Professional Documents
Culture Documents
Открыть 0. Reading ALL
Открыть 0. Reading ALL
1. HİZMET
2. HİZMET VE INSANİ MÜNASEBETLER
3. ZOR ZAMANLARDA HİZMET
4. HİZMETİN GAYESİ
5. HİZMETİN İLKE VE ESASLARI
6. BEŞ ESAS
7. ZAMANIN RUHUNA UYGUN HAREKET
8. MESAİ TANZİMİ VE İŞ BÖLÜMÜ
9. MANEVİYAT PROĞRAMLARI/ŞARJ OLMA
10. ARADIĞIMIZ HUZUR VE KENDIMIZI SORGULAMA
11. İDEAL İSTIŞARE
12. BÜYÜK BIR GÜNAH: GULÛL
13. EĞİTİM ÜZERİNE
14. ELEŞTİRİ VE TENKİTTE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR
15. BİAT KÜLTÜRÜ
16. DÜNYEVİ NİMETLER KARŞISINDA DEĞİŞMEME
17. ŞEYTANIN OYUNLARI
18. SILA-İ RAHİM
19. HİCRET
20. TAYİN VE TAVZİFLER KARŞISINDA DOĞRU TAVIR
1
çizgide, hiç kimseyle
- -
Hizmet, sadece
- ç
- la-
duyurabiliriz, bunun derdiyle dertlenelim.
- üce ve daha
mukaddes bir vazife de bilmiyoruz. Bu vazife cennetlere tercih edilir. Birinin hidayetine vesile
-
2
ayemiz sadece ve sadece
Cenâb-
tur.
fa
üstü farz vazifeyi kendi ünitesi içinde eda etmelidir. Evet, herkes, mevcûdiyetini muhafaza ile birlikte
zülf- an hizmet etmekle mükelleftir. Biz de kendine has ölçüleri içinde hizmet
3
-
-
demektir.
4
bulunuyorum. Ben sadece
gördükleri sözlerini ta
5
da tecavüzdür.
15
da ınık, kapı kapı kovulan insanlar vardır ki ellerini kaldırıp "Ya
R abbi!" dediklerinde elleri bo dönme zler.u? O nlara z avallı ve
derbeder na z arıyla bakabilirsiniz. N e var ki onlar, Allah katında çok
kıymetlidirler. Dı arıdan yıkılmaya yüz tutmu virane binalar gibi
görünseler de gerçekte içleri define doludur. Allah, z ayıf ve derbeder
görünen bu tür insanlara çok önemli misyonlar, a kın va zifeler
gördürür. Zira onlar, ciddi bir kalb saffetine sahiptir. Allah'a gönülden
teveccüh etmi lerdir. K endilerini sıfırlamı , üz erlerine bir çarpı
çekmi lerdir. O nların bu hususiyetleri C enâb-ı H akk'ın inayet ve
rahmetine önemli bir ça rı ve davetiye hükmüne geçmi ve Allah da
onları muvaffak kılmı tır.
te önemli olan da Allah'ın ho nutlu unu elde edebilmek, O'nun
rız asını ka z anabilmektir. K endi güç ve kuvvetinden teberri ederek
Allah'ın güç ve kuvvetine sı ınabilmektir. " B en ettim, ben yaptım,
ben plânladım, ben ba ardım." gibi irk kokan her türlü dü ünceden
uz ak durarak, elde edilen bütün ba arı ve muvaffakiyetleri Allah'a
verebilmektir. Meseleye böyle bakılırsa irke de girilmemi olur. Biz
kendimizi nefyetmedi imiz sürece hem bir kıymet-i harbiyeye
ula ama z hem de O'nu ispat edemeyiz. Bir mü'min yakinen bilmelidir
ki O ra zı olduktan sonra karıncalara kocaman kuleler yaptırır; ga z ap
ettiklerini de yerin dibine batırır.
E vet, sonsuz bir tanedir. O'nun yanında iz afi sonsuzlar yoktur.
Mutlak Sonsuz'un kar ısında birilerine ille de bir de er verecek, onlar
için bir kıymet-i harbiye biçeceksek, onlara dü en hisse "sıfırdır."
Allah ile insan arasındaki münasebet de sonsuz-sıfır münasebetidir.
F akat insan öyle bir sıfırdır ki lafz-ı celâlin " elif"i o sıfırın sol tarafına
kondu u z aman birdenbire 10 olur. D aha sonra koyaca ınız her sıfırla
onun kıymeti de artar. Dolayısıyla insanın tek ba ına bir z ati de eri
olmasa da, Allah'a dayandı ı takdirde kıymetler üstü kıymetlere
ula ır. Ö ncelikle herkesin kendi konumunu do ru takdir etmesi la zım.
16
Allah'ın elindedir. Bir âyet-i kerimede öyle buyurur: llbj
'j " te biz u (z afer ve he zimet) günlerini insanlar arasında
nöbetle e döndürür dururuz." ™ Bugün birilerine bayram, yarın
ba kalarına. Bugün birilerine matem, yarın ba kalarına. Böyle bir lâhî
âdet, lâhî kanun söz konusu. Bunu de i tirmeye de kimsenin gücü
yetme z.
Bu sebeple, hâliha zırdaki mevcut durum gece karanlı ına benz er;
onun ilelebet sürüp gidece ini z annederek ümitsizli e kapılmamalı.
H er gecenin bir sabahı, her kı ın da bir baharı vardır. üphesiz ki
Allah, di ini sıkıp sabreden her kulunun yardımcısıdır. çinde
bulundukları duruma sabrederek âdeta "sabir" denilen çölün o z ehir
z emberek otunu yiyen sabır kahramanları, neticede in â allah eker
erbet yudumlayacaklardır.
G eceden sonra bir gündüzün gelece ine katiyen inanmanın
yanında, geceyi de gece olarak kabul edip mevcut durumda ne
yapılabilece inin hesabı yapılmalıdır. G eceyi olabildi ince kısaltma,
bir an önce sıçrayıp gündüz e geçme adına çareler dü ünülmelidir.
