You are on page 1of 11

24.04.

23

İslam öncesi dönemde Kültür- Sanat

TÜRKLER ansiklopedisi 3. Cilt, Eşin Kahya, Eski Türklerde Bilim.

TÜRKLER Ansiklopedisi 4. Cilt, Seyfi Başkan, Eski Türklerde Sanat.

T.A. 3. Cilt, Nejat Diyarbekirli, Eski Türklerde Kültür ve Sanat.

Eski Türk Bozkır dünyası Mançuryadan- Macaristan a kadar çok geniş bir dünya. Ve bunun çok geniş
bir parçası uzun bir süre boyunca bağımsız devletler topluluğu içinde oldu. Dolayısıyla bu geniş
alanda araştırma yapma imkanı ‘da uzun müddet boyunca bağımsız devletler topluluğu bilim
insanlarına mahsus kaldı. Bunlar da bu geniş alanda kapsamlı araştırmalar, incelemeler yaptılar. Türk
ve Batılı araştırmacılar uzun süre boyunca bunlardan dil faktörü dolayısıyla yeterince
faydalanamadılar. Bununla birlikte Batılı sanat tarihçilerinden bazılarının, bu bağımsız devletler
topluluğu, bilim insanlarının eserlerinin özetlerini çevirmeye başlamaları, diğer taraftan da yine
bağımsız devletler topluluğu bilim adamlarının kendilerinin Vanstayn gibi akademisyenlerin Batı
dillerinde yavaş yavaş eser vermeye başlamalarıyla İç Asya ve Güney Sibirya'daki bir Türk Kültürü
hakkında repertuarın yavaş yavaş batı dillerinde de oluşmaya başladığını söyleyebiliriz.

Buradan hareketle özet olarak Bozkır sanatıyla ilgili bir şey söyleyecek olsak ne söylerdik; Bozkır ‘da
muhtelif iktisadi ve coğrafi koşulun sonucu olarak ortaya çıktığını ve bu göçebe kültürün mahsulü
olduğunu söyleyebiliriz. Etrafındaki yerleşik kültürlerden, iskit , Akdeniz kültürü gibi, Gün, Çin gibi
etkilendiğini ve Batı ya göçün sonucu olarak da Avrupa sanatını ve Güneyde de islam sanatını
etkilediğini söyleyebiliriz.

Çok erken devirlerden başlatarak bir şeyler söylemek aslında mümkün. Bu noktada ilk veriler bizim
için arkeolojik malzemeler. Orta Asya tarihi ile kültür ve sanatı hakkındaki aslında ilk bilgilerimiz biraz
önce bahsedilen bilim insanlarından gelmiyor ondan da öncesi var. Aslında misyoner din adamları ile
seyahatnamelerden kaynaklanan bir bilimiz var ilk bilgilerimiz bunlar. Daha sonra bunlara ek olarak
bilimsel amaçlı olan arkeolojik kazıları ekledik. Bu noktada küçük bir ayrıntı, Radloff un 1856 yılında
Altay Kurganında yaptığın kazılar bu anlamlısı ilk bilimsel girişim olarak tanımlanıyor. 1865 ile 1897
arasında yapılan kazılarda, katanda, maykob kurganı gibi kurganlardan da oldukça zengin bir arkeolojik
bir malzeme çıkarıldığını biliyoruz. Tabi orta asya Türk Kültür Tarihi için çığır açan gelişme Batı
Türkistan daki özellikle Anav öreninin kazılması ve ortaya çıkan malzeme. Sadece arkeolog pompeli nin
kazdığı büyük höyük de milattan önce 9000 ile M.S. 4.yy. arası ile tarihlenen pek çok kültür katı Anav
‘da ortaya çıkıyor. 1911 de kazılan Mayemir kurganı o işe baskı tekniğiyle işlenmiş altın levhalardan
zengin bir koleksiyonu ortaya koyuyor. Adrianov ve vesolisky, Hazar ve Karadeniz ‘in Kuzenindeki
alanlarda Hunlar ise Hun ve İskit kurganlarını kazmışlar. 1912 sonrasında Moğolistan da Ulanbatur un
kuzeyindeki Noyun Ula kurganları kazılmış. 1929 da Altay da Pazırık bölgesi kazılarından elde edilen
arkeolojik malzeme var. Orta Asya tarih ve kültürü açısından bu ikinci büyük müjde olarak
nitelendiriliyor. 1947 ve 1948 de bir numaralı kurgandan İskit sanatını hatırlatan zengin malzeme elde
edilmiş. Ve malzeme üzerindeki insan ve hatvan figürleri tabi ki çok dikkat çekici motifler ayrıca Asur
ve Ahımenit sanatının izini de taşıyor.

Özet halde Hun federasyonuna kadar ki kültür kronolojisini sıralayacak olursak,...

15.05.23
Eski uygarlıkları, kadim uygarlıkları düşündüğümüzde, Mısır, Mezopotamya uygarlıkları, Hint Uygarlığı,
Yunan ve diğerlerini düşündüğümüzde. Bunlarla ilgili ilk bilgilerimizi aslında daha çok arkeolojik
buluntular teşkil eder, ilk bilgileri bu ilk bulgularla temellendiririz. Arkeolojik bulgular bize kadim
uygarlıklarla ilgili çok şey söylerler; nasıl yaşam sürümlerine dair, inanç sistemlerine, matematikdeki,
astronomideki, tıptaki yerlerine dair çok şey. Dolayısıyla bunların kültürlerine dair pek Çok şey
söylerler.

