You are on page 1of 13

Anlambilim 6.

Hafta

BİLİŞSEL DİLBİLGİSİ –BD (COGNITIVE GRAMMAR)

1970’lerden günümüze kadar etkisi süren Bilişsel Dilbilgisinin (BD) temsilcisi Ronald
Langacker’dır. BD anlambilim, sözlükçe ve dilbilgisini birbiriyle birleştirerek ele alır; ayrıca,
biçim ve anlamı simgesel ve iletişimsel kalıtımın bir ağ örgüsü içerisinde ele alır (Langacker,
1986, p. 30). BD üç önemli özelliğe sahiptir. Bunlar;

1.BD kullanış-temelli (usage-based) olduğu için birçok bilimsel konuya uygulandığı


görülmektedir; dolayısıyla, dil edinimini sağlayan girdilerin sesel, anlamsal ve simgesel
yönleriyle gerçek anlatıları oluşturduğunu savlamaktadır.

2. Anlambilim BD içerisinde önemli bir yere sahiptir. Biçimsel anlambilim ve sözcüksel


anlambilimi simgesel boyutta açıklamaya çalışır.

3. Bulanık ayrımlara izin vermez. Diğer bir deyişle, dilin sözdizim, anlam, ses katmanını
birbiriyle ilişkilendirerek ele alır. Anlambilim ve kullanımbilimi inceleme konularına ayrı ayrı
ele alarak dahil eder.

BD’ de 1965 sonrasına denk gelmesi ve dolayısıyla Saussure’ün yapısalcı yaklaşımına


gözlem ve betimlemenin de eklenerek olguların açıklanmaya çalışılması sözkonusudur;
ayrıca, Skinner’ın A Review of B. F. Skinner’s Verbal Behavior (1959) ve Chomsky’nin
Aspects of Theory of Syntax (1965) çalışmalarının ardından o güne kadar süregelen
göstergebilim, davranışçı ve ruhbilim odaklı yaklaşımların bilişsel yaklaşım ile yön
değiştirmiş olduğu dili bilişsel bir dizge olarak ele almasıyla ilişkilendirilmiştir.

Bilişsel Dilbilimin bir parçası olarak görülmektedir. Bilişsel Dilbilim dilin insan bilişinin
tümleşik bir parçası olduğu ve dilsel bir olgunun ayrıntılı bir biçimde incelenmesinin bilişsel
yeteneklere odaklanarak gerçekleşebileceğini savlamaktadır. Bilişsel kavramı bize insan
zihninin işleyişiyle ilgili sorulara yanıt aramaya çalışıldığını anımsatabilir. Bu noktada
Bilişsel Dilbilim “Dil bilmek nedir?” ve “Diller nasıl edinilir?” sorularını yanıtlamaya
çalışarak biçimci ve davranışçı yaklaşımlardan ayrılmaktadır. Biçimci (Chomsky) model
anlamı ve dilin diğer katmanlarını göz ardı ederek sözdizim katmanına yoğunlaşarak
dilbilgisini dili oluşturan düzgün tümceler üzerinden açıklamaya çalışmıştır (Syntactic

1
Structures and Phrase Structure Grammar). Öte yandan, Davranışçı model gözlemlenebilir
olgulardan yola çıkarak dili incelemektedir. En belirgin ayrımı özetlemek gerekirse Bilişsel
Dilbilim dillerin nasıl kullanıldığına, yapının kullanımı nasıl biçimlendirdiğine odaklanırken
Üretici Dilbilgisi kullanımdan bağımsız bir biçimde dili kendi içine dönük bir dizge olarak ele
almaktadır. Kısacası Bilişsel Dilbilim Üretici Dilbilim’in aksine kullanış-temelli, anlambilimi
biçimselin aksine bilişsel yönden ele alarak anlamsal güdülenmeyi simgesel boyuta taşıyan
dilin bileşenlerini bir bütün olarak ele alan anlambilim ve kullanımbilimi eşdeğer tutan bir
yaklaşımdır. BD’ ye göre dil anlam ve sesi birbirine bağlayan simgesel bir dizge olmakla
birlikte Chomsky’nin edim ve edinç ayrımı bu kuramda göz ardı edilmektedir.

