Professional Documents
Culture Documents
Greg Jenner - Bir Günde Bir Milyon Yıl
Greg Jenner - Bir Günde Bir Milyon Yıl
I
x
d
îil
İi
"Atalarımızla aramızda ne
kadar benzerlik olduğunu
komik bir dille anlatan Greg
lenner’a bayılacaksınız...
Tüm insanlık tarihi burada,
eğlenceli ve ilgi çekici
sohbet tadında tarihi
anektotlarla dolu.”
-Daily Mail
I
k
GÜNDELİK YAŞAMIN MERAK EDİLEN TARİHİ
BİR GÜNDE
BİR MİLYON
YİL
GREGlENNER
Baskı
My Matbaacılık San. ve'l ic. Ltd. Şti.
Maltepe Mh. Yılanlı Ayazma Sk. No: 8/E Zeytinburnu / İstanbul
Tel: 0212 674 85 28
Sertifika No: 34191
M99
İNDİGO KİTAP YAYIN. DAĞ. PAZ. REK. LTD. ŞTİ.
Oruçreis Mah. Tekstilkent Cad. No: 10 D:Z07 Esenler/İSTANBUL
Tel: O 212 438 17 83 • Fax: O 212 438 17 84
www.indigokitap.com • infb@ indigokitap.com
İK İNDİGO Bir İndigo Kitap Yayın Dağ. Pat. Rek. Ltd. Şti. matkaaidır.
GÜNDELİK YAŞAMIN MERAK EDİLEN TARİHİ
bir günde
BİR MİLYON
YIL
GREG JENNER
5
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
İYİ GÜNLER
Bugün günlerden cumartesi ve önceki günün cuma olduğunu
hepimiz biliyoruz, ama bir 'gün hakkında konuşurken aslında
tam olarak neden bahsediyoruz? Mesela İngilizce'de genellikle
çok kullanışlı kelimeler bulunur ve ne gariptir ki 'gün' kelimesi
bu dilde hem 24 saatlik zaman periyodunu anlatır hem de gece
nin karşılığı olan kelimedir. Genellikle İ ngilizce konuşanlarda bu
biraz karmaşaya yola açıyor olsa da bu dili konuşanların inatçılı
ğı ve dili sahiplenmeleri aslında çok da problem yaşamadıkları
nı gösteriyor gibi... Aksine birçok farklı dilde bu gibi saçma bir
durum oluşmuyor; mesela Danca'da Dn^ (gün ışt^ olduğu saatler)
ve Etmaal (24 saat) anlamına gelir. Bulgarlar, Danimarkalılar,
İtalyanlar, Finler, Ruslar ve Polonyalılar da buna benzer kelimeler
kullanırlar. Fakat Etmaal kelimesine en çok yaklaşabilen İngilizce
konuşanlar gözleri korkutan Nychthenn-ron ( Yunanca'da g' ece ve
gündüz) kelimesini kullanırlar ki bu kelime ancak Finlandiyalı
rock grubuna yakışır. Açıkçası bu kelimeyi daha önce kullanan
bir insan görmedim, hatta bilim adamları bile bu kelimeyi gör
mezden geldiklerini söylediler o nedenle sanki biraz etimologla
rın emrinde, sadece özel durumlarda oı caya çıkartılan bir kelime
olarak kalmış gözüküyor, tabii o karşı konulamaz anlamsızlığını
unutmamak gerekir.
6
Gıeg lenner
* Auld Lang Synt 1788 Yılında İskoç Şair Robert Bunu tarafından yazdnuf bir şiir.
8
Greglenner
9
Bir Gttnde Bil Milyon Yıl
GÖKYÜZÜNDEKİ SAAT
Güney Afrika'nın Limpopo bölgesindeki Makapan Vadisi yer
yüzündeki muazzam yerlerden biridir, öyle ki, gür ormanları, ok
yanusun çekilmesi sonrası oluşan mağaraları ve yemyeşil doğası
buranın sanki bir Hollytvood efekt sanatçısı tarafından yapılmış
hissini verir. İşte bu el değmemiş yerlerin birinde arkeologlar ta
rih öncesi kalıntılar arasında en eski atalarımızdan Homo Austra-
lopithecus'un kalıntılarını bulmuşlardı.
Üç milyon yıl önce, burada bulunan türün muhtemelen göl
geleri keşfettiğini ve karanlık çöktüğünde güvenli mağaralarına
döndüğünü anlayabiliyoruz. Bu taş korunaklar yaşayanlara geçici
koruma sağlamış olsa da mudak sondan kaçamamış ve insansı son
nefesini bu mağarada vererek 20. yüzyılda paleontoioglar tarafin-
dan keşfedilmeyi beklemişti'. Australophitecus sahip olduğumuz en
telektüel hiçbir beceriye sahip olmasa da, bu ilkel canlı bile hayatın
içindeki döngüyü anlamaya çalışmıştı; ayın büyüdüğü ve küçüldü
ğü evreleri öğrenmişti, dalgaların büyüdüğünü ve çeyrek zamanlı
dönemleri keşfetmişti. Dünya kendi ek<;eni etrafında durmadan
dönerken, hayadarımızı ışık ve karanlıkla doldurmuş, kalp anşla-
rımız kadar doğal hale gelmiş güneşin hareketleri Australophitecus
tarafından da iârk edilmişti, güneş gökyüzündeki eğimli rotasını
bitirirken kaıanhğın geleceğini anık anlıyordu. Kısaca bu canlı za
man algısını basit de olsa geliştirmişti.
Tabii yukarıda açıkladıklarımız tamamen tahmin yürüterek
ürettiğimiz bir hikâye ama acaba taş devrinin gerçek zaman bek
çilerini nerede bulabiliriz? Eğer 30,000 yıl önceye hızlıca geri gi
dersek —bu dönemde modern türümüz ile ilk insanlar birlikte
yaşıyorlardı- Fransa'nın Dordoghe bölgesindeki Le Placard'da
10
Gıeg lenner
11
Bir Günde Bir Milyon Yıl
12
Gıeg lenner
13
Bir Günde Bir Milyon Yıl
GÜNEŞİN SEZONLARI
Eğer duvardaki takvimlerimize bakacak olursak sistem bize
her haftada 7 gün verir, aynı Babiller gibi fakat Mısırlılar bu gele
neği kendi yenilikleriyle değiştirerek ayrı bir zaman takip sistemi
yaratmışlardı. Mezopotamyalılardan farklı olarak yıllık takvimle
rini on günden oluşan 36 haftalık bir dilime bölmüşler ve sonuna
da beş ilave gün eklemişlerdi. Dahası, on günlük haftaları olması
yüzünden sadece 4 aylık 3 sezon yaşamalarına neden olmuştu.
Bunun genel sebebi Nil Nehri'nin kaprisli ruh halindendi, yılın
büyük bir bölümünde suları taşardı ve bu yüzden de takvimler
hep tarımsal işlere odaklı olarak işaretlenirdi, nehrin her döne
minde farklı tarım fâaliyederi yapılırdı. Mevsimleri sel, ekim ve
hasat olarak 3 farklı dönem olarak anılırdı.
Peki ya bir gün nasıl hesaplanıyordu? Mısırlıların 24 saati bi
zim gibi iki ayrı 12 saatlik dilime bölünmemişti, dört bölüm
den oluşuyordu: bir saatlik yarım ışık, on saatlik gün ışığını takip
ediyor, sonra bir saatlik yarım ışık tekrarlanıyor ve ardından da
12 saatlik karanlık geliyordu. Bu tabii büyük soru işaretlerini de
akıllara sokuyordu, acaba Mısırlılar saatleri gerçekten ölçüyorlar
mıydı? Eğer ölçüyorlarsa nasıl? Cevap kuvvetli bir 'EvetI'vc 'Bi
raz karmaşık ve gökyüzüyle /^'//"oluyordu. Gün ışığının olduğu
saatlerde güneşi takip ediyorlardı, tercih ettikleri teknoloji güneş
saadetiydi fakat karanlık saatler takip etmesi daha zor saaderdi ve
14
Gıeglenner
15
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
16
Gıeg leııneı
HALSİZ SAATLER
Yıldızlann geçişini takip ederek zamanı anlama yöntemi gece
saadetini kontrol alanda tutmanm zekice bir yöntemiydi fakat
Mısırların bir saati bizim standardaşmış 60 daldkamıza denk gel
miyordu, aksine saat kavramı mevsimlere göre uzuyor ya da kısa-
lıyordu; kışın gün içinde bir saat 45 dakikaya denk gelirken, yazın
güneşin kavurucu sıcağında 75 dakikaya kadar ulaşabiliyordu. An
tik kültürler bunu açıklarken güneşin, dünya yörüngesinde döndü
ğünü, ekvator çillisinde dönmedi^ni söylüyorlardı, döngü kışın
ekvatorun altından başbyor ve yazın ekvatorun üzerinden yüksel
dikten sonra tekrar aşağıya doğru iniyordu. Eğer bu kafanızda bir
fikir oluşturmadıysa, daire şeklinde bir fnzbi düşünün, bu fnzbi
diyagonal şekilde bir topun çevresinde duruyor ve sol tarafi aşağı
da, sağ tarafi da daha yukarıda duruyor. Bu en azından Mısırlıların
gözünde güneşin yazın neden daha dik olduğunu açıkhyordu.
Sonuç olarak her zaman güneşin tepede olduğu 10 tam saat
vardı (iki tane de yarım ışıklı günü ekleyelim,) fakat bu saadet
Temmuzda, aralıktan daha uzun sürüyordu işte bu alametiferi-
kaya mevsimsel saadet deniyordu. Ama bu saadet bile güneşin
tepede olduğu anlarda yıldızlara bakılarak ölçülemiyordu yani
antik zamanlardaki saatçiler yine de farkh bir yöntem bulmak
zorundalardı...
17
Bir Gttnde Bir Milyon Yıi
18
Gıeg lenner
19
Bir Günde Bir Milyon Yıl
20
Greg lenner
TANRI SAATLERİ
Kafanızda şu sahneyi canlandırın: şafek söküyor ve çanlar tek
rar çalmaya başlıyor. Zaten bir süredir uyanıksınız o yüzden çanın
sesi sizi şaşırtmıyor. Hatta bu her gün tekrarlanan bir olay ve gece
gündüz demeden siz istemeseniz de sürekli devam ediyor. Duy
duğunuz aslında ibadete çağrının işareti, günün İlk çanı (Lauds)
ve ardından takip edecek. Prime ile başlayan. Terce, Sext, Nones,
Vespers ve alacakaranlıkta Compline ile devam eden çanlar gece
vaktiyle birlikte gece bekçilerinin (Maris) sizi akşam 9'da yatağı
nızdan kalkmaya davet eden çanlarıyla devam ediyor, sonuncu
su ise sabah 3 sularında. Ardından Lauds çağrısıyla tekrar aynı
rutine başlıyorsunuz. Kulağa zor geliyor değil mi? Zaten kimse
Ortaçağ'da bir keşiş olmanın kolaylığından bahsetmiyor...
Eğer Ortaçağ'da bir keşiş ya da rahibe olsaydınız hayatınızın
metronomik bir temposu olacaktı, bu tempo günlük ibadet sa
atleriyle -Kutsal Görev diğer bir adıyla standart saatler- hareket
ettiğiniz bir hayattan ibaretti. 7. yüzyılda Papa Sabininan'ın dü
zenlemesiyle bu çanlar çalmaya başlamış ve Tanrı'nın hizmetkâr
larını sürekli ibadete çağırmayı amaçlamıştı fakat zaten bu çanları
duymamak gibi bir imkân olabilir miydi? Ortaçağ medeniyetinin
tanrısallığı içinde Avrupalılar hiçbir zaman kiliseden ya da ben
zeri ibadethanelerden uzak kalamamışlardı o yüzden deTanrı'nın
kulakları sağır eden bu alarmı her zaman yanı başlarında çalı-
21
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
22
Greg lenneı
VAKİT NAKİTTİR
Zar zor yatağımızda dikleşmqre çalışırken üzerimizdeki sıcak
battaniyenin altından tekrar yatağımızın dibindeki saate bakarız,
gün rahadatıcı bir cumartesidir, sabah vaktidir. Birkaç saatliğine
yapmamız gereken hiçbir işimiz yoktur ve yine de zamanı kont
rol etme takıntımızdan kendimizi alamayız, hatta öyle ki günle
rimizin saade bitmek bilmeyen bir yarış içerisinde olduğunu bile
hissettiğimiz anlar olur, değil mi?
13. yüzyılda doğan tüccarlığın birçok Avrupa şehrini ekono
mik olarak süper güç haline getirmiş olması tesadüf değildi, aynı
yüzyıl, mekanik saatin icadını da yaşadı. Bu masif metaller hal
ka ait meydanlarda kulelerin üzerini süslüyordu ve sessiz güneş
saatlerinin aksine bir hayli gürültülülerdi ve her an size saatin
kaç olduğunu -her ne kadar Romalılar umursamasa da- göste
riyordu. Saat sürekli tükenen kullanışlı bir kaynaktı ve iş saatle
rinde sokaklarda koşturarak nakde kolayca ulaşabilir ve zamanın
Trump'ı bile olabilirdiniz -daha az komik bir saçla tabii ki-. Saat
kulesinin gözetimi altında feodalizm parayla birlikte kapitalizme
dönüşüyordu. Bir anda vakit, nakit olmuştu.
23
Bir Günde Bir Milyon Yıl
24
Greg lenner
25
Bir Günde Bir MUyon Yıl
TRENİ KAÇIRMA!
Yılda sekiz defa gece yarılarına kadar bekleyip saati tekrar tek
rar ayarlamak ne kadar gereksiz değil mi? Willet'in hatırına, in
sanlar zamanın akışına alışmış gözüküyorlardı. Yüzyıllar boyunca
güneşin hareketlerine göre saati ölçen insanlar, doğuya ya da batı
ya gittikçe saatlerini de tekrar ayarlamak zorunda olduklarını an
ladılar. Mesela Bristol, Londra'dan 116 mil uzakta ve güneş orada
9 dakika daha erken doğuyor. Yani Bristol'de yaşayanlar, birçok
Londralı çoktan işe başlamışken hâlâ yataklarının içinde rahat bir
uyku çekiyorlar.
26
Greg lenner
27
Bir Gttnde Bir Miiyon Yıl
28
Gıeg leımer
29
Bir Günde Bir Miiyon Yıi
30
Gıeg lenneı
31
Bir Günde Bir Milyon Yıl
DEĞİŞİM ZAMANI
Amerika senkronize olamadan, uyumsuz bir şekilde yaşayıp
giderken bir grup kahraman öne atılarak bu kaosu bitirmek is
tediler. Zaman Birliği Komitesi -bir grup büyük endüstri sahi
bi lobi— hükümet eliyle olaya el koydular. 1966 yılında Birleşik
Zaman Kanunu altı aylık DST uygulamasını Amerika'da geçerli
kılıyor, Nisanın son pazarından. Ekim ayının son pazarına ka
dar uygulanmasını istiyordu (dört eyalet direk reddetti). Büyük
umutlara rağmen atılan bu adım son adım olamadı ve Başkan
Nixon göreve geldiğinde 1973'te tekrar savaş saati uygulamasına
dönmeyi emretti. Yom Kippur savaşı yüzünden petrol stokların
da sıkıntılar oluşmuştu.
Bu sıra dışı kafa karışıklığının ortasında Amerika sonunda bir
problem olduğunu anlayacak ve zamansal olarak bir rehabilitas
yona ihtiyaç duyacaktı, akabinde temiz bir fikirle DST uygula
ması yedi aya çıkarılacak fakat bu başarı gibi görünen adım da
ileride utanç verici bir geri adımla yeniden bozulacaktı.
Fakat bu da DST taıtışmalarına son noktayı koyamıyordu...
32
Greg lenner
33
9.45
BİLDİĞİNİZ MEKÂN'
İngilizce dilinde, mütevazı tuvaletler İçin birçok farklı deyiş
vardı: John, loo, can, bog, lav, comınode, potcy, shitter, urinal,
latrine, privy, porcelain, headvb. Bu cerimler günlük kullanımda
geçerlidir ve hatta biraz da ahlak dışı olduğu söylenilebilir. İngi
lizler genellikle kamu alanlarında toilet, gents, ladies ya da WC
(Su klozeti, Water Closet) kelimelerini kullanmayı tercih ederler.
Diğer tarafta Amerikalılar bathroom ve restroom'ları ziyaret eder
ler ama burada ne banyo yaparlar ne dc dinlenirler.
Görünüşe bakılırsa, arkadaşlar arasında biraz daha argo ko-
Greg lenner
35
Blı Günde Biı Milyon Yıl
36
Gıeg lenner
kezidir. Ağzına kadar oldu bir statta maç izlemiş olanlara bu çok
büyük bir rakam olarak gözükmese de, düşününki o insanların
her biri, her gün bağırsaklarını boşaltıyorlardı... Bu uğraşılacak
bir sürü dışkı doğururdu değil mi? Pekâlâ şimdi bunu 363 günle
çarpın. Ve karşınızda, medeniyetin ilk büyük problemi: bütün bu
pisliği nereye koyacağız?
Gerçekte Neolitik yani yeni taş devrinde Çatalhöyük'teki
yaklaşım çok basit bir yaklaşımdı. Arkeologların çalışmaları,
bir çözümün pislikleri istiflemek olduğunu, evlerin arka bah
çelerinde oluşturulan çöplüklere konulduğunu kanıtlamıştı. Bu
birikintiler zaman zaman çok yükselerek dışkı tepelerine dönüş
meden icabına bakılması gereken yerler haline geliyordu. Tabii
ki evlerin etrafında dışkılardan oluşan tepecikler çok da sağlıklı
değildi.
Birçok nedenden ötürü -diyet değişiklikleri, parazitli büyük
başlar, yetersiz temizlik ve yakın insan ilişkileri- neolitik devrim,
insanoğlunun tarihindeki en büyük geçiş dönemi, insan sağlığın
da ciddi kötüleşmelere neden olmuştu. Sonraları 19. yüzyıl Vik-
toryanlarının da kanıtlayacağı gibi, şehir hayatı, ilkel ve göçebe
yaşantıdan çok daha büyük tehlikeler arz ediyordu. Evet, etrafta
tuvaletinizi yaparken gelip sizi parçalayacak bir ayı yoktu (âkat
bakteriler ve virüsler çok daha ölümcüldü.
Buna rağmen, neolitik deney devam etti ve büyük bir Avrupa
turnesinden sonra batıp doğru 2000 yıl kadar giderek tarım dev
rimiyle İskoçların milattan önce 3100 yıllarındaki halinde deği
şime uğradı. Orkney adasındaki, Tolkien filmlerinde Hobbitlerin
yaşadığı yerlere benzeyen Skara Brae filmlerde gözüktüğü kadar
sevimli bir yer değildi.
37
Bir Günde Bir Miiyon Yıl
38
Gıeg lenner
39
Bir Günde Bir Milyon Yıl
40
Gıeg lenner
41
Bir Günde Bir Milyon Yıl
sizden başka size ait bir şey görmemelidir ki size yüz çevirmesin."
Tanrı her şeyi gören olabilir ama her şeyinizi de görmek zorunda
olmayabilir.
