Professional Documents
Culture Documents
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
TÜRK'Ü
TÜRK'ÜN
MÜSLÜMANLIĞI
-Nehir Söyleşi-
İT BAŞER
7 eee
kK çn
maıl lar
NIZ llal
Digitized by the Internet Archive
in 2022 with funding from
Kahle/Austin Foundation
https://archive.org/details/toreninturkuturk0000base
www.kirmizilar.com
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
Sait Başer
Yayın Numarası: 11
Türk Düşüncesi Serisi: 2
Baskı Tarihi: Mart 2020
ISBN: 978-605-06055-0-1
KIRMIZILAR YAYINCILIK”
SANAYİ ve TİCARET AŞ
Arifiye Mahallesi Yalbı Sokak Nu: 18/10
Odunpazarı/Eskişehir
Telefon: 0 222 2344789 Belgegeçer: 0 222 2394714
www.kirmizilar.com
www.kirmizilaryayincilik.com
kirmizilar.bilgiegmail.com
ez
KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI
SERTİFİKA NUMARASI
40243
Kapak Tasarım
Yunus Karaaslan
Sayfa Tasarım
Adem Şenel
Baskı-Cilt
Ofis Matbaa Yayın Kağıt San. Ltd. Şti
Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Işık Sanayi Sitesi B Blok No: Z-1
Zeytinburnu / İSTANBUL
Tel. (0212) 576 47 15
YAYIN HAKLARI
*Eserin her türlü yayın hakkı anlaşmalı olarak Kırmızılar Yayıncılık
Anonim Şirketi'ne aittir. Kitabın tümü veya bir bölümü izinsiz
yayınlanamaz, çoğaltılamaz, ancak kaynak gösterilerek alıntılar yapılabilir.
/ Mer kitap bir hayattır —
Li ) N
ame
b
N i a ği a & i li, N i
a
ii
Ee
inklii
kai.
Wi
e
Ni
ii ayun
“ İM f vü
fn , mi N Mei by vah ii a bi
, — N Ni l p NU va ”. e
z j n Wi n
mi b mes i
yi rev
vin |. ZAMN
i P va UL
i z La
| & i adi
ales "i
w—
z i
SAAe
N —. . 1
rl w ©
İ | »
© OL iy
TME
Zi
ve
-Nehir Söyleşi-
Bu Söyleşi KIRMIZILAR HAREKETİ Tarafından Yapılmıştır
TÖRE'NİN TÜRKÜ
TÜRK'ÜN MÜSLÜMANLIĞI
Sait Başer
Sait Başer
Mütefekkir, akademisyen, araştırmacı, yazar.
Sait Başer, son yıllarda Türkiye'nin yetiştir-
diği en önemli ve verimli münevverlerden birisidir.
Doğru tabir ile, Sait Başer, yeniden Türk Medeniye-
tinin kurucu akıl ve gönülleri arasında en önde ge-
lenlerindendir..
4 Aralık 1957 tarihinde Isparta-Yalvaç'ın İleği kö-
yünde doğdu. İstanbul Sağmalcılar Lisesi'ni bitirdi.
1976-79 arasında Devlet Güzel Sanatlar Akademi-
sinde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Umümi Türk Tâ-
rihi Kürsüsü'nde yüksek öğrenimini tamamladı (1982). Lisans tezi Prof.
Dr. İbrâhim Kafesoğlu danışmanlığında yürütülen “Esmâü'l-Hüsnâ ya
Göre Eski Türk Dinindeki Tanrı'nın Vasıfları” idi. Yüksek Lisansını İs-
tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilim Dalı'nda, “Kuta-
dgu Bilig'de Kut ve Töre” konusunda yaptı (1984). Doktarısını, İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde “Yahyâ Kemale Göre Türk
Kimliği ve Görüşlerinin Kamuoyundaki Yansımaları” teziyle tamamladı.
Sait Başer, 1984-1994 yıllarında Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sa-
nat Vakfı'nın Neşriyat Müdürlüğü'nü yürüttü. Aynı dönemde Kubbe-
altı Akademi Mecmuası'nın Yazı İşleri Müdürü idi. Burada çalıştığı süre
içinde birçok eseri fikir hayatımıza kazandırdı. Bunlar arasında Nihad
Sami Banarlı külliyatı gibi katkıları milli irfânımıza hizmet adına unutul-
mazlardandır... 1998 den sonra Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve
Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğretim üyeliği yaptı. 2010-
2012 arasında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakultesi'nde öğretim üyesi
olarak görevini sürdürdü.
Sait Başer, Türk kültür ve inanç tarihi üzerine özgün çalışmaları ve
teklifleriyle tanınır. Türk düşünce ve fikir hayatına yeniden Türk mede-
niyeti tasavvurunun temel dinamiğini oluşturacak “Türk Müslümanlığı”
kavram ve tezini kazandırdı. Çalışmalarıyla Türk dünyası ve medeniyet
tarihi bibliyografyasına adını yazdırdı.
ESERLERİ
Yayınlanmış Kitapları
Ekrem Hakkı Ayverdi - Makaleler
Türk Münevverinin Müşterek Fikir ve İman Zemini
Gök Tanrı'nın Sıfatlarına Esmaü'l-Hüsna Açısından Bakış
Kutadgu Bilig'de Kut ve Töre
Yahya Kemal'de Türk Müslümanlığı
Toplumsal Aklı Anlamak
Türk İnanma ve Anlama Modeline Dair
Yitik Yurdun İçinde
Anlama Krizi
Selam Söyle
(Kitapların bazıları değişik kitabevleri tarafından tekraren basılmıştır)
SUSTUM İŞTE
Dedim “Ben'i kim bitirir?”
“Biz” dediler sustum işte,
“Hangi bahar kış getirir?”
“Güz” dediler sustum işte.
iyii ği biaş X,
Flşayinik öyçill ima
ve b vi gi
İÇİNDEKİLER
EZ AR AR m m ii ii
BİRİNCİ BÖLÜM
SAİT BAŞER'İN ŞAHSİ HİKÂYESİNDE
TURK MUSLUMANLIĞI 1 Pm
aa ar EN 19
İKİNCİ BÖLÜM
KAMUOYU NEZDİNDE TÜRK MÜSLÜMANLIĞI eee 53
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÜRK MÜSLÜMANLIĞI FİKRİNİ
MERKEZF ALINCA GÖRÜLEN: El 83
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
FİKRİNHALKAHALKAGENİŞLEMESİ....................................... 103
BEŞİNCİ BÖLÜM
KÖKLERE DOĞRU BAKIŞLAR. 5.5. siken akk am şal 151
ALTINCI BÖLÜM
KAVMİYET, HİKMET, DİN, GÜNCEL KONJONKTÜR................ 197
YEDİNCİ BÖLÜM
KUT TÖRE İL DEVLEK EELSERESİ24şiar Aya mekik mesi 7
n
SEKİZİNCİ BÖLÜM
TÜRK, TÜRKMEN, TOPLUM, AHLÂK, HUKUK...................... 257
DOKUZUNCU BÖLÜM
MURÂKABE-Yİ NEFS VE AYDINLARIMIZ ÜZERİNE................ 297
ONUNCU BÖLÜM
ÜTOPYA, TASAVVURLAR, TEMENNİLER, DUÂLAR................. 347
ONBİRİNCİ BÖLÜM
HATM-İ KELÂM EDERKEN... 373
KIRMIZILAR
13
Sait Başer
18 |
BİRİNCİ BÖLÜM
ti in v7 dil EY |
gi b
( yı
Li ti
LR 4 Li ici
M da
ve ivi e
ieen UR
# MA
i
MU Vi
eli e
va l N
* li p
; İN 8, ilm
i İk N vE
ü â N
Po ;
N P i Lİ Mi bsi
i Ge) ul UN
vw il ğ ati j
( e A e
b A 540
k ii ld vi ”
# i
' ” yi N f er vr
N i Yy © ek (
a A A Ea
. i
TE İN
iyi (fi iç
ia i iş
To. |
yi i i EN MiN
, ? a
0d
Li
'
w
t X AN “
i N) it
i 1
> mi (
« /» in
yi pm çiğ” yek a
:
1)
25 Te wi
SORU
Muhterem Hocam!
Bu ilk sorumuzu izninizle biraz uzunca tutacağız.
Biz, Kırmızılar Hareketi olarak, Türk neşriyat hayatında
yeni bir kuruluşuz. Ancak gerek Kırmızılar internet sitemiz,
gerek Şâhitler dergimizle, aydınlarımızın sancılarını, dertle-
rini, ürünlerini ortaya koydukları bir zemin olmaya çalışıyoruz.
Varlık gayemiz, sizin Eskişehir Türk Ocağı'nda “Türk Müs-
lümanlığı” ve “Şahâdet Medeniyeti” başlıklı konferanslarınızla
tam olarak örtüşmekte. Sizin milli varlığımız ve medeniyeti-
mizin ana değerleri, bunların devam ve bekası adına yüklen-
diğiniz mesuliyetin, bir milli dâvâ olarak hepimizin vebâli
olduğunu düşünüyoruz. Bu dâvâya elimizden gelen katkıyı
vermeye kararlıyız.
Doğrusu başlangıçtaki tahminimizin hayli üzerinde bir
alâka gördük, çok sayıda aydınımızdan destek aldık. Şu anda
dergimiz ve sitemiz milyonlarca tâkipçiye kavuşmuştur. Belki
başlangıçta siz uzun yıllar bu milli davâya epeyce yalnız bırakı-
larak hizmet verdiniz. Ama görülüyor ki, toplumun ortak şuu-
rundaki karşılığınız, sâdece bizim neşriyâtımızın uyandırdığı
ilgiyi ölçü alsak bile, olağanüstü bir potansiyeli uyandırma ka-
biliyeti taşıyor. Mütavazı bir internet sitesinde bile on milyon-
ları bulan ziyaretçimizin ortak talebi, Türk Müslümanlığı ekse-
ninde dile getirilen ilmi ve fikri ürünler etrafında toplanıyor.
1990'ların başından itibâren; önceleri verdiğiniz konferans-
lar, yazdığınız makaleler ile uyanan bu “medeniyetimizin öz-
günlüğünü keşif yolculuğu”, öyle görülüyor ki, zamanla ortaya
koyduğunuz kitap hacmindeki çalışmalarla ve kamuoyunda
21
Sait Başer
22
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
23
Sait Başer
24
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
i 25
Sait Başer
CEVAP
Aziz arkadaşlarım, size çok teşekkür ederim. Sizin talep ve
ısrârınız olmasa katiyen böyle bir nehir söyleşi fikrim yoktu.
26.
i Töre'rninn Türki üi Türküünn Müslümanlığı
28
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
29
Sait Başe
30.
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
31
Türk tarihinin devirleri üzerinden bakarsanız daha önce hiç
temas edilmemiş.
Ham ve oryantalist bir tarih metninde kaybolup gitmiş, bir-
birinden önemli, birbirinden bâkir, birbirinden çok saldırıya uğ-
ramış, yara bere içinde alanlar görürsünüz. Bunları görmek, ana
hatlarıyla bile olsa (çünkü detayına hâkim olmak daha uzun bir
süre mümkün olmayacak) görmek, ilişkilendirmek, aralarında
sebep-sonuç ilişkileri kurmak, zannediyor musunuz ki basit bir
şeydir?
Ben yıllarca kâh hüzünden kâh sevinçten uykuyu kendisine
haram etmiş bir kardeşinizim.
Malzemesi hazırlanmış, sâdece terkip bekleyen konuları ça-
lışmak bile ne kadar büyük bir sabır, gayret ve çaba ister. Hâlbuki
tâlihimin beni savurduğu ve önce keşfedip, adını koyup, inşâsını
yaparak sahiplenmemi istediği sâha, inanılmaz miktarda tefer-
ruâta sâhip (ki burada teferruat dediğim konuların her biri, il-
gili uzmanlık alanlarında birer doktora konusudur), baştan başa
yara bere içinde bir sâha idi.
Zihnimde oluşan konu bütünlüğünü en ehil ve yakın dostla-
rıma bile anlatmakta zaman zaman acze düşmüşümdür.
Şimdi siz elinizdeki okunması kolay, bütünlük kazandırılmış
düz metne bakarak, bu metni bir yerlerden aktardığımız zehâbına
kapılabilirsiniz.
Hayır!
Sıradan bir cümlede dahi, iki kelime yan yana geldiğinde
doğan anlam kimyâsı ne kadar ciddi bir iş iken, bizim, âdetâ bir
masal kahramânının; sevgilisini bin bir parçaya bölüp, her bi-
rini bir dağın arkasına atan devlerle mücâdele ede ede o parça-
ları bilmeye, bulmaya, anlamaya, yerini tespit etmeye ve onları
tekrar bir vücut hâline getirmeye çabalaması gibi çalıştığımızı ta-
hayyül edebilirsiniz.
32 ;
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
33
Sait Başer
Üstünden beş yüz yıl geçtiği halde hâlâ dünyanın bir numa-
ralı mimâri âbidesi. Allah göstermesin, farz-ı muhal bir infilak
olsa, minâresinin şerefesi ile tuvalet taşı, minberindeki Türeyiş
Damgalı şebekesiyle bahçe çitinin kalıntıları birbirine karışsa; o
taş yığınına bakarak şimdiki Selimiye'yi tasvir edebilir misiniz?
Bilge Kağan bangır bangır bağırıyor!
Kitâbelerde defâlarca: “Devleti Töre mücibince inşâ et-
tim” diyor.
Bir cihan devleti bu devlet!.. Şimdiki Amerika farzedin!
Hükümdar olmanın vezir olmanın insan olmanın şartı ola-
rak, “Kut kazanma” gereğini defâlarca haykırıyor.
Tanrı-Kut-Töre-Devlet-Toplum-İnsan-Beşeriyet ve varlık
ilişkileri hakkında son derece berrak bir kanaati var. Âdetâ Seli-
miye minberindeki Türeyiş Damgası gibi. Şimdi adam tarihçi-
lik adına, o Kut ve Töre kavramlarıyla cünün hâlindeki şaman
hikâyelerini çorba yapıyor ve yarattığı hilkat garibesini, size
Türk düşüncesi, inancı diye sunuyor.
Tam tuvalet taşıyla, mihrap yazısının birbirine girmesi gibi
bir garâbet!
Bu babda sayısız teşbih kurabilirim. Fark ettiğiniz vâkıâyı,
şaman danslarını kültürünün özü zanneden Türkçü'ye bile an-
latamıyorsunuz.
Yüz ömrüm olsaydı bunun yüz tânesini de özgün Türk de-
ğerlerini tespit, ihyâ ve inşâsı için harcayabilirdim.
Ama benim bir ömrüm var. Zamanım dar. Alt alta koyduğu-
nuzda, ki haydi koyalım:
İslam öncesi Türk tarihi
İslam öncesi Türk toplumunun sosyo-ekonomik yapısı
Hayvancılık temelli ekonomiler ve ürettikleri kültürler
At ve koyun temelli ekonomi ve ürettiği değerler sistemi
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
35
Sait Başer
36
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
37
Sait Başer
38
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
42
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
44
Töre'nin Türk'ü Türk ün Müslümanlığı
46
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
48
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
52
İKİNCİ BÖLÜM
KAMUOYU NEZDİNDE
TÜRK MÜSLÜMANLIĞI
| TiBi m
ri vi ber bedi
le ii; an
WiAğ bilmeli
il kib lie
*
l
çi yiGe di
' i
N
“41 Ağa rik
kipri
; i
ağ:
1 İN bn
Gİ Ni Hi i eld
# ii p ir yi
İN i li A ei e ön i
z N | Mi Ke  ii ON ab De
e A
a Ni a ; Gi i WE ML
il
di — i AA
ie ği il eli b ii
e ii
i 1 e
EN TN |
i ii ği LU
i Ki
SORU
Sizin Türk Müslümanlığı başlığıyla kamuoyu önüne çık-
manız, baştan itibâren Türkiye'deki fikir gruplarının tamâ-
mında bir aksülamel yarattı.
Tepkiler bâzı gruplarda büyük rahatsızlıklar şeklinde or-
taya çıktı. Bazı gruplarda ise Türkiye'nin kaderine hükmet-
meye çalışan ideolojik mücâdelede haklılıklarını teyid eden
bir açıklama etkisi yarattığını tespit ediyoruz.
Mesela İslâmi kesimde Yeni Şafak, Milli Gazete gibi yayın
organlarında size şiddetli itirazlar gördük. Hüseyin Hatemi,
İsmet Özel, Ali Bulaç gibi tanınmış isimler yanında pek çok
“İslâmcı yazar” kitabınızın yayınlanmasını tâkiben İslâm'ın
kavimlere, coğrafyalara, kültürlere göre değişik versiyonları
bulunma ihtimâlini şiddetle reddettiler.
Ümmet fikrini ideolojik mücâdelelerinin ana değeri ola-
rak gören Türkiye İslâmcılığı, İslâm'ın önüne bir başka sıfat
konulmasından fevkalâde tedirgin oldular. Bu babta size yö-
neltilen bu eleştiriyi nasıl karşıladınız?
Keza Alevi kitlenin İzzeddin Doğan, Rıza Zelyut gibi önemli
bâzı sözcüleri, Türk Müslümanlığı'nın tam da Aleviliğin tarifi
olabileceği düşüncesiyle çalışmanızın adını benimsediler. On-
lara göre Türk Müslümanlığı Alevilik'ti.
Bu mânâda da zaman içinde pek çok örnek zuhür etti.
Siyâsi ideolojik gruplar bakımından da teziniz hayli ilgi top-
ladı. Yanlış hatırlamıyorsak MHPli ve Ülkücü cenâh size tam bir
destek vermemiş de olsa Durmuş Hocaoğlu, İsmail Yakıt, Meh-
met Aydın, Mehmet Niyazi Özdemir hattâ İskender Pala, Yılmaz
Öztuna, Gürbüz Azak, İsmet Bozdağ gibi harekete şu veyâ bu
:55
Sait Başer
56
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAP
Sizin de tespit ettiğiniz gibi Türk Müslümanlığı tartışması ve
bu tartışmanın yıllar içindeki seyri fikir hayatımızda emsâli ol-
mayan bir nitelik kazanmıştır. Geçmişte yıllarca devam eden bir
takım polemik konuları yok değil.
İdeolojiler arası çatışma, Türk kamuoyunun yakından tanı-
dığı bir tarz, bir türdür.
Yâni Âsım-Halük tartışmaları, sonu gelmez laisizm münâ-
kaşaları, Ernst Renan'ın tezlerine mukabil, tâ Nâmık Kemal'den
Mehmet Âkife kadar birçok “Renan Müdâfanâmeleri”, ideolo-
jik âmentü konuları, Nazım Hikmet-Peyâmi Safâ polemikleri
vs. Keza İslâmi konulara dâir Cemaleddin Efgâni-Muhammed
Abduh ikilisine taraftarlık ve itirazlar ondan sonra Seyyid Ku-
tup gibi Mevdüdi gibi Mâlik bin Nebi gibi nisbeten bize yakın
dönemde Arap dünyasından yükselen İslâmi ideolojik çizgilerin
Türkiye'deki aksülamelleri gibi bir takım tartışmalar oldu. Ama
bunlarda tartışan taraflar genellikle mevzilerinde kaldılar ve tar-
tışmalardan bir üst mutâbakat hâsıl olmadı.
57
Sait Başer
08
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Herhangi bir menfaat grubu, siyâsi grup, cemaat, tarikat,
derin güç desteği olmadan, sizin naif şartlarınızda zaman Zza-
man çok yıpratıcı olabilecek itiraz ve eleştiriler karşısında boz-
guna uğramayıp moral kaybetmeden bunca yıl direnebilme-
nizi neye borçlusunuz?
CEVAP
Yakaladığım çizgi hakkında gelen eleştirilere mukabil, her
geçen gün fikrimi teyid eden yeni tespitler, farkedişler ile zen-
ginleşiyordum. Başlangıçta kısık sesle söylediğim konular bile
zamanla gördüm ki, benim başta tahmin ettiğimden çok daha
59
Sait Başer
60
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
61
Sait Başer
62
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
65
Sait Başer
66.
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Sizin bu açıklamayı öne sürdüğünüz günlerin konjonktürü
itibâriyle zâten paramparça olan fikir hayatımızın sonu gel-
mez bir polemiğe yuvarlanması ihtimâlinden korkmadınız mı?
Yoksa amacınız o parçalardan bir parça da sizin görüşü-
nüz veya görüşünüzün taraftarları olması mıydı?
Kendinize bir taraftar kitlesi kazanmak için mi bunu yap-
tınız?
CEVAP
Bir savunma içgüdüsüyle “öyle değil, böyle!” demek istemem.
Size başımdan geçen birkaç örnek olay aktarayım.
İsteseniz son cümlenizden girelim. Tabii bu soru sorulur.
Çünkü Türk toplumu kâh yerli maskeli yabancı, kâh yaban-
cılaşmış yerlilerin av alanıdır. Gelirsiniz bu toplumdan bilmem
kaç kuşaktan beri kendi varlık değerleri kaybettirilmiş mâsum
kitleleri medya, sinema, tiyatro, moda veya ideolojilerle yaka-
lar; din adına, ideoloji adına, moda adına, spor klübü adına av-
lar, kimlik üniformalarıyla standardize eder, etinden, yünün-
den, sütünden istifâde edersiniz.
Gerektikçe birbirleriyle döğüştürür, küresel patronların ra-
kibi olabilecek asli değerleriyle buluşmasını önlersiniz.
Bu hem grup koordinatörlerinin, hocâfendilerin, ideologla-
rın, bunları “arka bahçesi” sanan siyâsetçilerin işine gelir; hem
de maskeli balodaki asıl patronların.
Mâdem ki oyun budur, Sait Başer'in yaptığı da belki bir grup
kurma çabasıdır, değil mi?
Hayır, efendim!
Vaktiyle Bülent Ecevif'in danışmanlarından Niyazi Öktem
ve uzun zaman itimat ettiği milletvekillerinden biri olan Gaffar
Yakın bizim görüşlerimize hayli ilgi gösterdiler. Allah ömürler
67
versin. Her ikisi de sağ bugün. Kezâ Süleyman Demirel'in Cum-
hurbaşkanlığı'nda genel sekreterliğini yapmış Vahit Erdem bizim
Türk Müslümanlığı fikrini ilk taslak metne çevirdiğimiz günlerde,
İlhan Ayverdi aracılığıyla bizden istetti. Vahit Erdem de sağdır.
Bugün FETÖ adıyla anılan grup da Türk Müslümanlığı fik-
rini sâhiplenmeyi denedi. Konunun câzibesiyle yaptıkları ilk ham-
leden sonra kendi pozisyonlarına, düşüncelerine uygun görme-
miş olacaklar ki, o ilk hamlenin aksine özellikle Hilmi Yavuz'u
öne sürerek aleyhte bir tutum takındılar. Sevgili İrfan Çiftçi İs-
tanbul B. Belediyesi Kültür AŞ.nin başında iken, Tayyip Bey Be-
lediye Başkanı'ydı. Basıldığı ay, “ayın kitabı” olarak ilan etti.
Kamuoyunun tartışmasını istedi. Fakat gerisi gelmedi. Ülkücü
cenahtan Avrasyabir Vakfı, Cemal Reşit Rey Salonu'nda yap-
tığı bir toplantıyla bizi ödüllendirdi. 2011'de bir “Başbakanlık
görevlisi”nin dâvetiyle sevgili bir dostun yazıhânesinde yaptığı-
mız görüşmede bana: “Bugünün en dinamik ve toplumda kar-
şılık bulabilecek görüşün sâhibisiniz. Bu görüşün siyâseti na-
sıl yapılır?” diye de soruldu...
Bunlar birkaç örnek.
Türkiyede solun, toplumu kucaklayan ve geleceğinin endişe-
sini taşıyan bir karakteri olduğuna inanmıyorum, hiç inanmadım.
Dolayısıyla solun ilgisi, samimiyetini ispatlamadıkça gözümde
bir değer taşımaz. Ecevit'in Türk kimliği hakkındaki kanaati
kuvvetle muhtemeldir ki, bizden alınmıştı. Tabii eksik ve yanlış
olarak. Beni hiç heyecanlandırmamıştır. Vahit Erdem'in bizim
görüşlerimizi Cumhurbaşkanlığı indinde değerlendirme talebi
İlhan Ayverdi hanımefendi tarafından bana iletildiğinde: “Sayın
Demirelin bizim tezimizi, bizim arzumuza zıt yöne kullan-
masından endişe ederiz. Bizi affedin efendim” cevabını verdi-
gimi, metni göndermediğimi buraya kaydedeyim. Ülkücü cenâ-
hın ise zaman zaman çok istekli ve meraklı ilgilerine muhâtap
olduğumu söylemeliyim. Ama hiçbir zaman bu ilgi resmi bir
68
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Anlıyoruz Hocam. Ama bu fikrin siyâsette bir karşılığı
yok mu? En azından sizin fikriniz adına siyâsetten bir bek-
lentiniz yok mu? Fikrin siyâsetten tamâmen bağımsız oldu-
ğunu mu söylüyorsunuz?
CEVAP
Kesinlikle hayır.
Türk Müslümanlığı düşüncesi bir yönüyle siyâsi tarihtir.
Siyâsetin bir tarihi varsa geleceği de vardır. Hattâ belki bu gö-
rüşün en müdir unsuru siyâsi yüzüdür. Türk Müslümanlığı'nın
bir siyâseti olmuştur ve gelecekte de olmalıdır. Ama özü itibâ-
riyle Türk Müslmanlığı'nın en karakteristik, belirleyici yönü on-
tolojisidir. Ondan sonra bilgi, ondan sonra ahlâk anlayışıdır.