DİLİ BİLİŞSEL YAPAN YETİLER

Dili bilişsel yapan yetiler, yani dilin bilişsel bir olgu olarak tanımlanmasının gerekçeleri şu
biçimde sıralanabilir:

1. Ulamlama (categorization): zihnin olguları gruplama yetisi. Örn, içilebilir/ içilemez


soyut/somut
2. Figür-zemin ilişkisi (figure-ground organization): olguların arka planına gönderimde
bulunur. Örn, Türk bayrağı (kırmızı Zemin üzerinde ay yıldız simgesinin
figürlenmesi)
3. Zihinsel imgelem ve tasarı (mental imagery and construal): çevrede süregelen
olayları ve eylemleri farklı açılardan görüp kurgulama. Örn; GEL- GİT- eylemlerinin
kullanımı
4. Eğretileme (metaphor): zihin süreçlerini diğer olay ve süreçlerle benzeterek düşünme
ve kurgulama yetisi Örn, “love is blind” “İlişkimiz çıkmaza girdi”
5. Kavramsal ilktipler (conceptual archetypes): dil edinim sürecinde olgularla ilgili
zihinde ilktiplerin oluşum süreci. Örn, “asker bayrağı direğe çekti” ve “asker bayrağı
direğe astı” birbirine benzer ifadeler gibi görünse de ilkinde devinim ikincisinde
durağanlık sözkonusudur. Yani kişi benzer durumlar için ayrı kavramsal alan
oluşturabilir.
6. Çıkarsama (inferencing): İnsanın zihnindeki bilgi boşluklarını doldurarak yorumlama
yapması ve iletişime geçmesi. Örn, Bana kahve yap! Adıl düşürülmesi olsa da iletişim
sağlanır.
7. Mekanikleştirme (automatization): zihnimizin karmaşık süreçleri basite indirgeyerek
mekanikleştirmesi. Örn, Günaydın! Diyen birine aynı biçimde cevap verilmesi ya da “

2
pencil sharpener” dendiğinde bunu bir birim olarak zihnin algılaması “chalk
sharpener” olarak algılamaması
8. Biçim odağı (focus on form): Zihnin çevredeki olayları biçimlendirerek hareket
etmesi
9. Toplumsal davranış (social behaviour): dilin toplumsal etkileşim içerisinde
kullanımına gönderimde bulunan yetidir
10. Simgesel davranış (symbolic behaviour): insan zihninin ve dilinin hayvan biliş ve dil
dizgesinden ayrıldığını yani, simgesel bir biçimde düşünerek hareket ettiğini belirten
yetidir.

BİLİŞSEL DİLBİLGİSİ’NİN TEMEL KAVRAMLARI ÜZERİNE

BD’ de simgesel bir yapıya sahip olarak görüldüğü için sesel yapının simgesel ilişki ve
anlamsal yapı ile sunuluş gösterebileceği söylenmektedir.

Sesel yapı
(phonological
structure)

Simgesel ilişki
(symbolic
relation)
dikey yatay
ilişkiler ilişkiler

Anlamsal yapı
(semantic
structure) benzerlik
ilişkileri

Dikey ilişkiler ögeler arası ayrıntı derecelerinin değişkenliği olarak ifade edilir. Dikey
ilişkiler sayesinde BD içerisine soyut birçok varlık yerleştirilmektedir. Örneğin, sesbirimsel
değişkeler sesel ögeler için örnek olarak görülmektedir. Anlamsal açıdan bakıldığında ise gül
çiçek için çiçek ise bitki için örnek olarak, diğer bir deyişle şema olarak kabul edilmektedir.

Yatay ilişkiler içsel karmaşıklık sergileyen yapılar olarak ifade edilir. Şema daha az
ayrıntılı bilgi verirken örnek daha ayrıntılı bilgi verir. Şema daha soyut ve genel bir kavram
olarak değerlendirilirken örnek benzerlik ilişkisi kuran daha somut ve ayrıntılı bir kavramdır.
Örneğin, /k/ sesbirimi soluklu, soluksuzlaşmış ve sözcük sonunda her zaman soluksuz
biçimde 3 farklı değişke gösterir. Bu değişkeler /k/ şemasının örnekleridir.
3
Saussure’ün sözcük boyutunda ele aldığı yatay ve dikey ilişkiler BD’ de daha geniş
kapsamlı olarak ele alınmıştır. BD’ de sözcükten daha ufak yada büyük ögeler simgesel
olarak ele alınabilmektedir (Örn, Türkçe –lAr çoğul belirticisi, kime niyet kime kısmet deyimi
gibi dilsel anlatımlar). Göstergelerin dikey olarak genişletilmesi şematik varlıkların örn, başka
biçimbirimlerle bir araya getirilerek daha büyük yapıların elde edilmesiyle mümkündür
(kitap>kitap-lık > bir kitap-lık).

Benzerlik ilişkileri düzdeğişmece ve eğretileme aracılığıyla BD’ de yer almaktadır.