Bu ruhani temizlik modeli teoride çok etkileyici olsa da
pratikte çok fazla işe yaramamıştır. Ortaçağlarda eski Kudüs'te
bir giriş çıkış kapısı bulunuyordu, ismi şehrin aksine hiç de ro
mantik olmayan 'Bok tepesi ya da Sha'ar Sıcak Bölgesi' olarak
belirlenmişti. Şehrin tüm atığı bu kapıdan gelir ve yakılırdı. Ya
da çoğalana kadar bir tepede bekletilirdi. Tabii kendi standart
larının zirvesine çıkmak zorunda olanlar sadece Yahudiler de
değillerdi. Eski, antik Atina'yı düşündüğümüzde, aklımıza mer
merden sütünlar, pelerinli filozoflar gelir, kolaylıkla klasikliğin
büyüsüne kapılabilirsiniz, ama duyduklarınız tarihin lavanta
kokulu hikâyeleridir.
42
Greg Jenner
43
Bir Günde Bil Milyon Yıl
BEN ROMA'DAYKEN
Roma halk tuvaletleri (forica) muhtemelen her cinsiyetten ih
sanların toplanıp uzun banklarda oturup altlarındaki kanallara
44
Greg lenner
45
BlıGttnde Bir Milyon Yıl
46
Greg leıuıer
47
Bil Günde Bir Milyon Yıl
48
Greg lenner
49
Bil Gttnde Bir Milyon Yıi
NE YAPARSAN YAP
KANALİZASYON ÇUKURUNA DÜŞME
Suya atık bırakan sadece Japonlar değildi. Ortaçağ'ın geç dö
nemlerindeki İngiltere'deki Londra Köprüsünün üzerine boylu
boyunca umumi tuvaletler yapılmıştı vc kim tuvaletini yaparsa
'kakalar' altındaki Thames Nehri'ne dökülüyordu; belki de ne
hirde dolanan herhangi bir kayıkçının tepesine iniyordu. Bu pek
hoş gözükmese de köprü her zaman ter temiz kokuyordu çünkü
kanalizasyona ya da çukura gerek yoktu ve Thames Nehri pisliği
şehirden alıp uzaklaştırıyordu.
Hızlı akan sulara atıkları bırakmak iyi bir fikirdi çünkü su
kaynağı kirlenmiyordu ya da koku yapmıyordu ama bu prati
ğinde kusurlu yanları vardı, özellikle manastırlar bu konudan
mustaripti, çünkü genellikle dere yataklarının kenarına yapılan
manastırlar, sıklıkla oluşan sellerde tüm pisliğin deliklerden geri
gelmesini seyretmek zorunda kalıyordu. Diğer yandan şehirde
yaşayanlar, bu gibi durumlarda kendi çözümleri üretmekte başa
rılı oluyorlar ve atık kanallarını yağmur suyu toplayan kanallara
50
Gıeg lenner
sı
BiıGandeBirHUyonYd
SOYLULAR. SOYTARILAR VE
HALKA AÇIK TUVALET
Söylenenler çok da nadir görülse de başka birinin pisliğini te
mizle işinin asbnda bazı dönemlerde çok şatafatlı olduğunu gös
teriyor. VIII. Henry zamanında bu iş için tuttuğu çalışanına Ka
kanın Dadısı ismini vermişti ve adamın tek görevi kralın pisliğini
temizlemekten ziyade soylu atıklarını ve kralın muazzam gazını
inceleyip herhangi bir hastalık olup olmadığını bulmaktı. Evet,
kelimenin tam anlamıyla bu iş bir götle uğraşmaktan geçiyordu
ama ciddi maaşı vardı ve prestiji de cabasıydı; her şeyi geçelim,
İngiltere'de kaç kişi milletin en güçlü adamına bu kadar yaklaşa
bilirdi ki?
52
Greg lenner
53
Bir Günde Bir MUyon Yıl
XIV. BOKLOUİS
Düşünün ki XIV. Louis'in Versay Sarayı'ndan gelen bir soy
lusunuz, at arabanızla yaklaştıkça muhteşem bir mimari, bota
nik harikası bahçeler ve havuzlar görüyorsunuz. Arabanızdan
inip heyecanla saraya doğru ilerlerken etrafın şatafatı sizi büyü
lüyor. Aynalar salonuna girdiğinizde gözlerinize inanamıyorsu
nuz. Yüzyıl gibi süren bu ufak yürüyüşünüzün sonunda kralın
şahsi dairesine gidiyorsunuz, 7 odadan oluşan büyük bir alan
dasınız. Köşeyi döndükten sonra son bir kapıyla karşılaşıyor
sunuz, çalmaktan ziyade oradaki geleneklere uyup sol elinizin
tırnaklarıyla kapıyı hafifçe tırmalıyorsunuz. Bir ses sizi içeriye
davet ediyor ve işte karşınızda... Avrupa'nın en kudretli adamı
tuvaletini yapıyordu.
1684 yılına kadar XIV. Kral Louis etrafmdakilerle içerisinde
çekmecesi olan tahta oturağı üzerinde oturarak konuşuyordu ve
o güne kadar mimarlarının önerilerine rağmen kral ayrı bir tuva
letin zaman kaybından ve boşa uğraştan başka bir şey olmadığı
nı düşünüyordu, kralın günlük barsak huyları takip edilerek her
an emrinde seyyar bir tuvaletçisi bulunuyordu. Tabii etrafındaki
hizmetlilerine karşı bu kadar açık davranmıyordu ve onunla bir
likte seyahat edenler duracakları yere kadar kendilerini sıkmak
zorundalardı.
54
Gıeg Jenner
55
Bir Günde Bir Milyon Yıi
S6
Greg lenner
İNGİLİZ ODASI
Sir John Harrington 1590'lı yıllarda meşhur tuvaletin öncü
lüğünü yapmıştı fâkat sadece iki tane çalışan örnek üretebilmişti
57
Bil Günde Bir Milyon Yd
58
Greg lenner
59
Bil Günde Bir Milyon Yıl
HALKLARIN TUVALETİ
1851 Londra'sı büyük bir fuara ev sahipliği yapıyordu, teknik
olarak bu gösteri uluslararası mühendislik başarılarının, icatların
ve dünyanın her köşesinden gelen alametifârikaların sergilendiği
bir fuardı ama aynı zaman katılanlar bu şölenin gerçek amacı-
60
Greg lenneı
61
Bil Günde Bir Milyon Yd
62
Gıeg lenneı
63
Bil Günde Bir Milyon Yıl
64
Greg lenner
HADİ UZATMA
Klozetin üzerinde oturup işimizi bitirdikten sonra marketten
aldığımız tuvalet kâğıdını kullanırız. Peki bu kâğıtlar nereden ge
lir? Tesco dışında? Çinlilerin 9. yüzyılda tuvalet kâğıdı kullandı
ğını biliyoruz ve Lord Chesterfield 1730'Iu yıllarda latince şiirleri
yazdığı kâğıtları kullanıyordu, fekat tuvalet kâğıdı ancak 1857
yılında New York'lu Joseph Gayetty'nin seri üretimi sonrasında
yaygın kullanılmaya başlanmıştı, Gayetty'nin kâğıdında Aloe bit
kisi özü kayganlığı sağlıyordu ve çok sevdiğimiz ferforje kesikler
1870 yılında gelmişti, çift kat kâğıdar 1940'ta üretilmeye baş-
65
Bil Günde Bir Milyon Yıl
%
10.00
67
Bir Günde Bir Milyon Yd
68
Greg lenner
69
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
70
Greg Jenneı
71
Bir Günde Bir Milyon Yd
GEVREĞİ ISLATALIM
Gevrek kutusunu açıyoruz ve kolumuzu balık tutar gibi ku
tunun içine daldırıp gezdiriyoruz. Zafer kazanmış edasıyla ku
tunun içinden çıkan hediyeyi masaya koyup gevrekleri kâsemize
boşaltıyoruz ve sonra süte ulaşıp kapağını yırtıyor ve soğuk, krem
rengi sıvıyı üstüne boca ediyoruz. Leziz! Tabii eğer laktoza karşı
toleransınız yoksa, çünkü bu genetik duruma dünya popülasyo-
nunun büyük bir kısmı ne yazık ki sahip.
Ben inek sütünün içilmesinin hep normal olduğunu düşüne
rek büyüdüm ve içemeyenlerin de onlar kötü bir tat verdiğini
sanıyordum fakat öyle ki süt içenler aslında yeni jenerasyonlar-
mış. Tarih öncesi atalarımız genellikle hayvanları avlarlar fakat
bazılarının sütlerini tüketmeleri ancak neolitik dönemde başlaya
bilmiş. Yani gerçekten çok daha önce kullanılmamış mı? Mağara
daki aslanlarla meşgul oldukları için mi? Belki de. Fakat gerçekte
biyoloji kalıtsal verilerden başarılı çıkarımlar yaparak 7,500 yıl
önce atalarımız sütteki şekerli laktozu hazmedemediklerini ka
nıtladılar yani şu anda dünyanın %70 kadar insan da hâlâ bunu
başaramıyor. Bu sadece MCM6 genimizdeki rastgele mutasyon-
1ar sayesinde üretilebilen lactase adlı enzim, sütün gaz yapmasını
engelliyor.
Tadıyla mutlu olup, proteinlerle kuvvetlenip, yağlar ve kal-
72
Greg lenner
73
Bir Günde Bil Milyon Yıl
OT YOLMAKTAN TARIMA
Acil durum gevrekleri bir yana, sabahleyin yiyeceğimiz ana ye
mek ne olacak? Birçok modern toplum kendi geleneksel kahvaltı
sofralarını kuruyor -Avusturalyalılar sebzeli tost yiyor, Fransız
lar kruvasana bayılıyor, İsrailliler zeytini tercih ediyor, Alaskalılar
Pankek yiyor- fakat bana göre şampiyonların yapacağı tek bir
kahvaltı tarzı var, bu yürekleri çarpturan tam bir İngiliz kahval
tısı! Doktorlar ömrümü yarı yarıya kısalttığını söylese de, nefis!
Yemeklerin verdiği heyecanla dolaba ulaşıp birkaç dilim do
muz pastırması çıkartıyoruz ve sosisleri de yanına ekleyip mut
fağımızı baharatlı bir kokuya teslim ediyoruz bir yandan da taş
devrine doğru gitmeye başladık bile. İnsanlar milyonlarca yıldır
et yiyor ve bir noktada 400,000 ve 1.9 milyon yıl önce (hâlâ tar
tışmalar sürüyor) atalarımız ateşi kontrol ederek akşam yemek
lerini pişirmişler ve yiyeceklerinden daha verimli kaloriler alarak
beyin hücrelerimizin büyümesine neden olmuşlardır.
Ve eğer beyni büyütmek istiyorsanız beyin yemeliydiniz, gibi
bir şey... Mağara adamları yakaladıkları avlarının her parçala
rını ruhunu kaybetmiş zombiler gibi yerlerdi; uzuvları, etleri,
grip kıkırdak parçaları ve hatta karın bölgesindeki parçaları da
ocaklarında pişirilir ve midelerini indirilirdi ama bunu yapmak
için önce bir şeyler yakalamaları gerekiyordu bu da anca göçebe
bir hayat tarzıyla hayvanların izini sürerek mümkün oluyordu.
11,000 yıl önce, her nasılsa, şimdiki Türkiye'de bu milyon yıllık
gelenek son bulmuş ve aşama aşama şimdi tarım dediğimiz Neo
litik kültür yerleşmişti.
Şimdilerde sıklıkla işittiğimiz 'tarımın doğal yollarla yapılma
ma' tartışmalarını duyduğumuzda acaba gotik bir Ortaçağ ge-
74
Gıeg leıuıer
75
Bil Günde Bir Milyon Yıl
DOMUZ VE HARAM
Yemek konusuna direk domuz etiyle girdik girmesine ama
domuz eti kültürel mirasımızda gerçekten farklı bir yere sahip.
Mısırlılar için domuz bulunmaz bir nimetti, öyle ki onca sıcağa
karşın stoklarındaki domuzlar aşağı yukarı bir yıl dayanabiliyor
du. Bu bir sürpriz değildi çünkü bildiğiniz gibi Mısırlılar koru
ma, saklama konusunda çok ileri bilgiye sahiplerdi, yüzyıllarca
mumyalama tekniğini kullanmışlardı. Hatta bir domuzu terbiye
etmekle bir cesedi gömmeye hazırlamak için aynı kelimeyi kul
landıkları da bilinir tabii bu durumda biri cesetle domuzu karış
tırmaz ve farklı etler tadılmazsa daha iyi olurdu.
Benzer bir şekilde, tavamıza birkaç sosis atarken, Romalıla
rın yemekten haz ettikleri domuz sosisinin (onlar Petaso derdi)
yanında sıfır kalacağını bilmelisiniz. Romalıların sosisleri incir,
şarap ve karabiberle servis edilirdi, Romalılar güney İtalya'da ya
pılan Lucanya sosislerini tercih ederlerdi çünkü bu sosisler bitki
lerle uzun süre terbiye edilip tütsülendikten sonra sofraları süsler
di. Bu sosislerin kalitesi ne kadar güzel olsa da şekilleri içine taşak
ve göz bebeği doldurulmuş dolu prezervatife benzerdi. Belki de
bu yüzden 14. yüzyılda sosisin barbarlara yakışan bir yemek ol-
76
Greg lenner
77
Bir Günde Bir Milyon Yıl
EVET YAPABİLİRİZ!
Pastırma ve sosisler cızırdarken dolabımıza erişip bir konserve
içinden haşlanmış fasulyelerimizi alıyoruz, bu ilk bakışta İngiliz
öğrencilerinin en sevdikleri yemeklerden birine benziyor. Kon
serve hava geçirmeyen, iki tarafından kapalı bir kutudur ve biz de
az sonra içini boşaltıp çöpe yollayacağız fakat bu teknoloji mut
fak tarihimizde büyük bir devrimdir ve hikâyesi de çok gariptir;
iki düşmanın ortak çalışmasıyla icat edilmiştir.
Bin yıldır Napolyon Bonapart'ın dediği gibi ordular midele
riyle yürürler' lafı gerçekten orduların beslenmesinin ne denli zor
78
Greg lenneı
79
Bir Günde Bir Milyon Yıl
80
Greg lenner
SON ZAMANLARDA
GÜZEL BİR MEKÂNA GİTTİN Mİ?
1447 yılında yeniden keşfedilmiş, antik yıman filozofu Pto-
lemy tarafından yazılmış ve Avrupa'da çoğaltılmış bir metin dün
yanın eksiksiz haritasını gösteriyordu, önceki örneklerine göre
tamamlanmış bu harita dünya literatürüne îslami kütüphaneler
aracılığıyla yayılmıştı, bu sayede birçok Avrupalı kâşif ufkun arka
sında daha büyük bir dünya olduğu heyecanına kapılmıştı. Bun
lardan en çok aklımıza gelen Cenovalı Gristoforo Colombo'ydu.
Biz ona Columbus demeyi tercih ediyordu^ çünkü genellikle Co-
lombo cumartesi gecesi cinayetleri çözen dedektifle karıştırılırdı.
Roma dönemlerinden öncesine kadar Akdenizli kaptanlar İs
kenderiye limanından yelken açıp, kuzey mısıra ve daha sonra
da Hindistan'ın egzotik topraklarına inerlerdi. Burada yerliler ka
rabiber, kimyon, tarçın, karahindiba, safran gibi lüks baharatlar
satarlardı. Bu arada, bilimsel analizler Indus Vadisi'ndeki Harap-
pan'lıların körili pilavlarını 4,000 yıldır yediklerini ortaya koyu
yordu. Ama Romalıların bu baharadara özel ilgi gösteriyorlardı,
öyle ki yılda siyah altın ithal etmek için 120 gemiyi buraya gön-
deriyorlardı, aksine Roma'da bu baharadarı seven insan sayısı da
çok azdı. Bilge Pliny adındaki doğa filozofu, bu uzak diyarlardan
81
Bir Günde Bir Milyon Yd
82
Greg Jenneı
ayrıca Romalı yazar Seneca, böyle bir seyahatin sadece birkaç gün
süreceğini yazmıştı.
Columbus, antik coğrafyacıların hesaplamalarını beğenmi
yordu ve kendi ölçümlerini yapmakta kararlıydı. Bu çok parlak
bir fi kir olmadığı gibi Columbus her şeyi de yanlış hesaplamıştı;
Avrasya'nın büyüklüğünü, dünyanın küresel yapısını bilmiyordu.
Dünyanın tepesine doğru yelken açtığını ve şeklinin de armuda
benzediğine inanıyordu. Hispaniola ve Küba'ya vardığında Mar-
co Polo'nun seyahatlerinden bildiği kadarıyla Çin'e vardığını dü
şünmüştü -tabii bu hata afiedilebilir mükemmellikteydi- fakat
ne yazık ki Columbus her şeyi çok abartan biri olduğu için bu
hatasını da kolay kolay kabul etmeyecekti.
Haksız bir şekilde kara parçasını ilk kendisinin gördüğünü id
dia etmişti (aslında gören Rodrigo de Triana adında bir denizciy-
di)ve İspanya'ya döndükten sonra gördüklerini acayip bir şekilde
abartıp uçsuz bucaksız baharat tarlaları ve zenginlikler bulduğunu
anlatmıştı fakat gemilerinden indirilenler aslında sağdan soldan
toparladığı tütün, ananas, biraz altın, birkaç yerli köle, hindi ve
hepsinden de daha önemlisi bir hamaktı. Altın işe yaramıştı ama
İspanya kralı ve kraliçesinin sallanan hamaktan çok daha fâzla
etkilendiğini söyleyebiliriz. Düşünsenize, Mars'a bir grup insan
yolluyorsunuz ve döndüklerinde size havada süzülen bir koltuk
getiriyorlar, nasıl?
Bunların hepsi çok ilginç olaylardı ama Columbus'un yelken
açıp getirdiği baharadar daha öncekilere ne tat ne de koku olarak
benziyordu. Hatta bir tane bitkinin acı olduğu ve bu hata yüzün
den şimdilerde kullandığımız Chilli Pepper (acı biber) yaygınlaş
mıştı. Ispanya'daki birçok kişi Columbus'un iddialarına inanma-
83
Bir Günde Bir Milyon Yd
84
Greg lenner
PATATES Mİ DEDİN?
Muhafızlar tarlaların kenarlarında göz kırpmadan nöbet tutu
yorlardı, elleri silahlarındaydı ve yerel köleler tarlaların önünden
geçerken gözlerinin ucuyla tarlaları süzerek askerlerin arkasından
ne denli bir lüks yeşeriyor merak ediyorlardı. Merakları tavan ya
pınca alacakaranlık vaktinde askerlerin nöbet tuttukları yeri terk
etmelerini beklediler. Nöbette hiç kimse yoktu ve gariban köleler
tarlalara dalarak ay ışığında mahsûlleri topladılar ve kendi tarla
larına dönüp bu bitkileri ektiler. Bu her ne denli aristokratik bir
şeyse ilk önce bunu denemeleri gerekecekti. Bu dramatik hırsızlık
haberi tarlanın sahibine ulaştığında adam sevinmişti çünkü dâhi
yane fikri işliyordu.
Tavalarımıza birkaç patatesi doğrayıp attığımızda çoğu zaman
patatesin basit bir sebzeden ibaret olduğunu düşünürüz ama as
lında hikâyesi tartışmalara yol açmışur ve bu mütevazı bitki bir za
manlar lanet ve çaresizlik yaratan bir şey olup çıkıvermişti. Doma
tesler gibi Patates de bir güney Amerika bitkisiydi ve Inkalar uzun
yıllar bu bitkiyi yüksek tepelerde yetiştirmiş, yüksekliğin getirdiği
don etkisiyle de uzun süreler boyunca koruma imkânı bulmuşlardı.