Zira gündüz yapılacak bir kısım i ler oldu u gibi, gecenin de kendisine
göre de erlendirilmesi gereken artları vardır. G erek gece gerekse
gündüz, yapılan plânlar sadece hâliha zırdaki durum na z ar-ı itibara
alınarak yapılmamalı; mutlaka istikbal de göz önünde
bulundurulmalıdır. Zira ne geceler ne de gündüzler devamlıdır.
G ündüzü ya ayanlar, bir gecenin gelece ini, geceyi ya ayanlar da
arkadan bir gündüzün gelece ini na z ardan dür etmemeli ve
adımlarını buna göre atmalıdırlar.
Diyelim ki apaydınlık bir gündüz ya ıyorsunuz. Adanmı gönüller
olarak ruhunuzun ilhamlarını dünyanın dört bir yanına duyurma
istikametinde pürne e, ferih fahur ko turuyorsunuz. H er yerde
pa z arlar, panayırlar kuruyor ve siz e ait de erleri te hir ediyorsunuz.
B a kaları hür iradeleriyle bunları kabul eder etme z, ayrı mesele.
F akat siz, bunu bir va zife telakki ediyor ve bu va zifeyi yapmadı ınız
takdirde Allah'ın hesap soraca ından korkuyorsunuz. Bunları
yaparken, mutlaka gündüzü takip edecek bir gece için de
plânlarınızın, stratejilerinizin olması la zım. Zira dünya kuruldu u
günden beri insanlık âleminde mütemerritler, z alimler, mülhitler hiç
eksik olmamı tır. Bu tür insanların pusularını kurup bir yerlerde ha zır
bekledi ini ve fırsat ellerine geçer geçme z hücuma kalkı acaklarını
unutmamalısınız. Böylelikle ne gündüzün aydınlı ına aldanıp ferih
fahur ya arsınız; ne de gecenin karanlı ına takılıp paniklersiniz.
17
C enâb-ı H ak nama z, oruç, hac, z ekât ve kurban gibi ibadet ü
ta atlerimizi bile belirli bir takvime ba lamı tır. Bir Müslümanın günün
hangi sa at diliminde hangi nama zı kılaca ı bellidir. F ecir vaktinde
sabah nama zı, gün içinde ö le ve ikindi nama zları, güne battıktan
sonra da sırasıyla ak am ve yatsı nama zları kılınır. H atta teheccüt,
ku luk ve evvabin gibi nafile nama zların dahi gün içerisinde hangi
vakitlerde kılınaca ı tayin edilmi tir. N asıl ki Allah T e âlâ bizim
yıllarımızı, aylarımızı ve günlerimizi böyle bir takvime ba lamı tır.
Aynen bunun gibi bizim de içinde ya adı ımız z aman diliminin
artlarına göre yapılması gereken va zifeleri çok iyi tayin etmemiz
gerekir. Bu konuda her mü'min, "think tank" kurulu larında, strateji
merke zlerinde çalı an uzmanlar gibi hareket etmelidir. B a ta
kendisinin ve ailesinin hayatını, sonrasında da içinde bulundu u
heyet-i âliye içerisinde nasıl bir va zife eda edece ini çok iyi
plânlamalıdır. Allah'ın kendisine ihsan etti i aklı, mantı ı,
muhakemeyi çok iyi i letmelidir. leriye yönelik plânları, projeleri
olmalıdır. Sürekli topluma ve insanlı a faydalı olacak bir eyler
üretmelidir. Kısaca her daim fa aliyet içerisinde olmalıdır. Aksi
takdirde i lemeyen aletler gibi paslanır, küflenir ve i e yarama z hâle
gelir.
18
fizik âleminin kanunlarına tâbidir.
H âsıl-ı kelam, e er hareket etmeye, i lemeye devam ederseniz
Allah'ın izniyle hep dimdik kalırsınız. K endinizi ümitsizli e, tembelli e,
rahat ve rehavete salar ve dura anla ırsanız dökülür yollarda
kalırsınız. T arihe bir göz atacak olursanız, bunun onlarca misalini
görebilirsiniz. N e z aman toplumlar ve devletler dura anlık
dönemlerine girmi , saraylarda vakit geçirmeye ba lamı , kendilerini
rahat ve rehavete salmı larsa, tarihin sayfalarından silinip
gitmi lerdir. H eyecan ve safiyetlerini koruyan, sa'y ve gayretleriyle bir
ca zibe merke zi olu turan toplumlar ise kendileri ayakta kaldıkları gibi
daha küçük ve z ayıf yapıları da yanlarına çekmi lerdir.
19
Back to Table of Contents
1.
20
KULLUKTA EN ÖNEMLI MERTEBE
- -
(Fecr Sûresi, 89/27, 28) buyurarak buna
- dünyada
-
-
(Tevbe Sûresi, 9/72) âyetiyle ifade edilir. Mesele gidip Hak
-
cehennemden korkup da ibadet edene - ; cennet arzusuyla ibadet edene
- -lezzet=lezzetin
eder.
-
-
21
lâflar etmesinden, -hadisin ifadesiyle- - 2
bizi
2.
- - - bütün sinelerde
duy
durmayacak ve
- -
2 Müsned 1/289)
9
22
-
buyu
e adalet
3.
har
-
denir.
bilhassa günümüzde-
10
23
-
-u
- nehy-
- - -i
- -
- -
dokunmaz.
- - ve
-
k
11
24
ve inanç sistemini yeni
- -
takdirde Allah korusun- her an
12
1.
- -Beyân ve Sünnet-
kaynakta imana ve ibadete dair
- -
merkezde ise ve bü
muhafaza edersiniz.
lsun.
Ancak hizmet-
13
26
söylemesi elbet
men ulu-
in
27
- - affa mazhar
olur.
gününü vesil
2. SÜNNET-
-i
kutlu düstur ve
prensiplerin, Sünnet-
-i Se
etmek üzere
3 Yan
28
alâküllihâl
-
Cenâb-
-i Seniyye
Sünnet-i
4 ister farz, ister vacip olsun bütün erkân-
-
-
5
öyleleri var
-
Evet, Sünnet-
29
vvelâ bu yolda bizi kaim ve daim
3.