Türk Müslümanlığı'nı tarih içindeki seyri itibâriyle ele aldığı-
nız zaman, Türklüğün muktedir çağının bu anlayışın hüküm sür-
düğü çağa tekâbül ettiği açıktır. Yaralanması da tamâmen siyâset
sebebiyle vukü bulmuştur. Bizi tâkip edenlerin bileceği gibi, bi-
zim her fırsatta Şah İsmâil-Yavuz Selim siyâsi rekâbetini hüzün
ve kahırla dillendirişimiz işte odur. Eğer Türk Müslümanlığı'nı
69
yeniden anlamak, güncellemek, medeniyetimizin tekrar ayağa
kalkmasını sağlamak istiyorsak, onarılmasını da siyâset müdâ-
hale etmeden yapamayız.
Benim yukarıda anlattığım örnekler Türkiye'nin mevcut kon-
jonktürü içinde çıkar esaslı ve kimin kime angaje olduğu belir-
siz siyâset figürlerine duyduğum güvensizlik dolayısıyladır. Yoksa
inanmış ve milletinin geleceğini hiçbir şeye değişmeyecek ehil
bir siyâsi kadro söz konusu olsa, canla başla destek olurdum.
Ha, bu arada şunu da söyleyeyim. Fikrin karakteri ve tarih için-
deki fonksiyonu bakımından günlük siyâsetle alâkasını reddet-
memekle berâber, ben Sait Başer olarak, bu tezin zihnimde şe-
killenmesinden bu yana şâhit olduğum siyâsi yapı içinde bir rol
üstlenebileceğim ortamı hiç bulmadım. Sâde bir seçmen olarak
elbette siyâsi bir tercihte bulundum. Ama tercihlerim mevcut
siyâset anlayışlarından herhangi biriyle tam bir mutâbakat üze-
rine hiç oturmadı. Tercihlerim ehven-i şere rızâ veyâ o meşhur
tâbirle “yetmez ama evet” hükmünün ifâdesidir.
Bu çerçevede ise aktif siyâset için gerekli muvâzaaya rızâ ve
kalın derili olma şartını hiç içime sindirmedim.
SORU
1980'lerden bu yana ısrar ve azimle öne sürdüğünüz fikrin
ardında durmaktan dolayı ne tür kazanımlarınız oldu? Şunu
demek istiyorum. Bu ısrar size maddi bir servet kazandırdı
mı? Akademi dünyası nezdinde herhangi bir ödül, taltif veya
bir unvan mı elde ettiniz? Yahut bürokrasi ve siyâsette, dev-
let aklı veya onu temsil eden birileri sizden yararlanma veya
onore etme adına sizi baş tacı mı ettiler?
CEVAP
Azizim söylediğiniz ve söylemediğiniz türden bir takım “ka-
zanımlarım” olsa idi, bunun bir takım yansımalarından mutlaka
70
, Töre'nninn Türküüü Türk'üünn Müslümanlığı
m
Sait Başer
SORU
Bugün sizin tetiklediğiniz bu müzâkere başladığı noktadan
şimdiki yaygınlık ve zenginliğe geldiğine göre bu tartışmanın
72
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAP
Fevkalâde isâbetli olur.
Konu sâdece ortaya çıkan seyrin tesbitinden ibâret bir fayda
getirmez.
Elbette ki bu da önemli bir fayda.
Türkiyede sosyal bilimler sâhası, bir çok problem alanını or-
yantalist perspektiften yâhut artık bugün zamanı geçmiş kon-
jonktür ve ihtiyaçlara göre belirlenmiş eski ustaların verdiği is-
tikametlere kilitlenmişti.
Hâlbuki Türk Müslümanlığı konusu, siyâsi tarih, medeni-
yet tarihi, dinler tarihi, eğitim tarihi, müesseseler tarihi, dü-
şünce tarihi, sanat tarihi, sosyoloji, iktisat tarihi, sosyal psi-
koloji, mezhepler tarihi, tarikatler tarihi, kelam, fıkıh, tefsir,
tasavvuf, tasavvuf tarihi, felsefe, hermenonik, anlama ve bey-
nin fonksiyonları, değerler dünyası, değerlerin yeniden inşası
gibi alanlarda bize yepyeni perspektifler, farkındalıklar, yeniden
inşa imkânları vermektedir. Siyâset bilimi dahi bu ana güzergâha
bağlı bir gelişme imkânına kavuşmaktadır. Vaktiyle değerli ulus-
lar arası ilişkiler uzmanlarımızdan sayın Prof. Dr. Hasan Ünal,
Türk Müslümanlığı perspektifinin Türkiye'nin Balkanlar politika-
sına getirdiği çözümleme imkânları konulu bir çalışma yapmıştı.
Yâni fikri kuran ve tespit eden birisi olduğum halde, Hasan
Hoca'nın Türk Müslümanlığı tartışmalarının alevlendiği günlerde
yazdığı o yazı, bana hayli güç vermişti. Demek istiyorum ki, ya-
pılan çalışmaların biraraya getirilmesi, konuya dâir müzâkerele-
rin zaman içinde olgunlaşması öyle sanıyorum ki, bize şimdiye
kadar denediğimiz durum muhâkamelerinin ötesinde bir bakış
ve fikir üretme imkânı kazandırmaktadır. Bu büyük başlığın altı
: 73
Sait Başer
74
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
75
Sait Başer
SORU
Türk Müslümanlığı konusu üzerine yapılan araştırmaların
genel seyri içinde sizi rahatsız eden tarz ve örnekler var mı?
Bu tartışmayı başlatan birisi olarak hep siz tenkit edilecek de-
ğilsiniz ya. Fikrin tekâmül seyrine dâir eleştirileriniz neler?
76
Töre'nin Türk'ü Türk'ün » Müslümanlığı
Var!
Fikir piyasasına bir ürün sunulduğunda, toplumsal aklın ge-
nel perspektifleri ile o fikir buluşur veya buluşuyor.
Fikri tertip eden akıl ne kadar zengin ufuklar içinde hareket
etse de, üretimini kendi birikim ve tecrübesi belirliyor, elbette
diğer bir yönüyle de sınırlıyor.
Özgür düşünce denilen şey, esâsen nihâyetsiz bir hareket im-
kânı değil. Ne kadar özgür olusanız olun, ne kadar zengin ufuk-
larda at koşturursanız koşturun, toplumsal aklın bin bir perspek-
tiften bakışı ve bin bir ağızla konuşması yanında, sizin sözüm
ona özgürlüğünüz herşeye rağmen kendi yetenek ve birikimi-
nizle sınırlı kalıyor.
Hangi düşünürün sözüydü hatırlamıyorum, bir söz var ya:
“İnsan görünüşte özgür, hakikatte mahkümdur” der. Bizim öz-
gürlüğümüz de kendimize mahküm bir özgürlük. Biz bir fikri,
bir açıklama modelini tespit, teşhis ve sentezlemiş olabiliriz. Ama
kabul ediyorum ki, bizim ortaya koyduğumuz inanma, anlama
ve açıklama modeli, arıların topladıkları bal özünü ağızdan ağıza
aktarıp peteğe koyarken herbir arının emeğinin bala dönüştü-
rülmesi gibi, bizden sonraki çalışmalarla zenginleşiyor ve kıvam
buluyor. Bir Sâim Yeprem, Cahit Baltacı, Ruhi Fığlalı, Hüseyin
Atay, Süleyman Ateş, Süleyman Uludağ, Mustafa Kara, Hilmi
Özden, Mevlüt Uyanık, Sönmez Kutlu, M. Erol Kılıç, Ekrem
Demirli, Tahsin Görgün, Hasan Onat, Kenan Gürsoy, Ahmet
İnam, Ömer Türker, Mustafa Tatçı, Taha Akyol, İzzettin Doğan,
Yılmaz Karakoyunlu, Nur Vergin, Durmuş Hocaoğlu, Gaffar
Yakın, Beşir Ayvazoğlu, Mustafa Öztürk, Sadık Yalsızuçanlar,
Ramazan Bakkal, İrfan Çiftçi, Dücane Cündioğlu, Hanifi Öz-
can, İlhan Kutluer, Beyza Bilgin, Mehmet Aydın, Gündüz Ak-
tan, Hasan Ünal, Mehmet Akif Okur, M.Niyazi Özdemir, İsmet
Bozdağ, Ahmet Kabaklı, Mustafa Fayda, Mustafa Aksoy, Yılmaz
m
Sait Başer
78
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
80
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
81
eme
i
: fi wi
çi
iy
vr karim
ii :
esma
Li
Gl m
|
Mai
ri
j|
N
i
|
rimmi
calçi PİM
Mi li
tak by “e
ein ö İM ida iğ ikinHe
in öl Gl sanal z
al yi.a
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ya KN
ii
> il UÜ Ni ir
04 N |
İ
N
Li i
4; di
i li 1 N
,
Mz v
LI iğ
J
1) hı ri i
| hi
i
di
j
f
PU il
mi ;
b N e
i i , e a
N 1 ii
i N w ”
;
diki b V vE kiyi
İ : ii4 ti
w i
( i
vi NG
İ |
i N
gi : w (1
7 ya 4 Li
; 119 i DM
eN ydi vi) |
0! uy (ek,
vr inNi lal | oi N il
di Abm mL il i )
o i fe; Ni e yi A
, )
i AR
a aa m4 i vi çi yit
EİN.
ih
e , »
SORU
Sözün başına geri dönelim isterseniz.
İleri sürdüğünüz mazeretleri kabul edelim. Diyelim ki,
bu genişlikte âdetâ bir medeniyet açıklaması nitelikli konuyu
bir kişinin sırtına yüklemek insafsızlık olabilir. Konunun bür-
tün alt başlıkları, ilgileri, ilişkileri olağanüstü bir çaba isteye-
cektir. Siz tespit ettiğiniz bir ana güzergâh, belirlediğiniz ana
hatları ortaya çıkmış bir tablodan haber vermekle görevinizi
yapmış olabilirsiniz.
Bu vâdide sözünüzün tükenmiş olabileceğine ihtimal ver-
miyoruz.
Türk Müslümanlığı gibi bin bir dalı budağı bulunan devâsâ
bir konu, artık sizi ilgilendirmeyen bir dünyanın malı olamaz.
Mutlaka düşünmeye devam ediyorsunuz. Yazıyorsunuz.
Gene sizin ifâdenizle; yeni anlamlandırmalarınız, birikim
ve tecrübenizin ürünü olarak zuhür ediyor. Biz öyle düşünü-
yoruz ki, Sait Başer'in Türk Müslümanlığı üzerine sözü kolay
kolay bitmez. Dahası kanaatimizce konunun rühuna vâkıf, ana
çerçevesini yeniden inşâya cesâret etmiş birisi olarak sizin söy-
leyeceğiniz her cümle veyâ vereceğiniz işâret, sizden sonraki-
ler için çok önemli duraklar, hareket noktaları olabilecektir.
Türk Müslümanlığı ile ilgili akademik çalışmayı bırak-
mış olsanız bile, konu üzerinde artık düşünmüyor musunuz?
CEVAP
Elbette, haklısınız.
Düşünce de bir süreç içinde doğar yürür, gelişir, tamamlanır.
Hattâ tamamlanmaz yürür gider...
85
Sait Başer
88
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
89
Sait Başer
91
Sait Başer
92
dergâh çevreleri Alevi kitle indinde Müceddidi sözcülerin, vâiz-
lerin tarif ve tutumlarına hapsedilerek görünmez kılınmışlardır.
O dergâh mensupları da sistemin irticâ kampanyalarından
yedikleri kahredici darbeler sebebiyle burunlarını dışarı çıkara-
maz, sosyal ve siyâsi mütâlâalarda bulunamaz haldedirler. Vah-
det-i Vücudçu dergâh mensupları bu kadar sistem dışına itilir,
yok edilir, bastırılırken, Alevi kitle için aynı şikâyet söz konusu
değil. Özellikle tek parti yönetim dönemi ve sonrasında üzerle-
rine açılan CHP himâye şemsiyesi, o cenahta bir varlık proble-
mine yol açmıyor.
Ama ilginç bir tespit daha yapalım.
Sistem, sosyal desteği bu Alevi kitleden almakla berâber, bu
kitlenin Vahdet-i Vücudçu dergâh çevreleriyle irtibat kurmasını
istememektedir. Ne kadar Alevi kitlenin mayasında Bektâşilik
bulunursa bulunsun ve Bektâşilik Vahdet-i Vücudçu tekkenin
ana elemanı olursa olsun, sistem onu da diğerlerinden soyut-
lamanın yollarını bulmuş görünüyor.
Şu “Heteredoks İslâm” nedir? Yüzyıllarca Sünni diye nite-
lenen Osmanlı'nın “hânedan tarikati” olan ve Türk Müslüman-
lığı dediğimiz yapının kurucu elemanı Bektâşilik, ana gövdeden
koparılmakta, Alevilik tekeline verilmekte, “Heteredoksi” nite-
lemesiyle de klasik dergâh muhitlerinden uzak tutulmaktadır.
Diyebilirsiniz ki, “Şimdiki söylemle özdeşleştirilerek
“Alevi-Bektâş? diye nitelenen kitle buna niye rızâ gösteriyor?”
Efendim, Vaka-yı Hayriye'den itibâren kendisiyle özdeşleş-
tirildiği Yeniçeri Ocağı topa tutulunca, bütün Bektâşi topluluk,
mânevi sıhriyetleri sebebiyle ağır bir tâkibât dönemi geçirdi. Bek-
tâşi Tekkeleri Müceddidi şeyhlere verildi. Onlar da çâreyi, yeral-
tına çekilerek, gene uzun zamandır tâkip altında olan Alevi kit-
leye sığınmakta buldular.
O ağır dönemin hâtıraları Bektâşileri resmi düzenin dışına
itti. Ontolojik/teorik bakımdan bir Halveti, Mevlevi veya Rifâi
93
Sait Başer
94
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Müsaade ederseniz sözünüzün arasına girebilir miyiz?
Sizin yaptığınız bu tarih ve kültür okuması rükünleriyle
muhatap olanların itirazlarında, genellikle dar açılı mensübi-
yetlere dayalı karşı çıkışlar görüyoruz.
Mesela Alevi sözcüleri çıkıyor ve size Alevileri sünnileş-
tirme politikasına angajman yakıştırıyor.
Veya “İslâmcı sözcüler” sizin İslâm'ı yeterince tanımadığı-
nızı iddiâ ediyorlar. Dediğiniz gibi esâsen İslâm düşünce tari-
hinde bir küçük hizip olan Müceddidiye'yi bir genel yapı söz-
cülüğü olarak mütâlâa edip, sizin o dünyayla bağlantınızın
zayıflığı üzerinden eleştiriyorlar.
Türkçüler'den bâzıları ise sizin Türk kültürünü ve tarihini
“İslâmi görünümlü bir Araplaştırmaya yamama çabası” içinde
olduğunuzu iddiâ ediyorlar.
Bu iddiâ ve itirazlarla siz de karşılaşıyorsunuzdur. Gerçi
yukarıdaki açıklamalarınızda dikkatli okuyucu cevaplarınızı
bulmuş olmalıdır. Ama ayrıca bu itirazlara daha açık bir dille
cevap vermek istemez misiniz?
:95
Sait Başer
CEVAP
İçinde bulunduğum meclisin veya görüşlerimizi tartışan gru-
bun ideolojik yapısına göre bir değerlendirmeye tâbi tutulduğu-
muz muhakkak.
Ben, görüşlerime destek olan veya eleştiri getirenleri, beni
sevenler sevmeyenler, tutanlar tutmayanlar, sayanlar saymayan-
lar diye ayırmıyorum.
O destek veya tenkitlerin dayanaklarını şahsımdan çok dışa-
rıdaki sebepler içinde arıyorum.
Bizim konuştuğumuz şey, on yıllardır statükoya dönüşmüş,
çıkar, mensübiyet ve ideolojik tutum sahiplerini rahatsız ediyor.
Bu da çok tabii bir şey.
Hattâ sizin sorduğunuz soruyu biraz daha genişleterek Türkçü,
İslâmcı, Laik, Sol grupların yanına bir takım Masonik mahfil
mensuplarını, bâzı azınlık gruplarını da eklemek taraftarıyım.
Dahası, adına konuştuğumu düşündüğüm milletimin büyük
ana gövdesinde bile, çeşitli ilişkilerin getirdiği angajmanlar yü-
zünden, çok da iyi anlaşıldığımı sanmıyorum.
Rahmetli Cemil Meriç'in üslübuyla söylersek: “Düşünmek,
hazır reçeteler içinde yaşayan topluma yabancılaşmayı mu-
kadder hâle getiriyor.”
Çünkü düşünmek ve düşüncesini seslendirmek, esas itibâ-
rıyle yeni bir anlam çerçevesi kurmak, yâni bir ölçüde yeni fik-
rin zuhurundan evvelki hale yabancılaşmak ve o anlam çerçe-
vesini dillendirdiğinizde de muhâtaplarınızın dünyasından yer
talep etmek demektir.
Eğer muhâtabınız olan toplumda “belirlenmiş târifeler” hü-
küm sürmekte ise; ki, Türkiyede çok büyük ölçüde durum bu-
dur, yeni bir şey söyleyen kimse rahatsızlık uyandırır. Üstelik
bizim söylediğimiz şey, esas itibârıyle tarihimizi yaratan şeydir;
ama, yukarıda üzerinden kısaca geçtiğimiz sosyolojik ve kültürel
96
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
98.
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
99
Sait Başer
SORU
Efendim, Türk Müslümanlığı tamlamasında vurgu Türk'e
midir, Müslümanlık'a mıdır, desek?
CEVAP
Ne Türkedir, ne Müslümanlığa.
Bu tamlama, tek kelimelik bir adı bulunmadığı için böyle se-
çilmiştir. Yoksa bir zamanlar yapıldığı gibi Türklüğü bir soy ola-
rak gördükleri halde Türk-İslâm Sentezi demişlerdi.
Soyla dinin yaratacağı kimyasal tepkimeden nasıl bir sonuç
bekleniyorsa!?
Hâlbuki biz, Töre'ye uyma bağlamındaki Türklük'le İslâm'a
uyma mânâsındaki Müslümanlığın buluşmasından söz ediyoruz.
Bu hususta neler söylediğimiz ise kitaplarımızda var.
Azizim İslâmcılar'ın bize bakıp yaptıkları yakıştırmalar, beni
Türkçülerinki kadar etkilemiyor.
Evet, bir bakıma haklılar. Ben onların mahallesinden değilim.
Siyâseten zaman zaman mevzii destekler vermiş bile olsam,
ben bu İslâmcılığın örtülü bir materyalistlik niteliği taşıdığını,
fikre muhâtap olacak yetkinliğe erişemediğini düşünüyorum.
Şimdi burada isimlere girmek istemem. Ama bilhassa şu son 20
yıllık iktidar, “İslâmcılık” denilen fikri yapının, nerdeyse yedi
gün yirmidört saat şikâyetlendikleri Kemâlizme teslim olduğunu
göstermiyor mu?
Burada problem İslâm'da değil, İslâmcr'nın özgün fikir ya-
ratma yeteneğini daha başta, yola çıkarken terk etme şartıyla o
mahalleye girişindedir.
100
Töre'nin Türk'ü Tü üslümanlığı
101
en
A didp “ei iee
in
Hİ Weve. Mi e ki
—
ia
Mi KL AM N ayr köle
yi
öğ yi ötlipni hie İç iyı"gudie iie Nİ
Mib
3 Naler er e kile li bebeği 4 EUN iğ
v kn m bla Mn EN tiğip ni yayda
bak di ür 4 imi EN İİ Di SL
F İğ Sekili İri yi apayan i
a Miyeğii Yek, a
YLM, alk
e e (ai, en ür kadr, m eda Mesci tag
ER be Sak. sr küt KN |
di kr Yİ e ipiçre İvan aka ea m
A
gi, yedi i
til gl pl Sağ Bi
1 2 dene
m ei
İİ
Ak <İ
yi A çal dü
trk sn nm
dl
i bni dd li yl
My ge MR ee e M
ii i
i
Ni
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Mivi
e1
j ig i ip Ni
LU ii
di ül ii
İ i U iş ği | 0k
i
: ted 4 H vi ç Mİİ i , i y? | ir
i İ
ar i bi , b ip Mi li
İ “ | 7 , yi ii ML b | Gü
| e
N n j 'n | İir , duvw hi e
Nr rip
li ic Mi
IN âline y |
| in
“ | j Ya A e
Mi AYAN | ii
105
Sait Başer
CEVAP
Görüyorsunuz, elbette ki hak vermekle birlikte şu sorunun
çerçevesine dikkatinizi çekeyim. En başta söylediğim binbir sâ-
hanın içiçe girmesi ve hepsinin üzerine bir cevap teşkil etmem
beklenmiyor mu?
Sorunuzun bir yanı henüz tarihçilerimizin ilgi alanına bile
girmemiş, ilm-i kelâmın rutin söylemine mahpus bir İnam Ma-
turidi konusudur.
Hafsala alır iş değildir.
X. Yüzyılda yaşamış ve elimizde mücessem eserleri bulunan
bu muazzez zâtın Kur'an Tefsiri gibi ele alınmadık başlık bırak-
mayan eserine, açıklamaların arka planlarını keşif gayretiyle, fi-
kirlerin kültürel tabanını, Türk sosyolojisini açıklama adına kul-
lanma imkânı olarak bile henüz el değmemiştir.
Şimdi sanki o konu tüketilmiş, bütün muhtevâsı anlaşılıp
tartışılmış gibi, üstelik sâha dışında olan birine nihâi hükümler
soruyorsunuz. Kezâ “Güncel planda İslâm dünyası unsurların-
daki anlayışlarla ulaşacağımız nihâi hükümlerin nasıl boy öl-
çüşeceğini?” soruyorsunuz. Henüz muktesebâtı keşfedilmemiş bir
106
, Töre'nninn Türki üü Türküünn Müslümanlığı
107
Sait Başer
108
Töre'nin Türk'ü Türk ün Müslümanlığı
m
Sait Başer
“NG
Ben kelâmcı değilim. Müfessir hiç değilim.
Karınca kaderince felsefeyle meşgul olmuş bir kardeşiniz ola-
rak bu sâhaya ilk adımımı Kutadgu Bilig'de Kut ve Töre'yle bir-
likte attım.
Şimdi dönüp baktığımda ne kadar doğru bir yerden başla-
dığımı düşünüyorum.
O Kutadgu Bilig ki, İslâmiyet'i ilk kabul eden Türk devleti
sayılan Karahanlılar'ın İslâm'a girişlerinden 150 sene sonra ya-
zılmıştı ve Töre'yi anlatıyordu.
Bu nasıl bir işti ki, yeryüzünde her olup biteni Tanrı vergisi
Töre'ye bağlayan klasik Türk anlayışı, İslâm'a girişten 150 sene
sonra aynı ve bu defâ Müslüman Türk Hakanlığı tarafından kutlu
bir gelenek addedilerek yazdırılmıştı?!
Hani başka bir dine girmiştik?
Klasik ezberimiz nasıldır?
Yeni bir dine girdiyseniz eski inanç sistemi kadük olmalıydı.
Ama burada tersi bir durum var. Hem müslüman oluyor, hem
de Töre'nin kıymetinin bilinmesi ve unutulmaması adına ha-
kanlık emriyle Töre zaptediliyor.
Evet, müslüman olunmuştur. Fakat apaçık bir gerçek var ki,
Töre de terk edilmemiştir. Gidin bütün akademik muhitleri ve
neşriyâtı tarayın, şu yukarıda söylediğim hükme temas eden tek
bir çalışma bulamayacaksınız. Haydi, İslâmcı cenah için putpe-
rest geçmiş idi, pozitivist metodoloji mensupları indinde ise pa-
gan dönemdi. Ya Türkçüler?!
İşte onun için diyorum, Türkçülük, pozitivist, oryantalist
Türkoloji âleminin ortaya koyduğu genel paradigmanın sıkıntısı
altındadır. Türklüğün mâhiyetini ona kazandıran Töre bahsi,
bizim entelektüel câmiâmızın tamamı için kayıp kıta Atlantis
gibidir. En acarları indinde bile Kutatgu Bilig “mutluluk veren
bilgi'den ibârettir!..
114
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
116
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Bu mütâlâanızı kaydetmekle berâber Türk inanma mode-
lini hüdâ-yı nâbit addetmemiz de herhalde söz konusu değil?
Böyle bir model varsa (siz bunu bir kitap adı olarak da kullandı-
nız, aynı başlıkla uzun bir makale de neşrettiniz.), zihniyet dün-
yası ve kültürel ortam bir takım temsil kaabiliyeti taşıyan mü-
tefekkirler yetiştirmedi mi?
CEVAP
Sevgili arkadaşlarım, bizim ısrarla Maturidi'yi topluma du-
yurma çabamız o sebepten. Hattâ bizim toplum, sosyal tarihi iti-
bârıyle de çok kuvvetli bir liderlik bilincine sâhiptir.
Önüne aldığı lider sâdece siyâsi nitelikli olmaz.
Pekalâ edebiyâtın, itikâdın, mezheplerin, tarikatlerin, sa-
natların... liderleri vardır.
Lideri lider yapan, o liderin hikâyesi, mücâdelesi ve toplu-
muna adanmışlığıdır. Toplum onu çeşitli vartalarda sınar. Veyâ
vartaların üstesinden gelişini gözler. Siyâsi liderde kut kazanma
şartına benzer, paralel süreçler bütün liderlik türlerinde aranı-
yordu düşüncesindeyim. Bu sebeple o lider üzerinde toplanan
bir toplumsal güven ve sadâkat söz konusudur. Bizim toplumda
çok güçlü bir duygu var: Âile duygusu. Âilede baba veyâ ata, nasıl
yarı kutsal bir varlık gibi saygı görürse, diğer sâhalarda da öne çı-
kan lider isimlere toplumumuz atasına gösterdiği saygıyı gösterir.
Yâni Oğuz Kağan'a duyulan saygıyla Uluğ Türük, Dede Kor-
kut gibi mânevi önderlere duyulan saygı aynı türde ve seviyededir.