Yani hasadın kötü olduğu dönemlerde patates cankurtaran görevi
görüyordu. Bu sistem neredeyse şimdilerde yediğimiz dondurul
muş patateslerle aynıydı. 1570'li yıllarda Avrupa'ya sıçrayan besin
değeri yüksek ve pratik patates reklam kurbanı olacaktı.
1596 yılında yaşamış isviçreli bitki uzmanı Caspar Bauhin pa
tatese Solanum tııberosum esculentum, adını yermiş fakat defterin
de resmederken çok kötü bir iş çıkartmıştı ve bir dizi dedikodu
sayesinde patatesin cüzzam yaptığı, gaz yaptığı hatta aşırı şehvete
yol açtığı kulaktan kulağa yayılmıştı. Neden böyle bir şey yaptığı
85
Bil Günde Biı Milyon Yıi
86
Greg lenneı
87
Bir Günde Bir Milyon Yıi
88
Greg Jenner
GÜNLÜK EKMEĞİMİZ
Hazırladığımız tüm malzemelere artık iki dilim ekmek ekle
menin zamanı geldi, sonra tabağı sıyırmak için bu ekmeklere ih
tiyacımız olacak.
Ekmek insanoğlunun en önemli icatlarından biriydi, özellikle
Avrupa ve Orta Doğuda çok önemli bir yeri bulunuyordu. Kit
lelerin en temel ihtiyacı haline gelen ekmek, yokluğunda insan
ları kolayca kıtlığa sokar hale gelmişti. Aç kurtları kapıdan uzak
tutmak isteyen 200,000 Roma vatandaşı her ay devletten tahıl
yardımı alırdı fekat bu -ayda 8 milyon kiloya denk geliyor- de
vasa yiyecek yardımı sadece İtalya'nın tarlaları tarafından sağla-
namıyordu o yüzden Roma her daim verimli arazileri fethetmeye
çalışıyordu.
Hollywood'un bizi inandırmaya çalıştığının aksine Julius Ca-
esar ve Marc Anthony'i Avrupa'dan öteye gönderen Kleopatra'nın
cazibesi değildi, Mısır ve Kuzey Afrika çok büyük tarım alan
larına sahipti ve bu araziler Roma'nın bir uyuşturucu bağımlısı
89
Bil Günde Bir Miiyon Yd
90
Gıeg fenner
91
Bil Günde Biı Milyon Yıl
92
Greg lenneı
93
Bir Günde Bir Milyon Yıi
I%1
94
10.4S
î
Erken kahvaltımızı midemize İndirdikten sonra banyoya yönelip
hızlıca duş almak istiyoruz. Whitney Houston şarkıları eşliğinde
yaptığımız son banyo üzerinden 24 saat geçmiş bulunuyor ama
biz insanlar doğuştan kirlenmeyi becerdiğimiz için, distopik bir
bilimkurgu romanındaki yaratıklar gibi sürekli dışarıya atık bı
rakıyoruz. Sürekli iyi bir temizlik ihtiyacı içerisindeyiz. Şimdiki
toplumumuzun aşırı derecede sağlıklı olma takıntısı bir yana, in
san hijyeninin hikâyesi çizgisel olarak ilerlemiyor. Bu bölümde de
İnsanlığın Yükselişi temalı şeyler anlatmayacağız, yani ilk başta
boka bulanmış bir insan gösterip daha sonra yavaş yavaş temiz
leyeceğimiz ve en sonunda kafasında boneli insan resimleriyle
donatmayacağız. Hayır, hijyen tanımları çağlar boyunca farklı
olduğu için biz de fe rklı şeyler anlatacağız.
Tarihi bir önsözle bölümü açmamın nedeni aslında hijyenin en
temelde insanoğlunun kirle savaşım anlatmaktı ve kiri düşündü
ğümüzde aklımıza hep çamur içinde oynayan ve tırnakları toprak
dolan çocuklar akhmtza geliyordu. Fakat antropologlara göre kir
Bil GOnde Bir Milyon Yıl
KÖTÜ BAŞLANGIÇLAR
Tarzan ya da Mowgli gibi ağaçlarda dolanıp yaşamanın nasıl
olduğu bir merak konusu oladursun, insanlar ormanın yalnız
lığına uygun yaşayamazlar. Aynı şempanze kuzenlerimizin taze
kaynak sularında, meyve özleriyle yıkandıkları gibi biz de sosyal
yaratıklar olarak etrafimızdakilerin iyiliği için temiz tutarız ve bi
liriz ki eğer biraz kirli ve dağınık olursak toplumdan dışlanırız.
Hepsinin dışında, tüm çevrenize hastalık yaymak biraz daha kirli
kalmanıza bakar. Çok bilindik maymunlar da biz gibi temizlenir
ken birbirlerine yardım eder, istenmeyen bitleri ve parazitlerini
ayıklarlardı; bu yoğun bir sosyalleşme olayıydı ve insanların ko
nuşma yeteneğinin gelişmesinde büyük rol oynamıştı ve insanlar
hâlâ aynı olayı tekrarlamaktadır. Kuaför salonlarında konuşulan
ifşalar, kalp kırıklıkları, dedikodular, tatil planları sizce bir tesa
düf mü? İçimizdeki muhabbet kuşunu canlandırmak için bir in
sanın dokunuşuna ihtiyacımız var.
Genellikle çocuklarımız okuldan direk evimizin içine getirme-
diyse bitlerden uzağızdır fakat atalarımız bu konuda çok daha
savunmasızlardı. Antik Mısırlılar bitlerden öyle çekmişti ki artık
98
Gıeg lenner
97
Bir Günde Bir HUyonYd
98
Gıeg Jenner
99
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
100
Gceg lenner
101
Bir Günde Bir Miiyon Yd
102
Greg lenner
103
BirGttndeBirMUyonYil
104
Greg leimer
105
Bil Günde Bir Milyon Yıl
106
Greg lenner
107
Bir Günde Bir Milyon Yıl
TANRISALUĞIN YANINDA...
Genç Bindeshvvar Pathak'ın merakı onun önüne geçmişti.
'Dokunulmaz' bir insanın yakınında durmak Hindistan'da do
ğuştan kirlenmiş kadar kötü sayılıyordu, Pathak büyüdü ve sos
yologlar arasında söz sahibi oldu, ayrıca temizlik konusunda da
kampanyalar yapıyordu, ama gizemli yabancılara dokunmadan
duramıyordu. Bu 'dokunulmazların' ciltleri dokunulduğunda In-
diana Jones filmlerindeki Nazi'ler gibi erimese de Pathak kirleni
yordu bir kere. Büyük annesi torununun yaptığı bu elim davranı
şı öğrenir öğrenmez onu kutsal banyo yapması için zorladı. Tabii
bu bizim banyolarımıza benzemiyordu... Kurtuluşu bir ineğin
dışkısı ve sidiğini gargara yapmasından geçiyordu.
Hinduizm'de inek kutsal bir hayvan sayılır, yani bilimsel ka
nıtlara rağmen, aksine dışkıları kutsaldır. Kirli bir insana dokun
manın panzehiri çok daha kirli bir şey yapmak temizlik fikrinin
108
Gıeg lenner
109
Bir Günde Bil Milyon Yıl
UO
Greg lenner
U1
Bir Günde Bir Miiyon Yıl
Bu sabah uzun bir banyo yapmak yerine hızlı bir duş yap
mayı seçtik ve sıcak suyun altına girer girmez sabun üzerimizde
köpürmeye başladı, sıcak uykumuzu hafifçe açmaya başlarken
bizi önümüzdeki güne uyandırmaya çalışıyordu. Fakat eğer daha
yoğun bir sıcak istiyorsak —şu saçınızı kafanıza yapıştıran ve sizi
bebek gibi gösteren— o halde bir spor merkezine giderek saunaya
oturabilir ve arkaik çağlardaki gibi gelenekleri devam ettirebiliriz.
Hamamların buharı çok iyi kullandığını zaten biliyorduk ve
halen tüm dünyada da kullanılıyor. Fakat aynı zamanda buzlu ku
zeyin Vikinglerinin de sauna bağımlısı olduğunu biliyor muydu
nuz? Biz onların sıklıkla kirli barbarlar olarak adlandırıldıklarını
anımsıyoruz -tecavüzcü, yağmacı ve kundakçı- fakat Viking'ler
aslında inanılmaz titiz ve takıntılı insanlardı. Erkekler her cumar
tesi toplanarak Latıdag dedikleri yıkanma günü yaparlardı. Bu
günü Sakson erkekleri çok garip bulsa da kadınları ortada olan
nedenlerden ötürü bayılırlardı. İsveç'lilerin tüccarları ve paralı as
kerleri İsveç Rus'ları -Rusya'yı dolaraşak İstanbul'a gidenler- çok
daha temizlik takıntılılardı, İslam âlimi Ibn Fadlan'ın notları, bu
tüccarların suratlarını her gün dehilarca hizmetlilerini yıkattıkları
yazmaktaydı.
Vikingler, Columbus tarih kitaplarına girmeden 5. yüzyıl
önce Kuzey Amerika'yı keşfetmişlerdi fakat bu ziyaretlerini daha
çok komşularıyla savaşarak geçirdikleri için gündelik hayatları-
112
Greglenner
113
Blı Günde Bir Milyon Yd
TEMİZ HACULAR
Ortaçağ şövalyesi olmak için gerekli olan özellikler sizce neler
di? Adetik olmak, cesaret ve binicilik mi? Evet, evet ve evet, peki
başka? Pekala, şövalyeler çok derin dini tutkulara sahip olmalıydı,
tabii bu onlara önlerine gelen günahkarları tokatlamaları hakkı
nı vermiyordu ama idare edilebilirdi. Ayrıca bu savaşçıların krala
bağlı olarak savaşma istekleri de hat safhada olmalıydı, sebebi ne
olursa olsun, dürüstlük, halkçılık ve yardım severlik olgularını
her şeyin üzerinde tutmaları gerekirdi -her ne kadar şiddetten
daha zor gözükse de-böyleydi. Ah, son bir şey daha... muhteme
len temiz taşaklara ihtiyaçları vardı.
Yüzlerce yıl boyunca manastırlarda ve topluluk arasında kutsal
kirliliğe göz yuman Hıristiyanlık tarihinde 12. yüzyılda sürpriz
bir şey yaşandı. Hâlâ Hıristiyanlık tarihinde tartışılan bir dönem
olsa da. Haçlı Seferleri kutsal toprakları îslam devlederinden al
mak için yapılıyordu ve binlerce kirli askerin kontrol edilmesini
gerektiriyordu. Sonra aniden hamamlar her şeyi bir kenara bı
raktıklarında iyi bir fikir olarak gözükmüştü ve şövalyeler bunu
gözden kaçırmıyordu. Birbirlerine asalet sözüyle bağlılardı ve bu
kadınlara yapılması gereken romantik yaklaşıma ciddi bir vurgu
yapıyordu. Tabii kısa süre içerisinde soylu edebiyatı kokuşmuş
alousia geleneğini soylu temizliği karşısında eleştirmeye başlamış
tı, -kirli eller, dolu tırnaklar, terli koltuk altları, kıllı kasıklar- bir
anda romantik buluşmalar için uygunsuz hale gelmişti.
Tabii samimi temizlik tavsiyeleri alanlar sadece adamlar değil-
114
Gıeg lenner
di. The Trotula, Ortaçağ kadınları için, İtalyan kadın bir fizikçi
tarafından hazırlanmış kadın ilaçları listesiydi. Bu liste yetişkin
kadınların her türlü temizlik ihtiyaçlarını, kokan vajinalarını,
kasık bitlerini ve kirli yerlerinin yıkanmasını ve belirli ilaçlarla
temizlenmesini söylüyordu, bu doğru yola atılan ilk adımdı fakat
peki ya tarlalar ve şehirlerde çalışan binlerce insan ne olacaktı?
Bu insanların vahşi kokuları da yavaş yavaş büyük bir sorun hale
geliyordu, Aquinaslı 1homas,.13. yüzyılın parlak din adamların-
dandı ve orta doğudaki temizlik ve mis kokma geleneklerini ken
dilerine uygulamak istiyordu. Bu Tanrı'nın rahmetini simgeleyen
güzel bir kokudan ibaretti -iyi yaşayan insanları bekleyen cenne
tin habercisiydi- fakat aynı zamanda kiliselerde yapılan toplan
tılarda ortaya çıkan leş kokusunun da önlenmesini sağlayacaktı.
Peki bok kokan fakirlerin çözümü ne olacaktı? Tabii ki ban
yolar! Aziz Jerome'nin militarist yasaklarına karşılık Islami ha
mamların Ortaçağ versiyonları Hıristiyan Avrupa'sını yavaş yavaş
kaplamaya başlamıştı. Fakat bu hamamlar günlük kullanıma açık
değildi ve Bağdat'taki sayının neredeyse onda biri kadardı -1290
yılına kadar sadece Paris'te 26 tane vardı— bu rakam, alt sınıfların
aylar boyunca sabun yüzü göremeyeceğini ortaya koyuyordu. Fa
kat sayısı az olan hamamlar bu eksiği çıplaklıkla tamamlamıştı.
Antik tbermae hamamlarının özelliklerini alan yeni hamamların
İngiliz sürümlerine 'stews' adı verilmişti, bu isim direk olarak sek
süel ahlaksızlığı akla getiriyordu. Karma banyoların serbest olma
sı bu durumu kaçınılmaz kılmıştı. Gerçekte hamamlar bu denli
ahlaksızlığın yapıldığı yerler olmamıştı, hatta zengin çiftler sıcak
banyolarda romantik yemekler bile yiyebiliyorlardı fakat bu size
masum geliyor olsa da aslında tüm hikâyeyi anlatmıyordu...
UB
Bir Günde Bir MUyon Yıl
KETEN ÇAĞI
16. yüzyılda Kraliçe Elizabeth sarayına gösterişli bir banyo
yaptırmış ve halkına her ay banyo yaptığını ilan etmişti, muhte
melen adet dönemlerinde banyo yapıyordu, muhtemelen gerekli
116
Gıeg lenner
117
Bir Günde Bir Milyon Yıl
118
Gıeg lenner
119
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
SICAK SU SOĞURSA
Pekala, eğer krallar ve kraliçeler vücut kokularıyla parfümü
karıştırıyor ve suratlarını yıkadıklarına korku ile doluyorlarsa,
bugün biz neden banyo yapıp her yerimizi temizlemek ihtiya
cı hissediyoruz? Açıkçası sürekli değişen bu fikirler 18. yüzyılda
bir çift yeni fikir takımı tarafından değiştirilerek kir tarikatının
sonunu getirmişti. İlk olarak gözenekleri tıkama teorisi yok edil
di, tibbi uzmanlar gözeneklerin insan vücudundaki zayıf halkalar
olmasından ziyade gözeneklerin aslında küçük vanalar olduğunu
ve kirli/temiz havayı ayırdığını açıklamaya başlamışlardı, yani gö
zenekler açık tutulmalıydı.
Bu bilimsel fikirlere müttefik olarak Jobn Locke gibi filozoflar,
Sir Jobn Floyer gibi fizikçiler soğuk suya karşı yeni bir bakış sergi
lemişlerdi. örneğin nehirlerde yüzmeyi tavsiye ediyorlardı, soğuk
kürün vücudu sağlamlaştıracağı ve daha uzun ömürlü yapacağı
fikrini yayıyorlardı. Bu aynı zamanda Jean Jacques Rousseau ta
rafından yayılan ve gelişmekte olan natüralist akımla da birleş
miş, radikal İngiliz metotçularının lideri Cbarles Wesley'in tabiri
'Temizlik, tanrısallıktır' ile de kuvvedenmişti. Su doğal dünyanın
120
Gıeg Jenner
121
Bir Günde Bil MUyon Yıl
*
122
Greg leııner
1Z3
Bir Günde Blı Milyon Yıi
124
Gıeg leımeı
125
Bir Günde Bir Milyon Yıi
126
Gıeg lenner
ları sadece temiz olmak yerine bir kimliğe sahip olmak yolunda
ilerliyordu. Bir zamanlar ter ve kir kokan insanlar -şehir hayatı
nın pisliğinden kaçamayanlar ya da Fransız krallarının mağdur
ları— şimdilerde elleri lavanta kokuları ve saçları jojoba ve Hin
distan cevizi esansı kokuyordu. Vücutlarımız temizlik ve güzellik
ürünlerinin reklam panoları olmuştu ve kremlerin, yağların, de
odorantların, şampuanların altındaki asıl kokumuzu unutmamız
kolay olmuştu.
Karım ne zaman banyodan çıksa, banyomuzun ortasındaki
tropik yağmur ormanına yanlışlıkla Willy Wonka'nun çikolata
fabrikası kurulmuş gibi kokuyor; kokusu kakao yağı esansıyla
birlikte limon ağacı özü tadını veriyor. Benim başımı hafifçe dön
dürüyor ve karnımı acıktırıyor. Asıl ironi ise vücutlarımızı suda
yıkadıktan sonra meyve kokan kremlerle kaplıyor olmamız may
munların vücut kokularını nasıl sakladıklarına benziyor. Milyon
larca yıl geçmiş olabilir ama içimizde hâlâ hayvan olduğumuza
dair ibareler var.
127
aıs
KOPEĞİ GEZDİRELİM
128
Greg lenner
129
Bir Gttnde Bir Milyon Yıi
130
Greg lenner
HAYVAN MEZARLIĞI
Üzücü olduğu bir gerçek, fakat tatlı dostumuz bir gün hayata
gözlerini yumacak ve onu arka bahçemize gömeceğiz. Bu gerçek
ten modern bir gelenek olarak gözükebilir ama hiçbir şey mutlak
gerçeklikten uzak kalamaz. Ürdün'deki Uyun al-Hammam bölge
sinde bulunan ve 16,500 yıl öncesinden kalma mezarda bir erkek
iskelen bulunmuş ve iskelet özellikle bir tilkinin hemen yanına
gömülmüştü, tilki ve adamın cesedi özellikle yan yana gömülmek
için yer değiştirmişti. Bu insanla hayvan arasında özel bir bağ mı
vardı? Tilki evcil miydi? Resim bunu gösteriyor ya da neden iki
mezar da titizce bir araya getirilsin ki? öyleyse tilkileri ehlileştiren
ilk kişi Belyaev değil.