Resûl-
- inin mevzuu
Cenâb-
-
-
ve gayret göstermi
-
- -
-i Ekrem Ef -i
içinde en -
r. Yeme-içme, oturup-
-
17
30
EN BÜYÜK VELILIK
-i
-i nübüvvetten gelen bir velâyettir. Onlar için, seyr ü sülûk
-
-
SOHBET VE HIZMET
-i Cânan ve hizmet-
örgülenmesidir. Evet, Ashâb- -i Ekrem
-
mkün
-
18
31
ve onunla diz dize gelmeden teneffüs
-Enbiyâ
bulunamaz.
B.
1.
olur. Her
19
32
Cenâb- - - tme,
-
Hatta bazen insan,
-
-
-
-i mevtle
yorgunluktur.
Böyle ara-
verilemez. Aksine bunu
20
33
hüsnüzanda bulunuruz. Zaten bunlar riya için y
ki
- -
ksa-
2.
- - -
insanlarla olan
21
34
- -
-
k
-
Selef-
zikretmeleri çok mâ
dâkat ve
6 - z s.82.
22
35
-
ürünleridir. Habîb-
yalana hiç al
kestirmeden
gösteriyorsa onu tam
-i mübin-
edilir:
- -
r.
-i acz-
Fakr- - - -
ik ve
-
24
37
1. ACZ VE FAKR
Allah ka
-
- bir hiç bilmesi, her zaman
yer vermez, ellerine geçene sevinmez, ellerinden kaybolup gidene de üzülmezler. Böylelerinin derdi-
25
38
tahdis-
- - budur. Yoksa
TEVAZU VE MAHVIYET
hep bir
tepetaklak
39
-
ilen
beklemelidirler.
d -benân (parmakla
Âdet-
tikametinde
27
40
viyet, tevazu ve hacaletimizi daha da
-
birbirin
28
41
- -
duyguyu
1. Ameliyat-
29
42
4. Bizi her zaman metafizik gerilim içinde tutacak kitaplar okuma. -
-
hamle ve aksiyonunu bereketlendirir.
(Âl- -
(sallallahu aleyhi ve sellem) ve selef-
- bir önemli faktördür. Kalbin
sebebiyet verir.
30
43
-
gerektirir.
-
lütuftan daha büyük bir lütuf varsa o da bu lutfun vicdanda sezilmesi, duy
-
- -
duygu-
anlayabilirdiniz.
olunursa Cenâb-
at bununla birlikte Allah (celle
celâluhu),
(
31
44
kasemde bulunarak bu hakikati dile getirmektedir. Âyet-
9
hadis-
ürde
-içme gib
- en gelen nimetler
-
-
AT
45
buyuran Hazret-
üzere Cenâb- - -
kendi
10
titremesini
böylece
46
iman hizmetine gönül verenler için çok önemlidir.
Sâfi, garaz - -
5. TEFEKKÜR
âyât- -
tabiriyle-
47
hadis-
öklerin ve yerin
Âl- -
-i mübîn-
bunun önündeki gaileleri bertaraf etme.. o gailelerin ber
da â
12 es-Sahih 2/387.
35
48
verir.
88/17-
kküre yönlendirilir
- ao
-i ilâhiye belirir, derken zevk-
36
- -
zo
bizim
37
50
-
etmemiz gerekiyor. -
tedir. Bugün
pencereden baka
13 ifadesi de bu
getirmektedir.
51
lâde dikkat etme mecburiyetindeyiz.
-i ilâhînin en
un aleyhinde
uyu
39
bir fizibilit
Bu a
-
kitap
bile bu tanzimin içinde mütalâa edilebilir. Meselâ yemek için yirmi dakika yeterliyse bununla iktifa
40
53
söylemek z
orada olmaya
beklemelidir.
-i ciddiyetle bir
yere not edilmeli ve mesele, - -i selim ve
kalb-
a cevap verir, bir
MESAI TANZIMI
-
aleyhi ve sellem), yiyip içmeden kendilerini gece-
hak 14
- -dost, çoluk-
iri ihmale gelmez. O hâlde her hak
halledilebilir.
-
-
14 Buhârî, edeb 86; savm 51, teheccüd 15; Tirmizî, zühd 64.
41
54
Özellikle günümüzde,
edirler.
-
aleyhi ve s
42
mecburdur. Evet,
bize göre daimî halvet ve uzlet, toplumdan ve toplum içinde eda edilecek vazifelerden kaçma
de
olma ve
gözle ,
.
56
-
.
güç
-
-i keri
-
sezilmektedir. Yani Allah (celle celâluhu) â
girilmemelidir.
her gece
onlar için teklif-
Ancak büy
, hepimiz âdeta
44
57
( )
45
-
kaynaklanan bu huzursuzluklar zamanla içtimaî müesseselere de aksediyor ve bu durum, toplumda
plardan meydana gelen ve
Meselâ toplumdaki belli problemleri halletmenin önemli bir yolu, bir kurum veya
ille- -
17[3] 18[4]
-
59
bulunarak bir . idareci
ya
çevre
görülecektir.
onlara yol göstermektir. Bu durumu ifade sadedinde Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)
u olmayan kimseler
dedi
19[5] Tirmizî, birr 15; Ebû Dâvûd, edeb el-Müsned 2/185, 222, 4/358.
47
60
kazadaki kaymakamdan bir vilâyetteki valiye, hatta bir devleti idare eden insana kadar idareci
selle
getirtiyor.20[6]
re edeyim derken, onlar sizi idare ederler.
elde
yuvada, sokakta,
. Fakat
rken böyle bir problemle
61
21[7] -
ü vesselâm)
23[9] Çünkü O Rehber-i Küll,
Mükteda-
- -i
bizi çek
Acaba
21[7] Bkz.: Buhârî, cihâd 52, 61, 97, 167, 54; Müslim, cihâd 78-80.
