You are on page 1of 692

YAŞAM BOYU GELİŞİM Gelişim Psikolojisi

LIFE-SPAN DEVELOPMENT
John W. SANTROCK
Çeviri Editörü: Prof. Dr. Galip Yüksel

Yayın No. : 250


Eğitim Bilimleri No. : 045
ISBN : 978-605-133-152-2
Basım Sayısı : 13. Basımdan Çeviri, Eylül 2019

© Copyright 2019, NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK EGİTİM DANIŞMANLIK TİC. LTD. ŞTİ. SERTİFİKA NO.: 40340
Bu baskının bütün hakları Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.ne aittir. Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın
tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.

Published by McGraw-Hill, an imprint of The McGraw-Hill Companies, ine., 121 Avenue of the Americas, New York, NY 10020.
Copyright © 2011 by the Mc. Graw-Hill Companies, ine.. Ali rights reserved. No part of this book may be reproduced or transmitted
in any form or by any means, electronic or mechanical, including photocopying, recording or by any information storage retrieval
system, without permission from Mc. Graw-Hill Companies, ine.. Turkish edition Copyright © 2011 by Nobel Academic Publishing.

Ali rights reserved. No part of this book may be reproduced or transmitted in any form or by any means, electronic or mechanical,
including photocopying, recording or by any information storage retrieval system, without permission from Pearson Education, ine.
TURKISH language edition published by NOBEL AKADEMiK YAYINCILIK, Copyright © 2019.

Genel Yayın Y önetmeni : Nevzat Argun -nargun@nobelyayin.com-


Yayın Koordinatörü : Gülfem Dursun -gulfem@nobelyayin.com-

Redaksiyon : Naim Dilek -naim@nobelyayin.com-


Sayfa Tasarım : Ahmet Aras Çiftçi -aras@nobelyayin.com­
Kapak Tasarım : Mehtap Y ürümez -mehtap@nobelyayin.com­
Baskı ve Cilt : Sistem Ofset Basım Yayın Tic. LTD. ŞTİ
Strazburg Caddesi No:31/17 Sıhhiye - Çankaya/ANKARA
Tel: 0.312 395 81 12

Kütüphane Bilgi Kartı


Santrock, John W.
Life-Span Development J John W Santrock
Yaşam Boyu Gelişim J Çeviri Editörü: Prof. Dr. Galip Yüksel
13. Basımdan Çeviri, XVlll + 678 s., 21,5x27,5 cm. Kaynakça ve dizin var.
ISBN 978-605-133-152-2
1. Gelişim Psikolojisi 2. Yaşam Boyu Gelişim 3. Psikoloji

Genel Dağıtım
� --·-- - ----

ATLAS AKADEMİK BASIM YAYIN DAGITIM TİC. LTD. ŞTİ.


Adres: Bahçekapı mh. 2465 sk. Oto Sanayi Sitesi No:7 Bodrum Kat Şaşmaz-ANKARA - siparis@nobelyayin.com­
Telefon: + 90 312 278 50 77 - Faks: O 312 278 21 65
E-Satış: www.nobelkitap.com - www.atlaskitap.com - Bilgi: esatis@nobelkitap.com - info@atlaskitap.com

Dağıtım ve Sabş Noktaları: Alfa Basım Dağıtım, Ana Basım Dağıtım, Arasta, Arkadaş Kitabevi, Başarı Dağıtım, D&R mağazaları,
Dost Dağıtım, Güneş Dağıtım, Kitapsan, Nezih Kitabevleri, Prefix, Remzi Kitabevleri, T veK Mağazaları
tü rkçe baskıya
•• ••

on soz
Elinizdeki bu çeviri kitap, Nobel Akademik Yayıncılığı'nın ülkemizdeki gelişim psikolojisi alanına bir armağanıdır.

Çevirisi yapılmış olan bu 13. baskı, gelişim psikolojisi alanında yapılan yeni araştırmalar, öğrenci ve öğretim elemanların­

dan alınan geribildirimlerle zenginleştirilmiştir.

Kitabın bölümleri konunun uzmanı ve çoğu, defalarca gelişim psikolojisi dersi vermiş arkadaşlarımız tarafından özve­

riyle çevrilmiştir. Bu kitap yaşam boyu gelişimi bütünüyle içermesi bakımından ülkemizdeki ilk kitap olarak önemli bir

boşluğu doldurmaktadır.

Bu kitap her ne kadar gelişim psikoloji dersini alan, psikoloji, psikolojik danışmanlık ve diğer disiplinlerdeki öğren­

ciler için temel bir ders kitabı olarak yazılmış ve bu amaçla çevrilmiş olsa da, konuların sunuluş biçimi açısından psikol o­

jiye ve kendi gelişimine ilgi duyan herkes için bir başvuru kitabı olma özelliği taşımaktadır.

Kitap insan gelişiminin, sizin ya da insan türünün herhangi bir üyesinin gelişim yolculuğuna açılan bir penceredir.

Her birimiz kısmen herkesle benzer şekilde, kısmen bazılarına benzer şekilde ve kısmen de hiç kimseye benzemeyecek

şekilde gelişiriz. Genellikle bireylerin eşsiz ve benzersiz oluşuna dikkat ederiz, fakat insanlar olarak hepimiz bazı ortak

yörüngelerde yol alırız. Her birimiz, yaklaşık olarak bir yılda yürür, küçük bir çocukken hayali oyunlar oynar ve gençke n

çok daha bağımsız oluruz. Eğer yeteri kadar uzun yaşarsak, işitme problemi yaşarız v e aile üyelerinin v e arkadaşlarımızı n

ölümünü görürüz. Bu, insan gelişiminin genel seyri; bebek, anne rahmine düştüğünde başlayan v e tüm insan yaşamı

boyunca devam eden değişme örüntüsüdür.

Yaşam boyu gelişimi incelemek insanlara nasıl bir yarar sağlayabilir? Belki de siz bir ebeveyn ya da öğretmensiniz y a

da olacaksınız. Eğer öyleyse, çocuklara karşı olan sorumluluğunuz günlük yaşamınızın bir parçasıdır y a da parçası ola­

caktır. Onlar hakkında ne kadar çok şey öğrenirseniz, onlarla o kadar iyi ilgilertirsiniz.

Bu kitabı okuyarak yaşam boyu gelişim alanının ne kadar ilginç olduğu ve kim olduğunuz, nasıl bu şekilde geliştiği­

niz ve gelecekte nerede olacağınız hakkında bilgiler edinebilirsiniz.

Bu kitabın bölümlerinin çevirisini üstlenen birbirinden değerli akademisyenlerimize teşekkür ederim. Kitabın çeşitli

bölümlerini çeviren meslektaşlarım: Prof. Dr. Melike SAYIL, TED Üniversitesi; Prof. Dr. Ayşe Esra Aslan, İstanbul­

Üniversitesi-Cerrahpaşa; Prof. Dr. Meziyet ARI, İstanbul Kent Üniversitesi; Prof. Dr. Galip Yüksel, Gazi Üniversitesi;

Prof. Dr. Ayşen GÜRE DURU, Ankara Üniversitesi; Prof. Dr. Gül ŞENDİL, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi; Prof. Dr.

Zehra UÇANOK Hacettepe Üniversitesi; Prof. Dr. Birsen GÜZEL, Marmara Üniversitesi; Doç. Dr. Tülin Şener

KILINÇ. Ankara Üniversitesi; Doç. Dr. Kasım TATLILIOGLU, Bingöl Üniversitesi; Doç. Dr. Seval ERDEN ÇINAR,

Marmara Üniversitesi; Dr. Öğr. Üyesi N. Misket ÖZCAN, MEF Üniversitesi ve Dr. Öğr. Üyesi Ahu ÖZTÜRK Uludağ

Üniversitesi.

Bu çevirinin daha iyi olması yönündeki ti.im katkılara açık olduğumuzu bildirir, kitabın okuyuculara yararlı olmasını

dilerim.

Prof. Dr. Galip YÜKSEL

v
bölüm çevirenleri ÇEVİRİ EDİTÖRÜ: Prof. Dr. Galip YÜKSEL

KISIM 1 YAŞAM BOYU BAKIŞ AÇISI


1 Giriş
Ek: Yaşam Boyu Gelişimde Meslekler
Prof. Dr. Melike SAYIL - TED Üniversitesi, Psikoloji Bölümü

KISIM 2 BAŞLANGIÇLAR
2 Biyolojik Başlangıç
Prof. Dr. Zehra UÇANOK - Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fak., Psikoloji Bölümü

3 Doğum Öncesi Gelişim ve Doğum


Prof. Dr. Meziyet ARI - İstanbul Kent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fak., Çocuk Gelişimi Bölümü

KISIM 3 BEBEKLİK

4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim


Prof. Dr. Meziyet ARI - İstanbul Kent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fak., Çocuk Gelişimi Bölümü

5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim


Doç. Dr. Tülin ŞENER KILINÇ - Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fak., EPH Bölümü

6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim


Prof. Dr. Gül ŞENDİL - İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, Edebiyat Fak., Psikoloji Bölümü

KISIM 4 İ LK ÇOCUKLUK

7 İlk Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim


Doç. Dr. Tülin ŞENER KILINÇ - Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fak., EPH Bölümü

8 İlk Çocuklukta Sosyoduygusal Gelişim


Prof. Dr. Ayşe Esra ASLAN - İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Hasan Ali Yücel Eğitim Fak.,
Eğt. Bil. Böl.

KISIM 5 ORTA VE GEÇ ÇOCUKLUK


9 Orta ve Geç Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim
Dr. Öğr. Üyesi Ahu ÖZTÜRK - Uludağ Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak., Psikoloji Bölümü

1O Orta ve Geç Çocuklukta Sosyoduygusal Gelişim


Doç. Dr. Seval ERDEN ÇINAR - Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fak., Eğt. Bil. Bölümü

Bölüm Çevirenleri vii


KISIM 6 ERGENLİK
11 Ergenlikte Fiziksel ve Bilişsel Gelişim
Dr. Öğr. Üyesi Nihal Misket ÖZCAN - MEF Üniversitesi, Eğitim Fak., PDR Bölümü

12 Ergenlikte Sosyoduygusal Gelişim


Prof. Dr. Galip YÜKSEL - Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fak., PDR Anabilim Dalı

KISIM 7 GENÇ YETİŞKİNLİK


13 Genç Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim
Prof. Dr. Birsen GÜZEL - Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fak., Temel Eğitim Bölümü

14 Genç Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


Prof. Dr. Birsen GÜZEL - Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fak., Temel Eğitim Bölümü

KISIM 8 ORTA YETİŞKİNLİK


15 Orta Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim
Prof. Dr. Ayşen GÜRE DURU - Ankara Üniversitesi, DTCF Psikoloji Böl. Gelişim Psikolojisi
Anabilim Dalı

16 Orta Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


Doç. Dr. Kasını TATLILIOGLU - Bingöl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak., Psikoloji Böl. Gelişim
Psikolojisi Anabilim Dalı

KISIM 9 İLERİ YETİŞKİNLİK


17 İleri Yetişkinlik Döneminde Fiziksel Gelişim
Prof. Dr. Zehra UÇANOK - Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fak., Psikoloji Bölümü

18 İleri Yetişkinlik Döneminde Bilişsel Gelişim


Prof. Dr. Ayşen GÜRE DURU - Ankara Üniversitesi, DTCF Psikoloji Böl. Gelişim Psikolojisi
Anabilim Dalı

19 ileri Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


Prof. Dr. Zehra UÇANOK - Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fak., Psikoloji Bölümü

KISIM 10 SON
20 Ölüm, Ölmek ve Yas
Prof. Dr. Ayşen GÜRE DURU - Ankara Üniversitesi, DTCF Psikoloji Böl. Gelişim Psikolojisi
Anabilim Dalı

Dizin
Prof. Dr. Melike SAYIL - TED Üniversitesi, Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi

viii Bölüm Çevirenleri


Özel olarak
annem Ruth Santrock
ve
babam John Santrock'un anısına
şükranlarımı sunarım.
yazar hakkında
John W. Santrock

John Santrock doktora derecesini Minnesota Üniversitesi'nden 1973 yılında

aldı. Texas üniversitesi İnsan Gelişimi ve Psikoloji Programı'na katılmadan

önce Georgia Üniversitesi ve Charleston üniversitesinde çalıştı. Halen Texas

üniversitesinde görevine devam eden yazar 2006 yılında aynı üniversiteden

etkili öğretici ödülünü aldı.

John Santrock Child Development ve Developmental

Psychology dergilerinin editörler kurul üyesidir. John

ayrıca McGraw-Hill yayınlarından çıkan Psikoloji (7.baskı),

Çocuklar (10. Baskı), Ergenler (12.baskı), Yaşam Boyu

Gelişim Konuları (4.baskı), ve Eğitim Psikolojisi (4.baskı)

kitaplarının yazarıdır.

Uzun yıllar tenis oynayan yazar, tenis öğreticisidir ve

profesyonel tenisçilere koçluk yapmaktadır. Eşi Mary ile

35 yıllık evli olan yazarın iki kızı ve üç torunu ( biri kız

ikisi erkek) bulunmaktadır. Son yıllarda ekspresyonist

resim çalışmaları yapmaktadır.

John Santrock, yaşam boyu gelişim dersinde


öğrencileriyle.

x
içindekiler

Ki S 1 M 1 YAŞAM BOYU BAKIŞ AÇISI 2


BÖLÜM 1 Davranışsa! ve Sosyal Bilişsel Kuramlar 26
Etolojik Kuram 27
Giriş 4
Ekolojik Kuram 28
1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 6 Eklektik Kuramsal Yönelim 29
Yaşam Boyu Gelişimi incelemenin Önemi 6
4 Yaşam-Boyu Gelişimde Araştırma 31
Yaşam Boyu Bakış Açısının Özellikleri 7
Veri Toplama Yöntemleri 31
Bazı Çağdaş Konular 9
Araştırma Deseııleıi 33
2 Gelişim Doğası 15 Araştırmanın Zaman Uzamı 35
Biyolojik, Bilişsel ve Sosyoduygusal
Etiğe Uygun Araşhrma 38
Süreçler 15 Yanlılığı Azaltma 38
Gelişim Dönemleri 16
Yaşın Önemi 18
Gelişimsel Konular 20 EK
3 Gelişim Kuramları 22 Yaşam Boyu Gelişimde
Psikanalitik Kuramlar 22
Kariyerler 45
Bilişsel Kuramlar 24

KISIM 2 BAŞLANGIÇLAR 50
...
BÖLÜM 2 Kalıtım Çevre Etkileşimi Hakkında
Sonuçlar 74
Biyolojık Başlangıçlar 52
1 Evrimsel Bakış Açısı 54
BÖLÜM 3
Doğal Seçilim ve Uyum Sağlayıcı Davranış 54
Evrimsel Psikoloji 55
Doğum Öncesi Gelişim ve
2 Gelişimin Genetik Temelleri 57 Doğum 79
İşbirlikçi Gen 57 1 Doğum Öncesi Gelişim 81
Genler ve Kromozomlar 59 Doğum Öncesi Gelişim Evreleri 81
Genetik İlkeler 60 Doğum Öncesi Gelişimde Teraıoloji ve
Kromozoma! ve Gene Bağlı Anomaliler 61 Hasarlar 86

3 Üreme İle İlgili Güçlükler ve Seçimler 66 Doğum Öncesi Bakım 92

Doğum Öncesi Tanı Testleri 66 Doğum Öncesi Normal Gelişim 93

Kısırlık ve Üreme Teknolojisi 67 2 Doğum 94


Evlat Edinme 68 Doğum Süreci 94

4 Kalıtım ve Çevre Etkileşimi: Kalıtım - Çevre Yenidoğan'ın Değerlendirilmesi 96

Tartışması 71 Zamanından Önce ve Düşük Doğum Ağırlıklı

Davraııış Genetiği 7l
Doğan Bebekler 99

Kalıtım - Çevre ilişkileri 72 3 Doğum Sonrası Dönem 102


Paylaşılan ve Paylaşılmayan Çevresel Fiziksel Uyum 102
Deneyimler 73 Duygusal ve Psikolojik Uyum 102
Epigenetik Görüş ve Gen X Çevre (G x Ç) Bağ Kurma 104
Etkileşimi 74

lçındekiler xi
KISIM 3 BEBEKLiK 108
BÖLÜM 4 2 Öğrenme, Hatırlama ve Kavramlaştırma 155
Koşullama 1 56
Bebeklikte Fiziksel
Dikkat 156
Gelişim 110 Bellek 158

1 Bebeklikte Fiziksel Büyüme ve Gelişim 112 Taklit 159

Büyüme Örüntüleri 112 Kavram Oluşturma ve Sınıflandırma 159

Uzunluk ve Ağırlık 113 3 Bireysel Farklılıklar ve Değerlendirme 161


Beyin 113 Bebek Gelişimi Ölçümleri ı 62
Uyku 117 Zekayı Yordama 163
Beslenme 119
4 Dil Gelişimi 164
2 Motor Gelişim 125 Dili Tanımlama 164
Dinamik Sistemler Görüşü 125 Dil Kural Sistemleri 164
Refleksler 126 Dil Nasıl Gelişmektedir? 166
Büyük Motor Beceriler 127 Biyolojik ve Çevresel Etkenler 168
İnce Motor Beceriler 130 Etkileşimci Görüş 1 72

3 Duyusal ve Algısal Gelişim 131


Algı ve Duyu Nedir? 131 BÖLÜM 6
Çevresel Bakış 132
Bebeklikte Sosyoduygusal
Görsel Algı 135

Diğer Duyular 137


Gelişim 177
Duyulararası Algılama 139 1 Duygusal ve Kişilik Gelişimi 179
Kalıtım, Yetiştirilme ve Algısal Gelişim 140 Duygusal Gelişim 179

Algısal - Motor Eşleşmesi 141 Mizaç 183

Kişilik Gelişimi 186

BÖLÜM5 2 Sosyal Yönelim/Anlama ve Bağlanma 189


Sosyal Yönelim/Anlama
Bebeklikte Bilişsel 189

Bağlanma ve Gelişimi l 91
Gelişim 145 Bağlanmada Bireysel Farklılıklar 193
1 Piaget'nin Bebek Gelişim Kuramı 147 Bakım Verme Stilleri ve Bağlanma 195
Bilişsel Süreçler 147
3 Sosyal Bağlamlar 196
Duyu-Hareket Evresi 149
Aile 196
Piaget'nin Duyu-Hareket Evresinin
Çocuk Bakımı 198
Değerlendirilmesi 151

KISIM 4 ERKEN ÇOCUKLUK 206


BÖLÜM 7 Vygotsky'nin Kuramı 220

Bilgi tşleme Süreci 223


Erken Çocuklukta Fiziksel ve
3 Dil Gelişimi 230
Bilişsel Gelişim 208
Ses Bilgisini ve Biçim Bilgisini Anlama 230
1 Fiziksel Değişimler 210 Söz Dizimi ve Anlam Bilgisindeki
Beden Büyümesi ve Bedendeki Değişim 21 O Değişimler 231
Motor Gelişim 211 Kullanım Bilgisindeki İlerlemeler 231
Uyku 212 Küçük Çocuklarda Okuma-Yazma 231
Beslenme ve Egzersiz 212
4 Erken Çocuklukta Eğitim 233
Hastalık ve Ölüm 214
Erken Çocuk Eğitiminde Farklılıklar 233
2 Bilişsel Değişimler 216 Dezavantajlı Küçük Çocuklar tçin Eğitim 234
Piaget'nin İşlem Öncesi Evresi 216 Erken Çocuk Eğitimindeki Anlaşmazlıklar 236

xii içindekiler

BÖLÜM 8 2 Aileler 253
Ebeveynlik 253
Erken Çocuklukta
Çocuğa Kötü Muamele 256
Sosyoduygusal Gelişim 241 Kardeş llişkileri ve Doğum Sırası 259

1 Duygusal Gelişim ve Kişilik Gelişimi 243 Değişen Toplumda Değişen Ail e 260
Benlik 243 3 Akran ilişkileri, Oyun ve Televizyon 265
Duygusal Gelişim 245 Akran llişkileri 265
Ahlaki Gelişim 247 Oyun 266
Cinsiyet 249 Televizyon 269

KISIM 5 ORTA VE GEÇ ÇOCUKLUK 274


BÖLÜM 9 BÖLÜM 1 O
Orta ve Geç Çocuklukta Fiziksel Orta ve Geç Çocukluk
ve Bilişsel Gelişim 276 Döneminde Sosyoduygusal
1 Fiziksel Değişiklikler ve Sağlık 278 Gelişim 312
Bedensel Büyüme ve Değişim 278
1 Duygusal ve Kişilik Gelişimi 314
Beyin 278
Benlik 314
Motor Gelişim 279
Duygusal Gelişim 317
Egzersiz 279
Ahlaki Gelişim 3 ı9
Sağlık, Hastalık ve Bozukluklar 280
Cinsiyet 324
2 Engelli Çocuklar 283
2 Aileler 329
Engellerin Kapsamı 283
Ebeveyn-Çocuk İlişkilerindeki Gelişimsel
Eğitsel Konular 286
Değişiklikler 329
3 Bilişsel Değişiklikler 287 Yöneticiler Olarak Ebeveynler 329
Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuramı 288 Üvey Aileler 330
Bilgi İşleme 289
3 Akranlar 331
zeka 294
Gelişimsel Değişiklikler 33 t
Zekanın Uç Değerleri 300
Akran Statüsü 332
4 Dil Gelişimi 303 Sosyal Biliş 333
Sözcük Bilgisi, Dil Bilgisi ve Dil Ötesi Zorbalık 333
Farkındalığı 303 Arkadaşlar 334
Okuma 304
40kullar 336
Yazma 304
Öğrencinin Öğrenmesine Çağdaş
İkidillilik ve İkinci Bir Dil Edinimi 305
Yaklaşımlar 337

Sosyo-ekonomik Statü, Eınisite ve Kültür 338

KISIM 6 ERGENLiK 348


BÖLÜM 1 1 3 Ergenlikteki Sağlık Sorunları 363
Ergen Sağlığı 363
Ergenlikte Fiziksel ve Zihinsel
Uyuşturucu Kullanımı ve Bağımlılığı 366
Gelişim 350 Yeme Bozuklukları 367
1 Ergenliğin Doğası 352 4 Ergen Bilişi (Zihni) 370
2 Fiziksel Değişiklikler 353 Piaget'nin Kuramı 370

Erinlik 353 Ergenlik Ben Merkezliliği 37 1

Beyin 356 Bilgi-İşlem Süreci 372

Ergen Cinselliği 357

içindekiler xiii
5 Okullar 373 2 Aileler 389
Orta Okula Geçiş 374 Ebeveyn Kontrolü 389

Genç Ergenler için Etkili Okullar 374 Özerklik ve Bağlanma 389

Lise 375 Ebeveyn-Ergen Çatışması 390

Ders Dışı Etkinlikler 376 3 Akranlar 391


Hizmet Ederek Öğrenme (Service Arkadaşlar 39 1
Learning) 376
Akran Grupları 392

Flört ve Romantik ilişkiler 394

4 Kültür ve Ergen Gelişimi 396


BÖLÜM 12
Kültürler Arası Karşılaştırmalar 396
Ergenlikte Sosyoduygusal Etnisite 398

Gelişim 380 Medya 399

1 Benlik, Kimlik ve Dini/Manevi Gelişim 382 5 Ergenlik Problemleri 401


Öz Saygı 382 Çocuk ve Genç Suçluluğu 402

Kimlik 383 Depresyon ve İntihar 403

Dini ve Manevi Gelişim 386 Problemlerin Başarılı Önleme / Müdahale


Programları ile İlişkisi 406

. . .

KISIM 7 GENÇ YETiŞKiNLiK 412


BÖLÜM 13 BÖLÜM 1 4
Genç Yetişkinlik Döneminde Genç Yetişkinlik Döneminde
Fiziksel Bilişsel ve Sosyoduygusal Gelişim 444
Gelişim 414 1 Çocukluktan Yetişkinliğe Geçişte istikrar ve
Değişim 446
1 Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş 416
Mizaç 446
Yetişkin Olmak 416
Bağlanma 448
Lise Eğitiminden Yüksek Öğretime Geçiş 4 17
2 Çekicilik, Aşk ve Yakın ilişkiler 450
2 Fiziksel Gelişim 419
Çekicilik 450
Fiziksel Performans ve Gelişim 419
Aşkın Türleri 452
Sağlık 4 19
Aşkın Son Bulması 454
Yeme Alışkanlıkları ve Kilo 420

Düzenlik Egzersiz 422 3 Yetişkin Yaşam Biçimleri 456


Madde Bağımlılığı 422 Yalnız Yetişkinler 456

Birlikte Yaşayan Yetişkinler 456


3 Cinsellik 425
Evli Yetişkinler 457
Yetişkinliğin İ.lk Yıl larında Cinsel Etkinlik 425
Boşanmış Yetişkinler 459
Cinsel Eğilimler ve Davranış 425
Tekrar Evlenen Yetişkinler 460
Cinsel Yolla Buluşan Hastalıklar 428
Gey ve Lezbiyen Yetişkinler 461
Tecavüz ve Cinsel Taciz 430
4 Evlilik ve Aile 462
4 Bilişsel Gelişim 432
Başarılı Evlilikler 462
Bilişsel Dönemler 432
Ebeveyn Olmak 463
Yaratıcılık 434
Boşanmayla Baş Etme 465
5 Kariyer ve İş 436
5 Cinsiyet, ilişkiler ve Benlik Gelişimi 466
Gelişimsel Değişimler 436
Cinsiyet ve tletişim 466
Hedenere Ulaşmanın Yollarını Bulmak 436
Kadınların Gelişimi 467
Mesleklerin Geleceklerinin izlenmesi 437
Erkeklerin Gelişimi 468
Çalışmanın Etkileri 437

iş Yerinde Çeşitlilik 439

xiv içindekiler
KISIM 8 ORTA YETiŞKiNLiK 472
BÖLÜM 15 BÖLÜM 16
Orta Yetişkinlik Döneminde Orta Yetişkinlik Döneminde
Fiziksel ve Bilişsel Sosyoduygusal Gelişim 501
Gelişim 474 1 Kişilik Kuramları ve Gelişim 503
Yetişkinlik Dönemleri 503
1 Orta Yetişkinliğin Doğası 476
Yaşam-Olayları Yakla�ımı 506
Değişen Orta Yaş 476
Orta Yaş Döneminde Stres ve Kişisel
Ona Yetişkinliğin Tanımlanması 477
Kontrol 507
2 Fiziksel Gelişim 478
Orta Yaş Gelişim Bağlamları 508
Fiziksel Değişimler 478
2 istikrar ve Değişim 511
Sağlık ve Hastalık 482
Boylamsal Çalışmalar 511
Ölüm Oranları 483
Sonuçlar 513
Cinsellik 483
3 Yakın İlişkiler 514
3 Bilişsel Gelişim 487
Orta Yaşta Aşk ve Evlilik 514
Zeka 488
Boş Yuva ve Yeniden Doldurulması 516
Bilgi İşleme Süreci 490
Kardeş ilişkileri ve Arkad aşlıklar 517
4 Kariyer, iş ve Boş Zaman 492
Büyük Ebeveynl ik 518
Orta Yaşta İş 492
Nesillerarası tlişkiler 520
Kariyer Sorunları ve Değişiklikler 493

Boş Zaman 493

5 Din ve Hayatın Anlamı 494


Din ve Yetişkin Hayatı 494

Din ve Sağlık 495

Hayatın Anlamı 496

KISIM 9 iLERi YETiŞKiNLiK 528


BÖLÜM 17 BÖLÜM 1 8
İleri Yetişkinlik Döneminde İleri Yetişkinlik Döneminde
Fiziksel Gelişim 530 Bilişsel Gelişi 5 O
1 Uzun Ömür 532 1 Yaşlı Yetişkinlerde Bilişsel işlevler 562
Yaşam Beklentisi ve Yaşam Uzamı 532 Çok-boyutluluk v e Çok-yönlülük 562

Genç-Yaşlı, Yaşlı-Yaşlı ve En Yaşlı-Yaşlı 535 Eğitim, iş ve Sağlık 569

Yaşlanmanın Biyolojik Kuramları 537 Kullan ya da Kaybet 571

2 ileri Yetişkinlikte Fiziksel Gelişimin Seyri 539 Bilişsel Becerilerin Geliştirilmesi 572

Yaşlanan Beyin 539


Bilişsel Nörobilim ve Yaşlanma 573

Bağışıklık Sistemi 541 2 Dil Gelişimi 574


Fiziksel Görünüm ve Hareket 541
3 iş ve Emeklilik 576
Duyusal Gelişim 543
iş 576
Dolaşım Sistemi ve Akciğerler 545
ABD' de ve Diğer Ülkelerde Emeklilik 577
Cinsellik 546
Emekliliğe Uyum Sağlamak 578

3 Sağlık 547 4 Zihinsel Sağlık 579


Sağlık Sorunları 547
Depresyon 579
Madde Kullanımı ve İstismar 549 Bunama, Alzheimer ve Diğer Hastalıklar 580
Egzersiz, Beslenme ve Kilo 550 Kurban Olma Korkusu, Suç ve Yaşlılara Yönelik
Tedavi 554
Köıü Muamele 585

5 Din 587

lçındekiler XV
BÖLÜM 1 9 Yaşlı Yetişkin Ebeveynler ve Yetişkin
Çocukları 608
İleri Yetişkinlik Döneminde
Büyük Büyükannelik ve Büyük
Sosyoduygusal Gelişim 592 Büyükbabalık 608
1 Sosyoduygusal Gelişim Kuramları 594 Arkadaşlık 609
Erikson'ın Kuramı 594 Sosyal Destek ve Sosyal Bütünleşme 609
Hareketlilik Kuramı 596 Özgecilik ve Gönüllülük 610
Sosyoduygusal Seçicilik Kuramı 596 4 Etnik Köken, Cinsiyet ve Kültür 612
Ödünleme Yoluyla Seçici Optimizasyon Etnik Köken 612
Kuramı 597 Cinsiyet 612
2 Kişilik, Benlik ve Toplum 600 Kültür 613
Kişilik 600 S Başarılı Yaşlanma 614
Benlik ve Toplum 601
Toplumda Yaşlı Yetişkinler 603

3 Aileler ve Sosyal ilişkiler 606


Yaşam Tarzı Çeşitliliği 606

KISIM 10 SON 618


BÖLÜM20 Sözlük 5-645
isim Dizini ID-653
Ölüm, Ölmek ve Yas 6 20 Konu Dizini KD-668
1 Ölüm Sistemi ve Kültürel Bağlamı 622 Kaynaklar K-676 - WEB
Ölüm Sistemi ve Ölümün Kültürel Görsellerle ilgili Kaynaklar WEB
Çeşitliliği 622
Değişen Tarihsel Koşullar 623

2 Ölümü ve Yaşamı Tanımlamak/Ölümle ilgili


Konular 624
ölüm Belirleyen Konular 624
Yaşam, Ölüm ve Sağlık Hizmeti ile İlgili
Kararlar 624

3 Gelişimsel Bir Bakış Açısından Ölüm 627


Ölüm Nedenleri 627
Yaşamın Değişik Dönemlerinde Ölüme Yönelik
Tutumlar 628

4 Kişinin Kendi Ölümüyle Yüzleşmesi 630


Kübler-Ross'un Ölüm Evreleri 631
Algılanan Kontrol ve İnkar 632
İnsanların Öldüğü Bağlamlar 632

S Başka Birinin Ölümüyle Yüzleşme 633


Ölmekte Olan Bir Kişiyle İletişim 633
Yas 634
Dünyayı Anlamlandırmak 637
Hayat Arkadaşının Kaybı 637
Yas Biçimleri 639

ıcvi içindekiler
uzman danışmanlar
Yaşam boyu gelişim tek bir yazarın tüm alanlarında uzman olabileceği bir konu değildir. Yaşam boyu gelişim geniş ve karmaşık bir alandır.
Bu nedenle bu sorunu çözmek için yaşam boyu gelişimin değişik konularında uzman olan araştırmacılardan görüş ve öneri alınmıştır. Yaşam
boyu gelişim konusundaki araştırmacılann kim oldukları ve fotoğrafları aşağ1da verilmektedir:

-K. Warner Schaie, -Joseph Campos


Pennsylvania State Vniversity University of Califonıia at Berkeley

-Diane Hughes -Linda Mayes


New York University Yale University

-Ross Thompson -Arthur Kramer


University of California at Davis University of lllinois at Vrbana­
Champaign

-William Hoyer -Karen Fingerman


Syracuse University Purdue University

-Ellen Grigorenko -Deborah Carr


Yale Vniversicy Rutgers Vniversity

lçındekıler xvii
GÖZDEN GEÇİRENLER
Öncelikle Yaşam Boyu Gelişim konusundaki bu kitabi gözden geçiren ve ayrıntılı geribildirimler veren kişilere özel olarak minnet­
tanm.

Alan Uzmanları
Yaşam boyu gelişim tek bir yazarın tüm alanlarında uzman olabileceği bir konu değildir. Yaşam boyu gelişim geniş ve karmaşık
bir alandır. Bu nedenle bu sorunu çözmek için altına baskıdan sonra yaşam boyu gelişimin değişik konularında uzman olan
araştırmacıları aradım ve onların önerilerini ve geribildirimlerini aldım. Bu gelenek 13. Baskıya kadar devem etti. Söz konusu
uzmanlar yaşam boyu gelişimin her evresine ilişkin yeni araştırmalar hakkında önerilerde bulundular. Yaşam boyu gelişim konu­
sundaki araştırmacıların kim oldukları ve fotoğrafları sayfa XV'de verilmektedir.

Genel olarak kitabı gözden geçirenler:


Marion Cahili, Our Lady of the Lake College

Pamela Costa, Tacoma Community College

Jennifer Dale, Community College of Aurora

Mehgen Delaney, College of the Canyons

Alisa Diop, The Community College of Baltimore County

G.R. Germo, University of Califomia-Irvine

Kevin Keating, Broward College

Carrie Margolin, The Evergreen State College

Kathleen Mentink, Chippewa Valley Technical College

Gary T. Montgomery, University of Texas-Pan American

Karla Parise, The Community College of Baltimore County at Essex


Leslee Pollina, Southeast Missouri State University

Amy Reesing, Arizona University

Jessica Siebenbruner, Winona State University

Terre Sullivan, Chippewa Valley Technical College

Yaşam Boyu Gelişim Danışma Kurulu:


Shirley Bass-Wright, St. Phillip's College

Brent Costleigh, Brookdale Community College

Andrea Garvey, American River College

Lisa Hagan, Metropolitan State College of Denver

Ericka Hamilton, Moraine Valley Community College

Aly cia Hund, lllinois State University

Joan Brandt Jensen, Central Piedmont Community College

Amy Reesing, Arizona State University

Angela Tiru, Naugatuck Valley Community College

Martin Wolfger, Ivy Tech Community College

ıcviii On Söz

�Y
Gelişim
kısım bir

Tüm dünya bir sahnedir. Ve bütün erkekler ve


kadınlar sadece birer oyuncu. Sahneye gi,rerler ve
çıkarlar ve bir kişi birçok rolü birden oynar.
-William Shakespeare
İngiliz Oyun Yazarı, 17. yüzyıl

Yaşam Boyu
Bakış Açısı

Bu kitap insan gelişimi hakkındadır. İnsan gelişimi doğası gereği evrensel ve birey-

sel bir özelliktir. Her bir yaşam ayrı bir biyografidir dünyada. Yaşam boyu gelişimin

incelenmesi onu daha iyi anlamamıza izin verir. Yaşam boyu gelişim, insan

yaşamının anlamı ve ritmiyle ilgilidir, bilinmeyeni anlaşılana dönüştürmeye ve her

birimizin daha önce, şimdi ve gelecekte kim olduğumuzu anlatan bir portreyi

çizmeye dairdir. Kısım l 'de 'Giriş'i (Bölüm 1) okuyacaksınız.

2
. .

bölüm 1 GiRiŞ
)
1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 3 Gelişim Kuramlara
Öğrenme Hedefi 1 Gelişimde yaşam boyu bakış Öğrenme Hedefi 3 İnsan gelişimiyle ilgili temel

-
açısının ayırıcı özelliklerini tartışır. kuramları açıklar.

Yaşam Boyu Gelişimi İncelemenin Önemi Psikanalitik Kuramlar


Yaşam Boyu Bakış Açısının Özellikleri Bilişsel Kuramlar
Bazı Çağdaş Konular Davranışsa! ve Sosyal Bilişsel Kuramlar
Etolojik Kuram
Ekolojik Kuram
2 Gelişimin Doğası
Eklektik Kuramsal Yönelim
Öğrenme Hedefi 2 Gelişimde en önemli
süreçleri, dönemleri ve konuları tanımlar.
4 Yaşam-Boyu Gelişimde
ta Biyolojik, Bilişsel ve Sosyo-duygusal Süreçler
Araştırma
Gelişim Dönemleri

E Yaşın Önemi
Gelişimsel Konular
Öğrenme Hedefi 4 Yaşam boyu gelişim
araştırmalarının nasıl yapıldığını açıklar.

: :::; Veri Toplama Yöntemleri


Araştırma Desenleri

:Q Araştırmanın Zaman Uzamı


Etiğe Uygun Araştırma

_o Yanlılığı Azaltma
ed Kaczynski, lise eğitimini, sosyal ilişkiler kurma
T konusunda pek bir çaba göstermeden ama başarıyla
tamamladı. 16 yaşında Harvard'a giren Kaczynski üni­
versite yıllarında yalnızdı. Oda arkadaşlarından biri onun, başkalarından

ilgi görmediğinde kolaylıkla insanlardan uzaklaştığını söyledi. Michigan Üniversi­

tesinden Matematikte Doktora derecesini aldıktan sonra Berkeley'deki California

Üniversitesinde profesör oldu. Oradaki meslektaşları onu, sosyal ortamlardan

uzak duran; arkadaşı, dostu ve ilişkileri olmayan biri olarak hatırlarlar.

Berkeley'de birkaç yıl çalıştıktan sonra Kaczynski istifa etti ve Montana'nın

kırsalına giderek orada 25 yıl derme çatma bir kulübede yalnız olarak yaşadı.

Kasaba halkı onu sakallı garip biri olarak tanımladı. Kaczyinski, bir çocuğun

bedenindeki dahi olarak büyüdü ve çevresindekilerden bariz olarak farklı olma-

nın zorluklarını yaşadı. 1996 'da tutuklandı ve Amerikanın en çok aranan katili

olarak ve "Bombacı (Unabomber)" adıyla anılarak mahkum edildi. Kaczyinski, 17 yıl­

lık dönemde 16 bombayı postayla gönderdi; 23 kişi yaralandı veya sakat kaldı; 3 kişi Ted Kaczynski, suçu kanıtlanmış Bombacı, çocukken
ise öldü. 1998'de işlediği suçları kabul etti ve ömür boyu hapis cezası aldı. kendi bedenine uymayan ve bir çocuğun bedeninde
büyüyen bir dahi olarak kendi zorluklarını yaşadı.
Kaczynski'nin ilk bombasını göndermesinden 1 O yıl önce Alice Walker Missisipi'de

günlerini ırkçılıkla savaşarak geçiriyordu. Yazarlık için ilk bursunu yeni kazanmıştı.

Parasını hayalini gerçekleştirmek için harcayarak Afrika'ya Senegal'e gitmek yerine

kendini kızışan sivil haklar hareketinin merkezine yerleştirdi. Walker, ırkçılığın ve

fakirliğin vahşi etkilerini bilerek büyüdü. 1944'de doğmuştu ve yılda 300 dolar

kazanan Georgialı bir çiftçinin sekizinci çocuğuydu. Walker, 8 yaşındayken

kardeşi kazayla onun sol gözünü silahla yaralamıştı. Arabaları olmadığı için

annesi babası onu hastaneye getirdiğinde bir hafta geçmişti. Yaralanan gözü

kör oldu. Bütün başına gelenlere rağmen Walker, acı ve öfkenin üstesinden

gelerek ona Pulitzer ödülünü kazandıran "The Color Purple" isimli kitabını

yazdı. O, sadece bir romancı değil aynı zamanda şair, metin ve kısa öykü yazarı

ve sosyal aktivist oldu.

Alice Walker "Color Purple" kitabıyla Pulitzer Ödülünü


kazandı. Kitabındaki karakterler gibi Walker, insan
maneviyatının zaferini göstererek acı ve öfkenin üste­
sinden geldi.

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 5



Ön Bilgi
Bir bireyi yönlendiren nedir, gelecek vaat eden özellikleri olması, şiddet içerikli hareketlerde
bulunması ya da yoksulluk veya travmayı zengin edebi bir ürüne dönüştürmesi mi? Eğer insan­
ların niçin oldukları durumda bulunduklarını merak ettiyseniz bu kitapta keşfedeceğimiz asıl
soruyu kendinize sormuş olmalısınız. Bu kitap insan gelişiminin, sizin kendinizin ve insan türü­
nün herhangi bir üyesinin gelişiminin yolculuğuna açılan bir penceredir. Bu ilk bölümde geli­
şime yaşam boyu yaklaşımla bakmanın ne olduğunu keşfedeceğiz, gelişimin doğasını
inceleyeceğiz ve gelişimi anlamada bilimin bize nasıl yardımcı olduğunu göreceğiz.

1 Yaşam Boyu Bakış Açısı O Gelişimde yaşam-boyu bakış açısının ayrıcı özelliklerini tartışır.

Yaşam Boyu Gelişimi İncelemenin Önemi Bazı Çağdaş Konular

Yaşam Boyu Bakış Açısının Özellikleri

Her birimiz kısmen herkesle benzer şekilde, kısmen bazıla rına benzer şekilde ve
kısmen de hiç k imseye benzemeyecek şekilde gelişiriz. Genellikle bireylerin eşsiz ve
benzersiz oluşuna d ikkat ederiz, fakat insanlar olarak hepimiz bazı ortak yörünge­
lerde yol a lırız. Her birimiz, Leonardo da Vinci, Joan of Arc, George Wash ington
ve M a rtin Luther K ing, Jr.'da dahil yaklaşık olarak bir yılda yürür, ki.içlik bir çocuk ­
ken h a ya l i oyunlar oynar v e gençken ç o k daha bağımsız oluruz. H e r b irimiz, eğer
yeteri kadar uzun yaşarsak, işitme problemi yaşarız ve aile üyelerinin ve arkadaş­
larımızın ö lümünü görürüz. Bu, bizim gelişimimizin genel seyri; bebek anne rah ­
mine d üştüğün de ( döllenme i l e ) başlayan v e t ü m insan yaşamı boyunca devam
eden değişme veya hareket örüntüsüdü r.
Bu bölümde, gelişim kavraffilnın ne an lama geldiğini ve yaşam boyu gel işimi
incelemenin niçin önemli olduğunu göreceğiz. Yaşam boyu gelişim bakış açısının
temel özelliklerini ele alacağız ve bağlamsal etkilerin çeşitli kaynaklarını tartışaca­
Geriye doğru anne babamıza,
ğız. Ek olarak, yaşam boyu gelişimde bazı çağdaş düşünceleri inceleyeceğiz.
ileriye doğru çocuklarımıza ve
onların çocuklarıyla da asla
YAŞAM-BOYU GELİŞİMİ
göremeyeceğimiz fakat umursamak
İNCELEMENİN ÖNEMİ
zorunda olduğumuz geleceğe uzanırız.
Yaşam boyu gelişimi in celemek insan l a ra nasıl bir fayda sağla ya b i l i r? Bun-
-Cari Jung dan insan l a r nasıl yara rlan a b i l i rler? B e l k i de siz b i r ebeveyn veya öğret-
lsviçreli psikiyatrisi, 20. yüzyıl mensini z ya da olacaksınız. Eğer öyleyse, çocu klar için olan sorum lu lu ğunuz
sizin gün l ü k yaşamınızın b i r p a rça s ı d ı r veya parçası o l a ca k t ı r. On l a r hakkında
ne kadar çok şey öğrenirseniz, onlarla o kadar iyi i l gi l en irsiniz. Bu derste, belki
bir bebek, çocu k, e rgen veya b i r genç erişkin olarak kendi geçmişin i z hak kında
içgörü kazanmayı u muyorsun u z . B el k i de siz, yıllar geçip ö rneğin orta yaşlı veya

Gelişim: Döllenme ile başlayan ve yaşam boyu de­


van eden değişme örüntüsü. Çoğu gelişim büyü­
meyi, fakat aynı zamanda yaşlanma ve ölüm süreciyle
birlikte ortaya çıkan gerilemeyi de içerir.

Yaşam boyu bakış açısı: •Gelişim yaşam boyu, çok


boyutlu, çok yönlü, esnek, çok disiplinli ve bağlam­
saldır; büyüme, sürdürme ve düzenlemeyi içerir ve
biyolojik, sosyokültürel ve bireysel faktörlerin birlikte
işlev görmesiyle yapılanır" görüşünü savunan bakış
açısı. PEANUTS Q United Features Syndicate, ine.

6 BÖLÜM 1 Giriş

yaşlı bir yetişkin o l d u ğ un u zda haya t ı n ı zın nasıl olacağı h akkında daha çok
şey bilmek istiyorsu n u z veya belki de bu dersi tesadüfen b u l d u n u z ve insa­
nın yaşamı n ı i ncelem e n i n heyeca n verici olduğunu düşündünüz; k o n u
sizde m e r a k u y a n d ı r d ı . Nedenleriniz n e o l u rsa o l s u n yaşam b o y u gelişim
a l a nı nın, i lginç olduğunu ve kim olduğum uz, nasıl bu şekilde geliştiğimiz
ve gelecekte nerede olacağımız hakkında bilgiler içerdiğini keşfedeceksi­
niz.
Pek çok gelişme büyümeyi, fakat aynı zamanda bozulmayı (ölüm süre­
cinde old uğu gibi) da içerir. Gelişimi incelerken yaşam uzamını, döllenme­
den başlayarak hayatın sona erdiği (en azından bizim bildiğimiz hayatın)
zamana kadar ele alacağız. Siz kendinizi bir bebek, bir çocuk ve bir ergen olarak İnsan 122
göreceksiniz ve bu bilgiler, o yılların bugünkü gibi bir birey olmanızı nasıl etki­
lediğini düşünmenizi sağlayacak. Ayrıca kendinizi genç yetişkin, ona-yaşlı yetiş­
kin ve yaşlı bir yetişkin olarak da göreceksiniz ve bugünkü deneyimlerinizin Galapagos
kaplumbağası 100+
sizin yetişkinliğinizin geri kalanını nasıl etkileyeceği hakkında düşünmeye
güdülenmiş olacaksınız.

YAŞAM-BOYU BAKIŞ AÇISININ ÖZELLİKLERİ


Hindistan fili 70
Her ne kadar büyüme ve gelişim yaşam ı n ilk iki 1 O yıllık döneminde büyük ve
çarpıcı ise de gelişim sadece çocu kluk ve ergenlikte olan b i r şey değild ir. Gelişimin
incelenmesinde geleneksel yaklaşım, doğumdan ergenliğe (özellikle bebe klikte) Çin timsahı 52
yoğun değişmeyi, yetişki nlikte çok a z değişimi veya değişim olmadığını ve ileri Kaya kartal 46
yaşlarda gerilemeyi vurg u l a r. Fakat aslında ergenli kten sonraki 50 ya da 60 yıl
Goril 39
içinde önemli m i ktarda bir değişim onaya çıkar. Yaşam boyu yaklaşımı, çocukluk Siğilli kurbağası 36
yıllarında olduğu gibi yetişkinlik yıllarındaki gelişimsel değişim i de vurg u l a r ( Pa rk
Ev kedisi 27
& H uang, 20 1 O; Scheibe & Carstensen, 20 1 O ) .
Ev köpeği 20
S o n yıl larda insan ı n orta lama yaşam süresi n i n ( ö m rünü n ) a rtması, yaşam
Vampir yarasa 13
boyu gelişim yaklaşımına ilgiyi arttırd ı . İnsan yaşa m ı n ı n üst sınırı ( belgelenen en
üst yaşa göre belirlenmiştir) Şekil 1 . 1 'de gösterildiği gibi 1 22 yıldır. İnsanda Ev faresi 3
maksimum yaşam süresi kayıtlı t a ri h i n başlangıcından beri değişmemiştir.
Değişen ise ortalama yaşam süresi ya da ortalama yaşam bekle ntisi: Belirli
bir yılda doğan kişinin yaşamayı umduğu ortalama yıl sayısıd ı r. Sadece
2 0 . yüzyılda A B D'de ortalama yaşam beklentisi koruyucu sağlık, bes­
lenme ve tıp alanlarındaki gelişmeler sayesinde 30 yıl a r tmıştır ( Bkz. Şekil ŞEKİ L 1.1
1 . 2 ) . 2 1 . yüzyılın ilk 1 0 yılının sonuna yaklaşırken A B D'de ortalama FARKLI TÜRLER İÇİN KAYDEDiLMİŞ OLAN EN UZUN YA­
yaşam beklentisi 78 yaştır ( U. S . Census B u reau, 2008 ) . Günümüzde geliş­ ŞAM UZAMI (ÖM Ü R ): Galapagos kaplumbağası, en uzun ömür
miş ülkelerdeki pek çok kişi için çocu k l u k ve ergenlik, yaşamla rının n e re­ açısından bizim tek rakibimiz olarak görünmektedir..

deyse sadece dörtte birini oluşturu r.


Gelişim, tüm yaşam boyunca devam eder şeklindeki inanış, insan
gelişimine yaşam boyu bakış açısının merkezindedir, fakat b u bakış açı­
sının başka özellikleri de vardır. Yaşam boyu gelişim uzmanı Pau l Bal­
ıes'a ( 1 9 3 9-2006) göre, yaşam boyu bakış açısı, gelişimi yaşam boyu,
çok boy u t l u, çok yönlü, esnek, çok disiplinli ve bağlamsal o l a ra k ve
ayrıca büyüme, sürdürme ve kaybın düzenlenmesini içeren bir süreç
olara k görü r ( Ba ltes, 1 987, 2003; B a ltes, Lindenberger, & Staudinger,
2006 ) . B altes'ın bakış açısına göre gelişimin birlikte çalışan ( i şleyen )
biyoloj ik, sosyokültürel ve kişisel faktörler yoluyla oluştuğunu a n l am a k
önemlidir. Şimdi teker t e k e r bu özelli klere bakal ım .

Gelişim Yaşam Boyudur: Yaşam-boyu bakış açısında i l k yetişkinlik,


gelişimin son noktası değildir; dahası hiçbir yaş dönemi gelişim açısından
Yaşam boyu bakış açısının önde gelen mimarlarından olan Paul Baltes,
baskın değildir. Araştırmacılar artan bir ilgiyle, yaşamın farklı noktalarında
yönetmiş olduğu boylamsal Beri in Yaşlılık Çalışmasından bir katılımcıyla
yetişkinlerin deneyimlerini ve psikolojik yönelimlerini incelemektedirler. konuşurken. Katılımcı, bir tıp doktorudur ve 1990'1ı yıllarda araştırmaya
Bu bölümde daha sonra gelişimin yaş dönemlerini ve özelliklerini tanım­ katılmış, altı kez ayrıntılı olarak fiziksel, tıbbi, psikoloj ik ve sosyal
layacağız. değerlendirmelerden geçmiştir.

KISIM 1 7
• Yaşam Boyu Bakış Açısı
Ortaklama Yaşam
Zaman Dönemi Beklentisi (yıl ) Gelişim Çok Boyutludur: Yaşınız ne olursa olsun, bedeniniz, zihniniz, duy­
78
gularınız ve ilişkileriniz değişmekte ve birbirini etkilemektedir. Böl ü mün başlan­
2009, ABD
gıcında tartış ılan Ted Kaczynski'nin yani Bombacının gelişim in i düşünün .
Şiddetli bir alerj i k reaksiyon sebebiyle 6 aylıkken hastaneye yatırılmış ve ebe­
1954, ABD 70
veyn lerinin ziyaret etmesine nadiren izin verilmiştir. Annesine göre, önceden
mutlu bir bebektir, ancak kendi içine kapanmış ve tepki vermez olmuştur.
Ted büyüdükçe, şiddetli öfkenin eşlik ettiği içe kapanma dönemleri
olmuş ve annesine göre, oğlunun zihninin ve d uygularının gelişimini
tamamen biyolojik bir olay bozmuştur.
1915, ABD
54 Gelişim biyoloj i k, bilişsel ve sosyoduygusal boyutlardan oluşur. B i r
boyutun içinde b i le birçok bileşen vardır- örneğin, dikkat, bellek, soyut
1900, ABD 47 düşünme, bilgi işleme hızı ve sosyal zeka, bilişsel boyutun sadece birkaç
bileşenidir.
19. yüzyıl,
İngiltere 41

1620, Massachusetts
Gelişim Çok Yönlüdür: Yaşam boyunca bazı boyutlar veya bir
Körfez Sömürgesi - 35====· boyutun bileşenleri genişler ve diğerleri küçü l ü r. Örneğin, bir d i l ( d iye­
Orta Çağ, - 33===:;;ı lim Türkçe) gelişimin erken döneminde kazanılırsa ikinci veya üçüncü
İngiltere
dilleri ( İngilizce veya Çince ) kazanma kapasitesi gelişimin sonraki
dönemlerinde, özellikle de ilk çocukluktan sonra azalır ( Levelt, 1 98 9 ) .
E rgen lik döneminde, bireyler romantik ilişkiler kurdukça, arkadaşla­
Antik Yunan �=== 21l====i rıyla geçirdikleri zaman azalabilir. ileri yetişkinlikte, daha yaşlı erişkin-
Tarih öncesi zamanlar ::::=
::: == ler zihinsel olarak karar verirken tecrübelerinden ya ra rlandıkları için
daha akıllı hale gelebilirle r, fakat hız gerektiren görevlerde, bilgiyi işlerken daha zayıf
ŞEKİ L 1 .2 performans gösterirler.
TA RİH ÖNCESİNDEN G Ü N Ü MÜZE i N S A N i N
DO GUMDA YAŞAM BEK LENTİSi: İnsanın yaşam Gelişim Esnektir: On yaşındayken bile Ted Kaczynski fazlasıyla utangaçt ı .
beklentisini 18 yıldan 41 yıla çıkarmak 5000 yıl al­ Kaderi insanlardan ilelebet rahatsızlık duymak mıydı? Gelişimciler, gelişimin farklı
mıştır..
noktalarında insanların çeşitli açılardan ne kadar esnek olduklarını tartışmaktadır.
Esneklik, değişme kapasitesi anlamına gelir. Örneğin, siz yetmişli ve seksenli yaşla­
rınızdayken zihinsel becerilerinizi hala geliştirebilir misiniz? Veya bu zihinsel bece­
,---------�
I riler siz otuzlu yaşlarınızdayken sabitlenip sonraki zihinsel gelişim imkansız hale
g-li-h'- ba ğ lan ı gelebilir mi? Araştırmacılar daha yaşlı erişkinlerin b i lişsel becerilerini, eğitimle ve
daha iyi stratej iler geliştirerek iyileştirilebileceklerini b u l d u l a r ( Boron, Wil lis, &
Egzersiz: Yaşlı bireyin bilgi işleme yetene­
1 Schaie, 2007; Hillman, Erikson, & Kramer, 2008 ) . B ununla birlikte, yaşlandığımızda
ğinde egzersizin etkisi olabilir mi? 17. 1
1
muhtemelen değişim kapasitemiz azalır ( Bal tes, Reuter-Lorenz, & Rösler, 2006 ) .
Bölüm, s. 552.
I Esneklik v e onu nelerin kısıtladığını inceleme, günümüz gelişim araştırmalarının
__________ ,
temel konularındandır ( Park H uang, 20 1 0; Siegler ve diğerleri, 2009 ) .

Gelişim Bilimi Çok Disiplinlidir: Psikologlar, sosyologlar, antropologlar, sinir­


bilimciler ve tıp a raştırmacılarının hepsi ortak olarak yaşam boyu gelişimin sırlarını
açığa çıkarmaya çalışırlar. Kalıtsal özellikleriniz ve sağlığınız sizin zekanızı nasıl sınır­
lar? Tüm d ünya genelinde yaşla birlikte zeka ve sosyal ilişkiler aynı şekilde mi
değişir? Aileler ve okullar zekanın gelişimini nasıl etkiler? B unlar, disiplin leri kesiş­
tiren araştırma sorularına bazı örneklerdir.

Gelişim Bağlamsaldır: Ti.im gelişim bir bağlam ya da ortam içinde yer alır.
Bağlam olarak aileleri, okulları, akran gruplarını, kiliseleri, şehirleri, mahalleleri,
üniversite laboratuarlarını, ü lkeleri ve benzer ortamları sayabiliriz. Bu ortamla­
rın her biri tarihsel, ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerden etkilen i r ( Goo­
dnow, 20 1 0; Suarez-Orosco & Suarez-Orosco, 20 1 0 ) .
Bağlamlar, aynı bireyler gibi değişir. B u yüzden bireyler, değişen dünyada
değişen varlıklardır. Bu değişimin bir sonucu olarak bağlamlar üç tür etki yaratır
(Baltes, 2003 ): ( 1 ) Normatif, yaşa bağlı etkiler, ( 2 ) normat i f, tari hsel ( kuşağa bağlı)
etkiler ve ( 3) normatif olmayan etkiler ya d a oldukça bireysel yaşam olayları. Bu üç
türün her biri gelişim üzerinde biyoloj ik veya çevresel etkiye sahip olabilir. Norma­
Gelişimde yaşam boyu bakış açmnı tanımlayan tif yaşa bağlı etkiler belli bir yaş grubundaki tüm b i reyler için ben zerdir.
özellikler nelerdir?

8 BÖLÜM 1 Girış

Bu etkiler, erinlik ve menopoz gibi biyoloj i k süreçleri içerir. Ayrıca formel
eğitime başlama ( çoğu kült ürde ya klaşık 6 yaşında ) ve emeklilik ( çoğu
kültürde ellilerde ve altmışlarda gerçekleşir) gibi çevresel ve sosyok ü l t ü ­
rel süreçleri de içerir.
Normatif kuşağa bağlı etkiler, tarihsel koşul lardan dolayı belli bir
kuşağın insanlarında ortak olarak gözlenir. Örneğin, ikinci dünya sava­
şından sonra hızla a rtan doğum oranı içinde yer a l a n bebekler ( baby
boomers) gençliklerinde K ü ba'daki füze krizi, John F. Kennedy'nin öldü­
rülmesi ve Beatles'in başarısı gibi deneyimleri paylaştılar. Normatif tarih­
sel etkilerin d iğer ö rnekleri; l 9 30 ' la rdaki büyük ekonomik çök ü ş,
l 940'larda ki Il. Dünya savaşı, 1 960 ve 70'lerin sivil haklar ve kadın hak­
ları hareketleri, 1 1 Eylül 200 ! 'deki terör saldırısı, J 990'larda bi lgisayar­
lanı1 ve cep telefonlarının günlük hayata girmesi gibi büyük ekonomik,
politik ve sosyal değişiklik leri içerir ( Schaie, 2009, 201 Oa, b ) . B i r n ü fusun Normatif olmayan yaşam olayları, Ağustos 2005'deki Katrina kasırgası
gibi olağanüstü koşulların, kişinin yaşamında çok önemli etki leri ola­
kültürel ve genetik yapılanmasındaki uzun süreli değişiklikler de ( göç ve
bilir.
doğurga nlık ora n larındaki değişme gib i ) normatif tarihsel değişimin bir
parçasıdır. ,.---------�
'
Normatif olmayan yaşam olayları, bireyin yaşamında önemli etkileri olan ı Jel i�im'e bağlcı
sıra dışı olaylardır. Bu olaylar bütün insanların başına gelmez, fakat başa geldiğinde
Orta Yaş: Orta yaştaki yetişkinlerin, yaşamın
de insanlar üzerindeki etkileri farklı olur. Örneğin, çocuk küçü kken bir ebeveynin
önceki dönemlerine göre belirgin olarak
kaybı, erken ergenlikte gebelik, evi tahrip eden bir yangın, piyangodan büyük ikra­
daha fazla kayıpları olur. 15. Bölüm, s. 477.
miyeyi kazanma veya umulmadık bir kariyer fırsatı elde etme bu tür etkiler a rasında
sayılabilir.

Gelişim Büyüme, Sürdürme ve Kaybın Düzenlenmesini İçerir: B altes ve


a rkadaşlarına göre (2006) yaşamı yönetme, insan gelişiminin üç ana hedefi olan
büyüme, sürd ü rme ve kaybın düzenlenmesi arasındaki yarışma ve çatışmayı içerir.
B i reyler ona ve ileri yetişkinliğe doğru yaş aldıkça, kapasiteyi sürdürme ve kapasi­
tedeki kayıplara göre kendini düzenleme, büyümeni n yerini a lır. B u yüzden, 7 5
yaşındaki bir adam kendi belleğini veya golf oyununu geliştirmeyi amaç edinmez,
fakat bağımsızlığını ve golf oynama yeteneğini sürdürmeyi amaçlayabilir. ileride, 1 5 .
v e 1 6 . bölümlerde sürdürme v e kaybı düzenleme konusundaki görüşleri daha geniş
olarak tartışacağız.

Gelişim Biyoloji, Kültür ve Bireyin Ortak Ürünüdür: Gelişim, birlikte işleyen


b iyoloj i k, kült ü rel ve bireysel faktörlerin ortak yapımıdır ( B al tes, Reuter-Lorenz, &
Rösler, 2006 ) . Örneğin, beyin kültürü şeki llendirir. fakat beyin aynı zamanda kül­
türle ve kişinin sahip olduğu veya yaşadığı deneyimlerle şekillenir. B i reysel faktörler
açısından, biz genetik mirasımızın ve çevremizin bize verdik lerinin ötesine gidebiliriz.
Yaşamımızı en iyi noktaya getirecek şeyleri aktif bir şekilde çevremizden seçerek
kendimize özel bir gelişimsel yörünge oluşturabil i riz ( Rath unde & Csikszentmihalyi,
200 6 ) .

BAZ' ÇAGDAŞ KOi\ uı AR


Bu dede ve torunun gelişimine, büyümeye karşı
Bir gazete ya da dergiyi e l in ize aldığınızda şu başlıkları görebi lirsiniz: "Poli t i k Eği­ sürdürme ve düzenleme nasıl yansımış olabilir?
limler Genlerde Yazılı Olabilir," "Anne, Çocu klarını Denize Atmakla Suçlandı" "Top­
lu msal Cinsiyet Ayrımcılığı Artıyor," "FDA (Amerikan İlaç B irliği ) DEHB ( Dikkat
Eksikliği Hipera ktivite Bozu kluğu ) İlaçları Konusunda Uyardı", "Zenci Hasta larda Normatif yaşa bağlı etkiler: Belirli bir yaş grubun­
daki bireyler için benzer olan etkilerdi r.
Kalp Krizinden Ölümler Daha Fazla, " "Bir Testle, Alzheimer Hastalığı Önceden Ta h­
min Edilebil i r. " Yaşam-boyu bakış açısını kullanan a raştırmacılar bunları ve pek çok Normatif kuşağa bağlı etkiler: Belirli bir kuşaktaki
diğer çağdaş konuyu incelemektedir. Yaşam boyu gelişimde sağlığın ve iyi olmanın, insanlarda tarihsel koşullardan ötürü ortak o l a n etki­
lerdir.
ebeveynliğin, eğitimin ve sosyokültürel bağlamların oynadığı roller ve ayrıca bu
k0nularla sosyal pol itikaların nasıl ilişkili olduğu, bu kitabın özel olara k odaklandığı Normatif olmayan yaşam olayları: B ireyin yaşamı
konulardır. üzerinde büyük etkisi olan olağandışı olayla rd ır.

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 9



kariyerlerle bağlantı

Luis Vargas, Klinik Çocuk Psikoloğu


Luis Vargas, Klinik çocuk psikolojisi stajyerlik programı yöneticisi ve

New Mexico Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi, Psikiyatri bölümünde

profesördür. Aynı zamanda New Mexico Üniversitesi Çocuk Psikiyatri

Merkezinde Psikoloji Birimi Yöneticisidir.

Vargas, Teksas St. Edwards Üniversitesinden psikolojide lisans,

Teksas Trinity Üniversitesinden psikoloji de yüksek lisans ve Nebraska

Üniversitesi-Lincoln'den klinik psikolojide doktora derecesini almıştır.

Vargas'ın temel ilgileri kültürel konular, çocuklar, ergenler ve

ailelerin değerlendirilmesi ve tedavisidir. Kültüre duyarlı bir psikolojik

hizmetindahaiyiyollarınıbulmayaçalışmaktadır.Onun özelilgilerinden

biri,suçayönelmevemaddekötüyekullanımındalatin kökenligençlerin

sağaltımıdır.
Luis Vargas (solda) bir terapi oturumunda.

Klinik psikolog ne yapar konusunda daha fazla bilgi için sayfa 46'da "Yaşam Boyu Gelişimde Kariyerler" ekine

Sağlık ve İyi-Olma (İyilik) Gi.ini.imi.izde sağlık otoriteleri sağlık ve iyilikte yaşam


stilinin ve psikoloj i k d u ru m u n güci.inü kab u l ediyorlar (Hahn, Payne, & Lucas, 20 1 1 ;
Sparling & Redican, 20 l 1 ) . B u kitabın her bölümünde sağlı k ve iyilik haliyle ilgili
tartışmalara yer verilmiştir.
Klinik psikologlar, insanlara kendi iyiliklerini geliştirmede yardı mcı olan sağl ık
uzmanlarıdır. B u yazını n Kariyerlerle Bağlamı böli.imi.i nde bir klinik psikoloğun suça
karışmış veya madde bağımlısı ergenlere nasıl yardım ettiğini okuyun.

Ebeveynlik ve Eğitim: İki gey sağlıklı bir aile oluşturabilir mi? Her iki ebeveyn de
Kültür: Davranış örüntüleri, inançlar ve b i r grubun
ev dışında çalıştığında çocuklar zarar görür mü? Birleşik Devletlerdeki okullar öğren­
nesilden nesile geçen diğer bütün ürünleri.
cilere okuma yazmayı ve aritmetiği öğretme konusunda yeterli mi? Okulların sorun­
Kültürler arası çalışmalar: Bir kültürü diğer bir ları ve gi.ini.imi.iz aileleri üzerindeki baskılarla ilgili olarak b u n la ra benzer birçok soru
kültür veya kültürlerle karşılaştırma. Böylece
gelişimin kültürler arasında ne derece benzer
duyuyoruz (Johnson ve diğerleri, 20 1 l ; McCombs, 20 1 0 ) . Daha sonraki bölümlerde,
(evrensel) ve ne ölçüde kültüre özgü (yerel) olduğu çocuk bakımını, boşanmanın etkilerini ebeveynlik stillerini, çocuğa köti.i muameleyi,
konusunda bilgi sağlamaktadır. kuşaklara rası ilişkileri, erken çocukluk eğitimini ve çocuklu ktaki yoksull u k ile eğitim
Etnik köken: Kültürel miras, ulusal özellikler, ırk, din arasındaki ilişkiyi, çift dilli eğitimi, yaşam b oyu öğrenmeyi geliştiren yeni eğitsel
ve dile dayanan özellik çabaları ve ebeveynlik ve eğitimle ilişkili diğer birçok konuyu analiz edeceğiz.

Sosyoekonomik düzey: Benzer mesleki, eğitimsel


ve ekonomik özelliklere sahip insanlar grubuna işaret Sosyokültürel Bağlamlar ve Çeşitlilik: Sağlık, ebeveynlik ve eğitim, gelişimin
eder. kendisi gibi kendi sosyokültürel bağlamı tarafından şekillendirilmektedir. B u bağlamı
Toplumsal cinsiyet: insanların erkek ya da kadın analiz etmek için dört kavram özellikle yararlıdır: Ki.ilti.ir, etnik köken, sosyoekono­
olarak özellikleri. mik di.i zey ve toplumsal cinsiyet (gender) .

10 BÖLÜM 1 Giriş

20

Kızlar
Erkekler
15

·v;
cıı
v;
� 'O N
10
.,,. ;.,
tO ;�

"' c
;., c
co ..!!!
�-"'
::J
,.:. u
o
\.)> 5

Siyasette kadınların varlığı bir kazanç olarak değil de Yoksul olmayan Yo ksul
daha çok bir yük olarak görülmektedir. Siyasi süreçte
kadınların rollerini güçlendirmek için ne yapılabilir?
ŞEKİL1.3
TÜM DÜNYADA HİÇ OKULA (HE R HA N G İ
İki Koreli çocuk, Birleşik Devletler vatandaşı oldukları
TÜRDE) GiTMEMİŞ 7 i L E 18 YAŞ A RASINDAK I
günde. Asyalı Amerikalı ve Latin kökenli çocuklar,
Birleşik Devletlerde en hızlı büyüyen göçmen
ÇOCUKLARIN Y ÜZDES İ: UNICEF (2004), tüm
dünyadaki çocukların aldığı eğitimi inceled iğ inde,
gruplardır. Gelişim dersinizde sınıftaki öğrenciler
erkeklerden çok daha fazla sayıda kızın hiç formel bir
arasında ne kadar çeşitlilik vardır? Onların büyürkenki
okul eğitimi almadığını bulmuştur.
deneyimleri seninkilerden ne kadar farklı ya da
benzerdir?

Kültür, davranış örüntülerini, inançları ve belirli bir grup insanın bir kuşaktan
diğerine geçen ti.im diğer ürünlerini kapsar. K ü l t ü r, uzun yıl la r boyu nca insanların
etkileşimlerinden ortaya çıkar. Bir k ü l t ü rel grup, Birleşik Devletler kadar b ü y ü k
veya izo l e bi r Apalaş kasabası kadar k ü ç ü k olabilir. B ü yüklüğü ne olu rsa olsun,
grub u n kült ü rü üyelerini n d avra nışını etkiler ( Cole & C a gigas, 2 0 1 0 ) . Kültürler
arası çalışmalar i ki veya daha fazla k ü l t ü rün özelliklerini karşı laştırır. Bu kıyas­
l a ma gelişimin k ü l t ü rler arasında ne ölçüde benzer yani evrensel veya ne ölçüde
kültüre özgü olduğu hakk111da bilgi verir ( Goodnow, 2 0 l O; Kitayma, 2 0 1 1 ) .
Etnik Köken ( "etlınic" sözcüğü Yuna nca "ulus" anlamındaki kelimeden gelir),
dil, din, ırk, milliyet ve kültürel mirası içine alır. Birleşik Devletlerde etnik gruplar
çeşitlidir. Avrupa, Asya, Afrika ve Latin kökenli Amerikalılar ve yerli Amerikalılar
olmak üzere pek çok etnik grup vardır ve her bir etnik grubun içinde de çeşitlilik
vardır ( Ba nks, 20 1 0; Nieto, 2 0 1 0 ) .
Sosyoekonomik Düzey (SED) bireyin toplum içi ndeki mesleki, eğitimsel ve
ekonomik özelliklerine göre pozisyonunu ifade eder. Sosyoekonomik düzey, b elli
eşitsizlikleri ima eder. Kaynakları kontrol etme yeteneğindeki ve toplumun imkan­ Doly Akter, Bangaldeş Daka'da varoşda,
larından yararlanmadaki farklılıklar fırsat eşitsizliği yaratır. kanalizasyonları açık, çöplerin sokakta kokuştuğu ve
çocukların gıdasız kaldığı bir ye rde yaşama ktadır.
Toplumsal Cinsiyet, insanla rı erkekler ve kadınlar olarak ta nımlayan özellik­
Bangaldeş'de genç kızların neredeyse üçte ikisi 18
lere karşılıktır. Gelişimimizin bazı yönleri, kimliğimiz ve sosyal ilişkilerimizde top­ yaşından önce evlendirilmektedir. Doly, UNICEF
lumsal ci nsiyetten daha önemlidir ( Best, 20 1 0; Martin & R ub le, 20 1 0 ) . tarafından desteklenen bir kulüp oluşturdu ve üye
Son yıllarda Birleşik Devletlerde sosyokültürel bağlam gittikçe daha çeşitlen­ olan kızlar hane halklarının hijyen alışkanlıklarını kapı
kapı dolaşarak takip ettiler. Bu izleme, ailele rin hijyen
mekte ve n ü fusu, öncekilere göre çok daha farklı kültürler ve etnik gruplar içer­
alışkanlıklarını ve sağlıklarını iyileştirdi. Yine onun
mektedir. Bu değişen demografik doku, sadece çeşitliliğin ü re t tiği zengi n liği
grubundaki kızlar, ebeveynlerle konuşup onları ikna
getirmemekte, fakat aynı zamanda Amerikan rüyasını ti.im insanlara yaymada güç­ ederek birkaç kız çocuğunun erken yaşta evlendirilme­
l ükler yaratmaktadır ( Bornstein & Cote, 2 0 1 0; McLoyd ve diğerleri, 2009 ) . Her sini engellediler. Mahallelerindeki ebeveynlerle
bölümde sosyokültürel bağlamları ve çeşitli liği tartışacağız. konuşarak okula devam etmenin önemini ve bunun
kızlarının geleceğini nasıl iyi yönde değ iştireceğini
Kültürler arası özel bir konu, tüm dünyada kadınların eğitim ve psikolojik koşul­
anlattılar. Doly, UNICEF grubundaki kızların, kendi
larıdır ( UNICEF, 201 O). Yetersiz eğitim fırsatları, şiddet ve zihin sağlığı konuları pek annelerine göre haklarının daha fazla farkında
çok kadın ın karşı karşıya kaldığı sorunların sadece bir kaçıdır. olduklarını söylemektedir (UNICEF, 2007) .

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 11



Şekil l . 3 'te görüldüğü gibi bir analiz, erkeklere göre kızların daha yüksek
Ailede kriz
bir oranının hiçbir eğitim almadığını ortaya koymuştur ( UNICEF, 2004 ) .
Kadınların en az eğitim gördüğü ülkeler Afrika'dadır v e hatta bazı böl­
••1! 12 gelerinde kızlar ve kadınlar hiç eğilim almamaktadır. Kanada, ABD ve
Çocuğun ayrılması
R usya, eğitimli kadın oranlarının en yüksek olduğu ülkelerdir. Geliş­
45 mekte olan ü lkelerde 25 yaş üstü kadınların % 67 'si (erkeklerin % 50'si )
14 hiç okula gitmemiştir. 2 1 . yüzyılın başında tüm d ünyada kızlardan 80
---ı...;
milyon daha fazla erkek, ilk ve orta öğretiındeydi ( United Nations, 2002 ) .
Şiddete maruz kalma
73 Sosyal Politika: Sosyal politika, h ü kü metin, vatan daşlarının refa­
----...-------------------4 9 hını sağlamak ve iyileştirmek i çin oluşturd uğu eylem planıdır. Değer­
Kalabalık
ler, ekonomi ve siyaset bir u l u s un sosyal politikasını şekillendiri r.
16 Si yaset yapanlar genellikle çoc u kların ve yaşlı erişkinlerin iyiliğini
7 kor umak için çok az şey yapma ktadırlar ve yaşam boyu a raştırmacıları
etkin sosyal politikalara yön verme ü midiyle giderek daha fazla araş­
Aşırı gürültü
tırma yapmaktadırlar ( Balsano, Theokas ve B obek, 2009 ) .
32
B ebek ölüm oranları, çocuklarda 5 yaş altında ölüm oranı ve yok­
____, 21
sulluk için de yaşayan veya kötü beslenen çocukla rın oranı gibi istatistik­
Evin kalitesinin düşük olması Yoksul çocuklar
ler, belli bir toplumda çoc ukla rın ne kadar iyi d u ru mda olduğun u
24 Orta gelir grubundan değerlendirme imkanı sağlayan ölçütlerdir ( UNICEF, 20 1 0 ) . Çocuk hak­
-------
3 çocuklar
larının yorulmaz savun uc usu olan M a rian Wright Edelman'a göre bu gibi

o 10 20 30 40 50 60 70 80 göstergeler açısından Birleşik Devletler, çoc ukların bakım ında endüstri­


Çocukların yüzdesi
leşmiş ülkeler arasında en alt sıralarda yer almaktadır.
Yoksulluk içinde büyüyen çoc u klar özel bir i lgi alanıdır ( McLoyd ve
ŞEKİL1.4 diğerleri, 2009; Tamis-LeMonda & Mc Fadden, 2010 ) . 2006 yılında Bir­
YO K S U L VE ORTA G E LİR D Ü ZEY i N DE N ÇOCU K L A R leşik Devletler' deki çoc u kların yaklaşık % l 7 . 4 ' ü yoksulluk sınırının
ARASI N OA A LTI STRES FAKTÖRÜNE M ARUZ K A L M A : Yakın altındaki ailelerde yaşıyordu ( Federal Interagency Forum on C hild and
zamanda yapılan bir çalışma orta gelir düzeyinden ve yoksul
Family Statistics, 2008 ) . Bu oran, 200 l 'den itibaren anmıştır, fakat
çocukların altı farklı stres faktörüne maruz kalmalarını inceledi (Evans
1 99 3 'deki % 2 2 . 7 ile u laştığı zirveden aşağıya inmiştir. Şekil l .4'de görül­
& English, 2002). Yoksul çocuklar bu stresö rlerin her birine daha fazla
maruz kalmaktadır. düğü gibi, bir araştırmada, ABD'de, orta gelirli ailelere göre yoksul aile-
lerdeki çoc ukların daha yüksek yüzdesinin ailede kriz, ebeveynden
ayrılma, şiddet, kalabalık, aşırı gürültü ve kötü ev şartları gibi koşullarda
yaşadıkları bulunmuşt u r (Evans & English, 2002 ) . Yakın zamandaki bir çalışmaya
göre, çoc uklar yoksulluk için de ne kadar çok yıl geçirirlerse stresin fizyolojik işaret­
leri o kadar artmaktadır (Evans & Kim, 2007 ) .

Sosyal politika: Ulusal hükümetin vatandaşlarının Marian Wright Edelman, Çocukları Savunma Vakfı nın başkanı (sağlık hizmetini savunurken görülmektedir),
refahını ıyileştırınek ıçın oluşturduğu eylem planıdır. çocuk haklarının yılmaz savunucusudur ve çocukların ihtiyaçlarına dikkat çekmeyi başarmıştır. Bu ihtiyaçlar
nelerdir?

12 BÖLÜM 1 Girış

gelişimi yaşamla ilişkilendir

Aile Politikalarının Geliştirilmesi


Birleşik Devletlerde u l usal yönetim, eyalet yönetimleri ve şeh i r yöne­ (Gennetıan & Mil ler, 200 2). Çocu kların okul başarısı arttı ve davra nı ş
ti mler i n i n tümü çocukların iyiliğini sağlamada bir rol oynarlar bozuklukları azaldı. Çocuğa kötü muamele v e çocuklar için d i ğ er
(Children's Defense F u nd, 2009). Ailelerçocuğun iyi l i ğ i n i sağlayamaz olumsuz sonuçlar açısından risk altında olan düşük gelirli ailelere yö­
ya da tehli keye atacak olurlarsa genelli kle yönetimler yardım için nel i k hizmetler in etkileriyle ilgili bir araştırma ise devam etmektedir
adım atar. Ulusal düzeyde ve eyaletlerde yasa koyucuların tartıştık­ (Mi n n esota Family l nvestment Program, 2009).
ları konu, ebeveynlereyapılan yardımın çocuklara birfaydasın ın olup Gelişim psikologları ve araştırmacılar, diğer hü kümetpoliti ka l a­
olmadığıdır. Araştırmacılar belli politikaların etkilerini inceleyerek bu rını n etkilerini de araştırmaktadır. Yoksul a i lelerin iyilikleri ni arttır m a k
türden sorulara yanıt bulmaya çalışmaktadır (Mcloyd ve diğerleri, için yollar ara nmakta ve sosyal pol iti kaları geliştirmek için öneri l er
2009). getirilmektedir (Mcloyd ve diğerleri, 2009) ..
örneğin; Minnesota Aile Yatırım Programı -MAYP (Minnesota
Family l nvestmentProgram-MFIP) 1990'1arda yetişkinleri, sosyal yar­
dıma bağlı kalmaktan kurtarıp ücretli işte çal ışmaya yönlendirmek
amacıyla planlandı. Programın anahtar noktası, yetişkin ler i n, eğer
çalışırlarsa çalışmadıkları duruma göre daha fazla gelir sağlamasıydı. Daha önce yoks u l l u k içinde yaşayan çocu kların fizyolojik
Yeti şki n leri n gel ir i n i n y ü kselmesi çocukları nasıl etkileyecekti? stres düzeyler i n i n daha yüksek olduğ unu öğrendik. Bir çocu­
MAYP'ı n etkileriyle i lg i l i bir araştırmada, ça lıştığı için geliri de artan ğun stres düzeyi MAYP gibi bir uygulamadan nasıl etkil e ne­
yoksul a i le lerde çocu kların daha fazla yarar sağladığı bulundu bilir?

Yoksulluk içinde yaşayan çocukların A B D ' deki oranı % 1 7 .4'tür ve bu oran diğer
endüstrileşmiş ü l kelerdekinden çok daha yüksektir. Örneğin, K anada'da çocuk yok­
sulluk oranı % 9 ve İsveç'te % 2'dir.
Edelman, gelecek kuşağı oluşturacak olan çocuklara ebeveynlik yapmanın ve
bakım vermenin toplumumuzun en önemli görevi olduğunu ve b u konuyu geçmişte
olduğundan çok daha ciddi olara k ele almak zorunda olduğumuzu söylemektedir.
Sosyal politikalar yoluyla çocukların yaşamını geliştirmek için harcanan
Kaynak Ö zellikler
çabaları görmek i çin yukarıdaki "gelişimi yaşamla ilişkilendirme" böl ü -
münü okuyunuz. Bireysel iyi bir zihinsel işlevsellik
Bazı çocuklar yoksulluk ve diğer zorl u klara yeni l mezler. Onlar daya­ Sempatik, sosyal, uysal yaradılış
nıklılık gösterirler ( Gutman, 2008 ) . Bölümün başındaki Alice Walker Öz güven, yüksek öz saygı
hakkındaki hikayeye dönüp d üşünürsek ırkçılığa, yoksulluğa, düşük sos­ Yetenekler
yoekonomik düzeye ve gözündeki yaranın görüntüsün ü bozmasına rağ­ inanç
men, başarılı bir yazar ve eşitlik mücadelesinde önder olabildi.
Aile Şefkatli ebeveyn figürüyle yakın ilişkiler
Çocukları, Alice Walker gibi dayanıklı kılan bel irli özellikler var
Demokratik ebeveynlik: sıcaklık, yapı, yüksek
mıdır? Ya da Ted Kaczynski gibi zekasına ve eğiti mine rağmen bir katil beklentiler
yapan başka özellikler var mıdır? B u kon udaki araştırmaları inceled ik ten Sosyoekonomik avantajlar
sonra Ann M asten ve çalışma arkadaşları ( 2 004, 2006, 2007, 2009a, b; Geniş ve destekleyici aile bağlar
Masten, B un, & Coatsworth, 2006; Masten ve diğerleri, 2009a, b) şu
sonuca vardılar; zihinsel işlevlerin iyi olması gibi çok sayıda bireysel fak­ Aile Dışı Aile dışından ilgili yetişkinlerle bağlar
Bağlam Yararlı kuruluşlarla bağlantıda olma
tör dayanıklılığı etkilemektedir. Ayrıca, Şek i l l. 5 ' de gör üldüğü gibi onla­
iyi okullara devam etme
rın a i le le r i ve b u l un d u kl a rı diğer ortamlar da be l i r l i öze l l i kler
göstermektedir. Örneğin, dayanıklı çocukların, şefkatli bir ebeveyn figü­
rüyle yakın ilişki içinde oldukları ve aile d ışından bir yetişkinden de ilgi
ŞEKİL1.5
DAYAN I KLI ÇOCUKLARIN VE İÇİNDE BULUN DUKLAR!
gördükleri ve yakın bağlarının olduğu görülmektedir.
B A GLAMLARIN ÖZE LLİKLER i

KIS I M 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 13



ŞEKİL1 .6 40

YAŞ LA N A N A M E RİKA: 65 y a ş v e ü zerindeki


Erkek
Amerikalıların sayısı 1900'den bu yana çarpıcı bi­
çimde artmaktadır ve 2040 yılına kadar daha da Kadın
artacağı tahmin ed ilmektedir. Önemli b i r artış 85 30
ve üzerindeki yaş grub unda o rtaya çıkacaktır. Asır­
lıklar yani 100 yaş ve üzerindeki yaşlı kişiler, Birle­
şik Devletlerde e n hızlı büyüyen yaş grubudur ve
gelecek on yıllarda sayılarının artması beklenmek­
tedir (Peris, 2007).

1900 1940 2000 2040


Yıllar

Yaşam uzamını n d iğer ucundaki daha yaşlı ye tişk in lerin iyiliğini sağlamak için
de sosya l politikalar gerekmekted i r (Moody, 2009 ) . Örneğin, sağlık h i zmetlerinin
maliyetinin gitt ikçe a rtması ve daha yaşlı yet işki n lerin yete rli sağlık h i zmetine
ulaşamamaları temel soru nlardır ( Fe rrini & Ferrini, 2008 ) . Bir a raştırma, sağlık
h i zmeti siste minin yaşlı yetişk in le r için pek çok alanda başa rısız olduğunu göster­
miştir (Wenger ve diğerleri, 2 00 3 ) . Örneğin, yaşlı erişk i n ler ka lp hastalığı gibi
genel sağlık soru nlarında, kontrol amaçlı olarak önerilen sağlık h izme t i n i za manın
ancak % 5 2 'sinde; yete rsiz besle n me ve Alzhe i me r hastalığı için ise zamanın %
3 1 'inde alabilmişlerdir.
Yaşlı yetişkinle rin iyiliğini sağlamadaki bu sorunlar iki olgu nede niyle a rtmak ­
tadır. B irincisi; Şek il l . 6 'da görül d üğü gibi B irleşik Devletlerde yaşlı erişk inlerin
sayısı çarpıcı olarak anmak t ad ı r. İkincisi ise; bu daha yaşlı Amerikalıları n yüksek
olasılıkla daha fazla toplu msal yardıma i htiyaç duymalarıdır. Daha önceki b i rkaç
on yılla kıyasland ığında günümüzde Amerikalı yetişk in lerin evli olma olasılıkları
Maggie Kuhn, 1970 yılında beş yaşlı kadınla başlayan
daha d ü şük, çocuksuz olma ve yalnız yaşıyor olma olasılıkları ise daha y ük sekt i r.
ve yaşlı yetişkinlerin sosyal koşullarını iyileştirmeyi
hedefleyen uluslar arası destek grubu Gri Panterlerin 2 1 . yü zyılda yaşlı nüfus artmaya devam ettikçe, gittikçe a rtan sayıda yaşlı e rişk i n
kurucusudur. eşsiz y a da çocuksuz ola rak geleneksel destek kaynakların d a n mahrum ka lacaktır
(Connidis, 2009 ) . B u bireyle r i n sosyal ilişk i lere, sosyal ağlara ve desteğe i h t iyacı
olacak t ı r (Knight & Sayegh, 2 0 1 0 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Gel işim kavramının anlamı nedir? Yaşam Size çok az ya da şimdikinden oldukça farklı
Bağlantı Kur
boyu gel işimın ıncelenmesi niçin önemlidır? seçimler sunan bir kültürde yaşasayd ınız
Yansıt Yaşam boyu bakış açısının temel özellikleri gelişim iniz nasıl olurdu, h ayal ediniz. Eğer
nelerdir? Bağlamsal etkilerin üç kaynağı aileniz çok daha zengin veya çok daha fakir
nedir? olsaydı gelişiminiz nasıl farklı olurd u 7

O Gelişimde yaşam boyu bakış


açısının ayrıcı özelliklerini
Yaşam boyu gelişimde çağdaş konulardan
bazıları nelerdir7

tartışır. Bağlantı Kur


Biyoloji, kültür ve bireysel yaşantıların
etkileşim halinde gelişimi nasıl etkilediğine
kitapta olmayan bir örnek veriniz.

14 BÖLÜM 1 Giriş

2 Gelişimin Doğası e Gelişimde en önemli süreçleri, dönemleri ve konuları tanımlar.

Biyolojik, Bilişsel ve Sosyo-Duygusal Süreçler Yaşın Önemi

Gelişim Dönemleri Gelişimsel Konuları

Bu bölümde, gelişimsel süreçler ve dönemlerin ne anlama geldiğini ve yaşın kav­


ramlaştırılmasındaki çeşitlil iği anlamaya çalışacağız. Temel gelişimsel konuları ve
onları anla mak için ku llanabileceğimiz stratejileri inceleyeceğiz.
Eğer A lice Walker veya Ted Kaczynsk i ' n i n kendi yaşamları s ü resince nasıl ve
niçin o şeki lde geliştiklerini anla mak isterseniz bunu nasıl yapacaksınız? He rhangi
bir kişinin yaşamı boyu nca ortaya çıkan olayları n kronolojik sırası, kolaylıkla k a fa
karıştırıcı ya da tekdüze olaylar silsilesi h a l i ne gelebilir. B i r b i reyin ge lişimini
Biyolojik
tanım l a ma ve anlamada iki k avram; ge lişimsel süreçler ve dönemler, bir çerçeve Süreçler
oluşt urmanıza yardımcı olur.

BİYOLOJİK, BİLİŞSEL VE
SOSYO-DUYGUSAL SÜREÇLER
Bu bölümün başında gelişimi, döllenme ile başlayıp tüm yaşam boyunca Bil işsel
süre n değişme örü nt üsü olarak tanımladık. Bu örüntü, biyolojik, bilişsel ve Süreçler

sosyoduygusal süreçlerin bir ürünü olduğu için karmaşıktır ( Bkz. Şek il 1 . 7 )

Biyolojik Süreçler: B ireyin fiziksel yapısında değişme yara tan süreçlerdir. Ebe­
veynlerden gelen gen ler, beyin gelişimi, boy ve ağırlıkta a rtış, motor becerilerde
değişim, beslenme, egzersiz, erinlikteki hormona! değişiklikler ve kalp damar siste­
ŞEKİ L 1 .7
GELİŞİMSEL DE GI Ş I MLERDE YER ALAN SÜ ­
minde bozulmanın hepsi gelişimi etkileyen b iyolojik süreçlere örnekt i r.
REÇLER: Bireyler gelişirken biyolojik, bilişsel ve sos­
yoduygusal süreçler etkileşim halindedir.
Bilişsel Süreçler: Bireyin d il, düşünce ve zekasındaki değişiklikleri ifade eder. Kar­
yolanın üzerinde asılı olan hareketli bir oyuncağı izleme, iki sözcüğü bir araya geti­
rerek bir cümle oluşturma, bir şiiri ezberleme, bir film yıldızı olmanın nasıl bir şey
olacağını haya l e tme ve bulmaca çözmenin hepsi bilişsel süreçleri içerir.

Sosyoduygusal Süreçler: Bireyin diğer insanlarla ilişkilerindeki, duygularındaki


ve kişiliğindeki değişimleri içerir. Bir bebeğin ebeveyninin dokunuşuna gülümseye­
rek karşılık vermesi, bir çocuğun oyun arkadaşına saldırganca bir davranışı, okul
çağındaki çocukta girişkenliğin gelişimi, bir ergenin mezuniyet balosundaki neşesi
ve yaşlı bir çiftin duygusal yakınlığı ( muhabbe t i ) gelişimde sosyoduygusal süreçlerin
rolü n ü yansıtır.

Biyolojik, Bilişsel ve Sosyoduygusal Süreçleri Bağlantılandırma: Biyolojik,


Bilişsel süreçler: Bireyin düşünce, zeka ve dilindeki
Bilişsel ve Sosyoduygusal süreçler, ayrılmaz bir şekilde birbirine geçmiş d u rumdadır
değişimler.
( Diamond, 2 00 9 ) . Ebeveynin dokunuşuna gülümseye rek tepki veren bir bebeği
düşünün. Bu tepki, biyolojik s ü reçlere ( d ok unma ve dokunmaya tepkinin fiziksel Biyolojik süreçler: Bireyin fiziksel doğasındaki deği­
doğası). bilişsel süreçlere (kasıtlı davranışları a nlama yete neği) ve sosyoduygusal şimler.

süreçlere (gülümseme sıklıkla olumlu bir duyguyu yansıtır ve bizim diğer insanlarla Sosyoduygusal süreçler: Bireyin diğer insanlarla
olumlu bağlar k u rmamıza yardım eder) bağlıdır. Bu süreçler a rasındaki bağlantı hiç­ ilişkilerindeki, duygularındaki ve kişiliğindeki deği­
bir yerde hızla gelişen şu iki alandaki kadar belirgin değildir: şimler.

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 15



Gelişim Dönemleri

Doğum öncesi Bebeklik İlk çocukluk Orta ve ileri Ergenlik ilk yetişkinlik Orta Yetişkinlik ileri Yetişkinlik
dönem (Döllenmeden (Doğumdan (2 - 5 yaş) çocukluk (1 O - 1 2 yaştan (20'1i yaşlardan (40'1ı yaşlardan (60 - 70'1i yaşlardan
doğuma) 18 - 24 aya) (6 - 11 yaş) 18 - 21 yaşa) 30'1u yaşlara) SO'li yaşlara) ölüme)

Biyolojik
Süreçler

Bilişsel Sosyoduygusal
Süreçler Süreçler

Gelişim Süreçleri
ŞEKİ L 1 .8
GELiŞiM SÜREÇLERi VE D Ö NEMLERİ: Yaşamın gelişim dönemlerinin ortaya çıkışı, biyolojik, bil işsel ve sosyoduygusal süreçlerden etkilenmektedir.

... - - - - - - - - - ... • Gelişimsel bilişsel nörobilim, gelişim, bilişsel süreçler ve beyin arasındak i bağlan­
I tıyı inceler ( D iamond, Casey, & M unakata, 20 1 1 ) .
ı gelişimle ba ğ lantı
1 • Gelişimse/ sosyal nörobilim, gelişim, sosyoduygusal süreçler v e beyin arasındaki
Beyin gelişimi: Ergen beynindeki değişim
bağlantıları inceler ( Calkins & Beli, 2 0 1 0; de Haan & Gunnar, 2009 ) .
ile ergenin duygu dalgalanmaları ve daha
fazla risk almaları arasında bir bağlantı var
B iyolojik, bilişsel ve sosyoduygusal süreçlerin iki yönlü olduğunu gösteren pek
mıdır? 1 1 . Bölüm, s. 372.
I çok örnek vardır. Örneğin, biyolojik süreçler bilişsel süreçleri etkileyebilir veya tam
..,. _ _ ____________ ..,. tersi olabilir. B u yüzden gelişimin farklı süreçlerini farklı yerlerde ele alacak olma­
mıza rağmen beden ve zihin olarak birbirine karşılıklı olarak bağlı bütünleşik bir
bireyin gelişiminden söz ettiğimizi aklınızdan çıkarmayın. Kitabın birçok yerinde bu
bağlantılara dikkat çekeceğiz.

GELİŞİM DÖNEMLERİ
Biyolojik, bilişsel ve sosyoduygusal süreçlerin karşılıklı etkileşimiyle insanın yaşam
dönemleri ortaya çıkar ( Bkz. Şekil 1 .8 ) . Gelişim dönemi, bir kişinin yaşamında belirli
özelliklerle tanımlanan bir zaman dilimine işaret eder. Düzenleme ve daha iyi anlama
amaoyla genellikle gelişimi dönemlerle tanımlarız. En yaygın ola rak kullanılan geli­
şim dönemleri sınıflandırması Şekil l .8'de görüldüğü gibi sekiz ardışık dönemi içerir.
Dönemler için belirtilen yaklaşık yaş sınırlan, bir dönemin ne zaman başlayıp bittiği
hakkında genel bir fikir verir
Doğum öncesi dönem, döllenmeden doğuma kadar olan zamandır. Tek bir hücre­
den beyni ve davranışsa! yetileri olan tam bir organizmaya doğru hızlı bir büyümeyi
içerir ve yaklaşık olarak 9 aylık bir dönemdir.
Bebeklik, doğumdan 1 8 veya 24. aya kadar olan dönemdir. Bebeklik, yetişkinlere
aşırı bağımlılığın olduğu bir evredir. Bu dönem boyunca dil, sembolik düşünce, duyu­
sal motor eşgüdüm ve sosyal öğrenme gibi birçok psikolojik aktivite yeni yeni başlar.

16 BÖLÜM 1 Giriş

İlk çocukluk, bebeklik döneminin bitiminden 5 veya 6 yaşına kadar olan geli­
şimsel dönemdir ve bazen "okul öncesi yılları" da denir. Bu dönemde k üçük
çocuklar yeterliklerini artırırlar ve kendilerine bakmayı öğrenirler, okula hazır
olmayı sağlayan becerileri ( yönergeleri takip etme, h arfleri tanıma gibi) geliştirir­
ler ve a kranlarla oyunda daha çok zaman harcarlar. İlköğretim biri nci sınıf, tip i k
olarak erken �ocuk:Juğun son u na işaret eder.
Orta ve ileri çocukluk, yaklaşık olarak 6 - 1 1 yaşları arasındaki döneme, hemen
hemen ilkokul yıllarına denk gelir. Bu dönemde temel okuma, yazma ve aritmetik
becerileri tam olarak öğrenilir. Çocuk, formel olarak daha geniş bir dünyaya ve
kültüre maruz kalır. B aşarı, çocuğun dünyasının daha merkezi bir teması haline gelir
ve kendilik kontrolü (öz kontrol) artar.
Ergenlik, gelişimin çocukluktan ilk yetişkinliğe geçiş dönemidir ve yaklaşık 1 0- 1 2
yaşlarında başlayıp 1 8-2 1 yaşlarında biter. Ergenlik, kilo ve boydaki ani artış, vücut 'Bu. yetişkin/iğe giden yoldur. Sen b11radasın. •
hatlarında değişiklik ve cinsel özelliklerin gelişimi (göğüslerin belirmesi, genital bölge
e Robert Weber/The New Yorker Collection/
ve yüzde tüylerin çıkması ve sesin kalınlaşması) gibi hızlı fiziksel değişimlerle başlar. www.cartoonba nk.com

Gelişimin bu noktasında bağımsızlık ve kimlik arama belirgindir. Düşünce daha man­


tıksal, soyut ve idealisttir. Aile dışında geçirilen zaman artmıştır.
İlk yetişkinlik, 20'li yaşların başında başlar ve 30'lu yaşlar boyunca devam eder.
Kişisel ve ekonomik bağımsızlık kazanma, kariyer geliştirme ve pek çok kişi için eş
seçme, biriyle yakın ilişki içinde yaşamayı öğrenme, bir aile oluşturma ve çocuklara
bakma zamanıdır.
Orta yetişkinlik, yaklaşık 40 yaşından 60 yaşına kadar olan gelişim dönemidir.
Kişisel ve sosyal sorumluluk ve katılımı genişletme, yetkin ve olgun bireyler olmaları
için sonraki kuşağa yardım etme ve bir meslekte doyuma ulaşma ve sürdürebilme
zamanıdır.
İleri yetişkinlik, 60'1ı veya 70'li yıllarda başlayan ve ölüme kadar süren dönemdir.
Hayatı gözden geçirme, emeklilik ve azalan güç ve bozulan sağlık nedeniyle beliren
yeni sosyal rollere uyum sağlama zamanıdır.
ileri yetişkinlik gelişim dönemleri içinde en uzun zaman dilimini k apsar ve
daha önce belirtildiği gibi bu yaş grubundaki kişilerin sayısı h ızla artmak t a d ır.
B un u n bir sonucu olarak da yaşam-boyu gelişim uzmanları, ileri yetişkinlik döne­
mindeki değişime daha çok önem vermektedir ( Schibe, Freund, & B altes, 2 0 07 ) .
Paul B altes v e Jacqui Smith (2003 ) , e n büyük değişikliklerin yaşlı yetişkinlerde
yaklaşık 85 yaşında "en yaşlı-yaşlı" oldukları zaman ortaya çıktığını öne sürerler.
Örneğin, ·genç-yaşlılar" (bu analizde 6 5 -84 yaş gru b u olarak sınıfl andırıldılar)
fiziksel ve bilişsel zindelik:Jerini korumada çok y üksek bir potansiyele sahip t i rler,
bilişsel kapasitelerinin b ü y ü k bir kısmını koruyabilirler ve yaşlanmanın kazanç ve
kayıplarıyla başa çıkmak için stratej iler geliştirebilirler. Tersine, en yaşlı yaşlılar
( 8 5 yaş ve üzeri ) bilişsel becerilerde önemli derecede kayıp gösterirler, kronik
stresleri artar ve daha dayanıksızdırlar ( B altes & Smith, 200 3 ) .
B u nedenle B a l tes v e Smith, 60'lı yaşlardan 80'lerin ortalarına kadar d i k kate
değer bir esneklik ve uyum kapasitesi olduğunu, fakat en yaşl ı - yaşlılar, işlevsel
kapasitelerinin sınırına ulaşmış oldukları için onların d u rumlarını iyileştirme a maçlı
çabalardan sonuç a lmanın zor olduğunu ifade etmektedirler.

Dört Çağ: Yetişkin gelişimine ve yaşlanma konusuna odaklanmış olan yaşam­


boyu gelişimcileri, yaşam boyu gelişimi, genellikle dört "çağ" ile tanımlamaktadır
( B a ltes, 2006; Willis ve Schaie, 2006 ) :

İlk çağ: Çocukluk v e ergenlik

İkinci çağ: ilk yetişkinlik ( 2 0 - 5 0 yaş arası)

Üçüncü çağ: Yaklaşık olarak 60-79 yaşlar arası

Dördüncü çağ: Yaklaşık 80 yaş ve yukarısı

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 17


Çocukları m ızın çocu klarının Bu kavramlaştırmada ana vurgu, üçüncü ve dördüncü çağlar üzerinedir. özellikle
üçüncü çağdaki bireylerin önceki kuşaklardaki atalarına göre daha sağlıklı olduk­
çocu kları. B izim size baktığımız
ları, daha aktif ve ü retken bir yaşam sürdürebileceklerini gösteren deliller art­
gibi geriye doğru bize bakın; biz maktadır. Bununla b irlikte, yaşlılar 80'li yaşlarına ulaştıklarında, özellikle de 85
hayalleri m iz sayesinde birbiri m izle yaş ve yukarısında (4. çağ) sağlık ve iyilik birçok erişkinde kötüleşmektedir.
bağ la ntıdayız. Eğer birbirimizi
Gelişim Dönemlerinin Birinden Diğerine Bağlantılar: insanın yaşam boyu
an layabil iyorsak birbirimizin varl ığını gelişim dönemleriyle ilgili olarak bir konunun daha açıklanması gerekir. B iyolo­
hayal edebildiği m iz, kendimiz i fa rklı j ik, bilişsel ve sosyoduygusal süreçler a rasında bağlantılar olduğu gibi yaşam boyu
gelişim dönemleri arasında da pek çok bağlanıı vardır. Yaşam boyu gelişimin
yaşlarda, ileride ya da geride
incelenmesindeki anahtar yön, bir döne m deki gelişimin diğer bir dönemle nasıl
d ü şleyebildiği m iz içi ndir. bağlantılı olduğudur. Örneğin bireyler ergenlik dönemine ulaştığında, yaşamlarında
-Roger Rosenblatt
o ana kadar yer alan pek çok gelişimi ve deneyimi düşünürler. Örneğin, bir ergen
Amerikalı yazar, 20. yüzyıl
kız depresyona girdiğinde, onun depresyonu, yakın zamandaki ya da şimdiki gelişi­
miyle olduğu gibi erken dönemdeki gelişimiyle de ilişkilendirilebilir mi? K itap boyunca
gelişim dönemleri arasındaki bu türden bağlantılara dikkat çekeceğiz. " Gelişimle Bağ­
lantı" başlıklı kutucuklar, şimdi okuduğunuz materyali önceki ve sonrakilerle ilişki­
lendirmeniz için size rehber olacaktır.

Gelişim dönemlerini betimlerken her bir dönem için yaklaşık yaş sınırını da belirttik.
Fakat bunun yanı sıra aynı yaştaki bireylerin yet ilerinde farlılıklar olduğunu da
vurguladık ve yaşla onaya çıkan değişmelerin nasıl abartılabileceğini de gördük. B i r
bireyi anlamaya çalışırken y a ş ne k a d a r öne mlidir?

Yaş ve Mutluluk: Yaşamda bir yaş, d iğerinden daha iyi olabilir mi? Araştırmacılar bu
soruya yanıt aradıklarında tutarlı sonuçlar elde edemediler. Yetişkinlerle yapılan bazı
çalışmalarda mutluluğun yaşla arttığı ( Rodgers, 1 982) ve bazılarında farklı yaşlardaki
yetişkinlerin mutluluğunda bir fark olmadığı (Inglehan, 1 990) bulund u . Diğer bazı
araştırmalarda ise " U " şeklinde, en az mutlu luğun 30-40 yaşlarında ortaya çıktığı bir
eğri elde edildi (Mroczek & Kolarz, 1 998 ) . B u nunla birlikte artan sayıda araştırma
sonucu, en azından Birleşik Devletlerde yetişkinlerin yaşlandıkça daha mutlu olduk­
larını göstermektedir ( Charles, Reynolds, & Gatz, 200 1 ; Ehrlich & Isaacowitz, 2002 ) .
Geniş çaplı, 1 8 ila 8 8 yaşları arasında yaklaşık 28.000 kişinin katıldığı bir çalışma,
mutluluğun yaşla arttığını gösterdi ( Yang, 2008 ) . Örneğin I O'lu yaşların sonlarında ve
20'li yaşların başlarında % 24 olan mutluluk oranıyla karşılaştırıldığında 88 yaşında­
kilerin % 3 3'ü mutluydu. Niçin yaşlı insanlar, genç insanlar kadar hatta onlardan daha
fazla yaşam doyumu ve mutluluk bildirmektedir? Yaşlı yetişkinler, fiziksel problem­
lerdeki ve kayıplardaki artışa rağmen elde ettikleriyle yetinebilmektedirler, kendileri
için önemli olan insanlarla daha iyi ilişkiler içindedirler, başarı baskısını daha az his­
setmektedirler ve boş zaman faaliyetlerine daha fazla zaman ayırabilmektedirler.
Ayrıca, uzun yıllar içinde edindikleri deneyimleri kullanarak içinde bulu ndukları
koşullara akıllıca uyum sağlayabilmektedirler ( Cornwell, Schumm, & Laumann, 2008;
Ram ve diğe rleri, 2008 ) . Bir çalışmada, büyük doğum dalgasında ( baby boom) yani
1 946 ila 1 964 yılları arasında doğan yetişkinlerin, daha önce doğan bireylere göre daha
az mutluluk bildirmelerinin nedeni, muhtemelen bu savaş sonrası kuşağın, daha
önceki kuşakların yaptığı gibi yaşları ilerlese de büyük isteklerini ve idealist umutlarını
azaltmamalarıdır. Eninde sonunda yaşlanacağımız için yaşlandığımızda büyük olası­
lıkla gençken olduğu kadar hatta daha da fazla mutlu olacağımızı bilmemiz iyidir.

Yaş Kavramları: Bazı yaşam boyu gelişim uzmanlarına göre takvim yaşı, bir kişinin
psikolojik gelişimini anlama açısından çok da uygun değildir ( B otwinick, 1 97 8 ) . Tak ­
vim yaşı, doğumdan başlayarak geçen yılların sayısıdır. Zaman, deneyimin kaba bir
göstergesi olduğu için herhangi bir şeyin nedeni olarak gösterilemez. Dahası takvim
yaşı, yaşı ölçmenin tek yolu değildir. Gelişimin farklı alanları olduğu gibi, yaşı ele
almanın da farklı yolları vardır.

18 BÖLÜM l Gıriş

(Solda) Pam McSwain, 60 yaşında, 2009'da Tennesse Memphis'de yaşlılar ol impiyatında yarışırken; (sağda)
hareketsiz aşırı kilolu orta yaşta bir erkek. Pam McSwain'in takvim yaşı daha fazla olmasına rağmen
biyolojik yaşı resimdeki orta yaş erkeğinden daha küçük olabilir mi?

Yaş, sadece takvim yaşı olarak değil, aynı zamanda biyolojik yaş, psikolojik yaş
ve sosyal yaş olarak da kavramlaştırılmaktadır ( Hoyer ve Roodin, 2009 ) . B iyolojik
yaş, kişinin biyolojik sağlığının yaşıdır. B iyolojik yaşı belirlemek, kişinin hayati
organlarının işlev görme kapasitelerini bilmeyi gerektirir ( Westendorp & Kirkwood,
2007 ) . Bir kişinin bu tür kapasitesi kendisiyle kıyaslanabilir yaşta olan diğerlerin in ­
k inden d a h a iyi veya d a h a k ö t ü olabilir. Kişinin biyolojik yaşı ne k a d a r k ü çükse,
kronoloj ik yaşı önemli olmaksızın daha uzun yaşayacağı beklenir.
Psikolojik yaş ise aynı kronoloj ik yaştaki d iğer bireylere kıyasla bir bireyin uyum
sağlama kapasitesidir. Bu nedenle öğrenmeyi sürdüren yaşlı erişkinler, öğrenmeye
devam etmeyen yaşıtlarına göre daha esnek, daha güdülü ve olumlu kişilik Eğer kaç yaşında olduğunu
özelliklerine sahip oldukları ve ayrıca duygularını kontrol edebildikleri ve sağ­
bil mezsen kaç yaş ı nda ol urdun?
lıklı düşünebildikleri için daha uyumlu davranışlar gösterirler ( Deep , Vahia, &
Jeste, 20 1 0; Park & H uang, 2 0 1 0 ) . Yetmiş yıl boyunca 1 200'den fazla bireyi -Satchel Paige
inceleyen boylamsal bir çalışmada, kişilik özelliği olarak özdisiplinin (örneğin Amerikalı beyzbol oyuncıısıı, 20. yüzyıl
düzenli, dikkatli ve disiplinli olmanın) çocukluktan ileri yetişkinliğe düşük ölüm
riskini yordadığı gösterilmiştir (Martin, Friedman, & Schwartz, 2007 ) .
Sosyal yaş b i r k işinin yaşıyla bağlantılı olan sosyal rolleri ve beklentileri ifade
eder ( Ph illipson & Baars, 2007 ) . "Anne" rolünü ve o role eşlik eden davranışları
düşünün ( Hoyer & Roodin, 2 009 ) . Yetişkin bir kadının davranışını önceden tahmin
etmede, onun 3 yaşında bir çocuğunun olduğunu bilmek, 20 ya da 30 yaşında
olduğunu bilmekten çok daha önemli olabilir.
Yaşam boyu gelişim uzmanı Bernice Neugarten ( 1 98 8 ) Amerikan toplumunda
takvim yaşının gittikçe daha elverişsiz bir niteleme olduğunu savunmaktadır. Ger­
çekten de 28 yaşında bir belediye başkanı, 3 5 yaşında b i r büyükanne, 65 yaşında
bir okulöncesi çocuk babası, 55 yaşında işe giren bir dul hanım ve 70 yaşında bir
öğrenci, a rtık yaşam olaylarının uygun zamanlaması hakkında eski varsayımların
yaşantımıza yön vermediğini göstermektedir. Evlenme, çocuk sahibi olma ve emekli
olma gibi belirli yaşam olaylarının ne zaman olması gerektiği konusunda ise hala
bazı beklentilerimiz vardır. B u n u nla birlikte, toplumumuzda takvim yaşı, bu yaşam
olaylarını daha a z doğrulukla yordar hale geldi. Dahası, günümüz dünyasında, nasıl
yakınlık kuracağımız, başarı ya da başarısızlıkla nasıl başa çıkacağımız gibi konular
yaşam boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkmaktadır.
Yaşam boyu bakış açısına göre, bir b i reyin tam bir yaş p rofili sadece takvim
yaşını değil keza bi yolojik yaşı, psikolojik yaşı ve sosyal yaşı da içerir. Örneğin,

KISIM 1 19
• Yaşam Boyu Bakış Açısı
70 yaşında (takvim yaşı ) bir adamın fiziksel sağlığı yerinde olabilir (biyoloj ik yaş ) ,
bellek problemleri yaşayabilir ve eşinin y a k ı n zamanda hastaneye yatmış olması­
; - - - - - - - - - :ııı--
1 n ı n getirdiği sıkıntılarla i y i bir şekilde baş edemeyebilir (psikoloj i k yaş) ve düzenli
gelişimle bağlantı olarak golf oynadığı birçok arkadaş ı olabilir (sosyal yaş ) .

Kalıtım ve Çevre: Belli genler belli çevre­


sel deneyi mlerle bağlantılı olabilir mi? 2. GEL İŞİMSEL KONU LAR
Bölüm, s. 74.
I Ted Kaczynski bir katil olarak mı doğdu veya onun hayatı mı onu buna dönüş­
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ; türdü? Kendisine göre, çocukluğu, yaşadığı güçlüklerin kökenini oluşturmaktaydı.
Bir erkek çocuğunun bedeninde bir dahi olarak büyüdü ve diğer çocuklarla asla
a nlaşamad ı . Onun k üçük yaşlardaki deneyimleri d a ha sonraki yaşamını belirledi
mi? Sizin yaşamınız boyunca yolculuğunuz önceden planlandığı gibi miydi yoksa
deneyimleriniz sizin yolunuzu değiştirdi mi? Yolculuğunuzda erken yaşa n tılarınız
sonrakilerden daha önemli m iydi? Sizin yolculuğunuz belli yerlerde d u rarak bir
asansörle gökdelene çıkmak gibi mi yoksa yumuşak gelgitlerle bir nehirde gemiyle
yol almak gibi mi? Bu soru lar, gelişimin doğasıyla ilgili üç konuya işaret eder:
Kalıtım ve çevrenin oynadığı roller, d u rağanlık ve değişme, s ü reklilik ve
süreksizlik.

Kalıtım ve Çevre: Kalıtım-çevre konusu, gelişimin kalıtım ve çevre­


den etkilerune derecesiyle ilgilidir. Kalıtım yani doğuştan getirdiğimiz
donanım, bir organizmanın biyoloj i k mirasını; çevre yani edindiğimiz
donanım ise organizmanın çevresel deneyimini ifade eder.
Kalıtımın rolü n ü vurgulayanlara göre, ayçiçeği bitkisinin çevre
koşulları nedeniyle zayıf kalmadıkça düzenli bir şekilde gelişmesi gibi
insan da düzenli bir şekilde büyür. Evrimsel ve genetik temel, büyüme
ve gelişimde ortak özellikleri ü retir (Brooker, 2 0 1 1 ; Raven, 2 0 1 1 ) .
Konuşmadan önce yürürüz, i k i kelimeden önce tek kelime söyleriz,
bebeklik döneminde h ızlı, erken çocuklukta daha yavaş büyürüz, erinlikte
cinsiyet hormonlarının hızlı salınışını yaşarız, ileri ergenlik ve ilk yetişkin­
l i kte fiziksel kuvvetin zirvesine ulaşırız ve daha sonra bu kuvvetimiz azalır.
Kalıtımın önemini savunanlar, psikolojik açıdan yararsız veya d üşmanca olan
aşırı uçta çevrelerin gelişimi baskıladığını kabul ederler. B ununla birlikte, temel
büyüme eğilimlerinin insanlarda genetik olarak programlanmış olduğuna inanırlar
Gelişimde erken ve geç deneyim konularının doğası nedir? (Mader, 2 0 1 1 ) .
Öte yandan diğer psikologlar gelişimde çevrenin veya çevresel deneyimlerin
önemini vurgularlar (Kopp, 2 0 1 1 ; Sandler, Wolchik, Schoenfelder, 2 0 1 1 ) . Deneyim­
; - - - - - - - - - :ııı--
1 ler, kişinin biyoloj i k çevresinden (beslenme, tıbbi bakım, ilaçlar ve fiziksel kazalar)
gelişimle bağlantı sosyal çevresine (aile, akranlar, okullar, toplum, medya ve kültür) kadar her şeyi
Kişilik: İnsanlar yetişkinlik yıllarına doğru içine alır.
ilerlerken kişilik ne kadar değişir? 1 6.
Bölüm, s. 5 1 4. Durağanlık ve Değişme: M isafirler geldiğinde koltuğun arkasına saklanan utan­
, gaç bir çocuk, büyüdüğünde okul eğlencelerinde hiç dansa kaldırılmayan bir genç
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ .,,
kız mı olur yoksa bu çocuk sosyal ve konuşkan bir birey olabilir mi? Eğlenceye
düşkün ve gamsız bir ergen, yetişkin olduğunda sabah 9 akşam 5 mesaisi olan bir
işte zorl u k çeker mi? Bu sorular d u rağanlık-değişme konusunu yansıtı r ve yaşamın
ilk yıllarında ortaya çıkan kişilik özelliklerinin yaşam boyunca ne ölçüde devam
Kalıtım-çevre tartışması: Gelişimin öncelikli olarak edeceği ya da değişeceğiyle ilgili bilgi verir.
kalıtımdan mı çevreden mi etkilendiği tartışmasıdır.
Gelişimde d urağa nlığı v u rgulayan birçok gelişimci, d u rağanlığın kalıtımın ve
Kalıtım organizmanın biyolojik mirasını ifade ederken,
çevre çevresel deneyimleri ifade eder. "Kalıtım destek­
yaşamın erken dönemlerindeki deneyimin bir sonucu old uğunu öne sürer. Örne­
çileri" biyolojik mirasın, "çevre destekçileri" ise çevresel ğin, eğer b i r birey, tüm yaşamı boyunca uta ngaç ise (Te d Kaczynski gibi) bu
deneyimlerin gelişim üzerinde en önemli etkiye sahip d u rağanlık, m u h temelen bebek veya k ü ç ü k bir çocukken insa nla rla etkileşiminde
olduğunu iddia etmektedir. yaşadığı b ü y ü k strese ve kalıtıma bağlıdır.
Durağanlık-değişme konusu: Ne ölçüde, önceki de­ Değişimi v u rgulayan gelişimciler ise d a h a sonraki d eneyimleri n b i reyde
neyimlerimizle uyumlu biri olarak geliştiğimizle (dura­ değişme ya ra tabildiği yön ünde daha iyimser bir görüşe sah i p t i rler. Yaşam-boyu
ğanlık) ya da ne ölçüde önceki gelişim dönemlerinde bakış açısında esnekliğin, d iğer bir deyişle değişme potansiyelinin, yaşam boyunca
olduğumuzdan farklı biri olarak (değişim) geliştiği­ m ü m k ü n olduğunu h a t ı rlaya lım. Pa ul B a ltes ( 2 00 3 ) gibi uzmanlar, ilerleyen
mizle ilgilidir.

20 BÖLÜ M 1 Giriş
yaşla b irlikte ve yaşlılıkta ye n i bi lgile r öğre n me a n l a m ı nda değişim gösterme
kapasitesinin daha a z olduğu n u kabul ederler. Ancak, b irçok yaşlı yet i şkin, d a h a
önce öğre n d ik lerini uygulamada iyi olmaya devam eder.
Yaşamın erken ve geç dönemlerinde elde edilen deneyimlerin rolleri, d urağan ­
lık-değişme konusunun bir yönü olarak u z u n zamandır hararetli biçimde tartışıl­
maktadır (Phillips ve Lowenste in, 20 1 1 ; Schaie, 2 0 1 Oa, b ) . Bazıları, bebekler i n,
yaşamın ilk yılında veya sonrasında sıcak ve sevecen bir bakım almazlarsa gelişim­
lerinin asla sağlıklı olmayacağını öne sürer ( Berlin, Cassidy & Appleyard, 2008 ) . Geç
deneyimi savunanlar ise çocukların gelişim sürecinde kolayca şekillendirilebilir oldu­
ğunu düşünürler ve daha sonraki (geç dönemdeki ) duyarlı bakımı, erken yaşlardaki
duyarlı bakım kadar önemli kabul ederler ( Siegler ve diğerleri, 2009 ) .

Süreklilik ve Süreksizlik: Gelişimsel değişimler derece derece ( tedrici ) mi yoksa


a niden mi ortaya çıkar? B i r an için kendi gelişiminizi düşünün. Adım adım gelişerek
mi bugünkü halinize geldiniz? Yoksa büyürken ani ve belirgin değişimler yaşadınız
mı? Çoğunlukla, çevreyi savunan gelişimciler, gelişimi derece derece olan, sürekli
bir süreç olarak tanımlarlar. Kalıtımı vurgulayanlar ise gelişimi, genellikle farklı
dönemlerden oluşan bir dizi olarak tanımlarlar.
Süreklilik
Süreklilik süreksizlik konusu, gelişimin ne ölçüde tedrici ve birikimli (sürek­
lilik ) veya ne ölçüde dönemler halinde (süreksizlik) bir değişim içerdiğiyle ilgilidir.
Sürekliliği ele alırsak, bir meşe fidanının kocaman bir meşe ağacı olarak büyümesi
bir örnektir ( Bkz. Şekil 1 .9 ) . Benzer şekilde, çocuğun ilk sözcüğü, her ne kadar a ni
beliren ve süreksiz bir olay gibi görünse de gerçekte haftalar ve aylarca süren büyüme
ve alıştırmaların bir sonucud u r. E rinlik de a n i gibi görülebilir, fakat birkaç yıl devam
eden tedrici bir s ü recin sonucudur.
Süreksizlik ise, bir böceğin önce tırtıldan bir kozaya ondan da kelebek haline
gelişi gibi değişim, niceliksel olmaktan çok niteliksel olarak farklı evreler dizisi şek­
linde gerçekleşir. Benzer şekilde, bir çocuk dünya hakkında soyut düşünemezken
birden bire bunu yapabilir hale gelir. B u, niceliksel ve sürekli bir değişimden ziyade
niteliksel ve süreksiz bir gelişimsel değişimdir.

Gelişimsel Konuların Değerlendirilmesi: Yaşam-boyu gelişimcilerinin pek çoğu, ŞEKİ L 1 .9


gel işimin tümüyle kalıtımsal veya çevresel, tü müyle d u rağan veya değişken ve GELi Şi MDE S Ü R E K Li Li K VE SÜREKS i ZLi K :
Gelişimimiz bir meşe fidanından kocaman bir meşe
tümüyle sürekli veya süreksiz olmadığmı kabul ederler ( Staudinger & Gluck, 2 0 1 1 ) .
ağacına doğru derece derece (tedrici) midir? Yoksa an­
Kalıtım ve çevre, durağanlık ve değişme, süreklilik ve süreksizlik, yaşam boyu geli­ iden kelebeğe dönüşen bir tırtılınki gibi midir?
şimi birlikte tanımlarlar.
Her ne kadar çoğu gelişimci bu üç önemli konuda aşırı uçlarda yer almasa da,
bu faktörlerin her birinin gelişimi ne kadar güçlü bir şek ilde etkilediği heyecanla Süreklilik-süreksizlik konusu: Gelişimin ne ölçüde
tedrici ve birikimli (süreklilik) veya birbirinden farklı
tartışılmaktadır ( Goldsmith, 20 1 1 ; Phillips ve Lowenstein, 2 0 1 1 ) .
dönemler (süreksizlik) halinde ortaya çıkan bir deği­
şim olduğuna odaklanır.

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Üç temel gelişimsel süreç nedir? Sizin için kendinizi en iyi hissedeceğın iz bir y a ş
Bağlantı Kur
Sekiz temel gelişimsel dönem nedir7 olduğunu y a d a olacağ ını düşünüyor m u s u ­
Yansıt Yaş gelişimle nasıl bağlantılıdır? nuz? Eğer öyleyse bu hangi yaştı ya d a hang ı
Üç temel gelişimsel konu nedir? yaş olacak? N için?

CI Gelişimde en önemli süreçleri,


dönemleri ve konuları tan ımlar.
Bağlantı Kur
Önceki bölümde biyoloj i k, bilişsel ve sosyo­
duygusal süreçleri tartıştık. Bu süreçlerde yer
alan hangi kavra mlar, bu bölümde tartışılan
kalıtım çevre konusundaki lere benzerdir?

KISIM 1 21
• Yaşam Boyu Bakış Açısı
3 Gelişim Kura m la r1 O İ nsan gelişi miyle ilgili temel kuramları açıklar.

Psikanalitik Kuramlar Davranışsa! ve Sosyal Bilişsel Kuramlar Ekolojik Kuramlar

Bilişsel Kuramlar Etolojik Kuram Eklektik Kuramsal Yönelim

Gelişimde kalıtım ve çevrenin, d urağanlık ve değişmenin ve süreklilik ve süreksiz­


liğin rolleri hakkındaki soruları nasıl cevaplayabiliriz? ö rn eğin, yaşlılıkta bellekte
ortaya çıkan bozulmanın önlenip önlenemeyeceğini, ihmale uğramış bir çocukta
yaratılan hasarı özel bir bakımın onarıp onaramayacağını nasıl belirleyebiliriz? Bilim­
sel yöntem, bu tü rden soruları yanıtlamak için en iyi araçtır.
BilimseJ yöntem esas olarak dört aşamalı bir süreçtir: ( 1 ) İncelenecek olan
problem veya süreci kavramlaştırma, ( 2 ) araştınna bilgisini (veriyi) toplama, ( 3 )
İyi bir kuram kadar kullanışlı veriyi analiz etme ve ( 4 ) sonuç çıkarma.
İlk adımda araştırmacılar incelenecek problemi formüle etmek için genel­
bir şey yoktu r.
l ikle kuramlardan yararlanı rlar ve hipotezler geliştirirler. Kuram, bir olayı
-Kurt Lewin açıklamaya ve yordamalar yapmaya yardımcı olan birbiriyle uyumlu ve bağ-
Amerikalı Sosyal Psikolog, 20. yüzyıl lantılı fikirler topluluğudur. Kuram, sınanabilir belirli iddialar ve yordamalar
yani hipotezler öne sürebilir. Örneğin, akıl hocalığı ( koçluk) üzerine bir kuram,
bir yetişkinden alınan uzun süreli destek ve rehberliğin yoksul bir çevreden gelen
çocukların yaşamında bir fark yarattığını, çünkü çocuklara, koçun davranışlarını ve
stratej ilerini gözleme ve taklit etme için fırsat yaratıldığını öne sürebilir.
Bu bölüm, gelişimi açıklamada beş temel k u ramsal yaklaşımın anahtar yönlerini
ele alır. Bu kuramlar, psikanalitik, bilişsel, davranışsa! ve sosyal bilişsel, etolojik ve
ekolojik kuramlardrr. Her biri yaşam boyu gelişim bilmecesinin anlaşılmasına önemli
katkılarda bu lunur. Kuramlar gelişimin belli yönleri üzerinde birbirleriyle uyuşmasalar
da içerdikleri fikirlerin pek çoğu birbirine zıt olmaktan çok birbirin i tamamlayıcıdır.
Hepsi birlikte, yaşam boyu gelişimi bütün zenginliğiyle tam olarak anlamamızı sağlar.

Psikanalitik kuramlar, gelişimi esas olarak bilinçdışı ( farkındalık ötesi) ve büyük


ölçüde d u ygu ağırlıklı bir içerikle tanımlarlar. Psikanalitik k u ramlar, davranışın
yüzeysel bir özellik olduğunu, gelişimi gerçek şekilde anlamanın da vranışın sembo­

Sigmund Fre ud, psikanalitik kuramın önde gelen


lik an lamlarını ve zihnin derin liklerindeki işleyişi analiz etmeyi gerektirdiğini vur­
mimarı. Freud bireyin kişiliğinin oluşumunu nasıl gularlar. Bu k u ramlar aynca ebeveynlerle erken dönemdeki etkileşimin, gelişimi
tanımlar? büyük ölçüde şekillendirdiğini vurgular. Psikanalitik kuramların temeli, Sigmund
Freud'un ( 1 8 56- 1 9 3 9 ) ku ramıdır ve ku ramda bu özelliklerin altı çizilmektedir.
Bilimsel yöntem: Doğru bilgiye ulaşmak için kul­
lanılan bir yaklaşım. Şu adımları içerir: ( 1 ) Freud'un Kuramı: Freud, hastalarını dinledikçe, sorguladıkça ve analiz ettikçe onla­
Problemi kavramsallaştırma, ( 2 ) veri toplama, (3)
rın sorunlarının hayatlarının ilk yıllarındaki deneyimlerin sonucu olduğuna inandı.
sonuç çıkarma ve (4) araştırma sonuçlarını ve ku­
ramı gözden geçirme. Çocuklar büyüd ükçe haz odaklarının ve cinsel d ü rt ülerinin ağızdan anüse ve en
sonunda genital organlara kaydığını düşündü ve bu süreçte psikanalitik gelişimin beş
Kuram: Olayları açıklamaya ve yordamalar yap­
evresinden geçtiğimizi öne sürd ü : Oral, ana!, fallik, latent (gizil) ve genital ( Bkz. Şekil
maya yardımcı olan, birbirleriyle bağlantılı ve
uyumlu düşünceler seti.
1 . 1 0 ) . Freud'a ( 1 9 1 7) göre bizim yetişkin kişiliğimiz her bir dönemdeki haz kaynakları
ve gerçeğin talepleri arasındaki çatışmalan nasıl çözdüğümüze göre belirlenir.
Hipotezler: Doğruluğu sınanabilen belirli varsa­ Freud'un kuramı, birçok psikanalitik kuramcı tarafından yeniden ele alınarak
yım ve yordamalar.
büyük ölçüde değiştirilmiştir. Günümüz psikanalitik kuramcılarının çoğu, Freud'un,
Psikanalitik kuramlar: Gelişimi temel olarak bi­ cinsel d ürtüleri aşırı derecede vurguladığında birleşirler ve bireyin gelişiminin belir­
linçdışıyla ve duygularla açıklar. Davranış yalnızca leyicisi olarak kültürel deneyimleri daha öne çıkanrlar. Bilinçdışı düşünce, merkezi
yüzeysel bir özelliktir ve davranışı anlamak için
bir tema olarak kalmakta; fakat düşünce, Freud'un öngördüğünden daha büyük bir
zihnin sembolik işleyişi analiz edilmelidir.
Ebeveynlerle yaşanan erken dönem deneyimler
rol oynamaktadır. B undan sonra, Freud'un fikirlerinin önemli bir yenileyicisi olan
vurgulanmaktadır. Erik E rikson'ın görüşlerinden söz edeceğiz.

22 BÖLÜM 1 Gıriş

Oral Dönem Anal Dönem Fallik Dönem Latent Dönem Genital Dönem

Bebeğin haz odağı Çocuğun haz odağ ı Çocuğun haz odağı Çocuk, cinsel Cinsel liğin yeniden
ağzıdır. a n üstür. cinsel o rganlarıdır. ilgileri n i bastırır ve uyandığı zamandır,
sosyal ve zihinsel cinsel hazzın kaynağı
beceriler geliştirir. aile dışından biri
olur.

(O - ı,s yaş) (1,5 - 3 yaş) (3 - 6 yaş) (6 yaş erinlik)


- (erinlik ve sonrası)

ŞEKİ L 1 .1 0
F REUD'UN D Ö N EMLERi : Freud cinsel motivasyonu vurguladığı için onun gelişim dönemleri, psikoseksüel dönemler olarak bilinir. Ona göre herhangi bir dönemde
haz gereksinimi, gereğinden az ya da aşırı doyurulduğunda birey, gelişimin o döneminde kalır, o döneme sabitlenir.

Erikson'ın Psikososyal Kuramı: Erik Erikson ( 1 902- 1 984 ) , Freud'un katkılarını


kabul etmiş fakat i nsan gelişiminin bazı önemli boyutlarını yanlış değerlendirdiğini
düşünmüşt ü r. Öncelikle Erikson, Freud'un savunduğu gibi psikoseksüel dönemler
yerine psikososyal dönemler içinde geliştiğimizi öne sürmüştür. Freud'a göre, i nsan
davranışının asıl güdüsü, cinsel doğada iken Erikson'a göre sosyal doğadadır ve diğer
insanlarla birlikte olma isteğini yansıtır. Freud'a göre bizim temel kişiliğimiz yaşamın
ilk 5 yılında şekillenirken, Erikson'a göre, gelişimsel değişim tüm yaşam boyunca
devam eder. Dolayısıyla, bu bölümde daha önce tanımlanan erkene karşı geç dene­
yimler konu su nda, Freud erken deneyimleri, sonraki deneyimlerden çok daha
önemli görürken Erikson, hem erken hem de geç deneyimlerin önemini vurgu­
lamıştır.

Erikson'ın kuramında gelişim, yaşamımız boyunca 8 dönemde ortaya çıkar


( Bkz. Şekil 1 . 1 1 ) . Her dönemde, o döneme özgü gelişimsel bir görev kişiyi
çözmesi gereken bir krizle yüzleştirir. Erikson'a göre b u kriz bir felaket değil ­
dir; fakat h e m potansiyelin genişlemesi, h e m d e kırılganlığın artmasıyla
kendini gösteren bir dönüm noktasıdır. B irey bu krizleri ne kadar başarılı
bir şekilde çözerse o kadar sağlıklı bir gelişim gösterecektir.
Güvene karşı güvensizlik, Erikson'ın ilk psikososyal dönemidir ve yaşamın
ilk yılında deneyimlenir. Bebeklikte güven, dünyanın iyi ve yaşanası bir yer
olduğu şeklinde yaşam boyu süren bir beklentiye yol aça r.
özerkliğe karşı utanç ve kuşku, Erikson'ın ikinci gelişim dönemidir. Bu dönem
bebekliğin sonuyla okulöncesi dönemin başı arasında yer alır ( 1 - 3 yaş) . Bebekler,
bakıcılarına güven kazandıktan sonra kendi davranışlarının kendilerine ait olduğunu
keşfetmeye başlarlar. Bağımsızlık veya özerklik duyguları göstererek iradelerini ortaya
koyarlar. Eğer bebekler ve yeni yürümeye başlayan çocuklar, çok fazla engellenir veya
Erik Eriksen bir sanatçı olan eşi Joan ile. Eriksen, 20.
çok sertçe cezalandmlırlarsa, büyük olasılıkla bir kuşku ve utanç duygusu geliştirirler.
yüzyılın en önemli gelişim kuramlarından birinin sahi­
Girişimciliğe karşı suçluluk, Erikson'un üçüncü gelişim evresidir ve okulöncesi yıl­
bidir. Erikson'ın kuramına göre hangi dönemdesiniz?
larda onaya çıkar. Çocukların sosyal dünyaları genişledikçe, aktif, sorumlu ve amaca Erikson'ın bu döneme ait tanımlaması size uyuyor mu?
yönelik davranmayı gerektiren yeni güçlüklerle yüz yüze gelirler. Eğer çocuk sorum­
suzsa ve çocukta çok fazla derecede kaygı yaratılmışsa suçluluk d u ygusu oluşabilir.
Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu, Erikson'ın dördüncü gelişim evresidir ve yakla­
şık olarak ilkokul yıllarını kapsar. Çocuklar, bu dönemde enerj ileri ni, bilgilerini ve .,,, - - - - - - - - - - �
zihinsel becerilerini geliştirmeye yönlendirmelidirler. Olumsuz sonuçlar, çocukta aşa­ I
ğılık duygusu yani yetersizlik ve verimsizlik hissi geliştirebilir. ı geliş;rı'e bağlan
Ergenlik yıllarında, bireyler, kim olduklarını, ne olacaklarını ve yaşamda ne yöne Kültür: B i r ergen in etn ik k iml iği ni n e be­
1
gideceklerini bulmaya çalışırlar. B u , Erikson'ın beşinci gelişim dönemi, kimJik kazan­ lirler? 1 2. Bölüm, s. 385. 1

maya karşı rol karmaşası. Eğer ergenler sağlıklı bir şekilde rollerini keşfeder ve _ _ _ _ _ _ ;
,

yaşamda izleyecekleri olumlu bir yörünge belirlerlerse olumlu bir kimlik kaza nırlar;
eğer bunu başaramazlarsa, kimlik karmaşası egemen olur.
Yakınlığa karşı yalıtılmışlık, Erikson'ın altıncı gelişim dönemidir ve bireyin ilk yetiş­
kinlik yıllarını kapsar. Bu dönemde bireylerin gelişimsel görevi, ya kın ilişkiler kur­ Erikson'ın kuramı: insan gelişimini sekiz dönem
içinde ele alır. Her dönem, bireyleri, çözmeleri gere­
madır. Eğer genç yetişkinler, sağlıklı arkadaşl ıklar ve b i riyle yakın ilişki kurabilirse
ken bir kriz ile yüz yüze getiren özgün bir gelişimsel
ya kınlık başarılmış olacak değilse dönem, yalıtılmışlıkla sonuçlanacaktır. görev içerir..

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 23



Erikson'ın Gelişimsel Üreticiliğe karşı verimsizlik, Erikson'ın yedinci gelişim dönemi orta yaşta gerçek­
Dönemleri Periyot
leşir. Erikson'a göre üretkenlik, sonraki kuşağın yararlı bir yaşam geliştirme ve sür­
Benlik ileri yetişkinlik dürmesine yardımcı olma, bu konuya ilgi göstermedir. Bir sonraki kuşağa yardım
bütünlüğüne (60 yaş ve sonrası) için yapılan hiçbir şey olmadığını hissetme ise verimsizliktir.
karşı
Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk, Erikson'ın sekizinci ve son gelişim dönemi­
umutsuzluk
dir ve bireyler b u dönemi ileri yetişkinlikte yaşarlar. Bu dönemde kişi geçmişi düşü­
Ü reticiliğe Orta yetişkinlik nür. Eğer kişinin gözden geçirdiği geçmişi iyi geçirilmiş bir hayatı ortaya koyuyorsa,
karşı (40'1ar - SO'ler) benlik bütünlüğü başarılacaktır; eğer değilse, geriye doğru göz atmalar muhtemelen
verimsizlik
kuşku ve üzüntüyü yani Erikson'ın tanımladığı umutsuzluğu yaratacaktır.
Yakınlığa karşı ilk yetişkinlik
yalıtılmışlık (20'1er - 30'1ar)
Psikanalitik Kuramları Değerlendirme: Psikanalitik k u ramların katkıları, geli­
şimsel çerçeveye, aile ilişkilerine ve zihnin bilinçdışı yönüne vurguyu içerir. Eleşti­
riler ise bilimsel desteğin olmayışını, cinselliğe aşırı vurguyu ve oldukça olumsuz bir
Kimlik Ergenlik
kazanmaya (1 O - 20 yaş arası) insan imgesini kapsar.
karşı rol
karmaşası
Bİ LİŞSEL KURAMLAR
Çalışkanlığa Orta ve ileri çocukluk
karşı aşağılık (İlkokul yılları, 6 yaş ile Psikanalitik k u ramlar, bilinçdışının önemini vurgularken bilişsel kuramlar bilinçli
duygusu erinlik arası) düşünceyi vurgular. Üç önemli bilişsel kuram; Piaget'nin bilişsel gelişim k u ramı,
Vygotsky'nin sosyokültürel bilişsel kuramı ve bilgi işleme kuramıdır.

Glrlşimclllğe ilk çocukluk Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuramı: Piaget'nin kuramında çocuklar, aktif olarak
karşı suçluluk (okulöncesi yıllar, 3 -5 dünyayı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken bilişsel gelişimin dört döneminden
yaşları arası)
geçerler. Dünyanın bilişsel olarak yapılandırılmasında iki süreç yer alır: Örgütleme
ve uyum sağlama ( a daptasyo n ) . D ünyayı anlamlandırırken deneyimlerimizi düzen­
Bebekli k
(1 - 3 yaş arası)
leriz. ( Ca rpendale, M uller & B ibok, 2008 ) . Örneğin, önemli düşünceleri d a ha az
önemli olanlardan ayırırız ve bir düşünceyi diğeriyle il.işkilendiririz. Ayrıca gözlem­
lerimizi ve deneyimlerimizi organize ederken yeni çevresel koşullara kendimizi
Güvene karşı Bebeklik uydurarak uyum sağlarız ( B rynes, 2008) .
güvensizlik (ilk yıl)
Piaget ( 1 9 54) dünyayı anlarken dört ayrı dönemden
geçtiğimizi kabul eder ( Bkz. Şekil 1 . 1 2 ) . Her bir dönem
ŞEKİL1 .1 1 yaşa-bağımlıdır ve dünyayı anlamanın farklı yollarından ve
ER İ KSON'IN YAŞAM BOYU SEKiZ D Ö NEMi: farklı düşünce biçimlerinden oluşur. Bu yüzden Piaget'ye
Freud gibi Erikson da bireylerin birbirinden farklı ve ( 1 896- 1 980) göre, çocuğun bir dönemdeki bilişi diğeriyle
evrensel nitelikte olan gelişim dönemlerinden geçti­
kıyaslandığında niteliksel olarak farklıdır. Piaget'nin dört
ğini öne sürmüştür. Bu bölümde tartışılan süreklilik
süreksizlik meselesinde her iki kuramda tartışmanın dönemden oluşan bilişsel gelişimi nedir?
süreksizlik tarafında yer alır. Dikkat edin, Erikson'ın ilk Duyumotor dönem, doğumdan başlayarak 2 yaşına
dört döneminin zamanlaması Freud'un dönemlerine kadar sürer ve Piaget 'nin ilk dönemidir. Bu dönemde
benzerdir. insanların gelişim dönemlerinden geçerek
bebek, duyusal deneyimlerini (görme ve işitme gibi)
geliştiğini söylemenin doğurguları nelerdir?
fiziksel, motor eylemlerle koordine ederek dünyayı
anlamaya çalıştığı için dönem, duyumotor terimiyle
anılır.
İşlem -öncesi dönem, 2- 7 yaşları a rasındaki dönem­
dir ve Piaget'nin ikinci dönemidir. Bu dönemde
çocuk basit biçimde duyusal bilgiyi fiziksel eylemle
ilişkilendirerek dü nyayı anlamanın ötesine geçer ve
dünyayı kelimelerle, imgelerle ve çizimlerle temsil
eder. Ancak, Piager'ye göre, okulöncesi çocuklar
onun "işlem" dediği yetenekten yoksundur. İşlem­
ler, çocu kların daha önce fiziksel olarak yaptıklarını
zihinsel olarak yapmalarına imkan veren içselleşti-
Piaget, İsviçreli ünlü gelişim
rilmiş zihinsel eylemlerdir. Örneğin iki çubuğun
psikoloğu. Çocukların zihin
gelişimi konusunda sahip
Piaget'nin kuramı: Çocukların, dünyaya ilişkin anla­ olduğumuz düşünceleri değiştirdi.
yışlarını etkin bir biçimde oluşturduklarını ve bilişsel Piaget'in teorisindeki temel
gelişimin dört aşamasından geçtiklerini belirtir. kavramlar nelerdir?

24 BOLÜM 1 Gıriş

Duyu motor işlem öncesi Somut işlemler Soyut işlemler
Dönem Dönem Dönemi Dönemi
Bebek, duyusal deneyimleriyle Çocuk dünyayı sözcükler ve Çocuk artık somut olaylar Ergen daha soyut, idealist ve
fiziksel hareketlerini birleştirerek imgelerle temsil etmeye başlar. hakkında mantıksal olarak akıl mantıksal şekilde akıl yürütebilir.
dünya hakkında bir anlayış Bu sözcükler ve imgeler artan yürütebilir ve nesneleri farklı
geliştirir. Doğ umda var olan sembolik düşünceyi yansıtır. gruplar halinde sınıflayabilir.
refleksler ve dürtüsel Çocuk, d uyusal deneyimle
hareketlerden dönemin sonuna fiziksel hareketi birleştirmenin
doğru beliren sembolik ötesine geçer.
düşünceye doğru ilerler.

Doğumdan 2 Yaşa 2 - 7 Yaş Arası 7 - 11 Yaş Arası 11 Yaş ve Yetişkinlik


Kadar Boyunca

ŞEKİ L 1 . 1 2
PİAGET'N I N DÖRT BİLİŞSEL G E LİŞİM DÖNEMİ: Piaget'ye göre bil işsel gelişim dönemlerini belirleyen, bir çocuğun ne kadar bildiği değil nasıl düşündüğüdür.

u zunluğunu kıyaslayarak hangisinin daha uzun olduğu na karar vermek için çubuk­
ları yerinden oynatmadan sadece gözünüzde yan yana olarak canlandırırsanız bir
somut işlem kullanıyor olursunuz.
• Somut işlemler dönemi, yaklaşık olarak 7 yaşından 1 1 yaşına kadar sürer ve Pia­
get ' n i n bilişsel gelişim dönemlerinin üçüncüsüdür. B u dönemde çocuklar, nes­
nelerle işlem yapabilirler, eğer belirli ve somut örnekler içeriyorsa mantıksal
olarak akıl yürütebili rler. Örneğin, somut işlemlerle düşünen çocu klar, çok
soyut olduğu için bir cebir denkleminin çözüm ü ndeki gerekli adımları zihinle­
rinde imgeleyemezler.
• Soyut işlemler dönemi, Piaget 'nin bilişsel gelişim dönemleri n i n sonuncusudur;
1 1 - 1 5 yaşları arasında görülür ve tüm yetişkinlik süresince devam eder. B u
dönemde bireyler somut deneyimlerin ötesine geçerek soyut v e daha m a n tık­
sal terimlerle düşünürler. Daha soyut düşünmenin bir parçası olarak ergenler
ideal koşulların hayallerini kurarlar. İdeal bir ebeveynin ne olduğunu d üşünür
ve kendi ebeveynlerini bu ideal olanla karşılaştırırlar. Onlar gelecekteki olası­
lıkları düşünmeye başlarlar ve kendi geleceklerinde olabileceklerle büyülenir­
ler. Problemleri çözerken daha sistematik olurlar, bir şeyin niçin o şekilde
gerçekleştiği konusunda hipotezler geliştirebilirler ve bu hipotezleri test edebi­
lirler. İleride 5, 7, 9, ve 1 1 . bölümlerde Piaget' n i n bilişsel gelişim k u ramını
incelemeye devam edeceğiz.

Vygotsky'nin Sosyokültürel Bilişsel Kuram ı: Piaget gibi, R us gelişimci Lev


Vygotsky de ( 1 896- 1 9 34 ) çocukların aktif bir şekilde kendi bilgilerini yapılan dırdık­
larını savundu . Ancak, Vygotsky ( 1 96 2 ) , bilişsel gelişimde sosyal etkileşimlere ve
kültüre Piaget'nin verdiğinden çok daha önemli bir rol verdi. Vygotsky'nin kuramı, Lev Vygotsky, Piaget ile aynı yılda doğdu, fakat çok
kültürün ve sosyal etkileşimlerin bilişsel gelişime nasıl yön verdiğini vurgulayan daha önce, 37 yaşında öldü. Günümüzde Vygotsky'nin
sosoyokültürel bilişsel kuramına büyük bir ilgi vardır.
sosyokültürel bilişsel bir kuramdır.
Vygotsky'nin kuramının bazı temel özellikleri nelerdir?

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 25


Vygotsky, çocuğ u n gel işimini sosyal ve kültürel etkinlikler içinde
tanımlamıştır ( Gauvain & Parke, 20 1 0 ) . Ona göre bilişsel gelişim, dil.
matematik sistemler ve bellek stratejileri gibi toplumun icatlarını kullan­
mayı öğrenmektir. B u nedenle çocuk sayı saymayı, bir kültürde bilgisayar
yardımıyla, bir d iğerinde ise boncukları kullanara k öğrenebilir. Vygotsky'ye
göre, çocuğun bilişsel gelişimi, kendinden daha becerikli akranl a rıyla ve
erişkinlerle olan sosyal etkileşiminden ayrılamaz ( Holzman, 2009 ) . B u
etkileşim sayesinde çocuklar, kendi kültürlerine uyum sağlamalarım ve
bu kültürde başarılı olmalarını sağlayacak a raçları kullanmayı öğrenirler
( Ga uvain ve Parke, 20 1 0 ) . Yedinci bölümde Vygotsky'nin kuramını temel
alan öğrenme ve öğretmeyle ilgili görüşleri i nceleyeceğiz.

İlk bilgisayarlar, bilgi işleme kuramının "kurucuları" olarak kabul Bilgi İşleme Kuramı: B i lgi işleme k u ramına göre, b i reyler, bilgiyi usta­
edilebilir. Bu kuramın gelişmesinde pek çok faktör etkili olması­ lıkla kullanır, izler ve hakkında stratejiler geliştirir. Piaget'nin k u ramından
na rağmen hiçbiri, bilgisayar kadar önemli değildir. Psikologlar, farklı olarak, fakat Vygotsky'n i n k u ramına benzer şekil d e bilgi işleme
bilgisayarlarca yürütülen mantıksal işlemlerin insan zihninin
k u ramı, gelişimi dönemler halinde tanımlamaz. Onun yerine, bu kurama
işleyişi hakkında ipuçları verip veremeyeceğini merak etmeye
göre bireyler, bilgiyi işlemek için derece derece artan bir kapasite gelişti­
başladılar. Bilgisayarın donanımıyla beyin arasında ve bilgisaya­
rın yazılımıyla biliş arasında analojiler kurdular. rirler ve bu kapasite onların giderek daha k a rmaşık bilgi ve becerileri
kazanmalarına olanak sağlar ( Sternberg, 20 1 0a , b ) .
Çocukların bilgi işleme süreçleri konusunda önde gelen uzmanlardan
biri olan Robert S iegler'a ( 2006, 2007) göre düşünme, bilgiyi işlemedir.
Diğer bir deyişle bireyler, bilgiyi algıladığında, kodladığında, temsil etti­
ğinde, depoladığında ve geri çağırdığında aslında düşünmektedirler. Sieg­
ler'a göre gelişimin önemli bir yönü , b i lgiyi işlemede iyi stratejileri
öğrenmektir. Örneğin, daha iyi bir okuyucu olmak için öğrenilmesi gere­
ken, okunmakta olan materyal i n a nahtar temalarını izlemek olabilir.

Bilişsel Kuramları Değerlendirme: Bil işsel kuramların ka tkısı, geli­


şime bakışlarının ol umlu olması ve anlayış kazanma nın aktif olara k yapı­
l a n d ırılmasına olan v u rg u d u r. E leştiriler, Piage ı ' n i n dönemleri n i n
geçerliğiyle ilgili endişeleri v e bireysel fa rklılıklara çok az ilgi gösterilme­
sini içerir.

DAVRA NIŞSA L VE SOSYAL


B İ i İ S C::: E I lt (I R 4 M I 4 R
Davranışçılık, esas olarak doğrudan gözleyebildiğimizi ve ölçebildiğimizi
bilimsel olarak a raştırabileceğimizi savunur. Davranışsa! geleneğin dışında,
gelişimin çevresel deneyimler yoluyla öğrenilebilen gözlenebilir bir dav­
ranış olduğu düşüncesi o naya a tıldı ( Klein, 2009 ) . Bu bölümde daha
önce tartışılan süreklilik süreksizlik meselesi bağlamında davranışsa! ve
B. F. Skinner, yeni aletler yapmaktan hoşlanan bir mucitti. İki kızından sosyal bilişsel kuramlar gelişimde sürekliliği vurgu lar ve gel işimin dönem­
küçüğü olan Deborah, babasının, bebeğin çevresini tümüyle kontrol ler halinde olmadığını öne sürerler. Davranışçılığın iki kuramını incele­
etmek amacıyla icat ettiği kapalı bir karyolada büyüdü. Karyola ses­
yelim. Skinner'in edimsel koşullama ve B a n d u ra'nın sosyal bilişsel
ten yalıtılmıştı ve ısısı kontrol edilmekteydi. Debbie, fotoğrafta anne
ve babasıyla birlikte görülüyor. Kendisi şimdi Londra da yaşayan evli k u ramı.
ve başarılı bir sanatçıdır. Skinner'ın karyolası hakkında ne düşünüyor­
sunuz? Skinner'ın Operant Şartlanması: B . F. Skinner'a ( 1 904- 1 990) göre,
operant şartlanmayla, bir davranışın son u çla rı, o davra n ışın yeniden
ortaya çıkma olasılığındaki değişimi ya ratır. Bir davranışın a rkasından
ödüllendirici bir uyaran gelirse o davranışın tekrarlanma olasılığı a rtar,
oysa cezalandırıcı bir u ya rıcının izlediği davranış daha zayıf olasılıkla tek­
Vygotsky'nin kuramı: Sosyokültürel bilişsel kuram, kültürün ve sos­ rarlanır. Örneğin, çocuk bir şey yaptıktan sonra erişkin ona gülümsedi­
yal etkileşimlerin bilişsel gelişimi nasıl yönlendirdiğini açıklar. ğinde, çocuk yüksek olasılıkla o davra nışı tekrarlar. Oysa yetişkinin,
Bilgi işleme kuramı: Bireylerin bilgiyi kullanabildiğini, izleyebildiğini davranışı onaylamadığını belirten bir bakışı, çocuğun o davranışı tekrar­
ve bilgi hakkında strateji oluşturabildiğini savunur. Düşünme ve bel­ lama olasılığını azalıır.
lek süreçleri, kuramın merkezindedir.

26 BÖLÜM 1 Giriş

Skinner'a ( 1 9 3 8 ) göre, ödüller ve cezalar gel işimi şekillendirir ve gelişimin ana
kavramı, düşünceler ve d u ygular değil, davranıştır. Skinner için gelişim, ödül ve
cezaların ortaya çıkardığı davranışsa ! değişim örü ntülerinden ibarettir. Örneğin,
Skinner, bir çocuğun, utangaç olmayı büyürken edindiği deneyimlerin bir sonucu
olarak öğrendiğinl söyleyebilir. Bu nedenle çevreyi değişti rme, utangaç kişini n daha
sosyal olmasına yardımcı olabilir.

Bandura'nın Sosyal Bilişsel Kuramı: Bazı psikologlar, gelişimin çevresel etkile­


şimlerden güçlü bir şekilde etkilendiği ve öğrenilmiş olduğu yön ündeki davranışçı
anlayışla görüş birliği içindedir. Ancak, Skinner'dan farklı olarak gelişimi kavramada
bilişi de önemli bir faktör olarak görürler ( MischeL 2004 ) . Sosyal bilişsel kurama
göre davranış, çevre ve b i liş gelişim i n anahtar kavramlarıdır. Amerikalı psikolog
Albert B a ndura ( 1 92 5 - ) sosyal bil işsel kuramın mimarıdır.

Band ur a ( 1 986, 2004, 2 007, 2008, 2009, 20 1 Oa, b) bilişsel süreçlerin çevreyle
ve davranışla önemli bağla ntıları olduğunu vurgular. Onun ilk a raştırma programı,
ağırlıklı olarak gözlem yoluyla öğrenmeye ( taklit veya model alma da denir) yan i
başkasının ne yaptığını gözleyerek öğrenmeye odaklanmıştır. Ö rneğin, küçük b i r
çocuk babasının başka birine öfkeyle bağırdığını ve insanlara kötü davrandığın ı göz­
leyebilir; daha sonra bu çocuk babasının davranışına benzer özellikler göstererek
Albert Bandura, sosyal bilişsel kuramın önde gele n
akra nlarına oldukça saldırganca davranır. Sosyal bilişsel kuramcılar, insanların, baş­
mimarlarından biridir. Bandura'nın kuramı Skinner'ın
kalarını gözlemleyerek oldukça geniş bir yelpazede davranışlar, düşünceler ve d uy­ kuramından nasıl farklılaşır?
gular kazandıklarını ve bu gözlemlerin yaşam-boyu gelişimin önemli bir kısmını
oluşturduğunu vurgulamaktadırlar. Davranış
Bandura'nın gözlem yoluyla öğrenme yaklaşımında bilişsel olan nedir? Ona
göre, insanlar diğerlerinin davranışını bilişsel olarak temsil ederler ve sonra bu dav­
ranışı benimseyebilirler.
Bandu ra'nm ( 2004, 2007, 2008, 2009, 20 1 0a , b) en yeni öğrenme ve gelişim
modeli üç öge içerir: Davranış, kişi/biliş ve çevre. Bir bireyin başarısını kontrol ede­
bileceğine olan güven i kişi ögesine bir örnek, stratej iler ise biliş ögesine örnektir.
Şekil 1 . 1 3 'de görüldüğü gibi, bu üç öge etkileşimsel şekilde işlev görür.
K iş i/
Davranışsa! ve Sosyal Bilişsel Kuramların Değerlendirilmesi: Davra nışsa! ve Çevre
Bilişsel 4(ı------�
sosyal bilişsel kuramların katkıları, bilimsel araştırmaya ve davranışın çevresel belir­
leyicilerine yaptıkları vurgud u r. Eleştiriler, Skinner'ın görüşünde bilişe çok az vurgu ŞEKİ L 1 .1 3
olması ve gelişimsel değişime verilen önemin az olmasıdır. BANDURA N I N SOSYAL BİLİŞSEL MODELİ: O k
işaretleri, davranış, kişi/biliş ve çevre arasındaki ilişki ­
lerin tek yönlüden ziyade nasıl karşılıklı olduğunu

ETOLOJİK KURAM göstermektedir. Kişi/bilişsel terimi, bilişsel süreçle re


(örneğin düşünme ve planlamaya) ve kişisel özellik­
lere (örneğin, deneyimlerinizi kontrol edebileceğin e
Etoloji, davranışın biyoloj iden kuvvetli bir şekilde etkilendiğini ve evrimle bağlan­
olan inancınıza) karşılıktır.
tısını vurgular ve kritik veya hassas dönemleri öne çıkarır. Bu dönemler, bell i zaman
aralıklarıdır ve etoloj istlere göre belirli deneyimlerin olmasının veya olmamasının
, - - - - - - - - - - ..
bireyler üzerinde uzun süreli etkisi vardır. '
Avrupalı zoolog Konrad Lorenz'in ( 1 90 3 - 1 989) etoloj inin önem kazanmasına ğ
önemli katkısı olmuşt u r. Lorenz ( 1 96 5 ), çok bilinen a raştırmasında yumurtadan
Başarı: Ba nduraya göre öz yetki n l i k,
çıkar çıkmaz annesini izleyen boz kazların davranışını a raştırmak için bir kazın
çocukların başarısındaki anahtar kişisel/
yumurtalarını ikiye ayırmıştır. Bir grup yumurta için kaz kuluçkaya yatarken diğer
bilişsel faktördür. ı O. Bölüm, s. 316.
grup yumurta inkübatörde kuluçkaya bırakılmıştır. Sonu nda birinci gruptaki kaz
yavruları yum urtadan çıkar çıkmaz önceden tahmin edildiği gibi davranmışlar; a nne­ - - - - - - - ----- - - ""
lerini izlemişlerdir. Yumurtadan çıkınca Lorenzi gören d iğer gruptakiler ise annele­
riymiş gibi her yere onun peşinden gitmişlerdir. Lorenz, kaz yavrularını işaretlemiş
ve sonra her iki grubu bir kutuya koymuştur. Anne kaz ve 'anne' Lorenz ayakta Sosyal bilişsel kuram: Gelişimde anahtar faktörler
kuıunun önünde durmuş ve kutu boşaltıldığında her grubun doğruca kendi anne­ olarak davranışı, çevreyi ve bilişi vurgulayan psiko­
sine gittiği görülmüştür. Lorenz, bu sü rece basımlama ( i mprinting) ( Basımlama, bazı logların görüşü.

hayvan türlerinde görülen ilkel bir bağlanma biçimi ) adını vermiştir. Basımlama, Etoloji: Davranışın biyolojiden son derece etkilendi­
görülen ilk hareketli nesneye bağlanmayı içeren hızlı ve doğuştan öğrenilmiş bir ğini vurgular, evrimle bağlantılıdır ve kritik ve hassas
davranışıır. dönemleri öne çıkarır.

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 27



Konrad Lorenz, hayvan davranışının önde gelen araştırıcısı, basımlanmış üç boz kaz tarafından suda,
izlenmektedir. Lorenz'in kazlarla yaptığı deneyi anlatınız. Aynı deneyin insan yavrularıyla yapıldığında aynı
sonucu vereceğini düşünür müsünüz? Açıklayınız.

John Bowlby ( 1 969, 1 9 8 9 ) , etoloj i k k u ramı, insan davranışına uygulamıştır.


Bowlby, bu önemli uygulama sonunda yaşamın ilk yılında bir bakıcıya bağlanmanın
tüm yaşam boyunca önemli sonuçları olacağını öne sürmüştür. B u görüşe göre, eğer
bağlanma olumlu ve güvenli ise kişi muhtemelen çocukluk ve erişkinliğinde olumlu
bir gelişim gösterecektir. Eğer bağlanma olumsuz ve güvensiz ise, yaşam-boyu geli­
şim muhtemelen ideal olmayacaktır. Bebeklerde bağlanma kavramını, 6 . bölümde
ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
Lorenz'e göre, basımlamanın, hayvanın yaşamının belirli ve çok erken bir döne­
minde gerçekleşmesi gerekir ve eğer böyle olmazsa basımlama hiç oluşmayacaktır.
, - - - - - - - - - ... B u önemli zaman dilimi, kritik dönem olarak adlandırılır. B ununla ilişkili djğer kav­
I ram, hassas dönem kavramıdır. Bowlby'ye göre sosyal ilişkılerin ideal olarak gelişimi
. L ğ
için bağlanmanın oluşması gereken bebeklikteki zaman dilim i hassas döneme bir
Bağlanma: Bebekler, bakıcı larına bağ­ örnek olabilir.
lanma geliştirirken bir dizi aşamadan ge­ Gelişimin biyolojik temellerini vurgulayan diğer bir kuram evrimsel psikolojidir
çerler. 6. Bölüm, s. 191. ve 2 . bölümde, gelişimde kalıtımın rolüyle ilgili görüşlerle b i rlikte anlatılacaktır.
- - - - - - - ""' Ayrıca, yaşlanmayla ilgili birçok biyoloj i k k u ramı da 1 7. bölümde inceleyeceğiz.

Etolojik Kuramın Değerlendirilmesi: Etolojik kuramın katkıları, gelişimin evrim­


sel ve biyoloj i k temellerine odaklanması ve doğal ortamlarda dikkatli gözlemleri
kullanmış olmasıdır. Eleştiriler ise biyoloj i k temellerin çok fazla vurgulanması ve
kritik ve hassas dönem kavramla rının çok katı olabileceğiyle ilgilidir.

EKOLOJİK KURAM
Etoloj i k kuramlar biyolojik faktörleri vurgularken, ekoloj ik k u ram çevresel faktörleri
vurgular. Yaşam-boyu gelişimi anlamada önemli doğurguları olan bir ekolojik k u ram
Uri B ronfenbrenner ( 1 9 1 7-200 5 ) tara fından geliştirilmiştir. Bronfenbrenner'in
, - - - - - - - - - ... ekolojik kuramı ( B ronfenbrenner, 1 986, 2004; Bronfenbrenner & Morris. 1 998,
I . .. . 2006 ) , gelişimin. birkaç çevresel sistemin etkisini yansıttığı iddiasındadır. K u ram beş
("
çevresel sistem tanımlar: mikrosistem, mezosistem, egzosistem, makrosistem ve kro­
Ebeveynlik: Ebeveyn-çocuk i lişkileri ve ço­ nosistem ( B kz. Şekil 1 . 1 4) .
cukların akran i lişkileri nasıl bağlantılıd ır? Mikrosistem, bireyin içinde yaşadığı ortamdır. B u ortam, kişinin ailesi, akranları,
8. Bölüm, s. 266. okulu ve mahallesi gibi bağlamları içerir. Sosyal aktörlerle örneğin ebeveynlerle,
I
- - - - - - - - - "' akranlarla ve öğretmenlerle doğrudan etkıleşimler bu mikrosistem içinde gerçekleşir.
B i rey bu ortamlardaki deneyimlerin pasif bir alıcısı değil, aynı zamanda ortamların
yapılandırılmasına yardım eden kişidir.
Mezosistem, mikrosistemler a rasındaki ilişkileri veya bağlamlar arasındaki bağlan­
tıları içerir. Örnek olarak, ailedeki deneyimlerle okul deneyimleri arasındaki ilişki ve
Bronfenbrenner1n ekolojik kuramı:
a iledeki deneyimlerin akran deneyimleriyle ilişkisi verilebilir. Örneğin, ebeveynle­
Bronfenbrenner'in ekolojik (çevresel sistemler) kuramı
beş çevresel sistem üzerine odaklanır: Mikrosistem, rince reddedilmiş bir çocuk öğretmenleriyle olumlu ilişkiler geliştirmede güçl ü k
mezosistem, ekosistem, makrosistem ve kronosistem. çekebilir.

28 BÖLÜM 1 Giriş
Ekosistem kişinin aktif rolünün olmad ığı
Makro Sistem
bir sosyal ortamla kişinin yakın bağlamı ara - .. \tür ü n tutum ları ve ideoı ..
\(,.u OJıleri
sındaki bağlantılardan oluşur. Örneğin, evde
bir kocanın veya çocuğun yaşantıları, anne­ Egzosistem

nin iş yaşantısından etkilenebilir. Anne, Mezosistem


işinde daha çok seyahati gerektiren bir terfi Mikrosistem
alabilir ve bu d u rum, kocasıyla çatışmasını
artırabilir ve çocuğuyla da etkileşimini değiş­
tirebilir.
Makrosistem ise kişilerin içinde yaşadık­
Sağlık
Akranlar
ları kültürd ür. B ölümde daha önce kültürün hizmetleri
bir grup insanın, davranış örüntülerine,

�� A

inançlarına ve nesilden nesile geçen diğer
tüm ü rünlerine karşılık olarak kullanıldığını
t'l\. Dıni grup Mahalledeki �J;
oyun alanı
hatırlayın. Keza, bir kültürün diğer bir veya
JJ>� �rz;
q,... ��'V
qr�
birkaç k ü l t ü rle k a rşılaştırılmasını sağlayan � �-�-�-� "{?>"?>
k ü l tü rler a rası çalışmal a rın, gelişimin ne
Sosyal r
efah hizm etleri
derece genel olduğu hakkında bilgi sağladı­
ğını da hatırlayın.
Kronosistem, sosyotarihsel koşul l a rın,
yaşam boyu geçişlerin ve çevresel olayların
nasıl bir ö r ü n t ü içinde gerçekleştiği dir. Kronoslstem
Zaman
Yaşam olayları için
Örneğin, boşanma bir geçiştir. Araştırmacı­ Yaşam süresince geçişlerin
zaman ve sosyotarihsel
l a r, boşanma sonrasındaki ilk yıl içinde ve çevresel olayların örüntülenmesi;
koşullar
sosyotarihsel koşullar
boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz
e t kilerinin zirve yaptığını ( Hetherington,
1 99 3 , 2006 ) , boşanmadan i k i yıl sonra ise
ilişkilerin daha d u rağanlaştığını bulmuşlar­ ŞEKİ L 1 . 1 4
dır. Sosyotarihsel koşullara bir örnek olarak GELiŞiMDE BRONFENBRENNER'IN E KOLOJ i K KURAMI: Bronfenbrenner'in ekolojik kuramı beş
d a l 960'lardan bu yana kadınlara kariyer çevresel sistemden oluşur: M ikrosistem, mezosistem, ekosistem, makrosistem ve kronosistem.

yapmaları için tanınan fırsatların ne kadar


a rttığını düşünün.
B ronfenbrenner ( 2004, B ronferıbrenner ve Morris, 2006) sonradan k u ramına
biyoloji k etkileri de eklemiş ve kuramını biyoekolojik k u ram olarak tanımlamıştır.
B una rağmen k u ramda halii ekolojik, çevresel bağlamlar baskındır ( Ceci, 2000 ) .

Ekolojik Kuramın Değerlendirilmesi: Kuranım katkısı, çevresel sistemlerin


makro ve mikro boyutlarının sistematik olarak incelenmesi ve çevresel sistemler
a rasındaki bağlantılara dikkat çekmesidir. B ronfenbrenner'in kuramının daha ileri
düzeyde katkısı komşular, din, okul ve işyeri gibi çocuğun gelişiminde etkili olan
aile dışı sosyal bağlamlara geniş çaplı vurgu yapmasıdır ( Gauvin ve Parke, 2 0 1 0) .
Eleştiriler ise biyoloj i k faktörlere yeteri kadar dikkat çekmemesi ve bilişsel faktörlere
çok az vurgu yapmasıdır.

EKLEKTİK KURAMSAL YÖNELİM


Bu bölümde tanımlanan k u ramların hiçbiri yaşam-boyu gelişimin karmaşıklığını
tüm yönleriyle açıklayamaz, fakat her biri gelişimi anlamamıza katkıda bulunur.
Psikanalitik k u ra m bilinçdışı zihni en iyi açıklar. E rikson'ın k u ramı yetişkin
gelişimindeki değişmeleri en iyi şekilde tanımlar. Piaget'nin, Vygotsky'nin görüşleri
ve bilgi işleme k u ramları bilişsel gelişimin en eksiksiz tanımlamasını sağlar.
Davraruşsal, sosyal bilişsel ve ekolojik k uramlar gelişimin çevresel belirleyicilerini Urie Bronfenbrenner, bugün gittikçe daha fazla ilgi
incelemede en ehil olanlardır. Etolojik k u ramlar ise gelişimde biyolojinin rolünü ve çeken ekolojik sistemler yaklaşımını geliştirmiştir.
hassas dönemlerin önemini vurgular. Kuram, çocuğun yaşadığı çevrenin mikro ve makro
boyutlarının birlikte önemini vurgulamaktadır.

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 29



KURAM KONULAR

Süreklilik/süreksizlik Biyolojik ve çevresel faktörler


erken ve geç deneyimler

Psikanalltlk Dönemler arasında süreksizlik; erken deneyimler ve sonraki gelişim Freud'un erken dönem aile deneyimleriyle etkileşim halindeki
arasında süreklilik; erken deneyimlerin önemi; gelişimin ileri biyolojik belirleyiciliği; Erikson'ın daha dengeli biyolojik-kültürel
dönemlerindeki değişimler Erikson'ın kuramında vurgulandı. etkileşim bakış açısı

Bilişsel Piaget'nin kuramında dönemler arasında süreksizlik; Piaget'nin ve Piaget'nin vurgusu etkileşim ve uyum üzerinedir; çevre bilişsel
Vygotsky'nın kuramlarında erken deneyimlerle sonraki gelişim yapıların gelişmesi için ortam sağlar; Bilgi işleme yaklaşımı bu konu
arasında süreklilik; Vygotsky'nin ve bilgi işleme kuramında dönem üzerind etraflıca durmaz fakat temelde biyolojik ve çevresel
yok. faktörlerin etkileşimini vurgular.

Davranışsa! ve Süreklilik (dönem yok); gelişim her noktasındaki deneyim önemli Her iki görüşte de çevre, davranışın nedenidir.
sosyal bilişsel

Etolojik Süreksizlik fakat dönem yok; kritik veya hassas dönemlere vurgu; Güçlü biyolojik bakış
erken deneyimler çok önemli

Ekolojik Süreklilik/süreksizliğe çok az ilgi; durağanlıktan çok değişime vurgu Güçlü çevresel bakış

ŞEKİ L 1 .1 5
YAŞAM BOYU GELiŞiMDE KURAMLARIN KARŞI LAŞTIRILMASI

Kısaca, her ne kadar kuramlar yararlı b i r yol gösterici ise de, gelişimi açıklamak
için tek bir k u rama güvenmek m u h temelen b i r hatadır. Bu kitabın kuramsal
Eklektik kuramsal yönelim: Herhangi bir kuramsal
yaklaşımı izleyen değil, aksine her bir kuramdan en yönelimi eklektiktir. Eklektik yaklaşım, herhangi b i r kur a mı izlemek yerine her
iyi olanı seçen yönelimdir. k uramın en iyi olduğu düşünülen özelliklerini seçer. B u şekilde siz, farklı varsa ­
yımları olan, farklı görgü! problemleri vu rgulayan ve bilgiyi keşfetmek için farklı
stratej iler kullanan farklı k u ramcıları dikkate alarak gelişimi gerçekten var olduğu
şekliyle görebilirsiniz. Şekil 1 . 1 5 , çocukların gelişiminde önemli gelişimsel konuları
nasıl ele aldığına bağlı olarak temel kuramsal yaklaşımla rı k a rşılaşt ı rmaktadır.

Gözden Geçir Ekolojik kuramı tanımlayan özell ikler nelerdir?


Gözden Geçir
Kuramın katkıları ve bu kurama eleştiriler
Bilimsel yöntemin dört adımı nedir? Kuram ve
Bağlantı Kur hipotezler nasıl tanımlanabilir7 İ ki temel
nelerdir?
Eklektik kuramsal yönel im nedir7
Yansıt psikanalitik kuram nedir? Psikanalitik
kuramların katkısı ve bu kuramlara eleştiriler Bağlantı Kur
O
nelerdir?
Bu bölüm, çocu k ihmalinin verdiği hasarın
i n san gel işim i yle ilg i l i temel Üç temel bilişsel kuram nedir? Bilişsel
özel bir bakımla ona rılıp onarıla mayacağı
kuramları açıklar. kuramların katkıları ve bu kuramlara eleştiriler
sorusuyla başlamıştı. Bu soru, incelenen farkl ı
nelerdir7
kuramlar kullanılarak nasıl farklı şekillerde
İ ki temel davranışsa! ve sosyal bilişsel kuramlar
yanıtlanabilir?
hangileridir7 Davra nışsa! ve sosyal bilişsel
kuramların katkıları ve bu kuramlara eleştiriler
nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Etoloj i k kuramın doğası nedir? Kuramın Yaşam boyu gelişim kuramlarından hangisi nin
katkıları ve bu kurama eleştiriler nelerdir? sizin gelişiminizi en iyi açıkladığını
düşünüyorsunuz? N için?

Eğer a raştırmacılar ve akademisyenler eklektik yönelimi benimserlerse bir k u ramın


bir özelliğinin diğerinden daha iyi olduğunu nasıl belirlerler? Bu bölümün ilk kıs­
mında tanışılan bilimsel yöntem rehber olur. Bilimsel a raştırmalar yoluyla k u ram­
ların özellikleri test edilebilir ve düzeltilebil i r.

30 BÖLÜM 1 Giriş

4 Yaşam Boyu Gel işimde Araştırma e Yaşam boyu gelişim araştırmalarının nasıl yapıldığını
açıklar.

Veri Toplama Yöntemleri Araştırmanın Zaman Uzamı


Yanlılığı Azaltma

Araştırma Desenleri Etiğe Uygun Araştırma

Genel olarak yaşam-boyu gelişim a raşurmalarında, bazısı burada tanımlanmış


olan k u ramlardan t ü retilmiş hipotezler test edilir. A raştırma sayesinde yeni
veriye göre k u ra m da değişiklik yapılır ve zaman zaman da yeni k u ramlar Bi l i m , g ü n l ük d üşü nceyi arıtır.
doğar. Yaşam-boyu gelişim hakkında veri nasıl toplanır? Yaşam-boyu gelişimi -Albert Einstein
incelemek için ne türden araştırma desenleri kullanılır? Yaşam-boyu gelişim Almanya doğumlu Amerikalı Fizikçi, 20. yüzyıl
a raştırmalarında karşılaşılan bazı etik sorunlar nelerdir?

v ı:Ri TOPLAMA YÖtJTEl\11 1 ERİ


İster bebeklerde bağlanmayı, ister çocuğun bilişsel becerilerini ya da yaşlı yet işkin­
lerin sosyal ilişkilerini a raştırmayla ilgilenelim, veri toplamada kullanılan birçok yön­
tem a rasından seçim yaparız ( G raziano & R a ulin, 20 1 0 ) . Aşağıda gözlem ile
başlayarak sıklıkla kullanılan ölçme ya da veri toplama işlemlerine değineceğiz.

Gözlem: Bilimsel gözlem, önemli becerilere sahip olmayı gerektirir ( Mc Burney ve


White, 20 1 0 ) . Etkili gözlemlerde bulunmak için araştırmacı sistematik davranmak
zorundadır. Öncelikle ne a radığımız hakkında fikir sahibi olmamız gerekir. Kimi
gözleyeceğimizi, ne zaman ve nerede gözleyeceğimizi, gözlemlerin nasıl yapılacağını
ve nasıl kaydedileceğini bilmeliyiz.
Gözlemleri nerede yapmalıyız? İki seçeneğimiz var : Labora t u a r ve g ü n l ü k
hayat.
B ilimsel bir gözlem yaptığımızda bizim a raştırmamızın odağında olmayan fakat
davranışı belirleyen belli faktörleri kontrol etmemiz gerekir ( Mc Millian ve Wergin,
20 1 0) . Bu nedenle yaşa m-boyu gelişimde bazı araştırmalar, laboratuar gibi "ger­
çek d ü nya"nın kompleks faktörlerinin bulunmadığı kontrollü bir ortamda y ü r ü t ü ­
l ü r. Örneğin, çocukların, d i ğ e r i n sa n ları saldırganca davranırken gördüklerin d e
n a s ı l tepki verdiklerini gözlemek istediğinizi varsayın. Eğer siz, çocukla rı evlerinde
veya okulda gözlerseniz, çocukların gözledikleri saldırganlığın ne kadar olduğu, ne
t ürde olduğu, kimin saldırgan davra nışını gördüğü ve diğer insanların çocuğa nasıl

Laboratuar: "Gerçek dünya"daki pek çok karmaşık


Çocuklarla gözlemsel araştırma yürütmede bazı önemli stratejiler nelerdir? etkenin yer almasının önlendiği kontrollü ortam .

KISIM 1 31
• Yaşam Boyu Bakış Açısı
davrandığıyla ilgili olarak hiçbir kontrolünüz olmayacaktır. Tersine, eğer çocukları
laboratuarda gözlerseniz, bunları ve diğer faktörleri kontrol edebildiğiniz için göz­
lemlerinizi nasıl yorumlayacağınızdan daha emin olursunuz.

;::: -� Laboratuar araştırmasının aşağıda belirtilen bazı kusurları vardır:


"' � 20
E� 1- Katılanların araştırmada olduklarını bilmeksizin araştırmayı sürdürmek nere­
� .§
> .,,.
deyse imkansızdır.
:: �
"' Q)
ıs
Q) Q) 2- Laboratuar ortamı doğal değildir ve bu sebeple katılanların doğal olmayan
.�
��
3
10 şekilde davranmalarına yol açabilir.
Q) '-"
°' 3- Üniversite laboratuarına gelmeye istekli olan insanlar, toplumdaki farklı sosyal
c c
·c: �
>- >
5 çevreleri temsil etmeyebilir.
Q) Q)

��
UJ o
4- Üniversite ortamına ve "bilime yardımcı olma" düşüncesine aşina olmayanlar
laboratuar ortamından korkabilirler.
Erkek Kız
Doğal gözlem bazen laboratuarda elde edemeyeceğimiz içgörüyü sağlar (Plano
ŞEKİL 1.16 Clark ve Creswell, 2010). Doğal gözlem, durumu kontrol etmek veya manipule
BİLİM MÜZESiNDE EBEVEYNLERİN KIZ VE ER­
etmek için hiç çaba harcamadan davranışı, gerçek-dünya ortamlarında gözlemek
KEK ÇOCUKLARINA BiLiMi AÇIKLAMALARI:
anlamına gelir. Yaşam-boyu araştırmacıları, doğal gözlemlerini, insanların yaşarukları
Çocukların bilim müzesinde yapılan bir doğal göz­
lem araştırmasında, ebeveynler erkek çocuklarına ve sık olarak bulundukları sportif olaylar, çocuk-bakım merkezleri, işyerleri, büyük
bilimi, kızlara göre üç kat daha fazla açıklamışlardır alışveriş merkezleri gibi yerlerde yürütürler.
(Crowley ve diğerleri, 2001 ) . Bu cinsiyet farkı, anne­ Doğal gözlem, bilim müzesinde çocuklarla yapılan konuşmaları incelemek ama­
nin, babanın ya da her iki ebeveynin birlikte çocukla
cıyla bir çalışmada kullanıldı (Crowley ve diğerleri, 2001 ) . Çocuklarıyla müzeyi
yaptığı konuşmalarda elde edilmiş; fakat en fazla fark
babaların kız ve erkek çocuklarıyla olan konuşmaları gezen ebeveynler, kız çocuklarından daha fazla erkek çocuklarıyla açıklayıcı tarzda
arasında olmuştur. konuşmalar yaptılar. Bu bulgu erkek çocuklarının kızlara göre bilimle daha çok
ilgilenmeleri konusunda toplumsal cinsiyet yanlılığına işaret etmektedir (Bkz. Şekil
l.l6).

Anket ve Görüşme: Bazen insanlar hakkında bilgi almanın en iyi ve en hızlı yolu
onlara bir konuda soru sormaktır. Bir teknik de onlarla doğrudan görüşme yapmak­
tır. Bunlardan biri, pek çok kişiden bilgi alınması gerektiğinde özellikle yararlı olan
ve bazen anket olarak da anılan yöntemdir ( Gay, Milis ve Airasian, 2009). Belirli
bir konuda insanların tutum ve inançlarını kendilerinin bildirimiyle öğrenebilmek
için standart bir soru seti kullanılır. İyi bir ankette, sorular, kişilerin yanıtlarının
belirsiz olmasına fırsat vermeyecek şekilde açık ve yansızdır.
Anketler ve görüşmeler, dini inançlardan cinsel alışkanlıklara ve silah kontro­
lüne veya okulların nasıl iyileştirilebileceğine kadar çok çeşitli konulara ilişkin
tutumları incelemek için kullanılabilir. Anketler ve görüşmeler yüz yüze, telefonda
ve İnternet üzerinden yürütülebilir.
Anket ve görüşmelerin sorunlu yanı, katılanların gerçek olarak ne düşündükle­
rini veya hissettiklerini söylemekten daha çok sosyal olarak kabul edilebilir veya
arzu edilebilir yönde yanıt verme eğilimleridir (Creswell, 2008). Örneğin, bir anket
veya görüşmede bazı bireyler, kullanıcı oldukları halde madde kullanmadıklarını
söyleyebilirler.

Standart Test: Standardize bir testin uygulama ve puanlama işlemleri tek tiptir.
Böyle standart bir test bir kişinin performansının, diğer bireylerinkiyle kıyaslanabil­
mesine olanak verir ve böylece insanlar arasındaki bireysel farklılıklar hakkında bilgi
sağlar. Bir örnek, 9. bölümde tanımlanan Stanford-Binet zeka testidir. Sizin bu test­
teki puanınız, performansınızın testi alan diğer binlerce kişininkiyle kıyaslandığında
nasıl olduğunu gösterir (Bart ve Peterson, 2008).
Doğal gözlem: Davranışı gerçek dünya ortamında Standard testlere yapılan bir eleştiri, bir kişinin davranışının tutarlı ve değişmez
gözlemlemek.
olduğunun varsayılmasıdır. Nitekim standart testlerin geliştirilmesinde iki asıl hedef
Standart test: Uygulama ve puanlanma işlemleri tek olan kişilik ve zeka, duruma göre değişkenlik gösterebilir. örneğin, bir kişi işyeri
tip olan bir test. Standartlaştırılmış birçok test, kişinin ortamında uygulanan standart bir testte kötü bir performans gösterebilirken daha az
performansını diğerlerınin performanslarıyla karşı­
kaygılı olduğu ev ortamında çok daha yüksek bir puan alabilir.
laştırabilmeye olanak sağlar.


32 BÖLÜM 1 Gıriş
Vaka Çalışması: Bir vaka çalışması, tek bir bireyin yoğun bir şekilde derinleme­
sine incelenmesidir. Yaka çalışması esas olarak ya pratik veya etik sebeplerle,
kişinin hayatının özgün yönleri diğer kişilerde tekrarlanamadığı ve sınanamadığı
zaman zihin sağlığı uzmanlarınca yapılır. Yaka çalışması bir kişinin deneyimleri
hakkında bilgi sağlar; araştırmacı kişinin zihni, davranışı veya diğer özelliklerini
anlamasına katkı sağlayacak şekilde bireyin yaşamının neredeyse her
yönüne odaklanabilir. Bir araştırıcı vaka çalışması için görüşmeler
yoluyla ve tıbbi kayıtlardan bilgi toplayabilir. Daha sonraki bölümlerde,
şiddetli epilepsi ataklarının sonlandırılması için 7 yaşındayken beyninin sol
tarafının büyük bir kısmı çıkarılmış olan Michael Rehbein gibi gerçek vaka
çalışmalarını tartışacağız.
Bir vaka çalışması kişinin hayatının etkili ve geniş kapsamlı bir betim­
lemesini sağlayabilir, fakat bu bilgiden genelleme yaparken dikkatli olma­
lıyız. Yaka çalışmasının öznesi olan kişi özgündür; genetik yapısı ve kişisel
geçmişiyle kimseye benzemez. Ayrıca, vaka çalışmalarının güvenirliği
bilinmezlik içerir. Yaka çalışmaları yapan araştırıcılar, diğer uzmanların
kendi gözlem veya bulgularıyla uyuşma gösterip göstermediğini nadiren
kontrol ederler.
Mahatma Gandhi, 20. yüzyılın ortasında Hindistan'ın ruhani lide­
Fizyolojik Ölçümler: Araştırmacılar, tüm yaşamın farklı noktalarındaki riydi. Erik Eriksen, Gandhi'nin yaşamını kapsamlı bir vaka çalışma­
gelişimi incelerken gittikçe daha çok olarak fizyolojik ölçümler kullanıyor­ sıyla inceleyerek kimlik gelişimine katkıda bulunan faktörleri
belirlemek istemiştir. Vaka çalışması yaklaşımının bazı sınırlılıkları
lar. Örneğin, erinlik dönemi ilerledikçe, belirli hormonların kandaki
nelerdir?
düzeyleri artar. Bu hormon değişimlerinin doğasını belirlemek için araş­
tırmacılar, gönüllü ergenlerden alınan kan örneklerini incelemektedir
(Susman ve Dom, 2009).
Gittikçe daha sık olarak kullanılmakta olan diğer bir fizyolojik ölçüm de, beyin
tarama ya da nörolojik görüntülemedir. Özellikle elektromanyetik dalgaların, kişinin
beyin dokusunun ve onun biyokimyasal aktivitesinin görüntülerini ortaya koyduğu
fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) sıklıkla kullanılmaktadır (Nel­
son, 2011) . Daha ileri bölümlerde, nörolojik görüntüleme ve diğer fizyolojik ölçüm­
ler hakkında daha ayrıntılı açıklamalar yer alacak.

ARAŞTIRMA DESENLERİ
Yaşam-boyu gelişim konusunda araştırma yaparken bir veri toplama yöntemine ek
olarak bir de araştırma desenine ihtiyacınız olacaktır. Üç temel araştırma türü vardır:
Betimleyici, korelasyonel ve deneysel.

Betimleyici Araştırma: Tartıştığımız tüm veri toplama yöntemleri, betimleyici Bu fMRI taraması, 51 yaşında bir erkeğin beyin zarındaki
araştırmalarda kullanılabilir; burada amaç davranışı gözlemek ve kaydetmektir. atrofiyi (körelme) göstermektedir. Beyin zarında kö­
relme, Alzheimer hastalığı ve felç gibi bozukluklarda
Örneğin, bir araştırmacı insanların birbirine karşı ne ölçüde yardımsever ya da sal­
ortaya çıkmaktadır. Üst beyin zarı bölgesi, düşünme ve
dırganca davrandığını gözleyebilir. Betimleyici araştırma bir olaya neyin sebep oldu­
planlama gibi yüksek beyin fonksiyonlarının yer aldığı
ğunu göstermez; fakat insanların davranışı hakkında önemli bilgiler sağlayabilir bölgedir ve koyu kırmızı renktedir. fMRI gibi nörolojik
(Leedy ve Ormrod, 2010; Stake, 2010). görüntüleme teknikleri, araştırmacıların insanlar büyür·
ken ve yaşlanırken ve aynı zamanda Alzheimer hastalığı
ve felç gibi yaşlanmayla bağlantılı hastalıklarda, beynin
Korelasyonel Araştırma: Betimleyici araştırmanın tersine, korelasyonel araş­ nasıl fonksiyon gösterdiğini öğrenmelerine yardımcı
tırma, olayı betimlemenin ötesine geçer; insanların nasıl davranacağını önceden olmaktadır.
tahmin etmemize yani yordamamıza yardımcı olacak bilgi sağlar. Korelasyonel
araştırmada amaç iki veya daha fazla olay veya özellik arasındaki ilişkinin kuv­ Vaka çalışması: Tek bir bireyin yoğun bır şekilde de·
vetini tanımlamaktır. İki olay ne kadar kuvvetli olarak ilişkili ya da bağlantılı ise rinlemesine incelenmesidir.
bir olaydan diğerini o kadar güçlü biçimde yordayabiliriz (Kiess ve Gren, 2010).
Betimsel araştırma: Davranışı gözleme ve kay­
Örneğin, izin verici ebeveynlerin çocuklarının öz kontrollerinin daha zayıf olup detme amacı taşır.
olmadığını araştırmak için ebeveynlerin izin verici davranışlarını ve çocuklarının öz
kontrolünü dikkatli bir şekilde kaydetmek zorundayız. İzin vericiliği daha yüksek Korelasyonel araştırma: Amaç, iki ya da daha fazla
olay veya özellik arasındaki ilişkinin gücünü betimle­
olan annelerin çocuklarının öz kontrolünün daha az olduğunu gözleyebilirsiniz. Asıl
mektir.

KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 33


Gözlenen ilişki: İzin verici ebeveynlik arttıkça
çocukların öz kontrolü azalır. Gözlenen bu ilişki için olası açıklamalar

Çocuklarda öz
izin verici ebevey _nl _ik_ _ _ e
Ned_ o_
_ n_ lu
_ r
...., kontrol eksikliği iki olay arasında gözlenen ilişki,
bir olayın ikinci bir olaya neden
oldu§u sonucunu çıkarmak için
Çocuklarda öz izin verici kullanılamaz.� olasılıklar.
Neden olur
kontrol eksikliği ebeveynlik ikinci olayın birinciye neden
olabilece§i ya da üçüncü bir
Çocuklarda öz olayın d� iki olay arasındaki
Genetik eğilimler ilişkiye yol �ır.
kontrol eksikliği
veya yoksulluk
ve izin verici
gibi üçüncü bir ebeveynlik
faktör

ŞEKİL 1.17
KORELASYONEL VERiNİN OLASI
AÇIKLAMALARI gereken, sayısal bir ölçüm verebilmek için bu verileri istatistik olarak analiz etmek­
tir. İstatistik analiz sonucunda elde edilen bu sayısal değere korelasyon katsayısı
denir ve iki değişken arasın daki ilişkinin derecesini tanımlamak için kullanılır. Kore­
lasyon katsayısı + 1.00 ve -1.00 arasında değişir. Negatif bir sayı ters ilişki demektir.
Bu örnekte, izin verici ebeveynlikle çocuğun öz kontrolü arasında ters bir ilişki,
diyelim -. 30'a yakın bir korelasyon katsayısı bulunabilir. Bu durumun tersine, ebe­
veynin çocuklarını izlemesi ile çocuğun öz-kontrolü arasında +.30 değerinde pozitif
bir korelasyon saptanabilir.
İki değişken arasında ne kadar yüksek bir korelasyon katsayısı (pozitif veya
negatif) saptanırsa, o kadar kuvvetli bir ilişki vardır. İki değişken arasında hiç bir
bağlantı olmadığında korelasyon katsayısı "O" dır. Korelasyonun gücünü belirlemede
korelasyonun pozitif veya negatif olmasını göz ardı ettiğimiz için -.40 olan bir kore­
lasyon, +.20'lik bir korelasyondan daha kuvvetlidir.
İlişki, nedenselliğe eşit olmadığı için dikkatli olmamız gerekir. Verdiğimiz örnek­
teki korelasyonel bulgu, izin verici ebeveynliğin çocukta düşük öz-kontrole neden
olduğu anlamına gelmez. Öyle de olabilirdi, fakat aynı zamanda şu anlama da gele­
bilir; öz kontrolü düşük bir çocuğa sahip olan ebeveyn, umutsuzlukla onu kontrol
etmekten vazgeçmiş olabilir. Aynı zamanda, bu ilişki, kalıtım veya yoksulluk gibi
başka bir faktörün, izin verici ebeveynlik ve çocukta düşük öz kontrol arasındaki
korelasyona neden olduğu anlamına da gelebilir. Şekil 1 . 17 korelasyonel bulgunun
olası yorumlarını göstermektedir.

Deneysel Araştırma: Nedenselliği araştırmak için araştırmacılar deneysel araştır­


maya başvururlar. Bir deney, tüm diğer faktörler sabit tutulurken incelenen davra­
nışı etkilediğine inanılan bir veya daha fazla faktörün manipüle edildiği
(değişimlendiği) dikkatle planlanmış bir işlemdir. Eğer incelenen davranış, bir faktör
manipüle edildiğinde değişirse, bu faktörün davranıştaki değişmenin nedeni oldu­
ğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle deney, neden sonuç ilişkisini göstermektedir.
Manipüle edilen faktör neden; manipülasyon nedeniyle değişen davranış ise sonuç­
tur. Deneysel olmayan araştırma yöntemleri (betimleyici ve korelasyonel araştırma)
neden sonuç ilişkisini gösteremez. Çünkü, bu araştırmalar, kontrollü bir manipülas­
yon içermemektedir (Graziano ve Raulin, 2010) .

Bağımsız ve Bağımlı Değişkenler: Deneylerde iki tür değişebilir faktör veya değişken
vardır: Bağımsız ve bağımlı değişken. Bağımsız değişken manipüle edilen, etkili olan
deneysel faktör, yani potansiyel bir nedendir. Bu değişken, etkisini belirleme ama­
Korelasyon katsayısı: İki değişken arasındaki ilişki­
nin derecesini belirtmek için kullanılan, istatistiksel cıyla diğer faktörlerden bağımsız olarak manipüle edilebildiği için "Bağımsız" etiketi
analizlere dayalı sayı. kullanılır. Bir deneyde bir ya da birkaç bağımsız değişken olabilir.
Bağımlı değişken, bir deneyde bağımsız değişkendeki değişime tepki olarak deği­
Deney: Bütün diğer faktörler sabit tutulurken, ince­
şebilen bir faktördür. Araştırmacılar, bağımsız değişkeni manipüle ettiklerinde yol
lenen davranışı etkilediğine inanılan bir ya da birkaç
faktörün manipüle edildiği, dikkatli biçimde düzen­ açacağı her hangi bir sonucu görmek için bağımlı değişkeni ölçerler.
lenmiş bir işlemdir.

34 BÖLÜM 1 Gırış

örneğin, bir kadının hamileliğinde her gün meditasyon yaparak
doğacak bebeğinin nefes alma ve uyku örüntülerini değiştirip değiştire­ Katılımcılar deney ve kontrol
gruplarına seçkisiz olarak atanır.
meyeceğini belirlemek için bir çalışma yaptığınızı varsayın. Bu durumda
belirli miktarda ve tipte meditasyon yapan bir grup hamile kadının ve
meditasyon yapmayan diğer bir grup hamile kadının bulunması gerekir.
Burada meditasyon bağunsız bir değişkendir. Bebek doğduğunda, onun
nefes alma ve uyuma örüntülerini gözlemlemeli ve ölçmelisiniz. Bu
örüntüler, sizin manipi.ilasyonunuz sonucu değişen faktör, yani bağımlı Bağımsız Deney grubu Kontrol grubu
değişkendir. değişken (aerobik egzersiz) (aerobik egzerszi yok)

Deney ve Kontrol Grupları: Deneylerde, bir veya daha fazla deney grubu
ve bir ya da birkaç kontrol grubu yer alır. Deney grubu, deneyimleri
manipi.ile edilen gruptur. Kontrol grubu ise deney grubuna mümkün
olduğunca benzeyen bir kıyaslama grubudur ve manipi.ile edilen faktör
(bağımsız değişken) hariç, deney grubuyla ti.im yönlerden aynı muame­ Bağımlı
L
değişken Yenidoğanın soluma ve uyku örüntüleri
leye maruz bırakılır. Kontrol grubu, manipülasyonun yarattığı etkiyi
görmek için yapılan karşılaştırmalarda temel düzey olarak işlev görür. ŞEKİL 1.18
Seçkisiz atama her bir katılımcının deney veya kontrol grubundan DENEYSEL ARAŞTIRMANIN İLKELERİ: Gebe kadınlarda aerobik
hangisine yerleştirileceğine karar vermede önemli bir ilkedir. Seçkisiz egzersizin, yeni doğanın soluk alma ve uyku örüntülerine etkilerini
atama, araştırmacının, katılımcıları deney ve kontrol gruplarına rasgele incelemek için deneysel bir çalışma yapmaya karar verdiğinizi düşü­
nün. Gebe kadınları deney ve kontrol gruplarına seçkisiz olarak ata­
atadığı anlamını taşır. Bu ilke, deneyin sonucunun, gruplar arasında
malısınız. Deney grubundaki kadınlar, belirli sayıda seans ve hafta
daha önceden var olan herhangi bir farklılık sebebiyle oluşma olasılığını boyunca aerobik egzersize katılmalı, kontrol grubundakiler ise katıl­
azaltır (Mitchell ve Jolley, 20 l O) . Hamile kadınlarda meditasyonun, mamalı. Daha sonra bebekler doğduğunda, onların uyku ve soluk alıp
yenidoğanın nefes alma ve uyuma örüntülerine etkileriyle ilgili örnekte, verme örüntülerini değerlendirmelisiniz. Eğer deney grubundaki an­
seçkisiz atamayla hamile kadınların yarısını birkaç haftalık meditasyon nelerin bebeklerinin uyku ve soluma örüntüleri, kontrol grubuna göre
daha olumluysa, aerobik egzersizin olumlu etkiye neden olduğu so­
grubuna, diğer yansını ise aynı süre içinde meditasyon almayan gruba
nucunu çıkarabilirsiniz.
(kontrol grubu) atamalısınız. Şekil 1 .18, deneysel araştırmanın doğasını
göstermektedir.

"RAŞTIRMANIN 7AM4N 117/\MI


Yaşam-boyu gelişim araştırmacıları, yaş ile diğer değişkenler arasındaki ilişkinin ince­
lenmesine özel bir ilgi gösterirler. Birkaç seçenek vardır. Araştırmacılar, farklı yaş­
lardaki farklı bireyleri inceleyebilir ve birbirleriyle karşılaştırabilirler ya da aynı
bireyleri geçen zaman içinde yaşları ilerledikçe inceleyebiUrler.

Enlemesine Kesitsel Yaklaşım: Bu yaklaşım farklı yaşlardaki bireyleri eş zamanlı


olarak kıyaslayan bir araştırma stratejisidir. Tipik bir enlemesine kesitsel çalışma üç
grup çocuğu içine alabilir: 5 yaşındakiler, 8 yaşındakiler ve ı 1 yaşındakiler. Diğer
bir çalışma ise 1 5 yaşında, 25 yaşında ve 45 yaşında olan gruplardan oluşabilir. Bu
gruplar, çeşitli bağımlı değişkenler açısın dan kıyaslanabilir: ZB, bellek, akran ilişkileri,
ebeveyne bağlanma, hormona! değişimler ve bunun gibi. Bunların hepsi kısa bir
sürede gerçekleştirilebilir. Bazı çalışmalarda veri, tek bir günde toplanabilir. Yüzlerce
katılımcıyı içeren geniş kapsamlı enlemesine kesitsel çalışmalarda bile veri toplama­
nın tamamlanması birkaç aydan daha uzun sürmez.
Enlemesine kesitsel araştırmanın asıl avantajı, araşıırıcıların bireylerin büyüme­
lerini veya yaşlanmalarını beklemek zorunda olmamalarıdır. Etkili bir yöntem olma­
sına rağmen, enlemesine kesitsel yaklaşımın sakıncaları vardır. Bireylerin nasıl
değiştiğini göstermez veya bireysel özelliklerinin durağanlığı hakkında hiç bilgi ver­
mez. Gelişimdeki artışları ve azalmaları yani bi.iyi.ime ve gelişimin tepelerini ve vadi­
lerini gizleyebilir. Örneğin, yaşam doyumunu inceleyen enlemesine kesitsel bir
çalışma, ortalama artış ve azalmayı ortaya koyabilir, fakat yetişkin bireylerin yaşam
doyumunun yıllar içinde nasıl kuvvetlendiğini ve zayıfladığını göstermez. Ayrıca ilk
yetişkinlikte yaşam doyumunu olumlu ya da olumsuz algılayan aynı yetişkinlerin
orta-yaşlı veya yaşlı olduklarında yaşam doyumunda diğerlerine göre kendi göreceli Enlemesine kesitsel yaklaşım: Farklı yaşlardaki bi­
reylerin bir kez karşılaştırıldığı bir araştırma strateji­
yerlerini si.irdi.iri.ip sürdürmediklerini de gösteremez.
sidir.

• KISIM 1 Ya�arT' �oyL Bakı; Aç <ı 35


Doğum zamanı etkileri, bir kişinin doğduğu zamana, devre ve kuşağa bağlıdır, fakat bireyin takvim yaşına bağlı değildir. Bir an için büyük çöküş yıllarında ya da
günümüzde yetiştiğinizi düşünün. Yaşamınızın bu zaman dilimlerinden hangisinde geçtiğine bağlı alarak gelişiminiz nasıl farklı olabilirdi? Aynı soruya yanıtınız anne
babanız ya da büyükanne ve büyük babanız için nasıl olurdu?

Boylamsal Yaklaşım Boylamsal yaklaşım aynı bireylerin, genellikle birkaç yıl veya
daha uzun süren bir zaman periyodu içinde incelendiği bir araştırma stratejisidir.
Örneğin yaşam doyumuyla ilgili boylamsal bir çalışmada aynı yetişkinler periyodik
olarak 70 yıllık bir zaman diliminde diyelim 20, 35, 45, 60 ve 90 yaşındayken değer­
lendirilebilir.
Boylamsal çalışmalar, gelişimde durağanlık ve değişme, erken deneyimlerin son­
raki gelişim açısından önemi gibi hayati konularda çok fazla bilgi sağlamalarına rağ­
men pahalı ve zaman alıcı araştırmalardır (Gibbons, Hedeker, ve DuToit, 2010).
Araştırma ne kadar uzun sürerse, o kadar çok katılımcı kaybı olur; örneğin taşınır­
lar, hastalanırlar, ilgilerini kaybederler veya diğer sebeplerle çalışmadan çıkarlar.
Araştırmaya devam edenler, araştırmadan ayrılanlardan farklı olabilir ve bu da çalış­
manın sonuçlarını yanlı kılar. Uzun yıllar boyunca boylamsal bir çalışmada kalanlar,
örneğin, daha sorumlu ve daha uyumlu bireyler olabilirler veya daha durağan bir
yaşamları olabilir.

Doğum Zamanı (Cohort) Etkileri: Tarihte aynı zamanda doğmuş olan ve dolayı­
sıyla aynı yaşantıları paylaşan bir grup insan. Örneğin aynı zamanlarda aynı şehirde
büyüyen veya Vietnam savaşı yıllarını gören gruplar. Paylaşılan bu deneyimler, grup­
lar arasında birçok farklılık yaratabilir. Örneğin, Büyük ekonomik çöküş sırasında
ergen olanlar, l 990'larda ergenliğini yaşayan gruptan eğitim fırsatları ve ekonomik
,---------· statü, yetiştirilme biçimi, cinsellik ve din konusundaki tutumları açısından büyük
'
olasılıkla farklıdırlar. Yaşam boyu gelişim araştırmasında, doğum zamanı etkileri,
gelişimle bağlantı
kişinin doğduğu zamana, döneme ve kuşağa bağlıdır, fakat bireyin gerçek (takvim)
Zeka: Doğum zamanına bağlı etkiler, farklı yaşına bağlı değildir.
zamanlarda doğan insanların zekalarındaki Doğum zamanı etkileri, yaşı dikkate alan araştırmalarda bağımlı ölçümü güçlü
faklılıkları açıklamaya yardım eder. ı 5. bir şekilde etkileyebildiği için önemlidir (Schaie, 2010a, b). Araştırmacılar yetişkin
Bölüm, s. 488. zekasını değerlendirirken doğum zamanı etkilerinin özellikle önemli olduğunu gös­
,
- - - ---- - - - "" termişlerdir (Schaie, 201 Oa, b). Farklı zamanlarda örneğin 1920, 1 940 ve l 960'da
doğan bireyler farklı eğitim fırsatlarına sahip olmuş olabilirler. Daha önceki yıllarda
doğanların eğitim olanaklarının kısıtlı olması, o zamanda doğmuş olan yetişkin
bireylerin zeka testi başarılarında anlamlı bir etki yaratmış olabilir.
Enlemesine kesitsel çalışmalar, farklı doğum zamanından bireylerin nasıl tepki
Boylamsal yaklaşım: Aynı bireylerin genellikle bir­ verdiğini gösterebilir, fakat yaşa bağlı değişim ve doğum zamanı etkileri birbirine
kaç yıl ya da daha uzun olan belirli bir zaman dönemi karışabilir. Boylamsal çalışmalar yaşa bağlı değişimi ortaya koymada etkilidir, fakat
boyunca çalışılmasını içeren araştırma stratejisi. bunu, sadece tek bir doğum zamanından bireyler için yapabilir.

Doğum zamanı (Kohort) etkileri: Bir kişinin doğ­


Buraya kadar, yaşam-boyu gelişim araştırmalarının pek çok yönünü ele almış
duğu zamana, devre veya kuşağa bağlı; fakat, gerçek olduk fakat "Birinci elden böyle bir araştırmayı nerede okuyabilirim?" diyorsanız
yaşına bağlı olmayan etkiler. Araştırmalarla Bağlantı'ı bölümünü okuyun.

36 BÖLÜM 1 Gırı�

araştırmalarla bağlantı

Yaşam Boyu Araştırmaları Nerede


Yayınlanır?
uzman olmayanlar tarafından anlaşıl-
ması zordur. Makalelerin organi­
zasyonu sıklıkla şu sıradadır:
özet, giriş, yöntem, bulgular,
tartışma ve kaynaklar.
Bir öğrenci olarak, dergilerdeki orijinal Özet, makalenin baş­
makaleleri izlemeniz gerekebilir. langıcında yer alan öz bilgidir.
Ebeveyn, öğretmen veya bir hemşire ola­ özet, okuyucuya makalenin ilgile-
rak insanları daha iyi anlamanıza ve daha riyle örtüşüp örtüşmediği konusunda
hızlıca bilgi verir. Giriş, incelenen
bilgileri elde etmek için dergilere baş­ konu veya problemi tanıtır vesunar.
vurmak isteyebilirsiniz. Ayrıca Girişte konuya uygun araştırmalann
araştırmayı seven bir kişi olarak az ve öz olarak sunumuna, kuramsal
merakınızı uyandıran bir şeyi bağlantılara ve test edilen bir veya
okuduktan veya duyduktan sonra birkaç hipoteze yer verilir. Yöntem
dergilerdeki orijinal bilgiye bakabi­ bölümü, araştırmanın katılımcılarının
lirsiniz. özellikleri, kullanılan ölçme araçları ve
Bir dergi, mesleki ve genellikle izlenen işlemlerden oluşur. Bu bölüm,
de fizik, matematik, sosyoloji veya ya­ diğer bir araştırmacının onu okuyarak ça­
şam-boyu gelişim gibi belirli bir alandaki lışmayı tekrarlayabilmesini sağlayacak kadar
akademik bilgiyi yayınlar. Bu alanlardaki ayrıntılı ve açık olmalıdır. Bulgular bölümü,
akademisyenler kendi araştırmalarının toplanan verinin analizini raporlar. Pek çok
çoğunu dergilerde yayınlar ve bu durumda bulgular bölümü uzman
dergiler akademik disiplinlerde Araştırma dergileri her disiplin için önemli bilgi kaynaklarıdır. Bunlardan bazıları olmayanların anlamakta güçlük
temel bilginin kaynağını oluşturur. yukarıda verilmektedir. Bu dergilerde yaşam boyu gelişimle ilgili yayınlar çekecekleri istatistiksel analizler
bulunmaktadır. Dergilerde yayınlanan orijinal araştırma makalelerinin temel böliimleri
Gittikçe artan sayıda dergi nelerdir? içerir. Tartışma bölümü, yazarın
yaşam-boyu gelişim hakkında bilgi sonuçlarını, çıkarsamalarını ve ne
yayınlamaktadır. Yaşam-boyu gelişim konusunda önde gelen dergiler, bulduğuyla ilgili yorumlarını kapsar. Açıklamalar genellikle girişte sunulan
Developmental Psychology, Child Development, Pediatrics, Pediatric hipotezlerin desteklenip desteklenmediği, çalışmanın sınırlı yönleri ve
Nursing, The Journals of Gerontology, lnfant Behavior and Development, gelecekteki çalışmalar için öneriler hakkında yapılmaktadır. Dergi maka­
Journal of Research on Adolescence, Journal of Adult Development, lesinin son kısmı kaynaklar bölümüdür ve makalede adı geçen her bir
Journal of Gerontological Nursing, Psychology and Aging, Human kaynak için bibliyografik bilgi içerir. Bu bölüm, ilgilendiğiniz konudaki diğer
Developmentve diğer bazılarıdır. Keza çok sayıda dergi de sadece gelişim yayınlanmış makaleleri bulmanıza yardımcıdır.
üzerine odaklanmaz; insan gelişiminin farklı yönleriyle ilgili makaleler ya­ Yukarıda tanımlanan dergileri nerede bulursunuz? Üniversitenizin
yınlar. Bu dergiler arasında Journal ofEducational Psychology, Sex Roles, kütüphanesinde muhtemelen bunların bazıları vardır; keza bazı halk kü­
Journal of Cross-Cultural Research, Journal of Marriage and the Family tüphanelerinde de dergiler bulunur. Çoğu üniversitede öğrenciler, dergi
ve Journal of Consulting and Clinical Psychology gibi dergiler sayılabilir. makalelerini aramayı kolaylaştıran PsyclNFO ve PubMed gibi elektronik
Her derginin yayın için sunulan makaleleri değerlendiren bir uzman­ kaynaklara ulaşabilirler.
lar kurulu vardır. Dergiye gönderilen bir makale, örneğin, alana yaptığı Yukarıda adı geçen dergilerde yayınlanan araştırmalar bizim haya­
katkı, yönteminin mükemmelliği ve yazım dilinin açıklığı gibi faktörler tımızı şekillendirir. Bir makale, sadece diğer yaşam boyu gelişim araştır­
temel alınarak kabul edilir veya reddedilir. En saygın dergilerin bazısı macılarına bilgi vermez, aynı zamanda yasa ve politika yapıcıların,
dergiye gönderilen makalelerin %80-90'ını reddeder. doktorların, eğitimcilerin, ebeveynlerin ve diğer pek çoklarının uygula­
Dergi makaleleri genellikle derginin odaklandığı uzmanlık alanındaki malarına katkı sağlar. Aslında, ders kitabınızın bu baskısında yeni olarak
akademisyenlere yönelik olarak yine uzmanlar ya da akademisyenlerce bulacağınız bilginin pek çoğu doğrudan yukarıda bahsedilen dergilerdeki
yazıldığı için makalelerin teknik bir dili ve alana özel terimleri vardır ve araştırmalardan alınmıştır.

• KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açı�ı 37


ETİGE UYGUN ARASTIRMA
Eğer bir araştırmaya denek olarak katılırsanız araştırma etiği, kişisel olarak sizi ilgi­
lendirir ve etkileyebilir. Bu durumda, sizin katılımcı olarak haklarınızı ve araştırma­
cının bu hakları koruma sorumluluğu olduğunu bilmelisiniz.
Eğer siz kendiniz yaşam-boyu gelişim araştırmacısı olursanız etik konusunda
daha derin bir anlayış kazanmanız gerekir. Psikoloji derslerinde deneysel projeler
yaptığınızda da projelere katılanların haklarını dikkate almalısınız. Bir öğrenci şöyle
düşünebilir; "Ben zihinsel engelliler evinde her hafta birkaç saat gönüllü olarak
kalırım ve çalışmamda bu evde yaşayanları kullanarak özel bir tedavinin onların
günlük bellek görevlerini iyileştirip iyileştirmediğine bakabilirim." Bu düşünce akla
yatkın olabilir, fakat uygun izinler alınmadığında en anlamlı, düşünceli ve iyi niyetli
çalışmalar bile katılanların haklarını ihlal etmiş olur.
Günümüzde, üniversitelerde araştırma önerileri, uygulamaya konulmadan önce
bir araştırma etik komitesinin incelemesinden geçmelidir. Ayrıca Amerikan Psikolog­
lar Derneği (APA), üyeleri için etik rehber ilkeler geliştirmiştir. Mesleki etik kurallar,
psikologlara çalışmaya katılanları zihinsel ve fiziksel zararlardan korumayı öğretir.
Araştırmacı, öncelikle katılımcıların çıkarlarını gözetmelidir (Fishes, 2009, Wiersman
ve Jurs, 2009). Amerikan Psikologlar derneğinin rehber ilkeleri dört önemli konuyu
irdeler:

1. Bilgilendirerek onay alma: Tüm katılımcılar, çalışmada nelerin yer alacağını ve


hangi risklerin gelişebileceğini bilmelidir. Bilgilendirerek izin alındıktan sonra
bile, katılanların herhangi bir zamanda ve sebeple çalışmadan çıkma hakları
saklı tutulmalıdır.

2. Gizlilik: Araştırmacıların bireylerden topladıkları verinin tümünü gizli tutuma


ve mümkün olduğunda tümüyle anonim olarak koruma sorumluluğu vardır.

3. Deney sonrası bilgilendirme: Çalışma tamamlandıktan sonra, katılımcılar araştır­


manın amacı ve kullanılan yöntem hakkında tam olarak bilgilendirilmelidir.
Pek çok durumda deneyci, araştırmadan önce katılımcıları genel anlamda,
araştırmacının beklentilerini anlayıp ona göre davranmalarına yol açmayacak
şekilde bilgilendirir.

4. Aldatma: Bazı koşullarda, katılımcılara önceden araştırmanın ne hakkında oldu­


ğunu açıklama, katılımcının davranışını önemli ölçüde değiştirebilir ve tüm araş­
tırma verisini geçersiz kılabilir. Bununla birlikte, tüm aldatma durumlarında
psikolog, aldatmadan dolayı katılımcıların zarar görmeyeceğini ve çalışma
tamamlandıktan sonra olası en erken zamanda katılımcıların araştırma hakkında
ayrıntılı olarak bilgilendirileceğini garanti etmelidir.

YANLILIGI EN AZA İNDİRME


Yaşam-boyu gelişim çalışmaları, belli bir grup insana yönelik önyargı ve yanlılık
içermediğinde en yararlıdır. Cinsiyeti, etnik kökeni ve kültürü temel alan yanlılıklar,
özellikle incelenmektedir.

Toplumsal Cinsiyet Yanlılığı: Toplumumuzun kuvvetli bir cinsiyet yanlılığı; kadın


ve erkeklerin yetenekleri hakkında yerleşmiş bir düşünce vardır ve bu, kişilerin
kendi ilgilerinde ısrar etmelerini ve potansiyellerini gerçekleştirmelerini önlemekte­
dir (Best, 2010; UNICEF, 2010). Toplumsal cinsiyet yanlılığının, yaşam-boyu gelişim
alanındaki etkisi üzerinde çok durulmaz. Örneğin, sadece erkeklerin katıldığı bir
araştırmadan kadınların tutum ve davranışları hakkında sonuç çıkarılması, hiç de
olağandışı bir durum değildir (Hyde, 2007).
Bundan başka, araştırmacılar cinsiyet farklılıkları saptadıkları zaman, bu farklı­
lıkları bazen olduğundan daha büyük bildirmektedirler (Denmark ve diğerleri, 1988) .
Örneğin, bir araştırmacı, bir çalışmada erkeklerin % 74'ünün; kadınların ise sadece

38 BOLUM 1 Giriş

kariyerlerle bağlantı

Pam Reid, Eğitim ve Gelişim Psikolojisi


Pam Reid çocukken kimya setleriyle oynamaktan hoşlanırdı. Reid önce
kimya okudu ve doktor olmak istedi. Ancak bazı arkadaşları seçmeli
olarak Psikoloji dersini alınca o da dersi almaya karar verdi. İnsanın
nasıl düşündüğü, davrandığı ve geliştiği hakkında öğrendikleriyle aklı
çelindi ve öyle oldu ki psikoloji okumaya karar verdi ve Psikolojide dok­
tora yaptı (American Psychological Association, 2003, s. 16).
Birkaç yıldır Michigan Üniversitesinde eğitim ve psikoloji profe­
sörü ve Kadın ve Cinsiyet Araştırmaları Enstitüsünde araştırmacıdır.
Çocuk ve ergenlerin sosyal becerilerinin nasıl geliştiğiyle ve özellikle
Afrika!ı Amerikalı kızların gelişimiyle ilgilen mektedir(ReidveZa 1k,2001).
Ortaokul kızöğrencileri için matematikveteknoloj i derslerini kuvvetlen­ Pam Reid (ortada), Connecticut, Hartford'da başkanı olduğu
dirme programı geliştirrne gibi toplumsal etkinliklerdeaktifolarakçalış­ Saint Joseph College'de öğrencileriyle.
maktadır. Reid, 2004yılında Chicago Roosevelt Üniversitesinde başkan
yardımcısı ve dekan, 2008 yılında da Hartford Saint Joseph College'da
başkan oldu.

Eğitim psikologlarının ne yaptıkları hakkında daha fazla bilgi için sayfa 46'daki Yaşam Boyu Gelişimde Kariyerler ekine bakınız.

% 67'sinin yüksek başarı beklentisine sahip olduğunu rapor edebilir ve bu farklılık­


ların ayrıntısını vermeye devam edebilir. Gerçekte, bu fark oldukça küçük bir fark
olabilir. Ayrıca eğer bu çalışma tekrarlanırsa fark yok olabilir veya çalışmanın, böyle
güçlü yorumlara imkan tanımayan yöntem sorunları olabilir.
Pam Reid, gelişimde toplumsal cinsiyet ve etnik yanlılığı inceleyen önde gelen
bir araştırmacıdır. Onun ilgilerini Kariyerle bağlantı'da okuyabilirsiniz.

Kültürel ve Etnik Yanlılık: Yaşam-boyu gelişim konusundaki araştırmaların, farklı


emik gruplardan daha çok kişiyi kapsaması gerektiği, giderek daha iyi anlaşılmakta­
dır (Graham, 2006; Rowley, Kurtz-Costes, ve Cooper. 2010). Tarihsel olarak, etnik
azınlık gruplarından insanlar (Afrika, Latin ve Asya kökenli Amerikalılar ve yerli
Amerikalılar) Birleşik Devletlerde yürütülen pek çok araştırmada dışarıda tutulmuş;
bu gruplar, norm veya ortalamadan sapmalar olarak düşünülmüştür. Azınlıklar
örneklemlerde yer aldığında ve onların puanları, norma uymadığında, veride karış­
tırıcı faktör olarak görülmüşler ve dikkate alınmamışlardır. Eğer farklı etnik gruplar­
dan olan bireylerin çok uzun süre yaşam-boyu gelişim araştırmalarının dışında
bırakıldığı göz önüne alınacak olursa geçmişte insanların gerçek yaşamlarının, o
zamanki araştırmaların gösterdiğinden belki de daha farklı olduğu sonucunu çıka­
rabiliriz.
Araştırmacılar ayrıca etnik gruplar hakkında aşırı genelleme yapma eğiliminde­
dirler (Banks, 2010; Swanson, Edwards ve Spencer, 2010). Etnik etiketleme Afri­
kalı Amerikalı veya Latin gibi, bir etnik grubu gerçekte olduğundan çok daha
Etnik etiketleme: Etnik bir grubu, Afrikalı Amerikalı
homojen olarak gösteren yüzeysel bir etiket kullanma (Trimble, 1 988). Örneğin, bir
veya Latin kökenli (Latino) gibi yüzeysel olarak, oldu­
araştırmacı bir araştırma örneklemini şu şekilde betimleyebilir: "60 Latin kökenli ğundan daha homojen biçimde tanımlama.

• KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 39


Bu fotoğraflara bakın. Birinde Latin kökenli olmayan beyaz erkekler, diğerinde Latin kökenli olmayan beyaz erkekler de dahil farklı etnik gruplardan kadın ve erkekler
var. Yaşam boyu gelişimden ebeveyn sevgisi veya kültürel değerler gibi bir konuda araştırma yapıyor o/saydınız, araştırmanızın sonuçları, katılımcıların sağ ya da soldaki
fotoğrafta yer alan bireyler olmasına göre değişir miydi?

katılımcı" . Bu grubun daha ayrıntılı bir tanımlanması şöyle olabilirdi; 60 Latin


kökenli katılımcı, Los Angeles'in güneydoğu bölgesindeki düşük-gelirli mahalleler­
den Meksika kökenli Amerikalılardır. Bunların 36'sı anadil olarak İspanyolcanın,
24'ü ise İngilizcenin konuşulduğu evlerden gelmektedir. Bu gruptakilerin 30'u Bir­
leşik Devletler, 30'u Meksika doğumludur. Altmış katılımcının 28'i kendini Meksika
kökenli Amerikalı, 1 4'ü Meksikalı, 9'u Amerikalı, 6'sı Çigan ve 3'ü Latin olarak
tanımlamıştır. Etnik etiketleme, araştırmacıların etnik grubun çeşitliliğini temsil
etmeyen örneklemler seçmelerine yol açar ve bu da aşırı genellemeye ve kalıp yar­
gısal sonuçlara götürür.
Ross Parke ve Raymond Buriel (2006) sayıları artmasına rağmen etnik azınlık­
ların çocukları ve onların aileleriyle ilgili araştırmalara niçin yeterli ilgi gösterilme­
diğini açıkladılar. Yakın zamana kadar etnik azınlık aileleri "azınlıklar" kategorisinde
ele alınırdı. Bu tanımlama, etnik gruplar arasın daki önemli farklılıkları ve bir etnik
grup içindeki çeşitlilikleri maskelemektedir. Araştırma etnik gruplarda yürütüldü­
ğünde, çoğunlukla gruplar arası farklılıkları betimlemek için Latin kökenliler, Latin
kökenli olmayan beyazlarla kıyaslanmaktadır. İki-gruplu çalışmalarda varsayım
şudur; etnik azınlık olan çocuklar, beyaz çocuklarla aynı düzeyde olmalarına yetecek
bir ilerleme göstermemeleri sonucu ortaya çıkan gelişimsel gecikme, etnik azınlıkla­
rın çocuklarının problemlerine katkıda bulunmaktadır. Yeni yeni, bazı araştırmacılar
iki-gruplu çalışma yerine tek bir etnik grup içindeki çeşitliliği derinlemesine incele­
meye başladılar. Örneğin, bir araştırıcı bir etnik gruptaki ebeveynlerin, birleşik dev­
letler toplumundaki azınlıklar olarak karşılaştıkları güçlüklere nasıl uyum sağladığını
ve buradan elde ettikleri deneyimlerin, çocukları için koydukları hedeflere nasıl
katkıda bulunduğunu inceleyebilir.
Birleşik Devletlerde, gelecek on yıllarda azınlık ailelerin sayısındaki artış, büyük
ölçüde Latin kökenli ve Asyalı ailelerin göçü sebebiyle olacaktır. Araştırmacılar, onla­
rııı "kültürlenme düzeyleri ile ebeveynlerin ve çocukların statüsünü" ve bunların
aileye ve çocuğa etkilerini dikkate almak zorundadırlar (Parke ve Buriel, 2006,
s.487) . Çift kültürlülüğe daha çok ilgi gösterilmesi gerekmektedir, çünkü çeşitlilikteki
karmaşıklık, bazı çocukların renklerinin iki veya daha çok etnik gruba işaret etmesi
anlamına gelir. Dil gelişimi araştırmaları da daha çok ikinci dili kazanma (özellikle
İngilizce), çift dillilik ve bunların okul başarısıyla ilişkisine odaklanmalıdır (Levine
ve McCloskey, 2009) .

