You are on page 1of 134

Table of Contents

1. HİZMET
2. HİZMET VE INSANİ MÜNASEBETLER
3. ZOR ZAMANLARDA HİZMET
4. HİZMETİN GAYESİ
5. HİZMETİN İLKE VE ESASLARI
6. BEŞ ESAS
7. ZAMANIN RUHUNA UYGUN HAREKET
8. MESAİ TANZİMİ VE İŞ BÖLÜMÜ
9. MANEVİYAT PROĞRAMLARI/ŞARJ OLMA
10. ARADIĞIMIZ HUZUR VE KENDIMIZI SORGULAMA
11. İDEAL İSTIŞARE
12. BÜYÜK BIR GÜNAH: GULÛL
13. EĞİTİM ÜZERİNE
14. ELEŞTİRİ VE TENKİTTE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN NOKTALAR
15. BİAT KÜLTÜRÜ
16. DÜNYEVİ NİMETLER KARŞISINDA DEĞİŞMEME
17. ŞEYTANIN OYUNLARI
18. SILA-İ RAHİM
19. HİCRET
20. TAYİN VE TAVZİFLER KARŞISINDA DOĞRU TAVIR

1
çizgide, hiç kimseyle
- -

Hizmet, sadece

- ç

- la-
duyurabiliriz, bunun derdiyle dertlenelim.

- üce ve daha
mukaddes bir vazife de bilmiyoruz. Bu vazife cennetlere tercih edilir. Birinin hidayetine vesile
-

2
ayemiz sadece ve sadece

Cenâb-
tur.

m - -kasr gelebilir; bence

-bir makama göre-

FARZLAR ÜSTÜ FARZ

fa

üstü farz vazifeyi kendi ünitesi içinde eda etmelidir. Evet, herkes, mevcûdiyetini muhafaza ile birlikte
zülf- an hizmet etmekle mükelleftir. Biz de kendine has ölçüleri içinde hizmet

Allah kimi dilerse onu hidâyet eder! Sûresi, 28/56)

-böyle de olsa bir ucundan tutmak ve ona sahip


3

3
-

salâtin ve selâm), 1 idir.

-
demektir.

- eleri, toplumu bölücü

ve bu sebeple günaha girmezler

1 Buhârî, 33; Müslim, -sahâbe 221.


4

4
bulunuyorum. Ben sadece

pâye ile birlikte ders


-müritlik, bir silsile hâlinde Efendimize (sallallahu aleyhi ve

ibadet ü tâat, evrâd ü ezkâ

gördükleri sözlerini ta

de bir araya geliyorlar; hiç kimse

ecekleri çok az bir

5
da tecavüzdür.

6 Back to Table of Contents


7
8
9
10
11
12
13
14 Back to Table of Contents
Z O R Z AMA NLA R D A H ZM E T

Ç oru: artların a ırla ması, baskı ve zulümlerin artması ba zı


^ kimselerde ümitsizlik hâsıl edebiliyor? Bu tür durumlarda
müstakim çizginin korunabilmesi adına yapılması gerekenler nelerdir?
C evap: Ö ncelikle bir hususu hatırlatmakta fayda görüyorum.
C ereyan eden hâdiselerin dı yüzlerine bakarak aldanmamak la zım.
B a zıları güçlerine, kuvvetlerine, tuttuklarını koparmalarına,
hâdiselerin lehlerinde cereyan etmesine bakarak aldanabilir, bununla
hedefledikleri eyleri elde edeceklerini z annedebilirler. O ysaki Alvar
mamı'nın ifadeleriyle nice serv-i revan canlar, nice gül yüzlü
sultanlar, nice Hüsrev gibi hanlar hiçbir ey yapamadan, maksutlarına
eremeden geldikleri gibi devrilip gitmi lerdir.us Ö te yandan, sıradan
insanlar gibi müteva zi ya ayan E bû Ubeyde, S a'd bn E bî V akkâs,
K a'kâ, T arık bn Ziyad gibi insanlar, yıkılma z z annedilen kaleleri
yıkmı , a ılma z denilen surları a mı , geçilme z bilinen yerleri geçmi
ve Allah'ın izni ve inayetiyle nice ba arılara imz a atmı lardır.

Kıymetler Üstü Kıymetlere Ula mak çin...


Meseleyi âyet-i kerimenin beyanına ba layacak olursak, Joi jJJ dU
jJ Jji ji 2ılj ilL " te bu Allah'ın bir fa zlıdır, ihsanıdır. O nu
diledi i kimselere verir. Allah, büyük lütuf sahibidir." ™ Bu açıdan
hakiki bir mü'min ne imkânların geni lemesi kar ısında küstahla ır ne
de artların zorla tı ı dönemlerde ümitsizli e dü er. N efis cümleden
edna; va zife cümleden âlâ. nsan kendisini küçük görebilir. Z ayıf ve
güçsüz oldu unu dü ünebilir. G erçekten öyle de olabilir. F akat
büyükler büyü ü Z ât-ı Zülcelal'e sı ındı ı ve güvendi i takdirde,
görenlerde hayret ve hayranlık duyguları uyaran nice büyük i ler
yapmaya muvaffak olur.
E fendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ifadeleriyle nice saçı ba ı

15
da ınık, kapı kapı kovulan insanlar vardır ki ellerini kaldırıp "Ya
R abbi!" dediklerinde elleri bo dönme zler.u? O nlara z avallı ve
derbeder na z arıyla bakabilirsiniz. N e var ki onlar, Allah katında çok
kıymetlidirler. Dı arıdan yıkılmaya yüz tutmu virane binalar gibi
görünseler de gerçekte içleri define doludur. Allah, z ayıf ve derbeder
görünen bu tür insanlara çok önemli misyonlar, a kın va zifeler
gördürür. Zira onlar, ciddi bir kalb saffetine sahiptir. Allah'a gönülden
teveccüh etmi lerdir. K endilerini sıfırlamı , üz erlerine bir çarpı
çekmi lerdir. O nların bu hususiyetleri C enâb-ı H akk'ın inayet ve
rahmetine önemli bir ça rı ve davetiye hükmüne geçmi ve Allah da
onları muvaffak kılmı tır.
te önemli olan da Allah'ın ho nutlu unu elde edebilmek, O'nun
rız asını ka z anabilmektir. K endi güç ve kuvvetinden teberri ederek
Allah'ın güç ve kuvvetine sı ınabilmektir. " B en ettim, ben yaptım,
ben plânladım, ben ba ardım." gibi irk kokan her türlü dü ünceden
uz ak durarak, elde edilen bütün ba arı ve muvaffakiyetleri Allah'a
verebilmektir. Meseleye böyle bakılırsa irke de girilmemi olur. Biz
kendimizi nefyetmedi imiz sürece hem bir kıymet-i harbiyeye
ula ama z hem de O'nu ispat edemeyiz. Bir mü'min yakinen bilmelidir
ki O ra zı olduktan sonra karıncalara kocaman kuleler yaptırır; ga z ap
ettiklerini de yerin dibine batırır.
E vet, sonsuz bir tanedir. O'nun yanında iz afi sonsuzlar yoktur.
Mutlak Sonsuz'un kar ısında birilerine ille de bir de er verecek, onlar
için bir kıymet-i harbiye biçeceksek, onlara dü en hisse "sıfırdır."
Allah ile insan arasındaki münasebet de sonsuz-sıfır münasebetidir.
F akat insan öyle bir sıfırdır ki lafz-ı celâlin " elif"i o sıfırın sol tarafına
kondu u z aman birdenbire 10 olur. D aha sonra koyaca ınız her sıfırla
onun kıymeti de artar. Dolayısıyla insanın tek ba ına bir z ati de eri
olmasa da, Allah'a dayandı ı takdirde kıymetler üstü kıymetlere
ula ır. Ö ncelikle herkesin kendi konumunu do ru takdir etmesi la zım.

Bugün Birilerine Y arın B a kalarına B ayram


kinci olarak, günümüzde Allah'a yürekten inanmı samimi insanlar;
ilhada, kibre ve hasede yenik dü en veya hiss-i rekabet ve tenafüsü
yanlı anlayan kimseler tarafından iç içe daireler hâlinde ku atılmı
olabilirler. F akat bu me um tabloya bakarken asla onun ilelebet
sürüp gidece i dü ünülmemelidir. Bu tablonun de i mesi ne
bütünüyle onların elindedir ne de inanmı gönüllerin; bilakis her ey

16
Allah'ın elindedir. Bir âyet-i kerimede öyle buyurur: llbj
'j " te biz u (z afer ve he zimet) günlerini insanlar arasında
nöbetle e döndürür dururuz." ™ Bugün birilerine bayram, yarın
ba kalarına. Bugün birilerine matem, yarın ba kalarına. Böyle bir lâhî
âdet, lâhî kanun söz konusu. Bunu de i tirmeye de kimsenin gücü
yetme z.
Bu sebeple, hâliha zırdaki mevcut durum gece karanlı ına benz er;
onun ilelebet sürüp gidece ini z annederek ümitsizli e kapılmamalı.
H er gecenin bir sabahı, her kı ın da bir baharı vardır. üphesiz ki
Allah, di ini sıkıp sabreden her kulunun yardımcısıdır. çinde
bulundukları duruma sabrederek âdeta "sabir" denilen çölün o z ehir
z emberek otunu yiyen sabır kahramanları, neticede in â allah eker
erbet yudumlayacaklardır.
G eceden sonra bir gündüzün gelece ine katiyen inanmanın
yanında, geceyi de gece olarak kabul edip mevcut durumda ne
yapılabilece inin hesabı yapılmalıdır. G eceyi olabildi ince kısaltma,
bir an önce sıçrayıp gündüz e geçme adına çareler dü ünülmelidir.
Zira gündüz yapılacak bir kısım i ler oldu u gibi, gecenin de kendisine
göre de erlendirilmesi gereken artları vardır. G erek gece gerekse
gündüz, yapılan plânlar sadece hâliha zırdaki durum na z ar-ı itibara
alınarak yapılmamalı; mutlaka istikbal de göz önünde
bulundurulmalıdır. Zira ne geceler ne de gündüzler devamlıdır.
G ündüzü ya ayanlar, bir gecenin gelece ini, geceyi ya ayanlar da
arkadan bir gündüzün gelece ini na z ardan dür etmemeli ve
adımlarını buna göre atmalıdırlar.
Diyelim ki apaydınlık bir gündüz ya ıyorsunuz. Adanmı gönüller
olarak ruhunuzun ilhamlarını dünyanın dört bir yanına duyurma
istikametinde pürne e, ferih fahur ko turuyorsunuz. H er yerde
pa z arlar, panayırlar kuruyor ve siz e ait de erleri te hir ediyorsunuz.
B a kaları hür iradeleriyle bunları kabul eder etme z, ayrı mesele.
F akat siz, bunu bir va zife telakki ediyor ve bu va zifeyi yapmadı ınız
takdirde Allah'ın hesap soraca ından korkuyorsunuz. Bunları
yaparken, mutlaka gündüzü takip edecek bir gece için de
plânlarınızın, stratejilerinizin olması la zım. Zira dünya kuruldu u
günden beri insanlık âleminde mütemerritler, z alimler, mülhitler hiç
eksik olmamı tır. Bu tür insanların pusularını kurup bir yerlerde ha zır
bekledi ini ve fırsat ellerine geçer geçme z hücuma kalkı acaklarını
unutmamalısınız. Böylelikle ne gündüzün aydınlı ına aldanıp ferih
fahur ya arsınız; ne de gecenin karanlı ına takılıp paniklersiniz.