62
a müsaade etmeyen,
-i ruhiyeyi göz
24[10] deyip
. Mektep o duygu
ülfet
birbirimize
63
-i teessüfle itiraf etmeliyim
Rabbime hamd olsun ki, hemen kendi içime dönerek:
Bu a
rde
51
Cevap: -
-i
26[1]
beyan-
27[2]
-i kerime Uhud
-
-
sav -
-
- -
26[1]
27[2] Âl-
52
65
Bu âyet-i kerimede Cenab- n rahmeti sebebiyledir ki, Sen onlara
kavl-
-i kerimey -i Edibim! Sen zaten
. Ey Habib-i
-i
sözleri
-
olsa kendileri
53
66
sellem), mutlak mânâda 28[3]
gerekmektedir.
zakeredir. Münazara ve
naz
. Zira müsademe-i efkârdan bârika-i hakikat tecelli eder.
67
***
29[4]
demektir.
68
bulunur. Böylece onlar
-i
kiram
- kadar feyz ve
i görülürdü.
sözleriyle ifade
- üvvette, Zât-
Nebiyy-
56
69
mecliste yine bir sahabî efendimize
iyor. Bu
-
Hâlbuki
olup olmad
57
70
ince sonradan onu kabul
rlerse
dedikodulara girilmesine s
söylemelidirler.
Yani
58
71
59
-
konusu âyet-i
gelir.
Âyet-
-i mübarekenin en münevver
konumu
60
73
(aleyhi elfü elfi salâtin ve
Âyet-
belki ekseriyeti
Resûl-
Gayr-
Âyet-
tahsisât-
si takdirde âyet-
-i
kerimeye, Allah (celle celâluhu) enbiya- -
akabiliriz. Nitekim Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu âyet-i kerimenin tefsiri,
- -
61
74
- -Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) hadis- fin
-i
çatlama ol
62
75
edilen bu
çer
hafizanallah
63
76
isafir
o
kemal-
To
bir durumdur.
- - -i Sahiha, Din-i
Mübin-
Ruh- l-
davranmak mecburiyetindeyiz.
77
r. Mesela Üstad Hazretleri, bir yerde, bir taburun zaferine terettüp eden ganimetin o
45 Âl-
46 Bkz.: Buhârî, cihâd 189, hums 8; Müslim, îmân 182, cihâd 32.
65
-i hayal
mânâda
koridoru haline çevirecek ve
en zulmetli
destekleyici mâhiyette
ondaki gerilim daha da
anç
rlamak
-i Ekrem
demektir. Zira biz, talim ve terbiye gibi temel bir meselede, Rehber-
-
66
79
boyunca selef-
önce tefsirde,
-
-
1.
- -
-i
-
n kültür
67
80
Gönülde Allah sevgisini
-
- ilgisidir.
-
(Âl-
68
81
âyât-
ve haber-
dünyevî hiç
DININ
-
fünûn-u medeniye ihmal edilmemelidir. O, talebenin himmetinin ancak bu ikisinin bir araya
69
82
-
buçuk fizik, kimya, riyaziye
-Suûd
70
83
Biraz daha açacak olurs -bugünü bir arada görebilecek..
e psiko-sosyolojinin
hata ve sevap -
hikmet-
ihtiyaç var.
her ünitesinde sürekli üzerinde durulan gündemin birinci maddesi konumuna yükseltmek.. tenasüb-i
illiyet prensibine göre sebep-
-
4. KALB-
71
84
bir
dönemde fünûn-
Fünûn- -u diniyeyi
idareci ve siya -u
medeniye denen bütün medenî ilimlere bu nazarla bakmak mümkündür.
72
85
AÇILACAK YENI UFUKLAR
hissettirece
73
87
E fendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözleri içine karı tırılmasının
önüne geçmi lerdir. O nlar, hadis ravilerini, rivayet edilen hadis
metinlerini, metinlerle ilgili yapılan yorum ve erhleri vs. çok ciddi
sorgulamak suretiyle sahte ve yanlı söz ve yorumların dinin dı ında
kalmasını sa lamı lardır.
Malum oldu u üz ere Kur'ân'ın tamamı mütevatiren nakledilmi tir.
Bu yönüyle bütün âyetlerin sübutu kat'idir. F akat bir kısım âyet
lafızlarının delâlet etti i mânâlar kat'i olsa da, bir kısmı da z annîdir
(lafzın mânâya delâletinde kesinlik yoktur). Bunların mânâsının do ru
tespit edilmesi adına bütün ihtimaller de erlendirilmi , ortaya
konulan her türlü tefsir ve tevil gözden geçirilmi , yapılan ciddi
sorgulamalarla en do ru hükümlere ula ılmak istenmi tir. Bu itibarla
lafzın delâlet etti i do ru mânânın bulunması adına âyetler bile böyle
bir sorgulama ve kriti e tâbi tutulmu tur.
Ulema, hadis nakleden ravilerin veya din hakkında konu an
âlimlerin tenkit edilmesinin gıybet, suiz an ve tecessüs (insanların gizli
hâllerini ara tırma) gibi günahlara sebebiyet verebilece inin farkında
olsalar ve bu tür günahlara girmekten çok korksalar da dinin
muhafa z ası adına bunu yapmı lardır. H adis ilminin dev imamlarından
ube bn H accac, senet kriti i yapmadan önce, " G el Allah rız ası için
bira z gıybet (!) edelim."i3 diyerek meselenin hassasiyetine ve
inceli ine dikkat çekmi tir. O nlar, din adına konu uldu u veya
E fendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) hadis isnat edildi i bir yerde
susmayı do ru bulmamı lardır. Zira bu, dinde bir kısım çatlama ve
kırılmalara sebebiyet verirdi.
