasad olunamayacak derecede
büyük ve kapalı ise yanlarında olup da en ehemmiyetli bulunan
mıntıka-i araziye ve yollarla meskûn mahaller ev geçitlere husûsi
olarak müfreze yan taraf keşaşfları gönderilir. İşbu yan taraf ke-
şaşflarına hangi yoldan hareket ve hangi mıntıkaları husûsi ola-
rak arayıp rasad edeceklerine ve nerede haber verip nerede intizar
edeceklerine veyahut nerede betekrar keşşaf kıt’asıyla birleşecek-
lerine dair açık ve muayyen bir surette talimat verilmelidir. Asıl
keşif kıt’ası tarafından görülmekte bulunan herhangi bir mıntıka-i
araziyi mesela bir tepeyi keşfeder iken düşmandan bir eser görülüp
görülmediğine dair verilecek haberi bekleyerek vakit geçirmemek
için evvelce icab eden işaret kararlaştırılarak iktiza eden haber
daha keşşaflar tepede iken verilmelidir. Bir hayli mesafe ileriye
gitmiş bulunan keşif kolu muayyen olan bir mevkide müfrez yan
taraf keşşaflarının verecekleri haberleri beklemelidir.

346
Bir geçitten geçileceği zaman geçidi geçip de arkaya bırakma-
dan evvel bu usule ri’âyet olunmalıdır. Geçitlerin yanlarında bu-
lunacak tepeler uzak mahallere kadar nezareti haiz bulundukla-
rından keşif kolunun arkası kesilip esir olma gibi tehlikeye düçar
olunduğu zaman haber vermek üzere ateş ederek kolu muhâtara-
dan kurtarmak ve ergide durmakta bulunan ileri karakol takımına
veyahut kendisini ihfâ etmiş bulunan imdad kıt’asına heber gön-
dererek vuku’-ı hâli bildirmek maksadıyla mezkûrtepe ve nezaretli
mahaller üzerinde ihbar postası bırakılmalıdır. Keşif kıt’ası kapalı
arazide bir mıntıkadan diğer mıntıkaya ve açık arazide küçük-kü-
çük keşşaflara ayrılarak hareket eder ise de yollardan ictinab eder.
Uç taraftan bir mıntıka arandığı zaman keşşaf kıt’ası tüfenk ateşi
haricinde mestûr olarak ol mıntıkanın ilerisinde durur. Bu mü-
sillü hâlât köyler arandığı zaman vukû’a geleceğinden köyde düş-
mandan bir eser olmadığı tahakkuk eyledikte ahali tarafından
322 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kıt’anın kuvvetine dair düşmana heber verilmemek için mümkün


ise köyün etrafını dolaşarak gitmelidir. Keşşaflar evlere girip içe-
rilerinde durmaya ve silah çatmaya me’zûn değil iseler de etrafı
emniyetli ve yalnız bulunan her bir mahalde istirahat edebilirler.
Düşmanın küçük keşşafları ric’ata icbar ve şayet dikkatsiz olarak
ilerlemekte iseler mehvedilmelidirler.

347
İleriye yürüyüş icrâ eden kuvvetli düşmana karşı keşşaflar ken-
dilerini tamamıyla mestur tutarak onun kuvvetine ve hangi sınıf-
tan olduğuna ve yürüyüş istikametine dair imdad kıt’asına ihbaer
ve harekât-ı sairesini münasip bulunan tepe ve orman kenarında
rasad ederler. Rûz ile tecrübe ederek düşmanın ileri karakol takı-
mını mecburen meydana çıkarmakla edilecek istifadeye nezaran
küçük keşşaflar tarafından görülüp dinlemekle husule getirile-
cek istifade daha ziyâde olduğundan karşı karşıya durmakta olan
düşmanın mevzi ve mevkiini keşf ile meydana çıkarmaya mecbur
olan bir büyük keşşaf kolu düşmanın postalar hattına tesadüfünde
mestûr olarak durduktan sonra kolaylıkla irtibat kesbetmek üzre
bulunduğu mahalden itibaren ileriye ve yanlara küçük keşşaflar
göndermekle iktifa edip harb etmekten ihtiraz etmelidir.
Düşman tarafından ihata olunduğunu gören bir keşşaf mestur
bir mahalde geceyi beklemek ve sonra herhangi bir dolaşık yoldan
sürünerek kurtulmak veyahut bir taraftan çıkmak çaresini arar.
Düşman tarafından görülmüş ve ihata olunmuş ve oldukça sıkış-
tırılmış olan bir keşif koluna içlerinden herhangi biri vasıtasıyla
geriye haber getirmek maksadıyla her birerlerinin dağılıp ayrı-ayrı
gitmelerini ve münferiden ictima’ mahalline toplanabilmek çare-
sine bakmalarına keşşaf amiri emreder. Malüm olmayan bir ara-
zi üzerinde ileriye sevkedilen kolun araziye dair alacağı malümat
küçük keşşaf bahsinde beyan olunan mevâdden ibarettir. Her bir
büyük keşif kolunun çıkaracağı üç ve yan taraf keşaşfalrıyle düm-
dârın harekât ve vazifeleri yürüyüş icrâ eden bir kıt’aya ait pîşdâr
avcının ve yan tarafıyla arkasını temin için çıkaracağı cânibdâr ve
dümdârının harekât ve vazifelerinin aynıdır.
Abdullah BAYINDIR 323

348
Düşmanı gören herhangi bir keşşaf müfrezesinin umumiyetle
edeceği harekât yürüyüş icrâ eden bir müfrezenin düşman zuhûrun-
da teşebbüs edeceği harekât ve vazifenin hemen aynıdır. Keşif kıt’a-
ları ne kadar küçük müfrezelerden ibaret iseler ol mertebe düşman-
dan ziyâde msetur bulunmaya ve ateş etmeden ictinab etmeye gayret
etmelidir. Zira bu gibi keşşafların düşmanın gözünden kaybolmaya
muvaffak olabilmeleri muhtemeldir. Herhangi bir taraftan birdenbire
zuhûr eden düşmana karşı setr olunmak mümkün olmadığı zaman
kendisine hücum vuku bulan müfreze Hemen ateşe tmeye başlama-
lıdır. Düşman mevkiini keşfetmek üzre avcı takviye ederek hücuma
kalkan herhangi büyük keşif kolunun üzerinde keşşaflık vazifesi sâ-
kıt olacağından mezkûr kol âdî muhârebede ileriye giden avcılar gibi
hareket eder. Keşif ile uğraşmak üzre ileriye giden kıt’a tarafından ge-
ride terk edilen haber nöbetçisi düşmanın ileriye doğru icrâ edeceği
tazyik ânında keşif kolunun arkasında şidetli ateş etmeye veya haber
göndermeye veyahut bu da mümkün olamadığı zaman vuku’-ı hâli
geride bulunan ileri karakol takımına bildirmeye ve bizzat bulundu-
ğu yerde durmaya muktedir olamadığı halde ileri karakol takımı ve-
yahut imdad ile birleşmek üzre geriye gitmeye mecburdur.
Vuku bulan bir muharebeden sonra düşmanı takip etmek üzere
gönderilen keşşaflara (takip keşşafları) tesmiye olunur. Bu keşaşf-
lar düşmanı mütemâdî olarak göz önünde tutmaya ve takip esna-
sında kurmuş olduğu pususundan emin olmak içn gayet dikkatle
hareket etmeye mecburdurlar. Düşmanın yatıp gizlenmesi muh-
temel olan geçit ve bazı mahallerden geçileceği vakit hiç olmazsa
bütün keşşaf neferatı bir anda nâbedîd olmak için hersi birlikte ve
bir anda mezkûr mahallerden geçmeyip bir kısmı geriden münasip
bir mesafe ile dümdar olarak takip etmelidir.

349
Düşman dümdarının yalnız en gerisindeki kısmına dikket et-
meyip kolları ve kısm-ı küllîsi üzerine dahi dikkat olunmalıdır.
Eğer düşman bütün kuvvetiyle başka bir istikamete gider veyahut
324 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

betekrar ileriye gelir ise hemen bir nefer haber vermek üzre geri-
ye gönderilip diğerleri düşmanın icrâ edeceği sair harekâta dikkat
ederler. Düşmanın geriye kalan neferleri keşşaflar tarafından esir
edilerek hemen geriye gönderilmelidir. Düşmanın geriye bırakmış
olduğu top ve cephane arabalarının yanına en aşağı bir nefer bıra-
kılacağı gibi bir neferle de geriye haber verilecektir. Düşman du-
runcaya kadar takip olunur, ba’dehû nerede ve nasıl ahz-ı mevzi’
ettiğini rasad edip sükûnet üzre kaldığını görünce geriye gelinme-
lidir. Esir almak için ileriye gönderilecek keşşafların vazifeleri işbu
keşşafların maksat ve meramlarına sıhhat-i kâfiye ile nâil olmaları
ancak düşman keşşaflarının hangi yoldan hareket ettiklerine ve ne
zamanlarda yola çkıtıklarına ve ne usul üzre ileriye hareket ettik-
lerine dair malümat almaya mütevakkıftır. Keşşaflar bunlara dair
malümat aldıklarında yolun yanlarında vaki sık çalılık içerisine
ve çit veya herhangi bir cimsin arkasında tamamıyla mestûr ola-
rak pusuya yatarlar. Kurulacak mahallin geçide yakın bir mahalde
olması veyahut diğer cihetinde su ve bataklık ve dik bir tepe ve sık
bir parmaklık gibi düşmanın ric’atine mâni’ olacak şeyler bulunan
yolarlın yanlarında pusuya yatılması en a’lâ ve müreccahdır. Eğer
bu şartlar mevcut olmaz ve kifayet mikdarı kuvveli bulunmuş ise
yolun her iki tarafında saklanılır ve kezalik keşşafın bir cüz’ü ken-
disini düşmana göstermek üzre ağır-ağır geriye giderek gizlenmiş
olanlar önünden düşmanı aldatarak geçirmelidir.

350
Pusuda bulunanlar hiçbir vakitte vaktinden evvel meydana
çıkmamak üzere düşman yanlarından geçtikten sonra ateş etmek-
sizin hemen hücum etmeldiriler. Düşmandan esir tutulduğu halde
baki kalan düşmanın takibiyle uğraşılmayarak esir edilenler geriye
getirilmelidir.
10. Verilecek haberler ne vechle olacağı
Nöbetçi tarafından verilecek haberler evvel-i emirde posta ça-
vuşuna ve ba’dehû ileri karakol takımına tebliğ edilir. Keşşaflar-
Abdullah BAYINDIR 325

dan verilecek haberler keşşaf neferlerinden biri geriye gönderilerek


tebliğ edilip bu esnada diğer iki keşşaf almış oldukları emri icrâ-
ya devam ederler. Keşif kumandanı düşmanı gören neferi haber
vermek üzre geriye gönderir ve verilecek haberi gayet kısa ve açık
olarak söyleyip ba’dehû bunun anlaşılıp anlaşılmadığını tahkik
etmek için me’lini nefere tekrar ettirir. Emri geriye getirmeye
me’mûr olan nefer ileri karakol takımına fazla bir şey söylememek
için almış olduğu emrin me’lini zihninde tutmaya gayret etmeli-
dir. Haberleri getirmeye me’mûr edilenler verecekleri haberlerden
mesul olduklarından bizzat müşahede etmiş oldukları vukû’âtlarla
ihtimâlât veya faraziyyât nev’inden olan malümatı birbirlerinden
tamamıyla tefrike temelidirler. Keşif kumandanı geriye haber gön-
dermezden ve görmüş olduğunu bildirecek olan nefer mevki’inden
ayrılmazdan evvel bizzat giderek düşmanı keşf ile mümkün oldu-
ğu mertebe hâle vâkıf olmalıdır. Verilecek haberlerde düşmanın
kuvvetine dair aslâ mübalağa edilmemelidir.

351
Her ne kadar düşmanın kuvvetini tamamıyla keşfederek sahî-
han haber vermek mümkün değilse de takrîbî olarak doğrusunu
söylemeye gayret olunmalıdır. Keşşaflar geriye geldiklerinde keş-
şaf kumandanı düşmana dair alınan malümatın ehemmiyetsiz-
lerinden sarf-ı nazarla mütebakisini gayet kısa olarak bildirmeli-
dir. Keşşaf kumandanı yolda her def’a durdukça bunun sebebini
bildirmeye mecbur değilse de takım kumandanı süal ettiği halde
icab eden malümatı vermelidir. Takıma avdet eden bir keşif kolu
görüp anladığı şeyleri âtîde beyan olunan usul ve tarzda olarak
mufassalan ihbaer etmelidir. Keşif hıdmetinden avdet ettim! (Bazı
ahvalde almış olduğu emri dahi tekrar eder). Düşman piyâde ileri
karakollarını falan köyün cenubunda vaki değirmen deresi yanına
yerleştirdi. Şose üzerinde vaki köprünün tahimen üç yüz metro
ilerisinde bir postası ve bunun hemen gerisinde buluna kârgir de-
ğirmende dahi ileri karakol takımı bulunduğu anlaşılıyor. Düşma-
nın bir piyâde keşif kolu gece saat ikide şose üzerinden bizim mev-
326 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

kie doğru geldi. Değirmen deresinin arzı beş metre olup kenarları
dik ve umku en azadan bir metredir. Derenin boyunca takip eden
çayırlığın ekseri yerleri bataklık ve çalı-çırpı ile muhât olup yalnız
piyâde tarafından geçilmesi mümkündür. Değrimenin tahminen
300 metre gerisinde şosenin boyunca uzun bir köy vardır. Köyün
bizim tarafa müteveccih olp da çit ile muhat olan kısmı takriben
on 15 metre kadar vardır. Ebniyelerin ekserisi duvarları çit ile ya-
pılıp üzeri çamur ise sıvanmış ve keza üzerleri kamış ile örtülmüş-
tür. Bizim zinci hattından bed’ ile şosenin istikametince imtidad
eden dar orman değirmen deresinin 400 metre ilerisinde hitam
buluyor fakat ielriye giderken siper hıdmetini az îfâ eder.