17
C enâb-ı H ak nama z, oruç, hac, z ekât ve kurban gibi ibadet ü
ta atlerimizi bile belirli bir takvime ba lamı tır. Bir Müslümanın günün
hangi sa at diliminde hangi nama zı kılaca ı bellidir. F ecir vaktinde
sabah nama zı, gün içinde ö le ve ikindi nama zları, güne battıktan
sonra da sırasıyla ak am ve yatsı nama zları kılınır. H atta teheccüt,
ku luk ve evvabin gibi nafile nama zların dahi gün içerisinde hangi
vakitlerde kılınaca ı tayin edilmi tir. N asıl ki Allah T e âlâ bizim
yıllarımızı, aylarımızı ve günlerimizi böyle bir takvime ba lamı tır.
Aynen bunun gibi bizim de içinde ya adı ımız z aman diliminin
artlarına göre yapılması gereken va zifeleri çok iyi tayin etmemiz
gerekir. Bu konuda her mü'min, "think tank" kurulu larında, strateji
merke zlerinde çalı an uzmanlar gibi hareket etmelidir. B a ta
kendisinin ve ailesinin hayatını, sonrasında da içinde bulundu u
heyet-i âliye içerisinde nasıl bir va zife eda edece ini çok iyi
plânlamalıdır. Allah'ın kendisine ihsan etti i aklı, mantı ı,
muhakemeyi çok iyi i letmelidir. leriye yönelik plânları, projeleri
olmalıdır. Sürekli topluma ve insanlı a faydalı olacak bir eyler
üretmelidir. Kısaca her daim fa aliyet içerisinde olmalıdır. Aksi
takdirde i lemeyen aletler gibi paslanır, küflenir ve i e yarama z hâle
gelir.

Durmamanın Sırrını K e fetme


Ö te yandan içinde ya anılan z amanın artları her ne olursa olsun,
durmamanın sırrını ke fetmek gerek. Sürekli, " imdi ne yapılır?"
diyerek do ru hareket stratejisini belirlemek çok önemlidir. ster
a a ı do ru inilsin, ister sarp yoku lar çıkılsın, önemli olan, hiç
durmadan hâle uygun hareket edebilmektir. B a z en olur S afa-Merve
tepeleri arasında yapılan say'in bir kısmında oldu u gibi "hervele "
yaparsınız; ko turur durursunuz. B a z en de sa'yin geri kalan kısmında
oldu u gibi a ır adımlarla yolunuz a devam edersiniz. E er
izdihamdan ötürü yolunuz a devam edemeyecek olursanız bu defa da
yerinizde zıplamaya ba larsınız. F akat durma zsınız.
Durursanız, dökülürsünüz. H areketinizi kaybetti iniz anda yere
kapaklanırsınız. Ciddi bir ca zibe kuvvetine kapılır ve sürtünmeden
dolayı a ınmaya ba larsınız. Gidece iniz yere varana kadar da
meteorlar gibi eriyip yok olursunuz. F akat hiç durma z, varlıkla ahenk
içinde hareket eder, gece demeden gündüz demeden bulundu unuz
yerde sürekli dönüp durursanız, canlılı ınızı devam ettirirsiniz. Bu,
Allah'ın kâinat kitabına koydu u bir kanundur. nsan da bir yönüyle

18
fizik âleminin kanunlarına tâbidir.
H âsıl-ı kelam, e er hareket etmeye, i lemeye devam ederseniz
Allah'ın izniyle hep dimdik kalırsınız. K endinizi ümitsizli e, tembelli e,
rahat ve rehavete salar ve dura anla ırsanız dökülür yollarda
kalırsınız. T arihe bir göz atacak olursanız, bunun onlarca misalini
görebilirsiniz. N e z aman toplumlar ve devletler dura anlık
dönemlerine girmi , saraylarda vakit geçirmeye ba lamı , kendilerini
rahat ve rehavete salmı larsa, tarihin sayfalarından silinip
gitmi lerdir. H eyecan ve safiyetlerini koruyan, sa'y ve gayretleriyle bir
ca zibe merke zi olu turan toplumlar ise kendileri ayakta kaldıkları gibi
daha küçük ve z ayıf yapıları da yanlarına çekmi lerdir.

ıısH âce Muhammed Lutfi, Hulasatü'l-hakayık, s. 291.


ııe H adîd sûresi, 57/21.
iv Bkz.: Müslim, cennet 46-48; Tirmizî, menâkıb 54.
usÂl-i imrân sûresi, 3/140.

19
Back to Table of Contents
1.

-i hayal bilmiyoruz. O hedefe


-

bunu az görürler. Bu gaye- -

20
KULLUKTA EN ÖNEMLI MERTEBE

- -
(Fecr Sûresi, 89/27, 28) buyurarak buna

Bediüzzaman Hazretleri, Cenâb- enelik

- dünyada
-

-
(Tevbe Sûresi, 9/72) âyetiyle ifade edilir. Mesele gidip Hak

-
cehennemden korkup da ibadet edene - ; cennet arzusuyla ibadet edene
- -lezzet=lezzetin
eder.

-
-

21
lâflar etmesinden, -hadisin ifadesiyle- - 2

bizi

2.

- - - bütün sinelerde

duy

durmayacak ve

- -

2 Müsned 1/289)
9

22
-
buyu

e adalet

3.

har
-

denir.

bilhassa günümüzde-

10

23
-

-u
- nehy-
- - -i
- -

amel ve ibadet cehd ü

- -
dokunmaz.

ALLAHIM, BIZI TAKLITTEN KURTAR!

- - ve
-
k

fiilleri kendine mâl eder, -

11

24
ve inanç sistemini yeni

Nitekim, taklîdin hüküm

- -
takdirde Allah korusun- her an

12

25 Back to Table of Contents


A.

1.

- -Beyân ve Sünnet-
kaynakta imana ve ibadete dair

- -

merkezde ise ve bü
muhafaza edersiniz.

lsun.

Ancak hizmet-

13

26
söylemesi elbet

linmesi gerekir. Sonra da


sahabe, tâbiîn ve müctehidîn-

-orta üzerinde söz söylenecek

men ulu-

koymaktan çekinmemesi gerekir. Çünkü muhatap


gibi bir ibadetimizi gizli-

in

belirlememek gerekir. Bunun yerine, hem din-


ilebilir. Ehli ile
14

27
- - affa mazhar
olur.

gününü vesil

neticede, Allah korusun

2. SÜNNET-

Sünnet- evzuu, elimizdeki pek çok kitapta özellikle

-i

kutlu düstur ve
prensiplerin, Sünnet-

-i Se

etmek üzere

3 Yan

3 Buhârî, rikak 38.


15

28
alâküllihâl

-
Cenâb-

-i Seniyye

Sünnet-i
4 ister farz, ister vacip olsun bütün erkân-

-
-
5
öyleleri var
-

Evet, Sünnet-

gibi kabul edilmemektedir; zira böyle bi

4 Taberânî, el- -Evsat 5/315.


5 Ebû Nuaym, -Evliyâ 8/200.
16

29
vvelâ bu yolda bizi kaim ve daim

3.

Resûl-

en seçkin ve faziletlileri olma pâyesini kazanan Ashâb-


-
-i nübüvvet (peygamber -

- inin mevzuu
Cenâb-

-
-
ve gayret göstermi

-
- -
-i Ekrem Ef -i

içinde en -

r. Yeme-içme, oturup-
-

17

30
EN BÜYÜK VELILIK

-i
-i nübüvvetten gelen bir velâyettir. Onlar için, seyr ü sülûk
-
-

keramet türünden harikalar da çok az görülür.

ir yana, ibadetleri, sâlih amelleri ve dine hizmetleri


mukabilinde dünyevî-

SOHBET VE HIZMET

-i Cânan ve hizmet-
örgülenmesidir. Evet, Ashâb- -i Ekrem
-

mkün
-

18

31
ve onunla diz dize gelmeden teneffüs
-Enbiyâ

bulunamaz.

B.

1.

olur. Her

söz konusu olamaz.

19

32
Cenâb- - - tme,

inde hareket etme, üzerinde

-
Hatta bazen insan,

-
-

-
-i mevtle

söylenebilir. Evet, bu arzu ve duygular ara-

yorgunluktur.

Böyle ara-
verilemez. Aksine bunu

20

33
hüsnüzanda bulunuruz. Zaten bunlar riya için y

ki

- -
ksa-

2.

- - -

insanlarla olan

hafaza eden, sözünün eri ve güven timsali

21

34
- -
-

k
-

Selef-
zikretmeleri çok mâ

dâkat ve

- 6 derken bu hususa dikkat

sine inanacak, hangisini esas


-
gidilecek insanlar olamazlar.