Bu teâmül, adetâ toplumsal bir karakter mâhiyetiyle günümüze
kadar gelebilmiştir. İslâmi dönem o milli haslete zarar vermediği
gibi topluma bir takım yeni liderler de empoze etmiş. Meslek-
lerin pirleri vardır. Marangozların Hz Nuh, terzilerin Hz. İdris,
demircilerin Hz. Davud gibi pirleri söz konusu. Pir addedilen
118
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
120
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
: 121
Sait Başer
122 :
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
123
Sait Başer
SORU
Bu modelin toplumun muhâkemesinde sizin tabirinizle
“Toplumsal Akıl”da geniş bir ortak paydanın ürünü olarak bir
temâyüz mekanizması da olmalı, değil mi? Türk toplumu her
önüne geleni her kuvvetli belâgat sahibini lider mi addediyor?
Yoksa başka ölçülerle de tartıyor mu? Uzun tarihimizde ara-
mızdan birileri veya dışarıdan birileri kolayca toplumu pe-
şine takabiliyor mu? Sanki öyle değilmiş gibi bir duygumuz
var. Bu bahis belki nesnel belgeci bir anlayış ile cevaplandırı-
lamayabilir. Ama bir konuya yıllarca dikkatini vermek sebe-
biyle bâzı sezgilerinizin gelişmiş olma ihtimalini göz önüne
alarak soruyoruz. Ne dersiniz?
Hocam ilâve olarak; demin çok dikkatimizi çeken bir ifâde
kullandınız. “Türk toplumunda muazzam bir adanma geleneği
var” dediniz ve liderlik kurumundaki mukâvemeti de buna bağlı
olarak açıkladınız. Bu bizim ilk defâ karşılaştığımız bir açık-
lama. Lütfen açıklamanızı burada biraz derinleştirir misiniz?
124 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
126
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
127
Sait Başer
SORU
Pekiyi bu noktada felsefeye, Batı'ya, kendi dünyamıza na-
sıl bakılmalıydı sizce?
CEVAP
Efendim, bizim Türk Müslümanlığı konusunu dillendirdiği-
miz ilk çalışmalarda, cevabını aradığımız sorulardan biri de “Os-
manlr'nın niçin geri kaldığı?” konusuydu.
Geri kalış hikâyemizin klasik tarihçilerimiz tarafından veri-
len cevapları üç aşağı beş yukarı bellidir.
Meselâ fımar sisteminin bozulması, ekonomik ve idâri siste-
min gerileme sebepleri arasında sayılabilir. Meselâ şehzâde vali-
liği kurumunun taht kavgalarına yol açan, iç çatışmalara nihâyet
130 ;
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
131
Sait Başer
132 ;
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
134
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Bizim tarihimizde kendilerine bakarak, eserlerini okuya-
rak, kültürümüzün inanç ve düşünce derinliklerini bulacağı-
mız başkaca isimler yok mu?
CEVAP
Dikkat ederseniz buraya kadar bilhassa dört ismi zikrettik. Sa-
tuk Buğra Han, Maturidi, İmam-ı Âzam, Hoca Ahmed Yesevi.
Satuk Buğra Han siyâsi kimliğiyle sahneden çekildi. Biz di-
ğer üçüyle tarihi yürüyüşümüzü sürdürdük. Bunlara ilâve başka
isimler arayalım.
Mümkün.
Hattâ öyle isimler var ki, dünyasına girdiğiniz takdirde göz-
lerinizi kamaştırır, kendilerinden öncekileri de sonrakileri de gö-
remez hâle getirir.
Bunlar arasında, kültür ve inanç tarihimize kuş bakışı ba-
kıldığında, varlığını derhal farkettiren birkaç isim söyleyeyim:
Fârâbi, İbni Sinâ, Azizettin Nesefi, Mevlânâ Celâleddin
Rümi, Muhyiddin Arabi, Sadreddin Konevi...
Gerçekten İslam ve Türk tarihiyle meşgul olanlar bunlardan
bir tânesine eğildiklerinde çoğunlukla gözleri kamaşır ve onun
dâiresinden dışarı çıkmak istemez, çok defâ da çıkamazlar. Öm-
rünce Mevlânâ etrâfında tavaf etmiş nice şöhretli bilim adamı
var. Muhyiddin Arabi bir “sahilsiz umman” Sadreddin Ko-
nevi âdetâ milli varlığı yeniden inşâ edercesine kurucu akıl rolü
yüklenmiş bir “Ata Türk!” Diyebilirim ki, Hasan Harakani de
Hacı Bektaş Veli de bu seriye liyâkatle dâhildir. Yunus Emre de,
Emir Sultan, Hacı Bayram, Kerimüddin Aksarayi, Eşrefoğlu
136
rk'ün Müslümanlığı
SORU
Pekiyi istediğimiz oldu mu, istediğimiz noktaya gelindi mi?
CEVAP
Hayır. Tam olarak, ideal bir yere gelinmedi tabii.
1137
Sait Başer
SORU
Muhterem Hocam, konu akışı itibârıyle bir miktar eksen-
den uzaklaşmayı göze alsak ve değindiğiniz “Müslüman olıma
kararı verebilmenin meşrüluk kaynağı nedir?” tespitinizi bir daha
konuşsak. Öyle sanıyoruz ki, bizim tarihçiliğimiz olaylara si-
zin dikkat ve arka plan okuma çabanızla bakmıyor. Sizce de
bu bahsi ele almak kayda değmez mi?
Bir de: “Bir Problematik gördüğünüzü, o tarihi tablo ne ka-
dar kültür için bir değer olsa da günümüz nesilleri ve dünyası
için gerçekten bir değer ifâde edecek midir?” demiştiniz. Biraz
da bu noktaya eğilelim mi?
CEVAP
Birkaç hayati noktada Töre'nin işlevselliği devam ediyor.
Dilenirse madde sayısı arttırılabilir.
Bilhassa dört başlık Töre ve Türk Müslümanlığı bağlamında
muhtevâ kazanıyor.
Birincisi, Türk kültürü ana değerleri itibârıyle nüvesini Tö-
rede bulan yapısını muhâfaza ediyor. Dolayısıyla geçen zaman
o anlayışın tarihin tozlu sayfalarında kaybolmasına izin vermi-
yor. Türkçe, Türk musikisi, milli ahlâk, savunma içgüdüsü/
ordu millet olma gibi eleman ve nitelikler, bize Töre'nin kazan-
dırdığı değerlerdir. İ
İkinci husus, Töre döneminin sınıfsız toplum imkânı için-
den çıkardığı adâlet temelli devlet terbiyemiz, dünya görüşü-
müz, hâlâ görünmez kanallardan Töre ile besleniyor.
139
Sait Başer
SORU
Yukarıda söylediğiniz entrikaların felç ettiği toplumsal
muhâkemeye rağmen, hem toplumunuza hem de söyledikle-
rinizi kendi aleyhinde bulacak ve elan bulmakta olan iç-dış
faktörlere nasıl karşı konulacak?
CEVAP
Yaşayacaksak başka çâremiz yok. Türk toplumu için “kendine
gelmek” budur. Tâzeleneceğiz. Yeniden anlayacağız. Bütün değer-
lerimizi onlara saygı ve sevgimizi kaybetmeden güncelleyeceğiz.
Hiç kimse başkalarının tecrübesiyle yaşayamaz. Kendi ihtiyacı-
nın gerçek cevabına ulaşamaz. Kendi tecrübesini kaybeden bir
toplum, o tecrübenin ürünü olan ihtiyâcını nasıl açıklayacaktır?
İzâhı olmayan veyâ sentetik ihtiyaçlara göçürme çözümlerde
ısrar etmek; bir müddet sonra kendini anlamsız bulma, kişiliksiz
140
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
aa
Sait Başer
SORU
Yâni Türk Müslümanlığı sizce yeniden canlanabilecek bir
potansiyel taşıyor mu?
CEVAP
Burada belki uzun uzun analizler yapmamız lazım. Toplu-
mumuzun büyük çoğunluğu şuurundan mahrum da kalsa yine
Töre ve Vahdet-i Vücut geleneğinin ürettiği değer yargıları içinde
hayatını sürdürüyor. Zihninde böyle bir başlık olmayabilir. Ama
toplumun âile yapısı, insan ilişkilerinde ihlas ve samimiyeti
öne çıkarışı, adâlet duygusunu kuvvetle sürdürüşü, müziğine,
mimârisine duyduğu muhabbeti kaybetmeyişi, Ramazan ayla-
rında iftar saatlerinde sokakların sessizliği, bayramlarda or-
taya çıkan muazzam ziyaret trafiği, misafire, mazluma, muh-
taca el uzatma kabiliyetini sürdürmesi, önemli ölçüde devletine
itaati; bayrak gibi, mâbet gibi, şehitlere saygı gibi sembolik de-
geri olan davranışların gâyet diri biçimde devamı... gibi bir çok
ölçü, bana Türk Müslümanlığı'nın katiyyen bir gösteriye dönüş-
mediği halde toplumumuzca elan yaşatıldığını söylüyor.
Diyebilirsiniz ki:
“ -Bu kadar mı? Saydığınız hususlar gerçekten ideal sevi-
yede mi tahakkuk ediyorlar?”
Tabii ki, hayır. Ama insâfı elden komadan söylemeli ki, top-
lumumuz o şükredilesi sâfiyet hâlini korumaktadır.
Esâsen onun bu sâfiyetini istismar ederek, onun diğergâmlı-
ğını sömüren siyâsi sistemin tarafları onu gerçekliğini bozmadan
temsil etmeye yanaşmayor, onun değerlerine saygı duymuyor, ik-
tidarı muhalefetiyle onun sâfiyetinden besleniyorlar.
Belki bizim türümüzdeki arkadaşlar, topluma, emperyal mer-
kezlerin entrikaları hakkında bir miktar bilgi vermeliyiz.
142
sile ninn Türkliüi Türk'üünn Müslümanlığı
SORU
Stratejik çıkarları çatışan ümmetin bir takım unsurları ve
kezâ diğer medeniyet gruplarında uyandıracağımız endişe ve
telâşı aşmamız mümkün mü?
CEVAP
Genellemek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Elbette istis-
nâların hakkını yememeli. Ancak gâlibâ toplumların da birbir-
lerine dönük hayranlıkları, kıskançlıkları, kan dâvâları olabiliyor.
Biz Türkiye Cumhüriyeti toplumu olarak Osmanlı bakiyesiyiz. Fa-
kat Cumhüriyet'in kültür siyâsetleri uzun zaman Osmanlı kültür
coğrafyasıyla Anadolu'da kalan toplumun ilişki kurmasını kolay-
laştırmadı. Bilakis zorlaştırdı. Dolayısıyla bizim ümmet coğrafya-
sında olup biten, yaşanan mâcerâlara ünsiyetimiz pek zayıf. Af-
rikada, Ortadoğu'da, Balkanlar'da Avrasya Türk dünyasında biz
içimize kapanıkken neler olup bitti? Olup biten vuküat esnâsında
muhtelif ümmet toplulukları bizden ne umdular ne buldular.
Şimdi nerelerde karar kılmaktadırlar? Öncelikle bunu bilmiyoruz.
İkinci husus; XVII. Yüzyıl sonrasında yaşanan kültürel kırılma
ve bir emr-i vaki ile yerleşen Eşari- Müceddidi ontoloji sebebiyle,
Ümmet'e dönük şaşkınlığımızın bir benzerini kendi tarih ve kül-
türümüz karşısında yaşıyoruz. Pek tabii, şaşkınlığımız çökmekte
olan Devlet-i Aliyye'nin enkâzı altında kalmak, çöküşün acılarını
143
yaşamaktan bizi kurtarmıyor. Yoksulluk, cehâlet, kendine yaban-
cılaşma; hepsinin üstüne de tarihi boyunca mücâdele ettiği Hris-
tiyan-Batı paradigmasına teslimiyetin getirdiği ağır kültür şoku.
Ama hayat devam ediyor. Reel politiğin icapları, hızlanan bir
tempoda bütün ümmeti oradan oraya savuruyor.
Sorunuza cevap adına söze girerken, toplumların kıskanç ola-
bileceklerinden dem vurmuştuk. Cumhüriyet Türkiyesi'nde; sapla
samanın birbirine karıştırıldığı, toplumu değerlerinden cascav-
lak soymanın “devrim” adını aldığı bir toplumsal cinnet yaşa-
nırken, vaktiyle bizim idâremizde çok mesut asırlar geçirse bile,
Türk idâresinden kopmayı “kurtuluş” adıyla kutlayan siyâsi ya-
pılar doğdu: Kuzey Afrikada, Ortadoğuda, Balkanlar'da birçok
toplum Türk idâresinden koptuktan sonraki hayatlarında yaşa-
dıkları dile getirilmesi güç acılara rağmen, kopuşun rantını yiyen
yönetimlerin telkinlerinin de beslediği bir Türklüğe karşı yaygın
haset hastalığına tutuldular. Bir kısmı daha da ileri gitti. Hasetle-
rini açık düşmanlık hâline dönüştürdü. İran, başlı başına bir baş-
lıktır. Sudi Arabistan, Körfez Emirlikleri, Ürdün, Mısır, Lüb-
nan, Süriye, Irak, aşağıda Yemen, Habeşistan, Somali, Sudan,
Libya, Cezayir, Fas, Tunus halkları, bizim aramızın düzelmesini
istemeyen emperyal güçlerin de teşvik ve zorlamasıyla Türkiye
ve Türk milleti hakkında epeyce karışık duygular içindedirler.
Bu siyâsi yapılar ayrıca kendi bekalarını temin çabasıyla ya-
kın dönem bütün dünyada uygulanan, ferdiyet düşmanı kimlik
siyâsetleri güttüler. Toplumsal kimlikler arasındaki farkları müm-
kün oldukça büyütmeyi ve sosyal kaynaşmanın kesilmesini sağ-
lamaya çalıştılar.
Yâni ister seküler bir toplumsal ve kültürel tercih içinde ola-
lım, ister dini tercihimizin içerideki kabulleniliş ve iktidarlarca
gördüğü muâmelelere gazap duyalım. Bunlar ayrı ayrı analiz ge-
rektiren hususlardır. Ama çevremizdeki ümmet üniteleri bizim
144
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
İslâm dünyasıyla ne tür güçlükler bizi bekliyor, açabilir
miyiz?
CEVAP
Tabii, bu çok büyük bir konu!
Ümmet-i Muhammed'in geleceğinden kaygılı bir kardeşini-
zim. Ama hâkim olduğum alanlar değil. Mâmâfih mâdem soru-
yorsunuz sübjektif fikrimi söyleyeyim.
Belki en son söyleyeceğimi de başta söyleyeyim.
İslâm dünyasında Türkler'in tarihi rolü göz önüne alındı-
ğında, aslında karşımıza önemli ölçüde Haçlı dünyasına karşı
İslâm dünyasını himâye tarihi çıkar. XVU., XVMI. Yüzyılların
İslâm dünyasında, hatta buna XIX. Yüzyılı da katabiliriz, yerle-
şik ve kendine has problemlerle boğuşmak, daha hasbi, fitne un-
surunun daha zayıf olduğu bir hal arz ediyordu. Zamanla kör
düğüm olmuş cenahlar, çözümden umudu kesip, çevrelerine du-
varlar ördüğü bir tabloda kilitlenmişti. $44-Sünni çatışmaları ka-
zananı olmayacak bir kilitlenme arz ederken, Selefi- Vehhâbi
Osmanlı çatışmaları da müzminleşmişti. Rus hâkimiyetine gi-
ren Tataristan ve Orta Asya ilelebed kaybedilmiş coğrafyalar
gibiydi. Gönül bağları kopmamıştı tabii. Hint Müslümanları ve
Orta Asya emirlikleri ile, XIX. Yüzyıl sonunda bâzı göz yaşar-
tıcı ilişki denemelerimiz oldu. Ama kayda değer bir kazanımı bı-
rakın, bir istikbal umudu söz konusu değildi. Herkes kaderine
mahkum, kendi yağında kavrulmaktan başka çâresi kalmamış,
kimsenin kimseye hayrı olmayan, düşmanın insâfına mahkum
bir dünya. Düşmanın insafı ise aldığınız nefesi bile size çok gö-
ren bir “insaf”! Hemen hemen Türkiye'nin can havliyle göster-
diği İstiklâl Harbi mücâdelesi dışında varlık alâmeti göstereme-
yen bir genel tablo. Türkiye'nin kazancı da ortada!
146
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
147
Sait Başer
148
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
149
ld
İm emri BEAN
dai m
dl
' gisi Li rl
bla
gseilt
keme
A
Şiyi 'e i , a
ikr ne
e i d
kis. say ai
v
İ m i beri
Jai dinlSELİ e se kiş
| ri zik 4 ie M 4
va mİ
ai
i rn
iky
aliğsi)Eye
le
Me ni
v
vii
M ih Mb
m
yalm gi
w ” N Le
(0 Getiielij v
4 igBA 1?
iz a
yk ayi Mini
Evi
) ME e
i Vie — bi dahisi il il
ri
iel DE
N
iial ye
WGi N
İİ yi Ci,we
SN e
Kela
Eii
w iz
EN
in
gi
d ASA,
AM Aİ ie 8
nd |ü 1
N haki
ki yf
eİ i i | e
ri
KEM su
v4 k. uğ Di m
id “ür
di
baü ir Miri b
al İn mh
ALAN ir ağ dc kA Çe ge gr
. e fa alan Ne un eş sig Kiviyada eye ie ir
” 3 Gi ii hi “i im i diri buke e i
“zi ul (ln NN Ok yi
i
vi
&
ww
bN
BEŞİNCİ BÖLÜM
KÖKLERE DOĞRU BAKIŞLAR
he 2 PA Sg We |
İni ei e
ii
| in we m ” ni al miz,di!diiiin
vi rn gi
Tiğ
i kA et Mr, m
ü
ak Ğ
Ni ni
NN
i ii
b. Vi>
ii
| i v v4 İİ el
A 1N
ği i
a
hol TE 4
i | Nia N- i
ji m
ğ 3
a iibn bp
ii
Nİ
“KAZDEAM va0daa
ii tl
ar Ye)
Ku
SORU
Hocam soruları bir miktar sâdeleştirsek. Sizin söyledikleri-
nizi bütünüyle tâkip edemeyen ortalama bir okuyucu merakını
karşılamak üzere izninizle bazı sorular sormak istiyoruz. “Eski”
ya da “İslâmlıktan önceki Türk Dini” ifâdesi doğru mudur?
CEVAP
Sevgili dostlarım, biz meselelere günümüzün içinden bir pers-
pektifle bakıyor ve anlamaya çalışıyoruz.
Bugün Türk kamuoyu Türk kültür tarihinin doğuş ve geli-
şim süreçlerini kendi otantik yapı ve terminolojisiyle bilmiyor.
Hal böyle olunca, merak ettiği konuyu, kendi orijinal nitelik
ve ismiyle bilmediğinden târif ederek soruyor.
Bu tabii bir hal.
Soruda kastedilen “Eski Türk Dini” dediğimiz inanışın ta-
rihte orijinal bir adı var tabii. Bana göre bu eski Türk inanışı de-
nilen yapının adı TÖREdir.
SORU
Töre'nin kapsam ve içeriği bin yıllar içerisinde hep sabit
mi kalmıştır?
CEVAP
Elbette hayır.
Töre zaman içinde bir yanıyla örf bir yanıyla âdet, bir yanıyla
ahlâk, bir yanıyla hukuk, bir yanıyla Türk toplumundaki kurum-
lar sistemi, bir yanıyla âdâb-ı muâşeret, bir yanıyla metafizik,
153
bir yanıyla ontoloji, bir yanıyla devlet felsefesi... Gibi zengin bir
muhtevâ kazanmış görünüyor.
Elimizde şükür ki Kutadgu Bilig var.
Biz, Kutadgu Bilig'te Töre'nin anlatıldığından şüphe etmek
için hiçbir sebebe sâhip değiliz. Ancak ne yazık ki, Kutadgu Bi-
lig'in varlığına şükretmekle berâber, elimizde onunla boy ölçüşe-
bilecek zenginlik ve derinlikte kaynağımız yok. Yok derken, hiç
yok anlamında değil; Töre'nin şumülü sebebiyle eski Türk kültü-
rüne dâir her türlü kaynakta, dikkatli bir göz nazarında Töreden
bir yansıma, bir izdüşüm bulunur.
Esâsen Töre dediğimiz yapıyı; Kutadgu Bilig'den elde edece-
ğimiz kavram sistemini anahtar olarak kullanıp, bize ulaşan diğer
bütün kaynaklara yansımış Töre kaynaklı unsurları toplayıp, yeni-
den inşa etme ihtiyâcımız var. Bu hususta ne yazık ki bir dikkat
uyanmasıyla, bir projelendirme, tatminkâr bir derleme, yorum-
lama çalışması yapılmadı. Elimizde birçoğu tartışmalı ve kültü-
rümüzün ana tablosundaki yeri tam belirlenmemiş, tâbir câizse
bölük pörçük bir mâlümat yığını var. Bunların farklı ihtiyaçlarla
zuhüru sebebiyle, zaman zaman birçok karmaşık konu içinden
kayıtlara yansıması, bize ciddi bir eleme, rafinasyon, restorasyon
görevi de yüklüyor.
Farz-ı muhal bir siyâsi anlaşmada Türk hakanı sözünü tut-
mazsa başına gelecek felâketleri târif ettiği bir “and” içiyor.
Adamın derdi Töre'yi anlatmak değil.
O tarihte böyle bir ihtiyaç yok.
Ama içtiği andı Töre mücibince yapıyor: (Sözünü tutmaması
hâlinde) “Atımın eğeri ters dönsün, yerden ot ve yem bitme-
sin” vs diyor. Araştırmacımızın bu ve benzeri kayıtlardaki ina-
nışı, değer yargılarını, sosyal kabulleri o metinden rafine etmesi
gerekiyor. Eserden müessire yürümesi gerekiyor.
154 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Gerçekten, Töre kavramı, bildiğimiz kadarıyla bütün Türk
lehçelerinde kuvvetle devam ediyor. Hatta Kırgızistan'da imama
Töre dediklerini bilinir. Merhum Cengiz Aytmatov'un men-
sup olduğu kabileye de Töreler diyorlarmış. Töre'nin bu yay-
gın kullanımının İslâm'ı kabul etmemize rağmen, hem de mo-
dern Şamanizm efsânesi doğmadan önce, asırlarca kullanımda
kalabilmesini siz nasıl yorumluyorsunuz?
CEVAP
Şöyle yorumluyorum.
Çok haklısınız.
Bana göre eski Türk dini Töredir. Bütün kültür, sosyal yapı
ve binlerce yıllık Türk siyâsi geleneği Töre'ye göre şekillenmiştir.
Bundan zerre kadar şüphe etmiyoruz.
Dediğiniz gibi Şamanizm bir modern efsânedir.
Timur'la Yıldırım Bâyezid arasındaki mücâdele, Timur'un
Osmanlı'ya saldırma sebebi, Osmanlı'nın Töre'ye riâyet etmeyişi
gerekçesine bağlanmıştı. Kezâ Akkoyunlu Uzun Hasan'la Fâtih'in
157
Sait Başer
SORU
Eski Türk dini demeyelim, ama şimdilerde Tengricilik di-
yorlar, ne dersiniz? Türkler, Müslüman olmadan önce, yekpâre
aynı inanca mı sâhip idiler?
CEVAP
Sevgili arkadaşlarım; Büyük Okyanus'tan Atlantike, Sibirya
tundralarından, Hindistan'a kadar, hattâ Kölemenler ve Osman-
li'nın Afrika yüzyıllarını da eklersek, Amerika, Avustralya kıtaları
ve Kutuplar hariç yeryüzüne defâlarca ve asırlarca hükmetmiş;
kâh diz üstü çökmüş, kâh yenilmiş de olsa, bütün dünya kültür-
leriyle etkileşim haline girmiş emsalsiz bir kültür tarihinden söz
ediyoruz. Bu yaygınlıkta ve bu sürede Türkler'in standart, tek tip,
genel geçer ve mutlak, homojen bir kültürel seyirden hiç çıkma-
dıklarını iddiâ etmek, gerçeklerle teması kaybetmek demektir.
159
Yakutlar, Finler, Hazarlar, Macar ve Bulgarlar ortadayken böyle
bir iddiâ gerçekçi olabilir mi?
Ama gene yapılması gereken bir çalışma serisi söz konusu bu-
rada. Aynen Töreden İslâm'a bakarken gerçekleşen kültürel alış
veriş ve etkileşim gibi, diğer inanç sistemlerine geçen Türk grup-
larının yaşadıkları sosyo kültürel ve psikolojik değişimlerin ele
alındığını söylemek de fevkalâde güç. Tabii Türkiyedeki güncel
ilgi daha ziyâde Sibirya coğrafyasında ortaya çıkan bir inanma
biçimi veyâ kült olarak Şamanizme gerekçe gösterilen tezâhür-
lerin kaynağı olan inanış biçimiyle, Töre anlayışı arasındaki kül-
türel girişimler üzerine olmalı.
Bildiğiniz gibi bâzı arkadaşlar, büyük bir aşkla ve şevkle de-
delerimizi Şamanist yapma arzusuyla yanıp tutuşuyorlar. Ellerin-
deki malzemenin kaynağı tundra coğrafyası kaynaklı inanç tezâ-
hürleri. Bunlar ister Çuvaşlardan kaynaklansın, ister, Sibir, ister
Moğol, ister Hakas coğrafyasından. Buzul coğrafyasının üreteceği
metafizik değerlerle, altı ay gün doğmayan coğrafyaların kapalı
mekân kültürüyle, sonsuz Asya bozkırlarının yayla kışla hayatı
içinden doğan özgür, özgürlükçü ve adâletçi değerler sistemini
bir ve aynı zannetmek ancak büyük bir kültürel şoktan yeni yeni
çıkmaya çabalayan bizim nesle has bir hastalık olabilir.
Ne sebep sonuç ilişkilerinin farkındayız, ne kültürel doku-
nun bütünlüğünü görebiliyoruz, ne konuştuğumuz dildeki mu-
azzam muhâkemeyi anlayacak durumdayız.