Eski Türkleri de düşündüğümüzde ve yaşam kronolojisini M.Ö. ki dönemlere kadar bunun da çok
evveline kadar çekecek olursak diyebiliriz ki ESKİ TÜRKLER hakkında da yapılan kazılar ve buradan
çıkan malzeme arkeolojik buluntular bize bunlar hakkında ve bunların ilk kültürleri hakkında da eski
kültürleri hakkında da çok şey söyler, yasam tarzları ile ilgili olarak. Bunun içerisine çok fazla şeyi
dahil edebiliriz. Yemek için kullandıkları kap kacaktan tutun bunları yapmak için kullandıkları tekniğe,
yaparken kullandıkları ana maddelerin özelliklerine, kimya bilgilerine, giysilerine, takılarına,
oturdukları yerlere bu yerleri süslerken kullandıkları sanata dair bir çok şeyi bize sunar. Bu kültürü ,
eski türklerin bu kültürünü, bu kültüre dair izleriçok eski döneme kadar çekebiliyoruz dedik. Buna dair
bir çok kazı, bir çok ortaya çıkan kurgan ve bir çok kurganda ortaya çıkan muhtelif arkeolojik malzeme
var. Ve bu malzeme o dönemde kullanılan aletler edevatlar demek. Dolayısıyla bunlardan hareketle
pek çok şey söyleyebiliyoruz. Mesela, o dönemde yetiştirilen hayvanları öküzü, atı, koyunu, nelerin
yetiştirildiğine, temek yaşam biçimlerine vs. Dair bu kültüre dair. Hun federasyonu en eski devirler
hakkında bu arkeolojik malzemeden hareketle kültür ve sanat, teknik, bilim konusunda Gün
federasyonuna kadarki kültür kronolojisini de bir ölçüde belki sıralayabiliriz. Çok geniş bir coğrafyadan
bahsedildiğini ve bu coğrafyanın en eski Türk Bozkır coğrafyasının en büyük parçasının çok uzun bir
müddet boyunca bağımsız devletler topluluğu içinde yer aldığını ve uzun süre boyunca burada
araştırma yapma imkanının buraya has bilim insanlarına mahsus kaldığını göz önünde bulundurarak.
İlk kapsamlı araştırma ve incelemeleri yapan Buradaki bilim insanlarının olmasından da kaynaklı
olarak Türk ve Batılı araştırmacıların bir müddet buradaki arkeolojik veriden yeterince
faydalanmadığını ama zaman içerisinde özellikle bağımsız devletler topluluğunun bilim insanlarının
da eserlerini çevirmeye başlamalarıyla birlikte ve yanı sıra batı dillerinde eser vermeleriyle birlikte bu
dünyanın kapılarının biraz daha aralandığını görüyoruz. Asya ve Güney Sibirya ‘daki Türk Kültürü
hakkındaki biraz repertuarın oluşmaya başlamasında bu da çok önemli bir adımdır.

İlk veriler arkeolojik malzemeler. Orta Asya Tarihi Kültür ve Sanatı hakkındaki ilk bilgileri misyoner din
adamları ile seyahatnamelerden elde ettik. Bundan sonraki süreç arkeolojik malzemenin
değerlendirilmesi. Ki belki din adamlarından ve misyonerlerden daha önce elde edilen tutarsızlıklar,
aşırılıklar içeren o bilgilere belki de anlam katan ilk gelişmedir diyebiliriz.

22.05.23

Orta Asya Tarihi Kültür ve Sanatı hakkında ilk bilgiler misyoner din adamlarıyla seyahatnamelerden
elde edilmiştir. Daha sonra bilimsel amaçlı ilk arkeolojik kazılar yapılmış ki bu 2. Sırada
değerlendiriliyor.

Radloff un 1856 da Altay Kurganında yaptığı kazılar bu anlamdaki ili bilimsel girişimler olarak
değerlendirilir. 1865 ve 1897 de yapılan kazılarda Berel, Katanda, Maykop kurganlarından da zengin
arkeolojik malzeme çıkarılmıştır. Orta Asya Türk Tarihi için yine de çığır açan gelişme olarak Batı
Türkistan ‘daki Anav Öreni nin kazılması ve ortaya çıkan malzemeyi sayabiliriz. Sadece Arkeolok
Pompeii'nin kazdığı büyük Höyük de M.Ö.9 bin ile M.S. 4. Yy. Arası ile tarihlenen birden çok kültür
katı ortaya çıkmış ve bu oldukça önemli.

1911 de kazılan Mayemir Kurganı da yine baskı tekniği ile işlenmiş altın levhalardan çok zengin bir
koleksiyonu bize kazandırmıştır. 1912 sonrasında Moğolistan da Ulan batur un Kuzeyindeki Noyun Ula
kurganı da yine kazılmış. 1929 da Altay da Pazırık bölgesi kazılarından elde edilen arkeolojik malzeme
de Orta Asya Tarih ve Kültürü açısından belki 2. Müjde olarak değerlendirilebilir.

1947- 1948 de bir numaralı kurgandan İskit sanatını hatırlatan o olduğunu düşündüren zengin bir
malzeme elde edildiğini biliyoruz. Malzeme üzerinde insan ve hayvan figürleri dikkat çekici.

Anav kazısı M.Ö. 9 binli yıllarda başlatılan kültür kronolojisi içindeki uzun bir süre hakkında aslında
bilgi vermez. Bilgi sahibi olunan ilk Orta Asya kültür dönemi tarihçilere Kelteminar Kültür olarak
adlandırılan ve 3 binli yıllardan itibaren Amuderya deltası ve Harezm de görülen Kültür Dairesi.
Bulgular bu kültür insanlarının neolitik cağda yaşadıklarını, yerleşik olduklarını, dokumacılık,
çömlekçilik, bildiklerini gösteriyor. Orta Asya da Sibirya steplerine yakın bölgede görülen 2. Kültür
Dairesi ise Afanesyevo Kültür Dairesi, kelteminar kültür ile eş zamanlı olarak bu da 3. Binin sonlarına
kadar iniyor. Ve Kelteminar kültür özellikleri bu döneme kadar devam ediyor.

M. Ö. 1700- 1200 arası yaşandığı iddia edilen dönem ise Andronova kültür dairesi. Bu da e. Daireyi
oluşturuyor. Bu dönemin insanları süsleme tekniklerini geliştirmişler. Dekoratif kaygılar artık biraz
daha ön planda ve bunun yani sıra boya kullanımı da ortaya cıkmış. Ural – Altay arasında yaşayan bu
kültür insanı maden cağında, bakır kullanımı çok yaygın ve tunç elde edilmiştir. Andronova kültürü
Altayların Güneyinde daha geç bir dönemde ortaya cıkmış. Andronova kültürü bazı bilim insanları
tarafından Hint Avrupalı kavimlere mail ediliyor ama biz bunların Proto Türkler olduğunu
düşünüyoruz. Bu dönemde Taş levhalar ile kapalı mezarlar görülüyor. Yine bu dönemde Asya
jeopolitiği Güney ‘de ziraat, kuzey ‘de Avcılık, orta kesimde de Batı ya doğru çobanlık olarak
şekillenmeye başlamış. M.Ö. 1. Binin başlarında Kuzeyli Atlı topluluklar Güney ve Güney Batı ya
inerek bir diğer kültür halkasını temsil eden Karasuk kültürünü oluşturuyorlar. Bunların da Proto Türk
unsurları olduğunu tahmin ediyoruz. Orta Asya Türk sanatının temek karakteristiğini çizen o hayvan
üslubu bu dönemde artık oluşmaya başlamış diyebiliriz.