Aynı ekilde kar ılıklı fikir te atisi içerisinde farklı konuların ele
alındı ı müna z ara ilmi geli tirilmi tir. Müna z ara esnasında ortaya
konulan farklı fikirler tartı ılmı , tenkide tâbi tutulmu ve neticede
hakikate ula maya gayret edilmi tir. K ar ılıklı yapılan müz akerelerin
hedefine ula ması ve hakikatin ayan beyan ortaya çıkması adına da
müna z ara adabı üz erinde durulmu tur.
S elefin ortaya koymu oldu u bütün bu gayretler takdir
edilmeyecek gibi de ildir. Allah'a binlerce hamd ü sena olsun ki böyle
seleflerimiz var. Zira onlar Kur'ân, hadis ve di er ilimlere dair ortaya
koymu oldukları ola anüstü gayretlerle slâm'ı muhafa z a etmi , bizi
Allah'a ve P eygamber'e ula tıran yollar açmı ve bu yollarda
patikalara sapmadan do ru bir ekilde yürüyebilmemiz için biz e
rehberlik yapmı lardır. O nların âlemine girmeden, inceden inceye
hayatları tetkik edilmeden kıymetleri bilineme z. O nlar âdeta bir
88
melekler toplulu udur.
89
çok defa aka kara, karaya da ak der. V eya e riyi do ru, do ruyu da
e ri olarak görür.
Mesela insanda körlük hâsıl eden faktörlerden birisi
öhretperestliktir. Bir insanın davranı larını ne ölçüde öhret tutkusu
ekillendiriyorsa, onun bakı ı o ölçüde daralacaktır. Zira böyle
birisinin, sadece kendisini arzu etti i öhret ufkuna ula tıracak eyler
dikkatini çekecektir. O, daha ziyade öhrete ula aca ı vasıtalarla
ilgilenecek ve onunla ilgili argümanları görecektir. Dolayısıyla böyle
bir ki i ba zı meselelerde objektifli ini korusa da umumi mânâda
objektif olamayacaktır.
Aynı ekilde bir ki inin sadece kendi istikbal ve çıkarlarını
dü ünmesi de onu bakar kör kılar. Zira gözünü müdürlük,
müste arlık, vekillik ve bakanlık gibi makamlara dikmi bir insanın
umumi anlamda do ru dü ünmesi ve do ru de erlendirmeler
yapması çok zordur. Ç ünkü böyle bir ki inin mülâha z aları hep arzu
etti i hedeflere göre ekillenecektir. Bir kısım do rular bile onun
dü üncelerinde çizgi kaymasına maruz kalacaktır. Zira o, iyi bir
Müslüman olsa ve sa lam bir muhakemeye sahip bulunsa bile ele
aldı ı meseleleri farklı bir yörüngeye çekerek de erlendirecektir.
Körü körüne bir ideolojiye sahip olma da insanda körlük hâsıl eden
faktörlerden bir di eridir. E vet, bir ideolojiye körü körüne ba lanan
bir insanın do ru görmesi ve objektif olması çok zordur. H angi
ideolojiye ba lanmı olursa olsun bu türden insanlar, ele aldıkları
meseleleri kendi belirledikleri do rular açısından
de erlendireceklerinden çok defa insanları yanıltırlar. Ç ünkü kendi
do rularını topluma da dayatmak isterler. Bu yüzden de çok defa
toplumda bir kısım çatlamalara, yarılmalara, patlamalara yani gayr-i
tabiî bir kısım de i imlere sebebiyet verirler.
T arafgirli in, aidiyet mülâha z asının ve cema at enaniyetinin de
önemli bir körlük sebebi oldu unu ifade etmek gerekir. K endi
me rebini hâkim kılmaya ve kendi dü üncesine göre bir yere varmaya
çalı an insanlar da görmeleri gerekli olan eyleri objektif bir ekilde
göreme zler. Ç ünkü onlar bütün meseleleri hep kendileri için ifade
etti i mânâları itibarıyla de erlendirmeye alırlar. Ancak bütün
kulluklardan kurtulmu H akk'ın â z ât kabul etme z kullarıdır ki her eyi
do ru veya do ruya yakın görebilirler.
Ç ok önemli körlük sebeplerinden bir di eri de kuvvettir. Aslında
kuvvetin bir hikmet-i vücudu vardır. Aklın, mantı ın ve muhakemenin
kendisi için ayrı bir derinlik oldu u kuvvet alkı lanabilir. F akat
90
bunlardan yoksun olan ve her problemin çözümü olarak görülen bir
kuvvet insanda akıl tutuklu u meydana getirir. Bu yüzden ben, böyle
bir kuvveti elinde bulunduran insanlara hep dörtte üç kör na z arıyla
bakmı ımdır. Dolayısıyla onların bir kısım problemlere çözüm adına
ortaya attıkları dü üncelerle yetinmemeli, farklı alternatif çözümler
ara tırılmalıdır. Böyle bir kuvvet onu elinde bulunduran ahsın ba ına
bela olaca ı gibi, bu ahsın bulundu u yere göre milletin de ba ına
bela olacaktır.
K endi tarihimiz e bakarken akıl, mantık ve muhakeme ile çözülmesi
gereken bir kısım problemlerin kuvvetle çözülmesi kar ısında hep
inkisar ya amı ımdır. H atta yer yer çok sevdi im ba zı z atların kuvvet
kullanarak çözmeye çalı tıkları bir kısım icra atlarını ele tirmi ve
" K e ke u problemi kuvvetle de il de akıl yürütmeyle çözselerdi!"
deyip hayıflanmı ımdır. Kuvveti elinde tutanların alternatif çözüm
yolları ara tırmamaları, meseleleri daha yumu ak ve nsanî yollarla
çözmemeleri kar ısında ciddi te essür duymu umdur. Zira bana göre
akıl ve mantıkla üz erine gidilmeyip güç ve kuvvetle bastırılan
problemlerin kalıcı olarak çözülmesi çok zordur. Bunların bir süre
sonra yeniden hortlama ihtimalleri yüksektir. nsanlık tarihi bugüne
kadar bunun çok sayıda misalini görmü tür. B askı altına alınan ve
e zilen insanlar bir süre sonra kendi hissiyatlarına göre farklı ekillerde
ba kaldırmalardır.