352
Diğer:
Keşif hıdmetinden avdet ettim! Düşmanca hiçbir tebeddülât
yoktur!
Diger:
Keşif hıdmetinden avdet ettim! Düşmanın postaları yerlerinde
durmuyorlar. Ma’amâfîh B Köprüsüne 100 metre kalıncaya kadar
yaklaşmakta üzerimize ateş edildi. Orman kenarindan rasad eyle-
mekte iken sabahleyin saat altıyı on geçerek düşmanın tahminen
iki bölük piyâdesi C köyünden çıkarak köprü istikametine doğru
ilerlemekte olduklarını mişahede eyledim.
11. Emniyet yürüyüşleri
B. Yürüyüşlerde iktiza eden nizam ve intizam ve umumiyetle
edilecek harekât
Düşmana tesadüf etmek mümkün olduğu zamanlardamuhâre-
beye hazırlık keyfiyeti her şeye tekaddüm eder. Düşman yakınında
icrâ edilecek yürüyüşlerde iktiza eden nizam ve intizam âdî yürü-
yüşlerden pek ziyâde olacağı gibi şarkı söylemek ve gürültü etmek
memnû’’dur.
Gece icrâ edilen ve hafî tutulması icab eden yürüyüşlerde lakır-
Abdullah BAYINDIR 327

dı söylemeye ve sigara içmeye ve ateş yakmaya müsâ’ade olunmaz.


Ric’at eylediği zaman sukûnet ve nizam ve intizam üzre hareket
etmek her bir nefer için husûsi bir vazife olmalıdır.

353
C. Umumiyetle yürüyüşlerdeki emniyet tertibatı
Düşman yakınında yürümekte bulunan bir kıt’a-i askerîyye
düşmanın hücumuna düçar olması melhuz ve muhtemelolduğu
vakitte husûsi bir kıt’a ile kendisini temin eder.
İleriye doğru (düşmandan tarafa) yürüyüş icrâ eden herhangi
bir kıt’a-i askerîyye kendisini temin için ileriye çıkaracağı kıt’a-i
askerîyyeye “pîşdâr” ric’at etmekte bulunan kıt’anın arkadan gelen
düşmanın kendisini temin için düşmandan tarafa bırakacağı kıt’a-
ya “dümdar” gerek ileriye ve gerek geriye hareket eden bir kıt’anın
yanlarını muhafaza için çıkarılacak kıt’a ve keşşaflara “cânibdâr”
tesmiye olunur. Bunların kâffesinden maksat: Düşmanın tekka-
rubunu ve ahzetmiş olduğu mevki’i mümkün mertebe vaktiyle
keşfederek meydana çıkarmak ve ilerleyen düşmanı geriden ha-
reket etmekte bulunan büyük kıt’aalrın harbe hazırlanmaları ve
münasip görünen nizam-ı harbi ahz etmelerine kadar alıkoyarak
mezkûr kıt’alara vakit ve zaman kazandırarak ve düşmanın zayıf
olan kıt’aları üzerine hücum ile mensub oldukları kıt’anın yürüyü-
şünü durdurmamak veyahut sukûneti muhafaza etmek husûsâtın-
dan ibarettir. Büyük kıt’alar ile icrâ edilecek yürüyüşlerde pişdar
hıdmetini ekseriya süvârî görür. Fakat arazi kapalı olur ise yalnız
piyâde askerî pişdar hıdmetini îfâ eder.
328 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

354

Sayfa 354’teki şekil.


Abdullah BAYINDIR 329

179

Piyâde Taburunun Tertibatıyla İleriye Yürüyüşü


Takım Kumandanı

Yan Taraf Keşfi Üç

200,300 metre

itibat neferleri
Piştar Bir Bölük

Takriben 300 metre

Piştar-ı piştar tahminen bir takım

Piştar Kısm-ı Küllisi ( iki takım)


Takriben 400 metre

Müfreze Kısm-ı Küllisi (Üç Bölük)

-
330 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

H. Pîşdârın hareket ve vazifesi


Pişdarın kâffe-i tedâbîri mecburiyet-i hakikiye görülmedikçe
asıl müfrezenin ileriye hareket-i daime ve mütesâviyesini men’ et-
memek husûsuna münhasır olmalıdır. Büyük müfrezelerin pişda-
rı, pişdar kısm-ı küllîsi, pişdar pişdarı, pişdar süvârîsi namıyla üç
kısma ayrılır.

355
Pişdar süvârîsi cephe ilerisinde tamamıyla keşif hıdemtini gör-
mek ve mükemmel surette emniyet istihsal ve ekseriyetle daha ileri-
ye sevk olunan süvârî fırkasıyla irtibat kesb ve onu muhafaza etmek
vazifesi ile muvazzaf bulunmak ve ğişdara merbut olmamak üzre
müstakil olarak pişdardan hayalî uzak mesafeye kadar gönderilir.
Pişdar ileriye doğru icrâ edilecek yürüyüşlerde yürümekte olan
kıt’ayı ileriden temin eder. Pişdar daima ileriye doğru birtakım kü-
çük kıt’alara taksim olunur. İşbu kıt’alardan maksat geriden gelen
kıt’alara emniyet-i tâmme hâsıl ettirmek ve düşmanın hücumunda
gerideki kıt’alara iktiza eden nizam-ı harbi almak için vakit kazan-
dırmak husûsudur. Pişdarların birtakım kıt’alara taksimi onun
kuvvetine tabidir. Mesela bir tabur tahminen 300 metre ilerisine
pişdar olarak bir bölük ve bölük dahi 200 ilâ 300 metre ilerisine bir
takım ve takım dahi 300 ila 400 metre ilerisine bir manga sevk eder.
Büyük pişdarda bazen ucun ilerisine bir süvârî ucu veyahut sü-
vârî pişdarı ve bunun ilerisine dahi bir uc sevk olunur. Bunlardan
mangaya (uc) gerisinden gelen takıma (pişdar pişdarı) ve bunun
gerisinden gelen bölüğün diğer takımlarına (pişdar kısm-ı küllî-
si) ve taburun geriden gelen diğer üç bölüğüne dahi (müfrezenin
kısm-ı küllisi) tesmiye olunur. Müstakıllen hareket etmekte bulu-
nan bir bölüğün pişdarı 200–300 metre ilerisine pişdar olmak züre
bir takım, bu dahi 300–400 metre ilerisine uc olarak bir manga
sevk eder. Şayet bir takım müstakil hareket edecek olur ise pişdar
hıdmetini îfâ etmek üzre 300–400 metre ilerisine bir manga gön-
derir ki buna yine uc tesmiye olunur.
Abdullah BAYINDIR 331

356

1. Uc
Kuvveti ve yürüyüş nizamiyla umumiyetle vazifesi
Uc umumiyetle en az bir manga kuvvetinde olup (on iki nefer)
(arazi kapalı olduğu halde yarım veya bir takım kadar kuvvetlendiri-
lir ise de arazi müsâ’ade ettiği takdirde kendi kendilerine pişdar piş-
darına gelirler) mensub olduğu takımın zâbiti onunla birlikte gider.
Takımın kısm-ı diğerine en kıdemli bulunan çavuş kumanda ve her
daim zâbitin emr-u işaretine dikkat eder. Ucun manga kuvvetinde
olması yürüyüş esnasında ileride tesadüf edeceği orman ve küçük
köyleri pişdar pişdarından imdad beklemeksizin keşfetmeye mukte-
dir olabilmesi ve tesadüf edeceği düşmanın küçük keşşafları üzerle-
rine hücum ile geriye ric’at ettirerek kolun yürüyüşünü tehir etme-
mesi içindir. Uc dağınık nizamda yürüyüp neferlerin birbirlerinden
aralığı yolun genişliği nisbetindedir. Tüfenkler koltuk altında veya
hücum için silah indir vaziyetinde taşınıp asla omuzda taşınmaz. Uc
kumandanı en aşağı on iki hatve ileride ve mangada iki nefer irtibat
neferi olarak geriden gider. İşbu neferlerden biri arazinin haline göre
mangayı görebilecek vechle manganın tahminen 60–80 hatve geri-
sinden ve diğeri ise aynı mesafede olarak onun gerisinden yürür.

357

Ucdan maksat düşmanı vaktiyle meydana çıkarmak ve nefer-


lerin göreceği kâffe-i husûsatı takım zâbitine ve takım zâbiti dahi
gerek kendisi tarafından görülen ve gerek neferât tarafından ha-
ber verilen şeyleri geriden hareket etmekte bulunan yüzbaşıya ha-
ber vermektir. Eğer tehliek zuhûr eder ise hemen ateşe bed’ edilip
bunu müte’âkip geriye haber verilir. Uc efradı mümkün mertebe
mahfuz olarak hareket eder. Mesela yolun her iki tarafından hen-
dek veya çit var ise iki kısma ayrılarak yolun her iki tarafından ve
birbiri arkasında mestûren yürürler ise de ileri ve yan tarafları-
nı görmeye mecburdurlar. Yani mestûren hareket etmek husûsu
maksad-ı aslî olan düşmanı keşfetmeye tercih edilmemelidir.
332 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Eger yolun ittisalinde ağaçlık veya orman var ise onun içinden
hareket edilir. Fakat ara-sıra bizzat takım zâbiti veyahut ta’yîn
edeceği herhangi nefer başını ormandan dışarıya çıkarıp yolun
tûlü istikametinde bakar ise yolun hemen birkaç yüz metre ileri-
sini görmüş olacağından bu vechle hareket etmek ve bir müddet
sonra bir daha aynı hareketi yapmak iktiza eder. Vukû’-ı hâli açık
bir surette anlatabilmek için uc tarafından geriye haber vermeye
gönderilecek neferin bizzat düşmanı gören neferlerden biri olması
daha a’lâdır. Çünkü düşmanı görmeyen bir nefer haber evrmeye
gönderilir ise merkumun kendisine verilen emri unutması melhuz
ve unutmazsa bile lâyıkı vechle anlatamaması muhtemeldir. Ge-
riye gönderilen nefer haber vereceği zatın yanına vardıktan sonra
birçokmesafe kat’etmemek için tekrar mangaya gitmeyerek ikinci
irtibat neferinin yerine gidip birinci irtibat neferi dahi mangaya
yanaşır.

358
Ucda bulunan neferât ilerilerinde tesadüf edecekleri köy ve or-
man ve sair meskûn mahalleri derunlarında gizlenmesi me’mûl
olan düşmanı meydana çıkarmak üzre keşfedecekleri gibi yolun
her iki tarafında ve tahiminen 300– 400 metre mesafelerde bulu-
nacak köy ve orman ve meskûn mahaller ucdan gönderilecek keş-
şaflar ile dahi keşfedilir. Piyâdelerin birlikte taşımakta olduğu yük
ile bâlâda beyan edilen mesafeden daha ziyâde bir mesafeye kadar
keşşaf göndermek iyi değildir. Çünkü daha uzak mesafelerden uc
aleyhine ateş edilecek olsa bile ol kadar tehlikeli olamaz. Tesadüf
edilecek mevâkı’ı keşfetmek için gönderilecek keşşaflar ol meva-
kı’ın cesameti nisbetinde kuvvetli olurlar.
Gönderilecek keşaşflar vaktiyle sevk olunmalıdır ki manganın
vüsulünden evvel mangalar keşaşflar tarafından zabt-u keşf olun-
muş bulunsun. Ucun mümkün mertebe serbest hareket etmesine
ve aslâ olur-olmaz şeylerle kolun yürüyüşüne mani’ olmamasına
ve yürüyüşün sür’ati geriden gelen kıt’alara uydurmasına dikkat
etemlidir. Ucda bulunan neferât gerek ileri ve gerek yanları yakı-
Abdullah BAYINDIR 333

nında bulunan araziye fevkal’âde dikkat edecekleri gibi ileride ve


uzakta bulunan envâ’-i araziye dahi atf-ı nazar etmelidir. Bu nefer-
ler gece ve sisli havalarda ara-sıra durup yere kulak vererek dinle-
melidirler.

359
İrtibat neferlerinden maksat ne idügi
İrtibat neferleri ucla pişdar pişdarı beyninde icab eden irtibatı
bervech-i âtî muhafaza ederler: Uc duracak olur ise geriden gelen
kıt’aya “dur!” işaretini ve geriden gelen kıt’a durur ise uca “dur!”
işaretin ve betekrar harekete bed’ olundukta icab eden işareti ve-
rirler. Uc sağa ve sola sapmış ve geriden gelen kıt’a onu görmemiş
irtibat neferlerinden birisi yolun ağzında durarak geriden gelen
kıt’aya o kıt’anın zâbiti tarafından verilen işaret görülünceye ve
gönderdiğine dair işaret alıncaya kadar ucun gitmekte olduğu is-
tikameti işaretle gösterir. Bu gibi haller ekser orman köy ve kapalı
arazide vuku’a gelir.
Gerek uc ve gerek geriden gelen kıt’a durur ise irtibat neferleri
dahi ileri ve geride bulunan kıt’aları görebilmek şartıyla kendileri-
ni Hemen bir siper veya arazi arızası arkasına atarak düşmandan
muhafaza olunmak üzre dururlar.
2. Uc tarafindan araziyi keşfetmek ve aramak hidmeti
Gerek ileri ve gerek yakın olarak yanlarda bulunan arazide düş-
manın mevcut olup olmadığını keşfetmek ucun vazifesidir. Zaru-
ret-i kaviyye görülmedikçe geriden gelen kıt’anın harekâtına mâni’
olmamak husûsi aramakta dikkat olunacak ve kaide-i umumiyye
hükmünde tutulacak mevaddendir.

360
Keşif ve tahkik hıdmetlerinin ne derecede ehemmiyetli ve
mükemmel bir syrette icrâsı elzem olduğunu ucda bulunan zâbit
ta’yîn eder. Ucda bulunan neferler yol üzerinde görünen ayak izle-
rine dikkat ederek evvelce bir kıt’anın oradan hareket edip etme-
334 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

diğine hükmetmelidir. Ucun takip ettiği yol üzerinde tepe, orman,


köy ve meskûn mahallere tesadüf edilir ise otuz-kırk hatve kalın-
caya kadar tekarrub edilir- edilmez mangadan bir-iki nefer koşar
adımla mezkûr mahallere gönderilir ve asıl uc ise o gibi mahallerin
önlerinde durur. Merkum neferler tepenin üzerine varmazdan ev-
vel durup yavaş-yavaş tepenin üzerine endaht etmeye hazır bir su-
rette tırmanarak ve sürünerek çıkarlar ve yalnız gözle görebilecek
vechle başlarını kaldırarak etrafa göz atarlar.
Hiçbir kimse görmediklerinde geride durmakta olan mangaya
yoluna devam etmesi veya durması için icab eden işareti verirler.
Dur! işaretiverildikte mangada bulunan mülazim hemen bizzat
ileriye giderek güzelce ahvâli keşf ve ona göre tertibatını ahzederek
geriye icab eden haberi gönderir. Yolun her iki tarafında ve müna-
sip mesafede bulunan sırt ve tepeler ucda bulunan zâbit tarafından
bir-iki nefer gönderilerek keşf ettirilir. İşbu neferât bundan evvel
yol üzerinde tesadüf olunacak tepe hakkında beyan olunan usule
tatbikan hareket edip ehemmiyetli bir şey görmedikleri takdirde
tekrar mangaya avdet ederler. Münhat yollarda manga neferlerin-
den birer nefer yanlarındabulunan araziyi kâmilen görebilecek
fakat kendilerini bütün-bütün meydana çıkarmayacak vechle yan-
lardan hareket edip diğer neferler ise yoldan hareket ederler.