40 BÖLÜM 1 Giriş

Gözden Geçir
Gözden Geçir Bağlantı Kur
Bağlantı Kur Yaşam boyu gelişimde veri toplarken Bölümün başında normatif yaşa bağlı etkileri,
araştırmacılar hangi yöntemleri kullanırlar? normatif kuşağa bağlı etkileri ve normatif
Yansıt
insan gelişimini incelemek için hangi olmayan yaşam olaylarını okudunuz. Tüm bu
araştırma desenleri kullanılmaktadır? etkilerin, doğum zamanı etkileri hakkında
Yaşam boyu gelişimde araştırma nasıl okuduklarınızla nasıl ilişkili olduğunu
O Yaşam boyu gelişim yapılmaktadır? açıklayın.
araştırmalarının nasıl Araştırmacıların, araştırmaya aldıkları insanlara
yapıldığını açıklar. karşı etik sorumlulukları nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Toplumsal cinsiyet, kültür ve etnik köken
Siz ve ebeveynleriniz farklı zamanlarda
yanlılıkları araştırma sonuçlarını nasıl
yetiştiniz. Ebeveynlerinizden hangi açılardan
etkilemektedir?
farklı olduğunuzu düşünün. Bazı farklılıkların
doğum zamanı etkilerine bağlı olabileceğini
düşünür müsünüz? Açıklayınız.

konu bağlantılan ------------- ,


\

2. Bölümde yaşam boyu gelişimin biyolojik alt yapısını keşfederken kuram ve


araştırma hakkında öğrenmeyi sürdüreceğiz. İnsanın evriminin gelişime etki­
sini, doğal seçim ve uyum davranışıyla ilgili tartışmaları da kapsayarak
açıklayacağız. İnsan genomunun nasıl çalıştığını, genlerin bir arada işleyişini
ve kim olacağımızda DNA'nın nasıl rol oynadığını inceleyeceğiz. İnsanların
kısırlık ve evlat edinme de dahil üremeyle ilgili kararlarında karşılaştıkları
seçenekleri ve güçlükleri araştıracağız. Son olarak kalıtım ve çevrenin nasıl
etkileştiğini ele alarak asırlık "kalıtım-çevre" tartışmasına farklı yönlerden
bakacağız.
1
'
, ----- - ----- - ---- - --- ileriye bakalım - -- .-

• KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 41


öğ renme hedeflerin ize u laşın

1 Yaşam Boyu Bakış Açısı O Gelişimde yaşam boyu bakış açısının ayrıcı özelliklerini tartışır.

Gelişim, döllenme ile başlayan ve yaşam boyu devam eden değişim örün t ü s ü d ü r.
Yaşam Boyu Gelişimi B üy ü me ve bozulmayı birlikte içerir. Yaşam boyu gelişimi inceleme, bizi, çocu kların
incelemenin Önemi soru mluluğunu almaya hazırlar, kendi yaşamımız hakkında içgörü kazandırır ve yaş­
landığımızda yaşamı mızın nasıl olacağıyla ilgili bilgiler sağlar.

Yaşam boyu bakış açısı şu temel kavramları içerir: Gelişim yaşam boyud u r, çok boyut­
Yaşam Boyu Bakış Açısının l u d u r, çok yönl ü d ü r ve esnektir; çok disiplinli bir çalışma alanıdır; bağla msaldır,
Özellikleri b ü y ü m e, sürdü rme ve kaybın d ü zenlenmesini içerir. Ayrıca biyolojik, k ü l t ü rel ve
bireysel faktörlerin birlikte bir sonucu d u r. Bağlamsal etkiler üçe ayrılır; ( l ) normatif
yaşa bağlı etki ler, ( 2) nomıatif kuşağa bağlı etkiler ve ( 3 ) normatif olmayan yaşam
olayları.

Sağlık ve iyilik, ebeveynlik, eğitim, sosyokültürel bağlam l a r ve çeşitlilik ile sosyal


politikalar, yaşam boyu gelişimle yakından bağlantılı çağdaş konu lardır. Sosyok ü l türel
Bazı Çağdaş Konular
bağlamın önem li boyutları k ü l t ü r, etnik köken, sosyoekonomik düzey ve toplumsal
cinsiyettir. Çocuklar ve yaşlılara ilişkin konularda sosyal politikalara olan ilgi a rtmak­
tadır.

2 Gelişimin Doğası Gelişiminde en önemli süreçleri, dönemleri ve konuları


tanımlar.

Biyolojik, Bilişsel ve
Üç temel gelişimsel süreç biyolojik, bilişsel ve sosyoduygusa l sü reçlerdir. Gelişim
Sosyo-duygusal Süreçler
boyunca bu s ü reçler arasındaki yoğun bağlantılar sürer.

Yaşam uzamı genel olarak şu periyotlarda ele alınır: Doğ u m öncesi, bebeklik, ilk
Gelişim Dönemleri
çocuk l u k, orta ve ileri çocukluk, ergenlik, ilk yetişkinlik, orta yetişkinlik ve ileri yetiş­
kinlik. Son zamanlarda yaşam boyu gelişimcileri. insanın yaşam uzanımı dört çağ
h a l i nde, özellikle de üçüncü ve dördüncü çağlara ve genç-yaşlı ile en yaşlı-yaşlı ara ­
sındaki ayırıma vurgu yaparak tanımlamaktadır. Yaşam boyu gelişimin önemli bir
yön ü , gelişim dönemleri arasında bağla ntılar içermesidir.

Bazı yaşam boyu gelişim uzmanlarına göre, takvim yaşına yapılan vurgu çok fazladır.
Yaşın Önemi Ergenlikten yetişkinliğe kadar olan kapsamlı çalışmalarda insa nlar, yaşamın bir döne­
minde diğerinden daha mutlu olmadıklarını bildirmişlerdir. Biz, yaşı, genellikle tak­
vim yaşı olarak d ü ş ün ü rüz, fa kat yaşın etraflı bir değerlendirmesi, kronolojik,
biyoloj i k, psikolojik ve sosyal yaşın birlikte ele alınmasını gerektirir. Neugarten'a göre,
yetişkin gelişimi söz konusu olduğunda takvim yaşının zayıf bir yordayıcı olacağı bir
topluma doğru gidiyoruz.

Kalıtım -çevre konusu, gelişimin ne ölçüde biyolojik mirastan ( ka l ıtımdan ) ve ne


Gelişimsel Konular ölçüde çevreden edindiğimiz deneyimlerle belirlend iği üzerine odaklanır. D u rağanlık­
değişme kon usu, bizim ne ölçüde önceki deneyimlerimize uygun ve t u tarlı biçimde
veya ne ölçüde daha önce kim olduğumuzdan tamamen farklı olarak geliştiğimize
odaklanır. D u rağanlık -değişme k o n u s u n u n özel bir yönü, gelişimde erken ya da geç
deneyimlerin ne derecede rol oynadığıdır. Gelişimciler, gelişimin s ü rekli (derece
derece ve birikimli bir değişim) veya s ü reksiz ( a n i ve dönemler halinde) olarak tanım­
lamaktadır. Çoğu gelişimci, kalıtım -çevre, d u rağan l ı k - değişme ve süreklil i k - s ü reksizlik
konularında aşırı uçlarda yer almanın akı llıca olmadığını bilmektedir. Bu ortak anla­
yışa rağmen anılan konularda h a ra retli tartışmalar hala sürmektedir.

BÖLÜM 1

42 Giriş
3 Gelişim Ku ra mları e insan gelişimiyle ilgili temel ku ramları açıklar.

Psikanalitik Kuramlar
Bilimsel yöntem dört ana adımdan oluşur: ( l ) Bir sorun u kavramlaştırma, (2) veri
toplama, ( 3 ) veriyi a n a l iz etme ve ( 4) sonuç çıkarma. Kuram genellikle bir soru nun
kavramsallaştırılmasıyla ilgilidir. B i r k u ram, olayı açıklamaya ve yordamalar yapmaya
yardım eden birbiriyle ilişkili ve uyumlu fikirler b ü t ü n ü d ü r. Hipotezler, genellikle
kuramdan t ü retilen ve test edilebilen belli iddialar ve yordamalardır. Psikana litik
k u ramlara göre gelişim esas olarak bilinçdışı zihne bağlıdır ve duygu ağırlıklıdır. Freud
ayrıca bireylerin beş psikoseksüel dönemden geçtiğini öne s ü rer. Erikson 'ın kura­
mında gelişimin sekiz psikososyal dönemi yer alır: Güvene karşı güvensizlik, özerkliğe
karşı u tanç ve kuşku, girişimciliğe karşı suçluluk, çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu,
kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası, yakınlığa karşı yalıLılmışlık, üreticiliğe karşı
verimsizlik ve benlik b ü t ü n l ü ğ ü n e karşı umursuzl u k . Psikanalitik k u ramların katkı­
ları, gelişimsel çerçeveye, aile ilişkilerine ve zihnin bilinçdışı yön ü ne yapılan vurgu­
dur. Eleştiriler ise bilimsel desteğin olmaması, cinselliğe aşırı vurgu ve insan imgesinin
çok olumsuz olması gibi konu ları kapsar.

üç a na bilişsel teori ( Piaget ' n i n , Vygotstky'nin ve B i lgi işlem Mode l i ) bu lunmakta­


Bilişsel Kuramlar
dır. B ilişsel teoriler d ü ş ü nme, a k ı l y ü rütme, dil ve diğer bilişsel s ü reçlere vu rgu
yaparla r. Piaget çocukların d ü n yaya u y u m sağlama s ürecinde k ul l a n d ı kları bitişle­
riyle ilgili bilişsel gelişim teorisini geliştirmiştir. Piager ' n i n teorisinde çocuk dört
bilişsel gelişim evresinden geçer. B u n l a r sensorimotor, işlem öncesi, somut işlemler
ve soyu t işlemler dönemidir. Vygotsky'nin sosyo k ü l t ü rel teorisi sosyal çevrenin ve
k ü lt ü r ü n zihinsel gelişime n a s ı l k ı lavuzluk yaptığına v u rgu yapa r. B ilgi işlem yak­
laşımı ( b i lgi işleme, depolama, geri getirme . . . ) bil işsel s ü reçlere v u rgu yapar. B il işsel
teorilerin katkısı a n l a m ın a k t i f y a p ı l a n dırılması görüşü ve gelişimde olumlu bir bakış
açısını savunmasıdır. B i reysel farklılıklara çok az dikkat etmesi de eleştirilen yön­
lerindedir.

İki temel davranışsa! ve sosyal bilişsel k u ram Skinner'ın operant ( Edimsel ) şartlanma
Davranışsa! ve Sosyal
Bilişsel Kuramları ve B a n d u ra'nın sosyal bilişsel k u ramıdır. Operanı şartlanmada, bir davranışın sonuç­
ları, o davranışın yeniden ortaya çıkma olasılığını değiştirmektedir. Band ura'nın sos­
yal bilişsel kuramında, gözlem yoluyla öğrenme yaşam boyu gelişimin asıl noktasıdır.
B a n d u ra kişi/biliş, davranış ve çevre arasındaki karşılıklı etkileşimleri v u rgular. Dav­
ranışsa! ve sosyal bilişsel kuramların katkıları, bilimsel araştırmaya ve davranışın çev­
resel belirleyicilerine yaptıkları vurgudur. Eleştiriler, S k i nner'in görüşünde bilişe çok
az vurgu yapılması ve gelişimsel değişime verilen önemin az olmasıdır.

Etoloji. davranışın biyolojiden k u vvetle etkilendiğini söyler, evrimle ilişkilidir ve kri ­


Etolojik Kuram
tik veya hassas dönemler, kuramı tanımlayan kavra m lardır. Eıolojik kuramın katkı ­
ları, gelişimin evrimsel ve biyolojik temellerine odaklanması ve doğal ortamlarda
dikkatli gözlemleri k ullanmış olmasıdır. Eleştiriler ise biyolojik temellerin çok fazla
vurgulanması ve kritik ve hassas dönem kavramla rının çok kalı olabileceğiyle ilgilidir.

Ekolojik Kuram Ekolojik kuram, çevresel bağlamları v u rgular. B ronfenbrenner'in gelişimin çevresel
sistemleri görüşünde beş çevresel sistem yer alır: Mikrosistem, mezosistem, ekosistem,
makrosistem ve kronosistem. K u ramın katkısı, çevresel sistemlerin ma kro ve mikro
boyutlarının sistematik olarak incelenmesi ve çevresel sistemler arasındaki bağlantı­
lara dikkat çekmesidir. Eleştiriler ise biyolojik faktörlere yeteri kadar dikkat çekme­
mesi ve bilişsel faktörlere çok az vurgu yapmasıdır.

Eklektik Kuramsal Eklektik k u ramsal yönelim, k u ramsal yaklaşımların herhangi birini izlemez; daha
Yönelim ziyade her k u ramdan en iyi olanı seçer.

4 Yaşa m Boyu Gelişimde Araştırma O Yaşam boyu gelişim araştırmalarının nasıl yapıldığını
açıklar.
Yaşam boyu gelişimde veri toplama yöntemleri ş u n lardır: Gözlem ( laboratuarda ya
Veri Toplama
da doğal ortamda ) , anket ( soru form u ) veya görüşme, standarr test uygulama, vaka
Yöntemleri
çalışması ve psikolojik ölçümler.

• KISIM 1 Yaşam Boyu Bakış Açısı 43


üç temel araştırma deseni betimsel, korelasyonel ve deneysel desenlerdir. Betimleyici
Araştırma Desenleri
araştırma davranışı gözleme ve kaydetmeyi amaçlar. Korelasyonel araştırmada amaç,
iki veya daha fazla olay ya da özellik arasındaki ilişkinin gücünü betimlemektir.
Deneysel araştırmada neden sonuç ilişkisini onaya koymak için bir deney yapılır.
Bağımsız değişken manipüle edilen, etkili olan asıl deneysel faktördür. Bağımlı değiş­
ken, bir deneyde bağımsız değişkendeki değişime bağlı olarak değişim gösteren (gös­
terebilecek ola n ) faktörd ü r. Deneylerde bir ya da daha fazla deney ve kontrol grupları
yer alır. Seçkisiz atamada, deneyci ka tılımcıları deney ve kontrol gruplarına tamamen
şansa bağlı olarak dağıtır.

Araştırmacılar araştırmalarının zaman uzamına karar verdiklerinde araştırmalarının


Araştırmanın Zaman
enlemesine kesitsel ya da boylamsal olmasına da karar vermiş olurlar. Yaşam boyu
Uzamı
araştırmacıları, özellikle, doğum zamanının ( kohort ) etkileriyle ilgilenmektedirler.

Araştırmacın ın etik sorumlulukları, ka tıl ımcıları bilgilendirerek onaylarını almayı, giz­


Etiğe Uygun liliği garanti etmeyi, araştırmanın amacı ve katılımcı üzerindeki potansiyel etkileri
Araştırma
hak kında k a t ı l ı mcılara bilgi vermeyi ve k a t ı l ı mcıları gereksiz yere k a n d ı rmaktan
kaçınmayı içerir.

Araştırmacılar, toplumsal cinsiyet, k ü l t ü re l ve etnik köken gibi çeşitli yanlılıklara karşı


Yanlılığı Azaltma
uyanık olmalıdırlar. Araştırmayı kadın ve erkekler için e�it kılmak üzere her t ü rl ü
çaba gösterilmelidir. Araştırmaya farklı etnik kökenlerden gelen bireylerin katılmış
olmasına dikkat edilmelidir. Bir etnik grubun farklı üyeleri hakkında aşırı genelleme­
lere yer verilmemelidir.

a na hta r kel i meler


betimsel araştırma 3 3 durağanlık değişme konusu 20 korelasyonel araştırma 3 3 sosyal bilişsel kuram 2 7
bilgi işleme kuramı 26 eklektik kuramsal yönelim 3 1 kuram 22 sosyal politika 1 2
bilimsel yöntem 22 enlemesine kesitsel kültür 10 sosyoduygusal süreçler 1 5
bilişsel süreçler 1 5 yaklaşım 3 5 kültürlerarası çalışmalar 10 sosyoekonomik düzey 1 0
biyoloj i k süreçler 1 5 Erikson'ın kuramı 2 3 laboratuar 3 1 standart test 3 2
boylamsal yaklaşım 36 etnik etiketleme 39 normatif kuşağa bağlı sürekl i l i k süreksizlik
bronfenbrenner'in ekoloj i k etnik köken 1 0 etkiler 9 konusu 2 1
kuramı 28 etoloji 27 normatif olmayan yaşam toplumsal cinsiyet 1 0
deney 34 gelişim 6 olayları 9 vaka çalışması 3 3
doğal gözlem 3 2 hipotez 22 normatif yaşa bağlı etkiler 9 Vygotsky'nin kuramı 26
doğum zamanı (kohort) kalıtım çevre konusu 20 Piaget'nin kuramı 24 yaşam boyu bakış açısı 6
etkileri 36 korelasyon katsayısı 34 psikanalitik kuramlar 22

a na hta r kişi ler


Albert Bandura 27 Erik Erikson 23 Lev Vygotsky 2 5 Ross Parke and Raymond
B . F. Skinner 26 Jean Piaget 24 Marian Wright B uriel 40
Bernice Neugarten 19 John Bowlby 28 Paul Baltes 7 Sigmund Freud 22
Edelman 1 2 Konrad Lorenz 27 Robert Siegler 26 Urie B ronfenbrenner 28


44 BÖLÜM 1 Giriş
EK
Ya şa m Boyu Ge l i ş i m d e Ka riye r l e r
Yaşam boyu gelişim alanı şaşılacak kadar çok yapmak istiyorsanız ilgileriniz konusunda bir da altı yıllık; yüksek lisans derecesi için de iki
sayıda meslek imkanı sunar ve bu meslek­ ya da daha fazla hocanızla konuşun, akade­ yıllık bir lisansüstü eğitim gerekir. Lisansüstü
lerde mesleki doyum yüksektir. Üniversite mik orcalamanızı yüksek t utmaya çalışın, ilgi­ eğitim, bu düzeyde dersler almayı, araştırma
profesörleri yaşam boyu gelişimin farklı alan­ nize uygun dersler alın ve uygun bir zamanda yapmayı öğrenmeyi ve mesleki toplantılara
larıyla ilgili dersler verirler. Öğretmenler, ço­ " G raduate Record Examination-GRE" (Türki­ (kongrelere) katılmayı ve bilimsel bildiri sun­
cuk ve ergenlere bilgi, a n layış ve beceri ye'de ALE S ) sınavına girmeniz gerektiğini mayı içerir. Lisansüsıü öğrencilerinin çoğu,
kazandırırlar. Danışmanlar, klinik psikologlar, un utmayın. yetkin bir eğitmen ve araştırmacı olmalannı
hemşireler ve doktorlar, farklı yaşlardan bi­ Aşağıda, dört alandaki ( eğitim/araştırma; sağlayacak şekilde öğretim ya da araştırma
reylere yaşamla daha etkili olarak baş etme­ klinik/danışma; tıbbi/ hemşirelik/fiziksel geli­ asistanı olarak profesörüyle birlikte usta çırak
leri ve daha sağlıklı olmaları için yardımcı şim ve aileler/ilişkiler) farklı mesleklerin pro­ ilişkisi içinde çalışırlar. Profesörlerle ilgili
olurlar. fili verilecektir. B u meslek profilleri, size profili s. 523 ve s. 6 1 3'ü okuyabilirsiniz.
B u nlar ve yaşam boyu gelişimle ilgili pek sadece yaşam boyu gelişim alanındaki kariyer
fırsatlarını tanıtmakla kalmaz aynı zamanda
Araştırmacı
çok meslek, ödü llendiricidir. Yaşam boyu geli­
mesleklerin çeşitliliği hakkında da bir fikir ve­ Bazı bireyler, yaşam boyu gelişim a la nında
şim alanında çalışarak insanlara yaşamlarını
rir. Her meslek için işi tanımlayacağız ve gere­ araştırmacı pozisyonunda çalışır. Bir üniversi­
daha iyi kılmalarına yardımcı olabilir, kendi­
ken eğitimin süresini ve doğasını açıklayacağız. tede, Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü gibi devlete
nizi ve diğer insanları daha iyi a nlayabilir,
Her meslekle ilgili bilginin sonunda yer alan ait bir kurumda veya özel bir kurumda araştır­
alandaki bilginizi geliştirebilir, t ü m b u nları
sayfa numaraları o meslekte çalışan biriyle il­ macı olabilirler. Araştırma soruları üretirler,
yaparken de hoşça vakit geçirebilirsiniz. Ya­
gili olan Kariyerlerle bağlantı kutucuğuna işaret araştırmaları planlarlar ve yürütürler ve ge­
şam boyu gelişimle ilgili mesleklerin çoğunda
etmektedir. Tüm mesleklerle ilgili daha ayrın­ nellikle ara�tırmalarını bilimsel bir dergide ya­
oldukça iyi kazanılır. Örneğin, Birleşik Dev­
ulı bilgi ise bu kitabın Web sayfasında veril­ yınlamaya çalışı rlar. B i r araştırmacı sıklıkla
letlerde psikologların maaşı ortalamanııı üze­
mektedir. başka araştırmacılarla ortak çalışır. Araştırma­
rindedir.
cılardan biri zamanıııın çoğu nu laboratuarda
Eğer yaşam boyu gelişimde kariyer yap­
EGİTİM/ARAŞTI RMA geçirirken, diğeri alanda, örneğin, okullarda
mayı düşünürseniz, bebeklerle m i, çocuklarla
Yaşam boyu gelişimde çoğu meslek, eğitim ya veya hastanelerde çalışabilir. Yaşam boyu geli­
mı, ergenlerle m i yoksa yaşlılarla m ı çalışmak
da araştırma alaıııyla ilgilidir. Fırsatlar, ü niver­ şim araştırmacılarının çoğu ya yüksek lisans
istersiniz? B u n u anlamak için farklı yaşlardan
sitede öğretim üyesi olmaktan okulöncesi öğ­ ya da doktora derecesine sahiptir.
insanla rla vakit geçirmeye ça l ı ş ı n . Onların
retmenliği ve okul psikologluğuna kada r
davranışlarını gözleyin ve onlarla yaşamları İlkokul veya Ortaokul Öğretmeni
değişebilmektedir.
hakkında konuşun ve hangi yaş grubuyla ça­
İlköğretim ve ortaöğretirn öğretmenleri, alan­
lışmak istediğinizi düşünün. Üniversite Öğretim Üyesi (Profesör) larıyla ilgili dersleri verir, program hazırlar,
Yaşam boyu gelişimde farklı işlerde çalı­ Profesörler, çok farklı türde üniversite ve ens­ test uygular, öğrencileri değerlendirir, ebe­
şan insanlarla da konuşmak isteyebilirsiniz. titülerde, yüksek lisans ve doktora programla­ veynlerle görüşmeler yapar ve mesleki çalışma
Örneğin eğer, okul danışmanı olmakla ilgile­ rında, lisans progra mlarında ve iki yıllık gruplarına katılı rlar. Genellikle bir ya da daha
niyorsanız bir okulu arayıp okul danışmanın­ meslek yüksek okullarında yaşam boyu geli­ fazla konuda ders verirler. ilkokul veya ortao­
dan randevu alabilir ve işiyle ilgili sormak şim alanında dersler verirler. Yaşam boyu geli­ kul öğret meni olmak için en az lisans derecesi
istediklerinizi sorabilirsiniz. H emşire olarak şim dersleri, ü n iversite ve ensıitülerin çok gerekmektedir. Eğitim, süpervizyon altında
çalışacaksanız da bir hemşireyle konuşmayı farklı programlarında, örneğin, psikoloji, eği­ ders verme uygulamalarını ve eğitim odaklı
deneyebilirsiniz. tim, çocuk ve aile çalışmaları, sosyal çalışma çok çeşitli dersleri içerir.
Yaşam boyu gelişim alanıııdaki meslek­ ve tıpta verilmektedir. Ders vermenin yanı
leri keşfetmenin bir diğer yolu, ü niversitede sıra öğretim üyeleri araştırma yapabilir, öğren­ Özel Eğitim Öğretmeni
okurken böyle bir işte bir süre çalışmaktır. cilere önerilerde bulunabilir ve onların araştır­ Özel eğitim öğretmenleri, zihi nsel gerilik, se­
Bazı üniversitelerde bu amaçla staj imkanları malarım yönetebilir ve akademik kurullarda rebral palzi ve D E H B gibi engeli olan çocuk­
mevcuttur. B u imkanlardan yararlanırsanız, görev alabilirler. Lisansüstü programları olan larla ya da üstün çocuklarla yakından ilgilenen
eğitiminize devam etmek istediğinizde lisan­ üniversitelerde araştırma yapmak profesörün ve onlarla zaman geçiren öğretmenlerdir. Özel
süsıü eğiıim için hangi alanı seçeceğiniz ko­ iş taııımmııı bir parçasıdır, fakat bazı ü n iversi­ eğitim öğretmenleri çocuğa en uygun eğitim
nusunda size yardımı dokunur. Yaşam boyu telerde öğretim üyeleri sadece ders verirler. programını oluşturabilmek için çocuğun sınıf
gelişimdeki bazı meslekler için lisansüstü ya B i r lisans programıııda yaşam boyu geli­ öğretmeniyle ve anne babasıyla birlikte çalışır­
da daha ileri bir derece gerekli değildir; fakat şim dersi vermek için gen ellikle yüksek lisans lar. Özel eğitim öğretmenleri, genellikle lisans
bir dereceniz olursa hem iş imkan larıııız hem ve doktora derecesine gerek vardır. Bir dok­ eğitimlerinin üzerine özel eğitimde yüksek li­
de geliriniz anabilir. Eğer lisansüstü eğitim tora derecesi almak için genel olarak dön ya sans derecesi alırlar.

• 45
Erken Eğitim Eğitmeni Gerontolog (Yaşlılık Bilimci) menlik ve araştırma yapabilirler. Çoğu danış­
Üniversitelerin ilgili fakültelerinde. oku lla rda Gerontologlar, yaşlılık alanında uzmanlaşırlar. man psikolog, şizofreni gibi ağır ruh hastalığı
çalışırlar ve erken çocukluk eğitiminde en az Yaşlılarla ilgiU devlet politikalarının bazılarına olan bireylere terapi yapmaz.
yüksek lisans dereceleri vardır. Lisansüstü eği­ odaklanarak uzmanlıklarını alırlar. Genellikle Danışman psikologlar, klinik psikologlarla
timleri sırasında erken çocukluk eğitimi ile il­ araştırmacı olarak çalışırlar ve sosyal politikalar hemen hemen aynı eğitimden geçerler ancak
gili dersler alırlar ve çocuk bakımı ve erken için önerilerde bulunu rlar. Çoğu gerontolog, doktora eğitimi klinik psikolojide değil, danış­

çocu kluk programlarında süpervizyon alımda yetişkin gelişimi ve yaşlılığa odaklanan bir manlık alanındadır. Danışman psikologlar ya

deneyim kazanırlar. yüksek lisans veya doktora derecesine sahiptir. yüksek lisans ya da doktora derecesine sahip­
tirler. Onlar da lisans almak için bir prosedür­
Okul Öncesi/Anaokulu Öğretmeni 'linik/Danışmanlık den geçerler. Danışmanlık alanındaki yüksek
lisans derecelerinden biri, lisanslı profesyonel
Okul öncesi öğretmenleri asıl olarak 4 yaşın­ Klinik ve danışmanlık alanlarında yaşam boyu
danışman olmaya olanak tanır.
daki çocuklara, Anaokulu öğretmenleri ise 5 gelişim ile bağlantılı çok çeşitli iş imkanları
yaşındaki çocuklara eğilim verirler. Genellikle vardır. B u nlar klinik çocuk psikolojisinden er­
Okul Danışmanı
eğitimde lisans dereceleri ve erken çocukluk gen danışmanlığına ve geriaırik psikjyatriye
Okul danışmanı, öğrencilerin uyum sorunla­
eğitiminde uzmanlıkları vardır. Okul öncesi kadar u zanır.
rıyla baş etmelerine. yetenek ve ilgilerim belir­
veya anaokulu öğretmeni olmak için resmi ser­
Klinik Psikolog lemelerine, öğrenim planlarını geliştirmelerine
tifika gerekmektedir.
ve kariyer fırsatlaruu keşfetmelerine yardımcı
Klinik psikologlar. psikolojik problemleri olan
olur. işin ruteliği, çocukların yaş111a bağlı olarak
Aile ve Tüketici Bilimleri Eğitmeni insanlara yardım etmeyi amaçlarlar. Üniversi­
değişir. Ortaöğretimde çalışan danışmanlar. öğ­
Aile ve Tüketici Biljmleri eğitmenleri erken ço­ teler, klinjkler. tıp fakülteleri ve özel muayene­
rencilere üniversitede bir alan seçmeleri. burs
cukluk eğitiminde uzmanlaşabilirler veya orta­ hane gibi çok çeşitli ortamlarda çalışırlar. Bazı
imkanları, giriş sınavları, kabul koşuliarı ile
okul ve lise öğrencilerine beslenme, kişiler klinjk psikologlar sadece psikoterapi yapar. ba­
meslekj ve teknik eğitim alanlarında danışman­
arası ilişkiler, cinsellik, ebeveynlik ve insanın zıları psikolojik değerlendirme ve psikoterapiyi
lık verirler. ilköğretimde çalışan danışmanlar
gelişimi gibi konularda dersler verebilirler. Bir­ birlikte yapar. bazıları ise bunlarla birlikte araş­
ise esas olarak sosyal ve kişisel sorunlarla ilgile­
leşik Devletlerde pek çok üniversite füle ve Tü­ tırma da yapar. Klinik psikologlar klinik çocuk nirler. İşlerinin bir parçası olarak çocukları sı­
ketici Bilimleri'nde iki ve dört yıllık programlar psikoloğu veya yaşlılık psikoloğu gibi belirli yaş nıfta ve oyun ortamlarında gözlerler. Okul
sun maktadır. B u programlar genellikle staj grupları üzerinde uzmanlaşabilirler. Klinik psi­ danışmanları, öğrencilerle bireysel olarak, kü­
gerektirir. Eğitim sertifikası için ise ilave eğilim kologlar ya klinik ve araştırma eğitimjni birlikte çük gruplar halinde ve hatta sınıfta çalışabilir­
derslerinin alınması gerekebilmektedir. Bazı içeren bir doktora derecesine (Ph.D. ) veya sa­ ler. Genellikle çocuklara yardım edebilmek için
Aile ve Tüketici bilimi eğitmenleri lisansüstü dece klinik eğitim aldıklan bir dereceye (Psy. D . ) ebeveynlerle, öğretmenlerle ve yöneticilerle
eğitimlerine devam edebilir ve böylelikle üni­ sahip olabilirler. B u lisansüstü eğitim genellikle görüş alış verişinde bulunurlar ( konsültasyon
versitede ders verme ve araşıırma yapma fırsatı 5 -7 yıl alır ve klinik psikoloji derslerini ve onay­ hizmeti ) . Okul danışmanlan, danışmanlık ala­
elde edebilirler. Sayfa 362'de Bir Aile ve Tü­ lanmış kurumlarda süpervizyon altında stajyer nmda yüksek lisans derecesine sahiptir.
ketici Bilimleri eğitmeninin profilini oku­ eğitimini içerir. Çoğu yaşlılık psikoloğu bir veya

yun.
iki yıl doktora sonrası eğilim alır. Pek çok eya­ Mesleki Danışman
lette klinik psikologlar lisans alabilmek ve ken­ Mesleki danışmanlar. bireylere en iyi mesleği
Eğitim Psikoloğu dilerine klinik psikolog diyebilmek için bir seçmelerinde ve iş başvurularında rehberlik
testten geçmek zorundadırlar. Sayfa I O'da bir ederler. Özel sektörde ya da üniversitelerde ça­
Eğitim Psikologları genellikle ü n iversitede ders
klinik psikoloğun profilini okuyabilirsiniz. lışabilirler. Bireylerle görüşmeler yaparak.
verirler ve öğrenme. motivasyon. sınıf yöne­
meslekj ve psikolojik testler uygulayarak ilgi ve
Li mi ve değerlendirme gibi Eğiıim Psikolojisi
Psikiyatrist yeteneklerine en uygun meslekleri belirleme­
konularında araştırma yaparlar. Stajyer öğren­
Psikjyatristler, tıp fakültelerinden mezun olur­ lerine yardımcı olurlar. Bazen bireylere özgeç­
cilere Eğitim Psikolojisi, Okul psikolojisi ve eği­
lar ve psikiyatri alanında tıpta uzmanlık eği­ miş yazmada yardımcı o l u rlar veya iş
timdeki iş pozisyonları için yardımcı olu rlar.
timi alırlar. Tıp fakülteleri yaklaşık dört yıldır görüşmelerinde kendilerini daha iyi hjssetme­
Çoğu eğitim psikoloğu eğitimde dokıora dere­
ve üzerine 3-4 yıl psikiyatri eğitimi alınır. Psi­ lerini sağlamak için iş görüşme alıştırmaları
cesine sahiptir. Bir eğitim psikoloğunun kologlardan farklı olarak ( psikologlar tıp fa­ yaptırırlar. Bireylere. iş konusunda yardımcı
profilini s. 39'da okuyabilirsiniz. kültelerinden mezun olmazlar) psikiyatrisiler olmak için iş fuarlan veya kariyer günleri gibi
danışanlarına ilaç verebilirler. etkinlikler düzenlerler.
Okul Psikoloğu KUnik psikologlar gibi psikiyatristler de
Okul psikologları ilköğretim ve orıaöğretim öğ­ çocuk (çocuk psikjyaırisi) ya da yaşlılarla (yaşlı Rehabilitasyon Danışmanı
rencilerinin psikolojik ve zihinsel sağlıklarını psikiyatrisi ) çalışmak üzere u zma nlaşabilirler. Rehabilitasyon danışmanları, bireylere eksik­
geliştirmekle ilgilenirler. Psikolojik testler ve­ Psikiyatristler tıp fakültelerinde eğitmen ve liklerin yarattığı sorunları çözme. daha çok ba ­
rirler. Öğrencilerle ve ebeveynleriyle görüşme­ araştırmacı rollerinde, kliniklerde ve özel mua­ ğımsızlık ve u y u m sağlama için baş etme
ler yaparlar. öğretmenlerle görüş alışverişinde yenehanelerde çalışabilirler. Psikoloj ik sorun­ becerilerini geliştirme ve kariyer fırsatlarını
bulunurlar ve öğrencilere ve ailelerine danış­ ları olan insanların yaşamlarını iyileştirmek belirlemede yardımcı olurlar. B u alanda çalış­
manlık verebilirler. Bir okul bölgesinde mer­ için ilaç reçete etmenin yanı sıra psikiyatrisiler mak için rehabilitasyon danışmanlığı veya
kezi bir ofiste veya bir veya daha çok okulda de psikoterapi yapabilirler. Sayfa I O'da bir ço­ rehberlik ya da danışmanlık psikolojisinde en
çalışabilirler. Okul psikologları genelljkle okul cuk psikiyatristinin profilini okuyabilirsiniz. az bir yüksek lisans derecesi gereklidir.
psikolojisinde yüksek lisans veya doktora dere­
cesine sahiptir. Lisansüstü eğitimlerinde danış­ Danışman Psikolog Sosyal Çalışmacı
manlık, değerlendirme. öğrenme ve eğitim ve Danışman psikologlar da klinik psikologlarla Çoğu sosyal çalışmacı, sosyal ve ekonomik so­
psikolojinin diğer alanlarında dersler alırlar. aynı ortamlarda çalışabilir. psikoterapi, eğit- runları olan insanlara yardımla ilgilenir. Bildiri-

46 EK

len tehlike, ihmal ve istismar vakalan ve aile içi Çocuk Doktoru Pediatri hemşireleri iki ya da beş yıl süren
anlaşmazlıklan inceler, değerlendirir ve düzel­ Bir çocuk doktoru, sağlık soru nları olan ço­ bir hemşirelik eğitimi alırlar. Bu eğitim, biyolo­
tilmesi için girişimlerde bulunur. Ailelere mü­ cukları tedavi eder, çocu kların sağlıklarınııı en jik bilimJerde, hemşirelik bakınıı konusunda ve
dahale eder, bireylere ve ailelere danışmanlık iyi duruma getiril mesi için yardımcı olur, has­ pediatri alanında dersler içerir. Pediatri hemşi­
sağlar ve onları ilgili hizmetlere yönlendirir. talık ve yaralanmaları önlemek için çalışır ve releri aynı zamanda hastane orıammda süper­
Bazı sosyal çalışmacılar belli bir alanda uzman­ bebeklerin ve çocukların gelişimini izler. Ço­ vizyon altında klinik deneyimden geçerler.
laşmıştır. Örneğin, medikal sosyal çalışmacı, cuk dokwrları, tıp fakültesini b i tirdikten sonra Bazıları pediatrik hemşirelik alaıııııda yüksek
uzun süreli engeli olan bireylere destek hizmet­ çocu k hastalıkları konusu n da uzmanlaşmış lisans ya da doktora derecesi için eğitimlerine
lerini düzenleyebilir; aile bakımıyla ilgili bir sos­ hekimlerdir. devanı ederler.
yal çalışmacı ise destek hizmetlerine muhtaç Çocuk doktorları özel muayenehanele­
olan yaşlı veya çocu klu ailelerle çalışır. Sosyal rinde, kliniklerde, hastanede veya up fakülte­ Geriatri Hemşiresi
çalışmacılar genellikle şehir, eyalet ya da ülke leri nde ça lışabil irler. Tıp fa kü l t elerindeki Geriatri hemşireleri yaşlı bireylerin sağlık so­
düzeyinde kamu destekli kurulu şlarla çalışırlar, çocuk doktorları, çocuk sağlığı ve hastalıkları runlarıııı önle meye çalışır ya da var olan so­
bununla birlikte son zamarılarda madde reha ­ üzerine dersler verir ve araştırma yaparlar. runlara müdahale ederler. Hastanelerde, yaşlı
bilitasyonu v e a i l e danışmanlığı gibi özel sektör Sayfa 124'de bir çocuk doktorunun profi­ bakınıevlerinde, hemşire okullarında, özel
ala nlarında da çalışmaktadırlar. line bakabilirsiniz. muayenehane ve klin iklerde geriatrisı lerle
Sosyal çalışmacılar, sosyoloji ve psikoloji veya psikiyatristlerle çalışabil irler. Pedia tri
derslerini içeren sosyal çalışma alanında en az Geriatri Uzmanı/Geriatrist hemşireleri gibi geriatri hemşireleri de hemşi­
lisans derecesine sahip olnıalıdırlar. Bazı sosyal Geriatri uzmanları, yaşlıların sağlık soru nlarını relik okulundan mezu ndur; biyolojik bilimler,
çalışmacılar yüksek lisans ve doktora derece­ teşhis ederler, tedavi seçeneklerini değerlendi­ hemşirelik bakımı ve ruh sağlığı a lanlarında
sine sahip olabilir. Örneğin, medikal sosyal ça­ rirler, hemşire bakımı ve diğer düzenlemeler için dersler aldıkları gibi geriatrik ortam larda sü­
lışmacılar, sosyal çalışma a la n ında lisans önerilerde bulunurlar. Geriatristler, tıp eğitimi pervizyon a lt ın d a klinik eğitimden geçerler.
derecesine sa hiptir, üzerine lisansüstü eğitim üzerine 3-5 yıl yaşlılık tıbbı alaııında uzmanlık Ayııı zamanda uzmanlık alanlarında yüksek
alrruş ve süpervizyon altında sağlık kuruluşla­ eğitimi almışla rdır. Diğer uzman doktorlar gibi lisans ya da doktora yapabil irler. Sayfa 5 5 5'de
rında klinik deneyim kazanmışt ı r. özel olarak özel muayenehanelerinde, kliniklerde, hasta­ bir geriatri hemşiresinin profilini okuya­
veya devlet kuruluşlarında, bir şirket veya has­ nede veya tıp fakültelerinde çalışabilirler. Tıp bilirsiniz.
tanede çalışabilirler. fakültelerinde çalışan geriatristler sadece yaşlı
hastalara bakmaz; aynı zamanda doktor aday­ Fizyoterapist
İlaç Danışmanı larına eğitim verir ve araştırma yaparlar. Fizyoterapistler bir hastalık ya da yaralanmaya
ilaç danışmanları, ilaç/madde istismarı sorun u bağlı olarak fiziksel soru n u olan bireylerin
Yenidoğan Hemşiresi mümkün olduğu kadar yeterli bir şekilde işlev
olan bireylere danışmanlık verirler. Bazı ilaç
danışmanları ergenler veya yaşlılarla çalışmak Yenidoğan hemşireleri yeni doğmuş bebeklere görmesi için çalışı rlar. Diğer profesyonellerle
üzere uzma nlaşmışlardır. B i reysel düzeyde bakım verirler. Normal koşullarda doğan be­ birlikte çalışabilir ve birey için gereken hiz­
beklerle, premat ü relerle ve sağlığı kritik yeni­ metleri koordine edebilirler. Çoğu fizyotera­
madde istismarcılarıyla çalışır veya gru p terapi
doğanlarla çalışabil irler. B u hemşireler, lisans pist tüm yaşlardan insanla rla çalışırken bazılaıı
yaparlar. Özel olarak, devlet kuruluşlarında,
derecesi üzerine yenidoğan alan ıııda uzman­ çocuk ya da yaşlı gibi belirli bir yaş grubuyla
bir şirket veya hastanede çalışabilirler.
laşmışlardır. B u uzmanlık eğilimi, hemşirelik çalışmak için uznıanlaşabilirler.
İlaç danışmanları en az, bir ön lisans ya da
ve biyolojik bilimlerde ders alma nın yanı sıra Fizyoterapistler genellikle fizyoterapi ala­
sertifika programını tamamlamak zorundadır­
si.ipervizyon altında klinik deneyimi içerir. nında bir lisans derecesine ve eyalet tarafın­
lar. Çoğu, ilaç danışmanlığında l isans dercesine
ve bazıları da yüksek lisans ve doktora derece­ dan veri len bir çalışma lisansına sahipti r.
Ebe Hemşire Eği timin yanı sıra süpervizyon alt ıııda fizyote­
lerine sa hiptir. Çoğu eyaletle ilaç danışmanı
Ebe hemşire, bebek bekleyen annelerin do­ rapi stajı yaparlar.
olarak çalışmak için bir sertifika gerekmektedir.
ğuma hazırlanmalarına yardımcı olur, bakı­
rrunı planlar, doğuma rehberlik eder ve doğum İş ve Uğraşı Terapisti
Tıbbi/Hemşirelik/Fiziksel sonrası bakımı sağlar. Ebe hemşire ayııı za ­
İş ve uğraşı terapistleri. çeşi tli bozu klu kları
Gelişim manda yenidoğa nııı bakımıııı sağlayabilir,
olan danışanları değerlendirme ve tedavileri­
Yaşam boyu gelişimde üçüncü temel alan, kişi­ ebeveynlere bebeğin gelişimi ve ebeveynlik
nin planlamasını yaparlar. i nsanların mutlu­
nin fiziksel gelişimini bazı yönlerden iyileştir­ konularında daııışmanlık verir ve sağlık uygu ­
luk, sağlık. iyilik ve güvenlikleri ve bağımsız
lamaları hakkıııda daııışnıanlık yapar. Ebe
meye dayalı işlerin yaııı sıra tıp ve ba kım işlev görebilmeleri için önemli olan becerileri
hemşire olmak için genellikle hemşirelik oku­
a lanlarında çok çeşitli seçenekleri içerir. oJuşturmalarına, geliştirmelerine ve yeniden
lundan lisans derecesine sa hip olmak gerekir.
Ebe hemşireler gen ellikle hastane ortamla­ kazanmalarına yardımcı olurlar. Kayıtlı bir iş­
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı/ uğraşı terapisti iki ila alt ı yıl süren bir eğitim­
rıııda çalışırlar. Sayfa 96'da bir doğum ön­
Jinekolog cesi hemşiresinin profilini görebilirsiniz. den geçer. Eğitim. bir uzmanlık programı
Bir doğum uzmaııı/jinekolog, doğum öncesi çerçevesinde iş uğraşı terapisi derslerini içerir.
ve doğum sonrası bakımla i lgilid ir; kadın Pediatri Hemşiresi Ulusal bir senifika almak zoru nludur ve ayrıca
ü reme orga nlarıyla ilgili hastalıkları tedavi Pediatri hemşireleri bebeklerin ve çocu kların bazı eyaletlerde lisanslı/kayıtlı olma gereklidir.
eder ve doğum ya ptınr. Kadm hastalıkları ve sağlığını takip eder, hastalık ve yaralanmaları
doğum uzmanı/j inekolog olmak için tıp fakül­ önlemek iç.in çalışır ve çocu kların sağlıklarının Terapötik/Rekreasyon Terapisti
tesinden mezun olup bu alanda uzmanlık eği­ korunmasına yardımcı olur. Hastanelerde ve Rekreasyon terapistleri, boş zaman eğitimi,
timi ( 3 - 5 yıl ) almak gerekir. B u uzma nlar, özel hemşire okullarında veya klin iklerde ve özel din lence ve eğlence gibi müdaha lelerle özel
muayenehanelerinde, klini klerde, hastane­ muayenehanelerde pediatrisıle birlikte ça l ışa ­ gereksinimleri olan insanların yaşamlarının
lerde ve tıp fakültelerinde çalışabilirler. bili rler. kalitesini artımıaya ve sürdürmeye çalışı rlar.

• Yaşam Boyu Gelişimde Kariyerler 47


Hastanelerde, rehabilitasyon merkezlerinde, açısından risk taşıyan veya genetik bozukluğu stresini azaltmanın yollarını arar ve çocuğa
yerel idareye ait kuruluşlarda, gençliği ko­ ya da kusuru olan aile üyelerine bilgi ve destek mümkün olduğunca hastane yaşamıyla baş et ­
ruma amaçlı programlarda ve diğer benzeri sağlarlar. Aynca diğer sağlık profesyonelleri ve mesi ve eğlenmesi için yardım eder. Çocuk ya­
ortamlarda çalışırlar. Rekreasyon terapisti ol­ halk için kaynak kişi ve eğitici olarak da hiz­ şam uzmanları, ebeveyn eğitimi verebilir ve
mak için boş zaman çalışmalarıyla ilgili ve te­ met ederler. Genetik danışmanların hemen çocuğun gelişimine, mizacına ve t ıbbi plana
rapötik rekreasyona odaklanan dersleri içeren hemen yarısı ü niversitelerin tıp merkezle­ uygun bireysel bir müdahale geliştirebilir. Ay­
bir lisans derecesi gereklidir; ayrıca anatomi, rinde; dörtte biri de özel hasta nelerde çalışırlar. rıca sosyal destek sağlamak için hazırdır. Ço­
özel eğitim ve psikoloji dersleri almış olmanın Genetik danışmanlar, tıbbi genetik ve da­ cuk yaşam uzmanları lisans derecesine
yararı vardır. Genellikle çalışmak için ulusal nışmanlıkta uzmanlık derecesine ve deneyime sahiptir. Çocuk gelişimi ve eğitimi alanında ve
bir sertifika gerekir. sahiptirler. Çoğu genetik danışman bu a lana, ek olarak çocuk yaşam programıyla ilgili ders­
biyoloji, genetik, psikoloji, hemşirelik, halk ler almışlardır. Sayfa 282'de bir çocuk ya­
Odyolog
sağlığı veya sosyal çalışma gibi bir disiplinde şam uzmanının profilini okuyabilirsiniz.
Odyologlar, ışıtme kaybının derecesini ve lisans eğitimini tamamladıktan sonra girmek­
denge soru nlarını değerlendirir ve belirlerler. Aile ve Evlilik Terapisti
tedir. Sayfa 65'de bir genetik danışmanın
Klinikte ve ayrıca bir doktorla birlikte özel bir
profilini görebilirsiniz. Evlilik ve aile terapistleri, psikolojik sorunları
m uayenehanede, bir hastanede veya tıp fakül­
olan çoğu bireyin, bu sorunlarının çözümünde
telerinde çalışabilirler.
Aileler/İlişkiler aile veya evlilik ilişkileri bağlamında sağlanan
Bir odyolog, işitme biliminde lisans dere­
Yaşam boyu gelişimle ilişkili pek çok meslek ve bir terapiden daha fazla yarar sağlayacakları
cesine sahip olmalı ve süpervizyon a ltında de­
iş, ilişki sorunları ve ailelerle çalışmaya odak­ ilkesinden hareketle çalışırlar. Evlilik ve aile
neyim kazanmış olmalıdır. Bazı odyologlar
lanır. B u meslekler, evde sağlık yardımcılığın­ terapistleri evlilik terapisi, evli olmayan birey­
lisansüstü ve doktora derecesi almak için eği­
dan, evlilik ve aile terapistliğine kadar uzanır. ler için çi[t terapisi ve bir ailenin iki ya da daha
time devam ederler.
fazla üyesi için aile terapisi uygularlar.
Evde Sağlık Hizmeti Yardımcısı Evlilik ve aile terapistleri, yüksek lisans
Konuşma Terapisti
Evde sağlık yardımcıları, temel öz bakım gö­ veya doktora derecesine sahiptir. Klinik psiko­
Konuşma terapistleri, konuşma ve dil sorunla­
revlerinde yaşlılara yardım ederek onlara ev­ loğun eğitimine benzer bir lisansüstü eğitim
rını belirler, değerlendirir ve tedavi ederler.
lerinde hizmet s u n a r. Bu pozisyon için a lırlar, fakat asıl odaklanılan evlilik ve aile iliş­
Doktorlar, psikologlar, sosyal çalışmacılar ve di­
üniversite eğitimi gerekli değildir, sadece ilgili kileridir. Çoğu eyalette aile ve evlilik terapisti
ğer sağlık profesyonelleriyle birlikte bir ekip
bir kurumun sağladığı kısa bir eğitim söz ko­ olarak çalışmak için lisans almak gereklidir.
olarak konuşma ve dil sorunlarıyla birlikte psi­
nusudur. Sayfa 2 5 7'de bir evlilik ve aile terapisti­
kolojik ve fiziksel sorunları da olan bireylere
yardım ederler. Bazı konuşma terapistleri, be­
nin profilini görebilirsiniz.
lirli bir yaş ya da belirli tipte konuşma bozuk­
Çocuk Esirgeme Çalışmacısı
luğu üzerine uzmanlaşırlar. Konuşma terapisti, Her eyalet çocuk esirgeme hizmetleri, çocuk Diğer Meslekler
bir t ü r iletişim bozukluğu alanında veya ko­ esirgeme ve bakımı çalışanlarını istihdam eder. Yukarıda değinilen meslekler, gelişim psikolojisi
nuşma ve işitme biliminde en az lisans derece­ Onlar çocukların haklarını korur, herhangi bir bilgisinin sizi hazırladığı mesleklerin sadece bir
sine sahiptir. Özel olarak, hastanelerde, tıp kötü muameleyi saptar ve eğer gerekirse ço­ kaçıdır. Kariyerlerle bağlantı bölümleri, bebek
fakültelerinde ve devlet kuruluşlarında çalışa­ cukları ailenin elinden alabilirler. Bir çocuk değerlendirme uzmanı (s. 1 62 ) , çocuk bakını
bilirler. sosyal çalışmacısı, sosyal çalışma alanında en yöneticisi (s. 200), oyuncak tasarımcısı (s. 227),
az lisans derecesine sahip olma lıdır. sağlık psikoloğu ( s . 404), üniversite/mesleki
Genetik Danışmanlar danışman (s. 4 1 8), ebeveyn danışmanı (s. 464).
Genetik danışmanlar, genetik hastalıklar açı­ Çocuk Yaşam Uzmanı ve evde tedavi hemşiresi ( s. 627) gibi diğer bazı
sından risk altında olan aileleri belirler ve da­ Çocuk yaşam uzmanları, çocuğun hastaneye meslekleri kapsamaktadır. İnsan gelişimini bil­
nışmanlık hizmeti verirler. Sağlık ekibinin bir yatması gerektiğinde çocuklarla ve onların ai­ meyi gerektiren başka !ıangi meslekler olduğunu
üyesi olarak çalışırlar; çeşitli kalıtsal koşullar leleriyle çalışır. Çocuğun hareketlerini izler, düşü11üyorsıın11z?

48 EK

[ kısım iki )

Yaşayan yüz doksan üç tür maymun ve ape


vardır. Bunlardan yüz doksan ikisi tüylerle
kaplıdır. Kendine homo sapiens diyen çıplak
maymunlar istisnadır.
-Desmond Morris
İngiliz Zoolojist, 20. yüzyıl

Başlangıçlar
Hayatın ritmi ve anlamı başlangıçları kapsar. Basit bir başlangıçtan sonsuz sayıda yapı

gelişir, büyür ve olgunlaşır. Bu canlı neydi, nedir ve ne olacaktır. Kısım 2'de, 'Biyolojik

Başlangıçlar'ı (Bölüm 2 ) ve Doğum Öncesi Gelişim ve Doğum'u (Bölüm 3) okuyacaksınız.

50
bölüm 2 BİYOLOJİK BAŞLANGIÇLAR

1 Evrimsel Bakış Açısı 3 Üreme İle İlgili Güçlükler ve


Öğrenme Hedefi 1 Evrimsel bakış açısını yaşam
Seçimler
- boyu gelişimde tartışır. Öğrenme Hedefi 3 Üreme ile ilgili bazı önemli
� Doğal Seçilim ve Uyum Sağlayıcı Davranış güçlük ve seçimleri tanımlar.

ta Evrimsel Psikoloji Doğum Öncesi Tanı Testleri


Kısırlık ve Üreme Teknolojisi
..c 2 Gelişimin Genetik Temelleri Evlat Edinme

ta
Öğrenme Hedefi 2 Genlerin ne olduğunu ve 4 Kahtım ve Çevre Etkileşimi:
c: insan gelişimini nasıl etkilediklerini açıklar.
Kahtım - Çevre Tartışması
ta işbirlikçi Gen
Genler ve Kromozomlar
Öğrenme Hedefi 4 Kalıtım ve çevrenin gelişimde

E
Genetik ilkeler bireysel farklılıkların nedenleri olarak nasıl
Kromozomal ve Gene Bağlı Anomaliler etkileştiklerini açıklar.

Davranış Genetiği
: ::J Kalıtım - Çevre İlişkileri
-

: 0 Paylaşılan ve Paylaşılmayan Çevresel Deneyimler


Epigenetik Görüş ve Gen x Çevre (G x Ç) Etkileşimi

...o Kalıtım Çevre Etkileşimi Hakkında Sonuçlar


im Springer ve Jim Lewis tek yumurta ikizleridir. 4 haf­
J talıkken birbirlerinden ayrılmışlar ve 39 yaşına gelene
kadar birbirlerini görmemişlerdir. Her ikisi de yarı zamanlı
şerif yardımcısı olarak çalışmakta, tatillerini Florida'da geçirmekte ve Chevrolet marka araba
kullanmaktadır. Her ikisinin de Toy adında köpekleri vardır ve Betty adındaki kadınlarla
evlenip boşanmışlardır. İkizlerden biri oğlunun adını James Allan, diğeri ise James Alan
koymuştur. Her ikisi de matematiği sevmekte fakat imladan hoşlanmamakta, marangozluk
ve teknik çizimden zevk almaktadırlar ve her ikisinin de tırnak yeme alışkanlığı vardır. İki­
sinin de alkol ve sigara alışkanlıkları neredeyse aynıdır, hemoroitleri vardır ve her ikisi de
gelişimlerinin yaklaşık aynı döneminde 5 kilo almışlardır. İkisinin de başı ilk kez 18 yaşında
ağrımıştır ve yine her ikisi de benzer uyku alışkanlıklarına sahiptirler.

Jim ve Jim'in arasında bazı farklılıklar da bulunmaktadır. Bir tanesinin saçı alnına düşerken
diğeri geriye taramaktadır ve favorileri vardır. Bir tanesi kendisini en iyi sözlü olarak ifade
ederken diğeri yazma konusunda daha yeteneklidir. Ama profilleri dikkat çekecek derecede
benzerdir.

Daphne ve Barbara adındaki diğer tek yumurta ikizleri ise, tekrar bir araya geldikten sonra
sürekli birbirlerini güldürdükleri için "kıkırdayan kardeşler" olarak anılmaktadırlar. Kendile­
rini evlat edinen ailelerin geçmişi hakkında yapılan kapsamlı bir araştırma sonucunda bu
aileler içinde kıkırdayan başka kimseye rastlanmamıştır. Kıkırdayan kardeşler stresi göz ardı
etmekte, mümkün olan her yerde çatışma ve ihtilaftan kaçınmakta ve poli-
tikayla hiçbir şekilde ilgilenmemektedirler.

Jim ve Jim ile kıkırdayan kardeşler Minnesota'da gerçekleştirilen ve


Thomas Bouchard ve meslektaşları tarafından yönetilen Ayrı Yetişmiş
İkizler adlı bir çalışmada yer almışlardır. Bu çalışma dünyanın dört bir
yanından tek yumurta (tek bir döllenmiş yumurtadan geliştikleri için
genetik yapıları aynı olan) ve çift yumurta ikizlerini (döllenmiş farklı
yumurtalardan gelişmiş olan) Minneapolis'te bir araya getirerek
yaşamlarını incelemektedir. Burada ikizler kişilik ve zeka testle­
rine tabi tutulmakta ve beslenme ve sigara alışkanlıkları, egzer­
siz, göğüs röntgenleri, kalp stres testleri ve EEG bilgileri de dahil
olmak üzere ayrıntılı tıbbi geçmişleri alınmaktadır. İkizlere aile- Jim Lewis (solda) ve Jim Springer (sağda).

leri ve çocuklukları, kişisel ilgi alanları, mesleki yönelimleri, değerleri ve estetik yargıları
hakkında 1 5.000'den fazla soru sorulmuştur (Bouchard & diğerleri, 1 990).

'
konu bağlantıları
Önceki bölümde, biyolojik, bilişsel ve sosyoduygusal olmak üzere, üç önemli
gelişim sürecinin tartışılmasını içeren yaşam boyu gelişim konusu anlatılmıştır.
Bu bölümde ise gelişimin biyolojik yönlerinin temellerini atıyoruz. Genlerin
yönlendirdiği biyolojik süreçler bir bireyin insan yaşamının her dönemindeki
gelişimini etkiler. Burada tartışacağımız genetik konusu ile 1. Bölümde tartışı­
lan kuramlar (psikanalitik, bilişsel, davranışsa! ve sosyal bilişsel, etolojik ve eko­
lojik) yaşam boyu gelişimin en önemli sorun ve tartışma konularından birini
oluşturan, gelişimin kalıtım ve çevreden ne derece etkilendiğinin incelenmesi
için bir bilgi tabanı sunmaktadır.
1
. d ..
genye one,ım
'
.,. - - . - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ...

• KISIM 2 Başlangıçlar 53
Bebekken birbirlerinden ayrılan tek yumurta ikizleri zevkleri, alışkanlıkları ve seçimle­
rinde bu derece çarpıcı benzerlikler gösterdiklerinde bu zevk, alışkanlık ve seçimlerinin
gelişimine genlerinin neden olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz? Diğer olası nedenlerin
de değerlendirilmesi gerekir. İkizler sadece aynı genleri değil aynı zamanda aynı dene­
yimleri de paylaşmışlardır. Birbirlerinden ayrılan ikizlerin bazıları evlat edinilmeden
Nereden nereye, neden ve nasılla
önce birkaç ay birlikte yaşamışlar; bazıları testlerden önce bir araya getirilmişler
ilgili sonu olmayan hangi sorular
(bazı durumlarda yıllarca önce); evlat edindirme kurumları çoğunlukla ikizleri
düşünceyi işgal eder.
benzer evlere yerleştirmiştir. Ayrıca birlikte birkaç saat geçiren ve yaşamlarını kar­
-Sir Richard Burton
şılaştırmaya başlayan yabancıların bile bazı rastlantısal benzerlikler sergilemesi
İlıgiliz Gezgin, ı 9. yiizyıl
olasıdır (Joseph, 2006). Tek yumurta ikizleri ile ilgili Minnesota çalışması insan geli­
şiminin genetik temelinin önemine ve genetik ve çevresel faktörler üzerinde daha
fazla araştırma yapma ihtiyacına işaret etmektedir (Lykken, 2001 ). Bu bölümün ilerle-
yen kısımlarındaki davranış genetiği konusu içinde ikizlerle ilgili çalışmaları daha ayrın­
tılı bir şekilde tartışacağız .

Ön Bilgi
Jim ve Jim ile kıkırdayan kardeşlerin örnekleri bizi genetik mirasımızı ve varoluşumuzun biyo­
lojik temelleri hakkında düşünmeye itmektedir. Ancak organizmalar, yaşamın masasında
sadece dış etkilerle tahmin edilebilir konumlara doğru hareket ettirilen bilardo topları gibi değil­
dir. Çevresel deneyimler ve biyolojik temeller bizi biz yapmak için birlikte çalışırlar. Yaşamın
biyolojik başlangıçları ile ilgili içeriğimiz evrim, genetik temeller, üreme ile ilgili güçlük ve
seçimler kalıtım ve çevrenin etkileşimi üzerinde odaklanmaktadır.

1 Evrimsel Bakış Açısı O Evrimsel bakış açısını yaşam boyu gelişimde tartışır.

Doğal Seçilim ve Uyum Sağlayıcı Davranış Evrimsel Psikoloji

İnsanlar evrimsel zaman açısından d ünya üzerine görece yeni gelmiştir. En eski
atalarımız bozkırlarda beslenmek ve daha sonra açık düzlü klerde avcı toplumları
oluştu rmak için ormanları terk ettiklerinde zihin ve davranışları değişmiş ve sonuç
olarak insanlar d ü nyadaki baskın tür olarak gelişmişlerdir. Bu evrim nasıl meydana
gelmiştir?

DOGAL SEÇİLİM VE U Y U M S4GI vıcı DA 'R ıc:;


Doğal seçilim, bi r t ürün en iyi uyum sağlayan bireylerinin hayatta kaldığı ve ürediği
evrimsel s üreçtir. Bunun ne a nlama geldiğini an lamak için isterseni z İngiliz doğa
bilimci C harles Darwi n ' i n pek çok h a yvan t ü r ü n ü doğal ortamlarında gözlemlemek
için d ünyayı dolaştığı on dokuzuncu yüzyılın ortalarına dönelim. Gözlem ve düşün­
celerini Türlerin Kökeni (On ıhe Origin of Species) ( 1 8 59) adlı k itabında yayımlayan
D a rw i n pek çok organizmanın, t ü rlerin çoğunun nüfusunda muazzam artışlara
neden olacak şekilde ürediğini, a n ca k buna karşın söz konusu t ü rlerin sayılarının
yaklaşık olarak sabit kaldığını belirtmiştir. D a rwin t ü rler içinde yeni doğanların
çoğu bayatta kalamadığı için her nesilde yeni doğanlar a rasında yiyecek, su ve
kaynaklar için yoğun ve sürekli bir m ücadele olması gerektiğ i sonucuna varmış-
Bu Vietnamlı bebeğin annesine bağlanması uyum tır. Hayatta kalan ve üreyenler ise kendi özelliklerini yeni nesillere geçirirler.
sağlayıcı davranışın evrimsel sürecini nasıl yansıtıyor?

54 BOLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar



D a rwin, hayatta kalan bu ca nlıların yaşamlarına hayatta kalmayanlara göre daha
iyi uyum sağladıklarını savu n m uştur ( Brooker, 2011). E n iyi uyum sağlayan bireyler
hayatta kalarak daha fazla yeni canlı doğmasını sağlarlar. Nesiller boyunca, hayatta
kalabilmek için gereken özell iklere sahip olan organizmalar giderek nüfusun daha
büyük bir y üzdesin i oluşturur. Pek çok nesil sonrasında ise bu durum tüm nüfu­
sun giderek değişmesine yol açacaktır. Ancak çevre koşu llarının değişmesi halinde
doğal seçil i m i n diğer özellikleri desteklemesi ve t ü rleri başka bir yöne doğru itmesi
m ü m k ü n d ü r ( Mader, 2011).
Tüm organizmalar belirli yer, ilkim, yiyecek kaynağı ve yaşam şekillerine uyum
sağlamalıdır. ( Audesirk, Audesirk & Byers, 2011). B i r kartalın pençeleri yırtıcılığını
kolaylaştıran fiziksel bir u yu mdur. Uyum sağlayıcı davranış bir organizmanın doğal
ortamında hayatta kalmasını destekleyen bir davranış şeklidir (Johnson & Losos,
2010). Örneğin, bir bebek ile bakım veren a rasındaki bağlanma bebeğin beslenmesi
ve tehlikeden korunması için bakım veren kişiye yakın olmasını sağlayarak hayatta
kalma şansını a rttırır.

D a rwin, doğal seçilim yoluyla evrim kuramını 1859 yılında ortaya koymuş olmasına
karşın, onun fikirleri anca k son zamanlarda davranışı açıklamada pop ü ler bir çerçeve
haline gelmiştir. Psikoloj ideki en yeni yaklaşım olan evrimsel psikoloji, davran ışın
şekillenmesinde uyum, üreme ve "en güçlü olanın hayatta kalması nın" önemini
vurgular. Bu a nl amda "güçl ü " kendileri de yavru doğuracak kadar hayatta kalan
yavrular doğurma kabiliyeti a nlamına gelir. B u görüşe göre doğal seçilim
ü reme başarısını, ya ni genlerini bir sonraki nesle geçirme
1,300
kabiliyeti n i a rttıran davranışları destekler ( Confer &
diğerleri, 201O; Cosmides, 2011).
David B uss ( 1995, 2004, 2008) evrimin insan 1,100
davranışını nasıl açıklayabileceği konusuna yeni bir
ilgi uyandırmada özel likle etkili olmuştur. B uss,
evrimin vücut şeklimiz ve boyumuz gibi fiziksel 900

özelliklerimizi şekillendirdiği gibi aynı zamanda ::;-


kararları nasıl a ldığımızı, ne derece saldırgan .§.
700 •::l
>Ol
olduğumuzu, korkularımızı ve çiftleşme kalıpla­ •=>
:;;;:
•::l
rımızı da yaygın bir şekilde etkilediği sonucuna >-
•=>
500 .o
varmaktadır. Örneğin, atalarımızın düzlüklerde c
·;;.
avcı ve toplayıcı olduklarını ve erkekler avcılığın "'
lD
büyük bir kısmını gerçekleştirirken kadın ların
300
evlerine yakın kalarak yiyecek için tohum ve bitki
topladıklarını varsayalım. Kaçan bir hayvanı bul­
mak ve öldürmek için evinizden belirli bir mesafe 100
uzaklaşmak zoru ndaysanız sadece bazı fiziksel özel­
liklere değil aynı zamanda mekansal düşüncenin 2 4 6 8 10 12 14
belirli t ü rlerine de ihtiyaç d u yacaksınızdır. Bu özel­ Yaş
liklerle doğan erkeklerin bunlara sahip olmayan­
lara göre hayatta kalma, eve bol miktarda yiyecek
getirme ve çekici eşler olarak algılanma - ve böylelikle de üreyerek bu özelliklerini
çocuklarına geçirme olasılıkları daha yüksek olacaktır. Bir başka deyişle, bu özellik­ ŞEKİL 2.1
BAZI MEMELiLER VE iNSANLARDA ÇOCUK­
ler erkeklere ü reme avantajı sağlayacak - nesiller sonra iyi bir mekansal düşünce
LUK DÖNEMi SÜRESi iLE iLGİLi BEYİN BÜYÜK­
becerisine sahip erkeklerin toplam nüfus içindeki sayısı a rtabilecektir. Eleştirmenler
LÜKLERi: Diğer memelilerle karşılaştırıldığında
bu senaryonun gerçekte meydana gelmiş ya da gelmemiş olabileceğine dikkat çek­
insanlar hem daha büyük bir beyne hem de daha
mektedirler.
uzun bir çocukluk dönemine sahiptirler. Bu grafikte
belirtilen ilişkiden ne gibi sonuçlar çıkarabilırsiniz?
Evrimsel Gelişim Psikolojisi: Son yıllarda insan gel işimini anlamak için evrimsel
psikoloji kavra m l a rının kullanı l m asına gösterilen ilgi a nmıştır ( Bj orklund, 2006,
Evrimsel psikoloji: Davranışın şekillenmesınde
2007). B u rada evrimsel gelişim psikologların önerdikleri bazı fikirleri tartışacağız
uyum, üreme ve "en güçlü olanın hayatta kalmasının"
( Bjorklund & Pellegrini, 2002). önemini vurgular.

• KISIM 2 Başlangıçlar 55
İnsanların büyük bir beyin geliştirmek ve insan toplumlarının kar­
c: maşıklığını öğrenmek için zamana i htiyaç duymaları nedeniyle daha
]"...,. "'
uzun bir çocukluk dönemi evrimleşmiştir. İnsanların ü reyebilecek kadar
.,_
"' "' olgunlaşmaları d iğer memelilere göre daha uzun zaman alır. (bkz. Şekil
- "O
"' >.
"' "' 2 . 1 ). Bu uzamış çocukluk dönemi s üresince büyük bir beyin ve karmaşık
E .....
-� bir topl um içinde yetkin erişkinler olabilmek için ihtiyaç duydukları
UJ
deneyimleri geliştirirler.
Evrilen psikoloj i k mekanizmalardan pek çoğu alana özgüdür. Şöyle
o 100 o lOO
ki, bu mekanizmalar bir kişinin yaradılışının sadece belirli bir yönü için
Yaşam uzamı (yıl olarak) Yaşam uzamı (yıl olarak)
geçerlidir. Evrimsel psikolojiye göre bilgi işleme bunun örneklerinden
ŞEKİL 2.2 biridir. Bu görüşe göre akıl, geniş bir sorunlar yelpazesinde eşit olarak
BALTES'IN YAŞAM BOYUNCA EVRiM VE KÜLTÜR GÖRÜŞÜ: k ullanılabilecek genel a maçlı bir aygıt değildir. B unun yerine atalarımız
Evrimsel seçilimden elde edilen faydalar yaşlandıkça azalırken avlanma ve barınak bulma gibi tekrarlayan sorunlarla uğraştıkça bu
kültüre duyulan ihtiyaç ise yaşla birlikte artar. sorunlara i l işkin bilgiyi işleyen uzmanlaşmış modüller evrimleşmiştir.
Örneğin, hayvanları izlemek için fiziksel bilgiye yönelik bir modül, ticaret
için matematik bilgisine yönelik bir mod ül ve dil için bir modül gibi.
Evrimleşmiş mekanizmalar çağdaş toplumda her zaman uyum sağlayıcı değildir.
,.---------Jııo- Tarih öncesi dönemlerdeki atalarımız için uyum sağlayıcı olan bazı davranışlar bugün
1 bizim işimize yaramayabilirler. Örneğin, atalarımızın yaşadığı besin açısından fakir
q r-iml bağ antı ortamlar insanlarda yiyecek buldu klarında tıka basa yeme ve yüksek kalorili öğü n-
Yaşam Boyu Bakış Açısı: Baltes yaşam ler tercih etme eğilimine yol açmışken, besinin bol olduğu durumda bu eğilim bir
boyu bakış açısının sekiz temel özel liğini obezite salgını başlatabilir. Ancak bu yiyeceğin bol olduğu dönemlerde obeziteye
ta nımlam ıştır. 1. Bölüm, s. 7. 1 neden olabilecek bir özelliktir.
I
_____ _,
Evrim ve Yaşam Boyu Gelişimin Bağlanması: Evrim kuramında önemli olan birey­
lerin üreyecek ve özelliklerini sonraki nesillere geçirecek kadar uzun yaşamalarıdır
( Raven, 20 1 1 ) Peki, insanlar üreme sonrasında neden bu kadar uzun yaşarlar? Belki
.

de çevrede yaşça büyük insanların olmasının bebeklerin hayatta kalma oranlarını art­
tırması nedeniyle evrim uzun yaşamı desteklemiştir. Büyük olasılıkla ebeveynler avlan­
mak ve yiyecek toplamak için dışarıdayken çocuklarla ilgilenecek büyükanne ve
büyükbabaların varlığı evrimsel bir avantaj oluşturmuştur.
Yaşam boyu gelişimci Paul B altes'e ( 2 00 3 ) göre evrimsel seçilimin sunduğu fay­
dalar yaş ilerledikçe azalmaktadır. Doğal seçilim yaşlı yetişkinler arasında görülen
pek çok zararlı duru m ve uyumsuz özelliği ayıklamamıştır. Neden? Doğal seçilim
öncelikle yetişkinliğin erken dönemleri bıyunca süren üreme yeterliğine bağlı özel­
l i kler üzerinde işler. Bu nedenle B altes'e göre seçilim öncelikle yaşamın ilk yarısında
etkilidir.
B i r örnek olarak, giderek kötüleşen ve geri dönüşü olmayan bir beyin rahatsız­
lığı olan Alzheimer hastalığını ele alalım. B u hastalık genell i kle 70 ya da daha ileri
yaşlara kadar görülmez. 20 yaşındakileri etkileyen bir hastalık olmuş olsaydı belki
de doğal seçilim bu hastalığı çok uzun yıllar önce ortadan kaldırmış olurd u .
B öylelikle, uyu msuz koşullara karşı evrimsel baskıların yardımı olmaksızın yaş­
lanmanın ağrı, sızı ve güçsüzlüklerine maruz kalırız. Baltes, evrimsel seçilimin fay­
dalarını yaşla azalırken, kültüre duyulan i h t iyacın artacağını öne sü rmektedir (bkz.
Şekil 2 . 2 ) . Yani, ileri yetişkinler biyolojik olarak zayıfladıkça, bilişsel beceriler, okur­
yazarlık, medikal teknoloj i ve sosyal destek gibi kültüre dayalı kaynaklara ihtiyaç
duyarlar. Örneğin ileri yetişkinler bilişsel becerilerini korumak için diğer i nsanların
yardım ve eğitimine ihtiyaç duyabilirler ( Knight & Sayegh, 2 0 1 O ) .

Evrimsel Psikolojinin Değerlendirilmesi: Popüler basının evrimsel psikoloj i fikir­


Tüm kültürlerdeki çocuklar kendi kültürlerindeki ye­ lerine yoğun ilgi göstermesine karşın, bu sadece tek kuramsal yaklaşımdır. 1. Bölümde
tişkin lerin kullandıkları aletlere ilgi duyarlar. Örne­ açıklanan kuramlar gibi bunun da sınırlamaları, zayıf noktaları ve eleştirenleri vardır
ğin, Afrika'daki Demokratik Kongo Cum h uriyetinde (Confer & diğerleri, 2 0 1 0 ) . Sosyal bilişsel kuramı 1 . Bölümde açıklanan Albert Bandura
Efe kültüründen 1 1 aylık bu çocuk bir apopau (pala­
( 1 998) , evrimin insan uyumu üzerindeki önemli etkisini kabul etmektedir. Ancak,
nın küçük bir türü) ile bir papaya kesmeye çalışıyor.
Bu bebeğin davranışı evrime mi dayalıdır yoksa hem
davranışı evrimleşmiş biyoloj inin bir ürünü olarak kabul eden kendisinin "tek taraflı
biyolojik hem de çevresel koşullara mı bağlıdır? evrimcilik" olarak adlandırdığı görüşü reddetmektedir. Buna bir alternatif ise, çevresel
ve biyoloj i k koşulların birbirini etkilediği iki yönlü görüştür. Bu görüşe göre evrimsel

56 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar



baskılar atalarımızın çevreyi değiştirmesine ve yeni çevresel koşullar oluşturmasına ola­
nak sağlayan alet kullanımına izin veren biyolojik yapılardaki değişimleri yaratmıştır.
Dolayısıyla çevresel yenilikler bilinç, düşünce ve dile yönelik özel biyoloj i k sistemlerin
evrimine yol açan yeni seçilim baskıları üretmiştir.
B i r başka deyişle evrim bize bedensel yapılar ve biyoloj i k potansiyeller sunmakla
birlikte davranışlarımızı belirlemez. insanlar biyoloj i k kapas.itelerini farklı - agresif
ve barışçı, eşitlikçi ve otokrat - kültürler ü retmek için k ullanmışlardır. Amerikalı
bilim adamı Steven Jay Gould ( 1 98 1 ) , biyolojinin insan işlevselliğinin çoğu alanında
geniş bir kültürel olasılıklar yelpazesine olanak tanıdığı sonucuna varmıştır.
Doğal seçi limin insan özellik ve davranışlarının gelişimine yol açtığı "genel"
fikrinin aksini ispatlamak ya da bu fikri test etmek görgü! çalışmaya uygun olmayan
bir zaman ölçeğine yayılmış olması nedeniyle güçt ü r. Bu nedenle, insanlar ve diğer
t ürlerde belirli genlerin - ve bu genlerin özellik ve davranışlarla bağlantılarının -
araştırılması, evrimsel psikolojiden kaynaklanan fikirlerin test edilmesi için en iyi
yaklaşım olabilir.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Doğal seçilim ve uyum sağlayıcı davranış nasıl Bir önceki bölümde etolojik kuram ile ilgili
Bağlantı Kur tanım lanabilir? kısımda kritik zaman aral ıkları hakkında bi lg i
Yansıt Evrimsel psikoloji nedir? Evrimsel edindi niz. Kritik dönem kavramı ile bu
psikologların i n san gelişimi ile ilgili önerdikleri bölümde yaşlı yetişkinler ve yaşlanma
bazı temel fikirler nelerdir? Evrimsel baskıların hakkında öğrendiklerin iz arasında nasıl bir

e
yaşam uzamının farklı noktaları üzerinde nasıl bağlantı kurulabilir?
Evrimsel bakış açısını yaşam farklı etkileri olabilir? Evrimsel psikoloji nasıl
boyu gelişimde tartışır. değerlendirilebilir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Sizin gelişiminizi açı klamada sizce hangisi
daha etkili: Evrimsel psikologların görüşleri mi
yoksa bu görüşleri eleştirenler mi? Neden ?

2 Gelişimin Genetik Temelleri e Genlerin ne olduğunu ve insan gelişimini nasıl


etkilediklerini açıklar.

İşbirlikçi Gen Genetik İlkeler

Genler ve Kromozomlar Kromozomal ve Gene Bağlı Anomaliler

Davranış üzerindeki genetik etkiler zaman içinde ve pek çok tür genelinde evrilmiş­
tir. Geneti k olarak etkilenen pek çok özelliğin DNA'mız içinde saklanan uzu n bir
evrimsel geçmişi vardır. D NA'mızı sadece ebeveynlerimizden a lmayız; bu aynı
zamanda, bir tür olarak bizden önce gelen tü rlerden miras aldığımız bir şeydir.
Bir türün hayatta kalması için uygun olan özellikler bir nesilden diğerine nasıl
aktarılır? O dönemde henüz genlerin ve genetik ilkelerin keşfedilmemesi sebebiyle
Darwin bunun yanıtını bilmiyordu. Her birimiz ebeveynlerimizden miras aldığımız
birer "genetik kod" taşırız. D öllenmiş bir yumurtanın bu insan kodunu taşıması
nedeniyle söz konusu yumu rta bir balıkçıl, kartal ya da fil olarak gelişemez.

,----------�
İŞ BİRLİKÇİ GEN ,' gelişimle bağlantı
Her birimi z yaşamım ıza bir onsun yaklaşık yirmi mi lyonda biri ağırlığında k i tek Biyolojik Süreçler: Yaşlanmayla i lgili gün­
bir h ü cre olara k başladık! Bu küçü cü k madde parçası b ü t ü n genetik kodum u zu cel bi r biyoloj ik kuram kromozomların uç­
yani, o tek h ü creden, her b i ri orijinal kodun bir kopyasını içeren t rilyonlarca larındaki değişikliklerin yaşlanmada son
h ü creden oluşan bir insana dönüşecek şekilde büyümeyi d ü zenleyen ta limatları derece önemli bir rol oynadıklarını vurgu-
barındırır. B u kod genlerimizle taşınır. Genler nedir ve ne yapa rlar? B u n u n yanıtı lamaktadır. 17. Bölüm, s. 537. ,
için h ü crelerimize bakmamız gerekir. �--------------'

• KISIM 2 Başlangıçlar 57
Hücre Her bir insan hücresinin çekirdeği, deoksiribonü kleik asit ya da D NA'dan olu­
şan ipliksi yapılar olan kromozomlar içerir. DNA, spiral bir merdiven gibi çifte
sarmal şeklinde karmaşık bir molekü l d ü r ( bkz. Şekil 2 . 3 ) ve genetik bilgi içerir.
Genler, yani kalıtsal bilgi ü niteleri, kısa D NA parçalarıdır. B unlar hücreleri çoğal­
maya ve proteinleri birleştirmeye yönlendirir. Proteinler ise hü crelerin yapı taşları
olmalarının yanı sıra vücudun işlemlerini yönlendiren d ü zenleyicilerdir (Freeman,
20 1 1 ) .
Her bir genin bel irli bir kromozom ü zerinde kendi konumu ve kendi özel yeri
vardır. B ugün, belirli işlevlere bağlı olan genlerin özel yerlerini ortaya çıkarma ya
yönelik çalışmalara büyük i lgi duyulmaktadır ( Lewis, 2 0 1 0 ) . İnsa n genomunun
- insan organizmasının oluşu m u n u başlatan proteinlerin yaratılması için eksiksiz
gelişimsel talimatlar seti - haritasın ı çıkarmaya yönelik İnsan Genomu Projesi
kapsa mmda gerçekleştirilen çalışma lar, bu yönde önemli bir adım oluşturur ( Wi l ­
ley, Sherwood & Woolverton, 2 0 1 1 ) .
İnsanların yaklaşık olara k sadece 3 0 . 000 gene sahip oldukları n ı gösteren ön
rapor İnsan Genomu Projesi ' n i n en b ü y ü k s ü rprizlerinden biri olmuştur. D a ha
yakın bir zamanda ise insan genleri n i n sayısı n ı n daha az olduğu belirlen miş ve
yaklaşık 2 0 . 5 0 0 olarak d üzeltil miştir ( E nsembl Human, 2 0 1 0; Science D a il y, 2008) .
Daha önced en insa nların 1 00 . 000 ya da daha fazla gene sahip olduklarını d ü şü nen
bilim ada mları aynı zam a nda da her genin sadece bir proteini programladığını
savunuyorlard ı . Aslında insanlar genlere göre çok daha fazla proteine sahiptirler
ve bu nedenle de genler ve proteinler arasında bire bir karşılık olması m ü m k ü n
değildir ( Commoner, 2002 ) . Her g e n otomatik b i r şekilde sadece b i r proteine
dön ü ş t ü rü l mez. Gelişim psikoloğu David Moore' un ( 2 00 1 ) The Dependent Gene
( Ba ğ ı m l ı Gen) kitabının başlığında da v u rgulamış olduğu gibi bir gen bağımsız
olarak hareket etmez.
İ nsan genomu, bir bağımsız genler grubundan çok, hem kendi a rala rında hem
de vücudun içinde ve d ışında genetik olmayan faktörlerle işbirliği yapan pek çok
genden oluşur. B u işbirliği pek çok noktada etkilidir. Örneğin, h ücresel düzenek
genleri ü retmek için küçük D NA parçalarını karıştırır, eşleştirir ve birbirine bağlar
ve bu düzenek çevresinde olanlardan etkilen ir.
Bir genin proteinleri bir araya getirmek için "harekete" geçmesi de bir çeşit
işbirliğidir. Genlerin faaliyeti (genetik i fa d e ) çevresinden etkilenir ( Gottlieb, 2 007;
Meaney, 2 0 1 0 ) . Ö rneğin kanda dolaşan hormonlar hü creye
girerek genleri " h a rekete geçirip" " d u rd u rabilirler".
ŞEKİL 2.3 Hormonların a kışı ise, ışık, g ü n uzunluğu, beslenme
HÜCRELER, KROMOZOMLAR, ONA VE GEN­
ve davranış gibi çevresel koşullardan etkilenebilir. Çok
LER: (Üstte) Vücut trilyonlarca hücre içerir. Her bir
sayıda çalışma, h ücrenin dışındaki harici olayla rın
h ücrede merkezi bir yapı olan çekirdek bulunur.
(Ortada) Kromozomlar hücrenin çekirdeğinde bulu­ yanı sıra h ücre ve kişinin içinde meydana gelen olay­
nan ipliksi yapılardır. Kromozomlar O NA'dan ların gen ifadesini tetikleyip engelleyebileceğini gös-
oluşurlar. (Altta) ONA spiral bir merdiven yapısına sa­ termiştir ( Gottl ieb, Wahlsten & Lickl iter, 2006 ) .
hiptir. Gen ONA'nın bir parçasıdır.
örneğin, son zamanlarda yapılan bir çalışma
kortizol gibi stres hormonlarının konsantra s ­
yonundaki a rtışın D NA hasarını b e ş katına
çıkardığını ortaya koymuştur (Flint & diğer­
leri, 2007 ) . Diğer araştırma ise gelişimin
erken aşamalarında yaşanan deneyimlerin
gen ifadesini değiştirebildiğini ve bu ifa­
Kromozomlar: Her biri ebeveynlerin birinden gelen denin de daha sonraki davranışla ilgili
23 çift ipliksi yapıdan oluşurlar. Kromozomlar genetik
olduğunu göstermiştir (Francis & diğer­
ONA maddesini içerirler.
İnsan Genomu Projesinden olumlu bir sonuç. leri, 2 00 3 ) . Kısaca, tek bir gen, m i ras alı­
ONA: Genetik bilgileri içeren karmaşık moleküldür. Andrew Gobea'nın hücreleri doğduktan kısa nan bir özellik şöyle d ursun, nadiren bir
bir süre sonra bağışıklık sisteminin iflas etme­
Genler: DNA'dan oluşan kalıtsal bilgi üniteleridir. proteinin genetik bilgisinin kayn a ğ ı n ı
sini önlemek amacıyla genetik olarak değişti-
Genler hücreleri çoğalmaya ve yaşamın sürdürülme­ oluşturur ( Gottlieb, 2007 ) .
sini sağlayan proteinleri üretmeye yönlendirir. rilmiştir.

58 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar



Calvin ve Hobbes by Bill Watterson

CALVIN & HOBBES, © Watterson. Dist. by Universal UClick. Reprinted with permission. All rights reserved.

GENLER VE KROMOZOMLAR
Genler sadece işbirlikçi değil a y nı za manda da dayanı klıdı rla r. Genler nesilden
nesile geçmeyi ve vücuttaki t rilyonlarca hücrenin t ü münde yer almayı nasıl başa ­
rırlar? B u h i kayenin özü nü üç süreç açıklar: Mitoz, mayoz ve fertilizasyon.

Mitoz, mayoz ve fertilizasyon: Vücudunuzdaki sperm ve yumurta dışındaki t ü m


h ü creler 2 3 çift halinde düzenlenmiş 4 6 kromozom içerir. B u h ücreler mitoz olarak
adlandırılan bir s ü reçle çoğalırlar. Mitoz sırasında hücrenin çekirdeği - kromozom­
lar dahil - çoğalır ve h ücre bölünür. Her biri, aynı 23 çift kromozom şeklinde
düzenlenmiş ve orijinal h ü cre ile aynı DNA'yı içeren iki yeni hücre oluşur.
Ancak yumurta ve sperm h ücrelerini ( ya da gametleri) farklı t ü rde bir hücre
bölünmesi - mayoz - oluşturur. Mayoz sırasında testisler (erkeklerde) ya da yumur­
talıklardan ( ka d ınlard a ) bir hücre kromozomlarını çoğaltır ancak daha sonra i k i kez
bölünerek her biri ebeveyn h ücresindeki genetik malzemenin yarısını içeren dört ŞEKİL 2.4
FERTILİZASYON SIRASINDA TE K BİR
hücre oluşturur ( Klug & diğerleri, 2010 ) . Mayoz sona erdiğinde her bir yumurta ya
da spermin 2 3 adet eşleşmemiş kromozomu bulunur. SPERMİN BİR YUMURTAYA PENETRASYONU

Fertilizasyon sırasında bir yumurta ve bir sperm zigot olarak a nılan tek bir
hücre yaratmak için birleşirler (bkz. Şekil 2 . 4 ) . Zigotta yumurtadan 2 3 ve spermden
2 3 eşleşmemiş kromozom - her çiftte bir kromozom annenin yumurtasından ve
diğeri babanın sperminden olmak üzere - 2 3 çift eşleşmiş kromozom oluşturmak
üzere bir araya gelirler. B u şekilde ebeveynlerden her biri doğan bebeğin genetik
malzemesinin yansını sağla m ış olur.
Şekil 2 . 5 bir erkek ve bir kadının 23 eşleşmiş kromozomunu göstermektedir.
Her kromozom çiftinin üyeleri hem benzer hem de farklıdır: Çift içinde yer alan her
bir kromozom, üzerinde aynı konumda aynı genin değişiklik gösteren şekillerini
içerir. Örneğin, saç rengi geni bir çift kromozomun her i k i üyesi üzerinde de her
birinde aynı konumda bulunur. Ancak bu kromozomlardan biri sarı, diğeri de kah­
verengi saç geni taşıyabilir.
Şekil 2 . 5 'teki erkek ve kadın kromozomları arasında belirgin herhangi bir fark
görüyor musunuz? Fark 2 3 'ü ncü çifttedir. Normalde kadınlarda bu çift X kromo­
zomu olarak adlandırılan iki kromozom içerirken erkeklerde 2 3 'üncü çiftte bir X ve
bir de Y kromozomu bulunur. B i r kişinin erkek olduğunu belirleyen Y kromozom u ­
nun varlığıdır. Mitoz: Hücrenin çekirdeğinin, aynı 23 çift kromozom
şeklinde düzenlenmiş ve ebeveyn hücresi ile aynı
DNA'yı içeren iki yeni h ücre oluşacak şekilde çoğaldığı
Değişkenliğin Kaynakları: Bebeklerde iki ebeveynin genlerinin birleşmesi n üfus h ücresel üremedir.
içindeki genetik değişkenliği arttırır. Bu değişkenlik ise, doğal seçilimin üzerinde
çalışabileceği daha fazla özellik sağlaması nedeniyle tür için değerli bir unsur oluş­ Mayoz: Yumurta ve spermlerin (gametlerin) olu­
şumu için meydana gelen özel bir h ücre bölünmesi
turu r ( Starr, 2 0 1 1 ) . Aslında insan genetik süreci pek çok önemli değişkenlik kaynağı
şeklidir.
yaratır.
Öncelikle zigottaki kromozomlar annenin yumurtalıkları ve babanın testislerinde Fertilizasyon: Üremenin, bir yumurta ve bir sper­
m i n zigot olarak adlandırılan tek bir h ücreyi oluştur­
bulunan kromozoınlarm tıpa tıp aymlan değildir. Mayoz aşamasında sperm ve yumur­
mak üzere birleştiği aşamasıdır.
tanın oluşumu sırasında her bir kromozom çiftinin üyeleri birbirlerinden ayrılır ancak
söz konusu çift içinden hangi kromozomun garnete gideceği tamamen şansa bağlıdır. Zigot: Fertilizasyon sırasında oluşan tek bir hücre.

• KISIM 2 Başlangıçlar 59
ŞEKİL 2.5
ERKEKLER VE KADINLAR ARASINDA Kİ GENE­
Ti K FARKLILIKLAR: (a) grubu bir erkeğin kromo­
zom yapısını ve (b) grubu ise bir kadının kromozom
(( if (( 11 _il_
yapısını göstermektedir. 23 kromozom çifti içinde
!f "
sonuncusu her grubun sağ alt köşesinde gösteril­
miştir. Erkeğin Y kromozomunun kadının X kromo­
\( : 1 1( !I 1i
' "'
r' JJ
zomuna göre daha küçük olduğuna dikkat ediniz.
Bu tür bir kromozom resmini elde etmek için bir ki­ , .
şinin vücudundan, genellikle de ağzının içinden bir J1 k !1 11 • • .!...:...
hücre alınır. Kromozomlar kimyasal bir işlemle bo­
yanır, kapsamlı bir şekilde büyütülür ve daha sonra
fotoğrafları çekilir. • ı " .!!_ l ( ' ) _(_
x x

(a) (b)

Ayrıca, çiftler birbirinden ayrılmadan önce iki kromozomun parçalan arasında, her bir
kromozomda yeni bir gen kombinasyonu oluşturacak şekilde bir değiş tokuş gerçekle­
şir ( Mader, 2 0 1 1 ) . Böylelikle annenin yumurtasından ve babanın sperminden gelen
kromozomlar zigotta bir araya geldiklerinde sonuç gerçekten benzersiz bir gen kombi­
nasyonu olacaktır ( Starr, Evers & Starr, 20 1 0) .
Eğer her bir zigot benzersizse, bu bölümün başında söz edilenler gibi tek yumurta
ikizleri nasıl olur? Tek yumurta ikizleri ( özdeş ikizler), her biri birer insana dönüşen
genetik olarak birbirinin aynı iki kopyaya ayrılan tek bir zigottan gelişir. Çift yumurta
ikizleri (özdeş olmayan ikizler) ise, ayrı yumurta ve ayrı spermlerden gelişirler ve
bunun sonucunda ise normal kardeşlere göre genetik olarak daha fazla benzerlik taşı­
mazlar.
B i r başka değişkenlik kaynağı ise DNA'dır (Brooker, 2 0 1 1 ) . Olasılıklar, hücresel
düzenekte bir hata ya da radyasyon gibi çevresel bir ajanın neden olduğu bir hasar,
D NA'nın kalıcı bir şekilde değişmiş bir kesimini oluşturan mutasyona uğramış bir genin
meydana gelmesine yol açabilir (Lewis, 2 0 1 0) .
Kişilerin belirli hastalıklara ya da hızlı yaşlanmaya daha yatkın olmalarına neden
olan yatkınlık genleri ile yine kişilerin bazı hastalıklara karşı daha az hassas ve uzun
yıllar yaşamaya daha yatkın olmalarına yol açan uzun yaşam genleri ile ilgili çalışma­
lara duyulan ilgi giderek artmaktadır ( Marques, Markus & Morris, 2 0 1 0; Tacutu,
B udovsky & Fraifeld, 2 0 1 0 ) . Ancak genleri birbirinin aynı olduğunda bile insanlar
değişiklik gösterir. Genotip ve (enotipler arasındaki farklar bu değişkenlik kaynağını
anlamamızda yardın1C1 olur. Bir kişinin genetik malzemesirıin tümü o kişinin genoti­
pini oluştunır. Ancak, söz konusu genetik malzemenin tümü gözlemlenen ve ölçüle­
bilir özelliklerimizde görülmez. Bir fenotip ise gözlemlenebilir özelliklerden oluşur.
Fenotipler (uzunluk, ağırlık ve saç rengi gibi) fiziksel ve ( kişilik ve zeka gibi) psikolojik
özellikleri içerir.
Her bir genotip için, bir başka değişkenlik kaynağı sunan bir dizi fenotip ifade
edilebilir ( Gottlieb, 2007; Meaney, 20 1 0) . Örneğirı bir kişi genetik olarak irileşme potan­
siyelini miras alabilmekle birlikte diğerlerinin yanı sıra iyi beslenme bu potansiyele
ulaşmada son derece önemli olacaktır.

B i r genotipin belirli bir fenotipi yaratacak şekilde nasıl ifade edildiğini ne belirler?
B u sorunun ya nıtı ile ilgili bilinmeyen çok şey vardır ( Starr, 2 0 1 1 ) . Ancak, baskın
- çekinik genler, cinsiyetle bağlantılı genler, geneti k damgalama ve polijenik olarak
belirlenen özellikler de dahil olmak üzere bir takım genet ik ilkeler belirlenmiştir.
Genotip: Bir kişinin genetik mirası, asıl genetik mal­
zeme.
Baskın - Çekinik Gen İlkesi: Bazı d u rumlarda çift içindeki genlerden b i ri her
Fenotip: Bir kişinin genotipinin gözlemlenen ve ölçü­ zaman etkisini gösterir, baskın olan bu gen çeki n i k gen olara k adlandırı lan diğer
lebilir özelliklerde ifade edilme şekli. genin potansiyel etkisini bastırır. B u na baskın - çekinik gen ilkesi denir. Çekinik


60 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar
bir gen etkisini a ncak i l g i l i gen çifti içindeki her iki gen de çeki n i k olduğu nda gös­
terir. Bir özelliğe i l işkin çek i n i k bir geni her iki ebeveyninizden d e a lı rsanız söz
konusu özelliği gösterirsiniz. Çekinik bir geni sadece bir ebeveyninizden a lırsanız bu
geni taşıdığınızı hiçbir zaman bilemeyebilirsiniz. B askın ve çek i n i k genler d ünyasında
kahverengi saç, hipermetropluk ve gamzeler sarı saç, miyopluk ve çillere göre bas­
kınd ır.
İki kahverengi saçlı ebeveynin sarı saçlı çocukları olabilir mi? Evet olabilir. Her i k i
ebeveynin de kahverengi s a ç i ç i n baskın ve sarı s a ç i ç i n çekinik genleri olduğunu var­
sayalım. B askın genlerin çekinik genleri bastırmaları nedeniyle ebeveynlerin saçının kah­
verengi olmasına karşın her i kisi de sarı saç geni taşıdığından b u geni çocuklarına
geçirebileceklerdir. B unları bastıracak hiçbir baskın gen olmaması nedeniyle ise çekinik
genler çocuğ u n saçının sarı olmasına yol açabilecektir.

Cinsiyetle Bağlantılı Genler: Mutasyona uğrayan genlerin çoğu çekiniktir. M u tasyona


uğramış bir gen X kromozomunda taşındığında buna X bağlantılı kalıtım denir. Erkekler
üzerindeki etkiler kadınlar için olandan oldukça farklı olabilir (Agrelo & Wutz, 2010).
Erkeklerin sadece bir tane X kromozomu olduğunu hatırlayın. Böylelikle, X kromozomu
üzerinde değişikliğe uğramış, hastalık yaratan bir genin bulunması halinde, erkekler,
zararlı gene karşı koyacak "yedek" kopyasına sahip olmadıklarından X bağlantılı bir
hastalık taşıyabilirler. Ancak kadınların büyük olasılıkla değişmemiş ikinci bir X kromo­
zomu bulunu r. B u n u n sonu cu olarak da X bağlantılı hastalık olasılığı düşüktür. B u
nedenle X bağlantılı hastalı k lara sahip olan kişiler çoğunlukla erkeklerdir. X geninin
değişikliğe uğramış bir kopyası bulunan kadınlar "taşıyıcı" olarak adlandırılır ve genel­
likle X bağlantılı hastalığın hiçbir belirtisini göstermezler. B u bölümde daha sonra anla­
tacağımız hemofil i ve kırılgan -X sendromu X bağlantılı kalıtım hastalıklarının
örnekleridir ( Rogaev & diğerleri, 2009).

Genetik Damgalama: Genetik damgalama, bir geni anne ya da babanın geçirdiğine


bağlı olarak söz konusu genin ifadesinin farklı etkileri olduğunda meydana gelir (Zaitoun
& diğerleri, 2010). K imyasal bir süreç gen çiftinin bir ü yesini "susturur". Örneğin, dam­
galama sonucunda ifade edilen genin sadece anneden alınan kopyası aktifken aynı ifade
edilen genin babadan alınan kopyası susturulmuş - veya tam tersi olabilir. İnsan gen­
lerinin sadece küçü k bir yüzdesinin damgalamaya maruz kalmasına karşın bu durum
gelişimin normal ve önemli bir unsurunu oluşturur ( Koerner & B arlow, 20 10). Dam­
galama ters gittiğinde, bir büyüme hastalığı olan Beckwith - Wiedemann sendromunda
ve bir çeşit kanser olan Wilms tümöründe de olduğu gibi gelişim bozulur ( Hartwig &
diğerleri, 2010).

Polijenik Kalıtım: Geneti k geçiş genellikle şimdiye kadar incelediğimiz basit örneklere
göre çok daha karmaşıktır ( B rooker, 2011). B irkaç özellik sadece tek bir gen ya da gen
çiftinin etkisini yansıtır. Çoğ u , pek çok farklı genin etkileşimi ile belirlenir; bunlara poli ­
jenik olarak belirlenmiş özellikler a d ı verilir (Meaney, 201O ) . Örneğin boy uzunluğu gibi
basit bir özellik bile pek çok genin etkileşimini ve ayrıca çevrenin etkisini yansıtır. Kan­
ser ve diyabet gibi çoğu hastalık karmaşık gen etkileşimleri ve çevresel faktörler son u ­
cunda gelişir ( E keblad, 2010; Yimaleswaran & Loos, 2010).
Gen - gen etkileşimi terimi, özellikler, davranışlar, hastalıklar ve gelişimi etkileyen iki
ya da daha fazla genin birbirlerine bağımlılığı üzerinde odaklanan çalışmaları tan ı mlamak
için giderek daha fazla kullanılmaktadır ( Costanzo & diğerleri, 2010). Örneğin, son
zamanlarda yapılan çalışmalarda kanserde ( C hen & diğerleri, 2009) ve kardiyovasküler
hastalıklarda (Jylhava & diğerleri, 2009) gen - gen etkileşimi belgelenmiştir.

KROf\JlOZOMAL VE GENE BAGLI ANOMALİLER


Bazen genetik süreci anomaliler tanımlar. Bu anomalilerden bazıları mayoz sırasında
gerektiği şekilde ayrılmayan bütün kromozomlarla ilgilidir. Diğer anomalileri ise zararlı
genler üretir.

• KISIM 2 Başlangıçlar 61
Adı Tanımı Tedavisi Oranı

Down sendromu Fazladan bir kromozom, hafiften ağır Ameliyat, erken müdahale, 20 yaşında 1 .900 doğumdan 1 'i
düzeye kadar geriliğe ve fiziksel bebeğin uyarılması ve özel 35 yaşında 300 doğumdan 1 'i
anomalilere neden olur. öğrenme programları 45 yaşında 30 doğumdan 1 'i

Kllnefelter Fazladan bir X kromozomu fiziksel Hormon tedavisi etkili olabilir. 600 erkek doğumdan 1 'i
sendromu (XXY) anomalilere neden olur.

Kırılgan X X kromozomunda bir anomali zihinsel Özel eğitim, konuşma ve dil Erkeklerde kadınlara göre daha
sendromu geriliğe, öğrenme güçlüklerine ya da terapisi yaygın
kısa dikkat süresine neden olabilir.

Turner Kadınlarda eksik olan bir X kromozomu Çocukluk ve erinlikte hormon 2.500 kız doğumdan 1 'i
sendromu (XO) zihinsel geriliğe ve cinsel gelişim tedavisi
geriliğine neden olabilir.

Fazladan bir Y kromozomu ortalamanın Hiçbir özel tedaviye gerek


XXY sendromu
üzerinde boy uzunluğuna neden yoktur
olabilir.

ŞEKİL 2.6
B AZI KROMOZOMAL ANOMALİLER: Bu anomalilere yönelik tedaviler sorunu tamamen ortadan kaldırmasa da kişinin uyum
sağlayıcı davranışını ve yaşam kalitesi n i iyileştirebilmektedir.

Kromozoma! Anomaliler: Bazen bir gamet oluştuğunda erkeğin spermi ve/veya


kadının yumurtası normal 2 3 kromozoma sahip olmaz. Buna en belirgin örnekler
Down sendromu ve cinsiyet kromozomu anomalileridir ( Bkz. Şekil 2 . 6 ) .

Down Sendromu: Down sendromu olan bir kişi yuvarlak bir yüze, düz­
leşmiş bir kafatasına, göz kapaklarının üzerinde fazladan bir deri katına,
dışarı çıkık bir dile, kısa uzuvlara ve motor ve zihinsel becerilerde geri­
liğe sahiptir (Fidler. 2008 ). Bu sendroma 2 1 . kromozomun fazladan
bir kopyasının bulunması neden olur. Fazladan kromozomun neden
var olduğu bilinmemekle birlikte erkeğin spermi ya da kadının
yumurtasının sağlığından kaynaklanabilmektedir.
Down sendromu yaklaşık her 700 canlı doğumdan birinde
görü l ü r. 16 ila 34 yaşları arasındaki kadınların Down sendromlu
bir çocuk doğurma olasılıkları daha genç ya da daha yaşlı kadın­
lara göre daha azdır. Afrikalı Amerikalı çocuklar ise nadiren
Down sendromu ile doğarlar.

Cinsiyetle Bağlantılı Kromozoma/ Anomaliler: Yeni doğan


bir bebeğin normal olarak bir X ve bir Y ya da i k i X kromo­
zomuna sahip o l d u ğ u n u h a t ırlaya l ım. İnsan embriyola rı
Aralarında birkaçı Down sendromlu olan bu sporcular Özel bir Olimpiyata katılıyorlar. yaşayabilmek için en az b i r X kromozom u n a sahip olmalıdır.
Down sendromlu olanların, yuvarlak bir yüz ve yassılaşmış bir kafatası gibi belirgin yüz En sık görü len cinsiyetle bağlantılı anomalilerde fa zladan bir
özelliklerine dikkat edin. Oown sendromuna ne sebep olur?
kromozom u n ( X ya da Y ) varlığı veya kadınlarda X kromo­
zomla rından birinin eksikliği söz konusudur.
Klinefelter sendromu, erkeklerin fazladan bir X kromozom u na sahip olduk ­
ları ( XY yerine X X Y ) genetik b i r rahatsızlıktır. B u hastalığa sahip erkeklerin testisleri
yeterince gelişmez ve genellikle büyük göğüslere ve uzun bir boya sahip olurlar
Down sendromu: 2 1 . Kromozomun fazladan bir ( Ross & diğerleri. 2008 ) . Klinefelter sendromu yaklaşık olarak her 600 canlı erkek
kopyasının varlığı ile ortaya çıkan kromozoma! bir zi­ doğumdan birinde görül ü r.
h insel gerilik şekli.
K ırılgan X sendromu, X kromozom u ndaki bir anomaliden kaynaklanan gene­
Klinefelter sendromu: Erkeklerin fazladan bir X kro­ tik bir rahatsızl ıktır. Söz konusu kromozom büzülür ve çoğunlukla da kırılır. Genel­
mozomuna sahip olduğu ve böylelikle XY yerine XXY likle sonuç zeka geriliği olmakla birlikte bu durum zihinsel geri lik, öğrenme güçlüğü
olmalarına neden olan kromozoma! bir rahatsızlık. ya da kısa dikkat süresi şeklini alabilir. Son zamanlarda yapılan bir çalışma kırılgan
X sendrom una sahip erkeklerin ketleme, bellek ve planlamada bilişsel bozukluk
Kırılgan X sendromu: X kromozomundaki bir ano­
maliden kaynaklanan genetik bir rahatsızlık. Söz ko­ sergilediklerini onaya koymuştur ( Hooper & diğerleri. 2008 ) . B üyük olasılıkla kadın­
nusu kromozom büzülür ve çoğunlukla da kırılır. lardaki ikinci X kromozomunun diğer anormal X kromozomunun etkisini ortadan
kaldırması nedeniyle bu rahatsızlık kadınlara göre erkeklerde daha sıklıkla görü l ü r
( Gomez-Raposo & diğerleri. 20 1 0 ) .
62 BOLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar

Turner sendromu, kadınlarda, bir X k romozomunun eksik olması nedeniyle XX
yerine XO kromozom çifti ile ortaya çıkan ya da bir X kromozomunun b i r kısmı­
nın silindiği kromozoma! rah a t sızlıktır. Turner sendromu olan kadınların boyları
kısa ve boyunları perdelidir. Bu kişiler kısır olabilir ve matematikte güçlük çek­
mekle birlikte sözel becerileri oldukça iyidir ( M u rphy & Mazzocco, 2 00 8 ) . Turner
sendromu yaklaşık olarak her 2 . 500 canlı kız doğumdan birinde görü l ü r.
X Y Y sendromu, erkeklerin fazladan bir Y kromozomuna sah i p oldukları kro­
mozoma! bir bozukluktur ( isen & Baker, 2008 ) . Geçmiş yıllarda bu sendroma gös­
terilen ilgi bazı erkeklerde b u l u nan fazladan Y kromozomunun saldırganlık ve şiddeti
arttırdığı inancı üzerinde yoğunlaşmıştır. Ancak araşurmacılar daha sonra XYY kro­
mozomuna sahip erkeklerin suç işleme olasılıklarının XY kromozomuna sahip olan­
lara göre daha fazla olmadığını ortaya koymuşlardır ( Witkin & diğerleri, 1 97 6 ) .

Gene Bağlı Anomaliler: Anomal i ler sadece kromozom sayısın d a k i eşitsizlikler­


den değil aynı zamanda da zararlı genlerden kaynaklanırlar. B u t ü r
7 .000'den fazla genetik rahatsızlık tespit edilmiş olmakla birlikte b u n ­
l a r ı n çoğu n a d i r görü len rahatsızlıklard ı r.
Fenilketonuri, kişinin b i r amino asit olan fen i l a l a l i n i gerektiği
şekilde metabolize edemediği genetik bir bozukluktur. Çekinik bir gen­
den kaynaklanır ve yaklaşık olarak her 1 0 . 000 ila 2 0 . 000 can l ı doğu m ­
dan birinde görü l ü r. B u g ü n Fenilketonuri kolaylıkla tespit edilebilmekte
olup feni l a l a l i n i n aşırı birik i m i n i engelleyen bir diyetle tedavi edilebil­
mektedir. Ancak fenilketonurinin tedavi edilmeden bırakılması halinde
aşırı fenilal a n i n çocukta birikerek zihinsel geriliğe ve h iperaktiviteye
neden olur. Hastanede bakıla n zi hinsel engelli kişilerin yaklaşık yüzde
l ' i nde söz konusu z i hi nsel geriliğin nedeni Fenilketonuri olup bu
rahatsızlık daha çok Beyazlarda görü l ü r.
Fenilketonu rinin kalıtım - çevre konusu açısından önemli sonuç­
ları vardır. Fenilketon uri genetik bir rahatsızl ı k olmasma karşın ( ka l ı ­
t ı m ) bu raha tsızl ığın tedavi edilebilir olması nedeniyle fen i l ketonuride
genin etkisinin n asıl ortaya çıktığı ya da çıkıp çıkmadığı çevresel etki­
lere bağlıdır ( çevre) (van Spronsen & E nns, 2 0 1 0 ) . B i r başka deyişle,
bir genetik bozukluğun varlığı, k işinin doğru ortamda ( fenilalalinin
bul unmadığı ) gelişmesi halinde m u t la ka bu rahatsızlığın ortaya çıkma ­
s ı na yol açmaz ( G rosse, 2 0 1 O ) . B u kalıtım - çevre etkileşimi i lkesin i n Bir üniversite futbol takımı seçmeleri için gerçekleştirilen bir fiziksel
örneklerinden biridir. Tek b i r çevresel koşul altında ( fenilalalin içeren muayene sırasında 32 yaşındaki H ubbard orak hücre anemisi genini
bir d iyet) zih i n sel gerilik ortaya çıkacaktır, ancak fenilalalinin yerini taşıdığını öğrenmiştir. Kızı Sara sağlıklı i ken diğer kızı Avery'de (desen­
li elbise ile) ise orak hücre anemisi bulunmaktadır. Bir genetik danış­
başka besinlerin a lması halinde zeka normal sınırlar içinde gelişir. Aynı
manı olsaydı nız bu aileye daha fazla çocuk sahibi olmalarını önerir miy­
genotip, çevreye bağlı olarak farklı sonuçlar doğu rur ( b u durumda diniz?
besinsel çevre ) .
Çoğu n l u k l a Afrikalı Amerikalılarda görülen orak hücre anemisi, vücuttaki
a l yuvarlara zarar veren gene t i k bir rahatsızlıktır. Alyuvarlar vücu t t a k i h ücrelere
oksijen taşırlar ve genellikle disk şeklinde olu rlar. Orak h ü cre anemisinde çek inik
bir gen a lyuvarın kanca şeklinde bir "orak" görü nümünde olmasına ve oksij eni Turner sendromu: Kadınlarda, bir X kromozomunun
gerektiği gibi taşıyamayarak h ızla ölmesine neden olur. Sonuç olarak, vücuttaki eksik olması nedeniyle XX yerine XO kromozom çifti
h ücreler yeterince oksij en a l a m a zlar ve bu da anemi ve erken ölüme yol a ça r ile ortaya çıkan ya da bir X kromozomunun bir kısmı­
nın silindiği kromozomal rahatsızlıktır.
( Benson & Therrell, 2 0 1 0 ) . Yaklaşık 400 Afrikalı Amerikalı bebekten biri orak
h ücre anemisinden etkilenir. 1 O Afrikalı Amerikalı ve 2 0 Latin Amerikalıdan l ' i XYY sendromu: Erkeklerin fazladan bir Y kromozo­
i s e taşıyıcıdır. Son za manla rda gerçekleştirilen bir U l u s a l S a ğ l ı k E n s t i t ü s ü pane­ muna sahip oldukları kromozomal bir bozukluktur.
linde ( 2 0 0 8 ) ergen ve yet i ş k i n lerde orak h ücreli aneminin tedavi edilmesinde
Fenilketonuri: Kişinin bir amino asidi gerektiği şe­
k u l l a n ı l a n t e k F D A onaylı ilacın ( hydroxyu rea ) yetersiz k u llanıldığı sonucuna
kilde metabolize edemediği genetik bir bozukluktur.
varılmıştır. B aby H U G adındaki bir çalışmada ise bu i lacın bebeklerde işe y a ra yıp Fenilketonuri kolaylıkla tespit edilebilmekle birlikte
yaramadığı araştırılmaktad ır. tedavi edilmemesi halinde zihinsel geriliğe ve hipe­
Geneti k anomalilerden kaynaklanan diğer rahatsızlıklar a rasında kistik fi bro­ raktiviteye neden olur.

zis, diyabet, hemofili, H un tington hastalığı, spina bifida ve Tay Sachs hastalığını
Orak hücre anemisi: Alyuvarları etkileyen ve çoğun­
saymak m ü m k ü n d ü r. Şekil 2 . 7 'de bu hastalıklar hakkında daha fazla bilgi veril­ lukla Afrika kökenli kişilerde görülen bir genetik ra­
miştir. B ilim adamlarının bir gün bu ve diğer genetik anomalilerin neden meydana hatsızlıktır.

• KISIM 2 Başlangıçlar 63
Adı Tanımı Tedavisi Oranı

Klstik fibrozls Mukus üretimine engel olan glandüler işlev Fizik tedavi ve oksijen terapisi, sentetik enzimler ve 2.000 doğumdan 1 'i
bozukluğu; nefes alma ve sindirim güçleşir ve sonuç antibiyotikler; pek çok kişi orta yaşa kadar yaşar.
olarak yaşam kısalır.

Diyabet Vücut yeterince insülin üretmez ve bu da şeker lnsülinle tedavi edilmedikçe erken yaşta başlaması 2.500 doğumdan 1 'i
metabolizmasında anomaliye neden olur. ölümcül olabilir.

Hemofili Kanın pıhtılaşmasında gecikme iç ve dış kanamaya Kan nakli / iğnesi iç kanama nedeniyle oluşacak ı 0.000 doğumdan 1 'i
yol açar. zararı azaltabilir ya da önleyebilir.

Merkezi sinir sistemi kötüleşir ve kas Genellikle 35 yaş ya da daha üzerine kadar 20.000 doğumdan 1 'i
koordinasyonunda sorunlara ve zihinsel bozukluğa görülmez; belirtiler ortaya çıktıktan 1 O ila 20 yıl
yol açar. sonra ölüm olasılığı yüksek.

Tedavi edilmezse zihinsel geriliğe yol açan Özel diyet ortalama zeka ve normal bir yaşam uzamı 1 0.000 ila 20.000 doğumdan
metabolik bozukluk sağlayabilir. 1 'i

Orak hüuell Vücudun oksijen alımını sınırlandıran kan Penisilin, ağrı kesiciler, antibiyotikler ve kan nakli 400 Afrikalı Amerikalı
anemi bozukluğu, eklemlerin şişmesinin yan ısıra kalp ve çocuktan 1 'i (diğer gruplar
böbrek yetmezliğin ine neden olabilir. içinde daha düşük)

Beyin ve omurga anomalilerine neden olan nöral Doğumda düzeltici cerrahi, ortopedik cihazlar ve 1 .000 doğumdan 2'si
tüp bozukluğu fizik tedavi / medikal terapi

Sinir sisteminde lipitlerin birikmesi nedeniyle ilaç ve özel diyetin uygulanmasına karşın 5 yaşına 30 Amerikalı Musevi'den 1 'i
zihinsel ve fiziksel gelişiminin yavaşlaması kadar ölüm olasılığı yüksektir. taşıyıcıdır.

ŞEKiL 2.7
BAZI GENE BAGLI ANOMALiLER

geldiğini belirleyerek bu nların nasıl iyileştir i leceğini b u labilmeleri m ü mk ü n d ü r.


İnsan Genomu Projesi şimdiden belirli D N A değişiklikleri ile ( merkezi sinir siste­
minin kötü leştiği ) H untington hastalığı, bazı kanser t ü rleri, astım, diyabet, y ü ksek
tansiyon ve Alzheimer hastalığı da dahil olmak üzere birtakım hastalık ve sağlık
durumları ile ilgili yüksek risk a rasında bağlantı kurmuştur ( Valegaleti & O'Donnell,
2 0 1 0; Viet & Schmidt, 2 0 1 0 ) .

Genetik Anomalilerle Başa Çıkmak: Herkes kişiyi ciddi fiziksel hasta lıklara ya
da zihinsel bozukluğa yatkın kılabilecek DNA değişiklikleri taşır. Ancak genetik bir
bozukluğu taşıyan herkes bu bozukluğu göstermez. D iğer genler ve gelişimsel olay­
lar bazen genetik a nomalileri telafi eder ( Gottlieb, Wahlsten & Lickliter, 2006 ) .
Örneğin, daha önce sözünü ettiğimiz fenilketonuri hastalığını hatırlayalım: Kişiler
fenilketon uri genetik bozukluğunu taşısalar bile diyetlerinde fenilalalin yerine
diğer besinleri koymaları halinde bu bozukl uk ifade edilmez.
Böylelikle genler bir kader olmamakla birlikte, eksik, işlevini görmeyen ya da
mutasyona uğramış genlerin bozukluklarla ilişkilendirilebilmesi mümkündür ( Zagh­
loul & Katsanis, 2 0 1 0 ) . Bu tür genetik k usurların tespit edilmesi doktorların kişile­
rin risklerini tahmin etmelerini, sağlıklı uygulamalar önermelerini ve en g ü venli ve
en etkili ilaçlan yazmalarını sağlayabilir ( Wider, Foroud & Wszolek, 2 0 1 0 ) . B undan
on ya da yirmi yıl sonra yeni doğmuş bir bebeğin ebeveynlerinin hastaneden bebek­
lerinin hastalık risklerini gösteren tam bir genom a nalizi ile ayrılmaları mümkün
olabilecektir.
Ancak bu bilgi, faydalarının yanı sıra önemli maliyetler de getirebil i r. B i r kişi­
nin genetik profiline kim erişebilir? Bir kişinin bazı hastalıklar için risk altında
olduğu bilinirse o kişinin iş bulması ve işte kalması ya da sigortalanması güçleşebi­
lecektir. Örneğin, ellerinin titremesine yol açacak bir bozukluk geliştirmeye yatkın
olduğu bilinen bir havayolu pilotu veya sinir cerrahının işini erken bırakması iste­
nebilir mi?

64 BOLUM 2 Biyolojik Başlangıçlar



kariyerlerle bağ l a ntı

Holly lshmael, Genetik Danışmanı


Holly lshmael Kansas City'deki Mercy Çocuk Hastanesinde bir genetik
danışmanı. Psikoloji dalında lisans derecesi nin ardından yüksek lisans
derecesini Sara Lawrence Ü niversitesinde genetik danışmanlık ala­
nında a l m ıştır. •

lshmael g i bi genetik d a nışman ları, doğum kusuru ya da genetik


bozukluk sorunu yaşayan a i lelere bilgi ve destek veren bir sağ lık ekibi­
nin üyeleri olarak çalışıyorlar. Kalıtım örüntülerini analiz ederek risk
altında olan aileleri tespit ediyor ve aile ile birlikte seçenekleri araştırı­
yorlar. lsh mael gibi bazı genetik danışmanları doğum öncesi ve pediat­
rik g enetik; bazıları ise kanser genetiği ya da psikiyatrik genetik
bozukluklar alanında uzmanlaşıyor.
"Genetik danışmanlık bilime dayalı bir şeyler yapmak isteyen, an­
cak insanlarla temas kurmaya ihtiyaç duyan, bütün zamanları n ı bir la­
Holly lshmael (solda) genetik danışmanlığı seansında
boratuarda ya da kitap okuyarak geçirmek istemeyen kişiler için
mükemmel bir kombinasyon" diyor lshmael (Rizzo, 1999, s. 3).
Genetikdanışmanlığıtıbbigenetikvedanışmanlıkalanlarındaözel lar. Amerika Birleşik Devletlerinde ya klaşık 30 lisansüstü danışmanlık
yüksek lisans derecesi gerektiriyor. Bu kişiler, lisansüstü eğitim kurum­ progra mı bulunuyor. Bu mesleğe ilgi duyuyorsanız www.nsgc.org ad­
larına biyoloji, genetik, psikoloji, halk sağlığı ve sosyal hizmet de dahil resinden Ul usal Genetik Da nışmanları Derneğinden daha fazla bilgi
olmak üzere çeşitli bilim dallarından lisans eğitimi almış olarakgel iyor- alabil irsiniz.

Genetik danışmanların ne yaptıkları hakkında daha fazla bilgi için Yaşam Boyu Gelişim Meslekleri ekinin 48. sayfasına bakınız.

Genellikle tıbbi genetik alanında iyi eğitim görmüş hekim ya da biyologlar olan
genetik danışmanları biraz önce açıklanan sorunları, bunlarla karşılaşma olasılığını
ve bunların etkilerinden bazılarını telafi etmeye yönelik faydalı stratej iler hakkında
bilgi sahibidirler ( Boks & diğerleri, 2 0 1 0 ) . B i r genetik danışmanın mesleği ve çalış­
maları hakkında daha fazla okumak için Kariyerlerle Bağlantı bölü m ü ne bakınız.

Gözden Geçir Bağlantı Kur


Gözden Geçir
Genler nedir? Çocu klarınızın tam bir genom analizine
Bağlantı Kur Genler nasıl geçirilir? erişebilmeyi ister miydiniz? Neden?
Genlerin nasıl etkileşimde bulunduğunu
Yansıt hangi temel i l keler açıklar? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

O
Bazı kromozom ve gene bağlı anomaliler
Kendinizde ya da bir arkadaşınızda baskın ve/
nelerdir?
Genlerin ne olduğunu ve insan veya çeki n i k genlerin etkisine ilişkin bir
gelişimini nasıl et kiled ikle rini olasılığı tespit edebilir misiniz? Açıklayınız.
açı kla r.

KISIM 2 Başlangıçlar 65
3 Üreme ile İlgili Güçlükler ve Seçimler Üreme ile ilgili bazı önemli g üçlük ve seçimleri
tanımlar.

Doğum Öncesi Tanı Testleri Kısırlık ve Üreme Te knolojisi Evlat Edinme

Mayoz, genetik ve genetik anomaliler ile ilgili olarak tartışmış


olduğumuz gerçek ve ilkeler, son zamanlarda insan biyoloj isi
ile ilgili bilgi pa tlamasını n sadece küçük bir böl ü m ü n ü oluş­
turmaktadır. B u bilgi sadece insan gelişimini anlama mıza yar­
dımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda da gelecekte ebeveyn
olacak kişilere, etik soruların da ortaya çıkmasına yol açabile­
cek pek çok seçenek sunma ktadır.

aG n C" F C: T I T S: C: T S: D

Anne adaylarının önünde açık olan seçeneklerden bir tane­


si doğum öncesi testleri ne ölçüde yaptırmaları gerektiğidir.
Ultrason sonografisi, fetal MRI, koryonik doku biyopsisi (cho­
ironic villus sampl i ng ) , amniyosentez, anne kan taraması ve
girişimsel olmayan doğum öncesi tanı testi ( noninvasive pre­
natal diagnosis) de dahil olmak üzere birtakım testler bir fet ü ­
sün normal b i r şekilde gelişip gelişmediğini gösterebilmektedir.
Ultrason testi genellikle hamileliğin yedinci haftasında ve
daha sonra çeşitli zamanlarda uygulanır ( C ignini & diğerle­
6 aylık bir bebek, bu bebeğin doğum öncesi gelişiminin dördüncü ayında çekilen
ultrason sonografisi kaydına karşı poz veriyor. Ultrason sonografisi nedir? ri, 2 0 1 0 ) . Ultrason sonografisi hamile kadının karnına yüksek
frekanslı ses dalgalarının gönderildiği bir doğum öncesi tıbbi
işlemdir. Seslerden gelen yankı fetüsün içyapılarının görsel
bir temsiline dönüşür. Bu teknikle, anormal derecede küçük bir beyin
nedeniyle bir çeşit zihin geriliği olan m ikroansefa li de dahil olmak üzere
fetüsteki pek çok yapısal bozukluğun tespit edilebilmesi m ü mkündür; bu
teknik aynı zamanda fetüs sayısını da belirleyeb i l mekte ve bebeğin cinsi­
yeti hakkında ipuçları vermektedir ( Gerards & diğerleri, 2008 ) . Bu testin
ne a n ne ne de bebek açısından neredeyse hiçbir riski yokt u r.
Beyin görüntüleme tekniklerinin gelişimi, fetal kusurların tanılanması
için fetal MRI kullanımının giderek artmasına yol açmıştır ( Da ltro & diğer­
leri, 2 0 1 0; Duczkowska & diğerleri, 2 0 1 0) (bkz. Şekil 2 . 8 ) . MRI manyetik
rezonans görünt ü leme anlamına gelmekte ve bu teknikte vücudun organ
ve yapılarının ayrıntılı görü ntü leri ni üretmek için güçlü bir mıknatıs ve
radyo görüntüleri kullanılmaktadır. B ugün u ltrason fet a l taramada hala
ilk tercih olmakla birlikte fetal MRI ultrasona göre daha ayrıntılı görüntü
verir. Pek çok durumda u l trason olası bir anomaliyi gösterecek ve daha
sonra fetal MRI ise daha net ve ayrıntılı bir görün t ü almak için kullanı l a ­
caktır ( Obenauer & Maestre. 2008) . Fetal MRI 'ın ultrason sonografisinden
daha iyi tespit edebildiği fetal kusurlar arasında bazı merkezi sinir sistemi,
göğüs, gastrointestinaL genital/üriner ve plasenta ile ilgili anomalileri say­
mak mümkündür ( B a ysinger, 2 0 1 0; Panigrahy, Borzaga & Bluıni, 2 0 1 0;
Weston, 2 0 1 0) .
H a mileliğin 1 O . ila 1 2 . haftası arasmdaki bir noktada önceki bölü m ­
de açıklananlar gibi genetik kusurlar v e kromozoma! anomalilerin tespit
edilmesi için koryonik doku biyopsisi uygu lanabilir. Koryonik doku biyopsisi
(CVS), plasentadan ( fetüsü annen in uterusuna bağlayan vasküler organ )
küçü k bir örneğin alındığı bir doğum öncesi tıbbi işlemdir. Tanı konulması
yaklaşık 1 O gün a lır. CVS kullan ıldığında küçük bir uzuv deformitesi riski
vardır.
ŞEKİL 2.8 Amniyosentez, hamileliğin 1 5 . ila 1 8. haftaları arasında gerçekleş­
FETAL KUSURLARIN DOGUM ÖNCESiNDE TAN ILANMASINDA tirilebilir. Amniyosentez, amniyoti k sıvıdan küçük bir örneğin şırıngayla
Gİ DEREK DAHA FAZLA KULLANILAN BİR F ETAL MRI alınara k kromozoma! ve metabolik bozuk l u klara karşı test edild iği bir

66 BÖLÜM 2 Biyoloıik Başlangıç.ar


doğum öncesi tıbbi işlemdir. Amniyotik sıvı, embriyonun içinde asılı olduğu ince bir � - - - - ----- - �
kese olan amniyonun içinde bulunur. Amniyosentez sırasında şırınganın kusursuz '
bir şekilde yerleştirilebilmesi için çoğunlukla ultrason sonografisinden yara rla nılır.
Amniyosentez ne kadar geç yapılırsa tanı koyma potansiyeli o kadar yüksek olur. Ne Biyolojik süreçler: Koryonik doku biyop­
kadar erken yapılırsa ise hamilelik konusunda karar verilmesi için o kadar faydalı ola­ sisi ve amn iyosentezin kullanılabildiği aşa­
caktır. Yeterince hücrenin büyümesi ve amniyosemez testinin sonuçlarının alınması mada fetüsün gelişiminin nasıl olduğunu
iki hafta sürebilir. Amniyosentez küçük bir düşük riski içerir: Yaklaşık 200 ila 300 keşfed in. 3. Bölüm, Şekil 3.3, s. 84.
kadından l 'i amniyosentez sonrasında düşük yapar. ,

Gerek amniyosenıez gerekse koryonik doku biyopsisi doğum kusurlarının varlığı


hakkında değerli bilgiler sunmakla birlikte aynı zamanda ebeveynler için, doğum
kusurunun bulunması halinde bebeğin alınıp alınmaması gibi zor sorunlar ortaya
çıkarabilir (Quadrelli & diğerleri, 2007; Zhang & diğerleri, 2 0 1 O). Koryonik doku
biyopsisi böyle bir kararın daha önce, hamileliğin ilk 1 2 haftasının sonunda, k ü rtajın
daha güvenli ve daha az travmatik olduğu bir dönemde verilmesine olanak tanır.
Daha önceki raporlarda koryonik doku biyopsisinin amniyosenteze göre daha fazla
düşük riski taşıdığın ın belirtilmesine karşın, A B D'de 40.000'den fazla hamilelik üze­
rinde yapılan bir araştırma C V S için düşük oranlarının l 998 ila 200 3 yılları arasında
azaldığın ı ve artık CVS ile a mniyosentez arasında düşük riski açısından herhangi bir
fark bulu nmadığını gösterm iştir ( Caughey, Hopkins & Norton, 2006 ) .
Hamileliğin 1 6. ve l 8 . haftalarında anne kan tara ması gerçekleşti rilebilir. Anne
kan taraması, spina bifida ( o m urilikte meydana gelen bir kusur) ve D own sendromu
( B ustamante - Aragones & diğerleri, 2 0 1 0 ) açısından yü ksek risk b u l u nan hamile­
likleri tespit eder. B ugün yapılan kan testine, annenin kanında bulunan ü ç maddeyi
ölçmesi nedeniyle üçlü tarama adı verilmektedir. Anormal bir üçlü t a rama sonucu­
nun a rdından bir sonraki aşama genellikle u ltrason muayenesi olur. Ultrasonun
anormal üçlü t a rama sonuçlarını açıklamaması halinde genellikle amniyosenıez
uygulanır.
Girişimse/ olmayan doğum öncesi tanı (NPID), koryonik doku biyopsisi ve amniyosen­
tez gibi işlemlere bir a l ternatif olarak giderek daha fazla a raştırılmaktadır ( Susman &
diğerleri, 2 0 1 O ) . B u noktada NPJD daha çok annenin kanında dolaşmakta olan fetal
h ücrelerinin ayrılması ve incelenmesi ve a nnenin plazması içindeki hücreden arınmış
fetal DNA'nın a na l izi üzerinde odaklanmaktadır ( Prakash, Powell & Geva, 2 0 1 0 ) .
Araştırmacılar şimdiden NPJD'yi, babadan alınan v e kistik fibrozis v e Hunt ington
hastal ığına neden olan genleri test etmede başarı ile
k u l lanmışlardır. Ayrıca NP/D'nin hamile k a l ınmasın ın
ardından beş h a fta gibi kısa bir süre sonra bebeğin
cinsiyetinin ve Down sendromunun belirlenmesinde
ku llanı lma pota nsiyeli a raştırılma ktadır ( Avent & diğer­
leri, 2008 ) . B ir bebeğin cinsiyetinin ve çeşitli hastalık
ve kusurlarının bu kadar erken bir dönemde tespit edi ­
lebilmesi çiftlerin hamileliği sonlandırmaya teşvik edil­
meleri ile ilgili etik sorun la rı n onaya çıkmasına neden
olmaktadır ( B enn & C hapman, 2 0 1 0 ) .

ll' I ını v

B iyoloj ik bilgilerde son zamanlarda kaydedilen ilerle­


meler, aynı zamanda kısır olan kişiler için de pek çok
seçenek sunmaktadır ( Kame!, 2 0 1 0 ) . Amerika Birleşik
Devletlerindeki çiftlerin yaklaşık yüzde 1 0 ila l 5 ' i,
doğum kontrolü olmaksızın 1 2 ay boyunca düzenli
cinsel birleşme sonrasında hamile kalınamaması ola­
rak tanımlanan kısırl ıkla karşı karşıya kalmaktadırlar. in vitro fertil izasyon (tüp bebek) işleminin bir parçası olarak bir insan yumurta
Kısırlığın nedeni kadından ya da erkekten kayna klana­ hücresine insan spermi enjekte etmek için mikro iğne kullanan bir teknisyen.
bilir ( Verhaak & diğerleri, 2 0 1 O; Walsh, Pora & Turek, Enjekte edilen sperm yumurtayı döller ve sonuç olarak ortaya çıkan zigot embri­
2 009 ) . Kadın yumurtlam ıyor, (döllenme için yumurta­ yonik gel işimin erken dönemine ulaşana kadar laboratuar ortamında büyütülür.
ların serbest bırakılması ) , anormal yumu rta lar ü retiyor, Daha sonra ise uterusa yerleştirilir.

• KISIM 2 bdŞıdf'QI, df 67
50 yum u rtanın normalde rahme ulaşmak için geçtiği fallop t ü pleri tıkalı ya
da embriyonun uterusa yerleşmesini engelleyen bir hastalığa sahip olabi­
Hamilelik oranı
Canlı doğum oranı
l ir. Erkek ise çok az sayıda sperm üretiyor, spermleri hareketsiz (yeterli
40
hareket etme kabiliyetinden yoksun ) ya da kanalları tıkalı olabilir ( Kini &
diğerleri, 2 0 1 0 ) .
30 Amerika B i rleşik Devletlerinde her yıl 2 milyondan fazla çift kısırhk­
"'
"O larına çare bulunması için yardıma başvurmaktadır. Bazı kısırlık durum­
N
'"
>- larında cerrahi m ü dahale nedeni ortadan kaldırabilmekte, cliğerlerinde ise
20
hormona dayalı ilaçlar çocuk sahibi olma olasılığını arıtırabilmekteclir. Her
yıl kısırlıklarına çare bulunması için yardıma başvuran 2 milyon çiftten
10 yaklaşık 40.000'i ileri teknoloji destekli üreme yöntemlerini denemekteclir.
Şu ana kadar en sıklıkla kullanılan teknik ise yumurta ve spermin bir labo­
o ratuar kabında birleştirilmesi olan in vitro fertilizasyon ( IVF) yöntemidir.
<21 26 30 34 38 42 46 Yumurtalardan bazılarının başarılı bir şekilde döllenmesi halinde döllenen
Kadının yaşı bu yumurtalardan bir ya da daha fazlası kadının uterusuna aktarılmakta-
dır. Amerika Birleşik Devletlerinde Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri
ŞEKİL 2.9 tarafından gerçekleştirilen ulusal bir çalışma (2006) IVF'te başarı oranının
iN VITRO FERTILİZASYONUN BAŞARI ORANLARI KADININ annenin yaşına bağlı olduğunu ortaya koymuştur ( B kz. Şekil 2 . 9 )
YAŞINA GÖRE DEGIŞİKLİK GÖSTERİR Yeni üreme teknolojileri ile aile kurulması, bunun çocuklara yönelik
fiziksel ve psikoloj i k sonuçları hakkında önemli sorulan gündeme getirmektedir ( S teel
& Sutcliffe, 20 l O; Wisborg, Ingerslev & Henriksen, 2 0 1 0) . Kısırlık tedavisinin sonuç­
larından biri çoğul doğumların sayısındaki artıştır. Artık kısırlık tedavisi ile - i n vitro
fertilizasyon dahil - gerçekleştirilen hamileliklerin yüzde yirmi beş ila otuzu çoğul
doğumla sonuçlanmaktadır. Son zamanlarda gerçekleştirilen bir meta analiz ( e tkinin
gücün ü belirlemek için birden fazla çalışmanın sonucunu birleştiren istatistiksel bir
teknik) in vitro fenilizasyon ( t üp bebek) ikizlerinin düşük doğum ağırlığı riskini biraz
artırdığını ortaya koymuştur ( McDonald & diğerleri, 2 0 1 0 ) ve bir başka meta analizde
ise in vitro fertilizasyonla gerçekleştirilen tekli doğumlarda doğan çocukların önemli
bir düşük doğum ağırlığı riski ile karşı karşıya oldukları bul unmuştur ( M cDonald &
diğerleri, 2009 ) . İn vitro fertilizasyonun uzun vadeli sonuçlarını ele alan bir çalışmayı
okumak için A raştırmalarla Bağlantı bölümüne bakınız.

EVLAT E DİNM E
Cerrahi ve doğurganlık ilaçlarının bazen kısırlık sorununu çözümlemesine karşın bir
başka seçenek ise evlat edinmektir. Evlat eclinme, doğumda birbirleriyle ilişkisi olma­
yan kişiler arasında ebeveyn - çocuk ilişkisinin kuru lduğu sosyal ve yasal s ü reçtir.

Evlat Edinilen Çocukların ve Evlat Edinen Ebeveynlerin Artan Çeşitliliği: Son


otuz ila kırk yıldır evlat edinilen çocuklar ve evlat edinen ebeveynlerde bir takım
değişiklikler gözlenmektedir ( B rodzinsky & Pinderhughes, 2002 ) . 20. Yüzyılın ilk yan­
sında ABD'de evlat edinilen çocukların çoğu doğumda veya hemen arkasından evlat
eclinilen sağlıklı, Latin kökenli olmayan Beyaz bebeklerken, son yıllarda kürtaj yasal­
laşıp doğum kontrolü arttıkça evlat edinilebilecek bebeklerin sayısı azalmıştır. Giderek
daha fazla Amerikalı çift - diğer ülkelerden, cliğer etnik gruplardan, fiziksel veya zihin­
sel sorunlu ve ihmal ya da istismar edilen çocukları evlat eclinmeye başlamışlardır.
Son otuz ila kırk yılda evlat edinen ebeveynlerde de değişiklikler görülmektedir
( Brodzinsky & Piı1derhughcs, 2002 ) . 20. Yüzyılın ilk yansında evlat edinen ebeveyn­
lerin çoğu Latin kökenli olmayan Beyaz, orta ya da üst sosyo-ekonomik sınıftan, evli
ve herhangi bir engellilik durumu bulunmayan kişilerken, son yıllarda evlat edinen
ebeveynlerde görülen çeşitlilik de artmıştır. Bugün pek çok evlat edindirme kurumu
evlat edinen ebeveynler için herhangi bir gelir koşulu öne sürmemekte ve bekar
yetişkirıler, homoseksüel ve lezbiyen yetişkinler ve yaşhlar da dahil olmak üzere çeşitli
Giderek artan sayıda Hol lywood starı gelişmekte geçmişlere sahip yetişkinlerin çocukları evlat edinmelerine izill vermektedir.
olan ülkelerdeki çocukları evlat ediniyor. Aktris
Angelina Jolie (yukarıda) evlat edindiği çocuklarıyla
Evlat Edinilen Çocuklara yönelik Sonuçlar: Evlat edinilen çocuklara evlat edi­
birlikte. Yanında evlat edindiği oğulları Maddox ve
nildikten sonra ne olur? Yaşamlarının çok erken dönemlerinde evlat edinilen çocuk-
Pax ve kucağında evlat edindiği kızı Zahara.

68 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar



araştırmalarla bağ l a ntı

İn Vitro Fertilizasyon Yöntemiyle Doğan


Çocuklar Ergenlikte Gelişimsel Sonuçlar
Açısmdan Öneml i Değişiklikler Gösterir mi? 40 İn vitro fertilizasyon

Boylamsal b i rçalışmada 3 4 in vitro fertilizasyon ailesi, 49 evlat edinen aile 30



ve38doğalyöntemlerleçocuksahibiolmuşaileincelenmiştir(Golombok, �
c
"'
MacCallum & Goodman, 2001 ). Her aile türünde benzer sayıda erkek ve ::ı
"-
kız çocuk bulunmaktad ır. Ayrıca genç ergenlerin yaşları da ailenin türüne 10
göre değişiklik göstermemektedir (ortalama yaş 1 1 yıl 1 1 ay).
Çocukların sosyoduygusal gelişimleri ( 1 ) anne ile görüşülerek çocu­ o
ğun yaşamakta olduğu sorunlar hakkında ayrıntılı bilgi almak; (2) çocuğun Okuldaki Akran Öz-saygı
annesiveöğretmeninegüçlüvezayıfyönleranketiuygulamakve(3)okulda işlev ilişkileri

işlevsellik, akran ilişkileri ve benlik saygısını ölçen Çocuklar ve Ergenler için ŞEKİL 2.1 0
Sosyal Uyum Envanterini uygulamak suretiyle değerlendirilmiştir. İN VİTRO FERTİLİZASYON YA DA DOGAL YOLLARLA SAHİP OLU­
İn vitro fertilizasyonla çocuk sahibi olan, evlat edinen ve doğal yön­ NAN ÇOCUKLARIN SOSYO DUYGUSAL İŞLEVSELLİGI: Bu grafik in vitro
temlerle çocuk sahibi olan ailelerin çocukları arasında önemli farklılıklar fertilizasyon (IVFJ ya da doğal yollarla sahip olunan genç ergenlerin sosyoduy­
bulunmamıştır. Çocuklar ve Ergenler için Sosyal Uyum Envanterinin so­ gusal işlevselliğini karşılaştıran bir çalışmanın sonuçlarını göstermektedir (Go­
nuçları Şekil 2.l O'da gösterilmiştir. Bir başka çalışma ise IVF yoluyla ve lombok, MacCallum & Goodman, 200 1 ) . Çalışmada her aile türü için benzer
oranda ve benzer yaşlarda erkek ve kız çocuk yer almıştır (ortalama yaş 11 yıl
normal yolla doğan çocuklar arasında herhangi bir psikolojik farklılık bu­
1 1 ay). Doğal yollarla sahip olunan grubun ortalamasının biraz daha yüksek
lunmadığını göstermeklebirlikte bualandasağlamsonuçlaravarmakiçin olmasına karşın bu büyük olasılıkla tesadüf sonucudur: Gruplar arasında an­
daha fazla a raştırmaya ihtiyaç vardır (Goldbeck & diğerleri, 201 O). lamlı farklılık bulunmamıştır.

lar daha sonra evlat edinilenlere göre daha olumlu sonuçlarla karşı k a rşıya
kalmaktadırlar. Bir çalışma evlat edinme süreci ne kadar geç gerçekleşirse evlat edi­
nilen çocukların o kadar daha fazla sorunla karşılaştığını ortaya koymuştur. Evlat
edinilen bebekler en a z uyum güçlüğü çekerken, 1 0 yaşından sonra evlat edinilen­
ler en fazla sorunla karşılaşmaktadır ( Sharma, McGue & Benson, 1 996) .
Genel olarak evlat edinilen çocuklar ve ergenlerin evlat edinilmeyenlere göre psi­
kolojik ve okulla ilgili sorunlarla karşılaşma olasılığı daha yüksektir ( Keyes & diğerleri,
2008) . Örneğin son zamanlarda geçekleştirilen bir meta analiz evlat edinilen çocukla­
rın akıl sağlık hizmetlerini kullanma olasılığının evlat edinilmeyen emsallerine göre
daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur (Juffer & van IJzendoorn, 200 5 ) . Evlat
edinilen çocuklar aynı zamanda evlat ecünilmeyenlere göre daha fazla davranış sorunu
sergilemekle birlikte bu fark küçüktür. Son zamanlarda gerçekleştirilen geniş ölçekli
bir çalışmada evlat edinilen çocukların öğrenme güçlüğü yaşama olasılıklarının evlat
edinilmemiş emsallerine göre daha yüksek olduğu belirlentniştir (Altarac & Saroha,
2007 ) .
Evlat edinilen v e edinilmeyen ergenlerin karşılaştınldığı bir araşurma evlat edini­
len ergenler arasında olumlu özelliklerin varlığını ortaya koymuştur. Örneğin, bir çalış­
mada evlat edinilmiş ergenlerin yasadışı uyuşt u rucu kullanma ve suç oluşturan
davranışlar sergileme olasılığı evlat edinilmemiş olanlara göre daha yüksek olmasına
karşın evlat edinilen ergenlerin çekingen olına olasılıkları daha az ve özgeci, şefkatli
ve başkalarını destekleyici olmak gibi olumlu sosyal davranışlarda bulunma olasılıkları
daha fazladır ( Sharma, McGue & Benson, 1 99 6 ) .
Ancak, evlat edinilen çocukların büyük bir çoğunluğu (daha büyük yaşlarda, ırk­
lar arasında ve ulusal sınırlar ötesinden evlat edinilenler dahil) etkili bir şekilde uyu m
sağlamakta ve bu çocukların ebeveynleri ise evlat edirune kararlarından büyük ölçüde
memnun olduklarını ifade etmektedirler ( B rodzinsky & Pinderhughes, 2002; Castle &
diğerleri, 2009 ) . Son zamanlarda yapılan bir ulusal çalışmada evlat edinilen ve edinil-

• KISIM 2 Başlangıçlar 69
gelişimi yaşa m la i l i şki lend i r

Evlat Edinilen Çocuklara Ebeveyn lik Yapmak


Evlatedini lençocuklaraetkili ebeveynlikyapmanın anahtarlarınınçoğu neye benzedikleri ve onları neden terk ettikleri ile ilgili sorular sor­
biyolojikçocuklarda olduğundan farklı değildir: Destekleyicive şefkatli maya başlayabili rler.
olmak, i lgiliolma kveçocuğundavranışınıvebulunduğuyerleriizlemek,
Çocuklarbüyüdükçeevlatedinilmelerikonusundakarmaşıkduygular
iyi iletişim kurmak ve çocuğun benlik kontrolü geliştirmeyi öğrenme­
geliştirerekkendilerinievlatedinenebeveynlerininaçıklamalarınısorgula­
sinde yardımcı olmak. Ancak evlat edinilen çocukların ebeveynleri bazı
yabilirler. Evlat edinen ebeveynler için bu duygu ikileminin normal oldu­
özel durum larla karşı karşıya kalmaktadırlar (Fontenot, 2007). Bu ebe­
ğunu kabul etmek önemlidir. Ayrıca, evlat edinen ebeveynlerin evlat
veynlerin çocukların evlat edini ldiği aile yaşamla rının
edindikleriçocukları içinyaşamıfazlamükemmel
içerdiği farklılıkları bilmeleri, bu farkl ılıklar hak­
kılma istekleri ve kendilerini çocuklarına mü­
kında konuşmaları, biyolojik aileye saygı gös­
kemmel göstermeleri de sorunlara yol açabile­
termeleriveçocuğu n beni i kve ki mlikarayışı n ı
cektir. Bunun sonucunda evlat edinilmiş
desteklemeleri gerekmektedir.
çocuklar çoğunlukla öfke duygularını açığa çı­
Aşağıda ebeveynlerin evlat ed ini len ço­
karamayacaklarını ve sorunları açıkça tartışa­
cukları gelişimlerininfarklı aşamaları ndayken karşı
mayacaklarını hissetmektedirler.
karşıya kaldıkları bazı sorunlar ve bu sorunlarla na­
sıl başa çıkılabi leceğine dair bazı öneriler verilmiş­ Ergenlik: Ergenlerin daha soyut ve man­

tir (Brodzinsky & Pinderhughes, 2002): tıksal düşünce geliştirme, d ikkatlerini vü­
cutları üzerinde yoğun laştırma ve kimlik
Bebeklik: Araştırmacılar evlat edinilmiş ve edinil­
a rayışına gi rme olasılıkları yüksektir. Bu
memişbebeklerinebeveynlerinekarşıgeliştirdikleri
özellikler evlat edinilmiş ergenlerin evlat
bağlanmayla ilgili çok az farklılık tespit etmişlerdir.
edin ilmedurumlarını,örneğ i n kendilerini
Ancak,ebeveynlerin çözü mlenmemişkısırlıksorunları
evlat edinen ebeveynlerinden nasıl fa rklı
bulunması ya da çocuğun ebeveynlerin beklentile­
göründükleri üzeri nde odaklanmak gibi
rine uygun olmaması halinde bağlanma sorunlu
daha ka rmaşık şeki l lerde yansıtmaları
olabilmektedi r. Danışma nlar evlat
edinecek ailelere gerçekçi beklen­ için temel oluşturur. Evlat edinilmiş er­
A nne babaların gelişimlerinin farklı dönemlerinde çocuğa uyum konu­
tiler geliştirmeleri konusunda yar­ sundaki stratejileri nelerdir? genler kimlik arayışı içindeyken evlat

dımcı olabil mektedi rler. edinilmiş olma durumları n ı kimlikleri ile


olumlubirşekilde bağdaştırmakta güçlükçekebilmektedi rler. Evlatedi­
İlk çocukluk: Pek çok çocuğun 4 ila 6 yaşına geldiklerinde nereden
nen ebeveyn lerin evlatedi n ilmiş ergenin ki mlikarayışı n ın ka rmaşı ki ığını
geldiklerini sormaya başlamaları nedeniyle, bu dönem çocuklarla
an lamaları ve ergenin uzun kimlik arayışı süresince sa bırlı olmaları
evlat edinilmedurumları hakkında basit bir şekilde konuşmaya baş­
önem lidir.
lamak için uygun bir zamandır (Warshak, 2007). Bazı ebeveynler
(geçmişte olduğu kadar çok olmasa da) çocuklarına evlat edi n i ld ik­
lerini söylememeye karar verirler. Bu gizlilik, çocuğun daha sonra
Burada ve önceki metinde verilen bilgi lere göre akıl sağlığı
evlated i nildiğiniöğrenmesiha l indepsikolojikrisklereneden olabilir.
uzmanları gerek evlat edinen ebeveynlere gerekse evlat edi­
Orta ve ileri çocukluk: Çocuklar ilkokul yıllarında kökenlerine daha nilmiş çocuklara nasıl yardımcı olabilirler?
fazla ilgi göstermeye başlar ve nereden geldikleri, ebeveynleri n i n

meyen genç yetişkinlerin antisosyal davramşları arasında hiçbir fark bulunmamıştır


(Grotevant & diğerleri, 2006 ) . Kısa bir süre önce 88 çalışmanın gözden geçirildiği bir
araştırmada yine evlat edinilen ve edinilmeyen çocukların yanı sıra ırklar arasında ve
aym ırk içinden evlat edinilenler arasında benlik saygısı açısından hiçbir fark olmadığı
onaya konmuştur ( Juffer & van Uzendoom, 2007) . Aynca, evlat edinilen çocuklar
uzun süre koruyucu ailelerce bakılan ya da kurumsal bakımda kalan çocuklara göre
yaşamlarını çok daha iyi idare etmektedirler ( Bemard & Dozier, 2008 ) . Çin'de bebek­
ler üzerinde son zamanlarda yapılan bir araştırma, koruyucu aileler ya da k u rumlar­
dan evlat edinilen bebeklerin bilişsel gelişirrılerinin evlat edinilmelerini izleyen iki ila
altı ay içinde iyileşme gösterdiğini ortaya koymuştur (van den Dries & diğerleri, 2 0 1 0 ) .

70 BOLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar



Özetle, geçtiğimiz birkaç on yıl boyunca evlat edinme uygulamalarındaki değişik­
likler ortalama bir evlat edinilen çocuk ya da ortalama bir evlat edinen ebeveyn hak­
kında genelleme yapılmasını güçleştirmektedir. Evlat edinme ile ilgili daha fazla bilgi
için evlat edinilen çocuklarda etkili ebeveynlik stratej i lerini açıkladığımız Gelişimi
Yaşamla İlişki/endir bölümüne bakınız.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Sık uygulanan bazı doğum öncesi ta n ı testleri 1 . Bölümde veri toplamanın fa rklı yöntemlerini
Bağlantı Kur nelerdir? öğrend i k. Doğum öncesi tanı testlerinde kulla­
Yansıt Kısır insanların çocuk sahibi olmalarında yar­ nılan yöntemleri nasıl nitelendirirsiniz7
d ı mcı olan bazı teknikler nelerdir?

(;I Ü reme ile i lgili bazı önemli


güçlü k ve seçimle ri tanımla r.
Evlat edinme çocukların gelişimini nasıl etkiler? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Çocuk sahibi olamayan bir yetişkin olsaydınız
bir çocuğu evlat ed i n mek ister miydiniz7
Neden edinmek isterd i niz? Neden ed inmek is­
temezd iniz?

4 Kalıtım ve Çevre Etkileşimi: Kal ıtım­ Kalıtım v e çevrenin, gelişimde bireysel farklılıkların
Çevre Tartışması nedenle ri olara k nasıl et kileşti kle rini açı klar.

Dav ranış Genetiği Pay laşılan ve Paylaşılmayan Kal ıtım Çev re Etki leşimi
Çevresel Deneyimler Ha kkında Sonuçla r

Kalıtım - Çev re İliş ki leri Epigeneti k Görüş ve Gen X Çev re


(G X Ç) Et kileşimi

Kalıtımın etkisini çevreninkinden ayırmak ve her birinin gelişimdeki birey­


sel farklılıkları yaratmadaki rolünü keşfetmek mümkün müdür? Kalıtım
ve çevre etkileştiğinde kalıtım çevreyi ve çevre kalıtımı nasıl etkiler?

D'\VRAN l c GE FT . G İ
Davranış genetiği, insan özellikleri ve gelişimindeki bireysel farklılıklar
ü zerinde kalıtım ve çevrenin etkisinin araştırıldığı alandır. Davranış gene­
tiğinin genetiğin ya da çevrenin bir kişinin özelliklerini ne ölçüde etkiledi­
ğini belirlemediğine dikkat ediniz. Davranış genetiği bunun yerine insa n ­
l a r arasındaki farklılıklardan neyin sorumlu olduğunu - y a n i insanların
genlerindeki farklılıklar, çevre ya da bunların kombinasyonu nedeniyle
ne ölçüde farklılık gösterdikleri n i bulmaya çalışır ( Silberg, Maes & Eaves, ikiz çalışmalarında tek yumurta ikizleri çift yumurta ikizleri ile karşı-
20 1 0 ) . Kalıtımın davranış ü zerindeki etkisini araştırmak için davranış laştırılır. Tek yumurta ikizleri genetik olarak birbirleriyle aynı iki orga­
nizmaya bölünen tek bir döllenmiş yumurtadan gelişirler. Çift
genetikçileri çoğunlukla ikizlerden ya da evlat edinme durumlarından
yumurta ikizleri ise farklı yumurtalardan gelişirler ve bunun sonu-
yararlanır ( Goldsmith, 2 0 1 1 ) ·
cunda da genetik olarak ikiz olmayan kardeşlerden daha fazla benzer
En yaygın i k iz çalışmasında tek yumurta ikizlerinin (genetik olarak değildirler. İkiz çalışması yönteminin doğası nedir?
birbirlerinin aynı olan) davranışsa! benzerliği ile çift yumurta ikizlerinin davranışsa]
Davranış genetiği: Kalıtım ve çevrenin insan özelli k­
benzerliği karşılaştırılır. Çift yumurta ikizlerinin aynı rahmi paylaşmalarına karşın
leri ve gelişimindeki bireysel farklılıklar üzerindeki
genetik olarak herhangi iki kardeşten daha fazla benzer olmadıklarını hatırlayalım. etkisinin araştırıldığı alandır.
Böylelikle davranış genetiği tek ve çift yumurta ikizleri gruplarını karşılaştırarak tek
ikiz çalışması: Tek yu murta ikizlerinin davranışsa!
yumurta ikizlerinin çift yumurta ikizlerine göre genetik olarak daha benzer oldukları
benzerliği ile çift yumurta ikizlerinin davranışsa! ben­
temel bilgisinden yararlanmaktadır ( Loehlin, 20 l O ) . Örneğin bir çalışmada davranış zerliğinin karşılaştırıldığı bir çalışmadır.

• KISIM 2 Başlangıçlar 71
Kalıtım - Çevre
ilişkisi Açıklama Örnekler

Pasif Çocuklar ebeveynlerinden genetik eğilimler miras alırlar ve Müziğe yatkınlığı olan ebeveynlerin çocukları da genellikle müziğe
ebeveynler aynı zamanda kendi genetik eğilimlerine uyan bir çevre yatkın olur ve bu ebeveynlerin çocuklarına müzik yönünden zengin
sağlar. bir çevre sunma olasılıkları yüksektir.

Uyana Çocuğun genetik eğilimleri çevreden belirli bir özelliği destekleyen Mutlu ve cana yakın bir çocuk gülümser ve diğerlerinden samimi,
uyarılar elde eder. Böylelikle genler çevresel desteği davet eder. dostça tepkiler alır.

Aktif Çocuklar çevrelerinde kendi ilgi alanları ve yeteneklerini yansıtan ve Kitaplara ilgisi, spora ya da müziğe yeteneği olan çocuklar için
(ortam seçici) böylelikle genotipleri ile uyumlu olan "ortamlar" ararlar. sırasıyla kütüphaneler, spor alanları ve müzik aletlerinin bulunduğu
mağazalar çevresel ortam örneklerini oluşturur.

ŞEKİL 2.1 1
sorunlarının tek yumurta ikizlerinde çift yumurta i k izlerine göre daha yaygın olduğu
KALITIM - ÇEVRE iLiŞKiLERiNiN
ortaya konulmuş ve araştırmacılar bu çalışmanın davranış sorunlarında kalıtırmn
ARAŞTIRILMASI
önemli bir rol oynadığını gösterdiği sonucuna varmışlardır ( Scourfield & diğerleri,
2004) .
Ancak bazı konular ikiz çalışmalarının yorumlanmasında karışıklığa neden olmak­
tadır. Örneğin, tek yumurta ikizlerinin çevreleri çift yumurta ikizlerinin çevrelerine
göre muhtemelen daha fazla benzerlik içerir. Yetişkinler tek yumurta ikizlerinin ben­
zerliklerini çift yumurta ikizlerininkine göre daha fazla vurgulayabilirler ve tek yumurta
ikizleri kendilerini bir "takım" olarak algılayarak çift yumurta i kizlerine göre daha fazla
birlikte oynuyor olabilirler. Böyle bir durumda tek ve çift yumurta ikizlerinde gözlem­
lenen benzerlikler üzerinde çevrenin etkisi oldukça önemli olabilir.
B i r evlat edinme çalışmasında, araştırmacılar evlat edinilen çocukların davra­
nışları ve psikoloj i k özelliklerinin kendilerini evlat edinen ve onlara bir ev ortamı
sunan ebeveynlerinkine mi yoksa kalıtımlarına katkıda bulunan biyolojik ebeveynle­
rininkine mi daha benzer olduğunu bulmaya çalışmaktadırlar (Loehlin, Hom & Emst,
2007 ) . Bir başka tür evlat edinme çalışması ise evlat edinilen ve biyoloj i k kardeşleri
karşılaştırmaktadır.

KALI TIM - Ç EVRE İLİŞKİLERİ


Araştırmacıların ikiz çalışmaları ve evlat edinme çalışmalarının sonuçlarını yorum­
larken karşılaştıkları güçlükler kalıtım - çevre etkileşiminin karmaşıklıklarını yansıt­
maktadır. Bu etkileşimlerden bazıları, kişilerin genlerinin bu kişilerin maruz kaldıkları
çevre t ü rlerini etkileyebileceği anlamına gelen kalıtım - çevre ilişkileridir. Bir anlamda
kişiler genetik "eğilimlerle" ilişkili ya da bağlantılı olabilecek çevreleri "miras a l ırlar".
Davranış genetikçisi S andra Scarr ( 1 99 3 ) kalıtım ve çevrenin ilişkili olduğu ü ç duru­
mu tanımlarmştır ( B kz. Şekil 2 . 1 1 ) :
• Pasif genotip - çevre ilişkileri, çocukla biyoloj i k olarak ilişkili olan biyoloj ik
ebeveynlerin çocuğa bir yetiştirme ortamı sunmaları nedeniyle oluşurlar. Örneğin,
Evlat edinme çalışması: Araştırmacıların evlat edini­
len çocukların davranışları ve psikolojik özellikleri ebeveynlerin zeki olmaya ve ustalıkla okumaya genetik eğilimleri olabilir. İyi oku ­
açısından kendilerini evlat edinen ve onlara bir ev or­ dukları ve okumaktan zevk a l dıkları için çocuklarına okunacak kitaplar sağlarlar.
tamı sunan ebeveynlerinkine mi yoksa kalıtımlarına B u nu n olası sonucu söz konusu ebeveynlerin çocuklarının da, ebeveynlerinden
katkıda bulunan biyolojik ebeveynlerininkine mi
miras aldıkları eğilimler ve kitapla dolu çevreleri göz önüne alınd1ğında, usta oku­
daha çok benzediklerini bulmaya çalıştıkları bir çalış­
madır. yucular olacak olmalarıdır.
• Uyarıcı genotip - çevre ilişkileri, çocuğun özellikleri belirli çevre türlerini
Pasif genotip - çevre ilişkileri: Çocukla biyolojik
olarak ilişkili olan doğal ebeveynlerin çocuğa bir ye­ uyardığı için ortaya çıkarlar. Örneğin, aktif ve gülümseyen çocuklar pasif ve ses­
tiştirme ortamı sundukları zaman var olan ilişkilerdir. siz çocuklara göre daha fazla sosyal uyaran alırlar. İşbirlikçi ve dikkatli çocuklar
çevrelerindeki yetişkinlerden işbirlikçi olmayan ve dikkati dağınık çocuklara göre
Uyarıcı genotip - çevre ilişkileri: Çocuğun genotipi
belirli fiziksel ve sosyal çevre türlerini ortaya çıkardığı daha iyi ve eğitici tepkiler alırlar.
durumda var olan ilişkilerdir. • Aktif (ortam seçici) genotip - çevre ilişkileri, çocuklar uyumlu ve uyarıcı
Aktif (ortam seçici) genotip - çevre ilişkileri: ortamları aradıklarında ortaya çıkarlar. Ortam seçici kişinin yeteneklerine uygun bir
Çocukların uyumlu ve uyarıcı buldukları ortamları ortam bulması anlamına gelir. Çocuklar etraflarındaki çevreden yanıt verecekleri,
araştırdıklarında var olan ilişkilerdir. öğrenecekleri ya da göz ardı edecekleri bazı unsurlar seçerler. Bu çocukların çev-


72 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar
relerine ilişkin aktif seçimleri kendi özel genotipleri ile ilgilidir. Örneğin cana yakın
çocuklar utangaç çocukların aksine insanlarla etkileşim içinde olabilecekleri sosyal
ortamları arama eğilimi gösterirler. Müziğe yatkmlığı olan çocukların yeteneklerini
başarıyla sergileyebilecekleri müzik çevrelerini seçme olasılıklan yüksektir. B u ueği­
limlerin" nasıl ortaya çıktığı epigenetik görüş başlığı altında kısaca açıklanacaktır.
Scarr'ın gözlemlerine göre bu üç tür genotip - çevre ilişkilerinin göreli önemi
çocuklar bebeklikten ergenliğe doğru gelişirken değişiklik gösterir. Bebeklikte çocuk ­
ların maruz kaldıkları çevrenin b ü y ü k bir bölümünü yetişkinler sağlar. B u nedenle
pasif genotip - çevre ilişkileri, deneyimlerini a i lenin etkisinin dışına taşıyabilen ve
keneli çevrelerini oluşturabilen daha büyük çocuklar ve ergenlere göre bebekler ve
küçük çocukların yaşamlarında daha yaygındır.

PAYLAŞILAN VE PAYLAŞILMAYAN Ç EVRE S EL


D E N E Y İ MLER
Davranış genetikçileri, çevrenin bireyler arasındaki farklılıklar üzerindeki rolü n ü
anlamamız i ç i n paylaşılan v e paylaşılmayan çevreleri birbirinden ayırmamız
gerektiğini savunmuşlardır. Bir başka deyişle çocukların aynı evde yaşayan
diğer çocuklarla paylaştıkları ve paylaşılmayan deneyimleri göz önüne almamız
gerekir ( B u n, McGue & Iacono, 2 0 10; Cerda & diğerleri, 2 0 1 0 ) .
Paylaşılan çevresel deneyimler, ebeveynlerin kişilikleri ve entelektüel
yönelimleri, a ilenin sosyo-ekonomik durumu ve içinde yaşadıkları çevre
gibi kardeşlerin ortak deneyimleridir. Buna karşılık paylaşılmayan
çevresel deneyimler ise bir çocuğun gerek a ile içinde gerekse
dışında bir kardeşi ile paylaşmadığı özel deneyimleridir. Aile içinde
yaşanan deneyimler bile "paylaşılmayan çevrenin" bir bölümünü
oluşturabilirler. Örneğin ebeveynler genellikle her kardeşle farklı
bir etkileşim içinde olurlar ve kardeşlerin ebeveynlerle etkile­
şimi de farklıdır. Kardeşlerin çoğunlukla farklı akran grupları,
farklı arkadaşları ve farklı öğretmenleri vardır.
Davranış genetikçisi Robert Plomin ( 2 004) paylaşılan
çevrenin çocukların kişilikleri ve ilgi alanlarındaki değişimi n
oldukça az b i r bölümünü açıkladığını ortaya koymuştur. B i r
başka deyişle iki çocuk aynı çatı altında aynı ebeveynlerle bir­
Tenis yıldızları Ven us ve Serena Williams. Büyürken maruz kaldıkları v e tenis yıldızı
likte yaşasa da kişilikleri çoğu n l ukla oldukça farklıdır. Plomi n olmalarına katkıda bulu nan paylaşılan vepaylaşılmayan deneyimler neler olabilir?
ayrıca, kalıtımın daha önce açıkladığımız kalıtım-çevre ilişkileri
yoluyla kardeşlerin paylaşılmayan çevrelerini de etkilediğini savunmaktadır. Örneğin,
atletik olmaya yönelik bir genetik eğili m miras alan bir çocuk sporla ilgili çevreler­
de daha fazla zaman geçirecek ve müziğe yatkınlık eğilimi miras alan bir çocuk ise , - - - - - - - - - - ,....
,
müzikle ilgili çevrelerde daha fazla bulunacaktır.
Plomin'in paylaşılan ve paylaşılmayan çevrelerin gelişim üzerindeki rolüne iliş­
kin yorumundan çıkarılacak sonuçlar nelerdir? Judith Harris ( 1 998, 2009) Yetiştirme Ebeveynlik: Ebeveynlikte nicelik mi nitelik
mi daha önemlidir? 8. Bölüm, s. 253.
Varsayımında (Nurture Assumption) ebeveynlerin çocukları ve ergenlerinin davra nışın­
I
da herhangi bir fark yaratmadıklarını savunmuştur. Onlara ister bağırın, ister sarılın, _ _ _ _ _ ,,

ister kitap okuyun, isterse onları görmezden gelin. Harris'e göre bunlar nasıl bir kişi
olacaklarını etkilemeyecektir. Harris, genlerin ve akranların çocukların ve ergenlerin
gelişiminde ebeveynlerinden çok daha önemli olduklarını iddia etmektedir.
Genler ve akranlar önemli olmakla birlikte Harris'in akranların etkilerine ilişkin Paylaşılan çevresel deneyimler: Ebeveynlerin kişi­
likleri ve entelektüel yönelimleri, ailenin sosyo-eko­
açıklamasında akran ortamlarının ve gelişimsel yolların karmaşıklığı dikkate alırınrn­
nomik durumu ve içinde yaşadıkları muhit gibi
mıştır (Hartup, 2009 ) . Aynca Harris ebeveynlerin önemi olmadığını söylemekte haklı kardeşlerin ortak deneyimleridir.
değildir. Örneğin, ilk çocukluk yıllarında ebeveynler çocukların akranlarını seçmede
ve gelişimlerini dolaylı olarak etkilemede önemli bir rol oynarlar ( Baurnrind, 1 99 9 ) . Paylaşılmayan çevresel deneyimler: Bir çocuğun
gerek aile içinde gerekse dışında bir başka kardeşi ile
Ebeveynlik literatürünün p e k çok araştırmayı içeren b ü y ü k b i r bölümü ebeveynlerin paylaşmadığı özel deneyimleridir. Böylelikle aile
çocukların gelişimindeki önemini belgelemekteclir (Meaney, 2 0 1 0; Schultz & diğerleri, içinde yaşanan deneyimler bile "paylaşılmayan çev­
2009 ) . Biz bu kitabın başından sonuna kadar ebeveynlerin önemli rollerini tartışacağız . renin" bir bölümünü oluşturabilir.

• KISIM 2 Başlangıçlar 73
E PİGEN ETİK GÖR Ü Ş VE GEN X Ç EVR E ( G X Ç)
Kalıtım - Çevre
ilişkisi Görüşü ETKİLEŞ İMİ
Kalıtım Çevre Eleştirmenler, kalıtım - çevre ilişkisi kavramının gelişimin belirlenmesinde kalıtıma
çok fazla tek taraflı etki yüklediğini, çünkü bu ilişkinin kendisinin şekillendirilme­
sirıde önceki çevresel etkilerin rolün ü n göz önüne a l ınmadığını öne sü rmektedirler
( Gottlieb, 2007; Meaney, 20 1 0 ) . Ancak bu bölümün başında genlerin nasıl işbirliği
Epigenetik Görüş
içinde olduklarından ve kişilerin özelliklerini bağımsız bir şekilde değil de daha çok
çevre ile etkileşim içinde belirlediklerinden söz etmiştik.

ŞEKİL 2.1 2 Epigenetik Görüş, Gilbert Gottlieb ( 2007 ) işbirlikçi gen kavramı ile aynı doğrul­
KALITIM - ÇEVRE İLİŞKİSİNİN VE EPİGENETİK tuda, gelişimin kalıtım ile çevre arasında devam eden iki yönlü bir alış veriş old u ­
GÖRÜŞLERİN KARŞILAŞTIRMASI ğ u n u ifade eden epigenetik görüşü vurgulamaktadır. Ş e k i l 2 . 1 2 kalıtım - çevre
ilişkisini ve gelişimin epigenetik görüşlerini karşılaştırmaktadır.
Ş i mdi epigenetik görüşü yansıtan bir örneğe baka lım. Bir bebek döllenme
sırasında genlerini her iki ebeveyninden de alır. Doğum öncesi gelişim sırasında
toksinler, beslenme ve stres bazı genleri işlevselli klerini durdurmaları yön ünde
etkilerken diğerlerinin ise daha güçl ü ya da daha zayıf olmalarına neden olurlar.
Bebeklik dönem i nde de toksin ler, beslenme, stres, öğrenme ve teşvik gibi a y nı çev­
resel etkiler, geneti k faaliyet üzerinde ve doğrudan davranışın a ltında yatan sinir
sisteminin faa l iyetinde değişikliğe neden olmaya devam ederler. Kalıtım ve çevre
bir kişinin zekasını, mizacını, boyunu, ağırlığını, bir beyzbol topunu fırla tma kabili­
yetini, okuma kabiliyetini, vb. ü retmek için birlikte çalışır - ya da işbirliği yaparlar
( Gottlieb, 2007; Mea ney 20 1 0 ) .

Gen X Çevre ( G X Ç ) Etkileşimi: Giderek daha fazla sayıda çalışmada, belirli


DNA dizinlerini içeren etkileşimler de d a hil olmak üzere kalıtım ve çevre etkileşi­
minin gelişimi nasıl etkilediği a raştırılmaktadır ( Caspi & diğerleri, 20 1 0; Keers &
diğerleri, 20 1 0; Wright & Christiani, 2 0 1 0 ) . Bir a raştırma çalışması, 5 - HTTLPR eti­
ketli bir genotipin ( n örotra nsmitter serotonin içeren bir gen) kısa haline sahip olan
kişilerin, aynı zamanda stresli bir yaşam sürmeleri hali nde depresyona maruz
kalma risklerinin daha yüksek olduğunu ortaya koym uştur ( Caspi & diğerleri,
,. - - - - - - - - - ...
I 200 3 ) . B öylelikle söz konusu gen doğrudan depresyon gelişimi ile bağlantılı olma­
ı ge'i imle bağlantı makla birlikte kişinin depresyona maruz kalıp kalmayacağının tahmin edilmesi için
1
Bağlanma: Son zamanlarda yapılan bir ça­ çevresel stres riski ile etkileşmektedir; a nca k bazı çalışmalar bu bulguyu destekle­
lışma bebeğin bağlıl ığ ı, duyarlı ebeveynlik memiştir ( Goldman & diğerleri, 20 1 0; R isch & diğerleri, 2009 ) . Son za manlarda
ve 5-HTILPR geni arasındaki bağlantıları or­ gerçekleştirilen bir çalışmada küçük çocukken ebeveynlerinden birini kaybeden
taya koymuştur. 6. Bölüm, s. 1 94. yetişkinlerin anca k 5 - HTTLPR genirıin kısa haline sahip olmaları halinde yetişkin­
I liklerinde çözümlenmemiş bağlanma soru nu yaşama olasılıklarının d a ha yü ksek
-ıııf' - - _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,.
olduğu belirlenmiştir ( Caspers & diğerleri, 2009 ) . Serotonin taşıyıcı geninin uzun
halinin belirli ölçüde koruma ve ebeveyn kaybı ile başa çıkma kabiliyeti sağladığı
görü lmüştür.
Yukarıda açıklanan araştırma t ü rü gen X çevre (G X Ç) etkileşimi - DNA'da
ölçülen belirli bir değişikliğin çevrenirı ölçülen belirli bir yönü ile etkileşimi - olarak
anılır ( Caspi & diğerleri, 20 1 0; Seabrook & Avison, 20 1 0 ) . Farmakogenetik, kişinin
genotipi ve ilaç tedavisini ( çevre faktörü ) içeren gen - çevre etkileşiminin araştırıldığı
çalışma alanıdır ( Cheok & diğerleri, 2009; Keers & diğerleri, 2 0 1 0 ) . Pek çok farmako­
genetik çalışmanın amacı, kişinin genotipinin bilinmesi halinde belirli ilaçların daha
güvenli ya da daha tehlikeli olup olmadığının bulunmasıdır ( B erlin, Pa ul & Vesell,
2009; Lima & diğerleri, 2009 ) .

Epigenetik görüş: Gelişimin kalıtım ile çevre ara­


sında devam eden iki yönlü bir alış verişin sonucu
KALITIM VE C EVRE ETKİLEŞİMİ HAKKIN DA SON U Ç 1 . � P
olduğunu vurgular. Çekici, popüler ve akıllı bir kızın lisede son sınıfların başkanı olarak seçilmesi halinde
Gen X çevre (G X Ç) etkileşimi: DNA'da ölçülen be­ bu kızın başarısı kalıtıma mı yoksa çevreye mi bağlıdır? K uşkusuz yanıt her ikisi de
lirli bir değişikliğin çevrenin ölçülen belirli bir yönü olacaktır.
ile etkileşimidir. Kalıtım ve çevrenin göreceli katkıları toplanabilir değildir. Yani, şu kadar doğa ve

74 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar



şu kadar deneyim bizi biz yapar diyemeyiz. Ayrıca tam genetik ifadenin bir seferde,
döllenmede ya da doğum sırasında meydana geldiğini ve bundan sonra da genetik
mirasımızı bizi ne kadar idare edeceğini görmek için dünyaya taşıdığımızı söylemek de
doğru değildir. Genler, yaşam boyunca pek çok farklı çevrede protein üretirler. Ya da
kısmen bu çevrelerin ne kadar zor ya da besleyici olduğuna bağlı olarak bu proteinleri
üretmezler.
Yeni ort a ya çıkan görüşe göre karmaşık davranışlar insanlara belirli bir geli­ ,,. - - - - - - - - - - ,....
I
şi msel yola eğilim sağlayan bazı genetik yü klemeler içerirler ( Goldsmith, 2 0 1 1 ) .
Ancak asıl gelişim daha fazlasın ı : Bir çevreyi gerektirir. Ve bu çevre, aynı m i ras
a ldığımız genlerin karışımı gibi karmaşıktır ( D uncan, Ziol - Guest & Kalil, 2 0 1 0; Kalıtım - Çevre: Kalıtım - çevre konusu ya­
Guavain & Parke, 20 1 0 ) . Ç evresel etkiler ( ebeveynlik, aile dinamikleri, eğitim ve şam boyu gelişim çalışmasındaki başlıca tar­
çevre kalitesi gibi ) "yetiştirme" kapsa m ı nda bir a raya topladığımız şeylerden tışma konularından biridir. 1. Bölüm, s. 20.
I
( v i rüsler, doğum kompl i kasyonl a rı ve hatta hücrelerdeki biyoloj i k olaylar gibi )
biyoloj i k karşılaşmalara kad a r uzanır.
B ir an gençlerde şiddetle bir şekilde ilişkili bir genler kü mesi olduğunu d ü ş ü ­
n e l i m (bu t ü r herha ngi bir kombinasyondan haberdar olmadığımız i ç i n bu h ipo­
tetik bir örnekti r ) . Bu genetik ka rışımı taşıyan ergen kendisini seven ebeveynlere,
düzenli besleyici yemeklere, sayısız k i taba ve bir dizi yetenekli öğretmene sahip
olabilir. Ya da bu ergenin d ünyası ebeveynlerinin ihmali, silahların ve suçun g ü n ­
l ü k olaylar olduğu b i r m u h i t v e yetersiz eğitimden ibaret olabilir. B u çevrelerden
hangisinde söz konusu ergenin genlerinin suçluluğun biyolojik t emellerini o l u ş ­
t u rma olasılığı daha yüksektir?
Kalıtım ve çevre gelişimin seyrini belirlemek için et kileşimde b u l u n u yorsa bu ,,. - - - - - - - - - - ,....
I
gelişime neyin neden olduğu sorusunu yanıtlamak için yeterli midir? İnsanların
yaşamı boyu nca gelişimleri ta m a men genlerinin ve çevrenin insafına mı kalmıştır?
Genetik mirasımız ve çevresel deneyimlerimizin gelişimin üzerinde yaygın etkileri Yaşam Boyu Bakış Açısı: Yaşam boyu ba­
vardır ( Sa meroff, 2 0 1 O; Wermter & diğerleri, 20 1 O ) . A ncak gelişime neyin neden kış açı s ı n ı n önemli bir u n s u ru biyoloji,
olduğunu düşünü rken 1 . bölü mden gel işimin biyoloj i, k ü l t ü r ve bireyin birl i k te çevre ve b i reyi n birlikte oluşumudur. 1 .
oluşumu olduğu yönündeki ta rtışmamızı hatırlaya l ı m . B i z sadece kalıtımımız ve Bölüm, s. 9. 1
I
deneyimlediğimiz çevrenin ürü nleri değiliz, aynı zamanda çevreyi değiştirerek _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ .,,

benzersiz bir gelişimsel yol ya ra tabiliriz. B i r psikoloğun kısa bir süre önce belirtmiş
olduğu gibi:

Gerçekte hem dünyalarımızııı yaraııkları hem de bu dünyayı yaratarılarız. Bizler . . .


genlerimizin v e çevrelerimizin birer ürünüyüz. B ununla birlikte, . . . geleceğimizi
şekillendiren nedensellik nehri bugünkü seçimlerimizin içinden akar . . . Akıl önem-
lidir . . . U m u t l a rımız, a m a çl a r ı m ız ve beklenıilerimiz geleceğimizi etkiler. ( M yers.
20 1 0, s . 1 68 )

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Davra nış genetiği nedir? Pasif, uyarıcı ve aktif genotip - çevre i lişkilerin­
Bağlantı Kur üç tür kalıtım - çevre ilişkileri nelerdir? den hangisi, böl ü m ü n başındaki h i kayede
Yansıt Paylaşılan ve paylaşılmayan çevresel deneyim­ sözü edilen ikizler arasındaki benzerlikleri en
ler kavramları ile kasted ilen nedir? iyi açıklar?

e
Gelişimle ilgili epigenetik görüş nedir? Gen X
Kalıtım ve çevrenin gel işimde çevre (G X Ç) etkileşimini ne tanımlar? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
bireysel far klılı kların nedenleri Kalıtım - çevre etkileşimi hakkında varılabile­
Biri size genetik geçmişinizi ve çevresel dene­
olarak nasıl etkileştiklerini cek sonuçlar nelerdir?
yimlerinizi a naliz ettiği n i ve çevrenin zekanız
açıklar. üzerinde kesinlikle çok az bir etkisinin olduğu
sonucuna vardığını söylüyor. Bu analiz hak­
kında neler söylerdiniz?


KISIM 2 Başlangıçlar 75
kon u bağ lantı lan - - - - ---------- ,
\

Özelli kle fizi ksel gel işimle ilgili bölüm ve aynı zamanda da bilişsel ve sosyo­
duygusal gelişim ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere izleyen bölümlerde geli­
şim üzerindeki biyolojik et kileri araştırmaya devam edeceğiz . Örneğin
biyolojinin bebeğin kaba ve ince motor becerileri üzerindeki etkisi (4. Bölüm)
açı k olabili r, anca k aynı zamanda "Cinsel yönelimin biyolojik bir temeli var
mıdır?" gibi araştırma sorularını da tartışacağız ( 1 3. bölüm). Ayrıca ebeveyn
olan ergenlere ( 1 1. bölüm) ve genç yetiş kinlere baktığımızda üremeyi de ince ­
leyeceğiz. Son olarak, kalıtım ve çevrenin yaşam boyu gelişimin her dönemin­
de ki ikili et kisine değineceğiz.

' ... - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - . ileriye bakalım - - - �

öğ ren me hedefleri n ize ulaş ı n

1 Evrimsel Bakış Açısı ;O Evrimsel ba kış açısını yaşam boyu gelişimde tartışır.

Doğal seçilim bir türü n en iyi u yu m sağlayan bireylerinin hayatta kaldığı ve ürediği
Doğal Seçilim ve Uyum
Sağlayıcı Davranış süreçtir. Darwin doğal seçilimin evrimi tetiklediğini öne sürmüştür. Evrimsel kurama
göre uyum sağlayıcı davranış bir organizmanın doğal ortamda hayatta kalmasını
destekleyen bir davranış şeklidir.

Evrimsel psikoloji, davranışın şekillenmesinde uyum, üreme ve "en güçlü olanın


Evrimsel Psikoloji
hayatta kalmasının" önemli olduğunu savunur. Büyük bir beyin geliştirmek ve insan
toplumlarının karmaşıklığını öğrenmek için çocukluk döneminin uzamasına ihtiyaç
duyulduğu. evrimsel gelişimsel psikolojinin öne sürdüğü fikirler arasındadır. Baltes'e
göre, özellikle üreme gücünün zayıflaması nedeniyle evrimsel seçilimin sunduğu
faydalar yaş ilerledikçe azalır. Aynı zamanda kültürel ihtiyaçlar artar. Gelişimle ilgili
diğer kuramsal yaklaşımlar gibi evrimsel psikolojinin de sınırlamaları vardır. Ban­
dura "tek taraflı evrimciliği" reddetmekte ve biyoloji ve çevre arasında iki yönlü bir
bağlantıyı savurunaktadır. Biyoloji geniş bir kültürel olasılıklar yelpazesine olanak
tanır.

2 Gelişimin Genetik Temelleri


• Genlerin ne olduğunu ve insan gelişimini nasıl etkilediklerini
açıklar.

DNA'nın kısa parçaları, hücreleri çoğalmaya ve proteinleri birleştirmeye yönlendiren


işbirlikçi Gen kalıtsal bilgi üniteleri olan genleri oluşturur. Genler bağımsız değil işbirliği içinde
hareket ederler.

Yeni hücrelerin oluşrnğu mitoz ve mayoz sü reçleri sırasında kromozomlar çoğaldığı


Genler ve Kromozomlar zaman genler yeni hü crelere akta rılır. Bir yumurta ve bir sperm fertilizasyon süre­
cinde bir araya geldiğinde, onaya çıkan zigot, babanın spermi ve annenin yumur­
tasındaki kromozomlardan gelen genleri içerir. Genlerin nesilden nesle bu şekilde
aktarılmasına karşın, mayoz sırasında kromozoma! parçaların değiş tokuşu, mutas­
yonlar ve genotip ve fenotip arasındaki ayrım da dahil olmak üzere çeşitli nedenlerle
değişkenlik oluşur.


76 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar
Genetik ilkeler baskın - çekinik genleri, cinsiyetle bağlantılı genleri, genetik damga­
Genetik ilkeler
lamayı ve polijenik kalıtımı içerir.

Kromozoma! anomaliler 2 1 . kromozomun fazladaıı bir kopyasının varlığından kay­


Kromozoma! ve Gene Bağlı
naklanan Down sendromunun yanı sıra Klinefelter sendromu, kırılgan X sendromu,
Anomaliler
Turner sendromu ve XYY sendromu gibi cinsiyetle bağlantılı anomalilere yol açar.
Gene bağlı anomaliler zararlı genleri içerir. Gene bağlı bozukluklar arasında fenilke­
tonuri ve orak hücreli anemiyi saymak mümkündür. Genetik danışmanlık çiftlere
kalıtımsal anomalilere sahip bir çocuk sahibi olma riskleri hakkında bilgiler sunar.

3 Üreme ile i1gili Güçlükler ve Seçimler fD Üreme ile ilgili bazı önemli güçlü k ve s eçimleri tanımlar.

Bir bebeğin normal bir şekilde gelişip gelişmediğinin belirlenmesi için ultrason sonog­
Doğum Öncesi Tanı Testleri
rafisi, fetal MRI, koryonik doku biyopsisi, anıniyosentez ve anne kan taraması kulla­
nılır. Girişimsel olmayan doğum öncesi tanı da giderek daha fazla araştınJmaktadır.


Amerikalı çiftlerin yaklaşık yüzde 1O ila l 5 ' i kısırlık sorunlarıyla karşı karşıya kal­
Kısırlık ve Üreme
Teknolojisi makta ve bunlardan bazıları cerrahi yöntemler ya da doğurganlık ilaçları ile tedavi
edilebilmektedir. Ek bir seçenek ise in vitro fertilizasyondur (tüp bebek yöntemi ) .

Evlat edinilen çocuk v e ergenlerin evlat edinilmemiş olan emsallerine göre çok daha
Evlat Edinme
fazla sorun yaşamalarına karşın evlat edinilen çocukların büyük bir çoğunluğu etkili
bir şekilde uyum sağlayabilmektedir. Evlat edinme olayının gelişimin oldukça erken
bir aşamasında gerçekleşmesi halinde bunun çocuk açısından daha iyi sonuçlan ola­
caktır. Son on yıllarda evlat edinme konusunda meydana gelen büyük değişiklikler
nedeniyle ortalama bir evlat edinilen çocuk ya da ortalama bir evlat edinen ebeveyn
hakkında genelleme yapılması güçleşmiştir.

4 Ka lıtım ve Çevre Etkileşimi: Kalıtım ve çevrenin gelişimde bireysel far klılıkların nedenleri
olara k nasıl etkileşti klerini açı klar.
Ka lıtım-Çevre Tartışması

Davraıuş genetiği kalıtım ve çevrenin insan özellikleri ve gelişimindeki bireysel fark­


Davranış Genetiği
lılıklar üzerindeki etkisi ile ilgilidir. tkiz çalışmaları ve evlat edinme çalışmaları davra­
nış genetikçileri tarafından kullanılan yöntemler arasındadır.

Scarr'ın kalıtım - çevre ilişkileri görüşüne göre kalıtım çocukların yaşadıkları çevrele­
Kalıtım - Çevre ilişkileri
rin türlerini yönlendirir. Scarr üç genotip - çevre ilişkileri türü tanımlamaktadır: pasif,
uyana, aktif (ortam seçici ) . Scarr bu üç genotip - çevre ilişkileri türünün göreceli
öneminin çocuklar geliştikçe değiştiğini savunmaktadır.

Paylaşılan çevresel deneyimler, ebeveyıılerin kişilikleri ve entelektüel yönelimleri, aile­


Paylaşılan ve Paylaşılmayan
nin sosyo-ekonomik durumu ve içinde yaşadıkları çevre gibi kardeşlerin ortak dene­
Çevresel Deneyimler
yimleridir. Paylaşılmayan çevresel deneyimler ise bir çocuğun gerek aile içinde gerekse
dışında bir kardeşi ile paylaşmadığı özel deneyimleridir. Pek çok davranış genetikçisi
kardeşlerin gelişirnlndeki fark1ılıkların paylaşılan çevresel deneyimlerden değil payla­
şılmayan çevresel deneyimlerden (ve kalıtımdan) kaynaklandıklarını savunur.

Epigenetik görüş, gelişinıin kalıtım ile çevre arasında devam eden iki yönlü bir alış
Epigenetik Görüş ve Gen x verişin sonucu olduğunu vurgular. Gen X çevre etkileşimi D NA'da ölçülen belirli bir
Çevre (G x Ç) Etkileşimi
değişikliğin çevrenin ölçülen belirli bir yönü ile etkileşinıini içerir. G X Ç çalışmalarının
sayısı giderek artmaktadır.

Karmaşık davranışların insanları belirli bir gelişimsel yola yönlendiren bazı genetik
Kalıtım Çevre Etkileşimi yüklemeleri vardır. Ancak, asıl gelişim aynı zamanda çevre de gerektirir ve çevre
Hakkında Sonuçlar
karmaşıktır. Kalıtım ve çevrenin etkileşirnl oldukça kapsanılıdır. Kalıtım ve çevrenin
gelişimi etkileme yolları hakkında keşfedilmesi gereken çok şey vardır. Kalıtım ve
çevrenin gelişimin üzerinde yaygın etkileri olınasına karşın insanlar çevreyi değiştire­
rek benzersiz bir gelişimsel yol yaratabilirler.

• KI S I M 2 Başlangıçlar 77
a n a hta r eli meler
aktif (ortam seçici) genotip - fenotip 60 kromozomlar 58 deneyimler 73
çevre ilişkileri 72 fertilizasyon 59 mayoz 5 9 Turner sendromu 63
davranış genetiği 7 1 gen X çevre (G X Ç) mitoz 5 9 uyarıcı genotip - çevre
D N A 58 etkileşimi 74 orak hücreli anemi 63 ilişkileri 72
Down send romu 62 genler 58 pasif genotip - çevre XYY sendromu 63
epigenetik görüş 74 genotip 60 ilişkileri 72 zigot 59
evlat edinme çalışması 72 ikiz çalışması 7 1 paylaşılan çevresel
evrimsel psikoloji 5 5 k ı rılgan X sendromu 62 deneyimler 73
fenilketonuri 6 3 Klinefelter send romu 62 paylaşılmayan çevresel

a na hta r kişiler
Albert Bandura 5 6 David Moore 58 Paul Baltes 56 Steven Jay Gould 5 7
Charles Darwin 54 Gilbert Gottlieb 74 Robert Plomin 73 Thomas Bouchard 5 3
David Buss 55 Judith Harris 7 3 Sandra Scarr 72


78 BÖLÜM 2 Biyolojik Başlangıçlar
bö l ü m 3 DOG U M Ö N C E S İ
G E L İ Ş İ M V E DOG U M
-

....., 1 Doğum Öncesi Gelişim 3 Doğum Sonrası Dönem


ta
Öğrenme Hedefi Öğrenme Hedefi 3 Doğum so nrası gelişim
..c: 1 Doğum ö ncesi gelişimi açıklar.
dönemindeki değişimleri açıklar.
ta Doğum Öncesi Gel işim Evreleri
Doğum Öncesi Gelişimde Teratoloji ve Hasarlar Fiziksel Uyum
c: Doğum Öncesi Ba kım Duygusal ve Psikolojik Uyum

ta Doğum Öncesi Normal Gelişim Bağ Kurma

E 2 Doğum
: :::J Öğrenme Hedefi 2 Doğum sürecini a çıklar.
Doğum Sü reci
:Q Yenidoğan'ın Değerlendirilmesi
_o Za manından Önce ve Düşük Doğum Ağırlıklı Doğan
Bebekler
5. 36 saatte 2 h ··ere 6. 48 saatte 4 h ücre
4. ilk hücre bölünmesi

3. 24-30 saatten sonra 7 . 3 günlük 1 6 - 32 hücreli 8. 4 günlük 64 - 1 28 hücreli iş çakar


döllenme: Erkek küçük taneli top bir top (bir blastosit)
(sperm), kadın
(yumurta)
kromozomları 9. 4 - 5 g ü n l ü k iç hücre yığını
biraraya gelir. blastosist olarak şeki l lenir
ve hale uteruste serbesttir.

2. Döllenme sıklıkla
kanalın üst üçte
birlik bölümünde
24 saat içinde Yumurta
olur. __......__,,
... _ 1 O. 6 - 7 g ü n l ü k blastosist

uterus duvarına
tutunur.

1. 28 günlük aybaşı devzesinin 1 1 . 1 1 - 15 günlük blastosist


9 - 16 günlerinde yumurtalıktan uterus duvarına girer ve
tek bir yumurta fallop kanalına yerleşmeye başlar.
atılır. Rahimin iç duvarı
(Glands ve kan damarları)

ŞEKİL 3.1
GERMINAL DÖNEMDEKİ ÖNEMLİ GELİŞMELER: Döllenmeden tam bir hafta sonra blastosist h ücreleri
özelleşmeye başlam ıştır. Germinal dö nem blastosistin uterus duvarına yuvalanması ile sonlanır.

şıın sistemi, kemikler , kasla r, boşaltım ve ü reme sistemleri bu taba kadan olu şur.
Ektoderm son tabakadır ve sinir sistemi ve beyin, duyusal a lıcılar (örneğin, ku laklar,
buru n ve gözler) ve cilt kısımlar (örneğin, saç,, tırnakla r) bu tabakadan oluşur.
E m briyo'n un üç tabakası biçimlenirken, destek sistemleri h ızla gelişir. B u
yaşa m destek sistem leri, amnion, göbek kordonu ( her ikisi d e annenin bedenin­
den değil döllenmiş y u m u rtadan gel i ş i r ) ve plasen ı a d ı r. Amn ion, gelişmekte
olan embriyon u n y ü zeceği içi temiz s u dolu bir torba veya bot gibidir. A m n ion
sıvısı nem ve ısı derecesi a çısından olduğu kadar şok geçirmezlik açısın dan da
kontrol l ü bir çevre sağlar. Göbek kordonu iki arter ve bir ven içerir ve bebeği
plasentaya bağlar. Plasenta, içinde a n n e ve bebeğin iç, içe olup birbiriyle birleş­
meyen küçük kan damarl a rın ın bul u n d u ğ u y u va rlak biçimli bir doku gru b undan
o l u ş u r.
Şekil 3 . 2 , m ü stakbel anne ve gelişmekte olan organizmadaki kan a kışını, göbek
kordonu ve plasentayı gösterir. Çok küçük moleküller - bebeğin kanından sindirim
a tıkları, karbondioksit olduğu kadar, annenin kanından da oksijen, su ve tuz -anne
ile fetüs arasında ileri geri geçiş yaparlar ( Wick & diğerleri, 20 1 0 ) . Geniş moleküller
Amnion: Gelişmekte olan embriyonun içinde plasenta duvarından geçemez; birçok bakteriler, anneye ait atıklar gibi zararlı mad­
yüzdüğü temiz sıvı ile kaplı bir torba veya bot deler ve kırmızı kan h ü creleri bunlara dahildir. Maddelerin plasenta bariyerini aşarak
şeklinde yaşam destek sistemidir.
geçişini sağlayan mekanizma karmakarışıktır ve halen tama men anlaşılmış değildir
Göbek Kordonu: Bebeği iki atar damar ve bir toplar­ ( Barla & Drugan, 2 0 1 0) .
damar ile plasentaya bağlayan yaşam-destek sistemi Kadın ların çoğu h a m ile oldu klarını anla dıklarında, önemli organlar biçi mlen­
Plasenta: İçinde anne ve bebeğin küçük kan meye başl a m ıştır. Ortagenez; doğum öncesi gel işimin ilk iki a yında organ olu­
damarlarının sarmal olduğu disk biçiminde doku şum s ü recine verilen isimdir. Orga nlar oluşu rken özellikle çevresel değişikli klere
grubundan oluşmuş yaşam -destek sistemidir.
karşı d u ya rl ı k fa zladır ( Rojas & diğerleri, 2 0 1 0; Torc h i nsky &Toder, 2 0 1 0 ) . Döl­
Organogenez: Doğum öncesi gelişimin ilk iki aylık lenmeden sonra 3. haftada s i n i r h ü creler kanalı (n öral t u b e ) n i h a yette sipiral
süresinde yer alan organ oluşumu. kord şeklini al ır. Ya klaşık 2 1 g ü n l ü k iken gözler o n a ya çı kmaya, ve 24. günde

82 BÖLÜM 3 Doğum ôncesı C,elişım ve Doğum


Plasentanın Plasentanın anneyle ait bölümü
bebeğe ait bölümü

ŞEKİL 3 . 2
PLASENTA VE GÖBEK BAGI: Sağdaki şekilde boşluğa bağlanan bölge büyütüldü. Oklar kan akışı yönünü
gösterir. Anne karnı plasenta bölgesine rahim atardamarlarıyla akar ve rahim toplardamarı ile annenin do­
laşımı için geri döner. Bebek kanı göbek bağı atardamarlarıyla plasentaya akar ve göbekbağı toplardamarı
ile fetal dolaşımı için geri döner. Materyallerin değişimi anne ve bebeğe kan sağlamaları ayıran bir tabakada
gerçekleşir, böylece kanlar asla temas etmez. Plasen ta bariyerlerinin n asıl çalış tığı ve önemi hakkında neler
bilin ir?

k a lp oluşumu için h ü creler fa rklılaşmaya başlar. 4. hafta boyu nca ü rogenital sis­
tem belirg i n leşir, kol ve bacaklar tomurc u k halinde ortaya çık a r. K a lbin d ört
bölümü biçim a l ı r ve kan damarları ortaya çıkar. 5. haftadan 8 . haftaya kadar
kollar ve baca klar farklılaşır ve bu zamanda y ü z biçimlenmeye başlar ancak halen
çok belirgin değildir. B oşa l t ı m sistemi gelişir ve yüz yapısı belirsizdir. 8 . haft a da
gelişmekte olan organizmanın ağırlığı O, l gr ( 1 : 30 ounce ) , boy uzunluğu 2 , 5 cm
( 2 , 54 centimeters) d i r.

Fetal Dönem: Fetal dönem normal gebeliklerde döllenmeden sonra iki aylıktan
doğuma kadar yaklaşık 7 ay devam eden doğum öncesi dönemidir. Bu dönem Birey in doğ u m u ndan
boyunca büyüme ve gelişme kendi dramatik seyrini sürdü rür. önceki dokuz ayı n tarihi,
Döllenmeden sonraki 3 . ayda fetüs yaklaşık 7,62 cm uzunluğunda ve 8 5 doğ u m u n u takip eden yetmiş
g r ağırlığındadır. Kollarını v e bacaklarını hareket ettirmekte, ağzını açıp kapa­
yılın tümünden daha ilginç ve
makta, başını çevirmektedir. Tıpkı kolların üst ve alt kısımları eller ve alt uzuv­
önemli olayları kapsar.
larda olduğu gibi yüz, alın, göz kapakları, burun ve çene ayırt edi lmektedir.
Pek çok vaka da genital organlar kız ve erkek olarak tanım lanabilir. Gebeliğin -Samuel Taylor Coleridge
4 . ayının sonunda fetüs 1 5 . 2 4 cm boyunda 1 1 3 - 1 98 gr ağırlığındadır. Bu İngiliz Şair ve Deneme Yazan. 1 9. yiizyıl
dönemde büyüme bedenin alt kısımlarında gerçekleşir. İlk defa anne bacak ve kol
hareketlerini hissedebilir.
Beşinci ayın sonundan itibaren fetüs yaklaşık 30.48 cm uzunl ukta ve 0,45 kilog­
rama yakın ağırlıktadır. Cilt yapılaşması biçimlenir-el ve ayak cırnakları gibi. - Feri.is
rahimde belirli bir pozisyonu tercih ettiğini göstererek, çok aktif olmaktadır. Altıncı
ayın sonundan itibaren fet ü s yaklaşık 3 5, 5 6 cm uzunluğundadır ve ağırlığı da 0 . 6 8 Fetal dönem: Fetal dönem normal gebeliklerde döl­
k g civarındadır. Gözler, g ö z kapakları tamamen biçimlenir ve başı ince bir s a ç taba­ lenmeden sonra iki aylıktan doğuma kadar yaklaşık 7
ay devam eden doğum öncesi dönemidir. Bu dönem
kası kaplar. Yakalama refleksi vardır ve düzensiz sol unum hareketleri ortaya çıkar.
boyunca büyüme ve gelişme kendi dramatik seyrini
sürdürür.

• KISIM 2 Esaşıangıçlar 83
Birinci trimester (ilk 3 ay)

Döllenmeden sonraki 4 hafta 8 haftalık 12 haftalık

2.5 cm'nin üstünde • Yaklaşık 7.6 cm uzunluğunda ve


• 2.5 mm'den kısa •

2,8 gr ağırlığında
• Spiral kord, sinir sistemi • Yüz, gözler, kulaklar, ağız ve diş
• Kollarını, ayaklarını hareket ettirir
gastrointestinal sistem, kalp ve • Kollarını, ayaklarını hareket ettirir
• Parmak izleri vardır
akciğerlerin gelişimi başlar Beyin oluşmaktadır

• Gülebilir, kaşlarını çatabilir,
• Amnion kesesi tüm bedenin • Kalp atışı ultrason ile hiddetle bakabilir, emebilir ve
• "Zigot" olarak adlandırılır değerlendirilir yutabilir
• Cinsiyeti ayırt edilebilir
• "Embriyo" olarak adlandırılır
• idrar çıkarabilir
• Fetüs olarak adlandırılır

ikinci Trimester (orta 3 aylar)

16 haftalık 20 haftalık 24 haftalık

• Yaklaşık 15 cm boyunda ve • Yaklaşık 30 cm uzunlukta ve • Yaklaşık 36 cm uzunluğunda ve


11,5 - 20 gr ağırlığındadır 450 gr ağırlıktadır 450 - 675 gr ağırlığındadır

• Kalp atışı hızlıdır • Kalp atışı herhangi bir stetoskopla • Cilt kırışık ve koruyucu bir tabaka

• Cilt ince ve transperant duyrulur ile kaplıdır (vernix caseosal)

• ince kıllar teni örter • Başparmağını emer • Gözler açıktır

• Ayak ve el tırnakları oluşmaktadır • Hıçkırır • Atık materyaller bağırsakta

Saçı, kaşı, kirpikleri vardır toplanır


• Amnion sıvısında dönüp •

yuvarlanabileceği, eşgüdümlü • Kavraması güçlüdür

hareketlere sahiptir

Üçüncü Trimester (son 3 aylar)

28 haftalık 32 haftalık 36 - 38 haftalık

• Yaklaşı k 41 cm uzunluğunda ve • 42.5 - 46 cm uzunluğunda ve • 48- 50 cm boyunda, 2700- 3375


1350 gr ağırlığındadır 1800 - 2475 gr ağırlığındadır gr ağırlığındadır
• Beden yağı artmaktadır • Uyku ve uyanıklık dönemleri • Deri daha az kırışıktır
• Çok aktiftir vardır • Cildi saran koruyucu örtü (vernix
• Tam gelişmemiş solunum • Seslere tepki verir coseosa) incelir
hareketleri vardır • Doğ u m pozisyonu alabilir • Kafa kemikleri yumuşak ve
• Tüyler hemen hemen kaybolur esnektir
• Karaciğerde demir polanmaktadır
• Anneden bağışıklıklar kazanır

ŞEKİL 3.3
DOGUMÖNCESİ GELİŞİMİN ÜÇ DÖNEMİ: Germinal ve embriyonik evrelerin ikisi de birinci dönemde
meydana gelir. Birinci dönemin sonları da, ikinci ve üçüncü dönemler gibi fetal evrenin kısımlarıdır.

Gebeliğin 6 aylLk gibi erken döneminde ( d öllenmeden sonra yaklaşık 24-25'inci


haftalar) fetüs i l k kez döl yatağı d ışında yaşamını sürdürme şansına sahip ol ur yani
yaşayabilir. Erken doğan bebekler veya gebeliğin 24-27 . haftal a rı arasında doğan­
ların sıklıkla yard ıma ihtiyacı ol ur, çünkü ciğerleri tamamen olgu nlaşmamıştır.
Yedinci ayın son u ndan itiba ren feti.i s yaklaşık 40 cm uzu nluğu nda ve 1 3 5 0 gr ağır­
lığındad ı r.
Doğumöncesi gelişi m i n son iki ayında yağ dokuları gelişir. Çeşitli organ sistem­
leri ( ka lp, böbrekler gibi ) işlevleri başlar. Sekizi nci ve dokuzuncu a ylar boyunca
fetüsün boyu uzar ve ilave ağırlı k kazanır-doğumda ortalama Amerikan bebeği 3400
gr ağırlığında ve 5 1 cm uzunluğundadır.
Şekil 3 . 3 doğumöncesi gelişim boyunca başlıca olaylara genel bakışı verir. Geli ­
ş i m , germ inal, embriyonik ve fetal terimleri ile betimlemek yerine şekil 3 . 3 doğum
öncesi gelişimi üçer aylık eşit dönemlere ayırarak trimester olarak adlandırıldığına
dikkat ediniz. Germinal ve embriyonik dönemler birinci trimestrede meydana gelir.

84 BÖLÜM 3 Doğum Öncesı Gelişim ve Doğum



Fetal dönem birinci trimester'in sonuna doğru başlar, ikinci
ve uçunni t rimestre de deva m eder.Yaşayabilirlik ( d öl
yatağı dışında yaşamı sü rd ü rebilmek ikinci trimester'in çok
sonla rında olu ş u r.

Beyin: Doğ u m öncesi dönemin en çarpıcı özelliklerinden


biri beyin gelişimidir ( Nelson, 2 0 1 1 ) . Bebekler doğdu kla ­
rında 1 00 m ilya r nöron yahut sinir hücresine sahiptir ve
bilgiyi beyinde hücre düzeyinde işlerler. Doğum öncesi gel i ­
şim boyunca nöronlar doğru yere yerleşim v e bağıntılı
olmaya başla mak için zaman harcarlar. İnsan beyn inin
temel mimarisi doğum öncesi'nin ilk iki dönemi boyunca
oluşur. Tipik bir gelişimde, doğ u m öncesi gelişimin üçü ncü
trimesteri ile doğumdan sonra ki iki yıl, nöronların bağlan ­
tıları ve işlevsellikleri ile karekterizedir ( Moulso & Nelson,
2008) .
İnsan embriyosu anne ra hminde gelişirken sinir sistemi
embriyon u n a rkasında, uzun bir çukur kanal olarak şekil­
lenmeye başlar. Armut biçim indeki bu sinir kanalı döllen­
meden sonra yaklaşık 1 8-24 günlerde biçimlenir, ektoderm
dışında gelişir. Kanal, doğumdan sonra yaklaşık 24 günde
tepeden kalçaya olan kısmı çevreler. Şekil 3 .4, sinir siste­
minin doğumdan 6 hafta sonra halen bir kanal görü n t ü ­
sünde olduğunu gösterir.
Sinir kanalının kapa nması ile ilgili iki doğum hasarı Yelyi Nordone, 12, NewYork Şehri haziran 2008'de Millville, Pa, yakınında spifida
anensefali ve spina bifidadır. Fet üs anensefali ise yahut sinir kampında havuz kenarında fırlatma faaliyetinde. Spifida kampı spina bifidalı
kanalı ( nöral tüp) başın bit i minde kapa nması başarısızsa çocukların bir hafta yatılı kalabildikleri bir kamp.

beynin en üst bölgeleri gelişemez, bu bebekler, doğum sırasında yahut


doğumdan kısa bir süre sonra ölü rler ( Levene & Chervenak, 2009 ) .
Spina bifida alt uzuvlarda çeşitli derecelerde felçliğe sebep olur. Spina
bifi d a 'lı bireylerin genellikle, tekerlekli sandalye, kolluk değneği, bas­
ton gibi yardımcı araçlara ihtiyaçları vardır. Annenin diabet hastalığı
ile şişma nltğı, her ikisi de sinir kanalı hasa rla rının gelişimi yön ünden
fet üsü risk altına sokarlar ( McQu i re, Dyson & Renfrew, 2 0 1 O; Yazdy
& diğerleri, 2 0 1 0) . Sinir kanalı hasa rlarından kadınları korumayı sağ­
layan bir strateji yeterli miktarda B vitamini, folik asid alımıdır, konu
daha sonraki böl ümde tartışılacaktır ( Rasm ussen & Clcmmensen,
2 0 1 0; Şhookhoff & lan Gallicano, 20 1 0) .
Normal bir gebelikte, sinir kana.Iı kapandığında yani olgunlaşma ­
mış nöronla rın ü remesi doğum öncesi dönemin yaklaşık beşinci
ayında başlar ve doğum öncesi dönem boyunca devam eder. Yeni
nesil sinir hücrelerine nörogenez adı verilir ( K ronenberg & diğerleri,
2 0 1 0) . Nörogenezin en fazla a rtış gösterdiği zaman her dakika tah­
minen 200.000 gibi çok sayıda sinir hücresinin ürediği za mandır.
Döllenmeden sonra yaklaşık 6-24 h a ftalarda sinir göçü başlar
( Nelson, 2011 ). Bu h ü crelerin orijinal yerlerinden u ygun yerleşim
bölgelerine doğru hareketlerini ve beynin farklı düzeylerinin, yapısı­
nın ve bölgelerinin yaratılışını da içerir ( Cozzi & diğerleri, 2 0 1 O; K ur i ­
yana & Mayor, 2009 ) . Hücre hedeflediği yola doğru göçe başla d ığında,
olgunlaşmalı ve daha karmaşık yapı geliştirmelidir.
Doğumöncesi dönemin yaklaşık 2 3 . ha ftasında nöronlar a rası
bağla ntı oluşmaya başlar ( Moulson & Nelson, 2008 ) . Nöron ların yapısı, ŞEKİL 3.4
bağlantıları ve bebeğin beyin gelişimi hakkın da bölüm 4 'de daha kap­ SİNİR SİSTEMİNİN ERKEN OLUŞUMU: Fotoğrafta, 6 haftalık insan
samlı bilgiler verild i . embriyosunun sinir sisteminin, ilkel kanal biçimindeki görüntüsü veril­
mektedir.

• KISIM 2 Başlangıçlar 85
,---------� D O G U M Ö N C E S İ GEL İ ŞİM DE T E RATOLOJİ VE ı-:tASAR LAR
I
1
Bu bölümün başında tartıştığımız Alex bebek yönünden doğum öncesi gelişim dev­
Beyin Gelişimi: Doğumda bebeklerin be­ resi düzgündür. Annesinin döl yatağı o gelişirken onu korudu. Bu korumaya karşın
yinlerinin ağırlığı yaklaşık yetişkinlikte eri­ çevre fetüsü pek çok kanıtlanmış yollarla etkileyebilir.
şeceği n i n % 25'i kadardır. 4. Bölüm, s. 1 1 4.
I
... Genel İlkeler: Bir teratojen potansiyel olarak doğum hasarına neden olabilecek
ya da bilişsel ve davranışsa! sonuçları olumsuz olarak değiştirebilecek herhangi bir
ajandır ( Sözcük Yunanca tera sözcüğünden gelir, canavar anlamını taşır). Çok sayıda
tcratojen vardır. Bu nedenle, hangi soruna hangi teratojenin sebep olduğunu sapta­
mak zordur. Aynca, bir teratojenin etkisinin ortaya çıkışı uzun zaman alabilir. Tüm
potansiyel etkilerin yaklaşık yarısı doğumda kendini gösterir.
Doğum hasarlarının nedenini inceleyen çalışma alanına ıeraıoji denir. Terato­
jenlere bazı maruz kalışlar fiziksel doğum hasarlarına neden olmaz, ancak gelişmekte
olan beyni etkileyerek bilişsel ve davranışsa! işlevselliği etkiler ,bu çalışma alanına
davranışsa/ terato/oji denir.
Belirli bir teratojene maruz kal mada, kalınan zaman, doz ve genetik yatkınlık,
hem fetüs veya embriyodaki hasarın şiddeti hem de hasar tipi açısından etkilidir .

• Doz: Dozun etkisi daha belirgindir. Yüksek dozda olan bir ajanın, ilaç gibi, etkisi
de yüksektir.

• Genetik yatkınlık: Bir teratojenin neden olduğu anormal liğin tıpı veya
şiddeti,embriyo veya fetüsün genotipi ve hamile kadının genotipi ile bağıntılıdır
( Lidrall & M urray, 2005). Örneğin beli rli bir ilacı annenin nasıl metabo.lize ettiği
ilacın embriyo veya fetüse geçiş derecesini de etkileyebilir. Bir embriyo veya
fetüsün bir teratojene duyarlılığı da onun geno tipine bağlı olabilir ( Marruniucci
& digerleri, 2009 ) . Aynı şekilde bil inmeyen nedenlerle erkek fetüslerin dişi fetüs­
lerden daha fazla teratojenlerden etkilenmesi olasıdır.

• Maruz kalma zamanı: Gelişimin bazı noktalarında ortaya çıkan teratojenleri


hasarları , diğerlerinden fazladır ( Weiner & Buhimhi, 2009s ) . Germinal dönem­
deki hasarlar uterusa implantasyonu bile önleyebilir. Embriyonik dönem fetal
dönemden çok daha fazla hassasiyet taşır.

Şekil 3.5 bir teratojene maruz kalma zamanının etkileri hakkında ilave bilgileri
özetler. Yapısal bir hasarın en fazla meydana gelme olsılığı organ oluşumunun ger­
çekleştiği embriyonik dönemin en başlarıdır ( H ill, 2007 ) . Bedensel her yapının kendi
hasar oluşum dönemi vardır. Bölüm l 'i hatırlayalım. Kritik dönem, belirli deneyim
veya olayların gelişim üzerinde uzun süreli etki yarattığı gelişimin çok erken sabit
bir zaman dilimidir. Sinir sistemi için kritik dönem (3 . hafta ) kollar ve bacaklardan
daha erkendir (4. ve 5. haftalar).
Organogenez tamamlandıktan sonra teratojenlerin anatomik hasara neden olma
ihtimali azalır. Bunun yerine fetal dönemde maruz kalınan teratojenler ve etkilerini
incelemeye ilaçlarla başlayalım.

Reçeteli ve Reçetesiz İlaçlar: Pek çok Amerika'lı kadına gebeliklerinde ilaç reçe­
teleri yazılır-özellikle antibiyotikler, ağrıkesiciler ve nefes darlığı ilaçları. Reçeteli ilaç­
lar, reçetesiz i laçlar kadar embriyo ve fetüse asla düşünemeyeceği kadar etkili
Nöronlar: Beyinde h ücre düzeyinde bilgi işlemeyi
olabilir ( Weiner & Buhimrnrnchi, 2009 ) .
yürüten sinir hücresi.
Antibiyotik, streptomisin, tetraksiklin, bazı antidepresanlar, progestin v e sentetik
Teratojan: 'Canavar' anlamına gelen Yunanca sözcük
östrojen gibi bazı hormonlar ve akne ilacı Accutane dahil olmak üzere reçeteli ilaç­
tera'dan türetilmiştir. Doğum hasarı yaratan bir ajan
teratojendir. Doğum hasarların ı inceleyen bilim ala­ lar teratojen fonksiyonu görebilirler ( Bayraktar ve diğerleri, 2 0 1 O; Teichert ve diğer­
nına teratoloji denir. leri, 2 0 1 0) .

86 BOLÜM 3 Doğum öncesi Gelişim ve Doğum



Bölünme dönemi
zigot, yuvalanması Embriyonik dönem haftalar Fetal dönem, haftalar Zamanında
ile embrio, haftalar. doğan

2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 16 20-36 38

Beyin Beyin

Dişler Dış cinsel organlar

Merkezi Sinir Sistemi

Kalp

Kulaklar

Gözler

Teratojenlere en fazla Kollar


duyarlılık Bacaklar

Hala potansiyel önemi olsa da Dişler


teratojenlere az duyarl ılık
Damak

Dış genital orga_ n _lar


_____�

ŞEKİL 3.5
TERATOJENLER VE DOGUM ÖNCESİ GELİŞİMDE ETKİLEME ZAMANLAR!: Teratojenlerin neden ol­
duğu tehlikeli yapısal hasarlar en fazla erken embriyonik gelişimdedir. Organogenez dönemi (kı rmızı renkli) 6
haftada sonlanır. Daha sonraki teratojen tahribatı fetal dönemde, yapısal hasarlar yerine organ işlev sorunları
veya büyümenin durması şeklinde olabilir (mavi-yeşil renkler).

A n tidepresanların hamile kadınlar tarafından kullanımı üzerine kapsamlı çalış­


malar yapıldı ( Pedersen & diğerleri, 2009; Reis & Kalen, 2 0 1 0; S imoncelli, Mart i n &
Berard, 2 0 1 0) . Yeni bir çalışmada gebeliğin başında S SRis (selective serotonin reup­
rake inhibitors) birden fazla tipini reçete ile kullanan kadınların bebeklerinde kalp
hasarları n ı n y ü ksek olduğu ortaya kondu ( Pedersen & diğerleri, 2009 ) . Bu çalışmada
çocukların kalp işlevlerindeki olumsuz etki annelerin gebelik başında bu i k i S SRis
(sertraline ve citalopram ) aldıklarında y ü kseldi. Bununla beraber Amerikan Psiki­
yatristler Derneği ile Amerikan Kadın Doğum Kolej i tarafında yeni gözden geçirilen
araştırma bulgularına göre her ne kadar bazı çalışmalarda gebelikte antidepresan
kullanmanın olumsuz sonuçları bulundu ise de annenin hastalığı veya problemli
davranışları gibi doğum sonucunu etkileyebilecek çeşitli değişkenleri kontrol etme­
deki başarısızlık hamilelikte anti depresan kullanımı ve doğum sonucu arasında bir
i lişki olduğu hakkında yorum yapmayı zorlaştırmaktadır ( Yonkers & diğerleri, 2006 ) .
Bölümün sonunda gebelikte depresyonu ayrıca tartışacağız.
Reçetesiz ilaçlar arasında diyet hapları, yüksek dozda aspirin de zararlı olabilir
( Norgard & diğerleri, 2 006 ) . Bununla beraber normal dozda aspirin fetüse etkisi
yokken yüksek dozda aspirin kanamaları tetikleyebilir (James, Brancazio,& Price,
2008; Marret & diğerleri, 2 0 1 0) .

• KISIM 2 Başlangıçlar 87
Psikoaktif İlaçlar: Psikoaktif ilaçlar, duygu durumunu değiştirme, algıyı hafifletme,
bilinç durumunu değiştirmede sinir sistemi üzerinde etkili olan ilaçlardır. Yasal olma­
yan kokain, metamfetamin, marihuana ve eroin kadar nikotin, alkol ve kafeini örnek
olarak sayabiliriz.

Kafein: İnsa n l a r kafeini sıklıkla kahve, çay veya k ol a l ı içerek veya çikolata yiye­
rek t ü ketirler. Yak ı n bir çalışmada gebeliklerinde günde 200 veya daha fazla
miligram kafein t üketen kadınla r ı n düşük yapma teh likesi taşıdık l a rı n ı ortaya
koydu (Weng, Odouli,& Li, 2 008). Bu son uçları dikkat e a l a rak Gıda ve ilaç Teş­
kilatı hamile kadı n l a rı n ya hiç kafein tü ket memelerini ya da çok tedbirli tüket­
melerini önerir.