Mayemir ve Tagar kültür dairesinde ise ortak amaç uğruna kabile birlikleri kurulması aşamasına
gelinmiş diyebiliriz. Bu dönemde süsleme repertuarının ve terminolojisinin geliştiğini görüyoruz. Eğri
kesim denilen işleme tekniği sanat tarihi açısından önemli. Bu dönemde yine M.Ö. 3. Yy. Başlarında
kendi içlerinde çıkan bir bey bu dönemi sonlandırmış diye düşünüyoruz. Tuman veya Teoman, Türk
uruglarını bir boy altında topluyor ve Hun Konfederasyonunu kuruyor. Hun Konfederasyonunun
oluşumuna kadarki süreçte Türk sanatı diye adlandırabileceğimiz belki çok spesifik bir üsluptan tam
anlamıyla söz edemeyiz ama bu dönemde böyle bir üslubun stilize bir biçimde ortaya çıkışını
sağlayacak bir birikimin oluştuğunu söyleyebiliriz. Andronova kültür kuşağına ait mezarlardaki insan
yüzü oymaları, ok başları, kuş, geyik, grifon gibi fantastik yaratıkları tasvir eden süslemelere sahip
eşyalar bu dönemde bu üsluplaşmanın ilk örnekleri olarak ifade edilebilir, değerlendirilebilir.

Proto Türklere ait petroglif de yine Türk sanatı denilebilecek, spesifik üsluplaşmanın ön örnekleri
olarak sayılabilir. Petroglif bir kaya sanatı biçimidir. Kayanın yüzeyini oyularak, kazınarak veya diğer
biçimler ile aşındırılarak bunun üzerinde görüntüler oluşturulması. Isık göl yakınlarında Narin ve Talas
yörelerinde önemli örneklerine rastlıyoruz. En erken örnekleri Andronova Kültür dönemine kadar
uzanıyor.

Hun dönemine kadarki süreç için böyle bir genel değerlendirme yapabiliriz.

Hunlar dönemini genel hatlarıyla kısaca değerlendirmemiz gerekirse, M.Ö. 3. Yy.da. M.S.3. Yy.
Arasındaki yaklaşık 600 yıllık süreci kapsayan bir tarihi kesitten bahsediyoruz. Ve bu dönemde hüküm
sürmüş Hun devleti. İlk defa farklı Türk kavimlerini bir bayrak altında toplamayı başardığına
inanıyoruz. Ve bu sayede Orta Asya da ortak bir Türk kültürünün şekillenmesi de mümkün olabilmiş.
Çok geniş sınırlara sahip ve o meşhur ticaret yolu olan ipek Yolu ‘nun bir kısmı da Hun sınırları
dahilinde yani Hun Hakimiyet sahası içinde ve bu da Hunlar için bir takım maddi olanaklar sağlamış
bunun yanı sıra farklı kültürlerle olan temaslarını da sağlamış ki bu kültürel alışveriş için çok önemli
bir dayanak. Özellikle en çok temas kurdukları kültür Çinliler. Bunlar ile çok yakın ilişkiler içerisinde
olduklarını biliyoruz. Bu ilişki bir çok zaman savaş, çatışma ve Mücadele ile kurulmuş bir ilişki. Bu
dönemden kalma buluntuları incelediğimizde mezarlarda çin kültürüne dair unsurlara rastlıyoruz. En
basitinden Çin ipeğine. Tabi Hunların da bazi adetlerinin çinlileri etkilediğini de biliyoruz bu karşılıklı
bir etkileşim örneğin Hunların kullandığı yayların benzeri kemik yaylar yapmaya başlamışlar, ölü
gömme adetlerinde benzerlikler var. Hunlar zamanında rastlanan buluntular arasında demir ok başları
Türklerin kendi kültürlerinin ürünü ama yemek yerken kullandıkları çubuklar Çin kültürünün etkisinin
ürünü. Aynı şekilde Çin kumaşlarının Türk mezarlarında bulunması elbette yine Çin etkisinin o
kültürlerin birbirleri ile olan kültür alışverişlerinin temaslarının bir sonucu.

Türklerin göçebe olduğu sürekli hareket halinde oldukları ve kültürlerinin de yayla kültürü olduğunu
belirttik ama özellikle şehir başlığı altında Hunların yerleşim yerlerinin bulunduğunu da
değerlendirdik. Bu buluntular bizim için oldukça önemli. Bu buluntular da biz bu döneme ilişkin
çeşitli madeni eşyaya rastlıyoruz ve bunların bir kısmı demirden yapılmış süs eşyaları, bu dikkat
çekici. Bunun haricinde bıçaklar, hançerler, kamalar, kaplara rastlıyoruz. Yine buluntulardan Türklerin
bu dönemde dokumacılık da belli bir mesafe kat ettiğini anlıyoruz. Bu çerçevede Çin ‘den ithal
edildiğini düşündüğümüz İpek kumaşların yani sıra yün ve hayvandan elde edilen ürünlerle
dokunmuş giysilere rastlanıyor. Bunlar kök bitkilerden boyanmış dolayısıyla renklendirilmişler.
Özellikle bunun içerisinde deri giysiler de önemli. Türklerin de Çinlilerin bazı dokuma teknikleri
açısından benzer yönlere veya bilgiye sahip olduğunu biliyoruz ama bu noktada benzerlik dolayısıyla
dokumacılığı Çinlilerden öğrendikleri hakkında bir tez de var ama kendilerine özgü dokuma teknikleri
olduğunu söylemek gerekiyor.

Bulundukları coğrafya dolayısıyla ağaç oymacılığıyla da ilgilenmişler. Şehir başlığı altında


baktığımızda belli bölgelerde özellikle İpek Yoluna yakın ticaret alanlarına yakın bölgeler için
söyleyebileceğimiz, kerpiç evlerin artık yapılabildiğini söyleyebiliriz bu dönemde. Ama tabi bu
dönemde çok geniş bir yerleşimi düşünmüyoruz. Fergana bölgesinde su kanallarına rastlandığı,
Baykal gölü civarında da yine sulama kanalları. Bu kanallar belli bölgelerde bu arkeolojik verilere
bakarak belli bölgelerde ileri derecede diyebileceğimiz bir Hun döneminde tarım yapıldığını
gösteriyor. Keza bunu destekleyen bir malzeme olarak demirden yapılmış sabanları saymıştık. Bu
dönemde belli ölçüde tarım yapıldığını biliyoruz.

Bu anlatıların her birini Avrupa’ya geçmiş Hunlar için de aynı şekilde söyleyebiliriz.