6 - z s.82.
22

35
-
ürünleridir. Habîb-

yalana hiç al
kestirmeden
gösteriyorsa onu tam

onu namusumuz gibi korumaya mecburuz.

7 Buhârî, edeb 69; Müslim, birr 103-105.


23

36 Back to Table of Contents


AS

-i mübin-

edilir:

- -

Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-

sebep ve illeti) emr- -

-i mutlak içinde hareket etmelidir. Nihayetinde ise bütün bu

r.

olsa gerek, Hz. Pîr,

-i acz-

Fakr- - - -

Yani insan öncelikle kendis

ik ve
-

24

37
1. ACZ VE FAKR

Allah ka
-
- bir hiç bilmesi, her zaman

yetersiz görmesi ve sadece ilahî rahmete itimad etmesidir.

ve kuvvetiyle en küçük bir zaferi bile elde

yer vermez, ellerine geçene sevinmez, ellerinden kaybolup gidene de üzülmezler. Böylelerinin derdi-

ale edip by-

25

38
tahdis-
- - budur. Yoksa

-i istinat ve nokta-i istimdat tam duyulup hissedilecek ve böylece

TEVAZU VE MAHVIYET

hep bir

tepetaklak

8 Müslim, salât 215.


26

39
-

ilen

beklemelidirler.

d -benân (parmakla

demektir. Bir lutf-u ilâhî olan

Âdet-

tikametinde

27

40
viyet, tevazu ve hacaletimizi daha da

Ortaya konulan hizmetler


vifak ve ittifaka vermelidir. Cenâb-

-i ilâhînin en büyük vesilesidir.

(Enfâl Sûresi, 8/63) âyet-i kerimesinin de

kötü, en çirkin gibi görünen durumlarda bile Cenâb- -

-
birbirin

28

41
- -

duyguyu

1. Ameliyat-

- -benli olma ve her gün Azrail ile


-
-

29

42
4. Bizi her zaman metafizik gerilim içinde tutacak kitaplar okuma. -

Evet, bu sayede insan, hizmet etme

-
hamle ve aksiyonunu bereketlendirir.

(Âl- -
(sallallahu aleyhi ve sellem) ve selef-
- bir önemli faktördür. Kalbin

7. Formatla oynama. rme gibi çok

sebebiyet verir.

8. Geziler tertip etme. ülkede

30

43
-

gerektirir.
-

NIMETIN FARKINA VARMA

lütuftan daha büyük bir lütuf varsa o da bu lutfun vicdanda sezilmesi, duy

-
- -

duygu-
anlayabilirdiniz.

olunursa Cenâb-
at bununla birlikte Allah (celle
celâluhu),
(
31

44
kasemde bulunarak bu hakikati dile getirmektedir. Âyet-

9
hadis-

ürde

-içme gib

- en gelen nimetler
-
-

AT

9 Tirmizî, birr 35; Ebû Dâvûd, edeb 12.


32

45
buyuran Hazret-

üzere Cenâb- - -
kendi
10

titremesini

böylece

ebedî azaptan kurtar

10 Buhârî, edeb 19; Müslim, tevbe 17-21.


33

46
iman hizmetine gönül verenler için çok önemlidir.

Sâfi, garaz - -

5. TEFEKKÜR

denk ibadet yoktur; öyle ise gelin Cenâb-


zinhâr Zât- 11

âyât- -
tabiriyle-

11 Taberânî, el- -evsat 6/250; - el-Azame 1/216; Beyhakî, -iman 1/136.


34

47
hadis-

öklerin ve yerin

Âl- -

okumaya gelen Hazreti Bilal kendisine,


-
buyurdu.12

tefekkürü sadece Cenâb- müle

-i mübîn-
bunun önündeki gaileleri bertaraf etme.. o gailelerin ber

ÂFÂKÎ VE ENFÜSÎ TEFEKKÜR

da â

12 es-Sahih 2/387.
35

48
verir.

(Âl- 3/190) der.


Keza,

88/17-

kküre yönlendirilir

- ao
-i ilâhiye belirir, derken zevk-

halde bu türlü bir tefekkürden mahrum kimse

36

49 Back to Table of Contents


ZAMANIN RUHUNA UYGUN HAREKET

- -

zo

decek, derince ve çok buudlu bir

bizim

ZAMAN BIR BÜYÜK MÜFESSIRDIR

37

50
-

etmemiz gerekiyor. -

tedir. Bugün

pencereden baka

Madem Muallim-i Ezelî ve

13 ifadesi de bu
getirmektedir.

13 Bediüzzaman Said Nursi, Münazarât s.32.


38

51
lâde dikkat etme mecburiyetindeyiz.

-i ilâhînin en

un aleyhinde

çerçeve içinde yapmaya me

uyu

39

52 Back to Table of Contents


etmektedir. Bir hadis-

bir fizibilit

Bu a

YIRMI DÖRT SAATIN PLÂNLANMASI

-
kitap

bile bu tanzimin içinde mütalâa edilebilir. Meselâ yemek için yirmi dakika yeterliyse bununla iktifa

SÖZ VERIRKEN DIKKAT!

40

53
söylemek z

orada olmaya

beklemelidir.

-i ciddiyetle bir
yere not edilmeli ve mesele, - -i selim ve
kalb-
a cevap verir, bir

MESAI TANZIMI

-
aleyhi ve sellem), yiyip içmeden kendilerini gece-

hak 14

- -dost, çoluk-
iri ihmale gelmez. O hâlde her hak

halledilebilir.

-
-

14 Buhârî, edeb 86; savm 51, teheccüd 15; Tirmizî, zühd 64.
41

54
Özellikle günümüzde,

edirler.

-
aleyhi ve s

42

55 Back to Table of Contents


dikkat edilmelidir?

mecburdur. Evet,

ve sellem), toplumun içinde durup insanlardan gelen eziyetlere

bize göre daimî halvet ve uzlet, toplumdan ve toplum içinde eda edilecek vazifelerden kaçma
de
olma ve

Ne var ki, ulvî bir gaye için toplum içinde bulunurken


-i

gözle ,
.

mekâna çekilme ve orada doya doya oksijen soluklama

santimi zayi edilmeksizin


, disiplinli okuma faaliyetleriyle mamur hâle getirilmeli ve evrad ü ezkârla ihya
43

56
-
.

güç
-

-i keri

-
sezilmektedir. Yani Allah (celle celâluhu) â

Fakat bu tür beraberliklerde zihinler kitap okumaya, kalbler evrad ü

girilmemelidir.

her gece
onlar için teklif-
Ancak büy

, hepimiz âdeta

44

57
( )

45

58 Back to Table of Contents


KENDIMIZI SORGULAMA

-
kaynaklanan bu huzursuzluklar zamanla içtimaî müesseselere de aksediyor ve bu durum, toplumda
plardan meydana gelen ve

aileden kaynaklanan bir durum o -i Kâinat Efendimiz (sallallâhu


-kelim olan bir sözlerinde bu durumu ne güzel özetler. O buyuruyor ki;
15[1] süt;

, toplumu meydana getiren fertler


olarak hepimiz, ;
.

Meselâ toplumdaki belli problemleri halletmenin önemli bir yolu, bir kurum veya

onlara hizmet edendir 16[2] hadis-

ille- -
17[3] 18[4]
-

15[1] el-Beyhakî, -îmân 6/22; el-Kudâî, - 1/336.

16[2] Hatîb el- 10/187; ed-Deylemî, el-Müsned 2/324.

17[3] et-Taberî, - s.87; es-Safedî, el- -vefeyât 1/72.

18[4] Bkz.: Ahzâb sûresi, 33/21.


46

59
bulunarak bir . idareci
ya

etmek de öyle çok kolay olmayacakt


benlik ve enaniyet hâkimdir.

çevre

görülecektir.

onlara yol göstermektir. Bu durumu ifade sadedinde Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem)

19[5] -i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)

u olmayan kimseler

dedi

19[5] Tirmizî, birr 15; Ebû Dâvûd, edeb el-Müsned 2/185, 222, 4/358.
47

60
kazadaki kaymakamdan bir vilâyetteki valiye, hatta bir devleti idare eden insana kadar idareci

-u risalet-penahiye gelerek bir

selle
getirtiyor.20[6]
re edeyim derken, onlar sizi idare ederler.
elde

döner ve bir gün bütün

diyebilmelisiniz. Sizin bir baba

yuvada, sokakta,

. Fakat
rken böyle bir problemle

20[6] Müslim, fezâil 76; Ebû Dâvûd, edeb zühd 16.


48

61
21[7] -

22[8] Bizim için ashab-

ü vesselâm)
23[9] Çünkü O Rehber-i Küll,
Mükteda-

- -i

bizi çek

Acaba

21[7] Bkz.: Buhârî, cihâd 52, 61, 97, 167, 54; Müslim, cihâd 78-80.

22[8] Tevbe sûresi, 9/25.

23[9] Bkz.: et-Taberânî, el- -kebîr et- -kübrâ 2/151-149.


49

62
a müsaade etmeyen,

bir yönüyle hasta

-i ruhiyeyi göz

24[10] deyip

. Mektep o duygu

ülfet

birbirimize

n olunan o hâli niye

24[10] Bkz.: Bediüzzaman, Mektubat s.66-67


50

63
-i teessüfle itiraf etmeliyim
Rabbime hamd olsun ki, hemen kendi içime dönerek:

Bu a

25[11] Böylece hem muhatap rencide edilmiyor, hem de

rde

51

64 Back to Table of Contents


nedir?

Cevap: -

-i

26[1]
beyan-

27[2]

-i kerime Uhud
-
-
sav -

-
- -

26[1]
27[2] Âl-
52

65
Bu âyet-i kerimede Cenab- n rahmeti sebebiyledir ki, Sen onlara

kavl-
-i kerimey -i Edibim! Sen zaten

. Ey Habib-i

-i

sözleri
-

-i Ekmel olan Allah Resûlü

olan ümmetine yol gösteriyor ve lisan-

olsa kendileri

53

66
sellem), mutlak mânâda 28[3]

gerekmektedir.