361
Küçük ve ağaçları seyrek olan ormanlardan geçilecek ise ha-
riç araziyi güzelce görebilmek için ormanın her iki kenarlarından
birer nefer gidip diğer neferler yoldan hareket ederler. Ağaçlık, or-
manlık, köy ve meskûn mahallere tekarrub olundukta bâlâda surt
hakkında beyan olunduğu üzre tekarrub etmek şartıyla mangadan
bir ve icabında iki nefer koşar adımla mezkûr mahallere gönderi-
lir. İşbu nefer veya neferler mezkûr mahallerin kenarlarına varıp
etrafa nazar ettikten sonra düşmandan bir eser görünmez ise geri-
de durmakta bulunan kıt’aya ileriye devam etmesini işaret ederler.
Büyük ağaçlık ve orman derununda geçileceği zaman manganın
kâffe-i neferatı avcı halinde ve birbirlerini orman derununda göre-
Abdullah BAYINDIR 335

bilecek bir mesafe ile yan yana giderler. Mangaya me’mûrzâbit bir
neferle birlikte yol üzerinden gider ve neferler birbirlerini görecek
vechle daima irtibatta bulunurlar. Neferler ormanın diğer kenarı-
na tekarrub ettiklerini gördükleri zaman der’akab mestûr olarak
çabuk hatve ile ormanın kenarına kadar giderek hemen yere yatar-
lar ve gayet cüz’î bir zamanda açık araziyi gözden geçirirler. Zâbit
ormandan çıkıp yola devam eder ise neferât-ı saire dahi ormandan
çıkarak yavaş yavaş zâbite yanaşırlar ve âdî yollar üzerinden gidil-
diği gibi yollarına devam ederler.

362
Düşman keşşafları kendilerini köprülerin altlarında saklaya-
caklarından yol üzerinde köprülere tesadüf edildiği halde bir nefer
vasıtasıyla altları keşfettirilmelidir. Eğer uç münferid veya müc-
temi’ birkaç eve tekarrub eder ise bâlâda orman hakkında beyan
olunduğu vechle bir-iki nefer ielriye sevk edilerek aynı ameliyat
icrâ olunur. Mezkûr evlerde ahali iskân etmekte olduğu takdirde
onlardan düşmana dair malümat taleb edilir ve keşif hıdmeti hi-
tam buluncaya kadar içleriden birkaç kişi birlikte alınır. Ekseriyet-
le evler tamamıyla aranmayıp yalnız derunları serî’an ve sathî bir
surette gözden geçirilir.
Evlerde büyük meydan bulunduğu takdirde başlıca oraları keş-
fedilir. Evlerin etraf ve civarı kapalı ise bir-iki nefer oralardan gidip
asıl yolun üzerinde kalacak neferler yola amûd olan yolları birer bi-
rer ileriye fırlayarak ve köşelerine durarak tûlleri istikametini göz-
den geçirirler. İrtibat neferleri geride ve civarda bulunan araziyi
gözleyecekleri gibi ileriden olan irtibatı dahi muhafaza ederler. Köy
ve çiftlik misillü mahaller en ilerilerinde bulunacak evlere münfe-
rid evler hakkında zikrolunan usule tatbîken tekarrub edilir.
İleriden gönderilen neferler köyün kenarına vasıl oldukal-
rında ucu beklerler. Bu esnada uca kumanda eden zâbitin diğer
yan sokakları mu’âyene etmek ve ve köyün etrafını dolaşmak üzre
göndereceği birer veya ikişer neferler gayet seri hatve ile hareket
336 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ederler. Köyün diğer kenarlarına varıldıkta neferât ilerideki araziyi


tamamıyla görebilecek vechle yolların ağızlarınayerleşip icab eden
rasadâtı icrâ ettikten sonra cümlesi yerleşerek hemen nizamî vech-
le yola devam ederler.

363
Eger köy büyük olup da ucta bulunan neferât ile keşfi mümkün
değilse uç kumandanı yürüyüşü te’hîrâta dûçâr etmek için icab
eden kuvveti pişdar pişdarından vakt-ü zamanıyla taleb etmeli-
dir. Fakat evvelce kendisini takviyet etmek için gelen diğer neferler
mensub oldukları kıt’a ile birleşmek üzre köyü aradıktan sonra di-
ğer kenarında beklemelidirler.
3. Ucun düşmana tesadüfte suret-i hareketi
Uç neferlerinden düşmanı görenler yere yatarlar ise de diğerle-
ri düşmanı görünceye kadar yollarına devam ederler. Bu vasıta ile
düşmanın kolu ve cebhesinin imtidâdı Hemen görünebilir. Şayet
uç düşmanı görür-görmez tevakkuf eder ise ekseriyetle düşmanın
ufak keşif kolu yürüyüş kolunu tevkif edebilir. Uçta bulunan ne-
ferlerden biri tahminen bin metrenin haricinde bir kıt’a-i askerîy-
ye görüp de bizim taraf askerînden veyahut düşmandan olduğunu
tefrik edemez ise bile yine uc kumandanına haber vermelidir.
Verilecek haberde görünen kıt’anın kuvveti, hangi sınıf as-
kerden olduğu (süvârî, topçu, piyâde ve sair gibi) ve hangi cihete
doğru gitmekte olduğu eğer duruyor ise nerede durmakta idügi ve
tefrik olmak mümkün ise bizim taraf askerînden veya düşman as-
kerînden olduğu söylenmelidir. Misal: Bir bölük düşman piyâdesi
şimâle doğru yürümektedir!

364
Eger haber uçtan pişdar kumandanına gitmekte ise enefer ev-
vel-i emrde haberin nereden geldiğini söyledikten sonra vereceği
haberi verir.
Misal:
Uçtan haber!
Abdullah BAYINDIR 337

Düşmanın takriben bir takım süvârîsi ilerideki yel derğirmeni-


nin arkasında durmaktadır.!
Uçta bulunan neferlerden biri bin metrenin beri tarafında düş-
manın münferid neferlerini ve bir kıt’asnı bize doğru ilerlemekte
olduğu halde görür ise hemen yakınında bulunan arkadaşıyla ken-
di zâbitine uzak iseler gayet yavaş bir sada ile ve yakın iseler işaret
ile haber verir. Eger düşmanın münferid neferleri görünmekte ise
uç kumandanı düşmanı en evvel gören neferi geriye haber evrmek
üzre göndererek kendisini bizzat mangasıyla yoluna devam ve te-
sadüf edilen düşmanın tek-tük neferâtını ric’ate icbar ederek kolun
yürüyüşünü tevkif ettirmez.
Şayed görünen büyük bir kıt’a ise hemen düşmanın yürüyüş
istikametini görmek üzre oldukça yüksek bir mevkide yere yatılır
ve der’akab geriye haber gönderilir. Uç kumandanı uzak olup da
yacaş sadâ ile kendisine haber vermek mümkün değilse düşmanı
gören nefer hemen sür’atle yanına giderek haber verir. Eğer uç ta-
raftan yakın mesafede düşmanın piyâdesi veya sür’atle ilerlemekte
olan süvârîsi görülüp de pişdar pişdarının bagteten düşmanın ateş
veya hücumuna düçar olması melhuz ise ahz-ı mevzı’ birle düşman
üzerine ateş bed’ olunurve bir nefer de geriye haber vermeye gön-
derilir ve geriden gelecek emre kadar düşman üzerine ateş edilir.

365
Eğer düşman ilerleyerek ateşin daire-i tesiri dâhilinde bir mevzi
ahz ile ateşe başlamış ise uç kumandanı mangasıyla münasip mev-
ki’ tuttuktan sonra adi avcılar gibi üzerine ateş eder ve hemen ge-
riye haber gönderir. Uçta bulunan neferler ileriden kalkan tozlara
ve işitilecek gürültülere ve görülecek ateşlere göz ve kulak vererek
düşman kıt’alarını tahmînî olarak keşf ve tahkik etmeye muktedir
olmalı ve ve gördükleri anda uç kumandanına haber vermelidir.
Uca gösterilen yol hakkında icab eden malümat ve izahat verilme-
lidir ve üzerinden hareket etmekte olduğu yolun doğru olup olma-
dığını dahi süal ederek öğrenmelidir. Birlikte bir kılağuz var ise
338 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

bildiği mahalle kadar beraber gelmelidir. Kolun yürüyüşü tevkif


olunmamak için gerek yol hakkında malümat almak ve gerek kıla-
ğuzu değiştirmek husûsu çarçabuk vuku bulmalıdır.
Kılağuzlar celbci, avcı ve postacı gibi adamlardan intihâb olu-
nup ihtiyar, çocuk ve kadın gibi kimselerden alınmamalıdır. Uç
kumandanı yolların telâkî noktasına gelip de hangisinden gide-
ceğini şübhe eder ve yol üzerinde geçilmesi ve kendi tarafından
bertaraf edilmesi kabil olmayan mevâni’a tesadüf ederse vakt-i za-
manıyla geriye haber vermelidir.
4. Pîşdâr pîşdârnın vazifesi
Pişdar pişdarı ekseriyetle bir takım kuvvetinde olup ( büyük
pişdarlarda) bir bölük dahi olabilir) ileriden giden manganın
(ucun) imdâdını teşkil ve ielride tesadüf edilen büyük mâni’lerin
uç tarafından keşif mümkün olamaz ise (kuvveti kâfî değilse) icab
eden neferâtı sevk eder. İşbu neferler bâlâda uç hakkında beyan
edilen usul üzre uç kumandanının irtibat ve kumandasında ola-
rak keşif ameliyatını icrâ ederler ve vazifelerini bitirdikten sonra
pişdar pişdarının hareket etmekte olduğu yol üzerinde bekleyerek
onunla birleşirler.

366
Eğer uç ileride kuvvetli bir düşmana tesadüf eder ise imdad
gönderir veyahut birlikte habederek düşmanı ric’at ettirir. İş berta-
raf oldukta her kıt’a yine mesafe-i mu’ayyenesinde olarak mahal-
lini alır. Pişdar pişdarı tesadüf edecekleri düşman kıt’alarını tard
ederek yolu hâlî bırakmaya ve pişdar kısm-ı küllîsiyle ucu daima
gözeterek irtibatı muhafaza etmeye dikkat eder. Eger arazi pek ka-
palı etraf ve civar lâyıkıyla görülemezse veyahut yanlarda birta-
kım mevâni’ (tepe, sırt, ağaçlık, orman, köy ve meskûn mahaller
gibi) mevcut olup keşfleri iktiza ederse hemen canibdar hıdmetini
îfâ etmek üzre keşşaflar sevkedilir. Bu gibi keşşaflar evvel-i emr-
de kolaylıkla ilerlemek için yol üzerinden gidip icab ettiği zaman
hemen yoldan çıkarak keşf hıdmetini icrâ ederler. Pişdar pişdarı
Abdullah BAYINDIR 339

yürümekte olduğu yolun açık olmasına yani birtakım mevâni’ ile


kapanmış olmamasına gayret ve kapanmış veya kapatılmış olan
yolları açmaya dikkat eder.

367
Bozulmuş olan köprüleri tamir etmek ve hendekler üzerine
ağaçlar uzatarak köprü yapmak, çit ve parmaklıkla yapılmış olan
geçit mahallerini genişletmek veyahut betekrar tamir etmek iktiza
eder. Pişdarda istihkâm neferatı mevcut ise bunlardan birkaç ne-
fer pişdar pişdarı ma’iyetine verilir. Asıl müfreze durur ise arazi
açık olduğu takdirde pişdar pişdarıyla pişdar kısm-ı küllîsi kendi-
lerini müdafaa etmeye ve ilerilerindeki araziyi güzel görmeye el-
verişli ve endahta münasip bir mevkie yanaltıktan sonra dururlar
ise fadakarlık ederek müfrezeden pek uzak gitmemelidirler. Eğer
ziyâde bir zaman durulacak olur ise pişdar pişdarlarıyla kısm-ı
küllîsi kendilerini birtakım sabit keşşaflar veyahut nöbetçilerle te-
min ederler. Pişdar pişdarının ve umumiyetle pişdarın düşmanın
zuhûrunda mutlaka harb edip etmeyeceği evvelce alacağı talimat
ile muayyen olmalıdır.
Cânibdârlar (Yan keşşaflar)
Yürümekte bulunan kıt’anın cesametine ve yürüyüşte matlûb
edilen ehemmiyete ve arazinin haline göre canibdarların kuvveti
de muhteliftir. Küçük kıt’alar ile olan yürüyüşlerde acnibdarlık va-
zifesi uçtan ve pişdar pişdarından çıkarılan keşşaflar icrâ ederler.
Bunların kıt’adan olacak mesafelerine dair bir kaide-i umumiye
zikrolunamayıp bu mesafeler arazinin haline göre tebeddül eder
ise de emniyet için uzak gitseler bile mutlaka sevk olundukları kıt’a
ile irtibatta bulunacaklarından kendileriyle mensub oldukları kıt’a
beyninde su, bataklık ve sair harekete gayr-i müsait arazi bulun-
mamalıdır.