Tengricilik, Şamanizm gibi ipe sapa gelmez, temel kaynak-
larda bir tek defa geçmemiş slogan yığınlarında kurtuluş reçe-
tesi arıyoruz.
Elimizin altında bir Budist, Maniheist Uygur tarihi var. Eli-
mizde Zerdüştçü Farslar'la yüzyıllarca kâh barış, kâh savaş yapmış
bir siyâsi tarih var. Elimizde köleleştirilerek Arap denizi ortasında
siyâsi varlık başarısı göstermiş bir Kölemen Devleti tecrübesi var.
Elimizde hâlâ uzantılarını Karaimler'de tespit edebileceğimiz bir
160
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hocam, Türkler'de nasıl bir varlık anlayışı, nasıl bir Tanrı
inancı vardı?
CEVAP
Sevgili arkadaşlarım, siz gayet iyi biliyorsunuz. Benim merhum
Kafesoğlu denetiminde yaptığım ilk çalışma Kök Tengri inanışı
üzerine idi. Rahmetlinin gerek Eski Türk Dini adlı geniş maka-
lesi, gerek Türk Milli Kültürü adlı muhteşem eserindeki tafsilatlı
açıklamaları göstermiştir ki, Türkler'in inandığı sistemin merkez
kavramı olan Tanrı, bizim bugün “Tevhid” dediğimiz mutlak bir-
lik ifadesi idi. Eski Türk inancının politeist bir panteon oluştur-
madığını merhum hocamız zâten ortaya koymuştu.
Dolayısıyla ben yeniden bunu ispat etme çabasına girmek-
tense, onun getirdiği noktadan alıp konuyu bir adım daha ileriye
taşımayı tercih ettim. Madem tek ve hilkatin sahibi, yaratıcısı ve
iradesiyle onu sürekli çekip çeviren bir Tanrı inanışı söz konusu
idi, ben de dedim ki; tek Tanrılı inanışların en ilerisi olmak sebe-
biyle İslâmdaki Allah telâkkisinin tarif edilmiş unsurlarını, yani
Esmâü'-Hüsnâ'yı baz alarak bize ulaşan otantik kaynaklarımıza
bir de o gözle bakalım. Nitekim o çalışma birkaç sefer basıldı ve
bence eski Türk inanç sisteminin anlaşılmasına katkı yaptı.
162 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
166
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Böyle bir perspektiften bakarsak karşımıza nasıl bir tablo
çıkıyor Hocam?
CEVAP
Merhum Bahaeddin Ögel, “Türk Kültür Tarihine Giriş” adlı
büyük eserinin mehterle ilgili bölümünde, mehter hakkında et-
raflı mâlâmat verirken, eski Türk devletlerinde, devletin kuruluş
ilkeleri ve müesseselerini Töre ilkeleriyle irtibatlandırır. Haklı
olarak bir de ayırım koyar. Halk arasında zaman zaman bu-
gün batıl itikat dediğimiz türde bir takım inanışlar bulunsa da
Türk devletinin müesses yapısını Töre'den aldığını ifâde eder.
Sevgili arkadaşlar, Orhun Kitabeleri'nde, ikinci Göktürk Dev-
leti teşkil olunurken, Bilge Kağan'ın “Tengri Türkün adı kösi yok
168
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
169
Sait Başer
170 |
, Töre'nninn Türküüü Türk'üünn Müslümanlığı
172
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Varlığı Tanrı'sız, insanlığı Töresiz düşünmenin mümkün
olmadığı bir dünya gösteriyorsunuz. Size göre, Türk'ü konuş-
maya başladığımız anda Töre'yi göz önünde bulundurmak şart.
Bütün yollar Töre'ye çıkıyor.
Geleneklerini konuşuyoruz yola Töre'den çıkmak gerekiyor.
Hukuklarını konuşuyoruz Töre'den doğuyor.
Devlet diyoruz, Töre diyorsunuz.
Kozmik algılarını arasak Töre'ye bakmak gerekiyor.
Ahlâklarını anlayalım istiyoruz, gene Töre!
Bize biraz Töre'yi anlatır mısınız?
Yeni kuşak, bu Töre kelimesini kadın cinayetleriyle, kan
dâvâlarıyla, vahşi kaba güç gösterileriyle duydu. Hâlbuki siz
tam tersi bir yapıdan bahsediyorsunuz.
Bize lütfen Töre'yi anlatır mısınız?
CEVAP
Azizim, takdir edersiniz ki, çok büyük bir konu başlığı açı-
yorsunuz.
Evet, Türk'ü konuşacaksak, aslında Töre'yi ve Töre uygula-
malarını konuşacağız demektir.
173
Sait Başer
174
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
176 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
m
getirdiğine, kendi zamanına göre yakın tarihten örnekler veri-
yor. “Beylik oğlun köle oldu”, diyor , “hanımlık kızın cariye”!..
Bakın, kutlu ve alp kişiler baştayken elde edilen refah, huzur
ve başarının sırrı Töre'ye riâyet ve Tanrı buyruğuna sadâkat iken,
kutunu kaybetmiş olmanın alâmeti, yabancının refahına ve kültü-
rüne özenme ve bunun sonucunda toplumca yaşanan felâketler.
“Kutsuz yönetici” demek, Töre'ye karşı samimiyetsiz, Tan-
riya karşı riyakâr, toplumun derdinden uzak olmak demektir.
Aslında bize bir toplumsal ahlâk tablosu veriyor. Toplumun
tanıdığı bir ahlâkı anlatıyor. Bilge Kağan'ın bize ulaştırdığı şey,
kendi zamanındaki ferdi ve toplumsal değerler bütünü, dönem-
sel bir hitâbedeki milli kültür yansımalarıdır. Bu adam bize bir
milli ahlâk anlatmak için konuşmuyor. O ahlâkı toplum zâten
biliyor. Toplumun bildiği ahlâka dayanarak, ikazlarını yapıyor.
İkazını yapabileceği kadarıyla da değerleri hatırlatıyor. O değer-
ler, çok daha geniş olarak zâten mevcut.
Kitâbeler'de bulamadığımız o genel değerler tablosunu biz
Kutadgu Bilig'de buluyoruz.
Diyordu ya Bilge Han: “Üstten Tanrı basmasa, altta yer par-
çalanmasa Türkün ilini ve Töresini kimse bozamaz”. Buradan
Kutadgu Bilige bir köprü kuracak olursak: “Töre'nin adâleti gök-
yüzünün direğidir” “Eğer yeryüzünde adalet bozulursa, gök-
yüzü yerinde duramaz çöker.” der Kutadgu Bilig!
Bakın aynı anlayışın 400 yıl arayla tekrar edildiğini tespit ede-
bilirsiniz. Ben hiç zannetmiyorum ki, Yusuf Has Hâcip bizim hâ-
kim olduğumuz kronolojik bilgiyle Göktürk tarihini bilsin, ken-
dinden neredeyse beş asır evvelki Kitâbeler'den haberdâr olsun.
Pekiyi bu paralellik nasıl mümkün oluyor?
Üstelik araya bir de İslâmiyet girmiştir.
Müslüman olunduktan sonra 150 sene geçmiştir. Ortada
Göktürkler diye bir şey de yoktur artık. Kutadgu Bilig'de sâdece
178
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
bir iki yerde ve hiç isim zikredilmeden “Ötüken Beyi” tâbiri ge-
çer, hepsi bu.
Bizdeki tarih şuuru, teorik ve kronolojik değildir. Kültürel
nitelikli ve bilfiildir.
Bir takım efsâne ve destanlarla geçmişin önemli çizgileri top-
lum hâfızasında diri tutulur, hepsi bu. Tarih bilincimiz, kültü-
rün değerleriyle yaşamak temellidir.
Şimdi devam edelim. Madem Kutadgu Bilig bize Töre'yle il-
gili en sağlam ve otantik bilgileri vermektedir, oradan bakarak
Töre'yi konuşalım.
Biliyorsunuz bizim tam da bu bahisle ilgili bir kitabımız var.
Merhum İbrahim Kafesoğlu hocayla çalışmıştım bu konuyu. Onun
vefâtından sonra kitaplaştı maalesef. Orada anlattım. Arzu eden
okuyucu, konuyu burada bırakır, o kitabı okur, geri döner. Ama
burada altını çizmek istediğim bâzı noktalar var.
O araştırmayı okuyan görecektir ki, Türk'ün hayat telâkkisi
esas itibâriyle Tanrı'da bir hayattır.
Tanrısal değil, Tanrı'da bir hayat!
Kut kazanma denen hâdise, esas itibâriyle apriori olarak in-
sanda bulunan tanrısal öz mânâsındaki “kut”un dünyevi ilgi ve
çapaklardan arınıp, aktif hale geçirilmesi mânâsındadır. Kut, in-
sana hâriçten bir kudretin armağanı değildir. Asli, apriori yaşama
imkânıdır. O özün dünyevi alâkalarla maddi hayatta dağılıp is-
raf edilmesi, “kut kaybetmek” diye nitelendirilmiştir. Arındırı-
lıp yoğunlaştırılması ise kutun tamamlanması, kendini ikmal et-
mesi mânâsına gelir.
Kutlu kişi, egosundan kurtulmuş, tanrısal hayatın sorumlu-
luğunu, varlıktaki bütünlüğün şuurunu kazanmıştır. Bu kazanım
arınma üzerinden gerçekleşmekte, arınma ise Töre ahlâkı bağla-
mında hizmet şartına tabi kılınmaktadır.
Hizmet “tapuk”tur. Tapuk ise ibâdetle bütünleşen bir hizmettir.
179
Sait Başer
SORU
Hocam XIII. Yüzyıla kadar Hakikat kavramının adâlet üze-
rinden okunuşunu ilk defâ sizden işitiyoruz.
Hakikat'i adâlette, adâleti tenzih ile teşbih arasında ara-
mak ve o ahlâki duruşun ürünü bir hukukla adâlet ihtiyâcını,
arayışını tatmin etmek...
Doğrusu bu derinlikleriyle fikir dünyamızın kavramlarına
bakmadık biz. Ama tam da sizin tarif ettiğiniz tenzih ile teş-
bih arasında, kişilikle toplumsallık arasında, cüz ile küll ara-
sında olmak anlamındaki adâlet algısıyla XIII. Yüzyılda ara-
mız neden açılır?
Buna hemen bir anlam veremedik.
Yani Türk toplumu adâletten vaz mı geçti, yerine ne ikame
etti? Adâletin bıraktığı boşluk neyle dolabilir ki?
Okuyucularımızın da yoğunlaşacağı bir noktaya işâret bu-
yuruyorsunuz.
CEVAP
Tebrik ederim değerli arkadaşlarım. Çok doğru bir dikkat
göstermişsiniz.
184
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
daha kuvvetle birbirine bağlı tutacak bir ana değer arayışı yarat-
mış olmalıdır. 1970'lerin sonundan beri, yıllardır tartışılan Mev-
lânâ-Ahi Evren çatışması konusu belki biraz da buradan görülmeli.
Adâletin peşinde bir Ahi Evrene mukabil, eserlerindeki en
güçlü tema aşk olan Mevlânâ!..
Ama istikbal Mevlânâ'nındır tabii.
Çünkü ulemâ, ümerâ tabakalarına mukabil, reâyâ kul tâi-
fesi ilişkilerini adâlet ilkesi tahtında yürütemezsiniz. Kul tâife-
sine Allaha kavuşmanın yolu olarak “aşk” yolunu gösterecek, aşk
yolunda yürümenin ise mürşit konumundaki insanlara “imam
elinde meyyit” gibi feslimiyet ve itaat şartına bağlayacaksınız.
Böylece aşka yönelmenin toplumsal zâfiyetleri örten gücü dev-
reye girmiş oluyor.
Ayrıca adâlet kavramında sağlıklı bir muhâkemeyle âdil olan
şeyin dâimi tespit ihtiyacı, aklı başrolde tutuyor, anlama ve fikir
üretme dolayısıyla karar üretme yeteneğini dâmâ işlevsel bir et-
kinlikte tutuyor. Hâlbuki aşk söz konusu olduğunda, belli bir on-
tolojik açıklama üzerinden bir duygusal “hâl” değer kazanmakta,
öne geçmekteydi.
Evet, merkezde adâlet kavramı varken de aşk kavramı onun
yerini aldığında da ontoloji aynıydı. Varlığın Birliği itikadı üze-
rinden yürüyüş devam etti. Ancak görece tesiri epeyce sınırlı
kalmakla berâber, XI. Yüzyıldaki Gazzâli fikriyâtı, Türk filozof-
larını tekfir etmekle akıl-adâlet ilişkisine bir darbe indirmişti.
Keza “ulül- emre itaat” fikrinin, toplumda adâlet arayışlarının
önünü kesen tesirini de biz daha konuşmaya başlamadık.
Bunun üzerine şahâdeti lafzi bir ezber, imânı da taklide
rızâ ile iğdiş edince, Yavuz sonrası dönemde etkin hâle gelen
Eşari zihniyetin temel unsurları bir araya getirilmiş oldu. Ama
bu zihniyet dediğim gibi bilhassa Anadolu Selçukluları çerçe-
vesinde değerlendirildiğinde, önemli bir güce ulaşamadı. Fakat
190
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
yaklaşımı nerede!..
SORU
Hocam, burada okuyucunun zihninde uyanması muhte-
mel bir karmaşayı, teşevvüşü gidermek borcumuzdur. Mer-
keze adâleti değil de aşk konmakla, adâletten tamâmen vaz
192
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAP
Hayır efendim.
Yusuf Has Hâcib'in ifâdesi şöyleydi: “Adâletle davranan kimse
Tanrı sevgisini kazanır” diyordu. Adâletin gâyesi de Tanrı sevgi-
sini kazanmaktı. Fakat sevgiden adâlete çıkılmıyor, ancak adâ-
letten sevgiye çıkılabiliyordu.
Aşkı merkeze aldığınız XIII. Asır ve sonrası, hattâ Yesevi'yi de
katarsak XII. Asır ve sonrası adâlet arayışından, âdil bir yönetim
teşkil etme idealinden tamâmen vaz geçildiği aslâ söylenemez.
Bu konuda tarihten örnek arayacak olursak, hârikulâde örnek-
ler buluruz. Yıldırım Bâyezid Han devrinde aksayan adâlet tev-
ziâtı sebebiyle Yıldırım'ın kadıları toplayıp cezâlandırmak mak-
sadıyla yakma teşebbüsü, çok enteresandır.
Onları aşk ehli Emir Sultan şefâat ederek kurtarmıştı.
Osmanlı sarayında Divân-ı Hümâyün, Adâlet Kulesi'ndeki
Kubbealtı denilen yerlerde toplanıp karar alıyorlardı. Bütün sul-
tanlar tahta geçince ilk ferman olarak Adâletnâme neşrediyor-
lardı. Yani adâletten vazgeçmek mevzü bahis değil.
Benim kastettiğim şey kültürün ana değeri, temel ilkesi bağla-
mındadır. Aşk kavramını takviye etmek, tahkim etmek, toplum-
daki adâlet beklentisinin tatmin edilemeyişini tölore ediyordu.
Bilmem yeterince açıklayabildim mi?
Tabii, daha sonra Eşar'i ontolojisi tedricen yerleştikçe, sınıflı
Arap toplumunun ürünü olan bu yaklaşım, toplumun giderek ka-
rar verme mekanizmalarıyla ilişkisinin tâkatten düşmesine yol
açtı. Kazâi hukuk uygulamasının yerini de derece derece kara
kaplı kitaplar, hukuk külliyatları, kanunnâmeler aldı.
193
Sait Başer
SORU
Pekiyi sizce modern uygulamalarla adâlet ilkesi yeniden
restore edilebildi mi, Hocam?
CEVAP
Tablo ortada.
İki yüz senedir hukükun üstünlüğünü temin çabaları içinde-
yiz ve daha bir arpa boyu yol gittiğimiz söylenebilir mi, bilmiyo-
rum. Zâten Tanzimat ve sonrası dönemde devlet artık ne Varlı-
ğın Birliği'ne dayalı ontolojiyi sürdürüyor, ne de Eşari-Müceddidi
yaklaşımın dayandığı Vahdet-i Şuhüda itibar ediyor.
Artık seküler ve pozitivist ontoloji geçer akçedir...
Bu tercih yapılırken ise bizim yukarıdan beri yürüttüğümüz
analizler söz konusu edil/e/medi. Devlet yalın bir beka kaygısıyla,
toplumu muhâfaza etmenin çâresini seküler yaklaşımda bulmuş,
tercihini yaparken de toplumun değer yargılarını kaale almamıştır.
Almamıştır da ne olmuştur?
Ne adâlet temelli ahlâk, ne aşk temelli teslimiyet, ne şeriat
hukükunun uygulamasına râzı “şeriatın kestiği parmak acımaz”
diyen toplumsal baş eğiş mevzubahistir artık.
Toplumun zayıf kesimlerine devlet gücüyle uygulanan hu-
kuk, hâkim zümrelere diş geçirememiştir. Adâletin yerini bulup
194.
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
195
ii “ii”ğiyi ya 4Kii
0;©
nü ÜR YALİ vi
| Yelisehim d
MAİN şe Wi er atli
anlaa kre liii b hi
EyKaalminini
kapya A
bül ba İni veiihi "e Lube“e gi N olünbdei
Yağa işik ağyp yğeşi bieseri aa
ayal 1 GM si
ay ty bi Al, eri sltree ği deal slim ibiği
i inlrartiğele meğer ii
iğ rik a döken çinde
b
e eN yiiel o YoğiruğNi
ği
İl iin iyiler' vü ty e MN
>
r
;#
gili z bu das enlake ik vee e «le e Mi
il
dr Ud
i
imi
W 4 ti i
di gili ar ii ”
|; k ie
, i yi 5 ' h yi b gi vi , Vet eMi, #i Ni V
İl e N A İ “iy (9 b kg koy 5 a vi
“ , 14 Meri “ era
KEY vi e
Dı!
ti
iia cava vi
O hiNe Wi
SORU
Bâzı dini bütün ve gayret-i İslâmiye sâhibi dostlar diyorlar
ki: “Yâni İslâm bize yetmiyor mu da, Türklüğü ikide bir gün-
deme getiriyorsunuz? İslam bizim nemize yetmiyor da bu kav-
miyetçiliği tekrar tekrar hortlatıyorsunuz?
Sanırım siz de rastlamışsınızdır bu tür sorulara...
CEVAP
Bu tür refleks temelli itirazlar, derin düşünmekten hoşlan-
mayan, Türkiyedeki kültür mücâdelelerinin sebep ve sonuçlarını
analiz yeteneğinden mahrum safdil insanlar tarafından soruluyor.
Onlar gözlerini açtıklarında, kendilerini içlerinde buldukları
bir İslâm algısıyla, bu algının tek ve mutlak İslâm olduğu veh-
miyle davranan ve kendilerine “kavmiyetçilik haramdır” düs-
turu farklı vaazlarla ezberletilmiş, kendileri Türk olsa bile o ez-
berlerin içinde tedirgin edilmek istemeyen dostlar bunlar. Keşke
ortalık süt liman olsa da şartlarımız kemâle ulaşmış, ufkumuz
göz alınca açık, çevresinde hiçbir tehdit bulunmayan bir toplum
olsak da, bu arkadaşları kendi hayal hânelerinde rahat bıraksak.
Ama öyle değil ki!
Çevremiz düşmanın, münâfığın, küfrün, inanç düşmanlığı-
nın bütün varyantlarıyla sarılmış. Enteresan bir biçimde bu kü-
für, riyâ, nifak çevresi bizi ortak düşman belliyor ve aleyhimizde
en açık silahlı düşmanlıktan en yakın dost görünümlü nifak or-
ganizasyonlarına kadar işbirliği yapıyorlar.
Esâsen vatan müdâfaası artık kültür sâhasında yapılıyor.
199
Sait Başer
200 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
202 |
Törenninn Türkiüi Türk'üünn Müslümanlığı
Bakın
REK dediğimiz ülke, adını Türk daki dai-
resine mensup Fin-Ogur grubundan alıyor. Macaristan halkı ve
devleti hâlâ Atilla'yı kendi ataları sayıyorlar, resmi isimleri de
“Hungarya” yâni Hun ülkesi. Bulgaristan kezâ öyle. Memlük
devletine Avrupalılar “Turkiya” diyorlardı vs vs.
Kendi dar, yerel ve cihan perspektifini kaybetmiş muhitle-
rindeki İslâmi algılarını genel geçer zannedenler, çok önemli bir-
çok şeyi ıskalıyorlar.
Bir defâ dini benimseyiş olgusunu sosyolojik kalıplarla târif
etmeye kalkıyorlar. Hâlbuki, bireysel ve psikolojiktir.
Bireysellik, #ecrübe ve anlama zemininden yükselir. Tecrübe
başlığına eğilirseniz, sosyolojiyi orada bulursunuz. Ortak tecrü-
belere sâhip insanlar birliği. Anlama tamamen öznel çerçevede
yürür. Öznenin ihtiyaç, talep, âcizlik ve meziyetleri bağlamında
kişisel niteliktedir.
Sosyolojiye, insanlar ortak tecrübeden açılır.
Din bir anlama iken, sosyoloji anlaşma düzlemi sunar. Kav-
gası yapılan alan burasıdır.
Sosyolojinin ne kadarına “din” diyeceğiz?
Bunu da İnşallah sosyologlarımız bir gün tartışırlar. Toplum-
ların ortak tecrübeleri ortak anlamalar, bunlar ise mensübiyet
yaratır. Bir dinle karşılaştığınız vakit (aslında neyle karşılaşırsa-
nız karşılaşın, aynı mekanizma işliyor), onu anlarken, birikimi-
nizi kullanmak dışında anlama, onunla bağlantı kurma imkânı
söz konusu edilemez.
Anlam insana hâriçten şırınga edilen bir şey değil.
Bir iç yaratma. Yaratmanın malzemesi ise, önceki birikiminiz.
Şimdi Türklüğe dâir yukarıdaki açıklamada ifâde etmeye ça-
lıştığımız çarpık duruma benzer bir hal, bu defâ müslümanlığı al-
gılayışımızda karşımıza çıkıyor. Zikredilen sorudaki sâfiyâne ba-
kış sâhiplerine anlama-inanma ilişkisini nasıl kazandıracağız?
203
Sait Başer
Evet, o bir dine giriyor, adı da Müslüman oluyor; ama büyük
bir tarih ve medeniyet vârisi birikimiyle, tecrübesiyle o dini al-
gıladığının farkında değil!..
Üstelik herkesi kendi gibi zannediyor!
Dindarımız, anlama ve inanmanın bireyselliği ile sosyolo-
jikliği arasındaki alış veriş şuurunun varlığı hakkında en ufak
bir emâre göstermiyor.
Bir Fars kendi kültürü penceresinden görür, bir Rus kendi
kültürünün penceresinden görür ilââhir... Türk de öyledir.
Çok büyük bir devlet geleneğinin vârisidir. Cihan düzenin-
den kendisini sorumlu hisseder. O düzeni asla vazgeçemeyeceği
bir adâlet duygusu üzerinde yürütme insiyâkındadır.
Adâlet konusunu değişik açılardan konuşuyoruz.
Adâletin en önemli özelliği an be an hayatın hareketine akordlu
kalmak mecbüriyetidir. Mesele sâdece hukuk, mahkeme çerçe-
vesine indirgenemez. Hayatın her sahnesinde işleyen bir değer-
dir. İşleyen ve güncel kalmaya mahküm.
Hiçbir ezber söylem üzerinden adâlet tahakkuk etmez.
Ezberiniz asli doğuşu şartlarında sahih dahi olsa, gerçek bir
vahiy bile olsa; tâze bir idrakte, o an nâzil olmuş derecesinde
bir güncel yorum kazanmadıysa, adâlete değil, zulme yol açar.
Biz adâleti ölü metinlerde aramayacağız.
Hayatı anlamış, tâze idraktedir adâlet.
Dogma/nass ne kadar hikemi bir geleneğin metnine daya-
nırsa dayansın, yaşayan toplumun vicdânında güncel bir karşı-
lık bulmadıkça işlevsel olmaz, olamaz.
Biz sanıyoruz ki, ilelebed, genel geçer statik bir adâlet du-
rumu mümkündür.
Yok böyle bir şey!
204
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hocam çok teşekkür ederiz.
Sizin düşüncenizin akışı bambaşka tablolar gösteriyor.
Bunlar çok önemli.
İzninizle bir de tarihi olguya dönelim. Birçok mahfilde id-
diâ edildiği gibi, eski Türk inanç sistemi ile, yâni size göre Töre
ile İslâmiyet'in buluşması bir karşıtlık ilişkisi miydi, yoksa bir
205
başka görüşün ifade ettiği gibi karşılıklı mesut bir buluşma
mıydı? Türkler'in eski dinden yeni dine geçişi bir “tam deği-
şim” midir? Bir “topyekün silinme-yeniden kurulma” mı var-
dır, yoksa bir “süreklilik içinde değişim ve gelişim” midir?
CEVAP
Azizim, Türkiyedeki tartışmalar hasbi bir hakikat arama ça-
basıyla yürümüyor. Tartışmacılar tribünlere oynuyorlar. Kimse
muhâtabının tezini anlama derdiyle dinlemiyor. Hattâ şu da söy-
lenebilir; herkes birbirinin tezini biliyor, bildiğini düşünüyor.
Muhâtabına yeni bir mevzi kaptırmamak adına demogojik bir
dil hâkim. Bu konuda da öyle.
Çünkü kemikleşmiş taraflar var.
Ülke hâkimiyetini, rakipleri haklı bile olsa, muhâtaplarına
bırakma ihtimâline kapalılar. Hani biz “üç ontoloji” diyorduk
ya, bunlara bağlı ontik kimliklerden söz ediyorduk hani. Tartı-
şan taraflar görünüşte aynı Türkçeyi kullanıyormuş gibi yapsalar
bile, birbirine rakip ontolojilerin iktidar kavgasını sürdürüyorlar.