Öncelikle bir ferdin kendi ka

akl- -i selim ve kalb-i selimin


çerçevesini belirlemeli,

ne sunulan teklif ve fikirler hüsnükabul görmezse, insan


diyebilmeli ve

zakeredir. Münazara ve

naz
. Zira müsademe-i efkârdan bârika-i hakikat tecelli eder.

28[3] et-Taberânî, el- -kebîr 6/365.


54

67
***

29[4]

tercih edilebiliyorsa ve Cenab-

demektir.

29[4] Zilzâl sûresi, 99/7-8.


55

68
bulunur. Böylece onlar

Konuyla ilgili bir misal

-i
kiram

- kadar feyz ve

i görülürdü.

sözleriyle ifade

- üvvette, Zât-

Nebiyy-

56

69
mecliste yine bir sahabî efendimize

iyor. Bu
-

istifade edilmesi mümkün olmuyor.

Hâlbuki

olup olmad
57

70
ince sonradan onu kabul

herkes ondan istifade etsin.

rlerse

an dönmesini bilmeli ve bu konuda çok rahat

dedikodulara girilmesine s

söylemelidirler.

Yani

58

71
59

72 Back to Table of Contents


Soru: Âl-

-
konusu âyet-i

gelir.

Âyet-

e Hazreti Salih, ne Hazreti

-i mübarekenin en münevver

konumu

60

73
(aleyhi elfü elfi salâtin ve

Âyet-
belki ekseriyeti
Resûl-

-i kerime beli -i hassasiyetle


-

- iyyelerini çok engin ve derince


-i hassasiyetle dikkat
ediyordu.

Gayr-

Âyet-

tahsisât-

hukukuna tecavüz ediyor demektir.

- -i kerimeye göre madem

si takdirde âyet-
-i
kerimeye, Allah (celle celâluhu) enbiya- -
akabiliriz. Nitekim Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu âyet-i kerimenin tefsiri,
- -

61

74
- -Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) hadis- fin

Âyet- Sonra her nefse


kazand
-

Çünkü bu müesseseleri yap

-i

çatlama ol

62

75
edilen bu

çer

hafizanallah

Topluma Hesap Verme Ahlâk ve Disiplini

-i kerimeye göre sizin mi

63

76
isafir

Kim bilir onu da ne


zorluklarla kabul ettirdi. Daha sonra ona bir iftar vaktinde çorba ve komposto getirdim. O, çorbadan

o
kemal-

To

bir durumdur.

- - -i Sahiha, Din-i
Mübin-

Ruh- l-

davranmak mecburiyetindeyiz.

Bunun için ben 40-

Allah uzun ömür versin bu hâl üzere


Rabbim muhafaza buyursun
64

77
r. Mesela Üstad Hazretleri, bir yerde, bir taburun zaferine terettüp eden ganimetin o

45 Âl-

46 Bkz.: Buhârî, cihâd 189, hums 8; Müslim, îmân 182, cihâd 32.

47 Bkz.: es-Suyûtî, el-Hâvî 1/325; el-Halebî, es- -Halebiyye 1/240.

48 Bkz.: es- - -beyân 3/196; el- -tenzîl 1/366; ez- -

50 Buhârî, cihâd 189; Müslim, imâret 24.

51 Zilzâl sûresi, 99/8.

65

78 Back to Table of Contents


1. BESLENME KAYNAKLARIMIZ

-i hayal
mânâda
koridoru haline çevirecek ve
en zulmetli

mutlaka kitap okumak mecburiyetindedir.

destekleyici mâhiyette
ondaki gerilim daha da

anç

rlamak

-i Ekrem

demektir. Zira biz, talim ve terbiye gibi temel bir meselede, Rehber-
-

66

79
boyunca selef-

önce tefsirde,

-
-

1.

- -
-i
-

n kültür

67

80
Gönülde Allah sevgisini

mânevî bir ölümdür. Â

-
- ilgisidir.

-
(Âl-

68

81
âyât-

ve haber-

-i mütevatirden çok iyi istifade eden

dünyevî hiç

DININ

-
fünûn-u medeniye ihmal edilmemelidir. O, talebenin himmetinin ancak bu ikisinin bir araya

69

82
-
buçuk fizik, kimya, riyaziye

-Suûd

sonra da devam edecektir.

Bu sebeple diyoruz ki Cenâb-


s

70

83
Biraz daha açacak olurs -bugünü bir arada görebilecek..

e psiko-sosyolojinin
hata ve sevap -

hikmet-

ihtiyaç var.

her ünitesinde sürekli üzerinde durulan gündemin birinci maddesi konumuna yükseltmek.. tenasüb-i
illiyet prensibine göre sebep-
-

4. KALB-

derken, Üstad ise - -u

71

84
bir

Tarihte, takva ile fünûn-

dönemde fünûn-

YETER BU KADAR AYRILIK

Üstad Hazretleri sürekli kalb- bu ikisini


- izdivaç demeyi tercih ettim
-u medeniye ile kalbin nuru olan ulûm-u

Fünûn- -u diniyeyi

idareci ve siya -u
medeniye denen bütün medenî ilimlere bu nazarla bakmak mümkündür.

-u medeniyede terakki ancak ulûm-


müspet ilimlerde ilerle

72

85
AÇILACAK YENI UFUKLAR

beklemek -er ya da geç-

Binaenaleyh bugün din ile ilmi

hissettirece

73

86 Back to Table of Contents


ELE T R VE TENK TTE D KKAT
E D LM E S G E R E K E N N O K T ALA R

Ç oru: Ele tiri yapan ve kendisine ele tiri yöneltilen kimseler


nelere dikkat etmelidir? Dinde çok önem verilen insaflı ve
hakperest olmanın önündeki engeller nelerdir?
C evap: Kritik etme, tenkitte bulunma gibi kelimelerle de ifade
etti imiz ele tiri, herhangi bir ahsın veya grubun ortaya koydu u i ,
tavır, davranı ve sözlerin gözden geçirilip eksikliklerinin ortaya
dökülmesi demektir. E le tiri, usûl ve üsluba dikkat ederek ortaya
konuldu unda bir kısım hataların düz eltilmesinde ve eksikliklerin
telafi edilmesinde önemli bir faktördür. Buna mukabil olumsuz ve
yıkıcı bir tarzda yapılan ele tiri ise problemi daha da büyütecek,
tahribatı daha da derinle tirecektir. F arklı bir tabirle insanların kuvve-
i maneviyesini kıracak bir üslup kullanma, onları ümitsizli e
dü ürecek ve aktivitelerinden geri bırakacak ölçüde sorgulamalara
girme veya her eyi kökünden nefyedecek ekilde genellemelere
gitme matlup bir ele tiri tarzı de ildir. Dolayısıyla ele tiri, körü
körüne itira z etme, sırf muhalefet etmek için demagoji ve mugalataya
ba vurma, kar ı tarafı karalama veya yerme gibi davranı lardan
farklıdır.

slâmî Kültürde Ele tiri


slâm tarihine göz atacak olursak, vahyin ba langıcından itibaren
farklı ekil ve kalıplarda ele tirinin varlı ını devam ettirdi i
görülecektir. Mesela sahih hadisleri, uydurma olanlardan ayırma
adına ortaya konmu çok önemli birer disiplin olan metin ve senet
tenkidine bu gözle bakabiliriz. slâm âlimleri, tenkidi bir filtre olarak
kullanmak suretiyle uydurma bir kısım sözlerin P eygamber

87
E fendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözleri içine karı tırılmasının
önüne geçmi lerdir. O nlar, hadis ravilerini, rivayet edilen hadis
metinlerini, metinlerle ilgili yapılan yorum ve erhleri vs. çok ciddi
sorgulamak suretiyle sahte ve yanlı söz ve yorumların dinin dı ında
kalmasını sa lamı lardır.
Malum oldu u üz ere Kur'ân'ın tamamı mütevatiren nakledilmi tir.
Bu yönüyle bütün âyetlerin sübutu kat'idir. F akat bir kısım âyet
lafızlarının delâlet etti i mânâlar kat'i olsa da, bir kısmı da z annîdir
(lafzın mânâya delâletinde kesinlik yoktur). Bunların mânâsının do ru
tespit edilmesi adına bütün ihtimaller de erlendirilmi , ortaya
konulan her türlü tefsir ve tevil gözden geçirilmi , yapılan ciddi
sorgulamalarla en do ru hükümlere ula ılmak istenmi tir. Bu itibarla
lafzın delâlet etti i do ru mânânın bulunması adına âyetler bile böyle
bir sorgulama ve kriti e tâbi tutulmu tur.
Ulema, hadis nakleden ravilerin veya din hakkında konu an
âlimlerin tenkit edilmesinin gıybet, suiz an ve tecessüs (insanların gizli
hâllerini ara tırma) gibi günahlara sebebiyet verebilece inin farkında
olsalar ve bu tür günahlara girmekten çok korksalar da dinin
muhafa z ası adına bunu yapmı lardır. H adis ilminin dev imamlarından
ube bn H accac, senet kriti i yapmadan önce, " G el Allah rız ası için
bira z gıybet (!) edelim."i3 diyerek meselenin hassasiyetine ve
inceli ine dikkat çekmi tir. O nlar, din adına konu uldu u veya
E fendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) hadis isnat edildi i bir yerde
susmayı do ru bulmamı lardır. Zira bu, dinde bir kısım çatlama ve
kırılmalara sebebiyet verirdi.
Aynı ekilde kar ılıklı fikir te atisi içerisinde farklı konuların ele
alındı ı müna z ara ilmi geli tirilmi tir. Müna z ara esnasında ortaya
konulan farklı fikirler tartı ılmı , tenkide tâbi tutulmu ve neticede
hakikate ula maya gayret edilmi tir. K ar ılıklı yapılan müz akerelerin
hedefine ula ması ve hakikatin ayan beyan ortaya çıkması adına da
müna z ara adabı üz erinde durulmu tur.
S elefin ortaya koymu oldu u bütün bu gayretler takdir
edilmeyecek gibi de ildir. Allah'a binlerce hamd ü sena olsun ki böyle
seleflerimiz var. Zira onlar Kur'ân, hadis ve di er ilimlere dair ortaya
koymu oldukları ola anüstü gayretlerle slâm'ı muhafa z a etmi , bizi
Allah'a ve P eygamber'e ula tıran yollar açmı ve bu yollarda
patikalara sapmadan do ru bir ekilde yürüyebilmemiz için biz e
rehberlik yapmı lardır. O nların âlemine girmeden, inceden inceye
hayatları tetkik edilmeden kıymetleri bilineme z. O nlar âdeta bir

88
melekler toplulu udur.