Eğretilemeli anlam düz anlamdan ayrılan bir doğaya sahip olsa da düz anlamın sahip olduğu
temel işlevlere sahiptir (Langacker, 1987, s. 13). Eğretileme ise aralarında eşdeğerlik ilişkisi
kurulan anlamlı öğelerden birini ötekinin yerine kullanma sonucu oluşmaktadır (Örn, O bir
melektir!; Ne şeytandır o!). Düzdeğişmece ise benzetme amacı gütmeksizin tümce ya da
dizimde bulunan ögeler arasında bütün-parça, neden-sonuç, genel-özel, soyut-somut ilişkiler
kurulması yoluyla oluşan değişmece türüdür. Örn, doğmak yerine dünyaya gelmek; tenisçi
yerine raket; televizyon için ekran dendiğinde düzdeğişmece yapılmış olur (İmer, Kocaman,
ve Özsoy, 2011).

Simgesel Bir Dizge Olarak Dil

BD’ ye göre dilin simgesel yapısı sesel ve anlamsal yapı arasındaki araç konumundadır.
Saussure’ün dili simgesel bir dizge olarak ele alması dilsel göstergeleri (linguistic sign)
oluşturan zihnimizdeki soyut kavram olarak da ifade edilen gösterilen (signified) ve
zihinimizdeki sözkonusu imgelerin sesel içeriğini belirleyen gösteren (signifier) ilişkisine
dayanmaktadır. Saussurecü yaklaşımda bu iki boyut dilsel göstergeyi yapılandıran ayrılmaz
parçalardır ve bu boyutların eşlemesi raslantısal, nedensiz ve uzlaşımsaldır. Saussurecü
yaklaşıma göre gerçekleşecek iletişimin somut biçimler taşıması gönderici ve alıcı tarafındaki
uzlaşımsal dilsel kodun, her iki yönden çözümlenebilir ve yeniden kodlanabilir olmasına
bağlıdır.

BD’ nin Saussure dizgesine bakış açısı ise daha kapsamlı ve açıklayıcıdır. BD’ de dil bir
simge dizgesi olarak ele alındığı için anlam sesel olarak simgeselleştirilir. Bu işlevin yerine
getirilmesi üç yapı ile mümkündür: Ses, Anlam ve Simge. Bu üç yapının bir araya getirilerek
BD’ ye kuramsal yalınlık sağlaması onu diğer kuramlardan ayıran özelliği olarak
düşünülmektedir.

Simgesel yapıyı iki kutuplu olarak ele aldığımızda anlamsal yapı ve sesel yapının
birindeki değişimin diğerini tetiklediği öne sürülmektedir. Örneğin, kedinin anlamsal olarak

4
dört ayaklı, tüylü, kuyruklu ve patileri olan miyavlayan bir hayvan olarak düşünülmesi
köpeğin ise anlamsal olarak dört ayaklı, tüylü, kuyruklu ve patileri olan havlayan bir hayvan
olarak düşünülmesi anlamsal olarak bir içeriğin değişmesinin bile sesel içeriği de
değiştirdiğini göstermektedir.

BD, ayrıca yalnızca sözlüksel birimlerin değil, işlevsel ve dilbilgisel birimlerin, hatta öbek ve
tümcelerin simgesel olduğunu belirtmektedir.

Yukarıdaki örnekte öbek yapısının da simgesel olarak gösterilmesinin mümkün olduğunu


söyleyebiliriz.

Wetherby, Reichle, ve Pierce (1998) simgesel iletişime ilişkin üç göstergeden söz


etmektedir:

1. Belirtkesel gösterge (indexical sign) yakın çevredeki bişeye işaret etme (örn, trafik levhası)

2. İmgesel (görüntüsel) gösterge (iconic sign) görsel, işitsel ya da algısal görüntü oluşması
(örn, kaygan zemin tabelası)

3. Simgesel gösterge (symbolic sign) biçim ve temsil etiiği şey arasında hiçbir doğal
bağlantısı bulunmayan gösterge (insanların üzerinde anlaştığı biçim-anlam eşliği).

Belirtkelerde yakınlık, imgelerde benzerlik, simgelerde uzlaşım sözkonusudur.

Ses, Anlam ve Simgeselleştirme Çerçevesinde Şema ve Örnek

Geleneksel anlambilimdeki üstanlamlılıık, altanlamlılık ilişkileri yalnızca anlama bakılmadığı


için ses ve simgesel ilişkiler de göz önünde bulundurulduğundan BD’ de şema ve örnek
kavramları ile ifade edilir.