Alkol: Hamile kadınlann ağır alkol kullanması bebeğe büyük zarar verir. Fetal Alkol
Fetal Alkol Spektum Bozukluğu (FASD) pek çok fiziksel
bozukluk ve öğrenme güçlüğü ile kara kterizedir. Spektrom Bozukluğu ( FA S B ) (Fetal a lcohol spectrum disorders-FASD) gebeliklerinde
FASD'li çocuklardaki, çekik gözlere, basık çenesine ve ağır alkol kullanan kadınların çocuklarında görülen problemler ve anomaliler gru ­
üst dudağın inceliğine dikkat edin. budur. Anomaliler arasında yüz bozuklukları, kol, bacak, kalp ve yüz hasarları var­
dır (Klingenberg & diğerleri, 2 0 1 0). FASB olan çocukları pek çoğunda öğrenme
güçlüğü sorun u vardır ve pek çoğunda zeka düzeyi ortalamanın a l tındadır, bazıları
da zihinsel engellidir ( Dallen & diğerleri 2 009). Son çalışmalara göre FAS B 'li çocuk­
lar ve yetişkinlerin bellek gelişimleri bozulmuşt ur ( Coles & diğerleri, 20 l O; Pei &
diğerleri, 2008). Yakın zamanda yapılan diğer bir çalışmada FASB olan çocukların
matematik yet eneğindeki bozukl uğun beynin birçok bölgesi ile bağıntılı olduğu
b u l u ndu ( Lebel & diğerleri, 2008). B u n u nla beraber FAS B bebeği olan pek çok
alkolik anne olduğu gibi alkolik olduğu halde bebeği FAS B olmayan veya bir çocuğu
FASB diğeri normal olan anneler de vardır.
Gebelikte alkol kullanımdaki kriterler nelerdir? Haftada birkaç gün bir veya iki
kadeh bira veya şarap veya bir kadeh sert likör fetüse olumsuz etki edebilir, bununla
birlikte bu düzeyde alkol k u l lanımının fetal alkol sendromuna sebep olmayacağı
hakkında genel bir fikir birliği vardır. Amerika Genel Cerrahlar Birliği gebelikte alkol
kullanılmamasını önerir. Araştırmalar döllenme zamanında alkol tüketiminin akıllıca
olmayacağını gösterir. Bir araştırma döllenme haftalarında hem kadının hem erkeğin
alkol alımının düşük yapma riskini a rtırdığını ortaya koydu ( Henriksen & diğerleri,
2004).

Nikotin: Hamile kadının sigara k u l la nımı doğum öncesi gelişimi, doğumu ve


doğum sonrası gelişimi olumsuz etkiler ( Blood- Siegfried & Rende, 2 0 1 0). Gebe­
likte sigara kullanan a nnelerin çocukları arasında kalple ilgili sorunlar oldukça
yaygındır ( Feng & diğerleri, 2 0 1 0; Landa u, 2008; Lazic & diğerleri, 2 0 1 O).
Annenin gebelik sırasında sigara kullanımı bebeğin dikkat eksikliği ve hiperak-
tivite bozukluğu geliştirmesi için bir risk faktörü olarak da saptandı (Knopik,
2009; Pinkhardt & diğerleri, 2 009). Yakın zamanda araştırmalar çevresel sigara
içimlerinin bebeğin düşük doğum ağırlığı riskini yükselttiğini göstermektedir
(Leonardi - Bee & diğerleri, 2008).

Kokain: Gebelikte kokain kullanımı embriyo veya fetüsün gelişimine zara verir
mi? En t utarlı bulgu, doğum öncesi gelişimde kokaine maruz kalmanın boy,
ağırlık ve baş çevresi ölçümlerinde azalmayla bağıntılı ol uşudu r ( Smith & diğer-
leri, 200 1 ). Aynı şekilde diğer bir çalışmada doğum öncesi kokaine maruz kalma,
u yarılma azlığı, etkili öz düzenleme azlığı, fazla heyeca nlanma ve 1 aylık iken
Hamile kadının sigara ve kafein kullanımı ile doğacak
reflekslerin niteliklerinin düşük düzeyde oluşu (Lester & diğerleri, 2 002); 2
bebekteki sonuçlar, arasındaki bazı ilişkiler nelerdir?
yaşında motor gelişimde bozukluk ve 1 O yaşlarına kadar yavaş büyüme hızı ( Ric­
hardson, Goldschmidt, Willford, 2008); davranışsa! öz düzen lemede yetersizlik
Fetal alkol spektrum bozukluğu (FASD): Gebelikte (Ackerman, Riggins & Black, 2 0 1 0); bilgi işleme süreci ve dil gelişiminde bozukluk
yoğu n alkol kullanan kadınların çocuklarında ortaya ( Beeghly & diğerleri, 2006); okulöncesi ve ilk okul çocuklarında dikkat eksikliği
çıkan anormallikler kümesidir.

88 BÖLÜM 3 Doğum Oncesı Gelişım ve Doğum



(özellikle dikkati sürdü rmede ) (Accornero & diğerleri, 2006;
Ackerman, R iggins & Black, 2 0 1 0) ; destek h i zmetlerini kap­
sayan özel eğitim programla rında bulunma olasılığımn a rt ­
ması ( Levine & diğerleri, 2008) ile bağıntılıdır.
Bazı a raştırmacılar bu bulguların dikkatli kullanılması
gerektiğini t a rtışır ( Accornero & diğerleri, 2 0 06 ) . Niçin?
Çünkü kakoin kullanan hamile kadınların içinde yaşadığı
diğer etkenler ( fa k irlik, beslenme yetersizliği ve diğer madde
bağımlılıkları) sıklıkla çocuklarda görülen sorunlara katkı sağ­
layanlar olarak dikkate alınmaz ( Hurt & diğerleri, 2 00 5 ) .
Örnek olarak kokain kullanan anneden doğan çocuklarda
büyük olasılıkla nöroloj ik, tıbbi ve bilişsel yetersizlikler bulu­
nacaktır ( Field, 2007; Mayer & Zhang, 2 0 09) . Hamile kadın­
ların kokain kullanması asla tavsiye edilmez.

Metamfetamin: Metamfetamin, kokain gibi bireyin sinir sis­


temini hızlandıran bir uyarandır. An neleri gebelikte metam­
fetamin kullanan bebekler, yüksek bebek ölü mleri, düşük
doğum ağırlığı ve gelişimsel ve davranışsa! problemler da h i l Bu bebek doğum öncesi kokaine maruz kaldı. Doğum öncesi kokaine maruz kalan
bebeklerdeki muhtemel etkiler nelerdir?
o l m a k üzere pek ç o k sorun yönünden risk a l t ı ndadır ( Fores­
ter & Merz, 2 007 ) . Yeni bir a raştırmada gebelikte metamfe-
t a m i n kul l a n a n a n n elerin çocuklarında bellek yetersizliği bulunmuştur (Lu &
diğerleri, 2009).

Marihuana: Gittikçe artış gösteren araştı rmalarda gebel i klerinde marihuana kulJa­
nan kadınla rın çocuklarında olumsuzluklar bulundu. Örneğin, yeni bir araştırmada
doğum öncesi marihuana kullanımı çocukla rda düşük zeka düzeyi ile i lişkili bulundu
(Day, Goldschmidt & Thomas, 2006 ) . Kısaca marihuana kullanımı hamile kadınlara
önerilmez.

Eroin: A nneleri eroin kullanan bebeklerin doğduklarında pek çok davranışsa! prob­
lemler yaşadığı defalarca kanıtlandı ( Steinhausen, Blatımamn & Pfound, 2007 ) . Bu
davranış problemlerin i geri çekilme semptomları, titreme, huzursuzluk, normal dışı
ağlama, uyku bozu kluğu ve bozuk motor denetimi kapsar. Bu çocukla rın çoğu ilk
doğum günlerinde halen davranış problemleri gösterir, dikkat eksikliği ise daha son­
rak i gelişimde onaya çıkabi l i r. Eroin kullanımında en yaygın tedavi yöntemi yeni­
doğanlarda aşırı geri çekilme semptomları ile ilgilidir ( B inder & Vavrinkova, 2008 ) .

Kan Uyuşmazlığı Tipleri: A n nenin babanın k a n tipleri a rasın da k i uyuşmazlık


doğum öncesi gelişimde diğer bir risk olarak önem taşır. Kan tipleri kı rmızı kan
hücrelerinin yapı yüzeyindeki farklılaşmada oluşur. Kı rmızı kan hücrelerinin yüze­
yindeki bir kan tipi ailevi kan grubunu yansıt ır. A, B, O ve AB, ikinci farklılaşma
Rh-, Rh+ olarak adlandırılan kan tiplerini oluşturur. Eğer R h faktörü olara k isim­
lendirilen yüzeysel bir belirleyici bireyin k ımızı kan hücrelerinde varsa birey R H
pozitiftir, eğer R h işareti yoksa kişiye R h negatif denir. Eğer hamile bir kadın Rh
negatif ise ve eşi R h pozitif ise fetüs R h pozitif olabilir. Eğer fetüsün kanı Rh pozitif
ve annenin kanı Rh negatif ise annenin bağışıklık sistemi fetüse hücum ederek
a ntikorl a r üretebilir. Bu durum düşük doğum ağırlığı, a nemi, kalp hasarları, beyin
hasarları, sarılık hatta doğum sonrası ölüm gibi durumları kapsayan herhangi bir
problemle sonlanabilir ( Moise, 2 00 5 ) .
Genellikle Rh negatif a n nenin i l k R h pozitif bebeği, risk altında değildir fakat
sonraki her gebelikte risk a rtar. İlk çocuğun doğumundan sonra ilk üç gün içinde
a nneye yapılacak aşı ( RhoGAM) annenin bedenini daha sonraki gebeliklerinde her­
ha ngi bir Rh pozitif fet ü se hücum edecek a ntikor yapımından koruyabilir. Aynı
şekilde Rh uyuşmazlığından etkilenen bebeğe doğumdan önce veya hemen sonra
kan değişimi yapılabi lir ( Flegal, 2007 )

• KISIM 2 Başlangıçlar 89
Çevresel Tehlikeler: Modern endüstriyel dünyamızın pek çok özelliği
fetüs ve embriyoyu tehlikeye sokabilir. Fetüs veya embriyoya karşı özgün
tehlikelerden bazıları radyasyon, zehirli atıklar ve diğer kimyasal kirlen­
medir ( O ' Connor & Roy, 2008) .
X-ışınları nın yaydığı radyasyon özellikle kadın ların gebeliğinden
henüz haberdar olmadıkları döllenmeden sonraki ilk birkaç hafta içinde
gelişmekte olan fetüs veya embriyonu etkileyebilir ( U rbano & Tait, 2004 ) .
Kadınlar v e doktorları gerçek veya potansiyel gebelik söz konusu ise X
ışınları riskin i dikkate a lmak zorundadır ( Baysinger, 2 0 1 0; Menias &
diğerleri, 2007 ) . B un unla birlikte karın bölgesi dışındaki beden i n bir
böl ümünün X ışınları ile taranmasında kadının karın bölgesinin kurşun
ekranla kapatılması halinde güvenl i olduğu düşünülür ( B rent, 2009 ) .
Çevresel kirlenme v e zehirli atıklar ayrıca doğmamış çocuklar için
tehlike kaynaklarıdır. Karbonmonoksit, cıva, kurşun belirli zehirleyiciler
kadar tehlikeli kirleticiler a rasındadır.

Annenin Hastalıkları: Annenin hastalıkları ve enfeksiyonları plasenta


duvarını geçerek bebeğe zarar verebilir ya da doğum sırasında hasara
neden olabilir. Kızamıkçık, doğum öncesi hasara neden olan bir hastalık­
tır. Çocuk sahibi olmayı planlayan kadınlar gebe olmadan önce hastalık­
l a ra karşı bağışıklıkları n ın olup olmadığını belirlemek için bir kan testi
yaptırmalıdır ( C oonrod & diğerleri, 2008 ) .
Firengi ( C i nsel yolla b u laşan b i r enfeksiyon ) doğum öncesi dönemin
sonlarında -döllenmeden sonra dön ay veya daha sonrasında daha fazla
zara r vermektedir. C ilt hasarları ve körlüğe neden olabilecek göz hasta ­
lıkları yarattığı hasarlar arasındadır.
Geniş ilgi uyandıran diğer bir enfeksiyon hastalığı genital lıerpestir.
Yen i doğanlar bu virüsle doğum sırasında a n n e n i n doğum kanal ında
temas ederler ( Hollier &Wendel, 2008 ) . Doğu m kanalında enfeksiyon
olan bebeklerin üçte biri ölür, kalanların dörtte biri nde beyin hasarı olur.
Genita l herpes hasta l ığının doğuma yakın bir tarihte kadına b u laşrığı aktif
bir vakada yenidoğanı enfeksiyondan koru mak için sezeryan doğum
yapılabilir ( Sellner & diğerleri, 2 009 ) .
AID S, bebeğin bağışıklık sistemini tahrip eden insan bağışıklık yeter­
sizl iği virüsü n ü n ( HIY) neden olduğu cinsellikle geçen bir enfeksiyon
hastalığıdır. Bir anne, bebeğini Hrv / AID S'le üç yolla enfekte edebilir: ( 1 )
Çernobilde nükleer gücün patlaması Ukrayna bitki Gebelik sırasında plasenta yoluyla, ( 2 ) doğum sırasında a n nenin kanı
örtüsüne, çevreye yayılan radyoaktif maddeleri bulaş­ veya sıvıları ile temas yoluyla ve ( 3 )doğum sonrası ( postpartunı) meme
tırdı. Binlerce bebek, nü kleer bulaşma sonucunda, ile beslenme yoluyla. Emzirmeyle AIDS geçişi pek çok gelişmekte olan ülkeler için
kolu olmayan bu çocuk gibi sağlık problemleri veya
özellikle bir problemdir (Unicef, 2 0 1 O ) . HIY'li annelerden doğan bebekler, ( l) has­
sakatlıklarla doğdu.
talıklıdır, HIV belirtileri gösterir, ( 2 ) hastalık kapmıştır fakat belirtiler yoktur, ( 3 ) hiç
hastalık kapmamıştır. Hastalık kapmış ama belirti göstermeyen bir bebekte HIV belir­
tileri bebek 1 5 aylık olunca ya kadar gelişecektir.
Daha yaygın bir hastalık olan diabet, kanda şeker düzeyinin yüksekliği ile karak­
terizedir ve bebeği etkiler ( Huda, B rodia & Sattar, 2 0 1 0; Oostdam & diğerleri, 2009 ) .
; --------- ..- 1 999 - 2005 arasında yapılan geniş ölçekli yeni bir araştırmada kadı nların diabetli
'
bebek doğurma ora n ı n ikiye katlandığı, ergenlerdeki diabetin ise beş kez arttığı
ortaya çıkmıştır ( Lawrence & diğerleri, 2008 ) .
Koşullar, Hastalıklar ve Bozukluklar:
Yeni bir çalışmada yenidoğan fiziksel hasarlı bebeklerin annelerinin diabetli olma
Koşullar, hasta l ı k lar, annelerin % 30'nun
olasılığı n ı n yüksekliği ortaya kondu ( Erikson, 2009 ) . Gebelik diabeti olan kadınlar
HIV/AİDS' li olduğu Saha Afri kası'nda anne­
çok büyük bebekler doğurabilir (4.450 gr ve üzeri ) ve bebeklerin kendileri de diabet
lerin büyük çoğ unluğu virüsle yakalandık­
riski altındadır ( Gl u ck & diğerleri, 2009 ) .
larından habersizdir. 4. Bölüm, s. 1 1 2.
_; Diğer Ailevi Faktörler: Şimdiye kadar b i r kısım ilaçlar, çevresel hasarlar, annenin
hastalığı, kan u yuşmazlık tiplerin i n embriyo ve fetüse zara r verebileceğini tartıştık.
Şimdi de anne ve babanın beslenme, yaş, duygusal durum ve stres gibi doğum öncesi
ve sonrasında çoçuğun gelişi mine etkileyebilen diğer karakteristik özelliklerine yöne­
leceğiz.


90 BÖLÜM 3 Doğum Öncesi Gelişim ve Doğum
Annenin Diyeti ve Beslenmesi: Gelişmekte olan eınbriyo veya fetüs a n n esinin ,.--------- ....
I
k a n ı ndan gelen besinler nedeniyle tamamen anneye bağımlıdır ( Sh a p i ra , 2 0 08 ) . ,_
Fetüs veya embriyonun beslenme durumunu annesin i n total kalori a l ı m l a rı ve
Koşullar, Hastalıklar ve Bozukluklar:
kendisinin m i neralleri, v i t a m in leri, proteinleri alması belirler. Beslenme yetersiz­
Bireyin obez olup ol mayacağını etki leyen
l iği olan a n nelerden doğan çocukların diğer çocuklarda n daha fazla şekil bozuk­
anahtar faktö rler nelerdir? 1 3. Bölüm s. 241 .
luğuna sa hip olması muhtemeldir.
Gebelik öncesi ve sonrası aşırı k ilolu olmak fetüs veya enıbriyoyu risk a l t ı n a
sokar. A m e r i k a B i rleşik Devletlerinde a ş ı r ı k i lolu h a m i l e kadınların sayısı a r t m a k ­
tadır ( Griffi ths & diğerleri, 2 0 1 O; Sullivan & diğerleri, 2 0 1 O ) . A raştırmaları gözden
geçiren yen i b i r çalışm ada, gebelikte şişman lığın, diabet,
kısırlık, aşırı gerginlik ve sezaryenle doğumun a nneyle ilişkin
riskler olara k a rtış göstermesiyle ilişkili olduğu sonucuna
va rıldı ( A rendas, Qui & Gruslin, 2008 ) . B u yeniden değer­
lendirme gebel i k t e obezl iğin fetüsün m a k rosomia ( aşırı
doğum ağırl ı k l ı yen idoğan ) doğum öncesi ölüm, ölü doğum
ve yenidoğum bakım ünitesine ( NICU) a l ı n ma gibi risklere
maruz kalma da k i a rtışını da kapsadı.
Doğum öncesi normal bir gelişim için annenin beslenme­
sinin önemli bir özelliği de folikasid ve B kompleks vitamin­
leridir ( Rasmussen & Clemmensen, 2 0 1 0 ) . Yeni bir çalışmada
34.000 den fazla kadın gebeliklerinden en az bir yıl önce foli­
kasidi tek başına veya multivitamin tabletlerinin içinde aldık­
larında 20-28 ha ftalar arası doğum riskinin % 70, 2 8 - 3 2 aylar
arası % 5 0 azaldığı ortaya kondu ( B ukowski ve diğerleri,
2008 ) . D iğer yeni bir çalışmada gebeliklerinin ilk üç ayında
folikasid kullanmayan annelerin 1 - 3 yaş çocu klarında daha
fazla davranış problemleri gösterdiği ortaya kondu ( Roza &
diğerleri, 2 0 1 0 ) . Bölümün başında bizim de bel irttiğimiz gibi
folik asid yokluğu bebekte spina bifida ( sipinal korda ki bir Fetüs'ün beslenmesinin tamamiyle anneye bağımlı olması dolayısıyla annenin bes­
hasar) gibi sinir kanalı hasarlarıyla bağıntılıdır ( S hookhoff & lenme alışkanlığı önemlidir. Kenya'da bir hükümet kliniğinde hamile kadınlara bes­
lenmenin fetüs ve bebek üzerindeki etkileri hakkında bilgilendirme yapılıyor.
Lan Gallicano, 2 0 1 O ) . Amerikan Sağlık ve insan i Hizmetler
Departmanı ( 2009) gebe kadınların hergün en az 400 mikrog-
ram folikasid tüketmelerini önerir (ortalama bir kadı nın bir günde aldığı miktarın
yaklaşık iki katı). Portakal suyu ve ıspa n a k folikasid açısından zengin besinlerdir.
Balık yeme, sağlıklı diyetin bir parçası olarak önerilir, fakat kirlenme pek çok
balığın hamile kadı nın seçiminde riskli hale getirir. Bazı balıklar havaya hem doğal
hem de endüstriyel kirlenmeyle salınan cıvayı yüksek düzeyde barındırır ( Genuis,
2009 ) . Cıva suya düşünce zehirli olmaya başlar ve büyük balıkla rda köpek balığı,
kılıçba lığı ve büyük tuna balıklarının bazı türlerinde biri kir ( Mayo klinik, 2 009,
Roman & diğerleri, 2009 ) . C ıva kolaylıkla plasentaya geçer ve embriyonun geliş­
mekte olan beyni ve sinir sistemi metale oldukça duya rlıdır ( Gliori & diğerleri, 2 006).
Araştırmacılar doğum öncesi cıvaya maruz kalmanın düşük, erken doğum ve zihin­
sel yetersizliği de kapsayan olumsuz sonuçlarla ilişkili olduğunu söylemektedir (Tri­
che & Hossain, 2007; Xue & diğerleri, 2007).

Annenin Yaşı: Feri.is ve bebeğin üzerinde zararlı etki yaratabilecek i k i yaş grubuna
özel ilgi gösterilir. Ergen annelerden doğan bebeklerin ölüm oranı 2 0 '1i yaşlardaki
an nelerin çocuklarının iki katı fazladır. Ergen bir anneden doğan bebeğin doğum
sonrası yeterli bakım a l ması gelişti receği fiziksel problemlerin olasıl ığını azaltır. ,.--------- ....
I
Bununla beraber ergenler ti.im yaş grupları içinde klinik ve sağl ı k hizmetlerinden
doğum öncesi en az yardım alan gruptur.
Ebeveynlik: Ergen gebeliği hem anneler
Annenin yaşı aynı zamanda çocuğun Down sendromlu olma riski ile de ilişki­
hem de çocukları için olumsuz gelişimsel
lidir ( Ailen & diğerleri, 2009; Ghosh & diğerleri, 20 1 O). Bölüm 2 'de tartışıldığı gibi
sıkıntılar yaratır. 1 1 . Bölüm, s. 36 1 .
Down sendromlu bir bireyin ayırt edici yüz özelli kleri, k ı sa uzuvları, motor ve
__ ..

• KISIM 2 Başlangıçlar 91
men tal yeteneklerde geriliği vardır. Down sendromlu bir bebek nadiren 1 6- 3 4 yaş­
l a rdaki bir a n neden doğar. B u n unla beraber anne 40 yaşlarına ulaşınca 1 : 1 00 'ün
üzerinde bir olasılıkla Down sendromlu bir bebek doğurur ve 5 0 'den sonra oran
1 : 1 0 olu r. Anne 35 yaşında ise düşük doğum ağırlığı, zamanından önce doğum ve
ölüm açısından risk artar ( Mbugua & diğerleri, 2009 ) .
B izim halen gebelikte annenin yaşını n rolü ve çocuğun doğum u hakkında öğre­
neceğimiz çok fazla bilgiye ihtiyacımız var. Kadın aktifliğini sü rdürür ve egzersiz
yapar ve beslen mesine dikkat ederse, üreme sistemi geçmişte düşün üldüğünden
daha sağlıklı kalabilir.

Duygusal Durum ve Stres: Hamile bir kadın yoğun korkular, kaygılar yahut
olu msuz duygu duru mu yaşarsa fetüsü etkileyebilecek fizyolojik değişiklikler
meydana gelir ( E ntringer & diğerleri, 2009; Leung & diğerleri, 2 0 1 O). Anne­
nin stresi, ilaç a lmasını, zayıf doğum öncesi bakım gibi sağlıksız davranış­
larını artırarak fetüsü dolaylı etkileyebilir.
Gebelikte a nnenin yüksek k a ygı ve stresinin bebek üzerinde u z u n
süreli etkileri vardır. Araştırma la rın gözden geçirildiği yeni bir çalışmada yük­
sek düzeyde stresli gebe kadı n ı n duygusal ve bilişsel problemli, dikkat eksikliği
ve hiperaktivite bozukluğu ve gecikmiş konuşma sorunu olan, bir bebek sahibi
olma riski taşıdığı nı ortaya koydu (Taige & diğerler, 2007).
Annenin depresyon u n u n doğ u m öncesi gelişim ve doğum üzerinde olum­
suz etkisi var mıdır? Yeni bir araştırma a nnenin depresyonunun zamanından
önce doğum ve doğu m öncesi büyüme hızını n yavaşlığı ile ilişkili olduğunu
gösterdi ( Diego & diğerleri, 2009). Bu çalışmada depresyonlu a nnelerin,
Ergen annelerden doğan bebeklere yönelik bazı riskler
fetüs ve yenidoğanda o l u msuz sonuçları arttırması m uhtemel olan kortizol
nelerdir?
düzeyinin yükseldiği bulundu.

Babayla İlgili Etkenler: Şi mdiye kadar a n nenin- ilaç kullanımı, diyet, beslenme
duru m u , yaşı ve duygusal duru m u - özelliklerini n doğum öncesi gelişim ve çocuğun
gelişimini etkileyebileceğini ta n ıştık. B aba için de aynı risk etkenleri var mıdır?
Gerçekte pek çok vardır. Erkeklerin k u rş u n ve radyasyona maruz kalmalarının
spermlerde oluş t urduğu a nomaliler, düşüklere, çocukluk kanseri gibi hastalıklara
yol açabilir (Cordier & diğerleri, 2 008 ) . A n nenin gebeliğinde baban ı n sigara içmesi
de bebek için sorunlar yaratır. B i r a raştırmada baban ı n yoğun sigara içmesiyle
gebeliğin erken dönemlerinde kayıp riski ilişkili bul u ndu ( Venner & diğerleri,
2 0 0 3). Bu nega tif sonuç sönmüş siga raların tekrar kullanımı bir tarz izmarit içim­
leri ile ilgili olabilir.

no(; U M Ö N CESİ RAKllVI


Her ne kadar doğum öncesi bakım büyük çapta çeşitl ilik gösterse de sıklıkla bebeği ve
a nneyi etkileyebilecek tedavisi m ü mkün hastalıkları ve ayarlanabilecek koşulları tara­
mayı içeren önceden saptanmış, tıbbi bakım ziyaretlerini kapsar (Lu & Lu, 2008 ) . Tıbbi
bakıma ilaveten doğum öncesi programlar sıklıkla geniş kapsamlı eğitimsel, sosyal ve
beslenme hizmetlerini içerir.
Doğumöncesi bakım önemli m idir? Gebelik, doğ u m sancısı, doğ u m ve yeni­
doğana bakım hakkında bilgilenmek özellikle ilk kez a nn e ola nlar için önemli
o labilir ( Lowdermilk, Perry & Cashio ni, 2 0 1 I; M u r r a y & McKinney, 2 010 ) .
Doğum öncesi bakım yoksu lluk içindeki kadınlar için de çok önemlidir çünkü
diğer sosyal hizmetlerle bağıntılıdır ( M a rson & S mith, 2 01 1 ; Perry & diğerleri,
201 0).
Yeni bir program Amerika Birleşik Devletlerinde gebelik merkezlerinde hızla
yayılmaktadır ( Sterning, 2008 ) . Bu program ilişki merkezlidir ve bir grup oturu­
Hamile kadının stres ve duygusal durumu doğum m u n da doğum öncesi bakımın tümünü verir. Gebeliğe merkezileşme çalışmaları,
öncesi gelişimi ve doğumu nasıl etkiler? geleneksel 15 dakika doktor m u a yenesi, 90 dakika grup destek oturumları ve bir

92 BÖLÜM 3 Doğum öncesi Gelişim ve Doğum


doktor veya sertifikalı ebe tarafından yürütülen kendini ifade etme türü destekleyici
grup çalışmalannı içerir. On kadına kadar gruplar (sıklıkla eşleriyle) gebeliğin baş­
langıcında 1 2- 1 6 haftalık arası düzenli toplanırlar. Oturumlar, kadının olumlu bir
gebelik yaşamasında aktif rol oynaması için güçlendirilmesine ağırlık verir. Yeni bir
çalışma gebeliği merkeze alan grupların, bireysel bakım alanlarda n daha çok doğum
öncesi ziyaret yaptığı, anne sütü ile beslenme oranları n ı n yüksek olduğu ve doğum
öncesi bakımdan doyum sağladıkları görülmüştür (Klima & diğerleri, 2009 ) .
Ebeveynlere yönelik bazı doğum öncesi programlar e v ziyaretlerine odaklanır
( E ckenrode & diğerleri, 2 0 1 0; Lee & diğerleri, 2 009 ) . Araştırmaların, David Olds
ve ekibi tarafın da n geliştirilen Hemşire Aile Ortaklığı Program ı n ı n ( 2004-2007)
başarılı olduğun u göstermektedir. B u program eğitilmiş hemşirelerin doğum öncesi
dönemde, gebel iğin 2. ve ya 3. trimesterinde başlayan ev ziyaretleri n i içerir. Yoğun
program doğum öncesinden iki yaşına kadar yaklaşık 5 0 ziyareti kapsar. Ev ziya ­
retleri, a n n e n i n sağlığına sağlıklı bakım ı hızlandırmaya, ebeveynlik ve a n n e n i n
Çin'de b i r çalışmada babanın uzun süre sigara içmesi­
eğitim, iş v e i lişkilerini güçlendirerek yaşamını geliştirmeye odaklan ır. Araştırmalar
nin çocuğun kanser geliştirme riskini artırdığı ileri
Hemşire Aile Ortaklığının daha az gebelik da ha iyi iş ortamı ve annenin eşiyle sürüldü (Ji & diğerleri, 1 997). Çocuğun ve fetüsün geli­
i lişkilerinde t u tarlılık ve çocuğun sosyal gelişimi ve akademik başarılarında iyi­ şimini etkileyen, babaya ait etkenler nelerdir?

leşme şeklindeki sayısız olumlu sonuçlarını ortaya çıkardı ( Ods & diğerleri, 2004-
2 007). Diğer bir ev ziyareti programında çoğu yoksulluk koşullarında
yaşamakta o l a n a i le lere haftada i k i kere ev ziyareti hizmeti verildi,
doğum öncesi sağlıklı davranışlar, sosyal destek ve tıbbi bakım ve diğer
toplumsal h izmetlerle bağla n t ı kurma yön ünden cesaretlendirildi ( Lee
ve diğerleri, 2 009 ) . Ev ziyareti olmayan hamile kadınlar ve ergenlerden
oluşan kon trol grubu ile kıyaslandığında ev ziyareti a l a n grupta çok az
doğum ağırlığı düşük çocuk dünyaya geldi.

DO G U M Ö N C E S İ N O R MAL G E L İ ŞİM
Bu bölüme kadar tartışmalarımızın çoğu doğum öncesi gelişimde nelerin
yanlış olabileceğine odaklandı. Müstakbel ebeveynler betimlediğimiz
doğum öncesi gelişimdeki örseleyicilerden kaçınıcı adımlar atmalıdır. Fakat
çoğu zaman doğum öncesi gelişim çarpık gitmez ve bölümün başında anla­
t ı ldığı gibi gelişimin olumlu yolda ilerlediğinin akılda bulundurulması
Bir gebeliği merkezileşme programı. Bu hızla yaygınlaşan program
önemlidir. kadını, egzersiz odasından ilişki merkezli programa taşıyarak rutin
doğum öncesi bakımı değiştirmektedir.

Gözden Geçir Gözden Geçir belirtileri ile teratojen ve diğer hasar verıcilerin
neden oldukları arasındaki benzerlik ve farklı­
Bağlantı Kur Doğum öncesi gelişim dönemleri nelerdir?
lıklar nelerdir? zamanı etkilen hakkında oku­
Teratoji nedir ve doğum öncesi gelişimde baş­
duklarınızla nasıl ilişkili olduğunu açıklayın.
Ya nsıt lıca hasarlar nelerdir?
Doğumöncesi bakımın bazı iyi stratejileri ne­

e Doğum öncesi gelişimi açıklar.


lerdir?
Doğum öncesi gelişime olumlu yaklaşım niçin
Ya nsıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Bir kadınsınız, hamile olduğunuzu hemen
önemlidir? yeni öğrendiğinizi düşünün. Doğum öncesı
dönem boyunca izleyeceğimiz sağlık-artırıcı
stratji nedir? Hamile olduğunu anlayan bir ka­
Bağlantı Kur dının eşi olduğunuzu düşünün. Doğum ön­
ikinci bölümde biz doğum öncesi gelişimi et­ cesi dönemin düzgün gitmesi ihtimalini
kileyebilecek kromozom ve yaşa-bağlı ano­ arttırıcı rolünüz ne olacaktır7
malileri tartıştık. i lgili koşullar veya risklerin

• KISIM 2 Başlangıçlar 93
2 Doğum • Doğum sürecini betimler.

Doğum S ü reci Yeni Doğanın Değerlendirilmesi Zamanında Doğan ve Düşük Doğum Ağırlıklı Bebekler

Doğa doğumun nasıl olacağına dair temel yazımı yazar, ancak ebeveyn doğumu
çevreleyen koşullar hakkında önemli seçimler yapar. Biz önce, bir çocuğu n doğu­
mundaki fiziksel basamaklar sırasına bakalı m .

DO G U f\/l c; Q R t= ( İ
D oğ um süreci evreler h a l i n de meydana gelir, farklı bağla m l a rla o l u ş u r v e vak a ­
l a r ı n çoğunda b i r veya d a h a f a z l a m ü da haleyi içerir.

Doğum Evreleri: Doğum sü reci üç evrede meydana gelir. İlk evre en u zu n u ­


d u r. R a h i m k a s ı l m a l a rı başlangı çt a 1 5 - 2 0 d a k i k a a ra l ı k l ı d ı r v e uterrustan doğu m
k a n a l ı n a h a reket eder. B i r d a k i ka a ra lığa k a d a r i ner. B u kası l m a l a r k a d ı n ın ser­
v i k s i n i n esnemesi ve açılmasına neden o l u r, ilk evre s ü recinde k a s ı l m a l a r her
i k i -beş d a k i ka d a ortaya çıkarak yakınla ş ı r, yoğ u n ­
l u ğ u a rt a r. B irinci d o ğ u m evre s i n i n s o n u n d a n i t iba­
ren kasıl m a l a r serviksi yaklaşık ı O cm açarak
genişletir, böylece bebek uterustan doğu m k a n a l ı n a
h a reket eder. İ l k çocuğun a sahip o l a n bir k a d ı n i ç i n
bu i l k evre orta l a m a 1 2 - 1 6 s a a t l e r a r a s ı n d a s o n l a nı r,
d a h a sonra k i d oğ u m l a rda bu s ü re t i p i k olarak daha
k ı s a d ır.
İ kinci doğu m evresi bebeğin başını n serviks ve
doğu m k a n a l ı n a doğru h a reketi i l e başlar ve a n n e ­
n i n bedeninden t a m a m e n ç ı k t ı ğ ı z a m a n s o n l a n ı r.
H e r kasılma i l e anne, bebeği aşağıya doğru sert itme­
lerle bedeni n dışına i tmeye çalışır. Bebeğin başının
annenin bedeninden çıktığı zaman kası l m a l a r hemen
hemen her d a k i k a o l m a ya baş l a r ve y a k l a ş ı k b i r
d a k i k a da sonl a nır.
Doğum sonrası evre, ü çü ncü evred ir. Plasenta,
göbek kordonu ve d iğer membra n l a r ayrı l ı rl a r. Son
Doğum öncesi gelişimin uzun yolculuğundan sonra doğu m gerçekleşir. Bir bebeğin doğumu evre üç doğum evresi içinde en kısadır. S a dece bir­
sırasında bebek iki sözcük arası bir eşiktedir. Dölütten yeni doğmuş bebeğe geçiş süreci neye benzer? kaç dakikada sonlanır.

Doğum Ortamı ve Doğumda Bulunanlar: B i rleşik Devletlerde doğumların


% 99'u hastaha nede o l u r ( Ma rt i n & diğerleri, 2 0 0 5 ) . Rakamlar b i rkaç on yıldır
değişmedi. A n neye doğumda yardım edenler k ü l t ü rden k ü l t ü re değişir. A merika
B irleşik Devletl eri hastanelerinde baba l a r veya doğu m koçları için sancı ve doğum
s ü res i n d e anneyle beraber o l m a l a rı y ö n ü n d e b i r norm o l u şt u . D oğ u A f r i k a l ı
Nigoni k ü l t ü r ü n de, e r k e k l e r doğum s ü recinde t a m a m e n d ı ş l a n ı rl a r. B i r k a d ı n
doğu m y a p m a y a h a z ı r o l unca k a d ı n ın a kraba ları a n n e a d a y ı n ı n k u l ü besine gider,
kocada kendine a i t eşyal a r ı ( e l b i seler, aletler, s i l a h la r ve benzeri ) a l a ra k k ul übeyi
terk eder. Bebek doğu n ca ya k a d a r dönmesine izin veril m e z . Bazı k ü lt ü rlerde
çocuk d oğu m u açık bir toplumsal olayd ı r. Ö rneğin, Pasifik adalarında Pukapukan
k ü l t ü rü n d e kadın, kasaba l ı l a rı n gözlem leyebileceği a ç ı k b i r b a r ı n a k t a doğum
yapar.

Ebeler: Ebeler d ü n yada bi rçok ü lkede görev yapar ( Wickham, 2 0 09 ) . Hollanda'da


%40 'dan fazla bebek doktordan çok ebelerle d ünya ya gelir. B u n u n l a beraber
Doğum sonrası: Doğumun üçüncü evresidir. Plasenta,
göbek kordon u ve diğer membranlar ayrılırlar.
2 0 0 3 'de A B D "de k a d ı n l a rı n % 9 1 ' i doktorlarla, sadece % B ' i ebelerle doğu m


94 BÖLÜM 3 Doğum öncesi Gelişim ve Doğum
yaptı ( Ma r t i n & d iğerleri, 2 00 5 ) . B u n u nla beraber 2 0 0 3 'teki % 8 ' l i k oran, 1 97 5
yılında ebelerle doğum yapan kadın ora n ı n d a n % l 'den daha a z bir artışı göste­
rir ( Martin & d iğerleri, 2 00 5 ) . 2003 y ı l ı n d a A B D ' de doğum yaptıran ebelerin %
9 5 ' i sert i fi k a l ı hemşire-ebelerdir.

Profesyonel Hastabakıcılar (Doulas): Bazı ülkelerde doğum yapan b i r k a d ı n ı n


y a n ı n a profesyonel bir hastaba kıcı ( do u l a ) b u l u nur. D o u l a Y u n anca b i r sözcük
olup 'yardı m eden k a d ı n ' a n l a m ı n ı taşır. Bir doula d oğ u m öncesi, doğum ve
doğu m sonra s ı n da s ü rekl i eğitsel, duygusal, fi ziksel destek sağlayan bir b a k ıcıdı r.
D o ula, doğumda a n n e n i n i h ti yaçlarını karşılamak ona yardım etmek ü zere a i leyle
beraber b u l u n u r. Araşt ırmalar bir çocuğun doğu m u n da bir yardımcının ( do u l a )
b u l u nm a s ı n ı n o l u m l u e t k ileri olduğun u göstermektedir ( Bergh e l l a , B axter &
C h a u h a n , 2 0 08 ) .
Ameri k a ' d a doulaların çoğu bebek bekleyen ebeveynler tara f ı n d a n kiralanan
bağımsız hastabakıcılard ı r. D o u l aların tipik i ş levleri ' doğu m timi' nin bir ü yesi
gibi ebeye veya hastan e n i n doğum elemanlarına h i zm e t etmek t i r.

Doğum Yöntemleri: A B D hastaneleri s ı k l ık l a a nneye ve doktoruna k e n d i


d o ğ u m yöntemleri açısından bir dereceye kadar seçme h a k k ı t a n ı r. B u seçim , i l a ç
k u l l a m m ı, a ğ r ı y ı a z a l t m a k i ç i n tıbbi olmayan yöntemlerin k u l l a n ılıp
kullanılmaması ve n e za m a n sezaryen d oğu m u n yapılabileceği i l e ilgi-
l i d ir.

İlaç Kullanımı: D oğumda üç temel ilaç tipi k u l la n ı l ı r: A n a ljesi, a nestezi


ve oksitok i n /pitokin.
Anazjesi, ağrıyı a za lt m a k için k u l l a n ı l ır. Analjesiler, tra n k i lizanları ,
barb i t ü ra t l a rı ve narkot i k l eri ( Demoral gibi) içerir.
Anestezi, doğum sırasında, doğum u n i l k evreleri n i n sonunda, b i l i n ­
cin veya bede n i n d u y a r l ı bölgelerin i n işlevlerin i d u r d u r m a k i ç i n k u l ­
l a n ı lır. Norma l doğum d a b i l i n ci k a p a t a n ilaçları k u l la n m a m a k yön ü nde
bir eği l i m vard ı r, a yrıca a n estezi plasentadan fetüse geçeb i l i r ( Libr­
man& d iğerleri, 2 00 5 ) . Epidural blok, k a d ı n bede n i n i aşağıya d oğru
u yu şt u ra n bölgesel anestezidir ( B al aj i , D h i l l a ıı & R u sell, 2009 ) .
Oksitokin, sentet i k bir h ormondur. Kasılmaları uyarmak için k u l l a ­
n ı l ı r. Doğu m d a o k s i t o k i n k u l l a n ı m ı n yararları ve zararları tartışma
konusudur ( Va s dev, 2008 ) .
B i r i l a cı n herhangi bir kadına v e bebeğine nasıl etkileyeceğini t a h ­
m i n e t m e k zordur ( Lowdermi l k, Perry & C a s h i o n , 2 0 1 1 ) . B e l i rl i bir
i l a ç, bir fetü s e sadece minimal düzeyde etki ederken; d iğerine etkisi
çok daha fa zla olabi l i r. i l a c ı n dozu da ayrıca etken d i r ( We iner &
B uhimschi, 2 0 0 9 ) . A n n e n i n sancıs ı n ı a z a l t m a k i ç i n ku vvetl i d ozda
verilen t ra n k i l i za nlarla, n a rkoti klerin bebek ü zerindeki olumsuz etkisi
h a fi f dozda veri lenden çok daha fazla olabilir. Annenin ilaç alıp a l m a ­
m a s ı kararı verilirken acı d ü zeyinin değerlendiri l me s i ön emlidir.

Doğal ve Hazırlıklı Doğum: S o n zam a n l a rda A B D ' de b ü t ü n ilaçlardan


sakınma fi kri ağırlık k a za n d ı . G ü n ü m ü zde t i p i k bir doğu mda e n azı n ­
d a n bazı ilaçlar k u l l a n ı l ır. Fakat doğal ve hazırl ı k l ı doğu m u n b i r çok
Bir doula bir bebeğe yardım ediyor. Dou/alar ne tür destek sağlarlar?
ögesi h a l e n pop ü l erdir. ( Oatcs & Abra h a m , 2 0 1 0 ) .
Doğal d oğum, a n n e ve eşine doğumla i l g i l i doğum sıra s ı n d a
uygulanacak gevşeme ve n e fes a l m a tekniklerini öğreterek e ğ i t i m y o l u y l a kor­ Doula: Anneye doğum öncesi, doğum ve sonrasında
kusunu azaltmayı dolayısıyla acısını h a fi fl etmeyi a ma çlayan bir yöntemd i r. sürekli fiziksel, duygusal ve eğitsel destek sağlayan
bir bakıcı.

Doğal doğum: Bu yöntem annenin korkusunu azal­


tarak acısını hafifletmeye yönelerek, doğumla ilgili
rahatlama tekniklerini içeren eğitsel müdahaleleri
kapsar.

• KISIM 2 Başlangıçlar 95
kariyerlerle bağ l a ntı

Unda Pugh, Doğ u m Öncesi Hemşiresi


Doğumöncesi hemşiresi, gebe kadınla, gebelikyaşantısı boyunca sağl ı k
ve büyümeyı deste klem e k i ç i n beraber çal ı ş ı r. U n d a Pugh, Ph.D; R.N:C
Johns Hopkins Ü n iversitesi Hemşire l i k Okul unda doğum öncesi hemşire ­
sidir. Ke ndisi hastanede yatan kadınlara hizmet veren bir kad ı n doğum
hemşiresi olarak kadınlara gebe l i k ve doğum boyunca bakım vermede
uzman laşmıştır. Lisans ve l i sa n s üstü öğrencilerine, profesyonel hemşire ­
l i k hakkında e ğ i t i m ver i r ve a raştırma l a r y ü rütür. Ayrıca Pugh bu bölümde
tartışacağ ı m ız kon u l a r ve kadın sağ l ı ğ ı hakkında hastanelere ve organi­
zasyonlara danışmanl ı k vermekte d i r.
O n u n araştırma i l g i si, d ü ş ü k geli r d üzeyi ndeki a n ne sütü i le be be ğ i n i
besleyen kadınların gebe l i klerindeki bezg i n l i k v e yorg u n l u kl a r ı n ı azalt­
mayı ve onları koruyucu yollar keşfederek müda halede bulu nmayı ve ge­
bel i kleri boyunca nefes alı p verme egzersizle rini k u l l a n mayı içerir.

F ra n s ız k a d ı n doğum doktoru Ferd i n a n d Lamaze normal doğuma benzer, hazır­


l ı k l ı çocuk doğ umu veya Lameza yönt emi olara k b i l i n en bir yöntem geliştirdi.
Bu yön tem d oğu m u n son evresinde i t m e h a reketlerini denetleyecek özel b i r
nefes a lp verme t e k n i ğ i n i n öğre t i mi n i n yanında anatomi ve fizyoloji h a k kında
detaylı bir eğitim i n i de kapsar. Lam a ze yöntemi A B D'de çok popüler o l d u . Hamile
k a d ı n ı n eşi genellikle bir yaşam koçu olarak h i zmet verir, eşiyle doğum derslerine
k a t ı l ı r ve d oğ u m s ı ra�ı n da gevşeme ve nefes a l ıp vermede eşine yardım eder.
K ısaca çağdaş doğum a h a z ı rl ı k yöntemleri bileşenleri, bilgilendi rm e ve des­
teğin ne zaman verileceği yanında k a d ı n ı n d oğumu nasıl yapacağını bilmesid i r.
D oğum sırasında nefes a l ma egzersizleri ve gebelikte yorg u n l u k üzerinde a r a ş t ı r­
m a l a r ı n ı odaklamış bir hemşire h a k k ı n d a b i lgi için Bakım Sağlayanlarla İletişim
böl ü mü n e bakınız. Ayrıca doğumda sancı k o n t rol ünü sağlamak, s t resi azaltmak
i ç i n artış gösteren çe� i t l i teknikler h a k k ın d a b i lgi a lm a k i ç i n Gelişimi Yaşamla
İlişki/endir böl üm ü n e bak ı nı z .

Sezaryenle Doğum: Normal olarak bebeğin başı vaj in a ya doğru ilerl e r. Fakat
bebek ters pozisyonda ise bebeğin kalçası vaj i n a d a n ilk önce çı kacakt ır. Her 2 5
doğum d a n birinde bebeği n başı uteru st a i k e n bedenin d iğer kısımları d ışarıda d ı r.
Ters doğumlar. s o l u n u m prob l e mleri ya ra ı ı r. Sonuç olarak eğer bebek t e rs pozis­
yonda ise gene l l i k l e sezaryenle doğum gerçekleşir. Sezaryenle doğumda bebek
annenin k a rn ına yapılan bir operasyonla uterust a n a l ın ı r ( Lee, E l - Sayed ve Gould
2 0 08 ) . Seza ryen l e doğum u n riskleri ve yararlarının t a r t ı ş ı l ması s ü rmekted ir ( Bag­
Hazırlıklı çocuk doğumu: Fransız kadın doğumcu
Ferninad Lamaze tarafından geliştirilmiştir. Bu çocuk
diwala & d iğerleri, 2 0 1 0 ) .
doğumu stratejisi normal çocuk doğumuna benzer
ancak doğumun son evresinde ıtme hareketlerini de­
netleyecek özel bır nefes alıp verme tekniği ve ana­
tomı, fizyoloji hakkında detaylı bilgilendirme içerir. v ı: i nnC, I' l f\J D E G E R L E f'.I DİRİL M E Sİ
Ters pozisyon: Uterustan ilk önce kalçanın çıkışına Doğu mdan ve bebeğin ebeveyni ile t a n ı ş t ı rı l m a s ın dan hemen sonra yenidoğan
sebep olan bebek pozisyonu. ta r t ı l ı r, temizlenir ve acil i lgi gerekt irebilecek gelişimsel problem belirtiler değer­
lendirilir ( Therrell & diğerleri, 2 0 1 0 ) . Apgar ölçeği d oğumdan 1 - 5 d a k ika sonra
Sezaryenle doğum: Annenın karnına yapılan bir
amelıyatla bebeğın çıkarılması.
yen id oğa nın s a ğ l ı k d u r u m u n u değer l e n di r m e k i ç i n k u l la n ı l ır. A p ga r ölçeği

96 BÖLÜM 3 Doğum Öncesi Gelişım ve Doğum



gelişimi ya şa m l a i l iş ki l e n d i r

Suda Doğumdan M üzikle Tedaviye

Stresi azaltmak ve doğu m sancısını kontrol edebilmek içi n eski ve yeni


bazı tekniklerin kullanımıson yıllardaartışgösterdi ( Field,2007,Kalderve
diğerleri 201 O; Moletii, 2009; Sim kin & Boldinğ, 2004). Su içinde doğum,
masaj, akupunktur ve müzikle tedavi bunlar arasındadır.

Suda Doğum
Suda doğum, içinde ılık su olan b i r banyo küvetinde yapılan doğumdur.
Bazı kadınlar doğrudan doğ u m sancılarında suya gi rer, doğumda
çıkarken, bazıları da suda kalarak doğumu beklerler. Suda doğ u m u n
mantığı bebeğin aylarca amniotik sıvı içinde yüzmüş olması nedeniyle
doğumun su içinde yapılmasının anne ve bebek için daha az stresli
olacağıdır (Meyer & Woebel, 2 0 1 O). Anneler kasılmalar sıkılaştığında ve
şiddetlendiğinde suya gi rerler. Suya girme b i r süre sonra sancıları
yavaşlatır veya sonlandırır. Suda doğumla ilgili araştırma bulguları
karışık bilgileri içerir (Clyett & Burns, 2009; Pınette, Wax, Wilson ,2004;
Thöni & Moroder, 2004). Suda doğum İsviçre, İsveç gibi Avrupa ülkeler­
inde son onlu yıllarda ABD'den çok daha fazla kullanıldı; fakat ABD'de
doğum planları kapsamı içine alınmasında artış oldu.
Bır bebeğin doğumuııda suyun kullanımı neyi kareterize eder?

Masaj
Masaj, doğ u m öncesi veya doğ u m sırasında bir işlem olarak artırarak
uygulanmaktadır (Field, 2007, Kimber & diğerleri, 2008, Stager, 2009-
Hipnoz
201 O). Araştırmalar masajı n gebelik sancısı ve kaygıyı azaltmaya etkisi Hipnoz, bireyin dikkat vefarkında l ı k d u rumunu değiştirerek normalde
olduğunu ortaya koymaktadır (Chang, Ohen, Huang, 2006). Yenı b i r göstermediği tepkileri verilen önerilere uyarak göstermesi şeklı ndeor­
araştırmada masaj tedavisin i n hamile kadınlarda ağrıyı azalttığı ve taya çıkan b i r psikolojik duruma g i rmesidir (Wilcox, 20 1 0). Bazı
doğum öncesi depresyon açısından her iki ebeveyne iyi geldiği ve çalışmalar h ipnozun doğumda acıyı azaltıcı etkilerini ortaya koydu
ilişkileri d üzelttiği bulundu (Field & diğerleri, 2009). (Abbas & diğerleri, 2009; Barabasz & Perez, 2007).

Akupunktur Müzik Tedavisi


Akupuntur, çok ince iğnelerin bedenin belirli
Müzik tedavisi, doğumda müzik tedavisi
bölgelerine batırılmasıdır. Çinde doğum
sancıyı ıdare etme ve stresi azaltmak içi n git­
sancısını azaltmak için standart bir işlem olarak
ti kçe artan şekilde kullanıl maktadır (Togore,
uygulanır, bununla beraber son zamanlarda
2009). Etkisini bel irlemek için daha çok
ABD'de bu amaçla kullan ı l maya başlandı
araştırmaya ihtiyaç vard ı r (Leopaibonn &
(Moleti, 2009). Bir çalışmada akupunkturun
diğerleri, 2009).
doğumun daha az zamanda gerçekleşmesini
sağladığı ve doğumu çabuklaştıran oxytocin
ihtiyacını azalttığı bulundu (Gaudermack,
Forbord & Hole, 2006). Bunlar gıbı tıbbi mudahale yerine geçebilecek normal
doğum yöntemleri içın başka nedenler nelerdir?

bebeğin k a l p a t ı ş hızını, s o l u n u m gücü n ü ve kas atışını, beden rengi ve refleks


d u ru m u n u değerlend i r i r. Kadın doğum d oktoru veya hemşire değerlendirmeyi
Apgar ölçeği: Doğumdan bir - beş dakika sonra yeni
yapar ve yenidoğana bir puan verir; beş sağlı k i şa retinin her birini O, 1, 2 o l a ra k
doğanın sağlık durumunu değerlendirmek için ge­
okuyarak p u a n l a r ( Bk z . şekil 3 . 6 ) . Tot a l puan olan 1 0 üzerinden 7 puan a l ı n d ı ­
niş çapta kullanılır. Apgar ölçeğı bebeğin kalp atışını,
ğ ında yenidoğanın koşulları iyidir. P u a n 5 ise gelişimse l problemler olabilir. Puan solunum çabanın, kas gücünü, beden rengini, refleks
3 ise veya a ltında ise acil d u ru m u gösterir, bebek yaşam ı n ı s ü rd ü remeyeb i l i r. uyarlanabilirliğını değerlendirmede kullanılır.

• KISIM 2 Başlangıçlar 97
Puan o 2

Kalp atışı Yok Dakikada 1 OO'den az Hızlı - dakikada 1 00 - 1 40


atış

Solunum 1 dakikadan uzun nefes Düzensiz ve yavaş Düzenli nefes ve normal


çabası almama ağlama

Zayıf, gevşek Zayıf, aktif değil fakat kol Güçlü, a ktif


ve bacaklarda hafif
fleksiyon

Beden pembe; fakat Tüm beden pembe


kollar ve bacaklar mavi

Yüzünü kırıştırma Ö ksürme, aksırma ve


ağlama

ŞEKİL 3.6
APGAR ÖLÇEGİ: Yenidoğanın Apgar ölçeği puanı bebeğin acil tıbbi problemlerinin olup olmadığını
gösterir. ABD'de bebeklerini Apgar puanlarının bazı özellikleri nelerdir?

Altında doğd uğum dans eden Apgar ölçeği özellikle bebeğin yeni çevre�ine v e doğu m stresine tepki yete­
neğin i daha detaylı değerlendirmede iyi bir ölçektir ( Reynolds, 2 0 1 0) . Ayrıca
bir yıldız vardı.
ca nlandırılmaya gereksin im duyulan yüksek riskli bebekleri tanımlar. Yenido­
-Willlam Shakespeare ğanın daha detaylı değerlendirilmesi için B razelton Yenidoğan Yoğu n Bakım
1 7 yüzyıl, İngiliz oyun yazarı Zinciri Nörodavranış Ölçeği ( Neonatal l ntemive Care Unit Network Neurobe-
havioral Scale ) kullanılabi l i r.
Brazelton Yenidoğan Davranış Değerlendirme Ölçeği (Brazelton Neo­
natal Behavioral Assessment) (NBAS), doğu mdan sonra 24- 36 saatler içinde
u ygulanır. Aynı zamanda doğumdan bir a y sonrasına kadar d u ya rlı bir nörolojik
yeterlik indeksi olara k pek çok bebek gelişimi araştırmalarında değerlendirme a racı
olarak kullanı lır ( Mamtani, Patel & Kulkarni, 2008 ) . Brazelton Yen idoğan Davranış
Değerlendirme Ölçeği, yenidoğan ı n nöroloj i k gelişimini, reflekslerini ve insanlara ve
Brazelton Yenidoğan Davranış Değerlendirme nesnelere tepkilerini değerlendirir. Aksırma, göz k ı rpma, arama ve benzeri onaltı
Ölçeği (NBAS): Yenidoğan bir bebeğin nörolojik ge­ refleks yanında yüz ve ses gibi canlı, çıngırak sesi gibi ca nsız gösterilere tepkilerini
lişimi, refleksleri ve insan ve nesnelere tepkilerini de­ de değerlendirir ( B öl ü m 4'te motor gelişimi incelerken refl eksleri daha kapsamlı
ğerlendirmede kullanılan bir ölçek.
inceleyeceğiz ) .
Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi Nörodavranış N B A S 'den i i retilen Brazelton Yenidoğan Yoğu n Bakım Zinciri Nörodavra­
Değerlendirme Ölçeği (NNNS): Yenidoğanın davra­ nış Ölçeği (NeonataJ Intensive Care Unit Network Neurobehavioral Scale)
nışlarını, nörolojik ve stres tepkilerini ve düzenleyici (NNNS), yenidoğan ı n diğer davranış, nörolojik ve stres tepkilerini ve gün l ü k rutin­
kapasitelerinin değerlendirilmesini sağlayan bir ölçek.
lere uyum kapasitesini değerlendirir ( B razelron, 2004; Lester; Tronik & B razelton,
Düşük doğum ağırlıklı bebekler: Doğum ağırlığı 2004 ) . B u n u nla birlikte NBAS normal, sağlıklı, zamanında doğmu ş bebekleri değer­
2.5 kg'dan az olan bebekler. lendirmek için geliştirilmesine rağmen; NNNS, risk altındaki bebekleri değerlendir­
mek iizere T. Berry B razelton, Barry Lesıer ve Edward Tronick tara fından gel iştirildi.
Erken doğan bebekler: GebPlik süresi 37 haftadan
az olarak doğan bebekler (Döllenme ve doğum
Özellikle erken doğan ( 30 haftalıktan az gebeliklere uygun olmamasına rağm e n ) ve
arası). anneleri uyu ş t u ru cu bağımlısı olan bebeklerin değerlendiri lmesinde k u l l a n ı l ı r
( Bou kyd & Lester, 2008 ) . D o ğ u m öncesi dönemde bağımlılık yapan maddelere
Doğum yaşına göre küçük bebekler: Gebelik ya­
maruz kalan ve zamanından önce doğan bebeklerle ( 1 aylık bebeklerl e ) yürütülen
şına göre küçük bebekler de denir. Bu bebeklerin
ağırlıkları gebelik süresi dikkate alındığında normal
yeni bir ça lışmada 4, 5 ya�lara gelrliklerinde okula hazır bulunuşluk, zeka düzeyin
ağırlığın altındadır. Doğum yaşına göre küçük hebekler ve nörolojik sorunlar gibi gelişimsel doğurgular açısından NNNS değerlendirmesinin
zamanında doğmuş veya premature olabilir. yordayıcı olduğu bulundu (Liu & diğerleri, 2 0 1 0) .

98 BOLUM 3

Doğum Öncesi Gelişim ve Doğum
ZA M A N I N DA N Ö N C E V E D Ü Ş Ü K DOG U M
A G I R L I K L I D O G � N B E B EKL E R
Yeni doğan bebekler için tehlikeli olabilecek koşullara
değişik isimler verilmektedir. B u ko�ulları i nceleyeceğiz ve
erken doğan bebeklerin d u rumları n ı geliştirecek önlemleri
tanışacağız.
Zamanın d a n Önce Doğanlar ve Doğ um Yaşına Göre
Küçük Bebekler: Koşullarl a ilgili üç d u ru m pek çok yeni
doğan bebeği tehlike a l t ın a sokar. Düşük doğum ağırlığı,
zamanından önce doğma ve gebelik yaşına göre küçük olma.
Doğum ağırlığı düşük bebekler, doğum ağırlığı 2,5 kg'ın
altında olanlar, çok d ü ş ü k doğum ağırlığı olan bebekler 1 .6 kg
altında doğanlar, aşırı doğum ağırlığı düşük bebek ıse doğum
ağırlığı 900 gr altında olan bebeklerdir. Zamanından önce
doğan bebekler, gebeliğin normal süresini tamamlamadan 3
hafta veya daha fazla süre önce doğan bebekler- diğer bir
deyişle gebeliğin 37. haftasını tamamlamadan doğan bebek­ Doğum ağırlığı 1 kg'ın altında olan bir bebek. Böyle düşük doğum ağırlıklı olmanın
lerdir. Doğ u m yaşına göre k üçük bebekler (gebelik yaşına uzun süreli sonuçları nelerdir?
göre küçük bebekler) . Bu bebekler gebelik süresine göre bek­
lenen ağırlığın altında olan bebeklerdir. Onlar a yn ı gebelik yaşında olan bebeklerin
% 90'ından daha az ağırlıktadır. Doğum yaşına göre k ü çü k bebekler za manında
doğmuş olabildiği gibi zamanında n önce de doğm uş olabilirler. B i r araştı rmada
doğum yaşına göre küçük bebeklerin ölüm riskinin 4 kat fazla olduğu b u l u n d u Sudan
( Regev & diğerleri, 2 00 3 ) . 31
2006 yılında, ABD'de bebeklerinin % 1 2.8'i zaman ın d a n önce doğd u - l 980'ler­
•.............-..ı
Hindıstan
den itibaren % 36 artış saptandı ( Ulusal Sağlık istatistik Merkez i ) . Zamanından önce
30
doğan bebeklerin sayısındaki a rtış, çoklu doğumlardaki y ükseliş hızına, 35 yaş üstü
doğum yapan kadın sayısındaki artışa, anne ve bebeğin koşul la rı n ın yönetilmesin­ Birleşmiş Milletler
deki artışa ( örneğin, gebelikte tıbbi teknolojinin bebeğin yaşama şansının olup olma­ B
dığını göstermesi gib i ) , madde kulla nımındaki yükseliş (sigara, alkol ) ve stresteki
Küba
anış gibi etkenlere bağlı olabilir ( Goldenberg & Gulcane, 2007 ) . Etnik farklılıklarda
zamanından önce doğmayı belirler ( Balchin & Ster, 2 007 ) . Örneğin 2006'da zama­ 6

nından önce doğma olasılığı tüm ABD 'de % 1 2 iken Afrika kökenli Amerikalı Fınlandiya
bebeklerde % 1 8.5'dir ( Ulusal Sağlık İstatistik Merkezi, 2009 ) . 4
Son y ı llarda proges t i n i n zamanından önce doğma olayının azalmasında rol
Kore
oynayabileceği görüşü ile ciddi biçimde önemsendi ( O 'B rien & Lewıs, 2009 ) . Pro­
gestinle ilgili son araştırma bulgularının gözden geçirilmesi progestinin önceki spon­ 4

tan doğum öykülerinin 37 haftadan az olan kadınlarda da ( Fomeca & diğerleri,


o 5 10 15 20 25 30 35
2009) servikal uzunluğu 15 mm veya daha az olanla rda ( da Fonseca & diğerleri,
Doğum ağırlıgı düşük dogumların yüzdesi
2009) ve çok l u gebelik yerine tek bir bebeğe gebe olan kadınlara u ygulandığında
zamanından önce doğuml a rı azaltmada etkili olduğu bulundu ( Norman & diğerleri,
2009; Rode & diğerleri, 2 009 ) . ŞEKiL 3.7
Gebelikte egzersiz erken doğum olasılığını azaltabili r mi? Yeni bir çalışma gebe­ BAZI ÜLKELERDE DOGUM AGIRLIGI DÜŞÜK
liklerinde boş vakitlerinde hafit fiziksel aktivitede bulu nanların % 24 orta ve ağır DOGAN BEBEKLi:RIN ORANI
fiziksel aktivitenin % 66 oranında erken doğum yapma riskini azalttığı bulundu
( H egaard & diğerleri, 2 0 08 ) . Ayrıca, a raştı rmalarda yogan ı n gebelik sonucu i l e
olumlu şekilde bağıntılı olduğunu bulundu ( Narendran & diğerleri, 2005 ) .
Düşük doğum ağırlığı olasılığı ülkeden ü l keye önemli ölçüde değişir. Hind istan
ve S udan gibi fakirliğin çok y üksek sağlık ve beslenmenin zayıf olduğu bazı ü lkelerde
;> _ _ _ _ _ _ _ _ _.,..
'
doğum ağırlığı düşük bebek oranı % 3 l 'e kadar tunıanır ( B kz . Şekil 3 . 7 ) . ABD'de ı gelişi mle bağlantı
son 2 0 yılda doğum ağırlığı düşük bebek doğum oranı artış gösterdi . A B D'de doğum
Çevre: Yo ksu l l u k çoc u k l u k boyunca
ağırlığı düşük doğum oranı % 8 ile gelişmiş diğer pek çok ü lkeden d ikkat çekici
ge l i ş i m i olumsuz bir şekilde etkilemeyi
şekilde y ü ksektir ( H oyert & diğerleri, 2006 ) . Örneğin İsveç, Finlandiya, Norveç ve
sürdürür. 8. Bölüm, s. 264; 1 0. Bölüm, s. 338
Kore ' de düşük doğum ağırlığı olan bebek oranı % 4; Yeni Zela nda, Avustralya ve
Fransa da % 5 'tir.

• KISIM 2 Başlaı ıgıçlar 99


40 Gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ü lkelerde bedenleri henüz tam olarak

Erkekler olgunlaşmamış ergenler, doğum ağırlığı d ü ş ü k bebek doğurma riski taşırlar ( M a l a ­


·v;
"' 30 Kızlar mitsi-Puch ner & Boutsikon, 2006 ) . A B D ' de düşük doğum ağırlıklı bebek doğumu
'O
N
'"' sayısı n da k i artış, ilaç k u l la nımı, beslenme yetersizliği, çok l u doğumlar, ü reme tek­
>.
c
nolojisi, gelişmiş teknoloj i ve doğum öncesi bakımla, yüksek riskli bebeklerin yaşa­
·� 20
c
"' yabilmesi gibi etkenlerle bağıntılıdır ( Chen & diğerleri, 2 0 07 ) . B u n u nla birlikte,
'O
"'
-"' A BD 'de fakirlik erken doğumda halen temel etkendir. Yoksul l u k koşullarında yaşa­
� yan kadınla rı n aşırı şişman, d iabetli, y üksek tansiyonl u olmaları sigara ve yasal
"' 10
'S
-"' olmayan ilaçları k u llanmaları ve doğum öncesi bakım almama durumları mümkün­
o
d ü r ( Goldenberg & Nagahawatte, 2008 ) .
o Erken Doğ u m v e Düşük D oğum Ağırlığının Sonuçları: Her n e kadar erken
22-27 33-36 37-42 doğum ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerin çoğu sağlıklı ise de grup olarak normal
1 haftalar haftalar 1 haftalar
doğum ağırlıklı bebeklerden d a ha çok gelişim sorunları yaşarlar ( Minde & Zelkowitz,
Erken doğan Zamanında 2008). Erken doğum açısından, aşırı erken doğum, çok erken doğum terimlerinin kullanılması
doğan
artış göstermektedir (Lowdermilk, Perry & Cashion, 20 1 1). Aşırı erken doğan bebekler 28

ŞEKİL 3.8 haftadan önce, çok erken doğanlar gebeliğin 33. haftasından önce doğan/ardır. Şekil 3 . 8 yeni
ZAMANINDA VE ERKEN DOGAN BEBEKLERiN bir Norveç a raştırması n ı n sonuçlarını gösterir. Çok erken doğan bebeklerin okulu
OKULU TERKETME YÜZDELERİ bırakma ora n la rı n ı n y üksek olduğu görülmektedir ( Swamy, Ostbyeee & Skjaerven,
2008 ) . Bu problemlerin sayı ve şiddeti bebekler çok erken doğduklarında a rtmakta
ve doğum ağırlıkları azalmaktadır. Çok erken doğan ve çok
küçük olan olan bebeklerin yaşam şansı y ükselirken, bu
bebeklerin ciddi beyin hasarları geliştirme riski de yükselmek­
ted ir (Casey, 2008 ) .
Doğu m ağırlığı düşük olan çocuklar, normal doğum ağır­
lıklı çocukla rdan daha (azla öğrenme güçlüğü, dikkat eksikl iği
hiperaktivite bozukluğu yahut astım benzeri nefes alma prob­
lemleri ile k a rşılaşırlar ( Sa nta, Porıugaz & N u nes, 2 0 09 ) .
Düşük doğum ağırlıklı çocukların yaklaşık % 50'si özel eğitim
progra m ları na kayıtlıdır.
Düşük Doğum Ağırlıklı ve Erken Doğan Çocukların
Bakımı: Yeni doğan yoğ u n bakım ü nitesinde Kangu ru (Kan­
garoo) bakım ve masaj terapi gittikçe a rtan şekilde uygulanan
iki müdahale programıdır. Kanguru bakımı, altında sadece
çocuk bezi olan bir bebeğin dik bir pozisyonda ebeveynin çıp­
lak göğsüne cilt cilde temas edecek şekilde t utulmasını içerir.
Kanguru bakımı veren yeni bir anne. Kanguru bakımı nedir?
Kanguru bakımı alan bebeklerin çoğu a nneleri tarafından
k u ca k la narak taşınır (Ludıngtonü - Hoc & diğerleri 2 006 ) . Kan-
guru bakımı tipik olarak günde 2 - 3 saat, bebekliğin i l k günlerinde daha da uzun
süre cilt - cilde temas pratikleridir.
, - - - - - - - - - � Kanguru bakımın ı erken doğan bebeklere niçin uygularız? E rken doğan bebek­
I ler sıklıkla solunum ve kalp atış hızını d ü zenleyemezler. Kanguru bakımı ebeveynle
- -• ;,.,.- • - b - yakın fiziksel teması sağlayarak erken doğan bebeklerin kalp a tışlarını, vücut ısılarını
Kanguru bakım: Cilt - cilde teması içeren ve solu n umları n ı d ü zenlemeye yardımcı olur ( Nyqvıst & d iğerleri, 2 0 1 0 ) . Erken
erken doğan bebeklere yöneli k bakım. 6. doğan bebeklerden Kanguru bakımı alanlar al mayanlardan daha hızlı kilo alırl a r
Bölüm, s. 1 91 . ( Gathwala, S ıngh, B alhara , 2008 ) . Yeni b i r çalışmada kanguru b a k ı m ı n ı n erken
- - - - - - - - - - "' doğan bebeklerdeki ağrı tepkilerini azalttığı bulundu (Johnsoıı& d iğerleri, 2 00 9 ) .
Pek çok yetişkin masaj yapman ı n tedavi edici etkisini kabul eder. Gerçekte pek
çoğu bir spa merkezine d ü zenli devam etmek için para ödeyebilir. Ancak masajın
erken doğan bebeklerin gelişimsel d u rumlarını iyileştirmede rolü var mıdır? Sonucu
görmek için A raştırmalarla Bağlantı bölümüne bakınız.
Kanguru bakım: Cilt - cilde teması içeren erken
doğan bebeklere yönelik bakım.

1 00 BÖLÜM 3 Doğum öncesi Gelişim ve Doğum



araştırmalarla bağ l a ntı

Mesaj Tedavisi Bebeğ i n Davra n ı ş ve D uyg u


Duru m u n u Nasıl Etkiler?

Tarih boyunca pek çok ü l kede bakıcılar bebeklere masaj uyg u l adı lar. çocuklu a n neler masaj tedavisi a l d ı kları nda, a l mayanlara kıyasla,
Afrika ve Asya 'da bebeklere doğumdan sonra aylarca a n ne, baba stresleri azal d ı, duygusal ve sosyal yönden iyileşme gösterd iler.
veya diğer a i l e üyeleri tarafı ndan masaj uyg u l a n ı r. A BD'de bebeklerin Erken doğan bebeklere uyg u la na n masaj tedavisiyle i l g i l i araş­
iyilik h a l i n i , sağ l ı ğ ı n ı ve büyümesini geliştir­ tırmaların değerlendirilmesinde Field ve ar­
meye yön e l i k dokunma ve masaj uygulama­ kadaşları (2004) en tutarlı iki o l u m l u sonucu
larına yönel i k ilgi, Miami Ü n iversitesi buldular: ( 1 ) Vücut a ğ ırl ığında artış (2) hasta­
Araştırma Enstitüsü M ü d ü rü Tiffany Field 'in neden 3-4 gün erken ayrılma.
araştı rmaları ile başladı (200 1 , 2007; Diego Bebekler masaj tedavisinden yararla­
Field & Hermandez-Reif, 2008, 201 O; Field & nan tek k i m seler deği l d i r (Field, 2007). Diğer
d iğerleri, 2006; Hermandez-Reif, Diego & çalışmalarda Field ve arkadaşları, masaj te­
Field , 2007). davisinin doğum sancısı nda azalma (Field,
Ya k ı n b i r çalışmada Yenidoğan Yoğ u n Harnandez-Rief, Taylar & diğerleri, 1 997), as­
Bakım Ü n ite s i ndeki erken doğan çocuklar tımlı çoc u k l arda kriz aza l m a s ı ( F i e l d,
randomyöntemi ileterapiveya kontrol grubu Henteleff & d iğerleri, 1 998), otistik çocuk­
olarak masaj tedavi sine a l ı n d ı (Herna ndez­ larda d i k kat artışı (Field ,Lasko,& d iğerleri,
Reif, Diego & Field 2007). Birbirini izleyen 5 1 997), d i k kat eksikliği hiperaktivite bozuk­
g ü n boyunca masajgrubundaki erkendoğan luğu olan gençlerde o l u m l u gelişmeler sağ­
bebeklere 1 5 dakika orta şiddetli masaj ve­ Tiffany Field, yenidoğan bebeğe masaj yaparken ladığını b u l d u l a r (Field Quantino & d iğerleri,
rildi. Davra n ı ş gözlemcileri çalışma n ı n ba­ görülüyor. Hangitip bebeklere yardım için terapi masajı 1 998).
şında ve sonunda ağla ma, yüz buruşturma, yapılır?

esneme, hapşırma, titrek kol ve bacak hare-


ketleri, sıçrama, pa rmak işaretleri gibi stres davran ışlarını gözlem­
ledi. Çeş i t l i stres davra n ışları bir stres davra n ı ş endeksinde özetlendi. 10
Şekil 3.9'da gösteri ldiği gibi masaj ı n erken doğan be bekler üzerinde
stres azaltan etkisi va rdır. Erken doğan çocukların hastanede kaldık­ Birinci

l a rı sürede çok sayıda strese maruz ka lmaları nedeniyle bu sonuçlar 8 Sonuncu


öze l l i k l e ö n e m l i d ir.
Diğer bir çalışmada Field ve arkadaşları (2004) daha kapsa m l ı
6
masaj stratej i lerini k u l l a n d ı . Zama n ında d o ğ m u ş bebeklerin an nele­ Q)
-o
N
ri ne masajın profesyonel sağ l ı k eleman la rı yerine kendileri ta rafından '::J
>-
nasılverilebi leceğ i öğ ret i l d i . A n neleryenidoğan'n ı n yaşa m ı n ı n i l kgü­ 4
n ü nden başlayarak birinci ayın sonuna kadar uykudan önce b i r kez,
hafif veya orta bas ı n ç l ı masaj uygulad ı . Orta derecede masaj uygula­
2
nan bebekler daha fazla kilo a l d ı . Brazelton ölçeğinde daha iyi perfor­
mans serg i ledi, daha az heyecan ve stres, uykuya geçişte daha az
huzursuzluk gösterd i . o
Field çeşitli problemleri o l a n bebeklere masaj tedavisinin yarar­
Masaj Kontrol
larını gösterdi. Örneği n erken doğan, doğum öncesinde kakoine ma­
ruz kalmış bebeklere masaj tedavisi uyg u landığında kilo a l d ıkları ve ŞEKİL 3.9
gelişimsel test pua n l a r ı n ı n y ü kseldiği b u l u ndu (Wheeden & d iğerleri ERKEN DOGAN ÇOCUKLARIN, BEŞ GÜNLÜK MASAJ
1 993). Diğer bir araştırma 1 -3 ayl ık çocuğu olan depresyo n l u ergen TERAPİSİNDEN SONRA STRES DAVRANIŞLARINDAKI
a n neler üzerined i r (Field & d iğerleri, 1 996). Depresyonu olan küçük AZALMAYI GÖSTERMEKTEDİR. (HERNANDEZ - RİEF,
DİEGO § FİELD, 2007). BEBEK DAVRANiŞi VE GELİŞİM, 30 .

• KISIM 2 Ba�langıçlar 1 01
Gözden Geçir Bağlantı Kur
Gözden Geçir
Doğumun üç temel aşaması neleıdir? Doğum ağırlığı ve doğumun gerçekleştığı
Bağlantı Kur Farklı doğum stratejileri nelerdir? ülke arasında ne gibi bağlantılar bulunmuştur
Bebeğin fetustan yenidoğana geçişi nasıldır? ve bunların sebepleri neler olabilir!
Ya nsıt
Yeni doğan sağlığı ve hassasiyeti için üç tedbir
nedir? Ya nsıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
S Doğum sürecini tartışır.
Premature veya düşuk doğum ağırlıklı bebek­
leri ne gibi sonuçlar bekler?
Bir kadınsanız hangi doğum stratejisini tercih
edersiniz? Neden? Bir erkekseniz, doğum sü­
reci boyunca eşinıze yardım etme konusunda
ne şekilde yer almak istersiniz! Açıklayınız.

3 Doğu m Sonrası Dönem e Doğu m sonrası dönemde meydana gelen değişiklikleri açıklar.

Fiziksel Uyum Duygusal ve Psikoloj i k Uyum Bağ Kurma

Doğu mdan sonraki haftalar birçok a nne baba ve a iledeki diğer çocuklar için
güçlükleri beraberinde getirir. Doğumdan sonra yaklaşık altı hafta suren veya anne­
nin vücudu n un uyumu tamamlayıp neredeyse doğum öncesi dönemdeki haline geri
döndüğü zamana kadar geçen süreyi kapsayan bu dönem doğum sonrası dönemdir.
Bu kadının hem fiziksel hem de psikolojik olara k doğum sürecine u y u m sağladığı
bir zaman dilimidir.
Doğum sonrası dönem büyük ölçüde yeni bir uyumu gerektirir. Fiziksel, duy­
gusal ve psikoloj i k anlamda u yuma ihtiyaç duyulmaktadır.

1 00
F İ Z İ KS E L U Y U M
Hamile kadınlar
Doğum sonrası kadınlar K a d ın v ü c u d u doğumdan sonraki i l k g ü nlerde ve i l k h a ft a l a rda çok sayıda fi z i k ­
sel a ya rlama l a r y a p a r ( Ma ttson & S m i t h , 2 0 1 ! ) . B ü y ü k ö l ç ü d e b i r enerj iye s a h i p
80
olabilir veya kendini tükenmiş ve h a ya l k ı r ı k lığına u ğ r a m ı ş g i b i h issedeb i l i r. B u
değişimler normal olsa da, yorg u n l u k yeni annenin i y i olma ve yeni bir bebek
60 ve yeni bir a i le yaşantısı i le başa çıkabilme becerisine i l işkin hislerini zayıflata­
b i l i r ( R unquist, 2007 ) .
Uyku kaybı doğum sonrası dönemde bakımı üstlenen birincil kişinin yaşadığı
40
bir endişedir ( G underson & d iğerleri, 2 0 08 ) . 2007 Amerika'da uyku anketinde,
önemli bir kadın oranı hamileli k ve doğum sonrası dönemde uyku kaybı olduğunu
20 rapor etmiştir ( National Sleep Fou ndation, 2007 ) ( B k z . Şekil 3 . 1 O ) . Uyku kaybı
strese, evlilik çatışmasına ve karar verme güçlüğüne sebep olabilir ( M eerlo, Sgoifo,
& S u checki, 2 008 ) .
o
Doğumdan sonra, annenin vücudu hormon yapımında ani v e çarpıcı değişimlere
Nadiren gece uykusu Haftada en az birkaç uğrar. Plesenta ayrılınca, östrojen ve progesteron seviyeleri aşırı derecede düşer ve
iyi olan ya da iyi bir gece gece uyku
uykusu hiç olmayan problemleri yaşayan
yumurtalıklar tekrar hormon ü retmeye başlayana kadar düşük seviyede kalır.
Rahmin eski haline dönmesi(invo/u�yon), uterusun doğumdan beş veya altı hafta sonra
ŞEKİL 3.1 0 hamilelik öncesi boyutuna dönmesi sürecidir. Doğumu hemen takiben, uterus 900- 1 , 36
HAMİLE VE YENİ DOGUM YAPMIŞ kg ağırlıktadır. Beş veya altı haftanın sonunda uterus 570-850gr ( 2 veya 3 ounces)
KADINLARDA UYKU IHTIYACI ağulıktadır. Bebeği emzirmek uterusun artan bir hızla daralmasına yardım eder.

Doğum sonrası dönem: Doğumdan sonra yaklaşık


D U Y G U SAL VE P S İ KO LOJ İ K U Y U M
altı hafta süren veya annenin vütudunun uyumu ta­ Doğum sonrası dönemdeki annelerde d uygusal dalgalanmalar yaygındır. D u ygusal dal­
mamlayıp neredeyse doğum öncesi dönemdeki ha­
galanmalar bazı kadınlar için doğumdan sonraki birkaç hafta içinde azalır, ancak bazı
line geri döndüğü zamana kadar geçen süreyi
kadınlar daha uzun süreli duygusal yön değiştirmeler yaşar.
kapsayan dönem.

1 02 BÖLÜM 3 Doğum Öncesi Gelişım ve Doğum



kariyerle bağ la ntı

Diane Sa nford, K l i n i k Psikolog ve Doğ u m


Sonrası Uzm a n ı

Diane Sanford klınik psikoloji alanında doktora yapmış ve uzun yıllardır


evl i l i k ve a i le ilişkileri odaklı kişisel bir uygulaması vardı. Ancak daha
sonra aralarında doğ u m sonrası depresyonu yaşayan hastalara sahip
olan b i r psi kiyatristle iş birliği yapmaya başladı, Dr. Sa nford, bir kadın
sağlığı hemşiresi ile birlikte St. Louis, Missouri'de kadınların doğum
sonrası dönem boyunca uyum süreçleri üzerine uzmanlaşmış olan
Kadın Sağl ıgı Merkezini kurdu. Devamında, kadrolarına bir evlilik ve aile
i l işkileri danışmanı ve sosyal çalışan eklediler ve daha sonra danışman
olarak hemşire eğitmenleri, bır diyetisyen ve bir fitness uzmanı
çalıştırd ı l a r (Kaynak: Clay, R. "Fulfi l l i ng a n u n m et': Monitor on
Psychology, 2, February, 200 1 ) Diane Sanford kendisine doğum sonrası yaşantılarla baş
etme konusunda yardım almak için gelen annelerden
birinin bebeğini kucaklıyor.

Klinik psikologların neler yaptığı ile ilgili daha fazla bilgi a l mak için bkz. Yaşam Boyu Gelişimde Kariyerler (s. 46)

Doğum sonrası bunalım


Belirtiler doğumdan 2-3 gün sonra
Şekil 3 . 1 1 'de gösterildiği gibi, Amerika' daki yeni annelerin yaklaşık yüzde ortaya çıkar ve genellikle 1 -2 hafta
70'inde doğum sonrası bunalım olarak tabir edilen durum görülmektedir. Doğumdan içinde kaybolur.
sonra iki üç güne kadar, kendilerini çökmüş, endişeli ve üzgün hissetmeye başlıyor­
lar. Bu hisler doğumdan sonra bir kaç ay içinde gelip gidebilir, sıklıkla doğumdan
üç ila beş gün kadar sonra doruğa ulaşır. Halta b u d u ygular genellikle bir veya iki
ha[ra sonra tedavi olmaksızın kaybolur.
Ancak, bazı kadınlar tipik olarak doğumdan sonra yaklaşık dön hafta ortaya
çıkan major depresif epizod u içeren doğum sonrası depresyonu geliştirirler. Başka
bir deyişle, d oğum sonrası depresyonu olan kadınlar üzüntü, endişe veya günlük
işlerle baş etme konusundaki sorunlar karşısında çaresizliğe kapılma gibi güçlü duy­
gulara sahiptirler. Tedavi olmazsa, doğum sonrası depresyonu kötüye gidebilir ve
Doğum sonrası depresyon Belirti yoktur.
aylarca sürebilir ( Nolen- H oeksenıa, 2 0 1 1 ) . B i r çok doğum sonrası depresyon geçir­
Belirtiler haftalar veya aylarca
mekte olan kadın yardım aramaz. Örneğin, son zamanlarda yapılmış bir çalışmada uzar ve günlük işlevlerin yerine
kadınların yüzde 1 5 i n i n doğum sonrası depresyon geçirdiği ve bunların yarısından getirilmesine engel olur.
azının yardım a radığı b u l u nmuşt ur. Tahminler yeni a nnelerin yüzde 1 O ila l 4'ünün
doğum sonrası depresyon geçirdiğini göstermektedir. ŞEKiL J . 1 1
B i rkaç antidepresan ilaç doğum sonrası depresyon u n tedavisinde etkili ve bun­ AMERIKALI KADINLAR ARASINDA DOGUM
lar emziren kadınlar için de güvenli görünüyor ( Logsdon, Wisner & Haıı usa, 2009 ) . SONRASI BUNALIM VE DOGUM SONRASI
Aynı zamanda psikoterapi, özellikle d e bilişsel terapi doğum sonrası depresyonda bir DEPRESYON: Bazı sağlık uzmanları doğum sonrası
dönemin "dördüncü trimester" olduğundan bahse­
çok kadın için etkili bir tedavi yöntemidir ( B eck, 2 0 06 ) . Ayrıca d üzenli egzersiz
der. Doğum sonrası dönemin zaman aralığı üç ayı
yapmak da doğum sonrası depresyonun tedavisinde yardımcı olabilir. ( Daley, Macart­
kapsamak zorunda olmasa da, "dördüncü trimester·
h u r, & Winter, 2 00 7 ) . terimi devamlılık ve anne için doğumdan sonaskı ılk
B i r annenin doğum sonrası depresyonu annenin bebeğiyle etkileşime geçmesine birkaç aylık dönemin önemi hakkında fıkır verir.
etki edebilir mi? Son zamanlarda yapılan bir araştırmada, depresyondaki anne ve
bebeklerinin etkileşim güçl ü k lerinin kültürler ve sosyoekonomik düzey grupları a ra ­
sında onaya çıktığı v e annelerin d a h a az hassasiyetine v e bebeklerine karşı d a h a az Doğum sonrası depresyon: Doğum sonrası dö­
isteklilik d uymalarına sebep olduğu ortaya çıkmıştır ( Field, 2 0 1 0 ) . Aynı zamanda nemde üzüntü, endişe veya gunlük işlerle baş etme
konusundaki sorunlar karşısında çaresizliğe kapılma
besleme ( özell.ikle emzirme ) , uyku d üzeni ve güvenlik uygulamala rı gibi bir kaç
gibı şiddetli duygular yaşayan kadınların özellıkleri.

• KISIM 2 Başlaı ıgıçlar 1 03


bakım aktivitesi de riske atılmıştır. Doğu m sonrası dönem boyunca kadınların uyumu
konusunda uzmanlaşmış biri hakkında bilgi edinmek için, Kariyerlerle Bağlantı bölü ­
m ü n e bakınız.
Gün boyu evden uzakta çalışsalar bile babalar da doğum sonrası dönemde lıatm
sayılır bir a l ışma süreci geçirirler. Bir çok baba bebeğin öncelikli olduğunu ve annenin
tüm ilgisini aldığını hisseder; bazıları bebekle yer değiştirdiğini hisseder.
Babaların bakımı ve desteği annenin doğum sonrası depresyon geçirip geçirmeye­
ceği konusunda rol oynayabilir ( D ietz & others, 2009; Gao , C han, & Mao , 2009 ) . Son
zamanlarda yapılan bir çalışma babalar tarafından verilen daha fazla desteğin kadın­
lardaki doğum sonrası depresyon oranının düşmesi ile ilişkili olduğun u göstem1ek­
tedir ( S mitlı & Howard, 2008) .

BAG K U R M /\
Ebeveyn-bebek ilişkisinin özel bir ögesi bağ kurmadır. Bağ kurma, ebeveyn­
ler ile yenidoğan arasındaki doğum u n hemen ardın dan gelen dönemdeki
fiziki bağı ifade eder. Bazen h a staneler bağ k u rmadan vazgeçer gibi görü­
nürler. Annenin acısını aza l tmak için verilen i l açlar a nneyi daha uykulu
yapabilir, yeni doğana cevap vermesini ve onu teşvik etmesini engeller. Anne
ve bebek doğumdan kısa bir süre sonra sıklıkla ayrılır ve premature bebekler
a nnelerinden zamanında doğan bebeklerden daha çok ayrı kalırlar.
Doğum sonrası dönem hem anne hem de baba için önemli bir
Bu uygulamalar bir zarar verir mi? Bazı doktorlar doğu mdan hemen
alışma ve adaptasyon gerektiren bir süreçtir. Babalar özellikle
sonraki dönemde, gelecek yıllarda ideal bir gelişime temel oluşturması açı­
bebeğe bakan anneler için önemli bir destek sistemi sağlayabilir­
ler. Babanın anneyi desteklemek için ne gibi görevleri olabilir? sından ebeveynler ile bebeğin d u ygusal bir bağlılık kurması gerektiğini söy­
ler ( Kennell, 2006; Kennell & McGarth , 1 99 9 ) . Doğumdan sonra k i ilk birkaç
günde anneler a rasında k u ru lan yakın bağın yaşam ı n ileriki y ı llarında ideal
bir gelişim için önemli olduğunu gösteren bir kanıt var mı? Bazı araştı rm a ­
,, ---------� lar l:ıu b a ğ hipotezini desteklese de ( Klaus & Kenncll, 1 97 6 ) a raştırman ı n bir kısmı
I
ı� hayatın ilk günlerinin kritik bir dönem olmasının önemini güçleştirir. Aslında, bağ
kurma hipotezinin, bebeğin ideal bir gel işim gösterebilmesi için ilk birkaç gün anne
Bağlanma: Lorenz yaban kazlarındaki
ile mu tlaka yakın bir i l işki kurmasını söyleyen sıra dışı formu basitçe doğru değildir.
erken bağ kurmanın önemini gösterdi, an­
Yine de, bağ k urma h ipotezinin zayıflığı anneleri bebekleri ile etkileşimde olma
cak yaşamın ilk günlerinde bağ kurma in­
konusunda motive etmemeye bir sebep olara k görülmemelidir. B öyle bir temas bir
san yavrusu için kritik bir dönem değil. 1 .
çok a nnede memnuniyet yaratır. Bazı anne- bebek çiftlerinde- premeture bebekler,
Bö l üm s. 27.
ergen anneler, dezavantajlı d u rumlardaki a nneler dahil-, erken yakın bir temas anne
,

I
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ .,. ve bebek hastaneden ayrıldıktan sonra etkileşim geliştirecek bir hava yarallr.
Şimdi bir çok hastane yeni doğan bebeğin hastanede kalış süresinin çoğunu
annenin yanında geçirebileceği bir düzenleme sunmakta . Ancak ebeveynler bu
Bağ kurma: Yakın temas biçimi, özellikle ebeveynler düzenlemeyi kullanmamayı seçerse a raştırmalar bu kararın bebeği duygusal olarak
ile yenidoğan arasındaki doğumun hemen ardından
incitmemesini tavsiye etmektedir ( Lamlı, 1 994) .
gelen dönemdeki fiziki bağ.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Doğum sonrası dönemin içeriği nedir7 Bu dö­ Premature bebeklere kanguru bakımı ve em­
Bağlantı Kur nemde kadının vücudu hangi uyumları gös­ zirme kon usu nda öğrendiklerinizi doğum
Ya nsıt terir? sonrası dönemde depresyon geçiren annele­
Doğum sonrası dönemın karakteristik fiziksel rin bağlanma ve emzirmesiyle karşılaştırın.

O
ve psikolojik özellikleri nelerdir?
Doğum sonrası Bağlanma ideal gelişim için kritik midir7 Ya nsıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
dönemdeki Bir bayansanız, doğum sonrası dönemi etkili
değişiklikleri açıklar. bir şekilde geçirmek için neler yapabilirsiniz?
Bir erkekseniz doğum sonrası döneme yar­
dımcı olmak için neler yapabilirsiniz?

1 04 BÖLÜM 3 Doğum Ö ncesi Gelışim ve Doğum



ko n u bağ lantı lan - - - - - - - - - - - - - - ,
\

Bu bö!üm hayat yolcu luğ una kronolojik bakışımızın başlangıcını belirtir. Bölüm
3'ü o luşturan gelecek üç bölümde, bebeklerin fizi ksel bilişsel ve sosyal duy­
g usal gelişimlerini ilgili teoriler, araştırmalar ve yaşa mın i l k 1 8-24 aylarındaki
kilometre taşlarına bakarak izleyeceğiz. Bebeklerin yürümeyi öğrenme gibi
dikkate değer ve karmaşık motor becerileri n i öğrenecek; bebeklerin şekil
kavra m ı gibi erken b i lişsel gelişimlerini okuyacak; paylaşma duyg u larının
gelişimi ve başka larının eylemlerini istemli ya pılmış olarak a lg ı lamala rında
yansıtıldığı gibi bebekleri n şaşırtıcı derecede i leri sosyo duygusal gelişim lerini
1 keşfedeceksin iz.
\
ileriye bakallm · - - - - .-

Öğrenme hedeflerinize
�-- - - - ---
u laşı n· - - . -

1 Doğum Öncesi Gelişim e Doğum öncesi gelişimi açıklar.

Doğum Öncesi
Doğum öncesi dönem üç bölüme ayrılır: Germinal (10 ila 14 gün sonra) gebe kalına

Gelişim Evreleri zigot (döllenmiş yumurta ) uterus duvarına tutu n u nca biten; embriyonik (gebelikten
sonraki 2-8 hafta ) . embriyo n u n üç katmanla farklılaştığı, yaşam-destek sistemlerinin
geliştiği ve organ sistemlerinin şekillendiği (organogenesi s ) ; ve fetal (gebelikten son­
raki iki aydan dokuz aya kadar veya bebek doğana kadar, organ sistemlerinin rahim
dışında varlığın ı sürdürebilecek noktaya kadar olg u n laştığı bir zaman. Doğum öncesi
gelişimde beynin büyümesi dikkat çekecek kadar kısa sürede olur. Bebekler doğduk­
larında 1 00 milyar kadar nörona ya da sinir hücresine sahiptirler. Sinir sistemi gebe­
likten 1 8-24 gün kadar sonra nöral tüp olarak oluşmaya başlar. Çoğalma ve ayrılma
doğum öncesi gelişimde beyin gelişiminin iki karakteristik sürecidir. Beynin remel
yapısı doğum öncesi gelişimin ilk iki trimesterinde oluşur.

Teratoloji, doğumsal sakatlıkları inceleyen bir alandır. Doğumsal sakatlığa yol açan
Doğum Ö ncesi Gelişimde
herhangi bir ajana teratoj e n denir. Doz, genetik yatkınlık, doğmamış çocuk üzerindeki
Teratoloji ve Hasarlar
hasarın etkisine maruz kalma süresi ve meydana gelen hasarın tipi. Zararlı olabilecek
zamanı geçmiş ilaçlar ve antibiyotikler. Zamanı geçmiş diyet hapları, aspirin ve kafein
zararlı olabilir. Yasal psikoaktif ilaçlar doğum öncesi gelişimde potansiyel olarak zarar
vericidir. Fetal alkol spektrum bozuklukları hamilelik sürecinde aşırı derecede alkol
tüketen annelerin çocuklarında görülen bir dizi anomalilerdir. Hatta hamile kadın az
oranda (haftada birkaç gü n , birkaç kez) alkol alsa bile çocuklarında negatif etkiler
olduğu görü lmüştür. Hamile kadının sigara içmesinin doğum öncesi gelişime ve çocu­
ğun gelişimine ciddi olumsuz etkileri (düşük doğum ağırlığı gibi) vardır. Metafetamin,
marihuana, kokain ve eroin gibi illegal psikoaktif ilaçlar çocuklar için potansiyel ola­
rak zararlıdır. Anne baba kan uyuşmazlığı da aynı zamanda fetus için zararlı olabilir.
Radyasyon, çevre kirliliği ve toksik arıklar gibi çevresel tehlikeler. Syphilis, rubella.
genital herpes ve AIDS fetusu tehlikeye sokan enfeksiyon hastalıklardır. Diğer fak­
törler ebeveyne ait diyet, beslenme, yaş, duygusal durum ve stres, ve babaya ait
faktörlerdir. Gelişen bir fetus beslenme için tamamen a nnesine bağlıdır. Anne ergen­
lik yaşlarında veya 35 yaşını geçmişse annenin yaşı çocuklarının gelişimini olumsuz
yönde etkileyebilir. Annenin fazla stresli alınası ideal doğum öncesi ve doğum sonuç­
ları ile daha a z bağlantılıdır. Doğum öncesi gelişimi olumsuz yönde etkileyebilecek
babaya ait faktörler kurşun, radyasyon. belli pestisiıler ve petrokimyasalların etkisine
maruz kalmayı içerir.

• KISIM 2 Başlangıçlar 1 05
• Doğum öncesi bakım yaygın olarak değişmektedir ancak genelde belirlenmiş ziyaret
Doğum Ö ncesi Bakım
programı ile ilaç bakım servislerini içerir.

Ş u n u hatırlamak önemlidir ki ham ilelikte bir şeyler yanlış g i t se bile çoğ u n l u kla hami­
Doğum Ö ncesi lelik ve doğum öncesi gelişim i y i gider.
Normal Gelişim

2 Doğu m • Doğ um sürecini tartışır.

Doğum üç aşamada gerçekleşir. ilk doğu m u n u gerçekleştiren kadın için 6- 1 2 saat


Doğum Süreci
s ü rebilen birinci aşama en uzun aşamadır. Serviks ilk aşamanın sonlarında yaklaşık

1 O cm genişler. İkinci aşama bebeğin başı servikse doğru hareket etmeye başlayınca
ba�lar ve bebeğin doğmasıyla biter. Üçüncü aşama doğumdan sonra plasentaııın ayrıl­

masını içerir. Doğum stratej i leri doğ u m u n ayarlanması nı ve bakımı içerir. B i rçok

ü l kede, bir doula doğum yapan kadına eşlik eder. Doğum yöııremleri, ilaçlı, doğal ve

hazırl ıklı ve sezeryandır.

Yenidoğanın Yıllarca, yeni doğanın sağlığını ölçmek için Apgar Scalası k u l lanıldı. Brezelton Yeni ­
Değerlendirilmesi doğan Davranış Değerlendirme Ölçeği yenidoğanın nöroloj i k gel işimini, reflekslerini

ve insanlara verdiği tepkileri ölçer. Son zamanlarda risk altındaki bebekleri belirlemek

için Yenidoğaıı Yoğun Bakım Ün itesi Nörodavranışsal Ölçeği ( N N N S ) geliştirildi.

Düşük doğum ağırlıklı bebekler, 2 . 5 kg'dan ( 5 , 1 /2 pound ) daha az k ilodadır ve


Zamanından Önce ve
Düşük Doğum Ağırlıklı erken doğum (37 haftalık gebelik süresini tamamlamadan doğa n ) veya zamanı için
Doğan Bebekler küçük (a ynı zamanda hamilelik. süresine göre d ü ş ü n ü ldüğünde ağırlığı normal i n

al tında o l a n bebekler anlamına gelen gebelik. yaşı için k ü ç ü k de denir) bebeklerdir.

Tarihi için küçük bebekler erken veya tam zaman l ı o la b i l i rler. Kanguru bakımının ve

masaı terapisinin erken zamanlı doğuma faydaları olduğu tespit edilmiştir.

3 Doğum Sonrası Dönem • Doğ um sonrası gelişim dönemindeki degişimleri açıklar.

Doğum sonrası dönem, bebeğin doğ u m undan sonraki döneme verilen addır. S ü reç
Fiziksel Uyum
altı hafta kadar veya kadının vücudu uyumu sağlayana kadar sürer. Doğumdan son­

raki fiziksel uyum b i tkinlik, içe kıvrılma ( u terusun doğumdan 5-6 hafta kadar sonra

doğum öncesi boyutuna geri dönmesi) ve hormona! değişikliklerd i r.

Annede d u yg u sa l dalgalanmalar bu dönemde yaygındır ve b i r a n neden diğerine


Duygusal ve Psikolojik
Uyum b ü y ü k ölçüde değişi k l ikler gösterir. Doğum sonrası depresyon üzümü, endişe ve

doğum sonrası dönemde gündelik işlerle baş etme konusundaki u m u r; u z l u k gibi

güçlü d u yg u l a ra sahip kadınlarla karakterize o l u r. Doğum sonrası depresyon kadın ­

ların yüzde l O' unda görülür. Aynı zamanda baba da doğum sonrası u y u m sürecinden

geçer.

Bağ Kurma Bağ k u rma, özellikle de doğumdan kısa süre sonra ebeveynler arasındaki fiziksel bağ,

yakın bir bağlamının yapısıdır. Erken bağlanmanın yet kin bir bebeğin gelişimi nde

kri t i k olduğuna dair b i r b u l g u ya rastlanmamıştır.

1 06 BÖLUM 3 Doğurn ôrıcesı Gelişım ve Doğum



a n a hta r kel i meler
amnion 82 doğ u m sonrası dönem 1 02 fetal al kol sendromu nöronlar 86
Apgar S k a l a s ı 97 doğum sonrası 94 boz u k l u k ları (FASD) 88 organojenez 82
bağlanma 1 04 doğ u m yaşına göre k ü ç ü k fetal dönem 83 plesenta 82
blastosit 8 1 bebekler 98 germinal dönem 8 1 sezeryan doğ u m 96
Brezelton Yenidoğan doula 95 göbek bağı 82 teratojen 86
Davranış Değerlend i rme d ü ş ü k doğum a ğ ı rl ı k l ı hazır l ı k l ı doğum 96 trohoblast 8 1
Ölçeği ( N B A S ) 98 bebekler 98 kanguru bakımı 1 00 Yenidoğan Yoğun Bakım
doğum sonrası depresyon embriyonik dönem 8 1 kuyruk pozisyonu 96 Ün itesi Nörodavraruşsal
1 03 erken d oğan bebekler 98 normal doğum 9 5 Ö lçeği ( N N N S ) 98

a n a hta r kişi ler


David O l d s 93 Ferdirıand Lamaze 96 T. Berry Brezelton 98 Tiffa ny Field 1 0 1


KISIM 2 Başlangıçlar 1 07
f kısı m üç
j
İnsanlığa başlamada bebeklik ne hoş bir yol .
-Don Herold
20. yü<:ııl Amerikalı Yazar

Be be k l i k
Yen idoğan bizler, zi h n i boş orga n izmalar değ i l d ik. Ağ l a m a k, vurmak ve öksürmek

gibi bazı temel refleks l e r i m iz vard ı . Çok uyurd u k ve i l k g ü l ü şlerimizin a n l a m ı

tümüyle a ç ı k o l masa d a , a ra s ı ra g ü lerd i k. Yemek yed i k v e büyüd ük. önce emekle-

d i k, sonra b i n l erce ki lometre l i k bir yolc u l u ğ u n ilk a d ı m ı n a başlayıp yü r ü d ü k. Bazen

biz başka larına uyum sağ l a d ı k, bazen başka l a rı bize uyum sağlad ı . Gel i ş i m i m iz,

daha k a rı ş ı k b i ç i m l e r i n s ü re k l i o l u ş u m uydu. Ya rd ıma m u htaç soyu m uz sevg i n i n

b u l uşan gözl e r i n i isted i. i steklerim izi d izg i n lememizin gere k l i l iğini, özg ü rce isteye-

b i l i r hale gelerek dengeled ik. 3. K ı s ı m, 3 bölümden ol uşuyor: "Bebe k l i kte Fiziki

G e l i ş i m" (Bö l ü m 4), "Bebe k l i kte B i l işsel G e l i ş i m" (Bö l ü m 5) ve "Bebe k l i kte Sosyo-

d uyg usa l Ge l işim" (Böl ü m 6).

1 08
Bölüm 4 BEBEKLİKTE FİZİKSEL
GELİŞİM
1 Bebeklikte Fiziksel Büyüme 3 Duyusal ve Algısal Gelişim
ve Gelişim
Öğrenme Hedefi 3 Bebekte duyu ve algı gelişim
- Öğrenme Hedefi 1 Bebeklikte fiziksel büyüme ve özelliklerini özetler.
....., gelişimi tartışır.
Algı ve Duyu Nedir?

ta Büyüme Örüntüleri
Uzunluk ve Ağırlık
Çevresel Bakış

..c
Görsel Algı
Beyin
Diğer Duygular

ta
Uyku
Duyulararası Algılama
Beslenme
Kalıtım, Yetiştirilme ve Algısal Gelişim
c: Algısal - Motor Eşleşmesi

2 Motor Gelişim
ta
Öğrenme Hedefi 2 Bebeğin motor gelişimini

E açıklar.

Dinamik Sistemler Görüşü

: ::J Refleksler
Büyük Motor Becerileri

:O İnce Motor Becerileri

_o
atonya, Gana'da yeni doğmuş bir bebektir. Yaşamı­
L nın ilk günlerinde, annesinden ve biberonundan
ayrı tUtU 1 Ur. Bebek maması ima latçıları, doğduğu hastaneye ücretsiz veya
ucuz süt tozu tedarik eder. Annesi, Latonya'yı emzirerek değil, biberonla besle-
meye ikna edilir. Annesi, Latonya'yı biberonla bes lerken, mamayı temiz olma-
yan suyla fazla inceltir. Latonya'nın biberonları sterilize edilmez. Latonya hasta
o lur. İlk doğum gününden önce ölür.

Ramona, Nijerya'da, "bebek dostu" programda doğar. Programda, bebekler


doğduklarında annelerinden ayrılmaz ve anneler, çocuklarını emzirmeye teşvik
edilir. Annelere, güvenli olmayan su ve ster ilize edi lmemiş biberonlar nedeniyle,
b iberonla beslemenin yaratacağı tehlikeler anlatılır. Anneler, anne sütünün besleyici
ve h ijyenik özellikleri, bebekleri salgın hastalıklara karşı bağışıklık kazandırma özelliği
ile annenin göğüs ve yumurtalık kanser i riskini azaltmadaki rolü gibi avantajları hak­
kında da bilgilend irilir ler. Ramona'nın annesi, Ramona'yı emzirir. Bir yaşında, Romana
gayet sağlıklıdır.

Uzun yıllar, hastanelerdeki doğum üniteler i b iberonla beslemeyi tercih etti ve emzir­
menin yararları hakkında annelere yeter li bilgi vermedi. Son yıllarda, Dünya Sağlık
Örgütü ve U NICEF birçok yoksul ülkede bu trendi tersine çevirmeye çalıyor. Birçok
ülkede "bebek dostu" program kurumsallaştırdı (Grant, 1993). Bu programlar,
U luslararası Bebek Maması Üreticileri Birliği'ni bebek dostu gir işimleri destekle­
yen ülkelerin hastaneler inde, bebek formüllerini pazarlamaya son vermeye ikna
etti (Grant, 1993). Hastaneler için de, bebek maması, b iberon ve özel hemş ireler
gereksiz hale geldiğ inden, maliyet gerçekten azaldı. Örneğin, Filipinler'de bulunan
bebek dostu Jose Fabella Memorial Hastanesi, yıllık bütçesinden % 8 tasarruf sağla­
dığını rapor etti. Dünyada, bebek dostu giriş imlerin hala uygulanmadığı birçok yer var.

Yoksul ülkelerde emz irmenin avantajları oldukça önem lidir. Fakat bu avantajlar, eğer
annelerde HIV varsa, bebeklere anne sütü yoluyla virüsün bulaşması r iskine karşı denge­ (Yukarda) Nairobi, Afrika'da, bebeğini emziren HIV
taşıyıcısı bir anne. (Aşağıda) Bebeğini biberonla bes­
lenmelidir; zira annelerin çoğu virüsü kapmış olduğundan habersizdir (Gumbo & diğerleri,
leyen Rhwandalı bir anne. Yoksul Afrika ülkelerinde
201O; Oladokun, Brown, & Osinusi, 201O). Afr ika'nın bazı bölgelerinde, annelerin yüzde emzirmekle biberonla beslemek seçimi üzerine kaygılar
nelerdir?

'
konu bağlantıları ·------ ---------
·

1
1
Bir önceki bölümde, döllenmeden başlayıp, doğum öncesi fiziki gelişimin ger­
1
1 m inal, embriyonik ve fetal evre ler ini gördük. Orada, döllenmiş bir yumurtadan,
yaklaşık 3,4 kg ağırlığında ve 50,80 cm uzunluğunda tümüyle oluşmuş bir
insan halini alış sürecini öğrendik (yaklaşık 40 hafta). Doğum öncesi dönemin
bit işinde, beynin yaklaşık 100 m ilyar nöron geliştirmesi de dikkate şayandır.

I
geriye dönelim ___________________ ;

• KISIM 3 Bebeklik 111


30'undan fazlasında AİDS virusü (HIV) var. Bu bölümde, daha sonra, beslenme bölümünde,
ABD'de emzirme üzerine son araştırmalara, emzirmenin bebekler ve anneler için yararla­
rının ana hatlarını çizerek ve dengesiz beslenme sonucunda bebeklerin kapabileceği bazı
ölümcül hastalıkları tartışarak daha yakından bakacağız.

Ön Bilgi
Bebeklerin sağlıklı bir başlangıç yapması çok önemlidir. Bunu yaptıklarında, yaşamlarının ilk
iki yılı muhtemelen şaşırtıcı düzeyde gelişme gösterdikleri bir dönem olacaktır. Bu bölümde,
fiziksel büyüme, motor gelişim ile duyusal ve algısal gelişimi araştırıp biyolojik alana ve bebe­
ğin fiziki gelişimine odaklaşacağız.

1 Bebeklikte Fiziksel Büyüme ve O Bebeklikte fiziksel büyüme ve gelişimi tartışır.

Gelişim

Büyüme Örüntüleri Uzunluk ve Ağırlık Beyin Uyku Beslenme

Bebeğin, yaşamının ilk iki yılındaki fiziki gelişimi kapsamlıdır. Yeni doğmuş bebek­
lerin başları, bedenlerinin diğer kısımlarına kıyasla, oldukça geniştir. Boyunlarında
çok az güç vardır ve başlarını tutamazlar, ama bazı temel reflekslere sahiptirler. 12
ay içerisinde, bebekler herhangi bir yere oturabilir, ayakta durabilir, eğilebilir, tırma­
nabilir ve genellikle yürüyebilir hale gelirler. İkinci yıl boyunca, büyüme yavaşlar;
fakat koşma ve tırmanma gibi faaliyetlerde ilerleme hızlıdır. Şimdi, bebeklikte fizik­
sel gelişimin aşamalarını daha ayrıntılı inceleyelim.

BÜYÜME ÖRÜNTÜLERİ
Doğum öncesi gelişim ve erken bebeklik boyunca, tüm vücudun olağanüstü bir
oranını baş oluşturur (bkz. şekil 4.1). Sefalokodal örüntü, en erken büyümenin
daima en tepede -başta- olduğu aşamadır. Bu dönemde, fiziki büyüme ve özellik­
lerin farklılaşması yukarıdan aşağıya doğru aşama aşama ilerler. (örneğin, omuzlar,
orta gövde vb. ) (Pedroso, 2008). Aynı örüntü baş alanında da olur, çünkü başın
gözler ve beyin gibi üst kısımlan, çene gibi aşağı kısımlardan daha hızlı büyür.
Motor gelişim, genellikle sefalakaudal ilkesine göre ilerler. Örneğin, bebekler
gövdelerini kontrol edemeden önce nesneleri görürler ve emeklemeden veya yürü­
meden çok önce ellerini kullanabilirler. Fakat gelişim katı bir model izlemez. Bir
Sefalokaudal örüntü: En erken büyümenin daima çahşma, bebeklerin oyuncaklarına ellerinden önce ayaklarıyla ulaşmaya çalıştığını
en tepede -başta- olduğu sıralı büyüme şeklidir. Bu bulunmuştur (Galloway & Thelen, 2004). Ortalamada, bebekler oyuncaklarına 12
dönemde, boy ve ağırlıkta fiziki büyüme ile özellik
haftalık iken ayaklarıyla, 16 haftalık iken elleriyle ilk kez dokunur.
farklılaşması yukarıdan aşağıya doğru aşama aşama
ilerler. Büyüme, proksimodistal örüntüyü de izler. Bu aşamada büyüme, vücudun
ortasından başlayıp uçlara doğru ilerler. Örneğin, bebekler ellerini ve parmaklarını
Proksimodistal örüntü: Büyümenin, vücudun iç­
ten başlayıp dışa doğru ilerlediği sıralı büyüme
kontrol edemeden önce gövde kaslarını ve kollarını kontrol eder; birçok parmağını
şeklidir. kontrol edemeden önce ellerinin bütününü kullanır.

112 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişım



1/2 1/4 1 /s 1 /6 1/7 1/s

2 aylar 5 aylar Yeni doğan 2 6 12 25

Fetal yaş Yıllar

Ş E Kİ L 4.1
BÜYÜME ESNASINDA iNSAN VÜCUDUNUN
UZUNLUK VE AGIRLIK ORANLARINDAKİ DEGIŞIM: Kişiler bebeklikten
yetişkinliğe doğru gelişirken, en çok fark edilen fiziki
Yeni doğmuş ortalama bir kuzey Amerikalı bebek, 51 cm. (20 inches) uzunluğunda
değişimlerden biri de, başın vücudun diğer kısmına
ve 3.2 kg. ağırlığındadır. Zamanında doğmuş bebeklerin % 95'inin boyu, 45,5 - 56
oranının azal masıdır. Listelenen oranlar, değişik yaş­
cm.; kilosu ise 2 - 4,5 kg. aralığında olur. larda baş büyüklüğünün toplan vücut uzu n l uğuna
Hayalın ilk birkaç gününde, bebeklerin çoğu vücut ağırlığının % 5 ile % 7 ara­ olan oranını gösteriyor.
sında bir oranını, emerek, yutarak ve sindirerek beslenmeye alışmadan önce kaybe­
der. Sonra, birinci ayın her haftasında, ortalama olarak 14 1,5 ile 170 gr. arasında (5
ile 6 ounce) kilo alarak hızlı bir şekilde büyür. 4 aylıkken, doğduklarındaki ağırlık­
larını ikiye, ilk doğum günlerinde yaklaşık olarak üçe katlamışlardır. Bebekler. ilk
yıl boyunca, ayda yaklaşık 2,5 cm. büyür, doğdukları uzunluğun yarısı kadar daha
uzarlar.
Hayatın ikinci yılında, büyüme oldukça azalır. Bebekler 2 yaşına geldiklerinde ŞEKİ L 4.2
yaklaşık olarak 12 ile 14,5 kg. arasındad1r (26 ile 32 pound); ikinci yıl boyunca ayda BiR BEBEGIN BEYiN AKTIVITELERINI
O, 11 ile 0,23 kg. arasında kilo almışlardır (0,25 ile 0,50 pound), şimdi yetişkin ağır­ ÖLÇMEK: Charles Nelson ve meslektaşları
lıklarının yaklaşık olarak beşte birine varITTJşlardır. 2 yaşında bir bebek ortalama 81 (2006) beyin hareketini ölçmek için bir be­
cm. ile 89 cm. arasındadır ki bu boy da yetişkinlik boyunun yaklaşık olarak yarısıdır. beğin kafa derisine ı 28 elektrot bağlaya­
rak, yeni doğmuş bebeklerin bile özgün
beyin dalgaları yarattığını buldu. Bu bu­

BEYİN luş, onların uyurken bile annelerinin se­


sini başka bir kadının sesinden ayırt
3. bölümde, beynin başlangıçtan doğuma kadar olan şaşırtıcı edebildiğini ortaya çıkardı. Bebeklerin

büyümesini betimledik. Tek bir hücre olarak başlayan bebe­ beyin hareketini ölçmek neden bu
kadar zor?
ğin, doğduğu zaman yaklaşık olarak 100 milyar sinir hüc-
resi (nöron) barındıran bir beyne sahip olduğu tahmin
edilmektedir. Kapsamlı beyin büyümesi doğumdan
sonra, bebeklik ve izleyen dönemler boyunca devam
eder (Diamond, Casey, & Munakata, 2011 ; Nelson,
2011 ). Bebeklikte beyin hala çok hızlı büyüdüğünden
dolayı, bebeğin başı düşmelerden ve diğer hasarlardan
korunmalıdır. Beyin şişmesi ve iç kanamayı içeren sallan­
mış bebek sendromu (shaken baby syndrome), Birleşik
Devletler'de her yıl yüzlerce bebeği etkilemektedir (Crouc­
her, 2010; Fanconi & Lips, 2010). Yeni bir analiz, sal­
lanmış bebek sendromunun en önemli sorumlusunun
babalar olduğunu bulmuştur. Babaları, çocuk
bakıffil sağlayıcıları ve annenin bir erkek arkadaşı
izler (Ulusal Sallanmış Bebek Sendromu Mer­
kezi, 20 10).

KISIM 3 Bebeklik 113


,---------� Bebeklikte beynin gelişimini izlemek göründüğü kadar kolay değildir. 1. bölümde
I tarif edilen en yeni beyin görüntüleme teknikleri bile yetişkin beyinlerinde iyi ayrın­
g n'- �ıen ı
.
.. _ -
tılar veremiyor ve bebekler üzerinde kullanılamıyor (Nelson, 2011). Positron emici
B eyin gelişimi: Döllenmeden doğuma tomografi (PET) taramaları bebekleri radrasyon riskine maruz bırakıyor, magnetifre­
beyin nasıl g eli ş i r. 3. Bölüm, s. 36 zonance görüntüleme (MRI) kullanılarak sahih görüntüler elde etmek için ise bebek­
I ler çok fazla kıpırdıyor. Fakat araştırmacılar, bebeklikte beyin gelişimini öğrenmek için,
__ ,
beynin elektriksel aktivitelerinin bir ölçüsü olan electroencephalogrami (EEG) kullan­
mada başarılı oldular (Bell&Wolfe, 2007). Charles Nelson ve meslektaşları, bebeklikte
beynin gelişimini daha fazla keşfetmede önemli katkılar sağlayan araştırmacılar ara­
sındadır (Nelson, 2011; Nelson, Thomas, &de Haan, 2006) (Şekil 4.2'ye bakınız).

Beynin Gelişimi: Bebeğin beyninin doğumda ağırlığı, beynin yetişkinliğindeki


ağırlığının yaklaşık olarak % 25'idir. İkinci doğum gününde, bu oran yaklaşık %
75 olur. Fakat beynin bölgeleri homojen bir biçimde olgunlaşmaz.

Beyni haritalandırmak: Bilim insanları, beynin bölgelerini birçok yolla analiz ve


kategorize eder (Levene & Chervenak, 2009; Nelson, 2011). En fazla, önbeyin olarak
bilinen, omurilikten en uzakta olan parça ile ilgileneceğiz. Bu parça, içinde serebral
korteksi ve diğer birçok yapıyı bulunduruyor. Serebral korteks, önbeyni buruşuk bir
şapka gibi kaplar. İki yarım parçadan (ya da hemisferden) oluşur (Şekil 4. 3'e bakı­
nız). Korteksteki şerit ve çukurları temel alarak, bilim insanları, her hemisferde lob
adı verilen dört temel bölgeyi tanımladı. Her ne kadar loblar genellikle birlikte çalışsa
ŞEK İ L 4.3 da, her birinin bir şekilde değişik temel fonksiyonu vardır (bakınız şekil 4.4):
iNSAN BEYNİNiN HEMİSFERLERI: Bu fotoğrafta,
insan beyninin iki hemisferi de çok net görülüyor. Sol • Frontal /ohlar, istemli hareket, düşünme, kişilik ve niyetli ve amaçlı olmayla
hemisferin dil ve mantıksal düşünmenin, sağ hemis­ ilgilidir.
ferin ise duygu ve yaratıcı düşünmenin biricik ko­
numu olduğu yalnızca bir mittir.
• Oksipital /oh/arın, görmede fonksiyonu vardır.
• Temporal /oh/arın, duymada, dil süreçlerinde ve bellekte aktif rolleri vardır.
• Parietal /ohlar. mekansal yer bulma, dikkat ve motor kontrolde önemli
rolleri oynar.

Nöronlar tarafından iletilen bilginin türü, bir dereceye kadar, nöron­


ların beyin zarının sol hemisferinde mi sağ hemisferinde mi olduğuna
bağlıdır (McKone, Crookes & Kanwisher. 201 O). Örneğin, insanların
çoğunda, konuşma ve dil bilgisi sol hemisferdeki aktiviteye; mizah
Oksipital lob
ve metafor kullanımı sağ hemisferdeki aktiviteye bağlıdır (Hornic­
kel, Skoe, &Kraus, 2008). Serebral korteks hemisferlerinde bu
fonksiyon ihtisaslaşmasına yanallaşma denir. Fakat, birçok bilima­
damı, okumak veya müzik icra etmek gibi kompleks fonksiyonların
her iki hemisferi de kapsadığına hemfikirdir (Stroobant, Buijus,
&Vingerhoets, 2009). Mantıksal düşünen insanları "sol beyinli",
yaratıcı düşünen insanları ise "sağ beyinli" olarak adlandırmak bey-
nin hemisferlerinin çalışma şekliyle uyuşmaz. Normal insanlarda
kompleks düşünme, beynin hemisferleri arasındaki iletişiminin sonu­
cudur (Liegeois& diğerleri, 2008).
Doğumda, serebral korteks ihtisaslaşmaya başlamıştır. Yeni doğan
bebekler, konuşma sesi dinlerken sol hemisferde, sağ hemisfere nazaran
daha çok elektriksel beyin aktivitesi gösterirler (Halın, 1987). Yenidoğan ve
bebekte beyin bölgeleri, yetişkin bir insanın beyin bölgelerinden nasıl farklıdır ve
ŞEK i L .4
bu farklılıklar neden önem taşır? Hem hücresel hem yapısal boyutlarda önemli fark­
BEYNİN DÖRT LOBU: Burada gösterilenler, beynin
dört lobunun konumlarıdır: Frontal, oksipital, tempo­ lılıklar belgelenmiştir.
ral ve parietal.
Nöronlardaki Değişim: Beynin içinde, nöron adı verilen sinir hücreleri, birbirleriyle
iletişim halindeyken elektriksel ve kimyasal sinyaller gönderir. 3. bölümde belirtti­
ğimiz gibi, bilgi işlemi ile uğraşan sinir hücresine nöron denir (bakınız şekil 4.5).
Yanallaşma: Serebral korteks hemisferlerinin her bi­ Nöronun hücre gövdesinden, akson ve dendrit olarak bilinen iki tür doku uzar.
rinde fonksiyon ihtisaslaşmasına denir.

1 14 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişım



Genellikle, akson hücre gövdesinden sinyalleri yollar, dendritler ise hücre gövdesine (a) Gelen bilgi
sinyallari alır. Yağ hücreleri tabakası olan miyelin kılıfı, birçok akson barındırır (bakı­
nız Şekil 4.5). Bu kılıf, aksanları korur ve elektrik sinyallerinin akson boyunca daha
hızlı hareket etmesine yardımcı olur. Miyelin, nöronlara enerji sağlanmasında ve
iletişimde de yardımcı olabilir (Haynes& diğerleri, 2006). Aksonun sonunda, nörot­
ransmiter denilen kimyasalları, nöronların dokuları arasındaki ince boşluklar olan
sinapslere bırakan terminal düğmeleri vardır. Sinapslerdeki kimyasal etkileşim akson
ve dendritleri birbirine bağlayarak bilgilerin bir nörondan diğerine geçmesini sağlar
(Turrigiano, 2010). Sinapsi, yolu kapatan bir nehir olarak düşünün. Bakkaliye kam­
yonu nehrin bir tarafına gelir, araba vapuru ile karşıya geçer ve markete doğru olan
yolculuğuna devam ederi. Benzer bir şekilde, beyindeki bir mesaj nörotransmiter
tarafından sinapslerden karşıya "feribotla geçer" . Nörotransmiter, nehrin öteki tara­
fına vardığında kimyasallarda tutulan bilgileri boşaltır.
Nöronlar, hayatın ilk yılları boyunca iki çok önemli yolla değişir. Birincisi,
aksanları yağ hücreleri ile kapama süreci olan miyelinasyon, doğumdan önce başlar
ve doğumdan sonra -hatta ergenliğe kadar- devam eder (Jackson-Newsom & Shel­
ton, 2010). İkincisi, şekil 4.6'nın gösterdiği gibi, nöronlar arası bağlılık artarak, yeni
doğal yollar oluşur. Yeni dendriıler büyür, dendritler arası bağlantılar artar, aksonlar
ve dendritler arası sinaptik bağlantılar çoğalır. Miyelinasyon doğal aktarımı hızlan­
dırdığı gibi, dendritik bağlantıların genişlemesi de bebeğin gelişiminde sinirsel pati­
kaların yayılmasını kolaylaştırır.
Araştırmacılar, sinaptik bağlantıların büyüleyici bir tarafını keşfetti (Kelsch, S im,
& Lois, 2010). Bu bağlantılar, sanki bir zaman kullanılacakmış gibi, aslında iki katı
kadar yapılır (Huttenlocher & Dabholkar, 1997). Kullanılan bağlantılar güçlenir ve
yaşamayı sürdürür, ama kullanılmayanlar yerlerini başka patikalara bırakır veya yok
olur. Sinirbilim diliyle söylersek, bu bağlantılar "budanacaktır" (Faissner & diğerleri,
2010). Örneğin, bebekler fiziksel hareketler yaptıkça veya dil yetilerini kullandıkça,
patikalar güçlenecektir.
Diğer neron
Beynin Bölgelerindeki Değişimler: Görme, işitme ve alın korteksinde sinapslerin dra­
matik büyümesi ve sonrasında budanmasını şekil 4. 7 renkli bir şekilde gösteriyor SE Kİ L 4,
(Huıtenlocher & Dabholkar, 1997 ) . "Açma ve budamanın " beynin bölgesine göre NÖRON: (a) Hücre gövdesinin dendritleri diğer nö­
dikkate şayan bir değişiklik gösterdiğine dikkat edin. Örneğin, görme korteksinde ronlardan, kaslardan veya bezlerden akson vasıta­

sinaptik fazla üretimin doruk noktası doğumdan sonraki dördüncü aydır. Bu dönemi, sıyla bilgi alır. (b) Aksonlar, bilgileri hücre gövdesinden
gönderir. (c) Bir miyelin kılıfı birçok aksonu sarar ve
okul öncesi yıllarının ortası ile sonu arasındaki bir evreye kadar göreceli büzülme
bilgi aktarımını hızlandırır. (d) Akson bittiğinde, ter­
dönemi izler. Beynin, duyma ve dil yetilerini içeren bölgelerinde benzer, ama bir minal düğmelerine doğru dallanır.
parça daha geç bir süreç saptanmıştır. Fakat beynin daha yüksek düzey düşünme ve
kendi kendini kontrolün vuku bulduğu alın korteksinde, fazla üretimin doruk nok­
tası yaklaşık olarak bir yaşında olur. Geç ergenlik döneminin ortasından önce, ,---------�
sinapsler yetişkinlikteki yoğunluğuna ulaşmaz. Hem kalıtımın hem çevrenin sinaptik '
fazla üretimin ve onu izleyen büzülmenin zamanı ve seyrini etkilediği düşünülür. 9 li,·,.,ıı;> ba�ı. ntı
Beynin gelişimi: Ergenlerde ve daha yaşlı
yetişkinlerde önalın korteksindeki deği­
şim lerin, onların b i l işsel gelişimlerinde
önemli etkileri vardır. ı ı. Bölüm, s. 357; ı 7.
Bölüm, s. 539.
'
_________ ,

ŞEK İ L 4.0
DENDRITİK YAYILMANIN GELİŞİMİ: Hayatın ilk
iki yılı boyunca nöronlar arasındaki bağlantıdaki ar­
tışa dikkat edin.
Yayımcısının izniyle yeniden basıldı. The Postnatal
Deve/opment of the Human Cerebnal Cortex, Vo/s. 1-VI/ By J.
LeRoy Conel, Cambridge, Mass.; Harvard University Press.
Copyright© 1939, 1941, 1947, 19Sl, 1959, 1963, 1967 bythe
President and Fellows of Harvard College.

Doğumda ı aylık 3 aylık ıs aylık 24 aylık

• KISIM 3 Bebeklik 115


Bu arada, miyelinizasyon temposu beynin farklı
60
bölgelerinde de değişiktir (Gogtay &Thompson,
2010) . Görsel alanlar için miyelinizasyon doğum­
50 dan oluşur ve ilk altı ayda tamamlanır. İşitsel miye­
linizasyon 4 veya 5 yaşına kadar tamamlanmaz.
.,,,;. Genel olarak, beynin bazı bölgeleri (mesela
::J
c 40 birincil motor bölgeleri) diğer bölgelerden (mesela
::J
•O> birincil duyumsal bölgelerinden) daha önce gelişir.
o
>-
.,,,;. Önloblar, yenidoğan bir bebekte olgunlaşmamıştır.
·g_
"'
30 Fakat hayatın ilk yılında, frontal loblardaki nöron­
c
;;; lar rniyelinizasyonJandıkça ve birbirine bağlan­
dıkça, bebekler uyku gibi fizyolojik ihtiyaçlarını
20 - Prefrontal korteks (akıl yürütme, öz-düzenleme)
düzenleyecek yeteneği geliştirir ve reflekslerini
- i şitsel korteks (duyma)
daha fazla kontrol edebilir. İstemli düşünme
- Görsel korteks (görme)
gerektiren bilişsel yetiler, birinci yılın sonlarından
10
önce ortaya çıkmaz (Bel! & Fox, 1992; Bell &
Morash, 2007) . Aslında, fronta1 lobun ön bölgesi,
o beynin en uzun sürede gelişen bölgesidir; yet işkin-
birth 1 year 3 years 11 years adult lik başlarken bile saptanabilir değişimler geçirir
(Steinberg, 2009 ) .
100 200 300 400 500 600 800 1,000 1,500 2,000 3,000 4,000 6,000 8,000 10,000

Yaş (Ana rahmine düşmeden itibaren, g ü n olarak) Erken Deneyim ve Beyin: Yoksun çevrede
büyümüş çocukların durgun (depressed) beyin
Ş E K İ L 4.7 hareketleri olabilir (Pollak& diğerleri, 2010 ) . Şekil
BEBEKLİKTEN YETİŞKİNLİGE İNSAN BEYNİNDE SİNAPTİK YOGUNLUK: Grafik, beynin üç
4.8'de görüldüğü üzere, bir Romanya yetimhane­
bölgesinde (görsel korteks, işitsel korteks ve prefrontal korteks) sinaptik yoğunluğun dramatik ar­
tışını ve sonra azalışını gösteriyor. Sinaptik yoğunluğun, nöronlar arasındaki bağıntı derecesinin
sinin tepkisiz ve uyarıcısız ortamında büyümüş bir
önemli bir göstergesi olduğuna inanıl ıyor. çocuk, normal bir çocuğa nazaran fark edilebilir
ölçüde durgun beyin aktiviteleri gösterdi.
Yoksunluk ortamının etkileri geri döndürülebi­
lir mi? Cevabın olumlu olduğunu düşünmek için neden var. Beyin hem esneklik hem
direnç gösteriyor. 14 yaşmdaki Michael Rehbein'i ele alalım. 7 yaşında, sayısı günde
400'ü bulan, kontrol edilemez nöbetler geçirmeye başladı. Doktorlar, tek çarenin
,--------- ....
I nöbetlerin vuku bulduğu beynin sol hemisferinin alınması olduğu söyledi. Düzelme
gelişimle bağlantı yavaştı, ama sağ hemisfer yeniden organize olmaya, ve konuşma da dahil olmak üzere,
Uyku: Uyku örüntüleri ergenlikle değişir ve
normalde sol beyinin yüklendiği fonksiyonları devralmaya başladı (şekil 4.9'a bakınız) .
beyindeki değişimlerle bağ lantılıdır. 11. Doğum öncesinde (doğum sırasında veya doğuma yakm bir zamanda) felç geçirmiş
Bölüm, s. 364. 1
I
__________ .,,

Ş E K İ L 4.8
ERKEN YOKSUNLUK VE BEYiN AKTİVİTESİ: Bu
iki fotoğraf, PET (pozitron emici tomografi) olarak ad­
landırılan, vücut organlarında kan dolaşımı ve meta­
bolik hareketi görüntüleme ve analiz etmede
kullanılan radyoaktif izleyicilerin taramaları. Bu tara­
malar (a) normal çocuğun beynini, (b)doğumdan beri
bakım evine konulmuş ve kısmi yoksunluğa maruz
kalmış Romanyalı yetimin beynini gösteriyor. PETtara­
malarında beyin aktiviteleri, en yüksekten en düşüğe
doğru kırmızı, sarı, yeşil, mavi ve siyah renkleri ile gös­
terilir. Görüleceği üzere, kırmızı ve sarı normal bir ço­
cuğun PET taramalarında, mahrum Romanyalı
yetiminkine nazaran, çok daha fazla ortaya çıkıyor. (a) (b)


1 16 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim
ıo çocuk üzerinde yapılan bir çalışma, bu çocukların sekizinin sağ hemisferinin dil
süreçlerinde baskın olduğunu ortaya çıkardı (Guzzetta & diğerleri, 2008).
Nörobilimciler beyni kablo gibi saran uzanııların (ya da Michael Rehbein'in
durumunda olduğu gibi, yeniden saran düzenin) tekrarlanan deneyim olduğuna
inanıyor. Bir bebek ilgi çekici bir cisme her dokunmaya çalıştığında veya bir yüze
dikkatle baktığında, beyinden çok küçük elektrik parçaları fırlayarak, nöronları dev­
reye (circuit) bağlar. Sonuç, bu bölümde ele aldığımız bazı davranışsa! yapıtaşlarıdır.
Özetle, bağlantıların nasıl yapılacağı hususunda insan beyni deneyimlere daya­
nır. Doğumdan önce, genlerin temel sarma düzenini yönlendirdiği görülüyor. Nöron­
lar büyür ve daha fazla komut bekleyerek uzak yerlere seyahat eder (Nelson, 2011).
Doğumdan sonra, maruz kalınan görüntü, ses, koku, dokunma, dil ve göz kontağı
akışları, beynin sinirsel bağlantılarının şekillenmesine yardımcı olur (Fox, Levitt, &
Nelson, 2010).

Bebekken uykuya ayırdığımız zaman, şimdikinden daha fazlaydı. Tipik bir yenido­
ğan bebek günde yaklaşık olarak 18 saat uyur, fakat yenidoğan bebeklerin ne kadar
uyuduğu bebekten bebeğe çok farklılık gösterir (Sadeh, 2008). Söz konusu aralık,
yaklaşık olarak, 1 O saat ile 21 saattir.
Bebeklerin uyku zamanları ve düzenleri de farklılık gösterir. Uykuya ayrılan
toplam zaman bir şekilde tutarlıdır. Bir bebeğin uykusu çeşitli zamanlarda günde 7-8
(a)
saat uykudan günde 3-4 kere birkaç saat uyuma şekline değişebilir. Bir aylıkken,
birçok Amerikalı bebek geceleri daha uzun uyumaya başlar. Altı aylıkken, gecelerin
çoğunu uyuyarak ve gün boyunca zamanın çoğunu uyanık geçirerek yetişkine ben­
zer uyku düzenlerine daha yaklaşmış olurlar (Sadelı, 2008).
Ebeveynler tarafından en sık rapor edilen bebek uykusuyla ilgili problem gece
uyanmasıdır. Anketler, bebeklerin yüzde 20 ile yüzde 30'unun gece uykusuna dal­
mada ve gece boyunca uykuda kalmada zorlandığını gösterir (Sadeh, 2008). Bebek­
lerin geceleyin uyanmasında hangi faktörler etkilidir? Bebeklerin gece uykudan
uyanma problemleri, sürekli olarak ebeveynlerin uyku ile alakalı konularda bebek­
leriyle aşırı etkileşimine bağlandı (Sadeh, 2008). Ayrıca, 9 aylık bebekler üzerinde
bir araştırma, geceleyin daha fazla zaman uyanık kalmanın gündüz boyunca ağlama
ve huzursuz hareketler gibi iç faktörlere ve anneden ayrılınca duyulan kaygı, (b)
emzirme ve yataklarında ebeveyn ile yatmak gibi dış faktörlere bağlı olduğunu
ortaya çıkardı (DeLeon & Karraker, 2007).
Ş E K İ L 4.9
BEYNİN HEMİSFERLERINİN ESNEKLİGİ: (a)
Kültürel farklılıklar bebeklerin uyku düzenini etkiler. Örneğin, Kenya'nın Kip­
Michael Rehbein 14 yaşında. (b) Michael'ın sağ
sigis kültüründe, bebekler geceleyin anneleriyle uyur ve istenirse bakıma izin verilir hemisferi (solda), normalde sağlıklı bir beynin (sağda)
(Super & Harkness, 1997). Gün boyunca, annelerinin arkalarına bağlanarak, onlara sol hemisferinde yürütülen dil fonksiyonlarını
günlük işlerine ve sosyal aktivitelerine eşlik ederler. Sonuç olarak, Kipsigis bebekleri devralmak için yeniden düzenledi. Fakat sağ hemisfer

geceleyin Amerikalı bebeklerden çok daha geç uyur. Doğum sonrası hayatın ilk sekiz sol hemisfer kadar verimli değil, zira konuşmak için
beynin daha fazla bölgesini ayırdı.
ayında, Kipsigis bebeklerinin geceleri bile bir uzanışta üç saatten fazla uyuduğu
nadirdir. Bu uyku düzeni, birçoğu sekiz aylıkken gecede sekiz saate kadar uyumaya
başlayan Amerikalı bebeklerinin uyku düzeni ile uyuşmaz.

Rem uykusu: REM uykusunda, kapalı gözkapaklarının altında gözler titrer (flut t er),
REM olmayan uykuda bu tür göz hareketi olmaz ve uyku daha sakindir. Şekil 4. 1 O,
REM ve REM-olmayan uykuda geçirilen toplam saatin ort alamasındaki gelişimsel
değişiklikleri gösteriyor. İnsanlar yetişkinliğe ulaştıkları zaman, gecelerinin yaklaşık
beşte birini REM uykusunda geçirirler ve REM uykusu genellikle REM-olmayan
Çözülmüş sevgi yumağını
uykudan bir saat sonra ortaya çıkar. Fakat bir bebeğin uykusunun yaklaşık
yarısı REM uykusudur ve bebekler genellikle uyku döngülerine REM uykusu bağlayan uyku... Kırılan kalplerin
ile başlar. Bebeklikte REM uykusunun kapladığı zaman, hayatın diğer dönem­ merhemi, doğanın ikinci döngüsü.
lerinden çok daha fazladır. Bebekler üç aylık oldukları zaman, REM uykusunda
Hayatın şöleninde baş muhafız.
harcadıkları zaman yaklaşık olarak % 40 azalır ve artık REM uykusu, uyku
döngüsünü başlatmaz. -William Shakespeare
İngiliz Oyun Yıızarı. 17. Yüzyıl

• KISIM 3 Bebeklik 117


24 Bebekler REM uykusunda neden bu kadar fazla zaman harcar?
Uyanıklık
Araştırmacılar emin değil. Fazla miktarda REM uykusu, bebekler yaşı
16
daha büyük çocuklara nazaran daha az zamanı uyanık geçirdiğinden,
onlara daha fazla öz-uyarılma sağlayabilir. Bu uyku, bebeklikte beynin
14
gelişimini destekliyor da olabilir (Graven, 2006).
-
"'
Yetişkinler REM uykusundan uyandınldıklarında, çoğu zaman rüya
_; 12
-"'
:ı Rem..,ttusu görüyor olduklarını belirttiler. Fakat REM-olmayan uykudan uyandırıl­
>.
:ı dıklarında, rüya görüyor olduklarını belirtme ihtimali çok daha azdır
-"' 10
,::;ı
c (Cartwright & diğerleri, 2006; Dement, 2005). Bebekler, yetişkinlere
,::;ı
O\ 8 nazaran daha fazla zamanı REM uykusunda harcadıklarına göre, fazla
E
"' rüya gördükleri sonucunu çıkartabilir miyiz? Bebeklerin rüya görüp gör­
a.
o
1-
6 mediklerini bilmiyoruz, çünkü bunu belirtme yolları yok.

4
Rem-olmayan uyku
Ortak Uyku: Yeni doğan bebeklerin uyku düzenlemeleri kültürden kül­
2
türe değişir (Mindell& diğerleri, 201Oa, b). Örneğin, Guatemala ve Çin
gibi birçok kültürde, yatağı anneyle paylaşmak sık rastlanılan bir durum-
o dur; fakat Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde yeni doğan
6 12 18 2 10 20
bebekler beşikte uyur. Beşik, ebeveynin odasında olduğu gibi, farklı
1- s aylık aylık aylık yaş yaş yaş
günler odada da olabilir. Bazı kültürlerde, bebekler anne si.itten kesilene kadar
'---...,.---' '---v--' anne ile uyur; daha sonra ise, orta ve geç çocukluk dönemine kadar,
Yenidoğan Bebekler Çocuklar Ergenlik
kardeşler ile uyumaya başlar (Walker, 2006). Uyuma düzeni ne olursa
Ş E K İ L 4.10 olsun, bebek yatağının tam destek sağlaması ve beşiklerin yan raylarının
REM V E REM-OLMAYAN UYKUDA GELİŞİMSEL DEGİŞİMLER. olması tavsiye edilir.
Birlikte uyuma ya da ortak uyuma, uzmanlar arasında tartışmalı bir
konudur (Sadeh, 2008). Bazı çocuk uzmanlarına göre, birlikte uyuma
sayısız fayda sağlıyor: Emzirmeyi ve bebeğin ağlamasına daha hızlı tepki vermeyi
teşvik ediyor ve annenin, bebekte olası tehlikeli solunum durmalarını fark etmesine
izin veriyor (Pelayo & diğerleri, 2006). Fakat bazı uzmanlar tavsiye ettiği gibi, bazı­
ları karşı olduğundan, birlikte uyuma tartışmalı bir konu olmayı sürdürüyor (Adams,
Good, &Defranco, 2009). Amerikan Pediyatri Akademisi Bebek Pozisyonlanması ve
SIDS Çalışma Kolu (AAPT - FIPS, 2000) birlikte uyumamayı tavsiye ediyor. Çalışma
Kolu, uyuyan annenin bebeğinin üzerine yuvarlanması riskini ve bebeğin ani ölüm
sendromu (SIDS) riskini arttırdığı sonucuna vardı. Araştırmalar, özellikle sigara kul­
lanan ebeveynlerde, yatak paylaşımının daha fazla SJDS olayı ile bağlantılı olduğunu
buldu (Alnı, Lagercrantz & Wennergren, 2006; Bajanowski & diğerleri, 2007) .
Ayrıca, eğer bakıcılar alkol nedeniyle bilinçlerinde sorun yaşıyorsa, sigara kullanı­
yorsa veya aşırı yorgunsa, birlikte uyumanın bebeği riske daha fazla maruz bırakması
muhtemeldir (Baddock & diğerleri, 2007; Ostfield & diğerleri, 201 O). Ve son çalış­
malar, Amerikalı siyah annelerin ve bebeklerinin yatak paylaşma ihtimalinin, Latin
kökenli olmayan beyaz annelere nazaran daha yüksek olduğunu göstermektedir (Fu
& diğerleri, 2008; Hauck & diğerleri, 2008).

Bebek Ani Ölüm Sendromu (SIOS): Genellikle geceleyin, bebeklerin nefes almayı
bırakıp görünür bir sebep olmadan aniden ölmesi durumudur. SIDS, Birleşik Dev­
letler'de, bebek ölümlerinin en önemli nedeni olmaya devam ediyor; ülkede her yıl
yaklaşık 3000 bebek SIDS nedeniyle ölüyor (Hasta Çocuklar Hastanesi & diğerleri,
,---------31ıı-- 2010). SIDS riski, bebek 2 ile 4 aylık arasındayken en yüksektir (NICHD, 2010).
'
1992 yılından beri, Amerikan Pediyatri Akademisi (APA), SIDS riskini azaltmak
gerş·rııe bav antı
için bebeklerin sın üstü uykuya yatırılmalarını önerdi ve Amerikalı bebeklerin yüzü­
Uyku: Erken çocukluk döneminde çocuk­ koyun yatırılma sıklığı ciddi bir şekilde azaldı (AAPTFIPS, 2000). Araştırmacılar,
ların karşılaştığı bazı uyku problemleri ne­ bebeklerin mideleri üstüne veya yan yatırılmalarına nazaran, sırtı üstü uykuya yatı­
lerdir? 7. Bölüm, s. 2 12. rılmasının SIDS'i gerçekten azalttığını buldu (Keens & GemmilL 2008). Yüzükoyun
I
______ , yatırılmanın SIDS için yüksek risk faktörü olmasında gösterilen nedenler arasında
bebeğin uykudan uyanmasının zorlaşması ve etkili şekilde yutkunma becerisinin
Bebek ani ölüm sendromu (SIDS): Genellikle gece­ sınırlanmasıdır (Keens & Gemmill, 2008). Yeni bir çalışmada, ABD'deki 3 aylık
leyin, bebeklerin nefes al mayı bırakıp görünür bir bebeklerin yüzde 26'sının annelerinin önerilen sırtüstü pozisyonu gece uykusunda
sebep olmadan aniden ölmesi durumudur. uygulamadıkları saptandı (Hauck & diğerleri, 2008).


1 18 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişım
Araştırmacılar SlDS ile ilgili olarak yüzükoyun uyumaya ilaveten
aşağıdaki risk faktörlerini buldular:

• SIDS uykuya giderken sakinleştirici kullanılan bebeklerde daha az


ortaya çıkar (Lı & diğerleri, 2006).
• Düşük doğum ağırlıklı bebeklerin normal kilolu bebeklerden 5-10
kez daha fazla SIDS'den ölmeleri olasıdır.
• Kardeşleri SIDS'den ölen bebeklerin 2-4 kez fazla SIDS'den ölmeleri
muhtemeldir (Lenoir, Mallet, Calenda, 2000).
• Uyku apnesi, (nefes borusunun tamamen tıkanmasına bağlı nefes
almanın geçici durması) olan bebeklerin % 6'sı sıklıkla 10 saniye
yahut daha uzarsa SIDS ölümü olur (McNamara & Salivan, 2000).
• Afrika kökenli Amerikan ve Eskimo bebekleri diğerlerinden 4-6 kez
daha fazla SIDS'den ölür (Ige & Shelton, 2004; Kitsantas & Gaffney,
2010).
• SIDS alt sosyoekonomik gruplarda çok daha yaygındır (Mitchell &
diğerleri, 2006).
• Pasif sigara içici bebeklerde SIDS daha yaygındır (Shea & Steiner,
2008).
• SIDS yumuşak yatakta yatan bebeklerde daha yaygındır (Mc Garvey
& diğerleri, 2006)
• SIDS odalarında bir havalandırma sistemi olan bebeklerde daha az
Bu, bebeklerin iyi bir uyuma pozisyonu mudur?
görülür. Yeni bir araştırmada fanlı odada yatan bebeklerin SIDS riski
% 70 azalmaktadır (Colemn-Phox, Odouli & Li, 2008).

• Beyin işlevlerinde anomali olan bebeklerde SIDS daha sık meydana gelir
(Machaalani & Walters, 2008).

Doğumdan bir yaşına kadar insan yavrusunun ağırlığı üç kat, boyu yüzde elli artar.
Bu büyümeyi sürdürmek için nelere gereksinimleri vardır?

Beslenme Gereksinimi ve Yeme Davranışı: Bebekler arasında besin depolaması,


beden kompozisyonu, büyüme hızı, etkinlik biçimlerine yönelik bireysel farklılıklar
gerçek besin ihtiyacını tanımlamayı zorlaştırır (Schiff, 2011, Wardlaw & Smith,
2011). Bununla birlikte ebeveynlerin beslenme uzmanının önerilerine ihtiyacı var­
dır, bebekler yaklaşık ağırlıklarının her 450 gr için 50 gr kalori harcarlar-yetişkinin
harcadığının iki katından fazla.
Bebeğin yaşamının ilk yılında yeme özelliklerini de kapsayan birçok gelişimsel
değişim olur (Black & Hurley, 2007). Bebekler anne sütü veya mama ile beslenirken
emme ve yutma hareketlerini, yarı katı ve daha karmaşık gıdalarla beslenirken ve
yutma hareketleri yapmaları motor becerilerini geliştirir. 'İlk yıl ince motor denetim
ilerledikçe başkaları tarafından beslenmeden kendilerini beslemeye doğru geçiş
yaparlar. Birinci yaşın sonunda çocuklar yardımsız oturabilmekte, kıvamları deği­
şik yiyecekleri çiğneyip, yutabilmekte, kendi kendilerine beslenmeyi öğrenmekte
ve aile beslenme tarzı ve öğün şekline geçiş yapmaktadırlar' (Black & Hurley, 2007,
s. l). Bu noktada bebeğin çeşitli gıdaları içeren bir diyete -özellikle meyveler ve
sebzeler- ihtiyacı vardır.
Bebeğe bakan kimselerin bebeğin erken gelişimi ve yeme örüntüleri üzerinde
önemli rolü vardır. Bebeklerin beslenme ihtiyaçlarındaki gelişimsel değişimlerine
duyarsız ve ihmalkar olan bakıcılar ve yoksulluk koşulları bebeklerde yeme prob­
lemlerinin gelişimine neden olabilirler (Black&Lozoff,2008).

• KISIM 3 Bebeklik 1 19
14 3000 tesadüfi seçilmiş 4-24 aylık bebekler üzerinde yapılan ulusal bir
araşnrmada ABD'de pek çok ebeveynin bebeklerini yeterli meyve ve sebze­
12 lerle beslemediği, fakat onları çok fazla abur, cubur yiyecekle besledikleri bil­
1980-1981
dirildi (Fox ve diğerleri, 2004). Bebeklerin üçte - birine yakını sebze ve meyve
10 2000-2001
yememekte yerine sıklıkla patates kızartması tüketiyordu. 7-8 aylık bebeklerin
yaklaşık yarısı şekerler, tarhlar veya tatlandı rılmış içeceklerle besleniyordu, 15.
8
aydan itibaren patates kızartması bebeklerin en yaygın yediği sebze idi.
Bu, erken gelişimde zayıf beslenme örüntüsü birçok bebeğin aşırı
6
kilolu olmasının nedeni olabilir (Black & diğerleri, 2009; Hesketh & Cam­
bell, 2010 ) . 1980 yılında yapılan bir analizde, ABD'de bebeklerin yüzde
4
34'ünün altı aybk olmadan aşırı kilolu olduğu bulundu. Bu oran 200 l 'de
2 yüzde 5.9'a yükseldi (Kim & diğerleri, 200 6 ) . Şekil 4.1 l 'de görüldüğü gibi
küçük bebekler büyüdüklerinde de halen aşırı kiloludur. Bu çalışmada yaşı
o 6 aylıktan küçük, yüzde 5.9 oranındaki kilolu bebek 2001 yılında da halen
0-5.9
kiloludur, diğer yüzde 11 'lik grupta şişmanlık riski altındadır. Bu çalışmada
6-1 1 .9 12-23.9
bebekler yaş ve cinsiyetlerine göre boy - kilo endeksinde 95'lik yüzdelik
Yaş (aylar)
dilimin üzerinde iseler aşırı kilolu olarak gruplandılar. 85-95 yüzdelik dilim
Ş E K İ L 4.1 1 arasında olan aşırı kilolular ise risk altında olarak tanımlandılar.
AŞIRI KİLOLU AMERİKALI BEBEKLERİN 1 980-1981 VE 2000- Çok miktarda kızarmış patates, tatlandırılmış içecekler ve tatlılar yeme­
2001 DAGILIMLARI: Not: Kiloları Yaşlarının % 95 üzerinde olan nin ötesinde ABD'de bebeklerin aşırı kilolu olmalarındaki bu artışı açıklaya­
bebekler gençliklerinde boy-kilo endeksinde aşırı kilolu olarak
bilecek başka etkenler var mıdır? Annenin gebelikte aldığı kilolar ve
gruplamalı.
annenin gebelik öncesi kendi kilo fazlalığı etkenler olarak sayılablir (McGu­
ire, Dyson & Renfrew, 2010; Murray & McKinney, 2010). Önemli bir etken de bebe­
ğin anne sütüyle mi yoksa inek sütüyle mi beslendiğidir. Anne sütüyle beslenen
bebeklerin okul yaşlarına kadar kazandıkları ağırlık, biberonla beslenen bebeklerden
daha azdır; tahminen anne sütü ile beslenme obezlik riskini yüzde 20 azaltır (Lia &
diğerleri, 2007) .

Anne Sütüne Karşın Biberonla Beslenme: Yaşamın ilk 4-6 ayında, insan sutu
veya alternatif bebek mamaları bebeğirı besin ve enerji kaynağıdır. Yıllarca anne süt­
ünün bebekler için en iyisi olup olınadığı hakkında tartışmalar yapıldı. Anne sütünün
bebeğin sağlığı için en iyisi olduğu hakkında büyük bir fikir birliği sağlandı (Walter,
2010; Wilson, 2010). l 970'lerden itibaren ABD'de annelerirı üçte-ikisinden fazlası
bebekleri sütü ile besliyordu. Amerikan Pediatristler Akademisi (AAP) ve Amerikan
Diyetisyenler Birliği ısrarla bebeğin ilk yılı boyunca anne sütü ile beslenmesini
onayladılar (AAP Anne Sütü Çalışma Grupları,1997, James & Dodson, 200 5 ) .
Anne s ü t ü ile beslemenin yararlarından bazıları hangileridir? Aşağıdaki sonuçlar
yakın zamanda yapılan araştırma bulgularına dayanılarak verildi.

80

Çocuk Yönünden Sonuçları


• Mide bağırsak enfeksiyonları: Anne sütü ile beslenen bebekler daha az
60
mide, bağırsak enfeksiyonları geçirdi. (Garofalo, 2010; Pfluger &
diğerleri, 2010) .
<lJ
-o
N
40
• A lt solunum yolu enfeksiyonları: Anne sütü ile beslenen bebe.kler daha
,::;ı
>-
az alt solunum yolu enfeksiyonu yaşarlar (Ip ve diğerleri, 2007).
• Alerjiler: Amerikan Pediatrisıler Akademisi tarafından ilgili
20
6 aylık araştınnalann gözden geçirilmesi anne sütü ile beslenen çocuklarda
alerji riskinin azaldığına dair kanıılann mevcut olınadığı gösterildi
(Gree & diğerleri, 2008). Araştırmalar tamamen annesütü ile beslen­
meyen bebekleıin hipoallerjik mamalarla beslenmelerinin orta
o
düzeyde kanıtlar sağladığı sonucuna götürdü.
1970 1975 1 980 1 985 1990 1995 2000 2004
• Astım: Amerika Pediatristler Akademisi yürütülen araştı rmaların
Yıllar
yeniden taranması, üç ay tamamen anne sütü ile beslenen
Ş E K İ L 4.1 2 bebeklerde anne süt ünün hırıltıyı önlediği ancak büyük çocuk­
BİRLEŞMİŞ DEVLETLERDE ANNESÜTÜ İLE BESLEME larda astımı koruyup korumadığının açık olmadığı bulundu
EGİLİMLERİ: 1 970 - 2004 (Greer & diğerleri, 2008 ) .


1 20 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim
• Orta Kulak İltihabı: Anne sütü ile beslenen bebeklerin orta kulak
iltihabı hastalığını geçirme ihtimali azdır (Pelton & Leibovitz, 2009).
• Atopik dermatit (bir çeşit egzama): Anne sütü ile beslenen bebeklerin
bu kronik cilt hastalığına yakalanma ihtimali azdır. Amerika
Pediatristler Akademisinin son taramasında, aile öykülerinde
alerji olan bebeklerin en az 4 ay tamamen anne sütü ile beslen­
meleri durumunda cilt hastalığı ile düşük bir ilişki olduğu sonu­
cuna varıldı (Greer & diğerleri, 2008).
• Aşırın Kilo ve Şişmanlık: Anne sütü ile beslenen bebeklerin çocuk­
luklarında, gençlik ve yetişkinliklerinde aşırı kilolu veya obez olma
ihtimalinin düşük olduğu süreklilik kazanan kanıtlardandır (Lambo
& diğerleri, 2010).
• Diabet: Anne sütü ile beslenen bebeklerin çocukluklarında tip 1
olarak adlandırılan diabet tipine yetişkinliklerinde de tip 2 diabet
ye yakalanma ihtimalleri azdır (Villages & diğerleri, 2008).
• SIDS: Anne sütü ile beslenen bebekler SIDS olma ihtimalleri düşük­
tür (Struebe, 2009).

Son yıllarda geniş ölçekli araştırmalarda anne sütünün bilişsel


gelişim ve kardiovasküler sistem yönünden yararlarının kesin kanıtları
ortaya konmadı (Sağlık Bakım Araştırma ve Kalite Acentası, 2 007; Ip
& diğerleri, 2009).

Anne açısından sonuçları


• Meme kanseri: Bebeklerini anne sütü ile besleyen kadınlarda göğüs
kanseri oranın düşüklüğü hakkında kanıtlar tutarlılık gösterir.
(Akbaria & digerleri, 2010).
• Yumurtalık Kanseri: Kanıtlar anne sütü ile besleyen kadınlarda over
kanserinin daha düşük olduğuna işaret etmektedir (Stueba &
Schwartz, 2010).
Anne sütü yahut alternatif bebek mamaları bebeğin dört-altı aylarında
• Tip 2 diabet: Bazı kanıtlar, bebeklerini anne sütü ile besleyen kadın­ ilk beslenme kaynaklarıdır. Anne sütünün bebek beslenmesinde daha iyi
larda tip 2 diabette hafif azalma olduğunu göstermektedir. (Stuebe olduğu yönünde fikir birliği olmasına karşın halen biberon - anne sütü

& Schwartz, 2010) sorunları tartışılmaktadır. Niçin anne sütü şiddetle pediatristler tarafından
önerilir?
Son yıllarda geniş ölçekli araştırmaların incelenmesinde anne sütü
ile beslenmesi anne açısından gebelik öncesi vücut ağırlığına dönüşte, osteoporozis
ve doğum sonrası depresyon bakımından kesin kanıtlar ortaya koymadı. (Sağlık
Bakım Araştırma ve Kalite Acentası, 2007; lpa & diğerleri, 2009). Bununla beraber
yakın zamanda yapılan bir çalışmada bebeklerini anne sütü ile besleyen kadınların
metabolik sendromlarının düşük olduğunu gösterdi. (şişmanlık hipertansiyon orta
yaşta insülin direnci gibi hastalıklar) (Ram & diğerleri, 2008).
Pekçok sağlık çalışanı bebeklerin anne sütü ile beslenmesini anne ile bebek
arasındaki bağlılık ilişkisinin gelişiminde fırsat olduğunu tanışır (Brilton & Gronwaldt,
2006; Wiltg & Spatz, 2008). Bununla beraber son yayınlar anne sütü ile beslenme­
nin anne-çocuk ilişkisinde olumlu bir rol oynadığı görüşünü desteklemedi. (Jansen,
de Weerth, Rikzen- Walraven-2008). Araştırmanın sonucunda anne sütünün öne­
rilme nedeni anne-bebek ilişkisini geliştirici rolünden çok bebek ve annenin sağl ığı
üzerindeki olumlu etkisidir.
Hangi kadınların anne sütü verme ihitimali en azdır? Ev dışında tam gün çalışan
kadınlar, 25 yaş altındaki kadınlar, yüksek tahsili olmayanlar, dar gelirli ortamda
yaşayan ve Amerikalı, Afrika kökenli annelerin bebeklerini anne sütü ile besleme
ihtimalleri azdır (Merewood & diğerleri, 2007). Bir çalışmada Gürcistan'da dar gelirli
annelerle yürütülen müdahale programı (anne sütünün yararlarına odaklanma,
danışmalık ve ücretsiz meme pompalarının dağıtılması) bebeği anne sütü ile besleme
oranını yükseltti. (Ahluwalia & diğerleri, 20 l O). Bebeğin yaşamının ilk yılında işle­
rine geri dönen annelerin bir meme pompası kullanarak sütlerini çekip, evde yokken
kullanmak üzere depolama uygulamaları hızla yoğunluk kazandı.

• KISIM 3 Bebeklik 121


AAP Çalışma g rubu yaşamın ilk yılı anne sütü ile beslemeyi şiddetle önerir.
(AAPWGB,1997). Annenin kendi sütü ile bebeğini beslememesi gereken durumlar
Bebek, beceriksiz işçinin ürettiği en
var mıdır? Evet, anne şu durumlarda bebeğine süt vermemelidir: (1) Anne HlV
karmaşık nesnedir. veya sütü ile bebeğine geçirebileceği enfeksiyon hastalıklarına yakalandığında, (2)
-Anonim eğer aktif tüberküloz (verem) ve (3) bebek için güvenli olmayan bir ilaç alınıyorsa
(Berlin, Paul, Vezell, 2009; Buhimseh & Weiner, 2009, Cambo & diğerleri, 20 1 0).
Bazı kadınlar bebeklerini kendi fiziksel güçlükleri nedeniyle emziremezler.
Diğerleri erken kestikleri için suçlu hissedebilirler. Anneler bebeklerini kendi sütleri
yerine biberonla besliyorsa onları önemli bir duygusal ve psikolojik yarardan yoksun
bırakmanın üzüntüsünü duyabilirler. Bazı araştırmacılar da anne sütü ile biberonla
beslemek arası psikolojik farkı olmadığını ileri sürmektedir. (Ferguson, Harwood, Shan­
non, 1997; Young, 1990).
Anne sütü ile beslenmenin yararlarının yorumlanması ile ilgili bir konu, geniş
, - - - - - - - - - ;ııı.. ölçekli yeni bir araştırmanın gözden geçirilmesiyle gündeme gelirdi (Sağlık Bakım Kali­
I
':ı I • � : tesi ve Araştırma Aceması, 2007; ip & diğerleri, 2009). Anne sütü ile beslenmenin anne
ve çocuklar üzerindeki çok sayıda yararlarının belirtildiği sırada, bir raporla anne sütü
Araştırma Yöntemleri: Korelasyon çalış­
araştırmaları hakkında uyarıda bulundu. Bulguların hiç birisi nedenselliği göstermi­
maları deneysel incelemelerden nasıl fark­
yordu. Anne sütüne karşın biberon araştırmaları deneysel değil, korelasyon çalışmala­
lılık gösterir. 1. Bölüm, s. 35.
' rıdır ve emziren kadınlar biberonla besleyenlere göre daha varlıklı, yaşlı daha eğitimli
__ _ _ ,
ve muhtemelen sağlık bilinci yerinde olanlardır ve bu durum anne sütü ile beslenen
çocukların daha sağlık olmalarını açıklayabilir.

Bebeklikte beslenme bozukluğu (malnutrition): Bebeklerin ilk beslenmele­


rinde anne sütünden yetersiz besin kaynaklan kadar, uygunsuz ve sağlıksız inek sütü
mamaları, bebeklerde protein yetersizliği ve malnutritiona neden olabilir (Tar­
tey,2008). Süte benzeyen fakat süt olmayan, genell ikle prinç veya tabioca sıklıkla
anne si.it ü yerine kullanılır. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda anneler bebeklerinin
iki yaşına kadar emzirir. Daha gelişmiş ülkelerde sütten kesilir ve daha erken bibe­
rona geçilir. Anne sütüne karşın biberonla beslenen bebeklerin karşılaştırılması,
Afganistan, Haiti, Gana, Şili gibi ülkelerde biberonla beslenen bebeklerdeki ölüm
oranının anne sütü alanlara kıyasla beş misli fazla olduğu onaya konuldu (Grout
1997). Bununla beraber açılış öyküsünde de gördüğümüz gibi gelişmekıe olan ülke­
lerde HIV- pozitif kadın sayısındaki artış, bebeklerine virüsü geçirme korkusu dikkat
edilmesi gereken konulardır (Oladokum, Brown, Osınusi, 2010). Böylece anne sütü,
hem anneler hem bebekler açısından, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, HIV­
AIDS'li anneler veya HW-AIDS şüpheleri hariç olmak üzere en iyi seçimdir.
Kötü beslenmeden kaynaklanan yaşamı ıehdit eden iki durum Marasmus ve Kwa­
şiorkor olur. Marasmus, ciddi bir protein-kalori yetersizliğinin neden olduğu bebeğin
birinci yaşında beden doku kaybıyla sonuçlanan bir hastalıktır. Kwaşiorkor, 1-3 yaş­
ları arasında görülen ciddi protein yetersizliğidir. Kwaşiorkorlu çocuklar bazen iyi bes­
lenmiş görülebilirler. Kwaşiorkor da çocuğun hayati organlarının mevcut besinle
dolması ve bedenin diğer kısımlannın mahrumiyetidir. Çocuğun saçı incelir, donuklaşır,

Honduras'lı kvaşiorkorlu bir çocuk. Kvaşiorkor belirti­


zayıflar ve çocuğun davranışı sıklıkta kayıtsız ve ilgisiz olmaya başlar.
lerine dikkat edin - büyük şiş bir karın. Kvaşiorkorun Öldürücü olmasa da ciddi ve uzun süren malnütrisyon, fiziksel, bilişsel ve sosyal
diğer özellikleri nelerdir? gelişimde zarar vericidir (Reul, 2010; Yictoria & diğerleri,2010). Hint asıllı çocuklarla
yürütülen bir araştınnada kronik malnüırisyonun bilişsel gelişim üzerine olan olumsuz
etkileri gösterildi. Malnütrisyonlu çocukların dikkat ve bellek testlerinde malnütris­
yonlu olmayan yaşıtlara göre başarı düzeyleri zayıftı (Kar, Rao & Chandramouli, 2008).
Diğer yeni bir araştırmada Bangladeşli malni.itrisyonlu 6-24 aylık çocuklara standart
Marasmus: Yaşanım ilk yılında bebeğin protein-ka­ beslenme bakımı ile psikososyal müdahale programlarının (annelerle grup toplannlan,
lori yetersizliğinden kaynaklanan doku-kaybı.
bebeklerle oyun oturumları yanında 6 aylık ev ziyaretleri) uygulanması sonucu Bayley
Kvaşiorkor: Genellikle 1-3 yaşlarında çocuklarda gö­ bebek gelişim ölçeği ile yapılan değerlendirmede malni.itnisyonun negatif etkilerinin
rülen şiddetli protein - kalori yetersizliğine bağlı karın azaldığı görüldü (Nahar & diğerleri, 2008).
ve ayakların su toplayarak şişmesi.

1 22 BÖLÜM 4 Bebeklıkte Fiziksel Ge l işim



gelişimi yaşa m la i l i şki lendir

Düşük Gelirli Ailelerde Yaşayan Küçük


Çocu kların ve Bebeklerin Beslenme
D u ru m ları n ı n İyileşti rilmesi

Düşük gelirli ailelerdeki bebeklerin yaşamındaki yetersiz beslenmeye


özel ilgi duyulur. Birleşmiş M i l letler de bu soruna karşın WIC (Kadın,
Bebek ve Çocuklar) programı, sağlıklı ek gıdalar, sağlıklı bakım ve dü­
şük gelirli ailelerde kadına gebeliği nden itibaren beslenme eğitimi ve
beslenme riski taşıyan 5 yaş altı bebek ve çocuklarla eğitim veren bir
programdır (Besin & Beslenme H izmeti, 2009; WIC New York, 2009).
WIC yaklaşık 7.500.000 katılımcıya destek verdi. WIC prog ramı anne
sütü ve daha besleyici gıda takviyesi için 2009 programında değ işiklik
yaptı (Gıda ve Beslenme Servisi, 2009; WIC Newyork, 2009):

Anne sütü ile beslenmede a rtış:WIC çalışanları emzirme danışmanlı­


ğında eğiticilerve programlarını çoğunda hamileveyeni annlere yaşıt­ WIC program katılımcıları. 2009 yılındaki WIC programındaki değişiklik/erin
bazıları nelerdir?
ları tarafından danışma hizmeti verilir.
Yağ içeriği düşük gıda takviyesi: Yağ oranı, sadece yağsız süt 2 yaş ve d iğerleri 2009, Hannana & diğerleri, 2009, Olson & diğerleri 201 O,
üstü çocuklara tavsiye edilir; kadınlar için de yağ oranı düşük peynir ve Sekhobo & diğerleri 201 O). İçinde akran d a n ışmanlığının olduğu yeni
fofu (çökelek) uygundur. bir çalışma projesi ( WIC programı), kadın ların bebeklerini anne sütü
Litligıdalarvedahafazla sebzeve meyvedağılımı: Düşükgelirlia ilelere ile bes lenme ora n ı n ı yüzde 27 artırd ı (Ol son & d iğerleri, 201 Oc).
tahıl ve tam tahıllı ekmek tü ketimini artırılması ve daha fazla meyve ve Amerika'nın Rhode lsland Eyaleti'nde yapılmış yeni biraraştırma ha­
sebze tüketimi özendirilir. mileliğin ilk üç ayında WIC (kadın ve çocuklara sağlık ve gıda yardımı ya­
pan bir program) programına katılan annelerin daha az sigara içtiklerini
Kültürel olarak daha uygun gıdaların alımı: Örneğin, kahverengi prinç
göstermiştir (Brodsky, Viner-Brown, & Handler, 2009). Başka bir araştır­
yahuttamtahıllıtortilalartamtahıllıekmekyerinegeçebilir;Kalsiyumlu
mada da WIC programına katı lmanın genç Meksikalı Amerikalıların şiş­
tofuyahutkalsiyumlazenginleştiri lmişsoya sütü ineksütüyerinekulla­
man olma riskini azalttığı bulunmuştur. (Melgar-Qui nonez&Kaiser,2004)
nılabilir.
WIC progra m ı n ı gel iştirmeye yö nelik araştırma girişimleri ve
prog ra mın a n neler, bebekler ve küçük çocukların beslenmes i n i de­ wıc program ı hizmetleri nin bir kısmı olarakemzirme dan ışma n l ığını ni­
ğerlendi rmeyi amaçlaya n çalışmalar artış göstermekted i r (Blacka & çin savu nmalıdır?

Diğer bir çalışmada kırsal Guatemala bebeklerinin beslenme durumları ile ilkokula
başlama zamaııındaki sosyal gelişimleri ilişkili bulundu (Barrett, Radke-Yarrow & Klein,
1982). Gebelikte beslenme desteği verilen annelerin çocukları ve yaşamlarının ilk iki
yılında yüksek kalorili gıdalarda daha fazla besin takviyesi yapılmayanlara göre daha
aktif, daha ilgili, daha yardımsever, daha mutlu ve daha az kaygılı bulundu. Bebekler
ve küçük çocukların beslenmelerinde besin takviyesi hakkında daha fazla bilgi için
Gelişimi Yaşamla ilişk.ilendir bölümüne bakınız .

Bebe ki ı k
• KISIM 3 1 23
kariyerlerle bağ l a ntı

T. Berry Brazelton, Pediatsirt

T. BerryBrazelton Amerika'da çocukların sağlığı veana babalık hakkında


gazete ve dergilerdeki yazıları, televizyon programları ve çok sayıda
kitabı ile iyi-ta nınan birçocukdoktorudur.Çocukgelişimi sorunlarına ve
ebeveynlerleiletişimkurmayayönel ikan laşılması kolayaile merkezli bir
yaklaşımı benimsedi.
Dr. Brazelton, Boston Çocuk Hastanesinde Çocuk Gelişimi Birimi
kurdu veyenidoğan'ın sağlık ve iyilik durumunu değerlendirilmesinde
yayg ı n kullanılanBrazeltonYenidoğan Değerlendirmeölçeğinigeliştirdi
(bölüm 4'de bu kon u elealındı).Aynızamanda bebek ve çocuklarla ilgili
birçok araştırma yürüttü. Çocuk Gelişimi Araştırmaları Derneğinin
Başkanlığını yaptı.

T. Berry Brazelton, Pediatrist, küçük bir çocukla beraber.

Pediatristler hakkında daha fazla bilgi için sayfa 47'deki Yaşam Boyu Gelişimde Kariyerler'e bakınız.

Dinamik sistemler teorisi: A l gı ve eylemin birleşi­ Yeterli erken beslenme sağlıklı gelişimde önemli bir yer tutar (Schiff, 2011).
miyle motor davranışı açıklamaya çalışan motor geli ­ Ayrıca sağlıklı beslenme yanında çocukların destekleyici bakım veren bir çevreye
şim yaklaşımı.
ihtiyaçları vardır (Floyd, Mimms & Yelding, 2008). Çocukların bakımı ile ilgilenen
öncülerden biri de T. Berry Brazelton'dur ve Kariyerle Bağlantılar bölümünde özel­
likleri verildi.

Gözden Geçir kullanılabilmekted ir7 Yetişkin lere uygulanan


Gözden Geçir
fakat bebeklere uygulanamayanlar hangileri­
Sefalakodal ve proksimodistal büyüme nedir?
Bağlantı Kur Boy ve ağırlık açısından bebeklikte ne gibi de­
dir7 Yaşam boyunca insan beyn ini anlamamız
bakımından bunu etkisi nasıl olabilir?
Yansıt ğişimler olur?
Bebekli kte beynin ve gelişi minin anahtar
özellikleri nelerdir7 Yansıt Kişisel Yaşam
Bebekl ikte fizikse l büyüme Bebeklikte uykuda ne gibi değişiklikler olur7 Yolculuğunuz
ve gelişimi tartışır. Bebeklerin beslenme ihtiyaçları nasıldır? Kendi kişisel yaşam yolculuğunuza yansıtın.
Bebeğinizin sağlık ve güvenliğini geliştirmek
için nasıl bir beslenme ve uyku prog ramı iz­
Bağlantı Kur lersiniz?
Bebekler doğmadan önce kullanı lamayan ne
tür beyin araştırma teknolojisi bebeklerde

Bir yenidoğan olarak bölümün başında karşılaştığımız Ramona, emebilir, kollarını


sallayabilir ve minicik ellerindeki bir parmağım sıkıca kavrayabilir. İki yıl içinde
etrafında sendeleyerek yürüyebilir, küçük dünyasında keşfettiği kapıları ve
kavanozları açabilir. Onun başarıları kaçınılmaz mıdır? Bebekler motor becerilerini
nasıl geliştirirler ve hangi beceriler ne zaman gelişir?

1 24 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim



2 Motor Gelişimi e Bebeklerde motor gelişimini tanımlar.

Dinamik Sistemler Görüşü Refleksler Büyük Motor Becerileri İ nce Motor Becerileri

DİNAMİK S İ STEMLER G ÖRÜŞÜ


Gelişimci Arnold Gesell ( 1 9 34) kendi özenli gözlemleriyle, insanların
motor becerilerini nasıl geliştirdiklerini incelemiştir. Bebek ve
çocukların yuvarlanma, oturuş, duruş ve diğer motor becerilerinin sabit
bir sırada ve belirli bir zaman çerçevesinde geliştiğini bulmuştur. Bu
gözlemler sonucu Gesell, motor gelişimi, bir genetik planın gelişimi ya
da olgunlaşmayla ilişkilendirmiştir.
Sonraki çalışmalar göstermiştir ki, gelişimin temel taşlarının sırası
Gesell'in gösterdiği gibi sabit değildir ve Gesell'in tartıştığı kadar kalıtıma
dayanmamaktadır ( Adolph, Karasik & Tamis-Le Montla, 201O, Soksa,
Adolph & Johnson, 2010). Son 20 yılda, motor gelişimi çalışmaları
psikologların motor becerilerin nasıl geliştiğine ilişkin yeni bakışlar get­
irmesiyle bir Rönesans yaşadı ( Thelen & Srnith, 1998, 2006). Etkisi gittikçe
artan bir teori olan dinamik sistemler teorisi Esther Thelen tarafından
ortaya konulmıştur.
Dinamik sistemler teorisine göre, bebekler algı ve eylemle motor
becerilerini birleştirir. Bu teoriye göre algı ve eylemin bir araya getirildiğirıe
dikkat ediniz. ( Thelen & Smith, 2006). Motor becerilerini geliştirmek için
bebekler çevrelerinde bazı şeyleri algılamalıdırlar böylece eylem için
Esther Thelen, bebeklerin objelere erişmek ve kavramak için kolların ı
güdülenmeli ve algılamalarını ince-ahenkli hareketler için kullanabilme­
nasıl kontrol etmesini öğrendiklerini gösteren bir deneyi uygulayışı.
lidir. Motor becerileri, bebeklerin yönelişlerinin çözümünü temsil eder Bir bilgisayar, bebeğin kol hareketlerini ve kas örüntüsünü izlemek
(Bertendhal, 2008). için kullanılmıştır. Thelen'in araştırması, bir dinamik sistemler pers­
Bu teoriye göre motor becerileri nasıl gelişir? Bebekler bir şey yap­ pektifinden yapılmıştır. Bu perspektifin doğası nedir?

maya güdülendiğinde yeni bir motor davranışı yaratabilirler. Yeni davranış


pek çok yakınsak faktörün sonucudur; sinir sisteminin gelişimi. bedenirı
fiziksel özelUkleri, hareket olanakları, çocuğun ulaşmaya güdülendiği
hedef ve becerilere yönelik çevresel destek gibi (von Hofsten, 2008).
Örneğirı bebek yürümeyi ancak bacak kaslarının sinir sistemi tarafından
kontrol edilebilmesiyle, bacakları ağırlığını taşıyacak kadar geliştiğinde ve
hareket etmeyi istediğinde öğrenir. Belirli bacak kaslarının kontrol
edilmesine sinir sisteminin gelişmesi imkan verdiği zaman öğrenir,
bacakları ağırlığını destekleyecek kadar geliştiği zaman ve hareket etmeyi .,

istediği zaman.
Bir motor beceriyi ıyıce öğrenmek, becerinin çeşitli bileşenlerin.in
eşgüdümlü şekilde aktif kullanma çabasını gerektirir. Bebekler yeni bir
görev istendiğinde muhtemel çözümlerin farkına varır ve seçer, kendi
mevcut hareket örüntülerini biraz değiştirerek değişmiş örüntüleri bir
araya getirirler. İlk adım, bebek yeni bir başarıya güdülendiğinde ortaya
çıkar - bir odada bir yerden başka bir yere gelmesini istemek gibi - ve
birkaç tökezleyici adımdan sonra, talep edilen görev için oyun parkına
alınır. Bu tür hareket girişimleri bebeği daha sakin ve etkin yapar. Duy­
gusal sakinlik, tekrarlanan hareketler ve bu hareket sonuçlarının
algılanması ile başarılır. Dinamik sistemJer görüşüne göre, emeklemek,
erişmek, yürümek gibi motor gelişimin evrensel temel taşları bile bu
uyum süreci doğrultusunda öğrenilir. Bebekler davranış tiplerinin
muhtemel şekillerini seçerek yeni görevlerine uydururlar ( Adolph, Kara­
sik, &Tamis-Le Monda, 2010, Thelen & Smith 2006).
Dinamik sistemler teorisi yürümeyi öğrenmekteki gelişmeyi nasıl
açıklayabilir?

• KISIM 3 Bebeklik 1 25
Dinamik sistemler teorisinin motor davranışlarını açıklayışını görmek için Gab­
riel isminde bir bebeğe yeni bir oyuncak verdiğinizi hayal edin (Thelen & diğerleri,
199 3). Gabriel'e, o zaman kollarını ve ellerini ve parmaklarını hareket ettirip oyun­
cağı nasıl kavrayacağını söyleme olanağı yoktur. Gabriel hedefine - oyuncağı kav­
rama - ve çevreye uymak zorundadır. Oturan pozisyondan, kolları ve gövdesinin
oyuncağa hızla çarpmayacağı şekilde vücudunu dikleştirip kollarını uzatıp vaziyetini
derhal alır. Kol ve omuz kasları bir çok güç kullanarak bir dizi kasılma ve uzama
hareketi yapar. Bir eli ile uzanma ve parmaklarıyla oyuncağı kavrama hareketini
geliştirir.
Böylece dinamik sistemler teorisine göre motor gelişimi, genlerin zaman içinde
becerileri ard arda geliştirdiği pasif bir olgu değildir. Ayrıca bebek, bedenin ve çevrenin
zorlamaları üzerine bir hedefi başaran bir yeteneği birleştirir. Doğa ve bakıp büyütme,
bebek ve çevre, daima değişen bir sistemin parçası olarak birlikte işler, etkili olur.
Moro refleksi
Motor gelişiminin yönünü gözden geçirmek için, dinamik sistemler teorisinin
bazı belirli becerilere nasıl uygulandığını açıklayacağız. Önce gelin motor gelişimi
olayının reflekslerle nasıl başladığını inceleyelim.

o c ı: ı � l( c ı c

Yenidoğan tümüyle çaresiz değildir. Diğer donanımları arasında bazı temel refleksleri
vardır. Örneğin yeni doğan bebek nefesini tutabilir ve boğazını kasarak suyu dışarı
atar. Refleksler uyarıcıya karşı yapılandırılmış tepkilerdir, otomatik, bebeğin kontrolü
dışındadır. Refleksler genetik olarak hayatta kalış mekanizmasıdır. Bebeklerin öğrenme
olanağına sahip olmadan önce çevrelerine uyumsal tepki vermelerini sağlar.
Arama ve emme refleksleri önemli örneklerdir. Gıda elde etmek için annelerinin
göğüslerini bulmak zorunda olan yeni doğmuş memeliler için hepsinin hayati değeri
vardır. Arama refleksi, bebeğin yanağı okşandığında veya ağzının bir tarafına doku­
nulduğunda ortaya çıkar. Karşılık olarak bebek, emecek bir şey bulmak üzere açıkça
anlaşılır bir hareketle başını dokunulan tarafa çevirir. Emme refleksi; bebeğin ağzına
bir şey verilince, otomatik olarak emmeyi başlatmasıdır. Bu refleks yeni doğmuş
bebeklerin, gıda sağlayan bir meme ile ilişkilerinden önce beslenmelerine olanak
sağlar, ayrıca öz düzenleyici bir mekanizma ve öz sakinleştirici olarak etkilidir.
Kavrama refleksi
Diğer bir örnek, ani veya şiddetli bir ses veya harekete tepki olarak oluşan Moro
Ş E K i l 4.1 3 refleksidir (Şekil 4. 3'e bakınız). Ürktüğünde yeni doğmuş bebek geriye doğru yay­
YENİDOGAN REFLEKSLERİ lanır, başını geriye atar, kollarını ve bacaklarını ileri fırlatır. Sonra da kol ve bacak­
larını hızla kapatır. Moro refleksinin, düşerken destek için bir çeşit tutunma yolu
olduğuna inanılır. Atalarımız için geçmişte yaşamsal değeri vardı.
Bazı refleksler - öksürme, aksırma, göz kırpma, titreme ve esneme - örneğin,
bütün hayat boyunca sürer. Bunlar bebekler için olduğu kadar yetişkinler için de
önemlidir. Bununla beraber diğer refleksler doğumu izleyen aylarda bebeğin beyni
geliştikçe ve bazı davranışlar üzerinde istemli denetim oluştukça ortadan kalkar
(Pedroso, 2008). Arama ve Moro refleksleri örneğin, bebek 3-4 aylık olduğunda
Refleksler: Otomatik ve yenidoğanın denetimi dı­
kaybolma eğilimindedir.
şında onun hareketlerini yöneten kendiliğinden tep­
kilerdir. Bazı refleks hareketleri daha sonra karmaşık, istemli eylemler haline dönüşebi­
lir. Önemli bir örnek, bebeğin avuç içine bir şey konulduğunda onaya çıkan kav­
Arama refleksi: Ağzın bir tarafına veya yanağa doku­
rama refleksidir (Şekil 4. 3'e bakınız). Bebek sıkıca kavrayarak cevap verir. Üçüncü
nulduğunda oluşan kendiliğinden tepkidir. Bebek ba­
ayın sonuna doğru kavrama refleksi azalır ve bebek daha istemli kavrama gösterir.
şını dokunulan tarafa çevirir, emecek bir şey aradığını
belli eden hareket yapar. Bebeğin motor gelişimi düzgün olarak ilerledikçe, bebek nesneleri kavrayacak ve
dikkatlice niteliğini inceleyecektir.
Emme refleksi: Yenidoğanın ağzına yerleştirilen bir
Refleksler, otomatik ve doğuştan olmalarına rağmen, refleksi[ davranışlardaki
nesneyi otomatik olarak emmesidir. Bebeğin besinli
farklılıklar kısa sürede o rtaya çıkar. Örneğin yenidoğanın emme yeteneği kısa
bir meme başı ile karşılaşmasında beslenmesine im­
kan verir ve sakin leştirici, düzenleyici mekanizmadır. zamanda geniş ölçüde değişir. Bazı bebekler kuvvetle emip süt elde etmede etkindir,
diğerleri ise becerikli değildir ve doymadan yorulurlar. Pek çok bebeğin emme stili­
Moro refleksi: Ani, şiddetle bir ses veya harekete
nin oluşumunda, annenin bebeği tutuş tarzı, sütün biberondan veya memeden geliş
karşı yenidoğan'ın tepkisi. Etki üzerine yenidoğan ge­
biçimi ve bebeğin mizacının eşgüdümü haftalar alır (Blass 2008).
riye doğru irkilir, kendisini geriye atar ve kollarını ve
bacaklarını gerer. Sonra kollarını ve bacaklarını bede­ Pediatrist T. Berry Brazelton (1956) bebeklerin büyüdükçe emmelerinin nasıl
ninin ortasına doğru kapatır. geliştiğini gözledi. Bebeklerin % 85'inden fazlası geniş ölçüde beslenme ile ilgisiz


1 26 BOLÜM 4 Bebeklıkte Fiziksel Gelişim
olarak emmektedir. Parmaklarını, yumruklarını ve emziklerini emmektey-
diler. Bir yaşına gelmeden çoğu emme davranışını bırakmıştı fakat
çocukların % 40'ı okula başladıktan sonra bile başparmaklarını emmeye
devam ediyordu (Kessen, Haith, & Salapatek, 1971). Gelişimcilerin çoğu bu
önemli davranışa geniş ölçüde değinmezler.

R i"ı y ü 1t N'OTOR BECERİLERİ


Pek çok ebeveyne sorsanız er veya geç "Cassandra emeklemeyi öğrendi",
"Jesse, sonunda kendi başına oturuyor", veya "Angela geçen hafta ilk adımını attı"
gibi bir veya birkaç dönüm noktasını muhtemelen duyarsınız. Ebeveynler, başını
kaldırmaktan aciz çocuklarının, mutfak rafındaki nesneleri elleriyle kavrayan, kedi
kovalayan ve evin sosyal hayatına aktif şekilde katılan çocuk haline geçişleri gibi
dönüm noktalarını gururla anons ederler (Thelen, 2000). Bu dönüm noktaları,
kollarını oynatmaları ve yürümeleri gibi geniş kas hareketleri gerektiren büyük
motor becerilerinin örnekleridir.

Duruş'un Gelişimi: Büyük motor becerileri nasıl gelişir? Esas olarak bu beceriler
duruşsal denetim gerektirir (Thelen& Smith, 2006). Örnek olarak, hareket etmekte olan
cisimleri izlemek için, bakışımızı dengelemek için başınızı kontrol edebilmelisiniz,
yürümeden önce tek ayak üzerinde denge kurabilmelisiniz.
Duruş, düz ve doğru durmaktan öte bir şeydir. Duruş, deri, eklemler ve
kaslardan gelen verilerle bağıntılı, bize nerede olduğumuzu bildiren dinamik
bir süreçtir. İç kulaktaki yapı dengeyi ayarlar, işitme ve görmedeki eşgüdümü
düzenler (Thelen & Smith, 2006).
Yenidoğan çocuklar duruşlarını istemli olarak konırol edemezler. Bununla
beraber birkaç hafta içinde başlarını dik tutabilirler ve yüzükoyun yararken
başlarını kaldırabilirler. 2 aya varmadan bebekler, kucakta veya bebek iskem­
lesinde destekli olarak oturabilirler fakat 6 veya 7 aylık olana kadar kendi başlarına
oturamazlar. Ayakta duruş ilk bir yılda yavaş yavaş gelişir. 8-9 aya kalmadan
kendilerini yukarı çekmeyi ve bir sandalyeye tutrunmayı genellikle öğrenirler ve
10-12 ayda çok kere tek başlarına ayakta durabilirler.

Yürümeyi Öğrenmek: Gidip gelme hareketi ve duruş kontrolu, özellikle dik yürüme­
kle yakından ilgilidir (Adolph & Joh, 2009; Adolph & diğerleri, 2009). Dik yürümek
için bebek, bir ayağı ileri doğru sallanırken diğer ayağına dengesini verebilmeli ve
ağırlığını bir ayağından diğerine değiştirebilmelidir.
Küçük bebekler bile yürüyüş için gerekli değişimse! bacak hareketlerini yapabil­ Bebeklikte, duruşta gelişimse/ değişiklikler nelerdir?
irler. Bacak değişimini kontrol eden sinirsel yollar çok erken yaşlarda hatta doğum
öncesinde bile oluşmuştur. Son zamanlardaki bir çalışma, 3 günlük bebeklerin
adımlama örünt ülerini görsel verilere uydurduğunu göstermiştir ( Barbu- Roth &
diğerleri, 2009). Bu çalışmada, çok küçük çocuklar arasında, ayaklarının altında
hareket halinde ayak değirmeni gösterilmiş bebeklerin, durgun veya döner imajlar
gösterilmiş bebeklerden daha fazla adım attıkları ortaya çıkmıştır. Bu çalışma ayrıca
algı ve eylem birleşmesi temel anlayışını ve dinamik sistemler teorisi hareketini
açıklamaktadır. Bebekler ilk 6 aylarında sırt üstü yatarken ardıl ayak hareketleri ile
ilgilidirler. Keza, ayakları motorize ayak değirmenine iliştirilen 1-2 aylıklar uyumlu
ardıl adımlar gösterirler.
Bu erken yeteneklere rağmen, pek çok bebek yaklaşık bir yaşını doldurana
kadar yürümeyi öğrenemez. Eğer bebekler ileri adımlama hareketlerini böyle erken
yapabiliyorsa, niçin yürümeyi geç öğrenirler? Yürümeyi öğrenmekteki temel bec­
eri, bir ayak üzerinde denge kurarken diğerini yeterli uzunlukta ileri sallamak ve Kavrama refleksi: Bebeğin avuç içine dokunuldu­
ağırlığın yerini düşmeden değiştirmek olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar çözüm­ ğunda oluşan yenidoğan refleksi. Bebek sıkıca kavra­
lenmesi zor biomekanik problemlerdir ve bunu yapmak bebeklerin yaklaşık bir yarak tepki verir.

yılını alır.
Büyük motor becerileri: Yürümek gibi geniş kas ha­
reketleri gerektiren motor becerileri .

• KISIM 3 Bebeklik 1 27
Bebekler yürümeyi öğrendiğinde, denge kontrolleri ve güçlerinin sınırlı
olmasından dolayı tipik olarak kısa adımlar atarlar. Bununla beraber bir son
çalışma, bebekler bazen kendi bacak uzunluklarını bile aşan geniş adımlar attığını
ve bu geniş adımların gelişmiş denge ve güce işaret ettiğini göstermiştir ( B adaly &
Adolph, 2008).
Gidip gelmeyi öğrenirken bebekler hangi yerlerin ve yüzeylerin güvenli
olduğunu öğrenirler (Adolph & Joh, 2009; Adolph & diğerleri, 2009). Karen
Adolph ( 1997) daha önce böyle durumla karşılaşmış ve karşılaşmamış emekleyen­
lerle, yürüyen bebeklerin eğimli yüzeylerde nasıl davrandıklarını incelemiştir ( şekil
4. 14'e bakınız). Ortalama 8,5 aylık yeni emekleyen bebekler eğri y üzeylerden
aldırmadan çok kere düşerek geçmişlerdir ( anneleri onları yakalamak üzere yüze­
yin yanında) . Bu uygulamadan haftalar sonra, emekleyen bebekler hangi yüzey­
lerin emeklemek için çok eğimli, hangilerinin güvenle geçileceğinde ustalaşmıştır.
Yeni yürüyenler eğimli yüzeyin güvensizliğini değerlendiremezler fakat
tecrübelenmiş yürüyenler, becerilerini eğimin dikliğinde tam olarak ortaya koyar­
lar. Bunlar ya eğik yüzeyden geçmeyi reddederek veya gayet tedbirli geçerek çok
nadiren aşağı d üşerler. Deneylimli yürüyenler, bakarak, dokunarak, sallayarak ve
Yeni emekleyen bebek eğimli yü zeye girmeden önce düşünerek algısal bir şekilde durumu değerlendirirler.
Deneme ile hem emekleyenler hem de yürüyenler, yeni bir motor davranışı
gelişimi ile algısal verileri birleştirerek düşebilecekleri eğri yüzeylerden kaçınmayı
öğrendiler. Bu araştırmada, biz, algı - motor eşlemesinin, motor becerilerin
gelişimindeki önemini tekrar görüyoruz. Böylece yeni motor becerilerinin
gelişiminde bu deney çok önemlidir (Adolp & Joh, 2009); Adolph, Karasik &
Tamis-Le Monde, 2010; Adolp ve diğerleri, 2009).
Deney özellikle yürümeyi öğrenmekte önemlidir (Adolpp & Joh, 2009 ) . Bir
günde atılan binlerce adımın her birisi sonuncusundan biraz değişiktir. Çünkü,
yürünecek alandaki farklılıklar ve bedende sürekli değişen biomekanik sınırlamalar,
bebeğin gerekli güç bileşimini ve yürüme becerilerini geliştirmesi için gerekli deng­
eyi teşhis etmesine yardım eder (Adolph, Verjken & S hrout, 2003, s.495).

Birinci Yıl: Motor Gelişiminin Temel Taşları ve Değişkenleri; Şekil 4. ı 5,


kolayca yürüme yeteneğinin doruğa ulaştığı birinci yılın sonunda büyük motor bece­
risinin önemli başarımlarını özetlemektedir. Bu köşe taşlarının zamanlaması, özel­
Deneyimli yürüyen likle bir sonraki gelişim için 2-4 ay arasında değişiklik gösterebilir ve deneyimler bu
başarımların başlangıcını biraz değiştirebilir (Eaton, 2008 ) . Örneğin l992'den beri
ŞEKİL 4.1 4 çocuk doktorları ebeveynlere çocuklarını uyurken sırtüstü yatırmalarını tavsiye etm­
EMEKLEMEDE DENEYiN YERİ VE YÜRÜYEN BE­ eye başladıklarından sonra bebekler daha geç emekledi ( David & diğerleri, 1 998).
BEGIN EGIMLI YÜZEYDE AŞAGI DOGRU YÜRÜ­ Aynı şekilde bazı bebekler standart motor beceri sırasını izlemezler. Örneğin pek çok
YÜP YÜRÜMEME KARARI: Karen Adolph (1 997) Amerikan bebeği elleri ve dizleri üzerinde emeklemez. Yürürken önce yuvarlanma
dikliği değişen eğik yerlerde bebeğin yaşından ziyade
gibi kendine özgü bir gidip gelme hareketi (lokomotion) keşfedebilir veya dik durun­
gidip gelme deneyiminin uyumsal tepkinin temel be­
lirleyicisi olduğunu bulmuştur. Bu deneyle bebekler
caya kadar gidip gelme yapmayabilir (Adolph & Joh, 2009) . Afrika'da Mali kavminde
d üşebilecekleri yüzeylerden sakınmasını öğrendiler. pek çok bebek emeklemez ( Erili, l 999).
Emekleyenler yürümeye başladığında emeklerken Karen Adolph ve Sarah Berger'e göre (2005) , " Eski görüş olan, büyüme ve
aynı eğri yüzeyleri tam olarak algılamış olmalarına rağ­ motor gelişimi sadece olgunlaşmanın yaşla ilgisini yansıtır görüşü en iyisidir. " eksik­
men, tekrar hata yapıp düştüler. Adolph, bunu öğren­
tir. Bebekler yeni becerilerini daha çok bakıcılarının yardımlarıyla nesneler, yüzeyler
menin özelliğine bağlamıştır, çünkü bu emekleme,
yürümeye transfer yapılamaz.
ve şekillerden oluşan çevrelerindeki gerçek bir dünyadan edinirler.

İkinci Y ılda Gelişim: Birinci yılın motor başarıları, bebeklerin çevrelerini daha
yoğun keşfetmelerine ve başkalarıyla karşılıklı iletişime geçmelerine olanak sağlayarak
bebeği gittikçe artan şekilde bağımsızlaştırır. Hayatın ikinci yılında bebekler daha
hareketli, becerikli ve mobil hale gelirler. İkinci yılda motor faaliyetleri çocukların
yeterli gelişimi için yaşamsaldır, onların merakla çevreye yönelimlerinde güvenlik
hariç çok az sınırlamalar konmalıdır.
3 ile l 8 aydan itibaren çocuklar ipe iliştirilmiş oyuncak bir bebeği çekebilir ve
birkaç basamağa ellerini ve bacaklarını kullanarak tırmaııabilirler. l 8 ila 24 aydan
önce bebekler hızla yürüyebilir ve kısa mesafeyi dimdik koşabilir, yerdeki cisimlerle

BÖLÜM 4
1 28 Bebeklikte Fiziksel Gelişim

Kendi kendine
--�----�- kolayca yürüme

Kolayca yalnız
başına duruş
Mobilyayı destek için
kullanarak yürüme

Destekli duruş

Bacaklarla ağırlığı biraz destekleme

- Yüzü koyun yatış, başı kaldırış


o 2 3 4 5 6 7 B 9 10 11 12 13 14 15 16
Yaş (Aylar)

ŞEKİL 4.1 5
BÜYÜK MOTOR GELİŞİMİNİN TEMEL TAŞLAR!:
oynarken çömelme pozisyonunda ayakları üzerinde denge sağlayabilir, dengesini Yatay kırmızı barlar pek çok bebeğin büyük motor

kaybetmeden geriye doğru yürüyebilir, düşmeden ayakta durarak bir topa vurabilir, gelişiminde eriştiği çeşitli temel taşların sınırlarını
göstermektedir.
ayakta bir topu fırlatabilir ve yere atlayabilirler.
Ebeveynler çocuklarını yapılandırılmış eksersiz sınıflarına göndererek fiziksel
olarak yetenekli ve "fiziksel " form oluşturarak iyi bir başlangıç verebilir mi? Pek çok
bebek uzmanı, çocuklar için yapılandırılmış egzersiz sınıflarına karşıt önerilerde
bulunur. Fakat çocukların motor gelişimine rehberlik eden başka yollar vardır.
Bazı kültürlerde bakıcılar bebekleri etkin şekilde ele alır ve bu, bebeğin
Bebek, ayakları uzadıkça kanatları
motor gelişiminde ilerleme sağlayabilir. Gelişmekte olan ülkelerde anneler
örneğin, daha modem ülkelerdeki annelere nazaran çocuklarının motor becer- kısalan bir melektir.
ilerini daha geliştirme eğilimindedir (Hopkins, 1991 ) . Pek çok Afrika, Hint ve -French Proverb
Karabiyen kültürlerinde anneler bebeklerinin günlük banyolarında masaj ve
"çekme hareketi" yaparlar (Adaolph & Karasik & Tamis-Le Monde, 201O). Jamaikalı
ve Malili anneler çocuklarına düzenli olarak masaj yapar ve kollarını ve bacaklarını
çekerler ( Adolph, Karasik &Tamis-Le Monde, 2010). Kenya'da Gusii kültüründeki
anneler de bebeklerde etkin hareketleri teşvik ederler (Hopkins & Westra, 1988) .
Bu kültürel farklılıklar, bebeklerin motor gelişiminde bir değişiklik yapar mı?
Bakıcılar (vurma, masaj yapma veya çekme gibi) bebeklere fiziki rehberlikle, fiziksel
olarak özel yollarla uygulama yaptıklarında veya egzersiz olanağı verdiklerinde
bebekler, bakıcılarının bu hareketleri yapmadığı bebeklere göre daha erken motor
gelişimin önemli kilometre taşlarına ulaşırlar ( Adolph, Karasik & Tamis-Le Monde,
2010). Örneğin Jameikalı anneler bebeklerinin kendi başlarına oturma ve yürümel­
erini İngiliz annelerden 2 - 3 ay önce beklerler (Hopkins & Westa, 1990).

• KISIM 3 Bebeklik 1 29
Kanada Quebek'te Algonquin kültüründe bebekler,
bebekliklerinin çoğu zamanında bir beşiğe bağlanır­
lar (soldaki resim). Jamaika'da anneler bebeklerinin
kollarına ve ayaklarına masaj yapar, çekerler (sağdaki
resim). Bebeklerin kültürel değişikliklere göre maruz
kaldıkları etkinlik/er onların motor gelişimin dönüm
noktalarına ulaşmalarını ne ölçüde etkiler?

Bununla beraber, bebeklerin motor hareketleri sınırlansa bile pek çok bebek
motor gelişiminin temel noktalarına gene de normal zamanda ulaşırlar. Örneğin
Kanada Quebek'te Algonquin bebekleri ilk yıllarının çoğunu bir beşiğe bağlanmış
olarak geçirirler. Bu hareketsizliğe rağmen bu çocuklar, hareketlilik konusunda çok
büyük imkanlara sahip kültürdeki çocuklarla benzerdönemlerde oturur, emekler ve
yürür.

İNCE MOTOR BECERİ LEPİ


Büyük motor becerileri geniş kas hareketleri gerektirirken ince motor becerileri tama­
men ince kas hareketlerdir. Bir oyuncağı kavramak, bir kaştğt kullanmak, bir gömleği
düğmelemek veya parmak hareketini gerektiren her şey ince motor becerisini gösterir.
Bebekler kol, el ve parmak hareketlerinin eşgüdümlü olmasınt sağlayacak pek çok
bileşene sahiptir.
Erişme ve kavramaya başlamak bebeklerin çevreleri ile etkileşim yeteneğinde
önemli başanya işaret eder (vonHof, van der Kamp & Savelsbergh, 2008 ) . İlk iki ytl
boyunca bebekler ulaştp kavrama hareketlerinde ustalaşır (Barrett & Needham, 2008;
Puzzle parçalarını toplamak için bir cımbız kullanan
Needeham, 2009) . Başlangıçta bebekler omuzları ve dirsekleri ile hareket ederek bir
küçük bir kız çocuğu. nesneye doğru salınarak ulaşırlar. Bir nesneye ulaşuktan sonra bileklerini kullanır,
ellerini çevirir ve baş ve işaret parmağını koordine ederler. Bir nesneye ulaşmak için
bebeklerin ellerini görme zorunluluğu yoktur (Clifton & diğerleri, 1993 ). Kaslardan,
tendonlardan ve mafsaUardan gelen ipuçları 4 aylık olunca erişime kılavuzluk eder.
Bebekler nesneleri kavrama becerilerini iki tip kavrama geliştirerek ustalaştmr.
Başlangıçta bebekler avuç içi kavraması denen ellerinin tümü ile sıkıca tutarlar.
Sonralan birinci yılın sonuna doğru bebekler küçük nesneleri kerpeten tutuşu denen
baş ve işaret parmaklarıyla tutarlar. Kavrama sistemleri çok esnektir. Tutuşları, kendi
el büyüklükleri ile nesnenin büyüklüğüne, şekli ve dokusuna göre şekillenir. Bebekler
kocaman nesneleri bir elin bütün parmakları veya her iki elle birlikte tutarken, küçük
nesneleri baş ve işaret parmaklanyla tutarlar (bazen orta parmaklarıyla).
Algı-motor eşleşmesi bebeğin kavramayı koordine etmesi için önemlidir (Barrett,
Traupman & Needham, 2008 ) . Kavramayı koordine ederken bebeğin muhtemelen
kullandığı algılama sistemi yaşına bağlı olarak değişir. Dört aylık bebeklerin bir nesneyi
Ş E K İ L 4.1 6 nasıl kavrayacakları hakkında karar vermelerinde temel unsur dokunmaya dayanır,
NESNELERi TANIMAK ÜZERE BEBEKLERİN 8 aylık bebekler büyük olasılıkla görünüşü kullanırlar (Newell & diğerleri,1999). Bu
PARMAKSIZ ELDİVEN KULLANMASI: Amy ve gelişimsel değişim etkindir, çünkü, görüntü bebeklerin bir nesneye elleriyle ulaşmasında,
meslektaşı (2002) parmaksız eldivenlerin küçük ço­ ellerini biçimlendirme olanağı sağlar
cukların nesneleri tanıma becerilerini arttırdığını bul­ Deneme, erişme ve kavramada önemli bir rol oynar. Bir çalışmada 3 aylık bebeklere
muştur.
parmaksız eldiven giydirilerek-avuç içleri eldivenli- oyuncakların toplandığı bir oyun
oturumu düzenlendi (Needham, Barrett & Peterman, 2002, s. 279) (şekil 4.16'ya
ince motor becerileri: Parmak hüneri gibi daha bakınız). Böyle oyun oturumuna parmaksız eldivenle daha önce katılmış bebekler,
incelikli hareketleri gerektiren motor becerileridir. parmakstz eldiven deneyimi geçirmemiş kontrol grubu bebeklerden daha önce
Duyum: Bilgi ve duyusal alıcılar {gözler, kulaklar, dil,
nesneleri kavradılar ve ellerini daha iyi kullanarak nesneleri daha önce topladılar.
burun ve deri) arasındaki etkileşim ürünü . Deneyi yaşamış çocuklar nesnelere daha uzun süre baktı, göz kontağı sırasında
nesnelere daha fazla odaklandı ve çok kere de nesneleri ağzına götürdü .

1 30 BÖLÜM 4 Bebeklıkte Fıziksel Gelışım



Bebeklerin büyük motor gelişimleri için egzersizlere ihtiyaçları olduğu gibi ince
motor gelişimleri için de egzersizlere ihtiyaçları vardır. (Barrett, Davis & Needham,
2007). Özellikle cımbız kavramasını becerebildiklerinde bebekler ufak nesneleri
toplamaktan hoşlanırlar. Bazı gelişmeler, cımbız kavraması ve emeklemeye başlayış
yaklaşık aynı zamanda olur ve bebekler bu zamanda göri.inür her şeyi özeUikle
yerdekileri toplar ve nesneleri ağızlarına götürür. Bu durumda ebeveynler, bebeklerin
erişeceği nesneleri sürekli izleyerek uyanık olmalıdır (Keen, 2005).

Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Gözden Geçir
Dinamik bakış açısı nedir7 Yaptığınız motor becerileri düşünün . sizin be­
Bağlantı Kur Bebeklerin sahip olduğu bazı refleksler nelerdir? ceri performansınızı dinamik sistemler torisi

Ya nsıt Büyük motor becerileri bebeklikte nasıl gelişir? nasıl açıklar?


Küçük motor becerileri bebeklikte nasıl gelişir7

O Bebeklerin motor ge lişimlerini


betimler.
Bağlantı Kur
Kavrama refleksinin doğ umdaki durumu ile
bebek 4- 1 2 aylık olduğundaki ince motor kav­
rama becerisi olarak aralarında ne gibi fa rklar
vardır7

3 Duyusal ve Algısal e Bebekli kte duyu algısal gelişimi özetler.

Gelişim

Duyu ve A lgı Nedi r? Diğer Duyular Algısal-Motor Eşleşmesi

Çev resel Ba kış Duyu lararası Algılama

Görsel A lgı Kalıtım, Yetişti rilme ve Algısal Gelişim

Duyu ve algı nasıl gelişir? Yenidoğan bir bebek görebilir mi? Öyleyse ne algılar?
Öbür duyularda (işitme, koklama, tatma ve dokunma ) durum nasıldır? Yenidoğanda
bunlar neye benzer ve nasıl gelişir? Görüş ve duyuş gibi iki şekilde gelen verileri bir
araya getirebilir mi? Bunlar bu bölümde araştıracağımız gizemli, karmaşık, merak
uyandıran sorular arasındadır.

Hayatımızın ilk üç yılının


DUYU VE ALGI N EDİR 1 deneyimleri hemen hemen
Bir yenidoğan annesinin cildinin pürüzlüden ziyade yumuşak olduğunu nasıl bizim için kayıptır ve küçük bir
anlar? 5 yaşındaki bir çocuk saçının ne renk olduğunu nasıl bilir? Bebekler çocuğun dünyasına girmeye
ve çocuklar duyuları yoluyla gelen verilerin bir sonucu olarak bunları bil­
kalkıştığımızda vatanını kay betmiş
irler. Görme, işitme, dokunma, tatma ve koklama olmadan karanlık sessiz­
likte tatsız, renksiz, duyusuz bir boşlukta yaşarız. ve artık anadilini konuşamayan
Duyu, verinin duyu alıcılarıyla - gözler, kulaklar, dil, burun ve deri - yabancı lara döneriz.
karşılıklı etkileşim iyle ortaya çıkar. İşitme duyusu, havadaki titreşim dalgalarının
dış kulakta toplanıp iç kulaktaki kemiklerle işitsel sinirlerle beyin hücrelerine -Selma Fraiberg
yönlendirilmesiyle oluşur. Görme duyusu, ışık ışınları gözlerle temas edince ret­ Gelişimci ve Çocuk Savunucusu, 20. yüzyıl

inada odaklanır ve optik sinirlerle beynin görme merkezine taşınmasıyla onaya


çıkar.

1 31
• KI SIM 3 Bebeklik
Algılama, hissedilenlerin yorumlanmasıdır. Kulakla temas eden hava dalgaları,
örneğin gürültü veya müzikal ses olarak yorumlanabilir. Gözün retinasına taşınan
fizil<l enerji, algılaıuşa göre belirli bir renk, kalıp veya şekil olarak yorumlanır.

ÇEVRESEL BAKIŞ
Geçen birkaç on yıldan beri bebeklerde algısal gelişim araştırmalarının çoğuna
Eleanor ve James Gibson'ın çevresel bakışı rehberlik etmektedir ( E . J. Gibson
1969, 1989, 2001; J. J. Gibson, 1966, 1979) .
Onlar, dış dünyanın zihinsel temsili için her
türlü kırıntı bilginin bile alınması gerektiği
görüşünde değildir. Bunun yerine algı sistemi­
miz çevrenin sunduğu zengin bilgi kaynağından
seçim yapabilir.
Gibson'ın çevresel görüşüne göre, çevre­
mizde mevcut verileri doğrudan algılarız. Görüş
çevresel olarak isimlendirilmiştir, çünkü, algılaya­
nın dünyasında mevcut ve kullanılabilir bilgi algı­
sal yetenekle bağıntılıdır (Kellman & Arterberry,
2006, s l l 2 ) Böylece algı, bizi etl<lleşimde bulun­
. .

mak ve uyum sağlamak üzere çevreyle temas içine


götürür. Algı eyleme yönelik biçimlenir. Algı
insanlara, başlarını kuma gömdüklerinde, beden­
lerini dar bir geçide soktuklarında ve ellerini bir
şeyi yakalamak üzere uzattıklarında bu tür bilgileri
verir.
Gibson'ın görüşüne göre; nesnelerin sunduğu
bizim etkinlik oluşturma kapasitemize uygunluğu
olan sağlayıcılar (affordances) vardır. Bir tava
size bir yemek pişirtir ve aynı şey bir küçük çocuğa
Bu küçük çocuğun faaliyetinde Gibson'un algılamanın çevresel teorisini ve eylemi sağlayan nesne özelliği
vurarak patırtı yaptırır. Bir iskemle oturmaya
(affordance) kavramını nasıl kullanırsınız? müsaitse, bir yüzey yürümek için güvenliyse veya
bir nesne erişim mesafesindeyse yetişl<lnler bun­
ları simgesel olarak bilirler. Biz, bu sağlayıolan doğrudan ve tam olarak çevreden gelen
bilgilerle-dünya yüzeyinden yansıyan ses ve ışık, bedenimizde kaslarla, mafsallar ve
cilt alıoları ile algılarız.
Önemli bir gelişimsel soru: Hangi sağlayıcıları bebekler ve çocuklar sezer ve kul­
lanır? Bir çalışmaya göre örneğin, yürüyebilen bebekler sulu ve kaygan bir yüzeye
geldiklerinde durmuş, incelemiş ve sonra da yürüyerek geçmek yerine emeklemiştir
(Gibson & diğerleri, l987). Görevin gereğine göre uygun hale getirerek algı ve davra­
Algılama: Duyuları yorumlamadır. nışı birleştirmişlerdir.
Benzer şekilde daha önce motor gelişimi bölümünde anlatıldığı üzere, emeklemeyi
Ekolojik bakış: Algılama fonksiyonlarına çevre ile il­
veya yürümeyi çok yeni öğrenmiş bebekler dik veya eğimli yüzeyle karşılaştıklarında
gili organizmaları ve artan uyumu içeren bakış.
deneyimli emekleyen veya yürüyenlerden daha az dikkatlidirler (Adolph, 1997) . Daha
Sağlayıcılık: i şlevsel aktiviteleri yerine getirme yete­ deneyimli emekleyen veya yürüyenler, eğik düzeylerin daha hızlı ilerleme yerine
neğimizle uyumlu, nesneler tarafından s u n u l m uş et­
düşme olasılığmı sağladığını algılamışlardır. Tekrarlamak gerekirse bebekler çevrele­
kileşim için fırsatlar.
rinde ne yapmak istediklerine yönelik kararlarını vermelerinde algılarını ve hareket­
Görsel tercih yöntemi: Çocukların farklı dürtülerle lerini birleştirmişlerdir. Algısal gelişimde çocuklar, eylemi sağlayan nesne özelliğini
bulunuş sürelerinin uzunluğunu ölçerek bir dürtü­ keşfetme ve kullanmakta daha etl<ln olurlar.
den diğerini ayırt edip edemediğini tayin eden bir
Bebeklerin algılamasını incelemek kolay bir iş değildir. Örneğin, yenidoğanların
yöntemdir.
sınırlı iletişim yetenekleri ve gördükleri, işittikleri, kokladıkları vs. konusundal<l ifade
Alışma: Uyarıcının tekrar tekrar verilmesinden sonra edemeyişleri üzerine onların algılamalarını nasıl inceleriz? A raştırmalarla Bağlantı,
uyarıcıya tepkiselliğin azalması. bebeklerin algılamalarını inceleyen araştırmacılara bazı önemli yollar tanıtmaktadır.
Alışmanın kaybolması: Uyarımda bir değişiklikten
sonra alıştırılmış bir tepkinin yeniden düzenlenmesi.

1 32 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim



araştırmalarla bağ l a ntı

Yenidoğa n ı n Algılamasını Nasıl


İ nceleyebi l i riz?

Yenidoğanzayıfmotorkoordinasyonunasahiptirvebüyükzorluklahareket bebeğ i n gözlerinde cismin ya nsımasını görebil iyord u. Bu, her bir
edebilir. Rahatsızlandığındaağlamasınarağmendiğerseslendirmeleriçok cisme bebeğ i n ne kadarsüre i le baktığ ı n ı gözlemci n i n tayin etmesine
az yapar. Gerçekte zamanın çoğunda günde yaklaşık 16-17 saat uyur. olanaksağl ıyordu. Fantz sadece iki g ü n l ü k bebeklerin i n sa n yüzleri ve
Bebek hakkında merak ve endişe içindesiniz ve yapabilecekleri hakkında tek merkezli daireler g i b i şekillere kı rmızı, beyaz veya sarı çember
daha çok şey bilmek istersiniz. Kendi kendinize düşünürsünüz, "göre­ şekil !erinden daha uzun süre baktıkları n ı gördü. 2-3 hafta l ı k bebekler
bilseydim eğer acaba neleri fark edebilirdim''. insan yüzü, basılı kağıt veya boğa gözüne, kırmızı sarı veya beyaz
Bebekle açıkça bir iletişim probleminiz vardır. Görebildiğini size d a i resel şekil lerden daha uzun süre bakmayı tercih ettiler (şeki l
anlatabileceği bir yolu tasarlamakzorundasınız. Bir gün onu dikkatle göz­ 4 . 1 ?'ye ba kı nız). Fantz'ın, bebeklerin biruyarıcıyıdiğerinden ayırtedip
den geçirirken ilginç bir buluş yaparsınız. Bir nesneyi onun önünde yatay edemediğini vefarkl ı uyarıcılarla ilgilenme s ü resini ölçerekanla maya
ola ra khareket etti rd iğin izde, gözleri nesnenin ha reketlerin ita kip eder. Baş çalıştığı yöntemine görsel tercih yöntem i denir.
hareketleri en azından biraz görüşü olduğunu belli eder. Sizin yaptığınız iş
bebekleringörsel algılamasını öğrenmek için tasarım teknikleri ile ilgili bir Alışma ve Alışmanın Kaybolması
araştırmacının yaptığı iştir. Yıllarca süren çalışmadan sonra bilim insanları, Araştırmacıların bebeklerin algılamalarıyla ilgili çalışmalarındaki diğer bir
bebeklerin ince motor yeteneklerini gözden geçirmek üzere oldukça yol, bir görüntü veya ses uyarıcısının defalarca sunulmasıdır. Eğer bebek
karmaşık araç ve araştırma yöntemi geliştirdiler ve bebeklerin karmaşık çeşitli sunuşlardan sonra uyarıcıya tepkisini azaltırsa, bu durum bebeğin
hareketlerini yorumladılar (Bendersky & Sullivan, 2007). uyarıcıya bakma ilgisinin artık kalmadığını gösterir. Araştırmacı yeni bir
uyarı sunduğunda, çocuk eski ve yeni uyarıcılar arasında seçim yaptığını
Görsel Tercih Yöntemi
göstererek tepkisini tekrar oluşturur (Snyder & Torrence, 2008).
Robert Fantz ( 1 963) bu çabada bir öncüydü. Fantz önemli bir buluş Alışma, bir uyarıcının tekrar tekrar sunumundan sonra o uyarıcıya
yaptı, bebeklerin görsel alg ılamalarını araştırmada, araştırmacıların gösterilen tepki azalmasıdır. Alışmanın kaybolması; uyarıcıdaki bir
olanaklarını a rttı rd ı . Bebekler değişik cisim lere değişik zaman değişiklikten sonra alışma tepkisinin eski haline dönmesidir. Yenidogan
uzunluğunda bakarlar. Fantz bir bebeği, başı n ı n üstüne iki görsel bebekler tekrarlanan bakış, ses çıkarma, koku ve dokunuşa alışma gös­
yüzeygelecekşekildeyapılmışbi rgözlemkabini neyerleştird i . Deneyi terebilirler (Rovee-Collier, 2004). Alışma çalışmalarında araştırmacıların
yapan kişi, bir gözlem deliğinden bebeklerin bakışını izledi. Bebek
yüzeyde gözüken nesnelerden birisi ne gözlerini d i ktiğ i nde, gözlemci
(devamediyor)

ŞEKİL 4.1 7
FANTZ'IN BEBEKLERDE GÖRSEL ALGI DE­
NEYi: (a) 2-3 haftalık bebekler bazı uyarıcılara
bakmayı uyarıcılara diğerlerinden daha fazla ter­
cih ederler. Fantz'ın deneyinde bebekler şekillere
bakmayı renk ve parlaklıklara bakmaya tercih et­
mişlerdir. Ö rneğin insan yüzü, basılı kağıt veya
öküz gözüne kırmızı, sarı veya beyaz diskten
daha uzun süre bakarlar. (b) Fantz, bebeklerin
duyu algılamasını çalışmak için "bakma kabini"
kullanmıştır.

o 1 o 20 30 40 50
Odakla n ma z a m a n ı
(a) yüzdelik d a ğ ı lımı


KISIM 3 Bebeklık 1 33
araştırmalarla bağlantı

(devamediyor)

Alışma Alışmanın kaybolması

Bilinen
uyarıcılar
40


Q;
>-
·c:
_; 30
c:
"'
E
"'
N 20
"' Yeni uyarıcılar
E
-""


"'
"'
10

o
2 3 4 5 6 7 8 1 1 ı 1 1 1 1 1 ı
o 10 20 30 40 50 60 70 80
(a) Deneme
(b) Bakma zamanı yüzdesi

ŞEKİ L 4.18
ALIŞMA VE ALIŞMANIN KAYBOLMASI: Bir çalışmanın ilk bölümünde (a} 7 saatlik yenidoğanlara bir uyarıcı gösterildi. İlk gösterildiğinde yenidoğanlar orta­
lama 41 saniye baktılar (Slater & Somers, 1 988). Uyarıcının ?'den fazla sunumu üzerine bebeklerin bakışları azaldı. Çalışmanın ikinci bölümünde (b} bebeklere
henüz yeni alıştıkları bildik uyarıcılar yanında yeni uyarıcılar (eski uyarıcıların 90 derece yer değiştirilmiş hali} sunuldu. Yenidoğanlar yeni uyarıcıya bildik uyarıcının
3 katı fazla süre baktılar.

kullandığı ölçütler, emme davra nışı (küçük la rsa ses değişikliğini fark etti kleri ve yeni
bebek yeni, tuhaf bir nesne ile karşılaştı­ i lginç sesi işitmek isted i klerinden daha
ğında emmehareketinidurdurur),kalpatışı, kuvvetl iemdi klerison ucunuçıkarırız(Menn
solunum sıklığı ve bebeği n bir nesneye ba­ & Stoel-Gammon, 2009, s. 67).
kış süresidir. Şekil 4. 1 8 yenidoğa nla a l ışkan­
lık yaratılması ve a l ışkan lığın giderilmesi Tepkiyi Yöneltmek ve İzlemek
çalışmasının sonucunu göstermektedir Bir bebeğin görebi ldiğini veya işitebildiğini
{Slater, Morison & Somers, 1 988). belirlemekiç i n ku l lanılanbirteknik,bebeği n
başını bir görüntü veya sese çevirmesi ni
Yüksek Emiş Gücü içeren"tepki yöneltme"tekniğidir. Diğer bir
Bebeklerin sese d i kkatini beli rlemek üzere teknik, hareket halindeki bir nesneyi izleyen
a raştırmacılar çok kere "yüksek emiş göz hareketinden iba ret "izleme"dir ve bir
gücü" denilen bir yöntem kullanırl a r. Bu bebeğin erken görsel yeteneğini veya bir
yöntemde bebeklere emmeleri için yalancı çocuğun sese tepkisini {ürkme, sıçrama)
emzik veri lir ve emzik ses oluşturma siste­ değerlendirmekte kulla nılır (Bendersky &
mine bağlanır. Her bir emiş elde edilen bir Sullivan, 2007). Bebeklerin algılamalarının
ses çıkarır ve bebekler bu emmelerin o ses­ daha iyi anlaşılması için araştırmacılar
leri çıkard ı ğ ı n ı çabucak öğre n irler. daha usta l ıklı göz izleme araçlarını gittikçe
Başlangıçta bebek daha sık emer böylece dahaço k kullan ıyorlar{Johnson&Shuwairi,
ses daha sık oluşur. Son ra aynı sesin tekra­ 2009).Şekil4.1 9'da,görsel rehberl ikli motor
rını işitmeye ilgisini yavaş yavaş kaybeder­ davranışı ve sosya l etkileşim konusunda
ler ve daha az sık emmeye başlarlar. Bu ŞEKİL 4.19 son za manlardaki bir çalışmada, bir göz iz­
noktada deneyi yapan, elde edilen sesi de­ GÖZ iZLEME BAŞLIGI GiYEN BiR BEBEK: Fotoğraf, New lemeli baş l ı k giyen bir bebek görülmektedir
ğiştirir. Bebekler kuvvetli emmesini tekrar- York Üniversitesi Karen Adolph Laboratuarından. (Fra nchak & diğerleri, 201 O).
(devam ediyor)

1 34 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim



araştırmalarla bağlantı

(devamediyor)

Araçlar
Teknoloji, bebeklerin algısal yeteneklerinin araştırılmasındaki pek çok
metod un kul lanı lmasını kolaylaştırabilmektedir. Video kayıt aracı, araş­
tırmacılara kolay anlaşılmaz davranışlarını inceleme olanağı sağlar. Bilim i nsanlarının, bebeklerin gelişi m i n i tayin ederken, he­
Yüksek hızlı bilgisayarlar karmaşık veri analizlerini san iyeler içinde im­ nüz onlar konuşa mazken bile "görüşme" yollarını keşfetme
kan dahiline sokar. Diğer araçlar, bebeğin algı ladıkları hakkında i puçları yaratıcı l ığ ı n ı göstermişlerdir. Birçok yaşa m ı ş yet i ş k i n gibi
sağlayan nefes, nabız, beden hareketi, görsel sabitlemeler ve emme topl u m u n d iğer kesimleri, iletişimde kon u şma sorunu yaşar­
davranışlarını kaydederler. Ö rneğin bazı araştırmacılar, bebeğin solu­ lar. Bu k i ş i l erin algı yetenekler i n i değerlendirmek üzere,
numundakideğişikliğisesinin perdesindekideğişi kliğiizleyipizlemedi­ araştırmacılar sizce hangi yöntemleri veya araçları kulla nma­
ğini tespit eden araç kullanırlar. l ıdır?

r.:öRSEL ALGI
Yenidoğan nasıl görür? Bebekte görsel algılama nasıl gelişir?