E le tiride nsaflı Olma


S elef, tenkit sistemini ve müna z ara ilmini geli tirirken insaflı
olmaya çok önem vermi ; ele tirilerinde haklı çıkmaktan ziyade
hakkın ortaya çıkmasını esas almı tır. H atta müna z arada hakkın kendi
elinde ortaya çıkmasından memnun olan ki inin insafsız oldu unu
ifade etmi tir. Di er taraftan, müna z arada haklı çıkan ve ka z anan bir
insan gerçekte hiçbir ey ka z anmamı tır. K aybeden ise yeni bir ey
ö renmi olur.
H a zreti Ö mer'le ilgili nakledilen u hâdise bu konuda güz el bir
misaldir. H a zreti Ö mer, halife oldu u dönemde hutbe verirken
meseleyi evlili e getirir. E vlili i kolayla tırma adına bir kısım
stratejilerden bahseder. Bunlardan birisi olarak da mehirlerin
herkesin kaldırabilece i bir seviyeye indirilmesi gerekti ini ifade eder.
Aslında H a zreti Ö mer'in bu yakla ımı oldukça makuldür. F akat arka
taraftaki maksurede oturan ya lı bir kadın perdeyi sıyırır ve bu
görü ün Kur'ân'a mı dayandı ını yoksa kendi görü ü mü oldu unu
sorar ve arkasından, " E inizden ayrılıp da yerine ba ka biriyle
evlenmek isterseniz, ayrıldı ınız hanıma yüklerle mehir vermi olsanız
da içinden ufak bir ey bile almayın."u âyetini hatırlatarak H a zreti
Ö mer'in görü üne itira z eder. Bunun üz erine H a zreti Ö mer, " H erkes
Ö mer'den daha akıllı!" eklinde mukabelede bulunur.ıs
Ma alesef günümüzde hem televizyonlarda tartı ma adıyla yapılan
programlar hem siyasilerin birbirlerine kar ı tavır ve davranı ları hem
de benlik ve enaniyetin çok ileri gitti i modern kültür bizim
dü üncelerimizi, a zımızı ve üslubumuzu çok bozdu. Bizleri saldırgan
birer yaratık hâline getirdi. nsanlıktan ve hakperestlikten
uz akla tırdı. G ünümüz insanı birbiriyle konu urken, tartı ırken veya
birbirini ele tirirken hak ve hakikatin ortaya çıkmasına de il, kendi
dediklerini kar ı tarafa kabul ettirmeye çalı ıyor. H erkes haklı çıkma,
sözünü geçirme, alkı lanma ve takdir edilme derdinde. Durum böyle
olunca da ele tiriler faydadan çok z arar veriyor.

nsanda Körlük H âsıl E den F aktörler


Hiç üphesiz insanın hak ve hakikat arayı ında objektif olmasının,
ele tiri ve tenkitlerinde insaflı hareket etmesinin önüne geçen bir
kısım körlükler vardır. Bunlardan birisine maruz kalan bir insan,
gerçe i göremeyebilir veya oldu undan farklı görebilir. Bu yüzden de

89
çok defa aka kara, karaya da ak der. V eya e riyi do ru, do ruyu da
e ri olarak görür.
Mesela insanda körlük hâsıl eden faktörlerden birisi
öhretperestliktir. Bir insanın davranı larını ne ölçüde öhret tutkusu
ekillendiriyorsa, onun bakı ı o ölçüde daralacaktır. Zira böyle
birisinin, sadece kendisini arzu etti i öhret ufkuna ula tıracak eyler
dikkatini çekecektir. O, daha ziyade öhrete ula aca ı vasıtalarla
ilgilenecek ve onunla ilgili argümanları görecektir. Dolayısıyla böyle
bir ki i ba zı meselelerde objektifli ini korusa da umumi mânâda
objektif olamayacaktır.
Aynı ekilde bir ki inin sadece kendi istikbal ve çıkarlarını
dü ünmesi de onu bakar kör kılar. Zira gözünü müdürlük,
müste arlık, vekillik ve bakanlık gibi makamlara dikmi bir insanın
umumi anlamda do ru dü ünmesi ve do ru de erlendirmeler
yapması çok zordur. Ç ünkü böyle bir ki inin mülâha z aları hep arzu
etti i hedeflere göre ekillenecektir. Bir kısım do rular bile onun
dü üncelerinde çizgi kaymasına maruz kalacaktır. Zira o, iyi bir
Müslüman olsa ve sa lam bir muhakemeye sahip bulunsa bile ele
aldı ı meseleleri farklı bir yörüngeye çekerek de erlendirecektir.
Körü körüne bir ideolojiye sahip olma da insanda körlük hâsıl eden
faktörlerden bir di eridir. E vet, bir ideolojiye körü körüne ba lanan
bir insanın do ru görmesi ve objektif olması çok zordur. H angi
ideolojiye ba lanmı olursa olsun bu türden insanlar, ele aldıkları
meseleleri kendi belirledikleri do rular açısından
de erlendireceklerinden çok defa insanları yanıltırlar. Ç ünkü kendi
do rularını topluma da dayatmak isterler. Bu yüzden de çok defa
toplumda bir kısım çatlamalara, yarılmalara, patlamalara yani gayr-i
tabiî bir kısım de i imlere sebebiyet verirler.
T arafgirli in, aidiyet mülâha z asının ve cema at enaniyetinin de
önemli bir körlük sebebi oldu unu ifade etmek gerekir. K endi
me rebini hâkim kılmaya ve kendi dü üncesine göre bir yere varmaya
çalı an insanlar da görmeleri gerekli olan eyleri objektif bir ekilde
göreme zler. Ç ünkü onlar bütün meseleleri hep kendileri için ifade
etti i mânâları itibarıyla de erlendirmeye alırlar. Ancak bütün
kulluklardan kurtulmu H akk'ın â z ât kabul etme z kullarıdır ki her eyi
do ru veya do ruya yakın görebilirler.
Ç ok önemli körlük sebeplerinden bir di eri de kuvvettir. Aslında
kuvvetin bir hikmet-i vücudu vardır. Aklın, mantı ın ve muhakemenin
kendisi için ayrı bir derinlik oldu u kuvvet alkı lanabilir. F akat

90
bunlardan yoksun olan ve her problemin çözümü olarak görülen bir
kuvvet insanda akıl tutuklu u meydana getirir. Bu yüzden ben, böyle
bir kuvveti elinde bulunduran insanlara hep dörtte üç kör na z arıyla
bakmı ımdır. Dolayısıyla onların bir kısım problemlere çözüm adına
ortaya attıkları dü üncelerle yetinmemeli, farklı alternatif çözümler
ara tırılmalıdır. Böyle bir kuvvet onu elinde bulunduran ahsın ba ına
bela olaca ı gibi, bu ahsın bulundu u yere göre milletin de ba ına
bela olacaktır.
K endi tarihimiz e bakarken akıl, mantık ve muhakeme ile çözülmesi
gereken bir kısım problemlerin kuvvetle çözülmesi kar ısında hep
inkisar ya amı ımdır. H atta yer yer çok sevdi im ba zı z atların kuvvet
kullanarak çözmeye çalı tıkları bir kısım icra atlarını ele tirmi ve
" K e ke u problemi kuvvetle de il de akıl yürütmeyle çözselerdi!"
deyip hayıflanmı ımdır. Kuvveti elinde tutanların alternatif çözüm
yolları ara tırmamaları, meseleleri daha yumu ak ve nsanî yollarla
çözmemeleri kar ısında ciddi te essür duymu umdur. Zira bana göre
akıl ve mantıkla üz erine gidilmeyip güç ve kuvvetle bastırılan
problemlerin kalıcı olarak çözülmesi çok zordur. Bunların bir süre
sonra yeniden hortlama ihtimalleri yüksektir. nsanlık tarihi bugüne
kadar bunun çok sayıda misalini görmü tür. B askı altına alınan ve
e zilen insanlar bir süre sonra kendi hissiyatlarına göre farklı ekillerde
ba kaldırmalardır.
Bu tür körlükler ya ayan insanların ele tiri ve tenkitte de insaflı
olmalarından bahsedileme z. O nlar birilerini tenkit ederken hep kar ı
tarafı karalamaya yönelik konu urlar. K endilerinin haksız olabilece ini
akıllarına bile getirme zler. H alk ifadesiyle kendilerini hep "sütten
çıkmı ak ka ık gibi" göstermeye çalı ırlar. Bu sebeple de onların
sözlerinden çok fa zla istifade edileme z.
E vet, bir insanın ele tiri ve tenkitlerinde insaflı olması ve hakikatin
ortaya çıkmasına hizmet etmesi için bütün bu körlüklerden uz ak
durması gerekir. Dü ünceleriyle toplumu aydınlatmak ve do ru bir
ibre gibi sürekli çevresindekilere gerçek kıblelerini göstermek isteyen
insanların çok hakperest olması ve hakkın hatırını hiçbir hatıra feda
etmemesi gerekir. Yoksa yukarıda zikredilen körlüklerle malul olan
insanlar ço u z aman kendi his ve duygularını fikir z annedebilecekleri
için dü ünceleriyle, sözleriyle veya ya zılarıyla ba kalarını
yanıltabilirler.
Bu itibarladır ki toplum meseleleriyle ilgili konu an, yorum ve
ele tiri yapan kimseler e er hak ve hakikate hizmet etmek istiyorlarsa

91
kendilerini çok iyi gözden geçirmelidirler. O nlar öncelikle do rulara
kar ı saygılı olmasını bilmeli ve enine boyuna dü ünüp ta ınmadan
konu mamalıdırlar. K abullendikleri bir fikrin uzun yıllar do ru
oldu unu z annetseler bile, kural ve kaideleriyle bunun aksi bir fikir
ortaya konuldu unda çok kolaylıkla kana atlerini de i tirmesini
bilmeli ve öyle diyebilmelidirler: "Mesele benim bildi im gibi
de ilmi . B en, bu konuda yanılmı ım. D emek ki bugüne kadar kendi
kaprislerimin esiri olmu , heva ve heveslerimi fikir z annetmi im."