5
Daha genel

hayvan
canlı
memeli
suda yaşayan
fok

Daha ayrıntılı

Şemayı özetlemek gerekirse, şemalar daha soyut kavramlar olarak karşımıza çıkarken
örnekler benzerlik ilişkisi kurarak daha somut biçimde karşımıza çıkarlar. Şemaların en az iki
örneğinin olması gerektiği belirtilmektedir. Bunun sebebi ise birden fazla örneğin ortak
özellikleriyle şemayı oluşturulmasını mümkün kılmasıdır. Yani, üst bir şemanın oluşması için
örneklerin kavramlaştırılması soyutlanması gerekmektedir. Özetle, şemanın en az iki örneği
olmalı ve örneklerin ortak özellikleri soyutlanmalıdır.

Örneklerin aynı türden olanlarını sınıflamaya (taxonomy) çalıştığımızda anlamsal bir


birimin birden fazla şema-örnek yapısına dahil olması mümkündür. Örn, inek hem memeli
hem hayvan şemasına dahil olabilecek bir örnektir.

Şematik yapılanmalarda soyut kavramların zihinsel imgelem oluşturulması aşamasında


zor olduğu belirtilmektedir. Örn, sinirli, duygusal gibi kavramlar his kavramı ile
ilişkilendirilse de zihinsel imgelemini oluşturmak zordur; ayrıca çokanlamlılık açısından
bakıldığında da dilsel birimler arasında ilişki kurarak örnekler verildiğinde dildeki anlam
ağının kapsamlı olduğu söylenebilir. Örn, ayak kavramı temel düzeyinin altında masa ayağı,
dalavere, organ gibi anlamları barındırabilir. Bu örnekler adcıl kavramlar arasındaki ilişkileri
göstermektedir; ancak eylemleri ilgeçleri belirteçleri de şema-örnek çizgesi ile ifade etmek
mümkündür. Örn, git- eylemsel kavramı için koş-, yürü-, sür- gibi eylemsel kavramların şema
oluşturduğu söylenmektedir.

6
Şema ve örnekler anlamsal sezdirimlerin yanısıra sesel açıdan da ele alınabilir. Ses
yapısında şema [parça] olarak ifade edilmekte [ünlü] ve [ünsüz]ler ise bu şemanın örneklerini
temsil etmektedir. [ünlü] ve [ünsüz]lerin ayrıca [ötümlü], [ötümsüz] gibi araşemaları da
bulunmaktadır. Örn, bir şema olarak /t/ sesbirimi soluklu, soluksuzlaşmış ve sözcük sonunda
her zaman soluksuz biçiminde 3 farklı değişke sergilemektedir. Sözkonusu bu değişkeler
/t/şemasının örneklerini oluşturmaktadır. Bu şema-örnek yapılanmasını ve sınıflandırmalarını
insan zihni bilinçsiz bir biçimde yapmaktadır. BD’ ye göre sınıflama kullanım temelli olacağı
için ses ve anlam ilişkisine uygulanan şema-örnek tasarımının yanı sıra simgesel birimler
üzerinden şema-örnek yapısını ele almak gerekirse; BD ad, eylem, belirteç, sıfat gibi
sözlüksel ulamları reddetmediğinden bu birimleri simgesel olarak ifade etmektedir. Bu
noktada simgesel birimlerin şemasının başında [SÖZCÜK]birim bulunurken [AD] [EYLEM]
gibi [SÖZCÜK]biçimler örnekleri oluşturmaktadır.

Her ses-anlam ilişkisi sözcük olarak düşünülmeli midir?

Ses-anlam ilişkisini örnek üzerinden değerlendirelim. Örn, açıkgöz kavramında bulunan


[AÇIK ve [GÖZ] kavramlarının ayrı ayrı mı ele alınması gerektiği sorusu düşünüldüğünde;
sesel dayanıklılık (phonological stability), sesel bütünlük (phonological integrity) ve sesel
rastgelelik (phonological promiscuity) özelliklerine bakılması gerektiği öne sürülmüştür.

Sesel dayanıklılık: sözcüklerin sesel çevreleri ne olursa olsun sesel özelliklerini ve


çekirdeğini koruduğunu ifade etmektedir.

Sesel bütünlük kavramı ses çekirdeklerinin araya başka dilsel malzemelerin girmesine izin
vermemesini ifade etmektedir. Örn, açıkgöz kavramının açık ve uyanık göz biçiminde
sesletiminin uygun olmaması.

Sesel rastgelelik ise sözcüklerin başka türden sözcüklerin, duraklama ya da boşluk


doldurucuların önüne veya arkasına gelebilmesini ifade etmektedir.