Bu tür körlükler ya ayan insanların ele tiri ve tenkitte de insaflı
olmalarından bahsedileme z. O nlar birilerini tenkit ederken hep kar ı
tarafı karalamaya yönelik konu urlar. K endilerinin haksız olabilece ini
akıllarına bile getirme zler. H alk ifadesiyle kendilerini hep "sütten
çıkmı ak ka ık gibi" göstermeye çalı ırlar. Bu sebeple de onların
sözlerinden çok fa zla istifade edileme z.
E vet, bir insanın ele tiri ve tenkitlerinde insaflı olması ve hakikatin
ortaya çıkmasına hizmet etmesi için bütün bu körlüklerden uz ak
durması gerekir. Dü ünceleriyle toplumu aydınlatmak ve do ru bir
ibre gibi sürekli çevresindekilere gerçek kıblelerini göstermek isteyen
insanların çok hakperest olması ve hakkın hatırını hiçbir hatıra feda
etmemesi gerekir. Yoksa yukarıda zikredilen körlüklerle malul olan
insanlar ço u z aman kendi his ve duygularını fikir z annedebilecekleri
için dü ünceleriyle, sözleriyle veya ya zılarıyla ba kalarını
yanıltabilirler.
Bu itibarladır ki toplum meseleleriyle ilgili konu an, yorum ve
ele tiri yapan kimseler e er hak ve hakikate hizmet etmek istiyorlarsa
91
kendilerini çok iyi gözden geçirmelidirler. O nlar öncelikle do rulara
kar ı saygılı olmasını bilmeli ve enine boyuna dü ünüp ta ınmadan
konu mamalıdırlar. K abullendikleri bir fikrin uzun yıllar do ru
oldu unu z annetseler bile, kural ve kaideleriyle bunun aksi bir fikir
ortaya konuldu unda çok kolaylıkla kana atlerini de i tirmesini
bilmeli ve öyle diyebilmelidirler: "Mesele benim bildi im gibi
de ilmi . B en, bu konuda yanılmı ım. D emek ki bugüne kadar kendi
kaprislerimin esiri olmu , heva ve heveslerimi fikir z annetmi im."
92
etmemeli, biz e göre sözünün daha tesirli olaca ına inandı ımız
insanlara havale etmeliyiz. Asıl olan, hakikatin ba zı sinelerce kabul
edilmesi ve hakkın tutulup kaldırılması ise hak ve hakikatin kim
tarafından dile getirildi inin ne önemi var?
Usûl adına dikkat edilmesi gerekli olan di er bir nokta da udur:
E er birinin hatalarını yüzüne söyledi imizde rahatsız olacaksa, onun
da ders alabilece i bir ortamı kollayarak umuma konu mayı tercih
etmeliyiz. Zira pek çok defa Allah R esûlü'nün, gördü ü hataları dile
getirme tarzı da bu ekilde olmu tur. O (sallallâhu aleyhi ve sellem),
birinin bir yanlı ı kar ısında ashabını mescide toplamı ve umuma
konu mu tur. Böylece hatası olan ki i de incinmeden ve rencide
olmadan yaptı ı yanlı ın farkına vararak onu düz eltme imkanı
bulmu tur.
Ö z ellikle enaniyetin çok ileri gitti i günümüz dünyasında ele tiri
adına bu tür inceliklere dikkat etmek daha da önem ka z anmı tır.
Kutuplardaki aysbergler gibi enaniyete sahip olan insanlar ele tiri ve
tenkide kar ı oldukça tahammülsüz hâle gelmi lerdir. te böyle bir
dönemde hak ve hakikatin saygısızlık görmemesini istiyorsak mutlaka
bu konuda do ru ve etkili oldu una inandı ımız usûl ve üslubu
bulmaya çalı malıyız.
93
ele tirmi ti. imdi bunun kar ısında yapılması gereken davranı ,
hakikaten bu konuda bir eksi in bulunup bulunmadı ına bakma ve
e er varsa bunu telafi etmeye çalı madır. Y ani insanlara faydalı
kitapları okutma, hem dinlerini hem de içinde ya adıkları dünyayı
daha iyi tanımalarını sa lama, kitap okumayı daha sistemli hâle
getirme, kitapların çok ciddi bir anlama cehdiyle okunmasını temin
etme, ülfet ve ünsiyeti giderme adına müz akereli okuma gibi yeni
okuma ekilleri geli tirme adına gerekli gayreti göstermedir.
B a z en yöneltilen tenkitler isabetli olmayabilir. H atta ba z en dile
getirilen dü üncelerde önyargı ve gara z da bulunabilir. F akat biz,
ele tirilere müspet yakla ma z, onların hepsini kaldırır bir kenara
atarsak, bo ların yanında doluları da z ayi etmi oluruz. Böyle yapmak
yerine gümü ve altın paraların yanında bakırlara, demirlere ve hatta
sahte olanlara da belli ölçüde saygıyla yakla masını bilirsek, onlardan
istifade etmenin de önünü açmı oluruz.
Ö te yandan e er biz, kendi dü üncelerimiz e saygı gösterilmesini ve
de er verilmesini istiyorsak, ba kalarının dü üncelerine gereken
de eri vermeliyiz. Makulün makulce kar ılanmasını arzuluyorsak,
öncelikle ba kalarının makul olmayan dü üncelerini bile makul
kar ılayabilmen, daha do rusu bu dü ünceler içerisinde makul bir
taraf ara tırmalıyız. Bu konularda saygısızlık ve kabalı ı bir kenara
bırakmalı, tavır ve davranı larımızın yumu ak ve sıcak olmasına dikkat
etmeli ve biz e aykırı gelen fikirlere bile sinemizi açabilmeliyiz.