Usûl ve Üsluba Dikkat Etme


T enkidin faydalı olması ve muhataplarca dikkate alınması adına
dikkat edilecek di er önemli bir faktör de kullanılan üsluptur.
Söylenilen sözlerin makul ve do ru olması kadar onların sunulu tarzı
da çok önemlidir. T enkidin kar ı tarafta bir rahatsızlık hâsıl etmemesi
adına üslup do ru, sunu tarzı da nsanî olmalıdır. Böyle olursa sizin
bir problemi çözmeye veya bir yanlı ı düz eltmeye matuf teklif ve
dü ünceleriniz dikkate alınır ve hatta bir açılıma vesile olabilir.
Buna göre, ele tirmeden önce muhatabın genel durumunu göz
önünde bulundurma ve ona göre bir üslup kullanma çok önemlidir.
E er muhatabımız bizim söylediklerimizi sindiremeyecekse
konu manın bir faydası yoktur. Ç ünkü böyle bir ki iye kar ı
söylenecek sözler onu tepkiye sevk edecek ve onda hakka kar ı
saygısızlık duygularını uyaracaktır.
B a z en tenkit etti imiz mevzudan ziyade kullandı ımız üslup kar ı
tarafı ha zımsızlı a sevk eder. E er biz, maksadımızı balyozla onun
kafasına vuruyor gibi ifade edersek, söyledi imiz sözler bir yönüyle
ona ruh travması ya atır. Böyle bir ki i bizim sözlerimizin do ru
oldu una inansa bile söyleni tarzından rahatsız oldu u için
kabullenmek istemeyebilir. H atta kendisinin haklı oldu unu ispat
etmek veya bâtılı hak göstermek için kafasında türlü türlü felsefeler
olu turur. Dolayısıyla biz, onu eytanî mülâha z aların vekili hâline
getirmi oluruz.
Ele tiri mevzuunun ve üslubun yanında ba z en ele tiriyi kimin
yaptı ı da önem arz eder. Ö yle ki ba zı eyleri biz söyledi imizde
büyük bir tepkiyle kar ılayan bir ahıs, aynı eyleri bir ba kasından
duydu unda iltifat gibi görebilir. Bu, bira z da ele tiren ve ele tirilen
arasındaki münasebetle ilgilidir. nsan, çok sevdi i ki ilerin tenkitlerini
bile takdir gibi görebilir. Bu açıdan hatalı gördü ümüz ba zı
davranı ları ille de kendimiz söylemeye çalı mamalı, bu konuda inat

92
etmemeli, biz e göre sözünün daha tesirli olaca ına inandı ımız
insanlara havale etmeliyiz. Asıl olan, hakikatin ba zı sinelerce kabul
edilmesi ve hakkın tutulup kaldırılması ise hak ve hakikatin kim
tarafından dile getirildi inin ne önemi var?
Usûl adına dikkat edilmesi gerekli olan di er bir nokta da udur:
E er birinin hatalarını yüzüne söyledi imizde rahatsız olacaksa, onun
da ders alabilece i bir ortamı kollayarak umuma konu mayı tercih
etmeliyiz. Zira pek çok defa Allah R esûlü'nün, gördü ü hataları dile
getirme tarzı da bu ekilde olmu tur. O (sallallâhu aleyhi ve sellem),
birinin bir yanlı ı kar ısında ashabını mescide toplamı ve umuma
konu mu tur. Böylece hatası olan ki i de incinmeden ve rencide
olmadan yaptı ı yanlı ın farkına vararak onu düz eltme imkanı
bulmu tur.
Ö z ellikle enaniyetin çok ileri gitti i günümüz dünyasında ele tiri
adına bu tür inceliklere dikkat etmek daha da önem ka z anmı tır.
Kutuplardaki aysbergler gibi enaniyete sahip olan insanlar ele tiri ve
tenkide kar ı oldukça tahammülsüz hâle gelmi lerdir. te böyle bir
dönemde hak ve hakikatin saygısızlık görmemesini istiyorsak mutlaka
bu konuda do ru ve etkili oldu una inandı ımız usûl ve üslubu
bulmaya çalı malıyız.

E le tirileri Dikkate Alma ve S aygıyla K ar ılama


Bütün bunların yanında elbette kendilerine ele tiri yöneltilen
kimseler de insaflı olmalı ve hatta hatalarını gösteren kimselere
te ekkür etmesini bilmelidirler. B ediüz z aman'ın yakla ımıyla, e er
birisi bizi koynumuzdaki akrebe kar ı uyarmı sa, ona yapılacak
muamele te ekkür etmek olmalıdır.ıe
F arklı bir tabirle e er evimizin bir yerinden duman çıkıyor, evin içini
koku sarıyor ve birisi de kalkıp, " Acaba bu evde bir yangın mı var?"
diyorsa, yapılması gereken davranı , kalkıp odaların hepsini kontrol
etme ve duruma göre tedbir almadır. Yoksa, " S en ne om a ızlı bir
insansın! N e diye bu tür eyler konu uyorsun!" diyerek onu
susturmaya çalı manın hiçbir kimseye faydası yoktur. Bilemiyoruz,
gerçekten konu an ki i felâket tellallı ı yapıyor da olabilir. F akat bunu
anlamanın yolu, onun ele tirdi i meselenin bir kere daha gözden
geçirilmesidir.
Ö nceki yıllarda bir misafirim gelmi ti. Bilgili ve kültürlü bir insandı.
G iderken umuma duyurmadan bira z e ilip, " Hocam, arkada lar bira z
kitap okusalar." demi ve zımni olarak a z kitap okunmasını

93
ele tirmi ti. imdi bunun kar ısında yapılması gereken davranı ,
hakikaten bu konuda bir eksi in bulunup bulunmadı ına bakma ve
e er varsa bunu telafi etmeye çalı madır. Y ani insanlara faydalı
kitapları okutma, hem dinlerini hem de içinde ya adıkları dünyayı
daha iyi tanımalarını sa lama, kitap okumayı daha sistemli hâle
getirme, kitapların çok ciddi bir anlama cehdiyle okunmasını temin
etme, ülfet ve ünsiyeti giderme adına müz akereli okuma gibi yeni
okuma ekilleri geli tirme adına gerekli gayreti göstermedir.
B a z en yöneltilen tenkitler isabetli olmayabilir. H atta ba z en dile
getirilen dü üncelerde önyargı ve gara z da bulunabilir. F akat biz,
ele tirilere müspet yakla ma z, onların hepsini kaldırır bir kenara
atarsak, bo ların yanında doluları da z ayi etmi oluruz. Böyle yapmak
yerine gümü ve altın paraların yanında bakırlara, demirlere ve hatta
sahte olanlara da belli ölçüde saygıyla yakla masını bilirsek, onlardan
istifade etmenin de önünü açmı oluruz.
Ö te yandan e er biz, kendi dü üncelerimiz e saygı gösterilmesini ve
de er verilmesini istiyorsak, ba kalarının dü üncelerine gereken
de eri vermeliyiz. Makulün makulce kar ılanmasını arzuluyorsak,
öncelikle ba kalarının makul olmayan dü üncelerini bile makul
kar ılayabilmen, daha do rusu bu dü ünceler içerisinde makul bir
taraf ara tırmalıyız. Bu konularda saygısızlık ve kabalı ı bir kenara
bırakmalı, tavır ve davranı larımızın yumu ak ve sıcak olmasına dikkat
etmeli ve biz e aykırı gelen fikirlere bile sinemizi açabilmeliyiz.
E sasında yontulmamı ve rötu lanmamı kaba dü üncelerin
slâm'da yeri yoktur. slâm, ba zı dü ünceleri ele almı , evirmi ,
çevirmi , ekillendirmi ve her gönle girebilecek kıvama getirmi tir.
te bizim kullanmamız gereken metot da budur. Bu ölçüde geni
sineli olabilir, hakka saygı prensibini benimseyebilir ve farklı fikirlere
kar ı tahammüllü hâle gelebilirsek, bir kısım ele tiri ve tenkitlerin
çatı ma ve kavga vesilesi olmasının da önüne geçmi oluruz.
Bir z amanlar arkada lara unu tavsiye etmi tim: H epiniz hata ve
yanlı larınızı siz e kar ı rahatça söyleyebilecek birer karde edinin ve
ondan unları rica edin: " G erek din ve diyanet ya antıma, gerek
hizmetin i leyi iyle ilgili yaptıklarıma, gerekse nsanî ili kilerimdeki
tavır ve davranı larıma dair gördü ün her türlü yanlı lı ı rahatlıkla
bana söyleyebilirsin." Zira sahabe efendilerimizin hayatlarına
baktı ımızda, onların aralarında böyle bir anla ma oldu una dair
kesin bir bilgimiz olmasa bile onların, gördükleri hataları birbirlerine
çok rahatlıkla söylediklerini görürüz ve bizim için onlar birer yıldız.

94
karanlık gecelerimizde yollarımızı aydınlatan birer ı ık kayna ıdır.

95
13 E bû Nuaym, Hilyetü 'l-evliyâ 7/152; el-B a dâdî, el-Kifâye fî ilmi'r-rivâye s.45; ibn B attal,
erhu S ahihi'l-Buhârî 9/247.
uNisâ sûresi, 4/20.
ısB eyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, 7/233; H eysemî, Mecmeu' z-z evâid, 4/284.
uBkz.: B ediüz z aman, Mektubat s. 66-67 (O n Altıncı Mektup, Üçüncü Nokta).