Hangi konuyu tartışırsanız tartışın, herkes öncelikle mevziini
korumak, sonra rakibini zayıflatmak, mümkünse de imhâ etmek
istiyor. Dolayısıyla tartışmaları sâhici bir hakikat arayışıymış gibi
kabul eden taraf, muhâtabının tuzağına düşüyor. Haklı da olsa,
bir küçük ifâde zaafında, tam oradan öldürücü darbeyi yiyor...
Şimdi gelelim sorunuza.
“Türkler kılıç zoruyla mı Müslüman oldular, gönüllü ola-
rak mı Müslüman oldular?”
Kılıç zoru tezini benimseyenler, esas itibâriyle İslâm'a muhâ-
lifler. Ama bu muhâlefeti (soy mânâsına indirgeyerek kullandık-
ları) Türklüğe dostluklarıyla telâfi ettiklerini, meşrülaştırdıkla-
rını sanıyorlar.
Taraftarları da onları alkışlıyor.
206
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
207
Sait Başer
210
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
212
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Saygıdeğer Hocam, yukarıdaki cevabınız, bilhassa bizim
muhitlerde çok sıkça sorulan bir soruyu akla getiriyor:
Töre döneminde bir peygamberin varlığından haberdar
mıyız? Bir vahiy dini olan İslâm'la bu kadar intibaklı bir yapı,
peygambersiz nasıl mümkün olabilir?
CEVAP
Erenler, Türk Müslümanlığı'nın Arap Müslümanlığı'na
göre farklılıklarından biri de bu konudur. Ortadoğu gelenekle-
rinde Yahudilik, Hristiyanlık ve İslâmiyet bir takım ortak özel-
likler gösterir, biliyorsunuz. Her ne kadar şeceresi bakımından
214
, Jöre'nninn Türkü üi Türk'üünn Müslümanlığı
216
YEDİNCİ BÖLÜM
V
ii ve a
ei Hed
i
hi yor dm
i ua
i aldor
Vr vi esi va
Ül dey
Mik i i le YY UN
GrUniyi
; İk Ni bel 3
ei a we katl
MUkul
i
Şak le gi ören fani
li
e irene çekdi enik,beledi
“UN ez Ml Mr ii
z w m b yi di Şi pa
|
VE |
w BEYA “0Ni i'1
fi
N ONiyi
R
İkiz e ii a iyln
geli LERMy
| vee
Ki
rada
Mw N
m g4
di iü
f i AF
pe , li
N
NN iiiyi yi
il pi
EE
Jae eya
a
0
e
N
De ,
VÜ
|
r. P i Mu)
ie LL ei çi Ki
'
Ni
a İ
SORU
Siz kavramlarda derinleşmeyi seven bir üslüba sahipsiniz.
İslâmiyet'ten evvelki dönemde kutsallık derecesinde önemse-
nen İl, Kut, Töre kavramları İslam dininin yorumlanışına yan-
sıyor mu? Yansıyorsa nasıl yansıyor?
CEVAP
Eyvallah...
Biliyorsunuz biz bu konuyu farklı vesilelerle farklı yerlerde
defâlarca dile getirdik.
Esâsen Töre düzeni ve Töreli devletin hâkimiyeti çok unsurlu
etnik ve dini yapıların hüküm sürdüğü Avrasya coğrafyası bakı-
mından huzur, güven ve adâletin devam garantisi demekti. Bil-
diğimiz kadarıyla Türklüğü Töre ile târif eden yaklaşım, mut-
laka Töre'nin de devletle berâber işleyişini göz önünde tutmak
zorundadır. Devletin hükümsüz kaldığı, acze düştüğü yâhut
dağıldığı zamanlarda Töre işlememekte ve Türklük değerini ve
mâhiyetini koruyamamaktadır.
Bilge Kağan'ın Kitâbeler'de:
“Devletli toplumdum şimdi devletim nerede, hakanlı top-
lumdum şimdi hakanım nerede, şimdi kime devlet ve Töre
kazanıveriyoruz?” diye hayıflanan bir Kara Bodundan söz aç-
maktadır. Tabii, Kara Bodun ifâdesi üzerindeki sosyolojik tartış-
malar bitmemiştir.
Modern sosyolojinin toplum tarihi perspektifi sınıflı geç-
mişten gelen Batılı sosyologlar tarafından belirlendiğinden, bu-
radaki “Kara” sıfatı toplumdaki alt sınıfın târif edilmesi maksa-
dıyla kullanılmış zannediliyor. Halbuki Türkçede “kara” kelimesi
Hakikate atıf yapan, muhtevâlı bir kavramdır. “Gerçek, orijinal,
219
Sait Başer
220
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU:
Burada ister istemez akla başka sorular geliyor Hocam.
Türkler'in devleti kendi din kavrayışları bağlamında kutsa-
maları ve bu itibarla davranmalarının İslâm'a ve İslâm'ın ta-
rihteki varlığına katkısı nedir, diye sorsak?
222
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAB;
İlham verici bir soru. Bu soru çoğaltılabilir.
Acaba Türkler devletlerini bu kadar önemsemeseydiler, onu
bir varlık-yokluk, hayat-memat sebebi olarak görmeseydiler Haçlı
Seferleri'ne bu kadar dayanabilir, direnebilirler miydi?
Moğol darbesini yedikten sonraki paramparça halden sıy-
rılıp, kısa zamanda yeniden ve daha güçlü bir biçimde bir Os-
manlı mücizesi yaratabilirler miydi? İslâm birliği siyâsetini, ide-
alini Türklerden daha fazla önemseyen, ciddiye alan ve onda bir
gerçekleşme istidâdı bulan bir başka İslâm toplumu örneği ne-
den yoktur?
Hânedan kavramı hiç de İslâmi olmadığı halde, “Hilâfet”
gibi bir İslâmi kavramla Hânedân'ın bütünleşmesi, âdetâ organik
bir bütünlüğe dönüşmesi, Töre etkisi işlemeden gene de müm-
kün olabilir miydi?
223
Sait Başer
224
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
225
Sait Başer
226
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Güncel meselelerde de yıllardır sayısız konferanslar ver-
diniz, konuşmalar yaptınız. Bilhassa Üsküdar Balaban Tek-
kesi Kültür Evi konuşmalarınız, getirdiği perspektifler, tespit
ve tekliflerle aklı eren bir avuç ferâset ehline teselli veregeldi.
Tarihteki bu devlet terbiyesi ve değerleri candan aziz biliş, bu-
gün nerede duruyor?
229
CEVAP
Azizim, söz ne zaman kültür, eğitim, felsefe, sosyal ve siyâsi
davranış konularına gelse ve bugüne dâir bir sonuç, bir hüküm,
bir çâre talebiyle bağlansa ben çok daralıyorum.
Muhâtabımın benden istediği şey kolay ve kısa bir cevaptır.
Ama bu konuların hangi başlığını ele alırsanız alın nihâi
hükmü vermeden önce XVII. Yüzyıldan bugüne seyreden onto-
lojik ve kültürel süreçleri muhâtabınız bilmiyorsa, önce o pers-
pektifin kazandırılması gerekiyor.
Çünkü biz bir herc ü merc çağından çıkmış durumdayız.
Mevcut sosyo kültürel problemlerimizin neredeyse tamamı
o herc ü merc içerisinde paramparça olmuş, orijinal insicamını,
dokusunu kaybetmiş durumdadır. Başlıkların işâret ettiği değer-
lere bomboş şeyler gibi de bakamazsınız. Ama derin bir analiz
süzgecinden geçirmeden gündemin veya gündem patronlarının
soframıza getirdikleri problemlere katiyyen kolaycı ve ezberci tu-
tumlarla yaklaşmak derdimize devâ bulmaya yaramaz.
Hukuk tarihimiz böyledir, eğitim tarihimiz böyledir, siyâsi
sistem geçmişimiz böyledir, ibâdet hayatımız böyledir, gelenek-
lerimiz, göreneklerimiz böyledir... Hattâ mimarimiz, müziğimiz,
şehirleşmemiz, sanatlarımız böyledir...
Tarihimizin seyrinde hüküm sürmüş üç ontolojinin men-
supları bir ana tercihle üçlü kampın bir yerinde pozisyon alsa
da, yüzyıllarca çözümsüz bırakılan, üzerine gidilemeyen hasta-
lıklı süreçler toplumumuzun tamamının zihnini, ahlâkını, ter-
cihlerini etkilemiştir.
Temel tercihi Vahdet-i Vücut olan bir Alevi kökenli aydın
düşünün:
Siyâsi tercihi seküler sol, menfaatçi, egoist örgütler; ahlâki ter-
cihi ferâgat ve hizmet; ibâdeti türkü ve semah iken, müzik ter-
cihi çok sesli müzik, rock ve pop!..
230
, Jöre'ninn Türk'üüi Türk'üünn Müslümanlığı
SORU
Burada bir soru daha sorabilir miyiz?
Son yıllarda özellikle küresel sermaye sahiplerinin, dün-
yadaki siyâsi yapıları zayıflatmaya dönük bir proje uygula-
dığı söyleniyor. Haberleşme, turizm, ticaret, eğitim hattâ hu-
kuk alanında giderek küreselleşen anlayışlar öne çıkarılıyor.
Artık devlete ihtiyacımız yok, diyor bazı anarşist filozoflar.
Bu olguları hesaba katarak düşünmeyi denediniz mi? Dev-
let sizin için vazgeçilebilir bir model midir?
CEVAP
Azizim, sorunuz kısa bir soru gibi görünmekle berâber iç içe
birçok mesele barındırıyor.
232
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hocam “Propanlaşma” başlıklı bâzı konuşmalarınızı gör-
dük. Sanıyorum burası tam yeri olacak.
CEVAP
Merhum Abdülvahid Yahya; ki, Müslüman olmadan önceki
ismiyle tanırız biz onu: Rene Guenon kullanıyor bu tâbiri ilk
defâ. “Tecrübenin unutulup, lafzın kalması” demek. Evet, bi-
zim dünyamızda bir propanlaşma süreci geçirildiği muhakkaktır.
Rene Guenon, propanlaşmayı daha ziyâde bütün insanlığın
içine düştüğü en büyük metafizik problem olarak değerlendi-
rir. İnsanlığın Tevhid ve hikmet geleneğinden, ki o buna “Tra-
dition” diyor, uzaklaşması, kendi ontik köküyle temâsı kaybet-
mesi şeklinde anlıyor.
Ona göre, büyük geleneklerin zuhur dönemlerinde bilfiil
metafizik tecrübe kazanmış kuşaklar, Hakikat'i hiçbir şüphe ve
tereddüte düşmeden idrak etmekteydiler. Tevhid ve vuslat tec-
rübesi kazanmak onların kurdukları düzende hayatın yegâne
ekseniydi. Onlar kavramların anlamlarını sözel târiflerle öğren-
miyorlardı. Halep oradaysa arşın burada idi. Kıyâmet ve basü
bâde'l-mevt, onların dünyasında Hakikat'in birbirinden ayrıla-
mayan iki yüzü idi.
Hikmet, tecrübi düzlemde denenebilen alternatifsiz bir öğ-
reti idi.
Günah sevap ayrımı teorik bir tasnif değildi.
234
Törerninn Türk'üüi Türk'üünn Müslümanlığı
235
Türk ve İslâm kavramları çok büyük ve uzun zamana yayıl-
mış bir imhâ projesine konu edinilmiştir. Nasıl Haçlı seferlerinde
bir sınıfsız toplum uygulamasına gösterilen reaksiyondan söz edi-
yorsak, burada da açık silahlı saldırıların yanı sıra, imparator-
luğun siyâsi bütünlüğünü imhâ gayretinin yanı sıra, bilhassa
Haçlı dünyası nezdinde tehdidin kaynağı olan değerler sistemi-
miz de çok büyük bir saldırıya uğramıştır.
İngiliz patronajındaki oryantalizm, Türklüğün, İslâm'ın akla
gelebilecek bütün unsurlarını ayrıntılı bir biçimde incelemiştir.
Lord Kürzon'un İngiliz parlamentosundaki Lozan'ı kabul oy-
laması öncesi yaptığı tarihi konuşmayı hatırlayın. Kurân-ı Ke-
rim'i eline alıp kaldırarak, kürsüden gösterirken:
“Merak etmeyin beyler. Onların hayat kaynağını ellerin-
den aldık!”
sözü, bizim dünyamızda Kadir Mısıroğlu gibi bâzı fanatikler
dışında ciddiye alınmadı, analiz edilmedi.
Hilâfet'in kaldırılması, seküler olarak tanımlanan bir yapı-
nın Türkiye'ye kabul ettirilmesi ne mânâya geliyordu? Özellikle
siyâsi dinamizminin temel elemanı olan Töre'yle birleştirilen İs-
lâm, bu bağlamda Töreleştirilen İslâm, Türkler'in hayatından çı-
karsa ne olurdu? Bunlar ciddi bir tarih tefekkürü ve siyâset felse-
fesi düzleminde konuşulmadı, tartışılmadı. Devletin sekülarizm
adına toplumuyla karşı karşıya getirilmesi, kendi varlık sebep-
lerine adetâ savaş ilan etmesi, hangi sonuçlara gebedir? Bunun
sancısı entelektüeller arasında bâzı istisnâlar bulunmakla berâber
yaşanmadı, konu etraflıca tartışılmadı.
Yüzyıl sonra bugün biz, aynı toplumun evlatları arasındaki ırk-
çı-laikçi-muhâfazakâr kutuplaşmasını bir türlü açıklayamıyoruz.
Açıklayamayınca çözemiyoruz.
236
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
238
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU:
Niçin arka arkaya mutasavvıfları saydınız?
CEVAP
Mutasavvıflar ön planda görünüyor, haklısınız. Fakat biliyor
musunuz, hani demin edebiyatımızı, müsıkimizi, tarihçiliğimizi
vs. pozitivist paradigmanın hâkimiyeti dolayısıyla daha baştan
eleyişimizin, sâha dışına itişimizin bir örneği de tasavvufumuz
ve mutasavvıflarımızdır.
İslâm öncesi dönemdeki bilgelik geleneği, İslâmi dönemde
“velâyet” kavramı bağlamına oturmuş ve büyük bir evliyâ kül-
türü doğmasını sağlamıştır. Batı'nın entelektüeline mukabil bi-
zim evliyâmız, bilgelerimiz vardır. Biz hem Töremizi, hem dini-
mizi bu evliyâ ocaklarıyla diri tutup devam ettirdik. Bundan şek
ve şüphe duyulamaz.
Neden evliyâ kültürü bizim perspektifimizde bu derece
kritiktir?
Şundan:
Bir defa Vahdet-i Vücut eksenli tasavvuf yukarıda propan-
laşma konusu etrâfında konuşurken söylediğim, tecrübeden uzak-
laşma âfetinin ilâcıdır.
Hikmet, tasavvufta asla bir geçmiş zaman hikâyesine hap-
sedilemez.
240
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
2
Sait Başer
242 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hocam, devletin bu kadar öncelenmesi alışılmış litera-
türde faşizme delâlet etmiyor mu? “Ferdiyet” varlığını bu de-
rece total olarak bağlayan bir kuruma rağmen nasıl biçimle-
necek, korunacak? Yani geleneğimizdeki uygulama, müstakil
şahsiyetlerin özgürce biçimlenmesine izin veriyor mu? Bu
noktayı kişi hak ve özgürlükleri bakımından düşünüyor mu-
sunuz? Mâlumunuz bu husus çağdaş söylem ve anlayış bakı-
mından çok önemli.
CEVAP
Evet, bu soruyu sormakta haklısınız.
Mevcut literatür size başka bir yol bırakmıyor.
Ben Kutadgu Biligde insanın ikiye ayrıldığını gördüm. Bir,
büyük kısmı “yalıngug” sıfatıyla anarken; iki, değerli olanın “ki-
şi”lik olduğunu söylüyor. Hikmetin faydası yalıngugtan kişilik
sâhibi insana ulaşmaktır. Töre hikmetinin işletilmesi o yalıngug
seviyesindeki, câhil, gâfil ve ilkel tipi, kişi ve bilge yapmak mak-
sadıyla önemli sayılıyor.
Makbul ve özel insanları daha düne kadar “nev-i şahsına
münhasır” diye târif ederdik. Yâni, kimseye benzemeyen, bir
“cins” bağlamına oturtulamayan, kendi, kendine has...
Daha evvel bir yerde değinmiştik sanıyorum. Toplum için bi-
reyden, birey için toplumdan vaz geçmeyen bir sosyal modeli ko-
nuşuyoruz. Her insanın başka bir karakter, zevk, meşrep ve yapı
taşıması; o niteliklerin, o şahsa özgü bir değerler demeti oluştur-
ması, toplumsal uzlaşmanın bulunduğu noktalardandır.
Nereden biliyoruz?
İşte Dede Korkut Hikâyeleri!
Boğaç Han hikâyesi haber veriyor ki, herkes bir şahsiyet alâ-
meti göstermeden isim bile alamıyor.
Hak edip benimsenen isimleri de kişiliklerini tarif ediyor.
Öznel kimlik mânâsına gelen kişilik bu kadar önemsenmese,
Töreli boylarda gençlere bir yararlılık, bir hizmet, bir nitelik üze-
rinden isim verilmezdi.
Bakın, tabiatın içinde yaşayan bir toplumda, her bir ferdin
tek tek o tabiatın çetin şartlarıyla baş etme yetkinliğine ulaşması
kaçınılamaz bir gerekliliktir. Kurgulanmış homojen bir tipin ge-
nellenmesi, sentetiklikle o dünyada barınması imkân dâhilinde
değildir. Bilakis, farkın varlığını görmek ve ona saygı göster-
mek, toplumun gücüne güç katmak, mârifetlerini çeşitlendir-
mek de demektir.
Modern Batı ideolojilerinde hikmetten kopuşun getirdiği
farklılaşmayı görememe, farktaki büyük yaşama imkânını 1s-
kalama zaafı, bizim cenahta söz konusu değildir.
Farkları görmeyen toplumun içindeki yaratılış imkânlarını
da görmüyor demektir. Farkın gerçekte hayat mânâsına geldi-
ğini, zenginlik olduğunu görmüyor demektir.
Homojen toplum yaratma ideolojisi bir cinnettir.
Maalesef, Avrupa, yaratmakla çok öğündüğü XX. Yüzyıl şart-
larında o cinnete düştü. İdeolojik toplum tasavvurları külliyen
cinnettir. İster Marksist, ister liberal, ister kapitalist, ister İslâmcı,
ister Türkçü sıfatlı ideoloji olsun.
Evet! Yâni biz de bu kaidenin dışında değiliz.
Evet ama, bu ferdiyete verilen, farkı kutsayan yaklaşımın ya-
nısıra bir değerler eğitimine de ihtiyâcımız vardır. Misâfir ağırla-
244
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
“Toplumsal Aklı Anlamak” adlı eserinizde, klasik dönem-
lerdeki #ümden gelimci, dogmatik görünümlü yöntemin ye-
rine, bugünün ihtiyacı olarak #üme varımcı bir bakış ve yöntem
245
kullanılması gerektiğini söylediniz. O perspektife göre Tanrı,
Töre, Hakan, Boy örgütlenmesi ve genel teb'a seyrinin oluş-
ması biraz yukarıdan aşağı şekillenme gibi duruyor. Siz aynı
fonksiyonellikte bir müesses yapı için, tâbir câizse tümden ge-
limci olmayan, tüme varımcı, aşağıdan yukarıya doğru yükse-
len bir yapılanmayı mümkün görüyor musunuz?
Bizim kültürümüzün böyle bir potansiyeli var mıdır?
CEVAP
Sevgili dostlarım, bu bahiste kanaatlerimi dediğiniz gibi bir
kitabımızda açıkladık. Evet, tümdengelim yöntemi, bir devrin z0-
runlu tercihi olabilirdi. Oysa zamanımızda, artık toplumlar yay-
gın bir eğitim sistemiyle bütün bireylerini eğitimden geçiriyorlar.
Dolayısıyla bir dayatma niteliğinden kurtulması güç üstten dil-
ler yerine, anlama temelli yöntemlerin devreye girmesi gerekiyor.
Aslında geçmişteki o tümdengelim gibi duran uygulama ör-
neklerinde de kişiliğin çok önemsendiğine şahit olunur. Usta-çı-
rak ilişkisi temelli eğitim modellerinde kişiliklerin ihmâli müm-
kün değildir.
İster bir zenaat öğretin, sâhada uygulamayla yürütün eğitimi,
isterseniz de bu bir medrese eğitimi olsun. Usta-çırak ilişkisi te-
melli eğitimde hoca-öğrenci ilişkisi bire bir, yüz yüzedir ve öğ-
renecek tâlibin kişiliğiyle hoca tanışmak zorundadır.
Ancak tümden gelimde “inanç” öncelikli kabuller dolayı-
sıyla açık şuur elde etmek zor. Biz sözünü ettiğiniz çalışma-
mızda, inanma-anlama ilişkilerine çok önemle eğildik. Artık bu
zamanda inanma anlama ilişkilerinin apaçık, en şeffaf biçimde
ortaya konulması gerekiyor. Bu noktada teklifim, eğitim ve dini
hayatımızda “Anlama Temelli İnsan Yetiştirme Modeli” geliş-
tirmek olmuştu.
246
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Türk devletini kuran Türk insanı tipi için İl, kut, Töre kav-
ramları ferdi planda ne anlama geliyor, nasıl inşa oluyor? Bu
kavramlar İslami unsurlarla örtüşüyor mu, ne şekilde?
CEVAP
Yer yer girip çıktığımız konular bunlar.
İnşallah tekrara düşme sıkıcılığına kapılmadan bir perspek-
tif sunmaya çalışayım. Kutadgu Bilig'de temel kahraman Töre, en
hâkim eleman ise Odgurmış adıyla eserde yer alan “irfan” kav-
ramı. Kut ve akıl baba - oğul olarak sunulmakla beraber, eserde
Töre ve irfana göre ikinci kademeymiş gibi mütâlâa edilebilir.
Ama eser “kut kazanma bilgisi” adıyla vasfedilmiş.
Kut kazanmak en alt tabakadaki yalıngug'tan hakana, bilge
kişiye kadar herkes için geçerli. Kut kazanma süreci incelendi-
ğinde bunun psikolojik bir arınma, bu arınmaya bağlı olarak ah-
lâki bir yükseliş, ahlâki yükseliş üzerinden de gâfil akıl (us)dan
hikmetle buluşan akla (ög) intikal seyri izlediğini tespit ediyoruz.
İlginç olan bir nokta da “Kut” kelimesinin zaman zaman devlet
şeklinde anlaşılmasıdır. Çünkü Kutu; insandaki Tanrısal özün
harekete geçmesi ve mücibince yüründüğü sürece o kudretin ge-
lişmesi, artışı, kemal bulması şeklinde târif etmemiz mümkün.
Yâni bir takım hamâsi söylemlere ihtiyâcımız olmadan diyebili-
riz ki, kut kavramının uyanışı, aynı zamanda devlet kavramının
da doğuşuna delâlet etmektedir. Kuttaki tamamlanmayı, sürek-
liliği elde ettikçe, maddi ve mânevi her türlü nimet, ihsan ve ik-
râma da liyâkat kazanılmış olmaktadır.
247
Sait Başer
248
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
250
, Töre'nnin» Türkiüi Türk'üünn Müslümanlığı
SORU
Hocam, biz bu söylediklerinizi günümüzdeki hayatın içine
nasıl çekeceğiz? Öyle anlaşılıyor ki, tasvir ettiğiniz mekanizma
bizim medeniyetimizin doğum yeri. Medeniyetimizi yeniden
üretebilmek derdindekilere buradan ferahlatıcı bir yol göster-
meniz mümkün mü?
CEVAP
Aziz kardeşlerim, her şeyin her şeyle ilgili olduğu veya ola-
bileceği bir varoluş düzlemindeyiz. Dolayısıyla her aşamada ko-
nuyu en genel sınırlara kadar genişletmek mümkün. Söze böyle
girişimin sebebi yarın bu mülâkatı okuyacak insanları fazla yor-
mamak için birçok hususu atlayarak cevap veriyor olmamadır.
Esas itibârıyle eğitim-öğretim süreçleri öğrenmenin asli fa-
aliyeti değildir.
Asıl öğrenme, gerçek bir anlama ile tahakkuk eder. Bu ise öğ-
retimin muhâtabı olan kimsedeki bir iç hamle, bir iç uyanış-ay-
dınlanma şartına bağlıdır. Mevcut tablo bağlamında eğitim-öğre-
timi standart ve bütün kitleye uygulanan, gene standart sonuçlar
vermesi beklenen bir program ve süreç olarak görüyoruz. Hâl-
buki standart sınıflarda anlattığı konularla kendisi ilişkiye gir-
memiş öğretmenlerle, istediğiniz kadar formel bir gösteri yapın,
anlayan özne sonucuna ulaşamıyorsunuz.
Anlama, bir anlayan özneyi gözlemeyi gerektiriyor.
Anlamaya şâhit olunması gerekiyor.
Ecdâdın, “hocanın rahle-i tedrisine oturmak” dediği şey,
hoca ile talebeyi birebir, dizdize göz göze getirmeyi sağlıyordu.
Metni anlamlandırmayı berâber yapıyorlardı.
251
Anlamı metne tahsis etmiyorlardı.
Anlamanın bütün öznel ve nesnel şartları öğrenilecek konu-
dan önce hazırlanmak, uyandırılmak zorundadır. Her biri başka
başka insan olan, özel yetenek ve zaafları bulunan öğrencileri
hayâli bir ortak prototipmiş gibi farz ederek, onun duygu ve dü-
şünce dünyasına, tecrübelerine ilişkilendirilmemiş mâlâmat bom-
bardımanını, eğitim-öğretim zannetmek çok büyük bir aldanıştır.