Dahası, köpekler de taş devrinde saygıdeğer cenaze törenleriy
le gömülüyordu ve bu sadece sahibinin yanma gömülürken d^il,
tek başlarına olduklarında da böyleydi, çünkü sahiplerinden daha
kısa yaşıyorlardı. Bu cenaze geleneği insanlarla hayvanlar arasın
daki organik bağı gösteriyordu. Eğer köpek, gündelik hayatta
fonksiyonel olarak kullanılıp, öldüğünde yası tutulmuyorsa siz
131
Bil Gttnde Bir Milyon Yıl
132
Greg lenner
133
Bir Günde Bir MUyon Yıl
134
Greg leııner
KURNAZ DOSTLAR
Eğer köpekler insanların en iyi dostlarıysa, o zaman kedilerde
evde tembellik yapan, sürekli uyuyan ve canı istediğinde sizin
le ilgilenen ergen çocuklarıdır. Tartışmalar hâlâ kedilerin insan
lar tarafından mı yoksa kendi kendileri mi evcilleşti konusuna
yoğunlaşıyor. Kedilerin insan hayatına girdiklerinin ilk kanıtı
Kıbrıs'taki 9,500 yaşındaki Shillourokambos neolitik sitesinde
bulunmuştur. Buradaki kalıntıların tanesinde kedi, bir erkek ce
sedinin sadece birkaç santim yakınına gömülü olarak bulunmuş
ve bu da köpeklerin gömülmesinden yola çıkılarak cesetlerin dik-
13S
Bir Günde Bir Miiyon Yıi
136
Greg lenneı
137
Bir Günde Bir Milyon Yıl
138
Greg leıuıer
139
Bir Günde Bir Milyon Yıl
ŞIMARIK HAYVANLAR
Lady Gaga'nm büyük kanyonda bir atla güreşeceğini söyle
seler, herhalde Hindistan'daki bir ünlü düğününden daha fezla
adam toplanamaz. Trenle yaklaşan damat, görkemli kıyafeti ve
140
Greg lenner
141
Bir GOıuie Bir Milyon Yıi
142
Greg lenner
143
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
144
12.00
ARAYI AÇMAYALIM
h
Sabah gereksinimlerimizi hallettikten sonra artık birazcık cumar
tesi miskinliği yapabiliriz. E zaten koca bir haftanın yorgunluğu
üzerine biraz boş oturup pillerimizi şarj edebiliriz. Arkadaşları
mız akşam yemeğine gelene kadar başka bir işimiz olmadığı için
oturup geniş dünyanın içine dalalım. Yani, alet edevatlarımızı
açıyoruz -telefonumuzu uyandırıp dizüstü bilgisayarımıza giriş
yapıyoruz ve tabletlerimizi de çalıştırıyoruz- ve bilgi tsunamisini
evimize davet ediyoruz.
HATTA KALIN
öğlen yemeğindeki insanların fotoğraflarına keyifle bakarken
telefonun sesi, sessizliği delip geçiyor. Ekranda yazan ismi oku
duktan sonra yüzümüze hafif bir gülümseme geliyor ve çağrıyı
kabul ediyoruz. Kulağımıza tanıdık bir ses geliyor, ardından da
minik bir eko takip ediyor -22,236 mil uzakta, ekvatorun te
pesindeki uydudan gelen sinyalle— fiücat ikimiz de uzay çağının
teknolojik pratikliğini düşünmek için duraklamıyoruz; hele ortak
145
Bir Günde Bir Milyon Yıl
146
Gıeglenner
147
Bir Günde Bir Milyon Yıi
148
Greg lenner
149
Bil Günde Blı Milyon Yıl
150
Gıeg lenner
151
Bil Günde Bir Milyon Yıl
152
Greg lenner
153
Bir Günde Bir Milyon Yd
Fakat kâğıt çok sonraları icat edilen bir Çin icadı olmuştur
-aşağı yukarı 2000 yaşındadır- ve selüloz liflerinin eritilmesiyle
elde edilir. Kâğıt ve papirüs aslında çok farklı iki üründür fakat
etimolojilerin birbirine geçmesi yüzünden birlikte anılmaları
anlaşılabilir. Her şey bir yana, biz modern yazarlar olarak antik
Mısırlılarla birçok ortak yöne sahibiz ve onlar sağdan sola doğru
yazarken mineralleri ezerek elde edilen siyah ya da kırmızı mü
rekkep kullansalar da, kamış ucundan yapılı çapraz olarak kesil
miş mızrapları bizim dolma kalemlerimizden çok farklı değildi.
Kıyaslamak gerekirse. Bronz Çağ Mezopotamya'sında Sümer
dili çivi yazısı denilen bir sistemle yazılıyordu. Yumuşak kil tab
letler, üzerleri yazıldıktan sonra fırınlanıp kalıcı olmaları sağlanı
yordu. Çivi yazısı neolitik dönemden kalma alışkanlıkların evrim
geçirmesiyle ortaya çıkmışa benziyordu, çünkü neolitik dönem
de küçük kil markalar üzerinde nümerik değerlere sahip şekiller
bulunmuştu ve bu markalarla ticaret yapılıyordu. Sümer impa
ratorluğu medeniyetinin kollarını genişlettikçe, karmaşıklaşan
ticari anlaşmaları daha kapsamlı bir hesaplama ve kayıt sistemine
ihtiyaç duymaya başladı. Markalar artık yeterli kalmayınca, mi
lattan önce 3200 yılında tüm bu bilgiler çivi yazısıyla kayıt altına
alınmaya başlanmıştı. Bu da bize tiyatro ve edebiyatın önde gelen
isimleri Shakespeare, Moliere, Sun Tzu ve Aristo'nun dehasını
kaydeden malzemeyi vergi memurlarının icat ettiğini gösteriyor;-
bu aynı Rock'n'Roll'u Margaret Thatcher icat etti demek gibi bir
şey olsa da...
Fakat tüm büyük imparatorluklar yazıyı benimsememişti. 16.
yüzyılda İspanyol kâşifler ortaya çıkana kadar Güney Amerika
înkaları khipus adında, renkli ilmeklerden oluşan bir dil sistemi
1S4
Greg leııner
158
Greg lenner
157
Bir Gande Bir Milyon Yıi
158
Greg lenner
1S9
Bil Günde Bir Mİİyon Yd
180
Greg lenner
161
Bil Günde Bir Milyon Yd
162
Greg leimer
163
Bir Günde Bir Milyon Yıl
164
Greg lenner
165
Bir Günde BbMUyon Yıl
166
Gıeg lenner
SİNYALİ GÖNDERİRKEN
Görkemli şehrin hükümdarı deliliğe teslim olmuştu. Kapısı
na dayanan binlerce düşmana rağmen müttefiklerinden yardım
dilenmiyordu aksine oğlunu geri dönüşü olmayan bir göreve,
daha önceden kaybedilmiş bir kaleyi geri almaya gönderiyordu.
Fakat bilge danışmanları liderlerinin bu mantık dışı çaresizliğine
şahit olunca, genç bir kahramanı görevlendirerek işaret kulesine
gönderip yardım sinyalini yollamasını istemişlerdi. Dev meşale,
bir anda alevlenmiş ve dakikalar içinde karanlık ufukta peş peşe
turuncu ışıkların yanmasına sebep olmuştu, bir bir yanan ışık
lar yüzlerce mil ötede zincirleme etkiyle müttefiklerin olanlardan
haberdar olmalarını sağlamıştı. Müttefik şehirlerden birinde, me
raklı gözcülerden biri yüzlerce mil ötedeki alevleri görüp hızlıca
kral dairesine koşarak "Alevleri görüyorum! Gondor yardım isti
yor!" diye bağırmıştı. Kral, cevabı bir saniye bile geciktirmeden
aynen şu cümleyle vermişti: "...ve Rohan yardım edecek!". Tam
da bu anda, binlerce sinemasever yumruklarını havaya kaldırıp
mutluluktan dört köşe olmuştu, hatta bazıları ellerindeki mısır ve
kolalarla etrafındakilere iyi bir banyo yaptırmıştı. Yaşasın Büyücü
Gandalf!
167
Bir Günde Bir Milyon Yıl
168
Greg lenner
169
Bir Günde Bir Milyon Yıl
170
Gıeg leııner
KABLOLANDIK
Britanya halkının manşetlerini çalan büyük bir insan ^vı var
dı. 1845 yılının ilk gününde Salt Hill'den Bayan Ashley, duvarı
nın ötesinden gelen garip sesle duymuştu. Bir şeylerin gerçekten
yanlış gittiğini düşünürken karşı kapıdan bir adamın hızla çıkıp
uzaklaştığına şahit olmuştu, Ashley hemen komşusunun kapı
sına giderek neler olduğu öğrenmek istediğinde içerideki Sarah
Hart'ın yüksek dozda zehirden öldüğünü görmüştü. Panikleyen
Ashley, alarmı çaldı ve olay yerine ilk olarak baş psikopos vekili
Champnes gelmiş ve kadının ifâdesini almıştı. Ardından da hız
lıca şüphelinin ardından giderek en yakın tren istasyonuna kadar
onu kovalamıştı. Fakat boynunda köpek tasmasıyla dolaşan katil,
istasyondaki ilk trene yetişmiş ve 1. sınıf kompartmana saklana
rak oradan hızlıca ayrılmıştı. Kıl payı kaçmıştı... Ya da gerçekten
öyle miydi? Şans eseri Champnes ileri teknolojiye sahip bir papaz
vekiliydi, araştırmayı seviyordu ve istasyon şefine acil bir telgraf
göndermesini ve Paddington istasyonundaki polisleri uyarmasını
istemişti.
Londra'ya giren treni Çavuş Williams bekliyordu fakat ama
cı şüpheliyi yakalamak değildi. Onu evine kadar takip edecek
ve ertesi gün şehrin polis merkezine rapor ettikten sonra Wil-
liams'ı yakalayan polis ekibine katılacaktı. John Tawell Qua-
ker tarikatı üyesiydi ve Sarah Hart'ı öldürmekle suçlanmıştı.
171
Bir Günde Bir Milyon Yıl
172
Greg lenner
173
Bir Günde Bir Milyon Yıl
174
Gıeg lenner
175
Bir Günde Bir Milyon Yd
176
Gıeg lenner
SOSYAL AĞ
Hızlıca iletişimde olmak için her gün kısa mesajlar gönderi
yoruz, e-postalar, tweetler, anlık iletiler gönderiyoruz. Roma'da
bunun eşdeğeri tabellarius adı verilen ulaklarla yapılırdı, görevleri
şehrin belirli noktaları arasında gün boyunca gidip gelerek mesaj
taşımaktı. Arkadaşlar ya da iş ortakları arasındaki kısa mesajları
taşırlarken mumdan yapıhk tabletler kullanırlardı ve her seferin
de tabletler kolayca silinir ve yeni mesajlar taşınmaya başlanırdı.
Tabii, şehirler arası mesaj göndermek sanıldığı kadar kolay de
ğildi. Örneğin Pers İmparatorluğu bir posta ağı kurmuştu, öyle
etkileyiciydi ki Heredot "Ne kar ne yağmur ne ateş ne karanlık,
Perslerin hızlı mesajlaşmalarını engelleyemiyor," yazmıştı -bu bir
şirket sloganına benzese de- Cumhuriyetçi Roma böyle merkezi
bir sistem konusunda sınıfta kalmıştı.
Kısa süre içerisinde Augustus Caesar —Romalı uranlar listesin
deki ilk ve en büyüğü- yasalar, önemli ölümler ve tahttan indirme
dedikoduları gibi acil haberlerin haftalar boyunca imparatorluğa
yayılamadığını fark etmiş ve hükmünün zayıflayacağını düşünmüş
tü. Mesela bir istila haberinin imparatora ulaşması öyle uzun sürü
yordu ki, mesaj gelene kadar düşmanlar sarayın surlarında kamp
kurmaya başlıyorlardı. O yüzden Augustus Perslerin fikrini çalarak
büyük bir ulak ağı yaratmışa, adı Cursus Publicîistu. Belirli iletim
177
Bir Günde Bir Miiyon Yıi
178
Greg lenneı
179
Bir Günde Bir Milyon Yıi
180
Gıeg lenner
181
Bb Günde Bta Milyon Yıl
MEKTUP ARKADAŞLARI
Gazetemizin üzerinden göz ucuyla bakarken aniden kapıdan
gelen sese odaklanıyoruz, ön kapının altından mektuplar, broşür
ler ve dergiler fışkırıyor ve hoş geldiniz y;ızılı paspasımızın üzerine
dökülüyor. Postacı seri bir şekilde arkasını dönerek uzaklaşırken
bizi rahatsız etmemeye dikkat ediyor. Pakat düşününki postacı
182
Greg lenner
183
Bir Günde Bir Milyon Yıi
184
Greg lenner
185
Bir Günde Bir Milyon Yıl
186
Gıeg lenner
187
Bir Günde Bir Milyon Yıl
188
Greg lenner
189
Blı Günde Bir MUyon Yıl
190
18.00
KIYAFETİMİZİ SEÇERKEN
191
Bir Günıle Bir Milyon Yıl
192
Greg lenner
193
Bir Günde Bir Miiyon Yıi
1S4
Greg Jenner
195
Bir Günde Bir Milyon Yd
198
Gıeg lenner
197
Bir Günde Bir Milyon Yıl
198
Greg lenner
199
Bil Gttnde Bir Milyon Yıl
200
Gfeg leıuıer
FİRAVUNUN DONU
Howarci Carter 1922 yılında Tutankamun'un mezarını keş-
feniğinde tüm gazete manşederi fi ravunun lahdini altından ya
pılmış aksesuarlarım göstermişti. Antik mezar sanki Scooby Doo
çi7gi filminden bir sahneyi andırıyordu. Fakat haberlerde duyma
dığınız bir detay vardı, o da Kral Tut'un iç çamaşırlarıydı. Evet,
bu detay atlanmıştı. Kral Tut annesinden izin alarak kampa giden
küçük gergin bir çocuk gibi eşyaları arasına çokça iç çamaşırı ek
lemişti, tamı tamına 145 adet yedek külotu vardı. Antik donlar
genellikle shenti, peştamal ya da belden bağlanan üçgen şeklinde
kumaşlardan oluşuyordu. Bazı Mısırlı köleler için kavurucu Sah
ra sıcağında bunlar sadece iç çamaşırı değil tüm kıyafetlerinden
ibaret oluyordu.
Bugüne kıyasla erkekler ve kadınlar da kısmen benzer iç ça
maşırları giyiyorlar -şort ve külotların farklı sürümleri gibi- ta
bii birçok kadın sutyen de giyiyor. Sutyenler daha çok göğüs
kısmını desteklemek için kullanılsa da batı toplumları açıkta
duran meme uçlarına karşı büyük bir açlık sergileyebiliyorlar,
dolayısıyla bir amaç da göğüsleri gizlemek oluyor. Sutyen ve
külot birleşimi 20. yüzyıl ortalarında ortaya çıktı diye bilinir fa
kat Romalılar aslında ilk keşfeden toplumdur. Subligaculum adı
verilen ve iki cins tarafından da kullanılabilen deri kıyafet, şort
ya da peştamal şeklinde kullanılıyordu, gladyatörler, aktörler ve
askerler sıklıkla Subligaculum giyerlerdi. Kadın performansçı-
1ar aslında bu kıyafete ek olarak göğüslerini de kapatan bir ek
yaparlardı -düz kumaştan oluşan bir örtü gibi- ve mütevazı gö
rünmeye çalışırlardı. Ayrıca henüz, sıradan Romalı kadınların
bunları giydiğine dair bir kanıt bulunamamıştır. Antik memeli-
201
Bir Günde Bil Milyon Yıl
202
Gıeg lenner
SAMİMİ OLURKEN
Artık farklı türlerde İç çamaşırı setleri görmeye alıştık: seksi,
sempatik, garip -bir de şu yılbaşı alışverişlerinden önce piyasaya
çıkan ve birilerinin bir yerlerden bulup aldıkları- ^ıkat aslında ta
rih boyunca iç çamaşırları hep sade, tek renk kumaşa yapılmıştı.
Ancak, Antik Ortaçağ Çin uygarlığında bu durum geçerli değildi
çünkü moda katı kurallarla sosyal topluluklar tarafından belirle
nirdi, mesela kadınların iç çamaşırları fazlaca desenli olabilirdi ve
bu sayede kadın kişiliğini, tutkusunu ve belki de yakınına gelme
ye müsaadesi olanlara kendini anlatıyordu.
Moxiong^\y^ bilinen iç çamaşırı çok detaylıydı, üçgen şeklin
deki kumaş, canlı renklerle bezeli desenlerle süslüydü ve kadın
ların göğüs kısmını sardıktan sonra sıkıca bağlanırdı. Bu dar bir
çamaşırdı, göğüsleri ve göbeği kapatmak için kullanılıyordu fakat
sırt bölümü çok fezla işlevsel değildi, fakat isteme göre arkasına da
ek bir parça yapılarak kullanılabiliyordu. Teşhir riskini seven ka
dınlar genellikle omuzlarım ve omuriliklerinin çizgilerini açıkta
bırakmayı severlerdi. Bu gibi modalar yüzyıllar boyu evrim geçi
rerek ilerliyordu ve Moxiong gibi bir sürü iç çamaşırı bu kültürü
zenginleştiren öğelerdi. Ve ardından Mao'un kültürel devrimi ge
lerek tüm keyfîmizin içine etti.
12. yüzyıl Ortaçağ Avrupa'sında kullanılan erkek pantolonla
rı -cepli ve bacakları uzun pantolonlar- yavaş yavaş kısalarak iç
çamdın haline gelmişlerdi ve daha sonra kasıklara doğru ilerleye
rek bileklere kadar uzayarak içlik şeklini almışlardı. Rivayete göre
çoğu erkeğin pantolon yerine bunları giyip, gömleklerini de bel
lerine sokarak gezdikleri yönündedir. Pantolonla hiç uğraşmak is
temeyen bu centilmenler "Komando mu giyiyorsun?" tabirinden
203
Bir Günde Bir Milyon Yd
ORTAÇAĞDA
GÖĞÜS BÜYÜTEN SUTYENLER Mİ?
Doğu Tyrol'deld, açılı, bembeyaz eğik çatılı Lengberg Kalesi
12. yüzyılın schbss tarzı mimarisine verilebilecek güzel bir örnek
tir. Kale ağaçlarla dolu bir vadinin savunması kolay kuytusuna
inşa edilmiştir. Dışarıdan resim çekerken çok güzel gözüken bu
Avusturya kalesi aslında içerisinde de çok büyük sürprizler barın
dırmıştır. 15. yüzyılda yenilenmiş zeminin altına saklamış kasası,
2012 yılında yapılan restorasyon işlemleri sırasında bulunmuştur
ve içerisinde zamanın acımasızlığına ve güvelerin pervasız açlığı
na dayanabilmiş, herkesin unuttuğu türden kumaşlar bulunmuş
tur. Bu kumaşların arasında Ortaçağ'a ait olan askılı sutyenler
bulmuş ama ölü krallara ve kutsal vazolara merak salan bizleri çok
etkilemese de kostüm tarihçilerini bir hayli heyecanlandırmıştır.
Hatta içlerinden sevinçten zıplayanları bile olmuştur fakat o nok
taya gelene kadar sutyenler 20. yüzyıl icadı olarak kalmışlardır.
Sutyenleri, Romalıların göğüs örtülerinden ayıran sadece as
kıları değildi aynı zamanda sutyenler göğüsleri desteklemesi için
oyuk biçiminde dikilmişti. Bu belki de 14. yü^ol cerrahı Hen-
ry de Mondeville'nin nodarında, "Bazı kadınlar... kıyafederinin
içine iki çanta daha koyarlar, göğüslerini de bu çantalara yerleş
tirirler ve her sabah sabitlemek için bir lastikle ikisini birbirine
bağlarlar?" yazdığı gibi bir anlam ifede ediyor da olabilir. Görü
nüşe bakılırsa Mucize Sutyenin 600 yaşında olması muhtemel
204
Greg leımer
205
Blı Gttnde Bir Milyon Yıl
BANA ÇORAP AL
16. yüzyılın ortalarında külotlu çoraplar Avrupa aristokrasi
sinin olmazsa olmazları arasına girmeyi başarmıştı ve dolayısıyla
ipek tüm kumaşların üzerine bir çırpıda tekrar çıkıvermişti. İpe
ğin kalitesi, yumuşaklığı ve fiyatı, onu en tercih edilen kumaş
yapmıştı.