Tabgaç ve Avarlar Döneminde Kültür, Sanat

Hunlar dan sonra Türk Siyasi Birliği Tabgaçlar tarafından sağlanmış. Tabgaçların miladi 2. Yy.dan
itibaren Kuzey Çin e akınlarda bulunmaları yaklaşık 3 y.y. boyunca Orta Asya kültür Sanat alanında
başka tesirlere neden olmuş. Çin etkisi ile çünkü burada kültür alış verişi var. Tabgaçlar Budizm i
benimsiyorlar. Böylece tek tanrı kültünü terkedip yaşantılarını Budist Öğretiye göre düzenliyorlar.
Bunun sonuçlarını

Tabgaçlarda kültür ve sanat başlığı altında özellikle bunun sonuçları üzerine çok bariz bir değişim
olarak bunun sonuçları üzerine bir şeyler söyleyebiliriz.bu bir yandan da neye neden oluyor? Hun
kültürünü varlığını koruduğunu görüyoruz bir yandan da bu dönüşümün etkisiyle Budist tapınak
yapılarını ve bunun etkisiyle Budist resim ve heykel sanatının ortaya çıktığını görüyoruz, Türk kültür
dairesinin içerisinde.
Tabgaçların bu yeni dinsel inanışlara yönelimi daha sonraki Türk Siyasi yapılarında da özellikle 8. Y.y.
da Uygurlarda benzer bir yönelim içinde tarihi zemini ve kültürel zemini de oluşturuyor. Tabgaçlar
tarafından meydana getirilen erken diyebileceğimiz Türk Budist resim sanatının en önemli örneklerini
6. Y.Y. ile tarihlendirilen Kansu bölgesindeki Tunhuang mağara resimlerinde görüyoruz. Bunlar ve diğer
Budist ikonografik resimler daha sonraki dönemde Uyğurlardaki daha sonraki dönemin Budist
ikonografik resimlerine bunlar da bur şekilde öncülük, kaynaklık etmiş oluyorlar.

Avarlar ; da da Süsleme sanatında temel unsur Hun ve Tabgaçlardaki gibi hayvan üslubu. Bununla
birlikte Doğu Avrupa ‘dan Kuzey Çin e uzanan geniş hakimiyet alanı var ve Bu alanlarda temas
ettikleri kültürlerden de etkilendiklerini söyleyebiliriz.

Göktürkler’de Kültür ve Sanat

Göktürklere ait mimari ve diğer plastik sanat eserleri de aslında çoğunlukla bize ulaşmamışlar
dolayısıyla bizim elimizdeki repertuarın temel ağırlığını anıtlar ve balballar oluşturuyor. Bir kısmının
üzerinde insan ve hayvan rölyefleri olduğunu biliyoruz. Aslında bunlar bile tek başlarına Göktürk
döneminin plastik sanatlarının seviyesini anlamamız bağlamında oldukça önemli ve bize verdikleri
bilgilerin yanı sıra İbn-i Fadlan a bakacak olursak bu Balballar M.Ö. 1000 ile 700 arası döneme seni
gelen Karasuk dikili taşlarının zaman içerisinde biraz da Antropomorfik karakter kazanmış hali. Bozkır
Kültürü ve bunun içinde özel olarak Bozkır sanatı için bunlar çok önemli bir unsur.

Uygurlar ‘da kültür ve sanat

Uygurlar M.Ö. 8. Y.y. da Göktürk Konfederasyonu içinden çıkıyorlar. Ve Göktürklerin dağılmasıyla kendi
devletlerini kuruyorlar. İlk iki kağanı Gök Tanrı inancındalar ama 763 yılında sonra Maniheizm i
benimsemişler. Bu çoğunlukla saray dini olmuş halk arasında geniş kitlelerce benimsememiş ama
saray bunun sahipleniciliğini çok iyi yapmıştır. Bu dinin öğretisi iyilik kötülük prensipleri üzerine
kurulmuş ve başta Budizm olmak üzere Mazdeizm, Nasturilik, Hristiyanlık gibi din ve inanç
sistemlerinden etkilenmiş senkretik bir dindir. Kurucusu olan Mani nin sağlığı zamanında doktrinleri
kendisi tarafından Erteng adını verdiğimiz kitapta toplanmış. Mani aynı zamanda bir ressam. Karanlık
ve Işık evlatlarını temsil eden bu eserdeki resimleri de kendi eliyle çizip boyamıştır. Bu ve benzeri
tümü resimli olan Mani kitapları Uygur resminin ikonografik kaynaklarını oluşturmuşlar. Yazı
güzelliğine İslam geleneği büyük önem veriyor Maniheizm de ise bunun tam tersi biçimde, Uygurlar
resimli anlatıma daha büyük önem veriyorlar ve resmin dini eğitime de hizmet ettiğine inanmışlardır.

İslam döneminde en dikkat çekici düşümlerden biri olarak resmin ön plana çıkışından yazının
güzelliğinin ön plana çıkışına doğru bir evrim söz konusu olacak.

Orhun Selenga havzasında gelişen ilk dönem Uygur sanatı ile tabi Batı Türkistan ‘da gelişen 2. Dönem
sanatı arasında biraz farklılıklar olacak ama birbirini takip eden bir sanat geleneğinin de olduğunu
düşüneceğiz.

Günümüze ulaşan Mâni yazmalarında hakim dil Türkçe, bununla birlikte Soğutca, Uygurca, Süryanice
ve Runik Göktürk harfleriyle de yazılmış metinler var. Bilinen Türkçe, resimli yazmaların büyük
çoğunluğu Berlin Müzesinde. Uygurlar bu yazmalarda kullanılan kağıtları da Tahta baskı harf ve
aletleriyle yine kendileri yapmışlar.

Uygurlu sanatçılar kitap resmi yanında duvar resmi ve hatta kumaş üzerine uyguladıkları resim ve
diğer muhtelif baskı ve süsleme sanatlarında da bölgelerinde etkin olmuşlar. Uygurlu sanatçılar bu
tasvirlerde Orta Asya ‘nın eski grafik şematizasyon tekniğini kullanmışlar. 840 yılından sonra
yaşadıkları Turfan, Koço, karaoto, Bezeklik, Dunhuang gibi kentler Uygur dönemi kent mimarisi
yanında kenti dolduran yapıların duvarlarını süsleyen resimleri de tabi ki gözler önüne seren
merkezler olarak değerlendirilebilir.

Genel olarak Uygur resminde grafik üslup, çok canlı tasvirler, abartılı yüz ifadeleri ve canlı renk
kullanımının tercih edildiğini görüyoruz. İlk dönem ile ikinci dönem arasında fark var, ilk dönem Uygur
resminde beyaz, siyah, mavi, yeşil, sarı, kahverengi tonlarının tercih edildiğini görüyoruz. Koço
merkezli ikinci dönemde çok renklilik azalıyor kırmızı ve tonları ön plana çıkıyor. Erken dönem için renk
skalası biraz daha geniş, sonraki dönemde yine canlı tonlar ama skala biraz daha daralmıştır. Uygur
resmi Maniheist resi geleneğinin bir ürünü ama bununla birlikte Uygurlu sanatçılar resimlerinde
malzeme olarak tabi ki yalnız Maniheist ikonografi kullanmıyorlar tabu kendi kültür tabanları da var.
Bir zamanlar hayatlarını karakterize etmiş olan Bozkır kültürü unsurlarını da resim sanatlarında
yansıtmışlardır. Buna bazı Bozkır Mitolojisi kahramanlarının da dahil olduğunu görebiliyoruz. Doğu
Türkistan a yerleşen Uygurlar da 9. Y.Y ı takiben Budizm in de etkili ve yaygın olduğunu biliyoruz
dolayısıyla Uygur Çağı duvar ve kitap resimlerinde Budizm in etkileri de görülüyor. Hem Hint
Budizminin hem Çin Budizminin iki taraftan da etkileşim söz konusu. Uygur resmi için Batı Türkistan
‘da başlıca merkezler olan Varahşa, Balıg Tepe, Pencikent, Afrasiyab da Budist etkiler oldukça belirgin.
Ama özellikle Afrasiyab ve Pencikent duvar resimlerinde mitolojik konu ve kahramanlar yönünden İran
resim sanatının etkileri de görülür. Balaklıtepe resimlerinde bu etki biraz daha bariz. Doğu Türkistan
daki Uygur kentleri olan Kızıl, Soğçiki, Kuntura da ise buradaki etkileşim daha çok Çin ile olduğu için
Çin etkileri Budist sanatının içerisine dahil olmuş, Türk çevresindeki Budist sanatına.