Görsel Keskinlik ve İnsan Yüzü: Psikolog William James ( 1 890- 1 9 5 0 ) yenidoğan­


ların algısal dünyalarına bir "çiçeklenme, vızıltı, şaşkınlık" demiştir. Bir yüzyıl sonra
biz güvenle bunun yanlış olduğunu söyleriz ( S later, Field & Hernandez-Reif, 2007 ) .
Yenidoğan dünyayı bir ölçüde algılasa bile, b u dünya bir bebeğin veya bir yetişkinin
algıladığından çok farklıdır.
Bebekler tam olarak ne kadar iyi görebilir? Doğuş sırasında sinirler, kaslar ve
göz mercekleri halen gelişme halindedir. Bunun sonucu olarak yeni doğanlar uzak­
taki küçük cisimleri göremezler. Yenidoğanların görüşleri, göz incelemelerinde çok
tanınmış Snellen eğrilerinde 20/240 olarak tahmin edilir. B unun anlamı normal bir
yetişkin 74 metreden görürken bir yenidoğan 6 metreden görebilir ( Aslin & Lathrop,
2008 ) . Diğer bir anlatımla, 6 metre ötedeki bir nesne, bir yenidoğana, normal görüşlü
bir yetişkine 74 metredeki bir cismin netliği kadar netlikte gözükür ( 20/20 ) . B ununla
beraber bebek 6 aylığa gelirken ortalama görüş 20/40 dır ( Aslin & Lathrop, 2 00 8 ) . ŞEKİL 4.20
HAYATIN İLK AYLA RINDA GÖRSEL KESKİNLİK:
Bebekler insan yüzüne doğuştan hemen sonra ilgi duyarlar ( Cashon, 20 1 0) . Şekil
Dört fotoğraf bir yüz resminin 1, 2, 3 aylık ve 1 yıllık
4.20 bir insan fotoğrafının çeşitli yaşlardaki bebeklere 1 5 cm. uzaklıktan neye benze­ bebeklere göre neye benzediğinin bilgisayar yaklaşı­
diğinin bir bilgisayar yaklaşımı ile gösterimidir. Bebek doğumundan 1 2 saat sonrası mına göre sunumu (bir yetişkine göre yaklaşım).

gibi erken bir zamanda bile annesinin yüzüne bir yabancının yüzüne baktığından daha

• KISIM 3 Bebeklik 1 35
uzun süre bakar ( B ushnell, 200 3 ) . 3 aya kadar bebekler yüzle sesi birleştirir, erkek ve
kadın yüzlerini ayırır ve kendi etnik grubunun yüzü ile diğer etnik grupların yüzlerini
fark eder ( Kelly & diğerleri, 200 5, 2007; Pascals & Kelly, 2008 ) .
Bebekler geliştikçe, insan yüzleri dahil görsel dünyadan gelen verileri birleştiriş
şekli değişir ( Mareschal, Quinn & Lea, 2 0 1 0 ) . Son zamanlardaki bir çalışmada, bir çizgi
film - C harlie Brown'un Noeli- seyrederken 3, 6 ve 9 aylık bebeklerin göz hareketleri
kaydedildi ( Frank, Vul & Johnson, 2009) . 3 aydan 9 aya doğru bebekler çizgi filmler­
de dikkatlerini insan yüzüne artan bir şekilde daha fazla vermeye başlamışlar ve geri
plandaki dikkat çekici uyarılarla daha az ilgilenmişlerdir.
Araştırmayla bağlantı bölümünün belirttiğimiz üzere, küçük bebekler belirli örnek­
leri algılayabilirler. "Bakış kabini"nin yardımı ile Robert Fantz ( 1963 ), 2 - 3 haftalık
bebeklerin bile kendilerine gösterilenlerden süslenmiş olanlara bakmayı, diğerlerine
nazaran tercih ettiklerini fark etmiştir. Örneğin, bebekler normal bir insan yüzüne
bakmayı, tırmalayan bir yüze bakmaya tercih ederler ve düz bir daire yerine boğa gözü
veya düz çizgilere bakarlar.

Renk Görüşü: Bebeklerin renk görüşü de gelişir ( Kellman & Anerberry, 2006 ) . 4
aylık olduklarında, bazı durumlarda ebeveynlerini örneğin, açık maviye nazaran tam
mavi gibi doymuş renkleri tercih etmek gibi renk tercihleri vardır ( Bornstein, 1 97 5 ) .
Görüşte b u değişmeler kısmen olgunlaşmayı yansıtır. Bununla beraber görüşün nor­
mal gelişmesi için deney gereklidir ( S ugita, 2004 ) .

Algısal Süreklilik: Bazı algısal başarılar özellikle şaştrtıcıdır, çünkü algı sirıirlerin
ilettiği verilerden öte gider ( Aneberry, 2008; Slater, Field & Hernandez-Reif. 2007) .
B u algısal değişmezlik durumudur, zira sinirsel uyarılar değişmiş fakat fiziksel dünya
algılaması sabit kalmıştrr. Eğer bebek algısal sürekliliğini geliştirmeseydi, bir nesneyi
her farklı mesafe veya yönde gördüğünde değişik bir nesne olarak algılardı. Böylece
algısal süreklilikte gelişme, bebeğin dünyasını sabit olarak algılamasına imkan sağlar.
İki tip algısal süreklilikten biri boyut sürekliliği, diğeri şekil sürekliliğidir.
Boyut sürekliliği, bir nesneye yaklaşıp uzaklaştığımızda nesnenin retina! ima­
jı değişmesine rağmen nesnenin aynı kalmasıdır. Bir nesne bizden uzaklaştıkça gö­
zümüzdeki imajı küçülür. Böylece bir nesnenin retinadaki boyutu, nesnenin gerçek
boyutunu göstermeye yeterli değildir. Örneğin, önümüzde duran bir bisikleti karşıda
park etmiş bir otomobilden daha küçük olarak algılarsınız, halbuki bisiklet gözünüze
daha büyük bir imaj olarak düşer. Bisikletten uzaklaştığımızda onun imajı retinamızda
kısaldığı halde bisikleti küçülmüş olarak algılamazsınız; sizin algılamanız boyutun aynı
kaldığıdır.
Fakat bebeklerde durum nedir? Onlarda boyut sürekliliği var mıdır? Araştırma­
cılar 3 aylık küçük bebeklerin boyut sürekliği gösterdiğini bulmuşlardır ( Bower, 1 966,
Day & Mc Kenzie, 1 97 3 ) . B ununla beraber bu yetenek tam olgunlaşmış değildir. 1 0- 1 1
yaşına kadar gelişmeye devam eder ( Kellman & Banks, 1 998) .
Şekil sürekliliği, bir cismin yönünün bize göre değişmesine rağmen o cismin
aynı cisim olarak tanınmasıdır. İçinde bulunduğunuz odada etrafınıza bakın. Masalar,
iskemleler gibi çeşitli şekiller görürsünüz. Ayağa kalkıp yürüdüğünüzde bu nesneleri
değişik taraflarından ve değişik açılardan görürsünüz. Siz yürüyüp baktıkça nesnele­
rin retina! imaj larının değişmesine rağmen, siz hala bu nesneleri aynı şekilde olarak
Boyut sürekliliği: Bir nesneye yakınlaşsanız da
uzaklaşsanız da nesnenin retinal imajının
algılarsınız.
değişmesine rağmen tanınmasının aynı kalması. Bebeklerde şekil sürekliliği var mıdır? Boyut sürekliliğinde olduğu gibi, araştırma­
Şekil sürekliliği: Bir nesnenin bize olan yönü cılar 3 aylık kadar bebeklerde şekil sürekliliği olduğunu bulmuşlardır ( Bower, 1 966;
değişse bile nesnenin şeklinin kabulünün aynı Day & McKenzie 197 3 ) . Bununla beraber 3 aylık bebeklerde karmaşık şekilli nesneler
kalması. için şekil sürekliliği yoktur.

1 36 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim



Saklı Nesnelerin Algılanması: Olduğunuz yerde etrafınıza bakın. Muhtemelen
önündeki başka nesnelerle kısmen gizlenmiş nesneler görürsünüz - bir iskemlenin
arkasında bir masa, bilgisayar arkasında kitaplar veya bir ağaan arkasında park etmiş
bir otomobil. Acaba bebekler bir cismi, önünde başka bir cisim varken bütünüyle
algılayabilir mi?
İlk iki aydaki doğum sonrası gelişmede bebekler, bir şeyin arkasında kalmış (sak l ı )
nesneleri bütünüyle algılayamazlar b u n u n yerine sadece görüneni algılarlar (John­
son, 2009 ) . Yaklaşık ikinci ayın başlangıcında bebekler saklı nesneleri tümüyle algıla­
ma yeteneğini geliştirirler ( S later, Field & Hernandez-Reif, 2007 ) . Algısal tamamlama
nasıl gelişir? Scott Johnson'un araştırmasında ( 2004, 2009, 2 0 10a,b; Johrıson & di­
ğerleri, 2000) göz hareketi yoluyla öğrenme, deneme ve benlik yönelimli inceleme,
bebeklerin algısal tamamlama gelişiminde temel rol oynar.
D ünyada pek çok nesne, siz caddede yürürken daha yakındaki nesnelerin arka­
sında saklanır, otomobiller binaların arkasında kaybolur veya ortaya çıkar. Bu durum,
(al Yavaş kaybolma
siz veya nesnenin hareketi ile sürer. Bebekler 3 - 5 aylıkken kısa zaman için saklanan
hareketli nesneleri izleme yeteneğini geliştirirler ( B e rtetnthal, 2008 ) . Son zamanlar­
daki bir çalışma, 5-9 aylık bebeklerin, bir gizleyici perde arkasında yavaşça kaybolan,
aniden kaybolan veya küçülen (boyutça hızla çöke n ) hareket l i nesneleri izleme yete­
neğini ortaya çıkarmıştır ( BertenthaL Longa & Kenny, 2007) (şekil 4.2 1 'e bakınız ) . Bu
çalışmada, bebekler, hareket halindeki nesnelerin yavaş gözükmez oluşlarında daha
(b) Ani kaybolma
ani veya küçülmeli hareketlilere nazaran daha tam olarak yordamışlardır.

Derinlik Algılaması: Bebekler derinliği algılayabilir mi? Bu soruyu araştırmak için


Eleanor Gibson ve Richard Walk ( 1 960) laboratuarlarında uçurum kısmı camla kap­
lanmış bir minyatür uçurum inşa etmiştir. Bebekleri bu görsel uçurum u n kenarına
yerleştirmiş ve annelerine bebeklerini cam ı n üzerinde emeklemesi için tatlı sözle
ikna ettirmeye çalıştırmıştır ( Şekil 4.22 'ye bakınız). Pek çok bebek derinliği algıla­ (c) içine çökme

yabildiğinin gösterimi olarak düz yerde durmayı seçip camın üzerinde emekleme­
miştir.
ŞEKİ L 4.21
Görsel uçurum deneyinde 6 - 1 2 aylık bebeklere kapsamlı görsel deneyler yapıl­ BE BEKLERİN KISA ZAMAN iÇİN KAYBOLAN
TOPU YORDAY I P İZLEMESİ: En üstteki fotoğraf
mıştır. D e ney yapılmamış bebekler de derinliği algılayabilir mi? Daha küçük bebekler
bebeklere deney yapılan sahneyi göstermektedir.
emekleyemediğinden bu sorunun cevabı zordur. 2 -4 aylık bebekler görsel uçurumun
Her olayın başlangıcında çoklu renkli bir top zıplama
sığ tarafına değil de doğrudan derin tarafa yerleştirildiğinde kalp atışlarında değişiklik sesi çıkararak aşağı yukarı zıpladı ve sonra bir bölme­
gösterirler (Campas, Langer & Krowitz, 1 970). Bununla beraber, bu farklılık lar, küçük nin arkasında kayboluncaya kadar yerde yuvarlandı.
bebeklerin önceden derinlik bilgisi olmadan da sığ ve derin karakteristik görünüm Altta 5 ila 9 aylık bebeklere üç ayrı uyarı türü ile yapı­
lan deneyi göstermektedir. (a) Yavaş kayboluş - top,
farklarına tepki vereceği anlamına da gelebilir. Araştırmacıların, bebeklerin derinliği
alanın ortasına yerleştirilmiş tahta perdenin sağ tara­
ne zaman algılamaya başladığını tam olarak bilmemelerine rağmen, bebeklerin 3-4
fında yavaş kaybolmaktadır. (b) Ani kayboluş - top,
aylık olunca derinlik konusunda iki gözün verdiği ipuçlarını k u llanma yeteneğini ge­ birinci beyaz daireye gelince hemen kaybolmakta
liştirdiğini biliyoruz. ama 2 saniye sonra tahta perdenin sağında ikinci be­
Araştırmacılar ayrıca, "stereoacuity" denen ince detay derinlik algılaması ile ilgi­ yaz dairede aniden tekrar gözükmektedir. (c) içine

leniyorlar. Tesadüfi-dot TV ( random -dot TV) modelini kullanan bir çalışma, 6- 12 ay çökme - yuvarlanan top, saklayıcı perdeye yaklaşır­
ken boyutça çabucak ufalır ve saklayıcı perdenin di­
arası için stereoacuity geliştirmemiş fakat bir yaş sonrası için hızla geliştirilmiştir (Tokai
ğer tarafından gözükürken boyutu hızla artar.
& diğerleri ) .

DİGER DUYULAR
Görme yanında diğer duyu sistemleri de bebeklikte gelişir. İşitme, dokunma ve ağrı,
koklama ve tatmadaki gelişmeyi inceleyeceğiz.

İşitme hamileliğin son iki ayında fetüs annesinin rahminde rahatça barınırken
annesinin sesi, m üzik ve diğerleri gibi sesleri işitebilir (Kisilevsky & diğerleri, 2 009;
Morokuma & diğerle ri, 2008 ) . B i r fet üs eğer D r. Seuss'un klasik hikayesi " Şapka-

• KISIM 3 Bebeklik 1 37
daki Kedi"yi annesin i n rahmindeyken dinlerse, doğdu ktan
sonra aynı hikayeyi dinlemeyi tercih edip etmeyeceğini iki
psikolog öğrenmek istemişlerdir (De Casper & Spence, 1 986 ) .
Hamileliklerinin son ayların da 1 6 kadın, karınlarındaki
bebeklerine " Şapkadaki Kedi"yi o k u m u şt u r. Bebeklerin
doğum u n dan kısa bir süre sonra anneler, hem " Şapkadaki
Kedi" yi hem de ( doğum öncesi okunmamış) "Kral, Fare ve
Peynir" hikayesini değişik bir ritim ve düzende okumuştur.
Anneler iki hikayeyi de okuduğunda bebekle r, " Şapkadaki
Kedi"nin kendisi ve tonunu tanıdığını gösterir şekilde emzik­
lerini farklı tarzda em miştir ( Şekil 4 . 2 3 ' e bakınız) . B u çalışma,
sadece fetüsün duyabildiğini değil doğum öncesi bile dikkate
değer bir öğrenme yeteneğin i n mevcut olduğunu göstermek­
tedir.
B i r çalışmanın gösterdiği üzere fetüs annesinin sesini ta­
nır (Kisilevsky & diğerleri, 200 3 ) . Doğmaya yakın altmış fetüs
( ortalama 38,4 haftalık ) hem annelerinin hem de yabancı bir
ŞEKİ L 4.22 hanımın okud uğu bir pasaja maruz bırakıldı. Teybin sesi bir
GÖRSEL UÇURU MDA BEBEGIN DERiN LiK ALGISININ iNCELENMESi: Elea­ hoparlörle tam karnının üstüne verildi. Fet üsün kalp atışları
nor Gibson ve Richard Walk (1 960) pekçok bebeğin derinlik algısını gösterecek şe­
annesinin sesine karşılık olarak arttı fakat yabancının sesinde
kilde cam yüzeyde emeklediğini buldular. Bununla beraber eleştirilere göre, görsel
uçurum bebeklerin derinlik algılamalarından çok sosyal tercih ve yükseklik korku­ azaldı.
sunu işaret etmektedir.. Bebeklikte işitmede ne tür değişiklikler ortaya çıkar? B u n ­
l a r sesin yüksekliği, perdesi, yerini algılamayı kapsar.

• Ses yüksekliği: Doğumdan hemen sonra bebekler y u muşak sesleri yetişkin gibi
tam olarak duyamaz, bir uyarıcı nın bir yenidoğan tarafından duyulabilmesi
için bir yetişki n e göre da ha yüksek olmalıdı r ( Trehub & diğerleri, 1 99 1 ) .
Örneğin bir yetişkin bir fısıltıyı yaklaşı k 1 2 - 1 5 metreden du yabilir, fakat bir
yenidoğanın b u mesafeden işitebilmesi için normal kon uşma sesi n e ihtiyaç
duyar.
• Perde: Bebekler sesin perdesine karşı yetişkinlerden daha az duyarl ıdır. Perde
bir sesin frekansını n algılanmasıdır. Bir soprano sesi yükse k perdeli, bir bas
sesi düşük perdelidir. B ebekler düşük perdeli seslere daha az duyarlıdır ve
m u htemelen y ü ksek perdeli sesleri tercih ederler (Aslin, Jusczyk & Pisoni,
1 998 ) . 2 yaşına yakın bebekler, değişik perdeli sesleri ayırma yeteneklerini
geniş ölçüde elde ederler.

ŞEKİ L 4.23
RAHiMDEYKEN İŞiTME: (a) Hamile anneler "Şap­
kadaki Kedi"yi hamileliklerinin son iki ayında karın­
daki bebeklerine okuyor. (b) Doğduktan sonra
bebekler diğer hikaye olan "kral, fare, ve peynir" ye­
rine annelerinin okuduğu "Şapkadaki Kedi"yi dinle­
meyi tercih ettiğini emziğini emme şekliyle gösterdi.

(a) (b)

1 38 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim



• Yer: Yeni doğanlar bile bir sesin nereden geldiğini, genel yerini tayin edebilirler
fakat 6. aydan itibaren sesin yerini bulmak veya orij ini bulmakta daha ustala­
şırlar. Seslerin yerini tespit yetenekleri ikinci yılda da gelişmeye devam eder
( Safran, Werker ve Werner, 2006 ) .

Dokun ma ve Ağrı: Bebekler dokunmaya tepki verir mi? Ağrı duyarlar mı? Yeni­
doğanlar dokunmaya kesinlikle tepki verir. Yanağa bir doku nuş başın çevrilmesine
sebep olur; dudağa dokunuş emme hareketi başlatır.
Yenidoğanlar ağrı da duyarlar ( Field ve Hernander-Reif, 2008; Gunnar ve Que­
vado 2007 ) . Oğlunuz varsa ve sünnet olmalı mı diye düşünüyorsanız, bir bebeğin
algı algılaması önemli hale gelecektir. Sünnet küçük erkek bebeklere genellikle
ŞEKİL 4.24
YENi DOGA NLARIN A N N ELERi N İ N GÖGÜS
doğumun 3. günü uygulanı r. Sizin 3 günlük oğlunuz sünnet olduğunda ağrı duya­
PETLERINİN KOKUSUNU TERCiHLERi:
cak mı dır? Megan Gunnar ve arkadaşlarının bir araştırmasında ( 1987) yeni doğmuş Macfarlane'nin deneyinde 6 günlük bebekler, kulla­
bebeklerin sünnet sırasında şiddetli ağladıklarını saptanmıştır. S ü n net olmuş bebek nılmamış yeni bir tane yerine annelerinin kokusunu
hayret verici şekilde çabuk iyileşir. Operasyondan birkaç dakika sonra bebekler emzi­ tercih etmiştir, fakat bu koku tercihinin gelişmesi için
rilebilinir ve anneleri ile normal şekilde etkileşime girebilirler? Yeni duru mda bıra­ birkaç günlük deneyim gerektiğini gösterir; 2 günlük
bebekler bu tercih göstermemiştir.
kılırsa sanki başa çıkma mekanizması olarak derin bir uykuya dalarlar.
B i r çok yıllar boyunca doktorlar, yenidoğanları anestezi yapmadan sünnet ettiler.
B u uygulama anestezinin tehlikesinden ve yeni doğanların ağrı duymadığı düşün­
cesinden kabul görmüştür. Araştırmacılar yenidoğanların ağrı duyabileceğini ispat
edince annestesizsiz sünnet çok tartışılır hale gelmiştir. Anastezi şimdi bazı sünnet­
lerde kullanılmaktadır ( Taddio, 2008 ) .
Görsel verilerle, dokunma verilerinin birleştirilmesi önemli bir yetenektir v e yeni
doğanlarda bulunmaktadır ( Rose, 1 99 7 ) . 6 aylık bebeklerde görme ve dokunma
eşgüdümünün varlığı hakkında pek çok doküman bulunmaktadır ( Rose, 199 7 ) . Bir
çalışmada da 2-3 aylık bebeklerde de olduğu gösterilmiştir ( St reri, 1 987 ) .

Koklama: Yenidoğanlar kokuları ayırabilirler ( Doty & Shah, 2008) .Vanilya ve çiçek
kokusunu sevdikleri buna karşın çürük yum u rta ve balık kokusunu sevmedikleri
yüz ifadelerinden anlaşılır ( S teiner, 1 97 9 ) . Bir araştırmada anne sütü ile beslenmiş
6 günlük bebeklerin temiz bir göğüs peti yerine annelerinin göğüs petini açıkça
tercih ettikleri gösterilmiştir ( MacFarlane , 197 5 ) ( bakınız Şekil 4.24 ) . B ununla bera­
ber bebeklerin 2 günlük iken bu tercihi göstermemeleri bu kokuyu tanımak için
birkaç gün gerektiğine işaret eder.

Tad: Tad duyusu doğumdan önce bile bulunabilir (Doty & Shah, 2008) Doğması
yakın fetüsün amniyotik sıvısına sakarin eklendiğinde ağız hareketleri artmıştır
( Wind, 1940 ) . B i r araştırmada 2 saatlik bebekler bile şekerli, acı veya ekşi yiyecek­
ler tattırıldığında değişik yüz ifadeleri göstermiştir (Rosenstein & Oster, 1988) ( şekil
4.2 5'e bakınız ) . Bebekler 4 aylık olduklarında, yeni doğduklarında iğrenç buldukları
tuzlu tatları tercih etmeye başlarlar ( Haris, Thomas & Boot, 1990 ) .

nuvULARARASI ALGILAMA
Basketbol veya tenis oynadığınızı hayal edin. Pek çok görsel veri ile karşılaşıyorsu­
nuz. Top geliyor ve gidiyor, diğer oyuncular etrafta geziniyor vs. Bunu nla beraber
pek çok işitsel girdilerle de karşılaşıyorsun uz; zıplayan veya vurulan topun sesi,
homurtular, iniltiler vs. Görsel ve işitsel verilerin çoğunun arkasında güzel uyum
vardır. Topun zıpladığını görünce siz bir zıplama sesi duyarsınız, bir oyuncu topa
vurmak için zıpladığında bir hırıltı duyarsın ız. Neler olduğuna bakıp, dinlediğinizde
sadece görüntüyü veya sadece sesi almazsınız, bunların hepsini bir araya getirirsiniz.
Bu görme ve işitme gibi iki veya daha fazla duyusal veriyi bütünlemeyi içeren d uyu­
lararası algılamadır (Intermoda l Perception) ( B renner & diğerleri, 20 10; Wal ­
ker & diğerleri, 20 1 0 ) . lntermodal Algı: iki veya daha fazla duyu alıcısından
gelen bilginin görme ve işitmedeki gibi kaynaştırılıp
iletilme becerisidir.

KISIM 3 Bebeklik 1 39
D uyulararası a lgılamanın erken şekli yenidoğan da bile vardır (Bahrick & Hol­
lich, 2008 ) . Eğer belirli bir ses birkaç dakika sürdürülürse yenidoğanlar gözlerini ve
başlarını sesin geldiği tarafa çevirirler ( Clifton & diğerleri, 1 98 1 ), fakat yenidoğan
nesneye anlamsız bakışla bakar ( Bechnell , Buhnell & Salapatek, 1979 ) . Çoklu a lgının
bu erken şekilleri hayatm ilk altı ayında yaşananlarla kuvvetlenir ( Hollich, Newman
&J usczyk, 200 5 ) . Bir çalışmada 3 aylık bebekler, annelerinin sesini duyduklarında
daha fazla bakmışlar, babalarının sesini duyduklarında ise daha uzun süre bakmışlardır
(Spelke & Owsley, 1 97 9 ) . B öylece küçük bebekler bile,i nsanlan içeren görsel-işitsel
verilerin eşgüdümünü sağlayabilirler.
Bebekler görme ve işitmeyi yetişkinler kadar kusursuz bir araya getirebilir mi?
İlk altı ayda bebekler değişik t arzda duyusal verileri bir a raya getirmekte zorlanırlar
fakat birinci yılın ikinci yarısında b u zihinsel bağlantıyı yapma yeteneğinde bir artış
gösterirler.
Böylece, bebekler doğuştan gelen duyusal modeller a rasındaki ilişkileri algılama
yeteneği ile dünyaya gelirler, fakat onların çoklu a lgıları büyük ölçüde gelişir (Banks,
200 5 ) . Gelişimin bütün yönlerinde olduğu gibi, algısal gelişimde yapı (nature ) ve
yetiştirilme (nutu re ) birbirlerini karşılıklı etkiler ve birlikte işlev görürler ( Banks,
2 00 5 ) .

KALITIM, YETİŞTİRİLME VE ALGISAL GELİŞİM


Algısal gelişimin çeşitli yönlerini tartıştıktan sonra, şimdi, gelişim psikoloj isinin temel
sorunlarından birisi olan yapı-yetiştirilme konusun u inceleyelim. Bebeklerin
algılamala rının genetik yapı ve çevreden ne derece etkilendiğine yönelik ilgi uzun
zamandır vardır ( Aslin, 2009; Johnson, 2009, 2 0 1 0a,b; S later & diğerleri, 2 0 1 0 ) .
Algısal gelişim alanında genetik yapı taraftarlarına 'yapısalcılar' v e öğrenme ve
yaşantıya vurgu yapanlara 'ampiristler' denir.
Yapısalcı ( nativist) bakış açısında dü nyayı yeterli ve organize şekilde algılama
yeteneği doğuştandır yahut içseldir. Algısal gelişimle ilgili tartışmala rın başında
Gibson'un ekolojik bakışını inceledik çünkü o, a lgısal gelişim araştırmalarına reh­
berlikte önemli bir rol üstlendi. Gibson'un ekolojik bakış açısı algısal gelişimin
yapısalcı ( nativist ) açıklamasına eğilimlidir, bu görüşe göre a lgı doğrudandır ve erken
bebeklikte biçim ve boyut değişmezliğiyle, çokl u algı ( intermodal algı) ve üç boyutlu
bir dünyanın keşfiyle zamanla gelişme gösterir. B u n unla beraber Gibson'un görüşü
tamamen yapısalcı değildir çünkü, onlara göre 'algısal gelişim farklı yaşlarda ortaya
çıkan ayırt edici özellikleri içerir' ( Slater & diğerleri, 2 0 1 0 ) .
Gibson' un ekolojik bakışı Piaget'in a lgısal gelişim açıklamasındaki ampirik
yaklaşımı yansıtan yapısalcı görüşten tamamen farklıdır. Piaget 'e göre bebeklikteki
algısal gelişimin pek çoğu, bebeğin daha karmaşık algısal görevleri yapabilmesi için
bilişsel gelişim evrelerini beklemesi gerekir. Böylece Piaget'in görüşüne göre, boyut
ŞEKİL 4.25 ve biçim değişmezliği, üç boyutlu dünya, çoklu algı ve benzeri durumları algılama
YENİDOGA N LARIN TEMEL TATLARA
yeteneği bebeklikte Gibson'un öngördüğünden sonradır.
VERDİKLERİ YÜZ TEPKİLERİ: (a) Tatlı
yiyeceklerin, (b) ekşi yiyeceklerin ve (c) acı
Günüm üzde algısal gelişimde aşırı ampirik görüşün haklı olmadığı açıktır. Erken
yiyeceklerin ortaya çıkardığı yüz ifadelerini dönem algılarının çoğu içsel (doğa l ) oluşumdan gelişir ve pek çok algısal yeteneklerin
göstermektedir. temel oluşumu yenidoğan'da keşfedilebilir, diğerleri olgunlaşma ile gelişir ( Arteberry,
2008 ) . Bununla beraber bebekler gelişirken çevresel deneyimler (yetiştirilme) pek
çok a lgısal işlevi ustalaştım ve ayarlar; belki de bunlar bazı işlevlerin a rkasındaki
dürtü gücüdür ( Amso & Jolmson, 2 0 1 0 ) . Kendi algı dünyaları hakkında ki bilgi ve
deneyim birikimi bebeklere, insan ve nesneleri ahenkli olarak algılama yeteneğinde
katkıda bulunur ( Slater & diğerleri, 2 0 1 0 ) . Böylece, algısal gelişimle ilgili tam bir
portreyi, yapı-yetiştirilmenin etkisi ve bilgiye karşı gelişen duyarlılık içerir ( A rterberry,
2008 ) .


1 40 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişım
ALGISAL-MOTOR EŞLEŞMESİ
B u bölümün sonuna geldiğimizde, önemli konu olan algısal-motor eşleştirmesine
dönüyoruz. Algılama ve yapmanın ayırt edilmesi psikoloj ide bir onurlu­
zaman geleneği haline gelmiştir. Algısal ve motor gelişim alanındaki bir
kısım uzmanlar b u ayırt etmenin anlamlılığını sorgularlar ( Soksa, Adolph
& Johnson, 2 0 1 0; Theien & Smith, 2006 ) . Esther Thelen'in dinamik
sistemler yaklaşımında araştırmanın temel yönü insanların algılama ve
uygulama için motor davranışlarını nasıl birleştirdiğini b ulmaktır.
Eleanor ve James J. Gibson'un çevresel yaklaşımının temel konusu
algın ın eyleme nasıl kılavuzluk ettiğidir. Eylem algıya kılavuzluk ede­
bilir ve a lgı eyleme kılavuzluk edebilir. B i risinin sadece gözlerini
başını, ellerini ve kollarını oynatmasıyla ve bir yerden diğer bir yere
gitmesiyle kişi çevresini tanır ve nasıl uyum sağlayacağını öğrenir. Algı
ve eylem birleşir ( Corbetta & Snapp-Childs, 2009; Kim & Johnson,
20 1 0) .
Bebekler, örneğin dengelerini nasıl koruyacaklarını, etraftaki nesnelere
nasıl erişeceklerini ve çeşitli yüzeylerde ve a la nlarda nasıl yürüyeceklerini
öğrenmek için a lgısal veriler ile kendi eylemlerini sürekli olarak koordine
ederler ( Adolph & Joh, 2009; Thelen & Smith, 2006 ) . Onlar eyleme algılarıyla
güdülenirler. Bir odada karşıda, ilgi çekici bir oyuncak olduğunu düşünelim. Bu
Algı ve davranış çocuk gelişiminde nasıl birleşirler?
d u rumda bebekle r bedenlerinin durumunu algılamalı ve oyuncağa u laşmak için
organlarını nasıl k u llanacağını öğrenmelidir. Önceleri eylemleri tuhaf ve koordi-
nasyonsuz olmasına rağmen, bebekler kısa zamanda hedefe ulaşmak için uygun
örneği seçmesini öğrenirler.
Algı - eylem eşlemesinin diğer bir parçası önem eşitliğidir. Yani eylem algıyı Göründükleri gibi bebekler
eğitir ( Soska, Adolf & Johnson, 20 1 0; Thelen & Smith, 2006 ) . Örneğin, bir elbette çaresizdirler ama çok
nesneyi el yordamı ile keşfetmeye çalışırken, bebeğin gözlemleri o nesnenin
dokusunu, boyutunu ve sertliğini ayırt etmesine yardım eder. Çevrede dolaşma, karmaşık ve önemli davranışları da
bebeklere,n esnelerin ve insanların değişik perspektiften nasıl gözüktüğünü yapabilirler.
veya yüzeyin ağırlığı taşıyıp taşımayacağını öğretir.
-Herb Pick
Bebekler yeni algı-motor eşlemesini nasıl öğrenir? Bu bölümün başlarındaki
Çağdaş Gelişim Psikoloğu, Minnesota Üniversitesi
Gesell'in geleneksel görüşünde, bebeklerin algısal motor gelişimi, sabit ve
ardışık ilerleme gösteren bir gelişim aşamalarını izleyen genetik bir plan tarafından
düzenlenmiştir. Genetik belirlilik görüşü yerini bebeklerin algılama ve motor becer-
ilerini bir araya getirerek yani a lgı-motor eşleştirmesini öğrenmeleri esasına day-
anan dinamik sistemler görüşüne bırakmıştır. Yeni algısal - motor eşleştirmesi
edilgen başarı değildir, bebek, bedeninin ve çevrenin koyduğu sınırlar içinde bir
hedefe ulaşmak için aktif bir beceri geliştirir.
Çocuklar eylem için algılar ve algılamak için eylemde bulunur. Algı ve motor
gelişimi birbirinden izole şekilde ortaya çıkmaz, bileşik haldedir.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Duyu ve algı nedir? Algısal-motor eşleştirmesi önceki bölümlerde
Bağlantı Kur
Algıya çevresel bakış nedir? de bu böl ümdeki kadar tartışıldı. Bu anlayışın
Ya nsıt Görsel algı bebekte nasıl gelişir? yapı, yetiştirilme anlayışı ile nasıl bağlanabile­
işitme, dokunma ve ağrı, koklama ve tatma be­ ceğini anlatınız (s.140).

O Bebeklikte duyu ve algı


gelişimini özetler.
bekte nasıl gelişir?
Çoklu algı nedir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Algısal gelişimde yapı ve yetiştirilmede ne rol
Kendi bebeğinize ne kadar duyusal uyarı ve­
oynar?
rebilirsiniz? Az, bir m i ktar, bebeğinize aşırı
Algısal -motor gelişimi nasıl eşleşir?
uyarı verebilir misiniz?

• KISIM 3 Bebeklik 141


ko n u bağ lantı ları -------------,
\

Sonraki bölümde, bebeklerin yaşamın erken dönemlerinde bile kendi dünyala­


rından gelen bilgileri nasıl yeterli şekilde işlediklerini gösteren önemli bilişsel
değişimleri okuyacaksınız. Bebeklerin bilişsel gelişimlerindeki ilerlemeler-beyin
gelişimi ile birlikte algısal-motor gelişim bu bölümde tartışılmıştır-bebeklerin çev­
relerine daha iyi u y um sağlamasına olanak verir. Bölüm 7'de, erken çocukluk
yıllarında (2-5yaş) çocukların nasıl ilerleme gösterdiğini belirtirken, fiziki geli­
şimi açıklayacağız. Çünkü küçük çocukların fiziksel gelişimi değişmeye devam
eder ve erken çocukluk döneminde boy ve ağırlık artışı bebeklikteki kadar çar­
pıcı olmamasına rağmen daha eşgüdümlü hale gelir.
1
\
'------------------ ileriye bakallm ____ .,..

öğrenme hedeflerinize ulaşın

1 Bebeklikte Fiziksel Büyüme O Bebelikte fiziksel büyüme ve gelişimi tartışır.

ve Gelişim

Sefalakodal büyüme yu karıdan aşağıya doğru büyüme sırasını; proksimodistan


Büyüme Örüntüleri
büyüme ise merkezden yanlara doğru büyüme sırasını belirtir.

Kuzey Amerika'lı yenidoğanın ortalama boyu 50 cm ve ağırlığı 3 kg 1 75 gramdır.


Uzunluk ve Ağırlık
Bebekler birinci yılda her ay 2 .5 cm uzar ve ağırlığı üçe katlar. Büyüme hızı ikinci
yılda yavaşlar.

Yaşamın i l k iki yılında beyindeki en çarpıcı değişimler nöronlar arası iletişimi artı­
Beyin
ran dendritik yayılmasıdır. Sinir u yarılarının h ızla iletimini sağlayan m iyelizasyon
bebekliğe hatta ergenliğe kadar devam eder. B eyin kort eksinin iki hemisferi var­
dır (sol ve sağ). Laterilizasyon bir hemisfer veya diğerinde işlev Ö?e!leşmesini ifade
eder. Erken deneyimler beyin gelişiminde önemli rol oynar. Nöral bağlantılar bir
bebeğin yaşamında erkenden oluşur. Doğumdan önce genler esasen sinir h ü crele­
rini farklı yerlere yönlendirir. Doğumdan sonra sesler görüşler, kokular, dokunma­
lar, dil ve göz kontağının hızlı akıntısı beyin sinir bağlantılarının biçimlenmesine
yardım eder, tıpkı bakıcı ve diğerlerinden gelen uyaranların yaptığı gibi.

Yenidoğan bir günde genellikle yaklaşık 1 8 saat uyur. 6 aylıktan itibaren pek çok
Uyku Amerikalı bebek, yetişkinlerin uyku modeline yaklaşır. REM uykusu -uykuda rüya
görmek -erken bebeklikte çocukluk ve yetişkinlikten farklıdır. Bebeklerin uyku
düzeni kültürlere göre değişir. Amerika'da bebekler, diğer ülkelerden farklı olarak
daha çok yalnız uyurlar. Bazı uzmanlar parçalı uyumanın ani bebek ölümü sendro­
muna (SIDS) (sudden infant death syndrome) götürdüğüne inanmaktadır. SIDS, bir
bebeğin aniden nefesinin durması ve açık bir sebep yokken ölmesidir.

Bebekler ağırlıklarının her 453 gramı için günde 50 kalori t ü ketmeye gerek duyarlar.
Beslenme Gittikçe artan ortak görüş olarak, pek çok durumda bebeğin anne sütü ile beslenmesi
inek sütü ile beslenmesine nazaran hem bebek hem anne bakımından üstünlüklere
sahiptir, ancak çalışmaların ilişkisel araştırma niteliği de dikkate alınmalıdır. Bebek-

1 42 BÖLÜ M 4 Bebeklikte Fiziksel Gelişim



!erin ciddi biçimde kötü beslenmesi dünyanın bazı bölgelerinde halen vardır. Fakir­
leşmiş ü l kelerde özel bir endişe anne sütünden erken kesilmedir ve bu ülkelerde
hijyen problemleri ve köıü kullanım, biberon beslenmesinde onaya çıkan problem­
lerdir. Kadınlar, bebekler ve çocuklar programı (WI C ) (Thewoınen , infants, andchild­
ren) düşük gelirli ailelerde pozitif fayda sağlamışıır.

2 Motor Gelişim O Bebeğin motor gelişimini açıklar.

Thelen'in dinamik sistemler teorisi, motor davranışlarda algılama ve eylemin nasıl


Dinamik Sistemler
Görüşü birleştirildiğini açıklamaya çalışmaktadır. Bu teoriye göre motor beceriler sinir sis­
teminin gelişimi, bedenin fizi k i özellikleri, hareket yeteneği, bebeğin erişmeye
yöneldiği hedef ve beceriyi destekleyen çevre gibi çeşitli etkenlerin sonucudur.
Dinamik sistemler görüşünde, motor gelişim, bir genetik tasarımın sonucundan çok
daha karmaşıktır.

Refleksler - otomatik hareketler- yenidoğanın davranışlarını yönet i r. E m me, arama


Refleksler
ve Moro reflekslerini kapsar. Arama ve Moro refleksleri üç veya dört ayda kaybolur.
Sürekli refleksler öksürme ve göz kırpmadır. Bebekler için emme özellikle önemlidir
çünkü beslenmeyi mümkün kılar.

Büyük motor becerileri geniş kas hareketlerini içerir. Duruş kontrolü ve yürüme
Büyük Motor Becerileri
dahil temel beceriler, bebeklik döneminde gelişir. Bebekler her ne kadar yürümeyi
genellikle ilk doğu m günlerine ulaşırken öğrenirse de, yürümeye olanak sağlayan
sinirsel yollar şekillenmeye daha önce başlar. Büyük motor gelişimi becerilerinde,
bebeklerin eriştiği dönüm noktaları değişiklik gösterebilir iki ile dört ay kadar deği­
şiklik gösterebilir.

ince motor becerileri. güzel, ahenkli harekeıleri içerir. Erişmeye başlayış ve hedefi
İnce Motor Becerileri kavrayış büyük bir başarıdı r ve yaşamın ilk iki yılında daha zarif hale gelir.

3 Duyusal ve Algısal Gelişim O Bebekte duyu v e algı gelişim özelliklerini özetler.

Duyu ve Algı Nedir? Duyu, duyu alıcı ları ile bilginin etkileşimi sonucu onaya çıkar. Algı duyunun yoru­
mudur.

Gibson tarafından orıaya konulmuştur. Bu bakış açısı, bizim etrafımızda ve dünyada


Çevresel Bakış
mevcut verileri doğrudan algıladığımızı belirtir. Algı, insanları, çevre ile etkileşim ve
uyum sağlamak için temasa geçirir. Sağlayıcılar, işlevsel aktiviteleri yerine getirme
yeteneğimizle uyumlu nesneler tarafından sunulmuş etkileşim için fırsatlardır.

Araşıırmacılar, çocuklann algılamasını anlamak için görsel tercih metodu (Fantz.ııı


Görsel Algı şekilleri olan veya olmayan nesnelere bebeklerin bakışlarıya ilgilendiği araştırma
t ürü), alışma, alışmanın kaybolması ve izleme de dahil pek çok yöntem geliştirdiler.
Bebeklerin görüş keskinliği hayatın ilk yıllarında büyük anış gösterir. Bebekler'in
görme netliği yaşamın ilk yılında dramatik olarak anar. Bebekler büyüdükçe renk
görmeleri de gelişir. Küçük bebekler insan yüzünü sistematik şekilde inceden inceye
tetkik ederler. 3 aylık gibi yaşamın en erken döneminde bile bebeklerde boyut ve
şekil değişmezliği vardır. Yaklaşık 2 aylık bebekler kısmen gözüken nesneleri algıları
ile tamamlama becerisini geliştirirler. Gibson ve Walk'un klasik çalışmasında 6 aylık
bebeklerin derinliği algılayabildikleri gösterilmiştir.

Anne karnındaki bebekler (fetüs) hamileliğin son iki ayında işitebilirler.Yeni doğan­
Diğer Duyular
lar doğumun hemen sonrasında işitebilirler fakat işitme eşikleri yetişkinden daha
yüksektir. Sesin yüksekliği, perdesi ve yerinin algılanmasındaki gelişimsel değişik-

• KISIM 3 Bebeklik 1 43
likler bebeklik döneminde olur. Yenidoğanlar dokunmaya yanıt verebilir ve ağrı
duyarlar. Yenidoğanlar kokuları ayırt eder ve tatma duyusunun da doğumdan önce
gelişmesi mümkündür.

Yeni doğmuş bebeklerde erken, araştırmacı intermodal formdaki algı -iki veya daha
Duyulararası algılama
çok duyu yoluyla gelen bilgilerin birbiriyle i l işkilendirilmesi-mevcu ttur ve bu
hayatın ilk yılında daha da keskinleşir.

Algılamada, yapısal bakış açısını savunanlar yapısalcı, yetiştirilmeyi savunanlar ampi­


Kalıtım, Yetiştirilme ve rik (tecrübi) olarak nitelenir. Gibson'un ekolojik bakış açısı, algı gelişimi araştırmala­
Algısal Gelişim
rının çoğunun nativist bir yaklaşıma yönelmesine rehberlik etti, ancak halen ayırt
edici özelliklerde gelişimsel değişimleri kabullenirler. Piaget'nin yapısalcı bakış açısı
pek çok algısal başarının bebeklikte bilişsel gelişim evrelerini beklemek zorunda
olduğunu vurgulamasıyla ampirik yaklaşıma doğru yönelir. Güçlü bir ampirik yak­
laşımın dayanağı yoktur. Algısal gelişim alanını; yapı ve yetiştirilmenin rolü ve bilgiye
doğru gelişen duyarlılık konuları kapsar.

A lgı ve eylem sıklıkla ayrıştırılamaz, daha çok eşleşıiri l irler. Bireyler hareket etmek
Algısal-motor
Eşleşmesi için algılar. algılamak için hareket ederler.

anahtar kelimeler
algı 132 büyük motor becerilerl27 görsel tercih yöntemi 132 refleksler 126
alışma 132 çevresel bakış 132 ince motor beceriler 130 sağlayımlar 132
alışmanın kaybolması 132 çoklu algı 139 kuwaşiokor 122 sefalokodal örüntü 112
ani bebek ölümJeri dinamik sistemJer teorisi laterizasyon 114 şekil sürekliliğil36
sendromu 118 124 marasmus 122 yakalama refleksi 127
arama refleksi 126 duyu 130 Moro refleksi 126
boyut sürekliliği 136 emme refleksi 126 proksimodistal örüntü 112

anahtar kişiler
Charles Nelson 113 Esther Thelen 125 Robert Fantz 133 Willam Jamesl36
Eleanor ve Jamaes J. Karen Adolph 128 Scott Johnson 137
Gibson 132 Richard walk 137 T. Berry Brazelton 124

1 44 BÖLÜM 4 Bebeklikte Fizıksel Gelişım


bö l ü m 5 B E B E Lİ KTE B İ L İ Ş S E L
G E Lİ Ş İ M
1 Piaget'ni n Bebek Gelişim 3 Bireysel Farkh hklar ve
Kuram ı Değerlendi rme
- Öğrenme Hedefi 1 Piaget'nin bebek gelişim Öğrenme Hedefi 3 Bebek ölçme araçları ve
....., kuramını özetler ve değerlendirir. zekanın yordanmasını t art ışır.

ta Bil işsel Süreçler


Duyu-Hareket Evresi
Bebek Gel işim ve Ö lçüm leri
Zekayı Yordama

s:. Piaget'nin Duyu-Hareket Evresinin Değerlendirilmesi

ta 2 Öğ renme, Hatırlama ve 4 Dil Gel işimi


c: Kavramlaştırma
Öğrenme Hedefi 4 Dilin doğası v e bebeklikte
ta Öğrenme Hedefi 2 Bebeklerin nasıl nasıl geliştiğini t anımlar.

E
öğrendikleri, hat ırl a dıkları ve Dili Ta nı mlama
kav ramlaştırdıklarını tanımlar. Dil Kural Sistemleri
Koşullama Dil Nasıl Gelişmektedir?

: ::J Dikkat Biyolojik ve Çevresel Etkenler


Bellek Etkileşimci Görüş

:Q Taklit
Kavram Oluşturma ve Sın ıflandırma
_o
• • •

n l ü l sviçre l i p s i ko l og Jea n P i a g et, La u re nt, Luci-


U e n n e ve J a cq u e l i ne a d l a r ı nd a ki üç çoc uğ u n u n titiz
b i r g özl e m c i s i yd i . Bilişsel gelişim üzerine o lan kita pları b u göz lemlerle do lu­

dur. Pi aget'nin çocuklarına ilişkin bebeklik dönemindeki gözlemlerinden bazı ları şun­

lardır (Piaget, 1 952):


21 Günlükken, "Laurent üç denemeden sonra baş parmağını bulmuştur: Her defa­

sında uzun uzun devam eden emme başlamaktadır. Ancak, sırt üstü yatırı ldığında,

kollarının hareketiy l e ağzınınkini eş güdümlemeyi bilmem ektedir ve ellerini dudak­

ları onları ararken bile geri çekmektedir" (s. 27.).

"3 aylıkken yeni g örsel ve işitsel i lgi lerden dolayı b aş parmağını emme, Laurent için

daha önemsiz hale gelmektedir. Ancak ağ ladığında baş parmağı yardımına koş­

m aktadır" .

Lucienne dördüncü ayın sonuna doğru, k aryolasında uzanırken Piaget onun ayak­

larının üzerine bir oyuncak bebek asar. Lucienne ayağını bebeğe doğru iter ve onu

hareket ettirir. " Da ha sonra, bir s aniyeliğine hareketsiz ayağına bakar, sonra yeni ­

den başlar. Ayağının görsel kontrolü yoktur çünkü Lucienne yalnızca b ebeğe

bakarken ya da ben b eb eği onun b aşının üzerine yerleştirdiğimde hareket leri aynı­

dır. Diğer taraftan, ayağının dokunsa l kontrolü bellidir: İ lk sal l am adan sonra Luci ­

enne ayağını yakalar ve dikkatlice inceliyor gibi yavaşça hareket ettirir" (s. 1 59).

1 1 ay lıkken, "Jacqueline'i oturtur ve küçük bir zi l sa llar. Sonra zi li sağ ay ağının

önüne yerleştirmek için birden sallamayı durdurur. Daha sonra, sert bir tekme atar.

Onu geri alamayınca, başka bir t ekme atmak için aynı noktaya yerleştireceği bir

topu yakalar (s. 225):'


1 yaş 2 aylıkken, "Jacqueline ellerinde onun için yeni olan bir nesne tutar: Döndür­

düğü, sal ladığı ve beşiğine temas ettirdiği yuvarlak, düz bir kutu . . . . Bırakır ve onu

yerden t ekrar almaya ç a lışır. Fakat onu yakalamadan, yalnızca işaret parmağıyla

ona dokunmayı başarır. Yine de çabalar ve kenara bastırır. Kutu yukarı eğilir ve tek­

rar düşer"(s. 273). Jacqueline sonucuyla ilgi l enir ve düşen kutuyu inceler.

I
... - ko n u bağ lantl lan
4. b ölümde bebeklik döneminde b eyin gelişiminde çarpıcı ilerlemelerin mey­
dana geldiğini öğrendik. Çeşitli fiziksel, bilişsel ve sosyo-duygusa l etkinliklerle
ilgilenmenin b eb eğin sinirsel bağlantılarını güç lendirmektedir. Motor ve a lgısal
gelişim de bebek gelişiminin temel yönleridir. Bu gelişimin önem li bir parçası,
algı ve hareketlerin birleştirilmesidir. Beb eğin algısal gelişimine ilişkin doğa­
kazanım konusu tartışılmaya devam etmektedir. Bu bölümde, b ebeklerin yeter­
liklerini nasıl geliştirdiklerini daha fazla inceleyerek, bilişsel gelişim lerindeki i ler­
lemelerin dünyalarına uyum sağlamada onlara nasıl yardımcı oldukları üzerinde
ve doğa-kazanım konusu bebeğin bi lişsel ve dil gelişiminin nasıl önem li bir yönü
olduğu üzerinde daha fazla odaklanarak bebeklerin b eyin, motor ve algısal geli-
şimlerine ilişkin anlayışımızı güçlendirmekteyiz . 1
I
.,. - - - geriye dönelim - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ...

1 46 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim



1 yıl 8 aylık," Jacqueline iki e linde ot yapraklarıyla k a palı bir k a pıya gelir. Sağ e lini

k a pıya doğru uzatır fakat otları bırakmadan onu açamayacağını anlar. Ot ları yere

koyar, k a pıyı açar, ot ları tekrar a lır ve girer. Ancak odadan çıkmak istediğinde

durum k armaşık laşır. Otları yere koyar ve k a pı kolunu k a vrar. Ancak k a pıyı kendine

doğru çekmenin aynı zamanda e şikle k a pı arasına koyduğu ot ların gitmesine

neden o lacağını algılar. Bundan dolayı, k a pının hareket alanının dışına koymak için

otları alır" (s. 339).

Piaget için, bu göz lemler bebek lerin bili şsel geli şimindeki önemli deği şik lik leri yan­

sıtmaktadır. Piaget bebek lerin, Laurent'in başparmağını emmesinden Jacqueline1n prob­

lem çözmesine kadar iki kısa yıldan daha az bir sürede i lerlerken a ltı alt evreden geçtik­

lerini öne sürmektedir.

Ön Bi l g i
Piaget 'nin bebek betimlemeleri bilişsel gelişimi incelememizin yalnızca başlangıç noktasıdır. Bebek
biliş çalışmasına duyulan heyecan ve istek, yenidoğanların ve bebek lerin ne bildik lerine ilişkin ilgi,
bebeklerin bilişsel gelişimindeki doğuştan ve sonradan öğreni len etkenlere ilişkin süregelen büyü­
lenme,bebek lerin bilgi lerini yapılandırdık ları mı (Piaget'nin görüşü) yoksa dünyalarını daha doğru­
dan bildik lerine mi ilişkin anlaşmazlık larla körüklendi . Bu bölümde, yalnızca Piaget'nin bebek geli­
şim kuramını değil; aynı zamanda öğrenme, hatırlama ve bebek lerin kavramlaştırmaları; bireysel
farklılık lar ve dil gelişimini de inceleyeceğiz.

1 Piaget'nin Bebek Gelişim Kuramı Pi aget'nin bebek gelişim kuramını özetler ve


değerlendirir.

Bi lişse l Süreçler Duyu-Hareket Evresi Piaget'nin Duyu-Hareket Evresinin Değerlendirilmesi

Şair Nora Perry, " K i m bir çocuğun düşüncelerini bilir?" diye sorar. Herkes kadar
Piaget de biliyord u . Kendi üç çocuğuyla ( La u rent, Lucienne ve Jacqueline) yaptı­
ğı dikkatli gözlemler ve başka çocukla rla yaptığı gözlem ve görüşmelerle, çocukların
düşünme yollarına ilişkin var olan algıları değiştirmiştir.
Piaget'nin kuramı, biyoloji ve deneyimin bilişsel gelişimi nasıl şekillendirdiğinin
genel ve birleştirici bir öyküsüdür. Piaget, tıpkı fiziksel bedenlerimizin dünyayla uyu­
mumuzu sağlayan yapıları gibi, d ünyaya uyum sağlamamıza yardıma olacak bilişsel
yapılar inşa ettiğimizi düşünmüştür. Uyum sağlama yeni çevresel istekleri ayarlama­
mızı gerektirmektedir. Piaget çocukların bilişsel dünyalarını aktif olarak kendilerinin
yapılandırdıklanna vurgu yapmıştır; onların zihinlerine çevreden bilgi yağmaz Farklı
gelişim noktalarında olan çocukla rın dünyayı nasıl kavradıkları ve düşünmelerinde
sistematik değişiklerin nasıl meydana geldiğini bulmaya çalışmıştır.

BİLİŞSEL S ÜRE Ç LER


Çocuklar dünyaya ilişkin bilgilerini yapılandırırken hangi süreçleri kullanmaktadır?
Piaget bu soruyu cevaplamak için birkaç kavram geliştirmiştir; özellikle önemli olan­
lar; şemalar, özümleme, uyma, örgütleme, dengelenim ve denge kurmadır.

• KISIM 3 Bebeklik 1 47
Şemalar: Piaget ( 1 95 4 ) , bebek ya da çocuk d ünyaya ilişkin anlayışını yapılandırma­
ya çalışırken, gelişmekte olan beynin şemalar yarattığını söylemiştir. Bunlar, bilgi­
yi örgütleyen eylemler ya da zihinsel tasarımlardır. Piaget'nin ku ranıma göre, dav-
ranışsa! şemalar ( fiziksel etkinlikler) bebekliğe özgüyken; zihinsel şemalar (bilişsel
etkinlikler) çocuklukta geliştirilmektedir ( Lamb, Bomstein & Teti, 2002 ) . Bir bebe­
ğin şemaları, emme, bakma ve yakalama gibi nesnelerinin üzerinde gerçekleşti­
rilebilen basit eylemlerle yapılandırılmaktadır. Daha büyük çocukların problem
çözerken kullandıkları strateji ve plan içeren şemaları vardır. Örneğin, bölümün
başında, Laurent emme şeması sergilerken; Jacqueline ot yapraklarını kaybet­
meden kapıyı açabildiği zaman, problem çözme şeması sergiledi. Yetişkin oldu­
ğumuzda, araba kullanmaktan bütçe yapmaya, hatta eşitlik kavramını anlama­
ya kadar değişen pek çok sayıda çeşitli şemalar oluşturmaktayız.

Ö zümleme ve Uyma: Çocukların şemalarını nasıl kullandıkları ve uyum sağladık­


larını açıklamak için iki kavram önermiştir: özümleme ve uyma. Ö zümleme, çocuk­
lar yeni bilgi ya da yaşantıyı ele alırken var olan şemalarını kullandıklarında meyda­
na gelmektedir. Uyma, çocuklar yeni bilgi ve yaşantıyı içe a lmak için var olan şema­
Piaget'nin görüşüne göre şema nedir? Bu küçük bebek
hangi şemaları sergiliyor olabilir? larını uyarladıklarında meydana gelmektedir.

Ailesinin arabasını ifade etmek için araba sözcüğünü öğrenmiş yeni yürüyen bir
bebek düşünün. Yeni yürümeye başlayan çocuk büyük olasılıkla motosikletler ve
kamyonlar da dahil, yolda hareket eden tüm araçları " a rabalar" olarak adlandı­
Öğrenme becerisiyle doğduk.
racaktır. Fakat kısa bir süre sonra, şemayı uyum sağlayarak motosiklet ve kam­
-Jean-Jacques Rousseau yonların araba olmadığını öğrenecek ve şemaya motosiklet ve kamyonları dışa­
İsviçre Doğumlu Fransız Filozof, 18. yüzyıl rıda tutarak ince ayar yapacaktır.

Özümleme ve uyma çok küçük bebeklerde bile olmaktadır. Yeni doğanlar dudak-
larına değen her şeyi refleks olarak emmektedirler; her tür nesneyi, emme şemala­
rına özümlemektedirler. Farklı nesneleri emerek; onların tat­
larını, yapılarını, biçimlerini vb. öğrenmektedirler. Birkaç aylık
deneyimden sonra, dünyayı kavrayışlarını farklı şekilde yapı­
landırmaktadırlar. Parmaklar ve annenin memesi gibi bazı nes­
neler emilebilirken; tüylü battaniyeler gibi diğerleri emilmeme­
lidir. Başka bir deyişle emme şemalarını uyma yoluyla değiştir­
mektedirler.
Örgütleme: Piaget, çocuğun dünyayı anlamak için yaşantıla­
rını bilişsel olarak örgütlediğini söylemiştir. Piaget'in kuramın­
da örgütleme, birbirinden ayrı davranış ve düşüncelerin daha
üst bir sistemde gruplandırılmasıdır. Bu düzenlemenin sürek­
li geliştirilmesi gelişimin kalıtsal bir parçasıdır. Bir çekici nasıl
kullanacağına ilişkin çok az fikri olan bir çocuğun diğer a letleri
nasıl kullanacağına ilişkin de az fikri olur. Her birini nasıl kulla­
nacağını öğrendikten sonra bilgisini örgütleyerek, bu kullanım­
ları arasında mantıksal bir bağ kurmaktadır.
Özümleme ve uymanın bebeklerin emmesiyle nasıl bir ilişkisi vardır?

Denge ve Gelişim Evreleri: Piaget'ye göre, özümleme ve uyma çocu­


ğu her zaman bir üst düzeye taşımaktadır. D ü nyayı anlamaya çalışırken, çocuk kaçı­
Şemalar: Piaget'nin kuramında örgütlenmiş davra­
nış ya da düşünce örüntüsüdür.
nılmaz olarak bilişsel çatışma ya da dengesizlik yaşamaktadır. Yani, çocuk var olan
şemalarının tersi yönünde örneklerle ve t utarsızlıklarla karşı karşıya gelmektedir.
Özümseme: Piaget'nin, yeni bilgi veya deneyimlerle Örneğin, çocuk kısa ve geniş bir kaptan uzun ve dar bir kaba su dökmenin suyun
baş etmek için var olan şemaların kullanıldığını öne
miktarını değiştireceğine inanıyorsa fazla olan suyun nerden geldiği ve aslında içmek
süren kavramı.
için fazla suyun olup olmadığı konusunda kafası karışabilir. Piaget'ye göre , karma­
Uyma: Yeni bilgi ve yaşantılara şemaları uyarlama an­ şık durumlar dengesizlik yaratır; içsel denge arayışı değişim için motivasyon yara­
lamına gelen Piagetci kavram. tır. Çocuk şemaları düzenleyerek, yeni şemalar geliştirerek, örgütleyerek ve yeni ve
Örgütleme: Ayrı davranış ve düşünceleri daha üst
eski şemaları tekrar örgütleyerek özümler ve uyumsar. Sonuç olarak, örgütleme daha
seviyede, daha düzgün işleyen bilişsel sistemde önceki örgütlemeden temelde farklıdır; yeni bir düşünme biçimidir.
gruplama anlamına gelen Piagetci kavram.

1 48 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim


Alt Evreler Yaş Tanım Örnek

1 Basit refleksler Doğumdan Algı ve eylemin refleksif davranışlarla eş Aranma, emme ve tutma refleksleri; yeni doğanlar
1 aya kadar güdümlenmesi dudaklarına dokunulduğunda refleks olarak
emmektedirler.

2 ilk alışkanlıklar ve 1 - 4 ay Duyuların ve iki tür şemanın eş güdümlenmesi: İlk başta şans eseri yaşanılan bir vücut algısı {örneğin
birincil döngüsel Alışkanlıklar {refleks) ve birincil döngüsel tepkiler {ilk başparmağını emme) tekrarlama; daha sonra bebekler
tepkiler başta şans eseri olarak ortaya çıkan bir olayın tekrar memeyi emmelerinden farklı biçimde başparmaklarını
yapılması). Odak noktası hala bebeğin kendi bedenidir. emerek eylemlerini uyumsamaktadırlar.

3 ikindi d6ngGHI 4 - S ay Bebekler, kendileriyle olan meşguliyetlerinin ötesine Bir bebek birinin yanında kalması için cıvıldamaktadır;
....... geçerek, daha çok nesne yönelimli olmaktadır; ilginç ve kişi yanından ayrılmaya başlarsa yine cıvıldamaktadır.
hoşa giden sonuçları olan eylemleri tekrarlamaktadırlar.

4 ikincil şemalann 8 - 1 2 ay Görme ve dokunmanın eş güdümlenmesi - el-göz Bebek, ulaşabileceği dikkat çekici bir oyuncağı almak
eşgüdümlenmesl korrdinasyon; şemaların ve amaca dönük davranışın eş için çubuğu hareket ettirmektedir.
güdümlenmesi

5 Üçüncül döngüsel 1 2 - 1 8 ay Nesnelerin birçok özelliği ve nesnelere yapabildikleri Bir blok düşürülebilir, fırlatılabilir, bir başka nesneye
tepkiler birçok şey ile bebeklerin kafaları karışmıştır; yeni vurulabilir, yerde kaydırılabilir.
davranışlar denerler.

6 Şemalann 1 8 - 24 ay Bebekler basit sembolleri kullanma becerisi Oyun arkadaşının öfke nöbeti geçirdiğini görmeden
lçselleştlrllmesl geliştirmekte ve kalıcı zihinsel tasarımlar önce hiç öfke nöbeti geçirmemiş olan bir bebek, bu
oluşturmaktadırlar. olayı zihninde tutup ertesi gün kendisi öfke nöbeti
geçirebilmektedir.

Kısacası, Piaget 'ye göre, çocuklar denge ararken sürekli özümleme ve uyma
ŞEKİL 5.1
PİAGET'NİN DUYU-HAREKET GELİŞİM ALT
yaparla r. Özümleme ve uyma bilişsel değişimi sağlamak için birlikte çalıştıklarından,
EVRELERİ
bilişsel denge ve dengesizlik d u ru mları arasında belirgin bir hareketlilik vardır. Den­
gelenim çocukların düşüncenin bir basamağından bir sonrakine nasıl geçiş yaptı­
ğını açıklamak için Piaget'nin önerdiği bir mekanizma.
Piaget'ye göre, bu süreçlerin sonucu, bireylerin dört gelişim evresinden geçme­ , - - - - - - - - - ....
I
sidir. Dü nyayı farklı bir yolla algıla mak, bir evreyi diğerinden daha gelişmiş yapmak­
gelişimle bağlantı
tadır. Bil iş, başka bir evreyle karşılaştırıldığında o evreden nitelik olarak farklıdır.
Yani, çocuğun bir evredeki mantık yürütme şekli. bir başka evredekinden farklıdır. Bilişsel Kuram: Piaget'in bil işsel gelişimin

B urada bizim odaklandığımız Piaget'in ileri sürdüğü bebeklerin bilişsel gelişim evre­ dört evresinin ayırt edici özelliklerini h atır­

sidir. Daha sonraki bölümlerde, ilk, orta, ileri çocukluk ve ergenlikteki bilişsel geli­ layın ız. 1 . Bölüm, s. 24.
I
şimi incelediğimizde ( Bölüm 7, 9 ve 1 1 ) Piaget'nin son üç evresini göreceğiz. - - - - - - - ""'

DUYU- HAREKET EVRESİ


Duyu-hareket evresi, doğumdan yaklaşık 2 yaşa kadar sü rmektedir. Bu evrede,
bebekler algısal yaşantıları (görme ve duyma gibi) fiziksel ve hareketsel (motorik)
eylemlerle koordine ederek dünyayı anlama yollarını yapılandırmaktadırlar-bu yüz­
den "duyu-hareket" terimi kullanılmaktadır. B u evrenin başında, yeni doğanlar işle­
rini gören reflekslerden biraz daha fazlasına sahiptirler. Duyu-hareket evresinin
sonunda, 2 yaşındakiler karmaşık duyu-hareket örüntüleri onaya çıkarabilirler ve
ilkel semboller k u l lanabilirler. Önce Piaget'nin bebeklerin nasıl geliştiğine ilişkin
betimlemelerini özetleyeceğiz. Daha sonra, bu görüşe ilişkin eleştirileri ele alacağız.
Dengelenim: Çocukların düşüncenin bir basama­
ğından bir sonrakine nasıl geçiş yaptığını açıklamak
Alt evreler: Piaget, duyu-hareket evresini altı alt evreye ayırmıştır: ( l ) Basil refleks­ için Piaget'nin önerdiği bir mekanizma
ler, ( 2 ) ilk alışkanlıklar ve birincil döngüsel tepkiler, ( 3 ) ikincil döngüsel tepkiler, (4)
ikincil döngüsel t epkilerin eşgüdümlenmesi, ( 5 ) üçüncül döngüsel tepkiler ve ( 6 ) Duyu-hareket evresi: Piaget'in evrelerinin ilkidir;
doğumdan yaklaşık 2 yaşa kadar sürer. Bebekler algı­
şemaların içselleştirilmesi ( Şekil 5 . 1 ) .
sal yaşantılarını motor eylemleriyle eş güdümleyerek
Basit refleksler, ilk duyu-ha reket alt evresi, doğumdan sonraki ilk aya karşılık dünyayı anlama yollarını yapılandırmaktadırlar.
gelmektedir. Bu alt evrede, a lgılama ve eylem temelde aranma ve emme gibi refleks­
lerle eşgüdümlenmektedir. Kısa bir süre sonra bebek, refleks için gerekli olan alışıl­ Basit refleksler: Doğumdan sonraki birinci aya denk
gelen Piaget'nin ilk duyu-hareket alt evresidir. Bu alt
mış uyarıcı olmadığında reflekslere benzeyen davranışlar sergilemektedir. Örneğin,
evrede, algı ve eylem refleksif davranışlarla esasen eş
yenidoğan bir bebek, meme ucunu ya da biberonu yalnızca doğrudan ağzına yerleş- güdümlenmektedir.

KISIM 3 Bebeklık 1 49
tirildiğindc ya da dudağına dokundurulduğunda emecektir. Ancak sonra bebek bibe­
ron ya da meme yakınlarda olduğunda da emebilmektedir. Yaşamının ilk ayında bile,
bebekler eylemi başlatmakta ve aktif olarak yaşantılarını yapılandırmaktadır.
İ l k alışkanlıklar ve birincil döngüsel tepkiler, 1 . ve 4. aylar arasında gelişen
ikinci duyu-hareket alt evresidir. Bu alt evrede bebek, duyularını ve iki tür şemayı
eşgüdümlemektedir: Alışkanlıklar ve birincil döngüsel tepkiler. Alışkanlık, onu açığa
çıkaran uyarandan tamamen ayrılmış olan reflekse dayanan bir şemadır. Örneğin,
l . alt evredeki bebekler, dudaklarına biberon konulduğunda ya da bir biberon gör­
düklerinde emerler. 2. alt evredeki bebekler biberon olmadığında da emebilmektedir.
Birincil döngüsel tepki tekrarlayan bir eylemdir.
Birincil döngüsel tepki, ilk başta rastlantısal olarak meydana gelmiş bir olayı
tekrar gerçekleştirme girişimine dayanan bir şemadır. Örneğin, bir bebeğin parmakla­
rını ağzının yanında olduğu için kazara emdiğini düşünün. Daha sonra, bebek tekrar
emmek için parmaklarını a rar, fakat bebek görsel ve elle yapılan eylemleri eşgüdüm­
leyemediğinden, parmaklarını eş zamanlı olarak hareket edemez.
Alışkanlıklar ve döngüsel tepkiler basmakalıptır -yani, bebek her defasında aynı
şekilde tekrarlamaktadır. Bu alt evre süresince, bebeğin kendi bedeni asıl ilgi alanı
olmaktadır. Çevresel olaylara karşı dışa dönük ilgisi yoktur.
İ k i ncil döngüsel tepkiler, 4. ve 8. aylar arasında gelişen üçüncü alt evredir. B u
alt evrede, bebek kendiyle olan meşguliyetinin ötesine geçerek daha çok nesne yöne­
limli olmaktadır. Bebeğin şemaları, kasıtlı ya da amaca yönelik değildir fakat sonuçla­
rı nedeniyle tekrarlanmaktadır. Bebek tamamen tesadüf eseri olarak bir çıngırak sal­
Bu 1 7 aylık bebek, Piaget'nin üçüncül döngüsel
layabilir. Bebek bundan etkilendiğinden eylemi tekrarlar. B u bir ikincil döngüsel tep­
tepkiler evresindedir. Bu evrede olduğunu ok/o
kidir: Sonuçları nedeniyle tekrarlanan bir eylem. Bebekler, bebek konuşması ya d a
getirecek ne yapabilmektedir?
yetişkinlerin mırıldanması v e birkaç jest ( el kol hareketi) gibi bazı basit eylemleri d e
taklit etmektedirler. Ancak, bebekler yalnızca daha önceden de yapabildikleri eylem­
, - - - - - - - - - �
I leri taklit etmektedirler.
gelişimle bağlantı İ k i ncil döngüsel tepkilerin eşgüdümlenmesi 8. ve 1 2 . aylar a rasında geli­
Bilişsel Kuram: Küçük çocuklarda sembo­ şen Piaget'nin dördüncü alt evresidir. Bu alt evreye geçmek için, bebekler görme ve
l i k düşüncedeki değişikli klerden bazıları dokunmayı, e l ve gözü eşgüdümlemelidir. Eylemler daha çok dışa yönelimli olmak­
nelerdi r? 7. Bölüm, s. 21 7. tadır. Bu evredeki belirgin değişiklikler şemaların eşgüdümlenmesi ve niyetliliktir.
I Bebekler eşgüdümlenmiş bir biçimde önceden öğrenmiş olduğu şemaları birleştir­
_ _ _ _ _ ,
mektedir ya da yeniden -birleştirmektedir. Aynı anda bir nesneye bakabilmekte ve
onu tutabilmektedir, ya d a aynı anda, çıngırak gibi bir oyuncağı görsel olarak dikkat­
lice gözden geçirmekte ve dokunsal olarak inceleyerek e l leyebilmektedir. Eylemler
ilk alışkanlık ve birincil döngüsel: Tepkiler 1 .-4. ay­ öncekinden daha dışa yönelimlidir. B u eşgüdümleme ile ilişkili ikinci kazanım niyet­
lar arasında gelişen Piaget'in ikinci duyu-hareket alt liliğin ortaya çıkmasıdır. Örneğin, bebekler u laşmak istedikleri bir oyuncağı getirmek
evresi. Bu alt evrede, bebek algı ve iki tür şemayı eş için bir çubuğu hareket ettirebilirler ya da bir bloğu bir başka bloğa ulaşmak ve onunla
güdümlemektedir: Alışkanlıklar ve birincil döngüsel oynamak için devirebilir. Benzer şekilde, bölümün girişinde tanımlandığı gibi l l aylık
tepkiler.
Jacqueline önüne top koyup tekmelediğinde niyetliliğini gösteriyordu .
Birincil döngüsel tepki: İlk başta tesadüfen mey­ Üçüncül döngüsel tepkiler, yenilik ve merak 12. v e 1 8. aylar arasında geli­
dana gelmiş bir olayı tekrar gerçekleştirme girişimine şen Piaget'nin beşinci alt evresidir. Bu alt evrede, nesnelerin birçok özelliği ve nesne­
dayanan bir şema.
lere yapabildikleri birçok şey ile bebeklerin kafaları karışmıştır. Bir blok düşürülebilir,
ikincil Döngüsel tepki: 4.-8. aylar arasında gelişen fırlatılabilir, bir başka nesneye vurulabilir, yerde kaydınlabilir. Üçüncül döngüsel tepkiler,
Piaget'nin üçüncü duyu-hareket alt evresi. Bu alt ev­ bebeğin nesnelere sürekli yeni şeyler yaparak ve sonuçlarını a raştırarak, amaçlı olarak
rede, bebek kendileriyle olan meşguliyetlerinin öte­ nesnelerdeki yeni olasılık.lan keşfettiği şemalardır. Piaget, bu evrenin insan merakı ve
sine geçerek, daha çok nesne yönelimle olmaktadır.
yeniliğe olan ilgisinde başlangıç noktası olarak damgasını vurduğunu söylemektedir.
ikincil döngüsel tepkilerin eşgüdümlenmesi: 8.- Şemaların içselleştirilmesi, Piaget'nin 1 8. ve 24. aylar a rasında geliştiğini söy­
1 2. aylar arasında gelişen Piaget'nin dördüncü duyu­ lediği altıncı ve son alt evresidir. Bu alt evrede bebekler basit sembolleri kullanma
hareket alt evresi. Eylemler daha çok dışa yönelimli
becerisi geliştirmektedirler. Piaget'ye göre, bir sl?m bol bir olayı temsil eden içselleştiril­
olmaktadır, bebekler şemaları kasten (niyetlilikle) eş
güdümleyebilmekte ve kullanmaktadırlar.
miş algısal imge ya da sözcüktür. Basit semboller, bebeğe som u t olaylara ilişkin onlar­
la doğrudan bir eylemde bulunmadan ya da onları algılamadan düşünmesine ola­
Üçüncül döngüsel tepkiler, yenilik ve merak: 1 2 ve nak vermektedir. Dahası, semboller tasarımlanmış olayları basit yollarla değiştirme ve
1 8. aylar arasında gelişen Piaget'nin beşinci duyu­
dönüştürmesine olanak sağlamaktadır. Popüler bir Piaget örneğinde, Piaget'nin küçük
hareket alt evresi. Bu alt evrede, nesnelerin birçok
kızı açılan ve kapanan bir kibrit kutusu görmüştür. Daha sonra, ağzını açarak ve kapa­
özelliği ve nesnelere yapabildikleri birçok şey ile be­
beklerin kafaları karışmıştır. tarak olayı taklit etmiştir. Bu onun olay imgesinin açık bir ifadesi olmuştur.

1 50 BOLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelışim



Nesne Sürekliliği: Kendiniz ve d ünya arasında bir ayırım yapamasaydınız, yaşamı­
nızın ne kadar karmaşık ve öngörülemez olacağını hayal edin. Piaget'ye göre, yen i ­
doğan b i r bebeğin yaşamı böyle olmalı. Kendisi ve dünya arasında bir ayrışma yok­
tur; nesnelerin ayrı, sürekli bir varlığı yoktur.
Duyu-hareket dönemin sonunda, nesneler artık hem bireyin kendisinde ayrı hem
de sürekli olmaya başlar. Nesne sürekliliği, nesnelerin görülmedikleri, duyulmadıkla­
rı ya da dokunulmadıkları zaman bile var olmaya devam ettikleri anlayışıdır. Piaget'ye
göre nesne sürekliliği duygusunun gelişmesi bebeğin en önemli kazanımlarından biridir.
Herhangi bir kimse, bebeğin nesne sürekliliği algısına sahip olup olmadığını nasıl
bilmektedir? Nesne sürekliliğinin incelenmesinin temel yolu, ilginç bir nesne gözden
kaybolduğunda bebeğin tepkisini seyretmektir ( Şekil 5 . 2 . ) . Bebekler nesneyi ararsa,
onun varlığının devam ettiğine inandıkları varsayılmakıadır.
Nesne sürekliliği, bebeklerin geliştirdiği fiziksel dünyaya ilişkin temel kavramlardan
yalnızca biridir. Piaget'ye göre, çocuklar hatta bebekler, tıpkı işleyişini görmek için dün­
yayı inceleyen küçük bilim insanları gibidir. Ne var ki, yetişkin bilim insanları bu "bebek
bilim insanlarının" dünyaya ilişkin ne öğrendikleri ve hangi yaşta öğrendiklerini nasıl
belirlemektedirler? Öğrenmek için Araştırmalarla Bağlantı bölümünü okuyun.

PİAGET'NİN DUYU- HAREKET EVRESİNİN


'1EGERLEN DİRİLMESİ
Piaget, bebeklerin algısal izlenimleri ile motor etkinliklerini eşgüdümlemelerinin asıl
görevleri olduğu görüşüyle bebeklere yeni bir bakışaçısı başlatmıştu. Ancak, bebekle­
rin bilişsel dünyası Piaget'nin resmettiği kadar düzgün bir biçimde paketlenmemiştir
ve Piaget'nin değişimin nedenlerine ilişkin açıklamalarından bazıları tartışılmaktadır. ŞEKİ L 5.2
Son birkaç yıl içinde, bebekleri incelemek için karmaşık deneysel teknikler bulunmuş­ NESNE SÜREKLiLiGi: Piaget, nesne sürekliliğinin
tur ve bebek gelişimi üzerine yapılmış pek çok sayıda araştırma vardır. Yeni a raştır­ bebeklerin bilişsel gelişiminin dönüm noktalarından
biri olduğunu ileri sürmektedir. 5 aylık bir oğlan için,
maların çoğu, Piaget'nin duyu motor gelişimi görüşü üzerinde değişiklik yapılması
gözden uzak olan kelimenin tam anlamıyla zihinden
gerektiğini ileri sürmektedir ( Aslin, 20 1 O; Johson, 20 l Oa.,b; Oakes ve diğerleri, 2 0 1 O; de uzaktır. Bebek oyuncak maymuna bakmaktadır
Spelke ve K inzler, 2009 ) . (üstte), ancak görüşü engellendiğinde (altta) onu ara­
mamaktadır. Birkaç ay sonra, saklanmış maymunu
A değil B Hatası: Piaget'nin bir evreden diğerine geçmekte bazı süreçlerin çok önemli arayacaktır. Bu nesne sürekliliğinin varlığını gösteren
bir eylemdir.
olduğu iddiasına ilişkin eleştiriler olmuştur. Veriler her zaman Piaget'nin açıklamalarını
desteklememektedir. Örneğin, Piaget'nin kuramında ikincil döngüsel tepkilerin eşgüdümlen­
,,,. - - - - - - - - - ..
mesi olan 4. alt evreye geçişte önemli bir özellik, bebeğin nesneyi yeni bir yerde ara­ I
mak yerine saklanan nesneyi bilindik bir yerde arama eğilimi olduğudur. Oyuncak iki 1 gelişimle bağlantı
kez saklanırsa, ilk olarak A yerinde, daha sonra B yerinde aramaktadırlar; 8- 1 2 aylık 1
Biyolojik Süreçler: Eleanor Gibson ekolo­
bebekler doğru olanı yaparak ilk başta A yerinde aramaktadırlar. Ancak, oyuncak ardın­ jik algı gelişim görü şünün ortaya çıkma­
dan B yerine saklandığında, onu A yerinde aramaya devam etme hatasını yapmakta­ sında öncüydü. 4. Bölüm, s. 1 37.
dırlar. A değil B hatası (AB hatası da denilir) bu yaygın hatayı betimlemek için k u l la ­
_ _ ____ ,,,,
nılmaktadır. Daha büyük bebekler, A değil B hatasını yapmaya daha a z meyillidirler
çünkü onların nesne sürekliliği kavramı daha fazla tamamlanmıştır.
Şemaların içselleştirilmesi: 1 8.-24. aylar ara­
Araştırmacılar yine de A değil B hatasının sürekli ortaya çıkmadığını bulmuştur
sında gel işen, Piaget'nin altıncı ve son duyu­
( Sophian, 1 98 5 ) . Kanıtlar, A değil B hatalarının nesneyi B'de saklama ve bebeğin onu
hareket alt evresi. Bu alt evrede, bebekler basit
bulma çabası arasındaki gecikmeye duyarlı olduğunu göstermektedir ( Diamond, 1 98 5 ) .
sembolleri kullanma becerisi geliştirmektedirler.
Bundan dolayı, A değil B hatası hatırlamadaki bir başarısızlıktan kaynaklanıyor olabil­
mektedir. Bir başka açıklama, bebeklerin daha önceki motor davranışını tekrarlama eği­ Nesne sürekliliği: Nesnelerin ve olayların doğ­
liminde olduğudur (Clearfield ve diğerleri, 2006) . rudan görülmedikleri, duyulmadıkları ya da do­
kunul madıkları zaman bile var olmaya devam
Algısal Gelişim v e Beklentiler: Eleanor Gibson (200 1 ) v e E lizabeth Spelke ( 1 99 1 ; ettikleri anlayışı için kullanılan Piagetci terim.
Spelke ve Kinzler, 2009) gibi birçok kuramcı bebeklerin algısal becerilerinin çok erken
dönemde bir hayli geliştiğini öne sürmektedir. Spelke küçük bebeklerin yordanabilir A değil B hatası: Bebeklerin Piaget'nin duyu­
olaylar yaşadıkça dünyayı yorumladıkları sonucuna varmaktadır. Örneğin, 4. bölümde ha reket evresinde 4. a lt evreye geçerken, yeni
3.5 aylık bebeklerde çok yönlü algı varlığının - görme ve duyma gibi ikiden fazla algı­ saklama yeri ni (B) seçmek yerine bildikleri sak­
sal yöntemle bilgiyi eş güdümleme becerisinin- Piaget'nin yordadığından çok daha erken lama yeri ni (A) seçme hatasını yapmala rıyla or­
yaşta ortaya çıktığını gösteren araştırmaları ele almıştık (Spelke ve Owsley, 1 97 9 ) . taya ç ı k an yanlış .

• KISIM 3 Bebeklik 1 51
araştırmalarla bağlantı

Araştırmacılar Bebeklerin Nesne Sürekliliği ve Nedensellik Anlayışı nı Nasıl İncelemektedir?


Piaget, nesne sürekl i l i ğ i n i n gelişimi ve çocuğun nedensellik a n l ayışı­ Bail largeon'un görüşüne göre (2008; Bail lergeon ve diğerleri,
nın bebeklikteki iki önemli kaza n ı m olduğunu vu rg u lamaktad ır. Bu ko­ 2009a, b) bebeklerin dışarıdan bir müdahaleolmadan (örneğin, biri n i n
nulara yönelen iki araştırmayı inceleye l i m . nesneyi ha reket etti rmesi), nesnelerin özel 1 iki erin i n - katı olmaları, yer­
H e r iki araştırmada d a , Renee Baillargeon v e arkadaşları beklen­ leri, rengi ve şekli- değişmediği varsayı mlarını açıklayan süreklilik il­
tilerin yıkılmasını içeren bir araştırma yöntemi kullanm ıştır. B u yön­ kesi olarakadlandırı lan, önceden uyarlanmış, doğuştan gelen birfikre
temde, bebekler olması gerektiğ i gibi olan bir olay izlerler. Sonra, olay sahiptirler. Kısacası, bebeklerin bil işsel gelişiminde oluşan değişi klik­
çoğunlukla fiziksel olarak i m kansız olan bir olayla değiştiril ir. Bebeğin lerde kalıtım ve çevrenin ne ölçüde etkili olduğunu yeniden değerlen-
değişti rilmiş olaya daha uzun süre bakması onun şaşırdığını göster­ d i receğiz.
mektedir. Diğerbir ifadeyle;tepki, bebeğin dünyaya ilişkin yıkılan bazı B u ara dönemde ele a lınan araştırma bulguları ve diğer a raştır­
beklentilerinin olduğunun göstergesi olarak yorumlanmaktad ı r. malar, bebeklerin nesne sürekliliği ve nedensellikle a kı l yürütmesinin
Nesne sürekliliğine odaklanan bir çal ışmada, araştı rmacı l a r be­ Piaget'ninönesürdüğü ndençokdahaerkenolduğunugöstermekted ir
beklere yokuş bir yolda hareket eden, paravanın a rkasında gözden (Baillergeon ve diğerleri,2009a, b; Luo, Kaufmanve Bail lergeon, 2009).
kaybolan ve sonra diğer uçta tekrar ortaya çıkarak yolda gitmeye de­ Aslında, bir sonra k i böl ü mde g öreceğinizgibi, bugünkü bebek bil işsel
vam eden bir oyuncak araba göstermişlerdir (Baillargeon ve DeVos, gel işimin inana teması, bebekleri n Piaget'n i n düşündüğü nden bi 1 işsel
1 99 1 ) (Bkz. Şekil 5.3) (a). Bu sıra bi rkaç kez tekra rlandıkta n sonra fa rklı olarak daha yeterli olduğudur.
bir şey olm uştur: Yol ların arkasına oyuncak birfare yerleştiri lmiştir an­
cak araba giderken paravanla gizlenm iştir (b). Bu "olası" bir olaydı.
Sonra, a raştırmacı lar "olanaksız bir olay" yaratmışlard ı r: Oyuncak
fare yol ların üstüne yerleşti rilmiştir; ancak
araba nın fa reye g id iyorg i bi görünmesi için
paravan alçaltıldıktan sonra gizl ice alın­
mıştır (c). Bu çal ışmada, 3 aylık bebekler
olanaksız olan olaya olası olandan daha
uzun süre bakm ıştır. Bu şaşırdıklarını gös-
termekted i r. Şaşkı n l ıkları onların ya l n ızca (a) Uygulama (Oyuncak fare yok)
oyuncak farenin hala var olduğunu (nesne
sürek l i liği) değ i l aynı za manda yerini de
hatırladıklarını göstermiştir.
Başka bir çal ışma, bebeklerin neden­
sellik a n layışına odaklanmıştır ( Kotovsky
ve Baillargeon, 1 994). Bu araştırmada, bir
silindiryokuştan yuvarlanırveyokuşun so- (b) Olası olay (Oyuncak fare yolun arkasında)

nundaki oyuncak bir cihaza çarpar. Orta


ölçülerdeki silindirle ne kadar uzağa itile­
ceğini gördükten sonra, 5-6 aylık bebekle­
rin tepkileri; küçük bir silindirle çarpı lmak
yerine, geniş bir silindi rle çarpılırsa c i ha­
zın daha uzağa yuvarlanacağını anladıkla­
(c) Olanaksız olay (Oyuncak fare yolda)
rını göstermektedir. Bundan dolayı, yaşa­
mın ilk yılının ortalarında, bu bebekler ha­ ŞEKi L 5.3
reket eden nesnenin ölçüsünün, çarpacağı BEBEKLERDE NESNE SÜREKLILIGİNI iNCELEMEK iÇİN BEKLENTİLERİN BOZULMASI
durağan bir nesneyi ne kadar uzağa hare­ YÖNTEMiNiN KULLANI LMASI: Bebekler (b) yerine (c)'ye daha uzun süre bakarsa, a raştırmacılar, (c)'deki
olanaksız olayın bebeklerin beklentilerini bozduğu ve bebeklerin oyuncak farenin var olduğunu hatırladıkları
ket ettireceğ ini belirled i ğ i n i anlam ıştır.
yargısına varmışlardır.

1 52 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişım


Araştırmalar, bebeklerin çok küçük yaşta dünyanın nasıl işlediğini anlama
becerisi geliştirdiklerini de öne sürmektedir (Aslin, 201 O; Baillargon ve diğerleri,
2009a, b, Johnson, 20 1 Oa, b . ) . Örneğin, bebekler 3 aylık olduklarında, gelecekte
olacak olaylara ilişkin beklenti geliştirmektedirler. Marshall Haith ve arkadaşları
(Canfield ve Haith, 1 99 1 ; Haith, Hazen ve Goodman , 1 988) bebeklere ya düzenli
bir şekilde değişen bir sırada (sağ, sol gibi) ya da öngörülemez bir sırada (sağ,
sağ, sol, sağ gibi ) resimler göstermişlerdir. Sıra yordanabilir olduğunda üç aylık
bebekler ortaya çıkması beklenen tarafa bakarak, resmin yerini sezmeye başla­
mışlardır. Ancak daha küçük bebekler, resmin nerede gösterileceğine ilişkin bek­
lenti geliştinnemişlerdir.
Bebekler ne tür beklentiler geliştirmektedir? Spelke'nin deneyleri ( 1 99 1 ,
2000; Spelke ve Hespos, 200 1 ) bu sorulara yönelmiştir. Bebekleri bir kukla sah­
nesinin önüne koymuş ve onlara fiziksel dünyanın işlemesiyle ilgili beklenme­
dik bir takım eylemler göstermiştir- örneğin bir topun katı bir bariyerin içinden
yuvarlandığı, bir başka topun iki platform arasında zıpladığı, üçüncü bir topun
havada asılı kaldığı gösterilmiştir ( Spelke, 1 979 ) . Spelke bebeklerin beklenme­
dik ve beklendik eylemlere bakma sürelerini ölçmüş ve karşılaştırmıştır. 4 aylık
bebeklerin nesneler hakkında konuşma, nesnelerin etrafında hareket etme, nes­
neleri değiştirme, hatta nesneleri yüksek bir çözünürlükte görme yetileri olma­
masına rağmen, bebeklerin nesnelerin katı ve sürekli olmaları yönünde bek ­
lentilerinin olduğu sonucuna varmıştır. Yine de, 4 aylıkken bebekler b i r nes­
nenin yer çekimi kurallarına uymasını beklememektedir ( Spelke, Breinlinger E l izabeth Spelke'ni n bebek algı laboratuarında
ve Macomber, 1 992 ) . Benzer şekilde, Renee Ba illa rgeon ve arkadaşlarının araştırması 4 aylık bir bebeğin, hareket hali ndeki bir nes­
( 1 995, 2004), 3-4 aylık bebeklerirı, nesnelerin somut, elle tutulur ( diğer nesnelerin onlar­ nenin havada asılı kalmayacağ ını bilip bilmedi­
dan geçemediği algısı) ve sürekli (saklandıklarında da var olmaya devam ett.ikleri a lgısı ) ğini test edi l m i ştir. Spelke, 4 ayl ı k bebeklerin
olmaları beklentisi içinde olduklarını kanıtlamıştır. top gibi nesnelerin, yer çekimi kurallarına uy­
Özetle, araştırmacılar bebeklerin Piaget 'nin söylediğinden çok daha önce, olasılık­ malarını beklemedikleri, ancak nesnelerin katı
la doğumda ya da doğumdan kısa bir süre sonra, tam olarak 3-4 aylıkken; nesneleri ve sürekli olmalarını bekledikleri yargısına var­
sınırlt, tek, katı ve arka planlarından ayrı olarak gördükleri sonucuna varmıştır. K üçük m ı ştır. Spel ke, Renee Bail lergeon ve diğerleri
bebeklerin nesnelere ilişkin öğreneceği çok şeyleri vardır fakat d ünya onlara değişmez tarafından ya pılan araştırmalar, bebeklerin
ve düzenli bir yer olarak görünmektedir. Piaget'nin öne sürdüğünden daha önce dü nya­
Ancak, Andrew Metzoff ( 2008; Meltzoff ve Moore, 1 998) gibi bazı eleştirmenler, nın nası l işlediğini a n lama becerisi geliştirdikle­
Spelke ve B aillargeon'un araştırmalarının bebeklerin beklenmedik olaylara ne kadar rini göstermektedir. Ancak, Andrew Meltzoff
süre baktıklarına ve böylelikle bebeklerden nesnelerin gözden kaybolduklarında nere­ gibi bazı eleştirmenler onların araştırma larını
de olduklarına ilişkin bilgi edinmek yerine, nesnelerin nerede ve ne zaman tekrar ortaya kusurlu bulmakta ve i l k bebek bil işsel kazanım­
çıkacağına ilişkin algısal beklentilerini değerlendirmeye bağlı olduğunu öne sürmektedir. larından bazı larının nasıl ortaya çıktığına i l işkin
Meltzoff, bebeklerin algılarını harekete geçirip geçirmemelerinin, nesne sürekliliğini ölç­ hala anlaşmazlığın olduğunu ifade etmektedir.
menin önemli bir yönü olduğunu belirtmektedir; Meltzoff, küçük bebeklerin bilgiyi hare­
kete geçiriyor gibi görünmediğini ifade etmektedir. Bundan dolayı, Metzoff (2008) daha
uzun süre bakmanın, nesne sürekliliğinin geçerli bir ölçütü olduğu ve küçük bebeklerin
nasıl nesne sürekliliği geliştirdiği konusunun tartışmalı olduğu sonucuna varmaktadır.
6-8 aylıkken, bebekler yer çekimi ve kaldırma kuvvetini- masanın sonunda asılı
olan bir nesnenin düşmesi gerektiğini, bilyelerin kısa eğim yerine uzun olanda yuvar­
landığında daha uzağa gideceğini, fincan kulplarının bir fincana yapıştırıldığında düş­
meyeceğini -algılamayı öğrenmiştir ( Slaıer, Field ve Hernandez- Reif, 2007 ) . Bebekler
büyüdükçe, nesnelerle olan yaşantıları ve eylemleri, fiziksel k uralları anlamalarında
yardımcı olınaktadır ( B remner, 2007; Johnson, 20 1 0a, b ) . .,. - - - - - - - - - �
'
Kalıtım-Çevre Soru nu: Bebek gelişiminde kalıtımın mı yoksa çevrenin mi daha
önemli rol oynadığına ilişkin büyük sorun ele alındığında, Elizabeth Spelke ( Spelke, Kalıtıma Karşı Çevre: Kalıtı m-Çevre tartış­
2000; 2003; Spelke ve Kinzler, 2007, 2009) açık bir şekilde kalıtımın tarafını tu tmak­ ması gelişim psikolojisinin temel sorunla­
tadır. Spelke bebeklerin alana özgü doğuştan bilgi sistemleriyle doğdukları nı ifade rından biridir. 1 . Bölüm, s. 20.
eden, temel bilgi yaklaşımını kabul etmektedir. Yer, sayı algısı, nesne sürekliliği ve _ _ _ _ .,
dil ( sonraki bölümde ele alacağız) bu alana özgü bilgi sistemlerindendir. Evrimden faz­
lasıyla etkilenerek, temel bilgi a la nları bebeklerin dünyayı anlamlandırmaları için
önceden kurulmuş sinirsel bağlantıların bir sonucu olarak kavramlaştırılmıştır. Bütün
bunla ra dayanarak Spelke, bebekle r dünyaya temel bilgilerle donatılmış olarak gelme- Temel bilgi yaklaşımı: Bebeklerin alana özgü
bilgi sistemleriyle doğduklarını belirtmektedir.

KISIM 3 Bebeklik 1 53
ŞEKİL 5.4 Orjinal Olay
BEBEKLERiN SAYI ALGISI: Burada gösterilen Karen
1 . Nesne kutuya yerleştirilir. 2. Paravan gelir. 3. ikinci nesne eklenir. 4. El boş bırakılır.
Wynn1n (1 992) S aylık bebeklerin sayı algısı çalışmasın­
daki sıralamalardan biridir. Deneyi yapan kişi, sahnenin
arkasına saklanmış ve gizli kapı yardımıyla gösteri du­
varında nesneleri değiştirmiştir. Beklenmedik olayı
(yalnızca bir Miki Fare) gören S aylık bebekler, beklenen
olayı (2 Miki Fare) gören arkadaşlarından daha uzun
süre bakmışlardır.

(a)

Test Olayları

Olası Sonuç Beklenmedik Sonuç


S. Paravan düşer... 2 nesne açığa çıkar... S. Paravan düşer... ı nesne açığa çıkar.

(b) (c)

selerdi, yaşadıkları karmaşık dünyayı nasıl kavrayabileceklerdi konusunda yargıya


varmıştır. Bu yaklaşıma göre, doğuştan getirilen temel bilgi alanları daha olgun biliş­
sel işlev ve öğrenmenin gerçekleştiği bir alt yapı oluşturmaktadır. Temel bilgi yakla­
şımı Piaget'nin bebeklerin, özellikle küçük bebeklerin bilişsel becerilerini büyük
oranda azımsadığını öne sürmektedir.
Küçük bebeklerde incelenen ilgi çekici temel bilgi alanı, onların sayı a lgılarının
olup olmayışıdır. Spelke olduğu sonucuna varmaktadır. B u bölümün Araştırmayla
Bağlantı kısmında ele alınan beklentilerin yıkılması yöntemini kullana ra k Karen
Wynn ( 1 992 ) bebeklerin sayı a lgıları hakkındaki ilk deneyi yapmıştır ( Bkz. Şekil 5 . 4 ) .
B e ş aylık bebeklere kukla sahnesinde b i r y a da iki Miki Fare gösterilmiştir. Sonra
araştırmacı, bebekleri paravanın arkasına saklamış ve görü l ü r biçimde ortadan kal­
dırmış ya da bir tane daha eklemiş ya da kaldırmıştır. Daha sonra, paravan kaldırıl­
dığında, bebekler yanlış sayıdaki oyuncak bebekleri gördüklerinde daha uzun süre
bakmışlardır. Spelke ve arkadaşları (de Hevia ve Spelke, 20 1 0; Hyde ve Spelke, 2009;
Izard ve Spelke, 20 1 0; Lipton ve Spelke, 2004; Spelke ve Kinzler, 2007; Xu, Spelke,
ve Goddard, 200 5 ) bebeklerin farklı sayıdaki nesne, eylem ve sesleri ayırt edebildik­
lerini b u lmuştur. Bebeklerin sayı a lgısına i l işkin daha fazla destek bulma girişimleri,
beynin etkinliğini değerlendirmeyi a rtırmaktadır. Örneğin, üç aylık bebeklerin nesne­
lerin özellikleri ya da sayısındaki değişiklikleri gözlemledikleri son zamanlarda yapıl­
mış bir çalışma, nesnelerin sayısındaki değişikliklerin parietal lob bölgesini etkinleşti­
rirken, nesnelerin türündeki değişikliklerin beynin temporal lob bölgesini etkinleştir­
diğini ortaya koymuştur ( Izard, Dehaene-Lambetz ve Dehaene, 2008) . Daha büyük
çocuk ve yetişkinlerde de bu çalışmadaki üç aylık bebeklerde etkinleştirilen parietal
lob u n aynı bölgesini etkinleştirmektedir.
Elbette herkes Spelke'nin küçük bebeklerin matematik becerilerine ilişkin yargı­
l a rına katılmamaktadır ( Cohen, 2002 ) . Bir eleştiri sayı deneylerindeki bebeklerin yal­
nızca yıkılmış beklentilerini sergilemedeki değişikliklere yanıt verdikleri yönündedir.
Temel bilgi yaklaşımını eleştirirken İngiliz gelişim psikologu Mark Johnson
(2008 ) , "Spelke'nin araştırmasında değerlendirdiği bebeklerin, dünyanın ne olduğu­
na ilişkin yüzlerce hatta binlerce saatlik deneyimlerinin olduğunu" söylemektedir. Bu

1 54 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelışım



da bebeklerin bilişsel gelişiminde çevrenin rolünün oldukça önemli olduğunu anlat­
maktadır ( H ighfield, 2008 ) . Johnson'a ( 2008 ) göre, bebekler dü nyaya "çevrenin fark­
l ı yönlerine katılmak ve algılamak ve dünyayı çeşitli yollarla öğrenmek için zayıf ön
yargılarla" gelmişlerdir. Bebeklerin bilişsel gelişiminin nedenleri ve yönüne ilişkin tar­
uşmalar devam etse de, bugün çoğu gelişimci, Piaget'nin bebeklerin ilk bilişsel kaza­
nımlarını azımsadığını ve hem kalıtım hem çevrenin bebeklerin bilişsel gelişiminde
yer a ldığı konusunda aynı fikirdedir.

Tartışma: Özetle, birçok araştırmacı Piaget'nin bebeklerin dünyayı nasıl öğrendikleri


konusunda yeteri kadar açık olmadığı ve bebeklerin, özellikle küçük bebeklerin,
Piaget'nin düşündüğünden daha yeterli olduğu konusunda anlaşmaya varmışlardır
( Baillergeon ve diğerleri, 2009a, b; Diamond, Casey ve Munakata, 2 0 1 1 ; Spelke ve
Kinzler, 2009 ) . Bu araştırmacılar özellikle bebeklerin özel öğrenme yollarını incele­
dikleri için, bebek bilişi alanı oldukça uzmanlaşılan bir alan olmuştur. Farklı bulgu­
ların tamamını birleştirebilen genel bir kuramda yer almayan ve farklı sorular üze­
rinde çalışan pek çok araştırmacı vardır (Nelson, 1 999). Kuramlar Piageı 'ninki gibi
büyük kuramlardan çok, genellikle belirli a raştırma sorula rına odaklanan yerel
kuramlardır ( Kuhn, 1 998 ) . B irleştirici bir tema varsa, bebek gelişimdeki a raştırmacı­
ların bilişteki gelişimsel değişikliklerin nasıl meydana geldiği ve büyük tartışma
konusu olan kalıtım ve çevreyi daha iyi anlamaya çalışmalarıdır ( Madole, Oakes ve
Rakison, 2 0 1 0; Richards, 20 1 0; Woodward ve Needham, 2009 ) . Bebek gelişimindeki
kalıtım ve çevrenin katkılannı daha iyi anlamaya çalışan araştırmacılar bazı alanlarda
çok hızlı olan bilgi edinme sürecinin kalıtsal bir takım eğilimlerle mi ( ki bu temel
bilgi alanıdır) yoksa bebeğin karşı karşıya kaldığı kapsamlı çevresel yaşantılarla mı
açıklandığını belirleme göreviyle uğraşmaktadırlar ( Aslin, 2009 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir okudunuz. Aynı dönemde oluşan hangi


fiziksel gelişimler (4. bölümde ele alınan)
Piaget'nin kura m ında hangi bilişsel süreçler
Bağlantı Kur önemlidir?
bebeklerin b u kavramları keşfetme ve
anlamasına katkıda bulunabi lmektedir7
Ya n sıt Piaget'nin duyu-hareket gelişim evresinin
özel liklerinden bazıları nelerdir?
Piaget'nin duyu-hare ket evresine yapılan Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

e Piaget 'nin bebek gelişim


ku ram ını özetle r ve
eleştiriler ve katkılar nelerdir?

Bağlantı Kur
Kendi bebeğ inizi yetiştirirken Piaget'ni n
kuramından ç ı karımlarınız neler olabilir?

değerlendirir. Bebeklerin 6-8 aydan önce yer çeki m i ve


kaldırma kuwetini algılamayı öğrend iklerini

2 Öğrenme, Hatırlama ve Bebeklerin nasıl öğrendikleri, hat ı rladıkl a rı v e kav ramlaşt ı rdıklarını
tanımlar.
Kavramlaşma

Koşullama Dikkat Bellek Taklit Kav ram Oluştu rm a ve Sınıfl andırma

Bölümün girişinde anlatıldığı gibi, 4 aylık Lucienne'nin ayağına oyuncak bebeği koy­
duğunda, bebeği hatırlamış mıydı? Piaget ayağıyla bebeği hareket ettirdiği için onu
, - - - - - - - - - �
ödüllendirseydi, b u Lucienne'nin davranışını etkiler miydi? Ona bebeğin kolunu nasıl '
sallayacağını gösterseydi, onu taklit edebilir miydi? Ona farklı bir bebek gösterseydi, ı gel i ş i m le bağlan•:ı
"bebek" kavramını oluşturabilir miydi? Kuramlar: Davra n ı şsal ve sosyal bil işsel
Bunun gibi sorular, 1 . bölümde sunulan davranışsa[ ve sosyal-bilişsel kuramlar ile ya klaşımlar gelişimde süreksiz l i k yerine
bilgi-işleme yaklaşımlarını ele alan a raştırmanlar tarafından incelenebilir. Piaget'nin sürekliliği vurgula maktadır, 1 . Bölüm, s. 2 1 .
kurammın a ksine, bu yaklaşımlar, bebek gelişin1ini evreler açısından tanımlamamak­
......: - - - - - - - - - - - - - "
tadır. Bunun yerine, bebeğin dünyaya ilişkin bilgiyi anlama ve işleme becerisindeki

• KISIM 3 Bebeklik 1 55
aşamalı değişiklikleri belgelendirmektedirler ( D iamond, Casey ve Munakata, 2 0 1 l ;
Madole, Oakes ve Rakison, 2 0 1 0 ) . B u bölümde, bu yaklaşımları kullanan araştırmacı­
ların bebeklerin nasıl öğrendikleri, hatırladıkları ve kavramlaştırdıkları hakkında bize
neler söyleyebileceğini ele alacağız.

1 . bölümde, Skinner'in edimsel koşullanmasını ( davranışın sonuçlarının, davranışın


ortaya çıkma olasılığını değiştimıektedir) açıkladık. Örneğin, bebeğin davranışını ödü l ­
lendirici b i r uyaran izlerse, davranış büyük olasılıkla tekrar meydana gelmektedir.
Edimsel koşullanma, özellikle bebeklerin ne algıladıklarını belirleme çabalarında
a raştırmacılara yardı mcı olmuştur ( Wata nabe ve Taga, 2006 ) . Örneğin, bebekler
emme davranışını görsel bir uyaran, müzik ya da insan sesi takip ettiğinde memeyi
daha hızlı emeceklerdir ( Rovee-Collier, 1 987, 2007 ) .
Carolyn Rovee-Collier ( 1 987) bebeklerin koşullanma yaşantısıyla bilgiyi nasıl
akıllarında tuttuklarını göstermiştir. Tipik bir deneyde, iki buçuk aylık bir bebeği
beşiğin içine süslü bir dönencenin altına yerleştirir (bakınız şekil 5 . 5 ) . Sonra bir kur­
delenin bir ucunu bebeğin ayak bileğine, diğer ucunu da dönenceye bağlar. Sonra,
bebeğin tekmelediğini ve dönenceyi hareket ettirdiğini görür. Dönencenin hareketi,
bu deneyde pekiştiren ( bebeğin tekme atma davranışını a rtıra n ) uyarandır. Haftalar
sonra, bebek beşiğine getirilir a ncak ayağı dönenceye bağlanmaz. Bebek tekmeler,
bu tekmeleme, dönenceyi hareket ettireceği bilgisini akılda tutunu göstermektedir.

SEKİL 5.5
ROVEE-COLLI ER'İN BEBEK BELLEGİ ÇALIŞMA­ Dikkat, zihinsel güçlerin belirli bir bilgi üzerinde odaklanması anlamındadır ve pek
S I N DA KULLANDIGI TEKNİK: Rovee-Collier'in çok görevde bilişsel işlemeyi geliştirmektedir. Yenidoğanlar bile bir şekli a lgılayabil­
deneyinde, 2.5 ay gibi erken bir dönemde bebeklerin
mekte ve dikkatlerini ona çevirebilmektedirler. Daha büyük bebekler şekiller üze­
koşullandıkları deneyimlerden bilgiyi geri getirebil­
diklerini göstermek için edimsel koşullama kullanıl­
rinde baştan sona göz gezdirmektedirler. 4 aylık olunca bebekler bir nesneyi seçe­
mıştır. rek onunla ilgilenmektedirler. Yetişkinlerde b i reyler dikkatlerini bir nesne ya da
olaya yönelttiklerinde, serebral korteksteki ( beyin zarı ) parietal lob işe karıştınlmak­
tadır ( Posner, 2003 ) . Araştırmalar bunu henüz belgelendirmese de bebekler dikkat­
lerini yönelttiklerinde parietal lobların etkin olması olasıdır ( Bir önceki bölümdeki
şekil 4.4. parietal lobun beyindeki yeri n i göstermektedir. ) .
Mantığın, bir bebeğin Yaşamın ilk yılında dikkatte baskın olan yönlendirici/araştırmacı süreçtir. ( Pos-
kurallarından uçurtma yapıp onunla ner ve Rothbart, 2007 ) . Bu süreç, çevredeki olanaklar ölçüsünde önemli olan
konumlara dikkatini yöneltmeyi ( yani, nerede) ve nesneleri ve onların özellik­
beraber uçtuğu bebek zihninden
lerini tanımayı ( renk, şekil gibi) ( yani, ne) içermektedir ( Ri chards, 20 1 0 ) . 3
geçen yolda seya hat etmek isterdim. . . . aydan 9 aylığa kadar bebekler dikkatlerini daha esnek ve hızlı harekete geçi­
-Rabindranath Tagore rebilmektedirler. Bir başka önemli dikkat türü, sürekli dikkattir, aynı zamanda
Bengladeş!i Şair, 20. yüzyıl odaklanmış dikkat olarak da bilinmektedir ( Richards, 2 0 1 0 ) . Genel olarak yeni
uyarıcı sürekli dikkate, o da yönlendirici tepkiye yol açmaktadır. Bebeklerin uya­
rıcının özelliklerini öğrenmesini ve harırlamasını sağlayan sürekli dikkattir, çünkü
nesne artık tanıdık gelmeye başlamıştır. Araştırmacılar 3 aylık bebeklerin bile 5 - 1 0
saniyeliğine sürekli dikkatle ilgilendiklerini bulmuştur. B u yaştan 2 . yaşı sonuna dek
, - - - - - - - - - �
I sürekli dikkatin süresi artmaktadır (Courage ve Richards, 2008 ) .
1
Al ışma (Habituation) ve Alışkanlığın Kırılması (Disha bituation): D i kkatle
Dikkat: Erken çoc u k l u kta çocuklar sürekli yakından bağla ntılı olan 4. bölümde ele alınan alışma ve alışkanlığın kınlması
d i kkatle i l g i l i önemli gelişmeler gösterir­ süreçleridir ( Colombo, Kapa ve C u rtendale, 20 1 0 ) . Bir bebeğe aynı sözcüğü söylersen
ler. 7. Bölüm, s. 224. 1 ya da aynı oyuncağı bir sırada birkaç kez gösterirsen, bebek genell i kle her defasında
I
_ _ _ _ _ _ _ , daha az dikkat etmektedir. Bu alışmadır- uyarıanın yinelenen sunumundan sonra
uya rıcıya olan azalmış duyarlılık. Alışkanlığı kırma, uyarımdaki değişiklikten sonra
duyarlılıktaki a rtıştır. 4 . bölü m emme davranışı (bebek yeni bir nesneye dikkat
ettiğinde emme davranışı kesilir) kalp atış hızı, bebeğin bir nesneye bakma uzunluğu
Dikkat: Zihi nsel kayna kların bel i rl i bilgi üze­
gibi al ışmanın olup olmadığını incelemek için a raştırmacıların k ullandığı yollardan
bazılarını betimlemiştir.
rine odaklanmasıdır.

1 56 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişım


(a) (b)

ŞEKİL 5.6
BEBEKLiKTE GÖZ TAKiBi: Araştırmacı Rechele Brooks gözlerini bebekten bir oyuncağa çeviriyor (a). Bebek daha sonra onun
gözlerini takip ederek oyuncağa bakıyor (b). Brooks ve meslektaşı Meltzoff (2005) bebeklerin "göz takibi" adını verdikleri bu tür bir
davranışla 1 0-1 1 . aylarda başladığını bulmuşlardır. Göz takibi, neden bir bebeğin önemli başarılarından biridir?

Bebeklerin dikkati fazlasıyla yenilik ve alışma ile yönetilmektedir (Courage ve


Richards, 2008; R ichard, 20 1 0 ) . B i r nesne tanıdık olursa, dikkat kısalır ve bebekler
dikkatini başka yöne çevirmeye daha açık olurlar ( Oakes, Kannass ve Shaddy, 2002 ) .
B i r çalışma, l O aylıkların 2 0 aylıklardan daha çok dikkatlerinin dağılabilir olduğunu
bulmuştur ( R u ff ve Capozzolli, 200 3 ) . Başka bir çalışma, dikkatlerini yönelttikleri
kısa süreden dolayı "kısa seyirci" olarak etiketlenen bebeklerin, l yaşında sürek-
li dikkate sahip ola n " uzun seyirci"lerinkinden daha iyi belleğe sahip olduğunu
ortaya çıkarmıştır ( Courage, Howe ve Squires, 2004 ) .
Araştırmacılar bebeklerin n e oranda gördükleri, duydukları, tattıkları ve
dokunduklarını belirlemek için a lışma konusunu çalışmaktadır ( Slater, Field
ve Hernandez- Reif, 2007 ) . AJışma çalışmaları, bebeklerin daha önce deneyim­
ledikleri bir şeyi ta nıyıp tanımadıklarını da gösterebilmektedir. AJışma bebeğin
olgunluğunu ve iyi oluşunu ölçmeyi sağlar. Beyin hasarı olan bebekler iyi biçim­
de a lışamazlar.
Alışma ve alışkanlığın kırılmasını bilmek, a nnelere ve babalara bebeklerle etkili
bir biçimde etkileşim kurabileceklerini göstermektedir. Bebekler uyarıcılardaki deği­
şikliklere tepki göstermektedirler. B ilgili anne ve babalar, bebek ilgi gösterdiğinde
sezerler ve bebeğin bilgiyi işlemesi için bir şeyi birkaç kez tekrar etmesi gerekebileceği­ Bu küçük bebeğin dikkati kırm ızı küp üzerinde.
ni fark ederler. Ancak, uyarılma sıklıkla tekrarlanırsa, bebek anne-babasına tepki ver­ Küçük bebeğ in d i kkatini büyük ölçüde yönlen­
meyi bırakmaktadır. Anne-baba -bebek etkileşiminde, anne baba ların yeni şeyler yap­ d i ren şey alışma ve alışkanlığın kırılmasıdır. Bu
maları ve bebek tepki vermeyi bırakıncaya kadar sıklıkla onları tekrarlamaları önem­ süreçleri tanımlayan şeyler nelerdir?
lidir. Anne ve baba bebek ilgisini başka tarafa yönelttiğinde davranışları bırakır ya da
değiştirir ( Rosenblith, 1 992 ) .

Ortak Dikkat: Bebek gelişiminin önemli bir bölümü olan dikkatin başka bir yönü,
bireylerin aynı nesne ya da olaya odaklandıkları ortak d i k kattir. Ortak dikkat ( l )
birinin bakışını takip etme gibi başkasının davranışını izleme becerisi, ( 2 ) bir kişinin
dikkatini başkasının dikkatine yöneltmesi ve ( 3 ) karşılıklı etkileşim gerektirmekte­
dir ( B utterworth, 2004 ) . Bebekliğin başında ortak dikkat; bakıcıyı işaret etme, bebe­
ğin kafasını döndü rmesi, birinin parmaklarını şıklatması ya da bir bebeğin dikkatini
yönlendirmek için sözcükleri kullanmasını içermektedir. Ortak dikkatin ilk belirtileri
ya klaşık 7-8 aylıkken ortaya çıkmaktadır, ancak birinci yılın sonuna kadar ortak dik­
kat becerileri çok fazla gözlenmemektedir ( Heimann ve diğerleri, 2006 ) . Rechele
B rooks ve Andrew Meltzoff' u n ( 2006) yaptığı çalışmada, 1 0- 1 1 aylık bebekler başka
Ortak di kkat: Bireylerin aynı nesneye odaklan­
birinin az önce baktığı yere bakara k ilk kez "bakış rakibi" yapmaya başlamışlardır
ması sürecidir ve bir başkasının davranışını iz­
(bakınız şekil 5 . 6 ) . İlk doğum günlerinde, bebekler ilgilerini çeken nesnelere yetiş­
leme yeteneği, bir bireyin başka birinin di kka­
kinleri n dikkatini yönlendirmeye başlamışlardır ( Heimann ve diğerleri, 2006) .
tini çekmesi ve karşılıklı etkileşim olmasıd ır.

KISIM 3 Bebeklik 1 57
Yaş Grubu Gecikme Süresi O rtak dikkat bebek gelişiminde pek çok yönden önemli rol oynamaktadır ve
bebeklerin başkalarından öğrenme becerisini epeyce artırmaktadır ( Colombo, Kapa
6 aylıklar 24 saat
ve C u rtendale, 2 0 1 O ) . Bebekler dili öğrenirken bakıcıları ve bebekler arasındaki
etkileşimin gözlemlenmesinden daha a nlaşılır bir yer yoktu r ( Metzoff ve B rooks,
2009 ) . B a kıcılar ve bebekler sıklıkla ortak dikkatte bulunduklarında, bebekler i l k
, .,.... , 1 ay
sözcüklerini d a h a erken söylemekte ve daha geniş b i r kelime dağarcığı geliştirmek­
tedirler ( Ca rpenter, Nagel l ve Tomasello, 1 998; Flom ve Pick, 2003; Tomasello,
2008 ) . Bir çalışmada, bebeklerin ortak dikkati başlatmaları, 3 yaşındak i a lıcı ve
1 O - 1 1 aylıklar 3 ay
açıklayıcı diliyle ilişkili olmuştur ( Ulvund ve Smith, 1 99 6 ) . Bölümün sonlarında
dili ele a l ı rken, ortak dikkat ve bebek dil gelişimini daha çok tartışacağız.

1 3 - 1 4 aylıklar 4 - 6 ay

B ELLE K
20 aylıklar 12 ay Bellek za manla bilginin tutulmasını içermektedir. Kodlama adı verilen sürecin
bir parçası olarak di kkat, bellekte önemli bir rol oyna maktad ır. Bebekler ne hatır­
layabilmektedirler ve ne zaman?

ŞEKİ L 5.7 Rovee-Collier ( 2008) gibi bazı a raştırmacılar, 2-6 aylık bebeklerin 1 buçuk yaşın­
BELLEGİN O RTAYA ÇIKTIGI ZAMAN i N dan 2 yaşına kadar olan yaşantılarından bazılarını hatırlayabildikleri son ucuna var­
UZUNLUGUNA i L İ Ş K i N YAŞA-BAGLI mıştır. Yine de, bebek bitişinde önde gelen bir uzman olan Jean Mandler ( 2004) gibi
DEGİŞİMLER. Kaynak: (Bauer (2009a) eleştirmenler Rovee-Collier'in deneylerindeki bebeklerin yalnızca örtük bellek sergi­
lediklerini öne sürmektedir. Ö rtük bellek bilinçli hatırlamanın- becerilerin ve oto­
matik olarak sergilenen rutin süreçlerin hatırlanmasının- olmadığı belleğe denilmek­
tedir. Tersine, açık bellek gerçek ve yaşantıların bilinçli belleğine denilmektedir.
•1<.ın şıklık ve kıvrı klık 01an insanlar belleği düşündüklerinde, genellikle açık belleği kastetmektedirler.
. -z.at' ' katı ve
'(\ . Çoğu araştırmaa, bebeklerin yaşamlanrıın ilk yıllarının ikinci yansına kadar
'Oe'l
rel/

:9ı%_, açık belleği göstermediklerini bulmuştur Bauer. 2007, 2009a ) . Ayrıca, açık
bellek yaşamın ikinci yılında önemli derecede gelişmektedir ( Bauer ve
diğerleri, 2007, 2009; Kolling ve diğerleri, 2000 ) . Boylamsal bir çalış­
mada, bebekler ikinci yaşları boyunca birkaç kez değerlendirilmiş­
tir ( Bauer ve diğerleri, 2000) . Daha büyük bebekler küçük bebek­
lerden daha net bir hatırlama sergilemiş ve hatırladıklarını sergi­
lemek için daha az ipucuna ihtiyaç duymuşlardır. Şekil 5 . 7 fark­
lı yaşlardaki bebeklerin bilgiyi ne kadar süre hatırlayabildikleri­
ne ilişkin araştırmaoların bulduklarını özetlemektedir (Bauer,
2009a ) . Şekil 5 .7'de gösterildiği gibi, araştırmacılar 6 aylık bebek­
lerin bilgiyi 24 saatliğine hatırlayabildiklerini ancak 20 aylıkken 1 2
a y önce karşılaştıkları bilgiyi hatırlayabildiklerini belgelendirmiştir.
Beyindeki hangi değişiklikler bebeklerin bellek gelişimiyle
H i pokampus
ilgilidir? Yaklaşık 6 . aydan 1 2. aya kadar, hipokampüsün ve onu çev­
releyen beyin zarının, özellikle de ön lobların olgunlaşması, açık belle­
ŞEKİL 5.8 ği ortaya çıkarmaktadır ( Nelsoni Thomas ve Haan, 2006 ) ( şekil 5 .8'e bakı-
BEBEKLİKTE AÇIK BELLEK GELiŞiMiNDE YER n ız ) . B u beyin yapıları daha fazla olgunlaştığı ve aralarındaki bağlantılar art­
ALAN ANA BEYiN YAP I LARI tığı için, açık bellek yaşamın ikinci yılında gelişmeye devam etmektedir. Bebeklikte
örtük bellek ile ilgili beyin bölümlerine ilişkin bilinenler sınırlıdır.
Belleğin bir başka yönünü inceleyelim. Üçüncü doğum günü partinizi hatırlıyor
musunuz? Olasılıkla hatırlamıyorsunuz. Çoğu yetişkin yaşamlarının ilk üç yılına iliş­
kin çok az şey hatırlayabilmektedir. Bu bebeklik ya da çocukluk amnezisi olarak adlan­
dırılmaktadır. Görüşme yapılan az sayıda yetişkinlerin 2 ya da 3 yaşındaki a nıları çok
Bellek: Bilişsel gelişimin merkezi özel liğidir. Bireyin eksiktir (Fivush, 2 0 1 1 ; Newcombe, 2008; Sabbagh, 2009 ) . İlkokul öğrencileri de ilk
bilgiyi zaman içinde koruduğu tüm durumlara aittir. çocukluk yıllarının çoğunu hatırlamamaktadır ( Lie ve Newcombe, 1 999 ) .

Örtük bellek: Bilinçli hatırlamanın olmadığı bellek­


Bebeklik amnezisinin nedeni nedir? Büyük çocuklar ve yetişkinlerin bebeklik ve
tir; becerilerin ve otomatik olarak sergilenen rutin sü­ ilk çocukluk yıllarını hatırlamakta güçlük çekmesinin bir nedeni, ilk yıllarda beynin
reçlerin hatırlanmasını içerir. prefrontal loblarının olgunlaşmamış olmasıdır; beynin bu bölgesinin olaylara iliş­
kin hatıraların depolanmasında önemli rol oynadığına inanılmaktadır ( B ayer ve Dia­
Açık bellek: Bireylerin bilinçli olarak bildikleri ve
mond, 1 992 ) .
ifade ettikleri gerçekleri ve yaşantıları içeren bellek.

1 58 BOLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişım



özetle, çoğu küçük bebeğin algısal motor eylemler örtük belleğinin
sağlam olabilmesi n e karşın; bilinçli hatıra la rı oldukça hassas ve kısa
süreli gibi görünmekrerur ( Ba uer, 2007, 2009; Mandler, 2004 ) . ikinci
yılın son unda, uzun süreli bellek daha sağlam ve güven ilirdir ( B auer,
2007, 2009 ) .

TJU( LİT
Bebekler başka birinin d uygusa l ifa delerini taklit edebi lmekte midir?
B i r yetişkin gülümserse, bebek de bir gülümsemeyle onu izlemekte
midir? Bir yetişkin alt dudağını sarkıtırsa, alnını k ı rıştırırsa ve kaşla­
rını çatarsa, bebek de üzgün bir yüz ifadesi sergiler mi?
Bebek gelişim araştırmacısı Andrew Meltzoff ( 2004, 2005, 2007;
Meltzoff ve Moore, 1 999; Meltzoff ve Williamson, 2008) bebeklerin taklit
becerilerine ilişkin pek çok sayıda çalışma yapmıştır. Bebeklerin doğum­
dan sonraki ilk birkaç gün içinde yüz ifadelerini taklit edebildiklerin­
den, bebeklerin taklit becerilerinin biyolojik temelli olduğunu anlamıştır.
Bebeklerin taklit becerilerinin bütünleşik bir tepkiye benzemediğini, daha
çok esneklik ve uyarlama içerdiğini de vurgulamaktadır. Melttzoff'un ŞEKİL 5.9
bebeklerin ilk 72 saatlik gözlemlerinde bebekler yavaş yavaş bir yetişkinin dili dışa­ BEBEK TAKLİDİ: Bebek gelişimi araştırmacısı And­
rı çıkarma ya da ağız açma gibi yüz ifadesini (bakınız şekil 5 . 9 ) daha eksiksiz taklit rew Meltzoff bebeğin onun davranışını taklit etmesi
etmiştir. amacıyla dilini dışarı çıkarmıştır. Meltzoff'un bulguları
Piaget'nin bebeklerin yetenekleri ile ilgili açıklamala­
Meltzoff ( 2007) bebeklerin gördükleri her şeyi körü körüne taklit etmedikleri ve
rıyla nasıl karşılaştırılabilir?
sıklıkla yaratıcı hatalar yaptıkları sonucuna varmıştır. Meltzoff aynı zamanda gözlem­
leyerek, öğrenme ve yaparak öğrenme arasında doğumdan itibaren bir ilişki olduğu­
nu da öne sürmektedir ( Piaget yaparak öğrenmeyi vurgu lamıştır).
Bebek gelişimi uzmanlarının hepsi Meltzoff'un yeni doğanların taklit edebildiği­
ne ilişkin yargılarını kabul etmemektedir. Uzmanlardan bazıları, bebeklerin uya rıcıya
olan otomatik tepkilerden daha az ilgilenmekte olduklarını ifade etmektedir.
Meltzoff (200 5 ) saatlerce ya da günlerce olan gecikmeden sonra ortaya çıkan
ertelenmiş takliti de çalışmıştır. Piaget ertelenmiş taklidin 1 8 aylık oluncaya kadar
ortaya çıkmadığını söylemiştir. Meltzoff'un a raştırması daha önce gerçekleştiğini gös­
termiştir. Bir çalışmada, Meltzoff ( 1 988) 9 aylık bebeklerin 24 saat önce gördükleri
bir kutudaki "bip sesi" çıkaran gömme düğmeye basma gibi eylemleri taklit edebildik­
lerini göstermiştir. Aynı zamanda, yakın zamanda yapılan bir çalışmada, 9 aylıkken
ertelenmiş taklit yapmak, 14 aylıkken iletişimse! el-kol hareketlerinin daha çok orta­
ya çıkmasının güçlü bir yordayıcısı olmuştur ( Heimann ve diğerleri, 2006 ) . En yay­
gın bebek el-kol hareketlerinden ikisi ( 1 ) bebeğin tuttuğu bir şeyi bakıcıya göster­
mek için kolunu uzatması ve ( 2 ) kol ya da başparmakla ilginç nesne ya da olayı işa­
ret etmesidir.

KAVRAM OLUSTURMA VE SI NI F LA N DIRMA


Dikkat, bellek ve taklit kavramları bebeklerin bilişsel gelişimlerinin önemli yönleridir
( Madole, Oakes ve Rakison, 20 1 0; Quinn ve diğerleri, 20 1 0; Schultz, 2 0 1 0 ) . Bu
kavramların neler olduğunu anlamak için, ilk önce kategorileri belirlemeliyiz. Karegoriler
nesneleri, olayları ve özellikleri ortak nitelikleri temelinde gruplandırmaktadırlar.
Kavramlar kategorilerin temsil ettiklerine i l işkin fikirlerdir, başka bir ifadeyle,
düşündüğümüz şey kategori üyeleridir. Kavram ve kategoriler bilgiyi basitleştirmemizi
ve özetlememize yardımcı olmaktadır. Kavramlar olmadan, her bir nesne ya da olayı
tek olara k görü rdünüz ve hiçbir genelleme yapamazdınız.
Bebeklerin kavramları var mıdır? Henüz ilk kavra m oluşumunun nasıl
başladığını bilmesek de, evet, vardır ( M andler, 2009; Quin ve diğerleri, 2 0 1 0 ) .
Ertelenmiş taklit: Saatler ya da günlerce ge­
B u bölümde daha önce anlatılan deneyler gibi alıştırma deneylerini kullana rak,
cikmeyle ortaya çıkan taklit.

• KISIM 3 Bebeklik 1 59
ŞEKİ L 5.1 0
9- 1 1 AYLIKLARDA S I N IFLANDIRMA: Bunlar 9-1 1 aylık bebeklerin
her ne kadar nesneler algısal olarak benzer olsalar da, kuşları hayvan­
lar, uçakları da araçlar olarak sınıflandırdıkları çalışmada kullanılan
uyarıcılardır.

Araçlar

Trenler
Erkekler

Makineler Kızlar

Dinazorlar

Toplar
bazı a raştırmacılar 3 aylık bebeklerin benzer görü n ümdeki nesneleri
bir araya toplayabildiğini bulmuştur (Quinn, 2009; Quinn ve diğerleri,
Canlı hayvanlar 2009 ) . Bu araştırma lar, bebeklerin tanıdık bir nesnedense yeni bir

o nesneye bakmaya daha eğilimli oldukla rı bilgisinden yararlanmaktadır.
"'

"'
örneğin, tipik bir çalışmada küçük bebeklere bir dizi eşler halinde farklı
.><

Oyuncak bebekler türlerde kedi resimleri gösterilmiştir (Quinn ve Eima s, 1 99 6 ) . Daha



c
:J
çok kedi resmi gösterildiğinde, gittikçe daha az bakarak hayvanlara
""
alışmışla rdır. Sonra, fotoğraflarda eşleştirilmiş bir dizi kedi gördükten

Kitaplar/okuma
sonra, bir kediyle eşleştirilmiş bir köpeğin fotoğrafı gösterildiğinde,
benzer özelliklerle kara kterize edilen nesneleri bir a rada gruplama
becerisi göstererek, köpeğe daha uzun süre bakmışlardır.

Elbiseler Jean Mandler ( 2004, 2009 ) bu ilk sınıflandırmaların en iyi algısal


sınıflandırma olarak t a n ımla ndığın ı öne sürmektedir. Yani, bu sınıflan ­
Çeşitli
dırma lar, hayvanlar için bacak gibi nesnelerin bölümlerinin yanı sıra
nesnelerin ölçü, renk, hareket gibi benzer algısal öze l liklerine dayan­
maktadır. Mandler ( 2 004) yaklaşık 7-9 aylık oluncaya kadar, bebeklerin
farklı kategoriler arasında yalnızca algısal ayrımlar yapmak yerine kav­
özel durumlar
ramsal kategoriler oluşturmadıkla rı yargısına varmıştır. 9- 1 1 aylıkl arla
yapılan bir çalışmada, nesnelerin algısal olara k benzer -uçaklar ve kuş­
lar kanaılıdır- olmasına rağmen bebekler k uşları hayvan l a r ve uçakla­
o 2 4 6 8 10 rı araçlar olarak sınıflandırmıştır ( Mandler ve McDonough, 1 99 3 ) (bakı­
Çocuk sayısı nız şekil 5 . 1 O ) .
ŞEKİL 5.1 1 Yaşamın ikinci yılında, sınıflandırmada ileri düzeyde gelişmeler mey­
ERKEKLERiN VE KIZLARIN YOGUN iLGiLERiNiN dana gelmektedir ( Booıh, 2006 ) . Pek çok bebeğin ilk kavramları doğa­
S I N I FLANDIRI LMASI da "hayvan" ya da "evdeki şeyler" gibi genel ve evrenseldir. Zamanla, ilk
iki yıldan sonra bu genel kavramlar "kara hayvanından" köpeğe" ya da
"mobilyadan " "sandalyeye" değişmektedir ( Mandler, 2006. s. 1 ). İkinci yılda, bebekler
nesneleri çoğunlukla şekillerini temel alarak sınıflandırmaktadırlar ( Landau, Smith
Bebekler kavramlar yaratırlar ve ve Jones, 1 99 8 ) .
dünyalarını yaşamları boyunca Çok küçük çocuklar nesne ya da etkinliklerin belirli kategorilerine yoğun,
düşüncelerinin belkemiği aşırı bir ilgi geliştirmekte midir? Yakın zamanda yapılan bir çalışma geliştirdik­
lerini doğrulamıştır ( DeLoache, Simcock ve Macari, 2007 ) . Çarpıcı bir bulgu,
olacak kavramsal alanlarla örgütlerler.
kategorilere olan aşırı yoğun ilgide geniş çapta bir cinsiyet farklılığının olma­
-Jean Mandler sıdır. Erkeklerin yoğun ilgi gösterdikleri sınıflandırmalar, araç, tren, makine,
Çağdaş Psikolog, Kaliforniya Üniversitesi. dinozor ve toplara odaklanırken; k ızlar, elbiseler ve kitaplar/okumaya odaklan­
San Diego maya daha eğilimli olmuştur (bakınız şekil 5. 1 ) . Yazarınızın torun u Alex 1 8 -24
aylık olduğunda, a raç kategorisine yoğun, tutkulu bir ilgi geliştirmiştir. Örneğin, bu

1 60 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişım



yaşta, araçları a rabalar, kamyonlar, kazı makineleri ve otobüsler gibi alt kategorilere
ayırmıştır. Arabaların polis arabası, j ip, taksi gibi; kamyonların itfaiye arabası, dam­
perli kamyon ve benzeri genel sınıflandırmaların yanı sıra, kazı a raçları kategori bil­
gisi buldozer ve kazma araçlarından oluşmuştur ve otobüsleri okul otobüsü, Londra
otobüsü, şık Malta otobüsü ( Ma l ta Adasındaki retro otobüsler) olarak sınıflandırmış­
tır. D a ha sonra, 2 - 3 yaşında, Alex dinozorları sınıflandırmaya yoğun, tutkulu bir ilgi
duymuştur.

Özetle, bebeklerin bilgiyi işlemedeki ilerlemeler -dikkat, bellek, taklit ve kav­


ram oluşturma yoluyla- daha zengin, daha aşamalı ve daha a z evre benzeridir ve Pia­
get gibi daha önceki kuramcıların söylediğinden daha erken ortaya çıkmaktadır ( D ia ­
mond, Casey v e Munakata, 20 1 l ; Oakes v e diğerleri, 2 0 1 0; Spelke v e Kinzler, 2009 ) .
Önde gelen bebek araştırmacısı olarak Jean Mandler (2004) "insan bebeğinin öğreni ­
lenler ve onların temsil edilme yollarında dikkate değer b i r öğrenme gücü ve karma­
şası gösterdiği" yargısına varmıştır. (s. 304 ) . Yazarın torunu Alex 2 yaşındayken bir Londra taksisi
ile şık bir Malta otobüsüyle oynarken araçlar katego­
risine yoğun, tutkulu ilgisini gösteriyor.

Gözden Geçir Gözden Geçir arasındaki bağlar arttığında açık belleğin ge­
liştiğini öğrendik. Aynı zaman çerçevesinde,
Bebekler koşullanma yoluyla nasıl öğrenmek­
Bağlantı Kur tedirler?
bellek gibi zihi nsel süreçteki gelışmelere katkı
da sağlayabilecek olan önceki bölümdeki şe­
Ya nsıt Dikkat nedir? Bebeklerde d i kkatin ayıt edici
kil 4.6 ile ilişkili olan metinden ne öğrendiniz?
özelliği nelerdir7
Bebekler ne ölçüde hatırlayabilmektedirler?

O Ta klit, bebeğin öğrenmesine nasıl yol açmak­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Bebeklerin nasıl öğrendikleri, tadır? Bir arkadaş, size 2 yaşındayken anne babası
hat ırladıkları ve k avramlaştır­ Bebekler ne zaman kavram geliştirmekted i r tarafından istismar edildiğini hatırladığını
dıklarını t anımlar. v e kavram oluşumu bebeklik döneminde na­ söylese, ona inanır mıydınız? Cevabınızı açık­
sıl değişmektedir? layınız.

Bağlantı Kur
Bu bölümde, yaşamın ikinci yılında, hipokam­
püs ve frontal loblar olgun laştığında ve onlar

3 Bireysel Farkhhklar ve - Bebek ölçme araçları ve zekanın yordanmas ını tartışır.

Değerlendirme

Be bek Gelişimi Ölçümleri Zekayı Yordama

Şimdiye kadar, bebeklerin bilişsel gelişiminin çoğunlukla nasıl ilerlediğini ele aldık.
Çok sayıda bebeğin ayırıcı özelliklerinin neler olduğunu ya da ortalama bebeği vur­
guladık ancak çoğu bebek için elde edilen sonuçlar, bütün bebeklere uymamaktadır.
Bebeklik süresince, bir bebeğin yavaş, normal ya da yüksek tempoda gelişip gelişme­
diğini bilmek yararlıdır. Bir bebek özellikle yavaş bir hızda gelişiyorsa, bazı zenginleş­
t irıne biçimleri gerekebilir. Bebek hızlı bir tempoda gelişiyorsa, anne-babasına biraz
daha büyük bebeklerdeki bilişsel gelişimi uyaran oyuncaklar alması tavsiye edilebilir.
Bebeğin bilişsel gelişimi nasıl değerlendirilmektedir?

• KISIM 3 Bebeklik 161


kariyerlerle bağlantı

Toosje Thyssen Van Beveren, Bebek


Değerlendirme Uzmanı
Toosje Thyssen Va n Bevere, Da l l a s'ta mekte ve bebekleri uygun programlara kay­
Texas ü n iversitesi Sağ l ı k Merkezinde ge­ detmelerinde onlara yardımcı olmaktadır.
l işim psikoloğudur. Klinik psikolojide yük­ Dallas'taki Teksas Ü niversitesi'nde li­
sek lisans derecesi ve insan gelişimi nde sansüstü çalışmasında, Van Beveren dört
doktora derecesine sahiptir. Bugün lerde, yıl süren yaşam boyu gelişim lisans der­
Van Beveren, doğum öncesinde madde sinde yazar John Santrock'un öğretim asis­
kullanımı ndan etkilenmiş küçük çocuklar ta n ı o l m u şt u r. Ö ğret i m asistanı o l a ra k,
ve onların bakıcıları için kapsa m l ı bir mü­ derslere katılmış, sınavları puanlam ış, öğ­
dahale ola n"Yeni Bağlantılar" adlı 1 2 haf­ rencilere danışmanlık ya pmış ve ara sıra
talık bir programla ilgi len mekted i r. dersler vermiştir. Her dönem, Van Beveren
"Yeni Bağlantılar" prog ramında, Van doğum öncesi gelişim ve bebeklik üzerine
Beveren bebeklerin gelişimsel durum ve iler­ ders vermek için dönmekted i r. Aynı za-
leyişlerini değerlendirmektedir. Bebekleri bir Toosje Thyssen Van Beveren bebek değerlendirmesi manda Teksas Ü niversitesi Dallas'ta psiko­
konuşma, fizik ya da iş terapistine yönlendi­ yapıyor. loji bölümünde yarı zamanlı ders vermektedi r.
riyor ve bebeklerin gelişimlerini izlemekte­ Van Beveren'in sözleriyle: "G ü n lerim çok yo­
dir. Van Beveren program personeline eğitim vermekte ve onları öner­ ğun ve dolu. İ ş, çoğu za man zorlayıcı. Bazı hayal kırıklıkları oluyor an­
diği a lıştırmaları kullanmaları konusunda teşviketmektedir.Aynı zamanda, cak çoğ u n l u k l a iş aşırı derecede mem n u n iyet verici."
çocuğun ilk bakıcılarıyla olan problem lerini ele almakta, etkinlikler öner-

B E B E K GELİŞİMİ ÖLÇ ÜMLERİ


Bebek bilişsel gelişiminde bireysel farklılıklar öncelikle gelişimsel ölçek ya da bebek
zeka testleriyle incelenmiştir. Örneğin, 3. bölümde yeni doğanları değerlendirmek
için kullanılan, Brazelton Yenidoğan Davranış Değerlendirme Ölçeği (NBAS) ve
Yenidoğan Yoğun Baktın Ağı Nörodavranışsal Ölçeğini ( NNNS ) ele almıştık. Bir bebek
değerlendirme uzmanının işini okumak için, Kariyerlerle Bağlantı kısmına bakınız.
Bebekleri test etmeye en önemli ilk katkıyı yapan kişi Arnold Gesell'dir ( 1 9 34) .
Normal işlev gösteren bebekleri normal olmayan bebeklerden ayırt etmeye yardımcı
olan bir ölçme aracı geliştirmiştir. Bu özellikle yerleşim bekleyen çok sayıda bebeği
olan evlat edindirme kurumları için yararlı olmuştur. Gesell'in incelemeleri, pek çok
yıl, yaygın biçimde kullanılmıştır ve hala bebeklerdeki normal ve anormal işleyişi
ayın etmek için pediyatristler tarafında n sıklıkla uygu lanmaktadır. Gesell testinin
şu anki versiyon u n u n dört davranış kategorisi bulunmaktadır: Motor, dil, uyumsal
ve kişisel-sosyal. Gelişimsel katsayı (GK) bu kategorilerdeki alt puanları genel bir
Gelişimsel katsayı (GK): Gesell bebek ölçeğinde puan elde etmek için birleştirmektedir.
motor, dil, uyumsal ve kişisel-sosyal alanlardaki alt
puanları birleştiren toplam puan. Yaygın olarak kul lanılan Bayley Bebek Gelişim Ö lçekleri bebek davranışını
değerlendirmek ve ilerdeki gelişimini yordamak için Nancy Bayley ( 1 969) tarafından
Bayley Bebek Gelişim Ölçekleri: Na ney Bayley tara­
geliştirilmiştir. Şu anki versiyonu olan Bayley III'ün beş ölçeği vardır: Bilişsel, dil,
fından geliştirilen ve bebek gelişimi ölçümlerinde
geniş çapta kullanılan ölçekler. Şu andaki versiyonun
motor, sosyo-duygusal ve uyumsal ( Bayley, 2006 ) . İlk üç ölçek doğrudan bebeğe
üç bileşeni vardır: Zihinsel ölçek, motor ölçek ve be­ uygulanırken, geriye kalan iki anket bakıcıya verilmektedir. Bayley !II, klinik ortamda
bek davranış profili. ku llanmak için ilk iki baskısından daha uygu ndur ( Lennon ve diğerleri, 2008 ) .

1 62 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim



6 aylık bir bebek, Bayley zihinsel ölçeğinde nasıl bir performans göstermelidir? 6
aylık bebekler, hoşnutluk ve hoşnutsuzluğu seslendirmeli, u laşılması yakın olan nes­
neleri ısrarla aramalı ve test eden kişi tarafından bebeğin önüne konulan aynaya yak­
laşmalıdır. 1 2 aylık olduğunda, bebekler öyle yapılması söylendiğinde, davranışını
durdurabilmeli, testi yapan kişinin söylediği sözcükleri taklit edebilmeli (anne -
gibi ) , basit isteklere ( "bir içecek al "gibi) yanıt verebilmelidir.
Bebek gelişimine olan a rtan ilgiyle, özellikle bebeklerin bilgi işle­
me yollarını değerlendiren pek çok yeni ölçek ortaya çıkmıştır ( Rose,
Feldman ve Wallace, 1 992 ) . Pagan Bebek Zekası Testi giderek artan bir
biçimde kullanılmaktadır ( Pagan, 1 992 ) . B u test, bebeğin nesnelerin özel­
liklerini kodlama, nesneler arasındaki benzerlik ve farklılıkları bulma, zihin-
sel tasarımlar oluştu rma ve bu tasarımları geri çağırma gibi yollarda bilgi işleme
becerisine odakla nmaktadır. Ö rneğin, zekayı yordamak için, bebeklerin tanıdık ..
bir nesneye bakma süreleri ile yeni bir nesneye bakma sürelerini kulla n maktadır.

ZEKAYI YOR DAMA Bayley-111 Bebek Gelişim Ö lçeklerindeki maddeler

Bebekleri test etme hareketi, zeka bölümünü (ZB) test etme geleneğinden doğmuş­
tur. Ancak, büyük çocukların ZB testleri sözel beceriye daha fazla önem vermektedir.
Bebek testleri algısal-motor gelişime il işkin daha çok madde içermekte ve sosyal etki­
leşimin ölçülerini de içine almaktadır.
Gesell ve Bayley ölçekleri gibi testlerdeki genel puanlar, daha sonra çocu kluk­
ta ZB testinden elde ettiği puanlarla yüksek oranda ilişkili olmamaktadır. Bu sonuç,
şaşırtıcı değildir çünkü bebeklikte test edilen bileşenler ZB testleriyle test edilen bile­ � - - - - - - - - - ..
şenlerle aynı değildir. '
ı gelişi mle bağlantı
Gesell ve Bayley ölçeklerinin aksine, Fagan testi daha büyük çocuklukların zeka 1
ölçümleriyle ilişkilidir. Aslında, a lışma ve alışkanlığı kırma ölçme araçlarının çocuk­ 1 Zeka: Büyük çocukların zekasını ölçen tes­
luk, ergenlik ve hatta yetişk inlikteki zeka ile ilişkili olduğuna dair kanıtlar çoğalmak­ 1 tler bebeklerin gelişi msel ölçümlerini ya­
tadır ( Pagan, Holland ve Wheeler, 2007; Kavsek, 2004 ) . Yakın zamanda yapılan bir pan testlere göre daha fazla sözel madde
çalışma, 3 ya da 6 aylıkken değerlendirilen alışmanın, 32 aylıkken değerlendirilen kullanırlar. 9. Bölüm, s. 294.
sözel beceriler ve zeka ile i lişkili olduğunu açığa çıkarmıştır ( Domsch, Lohaus ve Tho­ � - - - - - - - -�
mas, 2009 ) . Çok uzağa gitmemek ve ilk bebeklikteki bilişsel gelişimle daha sonraki
bilişsel gelişim a rasındaki bağların hiçbir süreksizlik ortaya çıkmayacak kadar güçl ü
olduğunu düşünmek önemlidir. Bilişsel gelişimde, daha sonraki bölümlerde açıklaya­
cağımız bazı önemli değişiklikler, bebeklikten sonra olma ktadır.

Gözden Geçir Gözden Geçir ka nlık ve al ışkanlığı kı rmaya ılişkin anne ve ba­
balara hangi önerilerde bulunulmaktadır7
Bebek gelişim ölçme araçlarından bazıları ne­
Bağlantı Kur
lerdir?
Ya nsıt Bebek restleri daha sonraki yaşamdaki zekayı Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
yordamakta mıdır? 1 yaşı ndaki bebeğinizi gelişımsel bir ölçekle
değerle n d i rd i ğ i n izi ve bebeğ i n izin testte

O B eb ek ölçme a ra çl arı
zekanın yorda nmasını tart ışır.
ve
Bağlantı Kur
Bu bölü mde, alışkanlık ve al ışkanlığı kırma
çok iyi olduğunu düşunün. Be b eğ i n iz i n bü­
yüdüğünde bir dahi olacağına nasıl güven­
ö l çme araçla rının zeka ile bağlantılı olduğ u n u melisiniz?
öğ rend i n iz. Bu bölümün ikinci kısmında, alış-

l 799'da Fransa'da çırılçıplak bir oğlan çocuğu bir ormanlık alanda koşarken görüldü.
1 1 yaşındayken yakalandı. Çocuk "Aveyron'lu Vahşi Oğlan" olarak adlandırıldı ve 6
yıldır ormanda tek başına yaşadığına inanılıyordu (Lane, 1 97 6 ) . Bulunduğunda ileti­
şim kurmak için hiçbir çaba göstermedi. Hiçbir zaman da etkili iletişim kurmayı öğre-

• KISIM 3 Bebeklik 1 63
4 Dil Gelişimi e Dilin doğası ve bebeklikte nas ı l geliştiğini tanımlar.

Dil Tanımlama Dil Nasıl Gelişmektedir? Etkileşimci Görüş

Dil Kural Sistemleri Biyolojik ve Çevresel Etkenler

nemedi. Ne yazık ki, Genie adındaki bir modern-zaman vahşi çocuğu da l 970'de Los
Angeles'da bulundu. Yoğun müdahaleye karşın Genie hiçbir zaman dilin ilkel biçim­
lerinin ötesinde bir şey kazanamadı. Her iki olay da -Aveyron'lu Yahşi Oğlan ve
Genie- daha sonra bu bölümde ele alacağımız konular olan dilin biyolojik ve çevre­
sel belirleyicileri konusunda sorular ortaya çıkarmıştır. Ama ilk önce dili tanımlama­
lıyız.

DİLİ TANIMLAMA
Dil iletişimin bir türüdür - sözlü, yazılı ya da imzalı ne t ü r olursa olsun- sem­
boller sistemine dayalıdır. Dil bir toplumun kullandığı kelimeleri ve onları bir­
leştirecek ve değiştirecek k uralları içerir.
Günlük yaşamımızda dilin ne kadar önemli olduğunu düşü n ü n . Başkalarıyla
konuşmak, onları dinlemek, okumak ve yazmak için dile gereksinim duyarız.
Dilimiz geçmiş olayları ayrıntılarıyla anlatmamızı ve gelecekle ilgili plan yapma­
mızı sağlar. Dil bize bilgileri bir kuşaktan diğerine aktarmamıza ve zengin bir
kültürel miras oluşturmamıza izin verir.
Bütün insan dillerinin bazı ortak özellikleri vardır ( Berko Gleason, 2009 ) .
B unlar bitmez bir üretkenlik ve örgütlenmiş kurallar içerirler. Bitmez üretken­
lik, bir dizi kelimeler ve kurallar kullana rak sonsuz sayıda anlamlı cümleler
kurma yeteneğidir. Kurallar dilin çalışma yolunu tanımlar ( Berko Gleason,
Dil bize başkalarıyla iletişim kurma olanağı sağlar.
2009 ) . Şimdi bu kuralların ne içerdiğini keşfedelim.
Dilin önemli bazı özellikleri nelerdir?

DİL KURAL SİSTEMLER İ


1 9. yüzyıl Amerika'lı yazar Ralph Waldo Emerson " Dünya bir düzen içinde kurul­
muştur ve atomlar ahenkle geçit töreni yaparlar" dediğinde kafasından geçen dil
olmalıydı. Dil, yüksek ölçüde düzenlidir ve örgütlüdür ( Berko Gleason, 2009; Bohan­
non & Bonvillian, 2009 ) . Örgüt, beş kurallar sistemi içerir.

Fonetik (Sesbilim): Her dil basit seslerden oluşmuştur. Fonetik, kullanılan sesleri
ve onların nasıl birleştirildiğini de içeren dilin ses sistemleridir (Menn & Stoel­
Gammon, 2009) Örneğin, İngilizcede bahar anlamına gelen "spring ", spr ü nsüzleri ile
başlar, ancak İngil izcede rsp ile başlayan bir sözcük yoktur.
Fonetik, iki ya da üç düzine fonemden çok büyük ve genişletilebilir kelimeler
dizisi oluşturabilmek için bir temel sağlar. Bir fonem (sesbirim), bir dildeki en temel
sestir; anlamı etkileyen en küçük ses birimidir. Örneğin, İngilizcede pot ve spot keli­
Dil: Sembol sistemleri temelinde, sözel, yazılı ya da melerindeki p harfiyle temsil edilen ses bir fonemdir. /p/ sesi her iki kelimede biraz
işaretli olabilen iletişim formu. Dil, bir toplum tarafın­
farklı çıkmaktadır ancak bu çeşitlilik İngilizcede fark edilmez. Hindu gibi bazı
dan kullanılan sözcükler ve onları çeşitlendirecek ve
dillerde, /p/ sesi farklı fonemleri temsil edebilir.
birleştirecek kurallardan oluşur.

Sonsuz yaratıcılık: Sınırlı sayıdaki sözcük ve kurallar­ Morfoloji (Biçi mbilim): Sözcük kurmada gerekli olan anlam birimlerini ifade eder.
dan sınırsız sayıda anlamlı cümle üretebilme yete­ Bir morfem anlamın en küçük birimidir; daha küçük anlamlı parçalara bölü neme­
neği. yen bir sözcüktür ya da bir sözcüğün bir parçasıdır. İngilizce dilindeki her sözcük bir
Sesbilim: Dilin, kullanılan sesleri ve bunların nasıl
ya da daha fazla modemden oluşmaktadır. Bazı sözcükler tek morfemden oluşur­
birleştirilebilineceğini içeren ses sistemi. ken ( örneğin yardım-help) diğerleri birden fazla morfemden oluşmaktadır ( örneğin
-er morfeminin "kişi" anlamına geldiği, bu durumda "yardım eden" anlamına gelen
Morfoloji: Kelimedeki yapı bilgisi.

1 64 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişım



BULDUK KELİMELERİ
BİZ FENA DEGİL,
DİZİMİNİ SÖZ
ŞİMDİ

��-� -� :·�-.: KEŞFETMELİYİZ.
FRANK & ERNEST: Q Thaves/Oist. by Unlted Feature Syndicate Ltd.

helper' ın iki morfemi vardır, help+er). B undan dolayı, bütün morfemler kendi baş­
larına sözcük değillerdir; örneğin, pre-, -tion, ve -ing morfemlerdir.
Nasıl ki ses bilim ( fonoloj i ) k u ra lları bir dilde oluşan ses dizinlerini betimliyorsa,
morfoloji ( biçim bilgisi) de anlamlı birimleri ( morfemler) sözcük içinde bir araya
getirme yollarını betimlemektedir (Tager-Flusberg ve Zukowski, 2009 ) . Morfemlerin
dil bilgisinde zamanı (örneğin, "yürür"e karşı "yürüdü " ) ve sayıyı ( "o yürür"e karşı
"onlar yürürler" ) belirtmek gibi pek çok görevi vardır.

Söz Dizimi (Sentaks): Söz dizimi; sözcükleri, uygun sözcük grubu ve cü mleler
oluşturmak için birleştirme yollarını içermektedir (Tager-Flusberg ve Zukowski,
2009 ) . B i ri size "Bob Tom'a yumruk attı " ya da "Bob'a Tom tarafından yumruk
atıldı" derse, cümle yapıla rının sözdizimsel anlayışına sahip olduğunda n, yumruk
atan kişinin kim olduğunu ve her iki duru mda da yumruklanan kişinin kim oldu ­
ğunu bilirsiniz. Ş u cümleyi de anlarsınız, "sen kalmadın, değil mi?" B u d a dilbilgisi
kura llarına uygun bir cümledir ancak "sen kalmadın, kalmadın mı?" cümlesi uyg u n
değildir v e anlamı belirsizdir.
B aşka bir dil öğrenirseniz, İ ngilizce söz dizini sizi fazla uzaklaştırmayacaktır.
Örneğin, İspanyolcada sıfat genellikle isimden sonra gelirken ( cielo azul-gökyüzü
mavi) , İngilizcede sıfat genellikle bir ismin önüne gelmektedir ( b l u e sky-mavi
gökyüzü-örneğinde olduğu gibi ) . B u söz dizin yapılanndaki farklılıklara rağmen,
bütün d ü nya dillerinde bazı ortak alanlar bulunmaktadır ( Sa ffran, 2009 ) . Örneğin,
bildiğimiz hiçbir dil aşağıdaki gibi bir cümleye izin vermemektedir:

"Fare kedi çiftçi peyniri kovaladı öldürdü yedi (The Mouse the cat the farmer chased killed ate
tlıe cheese). "

Dil k u l lananların, bir cü mlede çok karmaşık bir biçimde bir a raya getirilen özne ve
nesneleri işlemleyemedikleri görü lmektedir.

Anlam Bilim (Semantik): Anlam Bilim sözcük ve cümlelerin anlamlanna denil­


mektedir. Her sözcüğün anlama ilişkin nitelikler gerektiren bir dizi a nlamsal özelliği
vardır. Kız ve kadın aynı anlamsal özellikleri paylaşmaktadır; ancak yaş bakımından
anlamsal olarak farklılaşmaktadır.
Sözcüklerin cümlelerde nasıl kullanılacağına ilişkin anlamsal sınırlandırmaları
vardır ( Li, 2009; Pan ve Uccelli, 2009 ) . "Bisiklet bir çubuk şeker alarak çocukla " konuştu
cümlesi söz dizin olarak doğrud u r ancak a nlamsal olarak yanlıştır. Bu cümle bizim
bisikletlerin konuşmadığı anla msal bilgimizi bozmaktadır.

Kullanım Bilgisi (Pragmatik): Son bir dil kuralları dizisi, farklı bağlamlarda uygun
dil kullanımı anlamına gelen kullanım bilgisini gerektirmektedir. Kullaıı ı m bilgisi pek
çok a lanı kapsamaktadır ( B ryant, 2009 ) . Bir tartışmada konuşma sırası alırken ya
Sözdizimi: Sözcüklerin geçerli sözcük öbekleri ve
da bir emri iletmede soru kullanırken ( "B u rası neden bu kadar gürültülü?", " B u cümleler oluşturmak için birleştirildiği yol.
nedir, Büyük Merkez İstasyon m u ? " ) k ullanırken pragmatik bilgini gösteriyorsun­
dur. Uygun durumla rda kibar bir dil kulla ıı ırken, ( örneğin, birinin öğretmeniyle Anlambilim: Sözcüklerin ve cümlelerin anlamı.
konuşurken) ya da ilginç hikayeler, eğlenceli fıkralar anlatırken ve ikna edici yalan ­ Edim bilgisi: Dilin farklı bağlamlarda uygun bir bi­
l a r söylerken de İngilizce kullanım bilgisine başvuruyorsunuzd ur. B u d u rumla rın her çimde kullanılması.

• KISIM 3 Bebeklik 1 65
Kural Sistemi Tanım Örnekler

Fonoloji Bir dilin ses sistemi, Bir fonem bir dildeki en Koş kelimesinde üç farklı ses ya da fonem vardır: k-o-ş. l ngiliz dilindeki bir fonoloji kuralı
küçük ses birimidir. örneği -r sesinin -t ya da -d seslerini takip edebilirken (track ya da drab örneklerinde
olduğu gibi), bu harfler -1 sesini takip edemez.
(ÇN: Türkçede G ile bir sözcüğün başlamaması gibi.)

Morfoloji Kelime kurmada kullanılan anlamlı birimler Anlamı olan en küçük ses birimlerine morfem ya da anlamlı birim denir. Kız kelimesi bir
sistemi morfemdir. Daha fazla bölünemez ve tek başına anlamlıdır. -lar eki eklendiğinde, kelime
kızlar olur ve iki morfem oluşr çünkü -lar kelimenin anlamını birden fazla kız olduğunu
işaret ederek değiştirmiştir.

Ses Bilgisi Kabul edilir ifade ve cümleler kurmak için lngiliz dilinde anlamı belirlemede söz dizimi çok önemlidir. Örneğin, "Sebastian bisikleti
kelimelerin birleştirilmesıni içeren sistem devirdi" cümlesi, •Bisiklet, Sebastian'ı devirdi" cümlesinden farklı bir anlama sahiptir.

Anlam Blllml Tek tek kelimelerin anlamını bilmek bu kelime bilgisidir. Anlam bilgisi, örneğin, portakal,
ulaşım, zekô gibi kelimelerin anlamlarını bilmeyi içerir.

Kullanım Dili bağlam içinde etkili biçimde kullanmak için Birinin öğretmeniyle konuşurken olduğu gibi uygun durumlarda kibar bir dil kullanmak
Bilgisi uygun konuşma ve bilgileri kullanma sistemi örnek olabilir. Bir sohbette sırayla konuşmak kullanım bilgisi içerir.

ŞEKİL 5.1 2
DiLiN KURAL SiSTEMLERİ birinde, bağlama uydurmak için dili ayarlayarak kültürü n ü n kurallarını anladığını
gösteriyorsun.
B u noktada, dille ilgisi olan beş önemli k u ral sistemi n i ele aldık. Bu k u ral sis­
temlerinin genel bir taslağı şekil 5 . 1 2 'de verilmiştir.

Di l ASI L GEi İSME TED i o ?


Eski bir tarihçiye göre, on üçüncü yüzyıldaki Alman hükümdan Frederick II'nin acı­
masız bir fikri olmuştur. Kimse çocuklarla konuşmazsa, onları hangi dili kon uşacak­
larını bilmek istemiştir. B irkaç yeni doğan seçmiş ve bakıcılarını eğer onlarla konu ­
şurlarsa öldürmekle tehdit etmiştir. Frederick, çocukların hepsi öldüğü i ç i n , hangi
dili konuştuklarını asla öğrenemedi. Bugün, deneylerimiz ve gözlemlerimiz, en kibar
şekliyle, günahkar Frederick'inkinden daha i nsanca olmasına rağmen, bebeklerin
dil gelişimini hala merak etmekteyiz.
Hangi dili öğrenirse öğrensin d ünyanın her yerindeki bebekler dil gelişiminde
benzer yolları izlemektedir. B u gelişimde bazı anahtar yapıtaşları nelerdir?

Dil Seslerini Tan ıma: Sözcükleri öğrenmeye başlamadan uzun bir süre önce,
bebekler dilin sesleri arasından uygun ayrımlar yapabilmektedir ( Sachs, 2009 ) . Pat ­
ricia Kuhl'un a raştınnalarında ( I 993, 2000, 2007; Kuhl ve Damasio, 2009; Kuhl ve
diğerleri, 200 6 ) , bebeklerin duymaları için, tüm dünya diJlerinden sesler ( fonemler)
bir konuşmacı a racılığıyla söylenmiştir (bakınız şekil 5 . 1 3 ) . İçinde oyuncak bir ayı
olan kutu bebeğin görebileceği bir yere yerleştirilmiştir. B i r dizi benzer hece söylen­
miş; son ra heceler değişti rilmiştir ( örneğin, ba ba ba ba daha son ra pa pa pa pa).
Bebek heceler değiştiğinde kafasını çevirirse, bebeği değişikliği fark ettiği için ödül­
lendirmek için, kutuda ışık yanmakta ve ayı dans ederek davul çalmaktadır.
K u h l ' u n ( 2007) araştırması, doğumdan yaklaşık 6 aya kadar olan bebeklerin
"dünyanın sak i n leri" olduğun u göstermiştir: Hece hangi dilden olursa olsun. ses
değiştiğinde çoğu zaman değişikliği fark etmişlerdir. Ancak i l e riki 6 ayda, bebekler
ŞEKİ L 5.1 3 "kendi" dillerindeki (anne-babasının konuştuğu d i l ) seslerdeki değişiklikleri bile algı­
EVRENSEL DiLCiDEN Di LE-ÖZGÜ DiNLEYICl­ lamakta daha iyi hale gelmekte ve kendi dillerinde önemli olmayan farklılıklan ayırt
LIGE: Patricia Kuhl'un araştırma laboratuarında be­ etme becerilerini zamanla kaybetmektedirler.
bekler teybe kaydedilmiş heceleri tekrar eden sesler Bebekler sıradan konuşmayı oluşturan aralıksız ses akışından bireysel sözcükle­
dinlemişlerdir. Hecelerin sesleri değiştirildiğinde, be­ rini bulup çıkarmaktadırlar (Jusczyk, 2000 ) . B un u yapmak için bebekler sözcükle­
bekler hemen ayıya bakmayı öğrenmişlerdir. Bu tek­ rin sınırlarını bulmalıdırlar ( nerede bitip başladığı ); bu bebekler için çok zordur
niği kullanarak, Kuhl bebeklerin 6 aya kadar evrensel
çünkü yetişkin ler konuşu rken sözcükler a rasında d u raklama yapmazlar . Yine de, 8
dilciler olduğunu, ancak daha sonraki 6 ayda dile­
özgü dinleyiciler olmaktadırlar. Kuhl'un araştırması dil
aylıkken bebekler sözcüklerin sınırlarını algılamaya başlamaktadırlar. Örneğin, bir
kazanımının kaynağı olarak "kalıtım" ya da •çevre• gö­ çalışmada, 8 aylık bebekler guguk kuşu ve piton gibi alışılmadık sözcükler içeren
rüşüne destek vermekte midir? hikayeler dinlemiştir ( Jusczyk ve Hohne, 1 99 7 ) . İki hafta sonra, a raştırmaolar bebek-

1 66 BÖLÜM 5 Bf>bPklikıe Bilişsel Gelışım



!eri biri hikayedeki sözcüklerden oluşa n, diğeri hikayede yer almayan ve
bebekler için yeni olan sözcük lerden oluşan iki sözcük l istesiyle test etmiş­
tir. Bebekler yeni sözcüklere göre tanıdık sözcükleri ortalama bir saniye
daha uzun dinlemişlerdir.

Babıldama ve Diğer Seslendirmeler: Bebekler anlaşılabilir sözcük­


lerle konuşmadan uzun süre önce birçok seslendirme meydana getir­
mektedirler ( Sachs, 2009) . Bu ilk seslendirmelerin işlevleri, ses çıkar­
mayı pratik yapmak, iletişim k u rmak ve dikkat çekmektir (Lock,
2004 ) . Bebeklerin sesleri ilk yıl boyunca aşağıdaki sıradan geç­
mektedir:

• Ağlama: B ebekler doğu mda bile ağlamaktadır. Ağlama


rahatsızlığı işaret etmektedir ancak 6 . bölümde ele a lacağı­
mız gibi farklı şeyleri gösteren ağlama çeşitleri vardır.
• Cıvıldama: Bebekler yaklaşık 2 -4 aylıkken ilk kez cıvıldamaktadır-
lar ( Menn ve Stoe- Gannon, 2009 ) . Bu çağıltı sesleri, gırtlağm arka
Çocuklar ilk sözcüklerini söylemeden çok önce bir
tarafında yapılmaktadır ve genellikle bakıcıyla olan etkileşim sırasın­
dizi sesler ve jestler üretirler. Ortalama olarak bebek­
daki hoşnu tl uğu ifade etmektedir. ler hangi yaşta farklı türden sesler ve jestler üretmeye
• Babı/dama: İlk yılın ortalarında, bebekler babıldamaktadırlar - yani, "ba, ba, ba, başlarlar?

ba " gibi ünlü-ünsüz bileşimlerinden oluşan dizileri oluştumrnktadırlar.

Jestler: Bebekler yaklaşık 8 - 1 2 aylıkken göstermek ya da işaret etmek gibi j estle­


rini ku llanmaya başlamaktadırlar. Bir şeyin arkasından el sallayabilmekte, "evet"
a nlamında kafasını eğmekte. daha çok süt istemek için boş fi ncanı gösterebilmekte
ve ilgiyi ona çekmek için köpeği işaret edebilmektedir. Bebeklerin yiyecek/ içeceği
işaret etmek için dudaklarını şapırdatmaları gibi, ilk j estlerden bazıları semboliktir.
Bazı dil uzmanları tarafından işaret etme, dilin sosyal yönlerin in önemli bir belir­
tisi olarak düşünülmektedir ve bu gelişimsel sırayı izlemektedir: yetişki n i n bakışını
kontrol etmeksizin işaret etmekten, bir nesneyi bir yetişkine bakarak işaret etmeye
kadar ( Goldi n - Meadow, 2 0 1 0; Rowe ve Goldin-Meadow, 2009a ) . İşaretle gösterme
eksikliği, bebeğin iletişim sistemindeki problemlerin belirgin bir işaretidir. Ö rneğin,
işaret etme başarısızlığı pek çok otizml i çocuğun ayırt edici özelliğidir.
Yakın zamanlarda yapılan bir çalışma, sosyo-ekonomik düzeyi ( S E D ) yüksek olan
ailelerdeki anne-babaların 1 4 aylık bebekleriyle iletişim kurarken daha çok jest kullan­
maya eğilimli olduklarını saptamıştır ( Rowe ve Goldin-Meadow, 2009a) . Daha da faz­
lası, yüksek SED 'li ailelerdeki bebeklerin 1 4 aylıkken jest kullanması, 54 aylıkken daha
geniş sözcük dağaroğına sahip olmalarıyla ilişkilendirilmiştir.

İlk Sözcükler: Çocuklar ilk sözcüklerini konuşmadan önce onları anlamaktadırlar


( Pan ve Uccelli, 2009 ) . 5 aylık bebekler, biri söylediğinde kendi isimlerini tanımak­
tadırlar. Ortalama olarak, yaklaşık 1 3 aylık bir bebek 50 civarında sözcüğü anla­
maktadır ancak bu sözcükleri yaklaşık 1 8 aylık oluncaya kadar söyleyememek­
tedir ( Menyuk, Liebergott ve Schultz, 1 99 5 ) . B u ndan dolayı, bebeklikte alıcı
kelime dağarcığı ( bebeğin anladığı sözcükler), konuşma dağarcığını ( çocuğun k u l ­
landığı sözcükler) fazlasıyla geçmektedir.
Bir çocuğun ilk sözcükleri, önemli insanları (baba ) , tanıdık hayvanları
(kedi), araçları (araba) , oyuncakları ( top), yiyecekleri (süt), organlan (göz) , kıya ­
fetleri (şapka ), ev gereçlerini (saat), selamlama ifadelerini (baybay) isiml endiren
sözcüklerden oluşmaktadır. B u n l a r 50 yıl önceki bebeklerin ilk sözcükleriydi ve
bugün de bebeklerin ilk sözcü k l e ridir. Çocuklar sıklıkla tek bir sözcükle çeşitli
niyetlerini ifade etmektedirler; "kurabiye", "bu bir kurabiye" ya da " k u rabiye isti­
yorum" anlamına gelebilmektedir.
B ebeklerin sözlü k e l i m e dağaro k l ar ı i l k sözcü k l e ri n i söylediklerinde h ı zla
a rtmaktadır ( Pa n ve Uccelli, 2 0 09 ) . O rtalama 18 a y l ı k b i r bebek 5 0 civarında
sözcük konuşabilmektedir a ncak 2 yaşında yaklaşık 2 00 sözcük konuşabilmektedir. Bir bebeğin ilk kelimeleri öğrenmesinin karakteristik
özellikleri nelerdir?

• KISIM 3 Bebeklik 1 67
27 Aşağı y u karı 1 8 aylıkken başlayan kelime dağarcığın da k i b u hızlı artış sözcük
patlaması olarak adlandırılmaktadır ( Bloom, Lifter ve B roughton, 1 98 5 ) .
24 Bebeğin ilk sözcüğünü söyleme zamanı gibi sözcük patlamasının d a zamanı deği­
şebilmektedir ( Lieven, 2008). Şekil 5 . 1 4 çocukta bu iki dil dönüm noktası aralıkla­
21 rını göstermektedir. B u çocuklar ilk sözcüklerini ortalama olarak 1 3 aylıkken söy­
lemişler; 1 9 aylıkken de sözcük patlaması yaşamışlardır. Yine de, çocukların her biri­
"'
>-
18 nin, ilk sözcüğü söyleme yaşı, 1 0 dan 1 7 aylığa kadar değişirken, sözcük patlaması
.!'!.

yaşı 1 3 'ten 25 aylığa kadar değişebilmektedir.

15 Çocuklar bazen kullandıkları sözcüklerin a n lamlarını genişletmekte ya da daralt­
maktadırlar ( Woodward ve Markman, 1 99 8 ) . Anlam genişlemesi sözcüğün anlamına
12 uygun olmayan nesneler için o sözcüğü kullanma eğilimidir. Örneğin, çocuklar ilk
başta "baba " sözcüğüne yalnızca "baba " için değil diğer adamlar, yabancılar ve erkek
9
çocuklar için kullanmaktadır. Anlam daralması bir sözcüğü zar zor kullanma eğilimi­
dir; çocuklar ilgili bir olay ya da nesneyi isimlendirmede uygun sözcüğü kullanma­
İlk sözcükler Sözcük patlaması
Dil kilometre taşları
dıklarında meydana gelmektedir. Örneğin, bir çocuk oğlan sözcüğünü 5 yaşındaki
komşusunu tanımlamada kullanabilmekte ancak erkek bir bebeği ya da 9 yaşındaki
ŞEKİ L 5.1 4 bir erkeği tanımlamakta kullanmayabilmektedir.
DİL KİLOMETRE TAŞLARINDA ÇEŞİTLiLİK: Bu
kilometre toşlorının zamanlamasındaki çeşitlilik için İki Sözcüklü İfadeler: Çocuklar 1 8-24 aylık olduklarında, genellikle iki sözcüklü ifa­
olası açıklamalar nelerdir?
deleri dile getirebilmektedirler. Sadece İki sözcükle anlamım iletmek için, çocuklar aşırı
derecede jest, tonlama ve bağlama güvenmektedirler. Çocukların iki sözcüklü ifade­
lerle iletişim kurabildikleri anlam zenginliği aşağıdaki gibidir ( Slobirı, 1 972 ) :

• Tanımlama: "Köpeğe bak"


• Yer Belirleme: "Kitap orada"
• Tekrarlama: "Çok süt "
• Olumsuzlama: " Kurt değil"
• Sahiplik : "Benim şekerim"
• Niteleme: " Büyük araba "
• Eylemi yapan kişi: "Anne yürü "
• Eylem-doğrudan nesne: '' Sana vur"
• Eylem dolaylı nesne: " Babaya ver"
• Eylem-aracı: "Kes bıça k "
• Soru : " Top nerede?"

Bunlar, birinci dili İngilizce, Almanca, R usça, Firıce, Türkçe ve


Samoaca olan çocukların örnekleridir.
İki sözcük l ü ifadelerin konuşman ı n birçok böl ü m ü n ü
görmezden geldiğini ve önemli derecede az ama öz olduğuna
dikkat ediniz. Aslında, her dilde, bir çocuğun ilk sözcük bir­
Dünyanın her yerinde çoğu küçük çocuk ortalama olarak 1 8-24 aylık arasında iki
sözcüklü ifadeleri kullanmayı öğrenirler. Bu iki sözcüklü ifadelerin örnekleri nelerdir? leştirmelerinin ekonomik niteliği vardır; onlar telgrafiktir.
Telgrafi.k konuşma, a rtikeller, yardımcı fiil ya da diğer bağ­
laçlar gibi dilbilgisel işaretlerin olmadığı, kısa ve öz sözcüklerin kullalllilll d ır. Telg­
rafik konuşma, i k i sözcükle sımrlı değildir. "Anne dondurma ver" ve "Anne
Tommy'e dondurma ver" de telgrafik konuşma örnekleridir.

BİYOLOJİ K VE Ç EVRESEL ETKENLER


Bebeklikte dille ilgili birçok dönüm noktası ele a ldık; şekil 5 . 1 5 bebeklerin bu aşa­
malara genel a nlamda n e zaman u laştıkları n ı yaklaşık olara k özetlemektedir.
Ancak bu şaşırtıcı gelişmeyi ne sağlamaktadır? B i r şekilde dili kullanan herkes o
dilin k u ra llarını "bilmektedir" ve sonsuz sayıda sözcük ve cümle ku rma beceri­
sine sahiptir. Bu b ilgi nereden gelmektedir? B iyoloj i n i n bir ürünü müdür? D i l
Telgrafik konuşma: Artikeller, yardımcı fiiller ve di­ öğrenilmekte v e yaşantılardan etkilenmekte midir?
ğer bağlaçlar gibi dil bilgisel işaretler olmadan kısa ve
öz sözcüklerin kullanılması.

1 68 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişım



Biyolojik Etkenler: D ili konuşma ve anlama becerisi, bazı yeterlikleri olan sinir sis­ Tipik Yaş Dil Dönüm Noktası
teminin yanı sıra, sesle ilgili (voka l ) bazı donanımları da gerektirmektedir. İnsanoğ­
Doğum Ağlama
l u n u n önceki kuşaklarının sinir sistemi ve vokal donanımı yüz binlerce ya da mil­
yonlarca yıl boyunca değişmiştir. Sinir sistemi ve vokal yapılardaki gelişmelerle, 2 - 4 aylık Cıvıldama
insanlar (hama sapiens) konuşma geliştirmek için hayvanların homurdanma ve çığlık
atmalarının ötesine geçmiştir. Hesaplamalar değişiklik gösterse de, pek çok uzman S aylık ilk sözcükler anlar

insanların çok yak ın zamanlı bir edinimi yansıtan dili, yaklaşık olarak l 00.000 yıl
Babıldama başlar
önceki evrim süresince, edindiğine inanmaktadır. Dil, insanlara diğer hayvanlar kar­
şısında inanılmaz avantaj sağlamış ve insanın hayatta kalma şansını artırmıştır. 7 - 1 1 aylar Evrensel dilciden dile-özgü
dinleyiciye doğru değişir
Bazı dil bilimcilerı, dilin biyolojik bir temeli olduğunun güçlü bir kanıtı olarak
bütün dünyadaki çocuklann dil kazanımlannda dikkate değer benzerliklerin olduğu
8 - 1 2 aylar işaret etme ve gösterme
görüşündedir. Beynin bazı bölgelerinin dil için kullanıldığına ilişkin kanıtlar bulunmak­ gibi jestler kullanılır
taclır ( Bortfeld, Fava ve Boas, 2009; Spocter ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Dilde gerekli iki bölge
Kelimeleri kavramaya başlar
ilk olarak, beyni hasar görmüş bireylerle yapılan çalışmalarda keşfedilmiştir: Beynin sol
frontal bölgesinde yer alan sözcük çıkarmada gerekli bir bölge olan Broca bölgesi ve ilk sözcükler söylenir
dili anlamada gerekli beynin sol yarıküre bölgesinde bir bölge olan Wernicke bölgesi
(bakınız şekil 5 . 1 6 ) . Bu alanlardan herhangi birinde oluşan hasar, dil kaybı ya da engeli 1 8 aylık Sözcük patlaması yaşanır

olan afazi (söz yitimi) türlerine neden olmaktaclır. Broca alanı hasarlı olan bireyler,
1 8 - 24 aylık iki sözcüklü ifadeler
sözcükleri doğru biçimde söylemede zorluk yaşarlar; Wernicke bölgesi hasarlı olan kullanılır
bireylerin anlamaları zayıfnr ve çoğunlukla akıo ancak anlaşılmaz konuşurlar. Sözcükleri anlamada hızlı
bir gelişim taşanır
D ilbilimci Noam Chomsky ( 1 95 7 ) insanların belirli bir zamanda ve belirli bir
yolla, dil öğrenmeye biyoloj i k olarak donanımlı olduğun u öne sürmektedir. Çocuk ­
ŞEKİ L S.1 5
ların fonoloji, s ö z dizimi ve a n l a m bilimi içeren bazı d i l özellikleri ve k u ralları algı­ BEBEKLiKTE BAZI Dil DÖNÜM NOKTALAR!:
lamalarını sağlayan, doğuştan gelen biyoloj i k özel bir yetenek olan dil edinim araet Bebeklerin dil girdilerindeki çok büyük çeşitliliğe rağ­
(DEA) ile dünyaya geldiklerini söylemektedir. Çocuklar, doğaları gereği sesleri a lgı­ men, dünyanın her yerinde konuşmayı öğrenirken
lama becerisine sahiptirler, nasıl çoğul yapacakları ve soru soracakları gibi kuralları benzer bir yol izlerler.

izlemektedirler.
Chomsky'nin D E A'sı beynin fiziksel bir bölümü değildir, kuramsal bir yapıdır.
DEA'nın varlığına ilişkin b u lgular var mıdır? DEA kavramını savunanlar, iyi şekil­
lendirilmiş bir girdi olmadığında bile çocukların dil oluşturmalarının bir kanıtı olan
dillerdeki ve kültürlerde ve dfün biyolojik alt katmanlarında dil aşamalarının değiş­
mezliğinden söz etmektedir. Ancak, göreceğimiz gibi, eleştirmenler bebeklerin D E A
gibi bir şeye sahip olsalar bile, bunun tüm dil edinim hikayesini açıklayamayacağını
öne sürmektedir.
,,. - - - - - - - - - .-
Çevresel Etken ler: Onlarca yıl önce, davranışçılar Chomsky'nin tezine karşı çık­ '
mış ve dilin pekiştirmeyle edinilen tepkiler zincirinden başka bir şey olınadığını öne ı a l i ş · -r ı ağl n ı
1
sürmüşlerdir ( Skinner, 1 9 5 7 ) . B i r bebek "an-ne" dediğinde anne bebeği kucaklaya­ Dil: Dilin büyük çoğunluğu beynin sol yarı-
1
rak ve ona gülümseyerek ödüllendirir; bebek daha çok "anne" der. Davranışçılar, küresinde işlemlenir. 4. Bölüm, s. 1 1 4.
,
dilin azar azar oluştu rulduğunu söylemiştir. Davranışçılara göre, dil, piyano çalmak
� - - - - - - - - - - - - - -'
ya da dans etmek gibi öğre nilmesi karmaşık bir beceridir.

Broca alanı: Konuşma üretmeyle ilgili beynin sol


frontal lobunda bulunan alan.

Wernicke alanı: Beynin sol yarıküresinde bulunan dili


kavramayla ilgili alan.

Afazi: Beyin hasarıyla oluşan konuşma engeli ya da


kaybı.

Dil edinim aracı (DEA): Chomsky'nin fonoloji, söz di­


zimi ve anlam bilimi içeren, çocuğun bir dilin kural ve
Şempanzeler doğada, birbirlerini çağırarak, el hareketleriyle, yüz ifadeleriyle iletişim kurarlar, evrimsel psi­ özelliklerini algılamasını sağlayan biyolojik bir yete­
kologlar bunun gerçek dilin kökenleri olabileceğine inanırlar. Biyolojinin dildeki rolü ne kadar güçlüdür? neği tanımlar.

• KISIM 3 Bebeklik 1 69
Broca alanı Wernike alanı Davranışçı dil öğrenme görüşünün birkaç problemi bulunmaktadır.
İlki, insanların yeni cümleleri -daha önce duymadığı ya da konuşmadı­
ğı- nasıl kurd uklarını açıklamamasıdır. İkincisi. çocukların öyle yapmaları
pekiştirilmediğinde bile ana dillerinin söz dizimini öğrenmeleridir. Sosyal
psikolog Roger B rown ( 1 97 3 ) saatlerce anne-babaları ve çocuklarını göz­
lemlemiştir. Anne-babaların, doğrudan ya da açık bir biçimde, çocukları­
nı ödüllendirmediklerini ya da çocukların ifadelerinin söz dizimini düzelt­
mediklerini bulmuşt ur. Yani, anne-babalar "iyi", "doğru " . " uygun", "yan­
lış" ve bunun gibi sözcükleri söylememiştir. Anne-babalar "iki ayakkabı ­
lar değil iki ayakkabı demelisin" gibi doğrudan düzeltmelerde de bulun­
mamışlardır. Yine de, kısaca göreceğimiz gibi, pek çok anne-baba küçük
çocuklarının dil bilgisine uymayan ifadelerini aynntılarıyla açıklamakta ve
dil bilgisel hataların çoğunu değiştirmektedirler ( Clark, 2009) .
Davranışçı görüş, çocuk ların dili nasıl edindikleri konusu nda artık
geçerli bir açıklama olarak görülmemektedir. Ancak bi rçok araştırma,
çocukların dil becerilerinde çevresel yaşantıların hangi yönlerden etki­
li olduğunu açıklamaktadır ( B erko Gleason ve Ratner, 2009 ) . Birçok dil
uzmanı; çocuğun yaşantıları, öğrenilen dil ve öğrenmenin gerçekleştiği
bağlamın dil edinimi üzerinde son derece etkili olduğunu öne sürmektedir
( Godfield ve Snow, 2009 ) .
D i l sosyal bir boşlukta öğrenilmemektedir. E t ki l i bir biçimde ileti­
ŞEKİL 5.1 6 şim k u rmayı hiç öğrenmemiş, yıllarca toplumsal izolasyon içinde yaşa­
BROCA ALANI VE WERNICKE ALANI: Broca alanı beynin sol yarıkü­ mış Aveyron'lu vahşi çocuğun aksine; çoğu çocuk, çok küçük yaşlarda
resindeki frontal lobda yer almaktadır ve konuşmanın merkezidir. Wer­
dille içli dışlı olmaktadır ( Sachs, 2009 ) . Bakıcıların ve öğretmenlerin des­
nicke alanı sol yarıkürenin temporal lobunun bir parçasıdır ve dili anla­
tek ve müdahalesi, bir çocuğun dil öğrenimini fazlasıyla kolaylaştırmakta­
mayla ilgilidir. Beyindeki bu alanların rolü 4. bölümde anlatılan lateralizas­
yonla nasıl ilişkilidir? dır ( Snow ve Yang, 2006 ) . Örneğin, bir araştırma, 8 aylık bebeklerin babıl­
dadıktan sonra, anneleri onlara hemen gülümsediğinde ve dokunduğun­
da; annelerinin rastgele bir tavırlarla tepki gösterdiği zamandakinden daha
kannaşık konuşmaya benzer sesler çıkardıklarını göstermiştir ( Goldstein,
King ve West, 200 3 ) ( B kz. Şekil 5 . 1 7 ) .
Micheal Tomasello ( 2003, 2006, 2008) küçük çocukların yoğun bir
şekilde sosyal dünyalarıyla ilgili olduklarını ve bu erken gelişimlerinde
diğer insanların niyetlerini anlayabildiklerini vurgulamaktadır. Onun kar­
şılıklı etkileşim dil görüşü, çocukların dili belli bağlamlarda öğrendiklerini
vurgulamaktadır. Örneğin, yeni yürümeye başlayan bir çocuk ve bir baba
beraber bir kitaba odaklandığında, baba "minik kuşa bak" diyebilir. B u
durumda, yeni yürümeye başlayan b i r çocuk bile, babasının b i r şeyin ismi­
ni söylediğini anlar ve işaret ettiği yöne bakmayı bilir. Bu tür bir ortak dik­
katle, çocuklar erken gelişimlerinde, dil edinmede sosyal beceri lerini kul­
lanabilmektedir ( Meltzoff, Brooks, 2009); Tomasello, 2008 ) . Son zaman­
larda yapılan bir çalışma, 1 2 - 1 8 aylardaki ortak dikkatin 24 aylıktaki dil
becerilerini yordadığını açığa çıkarmıştır ( Mundy ve diğerleri, 2007 ) .
Araştırmacılar çocuğun sözcük dağarcığı gelişiminin, ailenin sosyoe­
konomik düzeyi ve anne-babaların çocuklarıyla konuşma biçimleriyle iliş­
ki olduğunu bulmuştur. Betty Hart ve Todd Risley ( 1 99 5 ) anne-babaları
meslek sahibi olan çocukların ve sosyal yardım alan anne-babaları olan
çocukların dil bağlamlarını gözlemlemiştir. Meslek sahibi anne-babalarla
ŞEKİL 5.1 7 karşılaştırıldığında, yardım alan anne-babalar çocuklarıyla daha az konuş­
muş, geçmiş olaylardan daha az bahsetmiş ve daha az ayrıntıya girmişler­
SOSYAL ETKiLEŞiM VE BABILDAMA: Bir çalışma iki grup anne ile
onların B aylık bebeklerine odaklanmıştır (Goldstein, King, & West, dir. Şekil 5 . 8 'de belirtildiği gibi, 3 6 aylıkken, meslek sahibi anne-babaların
2003). Birinci grup anneye bebekleri babıldadıktan ve cıvıldadıktan çocukları, yardun alan anne-babaların çocuklarından çok daha geniş bir
hemen sonra onlara dokunmaları ve gülümsemeleri söylenmiştir; di­ sözcük dağarcığına sahip olmuşlardır.
ğer gruba da gülümsemeleri ve dokunmaları söylenmiştir ancak be­
beğin çıkardığı seslerle ilişkili olmayan rastlantısal bir biçimde. Anne­
D iğer araştırmalar, annelerin bebekleriyle ne kadar konuştukları
leri babıldamadan hemen sonra olumlu tepki veren bebeklerin "da"ve ile bebeklerin sözcük dağarcıklarını ilişkilendirmiştir. Örneğin, Janellen
"gu" gibi konuşmaya daha benzer, daha karmaşık sesler çıkarmışlardır. Hu ttenloclıer ve arkadaşlarının ( 1 99 1 ) yaptığı bir çalışmada, annelerinin
ilk dil gelişiminde bakıcıların önemi burada gösterilmiştir.

1 70 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim



onlarla daha sıklıkla konuştuğu bebekler, önemli derecede daha geniş sözcük dağar­ 800
cığına sahip olmuştur. İkinci doğum günlerinde, sözcük dağarcığı farklılLkları oldukça ;;;
önemli çıkmıştır. .g"'
.><.
Yine de, düşük gelirli ailelerde yaşayan 1 - 3 yaş arasındaki çocuklarla yapılan bir ;;;. 600
"'
çalışma, annenin konuşmasının, çocuğun sözcük dağarcığı gelişiminin en iyi yorda­ .n
"'

yıcısı olmadığını bulmuştur ( Pan ve diğerleri, 200 5 ) . B undan çok, çocu kların sözcük :;:
dağarcığı gelişiminin daha iyi yordayıcıları, annenin dili ve okuma-yazma becerileri "'
•O\ 400
:::ı
u
ile annelerin çok sayıda farklı sözcük kul lanımları olmuştur. Örneğin, anneler çocuk­ o
...,.
c Sosyal destek alan
larıyla konuşurken daha çeşitli sözcükler k u l landıklarında, bu duru m çocuklarının
c
sözcük dağarcığı için faydalı olmuştur, ancak çocuklarının sözcük dağarcıkları, anne­ "'
.n 200
"'
lerin çocuklarıyla toplam konuşma miktarıyla ilişkili olmamıştır. Aynı zamanda, sık­ .n
"'
c
lıkla işaret jestleri kullanan annelerin, daha geniş sözcük dağarcığına sahip çocukları <(
olm uştur. işaret etme, genellikle konuşmayla u yum içinde gerçekleşmektedir ve
annelerinin çocuklarına söylediklerinin anlamını genişletmektedir. 10 14 18 22 26 30 34 38
Bu araştırmalar ve diğerleri ( E rken Çocuk Bakım Araştırmaları Ağı, 200 5 ) erken (a) Çocukların yaşı (aylar)
konuşma girdisi ve eksikliğinin çocuğun dil becerilerin gelişiminde etkisi olduğunu
göstermektedir. Küçük çocuğun dilsel çevresinin ilgi çekici bileşenlerinden biri, basit 1 ,200
c
sözcük ve cümlelerle, normalden daha yüksek bir ses perdesindeki konuşma dili olan "'
::;;:
çocuk yönelimli konuşmadır (bebeksi konuşma) ( C lark, 2009; Zangl ve Mil!s, � 1 ,000
"'
2007 ) . Bebek olmadığında çocuk yönelimli konuşmayı kullanmak zordur, ancak anne­ •O\
"'
"
babalar bebekle konuşmaya başladıklarında buna geçmektedirler. B u n ların çoğu, oto­ QI 800
E
matik ve çoğu anne babanın yaparken farkında olmadığı şeylerdir. 4 yaşındakiler bile, Qj
-""
2 yaşındakilerle 4 yaşındakilerle konuştuklarından daha basit yollarla konuşmaktadır­ 600
E
lar. Çocuk yönelimli konuşmanın bebeğin dikkatini çekme ve iletişimi sürdürmede :;;:
·;:::
önemli işlevi vardır (Jaswal ve Fernald, 2007 ) . Yetişkinler sıklıkla çocuğun dil edini­ jJ 400
mini iyileştirmek için, başka kelimelerle ifade etme, genişletme ve etiketlemeyi içeren §"'
::;;:
başka stratej iler kullanmaktadırlar: Başka kelimelerle ifade etme, ya bir soruya dönüştü­ :::ı
u
200
o
rerek ya da çocuğun olgunlaşmamış ifadelerini tam anlamıyla dilbilgisi k urallarına V'

uygun şekilde tekrar belirterek, çocuğun söylediklerini başka bir şekilde ifade etmek-
tir. Örneğin, çocuk "köpek havlıyor" derse, yetişkin "köpek n e zaman havlıyor?" soru­ 10 14 18 22 26 30 34 38

sunu sorarak karşılık verebilir. Etkili başka kelimelerle ifade etme, çocuğun ilgisini (b) Çocukların yaşları

çekmeyi ve daha sonra bu ilgiyi ayrıntılandırmasını sağlamaktadır. ŞEKİL 5.18


• Genişletme, çocuğun söylediklerini dilsel olarak daha gelişmiş/entelektüel bir MESLEK SAHiBi OLAN VE SOSYAL DESTEK
şekilde tekrar ifade etmektir. Örneğin, çocuk "Köpekçik ye" derse anne babası ALAN AİLELERDE DİL GİRDİSİ VE KÜÇÜK ÇO­
"evet, köpekçik yiyor" diye cevaplar. CUKLARIN SÖZCÜK GELiŞiMi: (a) Bu çalışmada
(Hart & Reisiey, 1 995), meslek sahibi ailelerden olan
• Etiketleme, nesnelerin isimlerini belirlemektir. Küçük çocuklardan d u rmadan nes­
anababalar küçük çocuklarıyla sosyal destek alan ai­
nelerin isimlerini belirlemeleri istenmektedir. Roger B rown ( 1 9 5 8 ) bunu orij inal lelerdeki anababalara göre daha fazla konuşmuşlar­
sözcük oyunu olarak adlandırmıştır ve bir çocuğun erken dönemdeki sözcük dır. (b) Bütün çocuklar konuşmayı öğrenmişlerdir an­
dağarcığının çoğunun, bunu yetişkinin nesnelerle uyuşan sözcükleri belirleme cak meslek sahibi ailelerden gelen çocuklar sosyal
baskısıyla oluşturulduğunu belirtmiştir. destek alanlara göre iki kat daha geniş kelime dağar­
cığı üretmişlerdir. Dolayısıyla, çocuklar kreşe gitmeye
Anne babalar b u stratejileri doğal olarak ve anlamlı konuşmalarda kullanmakta­ başladıklarında ailelerinde zaten dikkate değer bi­
dırlar. Anababalar, çocuklarına konuşmayı öğretmek için, yavaş dil öğrenen çocuk­ çimde daha fazla sözcük deneyimlemiş ve sosyoeko­
nomik bağlamlarıyla ilişkili farklı düzeylerde kelime­
larda bile, belirli bir yöntem kullanmaya gereksinim duymamaktadır. Çocuklar, genel­
ler üretmişlerdir. Bu çalışma yoksulluğun sözcük gelişi­
likle anne babaların, o anda çocuğun ilgilendiği şeyler hakkında konuşarak çocuğun minde eksikliklere mi neden olduğunu göstermektedir?
izinden gitmelerinden ve çocukların işleyecekleri bilgileri sağlamalarından faydalan­
maktadırlar. Çocuklar bilgiyi a lmaya hazır değillerse bunu size söylemeleri ( belki
başka tarafa yönelerek) olasıdır. B u ndan dolayı, çocuğa daha fazla bilgi vermek, her
zaman daha iyi değildir.
D i l gelişimini teşvik etmede, alıştırma ve uygulamanın temel olmadığını hatırla­
yınız. Dil gelişimi taklit ve pekiştirmenin basit bir taklidi değildir.
B ebekler, yeni yürümeye başlayan çocu klar ve küçük çocuk l a r için, yetişki n ­
lerin onlara ve onla rla k i t a p okumaları (birlikte okuma ) faydalı olmaktadır ( DeLo­
ache v e Ganea, 2 009; Rodrigu ez, H i n es ve M omiel, 2 008; Westerlund ve Lager­
berg, 2 0 08 ) . H i ka ye kitabı okuma, a n n e babalar çocuk l arla tartışarak ve onları Çocuk-yönelimli konuşma: Basit kelimeler ve
soru sormalarını ve yan ı t l a m a la rını cesaretlendirerek metnin anlamını genişlet­ cümlelerle normalden daha yüksek tonda ko­
m e l eri çocu k l a r için öze l l i k l e faydalı o l m a k t a d ı r ( B a rbarin ve A i kens, 2 0 0 9 ; nuşulan dil.

• KISIM 3 Bebeklik 171


White-h u rst ve Lonigan, 1998 ) . B i r çalışmada, d ü ş ü k gelirli a il elerdeki Ameri­
k a l ı a n ne l e ri n büyük bir kısmı, bebeklerine v e yeni yürümeye başlayan çocuk ­
larına belirli bir d ü ze n d e o k u d u k l a rını belirtmişlerdfr ( Raikes v e diğerleri, 2 0 0 6 ) .
B u çalışmada, ilk çocuklarını b ü yüten yüksek eğitimli Lat i n olmayan beyaz
a nneleri n , bebeklerin e ve yeni yürümeye başlayan çocu klarına, ilk çocuğu n ­
d a n sonra doğmuş çocuklarını büyüten Afrikalı Amerikan v e L a t i n a n n e ­
lere göre d a h a fazla kitap o k u dukları görülmüştür. 1 4- 2 4 a y l ı k çocu k l a ra
g ü n l ü k kitap okuma, çocuk l a rı n 3 6 a y l ı k o l d u k l a rı n d a k i d i l gelişimi ve biliş­
sel gelişimiyle olumlu yönde i lişkilendiri l miştir. Anne babala rın çocu k l a rı n
d i l gelişimini iyileştirme yolla rına ilişkin d a h a fazla o k u m a k için Gelişimi
Yaşamla İlişki/endir kısmına b a k ı nı z .

ET K İ L E Ş İ M C İ G Ö R Ü Ş
Dil edinimi yalnızca biyolojiye ba ğl ı olsaydı, Aveyronlu vahşi çocuk ve Genie (bu
bölümde daha önce ele a lınmıştı ) zorluk çekmeden konuşmalıydı. Çocuğun dene­
Bebeklerin ve küçük çocukların hayatında birlikte kitap yimleri dil edinimini etkilemektedir. Ancak, dilin çok güçlü biyolojik temellerinin
okuma nasıl farklı bir yaşantıdır? olmadığım gördük. Bir köpekle n e kadar konuşursan konuş, konuşmayı öğrenme­
yecektir. Tersine, çocuk l a r biyoloj i k olarak dil öğrenmeye hazırdırlar. Bütün dünya-

gelişimi yaşa m la i l işki l end i r

Anne-Baba lar Bebeklerin i n ve Yeni Yürümeye Başlayan Çocukların ı n Dil Gelişimini Nasıl
Kolaylaştırmaktadırlar?
Dille Büyüme eserinde dil bilimci Naomi Baron ( 1 992) anne-babaların
çocuğunun dil gelişimini kolaylaştırmasına yardımcı olacakfikirlersun­
muştur:

Bebekler
Etkin bir konuşma eşi olun. Bebekle konuşmayı başlatın. Bebek g ü n
boyu sürenbirbakım programındaysa,bebeğinyetişkinlerdenyeterli
dil uyarımı aldığından emin olun.
Bebek sizin söylediklerinizi anlıyormuş gibi konuşun. Anne-babalar
çocu kları n söylenilenlerianlıyormuşgibionlarayöneldiklerindeken­
dini gerçekleştiren kehanet gerçekleştirebili rler. Bu s ü reç4-5 yıl ala­
bilirancakçocuklarkendi leri nesunulan dil modelini kendine uydur­
mak için gitgide büyümektedirler.
Kendinizi rahat h i ssettiğiniz bir dil şekli kullanın. Çocuğunuzla ko­
nuşu rken diğeryetişki n leri n sizi nası 1 duyduğu kon usunda endişe-
1 en meyi n . Çocukla kon uşurken kapasiteniz değil, duyg u larınız
daha önemlid ir. Kend i n izi rahat h issettiğiniz her tür bebek konuş­
masını kullanın.

Yen i yürümeye başlayan çocuklar


Etkin bir konuşma eşi olmaya devam edin: Konuşmada, tektaraflı ko­
nuşmada bile çocukla ilgilenmek, anne-babanın bir çocuğu dilsel
olarak geli şmesine yardım edebilmesinde en önemli şeydir.
Din lemeyi u n utmayın:Yen i yü rü meye başlayan çocukla rın kon uşma­
la rı çoğ unlukla yavaş vezahmetverici (güç) olduğu için, anne baba­ Anababaların bebekleriyle en başında konuşmaya başlamaları iyi bir
laronlariçin sözcüklerivedüşünceleritem i n etmeye kal kışmaktadır. fikirdir. En iyi dil bebeğin zihinsel olarak konuşmaya yeterli olmasın­
Süreç her ne kadar itina isteyen bir süreç olsa da, siz ne kadar acele dan önce ortaya çıkar. Anababaların bebekleri veyeniyürüyen çocukla­
etseniz de sabırlı olun ve çocuklarınızın kendilerini ifade etmeleri ne rının dilini geliştirmeye yardımcı olacak başka ilkeler nelerdir?

1 72 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim


gelişimi yaşam la i l i şki l end i r

(devamı)

Kendinizi rahat hissettiğiniz d i l i kullanın, ancak çocuğ u n uzun d i l mekted i r ve pekçok baba çocu klarıyla annelerinin konuştuğundan
becerileri v e ufkunu geliştirmen in yol la rını da düşünün: Ö rneğin, daha fazla konuşmaktadır. Bil işsel olarak anne babadan gelen zen­
uzu n c ü m lelerkullanmak problem l i ol ma kzoru ndadeğildir. Çocuk ginleştirici g i rişimler erkeklere de kızlara da fayda sağlamaktadır.
şiirleri kullanın. Evet " ya da " hayır"dan başka ceva plarlar vermele­ Normatif karşılaştırmalara karşı koyun: Çocuğunuzun belli aşama­
rini sağlayan soru larsorun. Etkin bir biçimdetekraredin, genişletin lara (ilk sözcük, ilk 50 sözcük gi bi) ulaşma yaşlarının fa rkında olun
veçocuğ u n ifadelerini yeniden biçimlendi ri n. Konuşma nızda mizah ancak bu gelişimi diğer çocukların gelişimiyle karşılaştırmayın.
kullanın. Böyle sosyal karşılaştırmalar gereksiz kaygılara yol açabilmektedir.
Onları engel lemeye ça lışmak yerine, çocuğunuzun kendine özgü
özel li ki erini düzen leyi n: Pek çok çocu k sözcü ki eri telaffuz etmedeve
onların anlaşılmasını sağlamada zorluk yaşamaktad ı r. Mümkün ol­ Baron'un anne babalara ilk tavsiyesi "etkin bir kon u şma eşi
duğu nca, çocuklarınızın anlaşıldığını onlara h issettirin (anladığınızı olmala rı"dır. A n nelerin bebekleriyle konuşma m i ktarlarına
hissettirin). i l işkin böl ü m de daha önce ne öğrenmiştiniz? Konuşma mik­
Cinsiyet kalıpyargılarından sakının: Çocuğunuzun cinsiyetinin sizin tarı ya da annelerin okuma becerileri ve sözcük dağarcığı çe­
konuşma m i ktarı ve şeklinizi belirlemesine izin vermeyin. Pek çok şitlil ikleri n i n bebeklerin sözcük dağarcığı üzerinde daha fazla
Amerikalı anne di lsel olarak kızları erkeklerden daha çok destekle- olumlu etkisi olmakta mıdır?

daki çocuklar, dil aşamalarını yaklaşık olarak aynı zamanda ve yaklaşık olarak aynı
sırada geçmektedir.
Çevresel etkenler de dil yeterliği geliştirmede çok önemlidir ( B erko Gleason,
2009; Goldfield ve S now, 2 0 09 ) . A nne-babalarının zengin sözel çevre sağladığı
çocuklar b u d u r u m d a n p e k çok yönden faydalanmaktaclır. Çocuklarının söyle­
meye çalıştığı şeylere dikkat eden anne babal a r, çocuklarının ifadelerini geniş­
letmekte, o n l a ra o k um a k t a ve çevredeki eşyaları tanımlamakta ve onlara çok
değerli yararlar sağlamaktadır ( B erko Gleason, 2009 ) .
Etkileşimci görüş, hem biyoloji hem d e yaşantının dil gelişimine katkıda bulun ­
masına vurgu yapmaktadır. D i l i n n e kadarının biyolojiyle belirlendiği, n e kadarının
başkalarıyla olan etkileşime bağlı olduğu, dil bilimciler ve psikologlar arasında tar­
tışma konusudur. Yine de, hepsi hem biyoloji k kapasitenin hem de ilgili deneyim­
lerin gerekli olduğu konusunda hemfikirdir ( Berko Gleason, 2009; Tomasello, 2008 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir cukları dil ed inimi ve sözcük dağarcığı ol uştur­
maları üzerindeki etkisini öğrendiniz. Bu etki­
Dil nedir7
Bağlantı Kur Di lin kural sistemleri nelerdir7
ler çocukların okul performansına nasıl yansır7

Ya nsıt Dil bebeklikte nasıl gelişir?


Dilde biyolojik ve çevresel etkiler nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Dil gelişimini ortaya çıkarmak için biyolojik ve Anababa olarak bebeğinizin dilini geliştirmek

O Dilin doğası ve bebeklikte na­


sıl geliştiğini tanımlar.
çevresel etkiler ne düzeyde etkileşim gösterir­
ler?
ve zekasını geliştirmek için her gün bi rkaç
saat bebeğinizin önünde büyük kelime kart­
ları tutmak iyi bir fikir midir? Neden iyi ve ne­
Bağlantı Kur den iyi değil? Bu etkinlik hakkında Piaget ne
ı . bölümde çocukların ne kadar yoksu lluk ya­ söylerdi?
şarlarsa fizyolojik stres belirtileri o kadar çok ol­
duğunu öğrendiniz. Bu bölümde SED'in ço-

• KISIM 3 Bebeklik 1 73
ko n u bağlantı lan - - - - - - - - - - - - - ,
\

Bebeklerin bilişsel gelişimlerindeki ilerlemeler onların sosyo-duygusal gelişim­


leriyle ilişkilidir. 6. böl ümde bebeklerin kas ıtl ı ol arak ilgilenme, amaca yönelik
davranış, ortak dikkat ve iş birliği olarak insanları algılamayı i çine alan, sosyal
uyum sağlama ve anl amasını geliştirmeyi, öğreneceksini z . 7. bölümde iki
b üy ük kuramcıy ı -Piaget ve Vygotsky- ve k üç ük çocukların düşünmelerinin
ilerlemesinde nasıl önerilerde bulundukları ile ilgili okuyacaks ını z . Küçük
çocukların dikkatlerini s ürdürmede nasıl daha yeterli olduklarını görecek; okul
öncesi dönemi çocuklarının sözcük dağarcıklarının şaşırt ıcı derecede genişle ­
diğini öğrenecek v e erken çocukluk eğitimindeki çeşitl ilikleri keşfedeceksini z .
1
\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye akallm · - - - - :ııı--

öğrenme hedeflerinize ulaşın ,

1 Piaget'ni n Bebek Gelişim Ku ramı


O Pi aget 'nin bebek gelişim kuramını özetler ve değerlendirir.

Bilişsel Süreçler
Piaget'nin kuramında, çocuklar dünyalarına uyum sağlamak için zihinsel yapılar oluş­
turarak, etkin bir biçimde kendi bilişsel dünyalarını yapılandırmaktadı rlar. Şemalar,
bilgiyi örgütleyen eylemler ve zihinsel temsillerdir. Zihinsel şemalar (bilişsel etkinlik­
ler) çocuklukta geliştirilirken; davranışsa! şemalar (fiziksel etkinlikler) bebekliği karak­
terize etmektedir. Özümleme çocuklar yeni bilgiyi ele alırken varolan şemalarını kul­
lanırken ortaya çıkmaktadır; uyma çocukların yeni bilgi karşısında şemalarını uydur­
malarına karşılık gelmektedir. Örgütlemeyle, çocuklar birbirinden ayrı davranışları
daha üst bir düzende, daha düzgün çalışan bilişsel sistemde gruplandırmakıadırlar.
Dengelenim, Piaget'in çocukların bilişsel evreden diğerine nasıl geçtiklerini anlatmak
içim öne sürdüğü bir mekanizmadır. Çocuklar dünyayı anlamaya çalışırken bilişsel
çatışma yaşadıklarında, özümseme ve uymayı dengeyi sağlamak için kullanmaktadır­
lar. Sonuç, yeni bir düşünce evresidir. Piaget 'ye göre, niteliksel olarak farklı dört
düşünme evresi bulunmaktadır.

Duyu-Hareket Evresi
Piaget'nin dört evresinden ilki olan Duyu-hareket düşünmede, bebekler algılarını fizik­
sel hareketlerle örgütlemekte ve eş-güdümlemektedir. Bu evre doğumdan yaklaşık 2
yaşa kadar sürmektedir. Duyu-hareket evrenin altı alt evresi vardır: Basit refleksler,
ilk alışkanlıklar ve birincil döngüsel tepkiler; ikincil döngüsel tepkiler; ikincil döngü­
sel tepkilerin eş güdümlenmesi; üçüncül döngüsel tepkiler, yenilik ve merak ve şema­
ların içselleştirilmesi. Bu evrenin bir temel kazanınu, bebeklerin nesneleri görmedik­
lerinde bile onların var olmaya devam ettiklerini anlama yeterliği olan nesne sürekli­
liğidir. Bir başka yön, bebeklerin neden-sonucu anlamalarını içermektedir.

Piaget algısal girdiyi motor etkinliklerle eş güdümleme açısından bebek gelişimine


Piaget'ın Duyu-Hareket tamamen yeni bir bakış açısı getirmiştir. Geçen onlarca yıllarda araştırmalar temelinde,
Evresinin Değerlendirilmesi
Piaget 'nin görüşünün revizyonu öne sürülmüştür. Örneğin, araştırmacılar sabit ve
farklılaşmış algısal dünyanın Piaget'nin söylediğinden daha önce kurulduğunu ve
bebeklerin kavram geliştirmeye başladığını da bulmuştur. Bebek bilişsel gelişimi açı­
sından kalıtım-çevre meselesi tartışılmaya devam etmektedir. Spelke bebeklerin alana
özgü doğuştan bilgi sistemleriyle doğduklarını ifade eden temel bilgi yaklaşunını kabul
etmektedir. Eleştirmenler Spelke'nin bebeklerin ilk deneyimlerine gerekli dikkati ver­
mediğini iddia etmektedir.


1 74 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim
2 Öğrenme, Hatırlama ve Beb eklerin nas ıl öğrendikleri , hatırladıkları ve kavramlaştırdıklarını
tanımlar.
Kavramlaştırma

• Edimsel koşullama teknikleri özellikle bebeklerin algı ve algısal motor eylemlerine iliş­
Koşullama
kin bilginin akılda tutulmasını gösteren araştım1alarda faydalı olmuştur.
• Dikkat zihinsel kaynakların belirli bilgi üzerine odaklanmasıdır ve bebeklikte alıştırma
Dikkat
ile yakından ilişkilidir. ilk yılda, dikkatin çoğu yönelme/araştırma t ü ründendir, ancak
sürekli dikkat de önemli olmaktadır. Alıştırma uyarana olan dikkatin azalmasına neden
olan, aynı uyarıcının tekrarlanan sunumudur. Farklı bir uyarıcı sunulursa, bebek ona
artan bir ilgi göstermekte ve alışkanlığın kırılması ortaya çıkmaktadır. Ortak dikkat, be­
bek gelişiminde özellikle bebeğin dil gelişiminde önemli rol oynamaktadır.
• Bellek, bireyin bilgiyi zaman içinde koruduğu t ü m durumlara aittir. 2-6 aylık bebekler
Bellek
algısal motor eylemlerine ilişkin bilgileri akıllarında tutabilmektedir. Yine de, pek çok
uzman, bellek (bilinçli bir biçimde geçmişi hatırlama) yaşamın ilk yılının ikinci yarısına
kadar ortaya çıkmadığından genellikle neyi düşündüğümüzü tartışmaktadır. İkinci yılın
sonu nda, uzun süreli bellek sağlam ve güvenilirdir. Beynin Hipokampüs ve fronıal lob­
ları bebeklikte açık belleğin gelişiminde gereklidir. Bebeklik ya da çocukluk anemnezi
olarak bilinen- 3 yaşından önce olmuş olayları hatırlayamama - bu yaşta beynin frontal
loblarının gelişmemiş olmasından kaynaklanabilmektedir.
• Meltzoff yeni doğanların davranışlarını (dillerini çıkarma gibi) bir modelinkiyle e�leşti­
Taklit
rebildikJerini göstermiştir. Araştırması, ertelenmiş taklidin 9 ay kadar erken ortaya çık­
tığını da göstermektedir.
• Kavram oluşturmanın ne zaman başladığını tam olarak bilmesek de, Mandler bebekle­
Kavram Oluşturma ve
Sınıflandırma
rin 7-9 aylık oluncaya kadar kavramsal sınıflandırmalar oluşturamadıklarını öne sür­
müştür. Bebeklerin ilk algıları geniştir. Yaşamın ilk iki yılında bu geniş kavramlar, git­
tikçe farklılaşmaktadır.

3 Bireysel Farkl ılıklar ve Değerlendirme O Bebek ölçme araçları v e zekanın yordanmasını t art ışır.

• Gesell'in ölçeği nonnal bebekleri normal olmayanlardan ayırmak için pediyatristler ta­
Bebek Gelişim
Ölçümleri rafından hala yaygın biçimde kullanılmaktadır; gelişimsel bir bölüm sağlamaktadır.
Nancy Bayley tarafından gelişıirilen Baylcy Bebek Gelişim Ölçeği, bugün bebek gelişi­
mini değerlendirmek (ölçmek) amacıyla yaygın biçimde kullanılmaktadır. Şu anki ver­
siyonu, bayley m, beş ölçekten oluşmaktadır: bilişsel, dil, motor, sosyo-duygusal ve
uyumsal. Giderek daha çok kullanılan Fagan bebek zeka testi bebeğin bilgiyi ne kadar
etkili bir biçimde işlediğini değerlendirmektedir.
Zekayı Yordama
• Gelişimsel ölçekler daha büyük çocukların ZB'lerini test etme geleneğinden onaya çık­
mıştır. Bu ölçekler ZB testlerinden daha az sözeldir. Gesell ve Bayley'den alınan puanlar
ileride çocuklukta ZB puanlarının iyi birer yordayıcıları değildir. Yine de, alıştırma hızı
ve alıştırmayı kırma derecesi gibi bilgi işleme ölçüleri ilerde çocukluktaki zekayla ilişki­
lidir. Bebeklikteki bilişsel gelişim ve daha sonra çocukluktaki bilişsel gelişim arasında
hem süreklilik hem süreksizlik vardır.

4 Dil Gelişimi e Dilin doğas ı ve bebeklikte nasıl geliştiğini tanımlar.

Dili Tanımlama • Dil ister spontan, ister yazılı isterse imzalı olsun ya da olmasın. semboller sistemine da­
yalı bir iletişim şeklidir. DiL bir topluluk tarafından kullanılan sözcüklerden ve onların
değişimi ve birleşimi için kurallardan oluşmaktadır.

• KISIM 3 Bebeklık 1 75
• Fonoloji, kullanılan sesler ve onların nasıl birleştirilebileceğini içeren dilin ses sistemidir.
Dil Kural Sistemleri
Biçimbilim sözcük oluşturmada kullanılan anlam birimlerine karşılık gelmektedir. Dizin
bilim uygun cümlecik ve cümleler oluşturmak için sözcükleri birleştirme şeklidir. Anlam
bilim sözcüklerin ve cümlelerin anlamını içermektedir. Pragmatik, farklı bağlamlarda di­
lin uygun kullanımıdır.
• Bebeklikteki dil gelişim aşamaları ağlama ( doğu m ) , cıvıldama ( 1 -2 ay), babıldama ( 6
Dil Nasıl Gelişmektedir?
ay), evrensel bir dilbilimci olmaktan dile özgü dinleyici olmaya geçiş (8- 1 2 ay), jestleri
kullanma ( 8 - 1 2 ay), sözcükleri a n lama (8- 1 2 ay), ilk sözcüğü söyleme ( 1 3 ay), sözcük
patlaması ( 1 9 ay), sözcüklerin a nlamanın h ızlı artışı ( 1 8-24 ay) ve iki sözcüklü ifadele­
rinden ( 1 8-24 ay) oluşmaktadır.
• Evrimci bakışa göre, evrimde dil insanlara diğer hayvanlara karşı çok önemli avantaj
Biyolojik ve Çevresel
sağlamıştır ve hayatta kalma şansını artırmıştır. Broca'nın alanı ve Wernike'nin alanı
Etkenler
beynin asıl yarıküresindeki dil işlemleme için önemli bölgelerdir. C homsky, çocukların
dilin temel özellik ve kurallarını algılama yetisiyle doğduğunu öne sürmektedir. Başka
sözcüklerle ifade edilirse, onlar biyolojik olarak dil edinim aracıyla donatılmış ve dil öğ­
renmeye hazırdırlar. Davranışçı görüş -çocuklar dili pekiştirmelerin sonucunda öğren­
mektedirler- desteklenmemiştir. Yetişkinler çocuk yönelimli konuşma, başka kelime­
lerle ifade etme, genişletme ve tanımlama ile çocukların dil edinmesine yardımcı olmak­
tadırlar. Çevresel etkenler evde farklı dil çevreleriyle karşı karşıya kalmanın sonucu ola­
rak çocukların dil gelişimindeki farklılıklarla gösterilmektedir. Anne-babalar özellikle
bebeğin meşgul olduğu şeyle ilgili bebekle kapsamlı olarak konuşmalıdır.
• Bugün çoğu dil araştırmacısı, her yerdeki çocukların büyük ihtimalle değil, aslında tüm
Etkileşimci Görüş
çocuklar için kaçınılmaz olarak, dünyaya dil edinmelerini sağlayacak özel sosyal ve dil­
sel kapasitelerle geldiklerine inanmaktadır. Dilin ne kadarının biyoloj i k olarak belirlen­
diği ve ne kadarının başkalarıyla olan etkileşime dayandığı, dil bilimciler ve psikologlar
arasında tartışma konusudur. Yine de, hepsi hem biyoloj i k kapasitenin hem de ilgili ya ­
şantının gerekli olduğu konusunda hemfikirdirler.

anahtar kelimeler
A değil B hatası 151 çocuk yönelimli ikincil döngüsel tepkilerin sonsuz üretkenlik 164
açık bellek 158 konuşma 171 eş güdümlenmesi 150 şemalar 148
afazi (söz yitimi) 169 dengelenme 149 ilk alışkanlıklar ve birincil şemaların içselleştirilmesi
anlam bilim 165 dikkat 156 döngüsel tepkiler 150 15 1
basit refleksler 149 dil 164 nesne sürekliliği 151 telgrafik konuşma 168
Bayley bebek gelişim dil edinim aracı 169 ortak dikkat 157 temel bilgi yaklaşımı 153
ölçekleri 162 dizin bilim 165 örgütleme 148 uyma 148
bellek 158 duyu-hareket dönemi 149 örtük bellek 158 üçüncül döngüsel tepkiler,
biçim bilim 164 ertelenmiş taklit 159 özümseme 148 yenilik ve merak 150
birincil döngüsel tepki 150 gelişimsel katsayı 162 pragmatik 165 Wemicke alanı 169
Broca alanı 169 ikincil döngüsel tepkiler 150 ses bilim l 64

anahtar kişiler
Andrew Meltzoff 153 Eleanor Gibson 15 l Karen Wynn 154 Patricia Kuhl 166
Arnold Gesell 162 Elizabeth Spelke 151 Michael Tomasello 170 Renee Baillargeon 152
Betty Hart and Todd Janellen Huttenlocher 170 Nancy Bayley 162 Risley 170
Carolyn Rovee­ J ean Mandler 158 Naomi Baron 172 Roger Brown 170
Collier 156 Jean Piaget 146 Noam Chomsky 169

1 76 BÖLÜM 5 Bebeklikte Bilişsel Gelişim



BEBEKLi KTE
.

bö l ü m 6
SOSYODUYG U SAL G E Li Ş i M
. .

'-
____ )

1 Duygusal ve Kişilik Gelişimi 2Sosyal Yönelim/Anlama ve


-
Bağ lanma
.....,
Öğrenme Hedefi 1
ta
B eb eklikte duygusal ve kişilik
gelişimi t a rt ış ı r. Öğrenme Hedefi 2 Bebeklikte sosyal yönelim v e

.r:. Duygusal Gelişim


bağlanmanın g elişimini tanımla r.

Sosyal Yönelim/Anlama
ta
Mizaç
Kişilik Gelişimi Bağ lanma ve Gelişimi

c: Bağlanmada Bi reysel Fa rklılıklar


Bakım Verme Stilleri ve Bağlanma

ta

E 3 Sosyal Bağlamlar

: ::J
-
Öğrenme Hedefi 3 Sosyal bağlamların
bebekl eri n gelişimini nasıl etkilediğini açıklar.

:Q Aile
Çocuk Bakımı
..c
iderek d a h a fazla sayıda ba ba çocuklarına ba kmak
G için evde ka l m a kta d ı r (La m b, 201 O; O'Brien & Moss,
20 1 O). 1 7 ayl ı k Da ri us'u d ü şü n ü n. Darius' un yazar olan babası gün

boyunca ona bakmaktadır. Darius'un annesi bir peyzaj mimarı olarak hafta i çi tam gün

çalışmaktadır. Darius'un babası ona bakmakla büyük bir iş yapıyor. Yazılarını yazarken

Darius'u yanında tutmakta ve onunla konuşmak ve oyun oynamak için çok zaman

harcamakta dır. Bu etkileşimlerden her ikisinin de keyif aldıkları açıktır.