O kadar büyük bir zarara uğratıyor ki, bir ideal topluma ulaşma
hayâliyle -ki, eğitim bunun için yapılıyor- bütün nüfüsunuzun en
dinamik yıllarına el koyuyorsunuz. Gerçek bir anlama uyanma-
dığı için neredeyse gençlerin hepsinde büyük kompleksler yara-
tıyor, teşebbüs gücü zayıflatılmış, korkuları azdırılmış olarak me-
zun ediyorsunuz.
Ben, bizim eğitim düzenimizin daha hayata girmeden önce
insanımızı tükettiğine inanıyorum.
Her insan özeldir, farklıdır; nitelikleri, yetenekleri bambaşkadır.
Hani Kur'ân-ı Kerim “alâk” kavramıyla insanı ilişip yapışma
cevherine göre açıklar ya! İlişme yapışma imkânlarımız o nitelik
ve yeteneklerdir. Anlamaya da oradan girilir. Anlamasını uyan-
dırmak istediğiniz, yâni yetkinleştirmek istediğiniz insanı, ilgi-
leri üzerinden uyandırabilirsiniz.
Bizim sistemimiz, ne derece eseflensek azdır, öğrenci ilgi-
sine karşı ilgisizdir.
Bir cinâyet suçlusuna verilen cezâlardan daha uzun sürelerde
dört duvar arasında tuttuğumuz çocuklarımızı yetkinleştirmeyi
bir yana bırakın, kompleks yükleyerek, korkularla donatarak, gü-
vensiz elemanlar olarak sokağa salıyoruz.
Müfredat içindeki diğer birçok hayâti yanlışımıza girmiyo-
rum bile.
Okuyucuyu ferahlatacak teklif, kendisi uyanmış hocalar ve o
hocalarla zihin ve gönül temâsı kurmuş öğrencileri buluşturmaktır.
252
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hocam, düşman kültürlerinin çocuklarını sadr-ı âzam ola-
rak istihdam edebilen bir üstün kültür iken, şimdi biz başba-
kanlarımızı, cumhurbaşkanlarımızı “bâtıl” dediğimiz kültür-
lere kaptırma endişesi içindeyiz.
Zikrettiğiniz uyanma toplumuna, kültürüne, değerlerine
sâdık, düşmanın satın alamayacağı insanı nasıl yetiştirecek?
CEVAP
Saygıdeğer dostlarım, konumuzun sınırlarını zorluyoruz belki;
ama bunlar elbette bizim meselemizdir. “Pembe İncili Kaftan”
hikâyesini biliriz. Kezâ Yahyâ Kemal'in devrin moda dinsizliğini
öne sürerek kendisini küçümseyen ve: “Nasıl inanıyorsunuz üs-
tad?” diyenlere verdiği çok ilginç bir cevap var biliyorsunuz: “Be-
nim milletim hatâ yapmaz. Onun için inanıyorum” der.
Yahyâ Kemale bunu söyleten şey, tarihimizi ve kültürümüzü
kendi zihin ve gönül dünyasında yeniden inşâ edebilmesidir.
Yâni bilgi, anlaşıldığında kişiliğinize mâl olur.
Durmadan ontoloji diyoruz. Şehâdet diyoruz. Tahkik diyoruz...
Bunların hepsi anlama temellidir. Aslında ahlâk ve iman da
anlama temellidir.
Kendisini her an Hak'la berâber, Hakk'ın huzürunda duyma
ahlâkı; mahşeri, kıyâmeti bir uzak zamana tehir etmeyen, ni-
yet ve amellerini an be an kaderine dönüştüğünü, vücut bağla-
yarak karşısına çıktığını tecrübe eden bir anlayıştır Türk Müs-
lümanlığı.
204
Törerninn Türki üi Türküünn Müslümanlığı
255
ta dun Li
EA yp» İ
lk
ö ki a ba yeri
2, 74 ndan
iy La Mi bin
sieyinileği iğ ei ido lk dsl Lema)
< vi yi | My tdk
ii
Van, » NN Ni
Ni vi N
N
»
“ iz N
ira
il
V ip i
il 4
&
giy N i ne
ur i ..i
iN ”
Y
f i
| Pa
57
; Ü ği i ” re İğ
| il
7La N ii
;
vi
re
i
f İ b
|
wi vd Mi
1
b1 N
ni irn
iLe
Li
Li
bi
, lar ia kğd
a :
iiGE,
ii
i
*
1
pi
P , in
Ma
yili
Mi
ii iiin
vi
SORU
Yeni kabul edilen İslâmiyet'e, “Türk” kelimesinin özgün
anlamı çerçevesinde “Türk kimliği”nde bir farklılaşma oldu
mu? Yoksa devam ederek ama yenilenerek bir gelişme mi var?
CEVAP
Sevgili arkadaşlarım, değişme ve yenilenme tabiatın huyu-
dur. Biz istesek de istemesek de olur.
Tabii ki sizin kastınızı anlıyorum. Tam da tabiatın huyu olan
değişme ve yenilenmeyi, inancınıza, kültürünüzün her bir un-
suruna, siyâsetinize, sosyolojinize, bir bilinçle uygulamayı kas-
tediyorsunuz.
Töre, türeyiş temelli bir kavram, bir sistem.
Yenilenme ve değişme Töre'nin tabiatında da vardı.
Daha önce konuştuk. Toylardan bahsettik. Töre'yi “Kutlu
Töre” olarak devam ettirmenin çâresi, onu bilgece bir perspektifle
güncel tutmaktı. Töre gibi bir yüzü hukuk, bir yüzü ahlâk, bir
yüzü siyâset felsefesi, bir yüzü sosyolojik örgütlenme, bir yüzü
epistemoloji, bir yüzü estetik, vazgeçilmez bir yüzü de ontoloji
olan, tevhitçi bir sistemin; bin yıllarca dilinde, şarkısında, tür-
küsünde, ölümünden doğumuna... etkili olduğu bir toplumdan
sökülüp atılması mümkün değildir. Bendeniz bugün bile kültü-
rümüzün şübelerine Töre bilgisiyle yaklaşılmadıkça onları anla-
yamayacağımız kanaatindeyim. Dahası yaşadığımız kültürel ka-
osun önemli bir sebebinin bu problem olduğunu düşünüyorum.
Dolayısıyla Türkler'in Müslümanlığı'nın Töre tecrübesi ta-
rafından yorumlanmış bir Müslümanlık olduğundan şüphem
yok. O Müslümanlığın çok başarılı bir yorum olduğu, biz onu
259
Sait Başer
SORU
İslâmiyet'e geçen Türk grupların yaşadığı kimlik değişimi-
nin nitelikleri üzerine neler söyleyebilirsiniz?
CEVAP
İslâmiyet'in kabulünden itibâren bütün Türk coğrafyaları ve
bütün Türk boyları bir çırpıda müslüman oldu denilemez. Hora-
san bölgesinden daha ziyâde Batı'ya doğru hareket eden gruplar
arasında İslâmiyet'in zaman içinde gitgide belirginleştiği söylene-
bilir. İslâmiyet gibi hayatın hiçbir yönünü ihmal etmeden düzen-
leyen bir sisteme dâhil olmanın o toplumun değerlerinde ve ha-
yatında önemli bir varlık kazanması kaçınılmazdır. Elbette İslâm
şeriati, günahı sevabı, hayrı şerri, cenneti cehennemi, haramı he-
lali, ibadetleri ve kutsal günleri itibâriyle hayata hâkim olmuştur.
Ancak bu İslâm, Hicazda, Yemende, Basrada... yaşanan dini
pratiklerle birebir aynıdır da diyemiyoruz. Zaman içinde alış ve-
rişin artmasıyla ulaşılan ortak paydaya rağmen, böyle bir eşitle-
meyi bugün bile yapamayız.
İşte elimizde Dede Korkut Hikâyeleri var.
Sosyal ve kültürel hayatı bize yansıtan bir ayna gibi. Türk âi-
lesi olanca metâneti ve orijinalliği ile ayakta.
Sınıflaşma yok. Kölecilikten söz edilmesi mümkün değil.
Kadın, sonraki asırlarda ortaya çıkan, Arap örfünün yaygın-
laşmasına bağlı büyük problemden çok uzak, erkeği ile denk bir
huküka sâhip. İbn-i Fadlan'ın aktardıklarına bakılırsa, toplumda
kaç-göç, harem selamlık fikri yer tutmamış. Devlet içinde gö-
revli kadın yöneticiler, komutanlar var. Yayla-kışla düzeninin hü-
küm sürdüğü asırlar boyunca bu yapıda bir değişme de olmamış.
261
Sait Başer
SORU
İslâm'ı kabul eden Türkler'in tarihten silinmeyişleri tezi
bizim kültür çevrelerinde dile getirilir. Bu fikre katılıyor mu-
sunuz?
CEVAP
Sevgili arkadaşlarım, siz de çok değerli bilim ve fikir insan-
larısınız. Öyle bir hükmün genellenmesi bir takım ârızalı anla-
malara yol açıyor.
Sorunuzdaki kasdın, Anadoludan tanıdığımız Türklük ve
Müslümanlık bağlamında şekillendiğini düşünüyorum.
Türk tarihini kabaca, kuş bakışı bilen bir insan bu sorudaki
peşin hükmü benimsediği takdirde Hindistan, Orta Doğu, Mı-
sır ve Kuzey Afrika Türklüğü'nün bugün niçin var olmadığını,
sahneden niçin çekildiğini açıklayamaz.
Evet, bir takım zorlayıcı şartlar sebebiyle Türk dünyası dedi-
gimiz coğrafyada epeyce dişe dokunur farklar şekillense de, ge-
rek İslâmi muhtevâ gerek başta Türkçe olmak üzere milli varlı-
ğını koruma bakımından önemli bir ortak paydanın mevcüdiyeti
âşikâr. Ama bakın hâlâ Müslüman olmamış Yakut bölgesi, Çu-
vaş bölgesi insanlarımız varlıklarını koruyorlar. Kezâ Avrupada
bilhassa Fin, Macar ve Bulgar toplulukları Hristiyan oldukları
halde kendi menşeleri hakkında tereddüt içinde değiller. Bil-
hassa Macarlar'da Katolik inanışı içinde oldukları halde, kendi
264
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Bugün Türkiye'nin gelecek planlaması yapılırken, sizin:
“Türk İnanma ve Anlama Modeli” dediğiniz Töre ve Türk
Müslümanlığı temelli tez, bizim gelecek zamanlara doğru dış
siyâset, eğitim, ticâret konularında ne işimize yarayabilir?
Küreselleşme çağı şartlarında bu unsurlar gelecek kuşaklarımızı
266 |
lorem ninn Türkü üi Türk'üünn Müslümanlığı
tahkim mi eder,
ilkelikültürel korumacılık başlığıaltında ev-
latlarımızın sırtlarına bir kambur daha mı yüklemiş oluruz?”
CEVAP
Azizim, 1998'den itibâren bizim Türk Müslümanlığı kitabı
yoğun şekilde konuşulurken, uluslararası ilişkiler profesörleri-
mizden Sayın Hasan Ünal, bir yazı yazmıştı. Türkiye'nin Balkan
siyâseti düzleminde Bosna-Hersek ile ilgilenmesine itiraz eden
ve o politikaya gerekçe bulamayan bilhassa sol aydın zümrelere
hitap ettiği o yazıda ezcümle: “Bizim Bosna-Hersek'le ilgilen-
memizin meşrüiyet gerekçesi bu insanların Türk Müslüman-
ları olmasıdır”, demişti.
Boşnak halk, soyca başka bir etnik kökenden gelse bile 1. Mu-
rad-ı Hüdâvendigâr döneminden itibâren İslâmiyet'i Türkler'den
öğrenmişti. Onlar bizim kültürümüzü, medeni üslübumuzu gö-
nüllüce benimsediler, Bizden oldular. Onları düşman bilenlerin,
düşmanlık sebebi Boşnakların Türk (Türkleşmiş) olmalarıdır, di-
yordu Aliya İzzetbegoviç merhum.
Bakın burada Türklük Türkçe şartına da tâbi değildir.
Yahyâ Kemal'in veciz bir cümlesi var. “Din milletin mekte-
bidir” diyor. İnanç sisteminiz ve değerleriniz, anlam dünyanızın
ürediği bir ocak görevi yapıyor. Müslümanlığı Türklerden öğre-
nenlerin, biz herhangi bir telkinde bulunmasak bile Türklüğün
diğer değerlerine sempatisi otomatikman yükseliyor. Emperyalist
Haçlı dünya, sömürdüğü coğrafyalara boşuna misyoner gönder-
miyor. Çünkü misyonerin açtığı kapı, bölgedeki emperyalizme
direnci fevkalâde zayıflatmıştır. Tabii biz tarihimizin hiçbir dö-
neminde emperyalist gayelerle davranmadık. Maksadımız “Yer-
yüzünden zulmü kaldırmak. İlâ-yı kelimetullah'ı gerçekleş-
tirmek, hikmet ve adalet kapılarını insanlığa açık tutmak”tı.
267
Sait Başer
268
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
270 :
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
Vi
Sait Başer
SORU
Fikrinizin yaygınlaşmasına, duyulmasına destek alamasa-
nız bile kırk yıldır yürüyüşünüzden ve ısrârınızdan vazgeçme-
diniz. Söylediğiniz o büyük ufuk hal-i hazırda aydın tablomuz
göz önüne alındığında kimler tarafından sahiplenilecek, tem-
sil edilecek, sisteme kabul ettirilecek, uygulanacak?
Bunu gerçekçi buluyor musunuz?
CEVAP
Azizim ben keyfiyetin önemine çok inanırım.
Çağımız bilginin yaygınlaşması bakımından hiçbir devirle
karşılaştırılamaz.
İşin en zor tarafı topluma ulaşmak değil.
İşin zor tarafı keyfiyetin mânâ ve mâhiyetini inşâ etmektir.
Keyfiyet inşâ edildikten sonrası onu taşıyacak kapasiteli bir tem-
silci grubun yetiştirilmesidir. Ondan sonrası kolaydır.
Daha önce de bir vesileyle zikrettiğim gibi, Osman Sınav okul
arkadaşım, Dirilişin yapımcısı ve senaristi Mehmet Bozdağ öğ-
rencim oldu. Başarıları tamamen kendilerine âittir. Hiçbir şekilde
onlar üzerinden kendime bir pay çıkarmıyorum.
Ama bir kamuoyu yaratma başarısı örneği olduklarını han-
gimiz inkâr edebiliriz?
Önemli olan fikrin tamamlanması bir proje zeminine uygun
olgunluğa ulaştırılmasıdır.
Bugün devletimizin bizim özlemlerimizle örtüşen tasarrufları
var. TİKA'yı burada önemle ve muhabbetle yâdediyorum. Kezâ
Yunus Emre Enstitüsü. Umarım bir gün Milli Eğitim Bakanlığı,
Kültür Bakanlığı ve YÖK de bizim kastettiğimiz muhtevâda bu-
luşur ve elbirliği ederler.
Sâha gayet münbittir.
272
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Böyle bir tasavvur bir homojen toplum yaratma çılgın-
lığına yol açar mı? Bu fikri kamuoyu önünde tartışmak fay-
dalı olmaz mı?
CEVAP
Azizim, son kitaplarımdan birinin adı “Anlama Krizi”
Topluma yeni bir ezber sunmaktan yana değilim.
Hele tartışmaya kapalı olma taraftarı hiç değilim. Ancak Tür-
kiye son yıllarda bir beka problemi tartışıyor. Beka problemini
sâdece askeri ve ekonomik alanda mevcutmuş gibi görmek, fiili
duruma nüfuz edememişlikten kaynaklanır.
Beka problemi asıl kültür sahasında geçerlidir.
Merhum Prof. Dr. Halük Dursun dostumuz, son günlerinde
sık sık “Bir kültür seferberliği yapmalıyız” diyordu. Çünkü o bi-
liyordu ki, asıl beka meselesi burada cereyan ediyor. Ancak mer-
hum, zikrettiği seferberliği tek başına yürütmek zorunda kaldı. O
perspektif inanmış ve yetişmiş bir ekip ile, bütün topluma ulaşa-
cak biçimde yürütülmeliydi.
Bakın deniz bitmiştir.
Artık musıkimiz sokaklardan çekilmiştir. Şehirciliğimiz top-
lumu dört duvara hapseder bir çıkmaz sokakta tıkanmıştır. Eği-
tim sistemimiz öğrencisinin sorumluluğunu duymayan, duyarsız
bir sisteme dönüştü. Huküki yapımız bütün cenahlar tarafından
şiddetle tenkit ediliyor. Toplumdaki kutuplaşmalar yüzünden ta-
raflar bırakın azami müşterekleri, bir asgari müşterekte dahi bu-
luşamaz durumdadır. Siyâsi projeler arasında ayrıntı farkı yoktur,
Ve
Sait Başer
274
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
275
Sait Başer
276
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Türkiye bir hukuk devleti. Töre'yi bu hukuk sisteminde
nasıl mütâlâa edebiliriz?
CEVAP
Azizim, teknik olarak bu soru beni aşar.
Bunu hukukçular düşünecek.
Ben şahsen, Töre'yi metinleştirerek güncel huküka monte
etmeyi bir ihtiyaç olarak görmüyorum. Bu konu, hani devletin
üst katlarında var olduğu söylenen bir kırmızı kitap bahsi var
ya, onun gibi.
Töre'yi genel stratejilerimizin idealce beslendiği, enerji al-
dığı bir dinamo gibi düşünmek lazım. Çok lazımsa Anayasada
bir cümleyle geçse kâfidir. Bu konu Anayasa'mızın bir alt metni,
kültürümüzün ontik kökü nitelikli değeriyle görülse yeter.
Kızıl Elmalarımızın yetiştiği bir ideal bahçesi bu.
Töreyi Türk Dünyası Birliği'nin ideal demeti şeklinde görmek
de çeşitli ilişki ve alışverişler bakımından özlenen zeminler vere-
cek bir imkândır. Şimdi Türk Konseyi var, Türk Parlementolar
Birliği var, TİKA var. Bunların varlık gerekçesini Töre'de bulur-
sunuz. Töre üzerinden hizmetlerini kolaylaştırmak mümkündür.
Tabii artık düşünülecek, üzerinde ciddi fikir mesâisi yapıla-
cak. Töre, Türklüğün hedefleri ve ideallerinin bir manifestosu gibi
kullanılmalı. Kültürümüze yakınlık duyan topluluklara, Töre ile
Türklüğe yakınlaşma fırsatı bulunduğu gösterilmeli. Sırf şu fayda
bile cihan değer kıymette değil mit.
Töre'yi, bin bir açılım fırsatı yaratacak, düşman manüplasyo-
nuna uğramamış bir fırsat hazinesi olarak görecek devlet adam-
larını bekliyoruz.
278
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAP
Ne kadar güzel bir soru!
Fakat insan hayıflanmadan edemiyor. Binlerce yıllık Töresini
unutmakla kalmayıp vahşet ve zulüm sebebi sayar hâle gelen Türk
toplumunda, dile getirdiğiniz soru bütün isâbetine rağmen ka-
muoyumuzun ve akademik gündemimizin ne kadar dışındadır.
Elbette bütün büyük sistemler bilhassa metafizik yönü olan
gelenekler, bir başka kültürle karşılaştıklarında, bu karşılaşma
her iki tarafta da gayet ciddi değişim ve dönüşümlere yol aç-
maktadır. Mesela Hıristiyanlık ilk anda yeknesak ve genel geçer
bir ana başlıkmış gibi görülebilir. Hâlbuki hemen hemen bütün
Hıristiyan kavimler Hıristiyanlığı kendi tarih, kültür ve strateji-
leri bağlamında yorumlamışlardır: Protestan Alman Hıristiyan-
lığı ile gene Protestan nitelikli İngiliz Hıristiyanlığı aynı değil-
dir. İtalyan Katolikliği, Fransız Katolikliği ile özdeş midir? Hele
hele bir Katolik İspanyol Hıristiyanlığı ile Ortodoks Rus Hıristi-
yanlığı, Ermeni Hıristiyanlığı ile Gürcü Hıristiyanlığı, Süryani
Hıristiyanlığı aynı mıdır? Ortodoks Bulgar ile Ortodoks Rum
yüzyıllardır neyi paylaşamaz? Neden kiliselerini bağımsızlaştır-
maya, özgünleştirmeye çalışırlar? Bütün farklılaştırma çabalarına
279
mukabil, Hıristiyanlık bu kavimlere yeni bir terkip kazandırma-
mış mıdır?.. vs.
Bir başka etkileşim konusu olarak Roma tesirinin idâresi al-
tında topladığı bütün kavimlere başta hukuk ve yönetim metodu
olmak üzere ne kadar nüfuz ettiği, üç aşağı beş yukarı biliniyor.
Aynı perspektifi kaybetmeden değerlendirilirse, büyük bir
devlet geleneği olan Türkler'in devletlerini kendisine göre şekil-
lendirdikleri Töre'yle idâreleri altındaki kavimlere tesir etmedi-
ğini söylemek mümkün mü?
O halde sorunuz fevkalâde bâkir ve o ölçüde de geniş bir
araştırma alanını işâret ediyor. Ben şahsen bu soruyu önüme ko-
yup ciddi mânâda bir araştırma yapmadım. Ama suâliniz bana
derhal sis perdeleri altında kalmış, büyük kültürel alışverişlerin
mevcüdiyetini düşündürüyor. Şu an için spekülatif yorumlar ge-
liştirebilirim. Lâkin akademimize gayet engin ve verimli bir araş-
tırma alanı gösteren bu suâle kıymayayım isterseniz. Bir takım
afâki genellemeler yapmayayım. Gelecekte sosyal bilimci çevre-
lerimiz, temenni ederim ki bu problemlere eğilirler.
SORU
Türkiye'deki Töre aleyhinde yürütülen olumsuz kampanya
ve Kürt gelenekleri ilişkisi örneği ile Töre'den Kürtler'e, Kürt-
ler'den tekrar Töre'ye yüklenen bir anlam akışı görüyor mu-
sunuz?
CEVAP
Evet! Apaçık görüyorum.
Soruyu Kürt toplulukları özelinde sordunuz. Ama bu konu
deminki açıklamadan da anlaşılacağı üzere bizim idâremizde
uzun zaman yaşamış bütün topluluklar için ele alınmaya değer.
280
Törerninn Türk üi Türk'üünn Müslümanlığı
282
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
284
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
286 |
Bizim sosyal bilimlerimiz, akademimiz, sosyal bilimleri Ba-
tıda ortaya çıkan problemleri ve çözümleri aktarma görevi ile sı-
nırlandırıyorlar. Hâlbuki, bizim kendi dünyamıza, kendi pers-
pektif ve imkânlarımızla bakma ihtiyâcımız had safhadadır.
Bırakın ayrıntıya girmeyi, daha ana başlıklarımızı tespit et-
medik.
SORU
Büyük bir sosyal yaraya değindiniz. Türk toplumunda ge-
nel olarak hukukçuların ihkak-ı hak dedikleri yöntemlerle adâ-
let arayışlarını suç sayan tutumumuzu Töre bağlamında na-
sıl değerlendirirsiniz?
CEVAP
Yukarıda konuştuk.
Töreden gelen adâlet duygusu toplumun o derece hücrelerine
kadar işlemiş ki, modern huküku ve modern sosyal bilim târiflerini
kendi gerçeklik algısı yanında çocuksu, çıkarcı buluyor.
“Yarım yamalak, çiğ” buluyor.
Kendi hakikat ve hayat anlayışıyla örtüşme/örtüştürme ihtiyâ-
cını, biraz da aydınların değer yargılarını sürekli istiskal edişleri-
nin yarattığı güvensizlikle tuzak nitelikli görüyor. Öyle bir toplum
düşünün ki, hiçbir mecbüriyeti olmadığı halde, bir zecri müeyyi-
deye bağlanmadığı halde, denetlenmediği halde, her sene kurba-
nını kesiyor, malının kırkta birini zekât diye dağıtıyor. Gözbebeği
çocuğunu şenlik, şamata askere uğurluyor. Şehit haberi geldiğinde
de “Vatan sağ olsun!” diyor.
Evine gelen misâfirine nesi var nesi yoksa ikram ediyor, muh-
tâcına, fakirine sâhip çıkıyor.
Bütün bunları eğitim sisteminde verilmemesine rağmen sür-
dürebiliyor!
287
Sait Başer
288
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
“Devlet, Töre'nin devleti olduğu için kutsal. Millet de Tö-
reliler topluluğunun uzantısı bir yeni kuşak. Bu toplum devleti
için ciğerpârelerini hâlâ gönüllü olarak cepheye gönderiyor.
Ama hukükuna itimat etmiyor. Mümkün oldukça diğer resmi
sorumluluklara yanaşmıyor.” buyuruyorsunuz. Bu garâbetin
sebebi ne olabilir? Devleti mi saymıyor, menfaatine mi mağ-
lup oluyor?
CEVAP
Evet efendim. Gerçi az evvel bir ölçüde konuştuk.
Elbette devletini saymayan, menfaatine mağlup tipler var.
Devlet yönetimi ise bir “cici demokrasi” ürünü.
Bin bir türlü entrika toplumun gözü önünde cereyan ediyor.
Hırsızlık, liyâkatsizlik, huküâkun hem sistem olarak yabancılığı,
hem de güçlüye diş geçiremeyişi yaygın bir kanaat.
Geleneği itibâriyle, devletin kadr u kıymeti hakkında ise hiç-
bir şüphesi yok.
Millet devletin işleyiş sistemine inanmıyor, ama “devleti
“sistem”den ayırıyor.
Devlet bir bekâ çıkmazına girerse, varıyla yoğuyla destekliyor;
ama sistemin işleyişi, kendi değerlerine saygısız uygulamalar kar-
şısında her türlü istismâra açık kalan toplum bürokrasiyi rüşvetle
atlatırken, siyâset de topluma mütemâdiyen rüşvet teklif ediyor.
Seçim dönemlerinde imar afları, vergi afları, mahkümlara dö-
nük genel aflar vs. ile topluma rüşvet veren siyâset, aslında sis-
teme kendisinin de inanmadığını söylemiş oluyor.