Başkent Koço ‘yu düşündüğümüzde ise burada daha çok Nesturî etkisi olacak. Tüm bu dış etkilere
karşın belirtmek gerekir ki ne Çin, ne e Hint etkisi aslında Uygurlar da taklit türünde olmamış.
Örneğin Hint mitolojisi ve ikonografisinden aldıkları konulara, (konu seçiminde de bunlardan
faydalanmışlar) Uygurlar kendi yorumlarını katmışlar ve özgün bir hale getirmişler . Böylece Uygur
Türk resminin temel ikonografilerinden olan sivri çeneli, toparlak yüzlü, büyük gözlü, küçük ağızlı Türk
tipi, Hint veya Çin veya diğer komşu kültürler ile olan temasların bir sonucu olarak sürekli bir değişim
geçirmiş, etkileşim var, kendilerine has etkileşimle birlikte özgün bir üslup yakalamaya da çalışmışlar.
Uygur resimlerinde ilk örnekleri Hun kurganlarında görülen ve üzerine çeşitli eşyaların takıldığı Türk
kemerleri de Uygur resimlerinde gelenekselleşmiş diyebiliriz.

Bunlarda Batılı anlamda bir derinlik ve perspektif algısı yok, bu çok bariz seçilebilen bir durum. Ama
mesela kişilerin kendilerine verilen önemli bağlantılı bir biçimde büyük veya küçük resmedilmesi söz
konusu. Bir perspektif algısından ise bunu bu şekilde söylemek daha doğru. Büyük veya küçük
önemine göre resmedilmesi biraz da grafik resimle örtüştürülmüş. Grafik resmin merkezinde veya
kenarında yer almaları ve renklerini de bağlantılı bir biçimde daha parlak veya sönük renklerle
çizilmesi, bütün bunlarla birlikte bir derinlik algısı söz konusu.

Türk İslam Teması ve İslamiyet Etkisindeki Erken Dönem Türk sanatı, giriş..

İslam sanatının oluşumunda o zamanlar Bozkır Türk Kültürünün göz ardı edilemeyecek bir katkısının
olduğunu her fırsatta dile getiriyorlar. Bu konuda hemfikirlilik de söz konusu. Birbirinden çok uzak ve
farklı coğrafyalarda ortaya çıkan Türk ve İslam kültür daireleri zaman içerisinde birbirlerine
yakınlaşmışlar iç içe geçmişler ve zaman içerisinde bir kültür sentezi oluşturmuşlar. Bu ikili kültür
dairesinin birbirlerine yakınlaşmalarını daha önce değerlendirilmiştik, Halife Ömer döneminin
başlarında İslamiyet’in Arap yarımadası dışına taşmasının bir sonucu olduğunu belirttik. İslam
orduları 640 yılında Sasanileri Nihavent savaşında yenerek Orta Asya ya doğru açılıyorlar. Böylece ilk
olarak Maveraünnehir e giren Arapların Türkler ile ilk teması da gerçekleşiyor. Bu ilk temas Batı
Göktürk Hakanlığıyla savaşmak şeklinde oluyor. Müslüman Araplar ile Göktürkler arasında takip eden
yıllardaki temaslar da yine savaşlar yoluyla oluyor. Ve Türkler lehine sonuçlanıyor. Arapları yenen
Türkler Nişabur ‘a kadar uzanıyorlar ama i. Y.Y. başlarına gelindiğinde koşullar biraz daha değişiyor ve
Müslüman Araplar uyguladıkları askeri, siyasi baskılar sonucu Göktürk ve Türgiş kabilelerinin önemli
bir kısmını Sir Derya ‘nın doğusuna doğru çekilmek zorunda bırakıyorlar. Ama aksi yönde bir fitilin
ateşlendiğini biliyoruz. Nitekim Kapgan Kağan ‘ın ölümüne kadar Göktürk Federasyonu bölgedeki
nüfuzunu koruyor. Ve 716 da Kapgan Kağan’ın ölümüyle Türk federasyonu bu kez Türgişlerce
muhafaza edilmeye çalışılıyor. Bunların kurduğu devlet de uzun süre boyunca Maveraünnehir
bölgesini Araplara karşı muhafaza etmek için onlarla mücadele ediyor. Bu süreç aslında mücadele
süreci ama etkileşim var.

Türklerin Müslüman Araplar ile ilk yakınlaşması Talas savaşında oluyor. Rakipleri Çinlilere karşı ortak
bir mücadele vermek yoluyla bu yakınlaşmayı tesis ediyorlar. Türk ve İslam kültürleri için de aslında ilk
olumlu temas , ilk yakınlaşma olarak değerlendiriliyor. Savaşın ardından Maveraünnehir de kurulan
Müslüman İdarenin Türklere karşı artık hoşgörülü bir politika takip ettiğini görüyoruz ve bu tavır yeni
ve ılımlı bir ortamın kurulmasını ve pekiştirilmesini takiben sağlıyor. İslam kültürü, Mısır, Kuzey
Suriye, Kuzey Afrika ‘nın fethiyle Helenistik ve Roma mirasını da kapsayan Bizans hakimiyeti ve kültür
sahası ile ve hatta Sasaniler ‘in yenilgisi ile girdikleri İran da Part ve Helenistik kültür dünyası ile de
tanışmış bunlardan etkilenmiş bir islam dünyası söz konusu.

05.06.23

Türk İslam Temaası ve İslamiyet Etkisinde Erken Dönem Türk Sanatı,

O zamanlar İslam sanatının oluşmasında Bozkır Türk Kültürünün göz ardı edilemeyecek bir katkısının
olduğu konusunda hemfikirler. Aslında bunlar birbirlerinden uzak coğrafyalarda ortaya çıkmış kültür
daireleri ( Türk ve İslam kültür daireleri) ama bunlar zamanla yakınlaşmışlar iç içe geçmişler ve bir
kültür sentezi oluşturmuşlar.