206
Greg lenner
ŞANSLI KÜLOTLAR
Peki, modern iç çamaşırları ne zaman ortaya çıktı? Uzunca
süre jüponlarla idare eden kadınlar, dünyanın batısında ancak
1800'lü yıllarda küloda tanışabilmişlerdi ve bu külodar zamanla
kadınlar arasında risquepantalettes diye adlandırılan erkek külot
larına evrilmişlerdi, 1840 yılında, erkek külotları artık kasıklara
kadar inmeyi yeterli bulmuştu. Erkekler, iç çamaşırı giymişlerse,
1600'lere kadar bileklere kadar uzanan tarzda çamaşırlar giymiş-
207
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
lerdi fakat 1600'lerin sonuna doğru Kral 11. Charles tam 13 inç
ölçüsünde İpekten dokunmuş boxer külotu giymiş ve soylu belini
kurdelelerle bağlamıştı bu sıralarda da III. William -Charles'ın
Katolik kardeşi James'i tahttan aşağı iten arkadaş- gece yatağa
girerken yünden örülü yeşil çoraplarını, kırmızı yeleğini giyiyor
ve Noel babanın taklidini yapıyordu.
150 yıl boyunca, aşağı yukarı erkekler gömleklerini önce külot-
larma sokarak giyinmeye başlamışlardı, bu şüphe götürmeyen bir
gerçekti, tek istisna, nodara bakılırsa büyük filozof Jeremy Bent-
ham'dı. Bu zeki ve aynı zamanda garip adam 84 yaşında, 1832 yı
lında öldüğünde, bedeninin bir heykel ya da korkuluk olarak kul
lanılmasını, karara göre de College London Üniversitesi'ne teslim
edilmesini vasiyet etmişti; yani sonsuza dek bilimsel çalışmalarını
izleme fi rsatı bulabilecekti, hâlâ burada olacak fakat tek farkı üzeri
biraz mumlu ve saçlan da tek tük kalmış olacaktı. Fakat keşfedilen
noktalardan biri de, son zamanlarda yapılan incelemelerde Bent-
ham'ın cesedinin çürüme safhası, fi lozofun öldüğünde pantolonu
nun içinde boxer şortunun da birlikte giyinmiş olduğunu göster
mişti. Bu 1830'lar için çok nadir bir bulguydu.
Bentham, Kral IV. George hükümdarlığında vefat etmişti.
Kral, Britanya'nın en şişmen kraliyet ailesinden geliyordu (VIII.
Henry, Kraliçe Viktorya ile birlikte üçünün de bel ölçüleri 54
inç geliyordu) ve tombalak kral George göbeğini toparlamak için
korse giyenlerdendi. Bu aslında modayla haşır neşir olan insanlar
için çok da sıra dışı bir durum değildi, özellikle de Kral George
döneminde durum farklıydı. Birçok Macaroni (argo dilde sıra
dışı moda tutkunlarına verilen ad) kusursuz bir siluet yaratmak
için kendilerini balina kemiğinden yapılan korselere tıkıştırıyor-
208
Gıeglenneı
209
Bir Gande Bir Milyon Yıi
BlO
Gıeg lenner
211
Bir Günde Bir Milyon Yıl
212
Greg lenner
GÜZEL KOTLAR
Raflarımıza göz atarken akşam ne giyeceğimiz konusunda se
çeneklerimizi değerlendiriyoruz ve her seferinde olduğu gibi ebe
di orta sınıf sorunumuz baş gösteriyor: günlük mü giyineceğiz
yoksa usturuplu günlük mü giyineceğiz? (Casual mi yoksa Smart
Casual mi?) Eğer resmi bir akşam olacaksa klasik kumaşları tercih
edebiliriz çünkü bazı antropologlar klasik kumaşların öyle genel
kıyafetler olduğunu düşünüyorlar ki, dünyanın yarısından fazla
sının klasik giydiğine inanıyorlar. Fakat her zaman giyilmeye ha
zır olan kot pantolonlarının tarihi aslında biraz karmaşık. Kimse
kot kumaşının nereden çıktığını bilmiyor. Genel inanış, Fran
sa nm Nimes kentinde keşfedildiğini söylüyor fakat bu hikâye de
son zamanlarda İtalya'da bulunan 17. yüzyıl resimleri yüzünden
tartışmaya açık durumda, öyle ki bazıları Jeans kelimesinin Ce-
nova'dan türediğini bile iddia ediyor fakat kesin ve kuvvetli olan
bilgi, tercih edilen kot kumaşının 19. yüzyılda, koca bir coğrafya
da, gündüz güneşi ve akşam yıldızlarının altında adarıyla dolaşan
Amerikan kovboylarından çıktığını söylüyor.
Bu kumaşı üreten adam Bavaryalı göçmen Loeb Stratuss'tu ve
1850 yılında San Fransisco'da ilk dükkânını açar açmaz ismini
Levi Stratuss olarak değiştirmişti. Binlerce altın avcısı bir umut
Kaliforniya'ya akın ediyor ve toprakla mücadele ederek küçük bir
külçe peşinde koşuyorlardı, çoğu hayal kırıklığıyla dönüyor olsa
da bu işi yaparken kot tercih ediyorlardı ve Levi Stratuss kotları
işlerini çokça görüyordu ve hâlâ kot kumaşı ülkede meşhur ol
mamıştı. Kotun icadı, Levi'nin ortağına düşmüştü, 1873 yılında
tekniğini patendeyen Davis aynı zamanda kumaşı iplik dokuma
dan farklı bir boyuta getirerek daha sağlam olmasını sağlıyordu.
213
Bil Gttnde Bil Miiyon Yıi
DEVRİMCİ PANTOLONLAR
Kısa pantolonların 1800'lü yıllara kadar piyasayı kontrol etti
ğini göz önünde bulundurursak, pantolonların tekrar moda ol
masının nedenini merak etmiyor değiliz. Modern batı da uzun
pantolonları tekrar moda haline getiren ilk topluluk muhtemelen
1789 yılındaki Fransız ihtilalcileriydi, giydikleri pantolonlar bi
leklerine kadar uzanıyordu, çizgili ve göz alıcıydı.
Şaşırtıcı olan bir konu da çizgili kumaşlarm tartışmalı tari
hiydi. Ortaçağ modasına göre çizgili pantolonlar lanediydi, ne
deni Leviticus'un kutsal kitabında yasaklanan iki kıyafetten biri
214
Greg lenner
215
Bir Günde Bir Milyon Yıl
216
Greg lenneı
217
Bil Günde Bil Miiyon Yıi
218
Greg Jeııner
GİYİNİYORUZ SOYUNUYORUZ
Dünyanın birçok bölgesinde, buna Girit, Moğolistan, İskan
dinavya, Yunanistan ve Roma da dâhil, genel olarak erkekler ve
kadınlar tarafından kullanılan kıyafeder tunik ya da elbiselerdi.
Yunanlarda tercih edilen iki temel tarz vardı, chiton (unisex) ve
peplos (sadece kadtnlann ^ydi^) ilk bakışta genellikle birbirlerini
andırdıkları için pişti olunmuş hissi uyandırıp insanları utandı
rırdı. En basit seçenek chitondu, boru şeklindeki bu elbiseler ön
ve arka parçaları birbirine dikilerek üretiliyordu. Uzun bir tişörte
benzeyen elbise, belinde bulunan kemerle sıkılarak kadanıyordu
ve kadınlar genellikle bu elbiseyi uzun giymeyi tercih ederken,
genç erkekler elbiseyi kısaltarak diz hizasında tutmayı tercih edi
yordu. Belki de bu sürekli sendeledikleri için tepki olarak yaptık
ları bir tercihti, çünkü belki de anneleri onları kılıçlarla koşma
maları konusunda hiç uyarmamıştı, kim bilir?
Buna karşılık, uzun, kadınsı pepbs tek parça kumaştan yapı
lıyordu ve vücuda sarılarak giyiliyordu. Sıklıkla reklam kanalla
rında göreceğiniz modellerin tek omuzlarından sarkıtarak giydiği
elbiselere benziyorlardı. Peplos zaman zaman bir kenarı açılarak
vücudun büyük bir kısmını açıkta bırakıyor erkeklerin iştahını
azdırabiliyordu, bu bacak ve kalça şovunu engellemek için kumaş
omuz üzerinden atıldıktan sonra bir broşla tutturulmaya başla
nınca istenmeyen seksomanyaklara karşı da bir koruma oluştur-
219
Bir Günde Bir Milyon Yıl
BU DÜRÜME BENZİYOR!
Dolabımızda debelenirken çaresizce en sevdiğimiz kıyafetimi
zi arıyoruz ve kazara gözümüze yıllar önce giymekten zevk aldı
ğımız yatak örtüsü ilişiyor. Bu kumaş parçası alelacele yapmaya
karar verdiğimiz toga-partisi İçin hazırlanan bir elbise ve vücu-
220
Gıeg lenner
221
Bir Günde Bir Milyon Yü
223
Bir Günde Bir Milyon Yd
224
Greg lenner
225
Bir Günde Bir Milyon Yd
226
Greg lenner
227
Bir GOnde Bir Milyon Yıl
TARİHİN TEKERROrO
£dward döneminin sona erişi, kadınların moda anlayışında da
büyük bir değişikliğe yol açmıştı, abartı kumaş kullanımı, devasa
etekler, 18 ve 19. yüzyılların fâzla şişirilmiş ve destekli elbiselerle
kadınsı hadan ortaya çıkartan modasının ardından 1920 yılında
ki yenilikler yaşanılanların tam tersiydi: Hollywood'un kaçınıl
maz etkisi bir anda kadınları kalçasız, memesiz hale getirerek mo-
dellemiş ve tüm detaylar, abartı işlemeler bir kenara atılarak diz
boyunda, kolsuz kıyafeder zayıf omuzlardan akarak disko ışıkla
rının altında boy göstermeye başlamıştı.
1750 ve 1850'lerin modası gerçekten büyük bir olaydı, abar
tılı ve göz alıcıydı &kat 1820 ve 1920'de yapılan kontrataklar
bütün bu ihtişamı silip süpürmüştü. Tarihteki moda akımlarının
hızlıca değişen hikâyesinde trendlerin hem karşı çıkıldığı hem de
benimsendiği gerçeği de garip bir geçmiş olarak karşımızda du
ruyor.
GÖMLEKLERİ GİYELİM
Eğer kot ya da etek için hevesleniyorsak üst kısmımıza bir ak
sesuar takıp kıyafetimizi harekedendirmemiz gerekecek, aksi hal
de arkadaşlarımız akşam yemeğinde gerçekten kendilerini kötü
hissedebilirler. Şimdiye kadar tuniklerin tarih boyunca insanların
güvenerek giydiği kıyafetler olduklarım öğrendik, aynı zamanda
erkekler ve çocuklar tarafından da binlerce yıl boyunca giyildiler.
228
Gıeglenner
229
Bir Günde Bir MUyonYd
230
Greg lenner
231
Bil Günde Biı Milyon Yıl
ŞEYTANIN ŞARABI
İşte size harika bir hikâye daha. 4 Ağustos 1693 tarihinde yaşlı
Benedict keşişi Dom Pierre Perignon HautviUers manastırında
suratındaki sırıtık ifâdeyle tüm arkadaşlarına bağırıyordu ve et
rafında toplanmalarını istiyordu. "Çabuk toparlanın! Yıldızları
içiyorum," diye bağırıyordu, heyecan duyması için çok geçerli bir
sebebi vardı. Yıllar süren deneyler sonucunda köpüklü şampan
yayı icat etmeyi başarmıştı. Bu hikâye biraz uydurmaydı. Dom
Perignon un şampanyayı bulmak için büyük deneylere kalkışıyor
olması 19. yüzyılda dilden dile dolaşan bir pazarlama efsanesiydi
Bil Günde Bir Milyon Yıi
234
Gıeg Jenner
KRALİYET GAZI
Dom Perignon 1715 yılında öldüğünde şarap bağları hem nor
mal hem de köpüklü şarap üretmeye devam ediyordu fakat asıl
önemli an, D'Orleans dükünün bu şaraplardan tattığı ve aynı yıl
Fransa'nın naibi olduğu tarihti. Bu dönem, şampanyanın ünlüler
tarafından da kabul edildiği ve tüccarların ülkenin her köşesinde
bu yeni ürünü fırsata çevirdiği bir dönemdi. Dom Perignon un
yakın arkadaşı Nicolas Reinart'm yeğeni Dom Thierry Ruinart
ilk şampanya etiketini 1729 yılında tescillemiştİ ve 1743 yılında,
şirkedeşmeyi başarmış pamuk üreticisi Claude Monet bir şekilde
Kral XV. Louis'in metresi Madame de Pompadaur'u müdavimle
rinden yapmayı başarmıştı. Madam 'şampanya içtikten sonra bir
kadının güzel kalmasını sağlayan tek içecek' açıklamasını yapa
rak inanılması güç derecede başarılı bir reklam başarısı sağlamış
ve 18. yüzyılda elde parayla satın alamayacağınız bir pazarlama
yapmıştı. Diğer tüccarlar da hevesli şekilde bu köpük ticaredne
girişmişlerdi fakat bu açıkça aristokracik piyasanın küçük işlet
melerle çekişeceğini ortaya çıkartmıştı. Champagne kenti, her
açıdan müşteri portföyünü bir hayli genişletmişti.
Kalın camları ve mantarlan keşfettikten sonra, şampanya üre
ticileri en uzak ülkelere ithalat yapma fırsatı bulmuşlardı, artık
şişeleri hatalı üretilmiş bombalar gibi padamıyordu. Yüzyılın so
nunda şampanya artık Çar Muhteşem Peter ve Amerika'nın cum
huriyetçi süper kahramanmın kadehlerinde zarif bir içki olarak
yerini almıştı, kısa sürede gücün, lüksün ve zarafetin içeceği olan
236
Greg lenner
237
19.4S
AKŞAM YEMEĞİ
239
Bir GOııde Bir MUyon Yıi
240
Gıeg lenner
241
Bir Günde Bir Milyon Yıi
NEREYE OTURACAKSINIZ?
Saygılı ev sahipleri olarak yemeğimizin hazır olmasının ardın
dan misafirlerimize nazik mimiklerle koltuklardan kalkıp yemek
masasına geçmelerini işaret ederiz fakat isim kartları koymadı
ğımız için bir anlığına arkadaşlarımızın yaşadığı tereddüdü fark
242
Greg leıuıer
243
Bil Günde Bir Milyon Yd
244
Greg leimer
245
Bir Günde Bir MUyon Yıl
246
Greg leııneı
247
Bil Günde Blı Milyon Yıl
248
Greg lenner
MASADA OTURURKEN
Biraz sohbet ve kaş göz hareketinden sonra hep birlikte masa
ya oturabildik, bedenlerimiz uzun dikdörtgen masada kusursuz
249
BlrGAndeBirMUyonYıl
250
Gıeglenner
252
Greg lenner
MÖNÜYÜ İNCELEYELİM
Bir gün, muhtemelen 1810 yılında, Napolyon dönemi Pa
ris'inde yaşayan elitler şık giyinerek büyükelçi Prens Alexander
Borisovich Kurakin in yemeğine katılmışlardı, bu ziyafet katılım
cıların merakla beklediği, yabancı bir ziyafetti. Kurakin Rusya'da
pırlanta prens olarak biliniyordu, kıyafet tercihleri çok pahalı ve
göz alıcıydı o nedenle tüm davetliler her konuda bu sansasyonel
lüksü görmeyi bekliyorlardı. Fakat kimse yemek salonuna girdi-
253
Bir Günde Blı Milyon Yd
254
Greglenner
BU YEMEĞİ KUTSAYIN
Başlangıç yemeklerini herkese servis ettiğimiz göre, oturup ye
meye başlayabiliriz. Fakat eğer bağnazlık derecesinde dindarsak
dua okumadan bu Tanrı'nın lütuflarından bir lokma bile ağzımı
za giremez. Birçok Hıristiyan (İngilizler hariç) yemeklerden önce
dua eder. Dua kısa, basit bir şükür duasıdır, Tanrı'ya şükretme
âlıdır. Hindiler benzer bir ayin yaparlar, Yahudiler ise yemek
lerden sonra Birkat Hamazon dualarını ederler ve ekmek yerler,
Müslümanlar ise yemeklerden önce Besmele ile başlayıp yemek
»onlarında Elhamdülillah ile kapanışı yaparlar. Not etmemiz ge
reken önemli bir nokta Müslümanların yemekten sonra söyleme
leri gereken Elhamdülillah kelimesidir, çünkü yemek ortasında
söylendiği zaman sanki daha önenüi işleri varmış ve yemeği bir
m önce bitsin istiyormuş gibi algılanabilir.
Bir Güııde Bir Milyon Yıi
256
Greg Jenneı
NE ÇATALI?
Philoxenos meraklı bir şair ve filozofm fakat her gece yemek
bulmak için dolanırdı. Bir gurmeydi -açgözlüydü- ve bağımlı
lığını ileriye götürmek için garip bir teknikle kendi düzenlediği
partilerde yemeklerini ilk olarak kendisi mideye indiriyordu. Tek
niğini uygulamak için Yunan hamamlarına gider, ellerini ve ağzı
nı sıcak suya sokardı, dolayısıyla sıcağa karşı hissizleşen uzuvları
257
Bir Günde Bir Milyon Yd
258
Gıeg lenneı
259
Bir Günde Bir MUyonYd
280
Gıeg lenner
261
Bir Günde Bİı Milyon Yıl
262
Greg lenner
DOĞRA VE DEĞİŞTİR
Bu akşam Oıtaçağ'daki Venedikliler gibi makarna sarmaya ya
rayan çatallar kullanıyoruz fakat böyle bir akşam ziyafeti doğu
Asya'da olmuş olsaydı, çatallar yerine tahta çubuklar kullanılıyor
olurdu, bu araçlar belki de parmaklardan sonra en popüler ikinci
yemek yeme cihazlarıydı. Çin'de bu basit teknoloji zamanında
Zhtı diye adlandırılmıştı fakat şimdilerde ismi Kuaizi olarak de
ğiştirildi, Kuaizi hızlı çubuklar anlamına ya da hızlı dostlar an
lamına geliyordu. İkisi de hokey takımları için fantastik isimler
olabilirdi, tabii bir takım kuracaksanız. Her neyse, tahta çubuklar
görünüşe bakılırsa Çin'de icat edilmişti ve muhtemelen 5,000 yıl
lık bir tarihe sahiplerdi çünkü bulgular, eskiden insanların büyük
çanaklarda kaynattıkları yiyecekleri elleri yanmadan almak için
bu çubukları kullandıklarını gösteriyordu.
Tarihçiler için can sıkıcı olan tarafı ise bu arkaik dönem îtal-
ya'daki siyasi seçimlerden bile daha karmaşıktı yani kesin olarak
konuşabilmek imkânsızlaşıyordu. Erken dönemlerde yazılmış,
kılavuz niteliğindeki The Book ofRites (Lı'^ji) Shang Hanedanlık
döneminin son zamanlarında (M.ö. 1600-1046) fıldişinden ya
pılma çubukların kullanıldığını anlatıyordu fakat bu metinler ha
nedanın ölümünden yıllar sonra kaleme alınmıştı yani doğruluk
payı tartışmalıydı. Arkeoloji imdadımıza yetiştikten sonra Yin
harabelerindeki kazılar -Shang Hanedanlığının antik başkenti,
şimdiki Henan bölgesindeki Anyang şehrinin birkaç mil ötesinde
kalıyor- 3,000 yıl eskiye dayanan pirinçten yapılmış çubukları
ortaya çıkartmıştı.