Devlet kutsal, ama sistem kendisini vazedenler tarafından
bile inanılmayan, her vesileyle değersizleştirilen bir çelişkiler
kumkuması.
289
Sait Başer
SORU
Toplumun adâlet duygusunu temin bakımından, modern
hukuk uygulamalarına Töre perspektifiyle bakmayı faydalı bu-
lur musunuz? Hukuk sistemimizin suçlu kabul edip cezâlan-
dırdığı mahkümlar dünyasındaki suçu kabullenme ve suçlu-
luk duygusu oluşması bakımından Töre bize ne söyler?
CEVAP
Enfes bir soru bu.
Hukuk en başarılı tecellilerini tabii hukuk niteliği ile benim-
senmesi hâlinde vermektedir.
Benimsenmesi diyorum, çünkü nesnel âlemde hukuk diye
bir şey yok.
290.
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
292
Töre'nin Türk'ü Türk ün Müslümanlığı
SORU
Değerli Hocam, bu toplum kadim zamanlardan beri Tö-
resi sâyesinde derin bir adâlet duygusu taşıyor ve bunu en zor
şartlarda bile gerektiğinde ortaya koymasını biliyor. Lâkin na-
sıl oluyor da ülkemizde “Trafik Bakanlığı”na ihtiyaç duyura-
cak derecede bir trafik kaosu doğabiliyor?
CEVAP
Dikkat ederseniz yukarıdaki soruya verdiğimiz cevabın nihâ-
yetinde bir yönüyle toplum, bir yönüyle hukuk adamları adına
bir “vicdan terbiyesi” ihtiyâcına değindik.
Dediğiniz doğrudur.
Adâlet ihtiyâcı için Töre, Töre'nin yaşaması için devlet kurma
geleneği ile temâyüz eder toplumumuz.
Ancak birkaç yüzyıldır o yetenek önce bizden gibi görünen
bir düalist felsefe ile, sonra da düşmandan devşirilen materya-
list bir sistemle çok yaralandı.
Hani hâkimler hakim olmalı, dedik ya!
294 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
295
ii
> ik ai dpi ei
di wj il
m ikale
Ds büai diiii Gl
m çealemini jib yi
ş Ey linrd;İİ, lamba dağ My
1 ğe e em m lm
idi ir
j N mkğığıraln via ysk m
ri ğa dg
mdfFN :
yn gn iğ rağ
Ski, ar eialipakival
Mi ji
15) id
| e. der dabi un OakyitabağWi slam
Md di We ikçe lat yi
HİTİ vd gut tL, id rildi Kesi tatl bala ni i
e 4 haa Mel vd mia kl Mar önbizi, b >
gi Vi #4 Mğide aülilrsisal ana ep
Wi Yi veledi şive beer, N5 valie İç
e ei isi) yibind,ike ğibini il
ğimolkadeğ yesen mami ğa
i ibi |
eğ af Ri e, Mi iiLei ed ei
- veflğnşlepi mi iy sayi les” tw id“Paalakan) e sd
“Gara ie Pl ti tek. İd GN et ğe st “
ği ai! bayer, air Hnmiele ge sizilate
edi iiime ye
İni İğ v 7 büy mi yi ei ei ra il
MN gil ar EN k Lİ kar ln ağ
Pete İl “ rağ ortasl Öğ bü vd meli Ni
tali 5 oanlablay #rrad sl imivağik nie
e 0 v asi t ,Sütüip a Ti e
ig SAM lir “1 |, dk Bt irey tütaigol 9 Z
| f isiğa botirii#1 MN vi ii toki
4
İİ Mara ipi
ieib ti diPO dü
e ölü , a
iy eiyeğ yek
bi; e KAAN
Bi
l N -
Ni e
, içNN
DOKUZUNCU BÖLÜM
MURÂKABE-Yİ NEFS VE
AYDINLARIMIZ ÜZERİNE
Rt ri il e Ke) mi lr AGE 0 'v iu Ni ”
e N di N A p N ği dl 0 p W li n ?
hi” © t in A Wi v li e A
<4) ep İ i lk NN i ek Li 0 IMA il j
ğ v UN N AL a ie
TP y di Me Ji N li d
a ii 0 ii PN
Mr A e
v | N e xi | p
e e vi Ne ii j
pin Yi i p i “e e i Vi vi
ri wi j i yi” i ai li ( wi
| SM! . Pl “ fi Ni "
| i y |;Iİ ma N Ni iW GN
i Ni yy in 5 BN , i “a
i
i En T
GR
ia
a veee
Mivi
>. ji diye iin us N “ie k ii
e
e A Vİ
mar ankala Ya İN a
Di
<a,
h
NE dada
Ki ri 52 Jr 4 rl il i
vw
i vi m
N T
ve BEMSSLya
il “ 4 e
wa hk. i
N a
İ az ig GE ği
i
i :
m i t
n | i
| N
f j —
* j
i i İN
ali l
i Wei
0
l Lİ
ri LU LİN
yi “
k U
vi
dd
DA ek
: N y “ali
. ii KT İş i
vi
«öl A A İDİ ai)
“ ei Mi, gi Li il
gi A di Ü
N eyi tl fi
1 UN ; k
/ Ü ii,”
SORU
Yeni bir soru grubuna geçelim. Bir önceki cevâbınızda ver-
diğiniz cümleleri bir başlangıç sorusu olarak kullanmak isti-
yoruz izninizle.
Böylece okuyucu bakımından fikr-i tâkibi temin ederiz.
“Töre'ye âit misâfirperverlik, ferâgat, hizmet, vatan sevgisi gibi
genel sistemin bâzı sağlam dokuları ayakta kalsa da; nefs murâ-
kabesi dediğimiz ve her insan için kazanılması elzem bir yete-
neğin, alışkanlığın veya yöntemin insanlarımıza kazandırılması
gerektiğini” söylemiştiniz.
Belki size tuhaf gelecek basitlikte bir sorum var: Nefs mu-
rakabesi nasıl yapılır Hocam?
İnsanın kendi özgün şartlarındaki muhâtaplara dönük il-
gilerden sıyrılıp, meselenin içinde seyretmesi, tâbir câizse me-
selede soyut bir akıl olarak faaliyet gösterme, verimli düşünce
elde etme sürecini aydınımız neden yakalayamıyor?
CEVAP
Evet, konular arasında bağlantı ve fikir akışı kurmak iyi bir
şeydir. Buna eskiler fikr-i tâkip derlerdi. Yâni tâkip fikrine sâhip
olmak kadar, fikirlerin seyrine hâkimiyet... Sebep sonuç ilişki-
lerini muhâfaza etmek.
Gerçi ferâsetli muhâtaplar, siz o ilişkiyi özel olarak vurgula-
masanız bile söz, davranış ve metinlerdeki ilgi ve ilişkiyi arar ve
bulurlar. Ama zamanımızda okuyucu maalesef uzun soluklu me-
tinlere tahammülsüz.
Dolayısıyla biz fikri akışımızda kullandığımız unsurların iliş-
kilerine de zaman zaman atıf yapsak iyi olur.
299
Sait Başer
300
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
302
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
303
Sait Başer
304
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Mevcut statükoda bütün grupların belli mevzilere yerleş-
miş olması, halkın tarih içinde var olma sırrını başaran ter-
cihlerine dâir konuşmayı kendine has çözüm üretmeyi engel-
leyişi hakkında da mutlaka düşünmüşsünüzdür Hocam.
Fikirlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
CEVAP
Demin murâkabeyi konuştuk. Nefs-i emmâreden alıp günü-
müzün aydınından çıktık. Ben bir zamanlar “Aydın Entelektü-
el-Münevver” başlıklı bir yazı yazmıştım. Onu buraya koyalım:
“MÜNEVVER, ENTELEKTÜEL, AYDIN...
YÂHUT “ÜÇ TÜRKÇE”!
Aydın, entelektüel, münevver!
305
Sait Başer
306 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
307
Sait Başer
308 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAP
Vahdet-i Vücud'un teorik anlatımına “tasavvuf”, müessesine
ise “dergâh” denir, biliyorsunuz. Farklı isimler kullanılmakla
berâber biz mâhiyet üzerine konuştuğumuz için konumuzu te-
ferruata boğmayayım. Tasavvufun öğretildiği, daha önemlisi uy-
gulandığı dergâha gelen derviş adayına söylenen ilk tavsiyelerden
biri; “Tasavvuf kaal ilmi (sözel bilim) değil, hal ilmidir” prensi-
bidir. Hal ilminden kasıt, yukarıda murâkabe konusunu işlerken
değindiğimiz, içten bir irâde ve kararla olgunlaşmaya niyetlenmek-
tir. Olgunlaşmanın elbette sözel telkine dâir bir yüzü mevcuttur,
fakat mârifet söz toplamak değildir. Çiğ gönüldeki hamlığı ber-
taraf edecek bir anlamayla kişiliğinizde ahlâka dönüştürmektir.
Anlamaya yaptığım vurgu, ahlâkın ezber üzerinden vücut bu-
lamayacağı kanaatindendir. Ezbere uygun davranmak, davranış
doğru olsa dahi gerçek ahlâk değildir. Murâkabeden geçmeyen
hiçbir ezberden özgün ahlâka varılamaz. Ahlâk “Hâlık'ın ahlâ-
kına bürünme süreci”nin adıdır. Zuhruf süresi 14. Âyet: Arapça
aslında “... veinnâ ilâ Rabbinâ lemünkalibün” diyor. Buradaki
“münkalibün” kelimesi, genellikle Vahdet-i Şuhut perspektifli me-
alciler tarafından “dönmek” mânâsıyla aktarılır. Hâlbuki kelime
“kalp” kökünden türemiş, dönüşmek demek. Bir halden bir hâle
dönüşmek. Tasavvufta dervişe telkin edilen ahlâk “Allah'ın ah-
lâkıyla ahlâklanmak”tır. Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanacak olan ve
şâhit olmakla mükellef tutulan mü'min ise, yine Kur'ân ifâdesiyle:
“insan ancak nefsini basirdir (Kıyamet 14.)” nitelemesiyle bir
309
Sait Başer
SORU
Aziz Hocam, bir yazınızda: “Milyonlarca güneş resmi bir
kıvılcıma mağluptur.” demişsiniz.
O kıvılcım candan doğmadıkça, candan gelmedikçe haki-
katle temassız bir teorik gevezelik olmaz mı?
CEVAP
Evet, haklısınız.
Yukarıdaki soruları konuşurken bu hususlara da değindiği-
mizi düşünüyorum.
Elbette, doktorun koyduğu teşhis doğru, verdiği ilaç isâbetli
de olsa, o ilâcın adını ezberleyip, mütemâdiyen tekrar etmek
çâre değildir.
Çâre verilen ilâcı alıp, doktorun târifi mücibince uygulamaktır.
Ben 60 küsur yaşındayım. Ömrüm kültür meseleleriyle uğ-
raşmak ve üniversitede hocalıkla geçti. En az elli senedir Milli
Eğitimden şikâyet metinleri okudum, nutukları dinledim. Bu ko-
nuda da bütün toplum mutâbık. İşe bakın ki, reçete ezberleyen
hastadan farkımız yok. Anlamayı dirilten, anlama malzememiz
olan kültür havuzumuz ve tecrübe birikimimiz olan tarihimizle
ilişki kurmadan, başkalarının ürettiği reçeteleri ezberliyoruz.
Onların çâresinin bize zehir olabileceğini göremiyor, büyük
bir rasyonalite hayranlığıyla aklı dumüra uğratan ezberciliğimizde
ısrar ediyoruz. Daha nasıl söyleyeyim?
311
Rasyonalitenin slogan ve metinlerini birbirimize tekrarla-
mayı anlamanın yerine ikame ediyoruz. Tut kelin perçeminden,
kardeşim!
Müceddidiye'nin taşıdığı din ve dünya tasavvuru bir ezberdi.
Ezberle taklidi öyle bir yerleştirdiler ki, o ezberci şartlanmayla
biz Batılılaşma ve rasyonaliteye de anlama zahmetine katlanma-
dan gene bir ezberci tutumda ısrar edip laf taşıyıcılığı ile kotara-
cağımız bir şey diye baktık.
SORU
Bireysel planda ortaya konulan fikirlerde gereken öznel tu-
tarlılık gibi, toplumsal planda da kültürel tutarlılık, medeni-
yetin çelişkiler içinde boğulmasını önlemenin sigortası sayı-
labilir. Fikri ve ahlâki tutarlılığın kaynağı, bir geçmiş ve tarih
bilinci midir, yoksa bu varoluşsal duyumsamanın sürekliliğin-
den mi kaynaklanır?
CEVAP
Yâni bu soruya bayıldım, efendim!
Biraz daha genç olsaydım şu sorunuz için bir kitap yazmayı
bile düşünürdüm.
Biliyorsunuz dem bu demdir. Şimdinin dışında bir varoluş
realitesinden söz edilemez. Geçmiş, kayıtlarımızda kalan, kül-
türle şimdiye taşınan ve hâfızalarımızda bilinci besleyen unsur-
lar ile şimdide yaşayan bir geçmiştir.
Tarih felsefesi bu konuları epeyce didikledi.
Bendeniz vaktiyle bu konuyu, merhum Ahmet Kabaklı ho-
canın Türk Edebiyatı Vakfında verdiğim bir konferansta tartış-
mıştım. Doğrusu okuyucularınızın o metni görmelerini isterim.
312
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Lütfederseniz derhal ekleyelim.
CEVAP
Buyrun:
314
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
316
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
318
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
320
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
Tabii sorunuzun ikinci kısmını bir sual gibi değil de, bizim
de benimsediğimiz bir cevap olarak almakta fayda var. Yâni el-
bette ki, asırlar öncesinde Hz. Mevlânâ'nın veciz şekilde söylediği
gibi: “Bugün yeni bir gündür. Yeni şeyler söylemek lâzımdır”
321
Sait Başer
SORU
Dış çerçevedeki sürekli değişme ve gelişme bizim yeni tu-
tum geliştirmelerimizin muharrik sebebi ise, bu gerçeğe rağ-
men tutarlı kalabilmenin sırrı ne olabilir? Türk Müslümanlığı
dediğimiz anlayışın mahsülü bir birikim ve kadrodaki devam-
lılık fikrini işliyorsak, o devamlılığı sağlayan ilkeye dâir ko-
nuşabilir miyiz?
CEVAP
Yukarıdaki sorunun bir başka versiyonu ve devamı mâhiye-
tinde bir soru da bu.
Azizim esas olan “dış gerçeklik” dediğimiz, eskilerin tâbi-
riyle şuünât, olaylar zinciri ile “iç gerçeklik” dediğimiz kendini
bilme imkânının mutlaka buluşturulmasıdır, çünkü vâkıâ budur.
Kültürümüzün ana karakterini bir cümleyle özetle deseler,
bunu beş kelimelik bir cümleyle: “Kültürümüz “arada olma il-
kesine dayanır.” diye özetlerdim.
Arada olmaklık gerçekten Türk medeniyetinin son derece ka-
rakteristik bir özelliğidir. Buradaki “ara, ara-lık” bir itidal nok-
tasına atıf yapar. Bir liste çıkaracak olsaydık, tâ tepeden aşağıya
doğru şöyle bir liste söyleyebilirdik:
Varlık algımız, hareket ile buluşmanın arasındadır. Varlık
kelimesinin yarmak kelimesiyle ilişkisini hatırlatırım. İslâm'ın
da mânâsı olan “barış” kelimesi Türkçede “varmak” kelimesin-
den türetilmiştir. Türkçenin seyrinde V harfi zamanla B harfine
döner. Varışmak, barışmak demektir. Yâni varlığın unsurlarıyla
barışmak, tevhid etmek demektir.
İnsan algımız fizik ile meta-fizik arasındadır.
322 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Töre'nin devam sırrını arıyoruz, Hocam.
“Türkmen sâfiyeti” tâbiri aramızda sevgiyle kullandığımız bir
mutâbakat başlığı gibi. Hattâ zaman zaman o sâfiyet “Ahmak
Türk” yargısına gerekçe kılınır. Bu bir ahmaklık mıdır, gönül
ocağını harlı tutarak hakikatle râbıtayı muhâfaza çabası mı?
CEVAP
Azizim, hile ve yalan bâzen kısa vâdede menfaat elde etmeyi
sağlayabilir. Ama eninde sonunda hileniz saklanamaz hâle de gelir.
Tutarlılık bir kendine güven ve moral kaynağıdır.
Tutarlılığın bilinebilen, bulunabilen en sağlam çâresi, dürüstlük.
“Türkmen sâfiyeti” gerçekten zaman zaman hileyi içsel-
leştiren kişi ve topluluklar tarafından ahmaklık nitelendirme-
sine mâruz kalmış. Ama uzun vâdede kazanan dâimâ sâfiyet-
tir. Muhâtap olduğunuz hile eninde sonunda açığa çıkar çünkü.
Bu kişisel planda da toplumsal planda da geçerli bir ilke. Uğra-
dığı bütün iftirâ, hile ve tuzaklar üzerine bir çile olarak yığılsa
bile, Türk toplumu Töre'nin istediği sâfiyetini korumanın ödü-
lünü eninde sonunda almıştır.
Bakın uğradığımız en komplike hile ve entrika silsilesi ça-
gındayız.
Ödediğimiz bedeller astronomiktir. Keşke sâfiyet ile birlikte
birlik bilincimizi de muhâfaza edebilseydik. O bilinç bütün hile-
leri tâkatsiz bırakagelmiştir. Birliği kaybedip biz zayıfladığımızda
ise hilekâr düşman muvaffak olur. Ancak sâfiyet devam ettirildi-
ğinde kendi birliğini yeniden kazanır.
Ben, Allah'ın izniyle Türkmen sâfiyetinin, uğradığı büyük
entrika tufânına gene gâlip geleceğine inanıyorum.
324
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Sâfiyet, geleneğin oluşturduğu şekil şartlarında mahpus
kalma riski taşımaz mı?
CEVAP
Eveeet! Ama sâfiyet statikleşme mânâsında kullanılamaz. Bu
sâfiyet, türeyiş düzenine paralel yürüyüş esnâsındaki sâfiyettir.
Türeyiş dinamizminden koptuğunda gerçeklikten de kopar. Çünkü
gerçeklik de dinamiktir. Türeyişin hareketinde kalarak adâlette
ısrar, Töre'nin ve ona uyanların en önemli şiârıydı. Türkmen
sâfiyetinin kaynağı odur.
Öncelikle Tanrı ile ilişkisinde dürüst olmak, türeyişte zuhur
eden Tanrı nizâmını an be an içine sindirmek, Yoluğ Tigin'in de-
yişiyle “Tanrı'daki diriliğe dönme” idealinden uzaklaşmamak,
sâfiyetin sebebi bu.
Biz bugün hareket içinde var oluşu, hakikati buluşu bize kay-
bettiren konservatizmi yâni muhâfazakârlığı asıl zannetmekten
dolayı ayağa kalkamıyoruz.
Biz Batı'nın anladığı mânâda muhâfazakâr değiliz.
Tarih ve kültürü putlaştırmak yanlıştır. Bu konuda yukarıdaki
soruların cevaplarında yeterince konuştuğumuzu düşünüyorum.
SORU
Söylediğiniz anlamda bir dinamik üslup doğru bile olsa,
geleneğin yarattığı dirençli kabuk kırılmadan Tanrı kavra-
mındaki her an doğuş hâlinde ve tâze oluşa uygun tutum ge-
liştirilebilir mi?
325
CEVAP
Burada da bir analitik bakışa ihtiyâcımız var. Nasıl Batıdan
devşirdiğimiz yabancı tecrübeler ve onların metinleri bir ezber
tutumuyla, içine dışına bakılmadan emr-i vâki ile hayatımıza so-
kulduysa ve bir yığın tercüme kavram onlara Türkçe ad vermekle
Türkçeleşmediyse, benzer bir problem Batılılaşma öncesi Müced-
didi-Eş'ari dönem için de geçerlidir.
Biz o dönemin sonuçlarını bugün sosyolojimizin kanseri olan
taassup biçimlerinde görüyoruz.
Hani yukarıda Türk kültürünün karakteri “arada durmak-
tır” demiştik ya, o yapıya en can alıcı darbeyi Eşari zihniyet vur-
muştur. Eşari muhâkeme, “bize şah damarımızdan daha yakın”
olan Tanrı'mızı, kendince varlık ötesi saydığı bir Arş-ı âlâ ötesine
gönderdi. Artık gönül niyazlarını an be an duyan Tanrı'nın ye-
rini; Kaf Dağı'nın ardında, melekleriyle baş başa yaşayan âdetâ
bir soyut Zeus aldı.
Hizmeti ibâdet sayarken, ibâdeti hayatın dışında telakki ede-
rek sevap biriktirme seanslarına çeviren yeni ve tuhaf bir ah-
lâkla tanıştık.
Dinin temelinde ihlâs bulunmak icap ederken, İslâm'ı kılık
kıyafet, kıl, tüy dinine çevirdiler. Dağda taşta, ağaçta kuşta, şırıl-
dayan derede, esen rüzgârda Tanrısıyla temas eden Dede Korkut
samimiyetinin yerini; belli mahallere hapsedilmiş, ibâdeti ritüel-
leştirilmiş gösteri dindarlığı aldı. Hayır hasenâtı âdetâ kendi ha-
yati uzviyetine destek psikolojisiyle yapan ve karşılığını muhâta-
bının gözündeki muhabbetten alan insanlarımızın yerini, hile-i
şer'iyye ile “zekât keçisi” teşbihi ile konuşan dindarlık aldı.
Din bir gönül yolculuğu iken, bir hayat aksesuarına dönüş-
türüldü.
Tecellideki zuhüratla çatışan bir İslâmcılığa böylece zemin
hazırlandı...
326
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
İhlâs ile haddini bilme arasındaki dengeyi nasıl kuracağız?
CEVAP
Azizim ihlâsla haddini bilmezliğin arasında ne Töre'ye ne de
İslâm'a göre herhangi bir denge yoktur, olamaz. Nasıl bu kadar ke-
sin konuşuyorsunuz, diyebilirsiniz. Bizim denge noktamız adâlettir.
Hile, desise ve ihlâs arasında bir denge olamaz.
Biri varsa diğeri olmaz.
SORU
Hocam sizin yazılarınızdan birinde; harici bir kral Tan-
rrya tahsis edilmiş ibâdetler sâyesinde kurtuluşun yerine,
kul-Tanrı ilişkilerini bir cüz-kül ilişkisi olarak târif ettiğinizi
görmüştüm. Bu bana yeni ve ilginç göründü. Böyle bir târife
neden ihtiyaç duydunuz?
327
Sait Başer
CEVAP
Vahdet-i Şuhut telâkkisi bizim dünyamıza hâkim bir söylem
olalı büyük kitlelerin fark etmediği/edemediği çok büyük ope-
rasyonlar yediğimiz muhakkaktır.
Enfüste ve âfakta yâni içimizde ve dışımızda; evvelde, âhirde,
zâhirde, bâtında; kendimize şah damarımızdan daha yakın bildi-
ğimiz ve bulduğumuz bir Tanrı idrâkimiz vardı.
Hayatımızın her anını “Senin ile bakayın seni göreyin Mevlâ”
özlemiyle yaşıyorduk.
Bir anlamayı, sâhici bir ahlâki hâli bin türlü taklit ve ezbere
değişmiyorduk. Bunun sebebi Tevhid'i fiili bir realite olarak gö-
rüşümüzdü. Dilimizi ve kavramlarımızı da zâten buna göre inşâ
ediyorduk.
Huzüru Hakikat'te buluyorduk.
Hakikat, Hakk'ın mâhiyeti, huzur Hakk'la berâber olma du-
yuş ve zevkiydi.
Dede Korkut, akan sularla konuşur, Yunus sarı çiçekle soh-
bet ederdi.
Varlığın elemanları birbirlerinden hakikat özü itibârıyle ayrı
ve gayrı değildiler. Bir büyük nizamın elemanlarıydılar. İnsan da
o elemanların en nâdidesiydi, ama onlardan biriydi. Görünüş-
teki çokluk, o çokluğun birbirinin mütemmimi elemanlar olma-
sına mâni değildi.
O bizim içimizdeydi, biz de O'nun içindeydik.
Vücut birdi, çoklu yapıdaki elemanlar o Bir'in âzâlarıydı. Vü-
cüdumuzdaki hücrelerin bize nispeti gibi. Onlar nasıl hem bizim
asli elemanımız, ama ayrıca da tek tek canlı iseler, kesret âlemi-
nin her bir elemanı da öyleydi. Vücüdumdaki her biri kendince
can taşıyan hücre sayısının trilyonları bulması, benim izâfi zâtı-
mın birliğini, varlığını ortadan kaldırmadığı gibi.
328 |
Töre'nin Tü 'ün Müslümanlığı
330 |
Töre'nin Türk' k'ün Müslümanlığı
SORU
Üzülerek bir soru soralım Hocam. Günümüzün olağanüstü
kirletilmiş hayat ortamı ve iletişim düzlemleri göz önünde tu-
tulduğu vakit, yeni kuşaklara hâlis olmaklık ilkesini ısrarla an-
latmak onların aleyhine olmayacak mı?
CEVAP
“Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır”, diyor Erzurumlu Dadaş.
Benim de iki tane evlâdım var. Ayrıca da evlatlarımdan ayır-
mamaya özendiğim sayısız öğrencim.
Onlara şu konuştuğumuz meseleleri yeri geldikçe ve nasip-
lerince anlatıyorum. Ama zaman zaman cemiyetin içine düşü-
rüldüğü ahvâle bakarak hayıflandığım olmuyor değil. Gerçekten
toplumu kirletme ve hipnozlama faaliyeti kesintisiz devam ediyor,
maalesef. Bence problem bizim toplumumuzdan kaynaklanmıyor.
Bizim toplumumuz özünde sanki bir melâike topluluğu gibidir.