368
340 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Ma’amâfîh etrafa nezaret ve havalesi olup da uzak bulunan sırt


ve tepelere kadar gidebilirler. Bu gibi keşaşfların harekât ve vazife-
leri âdî keşşafların harekât ve vazifelerinin aynıdır. Büyük kıt’alar-
da canibdarlık vazifesi îfâ için bir kıt’a gönderilir ki bu da ilerisine
bir uç çıkarır ve icabı halinde dış yanına canibdarlık vazifesini îfâ
etmek üzre keşşaflar dahi gönderir.
Canibdarlık hıdmeti görmekte bulunan kıt’a veya keşif kolu
sevk olunduğu kıt’a ile irtibatta ve bir hizada bulunmaya gayre-
te tmelidir. Dâhilinde yürüyüş icrâ edilen memlekette düşmanın
ufak-tefek kıt’aları dolaşmakta olduğu veyahut ahalisi âsî bulun-
duğu takdirde kolların imtidâdınca yolun her iki tarafından keş-
şaflar sevk edilir. Bu keşşaflar birbirlerinden 20-30 metre mesafede
olarak bir hat üzre adi bir zincir hattı teşkil edip kol ile birlikte
yürürler. Yanlarda tesadüf edilen mevani’ adi uçta beyan olunan
usule tatbikan canibdarlar tarafından keşf olunacağı gibi düşman
zuhûrunda edilmesi lazım gelen mu’âmele dahi ucda olduğu gibi-
dir. Canibdarın başlıca nazar-ı dikkati yan tarafta olmak yani yan-
dan zuhûr edip yürüyüşü taciz edecek düşmanı men’a mün’atıf bu-
lunmak lazımdır. Eğer kol düşmanın bulunduğu vaziyete müvâzî
yoldan hareket eder ise canibdarın vazifesi en mühim olduğundan
müfrezeyi temin için kuvvetli bulunması lazımdır. Şayet canibdar
düşmana tesadüf eder ise yürüyen kol arkadan bazı mühim nokta-
ları (geçit, yüksek mahaller, meskûn mahaller ve orman kenarları
gibi) geçinceye kadar tutar.

369
Eger muhtelif kollar yan yana (muhtelif yolalrda olmak üzre)
yürümekte iseler beynlerinde iktiza eden irtibatı muhafaza etmek
ve şayed düşman gizlenmiş ise meydana çıkarmak için her iki kol
arasında keşaşflar gönderilir. Canibdarlık hıdmetini îfâ eden ke-
şaşflar ile mümferid neferler müfreze durduğu zaman yüzlerini
dış tarafa yani kolun sağından gidenler sağa ve solundan gidenelr
sola çevirirler. Canibdarlık vazifesi îfâ eden kıt’a bir büyük kıt’a ise
nöbetçi veya keşşaflar ile yanlarını muhafaza edeceğinden yalnız
Abdullah BAYINDIR 341

bunların dış yana doğru yüz çevirmeleri kâfîdir.


K. Dümdar
Düşman tarafa yürüyüş icrâ eden bir kıt’anın gerisinden dahi
bir kıt’a yürür ki buna dümdar tesmiye olunur. Dümdarın vazi-
fesi neferlerin geriye kalmalarına veyahut firar etmelerine mâni’
olmak ve hastalanmış neferler ile kırılmış arabaları ileriye sevket-
mek husûslarıdır. Ric’at etmekte bulunan bir kıt’anın kendisini
takip eden düşmandan tarafa bırakacak kıt’aya dahi dümdar tes-
miye olunur. Bunun vazifesi ise geriden tazyik etmekte bulunan
düşmanı alıkoymak ve bu babda icab eden kâffe-i vesaite teşeb-
büs eylemek ve köprü ve yolları tahib etmek gibi husûsattan ibaret
olduğundan böyle bir dümdarın pişdardan kuvvetli olması icab
eder. Dümdarın aksâma taksimi pişdarda olduğu gibidir. Büyük
dümdarlar bervech-iâtî dümdar kısm- ı küllîsi dümdar dümdârı ve
dümdar ucu gibi aksâma taksim olunup icabında dümdar süvârîsi
dahi çıkarılır.

370
Küçük dümdarlar yalnız dümdar ucu namıyla geride bir man-
ga terk ederler. Asıl müfrezenin ric’atı esnasında tesadğf edeceği
bazı mevâni’den dolayı yürüyüşünü tehir etmesi dümdar ile olan
mesafesinin tenakus etmesini mucib olacağından ibtidâ- yı emrde
dümdar ile olacak mesafenin ziyâde olması lazımdır.
1. Dümdar ucu
Dümdar ucunda bulunan neferatın vazifeleri pişdar ucunda
bulunan neferatın vazifelerinin aynıdır. Dümdar ucundaki neferât
ara-sıra geriye bakacakları gibi ekseriyetle güzelce nezareti olacak
noktalara tesadüf olundukta bir miktar durup oradan dahi geriye
atf-ı anzar etmelidir. Pişdar ucu gibi dümdar ucu araziyi keşfet-
meye mecbur değildir. Çünkü kendisinden biraz evvel diğer kıt’a-
lar oradan geçmiştir. Düşmanın icrâ edeceği çevirme hareketleri
vaktiyle myedana çıkarılabilmek için yolun yanlarında vaki arazi
dümdar ucu tarafından iyice taht-ı nezarete alınmalıdır.
342 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Duruldukta kıt’alar yüzlerini düşmandan taraf çevirirler. Ta-


kip eden düşman görünmekte ise dümdar ucundaki neferler düş-
man tarafında vukû’a gelen kâffe-i ahvâle dikkatle meşhûdâtlarını
uç kumandanına haber verirler. Mesela: Düşmanın evvelce gö-
rünen kıt’ası takviyet edildiği veyahut bir kısmı ilerleyip de diğer
kısmı diğer yoldan hareket ettiği veya düşmanın durduğu veya ta-
kip eden düşman gözünden nihan olarak arada yine göründüğü
takdirde bundan uc kumandanına haber ve malümat verilmelidir.

371
Tehlikeli haller ateş edilerek geriye bildirilmelidir. Dümdar
geçitlerden geçeceği zaman ric’at eden kıt’aalrın hareketlerini set-
redebilmek için bütün kuvvetini sarf edebilir. Dümdar birlikte ge-
tirilmesi mümkün olmayan topları isti’mâle gayr-i salih bir hale
getirir ve geriye kalan cephaneyi toprağa gömerek veya suya atarak
veyahtu ateş vererek mahveder. Düşman müfrezeyi tazyik etmekte
ise dümdar cebhesinde birtakım mevâni’i hâvî muhkem bir mev-
kide durarak düşmanı birçok zaman sarf ile çevirme hareketine
mecbur eder ise de işbu çevirme hareketiyle dümdarın müfreze
ile olan irtibatı büsbütün kat’edilmemek için ziyâde zaman harb
etmekten ictinab etmelidir. Dümdar harpten kurtulur kurtulmaz
bâlâda beyan olunduğu üzre yive bir aksâma taksim olunur.

ON İKİCİ FASIL
İkametgâhın Envâ-ı
1. İkamet-i umumiyye
Asker ya çadır altında veyahut kulübe ve zeminliklerde veya-
hut şehir, kasab, köy ve çiflik gibi meskûn mahallerde yerleşir veya
büsbütün açıkta ikamet eder. Birçok askerîn müctemi’an ikamet
ettiği mahalle ordugâh tesmiye olunur.
Ordugâhın Envâ’ı
Askerîn çadırlarda, zeminliklerde, kulübelerde, barakalarda
Abdullah BAYINDIR 343

ikamet etmesine nazaran ordugâhlar haymeli, barakalı, zeminlikli


ordugâh namlarıyla yâd olunurlar.
Asker büsbütün açıkta ikamet eder ise (açık ordugâh) denilir.
Asker kısmen meskûn mahaller dâhilinde ve kısmen onların
civarında ikamet eder ise (köy ordugâh’ı) tesmiye olunur.
Eğer aske tamamıyla meskûn mahallerde yerleşir ise (konak)
tesmiye edilir.

373
Birçok zaman bir mahalde ikamet etmek icab ettiği halde birin-
ci hal isti’mâl olunur. Düşmana pek yakın bulunduğu veya ta’biye
nutka-i nazarından evvelce tutulmuş olan mevkileri terk etmek
uyamadığı veyahut konaklara yerleşecek hiçbir meskûn mahal bu-
lunamadığı veyahut askerîn toplu olarak bulunması icab ettiği tak-
dirde ikici suret isti’mâl olunur. Bu halde kıt’ât-ı askerîyyeye yalnız
yemek pişirmek ve ısınmak için odun verilmek ve her bir kıt’anın
konacağı mahal konmadan biraz evvel yefrik olunarak kendilerine
gösterilmek lazımdır. Kıt’ât-ı muhtelifenin konacakları mahalle-
rin tefriki demek muhtelif tabur ve bölüklerin mevkilerini birbir-
lerinden tefrik ve her bir çadır ve kulübelerin mahalleriyle ocak ve
memşâlar’ın mevkilerini ta’yîn etmektir. Bir piyâde taburu geniş
kol nizamında açıkta konar. Düşmanın kurbiyeti ve askerîn külli-
yetli bulunması veyahut meskûn mahallerin azlığı sebebiyle tama-
mıyla hânelerde yerleşmek mümkün olmadığı zaman üçüncü hal
isti’mâl olunur. Düşman uzak olduğu ve meskûn mahaller derece-i
kifayede bulunduğu takdirde dördüncü hal kullanılır.

374
2. Haymalı, kulübeli ve açik ordugâhlarda icab eden nizam
ve intizam
Mıtalar konacakları mahallere vâsıl olduklarında evvel-i emrde
ordugâh’ın temini için iktiza eden karakolları çıkarıpsilah çatar-
lar.Neferât palaskalarını çatı üzerine asıp yağmurluklarıyla çanta-
344 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

larını birlikte yatacakları mahalle getirerek yanlarında olmak üzre


vaz’ ederler. Şöyle ki: Her bölük silahını çattıktan ve umum çatı-
ların gerisinde iktiza eden yoklama mahallini terk ettikten sonra
bölük kol nizamında olarak yoklama mahallinin arkasında icti-
ma’ eder. Ba’dehû her takımın birinci sıraları yerinde kaldığı halde
ikinci sıraları üç hatve geriye gider. Sıralar güzelce tanzim edildik-
ten sonra her bir nefer yağmurluklarını uçları ayaklarının arasına
gelmek üzre yere vaz’ edip üzerine çantasını koyduktan sonra (fena
havalarda yağmurluklar birlikte alınır) karavanasınıdahi çözer.
Bunların hitamında manga çavuşları su getirmek ve odun ve ot
almak için iktiza eden neferleri tefrik ederler. Ta’yîn olunan ne-
ferler bölük-bölük bir zâbitin veya çavuşun kumandasında olarak
icab eden mahallere sevk edilir. Su almak için bölüğün bilcümle
su mataraları birlikte gönderilir ise ordugâh karakolunda buluna-
cak neferânın su matraları kendilerinde kalır. Su almaya gidenler
suyu geçmekte oldukları herhangi bir köyden veya sair mahalden
almayıp ancak onları sevk eden zâbit ve çavuş tarafından gösteri-
len mahalle alırlar. Eşya almaya gidenler dahi haklarından başka
hiçbir şey almaya me’zun değildirler. Her bir ordugâhta ruhsat al-
madıkça hiçbir nefer mensub olduğu kıt’adan ayrılamaz. Eger bir-
kaç tabur bir yerde ikamet eder ise her bir nefer taburunun ikamet
etmekte olduğu mahalden ayrılıp diğer taburların ikamet mahal-
lerine gidemez.

375
Def’-i hâcet edecek olanlar yalnız mu’ayyen olan memşâlara
giderler. Karakol ateşleriyle yemek pişirmek için lazım gelen ateş-
ler hareket etmezden bir çârik evvel söndürülecek ve yanmak için
verilen otlar yakılmayacaktır. Odun verildiği zaman aslâ ağaçlar
ve parmaklıklar ile çitlerden alınmayacaktır. Nefer çantasından
kendisine lüzumu olan şeyleri çıkarıp işi hitam bulduktan son-
ra hemen temizleyerek yerine vaz’ etmelidir. Neferât yemeklerini
yer-yemez garavanaları su ve ot ile temizlemek ve fakat bu husûs
için kum isti’mâl etmemek lazımdır. Garavanalar çantalara bağ-
Abdullah BAYINDIR 345

landıktan sonra tüfenklerin temizlenmeleri için verilecek emre


intizar edilir. Yağmurlukları giymek için husûsi olarak emir ve-
rilmelidir. Ordugâhta icrâ edilecek her türlü yoklamalarda neferât
üstleri temizlenmiş ve bizzat ügzel giymiş oldukları halde şehirde
olduğu gibi isbat-ı vücud edeceklerdir. Yağmurlukları giyinmiş
olsa bile yine neferatın vaziyetleri mükemmel görünmelidir. Şayet
yoklama esnasında yemek pişirilmekte ise birkaç nefer ateşin yanı-
na terk edilir. Gece vakti her bir nefer kendi çadır, kulübe veyahut
mangalarının mahallinden bir yere ayrılmayacak ve çantalar gü-
zelce yerleşmiş ve kapanmış olduğu halde her bir neferin kendi ya-
nında bulunacaktır. Ordu borusunu müte’âkip silah başına boru-
su çalınır ise herkes çantasını üzerine alarak tüfenklerinin başına
gider ve palaskasını takınıp verilecek emre intizar eder. Eğer gece
vakti ansızın baskın borusu çalınır ise herkes hemen silah başına
gider.

376
3. Haymeli, kulübeli ve açık ordugâh da icab eden karakol
hıdmetleri
Her bir ordugâhın gerek haricen muhafazası ve gerek dâhi-
len iktiza eden nizam ve intizamı için karakollar ile etrafı ihata
olunmalıdır. Ordugâhı hariçten muhafaza ve ihata etmek için (or-
dugâh karakolları) çıkarılır. Ordugâh karakolalrında icab eden
hıdmet ileri karakol takımında yapılan hıdemtin aynıdır. Bu hal-
de mezkûr karakol tarafından resm-i ta’zim icrâ edilmez. Her bir
nefer bulunduğu mahalde çantasını aşağı alarak yere vaz’ edip
yüzünü düşmana ve arkalarını ordugâh’a çevirerek durur. Gerek
içeriden ve gerek hariçten zincir hattını geçmek isteyenler bizzat
karakola müracaata mecburdurlar. Nöbetçiler gündüzleri yalnız
ordugâhlarına mensub zâbitanı bıarkırlar. Gece vakti sie ordugâh
nöbetçi zâbiti müstesna olduğu halde herkes karakola gönderilip
teftiş edilir. Bunun üzerine karakol zâbiti lazım gelen evsaiti icrâ
eder. Eğer şüpheli bir adam ise ordugâh nöbetçi zâbitine gönderilir.
Nöbetçiler ile karakol neferatı ilerideki araziyi daimî surette teftiş
346 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

ve tedkik ve zincir hattı ciavrında vukû’a gelecek her bir hâle di-
kakt ederler. İcabında keşşaf gönderilerek hakikat-i hâl keşfedilip
şüpheli bir şey olduğu anlaşıldığı halde Hemen ordugâh kuman-
danına haber verilir.