Geçen ay Darius haftada bir gününü çocuk bak ım merkezinde geçirmeye baş­

ladı. Anne ve babası, dikkatlice çok sayıda merkezi inceledikten, öğretmen

ve yöneticilerle görüştükten sonra bu merkezi seçti . Anne ve babası,

Darius'un akranlarıyla deneyim yaşamasını ve babaya biraz zaman kalma­

sını istedikleri i çin onu haftada bir gün bir merkeze yolladılar.

Darius'un bab ası gelecekte Darius'un oynayacağı küçük lig maçlarını ve

onunla birlikte keyif alacağı diğer birçok aktiviteyi hayal etmektedir. Kendi

b ab asının onunl a ne k a dar az zaman geçirdiğini hatırlayarak kendisini,

Darius'un b ab asıyla büyüme deneyimi yaşamasına adadı. Darius'un annesi

akşamları eve geldiğinde, onunla oldukça fazla zaman geçirmektedir. Darius hem

annesi hem de bab asıyla güvenli bir b ağlanmaya s a hi ptir.

Birçok baba geçmişe göre bebekleriyle daha fazla


zaman geçirmektedir.

I
.. -ko n u bağ lantı lan
Şimdiye kadar sadece, anne babaların hamilelik sırasındaki duyguları ve sosyal
durumlarını t artışt ık . Bu çerçevede anne-babanın hamilelik sürecinde neşe, bek­
lenti, k aygı ve stres duyguları; bir annenin iyimserliğinin, k arnındaki bebeği i çin
nasıl daha az olumsuz sonuçlara yol açabildiği; doğum sonrası dönemde anne
babaların duygusal ve psikolojik uyumları gibi konulara odaklanarak, bebekleri­
nin gelmesinden önce ve sonra anne babaların sosyal durumlarını ve duygularını
t artıştık . Bu b ölümde, bebeğin sosyal-duygusal gelişimini ele alacağız.
1
I
geriye dönelim _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,

1 78 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Geliş i m



Ön Bi lgi
Bölüm 4 ve S'de bebeğin nasıl algıladığını, öğrendiğini ve hatırlad ığını ok udunuz. Bebek ler aynı
zamanda d uygularını gösterme beceri sine sahip olan ve kendi lerine yakın kişilerle sosyal etki leşimi
başlatan sosyal-duygusal varlık lardır. Bu bölümde ele alınacak başlıca konular, duygusal ve kişi lik
gelişimi, sosyal yönelim ve bağlanma; ailenin sosyal bağlamı ve çocuk bakımıdır.

ı Duygusal Gelişim ve Kişilik Gelişimi


e Bebeklik döneminde duygusal ve kişi lik gel işim in i tartışır.

Duygusal Gelişim Mizaç Ki şilik Gelişimi

K ısa bir süre için bile olsa bebeklerin yakınında bulunmuş bir kişi onların d uy­
gusal varlıklar olduğunu fark eder. Bebekler sadece duygularını ifade etmezler,
aynı zamanda mizaçlarında da farklılık gösterirler. Bazıları utangaçtır, diğerleri ise
sempatiktir. Bazıları aktiftir, diğerleri daha az aktiftir. Bu bölümde, bebeklerde
duygusal ve kişilik gelişiminin bu ve diğer yönlerini ele alacağız. Çiçekler tarumar edilir
rüzgar tarafından
DUYGUSAL G E LİŞİM Ve rüzgar dikkat etmez buna, ama
D uygu olmadan yaşamınızı düşünün. Duygu, insanları bir araya getiren bir bağ Yüreğin çiçeklerine
olduğu kadar yaşamın rengi ve müziğidir. Psikologlar duyguları nasıl tanımlar Hiçbir rüzgar dokunamaz.
ve sınıflandırır? Duygular gelişim için neden önemlidir? Yaşamın ilk iki yılı
-Yoshida Kenko
boyunca duygular nasıl gelişir?
Budist Keşiş, 14. yüzyıl

Duygular nedir? Amaçlarımıza göre duyguyu, bir kişinin, onun için, özellikle iyi
oluşunda önemli olan bir durum ya da etkileşim içinde olduğu zaman meydana
gelen his veya d u ygusallık olarak tanımlayacağız. Birçok d u ru m da d uygular, bir
bireyin dü nyayla iletişimini içerir. Duygu, iletişimden daha fazlasını içermekle rfü­
likte, bebeklik döneminde, daha ön planda olan bir iletişim yönü d ü r ( Campos,
2009 ) .
Psikologlar birçok açıdan d u yguların geniş bir sınıflandırmasını yapmışlardır,
ancak neredeyse tüm sınıflandırmalar bir duyguyu ya olumlu ya da olumsuz olarak
belirtir ( Izard, 2009 ) . Olumlu d uygular, coşku, sevinç ve sevgiyi içerir. Olumsuz
duygular ise kaygı, öfke, suçluluk ve üzüntüyü içerir.

Biyolojik ve Çevresel Etkiler Duygular hem biyolojik temellerden hem de kişinin


deneyimlerinden etkilenir. D uygu için biyolojinin önemi, bir bebeğin d u ygusal kapa ­
sitesindeki değişikliklerde görülür ( Kagan, 20 l O ) . Yaşamın erken dönemlerinde geli­
şen beynin bazı bölgeleri ( örneğin beyin sapı, hipokampus ve amigdala gibi) sıkıntı,
heyecan ve hiddet üzerinde önemli bir etkiye sahiptir ve hatta bebekler bile bu Japon anneler bebeklerinin ve çocuklarının duygusal
duyguları gösterir ( B uss & Goldsmith, 2007 ) . Fakat daha sonra bu bölümde tartıştı­ gelişimini, Latin olmayan beyaz annelerden farklı ola­
ğımız gibi, bebekler duygularını düzenleme yeteneklerini aşamalı olarak geliştirirler rak nasıl idare ederler?
ve b u yeteneklerin gelişiminin, beynin diğer bölgeleri üzerinde kontrol sağlayabilen
beyin kabuğunun frontal bölgelerinin yavaş yavaş olgunlaşmasına bağlı olduğu
görülmektedir ( Bölüm 4'de tartışıldı) ( Beli, Greene & Wolfe, 20 1 0 ) . Duygu: Bir kişinin, onun için önemli olan bir durum
Daha sonra bu bölümde tartıştığımız gibi duygular, anne baba ve bebeklerin ya da etkileşim içinde olduğu zaman meydana gelen
iletişim kurduğu ilk dildir. Darius ağladığmda babasının duyarlı tepkiler vermesi gibi, his veya duygulanım. Duygu, bir kişinin içinde ol­
duğu ya da yaşadığı iletişimse! bir durumla ilgili
duygu bağlantılı karşılıklı alışverişler, bebeklerin anne babalarına bağlanma geliştir­
memnuniyet ya da memnuniyetsizliği yansıtan dav­
meleri için temeller sağlar. ranış özelliğidir .

• KISIM 3 Bebeklik 1 79
Sosyal ilişkiler de, duyguların gelişimi ve çeşitliliği için ortam sağlar
( Kopp, 20 1 ! ; Thompson, 20 1 0) . Yürümeye yeni başlayan çocuklar, anne
babalarının tarnşmalarını duyduklarında, sıklıkla sıkıntıyla tepki verirler ve
oyunlarından vazgeçerler. İyi işleyen ailelerde üyeler, birbirlerini güldürür
ve çatışmaları yatıştırmak için endişeden uzak bir d uygu durumu geliştire­
bilir. Biyolojik evrim, insanlığı duygusal olması yönünde donatmışur, ancak
ilişkiler ve kültür, duygusal deneyimlerde çeşitlilik sağlar (Thompson ve
Virmani, 20 1 0) . Örneğin, a raştırmacılar, Doğu Asyalı bebeklerin, Latin
olmayan Beyaz bebeklere göre daha az sıklıkla ve daha a z olumlu ve
olumsuz duygu gösterdiklerini bulmuşlarclır ( Cole & Tan, 2007 ) . Benzer
Sevinç Üzüntü
şekilde, Japon anne babalar, çocuklannın olumsuz duygular yaşamasını
engellemeye çalışırlar bununla birlikte Latin olmayan Beyaz ann.elerin ise
çocukları sıkıntılı hale geldikten sonra tepki vermeleri ve daha sonra başa
çıkmada onlara yardıma olma ları daha olasıdır ( Cole & Tan , 2007) .
-

Erken Duygular: Bebek duygusal gelişimi konusunda önde gelen bir


uzman olan Michael Lewis ( 2007, 2008), temel duygular ile öz bilinçle
ilgili duygular arasında aymm yapmaktadır. Temel duygular, insan ve
diğer hayvanlarda mevcut olan duygulardır; b u duygular insan yavrusu­
nun gelişimirıin ilk 6 a yı içinde görünür. Temel duygular şaşkınlık, ilgi,
sevinç, kızgınlık, üzüntü, korku ve nefreti içerir (bu ilk duyguların bazı-
Korku Şaşkınlık
larıyla ilgili bebeklerin yüz üadeleri içirı B kz. Şekil 6 . 1 ) . Lewis'in sınıflan­
ŞEKİL 6.1 dumasında, benlik bilinciyle ilgili duyguları, uben· duygusu ve "ben·
BEBEKLERDE FARKLI DUYGU İFADELERİ bilinçliliğini içeren öz farkındalığı gerektirir. Öz bilinç duyguları, kıs­
kançlık, empati, mahcubiyet, gurur, utanma ve suçluluğu içerir, bunların
büyük çoğunluğu ikinci yıl boyunca, ilk yılın ikinci yarısında
bazı noktalarda ilk kez ortaya çıkar. D u ygu konusundaki bazı
uzmanlar, oluştuklarında başkalarıyla ilgili duygusal tepkileri
içerdiği için mahcubiyet, utanma, suçluluk ve gurur gibi diğer
bilinçli d uyguları öz bilinç duyguları olara k isimlendirirler
( Saarni ve diğerleri, 2006 ) . Örneğin, anne babadan alınan
onay, bir görevi başarıyla tamamladıklarında gurur göstermeye
başlayan yürüme çağındaki çocuklarla ilişkilidir.
Joseph Campos ( 2 0 0 5 ) ve Michael Lewis ( 2 007 ) gibi araş­
tırmacılar, tanımladığımız duyguların bebek ve yürümeye yeni
başlayan çocuklarda ilk kez ne kadar erken yılda görüldüğünü
ve bunla rın birbirini nasıl takip ettiğini tartışmışlardır. Belirli
duyguların bebekler tarafından ilk kez ne zaman gösterildiğine
ilişkin tartışmaların bir göstergesi olarak kıskançlığı düşünün.
Bazı a raştırmacılar, kıskançlığın yaklaşık 18 aya kadar ortaya
çıkmaclığını iddia ederken ( Lewis, 2007 ) , bazıları da b u duy­
gunun daha erken göründüğünü belirtir ( Draghi- Lorenz, 2007;
ŞEKİL 6.2 Draghi-Lorenz, Reddy, & Costall, 200 1 ) . Altı aylık bebeklerin,
BU KISKANÇLIGIN İLK İ FADESİ MiDiR? Hart & Carrington (2002) tarafından a nnelerini ya gerçek gibi bir oyuncak bebeğe ilgi gösterirken
yapılan bir çalışmada araştırmacılar, annelerinin, oyuncak bir bebeğe ilgi göster­
(onu kucaklamak veya hafifçe sallamak gibi) ya da bir kitaba
diklerini gözleyen altı aylık bebeklerin, kıskançlığın ilk görünümüne işaret edebi­
len, kızgınlık ve üzüntü gibi olumsuz duygular gösterdikleri sonucuna varmıştır.
dikkat ederken gözledikleri bir a raştırma düşünün ( Ha rt &
Ancak, Joseph Campos (2009) ve Jerome Kagan (2010) gibi duygusal gelişim uz­ Carrington, 2002 ) . Anneler ilgilerini oyuncak bebeğe yönelt­
manları, ilk yılda kıskançlık gösterme gibi duyguların muhtemel olmadığını ileri tikleri zaman bebeklerin, kıskançlıklarının göstergesi olabilen,
sürmektedirler. Onlar, kıskançlık oluşmasının ilk yılda mümkün olmadığı sonu­ kızgınlık ve üzüntü gibi olumsuz duygular göstermesi daha
cuna niçin varmaktadır?
fazla görülmüştür ( B kz . Şekil 6 .2 ) . Diğer yandan bebeklerin
kızgınlık ve üzüntü duygul a rıyla ilgili ifadeleri, yeni bir oyuncak bebekle oynaya ­
Temel duygular İnsan ve diğer hayvanlarda mevcut mamanın oluşturduğu hayal kırıklığını da yansıtabilirdi. Kıskançlık gibi bir duygunun
olan ve yaşamın başlangıcında ortaya çıkan duygular; başlangıcıyla ilgili tartışmak, temel duyguları indekslemede karmaşıklık ve zorluk
örnekleri, sevinç, kızgınlık, üzüntü, korku ve nefrettir. gösterir. Jerome Kagan (20 1 0 ) gibi, bebek sosyoduygusal gelişimi kon usundaki bazı
Öz bilinç duyguları: Öz farkındalığı, özellikle de
uzmanlar, bebek beyninin olgunlaşmamış yapısının, ilk yılda yaşanabilen, suçluluk,
"ben• bilinçliliği ve duygusunu gerektiren duygular; guru r, umutsuzluk, u ta nç, empati, kıskançlık gibi düşünce gerektiren duyguları
örnekler, kıskançlık, empati ve utancı içerir. oluşturmasının olası olmadığı sonucuna varmışlardır.

BÖLÜM 6
1 80 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim

Duygusal Anlatım ve Sosyal İlişkiler: D uygusal anlatımlar, bebeklerin ilk ilişkile­
riyle i l işkilidir. Bebeklerin duygularını iletebilme yeteneği, bakını verenleriyle arala­
rında duygusal bağın başlamasına ve onlarla düzenlenmiş etkileşimlere izin
vermektedir (Thompson, 20 1 0 ) . Bebeklerin duygusal ifadelerine karşılık olarak sadece
anne babalar duygusal ifadelerini değiştirmezler, aynı zamanda anne babalarının duy­
gusal ifadelerine karşılık olarak bebekler de duygusal ifadelerinde değişiklikler yapar­
lar ( Bridgett ve diğerleri, 2009 ) . Başka bir deyişle, bu etkileşimler karşılıklı olarak
düzenlenmektedir. Bu düzenleme nedeniyle, her şey yolunda gittiğinde etkileşimler,
iki taraflı ya da eş zamanlı olarak tanımlanmaktadır. Duyarlı ve sorumlu anne babalar,
bebekleri ister sıkıntılı isterse de mutlu şekillerde tepki versinler, bebeklerinin duygu­
sal olarak gelişmesine yardım etmektedirler (Thompson & Newton, 2009 ) .
Ağlamalar ve gülümsemeler, bebeklerin anne babalarıyla etkileşimde bulundukları
zaman sergiledikleri iki duygusal ifadedir.

Ağlama: Ağlama, yeni doğanın dünyayla iletişim kurabilmek için sahip olduğu en
önemli mekanizmadır. İlk ağlama, bebeğin akciğerlerinin havayla dolmasını sağla­
maktadır. Ağlamalar aynı zamanda, yeni doğanların merkezi sinir sistemlerinin sağ­
lığı hakkında da bilgi sağlayabilmektedir. Hatta yen i doğanlar, diğer yeni doğanların
ağlamalarını duydukları zaman, olumsuz yüz ifadeleri ve ağlamalarla tepki verme
eğilimindedirler ( Dondi, Simion & Caltran, 1 99 9 ) .
Bebekler en azından üç ağlama türüne sahiptirler:
• Temel ağlama: Sıklıkla ağlamanın hemen ardından gelen kısa bir sessizlik,
son ra ana ağlamadan bir şekilde daha yüksek tonda olan kısa bir iç çekme,
sonra da bir sonraki ağlama başlamadan hemen önce diğer bir dinlenmenin
olduğu ritmik bir modeldir. Bazı bebeklik dönemi uzmanları, açlığın temel
ağlamayı kışkırtan koşullardan biri olduğuna inanmaktadır.
• Kızgınlık ağlaması: Ses tellerinden daha fazla havanın geçmesiyle gerçekle­
şen açlık ağlamasının bir çeşididir.
• Acı ağlaması: Başlangıçta ani, uzun yüksek sesli ağlama, nefes tutma ile
devam eder. Acı ağlaması, yüksek şiddetli uyaran tarafından uyarılmaktadır.
B irçok yetişkin, bebeğinin ağlamasının kızgınlık ya da acıdan olup olmadığını
ŞEKİL 6.3
A LTI AYLIK BiR BEBEGiN GÜÇLÜ GÜLÜŞÜ: Bu
saptayabi lmektedir (Zeskind, Klein & Marshall, 1 992 ) . Anne babalar kendi bebekle­
güçlü gülümseme, Duchenne işaretini (gözler kısık)
rinin ağlamalarını, diğer bebeklerden ayırt edebilmektedirler. ve ağız açıklığını yansıtır.

Gülümseme: Gülümseme yeni sosyal beceri geliştirme anlamın a geldiği için önem­
lidir ve önemli bir sosyal sinyaldi r (Campos, 2009) . Bebek gülümsemelerinin gücü,
İngiliz araştırmacı John Bowlby ( 1 969) tarafından ele alınmıştır: "Daha fazla ve Kim ki kendini hazza kenetler
daha iyi gülümseyen bebeğin, daha iyi sevileceğinden ve bakım göreceğinden
kuşku duyabil i r miyiz? Bebeklerin doğa tarafından annelerini büyüleyen ve
Kanatlanmış yaşamı hırpalar,
onları köle haline getiren özelliklerle tasarlanmış olmaları, yaşamaları için bir Fakat kim ki hazzı hafifçe öper,
şanstır. " Bebeklerde iki tür gülümseme ayırt edilebilmektedir.
Sonsuzluğun günbatımında yaşar.
• Refleksif gülümseme: Dışarıdan bir uyarana karşılık olarak meydana
-William Blake
gelmeyen bir gülümsemedir ve doğumdan sonraki ilk ay boyunca sıklıkla
uyku sırasında görülmektedir. İngiliz yazar, ı 9. yüzyıl

• Sosyal gülümseme: Sıklıkla küçük bir bebeğin yaptığı gibi dışarıdan bir uya­
Temel ağlama: Genellikle bir ağlama, daha kısa bir
rana karşılık olarak meydana gelen bir gülümsemedir. Sosyal gülümseme, iki
sessizlik, ilk ağlamaya göre daha yüksek tonda olan
aylık kadar erken bir sürede oluşmaktadır. kısa bir iç çekme ve sonraki ağlamaya kadar kısa bir
Daniel Messinger ( 2008 ) , bebek gülümsemesinin gelişimsel safhalarını tanımla­ dinlenmeden oluşan ritmik bir örüntüdür.
mıştır. Doğumdan sonra ikinci aydan altıncı aya kadar, hem kendi kendilerine baş­
Kıızgınlık ağlaması: Ses tellerine daha fazla havanın
lattıkları hem d e başka l a rı n ı n gülümsemelerine karşılık olarak verdikleri yüklendiği bir temel ağlama çeşidi.
gülümsemelerde bebeklerin sosyal gülümsemeleri oldukça artmaktadır. Altıncı aydan
Acı ağlaması: Öncesinde inleme olmaksızın, ansızın
1 2 . aya kadar olan dönemde, anne babalarla oynama ve oldukça keyifli etkileşim­
olan, başlangıçta yüksek sesli uzun ve nefes tutma ile
lerin ortasında meydana gelen ağız açıklığı ve Duchenne işareti diye adlandırılan göz devam eden bir ağlama.
çekikliği ile çiftleşen gülümsemelerdir ( Bkz. Şekil 6. 3 ) . ikinci yılda gülümseme, anne
Refleksif gülümseme: Bir dış uyarana yanıt olarak
babalarla olan olumlu koşullarda meydana gelmeye devam etmekte ve b irçok
ortaya çıkmayan bir gülümseme. Doğum sonrası bi­
durumda akranlarla etkileşim sırasında, gülümsemede artışlar meydana gelmektedir. rinci ayda, çoğunlukla uyku sırasında görülür.
İkinci yılda aynı zamanda, yürümeye başlayan çocuklar, özellikle anne babalarıyla
Sosyal gülümseme: Bir dış uyarana yanıt olarak or­
olan ilişkilerinde gülümsemenin sosyal anlamının artan bir şekilde farkına varır hale
taya çıkan gülümseme ki gelişimin erken döne­
gelmektedirler. minde bu uyaran çoğunlukla bir yüzdür.

• KISIM 3 Bebeklik 1 81
1 00 Bebekler aynı zamanda bir nesneye gülümseyerek, onunla önceden
var olan bir duygu iletişimi kurduğu ve bu gülümsemelerini sonradan
bir yetişkine aktardığı beklenen gülümseme göstermektedir. Son zaman­
c 80 larda yapılan bir çalışma, dokuz aylıkken beklenen gülümsemenin, anne
"'
>. babaların 2 . 5 yaşlarında iken çocuklarındaki sosyal yeterlik değerlendir­
"'
;m ·v; meleri ile ilişkili olduğu nu onaya koymuştur ( Pa rlade ve diğerler, 2009 ) .
"' QJ
"' "O
60
-g- :�>.
'Ql c Korku: Genellikle ilk olarak 6 . aylarda görülen ve yaklaşık 1 8. ayda doruğa
31 ;ij ulaşan korku, bebeğin en erken duygularından bir tanesidir. Fakat istis­
� :i2
"' ::J 40 mara uğramış ve ihmal edilmiş bebekler, 3 aylık gibi erken bir zamanda
u
-� o '-" da korku sergileyebilmektedir ( Campos, 2005 ) . Araştırmacılar bebek kor­
Qj
c kusunun, 6-7 yaşlarda suçluluk, empati ve düşük saldırga nl ı kla ilişkili
c
<( 20 lsrail kibutz olduğunu ortaya koymuşlardır ( Rothbarı, 2007 ) .
Bebeğin en sık ifade etl iği korku, bebeğin yabancılardan korktuğu
ve sakındığı yabancı kaygısını içerir. Yabancı kaygısı sıklıkla aşamalı ola­
rak onaya çıkmaktadır. İlk olarak, altı aylıkken temkinli tepkiler şeklinde
o 5 10 15 20 25 30 35
belirmektedir. Dokuzuncu ayla birlikte, yabancılara olan korku sıklıkla
Yaş {aylar) daha yoğun olmakta, ilk yılın sonlarına doğru doruğa ulaşmakta ve son­
ŞEKİ L 6.4 rasında azalmaktadır ( Seher & Hare!, 2008 ) .
B ütün bebekler bir yabancıyla karşı karşıya geldikleri zaman sıkıntı
DÖRT KÜLTÜRDE AYRILIK PROTESTOSU: Bu çalışmadaki her dört
kültürde aynlık protestosunun hemen hemen aynı zamanda ( 1 3-1 5 ay­
göstermez. Bireysel değişimlerin yanı sıra, bir bebeğin yabancı kaygısı gös­
lıkken) yükseldiğine dikkat edin {Kagan, Kearsley, & Zelazo, 1 978). Yine terip göstermemesi, yabancının özelliğine ve sosyal bağlama da bağlıdır.
de bir Afrika Bushman kültürüne ait bebeklerin yüksek bir yüzdesinin { Bebekler tanıdık ortamlarda daha a z yabancı kaygısı sergilerler.
% 1 00) ayrılık protestosu göstermesine karşın; Guatemala Kızılderilileri Örneğin bir çalışmada l O aylık bebekler, kendi evlerinde yabancıyla kar­
ve lsrail kibutz kültürlerindeki bebeklerde bu sadece % 60 oranında gö­ şılaştıklarında az yabancı kayg1sı sergilemişler, fakat bir a raştırma labora­
rülmüştür. Ayn/ık protestosunun bütün kültürlerde aynı zamanda yüksek tuarında bir yabancıyla karşı karşıya geldikleri zaman daha büyük korku
görülmesi gerçeğini nasıl açıklayabiliriz? göstermişlerdir ( Sroufe, Waters & Matas, 1 97 4 ) . Bu nedenle, bebeklerin
Yayınevinden izin alınarak basılmıştır. lnfancy: lts Place in Human De­ kendilerini güvende hissettikleri zaman yabancı kaygısını gösterme ola­
velopment by Jerome Kagan, Richard B. Kearsley, and Philip R. Zelazo,
sılıklarının daha az olduğu ortaya çıkmıştır.
s. 1 07, Cambridge, Mass.: Harvard University Press. Copyright © 1 978
Yabancının kim olduğu ve nasıl davrandığı da bebeklerde yabancı
by the President and Fellows of Harvard College.
kaygısını etkilemektedir. Bebekler, yetişkin yabancılara nazaran çocuk
yabancılardan daha az korkarlar. Aynı zamanda pasif, gülümsemeyen yabancılara
göre a rkadaşça, dışa dön ü k, gülümseyen yabancılara karşı da daha az korku duyar­
lar ( B retherton, Stolberg & Kreye, 1 98 1 ) .
Yabancı kaygısına ek olarak, bebekler bakım verenlerinden ayrıldıkları zamanda
korku yaşarlar. Sonuç ayrılık protestosudur- bakım veren ayrıldığı zaman ağlama.
Ayrılık protestosu bebekler tarafı ndan ilk olarak yaklaşık 7-8 aylarda sergilenir ve
yaklaşık 1 5 aylıkken Amerikalı bebekler arasında doruğa ulaşmıştır ( Kagan, 2008 ) .
Hatta bir çalışma, dön farklı kültürde ayrılık protestosunun 1 3 - 1 5 . aylarda doruğa
u laştığını onaya koymuştur ( Kagan, Kearsley & Zelazo, 1 97 8 ) . Şekil 6 .4.'te gösteril­
diği gibi, ayrılık protestosunda bulunan bebeklerin yüzdesi kültü rler a rasında değiş­
miş fakat bebekler ortalama olarak aynı yaşt a - ikinci yaşın ortalarından biraz önce
en şiddetli tepkiyi göstermişlerdir.
Duygusal Düzenleme ve Başa Çıkma: Yaşamın ilk yılı boyunca, bebekler duy­
gusal tepkilerin süresi ve şiddetini engelleme ya da azaltma becerisini aşamalı olarak
geliştirir (Kopp, 2008 ) . Bebekliğin başından itibaren, bebekler kendilerini yatıştırmak
için başparmaklannı ağızlarına koyarlar. Fakat başlangıçta bebekler, çoğunlukla bakım
verenlerinin bebeği uyutması, ninni söylemesi, nazikçe okşaması ve benzeri davranış­
larla bebeğin duygularını yatıştırmaya yardım etmesine bağlıdırlar.
Bakını verenlerin hareketleri bebeğin duygularının nörobiyolojik düzenlemesini
etkiler (Thompson, Meyers & Jochem, 2008) . Bakını verenler bebeği yatıştırmakla,
bebeklerin duygularını düzenlemesine ve stres hormon düzeylerinin azalmasına yar­
dımcı olurlar ( de Haan & Gunnar, 2009 ) . Birçok gelişimci, bebeğin şiddetli, ajite olmuş
ve kontrolden çıkmış bir duruma gelmeden önce, bakım verenin bebeği yatıştırması­
nın iyi bir strateji olduğunu vurgulamıştır ( McElwain & Booth-La Force, 2006 ) .
B ebekliğin sonlarına doğru bebekler, uyarılmış hale geldikleri zaman, uyarılmış­
lıklarını azaltmak amacıyla bazen dikkatlerini yeniden yönlendirirler ya da dağıtırlar.
Yabancı kaygısı: Bir bebeğin yabancılarla ilgili korku İkinci yaştan itibaren yürümeye yeni başlayan çocu klar, duygu durumlarını ve onları
ve ihtiyatlılığı; yaşamın ilk yılının ikinci yarısında or­ hayal kırıklığına uğratan ortamı tanımlamak için dillerini kullanabilirler ( Kopp,
taya çıkma eğilimindedir. 2008 ) . Yürümeye yeni başlayan çocuk, " Kötü hissediyorum, köpekten korktum"
Ayrılık protestosu: Bir bebeğin, bakım vericisi aynl­
diyebilir. Bu tarz bir iletişim, bakım verenlerin çocukların duygularını düzenlenme­
dığındaki sıkıntılı ağlaması sine yardımcı olabilmektedir.

1 82 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim



Bağlamlar duygusal düzenlemeyi etkilemektedir (Thompson, 20 l O; Thompson
& Yirmani, 20 1 0 ) . Bebekler sıklıkla yorgunluk, açlık, gün içindeki saat, çevrelerinde
bulunan insanlar ve nerede olduklarından etkilenmektedirler. Bebekler, duygusal
düzenleme gerektiren farklı bağlamlara uyum sağlamayı öğrenmek zorundadırlar.
Ayrıca, bebekler büyüdükçe yeni ihtiyaçlar oluşmaktadır ve anne babalar beklenti­
lerini değiştirmektedir. Örneğin anne baba altı aylık bir bebeğin restoranda bağırma­
sını normal karşılayabilirken, bir yaşındak i çocuk bağırmaya başladığında farklı
şekilde tepki verebilir.
Yatıştırmak ya da yatıştırmamak- ağlayan bir bebeğe dikkat edilmeli ve yat ıştı ­
rılmalı mı ya d a bu durum bebeği şımartır mı? Yıllar önce davranışçı John Watson
( 1 92 8 ) , anne babaların bebek ağlamasına çok fazla zaman harcadıklarını tartışmıştır.
Sonuç olarak, anne babaların ağlamayı ödüllendirdiklerini ve bunun oluş sıklığını
arttırdığını söylemiştir. Daha yakın geçmişte davranışçı Jacob Gcwirtz ( 1 97 7 ) , bakım
verenin ağlamaya hızlı ve yatıştırıcı bir tepki vermesinin, ağlamayı a rttırdığını b u l ­
muştur. B una karşılık bebeklik dönemi uzmanları Mary Ainsworth ( 1 979) v e John
Bowlby ( 1 98 9 ) . bebeğin ağlamalarına çabuk ve rahatlatıcı bir tepki vermenin, bebek
ile bakım veren arasında güçlü bir bağın gelişiminde önemli bir unsur olduğuna
inanmışlardır. Ainsworth'un çalışmalarından birinde, üç aylıkken ağlayan bebeklere
çok hızlı tepki veren annelerin bebekleri, daha sonra yaşamın ilk yılları boyunca
daha az ağlamışlardır ( Beli & Ainsworth, 1 972 ) .
B u anlaşmazlık hala, bebeğin ağlamalarına anne babaların karşılık verip verme­
yeceği ya da nasıl karşılık vereceği sorusuyla ilişkilidir ( Lewis & Ramsay, 1 99 9 ) .
Bununla birlikte gelişimciler artan oranda, anne babanın, ağlayan bebeği yatıştır­
ması gerektiğini ileri sürerek, yaşamının ilk yılında bebeğin şımartılamayacağını
savunmuşlardır. B u tepki. bebeklerin bir anlamda bakım verenlerine güven ve Ağlayan bir bebeğe ilgi göstermeli ve sakinleştirmeli mi
güvenli bağlanma geliştirmelerine yardım etmelidir. ya da bu, bebeği şımartır mı? Bebeğin yaşı, ağlama tipi
ve koşulları göz önünde bulundurulmalı mı?
" İ7AÇ
Çok fazla sinirlenir misiniz? Sizi kızdırmak ya da güldü rmek çok fazla zaman alır
mı? Doğumda bile, bebeklerin farklı duygusal stilleri olduğu görü nmektedir. Bir
bebek çoğu zaman neşeli ve mutlu; diğer bebeğin çok sık ağladığı görülmektedir.
Bu eğilimler, davranış stilleri, duygular ve karakteristik yön ile tepki vermedeki
bireysel fa rklılıkları kapsayan mizacı yansıtmaktadır. D uygu ile ilişkisi bakımından,
mizaç, duygunun ne kadar hızlı gösterildiği. ne kadar güçlü olduğu, ne kadar sür­
düğü ve sönmesinin ne kadar zaman aldığındaki bireysel farklılıkları yansıtmaktadır
( Campos, 2 00 9 ) .

Mizacı Tanımlamak ve Sınıflandırmak: Kendinizin ya da bir arkadaşınızın miza­


cını nasıl tanımlardınız? Araştırmacılar bireylerin mizacını farklı yollarda tanımlamış
ve sınıflandırmışlardır. B u rada, bu yollardan üçünü inceleyeceğiz.

Chess ve Thomas'ın Sınıflandırması: Psikiyatrist Alexander Chess ve Stelle Thomas


( Chess & Thomas, 1 977; Thomas & Chess, 1 99 1 ) mizacın üç remel türünü tanımla­
mışlardır: E, sevimli, tamam ama mizacı bir araba alarmı gibi"
"Copyright e Barbara Smaller/The New Yorker Coilection/
• Kolay çocuk, genellikle pozitif duygu durumundadır, bebeklikte hızlıca düzenli www.cartoonbank.com

alışkanlıklarını oluşturur ve yeni deneyimlere kolayca uyum sağlar.


• Zor çocuk, olumsuzca tepki verir ve sıklıkla ağlar, düzensiz günlük alışkanlık­
larla ilgilenir ve değişimi kabul etmesi yavaştır.
• Yavaş harekete geçen çocuk, düşük faaliyet düzeyine sahiptir, kısmen olum­ Mizaç: Davranış biçimleri, duygular ve karakteristik
tepki biçimlerindeki bireysel farklılıkları içerir.
suz ve düşük yoğunlukta duygu durum sergiler.
Kolay çocuk: Genellikle olumlu bir ruh hali içinde
Chess ve Thomas boylamsal araştırmalarında çalıştıkları çocuklardan % 40'ının olan, bebeklikte hızla düzenli alışkanlıklar oluşturan
kolay, % 1 O' unun zor ve % l 5 'inin yavaş harekete geçen çocuk olarak sınıfl andık­ ve yeni deneyimlere kolayca uyum sağlayan çocuk.
larını ortaya koymuşlardır. Çocuklardan % 3 5 'inin bu üç örüntüden birine girme­
Zor çocuk: Olumsuz tepki vermeye ve sıklıkla ağla­
diğine dikkat edilmelidir. Araştırmacılar mizacın üç temel türünün çocukluk yılları
maya eğilim gösteren, düzensiz günlük alışkanlık­
boyunca kısmen değişmez olduğunu bulmuşlardır. Son yıllardaki bir çalışma, kolay larla ilgilenen ve değişimi kabul etmesi yavaş olan
mizaca sahip küçük çocuklara göre zor mizaca sahip çocukların, kalitesi düşük çocuk çocuk.
bakımı deneyimledikleri zaman daha fazla problem gösterdiklerini; iyi kalitede bakım
Yavaş harekete geçen çocuk: Düşük faaliyet düze­
deneyimledikleri zaman ise daha az probleme sahip olduklarını ortaya koymuştur
yine sahip, kısmen olumsuz ve düşük yoğunlukta
( Pluess & Belsky, 2009 ) . duygu durum sergileyen çocuk .

• KISIM 3 Bebeklık 1 83
Kagan'ın Davranışsa/ Ketlenmesi: Mizacı sınıflandırmanın bir diğer yönü, utangaç,
bastınlmış, ürkek çocuk ile sosyal, dışa dönük, cesur çocuk arasındaki farkhlıklara
odaklanır (Asendorph, 2008 ) . Jerome Kagan ( 2 002, 2008, 20 l O), yabancılardan
(akranlar ya da yetişkinler) utanmayı, tanıdık olmayanlara karşı gösterilen ketlenme
olarak tanımlanan genel mizaç kategorisinin bir özelliği olarak ele a lır. Ketlenmiş
çocuk 7 ila 9 ay civarlarından başlayarak, tanıdık olmayan pek çok duruma karşı
öncelikle kaçınma, sıkıntı ya da bastırılmış heyecan şeklinde tepkiler verir.
Kagan ketlenmenin bebeklikten ilk çocukluk dönemine kadar önemli düzeyde
değişmezlik gösterdiğini bulmuştur. Bir çalışma, yürümeye yeni başlayan çocukları
aşırı derecede ketlenmiş, aşırı derecede ketlenmemiş ve orta derecedeki grup olarak
sınıflanuştır ( Pfeifer ve diğerleri, 2002 ) . Takip eden 4 ve 7 yaş döneminde değerlen­
dirmeler yapılmıştır. Önemli sayıdaki ketlenmiş çocuğun, 7 yaşında orta derecedeki
gruba geçmesirıe rağmen, ketlenme ve ketlenme eksikliğirıirı sürekliliği gösterilmiştir.

Rothbart ve Bates'in Sınıflandırması: Mizaçla ilgili yeni sınıflandırmalar yapıl­


ması devam etmektedir. Mary Rothbart ve Joh n B ates, mizaç yapısını karakterize
etmek için buldukları özellikleri en iyi temsil eden i.iç k apsamlı boyut ileri sür­
müşlerdir: Dışadönüklük/coşku, olumsuz duygusal l ı k ve çaba harcayarak kontrol
( öz-düzenleme ) :
• Dzşadönüklük, "olumlu beklenti, dürtüsellik, aktivite düzeyi ve duyum arayışını "
içerir (Rothbart, 2004, s . 495 ) . Kagan'ın engellenmemiş çocukları b u kategoriye
uymaktadır.

• Olumsuz duygusallık, "korku, engellenme, üzüntü ve rahatsızlığı" içerir. B u çocuk­


lar kolayca sıkıntı yaşarlar; endişelenebilir ve sıklıkla ağlayabilirler. Kagan'nın
engellenmiş çocukları bu kategoriye uymaktadır.

• Çaba harcayarak kontrol, (ô"z-düzenleme), "dikkatte odaklanma ve kayma, engeli


oluşturan kontrol, algısal duyarlılık ve düşük şiddetli memnuniyeti" içerir
( Rothbart, 2004, s. 495 ) . Çaba harcayarak kontrolü yüksek olan bebekler,
aşırı uyarılmışlıktan kendilerini uzak tutma becerisi gösterirler ve kendi-
lerini sakinleştirme adına stratejileri vardır. Aksine, çaba harcayarak
kontrolü düşük olan çocuklar uyarılmışlıklarını kontrol etme
becerisinden çoğunlukla yoksundur; kolayca ajite
olurlar ve aşırı derecede duygusal d ırlar.

Gelişimcilerin bebeklerin mizaçlarını sınıflandırırken izledikleri yollar


hangileridir? Bebeklerle olan gözlemlerinizi temel aldığınızda hangi
sınıflama size en uygun gelmektedir?

184

Rothbart'a (2004, s. 497 ) göre, "mizaçla ilgili ilk teorik modeller, olumlu ve
olumsuz d u ygularımız ya da uyarılmışlık d ü zeyi gibi eğilimlerimiz tarafından yön­
lendirilen eylemlerimizle birlikte yaptığımız davranışlarımıza vurgu yapa r " . Ancak
çaba harcayarak kontrol konusunda yapılan son vurgu, bireylerin stresli d u rumlara
karşı daha bilişsel ve daha esnek bir yaklaşım gösterebileceğini savunur.
Chess ve Thomas'ın ve Rothbart ve B a tes'in yaptığı mizaç sınıflamalarındaki
önemli bir nokta, çocukların "zor" ya da "olumsuz duygulanım" gibi sadece tek bir
mizaç boyutu altında toplanmaması gerektiğidir. Çocukların mizacını sınıflama eği ­
limindeki en önemli strateji, mizacın çok boyuttan oluştuğunu düşünmektir ( B ates,
2008 ) . Örneğin, bir çocuk dışadö n ü k olabilir, düşük düzeyde duygusal olumsuzlu k
gösterebilir v e iyi bir öz-düzenlemeye sahip olabilir. B i r başka çocuk içedönük ola­
bilir, d üşük düzeyde d u ygusa l olumsuzluk gösterebilir ve düşük d ü zeyde öz-düzen­
lemeye sahip olabilir.
Çaba harcayarak kontrol gibi mizaç yeteneklerinin gelişimi, bireysel farklılıkların
ortaya çıkmasını sağlar (Bates, 2008 ) . Örneğin, beynin önfrontal lobunun olgunlaş­
masının herhangi bir çocuğu n çaba harcayarak kontrolü geliştirmeye olan dikkatini
ve bu kontrolü kazanımını ortaya 9kartması gerekirken, bazı çocuklar çaba harcaya­
rak kontrol gösterir bazıları göstermez. Mizacın ne olduğunun temelini oluşturan da
çocuklardaki bu bireysel farklılıklardır (Bates, 2008 ) .

Biyolojik Temeller ve Deneyim: Bir çocuk belli b i r mizacı nasıl kazanır? Kagan
( 2002, 2008, 20 l O), çocukların belirli bir mizaç tarzı kazanmalarını etkileyen bir

,..

fizyolojiyi miras olarak aldıklarını savunur. Ancak, deneyim yoluyla, mizaçlarını bir
dereceye kadar değiştirmeyi öğrenebilirler. Örneğin, çocuklar kork u l u ve engellen­
miş olmalarını etkileyen bir fizyolojiyi miras a lmış olabilir, ama korkularını ve engel­
lenmişliği azaltmayı bir dereceye kadar öğrenebilir.

Biyolojik Etkiler: Fizyolojik özellikler farklı mizaçlarla i l işkilidir ( Nigg ve diğerleri, ,---------�
'
20 l O; Rothbart ve Bates, 2 006; Schmidt & Jetha, 2009 ) . Özellikle, engellenmiş 1 1

mizaç, yüksek ve sabit kalp atışını, yüksek d ü zeyde kortizol hormonunu ve beynin
Kalıtıma Karşı Çevre. İ k izlerle ve evlat
sağ frontal lob undaki yüksek aktiviteyi içeren eşsiz ( u niqu e ) fizyolojik örüntü i le
edinilenlerle yapılan çalışmalar, gelişim
ilişkilidir ( Kagan, 2 008, 20 1 0 ) . B u örüntü, beynin yapısın d a n biri olan ve korku ve
üzerinde kalıt ı m ı n ve çevrenin etkilerini
engellenme üzerinde önemli rolü b u l u nan amigdalanın u yarılabilirliği ile bağlantılı
s ı n ıfla m a k a m ac ı y l a k u l l a n ı l m ı şt ı r.
olabil ir.
2. Bölüm, s. 7 1 .
Mizacın biyolojik temelleri üzerinde katılımın rolü nedir? İkizlerle ve evlat edi­
nilenlerle yapılan çalışmalar, bir grup insan içerisinde, mizaç bakımın d a n oluşan _________ .,,.

KISIM 3 Bebeklik 185


farklılıklar üzerinde kalıtımın belirleyici bir etkisinin oldu­
ğunu ortaya koymuştur ( Buss & Goldsmith, 2007; Goldsmith,
2011) . Çağdaş bakış açısına göre mizaç, biyolojik temellidir
ama davranışın gelişen bir yönüdür; çocuğun kişiliğini tanım­
layan kendilik algıları ve davranışsa! tercihler ağı içinde bir
araya gelmiş deneyimleri ile gelişir (Thompson & Goodin,
2007) .

Cinsiyet, Kültür v e Mizaç: Cinsiyet, mizacın yapısını etkile­


yen bağlamı şekillendiren önemli bir faktör olabilir ( Blake­
more, Berenba um & Liben, 200 9 ) . Anne babalar, bebeğin
erkek ya da kız olup olmadığına bağlı olarak bebeğin miza­
cına farklı tepkiler verebilir. Örneğin, bir çalışmada, anneler,
h u zursuzl u k tan dolayı ağlayan erkek çocuklarına kıyasla,
aynı nedenden dolayı ağlayan kızlara karşı daha d u yarlı
olmuştur (Crockenberg, 1 986 ) .
Bir bebeğin mizacı kültürden kültüre değişebilir. Anne babaların bir bebeğin mizacı Benzer şekilde, bebeğin mizacına gösterilen tepki kısmen
hakkında neyi öğrenmeye ihtiyacı vardır? kültüre bağlı olarak da değişebilir ( Gartstein ve diğerleri,
2009; Kagan 2010 ) . Örneğin, Çin'de görülen davranışsa!
engellenme, Kuzey Amerika'ya oranla daha yüksek değerdedir ve araştırmacılar
Çinli çocukların Kanadalı bebeklerden daha fazla engellenmiş olduklarını bulmuş­
,,,,.---------� lardır ( Chen ve diğerleri, 1998 ) . Mizaçtaki kültürel farklılıklar a nne babaların tavır­
I ları ve davranışları ile bağlantılı bulunmuştur. Engellenmiş iki yaşındaki Kanada l ı
1 gel i ş i m le bağlantı
1 bebeklerin anneleri, bebeklerinin engellenmiş mizaçlarına karşı daha az kabul edici
Toplum ve Kültür: Kültürler arası çalışmalar, olmuş; Çinli anneler ise daha çok kabul edici olmuştur.
gelişimin kültüre-genel ve kültüre-özel bağ­ Kısacası, bebeğin çevresindeki pek çok durum, mizaç özelliklerinin direncini
1
lamlarını belirlemeye çalışır. 1. Bölüm, s. 1 1 . 1 arttırabilir ya da azaltabilir ( Bates & Pettit, 2007 ) . Bu ilişki hakkında d ü ş ü nmenin
I bir yolu uyum iyiliği kavramını uygulama ktır.
�---- ------- "'

Uyum İyiliği ve Anababalık: Uyum iyiliği, çocuğun mizacı ile çocuğun başa
çıkması gereken çevresel talepler arasındaki uyum a n lamına gelir (Thompson, Meyer
& Jochem, 2008 ) . Yürümeye yeni başlayan iki çocuk düşünelim: Jason uzun bir
zaman periyodu boyunca oturan , aktif bir çocuktur; Jack ise düzenli bir şekilde
aniden yeni durumlara itilen, yavaş harekete geçen bir çocuktur. Her ikisi de kendi
mizaçları ve çevresel talepler arasındaki uyum eksikliğiyle yüz yüze gelir. Uyum
eksikliği, uyum problemlerini yaratabilir ( Rothbart & Bates, 2006) .
En azından modern Batı toplumlarında, bazı mizaç özellikleri diğer toplumlar­
dan daha fazla anne babalık mücadelesi ortaya koyar. Çocuklar sıkıntıya olan eği­
limlerini sık ağlama ve h u zursuzlukla birlikte sergilediği zaman, anne babaları
çocukların sıkıntısını reddeden ya da çocuğun " uslu durması" için onu zorlamaya
çalışan bir tepki verebilir. Buna rağmen bir araştırmada, sıkıntıya -eğilimli bebekle­
rin annelerine yapılan ekstra desteğin ve eğitimin, anne-bebek etkileşiminin kalite­
sini geliştirdiği görülmüştür ( varı den Boom, 1 989 ) . Bu eğitim, annelerin çocuğa dair
taleplerini değiştirmeye yardımcı olmuş, çocuk ve çevre arasındaki uyumu geliştir­
miştir. Çocuğun mizacı konusunda yapılabilecek bazı olumlu anne babalık stratejileri
, --------- .- hakkında daha fazla bilgi almak için Gelişimi Hayatla İlişkilendir bölümünü okuya­
/
ı gel i ş i m l e bağlantı bilirsiniz.
1
Kişilik: Eriksen, bireylerin insan gelişimi •
1
boyunca sekiz dönemden geçtiğini öne 1
1
'<İSİLİK GELİSİMİ
sürmüştür. 1 . Bölüm, s. 23. 1 Duygular ve mizaç, bireylerin kalıcı kişisel özellikleri olan kişiliği şekillendiren anahtar
I
�--------------' yönlerdir. Şimdi, bebeklik dönemi boyunca sıklıkla kişilik gelişiminin merkezi olarak
düşünülen özellikler olan, güven ile benlik ve bağımsızlık gelişimini inceleyelim.

Uyum iyiliği: Çocuğun mizacı ile çocuğun başa çık­


Güven: Erik Erikson'a ( 1968) göre, yaşamın ilk yılı, gelişimin "güvene karşı güven­
ması gereken çevresel talepler arasındaki uyum anla­ sizlik" dönemi ile nitelendirilir. Düzenli bir yaşamı, sıcaklığı ve ana rahmindeki koru­
mına gelir. mayı takiben, bebek, daha az güvenli olan bir dünya ile yüzleşir. Erikson, bebeklere

BÖLÜM 6

186 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim
Gelişim hayatla ilişkilendir

Anababa l ı k ve Çoc u k M izacı

Anababalıkta, mizaçla ilgili çeşitliğinin etkisi nedir? Bu soruya yönelik tanımlamak için kullanılabilmektedir.Bazıçocukların anne babala­
cevapların isteristemez spekülatifolmasına rağmen, çocukların miza­ rına karşı d iğerlerinden daha zor olduğunu kabul etmek çoğu kez
cıyla ilgili olarak kullanılan en iyi a n ne baba l ı k stratejilerine ilişkin olan yardımcı olmakta, belirli zoröze l l i klerin üstesinden nasıl gelinece­
bu sonuçlara, mizaç uzmanl a rı Ann Sanson and Mary Rothbart ( 1 995) ğine yönelik tavsiyeler de faydalı olabilmektedir. Ancak zor olan
tarafından ulaşılmıştır: belli bir özellik, bunun çevre ile uyumuna bağlı olmaktadır. Bir ço­
cuğu "zor" olarak adlandırmak, kendini gerçekleştiren kehanetin
• Bireyselliğe saygı ve özen: İyi anababa l ı k, çocuğun bireysel özel­
tehlikesini barınd ırmaktadır. Bir çocuk "zor" olarak tespit edildi­
liklerine d uyarlı olmayı içermektedir. Bir hedef, çocuğun mizacına
ğinde, insanlar bu çocuğa gerçekten "zor" davranışın ortaya çıka­
bağlı olarak, bir çocukta belli bir şekilde gerçekleştirilirken, diğer
cağı yoldan davranış gösterirler. Yakın tarihli bir çalışma, başa
bir çocukta başka bir şekilde gerçekleştirilebilir.
çıkma davranışının desteklendiği ve öz-denetim becerilerini n inşa
• Çocuğun çevresiniyapılandırma: Kalabalık,gürültülüçevreler, bazı edildiği deneyimlere erişmenin, zor mizaçlı çocuklar için faydalı
çocuklarda (örneğin "zor çocuk"lar) diğerlerine (örneğin "kolay olduğunu bulmuştur (Bradley & Corwyn, 2008).
çocuk"lar) nazaran, daha büyük problem haline gelebilir. Ayrıca
korkan, geri çekilen bir çocuğun, yeni bağlamlar içerisine daha Çocukları sıklıkla bağlamı incelemeden kategorilere koymaktayız
yavaş g irmesinin fayda l ı olacağını da bekleyebiliriz. (Rothba rt & Bates, 2006; Saarni, 2002). Yine de bakım verenlerin, çocukla­
• "Zor çocuk" ve anne babalıkla ilgili paket programlar: Anne baba­ rın mizacını d ikkate almaları gerekmektedir. Araştırma henüz özel öneri­
lara yönelik programlar sıklı kla, "zor" mizaca sahip çocuklar üze­ lere olanak vermemektedir, ancak genelde bakım verenler ( 1 ) çocuğun
rine odaklanmaktadır. Bazı durumlarda "zor çocuk'; Thomas ve bireysel özelliklerine duyarlı olmalı, (2) bu özellikleri yanıtlamakta esnek
Chess'in, olumsuz tepki veren, çoğunlukla ağlayan, düzensiz gün­ olmalı ve (3) çocuğa yönelik olumsuz etiketlemelerden kaçınmalıdır.
lük rutinler yürüten ve değişikliği kabul etmek konusunda yavaş
olan çocuk tanımını ifade etmektedir. Diğerdurumlarda ise bu kav­
"Çocuğun çevresini yapılandırmaya" yönelik öneri, "uyum
ram, sinirli, çoğunl ukla kızgınlık sergileyen, yönergeleri izleyeme­
iyiliği" kavramı hakkında öğrendiklerinizle nasıl ilgilidir"?
yen ya da diğer bazı olumsuz özelliklere sahip bir çocuğu

tutarlı ve sıcak bir tarzda bakıldığında, bebeklerin güveni öğreneceklerini ileri sür­
mektedir. Bebekler. tutarlı bir zeminde iyi beslenmediğinde ve sıcak bir ortamda
t u t ulmadığında, güvensizlik duygusunun gelişmesi mümkündür.
Güvensizliğe karşı güven. yaşamda ilk yıl süresince hemen çözümlenmez. B u ,
ol umlu v e olumsuz sonuçlara sahip olan gelişimin her ardışık evresinde tekrar ortaya
çıkmaktadır. Örneğin bebekliğini güven duygusu ile bıra kan bir çocuk, belki de a nne
babaları çatışmalı d urumlar altında ayrılmışsa ya da boşanmışsa. hala daha sonraki
bir evrede etkinleşen güvensizlik duygusuna sahip olabilir.

Benlik Duygusunun Gelişimi: Kişi. diğerlerinden ayrı şekilde var olduğu d uygu ­
s u n u n e zaman h issetmektedir? Önde gelen uzman Ross Thompson'a ( 2 0 0 7 ) göre,
bebeklikte benlik çalışmak aslında zordur, çünkü bebekler bize kendileriyle ilgili
yaşantılarını anla tamazlar. Bebekler benliğe yönelik görüşlerini sözel olarak ifade
edemezler. Yanı sıra onlar, araştırmacıların karmaşık açıklamalarını anlayamazlar.
Bebeklerin kendini tanıma görüşüne yönelik yaratıcı bir strateji, ilk olarak a nne­
nin bebeğin burnuna boya sürdüğü ayna tekniğini k u llanmaktır. Daha sonra bir
gözlemci, bebeğin kendi b u rn u na ne kadar sıklıkta dokunduğunu görmek için izle­
mektedir. Ardından bebek aynanın karşısına yerleştirilmekte ve gözlemci, buruna
dokunmanın artıp artmadığını belirlemektedir. Bu, neden önemlidir? Artan buruna
dokunma fikri, bebeğin kendisini aynada ta nıdığına ve bpya nın, bebeğin benlik
görüşünü bozduğu dolayısıyla, boyaya doku nmaya ya da onu silmeye çalıştığına
işaret etmektedir. Artan dokunma, bebeğin aynadakinin kendisi olduğunun farkına
vardığını göstermektedir; ancak üzerinde boya bul unmayan gerçek benlik itibariyle
bazı şeyler doğru olmamaktadır.


KISIM 3 Bebeklık 187
ŞEKİL 6.5 100
BEBEKLiKTE KENDiNİ TANIMANIN GELiŞiMi: Lewis ve Brooks-Gunn'ın çalışmaları
Grafik, bir yaştan daha küçük bebeklerin kendilerini
Amsterdam'ın çalışması
aynada tanımadıklarını gösteren iki çalışmanın so­ 80
nuçlarını göstermektedir. Bebeğin kend i n i tanıma
c::

yüzdesindeki hafif artış, 15-18. aylarda ortaya çık­ ;ij


c
maktadır. ikinci yaşla birlikte çocukların çoğunluğu, "'
>. 60
kendilerini tanımaktadır. Araştırmacılar bebeklerin c
"' ·-
� "'
aynada kendilerini tanıyıp tanımadıklarını niçin çalış­ ·- QI
c:: "O
·-
maktadır? N
"'O ::J
a:; >.
"""
40
"'
"O
"'
c::

20

o
9-12 15-18 21-24
Yaş (aylar)

Şekil 6 . 5 ayna tekniğini kullanan iki inceleme sonuçlarını sergilemek­


tedir. Araştırmacılar, bir yaşından önceki bebeklerin, kendilerini aynada
tanımadıklarını bulmuştur (Amsterdam, 1968; Lewis & Brooks-Gunn,
1979) . Kendini tanıma işaretleri bazı bebeklerde 1 5- 1 8. aylarda görülmek­
tedir. İki yaşına geldikleri zaman çoğu çocuklar, kendilerini aynada tanı­
maktadır. Özetlemek gerekirse bebekler, kendini tanıma olarak adlandırılan
kendini anlama anlayışını yaklaşık olarak 1 8. ayda geliştirmeye başlamak­
tadır (Hart & Karmel, 1 996; Lewis, 200 5 ) .
Ancak, aynalar tüm kültürlerde bebeklere tanıdık değildir ( Rogoff, 200 3 ) .
Böylece, fiziksel olarak kendini tanıma, batılı olmayan kültürlere göre batılı
kültürlerde kendi tanımanın daha önemli bir işareti olabilir (Thompson &
Virmani, 2010 ) . Bu kültürel değişiklik görüşünü destekleyen bir çalışma, orta
sosyo-ekonornik seviyeye sahip şehirU Alman ailelerinin, yürüme yaşındaki
1 8-20 aylık çocuklarında, kırsal kesimde tarımla uğraşan Kamerunlu ailele­
rirı çocuklarına nazaran, aynadaki kendi görünüşünü tanımanın daha çok
görüldüğünü ortaya koymuştur (Keller ve diğerleri, 2005 ) .
İkinci yılın sonu v e üçüncü yılın başlarında yürüme yaşındaki çocuk­
lar, ben duygusunu yansıtan, benlik farkındalığının diğer biçimlerini gös­
termektedir (Laible & Thompson, 2007; Thompson & Virmani, 20 1 0 ) .
Örneğin onlar kendilerini, "ben büyük" ifadesiyle adlandırabilirler; duy­
gular gibi kendi içsel yaşantılarını etiketleyebilirler; yürüme yaşındaki bir
çocuk "onu ben yapacağım" dediğinde kendilerini izlerler ve eşyaların
kendilerine ait olduğunu söylerler (Bates, 1 990; Fasig, 2000 ) .

Erikson, özerkliğe karşı utanç ve kuşkunun, yürüme yaşındaki çocuk­


Bağımsızlık: Erik Erikson (1968) bağımsızlığın, yaşamın ikinci yılında
ların gelişimsel temalarının bir anahtarı olduğuna inanmaktadır.
önemli bir konu olduğunu vurgulamıştır. Erikson, gelişimln ikinci evre-
sini, özerkliğe karşı utanç ve kuşku dönemi olarak tanımlamaktadır.
Özerklik, bebeğin zihinsel ve motor becerilerinin gelişmesini inşa etmektedir. Geli­
şimin bu noktasında bebekler sadece yürümezler, yanı sıra tırmanırlar, açarlar ve
kaparlar, düşürürler, iterler ve çekerler, tutarlar ve gitmesine izin verirler. Bebekler,
,,,,---------� bu yeni başarıları ile gurur duymakta ve her şeyi kendileri yapmak istemektedirler.
I
1 ge le baa n Bunlar tuvalette sifonu çekmek, kapalı bir paketi çekmek ya da ne yiyeceğine karar
vermek gibi aktiviteler olabilir. Yürüme yaşındaki çocukların, kendi hızlarında yap­
Kişilik: Bağımsızlıkla ilgili güçlü çabanın var
mayı becerdikleri şeylerde var olan motivasyonlarını tanımak, anne babalar için
olduğu iki önemli nokta, yaşamın ikinci yılı
önemlidir. O zaman kendi kaslarını ve dürtülerini kontrol etmeyi öğrenebilirler.
ve erken ergenlik yıllarıdır. 12. Bölüm, s. 389. 1
I Ancak bakım verenleri sabırsız olduğunda ve yürüme yaşındaki çocukları kendile­
�- - - - - - - - - - - - - -; rinin yapabileceği şeyleri onlar için yaptıklarında, utanç ve kuşku gelişmektedir. Her

188 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim



a nn e baba zam a n zaman çocuğunu aceleye getirmektedir. Anne babalar tutarlı
şekilde yürüme yaşındaki çocuklarını aşırı şekilde koruduklarında ya da kazaları
eleştirdiklerinde ( örneğin, ıslatmak, kirletmek, dökmek ya da kırmak gibi) , çocuklar
kendilerini ve d ünyalarını kontrol etmeye yönelik becerileri hakkında fazlaca utanç
ve kuşku duygusu geliştirirler. Daha sonraki bölümlerde tartıştığunız gibi Erikson,
özerkliğe karşı utanç ve kuşku döneminin, kişilerin gelecekteki gelişimlerinde önemli
etkilere sahip olduğunu vurgulamıştır.

Gözden Geçir Gözden Geçir hipokampus gelişiminin, belirli bir bil işsel
işlevle de bağlantılı old uğunu tespit ettik. Bu
Duygular nedir? Bebeklerin duygularının
Bağlantı Kur nedir?
doğası nedir ve bunlar nasıl değişmekted ir?
Yansıt Mizaç nedir ve bebekl ikte nasıl
gelişmektedir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Bebeklikte kişiliğin bazı önemli yönleri Mizacınızı nasıl tanımlardınız? Bu, Chess and
nelerdir ve bunlar nasıl gelişmektedir7 Thomas'ın kolay, yavaş harekete geçen ya da
O Bebeklikte duygusal ve kişisel
Bağlantı Kur
zor şeklindeki üç stilinden birine uymakta
gelişimini tartışır. mıdır? Kardeşleriniz varsa, sizin mizacınız
Bu bölümün başlarında, bebeklerde erken onlarınkine benzer midir ya da
hipokampus gelişiminin duygularında rol onlarınkinden farklı mıdır?
oynadığını okudu nuz. Bölüm S'te erken

2 Sosyal Yönelim / Anlama ve Bağlanma Bebeklikte sosyal yönelim ve bağlanmanın gelişimini


tanımlar.

Sosyal Yönelim/ Anlama Bağlanmada Bireysel Fa rklılıklar

Bağlanma ve Gelişimi
Bakım Verme Stilleri ve Bağlanma

Şimdiye kadar duyguların ve duygusal yeterliliğin, çocuklar geliştikçe nasıl değiş­


tiğini tartıştık. Aynca duygusal stilin rolünü inceleilik; gerçekte duyguların, yaşamı­
mızdaki deneyimlerimizin gücünü nasıl ayarladığını gördük. Fakat duygular aynı
zamanda şiirler de yazdırmaktadır. Çünkü duygular, diğerleriyle ilişkilerimizin özün ­
deilir.

SOSYAL YÖNELİM/ANLAMA
Sosyal-duygusal varlıklar olarak bebekler, sosyal dünyaya güçlü bir ilgi göstermekte­ ,---------�
I
dirler ve buna yönelme ve bunu anlama konusunda motivasyona sahiptirler. Daha
ı gel iş"m le bağlı t:
önceki bölümlerde, bebeklerin sosyal yönelim ve anlamalarına katkıda bulunan pek 1
çok biyolojik ve bilişsel temellerden söz edilili. Bu bölümde, araştırdığımız sosyal yöne­ ı Yaşam Boyu Bakış Açısı: Biyolojik, bilişse l '

lim, hareket, niyet, hedef yönelimli davranış, iş birliği ve toplumsal referans gibi ilgili 1 ve sosyoduygusal süreçler sıklıkla, kiş i l erin
biyolojik ve bilişsel faktörlere dikkat çekeceğiz. B iyolojik, bilişsel ve sosyal süreçleri : yaşam boyu g i d i şat ıyl a bağlantı l ı d ı r 1.
. 1
birlikte tartışmak bize, HBu süreçler karmaşık şekilde iç içe geçmiştir" adlı Bölüm l 'de Bölüm, s. 1 5. 1
I
belirtilen, gelişimin önemli bir yönünü bize hatırlatmaktadır ( Diamond, 2009 ) . � - - - - - - - - - - - - -'

Sosyal Yönelim: Gelişimlerinin başlarında bebekler, sosyal dünyaya büyülenmiştir.


Bölüm 4'te bebek algısıyla ilgili kapsamlarda tartıştığımız gibi küçük bebekler, yüzlere
dikkatle bakmakta ve insan sesinin tonuna uymaktadır (Ramsey-Rennels § Langlois,
2007) . Daha sonra yüz ifadelerinin anlamını yorumlamada ustalaşmaktadırlar.

• KISIM 3 Bebeklık 189


Yüz yüze oyun, sıklıkla bebek iki-üç aylıkken, bakım veren ve bebek
arasmdaki etkileşim ile başlar Yüz yüze oyunda odaklanılan sosyal etkile­
şim, seslendim1eleri ve jestleri içerebilir (Leppanen vk.diğerleri, 2007 ) . Bu
tip bir oyun, birçok annenin bebeklerinde olumlu bir duygu durumu oluş­
turma motivasyonlarının bir parçasıdır (Thompson, 2009a, b ) .
Bakım verici v e bebekler arasındaki b u gibi olumlu sosyal etkileşimle­
rin bir parçası olarak, bebekler iki-üç aylıktan itibaren, kukla gibi cansız
nesnelere göre insanlara daha fazla olumlu duygular göstererek, insanlara,
nesnelerden daha farklı tepki verirler, (Legerstee, 1997 ) . Bu yaşta çoğu
bebek, gülümsediklerinde ya da ses çıkardıklarında, karşısındaki kişilerden
olumlu tepkiler beklerler. Bu bulgu ifadesiz yüz paradigması (still-face
paradigın) olarak adlandırılan bir yöntem k u ll a nı larak keşfedilmiştir.
B u rada bakıcı, bebekle yüz yüze etkileşim ve ifadesiz ya da yanıtsız kalına
arasında değişken tavır sergiler (Conradt & Ablow, 2010; Johnson, 2010 ) .
İki-üç ay gibi erken dönemlerde bebekler, bakım veren durgun v e tepkisiz
kaldığında, daha fazla geri çekilme, olumsuz duygular ve kendi yönelimli
davranışlar gösterirler (Adamsan & Frick, 200 3 ) . Yüz yüze oyunun sıklığı,
ŞEKİL 6.6 bebeklerin daha hareketli hale geldiği yedi ay sonrasında azalır (Thoınpson,
İŞ BİRLİGİ GÖREVİ: iş birliği görevi, tepesinde animasyonl u bir mü­
2006 ) . Yakın zamanda yapılan bir meta analiz, hareketsiz/durgun yüz para­
zikli oyuncak bulunan bir kutunun üzerindeki iki koldan oluşmaktadır.
Her iki kol birden çekildiğinde bu düzenek uzaktan kontrol yoluyla
digması sırasında bebeklerin daha fazla olumlu duygulanım ve daha az
gizlice harekete geçirilmektedir. Kollar tek çocuğun her ikisini birden olumsuz duygulanım göstermesinin bir yaşındaki güvenli bağlanma ile iliş­
çekemeyeceği kadar ayrı uzaklığa yerleştirilmiştir. Deneyi gerçekleşti­ kili olduğunu göstennişıir (Mesman, van IJzendoorn, & Bakersman-Kra­
ren kişi ,"Bak, eğer kolları çekersen köpekcik şarkı söyleyecek" diyerek nenburg, 2009 ) .
görevi açıklamıştır (Brownell, Ramani, & Zerwas, 2006). Bebekler aynı zamanda bakım verenle y ü z yüze oyunlarından başka
onamlar yoluyla da sosyal dünyayı öğrenirler (Stem, 2010; Tronick, 2010) .
Bebekler altı aylıkken birbirlerine karşı ilgi göstermelerine rağmen, akran­
larıyla olan etkileşimleri ikinci yılın son yarısında oldukça azalır. 18-24 ay
arasında çocukların, zıplama ve koşma gibi sözel olmayan eylemleri içeren
taklitçi ve karşılıklı oyunları artar (Eckman & W hitehead, 1999) . Yakın
zamandaki bir araştırma, çekici bir oyuncağı elde etmek için bir manivela­
nın çekilmesini içeren basit, iş birlikçi bir görevi olan bir-iki yaşındaki
çocukları temsil ermektedir (Brownell, & Ramani, & Zerwsi, 2006) (Bkz.
Şekil 6 . 6 ) . Bir yaşındakilerde ki herhangi bir iş birlikçi eylem, iş birlikçi
olmaktan çok daha tesadüfi; iki yaşındakilerde ise hedefe ulaşmada daha
aktif iş birlikçi eylem ile karakterizedir.

Hareket yeteneği: Bebekler için, özellikle yaşamlarının ikinci yılında,


bağımsızlık çok önemlidir. Bebekler, emekleme, yürüme ve koşma yete­
neklerini geliştirdiklerinde, sosyal dünyalarını keşfederler ve genişletirler.
B u yeni gelişen, kendinden ü retilen hareki yetenekler, sosyal değiş­
Bir anne ve bebeği yüz- yüze oyun oynamaktadır. Yüz- yüze oynama tokuşları bağımsız olarak başlatmasına izin verir (Laible & Thompson,
hangi yaşta başlar ve tipik olarak hangi yaşta sıklığı azalmaya başlar? 2007) . Dördüncü bölümden hatırlanacağı gibi, bütün motor becerilerin
gelişimi, sinir sistemi, bebeğin ulaşmak için motive olduğu hedef ve becerileri için
çevresel desteği içeren çeşitli [aktörlerin bir son ucud ur (Adolph & Joh, 2009) .
Bebek ve yürümeye yeni başlayan çocukların bağımsızlık a rzusu, hareket bece­
rilerinin gelişimi ile ayarlanır (Campos, 2009) . Daha da önemlisi hareketin motivas­
yonel etkileridir (Thompson, 2008 ) . Bebekler, yönelimli takip ile hareket etme
�---------Jııı-- becerisine sahip olduklarında, bu takiplerin ödülü, keşfetme ve bu becerileri geliş­
1 tirmek için daha fazla çaba göstermeye yol açar.
ı gelişimle bağlantı
1
Biyolojik Süreçler. Dina m i k sistemler Niyet ve Hedef Yönelimli Davranış: İnsanları, niyetli veA1edef yönelimli davra­
görüşü, bebeklerin nasıl geliştiklerinin nışla iç içe geçmiş olarak algılamak, önemli sosyal bilişsel bir başarıdır ve bu birinci
açıklaması olarak giderek daha fazla kabul yılın sonuna doğru onaya çıkar (Laible & Thompson, 2007; Thompson, 2006 ) . Ortak
görmektedir. 4. Bölüm, s. 1 27 1 dikkat ve bakışları izleme, bebeğin, diğer insanların niyetlerinin olduğunu anlama­
I
----� sına yardımcı olur (Meltzoff & B rooks, 2009 ) . Beşinci bölümden hatırlanacağı gibi,
�---------
ortak ilgi, bakım veren ve bebeği n aynı obje ya da olaya odaklanması ile ortaya
çıkar. B iz, ortak dikkatin görünen öğelerinin, yedi-sekiz ay civarında ortaya çıktığını
belirtiriz; ancak l 0-11 ay civarında, ortak dikkat yoğunlaşır ve bebekler bakım vere-

190 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim



nin bakışlarını takip etmeye başlar. B i rinci doğum günlerinde bebekler,
bakım verenin ilgisini, kendi ilgilerini çeken objeye yöneltmeye başlarlar
( Heimann ve diğerleri, 2006 ) .

Sosyal Referans Alma: Bebeklikteki diğer bir önemli sosyal bilişsel başarı,
diğer insanların d u ygularını okuma yeteneğidir ( Kim, Walden & K n ieps,
2010 ) . Sosyal referans alma, belirli bir durumda nasıl davranılacağına karar
vermeye yard ımcı olan, diğerlerinin d u ygusal ipuçlarını okuma olarak
tanımlanan bir terimdir. Sosyal referans almanın gelişimi, bebeklerin bir
yabancıyla karşılaşmaları ya da bu kişiden korkup korkmayacaklarını bilme
ihtiyacı duymaları gibi belirsiz d u rumları daha doğru bir şekilde yorumla­
malarına yardımcı olur (Thompson, 2006 ) . Birinci yılın sonunda, a n nenin
yüz ifadesi -gülen ya da kork u l u - , bebeğin alışık olmadığı çevreyi keşfedip
keşfetmeyeceğini etkiler.
Bebekler, yaşamlarının ikinci yılında sosyal referans almada daha iyi
hale gelir. Bu yaşta, eylemde bulunmadan önce anne ile kontrol etmeye
eğilimli dirler; onun mutlu, kızgın ya da korkulu olup olmadığına bakarlar.
Örneğin, bir a raştırmada 14- 2 2 aylık bebekler, altı-dokuz aylık bebekJere
göre, belirli bir d urumda nasıl davranacağı bilgisinin kaynağı olarak, anne­
nin yüzüne bakamaya daha fazla eğilim göstermişlerdir ( Wa l den, 1991) .

Bebeklerin Sosyal Gelişmişliği ve İçgörüsü: özetle, araştırmacılar,


bebeklerin küçük yaşlardayken daha önce öngörülene kıyasla, sosyal olarak
daha gelişmiş ve içgörülü olduğunu bulmuşlardır (Thompson, 2010; Tronik,
2010 ) . Bu gelişmişlik ve sezgi, birinci doğum gününde bebeğin, diğerlerinin
isteyerek motive olmuş ve hedef yönelimli eylemJerini a lgılamasına; bu Sosyal referans alma nedir? Sosyal referans almadaki bazı gelişimsel

niyetliliğe katılma ve paylaşma motivasyonlarına yansır. Bebeklerin daha değişiklikler nelerdir?

ileri sosyal bilişsel becerileri, bakım verenle bağlanmaya dair farkındalığa ve


bunu anlamalarına etki eder.

AGLANMA VE GE Ş
Bağlanma, iki insan a rasındaki yakın d u ygusal bağdır. Bebek bağlanması ile ilgili
kuramların eksikliği yoktur. Birinci bölümde tartışılan üç ku ramcı -Freud, Erikson
ve Bowlby- etkili bakış açılar önermişlerdir.
Freud, bebeklerin, oral doyum sağlayan obje veya kişiye bağlandıklarını öne
sürmüştür. B i rçok bebek için bu çoğunlukla onu besleyen annedir. Besleme, Freud'un
d üşündüğü kad a r önemli midir? Harry Harlow ( 1958 ) tarafından yapılan klasik bir
araştırma, bunun cevabının hayır olduğunu göstermiştir Bkz. Şekil 6 . 7 ) .
Harlow, bebek maymunları doğumlarında annelerinden ayırdı; altı ay süreyle
onJar vekil anneler tarafından büyütüldü. Bir vekil anne telden, diğeri ise kumaştandı.
Bebek maymunların yarısı telden yapılan, yarısı kumaştan yapılan anne tarafından
beslendi. Periyodik olarak, bebek maymunun tel ya da kumaş anneden her ikisiyle
geçirdiği vakit hesaplandı. Hangi annenin onları beslediği gözetilmeksizin, bebek may­
munlar, kumaş anne ile çok daha fazla zaman geçirdiler. Kumaş anne değil ama tel
anne, beslenmeyi sağlamasına rağmen, bebek maymunlar, kumaş anne ile daha fazla
vakit geçirdiler. Harlow, maymunları korkuttuğunda, kumaş anne tarafından büyütü­
lenler, annelerine koştular ve onlara yapıştılar; tel anne tarafından büyütülenler bunu
yapmadı. Annenin rahatlık sağlayıp sağlamamasının, maymunların güvenle anneye
bağlanıp bağlarımadıkla rını belirlediği görülmüştür. Bu a raştırma net bir şekilde, bes­
lemenin bağlanma sürecinde kritik bir unsur olmadığını göstermiştir.
Fiziksel ra hatlık, E rik Erikson'ın ( 1968) bebeğin gelişimi ile ilgili bakış açısında
da önemli bir role sahiptir. E rikson'ın, yaşamın ilk yılının, temel güvene karşı güven­
sizlik dönemini temsil ettiği önerisi hatırlanmalıdır. Erikson'a ( 1968) göre, fiziksel Sosyal referans alma: Belirli bir durumda nasıl dav­
ranacağını belirlemeye yardımcı olma için diğerleri­
rahatlık ve d u yarlı bakım, bebeklerde temel güvenin yerleşmesinde anahta rdır.
nin duygusal ipuçlarını "Okuma�
Bebeğin güven hissi, bağlanmanın temelidir ve dünya nın bulunmak için iyi ve hoş
bir yer olduğu na dair ömür boyu beklentiyi içeren basamağı düzenler. Bağlanma: İki kişi arasındaki yakın duygusal bağ.

KISIM 3 Bebeklik 191


ŞEKİL 6.7 24
TEL VE KUMAŞTAN YAPILMIŞ OLAN VEKiL AN­
NELERLE TEMAS SÜRESi: Bebek maymunlar bez
ya da tel a n neden beslenip beslenmediğine bakıl­ Bez anne ile
maksızın, bez anne ile zaman geçirmeyi daha fazla beslenen --...._..,
tercih ediyorlardı. Bu sonuçlar, Freud ve Erikson'ın ku­ 18
ramının bebekler hakkındaki öngörüleriyle nasıl karşı­
n;
laştırılır? :ıı /
"' Bir günde bez anne
E
"' ile geçirilen saat Tel anne ile
] beslenen
o 12

/
QJ
"O
c
'::>
en
iii

Bir günde tel anne


ile geçirilen saat

1-5 6-10 1 1-15 16-20 21-25


Yaş (günler)

İngiliz psikiyatrist John Bowlby'nin ( 1969, l 989) etolojik perspektifi, yaşamın


birinci yılında bağlanmanın ve bakım verenin duyarlılığının önemini vurgulamıştı r.
Bowlby, hem bebeklerin hem de temel bakım verenlerin bağlanma davranışının
ortaya çıkmasında biyolojik olarak donanımlı olduğunu iddia eder. Bebek ağlar,
sarılır, mırıldanır ve güler. Sonra emekler, yürür ve a nnesini takip eder. Birincil
sonuç, temel bakım vereni yakınında tutmaktır; uzun dönemli etki bebeğin
yaşamda kalma şansının anmasıdır.
Bağlanma, birdenbire onaya çıkmaz; bunun yerine, bebeğin insanlar için
genel tercihinden temel bakım verenle ortaklığa doğru bir seri aşamada gelişir.
Aşağıda, Bowlby'nin bağlanma kavramsallaştırmasına dayan a n dört aşama yer
almaktadır (Schaffer. 1996 ) :

• Birinci aşama (Doğumdan iki aya kadar): Bebekler, bağlanmalarını, insan figürle­
rine yöneltirler. Yabancıla r, kardeşler ve a n ne babalar, bebeğin gülümseme veya
Bowlby'nin modelinde, bağlanmanın dört aşaması nedir? ağlamasını eşit bir şekilde ortaya çıkarırlar.

• İkinci aşama (İkinci aydan yedinci aya kadar): Bebek, tanıdık olanı tanıdık olma­
yandan ayırmayı öğrendiğinde bağlanma, bir figüre odaklanmaya başlar, genel­
likle de temel bakım verene.

• Üçüncü aşama (Yedinci aydan 24. aya kadar): Spesifik bağlanmalar gelişir. Hareki
becerilerin artmasıyla birlikte bebekler, anne ya da baba gibi düzenli bakım
verenleriyle iletişimi ararlar.

Yabancı ortam: Önceden belirlenmiş bir sırada, be­ • Dördüncü aşama: (24 ayın üzerinde): Çocuklar, başkalarının duygu, hedef ve plan­
beğin, bakım verici ve yabancı bir yetişkinle tanışma, larının farkında olmaya başlarlar ve eylemlerini biçimlendirirken bunu dikkate
ayrılma ve yeniden bir araya gelmeyle i l g i l i bir dizi
almaya başlarlar.
hareketi gerektiren, bebek bağlanmasıyla ilgili göz­
lemsel bir ölçüm.
Bowlby, bakım verenin, ilişkinin ve kendinin basit zihinsel modeli olan, bebek­
Güvenli bağlanan bebekler: Çevreyi keşfetmek için lerde bağlanmanın içsel çalışan modelinin gelişiminden bahsetmektedir. Bebeğin
bakım vericilerini güvenlik üssü olarak kullanan be­ bakım verenle bağlanmasının içsel çalışan modeli, bebeğin ve daha sonra çocuğun
bekler.
başkalarına verdiği tepkileri etkiler ( B retherton & Munholland, 2008 ) . Bağlanmanın
Güvensiz kaçınan bebekler: Bakım vericiden kaçı­ içsel modeli aynı zamanda bağlanma ve duygusal a nlayış, vicda ni gelişim ve benlik
narak güvensizlik gösteren bebekler. algısı a rasındaki ilişkileri keşfetmede çok önemli bir role sahiptir (Thompson, 2006) .

192 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim


BAGLANMADA BİREYSEL FARKLILIKLAR Kaçınan Güvenli Dirençli
70
Yaşamın birinci yılının ortalarına doğru, bakım verene karşı
pekişen bağlanmanın kalitesi, bebeklerin tecrübelerine göre 60
farklılaşmakta mıdır? Mary Ainsworth ( 1979) öyle olacağını
düşünüyordu. Ainsworth Yabancı Ortam adında gözleme
50
dayanan bir ölçek geliştirdi. Bu ölçekte bebekler bakım veren­ ·v;
- ---...
"'
leri ve bir yabancıyla sırasıyla, tanışma, ayrılık ve yeniden "O
N
'"' 40
biraraya gelmeyi içeren bir seri olay yaşar. Yabancı Ortam >. - - -----ı
c
deneyi uygulanırken a raştırmacılar gözlemlerinin, bebeğin -�
bakım vereni yakınındayken nasıl hissettiğini ve bakım vere­
:;;: 30
"'
.o
QJ
nin varlığının bebeğe sağladığı güven ve cesaretin derecesini co

gösteren bilgileri sağlamasını umarlar. 20


Bebekler Yabana Ortama nasıl tepki verdiklerine bakılarak
bakım verenlerine güvenli bağlanmış ya da güvensiz bağlanmış 10
(üç gruptan biri) olarak tarif edilirler.
o
• Güvenli bağlanmış bebekler çevreyi keşfetmek için
ABD Almanya Japonya
bakım verenlerini güvenlik üssü olarak k u l lanırlar. B a kı m
verenin varlığında güvenli bağlanmış bebekler odayı araş­ ŞEKİL 6.8
tırır ve etrafa yerleştirilmiş oyuncakları incelerler. Bakım BAGLANMANIN KÜLTÜRLER ARASI KARŞILAŞTIRMASI: Bir çalışmada, be­
verenleri yanlarından ayrıldığında hafif bir protesto ser­ beklerin üç ül kedeki bağlanmaları- ABD-Almanya-Japonya- A i nsworth'ün Yabancı
gileyebilirler ve bakım verenle birleştiklerinde ise onunla Ortam den eyiyle ölçülmüştür (van Uzendoorn & Kroonenberg, 1988). Her üç ülkede
de en baskın bağlanma stili güvenli bağlanmadır. Bunun yanında Amerikalı bebek­
olumlu şekilde iletişime geçerler, muhtemelen ona güler
lere kıyasla Alman bebekleri daha kaçınan, Japon bebekleri ise daha az kaçınan ama
ya da kucağına tırmanırlar. Çoğunlukla da birleşmeden
daha çok dirençlilerdir. Alman, Japon ve Amerikalı bebeklerin Yabancı Ortam deneyine
bir süre sonra da odadaki oyuncaklarla oynamaya devam
farklı tepkiler vermelerinin bazı nedenleri nasıl açıklanabilir?
ederler.

• Güvensiz kaçınan bebekler güvensizliklerini bakım verenden kaçınarak gös­


terirler. Yabana Ortam deneyinde bu bebekler bakım verenle çok az ilişkiye
geçerler ve bakım veren odadan ayrılınca bunu hiç yadırgamazlar. B irleşme
sırasında ise bakım verenin dönüşüne hiç tepki göstermez hatta ona sırtlarını
bile dönebilirler. Bir iletişim k u rulduğunda ise bebek genellikle ya kendini geri
çeker ya da başka yönlere bakar.

• Güvensiz dirençli bebekler sıklLkla anneye yapışır, fakat daha sonra bu yakın­
lığa bakım verenle mücadele ederek direnirler; muhtemelen ona v ururlar ya da
iterler. Yabana Ortam deneyinde ise bebekler genellikle bakım verene kaygılı
bir biçimde yapışır ve oyun odasını keşfetmeye çalışmazlar. Bakım veren ayrıl­
dığında şiddetli biçimde ağlar ve geri gelip bebeği sakinleştirmeye çalıştığında ise
onu kendilerinden uzaklaştırırlar.

• Güvensiz dağınık bebekler dağınık ve şaşkındırlar. Yabancı Ortam deneyinde


bu bebekler sersemlemiş, şaşkın ve korku l u gözükebilirler. D ağınık olarak sınıf­
lanmak için bebeklerin hem güçlü kaçınma hem de direnç örüntüleri ya da
çevresinden ve bakım verenden çok yüksek düzeyde korkmak gibi, belirli özel
davranışlar göstermeleri gerekmektedir.

Yabancı Ortam Deneyini Değerlendirmek: Yabancı Ortam deneyi, bebekler


arasındaki farklılıkları yakalayabilir mi? Bir bağlanma ölçeği olarak kültürel bir eği ­
lime sahip olabilir, örneğin Alman ve Japon bebekleri, Amerikan bebeklerinden
genellikle daha farklı bağlanma örüntüleri göstermektedirler. Şekil 6.8'de görüldüğü
gibi kaçınan bağlanma örüntüsünü Alman bebekler Amerikalılara göre daha çok;
Japon bebekler ise daha a z göstermiştir (van IJzendoorn & Kroonenberg, 1988 ) . Güvensiz dirençli bebekler: Sıklıkla bakım vericiye
Alman bebeklerde kaçınan bağlanmanın daha çok görülmesinin sebebi, b u bebekle­ yapışan, daha sonra bu yakınlığa karşı mücadele ede­
rin bakım verenlerinin onları bireyselliğe yönlendirmesidir (Grossmann ve diğerleri, rek; muhtemelen bakım verene vurarak ya da onu
iterek direnen bebekl er.
1985). Yine şekil 6.8'de görüldüğü gibi Japon bebekler Amerikalı bebeklere kıyasla
dirençli olarak daha çok gruplanmıştır. B unun sebebi Yabancı Ortam deneyinin bağ­ Dağınık güvensiz bebekler: Güvensizlikl erini dağı­
lanmadan ziyade güvensiz bağlanmayı belirleyen bir ölçek olmasından kaynaklanı- nıklık ve uyumsuzluklarıyla gösteren bebekler.

KISIM 3 Bebeklik 193


yor olabilir. Japon anneleri çok nad i r olarak tanıdık olmayan birinin bebekleriyle
ilgilenmesine izin verirler. Dolayısıyla Yabancı Ortam deneyi, annelerinden ayrıl­
maya alışkın olmayan Japon bebeklerinde, Amerikalı bebeklere kıyasla daha çok
stres yaratmış olabilir (Miyake, Chen & Campos, 198 5 ) . Bağlanma sınıflamasında
k ü l t ü rel farklılıklar olmasına rağmen bütün k ü l t ü rlerde en yaygın olan bağlanma
stili güvenli bağlanmadır (Thomson, 2006; van IJzendoorn & K roonenberg, 1988 ) .
, - -------- �
'
gelişimle bağlantı
Bağlan madaki Farklılıkların Yorumlanması: Bağlanmadaki bireysel fa rklılıklar
Bağlanma: Güvenli ve g üvensiz bağlan­ önemli midir? Ainsworth, yaşamın birinci yılındaki güvenli bağlanmanın, ileriki yıl­
ma, genç yetişkinlerin ilişkilerine nasıl yan­ lardaki psikoloj i k gelişim için önemli bir kaynak oluşt u rduğunu söylemiştir. G ü venli
sıyabilir? 1 4. Bölüm, s. 448. bağlanmış bebek, annesinden özgürce u zaklaşır fakat d ü zenli olarak annesinin
'
_ _ _ _ _ , nerede olduğunu bakışlarıyla kontrol eder. G ü venli bağlanmış bebek, yabancılar
tarafından kucakl anmaya olumlu k a rşılık verir ve yere tekrar konulduğunda da
özgü rce oynamaya devam eder. G üvensiz bağlanmış bir bebek ise tam tersine anneyi
ya görmezden gelir ya da t u tarsız davranışlar gösterir, yabancılardan korkar ve gün­
l ü k sıradan ayrılıklardan bile rahatsız ol u r.
Bakım verene karşı oluşan erken bağlanma önemli ise çocuğun sonraki gelişim
dönemlerinde sosyal davranışıyla ilişkili olmalıdır. Bazı çocukların bağlanma güven­
likleri daha sonraki işlevlerine gölge düşürmektedir. Allan Sroufe ve a rkadaşlarının
(200 5 ) kapsamlı boylamsal çalışmal a rında, erken güvenli bağlanmanın (Yabancı
Ortam Deneyi ile 12 ve 18. a yla rda belirlenen) duygusal sağlık, yüksek özsaygı,
kendine güven, yaşıılarla, öğretmenlerle, kamp danışmanlarıyla yeterli sosyal ileti­
şim ve ergenlikte romantik eşler ile ol uml u ilişkilendiği sonucunu bulmuşlardır.
Başka bir çalışma ise bebeklikte dirençli gü vensiz olarak sınıflanmanın ilkoku ldaki
bilişsel gelişimi olumsuz şekilde etkilediğini ortaya koymu şt u r (O'Connor & McCart­
ney, 2007) . Başka bir çal ışma ise 2 4 ve 3 6 aylardaki güvenli bağlanmanın çocukla­
rın 54. aylarındaki sosyal problem çözme yeteneğiyle bağlanulı olduğu b ulunmuşt u r
(Raikes & Thomson, 2009) . Yakın zamanda yapılan b i r meta-analizde ise dağınık
bağlanmanın, kaçınan ve dirençli bağlanmaya kıyasla dışsa l laştırılmış problemlerle
(örneğin, saldırganlık, düşmanlık, aykırılık) daha güçlü ilişkileri olduğu b u l unmuştur
(Fearon ve diğerleri, 20 10 ) .
Bazı çocuklar için ise bütün bu anlatılanlara rağmen bağlanmanın çok az devam­
lılığı b u l unmaktadır (Thompson, 2008 ) . B ü t ü n çalışmalar bağlanmanın gelişimin
sonraki sü reçlerine etkisini göstermemektedir. Bir boylamsal çalışmada bebeklikteki
bağlanma sını!lamaları ı 8 yaşındaki bağlanma güvenliğini yordamamıştır (Lewis,
Feirirng & Rosenthal, 2000) . Bu çalışmada 18 yaşındaki güvensiz bağlanmanın en
önemli belirleyicisi, anne babaların boşanması olmuştur. Erken bağlanmanın ileriki
yıllarda etkili olabi lmesinde en önemli etken, d ü zenli olumlu bakımdır. Gerçekten
de araştırmacıl a r erken güvenli bağlanma ile sonraki tecrübelerin, özell ikle anne
ilgisi ve yaşam stresinin çocukların ileriki yıllardaki davranış ve uyumlarıyla bağlan­
tılı old uğunu b u lmuştur (Thompson, 2008 ) .
Bazı gelişimciler bebeklikteki bağlanma stiline çok fazla v u rgu yapıldığında bir­
leşmektedirler ( Newcombe, 2007) . Örneğin Jerome Kagan ( 1 987, 2002 ) bebeklerin
çok dirençli ve uyumlu olduğuna dikkat çekmiş ve anne babal ığın geniş çeşitliliğine
rağmen evrimsel olarak olumlu bir gelişim sü reci yaşamak için donanımlı olduklarını
savunmuştur. Kagan ve arkadaşları, genetik özelliklerin ve mizacın çocukların sosyal
gelişimindeki rolünün, Bowlby ve Ainsworth gibi bağlanma ku ramcılarının kabul
, - -------- �
' ettiğinden çok daha büyük olduğunu düşünmektedirler (Bakermans- Kranenburg
gelişimle bağlantı ve diğerleri, 2007) . Örneğin bazı bebeklerin strese toleransı d üşü kse, bu güvensiz
Kalıtıma karşı çevre: Gen ve çevre ilişkisi­ bağlanmadan değil bebeğin yaşıtlarıyla anlaşma yeteneğinin olmayışından kaynak­
1 lanma ktadır. Güncel bir çalışma, bebeklikteki dağınık bağlanma, özel bir gen ve
ne (G X Çl neler dahild i r? 2. Bölüm, s. 74. 1
' annenin sor u m l u l u k seviyesi a rasında ilişkiler bulmuştur. Bu çalışmada bebekler
�- _ ,
ancak seratonin taşıyıcısının kısa versiyonu olan 5 -HTILPR genine sahipse dağınık
bağlanma gelişiyordu (Spangler ve diğerleri, 2009); bu genin u zu n versiyonuna
sa hip bebekler ise dağınık bağlanma grubuna dahil olmamıştır (Spangler ve diğerleri,
2009 ) . Bunun yanında bu gen ve çevre birleşimi ancak anneler bebeklerine sorum-

194 BÖLUM 6 Bebeklikıe Sosyoduygusal Gelışım



suz davrandığında onaya çıkmıştır. Bağlanma teorisine yapılan başka bir eleştiri ise
bebeğin dünyasında var olan sosyal aracıların ve bağlamın çeşitliliğinj göz a rdı etme­
sidir. B i r kültürün değer sistemi, bağlanman ın doğasını etkileyebilir (Grossman ve
diğerleri, 2008 ) . Bazı kültürlerde bebekler birçok kişiye bağlanma gösterirler. Hau­
salar (Nijerya'da yaşayan insa n l a r ) arasında hem büyük a nneler hem de kardeşler
bebeklere y üksek miktarda bakım verirler (Harkness & S u per, 1 995 ) . Tarım toplum­
larında bebekler, bebeğin büyük miktarda sorumluluğunu üstlenen büyük kardeşlere
bağlanma geliştirme eğilimindedirler. A raştırmacılar her açıdan yeterli, seven ve
koruyan bir anne-baba veya bakıcının bebeğin gelişimindeki önemini v u rguluyorlar
(Gau vain&Parke, 2010 ) ; bu bağlamda soru bebeğin sevgi ve bakım sağlayan bir tek
yetişkine bağlanmasının krit ik b i r öneminin olup olmadığıdır (Lamb, 2010; Thomp­
son, 2006 ) .
B ü t ü n b u eleştirilere rağmen bağlanma nın gelişimde önemli olduğunu gösteren
yeterince kanıt bulu nmaktadır (Thompson & Newton, 2009; S roufe, Coffine & C a r­
lson, 2010 ) . Bebeklikteki güvenl i bağlanma, olumlu bir anne bebek ilişkisini yansıt­
tığı ve gelecekteki sağlıklı sosyal -duygusal gelişimi destekleyen bir kaynak sağladığı
için önemlidir.

BAKIM VERME STİLLERİ VE BAGLANMA


Bakım verme stili. bebeğin güvenli bağlanma kalitesiyle ilişkili midir? Güvenli bağlan­
mış bebeklerin anne babalan, bebeklerinin işaretlerine karşı duyarlıdır ve ihtiyaçları
olduğunda tuta rlı bir şekilde yanlarında olurlar (Bigelow ve diğerleri. 20 l O) . Bu bakım
Ha usa kültüründe, kardeşler ve büyük an neler bebek­
verenler bebekleri nin, yaşamın ilk yılındaki iletişim şekillerini başlatıp ilerletmeyi lerle, anlamlı derecede fazla ilgilenirler. Bu çeşitlilikler
belirlemede aktif bir rol almasına izin verirler. Bir çalışma, bakıcının duyarlı tepkile­ bağlanmayı nasıl etkileyebilir?
rinin (annesel duyarlılığın ) bebek bağlanma güvenliğiyle ilişkili olduğunu ortaya koy­
muştur (Finger ve diğerleri, 2009) . Başka bir çalışmada ise Amerika ve Kolombiya
olmak ü zere iki farklı kültürde annesel duyarlılığın, bebeklerde güvenli bağlanma
ile ilişkili olduğu bulunmuştur (Carbonell ve diğerleri, 2002 ) . Annesel duyarlılık,
bebekl ikteki güvenli bağlanmayla her ne kadar ilişkili olsa da bu ilişkinin özellikle çok
da kuvvetli olmadığını eklemek önemlidir (Campos, 2009 ) .
Güvensiz bağlanmaya sahip bebeklerin bakım verenleri onlarla nasıl iletişim
k u ra r? Kaçman bebeklerin bakım verenleri ulaşılamaz ya da reddedici olma eği l i­
mindedir (Bakermans-Kranenburg ve diğerleri, 2 007 ) . Genellikle bebeklerinin işa­
retlerine k a rşılık vermezler ve çok az fiziksel iletişim k u ra rlar. İletişim k u rduklarında
ise bunu öfkeli ve rahatsız edici şekilde yaparlar. D i rençli bebeklerin bakım verenleri
tutarsızdırlar, zaman zaman bebeklerin i h t iyaçlarına karşılık verirken bazen de ver­
mezler. Genel olara k bebeklerine karşı çok fazla duygusal değildirler ve onlarla ile­
tişim kura rken u yumlu-senkronize davranmazlar. Dağını k bebeklerin bakım verenleri
genellikle bebeklerini ihmal ve fiziksel olarak istismar ederler (Lyons-Ruth & Jaco­
bvitz, 2008 ) . Bazı du rumlarda bu bakım verenler depresiftir (Thompson, 2008 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir riyle çelişmekte midirler? Kalıtı m a karşı çevre
kavramı nasıl dahil olur7 Tarif ediniz.
Bebekler sosyal d ünyaya nasıl uyum gösterir­
Bağlantı Kur ler7
Yansıt Bağlanma nedir ve nasıl kavramsallaştırılır7 Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Bağlanmadaki bazı bireysel farklılıklar nelerdir7 Bir anne baba olarak bebeğinin güvenli bağ­
Bakım verme stili bağlanmayla nasıl ilişkilidir? lanmaya sa h i p ol ma ihtima l i n i artırmak içın
neler yapabilirsiniz?
O Bebeklikte sosyal yönelim Bağlantı Kur
ve bağlanmanın gelişimini Az önce okuduğunuz farklı bağlanma teorileri
tanımlar. birbirlerini tamamlamakta mıdır yoksa birbirle-

• KISIM 3 Bebeklik 195


3 Sosyal Bağlamlar e Sosyal bağlamların bebeklerin gelişimi n i nasıl etkiled iğini açıklar.

Aile Çocuk Bakımı

Bebeğin d uygusal ve kişilik gelişimini ve bağlanmasını incelediğimize göre, şimdi


de b u nların meydana geldiği sosyal bağlamı ele alabiliriz. Önce a i lenin bazı yönlerini
a raştıracak ve daha sonra bebeğin giderek içinde daha fazla zaman geçirdiği
sosyal bağlama döneceğiz.

AİLE
Aile, bir a l t sistemler topluluğu olarak düşünülebilir; birbirleriyle ilgili ve bir­
birlerini etkileyen nesil, cinsiyet ve rol terimleri içerisinde tanımlanan taraflar­
dan oluşan karmaşık bir b ü t ü n . Her bir a i le üyesi çeşitli a l t sistemlere katılır
( Parke ve diğerleri, 2008 ) . Baba ve çocuk bir alt sistemi temsil ederken a nne ile
baba bir diğer a l t sistemi temsil eder; anne-baba-çocuk ise bir başka alt sistemi
temsil eder ve b u böyle devam eder.
Şekil 6.9'da görüldüğü gibi, bu alt sistemler birbirlerini karşılıklı olarak etkilerler.
Tıpkı anne babaların çocukları sosyalleştirdikleri gibi,
Örneğin, Jay Belsky ( 1981) evlilik ilişkileri, a n ne babalık ve bebek davranışı ve
çocuklar da anne babaları sosyalleştirir.
gelişiminin birbiri üzerinde hem doğrudan hem de dolaylı etkileri olduğunu vurgu­
lar. Doğrudan etkinin bir örneği, a n ne baba davranışının çocuk üzerindeki etkisidir.
Dolaylı bir etki ise eşler arasındaki ilişkinin, eşlerden birisinin çocuğa karşı davranı­
şını nasıl etkilediğidir ( Schact, Cumrning & Davies, 2009) . Örneğin, evlilik çatışması
anne babalığın etkinliliğini azaltabilir; bu d u rumda evlilik çatışması çocuğun davra­
nışım dolaylı olarak etkiler. İki insanın a n ne baba haline geliyor olması gibi basit bir
olgu, onların ilişkilerini derin şekilde etkileyebilir.

Anne Babalığa Geçiş: İnsanlar, hamilelik, evlatlık edinme veya üvey anne baba­
lık vasıtasıyla anne baba haline gelirken, bir dengesizlikle karşı karşıya kalırlar ve
uyum sağlamaları gerekir. Anne babalar bebekleriyle kuvvetli bir bağlanma geliştir­
mek isterler, fakat aynı zamanda eşleri ve arkadaşlarıyla aralarında mevcut bulunan
kuvvetli ilişkilerini de devam ettirmek isterler ve m u htemelen işlerine de devam
ederler. Anne baba kendisine, bu yeni varlığın kendi yaşamını nasıl değiştireceğini
sorar. B i r bebek, eşlerin yaşamına yeni kısıtlamalar koyar; artık akıllarına estiği anda
ŞEKİL 6.9 çıkıp sinemaya gidemezler ve tatil ve diğer l ü k s şeyler için her zaman kolayca para
ÇOCUKLAR VE ANNE BABALAR! ARASINDAKI bulamayabilirler. Çalışan a n ne babalar kendilerine "Çocuğu bakıma vermek onun
ETKiLEŞiMLER: DOGRUDAN VE DOLAYLI için zararlı olur mu? İyi bir bakıcı bulabilir miyiz?" sorularını sora rla r.
ETKiLER Hamileliğin son döneminden başlayıp bebek doğduktan sonraki üçüncü yıla
kadar süren boylamsal bir çalışmada, çiftlerin bebek doğmadan önce,
doğumdan sonrasına kıyasla, daha olumlu evli l i k ilişkileri yaşadıkları
bul u nmuştur ( Cowan & Cowan, 2000; Cowan ve diğerleri, 2 00 5 ) . Ama
yine de üçte birinin evlilik doyumunda artış bulu nmuştur. Bazı çiftler
bebeğin kendilerini hem yaklaştırdığını hem de uzaklaştırdığın söylemiş­
lerdir; anne baba olma, çiftlerin benlik d u ygularını güçlendirmiş ve bir
çift olarak kendilerine yeni, daha istikrarlı bir kimlik kazandırmıştır.
Bebekler, erkeklerde yakın ilişkiler ve eğlenceli oyunlarla ilgili taleplere
yönelik bir ilgi yarattı ve a i le rolleri kadınların aile görevleri ni daha iyi
yönetmelerini ve kendi kişisel gelişmelerine daha çok önem vermelerini
tetikledi .
Eve bebek getirme projesi, çiftlerin ilişkilerini güçlendirmeyi, bebekle
yakınlaşmayı, çatışma çözmeyi ve a n ne babalık becerisini geliştirmeyi ön
plana çıkaran bir çalışmadır. Projenin değerlendi rilmesi gösterdi ki pro­
jeye katılan kişiler a n ne baba olarak birlikte çalışma becerisi açısından
geliştiler, babalar bebekleriyle daha çok ilgilenmeye ve bebeklerin davra-
Yeni anne babaların ne tür uyumlar yapmaya ihtiyaçları vardır?

196 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişım



nışlanna daha d uyarlı olmaya başladılar, annelerin doğum sonrası depresyon oranı
düştü ve bebekleri, kontrol grub u n dakilere kıyasla, daha iyi bir gelişme gösterdi ( Gott­
man, Shapiro & Parthemer, 2 004; Shapiro & Gottman, 2 00 5 ) .

Karşılıklı Sosyalleşme: Uzun yıllar, anne babalar ile çocuklar arasındaki sosyalleşme­
nin tek yönlü bir süreç olduğu düşünüldü: Çocuklar, kendi anne babalarının sosyal­
leşme tekniklerinin bir ürünü olarak görü ldüler. Ama anne baba-çocuk etkileşimi
karşılıklıdır (Gauvain & Parke, 2010; Grusec, 2011 ) . Karşılıklı sosyalleşme, iki yönlü bir
sosyalleşmedir. Yani, tıpkı anne babaların çocukları sosyalleştirdikleri gibi, çocuklar da
anne babalan sosyalleştirirler. Örneğin, annelerin bebekleriyle etkileşimleri, birbirini
izleyen hareketlerin incelikli şekilde koordine edj]diği bir dans veya bir diyalog gibidir.
Bu koordineli dans veya diyalog, kişinin her bir hareketinin kendi partnerinin bir önceki
davranışına bağlı olduğu, karşılıklı bir eş zamanlılık biçimi olarak kabul edilebilir. Veya
bir eş d iğerini taklit ettiği zaman veya karşılıklı gülümsedikleri zaman olduğu gibi eşle­
rin hareketlerinin eşleşmesi anlamında 'karşılıklı' olabilir.
Bebeklikte karşılıklı sosyalleşme araştırıldığı zaman, karşılıklı bakış veya göz
teması erken sosyal etkileşimde önemli bir rol oynar ( Moore ve diğerleri, 2009; Stern,
20 l O ) . Bir araştırmada anne ve bebek birbirlerine bakarlarken çeşiıli davranışlarda
bulundular ( Stem ve diğerleri, 1977 ) . Tersine, birbirlerinden uzağa bakarlarken bu
tür davranışların oranı büyük ölçüde azaldı. Kısacası, anne ve bebeğin davranışları
esaslı şekilde etkileşim, karşılıklı düzenleme ve uyum içerir (Treyva u d ve diğerleri,
2009; Tronick, 2010 ) . Yakın zamanda yapılan bir çalışma, anne baba-bebek uyumu­
nun -sosyal davranışın zamansal koordinasyonunun- çocukların gelişiminde önemli
bir rol oynadığını göstermiştir ( Feldman, 2007 ) . Bu araştırmada 3 - 9 aylık bebekler
ile anne babalarının uyumu, 2 yaşından 6 yaşına kadar çocukların kendilerini denet­
lemeleriyle pozitif yönde ilişkili bulunmuştur.
Bakım vericiler ekseriya "ceee. .. !" ve el çarpma gibi
Önemli bir karşılıklı sosyalleşme şekli, yol gösterme amaçlı yardımdır; burada oyunlar oynarlar. Yol gösterme amaçlı yardım bu
anne baba zaman etkileşimlerini, bebeğin anne babasıyla sıra almayı deneyirnlemesini oyunlara nasıl dahil edilir?
sağlayacak şekilde ayarlar. Yol gösterme amaçlı yardım, çocukların çabalarını destek­
leyen anne baba davranışlarını içerir; bu destekleme çocuklara, sadece kendi yetenek­
lerine dayandıklarında olabileceklerinden daha yetenekli olmaları olanağını verir
(Field, 2007 ) . Yol gösterme amaçlı yardım da bakıcılar olumlu, karşılıklı bir çerçeve
sağlarlar ve bu çerçevede çocuklarıyla etkileşirler. Örneğin "ceee . . . ! " oyununda anne ,,,. - - - - - - - - - �
,
önce bebeğin üzerini bir şeyle örter. Sonra örtüyü kaldırır ve bebeğin tekrar onaya eı · i
çıkmasına "sürpriz" tepkisi gösterir. Bebek " ceee . . . !" ve benzeri oyunlarda ustalaştıkça
Bilişsel Kuram: Yol gösterme amaçlı yar­
sıra başka oyunlara gelir; bu oyunlar da yol gösterme amaçlı yardıma kon uşma sıra ­
sına örnek teşkil eder. Konuşma sırası ve "ceee . . . " gibi oyunlarla meşgul olma, Bölüm dım'ın bir versiyonu, Lev Vygotsky'nin sos­
5'te tartıştığımız bakıcı ile bebek arasındaki ortak dikkatin gelişimini yansıtır (Toma­ yokültürel bilişsel g el i ş i m kuramının
sello, 2008 ) . önemli bir yönüdür. 7. B ö l ü m, s. 220.
1 60 I
.;

Anne ve Ba ba Bakıcılığı: A B D'de


giderek artan sayıda baba bütün gününü
evde çocu k larıyla geçiriyor ( Lamb,
20 l O ) . Şekil 6. I O'da gösterildiği gibi,
evde kalan babaların ora n ı l 996'dan
2006'ya kadar ABD'de üç kat artmıştır.
Tam zamanlı bu babaların büyük kısmı­
nın eşleri meslek-odaklıdır ve evin geli­
rini sağlamaktadır. Yeni bir araştırma
gösterdi ki evde oturan babalar, iş yeri
yaşamından yoksun kaldıklarını belirt­
mekle birlikte, geleneksel babalar kadar
evliliklerinden memnunlar (Rochlen ve 1996 2001 2006
diğerleri, 2008 ) . B u araştırmada, evde Karşılıklı sosyalleşme: iki yön l ü sosyal leşme; tıpkı
Yıl
anne babaların çocukları sosyalleştirmesi gibi çocuk­
oturan babalar çocuklarını parklara
götürdükleri zaman d ı şlandıklarını ve ŞEKİL 6.1 0 ların da anne babaları sosya lleştirmesi.

çoğu nlukla ebeveyn gruplarına alınma­ ABD'DE ÇOCUKLARIYLA EVDE TAM GÜN Yol gösterme amaçlı yardım: Bebeğin anne baba­
dıklarını bildirmişlerdir. KALAN BABALARIN SAYISINDAKİ ARTIŞ sıyla karşılıklı ve sıralı etkileşimleri, d eneyimleri.

• KISIM 3 Bebeklik 1 97
Babalar bebeklere, a nnelerin baktığı kadar iyi bakabilirler mi? Baba ­
lar ve bebekleri üzerine yapılan gözlemler, babal a rın d a bebeklerine
a nneler kadar duyarlı ve soru m l u şekilde davranma yeteneğine sahip
olduklarını düşündürüyor ( Lamb, 20 1 0; Pa rke ve diğerleri, 2008 ) . Afri­
ka'daki Aka pigmelerinin k ü l t ü r ü n ü ele alalım. Bu k ü l t ü rde babalar,
a n neler kadar çocuklarıyla etkileşim içinde zaman geçiriyorlar ( Hewlett,
l 99 1 ; 2000; Hewlett & MacFarlan, 20 1 0) . Babaların Aka pigme babaları
kadar bebeklerine karşı aktif, şefkatli ve ilgili bakıcılar olabilmelerine rağ­
men, bir çok kültürden erkeklerin böyle bir seçim yapmadıkları da hatır­
lanmalıdır ( Cohen, 2009; Parkinson, 2 0 1 0 )
Babalar çocuklarına karşı, annelerden farklı mı davranırlar? A nnelik
etkileşimi çoğunlukla çocuk-bakımı faal iyetlerine yoğu nlaşır - besleme,
altını değiştirme, banyo yaptırma . Babalık etkileşiminin oyun faaliyetle­
Bir Aka pigme babası küçük oğluyla. Aka kültüründe babaların,
rinde yoğunlaşması olasılığı daha fazladır ( Pa rke & B u riel. 2006 ) . Babalar
zamanlarının % 47'sinde bebeklerinin yanında durup onlarla meşgul
oldukları gözlenmiştir (Hewlett, 1991).
daha ziyade çocuklarıyla alt alta üst üste boğuşurlar. onları zıpla mlar.
havaya hoplatırlar ve gıdıklarlar ( Lamb, 2000 ) . Anneler de bebeklerle
oynarlar, ama onların oyunları, babalarınkine kıyasla daha az fiziksel ve
daha az uyarıcıdır.
Bir a raştırmada babalarla, çocukları 6, 15, 24, ve 36 aylıkken bakıcı olarak ne
gibi soru ml u l ukları olduğu konusunda görüş ü lmüştür ( NICHD Early Ch ild Care
Research Network, 2000 ) . Babaların bazıları n ı n, çocukları 6 ve 36 aylıkken kendi­
leriyle oynadıkları oyunlar videoya kaydedilmiştir. Şu hallerde babaların çocuğun
banyosu, beslenmesi, giydirilmesi, bakıcıya götü rülmesi gibi işleri daha fazla yaptığı
görülmüştür: Annelerden daha az çalıştıkları zaman, anne ve baba genç oldukları
zaman, a nneler eşleriyle daha yakın bir evlilik ilişkileri olduğun u bildirdikleri zaman
ve çocuklar erkek oldukları zama n .

r CU BA iM
Bugün A B D 'deki çoğu çocuk birden fazla bakıcıyla büyüyor. Çoğu n u n onlara bak ­
mak için evde kalan anne babası yoktu r; b u n u n yerine çocuklara bakım yapan
başka insa nlar vardır - "çocuk bakıcılığı " . Çoğu anne baba çocuklarına başkal a rı
baktığı için çocuklarının kendilerine o l a n duygusal bağlanman ı n zayıfladığını,
bebeğin bilişsel gelişiminin geciktiğini, kızgın lıklarını nasıl kontrol edeceklerini
öğrenemediklerini ve emsallerinden gereğinden fazla etkilendiklerini düşü nmekte
ve bundan ü z ü n t ü duymaktadır. Çocuk bakıcılığı n e kada r yaygındır? Bu anne
baba lar ü z ü lmekte haklı mıdırla r?

Anne-Baba İçin Doğum İzni: B u g ü n tarihin herhangi bir döneminde görüldüğün­


Annelerin ve babaların bebeklerle etkileşim şekli nasıl den çok daha fazla sayıda çocuk, çocuk bakıcılarına verilmektedir. A B D 'deki yakla­
farklılaşıyor? şık 2 milyon çocuk halen resmi, lisanslı çocuk bakımı alıyor ve milyonlarca çocuğa
da resm'ı' eğitimi olmayan bakıcılar bakıyor. Bu sayılar kısmen, ABD'deki anne baba­
ların küçük çocuklarına bakabilmek için iş yerlerinden ücretli izin alamadıkları anla­
mına geliyor. B u n u nl a birlikte, dünyadaki çocuk bakımı politikaları u yg u n l u k
ölçütleri, ayrılma süreleri, faydalı olma düzeyi v e a n n e babaların bu politikala rdan
faydal anma düzeyleri bakımından farklılıklar gösterir (Tolani & B rooks-Gunn, 2008 ) .
İ ş yerinden doğum izni almanın şu beş şekli vardır ( Kammerman, 1 989, 2000a, b ) :

• Anne için doğum izni: Bazı ülkelerde doğum öncesi izin, 6 - l O hafta arasında
değişen doğum sonrası izinde olduğu gibi zorunludur.
• Baba için doğum izni: Çoğunlukla a nnenin doğum izninden daha kısadır. İkinci
doğum olduğu ve ilk çocuğun hala bakıma muhtaç olduğu du rumda özellikle
önemli olabilir.
• Anne-baba için doğum izni: Cinsiyet farkı gözetmeksizin verilen bu doğum izni
çoğunlukla a n nenin doğum izninden sonra verilir ve erkek ve kadına doğum
iznini paylaşmaları veya hangisinin bu izni kullanacağını seçme olanağı tanır.
Avrupa Birliği yönetimi l 998 de üç aylık bir anne-baba doğum izni öngördü .
'

198 BOLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişım



Çocuk yetiştirme izni: Bazı ü l kelerde bu izin annenin doğum iznini
tamamlayıcı bir nitelik taşır veya anne-babanın doğu m izninin deği­
şik bir şeklidir. Bir çocuk yetiştirme izni, çoğunlukla annenin doğum
izninden d a ha u zu n d u r ve bu izin boyunca a nne babaya tipik olarak
daha az ücret ödenir.
• Aile izni: Bu izin, bir bebeğin doğumunun dışında kalan şu gibi neden­
lerle verilir: Hasta çocuğa veya bir başka aile üyesine bakma, okula
yeni başlayan çocuğa eşlik etme veya çocuğun okulunu ziyaret etme.

Avrupa anne, baba izinleri için yeni standartlar bulunmasına öncü l ü k


etti: Avrupa Birliği ( A B ) l 992'de anne için 1 4 haftalık doğ u m izni zorun­
luluğu getirdi. B ugün Avrupa ü lkelerinin çoğunda, çalışan a nne babalar
doğum iznine ayrıldıkları zaman ücretlerini, % 70 ile tamarm arasında
değişen bir oranda almaya devam etmektedirler ve bu ödeme ortalama 1 6
hafta sürmektedir (Tolani & B rooks-Gunn, 2008 ) . ABD halen yeni doğana
bakım için ücretsiz olarak 1 2 haftaya kadar izin vermektedir. Çoğu ü l ke,
kadına doğum izni vermek için doğumdan önce minimum bir süre çalış­
mış olma zorunluluğu getirmektedir (Tolani & Brooks-Gunn, 2 008 ) . Dani­
marka'da çalışmayan anneler bile doğum sonrasında, genişletilmiş aile
iznine dahil edilmektedir. Almanya'da hemen hemen bütün anne baba­
lara çocuk yetiştirme izni verilmektedir. İskandinav ülkelerinde (Dani­
marka, Norveç, İsveç) aileye verilen doğum izni politikasında geniş bir
cinsiyet eşitliği vardır; bu politika, erkeğin ve kadının ortak katkısını ön
planda tutar (Tolani & Brooks Gunn, 2008 ) . Örneğin İsveç'te anne baba­
lar, sosyal yardımlar da dahil olmak üzere iş güvencesi devam eden 1 8
aylık doğum izni alabilmektedirler ki b u izin anne babalar arasında pay­
laşılabildiği gibi. hem tam gün hem de yarım gün çalışanlar için geçerlidir.

Çocuk Ba kımında Farklılıklar: ABD'de ücretli doğum izni politikası


olmadığı için, bu ü lkede çocuk bakuru ülkenin önemli bir u lusal sorun u lsveç gibi birçok Avrupa ülkesindeki çocuk bakım politikalarının,
haline geldi ( Philips & Lowenstein, 2 0 1 1 ) . Çocuk bakımının sonuçlarını ABD'deki politikalardan farklılıkları nelerdir?
çocuğ u n yaşı, bakımın t ü rü ve programın kalitesi gibi birçok faktör etki­
lemektedir.
,- Akraba
A B D ' de 5 yaş ve daha altında olan çocukların yaklaşık % l 5'i, birden fazla çocuk 1 bakımı
bakım d ü zenine katılmaktadır. İki - üç yaş çocuklarıyla yapılan yeni bir araştırma
şunu ortaya koymuştur: Çocukların katıldıkları çocuk-bakım d ü zenlerinin sayısı art­
tıkça, çocukların davranış problemleri artmakta ve olumlu sosyal davranışları azal ­ Dadı
maktadır ( Morrissey, 2009 ) . 4%
Çocuk bakım şekli büyük değişkenlik gösterir (McCartney v e diğerleri, 2 0 1 O ) . Çocuk
bakım hizmeti, özenli şekilde donatılmış tesisleri olan büyük merkezlerde ve özel evlerde
verilmektedir. Bazı çocuk-bakım merkezleri ticari işletmelerdir; diğerleri ise kiliselerin, A nne-baba
sivil toplum örgütlerinin ve çalışanlann işlettikleri kar amao gütmeyen merkezlerdir. bakımı

Çocuk-bakım hizmeti verenlerin bazılan profesyoneldir; diğerleri ise ek gelir sağlamak ŞEKİL 6.1 1
isteyen annelerdir. Şekil 6. 1 1 , çalışan annelerin 5 yaş altında olan çocukları için temel ABD'DE ANNELERi ÇALIŞAN 5 YAŞIN
bakım hizmeti veren düzenlemeleri göstermektedir (Clarke-Stewart & M iner, 2008 ) . ALTINDAKİ ÇOCUKLARIN TEMEL BAKIM
Çocuk-bakımı kalite olarak farklıdır. Bebeklere a i t bir bakım programının kali­ DÜZENLEMELERi
tesini ne belirler? Yüksek kaliteli bir çocuk bakımında ( C la rke-Stewarte & Miner,
2008, s. 2 7 3 ) :
Biz, ABD'de ta m an la m ıyla
Bakıcılar, çocuk.lan çeşitli faaliyetlerle meşgul olmaya teşvik eder; çocuğun göz hizasında
m ü kemmel bir çocuk ba k ı m ı
olacak şekilde sık sık gülümseme, dokunma, sarılma ve konuşma gibi olumlu etkileşim­
lerde bulunur; çocuğun sorularını veya isteklerini adamakıllı cevaplar ve çocuğun kendi i ç i n gerekli h e r bilgiye sa h i biz.
deneyimleri, duygulan ve düşünceleri hakkında konuşması için onu teşvik eder.
Eks i k olan şey soru ml ul u k ve
Kaliteli bir çocuk-bakırm ayrıca, çocuklara güvenli bir çevre, yaşına uygun i stekti r.
oyuncaklara u laşma, yaşına uygun etkinliklere katılma olanağı sağlar; nihayet,
-Edward Zlgler
bakıcının her bir çocukla daha fazla zaman geçirmesini sağlayacak şekilde bakıcı
Çağdaş Gelişim Psikoloğu, Yale Üniversitesi
başına düşen çocuk sayısının düşük olması gerekir.

• KISIM 3 Bebekl i k 199


kariyerle bağlantı

Wa nda M itch e l l, Yuva Müdürü

Wanda Mitchell, North Carolina Wilson'daki Hatti Daniels Gündüzbakım


merkezininmüdürüdür.Sorumluluklarındanbazılarımerkezdeçocukların
etkili bir şekilde öğrenebilecekleri bir ortamı oluşturma ve sürdürme iş­
lemlerini yürütmek ve eyaletin öngördüğü faaliyet koşullarını merkezin
karşılamasını güvence altına almaktır. Wanda, lisans diplomasını North
Carolina A & T Üniversitesi'nden aldı ve çocuk gelişimi alanına yoğun­
laştı. Şimdiki görevine başlamadan önce Head Start'ta eğitim koordina­
törü veWilson Technical CommunityCollege'da öğretmen olarak görev
yaptı. Wanda görevini şöyle betimliyor:"Alanımda çalışmayı gerçekten
çok seviyorum. Mesleğim benim için birtutkudur. Üniversiteden mezun
olduktan sonra tek amacım, mesleğimde ilerlemek oldu:'

Daha önceki eğitimcilerin ne yaptıkları hakkında daha fazla


Wanda Mitchell, Çocuk Bakımı Müdürü, kendi bakım merkezinde bazı
bilgi edinmek için sayfa 46'daki Yaşam Boyu Gelişimde çocuklarla çalışırken.
Meslekler ekine bakınız.

Eğer çocu klar psikolojik, sosyal ve ekonomik kayna kları kısıtlı ailelerden geli­
yorlarsa, düşük kaliteli çocu k bakımı almaları olasılığı daha yü ksektir ( Cabrera, Hut­
chens & Peters, 2006 ) . Çoğu araştırmacı yoksulluğun çocuk bakımının kalitesine
olan etkisini a raştırd ı ( Giannarelli, Sonenstein & Stagner, 2006 ) . Bir araştırmada
kapsamlı çocu k bakımını n, sadece bakımın kalitesi düşük old uğu zaman düşük gelirli
çocuklar için zararlı olduğu bulunmuştur ( Votruba-Drzal, Coley & Chase-Landsale,
2004 ) . Çocuk haftada 45 saatten fazla çocuk bakımında olsa bile, kaliteli bakımda
çocuğun içselleştirilmiş problemleri ( örneğin endişe) ve dışsallaştırılmış problemleri
( örneğin saldırga n l ık, yıkıcılık ) daha az olmaktadır. Yeni bir araştırma, düşük gelirli
aile çocuklarının , aileleri kaliteli çocuk bakımını seçtikleri takdirde, bu bakımın
okula hazırlık ve dil gelişimi konularında yararlı olduğunu göstermiştir ( McCartney
ve diğerleri, 2007 ) .
Yoksul bir ortamdan gelenlere kaliteli bakım veren birisi hakkında bilgi edinmek
için, Mesleklerle Bağlanrı 'ya bakınız. D ü ş ü k gelirli aile çocukları çocuk bakımında
daima kaliteli bakım alırlar mı? B u soruya cevap almak ve çocuk bakımının diğer
yönleri hakkında bilgi edinmek istiyorsaııız, Araştırmalarla Bağlantı 'yı okuyunuz.
Çocuk bakımı konusunda anne babaların izleyebilecekleri bazı stratejiler neler­
dir? Çocuk bakımı uzmanı Kathleen McCartney'in ( 2003, s. 4) önerileri şunlardır:
• Un u tnıayı111z ki anne babalığınızın kalitesi çocıığunuzun gelişiminde kilit faktördür.
• Çocuğunuzun gelişimini gözleyin. "Anne babalar, çocukları nın davranış sorunları
olup olmadığını görmek için onları gözlemelidirler." Çocuğunun davranışları
hakkında bakıcısıyla ve doktoruyla konuşmahdır.
• En iyi çocuk bakımmı bulmak biraz zaman alır. Farklı çocuk bakım k u rumlarını göz­
lemleyin ve beğendiğiniz kurumun, sizin aradığınız k u ru m olduğu n d a n emin
olun. "Kaliteli çocuk bakımı pahalıdır ve her anne babanın bütçesi, çocuğunu
istediği yere vermeye yetmeyebilir. Böyle olmakla birlikte, ihtiyacı olan aileler
için devlet yardımları ve Head Start gibi diğer programlar mevcuttur."

200 BÖLÜM 6 Bebekl ikte Sosyoduygusal Gelişım



araştırmalarla bağ lantı

Çocu k Bakı m ı n ı n N itel iği ve N iceliği Çocukları Nasıl Etki ler?

Ulusal Çocuk Sağlığı ve İnsan Gelişimi Enstitüsü (NICHD) 1991 yılında çocuk ve bakıcı davranışı (örneğin, çocuklara duyarlı olma ). Endişe verici
bakımı deneyimleri konusunda kapsamlı ve boylamsal bir araştırma başlattı. bir sonuç, ilk üç yıldaki çocuk bakımının büyük kısmın ın kabul edilmez
Yedi yıl boyunca ABD'nin 1 O bölgesinde yaklaşık 1 400 çocuk ve bu çocuk­ derecede d üşükkalitedeolmasıdır.Çocuk bakım ortamındaannebaba
ların ailelerinden oluşan birörneklemden veri topladı. Araştırmacılar çeşitli olmayanların verdikleri olumlu bakım nadirdir. -Çocukların sadece o/o
yöntemlerkullandılar(eğitilmişgözlemciler,görüşmeler,anketlervetestler) 1 2'si anne baba olmayanlardan olumlu çocuk ba kı m ı al mışlardır
ve fiziksel sağlık, bil işsel gelişim ve sosyal-duygusal gelişim dahil olmak (olumlu konuşma, kopmanın olmayışı, ifadesiz d uygu ve dil uyarımı
üzereçocukgelişiminin birçok yönünü ölçtüler. Bugün NICHD Erken Dönem gibi). Üstelik düşük gelirli aile çocukları, varlıklı a ile çocuklarından
Çocuk Bakım ı ve Ergen Gelişimi Araştırması veya NICHD SECCYD olarak daha düşük kalited e b i r çocuk bakımı
bilinen araştırmanın bazı sonuçları aşa­ aldılar. Bakıcının b a kım kalitesi yüksek
ğıdadır (NICHD Early Care Network, \ \�
�'.
;:...;:: olduğu zaman çocukla r bi lişsel ve dil
200 1 , 2002, 2003, 2004, 2005). görevlerinde daha başarılıdırlar, oyun
Çocuk bakım şekilleri: Çoğu aile ço­ esnasında annele riyle daha iyi işbirliği
cuğunu, doğumdan hemen sonra yaptılar, arkadaşlarıyla d a ha olumlu ve
bakıma vermektedir.Ailelerin çocuk maharetli etkileşim gösterdiler ve dav­
bakım düzenlerinde büyük istikrar­ ra nış sorunları d a h a az oldu. Bakıcı
sızlık vardır. Dört aylığa kadar olan eğitimi ve çocuk-ba kıcı ora nı iyi olan 54
bebeklerin yaklaşık dörtte üçü anne aylık çocukların, d a h a yüksek bir bil işsel
dışındaki kişi ya da kurumlardan ba­ ve sosyal yeterli k gösterd ikleri belir­
kım almaktadır. Çocukların ilk defa lendi. NICHD'ni n erken dönem çocuk
bakıcıya verildikleri durumda, bu ilk bakımı konusunda ki boylamsal araştır­
bakıcıların hemen hemen yarısı ak­ masında elde edi len verilerini kullanan
rabalardır; sadece % l 2'si bakım yeni bir analiz, erken dönemde, özellikle
merkezlerine verilmektedir. Bakımın 27 ay civarında verilen yü ksek kaliteli
miktarı ve tipi, sosyo-ekonomik et­ bir bakımın, çoc ukla r ı n beşinci sınıfta
kenlere bağlı olarak değişmektedir. daha yüksek bir vokab ü ler (sözcük da­
Örneğin, yüksek geliri olan anneler ğarcığı) puanı a lmaların ı sağladığını
ve annelerin gelirine daha fazla ba­ göstermektedi r ( Be l s ky ve diğerleri,
ğımlı olan aileler, çocuklarını daha 2007).
erken dönemde bakıma vermekte­
• Kaliteli çocuk b a kı mının aynı za­
dirler. Annelerin çalışmasının çocuk
manda, anne dışınd a bakım düzeni kul­
üzerinde olumlu etkileri olduğuna
lanan aileler arasınd a d a ha kaliteli bir
inanan annelerin, kendi çocuklarını
anne-çocuk ilişkisi sağla dığı görülmüş­
anne dışında bakıma daha uzun süre
tür. Dahası,düşük kaliteli bakım 1 S aylık
vermeleri olasılığı, diğer a nnelerin-
bebeklerin annele rin e karşı güvensiz
kinden daha yüksekir. Düşük gelirli National /nstitute of Child Health and Human Development tarafından
bağla nma gel iştirmele riyle ilişkilidir,
ailelerin çocuk bakımına başvurma- yapılan boylamsal bir çocuk bakımı araşttrmasının önemli bulgu/art
nelerdir?
ama bu, sadece a nn e n i n duyarlığı ve
ları olasılığı, varlıklı ailelere oranla
ilgisi zayıfolduğu zaman böyle olmak­
daha fazladır, fakat bakıma verilen düşük gelirli ailelerin bebekleri,
tadır. Bununla birlikte, çocuk bakım kalitesi, 36 a y l ı k çocuklarda an-
diğer gelir gruplarının bebekleriyle aynı süre bakımda kalmaktadırlar.
neye güvenli bağlanmayla ilişkili değildir.
Eşleri olmayan anneler, daha eğitimli anneler ve yüksek gelirli ailele­
rin çocukları, okul öncesi yıllarda diğer ailelerin çocuklarından daha Çocuk bakımının miktarı: Çocuk bakımının miktarı, çocuğun sonraki
fazla saat bakım merkezinde kalmaktadır. Eğitim düzeyi düşük olan bazı davranışları hakkında önceden tahminde bulunma olanağı verir.
ailelerin ve annelerin küçük bir kısmı, bakım için akrabalardan daha Bebeklik dönemlerinin başlarında çocuk bakımı uygulamalarında çok
fazla zaman harcamaktadırlar. zaman geçiren çocuklar, anneleriyle duyarlı ilişkiye daha az girmek­
Bakımın kalitesi: Bakımın kalitesini değerlendirme ölçütleri şunlardır: tedir, daha fazla davranış sorunu göstermekte ve d a h a fazla hasta
Grup büyüklüğü, çocuk-yetişkin oranı, fiziksel çevre, bakıcının özel­ olmaktadırlar (Vandell, 2004). Bu karşılaştırmaların birçoğunda, haf­
likleri (örneğin, eğitimi, uzmanlaşma eğitimi ve çocuk bakım deneyimi) tada 30 saat bakım alan çocuklarla 45 saatten fazla bakım alan ço-

(devamı var)

• KISIM 3 Bebeklı k 201


araştırmalarla bağlantı

(devamı)

cuklar karşılaştırılmıştır. Bununla birlikte, genellikle çocuklar haftada rakgörülmektedir;özelli kleannen i n d uyarsızolduğu durumlarda,
30 saat veya daha fazla bakımda kaldıkları zaman, gelişimleri uygun anne baba duyarlığı g üvenli bağlanmayı tutarlı bir şekilde yorda­
düzeyin altında kalmıştır. maktadır (Friedman, Melhuish & Hill, 201 O; Thompson, 2009).
Ai le ve anne baba l ı k etkileri: Çocukların uzun süre bakı mda kal ma­ Bu araştırma, bu bölümün bu kısmında daha öncesöz edilen diğer araş­
ları, ailelerin ve anne babalığın etkisini azaltmamaktad ı r. Anne tırmasonuçlarınıdesteklemektedir-birçocuğunaldığı bakımınniceliği,
babalar,çocuklar ı n d uygularınıdüzenlemelerineyardımdaönemli niteliği kadar öneml i değildir. Belirtmeyedeğerolan hususşudurki aile­
bir rol oynarlar. Özell i kle çocuklar üzerinde önem 1 i olan anne baba ler ve anne babalar çocuklarının bakım deneyimlerini olumlu şekilde
etki leri şunlardır: Çoc u k la rı n ihtiyaçlarına duyarlı ol ma,çocuklarla etkileyebilirler.
birlikte olma ve bilişsel olara k onları uyarma. Gerçekten de anne
baba duyarlığı, güve n l i bağlanmanın en istikrarlı yordayıcısı ola-

Gözden Geçir Gözden Geçir Yan sıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Bebeğ i n gelişiminde önemli olan bazı aile sü­ Bir arkadaşınızın kendi bebeğini bakıma ver­
Bağlantı Kur
reçleri nelerdir? meye hazır olduğ u n u varsayı n . Ona hangi
Yansıt Çocuk bakımı, bebeğ in gelişimini nasıl etkiler? önerilerde bulunursun uz? Onun bebeğiyle
evinde oturması gerektiğini düşünür müsü­
Bağlantı Kur nüz? Neden "evet''. neden "hayır"? Siz kendisine
Böl ü m 4'te 3 aylık bebeklerle ilgili ince motor hangi tip çocuk bakı m ı n ı önerirsiniz7
<I Sosyal bağlamların becerileri ve kavrama deneyi öğrend i n iz. Bu
bebeklerin gelişimini nasıl böl ü m ü n bu son kısmındaki hangi kavram
etkilediğini açıklar. Bölüm 4'teki deneyde yer alan "sticky gloves"
(parmaksız eldivenler)in kullanımıyla bağ lan­
tılıdır?

ko n u bağlantılan - - - - - - - - - - - - - - - - - - ,
\

Bölüm 8'de erken çocukluk d öneminde sosyal duygusal gelişimi tartışacağız.


Küçük çocuklar benlik gelişimlerinde, duygularında ve sosyal etkileşimlerinde
büyük ilerleme kaydetmektedirler. Çocuklar erken çocukluk döneminde d uy­
gularını düzenleyebildikleri gibi, kendilerini ve başkalarını da daha iyi anlarlar.
Küçük çocukların sosyal duygusal gelişimindeki birçok gelişme, Bölüm ?'de
g öreceğimiz gibi, onların beyinlerind e ve bilişsel gelişimlerindeki belirgin
değişmelerin sonucud ur. Erken çocuklukta anne babalar ve yaşıtlarla ilişkiler
ve etkileşimler, onların sosyal dünya h akkındaki bilgisini ve o d ünyayla olan
bağlantısını genişletir. Ayrıca, oyun onlar için öyle bir şey haline gelir ki oyun
oynamaktan hoşlanmakla kalmazlar, aynı zamanda onların hem sosyal duygu­
sal hem de bilişsel gelişimlerini ilerletmek için harika bir bağlam sağlar.
1
\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
ileriye bakallm - - - - :ııı-

202 BÖLÜM 6 Bebek lıkıe Sosyoduygusal Gelişim



-
�·. . , , '

öğ r� n me hedefleri n ize u laş,ın , ,

1 Duygusal Gelişim ve Kişilik O Bebeklikte duygusal v e kişilik gelişimini tartışır.

Gelişimi
Duygu, bir kimse kendisi için önemli olan bir d u rum veya bir et ki leşim içine g i rd iği
Duygusal Gelişimi
zaman meydana gelen şeydir. Çok çeşi t l i duygulardan bazı la rı şunlard ı r : C o ş k u ,
sevinç, sevgi ( ol u m lu d u ygular) v e kaygı, kızgınlık v e ü z ü n t ü ( olumsuz d u ygu la r) .
Psikologlar d u yguların, özellikle ele yiiz ifadelerinin biyoloj i k b i r t emel inin ol d u ğu nda
ısrar ederler. B i yolojik evrim insanoğ l u n a d u ygusal olma özel liğini kazand ı rm ışt ı r,
fakat k ü l t ü re ve il işkilere göm ü l m ü ş olması duyguların ifadesinde çeşit lil iğe yol a ça r.
D u ygular i l k d ildir; bu dille a n n e babalar ve çocu klar iletişimde bulunurla r ve y i ne
duygular, a n n e baba-çocuk ilişkilerinde k i l i t bir rol oynar. Her ne kadar a ra ş t ı r m a cı ­
lar bebekte duyguların başlangıcını ve sırasını t a rtışmakta iseler de, bebekler gel i şim ­
lerinin i l k evrelerinde birçok d u ygu gösterirler. Lewis temel duygu la rla öz b i l i n ç
d uygular a ra sı n d a ayrım ya par. Ağlama, y e n i doğa nların k e n d i çevreleriyle i l e t i ş im de
b u l u nmak için k u l landıkları e n önemli mekan izmadır. B ebeklerin en azında n üç t i p
ağlaması vardır - t e m e l ağlama, kı7gın lık ağlaması v e acı ağlaması. Her n e k a d a r
giderek daha fazla sayıda uzman ilk y ı l d a bebek h e r ağla dığında hemen m ü ş f i k bir
ilgi gösterilmesini öneriyor ise de, ağlayan bebeğin a v u t u lması gerekip ger ek m ed iği
konusu yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Daha 2 a y l ı kken, sosyal gü l ü m s e m e
görülür. Bebeğin geliştirdiği i k i kork u , yabancıdan duyduğu kaygı v e bakı cıda n a yrıl ­
madır ( ki b u , ayrılma protestosu o l a ra k ifade edil i r ) . B ebek geliştikçe , d u y g u sa l
d ü zenleme k e n d i s i için önemli bir uğraş haline gelir.

M izaç, davra n ı ş t a m , heyecan ve tepki şekillerinin özellikleri ba kunında n bi r eyler


Mizaç
arasındaki b i reysel fark l ı l ıkları içerir. Chess ve Thomas bebekleri ( l ) kola y, ( 2 ) zor
veya (3) ya vaş harekete geçen olarak s ı n ı f l a m ışıır. Kagan a lı şı lma mış ol an ı e ng e l l e ­
m e n i n , önemli bir mizaç kat egorisi o l d u ğ u n u ö n e s ü rm ü ş t ü r. Rothbart ve B a t es'i n
mizaç görüşleri şu sınıflamayı öne çıkarıyor: ( 1 ) dışaclön ü k l ü k/coşku, ( 2 ) ol u m su z
duygulanım ve (3) çaba h a rcayarak kontrol (özdenetim ) . Fizyoloj ik Ö7el li k l er farklı
mizaçlarla bağla n t ı l ıdır. Çocuklar, kendilerini belirli bir tipte mizaca sahip ol m a ya
yönelten bir fizyolojiyi kalıtımla m i ra s olarak a lırlar, ama deneyimle mizaçla r ı n ı bi r
dereceye ka dar değiştirmeyi öğrenirler. U ygunluk, çocuğ u n mizacı ile üstes i nd en gel­
mesi gereken çevrenin ta lepleri arasındaki eşleşmeyi işaret eder. Uygunl u k , çoc u ğ u n
u y u m u n u n önemli b i r yön ü olabilir. Araştırma bulguları b u noktada yete r l i ol m a ­
makla birlikte, bazı genel öneriler şun lardır: Bakıcılar ( 1 ) çocuğu n bireysel Ö7e l l i kle­
rine duyarlı olmalıdır, ( 2 ) bu özelliklere karşı esnek o l m a l ı d ı r ve ( 3) çocuğu ol u m s uz
e t iketlemeden kaçınmalıd ırlar.

Erikson'a göre bir bebeğin ilk yılı güven /güvensizlik dönemidir. Bebek ya k l a ş ı k 18
Kişilik Gelişimi aylıkken 'kendini tanıma' denilen 'kendini a nlama' yeteneğini geliştiri r. B a ğ ım çızlık,
yaşamın ikinci yılında merkezi bir konu olur. Erikson yaşamın ik inci yıl ı n ı n , u t a n ma
ve kuşku i le özerkliğin çekiştiği bir dönem olduğunu vurgular.

2 Sosyal Yönelim/Anlama ve O Bebeklikte sosyal yönelim v e bağlanmanın gelişimini tanımla r.

Bağlanma
Bebek sosyal d ü nya ya kuvvet li bir ilgi gösterir ve onu a n lamak için m o t i v e o l u r.
Sosyal Yönelim/Anlama
Bebek, gelişi m i n i n erken aşamalarında sosyal dü nyaya yönel i r. Daha 2 - 3 a y l ıkken
bakıcısıyla yüz yüze oyun oynamaya başlar. Kend isinin yönettiği yer değişti r me bece­
risi çocuğun sosyal değişim ve kendi sosyal dü nyasını daha bağımsız şekilde keşfetme
yeteneğini önemli ölçüde geliştirir. insa nları amaçlı ve bu amaçlara bağlı davra nışla rla
meşgul va rl ıklar olarak algılama, önemli bir sosyal bilişsel başarıdır. Bu başarı, ilk y ı l ın
sonlarına doğru onaya çıkar. Sosyal a tıf, yaşamın ikinci yılı nda artar.

• KISIM 3 B�beklik 203


Bağlanma, iki kişi arasındaki yakın d u ygusal bağdır. Bebeklikte temas rahatlığı ve
Bağlanma ve Gelişimi
güven, bağlanmanın gelişiminde önemlidir. Bowlby'in eroloj i k kuramı, bakıcının ve
bebeğin biyoloj i k olarak bir bağlanma oluşturmaya eğilimli olduğunu v u rg u la r. Bağ­
lanma, bebeklik döneminde dört aşamada gelişir.

Güvenli bağlanmış bebekler bakıcıyı, çoğ u n l u kla anneyi, çevreyi keşfetmek için k u l ­
Bağlanmada Bireysel
lanacakları güvenli b i r üs olarak görürler. Güvensiz bağlanmanın ü ç şekli kaçınan,
Farklılıklar
dirençli ve dağınık bağlanmadır. Ainsworth, bağlanmanın gözlemsel bir ölçüsü olan
Yabancı Ortamı'nı geliştirdi. Ainsworth yaşamın ilk yılındaki güvenli bağlanmanın,
daha sonraki yılları n psikolojik gelişimi için önemli bir temel sağladığına işaret ediyor.
Erken bağlanma ile sonraki gelişim arasındaki bağlantının kuvveti, araştırma lar ara­
sında biraz farklılık gösterdi. Bazı araştırmacılara göre bağlanma teorisyenleri kalıtıma
ve mizaca yeterince dikkat etmediler. Diğer bazı eleştirmenler ise sosyal etkenlerin
çeşitliliği ve bağlamın yeterince göz önüne alınmadığında ısrar ettiler. Bağlanmada
kültüre l farklılıklar, değişmeler b u l u n d u ama araştırılan b ü t ü n kültü rlerde güvenli
bağlanma en yaygın sınıflama old u .

G ü v e n l i bağlanan bebeklerin bakıcıları, bebeklerinin işaretlerine d u yarlıdırlar v e


Bakım Verme
Stilleri ve Bağlanma tutarlı olarak onların ihtiyaçlarını karşılamaya hazırdırlar. Kaçınan bebeklerin bakıcı­
ları ortadan kaybolmaya veya reddetmeye eğilimlidirler. Dirençli bebeklerin bakıcıları
tutarsız bir şekilde bebeğin yanındadırlar ve çoğun lukla fazla müşfik değildirler. Dağı­
nık bebeklerin bakıcıları ise sıklıkla bebeklerini ihmal ederler veya fiziksel olarak
onları istismar ederler.

3 Sosyal Bağlamlar e Sosyal bağlamların bebeklerin gelişimini nasıl etkilediğini


açı klar.

Anne babalığa geçiş, anne babalar için büyük çapta bir uyumu gerektirir. Tıpkı anne
Aile
babaların çocuklarım sosyalleştirdikleri gibi, çocuklar da anne babalarını sosyalleştirirler.
Anne baba-bebek uyumu ve yol gösterme amaçlı yardım, karşılıklı sosyalleşmenin
önemli yönleridir. Belsky'nin modeli doğrudan ve dolaylı etkileri tanımlamaktadır.
Çocukla etkileştiği zaman annenin başlıca rolü, çocuk bakımıdır; babanın rolü ise
çocukla oynamak ve eğlenmektir.

Günüm üzde, ABD tarihinin herhangi bir döneminde olduğundan daha fazla sayıda
Çocuk Bakımı
çocuk, bakıma verilmektedir. Çocuk bakımının kalitesi farklılık göstermektedir ve çocuk
bakımı tartışmalı bir konu olarak kalmaya devam etmektedir. Kaliteli çocuk bakımı
başarılabilir ve çocuk üzerindeki olumsuz etkileri daha az gibi görünmektedir. NICHD
çocuk bakımı araştırmasına göre, düşük gelirli ailelerin bebeklerinin kalitesiz çocuk
bakımı alma olasılığı daha yüksektir. Aynca, çocuk bakımının kalitesi arttıkça, çocukta
davranış sorunlarının ortaya çıkması olasılığı düşmüştür.

a n a hta r eli meler


acı ağlaması 1 8 1 güvensiz kaçınan bebekler 192 öz bilinç d u yguları 1 80 yabancı kaygısı 1 82
ayrılık protestosu 182 yol gösterme amaçlı yardım refleksif g ü l ü m seme 1 8 1 Yabancı ortam 1 92
bağlanma 1 9 1 197 sosyal atıf 1 9 1 yavaş harekete geçen
d uygu 1 79 karş ı l ı k l ı sosyalleşme 1 9 7 sosyal gülü mseme 1 8 1 çocuk 1 8 3
güvenli bağlanan kızgınlık ağlaması 1 8 1 temel ağlama 1 8 1 zor çocuk 1 83
bebekler 192 kolay çocuk 183 temel d u ygular 1 80
güvensiz dağ ı n ı k bebekler 1 9 3 mizaç 183 uyum İyiliği 1 86

a n a hta r işiler
Alexander Chess ve Stella Jacop Gewirtz 1 83 John Watson 1 83 Mary Rothbart ve John
Thomas 1 83 Jay Belsky 196 Joseph Campos 1 80 Bates 1 84
Erik Erikson 1 86 Jerome Kagan 1 84 Kathleen McCartney 200 Michael Lewis 1 80
Harry Harlow 1 9 1 John Bowlby 1 8 1 Mary Ainsworth 1 83 Ross Thompson 1 87

204 BÖLÜM 6 Bebeklikte Sosyoduygusal Gelişim



-- -------
---

j
Bireyin ilk yıllarını hiçbir şey yapmadan geçirmesine
şaşırıyorsunuz. Ne demek! Mutlu olmak hiçbir
şey midir? Zıplamak, oynamak, bütün gün koşmak
hiçbir şey midir? Birey hayatının hiçbir döneminde
bu kadar meşgul olmayacaktır.
-Jean Jacques Rousseau
lsviçre doğumlu Fransız Dii�ünür, 18. yüryıl

Erken Çocukluk
Erken çocuklukta en önemli söylenmemiş şiirimiz sadece 4 yaşında olmaktır.

Bütün gün zıpladık ve koştuk, hayatımızda hiç bu kadar meşgul olmadık, ne

olduğunu henüz anlamadığımız bir şeyle meşguldük. Kendi düşüncelerimizin,

yine kendimize ait küçük mitolojilere dönüşeceğini kim bilebilirdi. Düşüncelerimiz,

imgelerimiz ve çizdiğimiz resimler kanatlandılar. Kalplerimizdeki tomurcuklara

hiçbir rüzgar dokunamadı. Yeni sığınaklar ve insanlar bulduğumuzda küçük

dünyamız genişledi. 'Ben' dediğimiz zaman biriciklikten söz ettik, başka biriyle

karıştırılmamak için. Kısım 4, iki bölümden oluşmaktadır: 'Erken Çocuklukta Fiziksel

ve Zihinsel Gelişim' (Bölüm 7) ve 'Erken Çocuklukta Sosyo-duygusal Gelişim'

(Bölüm 8).

206
[bölüm 7 ERKEN ÇOCUKLUKTA
) FİZİKSEL VE BİLİŞSEL
GELiŞiM
. .

ı Fiziksel Değişimler 3 Dil Gelişimi

Öğrenme Hedefi 1 Erken çocuklukta gerçekleşen Öğrenme Hedefi 3 Erken çocuklukta dil
-
gelişiminin nasıl gerçekleştiğini özetler.
.....,
fiziksel değişimleri tanımlar.
Beden Büyümesi ve Bedendeki Değişim Ses Bilgisini ve Biçim Bilgisini Anlama
ta Motor Gelişim Söz Dizimi ve Anlam Bilgisindeki Değişimler

.c Uyku
Beslenme ve Egzersiz
Kullanım Bilgisindeki İ lerlemeler
Küçük Çocuklarda Okuma Yazma

ta Hastalık ve Ö lüm

4 Erken Çocuklukta Eğitim


c: 2 Bilişsel Değişimler
ta Öğrenme Hedefi 2 Erken çocuklukta meydana
Öğrenme Hedefi 4 Erken çocukluktaki eğitime
ilişkin farklı yaklaşımları değerlendirir.

E
gelen bilişsel değişim leri i lişkin üç görüşü açıklar. Erken Çocuk Eğitiminde Farklılıklar
Piaget'nin İşlem ö ncesi Evresi Dezavantajlı Küçük Çocuklar için Eğitim
Vygotsky'nin Kuramı Erken Çocukluk Eğitimindeki Anlaşmazl ıklar
: ::J Bilgi İ şleme Süreci

:Q
_o
eggio Emilia yaklaşımı, italya'nın kuzeyinde yer alan
R Reggio Emilia şehrinde çocuklar için geliştirilmiş bir
eğitim programıdır. Tek ebeveynli çocuklarla engelli çocukları n programa
kabul etmede öncelikleri varken; diğer çocuklar gereksinimlerinin derecesine göre kabul
edilmektedir. Ana-baba, gelirleri temel alınarak düzenlenmiş değişken bir tarifeye göre
ücretlend iril mektedi rler.

Çocuklar bu programda i lg iler i n i çeken konu la rı keşfetmeleri ve incelemeleri yön ünde


teşvik edil m e ktedir. Örneğin, çocuklar m üzik, hareket, çizim, boya ma, şekil verme,
kolajlar, kuklalar, maskeler ve fotoğrafçılığı öğrenirken i l gi lerini çekebilecek birçok
a raç ve materyal hazırda tutulmaktadır (Schroder-Yu, 2008).

Bu programda çocuklar genellikle toplu l u k b i l i ncinin, fa rkl ı l ı klara karşı saygı duyma n ı n
v e sorun çözmede iş birl i kçi b i r yaklaşıma duyu lan gereksi n i m i n gel i ş i m i ne yardı mcı
olmak açısından kon uları bir g r u p içinde i ncelemektedirler (Hyson, Copple ve Jones,
2006). İki yardımcı öğretmen çocu klara reh berlik etmek için hazır b u l u n m a ktadır.
Reggio E m i l ia öğretmenleri ele alınan projeyi bir yola çıkılan bir
macera gibi ele a l m a ktadırlar. Bu proje bir yetişk i n i n önerisiyle
başlayabileceği gibi, çoc u ğ u n düşüncesinden ya da kar yağışı gibi
beklenmeyen bir durumdan da hareket edilerek oluşturulabil ir.
B urada öğretmenler çocu klara bir proje o l u şturmaları ve projenin
üzerin e düşün meleri için yeterli zaman vermektedir.

Reggio E mi lia yaklaşım ı n ı n merkezinde çocu k yetkilidir ve belirli


haklara, öze l l i kle de iyi derecede bakım ve eğitim hakkına sahiptir.
Anababa katıl ımı çok önemli görülmekte ve anababayla ya pılan iş
birli ğ i okullarda a n a ölçüt o l a ra k ele alı n m a ktadır. Birçok erken
çoc u k eğitim iyle i l g ilenen uzman, Regg i o E m i l i a ya klaşı m ı n ı n
çocu kların dünyayı yetki l i ve g üven l i b i r tutumla keşfetmesini
Reggio Emilia sınıflarında küçük çocuklar ilgilerini çeken konula rı
destekleyen ve çocu ğ u bu yönde teşvik eden bir yapıda olduğuna keşfetmektedirler.
i n a n m a ktadır.

/
,- _konu bağlantıları ______________ ,

Bebeklikteki bedensel büyüme oldukça çarpıcıdır. Erken çocuklukta bu beden­


sel büyüme yavaşlasa da ilk çocukluk dönemindeki bir çocuğu bir bebekten
ayırt etmek çok da zor değildir. İlk çocukluk dönemindeki birçok çocuk bebek­
likteki tombullu ğ u n u kaybetmekte, bacak ve gövdeleri uzamaktadır. Çıplak
gözle görülen bu duruma ek olarak birçok gelişim durumu yüzeyin altı nda,
beyinde gerçekleşmeye devam etmektedir. Bebeklikte, sinir hücreleri uzantı­
larının miyelinleşmesi, tam görme kapasitesine u laşma gibi işlevlerin sağlan­
ması için zem i n oluşturmaktadır. Erken çocukluktaki m iyelinleşmenin devamı,
çocuğu n el göz koordinasyonunun daha iyi bir hale gelmesini de beraberinde
getirmektedir. Bilişsel gelişim açısından bebeklerin dikkat, bellek, kavram
düzenlemesi ve dil becerisi açılarından i na n ı l maz bir gelişme kaydettiğini
öğrendiniz. Bu böl ümde, bu bilgi işlemleme süreci becerilerinin erken çocuk­
luk döneminde dikkat çekici bir ilerleme kaydetmeye devam ettiğini görecek­
siniz.
1
I
• - - - · geriye dönelim -------------------�


KISIM 4 Erken Çocukluk 209
Ön Bilgi
Erken çocukluk döneminde çocuğun nasıl geliştiğini anlayan anababa ve eğitimciler, çocuğun
öğrenmeye ilişkin doğal ilgisini bastırmak yerine bu ilgiyi teşvik edecek programlar yaratma
konusunda aktif olarak rol alabilirler. Bu bölümde yeni yürüyen bebek okul öncesi dönemine
doğru gelişirken ortaya çıkan tipik fiziksel, bilişsel ve dildeki değişimler incelenecek ve erken
çocukluk dönemindeki eğitime ilişkin farklı yaklaşımlar değerlendirilecektir.

1 Fiziksel Değişimler CD Er ken çocuklukta gerçekleşen fiziksel değişimleri tanımlar.

Beden Büyümesi ve Motor Gelişim Uyku Beslenme ve Egzersi z Hastalık ve Ö lüm


Bedendeki Değişim
4. Bölü mde hatırlayacağın ız gibi bebekliğin i l k yılındaki büyüme h ızlı bir şekilde
baştan aşağı ve içten dışa bir gelişim sürdü rerek gerçekleşir. Bir kitabın sa yfa la rını
bir seferde çevirebilmek gibi motor becerilerin gelişimi, aynı zamanda bebeğin ikinci
yıldaki yeterlik duygusuna katkıda bulunma ktadır. Büyüme oranı erken çocuklu kta
yavaşlar. Zaten diğer tü rlü bir tür dev yaratık haline gelebilirdik.

B EDEN B Ü Y Ü M ESİ VE B E DE N D E K İ DEG İ Ş İ M


Boy ve kilodaki büyüme erken çocukluğu ayırt etmemizi sağlayan e n belirgin fizik­
sel değişimdir. Beyin ve sinir sistemindeki görünmeyen değişimler daha az önemli
olmamakla birlikte, çocuğu biliş ve dil açısından gelişime hazırlamaktadır.

Boy ve Kilo: Erken çocukluk döneminde bir çocuğun boyu ortalama olarak 6 . 5
cm ve kilosu d a 2 - 3 k g kadar a rtmaktadır. O k u l öncesi çocuğun daha da büyüdüğü
düşünülürse, bu dönemde boy ve kilodaki artışın yüzdesi her bir yılda azalmakta­
dır (Darrah, Setnhilselvan ve Magill-Evans, 2009 ) . Kız çocuklar bu dönemde erkek
çocuklara göre daha kısa ve hafiftirler. Bu farklılık erinliğe kadar sürer. Okul öncesi
dönemde kız çocukların da erkek çocukların da gövdeleri uzadığı için, her ikisi de
zayıflar. Baş büyüklükleri hala bedenlerine göre büyük olsa da okul öncesi dönemin
sonlarına doğru çoğu çocuk bu dengesiz görünümden kurt u lur. B u n u n yanında vücut
yağı da yavaş ve kararlı bir şekilde düşüş gösterir. Tombul bir bebek erken çocukluğun
son unda çoğunlukla daha zayıf görünür. Kızlar erkeklere göre daha yağlı bir yapı­
dayken, erkekler daha kaslı bir yapıya sahiptir.
B ü y ü m e yapısı bireysel olarak farklı l ı k gösterir ( H ockenbe rry, 20 1 O). Şimdi
okul öncesi dönemdeki halinizi d ü ş ü n ü n . M u htemelen b u yıllar başka çocukların
sizden daha uzun, daha kısa, daha şişman, daha zayıf olduğunu; bazılarının sizden
daha güçlü ya da daha zayıf olduğu n u fark ettiğiniz yaşlardı. Farklılığın en büyük
nedeni kalıtım olsa da çevresel deneyimlerin de bu farklılıkta e t k i l i olduğu bilin­
mektedir. D ü nya çocuklarının boy ve kilo özel liklerine ilişkin bir a raştırmaya göre
boy uzunluklarındaki farklılıkta rol oynayan iki etmen vardır: E t n i k köken ve bes­
lenme ( Meredith, 1 97 8 ) . Kentte ve orta sosyoekonomik d ü zeyde bulunan ve aile­
n i n i l k çocuğu olan çocu kların kırsal bölgeden gelen, d ü ş ü k sosyoekonomik d üzeyde
b u l u na n ve a ileye daha sonra katılan çocuklara göre daha uzun olduğu görü lmüş­
t ü r. Örneğin Amerika'da Afrika kökenl i Amerikalı çocuklar Ameri k a n köken li d iğer
çocuklardan daha uzundur.

Beyin: Erken çocukluktaki en önemli fiziksel gelişimlerden birisi de beyin ve sınır


5 yaşındaki ve 2 yaşındaki bedenler birbirinden fark­ sistemindeki s ü rekli gelişimdir ( Nelson, 20 1 1 ). Erken çocuklukta beyin büyümeye
lıd ır. 5 yaşındakinin 2 yaşındakinden sadece daha devam etse de buradaki büyüme bebeklikteki kadar hızlı değildir. Çocuk 3 yaşına
uzun ve ağır olduğuna değil, aynı zamanda daha geldiği zaman beyni, bir yetişkin beyninin dörtte üçü büyüklüğe ulaşmıştır. 6 yaşına
uzun bir gövde ve ayaklara sahip olduğuna dikkat
geldiğinde ise çocuğun beyni yetişkin beyni büyüklüğün ü n % 9 5 'ine erişmiştir ( Len­
edin. 2 ve 5 yaşlarındakiler arasında olabilecek başka
root ve Giedd, 2006 ) . Buna bağlı olarak 5 yaşındaki bir çocuğun beyni, yetişkinlikte
fz
i iksel farklılıklar düşünebiliyor musunuz?

210 BÖ LÜ M 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim


,--------- �
sahip olacağı büyüklüğe hemen hemen erişmiş sayılır, fakat ilerleyen bölü m l e rde de I
göreceğimiz gibi, beynin içindeki gelişim çocuk l u k ve ergen l i k boyunca devam etmek­ gelişimle bağlantı
tedir (Blakemore, 20 1 0; Romer ve ark., 2 0 1 0 ) .
Beyin Geli�imi: Orta ve geç çocuklukta
Beynin içindeld bazı değişimler miyelinleşme gibi dendritik bağlantıların a rt ışını
okuma gi b i dil becerileri ndeki gelişimle
beraberinde getirir. Miyelinleşme sinir hücrelerinin yağ hücreleri dokusuyla kaplanması
ilgili olabileceği düşünülen korteksin kalın­
ve yal ı tılması anlamına gelmektedir (bkz. şekil 7. 1 ) . Miyelinleşme sinir sistemi boyunca
laşması frontal lobda gerçekle şir. 9. Bölüm,
iletilen bilginin kalitesini ve hızını artırmada rol oynar (Fair ve Schlagar, 2008 ) . Çocuk­
s. 279.
ların yeteneklerinin birçoğunun gelişiminde önemlidir ( D iamond, Casey ve M unakata,
____________ _,,
2 0 1 1 ) . Örneğin 4 yaşına kadar beynin el -göz koordinasyonuyla ilgili olan .kısmındald
miyelinleşme henüz tamamlanmamıştır.
Araştırmacılar aynı zamanda çocukların beyninde 3 ve 1 5 yaş arasında oldukça
çarpıcı anatomik değişimler gerçekleştirdiğini bulmuşl a rdır (Gogtay ve Miyelin Kılıfı Akson

Thompson, 20 1 0; Thompson ve ark, 200 ) . Aynı çocukların beyninde dört


yıl boyunca yapılan tekrarlı beyin taramaları sonucunda, çocukların bey­
nindeki büyümenin hızlı ve belirgin bir şekilde arttığı saptanmıştır. Beyin­
deki bazı maddelerin oranı neredeyse sadece bir yıl gibi kısa bir zamanda
iki katına çıkabilmektedir. B u n u, beynin gereksinim duymadığı bazı hüc­
relerin temizlenmesiyle ortaya çıkan doku kaybı ve beynin kendini yeni­
den düzenlemesi izlemektedir. B il i m insanları 3 ve 1 5 yaş aralığında beyni n
b ü t ü nünde dikkate değer b i r büyüme olmadığını ortaya koymuşlardır. Ne
var ld, buradaki değişim daha çok beynin içindeld bölgesel örüntülerdeki
değişimi içerir. Araştırmalar 3 ve 6 yaş arasındaki çocukları n beynindeki
en hızlı değişimin; beyn in planlama, yeni etkinlikler organize etme ve
yapılanlara ilişkin dikkati s ü rdürmede görev alan frontal lob kısmında ger­
çekleştiğini orta ya çıkarmıştır.

M OTO R GE L İ Ş İ M
Okul öncesi dönemdeki çocukların çoğu yaşamları boyunca olabilecekleri
e n ü st düzeyde aktif ve h a reketlidir. Ş i mdi çocuğun yaşamındaki bu
etkinl iklerin neleri içerdiğine bakalım.

Kaba Motor Beceriler: Okul öncesi dönemdeld çocuk a rt ı k düzg ü n bir ŞEKİL7.1
şekilde durabilmek ve hareket edebilmek için çaba göstermek zorunda değildir. B u MİYELINLENMİŞ BiR SiNİR DOKUSU: Kahve­
dönemde çocuklar, amaçlı olara k kendilerini taşıyıp, bacaklarını kendilerine güvene­ rengi olarak görülen miyelin kıl ıfı aksonu {sinir hüc­
rek hareket ettirdikçe etrafta dolaşmak onlar için daha otomatik hale gelmektedir. resi uzantısı) kaplamaktadı r. Bu görüntü sinir
dokusunu 12.000 kez büyüten bi r elektron m ikrosko­
3 yaşında çocuklar a tlama, zıplama, geri ve i leri koşma gibi basit hareketleri yap­
buyla oluşturulmuştur. Beyin gelişimi ve çocuğun bili­
maktan hoşlanırlar. B i r odayı baştanbaşa koşabileceklerini ve 1 5 cm zıplayabilecekle­ şinde miyelinfeşme nasıl birrol oynamaktadır?
rini göstermekten büyük bir gurur duyarlar. Koşma ve zıplama hareketleri çocuğa
Olimpiyatta altın madalya kazandırmasa da 3 yaş bir çocuk için önemli bir g ur u r ve
başarı kaynağıdır.
4 yaşında çocuklar hala b u na benzer etkinliklerle eğleniyor olsa da daha maceracı
hale gelirler. Atletik cesaretlerini parklardaki alçak tırmanma oyuncaklarıyla m ü cadele
ederek göstermeye çabal a rl a r.
5 yaşında çocuklar bir öncekinden daha da maceracı h a l e gelirler. Bu yaşta t ü yleri
diken diken eden tehlikeli işlere kalkışmaktan çekin meyip etrafta bulduğu nesnelerin
üzerine t ı rmanan bir çocuk görmek şaşırtıcı değildir. 5 yaşındaki çocuklar iyi koşarlar
ve birbirleri ya da anababa larıyla yarış yapmaktan h oşlan ı rlar.

İnce Motor Beceriler: 3 yaşında çocu klar küçücük nesneleri başparmakları ve işaret
parmakları a rasında bir s ü reliğine t utabiliyor olsalar da, ince motor becerilerde oldukça
beceriksizlerdir. B u na rağmen oyuncak bloklarla uzun kuleler yapabilir, her bloğa ayrı
ayrı odaklanara k bu blokların yerlerini değiştirebil i rler, yine de tüm b u n l a rı doğrusal
bir çizgi olarak yapamazlar. 3 yaşındaki çocuklar basit bir yapboz oyunu oynarken
parçalan yerleştirmede oldukça özensizdirler. E llerindek i parçanın o t u racağı yeri fark Miyelinleşme: S i n ir hücrelerinin yağ hücreleri doku­
etseler dahi parçayı yerine yerleşt i rmede çok titiz değildirler. Çoğun l u kla parçayı zorla suyla kaplanması ve yalıtılması ve böylelikle sinir sis­
yerleştirip üzerine kuvvetli bir şekilde vu rma eğilimi gösterirler. temi içindeki bilgi akışı hızını artırması süreci .

• KISIM 4 Erken Çocukluk 211


4 yaşına geldiğinde çocukların ince motor becerileri büyük ölçüde
gelişmiş ve daha kusursuz hale gelmiştir. Bazen 4 yaşındaki çocuklar
bloklarla k u le inşa etmede her bloğu mükemmel bir şekilde dizmek
için duydukları yoğun istek dolayısıyla sorun yaşarlar. Her seferinde
önlerindeki bir yığın bloğu görmek onları mutsuz eder. 5 yaşına gel­
diğinde ince motor becerileri d a ha da gelişmiştir. El, kol ve beden
gözün önderliğinde hep beraber hareket eder.

UYKU
Uzmanlar ilk çocukluk dönemindeki çocukların her gece 1 1 - 1 3 saat
kadar uyumasını önerirler ( National Sleep Foundation, 20 1 0) . B u
dönemde çoğu çocuk gece boyunca uyur v e gündüzleri de bir kere
öğle u ykusuna yatar. Önemli olan çocuğun sadece u yu ması değil aynı
Küçük çocukların uyku problemlerinin ayırt edici zamanda bölünmeyen bir u yk u düzenine sahip olmasıdır. Aynı
özellikleri nelerdir? zamanda bazen bu dönemdeki çocukların uyuması, yatma zamanı rutini u za d ığı için
zor olmaktadır. Yakın dönemdeki bir araştırma yatma zamanına karşı gösterilen diren­
cin çocukta davranım sorunları ya da h iperaktiviteyle ilişkili olduğunu ortaya koy­
muştur ( Carval h o B os ve diğerleri, 2009 ) .
, --- - ----- ....
I Çocuklar narkolepsi (gün içinde çok miktarda uyuma ) , insomnia ( uykuya dal­
ı gelişimle bağlantı mada ya da uykuyu sürdürmede güçlük) ve kabus görme gibi birçok uyku problemi
1 yaşayabilirler ( N evsimalova, 2009; Sadeh, 2008 ) . Bir tah m i n e göre çocukların %
ı Uyku: Bebeklikteki hangi uyku bozukluğu
40'tan fazlası gelişimlerinin bir döneminde uyku problemi yaşamaktadır ( B oyle ve
1 en çok bebek ölümlerine yol açar ve hangi
1 Cropley, 2004) . Araştırmalar u yku problemi yaşamış çocukların yaşamayan lara göre
bebek bu bozukluk için risk taşır? 4. Bölüm,
1 daha fazla depresyon ve kaygı belirtileri gösterdiğini ortaya koymuştur ( Mehl ve diğer­
s. 120. 1
I leri, 2 00 6 ) . Yapılan son bir araştırmaya göre okul öncesi dönemde kötü rüya görme
.....ıııE--------------"' eğiliminde olan çocukların 5 aylıkken zor bir mizaca sahip ve 1 7 aylıkken kaygılı
oldukları belirtilmiştir ( Simard ve diğerleri, 2008 ) . Aynı zamanda başka bir çalışma,
3-8 yaş aralığında uyku problemi yaşayan çocuklann, ergenlik döneminde uyuşturucu
kullanımı ve depresyon gibi sorunlar geliştirebildiklerini ortaya koymuştur ( Wong,
Brower ve Zucker, 2009 ) . Yine araştırmalar çocuklu ktaki kısa süreli u ykunun aşırı
kiloyla bağlantılı olduğunu göstermektedir ( Nielsen, Danielson ve Sorensen, 20 1 0;
Nixon ve diğerleri, 2008 ) . Şimdi dikkatimizi ilk çocukluk dönemindeki çocuğun görü­
n ü m ü yl e ilgili bir diğer konu olan beslenmeye yöneltelim.

B ESL E N M E V E EGZ E RSİ Z


Erken çocukluktaki yeme a lışkanlıkları gelişimin önemli bir yönünü oluşturur ( Schiff,
2 0 1 1 ; Wardlaw ve S m ith, 20 1 1 ). Çocukların ne yedikleri iskeletteki büyümeyi, beden
şeklini ve hastalıklara karşı olan bağışıklık düzeyini etkiler. Aynı zamanda egzersiz ve
bedensel etkinlikler de ilk çocukluk dönemindeki çocuğun yaşamında önemli yönler­
den biridir ( Lumpkfa, 2 0 1 1 ) .

Aşırı Kilolu Küçü k Çocuklar: Erken çocuklukta aşırı kilolu olma durumu ciddi bir
sağlık sorunu haline gelmiştir ( M arcdante, K liegman ve B ehr-
man, 2 0 1 1 ) . Yakın tarihte Amerika'da yapılan bir araştırma
çocuklara s u n u la n öğünlerin % 4 5'inde önerilen doymuş ve
trans yağ sınırının aşıldığını ve bunun da kolestrol ve kalp
krizi riskini artırdığını ortaya koymuştur ( Center for Science
in the Public Interest, 2008 ) . Bu çal ışma aynı zamanda
çocukların günlük kalori alımlarının ü çte birini ev dışın­
daki restoranlardan aldığını göstermektedir. Bu oran
l 980'lerdeki oran ı n iki katıdır. B u n u n yanında 1 3 fast food
zincirindeki 1 500 seçeneğin % 9 3 'ü, Ulusal Tıp Enstitüsü'nün
önerdiği 4-8 yaş aralığındaki çocukların günlük alması gere­
ken kalori miktarın ı 430 kalori aşmaktadır. KFC, Taco Beli,
Sonic, Jack i n the Box, C hick-fil -A gibi restoran zincirlerindeki
her bir çocuk menüsü kalori bakımından oldukça yüksektir.

212 BÖ LÜ M 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelışim



Çocukların yeme alışkanlıkları büyük ölçüde çocuğ u n
bak ı m ı n ı sağlayan k i ş i n i n davranışından etkilenmektedir
(Black ve Hurley, 2007; Ventura, Gromis ve Lohse, 2 0 1 0 ) . İlk
çocuk l u k dönemindeki yeme davranışı çocuğun bakım ı n ı sağ­
layan kişi çocukla beraber, d ü zenli bir yeme program ıyla
yemek yediğinde; çocuğa sağlıklı yemek yeme konusu nda
model olduğunda, yemek zamanlarını keyifli hale getirdiğinde
ve belirli besleme biçimlerine katıldığında gelişmektedir. Tele­
vizyonun varlığı, aile için tartışmalar ve rekabete dayalı etkin­
l i kler yemek sırasında m ü m k ü n oldu ğ u n ca azalt ı l m a l ı ve
çocuğun yemek yemeye odaklanması sağlanmalıdır. B akımı
sağlayan kişinin duygusal olarak destekleyici olması, beklen­
tiler konusu nda açık bir bilgilendirme yapması ve çocuğ u n
gösterdiği ipuçlarına karşı duyarlı olması; duyarlı/tepkisel bir
besleme stili önerilmektedir (Black ve Lozoff, 2008 ) . Zorlayıcı
ve sınırlayıcı davranışlarsa önerilmemektedir. Örneğin sınırla­
yıcı bir besleme biçimi çocu ğ u n aşırı kilolu olmasıyla ilişkilidir.
Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi'nin (The Centers for Çocuklukta kilo ve yeme alışkanlık/arına ilişkin günce/eğilimler nelerdir?
D i sease Control and Preven tion-20 1 0 ) obez, aşırı kilolu ve
aşırı kilolu riskinde olma kategorileri vardır. B u kategoriler beden kitle indeksine (BKİ)
göre belirlenmiştir. BKİ, boy u z u n luğu ve kilo miktarın ı n kullanıldığı bir formü l le
hesaplanmaktadır. Elde edilen sonuca göre çocukların ve ergenlerin 97'lik persantilde
ya da daha üzerinde olanların obez, 9 5 'lik persantilin üzerinde olanların aşırı kilolu
olduğu, 85'lik persantilin üzerinde olanların ise aşırı kilolu olma riski taşıdığı belirtil­
miştir.
Ameıika'da aşırı kilolu ve aşırı kilolu olma riski taşıyan çocukların oranı son on
yılda çarpıcı bir şekilde artmıştır. B u oran herhangi bir önlem alınmaması duru m unda
da artma eğilimindedir (Sorte, Deeschel ve Amador, 2 0 1 1 ) . Son istatistiklere göre
2 0 0 3 - 2006 yılları arasında 2 - 1 9 yaşları arasındaki çocukların % 1 1 'inin obez olduğu,
% l 6'sının aşırı kilolu olduğu ve % 38'inin ise aşırı kilolu o l ma riski taşıdığı görülmüş­
tür (Ogden, Carroll ve Fiegal, 2008 ) . Bu geniş çaplı çalışmadan çıkan bir iyi sonuç ise
bize bu kategorilere ait rak a m ların son birkaç yılda olduğu gibi artma eğiliminde değil,
düşme eğiliminde oldu ğ u n u göstermesidir.
Yapılan bir çalışmaya göre ilk çocuklu k döneminde aşırı kilolu olan bir çocuk
büyüdüğünde de aşırı kilolu olmayı sürdürmektedir. Aşırı kilolu olma riski taşıyan 3
yaşındaki çocukların % 80'i, 1 2 yaşına geldiklerinde hala bu riski taşımakta ya da aşın
kilolu kategorisine girmiş b u l u nmaktadır (Nader ve diğerleri, 2006 ) . Bir başka çalışma
5 yaşındaki çocukların kilos u n u n 9 yaşındaki kiloyla ilişkisini ortaya koymuştur (Gar­
dner ve diğerleri, 2009 ) . B u n unla beraber başka bir çalışma aşırı kilolu olma yaygınlık
oranına bakıldığında, 4- 1 1 yaşları arasında obez anababaya sahip çocukların, zayıf
anababaya sahip olan çocuklara oranla iki kat daha fazla risk taşıdığın ı belirtmiştir
( % 1 7'ye %45 oranda ) (Semmler ve diğerleri, 2009 ) .
34 ü lkede yapılan bir karşılaştırmaya göre Amerika, çocuk obezitesinin e n y üksek
görüldüğü ikinci ülkedir (Janssen ve ark, 200 5 ) . Çocuk l u k obezitesi küçük çocuk larda
birçok sağlık problemiyle ilşikilidir (Oliver ve diğerleri, 20 1 0; Raghuveer, 2 0 1 0 ) . Örneğin,
doktorlar günümüzde 5 yaşındaki çocuklarda bile 2. Tip (yetişkin başlangıç seviyesi)
şeker hastalığı (obezite ve az egzersizle ilişki olarak) tespit etmektedir. Çocu kların yeme
,.--------- �
davranışları ve kilo durumlarıyla ilgili olarak daha fazla bilgiyi 9. bölümde göreceğiz. I
ı JE'lişimle bağlantı
Egzersiz: Küçük çocuklar için düzenli fiziksel etkinlik günlük olarak gerçekleştirilme­ 1
Sağlık: Kızlar ve erkekler e rg enliğe eriştik­
lidir (Dowda ve diğerleri, 2009; Jago ve diğerleri, 20 1 0 ) . Okul öncesi dönemdeki çocu­ 1
leri zaman daha az egzersiz yapıyorlar. 11. 1
ğun günde iki saat fiziksel etkinlik içinde yer alması önerilmektedir. Bu iki saatin ilk 1
Bölüm, s. 364.
saati yapılandırılmış etkinlikleri içerirken, diğer bir saat serbest oyun etkinliklerine ayrıl­ I
____ _____ ,.
mıştır (National Association for Sport and Physical Education, 2002 ) . Çocuğun yaşamı
öğün merkezli değil, etkinlik merkezli olmalıdır (Fahey, Insel ve Roth, 2 0 1 1 ; Graham,
Holt/Hale ve Parker, 2 0 1 0 ) . Aşağıda küçük çocukların egzersiz ve etkinliklerini ele alan
son araştırmalar yer almaktadır:

• KISIM 4 Erken Çocukluk 213


Okul öncesi dönemde çocuklar günde kaç saat fiziksel etkinliğe katılmalıdır?

• O k u l öncesi kurumlarda 3 - 5 yaş arasındaki çocukların dış mekan oyunlarıyla


,--------- ... ilgili gözlemler, dış mekanda o y u na katılan çocukların bile çoğunl ukla hareket­
' siz olduklarını ortaya koymuştur ( Brown ve diğerleri, 2009 ) . Bu çalışmada gün
ı gelişimle bağlantı içinde çocukların zamanların ı n % 89'unu hareketsiz geçirdikleri, % 8'ini h a fi f
1
ı Toplum ve Kültür: WIC (Kadınlar, Bebekler etkinliklere katılarak harcad ık ları ve sadece % 3 ' ü n ü d i n a m i k olaca k l arı bir
1 ve Çocuklar) progra m ı yakın dönemde kül­ fiziksel etkinlikte geçirdikleri saptanmıştır.

: türe uygun yiyecek bulundurma konusunda


değişiklikler yaptı. 4. Bölüm, s. 123.
• O k u l öncesi dönemdeki çocukların fiziksel etkin likleri, anababalar çocuklarıyla
beraber spor etkinliklerine katıldıklarında ve çocuklarının dışarda oynamalarına
__ , ilişkin olumlu tutumlara sahip olduğunda artmaktadır ( B eets ve Foley, 2008 ) .
• Eğitim progra mlarındaki " hareket et v e öğren " a n layışının özümsenmesi 3 - 5 yaş
arası çocukların okul öncesi eğitimdeki fiziksel etkinliklerini artırmıştır
(Trost, Fees ve Dzewaltowski. 2008 ) .
Motorlu taşıt kazaları
Düşük Gelirli Ailelerdeki Küçük Çocuklarda Yetersiz Beslenme
Yetersiz beslenme Amerika 'daki birçok çocuk için sorun olmaktadır. Yak ­
Kanser
laşık olarak 1 1 milyon o k u l öncesi çocuk, sağlıklarını tehlikeye sokacak
yetersiz beslenmeyle yüzleşmektedir. Erken çocuk l u kta en genel olarak
Kalp ve damar hastalıkları görülen beslenme sorunu demir eksikliğidir ( Bartle, 2007 ) . Bu durum
çocuklarda kronik bitkinliğe neden olur. Nedeni yeterli derecede et ve
4.7
...,___w.ıliı_ koyu yeşil renkte sebze yenmemesidir. Düşük gelirli aileden gelen küçük
Grip ve zatürre çocuklarda demir eksikliği anemisi görülme olasılığı yüksektir ( Shamah
2.1 ve Vil l alpando, 2006 ) .
4. B öl ümde Amerika'da yaklaşık 7 , 5 00,000 an neye, bebeğe ve
Septisemi (kanda bakteri bulunması)
düşük gelirli aileden gelen a nneye hizmet eden, " Kadınlar, Bebekler ve
2.0
Çocu klar ( WIC ) " program ı n ı tartışmıştık. Çocuk ların beslenmesine ve
Alt solunum yolu hastalıkları sağlığına ilişkin olara k WIC'nin olumlu bir etkisi olduğu b u l u n muştur
1.0 ( Herman ve ark., 2 008; Sekhobo ve diğerleri, 20 1 0) .

Ateşli hastalıkları

0.9 t-IASTA L I K V E Ö L Ü M
Amerika'daki çocukların sağlığına etki eden e n büyük sağlık riskleri
o 2 4 6 8 10 12 14
nelerdir? D ünya çocukları arasında ölüm ne kadar yaygın l ı k gösterir?
Amerika'daki 1 - 4 yaş arası çocukların yaşlara göre ölüm
sebeplerinin yüzdesi
Amerika Birleşik Devletleri: tık çocuk l u k dönemindeki çocukların

ŞEKİL7.2 a ktif ve araştırmacı bir doğaya sahip oluşu ve çoğu durumda yaklaşan
tehlikenin farkında olmayışları, onları kazalar için riskli durumlara sok­
1 -4 YAŞ ARASINDAKİ ÇOCUKLARIN TEMEL ÖLÜM SEBEPLERi:
Bu şekil 2002 yılında Amerika'daki 1-4 yaş aralığındaki çocukların ölüm maktadır ( Schwebel, 2008 ) . Amerika'da motorlu araç kazaları çocuklar
sebeplerine göre yüzde oranlarını göstermektedir (National Vital arasında ilk öl ü m nedeni olarak görülürken bunu kanser ve hemen
Statistics Reports, 2004). ardından, kalp ve d a mar hasta lıkları izler ( National Vital Statistics

214 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişım



Report, 2004) (Bkz. Şekil 7.2). Motorlu araç kazalarına ek olarak; boğulma, düşme,
yanmalar ve zehirlenme durumları çocukların yaşadığı diğer kazalar içinde yer alır Bireysel
(Bessey ve diğerleri, 2006). Sosyal becerilerin ve duyguları düzenleme
Çocukların güvenliği sadece kendi becerileri ve davranışlarından değil, aynı yeteneğinin gelişimi

zamanda aile ve ev, okul ve akranlar ile içinde bulundukları toplumun özelliklerin­ Dürtü kontrolü (topu yakalamak için yola
atlamamak)
den etkilenir (Snowdon ve diğerleri, 2008; Tinsley, 2003; Trasande ve diğerleri,
2010). Şekil 7.3 tüm bu farklı bağlamlar içerisinde çocukların güvenliğini sağlamak Kişisel koruma becerilerinin kul l a n ı m ı {bisiklet
kaskı ve emniyet kemeri gibi)
ve kazaları önlemek için yapılabilecekleri aşama aşama açıklar (Sleet ve Mercy, 2003).
Anababanın sigara kullanıyor oluşu çocuk için tehlike taşıyan bir durumdur
(Bolte, Fromme ve The GME Study Group, 2009). Tahminler Amerika'daki çocuk­
ların ve ergenlerin % 22'sinin evde tütün kullanımına şahit olduğuna işaret etmek­ Ale/Ev
tedir. Bu konuda yapılan artan sayıdaki araştırma anababanın sigara kullandığı evde Çocukla başa çıkma ve anababa becerileri
konusundaki yüksek farkındalık ve bilgi
büyüyen çocukların sağlık sorunları yaşadığını göstermektedir (Carlsen, 2008; Chang,
2009). Evdeki tütün kullanımının kötü etkilerine maruz kalan çocukların ileride Koruyucu davranışlar {arabada çocuk koltuğu
kul!anımı gibi)
astım ve nefes darlığı semptomları göstermesi olasılığı diğer çocuklara göre daha
Ev güvenliği için gerekli ekipmana sahip olma
yüksektir (Herrmann, King ve Weitzman, 2008). Son bir araştırma, pasif içici olarak
{duman deketörü ve kilit gibi)
sigara içilen ortamda bulunan çocuklarda uykuda solunum bozukluğu gibi uyku
problemleri görülebildiği belirtilmiştir (Yolton ve diğerleri, 2010).
Tahmini olarak 6 yaşın altındaki 3 milyon Amerikalı çocuğun kurşun zehirlen­
Okul/Akran
mesi riski taşıdığı düşünülmektedir (Moya, Bearer ve Etzel, 2004). Kana karışan
Okul / Ev işbirliği
yüksek miktardaki kurşunun düşük zeka, düşük başarı, dikkat eksikliği ve hiperak­
tivite bozukluğu ve yüksek tansiyon gibi olumsuz etkileri vardır (Bellinger, 2008; Oyun alanlarının varlığı

Canfield ve Jusko, 2008). Yoksul kesimden gelen çocukların yüksek sosyoekonomik Kazaları önleyici ve güvenliği artırıcı politika
ve programlar
düzeyden gelen çocuklara oranla kurşun zehirlenmesiyle karşı karşıya kalma riski
daha fazladır (Warniment, Tsang ve Galazka, 2010).
Kurşun zehirlenmesine ek olarak, Amerika'da düşük gelirli ailelerden gelen
küçük çocuklar başka sağlık sorunlarıyla da karşı karşıya kalır ve özellikle anababa­ Toplum
nın sağlık sigortası olmadığı zaman iyi bir sağlık hizmetinden yararlanamazlar (Kogan Çocuk ve anababa için olumlu etkilnliklere
ve diğerleri, 2010). Yoksul ailelerden gelen çocukların kaza, ölüm ve astım gibi erişim
olumsuz durumlarla yüzleşmeleri olasılığına bakıldığında yüksek gelirli ailelerden Çevresel tehlikelere karşı etkin gözetim
gelen çocuklara göre daha fazla risk taşıdıkları görülmektedir. Çeşitli mekanlarda etkili önleyici politikalar
{havuz korumalığı gibi)

Dünya Çocuklarının Hastalık ve Sağlı k Durumu: Amerika'daki yoksulluk, dün­


yadaki yoksulluk sorunuyla karşılaştırılamayacak kadar küçüktür. Her yıl UNICEF ŞEKİL7.3
"Dünya Çocuklarının Durumu" başlığıyla bir rapor yayınlamaktadır. 2006 raporunda ÇOCUKLARIN GÜVENLIGINl SAGLAYAN ÖZEL­
UNICEF, 5 yaş altı ölüm oranını etkileyen bir dizi etmen sıralamıştır. Bunlar içinde LiKLER: Çocuğun yaşamındaki h e r bir bağlam
içinde, çocuğun güvenli bir ortamda olmasını sağla­
yıcı ve kazaları azaltıcı durumlar yaratılabili r. Yukarı­
daki şekilde bahsi geçen bağlamlar, 7.Bölümde yer alan
Brofenbrenner'in kuramıyla nasıl ilişkilendirilebilir?

Gelişmemiş ülkelerdeki çoğu çocuk 5 yaşına gelmeden ishalden kaynaklanan sıvı kaybı ve yetersiz beslenme
nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Dünyada küçük çocuklarının ölümüne sebep olan diğer sebepler nelerdir?

• KISIM 4 Erken Çocukluk 215


annelerin sağlıklı beslenmesi ve sağlık bilgisi, bağışıklık düzeyi, sıvı kaybı, anne­
çocuk sağlığı hizmetlerine erişim, ailenin gelir düzeyi, beslenme kalitesi, temiz suya
ve güvenli sağlık önlemlerine erişim ve çocuğun bulunduğu çevrenin güvenliği yer
almaktadır.
Yoksulluk oranının yüksek olduğu ülkelerde çocukların sağlıkları olumsuz ola­
rak etkilenmektedir ( UNICEF, 2010). Dünyadaki 5 ülkeden birinde nüfusun büyük
bölümü yoksul insanlardan oluşmaktadır. Bu çoğunluk genellikle açlık, yetersiz bes­
lenme, hastalıklar, sağlık hizmetlerine erişmede yaşanan eşitsizlikler, sağlıklı olma­
yan su ve tehlikeden korunmada yetersiz koşullara sahip olma gibi durumlarla
yüzleşmektedir (Bhutta ve ark., 2008).
Son on yılda anababasından HIV /AIDS virüsü bulaşarak ölen çocukların sayı­
sında büyük bir artış yaşanmaktadır ( UNICEF, 2010). Bu ölümlerin çoğu yoksulluk
ve eğitim oranının düşük olduğu ülkelerde gerçekleşmektedir (Boeving ve F orsyth,
2008). Örneğin eğitimsiz kişiler eğitirrıli kişilere kıyasla AIDS'i engellemenin olanak­
sız olduğunu düşünmede 4 kat, virüsün anneden bulaştığının farkında olma konu­
sunda ise 3 kat fazla bilinçsizdir ( UNICEF, 2006).
Dünyadaki çocuk ölümlerinin birçoğu, yoksulluğun azaltılması ve beslenme,
besin güvenliği, eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesiyle önlenebilir ( UNICEF,
2006, 2010).

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Erken çocukluk döneminde beden nasıl bü­ Bu bölümde uzmanların erken çocukluk dö­
Bağlantı Kur yür ve değişir7 neminde çocukların gece boyu 1 1 -13 saat
Yansıt Erken çocukluk döneminde motor gelişimde uyuması gerektiğini önerdiğini öğrendiniz.
hangi değişimler meydana gelir7 Bu durum 4. bölümde anlatılan bebeklerin
İlk çocukluk döneminde çocuğun uyku du­ uyku düzenleriyle ilgili bilgilerle nasıl karşı­

e Erken çocuklukta gerçekleşen


fiziksel değişimleri tan ımlar.
ru mu nasıldır?
Erken çocukluk döneminde beslenme ve eg­
laştırılabilir?

zersizin rolü nedir7 Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Dünyada ve Amerika'da çocuk hastalıkları ve
İlk çocukluk döneminde sizin yeme alışkanlıkla­
ölümlerinin temel nedenleri nelerdir?
rınız nasıldı? Bunlar şimdiki yeme alışkanlıkları­
nızla hangi noktalarda benzeşiyor? Küçüklükte
yeme alışkanlıklarınız şu anda kilo sorunlarınızın
olup olmamasında etkili oldu mu?

2 Bilişsel Değişimler e Erken çocuklukta meydana gelen bilişsel değişimlere ilişkin üç görüşü açıklar.

Piaget'nin İşlemöncesi Evresi Vygotsky'nin Kura m ı Bilgi İşleme Süreci

Okul öncesi dönemde çocukların bilişsel dünyası oldukça yarana, özgür ve şaşırtıcı
niteliktedir. Bu dönemde çocukların hayal gücü devamlı çalışır ve dünyaya ilişkin
zihinsel kavrayışları gelişir. Bu bölümde erken çocukluk dönemindeki bilişsel geli­
şimle ilgili üç kuram üzerinde durulacaktır. Bunlar; Piaget'nin ve Vygotsky'nin
kuramları ile bilgi işleme kuramıdır.

İşlem-öncesi evre: Piaget'nin ikinci evresi, 2-7 yaş


P I AGET'N İ N İ Ş L E M Ö N CESİ E V R ESİ
aralığını kapsar, çocuklar bu dönemde dünyayı keli­
Piaget'nin gelişim evrelerinden ilki olan duyu-hareket evresini 5 . bölümden hatırlaya­
meler, imgeler ve resimlerle yansıtır, sembolik dü­
şünce duyusal bilgi ve fiziksel etkinliğin ötesine caksınız. Bu evrede bebek, duyu ve algılarını fiziksel hareket ve eylerrıleriyle eşgüdüm­
geçer; kalıcı kavramlar oluşur, zihinsel mantık belirir, sel olarak düzenleme becerilerinde aşama kaydeder. İşlem-öncesi evre, Piaget'nin
benmerkezcilik vardır ve gerçekçi olmayan inançlar sıraladığı ikinci evredir. Evre yaklaşık olarak 2-7 yaşları arasını kapsamaktadır. Bu
oluşturulur.

216 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişım



Dağ Modellemesi

Resim ı Resim 2 Resim 3 Resim 4


A (A tarafından bakış) (B tarafından bakış) (C tarafından bakış) (D tarafı nda n bakış)
Çocuk buraya otu r u l u r

ŞEKİ L 7.4
evrede çocuklar dünyayı kelimeler, imgeler ve çizimlerle i fade eder. Kavramlar oluştu­ ÜÇ DAG GÖREVi: Resim 1, çocuğun oturduğu yer­
rup, basit mantıksal ilişkiler kurmaya başlarlar. Aynı zamanda çocuğun bilişsel dünyası den görülen açıyı gösterir. Resim 2 i se d iğ erlerinde
olduğu gibi, çocuğa gösterilen diğer resimlerdir ve
bu dönemde benmerkezciliği ve inançları tarafından yönetilmektedir.
farklı bakış açılarından dağları gösterir. Örneğin, B
Piaget bu evreye "işlem öncesi" adını verdiği için bu evrenin önemsiz bir bek­
noktasından dağlara bakan birinin gö rü nümü yer
leme dönemi olduğu düşünülebilir. F akat tam tersine işlem-öncesi kavramı çocuğun alır. i şlem-öncesi dönemdeki bir çocuğa B tarafından"
henüz işlemlemediğini vurgulamaktadır. Bundan kastedilen, çocuğun önceden ne görülebileceği" sorulduğunda, çocu k kendi bu­
sadece fiziksel olarak yapabildiklerini zihinsel anlamda da yapabilmeye başlaması ve lunduğu açıdan görünen manzarayı seçer. Diğer kişi­
nin açısından olaya bakamaz.
tersine çevrilebilir zihinsel etkinliklerde bulunabilmesidir. Rakamları toplama ve
çıkarma bu işlemlere örnek olarak verilebifü. İşlem-öncesi düşünce, davranışla oluştu­
rulmuş olanları zihinsel olarak yeniden yapılandırma becerisidir. Bu evre iki alt
evreye bölünebilir: sembolik işlev ve sezgisel düşünce.

Sembolik İşlev Alt Evresi: Sembolik işlev alt evresi, işlem öncesi evrenin ilk .. --------- .-
/
aşamasıdır. Genelde 2-4 yaş arasında ortaya çıkar. Bu alt-evrede çocuklar görmedikleri gelişimle bağlantı
nesnenin zihinsel tasarımını yapabilir hale gelir. Bu beceri çocuğun zihinsel dünyasını
Bilişsel Kuram: Nesne sü rekl i liğ i duyu­
genişletir (Carlson ve Zelazo, 2008). İlk çocukluk döneminde çocuklar insanları, evleri,
hareket evresinde kazan ı la n önemli bir
arabaları, bulutları ve birçok şeyi temsili olarak ifade etmek için çeşitli sembol ve ifa­
yetenektir. 5. Bölüm, s. 1 53.
deler kullanırlar, dilin kullanımı başlar ve "-mış gibi" oyunlarına katılırlar. Bunun I
__ ___ ..
yanında çocuklar bu alt evrede çarpıcı bir aşama kaydetse de, düşünce yapıları hala
iki önemli sebepten dolayı sınırlanmaktadır: Benmerkezcilik ve canlandırmacılık.
Benmerkezcilik, kişinin kendi bakış açısıyla başkasının bakış açısı arasındaki
farkı kavrayamamasıdır. Piaget ve Barbel Inhelder ( 1969) bu durumu üç dağ göre­
vini tasarlayarak incelemiştir (Bkz. Şekil 7.4). Çocuk öncelikle dağ modelleri etra­
fında dolaşarak dağın farklı açılardan nasıl göründüğüne aşina olur ve böylece
dağların üzerinde farklı nesneler olduğunu görebilir. Çocuk daha sonra dağların
yerleştirildiği masanın bir tarafına oturtulur. Deneyi yapan kişi, masanın etrafında
oyuncak bir bebeği hareket ettirerek çocuğa bebeğin bulunduğu açıdan görebileceği
düşünülen bir seri fotoğraf gösterir ve çocuktan bebeğin gördüğünü en iyi yansıtan
fotoğrafı seçmesi beklenir. İşlem-öncesi dönemdeki çocuklar çoğunlukla bebeğin
görebileceği değil, kendi gördüğü açıdan çekilmiş olan fotoğrafı seçerler. Okulöncesi
dönemdeki çocuklar bazı görevlerde sıklıkla başkasının bakış açısını alma becerisini işlemler: Piaget'in kuramında bunla r çocukların ön­
ceden fiziksel olarak yapmış olduklarını sonradan zi­
gösterebilirler ama bazılarını henüz yapamazlar.
hinsel olarak yapabilmelerine o l a n a k sağlayan
Canlandırmacılık (Animizm), işlem-öncesi düşüncedeki başka bir sınırlı­ etkinliklerdir.
lıktır. Bu durum cansız nesnelerin canlı varlıklar gibi olabileceğine ilişkin inanış­
tır. İlk çocukluk dönemindeki bir çocuğun animistik düşüncesini, "Ağaç yaprağı Sembolik işlev alt evresi: Piaget'n in işle m-öncesi
evredeki ilk alt evresidir. Bu alt evrede ç oc u kla r orada
itti ve yaprak düştü" ya da "Kaldırım beni kızdırdı ve beni yere düşürdü" gibi
o anda bulunmayan nesneleri zihinsel o la ra k ifade
cümlelerle anlamak mümkündür. Bu dönemdeki bir çocuk insana ilişkin olan ve edebilme becerisine sahip olurlar (2 ve 4 yaşları ara­
olmayan bakış açıları için durumların uygunluğunu ayırt etmede güçlük yaşar. sında)
Büyük olasılıkla, gerçekliğe olan ilgisizliği sebebiyle çocukların resimleri oldukça
Ben-merkezlilik: Kişinin kendi bakış açısıyla başkası­
yaratıcı ve çoğunlukla hayal ürünüdür. Hayal dünyalarında güneşler mavi, gökyüzü
nınkinin arasındaki farkı ayırt edemiyor oluşu (işlem­
san ve arabalar bulutlar üzerinde olabilir. 3, 5 yaşındaki bir çocuk çizdiği karalamaya öncesi evrenin ilk alt evresinin belirgin öğesi)
bakıp onun fok balığını öpen bir pelikan olduğunu söyleyebilir (Bkz. Şekil 7.Sa). Bu
Canlandırmacılık (Animizm) : Canlı olmayan varlık­
sembolizm tıpkı çağdaş sanatta olduğu gibi basit ama güçlüdür. 20. yüzyıl İspanyol
ların canlı varlık nitelikleri taşıdığına ve eylem yapa­
ressamı Pablo Picasso "Önceden Raphael gibi resim yapardım fakat bir çocuk gibi bileceklerine olan inanç.

• KISIM 4 Erken Çocukluk 217


resim yapabilmem tüm yaşamımı aldı" demiştir. İlkokulda çocukların resimleri daha
gerçekçi. düzenli ve kusursuz bir hal alır (Bkz. Şekil 7.5b) (Winner. 1986 ) .

Sezgisel Düşünce Alt Evresi: Yaklaşık olarak 4 -7 yaş a ralığında ortaya çıkan sez­
gisel düşünce alt evresi işlem-öncesi düşüncenin ikinci alt evresidir. Bu alt evrede
çocukla r ilkel akıl yürütme stratejileri kullanırlar ve her tü rlü sorunun cevabını
bilmek isterler. 4 yaşında ve sezgisel
düşünce alt evresinin başlarında olan
' '
Tommy'yi ele alalım. Tommy, yaşadığı
dünya hakkında kendi düşüncelerini geliş­
tirmeye başlamış olsa da bu düşünceler
hala basit düzeydedir. Gerçekleştiğini bilse
(a) de göremediği etkinlikleri anlamada güç­
lük çeker. Kafasında kurduğu düşünceler
gerçekliğe çok az yakındır. Hala "Peki ya
şöyle olsa" ile başlayan sorula rı tam olarak
yanıtlayamaz. Örneğin bir araba ona çarp­
tığında ne olacağına ilişkin sınırlı bir fikri
va rdır. Yine trafikle ilgili konularla başa
çıkmada güçlük yaşar çünkü ö rneğin kar­
şıdan karşıya geçerken yaklaşan arabanın "Henüz bütün soruların cevaplarını bilmiyorum ama
doğru soruları sormaya başladım."
ona ç arpıp çarpmayacağını zihinsel olarak
e Lee Lorenz/The New Yorker Collection/www.cartoon.bank.
kestiremez.
5 yaşına geldiğinde çocukların etrafı onların "neden?" sorularından bıkmış yetiş­
kinlerle doludur. Çocukların soruları etraftaki nesne ve varlıkların neden o şekilde
olduklarına ve bunlar arasında kurulabilecek neden -sonuç ilişkilerine ilişkin göste­
rilen ilginin işaretleridir. Şimdi 4-6 yaş döneminde çocukların sormuş olduğu bazı
(b) cümleler okuyacaksınız (Elkind, 1976 ) : "Büyümemizi sağlayan şey nedir?" , " Herkes

ŞEKİ L 7.5 bebekken anne kimdi?", "Yaprakla r neden düşer?", " Güneş neden parlar?". Piaget'nin
KÜÇÜK ÇOCUKLARIN SEMBOLiK ÇiZiMLERi: bu alt evreye sezgisel demesinin sebebi çocukların bu dönemde bildiklerini düşün ­
(a) 3,5 yaşındaki bir çocuğun sembolik çizimi. Çizim dükleri şeyden emin olmaları ama henüz bu bilgiye nasıl olup da sahip oldukla rını
sırasında çocuk bunun "bir foku öpen pelikan" oldu­ bilmemeleridir.
ğunu söylemiştir. (b) 1 1 yaşındaki çocuğun bu çizimi
daha kusursuz ve gerçekçidir ancak daha az yaratıcı­
lık içerir.
İşlem-öncesi Düşüncede Odaklanma ve Sınırlılıklar: işlem-öncesi evrenin
sınırlıklarından biri olan odaklanma, dikkatin sadece bir noktada toplanıp diğer­
lerini göz ardı etmesidi r. Odaklanma, çocukların çoğunlukla bir nesne ya da duru­
mun şeklinin değişti rilmesinin, o nesne ya da durumun temel özellik l e rini
değiştirmeyeceğinin bilincinde olunması anlamına gelen korunum kavramının
olmamasına eşlik eder. Örneğin y etişkin birine göre herhangi bir sıvının miktarı,
sıvının konulduğu kap değişse de aynı kalır. F akat bu bilgi bu dönemdeki çocuk­
larda yetişkinlerde olduğu kadar açık değildir. Aksine kabın yüksekliğine odaklanıp
diğer etmenleri göz a rdı ederler.
Korunumu çalışmak için Piaget'nin kurduğu ünlü bir deney düzeneği va rdır.
Burada çocuklara içi aynı miktarda sıvıyla doldurulmuş iki eşit kap gösterilmiştir
(bakınız şekil 7.6). Çocuklara bu kapların aynı miktarda sıvı içerip içermediği sorul ­
duğunda genellikle "evet" yanıtını vermişlerdir. Daha sonra kaplardan birindeki sıvı
Sezgisel düşünce alt evresi: Piaget'nin işlem-öncesi daha önceki iki kaptan daha uzun ve ince olan üçüncü bir kaba boşaltılmıştır. Sonra
evredeki ikinci alt evresidir. Çocuklar bu alt evrede çocuklardan uzun, ince kaptaki sıvı mikta rının eşit olan kaplardan birinde kalan
basit akıl yürütmeleri yapabilir ve sorularına cevap miktarla eşit olup olmadığı so rulmuştur. 7 ya da 8 yaşından küçük çocuklar genel­
almayı isterler (4 ve 7 yaşları arasında).
likle hayır demiştir ve kapların uzunluk ve genişliğini karşılaştırarak yanıtlarını açık­
Odaklanma: Dikkatin sadece bir özelliğe odaklanıp lamışlardır. Bu yaş aralığından daha büyük çocuklara sorulduğunda daha büyük
diğerlerine önem vermiyor oluşu. çocuklar genellikle evet yanıtını vermişlerdir ve yanıtlarını uygun biçimde açıkla­
mışladır ( "Sıvıyı geri boşaltsan, miktar aynı kalırdı").
Korunum: Piaget'nin kuramında bir nesnenin yerini
ya da görümünü değiştirmek, çocuğun bilgisi dahi­ Piaget'nin kuramına göre sıvının korunumu görevindeki başarısızlık işlem -öncesi
linde yapılmış olsa dahi o nesnenin temel özellikle­ dönemde oluşun işaretidir. Başarısızlık sadece odaklaşmayı değil aynı zamanda
rini değiştirmez. eylemlerin zihinsel olarak tersine çevrilemediğinin göstergesidir. Örneğin şekil 7.7'de

218 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bi l işse l Gelişim



ŞEKİL7.6
PIAGET'NİN KOR U N U M GÖREVİ: K a p d eneyi
Piaget'nin çocuğun işlemsel düşünüp düşünemedi­
ğini -ki bu da eylemlerin zihinsel olarak tersine çevri­
lebilmesi ve madde koru numunun kaza n ılması
anlamına gelir- test eden bilindik bir deneyd ir. (a ) Bir­
birine eş iki kap çocuğa gösterilir. Daha sonra d e neyi
yapan kişi sıvıyı B'den C'ye boşaltır. C, A ve B'd e n d a ha
uzundur. (b) Çocuğa kaplarda (A ve C) eşit d e recede
A B c
(a) sıvı bulunup bulunmadığı sorulur. i şlem-ö n c e si ço­
cuk "hayır" der. Hangisinin daha çok sıvı içerdiği so­
rulduğunda işlem-öncesi çocuk uzun, i n c e kabı
gösterir.

A B c
(b)

gösterilen kütle korunumu örneğinde işlem-öncesi çocuk uzun şeklin daha fazla
oyun hamurundan oluştuğunu, çünkü "uzun olanın daha fazla olduğunu" düşünür.
İşlem-öncesi çocuklar oyun hamurunun şekillendirilme aşamasını zihinsel anlamda
geri çevirip düşünemedikleri için küçük top şekliyle uzun sopa şeklindeki hamurun
aynı miktarda olduğunu kabul etmezler.
Hacim korunuma ek olarak işlem öncesi dönemdeki çocuklar sayı, şekil, geniş­
lik ve alan korunumunda da başarısızdırlar. Ne var ki çocuklar korunumla ilgili farklı
görevlerde farklı derecelerde performans gösterirler. Örneğin bir çocuk hacim koru­
numunu kavrayabilirken, söz konusu sayılar olduğunda b aşarısızlığa uğrayabilir.
Bazı gelişimciler Piaget'in korunum becerilerine ilişkin değerlendirmelerine
katılmazlar. Örneğin, Rochel Gelman ( 1 969) korunumun uygun görünümüne ilişkin
olarak çocuğun dikkat göstermesi sağlandığında, bu görevin gerçekleştirileceğini gös­
termiştir. Aynı zamanda Gelman, bir boyut üzerine verilecek dikkat eğitiminin, sayı­
lar gibi, okul öncesi çocuğun kütle gibi bir başka boyutta göstereceği performansı
artıracağını belirtmiştir. Buna bağlı olarak Gelman korunumun Piaget'in düşündü­ ŞEKİ L 7.7
ğünden daha önce gerçekleştiğini ve dikkatin bu önceliği açıklamada oldukça önemli KORUNUMA iLiŞKiN BAZI BOYU TLA R: SAYI,
olduğunu söylemiştir. KÜTLE VE UZUNLUK: işlem-öncesi dönemin hangi
özellikleri çocukların bu görevlerdeki başarıs ızlığını
gösterir?

Koru nu m işlem-öncesi Çocuğu n


Şekli ilk Baştaki Görünüm Uygulama Yanıtı

Sayı Birbirine eş iki sıra nesnenin eşit sayıda olduğu fikrine Top sıralarında biri genişletilir ve çocuğa o sırada daha Evet, geniş olan s ı r a.
katılan çocuklara gösterilmiştir. fazla nesne olup olmadığı sorulur.

c=
Kütle i ki eş oyun hamuruyla yapılmış top çocuğa gösterilir. Deneyi yapan kişi toplardan birinin şeklini değiştirir ve Hayır, uzun olanda d a ha
Çocuk ikisinin de aynı olduğuna katılır. ikisinin de hala eşit miktarda oyun hamuru içerip fazla var.
içermediğini sorar.

• •
• •
Uzunluk Çocuğun önünde iki çubuk yapılır. Çocuk, ikisinin de Deneyi yapan kişi çubuklardan birini sağa kaydırır ve Hayır, yukarıdaki daha
aynı uzunlukta olduğuna katılır. sonra çocuğa ikisinin aynı olup olmadığını sorar. uzun.

• KISIM 4 Erken Çocukluk 219


VYGOTSKY' N İ N K U R A M I
Piaget'nin kuramı temel bir gelişim kuramıdır. Bir diğer gelişim kuramı olan
Vygotsky'nin kuramı da çocuğun bitişine odaklanmıştır. Piaget gibi Vygotsky ( 1962)
de çocukların kendi bilgi ve anlayışlarını aktif olarak yapılandırdıklarını vurgulamış­
tır. Piaget'nin kuramında çocuklar düşünme ve anlama yollarını fiziksel dünyadaki
eylemleri ve bu dünyayla olan etkileşimleri sayesinde geliştirirler. Vygotsky'nin kura­
mında ise çocuklar Piaget'nin kuramında olduğundan daha sosyal bir varlık olarak
tanımlanmaktadır. Ona göre çocuklar temelde düşünme ve anlama yollarını önce­
likle sosyal etkileşimleri yoluyla geliştirirler. Bilişsel gelişimleri toplum tarafından
onlara sağlanan araçlara bağlı olarak gelişir ve zihinleri yaşadıkları kültürel bağlam
içerisinde şekillenir (Gredler, 2008; Holzman, 2009).
Vygotsky'nin kuramını l . Bölümde kısaca tanışmıştık. Şimdi Vygotsky'nin çocuğun
öğrenmesi ve b ilişsel gelişimde dilin işlevine ilişkin görüşlerine daha yakından bakacağız.

Yakınsak Gelişim Alanı: Vygotsky'nin çocukların bilişsel gelişiminde sosyal etki­


En yilksek sınır
nin, özellikle öğretimin taşıdığı öneme ilişkin inancı, yakınsak gelişim alanı kavra­
Çocuğun öğretmen yardımıyla mına yansımıştır. Yakınsak gelişim alanı (YGA), çocuğun yalnız başına yapmakta
erişebileceğ i ek sorumluluklar zorlanacağı ama yetişkinlerin ya da ondan daha yetenekli çocukların rehberliği ve
düzeyi
yardımıyla öğrenebileceği görevler aralığını ifade eden bir kavramdır. Buna göre
Y G A'da en düşük sınır, çocuğun bağımsız olarak gerçekleştirebildiği beceriler düze­
Yakınsak gelişi m alanı
(YGA)
yidir. En yüksek sınır ise çocuğun bir öğretici eşliğinde alabileceği ek sorumlulukla­
rın düzeyini işaret eder (bakınız şekil 7.8). Y GA çocuğun olgunlaşma sürecinde sahip
En düşük sınır olduğu b il işsel becerileri ve ondan daha yetenekli b irinin yardımıyla başarabilecek­
lerini kapsamaktadır (Alvarez ve del Rio, 2007). Vygotsky (1962) çocuğun bağımsız
Çoc uğu n yalnız başına
şekilde üretebileceği gelişim "meyvelerini" tanımlamak için, bu becerilere gelişimin
çöze bileceği soru nların
olduğu düzey "tomurcukları" ya da "çiçekleri" demektedir.

Destek Olma (Scaffolding): Destek olma kavramı, Y G A düşüncesiyle yakından iliş­


kilidir. Destek olma verilen desteğin düzeyindeki değişim anlamına gelir. Öğretim
boyunca daha becerikli olan kişi (bir öğretmen ya da o konuda uzman bir akran)
ŞEKİ L 7.8 çocuğun o andaki performansına uyacak şekilde rehberlik eder (Daniels, 2007).
VYGOTSKY'N I N YAKINSAK GELiŞiM ALANI: Öğrenc i yeni bir görev öğreneceğinde daha becerikli olan kişi doğrudan öğretimi kul­
Vygotsky'nin yakınsak alan gelişimi alt v e üst sınırlara lanabilir. Öğrencinin yeterliği arttıkça da rehber olan kişinin vereceği destek azalır.
sahiptir. YGA'daki görevler çocukların yalnız başına
yapmaları için fazla zordur. Bu yüzden bir yetişkinin
ya da kendilerinden daha becerikli birinin yardımına
Dil ve Düşünce: Destek olmak için diyalog kurmak çocuk gelişiminde dilin önemini
gereksinim duyarlar. Çocuklar sözel yönergeleri ya da gösteren tek bir örnektir. Vygotsky'e göre çocuklar konuşmayı sadece sosyal anlamda
açıklamaları deneyimledikçe var olan zihinsel yapıla­ iletişim kurmak için değil, aynı zamanda çözmeleri gereken görevleri başarmak için
rını örgütlerler ve böylece beceri ya da görevi tek ba­ de kullanırlar. Vygotsky (1962) daha sonraları bu dönemdeki çocukların dili; plan­
şına gerçekleştirebilirler.
lama yapmak, rehberlik etmek ve kendi davranışlarını gözlemlemek için kullandı­
ğına inanmıştır. Dilin bu kullanımını özel konuşma olarak adlandırmıştır. Piaget için
özel konuşma benmerkezcidir ve olgunlaşmamıştır ancak Vygotsky için bu, erken
çocukluk döneminde düşünce için çok önemli bir araçtır (John-Steiner, 2007).
,,,_ - - - - - - - - - � Vygotsky dil ve düşüncenin başlangıç olarak b irbirinden bağımsız şekilde geliş­
I
tiğini ve daha sonra birleştiğini söylemiştir. Tüm zihinsel işlevlerin dışsal ya da sos­
1 gelişimle bağ lantı
1 yal başlangıç noktaları olduğunu vurgulamıştır. Çocuklar, içsel olarak kendi
Anababalık: Destek verme, anababaların
1 düşüncelerine odaklanmadan önce başkalarıyla iletişim kurmalıdırlar. Aynı zamanda
bebekleriyle etkileşim kurmayı benimse­
1 dışsal olarak iletişimde bulunmalı ve dışsal konuşmadan içsel konuşmaya geçişme­
mesinde etkili bir yöntemdir.
den önce dili u zun süre kullanmalıdırlar. Bu geçiş dönemi 3-7 yaşları arasında olur
I
....ıt - - - - - - - - - - - - - - "" ve kişinin kendi kendine konuşmasını içerir. Bir süre sonra kendi kendine konuşma
çocuğun ikinci doğası haline gelir ve sözcüklere dökmeden de eyleme geçebilmeye
başlarlar. Bu beceriyi kazandıklarında bu benmerkezci konuşmayı içsel konuşma
olarak içselleştirirler ve bu da onların düşünceleri olur.
Yak ınsak ge li�im alanı (YGA): Çocukların tek başla­
Vygotsky, özel konuşmayı kullanan çocukların kullanmayanlara kıyasla sosyal
rına yapabilmeleri için çok zor olan, ancak bir yetişkin
olarak daha yeterli oluşunu buna dayalı olarak gerekçelendirmiştir. Özel konuşma­
ya da daha yetenekli çocukların rehberliğinde yapabi­
lecekleri görevler için Vygotsky'nin kullandıgı terim. nın, sosyal olarak daha konuşkan olmada erken bir geçişi temsil ettiğini iddia etmiş­
tir. Vygotsky için ilk çocukluk döneminde kendi kendine konuşan bir çocuk, dili

BÖ L Ü M 7

220 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Geliş i m
kendi davranışını yönetmek ve kendine rehberlik etmek amaayla kullanmaktadır.
Örneğin yapboz oynayan bir çocuk kendi kendine şunları söyleyebilir: "İlk önce
hangi parçayı koymalıytm? Önce şu yeşilleri deneyeyim. Şimdi biraz maviye ihtiya­
cım var. Yok, mavi b uraya sığmıyor. Şurayı deneyeyim."
Piaget özel konuşmanın benmerkezci ve olgunlaşmamışlığın göstergesi olduğu
düşüncesini korumuştur. B una rağmen araştırmacılar Vygotsky'n i n çocuk gelişi­
minde özel konuşmanın olumlu etkisine işaret eden görüşüne destek olmuşlardır
(Winsler, Carlton ve Barry, 2000) . Araştırmalar çocukların özel konuşmayı daha çok
bir görevi başarmakta zorlandıklarında, hata yaptıklarında ve sorunun üstesinden
nasıl geleceklerini bulamayınca kullandıklarını onaya koymuşlardır (Berk, 1994).
Aynı zamanda özel konuşmayı kullanan çocukların, kullanmayanlara kıyasla, daha
katılımcı olduğunu ve konuşmanın performanslarını geliştirdiğini göstermişlerdir.

Öğretim Stratejileri: Vygotsky'nin kuramı birçok öğretmen taraf ından kabul edil­
miş ve eğitimde başarıyla uygu lanmıştır (Daniels, 2007; Holzman, 2009). Aşağıda
Burada kızıyla beraber görülen Lev Vygostky ( 1 886-
kuramın sınıf içinde nasıl k u llanılabileceğine i lişkin birtakım yollar bulunmaktadır: 1 934), çocukların bilişsel gelişiminde uygun sosyo­
kültürel ortamda yer alan daha becerikli bir b i reyle
1. Çocuğun YGA'sını değerlendirin: Piaget gibi Vygotsky de çocuğun öğrenmesini
kurulan sosyal etkileşimin önemine işaret etmiştir.
değerlendirmek için formel ve standardize olmuş testleri önermez. Bunun yerine
Vygotsky'nin kuramı Piaget'nin kuramından nasıl fark­
Vygotsky değerlendirme çalışmalarında çocuğu n yakınsak gelişim alanına odak­ lılaşmaktadır?
lanılması gerektiğini söyler. Çocuğa rehber olacak kişi, bir dizi farklı zorlukta
görev sunarak, öğretime başlamak için en iyi düzeyi belirler.
2. Çocuğun YGA'sını ô"ğretim sırasında kullanın:. Öğrenme alanın en üst limitine doğru
olmalı ve bu sayede çocuk her seferinde yardım alarak yüksek düzeydeki beceri
ve bilgiye ulaşabilmelidir. Sadece gerektiği kadar yardım önerin. "Sana yardımcı
olmak için ne yapabilirim?" diye sorabilir ya da çocuğu n yönelim ve girişimlerini
gözlemleyerek gerektiği yerde destek verebilirsiniz. Çocuk çekindiği zaman sahip
olduğu beceriyi denemesi için cesaret verin. Çocuğun yaptıklarını uzaktan izle­
yebileceğiniz ve onaylayacağınız gibi, çocuk ne yapması gerektiğini unuttuğunda
onu destekleyebilirsiniz.
3. Öğretici olarak daha yetenekli akranları kullanın: Unutmayın k i çocuğa öğrenme
konusunda yardım edecek tek kişiler yetişkinler değildir. Çocuklar kendilerinden
daha becerikli çocukların desteğinden de faydalanırlar.
4. Yönergeyi anlamlı bir bağlama oturtun: Bugün eğitimciler durumlara ilişkin soyut
sunumlar yapmaktansa, öğrencilere gerçek hayatta yüzleşebilecekleri durumları
deneyimleme fırsatları tanımaktadır. Örneğin öğrenciler matematik formüllerini
ezberlemektense, gerçek hayattan örnekler içeren matematik problemleri çöz­
mektedirler.
5. Sınıfı Vygotskyci bir bakış açısıyla yeniden düzenleyin: Vygotskyci bir sınıf nasıl görün­
melidir? Hawai 'deki Kamehameha İlköğretim Programı (KİP) Vygotsky'nin
kuramı temel alınarak geliştirilmiştir (Tharp, 1994). Y GA, bu prog-
ramdaki temel noktadır. Çocuklar hikaye okuyup bunun anlamını
yorumlayabilirler. Çoğu etkinlik küçük gruplar içinde yürütülmekte­
dir. Bütün çocuklar her sabah en az 20 dakikalarını "Merkez Bir" adı
verilen bir ortamda geçirir. B u bağlamda destek olma, çocukların
okuryazarlık becerilerini geliştirmek için kullanılır. Eğitmen sorular
sorar, öğrencilerin şüphelerini giderir ve öğrenme öğrencilerin oluş­
turdukları düşünceler üzerine gerçekleşir.
Gelişimi Yaşamla llişkilendir kısmında çocukların eğitimi konusundaki
Vygotsky'ci uyarlamalar daha ileri düzeyde incelemektedir.

Vygotsky'ni n Kuramını Değerlendirmek: Kuramları aynı zaman


döneminde oluşturulmuş olsa da çoğu insan Vygotsky'nin kuramını
Piaget'nin kuramından sonra öğrenmiştir. Bu yüzden de Vygotsky'nin
kuramı henüz tam anlamıyla değerlendirilmemiştir. B u n u n yanında
Vygotsky'nin çocuk gelişiminde sosyokültürel etkinin önemine yaptığı
Vygotsky'nin görüşleri çocukların eğitiminde nasıl kullanılabilir?