Tarihin sonraki dönemlerinde farklı maddelerin kullanımı
da serbest bırakılmıştı. Fakirler genellikle tahta ya da bambudan
263
Bir Günde Bir MUyon Yd
ORTAUĞIDAĞITAUM
Başlangıç mönümüzde meşhur bruschetta ve terbiyeli etler
var, kolaylıkla mideye indirilebilen yiyecekler &kat ana yemeği
getirdiğimizde, domates soslu İspanyol usulü tavuk bir anda in
sanları uyandırıyor, çünkü tertemiz kıyafederi az sonra domates
lekeleriyle mahvolabilir. Neredeyse tüm insanlar gergin bir şekil
de peçetelerini açarak ve şakayla karışık sorarak peçetelerini yaka-
264
Gıeg lenner
265
Bir Gflnde Bir Milyon Yıl
ZBB
Greg lenner
SAMİMİ SOHBETLER
Misafirler neşeyle yemeklerini yerlerken doğum günü at
mosferi de ortama güzel bir enerji katıyor, insanlar birbirleriyle
kaynaşıyor. Bu yaşasaydı Romalı yazar Plutarch'ı etkileyecek bir
görüntü olabilirdi Plutarch her zaman misafirlerinin ortamdan
zevk aldığından emin olmak isteyen biriydi. Bir köşeye çekilip
kıskanç rakiplerin birbirlerini çekiştirmesini izlemeyi tercih et
mezdi, sofrası her zaman demokratik çerçevede insanların oturup
sohbet ederek birlik olduğu bir sofra olmak zorundaydı. Bunun
için misafirlerine ilginç sohbet konuları önerirdi, bunlardan biri
de klasik 'tavuk mu yumurtadan yoksa yumurta mı tavuktan?'
paradoksuydu. Aynı zamanda masasında bulunan denizcilere se
yahat anektodarını sorar ve sohbet durağanlaşuğında denizcilerin
anılarını dinlemek isterdi.
Meşhur yazarlardan bir diğeri, Marcus Terentius Varro "Soh
bet... gergin ve kafe bulandıran olaylarla alakalı olmamalıdır,
ama insanları birleştiren çeşitli konularda yapılmalıdır," diye dü-
şünüyordu..Xenophon'un Symposium'unda Yunan karakterlerden
biri bizlere sürekli akşam yemeği davetleri aldığını çünkü kıvrak
zekâlı bir insan olduğunu -bir partinin şah damarıdır bu tipler-
267
Bir-Gûnde Bb Milyon Yıl
268
Greg lenner
269
Bir Günde Bir HUyon Yıl
Vay anam.
270
Greg lennor
271
Bir Güıule Bir Milyon Yd
272
Greglenner
273
Bir Günde Bir MUyon Yıi
274
2L30
İÇECEKLER
PARTİ HAYVANLARI
Google'a 'drunk elk' yazarsanız İsveç'te çekilmiş komik bir
fotoğrafla ödüllendirilirsiniz. Bu komik fotoğrafın kahramanı,
fermente olmuş bir çuval elmayı midesine indiren ayyaş bir ge-
275
BirGandeBirMUyonYd
276
Greg lenner
SAKE AŞKINA
Pirinç, Hindistan, Çin, Kore ve tabii ki Japonya'da birincil al
kol malzemesi olarak kalmıştı, Japonya'da pirinç şarabına sake
deniyordu. Geleneksel tarifler insan salyasına kaynatılmış pirinç
ekleyip bir hafta bekleterek alkol elde edilecek kadar basitti fa
kat diğerleri karmaşık prosedürlere sahip ve bir azizin sabrını test
edecek kadar zordu. Eğer evde kendi içkinizi yapmak istiyorsanız
size bir tarif:
277
Bil Günde Bir Milyon Yıi
278
Greg lenner
LİKİT EKMEK
Bira keşfedildikten sonra yazının da icat edilmesiyle artık
unutulma ihtimali ortadan kalkmıştı. Yazılı kaynaklar, alkolün
279
Bil Günde Bil MUyon Yıl
aao
Gıeg Jeıuıer
281
Bir Günde Bir Milyon Yıi
282
Greg lenner
283
Bir Günde Bir HUyon Yıl
maldı bir sistem geliştirmişlerdi. Eğer şarap güzelse bir nfr olarak
sınıflandırılıyordu. Eğer çok güzelse nfi-nfr, ve hatta inanılmazsa
da... tahmin ettiğinizi duyabiliyorum (evet, njr-njr-njr) alkollü
insanların kelimeleri tekrarlaması hoş bir şey. Bu denli antik bir
medeniyetin karmaşık sınıflandırmaları kullanması şaşırucı gele
bilir fakat Mısırın üst sınıfları şaraplarını çok ciddiye alıyorlardı,
sevdikleri şarabı üretebilmek için büyük yatırımlar yapıyorlar ve
kaliteye ulaşmak istediklerinde İsrail gibi yakın bölgelerden itha
lat yapıyorlardı. Dinlerinde şarap yüce tanrı Osiris'ten gelen bir
hediyeydi ve varlıklılar ağızlarına şaraptan başka bir şey sürmezdi.
Arkeologların son dönemde rasdadıklan şarap küpleri üzerindeki
yazılara bakılırsa şarapların üretim tarihleri ve bölgeleri konusun
da bilgiler sunuyordu, yani şarapları açmadan önce etiketlerini
okuyanlar sadece modern ukalalar değildi.
Birkaç bin yıl ileriye gidecek olursak Roma'da tartışmasız şam
piyon Falernian şaraplarıydı, Massico dağının buz tutmuş şarap
bağlarından toplanan üzümlerle yapılan şarak kuvvetli, alkolü
yüksek ve tatlı bir içecekti (%16 alkol oranına sahipti). Hatta
Bilge Pliny bu şarabın yanabileceğini iddia ediyordu fakat daha
da önemlisi bu şarap Roma dünyasının kristali sayılıyordu ve İm
parator Neron nun sükseli partilerinde sıklıkla servis ediliyordu.
Bu şarap üç farklı seçenekle sunuluyordu: 'Sert, tatlı ve hafif ve
bugüne kadar servis edilmiş tüm zamanların en iyi şarabı milat
tan önce 121 yılında üretilmişti, yani imparatorluk cumhuriyetin
yerine geçmeden tam yüzyıl önce. Peki, acaba İmparator Neron
bu fevkalade şaraptan hiç tadamadı mı şimdi?
Tabii ki hayır, çünkü Falernian şarabı yıllandıkça güzelleşen
bir şaraptı dolayısıyla tomarla para ödeyerek şaraba sahip olmak
284
Greg lenner
285
Bil Günde Bir Milyon Yd
VIUlABtRDEFAMI?
Kerpiçten kurulu Hajji Köyü, Firuz Tepe'deydi ve Godinden
çok uzakta kalmıyordu ve aralarında keskin ferklar da yoktu. Fa
kat Hajji Firuz'u güzel kılan, buradaki şarap kalıntılarının, bira
üretiminden 1,500 yıl eski olduğunu kanıtlamasıydı, 5,000 yıl
önce kavanozlarda saklamak için üretilmiş şaraplar arkeologlar
tarafından bulunmuştu. Bu tarihte bilinen ilk şaraptı fakat üre
tim safhasının büyüklüğü asıl etkileyici tarafıydı.
Neolitik dönemin planı çalışma prensiplerinin bir örneği olan
bu arazide köylüler şaraplarını 9 litrelik seramik kaplarda saklıyor
lar ve ağızlannı da kilden yapılma kapaklarla kapatıyorlardı. Bu
karafların 6 tanesi tek bir mutfakta bulunmuştu ve bu bilgi bizlert
bulundukları yerde seri üretim yaptıklarını gösteriyordu. Bulunan
54 litrelik şarabın ne kadar sürede tüketildiğini merak etmemiş
normal, belki de tarih öncesi bir parti için yapılan hazırlık aşa-
maşıydı çünkü seramik testilerin üzerinde yapılan bilimsel araştır
malar fıstık ağaçlarının reçine izlerine rasdamışlardı. Muhtemeler
reçine şarabın daha uzun süre taze kalmasına yarıyordu. Reçi
ne mudaka mayalanmış üzümlerin içine de sızmıştı ve Neolitil
Çağdaki şarap müdavimlerinin şişeleri içmeden önce koklayaral
fıstıklı ve ağaç kabuğu aromaları kokladıklarını tahmin etmemi;
zor değil ve bu arada zorluklara göğüs germeye alışan eşlerinin d«
onları kaş göz yaparak izliyor olmalarını da unutmayalım.
Bu teknik sonraları da devam etmişti. Yunanlar da şarapların
muhafaza etmek için çaba sarf ediyorlardı ve modern gurmeler
den birine antik Yunan şarabı ikram etseniz muhtemelen tüm şa
rabı sağa sola tükürerek size şaşkın gözlerle bakardı. Çünkü şarap
lan korumak için sadece ağaç kökleri eklenmiyordu. Baharatlaı
286
Greg lenneı
in vino veritas
Yemekle birlikte şaraplarını yudumlayan misafirler artık çakır
keyifliliğin verdiği o kurnazlık safhasındalar, bu safhada genellik
le kendimize güvenimiz artıyor ve daha eğlenceli insanlara dönü
şüyoruz. Antik Yunanlara göre şarap {ptnos, kelimenin kökenidir)
insan yaratıcılığını tetikliyordu -savaşçılara, krallara, filozoflara
ve şairlere layık bir içkiydi- fakat kadınlara, kölelere ve gençlere
yasaklanmıştı çünkü bu problematik kesimler sosyal hiyerarşiyi
parlak fikirleriyle yıkabilirlerdi. Şarap dini törenlerin de her za
man olmazsa olmazlarından biri olmuştu, dosdarla düşmanların
karşılıklı ettikleri yeminlere eşlik etmişti ve doktorlar tarafından
hastalara reçete edilmişti fakat -en farklı olanı- şarap içmek kül
türel farklılıkları gösteriyordu.
Hâlâ, bir oturumda ne kadar şarap içilmesi gerektiğiyle alakalı
uyarılar yapılıyor. Alkolün içerikleri genellikle sihirli olarak bili
niyor ve insanların sırlarını bir anda ortaya döküvermesine neden
olabiliyor, bu da Romalıların sloganı in vino veritas yani şarabın
olduğu yerde gerçeklik vardır sözünün ne kadar yerinde olduğu
ortaya koyuyor. Yunan yazar Athenaeus bunu daha da zarif bir
hale getirerek şarabın zihinlere tutulan bir ayna' olduğu söylü
yordu. Sinik nedenlerden ötürü, Atinalı politikacıların halka hi-
287
Bir Günde Bir HUyonYd
288
Greg lenner
CAN SUYU
Alkol kelimesi Arapçada kullanılan al-kohl kelimesinden gel
mektedir. Arapça olan bu kelime, siyah bir tozdan ismini almıştı
tam olarak rastık taşımn eritilmesiyle elde ediliyordu. İlk bakışta
etimolojik açıdan garip bir kelimeydi çünkü alkol ağır metaller
den yapılmıyordu ve birçok Müslüman alkol almıyordu. Dahası
alkol 1700'lü yıllara kadar sarhoş edici bir içecek sınıfına bile so-
kulmaımşa. Peki, olayın ash neydi?
lum hikâye simyacıhğım garip hikâyesiyle başlamıştı. Orta-
çağ'da türeyen entelektüel bir hareket, bilimi, dini ve felsefeyi bir
araya getirmiş, kısaca yüksek bilgiye ulaşmayı, aydınlanmayı ve
sihirli güçler elde etmeyi amaçlamışa. Birçok simyaa ebedi genç
lik iksirinin peşinde koşarken bazıları da felsefe taşını arıyorlardı
ve tartışma götürmeyen zekâlarının aksine deneyleri biz modem
insanlara göre gereksiz gözüküyordu, örnekle ele alırsak, İtalyan
aristokrat Bernardo deTreviso, servetini kurşunu altına çevirmeyi
deneyerek harcamışa, bu deneyi yaparken yumurta, at boku ve
iğrenç sirkeyi kullanıyordu. Ve onca başarısız ve kaçınılmaz so
nuçtan sonra bile simyacılık araştırmaları tamamen rafa kalkma
mışa, çünkü dünyaya alkollü içecekleri hediye etmişlerdi.
Bu teknik olarak Ortaçağ icadı sayılmazdı. Antik Yunanlar
taten sıvıyı 2,000 yıldır damıtıyorlardı ve daha yakın bir tarihte
Drtaçî^ Arap düşünürleri bu deneyi şaraplarla yapmışlardı fakat
\vmpali büyücüler bu deneylerle ilk ranıştığmda hemen büyü-
Bir Günde Bir Milyon Yıl
290
Greg lenner
291
Bir Günde Bir Milyon Yd
292
Gıeg Jenner
bir çığlık anlamındaydı çünkü romun tadı çok güzel değildi fakat
bir hayli ucuzdu, aynı zamanda da tropik hastalıkları iyileştirdi
ği düşünülüyordu yani tüm ada sakinleri mineralli su gibi rom
tüketmeye alışmışlardı. Tabii bunun sonucu kaçınılmaz vahşet,
düzensizlik ya da deyim yerimdeyse rumbullion oluyordu. Böyle
bir üne ve isme sahip olan rom tabii ki çılgın ve kötü nam salmış
korsanların da favori içeceği olmuştu. Bu korsanları merak edi
yorsanız £dward 'Blackbeard' Teach, Henry Morgan ve raydan
çıkmış psikopat Ned Lowe (tutsaklarına kendi ederiyle karınları
nı doyurmaları için onları aç bırakan) gibi korsanlardı.
EMEKTAR İSPİRTO
Karayip Korsanları'nm korkulu rüyasının Britanya donan
ması olduğunu herkes bilir. Britanya donanması da müretteba
tının rom içmesine göz yummuştu çünkü rom hem sudan daha
güvenliydi hem de daha çabuk tüketilemiyordu. Açıkçası büyük
toplarla donanmış koca savaş gemilerinde kafesi güzel, sallanarak
dolaşan mürettebat biraz riskliydi bu yüzden Amiral yardımcısı
£dward Vernon 1740 yılında romları sulandırmıştı. Daha hafif
olan bu içeceğin adını da Old Grogram koyarak üzerindeki sadık,
su geçirmez pelerinini şereflendirmişti. Askorbik asidin diş hasta
lıklarına karşı iyi geldiği kesinleştiğinde 1755 yılında Donanma
kanunları şarap ve groga da (grog hafifleştirilmiş rom'a verile ad)
ıhlamur eklenmesini kanunlaştırmış ve Amerika ile Avustural-
ya'ya göç eden insanlara da bu olaydan ötürü Limey (ıhlamurlu)
lakabı takılmıştı.
Ana karaya dönersek, Avrupa'da rom pek tutulmamıştı fakat
doğudaki sahil kasabalarında ortalama bir Amerikalı -ortalama
293
Bir Günde Bir HUyon Yd
İÇELİM, DAĞITALIM!
Nuh'a hakkını vermek gerekir. Tanrı'nın kıyamet selinden
canlıları kurtarmak için koca bir gemi inşa etmiş ve her canlıdan
birer çift alarak dünyadaki hayann devam etmesini sağlamıştı.
Eski Lahit'te Nuh'un bu başarısını kutlamalarda içtiği şaraplarla
sarhoş olarak geçirdiğini yazıyordu, kafayı bulunca tüm kıyafede-
rini çıkartarak etrafta taklalar atıyordu. İşleri daha da berbat hale
ertesi sabah Nuh'un oğlu Ham, komaya girmiş babasını yerde
çıplak yatarken görüp abisine haber vermeye koşmasıyla başlıyor.
Burada suçlu olan Nuh değil -asıl suçlu sabahın köründe babası
nı o halde görüp başkalarına gammazlayan Ham- ama aslında bu
hikâye en kutsal insanların bir sarhoşluğun pençesine düştüğün
de yaşadıklarını gösteriyor dolayısıyla arkasından gelen insanlık
için umudun nerede olduğu belli değil.
Yunan tiyatro yazarı Eubulus, normal bir insanın yatağa git
meden önce üç bardak şarap içmesinin gayet yerinde bir davranış
olduğunu söylüyordu fakat her bir kadehten sonra sonuçlar daha
da dramarikleşiyordu: 4. kadeh kibri artırıyor, 5. kadeh sesleri yük-
294
Greg lenneı
295
Bir Günde Bir HUyonYd
ANANİN HARABESİ
1751 yılında Willam Hogarth adındaki sanatçı 'Gin Lane'
adındaki gravür eserini tanıtmak için bir kampanyadaydı. Gravür,
bebeğinin ağzına cin akıtan bir anneyi resmediyordu, eserin diğer
kısımnda başka bir alkolik çocuğunun kafa üstü merdivenlerden
aşağı yuvarlanışuu seyrediyordu. Arka planda elinde bardağıyla
omran bir iskelet vardı ve solunda da kemiğini sahibiyle paylaşan
bir köpek duruyordu, ikili kemiği vahşi yaratıklar gibi kemiriyor-
du. Böyle berbat bir hayal gücünü tetikleyen ne olabilirdi?
1680 yıllarında, Britanya'nın brendiyle olan aşk ilişkisi biraz
problematikti, ülke ithalat tarafında Fransız ve Hollandalılarla
sürekli savaş halindeydi, bu nedenle yerel üretilen alkollü içkile
rin tüketimini arturmak için hükümet cin üretimindeki r^ülas-
yonları kaldırmış ve sonucunda da ülkede birçok damıtma tesis
kurulmuştu. Ta 1726 yılındaki kayıtlarda bile Londra 8,659 tane
brendi eviyle dolup taşmıştı ve bu evler sadece 700,000 kişilik
nüfusa hizmet ediyordu -bu da her 80 kişiye bir cin dükkâm de
mekti- ve bunlara henüz zaten var olan 5,975 bira ve şarap evini
dahil etmedik.
296
GregJeıuıer
297
Bir Günde Bir BlUyon Yıl
Z98
Greg lenner
300
Greg leıuıer
BU PİSLİĞİ YASAKLAYIN!
1873 yılında Hıristiyan kadınların alkol karşıtı örgütü sen
dikası kurulmuştu ve çılgınca amaçları alkolü kökten yasakla
maktı. Sarhoş olmanın özellikle kadmlann üzerinde kötü etkileri
olduğunu savunuyorlardı ve bu tip kadınların birçoğu ya kendi
derdini anlatamıyordu ya da alkolik bir kocanın gazabına uğru-
yorlardı. Dahası, bu örgüt alkol tüketmenin tanrı karşısında iş
lenmiş ahlaki bir günah olduğu iddia ediyordu ve bu günahlar
onlara sosyal anlamda kapanmayacak yaralar açıyordu; aynı tü
tünde, fahişelikte, yoksullukta, göç karşm ikiyüzlülükte olduğu
gibi sosyal hastalıklara neden oluyordu. Açık olarak bu kadınlar
301
Bb Günde Bir Milyon Yd
302
Greg lenner
303
BlıGOndeBİrBinyonYd
304
Gıeglenner
ALKOLSÜZLÜK
ÇOK DAHA BÜYÜK ALKOLE YER AÇAR
Zararı yok etmek için 18. yasa değişikliği yapmayı amaçladığı
her şeyin tam tersine neden olmuştu; yasaklar adeta kendi üzerine
benzin döküp kibrit çakmış ve üstüne bir de ısıya duyarlı füzeyle
kendilerine ateş etmişti. Olanlar ise Abraham Lincoln için sürpriz
değildi, kendisi de sürekli içici olan Lincoln konuyla alakalı 1840
yılında sıkça yaptığı eleştirileri sürdürüyordu:
306
23.45
DİŞLERİMİZİ FIRÇALIYORUZ
fi
Bitkin bacaklarımızı merdivenlerden yukarı sürükleyerek çeker
ken gözümüzün kenanyla yatak odasmın kapısına odaklanıyoruz
fâJcat yorganın altına rahat rahat yatmadan önce içimizdeki ses
günlük ritüellerimizden belki de en kritik olanını hatırlatıyor,
aynı ailemizin bir zamanlar hatırlattığı gibi, hep protesto ettiği
miz şey. Dişlerimizi fi rçalama vakti geldi.