377
Ordugâh karakollarının kuvveti ahvâle tabi’ ise de tahminen bir
çavuş iki onbaşı bir borizan ile on altı neferden ibarettir. Ansızın
vuku bulacak baskın borusunda bu da gerek evvelce derhatır edile-
meyen düşmanın hücumundan ve gerek ordu borusu çalındıktan
sonra olsun ordugâh karakolları bir emir gelinceye kadar mahal-
lerinde kalır veyahut icabında düşman akarşı giderler. Ordugâhta
hıdemât-i dâhiliyyeninîfâsı zımnında her bir kıt’a tarafından (me-
sela piyâde ve süvârî alayı ve topçu ve istihkâm taburları ve cepha-
ne parkı ve nakliye kolu tarafından) ayrı ayrı nizam karakolu teşkil
edilir. İşbu karakolların mevcudu çıkaracakları nöbetçilerin ade-
dine tabi olup ekseriya kıt’a kumandanının bulunduğu mahal ile
eşya, sancak ve silahları beklemek için birer nöbetçi çıkarmak üzre
bir çavuş, bir onbaşı, bir borizan ve altı neferden mürekkeb olur.
Her bir kıt’anın nizam karakoluyla nöbetçileri içni iktiza eden ta-
liamtı vermek ve onları dolaşıp tahkik etmek husûsatı her bir kıt’a
için muayyen olan nöbetçi zâbitinin vazifesidir. Nizam karkolları
kal’a nizamnamesinde beyan olunan usul ve kavâ’ide göre hareket
ederler. Umum karakollara çıkacak neferât ordugâh’a gelmezden
evvel ta’yîn olunmalıdır. Taburlar muayyen olan mahallerine var-
dıklarında âtîdeki emir verilir: Karakol neferatı ileriye!
Abdullah BAYINDIR 347

378

Sayfa 378’ deki şekil.


348 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

189

Bir Numaralı Çavuş Postası İki Numaralı Çifte Nöbetçi


Silah Nöbetçisi
Ordugâh Karakolu

Nizam Karakolu

T ü f e n k l i k

Yoklama Mahalli

Yatılacak Mahalli

Bölük 1 Bölük 2 Bölük 3 Bölük 4

Bölük Ağırlıkları

Bölük Zabıtanları

Zâbit

Tabur Erkân Ve Ağırlıkları (Eşyası)


Matbah Çukurları

Memşalar
Abdullah BAYINDIR 349

379
İşbu kumandada evvelce ta’yîn edilen neferât silah omuza va-
ziyetinde olarak taburlarının 24 metre kadar vasatî ilerisine gidip
kendiliklerinden rahat dururlar. Ordugâhda icab eden emrileri
vermek üzre bir ordugâh kumandanı (mevcut kıt’a zâbitlerinden
en kıdemlisidir.) bulunur. İşbu kumandan çadırını kolay bulunur
bir mahalde kuracağı gibi bütün karakollara dahi mahalline dair
malümat verir. Her bir kıt’a için (piyâde ve topçu taburu ve sü-
vârîalayıilh) ayrıca bir nöbetçi zâbiti ve her bölük içinde bir nöbet-
çi çavuşu ta’yîn edilir. Bunların kâffesi ordugâh nöbetçi zâbitinin
taht-ı kumandasında bulunurlar.
Bunların vazifeleri mesnub oldukalrı kıt’alar dâhilinde icab
eden nizam ve intizamı muhafaza etmek ve nizam karakollarıyla
kıt’âtın herekâtından sonra geride kalmış bulunan eşyaya nezaret
ve ansızın vuku bulacak hareketlerde eşyayı arabalara yükletip
harekete hazır ve müheyyâ olduktan sonra kıt’ât takip eylemek
husûsatıdır. Yola çıkılacak saat evvelce ta’yîn olunmuş ise (kaide-
ten ta’yîn edilir) hareketten bir çarik evvel bir vakt-i fevkla’âde ile
ateşler söndürülür. Karakollar düşmandan tarafa icab eden emni-
yeti muhafaza etmek şartıyla ait oldukları kıt’alara avdet ederler.
Kıt’âta mahsus bilcümle arabalar hayvanları koşulmuş olduğu
halde hareket emri gelinceye kadar oldukları yerlerde kalırlar.

380
4. Açık ordugâhta yemek pişirmek
Nefer kendisine teslim edilen et ve erzakın muğaddî ve leziz ol-
mak şartıyla pişirmeyecek olur ise harpte düöar olunacak mihen-ü
meşakkate tahammül için icab eden kuvvetten günden güne mah-
rum olur. Her bölük için icab eden ateş ocakları bölük tarafından
ta’yîn edilen neferât vasıtasıyla muayyen olan mahalde yapılmalı-
dır. Odun almaya me’mûr edilen neferât alacakları odunları ateş
ocaklarının yanlarına getirip ateş yakarlar. Her bir manganın ne-
feratı birlikte olarak bir garavanada yemek pişirecekleri gibi iktiza
350 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

eden suyu dahi su matralarında muhafaza ederler. Muhârebede


neferata teslim olunacak me’kûlât hazarîdekinden ziyâdedir. Ne-
ferât kendisine teslim olunan me’kûlâtı ne vechle pişireceğini ga-
ravana’ya koyarak ateşe vaz’ etmeden evvel bilmelidir. Et ibtidâ-yı
emrde parçalanıp birçok zaman su içinde durmamak üzre güzelce
su ile yıkanıp temizlenmelidir. Beş yüz gram sığır eti için bir ila bir
buçuk litre su ve 30 gram tuz hesap olunmalıdır. Yemek esnâ-yı ta-
bhta yanmamak için içerisine ara-sıra evvelce bir mahalde ısınmış
sudan vaz’ edilmelidir.
Et, fasulye, bezâlye, mercimek gibi me’kûlâtın tamamıyla piş-
mesi için birkaç saat ve pirinç ile patates için bir saat lazımdır. Su
kaynar kaynamaz yemeği yanmaktan ve is kokmaktan muhafaza
için altındaki ateş yavaş yavaş yanmak üzre azaltılır.

381

Garavanada çok hararet hâsıl etmek için kapağı kapanmalı-


dır. Ucu yarılmış bir odun parçasına güzelce rabt edilen kaşık va-
sıtasıyla etten hâsıl olup suyun üzerine çıkan köpük atılmalıdır.
Etin tahminen birinci def’a kaynayışını müte’âkip derununa pi-
rinç, sebze, tuz, büber gibi şeyler vaz’ olunur ve bunu müteakip
kabukları soyulmuş ve doğranılmış patates tenceresi ateş üzerine
konulur. Su kaynar iken patates üzerine su koymak patatesin geç
pişmesine sebep olur.
Yemek pişirmek için pek az vakit var ise tuz ve biberi konul-
duktan sonra bir miktar soğanla beraber yanmış yağ içinde birkaç
dakika zarfında kızartılır. Kavurma tenekeleri en aşağı yarım saat
kadar kaynamış su içinde durduktan sonra açılmalıdır. Neferât
yemeklerini yedikten sonra garavanayı temizleyip hemen çantaya
bağlamalıdırlar.
Abdullah BAYINDIR 351

ON ÜÇÜNCÜ FASIL
Konaklar Yürüyüş Konakları
1.Konakçılar ile erzak ahz edeceklerin hıdmetleri
Yol yürüyüşlerinde gerek geceyi ve gerek istirahat gününü ge-
çirmek için kıt’ât-ı
Askerîyye evlere yerleşirler. İşte bu gibi konaklara (yürüyüş ko-
nakları) tesmiye olunur. Konak bölükler tarafından evvelce gönde-
rilecek konakçılar vasıtasıyla tertib ve konak ittihaz edilecek hane
sahiplerine i’tâ-yı malümat edilir. Bir bölüğün konakçıları bir ça-
vuşla 2-3 neferden mürekkeptir. İşbu neferât ait oldukları kıt’ât-ı
askerîyenin istirahatını temin edebilmek için her bir şikâyet ve
zahmetten havf etmeyecek derecede emin ve mu’temed kimseler-
den ittihaz olunmalıdır. Konakçı çavuş ve zâbiti tarafından konak-
larda icab eden tertibat hitam bulduktan sonra konakçı neferatı
kıt’a-i askerîyelerin konaklara dühullerinden evvel bir daha ko-
nakları yoklama etmelidirler ki zuhûra gelecek noksanların teda-
riki ve iktiza eden tebeddülâtın icrâsı vaktiyle mümkün olabilsin.

383
Neferatı rutubetli mahzenlerde ve yeni inşa olunmakta bulu-
nan ebniyelerde ikamet ettirmemelidir. Kendi hanesinde ikamet
edecek askerleri başka yerlere yerleştirmeyi arzu eden eksânın inti-
hab edecekleri evlerin behemahal kıt’âtın yerleştiği daire dâhilin-
de olması lazımdır. Her bir manganın neferatı mümkün mertebe
bir semtte eyrleştirilmelidir. Yüzbaşının ikamet edeceği eve yakın
bir borizan ve baş çavuşun yakınında bölüğün sülükcüsü ikamet
ettirilmelidir. Ahurları konaklar gibi gözden geçirip zâbitanın ar-
zuları vechle tehyie ve tedarik etmelidir. Konak dâhilindeki suyun
nerede bulunduğu ve su kuyularının mahalleri ta’yîn edilmelidir.
Konakçılar kıt’âtın konaklara tekarrublerinden evvel istikballeri-
ne giderek manga-manga tertip edilen konağa ilm-u haberlerini
daha yolda iken kendilerine teslim ve neferâtı en kısa yoldan konak
mahalline sevk ettirirler.
352 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Eper konakçıların bir kısmı diğer gün için icab eden konak-
lar tedarik etmek üzre yola çıkmışlar ise konakçılardan geride
kalan başka bir emir ve kıt’âtın mevcutlarında bir tebeddül oup
olmadığına dair malümat aldıklarından ve bölüğün başçavuşuna
gönderdikten sonra diğer konakçıları takip ederler. Bâlâdaki usul
ile konakları tedarik etmeye ahval müsâ’ade etmez ise konak it-
tihaz olunacak mahâll-i meskûneyi kıt’ât-ı askerîyyeye ve bunlar
da mahalle, sokak ve haneleri kendi ma’iyetlerine taksim ederler.
Her bir nefer kendi konağına gitmek üzre kıt’asından ayrılmazdan
evvel yoklama mahalli ile ictimâ’ mahallini (baskın vukû’unda te-
cemmü’ edilecek mahaldir) ve yüzbaşı ile mülazim ve başçavuşla
manga çavuşlarının ve sülükçünün ikamet edecekleri haneleri öğ-
renmelidirler.

384
(ilk önce yüzbaşı ile manga çavuşlarının şifahi ta’rîfi kâfî ise de-
sonraları bizzat haneleri görmelidirler.) her hanede ikamet edecek
olanlara ikamet edilecek hane sahibininismive kaç nefer ikamet
edeceğinimübeyyin verilecek bir konak ilmuhaberi hane sahibi-
ne teslim olunacaktır. Bir hanede ikamet edecek eneferler evvel-i
emirde hane sahibinden hangi mahalde ikamet edeceklerini gös-
termesini talep ederler. Bir evde ikamet edenlerin en kıdemlisi
konak hıdmetini deruhde ederek tüfenk, çanta ve palaskaların
konulacak mahalleri ta’yîn eder. Her bir hanede bulunan neferle-
rin tüfenk ve cephaneleri ateşten uzak ve kuru bir mahalde müc-
temi’an muhafaza edilir. Neferât damda veyahut dama yakın bir
mahalde ikamet ederler iseler orada cephaneler en a’lâ bir surette
muhafaza edilir.
Şayed evlerde muhafaza edilir ise tüfenkleri paslanacağı gibi
cephanenin ateş alması dahi melhuzdur. Neferin eşya-yı sairesi-
ni mahal müsâ’ade ettikçe kışlada olduğu usule tatbikan muhafa-
za edilir. Oda kıdemlisi bulunan nefer mümkün olduğu mertebe
her bir neferin eşyasını bir yerde muhafaza edebilmek üzre elde
mevcut bulunan mahalli münasip bir surette taksim eder. Evvel-i
Abdullah BAYINDIR 353

emirde ıslanmış olan eşyanın hemen kurutulması çaresine bakılıp


ba’dehû tüfenk ve diğer teçhizat-ı askerîyye ile eşya-yı saire veri-
len emir mûcebince Hemen temizlenip kusurları ikmal edilmek
lazımdır.