• KISIM 4 Erken Çocukluk 221


gelişimi yaşa m la i l i şki lend i r

Zihnin Araçlar ı
"Zihnin Araçları':erken çocu klu k dönemini kapsayan bireğitim progra­ işaret ederek cüm leyi tekrar ederler. Bu aşamadan sonra çocuk çizgile­
mıdır.Çocukgelişimindeöz-düzenlemeyeveokur-yazarlığın bilişselte­ rin üstünü harfler ya da semboller kullanarak söylediği sözcükleri temsil
meline vurgu yapar. Bu program Elena Bod rova ve Deborah Leong edecekşekildedoldurur.Şeki l 7 .9,destekvermeyleyazıyazmasürecinin,
tarafından geliştirilmiş ve 200'den fazla sınıf ortamında hayata geçiril­ 5 yaşındaki bir çocuğun yazı yazma becerisini iki ayda nasıl geliştirdiğini
miştir. Programa katılan çoğu çocuk kötü yaşam koşullarına sah i p oluş­ göstermektedir.
ları nedeniyle risk altındad ırlar. Bu koşullar arasında yoksulluk, evsiz Zihnin Araçları sınıflarında ki yazma becerisini değerlendirme çalış­
olma ve uyuşturucu problemleri yaşayan anababaya sahip olma gibi mala rı, buradaki çocukların diğer erken çocuk eğitimi programlarındaki
durumlar söz konusudur. çocuklara göre daha gelişmiş yazma becerileri olduğunu gösterm iştir
ZihninAraçları,Vygotsky'nin ( l 962)kuramı üzerineoluşturulmuştur. (Bodrova ve Leong, 2007) (bakınız şekil 7 .9). Ö rneğin buradaki çocuklar
Program, kültürel araçlara gerekli dikkati göstererek öz-düzenlemeyi, daha karmaşık cümleler kurarlar, daha fazla kelime kullanırlar, daha düz­
yakınsak gelişim alanını, destek vermeyi, özel konuşmayı, paylaşılan et­ gün konuşurlar, harfleri tanımlamada daha başarı lıdırlar ve cümlenin
kinlikleri ve önemli bir etkinlik olarak oyunu geliştirmek amacı taşır. Bir anlamına ilişkin daha iyi bir anlayışa sahiptirler.
Zihnin Araçları sınıfında dramatik oyunun önemli bir rolü vardır. Son bir araştırma risk altındaki okul öncesi çocukları üzerinde
Öğretmenler çocuklara kendi ilgileri doğrultusunda; define avı, çarşı,
ZihninAraçlarıprogramınınetkisinideğerlendirmiştir(Diamond vediğer­
hastane veya lokanta gibi temalar oluşturmaları konusunda rehberlik leri, 2007). Sonuçlar, progra mın riskaltındaki çocu ki arın özdüzenlemeve
ederler. Çocuklara bir oyun planı geliştirmelerini sağlar ve böylelikle ço­ bilişsel kontrol becerilerin i (dikkatdağınıklığınavedikkatdağıtıcı durum­
cukların oynadıkları oyunda ha da olgun hale gelir.Oyun planı hayali du­ lara karşı direnme gibi) geliştirdiğini ortaya koymuştur. Zihnin Araçları
rumu, rolleri ve kullanılacak materya lleri içererek çocukların oyun programına i l işkin diğer bir araştırma, programın küçük çocukların bil iş­
sırasındaki beklentilerini betimler.Buaçıdan oyunplanlarıoyununkalite­ sel becerilerinigeliştirdiğini belirtmiştir(Barnettved iğerleri,2006;Saifer,
sini ve öz-düzenleme becerisini artırır. 2007).
Destek vererek yazma, Zihnin Araçları sınıfındaki bir diğer önemli
konudur. Öğ retmen ter çocukların söylediği her sözcüğe karşılık gelecek
bir çizgi çizerek onların kendi mesajlarını planlamalarına rehberl i k eder­ Zihnin Araçları yaklaşımı, bölümün başında okuduğunuz
ler. Daha sonra çocuklar söyledikleri her sözcüğün bulunduğu çizgiyi Reggio Emi lia yaklaşımıyla nasıl karşılaştırılabilir?

(a) Beş yaşındaki Aaron'un destekli yazma (b) Aaron'un destekli yazma tekniği kullanmaya başladıktan iki ay sonraki günlüğü
tekniğini kullanmadan önce günlüğüne
yazdıkları

ŞEKİ L 7.9
S YAŞINDAKİ BİR ÇOCUGUN ZİHNİN ARAÇLAR! PROGRAMININ DESTEKLİ YAZMA TEKNİGİ K U LLANARAK GEÇIRDİGİ İ K İ AYL I K
S Ü REÇ

222 BÖ L Ü M 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



Piaget

Sosyokültürel Güçlü vurgu Zayıf vurgu


Yapı

Yapısalcılık Sosyal yapısalcı Bilişsel yapısalcı

Evreler Genel bir gelişim evresi anlayışı yoktur. Evrelere güçlü vurgu (duyu hareket, işlem öncesi, somut, soyut)

Anahtar Süreçler Yakınsak gelişim alanı, dil, diyalog, kültürün araçları Şema, özümseme uyum sağlama, işlemler, korunum, sınıflama

Dilln Rolü Büyük role sahip; dil düşünceyi şekillendirmede güçlü Dilin rolü küçüktür, temelde biliş dili yönetir.
bir rol oynar.

Eğitim Görüşü Eğitim merkezdedir, çocuğun kültürün araçlarını öğrenmesine Eğitim çocuğun halihazırda ortaya çıkmış bilişsel becerilerini
yardım eder. belirginleştirir.

Öğretim Öğretmen yönetici değil, bir kolaylaştırıcı ve rehber O da öğretmeni bir yönetici gibi değil, kolaylaştırıcı ve rehber
Uygulamaları konumundadır; çocuğun öğretmenle ya da daha yetenekli olarak görür; öğretmen bilgiyi keşfetmek ve dünyayı anla m a k i ç i n
akranlarla öğrenmesini sağlayarak fırsatlar yaratır. çocuklara destek olur.

v urgu, öğrenmede bağlamsal etmenlerin değerlendirilmesinin önemine ilişkin son ŞEKİ L 7.1 0
dönemdeki eğilime de yakın görünmektedir (Holzman, 2009). VYGOTSKY VE PIAGET'NİN KARŞILAŞTI R I LMASI

Buraya kadar Vygotsky ve Piaget'nin kuramları arasındaki birkaç karşılaştırma­


dan bahsettik. Bu karşılaştırmalardan biri Vygotsky'nin gelişimde içsel konuşmanın
önemine yaptığı vurgu ve Piaget'nin bu konuşmanın henüz olgunlaşmamışlığın gös­
tergesi olduğuna ilişkin inancıydı. Her iki kuram da yapısalcı olsa da; Vygotsky'nin
k uramı, öğrenmenin sosyal bağlamına yaptığı vurgu ve oluşturulan bilginin sosyal
etkileşim son ucu oluşturulduğunu savunması nedeniyle sosyal yapısalcı yakla­
şımı benimser.
Piaget'den Vygotsky'nin kuramına doğru gelindiğinde. kavramsal yapı bireyden
yola çıkarak, işbirliği, sosyal etkileşim ve sosyokültürel etkinliğe doğru yön değiştirir
(Halford, 2008 ) . Piaget için bilişsel gelişimde gelinecek son nokta soyut işlemler
dönemidir. Vygotsky içinse b ulunulan kültür içinde hangi beceri daha önemli görü­
lüyorsa ona göre değişmektedir. Piaget'ye göre çocuklar bilgiyi, önceki bilgilerini
dönüştürerek, düzenleyerek ve yeniden örgütleyerek yapılandırırlar. Vykot sky'ye
göre ise çocuklar bilgilerini sosyal etkileşimler yoluyla oluştururlar (Rogoff ve diğer­
leri, 2007). Piageı 'nin eğitimsel açıdan katkısı, çocukların bilgiye ulaşmak ve dünyayı
keşfetmek için desteğe ihtiyaç duyduğunu söylemiş olması yönündedir. Vygoısky'nin
temel katkısı ise öğrencilerin öğretmen ve öğrenciden daha becerikli bir akranla
öğrenmeye ihtiyaç duyduğunu belirtmesidir. iki kuramda da öğretmenler yönetici
ve şekillendirici bir konumdansa, kolaylaştırıcı ve rehber pozisyonlarına sahiptir.
Şekil 7 .1O Vygotsky ve Piaget 'nin kuramlarını karşılaştırmaktadır.
Vygotsky'nin kuramını eleştirenler de olmuştur (Karpov, 2006). Bazı eleştiriler
Vygotsky'nin yaşla ilişkili değişikliklerde kendine özgü nitelikler sıralamamış oluşuna
yöneltilmiştir ( Gauvain, 2008; Gauvain ve Parke. 20 1 0 ) . Bir başka eleştiri,
Vygotsky'nin sosyod uygusal yeterliklerdeki değişimin bilişsel gelişimle nasıl iş birli­
ğinde bulunduğunu yeteri kadar açıklamamış olması üzerinedir ( Gauvain, 2008 ) . Bir
başkası, düşünmede dilin rolünü gereğinden fazla vurgulaması hakkındadır. Aynı
zamanda kimi araştırmacılara göre iş birliği ve rehberlik üzerine olan vurgu, k uramın
tehlike potansiyelini göstermektedir. Kolaylaştırıcılar, örneğin anne, bazı durumlarda
gereğinden fazla kontrolcü ve baskıcı olarak çocuğa yardımcı olabilir mi? Dahası
çocuklar kendileri bir şey yapmaya kalkıştıklarında fazla tembel ve yardım talep edici
kişiler haline gelebilir. Sosyal yapısalcı yaklaşım: Öğrenmenin sosyal b a ğ ­
lamını ve yapılandırılmış bilgiyi vurgulayan yak l a ş ı m .
Vygotsky'nin kuramı b u yaklaşımı temsil etmekted i r.

KISIM 4 Erker Ç.ocukluk 223


B İ LGİ İ Ş L E M E SÜ R ECİ
Piaget ve Vygotsky'nin kuramları çocukların nasıl düşündükleri ve düşünme şekil­
lerinin nasıl değiştiği hakkında önemli bilgiler veri rler. Yakın dönemde ise bilgi
işleme yaklaşımı, okul öncesi yaşlarda çocukların bilgiyi nasıl işlediği üzerine yapılan
a raştırmalara yön vermektedi r ( Galoıti, 201O) . Çocukla rın çevreye dikkat etme,
hatırlama, yöntemler geliştirme ve sorun çözme, kendi ve başkala rının zihi nsel
süreçlerini anlama becerilerini gelişti ren ve s ı nırlayanlar nelerdir?

Dikkat: 5. Bölümde bahsedildiği gibi dikkat, zihi nsel uğraşın seçili bilgiye odaklan­
masıdır. Çocuğun dikkat gösterme becerisi özellikle okul ö ncesi dönemde artmakta­
dır (Posner ve Rothba rt, 2007). Yeni yürümeye başlayan çocukla r, etrafta dolaşıp,
dikkatlerini bir etkinlikten diğerine kaydırırlar ve bir nesne veya duruma odaklanan
az vakit harcarla r. Buna karşıt olarak okul ö ncesi dönemdeki çocuklar, y a rım saat
televizyo n izleyebilmektedirler.
Küçük çocukla r özellikle dikkatin iki boyutu üzerinde gelişme gösterirler: Yönetici
Erken çocuklukta çocuğun dikkatinde yaşanan
dikkat ve sürekli dikkat (Rothbart ve Gartstein, 2008 ) . Yönetici dikkat; etkinlik plan ­
gelişmeler nelerdir?
laması, amaçlar üzerinde dikkatin bölüştürülmesi, hatayı fark etme ve düzeltme, görev­
ler üzerinde gözlem yapma, zor ya da anlaşılması güç durumlarla başa çıkma gibi
görevleri içerir. Sürekli dikkat ise; bir nesne, görev, etkinlik ya da çevresel bir
durumla kurulan kapsamlı ve bunlara yönelik bir odaklanmayı gerektiren birlikteliktir.
Mary Rothbart ve Maria Gartstein (2008, s.332) çok yak ı n zamanda yönetici ve
sürekli dikkatin erken çocuklukta neden önemli olduğunu açıklamışlardır:
Yönetici d i k k a t i n bebe k l i k ve o k u löncesi dönemdeki gelişimi, çocuğun girişimlerin­
deki kontrolü oldu kça hızlı bir şekilde a r t ı rmasını sağlar. D i k k a t t e k i a n ış, kavrama
ve dil gelişimindeki i l erleme için gereklidir. Çocu k l a r çevrelerini daha iyi anlar hale
gel d i k çe, etranarından görd ü k leri artan beğeni, d i k ka tlerini uzun s ü re bir şeyin üze­
rinde t u t ma l a rına yard ı m eder.

Bunun yanında okulöncesi dönemdeki çocuğun dikkati kontrol etme becerisi iki
açıdan hiila eksiktir:

(a) • Dikkat çekiciliğe karşı uygun boyutlar: Okulöncesi dönemdeki çocuklar, görevi
yerine getirmek ya da sorunu çözmekle ilgili olmasa dahi, göze çarpan uyarıcıya
dikkat etme eğilimi gösterirler. Örneğin gösterişli ve etkileyici bir palyaço sorunu
çözmek için gereken doğruda n yönergeleri ve rse de, çocuk palyaçonun kendi­
sine daha çok dikkat göstermektedir. 6 ve 7 yaşlarından sonra çocuk, sorunun
çözümüne ilişkin uygun boyut lara daha fazla dikkat etmeye başlar. Bu değişim
sayesinde, dikkate ilişkin bilişsel kontrol sağlanır ve çocuk daha az dürtüsel
davra nır.
• Planlı olma: A raşt ı rmacılar çocuklara iki karmaşık resmin aynı olup olmadığın ı
sorduklarında, çocukla rı n gelişigüzel bir karşılaştırma yaparak tüm detaylara dik­
kat etmeme ve bu şekilde yargıya varma eğilimi gösterdiklerini gözlemlemişlerdir.

(b)
Buna karşıt olarak, ilkokula giden çocukla r. resimler arasındaki farklı detayları
sistematik bir şekilde karşılaştırmaktadır (Vurpillot, 1968 ) (Bkz. Şekil 7.11 ) .
ŞEKi L 7.1 1
Macaristan gibi Orta Avrupa ülkelerinde, a naokuluna giden çocukla r dikkatlerini
DiKKATiN PLANLANMASI: Bir çalışmada çocuk­
lara burada görüldüğü gibi ev modeli çiftleri gösteril­ geliştirmek için düzenlenen alıştırmalara katılırlar (MiUs ve Milis, 2000; Posner ve
miştir (Vurpillot, 1 968). Evlerin üçünde pencereler Rothbart, 2007). Örneğin göz-kontağı alıştırmasında öğretmen çember halinde dizilmiş
aynıdır (a). Diğer üç çiftte. pencerelerde farklı nesne­ çocukların ortasına oturur ve her çocuktan, öğretmen gruptan ayrılmasına izin verene
ler vardır (b). Çocukların gözlerindeki yansıma kayde­
kadar bi r kereliğine öğretmenle göz kontağı kurması beklenir. Dikkati geliştirmek için
dilerek nereye, ne kadar baktıkları ve gözlerindeki
düzenlenmiş başka alıştırmalarda, çocuklardan davul ritmi ya da belli sayıdaki bir
hareketler belirlenebilmiştir. 6 yaşından küçük ço­
cuklar gösterilenlerin eksik kısımlarını göz önüne ala­ ritimle ve rilen işareti di nleyerek, yaptıkları hareketi sonlandı rmaları istenir.
rak eksik bilgiye bağlı kalarak yargıya varmışlardır. Çocukla rın dikkatini gelişti rmek için son dönemde bilgisayar alıştırmaları gelişti­
rilmişti r (Jaeggi. Berınan ve Jonides. 2009; Tang ve Posner. 2009) . Örneğin bir çal ışma
beş gün süresince, bilgisayar kumanda kolu nu kullanma, çalışan bellek ve çatışmala­
rın çözümü konularını öğrenmeyi içeren bilgisayar alıştırmala rının 4-6 yaş çocukları­
nın dikkat becerisini artırdığinı o rtaya koymuştur ( Rueda ve diğerleri. 2005).


224 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişırn
Okul öncesi dönemdeki çocuklann dikkatlerini kontrol etme ve sürdürme beceri­ 8
leri okula hazıroluşla ilişkilidir ( Posner ve Rothbart, 2007). Örneğin 1 OOO'den fazla
sayıda çocukla yapılan bir çalışma, çocuklann 54 aylıkken dikkatlerini sürdürme bece­
rilerinin okula hazıroluşla (başan ve dil becerisiyle beraber) ilişkili olduğunu ortaya 6
koymuştur. (NICHD Early Child Care Research Network, 2005). Yine, 54 aylıkken
anababaları tarafından dikkat problemleri yaşadığı belirtilmiş olan çocukların, bu >§>
dönemde daha az dikkat problemi yaşadığı tespit edilen çocuklara oranla, akranlarıyla ""§
"' 4
>-
ilişkilerinde daha az sosyal beceriye sahip olduğu görülmüştür ( NICHD, 2009). "'
"'

Bellek: Bellek- zamanla beraber bilginin akılda kalışı- çocuğun bilişsel gelişimindeki 2
önemli bir süreçtir. 5. bölümde bebeğin belleğinin, sürdürülebilir olan algısal motor
hareketler dışında, çoğunlukla kolayca dağılabilen ve kısa dönemli bir nitelikte oldu­
ğunu görmüştük (Mandler, 2004). Bebeklerin hatırlama kapasitelerini anlayabilmek
için örtük bellek ve açık bellek arasındaki farkı ayırt etmek gerekmektedir. Açık 2 4 6 8 1O 12 Yetişkin le r
bellek kendini birçok farklı şekilde gösterir. İki bellek türünün arasındaki fark, göre­ Yaş (yıl)
celi olarak kalıcılıkları ya da uzun süreli ve kısa süreli oluşlarıyla ortaya çıkar.
ŞEKİ L 7.1 2
Kısa Süreli Bellek: Kısa süreli bellekte birey bilginin tekrarlı kullanımı olmazsa BELLEK GENlŞLIGINDE GELiŞiMSEL DEG IŞIM­
o bilgiyi 30 saniye kadar bellekte tutar. Bilgiyi tekrar ederek, bizler o bilgiyi kısa LER: 2 ve 7 yaş arasındaki çocuklann bellek ge nişliği
süreli bellekte daha u zun süre tutabiliriz. Kısa süreli belleği ölçmenin bir yolu, yaklaşık olarak 3 ve 5 sayı kadar artmıştır (Dempster,
1 98 1 ) . 7 ve 1 3 yaşları a rasında bellek genişliği 1 , 5 sayı
bellek-genişliği görevidir. Burada birey genellikle numaralardan oluşan bir uyarıcı
ile 7 sayı kadar artmıştır. Çocuklukta bellek genişliğinin
listesine hızlıca (örneğin her numaraya l 'er saniye) bakar. Daha sonra listeye artışında rol oynayan etmenler nelerdir?
bakan kişiden numaraları tekrarlaması istenir.
Bellek-genişliği göreviyle ilgili yapılan araştırmalar, kısa süreli belleğin erken
çocukluk döneminde artmaya başladığını göstermektedir. Örneğin bellek-genişliği
uygulamalarından birinde 2-3 yaşındaki çocukların tekrarlayabildiği numara sayısı
2 iken, 7 yaşında bu sayı 5 numaraya çıkmıştır. Bunun yanında 7 ve l 3 yaşları
arasında tekrarlanabilen numara sayısının sadece 1 , 5 basamak kadar arttığı görül­
müştür ( Dempster, 1981) (bakınız şekil 7.2). F akat yine de bellek döngüsünün birey­
den bireye farklılık taşıyacağı unutulmamalıdır.
Peki, bellek-genişliğinin yapısı neden yaşla beraber değişir? Bilginin tekrar ediliyor
oluşu burada önemlidir. Yaşça büyük çocuklar, küçük olanlara oranla numaraları daha
fazla tekrar eder. Hız, özellikle hatırlanacak maddenin tanımlanabileceği hız ve işlenen
bilginin çocuk için uygun oluşu da hatırlamada önemlidir (Schneider, 2004).
Bilgi işleme yaklaşımında, yapılan açıklamanın işlenme sürecinde sergilenen hız
kilit noktadır. Çocuğun bilgiyi işlerkenki bu hızı, çocuğun bilişsel becerilerinin önemli
bir göstergesidir ve bu hız sayesinde birçok bilişsel görev çocukluk yıllarında çarpıcı
bir şekilde gelişir ( Kail, 2007).

ilk Çocukluk Döneminde Çocukların Uzun Süreli Bellekleri Ne Kadar Doğrudur?


Yeni yürüyenlerin kısa süreli bellek genişlikleri nasıl ki erken çocukluk döneminde
artıyorsa, bellekleri de paralel şekilde daha hatasız hale gelmektedir. Küçük çocuk­
lar uygun ipuçları ve yönergeler verildiğinde oldukça fazla bilgiyi hatırlayabilirler.
Artan bir şekilde kliçük çocuklarııı, özellikle istismara, suça ya da buna benzer
başka bir duruma tanık olan tek kişi onlarsa, davalarda ranıklık etmelerine izin
verilmektedir. Küçük çocukların belleğindeki doğruluk ve hatasızlık birkaç e tmen ­
den kaynaklanmaktadır (Bruck ve Ceci, l 999):
• Çocukların önerilere karşı duyarlıklarında yaşa bağlı farklılıklar vardır: Okulöncesi
Yönetici dikkat: Eylemlerin planlanmasını, hedefe
dönemdeki çocuklar, daha büyük çocuklar ve yetişkinlere oranla daha fazla etki
yönelik dikkatin bölüştürülmesini, hataların ayıklan­
altında kalabilir ( Lehman ve diğerleri, 2010; Pipe, 2008) . Örneğin okul öncesi masını, düzeltmeyi, göreve yönelik süreci izlemeyi ve
çocuklar bir etkinlik ertesinde verilen yanlış bilgi ya da yönlendirmeden etki­ alışılmamış ya da zor durumlarla başa çıkmayı içerir.
lenme konusunda daha duyarlıdır (Ghetti ve Alexander, 2004). Yaştaki farklı­
Sürdürülebilir dikkat: Bir nesne, görev, etkin l i k ya
lıklara rağmen, hala daha büyük çocukları düşündürmeye iten görüşmelerde
da çevreyle ilişkili bir başka duruma odaklanma ve
verdikleri tepkiler merak konusudur (Ceci ve diğerleri, 2007). bunlarla kapsamlı bir birliktelik kurma.

• Duyarlık konusunda bireysel farklılık/ar vardır: Bazı okulöncesi dönemdeki çocuklar


Kısa süreli bellek: Bilgının tekrar edilmediği varsa­
önerilere hayli direnç gösterirken, bazıları en hafifinde bile hemen gelen öneriyi yıldığında bireyin bilgiyi 30 sanıyeye kadar tutabil­
kabul etmektedir. Son zamanlarda yapılmış bir çalışma, okul öncesi dönemdeki diği bellek bileşeni.

KISIM 4 Erken Çocukluk 225


çocuklarda yüksek nitelikte hikaye anlatma becerisi olmasını, önerilere karşı
dirençli olmalarıyla ilişkili olduğunu o rtaya koymuştur ( Kulkofsky ve Klemfuss,
2008).

• Görüşme teknikleri dikkat çekici durumlar hakkındaki çocuk raporlarında varolan çar­
pıklıkları ortaya koyabilir: Çocuklar sadece çevresel ayrıntılara karşı değil, aynı
zamanda bir o layın temel görünümüne ka rşı da duya rlıdır (Bruck, Ceci ve
Hembrooke, 1998). Bazı vakalarda çocukla rın hatalı raporları cinsel çağrışım­
la rdan etki lenebi. lmekt cdir. Laboratuar çalışmalarında küçük çocuklar beden
teması içeren "a ptalca du ru mlarla" ilgili yanlış iddialarda bulun muşlardır
( "hemşire dizini yaladı mı? Ya da " Kulağına ü fledi m i?" gibi). Çalışmaya katılan
Dört yaşındaki Jennifer Royal, oyun arkadaşlarından okulöncesi dönem çocuklarından önemli bir çoğunluğu, bunların hiçbiri yapıl­
birinin ölümüne şahit olan tek kişiydi. Duruşmadaki mamış olsa da, birinin onla rın özel bir yerine dokunduğu, onları öptüğü ve
tanıklığı sırasında yaptığı beyanın açıklığı sayesinde
onlara sarıldığı gibi iddialarda bulunmuşlardır. Bununla beraber küçük çocuklar
silahlı kişi mahkum edilmiştir. Küçük çocukların duruş­
malarda tanıklık edip etmemeleriyle ilgili neler söylene­ bir durumla ilgili uygun olan bilgiyi anımsama konusunda yeterli görün mek ­
bilir? tedir (Fivush, 1993). Görüş meci doğal bir ses t onuyla konuştuğu, hataya yönel­
tecek sorulardan mümkün olduğunca kaçınıldığı ve çocuğun hatalı rapor
vermesini gerektirecek bir koşulun yokluğunda, çocuk lar olayla i lgili bilgiyi
hatasız bi r şekilde anımsamaktadır (Bruck, Ceci, ı 999).

Özetle, küçük bir çocuğun duruşma sırasında verdiği beyanatm doğru olup
olmaması çocuğun deneyim lediği teknik lerin türü,sayısı ve duyarlılığı gibi etmenlere
bağlı ola rak değişebilir. Buna göre küçük çocukların bildirimlerinin güvenirliği görüş­
mecinin yetenekleri ve motivasyonu kadar çocuğun belleğine ait doğal sınırlıklardan
da etkilenmektedir (Ceci ve ark., 2007).

Stratejiler ve Sorun Çözme: l . Bölümde bilgi işleme kuramının iyi stratejiler


kullanmanın önemini vurguladığını söylemiştik. Stratej iler, bilginin işlenişini gelişti r­
mek için tasarlanmış zihinsel eylemleri içerir. Örneğin, bilgiyi prova etme ve örgüt­
leme, yaşça büyük çocukların ve yetişkinlerin daha kolay hatırlamak için
kullandıkları iki temel stratejidir. Küçük çocuklar çoğunlukla hatırlamak için bu iki
s t ratejiyi de kullan mazlar (Miller ve Seier, l 994).
Erken çocııkluk dönemi sırasında, daha önceden uyarıcı yönelimli hareket eden
çocuk daha esnek ve hedefe yönelik sorun çözme kapasitesine sahip biri haline gel­
mektedir (Zelazo ve M i.i ller, 2004). Örneğin 3-4 yaşlarındaki çocuklar, bir uyarıcıyı
birbirine zıt iki farklı bakış açısından bakarak tanımlama becerisine sahip değildir (Per­
ner ve diğerleri, 2002). Çocukla ıın renkleri kullanarak uyarıcıyı ayırt etmesi gereken
bir problemi ele alalım. Renkleri ayırt etme sırasında çocuk problemi çözmek için kır­
mızı bir tavşanı sadece "kırmızı olan" şeklinde tanımlayabi lir. Btınunla beraber, daha
sonra gelen görevlerde çocuk tavşanı tanımlamak için onun sadece "bir tavşan" oldu­
ğunu betimleyecek bir kural da geliştirebilir. 3-4 yaşla rındaki çocuklar aynı uyarıcıya
ait birçok farklı tanunlamadan yararlanılabileceğini anlama konusunda başarısız olur­
larsa, uyarıcıyı "kırnuzı bir tavşan" olarak nitelendi rmemeyi sürdürürler. A raşurmaalar
yaklaşık 4 yaşlarında çocukların tek bir uyarıcıyı farklı iki yolla açıklanabileceğine fırsat
veren farklı bakış açılarını kazandıkla nnı bulmuşlardır (F rye, l 999).
Bazı gelişim psikologları, bilişsel gelişim gibi konulardaki eğiti mlerini başka ilgili
alanlarda da kullanarak kariyer alanlarını genişletmektedirler. Bu yolu izleyen Helen
Hadani'nin çalışmalannı okumak için Kariyerlerle Bağlantı kısmmı inceleyiniz.

Çocuklarda Zihin Kuramı: Küçük yaştaki çocuklar bile insan zihninin doğası konu­
sunda merak duymaktadır (Gelman, 2009). Kendisine ait ve başkasının zihinsel
işlemlerini içeren zihin kuranıma sahipti rler. Zihin kuramı çalışmaları, çocukları
"insanların düşünceleri, duyguları ve söylediklerini açıklamaya, öngörmeye ve anla­
maya çalışan kişiler" olarak görmektedir (Harris, 2006, s: 847).
Stratejiler: Bilgi işlemeyi geliştirmek için amaçlı ola­
rak yapılan zihinsel etkinlikler. Gelişimsel Değişimler: Çocukla rın zihin kuramları çocukluk boyunca gelişimini sür­
dürür ( G elman, 2009; Lagattuta, Nucci ve Bosacki, 2010). Birazdan göreceğimiz gibi
Zihin kuramı: Kendinin ve başkalarının zihinsel sü­
bazı değişi mler gelişimin oldukça erken dönemlerinde m eydana gelir.
reçlerinden haberdar olma durumu.

226 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fıziksel ve Bil işsel Gelişım



keriyerlerle bağ la ntı

Helen Hadani, Gelişim Psikoloğu, Oyu ncak


Tasarımcısı ve LANGO Bölgesel Yöneticisi
Helen H a d a n i Stanford Ü niversitesi'nde gelişim psikolojisi alanında
doktora ya pmıştır. Stanford'da öğrenciyken yarı zamanı ı olarak Hasbro
oyuncakları için çalışmış ve buradaki oyuncakları okulöncesi dönem­
deki çocuklar üzerinde test etmiştir. Mezun olduktan sonra, daha son­
radan LEGO tarafından satın a l ı nan Zowie adlı şi rkette çalı şmaya
başlamıştır. Oyuncak tasarımcısı olarak çalıştığı bu şirkette oyuncakla­
rın farklı dönemlerdeki gelişimlerini anlamak için deneyler ve odak
gruplar düzen lem iştir. Helen'in söyled iğine göre:"Biroyuncağın gelişi­
min en i l kel aşamasında bile çocukların zorluklar karşısında nasıl yara­
tıcı olabildiğini, sorun çözü ldüğü nde nasıl tatmin olduklarını ya da
basitçe tattıkları eğlenceli zamandan dolayı nasıl mutlu olduklarını gö­
rüyorsunuz" (Schlegel, 2000, s.50).
Son dönemde Hada n i, her Amerikalı çocuğun yabancı dil öğren­
mesi gerektiği fikrinin öncülerinden olan LANGO firması için çalışmaya
başlamıştır. LANGO çocuklara ikinci bir dili öğretmek için müzikten,
Helen Hadani, çocuklara ikinci bir dil öğretmek içın onlara oyun­
oyunlardan ve sanattan yararlanmaktadır. Hadani ise şu anda bu şir­
cak ve nesnelerle rehberlik eden bir gelişim psikologudur.
kette bölgesel yönetici olarak görev almaktadır.

1 8 . aydan 3 yaşa kadar olan süre içerisinde, çocuklar üç zihinsel durumu kavra­
maya başlar: 1 00

• A lgılar: 2 yaşına geldiğinde çocuk kendi gözü önündekilerin başka bir kişinin gözü
önündekilerden farklı göründüğünü fark eder (Lempers, Flavell ve F lavell, 1 97 7 ) 80

v e 3 yaşına geldiğinde bakmanın, bir kabın içindekinin ne olduğunu görmeye ·;;;


(!)
götüreceği bilgisine erişir ( Pratt ve Bryanı, 1 99 0 ) . 'O
N 60
·:ı
>-
Duygular: Çocuk olumlu (ör: mutluluk) v e olumsuz (ör: üzgün olma ) du ygular -""

arasında ki farkı ayın edebilir. Örneğin çocuk "Tommy kendini kötü hissediyor" 2
•01 40
o
diyebilir. o

İstekler: Her insanın bazı istekleri vardır. F akat çocuklar ne zaman başkalarının 20
isteklerinin kendilerininkinden farklılaştığını anlamaktadır? Yeni yürüyenler
insanların bir şey istediklerinde onu elde etmek için çabaladığını fark eder. Örneğin
bir çocuk "annemi istiyorum " diyebilir.
30 40 50 60 70 80 90 1 00
2 - 3 yaş arasındaki çocuklar isteklerin eylemlerle ve basit duygularla ilişkili oldu­ Yaş (ay)
ğunu kavrarlar. Örneğin, insanların istedikleri şeye erişmek için çabaladıklarını ve bu
şeyi elde ettiklerinde mutlu olduklarını; elde edemediklerinde ise çabalamaya devam ŞEKİL 7.1 3
eniklerini ve çoğunlukla üzgün ya da kızgın hissettiklerini anlayabilirler (Wellman ve YANLIŞ İNANÇ PERFORMANSINDA GELİŞ İ M ­
Wooley, 1 99 0 ) . Çocuklar isteklerle, düşünme ve bilme gibi bilişsel durumlardan daha S E L DEGİŞlMLER: Yanlış-inanç performansı· çocu­
ğun gerçekle çelişen yanlış düşünceleri a n la m a
sık ve erken bir zamanda ilgilenmeye başlarlar (Bansclı ve Wellman, 1 99 5 ) .
kapasitesi- 2,5 yaşında başlayıp ilkokul yıllarının orta­
istekleri anlamadaki asıl dönüm noktası, başkalannın isteklerinin kendisininkinden
larına kadar çarpıcı şekilde artar. Birçok araştı r m a so­
farklı olabileceğini anlama konusunda gerçekleşmektedir (Ooherty, 2008 ) . 1 8 aylıkken nucunun bir özetinde, 2,5 yaşındaki ler % 80 ora n ında
kendi yemek seçimlerinin başkalarınınkiyle uyuşmayabileceğini anlarlar ve orneğin yanlış tepkiler verirken (Wellman, Cross ve Watson,
"hmm çok lezzetli" diyerek sevmedikleri bir yemeği başkasına yedirmeye çalışabilirler 2001 ) 3 yıl 8 aylıkken bu ora n % 50'ye düşmekte ve
verilen doğru tepkiler zamanla artmaktadır..
( Repacholi ve Gopnik, 1 99 7 ) . Büyüdükçe yetişkin birinin sevdiği fa kat onların beğen­
medikleri bir şeyi dile getirebilir hale gelirler (F lavell ve diğerleri, 1 99 2 ) .

• 1<.ISIM 4 Er fer or ,f lı 227


3 ve 5 yaşları arasında çocuklar zihnin nesne ve durumları doğru ya da yanlış
olarak temsil edebileceği düşüncesine sahip olurlar. Çocukların büyük bir çoğunluğu,
5 yaşına geldiklerinde insanların yanlış inançları- doğru olmayan inançları- olabilece­
ğini kavramış olurlar (Wellman, Cross ve Watson, 2001) (bkz: Şekil 7 . 3 ) . Bu nokta
zihnin işleyişini anlamada oldukça önemli olarak nitelendirilmiştir çünkü düşüncelerin
sadece zihni çevreleyen dünyanın bir ürünü olmadığını ve başka insanların başka doğru
olmayan düşünceleri olabileceğini göstermektedir (Gelman, 2009). Klasik bir yanlış
inanç görevinde, küçük çocuklara bir yara bandı kutusu gösterilmiş ve onlardan içinde
ne olduğunu söylemeleri istenmiştir (Jenkins ve Astington, 1 99 6 ) . Aslında kutulara
yara bandı yerine kalem konulmuşt u r. Kutuyu ve içindekileri daha önceden hiç gör­
memiş 3 yaşındaki çocuklar içinde "kalem" olduğunu söylerken, 4- 5 yaşlarındaki
çocuklar küçük yaş grubundakilerin yanlış cevaplarını alaya alarak kutunun içindekinin
"yara bandı" olduğunu söylemişlerdir.
2
Buna benzer bir görevde, çocuklara Sally ve Anne ile ilgili bir hikaye anlatılmıştır.
Bu hikayede Sally sepetin içine bir oyuncak yerleştirip odayı terk eder (Bkz. Şekil 7. 1 4 ) .
Sally'nin yokluğunda Anne oyuncağı sepetten alıp bir kutunun içine koyar. Hikayeyi
dinleyen çocuklara Sally'nin odaya dönünce oyuncağı bulmak için nereye bakacağı
sorulur. Bulgulara göre 3 yaşındaki çocuklar yanlış inanç görevinde başarısız olmuş ve
Sally'nin odaya döndüğünde oyuncağı kutunun içinde arayacağını söylemiştir. 4 yaş
ve daha üstü yaşındaki çocuklar görevi başarıyla gerçekleştirip Sally'nin yerinin değiş­
tiğini bilmediği için oyuncağı sepetle arayacağını söylemişlerdir. Bu çalışmaların bize
3
göstermiş olduğu gibi 4 yaşından küçük çocuklar başkalarının yanlış inançla ra/düşün­
celere sahip olabileceğini kavramada güçlük çekmektedirler.
Bununla beraber zihin kuramında kabul edilen bu önemli gelişimi sorgulamak için
? birçok neden vardır. Örneğin yanlış inanç görevi, içerisine hikayedeki karakterleri ve
hikayedeki tüm bireylerin davranışları gibi farklı etmenleri de dahil eden karmaşık bir
görevdi r (Bloom ve German, 2000).
4 Okulöncesi dönemdeki ileri yaşlara doğru- yaklaşık olarak 5 - 7 yaşlarında- çocuklar
zihinsel durumlara ilişkin anlayışlarından çok zihnin kendisine değer verirler. Örneğin
insanların davranışlarının, onların duygu ve düşüncelerini yansıtması gerekmediğini
kavramaya başlarlar (Flavell, Green ve Flavell, 1 99 3 ) . Orta ve ileri çocukluğa kadar
çocuklar zihni, bilgiyi akti f şekilde yapılandıran bir mekanizma ya da bilgiyi işleme
ŞEKİL7.1 4 merkezi olarak görmez (FlavelL Green ve Flavell, 1 99 3 ) ve inançların yanlış olabileceği
SALLY VE ANNE YANLIŞ-INANÇ GÖREVi: Bu­ düşüncesinden, aynı durumun başka yorumlamalara açık olduğu düşüncesine doğru
rada çocuklara yukarıda resmedilmiş bir hikaye su­ ilerleme kaydederle r (Carpendale ve Chandler, 1 99 6 ) . Örneğin bir çalışmada çocuklar
nulmuştur. Buna göre Sally oyuncağı sepete koyup
ne olduğu anlaşılmayan bir çizim görmüştür (ör: bir ördek ya da tavşana benzetilebilen
odayı terk eder. Sally odadan çıktıktan sonra Anne,
oyuncağı sepetten alıp kutuya yerleştirir. Çocuklara
bir resim) ve çocuğa oynatılan kuklalardan biri bunun tavşan olduğunu söylerken
Sally'nin dönünce oyuncağı nerede arayacağı soru­ diğeri ördeğe benzediğini söylemiştir (Bkz. Şekil 7. 1 5). 7 yaşından önceki yaşta olan
lur. Sally'nin oyuncağı bulmak için sepete bakacağını çocuklar sadece bir doğru yanıt olduğunu ve kuklaların farklı görüşlere sahip olmasının
söyleyen çocuklar b u görevde başarılı sayılır. gayet normal olduğunu belirtmişlerdir.
Çocuklarda zihin kuramı a raştırmaları çoğunlukla okulöncesi döneme yakın yaş­
lardaki çocuklara odaklanmış olsa da, 7 ve daha büyük yaşlarda başkalarının inanç ve
düşüncelerini anlamada önemli değişimler yaşanmaktadır. Başkalarının farklı yorum­
lamaları olabileceğini anlamak önemli olsa da, bu farklı yorum ve inançların görüş ve
ifadelerin taşıdıkları değerler temelinde ölçülebi leceğini bilmek de gereklidi r (Kuhn,
Cheney ve Weinstock, 2000). E rinlikte çocuklar insanların birbiriyle çelişen duyguları
olabileceğini anlarlar (Flavell ve Miller, 1 99 8 ) . Bu dönemde bir insanın aynı durumla
ilgili kendini hem mutlu hem de üzgün hissedebileceğini kavramış olurlar. Aynı
zamanda başkalarının ne düşündüğü hakkında da düşünebilir hale gelirler.

Bireysel Farklılıklar: Tıpkı gelişimle ilgili diğer alanlarda olduğu gibi zihin kura­
mında da çocukla rın belli k ritik noktalara e rişmesinde bireysel farklılıklar vardır
( Pellicano, 2010). Ö rneğin anababalarıyla duyguları üze rine konuşan 2 yaşındaki
çocuklar zihin kuramıyla ilgili gö revlerde daha başa rılı görülmüşlerdir ( Ruffman,
Slade ve C rowe, 2002). Başka bir çalışma yine çocuklardaki "-mış gibi" oyununun
ŞEKİL7.1 5 (pretend play) aynı şekilde bu görevle rdeki başa rıyı a rtırdığını ortaya koymuştur
BiRDEN ÇOK ŞEKiLDE ANLAŞILABILEN ÇiZİM (Harris, 2000 ) .

228 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta FızıksPI ve Bilı?,el Gelışırr


araştırmalarla bağ la ntı

Otizmli Çocuklarda Zihin Kuramı Nasıl Farklılaşır?


Ya klaşıkolarak 1 50 çocuktan 1 'inin otizm belirtileri gösterdiği bil inmek­ N e var ki, otistik çocuklard a k i bireysel farkl ı lıkları ve zi h i n
tedir (National Autism Association, 201 O). Otizm, çoğunlukla 3 yaş ve kura m ı n ı n kendine özgü durumunu hesaba katma könemlidi r(Ha r r i s ,
bazendahaönceta n ı konulabilen birbozu kluktur.Otizml i çocuklarkendi 2006). Otistik çocu kların hepsi a y n ı semptomları gösteren homojen
yaşlarındaki diğer çocuklardan fa rklı olarak bazı davranışlar gösterirler. nitel i kte bir grup değ i l d i r, bazıları d iğerleri nden daha az sosya l ve
Bunlar arasında sosyal etkileşimdeki ve iletişimde yaşanan sıkıntılar ile i letişi mse! s ı k ı ntılar yaşar. Bundan dolayı d a ha ağ ır otizm teşhisi
tekrarlı davranı şlar ve di kkat vardır. ko n m u ş çocukların diğer ot i st i k
Çoğunlu kla başkalarına yönelik farklı çocuklara oranla zihin kuramı g ö rev­
davra n ı ş l a r sergileyerek, yalnız lerinde d a h a fazla sıkıntı y a ş ı y o r
kalmayı tercih ederler ve nesnelere in­ o l m a s ı şaşırtıcı deği ld ir. Örneği n h a fi f
sanlardan daha fazla ilgi gösterirler. düzeyde otizm teş hisi kon m u ş b i r
Son dönemde bu rahatsızlığın genetik çocu k başka l a r ı n ı n istekleri n i a n ­
ve beyin hasarlarıyla ilişkili olduğu ka­ l a m a d a d a h a iyi bir perform a n s
bul edilmiştir (Sutcliffe, 2008). gösterir ( H a rris, 2 006). Bi r d i ğ e r
Otizm teşhisi konan çocuklar ve önemli nokta da otistikçocukla rı n b u
yeti şkinler sosyal etkileşimler ko­ g ö revleri yapmada b a şa r ı s ı z
nusunda sıkıntı yaşarlar. Bu sıkıntı ol uşlarının sebebin i n sadece z i h i n
çoğunlukla zihinsel engelli bireylerin kura m ı n d a yaşanan sıkıntılar deği l,
yaşadığından daha fazladır (Baron­ aynı zamanda bu çocu kları n d i k­
Cohen, 2008). Araştırmacılar otistik katlerini toplama ya da bazı zihinsel
çocukların zihin kuramı gelişti rmede, zayıfl ıklardaki b i l işsel durumlarda da
A young boy with autism. What are some characteristics ofautistic
özellikle başka l a r ı n ı n d u yg u ve ehi/dren? What are some deficits in autistic children's theory of mind? sıkı ntı ya şamasıdır (Renner, Grofer
d ü ş ü nceleri n i a n l amada zorluk Klinger ve Kli nger, 2006). Otizm ko-
yaşadığını ortayakoym uşlardır(Harris,2006; Petersonvediğerleri, 2009; nusundaki son kuramla ryönetici işlevlerdekizayıflıklarınzihin kuram ı
Williams ve Happe, 201 O). Bunun yanında otistik çocuklar ya nlış inanç görevleriyleilişkiliotizmbelirtileriylebağlantı l ı olduğunusöylemekte­
görevini anlamada düşük bir başarı gösterseler de (Peterson, 2005), d i r. Başka kuramlar ise bilgi işlemede bi reysel gelişim özelli kleri n e
fiziksel durumları içeren akıl yürütmeleri an lamada daha yüksek perfor- vurgu y a pa ra k,otisti k b i reylerin neredeyse takıntı lı bi rşekilde, detaylı
mans göstermişlerd i r. olara k bilgiyi işledi kleri n i söylemi şlerdir. Belki de otizmde birçok
başka fakat b i rbi riyle i l işkili eksiklik sosya l bilişsel sıkıntı la ra y o l
açmaktad ı r (Rajendran ve Mitchell, 2007).

Esnek ve i leriye dönük davranışlar için , - - - - - - - - - �


I
önemli işlevleri ( engelleme ve planlama gibi)
• g ı:> l ' ş i r-ı l ı bağlan1:ı
ifade eden yönetici işlev, aynı zamanda zihin
kura m ı gelişiyle de ilişkili olabilir ( Doherty. Sağlık Durumu, Hastalıklar ve Bozukluklar:
2008 ) . Ö rn eğin yönet ici işlevle ilgili bir görev Erkeklerde kızlara göre dört kat daha fazla
için çoc u k t a n g ü n eş resmi görd ü ğ ü n d e otizm rahatsızlığı görül mektedir. 9. Bölüm, s.
" gece ", ay ve yıldızları gös t e ren b i r resi m • 285.
görd üğünde de "gündüz" demesi istenm işt ir. _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ .,,,

Yön e t ici işlev görevinde daha iyi bir perfor­


mans sergi leyen çocukların zihin k u ramıyla ilgili
kavrayışlarının daha iyi olduğu görü l m ü ş t ü r ( Sab­
bagh ve diğerleri, 2006 ) .
Zihni anlamlandırmada bir başka bireysel farkhlık
otizm kon usu ndadır ( Doherıy, 2008 ) . Zihin kuramının
otizmli çocuklarda nasıl fa rklılaşt ığın ı a n la mak için
A raştırma/arla Bağlantı böl ü m ü ne bakınız .

• KISIM 4 Crken Çocukluk 229


Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur
Piaget'nin işlem-öncesi evresini belirginleşti­ Bu bölümde "-mış gibi" oyu n u n u çok oyna­
Bağlantı Kur ren özelli kler nelerdir7 ya n çocukların zihin kuramı görevlerinde
Yansıt Vygotsky'nin kura m ı okulöncesindeki çocu­ daha iyi performans gösterdiğini gördünüz.
ğ u n bilgiyi ya pılandırması konusunda ne Piaget'nin bahsettiği hangi a lt evrede çocuk­
önermektedir? lar bu oyu n l a rı oynamaya başlar7 Hangi zi­

O Erken çoc u k l u kta meydana


gelen bilişsel değişimlere i liş­
Erken çocukluk sırasında bilgi işlemede ger­
çekleşen önemli değışimler nelerdir?
hinsel beceri bunu sağlar?

Çocuğun zi hin kuramını ne belirler7 Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


kin üç görüşü açıklar.
4 yaşında bir çocuğunuz olsaydı çocuğ unu­
zun iletişim kurma becerilerini geliştirmesi
için onu eğitir miydiniz? Açıklayınız.

3 Dil Gelişimi O Erken çocuklukta d i l gelişiminin nasıl gerçekleştiğ i n i özetler.

Ses Bilgisi ve Biçim Bilgisini Anlama Kullanım Bilgisindeki İ lerlemeler

Söz Dizimi ve Anlam Bilgisindeki Değ işimler Küçük Çocuklarda Okuma-Yazma

Henüz yeni yürümeye başlam ış bebekler iki kelimelik i fadelerden; üç, dört v e beş
kelimelik kombinasyonlar yaratmaya doğru hızla bir geçiş yaparlar. 2 ve 3 yaş ara­
sında basit cüm leler yerine daha karmaşık cümleler kurabilir hale gelirler.
Küçük çocuklar kendi dillerinin kendine özgü özelliklerini öğrenirken, oldukça
kapsamlı bir düzen içerisinde ilerlerler ( Berko Gleason, 2009 ) . Örneğin çocuklar
kendi di l lerine ait be l l i başlı özellikleri ve kelimeleri tutarlı bir sıra halinde öğrenir
ve kullanırlar.

SES B İ LGİ Sİ ( F O N O L OJ İ ) VE B İ Ç İ M B İ LGİ Sİ N İ


' M f' R J: O LOJ İ \ l\ N LA M A
Okulö ncesi dönemde çoğu çocuk, konuşulan kelimelerden çıkan seslere karşı algılama
ve bu dildeki her sesi çıkarabi lme konularında daha duyarlı ve yeterli hale gelirler. 3
yaşına geldiklerinde çocuklar tüm sesli har fleri ve çoğu sessiz harfi telaffuz edebilirler
(Menn ve Stoe l - Gammon, 2009 ) .
Çocuklar iki kelimelik i fadeleri kurmaya başladıktan sonra biçim bilgisi kural ­
B i l i nen e n büyük "k i ş i l i k" şairlerin
larını oluşturmaya başlarlar (Tager-Flusberg ve Zukowski, 2009 ) . İsim lerin çoğul
en g e l i ş m i ş ve en veri m l i o l d u kl a rı ve iyelik durumdaki hallerini kullanırlar (köpekler ve kiJ'peğin gibi ) . Kullanılan
h a l; dört yaş ı n d a o l ma n ı n d oğ u şta n ve zamana uygun ekleri kelimelerin sonuna koyarlar ( -dı, -mış gibi ) . Edatları ( ile,
-zaman gibi) ve fiillerin farklı formlar ını (gidiyordum, gitmiştim gibi ) kulla nırlar.
söyl e n m e m i ş ş i i rs e l l i ğ i g i b i d i r.
Çocukların biçimbilgisiyle ilgili k uralları oluşturma süreçlerini a n lamak içi n en
-Christopher Morley iyi yol onların bazı kuralları nasıl genellediklerine bakmaktır. Örneğin çoğul ekini
A merikalı Romancı. 20. yüzyıl genelleyerek " kitaplar" yerine "iki kitaplar" diyebilirler.
Çocu kların sahip oldukları biçim bilgisine bakmak için düzenlenen klasik bir
morfoloji deneyinde, Jean Berko (1958), okulöncesi dönemdeki çocuklarla biri nci sı­
nıfa giden çocuklara Şekil 7. l 6'daki gibi kartlar göstermiştir. Çocuk kartlarda olanlara
bakarken o karttaki kelimeleri sesli olarak okumuştur. Daha sonra eksik kalan keli-

230 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fizıksel ve Bilişsel Gelişım



meleri tamamlamaları istenmiştir. Kulağa kolay bir iş gibi gelebil ir fakat Berko, bu de­
neyinde çocukla rın kelimenin foneıiğine u ygun şekilde kelimeyi çoğul yapabildiğini,
örneğin "vug" için "vugler" değil "vuglar" dediğini fark etmiştir.
Çocuk ların yanıtları mükemmel olmasa da çoğunlukla rastlantıdan uzak görün­
mektedir. Berko'nun deneyini etkileyici yapan, kartlarda kullanılan kelimelerin tama­
men u ydu rma oluşundan kaynaklanmaktadır. Buna göre çocukların kelimeleri doğru
olarak kullanışları geçmişte bu kelimeyi duymuş olmalarına bağlanamaz. Bu hiç duy­
madıkları ve bilmedikleri kelimeleri çoğul hale getirmeleri ve kullandıkları zamana Bu bir vug.
göre uygun bir şekilde değişti rmeleri biçim bilgisine sahip oldukları anlamına gelir.

<:.. t\ 7 n i 7 i rv, i I F A N I A M B i l r, i c i 1 [' F &< İ n � � İ "- İ M L � P


Okulöncesi dönem çocukları aynı zamanda söz dizimi kurallarını da öğrenir ve u ygu­
larlar ( Lieven, 2008; Tager-F lusberg ve Zukowski, 2009 ) . Kelimelerin nasıl sıralanaca­
ğı ile ilgili karmaşık kurallar konusunda giderek artan bir beceri gösterirler. "Nerede,
ne zaman, nasıl, niçin, neden" gibi ön soru eklerini ele alalım. "Baba nereye gidiyor?" Şimdi bir tane daha var.
ya da " Çocuk ne yapıyor?" gibi soruların uygun bir şekilde sorulabilmesi için "neresi" i ki tane oldular.
Bunlar ____.
ve "ne" soruları arasındaki farkı ve soruları doğrula yan ifadelerin çocuk tarafından
bilinmesi gerekl idi r (örneğin, " baba işe gidiyor" ve "çocuk okul servisini bekliyor" ) .
Öncelikle bu ön soru eklerinin cümlede konumlandırılması gereklidir. ikinci olarak
sorulmak istenen fiil ya da isimse ona göre cümle oluşturulmalıdır. Küçük çocuklar ŞEKİL 7. 1 6
bu soru cümlesi tipinde ilk görevi yerine getirirken söz diziminde birtakım sorunlar ÇOCUKLARIN B İ Ç İ M BİLGİ Sİ KU R ALLA R I N I
yaşamaktadırlar. Bundan dolayı okulöncesi dönemdeki çocuklar sorularını " N ereye ANLAMASI N A İLİŞKİN BERKO'N U N Ç A LI Ş­
baba gidiyor?" ve "Ne çocuk yapıyor?" şeklinde i fade edebilirler. MASI: Jean Berko'nu n ( 1 958) çalışması n da küçük
Anlam bilgisindeki kazanımlar da erken çocuklukta önemlidir. Kelime haznesin­ çocuklara üzerinde bu şekilde •vug" bul una n ka rtlar
gösterilmiştir. Daha sonra çocuklardan eksik olan ke­
deki gelişme oldukça çarpıcıdır ( Pan ve Ucce l l i, 2009 ) . Bazı uzmanlar 1 8 ayla 6 yaş
limeyi tamamlamaları istenmiştir. "Vug la rd ı r" yan ıtı
a rasındaki küçük çocukla rın her saat başı yeni bir kelime öğrendiğini iddia etmişlerdir doğru kabul edilmiştir.
( Gelman ve Kalish, 2 0 06 ) . ilkokula başladıkla rında çocukların yaklaşık olarak 1 4. 00 0
kelime bildikleri tahmin edilmektedir (Clark, 1 99 3 ) .

K J L A. N l f\A 13 İ Lt, j � i DE�• İ l CQI FMFI FR


Kul lanım bilgisindeki (pragmatics) ilerleme de küçük çocukların dil gelişiminde
önemli bir göstergedir (B ryant. 2009 ) . 6 yaşındaki bir çocuk, 2 yaşındaki bir çocuktan ,,. - - - - - - - - - �
daha iyi bir sohbet arkadaşıdır. Peki, okulöncesi dönemde dili kullanım bilgisinde ne­ I
,_
ler gelişmektedir?
Küçük çocuklar daha uzun süren konuşmalara katılmaya başlarlar ( Akhtar ve Dil: 2 yaşındaki b i r çocuk yak la ş ı k ola ra k
Herold, 2008, s. 5 8 1 ) . Örneğin iletişim sürecinde sürdürülen kültürel kuralları ve ki­ 200 kelime kullanabi lir. 5. Bölü m, s. 1 7 1 .
'
bar davranmayı öğrenerek farklı koşullardaki konuşmala ra uyum sağlama gerekliliği­
ni anlamaya başlarlar. Dil konusundaki artan beceril eri ve başkalarının bakış açısını
alabilme yetisi sayesinde daha yeterli bir anlatıcı/dinleyici haline gelirler.
Çocuklar büyüdükçe, bulundukları ortamda olmayan nesneleri (örneğin; anne­
annesinin evi ) ve bir başka zamanı (örneğin; dün ne oldu, yarın ne olabilir gibi) konu­
şabili r duruma gelirler. Okulöncesi dönemdeki bir çocuk, dil gelişiminde iki kelimelik
cümleler kurabilmeye olanak sağlayan dönemdeki bir çocuğun yapamayacağı şekilde,
yarın öğle yemeğinde ne yemek istediğini söyleyebilir.
4 - 5 yaşlarında çocuklar duruma uyum sağlamak için konuşma şekillerini değiş­
tirmeyi öğrenirler. Örneğin 4 yaşındaki bir çocuk 2 yaşındaki bir çocukla akranlarıyla
olduğundan farklı bir şekilde, onunla daha kısa cümleler kurarak, konuşur. Aynı şe­
kilde yetişkinlerle de akranlarıyla olduğundan daha kibar ve resmi bir dil kullanarak
konuşur ( S hatz ve Gelman, 1 9 7 3 ) .

K l"• ( ij v ( () C I l l< L A. R D A 0 1< U M fo -V A 7 r-.tı A


Amerika'daki çocuk la rın okuma ve yazma becerileri konusuna olan yoğun ilgi, ge­
lişimde daha erken yaşta bu becerilere sahip olabilecekleri umuduyla okulöncesi ve
kreş çocuklarının yaşadıkları deneyimlerin üzerine yoğunlaşılmasına neden olmuştur

• KISIM 4 Erken Çocukluk 231


(Jalongo, 2 0 1 1 ; Wagner, 20 l 0 ) . Anababaların ve öğretmenle­
rin çocukların okuma yazma becerilerini geliştirmek için onlara
destekleyici bir çevre sunmaları gerekmektedir (Christie, Enz
ve Vukelich, 2 0 1 1 ; Reese, Sparks ve Leyva, 2 0 1 O). Çocuklar
birçok dinleme, konuşma, yazına ve okuma deneyimine aktif
şekilde katılmalıdırlar (Beaty ve Pratt, 20 1 1 ) . Son bir çalışına
daha eğitimli annelerin çocuklarının, eği tim seviyesi düşük
annelerin çocuklarına oranla okuma yazma becerilerinin de
yüksek olduğunu onaya koymuştur (Kora ı. 2009 ) . Bir başka
çalışma ise çocukların; okuma yazma deneyimleri (çocuklara
ne sıklıkta kitap okunduğu gibi ) , annelerinin bu etkinliklere
ka tılımının niteliği (çocuğu bilişsel olarak uyarmak gibi) ve öğ­
renmesini kolaylaştıracak materyallerin karşılanmasının (yaşa
uygun öğrenme materyalleri ve kitapları gib i ) düşük gelirli ai­
lelerdeki çocukların dil gelişiminde olumlu deneyimler sağla ­
dığını göstermiştir ( Rodriguez ve diğerleri, 2009 ) . Açıkla malar
Küçük çocukların dil kullanımlarını belirleyenler nelerdir? çocukların halihazırdaki dil, okuma ve yazma bilgileri ü zerine
kurulu olmalıdır. Dahası, dil becerisi, ses ve sözcük bilgisi, harf tanımlayabilme ve
yazılı olana ilişkin kavramsal ve işlevsel bilgi; okuma yazma seviyesinin ve akademik
başarının öncüsü olarak görülmüştür (Morrow, 2009; Otto, 20 l O).
Aşağıda sıralanan üç boylamsal çalışma, erken dönemdeki dil becerilerinin ve ço­
cuğun okula hazır oluşunun önemini vurgulamaktadır:

• Anaokulundaki ses -bilgisel ( fonolojik ) farkındalık, harf isimleri, ses bilgisi ve


isimlendirmedeki hız; ilk ve ikinci sınıf taki okuma hızıyla ilişkilidir (Scharıschneider
ve diğerleri, 2004 ) .
• Çocukların erken dönemdeki ev yaşantıları dil becerilerini ve b u da beraberinde
okula hazır olma düzeyini etkilemektedir (Forget- Dobois ve diğerleri, 2009 ) .
• Anaokulundayken çocukların bildiği harf sayısı, lisedeki okuma başarısıyla iliş­
kilidir ( . 5 2 ) (Stevenson ve Newman, 1 986 ) .

Erken çocuklukta dilde yaşanan gelişmeler, 9 . bölü mde de göreceğimiz ilkokul


yıllarındaki gelişimin temelini oluşturmaktadır.

Gözden Geçir Bağlantı Kur


Gözden Geçir
Ses ve biçim bilgisi erken çocuklukta nasıl de­ Bu bölümde çocukların biçim bilgisıni bazen
Bağlantı Kur ğışır7 aşırı genelleştirebıldığ ını görd ü n uz. Bu d u
Erken çocuklukta söz dızimı ve anlam bılgısı ruın 5. bölümde bebeğı n konuşmasıyla iliş
Yansıt anlayışını ayırt etmemizi sağlayan nedir? kilı olarak açıklanmış olan aşırı genişletme
Erken çocuklukta d i l i kullanım konusunda kavramıyla ne açıdan benzerl i k ya da fa rkl ılık

e Erken çocuklukta dil gelişiminin


nasıl gerçekleştiğini özetler.
gerçekleşen gelişmeler nelerdir7
İlk çocukluk döneminde çocuğun okuma
taşır7

yazma düzeyine etkili olarak nasıl rehberlik Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
edilebilir?
Anababa olarak çocuğunuzun ilkokula başla­
dığında mükemmel bir okuma yazma düze­
yine erişmesi olasılığını a rt ı rmak için ne
yapard ınız?

232 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fızık""' ve Bılışsel Gelışırrı


4 Erken Çocuklukta Eğitim e Eğitim çocukluktaki eğitime ilişkin farklı yaklaşımları değerlendirir.

Erken Çocuk Eğitiminde Farklılıklar Erken Çocukluk Eğitim indeki Anlaşmazlı klar

Dezavantajlı Küçük Çocuklar İçin Eğitim

Bölümün başında bahsedilen Regio Emilia programına göre okulöncesi dönemde


çocu klar; öğrenmeyi aktif olarak gerçek leştiren, a k ra n la rıyla d ü nyayı keşfeden,
bulundukla rı çevreyle iş birliği halinde bilgiyi yapıla ndıran, öğretmenin yönlendir­
mesi değil, yard ı mıyla öğrenen bireyler olarak görülür. B i rçok bakımdan bu program
Piaget ve Vygotsky'nin, böl ü m ü n başında tartıştığımız görüşleri n i içermektedir.
Erken çocuk l u k dönemindeki eğitime ilişkin olarak bizim söyleyeceklerimiz eğitimde
farklılıklarla, engelli çocu klar için verilen eğitimle ve bu dönemde eğitim konusunda
yaşanan çıkmazlarla ilgili olacaktır.

E R K E N ÇOC U K L U K EGİTİ M İ N D E
CARKL LI KLA R
Oku löncesi eğitim A merikalı çocu klar için anık bir k ur a l
h a l i n e gelmiştir. Küçü k çocuklara b u dönemde verilen eğitim
konusu nda birçok farklılıklar vardır ( Follari, 201 l ; Morrison,
20 1 1 ; Shonkoff, 20 1 O). O k u löncesi eğitimin başlangıç noktası
çocuğu merkeze a la n anasınıflarıdır.

Çocuk-merkezli Anaokulu: Çocuğu bir bütün olarak ele


a l mayı ve çocuğun fiziksel, bilişsel ve sosyal -d uygusal gelişi­
miyle ilgilenmeyi vurgulayan çocuk - me rkezli anaoku Ua rı n ı n
k i l i t noktası büyütmektir ( Ma rion, 2 0 1 0 ) . Uygulamalar çocu ­
ğun gereksinimleri, ilgileri ve öğrenme stilleri üzerine yapı­
landırılır. Önemli olan çocuğun ne öğrendiği değil, öğrenme
s ü recidir ( Feeney ve d iğerleri, 20 1 0; H e n rick ve Weissman,
20 l 0 ) . Anasınıfları üç prensibe sahiptir: Her çocuk kendine
özgü bir gelişim düzeni izler; küçük çocu klar en iyi insanlarla
ve araçlarla kurdukları deneyim sayesinde öğrenir ve oyun,
çocuğun b ü t ü ncül gel işiminde oldu kça önemlidir. Deney
yapma, keşfetme, deneme, yeniden yapılandırma, konuşma
ve dinleme; anasın ıfı progra mlarında sıklıkla kullanılan akti-
viıeler arasındadır. B u t ü r programlar 4-5 yaşlarındaki çocuk-
ların gelişimsel d u ru muna yakından uyum sağlar. Çoc uk-merkezli anaokullarının özellikleri nelerdir?

Montessori Ya klaşımı: Montessori o k u l ları, Maria M o ntessori ' n i n ( ı 8 7 0 - 1 9 5 2 )


k üçük çocu kların eğitimine yenil ikçi b i r yaklaşım getiren eğitim felsefesi nin sonu­
cunda oluşturu lmuş okullard ı r. Montessori, aslında sonradan eğitimci o l m u ş bir
fizikçidir. Bu yaklaşım, çocukların mümkün olduğunca özgür olabildikleri ve kendi
etkinlikleri n i seçebildikleri bir eğitim felsefesine sahiptir. Bir etkinlikten diğerine geç­
mekte serbestti rler. Öğretmenler çocuklara zihinsel etkinliklerde neler ya pmaları
gerekt iğini gösterir, yürü t ülmekte olan programda kuJlanılacak materyal leri ku llan­ Çocuk merkezli anasınıfı: Çocuğun fiziksel, bilişsel,
m a n ın ilginç yollarını gösterir ve çocuk istediğinde ona yardım eder ( Drake, 2 008; sosyal ve duygusal gelişimi ile ilgilerini, gereksinimle­
Lilliard, 2008 ) . "Montessori programla rı erken yaşta çocu kları n karar vermelerini rini ve öğrenme şekillerini dikkate alan eğitim.
destekleyerek kendi seçimlerini yapan ve zama nlarını etkili şekilde kullanabi len
Montessori yaklaşımı: Çocuklara yapacağı etkin li­
çocu klar yet iştirmeyi a maçlar" ( Hyson, Copple ve J o n es, 2006, s . 1 4 ) . B i rleşik ğin seçiminde ve bir etkinlikten diğerine geçiş sıra­
Devletler'deki Montessori oku lları son yıllarda oldu kça a rtmıştır. 1 9 59'da bu okul- sında mümkün olduğunda özgürlük tanıyan eğitim
felsefesi.

KISIM 4 Erken Çocukluk 233


!ardan sadece 1 tane varken, ! 970'de bu sayı 3 5 5 'e kadar yük­
selmiştir. Bugün ise Amerika ' da artık 4000'den fazla Montessori
okulu vardır.
Bazı gelişimciler Montessori okul larını desteklerken, bazıları
da çocukların sosya l -d u ygusal gelişimine duyarsız kaldığına inan­
m a ktadır. Örneğin Montessori programı bağımsızlığın ve bilişsel
becerilerdeki gelişimin a nmasına yardımcı olsa da çocuğun öğret­
menle ve akranlarıyla olan sözel etkileşimini göz ardı etmektedir.
Aynı za m a n d a bu ya k l a ş ı m a gelen eleştiriler a ra s ı n da
"Montessori' n i n hayal gücüne dayalı oyuna sınırlı şekilde yer ver­
mesi ile yaratıcılığa ve fa rklı öğrenme şekillerine olanak ta nıma ­
yacak ölçüde hazır materyal lere dayalı olması" da vardır.

Gelişimsel Olarak Uygun Olan ve Uygun Olmayan Eğitim:


Oldukça başarılı bir internet arama motoru olan Google'ın kurucuları
Birçok eğitimci ve psikolog okulöncesi ve okul dönemindeki çocuk­
olan Larry Page ve Sergey Brin, Montessori okullarında geçen ilk yılla­
lann aktif olduklannda, oyu n ve drama gibi tekniklerle daha iyi
rının başarılarında büyük bir rol oynadığını ifade etmişlerdir (Ul uslara­
öğrenebildiklerini ortaya koymuşlardır. Çocukların farklı düzeylerde
rası Montessori Konseyi, 2006). Barbara Walters'a verdikleri röportajda
Montessori ile kendilerini nasıl yönlendirebileceklerini ve bir işe nasıl gelişim gösterdiklerini ve oku lların bu bireysel farklılıklara karşı
başlayacaklarını öğrend ikleri n i bel i rtmişlerdir (ABC Haberleri, 2005). duyarlı olması gerektiğini söylemişlerdir. Okul u n aynı zamanda
Bu okuldaki deneyimlerinin onları d üşünmeye ittiğini ve kendi ilgile­ çocuğun bilişsel becerilerine olduğu kadar so�yal-duygusal gelişimine
rini özgürce geliştirmelerine yol açtığ ını söylemişlerdir. de odaklanması gerektiğini vurgulamışlardır. Eğitimciler bu tür eği-
tim şekline gelişimsel olarak uygun uygulama (GUU), adını ver­
mektedir. Gelişimsel olarak uygun bir eğitim uygulaması; çocuklann bulundu kları yaş
(yaş uygunluğu) ve kendine özgü özelliklerine (bireysel uygunluk) dayalı gelişimsel
bilgimize dayanır. GUU çocukların aktif öğreniciler olmaları için onları destekleyici
ortamlar yaratmanın ve bu sayede onlann ilgi ve yeteneklerini programa yansıtmanın
önemini vurgular ( Bredekamp, 20 1 l ; Kostelnik, Soderman ve Whiren, 20 1 l ). GUU'dan
beklenenler; eleştirel düşi.inme, iş birliği içinde çalışma, sorun çözme, öz bakını becerileri
geliştirme ve öğrenmekten keyif almayı içerir. Esas vurgu öğrenilenin içeriğinden çok,
öğrenme sürecidir ( Barbarin ve Miller, 2009; Ritchis, Maxwell ve Bredekamp, 2009 ) .
Şekil 7 . l 7'de e n s o n Ulusal Küçük Çocukların Eğitimi Derneği ( National Association for
the Education of Young Children- NAEYC 2009) tarafından düzenlenen geli­
şimsel uygunluk rehberi görülmektedir.
Peki, gelişimsel olarak uygun olan eğitim uygulamaları çocu ğ u n geli ­
şimini ilerletir mi? Bazı araştı rmacılar gelişimsel olarak uygun ortamlar
sunan sını flardaki ki.i çlik çocukların, gelişimsel olarak uygun ol mayan
sınıflarda öğrenim gören çocuklara kıyasla daha az stres taşıdığı, daha
fazla güd ülenmiş oldukları, sosyal becerilerinin daha yüksek olduğu,
daha iyi ça lışma alışkanlıklarına sahip oldu kla rı, daha yaratıcı oldu kları ,
d i l i d a h a i y i kullanabildikleri ve daha i y i matemat ik becerilerine sahip
olduklarını göstermiştir ( Hart ve diğerleri, 200 3 ) . Ne var ki, t ü m çal ışma­
lar gelişimsel olara k uygun eği t i m i n anlamlı biçimde olumlu yanları n ı
göstermemekted ir ( Hyson, Copple v e Jones, 2006 ) . Sebepler a ra sında
farklılık gösteren bireysel progra m la rın, gelişimsel olarak uygun o l d u ­
ğunu gösteren araştırmaları n genelleştiri liyor olması v e gelişimsel olarak
uygun olan eğitimin devamlı gelişmekte ve değişmekte olmasıdır. Son
Gelişimsel olarak uygun olan ve uygun olmayan uygulamalar dönemdeki kavramla ilgili değişiklikler, yüksek akademik başarının nasıl
arasındaki farklar nelerdir? vurgulanacağı ve çocuk lara nasıl öğretileceğine yapılan vurgu kadar; sos-
yok ü l t ü rel etmenlere, öğretmenin akt i f katılımına ve sistematik planların
uygulamaya konmasına dikkat çekmektedir.

nc7 VA N T A ı ı ı K Ü C Ü Jl r n c ıı ı< ı A R j r i N F G İ T İ M
Amerika'd a uzun yıllar düşük gelirli ailelerin çocukları i lkokula başlamadan önce eği ­
Gelişimsel olarak uygun olan uygulamalar:
tim görmemiştir. Çoğunlukla bu çocuklar öğrenmek için hazır olma anlamında sını f
Çocukların tipik gelişim örüntülerine (yaş uygunluğu)
arkadaşlarından d a h a geride bulu nmaktayd ı . 1 96 5 yazında hükümet; yoksull uğu ve
ve her çocuğun biricikliğine (bireye uygunluk) uygun
eğitim. düşük eğitim düzeyindeki bu Jöngi.iyi.i k ı rabilmek adına Head Start Projesi adın da

234 BOLUM 7 Erken Çocuklukta Fıziksel ve Bilişsel Gelişim



Gelişimsel Olarak Uygu n Olan Uygulamalarda Temel Noktalar

Karar Vermede Göz Önüne Alınan Bilgi 2 Zorlama ve Ulaşılabilir Hedefler


Erken çocukluk dönemindeki çocukluklarla çalışırken eğitimcilerin Ulaşılması planlanan hedefler ve çocukla ilgili bireysel ve grup içindeki
çocukla ilgili olarak üç alanı göz önüne alması gereklidir: 1) Çocuk özel likler hakkındaki bilinenler de hesaba katılarak öğretmenler
gelişimi ve öğrenmeyle ilgili olarak özellikle yaşa bağlı nitelikler çocuklara, onların öğrenmelerini ve gelişimlerini artıracak deneyimler
açısından ne biliniyor? 2) Bireysel olarak çocukla ilgili ne biliniyor? 3) sunarlar.
Çocukların yaşadığı sosyal ve kültürel bağlamla ilgili ne biliniyor?

Uvgularrıa Hakkında Bilgô Verir• Çocuk Gel' ''-nô VP Öğren••"' Pr.,.rısıpl�••

Gelişimin ve öğrenmenin tüm alanları-fiziksel, bilişsel ve sosyal-önemlidir Gelişim ve öğrenme, birçok sosyal ve kültürel bağlam içinde, onlardan
ve birbiriyle ilişkilidir. etkilenerek meydana gelir.
-, Çocuklardaki öğrenme ve gelişim, kazanılmış olan beceriler, yetenekler ve
Çocuklar çevrelerinde olup bitenleri öğrenmek üzere zihinlerini aktif b ir
bilginin üstüne yapılandırılarak sıralı bir düzen izler. şekilde kullanırlar ve çocukların öğrenmesini artırmak için birçok farklı
öğretim yöntemi etkili olabilir.
3 Gelişim ve öğrenme, çocuktan çocuğa farklılaşır ve aynı zamanda bir
çocukta da her alanda eşit olmayacak şekilde işlev gösterir. Öz düzenleme becerilerini geliştirmek ve dili, bilişi ve yeterliği artırmak
için oyun önemli bir bağlamdır.
4 Gelişim ve öğrenme biyoloji ve deneyimin etkileşiminin ortak bir
sonucudur. Gelişim ve öğrenme, çocuklar hali hazırda başarabildikleri görevlerin
üstünde bir beceri sergilemeleri gerektiğinde ve yeni kazanımlarını
J Erken deneyimlerin çocukların gelişimi ve öğrenmelerinde güçlü etkileri
deneme olanağına sahip olduklarında artmaktadır.
vardır-birikimli ve gecikmeli olarak. Gelişim ve öğrenmede belli başlı bazı
uygun dönemler bulunmaktadır. Çocukların sahip oldukları deneyimler güdülenme düzeylerini ve
öğrenmeye olan yaklaşımlarını (ısrar, girişim, esneklik gibi ...) şekillendirir.
6 Gelişimsel süreçler daha karmaşık, kendini düzenlemeye yönelik ve
Bu sayede gelişim ve öğrenme düzeyi değişim gösterir.
sembolik ya da temsili kapasitenin artışına doğru ilerler.

Çocuklar güvenli bir ortamda, onlara tepki veren yetişkinlerle tutarlı


ilişkiler kurduklarında ve olumlu akran ilişkileri kurma olanaklarına sahip
olduklarında daha iyi gelişim gösterirler.

Gelişimsel Olarak Uygu n Uygu lamalar Rehberi

İlgili Öğrenenlerin Olu ştu rduğu Bir Topluluk Yaratmak 3 Önemli Hedefleri Gerçekleştirmek İçin Program Olu ştu rma
Gruptaki her bir üye diğerleri tarafından saygınlık görmelidir. Grup Gelişimsel olarak uygun ve eğitimsel olarak belirli hedefleri
içindeki ilişkiler çocukların öğrenmeyi gerçekleştirdiği bağlamı oluşturur. gerçekleştirmek için çocuğa yardım etmek için bir program tasarlanır.
Uygulayıcılar topluluğa ait olan üyelerin psikolojik olarak güven 4 Çocukların Gelişimini ve Öğrenmelerini Değerlendirme
duygusunu hissetmelerini garanti altına alır. Gelişimsel olarak uygun bir uygulamada değerlendirme, çocukların

2 Gelişim ve Öğrenmeyi Artırmak İçin Öğretme ulaşması gereken hedeflerle ilişkilidir.

Öğretmen, çocuğun ihtiyacı olan öğrenme deneyimini edinmesi için ona 5 Aileyle Karşılıklı İlişkiler Kurma

uygun olan uyarıcıyı, yönergeyi ve desteği sağlama sorumluluğunu Öğretmen ve aile arasındaki olumlu işbirliği, çocukların gelişim ve

üstlenir. öğrenmesi için kazanç sağlar.

ŞEKİ L 7 . 1 7
DOGU M DA N 8 YAŞA KADARKİ GELİŞİME UYGUN UYGULAMALARA YÖNELİK NAEYC'NİN GELİŞTİ RDIGI ÖNERİ LER:
Kaynak: NAEYC (2009) Developmentally appropriate practice i n early childhood programs serving children from birth through age 8. Washington,
DC: NAEYC.

bir program başlatmıştır. Bu zararı gidermek için düşünülmüş program d ü ş ü k gelir­


li ailelerden gelen çocukların oku ldaki başa rılarını artırmaları için gerekli beceri ve
deneyimleri kazanma ola nağı vermiştir ( Zigler ve Styfco, 20 1 0) . Aradan geçen 5 0 yıl
sonrasında program Amerika ' n ı n yürütmüş olduğu en büyük proje olmuş ve neredey­
se l milyon Amerikalı çocuk programa kayıt olmuştur ( Hagen ve Lamb-Parker, 2008 ) .
2007 yılı verilerine göre, programa kayı t l ı çocukların % 3 ' ü 5 yaşında, % 5 1 ' i 4 ya ­
şında, % 3 6 'sı 3 yaşında ve % l O'u da 3 yaşın altındadır ( A d m inistration for C h ildren
and Famil ies, 2008 ) .
Erken Head Start Projesi, doğumdan 3 yaşa kadar çocuklara hizmet etmek üzere 1 99 5
yılında oluşt u rulmuş b i r projedir. 2007 yılında projeye eklenen yeni bü tçeler prog­
Head Start Projesi: Düşük gelirli ailelerden gelen ço­
ramların Erken Head Start doğrultusunda genişletilmesi kullanılmıştır. Araştı rmalar cuklara yeni beceriler ve okuldaki başarı için önem l i
Erken Heacl Start prograrr u n ı n olumlu etkileri olduğu nu ortaya koym u şt ur ( Hoffman olacak deneyimler kazandırmak üzere düzenlenmiş v e
ve Ewen, 2007 ) . hükümet tarafından desteklenen program.

• KISIM 4 Erken Çocukluk 235


kariyerlerle bağ la ntı

Yolanda Garcia, Head Start Projesi ve Çocuk Hizmetleri Yöneticisi


Yo landa Garcia, Kal iforniya- Sa nta C l a ra Garcia, birçok u l u sal komiteye kat ı l m ı ş
Eğitim Ofisi'ne bağlı Çocuk H izmetleri v e H e a d Start Projesi'nde çalışacak kişilerin
Bölümü'nde 1 980'den bu ya na yönetici ola­ seçiminde görev a l m ı şt ı r. En önemlisi d e
rak çalışmaktad ır. Yönetici olara k çocuk ge­ H e a d Start Projesi'nin gelişimi için ö n ayak
l işimi progra m larına dahil olm uş, toplamda olması ve Erken Head Start düşüncesini ko­
1 2 7 sın ıfta öğretim gören 3-5 ya şlarındaki miteyesunmuşolmasıdır. Projenin uygulama
2500 çocuktan soru m l u d u r. Biri Ch icago sta ndartlarının gözden geçirilmes i n i sağla­
Ü niversitesi'nde Sosyal Politika a lanında, d i­ mıştır. Şu anda Amerika Bilim Akademisi
ğeri de San Jose Devlet Ü n iversitesi'nde Komitesi ve Erken Çocuk Eğitimi üyesi olarak
Yolanda Garcia, Head Start Çocuk Hizmetleri
Eğitim Yönetimi alanında olmak üzere iki kez çalışmalarını sürdü rmekted i r. Yöneticisi. Kaliforniya - Santa Clara'da Head Start
projesinde çocuklarla çalışıyor.

Head Start Progra mlarının hepsi aynı olaca k şekilde d ü zenlenmemiştir. Tah minlere
göre 1 400 programdan % 40'ı yeterli nitelikte değildir (Zigler ve Styfco, 1 994) . Nitelikli
ve t utarlı programların geliştirilmesi için daha fazla özen gösterilmelidir ( C hambers,
C heung ve Slavin, 2 006 ) . Olumsuz koşu llara sahip çocuklar için de bu projeyi anlamlı
hale getirme düşüncesini ortaya koyan kişilerden biri Yolanda Garcia'dır. Yaptıklarına
göz atmak için Kariyerlerle Bağlantı kısmına bakınız.
Erken çocuk l u k eğitimi programlarının, engelli çocukların hem bilişsel hem de
sosyal d ü nyalarındaki gelişimi destekJediği değerlendirilmektedjr ( Ryao, Fauth ve
Brooks-Gunn, 2006 ) . Head Start Proj esini değerlendirmeye alan son bir u lusal çalışma
progra m ın dil ve bilişsel gelişimde olumlu etkilere sahip olduğunu ortaya koymuştur
( Pu ma ve diğerleri, 20 1 0 ) . Birinci sınıfı n sonunda çocukların programdan kazançlı
çıktığı görü lmüştür: 4 yaşındayken programa katılanlarda daha iyi kelime haznesi ve 3
yaşında başlayanlarda daha iyi sözel kavrayış. Bir başka çalışma, programa başladığında
çocukları n akranlarına göre okuma yazma ve matematik becerilerinde daha düşük
seviyede oldukları ( Hindman ve d iğerleri, 2 0 l O), ancak birinci s ı nıfı bitirdiklerinde
programa devam etmiş çocu kların bu alanlarda ortalama u lusal düzeye eriştiklerini
göstermiştir.
Bir başka nitelikli erken çocuk eğitimi programı Michiga n - YpsiJanti'de yürütü len
Perry Okulöncesi programıdır. İki yıl s ü ren bu program, program çalışanının eve
olan haftalık ziyaretlerini içerir. Programın olası uzun dönemli kazançlarına bakmak
için programa kanlan yetişkinlerin deney grubu, programdan fayda lanmayan
yetişkinlerinse kontrol grubu olarak alın d ığı bir çalışma yapılmıştır ( Scheweinhart
ve diğerleri, 2005; Weikert, 1 99 3 ) . Sonuçta Perry Okulöncesi programına katılmış
olanların; erken gebelik ora nlarının düşük olduğu, l. isede daha yüksek akademik
başarıya sahip oldukla rı, 40 yaşına geld iklerinde çalışıyor oldukla rı, kendi evleri
ve maddi birikimleri olduğu ve yaşamları boyunca daha a z tutuklandıkları ortaya
çıkmışt ı r.

E R K E N ÇOCU K L U K E G İ T İ M İ N D E K İ
'\ N LA S l\t1 1.\ Z L I V l l\ R
Temelde erken dönemdeki eğitimle ilgili olarak iki anlaşmazlık vardır: ( 1 ) Erken ço­
cuk l u k eğitiminde programın nasıl olacağı ( Hyson, 2007) ve ( 2 ) Amerika'da okulön­
cesi eğitimin genel ve kapsa mlı bir nitelikte olup olmayacağıdır ( Zigler, Gilliam ve
Jones, 2006 ) .

236 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişım


,.
Eğitim Progra mı Sorunu: E rken çoc u k l u k dönemindeki eğitimde
programın nasıl olması gerektiği güncel bir soru ndur ( B a rbarin ve M i l l e r,
2009; Ritchie, Maxwell ve B rede kamp, 2009; Marion, 20 1 0 ) . Bir tarafta
Küçük Çocu kların Eğit i mi U l u s a l Derneği ( NAEYC ) tarafından vurgula­
nan çocuk merkezli ve yapısa lcı yaklaşıma sahip ve gelişimsel olara k
uygunluğu ö n e çıkaran b i r program anlayışı vardır. Diğer tarafta i s e daha
akademik ve doğrudan yönlendirmeyi öngören yaklaşım savunulmaktadır.
Gerçekte birçok nitelikli eğitim programında hem akademik beceriyi
vurgulayan, hem de yapısalcı yaklaşıma sahip olan bir içerik vardır. Lilian
Katz ( 1 999) gibi birçok eğitimci ise akademik tarafa yapılan vurgun u n
çocuklarda büyük b i r baskı yaratacağı v e bilgiyi yapılandırmak için gerekli
olanağı tanımayacağı endişesini taşımaktadır. Bunun yanında erken çocuk­
luk dönemini ele alan tutarlı bir eğitim programının sadece bilişsel gelişime
değil, aynı zamanda sosyo- d u ygusal gelişime de odaklanması gerektiği Erken çocuk eğitim programmdaki anlaşmazlıklarnelerdir?

ifade edilmiştir ( NAEYC, 2009; Ritchie, Maxwell ve Bredekamp, 2009 ) .

Evrensel Okulöncesi Eğitim: Erken çocuk l u k döneminde verilen eğitimle ilgili bir
başka çıkmaz da okulöncesi eğitimin Amerika'da tüm 4 yaşındaki çocuklar için tek
bir elden y ü r ü t ü l ü p yürü t ü l meyeceği konusunda d ı r. Edward Zigler ve çalışma
arkadaşları ( 2006 ) B irleşik Devletler'in genellenebilir bir oku löncesi eğitim programı
o l ması gerektiğini iddia etmişlerdir. Okulöncesi eğitimin okula hazır oluş ve a k a ­
d e m i k başarıda o l u m l u etkileri olduğunu söylemişlerdir. Zigler v e arkadaşları (2006 ) ,
nitelikli o k u l öncesi programla rına devam eden çocukları n okula devam e t m e
eğilimlerinin yüksek olduğun u ; sınıfta k a l m a v e okul u bırakma oranla rı nınsa d ü ş ü k
olduğunu ortaya koyan çal ışmaları ö n e sürmüşlerdir. Aynı zamanda tartışmalarında,
okulöncesi eğitimin tedavi ve a dalet h izmetlerine duyulan gereksinimi azalttığı ve
böylece ekonomik olarak da karlı bir çözüm olduğunu ortaya koyan a nalizleri öne
s ü rm ü şlerdir ( Karoly ve B igelow, 2005 ) .
Okulöncesi eğitime yöneltilen eleştiriler a rasında b u dönemde verilen eğitimin
fazla abartıldığı yer a lmakta d ı r. Buna temel olaraksa engelli olmayan çocukların
oku löncesi eğitim almış olmasında n dolayı geliştiklerini kanıtlayan bir çalışma
olmamasıdır. Buna bağlı olara k eleştiriler, kaynakların t ü m 4 yaşındaki çocukların
oku löncesi eğitim a lmasına değil, sadece engelli çocuklara özel bir eğitim vermek
ü zere h a rca nması d ü ş ü ncesine daya l ı d ı r. Bazı eleştiriler, evde verilen eğitimi
vurgulamış ve çocukların öğretmen tarafından değil, anababa tarafından eğitilmesi
gerektiğini savunmuştur. Sonuçta okulöncesi eğitimin genel ve kapsamlı bir nitelik
taşıyıp taşımaması gerektiği sorun u varlığını sürdürmektedir.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Erken çocukluk döneminde verilen eğitim­ 1 Bölümde kesitsel ve boylamsal araştırm a
Bağlantı Kur deki fa rklı çeşitler nelerdir? desenlerinı görd ü n üz. Perry Anasınıfı prog­

Yansıt Engelli ya da zor yaşam koşullarına sahip ço­ ramı bu araştırma desenleri nden hangisi k u l­
cukların eğitim düzeyini artırmak içi n yapı­ lanılarak düzenlenmıştır?

O
lanlar nelerdir7
Erken çocuklukta ki eğitime Erken çocukluk döneminde verilen eğitimle Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
ilişkin farklı yaklaşım ları de­ ilgili olarak temel iki sorun nedir?
Erken çocukluk dönemınde verilen eğitim ı n
ğerlendirir.
hangı çeşidini kendi çocuğunuz ıçin uygun
görürsünüz7 Neden?

KISIM 4 Erken Çocukluk 237


ko n u bağ lantıları - - - - - - - - - - - -- ,
\

Bir sonraki bölü mde küçük çocukların sosyal ve duygusal gelişim i ndeki
i lerlemeleri göreceksiniz. Bu bölü mde tartıştığımız bilişsel gelişimler, çocukların
başka larıyla olan etkileşimleri ve sosya l bil işsel i lerlemelerine olanak veren
başka larını ve kendini anlama süreçleriyle bir araya getirilmiştir. Bundan son­
raki böl ümde ise orta ve son çoc u k l u k döneminde ortaya çıkan fiziksel ve
bilişsel gelişim leri okuyacaksınız. Fiziksel gelişim bağ lamında, motor becerile­
rin daha yumuşak ve düzenli bir hale geldiğini göreceksin iz. Bilişsel anlamda
ise çocukların beyinlerindeki -özellikle korteksin ön kısım larında- gelişimin
plan yapma ve okuma gibi beceri lerle ilişkili olarak, birçok bilişsel ilerlemenin
kaynağı oldu ğ u n u öğrenmiş olacaksınız.
\
- - - - - - - - - ileriye akallm - - - i!ııo-

Erken Çocu kl u kta Bedensel ve Bilişsel Geliş i m


1 Fiziksel Değişim ler e Erken çocuklukta gerçekleşen fiziksel değişimleri tan ı m la r.

Erken çocuk l u k döneminde bir çocuğun boyu orta lama olarak 6 . 5 cm ve kilosu da 2-3
Beden Büyümesi ve Bedendeki Değişim
kg kadar artmaktadır. Bireysel fa rklılıklar da büyüme düzeninde farklılığa neden olmak­
tadır. Miyelinleşmeden dolayı beyinde içsel birtakım değişiklikler meydana gelir. 3
yaşmdan 6 yaşına kadar beynin frontal lobunda çok hızlı bir değişiklik yaşanır.

Motor Gelişim E rken çocuk l u k döneminde kaba motor beceriler çarpıcı olarak gelişir. Bu ala nda
gelişme yaşa n d ı kça çocuklar daha maceracı bale gelirler. ince motor beceriler de
erken çocu k l u k döneminde o l d u k ça gelişir.

Uzmanlar ilk çocu k l u k dönem i n deki çocu k l a rı n her gece 1 1 - 1 3 saat kadar u y uması
Uyku
gerektiğini söylemektedir. Bu dönemde çoğu çocuk gece boyunca u y u r ve gündüzleri
de bir kere öğle uykusuna yatar. K i.içli k çocu kları n yatağa gitmeden önce d urgu n laş­
masına yardım edi lmesi, yatağa gitme konusundaki dirençleri n i n azalmasını sağlar.
Bu dönemde yaşa nan uyku problemleri aşırı k i lolu olma, depresyon gibi soru nla rla
i l iş k i l i d i r. Yine bu dönemde, u y k u d a k i bölü n melerin o k u l öncesi u y u m l a i l iş k i l i
olduğu onaya konm uştur.

Amerika'da birçok çocuk yüksek yağ oranına sahip öğünlerle büyü mektedir. Oysak i ,
Beslenme ve Egzersiz
çocuğ u n yaşa m ı öğü n lerin değil , e t k i n liklerin etrafında şekillenmelidir. Beslen meyle
ilgili diğer bir nokra da yetersiz beslenme ve yoksu l a i l elerde büyüye n çocukların
sağ l ı k l ı beslenememesi kon usu d u r. B u n u n yanında küçük çocu klar, gereksinim duy­
d ukları kadar fiziksel aktivitede b u l u n a ma ma k tadır.

Son birkaç yılda, aşılar önceden ölü mlere sebep olmuş bi rçok hastal ığı son landırm ı ş­
Hastalık ve Ö lüm
t ı r. B u n u n yanında en büyük ö l ü m sebepleri kazalar olsa da, kanser ve k a l p ve damar
hastalıkları, Amerika'da h a l a ö l ümcül rahatsızl ıklar olarak varl ığın ı korumaktadır.
D ü ş ü k gel irli a i lelerden gelen çocu kların sağlık durumu özel bir önem taşımaktadır.
Son on yılda gelişmekte olan ü lkelerde küçük çocu k l arın HJV / A I D S virüsüne yaka­
lanma sı klığı giderek artmaktadır.

238 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fizikıeı ve Bilişsel Gelışım



2 Bil işsel Değişimler e Erken çocuklukta meydana gelen bil işsel değişim lere ilişkin üç
görüşü açıklar.

Piaget'ye göre işlem-öncesi dönemde çocuklar lıillii z.ilı inse l olarak işlrm yapamazla r
Piaget'nin i şlem Öncesi
Evresi [akat d ünyayı sembollerle ifade edebi li rler, kal ıcı kavra ml a r oluşturabili rler n- akıl
yürütebil i rler. 2 - 4 y a ş a rasını kapsayan sembolik işlev a l ı evresinde çocuklar o anda
orada bulu nmayan b i r nesneyi zihinsel olarak ifade edebilirler fakat diişünceleri y i n e
de ben-merkezlilik ve ca n l a n d ı rmacı l ı k i l e sınırlandırılm ıştır. 4 - 7 yaşları arasını k a p ­
sayan sezgisel d ü ş ü n ce a l ı evresinde ise çocuklar a k ı l y ü rü tmeye v e yet ışkiııkri so ru
bombardımanına t u t maya başlarlar. Bu alt evreye sezgisel dcnmesiııin sebebi ı;ocuk­
ların sa h i p o l d u k ları bilginin güvenirliğinden emin olma sı, fakat b u bilgiye n,1'11 eriş­
tikleri ve n e bildikleri konusunda b i r fi kirleri olmamasından kaynak l ı d ı r. Odaı.. l a n m a
v e koru n u mdaki sınırl ı l ı k da işlem-öncesi evrenin ana özell i k l e ri ndend ir.

Vygoısk y ' n i n kura m ı gelişimde sosyo-yapısalcı bir yaklaşıma sahipt ir. Ona göre �·ııcu k ­
Vygotsky'nin Kuramı
lar bilgilerinin sosyal etkileşimler i üzerine oluştururlar. D i l i sadece ba�ka larıyla ilcti­
şim k u rmak için değil, a y nı zama nda plan yapmak, rehber ol m a k. ken d i
davra nışlarını gözlemlemek ve problemlerine çiizüm a ra m a k için k u l l a n ırlar. K u ra m ı
yetişkinlerin çoc u k l a rı n yakın s a k gelişim a l a n larını değerlendirmeye al ması gerek t i ­
ğini önermek tedir. Bu a lan, çocukların yalnız başına yapmakta zorlanacakları fa ka t
kendilerinden daha becerikli bir a k ra n veya yet işkinin yard ı m ı ve işbirliği ile yapa b i ­
lecekleri görevlerin olduğu b i r a l a n dır. K uram aynı zama n da ye tişkin ve ahan la r ı n
çocu k l a ra destek o l a ra k o n l a ra öğre n melerinde yard ımcı olacağını söylemektcd ir.
Gösterilen bu destek, her öğren m e yaşantısında \ erilen desteğin aşama a�ama dcğ i ş ­
tirilmesi ve b u sayede öğrencinin h a l i hazırdaki performa n s ı n ın artırılmas ını içermek ­
tedir.

Çocuğ u n uya rıcıya verdiği tepki erken çocu k l u k döneminde ı,arpıcı olarak gelişmek ­
Bilgi i şleme Süreci
tedir. B u dönemde gerçekleşen yönet ici ve sürd ü r ü l e b i l i r d i k ka t tek i ilerle me l e r
oldu kça önemlidir fa kat küçük çocu klar hala bu dönemde bir d u ru m u n belirgin ii7<�1 -
liğine daha fazla d i k k a t göstermekted irler. Yine bu dönemdeki kısa sü reli bcllek t e
gelişmeler yaşa n ı r. Veri len iyi ipuçlarıyla küçük çocu k l a rı n u zu n sü rel i belleklerindek i
doğru l u k payını a r t ı rılabil i r. B u dönemde çocuklar a n ı msamak için bel i rl i st ratej i le r
k u l lanmazlar fakat daha basit ve hedde yönel i k olarak soru n çözmeyi öğrenebil i rle r.
İlk çocu k l u k dönemindeki çocu klar insan zihn iyle ilgili mera k la rını dile getirmişle rdi r
ve b u durum zihin k uramı başlığı a l t ın da incelenmiştir. B i rçok gel işimsel değişik l ik
çocuğun zihin k u ra m ı n ı belirlemektedir ve bunlar içinde yanlış ina nçlar vardır. B i re y ­
s e l fark l ı l ı k l a r da z i h i n k u ra m ı içerisinde y e r almaktad ır. Örneğin ot istik çoc u k l a r
böylesi bir zihin k ur a m ı geliştirmede zorl u k yaşarlar.

3 Dil Gelişi m i e Erken çocuklukta dil gelişiminin nasıl gerçekleştiğini özetler.

İlk çocu k l u k dönem i n d e çocu k l a r d i ldeki k u ra l lar sistemini kavramaya başla rlar Ses
Ses Bilgisini ve Biçim
Bilgisini Anlama bilgisi a nlamında ba kıl dığında. çocu kların bu dönemde kon uşulma kta olan di ld ek i
seslere k a r ş ı d uyarlı hale geld iği görü lmektedir. Berko ' n u n klasik deneyı, k ü ç ü k
çocu k ların biçim bilgisi a nlayışlarıyla i l g i l i önemli b i l g i l e r vermektedir.

Okulöncesi dönemde çocu klar söz dizimi ve kelimelerin cümle içinde nasıl yer a l ınası
Söz Dizimi ve Anlam
Bilgisindeki Değişimler
gerek tiğini öğrenir ve uygular. Anlam bilgisiyle ilgili olaraksa bu dönemde kelime
dağarcığı çarpıcı olara k a rtar.

İlk çoc u k l u k dönem indeki çocu k l a rın i l e t işim becerileri gelişir, iletişim kurarken baş­
Kullanım Bilgisindeki
i lerlemeler kalarının varlığına gereksin im d u ya rl a r ve d u ruma uygun şekilde koııu şıııa biçimle­
rini değiş t i rmeyi öğrenirler.

Bu dönemde anababa ve öğret menler çocu klarına okuma yamıa becerilerini ge lişıir­
Küçük Çocuklarda
melcri için deqekleyici bir ortanı sunmalıdır. Çocuklar; dikkatlerini çekebilecek d i n ­
Okuma-Yazma
leme, kon uşma, yaıına ve o k u m a e t k i n l iklerinde a k t i f k a t ı l ımcılar olara" y e r
a lma lıdı rla r.

• KISIM 4 239
4 Erken Çocuklukta Eğitim e Erken çocuklukta eğitime i l işkin farklı yaklaşımları değerlendirir.

Çocuğu merkeze a l a n a nasınıfları; bireysel fa rklılıklar. öğrenme süreci ve gelişimde


Erken Çocuk Eğitiminde
Farklılıklar
oyun u n önemi konu larına verdiği özenle beraber çocuğu bir b ü t ü n olara k ele alır.
Montessori yaklaşımı ise öğretmeni bir kolaylaştıncı, çocuğu ysa kendi yapacağı etkin­
liği kendisi seçen özgür bir birey olara k görmektedir. Son olara k gelişimsel olara k
uygun uygulamalarsa çocukları n b u l u n d u k ları döneme özgü (yaşa uyg u n ) v e kendine
özgü (bireysel olarak uygu n ) niteliklerin e odakla nır. Gelişimsel olara k uygun olmayan
uygulama lara karşıt olacak şek i l deki b u yöntem, somu t ve aktif katılım gerektirme­
yecek öğrenmeyi reddeder.

Amerika h ü k ü meti yoks u l l u ğ u n eğit i mdeki kötü yansımalarını ort a d a n k a ldırma k


Dezavantajı Küçük a d ı na Hean Start programı gibi programları uygulamaya koymaktadır. B un a benzer
Çocuklar için Eğitim
olacak şeki l d e I 995'te Erken Heart Start programı uygul a n maya başla n mıştır. B u tür
progra mların yoksu l ailelerden gelen çocuk l a rdaki o l u m l u etkisini ortaya koyan ça lış­
malar vardır.

Erken Çocukluk Eğitimindeki Erken çocuk l u k döneminde verilen eğitim konusundaki çıkmazlar bu konudaki eği­
Anlaşmazlıklar tim gündemini olu şturmaktadır. B ir tarafta çocuk merkezli ve yapısalcı yaklaşım savu­
n u l u rken. d i ğer y a n d a öğretici ve a ka d e m i k beceriyi öne çıkaran yaklaşımı
v u rgulamaktadır. Diğer yandan bir başka sorunsa okul öncesi eği timin, çocuğ u n
engelli y a da zor yaşam koşullarına sa h i p olmaması d u rumunda gerekli o l u p olmadığı
kon usu nda yaşa nmaktadır.

a n a hta r kel i meler


animizm 2 1 7 işlemler 2 1 7 sembolik işlev altevresi 2 1 7 yakınsak gelişim alanı (yga)
benmerkezl i l i k 2 1 7 işlem öncesi dönem 2 1 6 sezgisel düşünce 220
çocuk merkezli kısa süreli bellek 225 a l tevresi 2 1 8 yönetici d ikkat 225
anasınıfları 223 korunum 2 1 8 sosyal yapısalcı zihin kuramı 226
gelişimsel olarak uygun miyelinleşme 2 l l yaklaşım 223
uygulamalar 234 Montessori yaklaşımJ 223 stratej iler 226
Head Start Projesi 2 3 5 odaklanma 2 1 8 sürdürülebilir d ikkat 225

a na hta r kişiler
Barbel Inhelder 2 1 7 Jean Piaget 2 1 6 Maria Montessori 233 Rochel Gelman 2 l 9
Jean Berko 230 Lev Vygotsky 220 Mary Rothbart ve Maria
Gartstein 224

240 BÖLÜM 7 Erken Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişım



ERKEN ÇOCUKLUKTA
ı

bö l ü m 8
SOSYO- DUYGUSAL
GELiŞiM
. .

1 Duygusal Gelişim ve 3 Akran İlişkileri, Oyun


- Kişilik Gelişimi ve Televizyon
....., Öğrenme Hedefi 1 Erken çocuklukta duygusal Öğrenme Hedefi 3 Akranların, oyun u n ve
ta gelişim ve kişilik gelişimini tartışır. televizyonun küçük çocukların gelişimindeki

..c Benlik rollerini ta nımlar.


Duygusal Gelişim Akran İ lişkileri

ta Ahlaki Gelişim Oyun

c:
Cinsiyet Televizyon

ta 2 Aileler

E
Öğrenme Hedefi 2 Ailelerin küçük çocukların
gelişimini nasıl etkileyebileceğini açıklar.
Ebeveynlik
=� Çocuğa Kötü Muamele
Kardeş İ lişkileri ve Doğum Sırası
:Q Değişen Toplumda Değişen Aile

_o
urning Fence: A Western Memoir of Fatherhood adlı
B anı kitabında, öd üllü romancı Craig Lesley erken
çocukluğundan bir anı anlatmaktad ı r:
Babam beni başının üzerinde yükseklere kaldırarak, The Da l les'te annemin ailesinin evinin
yan ı nda büyüyen Napolyon ki razı ağacının çatalına yerleştirirdi. Baş döndürücü yüksek­
l i kten biraz korkup avuçlarımı ağacın kaba, soyulma kta olan kabuklarına bastırırdım.
Babam yakınımda durur ve bana güven verirdi. Zeytin rengi tenini, baş döndürücü gülüm­
semesini ve jilet gibi ütülü ordu üniformasını görebiliyordum.
"Rudell, sakın d üşmesi n". Annem, kolları sanki beni yakalayacakmış gibi yarı ileride bizi
seyrederdi.
Kirazlar olg u nd u ve kızıl gerdanlar yeşil ya prakların arasında oynaşır, kirazları gaga­
larlardı. Başı m ı geriye attığımda uza nıp giden dalların ötesinde mavi gökyüzünü göre­
bil irdim.
"Bu kadar yeter. İ ndir onu aşağı artı k:' Annemin kolları babama uzanırdı.
Babam gülerek beni kollarımın altından tutar, fırıl fırıl döndürür ve çimlere bırakırdı.
Biraz bocalardım. Avuçlarımda ağaç kabuğunun izi kal ırdı ve tulumumdan küçük ağaç
kabuğu parça larını silkelerdim.
Büyükannem bana hemen küçü k bir bardak limonata verirdi...
Babama ait ilk çocukluk anısı zihn imde kazılıdır...
Büyüdükçe, babamın beni asla kiraz ağacına kaldırmadığını anladım. Rudell gittikten
sonra, onu on beş yaşına geli nceye dek hiç görmedim. Beni ağaca büyükbabam yerleş­
tirmişti. Yine de, babamın beni ağaca kaldırmasının anısı silinmiyor. Bugün bile, detaylar,
avuçlarımın ağaç kabuğuna bastırması, limonatanın tadı, babamın yünlü kumaştan üni­
formasının dokusu beni yarı yarıya ikna ediyor. Görünen o ki, zihnim ordu ü niforması
içindeki yakışıklı babamın fotoğraflarıyla büyükbabamın beni o ağacın çatal ına yerleştir­
diği gerçeğ i n i birbirine eklemiş.
Bu olayı neden o kadar canlı hatırlayabiliyorum? Sanırım babamın orada olmasını çok
istediğim için. Kolay cevaplarım yok" (Lesley, 2005, s. 8-1 O).

Milyonlarca çocuk gibi, Lesley boşanmayla dağılan bir aile deneyimi yaşadı; ayrıca
bir üvey babanın istismarını da yaşayacaktı. Babası gittiğinde, Lesley bir bebekti ama
okul öncesi çağında bile, babasının eksikliğini hissediyordu. Bir keresinde, babası için
bir ödül kazanmayı planlam ıştı, büyükannesi hediyeyi "ona götürecek ve o da geli p
beni görecekti" (Lesley, 2005, s . 1 6). Sadece birkaç y ı l içinde bebek, karmaşı k b i r duy­
g usal ve sosyal yaşama sah ip bir çocuk haline gelmişti.

'
, - ko n u bağlantllan
Bebekler olarak, çocukların sosyo-duygusal gelişimi, kendilerine bakanlar (özel­
likle de ebeveynleri) onları sosyalleştirdikçe kayda değer bir ilerlemeyi yansıtır
ve diğerleriyle sosyal etkileşimler başlatmanın daha ileri yollarını geliştirirler.
Güvenli bir bağlanmanın gelişmesi, bebek gelişiminin temel bir yönüdür ve
yaşamın i kinci yılında bağımsızlığın gelişimi de önemli bir başarıyı simgeler.
Çocuklar ilk çocukluk yıllarında ilerlerken, bakıcıların onlara kendi duygularını
düzenlemekte rehberli k etmesi önemlidir. Mizaç da bebeğin merkezi bir özelli­
ğidir ve bazı mizaç tarzları d iğerlerinden daha uyumludur. Son yıllarda çocuk
bakıcılığı gittikçe daha yaygınlaşmakta ve bu bakımın kalitesi kayda değer
şekilde değişmektedir. Ebeveynler erken çocukluk döneminde çocuğun gelişi­
minde kilit rol oynarlar ama çocuğun akranlarının da önemli etkileri vardır.
1
'
.,.. _ _
geriye dönelim - - - - - - - - - - - - - - - - - - - '

242 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta ·,osyc Duygusal Gelişım



Ön Bilgi
Erken çocuklukta, çocukların duygusal yaşamları ve kişilikleri önemli şekillerde gelişir ve küçük
dünyaları genişler. Aile ilişkilerinin devam eden etkisine ek olarak, akranlar çocuğun gelişiminde
daha önemli bir rol üstlenir ve oyun birçok küçük çocuğun günlerini doldurur.

1 Duygusal Gelişim ve Kişilik Gelişimi


• Erken çocuklu kta d u ygusal gel iş i m i ve ki şil i k
gel i ş i m in i tartışır.

Benlik Duygusal Gelişim Ah la k i Ge li ş i m Cinsiyet

B i rçok değişiklik, erken çocu k l u kta k ü ç ü k çocukların sosyo-duygusal gelişimini


karakterize eder. Gelişmekte olan zihinleri ve sosyal deneyimleri, kendi benliklerini,
d uygusal olgu n l u k larını, a h laki anlayışlarını ve cinsiyete dair farkındalıklarını geliş­
tirmede kayda değer ilerlem e l e r sağlar.

BENLİK
Bölüm 6'da, yaşamlarının ikinci yılında çocukların öz farkındalıklarında kayda değer
bir ilerleme gösterdiğini öğrendik. Erken çocukluk yıllarında, küçük çocuklar kendi­
lerine dair anlayışlarını zengin l eştinnelerine olanak sağlayan bi rçok şekilde gelişirler.

G irişimciliğe Karşı Suçluluk: Bölüm l 'de Erik Erikson ' ı n ( 1 96 8 ) insan yaşamında
belirli zamanlarda karşılaşılan sekiz gelişme dönemini okudunuz. Bölüm 6'da öğren­
diğiniz gibi, Erikso n ' u n ilk iki aşaması, yani "temel güvene karşı güvensizlik" ile
"özerkliğe karşı u tanç ve kuşku", onun bebekliğin ana gelişim görevleri olarak gör­
düğü şeyi tanımlar. Erikson' u n erken çocu kl ukla ilgili psiko-sosyal dönemi, girişim­
ciliğe karşı suçl u l u k d uygus u d u r. B u ana dek, çocuklar kendi başlarına birer i n san
olduklarına i k na olmuşlard ı r; erken çocuklukta, ne tür bir kişi olaca klarını keşfet­
meye başlarlar. Sıklıkla mantıksız, geçimsiz ve bazen de tehlikeli olsalar da, o anda
kendilerine güçlü ve güzel görünen ebeveynleriyle yoğ u n bir şekilde kendilerini
özdeşleştirirler. Erken çocu k l u kta, çocuklar bir şeyleri gerçekleştirmek için ken di
a lgısal, hareki ( motor), b i l i şsel ve dile dair becerilerini kullanırlar. Başarısızlıkları
çabucak u n utup - tehlikeli bile olsa- arzulanır görünen yeni alanlara bitmez tüken­
mez bir haz ve biraz a rtmış bir yönelme d uygusu ile yaklaşmalarına olanak veren
bir enerj i fazlaları vardır. O zaman bu aşamadaki çocuklar kendi girişkenlikleri ile
daha geniş bir sosyal d ünyaya canlı ve neşeli bir şekilde çıkarlar.
Girişkenliğin büyük yöneticisi vicda n d ı r. Girişkenl ik leri ve m e rakları o n la ra
sadece ödü ller değil , fakat aynı zamanda öz saygı'yı azaltan suçl u l u k da getirebilir.

Kendi n i ve Başkalarını Anlama: Gü ncel araştırmalar, küçük çocukların, psikolo­


j i k olara k kendilerinin ve başkaları n ın d ü ş ü n ülenden daha fazla farkında olduğunu
ortaya çıka rmıştır ( Carpendale & Lewis, 20 1 1 ; Hughes & E nsor, 20 1 0; Thompson &
Virmani, 20 1 O). A rt a n bu psikoloj i k farkmdalık, k üçük çocukları n genişleyen psiko­
lojik entelektüelliğini ( sophislication) yansıtmaktadır.

Kendini Anlama: Erikson'a göre erken çocuklukta küçük çocuklar kendilerini anla­
maya başla rlar. Kendini anlama, benl iğine ilişkin bilişsel temsili, çocuğun benlik
kavramlarının özü ve içeriğidir ( Harter, 2006 ) . Kişisel kimliğin bütünü olmasa da,
kendini anlama kendi rasyonel temellerini sağlar. Araştınnacılar görüşme metodu ile Kendini anlama: Çocuğun benliğine ilişkin bilişsel
çocu k ların kendini anlamaya ilişkin birçok kavrama ulaşmışlard ı r. temsili, çocuğun benlik kavramlarını n özü ve içe r i ğ i .

• KISIM 4 Erkerı Çocukluk 243


" B ebeklikte Sosyo-duygusal Gelişim" isimli B ö l ü m 6 ' d a da görd ü ­
ğ ü m ü z gibi, erken k e n d i n i a n lama, kendini tanı mayı da içerir. E rken
çoc u k l u kt a , küçük çoc u k l a r k e n d i l e r i n i n ( be n l i k le r i ni n ) b ü y ü k l ü k ,
ş e k i l v e r e n k g i b i b irçok m a d d i özellikle tanımlan a b ileceğin i d ü şü n ü r­
l e r. K e n d i l e r i n i d iğerlerinden birçok fiziksel ve m a d d i özel l i k l e ayırt
ederler. Dört yaşındaki S a n d ra "Je n n i fe r ' d a n farklıyım, ç ü n k ü benim
saçl a r ı n ka hverengi ve onunki d e sarı" d iyor. D ö rt yaşındaki Ralph,
" H a nk'ten fa rklıyım ç ü n k ü ben daha uzunum ve k ı z kardeşimden d e
farklıyım çü n k ü b i r b i s i k l e t i m var" diyor. Fiziksel faaliyetler d e e rk e n
çocuk l u ğ u n ben a nlayışının merkezi b i r ögesi d i r ( Ke ll e r, F o r d & Meac­
h a m , 1 97 8 ) . Ö rn eğin, okul öncesi çoc u k l a r sıklıkla kendilerini oyun
gibi fa aliyetler a ç ı s ı nd a n t a n ı m l a rl a r. Özetle, e rken çocuk l u k d ö n e ­
m i n d e çocu k l a r, s ı k l ı k l a bedensel öze l l i k le r, sa h i p o l d u k l a rı m a d d i
u n s u rl a r ve fiziksel e t k i n li k l e r i d e i ç e r e n k e n d i l e r i n e d a i r t a n ı m l a r
verirler.
K ü ç ü k çocuk l a r kendilerini temelde somut, gözlemle nebili r öze l l i k ­
ler ve e y l e m eğilimleri a ç ı s ın d a n t a n ı m l a s a l a r da, y a k l a ş ı k 4 - 5 y a ş l a ­
r ı n d a , d iğerlerinin psikoloj i k öze l l i k ve d uygu terimlerini k ul l a n d ı k l a r ı n ı
d u y d u kça b u n l a r ı da k e n d i l e r i n e d a i r t a n ı m l a rı n a eklemeye başla rla r
( Ma r s h , E l l i s & Craven, 2 0 0 2 ) . B öy lece, dört y a ş ı n d a k i b i r çocuk,
" Korkmam. Her zaman m u t l u yu m " d iyerek kendini t a n ı m layabil i r.
K ü ç ü k çocu k l a r ı n kendilerine dair ta n ı m l a rı tipik olarak gerçekçi
olmayan bir şekilde pozitiftir, her zaman m u t l u o l d u ğ u n u söyleyen (ve
öyle olmaya n ) 4 yaşınd a k i çocuğun yorum u n d a o l d u ğu gibi ( Ha rt e r,
2006 ) . Çocu k l a r b u iyimser ifa deyi h e n ü z i stenen yeterlilikleri i l e fi i l i
y e t e r l i l i k l e ri a ra s ı n d a a y r ı m yapam a d ı k l a r ı i ç i n k u l l a nı rl a r . B u n u n
nedeni o n l a rın beceriyle çabayı b i rbirine karıştırmalarıd ır. O n l a r beceri
fa rk l ı l ı kl a rı n ı n çaba f a rk l ı l ı k l a rı kadar kola yca değişti r i l eb ileceğ i n i d ü ş ü ­
n ü r l e r. K e n d i becerilerini d iğerle r i n i n k i lerle kend i l ik l e r i n d e n sosyal
olarak m ukayese etmezler ve o anki becerilerini, daha küçükken yapa -
Küçük çocuklarm kendilerine dair anlayışlarmı karakterize eden nedir? b i l d i k l e ri ile m u kayese e t m e eğil i m i n d e d i rl e r ( bu n a g ö re genelde
o l d u kça iyi gör ü n ü rler ) . B e l k i yetişk i n l e r olarak hepimiz beceri lerimiz hakkında
böyle iyimser o l m a lıyız (Thompson, 2008 ) .

Diğerlerini Anlamak: Çocuklar aynı zamanda erken çocu klukta diğerlerine dair
a nlayışla rında da ilerleme kaydederler ( Ca rpendale & Lewis, 2 0 1 1 ) . " E rken Çocuk­
l u kta Fiziksel ve B i l işsel Gelişme" isimli Bölüm 7'de de gördüğümüz gibi, k üçük
çocuk l a rın zihin teorisi, diğer insanların d uygulan ve arzulan olduğu a nlayışını içe­
rir. Ve yaklaşık 4 - 5 yaşlarında çocuklar. sadece kendilerini psikolojik özell i k ler açı­
sından tanı mlamaya başlamakla kalmazlar, aynı za manda diğerlerini d e psikolojik
öze l l ikler açısından algılamaya başlarlar. B u nedenle, dört yaşındaki bir
çocuk, " Öğretmenim iyi biri" d i yebilir.
Çocuklar için gelişmesi önemli olan bir şey, insa nların h e r zaman
inançlarına dair kesin b i r bildirimde b u l u nmadıkları a n layışıdır ( Gee &
Heyman, 200 7 ) . Araştırmacı lar, 4 yaşındaki çocukla rı n b i l e i nsan l a rı n
istediklerini elde etmek veya sorundan kaçınmak için doğru olmayan
bildiri mlerde b u l u nabildiklerini a nladıklarını b u l m u şlardır ( Lee ve diğer­
leri, 2002 ) . Örneğin, yakın tarihli bir araştırma, 4 ve 5 yaşındaki çornk ­
ların, başka bir çocuğ u n kampa gitmek zorunda k a l m a m a k a rzusunu
öğrendikl e rinde, o n u n hasta olma iddiasına gittikçe daha fazla şüpheci
yaklaştıklarını ortaya koymu ş t u r ( Gee ve H eyman, 2007 ) . B i r başka
çalışma, 3 yaşındaki çocu kları n tek bir hata yapan insanlara güvenme­
diğini, ama kime güvenileceği konusunda karar verirken bilgi verenlerin
yaptığı h ataların s ı k l ığını göz önüne almak için çocukların 4 yaşına gel­
Küçük çocuklar kendilerinin ve diğerlerinin, eskiden düşünüldüğün­ mesi gerekt iğin i göstermişt i r ( Pasquini ve diğerleri, 2007 ) .
den daha fazla psikolojik olarak farkındadırlar. Bazı çocuklar diğerleri­ D iğerlerini a n l a m a n ın bir başka önemli t a rafı da, ortak taa h hü t leri
nin duygularını ve arzularını anlamada yaşıtlarından daha iyidir -ve bir a n l a ma k t ı r. Yakın tarihli bir araştırma, 3 yaşın d a kilerin, yetişkinler ve
derecede, bu bireysel farklılıklar bakıcıların duygular ve istekler konu­
kendil e ri, başka birine karşı y ü k ü m l ü l ü k içeren o rtak bir faaliyet için
sunda küçük çocuklarla yaptığı sohbetlerden etkilenir.

244 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelışirn



taah h ü t te b u l u n d u ğ u n d a b u n u anladığını, a ma 2 y a ş ı n d a k i l e r i n a n l a m a d ığını
ortaya koy m u ş t u r ( Grafe n h a i n ve diğerleri, 2009 ) .
H e m z i h i n a raştırmasına yönel i k kapsamlı teori, h e m d e k ü çü k çoc u k l a rın
sosyal anlayışına dair yak ı n t a r i h l i araştı rmalar, küçük çocu kları n Piage t ' i n ö ngör­
düğü kadar benm erkezci o l m a d ığının a l t ı n ı çizmekt e d i r ( Sokol, S nj ezana ve M ul ­
ler 2 0 1 O) . Çocuk la r ı n sosyo- d u ygusal gelişimi k o n u s u n da önde g e l e n b i r u z m a n
olan R o s s Thompson ( 2 009b ) , y a k ı n b i r t a r i h t e , bebek l i k t e ve erken çocuk l ukta
sosyal fa rkınd a l ı k k o n u l u m e vcut a raştırmalar Piage t ' i n ben merkezcil l i k konsep­
tiyle bu k a d a r uyu msuzken Piage t ' i n ben merkezcil l i k konsep t i n i n i n s a nl a rı n
k ü ç ü k çocu klar h a k k ı nd a k i d ü ş ü ncesi ne b u kadar yerleşmiş olmasına n e k a d a r
şaşırdığını belirtmi ş t i r.

r ı ı v r: ıı s A GF I · c )ıı
Küçük çocukların gittikçe artan öz farkındalığı, genişleyen bir yelpazeden d u yguları
h i ssetme becerisine bağl ı d ı r. Yetişkinler gibi küçük çocuklar da bir g ü n içinde
birçok duyguyu deneyimlerler. Erken çocukl uktaki d u ygusa l gelişimleri, onlara
diğer insanla rın d u ygusa l tepkilerine bir a nlam verme çabası gösterme ve kendi
d uygularını kontrol etme olanağı verir.

Duyguları İfade Etme: B ö l ü m 6'dan da hatırladığımız gibi, küçük çocuklar b i l e


neşe v e korku gibi duyguları deneyimler ama öz-biline d uyguları ( self-conscious
emotions) deneyimlemek için, çocuklar kendilerinden d iğerlerinden ayrı olarak söz
etmeli ve kendilerinin diğerlerinden ayrı olarak farkında olmalıdırlar ( Lewis, 2007 ) . Küçük bir çocuk kendi davranışlarını standartla ra
göre olmadığı değerlendirmesini yaptığından uta nç
Gurur, u tanç, mahcubiyet v e suçluluk, ö z bilinç ( self-coıısciou s ) d uygulara örnektir.
duygusunu ifade ediyor. Utancı deneyimleyen bir
Öz-biline (self-consci o u s ) d uygular, bebekte yaklaşık 1 8 aylıkken öz fark ı n dalık çocuk, saklanmayı veya kaybolmayı diler. Neden
ortaya çıkıncaya kadar gelişmemekted ir. utanç, bir kendini bilme duygusu (self-conscious emoti­
Erken çocuk l u k yıllarında, gurur ve suçluluk gibi duygulara daha sık rastlanır. on) olarak adlandırılır?
Bunları özellikle etkileyen, ebeveynlerin çocuklarının davranışına tepkileridir. Örne­
ğin, küçü k bir çocuk, bir ebeveyn "Kız kardeşini ısırdığın için kendini kötü h isset­
melisin" dediğinde utancı yaşayabilir.

Duyguları Anlama: Erken çocuklukta duygusal gelişimde en önem l i değişiklikler


arasında, duygul a rın daha fazla anlaşılması bulunmaktadır. Erken çocukluk sırasında,
küçük çocuklar belirli durumların belirli d uyguları uyandırmasının m uhtemel oldu­
ğunu, yüz ifadelerinin belirli duyguları gösterdiğini ve duyguların davranışı etkilediğini
ve duyguların diğerlerinin d u ygularını etkilemek için k u l la nılabileceğini gittikçe daha
fazla anlarlar ( Cole ve diğerleri, 2009 ) . Yakın tarihli bir meta-analiz, d u ygular hak­
kında bilginin (duygusal belirtileri anlamak gibi; örneğin, küçük bir çocuğun, bir yaşı­
tının oyun dışı bırakılmak konusunda üzgün hissettiğini a n laması gibi ) , 3 - 5 yaşındaki
çocukların sosyal yeterliliğiyle pozitif olarak (oyun dışı bırakılan çocuğa empa tik bir
tepki vermek gibi ) ve sorunları içselleştirme (örneğin, yüksek düzeyde anksiyete) ve
dışsallaştırma (örneğin, yüksek seviyede saldırgan davran ı ş ) ile negatif ilişki içinde
olduğunu bulm uştur (Trentacosta ve Fine, 2009 ) . Yine bir diğer çalışmada, küçü k
çocukların d u ygular hakkındaki bilgisinin olumlu sosyal (prososyal ) davranışları ile
ilişkili olduğun u da bulmuştur (Ensor, Spencer & Hughes, 20 1 0) .
Çocuklar d u yguları tarif etmek için kullandıkları terimlerin sayısını iki ve dört
yaşları arasında kayda değer bir şekilde a nırırlar. B u s ü rede, aynı zamanda duygula­
rın nedenleri ve sonuçları hakkında da bilgi edinirler ( Denham, Basset & Wyatt,
2007 ) .
Çocuklar, 4 - 5 yaşında oldu klarında düşüncelere kafa yorma konusunda d a a rtan
bir beceri gösteri rler. Aynı zamanda, aynı olayın farklı insanlarda farklı duygular
uyandırabileceğini de a nlamaya başlarlar. Ayrıca, sosyal standartlara uymak için d uy­
gularını yönetmeye iht iyaçları olduğuna dair artan bir farkındalık geliştirirler. Ve 5
yaşına geldiğinde çoğu çocuk, zorlu koşulların oluşturduğu duyguları net bir şekilde
belirleyebilir ve günlük stresle başa çıkmak için başvurabilecekleri stratejileri tanım­
layabilir ( Cole ve diğerleri, 2009 ) .

KISIM 4 Erken Çocukluk 245


araştırmalarla bağ l a ntı
Ebeveynliğin Belirli Unsurları Çocuklarda
Belirli duygularla bağlantılı mıdır?
Bir araştırmada, Maayan Davidov ve Joan Grusec (2006), ebeveynliğin ebeveyn l i k kategorisineayrılmadan atılır. Ancak, Davidovve Grusec ça­
hangi yön ü n ü n ifade edildiğine bağ lı olarakçocukların duygusal gelişi­ lışmasında, ebeveynlerin çocuğun üzüntüsüne tepki vermesi ve sıcak­
minde bel irli sonuçlar tespit etmiştir. Çalışmada, a i lelerin çocuğun l ı k göstermesi n i n, çocuklarda farklı sonuçlar ortaya çıkaracağını
üzüntüsüne tepki vermesi (örneğin, empatiyle tepki vermek) ama ebe­ öngörmüşlerdir.
veyn leri n sıcaklığınınolmaması, negatifduygularınıdüzenlemekapasi­ Gelişimciler de, birçok farklı d u rumda farklı ebeveyn tepkilerinin,
tesi ile il işkilendirilmiş (örneğin, akranların saldırganl ığına karşı uygun ilgilialanabağlıolarakaktifhalegetirilmesigerektiğiniönesürmekted i r­
duygulanımı ifadeetmek);bun u n a ksine,anneninsıcaklığıamaçocuğun ler (Beaulieu & Bugental, 2007; Grusec & Davidov, 201 O). Ö rneğin, eğer
üzüntüsü netepkivermemesiçocuğunpozitifduyguları düzenlemesiyle bir çocuk üzgünse, hassas bir ebeveyn çocuğu sa kinleştirirken, hassas
i l işkilendirilmiştir (neşeli olmak gibi) (Davidov & Grusec, 2006). Bu ça­ ol mayan birebeveyn çocukta n bi royu n oynamasın ı veya gücünü ortaya
lışma, ebeveynlik konusunda önemli bir nokta nın altını çizmektedir. koymasını isteyerek çocuğun dikkatini dağıtmaya çalışabilir; ancak bir
Birçok çalışma belirli unsurları incelemektense ebeveynliğe dair kü re­ çocuk kızgınlıkla meydan okuyorsa, ebeveynin sakinleştirmek yerine
sel bir yaklaşım benimsemekted i r. Ö rneğin, ebeveynlerin çocuğun daha iddialı bir tepki vermesi gerekebilir.
üzüntüsüne tepkileri ve ebeveynlerin sıcaklığı genelde geniş bir pozitif

D u yguları Düzenleme: " B ebeklikte Sosyo-duygusal Gelişim" adlı bölüm 6'da


da gördüğümüz gibi, d uygu düze nlemesi gelişimin önemli bir yön ü d ü r ( Kopp, 20 1 l ) .
D uygu düzenlemesi, özellikle de çocuğun diğerleriyle etkileşim içindeyken karşılaş­
tıkları talepleri ve çatışmaları yönetme becerisinde kilit bir rol oynar ( Cole ve diğer­
leri, 2 009; Lewis, Todd & Xu, 20 1 1 ) .

Duygu Koçluğu Yapan ve Duyguları Reddeden Ebeveynler: Ebeveyn ler, küçük


çocuklara kendi d u ygularını d üzenlemede yardımcı olma konusunda önemli bir rol
oynayabi l i rler. Çocuklarla d uygu l a r hakkında nasıl konuştuklarına bağlı olarak, ebe­
veynler, duygu koçluğu yapan veya d u yg u la rı reddeden b i r yaklaşım benimseyen­
ler olarak tanımlanabilir ( Gottman, 2009 ) . Bu yaklaşımlar arasındaki ayrım, ebevey­
n i n çocuğun negatif d uygul a rını (öfke, hayal k ı rıklığı, üzüntü vb. ) ele a l m a yol u nda
en açık şekliyle ortaya çıkar. D u ygu koçluğu yapan ebeveynler, çocuk la rı n ın d uygu ­
l a r ı n ı takip eder, çocu klarının nega t i f duygularını öğretim fırsatla rı olarak görü r,
onlara d u ygularını a d land ı rmada yardımcı olur ve d u yg u larıyla nasıl etkili bir şekilde
başa çıkabilecekleri konusunda onlara koçluk yaparlar. B u n u n aksine, duyguları
reddeden ebeveynler rollerin i , negat i f d uyguları reddetme, görmezden gelme
veya değişt i rme olarak görürler. D uygu koçluğu yapan ebeveynler, çocuklarıyla
daha az reddeden bir şekilde etkileşimde b u l u n urla r, daha fazla yapılandırma
ve övgü kullanırlar ve d u yguları reddeden ebeveynlerden daha besleyicidir­
ler ( Gottman & De C l a i re, 1 997 ) . Ayrıca, duygu koçluğu yapan ebeveynle­
rin çocu k la rı, üzgün olduklarında kendilerini yatıştırma konusu nda daha i yi ,
kendi nega t i f d u ygul a n ı m l a rı n ı d üzenlemede daha etkilidi rler, dikkatlerini
daha iyi odaklarlar ve d u yguları reddeden ebeveynlerin çocukla rından daha
az davranış sorunlarına sahiptirler. Ebeveynl i k i l e çocu kların d u ygusal geli ­
şimi a rasındaki bağlan tıları Araştırmayla Bağlan t ı landır bölü m ü n d e daha fazla
inceleyeceğiz.

Duygu Düzenlemesi ve A kran İlişkileri: D u ygular, bir çocuğu n akran ilişk i lerinin
başarısını beli rlemede güçlü bir rol oynar ( Howes, 2009 ) . Özel olarak da, insanın
d u ygu l a rını modüle etme becerisi, a k ranla rla olan il işkilerinde çocuklara faydalı olan
önemli bir beceridir. Huysuz ve duygusal olarak negat i f çocuklar, daha fazla akran
Duygu düzenleme, akran ilişkilerinde hangi rolü oynar? reddi deneyimlemeye yatkınken, duygusal olarak pozitif çocuklar daha popülerdir
( Stocker & Dunn, 1 990) . Yakın t a ri h l i bir araştırma, 4 yaşındakilerin öfkeleri n i kont-

246 BOLUM 8 [rkPrı c,.r ·uklukra osyo·Duygusal Gelişim



rol etme strateji lerini 3 yaşındakilerden daha fazla tanıdığını ve genelleştirdiğini ,. - - - - - - - - - ;ııı..
ortaya koymuşt u r ( Cole ve diğerleri, 2009 ) . '

f( İ r. J: ı i c:; i fv1 Teoriler: Freud, bireylerin beş psikose k­


süel gelişim döneminden geçtiği kura m ı n ı
Ahlaki gelişim, insanların diğer insanlarla ilişkilerinde ne yapması gerektiğine dair ortaya atmıştır. 1 . Böl üm, s. 23.
kurallar ve geleneklere dair d u ygular, düşünceler ve davranışların geliştirilmesini içe­
- - - .,,
rir. Önde gelen gelişim kuramları, ahlaki gelişimin farklı yönlerine odaklanmıştır.

Ahlaki Duygular: Kaygı ve suçlu luk d uyguları, Fre u d ' u n psiko-analitik teorisiyle
donatılan a h l a ki gelişim a nlatısının m erkezindedir ( Bölüm l 'de incele n miştir ) .
Freud'a göre, kaygıyı azaltmak, ceza landırılmaktan kaçınmak v e ebeveynlerin şef­
katini sürd ü rmek için çocuklar, aileleri ile özdeşleşerek onların doğru ve yanlış stan­
d a rtlarını içselleştirir ve böylece de kişiliğin a h laki yönü olan süper-egoyu oluştu ­
ru rlar.
Freud ' u n fi kirleri a raşt ı rmayla desteklenmem iştir ama s u çl u l u k k e s i n l i k l e
a h l a k i davranışı motive edebilir. Ancak, pozitif d u y g u l a r d a h i l d i ğ e r duygular da
çocuğun a hl ii k i gelişimine katkıda b u l u nabilir. Ö n e m l i bir örnek empa t i d i r, bu
diğerleri n i n d u y g u l a rına, diğerinin d u yg u l a rını yankılayan bir d u yguyla tepki ver­
mektir.
Bebeklerin bazı tam empatik tepkiler için kapasitel eri va r d ı r a m a , empati
genelde diğerinin iç psikoloj i k hallerini ayırt etmeyi veya perspektif alma a d ı veri­
len şeyi gerektirir. Geniş yelpazeden d u ygusal halleri tanımla mayı ve hangi t ü r­
den eylemler olacağını öngörmeyi öğre n mek, diğer bir kişinin d u ygusal h a l i n i n
çocukları n a hlaki g e l i ş i m i n i ilerletmedeki yardımın ı a rt ıraca k t ı r.

Ahlaki Akıl Yürütme: Çocu kların a hlaki konularda nasıl düşündü klerine dair ilgi,
4 ila 1 2 yaşlarındaki çocu kları kapsam l ı bir şekilde gözlemleyip onlarla görüşmeler
yapan Piageı tarafından ca nlandırılmıştır ( 1 9 32 ) . Piaget, çocu kların oyun kuralla rını
nasıl kulla n d ığını ve düşündüğünü öğrenmek için çocu kları bilye oynarken seyret­
miştir. Aynı za manda çocu klara çalma, yalanlar, ceza landırma ve adalet gibi etik
konularda soru l a r sormuştu r. Piageı, çocukların ahlak konusunda nasıl düşündük­
leri açısından iki belirgin aşamadan geçtiği sonucuna varmıştır.

• 4 ve 7 yaşları arasında, çocuklar, Piaget'in teorisinde ilk ahlaki gelişme evresi


o l a n heteronom/bağımlı ahlak (heteronomous morality) sergilerler.
Çocuklar adaleti ve kuralları, insan l a rın kontrolü n d e olmayan, d ü nyanın değiş­
tirilemez özellikleri olarak görürler.

7 ve l O yaşları arasında, çocu klar a hJaki akıl yürütmenin ilk aşamasının bazı Bu çocuğun bir kurabiye çalma konusundaki ahlaki
özellikleri ile iki nci aşama olan otonom ahl a k ı n ( a u ıonomous mora l i t y ) bazı düşüncesi, Piaget'in heteronom veya otonom aşamasın­
özell iklerini gösterdikleri bir geçiştedirler. da olmasına bağlı olarak nasıl değişebilir?


l O yaşından itibaren ve daha büyük yaşlarda, çocuklar otonom ahlak sergiler­
ler. Kura lların ve kanunların insanlar tarafından belirlendiği n i n farkına varırlar Ahlaki gelişim: i nsanların diğer i nsanlarla i l i ş ki le­
ve bir eylemi yargılarken, sonuçların ya n ı sıra aktörün niyetlerini de göz önüne rinde ne yapması gerektiğine dair kurallar ve gele­
alırlar. neklere dair duygular, düşünceler ve davranışları içe­
ren gelişim.
Çocu klar bağım l ı ( hetero n o m ) a h l a kçı l a r olduğundan, davra nışın doğru l uğu
Bağımlı (heteronom) ahlak: Yaklaşık 4 ila 7 y a şla ­
veya iyiliğini, aktörün niyetlerini değil de, sonuçlarını göz önüne a la rak yargı l a rlar.
rında ortaya çıkan, Piaget'in kuramında ahlaki gel iş i­
Örneğin, bağım l ı a h l a kçı için, on iki fin canı yan lışlıkla kırmak, tek bir finca nı kas­
min ilk aşaması. Adalet ve kurallar, insanların kontro­
t e n kırmaktan köt ü d ü r. Çocu klar a h l a k i otonomistler olarak geliştikçe, niyetler lünden çıkarılmış, dünyanın değişmez özel likleri o la ­
sonuçlardan daha önemli hale gelir. rak görülür.
Bağımlı a h l ii k anlayışındaki çocuk aynı zama nda kuralları n değişmez olduğuna
ve otoritelerce yapıldığına i n anır. Piaget küçük çocu klara bir bilye oyununda yeni Otonom ahlak: Piaget'in kuramında, daha büy ü k (7
ile 1 O yaşları veya d a h a büyük) çocuklar ta rafı nd a n
k u ra l l a r k u l l a n malarını önerd iğinde, ona direnm işlerdir. B u n u n aksine, daha büyük
gösterilir. Çocuk, kurallar ve kanunların i nsanlar tara­
çocu klar - a h laki otonomistl e r- değişikl iği kabul ederler ve k u ra l l a rın sadece deği­
fından yapıldığının ve bir eylemi yargılarken, son uç­
şime tabii e lverişl i eğil imler ( conventions ) olduğunu a n l a rl a r. larının yanı sıra kişinin niyetlerinin de göz önüne a l ın­
Bağımlı ahlak d üşü ncesinde aynı zamanda içkin adalete (immanent j ustice) ması gerektiğinin farkına varır.consequences.
inanır, ya ni eğer bir k u rala u y u lmazsa, ceza nın derhal verileceği konseptine. K üçü k
çocuk bir ihlalin oıomatik olarak cezasıyla bağlanıılı olduğuna inanır. ilahi a dalet içkin adalet: Bir kuralın ihlal edi lmesi duru m u n d a
cezanın hemen verileceğine dair düşünce.

• KISIM 4 Erken Çocukluk 247


, - - - - - - - - - � aynı zam a n da b i r kişinin başına talihsiz b i r şey gelirse, kişinin daha önce k u ra l l a rı çiğ­
I nemiş olması gerektiğini d ü ş ü nür. Ahlaki otonomist olan daha büyük çocuk l a r, ceza­
1 gelişimle bağlantı landırmanın ancak biri yapılan yanlışa tamk olduğunda ortaya çıktığını ve o zaman
1
1 Gelişme: Piaget'ninki gibi Kohlberg'in ku­ bile cezalandırmanın kaçınılmaz olmadığım anlarlar.
1 ramı da akranların çocu kların ahlaki gelişi­ Ahlaki akıl y ü rü tmede bu değişiklikler nasıl ortaya çıkar? Piaget değişikliklerin
1 minde ebeveynlerden daha önemli roller akran i lişkilerindeki karşılıklı alışverişten kaynaklandığı sonucuna varmıştır. D iğerle­
1
oynadığını vurgular. 1 O. Bölüm, s. 320. 1 rinin de çocuğunkine benzer güç ve statüye sahip old uğu akran grubunda planlar,
I müzakere ve koordine edilir ve a nlaşmazlıklar hakkın da mantık y ü r ü t ü l ü p bunlar
_ _ ,
sonunda çözümlenir. Güce ebeveynlerin sahip olup, çocuğ u n sahip olmadığı ebeveyn
çocuk i li ş kileri, ahlaki akıl yürütmeyi ilerletmez veya daha az ilerletme olasılığına
sahipt i r çünkü kurallar genelde otoriter bir şekilde belirlenir.

Ahlaki Davranış: İlk kez böl ü m l 'de açıklanan davranışçı ve sosyal bilişsel yakla­
şımlar, a hlaki akıl yürütmeden ziyade a hlaki davranışa odaklanır. Pekişti rme, ceza ve
taklit sü reçlerinin a h l aki davranışın gelişmesini açıkladığını belirtir. Çocuklar davra ­
nışları için h u k u k ve sosyal uzlaşmalarla tu tarlı bir şekilde ödüllendirildiklerinde, o
davranışı tekrarlamaları mu htemeldi r. Ahlaki davranan modeller sağlandığında, çocuk­
ların davranışlarını uya rlaması m uhtemeldir. Ve çocuklar a h laksız davranış için ceza­
landırıldıklarında, bu davranışların azalması veya ortadan kalkması m u h t emeldir.
Ancak, bu bölümde ileride de tartışılacağı üzere, cezan ı n o l u msuz yan etkileri olabil­
diğinden, cezanın dikkatli bir şekilde k u l la nı lması gerekmektedir.
Ahlaki davranış açısından, durum aynı zamanda davranışı da etkiler. Yarım yüz­
yıldan uzun bir süre önce, birçok d u ru mdaki -örneğin, evde, okul da ve kilisede- bin­
� - - - - - - - - - � lerce çocuğa dair kapsamlı bir a ra ş t ı rma, h e r yönden d ü rü st b i r çocuğ u n da, her
I
ı gelişimle bağlantı d u ru mda hile yapan çocuğun da gerçekte olmadJğın ı ortaya koydu ( Ha rtshome & May,
1 928- 1 9 3 0 ) . Davranışsa! ve sosyal bil işsel araşt ı rmacılar, çocukların bir durumda yap­
Kuramlar: Bandura'nın sosyal bilişsel teori- tıklarının başka d u rumlarda yaptıklarıyla genelde zayıf bir şekilde ilişkili olduğunu
sinin ana temaları nelerdir? 1 . Bölüm, s. 27. 1
vurgulamaktadır. Bir çocuk derste h ile yapabilir ama oyunda yapmayabilir; bir çocuk,
I
� - - - - - - _ _ _ _ _ _ _ , yal rn zken bir parça şeker ça labi lir ama diğerleri varken b u n u yapmayabilir.
Sosya l bilişsel k u ramcılar, aynı zamanda da ayartmaya karşı direnç gösterme bece­
risinin öz kontrol gelişimi ile yakından ilişkili olduğunu vurgulamaktadırla r. Bu öz
kontrolü elde etmek için, çocuk l a r hazzı geciktirmeyi öğrenmel i d i r. Sosyal bilişsel
k u ramcılara göre, bilişsel faktörler çocuğun öz kontrol geliştirmesinde önemlidir ( B a n ­
dura, 2 009, 20 1 0a, b ) .

Vicdan: Vicdan, şu ana dek t a n ı m la dığımız ü ç ahlaki gelişim u ns u ru n u n ( a h laki


düşü nce, d u ygu ve davra nış) tümünün b i rleşimini içeren, doğru ve yanlış standartla­
rının iç düzenlemesini yansıtır ( K ochanska & Aksan, 2007 ) . Küçük çocuk l a rda vicda ­
nın va rlığı konusunda kafa yoran araştırmacılar, küçük çocukların doğru ve ya nlışın
farkında olduklarını, diğerlerine empati gösterme, suçl u l u k deneyimleme, bir k u ral
ihlalinden sonra rahatsızlık gösterme kapasitesine sahip olduklarını ve k uralların çiğ­
nenmesi konusunda hassas olduklarını bulınuşlardır ( Kochanska & Aksan, 2007; Koc­
hanska ve diğerleri, 2009 ) .
K ü ç ü k çocukların vicdanıyla ilgili önemli b i r konu, çocukların kendilerine bakan ­
larla o l a n i l işkilerine odaklanmaktır (Thompson, 2009d ) . B u açıdan özellikle pozitif ve
yakın b i r ilişki önemlidir. Bu il işki k e n d i ebeveynlerinin değerlerin i kuca klama istek­
liliği şekline dön ü ş ü r. ( Kochanska & Aksan, 2007 ) . Örneğin, güvenli bağlanma stiline
sahip çocuklar, kendi ebeveynlerinin değerleri ve kuralla rını içselleştirmeye daha yat ­
k ı n d ı r (Thompson, 2009d ) .

Ebeveynlik ve Küçük Çocukların Ahlaki Gelişimi: Ross Thompson 'ın ( 2006,


2009c) görüşüne göre, neyin ahlaki olduğunu anlamaya çabalayan küçük çocuklar,
a hlaki çıraklardır. Ebeveynlerle çocuklar arasındaki i lişkinin çocukların a h laki gelişi­
min e katkıda b u l u nan en önemli yönleri arasında, ilişkinin kalitesi, ebeveyn disiplini,
proaktif stratejiler ve sohbetlerde b u l unmaktadır.
Ebeveyn-çocuk i l işkileri, çocukları yakın ilişkilerin karşılıklı y ü k ü ml ü l ükleri ile
Vicdan: Ahlaki düşünce, duygu ve davranışın enteg­
tanıştırır ( Kochanska ve diğerleri, 2008 ) . Ebeveynlerin yükümlülükleri arasında, pozi­
rasyonunu içeren, doğru ve yanlış standartlarının iç tif bakımla uğraşmak ve çocukları yeterli kişiler olmaya yönlendirmek vardır. Çocuk­
düzenlemesi. ların yükümlülükleri a rasında, ebeveynlerin inisiya t i O e rine doğru şekilde tepki ver-

248 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelişim



mek ve ebeveynlerle pozi t i f bir ilişki s ü rd ü rmek vardır. B i r a raştırma,
ebeveynler ile bebekleri arasında erken karşılıklı b i rbirine yanıt veren
oryantasyo n u n ve ebeveynlerin güçlerini göstererek küçük bir çocuğu
disipline etme davranışındaki azalmanın, çocuğun içselleştirme ve öz
düze nlemesinde bir artışla i lişkili olduğunu bulmuştur ( Kochanska ve
diğerleri, 2008 ) .
Önemli bir ebeveynlik stratejisi, çocuğun potansiyel yanlış davra n ı ­
şını heni.i z ortaya çıkmadan proaktif bir şekilde engellemektir (Thomp­
son, 2009c) . Daha küçük çocuklarda, proaktif olmak şaşırtmaca a nl a m ına
gelir, dikkatlerini dağıtmak veya onları a lternatif etkinliklere yöneltmek
gibi. Daha büyük çocuk l a rda, proaktif o l mak, ebeveynlerin önemli gör­
düğü değerler h a kkında onlarla konuşmak a n lamına gelir.
Ahlilki gelişmeye dair sohbetler, ister bir d isiplinle yüzleşmesinin bir
parçası olarak ister yüzleşme dışında ebeveyn-çocuk etkileşiminin g ü n l ü k
a kışı içinde ortaya çıksın, çocuklara yararlı olabilir (Thompson, Meyer &
McGinley, 2006; Thompson, 2 0 1 0 ) . Sohbetler planlı veya doğal olabilir
ve geçmişteki olaylar ( ö rneğin, çocuğ u n önceki yanlış davranışı veya
pozitif ahlaki davranış ı ) , gelecekteki paylaşılacak olaylar (örneğin, tahrik
edici bir d u ru m ve pozitif a h l aki davranış gerektiren bir yere gitmek ) ve
o anda olan olaylar ( m esela, çocukla bir kardeşinin öfke nöbetleri hak­
kında konuşma k ) gibi konulara odaklanabil i r.

r i ı c: i v ı:T
Bölüm l 'den hatırladığımız gibi, cinsiyet, i nsanların erkek ve kadın ola­
rak özelliklerine a tıfta b u l unmaktadır. Cinsiyet kimliği, erkek veya d iş i
olma bilgisi, anlayışı ve k a b u l ü d a h i l , kişinin kendi cinsiyetine d a i r b i r
d u yguyu içerir ( Egan & Perry, 200 1 ) . C insiyet kimliğin i n bir y ö n ü , b i r
k ı z mı erkek mi olduğunu bilmektir ki çoğu çocu k bunu yaklaşık 2 , 5
yaşındayken bilir ( B lakemore, Berenbau m & Liben, 2009 ) . Cinsiyet rol­ Ebeveynlerle çocuklar arasındaki ilişkinin, çocuğun ahlôkigelişimine
katkıda bulunan bazı yönleri nelerdir?)
leri, kadınların veya erkeklerin nasıl d ü ş ünmesi, hareket etmesi ve h i s ­
setmesi gerektiğine dair beklenti kümeleridir. O k u l öncesi yıllarda, çoğu
çocuk kendi k ü l t ü rlerinin cinsiyet rollerine gittikçe daha fazla uyan bir şekilde dav­
ran ırlar. Cinsiyet tiplemesi, geleneksel erkek veya dişi rolünün ed i n ilmesine a tı fta
b u l u n u r. Örneğin, dövüşmek daha çok geleneksel erkek rolüne, ağlamak da daha
çok geleneksel d işi role özg ü d ü r. Yak ı n tarihli bir a raştırma, cinsiyet tip­
lemeli davra nı ş ın ( örneğin, a rabalarla oynayan erkekler ve mücevherlerle
oynayan kızlar) okul öncesi yıllarda a rttığını ve okul öncesi yılla rda en
fazla cinsiyet tiplemeli davra n ış gösteren çocukların 8 yaşları civa rında da
böyle davrandığını göstermektedir ( Golombok ve diğerleri, 2008 ) .
Cinsiyet biyolojik özelliklerden, sosyal deneyimlerinden v e bilişsel faktör­
lerden nasıl etkilenir?

Biyolojik Etkiler: Biyoloji, cinsiyet gelişiminde açıkça rol oynar. M uhte­


mel biyolojik etkiler arasında kromozomlar, hormonlar ve evrim vardır.

Kromozomlar ve Hormonlar: B iyolog l a r, cinsiyet fa rklılıklarını n nasıl


geliştiğine dair çok şey öğrenmişlerdir. İnsanlarda normalde çiftler halinde
düzenlenmiş 46 kromozom olduğunu hatırlayın (bakınız bölü m 2 ) . 23. çift, X ve Y
kromozomlarının bir kombinasyonundan, genelde bir dişide iki X kromozomu ndan
ve b i r erkekte de b i r X ve b i r Y kromozomu n dan oluşur. Ancak gebeliğin ilk b i rkaç
haftasında, erkek ve d işi embriyolar birbirine benzer görün ü r.
Erkek embriyosu ndaki Y kromozo m u nda bulunan genler y u m u rtalıklar yerine Cinsiyet kimliği: Erkek veya dişi olma hissi, ki çoğu
çocuk 3 yaşına geldiğinde bunu kazanmış olur.
testislerin gelişimini tetiklediğinde, erkekler dişilerden farklılaşmaya başlar; testisler,
androj en olarak bilinen h o rmon sınıfından bol miktarda salgıla rlar. D işi embriyodaki Cinsiyet rolü: Dişilerin veya erkeklerin nasıl düşün­
düşük androjen seviyeleri, dişi cinsel organların normal gelişimine olanak sağlar. mesi, hareket etmesi veya hissetmesi gerektiğini ta­
B u nedenle, hormonlar cinsiyet farklılıklarının gelişiminde kilit bir rol oynamak­ nımlayan bir beklenti kümesi.
tadır. İki ana cinsiyet hormonu sınıfı, östrojenler ve androjenler, gonadlar tarafından
Cinsiyet tiplemesi: Geleneksel erkek veya dişi rolü­
salgılanır ( dişilerde yumurtalıklar, erkeklerde testisler). Estradiol gibi östroj enler, dişi
nün edinilmesi.

KISIM 4 Erker ,ocukluk 249


fiziksel cinsiyet özelliklerinin gelişmesin i etkiler. Tesıosteron gibi androjenler, erkek
fiziksel cinsiyet özelliklerinin gelişmesini teşvik eder. C insiyet hormonları aynı
zamanda çocukların sosyo-duygusal gelişimini de etkileyebilir. Bir a raştırmada, fetüs
döneminde amniyotik sıvı ölçü m ünde daha yüksek fetal tcstosteron seviyesi olması
i le, 6 ila 1 0 yaş arasındaki erkekler ve kızlarda daha fazla erkeğe has oyu nlar oyna­
manın ilişkili olduğu bulunmuşt u r ( Auyeung & d iğerleri. 2009 ) .

Evrimci Psikoloji Görüş: C insiyetler a rasındaki fiziksel farklar psikoloj i k rarklıl ı k l a ra


nasıl yol açıyor olabilir? Evrimci psikoloji ( Bölüm 2'de ta nıtılmışt ır) bu soruya bir
cevap s u nmaktadır. Evrimci psikoloj i ye göre, i nsan evrimi sırasında u y u m , erkek-
lerle kadınlar arası nda psikoloj i k farklılıkları onaya çıkardı ( B uss, 2008; Cosmi­
des, 20 1 1 ) . Ü remedeki farklı rolleri nedeniyle, erkekler ve d i ş iler, i nsan türü
evrimleşirken farklı baskılarla karşılaştı. Özellikle de, birden fazla cinsel i lişki,
erkeklerin genlerini bir sonraki kuşağa aktarma olası lığını a rıurd ığından, doğal
seçim kısa vadeli çiftleşme stratej il e ri benimseyen erkeklerden yanaydı. Bunlar,
bir erkeğin dişilere cinsel erişim rekabetinde diğer erkekleri yenmesine olanak
sağlayan stratejilerdir. B u nedenle de evrimci psikologlar, erkeklerin şiddet, reka ­
bet ve risk almadan yana eğilimler geliştirdiklerini söylerler.
B u n u n aksine, evrimci psikologlara göre, dişilerin gen havuzuna olan k a t ­
k ı s ı , çocuklarının hayatta kalmasını sağlayan kayna kları garantilediklerinde iyi­
leşmişti . B u n u n sonunında, doğal seçim çabalarını ebeveynliğe ve çocuklarına
kaynaklar ve koruma sağlayabilecek başarılı, h ırslı eşler bulmaya adayan dişiler­
den yanaydı.
Evrimci psikolojiyi eleştirenler, onun hipotezlerinin ta rih öncesine dair kanıt­
Ö nce bunun bir kız bebeğin fotoğrafı olduğunu lara değil spekü lasyonlara dayandığın ı ve her d u ru mda, insanların evrim geçmişinde
hayal edin. Ondan ne gibi beklentileriniz olurdu? Sonra benimsenen davranışa saplanıp kalmadığını beli rtmektedirler. Eleştirmenler ayrıca
bunun bir erkek bebeğin fotoğrafı olduğunu hayal
evrimci görüşün cinsiyet farklılıkları konusu nda k ü l türel ve bireysel değişikliklere
edin. Ondan ne gibi beklentileriniz olurdu?
pek az dik kat ettiğini de iddia etmektedirler ( Best. 20 1 0; Matlin, 2008 ) .

Sosyal Etkiler: B i rçok sosyal bilimci, psikolojik cinsiyet farklılıkla rın sebebini, biyo­
lojik eğilimlerde aramaz. B u n u n yerine farklılıkların sosyal deneyimlere bağlı oldu­
ğun u öne sürerler. Deneyim yoluyla cinsiyet farklılıklarının nasıl ortaya çıkuğına dair
açıklamalar, hem sosyal hem de bilişsel k u ra m larda vardır.

Sosyal Cinsiyet Kuramları: Üç ana sosyal cinsiyet kuramı önerilmiştir - sosyal rol
kuramı, psikoa nalitik k u ra nı ve sosyal bilişsel k uram. AJice Eagly ( 2 00 1 , 2009; Eagly
& Fischer, 2009; Eagly & Sczesny, 2009 ) , cinsiyet fa rklılıklarının erkeklerle kadın la­
rın zıt rollerinden kaynaklandığı n ı belirten sosyal rol k u ramını ortaya atmıştır. D ü n ­
yanın d ö r t bir yanındaki birçok ü l kede, kadınlar erkeklerden d a ha az güce v e sta­
tüye sahiptir ve daha az kaynağı kontrol etmektedir ( U N ICEF, 20 1 0 ) . E rkeklere
kıyasla kadınlar daha fazla ev işi yapar, ücretli işle daha az saat geçirir, daha az ü cret
alır ve organizasyonların en yüksek seviyelerinde çok daha az temsil edilmektedir.
Eagly ' n i n görüşüne göre, kadınlar topl um içinde daha az güç ve daha az sta t ü l ü rol ­
lerine u y u m l u olduğundan, erkeklere göre daha işbirlikçi, daha az dominant profi l­
ler sergilediler. B u nedenle, sosyal hiyerarşi ve işbölü m ü , güç, girişkenlik ve bakım
konusu cinsiyet farklılıklarının önemli sebepleridir.
Sosyal rol kuramı: Cinsiyet farkl ılıklarının erkekler C insiyetin Psiko-analitik kurama göre açıklaması, F reud'un okul öncesi çocu­
ve kadınların zıt rollerinden kaynaklandığı kuram. ğun karşı cinsiyetten ebeveyne cinsel bir çekim geliştirdiği görüşünü temel a l ı r. Bu,
Oedipus ( e rkekler için ) veya E lektra ( kızlar içi n ) kompleksi olarak bilinen süreçtir.
Psikoanalitik cinsiyet kuramı: Freud'un okul öncesi
çocuğun karşı cinsiyetten ebeveyne cinsel bir çekim 5 veya 6 yaşında, çocuk kaygıları nedeniyle bu çekimi reddeder. Daha sonr a , çocu k
geliştirdiği, yaklaşık 5 veya 6 yaşlarında kaygılı hisler aynı cinsiyetten ebeveyn ile özdeşleşerek bilincinde olmadan aynı cinsiyetten ebe­
nedeniyle bu çekimi reddettiği ve sonrasında aynı veynin özelliklerini benimser. Fakat gelişimciler, cinsiyetin Fre u d ' u n önerdiği gibi
cinsiyetten ebeveyn ile özdeşleşerek bilincinde ilerlemediğini gözlemlemiştir. Çocuk l a r 5 veya 6 yaşından çok d a ha önce cinsiyet
olmadan aynı cinsiyetten ebeveyn in özelliklerini tiplemesi geliştirmekte ve ailede aynı cinsiyetten ebeveyn olmadığında bile, eril veya
benimsediği görüşünden kaynaklanan bir kuram.
dişil hale gelmektedirler.
Sosyal bilişsel cinsiyet kuramı: Çocukların cinsiyet Bölüm ! 'de tanışılan sosyal bilişsel yaklaşım, çocukların nasıl cinsiyet tiplemeli
gelişiminin, ci nsiyet davra nışlarının gözlemlenip davranış geliştirdiğine dair alternatif bir açıklama sağlamaktadır. Sosyal bilişsel cin­
taklit edilmesi ve çocukların cinsiyete uygun olan ve siyet kuramına göre, çocukların cinsiyet gelişimi, diğer insanların neler söyleyip yap­
olmayan davranışlar için karşılaştığı öd üller ve tıkla rı n ı gözlemleyip taklit etmek ve cinsiyete uygun olan ve olmayan davranışlar için
cezalar yoluyla ortaya çıktığını vurgulayan bir kuram.

250 BÖLÜM 8 erken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelişım



ödüllendirilip cezalandırılmak yoluyla ortaya çıkar ( B ussey & Bandura, 1 99 9 ) . Doğum­
dan itibaren, erkeklere ve dişilere birbirlerinden farklı davranılmaktadır. Bebekler ve
emekleme çağındakiler cinsiyet farklılıkları gösterdiğinde, ebeveyn ler onları ödü llen­
dirme eğilimindedirler. Ebeveynler, kızlarına dişil ( " K a ren, bebeğinle nazikçe oynadı­
ğında iyi bir kız oluyors u n " ) ve oğullarına da eril ( " Keith, senin kadar büyük bir erke­
ğin ağlamaması gerekir") olmayı öğretmek için genelde ödülleri ve cezaları k u l lanır­
lar. Ancak ebeveynler çocukların cinsiyet rollerini öğrendiği birçok kaynaktan yalnız
bir tanesidir ( Blakemore, Berenbaum & Liben, 2009 ) . Kültür, okullar, a kranlar, medya
ve diğer aile üyeleri de cinsiyet rol modelleri sunar. Örneğin, çocu klar ayrıca mahal­
ledeki ve televizyondaki diğer yetişkinleri gözlenıleyerek de cinsiyet hakkında bilgi
edinirler ( B ugental & Grusec, 2006 ) . Çocuklar büyüdükçe, akranları gitrikçe daha
önemli hale gel ir. Ebeveynlerin ve akranların etkisine daha yakından bakalım.

Ebeveyn Etkileri: Ebeveynler, davranışla rıyla ve örnek teşkil ederek, çocu klarının cin­
siyet gelişimini etkilerler ( Gore, 2009 ) . Hem anneler hem de baba l a r, çocu klarının
cinsiyet gelişimi açısından psikolojik olarak önemlidir ( Best, 20 1 0; Grusec & Davi­
"Cinsiyeti nedir?"
dov, 2007 ) . Ancak, dü nyanın dört bir ya n ın da ki külıü rler, annelere ve babalara farklı © Edward Koren!The New Yorker Collection/www.
roller verme eğilimindedir ( Kağıtçıbaşı, 2007 ) . Yakın tarihli bir araştırma inceleme­ cartoonbank.com)
sinde, şu sonuçlara va rılmıştır ( B ronstein, 2006 ) :

• Anııelerin sosyalizasyo11 stratejileri: Çoğu kültürde, anneler kızlarını oğullarında n


daha itaatkar v e soru m l u olmak üzere sosyalleşti rmektedirler. Aynı zamanda kız­
l a rı n ı n bağımsızlığına daha fazla k ısıtlama getirirler.
• Babaların sosyalizasyon strateji/eri: Babalar oğullarına kızlarından daha fazla ilgi
gösterir, oğul larıyla daha fazla etkinlikte b u l un u r ve oğuJlarının entelektüel geli ­
şimini teşvik etmek için ortaya daha fazla çaba koyarlar.

Bu nedenle, B ronstein 'a göre ( 2 006, ss. 269-270), " B i rleşik Devletlerde ve d iğer B a t ı
kü ltürlerinde cinsiyet stereotiplerinin zararlı etkileri konusunda a rtan farkındalığa
rağmen, birçok ebeveyn geleneksel rol normlarıyla u y u m içindeki davra nışları ve
algıları teşvik etmeye devam etmekted i r " .

Akran Etkileri: Ebeveynler, cinsiyet rollerinde en erken ayrımı sağlamaktadırlar, ama


çok geçmeden akra nlar da e ri l ve dişil davranışlara tepki vererek b u nların modelini
sağlama s ü recine katılır ( Bl akemore, B e renbaum & Liben, 2009 ) . Aslında, akranlar
cinsiyet gelişiminde o kadar önemli hale gelir ki, oyun parkı "cinsiyet oku l u " ola­
rak adlandırılmıştır ( L u ria & Herzog, 1 98 5 ) .
Akranlar cinsiyet davranışını yaygın bir şekilde ödül lendirmekte v e cezalandır­
maktadır ( Leaper & Friedman, 2007 ) . Örneğin, çocuklar kültürün cinsiyet açısından 75
uygunluğunu belirttiği şekillerde oynadığında akranları onları ödüllendirme eğili minde
olur. Ama akranlar genelde daha çok diğer cinsiyete özgü olduğu düşünülen şekilde Aynı cinsiyet
·;;; Karışık cinsiyet
hareket eden çocukları reddeder ( Matlin, 2008 ) . Parka oyuncak bir bebek getiren .,

küçük bir kız kendisini yeni arkadaşlarla çevrelenmiş bulabilir; küçük bir erkek çocu­ 1l
'� 50
ğuysa alay konusu olur. Ancak, erkekler geleneksel erkek rolüne uyma konusunda c
"'
kızların geleneksel dişi rolüne uyma kon usunda gördüğünden daha fazla baskı görür E
( Fagot. Rogers & Leinbach. 20 1 0 ) . Örneğin. erkek giysileri giymek isteyen okul öncesi gı
c
:J
bir kız çocuğu. elbise giymek isteyen bir erkek çocuğundan kayda değer bir şekilde � 25
daha fazla onay görür. " E rkek Fatma ( tomboy ) " teriminin kendisi, kız çocuklarının ;;;
,.,,
geleneksel erkek davranışlarını benimsemesi için geniş sosyal kabule işaret eder. ô
V'l

Cinsiyet, a kran ilişkilerinin önemli yönlerini şekillendirir ( Best. 20 1 0 ) . Çocuk


gruplarının birleşimini, büyüklüğünü ve grup içindeki etkileşimleri etkiler ( Maccoby,
o
ı 998, 2002 ) :
4.5 yaş 65yaş
Çocuk gruplarının cinsiyet bileşimi: 3 yaş civarında, çocukla r aynı cinsiyeıten oyun
ŞEKİL 8.1

arkadaşlarıyla vakit geçirmeye yönelik bir tercih sergilerler. 4 ila 1 2 yaş a rasında,
aynı cinsiyetten grupla oynama tercihi a rtar ve ilkokul yılla rında çocu klar ser­ AYNI C i NSİYETTEN VE KARIŞIK GRUP ORTAM­
best zamanları n ı n büyük çoğunluğunu kendi cinsiyetlerinden çocuklarla geçirir­ LARINDA H A RCANAN ZAMAN YÜZDES İ N D E
ler ( B kz. Şekil 8. l ) . GELİŞMEYLE ORTAYA ÇI KAN DEGiŞIKLi K L E R:
Çocuklara dair gözlemler, karışık cinsiyet gruplar ı n­
• Grup biiyiikliiğii: 5 yaşından itibaren, erkek çocukları kız çocuklarından daha
dan ziyade aynı cinsiyetten gruplarda oyun oynama­
büyük gruplar ha l inde birlikle a rkadaşlık etme eğilimindedirler. Erkekler, orga ­ larının daha muhtemel olduğunu göstermektedir. Bu
nize grup oyunlarına katılmaya kızlardan daha fazla yatkınd ı r. B i r ça lışmada, eğilim, 4 ila 6 yaşları arasında artmaktadır.

• KISIM 4 Erken Çocukluk 251


Cinsiyet, çocukların akran ilişkilerinde ne kadar rol
oynar?

aynı cinsiyetten altı kişilik çocuk gruplarına oyun malzemelerini istedikleri her­
hangi bir şekilde k u l l a nabilecekleri söylenmiştir ( Benenson, Apostolaris &
Parnass, 1 997 ) . Kızl a r, ikişerli veya üçerli olarak oynamaya daha yatkı nken,
erkekler daha büyük gruplar halinde etkileşime girmeye ve bir grup hedefi
kovalamaya daha yatkın b u l u n m u şt u r.
• Aynt cinsiyet grupları içinde etkileşim: Erkekler, itişmeli kakışmalı oyu nlar, reka­
bet, çatışma, ego gösterileri, risk a l ma ve hakimiyet arama ile uğraşmaya kızlar­
dan daha yatkındır. B un u n a ksine, kızlar daha karşılıklı bir şekilde konuşup
hareket ettikleri "iş birlikçi söyleme" daha yatkındır.

Bilişsel Etkiler: Bilişsel kurama göre gözlem, taklit, ödüller ve ceza cinsiyet rolleri­
nin geliştiği mekanizmalardır. Çocukla sosyal ortam arasındaki etkileşimler, bu bakış
açısına göre cinsiyet rollerinin gelişimin in temel anahtarlarıdır. Bilişsel bir yaklaşım
benimseyen bazı eleştirmenler, bu açıklamanın çocuğun kendi zihni ve anlayışına çok
az dikkat ettiğini ve çocuğu pasif bir şekilde cinsiyet rollerini edinir gösterdiğini öne
sürmektedjrler ( Martin & R ubble, 2004 ) .
Etkili b i r bilişsel kuram, cinsiyet tiplemesinin, çocuklar yavaş yavaş k e n d i k ü l ­
türlerinde neyin cinsiyet açısından u yg u n ve neyin cinsiyet açısından uygunsuz
olduğuna dair cinsiyet şema ları geliştirirken onaya çıktığını belirten cinsiyet şeması
kuramıdır ( B lakemore, Berenba u m & Liben, 2009; Zosu ls, Lurye & R uble, 2008 ) .
B i r şema, b i r bilişsel yapı, b i r bireyin algılarına rehberlik eden b i r ilişkilendirme ağı­
dır. Bir cinsiyet şeması, d ünyayı dişi ve erkek açısından organize eder. Çocuklar,
d ü nyayı a lgılama ve kendi gelişmekte olan şemalarına uygun davra n ma yönü n de
içsel olarak motive o l u r. Çocuklar, parça parça kendi kültürlerinde neyin cinsiyet
Cinsiyet şeması kuramı: Cinsiyet tiplemesinin, ço­
açısı n da n u yg u n ve uygunsuz olduğunu kaza n ı r ve dü nyayı nasıl a lgıladıklarını ve
cuklar yavaş yavaş kendi kültürlerinde neyin cinsiyet
açısından uygun ve neyin cinsiyet açısından uygun­
neyi hatırladıklarını belirleyen cinsiyet şemaları geliştirirler (Blakemore, Berenba u m
suz olduğuna dair cinsiyet şemaları geliştirirken or­ & Liben, 2009 ) . Çocuklar, bu cinsiyet şemalarına u ya n şekillerde davranmak üzere
taya çıktığını öngören kuram. motive o l u r. Bu nedenle, cinsiyet şemaları cinsiyet tiplemesini ateşler.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bunlar, böl ü m 6'da ebeveynlerin çocukların


mizaç gelişimi üzerindeki etkileri konusunda
Bağlantı Kur Erken çocu klukta benlikte ne gibi değişiklikler
öğrendiklerinizle nasıl kıyaslanabilir?
meydana gelir?
Yansıt Erken çocuklukta duygusal gelişimde hangi

e
değişiklikler meydana gelir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Erken çocuklukta duygusal Küç ü k çocuklarda ahlaki gelişimin bazı kilit 4 yaşındaki bir çocuğun ebeveyn i olduğunuzu
gelişim ve kişi l i k gelişimini özellikleri nelerdir? hayal edin. Çocuğunuzu n diğerlerine dair
tartışır. Küçük çocuklarda cinsiyet nasıl gelişir? a n layı ş ı n ı a rttırmak için h a n g i stratejileri
ku 1 lanı rd ı n ız?
Bağlantı Kur
Önceki k ı sı mda, e beveynlerin çocukların
cinsiyet gelişimi üzerindeki etkisini okud u n uz.


252 BÖLÜM 8 Eı ken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelişim
2 Aileler O Ailelerin küçük çocukların gelişimini nasıl etkileyebileceğini açıklar.

Ebeveynl i k Kardeş İlişkileri v e Doğu m Sırası

Çocuğa Kötü Muamele Değişen Top l u mda Değişen Aile

Bir bakıcıya bağlanma, bebeklik sırasında anahtar konumunda bir sosyal ilişki olma­
sına rağmen bölüm 6'da bazı uzmanların, güvenli bağlanma ve bebeklik yıl l a rının
yaşam boyu gelişmenin belirleyicileri olarak fazla d ramatize edil diğini iddia enikle­
rini görd ü k . Sosyal ve d uygusal gelişim aynı zamanda diğer ilişkilerle ve erken
çocuk l u k yılları ve sonrasındaki mizaçla, bağlamlarla ve sosyal deneyimle rle d e şekil­
lenir. Bu kısımda, erken çocuklukta sosyal ilişkileri bağlanmanın ötesinde tart ışaca­
ğız. Farklı ebeveynlik tipleri, kardeş ilişkileri ve aile yapılarındaki değişiklikleri ince­
leyeceğiz.

E B EV E Y N L İ K
İyi ebeveynlik zaman ve çaba ister. B i r dakika orada bir dakika burada ile bunu
başaramazsınız. Paket programlarla bu görevi yerine getiremezsiniz. E l bette, çocuk­
la rın gelişimi için önerrıli olan sadece ebeveynlerin çocuklarla geçirdiği zamanın mik­
tarı değildir -ebeveynliğin kalitesi de önemlidir ( B e nzies, Keown & Magil l - Evans,
2009; Chen, 2009a, b; Gross ve diğerleri, 2009 ) . Ebeveynlikteki değişimleri anlamak
için, ebeveynlerin çocu klarıyla etkileşirken kullandıkları anababalık stili ya da ana­
baba t u t um l a r ı nı , çocu kla rını nasıl disipline ettiklerini ve ortak ebeveynliği göz
önüne almak gerekir.

Baumrind'in Anababa Tutumları: Diana Baumrind ( ı 97 1 ), anababalann ne ceza­


landırıcı ne de mesafeli olması gerektiğini iddia eder. O n u n yerine çocuklar için k u ral­
lar geliştirmeli ve onlara karşı şefkatli olmalıdır. Baumrind, dört tip anababa t u t .umu
tanunlamıştır:

• Otoriter anababa, bu a nababa t u t u m u çocukları kendi emirlerine uymaya ve


kendi iş ya da çabalarına saygı d uymaya zorladığı sınırlayıcı, cezalandırıcı bir
t u t u m d u r. Otoriter anababa, çocuğa katı bir takım kurallar koya r, kontrol eder,
ancak çok az sözel iletişime olanak verir. Örneğin, otoriter bir anababa. "Ya Otoriter anababa: Çocukları kendi emirlerine u y­
benim dediğim gibi yaparsın ya da görürsün" diyebil i r. Otoriter a nababalar aynı maya ve kendi ış ya da çabalarına saygı duymaya zor­
ladığı sınırlayıcı, cezalandırıcı bir tutum. Otoriter ana­
zamanda çocuğun poposuna sık sık şaplak a tabilir, k u ra l ları sert bir şekilde
baba, çocuklarını kontrol ederler, katı kural lar koyar­
uygulayıp on ları açıklamayabilir ve çocuğa yönelik hiddet gösterebilir. Otoriter
lar, ama çocuklarını dinlemezler. Çok az sözlü i leti­
a ilelerin çocukları genellikle mutsuz, korku dolu ve kendilerini diğerleriyle kar­ şime olanak verirler. Otoriter anababalık, çocukların
şılaştırma konusunda kaygılıdırlar, etkinlikleri başlatmada başarısız o l u rlar ve sosyal yetersizliği ile ilişkilendirilir.
zayıf iletişim becerilerine sahiptirler.
Demokratik anababa: Çocuklarını bağımsız olmaya
teşvik ettiği ama yine de eylemlerine sınırlar ve kont­
Calvin ve Hobbes roller getirdiği bir anababa tutumudur. Genel li k le
sözlü alış verişe izin verilirler. Bu anababalar çocuğa
karşı sıcak ve sevgilerini hissettirirler. Demokratik ana­
Sizin anababalığınızın beni babalık, çocukların sosyal yeterliliği ile ilişkilendirili r.
bozmadığına dair ne garanti
� ihmalkar anababa: Çocuğun yaşamıyla son d erece
var elimde?

1
ilgisiz olunan bir anababa tutumudur; çocukla rın
sosyal yetersizliği ile özellikle de öz kontrol eksik l i­
ğiyle ilişkilendirilir.
i
• Hoşgörülü anababa: Çocuklarıyla yakından ilg ile­
i nen ama onlardan pek bir şey istemeyen, pek kural

- ··
f koymayan bir anababa tutumudur. Hoşgörülü ana­
babalık, çocukların sosyal yetersizliğiyle, özellikle de
CALVIN & HOBBES, ©Watterson. Universal Uclick tarafından dağıtı lır. Yeniden basım için izin alınm ıştır. Tüm öz kontrol eksikliği ile ilişkilidir.
hakları saklıdır.

• KISIM 4 Erken Çocukluk 253


Demok r a t i k a n a ba ba, çocukları bağımsız olmaya teşvik eder, ama yine de
eylemlerine sınırlar ve kontroller getirirler. Genellikle sözlü alış verişe izin veri­
E beveyn l i k çok ö n e m l i b i r i ştir
lir. Bu anababalar çocuğa ka rşı sıcaktırlar ve sevgilerini hissettirirler. D emokratik
ama çocu k l a r ya ra r ı n a a na ba ba l ı ğ a bir ebeveyn, rahatlatıcı bir şekilde kol unu çocuğa d olayıp " B u n u yapmaman
u yg u n l u k testi h i ç uyg u l a n maz. gerektiğini biliyors u n . D u r u m u gelecek sefer nasıl daha iyi ele alabileceğini
konuşalım" diyebilir. Demokratik a nababalar, çocuğun yapıcı davra nışı karşı­
-George Bernard Shaw
sında memnuniyet ve destek gösterirler. Aynı zamanda çocu klardan olgun,
İrlandalı Oyun Yazarı. 20. yüzyıl
bağımsız ve }'aş ı na uygun davra n ı ş beklerler. Ebeveynleri demokratik olan
çocuklar, sıklıkla neşeli, öz kontro l l ü ve kendine güvenli ve başarı yönelimli­
d ir; akranlarıyla dost canlısı ilişkiler içindedirler, yetişkinlerle i ş birliği yapar ve
stresle başa çıkarlar.


İ hma l ka r a n a ba ba, a nababanın çocuğun yaşamıyla son derece ilgisiz olduğu

b i r tut u mdur. Anababaları i hmalkar olan çocu klar, a nabalarının yaşamlarının


d iğer yönlerinin kendilerinden daha önemli olduğu duygusu geliştirirler. B u
çocu klar sosyal olarak yetersiz o l m a eğilimin dedirler. Çoğu n u n öz kontrolü
zayıftır ve bağımsızlığı pek k a l d ı ra mazlar. Sıklıkla düşük öz saygıya sahipti rler,
olgun değildirler ve aileye yabancılaşabilirler. Ergenlikte, okuldan kaçma ve suç
modelleri sergileyebilirl e r.

• H oşgör ü l ü a na baba, anababanı n çocu kla rıyla yakından ilgilendikleri a m a


onlara pek az talep veya kontrol yükledikleri bir t a rzdır. B u t ü r anababa l a r,
çocuklarının h e r isted iklerini yapma larına izin verirler. Sonuç, çocukla rın hiçbir
zaman kendi davranışlarını kontrol etmeyi öğrenmemesi ve her zaman kendi
istediklerini yapmayı beklemesidir. Bazı ebeveynler, sıcak bir ilgi ve az kısıtlama
kombinasyonu n u n yaratıcı, güvenli bir çocuk ortaya çıkaracağına inandıkların­
dan çocu kları özellikle bu şekilde yetiştirirler. Ancak, ebeveynleri hoşgörülü olan
çocu klar nadiren başka larına saygı d uymayı öğrenir ve ayrıca kendi davranışla­
r · nı kontrol etmekte zor l u k çekerler. H ükmedici. benmerkezci, uyumsuz olabilir
ve akran ilişkilerinde zorluklar yaşayabilirler.
Bu dört anababalık sınıflandırması, bir yandan kabu l ve tepki vennenin, diğer
yandan da talep ve kontrolün bileşimini içerir (Maccoby & Martin, 1 98 3 ) . Bu boyut­
ların otoriter, demokratik, ihmalkar ve hoşgörülü anababalığı onaya çıkarmak üzere
nasıl bir araya geldiği, Şekil 8.2'de gösterilmiştir.
Anababa tutumları ve çocukların gelişmesine dair araşurmanın yapı olarak neden­
sel değil de ilişkisel olduğu akılda t u t u lmalıdır. Bu nedenle, eğer bir araştırma, otori­
ter ebeveynliğin çocukta daha yüksek seviyelerde saldırganlıkla ilişkili olduğunu açığa
çıkarıyorsa, otoriter ebeveynl i k saldırgan çocuklara yol açmış olabileceği kadar, saldır­
gan çocuklar da otoriter ebeveynliğe yol açmış olabilir. Ayrıca Bölüm l 'den de hatır­
layacağı gibi, korelasyonel çalışmalarda, iki faktör arasındaki korelasyonu üçüncü bir
faktör de etkileyebilir. B u nedenle, otoriter anababalık ve çocu k saldırganlığı arasın­
daki korelasyon örneğinde, muhtemeldir ki otoriter anababalar ( ilk faktör) ile saldır­
gan çocuklar onları korelasyonu onaya çıkaran şekillerde davranmaya eğilimli kılan
genleri (üçüncü fa ktör) paylaşmaktadırlar.
Kabul eden, Reddeden, karşılık
karşılık veren vermeyen Anababa Tutu mları ve Bağlam: Demokratik anababa lığın yara rları.
etnik köken, sosyoekonomik dü 7ey ( S E D ) ve hane halkı birleşimini
istekte bulunan Demokratik Otoriter
kontrol eden aşmakta mıdır? Her ne kadar ara sıra istisna lar bul unsa da, demokratik
anababalığı çocukta yeterlilikle ilişkilendiren kanıtlar, geniş bir yelpaze­
i stekte bulunmayan, Hoşgörülü i hmalkar den etnik gruplar, sosyal katmanlar, kültü rler ve aile yapıları arasında
kontrol etmeyen ortaya çıkmaktadır ( Steinberg & S il k, 2002 ) .
Yine de, araştırmacılar bazı etnik gruplarda otoriter tarzın bazı yönle­
ŞEKİ L 8.2 rinin Baumrind'in öngördüğünden daha pozitif çocuk sonuçları ile ilişkilen­
ŞEKiL 8.2 ANABA BALIK TUTUMLA R I N I N S I N I FLAN D I R I L­
dirilebileceğini bulmuşlardır (Parke & B u riel. 2006 ) . Otoriter tutum unsur­
MASI: Dört tip anababa tutumu (Demokratik, otoriter, hoşgörülü
ları, bağlama göre farklı an lamlar alabilir ve farklı etkiler gösterebilir.
ve ihmalkar), bir yandan kabul ve karşılık vermeyi, diğer yandan da
Örneğin, Asya kökenli Amerikalı anababalar otoriter olarak adlandırı­
istekte bulunma ve kontrolü içerir. Ö rneğin, Demokratik anababalık
hem kabul etme/karşılık verme hem de istekte bulunma/kontrolü lan geleneksel Asyalı çocuk büyütme uygulamalarını genelde sürdürmek­
içerir. tedirler. Anababalar, çocuklarının yaşamları üzerinde kayda değer bir kont-

254 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo�Duygusal Gelişı m


rol uygulamaktadırlar. Ancak Ruth Chao (200 1 . 2005, 2007; Chao & Tseng, 2002 ) , bir­
çok Asya kökenli Amerikalı anababa tarafından uygulanan anababalık tut umunun, oto­
riter tarzın h ü k medici kontrolünden ayn olduğunu iddia eder. Chao'nun a rgümanı,
bunun yerine kontrolün çocukların yaşamlarıyla ilgilenme ve ona karılmayı yansıttığı
ve en iyi bir t ü r öğretme olarak kavramsallaştırılabileceğidir. Asya kökerıli Amerikalı
çocukların yüksek akademik başarısı, "öğreten" anababalannın bir sonucu olabilir ( Ste­
venson & Zusho, 2002 ) .
Saygı v e itaat istemeye yönelik bir vurgu aynı zamanda otoriter tarzla d a ilgilidir
ama, Latino çocuk yetiştirmede, bu odak, cezalandırıcı olmaktan ziyade pozitif olabilir.
Çocuğun gelişimini bastırmak yerine, aileyle sarmalanmış bir benlik ve kimlik gelişi­
mini teşvik edebilir ve saygı ve itaat gerektirebilir ( H a rwood ve diğerleri, 2002 ) .
Otoriter tutu mun diğer bir özelliği olan fiziksel cezalandırma bile farklı bağl a m ­
larda farklı etkilere sahip olabilir. Afrika kökenli Amerikalı aileler, fiziksel cezalandırma
kullanmaya Latino olmayan beyaz ailelerden daha yatkındır ( Deater - Deckard & Ruth Caho'ya göre, birçok Asyalı Amerikalı aile lıangi
Dodge, 1 997) . Ancak, fiziksel cezalandırma ku!Janımı, Latino olmayan beyaz ailelerde anababalık tutumunu kullanır?

artan dışsallaştırılmış çocuk sorunları ( sonunu düşünmeden davranma veya yüksek sal ­
dırganlık seviyeleri gibi) ile ilişkilendirilirken, Afıika kökenli Amerikalı ailelerde d u rum
farklıdır. B u bulgunun bir açıklaması, Afrika kökenli Amerikalı ailelerin kendilerinin
yaşaması daha m uhtemel olan tehlikeli ortamlarda kuralları koyma ihtiyacıyla ilgilidir
(Hanison-Hale, McLoyd & Smedley, 2004 ) . Ancak birazdan da göreceğimiz gibi, genel
olarak çocukları disipline etmekte fiziksel ceza kullanımı birçok meseleye yol açmak­
tadır.

Ceza: Yüzyıllar boyunca popoya şaplak a t ma gibi bedensel ( fizikse l ) ceza, çocu kları
disipline etmekte gerekli ve hatta istenen bir yöntem olarak görülmüştür. Bedensel
ceza k ul l a nı m ı , Amerika'daki her eyalette yasaldır. Üç-dört yaşlarında çocukları olan
A B D ' l i ebeveynlerle yapılan u l usal b i r anket, ebeveynlerin yüzde 2 6 'sının çocukla ­
rına sıklıkla şaplak attıklarını ve yüzde 6 7 'si de çocuklarına sıklıkla bağırdıklarını bil­
dirdiklerini onaya koym u ş t u r ( Regalado ve diğerleri, 2004 ) . K ü l t ü rler a rası bir kar­
şılaşt ı rma, Birleşik Devletler ve Kanada'daki bireylerin bedensel cezaya yönelik en
olumlu tut u m la ra sahip ve onun kendi ebeveynleri tarafından k u l la nı ldığını hat ır­
lamaya en uygun bireyler a rasında olduğunu tespit etmiştir ( C u rran ve diğerleri,
200 1 ) ( B kz. Şekil 8 . 3 ) .
Artan sayıda çalışma, çocuklan fiziksel olarak cezalandırmanın sonuç­
larını incelemektedir. Bu çalışmalar ilişkisel türdedir. Açıktır ki, ebeveynleri Hatırlayan yüzdesi Tutum
deneysel bir çalışmada çocuklarırun popolarına şaplak atacak veya atmaya­
1 00
cak şekilde gruplamak son derece etik dışı olacaktır. Bir ilişkisel çalışmada
sebep-sonuç etkisinin belirlenemediğini unut mayın. Bir korelasyonel araş­
tırmada, ebeveynlerin popoya şaplak atması, hile yapma, yalan söyleme,
diğerlerine kaba davranma, zorbalık, kavgalara kanşma ve itaatsizlik dahil,
çocukların antisosyal davranışları ile ilişkili bulunmuşt u r ( Strauss, Sugar­
mann & Gilles- Sims, 1 99 7 ) .
Bir çalışmada, ebeveynlerin bedensel cezalarının çocuklarda d a h a yük­
sek seviyelerde itaat ve saldırganlıkla ilişkili görülmüştür ( Gershoff, 2002 ) .
Aynı çalışma d a bedensel cezalandırmanın d üşük seviyelerde ahlaki içsel­
leştirme ve zihinsel sağlıkla da ilgili olduğu tespit edilmiştir ( Gershoff,
2002 ) . B i r araştırma, katı fiziksel disiplin geçmişinin ergenlik depresyonu
ve genç suçluluk gibi dışsallaşnnlrmş sorunlarla ilgili olduğun u tespit etmiş­ o o
tir ( Bender ve diğerleri, 2007 ) .
Güney ABD İ spanya İsveç
Popoya şaplak atma veya benzer cezalandırmalardan kaçınmak için Kore
bazı sebepler nelerdir? B u n u n sonuçları arasında şunlar da vardır:
ŞEKİ L 8.3
• Yetişkinler bir çocuğu bağırarak, azarlayarak veya poposuna şaplak FA RKLI ÜLKELERDE BEDENSEL CEZA: 1 'e yakın puanlar kullanı­
atarak cezalandırdıklarında, çocuğa stresli dur u m l a rı ele almak için mına karşı bir tutumu gösterecek ve S'e yakın puanlar da kullanım ı n ı
kontrolden çıkmış modeller sunmaktadırlar. Çocu k l a r bu saldırgan, destekleyen b i r tutumu ifade edecek şekilde, bedensel cezanın kulla­
nımına yönelik tutumları değerlendirmek üzere 5 puanlık bir ölçek
kontrolden çıkmış davranışı modelleyebilir.
kullanıldı. Bedensel cezalara ait çalışmalar neden korelasyonel çalışma­
lardır ve bu onların kullanılırlığını nasıl etkiler?

• KISIM 4 Erken Çocukluk 255


• Ceza, korku, öfke veya kaçınma uyandırabilir. Örneğin, çocuğun poposuna
şaplak a t mak, çocuğun ebeveynin çevresinde olmaktan kaçın masına ve ebe­
veynden korkmasına neden olabilir.
• Ceza, çocuğa ne yapması gerektiğinden ziyade ne yapmaması gerektiğini anlatır.
Çocuklara, "Neden bunu denemiyors u n?" gibi geri bildirim verilmelidir.
• Cezalandırma, istismarcı olabilir. Ebeveynler kasti olmayarak çocuğu cezalan­
dırırken öyle bir i n fiale kapılabilirler ki, istismarcı bir h a l alabilirler ( Knox,
20 1 0 ) .
Çoğu çocuk psikoloğu, yanlış davranışı çocuğu ikna etmek, özellikle de çocuğun
davranışlarının diğerleri açısından sonuçlarını açıklayarak ele almayı önerir. Çocuğun
pozitif pekiştirme sunan bir ortamdan alındığı mola da etkili olabilir. Örneğin, çocuk
yanlış b i r davranışta bulunduğunda, bir ebeveyn belirli bir süre TV izlemeyi elinden
alabilir.
Çocuklarda ceza kullanımına dair son bir nokta, bunun çocuk üzerindeki etkileri­
nin sürdüğü konusundaki tartışmadır ( Grusec, 2009; Thompson 2009b) . Bazı uzman­
lar ( D iana Baumrind dahil ) fiziksel cezanın negatif etkilerine dair kanıtın çoğunun, ebe­
veynlerin istismarcı bir şekilde davrandığı çalışmalara dayalı olduğunu öne sürmekte­
dir (Baumrind, Larzelere & Cowan, 2002 ) . Kendisi araştırmalarından, ebeveynler cezayı
sakin, mantıklı bir şekilde k u llandığında ( k i kendisi b u n u n kendi çalışmalarındaki
demokratik anababa çocuklarının özelliği olduğunu söyler), çocukların gelişiminin bun­
dan çok faydalandığı sonucuna varır. B u nedenle, fiziksel cezanın çocuklara azarlama
ve bağırmanın yanı sıra popoya şaplak atan, kontrolden çıkmış bir yetişkin modeli s u n ­
ması gerekmediğini vurgular. Yirmi altı araşıımrnnın gözden geçirildiği bir çalışmada,
sadece şiddetli veya baskın bir şekilde şaplak atma kullanımı alternatif çocuk disiplin
uygulamaları karşısında olumsuz bulunm uşken hafif şaplak atma bulunmamıştır ( Lar­
zelere & I<uhn, 200 5 ) .
Gerçekten de birkaç uzu nlamasına ceza çalışması v e orta düzeyde v e ağı r ceza kul­
lanımı ardsında ayrım yapan birkaç çalışma vardır. Bu nedenJe, her ne kadar bu tür
bir görüş bazı bireyler açısından tatsız olsa da, bazı uzmanların görüşüne göre, eldeki
araştırma kanıtlarına göre, fiziksel cezalandırmanın etkilerinin çocuğun gelişimi açısın­
dan zararlı olup olmadığını söylemek zord u r ( Grusec, 2009 ) . Çocukların cezalandırıl­
masına dair araştırmalarla ilgili net bir şey varsa, o da fiziksel cezanın orta düzeyde,
old u kça nadir, yaşa uygun olarak ve pozitif bir ebeveyn - çocuk ilişkisi bağlamında kul­
lanılması gerektiğidir ( Grusec, 20 1 1 ) . Aynca, fiziksel cezalandırma istismarı da içerdi­
ğinden, çocuğun gelişimine çok zararlı olabileceği de kesindir ( C icchetti & diğerleri,
2 0 1 0b; Knox, 20 1 0 ) .

Ortak ebeveynlik: E v l i l i k çatışması ve ceza k u llanımı arasındaki ilişki, ortak ebe­


veynliğin önemini v u rg u l a m a ktadır. O rtak ebeveynlik, ebeveynlerin birlikte çocuk
yetiştirmede birbirlerine verdikleri destekti r. Ebeveynler a rasındaki zayıf
işbirliği, bir ebeveynin diğerinin söylediklerini geçersiz kılması, işbirliği
ve sıcaklıklığın eksikliği ve bir ebeveynle bağlantının olmaması, çocuk­
l a rı sorunlar konusunda risk a l t ında bırakan koş u l l a rd ı r ( McHale & Sul­
livan, 2008 ) . B i r a ra ş t ı rma, ortak ebeveyn liğin, küçük çocukları n anne
ve babanın ebeveynliğinin üzerinde ve ötesinde çaba öngördüğünü açığa
çıkarm ıştır ( Karreman ve d iğerleri, 2008 ) .
Çocuklarıyla yeterince zaman geçirmeyen veya çocuk yetiştirmede
sorunları olan ebeveynler, psikoloj ik daııışmanlık ve psikoterapiden fay­
dalanabilir. Evlilik ve a ile d a ııışmanı Darla Botkin'in çalışmalarını oku­
mak için, Kariyerlerle Bağlantı'ya bakınız.

ÇOC U G A KÖTÜ M U A M E L F
Ne yazık ki, cezalandırma bazen bebeklerin ve çocu kların ist ismarına yol
açmaktadır ( C orso & Fertig, 20 1 0; Macmillan, 2 0 1 0 ) . 2006'da, B i rleşik
Devletlerdeki ya klaşık 905,000 çocuğun istismar mağdu ru olduğu tespit
edilmiştir ( Birleşik Devletler Sağlık Hizmetleri ve insani Hizmetler Deparı-
Ortak ebeveynliği karakterize eden nedir?

256 BOL U M 8 Erken Çocuklukta '>osyo-Duygusal Gelişırn



kariyerlerle bağ l a ntı

Darla Botkin, Evl ilik ve Aile Terapisti


Darla Botkin, öğreten, araştırma yapan ve evlilikle ve aile terapisiyle il­
gilenen bir evlilik ve a i le terapistidir. Kentucky Ü niversitesi'nde çalış­
maktadır. Botkin,üniversitediplomasını,özeleğitimeyoğunlaşa n i l köğ­
retim eğitimi program ında aldı ve daha sonra okul öncesi çocuk eğitimi
konusunda yüksek lisans yaptı. Sonraki altı seneyi, çocu k bakımı, ilkokul
ve Düşük Gelirliler İ çin Okul g i bi çeşitli yerlerde çocuklarla ve a ileleriyle
çalışarak geçirdi. Bu deneyimler, Botkin1n çocukların ve ebeveynlerinin
deneyimlediği gelişimsel ortamların (ev, okul ve iş gibi) birbirine olan
karşılıklı bağımlı lıklarını fark etmesine neden oldu. Ü niversiteye geri
döndü veTe nnessee Ü niversitesi'ndeaileçalışmalarıkonusunda dokto-
rasını tamamladı. Kentucky Ü niversitesi'nde öğretim üyesi oldu. Daha
sonra başka dersler ve evlilik ve aile terapisinde klinik eğitim alarak, ev­
lilik ve aile terapisinde sertifika aldı.
Botkin1n şimdiki ilgi alanları arasında, aile terapisinde küçük ço­
cuklarla çalışmak, aile terapisinde cinsiyet ve etnik konular ve aile sağ­
l ığında maneviyatın rolü yer almaktadır.

Darla Botkin (sol), aile terapisi oturumundayken

Evlilik ve aile terapistleri hakkında daha fazla bilgi için sayfa 48'deki Ya şam Boyu Gelişimde Kariyerler ekine bakın ız.

marn, 2008 ) . Bu çocukJarın y ü zde 84'ü bir veya daha fazla ebeveyn t a rafından istis­
mar edilmektedir. B i rçok eyalette artık kanunlar, şüphelenilen çocuk istismarı vaka­
lannın bildirilmesini gerektiriyor ama yine de özellikle de dövülen bebeklerinldler
olmak üzere b irçok vaka rapor edilmiyor.
Çocuğa kötü m u a mele,
K a m u ve birçok profesyonel çocuk istismarı terimini hem istismar, hem de
ihmale atfen k u l la nsa da, gelişimciler gittikçe daha fazla, çocuğa kötü muamele ebeveyn l i ğ i n a ğ ı r b i r şek i l de
terimi n i k u l la n ma k tadırlar ( C icchetti, 200 1 ; Cicchetti & Tot h , 20 1 1 ; C icchetti yetersiz ve y ı k ı c ı yön l e r i n i içerir.
ve diğerleri, 2 0 1 0a, b). Bu terim, istismar teriminin duygusa l etkisine sahip
-Dante Cicchetti
değildir ve kötü m uamelenin farklı koşul la rı içerdiğini kab u l eder.
Çağdaş Gelişim Psikoloğu, Minnesota Üniversitesi

Çocuğa Kötü Muamelenin Tipleri: Çocuğa kötü m u a m elenin dört ana tipi,
fiziksel istismar, çocuk ihmali, cinsel istismar ve duygusal istismardır ( National Cle­
aringhouse on Child Abuse and Neglect, 2004 ) :

• Fiziksel istismar, yumruklama, dövme, t e kmeleme, ısırma, yakma, sarsma veya


bir çocuğa diğer bir şeldlde zarar verme sonucunda fiziksel hasara yol açmadır.
Ebeveyn ya da diğer kişi, çocuğa zarar vermek niyetinde olmayabil i r; yaralanma
aşın fiziksel cezalandırmadan kaynaklanmış olabil i r ( Millot ve d iğerleri, 20 1 0) .
• Çocuk ihmali, çocuğun temel i htiyaçlarını sağlamadald başarısızlıkla karakterize edi­
lir ( Newton & Vandeven, 2 0 1 0; Thompson, 20 1 0) . İhmal, fiziksel (örneğin, terk
etme) , eğitimsel ( örneğin kronik bir şekilde okuldan kaçmaya izin vermek) veya
d uygusal olabilir (örneğin çocuğun i h tiyaçlarına yöneli k belirgin bir ilgisizli k ) .
Çocuk ihmali, açık a rayla en sık rastlanan çocuğa kötü muamele şeklidir. İlgili
verilerin t oplandığı her ü lkede, ihmal, istismarın ü ç katı sıklıkla ortaya çıkar
( B enoit, Coolbear & Crawford, 2008 ) .

KISIM 4 Erken Çocukluk 257


Cinsel istismar, bi r çocuğun genital orga nlarını okşama, i l işki, ensest,
tecavüz, homoseksüellik, teşhircilik ve fa h işelik veya pornogra fi k
materyallerin ü retimi yoluyla ticari sömürüyü içerir ( Ba h a l i ve diğer­
leri, 20 1 0; Leventhal, M urphy & Asnes, 20 1 0 ) .

• Duygusal istismar (psikolojik/sözlü istismar/zihinsel yaralama), ebeveynlerin


veya diğer bakıcı la rın, ciddi davranışsa!, bilişsel veya d uygusal soru n ­
lara y o l açan veya açabilecek o l a n eylemleri veya i h mallerini içerir
(van H a rmelen ve diğerleri, 20 1 0; Wekerle ve diğerleri, 2009 ) .
Her ne kadar b u çocuğa kötü muamele şekilleri ayrı ayrı b u l u nabilse
de, sıklıkla bir a ra d a ortaya çıkarlar. D uygusal istismar, d iğer şekiller
tammJandığında neredeyse her zaman mevcut t u r.

Çocuk İstismarı ve Bağlam: Çocuk istismarına tek bir faktör neden


olmaz ( C icchetti, 20 1 1 ; Cicclıetti ve d iğerleri, 20 1 0a; Cicclıetti & Toth,
Sekiz yaşındaki Donnique Hein, Şehir Misyonu tarafından Westpark'ta
20 1 1 ). K ü l t ü r, aile ve çocuğun gelişim özellikleri gibi faktörlerin bir arada
işletilen kriz barınağı Laura's Home'da bir yemek sonrasında sevgiyle
b u l unmasın ın çocuğa kötü m u a meleye anı yük getirmesi mu htemeldir
altı aylık kız kardeşi Maria Paschel'e sarılıyor (Mart, 201 O)
( Appleıon & Stanley, 2009; Prinz ve diğerleri, 2009 ) .
Amerikan k ü l t ü ründeki yaygın şiddet, TV şiddeti dahil, ailede şiddetin onaya
çıkmasında ya nsıma s ı n ı bulmaktadır ( D u rrant, 2008 ) . Ailenin kendisi açıkça istismar
bağl a m ı n da kilit bir rol oynamaktadır ( K ennedy, 2009; Macmillan ve diğerleri,
2009 ) . Çocuğa karşı şiddetli eylemlerde ki min b u l unduğu na bakılmaksızın t ü m a ile
üyelerinin et kileşimleri göz önüne a lınmalıdır. Ö rneğin, çocuğu fiziksel olarak istis­
mar eden baba olsa da, annenin, çocuğun ve kardeşlerin davra nışları da değerlen­
dirilmelid ir.
Çocukları istismar eden ebeveynler, kendi ebeveynleri tarafından istismar edilmiş
miydi? Küçükı<en kendileri istisma r edilen ebeveynJerin yaklaşık üçte biri kendi çocu k­
larını istisma r etmeye devam etmektedir ( Cicchetti & Toth, 2006 ) . Böylece, ebeveyn­
lerin bazıları istismarın kuşaklar arası aktarımına dahildir, ama çoğunluğu değil.

İstismarın Gelişimsel Sonuçları: Çocuklukta ve ergenlikte kötü m uamelenin


sonuçları a rasında, zayıf duygu d üzenleme, bağlanma soru nla rı, akra n i l işkilerinde
soru nlar, okula adapte olmada güçlük, depresyon ve suç işleme gibi diğer psikoloj i k
sorunlar da vardır. Şekil 8.4'te d e görü ldüğü gibi, koruyucu a i l e bakımındaki kötü
muamele görmüş ki.içük çocu klar, biyolojik aileleri ile yaşayan orta d ü zeyde SED'
d e n gelen küçük çocuklardan daha fazla anormal stres hormonu seviyeleri gösterme
eğilimindedir ( G unnar, Fisher & the Early Experience, S t ress, and Prevention Net­
work, 2006 ) . B u a raştırmada, temel o l a rak bakıcı ailelerin i lunal edilen çocuklarında
35
anormal stres hormonu seviyeleri b u l u ndu ve bu en iyi "kur u msal ihmal" olarak
.,
tanımlanabilir ( Fisher, 200 5 ) . İstismar da bu etkiyi küçük çocu klar üzerinde göste­
c
.L: "Vi 30 reb i l i r ( Gunnar & Fisher, 2006 ) . Çocukken istismar veya ihmal yaşayan ergenler,
., .,
Qj " şiddetli romantik ilişkiler, suç işleme, cinsel risk alma ve madde bağımlılığına küçük­
>- N
·- ::::ı 25

� >-
c ken kötü muamele görmemiş ergenlerden daha ya tkın dır ( Slıin, Hong & Hazen,
:ı ;::
c � 20 20 1 0; Wekerle ve diğerleri, 2009 ) .
o -"'
E ô Daha sonra, yetişkinlik yıllarında, çocukken kötü m uamele gören bireyler, sağ­
o o
v- ıs
.!: lıklı yakın ilişkiler kurup devam ettirmekte sıklıkla güçlük çekerler ( Dozier, Stova l l ­
;v
� :3
v-
""""" ::::::ı: 10 McClough & Albus, 2009 ) . Yetişkinler olarak, k ö t ü m uamele gören çocuklar aynı
� -""
-;;; o. zamanda diğer yetişkinlere -özellikle de flört ettikleri kız veya erkek a rkadaşlarına
E :;:
o � ve eşlerine ( pa rtnerleri n e ) - karşı şiddetli davranışlar göstermenin yanı sıra madde
c
<( bağımlılığı, kaygı ve depresyon konusunda daha yüksek risk altındadırlar ( Mi l ler­
o
Biyolojik aileleriyle Bakıcı aile evlerindeki Perrin, Perrin & Kocur, 2009 ) .
olan orta düzeyde kötü muameler görmüş
SED'den gelen küçük küçük çocuklar
Çocuğa köt ü muameleyi önlemek veya sıklığını azaltmak için ne yapılabi l i r?
çocuklar Kötü muamele eden annelerle bir yaşındaki çocukları üzerine yapılan bir çalışmada,
çocuğa köt ü m u a meleyi aza l t makta iki tedavi etkilidir: ( l ) D a ha iyi ebeveynliği,
ŞEKİL 8.4 stresle başa çıkmayı ve anne için daha fazla desteği vu rgulayan ev ziyaretleri ve ( 2 )
FARKLI TİPLERDE YETİŞTİ RME
a n ne -bebek bağını iyileşti rmeye odaklanan ebeveyn-bebek psikoterapisi ( Cicclıetti,
KOŞULLARINDA KÜÇÜK ÇOCUKLARDA
Tot h & Rogosch, 200 5 ) .
ANORMAL STRES HORMONU SEVİYELERİ

258 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelişim



l(A R D E Ş I L I Ş K l l E R ' VE l')f)f] U M c; ı p c; ı
Gelişimciler kardeş ilişkilerini nasıl karakterize eder? Doğum sırası davranışı ne d e re­
ceye kadar et kiler?

Kardeş İlişki leri: Amerikalı çocukların yaklaşık yüzde 80'inin bir veya daha fazla
kardeşi vard ı r -yani kız veya erkek kardeşler ( Du nn, 2007 ) . Sizlerde kardeşlerinizle
birlikte saldırgan , düşma nca al ışverişlere dair zengin bir deneyime sahipsin izdir. 2-4
yaşları arasındayken kardeşler birlikte oldukla rında yaklaşık l O dakikada bir çat ışma
yaşarlar. Bu çatışmalar 5 - 7 yaşları arasında azalır ( K ra mer,
200 6 ) . Ebeveyn l e r, sözlü veya fiziksel ça tışma yaşayan kar­
deşlerle karşılaştıkları nda n e yaparlar? Yapıla n bir ça lışma,
üç şeyden birini yaptıkla rını ortaya koym uştur: ( 1 ) Müda­
hale edip onlara çatışmayı çözümlemekte yardımcı o l mak,
( 2 ) onlara nasihat vermek veya onları tehdit etmek veya
( 3 ) hiçbir şey yapmamak ( K ramer & Pcrozynski, 1 99 9 ) .
Kardeşler üzerinde bir d i z i a raştırma çal ışması y ü r ü ­
ten La urie K ramer ( 2 00 6 ) , m ü d a h a l e etmeme v e kar­
deş çatışma sının yükselmesine izin vermenin iyi stra te-
jiler olmadığı n ı söylemektedir. 4-8 yaşındaki kardeşlere
pozit if etkileşimler geliştirmeye yönelik "More Fun with
Sisters and B rothers" ( " Kız ve Erkek K a rdeşlerle B irlikte
D a ha Fazla Eğlence " ) adında bir program geliştirmiştir
( K ramer & Radey, l 997 ) . Programda öğretilen sosyal
beceriler arasında, oyun u uyg u n şekilde başlatma, oyun
oynama davet lerini kabul veya reddetme, perspektif alma,
kızgın lık d u yg u l a rıyla başa çıkma ve çat ışmayı yönetme d e b u l u n m aktadır.
Ancak, çatışma kardeş ilişkilerinin birçok boyutundan sadece biridir (Steelman &
Koch, 2009 ) . Kardeş ilişkileri yardım, paylaşma, öğretme, dövüşme ve oyu n oyna­
mayı da içerir ve kardeşler d uygusal destekler, rakipler ve iletişim ortaklan olarak
işlev görebilir.
Kardeş ilişkilerinde önde gelen bir uzman olan Judy D u n n (200 7 ) , yakın bir
tarihte kardeş ilişkilerinin ü ç önemli özelliğini tanımlamıştır:

• İlişkinin duygusal kalitesi: Hem yoğun pozitif, hem d e negatif du ygular kar­
deşlerce bi rbirlerine yönelik olarak sıklıkla dile getiri lmekted ir. B irçok
çocuk ve ergen, kardeşlerine karşı karışık d uygular içindedir.

• İlişkinin aşinalığı ve yak111lığ1: Kardeşler tipik olara k birbirleri n i çok iyi


tanırlar ve bu yakınlık, d u ruma göre birbirlerine ya destek verebilecek­
lerini ya da birbirleriyle alay edip birbirlerini baltalayabilecekleri a n l a ­
mına geli r.

• Kardeş ilişkilerindeki değişiklik: Bazı kardeşler, ilişkilerini diğerlerinden daha


pozitif olarak tanımlamaktadırlar. Bu nedenle, kardeş ilişkilerinde kayda
değer bir değişkenlik vardır. Birçok kardeşin birbirleri hakkında kanşık
duygulara sahip olduğunu tartıştık ama bazı çocuklar ve ergenler,
temelde kardeşini sıcak, şefkatli şekillerde tanımlarken, diğerleri de bir
kardeşin ne kadar sinir bozucu ve kötü hu ylu olduğundan bah seder. Çocukların kardeş ilişkilerini karakterize eden nedir?

Doğ um Sırası: B i r çocuğun büyük veya küçük kardeşlerinin olup olmaması,


belirli kişilik özelliklerinin gelişmesi ile ilişkilendiri l m iştir. Örneğin, yakın ta rihli bir
inceleme, "ilk doğa n l a r en zeki, başarılı ve vicda nlı olanlarken, sonra doğa n l a r en .. - - - - - - - - - 31--
asi, liberal ve makbul olanlar" sonu cu na varmışlardır ( Pa u lhus, 2008, s. 2 1 O ) . Daha /
sonra doğan çocuklara kıyasla, ilk doğan çocuklar aynı za manda en yet işkinlere gelişimle bağlant ı
dönük, ya rdımcı, uyumlu ve öz kontrollü olanlar şeklinde tanımlanmıştır. A n cak, Aile: Yetişkinl i kte birbirine psikolojik o l a r a k
doğum sırasına göre fa rklılıkların genellikle büyük olmadığı bildirilmektedir. yakın o l m a eğ iliminde olan kardeşler, ço­
Doğum sırasıyla ilgili bu farklılıkları açıklayan nedir? Ö nerilen açıklamalar, genelde cukl ukta da bu şekilde olma eğiliminded i r­
aile içinde belirli bir pozisyonda olmayla ilişkili ebeveyn ve kardeş etkileşimlerindeki ler. 1 6. Bölüm, s. 5 1 7.
çeşitliliğe işaret eder. Bir araştırmaya göre, anneler ikinci bir çocuğun doğu mundan
__ _ _ ___ _ .,,,.

• KISIM 4 Erken ı;.ocukluk 259


sonra ilk doğana karşı daha negatif, zorlayıcı ve kısıtlayıcı olmuş ve onunla çok daha
az oynamıştır ( D u n n & Kendrick, 1 982 ) .
Tek çocuk neye benzer? Popüler a n layış, tek çocuğun bağımlılık, öz kontrolden
yoksunluk ve bencil davranış gibi istenmeyen özelliklere sahip bir "şımarık çocu k"
olduğu yönündedir. Ama araştırmacılar, tek çocuğun daha pozitif bir özelliklerine işa­
ret etmektedir. Tek çocuklar sıklıkla başarı yönelimlidirler ve özellikle de daha sonra
doğa nlar ve büyük ailelerden gelen çocuklara kıyasla daha arzulanır bir kişilik sergile­
mektedirler (Falbo & Poston. 1 993; Jiao, Ji & Jing, 1 996) .
Şu ana dek tartışmamız doğum sırasının, davranışın güçlü bir habercisi olabilece­
ğini öne sürmektedir. Ama, gittikçe daha fazla sayıdaki aile araştırmacısı, davranışı etki­
leyen tüm faktörler göz önüne alındığında, doğum sırasının davranışı kestirme gücü­
nün düşük olduğunu vurgulamaktadır. Doğum sırasının ötesinde, çocu kların yaşamla­
rında onların davranışlarını etkileyen diğer önemli [aktörlerden bazılarını düşünün.
Bunlara, genetik, ebeveynlerin çocu klara günlük olarak sunduğu yeterlilik veya yeter­
sizlik modelleri, akran etkileri, okul etkileri, sosyoekonomik faktörler, sosyal -tari hsel
Çin Halk Cumhuriyeti'nin nüfus artışını kısıtlama faktörler ve kültürel çeşitlilikler de dahildir. Birisi, ilk doğa nların her zaman böyle ama
yolundaki güçlü motivasyonu nedeniyle tek çocuklu sonradan doğanların da her za man şöyle olduğunu söylediğinde, bu kişi, çocuğun geli ­
aile Çin'de gittikçe daha yaygın hale geliyor. Politika
şimi üzerindeki etkilerin karmaşıklığını yeterince göz önüne almayan aşırı derecede
hala kısmen yeni ve çocuklar üzerindeki etkileri, tam
basite indirgeyici beyanlarda bulunmaktadır.
olarak incelenmedi. Yine de, araştırmacılar genellikle
tek çocuğu nasıl bulmaktalar?

D E G İ Ş E N TO P L U M D A D E G İ Ş E N A İ L E
Kardeş sayısındaki çeşitliliğin ötesinde, çocu kların yaşadığı aileler önem l i şekilde fa rk­
lılık göstermektedir. Tek ebeveynl i ailelerde büyüyen çocukların sayısı hayret verici­
d i r. Şekil 8 . 5 'te de gösterildiği gibi, B i rleşik Devlet ler, dünyanın en yüksek tek ebe­
veynli a ile yüzdelerinden birine sahiptir. iki ebeveyn l i aileler arasında, her iki ebevey­
nin de çalıştığı veya ebeveynlerin boşa nıp tekrar evlendiği ya da homoseksüel veya
lezbiyen olduğu aileler de vardır. Kültür ve sosyoekonomik düzeydeki ( S E D ) [arklar
da a i leleri etkilemektedir. Ai lelerdeki bu çeşitlilikler çocukları nasıl etkilemektedir?

Çalışan Ebeveynler: 5 yaşın altı nda çocuğu olan her i k i Amerikalı a n ne içinden
birisi, işgücüne dah ildir; 6 ila ı 7 yaş arasında çocuğu olan anneler arasında bu rakam
üçte ikiden fazladır. Annelerin istihdamı, çağdaş yaşam ı n bir parçasıdır, a ma b u n u n
etkileri h a l a tartışı lmaktadır.
iş, ebeveynlik üzerinde pozi t i f ve nega t i f etkiler doğurabilir ( Han, 2009 ) . Ya kın
tari h l i araştırmalar, çocu kların ge lişimi için önemli ola n ı n, bir veya her iki ebevey­
nin de evin dışında çalışıp çalışmaması değil, ebeveynlerin işinin doğası olduğunu
göstermektedir ( Goldberg & Lucas-Thompson, 2008 ) . Ann Grouter ( 20 0 6 ) , son
za manlarda ebeveynlerin işteki deneyimlerini nasıl evleri ne taşıd ıklarını göstermiş­
t i r. Uzun saatler, fazla mesai, stresli i ş ve işte bağımsızlıktan yoksu n l u k gibi kötü
çalışma koşullarına sa hip ebeveynlerin evde daha kolay sinirlenmesinin ve işlerinde
daha iyi çalışma koş u l l a rına sahip olan a k ra n l a rından daha az etkili ebeveynlik yap­
masının m u h temel olduğu sonucuna varmıştır. Tu tarlı bir bulgu, çalışan a n nelerin

30

25
c 23
� ·v:;
o "'


::J
� 20
>- 17
(5 �
"""' .tij 15 15
"' ·- 14
el - 13
-c c
>-
"' 11 11
-;;; > 10
��
.,.. "'
"' _,,, 6
>- "'
co - 5

ŞEKİL 8.5 o

FARKLI ÜLKELERDE TEK EBEVEYNLİ A İ LELER ABD İsveç Kanada Almanya İngiltere Avustralya Fransa Japonya

260 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo Duygusal Gelışım



çocuklarının ( özellikle de kızların ) daha az cinsiyetçi stereotiplemeyle i lgilendiği ve 30
cinsiyet konusunda daha özgürlükçü görüşlere sahip olduğ u d u r (Goldberg & Lucas­
Thompson, 2008 ) .

Boşanmış Ailelerde Çocuklar: 20. yüzyılın sonlarında, Birleşik Devletlerde v e d ü n ­


yanın dört bir yanındaki birçok ülkede boşanma oranları oldukça çarpıa bir şekilde
değişmiştir ( Amaca & Dorius, 20 1 0 ) . Birleşik Devletlerde boşanma oranı l 960'lar ve
1 970'lerde çarpıcı bir şekilde a rtmış ama 1 980'lerden beri d ü şüşe geçm iştir. Ancak B ir­
leşik Devletler'de boşanma oranı yine de diğer birçok ülkeden yüksektir.
Birleşik Devletlerde evli a ilelere doğan çocukların yüzde 40'ının a ilelerin boşan­
masını yaşayacağı t a h m i n edilmektedir ( Het herington & Stanley-Hagan, 2002 ) .
Boşanmış a i lelerdeki çocuklar hakkında bazı önemli soruları inceleyelim. Birlikte, Boşanmış
hiç boşanmamış
Bütün, boşanmamış ailelerdeki çocuklar, boşanmış ailelerd e olduğundan daha m ı iyi
Aile tipi
uyum sağlar? Çoğu araştırmacı, boşanmış a i l e lerden gelen çocu kları n , boşa nmamış
ailelerden gelen akra nlarından daha zayıf bir uyum gösterdiği konusunda anlaşır ŞEKİL 8.6
( Amato & Dorius, 20 1 0; Hetheriııgton, 2006; Wal lerstein, 2008 ) (bakınız Şekil 8.6 ) . BOŞANMA VE ÇOC U KLARIN DUYG U S A L
Birden fazla boşanma sü reci yaşayanlar, daha büyük risk altındadır. Boşanmış a ile­ SORU NLAR!: Hetherington'u n araştırması n da ,
boşanmış a i lelerden gelen çocukların yüzde 2 5'i
lerdeki çocukların, akademik soru nlara sahip olması, dışsa llaştırılmış sorunlar ( d üş ü n ­
ciddi duygusal sorunlar gösterirken, birlikte ola n, h iç
meden hareket etme veya suç işleme gibi) ve içselleştirilmiş soru nlar ( anksiyete ve
boşanmamış ailelerden gelen çocukların sadece
depresyon gibi ) göstermesi, sosyal olarak daha az sor u m l u olması, yakın ilişkilerde yüzde 1 O'u ciddi duygusal sorunlar gösterdi. Ancak,
daha az yeterli olması, o k u l u bırakması, erken bir yaşta cinsel olarak aktif o l ması, boşanmış a ilelerden gelen çocukların kayda değer
uyuşturucu ku llanması, a n t i sosyal akranlarla ilişki k u rması, düşük öz saygıya sahip bir çoğunluğunun {yüzde 75) ciddi duygusal soru n la r

olması ve genç yetişkinler olarak daha az güvenli bağlanma göstermesi, boşa nma­ göstermediğini unutmayınız.)

mış ailelerdeki çocu klara göre daha yüksek ihtimaldir ( Conger & C hao. 1 996 ) . Yine ,.
de, boşanmış a i lelerden gelen çocu kların büyük çoğunluğunun önemli uyum sağ­ I
lama sorunla rına sahip olmadığını akılda t u t unuz ( At lırons, 2007 ) . Bir a raştırma, gelişimle bağlantı
çocukken ailelerinin boşanmasından 20 yıl sonra, yetişkinlerin yaklaşık yüzde 80'inin Aile: Erken evlilik, düşük eğitim düzeyi, dü­
ebeveynlerinin boşanma kararının akıllıca olduğu sonucuna vardığını tespit etmiştir şük gelir, ciddi bir bağlı lığın olmaması, bo­
(Athrons, 2004 ) . şanmış ebeveynlere sa hip ol ma ve
Aileler çocuğun hatırı için bir arada kalmalı mı? Ebeveynlerin, çocukları n ın hatırı evlenmeden bebek sah ibi olma, boşan m a
için mmsuz ve çat ışma lı b i r evlilikte kalmak zorunda olup olmadığı boşanma hak­ ihtima l i n i n a rtışıyla bağla ntıl ı faktörlerd ir.
kında en sık soru l a n soru la rdan biridir ( Hetheringıon, 2006 ) . Eğer a i l e ilişkisindeki. 1 4. Bölüm, s. 459.
çocukların esenliğini yıpratan, m u t s uz, ça tışmalı bir evlilikle i lişkili st resler ve a ksa­ _ _ _ _ _ _ _ _ ,
malar, boşa nm ış, tek ebeveynli bir aileye geçmekle azaltılabil iyorsa, boşanma avan­
taj l ı olabilir. Ancak, eğer boşanmayla ilişkili azalan kaynaklar ve artan risklere, acemi
ebeveynlik ve sadece boşan a n çift a rasında değil de, ebeveynler, çocu klar ve kardeş­
ler arasında da çat ışmanın s ü rmesi ya da artması da eşlik ediyorsa, çocuklar için en
iyi seçim, m u ts u z evliliğin devamı olacaktır ( Het herington & Stanley-Hagan, 2002 ) .
B u "eğerlerin". ebeveynler t e rs giden bir evlilikte bir a rada kaldığında y a d a boşa n ­
dığında n a s ı l bir r o l oynayacağını belirlemek zordu r.
Evlilikte çatışmanın, evlilik veya boşanma bağlamında çocuklar için nega t i f etki­
leri olabil eceğini belirtmek gerekir ( Cox ve diğerleri, 2008 ) . Boşanmış ailelerden
gelen çocukların yaşadığı birçok sorun boşanma öncesi dönemde başl a r, bu ebeveyn­
lerin b i rbirleriyle sıklıkla aktif bir çat ışma içinde olduğu bir zamandır. Bu nedenle,
boşanmış evlerden gelen çocu klar sorunlar sergilediğinde, sorunlar sadece boşan ­
maya değil, ona y o l açan evlilik içi çatışmaya d a bağlı olabilir (Tlıompson, 2008 ) .
A ile siireçleri boşanmış ailelerde ne kadar iinemlidir::> Aile süreçleri çok fark eder
( Wa llersıein, 2008 ) . Örneğin, boşanmış ai lelerin birbirleriyle olan ilişkisi u y u m l u
olduğunda v e demokra t i k a nababa t ut u m u k u l landıklarında, çocu ğ u n u y u m göster­
mesi daha iyileşir ( Het herington, 2006 ) .
Bir çocıı_ijun boşanmış bir ailede yaşama11111 sonucunda negatif so11uçlarda11 muzdarip
olmaya açık olmasını etkileyen faktiirler nelerdir? Çocu ğ u n risk ve hassasiyetiyle ilgili fak­
törler arasında, çocu ğ u n boşanma öncesi uyum sağlamasının yanı sıra , çocu ğ u n kişi­
l iği ve mizacı. cinsiyeti ve velayet d u r u m u da vardır ( Hetheringıon, 2006 ) . Ebeveyn­
leri daha sonra boşanan çocuklar, ayrılık öncesinde d a ha zayıf uyum göstermekte­ Ebeveynlerin çocukların hatırına birlikte mi kalması
d i rler ( Amato & B ooth, 1 99 6 ) . Sosyal olarak olgun ve sorum l u olan, az davranışsa! yoksa boşanması mı gerektiğini düşünürken, hangi
sorun gösteren ve yu m u şak mizaçlı olan çocu klar, ebeveynleri n i n boşanmasıyla d a ha konular göz önüne alınır?