E sasında yontulmamı ve rötu lanmamı kaba dü üncelerin
slâm'da yeri yoktur. slâm, ba zı dü ünceleri ele almı , evirmi ,
çevirmi , ekillendirmi ve her gönle girebilecek kıvama getirmi tir.
te bizim kullanmamız gereken metot da budur. Bu ölçüde geni
sineli olabilir, hakka saygı prensibini benimseyebilir ve farklı fikirlere
kar ı tahammüllü hâle gelebilirsek, bir kısım ele tiri ve tenkitlerin
çatı ma ve kavga vesilesi olmasının da önüne geçmi oluruz.
Bir z amanlar arkada lara unu tavsiye etmi tim: H epiniz hata ve
yanlı larınızı siz e kar ı rahatça söyleyebilecek birer karde edinin ve
ondan unları rica edin: " G erek din ve diyanet ya antıma, gerek
hizmetin i leyi iyle ilgili yaptıklarıma, gerekse nsanî ili kilerimdeki
tavır ve davranı larıma dair gördü ün her türlü yanlı lı ı rahatlıkla
bana söyleyebilirsin." Zira sahabe efendilerimizin hayatlarına
baktı ımızda, onların aralarında böyle bir anla ma oldu una dair
kesin bir bilgimiz olmasa bile onların, gördükleri hataları birbirlerine
çok rahatlıkla söylediklerini görürüz ve bizim için onlar birer yıldız.
94
karanlık gecelerimizde yollarımızı aydınlatan birer ı ık kayna ıdır.
95
13 E bû Nuaym, Hilyetü 'l-evliyâ 7/152; el-B a dâdî, el-Kifâye fî ilmi'r-rivâye s.45; ibn B attal,
erhu S ahihi'l-Buhârî 9/247.
uNisâ sûresi, 4/20.
ısB eyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 7/233; H eysemî, Mecmeu' z-z evâid, 4/284.
uBkz.: B ediüz z aman, Mektubat s. 66-67 (O n Altıncı Mektup, Üçüncü Nokta).
slâm'da Biat
Kur'ân ve Sünnet'te biatla ilgili farkı uygulamalar yer almaktadır.
Mesela Kur'ân-ı K erim, p — td JlL» fil Ü-i llj
97
(jjû A ij jü aj tJ a LJj 4j <J>~ “5
98
ka z anacaklarını sorduklarında Allah R esûlü, " C ennet" cevabını vermi ;
onlar da buna ra zı olmu ve bundan duydukları memnuniyeti izhar
etmi lerdir. Bu sırada Allah R esûlü'nün yanında bulunan H a zreti
Abbas onlara, " Siz, neye biat etti inizi (bu biatinizin siz e nasıl bir
sorumluluk yükledi ini) biliyor musunuz?" diyerek meselenin
önemine ve a ırlı ına dikkat çekmi tir.30
Aynı ekilde Allah R esûlü, Medine-i Münevvere'yi te rif etti inde
Medine halkı tek tek gelerek E fendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem)
biat etmi lerdir. Allah R esûlü'nün Medine'ye hicretinin üz erinden
yıllar geçtikten sonra bile yeni Müslüman olanlar O'nun yanına
gelerek biat etmi ve sadakatlerini ortaya koymu lardır. H atta
nsanlı ın ftihar T ablosu, Hudeybiye'de bulundu u sırada Mekke'ye
elçi olarak gönderdi i H a zreti O sman'ın öldürüldü ü yönünde
haberler gelince, daha önce kendisine biat etmi olan sahabeyi
toplayarak onlardan bir kere daha biat almı tır.
E fendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabından almı oldu u
bu biatlar, slâm'ın getirmi oldu u sisteme, bu sistemin temsilcisine
ve bu sistemi va z' eden Z ât'a, dolayısıyla Allah'a kar ı bir söz verme
mânâsına geliyordu.
Biat, z amanla sahabe arasında oturmu , sistemle mi ve bir
gelenek hâlini almı tır. Dolayısıyla bu uygulama R a it H alifeler
döneminde de devam etmi tir. H a zreti E bû B ekir, H a zreti Ö mer,
H a zreti O sman ve H a zreti Ali halife seçildiklerinde sahabe onlara biat
etmi lerdir. Uygulanma eklinde de i iklikler olsa ve z aman z aman
mesele asıl yörüngesinden saptırılsa da bu uygulama daha sonraki
asırlarda da Müslümanlar arasında varlı ını devam ettirmi tir. Y ani
bir yönüyle vatanda lar biat vasıtasıyla ba larındaki yöneticiyi kabul
ettiklerini ortaya koymu lardır. H atta bu uygulama sadece devlet
ba kanıyla vatanda lar arasında olmamı , z aman z aman de i ik
tarikatların ba ında bulunan eyhler de kendilerine ba lı olan
insanlardan biat almı lardır.
nanç ve de al Ortaklı ı
Konunun daha iyi anla ılması adına biatla ilgili yaptı ımız bu kısa
iz ahtan sonra imdi meselenin Hizmet hareketine bakan yönü
üz erinde durabiliriz. Ö ncelikle ifade etmek gerekir ki Hizmet
gönüllülerinin kayıtsız artsız "üstlerine " biat etti ini iddia eden
kimseler meselenin mahiyetinden habersizdirler. Bu tür iddialar,
iddia sahiplerinin Hizmet'i bilmediklerini gösterir. Zira Hizmet
99
gönüllülerini bir araya getiren ve bir arada tutan ba ne hiyerar ik bir
sistemdir ne emir-komuta zinciridir ne de binlerine verilen biat
sözüdür. Bilakis inanç, mefkûre ve gaye birli i onları bir arada
tutmakta ve ortak hedeflere yönlendirmektedir. Bunu, C uma veya
bayram nama zı kılmak için camide toplanan veya tavaf yapmak için
K âbe'nin etrafında halkalanan ya da hac menasikini yerine getirmek
için Arafat'ta duran insanların hâline benz etebiliriz. N asıl ki ortak
inançlar ve mü terek hedefler bu insanları bir araya getiriyor ve aynı
ibadetleri yaptırıyorsa, bir kısım ortak inanç ve ide aller de Hizmet
gönüllülerini bir araya getiriyor ve onların beraber hareket etmelerini
sa lıyor.