385
Asker konaklara dâhil oldukta der’akab su içmekten ve sıcak
havalarda pencere ve kapıları açık bulundurmaktan ve tozlu vü-
cutlarını derhal yıkamaktan ve cereyân-ı havâ vukû’a gelen ma-
hallerde oturmaktan mücanebet ve ayak kaplarıyla ayaklara pek
ziyâde dikakt edip soyulmuş ve yara hâsıl olmuş ayakların tedavisi
için icab eden vesaite teşebbüs ve lüzumunda doktora müracaat
etmek elzemdir. Eğer neferata et ve erzak ve ta’yînât-ı saire aynen
teslim olunmakta ise ev sahibinden yalnız döşek, yorgan, yastık el
havlusu ile (dört nefere bir tane) eşyanın konması ve temizlenmesi
için bir mahal ve masa ve yemek pişirmek için iktiza eden kap ile
ateş ve kış mevsiminde evlerde mevcut ise ocak veya sobayı havi
sicak bir oda talep etmeye hakları vardır.
Hiçbir vakitte nemli ve cereyan-ı hava vuku bulan mahallerde
yatılmamalıdır. Temiz ot şüphe ve tehlikeli bulunan yataktan da-
ima iyidir. Eger ta’yînât neferâta aynen verilmeyip de parası hane
sahibine teslmi edilmiş ve bu da yemek pişirmeyi der’uhde etmiş
ise beferatın beher gün sabah ve akşam istihkakı olandan fazla hiç-
bir şey istemeye hakları yoktur. Düşman memalikinde ucuz fiyatla
kahvaltı talep olunabilir. Eğer hane sahibi neferatın istemeye hakkı
olduğu şeyleri vermez ise içlerinden kıdemli itibar edilen nefer ga-
yet nazik ve ciddi bir tarzda hakları olan şeylerin verilmesini ihtar
eder. Eğer hane sahibi buna dahi ehemmiyet vermezse aslâ onun-
la kavga ve gürültü etmemek ve fena söz söylememek üzre konak
kıdemlisi bulunan nefer Hemen manga çvuşuna ve bu dahi bölük
yüzbaşısına bildirir. Mahâll-i meskûne düşman memalikinde ise
ahali ile fikirleri nisbetinde az görüşmek ve her hissettikleri tehli-
keli şeyleri Hemen haber vermek lazımdır.
354 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

386
Eğer ahali hanelerini terke tmiş ve neferata ta’yînât teslim edil-
memiş ise bölük kumandanının müsâ’adesiyle konak kıdemlisi-
nin nezareti tahtında olarak ikitza eden me’kûlât ile elbise, odun,
hıfzıssıhhaya sair şeyler ve arabalar konaklarda teharri olunbilir.
Şayet teharri esnasında evvelce ziyâdece olarak muhafaza edilmiş
erzak vesaire veyahut kıymettar eşya bulunur ise gölüğe göste-
rilmelidir. Neferâtın erzak aynen verilecek ise askerîn konaklara
vusullerinde sıcak yemek yiyebilmek için konakçılar tarafından
muhafız neferlerle her bir hanede ikamet edecek neferatın erzak
gönderilerek hane sahibi tarafından neferatın yemeği ihzar edil-
melidir. Eğer bu usul ile yemek tedarikine ahval müsâ’ade etmez
veyahut erzâkı bile evvelce hane sahibine teslim edilmek müna-
sip görülmezse konakçılar tarafından neferâtın erzakı muhafaza
edilmelidir. Konak edilen köyde askerîn ziyâdece yerleşmesinden
dolayı evlerde yemek pişirmek için kifaey miktarı yer yok ise ha-
neden uzakça olmak üzre bağçede ateş yakılabilir. Anbar, ahur ve
havlilerde sigara içmeye mum, gaz ve sair gibi şeyler (eğer fenar
derininde değilseler) ile dâhillerinde gezmeye müsâ’ade edilmez.
Açık sulara girerek yıkanmak için müsâ’ade-i mahsusa olmak la-
zımdır. Bölüğün dâhilî hıdmetleri kışlalarda olduğu gibidir.
Baskın veya ordu borusundan sonra çalınacak silah başına bo-
rusunda kâffe-i neferât çantalarını arkalarına alarak ictima’ ma-
halline koşmalıdır.

387
2. Uzun müddet için konaklar
Uzun müddet konak edilen mahallerde icab eden hıdmet ve
nizam ve intizam ahvâle göre olup lüzum görünen tebeddülden
sonra kışlalar dâhilinde olduğunun aynıdır. Konaklarda neferatın
tavr-u hareketleri şehir dâhilinde olduğu gibi olup müsâ’ade istih-
sal etmedikçe hiçbir nefer konak mahallini terk edemeyecektir.
Her bir hanede ikamet eden neferatın vazifeleri yürüyüş konak-
larında olduğu gibi olup ziyâde miktarda neferât ile ikamet edilen
Abdullah BAYINDIR 355

haneler ekseriyetle temizlenip havalandırmak ve yatak için tahsis


edilen otlar her gün bir tarafa kaldırılarak odalar temizlenmek
icab eder. Bu gibi konaklarda neferât konak edilen hanelerin kâffe-
sini öğrenecekleri gibi yüzbaşı ve bölük zâbitanı doktor ve sülükçü
ile sanayi’ neferatının oturmakta olduğu haneler şehir dâhilinde
olduğu gibi herkesce malüm olmalıdır. Bölüğün mensub olduğu
kıt’a erkânı bölükle birlikte konak etmiş ise erkân mensub zâbitan
ile me’mûrların ikamet ettikleri mahalleri neferata öğretmelidir.
Zâbitan başçavuş ve borizan ile me’mûrîn-i sairenin konakları ka-
pılarına yazılı tahtalar asarak veyahut ot demetleri konarak işaret
edilmelidir.

388
Konağın mahreclerinde konakta hangi kıt’anın ikamet ettiğini
mübeyyin tahta ile yolların istikametlerini bildirir işaret tahtası
bulundurulmalıdır. Esliha ve teçhizat-i askerîyye ile melbûsât-i as-
kerîyyenin hüsn-i halde bulundurulmasına kışlalarda olduğu gibi
dikkat olunacaktır.
3. Düşman yakınındaki konaklar
Bu gibi konaklarda neferât giyinmiş ve tüfenk ve palaskalar
tamamıyla hazırlanmış ve iantalar yerleşmiş olduğu halde yanla-
rında bulunmak üzre hanelerde duracakları gibi düşman ansızın
köyün dâhiline girer ise hanenin kapısını kapamak ve baskın bo-
rusunda gürültü ederek arkadaşlarını uyandırmak için her büyük
hanenin önünde bir tek nöbetçi ta’yîn etmek ve bundan başka her
bir ebniyede ışıkla beraber münâvebe ile beklemek üzre bir nöbetçi
bulundurmak lazımdır. Baskın için ordu borusunu müteakip bas-
kın borusu ve trenpeteleri dahi bu zamana mahsus havayı çalarlar.
Düşmanın birdenbire zuhûrunda bir tehlike vuku’u melhuz ise her
bir karakol bir emir beklemeksizin bizzat baskın işaretini verir ise
de ka’ideten konak kumandanı bu husûsiçin icab eden emri vere-
cektir. Bu gibi konaklarda her bir zaman boru isti’mâl etmeksizin
verilecek herhangi bir emir ile gürültüsüzce serî’an toplanabilme-
ye hazır ve müheyyâ bulunulmalıdır.
356 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

389
Eğer düşman ilerleyerek köye ziyâdesiyle yakın gelmiş ise
düşman gelmekte olduğu cihetle en yakın bulunanlar düşmanın
tehdit etmekte olduğu yolları zapt ve müdafaa ederler. Düşman
baskın ederek köye girmiş ise her hanede bulunan neferât evvelc
etehyi’e edilmiş husûsi muvâsala yollarıyla bağçelerden geçerek ic-
tima’ mahalline vâsıl olmaya gayret ederler. Eğer yalnız düşman
süvârîsi baskın ederek köye girmiş ise neferât bulundukları evleri
veya bağçeleri müdafaa ederek mezkûrsüvârîyi köyü terk etmeye
mecbur ederler. Eğer düşmana pek yakın olarak konulmuş ise bü-
yük kıt’alar teşkil ederek (teyakkuzhanelere) cesîm ebniye ve an-
barlara müctemi’an yerleşmelidir. Bu husûs için kârgir ebniyeler
pek münasiptir.
4. Konaklarda karakol hıdemâtı
Asker düşmana pek yakın olarak konaklara yerleşmiş ise ara-
ziye ve edilen tehdide nazaran konak karakoluyla nizam kara-
kolları çıkarılacaktır. Konak karakolları yolların mahreci ilerisi
yakınında yerleştirilir. Kâffe-i yolların mahrecinde ve düşman
görünmeksizin tekarrub etmesine müsait devrelerde ve ilerideki
arazide mevcut noktalar çavuş ve postaları veyahut çifte nöbetçi ile
tutulmalıdır. İcab eder ise köyün harici ilerisine ve etrafa nezaret-i
kâmilesi olan noktalara ya karakol veya rasad için nöbetçiler ta’yîn
etmek münasiptir.

390
İşbu konak karakollarıyla nöbetçiler açık ordugâh karakollarıy-
la nöbetçilerin mükellef oldukları vazifelerle muvazafdırlar. Yolla-
rın mahrecinde duran nöbetçiler bulundukları yolun nereye git-
mekte olduğu ve önlerinde bulunan birinci köyün simini ve bizim
taraf askerîyle işgal edilip edilmediğini ve düşmanın bulunduğu
istikameti bilmelidirler. Bundan başka köye gelecek âmirlerle emir
çavuşlarına hangi kıt’a-i askerîyenin köyde ikamet ettiğini ve zâbi-
tanıyla kumandanının kimler olduğunu ve ikamet ettikleri hane-
Abdullah BAYINDIR 357

leri bilip söylemeye muktedir olmalıdırlar. Top ve tüfenk sesi işitil-


diği ve işaret için kullanılan meş’aleler yandığı veyahut hanelerde
yangın olduğu ve diğer köylerde baskın ve etrafta nazar-ı dikkati
celb eder haller vuku bulduğu zaman nöbetçiler mensub olduğu
karakollara haber verirler. Nöbetçiler düşmanın tekarrub etmekte
olduğunu görünce hemen üzerine ateş ederek haber verirler. Eğer
yolların barikad ve parmaklık ve bu misillü şeyler ile kapatılması
mümkün ise nöbetçiler tarafından ve karakolların düşmanın ge-
leceği yolları nihate derecede müdafaa etmeleri elzemdir. Yalnız
keşşafların geriye çıkmalarına mahsus ve icabında serî’an kapatı-
lacak vechle bir aralık bırakılmalıdır. Nizam karakolları ekseriyet-
le ikamet edilen köyün vasatında yerleşerek köy ve kasaba ve şehir
dâhilinde iktiza eden nizam ve intizam ve zabt-u rabtı muhafaza
ederler. Bir meskûn mahalde ikamet eden askerlerin kâffesi konak
kumandanı namıyla bir kumandanın emri altında bulunurlar ve
ma’iyyetine ona mu’âvenet etmek üzre bir nöbetçi zâbiti ve devriye
zâbitleri verilir.

391
Her bir kıt’aya mahsus nöbetçi zâbitiyle çavuşu konak kuman-
danı tarafından yapılan kâffe-i tertibatı mensub oldukları kıt’alara
ait daire dâhilinde icrâ ettirmelidir. Bizzat karakol ile nöbetçilerin
vazifeleri hazarîde bir şehirde bulunan karakol ve nöbetçilerinin
vazifelerinin aynıdır.
Kafile sevki
Kafile sevkinde her bir çavuş veya nefere mu’ayyen miktarda
araba verilir. Bunların vazifeleri arabaların birbirlerini mu’ayyen
olan mesafe ile takip etmelerine ve nizam üzre mevcut olmasına
dikkat etmektir. Şayed arabalardan biri kırılır ise Hemen yolun
kenarına nakledilerek diğer arabaların yürüyüşleri tehsil edilir ve
arabanın ta’miri için icab eden neferât dahi geriye bırakılır. Şayed
bir mahalde gecelenecek olur ise gerek araba ve gerek eşyanın mu-
hafzası için icab eden nöbetçiler ta’yîn olunmalıdır. Harpte eşya-
358 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

nın acele olarak nakli için ahaliden hayvan ve araba tedarik olunup
da konak mahalline varılır ise geriden gelecek eşya vâsıl olmadıkça
tedarik edilmiş bulunan hayvan ve arabalar geriye gönderilmez.
Düşmanın bulunduğu bir havalide cebhane ve eşya-yı askerîyye
nakli için tertib edilen büyük bir kafilenin muhafazasına me’mûr
kıt’anın tertibatı bervech-i âtîdir:

392
İşbu kıt’a pişdar ve dümdar teşkil edeceği ve canibdarlık vazi-
fesini îfâ etmek üzre keşşaf çıkaracağı gibi iktiza eden sukûnet ve
nizam ve intizamın muhafazası için dahi arabaların yanına birkaç
nefer dahi bırakıp kısm-ı diğerini cem’iyetli olarak bulundurma-
lıdır. Muhafız neferler düşman tarafından bir hücum vukuunda
arabaları sevke me’mûr olan neferlerin (arabacılar) arabalara ko-
şulan hayvanları alıp savuşmamalarına dikkat ve yalnız yakınında
arabaları muhafaza edecek bir mahal var ise oraya kemal-i sukûnet
ve intizam ile gidilmek için misaade edilir. Bavut kafilesinde diğer
kafilelerde icab eden tedabirden başka husûsi olarak ateş almağa
salih bulunan her şeyden sakınmak gerek muhafaza ve gerek sev-
ke me’mûr neferler tarafından tütün içmemek ve tsadüf edecekleri
kâffe-i ahaliyi dahi bu husûsta men’ etmek ve hiçbir vakitte kal-
dırımlar üzerinden arabaları sür’atle hareket ettirmemek ve ara-
balardan barut dökülüp dökülmediğine dikakt etmek gibi şeylere
ehemmiyet vermek icab eder.
Şayed arabaların birinden barut dökülecek olur ise hemen ol
araba durdurulup boşadılarak noksanı ikmal edildikten sonra be-
tekrar doldurulur. Eğer bir mahalde durulacak veyahut gecelene-
cek olur ise mutlaka meskûn mahallerden 240-400 metre uzakta
hızâya alınarak durulur. Arabalardan fıçılar çıkarılır veya araba-
lara doldurulur iken altları çivili olan kunduraları çıkarmak ve fı-
çılar taşınır veya kaldırılır iken gayet dikkatli bulunmak lazımdır.
Fıçılar aslâ yucarlanarak bir mahalden diğer mahalle naklolunma-
malıdır.
Abdullah BAYINDIR 359

393
Esir kafilesini sevke me’mûr olan zâbit esirlere her kim kaçacak
olur ise kurşuna dizileceğini ihbar etmelidir. Münferid esir veya
mahpus sevkinde muhafızlar arkadan ve böyle büyük bir cem’i-
yetin sevkinde her iki taraftan giderler. Bir esirin firarında bütün
muhafaza neferlerinin arkası sıra koşmasıyla diğer esirlerin firarı-
na dahi meydan verilmemek maksadıyla her bir muhafıza mu’ay-
yen bir mikdar esir teslim olunmalıdır.
Her bir mola zamanında muhafızlar esirlerin yakınında durup
bir kısmı esirlere nezaret etmekte iken diğer kısmı istirahat eder.
Esir kafilesi birkaç gün yoldas kalacağı ve gecelenecek mahaller-
de husûsi muhafızlar mevcut bulunmadığı takdirde sevke me’mûr
kıt’a tarafından iktiza eden muhafaza tedbiri icrâ edilir. Mahpus-
lar kafilesiyle bir mahalde gecelenecek ise mahpuslar ol mahalde
mevcut askerî kumandanına ve bu mevcut değilse köy muhtarına
teslim olunurlar. Eğer mahpuslardan biri yolda hastalanır ise en
yakın bulunan şehir veya kasabada mevcut doktora muayene et-
tirilip şayed yürümeye iktidarı olmadığı doktor tarafından ifade
edilir ise köyün muhtarı vasıtasıyla tedarik ettirilecek araba ile bir-
likte getirilir. Doktod tarafından verilen rapor kafile kumandanı
tarafından icabında gösterilmek üzre muhafaza olunmalıdır. Eğer
köy muhtarı araba tedarik edemediği veyahud hastanın araba ile
nakli mümkün olamadığı takdirde hasta nefer sened-i kavî tah-
tında olarak ol mahallin muhtarına (en büyüğüne) teslim olunur.
Mahpuslardan bir neferin firarında hemen civar bulunan hükü-
met-i mahalliyyeye gerek şifâhen ve gerek tahrîren malümat veril-
melidir.