Bu bağlamda sözcüksel sınıflamanın yapısal açıdan yetersiz olduğu düşünüldüğü için


farklı görüşler ortaya çıkmıştır:

- Givon ve ilkürün yaklaşımı: durağan birimleri ad olarak değişkenlik gösterenleri eylem


olarak kodladığı için soyut kavramları açıklamakta yetersiz bulunmuştur.

- Croft ve işlevci yaklaşımı: Givon’un yer vermediği işleve yer vererek kavramları
simgeleştirirken Gönderim (Alıcının konu hakkında bilgilendirilmesi), Yüklemleme

7
(Konuşucunun söylemek istediğinin bildirime aktarılması) ve Düzenlemeye (Aktarılan bilgi
üzerinde duruma göre değişim yapılması) dikkat çekerek BD’ nin temelini oluşturmuştur.

- Langacker’ın kavramcı yaklaşımı: ad özerk bir birimi, eylem ise süreci anlatan
kavramsal bir birim olarak ele alınır ancak bu iki şema [SÖZCÜK] şemasının örneklerini
oluşturur. Diğer birimlerin (belirteç, ilgeç gibi) uzamsal ve zamansal olmayan durumlar için
kullanıldığı belirtilmiştir. Örn, Türkçede ad ve eylemler açısından ele alındığında eylemlerin
sesel açıdan farklı olduğu belirtilmiştir. Eylemlerin genelde kısa, adların ise uzun seslemden
oluştuğu ifade edilmiştir: at- ve atışma, gül- ve gülüş gibi. Bu durumun Türkçenin eklemeli
yapısından da kaynaklanacağı ifade edilmiştir; ayrıca vurgu açısından bakıldığında sözcük
ulamının değişebileceği de “kalın” sözcüğünün sıfat veya buyrum özelliği taşıyabilmesi ile
örneklendirilmiştir.

Kavramsal Anlambilim ve Bilişsel Anlambilim


1.Jackendoff’un (1976) öncülüğünü yaptığı Kavramsal Anlambilim yaklaşımı
2. Lakoff ve Johnson (1980); Lakoff (1987) ve Langacker’ın (1987) öncülüğünü yaptıkları
Bilişsel Anlambilim yaklaşımı
Bu iki yaklaşımın dil ve biliş kavramlarını ele alış biçimleri nasıldır?
Chomsky’nin (1957) dile yaklaşımı ile benzer ve ayrıldıkları yönler var mıdır?

Ray Jackendoff (1976, 1983, 1987, 1990, 1996, 2002) tarafından geliştirilen Kavramsal
Anlambilim anlam çözümlemesi için biçimci bir yaklaşım sunmaktadır. Kavramsal
anlambilim zihni bütünleşik bir kuramsal düzlemde ele alan bilişsel yöneltimli dil dizgesi
kuramı olarak adlandırılmaktadır. (Nikanne, 2018). Başka bir deyişle, Kavramsal Anlambilim
insan bilişinin bir parçası olarak dilin nasıl işlediğini dilbilim yöntemlerini temel alarak
betimlemeye ve açıklamaya çalışmaktadır; ayrıca, kişilerin sözcük ve tümceleri
anlamlandırmaları aşamasında zihinlerinde oluşan kavramsal sunuluş düzeyleri ile
ilgilenmektedir. Jackendoff’un (1990: 9) belirttiği üzere fizik bilimlerinde bir maddeyi
anlayabilmek için nasıl onu parçalarına ayırarak incelemek gerekiyorsa, dilde de ayrıştırmaya
(decomposition) odaklanılarak en küçük anlamlı birimlerin kavramsal olarak zihinde sunuluş
düzeylerinin incelenmesi ve kavramların bir araya gelerek oluşturduğu düzenli ya da düzensiz
kurallar dizgesinin incelenmesi gerekmektedir. Bu noktada, Jackendoff’un yaklaşımı ile
Chomsky’nin dile yaklaşımı arasında tümdengelimli bir biçimde zihinde belirli kurallar
çerçevesinde bir araya gelen birimler olarak dili incelemesi açısından bir benzerlik olduğu
söylenebilir; ancak, Chomsky’nin dil dizgesini sözdizim temelli ele almasının tersine