• KlılM 4 f:rke11 Çocukluk 261


Evl i l i k çağdaş Ameri ka'da iyi başa çıkabil mektedirler. Sert mizaçlı olan çocuklar sıklıkla ebeveynlerinin boşa n­
masıyla başa çıkmakta sor u n yaşarlar ( H etheringıon, 2000 ) .
gitti kçe d a h a fazla terc i h e bağl ı,
Daha önceki araşnrmalar, boşanmaya tepkide cinsiyet farklılıkları bildirmiş,
d a h a az k a l ı c ı b i r kurum h a l i n e boşanma, velayetin annede olduğu ailelerde erkekler için kızlardan daha negatif
g e l d i kçe, çoc u k l a r v e e rgen ler, çıkmıştır. Ancak, daha yakın zamanlı çalışmalar, cinsiyet farklılıklarının daha
önce inanıla ndan daha az beli rgin ve tutarlı olduğunu göstermiştir. Tutarsızlığın
ebeveynleri n i n evl i l i k geçişlerine bağ l ı
bir böl ümü, babaların velayet a l masında, ortak velayette anış ve velayet a lma­
stresler ve uyum zor l u k l a rıyla yan babaların özellikle de erkek çocukların ın yaşamına daha fazla dahil olması
k a rş ı l a ş m a ktad ı r. olabilir ( Ziol-Guesı, 2009 ) . Velayet düzenlemesi tiplerinin boşan mış ailelerdeki
çocuklar için daha iyi olup olmadığına dair araştırmalar, tuta rsız olm uştur ( Spru -
-E. Mavis Hetherington
ijt & Duindam, 20 1 0) .
Çağdaş Psiko/olı. \'irgiııiıı Ü11iversiı�si
Çal ışmaların b i r analizi, ortak velayetli ailelerdeki çocu kların t e k ebeveynin
velayeti a ldığı a ilelerdeki çocuk l a rdan daha iyi uyum gösterdiğini tespit etmiştir
( B auserman, 2002 ) . Bazı çalışmalar, erkeklerin velayetin babaya ait olduğu a ilelerde
ve kızların da velayetin a nneye ait olduğu a ilelerde daha iyi uyum sağladığını gös­
terirken, diğer ça lışmalar bunu göstermemiştir ( Maccoby & Mnookin, 1 992; Sant­
rock & Warshak, 1 979; Ziol - G u est, 2009 ) .
Sosyo-ekonomik statü boşa n m ı ş ailelerin çocuklarının yaşamları nda n e tür rol
oynar? Velayeti a lan anneler, boşanma öncesi gelirlerinin dörtte b i ri ila yarısın ı kay­
bederlerken, velayet alan babalar sadece onda birini kaybeder. Boşanmış annelerin
geli r kaybına. anan iş yükleri , yüksek iş istikrarsızl ığı oranları ve daha aşağı d ü zeyde
okulları olan daha az arzulanan mahallelere taşınma da eşlik eder ( Sa yer, 2006 ) .
Sonuç olarak, boşanmanın b i r çocuğun gelişimini nasıl etkiled iğini belirleyen
b i rçok fa ktör vardır Amato & Dorius. 20 1 O; Hetherington, 2006 ). Çocuklara ebe­
veynlerinin boşanmasıyla başa çıkmakta ya rdım etmeye yönelik bazı stratej iler hak­
kında okumak için, Gelişimi Yaşamla İlişki/endir kısmına bakın ız.

Gay ve Lezbiyen Aileler: Gay ve lezbiyen çiftler, gittikçe daha çok çocukların da
d a h i l olduğu aileler oluşturmaktadır. Lezbi yenlerin yaklaşık yüzde yirmisi ve gayle­
rin de yüzde l O'u ebeveyndir ( Pa r ı e rson, 2009a, b). B ugün Birleşik Devlet lerde bir
milyondan fazla gay ve lezbiyen ebeveyn olabilir.
Heteroscksüel çiftler gibi, gay ve lezbiyen ebeveynler de çok büyük oranda fark­
lılıklar gösterir. Bekar olabilirler veya aynı cinsiyetten eşleri olabil ir. B i rçok lezbiyen
anne ve gay baba velayet sahibi değildir, çünkü çocuklarının velayetini boşanma
sonrasında heteroseksüel eşlerine kaptırmışlardır.
Gay ve lezbiyen ebeveynlerin çocu kları n ın çoğu, boşanma ile sonuçla nan hete­
roseksüel bir ilişkide doğm u ş t u r -çoğu d u ru mda, mu htemelen bu, ebeveynlerden
b i ri veya her ikisinin kendisini ancak sonradan gay veya lezbiyen olarak tan ımladığı
bir ilişkidir. Diğer durumlarda, lezbiyenler ve gayler. yapay döllenme ve taşıyıcı
a nneler ya da evlat edinme yoluyla ebeveyn olurl a r.
Lezbiyenler ve gayler a rasında ebeveynl i k t anışma l ı d ı r. M u h a l i fl er. gay
veya lezbiyen ebeveynler tara fından yetiştirilmenin çocuğun gelişimine zarar
verdiğini iddia etmektedirler. Ama a raştırmacılar, bir yanda lezbiyen anne­
leri veya gay babalarla büyüyen çocu klarla. diğer yanda heteroseksüel ebe­
veynlerle büyümekte olan çocu k l a r a rasında çok az fa rk b u l m u şl a rd ı r
( Golombok & Tasker, 20 1 O; Patterson, 2009a, b ) . Örneğin, g a y veya lezbi­
yen ailelerle büyüyen çocu klar a kranları a rasın da aynı derecede popü lerdir­
ler ve bu a i lelerde yaşaya n çocu kların uyum sağlaması ve zihinsel sağlığında,
heteroseksüel ailelerin çocuklarıyla karşılandığında fa rklılıkla r b u lunmamış­
tır ( Hyde, 200 7 ) . Bir zamanlar popüler olan, gay veya lezbiyen bir ebeveyn
t a rafından yetiştiri lmenin çocuğun büyüyünce gay veya lezbiyen o lmasına
neden olacağı beklentisinin a ksine, aslında gay veya lezbiyen ai lelerden gelen
çocukların ezici bir çoğun luğu heteroseksüel oryantasyona sahiptir ( Golombok &
Tasker, 2 0 1 O; Tasker & Golombok, 1 99 7 ) .

Gay ve lezbiyen çiftler tarafından yetiştirilen çocukların


gelişimsel ve psikolojik esenliğine dair araştırma bulgu­
lar nelerdir?

262 BÖL UM 8 Erkerı <,.ve Jklukta ıo�yc Duygusal <ıflişın



gelişimi ya şa m l a i l işki lend i r

Çocuklarla Boşanma Konusunda İletişim Kurma


Ellen GalinskyveJudy David ( 1 988), çocuklarla boşanma hakkında ileti­ Kapıyı daha fazla tartışma için açık tutun: Çocuklarınıza,ayrılma ha k­
şim kurmaya yönelik olarak bir dizi kural gelişti rmiştir. kında konuşmak istedikleri her zaman size gelmelerini söyleyi n .
Ayrılmayı açıklayın: Evdeki günlükaktivitelerbirebeveynin gittiğini Çocu kların birikmiş duygularını ebeveyn leriyle tartışmalarda ifade
barizhalegetirirgeti rmez,çocuklara söyleyin.Mümkünseçocuklara etmeleriveebeveynlerin kend i duygularıvekorku larınıdinlemey e i s­
yaklaşan ayrı lıkanlatılırken her iki ebeveyn de bulunmalıdır. Ayrılma tekli olduğunu öğrenmeleri sağlıklıdır.
nedenlerini anlamak küçük çocuklar için çok zordur. Ebeveynler ço­ Mümkün olduğunca devamlılı ksağlayın:Çocukları ndünyaları ayrı l­
cuklara ne derse desin, çocuklar ayrılmaya karşı tez oluşturacak ne­ mayla ne kadar az kesintiye uğrarsa, tek ebeveynli aileye geçiş de o
denler bulabili rler. Ebeveynlerin çocuklara, kendilerine kimin baka­ kadar kolay olacaktır. Bu nedenle, ebeveynler mümkün olduğ u nca
cağınıanlatmasıvediğerebeveynigörmeyeyöneliközeldüzenleme­ zaten uyg u lanan kuralları sürdürmelid ir. Çocukları n, onla ra sadece
leri açıklaması son derece önemlidir. sıcaklık ve bakım verecek değil, fakat aynı zamanda da belirlen m i ş
Ayrılmanınçocuğunhatasıolmadığınıaçıklayın:Küçükçocuklarsıklıkla uygun sın ırlar koyacak kadar kendilerine değer veren ebeveyn le re
ebeveyn lerin ayrılmasının veya boşanmasının kendi hataları oldu­ ihtiyacı vardır.
ğ u na inan ır. Bu nedenle, ayrılmanın sebebinin kendileri olmadığını Çocu klarınızvekendiniziçindesteksağlayın:Birboşanmaveyaa yrı l ma
çocuklara anlatmak önemlidir. Ebeveynlerin bunu birkaç kere tek­ sonrasında, ebeveynler çocuklar için boşanma veya ayrılma önce­
rarlaması gerekir. sinde oldukları kadar önemlidi rler. Boşanan ebeveynler, çocu k l a ra
Da haiyihissetmeninzaman alabi leceğini açıklayın:Küçükçocuklara, mümkün olduğunca çok destek vermelidi rler. Ebeveynler, kendi le ­
olupbitenlerhakkında iyi hissetmemenin normal olduğunuvediğer rine yetişkin ve ebeveyn olarak destek verecek başka kişi ler old u­
birçok çocuğun da ebeveynleri ayrıldığında bu şekilde hissettiğini ğunda en iyi şekilde işlevlerini yerine getiri rler. Boşa nan ebeveyn le r,
açıklayın.Aynızamanda boşanmışebeveynleri nduygularından bira­ pratik yardım sağlayan ve sorunları hakkında konuşabilecekleri i n­
zını, "Ben de tıpkı senin gibi ayrılmadan beri zor zamanlar geçi riyo­ sanlar bulabili rler.
rum ama biliyorum ki, bir süre sonra daha iyi olacak" gibi bir şey söy­
leyerek çocuklarla paylaşması da uygundur. En iyisi, bu tür beyanla-
Yukarıdaki üçüncü seçenek ("Da ha iyi h issetmeni n za m a n
rın kısa tutulmasıdır ve diğer ebeveyn eleştirilmemelidir.
a labileceğ i n i açı klayın:'). b u bölümde daha önce duygu koç­
luğu yapma konusunda öğrendiklerinizle nasıl ilişkil idir?

Kültürel, Etn i k ve Sosyoekonomik Çeşitlilik: Ebeveynlik, k ü l t ü r, etnik köken


ve sosyoekonomik sta t ü d e n e tkilenebil i r (Tamis-LeMonda & McFadden, 2 0 1 O ) .
B rofenbrenner'in ekoloj i k k u ramından ( bakın ız bölü m 1 ) , bir dizi sosyal bağlamın
çocuğun gelişiminden et kil enebileceğini h a t ı rlayın. B rofenbrenn e r ' i n k u ra mında,
k ü l t ü r, etnik köken ve sosyoekonomik statü, daha geniş sosyal bağlam la rı remsi! etti­
ğinden, makrosistemin bir pa rçası olarak tanımlanır.

Kültürler Arası Çaltşmalar: Farklı k ü l t ü rler, ailede baban ı n rol ü n ü n ne olması


gerektiği, ailelere hangi destek sistemlerinin açık olduğu ve çocukların nasıl disipline
edilmesi gerektiği gibi temel sorulara s ı k l ı kla farklı ya nıılar verir ( Fiese & Winter,
2008; Hewlett & McFarla n, 2 0 1 0 ) . Ebeveynlikte k ü l t ü rler arasında önemli çeşit l i lik
vardır ( Bornstein & Lansford, 20 l O; Gauvain & Parke, 20 1 0 ) . Birçok ü l kenin k ı rsal
a lanları gibi bazı k ü l t ürlerde otoriter ebeveynlik yaygındır.
G i t t i kçe sıklaşan u l u sl a ra rası seya h a t, İ n ternet ve e l e k t ronik iletişimler ve eko­
nomik k üreselleşme gibi fa k törlerin onaya çıkardığı k ü l t ü rel değişiklik, dünyanın
dört bir yanındaki bi rçok ü l kede ailel ere u laşmaktadır. Daha fazla a i l e hareketl iliği,
k ı rsal alanlara göç, bazı a i l e üyelerini n evlerinden uza k t a k i şehirlerd e veya ü l kel­
e rd e çalışması gerektiğinden ayrılma ve a n nelerin i s t i h d a m ı n d a a rt ışa y ö n e l i k
eğil i ml e r v a r d ı r ( B rown & Larson, 2002 ) . B u eğilimler, çocukla ra açık kaynakları
değişt i rebilir. Ö rneğin, bi rkaç k u şa k a rt ı k birbirine yakın yaşamadığında, çocuk l a r
b ü y ü k a n n e l e r v e büyükbalıal a r, t eyze l e r - h a l a l a r v e dayılar - a mcalardan gelen

• KISIM 4 Erken Çocukluk 263


d estek ve rehberl iği kaybedebilir. Pozitif t a ra fta, d a h a k ü ç ü k a i l e ler,
ebeveynler ve çocuk l a r a rasında daha fazla açıklık ve i l etişim onaya
çıkara b i l i r.

Etnik Köken: B i rleşik Devletler'de farklı etnik gruplar içindeki a ileler,


tipik büyüklükleri, yapıları, bileşimleri, kan bağı ağlarına güvenme ve
gelir ve eğitim seviyeleri açısından fa rklılık gösterir ( Li u ve diğerleri,
2009 ) . Geniş ve genişletilmiş a ilelere, Beyaz çoğunluktan ziyade azın l ı k
grupları arasında d a h a sık rastlanır. Örneğin, Latino ailelerin yüzde l 9'u
üç veya daha fazla çocuğa sahipken, b u rakam Afrika kökenli Amerika­
l ı'larda yüzde 1 4 ve beyaz a ilelerde yüzde l O' d u r. Afrika kökenli Ameri­
kalı ve Latino çocuk l a r, b ü y ü ka n neleri ve büyükbabalarıyla, teyzeleri
- halalarıyla, amcaları ve enişteleriyle ve daha uzak akrabalarıyla beyaz
çocuklardan daha fazla etkileşime girmektedirler.
Farklı etnik gruplariçinde ailelerin bazı özellikleri nelerdir?
Tek ebeveynli aileler, Afrika kökenli Amerikal ı ' l a r ve Latinolar ara­
sında, Beyaz Amerikalılarda olduğundan daha yaygındır ( B rown & Lesane- B rown,
2009 ) . İki ebeveynli ailelere kıyasla, tek ebeveynler sıklıkla para, za man ve enerj i
açısından d a ha kısıtlı kaynaklara sahiptir ( Wilson, 2008 ) . Etnik azınl ı k aileler, aynı
za m a nda daha az eği timlidir ve beyaz akranlarına göre bu ailelerin d ü ş ü k gelirli
koşullar a ltında yaşaması daha m u h t e meldir. Yine de, yoksullaşmış birçok etnik azın ­
lık ailesi, yeterli çocuklar yetiştirmenin yollarını bulmayı başarmaktadır ( Hattery &
Smith, 2007 ) .
Elbette, tek tek a i leler arasında farklılıklar vardır ve etnik azınlık ailelerin stresle
nasıl başa çıktığı birçr' _ faktöre dayalıdı r ( Ga lindo & D u rham, 2009; Ta mis - LeMonda
& McFadden, 20 1 0; Wong, K i nzie & Kinzie, 2009 ) . Ailelerin doğma büyüme ABD'li
mi yoksa göçmen m i olduğu, ailenin bu ü lkede ne kadar süredir b u l u nduğu, sosyo­
ekonomik statüsü ve ulusal kökeni; bunların tümü fark yaratır ( Ga uvain & Parke,
20 1 0 ) . Ailenin sosyal bağlamının özellikleri d e uyum sağlamasını etkiler. Ailenin
kendi mahallesi veya şehrinde, ailenin etnik kökenine yönelik tutumlar nelerdir?
Ailenin çocuk l a rı iyi okullara gidebilir mi? Ailenin etnik grubundan insanlara kucak
açan grupları var mıdır? Ailenin etnik gru b u n u n üyeleri, kendi topl u l u k gruplarını
oluşt u ru rlar mı?
Etnik azınlıktan çocuklar ve onların ebeveynlerinden kendi k ü l t ü rel a rka plan­
larının ötesine geçip hakim kültürün çeşitli yönleriyle özdeşleşmeleri beklenir. Çeşitli
derecelerde k ü l t ü rel uyum yaşarlar, bu terim bir kültür diğeriyle temasa geçtiğinde
meydana gelen k ü l türel değişikliklere a tıfta bulu nmaktad ır. Örneğin, Asyalı Ameri­
kalı a ileler, hakim k ü l t ü rde tipik olan daha m üsamahakar ebeveynlikle karşılaştıkça,
daha önce t a rtışılan geleneksel öğretici ebeveyn kontro l ü ta rzını değiştirme baskısını
hissedebilirler.

Sosyo-ekonomik Statü: D ü ş ü k gelirli a i le ler, kaynaklara yüksek gelirli a ilelerden


daha az erişime sahipt ir ( Philipsen, Johnson & Brooks-Gunn, 2009; Tam i s - LeMonda
& Mcfadden, 20 1 O ) . Kaynaklara erişimdeki farklar arasında, beslenme, sağlı k hiz­
metleri, tehl ikeden korunma ve çeşitli faaliyetlerle özel eğitim ve ders gibi eğitim ve
sosyalizasyon fırsatları da b u l unmaktadır. Bu fa rklar, uzun vadeli yoksu l l ukla karak­
terize olan düşük geli rli ailelerde şiddetlenmektedir ( B ra ndon, 2009 ) .
Amerika'da v e çoğu Batı ü lkesinde, farklı sosyoekonomik d üzeyden ( S E D ) gru p ­
l a r a rasında çocuk yetiştirmede farkl ı l ı k l a r b u l u nmuştur ( H off, Lau rsen & Tardif,
2002, s. 246 ) :

• " Düşük sosyal ekonomik statüden ebeveynler, ( 1 ) çocu kları n ı n t oplumun bek­
lentilerine uyması kon usunda daha endişelidirler, ( 2 ) ebeveynlerin çocuklar üze­
rinde otorite sahibi olduğu n u n belirgin olduğu bir ev atmosferi oluşLUrurlar, "
( 3 ) fiziksel cezalandırmayı çocu klarını disipline etmekte daha fazla kullanı rlar
ve (4) çocuklarına daha çok yönerge verir ve onlarla daha az sohbet ederler.

• " Yü ksek sosyal ekonomik statüden ebeveynler, ( 1 ) çocuk l a rı n ı n i n i siyatifini


geliştirme" ve doyumu geciktirme konusunda " daha ilgilidirler, ( 2 ) çocukların
neredeyse daha çok e�it kalıt ımcı olduğu ve k u ra l ların" otoriter bir şekilde

264 BÖL Ü M 8 Frken Çocuk,ukta Sosyo�Duygusal Gelişim



"dayat ılmak yerine tartışıldığı bir ev atmosferi oluştururlar", ( 3 ) fiziksel cezalan­
dırmayı daha az k ullanma eğil imindedirler ve (4) "çocuklarına daha az d i rektif
verir ve onlarla daha çok sohbet ederler".

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Bölüm 4'te, sallanan bebek sen d rom u na en
Bağlantı Kur Dört ana anababa tutumu nelerdir ve anaba­
balığın hangi yönleri, küçük çocukların gelişi­ sık neden olanın babalar olduğunu öğrendi·
Yansıt miyle ilişkilidir? niz. Bu bölümde öğrendikleriniz göz önüne
Çocuğa kötü muamelenin tipleri ve sonuçları alındığ ı nda, bir araştırmacı veya evlil ik ve aile

e Ailelerin küçük çocukların


nelerdir?
Kardeş ilişkileri ve doğum s ı rası, küçük çocuk­
terapisti, bu tür bir çocuğa kötü muamele ola
yında muhtemelen hangi aile etkileşi m l e ri n i
gelişim i n i nasıl etkileyebi leceğini
ların gel işimi ile nasıl ilgi lidir? inceleyecektir?
açıkl ar.
Küçük çocukların gel işimi, iki maaşlı çalışan
ebeveyne sa h i p olmaktan, boşanmış ebe­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
veynlere sahip olmaktan, gay veya lezbiyen
Sizin a n neniz ve babanız sizi yetiştirirken
ebeveynlere sahip olmaktan ve belirli bir kül­
hangi anababa tutumunu ya da tutu m larını
türel, etnik ve sosyoekonom i k grubun parçası
kullandılar? Onların anababa tutum u sizce si­
olmaktan nasıl etkilenir?
zin gelişiminiz ne gi bi etkiler yaptı?

3 Akran İlişkileri, Oyun ve Televizyon Akranlar, oyu n ve televizyonu n küçük çocukların


gelişimindeki rollerini açı kl ar.

Akran İlişki leri Oyun Televizyon

Aile, çocukların gelişimi için önemli bir sosyal bağlamdır. Ancak, çocukların
gelişimi, akran grupları ve oyun oynama ya da televizyon seyretme gibi, diğer
sosyal bağlamlarda neler olup bittiğinden güçlü bir şekilde etkilenir.

A R KA N İ L İ <;; K İ E '"l i
Çocuklar büyüdükçe, a kranlarıyla -aynı yaşta veya aynı olgunluk d ü zeyin­
deki çocuklarla- gittikçe daha fazla zaman geçirirler.

Akran Grubunun İşlevleri: Çocuğun akran grubunun işlevleri nelerdir?


En önemli işlevlerinden biri, a i lenin d ışındaki d ünya hakkında bir bilgi ve
karşılaştırma kaynağı sun maktır. Çocuklar, yeteneklerine dair geri bildirim­
leri akran gruplarından a l ı rl a r. Çocuklar, yaptıkları nı, diğer çocukların yap­
tıklarından daha iyi, onlar kadar iyi veya onlardan kötü olması açısından
değerlendiri rl er. B u değerlendirmeyi evde yapmak zordu r, çünkü kardeşler
ya daha büyük ya da daha küçüktür.
İyi akra n ilişk ileri, normal sosyo-duygusal gelişmeler için gerekli ola­
bilir ( Ha rtup, 2009; Ladd, 2009 ) . Akran ilişkilerindeki özel endişeler, içine
kapanı k veya saldırgan çocuklar üzerine odaklanır ( Rubin & Cop lan, 20 l O;
Smith, Rose & Schwa n z -Mette, 20 1 0 ) . Akra nları t a ra fı ndan redd edilen
veya mağdur edilen ve yalnız hisseden içine kapanık çocuklar depresyon
riski altındadır. Akranlarına karşı saldırgan olan çocu klar, suç işleme ve
okulu bırakma dahil bir d izi sorun geliştirme riski altındadır ( Prinstein ve
diğerleri, 2009 ) .

Gelişimsel Değişikli kler: C insiyet tanışmamızdan, yaklaşık 3 yaş civa­


rınd a çocukların karşı cinsiyetten oyun a rkadaşlarından ziyade aynı cinsi­
yetle zaman geçirmeyi tercih ettiğini ve bu tercihin erken çocuk l u k ta a n - Erken çocuklukta akran ilişkilerinin bazı özellikleri nelerdır?

• KISIM 4 Erken Çocukluk 265


tığım hatırlayı n . B u aynı yıllarda, hem pozitif hem de negatif akran etkileşim sıklığı
kayda değer şekilde artar ( Coplan & Abre a u , 2009 ) . B i rçok okul öncesi çocu k,
"oyunda rol pazarlığı ve kurallar, tartışma ve aynı fikirde olma" gibi konularda oyu n
arkadaşlarıyla sohbet ederek akran etkileşiminde kayda değer zaman harcar ( Rubin,
B ukowski & Parker, 2006 ) . Ve erken çocuk l u kta, çocuğun akranlarla etkileşimi da ha
koordine hale gelir ve daha uzun s ü relidir ( Coplan & Arbeu, 2009 ) .

Arkadaşlar: Erken çocuklukta, çocuklar arkadaş olanlar v e olmayanları birbiri n ­


den ayırır ( H owes, 2009 ) . Çoğu küçük çocuk için, b i r a rkadaş birlikte o y u n oyna­
nacak bir kişidir. Okul öncesi çağdaki küçük çocukların fa rklı cinsiyet ve etnik
kökenden arkadaşlara sahip olması daha m uhtemeldir ( Howes, 2009 ) .

Ebeveyn - Çocuk ve Akran İ l işkileri n i n Bağla ntı l ı D ü nyaları : Ebeveynler,


çoc u k larının akran ilişkilerini hem doğrudan hem de dolaylı olarak birçok şekilde
etkileyebilirler ( Booth - La Force & Kerns, 2009; Ross & Howe, 2009 ) . Ebeveynler bu
tür i l işkileri, çocu klarıyla etkileşimleri aracılığıyla, çocuklarının yaşa mları nı yönet­
meleriyle ve çocukları na sundukları fırsatlarla etkiler. Günce l bir araştırma, a n n e ve
babaların sıcaklığı, önerilerde bulunması ve fırsatlar su nmasının çocu kların sosyal
yeterliliği ( yüksek pro-sosyal davranış, düşük saldırganlı k ) ve bu n u n sonucunda da
bir yıl sonra sosyal kabul (akra n l a r ve öğretmenler tara fı ndan sevilmek) ile i l işkili
bulunduğunu ortaya koymuşt u r ( McDowel l & Parke, 2009) .
Ebeveynlerin temel yaşam tarzı seçimleri - m a halle, k ilise, okul v e kendi arka ­
daşları konu larındaki seçimleri - büyük oranda çocuklarının muhtemel arkadaşları
seçtiği havuzu belirler. Bu seçimler de onların çocuklarının hangi çocuklarla tanış­
tığını, etkileşimdeki amacını ve sonunda da çocuklarının hangi çocuklarla arkadaş
olduğunu etkiler.
, - - - - - - - - - .- Araştırmacılar, çocukların akra n ilişkilerinin güvenli bağlanma ve ebeveynlerin
/
ı g e l i ş i m l e bağlantı evlilik kalitesi ile ilişkili old u ğ u n u da tespit etmişlerdir ( Booth - LaForce & Kems,
1 2009; Ross & Howe, 2009 ) . Kendilerine baka nlara küçükken bağlan ma la rı, çocuğa
Akranlar: Çocukların akran ilişkileri, beş
1 sadece ailenin ötesindeki sosyal ilişkil eri keşfetmek için güvenli bir temel teşkil ede­
a kran statüsü ile sınıflandırılmışt ı r. ı O. ı
rek değil, a ma aynı zamanda da işleyen bir ilişki modeli a ktararak çocukların akran
Bölüm, s. 332. 1
I ilişkileri için bir bağla n t ı sağlar ( Ha rtup, 2009 ) .
.....: - - - - - - - - - - - - - - ' Bu sonuçlar, çocukların akran i l işkilerinin her zam a n ebeveyn - çocuk ilişkile­
rine bağlı olduğunu m u göstermektedir? Her n e kadar ebeveyn - çocuk ilişkJleri
çocukların sonraki akran ilişkilerini etkilese de, çocu klar aynı zamanda a kranla rla
olan ilişkilerinden diğer ilişki kurma biçimlerini de öğrenirler. örneğin, itiş kakışmalı
oyun lar, temelde diğer çocuklarla olur ve ebeveyn - çocuk ilişkisinde olmaz. Stres
zamanlarında, çocuklar destek için ebeveynlere döner, a kranlarına değil. Ebeveyn­
çocuk ilişkilerinde, çocuklar otorite figürleriyle ilişki k urmayı da öğrenirler. Akra n ­
larıyla, çocukların d a h a eşit b i r temelde etkileşimde b u lu n ması v e karşılıklı etkiye
dayalı bir ilişki kurma tarzını öğrenmesi daha m uhtemeldir. Akran ilişkileri hak­
kında, "Orta ve Geç Çocuk l u k Döneminde Sosyo-duygusal Gelişim" adlı bölü m l O'da
söyleyecek daha fazla şeyimiz olaca k .

OYU N
Çocukluk sırasında akran etkileşimin büyük k ısmı oyun u içerir, ama sosyal oyun
sadece bir çeşit oyundur. Oyun, çocu kların başka bir a maç olmadan sadece oynamak
için ilgilendikleri zevkli bir faaliyettir ve işlevleri ve formları değişebilir.

Hayır, hayır, oynayal ı m, g ü n bitmedi


Oyunun İşlevleri: Oyun, küçük çocukların bilişsel ve sosyo- d u ygusal gelişi­
Uyuyamayız daha, mine önemli katkıl a rda b u l u n u r ( Coplan & Arbeau, 2009 ) . K u ramcılar, oyun u n
Üstelik gökyüzü nde küçük kuşlar uçuyor farklı yönlerine odaklanmakta v e oyun u n işlevlerine i l işkin u z u n bir liste s u n ­
maktadırlar.
Koyunlar otluyor tepelerde.
Freud ve Erikson'a göre, oyun çocu klara endişeler ve çat ışmalarda usta­
-Wi l liam Blake laşması için yardımcı olur. Geril i m l e r oyu nda serbest bıra kıldığı için, çocuklar
İngiliz şair. 19. yüzyıl yaşa m ın sorunla rıyla başa çıkabil i rler. Oyu n çocuklara aşırı fiziksel enerj i yi ve

266 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelişim



birikmiş geril imleri boşa l t ma izni verir. Tera pistler, çocukları n hayal kırıklıklarını , - - - - - - - - - .-
gidermesine izin vermek ve çocu kların çatışmalarını ve onla rla başa çıkma yön­ '
1 gelişi m l e bağlantı
temlerini analiz e t mek ü zere oyun terapisini k u llanırlar ( Sa nders, 2008 ) . Çocuklar,
oyun bağlam ın d a daha az t e h d i t h issedebilir ve gerçek d u ygu la rı n ı ifade et meye Bil işsel Terapi: Vygotsky, çocukların te­
daha yatkın olabilirler. melde kendi anlama ve düşünme yol lar ı n ı
Oyun aynı zamanda bilişsel gelişim için önemli bir bağlamdır ( Coptan & Arbeau, sosyal etkileşim aracıl ığıyla geliştirdiklerin i
2009 ) . Hem Piaget, hem de Vygotsky, oyu nun bir çocuk işi olduğu sonucuna varmış­ vurgulamıştır. 7. Bölüm, s. 224.
lardır. Piaget ( 1 96 2 ) , oyu n u n çocuğun bilişsel gelişimini ilerlettiğini öne sürmüştür. - - - "'

Aynı zamanda, çocukların bilişsel gelişiminin, oyunu nasıl oynadıklarını sınırladığını


söylemiştir. Oyun çocuklara yeterliliklerini ve kazanılan becerileri rahat, zevkli bir
şekilde uygula ma izni vermektedir. Piaget, bilişsel yapıların uygulanması gerektiğini
ve oyunun bu uygulama için m ükemmel ortamı sağladığını düşünmüştür.
Vygotsky ( 1 96 2 ) de oyunu bil işsel gelişim için harika bir ortam olarak görmüş­
t ü r. Özellikle de oyu n u n sembolik ve taklit yönleriyle ilgilenmiştir; örneğin, bir
çocuğun bir sopayı at olarak hayal edip, sopaya at imiş gibi bindiği za manda old uğu
gibi. K üçük çocu klar için, hayali durum gerçektir. Ebeveynler, bu tür hayali oyun­
ları teşvik etmelidir, çünkü bu çocuğun bilişsel gelişimini, özellikle de yara­
düşüncesini ilerlet ir.
Daniel Berlyne ( 1 96 0 ) , keşif d ürtümüzü tatmin ettiğinden, oyu n u
başlı başına heyeca n l ı v e zevkli olarak tanımlamışur. B u d ü n ü merakı
ve yeni veya sıra dışı olan bir şey ha kkında bilgi sahibi olma isteğimizi
içerir. O y u n, çocuklara yenilik, karmaşıklık, belirsizlik, sü rpriz ve t u tar­
sızlık olasılıkları sunarak keşif dürtüsünü teşvik etmektedir.
Daha yakın zamanlarda, oyun, dil ve iletişim becerilerinin gelişmesi
için önemli bir bağlam olarak tanımlanmıştır ( Coplan & Arbeau, 2009 ) . Dil ve ile­
Ve o p a r k b en i m l e
t işim beceri leri, küçük çocu klar çeşitli kelimeleri ve sözcük öbekleri ile pratik yapar­
ken, oyun içinde rol l e r ve k u ra l la rı n tartışılması ve m ü z a keresi y o l u yla büyüdü; o küçük
zenginleştirilebilir. Oyun sırasında bu tip sosyal etkileşim ler, k ü ç ü k çocu kların d ü nya, b e n s ı rl a r ı n ı ve
okuryazarlık becerilerine yara rlı olabi lir ( Coplan & Arbea u, 2009 ) . Ve böl üm 7 'de
s ı n ı rl a r ı n ı ö ğ re n d i kçe,
de görd üğü nüz gibi, oyun çocuk merkezli anaoku l u n u n merkezi odağıd ır ve
erken çocuk l u k eğitiminin hayati bir ögesi olarak d ü ş ü n ü l ü r ( Feeney ve diğer­ koru l a rı n d a ve b a lta g i rmem iş
leri, 20 1 0 ) . o r m a n l a rı n d a ye n i s ı ğ ı n a k l a r
keşfetti kçe, g e n i ş l e d i : sayısız haya l
Oyu n Tipleri : Oyuna yönelik çağdaş bakış açısı, oyunun hem bilişsel hem
de sosyal yönlerini vurgu lar ( S u maroka & Bornstein, 2008 ) . Bugün en yaygın i ç i n , kovboy l a r ve K ı z ı l d e ri l i ler... içi n
olarak araşt ı rılan çocuk oyu n u t ipleri arasında, duyu-motor ( sensorimotor) ve g i z l i evler ve i n l e r... Öğ l eden sonraki
uygulamalı oyun, taklit oyunu /sembolik oyun, sosyal oyun, yapılandırıcı oyun
tati l le rde, yoku şta ve Devonfaci ng
ve k u rallı oyun bulu nmaktadır ( Bergen, 1 988 ) .
k ı y ı s ı n d a oya l a n ı r, a l t ı n saatler
Duyu-hareket (Sensorimotor) ve Uygulamalı Oyun: D u y u-hareket oyun,
bebeklerin mevcut duyu -motor şemalarını çalıştırarak haz elde etmek için yap­ veya bir koy u n kafatası ya da
t ıkları bir davra nı ş t ı r. Duyu -motor oyu n u n gelişimi, Piaget 'in bölü m 5'te ta rtış t ı ­ g e l gitle o rtaya çı kaca k, ş i şe
ğ ı m ı z d u y u - h a reket düşünce tanımına u yar. Bebekler keşi fçi v e o y u n a yönelik
i ç i n d e b i r m esaj b u l mayı
görsel ve motor işlemlere ya şamlarının ilk yılında başlarlar. Örneğin, 9 aylıkken
bebekler keşif ve oyun için yeni objeler, özellikle de gürültü çıkaran veya zıplayan u ma rd ı m .
oyuncaklar gibi yanıt veren objeler seçmeye başlarlar. -Oylan Thomas
Uygulamalı oyun, oyunlar ya da sporlar için yen i beceriler öğrenildiğinde ya Galli Şair, 20. yüzyıl
da bunlar için fiziksel ya da zihinsel ustalık ve beceri koordinasyonu gerektiği zaman
davranış tekrarını içeren oyundur. Genelde uygulamalı oyunu içeren d u y u hareket
Duyu-hareket oyunu: Bebeklerin mevcut d u yu­
oyunu temelde bebeklikle sınırlıyken, uygu lamalı oyunla yaşam boyu ilgilenilebilir. motor şemalarını çalıştırarak haz elde etmek için bu­
Okul öncesi yıllarda çocu klar genelde uygulamalı oyun oynarlar. lundukları bir davranış.

Sembolik Oyun: Sembolik ( ta k l i t/mış gibi yapına) Oyun, çocuğun fiziksel çevreyi bir Uygulamalı oyun: Oyunlar ya da sporlar için yen i
sembole dön ü ş t ü rdüğü oyu n d u r. 9 ila 30 ay arasında, çocuklar sembolik oyunda beceriler öğrenildiğinde y a d a bunlar için fiziksel ya
obje k u l l a nı m l a rını artt ırı rlar. Objeleri dönüştürmeyi -onları diğer nesneler yerine da zihinsel ustalık ve beceri koordinasyonu gerektiğ i
zaman davranış tekrarını içeren oyun.
koyarak veya onlara söz konusu diğer bir objeymiş gibi davra na ra k - öğrenirler.
Örneğin, okul öncesi bir çocuk bir masaya araba gibi davranır ve masa nın bacağını Sembolik oyun: Çocuğun fiziksel çevreyi bir sem­
l lıtarken. "Arabayı tamir ediyorum" der. bole dönüştürdüğü oyun .


KISIM 4 Erken Çocukluk 267
B i rçok oyun uzmanı, okul öncesi yılları, dramatik veya sosyo-dra matik yapılı
sembolik oyunu, oyu n u n u n "altın çağı" olarak görür. Bu çeşit -mış gibi yapma
oyun u ( sembolik oyun ) , sıklıkla 1 8 aylıkken onaya çıkar ve 4- 5 yaşlarındayken
zirveye erişi r, sonra yavaş yavaş azalır.
B a z ı çocu k psikologları, sembolik o y u n u n u n k ü ç ü k çocukların gelişiminin
önemli bir yönü olduğu ve sıklıkla onları n bilişsel gelişimindeki ilerlemeleri, özellikle
de sembolik anlayışın bir göstergesi olarak yansıttığı sonucuna varırlar. Örneğin,
Catherine Garvey ( 2000) ve Angelina Lillard ( 2006 ) , küçük çocu kların taklit oyunu
anlatılarında, rol alma, sosyal rolleri dengeleme, biliş ötesi ( m e tacognition ) ( dü ş ü nme
hakkında d ü ş ü n m e ) , gerçeklik - taklit ayrımını deneme kapasitelerinin ve küçük
çocuklarda kayda değer bilişsel beceriler ortaya çıkaran birçok ben m erkezci olmayan
kapasitenin gizli olduğunu vurgular. Bir analize göre, erken çocukluğun başarısı,
çocukları n taklit oyunlarını akranlarıyla paylaşma becerisinin gelişmesidir ( Coplan
& Arbea u, 2009 ) . Bir başka a raştırmaya göre, taklit oyununun küçük çocukların
kendilerini düzenlemelerine katkı yaptığı bulunm uştur; bunun a na nedeni, diğer
çocuklarla işbirliği içinde bir sosyo-dramatik a nlatı yara t ıp oynaman ı n gerektirdiği
kendini ayarlama ve sosyal d u yarlıktır ( D iamond ve diğerleri, 2007 ) .

Sosyal Oyun: SosyaJ oyun, akranla rla etkileşim içeren oyundur. Sosyal oyu n, okul
öncesi yıllarda büyük artış gösterir. B irçok çocuk için, sosyal oyun onların akranla­
Okul öncesi bir"süper kahraman" oyun başında. rıyla sosyal etkileşimleri için ana bağlamdır ( Coplan & Arbeau, 2009 ) . Sosyal oyun
kendi içinde değişkendir, sıra a lma, çeşitli kon u l a r hakkında konuşma, so�yal kurallı
oyunlar ve rutinler ve fiziksel oyun gibi çeşitlilik gösterir ( Sumaroka & B ornstein,
2008 ) . Bu aynı zamanda katılımcılar için büyük bir zevk de içerir ( S umaroka &
Bornstein, 2 008 ) .

Yapılandtrıcı oyun: Yapılandırıcı oyun, duyusal motor v e tekrarlı a ktivite ile


düşüncelerin sembolik temsilini birleştiren oyundur. Yapılandırıcı oyu n çocukların
kendilerini d ü zenledikleri bir yara tıcılıkla ve bir çözüm ya da ürünü yapılandırmakla
ilgilendiklerinde ortaya çıkar. Yapıland ı rıcı oyun okul öncesi yıllarda artış gösterir­
ken, d u y u -hara ket oyunlarında azalma; semboli k oyunlarda da artış görülür. Aynı
zamanda ilkokul yıllarında hem sınıf içinde hem de sınıf dışında sıklıkla oynanan
bir oyun haline gelir.

Sosyal oyu n: Akranlarla sosyal etkileşimleri içeren


oyun.

Ya pılandırıcı oyun: Duyusal motor ve tekrarlı


aktivite ile düşüncelerın sembolik temsilini birleştiren
oyun. Yapılandırıcı oyun, çocuklar bir ürün veya
çözü mün yaratılması ya da inşasına kendilerini
düzenleyerek giriştiklerinde meydana gelir.
Sosyal oyunu karakterize eden nedir?


268 BÖLÜM 8 Erken Çocuklukta Sosyo·Duygusal Gelişim
Kurallı Oyun: K urallı oyun çocukların zevk için oynadığı ve kuralları olan faa liyet ­
lerdir. Genelde rekabeti içerirler. Okul öncesi çocuklar, basit karşılıklılık ve sıra a lma
k u ra l ları içeren sosyal kurallı oyunlara katılmaya başlayabilirler. A ncak, k u ra l l ı
oyunlar i l k o k u l çocuklarının yaşamlarında çok daha güçlü r o l oynar. Bir araştır­
mada, en yüksek oyun oynama sıklığı 1 0 ila 1 2 yaş arasında olduğu b u l u n muştur
( Ei ferman, 1 97 1 ). 1 2 yaşından sonra, oyunların popülerliği azalır ( Bergen, 1 98 8 ) .

TELEVİZYON
20. yüzyıl ı n ikinci yarısındaki pek a z gelişme, çocuklar üzerinde televizyondan daha
fazla etki yapmıştır ( B ickham, 2009 ) . Televizyon, çocukların davranışını etkileyen
kitlesel medya tiplerinden yalnızca biri olmakla birl ikte, e n etkilisidi r. Televizyon u n
i k n a yeteneği şaşırtıcı derecede yüksektir. ( Scharrer & D emers, 2009 ) .
Birçok çocu k televizyo n u n önünde, ebeveynleriyle birlikte geçirdiğinden d a ha
fazla zaman harcar. Küçük çocuklar ne kadar televizyon seyreder? Araştırma sonuç­
ları, günde ortalama iki ile dört saat arasında değişen rakamlarla, farklılıklar göster­
mektedir ( Roberts & Foehr, 2 008 ) . Diğer gelişmiş ü lkelerdeki akranlarına kıyasla,
B i rleşik Devletler'deki çocuklar kayda değer bir şekilde daha uzun s ü relerle televiz­ "Bayan Horton, bugün okula uğrayabilir misiniz?"
yon seyretmektedirler. Televizyon, çocukları pasif öğreniciler yapmak, dikkatlerini ©Martha F. Campbell
ev ödevlerini yapmaktan a lm a k, onlara kalıp yargılar öğretmek, saldırganlık model­
leri sağlamak ve dünyada dair gerçekçi olmayan görüşler sunmak suretiyle çocuk ­
lar üzerinde nega t i f bir etki gösterebilir ( Murray & M urray, 2008 ) . Ancak, t e leviz­
yon motive edici eğit i m programları sunarak, kendi yakın çevrelerinin ötesindeki
dünya hakkında bilgiler vererek ve ön sosyal (prososyal ) davranış modelleri sağla­
yarak çocuklar üzerinde pozitif bir etki d e gösıerebilir ( Wilson, 2008 ) .

Televizyon u n Çocuk Sal d ı rga n l ı ğ ı Üzeri ndeki Etkileri: Çocukların tele­


vizyonda maru z kaldığı şiddet ve sald ırganlık, özel kaygılara yol açmaktadır ( Ge n ­
t i l e , Mathieson & Crick, 20 1 0; Scharrer & Demers, 2009 ) . Örneğin, C u martesi sabahı
çizgi filmleri saatte ortalama 2 5 'ten fazla şiddet eylemi göstermektedir. Bir deneyde,
o k u l öncesi çocuklar rastgele iki gruba ayrılmıştır: Bir grup, 1 1 gün boyunca doğr u ­
dan şiddetli C umartesi sabahı çizgi filmlerinden a l ı n a n televizyon progra m larını izler­
ken; ikinci grup, televizyondaki çizgi fi lmleri şiddet görün tüleri çıkarılmış olarak izle­
miştir ( Steur, Applefield & S m i th, 1 97 1 ) . Daha sonra çocuklar anaokullarında oyun
oynarken gözlemlenmiştir. Şiddet içeren TV çizgi fi lm lerini izleyen çocuklar, şiddet
içermeyen TV çizgi filmlerini izleyen çocuklara kıyasla oyun arkadaşlarını daha fazla
tekmelemiş, iteklemiş ve onların boğazlarını daha fazla sıkmıştır. Çocuklar iki koşula
( şi ddet içeren TV çizgi fil m l erine karşı şiddet içermeyen TV çizgi filmleri) rastgele
atanmış olduğundan, TV de şiddet içeren programa maruz k a l m a n ı n araştı rma
konusu çocuklarda artan saldırganlığa neden olduğu sonucuna varabiliriz.
Diğer araştırmalar da, bir çocuk olarak televizyon şiddetini izleme ile yıllar sonra
saldırgan davra n ma arasında bağlantılar bulunmuşt ur. Örneğin bir araştırmada, 6 ila
1 O yaşları arasında medya şiddetine maruz kalmak, genç yetişkinlerde saldırgan dav­
ranışla ilişkilend irilmiştir ( Huesmann ve diğerleri, 2003 ) .
Televizyondaki şiddet içeren programlara ek olarak, şiddetli video oyunları nı ,
özel l i kl e de s o n derece gerçekçi olanları oynayan çocuklar hakkında d a gittikçe
artan bir e n dişe mevcuttur ( E scobar-Chaves & Anderson, 2008 ) . Bir araştırmada,
şiddet içeren video oyunları oynamanın hem erkeklerde hem de kızlarda sald ırgan­ Televizyon şiddeti, çocuklarda saldırganlık ile nasıl
lıkla i lişkili olduğu b u l u n mu ştur ( Anderson, Gentile & B u ckley, 2007; Carnagey, ilişkilidir?

Anderson & B ushman, 2007 ) .

Televizyon u n Çocukları n Prososyal Davranışı Üzeri ndeki Etki leri : Tele­


vizyon aynı zamanda çocuklara, çok iyi pozitif davranışlar, negatif prososyal yollar ve
a ntisosyal yollar öğretebilir ( B ryant, 2007) . Araştırmacılar, Susam Sokağı adlı TV prog­
ramında kendilerine sosyal becerilerin nasıl kullanılacağını öğreten pozitif sosyal alış­
verişleri seyrettiklerinde, çocukların bunun sonucunda bu pozitif sosyal davranışları Kurallı oyun: Çocukların zevk için oynadığı ve kural­
taklit etmesinin daha mu htemel olduğunu tespit etmişlerdir ( B ryant, 2007 ) . ları olan faa liyetlerdir.

KISIM 4 Erken Çocukluk 269


Gözden Geçir Gözden Geçir rendiniz. Sizce onun tavsiyeleri akran ilişkile­
riyle ilgili mi ilgisiz m i olurd u 7 Neden?
Akranlar küçü k çocukların gelişiminı nasıl et­
Bağlantı Kur
kiler7
Yansıt Bazı oyun kuramları ve tipleri nelerdir7 Yans ı t Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Televizyon küçük çocukların gelişimini nasıl

-
Kendi çocukları nızın televizyon seyretmesi
etkiler? için siz hangi kuralları benimserdiniz?
Akranların, oyu n u n ve
televizyonun küçük çocu kların Bağlantı Kur
gelişimindeki rolleri açıklar.
Bu bölümde daha önce, Laurie Kramer'in kar­
deşlere pozitif etkileşimler geliştirmeye yöne­
l i k sosyal becerileri öğreten prog ramını öğ-

konu bağlantl lan -------------- ..


\

Orta ve geç çocukluk yı lları, çocukların sosyo-d uygusal gelişiminde daha fazla
değ i ş i k l i k ortaya çıkarmaktad ı r. Kend i n i a n l a ma ve diğerlerini a n la m a n ı n
geli ş i m i daha da sofisti ke h a l e gelir, duygusal a nlayış g e l i ş i r v e a h laki akıl
yürütme ilerler. Çocuklar artık ebeveynleriyle daha az vakit geçirmektedirler
ama ebeveynler hala çocukların yaşamlarında çok önem li bir rol oynarlar, özel­
likle de onların akademi k başa rısını yönlendirmede ve seçenekleri yönetmede.
Akran statüsü ve arkadaşlık, çocu kların akran il işkilerinde daha öneml i bir hale
gelir ve okul daha kuvvetl i bir a kademik odak olur.

\
' -------------------- ileriye kallm _ _ _ .,.

· ·· ·
· ·

öğrenme hedefl erinize ulaŞın ·


· ·

1 Duygusal Gelişim ve Kişilik Gelişimde yaşam boyu ba kış açısının ayrıcı özell ikleri n i
tartışır.
Gelişimi
Eri kson'ın kuramına göre, erken çocu k l u k, gelişimin girişimciliğe karşı suçl u l u k d u y ­
Benlik
gusu çel işkisini içerdiği bir dönemdir. Emekleme çağınd a k i çocuğun, temel seviyedeki
kendini a nl a ması. o k u l öncesi çocuğ u n kendini vücut böl ümleri, maddi varlıklar ve
fiziksel a ktiviteler yol uyla ifade etmesine dönüşür. Yaklaşık 4-- 5 yaşlarında, çocu k l a r
kendileri n i k a rakter özel l i klerine göre tanım lamaya da başlarlar. K ü ç ü k çocuklar k e n ­
d il erini v e diğerlerini eskiden d üşü nüldüğü nden daha gelişmiş b i r biçimde a n lamak­
tadır.

Duygusal Gelişim K üçük çocu k l a rın d u ygu l a rındaki gelişmel er, d u yg u l a rı ifade etme, d u yguları a n lama
ve d uygu la rı düzenlemeyi içerir. K üçü k çocukların d uygu aralığı. erken çocuk l u k sıra ­
sında giderek gurur, u tanç ve suçl u l u k gibi öz-bilinç d u ygular ( se l f conscious emoı i ­
o n s ) deneyimlemeye başladı kça gen işler. 2 ila 4 yaşları a rasında, çocu k l a r d u ygu l a rı
açıklamak için giderek daha fazla terim k u l la n ı r ve duyguların sebepleri ve son uçla­
rını daha fazla öğre n i r. 4-- 5 yaş arasında, çocu kların d u yguları yansıtma ve tek bir
olayın farklı insanlarda farklı d u ygulara yol açacağını a n lama yeteneği gelişir. Ayrıca .

270 BÖLÜM 8 Erken Çocuklu kta Sosyo-Duygusal Gelişim



sosyal standart l a ra uymak için d u yg u la rı kontrol etmek gerek tiğine olan farkında l ı k ­
l a r ı da a rtar. D u ygu koçluğu y a p a n ebeveynleri n çocuk l a rı, duyguları reddeden ebe ­
veynlerin çocu klarından daha e t k i l i bir biçimde duygul a rını düzenlemektedi rler. D u y ­
g u s a l düzen leme, başa r ı l ı a k ra n i l işkilerinde ö n e m l i bir r o l oynar.

Ahlaki Gelişim Ahlaki gelişim, insa n l a rı n diğerleriyle etki leşimlerinde ne yapması gerektiğiyle ilgi l i
k ur a l l a r ve gelenek lerle ilgili d ü ş ü n celer, duygular ve davranışları içerir. Freud'un psi­
koanalitik kuramı, kişiliğin a h l a k i yönü olan süperegu n u n ( ü st benl i k ) gel işimindek i
duygula rın önemini v u rgular. Empati gibi olumlu d u ygu lar da çocuğun ahla ki gel işi ­
mine katkıda b u l u n ur. Piageı, a hl a k i m u h a kemeyi a n a l i z etmiş ve 4-7 yaş arasınd a k i
çocu kla rın bağımlı a hl a k gösterdiği, sonuçlarına göre davranışı yargıladığı; daha sonra,
yaklaşık J O yaş ve ü zerinde, otonom a h l a k gelişt i rdikleri sonucuna varmıştır. Davra ­
nışsa] ve sosyal bilişsel kuramcılara göre, ah laki davranış pekiştirme, ceza ve takl i t
sonucunda gelişir ve a h l a k i davranışta önemli ölçüde d u ru ma bağlı değişkenlik var­
dır. Vicdan; a h l a k i d ü ş ü nce, d u ygu ve davranışın entegrasyon u n u içeren, doğru ve
ya n l ı ş standart larının içsel bir d ü zenlemesidir. K ü çü k çocu kların vicdanı, ebeveyn ­
lerle i l i ş k ilerden ortaya çıkar. Ebeveynler, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin ka li tesi, uygu n ­
suz davra n ışların ı n ö n ü ne geçmede çocuklara proak ı i f bir şekilde yardım etme v e
çocu k l a rla a h la k i k o n u l a r h a k k ı n da karş ı l ı k l ı diyaloglar k urma a ra c ı l ığıyla küçük
çocu kların a hl a k i gel işimi n i etkilerler.

C insiyet. erkek veya dişi olmanın psikolojik boyu t la rı ile ilgilidir. C i nsel ki mlik, çoğu
Cinsiyet
çocuk için i k i buçuk yaşından i t ibaren edinilir. Ci nsiyeı rol ü , dişi veya erkeklerin nası l
d ü ş ü n mesi, davranması ve hissetmesi gerektiğini beli rten bir dizi beklent idir. Ci nsi ­
yet gelişimindeki biyoloj i k e t k i l e r krom07omları ve hormonları içerir. Ancak, biyoloj i
cinsiyet gelişiminde t a mamen tek belirleyici değildir. Sosyal rol k u ramı, psi ko-aoali t i k
k u ra m ve sosyal bil işsel k u ranı cinsiyet öze l l ikleri n i n gelişimindeki fa rklı açıları vur­
gular. Ebeveynler çocu k ların ci nsiyet gelişimini etkiler ve a kran l a r, özellikle cinsiyet e
uygun davra n ışları öd ü l l en d i rir. C insiyet şeması kuramı, cinsiyet gel işiminde bilişin
rol ü n ü v u rgulamaktadır.

2 Aileler • Ailelerin küçük çocu kların gelişimi n i nasıl etkileyebileceğini


açıklar.

Otoriter, demokratik, ihma l k a r ve hoşgörü l ü olarak dört a n a a nababa t u t umu vardı r.


Ebeveynl i k
Demokra tik a nababa l ı k, d ünya ça pında en yaygın ol a r a k k u l la n ı l a n ve çocuğun sos­
ya l becerisiyle en çok i l i ş k i lendirilen t u t umdur. Anca k , a nababa t u tu m larındaki etni k
değişkenlik ler, Asya kökenl i Amerikan a i lelerde bazı konı roller çocu k l a ra yararlı ola ­
bil ir. Fiziksel ceza, A merika l ı ebeveynler tarafından geniş bir şekilde k ullanılma kta ­
dır, anca k bazı u zm a n l a r b u n u n çocuklara uygulanmaması için b i rçok gerekçe sun­
maktadır. Ancak, ist ismar edici ve h a fi f fiziksel ceza a rasındaki ayrım yapan bazı
a raştırmalar ile fiziksel ceza n ın çocu k üzerine etkileri şu an tanışma konusudu r. Ortak
ebeveynliğin çocu k l a rı n gelişimi ü zerinde olumlu etkileri vardır.

Çocuğa köıü muamele, fiziksel ist ismar, çocuk ihmali, cinsel istismar ve duygusal istis­
Çocuğa Kötü Muamele mar şekil lerinde olabilir. Çocuğa kötü m uamele, çocuğu a kademi k , duygusa l olarak
riske a t a r ve sosyal problemlere yol açar. Çocukken kötü muamele görmüş yetişki n ­
ler de b i rçok problem karşısmda kolay incinebilirler.

K a rdeşler birbirleriyle o l u m l u ve olumsuz yönlerde e t k i l eşim içerisinde bul unurl a r.


Kardeş i lişkileri ve Doğum sırası kişilik öze l liklerine bazı yönlerden bağlıdır. Örneğin, ilk doğan çocu k­
Doğum Sırası lar d a h a yetişkinlere d ö n ü k ve daha öz-denet i m l i d i rler. Tek çocu k l a r daha başarı
odakl ı d ı r. Ancak doğu m sırası tek başına iyi bir davran ı ş yordayıcı değişken değild ir.

Genel olarak, her iki ebeveynin d e ev d ı şı n da tam zama n l ı ça lışıyor olması çocuk l a r
Değişen Toplumda üzerinde o l u msuz bir etki göstermemektedir. Ancak, ebeveynlerin i ş i n i n doğası, ebe­
Değişen Aile
veynl i k k a l i telerini e t k i leyebilir. Boşa nm a n ın çocu ğun uyumuna olumsuz etkileri ola­
bil ir, a ncak beraber yaşayan ebeveynler a rasındaki geçimsizl i k çornğun uyumunu
olumsuz yönde etki leyebilir. Boşanmış ebeveynler u y u m l u bir i l işki geliştirir ve güve­
n i l i r bir ebeveynlik uygularsa, çocuğun uyumu gelişir. A raşt ırmacıla r, eşcinsel veya
lezbiyen a i lelerde büyüyen çocu k l a r ve heteroseksüel a i lelerde büyüyen çocuklar ara-

• KISIM 4 Erken <;,oı:uk,u� 271


sı nda bazı fa rklılıklar b u l m uşlardır. Afrika kökenli Amerikalı ve La t i n o çocu kların
Beyaz Amerikan çocuklardan d a ha fazla tek ebeveyn l i aileler ve daha büyük ailelerde
yaşamaya ve gelişmiş aile bağl a n tılarına sahip olmaya eği l imlilerdir. D ü ş ü k gelirli aile­
lerin kaynaklara yüksek gelirli ailelerden daha fazla erişimi vardır. D ü ş ü k SED' l i ebe­
veynler, çocu klar ile yüksek S E D ' li ebeveynlerden daha fazla otorite ve fiziksel ceza
içeren ev ort a m ı yaratırlar. Yüksek S E D ' li ebeveynler çocuğun karar verme gücü n ü
v e doyu m u ertelemesini geliştirmekle d a h a ilgilidirler.

3 Akran İlişkileri, Oyun ve Televizyon • Akra nların, oyu n u n ve televizyonun küçük çocukların
gelişimindeki rollerini tanımlar.

Akranlar güçlü sosyal leşme araçlarıdır. Akranlar, aile dışındaki dü nya ile ilgili bilgi ve
Akran i lişkileri k a rşılaştırma kaynağıdır. Erken çoc u k l u kta, çocu klar a rkadaşlar ve arkadaş olmayan­
ları birbirinden ayırırlar. Arkadaşlar genellikle beraber o y u n oyna nan lardır. Ebeveyn­
çocuk ve a k ran i lişkileri çoğ u n l ukla birbiriyle bağlantılıdır. Ebeveynler çocuklarının
i l işkilerini, çocu klarının hayatlarını ve akran larıyla etkileşimde b u l u nma fırsatlarını
yöneterek etki lerler. Çocu klar akranlarıyla it işip kakışma oy unları oynamaktan hoş­
la nırlar anca k stresli zama nları n da destek için akranları n d a n çok ebeveynlerine yöne­
l i rler.

Oyun O y u n u n işlevleri, a k ranlar ile ilişki, gerilim boşa l tma, bil işsel gelişimde i lerleme, keş­
fetme ve güvenli bölgenin korunmasını içerir. Oyun üzerine güncel bakış açısı, oyu­
nun hem b i lişsel hem sosyal yönlerini vurgu lamaktad ı r. E n geniş araştırılmış çocuk
oyu n u t ü rleri arasında, d u y u - hareket oyun, uygulamalı oyun, taklit/sembolik oyun,
sosyal oyun, ya pılandırıcı oyun ve k u ra l l ı oyunlar vardır.

Televizyon Televizyon u n çocuk l a rı n gelişimi üzerinde hem o l u msuz etkileri (çocu k l a rı pasif öğre­
nici haline getirmek ve onlara saldırgan modelleri sunmak gibi) hem de o l u m l u etki­
leri { prososyal davranış modelleri sağlamak gibi) olabilir. Televizyon programındaki
şiddeti izlemek ve şiddet içeren video oyunlar oynamak çocu kların saldırgan davra­
nışları ile i lişkilendirilebilir. Televizyondaki prososyal davranış çocuklara o l u m l u dav­
ranışı öğretebil ir.

a n a hta r kel i meler


ah laki gelişim 247 demokratik anababa 2 5 3 otonom a h lak 247 sosyal rol k u ra m ı 2 50
bağımlı (heteronom) duyu-hareket o y u n 267 otoriter anababa 2 5 3 taklit/sembol i k oyun 267
ahlak 247 hoşgörülü anababa 253 psikoana l i t i k c i nsiyet uygulamalı oyun 267
cinsel kimlik 249 içk i n adalet 247 kuramı 250 vicdan 248
cinsiyet ro lü 249 ihmalkar anababa 2 5 3 sosyal bilişsel cinsiyet yapılandırıcı oyun 268
cinsiyet şeması k u ramı 252 kend ini anlama 243 kuramı 250
cinsiyet tipleme 249 kurallı oyunlar 269 sosyal oyun 268

a na hta r kişi ler


Ann Crouter 2 6 1 Jean Piaget 247 Maayan Davidov ve Joa n Sigmund Freud 247
Daniel Berlyne 267 Judy D u n n 2 5 9 Grusec 246
Diana Baumrind 2 5 3 Laurie Kramer 259 Ross Thompson 248
E r i k Erikson 243 Lev Vygotsky 267 R uth Chao 2 5 5

272 BÖL Ü M 8 Erken Çocuklukta Sosyo-Duygusal Gelişım



kısım 5

İleriye doğru attığımız her adımda arkamızda bir


hayaletimizi bırakıyoruz.
-John Lancaster Spalding
Amerikalı Eğitimci, 19. Yüzyıl

Orta ve Geç
Çocukluk
Orta ve geç çocuklukta, çocuklar başka bir düzeyde yaşarlar, kendilerine özgü bir

kuşağa ve sezgilere sahiptirler. Çocukların erken çocukluğun sonundaki dönemde,

öğrenmeye her zamankinden daha çok hazır olmaları gelişimin gereğidir. Çocuklar

bir şeyler yapmak isterler, yalnızca yapmak değil, iyi hatta mükemmel yapmak

isterler. Bilmek ve anlamak isterler. Zekaları ve merakları olağanüstüdür. Anne-

babaları hayatlarında önemli olmaya devam ederler, fakat gelişimleri akranları ve

arkadaşları tarafından da etkilenir. Gelecek ve geçmiş hakkında çok düşünmezler,

fakat şimdiki zamanı yaşarlar. Kısım 5 iki bölümden oluşmaktadır: 'Orta ve Geç

Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim' (Bölüm 9) ve 'Orta ve Geç Çocuklukta Sosyo-

duygusal Gelişim' (Bölüm 1 O)

274
bölüm 9 ORTA VE GEÇ
ÇOCUKLUKTA FİZİKSEL VE
BİLİŞSEL GELİŞİM
- 1 Fiziksel Değişiklikler ve Sağhk 3 Bilişsel Değişiklikler
...., Öğrenme Hedefi 1 Orta ve geç çocuk l u kta Öğrenme Hedefi 3 Orta ve geç çocuklukta
ta fiziksel değişim ve sağlığı tanımlar. b i lişsel değişimleri açıklar.

.c: Bedensel Büyüme ve Değişim


Beyin
Piaget'n i n Bilişsel Gelişim Kuramı
Bilgı İşleme
re Motor Gel işim Zeka

c:
Egzersiz Zekanın Uç Değerleri
Sağlık, Hastalık ve Bozukluklar

ta 4 Dil Gelişimi
2 Engelli Çocuklar
E
Öğrenme Hedefi 4 Orta ve geç çocu klukta dil
Öğrenme Hedefi 2 Fark l ı türden engel leri olan gelişimini tartışır.
çocukları ve eğitimleriyle ilgili konuları ta n ı m lar. Sözcük Bilgisi, Dil Bilgisi ve Dil Ötesi Farkındalığı
::J Engellerin Kapsamı Okuma
Eğitsel Konular Yazma
:Q İ kidillılik ve İkinci Bir Dil Edinimi

_o
T
akip eden açıklamalar ilköğretim çağındaki Angie'ye
a İttir: Sekiz yaşımdayken 57 ki loyd u m . Giysilerim yaşıtlarım olan kızla rınkilere
göre oldukça büyüktü. Vücudumdan nefret ederdim ve sınıftakiler sürek l i bana sata­
şırdı. O kadar kiloluyd um ki, beden eğitimi dersinde yüzüm kıpkırmızı olur ve nefesim
kes i l i rd i . Spor yapa n ve ben im g i bi aşırı kilolu o lmayan çocukları kıskanırdım.

Şimdi 9 yaşındayım ve 1 3 .5 kilo verdim. Daha mutluyum ve kend i m l e gurur d uyu­


yorum. Nasıl m ı kilo verd im? Annem sonunda artık bu kadarı n ı n fazla olduğuna karar
verdiğini söyledi. Ben i çocukları n kilo vermelerine ve aşırı yemeden uza k d u rmalarına
yard ı m eden bir çocuk doktoruna götürdü. Bu doktor beni m yemek yeme ve egzersiz
alışkan l ı klarım ha kkında a n neme öneri lerde bulundu ve bizi aşırı kilolu çocuklar ve
ebeveynleri için oluşturu lan bir gruba kattı. Annem ve ben son altı aydan beri haftada
bir gün bu gruba katılıyoruz. Artı k abur cubur yemiyorum ve annem de bana daha
sağl ı k l ı yemekler pişiriyor. Kilo verdiğim için a rtık egzersiz bana eskisi kadar zor gelmi­
yor ve sınıftakiler de beni rahatsız etmiyor. Annem de oldukça mutlu çünkü o da bu
danışman l ı k programına katıldığından beri ya klaşık 7 kilo verd i.

Aşırı kilolu çocukların hepsi kilo verme konusu nda Angie kadar başarılı olamamak­
tad ı r. Aslında, çocuklukta aşırı kilolu veya obez olmak Amerika Birleşik Devletleri n i n
temel u lusal bir sorunu h a l i n e gelmiştir. B u bölümün devamında, çocuk l u k dönemi nde
aşırı k i lolu veya obez ol mayı ve bunun nedenlerini inceleyeceğiz.

1
, - konu bağlantılan
Çocuk lar, bebek l i k dönemine göre, erken çocu k l u k döneminde daha yavaş

büyümekle birlikte, yılda yaklaşık 6 santimetre boy atar ve 2 ila 3 kilo alırlar.

Erken çocu k l u k döneminde beyinde en hızlı büyüme prefrontal kortekste mey­

dana gelir. Çocuğun kaba ve ince motor becerileri de daha akıcı ve koordineli

hale gelir. Bilişsel gelişim açısından ele alıııdığıııda, erken çocukluk döneminde

çocuğun sembolik düşünceyi daha fazla k u l landığı gözlenmektedir. I<üçük çocu k ­

ların bilgi işleme becerinde de hatırı sayılır bir ilerleme kaydedilir- yönetici ve

sürdürülen dikkat gelişir, kısa süreli bellek daha iyidir ve diğerlerinin zihninden

geçeni anlamada belirgin bir ilerleme vardır. Küçük çocu kların dilin kural siste-

ıniyle ilgili genişleyen bilgisi ve aktif dil deneyimlerindeki artış, ok u m a - yazma

becerilerine de o l u m l u katkı sağlamakt adır.


1
done,ım ------------------- I
genye

.,. __
•• .
· '

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 277


Ön Bilgi
Orta ve geç çocukluk yıllannda, çocuklar uzar, ağırlaşır ve.güçlenir. Fiziksel beceril€rini kul­

lanmada daha beceriklidir ve yeni bilişsel beceriler geliştirmiştir. Bu bölüm orta ve geç çocuk­

lukta fiziksel ve bilşsel gelişim ile ilgilidir. Başlangıç olarak fiziksel gelişimdeki bazı değişiklik­

ler incelenecektir.

1 Fiziksel Değişiklikler ve Sağhk o Bebeklikte fiziksel büyüme ve gelişimi tartışır.

Bedensel Büyüme ve Değişim Beyin Motor Gelişim Egzersiz Sağ l ı k, Hasta l ı k ve Bozukluklar

Vücutta sürekli değişim ve dolayısıyla motor becerilerde ilerleme orta ve geç çocuk ­
l uğ u n eıı bel i rgi n özelliğidir. Çocuklar ilkokul çağına doğru ilerlerken, vücutları üze­
rindeki kontrolleri artar ve uzun s ü re otu rup dikkatleri ni odaklayıp s ü rd ü rebil i rler.
D üzenli egzersiz bu yılları sağlıklı bir büyüme ve gelişim zamanı yapmak için önemli
bir anahtardır.

B EDEN SI= Ri'ıV "j M ı: vı: nı:f.;ic;irvı


Orta ve geç çocuk l u k yavaş, s ü reğen bir büyüme dönemidir. B u dönem hızlı bir
büyüme atağınııı olduğu ergenlik öncesi sakin bir dönemdir. İlkokul yıllarında çocuk
1 1 yaşına gelene kadar yılda 5 il a 7 . 5 santimetre uzar, böylece 1 1 yaşında bir kız orta-
lama 1 4 5 santim ve bir erkek ortalama 1 43 santim boyunda
olur. Orta ve geç çocukluk yıllarındaki bir çocuk yılda 2 ila 3
( kilo alır. K ilodaki artış temelde iskelet ve kas sistemlerinde ve
b u n u n yanı sıra organların boyutundaki artışa bağlıdır.
Ora n t ısal değişimler ona ve geç çocu k l u k yıllarında e n
fazla söz edilen fiziksel değişimler arasındadır. B a ş v e göğüs
çevresi vücut ağırl ığıyla karşılaştırıldığında "aza l ı r ( Hocken ­
berry ve Wilson, 2009 ) . Daha az göze bata n fiziksel değişim
ise, orta ve geç çocuk l u kta kemiklerde serleşme n i n sürmesi
fakat b u n u n yanı sıra kemiklerin olgunlaşmış olanlara göre
daha basma ve çekme eğilimi göstermesidir.
Bu yıllarda kas kütlesi (mass) ve güdi kademeli olarak artar
ve "bebek yağları" (baby fat) azalır. Erken çocukluk dönemindeki
sarsak hareketler ve çarpık bacakların yerini gelişkin kas gücü alır.
Hem kalının hem de egzersiz sayesinde, bu yıllarda çocuklar güç
kapasitelerini ikiye katlar. Daha fazla sayıdaki kas hücreleri saye­
sinde, erkekler genelde kızlardan daha kuvvetlidir.

Orta ve geç çocuklukta çocuklardaki fiziksel büyüme


özellikleri nelerdir? M a n yetik resonans görüntü leme ( M R I ) gibi beyin görü n t üleme tekn iklerindeki geliş­
meler, orta ve geç çocu k l u k dönemindeki beyindeki değişimle ve bu değişimlerin
b i l işsel gel işimdeki ilerlemelerle bağl a n tısıyla ilgili araştı rmaların yolu n u açmıştır
( Diamond, 2009; D iamond, Casey ve M u nakata, 2 0 1 1 ). Orta ve geç çocuklu kta top­
lam beyin hacmi stabilize hale gelmekle birlikte beyni n pek çok yapı ve bölümle­
rinde önemli değişimler ortaya çıkmaya devam etmektedir. Beyinde en ü st düzeyi
tems i l eden prefrental korteks gibi bey n i n s i n i r yolları ve devreleri, orta ve geç
çocu k l u kta artmaya devam eder ( D u rstın ve Casey, 2006) (bakınız şekil 9 . 1 ) . Pref­
rontal korteksteki bu ilerlemeler çocukla rda dikkat, muha keme ve bilişsel kontrol­
deki artışla ilişkilidir ( Cron e ve diğerleri, 2009 ) .
Önde gelen gelişimsel s i n i rb i limci Mark Joh nson v e meslektaşları ( 2 00 9 ) pref­
ronta l kortesin gelişim sırasında pek çok diğer beyin bölgesini adeta bir orkest ra şefi

B Ö LÜ M 9

278 Orıa ve Geç Çocuklukta hziksel ve Bil işsel Gelişim
gibi yönett iğini i leri sürmekted i r. Nöral liderlik, organizasyon rol ü n ü n bir parçası Prefrontal korteks
olarak, prefrontal korteks kendi nöral ağları ve bağlantıları için avantaj sağlıyor ola­
bilir. B u araştırmacılara göre, prefrontal korteks problem çözmek için en iyi nöral
bağlantıları koordine etmektedir.
Orta ve geç çocukluk döneminde serebral korteksin kalınlığında da değişiklik
olmaktadır ( Gogtay ve Thompson, 20 1 0; Toga, Thompson ve Sowell, 2006 ) . 5 ila 1 0
yaşındaki çocukların korteks kalınlığının beyin görüntüleme tekniğiyle i ncelendiği
tek bir araştırma bulunmaktadır ( Sowell ve diğerleri, 2004). Okuma gibi dil beceri­
lerinde artışı i n celemek amacıyla, iki yıl sü reyle temporal ve frontal lobların d ilde
işlev gören a l a n la rda korteks kalınlaşması i n celenmiştir. Beynin temporal ve frontal
lobları n ı n yerleri 4. bölüm şekil 4.4.'de gösterilmektedir.
Çocuklar geliştikçe, bazı beyin a la nlarındaki aktivasyon artarken bazıla rında aza­
lır ( Di aınond, Casey ve M u n a kata, 20 1 l; Nelson, 2 0 1 1 ) . Çocuk geliştikçe ortaya ŞEKİ L 9.1
çıkan aktivasyon değişimlerinden biri de, geniş (diffuse) ve yaygın a l a nl a rdan daha PREFRONTAL KORTEKS: Prefrontal korteksi (mor
belirgin ([ocal) ve küçük alan lara geçiştir (Turkelraub ve diğerleri, 2 00 3 ) . Bu deği­ bölüm) de içeren beyin yolları ve ağları orta ve geç
şim, beyni n kullanılmayan ala nlarının sinaptik bağlantıları kaybetmesi ve kullanı­ çocukluk döneminde önemli gel işimsel ilerlemeler
lanları n bağlan u l a rı ndaki a rtışla tanımlanan, sinaptik budanma ile beli rlenir. Yakın gösterir. Prefrontal korteksteki bu değişim ler hangi
bilişsel süreçlerle ilişkilendirilmektedir?
zaman da yapılan bir araştırma, prefrontal kortekste 7 yaşından 30 yaşına kadar daha
az difüzyon ve daha fazla foka! aktivasyon olduğu b u l u n muştur ( D urston ve d iğer­
leri, 2006 ) . Aktivasyondaki değişim özelli kle, bir dizi a l anda esnek ve etkili kontrolü
içeren bilişsel kontrol olmak üzere, bilişsel performan s ı n etkiliği ndeki artışa eşlik ,--------- ....
'
eder. Bu alanlar; d ikkatin kontrolü, kafa karıştırıcı d ü ş ü n cenin azaltılması, motor
y.. li. · 11 b ğlantı
eylemleri n ketlenmesi ve birbiriyle yarışan seçenekler arasında geçiş yaparken daha
esnek olmayı içermekted i r ( D ianıond, C asey ve M u nakata, 20 1 1 ). Beyin Gelişimi: Beyin gelişiminin önemli
bir parçası olan sinaptik budanmanın mik­

MOTOR c:;ı::ı ı<:ıM tarı, çocuğun gelişimi süren farklı be yi n


bölgelerine göre değişmektedi r. 4. Bö lüm,
Orta ve geç çocu kluk döneminde çocukla rın motor becerileri, erken çocukluktakine s. 1 1 7.
göre daha yumuşak ve daha koordinelidir. Örneğin, 3 yaşında b i n çocuk t a n sadece
_____________ ,
biri tenis topuna v u ra ra k ağ üzerinden aşıra bilirken 1 O veya 1 1 yaşın d a k i çoğu çocuk
bu sporu öğrenebilir. Koşma, tırma nma, sıçrama, yüzme, bisiklet s ü rme ve paten
kayma, ilkokul çağındaki çocukların yapabileceği fiziksel becerilerden sadece b i r
kaçıdır. G e n i ş kas aktivasyonu içeren kaba motor becerilerinde erkekler kızlara göre
daha başarılıdır.
Merkezi s i n i r sistemindeki miyelinlenrnedeki a nış, orta ve geç çocukluk döne­
minde i nce motor becerilerinde ilerlemeye yansımaktadır. Çocu klar ellerini daha
ustaca, bir alet gibi kulla nır. Altı yaşında kiler, çekiçle bir şeyi çakabilir, yapıştırabilir,
ayakkabı bağcıklarını ve giysileri n i bağlayabilir. Yedi yaştan itibaren çocu klar elleri n i
d a h a becerikli k u llanmaya başlamaktadır. Bu yaşta, çocuklar yazmak i ç i n m u m boya
yerine kalemi tercih eder ve harflerin ters yazımı daha az gözlenir. Yazdıkları küçü­
l ü r. Sekiz ila 1 0 yaşları n da eller birbirinden bağımsız kullanılırken daha rahat ve dik­
katlidir. İnce motor koord inasyonu sayesinde yazı yazabilir hale gelir. El yazısında
kullandıkları harflerin boyutları daha küçük ve birbirine eşini r. 1 0 ila 1 2 yaşları a ra ­
sında çocuklar, ellerini kullandı kları işlerde yetişkinlere benzer beceriklilik göstermeye
başlar. İyi bir sanat eseri ortaya çıkarmak veya zor bir müzik parçası çalmak için gere­
ken karmaşık, a nlaşılması güç ve hızlı hareketlerin üstesinden gelebilirler.

İlkokul çağı çocuğu fiziksel yönden hen ü z olgunlaşmamış ve bu nedenle aktif olma
ihtiyacındadır ( G raham, Holt/Hale ve Parker, 20 1 0; R i n k, 2009). Koşmak, zıplamak
veya bisiklet kulla nmak yerine uzu n süreli oturmak onları daha fazla yorar. Bir wpa
sopayla v u rma, ip atlama veya denge tahtasında dengede durma gibi fiziksel etk i n ­
l ikler, çocukların gelişen becerileri n i düzgü n h a l e getirmeleri i ç i n gereklidir. Egzer­
sizin çocu kların bü yüme ve gelişiminde öneml i bir rol oynadığı gü n ümüzde daha
da açık ha le gelmiştir ( Fa hey, insel ve R oc h , 2 0 l l).
Amerikalı çocuklar yeterince egzersiz yapıyor mu? Karşılaştırmalı bir araştırma,
1 969 yılında % 80 oranında olan beden eğitimi derslerine katılımın 1 999 yılı nda
% 2 0'ye gerilediğini göstermiştir ( Sağlık Yönetim Kaynakları, 200 J). Çin, Finla ndiya

KISIM 5 279
• Orta ve Geç Çocukluk
80 ve İngiltere gibi d ü nyanın pek çok ülkesindeki eğitimciler ve politika belirleyicileri
çocu kların h a reketsiz yaşam tarzıyla oldu kça yakından ilgilenmeye başlamıştır
( Fogelholm, 2008) .
Televizyon izlemek çocu klarda düşük etkinlik düzeyi ve obeziteyle ilişkili b u l u n ­
m u ş t u r ( Wells v e d iğerleri, 2008 ) . Diğer bir k o n u ise çocu kların bilgisayar kullanı­
mındaki çarpıcı arnşur. Araştırmacılar, çocuk ve ergenlerin televizyon veya bilgisa­
yar ekran ı başında geçirdikleri toplam zama n ı n; etki nliklerinde azalma ve aşırı kilo
alma risklerini artırdığını ortaya koymuştur ( Rey-Lopez ve diğerleri, 2008 ) .
Çocuğun egzersiz d üzeyini artırman ı n ol umlu sonuçları vardır. Yakın zamanda
yapılan bir araştırmada, günde 45 dakika orta düzeyde ve 1 5 dakika yoğ u n ya pılan
fiziksel etkinliğin çocu kların aşırı kilolu olma ora n ın d a ki azalmayla ilişkili olduğu
b u l u nmuştur ( Wittmeier, Mollard ve Kriellars, 2008) .
Çocukların egzersiz d ü zeyi üzerinde ebeveynler ve okullar önemli rol oynamak­
tadır ( Fa hey, I nsel ve Roth, 2 0 1 1 ) . D üzen l i egzersiz yapan ebeveynlerce b ü yü t ü l ­
1 969 1 979 1 989 1 999 mek, çocuğa egzersiz için oluml u model sağlanmaktadır ( Crawford ve diğerleri,

ŞEKİL 9.2 2 0 1 O; Loprinzi ve Trost, 20 l O ) . Ya kın zama nda yapılan bir araştırma, erkek ve kız
çocukların hareketsiz yaşam tarzı n ı sınırlamada a nnelerin babalara göre daha etkili
1 969-1 999 YILLARI A R AS I N DA ABD'DE
olduklarını ortaya koymuştur ( Edwardson ve Gorely, 20 1 0 ) . Söz konusu araştır­
FİZİKSEL EGİTİM PROGRAMLARINA KATILAN
mada, babaların erkek çocukların fi ziksel etkinlikleri üzerinde etkisi olduğu ama
ÇOC U KLARIN YÜZDELERİ: 1 969'da % 80 olan
b u n u n esasen çocuğa açık biçimde model olarak, örneğin basket topun u n nasıl sürü ­
fiziksel eğitime katılımın ciddi bir düşüş gösterdiği, ve
leceğini göstererek, gerçekleştiği bulu nmu ş t u r. Diğer bir araştırma ise, okuldaki fizik­
1 999'da % 20'ye kadar gerilediği gözlenmiştir.
sel etkinliklerin çocukların zindeliğini artırdığı ve vücuttaki yağ miktarını d üşürdü ­
ğ ü n ü göstermiştir ( Kriemler ve diğerleri, 2 0 1 0 ) .
Araştırmacılar egzersizin çocuğ u n bilişsel gelişimiyle ilişkili olduğunu d a b u lmuş­
tur. Ö rneğin, yapılan bir araştırma aşırı kilolu 9 yaşındaki çocukların yaptığı aero­
bik egzersizlerin önemli bir bilişsel etkinlik olan plan yapmada artışla ilişkili old u ­
ğ u n u ortaya koymuştur ( Davis v e diğerleri, 2007 ) . Diğer bir araştırmada, fiziksel
yönden ( aerobik kapasitesi ölçümü sonuçlarına göre) formda olan 9 yaşındaki kız­
ların daha az formda olanlara göre, bilişsel kontrol görevinde doğru çözümü b ulmak
için gerekli olan görevle ilişkisiz bilgiyi eleme becerisinde d a ha iyi performan s ser­
giledikleri b u l u n muştur ( Hi l lman ve diğerleri, 2009 ) .
Çocu k la rın daha fazla egzersiz yapmaları için önerilen bazı yollar:

• Gönüllüler veya okullarca yürütülen fiziksel etkinlik programlarının önerilmesi.


• O k ullarda fiziksel form t utmayla ilgili et kinliklerin geliştirilmesi.
• Çocukların ilgileri doğru ltusu nda topl umsal ve okul etki nlikleri planlamaları­
n ın sağlanması.
• Ebeveynlerin fiziksel etkinliklere dik katlerini çekmek ve egzersiz yapmalarını
teşvik etmek.

Cl\t:f 11( 1-fA STAI IK ır:. R()71Bll U'<•.AR


Orta v e geç çocuk l u k çoğun l ukla sağlığın mü kemmel durumda olduğu dönemlerdir.
Çocu k l uğ u n diğer dönemleri ve ergenlikteki bozu kl u k ve ölümlerin ortaya çıkma
sıklığı, bu dönemde daha azdır. B u n u nla beraber, orta ve geç çocu klu ktaki pek çok
çocuk gelişimlerine zarar veren sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadır ( N ya ronga ve
Wickrama, 2009 ) .

Kaza v e Yaralanmalar: Orta v e geç çocuk l u k döneminde ölüm nedenlerinin


başında yaralanmalar gelmekte ve b u dönemdeki en sık görülen ciddi yaralanma ve
ölüm nedeni ise ister s ü rü cü ister yaya olsun, motorlu taşıt kazalarıdır ( Frisbie, Hum­
mer ve McKinnon, 2009 ) . B u neden le, motorlu taşıt yara lanma larının şiddetini
büyük oranda azaltan emniyet kemeri n i n kullanımı önerilmektedir. Diğer ciddi yara­
lanmalar ise, bisiklet, kaykay, tekerlekli paten ve diğer spor malzemeleriyle gerçek­
leşmektedir.

Aşırı Kilolu Çocuklar: Aşın kilolu olmak çocuklarda giderek artan bir sağlık problemi­
Çocukların daha fazla egzersiz yapmasım için hangi dir ( B lake, 20 1 1 ; Schiff, 20 1 1 ) . "Erken Çocukluk Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Geli­
stratejiler işe yarar? şim" başlıklı 7. bölümde'de bahsedildiği üzere, aşın kilolu olmak boy ve kilonun belli

280 BÖ L Ü M 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fiziksel ve Bılişsel Gelışım



bir matematiksel formüle dahil edilerek hesaplandığı beden kütle indeksine (BKİ)
göre belirlenen bir duru mdur. % 97'lik yüzde diliminin içine giren veya üzerindeki
çocuklar aşırı kilolu ve % 8 5 'lik dilime dahil olan ve üstündeki çocuklar ise aşırı
kilolu olma riskine sahip olarak tanımlanır (Bozukluk Konırol ve Önleme Merkez­
leri, 20 1 0). l 970'lerde çocuklarda % 1 5 olan aşırı kilolu olma riski taşıma oranı, aşağı
yukarı son oıuz yıl içinde ikiye katlanarak, günümüzde % 3 0'lara u laşmış ve bu süre
zarfında aşırı kilolu çocuk oranı ise üçe katlanmıştır (Paxson ve diğerleri, 2006).
B un unla birlikte son zamanlarda, çocukluk obezitesinin görülme oranındaki anışın
düzeyini korumaya başladığı görülmektedir. A . B .D .'de yapılan geniş kapsamlı bir
çalışına sonucunda, l 980'den l 994'e % 7 'den % 1 l 'e artış gösteren çocukluk obe­
zitesi görülme oranının, 2002'den (% 1 6) 2006 yılına (% 1 7) kadar olan zaman dili­
minde temelde aynı kaldığı onaya konmuştur (Odgen, Carroll ve Flegal, 2008).
Aşırı kilolu ve obez çocuklarla ilgili endişeler nelerdir?
Bununla birlikte, yine de çocu kluk dönemi obe1.itesi, aşırı kilolu olma ve aşırı
kiloya sahip o l ma riski taşı m a d üzeyleri oldu kça yüksektir (Dona t elle, 2 0 l 1 ). K ı zla­
rın erkeklere göre aşırı kilolu olma olasılığın ı n daha y ü ksek olduğu ve pek çok
ül kede söz konusu cinsiyet fa rkının onaya çıkt ığı da göz önünde b u l u nd ur u l ması
gereken diğer bir kon u d u r. Yakı n zamanda A . B . D . 'de yapılan geniş kapsam lı bir araş­
t ırma sonucu nda, Afrikalı, Amerikal ı ve Latin çocukların, Latin o lmayan beyaz
çocu klara göre aşırı kilo alma veya obez olma olasılığının daha y ü ksek olduğu b u l u n ­
m u ş t u r (Bemon, B a e r v e Kaelber, 2009).
Aşırı kilolu çocukların d ü zeyinde artış, pek çok t ıbbi ve psikolojik sorun ların
ortaya çıkma riski taşıması nedeniyle, son on yılda üzerinde çalışılan bir kon u halini
almıştır (Oliver ve diğerleri, 2 0 1 0; Ragh uveer, 2 0 1 0). Aşırı kilolu çocuklar, uyku
apnesi ( üst sol u n u m yol u n u n geçici olarak t ıkanması) gibi akciğerlerle ve kalçayla
ilgili sorunların gelişimi için risk taşımaktadır (Goodwin ve diğerleri, 2 0 1 O ) . B u n u n
yanı sıra aşırı kilolu çocuklarda; şeker hastalığı, yü ksek tansiyon (yüksek kan basıncı), ,,.---------·
I
karıda kolestrol d üzeyinin yü ksek oluşu yaygındır (Aıned ve diğerleri, 2010; Geno­ ·- �ı� b �

vesi ve diğerleri, 2 0 1 0; Yiikari ve diğerleri, 2009). Yakın zamanda yapılan bir göz­
den geçirme çalışmasında, obezitenin çocuklarda düşük özsaygıyla ilişkili olduğu Koşullar, Hastalıklar ve Bozukluklar:
son ucu na varıl mıştır (Griffi ths, Parsons ve Hill, 2 0 1 0). Metabol i k sendrom orta yaş yetişkınlerde
son yıllarda daha fazla görül meye başla­
1
Ka lp-damar Hastal ıkları: Çocuklarda kalp damar hastalı klarının görülme olasığı mıştır ve erken ölümle i lişkil id ir. 15. Bölüm,
1
düşükt ür. B una rağmen, çocu kluk yıllarındaki çevreye bağlı deneyim ve davranışlar s. 480.
,
yetişkinlik döneminde onaya çıkan kalp damar hastalı k larını n tohu mlarını ekmiş _ _ _ _ _ ___ _ _ __ ;

olabilir. Çoğu ilk ve ortaok ul çağı çocuğu, daha şimdiden, yüksek tansiyon ve obe­
zite gibi kalp damar hastalıkları için bir veya birkaç risk unsuruna sahiptir (Jago ve
diğerleri, 2 0 1 0). Yakın zamanda A . B . D. 'de yapılan ulusal bir araştırmada, l 988'den
2006 yılın a kadar incelenen çocukların ve ergenlerin kan basıncı yü ksekliği oranı n da
artı ş tespit edilmiştir (Ostclıega ve diğerleri, 2 009). Aynı araştırmada, obez çocuk­
ların karı basınçların ı n da yüksek olma eğiliminde olduğu bulunm uşt u r. Bunun yanı
sıra, yakın zamanda yapılan diğer bir araşt ırma yüksek kan basıncına sahip olan
çocukların % 7 5 'in in teşhis edilemed iği onaya çıkmıştır (Ha nsen, G u n n ve Kaelber,
2007). Diğer bir araşı ırma son ucunda, vücut k ü tle indeksi yüksek ve bel çevresi
geniş olan çocu kların - obezite, yüksek kan basıncı ve t i p - 2 şeker hastalığı gibi bir
dizi faktörden oluşan- metabolik sendrom riski taşıdıkları ve bu d u ru mu n da bire­ 39%
Lösemi
yin yetişkinlikte kalp damar hastalığı geliştirme riskine sokt uğu b u l u n m u � t ur.
--

Kanser: 5 ila 1 4 yaşında Amerikalı çocukların en başta gelen ikinci ölüm nedeni
kanserdir. A . B . D . 'de her 3 30 çocuktan birinde 1 9 yaşından önce kanser gelişmekte­ 15%
dir. Son yıllarda çocuklarda kanserin görülme sıklığı az da olsa artış giisterıniştir (Ul u ­ Beyin
sal Kanser Enstitüsü, 2008a).
Çocuk l u k döneminde kanser temelde beyaz kan hücrelerine ( l ösemi), be} ne, 1 0% Lenfler
kemiklere, lenf sistemine, kaslara, biibreklere ve sinir sistemine saldırır. B u kanser 7% Oto nom sinir sistemi
t ürlerinin hepsi de anormal hücrelerin kontrol d ışı çoğalmasıyla tanılanır ( H ijiya ve
diğerleri, 2007). Şekil 9. 3'de gösterildiği üzere çocuklukta en yaygın gÖl.lenen kan­ ŞEKİL 9.3
ser t ü rü, kemik iliğinin aşırı derecede anormal beyaz kan hücresi ü retmesi ve bu ÇOCU KLARDA KANSER TÜRLERi: Çocuklarda
hücrelerin normal hü crelere yer b ı rakmaması son ucu çocuğun yara ve enfeksiyona kanser, akciğerlere, bağırsağa, göğse, prostata ve
karşı korunmasız hale gel mesiyle sonuçlanan lösemidir (Eden, 2 0 1 O; I<aatsch, 2 0 1 0). pankreasa saldıra n yetişkin kanserlerinden daha
farklı bir görün um sergiler.

(Jrıa c,,··r; Ço< uk uk


• Ki)iM , w 281
kariyerlerle bağlantı

Sharon Mcleod, Çocuk Yaşam Uzmanı


Çocuk yaşam uzmanı Sharon McLeod, Cinci n nati'deki Çocuk
Hastanesi Tıbbi Merkezi Çocuk Yaşa mı Bölümü ile Kaynaştırıcı
Bakım Bölümlerinde kıdemli klinik şefidir.
McLeod'unyönetimindekibölümde;çocuktaoptimalbüyüme
vegel işi m i desteklemek,tıbbi bakım deneyimininstresiniazaltmak
ve çocuğa ve hasta ailelerine destek sağlamak hedeflenmekted i r.
Bu hedeflere;teröpatikoyun ve gelişimsel yönden uygun etkinlik­
ler düzenleyerek, çocuğa tıbbi işlemlerle ilgili eğitim vererek ve
psikoloj i k yönden hazırlayarak, çocuk gelişimi ve sağlık hizmetle­
riyle ilgili konularda ebeveynlere ve diğer meslek elemanlarına
bilgi aktararak ulaşılmaktadır.
McLeod'a göre bir çocuk yaşam uzmanı olarak mesleğinin te­
melini insan büyümevegelişimioluşturmaktadır.Eğitim i süresince
en keyif aldığı zamanlar saha çalışması, hastane stajı ve derslerde
öğrendiği kuram ve kavra m ları deneyimlemek olmuştur. Sharon Mcleod, çocuk yaşam uzmanı, Cincinnati'deki Çocuk Hastanesi Tıbbi
Merkezi'nde bir çocukla birlikte.

Çocuk yaşam uzmanıyla ilgili daha fazla bilgi için 48. Sayfadaki Yaşa m Boyu Gelişimle İ lgili Meslekler dizinine bakınız ..

Kanser tedavisindeki ilerlemeler sonucunda, kanser olan çocuklar daha uzun


yaşamaktad ır (Ulusal Kanser Enstit üsü, 2008b ) . Örneğin, l960'larda akut lösemi
hastası bir çocuğu 5 yıldan uzun yaşama olasılığı % 5 'den az iken; günümüzde bu
oran % 2 5 'lere yaklaşnıışur.
Çocuk yaşam uzmanları, hasta çocukların yaşamını daha az stresli hale getir­
mek için çalışan bir sağlık çalışanlarıdır. Çocuk yaşam uzmanıyla ilgili daha fazla
bilgi edinmek için, onlardan biri olan Sharon McLeod ' u n çalışmaları, Kar(verlerle Ba{ı­
lantı k ısmında oku nabilir.

Gözden Geçir Gözden Geçir sıdığını öğrendiniz. Artan miyelin lenmeye


bağlı olarak bebeklik ve erken çocukluk dö­
Orta ve geç çocuklu kta vücutta büyüme ve
Bağlantı Kur neminde hangı gelişimsel i lerlemeler gözlen­
vücut oranlarındaki değişikli klerın bazıları ne­
mektedir?
Yansıt lerdir?
Orta ve geç çocu klukta beynın gelişimiyle il­
g i l i belli başlı özel likler nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

O orta ve geç çocuk l u kta fiziksel


değişim ve sağ l ığı tanımlar.
Orta ve geç çocuklukta çocuklarda motor be­
ceriler nasıl gelişir?
Çocuğun egzersiz yapa bil mesinin bir yolu da
spordur. Çocukken spor yaptınız ıse, bu sizin
Egzersizin çocuğun yaşa m ı ndakı rolü nedir7 için olumlu m u yoksa olumsuz bir deneyim
Orta ve geç çocuklukta sağlık, hastalık ve bo­ miydi7 Sizce çocukken bir spor yapmak şu
zuklu klarla ilgili bazı temel özelli kler nelerdir? anda sizin düzenli egzersiz yapıp yapmama­
nız üzerinde etkiye sahıp midir? Lutfen açıkla­
Bağlantı Kur yınız. Eğer çocukken hıç bir spor türüyle uğ­
Bu bölümde, merkezi sinır sistemindekı artan raşmadıysa nız, uğraşmak ı ster miydiniz7
miyelinlenmenin orta ve geç çocu kluk döne­ Lütfen açıklayınız.
minde ince motor becerilerdeki gelişime yan-

282 BOLUM 9 Orta ve Ge<, Çocuklukta Fızıksel ve Biliş,el C1E lişirr



2 Engelli Çocuklar Farklı türden engelleri olan çocukları ve eğitimleriyle ilgili konuları
ta nımlar.

Engellerin Kapsam ı Eğitsel Konular

Çocuklarda görülen bazı engel türleri nelerdir? Engelli çocukların eğitiminin ayırt Devlet Okullarındaki
Engel Çocukların Yüzdesi
edici özellikleri nelerdir?
5.6

FRİ
3.0
Amerika Birleşik Devlet !erinde 3 ila 2 1 yaş arası çocukların yaklaşık % l 4'ü özel
eğitim veya ilişkili hizmetlerden yararlanmaktadır ( U l usal Eğitim Merkezi istatistik­
leri, 2008a ) . 2006-2007 eğitim yılında federal programlarda hizmet verilen öğrenci­ 1 .1
lerde en sık rastlanan dört engel grubu Şekil 9.4'de gösterilmektedir ( U l usal Eğitim
Merkezi İstatistikleri. 2008a ) . Şekil 9.4'de gösterildiği üzere, öğrenme güçlüğü olan 0.9

öğrenciler özel eğitim verilen lerin geniş bir grubunu o l u şturmakta ve b u grubu
kon uşma ve dil bozu k l u kları, zeka geriliği ve duygusal rahatsızlı kları olan gruplar
ŞEKİL 9.4
takip etmektedir.
ÖZEL EGİTİM H İZMETLERİ NDEN YARA R LA­
NAN ENGELLi AMERI KALI ÇOCUKLAR: Bu şek il
Öğrenme Güçlüğü: Amerikan hükümeti öğrenme güçlüğüyle ilgili tanımı l 997'de 2006-2007 eğitim yılında en yüksek engel grubu sa­
yapmış ve 2004'de küçük bazı değişikliklerle tekrar yayınlamıştır. Takip eden saıırlar yısı ve oranını temsil etmektedir. Öğrenme bozuk lu k­
hükü meıin bir çocuğun öğrenme güçlüğü tanısı alıp alamayacağını n belirlenmesine ları sınıfında hem öğrenme güçlüğü hem de d i kkat
eksikliği hiperaktivite bozukluğu birleştirilmiştir (Ulu­
yönelik tanımıdır. Öğrenme güçlüğü olan çocuk konuşma veya yazma dilini k ullanma
sal Eğitim Merkezi İstatistikleri, 2008a).
ve anlamada zorluk çeker ve dinleme, düşünme, okuma, yazma ve hecelemede zor­
l u k gözlenebilir. Öğrenme güçl üğü matematikte de gözlenebilir. Öğrenme güçlüğü
sını flandırması yapılabilmesi için, öğrenme sorun u n temelde diğer bir görsel, işitsel
veya motor sorundan; mental gerilikten; d u ygusal sorundan kaynaklanmaması veya
çevresel. kül t ürel ve ekonomik bir dezavantaja bağlı olmaması gereklidir.
Erkekler kızlara göre üç kat daha fazla öğrenme güçlüğü tanısı almaktadır. Göz­
lenen cinsiyet farkıyla ilgili olası açıklamalar erkeklerin biyolojik olarak hasar gör­
meye daha açık olması ve havale geçirme eğilimidir. Bu yanlılık, erkek öğrencilerin
o l u msuz davranışlarından d olayı öğretmenleri tarafından uzman değerlendirmesi
amacıyla yönlendirilmesi ihrimalinin kızlara göre daha yüksek olmasıdır.
Öğrenme güçlüğü olan çocukların yaklaşık % 80'inde okuma problemi vardır
( Shaywitz, Gruen ve Shaywitz, 2007) . Disleksi, disgrafi ve diska l k u l i öğrenme güç­
l üğünün ü ç türüdür.

• Disleksi, okuma ve heceleme becerilerinde ciddi bornkluğa sahip bireyleri


içeren bir kategoridir (ise ve Sclı u lte- Korne, 20 1 0 ) .
• Disgrafi, el yazısında zorluğu içeren bir öğrenme güçlüğü türüd ü r Öğrenme güçlüğü: Bu çocuklar, konuşma veya
( Rosenbl u m, Aloni ve Josman, 2 0 1 O ) . Disgrafisi olan çocuklar yazarken çok yazma dilini kullanma ve anlamada zorlu k çeker ve
yavaş olabilir, ortaya çıkan yazınsal ürünleri okunaksız olabilir ve ses-harf ara­ dinleme, düşünme, okuma, yazma ve hecelemede
sındaki bağlantıyı k uramadıkları için pek çok imla harası yapabilirler. zorluk gözlenebilir. Öğrenme güçlüğü matemati kte
de gözlenebilir. Öğrenme güçlüğü sınıfiand ırma sı ya­
• Diska l k u l i, matematiksel işlemlerde zorluk çekmeyi içeren ve gelişimsel arit­ pılabilmesi için, öğrenme sorunun temelde diğ er b i r
metik bozuk l u k olarak da adlandırılan bir öğrenme güçlüğü t ür ü d ür görsel, işitsel veya motor sorundan; mental gerilik­
( Rykhlevskaia ve diğerleri, 2 0 1 O ) . ten; duygusal sorundan kaynaklanmaması veya çev­
resel, kültürel ve ekonomik bir dezavantaja bağlı ol­
Öğrenme güçlüğü n ü n nedeni henüz tam olarak belirlenememiştir ( Hallahan, maması gereklidir.
Kauffman ve P u llen, 2009; R osenberg, Westling ve McLesky, 20 1 1 ) . Magnetik reso­
Disleksi: Okuma ve heceleme becerilerinde c id di
nans görü ntüleme gibi beyin görüntüleme yöntemleri kullanan araştırnıacılar da, bey­
bozukluğa sahip bireyleri içeren bir kategoridir.
nin öğre nme güçlüğüyle ilgili olabilecek bölümlerini ortaya koymak amacıyla
çalışmalar yapmaktadır ( Shaywitz, Lyon ve Shaywitz, 2006 ) (bakınız şekil 9. 5 ) . B u Disgrafi: El yazısında zorluğu içeren bir öğrenme
araştırma sonu cu, öğrenme güçlüklerinin beynin tek ve belirli bir böl ü m ü ne bağlı güçlüğü türüdür.

olmadığını göstermektedir. Öğrenme güçlükleri büyük ihtimalle, birkaç beyin bölge­ Diskalkuli: Matematiksel işlemlerde zorluk ç e kmeyi
sinden edinilen bilginin entegrasyon undaki sorunlardan veya beyin yapılan ve işlevleri içeren ve gelişimsel aritmetik bozukluk olarak d a ad­
altında yatan zorl uklardan kaynaklanıyor gibi görü nmektedir. landırılan bir öğrenme güçlüğü türüdür.

Orta ve Geç Çocukluk


• KISIM 5 283
Öğrenme güçlüğü olan çocuklara müdahale edilirken genellikle okuma becerisi­
nin ilerletilmesine odaklanılmaktadır ( Bursuck ve Damer, 2 0 1 1 ) . Yetkin bir öğretmen
tarafından belirli bir süre boyunca verilen yoğun öğretim pek çok çocuğa yardımcı
olabilir ( Berninger, 2006; Waber, 2 0 1 0 ) .

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB): Belli bir süre boyu nca çocu­
ğun aşağıdaki özelliklerin birini veya birkaçını süreğen biçimde gösterdiği duru mda
tanımlanan bir bozukl u k t ur: ( ı ) Dikkat eksikliği, (2) hipcraktivite veya aşırı hareket­
lilik, ( 3) dürtüsellik. Dikkat eksikliği olan çocuklar, herhangi bir şeye odaklanmakta
rnrluk yaşar- birkaç dakika veya hatta saniye geçtikten sonra uğraşt ıkları işten sıkıla­
bilirler. Hiperaktif çocuklar yüksek düzeyde fiziksel etkinlik sergiler, sürekli hareket
halinde gibidirler. Dürt üsel çocuklar tepkilerini kontrol altına almada zorl uk çeker;
eyleme geçmeden önce durup düşü nmez. DEHB 'ye sahip çocukların gösterdikleri ayırt
edici özelliklere göre, üç biçimde tanı lanırlar: ( 1 ) Dikkat eksikliği baskın DEHB grubu,
(2 ) hipcraktivitc/dürt i.isellik baskın DEHB grubu, ( 3 ) hem dikkat eksikliği hem de
hiperaktivite/dürtüselliğin gözlendiği DEH B gru b u .
ŞEKİL 9.5 Son o n ila yimıi yılda DEHB bozukluğu tanısı v e tedavisi alan çocuk sayısında ciddi
BEYİN TARAMA VE ÖGRENME BOZUKLUK­
miktarda artış olmuşt ur. Bu bozukluk erkeklerde kızlara göre dört ila dokuz kez daha
LAR!: MRI kullanarak öğrenme güçlüğünde beyin­
fazla ortaya çıkmaktadır. B u nunla birlikte, DEHB teşhis konu lanların miktarındaki artışla
deki yolları inceleyen araştırmaların sayısı artmıştır.
Bu fotoğrafta disleksisi olan 9 yaşındaki Patrick Price ilgili ters bir durum vardır ( Stolzer, 2009 ) . Bazı uzmanlar bu artışın temcide bozuklukla
görülmektedi r. Patrick perdelerle kale görünümü ve­ ilgili farkındalığın artmasına bağlarken; diğer bir grup uzman ise çoğu çocuğa yanlış teş­
rilmiş çocuk dostu bir MRI tarayıcısındadır. Tarayıcının his konduğuyla ilgili endişelerini bildirmektedir ( Parens ve Johnsıon, 2009 ) .
içi ndeyken, çocuğun hareketsiz yatarken ekranda DEHB'nin ayırt edici nedenleri henüz belirlenememiştir. Bununla birlikte, bir dizi
belirlen ve kaybolan bir dizi sözcük ve sembolleri
neden ileri sürülmektedir ( Faraone ve Mick, 20 1 O; Stolzer, 2009 ) . Bazı çocukların ebe­
farklı düğmelere basarak tanımlaması istenmektedir.
veynleri yoluyla kalıtsal olarak DEH B geliştirme eğilimi göstermesi ml"lıtemeldir ( Durs­
ton, 20 1 0; Pen nington ve diğerleri, 2009 ) . Diğer bir grubun doğum öncesi
ve sonrasında beyindeki hasara bağlı olarak DEHB geliştirınesi olasıdır ( Lind­
blad ve Hjern, 20 1 O ) . Yaşamın erken döneminde annenin doğum öncesinde
kullandığı veya maruz kaldığı sigara ve alkol çocukta DEHE ve düşük doğum
ağırlığının ortaya çıkmasında olası nedenler arasındadır ( Knopnik, 2009 ) .
Öğrenme güçlüğüyle ilgili beyin görünt üleme yöntemlerinin gelişimi
DEHB 'nin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır ( Hoeksema ve diğerleri,
2 0 1 0 ) . Yakın zamanlarda yapılan bir çalışmada, DEHE olan çocukların
( 1 0. 5 yaşında) DEHE ol mayanlarla ( 7 . 5 yaş) karşılaştırıldığında serebral
korteksin ulaşabileceği en yü ksek kalı nlığııı yaklaşık 3 sene sonra onaya
çıktığı b u l u n m u ş t ur ( Shaw ve diğerleri, 2007 ) . Bu gecikme özellikle bey­
nin dikkat ve planlama yapabilmek için önemli olan prefrontal bölgele­
rinde belirgindir ( bakınız Şekil 9 . 6 ) . B u n u n yanı sıra araşt ırmacı lar, sero­
t onin ve dopamin gibi pek çok nörotransnıitterin DEHB 'deki olası rolle­
rini araştırmaktadır ( Levy, 2009; Rondou, Haegman ve Van C raenenbro­
eck, 2 0 1 0; Zlıou ve diğerleri, 20 1 0 ) .
Uyarıcı ilaçlardan Ritalin ve Addreall ( Ritaline oranla daha az yan etkisi
vardır) DEHB bozukluğuna sahip pek çok çocu kıa dikkatin arttırılmasında
etkili olmakla birlikte çocukları, DEHB sahip olmayanların dikkat düzeyine
ulaşııramamaktadır ( Brams, Mao ve Doyle, 2009; Stray, E llerısen ve Stray,
2 0 1 0 ) . Yakın zamanlarda yapılan bir meta analizle, davranış yönetimi
müdahalelerinin DEHB 'nin eıkilerini azaltmakıa etkili olduğu son ucuna
ulaşılmışdır ( Fabiano ve diğerleri, 2009 ) . Tüm vakalarda geçerli olmamakla
birlikte, araştırmacılar DEHB olan çocuklarda ilaç tedavisi ve davranış yöne­
DEHB olan pek çok çocuk, diğer çocuklara kağıttan uçak fırlatan bu timinin birlikıe k u l lanımının, tek başına ilaç tedavisi veya davranış yönetimi
çocuk gibi dürtüsel davranış gösterir. Siz bu çocuğun öğretmeni u ygulamalarının kullanıldığı d urumlara göre daha olumlu son uçlar elde
o/saydınız bu durumu nasıl ele alırdınız?
edildiği sonucuna sıkça u laşmaktadır ( Parens ve Jolınston, 2009 ) .

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB):


Duygusal ve Davranışsa! Bozukluklar: Okul yıllarında çoğu çocuk zaman zaman
Çocuğun aşağıdaki özelliklerin birini veya birkaçını
çok az da olsa d u ygusal zorlu klar yaşar. Bu nlardan az oranında sorunlar o kadar ciddi
süreğen biçimde gösterdiği bir bozukluktur: ( 1 )
Dikkat eksikliği, (2) hi peraktivite veya aşırı hareketlilik ve süreğendir ki du ygmal veya davraııışsal bornkluğa sahip olarak sınıflandırılır ( Gar­
ve (3) dürtüsellik. giulo, 2009; Kaufl man ve Landrum, 2009 ) .

Oıt. ve lıEç <;. ır Jkluktd Fı7•k,, 1 vE Bıliş'E 1 C Pi


284 BÖ L UM 9 · <ırr

Duygusal ve davranışsa! bozukluklar i lişkiler, saldırganlık, depresyon ve kişi­ Prefrontal korteks Prefrontal kortek s
sel veya okula ilişkin korkul a r gibi ciddi, süreğen soru nları n yanı sıra uygun olma­
yan sosyal - d uygusal özellikleri kapsamaktadır. B i r bozukluğa sahip ve bireysel eği­
tim planına ihtiyaç duyan çocukların yaklaşık % 8'i bu sınıf içinde yer a l m a ktadır.

Otistik Spektrum Bozukl ukları (OSB): Ciddi otistik bozukluktan daha hafif olan
Asperger sendromuna uza n a n geniş bir kapsama sahiptir ve yaygın gelişimsel bozuk­
l uklar olarak da adlandırılmaktadır. Otistik spektrum bozuk l u k ları sosyal etkileşimde,
sözel ve sözel olmayan iletişimde sorunlar ile tekrarlayıcı davra nışlar gibi ayırt edici
özelliklerle tan ı m l a n maktadır ( Boutoı ve Myles, 20 1 1 ; Hali, 2009 ) . B u n u n yanı sıra
bu tür bozukl u klara sahip çocuklar duyusal deneyimlere a l ışılmadık tepkiler göste­
rebilmektedir ( U l usal R u h Sağlığı E nstitüsü, 2008 ) . Otizmi olan çocu kların bazı l a ­
rında zeka geriliği; diğerlerinde i s e orta v e orta -üstü zeka gözlenmektedir ( H oekstra
ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Otistik spektrum bozuklu kları sıklıkla çocuk henüz l ila 3 yaşın­
dayken bile tespit edilebilir.
Otistik spektruın bozukluklarıyla ilgili son yıllardaki tahminler, daha fazla ortaya 2 yıldan fazla gecikme
çıktığı veya daha fazla tespit edilip tamlandığı yönündedir ( Neal, 2009 ) . B i r zamanlar - O ile 2 yıllık gecikme
2 500 kişiden sadece l 'ini etkilediği tahmin edilirken, günümüzde 1 50 kişiden l 'inde
ortaya çıktığı ileri sürülmektedir ( Bozukluk Kontrolü ve Önleme Merkezleri, 2007 ) . ŞEKİL 9.6
Otistik bozukluk, yaşam ı n i l k ü ç yılında ortaya çıkan v e sosyal ilişkilerde DEHB OLAN ÇOCUKLARDA SEREBRAL
yetersizlikler, iletişimde anormallikler ve sınırlı, tekrarlayıcı ve streotipik davranış KORTEKS KALINLIGI SIN IRINDA GECİKME
örüntülerini içeren ciddi bir gelişimsel otistik spektrum bozukluğudur. OLAN BEYİN BÖLGELERİ:
Not: En fazla gecikme prefrontal kortekste
Asperger sendromu, çocuğun görece daha iyi sözel dil kullandığı, daha hafif dil
gözlenmiştir.
sorunları yaşadığı ve sınırlı ilgi ve ilişkileri n in olduğu, görece daha hafif bir otistik
spektrum bozukluğudur ( Be n nett ve diğerleri, 2008 ) . Asperger sendromu olan çocuk­
lar, sıklıkla obsesif tekrarlayıcı rutinlere bağlıdır veya belli bir konuyla meşgul olurlar.
, - - - - - - - - - - �
Örneğin, çocuk maç sonuçlan veya tren tarifesini saplantı haline getirmiş olabilir. I
Otistik spektrum bozukluklarının nedeni ne olabilir? Halihazırda sahip olunan ı gelişimle bağlantı
görüşe göre otizm, beynin yapısında ve nörotransmitter1erdeki anormalliğin olduğu
Koşullar, Hastalıklar ve Bozuklukla r:
beyin işlev bozukluğudur ( Anderson ve diğerleri, 2009; Gilbert ve diğerleri, 2009 ) . Otis­
Otistik çocuklar zihin kuramı geliştirmekt e,
tik spektrum bozukluklarının gelişiminde genetik faktörlerin de rolü olasıdır ( E l - Fishawy
özelli kle d iğerleri n i n inanç ve duygu la rın ı
ve State, 20 1 0; Shen ve diğerleri, 20 1 0) . Yakın zamanda yapılan bir çalışma, 1 6. kro­
anlamada, zorla nmaktadır. 7 . Bölüm, s . 244.
mozoma eksik veya yinelenen DNA parçalarının yani mutasyonun, çocukta otizmin
gelişmesi riskini ortaya çıkarabileceğini
göstermiştir ( Weiss ve diğerleri, 2008 ) .
Ailenin sosyalleştirme uygula malarının
çocukta otizme neden olduğuna ilişkin
herhangi bir kanıt bulunmamaktadır.
Erkeklerde kızları n dört katı daha Duygusal ve davranışsa! bozukluklar: İlişkiler, s al­
fazla otizm spektrum bozukluğu görül ­ dırganlık, depresyon ve kişisel veya okula ilişki n ko r­
mektedir ( Go n g ve d iğerleri, 2009 ) . kular gibi ciddi, süreğen sorunların yanı sıra uyg un
olmayan sosyal-duygusal özellikleri kapsamakta dır.
Erkekler v e otizm ilişkisini açıklayan
S imon B a ro n - Cohen ( 20 0 8 ) otizmin Otistik spektrum bozuklukları (OSB): Ciddi otisti k
erkek beynin i n aşırı halini yansıttığını, bozu kluktan daha hafif olan Asperger sendrom u n a
özellikle de erkeklerin kızlara göre daha uzanan geniş bir kapsama sahiptir v e yaygın gelişim­
sel bozukluklar olarak da adlandırıl maktadır. Otisti k
düşük olan empati kurma ve yüz ifadele­
spektrum bozuklukları sosyal etkileşimde, sözel ve
rin i ve mimikleri anlayabilme becerisinin sözel olmayan iletişimde sorunlar ile tekrarlayıcı dav­
bir göstergesi olduğunu ileri sürmektedir. ranışlar gibi ayırt edici özelliklerle tanımlanmaktad ır.
Bu becerileri 4 ila 8 yaş erkek çocuklarda
Otistik bozukluk: Yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan
i lerletmek a macıyla Baron -Cohen ve
ve sosyal ilişkilerde yetersizli kler, iletişimde anormal­
a rkadaşları ( 2007) bir erkek çocuğ u n likler ve sınırlı, tekrarlayıcı ve streotipik davra n ı ş
yatak odasında oyuncak t r e n v e traktör­ örüntülerini içeren ciddi b i r gelişimsel otistik spekt­
ler üzerine yerleştirilmiş farklı duygu ifa ­ ru m bozukluğudur.
delerine sahip yüzleri n olduğu bir dizi
Asperger sendromu: Çocuğun görece daha iyi sözel
çizgi fil m DVD'si oluşturmuşt u r (bakınız dil kullandığı, daha hafif dil sorunları yaşadığı ve sı­
Şekil 9. 7) ( Şekil 9. 7' de gösterilen çizgi Otizm spektrum bozukluklarının awt edici özellikleri nırlı ilgi ve i l işkilerinin olduğu, görece daha hafif bir
fil m gibi bir dizi çizgi filme www.thetrans- nelerdir? otistik spektrum bozu kluğudur.

• KIS I M 5 Orta ve Geç Çocu ki u k 285


porters.com'dan göz atılabi l ir ) . Otistik çocuklar bir ay boyunca her gün 1 5
dakika çizgi film izledikten sonra, farklı ortamlarda gerçek yüzleri tanıma
becerileri otizmi olmayan çocu klarla eşit düzeye ulaşmıştır.
O t izmli çocuklar i y i yapılandırılmış sın ıf ortamları, bireysel öğretim
ve küçük gruplarda öğretimden fayda sağlamaktadır. Davranış değiştirme
yöntemleri otistik çocu kların öğrenınesine bazı d u rumlarda yardımcı
olmaktadır ( B o u ta t ve Myles, 2 0 1 1 ; Hali, 2009; Kasari ve Lawton, 20 1 0 ) .
Yakın za ma nda yapıla n b i r gözden geçirme ça lışması sonucunda, söz
konusu davra nı ş değişiklikleri otizmli çocuğa yoğun biçimde sağlandı­
ğında ve küçük yaşlardan itibaren ku llanı ldığında daha etkili oldukları
sonucuna varıl mıştır ( Howlin, Magiat i ve Charman, 2 009 ) .

ŞEKİL 9.7
BARON-COHEN VE A R KADAŞLA R I N I N (2007) E G İ T S E L KO N U LA R
BİR Ç A L I Ş M A S I N DA K U L LA N I LAN DVD
l 970'1ere kadar çoğu Amerikan devlet okulu ya engelli çocukları kaydetmeyi red­
ÇİZG İ F İ L M İ N D E N BİR SAHNE: Otistik çocukların
d e t t i veya onla ra yetersiz h izmet sağla d ı . Bu d u ru m 1 97 5 y ı l ı nda, Tü m E ngel l i
yüz ifadelerini okuma becerilerini artlfmak için ne
yapmışlardır? Çocuklar için E ğ i t i m Hareketi 'nin, t ü m engel l i çocu k l a rın devletin sağladığı ücretsiz
©Telif hakkı Crown'a aittir MMVI, ve u ygun eğitimden yararlanmasının hedeflendiği 94- 1 42 numara l ı kanununu 9kar­
www.thetransporters.com, Changing Media masıyla değişt i . 1 990 yılında 94- 1 42 nu maralı kanun E ngell i Eğit i m Hareketi ( ID E A )
Development'in izniyle kullanılmaktadır. adıyla yeniden biçimlendirllm.işür. IDEA l 997'de iyileştirilm.iş v e 2 0 0 4 yılında yeni ­
den düzel t i lerek Engelli B i reylerin Eğit i m lerini i lerletme Hareketi adını a lmıştır.
IDEA t ü m engelli çocuklarla ilgili h izmetler için kapsamlı talima t la rı ayrıntıla­
rıyla açıklamaktadır ( Friend, 2 0 1 1 ; Gargiu lo, 2009 ) . B u h izmel ler; değerlendirme ve
seçilme nitel iğine karar verme, u ygun eği t i m ve bireysel eğit i m planı ve en az sınır­
layıcı ortamdaki eği t i m i kapsa maktadır.
B i reysel eğitim planı engelli öğrenciye özel programın ayrı n t ı l a rı n ı içeren
yazılı bir açıklamadır. En az smırlayıcı ortam engelsiz bir çocuğun eğitimde sağ­
lananla m ü m k ü n olan en benzer biçim de oluştu rulan ortamdır. IDEA'run içerdiği
ka n u n i h ü k ü mler normal bir sınıft a engelli çocukların eği t i m alma çabalarına yasal
bir zemin sağl a m ıştır. Kaynaştırma özel eğitim i h t i yacı olan çocu ğ u n normal bir
sını fta tam gün eği t i m görmesidir ( Hick ve Thomas, 2009; Valle ve Connar, 2 0 1 1 ) .
Şekil 9 . 8 geçtiği miz yıllarda AB D'de engelli çocukların % 50'sinden biraz daha faz-

60

iii 50
::'!:
:;;
� 'O
-� 40
N
=
-
Q) :::ı
cı >-
� .!:: 30
c :;;
�� �� 20
E ,cı
.!:::.! ;Q
Qi 10
N

Günün % 80 Günün % 40-79'u Günün % 40'ından Kaynaştırma


ve daha fazlasında arasında az kaynaştırma dışında
Bireysel eğitim planı: Engelli öğrenciye özel progra­ kaynaştırma kaynaştırma sınıfında
mın ayrıntılarını içeren yazılı bir açıklamadır. sınıfında sınıfında

En az sınırlayıcı ortam: Engelsiz bir çocuğun eğiti­ Ş EKİL 9.8


minde sağlanana mümkün olan en benzer biçimde 6 İLA 21 YAŞ I N DAKİ ENGELLİ A M E R İ KALI ÖGRENCİLERİN NORMAL
oluşturulan ortamdır.
S I N I FLARDA ÖZEL HİZMET ALMA ORANI (2004-2005 EGİTİM YILI
Kaynaştırma: Özel eğitim ihtiyacı olan çocuğun nor­ VERİ Sİ; EGİTİM İ STATİSTİKLERİ ULUSAL MERKEZİ, 2007)
mal bir sın ıfta tam gün eğitim görmesidir.

286 BÖLÜM 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



!asının, bir okul gününün % 80'inden fazlasını normal çocuklarla birlikte eğitim gör­
düğü sınıflarda geçirdiğini göstermektedir.
Engelli çocuklar için yapılan pek çok yasal değişiklik sonucunda oldu kça o l u m l u
sonu çlar elde edilmiştir ( Carter. Prater v e Dyches, 2 0 0 9 ; Rosenberg, Wes t l ing ve
McLesley, 20 l I ) . O nlarca y ı l öncesiyle karşılaşt ırıldığında, g ü n ü müzde çok daha
fazla çocuk yetkin, uzmanlaşmış h izmetten yararlanmaktadır. Pek çok çocuk için
bazı düzenlemeler veya ilave h izmetlerle normal sınıfa kaynaştı mıa u ygun olmuş­
t u r. B u nunla birlikte özel eğitimde ileri gelen bazı uzmanlar, normal sınıfta engell i
çocuğa eği t i m vermenin bazı durumlarda aşırıya kaçtığını öne sürmektedir. Örne­
ğin, James K a u ffman ve çalışma arkadaşları ( Kau ffınan, McGee ve B righam, 2004)
kaynaştırmanın sıklıkla normal sınıflara uyum anlamına geldiğini ve engelli çocuk ­
ların h e r zaman bundan fayda göremediklerini belirtmektedir. B u araş ı ı rmacılar tam
kaynaştırmayı her zaman içermeyen ama normal sınıfın d ışında özel eğit i m gibi �eçe­
nekleri olan, daha bireyselleştirilmiş bir yaklaşımı savunmaktadır. Kau ffman ve mes­
lekıaşları ( 2 004, ss. 620) engelli çocu kların "özel olarak eğitim almış uzmanların hiz­
metine ihtiyacı old ukları n ı " ve "öğrenmenin gerçekleşmesi için bazen değişti rilmiş
bir müfredat veya uyarlamalara ihtiyaçları old uğun u " bilmektedir. B u n u n la birlikte,
"sıradan öğrencilerden farkl ı değillermiş gibi davranarak, engelli çocu kları küçüm­
semiş oluruz. Engelli çocuklardan bazı şeyleri yapmayı öğrenmeleri veya bir şeyi
fark l ı yoldan öğrenmeleri için diğerlerinden fazladan gayret beklemiyormuş gibi dav­
ranarak da aynı haıayı yaparız . " Genci eğitimde olduğu gibi özel eğitim de engelli
çocukları " olabileceklerinin en iyisi o lmaları" için zorlamalıdır. iDEA tüm çocuklar için ücretsiz ve uygun egitımi şart
koşmaktadır. iDEA engelli çocuklar için hangi hizmetle
ri şart koşar?

Gözden Geçir Yansıt Kişısel Yaşam Yolculuğunuz


Gözden Geçir
Engel li çocuklar kimdır7 Öğrenme guç lüği.i Okul yılla rı n ızda çocuklarda öğrerıme g ü ç
Bağlantı Kur olan çocukların ayırt edici özellıkleri nedir? lüğü veya DEHB tanımlan ıp tarıırı an mad ı
Dıkkat eksikliği hiperaktıvıte bozu kluğu ğ ı n ı eğer ta nımlan ıyorsa nasıl olduğu n u
Yansıt olan bır çocuğu nasıl tarif edersin ız7 d u ş u n u n . B u l u nduğunuz s ı nıfta boyle bı
Otizm spektrum bozu klukları nelerdir, ne­

<I
reyleri farkında mıydınız? Bt.. bırey• er .JZ
denleri nelerdir, ayırt edici özellikleri neler­ m a n lar tarafı nd a n yardım gordu m .ı ?
Farklı türden engelleri olan
dır? Öğre n m e güçlüğu veya DEHB o l a n bı r
çocukları ve eğitimleriyle ilgili
Engellı çocukların eğitimleriyle ilgili hangı veya b ı rkaç birey tan ıyor olabı ı rs i n iz
konuları tanımlar.
konular önemlidir? Onlara eğitsel deneyimleri ve okuıun o n
Bağlantı Kur lara uyg u n biçımde yardımcı oıu p olma·
dığı hakkı nda soru sorabil irsiniz.
5. Bölümden 7. Bölüme kadar bebeklik ve
erken çocukluk döneminde d ikkatin gelişi­
mini öğrendiniz. Bebeklik ve erken çocukluk
döneminde dikkat güçlükleriyle DEHB nasıl
ilişkilendirilebilir7

3 Bilişsel Değişiklikler e Orta ve geç çocu klukta b i lişsel değişimleri açıklar.

Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuramı Bilgi İşleme Zeka Zekan ı n Uç Değerleri

Orıa ve geç çocu kluk döneminde çocuklar yeni bir bilişsel gelişim dönemine mi
adım atarlar? Bu yaş dönemindeki çocuklar bilgiyi nasıl işler? Çocuk ıekasın ın
doğası nedir? Gelin lıu soruları araştıralım.

KISIM � Orta ve c.eç Çocukluk 287


Çevresiyle kurduğu etken ve
yaratıcı ilişkiler yoluyla zihinsel Piaget'ye göre ( 1 95 2 ) , okul öncesi çocuğun düşüncesi işlem öncesidir. Okul öncesi
olg u n laşması ilerlerken bilişsel çocuğu sağlam kavramlar oluşı u rabil i r ve m u hakeme yapmaya başlar ama düşün­
cesi benmerkezcilik ve sihire inanç gibi kusurlara sahiptir. B un u nla birlikte, 7.
yap ı ları ard a rd a sıra lı biçimde
bölümde üzerinde tan ışıldığı üzere, Piaget okul öncesi dönemdeki çocukların
yap ı landıra n bir çocuğun gelişimsel bilişsel becerilerini azımsamış olabilir. Bazı araştırmacılar, uygun koşullar sağlan­
dığında, k üçük çocukların Piaget 'in bir sonraki bilişscl gelişim dönemi olan somut
tasvirini yapan ve bilişsel gelişim a la n ı n ı n
işlem dönemini özellikleyen becerileri gösterebildiğini ileri sürmektedir ( Gelma n,
ş u a n ki durumuna gelmesini sağlayan 1 969) . Bu bölümde somut işlemsel düşüncenin ayırt edici özellikleriyle Piaget'nin
Piaget'e çok şey borçluyuz. bu dönemle i lgili ortaya koyduğu resmi ele a lacağız.

-John Flavell Somut İşlem Dönemi: Piaget somut işlem dönemini yaklaşık 7 ila ı ı yaşları ara-
Çağdaş Gelişim Psikoloğu. sında sonlandığını ileri sürmüştü r. Bu dönemde, çocuklar somut işlemler gerçekleş­
Suınford Üniversitesi. tirebilir ve m u hakeme belli veya somut örneklere uygul a nabilir olduğu sürece man­
tıklı mulıakeme yapabilirler. B u noktada, işlemler geri dönüştürülebilir zihinsel eylem­
lerdir ve somut işlemlerin ise gerçek, somut nesnelere uygulanabil i r işlemler olduğunu
, - - - - - - - - - � bir kez daha hatırlatmakta fayda vardır.
I
ı ge lir,ilT le bağlantı 7 . bölümde tariflenen korun u m görevleri çocukların somut işlemler yapıp yapa­
madıkları n ı göstermektedir. Örneğin, hatırla nacağı üzere, madden i n koru n u m u yla
Mertt.eziJeftirme: Dikkati belli bir özelliğe
ilgili bir görevde çocuğa birbiri n i n aynısı i k i top hamur gösterilmişti. Araştırmacı bir
odaklama ve diğerlerini dışarıda bırakma,
topu uzun ince bir şekil alacak biçimde yuvarlamış; diğeri ise orij i n a l top şeklinde
küçük çocuklarda korunumun olmaması
bırakılmıştır. Daha sonra çocuğa topta m ı yoksa u zu n i nce olanda mı daha çok ha m u r
durumunda gözlenir. 7. Bölüm, s. 222.
,
olduğu sorulmuştu r. Çocuklar 7 i la 8 yaşına ulaştıklarında çoğu bu soruya, hamur
_, miktarının aynı olduğu cevabını vermiştir. B u soruyu doğru biçimde yanıtlamak için,
çocuğun hamurun tekrar top haline dönüşünü hayal etmesi gereki r. B u t ürden bir
zihinsel görselleştirme gerçek, som ut bir nesne üzerinde u ygulanan geri dönüşebilir
zihinsel bir eylemi içerir. Somur işlemler çocuğun nesnenin tek bir öze l l iğine odak­
lanmak yerine pek çok özelliğin i göz önüne almasını sağlar. Hamur örneğinde olduğu
gibi, işlem öncesi dönem çocu ğ u n u n sadece y üksekl i k veya genişliğe odaklanması
olasıdır. Somut işlem dönemi çocuğu her iki boyutla ilgili bilgiyi koordine eder.
Somut işlem dönemine u laşmış bir çocuğun ayırt edici diğer öze l l i kleri nelerdir?
1
'İ Önemli bir beceri, nesneleri farklı gruplara ve alı gruplara ayırma ve bu grupların
kendi a ra l a rındaki bağlantıları nı göz önünde bulundurabi lme becerisi d i r. Bir ailenin
dört kuşağının temsil edildiği Şekil 9.9'a bakal ı m ( F u n h ve Wachs, 1 97 5 ) . B u soy
ağacı büy ü kbaba n ı n ( A ) üç çocuğu olduğunu ( B, C ve D ) , her birinin de ikişer
çocuğu old uğu n u ( E 'den J ' ye kadar) ve bu çocu klardan birinin (J) üç çocuğu o l d u ­
ğ u n u ( K. L ve M ) göstermekted i r. B u s ı n ı fl a n dırma sistemini a n layan bir çocuk
d üzeyleri dikey. yatay ve sistemde yukarı aşağı ve yanlara ilerleyerek düşünebilir.
Somut işlem dönemindeki bir çocuk örneğin J kişisinin aynı zamanda bir baba, erkek
kardeş ve torun olduğunu a n la ya b i lir.
Somut işlem dönemine u laşmış çocuklar. niceliksel bir boyuta göre (örneğin uzun­

ŞEKİL 9.9 l u k ) u yarıcıyı sıralama becerisi a n lamına gelen serilemeyi de yapabilir. Öğrencilerinin
seriJeme yapıp yapamad1ğını gömıek isteyen bir öğretmen bir masa üzere farklı uzu n­
SINIFLANDIRMA: SOMUT iŞLEMSEL DÜ­
l u ktaki sekiz çubuğu rastgele koyar. Daha sonra öğrencilerinden çubukları uzunlukla­
ŞÜNCE iÇiN ÖNEMLİ BİR BECERİ: Dört kuşağın
rına göre sıralamasını ister. Çoğu küçük çocuk, sekiz çubuğu doğru biçimde sıralamak
olduğu bir soy ağacı (l'den IV'e) : işlem öncesi dönem
çocuğu dört kuşağın üyelerini sınıflandırmakta zor­ yerine, iki veya üç "büyük" veya "küçük" çubuk grubuyla işi sonuçlandırır. Somut
luk yaşar; somut işlem dönemi çocuğu ise dikey, ya­ işlem yapabilenler, her bir çubuğun kendinden önce gelenden uzun ve takip edenden
tay ve çapraz olarak üyeleri sınıflandırabilir. Örneğin, kısa olacağını eş zamanlı biçimde a nlayabilir.
somut işlem dönemindeki çocuk bir aile ferdinin aynı S ı nı fl a r a rası i l işkilerle ilgili m u hakeme hakkında diğer bir konu da, bell i yargı­
zamanda bir evlat, erkek kardeş ve baba olabilece­
l a rı a nlamak için i l işkileri mantıklı biçimde birleştirme becerisi a nlamın a gelen geçiş­
ğini anlayabilir.
lilikı i r. B u d u ru mda, farklı u z u n l uklarda üç çubuk hayal edeli m (A, B ve C ) . Bu
çubukları n A en uzunu, B ortancası ve C en kısası olsun . Çocuk A'nın B 'den uzun
olduğu ve B'nin de C 'den uzun olduğu d urumda, A'nın C 'den uzu n olduğunu anla­
yabi l i r mi? Piage r ' n i n k u ra m ı n a göre, somut işlem dönemindekiler a n l a r, işlem
Serileme: Niceliksel bir boyuta göre (örneğin uzun· öncesi dönemdekiler a n lamaz.
luk) uyarıcıyı sıralamayı içeren bir somut işlemdir.
Piaget'nin Somut İşlem Döneminin İncelenmesi: Araştırmal a rca test edilen
Geçişlilik: Belli yargıları anlamak için ilişkileri man­
somut işlem dönemi Piage ı ' n i n resmettiği özell iklerini koru m u ş m u d u r? Piageı'ye
tıklı biçimde birleştirme becerisidir.

288 BO L U M 9 Orta ve Geç Çocuklukıa F,ziksel ve Bılişseı Gelişım


Mükemmel bir öğretmene sahip olmak ve fen i le
matematiğin mantığıyla ilgili eğitim almak, çocu­
ğun işlemsel düşünme gelişim ini ilerleten önemli
kültürel deneyimlerdir. Sizce Piaget çocuğun bilişsel
gelişimi üzerinde kültürün ve okulun rolünü azımsa­
mış olabilir mi?

göre bir dönemin çeşitli yönleri aynı za manda ortaya çıkmalıd.ır. B u n a karşın, aslı nda
bazı som ut işlem becerileri eş za manlı olarak ortaya çıkmaz. Örneğin, çapraz sın ıf­
landırmayı öğrendikleri a nda koru numu da öğrenmezler.
B u n u n y a n ı sıra, eğitim ve kültür Piaget ' i n d üşündüğünden daha güçl ü etkiler
ortaya koymaktadır ( Holzman, 2009; I rvine ve Berry, 2 0 1 0 ) . Bazı işlem öncesi
dönem çocu kları som ut işlem dönemindeki muhakemeyi yapabilmek üzere eğitile­
bil ınekted i r. Çocu kların korun u m becerilerini edindikleri yaş, k ü l t ü rü n bu beceriler
için ne kadar deneyim sağladığıyla i l işkilidir.
Bu yüzden, her ne kadar Piaget gelişim psikolojisi alanında bir dev ise de, somut
işlem dönemiyle i lgili düşüncelerine meydan okunmuştur. Piaget' i n bilişsel gelişimle
ilgili kuram ın ın son dönemini 1 ! . bölümde inceledikten sonra, kat kıları n ı ve k ura­
m ın a yönelik eleşti rileri de ele alacağız.
Yeni Piaget'ci ler veya Piaget'nin ta kipçi leri Piaget'nin bazı şeylerde hiçbir
hata yapmadığını fakat kura m ın ı n ciddi b i r gözden geçirme ve düzeltmeye i h t i ­
yacı olduğu nu savunmakta d ı r. Takipçiler çocuklarda b i l g i işlemede dikkat, bellek Bilme ve a n la m a açlığ ı . . . .
ve strateji lerin nasıl kullanı ldığı konularına daha fazla önem vermektedir ( Case B u n la r yaşa m ı n zengin
ve Mueller, 2 00 1 ) . Bu araştırmacılar çocuğun düşünmesiyle i lgili d a ha doğru
bir bet i m leme yapmak i çi n ; özellikle çocuğun stratej i lerine, bilgi işleme hızına, ellerindeki iyilikt i r.
ku l la nı l a n göreve, çözü lmesi beklenen problemin daha küçük ve belirgin basa ­ -Sir William Watson
maklara ayrılarak incelen mesi gerektiğine ina nmaktadırlar ( Morra ve d iğerleri, İngiliz Şaiı: 20. Yüzyıl
2008 ) . Bi lgi işleme yaklaşımının i lgi a l a n ı na giren bu konu lardan bazılarına bu
böl ü m ü n ilerleyen kısımlarında değinilecektir.
Diğer b i r a l ternatif açıklama Vygotsky'den gelmektedir. 7. B ö l ü mde ele a ldığı­
mız üzere, Piaget gibi Vygotsky de çocukla rın d ü n yaya i l işk i n bilgiyi yapıl a n d ı rd ığı
fikri n i önermektedi r. Fakat Vygotsky bilişsel gelişimle i l g i l i dönemler i leri s ü rmemiş,
bunun yerine sosyal etkileşimin önemine, öğrenmen i n gerçekleştiği sosya l bağla m­
l a ra ve çocuğun davra n ışı planla mak, yönlendirmek ve izlemek için k u ll a n d ığı dile
v u rgu yapmışt ır ( Holzma n , 2 0 09 ) .

� · LG I İ Ş L E M E
Orta ve geç çocu kluk döneminde çocukların sergilediği düşüncenin hangi t ü rden oldu­
ğunu analiz etmek yerine, bilgiyi nasıl ele a ldıklarını inceleyebiliriz. Bu yı!Jarda çoğu
çocuk dikkati sürdürme ve kontrol etme becerilerinde belirgin bir ilerleme göstermek­
tedir. 7. bölümde ele aldığımız üzere, çocuklar dikkatlerini daha çarpıcı uyara ndan Yeni Piagetciler: Bu gelişimbilimciler Piaget'nin bazı
ziyade göreve i l işkin uyarana daha fazla verebilmektedirler. Orta ve geç çocu klukta şeylerde hiçbir hata yapmadığını fakat kuramının
ciddi bir gözden geçirme ve düzeltmeye ihtiyacı ol­
bilgi işlemedeki diğer değişiklikler bellek, düşü nme ve üst b i lişte gözlenir.
duğunu savunmaktadır. Piaget'nin kuramını ayrıntı­
landıran takipçileri; bilgi işleme, stratejiler ve bil işsel
Bellek: 7. bölümde, erken çocu kluk döneminde kısa süreli belleğin belirgin bir iler­ basamakların ayrıntılandırılmasına daha fazla önem
leme gösterdiğini fakat 7 yaşından sonra bu i lerlemenin bu oranda gözlenemed iğini vermiştir.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 289


ıs öğrendik. Uzun süreli. bellek orta ve geç çocuk l u k döneminde yaşla birlikte kapa ­
sitesi a rtan, görece kalıcı ve sınırsız bir bellek t ü rüdür. BeJlekteki i l erleme, bir dere­
Santranç deneyimi olan çocuklar ceye kada r, çocuğun anan bilgisin i ve strateji kullanımını yansıtmaktadır. Bel leği
- Satranç deneyim i olmayan çocu kların ona birşeyleri nasıl eklediği kapsamında ele a l makta n ziyade çocuğun
üniversite öğrencileri etkin biçimde yapılandırdığı bir şey olarak ele a lma n ı n önemli olduğu n u a kılda t u t­
10 m a kta fayda vardır ( Ornstein, Coffman ve Grammer, 2009; Ornstei n ve a rk., 2 0 1 0 ) .

Bilgi ve Deneyim: Bilginin bellek üzerindeki rolü yle ilgil i çoğu a raştırmada bir işte
uzman ola n l a r ile acemiler karşılaşt ırılmaktadır. Uzmanlar, belli bir alanda geniş bil­
giye sahipt i r ve halihazırda sahip old u kları bu bilgi onları n yeni b i lgiyi orga n i ze
5 etme, zihinde temsil etme ve yoru mlama biçimlerini etki ler. Bu da son rasında hatır­
lama, m u h a keme yapma ve sorun çözme becerilerini etkiler. Belli bir k o n u hakkında
uzmanlığı ola n bireylerin bu konuya ilişkin materya ller hakkın da k i bellekleri de
k u vvet l i olma eğil imindedir ( Ma rti nez, 2 0 1 0 ) .
Örneği n, yapılan bir a raştırmada satranç konusu nda tecrübeli olan 1 0 v e 1 1 yaş
o
çocuklarının ( " uzma nlar") herha ngi bir bilgiye sahip olmayan ü niversite. öğrencile­
Rastgele sayılar Satranç taşları
rine göre ( "acemiler" ) satra nç taşlarıyla ilgili daha fazla bilgiyi hatırlayabild ikleri
Ş EKİL 9 . 1 0 b u l u nm u ş t u r ( Chi, 1 97 8 ) ( ba krn u z şekil 9 . 1 0 ) . B u na k a rşın, ü niversite öğrenci lerine
UZMANLIGIN BELLEK ÜZERİNDEKİ ROLÜ: Ken­ başka uyara nl a r s u nu lduğu nda çocuklardan daha fazlasın ı hatırla mışlardır. Bu bulgu,
dilerine sunulan bir dizi rastgele sayıyı hatırlamaları is­ çocukların satrançtaki u zmanl ığın ın belleklerine sağladığı avantaj ı n sadece satranç
tendiğinde, üniversite öğrencileri 1 O-1 1 yaş çocuklara konusuyla sın ırlı olduğunu ortaya koymuştur.
göre daha iyi hatırlamışlardır. Bununla birlikte, satranç
Uzma nlıkta da gelişimsel değişimler gözlenir (Blair ve Somerville, 2009 ) . Daha
tahtası üzerindeki taşların yerlerini hatırlamaları isten­
diğinde satranç oynama deneyimi olan 1 0-1 1 yaş ço­ büyük çocuklar genellikle daha küçük olanlara göre daha fazla deneyime sahiptir ve
cukları ("uzmanlar"), satranç deneyimi olmayan üni­ bu d u ru m da kon uyla ilgili d a ha iyi belleğe sahip olmala rında katkıda bulunabilir.
versite öğrencilerine ("acemiler") göre daha iyi bir bel­
lek performansı göstermiştir. Stratejiler: Uzu n süreli bell eğe dair bildiğimiz bir şey va rsa o da uzun süreli belle­
ğin, bireylerin öğrenme ve bilgiyi haurlama sırasında meşgul oldukları öğrenme
et kin l i kleri ne bağlı olduğudur (Ashcrafı ve Radva nsky, 20 ı O ) . 7. bölüm 'den hat ır­
layacağın ız gibi, stratej iler bilgi işlemeyi gel işt i ren bilinçli zihinsel etkinlikleri içer­
mektedir. Otomatik olarak ortaya çıkmaz, çaba ve çalışma gerektirir. Aşağıda yet iş­
kin lerin çocukla rın ın bellek becerilerini ilerletmek için ku llandıkları etkili bazı stra­
tejiler bulu nmaktadır:

• Çocuğunuzu zihninde canlandırma yapması için cesaretlendirin . Zihinsel ca nland ırma


veya i mgeleme küçük yaştaki okul çağı çocukların bile resimleri haurlamasına yar­
dımcı olabilmektedir. Bunu nla birlikte, zihinde canlandırma daha büyük çocuk­
larda küçük olanlara göre sözel bilgiyi hatırlamada daha etkilidir ( Sclıneider, 2004 ) .
• Çocuğunuzda ezberleyerek değil anlayarak hatırlamayı güdü/eyin. Çocuklar bilgiyi
u z u n s ü re sonra daha iyi hatırlayabilmek için bilgiyi sadece tekra r etme ve
ezberlemekten ziyade a n laya ra k öğrenmelidir. Tekra rlama bilgi n i n kısa süreli
belleğe kodla nmasında etkil i fakat uzun süreli bellekten geri çağırılmasında daha
a z etkilid i r. Çocu ğ u n u z bir bilgi e d i n i rken çoğunl ukla a n la masını , bir anlam
yüklemesini, a yrıntılandırmasını ve kişiselleştirmesini destekleyi n . Çocu klara
hatırlamaları için bazı kavram ve fiki rler s u n u n ve bu kavram
ve fikirleri kişisel deneyim ve a nlamla ndı rıııaları y la nasıl iliş-
kilendirebilecekleri hakkında onlara sorular yönel t i n . Bilgiyi
J! ·,
daha derin işleyebi lmesi a macı yla belli bir kav- "'"'-.
ram üzerinde ayrınt ılandıra ra k çalışmasın ı sağ­
layın.
• Verdiğiniz yönergeleri çeşitlendirerek tekrar edin ve bu
bilgileri daha önce ve sonraki bi(qilerle ilişkilendirin.
Uzun süreli bellek: Uzun süre boyunca oldukça fazla B e l lek gelişim i uzmanı Patricia Bauer ( 2009b)
bilgi saklayabilen, görece kalıcı bir bellek türüdür.
çocu ğ u n öğrendiği bilgiyi sağla m laştırması ve
Belirsiz iz kuramı: Belleğin ( 1 ) harfi harfine bellek izi pekişti rmesi için bazı önerilerde b u l u n m uştur.
ve (2) öz olarak adlandırılan iki tür bellek temsiliyle Ders içeriğinin çeşitlendirilmesi bellekteki iliş­
anlaşılabileceğini ileri sürmektedir. Bu kuram, daha k i leri a rttır ve i l işkilendirme ise bellekteki bağ­
büyük çocukların daha iyi belleğe sahip olmalarını
lantı ağlarını genişletir; her iki strateji bellek­
bilginin özünü anlayabilmeleri yoluyla oluşturdukları
belirsiz izlere atfetmektedir. ten bilgiyi geri çağırma yolları n ı genişletir.

290 BÖLÜM 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fizıksel ve Bil işsel Gelışım



Çocuğa bir şey öğretirken bellekle ilişkilendirici bir dil kullanın. Öğret menler, öğre n ­
cilerini bilgiyi hat ı rlamaya özendiren hat ırlat ıcı dil ku llanı mın ın miktarı kon u ­
sunda birbirlerinden oldu kça farklılaşır. Yak ın zamanda yapılan Pete Ornstein
ve mesklektaşları tarafından d üzen lenen bir araştı rmada, birinci sınıf öğret men­
lerinin sınıfta öğrencilere bellek st rateji önerisinde b u l u nmaya veya üst bilişsei
(düşünme hakkında d ü ş ü nme) soru lar sormaya ayırd ıkları zama n ı n old u kça az
old uğu b u l u n m uştur ( O rnst ein, Coffman ve Grammer, 2009; O rnstein ve diğer­
leri, 2007; 20 l O ) . Bu araştı rmada, belleğe ilişkin bilgiye sı kça yer veren "yük­
sek hat ırlatıcı ipuçları sağlayan" öğretmenlerin sın ıfına düşük başarı göst e ren
çocuklar y erleştirildiğinde, söz konusu düşük başarıl ı öğrencilerin başa rıları n ın
artt ığı b u l u nm uştur (Ornstein ve diğerleri, 2007 ) .

Belirsiz İz Kuramı: ilkokul v e ortaokul yıllarında bellekteki ilerlemenin tek soruml usu
bilgi ve stratejiler olmayabilir. Clıarles B rainerd ve Valerie Reyna ( 1 99 3; Reyna, 2004)
bu i lerlemede belirsiz izlerin katkısının büyük olduğu n u ileri sürmektedir. İleri sür­
dü kleri belirsiz iz kuramına göre bellek ( l ) harfi harfine bellek izi ve ( 2 ) öz olarak
adlandırılan iki t ü r bellek temsiliyle anlaşı labilir. Harfi harfine bellek izi bilginin tam
olarak ay rıntılarını içermekte, öz ise bilginin sahip olduğu ana fikirdir. Ti.im yaştan
bireyler bilginin özünü çıkarmakla birlikte küçük çocu kların harfi harfine bilgiyi depo­
lama ve geri çağırma eğilimi gösterdikleri bilinmektedir. İlkokulun erken döneminden
itibaren çocuklar bilginin özü n ü ku llanmaya başlar ve kurama göre daha dayanıklı ve
harfi harfine izlerden daha az u n u t ulma ihtimali olan belirsiz izler, daha büyük çocuk­
lann belleklerinin ve mu hakemelerinin daha iyi olmasına katkıda b u l u n u r.

"Allah aşkma, biraz düşün! Sana neden bu kadar iyi


Düşünme: Düşü nmenin üç önemli y ö n ü ; eleştirel, yaratıcı ve bilimsel d üşi.i n ebil­ davranıyor olabilir?"
medir. © Sam Gross/The New Yorker Collection/www.cartoonbank.
com
Eleştirel Düşünme: G ü n ü müzde psikologlar ve eğiti mcilerin oldukça ilgisini çeken bir
kon udur ( Bonny ve Sternberg, 20 1 0; Fairweatlıer ve C ramond, 2 0 1 1 ). E leşti rel
düşünme, yansıtıcı ve ü ret ken düşünme ile kanıtı değerlendirmeyi içerir. Bu kitapta,
her bölümdeki Gözden geçi r, Bağlantı k u r, Yansıt kısımlarının ikinci ve üçü ncü par­
çaları başlık üzerinde veya tartışmayla ilgili konuda eleştirel düşü nmeye davet eder.
G ü ndelik et kinlikler veya görevler sırasında uyanık olma, kafa n ı n orada olması
ve bilişsel yönden esnek olma anlam ına gelen farkınd a l ı k ( nıindfulness) E l l e n
Langer'e ( 2 00 5 ) göre eleştirel d ü ş ü n menin kritik b i r y ö n ü d ü r. Farkındal ığı y ü ksek
olan çocuklar ve yetişkinler yaşamlarında olan bit enin sü rekli farkındadır ve en iyi
çözümü bu l mak için uğraşır. Farkı ndalığı y ü ksek birey ler yeni fikirler ü retir, yeni
bilgiye açı k t ı r ve fa rklı ba kış açıla rın ı e t kin biçimde kul lanır. B u n u n aksine, d ü ş ü n ­
cesiz ( rn i n d less) bireyler eski fikirlere saplan ı r, genelde otomatik davranışları vard ır
ve olay lara tek bir bakış açısından bakar.
Jacqueline ve Martin B rooks (200 1 ) çok az sayıdaki okulun öğrencilere eleştirel
düşünme ve kavramlar hakkında daha derin bir kavrayış geliştirmeyi öğrettiğinden
"Bu nedir böyle?" Ne demek? Bu; öyküsel veya resimsel
yakınmaktadır. Derin anlayış öğrencilerin daha önce ileri sürülen fikirler üzerinde temsillerin sınırlayıcılığıyla henüz tanışmamış genç bir
yeniden düşünmeleri teşvik edildiğinde ortaya çıkar. B rooks ve B rooks'un bakış açı­ beynin kendiliğinden, serbest bir ifadesidir.
sına göre okullar, öğrencileri yeni fikirler ü retme ve daha önceki yargılar üzerinde Science Cartoons Plus.com

yeniden düşünme yoluyla düşünme becerileri geliştirmeye teşvik etmek yerine. öğren­
cilere benzetim yöntemiyle tek bir doğru cevap olduğunu öğretmeye çok fazla zaman
harcamaktadır. Bu araştırmacılar öğretmenlerin öğrencilerinden analiz · et me, çıka­
rımda b u l u nma, bağlan tı ku rma, sen tezleme, eleştirme, üretme, değerlendirme.
düşünme ve tekrar düşünmelerini istemek yerine ezbere anlatmalarını, betimlemele­ Eleştirel düşünme: Yansıtıcı ve üretken düşünme ile
rini, tanı mlamalarını, d u ru m u belirt melerini ve liste yapmalarını daha sık talep ettik­ kanıtı değerlendirmeyi içerir.
lerini gözlem lemiştir. Çoğu başardı öğrenci ödevlerini tamamlamak, testlerde iyi per­
Farkındalık: Gündelik etkinlikler veya görevler sıra­
formas sergilemek ve iyi notlar almakla birlikte eleştirel ve derin d ü ş ü n m eyi hiçbir
sında uyanık olma, kafanın orada olması ve bilişsel
zaman öğrenememektedir. Yüzeysel düşünen bu öğrenciler, beyin lerini çal ıştırmak ve yönden esnek olmadır.
an lamlı bir düşünme ediminde bulunmak yerine sorunlara üst ü nkörü bakmaktadır.
Yaratıcı düşünme: Yeni ve alışılmadık yollar dü­
Yaratıcı Düşünme: Bilişsel yönden yetkin çocuklar sadece eleştirel değil a y n ı zamanda şünme ve sorunlara benzersiz çözü mler üretme be­
yaraucı düşü nebilmekt edir (Kau fman ve Sternberg, 20 1 0 ) . Ya ratıcı düşünme, yeni cerisidir.

• KISIM 5 Orta ve Ceç Çocukluk 291


.. - - - - - - - - - ;ııı.. ve alışı lmadık yollar d üşünme ve sorun l a ra benzersiz çözümler ü retme becerisidir.
I B u n u nla birlikte, zeka ve yaratıcıl ı k aynı şey değildir. B u fark, tek bir doğru cevabı
g li··nı b y lantı
üreten ve geleneksel zeka testleri için gereken düşünme tarzı n ı n bir özelliği olan
Yaratılıcık: Daha yaratıcı bir yaşam için yakınsak düşünme ile a y nı soruya pek çok farklı yanıt ü reten ve yaratıcıl ığın özel­
merak ve ilgilerinizi nasıl besleyebilirsiniz? liği olan ıraksak düşünmeyi birbirinden ayıran J. P. G u i l ford ( 1 96 7 ) tarafından
1 3. Bölüm, s. 434. belirlenmiştir. Örneğin , geleneksel zeka testlerinde tipik bir sorusu "60 tane 1 O k u ru ş
I
_ _ _ _ _ _ _ _ .,, verdiğinde 2 5 k u ruşluk kaç tane madeni para alabilirsin?" iken, "ka ra n lık bir odada
tek başınıza oturu rken neler a k l ı n ıza gelir?" veya "atacın fa rkl ı k u l la n ım alanları
neler olabil i r? " sorularının olası pek çok ya nıtı bu l u nmaktadır.
Çocukla rın bazı alanlarda diğerlerine göre daha fazla yaratıcılık gösterebileceği­
n i n fa rkında olmak önemlidir ( Sternberg, 2 0 1 0a ) . Matematikte yaratıcı düşü nebilme
becerisi gösteren bir çocuk örneğin sanatta bu beceriyi gösteremeyeb i lir. Çocuğun
yaratıcı l ığını arttırmak önemli bir hedefti r. Takip eden sayfadaki Gelişimi Yaşamla İliş­
ki/endir bölü m ü nde bu hedefe u laşmanın bazı yolları önerilmektedi r.

Bilimsel Düşünme: B i l im i n sa n l a rı gibi çocuklar da gerçeklikle ilgi l i esaslı sorular


sorar ve d iğer i nsanların aslında incir çekirdeğini doldurmazmış gibi görd ü kleri
( örneğin, neden gökyüzü mavi d i r? ) veya ceva playamadıkları soru nlara yanıtlar arar.
Peki çocu klar bilim insanları n ın k u l la n d ığı yoll a rdan geçerek hipotez o l u ş t u rup,
deney düzen ler ve verileri sonucunda yargıl a ra va rabi l i r mi?
B i limsel m u ha keme sıkça nedensel i lişkileri saptamayı amaçlamaktad ı r. Bilim
insa nl a rı gibi çocuklar da nedensel sü reçlere oldukça önem verir. Olayların neden­
leriyle ilgili kavrayışları nedenin etkiden önce geld iği d ur umlardan daha ziyade ağır·
]ıkla kendi nedensel çıkarımlarına dayanmaktadır.
B u n u n la birlikte bir bilim insanının mu hakemesi ile çocuğu n k i arasın da diğer
bazı önemli farklarda vardır. Örneğin, çocuklar a lternatif nedenleri ayırt edebilecek·
!eri bilimsel deneyler ol uşt u ramaz ( K u h n ve diğerleri, 2 008 ) . B u n u n yerine, başla­
dıkları h ipotezi doğrulama yönünde deneyi yanlı yor u m la ma eği l i m i nded irler. Ba7en,
sonuçlar doğru dan tam aksini gösterse de kendi hipotezlerin i desteklediğini i leri
sü rerler.
D i k katli gözlem yapma, gra fi k çizme, düşüncenin kontro l ü, soru nla rın çözü ­
mü nde bilg i n i n ne za man ve nasıl ku l l a n ı lacağı gibi bilim insanlarının ku llandığı
Bilişsel gelişimci John Flavell (solda) çocuklarda
beceriler sıklıkla okulda d üzen l i olarak öğretilmez. Çocuklar b i l i m ve gerçeklikle
düşünmeyle ilgili anlayışımızın zenginleşmesinde ön bağdaşmayan pek çok kavrama sah iptirler. İyi öğretmen ler çocuklarda temel b i l i m ·
ayak olmuş kişilerden biridir. Üstbilişle ilgili alanın s e l ka vra m la rı; algılama, anlama v e öğrenmeyi i nşaa etmek i ç i n k u l l a n ı r ( Fraser
oluşmasına katkılarının yanı sıra sayesinde üstbellek ve abder, 2 0 1 ı ; Peters, 2 0 1 1 ) . B i l i m i n etkili öğretimi çocu kların yara rlı hata lar ve yan ­
zihin kuramıyla ilgili pek çok araştırma yapılmaktadır.
lış kanılar a ra�ındaki farkı a yırt etmesini ve doğru kavramla rla yer değiştirmesi
gerekli kesin hatalı f i k i rlerin tespitinde çocuğa yardı mcı olur ( Bass. C ontant ve
Carin, 2009 ) .

Üst Biliş: B i liş hakkında b i l i ş veya bilme h a k k ın d a bilmedir ( Flavell, 2 004) . Üst
biliş k o n u s u n d a k i pek çok a raştırmada, bel l e k hakkındaki bilgi a n la m ı n a gelen üst
bellek üıerinde ça l ı ş ı l m ıştır. B i reyin tanıma testleri n i n hatırlama testlerine göre
daha kolay o l d u ğ u n u bilmesi gibi b e l l e k l e i l gi l i genel bilgiyi içerir. Aynı zama nda
öğrencinin gelecek haftaki sına v için yeterince çalışıp çalışmadığın ı izleme bece­
risi gibi b i reyin kendi belleğiyle i l g i l i b i l g i s i n i kapsama ktadır.
K üçük çocu klar bellekle ilgili bazı genel bilgilere sahiptir ( Ha rris ve diğerleri,
Yakınsak düşünme: Tek bir doğru cevabı üreten ve
20 1 O ) . Çocuklar 5 ila 6 yaşından it ibaren genellikle tanıdık şeyleri tanımadıklarına
geleneksel zeka testleri için gereken düşünme tarzıdır.
göre daha kolay öğrenebilecekleri, kısa listelerin u zu n olanlara göre, tanımanın ise
ıraksak düşünme: Aynı soruya pek çok farklı yanıt hallrlamaya göre daha kolay olduğu ve daha u7un zaman geçtikçe daha fazla şey
ü reten ve yaratıcılığın özelliği olan düşünme tarzıdır.
un utacağıyla ilgi l i bilgiye sahiptir ( Lyon ve Flavell, 1 99 3 ) . B u nu n la birlikte, diğer
Üst biliş: Biliş hakkında biliş veya bilme hakkında bil­ tara fta n çocu kların üst belleği sınırlıdır. Çocuklar ilişk i l i olan şeylerin i l işkili olma­
medir. yanlara göre daha kolay haurlandığını ve bir öyk ünün özün ü n ha rfi ha rfi ne hallr­
lamaktan daha kolay old uğu n u a n la yamazlar ( K reutzer, Leonard ve Flavell, 1 97 5 ) .
Beyin fırtınası: Gruptaki bireylerin yaratıcı fikirler
Beşinci s ı n ı ftan itiba ren, öğrenciler kon u n u n özü n ü hatırlam a n ın . ha rfi ha rfi ne
üretmelerinin, birbirinin fikirlerini kışkırtmalarının ve
akla ne gelirse söylenmesinin desteklendiği bir yön­ hatırlamakıan daha kolay olduğunu anlamaktadır.
temdir.

292 BO LUM 9 Orta ve Geç Çocuklu kta Fızıksel ve Biliş>el Gelişım



gelişimi yaşam la i l i şki lend i r

Çocuklarda Ya ratıcı Düşünmeyi Arttırıcı Stratejiler


Beyin Fırtınasını Deste kleme Çocuğ u n Ken d i n e Güvenmesini Sağlayın
Beyin fırtınası, gruptaki bireylerin yaratıcı fikirler üretmeleri nin, birbiri­ Çocukta yaratıcılığı arttırmak için öğretmen ve ebeveynlerin çocuğun ye­
nin fikirlerini kışkırtmalarının ve akla ne gelirse söylenmesinin desteklen­ nilikçiliğe ve değerli birşeyler yaratma becerisine inanmaya cesaretlen­
diği biryöntemdir. Düzenleyiciler katılımcılara beyin fırtınası oturumunun dirmeleri gerekir. Yaratıcı becerilerde çocuğa güven vermek Bandura'nın
sonlarına yaklaşana kadar diğerlerini fikirlerini eleştirmekten uzak dur­ (2008, 2009, 201 Oa) bireyin durumun üstesinden gelip olumlu sonuçlar
mala rını söylemektedir. üretmesi inancı anlamına gelen öz yetkinlik kavramıyla uyuşmaktad ır.

Yaratıc ı l ı ğ ı Uyaran Orta m l a r Sağ lamak Çocuğ u n İşi S ü rd ü rmesine ve Hazzı Ertelemesine
Bazı ortamlar yaratıcılığı beslerken, diğerleri ketler. Çocukta yaratıcılığı Rehberl i k Etme
teşvik eden ebeveyn ve öğretmenler genellikle çocuğun doğal merakına Ebeveyn ve öğretmenlerin çoğu değerli yaratıcı ürünün uzun yıllar alabi­
güvenir. Çocuklara ezbere yanıt verecekleri pek çok soru sormak yerine, leceğini anlamaları ve sabırlı olmaları gereklidir. Çoğu yaratıcı birey ça­
sorunlara anlamlı çözümler bulabilmelerini teşvik eden alıştırma ve et­ baları takdir edil meden aylar ve yıllarca fikir ve projeleri üzerinde çalış­
kinlikler sağlarlar (Beghetto ve Kaufman, 201 1 ; Skiba ve diğerleri, 201 O; maktadır.
S t e r n b e rg , 201 0b).
Öğretmenler öğrencilerini Çocukları Düşü nsel Riskler

yaratı cılığ a değer veri len Al maya Teşvik Etme


yerlere gezilere götürerek Ebeveyn ve öğretmenlerin çocukları
çocuklarda yaratıcı lığı des­ düşünsel riskler almaya teşvik etme­
tekler. Fen, keşif ve çocuk lidir. Yaratıcı bireyler düşünsel riskler
müzeleri yaratıcılığı uyarıcı alır ve daha önce keşfedilmemiş veya
zengin fırsatlar sunar. n iyet edilmemiş bir şeyi keşfetmek
veya icat etmeyi amaç edinir. Yaratıcı
Çocu ğ u n uzu Kontrol
bireyler başarısız olmaktan veya yan­
Ederken Aşırıya
l ı ş b i r şey yapmaktan korkmaz
Kaçmayın (Beghetto ve Kaufman, 2009).
Teresa Amabile ( 1 993) ço­
Çocukları Ya ratıcı İ nsanlarla
cuklara tam olara k nasıl
yapmaları gerektiğini söyle­ Tan ı ştırın

menin onlarda orijinalliğin Öğretmenler sınıfa yaratıo i nsanlar


bir hata olduğu ve araştır- Çocukların daha yaratıcı düşünmelerini sağlamak amacıyla edilecek rehberlikte en iyi davet ederek, onlardan yaratıcıolma­
stratejiler nelerdir? lanna neyin yardımcı olduğunuanlat-
manın zaman kaybı olacağı
duygusunu yaratacağını ileri sürmüştür. Öğretmen ve ebeveynlerin, ço­ malarını veya yaratıcı becerilerini çocuklara sergilemelerini isteyebilir.
cuklara hangi etkinliklerde bulunmaları gerektiğini dikte etmek yerine, Yazar, şair, müzisyen, bilim insanı ve pek çok diğeri malzemelerini ve
çocukların kendi ilgileri doğrultusunda seçim yapmaları ve eğilimlerini ürünlerini sın ıfa getirerek, çocuklarda yaratıcılığı uyarabilir.
desteklemesi çocukların doğal merakına daha az zarar verecektir
(Hennessey, 201 1 ; Hennessey ve Amabile, 2 0 1 O).

Çocukların bazı alanlarda diğerlerine göre daha fazla yara­


İçsel Motivasyonu Teşvik Etmek tıcı olabileceğinin farkında olunmasının önemli olduğunu
Ebeveyn ve öğretmenler yaratıcı etkinliklerden öğrencilerin alacağı iç­ öğrendiniz. Yukarıda bahsedilen stratejilerden birini seçe­
sel tatmini küçümsemekten ve yaratıcılığı bastırabilen yıldız, para veya rek, sizin söz konusu stratejiyi orta ve geç çocukluk döne­
oyuncak gibi ödüllerin aşırı kullanımından kaçınmalıdır(Hennessey, 201 1 ). m indeki çocuklarda yazma, fen ve matematik alanlarındaki
Yaratıcı çocuğun motivasyonu işin kendisi tarafından üretilir. yaratıcılığı teşvik etmek için farklılaştırarak nasıl uygulaya­
cağınızı betimleyiniz.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 293


, - - - - - - - - - · K üçük çocuklar kendi leriyle i lgili sınırlı bir belleğe sahiptir. Bellek becerileriyle
'
i lgili şişiri l miş bir fikre sahiptirler. Örneğin, bir araştırmada küçük çocukların çoğun­
1 ...
luğu 1 0 maddelik bir listenin tamamını hatırlayabileceklerini öngörmüştür. Sonuçta,
Bilişsel Kuram: Z i h i n kuramı - bireyin hiçbiri bu başanyı gösterememişti r ( Flave l l, Friedrichs ve Hoyt, 1 97 0 ) . İ l kokul y ı l l a ­
kendi zihinsel süreçleri ve diğerlerininkiler r ı n a yaklaştıkça çocuklar k e n d i b e l l e k becerileriyle ilgil i d a h a gerçekçi değerlendir­
hakkında farkında l ığının olması- üst bilişi meler yapmaya başlamaktadır.
içerir. 7. Bölüm, s. 230. Üsı belleğin yanı sıra. üst biliş de stratejiler hakkında bilgi içermektedir ( White,
'
_ _ _ _ _ _ ,,, Fredrikson ve C o l l i ns. 2 0 1 0 ) . M iclıael Pressley'e (200 3 ) göre. eği t i m i n anahtarı
öğrencilerin soru nlara çözüm olabi lecek geniş bir strateji reperı uarını öğrenmelerine
yardmıcı olmaktır. Düşünme i şinde iyi olan bireyler soru n ların çözümünde bu s t ra ­
tej ileri v e e t k i l i p l a n lamayı d ü z e n l i olarak k u l la nmaktad ır. Düşünme işinde iyi o l a n
bireyler bu straıej i lerin ne zama n v e n e rede k u l la n ı lacağını d a bilmektedir. Stratej i­
lerin ne zam a n ve nerede k u l l anılacağını a nlamak, genellikle öğrenme durumunun
iyi izlenmesi sonucunda ortaya çı kar ( Serra ve diğerleri, 2 0 1 0 ) .
Pressley ve meslektaşları ( Pressley ve diğerleri. 200 3; 2004; 2007 ) i l k ve ortao­
kul öğretmenlerinin sıraıej i öğreı iıni ve öğrencilerin stratej i kullanımı üzerinde son
yıl larda ayrı nt ı l ı gözlemler yapmıştır. Sonuç olara k, o k u llarda stratej i eğiti m i n i n
öğrencilerin e t k i l i stratej i k u l l anınunın nasıl olacağını öğrenmesi için gerekenden çok
daha az olduğu, tam ve yoğun o l a ra k verilmediği kanısına varı l m ıştır. Eğiıiın i n ,
öğrencilere yetkin stratejik öğreniciler h a l i n e gelene kadar d a h a fazla fırsat sağlaya ­
cak biçimde yeniden yapı landı rılmaya ihtiyaç d uyduğunu i leri s ü rmüşlerdir.

7 ı: l(A
Fransız okullarındaki eğitimden hangi çocukların Zeka nasıl t a nı m la n ı r? Zeka, problem çöııne v e g ü n l ü k deneyim lere u y u m sağla ­
yararlandığı ve hangilerinin yararlanamadığını belir­
yara k onlardan öğrenmeye yönelik çıka rım lar yapma becerisidir. Zeka araştırma ları
lemek için bir ölçüm oluşturması istenen Alfred Binet
ilk zeka testini oluşturmuştur.
gene l l ikle bireysel farklara ve değerlendi rmeye odakla n maktadır. Bireysel farklar
insanları birbirinden farklılaştıran, süreğen ve t utarlı t a rzlarıdır. K işilik ve d iğer alan­
l a rda bireysel fa rklardan bahsed ilebilir a ma zekay l a ilgili bireysel farklar oldukça
·
önemli bir konudur. Örneğin, bir zeka testi bir öğrenci n i n testi a l a n diğerlerine göre
, - - - - - - - - -
I daha iyi mu hakeme yapabil diğini bize bildirmektedir. llk zeka testinin neye benze­
diğini görmek için zamanda bir yolcu l u k yapal ı m .
Zeka: Orta yaşa gelindiğinde zeka azalır
mı? 1 5. Böl um, s. 488. 1 Binet Testleri: 1 904 yılında Fransız Eğitim Bakanlığı. psikolog Alfred B inet'ten oku lda
1 öğrenemeyen çocukları saptamak için bir yöntem tasarlamasını istemiştir. O k u l yetki­
I
� - - - - - - - - _ _ _ _ ...
lileri normal sın ı flardan yararlanamayan çocukları özel eğitim okullanna göndererek
okul lardaki kalabalığı azaltma k istemekteydi. B inet ve öğrencisi Theophile Sirnon bu
isteği karşılamak amacıyla bir zeka testi gel iştirdi. Bu teste " 1 90 5 Ölçeği" adı verildi.
Bu test kulağa dokunma. bel l ekten örüntü çizme ve soyut kavranılan tanımlamaya
kadar uza n a n başlıklar altında yer a l a n toplam 30 soru içeriyordu.
B iııet bireyin diğerleriyle karşıl aştırıld ığında zih i nsel gelişim d ü zeyi a n la m ın a
gelen zeka yaşı (ZY) kavra m ı n ı gel iştirdi . l 9 1 2 'de William Stem bireyin zeka yaşı­
n ı n kronoloj i k yaşına ( KY ) böl ü n u p ı oo ile çarpımıyla elde edilen zeka katsayısı
Zeka: Problem çözme ve deneyimlere uyum sağla­ (ZK) kavramı n ı yarattı. B u na göre Z K ZY I I<Y X 1 00 . Eğer zeka y a ş ı kronoloj ik
=

yarak onlardan öğrenmeye yönelik çıkarımlar yapma yaşa eşit ise. o d u ru mda ZK 1 00 o l u r. Eğer zeka yaşı kronolojik yaştan fazla ise. o
becerisidir.
d u r u mda ZK de l OO'den fazla o l u r. Eğe r zeka yaşı kronolojik yaştan az ise. o
Bireysel farklar: İnsanları birbirinden farklı laştıran, d u ru mda ZK de l OO'den az o l u r.
süreğen ve tutarlı tarzlarıdır. B inet resti. zeka ve ıeka testlerindeki a nlayışta ortaya çıkan i lerlemelerle birleş­
tirilerek pek çok kez gözden gec,iril miştir. Söz konusu gözden geçirmeler Stanford
Zeka katsayısı (ZK): Bireyin zeka yaşının kronolojik
yaşına (KY) bölünup 1 00 ile çarpımıdır Ün iversitesi ' nde yapıldığı için gözden geçirilmiş haline "Stanford-Binet testleri" a d ı
veril miştir. 2004 yılında şu a n " S tanford - B i n et 5 " olarak adlandırılan test bireyin beş
Normal dağılım: Çoğu puanın olası puan ranjı alanda (akıcı muhakeme, bi lgi, niceliksel m u hakeme, görsel-mekansal muhakeme ve
içinde yer aldığı ve birkaç puanın da bu ranjın aşırı
çal ı ş ına belleği ) tepkilerini analiz edecek biçimde yeniden gözden geçiri lmiştir. B u
uçlarında olduğu simetrik bir dağılımdır.
hal inde komposit p u a n a l ı nabilmeye devam edilmektedir.
Üçlü zeka kuramı: Sternberg'in zekayı analitik zeka, Testin fa rkl ı yaşla rda (okul önces i nd en geç yetişkin l iğe), fa rklı a rkaplana sahip
yaratıcı zeka ve pratik zeka olarak sınıflandırdığı ku­ pek çok kişiye uygu la nması sayesinde a raştırmacılar S t a n ford - B inet puanları n ın
ramıdır.

BOLLIM l l)rtd vE l E� Çoc ukıuktJ F Lı k\tl ve Bılı?,''' L>«li?ırn


294

ŞEKİL 9 . 1 1
NORMAL ÇAN EGRİSİ VE STAN FORD-B I N ET
ZK PUANLAR!: ZK puanlarının dağılımı aşağı yukarı
normal bir eğri oluşturmaktadır. Popülasyonu n ç o­
ğunun puanları ranjın ortasında yer almaktad ı r. Aşırı
yüksek ve düşük puanların çok nadir olduğu görül­
mektedir. Puanların üçte ikisinden bıraz daha fazla sı
Normal dağılım eğrisi . 85 ila 1 1 5 arasında yer almaktadır. Bireylerin sadece
altındaki vakaların yüzdesi
SO'de l 'i 1 30 ZK üzerinde ve sadece SO'de l 'i 70'den
0.1 3% 2 . 1 4% 2 . 1 4% 0. 1 3% az ZK'ye sahiptir.

Toplam 0.1% 2.3% 1 5.9% 50.0% 84. 1 % 97.7% 99.9%


yüzdeler
2% 1 6% 50% 84% 98%
Stanford - B inet 55 70 85 1 00 1 15 1 30 1 45
ZK Puanları (IQs)

aşağı yuka rı normal dağı l ı m göst erdiğin i b u l m u ş t u r ( bakını z şeki l 9. J J ) . Normal


dağ ı l ım, çoğu p u a n ı n o lası puan ranjı içinde yer a l d ığı ve birkaç puanın da b u ran ­
j ı n aşırı uçlarında olduğu simetri k b i r dağı lımdır.

Sözel Alt Ölçekler


Wechsler Ölçekleri: Psikol og David Wechsler t a ra fından gel iştirilen ve
öğrenci lerin zekasını ö l çmek için oldu kça yaygın biçimde k u l l a n ı l a n diğer Benzerlikler
bir dizi tes t t i r. içinde 2 yaş 6 aydan 7 yaş 3 aya kada r olan çocu klar için Çocuk nesnelerin ne şekilde benzedikleriyle ilgili bir dizi
Wechsler Okul Öncesi ve İ lkok u l Zeka Ö lçeği- 3. Baskı ( WPPS I - I I I ) ; 6 soruya yanıt vermek için mantıklı ve soyut düşünebilmelidir.

yaşından 1 6 yaşına kadar o l a n çocuk ve ergenler için Wechsler Çocuklar örnek: "Aslan ve kaplan hangi yönleriyle birbirlerine benzemez!
İçin Zeka Ö l çeği - 4. Baskı ( WI S C - I V ) i l e Wechsler yetişkinler i çi n Zeka Kavrama
Ö lçeği- 3. Baskı ( WAI S - I I I ) yer alır. Bu alt ölçek bireyin yargılama ve sağduyusunu ölçmek için
Wechsler ölçekleri sadece toplam ZK değerini sağlamamakta b u n u n oluşturulmuştur.
y a n ı sıra uygulamaonın çocuğun güçl ü v e zayıf alanla n konusunda daha Örnek: "Bankada paranın olmasının ne gibi yararları vardır?"
hızlı biçimde karar vermesini sağlayan pek çok kompozit puan ( örneğin,
Sözel Kavrayış indeksi, Çalışma Belleği İndeksi ve tşlemleme Hızı İndeks i )
vermektedir. Wechsler a l t ölçeklerinin üçü Şekil 9 . I 2 'de gösterilmiştir. Sözel Olmayan Alt Ölçekler

Blok Düzenleme
Zeka Türleri: Çocuğun zekasının genel bir beceri mi yoksa bir dizi bel irli Çocuk renkli blokları uygulamacının gösterdiği desenle
beceri olarak m ı düşü nmek daha uygundur? Robert Sıembcrg ve Howard eşleşecek biçimde bir a raya getirmelidir.
Gardner i ki nci bakış açısına yönelik etkileyici kuramlar i leri sürmüşt ü r. Görsel-motor koordinasyon, algısal organizasyon ve mekanı
gözünde canlandırabilme becerileri.
Sternberg'ün Üçlü Kuramı: Robert J . S t e rnberg ( 1 986, 2004, 2 008, Örnek: "Soldaki dört bloğu kullanarak sağdaki örüntüyü
2009a, b, 2 0 1 Oc. el ) , zeka n ı n : ( ı ) a n a l iz et me, yargıda b u l u nma, değer­ yapın."
lendi rme, k a rş ı l a ş t ı rma ve k ı yaslama becerilere a t fedilen a n a l i t i k zeka ,
( 2 ) ya ra t m a , d ü zenleme, icat etme, esin lenme ve hayal etme becerile­
rine a t fe d i l e n yara tı cı zeka ve ( 3 ) fi k i rleri u yg u l a m a ya koymak için k u l ­
lanma, uygulama v e gerçekl eşti rm e becerileri nden o l uşan pra t i k zeka
o l a rak a d l andırılan ü ç şekli o l d u ğ u n u i l e ri s ü rm ü ş ve üçlü zeka kuram ı ' n ı
geli ş t i rm iştir.
S ternberg ( 2009a, b, 2 0 1 0c. d ) farklı üçlü örü n t ü ye sa hip çoc u k l a ­
rın o k u l d a da " fa rk l ı görüneceği " n i ileri sürmüşt ü r. Yüksek a n a l i t i k
ŞEKİL 9.1 2
WECHSLER ÇOCUKLAR i Ç i N ZEKA ÖLÇEGI- DÖRD Ü N C Ü
beceriye sahip çoc u k l a rı n ; geleneksel o k u l l a rda beğen i l me o l a s ıl ı k l a rı
BASKI (WISC-IV) Ö R N E K ALT ÖLÇEKLER: Wechsler 6 sözel v e 5
daha fazla d ı r. Öğre t m e n i n doğrudan yönergeleri doğru lt u s u n d a öğret i ­ sözel olmayan toplam 1 1 alt ölçekten oluşmaktadır. Burada üç alt ölç e k
m i n yapıldığı v e nesnel değerlend i rmelerin yapıl d ığı d u rumda s ı k l ıkla gösterilmektedir. Temsili malzemelerin aslı Wechsler Çocuklar İçin Zeka
başarı l ı olaca k l a rd ır. · A kı l l ı " olarak e t i ket len ecek, y ü ksek notlar a la cak, Ölçeği- Dördüncü Baskı'da bulunmaktadır. Telif hakkı () 2004 NCS Pear­
son, lnc:e aittir ve izniyle yeniden basılmıştır. Tüm hakkı saklıdır. "Wech­
onlar için dalia y ü ksek hedefler belirlenecek, geleneksel zeka testlerinde
sler Çocuklar İçin Zeka Ölçeği" ve "WISC" isim hakkı A.B.D ve/veya diğer
ve d üzey bel i rleme s ı n a v l a rı nda başa rılı olacak ve daha ·sonra daha iyi yetkili bölgelerde kayıtlı Harcourt Assessment, lnc.'e aittir.
l ise ve ü n i versitelere k a b u l edileceklerdi r.

• KISIM 5 Ona ve 'ıeç <,.o•ukluk 295


B una karşın, yüksek yaratıcı zekaya sahip çocuklar genelde sınıfta üst basamak­
larda değildirler. Çoğu öğretmen ödevlerin nasıl yapılması gerekt iği kon usunda belirli
beklentilere sahiptir ve yaratıcı zekası yüksek çocuklar bu beklentilere u ymayabilir.
Mevcut kurallara uygun cevaplar vermek yerine bu çocuklar, azarlanacakları veya
notlarının kırılmasına yol açacak, benzersiz yanıtlar verirler. Hiçbir öğretmen yaratı­
cılığı yıldırmak istemez ama Sternberg, öğretmeni n öğrencinin bilgisin i a rtırma iste­
ğinin çoğunlukla yaratıcı düşünceyi bastırdığını v u rgulamaktadır.
Yü ksek yara tıcı zekaya sahip çocu k l a ra benzer biçimde pra t i k zekaya sahip
çocu klar da okulun t a leplerini karşılamada pek başarılı değildir. B u n unla birlikte, bu
çocukların çoğu okul d uvarlarının dışında oldukça başarılıdır. M ü kemmel sosyal
beceri ve sağd uyuya sahiptirler. Okulda göze çarpmayan bir öğrenci olma larına rağ­
men yetişkin olduklarında bazıları başarılı yöneticiler, girişimciler veya politikacılar
olabilmektedir.

Gardner'ın Sekiz Zihin Çerçevesi: Howard Gardner ( 1 983, 1 99 3 , 2002 ) zekanın sekiz
Üçlü zeka kuramını geliştiren Robert J. t ü rü veya "zihnin çerçeveleri" olduğunu ileri sürmüştür. Her biri, güçlü oldukları iş
Sternberg. t ü rlerine örnekler verilerek tammlanmıştır (Campbell, Campbell ve Dickinson, 2004 ) .

Sözel: Sözcü klerle d üşünme v e a n l a m i fade etmek için d i l i kullanma becerisi.


Meslekler: Yazar, gazeteci, spiker.
Maıema1ik: Matematiksel işlemleri yürütme becerisi. Meslekler: B i l i m insanı,
mü hend is, m u hasebeci.
Uzaysal: Üç boyutlu düşünme beceri�i. Meslekler: M i m a r, sanatçı, denizci.
Bedensel-kinestetik: Nesneleri kullanma ve fiziksel olara k becerikli olma. Meslekler:
Cerrah, zanaatkar, dansçı, atlet
Müzikal: İniş-çıkış, melodi, ritm ve tona hassas olma. Meslekler: Kompozitör,
m üzisyen ve duyarlı dinleyici.
Kişiler arası: Diğerlerini anlama ve etkili etkileşim k u rma becerisi. Meslekler:
Öğretmen, ru h sağlığı uzmanı
Kişisel: Kendi n i anlama becerisi . Meslekler: İ l ahiyatçı, psikolog
Dot]acı: Doğadaki örü n t ü leri ve doğal ve i ns a n yapımı sistemleri anlama becerisi.
Meslekler: Ç i ftçi, bitki b i l imci, ekolojist, bahçe düzenleyici.
Gardner'e göre, herkeste tüm bu zekala rdan farklı düzeylerde b u l u n m a ktadır.
"Bilgesin ama üç zekadan yoksunsun." Sonuç olarak bizler, farklı yolla rla bilgiyi öğrenme ve işlemeyi terci h ederiz. insa n ­
© Donald Reilly/The New Yorker Collection/ lar d a h a güçlü o l a n zekalarını k u l l andıkla rında en i yi biçimde öğrenirler.
www.cartoonbank.com

Çoklu Zekô Yaklaşımlannın Değerlendirilmesi: Sternberg ve G a rd n er ' ın yaklaşım­


l a rı pek çok şey s u n makta d ı r. Öğret menleri çocukların yeterl iklerini nelerin oluş-
turduğu üzerinde daha geniş biçimde d üşü nmeye teşvik ettil er. Eği t i mcileri ise
fa rklı a l a n l a rda öğrencile ri eğiten programlar gel işti rmeye motive etti­
ler. B u y a k l a ş ı m l a r, öğrenci portfolya l a rı n ı n değerl e n d i ri l m e s i gibi
7eka n ı n değerlendirilmesine ve sın ıfta yeni l i kçi yol l a rla öğren meye kat­
k.ıda b u l u n m u ş t u r ( Moran ve G a rdner, 2 006, 2007 ) .
B u n u n la bi rlikte, çoklu zeka yaklaşımları hakkında şüpheler sürmek­
ted i r. Bazı psikologlar çoklu zeka yaklaşımlarıyla özel zeka fikrinde aşı­
rıya kaçıld ığın ı d ü ş ü nmektedir ( Reeve ve cha rles, 2 0 08 ) . B azıları
Sternberg'in üçlü ve G a rdner'ın sekiz zekasını destekleyen bilimsel a raş­
t ı rm a l a rı n henü z yapılmadığını savunmaktadır. Zeka u z m a n ı Nathan
Brody ( 2 00 7 ) belli bir zeka görevinde sivrilen bireylerin d iğerlerinde de
sivrilme eğiliminde olduğu nu gözlem iştir. B u durum, rakam l isteleri n i
ezberleyen bireylerin sözel v e uzaysal problemleri çözmede de i y i old u ­
ğ u n u gösterir. Eğer müzikal beceriler farklı bir tür zekayı yansıtıyorsa,
neden satranç, profesyonel boksör, ressam ve şairlere özel tür zekalarda n
Key Okulundaki çocuklar kendi ilgileri peşinden gidebilecekleri "bö­
l ü m ler" oluşturmuştur. Her gün her çocuk Gardner'in sekiz zihin çer­ bahsed i l m i yor?
çevesinden yararlanan bir etkinlik seçmektedir. Okul bahçe, m i mari, Genel zekayı savu nanlar ile çoklu zekanın tara fını t u ta n l a r a rasın ­
kayma ve dans etme g i bi etkinliklerin yapıldığı pek çok bölüme sa­ daki tartışma s ü rmektedi r ( B rody, 2007; Sternberg, 2009a, b, 2 0 1 0c, d ) .
hiptir.

296 BO L Ü M 9 Orta ve Geç Çocuklukta F ıziksel ve Bilı;sel Gclıwıı


Sternberg ( 2 009a, b, 2 0 1 0c, d ) aslında geleneksel ZK testlerinde değerlendirilen ana­
litik görevlerin ölçtüğü t ü rden genel bir zeka olduğunu kabul etmekle birl i kte bu
testlerin ölçtüğü görevlerin ranjının oldu kça dar olduğunu düşünmektedir.

Kültür ve Zeka: Zeka kavramındaki fa rklar sadece psikologlar a ra s ın d a deği l k ü l ­


t ü rler a rasında da ortaya çıkmaktadır ( Zhang v e Sternberg, 20 1 1 ) . B i r k ü l t ü rde zeka
olarak görü l e n şey bir d iğerinde olmayab i l i r. Örneğin, batılı k ü l t ü rlerdeki insanlar
zekayı m u ha keme ve d ü ş ü n me becerileri açısından ele almakta, fa kat doğu l u kül­
t ü rler zekayı toplumdaki sosyal rol l e re ü yelerin u y u m sağlama yoll a rı açısınd a n gör­
mekted ir ( Nisbett, 2 00 3 ) .

Z K Puanlarındaki Farkları Yorumlamak: Stanford - B i net ve Wechsler ölçekleri


gibi testlerden elde edilen ZK puanları çocuğun zih insel becerileriyle ilgili bilgi sağ­
lamaktadır. B u n u n la birlik te, bir zeka testindeki performansın ne anlama geldiği "Bir barınak inşa edemiyorsun, yenebilir köklerin nasıl
a raştırmacı l a r a rasında bir tartışma konu s u d u r. bulunduğunu bilmiyorsun ve hava tahmini hakkında
hiçbirşey bilmiyorsun. Yani diğer bir deyişle, zekô test/e­
rinden korkunçtun."
Genetik Etkiler: Zeka üzeri nde genetiğin etkisi ne kadar kuvvet l i d i r? Hatırla nacağı
Kaynak: ScienceCartoonsPlus.com
üzere 2. böl ü mde ka l ı t ı m ve çevrenin etkilerini birbirinden a yı rman ı n gerçekte
i mkansız olduğu tartışmıştık; bu neden le soru n u n yanıtını vermek old u kça zord u r.
B u n u n yanı sıra, kalıtını ve çevreyi ele alan pek çok çal ışma birbiri nden radikal
biçimde farklılaşa n orta m l a rı içermemektedir. B u d u ru mda, pek çok genetik çalış­
manın çev re n i n zeka üzerinde oldu kça zayıf etkisi olduğunu b u l ması da s ü rpriz
.,,. - - - - - - - - - - �
deği ldir. I
Zeka üzeri nde k a l ı t ı m ın rol ü n ü i ncelemenin bir yöntemi de, daha önce 2 .
Bölü mde ba hsed i l d iği gibi, tek y u m u rta v e ayrı y u m u rta ikizleriyle a raştırm a yap­ Kalıtıma karşı çevre: Epigeneti k bakış açısı
maktır. Bu noktada, t ek y u m u rta ikizlerinin tıpatıp aynı yaradılışa sahip oldukları gelişimin kalıtım ve çevre arasında sü r­
ama ayrı y u m u rta ikizlerinin böyle olmad ığı bilgisini hatırlatmakta fayda vardır. Eğer mekte olan, çift taraflı etki leşim olduğu n u
zeka genet ik olarak önceden belirlenm işse tek y u m ur t a i k izleri n i n ZK ayrı y u m u rta vurgulamaktadır. 2. Bölüm, s. 74.
i k izlerine göre daha benzer olmalıdır. Pek çok araşt ı rmanın bir arada ele a l ındığı bir
gözden geçirme çalışması sonucunda, tek ve çift y u m u rta ikizleri n i n zeka larının orta ­
lamaları a rasındaki fa rkın korelasyonu görece düşük ( r . 1 5 ) b u l u n m uş t u r ( G rigo­
=

renko, 2 000 ) ( Şekil 9 . 1 3 ) .


Günüm üzde çoğu a raştı rmacı genetik v e çevren i n etkileşerek zeka üzerinde etkili
olduğu fikrinde uzlaşmaktadır. Çoğu insan için bu d u ru m , ortamda yapılan değişik­
l ikleri n ZK pua nları n da bel i rgin bir fark yara t abileceği a nlamına gelmekted i r. Gene­ 0.8

tik donanım bireyin d ü ş ü n me becerisini her zaman etkileyebilmekle birlikte, çevre­ 0.7
sel etkiler ve bizlerin çocu klar ve yetişkinlere sağladığımız olanaklar da fark yaratır.
c 0.6
o
Çevresel Etkiler: 5. B ö l ü md e bilişsel beceriler üzerinde ebeveynlerin etkilerini ele �
o;
"'
0.5
alan bir a raştırmayı tanıtmıştık. Araştırmacı lar evlere giderek iyi d u r u mdaki ve orta o
gelir d üzeyindeki hem annenin hem de babanın meslek sahibi old uğu a i lelerdeki �
0.4
ebeveynlerin küçük çocuklarıyla kon uşma ve iletişim k u rma yoğu n l uğunu gözle m ­
��
�N 0.3
lemiştir ( Ha rt v e Risley, 1 99 5 ) . B u lgular orta g e l i r d ü zeyindeki ebeveynlerin daha c
QJ
iyi d u ru mda ola n l a ra göre küçük çocuklarıyla daha fazla iletişim kurduğu yön ü n ­ .D
'"' 0.2
dedir. Ebeveynlerin çocu kları n ı n yaşa mını n i l k üç y ı l ı nda k u rd u k l a rı i letiş i m i n m i k ­
-"'
QJ
N
tarı çocuğun 3 yaşı ndaki Stanford - B inet ZK puanlarıyla i lişkilidir. Ebevey n l e r çocu k ­ 0.1

larıyla ne kadar fazla iletişim k u ra rsa, çocukların ZK o kadar yüksektir. o


O k u l zekayı etkileyen bir etkendir ( G u stafsson, 2007 ) . Zoru n l u eğiti mden uzu n
Tek yumurtalı Çift yumurtal ı
süreli m a lı nı m kalan büyük bir grup çocu kta en yıkıcı etkiler gözlenmiş, bu durum
daha düşük zekan ın onaya çıkmasıyla son uçlanmıştır ( Ceci ve Gilstrap, 2000 ) . Eği­ ŞEKİL 9 . 1 3
timin d iğer bir olası etkisi t i.i m dünyadaki ZK test puanlarındaki hızlı a rt ışta gözle­ ZEKA TEST PUANLAR! İLE İKİZ OLMA DU­
nebil i r (Flynn, 1 999, 2 00 7 ) . ZK puanlarındaki hızlı y ü kseliş son u cu nda, günü müzde RUMU ARASINDAKİ KORELASYON LAR: Bu gra­
orta düzeyde zekaya sahip olarak değerlendirilen çoğu insanın bu yüzyı l ın son u nda fikte tek ve ayrı yumurta ikizlernin zeka testi puanla­
rı nın karşılaştırıldığı bir araştırma özetlenmiştir. Daha
düşük ona düzey zekada kabul edilmesine neden olacaktır ( B kz. Şekil 9 . 1 4 ) . Eğer
yüksek korelasyon gözlenen (.75) tek yumurta ikizleri
Stanford - B ineı test i n i n 1 9 3 2 versiyonu günüm üzde temsili bir grup insa n a uygula n ­ ile daha düşük korelasyon gözlenen ayrı yumu rta
saydı, yaklaşık % 2 5 'i popülasyon u n genell ikle % 3 ' ünden d a h a azında gözlenen ikizleri (.60) arasında yaklaşık . 1 5 lik bir fark olduğu
üst düzey zekaya sa hip olarak tanımlanacaktı. B u a rtışın bu kadar kısa s ü re içinde bulunmuştur.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 297


ŞEKiL 9.1 4 1 932 1 997
1 932- 1 997 ARASINDA ARTAN ZK PUANLAR!:
Stanfo rd-Binet zeka testiyle ölçüldüğünde Amerikalı
çocuklar akıllanıyor gibi görülmektedir. 1 93 2'de test
edilen gruptan elde edilen puanlar çan eğrisi şeklinde
yarısı 1 00 puanın üzerinde ve yarısı ise altındadır. Araş­
tırmalar günümüzde çocuklar aynı testi alsaydı, yarısı­ Çok üstün bilişsel
nın 1 20 puanın üzerinde alacağını göstermektedir. Ol­ düzey
dukça az bır kısmının ise sol taraftaki "bil işsel yetersiz­
lik," ucunda puan alacağı ve yaklaşık dörtte birinin "çok
üstün" ranjında yer alacağı görülmektedir.

55 70 85 1 00 1 1 5 1 20 1 30 1 45 1 60

gfole n ınesi kalıtıma bağlı olabileceği gibi daha ziyade dünya n ü fu s u n u n eğiti m düze­
yin i n a n ması veya insanları n maruz kaldığı b i lgideki patlama gibi diğer çevresel fa k­
törlere bağlıymış gibi görün mekted ir. Ti.i m dü nyada kısa si.ire içinde zeka test puan­
larında gözlenen bu art ışa, bu d u ru m u keşfeden James F l y ıın 'ın adı veri l m i ş ve bu
dur u m " Flynn etkisi" olarak adlandı rılmıştır.
Araştırmacılar sınırlı zeka riski taşıyan çocukların erken dönemde çevreleri n i n
zengi n l eştiri l me s i konusuyla d a h a fazla i l g i l e nmektedi rler ( Baraj as, Ph i l ipsen ve
B rooks- G u n n , 2008 ) . Pek çok neden le, düşük gelirli ebevey nler çocu kları için d ü ş ü n ­
s e l yönden uyarıcı çevreler sağlaya m a ma ktadır. Ebeveynlerin d a h a d uyarlı bakını
verme ve daha i y i öğretme e t k i n l iğinde bul u n ma la rı için verilen eği timler ve b u n u n
ya nı sıra nitelikli çocuk bakım progra mları gibi destek hizmetleri, çocuğu n eli.i şi.i nsel
gel i ş i m i için fark yara ta b i l i r ( Co l t ra n e ve d iğerleri, 2008 ) . B u dur u mda, erken
dönemde yoksun çevrenin zeka üzerindeki etkileri n i n önlenebilmesi için ona rma
çabaları yeri ne e ngel o l m a n ın vurgulanması önem kaza nmaktadır.
E rken dönem m üdahaleleriyle ilgili bir gözden geçirme çal ışması son ucu nda ( ı )
çocuk bakım merkezlerindeki yü ksek n i t e l i k l i müdahaleleri n çocuğu n zekas ı ve okul
başarısın da artışla ilişkili olduğu; ( 2 ) müdaha l el erin en başarı l ı old uğu gru p la rı n yok­
sul çocu klar ile ebeveynin eğitim düzeyi çok düşük çocu klar olduğu; ( 3 ) olumlu
yararla rın, erken çocuk l u k dönemindeki veya okula başlarkenki kadar kuvvet l i ola­
mamakla birlikte, erge n l ik dönem i n e kadar sürdüğü; ( 4 ) orta ve geç çocu k l u k döne­
m i n de de s ü ren progra m ları n en i y i uzun süreli etkileri ortaya çıkardığı ortaya kon­
m u ş t u r ( B rooks- G u n n, 200 3 ) . Zeka üzerinde çevrenin etkileri hakkında daha fa1.la
bilgi için, A raşıırmay/a Ba:]la 1 11ı ya bakınız.
'

Özetle, zeka n ı n hem kalıtım hem de çevresel etkenlerce etkilendiği konusunda


psikologlar likir birliği içindedi r ( G rigorenko ve Takanishi, 2 0 1 0) . B u görüş birliği l .
bölümde ayd ı n l a t ı l a n doğa -ye t i şt i rme mesel esini ya nsıtmaktadır. Doğa-yet i ş t i rme
meselesi, gelişimin ne oranda doğadan ( ka l ı t ı m ) ve ne ora nda yetiştirmeden ( çevre­
den ) kaynakla ndığına oda k lanmaktadır. Her ne kadar psikologlar zekan ı n hem doğa
hem de yet iştirmen i n ürünü olduğu konusunda anlaşmışsa da, her birinin zeka üze­
rine ne kadar etkisi olduğu konusunda halen a n laşmazlık s ü rmektedir.

Grup Fark/an: Amerika B i rleşik Devle t lerindeki uygu lanan standart zeka test l erinde
'
okul çağındaki Afrika Amerikal ı çocuklar Latin olmayan beyaz çocuklara göre ona-
lama 1 O ila 1 5 puan d üşük almaktadır ( B rody, 2000) . La t i n köken l i a ilelerden gelen
çocu klar da Lati n olmayan beyaz çocuklardan daha düşük puan a lmaktadır. B u n lar
ortalama puanlar o l makla birlikte; puanları n dağı l ımında beli rgin bir binişme b u l u n ­
maktadır. Afrika lı Amerika lı okul çağı çocu kları n ı n ya klaşık % 1 5 ila % 2 5 'si, beyaz
çocu klarııı neredeyse ya rısından daha yü ksek puan almış ve pek çok beyaz çocuk
ise çoğu Afrikalı Amerika lı çocu ktan daha düşük puan a l m ıştır. Afrika Amerika lı
okul çağı çocu kl a rı sosya l, ekonom ik ve eğitsel fırsatlar elde et meye devam ettiği
s ü rece, Afrika Amerika l ı çocu klar ile beyaz çocu klar a rasında standart zeka testle­
rinde gözlenen fark aza laca k t ı r. B u fark özellikle, Afrika Amerikalı çocu klar i l e beyaz
çocu kların ilkokul ve ortaokul yıl larına göre genelde bemer çevreleri deneyimledik­
leri ü n iversitede aza lmaktadır ( M yerson ve diğerleri, 1 99 8 ) .

Ürtd ve Geç Çocuklu kta Fızik\el ve Bil ışsPI Gelışım


BÖ L Ü M 9

298
araştırmalarla bağlantı

Çevre Zekayı Ne Kadar Etkiler?


Genç bir anne her sabah çocuğunu okula götüren otobüsü beklemek­ ramı; çocukta dil, motor, sosyal ve bil işsel beceri leri i lerletmeyi hedefle­
teyd i. Çocuğu sadece 2 aylıktı ve ''okul" ise Kuzey Caroline Ü niversitesi yen oyun benzeri öğrenme etkinl iklerini içermektedi r.
- Chapel Hil l'deki deneysel b i r programdı. Burada çocuk bil işsel gelişi­ Progra m ı n ZK'yi arttırıcı başarısı, çocuk 3 yaşına geldiği nde bel i r­
mini destekleyicibird izi m üdahale-bebekken vediledayalıyönergeleri gin biçimde gözlenmiştir. Bu yaşta, ortalama ı oı ZK'ye sahip olduğ u
alamazken parlaknesnelergözününönüneası ldıveyeniyürü meyebaş­ gözlenen deney grubunun kontrol grubuna göre ı 7 puan avantajlı ol­
ladığında ise sayı sayma-etki nliğini deneyimledi (Wickelgren, 1 999). d u ğ u bulunmuştur.Yakın zamanda yapılan izlemeçalışması sonucu bu
Çocuğ u n ZK40olan annesi işaret levhalarını okuyamıyorveya markette etkilerin kal ıcı olduğunu göstermektedir. On yılı aşkın bir süreden son ra
kasiyerin ona ne kadar para üstü vermesi gerektiğini bilmiyordu. çocukları Syaşı ndayken; müdahalegrubundaki çocukların kontrolçru­
Büyükannesi n i n de benzer biçimde düşük ZK vardı. buna göre hala 5 ZK avantajlı olduğu bulunmuştur (97.7 ve 92.6)
Bugün, 20 yaşında olan b u çocuğun ZK annesini nkinden 80 puan (Ca mpbell ve diğerleri, 2oo ı ; Ram ey, Ram ey ve Lanzi, 200 1 ). B unun ya n ı
yüksektir.Zekanın bu kadar kapsamlı biçimdeetkilenebileceği fikri üze­ sıra müdahale grubundaki çocuklar diğer grupla karşı laştırıldıklarınd a ,
rinde herkes aynı görüşte olmasa da, çevre çocuğun zekası üzerinde okuma ve matematik gibi standa rttestlerdedaha başarı l ıdırvedaha n a­
azımsanamayacak etki yaratabilir. Davranış genetikçi Robert Plomi n dir sınıf tekrarı yapmışlardır. Müdahale programı ndan en çok yararla­
( ı 999), oldukça yüksek kalıtsal özelliğe sa hip o l a n b i r şeyin b i l e (zeka nan çocuklar ise özellikle anneleri d üşük - 70'in altında ZK'ye sah i p
gibi) müdahalelerle işlenebilir olabileceğ i n i onaylamaktadır. olanlardır. Anneleri 70'in altında Z K'ye sahip olan müdahale grubu i le
Tarif edilen çocuk Craig Ramey ve meslektaşlarının (Ramey ve kontrol grubundaki çocuklar ı s yaşında karşılaştırıldıklarında; müd a­
Cam pbel 1, ı 984; Ra mey ve Ra mey, ı 998; Ra mey, Ra mey ve La nzi, 200 ı ) hale grubunun ı O puan ZK avantajına sahip olduğu bulunmuştur.
KuzeyCarolineÜ niversitesi-ChapelHill'deyürüttükleriTemelMüdahale Bu araştırma daha önce bahsedilen bir araştırmada ortaya konan ve
programının bir parçasıdır. Düşükgelirve eğitim düzeyine sah ip aileler­ erken dönemde çevrenin zeka üzerindeki etkilerinin önlenebilmesi i çi n
den rastgele seçilen ı ı ı çocuk iki gruba atanmış; bunlardan i l kinde ço­ onarmaçabalarıyerineengelolmanınönemliolduğu bulgusunudestekle­
cukla r biryıl boyunca tam zamanlı olarak tıbbi ve sosyal hizmetservisle­ mektedir. Bunun yanı sıra çevredeki değişikliklerin çocukta ZK'yi belirgi n
rindenvebunu n yanısı ra çocukbakımıyla ilgilibir müdahaleprogramın­ biçimdedeğiştirebileceğifikrinidedesteklemektedir.Bunedenlehemge­
dan yararlanmış (deney grubu), diğerinde ise sadece tıbbi ve sosyal hiz­ nel popülasyona hem de engelli çocuklara sağladığımızortamları ntürle­
metservislerindenyaralanmışlardı r(kontrolgrubu).Çocukbakımı prog- rini gözden geçirmemiz önemlidir (Waber, 20ı O).

Kültüre Uyumlu Tes tler Oluşturmak: K ü ltüre uyumlu testler k ü l tü rel yanlılıktan
bağımsız olması için tasarlanan zeka testleridir. İki tür kültüre u y u m l u test b u l u n ­
maktadır. B u nlardan i l k i tüm sosyoekonomik v e e t n i k gruplardan çocukların veya
en azından testi alan t ü m çocukların aşina oldukları maddelerden oluşmaktadır.
Örneğin, tüm çocukların kuş ve köpeği bildiği varsayımın d a n yola çıkı larak çocuğa
kuşlar ve köpeklerin a rasındaki fark sorula b i l i r. İ k i nci t i i r kültüre u y u m l u testte
hiçbir sÖlel madde b u l u n maz. Şekil 9. ı 5'de Raven ' i n Progresi f Matrisler Testi'den
örnek bir soru gösteril mektedi r. Raven Progresif Matrisler Test i gibi testler k ü l t ü re
u y u m l u olarak planlanmakla birl ikte, daha yüksek eği t i m d i.i7eyine sahip i nsanlar
daha az eğit i m d ü zeyine sahip olanlara göre bu testlerde daha y ü ksek puan al maya
devam etmektedir.
Neden k ü l t ü re u y u m l u testler ol uşt u rmak bu kada r 7< lrd u r? Çoğu test, baskın
kültür neyin önemli olduğu düşünüyorsa onu yansıtma eğilimindedir ( Matsumoto
ve Juang, 2008 ) . Eğer testte zaman sın ı rlaması varsa, test za manla i lgisi olmayan
grupların aleyhinde bir ya nlılık oluşturaca k t ı r. Eğer testin çeviri yapı l ı p d i l i değiş i rse,
aynı sözcü klerin fa rklı dil gruplarında fa rklı a n lamlara gel mesi m u h temel olacaktır.
Resimler bile, bazı k ü l t ü rel çizim ve fotoğra fla i lgili daha az deneyim sah ibi oldu kları
içi n , ya nlılık yaratabi l i r. K ü l t ü re uyumlu testler oluşt u rmada bunun gibi zorl u klar
o l ması nedeniyle, Robert Sternberg ve a rkadaşları ( Sternberg, 2 0 1 Oe; Zhang ve
Sternberg, 2 0 1 ı ) k ü ltüre uyumlu testler olmadığını, sadece kültürün etkisinin aza l ­ Kültüre uyumlu testler: Kültürel yanlılıktan bağım­
t ı l m ı ş testler old uğu h ü k m ü ne varmışt ır. sız olması için tasarlanan zeka testleridir.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 299


Zeka Testleri nin Ku llanımı: Aşağıda bir çocuğun zekasıyla i l g i l i b ilgiyi o l u m ­
suz biçimde k u l la nma t uzağına düşmemek i ç i n Z K i l e i l g i l i size yardı m cı olacak
bazı u y a rı l a r b u l u n ma k t a d ı r:

Kalıba sokmak ve beklenti yaratmaktan kaçının . Zeka testlerinden elde edilen puan­

(

l a r çocu kları n etiketlemesi ve beklentilere kolayca neden olabi leceği için bu


kon u ya öze l l ik l e d ikkat edil mesi gereklidir. Zeka puanları temelinde kapsamlı
1 genel lemeler yapılması s ıkça karş ı l a ş ı l a n bir d u ru md ur. B i r zeka t e s t i n i n
1 2 3 halihazırdaki performansla i l g i l i b i r ölçüm olduğu h e r zaman a kı lda b u l u n d u ­

D nı B
rul m a lıdır. Sabit b i r potansiyeli ölçen b i r ölçüm değildi r. O l g u n laşmaya bağlı
değişimler ve zengin leştirilen çevresel deneyimler öğrenci n i n zekasını geliştire­
bilir.
4 s 6 • Zeka, yeıerlit)i11 tek göstergesi değildir. Zeka testleriyle ilgili dikkat edilmesi gereken

[)> (Il) 00
diğer bir konu da, zekanın yeterli l iğin temel ve tek göstergesi olarak k u l l a n ı l ­
masıyla ortaya çıkmaktadır. Yüksek Z K u laşılabi lecek en yüksek i n s a n i değer
değildir. B u böl ümde de gördüğümüz gibi, öğrencilerin sadece dil becerileri gibi
ŞEKİL 9.1 5 a l a n larda gözlenen düşünme yeterl iğin i değil , yanı sıra yaraııcı ve pratik bece­
RAVEN'İN PROGRESİF MATRİSLER TESTİN­ rileri n i n de göz önüne a l ı nması önemlidir.
DEN ÖRNEK BİR SORU: Bireye bu şeklin üstündeki • Toplam Zf( pua111111 yorumlarken dikkatli olun. B i r çocuğ u n zekasını değerlendirir­
gibi bir sembol örüntü matriksi gösterilmekte ve son­ ken zeka nın pek çok a la nı içerdiğini düşünmek akıllıca olacakt ı r. Sternberg ve
rasında eksik olan parçayı şeklin altındaki gibi sem­
Gardner'in fa rklı zeka t ü rleri n i a k l ın ızın bir köşesinde t u t u n . Zekanı n fa rklı
boller arasından bulması istenmektedir. Bu sembol
ve matriksler Raven'in Progresif Matrisler testinden
etkinlik alan larını göz ö n ü n d e t ut a rak, her çocuğun e n azından bir ya da iki
alın mıştır. güçlü t a rafı olduğu n u hatırlayınız.

7 l(Jl 1 J I n r '?.: RI FRI


Zeka testleri, zeka geril iği veya ü s t ü n zeka l ı l ı k gibi zekan ı n u ç değerleriyle i lgili belir­
t i leri ort a ya çıkarmak için k u l l a n ı l maktadır. Zeka testlerinin bu amacı dışında hatalı
k u l la nı ldığı zamanlar da olmuştur. Zeka testleri n i n zeka geriliği veya üst ü n zeka l ı l ığın
tek belirleyicisi olarak kullanıl ma ması gerektiği akılda b u l u n d u ru larak, zekanın uç
değerleri n i n doğasını ele a lmaya başlayabiliriz.

Zeka Geriliği: Bireyin düşük ZK'ye sahip olduğu -geleneksel zeka testlerinden
genelde 70'in a l t ın d a puan a ldığı- ve gündelik yaşama uyum sağlama güçl ü ğ ü n ü n
old uğu bir sın ırlı zihi nsel beceri d u ru m ud ur. Ya klaşık 5 m i l y o n Amerika l ı bu ta n ı ma
uymaktadır.
Zeka geri liğiyle ilgili pek çok sınıflandırma vardır ( Hallahan, Kaufmann ve Pu l ­
len, 2009 ) . Zeka geriliği olanları n yaklaşık % 89'u, 5 5 i t a 70 ZK 'ye sahiptir v e yetiş­
kin olduklarında çoğun lukla bağımsız bir yaşam sürdürebilen ve pek çok işte çal ışa­
bilecek d u ru mda olan ha f i f zeka geriliği gru bu n u oluşturmaktadır. Yaklaşık % 6'sı,
40 ila 54 ZK'ye sahiptir ve orta zeka geriliği olarak sınıfl a ndırılan bu gruptaki birey­
ler ikinci sınıf düzeyine kadar beceri elde edebil i r ve fiziksel güç gerektiren bazı işlerde
çalışarak kendi geçimini destekleyebilir. Zeka geriliğine sahip o l a nların yaklaşık
% 3 . 5 'i ise 2 5 ita 3 9 ZK'ye sa hiptir ve ağır sınıfına giren bu bireyler çok kapsam l ı bir
rehberlik sayesinde konuşmayı öğrenir ve oldu\<.ça basil görevlerin üstesinden gele­
bilir. 2 5 'in altında ZK'ye sa hip olan yüzde birinden daha azı ise; çok ciddi zeka geri­
liği s ı nıfına girmekte ve sürekli gözetim ihtiyacı d u ymaktadır.
Down sendromlu bir çocuk. Down sendromuna ne Zeka geriliğin i n kaynağı veya nedeni organ ik, sosyal veya k ü l t ü re l olabilir:
neden olur? Bu durum hangi zekô geriliği sınıfı içinde
yer alır? • Orga n i k geril i k, genetik bir bozu k l u k veya beyin hasarı sonucu ortaya çıkan
zeka geri l iğidir. Organik sözcüğü vücu d u n doku veya orga nlarıyla ilgilidir ve
fiziksel bir hasarı belirtir. Organik geril iği olan çoğu insa n ı n ZK'si O ila 5 0 ara ­
sıııda yer a l maktadı r. 2 . bölümde d e bahsedildiği üzere Down sendromu n u n
nedeni, 2 1 . kromozo m u n fazladan bir tane daha kopyalanmasıdır.
Zeka geriliği: Bireyin düşük ZK'ye sahip olduğu -ge­
leneksel zeka testlerinden genelde 70'in altında • K ü l t ü rel- a i l esel geri l i k, hiçbir orga n ik beyin hasarı kanıtı b u l u n ma dığı
puan aldığı- ve gündelik yaşama uyum sağlama güç­ d u ru m d a k i 7cka geri l iğidir; gen e l l i k l e bireylerin ZK 'si 50 ita 70 aralığındadır.
lüğünün olduğu bir sınırlı zihinsel beceri durumudur.

300 BO L Ü M 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fıziksel ve Bılışsel Gelışıın



Psikologlar bu t ü rden zihinsel bozuk l ukların; zeka puanlarının bireylerdeki nor­
mal çeşitli liği ile ort a n ı n altı düşünsel bir ortamda büyümesinin etkileri n i n bir­
leşimi son ucu ortaya çık t ığından şüphelenmektedir.

Üstün Yetenek: Her za m a n d iğerleri n i n beceri ve başarı ları nı gölgede bıra k a n


- s ı n ı ftaki parlak çocu k , gözde a t l e t ve doğuştan m ü zisyen bireyler vardır. Ü s t ü n
yetenekli bireyler ort a l a ma n ın ü s t ü zekaya ( 1 3 0 veya ü s t ü Z K ' y e ) ve/veya b i r
şeyde üst ü n k a b i l iyete s a h i pt i r. Progra m l a r ü s t ü n yetenekli bireyler a çı s ı nd a n
incelendiğinde, çoğu o k u l sisteminin çocu k ları düşü nsel ü s t ü n l ü k v e akademik
eğilimlerine göre seçtiği, oysaki görsel a l a nda veya sanat ( resim, d rama, d a n s ) ,
spor veya d iğer özel yetenek a la n la rında yetenekli o l a n çocu kların gözden kaçı­
rılma i h t i m a li o l d uğu görülmektedir ( Horowitz, 2009; Liben, 2009; Winner, 2 0 09 ) .

Ayırt Edici Özellikler: Ü st ü n yeteneğe sahip çocukların ayırt edici özell ikleri nelerdir?
Ü st ü n yeteneğin zihinsel bir bozuklukla i l işkili old uğu spekülasyo n u n a rağmen,
üstün yetenek ile zihinsel bozu k l u k arası nda herhangi bir ilişki b u l u nm a m ıştır. B e n ­
z e r biçimde, üst ü n yetenekli çocuklarda çevreye uyum güçlüğü o l d u ğ u yargısı d a
Lewis Term a n ' ı n ( 1 92 5 ) Stanford - Binet ZK ortalama 1 50 o l a n 1 500 çocukta yap t ığı
çalışma son ucunda ortaya koyd uğu gibi; sadece bir mittir. Terman 'ın ça lışmasına
katılan çocuklar sosyal yönden iyi uyum göstermiş ve sonrasında çoğu başa rılı dok­
torlar, avukatlar, profesör ve bilim insanla rı olmuşt ur. Araştırmalar üst ü n yeteneğe
sahip i nsanların diğerlerine göre daha olg u n olduğu, daha az duygusal probleme
sahip oldukları ve daha ol u ml u aile ikliminde büyüdükleri yargılarını desteklemek­
Dahi Alexandra Nechita 2 yaşı ndayken saatlerce
tedir ( Davidson, 2000 ) . boyama kitaplarını boyar ve yanı sıra kalem ve
Ellen Winner ( 1 99 6 ) çocukların üstün yeteneği ister sanat, müzik veya a kade­ mürekkeple çalışırdır. Oyuncak bebek ve arkadaşlara
mik alanda ols u n, ayırt edici ü ç kriter tanımlamıştır: hiç ilgi duymadı. 5 yaşından itibaren suluboya kullan­
maya başladı. Okula başladığında, eve gelir gelmez
1. Erken olgunlaşma: Üstün yeteneğe sahip çocuklar erken gelişir. Belli b i r a landa yaşH­ resim yaptı. 1 994 yılında sekiz yaşındayken ilk sergis i­
larından daha erken ustalaşırlar. Çalışma alanlarını öğrenmek için sıradan çocuk­ ni yaptı. Takip eden yıllarda, yaptığı yağlıboya çalış­
lara göre çok daha az çaba harcarlar. Bu çocuklar belli alan veya alanlardaki doğuş­ malardarı bazıları yaklaşık 1 00.000 dolara alıa buldu.
Şu anda ergen olan Alexandra, bıkıp usanmadan ve
tan getirdikleri yüksek yetenekleri sayesinde, pek çok açıdan erken gelişir.
tutkuyla resim yapmaya devam etmektedir. Bu ona
2. Kendi bildiği gibi yapma: Ü s t ü n yetenekli çocuklar sıradan çocuklardan niteliksel göre, sevdiği işi yapmaktır. Üstün yetenekli çocukların
olarak daha farklı biçimde öğrenir. Öğrenmek için yetişkinlerin yard ım ına veya bazı özellikleri nelerdir?
bilgiyi inşasına iht iyaçları olduğu d u rumda, bir diğerin i n nasıl yapt ığıyla ilgile­
n i rler. Çoğun lukla, her t ü rden açık yönerge karşısında direnirler. Genelde kendi
başlarına keşfeder ve problemlere kendi çözümlerini getirirler.
3. Öğrenme tutkusu: Ü st ü n yetenekli çocuklar yü ksek d ü zeyde beceri l i old u kları
ala nı anlamak için güd ü l ü d ü r. Yoğ u n hatta takıntılı bir i lgi ve odaklanma bece­
risi sergilerler. Kendi kendilerini motive ederler ve ebeveynleri tara fı ndan " sıkış­
t ı rılmaları " gerekmez.

Doğa-Yetiştirme: Üstün yetenekli olmak doğanın m ı yoksa çevrenin m i bir ü rü n ü ­


d ü r? M u htemelen ikisinin de ( Sternberg, 2009c ) . Yetenekli bireyler; zorunlu eğitime
başlamadan önce veya başladıkları sırada yani oldu kça küçük yaşlardan itibaren,
belli bir alanda oldu kça yü ksek becerileri olduğuna dair belirt iler gösterdiklerini
hatırlamaktadır. Bu d u ru m da, doğuştan getirilen becerilerin üstün yetenek üzerin­
deki önemine işaret etmektedir. B u nunla birlikte, sanat, matematik, fen ve spor ala­
n ın d a dü nya çapında üne sahip bireylerin hepsinin de güçlü bir aile desteği ve yıl­
la rca s ü ren eğitim ve uygulama gördüklerini bildirmişlerdir ( Bloom, 1 98 5 ) . Belli bir
alanda uzmanlaşan bireylerin hedefe yönelik uygulamalar yapması önemli bir ayırt
Organik gerilik: Genetik bir bozukluk veya beyin ha­
edici özelliktir. Ö rneğin, bir a raştırmada en iyi müzisyenlerin daha az başa rılı ola n­
sarı sonucu ortaya çıkan zeka geriliğidir.
lara göre en az iki kat fazla uygulama yaptıkları b u l u n m uşt u r ( E ricsson, K rampe ve
Tesch- Romer, 1 99 3 ) . Kültürel- ailesel gerilik: Hiçbir organik beyin hasarı
kanıtı bulunmadığı durumdaki zeka geriliğidir; ge­
Alana Özel Üstün Yetenek ve Gelişim: O l d u kça yetenekli bireyler gene l l ikle bir­ nellikle bireylerin ZK'si 50 ila 70 aralığındadır.
den çok alanda yeten e k l i deği l d i r ve ü st ü n yetenekle ilgili a raşt ırma l a r alana özel
Üstün yetenek: Ortalamanın üstü zekaya (1 30 veya
gelişi msel izlerl iklere oda k l a n maya başlamıştır ( M a tthews , 2 009; M a t ı hews, S ubot­
üstü ZK'ye) ve/veya bir şeyde üstün kabilıyete sahip
nik ve H orowitz, 2009; S t ernberg, 2 0 1 0f; Winner, 2 00 9 ) . Çocu k l u k boyu nca, olma .