Bu iki kültür dairesinin birbirlerine yakınlaşma süreci, Halife Ömer döneminin başlarında tekabül
eder, çünkü bu dönem İslamiyet’in aynı zamanda Arap Yarımadasının dışına taştığı dolayısıyla kültürel
temasların başladığı ve sıkılaştığı bir dönem. İslam orduları 641 yılında Nihavent savaşında Sasanileri
yenerek Orta Asya ya doğru açılmışlar. Böylece Maveraünnehir'e giren Arapların Türkler ile ilk teması
da gerçekleşmiş, Batı Göktürk Hakanlığı ile. İlk temaslar savaş şeklindedir. Müslüman Araplar ile
Göktürkler arasında takip eden yıllardaki temaslar da daha çok savaş yoluyla olmuş ve Türklerin de
lehine sonuçlanmış. Arapları yenen Türkler bu süreçte Nişabur a kadar uzanmışlar ama 8.y.y.
başlarına gelindiğinde koşullar biraz değişmiş, Müslüman Araplar uyguladıkları askeri siyasi baskılar
sonucu Göktürk ve Türgiş kabilelerinin önemli bir kısmını biraz daha geriye çekilmek Siri Derya ‘nın
Doğuşuna çekilmek zorunda bırakmışlar. Ama yine de Kapgan Kağan ‘ın ölümüne kadar Göktürk
Federasyonu bölgedeki nüfuzunu korumuştur.

716 da Kapgan Kağan’ın ölümüyle Türk federasyonu bu kez Türgişler tarafından muhafaza edilmeye
çalışılmış ve bunların kurduğu devlet de uzun süre Maveraünnehir bölgesinde Araplara karşı
tutunmuş kendi bölgelerini muhafaza etmek için Araplarla mücadele etmişler.

9. Y.Y. da işe Türk Siyasi erki bu kez Uygurlarca temsil ediliyor ve Batı Türkistan’a taşınıyor. Bu Türk
nüfuz etkinlik sahasının da Batı ‘ya kayması demek, bu önemli bir gelişme. 750 yılında son Emevi
halifesi öldürülüyor ve bunun sonucu yönetimi devralan Abbasi Hanedanı hükümet merkezini Bağdat
a taşıyor. Dolayısıyla İslam dünyasının merkezi de Doğuya kaymış. Bir taraftan Türk dünyasının
merkezinin Uygurlarca Batı Türkistana taşınıp Batı ya doğru kaydığını bir taraftan da İslam dünyasının
merkezinin Doğuya kaydığını, böylece her iki tarafın birbirine Türk ve İslam nüfuz alanlarının
birbirlerine iyice yakınlaştığına şahit oluyoruz. Bu islam dünyasında hilâfet merkezinin de Doğuya
kayması demek ve bunu İslam kültür alanı için değerlendirdiğimizde Batı ile kaynaşma hareketinin
doğuya yaklaştığı için önemli ölçüde ‘de sınırlanması anlamına gelmiş bu ‘da islam sanatında Batı
etkisinin daha azaldığı ve buna karşılık İran ve Mezopotamya sanat geleneklerinden etkilenen Doğulu
bir çevrenin bakım olduğu bir süreç başlamış demek.

Abbasilerin ilk yıllarından itibaren Emeviler döneminde ön planda tutulan Arap milliyetçiliğinin terk
edildiğini biliyoruz. Böylece farklı unsurların İslam potası içerisinde yer almasına da olanak tanımış
oluyor. Bu durumdan yararlananların basında da Türkler geliyor. Türkler özellikle ilk dönemler için
dokuz Oğuzlar, Karluklar bu vesile ile İslam oteritesinde askeri ve idari kadrolarda yer almaya
başlıyorlar. Ama Türkler için Orta doğu coğrafyasında dönüm noktası teşkil edecek hadiseyi kardeşi
ile girdiği iktidar mücadelesinden Türk komutanların desteği ile galip çıkan Halife Memnun un
ordunun idaresini Türk komutanların belli bir idaresine bırakması dönüm noktasını teşkil ediyor.
Kardeşi ve Halife olan Mutasım da aynı politikayı devam ettiriyor ve bu dönemde önemli sayıdaki bir
Türk kitlesi Müslümanlığı seçiyor. Mutasım saltanatı yıllarında onun hilâfet merkezinde Türkler ‘in
sayıları giderek artıyor. Türkler için Samara Şehrini inşa ettiriyor. Halife Mütevekkil döneminde ise
idarede Türk nüfuzu daha da artıyor, ördü neredeyse tamamen Türk komutanların eline geçiyor.
Türklerin İslam dünyasındaki bu etkileri haliyle dönemin kültür ve sanatında da bir yansıma
bulmuştur. Bir İslam devletinin bünyesindeler dolayısıyla bu dönemi Erken Dönem Türk İslam Sanatı
repertuarı içerisinde değerlendirebiliriz. Erken dönem repertuarının bu tarihsel aralıkta oluştuğu
söylenebilir. Erken dönem repertuarının en güzel örneklerinden biri Türkler için kurulmuş olan Samara
kenti. Şehir Türklerin erken islam dünyasına kültür ve üsluplarıyla sağladıkları katkıyı gösteren
eserlerle dolu. Samara benzerleri gibi yalnızca bir kale kent değil sakinlerinin tüm ihtiyacını
karşılayacak binalarla donatılmış oldukça kompleks bir yapıda. Samara şehrinde bulunan Samara Ulu
Cami ve Balkubuara sarayları İslam sanatına Türk etkisinin en açık gözlenebilir en güzel örneklerini de
sergiliyorlar. Saray duvarlarını süsleyen freskler ve diğer dekorasyonda Helenistik geleneğin etkisi
yanında Uygur resim üslubunun derin izlerini görebiliyoruz. Hatta Uygur resim üslubu 9. Y.Y. da Samara
yı da aşmış Mısır da, Anadolu da ve diğer tüm İslam ülkelerinde etkin bir hale gelmiş.

Bir diğer örnek de Cevsakul Hakani Sarayı, bu da yine o dönemde Türk işçilerce inşa edilmiş, Uygur
Maniheist rahiplerine benzeyen rahip tasvirleri gibi süsleme özellikleri var. Ve bunlar Orta Asya resim
geleneğinin yansımaları olarak değerlendirilir. Böylece Türk Tarihi acısından da Erken orta çağ olarak
sayılabilecek bu Abbasi devrinde İslama Türk etkisinin yalnız askeri ve siyasi anlamda olmadığını sanat
ve kültür yönünden de kendine münhasır bir etkisinin olduğunu görüyoruz.

Sanattaki etki özellikle mimari süslemelerde fazlasıyla yoğunlaşmış diyebiliriz. Ayrıca bu dönemde çok
önemli kültürel bir gelişme olarak Anadolu resimli yazmalarının çeviri yoluyla İslam sanatına
kazandırılması söz konusu.