8
Jackendoff’un Kavramsal Anlambilim çerçevesinde dile anlam odaklı yaklaşımı ayrıldıkları
noktaya işaret etmektedir. Jackendoff’un başlangıç noktası zihindeki kavramsal yapıların
doğasını meydana getiren koşutluk ve karşıtlıkları belirlemek için sözcükbirimlerin
anlamlarını yakından incelemektir. Jackendoff’un kuramı dildeki sesbilimsel, sözdizimsel ve
kavramsal yapıların modüler bir biçimde bulunduğunu varsaymaktadır. Jackendoff’un (1987:
193-212) Kavramsal Anlam Kuramında zihnin modüler yapısına ilişkin sunuluş düzeylerini
Çizge1. Üzerinden değerlendirelim:

(Jackendoff, 1987:193-212)

Jackendoff’un kavramsal yapısı doğuştan özerk bir biçimde zihinde sunuluş


göstermektedir. Çizge 1.’de görüldüğü üzere sesbilimsel yapı işitsel ve söyleyiş konumunu
hareket ettirici modüllerin arakesitindedir. Sözdizim ise kavramsal ve sesbilimsel yapı
arakesitinde bulunmaktadır; öte yandan, kavramsal yapının uzam, görme, içalgı gibi farklı
modüller ile ilişki içerisinde olduğunu söylemek olanaklıdır. Bu noktada, Jackendoff,
kavramsal yapının farklı modüller ile ilişki kurmasının anlambilim bileşeninin yüksek
düzeyde sunuluş göstermesini sağladığını savlamaktadır. Dolayısıyla, biliş düzeyinde farklı
modüllerin (örn, görsel bilgi) arakesit oluşturarak kavramsal bilgiyi oluşturduğu ve
anlambilimsel birimlerin belirsizliğini dildışı özelliklerle destekleyerek giderdiği söylenebilir.
Kavramsal Anlambilim dili gerçek, yani doğal bir olgu ve zihnin bir parçası olarak ele
almakla birlikte dil ve bilişsel alanlar arasındaki ilişkileri araştırmaktadır. Bilişsel Dilbilim
yaklaşımlarından farklı olarak Kavramsal Anlambilim biçimci bir yaklaşıma sahiptir.
Kavramsal Anlambilimin beş temel varsayımı bulunmaktadır:
1. Dil ve zihnin dizgesel doğası
2. Dil ve zihnin bir ölçüde evrensel olması
3. Dizge temelli biçimci bakış açısı
4. Zihnin modüler olması
5. Bilişsel sınırlama
(Nikanne, 2018:7)

9
Bu temel varsayımları özetlemek gerekirse:
1. Nikanne’ ye (2018) göre, dil ve zihnin dizgesel doğası varsayımı ile ilgili dört
temel ilke bulunmaktadır:
a. Bütün dilsel olgular düzenli ilkeler tarafından yürütülmektedir.
b. Temel dil olguları düzenli ilkeler tarafından yürütülmektedir.
c. Düzenli ilkeler tarafından yürütülen dil olguları vardır.
d. Hiçbir dil olgusu düzenli ilkeler tarafından yürütülmemektedir.
Söz konusu varsayım kapsamında dilbilgisinin özü kurallar dizgesine
dayanmaktadır; ancak, dilde düzensiz kurallar da bulunmaktadır (örn, bütüncül
bir biçimde bulunan deyimsel ifadeler).
2. Dil ve zihnin bir ölçüde evrensel olmasına ilişkin kural bilindiği üzere aynı biçimci
ulamlamalar ve benzer genel ilkelerle dilbilgisi kurallarının düzenlenmesi ile
ilgilidir. Benzerliklerin yanı sıra farklı dillerde dilbilgisinin farklı bir dizgeye sahip
olmasına ilişkin bu ölçüt, kavramsal yapıların evrensel olabileceği; ancak bunların
dilsel sunuluşlarının farklılaşabileceğini (örn, sesbirimlerin sayısının dillere göre
farklılaşması) vurgulamaktadır. Chomsky’nin Üretici Dilbilgisinin tersine
Kavramsal Anlambilim çeper ve düzensiz bağlantı ilkeleri ile ilgilenmektedir.
Örneğin, İngilizcede “ölmek” anlamına gelen “kick the bucket” deyimi içerisinde
yer alan “kick” sözcüğü başka bir nesne alacak biçimde geçişli olarak “kick the
football” kullanıldığında “topa vurmak” anlamına gelmektedir. Bu noktada, EÖ
olarak düşünülen “kick the bucket” içerisinde yer alan “bucket” sözcüğünün açık
bir gönderiminin olmaması, onu düzensiz kılmakta ve EÖ’nün çeperinde niteleyici
olarak bulunmadığını göstermektedir; dolayısıyla, “kick the football” EÖ’sünü
sözdizim açısından açıklamanın olanaklı olmadığı ve Kavramsal Anlambilime dil
dizgesinin bu düzensiz yapılanlamalarını açıklamada ihtiyaç duyulduğu
söylenebilir (Jackendoff, 1990).
3. Dizge temelli biçimci bakış açısı ve Zihnin modüler olması varsayımlarına ilişkin
yorumlar da bir önceki varsayımlarla ilişkili olarak açıklanabilir. Bu varsayımlar
Kavramsal Anlambilimin zihin temelli bir biçimde, Üretici Dilbilgisi yaklaşımında
olduğu gibi dil dizgesinin derin yapıda özerk bir biçimde gerçekleştiğini ve
insanların dildeki sözceler aracılığıyla dünyayı algılama biçimlerini
açıklayabilmek zihindeki kavramsal yapının oluşumu ve kavramlara yüklenen
anlamların açıklanmasının gerektiğini öngörmektedir.