96 Back to Table of Contents


B A T K ÜLT Ü R Ü

Ç oru: Meselenin mahiyetini bilmeyen ba zı kimseler Hizmet


hareketine gönül vermi insanları " akıllarını birilerine ipotek
etmekle " ve "ko ulsuz artsız biat etmekle " suçluyorlar. Bu iddiaların
gerçeklik payı var mıdır?
C evap: Bilindi i üz ere biat, slâm'la beraber do mamı olsa da
slâm'da önemli bir esastır. Kur'ân ve Sünnet'te konuyla ilgili pek çok
âyet ve hadis yer aldı ı gibi, Allah R esûlü'nün ve R a it H alifelerin
hayatlarında da biat, farklı ekillerde tatbik edilmi tir. Arapçadaki
ifadesiyle bey'at veya Türkçedeki yaygın kullanımıyla biat, insanın bir
dine, sisteme veya o sistemin temsilcisi olan ahsa ba lı kalaca ına ve
bu ba lılı ın gereklerini yerine getirece ine dair söz vermesidir.
Biat, slâm kültüründe en geni anlamıyla devlet ba kanı seçilen
yöneticiyle halk arasında yapılan akdi ifade eder. Bu akde göre devlet
ba kanı ehliyetini korudu u ve kendisine dü en görevleri yerine
getirdi i sürece vatanda lar da ona ita at etmeye ve ba lı kalmaya
devam edeceklerdir.

slâm'da Biat
Kur'ân ve Sünnet'te biatla ilgili farkı uygulamalar yer almaktadır.
Mesela Kur'ân-ı K erim, p — td JlL» fil Ü-i llj

97
(jjû A ij jü aj tJ a LJj 4j <J>~ “5

^jj-La UjJl lilj Jli H atırla ki Allah,


U j^jI ijJl
peygamberlerden öyle bir söz almı tı: ' Size kitap ve hikmet
verdi imde, ardından, siz e verilenleri tasdik eden bir peygamber
gelirse, ona mutlaka iman edecek ve mutlaka yardım edeceksiniz.
Bunu kabul edip bana kesin bir ekilde söz veriyor musunuz?'
buyurmu tu. ' K abul ettik. ' dediler. ' O hâlde ahit olun, B en de sizinle
beraber ahitlerdenim.' buyurdu.'^ âyetiyle Allah'ın, H a zreti
Muhammed'den (sallallâhu aleyhi ve sellem) önceki
peygamberlerden söz almasından bahsetmi tir ki bu, Allah tarafından
bir biat talebidir.
E sasında kendilerinden böyle bir biat alınan peygamberlerin
birço u kendilerinden sonra gönderilen di er peygamberlerle
kar ıla madıkları gibi, onların hiçbirisi H a zreti Muhammed'le de
(aleyhi's-salâtu ve's-selâm) kar ıla mamı tır. Dolayısıyla böyle bir
sözün birinci muhatapları peygamberler gibi görünse de gerçekte bu,
onların ahsında ümmetlerine bir mesajdır.
E vet, Allah T e âlâ bu âyet-i kerimede, peygamberleriyle ve onların
ahsında ümmetleriyle yapmı oldu u bir mukaveleden
bahsetmektedir. Bu mukaveleye göre onlardan unu talep
etmektedir: " Sizden sonra gelen hangi peygambere yeti irseniz ona
iman edin ve onu kabullenin. H a zreti Musa'ya yeti irseniz onu
kabullenin. H a zreti D âvûd'a yeti irseniz onu kabullenin. H a zreti sa'ya
yeti irseniz onu kabullenin. Muhammed Mustafa'ya (aleyhimü's-
salâtu ve's-selâm) yeti irseniz de O'nu kabullenin." Bunun
kar ılı ında peygamberler de topyekûn bunu kabul ve ikrar
etmi lerdir. Artık böyle bir söz alma ve biat gerçekle tikten sonra
bundan dönme Allah'a kar ı büyük bir günah ve büyük bir vebaldir.
E er döneklik, O'na ait ba zı hususiyetleri içine sindirememe
seviyesinde ise dalâlet; itikat seviyesinde ise irtidattır.
P eygamber E fendimiz de (sallallâhu aleyhi ve sellem) C enâb-ı
H ak'tan aldı ı ve peygamberler gelene inde rüsuh ve sübut bulmu
biat hakikatini ömrünün farklı dönemlerinde tatbik etmi tir. Mesela
O (sallallâhu aleyhi ve sellem), peygamberli in ba langıcının on
birinci ve on ikinci senelerinde Akabe'de bir araya geldi i Medineli
Müslümanlardan biat almı tır. E fendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)
orada teker teker onların ellerini sıkmı ve Medine'ye gitti inde
kendisini canları gibi koruyacaklarına ve slâm'a hizmet edeceklerine
dair onlardan söz almı tır. O nlar böyle bir biat kar ılı ında ne

98
ka z anacaklarını sorduklarında Allah R esûlü, " C ennet" cevabını vermi ;
onlar da buna ra zı olmu ve bundan duydukları memnuniyeti izhar
etmi lerdir. Bu sırada Allah R esûlü'nün yanında bulunan H a zreti
Abbas onlara, " Siz, neye biat etti inizi (bu biatinizin siz e nasıl bir
sorumluluk yükledi ini) biliyor musunuz?" diyerek meselenin
önemine ve a ırlı ına dikkat çekmi tir.30
Aynı ekilde Allah R esûlü, Medine-i Münevvere'yi te rif etti inde
Medine halkı tek tek gelerek E fendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem)
biat etmi lerdir. Allah R esûlü'nün Medine'ye hicretinin üz erinden
yıllar geçtikten sonra bile yeni Müslüman olanlar O'nun yanına
gelerek biat etmi ve sadakatlerini ortaya koymu lardır. H atta
nsanlı ın ftihar T ablosu, Hudeybiye'de bulundu u sırada Mekke'ye
elçi olarak gönderdi i H a zreti O sman'ın öldürüldü ü yönünde
haberler gelince, daha önce kendisine biat etmi olan sahabeyi
toplayarak onlardan bir kere daha biat almı tır.
E fendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabından almı oldu u
bu biatlar, slâm'ın getirmi oldu u sisteme, bu sistemin temsilcisine
ve bu sistemi va z' eden Z ât'a, dolayısıyla Allah'a kar ı bir söz verme
mânâsına geliyordu.
Biat, z amanla sahabe arasında oturmu , sistemle mi ve bir
gelenek hâlini almı tır. Dolayısıyla bu uygulama R a it H alifeler
döneminde de devam etmi tir. H a zreti E bû B ekir, H a zreti Ö mer,
H a zreti O sman ve H a zreti Ali halife seçildiklerinde sahabe onlara biat
etmi lerdir. Uygulanma eklinde de i iklikler olsa ve z aman z aman
mesele asıl yörüngesinden saptırılsa da bu uygulama daha sonraki
asırlarda da Müslümanlar arasında varlı ını devam ettirmi tir. Y ani
bir yönüyle vatanda lar biat vasıtasıyla ba larındaki yöneticiyi kabul
ettiklerini ortaya koymu lardır. H atta bu uygulama sadece devlet
ba kanıyla vatanda lar arasında olmamı , z aman z aman de i ik
tarikatların ba ında bulunan eyhler de kendilerine ba lı olan
insanlardan biat almı lardır.

nanç ve de al Ortaklı ı
Konunun daha iyi anla ılması adına biatla ilgili yaptı ımız bu kısa
iz ahtan sonra imdi meselenin Hizmet hareketine bakan yönü
üz erinde durabiliriz. Ö ncelikle ifade etmek gerekir ki Hizmet
gönüllülerinin kayıtsız artsız "üstlerine " biat etti ini iddia eden
kimseler meselenin mahiyetinden habersizdirler. Bu tür iddialar,
iddia sahiplerinin Hizmet'i bilmediklerini gösterir. Zira Hizmet

99
gönüllülerini bir araya getiren ve bir arada tutan ba ne hiyerar ik bir
sistemdir ne emir-komuta zinciridir ne de binlerine verilen biat
sözüdür. Bilakis inanç, mefkûre ve gaye birli i onları bir arada
tutmakta ve ortak hedeflere yönlendirmektedir. Bunu, C uma veya
bayram nama zı kılmak için camide toplanan veya tavaf yapmak için
K âbe'nin etrafında halkalanan ya da hac menasikini yerine getirmek
için Arafat'ta duran insanların hâline benz etebiliriz. N asıl ki ortak
inançlar ve mü terek hedefler bu insanları bir araya getiriyor ve aynı
ibadetleri yaptırıyorsa, bir kısım ortak inanç ve ide aller de Hizmet
gönüllülerini bir araya getiriyor ve onların beraber hareket etmelerini
sa lıyor.
N edir bu ortak hedefler? Mesela H a zreti Pîr'in dile getirdi i üç
büyük hastalık olan cehalet, iftirak ve fakirlikle mücadele etmeksı
Hizmet gönüllüleri için çok önemli bir hedeftir. Nitekim bugüne kadar
Hizmet gönüllüleri cehaleti giderme adına ciddi bir ilim seferberli i
ba latmı ve imkânları el verdi ince yurtlar, dershaneler, etüt
merke zleri, okullar ve üniversiteler açmı ; insanlar arasındaki çatı ma
ve ihtilafları giderme adına sürekli sevgi demi , ho görü ve diyalog
fa aliyetleriyle herkesi kucaklamaya çalı mı ; bir kısım
organiz asyonlarla i adamlarına yardımcı olmaya ve muhtaçlara el
uz atmaya gayret etmi lerdir.
Bira z daha açacak olursak, insanları bir cema at veya hareket adı
altında bir araya getiren temel faktör, ortaya konulan fikir, dü ünce,
fa aliyet ve projelerin makuliyeti, bunların hem dinî kurallara hem de
z amanın artlarına uygunlu u ve aynı z amanda günümüz insanlarının
ihtiyaçlarına da cevap veriyor olmasıdır. Bu itibarladır ki yapılan
hizmetlerin devam ettirilmesi adına ne falana filana biat etmeye ne
de "falancı" "filancı" olmaya gerek yoktur. nsanların, salayı
duydu unda C uma nama zına ko maları, bayram sabahı oldu unda
bayram nama zında toplanmaları veya Zilhicce'nin dokuzuncu günü
geldi inde Arafat'a akın etmeleri gibi, hizmet adına ortaya konulan
dü ünce ve fa aliyetleri kendi ide al ve hedefleriyle uyumlu bulan
kimseler de hizmete ko maktadırlar.
F arklı bir ifadeyle insanlar, yapılan hizmetleri Kur'ânî makuliyet
çerçevesine uygun buldu undan, yürünen yolun P eygamber yolu
oldu una inandı ından, yapılan hizmetlerin birlik ve beraberli i, sulh
ve barı ı sa layaca ını dü ündü ünden bu i e destek vermektedir.
Dolayısıyla Hizmet hareketi içerisinde yukarıda bahsedildi i ekliyle
bir biat söz konusu de ildir. Nitekim B ediüz z aman H a zretleri de hiç

100
kimseden biat istememi , kendisiyle talebeleri arasındaki ili kinin
eyh-mürit ili kisi olmadı ını, bilakis bir karde lik ili kisinden ibaret
bulundu unu ifade etmi tir.32 Bu itibarla Hizmet hareketi içerisinde
ya ıyla, kıdemiyle, ilmiyle önde görünen her kim olursa olsun,
herhangi bir ahsa biatta bulunma söz konusu olama z.