394
Tekâlîf-i harbiyye tarhi
Düşman memaliki dâhilinde kıt’ât-ı askerîyeye icab eden eşya-
nın hiçbir vechle tedariki mümkün olamadığı zaman civar bulu-
nan meskûn mahallere müfrezeler gönderilerek erzak ve ot ve nak-
360 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

liye arabaları ve melbûsât cel ve cem’ edilir. Müfreze kumandanı


meskûn mahallere vardıkta ol mahallin me’mûrlarına taleb ettiği
eşyayı tedarik ettirir.
Eğer hükümet me’mûrları kabul etmezler ise kıt’alar tefrikiyle
eşya tehyi’e ve tedarik için bakkal dükkânlarına gönderildiği es-
nada müfrezenin kısm-ı küllîsi köyün içinde bir açık mahalde si-
lah başında olarak müctemi’an bulundurulur. Büyük olan meskûn
mahallerde ekseriyetle zenginler bulunacağından husûsi olarak bu
gibilerinden matlûb edilen eşya tedarik edilip fakir olanlara mer-
hamet edilmelidir. Meskûn mahallere gönderilecek neferler aslâ
teker-teker dolaşmayıp birlikte olarak bir mahalden diğer mahalle
giderler. Eğer ahali yerlerini terk etmemiş iseler neferât matlûb edi-
len eşyanın vermelerini ve tecemmu’ mahalline götürmelerini on-
lara ihtar ederler. Şayed matlûb edilen eşyayı kendi rızalarıyla ver-
mezler ise veyahut firar etmişler ise bizzat neferât haneleri teharrî
ederek istedikleri eşyayı tedarik ederler. Müstelzim-i mücâzât olan
kırıp yıkmak, para taleb etmek gibi harekât-ı nâlâyıka kat’iyyen
memnû’dur.
Köy düşmana pek yakın olduğu veyahut ahalisi düşman efkâ-
rında bulunduğu takdirde düşman baskınına uğramamak ve ahali
eşyasını kaçırmamak için eşya tedarik edilir iken müfreze köyün
etrafını nöbetçiler ile ihata ve ve matlûb edilecek eşya dahi sür’atle
tedarik edilmelidir. Bu misillü bir me’mûriyetin veyahut umumi-
yetle herhangi bir vazifenin îfâsı için düşman yakınında veyahut
ahalisi düşman efkârında bulunan havalide bir köyde geceyi geçir-
meye mecburiyet hâsıl olur ise düşmana haber vermemek veyahut
bir hainlik vuku’a gelmemek için neferâtı müctemi’an ve elbisele-
rini giymiş oldukları halde, tutmak ve lüzumu kadar nöbetçiler çı-
karıp hükümet-i mahalliyyeden veyahut ahalinin ileri gelenlerin-
den birkaç kimseyi birlikte bulundurmak lazımdır
Abdullah BAYINDIR 361

1
Satır Sahife Hatâ Savâb

11 4 edilecek edilecek
21 7 mâfevkın meyânında mâfevkı yanın-
da
22 7 hadce irtifâ’ menâsıba irtifâ’
15 9 tehlikeye bir tehlikeye
1 12 sîb sebeb
3 28 yabdırıp yaptırıp
10 51 levhası levhasını
17 56 tüfengin tüfenginin
4 96 pelki pisliği
2 106 uzun üzerine
12 125 tabiisini tabiiyyesini
11 136 başlatılmaı başlanmalı
3 136 edemeyim edeyim
19 140 mecmû’ mecmû’unun
23 156 metreye metre
13 158 7, 6, 600 martinlerel 7,6
ve 600
22 158 nişan endaht endaht
5 159 âteşînin ateşinin
3 161 olması için olunması için
3 165 avcı ateş avcı ateşi
21 128 intizamını intizamı
B
Satır Sahife Hatâ Savâb
4 183 endaht endahtı
12 188 bilinecek bilecek
14 189 ucunun üç bin
16 211 hapsedenler hapsedilenler
10 223 olup olmayıp
18 228 iki yüze iki yüz
362 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

19 234 mahsusa mahsusası


2 236 yarım sağ yarım sol
2 236 yarım sol yarım sağ
10 251 mevaki’ mevani’
6 253 yarnarken yanarken
21 253 istikade istifade
6 258 hattı hattını
1 265 dağnık dağınık
2 278 tehyie tehiye
3 283 umuz omuz
8 286 ecnebiyelere ecnebilere
15 295 olmazdan olunmazda
9 296 ipliği ipliğini
11 297 edilir ise edilir ise de
17 301 umuza omuza
C
5 310 neferât neferat
8 332 dikilmelidir dinlemelidir
20 334 kılıncaya kalıncaya
4 335 şey şey
17 336 şey şey
20 344 tahmina tahmînen
10 245 vermeniri vermenizi
22 346 tebli tebliğ
2 347 nizamında nizamda
6 353 cıblak çıplak
15 356 veya sair veya sair ile
3 358 kıt’a kıt’a-i
15 258 manglar mâni’ler
22 366 emniyeti emniyetli
12 379 ikinci ikincisi
21 379 erilen edilen
10 400 çalınıyor ise çalınır ise
Abdullah BAYINDIR 363

5 404 çadırını çadırı


14 407 kıt’a-i kıt’ât
14 407 askerîyelerin askerîyenin
17 409 palaskaların palaska
SONUÇ
Devletler de İnsan gibidir. Doğar, büyür ve ölürler. Nasıl ki bir
insanın yaşamını sürdürebilmesi için gerekli ihtiyaçlar hiyerarşi-
si varsa devletlerinde kendine has ihtiyaçlar hiyerarşisi vardır. Bu
bağlamda bir devletin ayakta durabilmesi için gerekli temel daya-
nak noktaları zarûriyet oluşturmaktadır. Devletin bu zaruri nokta-
larından herhangi birisinin zarar görmesi onun sağlığında olum-
suz tepkimelere yol açar. Şayet sağlığına dikkat edip kendini hemen
iyileştirmezse hastalanarak ömrünü kısaltabilir. Üstelik bu hastalık
ölümcül boyutlara tırmanarak devletin varlığına son verebilir.
Devletler siyasi anlamda sıhhatini kaybetmeye başladıkların-
dan itibaren eski hallerine kavuşabilmesi için etkili reçetelere ihti-
yaç duyar. Bu durumda devreye etkili ve hızlı çözümler üretebilen
yönetim sınıfı ve daha önceden varlığını sürdüren kurumlar girer.
Burada hasta, devlet; kurum, hastane; yönetici sınıfları ise dok-
tor rolünü üstlenir. Devletin bütün organlarıyla sağlıklı ve dinç
olması, her türlü hastalıkla baş edebilmesi anlamına gelir. Aynı
zamanda devlet, oluşturmuş olduğu kurumları canlı ve sağlıklı
tutabilmek için bütün gayretini ve samimiyetini esirgemeden feda
edebilmelidir. Aksi durumlarda devlet işlerliği zayıflayarak güçsüz
duruma düşecek ve bir süre sonra da işlevsiz hale gelecektir.
Verilen benzetme örneği üzerinden Osmanlı Devleti’ni de yaş-
lı ve hastalanmaya başlayan bir insana benzetmek yanlış olmaz.
Neticede üzerinde durulan dönem bağlamında bakıldığında ku-
rumların artık işlemlerini yerine getiremeyip devlete zarar veren
noktaya geldiğini söylemek gerekir. Birçok alanda bu durum yaşa-
nırken özellikle askeri alanda yaşanan olumsuzluklar devletin güç
kaybetmesine sebep olmuştur.
17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin ekonomisindeki bozulmalar
beraberinde birçok alanda zayıflama ve bozulmayı da getirmişti.
Devlet teşkilatlanmasının ve eş zamanlı olarak pek çok kurumun
kendini yenileyememesi ve bunun sonucu olarak da Batı karşısın-
daki üstünlüğün kaybedilmesi kısır bir döngü olarak birkaç asır
366 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

devam etti. Devlet yönetimi bu duruma çareler bulmakta zorlan-


mış bir süre sonra da tamamen bu yeteneğini kaybetmişti.
Batılı devletlerin ekonomide ve eğitim kurumlarındaki geliş-
meleri, Osmanlı devletinin savaş meydanlarında aldığı galibiyet
sayısını azaltmaya başlamıştı. Zira Batı’daki bu ekonomik geliş-
meler askeri alanda da yenilikleri beraberinde getirmiş ve askeri
teknoloji gelişimler Osmanlı ordusunun önüne geçmişti. Askeri
üstünlüğünü yitirerek savaşları kaybetmeye başlayan Osman-
lı Devlet yöneticileri, özellikle askeri alanda reform çalışmaları
yapmayı zaruri görmüşlerdir. Yapılan reformlar başlangıçta yama
misali gerek görülen yerlere uygulanırken zamanla bu durum mo-
dernleşme yolunda köklü değişiklikler şeklinde yönünü değiştir-
miştir. Osmanlı modernleşmesinin askerî alanda başlamasının
gerekçeleri de bu şekilde açıklanabilir.
1718’de başlayan Lale Devri dönemi ile Osmanlı Devleti, bün-
yesinde daha önce görülmeyen yenilik hareketlerini bu tarihten
itibaren başlatacaktır. İlerleyen zaman diliminde, bu yenilik hare-
ketleri bazı kurumların kapatılmasına yol açarken; bazılarının ise
köklü değişiklik geçirmesine neden olacaktır.
Gerek eğitim gerek askeri gerekse de diğer devlet kurumların-
da yaşanan köklü değişim süreci, tarih sahnesinde unutulmaya-
cak olayları da beraberinde getirmiştir. Elbette her köklü değişim
sancılı süreçler geçirerek meydana gelmektedir. Lale Devri’ne de
damga vuran özellikle ekonomik değişimler, devletin aşırı derece-
de israf etmesine yol açmıştır. Öyle ki bu döneme ismini veren lale
ticaretinin artması ve lale soğanına olan rağbet fahiş fiyatları gün-
deme getirmiştir. Bu durum devletin ekonomik anlamda zayıfla-
masına sebep olurken askeri düzenini de zedelemiştir. Sözü edilen
ekonomik dalgalanmanın dengesizleştirdiği Yeniçeri Ocağı bu
durumu fırsata çevirmiş ve kendi içinde bozulmalara yol açmıştır.
Bilhassa askerî alanda değişiklikler yapılması taraftarı olan III.
Selim, kendi döneminde yeni askerî okullar açıp modern eğitim
sistemi üzerinde durmuştur. Bu dönemde bozulmuş olan Yeniçeri
Abdullah BAYINDIR 367

Ocağı’nın dışında daha sistemli bir askerî ordunun kurulması yo-


lunda çalışmalara girişmiştir. Bütün bu ıslahat çalışmalarının adı
Nizam-ı Cedid olarak tarihe geçmiştir.
III. Selim döneminin dışında Osmanlı Devleti Sultanı II. Mah-
mut döneminde de ağırlıklı olarak askerî alanda modernleşme ça-
lışmaları yapılmıştır. Daha çok Batının eğitim tekniklerine ağırlık
verildiği II. Mahmut döneminin şartları gereği yüksek okullar, mü-
hendishaneler, tıbbiye mektepleri ve harbiye gibi okullar açılmıştır.
Sonraki süreçte Osmanlı devletindeki gelişmeler Tanzimat dö-
nemine kadar tekdüze şekilde devam etse de Sultan II. Abdülme-
cid ile gelen Tanzimat dönemi, Osmanlı devletindeki değişimin
yönünü tamamen Batıya çevirmiştir.
Çalışmamızda transkripsiyonunu yapmış olduğumuz Hicri
1310-Miladi 1892-93 yılında kaleme alınmış bu eserde Osmanlı
Devleti’nde piyade sınıfı askerlerin eğitimi ile ilgili bilgiler veril-
mektedir. Bu anlamda eser o dönemdeki askerî eğitimle ilgili ma-
lumat açısından fikir sahibi olmak için değerli bir kaynak niteliği
oluşturmaktadır.
KAYNAKLAR
Adıvar, A. (1970). Osmanlı Türklerinde Bilim, Remzi Kitabevi, İs-
tanbul.
Afyoncu, E., Önal, A. & Demir, U. (2010). Osmanlı İmparatorluğu’n-
da Askeri İsyanlar ve Darbeler, Yeditepe Yayınevi, İstanbul.
Akçura, Y. (1988). Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve
XIX. Asırlarda), TTK, Ankara.
Aktepe, M. M. (1988). “Abdülhamid I”. TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.1, s.213-216.
Alkan, M. Ö. (1996). Ölçülebilir Veriler Işığında Tanzimat Sonrası
Osmanlı Modernleşmesi, (Basılmamış Doktora Tezi), İÜ. Sos-
yal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Alphonse De Lamartine (2011). Osmanlı Tarihi. (Çev.: Bayram, S.),
Kapı Yay., İstanbul.
Askerî Teşkilat-ı Sıhhıye-i Baytariye Nizamnamesi, Düstur, 2. Ter-
tip, C. III, s. 643-652.
Aslan, S. (2004). “Yeniçeri ve Kapıkulu Süvarilerinin İsyanlarına
İlişkin Bir Analiz”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs. C. 28,
No.1, s. 89-101.
Aydın, M. (1994). “Doksanüç Harbi”. TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.9, s.498-499.
Aydın, M. (2018). “1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında Avusturya Dip-
lomasisi”, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 5(18), s.151-182.
Aydüz, S. (1997). “Lâle Devri’nde Yapılan İlmî Faaliyetler”, Dîvân:
İlmî Araştırmalar, 2(3), İstanbul, s. 143-170.
Baharçiçek, A. & Ağır, O. (2015). “Kırım’ın Rusya Federasyonu’na
Bağlanmasının Rusya’ya Komşu Ülkelere Olası Etkileri.”, Aka-
demik Bakış Dergisi, S.52, s.29-47.
Baron De Tott, (1785). Mémoires Du Baron De Tott Sur Les Tur-
cs et Les Tartares, Amsterdam, (Çev.: Uzmen, M. R., (1970).
Türkler 18. Yüzyılda Türkler ve Tatarlara Dair Hatıralar. Ter-
cüman Yay., 1001 Temel Eser, İstanbul.
370 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Başar, A. (2010). “Kırımda Rus Kolonizasyonu”. Karadeniz Araştır-