10
4. Bilişsel sınırlama varsayımına göre, dildışı özelliklerin (görme, dokunma vb.)
zihindeki temsillerinin dilsel bilginin kodlanmasına bir çeper oluşturduğu
söylenmektedir (1983: 16).
Özetle, Kavramsal Anlambilim biçimci, analitik, modüler bir yapıya sahip
olmakla birlikte dil dizgesini anlam temelli açıklamaya çalışmaktadır. Bu
bağlamda Kavramsal Anlambilim yaklaşımı ile Jackendoff, anlamsal özelliklerin
sözcükbirimlerin ulamlarını belirlemede ve dil dizgesindeki düzenlilik ve
düzensizlikleri bağlamdan bağımsız bir biçimde açıklamada önemli olduğunu
savlamaktadır.
Başka bir yaklaşım olan Bilişsel Anlambilim Lakoff ve Johnson (1980); Lakoff (1987) ve
Langacker (1987) öncülüğünde sözcükbirimlerin kavramsal ulamlarının incelenmesi ile
alanyazında yer almaktadır. Bilişsel Anlambilim deneyim, somutlaştırılmış biliş ve dil
arasındaki ilişkiyi çalışmaktadır. Bu alanda kavramların içerik, yapı ve anlamsal boyutunu
çözümlemek için dil bir araç olarak düşünülmektedir. Bilişsel Anlambilim alanında çalışan
araştırmacılar kavramsal yapı (bilginin zihinde temsili) ve anlamsal kuruluş (kavramsallaşma)
ile ilgilenmektedir. Başka bir deyişle, Bilişsel Anlambilim, kavramsal uzamlara
dayanmaktadır. Bu noktada, Bilişsel Anlambilimin altı temel ilkesinden söz edilebilir
(Allwood, ve Gärdenfors, 1998: 19-36):
1. Anlam bilişsel bir modelin kavramsallaşmasıdır (doğruluk koşullarına
zihinde ve dünyada yer yoktur)
Bilişsel Anlambilimin temel savı anlamların zihinde oluşudur. Bu ilkeye
göre felsefi düşünce temelli olan doğruluk koşullarına dayalı anlamın oluşumu
bilişsel açıdan dilin zihinde canlanması için hiçbir dayanak sağlamamaktadır.
Anlam doğruluktan önce zihinde kavramsallaşma ile gerçekleşmektedir
(Talmy, 2000).
2. Bilişsel modeller genellikle algısal olarak belirlenir (anlam algıdan
bağımsız değildir)
Bu ilkeye göre, insanlar duyduklarını ve gördüklerini zihinlerinde
canlandırarak, yani, görsel biçimde ya da dilsel bir kod olarak anlamlandırırlar;
dolayısıyla, dilsel birimlerin anlam örüntülerinin dış dünyadan algılanarak
hafızada depolanan bilgilerden oluştuğu varsayılmaktadır (Langacker, 1987).
3. Anlam öğeleri uzamsal ya da topolojik/yerel nesnelere dayanmaktadır
(anlam öğeleri belirli kurallar çerçevesinde oluşturulmuş simgeler
değildir)