Zımnî Biat: F edakârlık ve Adanmı tık


N e var ki ciddi bir fedakârlık ve adanmı lık duygusuyla kendilerini
hizmete vakfeden insanlar kendi kendilerine söz verebilirler. Mesela
onlar, " Allah'ın izni ve inayetiyle, ömrüm vefa etti i sürece, isabetli
buldu um böyle bir yola revân olaca ım. N am-ı C elil-i lâhî'nin ve
Ruh-u R evân-ı Muhammedî'nin her yerde duyulması adına soluk
solu a ko turaca ım. Hizmetin dı ında hiçbir mülâha z aya
kapılmayaca ım. Dünyevî-uhrevî füyuz at hislerinden fedakârlıkta
bulunaca ım. Ölünceye kadar bu yoldan ayrılmayacak ve Allah'ın
huzuruna da böyle gidece im." diyebilir.
r at ve tebli , Kur'ân ve Sünnet'in biz e emretmi oldu u önemli bir
amel oldu una göre ki inin yapmı oldu u böyle bir ahde ba lı
kalması gerekir. Zira temeli dinî bir me ruiyete dayanan ameller
ne zredildi inde, bu ne zirlerin yerine getirilmesi gerekir.
te Hizmet'te bir biattan bahsedilecekse ki inin kendi kendisine
sadık ve vefalı bir mü'min olarak hizmetten ayrılmayaca ına dair söz
vermesi anlamında böyle bir biat söz konusu olabilir. Buna da sarih
de il zımnî biat denilebilir. Zira E fendimiz döneminde yapılan biatlar
asliyet plânında oldu una göre, böyle bir biat zılliyet (gölge) plânında
kalacaktır.
E er günümüzde dünyanın farklı ülkelerinde çok güz el hizmetler
yapılıyor, gidilen ülkelerdeki insanlarla ciddi bir kültür alı -veri i
oluyor ve dünya barı ı adına önemli adımlar atılıyorsa, bütün bu
hizmetler kendi kendilerine böyle söz vermi adanmı lar sayesinde
gerçekle mektedir. O nlar maddî-manevî hiçbir kar ılık beklemeden
gerekti inde burs seviyesinde aldıkları ma a larla insanlı a hizmet
etmeye devam etmektedirler. O nların bu fedakâr ve di ergâm
tavırları sayesinde Afrika'nın derinliklerinden U z ak Do u'nun içlerine
kadar birçok insan onlara kar ı minnet ve ükran hisleriyle doluyor.
Ö z ellikle Allah R esûlü ve R a it H alifeler döneminde yapılan asliyet
plânındaki biati alkı ladı ımız gibi, adanmı lık anlamına gelen zılliyet
plânındaki böyle bir biatin da takdirle yâd edilmemesi dü ünüleme z.
K endilerini hizmete vakfetmi ve mefkûrelerini gerçekle tirme adına

101
dünyanın dört bir yanına da ılmı arkada ları dü ündü ümde
içimden u dü ünceler geçiyor: Ahirette kurtulur muyuz kurtulama z
mıyız bilemiyorum. Orada biz e hüsnü ehadette bulunma imkânı
verirler mi verme zler mi onu da bilemiyorum. F akat hiçbir z aman
Allah'ın rahmetinden de ümidimi kesmiyorum. E er orada bana böyle
bir imkân verilirse, " Allah'ım, ruh ve mânâ köklerimizden süzülüp
gelen de erleri duyurmak için dünyanın dört bir yanına da ılan
fedakâr insanlar için hüsnü ehadette bulunuyorum." derim.
Söyledi im gibi, bana onu dedirtirler mi dedirtme zler mi, ben o ufkun
insanı mıyım de il miyim, bunlar ancak Allah'ın bilece i eyler. F akat
hissiyatım bu yönde.

Ortak Akla B a lı K alma


Ö te yandan hizmet içerisindeki i ler ortak akla ve isti areye ba lı
olarak yürüdü ü için " aklın ipotek edilmesi" gibi bir durum söz
konusu olama z/olmamalıdır. Biz, bugüne kadar ısrarla isti are
üz erinde durdu umuz gibi, bundan sonra da farklı bir ey
söylemeyece iz. u dü üncemi bugüne kadar defalarca dile
getirmi imdir: Bir insan S e z ar, Büyük skender veya N apolyon'un
kafasının on katına sahip bir dâhi bile olsa ve ahsî görü üne göre
hareket etse, böyle birisi, üç insanla isti are eden bir kimsenin
seviyesine ula amayacaktır. Zira herhangi bir meselede farklı
mülâha z aların ortaya konulması, bunlar üz erinde i'mal-i fikirde
bulunulması ve problemin çözümü adına çareler aranması isabetli
karar verme adına çok önemlidir. Bu sebeple nsanlı ın ftihar
T ablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem), isti are yapan insanın kayıp
ya amayaca ını beyan etmi tir.33
Nitekim E fendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) peygamber oldu u
hâlde Allah tarafından vahiyle bir emir gelmedi i sürece bütün i lerini
sahabe-i kiramla isti are etmi tir. O , kendi fikirlerini isti areye arz
etmi , sahabenin fikirlerini almı ve ortaya çıkan ortak kana ate göre
hareket etmi tir. H atta ba zı durumlarda kendisi farklı dü ünüyor olsa
bile, sırf isti arenin hakkını verme ve isti are disiplinini oturtabilme
adına sahabenin görü üne göre hareket etmi tir. Nitekim O
(sallallâhu aleyhi ve sellem), Uhud sava ıyla ilgili savunma yapılmasını
dü ündü ü, açık alanda dü manla yaka-paça olmanın neye yol
açaca ını bildi i hâlde, sahabenin görü üne muvafakat ederek
dü manla gö üs gö üse çarpı mı ve neticede yetmi ehit vermi tir.
Zira o gün isti are disiplininin oturması için, onun sadece teoride

102
kalmaması, biz z at Allah R esûlü'nün temsiliyle tatbik sahasına
ta ınması çok önem arz ediyordu.
Bu açıdan bir insan, kendi dü üncesinin do rulu una ne kadar
inanırsa inansın e er isti arede ortaya çıkan a ırlıklı görü farklıysa
kendi görü ünden va zgeçebilmelidir. Zira do ruyu bulma mevzuunda
ceht ve gayret ortaya koyma tıpkı nama z kılma ve oruç tutma gibi
insana sevap ka z andırdı ı gibi, kendi görü ünden geriye dönebilme
de günahlara veya belalara sabretmede oldu u gibi negatif yönden
insana yine sevap ka z andırır. Ki inin aklına güvenmesi, her eyi
bildi ini z annetmesi ve kafasına göre hareket etmesi ise kaybettirici
hususlardır.
H atta insan, ya ı, tecrübesi, bilgisi veya bulundu u konum itibarıyla
ba kalarının kendisine saygı duyaca ı ve itira z etmekte zorlanaca ı
bir pozisyonda dursa bile, kendi fikirlerini asla ba kalarına dayatmaya
kalkmamalı, kendisine duyulan saygı ve güveni ba kaları üz erinde bir
baskı ve istibdat vesilesine dönü türmemelidir. F ikirlerini arz ederken
çok açık ve rahat olmalıdır. B eraber oldu u insanların
de erlendirmesine ehemmiyet vermelidir. Dü ünce ve kararlar,
onları ortaya atan kimsenin konumuna göre de il, do ruluk ve
makuliyetine göre de erlendirmeye alınmalıdır. Hiç üphesiz bütün
bunların eksiksiz olarak uygulamaya konulabilmesi de slâmî
terbiyenin tam olarak ha zmedilmesine ba lıdır.
N etice itibarıyla i lerin isti areyle yürüdü ü bir yerde hiçbir akıl
ba kası tarafından ipotek altına alınama z. K ararların alınmasında
herkesin fikrine müraca at edildi i bir yerde "kayıtsız artsız ita at"ten
bahsedileme z. Bilakis burada fikir ve dü ünce özgürlü ü vardır.

29 Âl-i mrân sûresi, 3/81.


3oibn Hi âm, es-Sîratü'n-nebeviyye 2/295; ibn K esîr, el-Bidâye ve 'n-nihâye 3/162.
3i B ediüz z aman, T arihçe-i H ayat s. 61 (ilk H ayatı)
32B ediüz z aman, Lem' alar s. 204 (Yirmi Birinci Lem'a).
33et-T aberânî, el-Mu ' cemü 'l-kebîr 6/365; el-Kudâî, Müsnedü' - ihâb 2/7.

Back to Table of Contents


103
104
105
106
107
108
109
110 Back to Table of Contents
111
112
113
114
115 Back to Table of Contents
116
117
118
119
120 Back to Table of Contents
121
122
123
124
125
126
127 Back to Table of Contents
128
129
130
131
132
133
134 Back to Table of Contents

You might also like