BEYAZ DİŞLER
Günümüzde artık meşhur insanlann dişleri kaymaktaşı gibi ve
milimetrik hesaplarla bileylenen çenelerinin içinde güneş gibi pa-
rıldıyorlar. Dişler, günümüze kadar biyolojik görevlerinin dışına
çıkarak estetik kaygısının da bir numaralı öğelerinden oldular fa
kat baktığımızda tüm insanlık tarihi boyunca tek görevleri sade
ce çiğnemek olmuştu ve onlarsız atalarımız açlıktan ölebilirlerdi.
Ve açlıktan ölmek atalarımız için çok do^ bir olasılıktı çünkü
onların hedefi 32 dişini göstererek insanlar fiyaka satmak değil
di, tek amaçları dişlerini ağızlarında koruyabilmeleriydi. Dişler,
307
Bir Günde Bir Milyon Yd
NEOLİTİK DİŞÇİLER
Acı çok keskindi ve o an ağcının içinden ayak parmaklarına
kadar inen vahşi bir ürperme hissetmişti. Topuklarını birbirine
vurarak dişlerini protesto ediyor ve bu işkenceye katlanmak zo
runda kaldığı için öfkeleniyordu &kat sırt üzeri yatmak zorun
daydı; son isteyec^i şey karşısındaki adamın elindeki matkabın
yumuşak dokusuna temas etmesiydi. Dişçi üzerine eğildi ve diş
lerinin arasında bir oduncu gibi testeresini sallamaya başladı, yü
zünde kuvvedi bir konsantrasyon ibaresi duruyordu. Matkabın
sesi çürümüş çekirdeğin üzerinde titreşimler yaratarak hastanın
kafâtasını ti tretiyordu, bu ti treşim hastanın acısını biraz olsun
dindirmeye yarıyordu. Hasta gözlerini kapattı ve başka şeyler dü
şündü, hepsi biraz sonra bitecekti ve bir dakika içinde bitti de.
9,000 yıl önce modern Pakistan'ın olduğu bölgede yer alan
Mehrgarh muhtemelen dünyadaki ilk dişçinin mesleğini icra et
tiği yerlerden biriydi, düşününki bu dönemde henüz Stonehen-
ge'in planlan bile çizilmemişti. Bu ciddi bir iddiaydı ve neoli
tik kasabada bulunan isketelerdeki kanıdar bunu gösteriyordu.
Sıradan bir göz için yarım milimetre ya da birkaç milimetrelik
delikler çok etkileyici olmaya bilirdi hatta ilk bakışta bizler gö-
temeyebılirdik &kat arkeologlara göre bu düzgün delikler kesin-
Gıeg lenner
309
Bil Günde Bil MUyonYd
310
Gıeg lenner
311
Bir GOnde Bir Milyon Yıl
312
Greg Jenner
313
Bir Günde Bir Milyon Yıl
ALTIN GÜLÜŞLER
Eğer kazara bir kapıya çarpıp dişlerimizden birini kaybedecelı
olursak, dişçimizin köprü tedavisiyle yerine yenisini koyacağını
biliriz. Bu fi kir ilk olarak milattan önce 700 yılında Etrüskler ta
rafından keşfedilmişti -Etrüskler İtalya'nın kuzeyinde yaşayan vt
tarınila uğraşan bir toplumdu- ve bu fi kirden yola çıkarak kınlar
ya da düşen dişlerin yerine yeni beyaz inciler yerleştirebiliyor-
lardı. Düzleştirilmiş altın şeritleri çene içinde sabitleyerek zayii
dişlere destek veriyor ve diğer dişlerle birlikte sağlam durmasını
sağlıyorlardı.
314
Greg lenner
315
Bir Günde Bil HUyon Yıl
316
Greglenner
317
Bir Günde Bir Milyon Yd
VE GELELİM ÇİN'E
Dişleri fırçalarla ya da ağaç dallarıyla temizlemek dünyanın
.birçok köşesinde kullanılan yöntemlerdi fakat bu amaç uğruna
fırçayı icat edenler aslında Çinlilerdi. Domuz kıllarını kemiklerin
üzerine örerek Tang Hanedanlığı sırasında —Anglo Sakson ve Vi-
kinglerin İngiltere üzerinde kontrol sağlamaya çalıştığı döneme
denk gelir- bu fırçaları kullanmışlardı ama belki bu fırçalar daha
da eskiye ait olabilirdi.
318
Gıeg lenneı
319
Bil Günde Biı Milyon Yd
çağda kısa yoldan diş tedavi ettirmek çok lâzla güvenilirliği olan
bir mesele değildi...
BERBERLER VE BARBARLAR
Yüksek sesle çığıran kalabalık sahnenin etrafında toplanmıştı,
gülüyor ve karşılarındaki sahnenin açılmasını heyecanla bekliyor
lardı. Sahnede palyaço kıyafeti giymiş biri elmalarla hokkabazlık
yapıyor ve diğer adam da elindeki kargaburunla insanlara sesleni
yordu. "Dişi ağrıyan var mı? " diye sorarken parmaklarını da ön
sırada oturanlara doğrultuyordu. Kalabalık gerilmiş ve homur
danmaya başlamıştı fekat kimse cesaret edip ileri adım atamıyor
du. Adam tekrar sordu, bu kez daha gür sesle bağırmıştı. Karmaşa
içindeki seyirciler arasından bir ses yükseldi: 'Benim ağrıyor, yar
dım edebilir misin? Sahnedeki adam sırıtmaya başladı ve seyir
ciyi sahneye davet etti ve ardından sırt üstü yatırdı. Hokkabaz
elindeki elmaları ve diğer topları hastanın üzerine bıraktı ve yerde
sabit kalmasını sağladı. Şimdi kalabalık olacakları izlemek için
sabırsızlanıyordu, nefes alışverişleri değişmişti. Kargaburnu genç
adamın ağzına gitti ve içerisinden sarı, çürük dişi çıkarttı. Kala
balıkta herkes şok olmuştu, çünkü hâlâ kan görmemişlerdi. Aksi
ne yerdeki hasta mutlu bir şekilde el sallıyordu 'îyileştim! Bu bir
mucize! diyordu. Seyirciler de mutluluktan çığlıklar atıyor, teza-
büradar yapıyordu arından da birçok diş hastalığı çeken seyirci
xplerindeki metelikleri hazırlayarak acısız ameliyatlarını olmak
için sıraya girmişlerdi...
Bu sahne muhtemelen Ortaçağ Avrupasındaki şehirlerde sık
jörmeye alışılan bir manzaraydı. Sahnedeki adam, diş çektikle-
•ini söyleyen ve kendilerini dişçi olarak tanıtan şardatanlardan
321
Bir Gttnde Bir Milyon Yıl
KRALİÇENİN DİŞLERİ
Pekâlâ, Ortaçağ'da sağlıklı dişlere sahip olmanın birkaç tüyo-
suna bakalım. Evet, yeni bir liste zamanı!
323
Bir Günde Bir Milyon Yd
dişleri temizleyin.
4. Sürekli asitli gargaralarla ağzınızı çalkalayın, bu şa
rap, sirke hatta aliminyum sülfat bile olabilir.
5. Nefesinizi nane, papatya, kimyon, adaçayı, rozma-
rin, misk ya da gül suyu ile tazeleyin.
324
Greg Jenner
325
Bir Günde Bir MUyon Yıl
DİŞÇİLİĞİN BABASI
Pierre Fauchard zanaatını Fransız donanmasında öğrenmişti,
donanmadaki askerlerin kırık çenelerini ve yamuk dişlerini ta
mir ediyordu hıkat onur verici 'Dişçiliğin babası' unvanını alması
Fransa'da olacaktı. İlk icraatı mikroskop kullanarak diş kurdu ef
sanesini çöpe atmak olmuştu -sadece bu ile onu devrimci yap
maya yetiyordu çünkü 5,000 yıllık bir hurafeyi yok etmişti- fakat
radikal tutumu bununla sınırlı kalmamıştı. Eğer daha önce tel
taktıysanız, bu adama teşekkür etmeliydiniz, fakat teneke ağtzit
diye dalga geçildiyseniz teşekkür etmek pek de doğru bir davranış
olmayabilir, değil mi?
Aslında modern dişçilerimizden talep ettiğimiz birçok tedavi
Fauchard'ın zekâsından türemişti. Dişleriniz küçükken sıklaştırıl-
dı mı? Bu onun fi kriydi. Kurşun ya da altından dolgularınız oldu
326
Greg lenner
WATERLOO DİŞLERİ
Fauchard aynı zamanda diş nakline de kafa yormuştu -dişçi
lerin deneysel olarak yüzyıllardır uğraştığı bir meseleydi- (âkat 18.
yüzyılda yapılan deneyler genellikle İngiliz cerrah John Huntef la
anılıyordu. Tabii bazı ahlaki otoriteler bu işleme karşı çıkmışlardı,
çünkü ve başka bir engel de operasyonun-bulaşıcı ağız frengisini
yaymasıydı. Fakat dişçiler için en büyük engel uygun bir bağışçı
bulmaktı. Bazı vakalarda zengin züppeler için çocuklara baskı yapı
larak dişlerinden vazgeçmeleri sağlanıyor ve ahnan dişler zenginlere
327
Bir Günde Bir MUyon Yıl
GALİP ÇENELER
George Washington ve Paul Revere Amerika'nın devrimci
kahramanlarındandı, ikisi de bağımsızlık savaşı (1775-83) mü
cadelesin tanınmışlardı fakat bu iki aynı zamanda daha göze bat
mayan bir işle de ilgileniyorlardı: dişçilik. Revere -yetenekli bir
gümüş ustasıydı ve ailesi Fransız göçmeniydi- Fauchard'ın ayak
izlerini takip ederek kendi diş tedavilerini uyguluyordu, diş ma
cunu olararak, tereyağı, şeker, ekmek kırıntısı ve baruttan yapılan
karışımları tavsiye ediyordu bu da inşallah sigara tüketen hastala
rı yoktur diye insanların hayıflanmasına sebep oluyordu. Dişlere
yüksek dozda şeker ve patlayıcı sürdüklerini ele alırsak takma diş
marketinin de neden bu kadar yüksek talep gördüğünü tahmin
edebiliyoruz ve Revere takma diş uygulaması da yapıyordu. Bu
faydacı fırsatçılığı alkışlamamak elde değil.
328
Greg lenner
329
Bir Günde Bir Milyon Yd
330
GregJenner
331
Bir Günde Bir Miiyon Yıi
332
Greg lenner
TAZELENELİM
Fırça ve diş ipiyle işimiz bittiğine göre artık garip karışımı
mızla gargara yapabiliriz, ağız yıkama suyu olarak da bilinen bu
sıvıyla nefesimizi temizlemekle kalmıyor, ağzımızdaki bakterilere
de nükleer bomba atmış etkisi yaratıyoruz. Romalılar Portekiz
idrarını gargara yaparlarken Avrupa'da kokulu bitki özlerinin
kullanımı yaygınlaşmıştı. 19. yüzyıla geldiğimizde anti bakteriyel
atalarımızın kullanımına sunulmuş ve banyo dolaplarındaki yeri
ni almıştı. Listerine, Joseph Lister'in soyadını alan bir maddeydi.
İskoç cerrah, bu maddenin bakteri öldürücü özelliğini fark etmiş
ti, maddenin asıl adı Phenol'dü fakat pazarlamada etkili olması
için farklı bir isim kullanılmıştı. Listerine sadece ^ız temizliği ve
yer temizliğinde kullanılabiliyordu.
Fakat 1920'lerde yapılan güçlü reklam kampanyaları phenol
maddesindeki mucizenin bir gecede patlamasına neden oldu, &-
kat önceden yapılan ve ağız kokularını çoğaltan ürünlerin olması
kamuoyunda gerginlik yaratmıştı. Bu sırada XIV. Louis'in ağzı
halen içinde leş varmış gibi kokuyordu ve kokuyu bastırma görevi
333
Bir Günde Bir Milyon Yd
334
Gıeg Jenner
335
23.S3
YATAĞA GİREHKEN
ftSf
Dişlerimiz temizlendi, karnımız doydu ve damarlarımız şarapla
şenlendi. Gece kaçamağı yapıp bir şeyler atıştırmak istesek de en
iyisi yastığa gömülmek. Haliyle insanoğlu ciddi teknolojik ge
lişmeler sağlayabiliyor olsa da biyolojik olarak hâlâ ömrümüzün
üçte birini uyumakla geçiriyoruz. O yü/.den parti kıyafetlerimizi
çıkartıp rahat pijamalarımızı giyiyoruz.
Yataklar hayatlarımızdaki dominant karakterlerden ve yaşlan
dığımızda yaklaşık 250,000 saatimizi yastıklarımızda horlayarak
geçirmiş olacağız. Birçok insan, hastane yatağında uyur; ve ya
ramaz çocuklar olduğumuz için oradan da başka yataklara gön
deriliyor ve uyuyabildiğimiz kadar uyutuluyoruz; sonra inatçı
ergenler olduğumuz için öğlen uykusunu istemiyoruz; arından
da hoşumuza giden insanları yatağımıza atmak için ikna etmeye
çalışıyoruz, ta ki onu bulup balayı yatağında hayvanca sevişene
kadar; fakat sonunda hastane yatağında etrafımızda garip sesler
çıkartan alederin İçinde uyanıyoruz, birileri başımızda huzurla
uykuya dalmamızı bekliyor. Türlü çeşidi bulunan yataklar sa-
Greg lenner
337
Bir Günde Bir Milyon Yıl
şeyler atıştırmanın verdiği hazzı çok iyi biliriz ama aynı zamanda
bu tehlikeli de bir oyundur; derin uykucuların belası yatak güve
leri gece yarısı 3*e kadar bekledikten sonra cildin açık kısımları
na saldırıya başlarlar. Fakat bisküvi kalıntılarıyla kıyasladığınızda
atalarımızın çok daha büyük düşmanları vardı: karanlık mağa
ralar aynı zamanda geceleri ortaya çıkan yüzlerce farklı sürünge
ne de ev sahipliği yapıyordu, bu sürüngenler hayvan kemikleri
üzerinde çürüyen eder sayesinde atalarımızın yataklarına davet
ediliyordu. Peki, mağaralarda kalanlar sineklerle, böceklerle ve bu
yaratıklarla nasıl baş ediyordu?
Buluntular iki farklı sistemlerinin olduğunu gösteriyordu: bi
rinci sistem malzeme tercihleriydi. Antik yataklarda kullanılan
yapraklar nehirde yetişen ve doğal böceksavar olan vahşi ayva ağa
cından alınıyordu ve etkili de oluyordu. İkinci yöntemse yataklar
iyice kirlendiğinde -sinek pislikleri ya da hayvan yağlarıyla- kül
olana kadar yakılıyordu. Bu iki tekniği birleştirdiğinizde uzun
vadeli çözümler üretilebiliyordu, arkeologlar 15 farklı seviyede
organik küllere ulaşmıştı, hepsi aynı mağarada bulunan küller
77,000 ve 38,000 yıl öncesinden kalmaydı. Yani onbinlerce yıl
dır yataklar kullanılıyordu ama -bizim yataklarımızın yanında,
örtülerimiz ve pikelerimize nazaran- kısa ömürlülerdi.
Fakat Skara Brae'deki kalıntılarda Orkney in resimlediği Neo
litik köyde, metal alederin olmaması insanların evleri mobilyalar
da döşemesini engellememişti. Evlerde mobilyalar, raflar, dolap
lar, koltuklar ve tabii ki yataklar vardı. Hâlâ Taş Devriydi fakat
Almanya'da -örneğin Württenbürg neolitik alanında— tahta, ev
eşyaları yapımında kullanılmaya başlanmıştı; &kat Skara Brae
halkı ağaçsız bir alanda yaşıyorlardı. Dolayısıyla Çakmaktaşlar
338
Greg lenner
FİRAVUNLARLA HORLAMAK
Bu gece maalesef taş üzerinde yatmayacağız. Kısa süre içeri
sinde dört ayak üzerine oturtulan ve gece vahşi canavarlar geldi
ğinde ya da beklenmedik sevgili baskın anlarında altına saklana
bileceğimiz konforlu yataklarımızda uykuya dalacağız. Belki de
kaçınılmaz olan, ilk dört ayaklı yatakların Mısırlılardan geldiğini
söylemek olacak; Mısırlılardan bahsetmemden sıkıldınız belki fa
kat sabredin, kitap bitmek üzere...
Sosyal anlamda eşitlikçi olan Skara Brae insanlarının aksine
Mısır'ın imparatoru, sınıflar arasında keskin ayrımlar yapmıştı ve
insanların sosyal statüsü nasıl uyuduklarıyla keşfedilebiliyordu.
Elit kesim tek kişilik yataklarda yatıyordu, yatakları deriden örül-
Bir Günde Bir HUyonVd
340
Gıeg leııner
ALÇAKTAN SÜRÜNME
Mısırlı köleler, kıyasla küçük, dört odalı evlerde yaşıyorlar ve
çok az mobilyaya sahip olabiliyorlardı. Bu odalardan biri kadın
ların uyuma odasıydı, bu sırada erkekler toprak ya da kamıştan
yapılı hazaların üzerine örttükleri kumaş parçaları üzerinde yatı
yor ve gün içerisinde bu yatakları oturma grubu olarak da kulla
nıyorlardı. Bu manzara kulağa hoş geliyor olabilir, bize çocukken
koltukta yattığımız günleri hatırlatabilir fakat şüphesiz birlikte
341
Bb Günde Bil MUyon Yıl
342
Greg Jenner
343
Bir Günde Bir MUyon Yıl
YOLDA UYUMAK
Ertesi sabah kalkar kalkmaz muhtemelen yatağımızı düzelte
ceğiz akşamdan kalmalığımızın seviyesine göre yatağımızın şekli
ortaya çıkacak fakat işimizin sadece çarşaf ve yastıklarımızı dü
zeltmekten öte, her gün tüm yatak eşyalarımızı tamamıyla ye
rinden toplayıp bir çadırın köşesine yığmak olduğunu bir düşü
nün... îşte bugün hâlâ bazı Kırgız topluluklar böyle yaşıyorlar.
Güzel mobilyalara sahipler ve giyim kuşamları da gayet modern
olmalarına rağmen gelenek olarak göçebe yaşayan bu halk gece
leri hayvan tüyüyle doldurulmuş battaniyeleri (tushuk) kamıştan
örülü yer örtülerinin üzerine serip ujmyorlar. Yatağın her gün
yeniden yapıldığını düşünürsek Kırgız gençlerinin, benim aynı
yaştayken olduğum gibi tembel olup olmadıklarını merak edi
yorum, ama sanırım değiller. Bu göçebe halkın hayatındaki her
şey, çadırdan evleri bile katlanıp atların sırtında, eşeklerin ya da
develerin yardımıyla taşınabiliyor ve bu 8. yüzyılda yaşamış Iskitli
topluluklardan bugüne ulaşmış bir gelenek.