İlk Müslüman Türk Devletlerinde Kültür ve Sanat Faaliyetleri

İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE SANAT, prof. Dr. Oktay Aslanapa, Türkler
Ansiklopedisi, C.6

Islam dünyasında Türklerin ortaya çıkışı 8. Y.Y.ın 2. Yarısında. Abbasi Halifeleri 8. Y.Y. ‘ın 2. Yarısından
itibaren askeri birlikler arasında yer almaya başlıyorlar ve Türklerin ortaya çıkışı dediğimizde
tarihlendirme bu şekilde olacak. Zamanla bu varlık, islam dünyasındaki bu varlıkları, islam ordusunda,
islam siyasi bünyesi içerisinde de varlıkları artıyor. Mutasım zamanında sultanın ordusunun hassa
ordusunun neredeyse tamamını Türkler meydana getiriyor. Böylece de Türk sanatının izleri de askeri
ve siyasi yönden bıraktıkları izler yanında İslam dünyasında görülmeye başlıyor. Bununla birlikte bir
Türk İslam devleti kuruluncaya kadarki süreçi erken dönem Türk etkisi diye değerlendiriyoruz.
Türklerin İslam dünyasında original bir sanat hareketi geliştirmeleri ise ancak Asya da kurulan
Müslüman Türk devletleri ile başlıyor. Özellikle Karahanlılar zamanında bu bağlamda oldukça sağlam
temellerin atılmış olduğunu söyleyebiliriz.

Tolunoğulları ve Ihşıdîler

Toluniglu devleti Mısır da Tolun oğlu Ahmet tarafından kurulmuş ilk bağımsız Türk devleti. Ahmet
devri Mısır ‘ın en parlak ve refah dolu devri olarak da kabul ediliyor. Burada kendisine ihtişamlı bir
saray, darül imare hastane ve bugün de ayakta olan bir şu kemeri yaptırmış. Kendisi tarafından
yaptırılan İbn Tolun camii, çok dikkat çekici bir mimarı plana sahip idi. Sade bir olanı ve etkileyici bir
yapışı vardır. Günümüzdeki şehir planını da kuvvetle canlandıran bir mimarı asalete sahip. İslamda
yapı bakımından 5 hastane yapılmış bu 5 hastaneyi takiben 6. Sı yine Tolunoğlu Ahmet devrinde
yapılmış oldukça kapsamlı bir yapıdır. Hastalara ücretsiz tedavi sunuyor, ilaç ve yatak sağlıyor ve yanı
sıra bir de dispanser var. Tolunoğlu döneminde Mısır da yine Keramik sanatı ve benzer sanatlarda
oldukça önemli gelişmeler yaşanmış.

Sonrası müteakip dönem ıhşıdîler dönemi bu ölçüde ihtişamlı değil biraz daha Tolunoğullarını takip
niteliğinde diyebiliriz. Çok belirgin bir gelişme değil de daha çok halefleri olatak Tolunoğullarından
kalan imar faaliyetleri ve biraz da refahın keyfini sürmüşler diyebiliriz.

Karahanlılar Devri ☆

Aslında Asya topraklarında kurulmuş ilk Türk İslam devleti olarak karşımıza çıkıyor. Zaten etki
bakımından Karahanlıları bir milat saymamızın temek nedenlerinden biri de bu. Saltuk Buğra Han
zamanında İslamiyet resmi din olarak kabul eediliyor. Aslında kuruluş itibariyle bir İslam devleti değil
ama diğerlerinden farklı olarak süreç içerisinde bir din değiştirme söz konusu ve İslama bir geçiş
süreci var. Bu durum Türk Kültür Tarihi bakımından oldukça büyük bir öneme sahip. Saltuk Buğra Han
zamanında İslamiyet resmi din olarak kabul edilmiş geçiş süreci de oğlu zamanında bir nevi
tamamlanmış. Neden bu zamanda tamamlanmış diyoruz çünkü Ülkenin doğu kısmını da kapsayacak
şekilde tamamlanmış. Böylece islama toplu bir geçiş var. Bu dönem Yusuf Has Hacib in, Kaşgarlı
Mahmud un , kutadgu Bilig in, Divanı Lügat-it Türk ‘ün , Türk dünyası için çok büyük öneme sahip olan
özellikle erken dönem Türk Islam kültürü açısından, bu eserlerin kaleme alındığı da bir dönem. İslam
felsefesini artık grek düşünce temeli üzerine geliştiren büyük Türk Filozofu Farabi yine bu dönemde
yaşamış. Aristo’nun eserlerini şelh edip açıklayan Farabi ilim ve felsefe konularında 160 kadar
matematik de, coğrafya da ve bu gibi bilim dallarında ise 100 ‘ün üzerinde eser vermiş.

Bu dönemde hem islam için hem de Türk İslam kültürü için aslında sanat anlamında yine bir erken
dönem. Biz bu erken dönem olmasının yansımalarını bu dönemde sanat eserlerinde seçebiliyoruz.
Kerpiçten tuğla mimarisine geçiş dönemi, aslında bir çok noktada geçiş dönemi. Buhara yakınlarında
Degaron camii var ve Degaron camii bu kerpiç ve tuğla karışımı mimarisi ile bu geçiş döneminin en
belirgin simalarından bir tanesi. Aslında 16. Y.y. da Osmanlı mimarisinde sıkça görülen dört yarım
kubbeli camilere de bu cami menşei teşkil ediyor. Yine Merv yakınlarında 12. Y.Y. ile tarihlendirilen
Talhatan camii var. Bu camii de 16. Y.Y. Osmanlı mimarisinde Mimar Sinan ‘ın tek kubbeli camiler için
ilk örneği teşkil ediyor., Degaron dan farkı olarak tamamen tuğladan yapılmış bir camii .

Medreseler ve Türbeler

1969- 1972 kazılarında Nemzola ‘’nın Semerkant Şahzinge yolunda bulduğu medrese kalıntısı önemli.
Burada hem geçiş dönemi eserlerini görüyoruz hem de erken dönem olduğu için ilkler de var ve
sonraki dönemki sanat eserlerine ilk dümeleri teşkil edecekler. Bu medrese kalıntısı da Eyvanlı
medreselerin ilk örneği olarak karşımıza çıkar. Yani ilk örneği Karahanlılar döneminde yapılmış.
Türbeler, Zevşan vadisi yakınlarında Tim de bulunan ve 978 ile tarihlendirilen Arap Ata türbesi, bu
Karahanlılardan kalma en eski mimari yapılardan biri ve oldukça zengin geometri süslemeleri var.
Daha sonrakiler için örnek teşkil etmiştir. Bugün Kazakistan ‘da Talas da 12. Y.Y. başlarından kalan
Ayşe Bibi ve Balaca Hatun türbeleri yine Karahan türbe monarşilerinin oldukça güzel gösterişli
örnekleri.