N edir bu ortak hedefler? Mesela H a zreti Pîr'in dile getirdi i üç
büyük hastalık olan cehalet, iftirak ve fakirlikle mücadele etmeksı
Hizmet gönüllüleri için çok önemli bir hedeftir. Nitekim bugüne kadar
Hizmet gönüllüleri cehaleti giderme adına ciddi bir ilim seferberli i
ba latmı ve imkânları el verdi ince yurtlar, dershaneler, etüt
merke zleri, okullar ve üniversiteler açmı ; insanlar arasındaki çatı ma
ve ihtilafları giderme adına sürekli sevgi demi , ho görü ve diyalog
fa aliyetleriyle herkesi kucaklamaya çalı mı ; bir kısım
organiz asyonlarla i adamlarına yardımcı olmaya ve muhtaçlara el
uz atmaya gayret etmi lerdir.
Bira z daha açacak olursak, insanları bir cema at veya hareket adı
altında bir araya getiren temel faktör, ortaya konulan fikir, dü ünce,
fa aliyet ve projelerin makuliyeti, bunların hem dinî kurallara hem de
z amanın artlarına uygunlu u ve aynı z amanda günümüz insanlarının
ihtiyaçlarına da cevap veriyor olmasıdır. Bu itibarladır ki yapılan
hizmetlerin devam ettirilmesi adına ne falana filana biat etmeye ne
de "falancı" "filancı" olmaya gerek yoktur. nsanların, salayı
duydu unda C uma nama zına ko maları, bayram sabahı oldu unda
bayram nama zında toplanmaları veya Zilhicce'nin dokuzuncu günü
geldi inde Arafat'a akın etmeleri gibi, hizmet adına ortaya konulan
dü ünce ve fa aliyetleri kendi ide al ve hedefleriyle uyumlu bulan
kimseler de hizmete ko maktadırlar.
F arklı bir ifadeyle insanlar, yapılan hizmetleri Kur'ânî makuliyet
çerçevesine uygun buldu undan, yürünen yolun P eygamber yolu
oldu una inandı ından, yapılan hizmetlerin birlik ve beraberli i, sulh
ve barı ı sa layaca ını dü ündü ünden bu i e destek vermektedir.
Dolayısıyla Hizmet hareketi içerisinde yukarıda bahsedildi i ekliyle
bir biat söz konusu de ildir. Nitekim B ediüz z aman H a zretleri de hiç
100
kimseden biat istememi , kendisiyle talebeleri arasındaki ili kinin
eyh-mürit ili kisi olmadı ını, bilakis bir karde lik ili kisinden ibaret
bulundu unu ifade etmi tir.32 Bu itibarla Hizmet hareketi içerisinde
ya ıyla, kıdemiyle, ilmiyle önde görünen her kim olursa olsun,
herhangi bir ahsa biatta bulunma söz konusu olama z.
101
dünyanın dört bir yanına da ılmı arkada ları dü ündü ümde
içimden u dü ünceler geçiyor: Ahirette kurtulur muyuz kurtulama z
mıyız bilemiyorum. Orada biz e hüsnü ehadette bulunma imkânı
verirler mi verme zler mi onu da bilemiyorum. F akat hiçbir z aman
Allah'ın rahmetinden de ümidimi kesmiyorum. E er orada bana böyle
bir imkân verilirse, " Allah'ım, ruh ve mânâ köklerimizden süzülüp
gelen de erleri duyurmak için dünyanın dört bir yanına da ılan
fedakâr insanlar için hüsnü ehadette bulunuyorum." derim.
Söyledi im gibi, bana onu dedirtirler mi dedirtme zler mi, ben o ufkun
insanı mıyım de il miyim, bunlar ancak Allah'ın bilece i eyler. F akat
hissiyatım bu yönde.
102
kalmaması, biz z at Allah R esûlü'nün temsiliyle tatbik sahasına
ta ınması çok önem arz ediyordu.
Bu açıdan bir insan, kendi dü üncesinin do rulu una ne kadar
inanırsa inansın e er isti arede ortaya çıkan a ırlıklı görü farklıysa
kendi görü ünden va zgeçebilmelidir. Zira do ruyu bulma mevzuunda
ceht ve gayret ortaya koyma tıpkı nama z kılma ve oruç tutma gibi
insana sevap ka z andırdı ı gibi, kendi görü ünden geriye dönebilme
de günahlara veya belalara sabretmede oldu u gibi negatif yönden
insana yine sevap ka z andırır. Ki inin aklına güvenmesi, her eyi
bildi ini z annetmesi ve kafasına göre hareket etmesi ise kaybettirici
hususlardır.
H atta insan, ya ı, tecrübesi, bilgisi veya bulundu u konum itibarıyla
ba kalarının kendisine saygı duyaca ı ve itira z etmekte zorlanaca ı
bir pozisyonda dursa bile, kendi fikirlerini asla ba kalarına dayatmaya
kalkmamalı, kendisine duyulan saygı ve güveni ba kaları üz erinde bir
baskı ve istibdat vesilesine dönü türmemelidir. F ikirlerini arz ederken
çok açık ve rahat olmalıdır. B eraber oldu u insanların
de erlendirmesine ehemmiyet vermelidir. Dü ünce ve kararlar,
onları ortaya atan kimsenin konumuna göre de il, do ruluk ve
makuliyetine göre de erlendirmeye alınmalıdır. Hiç üphesiz bütün
bunların eksiksiz olarak uygulamaya konulabilmesi de slâmî
terbiyenin tam olarak ha zmedilmesine ba lıdır.
N etice itibarıyla i lerin isti areyle yürüdü ü bir yerde hiçbir akıl
ba kası tarafından ipotek altına alınama z. K ararların alınmasında
herkesin fikrine müraca at edildi i bir yerde "kayıtsız artsız ita at"ten
bahsedileme z. Bilakis burada fikir ve dü ünce özgürlü ü vardır.