11
Zihinsel yapıların sözdizim yapılarını temsil eden basit simgelere
indirgenmesi gerektiği öngörülmekte ve kavramsal uzamın/alanın
oluşumunda nitelik boyutlarının (örn, renk, ses perdesi, ısı vb.) önemli
olduğundan ve bu boyutların toplumsal, çevresel, kültürel etmenler ile
biçimlendiğinden söz edilmektedir (Langacker, 1987).
4. Bilişsel modeller öncelikle imgesel-şematiktir (önermesel değildir).
İmgesel-şematik bilişsel modeller eğretileme ve düzdeğişmece işlemleri le
gerçekleştirilir.
Bilişsel Anlambilim alanında en önemli anlambilimsel yapı imgesel-
şemadır. İmgesel-şemalar doğuştan uzamsal bir biçimde var olan
yapılardır. Lakoff (1987) ve Johnson (1987) “içerme”, “kaynak-yol-hedef”
ve “bağlantı” gibi şemaların en önemli anlam taşıyıcı imgeler olduğunu
savlamaktadır; öte yandan, deneyim ve duyulara dayalı olarak
gerçekleşeceği için eğretileme ve düzdeğişmecelerin gerçekçi anlambilim
kuramları ile açıklanmasının olanaklı olmadığından; dolayısıyla, bilişsel
anlamda imgesel-şemalara ihtiyaç olduğundan söz etmektedir.
5. Anlambilim sözdizimden öncelikli olmakla birlikte bir ölçüde sözdizimin
belirleyicisi konumundadır (sözdizimin anlambilimden bağımsız bir
biçimde tanımlanması olanaklı değildir).
Bilişsel Dilbilim kapsamında algısal temsillerin zihinde oluşması
aşamasında anlambilim temel bileşen olarak ele alındığı için bu ilke
Chomskyci yaklaşıma ters düşmektedir. Bu yaklaşıma farklı kültürlerde
zaman kavramının farklı biçimde algılanması ve bu algılama biçimine göre
dilbilgisinin de zihinde kavramsal olarak yapılanmasının farklılaşması
örnek olarak verilmektedir (Langacker, 1987); dolayısıyla, bu görüş
çerçevesinde farklı kültürlerde farklı biçimlerde oluşabilen anlamsal
şemaların oluşumunun dil dizgesinin dizilimini etkilemesi beklenmektedir.
6. Kavramlar ilktip özelliği göstermektedir ( Kavramlar Aristoteles’in gerekli
ve yeterli koşullara dayalı kavramsal temsil paradigmasına
dayanmamaktadır)
Klasik Aristo kuramı kavramların gerekli ve yeterli koşullarda
oluştuğunu öngörmektedir; ancak, doğal dil üzerinde kavramı açıklamada
yetersiz olduğu düşünüldüğü için Bilişsel Psikoloji alanında ortaya atılan
İlktip Kuramı kavramları imgesel-şema düzleminde ele almakta ve ilk önce

12
görülen şeyler ile zihinsel birleşim ve benzeşim ilişkisi sonucu kavramların
oluştuğunu öngörmektedir.

Özetle, Bilişsel Anlambilim deneyim, algı, işlemleme ve anlamlandırma sonucu zihinde


imgesel-şemaların toplum, çevre ve kültür bağımlı bir biçimde oluşması ile ilgilenmektedir.
Dil dizgesi ve bilişsel modeller arasında ilişki kurarken Chomskyci yaklaşımların tersine
deneyim ve bağlama önem vermektedir. Bilişsel Anlambilim alanında çalışanlar, dilde
anlamın devingen bir yapıya sahip olduğunu; dolayısıyla, söylem ve bağlam bağımlı bir
biçimde dil dizgesini oluşturan birimlerin anlamlarının zihinde farklı kavramlar ile temsil
edilebileceğini savunmaktadırlar (Langacker, 1987; Lakoff, 1987; Lakoff ve Johnson, 1980 ve
Talmy, 2000).

Sonuç olarak, Bilişsel Anlambilim ve Kavramsal Anlambilimin temel amaçlarının insan


bilişinin kavramsal yapılanmasının genel özelliklerini anlamak ve dilin bu yapılanma
sürecinde biliş ile ilişkisini değerlendirmek olduğu gözlenmektedir. Bilişsel Anlambilim ve
Kavramsal Anlambilim psikolojik ve zihinsel temelli yaklaşımlar olmaları ve dil dizgesinin
anlam üzerinden ele almaları açısından benzerlik taşımaktadır; ayrıca, her iki yaklaşım da dil
yapısını incelerken ilktip, görsel imge, şema yapısı gibi dildışı bilişsel süreçlere yer vermesi
açısından da benzerlik göstermektedir; ancak Kavramsal Anlambilim dili modüler bir biçimde
Chomskyci yaklaşıma benzer bir tutumla zihinsel temellere dayandırarak, toplumdan ve
kültürden bağımsız bir biçimde ele almıştır.
ile Chomskyci yaklaşımın tersine toplum, bağlam, deneyim ve dil kullanımının zihinde
oluşturduğu imgesel-şemalara odaklanan Bilişsel Anlambilim yaklaşımından ayrılmaktadır.

13

You might also like