Karahan türbe mimarisinin bir diğer canlı örneği bugün Kırgızistan da Fergana Vadisi Doğusunda
Özkent de yan yana sıralanan üç türbeden ibaret bir topluluk mevcut. Bunların en eskileri Arslan İlik
Han lakaplı Nasr Bin Ali ‘nin 1012 tarihli türbesi buranın süslemesi de tuğladan ve birbirini kesen
yarım sekizgenlerin meydana getirdiği dörtlü düğüm ve yıldız şekilleri mevcut. Bu süsleme motifi hem
mimari hem de diğer sanatlarda gelişerek Türk sanatının tüm devirleri boyunca devam edecek.
Kuzeydeki türbe ise Karahanlı Celaleddin Hüseyin tarafından 1152 yılında yaptırılmış ve bu da Türk
mimarisinin çığır açan eserlerinden birisi kabul ediliyor. Oldukça sade ama oldukça da zengin bir
süsleme sanatına sahip bir yapı. Güneyde bulunan 3. Türbe ise 1187 de tamamlanmış, süslemeleri
diğer iki türbe gibi kuvvetli ama abidevi acıdan bakacak olursak bunlara kıyasla biraz daha zayıf
kalıyor. Celaleddin Hüseyin’in torunu Muhammed bin Nasr a ait olduğu tahmin ediliyor. Fergana
kuzeyinde Sefid Bülend de Şeyh Fazl Türbesi de yine Karahanlı türbe mimarisi için önemli
örneklerdendir. Tamamen tuğladan yapılmış, dışı çok sade olan bir yapı ama iç dekorasyonu müthiş
bir süsleme ahengi sergiliyor.

Saray Mimarisi

Bugün Tirmiz şehrinin eski kısmında olan Karahanlı yazlık merkezinde mevcut olan bir saray yapısı var.
Ortalama 7000 metrekarelik bir külliye şekilden. Ortasında dört eyvanlı avlusu var ve kare yapıda.
Duvar ve payelerde zengin tuğla kaplamaları var ve 30 dan fazla değişik aitimde döşenmişler.
Geometri esaslı stiller hakim. Dekorasyon açısından daha farklı dekorasyon unsuru ve figürleri
yerleştirilmiş. Bunlar arasında özellikle hayvan figürlerinin dikkat çekici olduğunu düşünüyoruz. Bu
bize Menşei olarak Orta Asya yı düşündürüyor, bir esinlenme var.

Gazneliler Dönemi

977 ‘de Sebük Tekin ‘in kurduğu Türk devleti. Sebük Tekin yerine geçen oğlu Sultan Mahmud
döneminde yapılan seferler ile tüm Kuzey Hindistan ı ele geçirmişler ve Harezm ve Horasan
bölgelerine hakim olmuşlardır.

Sultan Mahmut Gazne ‘de medreseler, kütüphaneler kurmuş ve bir çok alımı fe buraya toplamış,
burayı bir ilim, kültür ve sanat yuvası yapmaya çalışmıştır. Burada gelişen Türk sanatı içi şunu
söyleyebiliriz. Hem Büyük Selçuklu daha sonraki dönemde hem de yakın münasebetleri dolayısıyla
takip eden süreçte Hint sanatını etkilemiş.

Camiler, bunlar içerisinde oldukça ön plana çıkan unsurlardan bir tanesi camiler. İslam kültürünün de
etkisiyle merkeze yerleştirilen metafizik temellerinden biri. Kuran olmasa hasebiyle camiler de
oldukça önemli. Sultan Mahmut un Gazne de yaptırdığı Arasül Felek Camii, bu dönemden kalma en
güzel örneklerinden biridir. Hindistan dan getirilen ağaç direkler üzerine çatı örgü ile inşa edilmiş.
Kırmızı altın ve lacivert taşı kullanılmış çok zengin renklerde süslemeleri var.

Bir diğer camii ana yapısı bugün yıkık haldeki Leşkeri Bazar Camii. Fransız arkeolok Schlumberger
tarafından 1951 de yapılan kazı sonucu planının çıkmasıyla anlaşılmış. Bulgular tarafından tahrip
edildiğini yıkılışının ise Moğollar döneminde olduğunu düşünüyoruz. Bu da mimarı acıdan önemli,
mihrap önünde iki nef genişliğinde kubbesi var. Selçukluların İran ‘daki ilk camilerinden önce burada
görülmüş. Bu özellik, Büyük Selçuklularda, İran ‘da geliştirildikten sonra da Anadolu ya taşınmıştır.
TÜRBE MİMARİSİ

Türbe mimarisi bakımından Gazneliler biraz Karahanlıların gerisinde kalmışlardır. Belirgin bir örnek
olarak Sultan Mahmut Türbesi. Bu Gazne ye3 kilometre mesafede Ravza da dır. Skandal ağacından
zengin bir süslemeli kapı kanatları oldukça dikkat çekici. Aslan Cazip Türbesi, diğerlerine kıyasla biraz
daha gelişmiş bir mimariye sahip. Duvarları ve kubbesi tuğlaların zikzak ve merdiven biçiminde
dizilmesiyle oluşturulmuş ayrıca renkli kalem işleriyle de süslenmiş. Duvarların üst kenarlarında
yarım metelik bir kitabe kuşağı var. Türbenin yanında 22 metre genişliğinde silindirik üst kısmı
yıkılmış bir de minare var.

Dönemin kaynaklarında Gazneliler zamanında medreselerin de yapıldığına ilişkin bilgiler var ama
bildiğiniz kadarıyla ayakta kalabilmiş bir örnek yok.

Saraylar

Gazneliler, Karahanlı saraylarında görülen dört eyvandan oluşan avlu şemasını biraz daha
geliştirmişler ve tüm saraylarında da uygulamışlar. Gazneliler dönemi sarayları içerisinde en dikkat
çekici, önemli iki örnek Leşkeri Bazar Sarayı ve Sultan Üçüncü Mesut Sarayı. Tarihçi Beyhaki, Mesut
Sarayının olanını kendisinin çizdiğini kaydediyor. 11. Y.Y. a ait bir saray. Plan olarak Leşkeri Bazar
örneğinde olduğu gibi bu da dört eyvanlı avlu şeması uygulanmış ama ona kıyasla biraz daha büyük
inşa edilmiş. Ana yapı malzemesi tuğla. Çini bezemeler, mermer döşemeler ve alçı kaplamalar dikkat
çekici, yaygın olarak kullanılmışlar. Bu sayede ihtişamlı diyebileceğimiz yapılar oluşturulmuş. Leşkeri
Bazar ise Afganistan ‘ın Buz kentinde bulunuyor. Bu da dört eyvanlı avlu planına sahiptir. Yine salon
duvarlarında Uğur duvar resimlerinin süsleme olarak kullanılması oldukça dikkat çekici. Hala da Orta
Asya sanatının yansımalarını orada gözlemleyebiliriz.

You might also like