maları, C. 6, S. 24, Ankara, s. 9-42.
Bayındır, A. (2018). “Osmanlı Devletinde Piyade Sınıfı Askerlerin
Eğitimi”, Tarih ve Gelecek Dergisi, 4(3), s. 119-138.
Baykara, T. (1990). “Yeniçeri Ocağı’nın Kaldırılmasının Sosyal So-
nuçları”, Sultan II. Mahmut ve Reformları Semineri, 28-30 Ha-
ziran 1989, Bildiriler, İstanbul, s. 147-155.
Berkes, N. (2018). Türkiye’de Çağdaşlaşma. Yapı Kredi Yay., İstanbul.
Beydilli, K. (1989). “Alemdar Mustafa Paşa”, TDV İslâm Ansiklope-
disi, C.2, s.364-365.
Beydilli, K. (1997). “ Halil Hamîd Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.15, s.316-318.
Beydilli, K. (2002). “Küçük Kaynarca Antlaşması”, TDV İslâm An-
siklopedisi, C.26, s.524-527.
Beydilli, K. (2003). “Mahmud II”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.27,
s.352-357.
Beydilli, K. (2006). “Mustafa III”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.31,
s.280-283.
Beydilli, K. (2006). “Mühendishâne-i Bahrî-ı Hümâyun”, TDV İs-
lâm Ansiklopedisi, C.31, s.514-516.
Beydilli, K. (2012). “Vak’a-i Hayriyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.42, s.454-457.
Beydilli, K. (2013). “Yaş Antlaşması”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.43, s.343-347.
Beydilli, K. (2013). “Ziştovi Antlaşması”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.44, s.467-472.
Beydilli, K. (1995). Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendis-
hâne, Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi (1776-1826),
Eren Yay., İstanbul.
Beydilli, K. (2009). “Selim III”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.36,
s.420-425 Beydilli, K. (2001). “Kabakçı İsyanı”. TDV İslâm
Ansiklopedisi, C.24, s.8-9.
Abdullah BAYINDIR 371

Bilge, M. L. (1989). “Akkirman”. TDV İslâm Ansiklopedisi, C.2,


s.269-270.
Copeaux, E. (1998). Tarih Ders Kitaplarında (1931-1993) Türk Ta-
rih Tezinden Türk-İslam Sentezine, Tarih Vakfı Yay., İstanbul.
Çağatay, N. (1995). “Tanzimat ve Türk Eğitim Sistemi” Mustafa
Reşit Paşa ve Dönemi Semineri Bildiriler, TTK, Ankara.
Çam, Y. (1991). Atatürk’ün Okuduğu Dönemde Askerî Okullar,
Rüşdiye, İdâdî, Harbiye (1892/ 1902), Genel Kurmay Basıme-
vi, Ankara.
Doğan, M. (1999). 18. Yüzyıl Osmanlı Askeri Islahatları: 1703-
1789, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). Hacettepe Üniversi-
tesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı. Ankara.
Er, H. (2000). Osmanlı Devletinde Çağdaşlaşma ve Eğitim, Rağbet
Yay., İstanbul.
Ergin, O. (1977). Türk Maarif Tarihi, C. II, Eser Kültür Yay., İstanbul.
Ergün, M. (1999). II. Meşrutiyet Dönemi (1908-1914)’de Askerî
Eğitim Kurumları ve Harbiye, Türk Tarihinde Harbiye, K.H.O.
Basımevi, Ankara.
Esat, M. Mirat-ı Mekteb-i Harbiye, İstanbul, 1310, s. 11.
Eyice, S. (1992). “Bender Kalesi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.5,
s.431-432.
Fığlalı, E. R. (1993). Çağımızda İtikâdi İslâm Mezhebleri, Selçuk
Yay., Ankara.
Findley, C. (1994). Osmanlı Devletinde Bürokratik Reform, İz Yay.,
İstanbul.
Géza Dávıd. (1992). “ François Baron De Tott”, TDV İslâm Ansik-
lopedisi, C.5, s.83-84.
Gökbilgin, T. (1993). “Nizâm-ı Cedîd”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.9, s.310-312.
Gül. A. (2020). 18. Yüzyılda Yeniçeri Teşkilatı. (Basılmamış Yük-
sek Lisans Tezi). Atatürk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Erzurum.
372 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Güler, Z. (2007). Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der


Goltz Paşa’nın Rolü. (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Mersin
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin.
Haniğoğlu, Ş. M. (2004). “Meşrutiyet”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.29, s.388-393.
İhsanoğlu, E. (1992). “Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Os-
manlı Bilim ve Eğitim ve Anlayışı”, 150. Yılında Tanzimat,
TTK, Ankara.
İlgürel, M. (Aralık 1951). “Yeniçeriler”, İA, C.13, s. 385-395.
İnalcık, H. (2001). “Kanun”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.24, s.324-
327.
Kara, E. (2001). Mu’tezile Ekolüne Göre İyiliği Emretmek Kötülüğü
Yasaklamak İlkesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Süley-
man Demirel Üniversitesi, Isparta.
Karal, E. Z. (1995). Osmanlı Tarihi, Nizam-ı Cedid ve Tanzimat De-
virleri, C. 5, TTK, Ankara.
Kaymakam Nâsır ve Mustafa Râgıb. (1310/1892-93). Piyade Sını-
fına Mahsus Dâhiliyye ve Seferiyyeden Mevâdd-i Mücmeleyi
Hâvî Ma’lûmât Ve Terbiye-i Askeriyye, Harp Okulu Matbaası.
Kılıçbay, M. A. (1985). “Osmanlı Batılaşması” Tanzimat’tan Cum-
huriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.1, İstanbul.
Kocaoğlu, M. (1997). “Kavalalı Mehmet Ali Paşa İsyanı (1831-
1841) ve Sonuçları”, Biliğ, S. 4, Ankara, s. 61-69.
Koçaş, S. “Yeniçeri Ocağı Nasıl Kuruldu ve Niçin Kaldırıldı”, Re-
simli Tarih Mecmuası, S. 24, s. 163-166.
Kodaman, B. (1999). Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, TTK, An-
kara.
Kurtaran, U. (2015). “Osmanlı Prusya İlişkilerinin Gelişiminde
Prusya Elçisi Karl Adolf Von Rexin’in Faaliyetleri (1755-
1761)”, Uluslararası İlişkiler, 12(47), s. 115-131.
Kurtcephe, İ.& Balcıoğlu, M. (1991). Kara Harp Okulu Tarihi,
K.H.O. Basımevi, Ankara.
Abdullah BAYINDIR 373

Kutluoğlu, M. H. (2002). “Kavalalı Mehmed Ali Paşa”, TDV İslâm


Ansiklopedisi, C.25, s.62-65.
Küçük, C. (1988). “Abdülhamid II”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.1,
s.216-224.
Küçük, C. (2006). “Murad V”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.31,
s.183-185.
Kütükoğlu, M. S. (2000). “İrâde-i Seniyye”, TDV İslâm Ansiklopedi-
si, C.22, s.391-392.
Lewis, B. (1995). Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev.: Kıratlı, M.),
TTK, Ankara.
Mumcu. A. (1994). “Dîvân-ı Hümâyun”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.9, s.430-432.
Nizamoğlu, Y. (2014). “Çanakkale Savaşları Komutanlarından
Esat Paşa’nın (Bülkat) Balkan Savaşları Sonuna Kadar Olan
Hayatı”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S.16, s.1-34.
Onhan, M. E. (2018). Sosyal ve Ekonomik Açıdan Yeniçeri Ocağı’nın
Kaldırılması, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Karamanoğlu
Mehmet Bey Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İktisat
ABD, Karaman.
Ortaylı, İ. (2016). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Timaş Yay., İs-
tanbul.
Ortaylı, İ. (2017). Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Ti-
maş Yay., İstanbul.
Oytun N. (2002). II. Abdülhamid Dönemi Eğitim Politikasının İz-
mir’e Yansımaları, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz
Eylül Üniversitesi, Eğitim Enstitüsü. İzmir.
Öz, M. (1990).” Yeniçeri Ocağının Lağvından Sonra Osmanlı Ordu-
sundaki Gelişmeler”. Askeri Tarih Bülteni, S. 29, Ankara, s. 14.
Özcan, A. (1991). “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye”, TDV İs-
lâm Ansiklopedisi, C.3, s.457-458.
Özcan, A. (1997). “Harbiye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.16, s.115-
119
374 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ

Özcan, A. (1998). “Humbaracı Ahmed Paşa”, TDV İslâm Ansiklo-


pedisi, C.18, s.351-353.
Özcan, A. (2001). “Karlofça Antlaşması”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.24, s.504-507.
Özcan, A. (2003). “Lâle Devri”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.27,
s.81-84.
Özcan, A. (2009). “Sekbân-ı Cedîd”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.36, s.328-329.
Özdemir, F. (2012). Defterdar Mehmed Şerif Efendi’nin Layihası-
nın Nizam-ı Cedid Islahatlarındaki Rolü, (Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi), Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Tarih ABD, Trabzon.
Özsezer, M. & Özkul, A. E. (2019). “Siyasi İktidarların Tarih Ders
Kitaplarına Etkisi Bağlamında Kıbrıs Türk Toplumunda
Yazılan Tarih Kitaplarının İncelenmesi (1974-2016)”, Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, (45), s.143-165.
Öztürk, C. (2000). “İdâdî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.21, s.464-466.
Salnâme-i Askerî (1870)-(1888). İstanbul.
Sarıoğlu, M. (2007). “Osmanlı Eğitim Reformcularından Selim Sa-
bit Efendinin Muhtasar Tarihi Osmanî Kitabının Tarih Eğiti-
mi İçindeki Yeri”. Eğitim Bilim Toplum, C. 5, S. 19, Ankara, s.
52-65.
Sertkaya,O. F. (2006). “Kırım’ın Rusya’ya İlhakına Dair 17 Ekim
1783 Tarihli ve Knez Grigori Potemkin İmzalı Osmanlı Türk-
çesiyle Yazılmış Ferman”, S. 11, s. 13-18.
Sünerin. E. (2011). III. Selim Dönemi Islahat Hareketlerinin Gemlik
Tersanesi’ne Yansımaları, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),
Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih ABD,
Bursa, s. 21-25.
Şahin, M. (1999). “Osmanlı Devletinde Yabancı Uzmanlar Aracılı-
ğıyla Batılılaşma Çabaları”, Milli Eğitim Dergisi, S. 143, s. (?).
Tekeli, İ. (1980). Toplumsal Dönüşüm ve Eğitim Tarihi Üzerine Ko-
nuşmalar, Mimarlar Odası Yay., Ankara.
Abdullah BAYINDIR 375

Tunç, S. (2018). “Osmanlı Sultanı III. Selim’den Fransa Kralı XVI.


Louıs’e Bir Nâme-ı Humâyûn”, Akdeniz Üniversitesi İnsani Bi-
limler Dergisi, 8(1), s.367-378.
Tunç, Ş. (2005). Tophane-i Amire ve Osmanlı Devletinde Top Dö-
küm Faaliyetleri, Başak Yay., İstanbul.
Turhan, M. (1969). Kültür Değişmeleri, Sosyal Psikoloji Bakımın-
dan Bir Tetkik, Devlet Kitapları, İstanbul.
Türkmen, Z. “Sultan II. Abdülhamid Döneminde Mekteb-i Har-
biye-i Şahane”, Uluslararası Osmanlı İstanbul’u Sempozyu-
mu-IV; 20-22 Mayıs 2016, s. 931-954.
Unat, E. K.& Samastı, M. (1990). Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye, İs-
tanbul.
Unat,Y. (1999). “Osmanlı Teknolojisine Genel Bir Bakış”, Osmanlı
Ans., C. 8, Yeni Türkiye Yay., Ankara.
Uzunçarşılı, İ. (?). Büyük Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara.
Ünal, M. A. (1997). Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi,
Isparta.
Ünal. U. (2001). III. Selim Dönemi Islahat Çabaları: Nizam-ı Cedid,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı, Ankara.
Yakıtal, E. (1991). “Bahriye Mektebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
C.4, s.509-511.
Yeli, S. (2005). III. Selim Dönemi Askeri ve Eğitim Alanındaki Islahat
Hareketleri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Fırat Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları ABD, Elazığ.
Yıldırım, R. N. (2006). II. Mahmut Dönemi Islahat Hareketleri,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Fırat Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları ABD, Elazığ.
Yüksel, S. (2019). “Rusya’nın Kırım’ı İlhakı (1783)”, Asya Araştır-
maları Dergisi, 3(2), s. 217-226.
Zakıa, Z. (1999). “Sultan II. Mahmud’un (1808-1839) Reformları”,
Osmanlı Ans., C.VII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara.
EKLER

Ek 1: Eserin özgün nüshasından örnek sayfalar


378 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 379
380 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 381
382 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 383
384 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 385
386 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 387
388 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 389
390 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 391
392 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 393
394 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 395
396 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 397
398 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 399
400 OSMANLIDA PİYADE SINIFI ASKERLERİN EĞİTİMİ
Abdullah BAYINDIR 401

You might also like