Ortaçağ'da muhteşem Türk göçebe halkları —Hunlar, Macar
lar, Selçuk Türkleri ve Moğollar- Avrasya'yı çok hızlı biçimde
geçerek büyük imparatorlukları yoldan kaldırmıştı. Bu akıncılar
dan bazıları, örneğin Selçuklular gidebildikleri en uzak noktada
yerleşik hayata geçmiş ve Pers kültürüyle asimile olmuşlardı fakat
karakterlerindeki temel özellikleri korumayı becerebilmişlerdi.
Selçuklular daha sonra Osmanlı Türkleri tarahndan, Fatih Sultan
Mehmet liderliğinde bertaraf edilmişler fakat hükümdarın sarayı-
344
Gıeg lenner
345
Bir Günde Blı Milyon Yıi
346
Greg lenner
ROMALILARLA YATAKTA
Kötü talihli imparatorun Ucttıs cubicularis adıyla bilinen ya
tağı sonraları çıkan bir yenilikle zeminden daha da yüksek bir
biçim almıştı artık yataklara basamaklar ilave ediliyordu ve muh-
347
Bir Günde Bir Milyon Yıl
GÖRKEMLİ YATAK
Yükseltideki yatağımıza tırmanırken parmaklarımızı ya da diz
lerimizi kenarlarına çarpmamaya dikkat ediyoruz, bir de böyle
bir lükse sahip olmanın eski zamanlarda ne kadar zor olduğunu
da düşünmemiz gerekiyor. Eğer Saksonların uyku düzenlerine
bakacak olursak insanların yalnız uyudukları söylenemez ya da
348
GıegJenner
çift olarak uyudukları da. Beotvulf adlı meşhur şiir büyük savaş
ustalarının ve kralların kullandığı bal likörü salonlarında çok
amaçlı banklar olduğunu anlatır, duvarların iç kısmına dayalı bu
banklarda sarhoş olan savaşçıların uyuduğunu söyleri. Fakat şiir
aynı zamanda dev bir canavarın bu salona dalarak savaşçıları par
çaladığını da anlatır, yani gerçeklik payı biraz düşüktür.
Ortaçağ dönemimde topluluk uyuma gelen^ vardı. Kaleler-
deki ve aristokratik evlerdeki hizmetçiler samanlar dolu çuvalların
üzerlerinde uyurlar kafalarını da kütüklere yaslarlardı. Isınmak
içinse büyük salonlarda hizmet ederken hızlı hareket etmeye özen
gösterirlerdi, öyle ki yabancı insanların bu dönemde birbirleriy
le aynı odayı ve yatağı paylaşması çok sıradan bir olaydı ve Or-
taçağ'daki turistler için yazılan kılavuz kitaplannda horlayanlar,
yorgan cimrileri ve hareketli rüya görenlerle ilgili sempatik cümle
ler bile bulunuyordu. Böyle söylediğimize de bakmaym, aslında o
kadar karanlıkta böyle bir kitabın çok işe yaramış olacağına ihtimal
vermiyoruz çünkü karanlıkta kitabı bulsanız okuyamaz, okusanız
da yatak arkadaşlarınıza o kötü îngilizcenizle anlatamazdınız...
Tabii herkes başkalarının kokuşmuş ayaklarının kokusunu
çekmek zorunda da değildi. Güvenilir hizmetkârlar lord ve leydi-
nin uyku odasında uyuma şerefine nail oluyorlardı {solar cham-
ber) fakat buradaki yatakları çok küçüktü ve bekçi köpeği gibi
kıvrılıp yatmak zorunda kalıyorlardı. Ve doğal olarak ev sahipleri
nin konforu herkesinkinden üst düzeydi onlar için -muhtemelen
yalnız uyuyorlardı- el yapımı tahta yataklar yapılmışa. İlginçtir,
Ortaçağ'ın görkemli yatakları' monşerlerin ve azizlerin resimlen
diği sanatsal çalışmalarla önlenmişti fakat bu resimlerde yataklar
hep aşağıya doğru eğimliymiş gibi gözüküyordu. Bu sanatsal bir
349
Bir Günde Bir Milyon Yıl
350
Greg lenner
3S1
Bir Günde Bir Milyon Yd
DEVLETİN YATAKLARI
DEVLETİN BAŞLARI İÇİNDİR
Çok ihtişamlı yataklar sadece özel mülklerde olmak için üretil
miyordu aynı zamanda kraliyetin gücünü göstermek için de güzel
eşyalardı. Ortaçağ Fransa'sında, Kral XrV'. Louis'nin kellesi vahşice
alınana kadar monşerler parlementonun içerisinde Ut de justice(a-
dalet yatakları) yataklarının üzerinde otururlardı bu yataklar dik-
kadice yerleştirilmiş 5 yastığın üzerine konulan baldaquin adlı dö
şekten yapıhyordu. Tüm bu yükseltme çabası monarşinin getirdiği
törensel kudreti göstermek içindi fakat aslında biraz da soylu kralın
kaba etini de rahat ettirmek değil miydi çaba? Neden olmasın?
Güneş kralı XIV. Louis kendisine verilen hükümet binasında
oturmak yerine Versay Sarayı'nı tercih etmişti ve burayı haşmeti
ne yaraşır bir biçimde dekore etmişti. Sarayın en önemli bölümü
yatak odasıydı. Gençliğinde birçok politik ve aristokratik kavgaya
karışmış kral, bu problemli yolarla b;ışa çıkma yöntemini so
nunda bulmuştu. Onlara anlamsız ama prestijli ayinlerde görev
ler vermişti. Her sabah Louis odasında çok güçlü adamlarla uya
nıyordu fakat bu adamlar ona suikast düzenlemeye gelmiyorlardı
aksine biri odanın perdelerini açıyor, diğeri geceden kalan terleri
vücudundan siliyor ve 3. kişi de krala önceden ısıtılmış tişörtünü
giydiriyordu.
Günün birinci safhası levee (ya da petit) kralların en samimi
anlarını yaşadığı saatlerdi ve bu saatlerde ona en çok parayı ve
ren yandaşları, doktorları eşlik ederlerdi ikinci safhada kral yatak
odasından çıkarak ulaştığı odasında 100'den fezla yandaşıyla kar
şılaşırdı, bu kralcılar günün ilk ışıklarında kralın traş oluşunu ve
kıyafet seçimini seyrederlerdi. Dahası yatağa dönüş kısmı -cottc-
Gıeg lenner
353
Bb GOıtde Bb Milyon Yıl
354
Gıeg Jenner
355
Bir Günde Bir MUyon Yıl
YALNIZ UYUMAK
Yatakları paylaşıyor olmak muhtaçlığın getirdiği bir problem
di, 17. yüzyıldan itibaren orta sınıfların içinde filizlenen bir grup
sadece evli çiftlerin kullanacağı iki kişilik yatakları kullanmaya
başlamıştı, dönemin yazarlanndan Samuel Pepys'in günlüklerine
göre bu özel yataklar bazı garip sahnelerin yaşanmasına da neden
olmuştu. Bir defasında karısı üç gece üst üste Pepys'i hizmetçiyle
sevişirken yakalamıştı ve sonrasında da uykusunda gördüğü rüya-
356
Greg Jenneı
357
Bir Günde Bir Milyon Yıl
358
Greg lenneı
YATAK GÜVELERİNİN
ISIRMASINA İZİN VERMEYİN
Tertemiz ve ütülü yatak örtülerimizin altına kıvrılıyoruz
fakat biraz pasaklı olsaydık muhtemelen tüm örtüleri çamaşır
makinasına atıp içindeki pisliklerin dönerek girdapta yok ol
duklarını oturup izleyebilirdik. Peki, atalarımız bu modern dav
ranışla ilgili neler yapma imkânına sahiplerdi? Açık konuşmak
gerekirse bu konuda pek de iyi değillerdi, sivrisinekler, güveler
ve diğer parazitler tarih boyunca birçok yatağın davetsiz misafiri
olmuşlardı, tabii biz taş devrinde ve antik Mısır'da bunlara şahit
olmuştuk.
Ortaçağ döneminde de işler pek farklı değildi, tabii aşırıya ka
çan bazı din adamlarının böcekleri özellikle yataklarına davet edip
İsa gibi çile çekmek istedikleri de anlatıhrdı. Bunlar yine aşırıya
kaçan insanların kendilerini sabote etmek için yaptığı garip dav
ranışlardı fiıkat insanların geneli bu problemi için türlü çözümler
üretmeye çalışıyorlardı. Carthusian keşişleri bu böcek istilalarım
sebze ağırlıklı diyet yaparak çözdüklerini iddia ediyorlardı, yani
sürekli kabak tüketen birinin kanı çok çekici gelmiyor olabilirdi.
359
Bir Günde Bir Milyon Yd
360
Greg Jenner
361
Bir Günde Bir Miiyon Yıl
362
2359
ALARMI KURUYORUZ
ALARM BAHANESİ
Akademi Antik Atinanm ücra bir köşesindeydi; içindeki
zeytin ağaçları ve perde görevi gören duvarları önceleri halk
363
Bir Günde Bir Milyon Yıl
364
Greg lenneı
365
Bir Günde Bir Milyon Yıl
DAMLA. DAMLA...
Plato'nun ıslık çalan çözümü (eğer gerçekten varsa) su saati
ya da clepsydra adıyla bilinirdi. Plato bu icadına gürültülü bir
ek yaparak yenilik getirmeye çalışmıştı. Saati suyla ölçme fi kri
muhtemelen Mısır'dan türeyen bir fi kirdi. Firavun Amenhotep'in
hükümdarlığı milattan önce 1500 yıllarında çalışkan rahiplerden
biri gece ile gündüzün arasındaki süre farkını suyla çalışan bir
saat yaparak ölçmeye çalışmıştı, 24 saatlik dilimi belirlemek isti
yordu. Fakat yaz günlerinde 18 saat boyunca güneş ışığının oldu
ğunu fark etmiş ve sadece 6 saatin karanlık olduğunu keşfetmiş
ti. Kış aylarına geldiğinde tam tersiyle karşılaşıyordu. Bir bilim
366
Greg lenner
367
Bil Günde Bir Milyon Yd
368
Gıegleııner
369
Bir Günde Bir Milyon Yıl
DOĞU SAATİ
Günümüzde saati nasıl söylüyoruz? Alternatiflerimiz sınırlı:
Birilerine sorabilir, bir saate bakabilir ya da bir timsah gibi güneş
ten yararlanabiliriz. Temel olarak saati tahmin ederken ya görü
duyumuzu ya da duyma özelliğimizi kullanıyoruz. Fakat saati
koklamak dersek? Kral Alfred'in ölümünden iki yüzyıl sonra -
Ortaçağ Çin'indeki Song Hanedanlığı döneminde- mum saatler
aromatik bir güncelleme alarak koku saatleri ya da koku çubuk
ları ve tozları şeklinde dikkatlice ayarlanarak yanacağı kutunun
içine belirli süreyle yanacak şekilde yerleştiriliyorlardı. Eridikle
rinde koku haznesinin içinden düşen ağırlıklar, aşağıya yerleştiril
miş metal tabağa isabet ediyordu ve güzel bir tını çıkartıyorlardı;
Aristo'nun çalar saatine benziyordu. Bu kendi içinde akıllıca bir
fikirdi fakat asıl deha her saat için farklı kokuların kullanılma
sında yatıyordu yani odalarda dolaşan biri aldığı kokuyla günün
hangi saatinde olduğu anlayabiliyordu ve bunu sadece havayı
koklayarak başarıyordu. Koku saatleri evlerde ve tapmaklarda sık
lıkla kullanılırdı ve Japonya'ya da sıçramıştı fekat Asya'nın dışın-
370
Greg lenner
371
Bil Günde Bir Milyon Yıi
TİK TOK
Kozmik makine gerçek bir saatti. Teknik olarak konuşmak
gerekirse saatle ilgili en ufak cihaz bir horolog görevini görüyor
du, bu Harry Potter kitaplanndan çıkmış bir kelime gibi gözük
se de saat kelimesi ses çıkartan saat birimlerine verilen isimdi ve
Latincedeki cbcca kelimesinden türemişti. 14. yüzyılda dilbilim
konusunda evrimler oluyordu ve mekanik saatlerin de Avrupa'da
bu dönemlerde yayılması bir tesadüf olamazdı, saat artık dini
rutinleri koruyan bir araç olmaktan çıkıp herkesin kullanımına
yayılıyordu. Peki, modern saat göstergelerini Ortaçağ'daki öncül-
leriyle kıyaslarsak ne zaman kule olmaktan vazgeçip evlerimizin
içine girmişlerdi?
îlk saat tasarımları gerçekten berbattı ve bu en hafif tabir,
emin olun. Basit olmalarına karşı saat mekanikleri açıklaması zor
olaylardı ve şöyle ki... Ortaçağ saatleri yerçekimiyle çalışıyordu
lâkat seksi bilim kurgu sahneleri canlanmasın gözünüzde... Yer
çekimi kuvveti dediğimde koca bir halatın ucunda sallanan masif
bir demirden bahsediyorum. Bu cihaz merkez kaç kuvveti deni
len mantıkla çalışıyordu. Uzun, ince, dik duran çubuğun ucunda
iki küçük blok vardı (palet) bu bloklar yakalama görevi görü
yordu, bir tane sol ve bir tane de sağda olmak üzere iki çubuk
bulunuyordu. Sınırda kalan çubuk aynı zamanda yatık duran T
şeklindeki çubuğa da pivotluk yapıyordu, bu çubuğun iki ucunda
sallanan ağırlıklar vardı.
Çubuğa dayanmış bir kaçış çarkı Imlunuyor, -bu kralların
taçlarına benzeyen lâkat tepesinde onlarca üçgen çıkıntı olan bir
parçaydı- ve bu krank şafbnın sonundaki bağlı olduğu iple bir
likte koca bir taşı yönlendiriyordu. Yerçekimi sayesinde taş ipi
372
Greg lenner
373
Bir Günde Bir Milyon Yıl
SARKAÇ SALLANIYOR
Bu hikâye 1581 yıllarında geçiyordu. Genç tıp öğrencisi, Pi-
sa'daki Roma kilisesinde bir ayine katılıyor ve burada aklına bir
kaç soru yerleşiyordu. Kilise, yerlerden yükselen granit blokların
üzerinde durduğu devasa bir binaydı, bir insanın binanın iki ucu
nu gözüyle takip etmesi bile mümkün değildi, granit kolonlar te
pelerde beyaz ve siyah mermerler sayesinde kemerlere dönülüyor
du ve tam ortada da insanı cennette hissettiren freskler, kubbenin
iç kısmını süslüyordu. Belki de yükseklerdeki bu güzel görüntüler
gencin dikkatini ayinden ayırıp kendine çekmişti ya da genç belki
374
Greg lenner
375
Bil Günde Bil HUyon Yıl
378
Greg Jenner
377
Bir Gttnde Bir Miiyon Yıi
ŞU ANDA' ZAMAN?
Yatağımızdayız ve çalar saatimizi aj'arlamakla uğraşıyoruz. Bu
elektrikle çalışan küçük kutunun dijital bir yüzü var, yatağımızın
yanındaki sehpada duruyor ve eğer saati hışımla açacak olsak -
samimi olalım, birçoğumuz sabahlan olanca gücümüzle saat dö
vüyoruz- muhtemelen içinde küçük bir pendulum bulamayız,
aksine küçük bir kristal parçası görebiliriz. 1929 yılında bulunan
bu yöntem, kristalin elektrik akımları ndaki yüksek titreşim kabi
liyetini kullanıyor, -doğal bir titreşim sayesinde ritmik hareketler
elde ediliyordu-bu da dünyayı fethederek zamana hükmetmek
isteyen kitleleri peşinde sürüklemişti. Fakat kuvartz kristallerinin
tüketici ürünlerinde kullanılması 40 yılı bulmuştu ve 1970'ten
150 yıl öncesinde de elektrikli saat yapımı konusunda mesai har
cayanlar vardı.
Elektrikli saatlerle ilgili ilk çalışmalar Napolyon ve Wellington
arazilerde savaştığı dönemde yapılmıştı. 1815 yılında elektrosta
tik saatler İtalyan fi zik profesörü Giuseppi Zamboni tarafindan
üretilmiş ve iki karşıt akımla şarj olan kuru pillerle çalışıyordu, iki
pil sarkacın iki yanında yer alıyor ve elektrostatik akış sarkacı sal
lamaya başlıyordu. Anlattığımız kulağa deney gibi gelse de piller
öyle yüksek şarjda oluyordu ki bu saatler 50 yıl boyunca aksama
dan çalışabiliyordu ve bu gerçekten etkileyici bir başlangıçtı.
Fakat prototipin etkili olmasına rağmen elektrostatik saatler
kitlelere pazarlanmamıştı aksine, 19. yüzyılda başarıya ulaşan sa-
378
Gıeg lenner
379
Bil Gttnde Bir Milyon Yıl
saniyeleri artık göz ardı etme lüksüne bile sahip olmuştuk faka
sonra işe geç kaldığımızda bağırarak evtlen çıkıyorduk.
Fakat bu gece çalar saat bizim müttefikimizdir, düşman değil
di ve doğru düğmeye basmayı başardıktan sonra rahat bir şekilde
nefesimizi verip yarın doğru saatte kalkacağımızı bilerek odanın
sıcaklığıyla gevşeyen kaslarımızı rahat bırakıyoruz. 21. yüzyıl evi
mizde uzun ve eğlenceli bir gece yaşadık. Bugün yaptığımız şey
lerden bazıları büyük büyükbabalarımızın hayatları döneminde
tecrübe edemeyeceği şeylerdi, modern kıyafetlerin kalitesi, yiye
cekler, tesisatlar ve hijyenik araçlar bizim varlığımızın gayet kon
forlu ve beladan uzak olduğunu da gösteriyordu.
Ve bugün bizi ziyaret eden Taş Devri'ndeki atalarımız Ug ve
Nug -yanımızda bir zaman makinesiyle ışınlandılar- muhte
melen bir günlük tüm ayinimizin her detayını öğrenme fırsatı
buldular. Suyla yıkanıp, ekinleri ve hayvanları yediler, kıçlarını
temizleyip kıyafeder giydiler, evcil hayvanlarıyla oynadılar, arka
daşlarıyla iletişime geçtiler, sarhoş oldular, akşam yemeği yediler,
dişlerini temizlediler ve saati söyledikten sonra uyudular.
Türümüzün var olduğu günden beri 107 milyar insan varolu
şun günlük problemleriyle mücadele ettiler ve her yeni jenerasyo-
nım gelişiyle birlikte eski usuller yenilendi ya da korunmaya de
vam etti. Fakat kültürel mirasımızın tam ortasında, sizin benim
gibi insanlar, hayatta kalma mücadelesi verirlerken bir yandan
da günlük hayatlarım en iyi standarda getirmeye çalıştılar. Tarih
kendini tekrar etmiyor; insanlar ediyor.
Ve yarın bizler kendimizi tekrar edeceğiz fakat şimdilik, 'Her
kese iyi geceler, iyi uyuyun ve böceklere yem olmayın...' demek
ten başka yapacak bir şeyimiz yok.
380
SEÇİLMİŞ KAYNAK KİTAPLAR
>
ISBN 978-605-9144-67-4
< ,'ındıgokitap
B /ındıgokitap
9 786059 144674 O /ındıgokitap
b22