Hipnoz faaliyetini ve kirletici neşriyâtı kesin, altı ay sonra
toplumun hâlini bir kere daha görün.
Bu kadar düşman tuzağı, bu derece bir ihânet orkestrasyonu
kaç kuşaktan beri devam ettiği hâlde, toplumun önemli bir çoğun-
luğunun temel meselelerde gösterdiği hiss-i selim hâlâ her türlü
takdirin üzerindedir. Böyle bir çürütücü kampanyaya dünyada
hiçbir toplumun dayanabileceğini zannetmiyorum. Keçecizâde
1331
Sait Başer
SORU
Siz, tarihimizi değerlendirirken ontolojiler üzerinden yaptı-
ğınız tasnife ek olarak, bir de Türk tarihinde bir Adâlet Dönemi
bir Aşk Dönemi bir de Materyalistleşme Dönemi (belki bunu
modernleşme diyerek yumuşatabiliriz) tasnifi getiriyorsunuz.
Bu daha evvel denenmemiş bir perspektif.
Gerçi siz bu mânâda hayli cesur fikirler beyan ettiniz. Ama
bu tasnife ne eskilerde ne yenilerde tesâdüf ediyoruz. Bu hükme
nasıl vardınız? Bu anlamlandırma perspektifi işletilse ne gibi
açılımlara kavuşuruz?
CEVAP
Aziz arkadaşlarım, çok sık tekrar ediyorum beni mâzur görün.
Biz bir ezber cehenneminde yaşıyoruz.
Tarihimize ve kültürümüze ya hamâset imkânı veyâ kurtul-
mamız gereken bir safra gözüyle bakıyoruz. Hâlbuki ne kutsa-
yıp dokunulmazlaştırmak, ne de toptan bir red ve küçümseme
ile bakmak doğrudur.
Tarih ve kültür toplum açısından bir tefekkür malzemesi ha-
zinesidir.
Aynen bireysel plânda anlamanın kıyastan, kıyasın tecrübe-
den doğması gibi, toplumsal plânda da tarih ve kültür bizim or-
tak tecrübemizin mecâzi başlıklarıdır. Biz bu konuları vaktiyle
kalıplaştırmış birilerinin metinlerini hâfızaya kaydetmekle yeti-
niyoruz. Beylik bâzı tasnifler var. Onlar âdetâ dogmaymış gibi,
üzerine yeniden eğilmek yerine kabulleniveriyoruz.
332
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
334 |
Töre'nin Türk'üT n Müslümanlığı
335
Sait Başer
336 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hüzün verici tabii...
Son senelerde ülke yönetimi, içine düştüğümüz her türlü
meselenin çözümü adına yerlilik ve millilik şartından söz edi-
yor. Türkiye toplumu gibi engin bir tarihi tecrübenin vârisi bir
toplumda kaskatı ideolojik çatışmaların içinde iken, yerlilik
ve milliliğin ölçüleri neye göre tespit edilecek?
Sizin durduğunuz bakış açısı bu mânâda bize ne söyler?
CEVAP
Bu niteleme Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğandan zuhur etti bi-
liyorsunuz. 1994 belediye başkanlık seçimlerinden İstanbul Bü-
yükşehir Belediye Başkanı olarak çıktığı günden beri, Sayın Erdo-
gan'ın yönetimde elde ettiği tecrübe, çok ilginç bir terkip olmalı.
Keskin kutuplaşma, Türkiye'nin yeni bir derdi değil.
Tanzimat öncesinde Vahdet-i Vücutçu Tekke ile Eşari Medre-
se-Müceddidi Tekke işbirliği arasında bir kutuplaşma vardı zâten.
Tanzimat'tan sonra buna bir de Batıcı materyalist entelek-
tüel grubun katıldığını görüyoruz.
Hikâye nesiller boyu devam edince belli bir unutma eşiği te-
şekkül ediyor sanırım. Diyelim ki, Tanzimat'tan önceki kutup-
laşma perspektifiyle bakıldığında yerli ve milli olan kimdir? Tan-
zimat'tan sonraki üçlü yapı teşekkül edince yerli ve milli kimdir?
Âşikâr değil mi?
Töresinden kopmayan, Mâturidi-Yesevi duyuşların sâhibi
toplum, o sıfatın da sâhibidir.
38
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Evet Hocam, birçok kişinin adını koyamadığı bir ayırımı
netleştiriyorsunuz. MHP, yerlilik ve millilik hususunda bir de-
gerlendirme yapar mısınız?
342
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
CEVAP
Azizim siyâsi konulara girmekten mümkün olduğu kadar
uzak kalma arzusu taşıdığım halde söz kaçınılmaz olarak bu vâ-
diye düşüyor tabii.
Bendeniz gençliğinde “Ülkücü” olmuş bir kardeşinizim. Ger-
çekten ülkücü olmanın bedeli ağırdır. O bedeli çok ağır ödeyen-
ler de vardır. Ben de o bedeli, birçok kimseye göre, fazlasıyla öde-
diğimi söyleyebilirim.
Ancak 80'lerden itibâren MHP hareketinde arzu ettiğim de-
rinliğin bulunmadığı kanaatine vardım.
Ülkücü ideolojinin, sentetik olarak nitelenebilecek bir kur-
gusu olduğu fikrini hâlâ muhâfaza ediyorum. Teorik kurgu iti-
bârıyle, MHP hareketinin, tam olarak ne yerli ne de milli olduğu
düşüncesindeyim. Hareketi temsil kabiliyeti taşımayan, hepimi-
zin tanıdığı birçok değerli düşünce ve gönül adamını tenzih edi-
yorum. Ancak MHP'nin kurucu ve yürütücü aklında ta Durk-
haim'a kadar giden çizgi itibârıyle Batılı bir ideoloji bulunduğu
kanaatindeyim.
Nasyonalizmin Türkiye versiyonu.
Öne çıkan kadrolarda ise bir hoyratlık ve huşünet hâli beni
hep rahatsız etmiştir. O sebeple benim ülkücülüğüm tamamen
hâriçten gazel mâhiyetindedir. Hiçbir örgütlerine resmi veya fi-
ili katılımım olmadı. Sâdece bir dönem, 90'ların ortasında İstan-
bul Türk Ocağı Genel Sekreterliği yaptım. O da yönetimle üslup
anlaşmazlığı sebebiyle çok kısa sürdü. Ki, Türk Ocakları ne ka-
dar MHP'li, ne kadar “Ülkücü'dür!
Ancak MHP kitlesinin genellikle mensup olduğu sosyal taba-
nın tevârüs ettiği kültürel değerler manzumesine bakıldığında,
MHP'nin resmi söylemlerini fersah fersah aşan büyük, hattâ
muhteşem bir tarihi irfan ile yüz yüze gelirsiniz.
343
Sait Başer
ÜTOPYA, TASAVVURLAR,
TEMENNİLER, DUÂLAR...
KA deye Kşlialiş sea
| çe lfs
— yeyeka Ti in UN i ydi re
7 “7 ği m in)ir — vale “Me zile bf k |
i Wi vi me,ifbi far adi “al, vede mena
ilbğĞ “iğWelgp tüilan ara
ii Wi
l
a
irg
SORU
Hocam, tanıdığımız ve tâkip edebildiğimiz kadarıyla siz
alışılmış bir tarihçi veyâ felsefeci değilsiniz. Arayışlarınızı
zengin bir şahsi tecrübe bağlamında ve toplumun güncel ihti-
yaç ve sıkıntıları zemininden uzaklaşmadan yürütüyorsunuz.
Gerek Kubbealtı Vakfr'ndaki doksanlı yılların ortalarına
kadar, uzun yıllar yürüttüğünüz ve emsallerine model olan
kültürel etkinlikleriniz, gerek 2000'lere kadar yürüttüğünüz
kitabevi işletmesi ve yayıncılık yaptığınız dönemde genç ku-
şaklarlarla hayranlık verici bir ağabey-hoca ilişkiniz bulunu-
yor. Yâni soyut bir fildişi kuleden veyâ dört duvar arasında
masa başından bakmıyorsunuz. Kültürün tarihte geçirdiği
mâcerâ ilgilerinizin bir yönünü teşkil ettiği kadar, toplumu-
muzun hâl-i hazır durumu ve geleceği ile ilgili arayışlara ka-
tiyen kayıtsız değilsiniz.
Bu babda doğrudan doğruya, bire bir insan yetiştirme ça-
balarınıza da mülâkiyiz. Tanınmış birçok ilim, fikir, siyâset
ve sanat adamının yetişmesine direkt veyâ endirekt katkıları-
nızdan haberdârız. Hattâ elan gerek Üsküdar Belediyesi bün-
yesinde Balaban Kültür Evi'nde yıllardır yürüttüğünüz semi-
ner çalışmalarınız, gerek başkanı olduğunuz Divan Edebiyatı
Vakfı'nda bir araya gelen “Keyfiyet Mahfili” grup çalışmaları-
nızla, hizmete büyük bir fedakârlıkla ferâgatla devam ediyor-
sunuz. Size toplum adına medyün-ı şükrânız.
Dolayısıyla ele aldığınız problemler ister tarihe, ister fel-
sefeye âit olsun, sizin genel kaygılarınızdan, görüş ve ufukla-
rınızdan bağımsız olmamalı.
349
Sait Başer
CEVAP
Keşke!
Keşke de, bize temelden bakılsa ütopya gerekmez. Ütopya-
lar serisinin diğer kültürlerdeki ilham kaynağı zâten Türk dev-
letleridir. Belki bizim ütopyalarımız olarak duâlarımıza bakı-
labilir. Oradan yürürsek:
Keşke dileklerimiz kabul olunsa, tahayyüllerimiz vücut bağ-
lasa, derim.
Esâsen böyle bir soruyu kabul etmekle rühumuzun çocuksu
yönüne sempatik bir rüşvet vermiş oluyoruz.
Elbette bizim tarzımızda ömür tüketmiş, yaşayan veyâ göç-
müş herkesin bir ütopyası herhalde vardır. Hani Nâmık Kemâl'in
meşhur beyti var ya:
350
serer ninn Türkiüi Türk'üünn Müslümanlığı
392 ;
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
354
, Töre'nninn Türküüi Türk'üünn Müslümanlığı
355
Sait Başer
357
O halde bizim toplumumuzun beka ihtiyâcını karşılayan de-
ğerlerini kaybetmeden huzur ve refah içinde yaşaması nasıl sağ-
lanacaktır?
İşte denedik.
Tek partili bir diktatöryal dönemimiz var. Sonuçları ortada.
Bugünkü mensupları bile alın akıyla savunamıyorlar.
Çok partili bir dönem geçirdik işin içinden çıkamadık.
Çâresiz başkanlığa döndük. Döndük de, şu geçirdiğimiz bir
yıl içinde siyâsi tablo herc ü merc edildi, bütün ezberlerimiz alt
üst oldu. Siyâsetin bütün kurumlarına düşman eli kolaylıkla ula-
şıyor, yapılar dağıtılıyor, milli irâde kavramı paçavraya çevriliyor!
Harici müdâhaleyi önleyemiyoruz.
Önleyemeyince de derdimiz birken bin bir oluyor. Bu du-
rumda unsurları müdâhaleye açık bir siyâsi rejimi yürütebilme
sıkıntısı, “zor oyunu bozar” düsturu bağlamında nasıl aşılacaktır?
Benim bu noktada belki gerçekten ütopya denilecek bir tek-
lifim var. Bizim Töre'mize yeniden bu ihtiyaçlar üzerinden bak-
mamız ve oradan günümüzün bu büyük krizini aşmayı sağlaya-
cak bir çözüm üretmemiz düşünülmelidir...
Belki eski bir ezberle oligarşik diktatörlük istediğim ithâmına
mâruz kalabilirim. Ama düşmanın müdâhalesine açık, yönlendi-
rilen bir “demokrasi!” mutlak vazgeçilmez tek seçenek oluncaya
kadar, diğer fikirler de konuşulmalıdır, tartışılmalıdır.
Eğer sıkıştıysanız, düşmana mevcut düzenekler içinde engel
olamıyorsanız, ilk akla gelecek çözüm, kendi tecrübenizi bu düz-
lemde gözden geçirmek değil midir?
Elbette ki, bu ifâdeler insanlık tecrübesinin ulaştığı hayırlı
sonuçlara sırt dönelim anlamına asla gelmez. Hukükun üstün-
lüğü, insan hak ve özgürlükleri, gelir dağılımında adâlet özlemi,
kendini geliştirme ve eğitim hakkı, ilim ve felsefeye hak ettiği
358
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Hımm...
360
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
342
, Töre'nninn Türkiüi Türküünn Müslümanlığı
363
Sait Başer
364
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Değerli hocam, geçen günlerde kaybettiğimiz Kültür Bakan
Yardımcımız Prof. Dr. Haluk Dursun hoca son günlerde sık
sık bir kültür seferberliği ihtiyacından dem vuruyordu. Alev
Alatlı hanımın “paçozlaşma” dediği içten çürüme ve keyfiyet
kaybı kadar, son yıllarda ülkemize dönük yürütülen psikolojik
savaş argümanları da toplumun üzerine durmadan püskürtü-
lüyor. O kadar ağır bir paçozlaşma zaafı içindeyken bu psiko-
lojik saldırıyla mücâdeleye nasıl güç yetireceğiz?
CEVAP
Ne kadar yerinde bir soru. Bu soruya eklenecek birçok başka
unsur olduğunu siz de biliyorsunuz ben de. Fuzülü'nin meşhur
ifâdesiyle
366
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
368
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
369
Sait Başer
371
hi
| Malta
mi di i i i
va sü, «lll
0 pe
i
e
ra
vi
il , i ,
e dulk
Kg i ii ei e m ya
>) Mi
N , LAN
ge) Pa yes dei baker
İ
ib g pa
vdLik “ wi | yi EN
i di di , i i ii ri SL ai li kiN Ni Gi
hi dekişeii İL YA ri BeeAĞI
d
İh i
i Mi an
â
mai b eki |
İN
( p
bül i
yv
i SI
e
İLMİ Wi ağ
v 3304 mii
Aç dai *i
Pi
i gi
. , Ni
; La pi ,
İ
v iü ni i
f 7 ,
ii
i ik şa ar (i
; N i
p 1 1
bi
4 İ
i (Wi. i
r ; ç
5 v v0)İ
İ ta
vi
za Pp
aman Mk
, h tm Yendi yüne
, i
e rl
Lİ Kipi!
ir
? a
: i
N ki
a j
i !
W ”
, i
süz
U
l
. i i
4 i
8
.
U
i W ç
“
ı v ei
ye
içmem
Di
.
( sil)
TM
Tah lü
SORU
Türk tarihinin akışında size göre bu kadar olumsuz rol
yüklenen Müceddidiye'nin Maturidi-Hanefi gelenekle arasın-
daki bağ hakkında ne düşünüyorsunuz?
CEVAP
Türkiyede sosyologlarımız milli sosyolojinin teşekkül ve tekâ-
mül süreçlerini tâkip etmekte fevkalâde aciz kalıyor.
Sosyologlarımızın önemli bir kısmı Marksist geleneğe mensup.
Cumhüriyet aydınlarının genel zaafı, bunlarda da göze bata-
cak kadar bâriz. O da şudur:
Soyoloji gibi modern Batılı bir disiplin, “geri bir Şark toplu-
munda oyalanma ”'yı tenezzül konusu sayıyor. Bu “geri” toplu-
mun değerlerine araştırmacı olarak bile eğilmek onlardaki iflâh
olmaz hastalıklara bulaşmak riski taşıyor! Dolayısıyla Marksist
mektebe bağlı sosyologlarımız, farazi bir toplum adına sınıf-
lar mücâdelesi, emek-sermâye çelişkisi, merkez-çevre diyalek-
tiği gibi Türk toplumunun tarihine realitesine, kültürel yapı-
sına değmeyen fantezi bir kütüphane oluşturmaya çalışıyorlar.
Bâzı yerel değerlere sâdık sosyologlarımız ise ne yazık ki,
sosyolojinin tarihle, düşünceyle, milli kurumlarla, eğitim tarihi-
mizle, tarihimizdeki zihniyet dönüşümleriyle ilişkisini kuramı-
yorlar. Nasıl olsa “yapacak bir yığın işleri var!”
Aynen felsefecilerimizin üniversitelerimizde Batı felsefesine
acentalık yapmaları gibi, sosyologlarımızı da ömürleri boyu meş-
gül edecek bir Batılı literatür çepeçevre sarmış durumdadır.
Söze sosyologlara sataşarak girmemin sebebi, kültürün nü-
vesindeki inanç sistemi ve o sistemdeki değişim dönüşümlerin
375
sosyal yapıya yansımaları, Türk toplumunun en çok canını acı-
tan konular. Fevkalâde tuhaf bir durum var. Sosyolojinin görevi,
toplumu anlamak, izlemek, kültür çatışmalarının ve alışverişle-
rinin yarattığı imkân ve zaafları tespit etmektir.
Toplumsal yapı kültürden, tarihten, dinden, idâri ve müesses
yapılardan bağımsız havada asılı bir şey değil ki!
Allahınızı severseniz, Türk sosyolojisinde inancın rolü hak-
kında yazmak Ruşen Çakır'a, Soner Yalçına mı düşmeliydi? Hangi
bilgi hangi birikimle, hangi tecrübenin rehberliğinde yazıyor Ru-
şen bey ve emsalleri?
Sakın yanlış anlamayın, neden yazıyorlar demiyorum, iyi ki
yazıyorlar. Ama ortaya koydukları tablo bir hilkat garibesi.
En iyi bilinen sosyoloğumuz Şerif Mardin.
Türkiyedeki cemaatleri ve bilhassa Sait Nursi hareketini ele
aldı. Âdetâ bir oryantalist gözlüğüyle tabii. Toplumumuzdaki
inanç haritasının unsurlarını ve tarihi seyrini hiç de doğru bir
yansıtma çabası, bilgisi olmadan kılavuzluğa soyundu. O çalış-
maları Amerikalılar için mi yaptı, yoksa bize bir boy aynası mı
tutması gerekiyordu? Sait Nursi'nin fikir dünyasının Türk inanç
geleneği içinde nasıl iğreti ve yabancı bir yer tuttuğunu toplu-
muna saygılı bir adam bilmez mi?
Yâni bugün 15 Temmuz 2016 tecrübesinden sonra, bizim
Şerif Mardin'in hükümlerine saygı duymaya devam etmemiz
mümkün mü?
Haydi politikacıların bin türlü iktidar hesâbıyla bir takım çar-
pık yapıları kullanmaları anlaşılabilir. Onlarla mevzii işbirlikleri
mâzur görülebilir. Ya ilim adamının, hem de Marksist geçmişi
açıkça bilinen bir ilim adamının, Amerikada yaşayan bir ilim
adamının, Sait Nursi'yi yerli ve milli bir hareketmiş gibi meşrü-
laştırma çabasına düşmesini nasıl anlayacağız?
376
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Türk Devleti Cumhüriyet'le berâber toplumu sekülerleş-
tirme çabasından ne elde etti? Umduğu yükseliş ve kazanç ele
geçti mi?
CEVAP
Tek parti devrinde Ahmet Hamdi Akseki'nin Genel Kur-
may'ın isteğiyle 1925'de yazdığı “Mehmetçiğe Din Dersleri” ko-
nulu risâlesi dışında toplumun inancına devletin saygı gösterdi-
ğine dâir emâre bulmak hayli zordur.
Esâsen belki şöyle bir soru sorulabilir. Türk devleti neden se-
külerleşti? Sekülerleşirken sekülarizmin milli bir açıklaması var
mıydı? Burada “milli” derken kastım, biz, devleti üzerine oturt-
tuğumuz düşünceyi sâhiden kendimiz mi inşâ ettik?
Eldeki veri tabanı Cumhüriyet'in kuruluş değerleri ve ku-
rumlarının özgün bir yerlilik niteliği taşıdığı husüsunda kim-
seyi iknâ etmemiştir. Daha düne kadar Sol aydın grup, “gardrop
Atatürkçülüğü” ifâdesini her iki cümlede bir tekrar ediyordu.
379
Karşısındaki “muhâfazakâr” aydın grup nezdinde ise hem ku-
A,”
380 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
381
Sait Başer
382 |
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Türk Müslümanlığı anlayışı Cumhüriyet'in kuruluşundan
itibâren farkına varılmış ve desteklenmiş miydi?
CEVAP
Sekülarizm devletlerin toplumlarına belli bir inanış veya ide-
oloji adına değer hükümleri empoze etmesini yasaklamamış bile
olsa, uygulama noktasında giderek değerler aleyhine devleti nötr-
leştiren bir seyirle karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır. Ama
her siyâsi bünye gibi Türk devleti de kendi bekasını temin etmeyi
göz ardı edemez veyâ etmemeliydi.
Bizim yaşımızda olanlar çocukluklarından itibâren hatırlar-
larsa, milli eğitim siyâsetinin en devamlı problemi din derslerinin
niteliği, içeriği veyâ mecbüri olup olmaması konusudur. Hemen
Sep eye Di
384
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
SORU
Bu anlayışın topluma benimsetilmesinden ne tür sonuç-
lar beklenebilir? Türk toplumu tarihte herhangi bir zamanda
Devlet kararlarını bu ölçüde reaksiyonla karşılamış mıydı?
CEVAP
Bu anlayışın Türk toplumuna kabul ettirilmesi mevzu bahis
değildir. Hele tanımadığı bir anlayışı dile getirmek hiç söz ko-
nusu değil. Biz Türk Müslümanlığı derken, ona konfeksiyondan
çıkmış yeni bir XX. Yüzyıl ideolojisi tanıtmak hevesinde değiliz.
Bilakis, çeşitli dinli dinsiz ideolojilerin av alanı hâline getiril-
miş olan Türk toplumuna düşüncesi, sanatı, inanma üslübu yağ-
malanmış Türk toplumuna, kuşaklar boyu çocuklarını kültürüne
göre yetiştirmekten mahrum bırakılmış Türk toplumuna; kendi
düşünce ve hayat üslübunu bin yıllardır büyük bir mahâretle
385
Sait Başer
SORU
Türk toplumuna yaşadığı dramatik kültür kırılmalarının
ardındaki özgün telakkisini tanıtmak, hatırlatmak ona ne ka-
zandırabilir?
CEVAP
Bir çok insan benim Türk Müslümanlığı konusunu modern
Türk toplumunun her derdine derman olacak bir yeni ideoloji
olarak kurguladığımı düşünüyor. En azından, bunun bir keşif ol-
duğunu fark edenlerse, geçmişten her derde devâ bir selefi form
devşirdiğimi zannediyor.
Ne odur ne budur.
Ben ne bir ideoloji inşâ ediyorum, ne de bir tür yeni selefi
hareket teklif ediyorum.
Bakın bu çok nettir.
Bir Başerizm teklif etmiyorum. Maturidizm teklif etmiyo-
rum, Yesevizm teklif etmiyorum.
Hattâ o kadar net söylüyorum, bir yeni sufizm teklif etmi-
yorum. Bu tür tekliflerin hiç birinde sağlıklı bir gelecek tasavvur
imkânı bulamazsınız. Gökalp gibi “Türkçülüğün Esasları” adıyla
bir kitap yazmayı hiç düşünmedim. Törecilik, Tengricilik, soy
temelli bir Turancılık benim fikir dünyamda karşılık bulmuyor.
İmam Maturidi konusu üzerine konuştuğum ve yazdığım yer-
lerde, hazretin dehâsını, ufkunu, fikri terkibini hayranlıkla kar-
şılamakla berâber, benim için Maturidi'nin önemi karışık olma-
yan birkaç başlık altında toplanabilir. Bunlardan birisi; imanın
386
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
388
Töre'nin Türk'ü Türk'ün Müslümanlığı
: 389
Anlamanın niteliğini kendi dünyasında tecrübe etmiş bir in-
san, herhangi bir dine, felsefeye yüzde yüz bağlanabilir, bir ideo-
lojik aparat hâline gelebilir mi? Aslında “tahkiki iman” konusu,
anlamadaki yaratıcılık özelliğinden bağımsız değerlendirildiğinde
doğru bir şekilde anlaşılmış olmaz.
Evet efendim...
Bu uzun mesâiye bir yerde dur demezsek söz uzar gider.
Ben hepinize yorucu ve sabırlı gayretleriniz, disiplin ve dik-
katleriniz için şükranlarımı sunuyorum.
İnşaallah bu hasbi ifâdelerimiz hayırlara vesile olur.
Okuyucudan da eksik, kusur ve hatâlarımız olduysa bağış-
lanmak dileriz...
390 |
Eri im i
SM e e A
ef“ i a) an NX
ir
TÖRE'NİN
TÜRK'Ü
TÜRK'ÜN o
ALONA TE
-Nehir Söyleşi-
SAİT BAŞER
Türkler, İslâm dini ile tanıştıktan sonra sonra, bir anlamda iman tazelemiş ol-
dular ve o güne değin uğrunda her türlü meşru çabayı ortaya koydukları
Yüce Dileklerini ve Değerlerini -iman tâzelemenin tabii bir sonucu olarak-
“İslâmi deyimlerle” ifâde etmeye er Hrreliig
Türk Müslümanlığı konusu; siyâsi tarih, medeniyet tarihi, dinler tarihi, eğitim
tarihi, müesseseler tarihi, düşünce tarihi, sanat tarihi, sosyoloji, iktisat tarihi,
sosyal psikoloji, mezhepler tarihi, tarikatler tarihi, kelam, fıkıh, tefsir, tasav-
VUf, tasavvuf tarihi, felsefe, hermenonik, anlama ve beynin fonksiyonları,
de-
ğerler dünyası, değerlerin yeniden inşası gibi alanlarda bize yepyeni pers-
pektifler, farkındalıklar, yeniden inşa imkânları vermektedir. Siyâset bilimi
dahi bu ana güzergâha bağlı bir gelişme imkânına kavuşmaktadır.
ii
-605-0b055-0-1
www.kirmizilar.com
605
www.kirmizilaryayincilik.com