• KISIM 5 Orta ve (,eç �ncukluk 301


b i re y l e r i n yeten e k l i o l d u k l a rı bu a l a n ( la r ) ortaya ç ı k m a k t a d ı r. B u
d u r u m da, çocu k l u k y ı l l a rı n ın bir noktasında i leride yetenekli bir
sana t çı veya m a t e m a t i kçi olaca k olan çocu k l a r bu a la n da uzma n l ı k gös­
termeye başlad ığına işaret et mekted i r. Alana özel üstün yetenekle i l g i l i
olarak, M i crosoft ' u n k u ru cu s u ve d ü nyanın en zengin lerinden biri o l a n
yazı l ı m dahisi B i l i G a t e s ( ı 9 9 8 ) bir şeyde i yiyseniz bazen d i kkatli olma ­
nızı ve h e rşeyde i y i o lacağı n ız d ü ş ü n cesine ve arzu su na karşı koyma ­
n ızı önermekt e d i r. Gates yazı l ı m geliştirme k o n u s u nda çok ba şarılı
o l du ğ u için i n sa n l a r ı n ondan, d a h i olmaktan çok uzak o l duğu diğer
a la n l a rda da parlak o l m a s ı n ı beklediğini a n l a tmıştır.
En geç ergenlik döneminde, bireyin alana özel yeteneğinin farkına
varı lması ve bireye özel uygun ve seçmeli eğirim fırsatlarının sağlan ması
gerek lidir ( Keati ng, 2009 ) . E rge n l i kte yetenekli bireyler ebeveyn desteğine
daha az ihtiyaç duyar ve kendi i lgi ala nları peşinden daha fazla koşmaya
başlar.

Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi: Giderek artan s a y ı d a k i u z m a n


Amerika B i rl eşik Devletleri ndeki ü s t ü n y e t e n e k l i çocu k l a rı n eği t i m l e ­
rinin ciddi b i ç i m d e gözden geçi r i l mesini sa v u n makradır ( Ja rv i n ve a rk . ,
2 0 0 8 ; Sternberg, 2 0 0 9 [ ) . E l len W i n n e r ( l 9 9 6 ; 2006 ) ü s t ü n yetenekli
çocu k l a rın sın ıfl a rda sıklıkla sosyal yönden izole edild iğini ve yeterince
harekete geçi r i l med i k leri n i düşü nmektedir. B u çocu k l a r için dışlanma
ve " inek" veya "eblek" olarak a d l a ndırılma a l ış ı l d ı k bir d u ru m d u r. Pek
çok ü n l ü kişi ok u l u n o n l a r i ç i n o l u ms u z bir deneyim o l du ğ un u , s ı k ı l ­
d ı k l a rı n ı ve bazen de öğret menlerinden daha fazla ş e y b i l d i k lerini b i l ­
d i rm i ş t i r ( Bl oom, 1 9 8 5 ) . Winner, ti.i m çocu k l a r i ç i n s t a n d a r t l a r ı n y ü k ­
s e l t i l m e s i n i n A m e r i k a n eğit im i n e y a r a r sağlayacağın ı s a v u n m a k t a d ı r.
Genç Bili Gates, Microsoft'un kurucusu ve günümüzde dünyadaki en Bazı çocuk l a r b u l u nd u k la rı sın ıfta yeterince h a rekete geçirilemiyorsa ,
zengin insanlardan biri. Pek çok üstün yetenekli öğrenci gibi, Gates de yetenek a la nl a r ı doğru l t u s u nda daha i leri d ü zeydeki derslere girınelc­
okula düşkün değildi. 1 3 yaşında bir bilgisayar güvenlik sistemini rine, örneğin öze l l i k l e erken g e l i ş m i ş bazı ortaok u l öğrencileri n i ü n i ­
çökertti, üniversitede bazı matematik dersleri almasına izin verildi. versitede i l g i l e n d i kl e ri a la n da k i derse girmesine, i z i n veri l mesi öneri l ­
Harvard Üniversitesi'nden ayrıldı ve daha sonra Microsoft Şirketi adını
mektedi r. Ö rneği n , B i l i Gaıes l 3 yaşında ü n i versitede matematik ders­
alacak projesi üzerinde çalışmaya başladı. Gates gibi oldukça yetenekli
öğrencilerin eğitimlerini zenginleştirmek; ilgi çekici, ilginç ve anlamlı bir
leri a l mış; ü n l ü çclist Yo-Yo Ma l 5 ya şın da l iseden mezu n o la ra k New
deneyim haline getirmek için okullar neler yapabilir? York Şehri J u i l la rd M ü z i k O k u l u n a kabu l edil miştir.

Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Gözden Geçir
Piaget'nın somut ışlemsel duşunce dönem ı Çocukların ZK ve Başarısı Testi isimlı bir CD­
Bağlantı Kur n i n ayırt edici özellikleri nelerdir? Piaget'nın ROM, ebeveynlerin çocukla rının ZK'sini test
alana katkılarından ve ona yapılan eleştiri ler­ etmelerıni ve bulundukları sınıf düzeyıne göre
Yansıt
den bazı örnekler veriniz? ne kadar başarılı olduklarını bulmalarını sağla­
Orta ve geç çocukluk yıllarında çocuklar bil· maktadır Sız çocuğunuzun ZK'sini test etmek

O orta ve geç çocuklukta bilişsel


değişi mleri açıklar.
giyi nasıl işlemler?
Zeka nedir, nasıl değerlendirilir? Sinirbilim ve
zeka arasındaki il işkiler nelerdir? ZK puanla­
ister misiniz? Çocu kla rına zeka testi veren
ebeveynlerin karşılaşabilecekleri olası bazı so­
runları sayar mısınız?
rında bıreysel ve grup farklarını neler belirler?

Bağlantı Kur
Bellek, düşünme ve zeka hakkında tatışıl ırken
genelde eğitsel stratejiler öneri l i r. Bu öneri­
leri 7. Bölümdeki "Erken Çoc u k l u k Döne­
minde Eğ itim" kısmında öğrendi klerinizle
karş ılaşt ı rınız.

302 BÖLÜM 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fız;ksel ve Bilişsel Gelişım


4 Dil Gelişimi
O Orta ve geç çocuklukta d i l gelişimini tartışır.

Sözcük B i lgisi, Dil Bilgisi ve Di l Ötesi Farkındalığı Yazma

Okuma İ kidil lil ik ve İ kinci Bir Dil Edi nimi

• Çocuklar; somut olarak orada olmayan şeyler hakkında kon uşabilmek için dili
daha fazla k u l la n ma, sözcük nedir öğrenme, sesleri tanıma ve çıkarma n ı n
yolları nı öğrenme gibi okuma v e yazmayı öğrenmelerini m ü m k ü n kılan yeni
becerileri oku la başladıkları n da kazan ı rlar. B u n u n yanı sıra, alfabedeki ha rflerin
dildeki sesleri temsil ettiğini yan i a/faberik prensibi de öğrenirler.

SÖZC Ü K B İ LG İ S İ, D İ L B İ L G İ S İ VE D İ L Ö T E S İ
ı: A R K I n A • ' G '
Orta ve geç çocukluk döneminde, çocuğun sözcük bilgisini düzenleyecek biçimde
zihinsel değişiklikler oluşur. D uydukları bir sözcükten sonra akıllarına gelen ilk söz­
cüğü söylemesi istendiğinde, erken çocuk l u k dönemin deki çocuklar sıklıkla, d u y d u k ­
ları sözcüğün yer aldığı bir c ü m l e içinde o n u takip e d e n bir başka sözcüğü söyler.
Örneğin, köpek sözcüğü verildiğinde çocuk " havlar" veya yemek yemek sözcüğü
verildiğinde "akşam yemeği" yanıtını verebilir. Çocuklar 7 yaş civarındayken u ya ra n
sözcükle aynı sözcük tü ründen olan bir başka sözcükle yanıt vermeye başlayabilir.
Örneğin, çocuk köpek sözcüğüne artık "kedi" veya "at" sözcüğü ile karşılık vermek­
tedir. Yemek yemek sözcüğüne ise " içmek" yanıtı vermeleri m uhtemeldir. Bu d u r u m
çocukların sözcük bilgilerini sözcüğün t ü rü n e göre d ü ze nlemeye başladıklarına bir
k a n ı t tır.
Sınıfl a n d ı rma sü reci çocuk sözcük dağarcığını arttırdıkça kolaylaşmaya başlar.
Çocuğun 6 yaşındaki sözcük bilgisi ortalama 1 4.000 sözcükken, 1 1 yaşına geldiğinde
ortalama 40.000 sözcüğe u laşır.
Çocuklar d ilbilgisinde de benzer biçimde ilerler (Tager-Flusberg ve Z ukowski,
2009 ) . İlkok u l yıllarında çocuğun mantıksal m u hakeme ve analitik becerisindeki
artış; karşılaştırma yapma ( da ha kısa, daha deri n ) ve kişisel fikir belirtme ( "E ğer
başbakan olsan . . . ") gibi yapıla rı uygun biçimde k u l l a n mayı anlamada yardımcı
olmaktadır. İlkokul yıllarında çocuklar: " Annesini öpen çocuk şapka takıyord u "
c ü mlesinde old uğu gibi daha karmaşık dilbilgisini daha fazla a n layabilir v e k ul lana­
bilir hale gelir. Dili daha bağl a n t ı l ı biçimde kulla nmayı da öğrenirler, bağlantılı söy­
lem ü retirl er. Anlamlı t a n ı m lamalar, t a rifler ve öyküler olu şt u raca k biçi mde
c ü mleleri bir diğeriyle ilişkilendirebilirler. Çocuklar b u şeyleri önce sözel olarak yapa­
bilmeli daha sonra kendilerinden yazılı ödevler beklenmelidir.
İlkokul yılları nda sözcük bilgisi ve dilbilgisindeki b u ilerlemeler, edat nedir bil­
mek veya dilin seslerini ele alma becerisi gibi dil ile ilgili bilgi anlamına gelen d i l
ötesi farkmd a l ığ m ı n gelişimine eşlik etmektedir. D i l ötesi farkındalığı çocu kların
"dilleri üzerinde düşünmeleri n i, sözcü kleri a nlamalarını, ve hatta tanımlamalarını"
sağlamaktadır ( Berko Gleason, 2009, s . 4 ) . B u beceri ilkokul yıllarında belirgin
biçimde gelişmektedir ( Pan ve Uccelli, 2009 ) . Sın ı ftaki tartışmaların bir kısm ı n ı söz­
cükleri tanımlamak ol uştu rmakta ve çocuklar nesne ve y ü klem gibi cümlelerin bile­
şenleri üzerinde çalışıp konuştukça söz dizimi bilgilerini arttırmaktadır ( Meltzi ve
E l y, 2009 ) .
B u n u n yanı s ı ra çocu k l a r, dili k ü l t ü re u yg u n biçimde n a s ı l k u l lanacaklarıyla
ilgili a n la y ışlarında - e d i m b i l gisi s ü recinde - ilerleme kaydetmektedir ( B ry a n t ,
2 0 0 9 ; Siegal ve S rian, 2 0 1 0 ) . E rgenliğe a d ı m a t t ıklarında, çoğu çocuk g ü n d e l i k Dil ötesi farkındalığı: Edat nedir bilmek veya dilin
bağlamla rda dilin k u l la n ı m ı yla yani n e demenin u y g u n olacağı ve n e demenin seslerini ele alma becerisi gibi, dil ile ilgili bilgı anla­
u yg u n olamayacağıyla ilgili k u ralları bil mekted ir. mına gelmektedir.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 303


OKU MA
Çocuklar okumayı öğrenmeden önce; fiziksel olarak var olmayan şeyler üzerinde
konuşabilmek için dili k u l la nmayı, sözcüğün ne olduğunu ve sesleri nasıl fark edip
üzerinde kon uşacakları n ı öğrenmelidir. Sağlam bir söz-
cük bilgisiyle ilkokula başlayan çocuklar okumayı öğre­
nirken avantaj l ı d urumdadır ( Paris ve Paris, 2006 ) .
Akıcı bir sözcük bilgisi okuyucu n u n sözcüğün anlamını
zahmetsizce kavramasına yard ımcı o l u r ( Bea t y, 2009;
C u n ningham, 2009 ) .
Ç o c u k l a ra o k u ma n a s t l öğret i l me l i d i r? H a l i h a ­
zırda, b ü t üncül d i l y a k l a ş ı m ı i l e sessel y a k l a ş ı ma
odak l a n ı l maktadı r. ( C ombs, 2 0 1 0: Tomkins, 2 0 1 1 ) .
Bütüncül d i l yaklaşımı, okumanın öğretiminin
çocuğ u n doğal dil öğrenimine para lel olması gerektiğini
v u rg u l a r. B ü tüncül dil yaklaşım ı n ı n k u l la n ı l d ığı bazı
sınıflarda, okumaya yeni başlayan l a ra sözcükler hatta
cümleleri tanımaları ve okudukları şeylerin bağl a m ın ­
dan sözcüklerin a nlam larını çıkarmaları yönünde
öğretim verilir. B ütüncü l d i l yaklaşımını destekleyici
oku ma malzemeleri de bütüncül ve a n la mlıdır.
Çocuklara dilin iletişimse( işlevini anl a mayı öğren­
meleri için hikaye ve şiir gibi materya l lerin t ü m ü
verilir. O k u ma, dinleme v e yazma becerileriyle bağ­
lantılandırılır. B ü t ü ncül dil yaklaşımı
progra m la rında farklılıklar olmakla birlikte, çoğun u n paylaştığı
ortak nokta okumanın fen ve sosyal konular ve becerilerle bir­
leştirilerek, gerçek d ünyadan malzemelere oda k lanılmasıdır. B u
nedenle, sınıftaki öğrenciler gazete, dergi veya kitap okumalı
ve üzerine yazı yazarak tartışmalıdır.
B u na k a rşın, sessel yaklaşım okuma öğret i m i n de yazıl ı
sembollerin seslere çevril mesiyle i l g i l i temel k u ra l ların öğre­
t i m i n i v u rg u lar. Ses oda k l ı okuma eğitiminde öncelikle basit
materya l lere yer veri l m e l i dir. Çocuklara a l fabedeki ha rflere
karşıl ı k gelen seslerle i l g i l i kurallar öğrendikten sonra, kitap­
l a r ve şiirler gibi daha karmaşık okuma materyal leri verilme­
lidir ( C u nn ingham ve A l li ngton, 2 0 1 O; Rasisnski ve Padak,
2 0 08 ) .
H angi yaklaşım daha iyi? Araştırmalar çocukların her i k i
yaklaşımdan da yararlanabileceğin i fakat s e s okuma bilgisiyle
i l g i l i öğretime ağırlık verilmesi gereğine işaret etmektedirler
Öğretmen çocuğun sözcüğü seslendirmesine yardımcı oluyor. Araştırmacılar, ses bil­
( Meltzi ve E l y, 2009; Tompkins, 2 0 1 1 ) . Okumayla i lgili artan
gisinin öğretiminin özellikle okumaya yeni başlayanlara ve okuma becerisi iyi olma­
yan öğrencilere okuma öğretiminde anahtar rolü olduğunu bulmuştur.
sayıda uzman, sesleri okuma bilgisini doğrudan öğretmenin,
okumayı öğrenmenin anahtarı olduğu fi krine varmaktadır
( Fox, 2 0 1 0; Mayer, 2008 ) .
R i ch Mayer ( 2008) yazılı bir sözcüğü okuyabilmek için gereken ü ç bilişsel süreci
tanımlamıştır:

l . Sözcüklerdeki ses birimlerinin farkında olmak, ses birimlerini t a nımayı içerir.


2 . Sô.zcükleri çözmek, yazılı sözcük leri sese çevirmeyi içerir.
3. Sözcüğün anlamını kavramak, sözcüğün a nlamıyla ilgili zihinsel bir temsil b u lmayı
Bütüncül dil yaklaşımı: Okumanın öğretiminin ço­ içerir.
cuğun doğal dil öğrenimine paralel olması gerekti­
ğini vurgular. Bütüncül dil yaklaşımını destekleyici
okuma malzemeleri de bütüncül ve anlamlıdır.
YAZMA
Sessel yaklaşım: Okuma öğretiminde yazılı sembol­
lerin seslere çevrilmesiyle ilgili temel kuralların öğre­ Çocuklar yazmaya başlarken genellikle heceleri çıkarmaya çalışırlar. Ebeveyn ve
timini vurgular. öğretmen ler çocuğun erken dönemdeki yazılarını teşvik etmeli fakat harflerin veya

304 B ÖL Ü M 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fizıksel ve Bilışsel Gelişim



Karanlık olabilir... Sağanak yağışlı Kesin olan birşey Her nedense bana
kısaltılabilirmiş gibi
• olabilir... varsa o da gece geliyor ...
i olduğu...
1
'
!

l
� l·JO

PEANUTS © United Features Syndicate, ine.

yazılışın yapısı üzerine fazla d ü şmemelidirler. Heceleme ve yazma d üzelt­


meleri seçici olmalı ve çocuğun yazı yazmasını ve içinden gelen hevesini
kırmayaca k biçimde o l u m l u bir tarzda yapılmalıdır.
The Jev /
İyi bir okuyucu olmadaki gibi, iyi yazı yazmak için de pek çok yıl
geçmesi ve pek çok u ygulama yapmak gereklidir ( Tompkins, 2 0 1 1 ) .
Çocuklara pek çok yazma fırsatı verilmelidir. Dil ve bilişsel becerileri iyi
bir öğretimle geliştikçe, yazma becerileri de gelişir. Örneğin, söz dizimi ve
dilbilgisiyle iglili daha üst d üzey bir kavrayış daha iyi yazmak için temel
olara k hizmet edecektir. B enzer biçimde organ izasyon ve m a ntıksal
m u hakeme gibi bilişsel beceriler de hizmet eder. Okul yılları boyunca
öğrenciler fi kirlerini organize etmek için daha ileri yöntemler geliştirir.
Öğrencilerin yazma yeterl iğiyle ilgili temel endişeler dillendirilmeye
başlanmıştır ( G ra h a m, 2 0 09 ) . Amerikada yapılan bir a raştırma sonu ­
cunda, 4 ila 1 2 . s ı n ı f a rasındaki çocu kların % 7 0 ila 7 5 'i n i n yazmada
d ü ş ü k başarı gösteren gruptan o l d u kları ortaya k o n m u ş t u r ( Persky,
Dane ve Jin, 2 0 0 3 ) . Üniversite öğret im görevlileri liseden mezu n olan­ T he
ların yarısının ü niversite d üzeyinde yazma becerisine sahip olmadıkla ­ St:>D
ff � v
rın ı bildirmiştir ( Achieve, A . Ş . , 2 00 5 ) .
to

İ K İ Dİ L L İ L İ K V E İ K İ N C İ B İ R Dİ L EDİ N İ M İ
İkinci bir dili öğreniminde d uyarlı dönemler var mıdır? Yani, eğer birey
ikinci bir dil edirırnek istiyorsa, öğrenmeye başlama yaşı ne kadar önem­
lidir? İngilizcenin a nadil olarak konuşulmadığı evlerden gelen çocuklara
öğretmenin en iyi yolu nedir?
Anna Mudd "Şeytan ve bebek goste"'un 6 yaşındaki yazarı. Anna en
az iki seneden beri hi kayeler yazıyor. Şiirsel imgeler, ileri düzey söz
İkinci Dil Öğrenimi: Uzun yıllardan beri, ikinci bir dili erinlikten önce dizimi ve sözcük bilgisi içeren hikayesi dil gelişimindeki ilerlemeyi
öğren m eyen bireylerin hiçbir zaman anadili o dil olanların yeterliğine gösteriyor.
ulaşa mayacakla r ı n ı ileri sürü im üş t ü r ( Johnson ve N ewport, 1 99 1 ) .
B un un l a birlikte, yakın zamanda yapılan bir a raştırma daha karmaşık bir sonu ç
ortaya koymuş; farklı d i l sistemlerinin duyarlı dönemlerinde farklılaşman ı n muhte­
mel olduğu ileri sürülmüşt ü r (Thomas ve Joh nson, 2008) . B u durumda, ergen ve
yetişkinler gibi dili geç öğrenenlere sesler ve dilbilgisin i n öğrenimiyle karşılaştırı l d ı ­
ğında y e n i d i l i n sözcüklerini öğrenme d a h a kolay gelmektedir ( Neville, 2006 ) . Örne­
ğin, çocukların ikinci bir dildeki sözcükleri a nadil aksanıyla söyleme becerileri yaşla
birlikte azalma kta, özellikle 1 O ila 1 2 yaşlarından sonra keskin bir düşüş gözlenmek­
tedir. B un u n yanı sıra, yetişkinler çocuklara göre ikinci bir dili daha hızlı öğrenme
eğilimi gösterir fakat ikinci dili edinmede ulaştıkları son düzey çocuklarındaki kadar
y ü k sek değildir. Çocuklar ve yetişkinlerin ikinci bir dil öğrenimleri birbirinden fa rk­
lıdır. Yetişkinlerle k a rşılaştırıldığında çocukları n geri bildirimlere daha a z duyarlı
olduğu, açık stratejileri daha a z k u ! Jandıkları ve ikinci bir dili öğrenirken daha fazla
bilgiye gereksinim d u ydukları bulunmuştur (Thomas ve Johnson, 2008 ) .
Amerika B i rleşik Devletleri n deki öğrenciler ikinci bir d i l ediniminde çoğu gel iş­
miş ü l kedeki emsallerin i n çok gerisindedir. Örneğin, R u syada okullarda formlar adı
verilen 10 sınıf bulunmakta ve aşağı yukarı Amerikadaki 1 2 . sınıfa karşılık gelmek­
tedir. R u s çocu klar okula 7 yaşında başlar ve üçüncü formda İngilizce öğrerırneye

305

KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk
başlar. İ ngilizce öğretim i n e gösterilen bu önem d o layısıyla, g ü n ü m üzde 40 yaşın
altındaki çoğu Rus en azından biraz İngilizce kon uşabi l iyor. Amerika B i rleşik Dev­
letleri l ise d ü zeyinde, en sıkı a kademik progra mlarda ki öğrenciler için bile, u l u sal
bir yabancı dil eğit iminin zorun l u olmadığı teknoloj i k olarak i leri d ü zeydeki tek bat ı l ı
u l u s t u r.
İkinci bir dil öğrenmeyen Amerikalı öğrenciler bir beceriyi öğrenme şansın ı n
öt esinde birşeyleri kaçırıyor olabilir. İki d i l l i li k - iki d i l kon uşabilme becerisi- çocuk­
l a rın bilişsel gel işimi üzerinde olumlu etkilere sahiptir. İki dilde de a kıcı olan çocuk ­
l a r sadece t e k dili konuşan emsallerine göre; dikkat kontrolü, kavram oluşrurma,
analitik m u ha keme, bilişsel esneklik ve bilişsel karmaşı klıkla ilgili testlerde daha iyi
performans göstermiştir ( Bialystok, 200 l ; 2007; Bialystok ve C raik, 2 0 1 O). Ayrıca,
oku ma becerilerine katkıda b u l u na n beceril er olan; konuşma ve yazma dilinin yapı­
sıyla i lgili daha bilinçli ve dil bilgisi ve a n la mdaki hata ları fark etmede daha iyidi rler
( B ialystok, 1 99 7 ) . B u n u n la birlikte, bir gözden geçirme çal ışması iki d i l l i çocu kları n
t e k d i l i k u llananlara göre daha düşük biçimsel dil yet k i n l iğine sahip o l d u k la rı ( örne­
ğin, daha a z sözcük bilgisine sahip o l d u k ları) b u l u n m uşt u r ( Bialystok ve C ra ik,
2 0 1 0) .
Amerika B i rleşik Devletlerinde, çoğu göçmen çocuk evlerinde tek dil kullanı rken,
kendi d i lleri ve İngilizceyi birlikte k ullanarak iki dilli ol makta ve sonunda İngilizce
konuşan tek dilli bireyler h a line gelmektedir. Eksiltili iki dillilik ( Her iki dili kullan­
mada bir şeylerin eksik olması) olarak adlandırılan bu d urumun, öze l likle kendi ana
d i l i nden �ık sık utanan, çocuklar üzerinde olumsm etkileri tartışılmaktadır.

İki dilli Eğitim: İ k i d i l l i l ikle ilgili ve üzerinde a n laşmaya varıl a mayan güncel bir
konu da İngilizcenin ana dil olmadığı ailelerden gelen Amerika lı m ilyonlarca çocuğu
ilgilendirmektedir ( Diaz-Rico ve Weed, 2 0 1 O; Herrera ve M urry, 2 0 1 l ; Ariza ve Lapp,
20 l 1 ) . Ta rtışmanın konusu, bu çocuklara İngilizceyi öğretmenin en iyi yoluyla ilgili
sorularla i l g i l idir.
Son yirmi yıldır tercih edilen strateji, göçmen çocuklara akademik konu larda
kendi dillerinde öğrenim verirken aşama aşama İngil izcenin öğreti l d iği, iki dilli eği­
timdir ( Ha ley, 20 1 O; Peregoy ve Boyle, 2009 ) . Ç i ft dilli eğitim progra m larının savu ­
n u cu ları İ ngil izce bilmeyen çocu klara sadece İngilizce dilinde eğitim verild iği nde
a kademik kon u larda geri kalacaklarını öne s ü rmektedir. Bu grupta kiler "Sadece İngi­
l izce kulla n ı la rak matemat i k veya tarih bu dili k u l lanamayan 7 yaşındaki çocuklara
nasıl öğretilir? " soru s u n u yöneltmekted irler.
İki d i l l i programları eleştirenler de çoğ u n l u k la göçmen çocukları n sadece bir yıl
çift d i l l i eğitime i h tiyaç duydu klarının düşünüldüğün ü öne sürmektedir. B u n u nla
birlikte, çoğu göçmen çocuğu n İngilizce konuşma yetkin l iğini üç ila beş yılda, okuma
yetk i n l iğini ise yedi yılda geliştirdiği b u l un m u ş t u r ( Ha k u t a , B u tler ve
Witt, 2000 ) . B u n u n la birlikte, göçmen çocuklar İ ngil izce öğrenme bece­
rilerinde tabii ki fark l ı l ık göstermektedir. Daha düşük sosyo-ekonomik
düzeye sahip olanlar daha yü ksek olanlara göre daha fazla zorluk çek­
mekted ir ( Hakuta, 200 1 ). Bu nedenle, daha düşük sosya l -ekonomik
arkaplana sahip olan çocukların şu a n kine göre daha uzun s ü re iki dilde
eğirim a l maya ihtiyaçları vardır.
İki dilli eğitime karşı olanlara göre bu progra m ları n sonucunda, göç­
men çocuklar İ ngilizce öğrenmemekte ve bu durum da onları Amerikan
topl u m unda dezavantaj lı d u ru ma düşü rmektedir. Peki a raştırmacıla r çifr
d i l l i eğitim progra m l a rının sonuçlarıyla ilgili neler b u l m uşla rdır? Ç i ft dilli
eğitim progra m l a rı n ı n çeşit l il iği, verilen öğretim türü, çift dilli eğitimin
haricinde o k u l la rı n nitelikleri, öğretmenler, öğrenciler ve diğer faktörler
gibi pek çok nedenden dolayı, progra m ların etkili liğine d a i r sonuçlar
çıkarmak zordur. B u n u n yam sıra, Amerika B i rleşik Devletleri nde çift d i l l i
eğitimle sadece İngilizce eğitimin verildiği d u rumu karşılaştıran herhangi
Birinci ve ikinci sınıfların iki dilli (İngilizce-Güney Çince) öğretmeni, bir ça lışma yürütülm emiştir ( Snow ve Kang, 2006)
Oakland, California'da çocuklara Çince ders anlatıyor. Araştırmacılar
iki dilli eğitimin etkililiğine dair ne bulmuştur?

306 BÖ L Ü M 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fızıksel ve Bilişseı Gelışım


kariyerlerle bağlantı

Sa lvador Ta mayo, İki Dilli Eğitim Öğretmeni


SalvadorTa mayo, Batı Şi kago'dakiTurner İ l köğretim Okulunda 5 . sın ıflara i k i dil
eğitimi vermektedir. İ ki d i l l i eğitim sınıflarındakiçal ışmaları nedeniyleM i ken Aile
Vakfı 'nı n verd iği U l usal Eğitimci Ödülü'ne layık bulunmuştur. O ve öğrencileri
Batı Şikago Şehir Müzesi, yerel Latin Topluluğu ve Batı Şikago ta rihiyle ilgili pek
çok ödü 11 ü web sitesi oluşturmuştur.Öğrencileri yurttaşlı ktesti ne hazı rlanmaları
için a i leler ve topluluk üyeleri için "Amerikan Vata ndaşı Olmak İstiyorum" isimli
bir web sitesi geliştirm iştir. B u n u n ya nı sıra, Ta mayo Wheton Kolej inde çift d i l l i
eğitim dersine de girmekted i r.

İ l kokul öğretmenleri n i n neler yaptığı h a kkında daha fazla bilgi edin­


mek i ç i n 45. sayfadaki Yaşam Boyu Gel işimle İ l g i l i Meslekler dizi nine
SalvadorTamayo iki dilli eğitim öğrencileriyle çalışıyor.
bakınız.

Araştırm a l a r i k i d i l l i eğitimi desteklemekte: ( 1 ) Çocu kların a nlamadıkları b i r


d i lde öğret i m gördü klerinde konuları öğrenmede güçl ü k yaşadık ları v e ( 2 ) s ı n ı fta
her i k i d i l entegre edildiğinde çocukları n ikinci d i l i daha rahat öğrenip ve daha a k t i f
olara k derse katıldıkları belirtil mektedi r ( Gonzales, Yawkey v e M i naya- Rowe, 2006;
Hakuta, 2 00 1 ; 2 00 5 ) . İki d i l l i eğitim öğret meninin çal ı şm a l a rı y la i l gili daha fazla şey,
Kariyerlerle Bağlantılar kısmında okunab i l i r.

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Bağlantı Kur Orta ve geç çocukluk yıllarında sözcük bilgisi Çocukken ikinci bir dil öğrendıniz mi? Eğer
ve dil bilgisindeki bazı değişiklikler nelerdir? öğrendiysen iz, size yararı olduğunu düşün iJ­
Yansıt Çocuklara okumanın nasıl öğretilmesi konu­ yor musunuz? Eğer öyleyse, nasıl? Çocukken
sunda hangi uyuşmazlıklar olduğunu betimler? ikinci bir dil öğrenmediysen iz, öğrenmek ıs­

O
Çocukların yazma becerilerinin ve gelişimi­ ter miydiniz? Neden7
orta ve geç çocuklukta dil nin özelli kleri nelerdir?
gelişi m i n i tartışır. İki dilli eğitim nedir? Hangi konular iki dilli
eğitimin içinde yer alır7

Bağlantı Kur
Bu bölümün başlarında üstbilişi öğrendiniz.
Dil ötesi farkındalığıyla karşılaştırınız.

• KISIM 5 Ona ve Geç Çocukluk 307


konu bağl ant ı lan - - - - - - - - - - - - - - - ... ,

Orta ve geç çocukluk dönemindeki yavaş fiziksel büyüme ergenliğin erken


dönemi olan erinlik/puberte döneminde çarpıcı değişimlere yol verir. Ergenin
beyn inde de risk a lma ve heyecan aramayla ilişkisi muhtemel olan beli rg i n
değişimler; amigdalanın (duygusal işlemleme) erken dönemde olgunlaşması
ve prefrontal korteks i n (karar verme, ben l i k düzenleme) daha geç olgunlaş­
ması, ortaya çıkmaktadır. Cinsel gelişim ergen gelişimin i n normal bir parçasıdır
ama ergenliğin erken yıl larındaki cinsel i lişki bir dizi sorunla ilişkilidir. Ergenlik
sağlıkla ilgili kritik bir dönemeç gibidir çünkü pek çok kötü alışkanlık ergen­
l i kte başlamaktadır. Son zamanda gözlenen azalmaya karşın, yasal olmayan
i l a ç kullanımı en yüksek o l a n gelişmiş ü l kelerden biri Amerika B i rleşik
Devletleridir. Ergenin düşüncesi çocuğa göre daha soyut, idealist ve mantıklı­
dır. Orta okula geçiş gelişimde gözlenen pek çok fiziksel, bilişsel ve sosyoeko­
nomik değişimle bağlantılı olması nedeniyle, çoğu birey için zordur.
1
\
... - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakalım - - - !Ilı-

öğ renme hedeflerin ize u laşın

Orta ve Geç Çoc u klu k Dönem inde Fizi ksel ve Bilişsel


Gelişi m
1 Fiziksel Değişim ve Sağlık O Orta ve geç çocuklukta fiziksel değişim ve sağlığı tanımlar.

Bedensel Büyüme ve Orta ve geç çocuk l u k yavaş, süreğen bir büyüme dönemidir. Bu dönem boyunca,
Değişim çocuklar yılda 5 ila 7 . 5 cm uzar. Kas k ü t lesi ve gücü kademeli biçimde artar. Vüc u t ­
t a k i büyüme ve oranlarındaki değişikliklerden en ç o k bildirilenler boya oranla kafa
çevresi ve göğüs çevresi ora n ı ndaki azalmadır.

Orta ve geç çocu k l u k t a beyindeki değişikliklerden en önemlisi; artan d i k k a t, m u h a ­


Beyin k e m e v e bilişsel kontrol g i b i becerilere yansıyan prefrontal korteksteki işlevsellikt ir.
Orta ve geç çocukluk dönemi nde prefrontal kortekste daha az yaygın ve daha fazla
odakla nmış e tkinlik gözle n i r ki bu da bilişsel kontroldeki artışla ilişkilidir.

Orta ve geç çoc u k l u k döneminde çocu kların motor becerileri, erken çocu kluktakine
Motor Gelişim göre daha esnek ve daha koordinelidir. Çocukların vücutları üzerindeki kont rolleri
a rtar ve uzun süre o t u ru p d ikkatlerini odaklayıp s ü r d ü rebilirler. B u n u n la birlikte,
yaşamları e t k i n l ik odaklı ve oldu kça hareketli olmalıdır. Merkezi sinir sistemideki
miyelin l e n medeki artış, motor becerilerinde ilerlemeye yansımaktadır. ince motor
becerilerindeki ilerleme kendini el yazısının gelişiminde gösterir. Kaba motor beceri­
lerinde erkekler, ince motor becerilerinde ise kızlar genellikle daha başarılıdır.

Çoğu Amerikalı çocuk yeterince egzersiz yapmamaktadır. Ebeveynler özellikle çocuk­


Egsersiz larının daha fazla egzersiz yapmasına rehberlik etmede önemli rol oynamaktadır. Yoğun
televizyon ve bilgisayar kullanımı çocuklarda düşük etkinlik dü zeyleriyle ilişkilidir.

308 B ÖL Ü M 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



Orta ve geç çocukluk çoğunlu kla sağlığın mükemmel d u rumda olduğu dönemlerdir.
Sağlık, Hastalık ve
Bozukluklar Çocu kluk dönemindeki ciddi yaralanma ve ölümlerin en sık görülen nedeni ise
motorlu taşıt kazalandır. Aşın kilolu olmak, pek çok tıbbi ve psikolojik problem riski
oluşturan, çocuklarda giderek artan bir sağlık problemidir. Çocuklarda obezite ciddi
sağlık riskleri barındırır. Çocuklarda kalp damar hastalıklanrun görülme olasılığı
düşüktür ama yetişkinlik döneminde ortaya çıkan kalp damar hastalıklannın işaret­
leri çocukluk döneminde gözlenebilir. Kanser çocuklann en başta gelen (kazalardan
sonra) ikinci ölüm nedenidir. Lösemi en sık rastlanan çocukluk dönemi kanseridir.

2 Engelli Çocuklar fi Farklı türden engelleri olan çocukları ve eğitimleriyle ilgili konuları
tanımlar.

3 ila 2 1 yaş arası çocukların yaklaşık % 1 4' ü özel eğit i m veya ilişkili hizmetlerden
Engellerin Kapsamı
yararla nmaktadır. Öğrenme güçlüğü olan çocuk konuşma veya yazma dilini kul­
lanma ve a n lamada zorl u k çeker ve dinleme, düşünme, o k u ma, yazma ve hecele ­
mede zorl uk gözlenebilir. Öğre n m e güçlüğü matematikte d e gözlenebilir. Öğrenme
güçlüğü sınıfland ırması yapılabilmesi için, öğrenme soru n u n u n temelde diğer bir
görsel, işitsel veya motor sorundan; mental gerilikten; duygusal sorundan kaynak ­
lanmaması veya çevresel. kültürel ve ekonomik bir dezavan taja bağlı olmaması
gereklidir. D isleksi, okuma ve heceleme becerilerinde ciddi bozukluğa sa hip birey­
leri içeren bir kategoridir. D isgrafi, el yazısında zorluğu içeren bir öğrenme güç­
lüğü t ü r ü d ü r. Diskalkuli, matematiksel işlemlerde zorluk çekmeyi içeren bir çeşi t
öğrenme güçlüğüd ü r. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu ( D E H B ) belli bi r
süre boyunca çocuğun aşağıdaki özelliklerin birini veya birkaçını sü reğen biçimde
gösterdiği d u ru mda t a n ı m lanan bir bozu kluktur: ( 1 ) D ikkat eksikliği, ( 2 ) hiperak­
tivite veya aşırı hareketlilik, ( 3 ) d ü rtüsellik. DEHB yüksek oranda tanılanabilmek­
tedir. Duygusal ve davranışsa! bozu klu klar; ilişkiler, saldırganlık, depresyon ve kişi ­
s e l veya okula ilişkin korkular gibi ciddi, süreğen sorunlann y a n ı sıra uygun olma­
yan sosyal - d uygusal öze l l i kleri kapsamaktadır. Otistik Spektrum Bozukl ukları
( O S B ) ciddi otistik bozukluktan daha hafif olan Asperger sendro m u na uzanan
geniş bir kapsama sahiptir ve yaygın gelişimsel bozukluklar olarak da adJandınl ­
maktadır. Hiilihazırda varılan fi k i r birliğine göre otizm, beynin yapısında ve nörot ­
ransmitte rlerdeki anormalliğin olduğu beyin işlev bozukluğudur. Otistik spektrum
bozu klu klarına sahip olan çocuk l a r, sosyal etkileşimde, sözel ve sözel olmayan ile­
tişimde soru nlar ile tekrarlayıcı davranışlarla ayırt edilmektedir.

1 97 5 yılında, Tüm Engelli Çocuklar için Eğitim Hareketi'nin, tüm engelli çocukla­
Eğitsel Konular
rın devlet i n sağladığı ücretsiz ve uygun eğitimden yararlanmasının hedeflendiği
94- 1 42 n u m a ralı ka n u n çıka rıldı. Bu kanun 1 990 yılında Engell i Eğitim Harekeıi
( I D E A ) olarak yeniden adlan dırıldı ve 2004'de güncellendi. IDEA; öğrenciye özel
progra mın ayrııııılarını içeren yazılı bir açıklama olan bireysel eğit i m planı ve
engelsiz bir çocuğun eğit imindeki ortama mümkün olan e n benzer biçimde oluş­
t u nılan ortamın engelli çocuğa sağlandığı e n az sınırlayıcı ortam gibi engelli çocu k­
ların i h tiyaçlarıyla ilgili talimaıları içerir. Kaynaştırma özel eğitim ih tiyacı ola n
çocuğun normal bir sınıfta t a m g ü n eğit i m görmesi a n lamına gelmektedir.

3 Bil işsel Değişiklikler e Orta ve geç çocuklukta bilişsel değişimleri açıklar.

Piaget, somu t işlem döneminin yaklaşık 7 ila 1 1 yaşlan arasında sonlandığını ileri
Piaget'nin Bilişsel
Gelişim Kuramı sürmüştü r. B u dönemde, çocuk l a r somut işlemler gerçekleştirebilir ve muhakeme
belli veya somu t örneklere u yg ulanabilir olduğu sürece mantıklı m uha keme ya pa­
bil irler. E l eşt irenler; bazı becerilerin Piage t ' n i n d ü şü ndüğünden daha erk e n
dönemde ortaya çıkıığı, b e l l i bir d ö n e m i n unsurlarının eşzamanlı olarak onaya çık ­
madığı, eğitim v e k ü l t ü rü n Piaget'nin tahmininden daha fazla et kiye sahip old u ­
ğ u n u ö n e sürmektedir. Piage t ' n i n kuramını ayrıııııland ıran takipçileri; çocukla n n
bilgiyi nasıl işledikleri, stratejiler, bilgi işleme hızı v e bilişsel problemlerin daha n e t
basa maklara böl ünmesine ö n e m vermiştir.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 309


Uzu n s ü r e l i bellek, ona ve geç çoc u k l u k döneminde a rtmaktadır. B i lgi ve deneyim
Bilgi işleme
bel l eği e t k i l e r. Çocu k l a r bellekleri n i a rt t ı r m a k için stratej il e r k ul l a n a b i l i r ve yetiş­
k i n l er i n çocu k l a r ı n stra teji k u l l a n ı m ın ı desteklemeleri öneml i dir. B e l i rsiz i z k u ra m ı ,
b e l l e k t e k i gel işimsel değişi m l e ri a ç ı k l a m a k için önerilm i ş t i r. E leştirel d ü ş ü n m e , y a n ­
s ı tıcı ve ü re t k e n d ü ş ü n m e i l e k a n ı u değer l e n d i rmeyi içerir. Farkında l ı k eleştirel
düşünmenin k r i ı i k b i r yönü d ü r. Çoğu o k ulda eleştirel düşünmenin v u r g u l a n m a ­
m a s ı end işe vericidir. Yaratıcı d ü ş ü n me y e n i ve a l ı ş ı l m a d ı k y o l l a r d ü ş ü n m e v e
soru n lara benzersiz çözü m l e r ü r e t m e becerisidir. G u i l ford, yakınsak d ü ş ü n m e ile
ı ra k sa k d ü ş ü n m eyi birbirinden a y ı r m ı ş t ı r. Çocu klarda yaratıcı d ü ş ü n meyi cesa ret­
l e nd i re n ve beyin fırtınasın ı n da içinde bulunduğu b i r dizi stra teji k u l l a n ıl a b i l i r.
Çocuklar bazı açı lardan b i l i m i n s a n ı gibi d ü ş ü n ü r ve diğer bazı açılardan ise d ü ş ü ­
n e mez. Ü s t b i liş, b i l m e h a k k ı n d a bil medir. Ç o ğ u üsıbilişle i l g i l i araştırma, üst belleğe
oda k l a n m ı ş t ı r. Pressley'e göre e ğ i t i m i n a n a h t a rı , öğrencilere soru n l a ra çözüm o l a ­
bil ecek g e n i ş bir stratej i repenu a rı öğre n m e l e r i n e yardımcı o l m a k t ı r.

Zeka problem çözme ve g ü n l ü k d e n e y i mlere u y u m sağlayarak o n l a rd a n öğre n meye


Zeka
yönel i k çıka r ı m l a r yapma becerisidir. Zeka araştırmaları gene l l i kl e b i reysel farkl a ra
ve değerl e n d irmeye o d a k l a n m a k t a d ı r. G ü n ü m ü zde sık k u l l a n ı l a n zeka testleri ara­
s ı n d a S t a n ford - B i n e t t e s t l e r i ve Wechs l e r Ölçekleri b u l u n m a k t a d ı r. B u testlerin
son uçları t o p l a m ZK veya t e s t i n belli a la n la r ı n da k i performansa göre rapor edile­
b i lir. Srernberg zekayı analitik zeka, yara t ı cı zeka ve p ra t i k zeka olarak sın ı fl a nd ı r­
m a kt a d ı r. G a rdn er, zeka n ı n sekiz t ü rü old u ğ u n u i l eri s ü r m ü ş t ü r : sözel, m a t e m a ti k ,
u zaysal, bedense l - k in e s t e t i k , m üz i k a l , k i ş i l e r a rası, kişisel ve doğacı. Ç o k l u zeka
yaklaşı m l a rı zekayı kavra y ı ş ı m ı zı a rt t ı rmakla b i r l i kte, bu yak l a ş ı m l a rı temel a l a n
a r a ş t ı r m a l a r ı n iyi yapılandırıl mad ığı k o n u s u n d a eleşt i ril mektedir. Z K p u a n la rı h e m
g e n e t i k h e m de çevre n i n öze l l i kl e r i n d e n e t k i l e n mektedir. B u p u a n ları ebeve y n l e r,
ev ortamı, o k u l ve m ü d a h a l e progra m ları e t k i l eyeb i l i r. Zeka test p u a n larında son
l O ila 2 0 y ı l da tüm d ü n yada h ızlı b i r y ü k se l m e göstermiş- Flynn e t k i s i - b u d u r u m
da çevre n i n z e k a üzerindeki ro l ü n e k a n ı t o l a r a k gösıe r i l m i ş t i r. ZK p ua n la rı n d a k i
g r u p farkla rı, k ü l t ü re l ya n l ı l ı k gibi pek ç o k e t k iy i yansı t ı yor olabil ir. Tes t l e r; sta n ­
d a r t İ n g i l i zce b i r forma, testin b ağ l a m ına veya test verilen ortama a ş i n a o l m a y a n
belli bazı g r u p l a ra k a r ş ı y a n l ı o l a b i l i r. Tes t l e r m u h t e m e l e n baskın k ü l t ü rü n d e n e ­
y i m l e r i n i y a n s ı t m a k ta d ı r.

Zeka geriliği d ü ş ü k ZK ve gündelik yaşama u y u m problemlerini içerir. Zeka geriğiyle


Zekanın Uç Değerleri
ilgili bir sınıflandırma orga n i k ve k ü l t ü re l - a ilesel geri l i ğ i birbirinden ayı rmaktadır.
Ü s t ü n yetenek li bireyler ortala m a n ı n üstü zekaya ( ı 30 veya üstü ZK'ye) ve/veya bir­
şeyde ü s t ü n kabiliyete sahiptir. Üstün zekalı çocukların ayırt edici üç özelliği: Erken
o l g u nlaşma, kendi bildiği gibi yapına ve öğrenme t u t k u l a rıdır. Üstün zekan ı n hem
kalıtım h e m de çevrenin sonucu o l ması m u htemeldir. Ü s t ü n zekada gelişimsel deği­
şimler betim lenmekte ve ü s t ü n zekanın alana özel yönleri daha fazla vurgu lanmak­
tadır. Üstün zekalı çocukların eğit i m l eriyle ilgili endişeler b u l u nmaktadır.

4 Dil Gelişimi <I Orta ve geç çocuklukta d i l gelişimini tartışı r.

B u dönemde çocu klar sözcük ve dil bilgisiyle ilgili daha a n a l i ti k ve m a n t ı klı b i r yak ­
Sözcük Bilgisi,
Dil Bilgisi ve Dil Ötesi laşıma sahiptir. D i l bilgisi açısından ele a l ı ndığında, bu dönemdeki çocuk karşılaştır­

Farkında lığı maları ve kişisel bakış açısını daha iyi a nl a maktadır. Daha karmaşık dil bilgisi kulla­
n a b i l i r ve a nlamlı öyk ü l e r ü retebilir. Dil ötesi farkındalığındaki - d i l ile ilgili bilgi- iler­
lemeler ilkokul yıllarında gözlenebi l i r. Çocuk l a r daha fazla sözcük t a n ı m lamakta, söz
dizim k u ra l larıyla ilgili bilgilerini a rt t ı rmakta, dili k ü l t ü re u ygun biçimde nasıl k ulla­
nacağını daha iyi a n lamaktadır.

Oku mayla ilgili olarak tartışma, b ü t ü ncül dil yaklaşı m ı n ı n m ı yoksa sessel yaklaşımın
Okuma
m ı daha iyi sonuç verdiğine oda klanmaktadır. B ü t ü ncü l dil yaklaşım ı okumanın öğre­
t i m i n i n çocuğun doğal dil öğre n i m i ne paralel olması gerektiğini v u rgular ve çocu k-

310 BÖLÜM 9 Orta ve Geç Çocuklukta Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



!ara hikaye ve şiir gibi materyallerin t ü m ü verilir. Basılı bir sözcüğü o k u mayı öğren­
mek için üç anahtar s ü reç: Sözcü klerdeki ses biri m l e r i n i n farkında olmak; sözcükleri
çözmek ve sözcüğün a n l a m ı n ı a n lamak.

Çocu kların dil ve bilişsel becerileri n deki i}er!eme yazma becerilerinin gelişimine t emel
Yazma sağlar. Çocukların yazma yeterliğiyle ilgili ciddi endişeler daha fazla seslend iri lmeye
başlanmıştır. Öğret menler çocu k l a rın yazma beceri leri n i i lerletmede anahtar bir rol
oynamaktadır.

Yakın zamanda yapılan araştırmalarda i k i nci bir dili öğrenmede duyarlı dönemlerin
İki Dillilik ve ikinci Bir Dil olup olma dığıyla ilgili karmaşık yargılara ulaşıl mıştır. İki d i l l i eği t imde göçmen çocuk­
Edinimi
lara akademik konularda kendi d illerinde öğre n i m verirken kademeli olarak İn gilizce
öğre t i m i verilmesi am açla n ma k t a d ı r. Araştırmacılar i k i d i l l i l iğin d il performansını
engellemediğini b u l m u şt ur.

a na hta r e l i meler
Asperger sendromu 285 diskalkuli 283 kültürel-ailesel gerilik 3 0 1 üst b i l i ş 292
belirsiz iz k u ra m ı 290 disleksi 283 norma l dağ ı l ı m 294 üstün zeka 3 0 1
beyin fırtınası 292 duygusal ve davranışsal öğrenme güçlüğü 283 uzun süreli bellek 290
bireysel eğitim planı 286 bozu k l u k lar 285 organik ger i l i k 30 1 ya kınsak d üşünme 292
bireysel farklar 294 eleştirel d ü şünme 2 9 1 otistik boz u k l u k 285 yaratıcı düşü nme 2 9 1
bütüncül d i l ya k laşımı 304 e n a z sınırlayıcı ortam 286 otistik spektrum yeni Piagetciler 289
d i k ka t eksikl iği hiperaktivie fardındalık 2 9 1 bozu k l u k ları (OSB) 285 zeka 294
bozu kluğu ( D E H B ) 284 ıraksak düşü nme 292 serileme 288 zeka geriliği 300
d i l ötesi farkındalığı 3 0 3 kaynaştırma 286 sessel yaklaşım 304 zeka katsayısı ( Z K ) 294
disgrafi 2 8 3 kü ltüre uyumlu testler 299 üçlü zeka k u ramı 294

a n a hta r i ş i l e r
Alfred Binet 294 E l len Winner 301 James Ka uffman 287 Patricia Bauer 290
Charles Brainerd and Howard Gardner 295 Jean Piaget 288 Rich Mayer 304
Valerie Reyna 2 9 1 J. P. G u ilford 292 Lewis Terman 3 0 1 Robert J. Sternberg 395
Craig Ramey 299 Jacqueline and Martin Mark Johnson 279 S imon Baron-Cohen 285
David Wechsler 395 Brooks 29 1 Michael Pressley 294 Teresa Amabile 293
Ellen Langer 291 James Flynn 298 Nathan Brody 297 Theophile Simon 294

31 1
• KIS I M 5 Orta ve Geç Çocukluk
-------
-- -

bölüm 10 ORTA VE GEÇ ÇOCUKLUK


DÖ NEM İ N DE
SOSYODUYGUSAL GELİŞİM
-
1 Duygusal ve Kişilik Gelişimi 3 Akranlar
Öğrenme Hedefi 1 Orta ve geç çocukluk Öğrenme Hedefi 3 Orta ve geç çoc u k l u k
döneminde duygusal ve kişilik gelişimini ta rtışır. dönem inde a kra n i l işki lerindeki değ i ş i k l i kleri
Benlik tanımlar.
Duygusal Gelişim Gelişimsel Değişiklikler
Ahlaki Gel işim Akran Statüsü
Cinsiyet Sosyal Biliş
Zorbal ı k

2 Aileler Arkadaşlar

Öğrenme Hedefi 2 Ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki 4 Okullar


gelişimsel değişim leri, yöneticiler olarak ebeveyn­
ler ve ailelerdeki sosyal değişimleri açıklar. Öğrenme Hedefi 4 Orta ve geç çocukluk döne­
Ebeveyn-Çocuk İ l işkilerindeki Gelişimsel Değişiklikler minde, çocukların gelişiminde okulun özelliklerini
Yöneticiler Olarak Ebeveynler örnekler vererek açıklar.
Üvey Aileler Öğrenci nin Öğrenmesine Çağdaş Ya klaşımlar
Sosyo-ekonom i k Statü, Etnisite ve Kültür
lusun Utancı, Jonathan Kozal (2005) 1 1 kı rsal kesim
U bölgesindeki düşük gelir düzeyinde 60 okulu ziya-
ret edip, tanımlamıştır. Kozal, yüzde 80-90'ını azı n l ı kların oluşturduğu pek
çok okul gördü. Buralarda birçok eşitsizlik gözlemledi-derbeder sınıflar, koridorlar ve
tuvaletler; yetersiz, uyg u n ol mayan kitaplar ve malzemeler ve kaynak darlığı. Öğ ret­
menler gördü, özellikle yapı landırılmış bir teste hazırlarken, öğrencilerini d a ha üst
�.......
... ....,.
d üzeyde düşünmeyi sağlayacak şekilde onları teşvik etmek yerine düşünme-
den, ezbere öğren meye talim ettiren. Kozal aynı zamanda sıklıkla sınıfta
kontrolü sağlamak amacıyla tehdit edici, korkutucu disiplin taktikler kul­
lanan öğretmenleri de gözlemledi.

Ancak Koza!, bu kadar olumsuz koşu llar a ltında, çocukların eğitimde


etki l i olan bazı öğretmenleri de gözlemledi. G üney Bronx'ta P.S.
30'da Bay Bed rock 5 . s ı n ıfları okutuyord u . Onun s ı n ıfı n d a n bir
öğrenci, Serefi na, yakın bir zamanda annesini AI DS'ten kaybetmişti.
Yazar Jonathan Koza! s ı n ıfı ziyaret ettiğinde, öğretmen diğer iki
çocuğun Serefi na'n ı n "duyg u s a l yaşamda kalma çaba s ı n ı destekleye­
cek şekilde destek o l d u kl a rı n ı " söyledi (Kozal, 2005, s. 291 ). Kitaplar,
s ı n ıf için fazla fayda sağlayıcı değil ve sosyal ça l ı şma notları da o l d u kça
eski, Ronald Reaga n'ın başka n l ı k dönem i n i benimsemiş. Ama Bay Bed rock,
Kozal'a bu sene s ı n ıf "mu hteşem" dedi. 56 yaşındaki Bay Bedrock hakkında b i r
öğrenci, "Öğretme n i m iz yaşlan ıyor . . . . Ama biz y i n e de o n u seviyoruz" dedi ( s . 292).
South Bronx'de büyüyen çocukların karşılaşabilecekleri
Kozal, bu s ı n ıftaki öğrencilerin d üzenli, i l g i l i ve dersle alakadar olduklarını gözlemle­ bazı meydan okuyucular nelerdir?

m i ştir.

'
, - konu bağlantı lar ı
1
Erken çocukluk döneminde, Erikson'a göre, küçük çocuklar girişimciliğe karşı
1
1 suçlu l u k aşaması ndadır. Ebeveynler, onların hayatında halen önem l i bir yere
1 sahiptirler ve demokrati k ebeveyn tutumu, çocuklar için büyük olasılı kla
1
olumlu sonuçlar yaratır. Erken çocukluk döneminde, a kran ilişkileri önemli role
1
1 a l maya başlar çünkü sosyal d ü nya ları genişlemiştir. Oyun, küçük çocuğun
1 hayatı nda özel bir yer tutmaktadır ve oyun hem bilişsel hem de sosyoduyg u ­
1
sal gelişiminde önemli bir orta mdır.
1
'
...,..:; - - geriye dönelim ___________________ ;

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 313


tı n Rilgi
Orta ve geç çocukluk yılları, çocukların sosyal ve duygusal yaşamlarına pek ço k güçlüğün gir­
mesine neden olur. Ebeveynler ve akranlarla ilişkilerde dönüşümler meydana gelir ve okul daha
a kademik bir nitelik kazanır. Benlik kavramı (self-conception), ahlaki muhakeme ve ahlaki dav­
ranışlarının geliş im i de önemli bir yer tutmaktadır.

. 1 Duygusal ve Kişilik Gelişimi Orta ve geç çocukluk döneminde duygusal ve


kişilik gelişimini tartışır.

Benlik Duygusal Gelişim Ahla k Gelişimi Cinsiyet

B u böl ümde, benlik gelişiminin ona ve geç çocukl u k döneminde nasıl s ü rd üğü ve
bu yıllarda meydana gelen d u yg u sa l değişiklikler ele alınaca ktır. Ayrıca çocukların
ahJaki gelişim i n i n yanı sıra orta ve geç çocu kluk döneminde cinsiyetin gelişim üze­
rinde oynadığı rol ü n çeşitli yönleri ele a l ı nacaktır.

c: 1 i
İlkokul yılla rında çocuğun kendi n i anlamanın ( self- understa nding ) , başkalarını anla­
manın ve benlik saygısının özel l i k leri ned i r? Öz yet k i n l i k ve öz düzenleme çocuk­
ların başarılarında nasıl rol oynar?

Kendini Anlamanın Gelişimi: O na ve geç çocuklu k döneminde, özellikle 8 ile 1 1


yaşları arasında çocuklar, erken çocukluğun daha somu t öz tanımlamalarının tersine,
kendilerini gittikçe daha fazla psikoloj ik karakteristik ve özelliklerle tanımlarlar. D a ha
büyük çocu klar kendileri n i "popüler, /ıoş, yardımsever, cimri, akıllı ve aptal" gibi sıfatlarla
tanımlamaya daha yatkındırlar ( Harter, 2006, s. 5 2 6 ) .
Ayrıca ilkokul yıllarında çocuklar benliklerinin sosyal özelliklerini tanımaya
daha yatkın hale gelirler ( Haner, 2006 ) . Benlik tanımlamalarını yaparken, sos­
Çocuklar h e n ü z ta m ola ra k ya l gruplara referans verirler. Örneğin kendilerini K ız izci Grubu, Katolik veya
kavraya m a d ı k la rı, değişmekte olan şeyler iki yakın arkadaşı olan kişiler olarak tanımlarlar ( Livesly & B rom ley, 1 97 3 ) .
o l m a k l a meşg u ller. Aynca çocuklar i l kokul dönemindeki kendine dair a n layışlarında sosyal
kıyaslamaya daha fazla yer verirler ( Davis-I<ean, Jager, & Collins, 2009; Har­
-Alastair Reid ter, 2006 ) . Gelişimin bu aşamasında çocuklar kendilerini kesin i fadelerden çok,
20. yüzyıl Amerikan Şairi başkaları ile kıyaslayarak başkalarından ayırma eğil i mindedirler. Yani ilkokul
çağındaki çocuklar artık ne yaptıklarını veya ne yapmadıklarını değil, daha çok
başkalarına göre ne yapabileceklerini düşünme eğilimindedir.
D iane Ruble'nin ( 1 98 3 ) çocukların benlik değerlendirmelerinde sosyal kıyaslama­
dan yararlanması ile ilgili çalışmalarına bakalım. Araştırmada çocuklara zor bir görev
verilerek performansları ile ilgili geri bildirimde bulunulm u ş, aynı yaştaki başka çocuk­
-- - - - - - - - - - · ların perfomıa nsla rı hakkmda da bilgilendirilmişlerdir. Daha sonra çocu klardan kendi­
I
lerini değerlendirmeleri istenmiştir. 7 yaşın altındaki çocuklar, diğer çocukların perfor­
c.
mansları ile ilgili bilgilere neredeyse hiç göndenne yapmazken, 7 yaşından büyük
Kimlik: Erg en li kte, bireyler kimlik arayı­ çocuklar benlik tanımlamalarında sosyal kıyaslama bilgilerine yer vermişlerdir.
şında olduklarından kendilerini anlamada Özet olarak orta ve geç çocu kl ukta benlik tanımlamaya sösyal kıyaslama dahil
daha içedönük ve yansıtıcı olmaktadır. 1 2. olmak üzere, giderek daha fazla psikoloj i k ve sosyal karakteristikler girer.
Bö l ü m, s. 383.
I
- - - - - - - - - - "' Başkalarını Anlama: 8. Bölümde küçük çocu kların başkalarını anlamasındaki geliş­
meleri ve sınırla maları a n latmıştık. Ona ve geç çocukluk döneminde çocukları n pers­
pektif kazanmasında artış görü lür. Perspekti f kazanma, başkaları n ı n bakış açılarını
kavrama ve onların duygu düşünceleri ni anlama kabil i yetidir. Robert Selman'a göre
Perspektif alma: Diğer insanların perspektiflerini ( 1 98 0 ) , 6 ile 8 yaşlarında çocuklar, başkalarının bir perspektife sahip olduğu nu ,
varsayabilme ve onların düşüncelerini ve duygularını
çün k ü bilgiye d a h a fazla erişim imkanlarının olduğunu anlamaya başlarlar. Roben'a
anlayabilme yeteneği.

BÖ LÜ M 1 O
314 Orta ve Geç Çocukluk Döneminde Sosyoduygusal Gelışım

göre, ilerleyen yıllarda, çocuklar her bireyin başka larının bakış
açısının farkında olduğ u n u n ve kendini başkaları n ın yerin e
koymanın da kişi lerin n i yet, a m a ç v e eylemlerini yargılama­
n ı n bir yolu olduğu n u n bilincine varırlar.
Perspekt if kaza n ma , çocukların pro-sosyal ( to p l u m yan­
lısı) veya a n ti - sosyal t u t u m ve davra nışlar gelişt irmesi açısın­
dan bilhassa önemli kabul edilir ( Davis- Kean, Jager, & Collins,
2 0 l O ) . Pro-sosyal davranışlar bakımından başkasının perspek­
tifini kaza nma, çocu kların başkaları stres alt ındayken veya
ihtiyaç içerisi ndeyken o n la rı a nlama ve teselli etme olasılığı­
nı geliştirir ( Eisenberg, Fabes, & Spinrad, 2006 ) . A n t i - sosyal
davranışlar açısından ise bazı araştırmacılar. perspekti f kazan ­
m a kabiliyeti zayıf çocu kların, bu kabiliyeti i y i olan çocukla­
ra göre daha fazla anti-sosyal davra nışta b u l u nduğunu ortaya
koymuştu r ( Chan dler, 1 97 3 ) .
Orta v e geç çocu klukta çocuklar, başkalarının iddiala­
rı kon usunda da daha şüpheci olurlar. 8. bölü mde, 4 yaşında- Orta ve geç çocuklukta diğerlerini anlamanın gelişimindeki bazı değişiklikler nelerdir?
k i çocukların bile başkalarının iddialarına karşı belirli bir şüp-
hecil i k gösterd iğini belirtmiştik. Orta ve geç çocuk l u kta çocuklar, psikoloj i k özellik­
ler ile ilgili bazı bilgi kaynakları hakkında giderek daha şüpheci olurlar. Örneğin bir
çal ışmada l 0 - 1 1 yaşındakiler diğer çocukların 6-7 yaşındaki çocuk la rdan daha akıllı
ve dürüst old uğ u n u belirten benlik bildirimlerini ( self-report ) reddetmeye daha fazla
ya ıkın çıkmışlardır ( Heyrnan & Legare, 2 00 5 ) . l 0- 1 1 yaşındakiler, 6-7 yaşındak ilere
göre, başkaları n ın benlik bildirimleri n i n sosyal olarak istendik eği l imler içerebileceğ i ­
ne dair, psikoloj i k olara k d a h a karmaşık b i r a n layış göstermişlerdir.

Benlik Saygısı ve Benlik Kavramı: Yüksek iiz saygı ve olumlu öz algısı, çocukla rın
iyi olma halini belirleyen önemli karakteristiklerdendir ( Kaplan, 2009 ) . Araştırmacılar
zaman zaman benlik saygısı ve benlik kavramı terimlerini birbirinin yerine kullanır
veya bu terimleri tam olarak tanımlamazlar, ancak i k isi arasında anlamlı bir fark var­
dır. Benlik saygısı, benliğin genel değerlendirmesi anlamına gelir, a y n ı zamanda ken­
dilik değeri ( self-wo n h ) ya da benlik imajı (self- image) da denir. Örneğin bir çocuk
bir kişin i n yalnızca bir i nsan olmadığının, iyi bir kimse olduğu-
mın da farkında olabilir. Benlik kavramı ise benliğin, alana
özgü, çok özel değerlendirmelerini içerir. Çocuklar yaşamları­
nın birçok a lanında - a kademik, sportif, dış görü n üş, vs. öz
değerlendirmeler yapabili rler. Özet olarak benlik saygısı, genel
değerlendirmeleri kapsarken; benlik kavramı belirl i alanlar­
daki değerlendirmeleri içine alır.
Benlik saygısı kavra m ı , bazen gerçeklik i le örtüşme­
yen a lgıları ya nsıtır ( Ba umeister & d iğerleri, 200 3 ) . B i r çocu ­
ğun benlik saygısı, örneğin zeki ve çekici olup olmadığına dair
i n ancı yansı tabilir; a ncak bu i nanç her d u ru mda doğru değil ­
d i r. B u nedenle yüksek benlik saygısı, bireyin insan olarak
kendisinin ve başarı ve kaza nımlarını n doğru ve haklı algı­
layışlarını anlatırken a yn ı zamanda başkalarına karşı kendi­
ni beğenmiş, abartılı ve desteksiz bir üstünlük hissini de bera­
berinde getirebilir ( K ru eger, Vohs, & B a umeister, 2008 ) . Aynı
şekilde zayıf benlik saygısı kişinin yetersizl iklerine dair yerin­
de bir algılamaya neden olabileceği gibi çarpık hatta patoloj i k Okul ortamında çocukların benlik saygılarının anlaşılmasını etkileyen şeyler nelerdir?
güvensizlik ve aşağılık d u y g u s u şeklinde ortaya çıkabilir.
Benlik saygısındaki çeşitlilikler ile çocukların gelişimin i n pek çok yönü a rasında
bağlantı k u ru l muştur. Ancak yapılan a raştırmaların birçoğu deneysel değil. korelasyonel
Benlik saygısı: Benliğe ilişkin genel değerlendirme
çalışmalard ı r. 1 . Bölümden hatırlanacağı gibi korelasyon, nedensellik ile eşit değildir. boyutudur. Benlik saygısına ben lik değeri (self­
Dolayısıyla korelasyonel b i r çalışma sonucunda, çocuklarda görülen düşük benlik say­ worth) ya da benlik imgesi (self-image) de denilmek­
gısı a lgılamaları ile düşük a kademik başarı a rasında bir ilişk i bulunmuş ise, düşük aka­ tedir.
demik başarının nede n i n i n benl i k saygısı eksikliği olabileceği gibi; düşük benlik saygı­
Benlik kavramı: Benliğin belirli alanlardaki değer­
sının nedeni de akademik başarısızlık olabilir. lendirmesi.

315
• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk
gelişimi yaşam la i l i ş ki l end i r

Çocukların Benlik Saygısını Artırma


Çocukları n benliksaygılarıdörtyolla artırılabilir:Düşükbenliksaygısının Çocu kların başarmalarına yardımcı ol ma: Başarı da çocukların
nedenlerini tespit etme, duygusal destek ve sosyal onay, benlik saygısını geliştirebilir. Örneğ i n gerçek becerilerin
çocukların başarmalarına yardımcı olma ve başa çık- çocuklara doğrudan öğretilmesi, genelde başarının
malarına yard ı mc ı olma (Bed n a r, Wells, & artması buna bağ l ı olara k da ben l i k saygısının
Peterson, 1 995; Harter, 2006). yükselmesi ile sonuçlanır.Çocu klar hedeflerine
Düşük benlik saygısının nedenlerini tes­ ulaşmalarını sağlayacak önemli görevleri bil-
pit etme: Ya pılacak müda ha le, ben l i k d i k lerinden ve geçmişte bu tür şeyler başar­
saygısının d ü ş ü kol ması n ı n neden !erine d ı klarından yola ç ı karak benl i k saygıları n ı
yöne l i k olmalıd ı r. Çocuklar ken d i leri geliştirirler.
için önem taşıyan a l a n l a rd a başarı l ı • Çocu kların başa çıkma larına yard ımcı
performa nsgösterd iklerizaman ben l i k o l ma: Çocu klar b i r problem karşısında
sayg ı l arı en üst düzeye çı kar. Bu ne­ problemden kaçmak yerine onunla başa
denle çocuklar, başarılı oldu kları alan­ ç ı k mayı dened i ğ i nde genellikle ben l i k say­
ları bul maya ve değerlendi rmeye teşvik gıla rı artar. Kaçmak ye rine başa çıkma dav­
edil melid ir.Akademik beceriler,sportifbe­ ra n ı ş ı devam ede rse, çoc u k l a r genelde
ceriler, fiziksel çekicilik ve sosyal kabul bu problemlerle gerçekçi, d ü rüst ve savunmacı ol­
alan lardan olabilir. mayan bir şekilde yüzleşir. Bu d a tercih edilen de­
Duygusal destek ve sosyal onay: Benlik ğerlend i rme d ü şünceleri n i, dolayısıyla
Ebeveynler çocukların daha yüksek öz saygı kazanmasına
saygısı düşük kimi çocuklar, geçimsizai­ kend iliği nden ortaya çıkanve be n l i ksaygı­
nasıl yardımcı olabilir?
lelerden gelmekte veya istismar ya da sını geliştiren onay d uyg usunu doğurur.
ihmal gördüğü halde h i çbir destek görmeden yetişmekted i r.
Alternatifolarak bazı durum larda gerek öğretmen veya koç gerekse 8. Bölümde "Duygusal Gelişim" başlığı altında tartı şıldığı
önem li bir yetişkin aracılığıyla resmi olmayan desteğin yanı sıra, üzere hangi ebeveyn lik yaklaşımı burada belirtilen son
Ablalık, Ağabeyli k (Big Brothers, Big Sisters) gibi programlar aracılı- hedefe va rılmasına yardımcı olabilir? Nasıl?
ğıyla resmi destek sağlamak mümkün olabilir.

Aslında okul başarısı ile benlik saygısı a rasında orta dereceli korelasyonlar söz
konusu olsa da bu korelasyonlar, yüksek benlik saygısının okul başa rısını artırdığı
şeklinde yorumlanamaz ( Ba u meister ve diğerleri, 2 00 3 ) . Öğrencilerin benlik saygı­
sını artırma çabaları, her zam a n okul başarısını a rtırmaz ( Davies & B rember, 1 999 ) .
Benlik saygısı yüksek o l a n çocuk l a r, daha fazla üstünlük sahibidir a ncak b u
durum, pozitif sonuçlar doğurduğu gibi negatif sonuçlar da doğurabilir ( Ba umeister
& diğerleri, 200 3 ) . Yüksek benl ik saygısı olan çocuk lar, hem prososyal hem a ntisos­
yal davra nışlar göstermeye yatkındırlar ( K rueger, Vohs, & B a umeister, 2008 ) . Son
dönemlerde yapılan bir çalışma, zaman geçtikçe yüksek benlik saygısına sahip agre­
sif çocukların, agresifliğin getireceği kaza n ımlara giderek daha fazla değer vererek
k u rbanları n ı daha da önemsizleştirdiğini göstermiştir ( Menon & diğerleri, 2007 ) .
Ayrıca günümüzde çok sayıda çocuğun orta veya düşük başarı sonucu övgü alarak
yetiştirildiği, buna bağlı olarak benlik saygıları n ı n şişirildiği şeklinde bir endişe hakimdir
( Graham, 2005; Stipek, 200 5 ) . Rekabet ve eleştiriye karşı toleranssız olabilirler. Bu tema
Dumbing Down Our Kids: Why American Children Feel Good About Themselves But Can 't Read,
Write, ar Add adlı kitapta canlı bir şekilde işlenmiştir ( S ykes, 1 99 5 ) .
Çocukların ö z saygısını etkili şekilde yükseltmek için ne gibi stratejiler u ygulana­
bilir? Gelişimi Hayatla İlişkilendirme bu soruya bazı cevaplar verebilir.

Öz Yetkinlik: Kişinin bir durumun üstesinden gelebileceği ve iyi sonuçlar yaratabi­


Öz yetkinlik: Bir durumu geliştirebileceğine ve arzu
leceğine dair geliştirdiği inanç anlamına gelir. 1 . böl ü mde bahsettiğimiz sosyal-bilişsel
edilen sonuçlar üretebileceğine ilişkin inanç.

BÖLÜM 1 O
316 Orta ve Geç Çocukluk Döneminde Sosyoduygusal Gelişim

kuramın sahibi AJbert B a n dura'ya göre (200 1 , 2008, 2009a, b; 2 0 1 0a ) öz
yetkinlik, öğrencilerin başa r ı l ı olup olmama sında kritik bir faktördür. Öz
yetki n lik, "Ben yapabi l i ri m " e olan inanç i ken; çaresizlik, "Ben yapa ­
mam " inancıdır. Öz yetki n l iği yüksek çocuklar " B u dersi a n layabileceğimi
biliyorum " ve " B u aktivitede başarılı olabilirim" gibi ifadeler kullanırl a r.
Dale Sch u n k ( 20 1 1 ) öz yetkinlik kavramını öğrenci başarısının birçok
yönüne uygul amıştır. B u açıdan öz yetkinlik bir öğrencinin aktivite seçi m i n i
de etkiler. Öğrenmeye yöneli k öz yetkinliği zayıf öğrenciler, p e k çok öğren­
me görevinden, özellikle kendilerini zorlayacak olanlardan kaçınabilirler.
öz yetkinliği yüksek akranları ise, aksine, öğrenme görevlerinde istekli bir
şekilde çalışırlar ( Schun k, 2 0 1 1 ) . Yine öz yetkinliği yüksek öğrenciler, öz
yetkinliği düşük öğrencilere göre çaba sarf etmeye ve öğrenme görevi üze­
rine daha uzun s ü re uğraşmaya daha eği l im l idir.
Erikson'un çolışkonlığa karşı aşağılık duygusu ilkesinin özelliği nedir?
Kendini Düzenleme (Öz Düzenleme): Orta ve geç çocuk l u kta ben liğin
en önemli boyutlarından biri de a rtan kendi n i düzenleme kapasitesidir. Artan bu kapa­
site, kişinin davranış, duygu ve düşüncelerini yönetmeye yönel ik kasıtlı çabal a rı ile
karakterize olup, artan sosyal yetkinlik ve başarıya doğru yol gösterir (Eisenberg, Spin­
rad, & Eggum, 2 0 1 0; Thompson, 2009a ) . Yapılan bir çalışmaya göre benlik kontrolü
( öz kontro l ) , 4 yaşından 1 O yaşına yükselmiş, benlik kontrol seviyesinin yüksek oluşu
ile sapkın davranış düzeyi n i n düşük olması a rasında bir bağlantı bulunmuştur ( Vaz­
sonyi & H u ang, 2 0 1 0) . Bu çalışmada sıcaklık ve pozitif etki ile karakterize edilen ebe­
veynlik, öz kontrolde gelişimsel artışı ön görmüştür. Yine son dönemlerde yapılan bir
başka çalışmaya göre, gelir seviyesi düşük a ilelerden gelen ve kendini düzenleme kabi­
liyeti yüksek çocuklar, kendini düzenleme kabiliyeti düşük akranlarına göre daha iyi
notlar almıştır ( Buckner, Mezzacappa, & Beardslee, 2009 ) .
"Orta v e Geç Çocuk l u kta Fiziksel v e Bilişsel Gelişim " başlıklı 9 . B ölümde bahse­
d ildiği gibi öz düze n leme kapasitesin i n artması ile beyni n prefrontal korteks bölgesin­
deki gelişimsel i lerlemeler a rasında bağl a n tı k u rulmuştur. Prefrontal korteks bölgesin­
de artan foka! aktivasyon ile a rtan bilişsel kontrol arasındaki bağlantı ve öz düze n le­
meyi içine a l ışı konusundaki tartışmamızı hatırlayın ( D iamond, Casey, & M un a kata,
2 0 1 1 ; D u rston ve diğerleri, 2006) .

Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu: 1 . Bölümde Erik E rikso n ' u n ( J 968) i nsan
gelişiminin sekiz aşamasını a n l a t m ıştık. Erikson' u n gelişim i lkelerinden dördü ncüsü
orta ve geç çocukluğa denk gelir. B u radaki çalışka n l ı k terimi, bu dönemin baskın
bir teması n ı ifade eder: Çocuklar bir şeylerin nasıl yapıldığını ve nasıl çalıştığını
merak ederler. Çocu k l a r bir şeyler ü retmeye, yapmaya ve çalışmaya teşvik edildi­
ğinde (bu bir model u ça k, ağaç evi yapma, bisiklet tamir etme, bir toplama proble­
mini çözme veya yemek pişirme olabilir) başarma hisleri gelişir. Fakat çocuk la rı n ı n
b i r şeyler yapma çabalarını "yaramazlık" veya "ortal ığı dağıtma" olarak gören ebe­
... - - - - - - - - - - :Jıı-
veynler, çocuklarının aşağı l ı k duygusu geliştirmesine neden olurl a r. '
Çocukları n a il elerini n ötesindeki sosyal dünyaları da başarı hissine katkıda b u l u ­ , . -ol • ..., . n
nur. Okul özell ikle bu a ç ı d a n ö n e m kazanır. Zeka olara k ortalamanı n biraz a ltında­ Bilişsel Kuram: Çalışkanlığa karşı aşağıl ı k
ki çocukları d ü ş ü n ü n . Özel eğit i m sınıfına alınamayacak kadar zekidirler, öte yandan duygusu Erikson'un erken çocukluk aşa­
üstün yetenekli s ı n ı fl a rına dahil edilemeyecek kadar geridirler. Akademik çalışmala­ masına, Kimlik kazanmaya karşı rol karma­
rında sık sık başarısızlığa uğrar, aşağılık d u ygusu geliştirirler. B i r de başarı h i ssi evde şası ise ergenlik dönemine karşıl ık geli r. 8.
azalan çocukları d ü ş ü n ü n . Kendini adamış duyarlı öğretmenler bu tür öğrencilerin Bölüm, s. 248; 1 2. Bölüm, s. 384.
başarı hissini yeniden canlandırabilirler ( Elkind, 1 970 ) .
_ _ _ ,

O YG U S A L G E L İ 5 . \.1
8 . Bölümde oku l öncesi dönemdeki çocuk l a rın, gerek kendi gerekse başkalarının
duyguları hakkında konuşmaya yatkın hale geldiklerin i görmüştük. Ayrıca bu çocuk­
lar sosyal standartları karşılamak için kendi duyularını kontrol etme ve yönetme
konusunda gittikçe artan bir farkındal ı k geliştirirler. Orta ve geç çocukl ukta çocuk­
lar, duygu ları a nlama ve öz d üzenleme kapasitelerini daha da ilerletirler ( C un ning­
ham, K liwer, & Garner, 2009; Saarni & diğerleri, 2006) .

• KIS I M 5 Orta ve Geç Çocukluk 317


Gelişimsel Değişi mler: Orta ve geç çocuk l u k yıllarında duygulardaki gelişimsel
değişimlere ş u nl a r dahil edilebil i r ( Denham, B assett, & Wyatt, 2007; K uebli, 1 994;
Thompson, 2009a; Thompson & Goodwin, 2 00 5 ) :

• Gelişmiş duygusal anlayış: Örneğin ilkokuldaki çocuklar gurur v e u ta nç gibi


k a rmaşık d uyguları anlamaya yönelik ileri derecede gelişmiş bir yeteneğe
sahiptirler. B u duygular, başka insanların tepkilerine daha az bağlıdır; kendi­
liğinden onaya çıkarlar ve kişisel soru m l u l uk hissi ile birleşirler.
• Belirli bir durumda birden fazla duygunun yaşanabileceğine dair gelişmiş anlayış:
Örneğin üçüncü sımfta okuyan bir öğrenci, bir şeyler başarmanın kaygı ile
birlikte keyif d uyguları yaşatacağını a nlayabilir.
• Duygusal tepkilere yol açan olayların farkındalığına dair artan eğilim: Dördüncü
sınıfa giden bir çocuk, bugün kendini üzgün hissetmesinin nedeninin yakın
arkadaşının bir hafta önce taşınmış olması olduğunu idrak edeb i lir.
• Olumsuz duygusal tepkileri bastırma veya gizleme yeteneği: Beşinci sınıfa giden
çocuk, bir sınıf a rkadaşı o n u rahatsız ettiğinde önceki dönemlerine göre kız­
gınlığını daha iyi gizlemeyi öğrenmiştir.
• Duyguları yönlendirme sıratejilerinin ku/lamlması: İlkoku l yıllarında çocuklar duy­
Orta ve geç çocukluk yılları boyunca duygulardaki gusal yaşam l a rı konu sunda daha tepkisel olurlar ve d uygularını kontrol etmek
değişiklikler nelerdir? için daha fazla stratej iye başvururl a r. Kendi duygularını bilişsel olara k yönet­
mede daha etkili olurlar; örneğin üzüldüğünde kendini yatışrırabilir.
Gerçek empati becerisi: Örneğin dördüncü sınıftaki bir çocuk üzüntülü birini anlar ve
bir başkasının yaşadığı üzüntüyü dolaylı yoldan deneyimlemiş o l u r.

Stresle Başa Çıkma: Çocukla rın d u ygusal yaşamlarının öneml i bir boy u t u da,
stresle başa çıkmayı öğrenmektir ( S wearer, Givens, & Frerichs, 2 0 1 0 ) . Çocuklar
büyüd ükçe stresli d urumları daha doğru değerlendirir ve bu d u ru m üzerinde ne
kadar kontrole sahip olduklarını daha doğru saptarlar. Büyük çocuklar stresli d u ru m ­
lar karşısında d a h a fazla başa çıkma a l terna t i fi üretir v e daha bilişsel başa çıkma stra­
tej i leri u ygularlar ( S a a rni & diğerleri, 2006 ) . D üşüncelerini bilinçli olarak stres veren
şeylere yönlendirmede ve stres yaratan d u r u m lara farklı açıdan bakmada veya kişi­
n i n stres algısını değiştirmede, küçük çocukla rdan daha başarılıdırlar. Örneğin küçük
bir çocuk, sınıfa geldiğinde öğretmeni ona selam vermedi diye hayal k ı rı klığına uğra ­
yabil i r. Ama yaşça daha büyük bir çocuk a ynı d urumda "Öğretmenim çok yoğun
olduğunda n merhaba demeyi u nu t t u " diye d ü ş ü nebilir.
L O yaşına kadar birçok çocuk stresle başa çıkmak için bu bilişsel stratejileri uygu­
layabilir d uruma gelir ( Sa a rni, 1 99 9 ) . Fakat destekleyici tutum içerisinde olmayan
ve k a rm aşa veya travmanın belirleyici olduğu aile ortam l a rı n da çocuklar, strateji k u l ­
lanamayacak kadar a ş ı n strese maruz kalabilirler ( Klingman, 2006) .
Yaşanan felaketler çocukların özellikle gelişimlerini etkileyerek, u y u m problemleri
yaratabilir. Felaket yaşayan çocukları bekleyen sonuçlar arasında akut stres reaksiyon­
, - - - - - - - - - �
' ları, depresyon, panik bozukluğu ve post -travmatik stres bozukluğu sayılabil i r ( Ka r,
2009 ) . B i r felaketin ardından bu tarz problemler geliştiren çocukların oranı, yaşanan
felaketin özelliği ve büyüklüğü ile birlikte çocuklara u laşan destek gibi faktörlere bağ­
Biyolojik Süreçler: Daha büyük yetişkin­
l ı dır. Örneğin 1 1 Eylül 200 1 tarihinde New York ve Washington Pentagon'daki D ü nya
lerde stres hormonları kanda daha uzun
Ticaret Merkezine yapılan saldırılar ve 2005 yılı Eylül ayında meydana gelen Katrina
süre yüksek düzeyde kal ır. Bu da yaşlan­
ve Rita kasırgaları, çocukların bu tür stresli durumlarla başa çıkmasına nasıl yardıma
mayı hızlandırarak bağışıklık sistemi fonksi­
olunacağına dair kaygılar ortaya çıkmasına neden olmuştur ( Osofsky, 2007 ) .
yonlarına zarar verir. 1 7. Bölüm, s. 538.
' Araştırmacıla r ebeveynlere, öğretmenlere ve çocuklara bakan diğer yetişkinlere
,
yönel ik birtakım önerilerde b u l u n muştu r ( G u rwitch & diğerleri, 2 00 1 , ss. 4- 1 l ) :

• Çocuklara güvende ve emniyette olduklarına dair güvence verin (gereki rse bir­
çok kez ) .
• Çocukların olayları tekrar a n l a t ma l arına izin verin v e onları dinleyin.
• Çocukların rahatsız ed ici veya şaşırtıcı d uygulardan bahsetmelerini sağlayın,
stres veren olayların a rdından b u tür d uyguların yaşanmasının normal olduğunu
anlatın.

BÖLÜM 1 O
318 Orta ve Geç Çocukluk Döneminde Sosyoduygusal Gelişım

Çocukların travmatik deneyimlerle (ABD'de terör saldırısı 9/1 11200 1, Katrina kasırgası
Eylül 2005) etkili başetmelerinde etkili olan bazı stratejiler nelerdir?

• Çocuktan, korku veren d u ru mlara ve travmayı hatırlatan şeylere maruz bıra k ­


mayın -örneğin çocukların yanında olayın d a ha az konuşu lmasını sağlamak gibi.
• Çocukların , meydana gelen olayları yan l ı ş a n l ayabileceğin i bilerek b u n l a rı
anlamla ndırmasına yardıma olun. Örneğin küçük çocuklar "kendilerini suçla­
yabilirler, olmamış şeylere i n anabilirler. teröristlerin hala okulda olduğunu san a ­
bilirler, v s . B u gibi durumlarda çocukların gerçekçi bir a nlayış kazanmasına yar­
dıma olu n . " (s. 1 0)
Travmatik olaylar kişilerin hayatın a h laki yönlerini düşünmesine neden olabilir.
Çocuk, savaş alanlarındaki şiddetle ve yakılıp yıkılmış yerlerle yüzleştiğinde hisset­
tiği u mutsuzluk ve çaresizlik ahlaki gelişimi sekteye uğratabilir ( Nader, 2 00 1 ) . Şimdi
çocukların a hlaki gelişimine biraz daha yakından bakalım.

A H LA K İ G E L İ Ş İ M
8. Bölümden Piaget'nin ahlaki gelişim görüşü tanımını hatırlayın. Piaget, küçü k çocuk­
ların bağımlı ahlak ile karakterize olduğun u - fakat 1 O yaşına kadar bağımlı olmayan /
özerk ahlak anlayışı denen üst d üzeye ulaştığını- söyler. Piaget'e göre büyük çocuk­
lar, bireyin niyetini göz önüne alırlar, kuralların değişime tabi olduğuna inanırlar ve
cezan ı n her zaman yanlış davranışlardan sonra gelmediğini bilirler.
Ahlaki gelişim ile ilgili ikinci önemli bakış açısı Lawrence Kohlberge ( 1 958, ı 986 )
tarafından geliştirilmiştir. Piaget ' n i n bilişsel gelişim aşamaları Kohlberg'in k u ram ı n ı n
temel i n i oluşt urur, fakat K o hlberg a h laki gelişimin altı aşaması olduğun u ileri s ü rer.
Ona göre bu altı evre evrenseldir. B i r evreden diğerine geçiş, başkalarını n bakış açı­
sını kazanma ve kişinin mevcut a h laki düşü nce aşaması ile kendisinden daha ileri
aşamada bulunan biri n i n muhakemesi arasında çatışma yaşama fırsatları ile ortaya
çıkar.
Kohlberg görüşün ü , 20 yıl boyunca çocuklarla özel görüşme yaparak geliştirdi.
Görüşmede çocuklara, karakterlerinin ahlaki i kilemde kaldığı hikayeler veri l d i .
Kohlberg'in e n ü n l ü ikilemi şudur:

Avrupa'da b i r kadın kanser yüzünden ölümün eşiğindeydi. Doktorlar o n u t e k bir ila­


an kurtarabileceğini söylüyord u. tıaç bir tür radyumdu ve orada yaşayan eczaa keşfet­
miştir. tlaon yapımı pahalı idi ama eczaa ilaan gerçek fiyatının on katını istiyordu.
Radyuma 200 $ ödüyor. küçük bir doz için hastadan 2.000 $ istiyordu. Hasta kadının
kocası Heinz, tanıdığı herkesten borç para aldı ama ancak 1 .000 $ toplayabildi. Ecza­ Lawrence Kohlberg, provokatif biliş.sel gelişim
oya giderek kansının ölmek üzere olduğunu anlattı ve ilao daha ucuza vermesini ya kuramının mimarı. Onun kuramının özelliği nedir?

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocu�luk 319


2. DOZEY 3. DOZEY
Geleneksel Düzey Gelenek Sonrası Düzey
Orta DOzeyde lçselleştlrme Tam içselleştirme

1 . Evre 3. Evre 5. Evre


eaoımlı Ah!Ak Karşılıklı Kişisel Beklentiler, Sosyal Sözleşme veya Yararlık
ilişkiler ve Kişilerarası Uyum Eğilimi ve Bireysel Haklar
Bireyler kendi 9karlan �rultusunda hareket
ederken, başlcalannın da aynısını yapmasına Birey değerler, haklar ve ilkelerin kanunları
izin verirler. �ru olan eşit alışverişle ilgilidir. Bireyler, ahlc'Jki yargıların temeline güven, aştığı sonucunu çıkarır.
şefkat ve sadakat gibi ögeleri koyalar.
2. Evre 6. Evre
Bireysellik, Amaç ve Alışveriş Evrensel Ahlak i l keleri Eğilimi
4. Evre
Toplumsal Düzen Ahlakı Kişi, evrensel insan haklarına dayalı ahldki
değerler geliştirmiştir. Kanunlar ile vicdan
Çocuklar itaat ederler çünkü büyükleri böyle AhliJki yargılamalar toplumsal düzen, hukuk,
arasında ikileme düştüğü zaman birey, kendi
ister. lnsanlann ahliJki kararlan, cezadan adalet ve görev hissiyatının an/aşılması üzerine
vicdanına uygun davranışta bulunur.
kaçmak üzerine kuruludur. kuruludur.

ŞEKİL 1 0.1
KOHLBERG'iN AHLAK GELiŞiMiNiN ÜÇ DÜZEYi VE ALTI EVRESi: Kohlberg dünyanın her yerinde insanların yaşa dayalı aynı evrelerden geçerek, ahlaki muhakeme
kabiliyetini geliştirdiğini savunur. O halde Kohlberg'in ahlôki gelişim kuramı 1. Bölümde ele alınan doğa-çevre ve süreklilik-süreksizlik tartışmalarının neresinde kalır?

da veresiye vermesini istedi. Ancak eczaa, "Olmaz, ilaa ben buldum, ondan ben zen­
gin olacağım" dedi. Bunun üzerine çaresiz kalan Heinz eczaneyi soyarak ilacı çaldı.
( Kohlberg, 1 969. s. 379 ) .

Yukarıdaki hikaye, Kohlberg'in a hlaki düşüncenin özelliğini i ncelemek için geliş­


tird iği 1 1 hikayeden birisidir. Hikayeyi okudukt a n sonra görüşülen kişi. ahlaki iki­
lem i le ilgili bir d izi soruya cevap verir. Heinz ilacı çalmalı mıdır? Çalma davranışı
doğru mudur yan lış mıdır? Neden? Bir koca karısı için ilacı başka yolla elde edemi ­
yorsa çalmak görevi midir? İ y i koca hırsızlık yapar mı? Kendisini sınırlayan hiçbir
yasa olmadığı için eczacının i laca çok para isteme hakkı var mıdır? Neden vardır
veya yoktur?

Kohlberg'in Evreleri: Görüşü len kişilerin bu ve diğer ikilemler konusunda verdik­


leri yanıtlara göre Kohlberg üç a hlaki gelişim d üzeyini tanımlamış, her birinin a lt ı na
i k i evre yerleştirmiştir ( Bkz. Şekil 1 0. 1 )
Gelenek öncesi muhakeme, Kohlberg'e göre bu evre, a h la k i muhakemenin
en a lt düzeyidir. B u düzeyde iyi ile kötü, dışarıdan gelen ödül ve cezaya göre yorum­
Gelenek öncesi muhakeme: Kohlberg'in ahlaki geli­
lanır.
şim kuram ının en alt düzeyidir. Kişinin ahlaki muha­
kemesi esas olarak, dış kaynaklı ödül ve ceza ile kont­
• J . Evre: Bağ ımlı ahlak, gelenek öncesi d ü zeyi n i l k evresidir. Bu evrede ahlaki
rol edilir.
gelişim cezaya bağlıdır. Ö rneği n çocuklar cezadan kaçınmak için itaat ederler.
Bağımlı ahlak: Kohlberg'in gelenek öncesi düzeyinin • 2 . Evre: B ireysel l i k, yararlı amaç ve a l ışveriş, gelenek öncesi d ü zeyin ikinci
altında yer alan ilk evredir. Ahlaki düşünce cezayla şe­
evresidir. Bu evrede birey, doğru ola n ı n kendi çıkarları doğrultusunda hareket
killenir.
eımek olduğunu düşü n ü r, aynı zamanda başkaların ı n da aynı hakka sahip oldu­
Bireysellik, yararlı amaç ve alışveriş: Kohlberg'in ğunu bilir. B u nedenle doğru olanın içi n de karşılıklı alışveriş vardır. B i rey baş­
gelenek öncesi düzeyinin altındaki ikinci evredir. Bu kalarına karşı hoşgörülü olursa, onların da kendisine karşı aynı t u t u m içerisinde
evrede kişiler, kendi çıkarları doğrultusunda hareket
olacağını düşünür.
ederler, öte yandan başkalarının da aynı şeyi yapma­
sını kabul ederler. Geleneksel muhakeme, Kohlberg'in a hlaki gelişim k ura m ı n ı n ikinci veya
ortanca düzeyidir. Bu d üzeyde kişiler belirli standartlara uyarlar; a n ca k b u n lar ebe­
Geleneksel muhakeme: Kohlbergln ahlaki gelişim
kuramının ikinci veya ortanca düzeyidir. Bu düzeyde bi­ veynler veya devlet gibi kuru m larca konmuş standartlardır.
rey belirli standartlara uyar ancak bu standartlar ebe­
veynler veya toplum kuralları gibi dış standartlardır.
• 3 . Evre: Karşılıklı k işilerarası beklentil er, i l işkiler ve kişilerarası uyum:
Kohlberg'in üçüncü ahlaki gelişim düzeyidir. B u d ü zeyde birey güven, şefkat ve
Karşılıklı kişilerarası beklentiler, ilişkiler ve kişile­ sadakate değer verir, ahlaki yargılamalarını bun l a ra göre yapar. Çocuklar ve
rarası uyum: Kohlberg'in üçüncü ahlaki gelişim dü­ ergenler bu evrede genellikle kendi ebeveynlerin i n ahlaki standartlarını uygu ­
zeyidir. Bu düzeyde birey güven, şefkat ve sadakate
lar. ebeveynleri tarafından "iyi kız" veya " iyi çocuk" olarak a t fedilmek isterler.
değer verir, ahlaki yargılarını bunlara göre yapar.

320 BÔL Ü M 1 0 Orta ve Geç Çocukluk Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim



• 4. Evre: Topl umsal d üzen ahlakı, Koh lberg'in ahlaki 70
gelişim k u ra m ı n ı n dörd üncü evresi olup bu basamakta
ahlaki kararlar toplu msal d ü zen, hukuk, adalet ve görev 60

gibi kavramlar ı n anlaşılması ile şekillenir. Örneğin ergen­ �


Q) 50
ler bir toplu m u n etkili şekilde işleyebilmesi için o top­ >- ;::
Q)
lumda yaşayan kişilerin itaat edeceği yasalarla düzenlen­ E .!!!
'2 E
� "'
40
mesi gerektiğini düşünebilirler. :::::> �
>- 2
.;;: o 30
Gelenek sonrası m u hakeme, Kohlberg'in ahlaki geli- "' Q)

şim k uramın ı n en üstünde yer alır. B u d üzeye erişen birey ��


::::>
ro 20
>- >-
alternatif ahlaki öğretileri t a n ı r, seçenekleri b u l u r ve daha
15 Evre 5
sonra kendi ahlaki i l kelerine göre karar verir. Q; 10
I
Evre 2
• 5. Evre: Sosyal sözleşme veya yara rlık ve bireysel ! '.'.::---=������!!!!.-..
�o���=--=��--ım!!!�
haklar ise Kohlberg'i n beşinci evresidir. B u aşamada 10 12 14 16 18 20 22 24 26 28 30 32 34 36

bireyler değerler, haklar v e i l kelerin kanunların üzerinde Yaş (yıllar)


olduğu n u d ü ş ü n ü r. K işi, gerçek k a n u n la rın geçerliğini
ŞEKİL 1 0.2
değerlendirir ve toplumsal sistemler temel insan haklarını
YAŞ VE H E R B i R KOHLBERG EVRESİNDE
ve değerlerini ne derece koruyup savunabildiğine göre irdelenebilir.
BULUNAN BiREYLERiN YÜZDESi: 10 yaşından
• 6. Evre: E v rensel ahlak i lkeleri eği l i m i, Kohlberg'in a hlaki gelişim k u ra m m ın 36 yaşına kadar izlenen erkek katılımcıların olduğu
altıncı ve en üst aşamasıdır. Bu aşamada birey artık evrensel i nsan haklarına uzun süreli bir çalışma kapsamında, 1 O yaşında ahlaki
daya l ı ahlaki değerler gelişt irmiştir. Kanunlar ile vicdan arasında ikileme d üş­ muhakeme çoğunlukla 2. evrede çıkmıştır (Colby &
diğerleri, 1 983). 1 6 ila 1 8 yaşlarında 3. evre, en sı k
t üğü takdirde birey, vereceği karar riskli olsa dahi vicdana uygun karar veril­
uygulanan ahlaki m u hakeme şekli olmuş, 4. evrenin
mesi gerektiğin i sav u n u r. en sık uygulanan evre olması ise yirmili yaşların
ortalarına denk gelmiştir. Yine 5. evre, 20 ila n
Kohlberg saydığı düzey ve evrelerin belirli bir sırayı takip ettiğini ve yaşla para lel
yaşlarına kadar ortaya çıkmamış ve bireylerin en fazla
geliştiğini savunur: 9 yaşına kadar çocukların birçoğu, a hlaki gelişimin 1 . d ü zeyini yüzde 1 O'unu karakterize etmiştir. Çalışmada ahlaki
yan i gelenek öncesi d üzeyi k u l l an ır. Ahlaki seçimleri n i, ödül ve ceza yaptırımlarını gelişim evreleri genellikle Kohlberg'in öngördüğü
göre yaparlar. Erge n liğe kadar a hlaki m u h a kemelerini, başkaları tarafından konmuş dönemlerden daha geç ortaya çıkmış ve 6. evre
standartlara göre yaparlar. B i rçok ergen 3. m uhakeme evresinde b u l u nduğu halde görülmemiştir. Sizce bu çalışmada sadece erkeklere yer
verilmiş olması bağlayıcı olabilir mi? Neden?
2 . ve 4. evre n i n belirli özell iklerini taşırlar. Erken yetişkin liğe gelindiğinde bireyle­
rin çok azı gelenek sonrası d ü zeyde m u hakeme yapabilir d u ru ma erişmiştir.
Bu gelişim tanımını hangi kanıt destekler? 20 yıl süren bir boylamsal çal ışma
sonucunda 1 . ve 2 .evrelerin yaşla birlikte düşüş gösterdiği ortaya çıkmıştır ( Colby &
diğerleri, 1 98 3 ) ( B kz. Şekil 1 0. 2 ) . 1 O yaşındaki çocuklarm ahlaki m uhakemesinde
hiçbir şekilde yer almayan 4. evre, 3 6 yaşındaki yetişkinlerin yüzde 6 2 'sinin a hlaki
düşünce sisteminde ken d i n i göstermiştir. Yine 5 . evre de, 20-22 yaşlarına kadar
ortaya çıkmazken; bireylerin en fazla yüzde 1 O'u bu ahlaki olgunl uğa erişe bilmiştir.
B una göre ahlaki gelişim evreleri genellikle Kohlberg'in öngördüğü dönemler­
den daha geç onaya çıkmıştır ve daha üst evrelerde, özellikle 6. evrede, m uhake­
menin çok nadir old uğu görül müştür. 6. evre Kohlberg'in ahlaki değerlendirme
p u an lama rehberinden çıkarılmış olsa da hala Kohlberg'in ahlaki gelişim şemasın da
teorik olarak önemli bir yer tuttuğu kab u l edilir. Toplumsal düzen ahlakı: Kohlberg'in ahlaki gelişim
kuramının dördüncü evresi olup, bu basamakta
ahlaki kararlar toplumsal düzen, hukuk, adalet ve gö­
Kohl berg'in Ahlaki Gelişim Evrelerini Etkileyen Faktörler: Kohlberg'in evre­ rev gibi kavramların anlaşılması ile şekillenir.
lerinden geçi lmesini etkileyen faktörler n e lerdir? Her evrede, ahlaki m u hakeme için
belirli bir bilişsel gelişim d üzeyi şart olsa da Kohlberg, çocukların bilişsel gelişimle­ Gelenek sonrası muhakeme: Kohlberg'in ahlaki ge­
lişim kuramının en üstünde yer alır. Bu düzeye erişen
rindeki ilerlemelerin aynı ölçüde ahlaki gelişimi beraberinde getirmeyebileceğini
birey alternatif ahlaki öğretileri tanır, seçenekleri bu­
savun u r. Aksine, ahlaki gelişim aynı zamanda çocuğun ahlaki sorun l a rı ve a h laki lur ve daha sonra kendi ahlaki ilkelerine göre karar
çatışmaları çözme deneyimleri n i yansıtır. verir.
Pek çok araştırmacı, kişilerin sahip old uğu evrelerin bir basamak üzerinde bir
Sosyal sözleşme veya yararlık ve bireysel haklar:
ahlaki düşünce ile ilgili bir model geliştirerek bireylerin ahlaki gelişim düzeylerini iler­
Kohl berg'in beşincı evresidir. Bu aşamada bıreyler
letmeye çalışmıştır. Bu yaklaşım, Piaget'in bilişsel gelişimi açıklamakta kullandığı denge değerler, haklar ve i l kelerin kanunların üzerinde ol­
ve çatışma kavramlarını uygular. Çocukların bulundukları ahlaki muhakeme d ü zeyi­ duğunu düşünür.
nin az ötesindeki argümanlar sunara k araştırmacılar bir eşitsizlik yaratmış, çocukların
Evrensel ahlak ilkeleri: Kohlberg'in ahlaki gelişim
ahlaki düşüncelerini yeniden yapılan d1rmaya motive etmiştir. Bu yaklaşıma başvuran
kuramının altıncı ve en üst aşamasıdır. Bu aşamada
çalış maların sonucuna göre, süresi ne olursa olsun evre üzeri ile ilgili tartışmal a r daha
birey artık evrensel insan haklarına dayalı ahlaki de­
ileri ahlaki muhakeme yeteneğini öne çıkarmış gibi görünmektedir ( Wa l ker, 1 982 ) . ğerler geliştirmiştir.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 321


Koh lberg, akra n etkileşiminin ve bakış açısı kazanmanın sosyal uyarılmanın önemli
ögeleri olduğunu ve bu uyarılm a l a rın, çocu kları ahlaki m u hakemelerini değiştirmeye
zorladığını vurgu lamıştır. Yetişkin ler doğal olarak, çocuklar üzerinde k u ra l koyma ve
dü7enleıneler yaparken, akra n l a r arasındaki a lışveriş ilişkileri de çocuklara karşısın­
daki kişinin bakış açısını a n la ma ve k u ra l la rı demokratik yollarla oluşt u rma fırsatı
sunar. Kohlberg ilke olarak, akranlarla karşılaşmanın perspektif kazan ma fırsatları
s u nabileceğini, bu fırsatların ise çocuğun a hlaki muhakeme kabiliyetini geliştirebile­
ceğin i v u rgular. Kültü rlerarası bir çalışma n ın Kolılberg'in k u ramından yararlanarak
son dönemlerde yapılan değerlendirmesinde, perspektif kazanma becerileri ile geliş­
miş a hlaki yargıl a r a rasındaki bağlantıya dair k uvvetli deliller b u l u nmuşt u r ( Gibbs
& diğerleri, 2007 ) .

Kohlberg'in Aldığı Eleştiriler: Kohlberg'in k u ramı çeşitli tartışma, a raştırma ve


eleşt i rileri beraberinde gcı irı n iştir ( G ibbs, 2009; Narvaex & Lapsley, 2009; Walker &
Friıner, 20 1 1 ) . Yöneltilen temel eleştiriler a rasın da ahlaki düşünce ile a hlaki davra­
nış a rasındaki i lişki, k ü l t ü r ve a ilenin a hlclki gelişimdeki rolü ve başka l a rı için d u y u ­
l a n kaygının önemi y e r alır.

Ahlôki Düşünce ve Ahlôki Davranış: Kohlberg ' i n k u ramı, a h l a k i d ü ş ü n ceye çok


vurgu yaptığı, buna karşı lık a h laki davranış Ü7erinde yeterince du rmadığı için eleş­
tirilmiştir ( Walker, 2004 ) . Bazen a h laki olmayan davranışlar, ahlclki nedenler arka-
sına sığınabilmektedir. Yolsuzluk yapan C E O ' la r ve politikacılar, kendi eylemleri ifşa
edilmeden önce halkın önünde en y üce ahlclki erdemleri savun u rlar. Ü l kenizde

f �·
' en son meydana gelen skandalı d ü ş ü n ü n . D u ru m ne o l u rsa olsun failler erdemli

t düşünceler sergilemiş a ma ahlclki olmayan davra n ışlard a n kendilerini a lama­


mıştır. H iç kimse gelenek sonrası düzeyde d üşünebilen, y alancı ve h ırsızlar­
;l'""' " . .. ;, .
. . . . ..
dan oluşan bir topl u m u istemez. Yal a ncılar ve h ırsızlar da, doğruyu ve
yanlışı bilebilirler. Ama çirkin eylemler, ahlaki erdem ile perdelenebilir.
.
.
. . . . ...
�!

,
.
.

'
. .

'\ ./
,:
!
Kültür ve Ahlôki Muhakeme: Kohlberg, ahlaki m uhakeme evrelerin i n evren­
sel olduğun u savun u r a ncak bazı a raştırmacılar bu k u ramı belirli kültürler
ı .- için geçerli oldu ğ u n u söyleyerek eleştirirler ( Gibbs, 2009; M i l ler, 2007 ) .
. .....� ....... Kohlberg de, karşısındakiler d e kısmen haklı olabilir. D ü nyanın çeşitli yöre-
. .. .... . . .... .
lerinde çoğ u n luğu Avrupa dışı olmak üzere 27 ayrı k ü lt ü r üzerinde yapılmış
olan 4 5 çalışma değerlendirilmiş, Kohlberg ' i n ilk dört evresin i n evrenselliğini
destekleyen d e l i l ler bulu nmuştur ( Sn a rey, 1 987 ) . Farklı k ü lt ü rlerden i nsanlar,
K o hlberg'in öngördüğü şekilde sırasıyla bu dört evreden geçmiştir. Ancak 5 . ve 6.
evrelere t ü m kültürlerde rast lanama mıştır (Gibbs & diğerleri, 2007; Snarey, 1 9 8 7 ) .
Ayrıca Kohl berg'in puanlama sisteminde, belirli kültürlerin ü s t d ü zey a h l a k i m u h a ­
Resımde görülen 1 4 yaşındaki Nepalli çocuk, dün­
kemesine y e r verilmez, dolayısıyla ahlaki m u hakeme Kohlberg'in öngörd üğünden
yanın en kutsal altıncı Budisti olarak kabul ediliyor.
Ergenlik döneminde bulunan 20 Nepalli Budist rahi­ daha fazla k ü lt ü re özgü bir şeydir ( Sn a rey, 1 9 8 7 ) . Özet olarak Kohlberg'in yaklaşımı,
bin katıldığı bir çalışmada, Kohlberg'in k u ramının dünya çapında çeşitli kültü rlerde dile getirilen ahlaki m uhakemeyi büyük ölçüde
temelini oluşturan kavramlardan biri olduğu halde kapsasa da belirli kültürlerdeki bazı önemli a h laki kavramları gözden kaçırır veya
adalet odak noktası olarak değerlendirilmemiştir yanlış k u rar ( Gibbs, 2009 ) .
(Huebner & Garrod, 1 993). Ayrıca Kohlberg'in ku ra­
mında, rahiplerin acı çekmenin önlenmesi ve mer­ Aileler ve Ahlôki Gelişim: Kohlberg, aile sü reçlerin i n çocuğu n ahlaki gelişimi nde
hametin önemi konusundaki kaygıları yer almaz. kesin li kle önemli olmadığını savu nmuştur. Daha önce söylediğim iz gibi Koh lberg,
ebeveyn-çocuk ilişkilerinin genellikle çocuğa verip alma ilişkisi k urma veya bakış
açısı kazanma konusu nda çok az fırsat verdiğini öne sürmüştür. Bu t ü r fırsatların
, - - - - - - - - - ;ıııı.. genelde, çocuklar arası akran ilişkilerinde ortaya çıktığını belirtmiştir.
,
Kohlberg. a i l e il işkilerinin a h la k i gelişime etkisini önemsizleştirmiş mid i r?
ı gel•şimle bağlantı
1 Çocuk la rı n ahlaki gelişimi üzerinde ça lışan pek çok uzman. ebeve y n lerin a h l a k i
ı Akranlar: Piaget, çocukların ahlaki muha-
değer ve eylemlerinin çocuk l a rı n ahlaki düşünce leri üzerinde etkili o l d uğu sonucuna
kemesinin gelişmesinde akranlar arası karşı­ \armıştır ( Laible & Thompson, 2007; Walker & Frimer, 20 1 1 ) . Öte yandan birçok
lıklı verip alma ilişkisinin, ebeveynlik etkisin- gel işimci, a h laki m u ha keme gelişiminde a kran etkisinin, önemli rol oynadığı konu­
den daha önemli olduğunu savu n u r. 8. sunda Kohlberg ve Piaget ile aynı fikirded i r.
Bölüm, s. 253.
,

� - - - - - - - - - - - - - - '

322

Cinsiyet ve Bakım Verme Perspektifi: Kohlberg'in kuramına en bilindik eleştiri C a rol
Gilliga n ' d a n gelmiştir ( 1 982, 1 992, 1 996 ) . Gilligan, Kohlberg ' i n k u ra m ı n ın cinsiyet
koktuğunu, erkek normları Ü7erine kuru l u olduğunu savu n u r. B u n ormları , i lişki­
lerin ve başkaları için du yulan kaygı nın ötesine geçen soyut ilkeler belirler ve bireyi,
tek başına d urabilen bağımsız şekilde a hlaki kararlar a l a n bir varlık olarak görür.
Adaleti, a h la kı n tam merke7ine yerleştirir. Kohlberg'in adalet görüşü n ü n tersine Gil­
l igan bakım verme açısından bakmayı sav u n u r. B u bakış açısı insanları, başkaları ile
bağlı l ı k açısından gören, kişilera rası iletişimi, kişiler i l e ilişkileri ve başkala rı için
d u y u lan kaygıları vurgulaya n bir a h laki perspektiftir. Yine Gilliga n'a göre, Kohlberg
b ü y ü k ihtimalle b i r erkek old uğundan, bakım verme perspekt i fi n i önemsiz b i r
k o n u mda bırakmıştır; ç ü n k ü Kohlberg birçok çalışmasıııı erkeklerle yapmış, erkek
deneklerden aldığı yan ı ı la rı , k uramı için bir model olarak kulla nmışur.
Ancak Gilligan'ın cinsiyet son uçları ile i lgili sorular da yöneltilmiştir ( Walker &
Frimer, 2009a, 2 0 1 1 ) . Örneğin yapılan bir meta a naliz ( çeşi tli çalışmalardan varılan
sonu çları birleştiren bir istatistiksel analiz türü ) , Gilliga n ' ı n ahlaki yargılamada cin­
siyete atfetıiği ağırlığa şüphe ile yaklaşır (Jaffe & Hyde, 2000 ) . Yine son dönem lerde
yapılan bir değerlendirme çal ışması kızların, ahlaki yönelimleri n i n "soyut adalet ilke­
lerinden çok, başkalarına karşı üzen göstermeye daya l ı olduğunu ama gerekli d u ru m­
larda ( tıpkı erkekler gibi ) her iki a hlaki yönelimi de kullanabildiği ni" onaya koy­
m u şt u r ( Blakeınore, Beren baum, Libcn, 2009, s. 1 32 ) .

Toplumsal Geleneksel Muhakeme: B i r grup k u ramcı ve araşt ı rmacı, Kohlbcrg ' i n


a h l a k i m u hakeme ile topl u m sa l geleneksel m u hakeme a rasında yeterli a y r ı m ı Carol Gilligan. Gilligan'ın ahlaki gelişim görüşü
y a p m a d ığın ı sa v u n ma k t a d ı r ( S metana, 2 0 0 6 ; Tu riel, 2006 ) . Top l u msal u y u m nedir?
m u h a kemes i n i n odak noktası, da vra nışları koııı ro l etmek v e toplu msal d ü ze n i
k o r u m a k amacıyla top l u m s a l u zlaşı ile k o n m u ş geleneksel kurallard ı r. K u ra l l a r
keyfidir. Ö rneğin y e m e k t e ç a t a l k u l l a n ılması v e y a s ı nıfta s ö z hakkı a l m a k i ç i n e l
k a l d ı rı lması gibi .
Öte taraftan a h laki mu hakeme, ahlaki konulara ve a h l a k k urallarına oda klanır.
Geleneksel k ur a l l a rın tersine a hlaki k ur a l l a r keyfi değildir. Zoru n l u , genel kabul
gören ve kişisell ikten uzak k u ra l lardır (Turicl, 2006 ) . Ya lan söyleme, aldatma, h ı r­
sızlık yapına ve başkasına fiziksel zarar verme ile ilgili k urallar ahlaki k u rallard ı r
çünkü bunların çiğnenmesi, top l u msal u zlaşı v e uygun l u k t a n a yrı b i r yerde duran
ahlaki standartların zarar görmesine neden o l u r. Ahlaki yargılamalar adaleti kapsar­
ken toplumsal geleneksel yargılamalar toplu msal örgütlenme kavramlarıdır ( Killen ,
R utland, & JampoL 2009; K i l l e n & Smeıana, 2 0 1 O ) .

Pro-sosyal (Toplum Yanlısı) Davra nış: Kohlberg ve Gilligan'ın k u ra mları esas


olarak a h la k i mu h a keme ü zerine k u r u l u iken, topl um yanlısı a h la k i d a v ra n ış,
ahlaki geli ş i m i n d a vra nışsa! boy u t u n a daha fazla önem vermiştir ( Eisenberg &
diğerleri, 2 009 ) . Çocuk l a r hem yalan söyleme, kopya çekme gibi ahlaki olmayan
a nt i sosyal davra n ışlarda hem de empati k u rma veya fedaka rl ı k yapma gibi top l u m
yanlısı davra n ışlarda b u l u n u rl a r (Gasser & Kel ler, 2009; Heyman & Sweet, 2 0 09 ) .
O k u l öncesi dönemde dahi çocuklar, başkaları n a özen gösterebilir \Cya stres ya�a­
yan kişileri teselli edebilirler, a nca k toplu m yanlısı davranışlar ergenlikte, çocuk l u k­
takinden d a ha çok görü l ü r ( E isenberg & diğerleri, 2 009) .
Willianı D a mon ( t 988 ) , paylaşı m ın gelişme biçimini anlatmıştır. ilk yıllarda
çocuklar paylaşımda b u l und uğu za man neden genellikle empaı i değil, topl u msal
Adalet perspektifi: Bireyin haklarını temel alan, bi
oyu n rirüelini yerine getirme veya öyk ü n m e isteğidir. Daha sonra, 4 yaş dolayla­
reylerın bağımsız şekilde ahlaki kararlar aldığını savu­
rında empaı i k farkındalık ile yetişkin cesaretlendirmesi nin bir tür karışı m ı son u ­ nan ahlaki görüş açısı.
cunda çocukta, başkaları ile paylaşma zoru nluluğu h issi ortaya çıkar. A m a 4 yaşın­
d a ki çocukların birçoğu aziz de değildir. Çocuklar paylaşmak zoru nda oldu k l a rı na Bakım verme ya da özen gösterme perspektifi:
Carol Gil ligan'ın ahlak görüşüne göre insanlar başka·
i n a n ı rlar ama başkalarına karşı, kendi kendilerine karşı oldukları kadar ciimerı olma­
ları ile bağlılık açısından değerlendirilir. Gilligan kişi­
l a rı gerektiğini düşünmezler. lerarası iletişim, kişiler ile ilişkiler ve başkaları için du­
Çocukların paylaşımı, ona ve geç çoLU klukta karmaşık bir adil ve doğru hissi­ yulan kaygılar üzerinde durur.
yatını yansııır. İlkokula ba�lanı a yaşlarına gelene kadar çocuklar, adaletli o l ma kon u ­
s u nda tarafsız fikirler ifade etmeye başlarlar ( Eisenberg, Fabes, & Spinrad, 2 006 ) . 6 Toplumsal geleneksel muhakeme: Toplumsal uz­
laşı ve gelenekler hakkındaki duşuncelerdir. Ahlaki
yaşındaki çocu kların adil sözcüğünü eşit veya aynı ile e�a nlaın l ı olara k kul la ndığını
muhakemenin tersine ahlaki konular üzerinde durur.

323
• K ılM ' Oıta ve (e, O<u k Lk
birçoğu muz d u yarız. İ l kok u l u n yarı veya son dönemlerine gelindiğinde
ise çocuklar, eşitliğin bazen özel kabiliyete veya özel ihtiyaçlara sahip
insanla rın özel m uamele görmesi gerektiği a nlamına geldiğine inanırlar.

Ahlaki Kişilik: Ahlaki muhakeme, spesifik ahlaki d u ygular ve toplum


yanlısı davra nışlar gelişiminin ötesinde çocuklar belirleyici biçimde ken­
dilerinin olan bir ahlaki k a ra kteristik kalıbı geliştirirler mi? Başka bir
deyişle, çocuklar ah/Ciki kişilik geliştirirler mi? Ve öyle ise bu kişiliğin bile­
şenleri nelerdir? Araştırmacılar dikkatlerini olası ü ç b i leşen üzerine
yoğunlaştırmıştır ( Wa lker & Frimer, 2009b, 2 0 1 1 ; Walker, Frimer, & D u n ­
lop, 20 1 0) : ( 1 ) Ahlaki kimlik, ( 2 ) a hlaki karakter ve ( 3 ) a hlaki örnekler.

• A h!Ciki kimlik: B i reyler, ahlaki kavramlar ve taa hhütler, yaşamları açı­


sından merkezi bir konum aldığı zaman ahlaki bir kimlik sahibi olur­
lar. Ahlaki kategorilere a t ıflarla öz'lerin i oluştururlar. Ahlaki taah­
h ütlerini yıkmak, öz'lerin i n bütünlüğü n ü tehlikeye atabilir.
• Ah/Ciki karakter: Ahlaki karaktere sahip bir kişi baskıya karşı durmak,
çeldiricilerin ve haya l kırıklıklarının üstesinden gelmek ve ahlaki dav­
ranışta bulunmak için gerekli irade gücü, arzu ve bütünlüğe sahiptir.
İyi a hlaki karakter sahibi bir kişi "dürüstlük, doğruculuk ve güveni­
lirliğin yanı s ı ra özen, merhamet, düşünce ve nezaket gibi a hlaki
Çocukların paylaşım durumu okul öncesinden ilkokul
erdemler sergiler. D iğer çarpıcı özellikler ise güvenirlik, sadakat ve vic­
yıllarına doğru nasıl bir değişim gösterir?
dan erdemlerirıin etrafında döner." ( Wa l ker, 2002, s.74)
• Ah!Ciki ô"rnekler: Ahlaki t i msaller, örnek olabilecek derecede ahlaki yaşam sür­
müş kişilerdir. Bu kişilerin ahta.ki kişiliği, kimliği, karakteri ve erdem kalıpları
a h la ki mükemmeliyeti ve taahhüdü temsil eder ( Wa lker & Frimer, 2008 ) .

Sonuç olara k ahlaki gelişim çok yönlü, karmaşık bir kavramdır. B u kompleks
yap ı n ı n içine bireysel düşü nce, duygu, davran ış ve kişilik farklılıkları d a girer.

C İ N S İ Y ET
Gilliga n ' ı n Kohlberg'in ahta.ki gelişim kuramına yönelttiği cinsiyet taba n l ı eleştirisi,
bize cinsiyetin gelişim üzerindeki geniş etkisini hatırlatıyor. İlkokuldan önce kız
çocukları ile erkek çocukları farklı oyu ncak ve aktiviteler tercih ederler. 8. bölümde
ele a l d ığımız gibi okul öncesi dönemdeki çocuklar, cinsiyet kimliği ve cinsiyete göre
oluşmuş davra n ışlar sergilerler; bu davra n ışlar biyoloj ik, bilişsel ve sosyal etkileri
içirıde barındınr. B u rada ise cinsiyetle ilgili kalıpları, cinsiyetler arası benzerlik ve
farklılıkları ve cinsiyet-rolü sınıfl a n d ı rmasını ele alacağız.
Küçük çocu kla r neden ya p ı l m ı şt ı r?
Ku rbağa, salyangoz ve yavru
Cinsiyet Stereotipleri: Eski efsanelere göre erkek çocuklar, "kurbağa ve
köpek kuyruğ u nd a n . Küçük salyangoz"dan, kız çocukları ise "şeker ve baharat ve güzel olan her şey"den
kızl a r neden ya p ı lm ı şt ı r? yapılmıştır. Geçmişte, ölçüleri iyi ayarlanmış bir erkek çocuğun bağımsız, sal­
dırgan ve güçlü olması beklenirdi. İyi ayarlanmış bir kız çocuğu da bağımlı,
Şeker ve ba h a rat eğitici ve güce ilgisiz olması beklenirdi. Bu kavramlar cinsiyet stereotiplerini
ve g üzel olan herşeyden . yansıtır; cinsiyet stereotipleri, kadınlarla erkekler hakkındaki genel izlenim-
leri yansıtan geniş kategorilerdir.
-J. O. Hall iwe l l Yeni a raştırmal a r cinsiyet stereotiplerinin g ü n ü müz d ü n yasında gerek
J 9 . Yüzyıl İngiliz Yazarı çocukları n gerekse yetişkinleri n hayatında hala büyük ölçüde mevcut olduğunu
göstermiştir ( B est, 2 0 1 0; Martin & R uble, 2 0 l O ) . C insiyet stereotipleri, orta ve geç
çocukluk ve hatta ergenlik döneminde gelişimi n i sürdürü r (Blakemore, Berenba um,
& Liben, 2009 ) . Çocuklar i l kokula başlayıncaya kadar, erkeklerin ilgilendiği faaliyet­
lerle kızların ilgilendiği faaliyetler hakkında büyük ölçüde bilgi sahibidirler. Yaklaşık
7-8 yaşlarına kadar cinsiyet stereotipleri yoğun olarak şekillenir çünkü küçük çocuk ­
l a r, erkeklik ve dişilik a rasındaki bireysel fa rklılıkları tan ıyamazlar. 5 yaşına kadar
gerek erkek gerekse kız çocukla rı, erkekleri güçlü ve cimri kabul ederler. Kızlan ise,
Cinsiyet stereotipleri: Kadınlar ve erkekler hakkın­ daha o l u m l u çağrışımla rı olan hoşluk kavramı ile tanımla rlar ( Ma rtin & R uble,
daki izlenimlerimizi ve inançlarımızı yansıtan geniş 2 0 1 0 ) . İlkok u l yıl ları süresince çocuklar, cinsiyet stereotipleri konusunda daha esnek
kategoriler olurla r (Tra ut ner & diğerleri, 2 00 5 ) .

BÖLÜM 1 O
324 Orta ve Geç Çocukluk Döneminde Sosyoduygusal Gelişırn

3 ila 1 O yaşları arasındaki A B D'li çocuklar üzerinde son dönemlerde yapılan bir
çalışma, kız çocukları ile yaşça büyük çocukların cinsiyet stereotiplerini daha fazla
kulla ndığı n ı göstermiştir ( Miller & d iğerleri, 2009 ) . Çalışmada dış görünüşle ilgili
kalıplar, daha çok kızlar arasında yaygın iken aktivite (spor gib i ) ve kişisel özellik­
ler (saldırga n l ı k ) yaygın olarak erkeklere a tfedilmiştir. Ayrıca araştırmacıl a r, erkek
çocukların cinsiyet stereotiplerinin kız çocuklarınınkine nazaran daha katı olduğunu
tespit etmiştir ( Blakemore, B e renbaum, & Liben, 2 00 9 ) .

Cinsiyetler Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar: C insiyet stereotiplerin i n a rka­


sındaki gerçek nedir? Gelin cinsiyetler arasındaki bazı benzerlik ve farklılıkları ince­
leyelim; bunu yaparken de şu n ları göz ö n ü nde b u l u n d u ralım: ( 1 ) Farklılıklar ort a ­
l a m a olarak geçerlidir-ya n i t ü m kızlar ile tüm erkekler i ç i n söylenmemiştir; ( 2 ) fark­
l ılıklar söz konusu i ken bile, cinsiyetler a rasında kayda değer bir kesişme vardır; ve
( 3 ) farklılıkların nedeni, öncelikle biyoloj i k faktörler, sosyokültürel faktörler veya
her ikisi birden olabilir. Şimdi öncelikle fiziksel benzerlik ve farklılıkları inceleyece­
ğiz, daha sonra bilişsel ve sosyoduygusal benzerlik ve farklılıklara bakacağız.

Fiziksel Gelişim: Kadınları n vücudundaki yağ oranı, yoğun olarak göğüs ve kalça
çevrelerinde olmak ü zere, erkeklerin vücu d u ndaki yağ ora n ı n ı n iki katı kada rdır.
Erkeklerde ise yağ, daha çok karın bölgesinde birikir. Ortalama olarak erkekler, kız­
lardan yüzde 1 O daha uzun olurlar. D iğer fiziksel farklılıklar bu kadar belirgin değil­
dir. Kadınları n yaşam beklentisi, erkeklerin yaşam beklentisinden daha uzun olup
kadınların fiziksel veya zihinsel hastalıklara yakalan ma riski, erkeklere göre daha
düşüktür. Yine erkekler, kadınlara göre i ki kat fazla koroner hastalıklara yakalanma
riski taşır.
Beyin yapısı ve fonksiyonl a rı konusunda cinsiyetler arasında bir fark var mıdır?
İnsanların beyni, ister kadına ait olsun ister erkek birbirine çok benzer ( Halpem &
diğerleri, 2007 ) . Ancak araştırmacılar, erkek beyni ile kadın beyni arasın da birtakım
fa rkl ıl ıklar bulmuştur ( H ofer & d iğerleri, 2007 ) . Örneğin kadın beyni, erkek beyni n ­
den daha küçüktür a m a k a d ı n beyni d a h a kıvrımlıdır, d a h a fazla beyin kıvrımı is,
kadınların kafarası içinde erkekleri n kinden daha fazla yüzey beyin dokusuna yer
açar ( L uders & diğerleri, 2 0 04 ) . Görsel mekansal becerilerin gel işmesinde önemli
fonksiyonu olan parietal lob alanı, erkeklerde kadınlara göre daha geniştir ( Frede­
rikse & diğerleri, 2 000) . Beynin d u ygusal ifadelerde görev alan bölgeleri, kadınlarda
erkeklere göre daha fazla metabolik aktivite gösterir (Gur & diğerleri, 1 99 5 ) .
Beyin yapısı ve fonksiyonları arasında bazı farklılıklar tespit edilmiş olsa da, bun­
lar genellikle önemsiz fa rklılıklardır veya farklılıklar üzerinde yapıl a n çalışmal a r bir­
biri ile tutarlı değildir. Ayrıca beyinde cinsiyetlere göre fark l ılıklar tespit edildiğinde,
genellikle doğrudan fizyoloj i k farklılıklar ile ilişkilendirilmemiştir ( Bl a kemore, B e re n ­
bauın, & Liben, 2009 ) . Beyindeki cinsiyet farklılıkları ile ilgili araştırma lar çok yen i
ve yetersiz olmasına rağmen kadın beyni ile erkek beyni arasındaki benzerlikler fark­
lılıklardan daha fazladır. D ikkate değer başka bir konu, beyinde görülen cinsler a rası
anatomik fa rklılıklar bu farklılıkların biyolojik kayna klarından, davra n ı şsa! yaşantı­
l a rdan ( k i beyinin sürekli esnekliğin i v u rgulamaktadır) veya bu etkenlerin birleş­
mesinden kayna kla nabilir.

Bilişsel Gelişim: Genel zeka yönü nden cinsiyetler a ra s ında bir fark b u l u n ma m ış olsa
da bazı b i lişsel a l a n la rda c i nsiyete bağlı farklılıklar tespit edilmiştir ( Blakemore,
Berenba u m, & Liben, 2 009 ) . Yapılan a raştırmalar genel olarak k ızların ve kadınla­
rın, erkek çocuklar ve erkeklere göre n ispeten daha iyi sözel becerilere sahip oldu­
ğunu, a ncak kimi sözel beceri alanlarında cinsiyetler arasında ciddi farklılıklar oldu ­
ğ u n u ortaya koymuştur ( Bl a kemore, Berenbaum, & Liben, 2009) . Mesela yapılan
son u lusal değerlendirmelerde kızlar, okuma ve yazma becerilerinde erkeklerden
biraz daha iyi d u ru mda çıkmıştır ( Ulusa l Eğitim İlerleme Değerlendirmesi, 2005,
Kız çocuk erkek çocuğa: ·o halde stereatiplere göre sen
2007 ) .
ikiyle ikiyi toplayabilirsin, ben de duvardaki el yazısını
Matemat i k a l a n ı nda cinsiyet farklıl ığı var mıdır? 2 . sı n ı ftan 1 1 . sınıfa kadar 7 okuyabilirim."
milyondan fazla A BD ' l i öğrenci üzerinde yapılan çok geniş kapsamlı yeni bir çalış- e Joel Pett. All rights reserved.

Orta ve Gı>ç Çocukluk


• KISIM 5 325
maya göre kız çocuklar ile erkek çocukları n matematik puanları a rasında hiçbir fark­
Kadın
l ılık yoktur ( Hyde & diğerleri, 2008 ) . Görsel mekansal beceriler, cinsiyetler arasında
Erkek
Ortalama kadın farklılık olmasından şüphelenilen bir matematik alt alanıdır. Bu beceriler, nesneleri
Ortalama erkek zihinsel olarak döndürebilme ve döndürü l d üğünde nasıl göründü klerini tahmin ede­
bilme becerilerini kapsar. Bu tür beceriler uçak, uzay geometrisi ve coğrafya gibi ders­
ler için önemlidir. Yine yeni çal ışmala rdan birisi erkeklerin görsel mekansal becerile­
rinin, kızlarınkinden daha iyi olduğu n u göstermiştir ( H a lpem & d iğerleri, 2007 ) .
Örneğin Narional Geography Bee'ye eşit derecede katılım olmasına rağmen birçok yıl
fi nalistlerin 1 O'u da erkek çocuklar olmuştur ( Liben, 1 99 5 ) . Fakat bazı uzmanlar kız­
larla erkeklerin görsel mekansal beceriler açısından önemli bir fark sergil emediğini
savu nmaktadır ( Hyde, 2007 ) ( B kz. Şekil 1 0 . 3 ) .

Görsel Mekansal Beceriler Sosyoduygusal Gelişim: C insiyetler a rasındaki benzerlik ve farklılıkların araştırıldığı
üç sosyoduygusal gelişim alanı saldırganlık, d u ygu ve toplum yanlısı ( prososya l ) dav­
ŞEKİL 1 0.3 ranıştır.
ERKEKLERİN VE KIZLARIN GÖRSEL
Cinsiyetler a rasında saptanan en tutarlı farklardan biri, erkeklerin kızlara göre fizik­
M E KANSAL BECERİLERİ: Erkeklerin ortalama
sel olarak daha saldırgan olmasıdır ( B aillargeon & diğerleri, 2007; Brendgen, 2009 ) .
görsel mekansal becerileri, kızların ortalama görsel
mekansal becerilerinden yüksek olsa da, kızlarla er­
Farklar, t ü m kültürlerde görü l ü r ve çocukların gelişiminde çok erken ortaya çıkar
keklerin aldığı puanlar neredeyse bire bir örtüş­ ( White, 2 00 1 ) . Fiziksel saldırganlık düzeyleri arasındaki farklı l ı k, özellikle çocuklar kış­
mekte. Tüm erkeklerin görsel mekansal becerileri kız­ kırtıldığı zaman görülür. Saldırganlıkta cinsiyetler a rası farklılıklar, biyolojik ve çevresel
lara göre daha iyi değildir- yani örtüşme şu anlama faktörler ile açıklanmaya çalışılmıştır. B iyolojik faktörler denince genetik ve hormonlar;
gelir: Erkeklerin ortalama puanı yüksek olsa da bu tür
çevresel faktörler için ise kültürel beklentiler, yetişkin ve akran modelleri ve erkeklerde
görevlerde birçok kız, erkekleri geçmektedir.
saldırganlığı ödüllendirirken kızlarda cezalandıran sosyal etkenler düşün ülmelidir.
Erkekler kızlara göre fiziksel olarak daha tutarlı şekilde saldırgan ama kızlar da
sözlü ortamda, mesela bağırmak gibi, erkeklerden daha saldırgan olabilir mi? Sözlü
saldırganlık açısından bakıldığında genellikle cinsiyetler arasındaki farklılıklar ortadan
kalkar; hatta kimi zaman kızlar için sözlü saldırganlık daha fazla söz konu s u olmak­
tadır ( Eagly & Sıeffen, 1 986 ) .
Son dönemlerde ilişkisel saldırganlık konusuna çok ilgi gösterilmektedir. İlişkisel
saldırga n l ı kta bir ilişkiyi manipüle etme yoluyla birine zarar verme vardır ( C rick &
diğerleri, 2009; Salmivalli & Peets, 2009 ) . İlişkisel saldırı, örneğin birisi hakkında dedi­
kodu çıkararak o kişinin insanların göz ü nden düşmesini sağlamak ( Un d erwood, 2004)
gibi davranışları kapsar. İ lişkisel saldırı orta ve geç çocukluk döneminde anar ( D is­
hion & Piehler, 2009 ) . K ızları n , ilişkisel saldırıda bulunmaya erkeklerden daha eği ­
limli olup olmadığı konusunda yapılan çalışmalardan karma sonuçlara ulaşılmıştır.
Ancak bulgular içerisinde şu t utarlılığa rastlan mı�tır: İ lişkisel saldırga nlıkta kızların
genel saldırganlık yüzdesi, erkeklerindekine göre daha büyüktür ( Putallaz & diğerleri,
2007 ) . Ve yine yapıl a n bir inceleme, kızların çocuklukta değil ama ergenlikte erkek­
lerden daha fazla il işkisel saldırıya bulaştığını göstermiştir ( Smith, Rose, & Schwartz­
Mette, 2 0 1 0 ) . Son çalışmalar ebeveynlik ile çocu kların i l işkisel saldırısı arasında bir

"Çocukların toplum yanlısı davranışlarını hangi cinsıyet farklılıkları belirler?" "Çocukların saldırganlığını hangi cinsiyet farklılıkları belirler?"

BOLÜM 1 0 )rr; vE lıeç Ç.ocukluk Dönemındt• 'ıcçyoduyguSdl GE.li�im


326

i l işki olduğu n u saptamıştır ( Kuppens & diğerleri, 2009 ) . B u çalışmada ebeveynlerin
psikoloj ik kontrolü ile çocuklarında y ü ksek oranda rastlanan i l işkisel sald ırı a rasında
bağlantı kurulmuştur.
Peki, d u ygular cinsiyetlere göre farklılık gösterir m i ? Kızlar d u ygulannı, özel­
likle üzüntü ve korku gibi, açık ve yoğ u n olarak ifade etmeye erkeklere göre daha
yatkındır ( Bl a kemore, Berenbaum, & Liben, 2 009 ) . Kızlar a yrıca başkalarının duy­
g u larını okuma konusunda erkeklerden daha iyi olup y i ne empati kurmaya erkek­
lerden daha yatkındır ( Blakemore, Berenbaum, & Liben, 2009 ) . Erkeklerin d u ygu­
ları üzerindeki kendini d ü zenleme kabiliyeti, genellikle kadınlara göre daha iyidir ve ,- - - - - - - - - - �
I
kadınların bu konuda zayıf olmaları davranış sorunlarına dönüşebilmektedir ( E isen­
ı gelişi m le bağlantı
berg, Spinrad, & Smith, 2004 ) .
Toplum yanlısı davranışlar cinsiyetlere göre farklılık gösterir m i ? Kadınlar, ken­ Cinsiyet: İ l i ş kilerde i letişimdeki ci nsiyet
dilerini daha topl um yanlısı ve empatik olara k görürler ( Eisenberg & Morris, 2 0 04 ) . farkl ılıklarının özelliği ve boyutu ta rtışmalı
Çocu k l u k v e ergenlik süresince kızlar, daha fazla toplum yanlısı davranış gösterirler bir konudur. 1 4. Bölüm, s.467.
( Hastings, Utendale, & S ullivan, 2007 ) . En önemli cinsiyet farklılığı, paylaşımda ,
_ _ _ _ .,
küçük bir fark ile nazik ve d üşünceli davranışlarda meydana gelir.
Daha önce C a rol Gilligan'ın, birçok kadının i lişkiler konusunda erkek l e rd e n
d a h a d uyarlı old uğu ve erkeklerden d a h a iyi ilişkiler kurd u kları şeklindeki k u ramını
incelemişti k . " E rken Yetişkinlikte Sosyod u ygusal Gelişim" başlıklı 1 4. bölümde cin­
siyetin bu alanını daha yakından ele alacağız.

Cinsiyet- Rolü Sınıflandırması: Kısa bir süre önce erkek çocukların erkeksi, kız­
ların ise dişil olarak yetiştirilmesi gerekt iğine inanılıyordu . Fakat l 970'lerde gerek Masldllen lzelllklere 6rnekler
kadınlar gerek erkekler, cinsiyet stereotip rollerinin empoze ettiği yüklerden m utsuz
olduğu için dişilik ve erkekliğe alternatifler önerilmişt i . Erkeklik ve dişiliği birinin Açık inançlar savunur
fazla birinin eksik görüldüğü bir süreç olarak tanımlama k yerine, bireylerin hem dişil Kuwetli
hem erkeksi özelliklere sahip olabileceği öne sürü l d ü . Risk a lmaya istekli
B u düşünce and rojeni kavramının gelişimine, yani kişide h e m pozitif erkeksi Baskın
hem kadınsı karakteristi k lerin varlığını ortaya çıkardı ( Bem, 1 977; Spence & Helm­ Agresif
reich, 1 97 8 ) . Androjen erkek çocuklar, hem iddialı ( erkeksi ) hem eğitici ( kadınsı )
olabilirler. Aynı şekilde androj e n bir kız çocuğu, hem k u vvetli (erkeksi ) hem de baş­
kalarının hislerine karşı duyarlı ( kadınsı ) olabilir. Androj eniyi değerlendirecek çeşitli
ölçüm ler gelişt i rilmiştir ( bakınız şekil 1 0 .4 ) . Femlnen özelliklere örnekler
Sandra Bem gibi cinsiyet uzmanları, androjen bireylerin yalnız eril veya yalnız
Acı sözler söylemez
d işil akranla rına göre daha esnek, başarılı ve zihinsel olarak daha sağlıklı olduğunu
Şefkatli
öne sürer. B i r bakıma en i y i cinsiyet -sıereotip sınıflandırmasının h angisi olduğu ,
Çocukları sever -.
geçerli olan ortama/bağlama göre değişir. Örneğin, yakın arkadaşlık i l işkilerinde dişil
Anlayışlı !11111 ,.. .,
ve çift cinsiyetli yönelik daha tercih edilebilir olabilir. B i r çalışmada, feminen özel­ ..

Nazik L
liği baskın kızlann ve d iğer bireylerin, özen göstermeye erkek çocu klardan ve mas­
külen özellikleri daha baskın bireylerden daha eğilimli olduğunu göstermiştir ( Kar­
niol, Groz, & Schorr, 2 00 3 ) . Ancak eril ve çift cinsiyetli yönelimler, geleneksel a ka­ ŞEKİ L 1 0.4
demik ve iş ortamlarında başarı beklentisinden dolayı daha çok tercih edilebilir. BEM'IN Ci N SiYET ROLÜ ENVANTERi: Bu mad­
" Hassas erkek" kon usundaki tartışmalara rağmen William Pollack ( 1 99 9 ) , erkek deler Bem Cinsiyet Stereotipi Envanteri'nden (BSRI)
çocuk yetişti rme tarzına hiç denecek kadar az değişiklik yapıldığını sav u n u r. Pollack, alınmıştır. BSRI uygulanırken kişiye adı geçen 60 ôzel­
" E rkek kuralı denince, erkek çocukların ya hiç d u ygu belirtisi göstermemesi ya da liğin, kendisini ne derece tanımladığını 7 puanlık bir
çok az göstermesi ve katı olmaları gerektiği akla gelir" der. Erkek çocuklar, erkek ölçek üzerinde işaretlemesi istenir. Ölçek, l 'den (hiç
k u ralını pek çok bağlamda öğrenirler- kum havuzunda, oyun sahasında, okulda, veya neredeyse hiç) Tye (tamamen veya neredeyse
tamamen) kadardır. Maddeler bağımsız maskülenlik
kamplarda, evlerde. Pollack'a göre sonuç, "ul usal bir erkek çocukluk krizi"dir. Pol­
ve feminenlik boyutları üzerinden puanlanır. Maskü­
lack ve diğerleri, erkek çocukları n sosyalleşmeden yararlanarak, endişelerini ve kay­
len maddelerden yüksek, feminen maddelerden dü·
gılarını ifade edeceğini ve saldırganlıklarını daha iyi düzenleyeceğin i sav u n u r. şük puan alan kişiler maskülen; feminen maddeler·
den yüksek, maskülen maddelerden düşük puan
Bağlamsal Açıdan Cinsiyet: Hem "androjeni" hem de "cinsiyet stereotipi" kavram­ alan kişiler feminen olarak kategorize edilir. Ve her iki
ları insanlardan, "saldırga n " veya "şefkat l i " gibi kişilik özelliklerine göre bahseder. yönde de yüksek puan alanlar androjeni kategorisine
Ama insanların hangi özellikleri sergileyecekleri d uruma göre değişebilir ( Leaper & dahil edilir.
Friedman, 2007 ) . B u nedenl e cinsiyet farklılıklarının n itelikleri ve boyutları bağlama
göre değişiklik gösterebilir ( Bl akemore, Berenbaum, & Liben, 2009 ) .
Örneğin yardımcı olma davranışın ı düşünün. C insiyet stereotipleri, kadınların
erkeklerden daha fazla yardımcı olması gerektiğini söyler. Ama bu, duruma göre
değişir. Kadınlar, kişisel sorunları olan çocuklara yard ı m etmeye ve bakıcılık yap­
Androjeni: Aynı kişide hem pozitif maskülen hem
maya erkeklerden daha yatkındır. Ama erkekler, kendilerini yeterli buld ukla rı ve
feminen karakteristiklerin bulunması durumu .

327
• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk
Çin'de kadınla erkek genellikle farklı davranacak, his­
sedecek ve d ü şünecek şekilde sosyalleşi rler. Erkek
üstünlüğünü temel alan eski ataerkil gelenekler,
tamamen sökülememiştir. Çinli kad ınla r, hala Çinli
erkeklerden belirgin şekilde daha az para kazanmak­
ta ve kırsal bölgelerde (Sichuan'ın Lixuan Köyü
yakınları gibi) erkek egemenliği hala pek çok kadının
hayatını şekillendi rmektedi r.

tehlike arz eden ortamlarda, kadınlardan daha fazla yardımcı olmaya yatkındır
( Eagly & Crowley, 1 98 6 ) . Örneğin bir erkek, bir kadından d a ha büyük bir olasılıkla
, - - - - - - - - - .- yol kenarında lastiği patlamış bekleyen bir insan görünce durup ona yardımcı olmaya
' yatkındır. Aslında ortam maskülen olduğunda erkeklerin yardım etmeye daha yat­
1 gelişimle bağlantı
1 kın olduğunu gösteren bir çalışma mevcu t t u r (MacGeorge, 2 00 3 ) .
1 Toplum ve Kültür: Bronfenbrenner"ın eko­ Bağlamda cinsiyetin önemi , hiçbir koşulda farklı ülkelerdeki kadın v e erkekler
1 loji teorisi, bağlamın önemini vurgular; teo­ için biçilmiş kültürel davranışlardan daha belirgin değildir ( B est, 20 1 0) . B irleşik Dev­
1
1
riye göre makro sistem kültürler arası karşı­ letlerde androjen ve kadın davranışları ile erkek davranışları arasındaki benzerlikler,
laştırmaları kapsar. 1 . Bölüm, s. 29. büyük ölçüde kab u l edilmiş olsa da birçok ü l kede cinsiyet stereotipleri cinsiyete bağlı
...ıııııE - - - - - - - - - - - - - - "' kalmıştır. Örneğin çoğu Ortadoğu ülkesinde kadınla erkek a rasındak i iş bölümü içler
acısı durumdadır. Erkekler sosyal ortamlarda, okulda ve kam uya açık a lanlarda işye­
rinde b u l u n urken; kadınlar ancak ev ve çocuk bakımı gibi özel bir d ünyada kalmak­
tadır. Mesela iran'da, erkeğin kadın ve çocuklarının geçimini sağlamakla, kadının ise
ailesine ve evine bakmakla yükümlü olduğu görüşü çok yaygındır. Ayrıca Çin, erkek
dominant bir kültür olagelmiştir. Çin' de kadınl a r özellikle şehirlerde belirli bir mesafe
almış olsa da erkek stereotipi hala baskın d u ru mdadır. Çin 'deki erkeklerin birçoğu
çift cinsiyetli davra nış ve cinsiyet eşitliğini reddeder.

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam


Orta ve geç çocukluk yıllarında ben l i kte ne Yolculuğunuz
Bağlantı Kur g i bi değişiklikler meydana gelir7 Esrar satmaktan 1 O yıl hapse mahkum edilen
Yansıt Orta ve geç çocuklukta duygular nasıl bir bir genç adam, altı ay sonra firar etti. Şu an
değişım gösterir? ellili yaşlarda ve örnek bir vatandaş oldu.

O
Kohlberg'in ahlakı gelişim kuramı nedir ve Tekrar hapsedilmeli midir? Neden? Cevabınız

Orta ve geç çocukluk nasıl eleştiri lmiştir7 Orta ve geç çocukluk Kohl berg'in hangi evresine girer? Cevabınızın

döneminde duygusal ve yıllarında toplum ya nlısı davra n ışlar nasıl karşılık geldiği evre, sizce ahlaki düşüncenizi

kişilik gelişi m i n i tartışır. gelişir7 doğru a nlatabiliyor mu? Açıklayınız.


Cinsiyet stereotipleri nelerdir ve cinsiyetler
arası bazı büyuk farklar nelerdir?

Bağlantı Kur
5. Bölümde ortak dikkat kavramını öğren­
miştiniz. Bu kavram ile burada öğrenmiş ol­
duğunuz bakış açısı (perspektif) kazanma
kavram ı arasında ne gibi benzerlik ve farklı­
lıklar vardır?

BÖLÜM 1 O
328 Orta ve Geç Çocukluk Dönemınrle Sosyorluygusal Gelişını

2 Aileler Ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki gelişimsel değişimleri, yöneticiler olarak ebeveynler ve ailelerdeki
sosyal değişimleri açıklar.

Ebeveyn-Çocuk İ lişkilerindeki Gelişimsel Değişiklikler Yönetici olarak Ebeveynler Ü vey Aileler

Bu bölümde ebeveynlik ve a i leler hakkındaki tartışmamız, ebeveyn-çocuk etkileşi­


minin orta ve geç çocuk l u k döneminde n e gibi tipik değişiklikler gösterdiği. ebe­
veynlerin çocuklarının yaşamında etkili yöneticiler olmasının önemi ve çocu kların
üvey a nne-babayla yaşamaktan nasıl etkilendiği üzerine odaklanmaktadır.

E B EV E Y N - Ç O C U K İ L İ Ş K İ L E R İ N D E G E L İ Ş İ M S E L
DEGİŞİKLİKLER
Çocuklar orta ve geç çocuk l u k y ı llarına geçtikçe, ebeveyn ler onlarla gittikçe daha az
zam a n geçirirler. Yapıl a n bir çalışmada ebeveynlerin 5 ila 1 2 yaş arasındaki çocuk­
l a rı n a bakım, eğitim, okuma, konuşma ve oyun için çocuk l a rı küçükken ayırdı k l a rı
zaman ı n yarısı kadar zam a n ayırdığı b u l u n m uştur ( Hi l l & Stafford, 1 98 0 ) . Ebeveyn­
ler orta ve geç çocu k l u k dönemindeki çocukları ile erken çocu k l u k dönemindeki
çocukları n d a n daha az zaman geçirmesin e rağmen, çocuklarının yaşa m ı nda aşırı
derecede önemli olmaya devam ederler. Ebeveynlerin orta ve geç çocukluk döne­
mindeki katkılarının analiz edildiği bir çal ışmadan aşağıdaki sonuca u la ş ı lmıştır:
" Çocuklar kendileri için daha fazla soru m l u l u k a l m aya ve . . . kendi yaşamları n ı
d üzenlemeye başladıkça ebevey nler o n l a r için bekçi görevi görür v e iskele gibi
koruma sağlarlar" ( Huston & Ripke, 2006, s.42 2 ) .
Ebeveynler. orta v e geç çocukluk dönemlerinde çocukların akademik başarıları­
n ı n desteklenmesi ve harekete geçirilmesi konusunda özellikle önemli bir rol e sahip­
tir ( Gupta, Thornton, & H uston, 2008; H uston & Bentley, 2 0 1 0; H u ston & Ripke,
2006 ) . Ebeveynlerin eğitime verdiği değer, çocu kların okulda başarı l ı o l u p olmama­
ları arasındaki fark a nlamına gelebilir. Ebeveynler, çocukları n ya lnız o k u l daki başa­
rılarını etkilemekle kalmaz aynı zamanda o n ların okul dışı aktiviteleri konusunda
kararlar verirler. Çocuklar spor, müzik ve benzeri gibi aktivitelere katıl ı p katılma ması
büyük ölçüde ebeveynlerin çocuklarını bu aktivitelere kaydettirip katılımla rını teşvik
etmelerine bağlıdır ( Simpkins & diğerleri, 2006 ) .
İ l kokul çocukları oku l öncesi döneme göre daha a z fiziksel disiplin a l ı rl a r. B u
aşamada ebeveynler, dayak ve zorlama yerine daha çok imtiyazla rdan m a h ru m
bırakma eği limindedir v e çocuğun ben l i k saygısına hitap eder, suçl u l u k d u ygusu n u
artıraca k yorumlara v e çocuğ u n kendi eylemlerinden soru m l u olduğu şekl i n d eki
i fadelere başvu rurlar.
Orta ve geç çocuklu kta bir m iktar kontrol. ebeveynlerden çocuğa geçer. S ü reç
kademelidir ve tek başına ebeveyn veya çocuğun kontro l ü nden çok, ortak bir d üzen­
leme onaya kon u r. Ebeveynler genel denetim ve kontrol u ygularken, çocukların
anbean öz d ü zenleme yapmasına müsaade edilir. Otonomiye ciddi geçiş yaklaşık 1 2
yaşlarına veya daha sonrasına kadar gerçekleşmez. Çocukların otonomiye geçerken
gerçekleştirmesi gereken kilit gelişim görevi. düzenli olarak aile dışındaki yetişkinler
ile ilişki kurmayı öğrenmektir- çocuklar ile ebeveynlerden çok daha farklı etkileşime
giren yetişkinler, örneğin öğretmenler.

YÖ N ET İ C İ O L A R A K E B EVEY N L E R
Ebeveyn ler çocuk l ar ı n ö n ü n deki fırsatların yöneticileri. davranışlarının izleyicisi. sos­
yal tetikleyici leri ve d ü zenleyicileri olarak önemli roll e r üstlenebilirler ( Pa rke &
B u riel, 2006; Gauvain & Parke, 20 1 0) . Anneler, babalara göre ebeveynlikte yöneti­
cilik rolü n ü üstlenmeye daha yatkındır.

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 329


Araştırmacılar, a ile yönetimi uygulamaları ile öğrencilerin notları ve öz sorum ­
l u l u ğ u a rasında pozitif, okulla ilgili problemler i l e arasında i s e negatif i l işki bulun­
duğunu tespit etmiştir ( Eccles, 2007; Taylor & Lopez, 2 00 5 ) . B u açıdan en önemli
aile yönetim u ygulama ları; yapılandınlmış ve düzenli bir aile ortamını sürd ü rmek,
ev ödevi, koro, yatma za manı ve benzeri gibi rutinleri sürdürmek ve çocuğu n dav­
ran ışlarını etkili şekilde izlemektir. A frika kökenli Amerikalı öğrencilerin akademik
başarılarında a i l e n i n etkisi üzerinde yapılan bir değerlendirme çalışmasına göre,
Afrika kökenli Amerikalı ebeveynler, çocukları n ın ev ödevini bitirdiğinden, verim­
siz işlere az zaman a yırdığından ( video oyu n ları ve TV izlemek gibi) , okul yetkilileri
ve öğretmenlerle t u tarlı ve pozitif diyalog içerisinde olduğundan emin olmak sure­
tiyle izleme yaptıkları zaman, tüm bunları n çocuklarının akademik başarılarında
olumlu katkı sağlad ıkları ortaya konmuştur (Mandara, 2006 ) .

ÜVEY İLELP�
Amerika B irleşik Devletleri 'nde boşanmalarla birlikte yeniden evlenme olayları da
yaygınlaşmaya başladı ( Gosselin, 20 1 0; Higginbotham, Skogrand, & Torres, 2 0 1 0 ) . Ebe­
veynlerin evlenmesi, çocuk sahibi olması, boşanması, sonra yeniden evlenmesi uzun
zaman almaktadır. B u nların sonucu olarak üvey aileleri ile yaşayan bebek veya okul
öncesi çağındaki çocuktan daha çok ilk ve ortaokul çağında çocuk bulunmaktadır.
Çocuklu ol up, yeniden evlenmelerin sayısı son yıllarda istikrarlı şekilde artış gös­
, - - - - - - - - - ;ııı..
I termiştir. Ayrıca yeniden evlenmelerin boşanma ile sonuçlanması, ilk evliliklere göre
ı gelişimle bağlantı yüzde 1 0 oranında daha fazla olmaktadır ( C herli n & Purstenberg, 1 994) . Boşanmış
1 ebeveynlerin çocuklarını n yaklaşık yarısı, dört yıl içerisinde ü vey anne veya üvey
Aile: Yeniden evlenmiş kadınların yaklaşık
% SO'si çocuklarını, yeniden oluşturdukları babaya sahip olacaktır.
aile ortamına taşırlar. 1 4. Bölüm, s. 46 1 . Yeniden evlenen ebeveynleri bekleyen birtakım özel görevler vardır. Ç i ftler evli­
l ik l erini tanımlayarak güçlendirmeli, aynı za manda biyoloj i k ebeveyn-çocuk ilişk ile­
� - - - - - - - - - - _ _ , rini canlandırmalı ve üvey ebeveyn - ü vey çocuk ve üvey kardeş i l işkilerini kurmalı­
dır ( Coleman, Ganong, & Fine, 2004 ) . K a rmaşık hikayeler ve çoklu i l işkiler, üvey
aile içerisindeki d üzenlemeleri zorlaştırmaktadır ( H etherington & Stanley- Hagan,
2 002 ) . Üvey aile çiftlerin i n yalnızca üçte biri, evli kalmayı başarabilmektedir.
Bazı d u rumla rda üvey a ile, eşlerden biri n i n ölümü ile onaya çıkabilir. Fakat
önemli oranda en çok üvey aile, boşanma sonucu oluşmaktadır ( Pasley & Moorefi­
eld, 2004 ) . En yaygın üç üvey aile yapısı ( 1 ) üvey baba, ( 2 ) üvey anne ve ( 3 ) karma
veya harman lanmış üvey ailelerdir. Üvey babanın bulu nduğu aileler, t ipik olarak
a n ne çocukların vesayeti ne sahiptir ve yeniden evlenmek suretiyle çocu kları n ı n
hayatına ü v e y baba getirir. Ü v e y anneli a ilelerde i s e baba, genellikle vesayet sahibi­
dir ve tekrar evlenmiştir, bu yolla çocuk la rın hayatına ü vey anne girmiştir. Karma
veya harmanlanmış üvey aile ortamları n da ise her iki ebeveyn yeni hayatlarına
önceki evl i l i klerinden olan çocu klarını getirmiştir.
E. Mavis Hetheringston'un ( 2006 ) en yeni boylamsal analizlerinde, birkaç yıl
süreyle basit ( ya l nızca üvey anne veya yalnızca üvey baba )
yapılı bir üvey aile içinde bulunan çocuklar ve ergenlerin,
geçimsiz devam eden ailelerdeki çocuk ve ergenlere ve karma
( harmanlanmış) üvey ailelerde yaşayan çocuk ve ergenlere
kıyasla yeniden evlenme yoluyla kurulmuş evliliklerin ilk yıl­
larından daha iyi düzenleme yapabildiği onaya çıkmıştır. Uzun
süreli basit yapılı üvey ailelerde yaşayan ergenlerin yüzde
7 5' i nden fazlası, üvey ebeveynleri ile i l işkilerini "yakın " veya
"çok yakın" olarak t a nımlamıştır. Hetgerington (2006 ), uzun
süre önce k u rulmuş basit yapılı üvey a ilelerdeki ergenlerin,
zaman içerisinde üvey ebeveynin varlığından ve onun sağladığı
kaynaklardan yararlandığı sonucuna ulaşmıştır.
Çocuklar genellikle koruyucu ebeveynleri ile ( üvey babalı
a ilelerde a n neler, ü vey anneli ailelerde baba lar) üvey ebe­
veynlerinden daha iyi i lişkiler k u rabilmektedir ( Sa nt rock, Sit­
terle, & Warshak, 1 988 ) . Ayrıca basit yapılı a ilelerin çocukları,
Üvey aile ile yaşamak, çocuğun gelişimini nasıl etkiler? genell ikle karmaşık yapılı ( ha rmanlanmış) ü vey a i lelerdeki

BÖLÜM 1 O
330 Orta ve Geç Çocukluk Dôneminde Sosyoduygusal Gelı�ın"

akra n larına göre daha iyi u y u m göstermektedir ( Hetherington & Kelly, 2 00 2 ) . Boşa n ­
mış ailelerde o l d u ğ u g i b i ü v e y ailelerdeki çocuklar da, boşanmamış aile ortamları nda
yaşayan çocu k lardan daha fazla uyum sor u n u gösterir ( Hetherington & Kelly, 2002 ) .
Uyum soru n ları, boşan m ış ebeveynlerin çocuk la r ı n ı n yaşadığı soru n la ra benzer­
örneğin a kademik problemler ve zayıf benlik saygı gibi ( Anderson & diğerleri, l 999 ) .
Ancak üvey ailelerdeki çocukların çoğunluğunun problemleri olmadığını d a söyle­
mek gerekir. Yapılan bir analizde, üvey ailelerden gelen çocukların yüzde 2 5 ' i u y u m
soru nu yaşarken hiç dokunu lmamış v e boşanma olmamış ailelerin çocukları ara ­
sında aynı oran yüzde l O' d u r ( H etherington & Kelly, 2002 ) .
Ergenli k, üvey aile oluşumu için oldukça zor bir dönemdir ( Gosselin, 2 0 1 O ) .
Üvey a ilenin mensubu olmak normal ergenlerin k i m l ik, cinsellik ve özerklik ile ilgili
endişelerini daha da koyulaştıracağınd a n bu zorluk onaya çıkabilir.

Gözden Geçir 8. Böl ü mde boşa nmış a ilelerdeki çocu k la r,


Gözden Geçir ebeveynlik stili ve çocukların uyu m u hakkı nda
Orta ve geç çocuklukta ebeveyn-çocuk ilişki­
Bağlantı Kur lerini beli rleyen değişiklikler nelerdir?
ne öğrendiniz?

Ebeveynler, çocukları n ı n hayatında nasıl etkili


Yansıt Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
yöneticiler olabilirler?

e
Üvey aile içerisinde olmak çocukların gelişi­ İ l kokulda iken ebeveynlerıniz i le ilişki leri n iz
Ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki mini nasıl etkiler? nasıldı? İlişkilerinizin sizin gelişiminizi nasıl et­
gelişi msel değişimleri, yöneti­ kilediğini düşü nüyorsunuz?
Bağlantı Kur
ciler olarak ebeveyn ler ve ai­
lelerdeki sosyal değişimleri Bu bölümde, üvey ailede yaşamanın çocukla­

açıklar. rın gelişimi üzerindeki etkilerini öğrendiniz.

3 Akranlar O Orta ve son çocukluk döneminde a kran ilişkilerindeki değişiklikleri tanım lar.

Gelişimse l Değişiklikler Akran Statüsü Sosya l Biliş Zorbalık Arkadaşlar

Akranlarla pozitif i l işki içerisinde olma, özellikle orta ve geç çocukluk dönemle­
rinde önemlidir ( Asher & McDonald, 2 009; B ukowski, Motzoi, & Meyer, 2009 ) .
Akranlarla pozitif etkileşim içinde olmak, akranlarla yaşan a n çaı ışmaları saldırgan
olmadan çözmek ve ona ve geç çocuk l u k dönem i n de nitelikli arkadaşlıklara sahip
olmak, çocu kların hayatının bu döneminde pozitif sonuçlar getirmeyebilir ama ergen­
lik ve yetişk i nlikte daha pozitif ilişki sonuçları ile ilişkilidir ( Huston & R i pke, 2006 ) .
Örneğin yapılan bir boylamsal çalışmaya göre, 8 yaşlarında akranlar arasında pop ü ­
l e r o l m a k ve a z m iktarda saldırganlık yapmak i l e 48 yaşında d a h a yüksek mesleki
statüye ulaşılması arasında i lişki b u l u n m uştur ( H uesmann & diğerleri. 2 006 ) . B i r
başka çalışmada ise, orta ve geç çocuklukt a akran yeterliği ( akra n larla sosyal teması,
akra nlar arasında popüler olmayı, arkadaşlık ve sosyal becerileri kapsayan bir karma
yeterli k ) ile erken yetişkinlik döneminde iş arkadaşları ile daha iyi ilişkiler içinde
olmak arasında bir bağlantı olduğu görü l müştür ( Collins & van D ulmen, 2006 ) .

C, F I İ $ İ "ı1 5 E D E G i şi vı İ Ki f R
Çocuklar ilkokul çağına gird i kçe akranlar arası alışverişlerde karşılıklılık özell i k le
önem kaza n ı r. A raştırmacıla r, akranlarla sosyal etkileşime ayrılan zam a n ı n 2 yaşla­
rında yaklaşık yüzde 1 0 iken, ona ve geç çocuklukta yüzde 30'a yükseldiğini tah­
min etmektedir ( Rubin, B ukowski, & Parker, 2 006 ) . Daha erken yapılmış olan kla­
sik bir çalışmada, ilkokulda geçirilen s ı radan bir günde akra n larla yaklaşık 300 temas

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 331


gerçekleşmektedir (Barker & Wright, 1 9 5 1 ) . Çocuklar orta ve geç çocu kluk döne­
minde i lerledikçe, akran grupları genişler ve a k ran etkileşimi yetişki n lerce daha
yakından denetlenir ( Rubin, B ukowski, & Parker, 2006 ) . Yaklaşık 1 2 yaşlarına kadar
çocukların hemcinslerinin bulunduğu akran grubu tercihleri artar.

A K R A N STAT Ü S Ü
Hangi çocuklar akranları arasında popüler olabilir, h angileri sevi l ­
m e z ? Gelişimciler b u ve b u na benzer soruları, sosyometrik statüyü
inceleyerek ele alırlar. Sosyometrik statü, çocukların akran grupla­
rınca ne derece sevildiğini veya sevilmediğini ifade eden bir teri m ­
dir ( C i l lessen, 2009 ) . Sosyometrik statü t i p i k olarak, çocuklara bir­
birlerini ne kadar sevdikleri veya sevmediklerine dair sorul a r puan­
lanarak değerlendirilir. Ya da çocukları n en çok ve en az sevdikleri
a kranların a d larını vermeleri sağlanarak değerlendirme yapılır.
Gelişimciler beş ayrı akran statüsü tanımlamıştır (Wentzel &
Asher, 1 99 5 ) :

• Popü ler çocuklar, genelde e n iyi arkadaş olarak gösterilir ve


akranları tarafından sevilmemeleri çok ender görülür.
Çocukların akranlarıyla ilişkilerinde sahip oldukları bazı
statüler nelerdir? • Ortalama çocuklar, akranlarından ortalama sayıda pozitif ve negatif atıf alırlar.
• İhmal edilen çocuklar, akranları tarafından çok seyrek olarak en iyi arkadaş
olarak atfedilmekle birlikte sevilmeyen çocuklar değillerdir.
• Reddedilen çocuklar, nadiren birilerinin en yakın arkadaşı olarak atfedilirler
ve a kranları arasında sevilmezler.
• Tartışmal ı çocu k lar, hem sıkça birilerinin en yakın a rkadaşı hem de sevilme­
yen kişi olarak atfedilirler.

Popüler çocuklar, akranları arasında sevilmelerini sağlayan birtakım sosyal bece­


rilere sahiptir. Örneğin teşvik ederler, dikkatli dinlerler, akranlar i le iletişim kanal­
larını açık tutarlar, m u t l u d urlar, negatif d u ygularını kontrol edebil i r ler, kendileri gibi
davranırlar, başkalarına karşı ilgili ve isteklidir ve ş ı ma rmadan öz güvenlidirler ( Har­
tup, 1 98 3 ; Rubin, B ukowski, & Parker, 1 998 ) .
Reddedilen çocuklar, genelde ciddi u y u m sorunları yaşarlar ( Dishion & Piehler,
2009; Prinstein & diğerleri, 2009 ) . Yapılan bir çal ışmada, lise sonuna kadar yedi yıl­
lık bir dönemde beşinci sınıfa giden 1 1 2 erkek öğrenci değerlend i rmeye a l ın mıştır
( Kupersmidt & Coie, 1 99 0 ) . Reddedilen çocukların, suçlu davranışlara mı yönele­
ceği yoksa ileride ergenlik yıllarında okuldan mı ayrılacağını tahmin etmenin en iyi
yolu, i l kokulda akranlara karşı sergiledikleri saldırgan tavırlara bakmaktır. Yine son
dönemlerde yapılan bir çal ışma, i lkoku l yıllarında çocu kların akranlar tarafından
reddedildiği yıllarda sınıf katılımına daha az eğilimli olduğunu, ancak reddedilme­
dikleri zamanlarda sınıfa daha fazla katıldıklarını ortaya koym uştur ( Ladd, Herald­
B rown, & Reiser, 2008 ) .
John Coie ( 2004, ss. 2 52 -2 5 3 ) , akranları tarafından reddedilen saldırgan çocuk­
Popüler çocuklar: Akranlar arasında sıkça en iyi a r­ ların, sosyal i l işkilerinde neden sorun yaşadıkları ile ilgili ü ç etken sunmuştur:
kadaş olarak anılan ve sevilmemelerine çok ender
• B i ri n cisi, reddedilen saldırgan çocuklar daha tepkiseldir ve dikkatini can l ı tut ­
rastlanan çocuklar.
m akta sorun yaşarlar. Sonuç olara k, s ı n ı f ortamında devam eden aktiviteleri v e
Ortalama çocuklar: Akranlarından ortalama sayıda odaklanmış grup oyunlarını bölme eğil i mleri d a h a fazladır.
pozitif ve negatif atıf alan çocuklar.
• İ k incisi, reddedilen saldırgan çocuklar, d u ygusal olarak daha tepkiseldir. Kolayca
ihmal edilen çocuklar: Akranları tarafı ndan çok sey­ öfkelenirler ve m u htemelen zor yatışırlar. B undan dolayı akranlarına kızmaya
rek olarak en iyi arkadaş olarak atfedilmekle bırlikte ve onlara gerek sözle gerek fiziksel olarak sald ırmaya yatkındırl a r.
sevilmeme durumuna düşmeyen çocuklar.
• Üçüncüsü ise reddedilen çocuklar, arkadaş kazanma ve akranlarla pozitif ilişki­
Reddedilen çocuklar: Nadiren birilerinin en yakın leri sürdürme konusunda daha az sosyal beceriye sahiptir.
arkadaşı olarak atfedilen ve akranları arasında sevil­
Tüm reddedilen çocuklar agresif değildir ( Rubin, Cheahi & Menzer, 20 1 O ) . Sal­
meyen çocuklar.
dırganlık ve ona bağlı atılganlık ve bozu c u l u k özellikleri benzer d u ru mların yarı­
Tartışmalı çocuklar: Hem sıkça birilerinin en yakın ar­ sında reddedilmenin nedeni olsa da reddedilen çocukların yaklaşık yüzde 1 O i la 20'si
kadaşı olarak atfedilen hem de sevilmeyen çocuklar. çekingendir.

BOLÜM 1 0
332 Orta ve Geç Çocukluk Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim

Reddedilen çocukların a kranları i le etkileşime girebilmesi için nastl bir eğitim
verilebilir? Bu tür çocuklara, akra nlarını n n iyetlerin i n negatif olup olmadığını doğru
değerlendirmek öğretilebilir ( B iennan & Powers, 2009 ) . Rol oyunu veya akranlarıyla
karşı karşıya geleceği varsayımsal tanışmalara girmeleri söylenebilir. Mesela, arka­
daşlarından birinin sırada onun önüne geçmesi gibi. B a zı programlarda çocuklara
u ygu n a kran etkileşimi ile i lgili videolar gösterilerek izledikleri videolardan ders
çıkarmaları istenir ( Ladd, B u hs, & Troop, 2004 ) .

SOSYAL B İ L İ Ş
B i r çocuk kazayla başka b i r çocu ğ u n eline çarpa rak içeceğ i n i d ö ker. B u çocuk,
d u r u m u d ü şma nca algılar ve kendisine çarpan çocuğa k a rşı s a l d t rga n bir tavır
içine girer. Bu şekilde çeşitli karşılaşma l a r sonucu saldırgan çocuğun sımf a rka ­
daşları bu davranışı kasıtlı görmeye başlarlar.
Bu karşılaşma, sosyal bilişin önemini gösterir -sosy a l meseleler hakkındaki d ü ş ü n ­
celer, mesela agresif çocuğun çarpışmayı kasnlı a lgılaması v e s ı n ı f arkadaşların ı n b u
davranışı uygunsuz kabu l etmesi gibi ( Prinstein & diğerleri, 2009 ) . Çocukların akran­
l a rı hakkındaki sosyal bilişi, orta ve geç çocuk l ukta akran i l işkilerin i n a nlaşılması
için giderek daha fazla önem kazamr. Çocukların akran i l işkileri hakkındaki bilgileri
ve sosyal bilgilerini işleme yolları özel ilgiyi hak eder ( D odge, Coie, & Lynam, 2 006;
H a rtup, 2009 ) .
Kenneth Dodge ( 1 98 3 ) , çocukların sosyal d ünyaları ile ilgili bilgileri işlerken beş
aşamadan geçtiğini söyler. Sosyal ipuçlarını çözme, yorumlama, yanıt arama, ideal
bir cevap seçme ve uygulamaya geçme. Dodge, saldırgan çocukların başka çocuklar­
dan gelen belirsiz davra nışlar karşısında olumsuz düşünce içerisine girme eğiliminin
daha yüksek olduğunu tespit etmişti r. Ve saldırgan çocuklar, bir a k ra n ı n ı n niyetini
a nlamak için ipucu ararken saldırgan olmayanlara göre daha hızlı, daha az etkili ve
daha az tepkisel yanıt verirler. B unlar çocukların çatışmalarına dahil olan bilişsel
faktörler arasında yer a lmaktadır.
Ayrıca sosyal bilgi de, çocukların akranları ile geçinme becerisine dahildir. Yeter­ Kadın Erkek
siz tanımlanan veya açık olmayan d u rumlarda hangi amacı n izlenmesi gerektiğini,
nasıl sosyal bağ kuracağını ve sürdüreceğini ve öteki çocukların kendisi ile arkadaş Din veya ırk nedeniyle aşağılanma
olması için nasıl bir senaryo takip edeceğini öğrenme l id ir. Örneğin, arkadaş edin­
mek için gerekl i senaryo n u n bir parçası olarak akran ne yaparsa yapsın, ona güzel
şeyler söylemenin karşıdakin i kendisine yaklaştıracağın ı bilmesi faydalı olaca ktır. Görünüş ve konuşmadan ötürü aşağılanma

ZORBA LI K
! Dövülme, tokatlanma veya itilme
Ö n e m l i saytda çocuk zorbaca davran ışa maruz k a l m a kt a , k u r b a n o l m a k t a d ı r �
;;;
( Vernberg & B iggs, 2 0 1 O ) . 6 . sınıftan 1 O . s ın tfa k a d a r 1 5 . 000'den fazla öğrenciyi
.o

içine alan bir u l usal araştırmada, neredeyse her üç öğrenciden biri zaman zaman

Dedikodu konusu olma
veya sık s ı k fail veya k u rb a n olarak b i r zorbahk olayına karıştığı n ı söylemiştir
( N a nsel & diğerleri, 2 0 0 l ) . Bu çalışmaya göre zorbalık, kişinin kendisinden daha
g ü çsüz biri n i sözlü ve fiziki bir davranışla taciz etmesi olara k t a n ı m l a nmıştır. Şekil Cinsel yorum veya jestlerin konusu olma
1 O . 5 'te görü ldüğü gibi d ı ş görünüş veya konuşmadan ötürü aşağılanmak e n sık
karştlaşılan zorba l ı k şeklidir. Yen i bir çalışma, öğrenciler a l t ın cı sınıfın g ü z döne­
m inden ( y ü zde 2 0'si geniş çapta zorbaca davranış görd ü ) sekizinci s ı n ıfın bahar
5 10 ıs 20 25
dönemine ( y ü zde 6'sı geniş çapta zorbaca davra n ış görd ü ) gelinceye kadar zor­ o

Zorbalığa maruz kalına oranı


baca davran ış içeren olayları n azaldığını göstermiştir ( Ny l u n d & d iğerleri, 2007 ) .
E rkek çocuklar zorbalığa, kızlard a n daha yatkındır a m a erkeklerin k u rbanlarına
ŞEKİL 1 0.5
d a i r cinsiyet farklılıkları n e t olarak b i l i nmemektedir ( S a l mivalli & Peets, 2009 ) . ABD GENÇLERİ ARASINDA ZORBALIK DAVRA­
Kimler zorbaca davranışa, saldırıya uğrayabilir? Adı geçen çalışmada erkek N I ŞLARI: Yukarıdaki grafikte ABD gençlerinin en sık
çocuklar ile küçük yaştaki ortaokul öğrencilerinin daha fazla etkilendiği verilmiştir karşılaştığı zorba lık türleri gösterilmiştir. Verilen
( Nansel & diğerleri, 200 l ) . Zorbalığa uğradığını söyleyen çocu klar, daha fazla yal­ yüzde oranları, zorbalığa uğrayan öğrencilerin ne de­
n ızlık ve arkadaş edinmekte zorluk yaşadığını bildiri rken, fiziksel şiddet u ygulayan rece belli bir zorbalığa maruz kaldığını belirttiğini
çocu kların düşük not alma, sigara ve a lkol kulla nma ihtimali daha yüksek çıkmış­ göstermektedir. Cinsiyet açısı ndan değerlendirildi­
ğinde, erkek çocukların kız çocuklarından daha fazla
tır. Araştırmacılar genel l i kle endişeli, sosyal olarak çekingen ve saldırgan yapıdaki
dövülme, tokatlanma veya itilme şeklinde zorbalık
çocu kların fiziksel şiddet k u rban ı olduğunu rapor etmektedir ( H an i sh & G u erra, gördükleri a n laşılmaktadır.


KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 333
2004). Endişeli ve sosyal olarak çekingen çocukların mağdur
olmasının nedeni, tehditkar olmamaları ve zorbalığa maruz
kaldıklarında karşılık vermemeleri olabilir. Öte yandan saldır­
gan çocuklar, davranışları tehditkar şekilde akranlarını rahat­
sız ettiğinden zorbalığa maruz kalıyor olabilir (Rubin,
Bukowski, & Parker, 2006).
Sosyal bağlamlar da, fiziksel şiddet uygulanmasını etkiler
(Schwartz ve diğerleri, 2010). Yeni araştırmalar, zorbalık mağ­
duru olanların ve zorbalık uygulayanlann yüzde 70 ila 80'inin
okulda aynı sınıfta olduğuna işaret etmektedir (Salmivalli &
Peets, 2009). Sınıf arkadaşları genellikle şiddet olaylarının far­
kındadır ve çoğu zaman bu olaylara şahitlik ederler. Akran
gruplarının daha geniş sosyal bağlamı, fiziksel şiddette önemli
bir rol oynar (Salmivalli & Peets, 2009). Birçok olayda zorba­
lık uygulayanlar kurbanlarına. akran grubu içinde statü kazan­
mak için acı çektirir ve diğerlerinin de kendilerinin güç göste-
Kimler büyük olasılıkla zorbalığa maruz kalır? Zorbalığın sonuçları nelerdir? risine şahitlik yapmasına ihtiyaç duyarlar. Bu durumda zorba-
lık uygulayanların birçoğu akranları tarafından reddedilmez.
Bir çalışmaya göre zorbalık uygulayanlar yalnızca kendileri için potansiyel tehdit oluş­
turan akranlar tarafından reddedilmektedir (Veenstra ve diğerleri, 2010). Bir başka
çalışmaya göre zorbalık uygulayanlar, genellikle birbirinden etkilenir veya bazı
durumlarda popüler akran grubu içindeki konumlarını korurlar (Wivliet & diğerleri,
2010).
Zorbaca davranışın sonuçları nelerdir? Son dönem çalışmalarından birisi gerek
zorbalık uygulayanların gerek kurbanlarının, depresyona girme ve intihar düşünce­
sine sahip olma ve intihar teşebbüsünde bulunma eğilimi bu tür olaylara karışma­
yan akranlarına göre daha yüksektir (Brunstein Klomek & diğerleri, 2007). Zorbalık
ile intihar arasında bağlantı vardır. Yeni bir vakada 8 yaşındaki bir çocuk, kendini
Houstan'da iki katlı bir binadan aşağı atmış; bir başka vakada, 13 yaşındaki bir çocuk
Houstan'da kendini asmış; Massachusetts'teki başka bir vakada da lO'lu yaşlardaki
çocuklar bir kız çocuğunu sert şekilde taciz ederek kızın intihar etmesine neden
olmuştur (Meyers, 2010). Yapılan bir başka çalışma ise fiziksel şiddet uygulayanların,
kurbanlarının veya her ikisinin de bu tür olaylara karışmayan akranlarına nazaran
daha fazla sağlık problemi (baş ağrısı, bulantı, uyku problemleri ve anksiyete gibi)
yaşadığını göstermiştir (Srabstein & diğerleri, 2006). Ve 33 çalışma üzerinde yapılan
bir meta analize göre, akran kurbanlaşması ile düşük akademik başarı arasında küçük
ama manidar bir fark tespit edilmiştir (Nakamoto & Schwartz, 2010).
Şiddet uygulayanlar, şiddet kurbanları ve toplum yanlısı çocukların ne tür bakış
açısı kazanmaları ve ahlaki motivasyon becerileri sergilemesi beklenir? Bunun için
Araştmnalarla Bağlantı bölümüne bakınız.
Zorbalığın ve kurban olmanın önlenmesi ve tedavi edilmesi konusuna duyulan
ilgi artmaktadır (Biggs & Vernberg, 2010; Guerra & Williams, 2010; Singh, Orpinas,
& Horne, 2010). Yapılan değerlendirmeden okul bazlı müdahale yönünde karma
sonuçlar elde edilmiştir (Vreeman & Carroll, 2007). Okul bazlı müdahaleler, tüm
okulu zorbalıktan arındırma kampanyasına dahil etmekten bire bir sosyal beceri eği­
timine kadar çok çeşitli şekillerde olabilir. En iddialı zorbalıkla müdahale programla­
rından bir tanesi, Dan Olweus tarafından önerilmiştir. Programın hedefi 6 ila 15 yaş
arasındaki çocuklar olup; amacı, zorbalık fırsatlarını ve zorbalığın ödüllendirilmesini
azaltmaktır. Okul personeli, akran ilişkilerini ve okul emniyetini geliştirmek maksa­
dıyla çeşitli yollarla eğitilir. Doğru uygulandığında program şiddeti yüzde 30 ila 70
oranında azaltmaktadır (Ericson, 2001; Olweus, 2003). Programın nasıl uygulanacağı
konusunda Colorado Üniversitesi'nde bulunan Şiddeti Önleme Merkezi'nden (www.
colorado.edu./espv/blueprints) bilgi alınabilir.

ARKADAŞLAR
Yetişkin arkadaşlıklarda olduğu gibi çocukların arkadaşlık ilişkileri de ortak yön­
ler üzerine kuruludur (Giordano, 2009). Çocukluk dönemi boyunca arkadaşlar


334 BOLÜM 1 O Orta ve Geç Çocukluk Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim
araştırmalarla bağlantı

Şiddet Uygulayanların, Şiddet Kurbanlarının, Kurbanların ve Toplum Yanlısı Çocukların


Perspektif Kazanma ve Ahlaki Motivasyon Becerileri Nasıldır?

Son dönemlerde yapılan bir çalışmada, perspektif kazanma ve ahlaki layan, 80 şiddet kurbanı,33 kurban ve SOtoplum yanlısı çocuk olduğu
motivasyonunşiddetuygulayanlar,şiddetkurbanları,kurbanlarvetop­ saptandı.
lum yanlısı çocukların yaşamlarında önemli bir rol oynadığı ortaya çıka­ Çocukların perspektif kazanma becerileri zihin görevleri kuramı
rılmıştır (Gasser & Keller, 2009): ile ahlaki motivasyonu ise çocukların kural çiğnemelerini anlatan hi­
Zorbaca davranış sergileyenler, diğer çocuklara karşı büyük ölçüde kayelerdeki doğru ve yanlış boyutları hakkında çocuklar ile görüşme
saldırgan iken şiddet kurbanı olmamaktadır. yapılarak değerlendirildi. Bir zihin görevi kuramına göre çocukların,

Zorbalık kurbanları, diğer çocuklara karşı hem çok saldırgandır hem insanların başkaları hakkında yanlış inançlara sahip olabileceğini an­

de diğer çocukların uyguladığı şiddete maruz kalmaktadır. layıp anlamadığını bulmak için teste tabi tutuldular. Bir başka zihin

Kurbanlar, şiddet karşısında saldırganlaşmayan pasif alıcı konu­ görevi kuramında çocukların, insanların zaman zaman gerçekte his­

muna düşmektedir. settikleri dışında birduyguyu yansıtmak suretiyle gerçek duygularını


sakladıklarını anlayıp anlamamaları ölçüldü. Ayrıca çocuklarla birgö­
Toplum yanlısı çocuklar paylaşma, yardımcı olma, teselli etme ve
rüşme yapılarak, onlara dört adet ahlaki sapma örnekleri içeren hika­
empati kurma gibi pozitif davranışlarda bulunmaktadır.
yeler anlatıldı (hikayeler sınıf arkadaşı ile paylaşmaktan kaçınma, sı­
34 sınıfta yapılan öğretmen ve akran puanlamaları kullanılarak,
nıf arkadaşının çikolatasını çalma, birinin ayakkabılarını saklama ve
212 adet 7-8 yaşındaki kız ve erkek çocuk daha önce listelenen dört
bir insanı sözlü olarak taciz etme konuludur). Daha sonra çocuklara,
ayrı kategoriye dağıtıldı. 5 maddelik bir ölçek üzerinde ("Asla" dan
burada geçen davranışların doğru mu yoksa yanlış mı olduğu ve
" Haftada birkaç kez"e kadar) öğretmenler, ( 1) çocuğun başkalarına
hikayelerdeki kişilerin ne gibi şeyler hissetmiş olabileceği soruldu.
ne sıklıkta zorbalık uyguladığını ve (2) çocuğun ne sıklıkta zorbalığa
Çalışmanın sonuçlarından yalnızca zorbalık kurbanlarının-şid­
maruz kaldığını değerlendirdi. Yapılan puanlamalar üç tip zorbalık ve
det uygulayanların değil-perspektif kazanmada eksik kaldığı ortaya
kurbanlaşma üzerine odaklandı: Fiziksel, sözel ve dışlama şeklinde.4
çıktı. Daha sonra yapılan analizler gösterdi ki, her iki saldırgan çocuk
maddelik bir ölçek üzerinde ("uygulanamaz"dan "tamamen
grubunun - zorbalık uygulayanlar ve zorbalığa maruz kalanlar-ahlaki
uygulanabilir"e kadar) öğretmenler, çocukların üç alandaki toplum
motivasyon eksiği bulunmaktadır. Yapılan analizler, şiddet uygula­
yanlısı davranışlarını da değerlendirdi:" Başkaları ile rahatlıkla payla­
yanlar portresi ile tutarlı çıktı. Buna göre bu tür çocuklar, perspektif
şıma girer", "Gerektiğinde başkalarını teselli eder" ve "İnsanlarla
kazanma becerileri ve akranları ile etkili iletişim kurma açısından sos­
empati kurar". Akran puanlamaları çocukların, sınıfta kimlerin şiddet
yal olarak yetkin ve bilgili bireylerdir. Ancak şiddet uygulayan çocuk­
uyguladığı, kimlerin kurban durumuna düştüğü ve kimlerin toplum
lar,sahipoldukları bu sosyal bilgiyi kendi çıkarları doğrultusu nda ma­
yaniısı davranışlarda bulunduğu konusundaki göndermelerini dede­
nipü le etmektedir. Ayrıca yapılan analizler, şiddet uygulayanın ahlaki
ğerlendirdi. Şiddet uygulayan,kurban olanvetoplum yaniısı kalan ço­
duyarlılığa sahip olmadığı şeklindeki resmi doğrulamaktadır..
cuklar üzerinde mutabakat sağlayamayanlar çıkarıldıktan sonra ka­
lan,öğretmenveakranpuanlamalarıbirleştirildiğinde49şiddetuygu-

yaş, cinsiyet, ırk ve diğer birçok yönden farklı özelliklerden çok ortak özellik pay­
laşırlar. Arkadaşlar genellikle okula karşı benzer tutumlar, birbirine yakın eğitim
hedefleri ve yine birbirine yakın başarı yönelimlerine sahiptirler.
Çocukların arkadaşlıkları niçin önemlidir? Willard Hartup ( ı 983, 1 996, 2009)
otuz yılı aşkın süre akran ilişkileri ve arkadaşlık üzerinde çalışmıştır. Vardığı sonuca
göre arkadaşlar çocukluktan ileri yaşlara kadar birbiri için bilişsel ve duygusal bir kay­
nak görevi görebilmektedir. Arkadaşlar öz saygıyı ve kendini iyi hissetme halini öne
çıkarabilirler.
,.---------- ....
Daha spesifik olarak çocukların arkadaşlıklarının altı fonksiyonu vardır (IGon­ I
ıııan & Parker, 1987): geliş· le bağlantı
Akranlar: Erken ergenlikte başlamak üzere
• Eşlik: Arkadaşlık, çocuklara tanıdık bir yoldaş ve oyun arkadaşı, dolayısıyla ken­
1O'lu yaşlarda bulunan çocuklar tipik olarak
dileri ile zaman geçirmeye ve işbirliğine girmeye istekli bir arkadaş getirir.
daha az sayıda yoğun ve yakın arkadaşlık
• Harekete geçirme (Sıinıülasyon): Arkadaşlık çocuklara ilginç bilgi, heyecan ve kurmayı tercih etmektedir. 12. Bölüm,s. 39 1.
eğlence verir. I

• Fiziksel destek: Arkadaşlık zaman, kaynak ve yardım sunar.

• KISIM 5 Orta ve C.eç Çocukluk 335



Ego desteği: Arkadaşlık beraberinde destek, cesaretlendirme ve
geri bildirim beklentisi getirerek çocukların kendilerine dair
yeterli, çekici ve değerli gibi intibalarını korumalarına yardımcı
olur.
Toplumsal kıyas: Arkadaşlık, çocuklara başkalarına göre nerede
durduklarını ve ne durumda olduklarını göstermek açısından
bilgi verir.

Şefkat ve samimiyet: Arkadaşlık çocuklara, başka bir bireyle sıcak,
yakın ve güvenilir bir ilişki kurma fırsatı sunar. Arkadaşlıkta
samimiyet, kendini açmayı ve özel düşünceleri paylaşmayı
gerektirir. Yapılan araştırmalar samimi arkadaşlıkların erken
ergenlik dönemine kadar kurulamadığını gösterir ( Berııdt &
Perry, 1 990).

Arkadaş sahibi olmak gelişim açısından bir avantaj olsa da tüm


arkadaşlıklar aynı değildir (Vitaro, Boivin, & Bukowski, 2009).
İnsanlar eşliklerine göre birbirinden ayrılır- yani arkadaşlarına göre
tanımlanırlar. Çocuklar sosyal beceri ve destek eğilimine sahip arka­
daşlar edindikleri zaman, arkadaşlık gelişim açısından destek sağlar.
Ancak zorlayıcı ve çatışma üzerine kurulu arkadaşlıklara sahip
olmak aynı avantajı getirmez ( Laursen & Pursell, 2009).
Arkadaşlığın önemi, iki yıl süren bir boylamsal çalışmada anla­
şılmıştır (Wentzeli Barry, & Caldwell, 2004). Arkadaşı olmayan
altıncı sınıf öğrencileri akranlarına oranla daha az toplum yanlısı
Çocukların arkadaşlıklarının özellikleri nelerdir? davranışta bulunmuş (işbirliği, paylaşım, yardımcı olma), daha
düşük notlar almış ve duygusal olarak daha fazla stres altına girmiştir (depresyon,
iyi olmama). iki yıl sonra aynı öğrenciler sekizinci sınıfa geldiklerinde altıncı sınıfta
arkadaşı olmayanların hala aynı duygusal stres içerisinde oldukları görülmüştür.

Gözden Geçir Gözden Geçir role sahip olduğu konusunda birleştiğini


okumuştunuz. Bu bölümde öğrendiğ i n iz beş
Orta ve geç çocukluk yıllarında akran i l işkile­
Bağlantı Kur rini belirleyen gelişimsel değişiklikler neler­
akran statüsü grubundan sızce hangisinde
çocuklar en az ahlaki mu hakeme kapasitesi
Ya nsıt dir?
geliştirme fırsatına sahi ptir7 Neden 7
Çocukların akran statüsü, gelişim lerini nasıl
etkiler?
O orta ve son çocukluk döne­ Çocukların akran ilişkilerinde, sosyal biliş na­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
minde akran ilişkilerindeki sıl bir yere sahiptir? Bir çocuk olarak beş akran statüsünden han­
değişiklikleri tanımlar. Fiziksel şiddetin özelliği nedir7 gisi sizi belirler? Ergenlik döneminde akran
Çocukların arkadaşlıkları nasıldır? statünüzde değişme oldu mu? Bir çocuk ola­
rak akran statünüz sizce gelişiminizi nasıl et­
Bağlantı Kur kilemiş olabilir7
Yukarıda birçok gelişimcinin, ahlaki muhake­
menin gelişmesinde akranların önem li bir

4 Okullar e Orta ve son çocukluk döneminde, çocukların gelişiminde okulun özelliklerini örnekler vererek açıklar.

Öğrencinin Öğrenmesine Çağdaş Yaklaşımlar Sosyo-ekonomik Statü, Etnisite ve Kültür

Pek çok çocuk için birinci sınıfa başlamak yeni zorunluluklar anlamına gelir. Yeni
ilişkiler kurarlar ve kendilerini ölçebilecekleri yeni standartlar geliştirirler. Okul
çocuklara, benliklerini şekillendirmeye yardımcı olacak yeni fikirlerden oluşan
Arkada�lıkta samimiyet: Kendini açma ve özel zengin bir kaynak sağlar. Yerine getirilmesi gereken görevlerin verildiği, insanla­
düşüncelerı paylaşma. rın sosyalleşmesi ve sosyalleştirmesi gereken ve davranış, duygu ve tutumları


336 BOLÜM 10 Orta ve Geç Çocukluk Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim
belirleyen ve sınırlandıran kuralların geçerli olduğu küçük
toplumların üyeleri olarak okulda uzun yıllar geçirirler.
Öğrenciler liseden mezun olana kadar sınıf ortamında 1 2. 000
saat geçirirler.

ÖGRENCİNİN ÖGRENMESİNE ÇAGDAŞ


YAKLAŞIMLAR
Çocuklara yönelik en iyi öğretim yönteminin ne olduğu ve çocuk­
ların öğrenip öğrenmemesinden okulların ve öğretmenlerin nasıl
sorumlu tutulacağı konusunda tartışmalar devam etmektedir
(Johnson ve diğerleri, 201 1; Parkay & Stanford, 2010).

Yapılandırmacı Yaklaşım ve Doğrudan Öğretim Yakla­


şımı: Öğretim alanındaki yapılandırmacı anlayış, öğretmen yön-
lendirmesi ile kendi bilgi ve kavrayışlarını aktif olarak yapılan- 'ıq�lll'·�����-
._

dıran bireylerin önemini vurgulayan öğrenci merkezli bir yakla- Sizce resimdeki sınıf ortamı daha çok yapılandırmacı
mı yoksa doğrudan öğretim ortamına mı benzer?
şımdır. Yapılandırmacı görüşe göre öğretmenlerin amacı, çocukların beyinlerine bilgi
Açıklayınız.
doldurmak olmamalıdır. Bunun yerine çocukların kendi dünyalarını keşfetmeleri, bil­
giyi keşfetmeleri, yansıtmaları ve dikkatli izleme ve öğretmenden alınan anlamlı reh-
berlik ile eleştirel düşünmeye teşvik edilmelidir (Abruscato & DeRosa, 201O; Eby, Her-
reli, & Jordan, 2011 ; Maxim, 201 0). Yine yapılandırmacı görüşe göre Amerikan eği-
tim sisteminde çocuklar hareketsiz oturmaya zorlanmış, pasif öğrenici haline getiril-
miş, gerekli bilgilerle birlikte gereksiz bilgiler de ezberletilmiştir.
Bugün yapılandırmacılıkta işbirliğine vurgu yapabilir- çocukların öğrenmek ve
anlamak için birbiri ile işbirliği yapma isteği ( Holzman, 2009). Yapılandırmacı öğre­
tim felsefesini benimsemiş bir öğretmen, öğrencilerine körü körüne bilgi ezberlet­
mek yerine onlara bilgiler anlamlı şekilde oluşturma ve öğrenmeyi yönlendirirken
konuyu anlama fırsatları sunar (Maxim, 201 0).
Bunun tersine doğrudan öğretim yaklaşımı ise öğretmen yönlendirmesi ve
kontrolü, öğrenci başarısı konusunda yüksek öğretmen beklentileri, öğrencilerin
akademik görevler üzerinde en fazla zaman harcaması ve öğretmenin negatif etkiyi
minimuma indirme çabaları ile şekillenen öğretmen merkezli bir yaklaşımdır. Doğ­
rudan öğretim yönteminin önemli hedeflerinden bir tanesi, öğrenci öğrenme süre­
sini maksimuma çıkarmaktır.
Yapılandırmacı yaklaşımı savunanlar, doğrudan öğretim yaklaşımının çocukları
pasif öğrenicilere dönüştürdüğünü, onları eleştirel ve yaratıcı düşünmeye yeterince
zorlamadığını öne sürer (Abruscato & DeRosa, 20 l O; Eby, Herrell, & Jordan, 2011).
Doğrudan öğretim gönüllülerine göre yapılandırmacı yaklaşımlar tarih ve fen bilim­
leri gibi disiplinlerin içeriğine yeterli önemi vermez. Aynca yapılandırmacı yaklaşım­
ların çok göreceli ve muğlak olduğunu savunurlar.
Eğitim psikolojisi alanında çalışan bazı uzmanlar, pek çok etkili öğretmenin iki
yaklaşımdan birini seçmek yerine aynı zamanda hem yapılandırmacı hem de doğru­
dan öğretimi benimsediği görüşüne sahiptir (Bransford & diğerleri, 2006). Bunun
dışında bazı koşullar yapılandırmacı yaklaşımı daha fazla gerekli kılarken bazıları doğ­
rudan öğretim yaklaşımını gerektirmektedir. Örneğin uzmanlar, okuma veya yazma
sorunu olan öğrencilere ders verirken giderek daha açık ve entelektüel olarak meş­
gul edici doğrudan öğretim yaklaşımlarını önermektedir (Berninger, 2006). Yapılandırmacı yaklaşım: Bireylerin kendi bilgilerini
aktif olarak oluşturmalarının ve öğretmen rehberli­
ğinde anlamalarının önemi üzerinde duran öğrenci
Hesap Verebilirlik/Sorumluluk: l 990'lardan bu yana her düzeydeki ABD kamu­
merkezli yaklaşım.
oyu ve hükümet, okullardan daha fazla sorumluluk talep etmektedir. Bunun sonuç­
larından bir tanesi devlet kontrolündeki sınavların yaygınlaşması, öğrencilerin Doğrudan öğretim yaklaşımı: Öğretmen yönlen­

öğrenmelerinin bu yolla ölçülmesi olmuştur (Popham, 2011 ; Yel! & Drasgow, 2009). dirmesi ve kontrolü, akademik üstünlük, öğrenci ba­
şarısı konusunda yüksek öğretmen beklentileri, öğ­
Birçok ülke kendi öğrencileri için hedefler tayin etmiş, öğrencilerin bu hedeflere
rencilerin akademik görevler üzerinde en fazla za­
ulaşıp ulaşmadığını ölçecek sınavlar yapmıştır. Bu yaklaşım, 2002 yılında No Child
man harcaması ve öğretmenin negatif etkiyi mini­
Left Behirıd/Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın (NCLB) tasarısının imzalanarak yürür­ muma indirme çabaları ile şekillenen öğretmen mer­
lüğe girmesi ile ulusal politika haline gelmiştir. kezli yaklaşım.

KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 337


Bu uygulamanın savunucuları, ülke genelindeki standart ölçme­
nin birtakım pozitif etkileri olacağını ileri sürmektedirler. Artan
öğrenci performansı, sınanan konuları birkaç defa öğretebilme; tüm
öğrencilere dair yüksek beklentiler; performansı zayıf okul, öğrenci
ve idarecilerin tespit edilmesi ve sınav puanları yükseldikçe okullara
duyulan güvenin artması bunlara örnek olarak verilebilir.
Eleştirenler ise NCLB yasasın111 yarardan çok zarar getirdiğini
savunmaktadır (Noddings, 2007; Sadker, Sadker, & Zittleman, 2008).
Yapılan eleştirilerden birisi, öğrencilerin kaydelliği ilerleme ve yeterli­
liği ölçmek için tek sınav uygulamanın öğrencilerin becerilerine olan
bakış açısını daralttığını vurgular (Lewis, 2007). Bu eleştiri, 9. bölümde
tanıştığımız üzere IQ testlerine getirilen eleştirilere benzer. Öğrencile­
rin kaydelliği ilerleme ve başarıyı değerlendirmek için birçok psikolog
ve eğitimci: test, quiz, proje, portfolyo, sınıf içi gözlem ve benzeri gibi
Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın (NCLB) yasasının temel konuları nelerdir? çeşitli ölçümlerden yararlanılması gerektiğini savunur. Ayrıca NCLB
kapsamında uygulanan sınavlar yaratıcılık, motivasyon, devamlılık,
esnek düşünme ve sosyal beceriler gibi değerleri ölçmez (Stiggins, 2008). Eleştirmenler,
öğretmenlerin öğrencilere alıştırma yaptırarak "sınava yönelik öğretime" çok fazla zaman
ayırdığını ve düşünme becerilerini esas alan, gerçek hayatta faydalı olacak bilgiler paha­
sına onlara izole edilmiş gerçekleri ezberlettiğini söyler (Pressley, 2007). Yine 9. bölümden
hatırlayacağınız üzere bazı kimseler Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın politikası döneminde
yeterince başarılı olamayan çocukları iyileştirmeye çalışırken özel yetenekli çocukların
ihmal edilmesinden endişe etmektedir (Clark, 2008).
Bunun yanı sıra şu da göz önüne alınmalıdır: Her eyaletin NCLB içeriği için tayin
edilen sınavlarda geçme ve kalına notlarını farklı kriterlere göre belirleme hakkı vardır.
NCLB verilerinin analiz sonucuna göre, Mississippi'deki dördüncü sınıf öğrencilerinin
neredeyse tamamı okuma yazma bilirken Massachusells'teki öğrencilerin sadece yarısı bu
seviyede çıkmıştır (Birman ve diğerleri, 2007). Açıkçası Mississippi eyaletindeki okuma
sınavı standartları Massachusett> eyaletindeki standartlardan aşağıda kalmaktadır. Eyalet­
ler arası karşılaştırmalann analizine göre birçok eyalet ders geçme standartlarını düşük
tutarak kendini güvenceye almayı tercih etmiştir. Bu nedenle NCLB'nin hedeflerinden
bir tanesi ABD okullarında başarı standartlarını yükseltmek olduğu halde eyaletlere kendi
standartlarını belirleme esnekliği tanınması başarı standartlarını aşağı çekmiştir.
Bu eleştirilere rağmen ABD Eğitim Bakanlığı, Hiçbir Çocuk Geride Kalmasm kanu­
nunu uygulamaya kararlıdır ve bu kanunun gereklerini yerine getirecek düzenlemeler
yapmaktadır. Aslında pek çok eğitimci yüksek beklentilerin ve öğrenciler ve öğretmenler
için yüksek standartlar koymanın önemini desteklemektedir. Ama NCLB'nin şart koştuğu
sınav ve prosedürlerin bu standartları yakalamanın en iyi yolu olup olmadığı tartışma
konusudur (Nitko & Brooklıart, 201 l; Popham, 2011).

SOSYO-ı=KONOMİK STAT j ET İC::.İTF VE Ki"ı• Tl"I�


Gelir dü7eyi düşük yerlerden, etnik azınlıktan gelen çocuklar orta sınıf sosyoekonomik sta­
tüye sahip, beyaz ailelerin çocuklarına kıyasla okulda daha fazla güçlük yaşarlar. Niçin?
Eleştirmenler okulların di.işük gelir düzeyine sahip çocukların eğitilmesi. etnik azınlıklar­
dan gelen çocukların başarılı olmasını engelleyen faktiirleri aşmaları konusunda yeterli ola­
madığını iddia eder (EnLwisle, Alexender, & Olson, 2010; Tamis-LeMonda & McFadden,
201O). Yine öğrencilerin başarılarının karşılaştırılmasından elde edilen sonuçlar, ABD'li
öğrencilerin Doğu Asya başta olmak üzere pek çok öğrenciye göre matematik ve fen bil­
gisi derslerinde daha az başarılı olduğunu göstermektedir (TIMMS, 2008). Şimdi sosyoe­
konomik statü, etnisite ve kültürün okullardaki rolüne daha yakını.lan bakalım.

Düşük Gelirli Ailelerden Gelen Çocukların Eğitimi: Yoksulluk yaşayan pek çok çocuk
öğrenme fonksiyonlarının önünde engel teşkil eden sorunlarla karşılaşmaktadır (Husıon
& Bentley, 20 ı O; Rowlcy, Kurt?-Costes, & Cooper, 20 ı 1 ). Bu tür çocukların ebeveynleri
kendileri için yüksek eğitim standartları koymayabilir, onlara okuyabilecek düzeyde olma­
yabilir ya da eğitim materyalleri ve deneyimlerini (ders kitapları, eğitim gezileri gibi) kar-

338 BOi LM l•) Urta VE t,eç Ç.ııcuk uk Donurıınde 'iı �yoduyqu>dl GElişım

şılayabilecek parasal güce sahip olmayabilir. Dengesiz besleniyor olabilir ya
da suç ve şiddetin yaşam tarzı haline geldiği bölgelerde yaşıyor olabilir. Son
zamanlarda yapılan bir çalışma, yaşanılan çevre/mahalle dezavantajı ile
(çevrerıin düşük gelir düzeyi ve yüksek işsizlik oranı gibi karakteristikleri
içine alır) daha az tutarlı, daha az teşvik eden buna karşılık daha fazla
cezalandıran ebeveynlik ve davranış sorunlan ve yetersiz sözel kapasite gibi
çocuklar üzerindeki olumsuz sonuçlar arasında bir ilişki vardır ( Kohen ve
diğerleri, 2008). Başka bir çalışma da çocuklar ne kadar uzun süre yoksul­
luğa maruz kalırsa bilişsel gelişimleri bu yoksulluktan o kadar çok zarar
gördüğünü göstermiştir (Najman & diğerleri, 2009;).
Gelir düzeyi daha yüksek bölgelerdeki okullara kıyasla düşük gelirli
bölgelerdeki okullar, düşük akademik sınav başarısı, düşük mezuniyet
oranı ve koleje gitme oranı düşük çocuklardan çok sayıda bulunduracak­
tır. Aynı şekilde bu okullar az tecrübeli genç öğretmenlere sahip olacak
ve ezbere dayalı eğitimi teşvik edecektir (Koppclman & Goodhart, 2011;
Spring, 2010). Düşük gelirli bölgelerdeki okulların çok azı öğrencilerine Jill Nakamura, birinci sınıfları eğitiyor. Jill çok yoksul bir
öğrenmeye yardımcı bir ortam sağlayabilmektedir (Nelson & Lee, 2009); Tamis­ bölgede çalışıyor. Öğrencileri tanımak ve aileleri ile ile­
LeMonda & McFadden, 2010). Okul binaları ve dersliklerin çoğu eski ve yıkılmaya tişim kurabilmek için okullar yeni açıldığında onları
yüz tutmuştur. Tüm bunlar, bölümün başında anlatıldığı gibi, Jonathan Kozol'un evlerinde ziyaret eder. "Okuma seviyesi bulunduğu
kademenin altında kalan öğrenciler için okuldan sonra
(2005) New York'un South Bronx'u dahil olmak üzere iç şehirlerdeki okullarda göz­
günlük kurs düzenliyor ... katılmak istemeyenler anne
lemlediği olumsuz şartların örnekleridir. Özet olarak düşük gelirli çevrelerde çok
babalarını arayarak bunu söylüyor. Bir eğitim öğretim
sayıda okul, öğrencilerine etkili öğrenmeyi destekleyecek bir ortam sunamamaktadır yılında (2004), kademesi seviyesinde veya kademesinin
(Huston & Bentley, 201 O; Rowley, Kurtz-Costes, & Cooper, 2011). üzerinde okuyabilen öğrencilerin oranını yüzde 29'dan
Yoksulluk içerisinde yaşayan çocukların ailelerine müdahale edilmesi çocukların yüzde 76'ya çıkardı" (Wong Briggs, 2004, s.60).
oku1 perfom1ansırıı geliştirebilir mi? Yeni yapılan bir deneysel çalışmaya göre Aletha
Huston ve arkadaşları (2006; Gupta, Thornton, & Huston, 2008) New Hope progra­
mının ergen gelişimine etkilerini değerlendirmiştir. Now Hope, ebeveynlerin istihda­
mını artırmayı ve ailelerin yoksulluğunu azaltmayı amaçlayan bir programdır. Araş­
tırmacılar 6 - 10 yaş arası yoksul çocukların ailelerini Yeni Umut (New Hope) prog­
ramı kapsamında rastgele deney ve kontrol grubuna atadı. Yeni Umut, yoksulluk
içinde yaşayan, haftada 30 saat veya daha fazla çalışan yetişkinlere hane gelirini artı­
rıcı birtakım yardımlar teklif etti (ebeveynler daha çok kazandıkça net gelirin artma­
sını sağlayan bir gelir desteği) ve çocuk bakım (13 yaş altındaki ti.im çocuklar için)
ve sağlık güvencesi yoluyla çalışma destekleri verdi. Ayrıca Yeni Umut kapsamındaki
kişilerin iş aramalarına ve diğer ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olmak amacıyla
yönetim hizmetleri sağlandı. Yeni Umut programı üç yıl boyunca tüm deney grubu
ailelerine ulaştırıldı (çocukları 9-13 yaş arasında ulaşana kadar). Programın başlama­
sından beş, sona ermesinden iki yıl sonra çocuklar 11-16 yaşları arasında iken prog­
ramın çocuklar üzerindeki etkilerine bakıldı. Kontrol grubundaki ergenlere kıyasla
deney grubundaki ergenler okuma alanında ve okul performansında daha başarılı,
özel eğitimi sınıflarına alınma ihtiyacı daha az, pozitif sosyal becerileri daha fazla ve
biçimsel olarak yapılan okul sonrası etkinliklere katılmaya daha eğilimli çıkmıştır.
New Hope grubundaki ebeveynler ise kontrol grubundakilere göre psikolojik olarak
daha iyi durumda olduklarını ve ergenlik yaşındaki çocuklarının yönetilmesinde ken­
dilerine daha çok güvendiklerini rapor etmiştir.

Okullarda Etnisite: Afrika kökenli Amerikanların üçte birinden fazlası ile Latin
kökenli öğrencilerin yaklaşık üçte biri ABD'de bulunan en büyük 47 şehir okuluna
devam ederken, Beyazların yalnızca yüzde 5'i ile Asya kökenli Amerikan öğrencile­
rin yüzde 22'si bu okullara gitmektedir. iç bölgelerdeki şehirlerde yer alan bu okul­
ların birçoğu hala bölünmüş, fon ayrılmamış ve çocuklarına etkili öğrenme fırsatı
tanıyamayacak durumdadır. Dolayısıyla sosyoekonomik statünün etkileri, etnisite­
nin etkileri ile sık sık birbirine geçmektedir (Banks, 201O; Bennett, 201 1).
İç bölgelerdeki şehirlerde yer alan bu okulların dışında bile ABD eğitim orta­
mında okul bölünmesi bir faktör olmaya devam etmektedir ( Koppelman, 20 I 1).
Afrika kökenli Amerikanların ve Latin kökenli öğrencilerin neredeyse üçte birinin
devam ettiği okul mevcutlarının yüzde 90 veya daha fazlası azınlık gruplarından gel­
mektedir (Banks, 201O) .

• KISIM 5 On.a vP Geç Çocuklu• 339


Farklı etnik gruplara mensup çocukların okul deneyimleri
birbirinden önemli ölçüde ayrılır (Taylor & Whittaker, 2009).
Afrika ve Latin kökenli Amerikan öğrenciler, Latin kökenli
olmayan Beyaz veya Asyalı Amerikalılara göre akademik,
koleje hazırlık programlarına çok daha az kaydolurken, tedavi
ve özel eğitime yönelik programlara daha fazla kaydolmakta­
dır. Asya kökenli Amerikalı öğrenciler, diğer etnik azınlık
gruplarına göre, lisede ileri matematik ve fen dersleri almaya
çok daha eğilimlidir. Afrika kökenli Amerikan öğrencilerin
okuldan uzaklaştırılma oranları ise Latin kökenli, Yerli Ame­
rikalı veya Beyazlara göre iki kat fazladır.
Etnik çeşitliliğe sahip öğrenciler arasındaki ilişkileri geliş­
tirmek için bazı stratejiler sunulmuştur:

• Sınıfı yapboz oyununa çevirmek: Eliot Aronson, Austin'deki


Teksas Üniversitesi'nde profesör olarak çalışırken, sınıflarda
artan gerilimin nasıl azaltılacağı konusunda fikirler almak
isteyen eğitim sistemi yöneticileri ona geldi. Aronson ( 1986)
Bir Devletin Utancı (The Shame of a Nation) kitabında Jonathan Kozol "yapboz sınıfı" kavramını geliştirdi. Bu sınıf ortamında farklı
(2005), ABD'deki birçok okulda, özellikle etnik azınlık nüfusunun
kültürel zeminlerden gelen çocuklar, bir işbirliği grubuna yerleştirilerek
yoğunlukta olduğu iç bölgelerdeki şehirlerde, kaynakların yetersiz
veya kalitesiz olmasını eleştirir. Kozol, Angela Lively (yukarıdaki resim­
ortak hedefe yönelik bir projenin farklı bölümlerini yapmaları sağlandı.
de) gibi lndianapolis sınıfında ihtiyacı olan öğrenciler için ayakkabı Aronson bu tekniği yapboz bulmacasını tamamlamak için farklı parçaları
kutusu bulunduran öğretmenleri takdir eder. birleştiren bir grup öğrenciye benzettiğinden yapboz adını verdi. Bu yapı
nasıl işleyebilir? Öğrencilerin ortak bir hedef için işbirliği yaptığı ortam­
lara örnek olarak takım sporları, tiyatro oyunları ve müzik performansları gösterile­
bilir; ancak yapboz tekniği de grup halinde yapılan fen bilimleri projeleri, tarih dersi
raporları ve farklı konulardaki diğer öğrenme deneyimlerinde uygulanabilir.
• Öğrencileri farklı öğrencilerle pozitif kişisel ilişki kurmaya teşvik etmek: İrtibat tek başına
çeşitli öğrencilerle ilişkileri geliştirmeye yetmez. Örnek olarak etnik azınlıktan gelen
öğrencileri, Beyazların yoğun olarak gittiği okullara yönlendirmek veya tam tersini
yapmak önyargıları kıramadığı gibi farklı etnik gruplar arasındaki ilişkileri de iyileş­
tirememiştir. Asıl mesele çocuklar okula başladıktan sonra gündeme gelmektedir.
Bireylerin üzüntülerini. başarılarını, başarısızlıklarını, başa çıkma stratejilerini, ilgi
alanlarım ve diğer kişisel bilgilerini birileriyle paylaşması, farklı etnik gruplar arasın­
daki ilişkileri geliştirmek için yapılabilecek en yararlı şeylerden biridir. Bu olduğu
zaman insanlar, başka insanları homojen grup üyeleri olarak değil farklı bireyler ola­
rak görme eğilimine girerler.
• Önyargıyı azaltmak: Öğretmenler farklı etnik ve kültürel altyapıya sahip çocuklara ait
görüntüleri kullanarak, kültürel anlayışı teşvik eden oyun materyalleri seçerek,
öğrencilerin klişeleşmeye karşı direnmesine yardımcı olarak ve ebeveynlerle birlikte
hareket ederek çocukların evde taraflı ve önyargılı muameleye maruz kalmasını önle­
yerek taraflı tutumları azaltabilirler.
• Okul ve toplumu tek bir ekip olarak görmek: James Comer ( 1988, 2004, 2006, 201O),
çocukları eğitmenin en iyi yolu olarak topluluk ekip yaklaşımını savunur. Comer'in
Değişim Projesinin üç önemli özelliği şu şekildedir: ( 1) Bir yönetim ve idare ekibi geniş
kapsamlı bir okul planı, değerlendirme stratejisi ve personel gelişimi planı hazırlar, (2)
bir zihin sağlığı veya okul destek ekibi oluşturulur ve (3) bir ebeveyn programı bulu­
nur. Comer, tüm okul toplumunun birbirine zıt tutumlar yerine, tek ve işbirlikçi bir
tutum içerisinde olması gerekliğine inanır. Comer programı şu an 26 eyaletle 600'den
fazla okuldan uygulanmaktadır. James Comer'in Kariyerlerle Bağlantı kısmını okuyabi­
lirsiniz.
• Yetkin bir kültürel arabulucu olmak: Öğretmenler ders materyalleri ve sınıf içi etkile­
şimlerde geçen taraflı içeriklere karşı duyarlı davranarak, farklı etnik gruplar hak­
kında daha fazla şey öğrenerek, çocukların etnik tutumları karşısında daha duyarlı
davranarak, farklı renkteki çocukları olumlu karşılayarak ve farklı renkteki ebeveyn­
leri çocukların eğitimine ortak olarak dahil etmenin yollarını araştırarak etkili kül­
türel arabulucular olabilirler (Manning & Baruth, 2009; Taylor & Whittaker, 2009).

340 BÖLÜM 1 O Orta ve Geç Çocukluk Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim



kariyerlerle bağlantı

James Comer, Çocuk Psikiyatrı

James Comer lndiana eyaletinin DoğuChicago bölgesinde yoksul


bir bölgede büyüdü ve ailesi ona eğitimin önemini aşıladı. lndiana
Üniversitesi'nden lisans derecesi aldıktan sonra Howard
Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden tıp diplomasını, Michigan
Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü'nden mastır derecesini, Yale
Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Araştırmaları Merkezi'nden ise
Çocuk Psikiyatrisi uzmanlığını aldı. Şu an Yale Üniversitesi Çocuk
Araştırmaları Merkezi bünyesinde Çocuk Psikiyatrisi alanında
Maurice Faik profesörü, aynı zamanda Yale Üniversitesi Tıp
Fakültesi dekan yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Yale'de oku­
duğudönemlerdeComerokulları iyileştirmekiçinçocukgelişimini
öneçıkarmayaçalışmıştır.Gençlerinsağlıklıgelişiminidestekleyen
çabaları uluslararası üne sahiptir.
Comerbelki de 1968'deki Okul Gelişim Programı'nın kurulma­
sındaki katkılarından dolayı en çok bilinen kimsedir. Program ebe­
veyn, eğitimci ve toplumun işbirliği içerisinde çocukların sosyal,
duygusal ve akademik kazanımlarını iyileştirmeyi amaçlar. James Comer (soldo), müdahalesi sayesinde daha iyi bir öğrenme ortamı haline gelen
bir okula iç bölgeden gelen bir çocukla birlikte.

Çocuk psikiyatrlarının çalışma alanları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorsanız 46.sayfadaki Yaşam Boyu Gelişimde
Kariyerler ekine bakabilirsiniz.

Kültürler Arası Karşılaştırmalar: Geçen son otuz yılda Amerikan çocuklarının


matematik ve fen bilimlerindeki başarısızlığı herkesçe bilinmektedir (Educational Tes­
ting Service, 1992). 2007 yılında 4. smıfta matematik ve fen bilimlerindeki başarının
geniş kapsamlı karşılaştırmasında ortalama matematik puanları 35 ülkenin 23'ünden
yüksek, kalan 8 ülkeden düşük çıkmıştır (tamamı Asya ve Avrupa ülkesi) (National
Center for Education Staıistics, 2009). Hong Kong'lu 4. sınıf öğrencileri en düşük
matematik puanını alan gruptur. ABD'li 4. sınıf öğrencilerinin ortalama matematik
puan 1995 yılında yapılan aynı değerlendirmeden sonra az bir artış göstermiş (1 1
puan) ancak bazı Asya ülkeleri puanlarını ciddi oranda artırmıştır - mesela l 995'ten
2007'ye kadar Hong Kong 50 puan, Slovenya 40 puan artış gösterdi.
2007'de 4. sınıftaki öğrencilerin fen bilimleri dersinden aldıkları puan
25 ülkedeki öğrencilerin puanını aşarken, 4 ülkenin gerisinde kalmıştır
(tamamı Asya ülkesi). Ancak ABD'li 4. sınıf öğrencilerinin ortalama fen
bilimleri puanı l 995'ten 2007'ye kadar 3 puan gerileme göstermiştir. Buna
karşılık bazı ülkelerin bu alandan aldıkları puan, ciddi bir artış göstermiş­
tir- mesela Singapur 63 puan, Leıonya 56 puan, iran 55 puan artış kaydetti.
Harold Stevenson'un ( 1995, 2000; Stevenson, Hofer, & Randel, 1 999;
Stevenson ve diğerleri, 1 990) araştırmaları, Amerikalı öğrencilerin seçilen
Asya ülkelerindeki akranlarına göre neden daha geride kaldığının nedenleri
ile ilgilidir. Stevenson ve arkadaşları Birleşik Devletler, Çin, Tayvan ve
Japonya'daki öğrenciler ile beş farklı kültürler arası çalışma yaptı. Bu
çalışmalarda Asyalı öğrenciler, tutarlı bir şekilde Amerikalı öğrencileri
geçmiştir. Yine öğrencilerin okulda kalma süreleri uzadıkça Asyalı öğrenciler
ile Amerikalı öğrenciler arasındaki uçurum açılmıştır - en az fark 1 .
ABD'li öğrenciler matematik ve fen bilimleri alanında Asyalı öğrenci­
sınıflarda görülürken en büyük fark 1 I. sınıflarda ortaya çıkmıştır (çalışılan lerle nasıl yarışıyor? Stevenson'ın araştırmasında bu tür uluslararası
en yüksek kademe). kıyaslamaların sonuçlarını açıklayabilecek bulgular nedir?

KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 341


6 Kültürler arası bu denli büyük farkların nedenlerini daha iyi öğrenmek için
Stevenson ve arkadaşları, binlerce saat sınıf ortamında gözlem yapmış; öğretmen,
Japonya öğrenci ve ebeveynlerle görüşmeler yapmışlardır. Asyalı öğretmenlerin matematik
5
Tayvan öğretimine Amerikalı öğretmenlerden daha fazla zaman ayırdığını tespit etmiştir.
ABD Örneğin birinci sınıftaki toplam sınıf zamanının dörtte birinden fazlası Japonya'da
:ii 4 matematik öğretimine ayrılırken, ABD'de sınıf zamanının yalnızca onda biri bu işe
-;;;
E
"'
ayrılmaktadır. Ayrıca Asyalı öğrenciler, yılın ortalama 240 günü okula giderken
] 3 Birleşik Devletlerde bu sayı l 78 güne düşmektedir.
o Asya'daki okullarda matematik öğretimine ayrılan sürenin Amerikan okulla­
E
'"'
u- rındaki süreye göre ciddi oranda az olmasına ek olarak, Asyalı ebeveynlerle Ame­
ö 2
rikalı ebeveynler arasında başka farklar da saptanmıştır. Amerikalı ebeveynler,
çocuklarının eğitim ve başarıları konusunda Asyalı ebeveynlerden daha az beklenti
içerisinde olmuştur. Ayrıca Amerikalı ebeveynler, çocuklarının matematik alanın­
daki başarısının doğuştan olduğuna inanırken, Asyalılar kendi çocuklarının başa­

o rılarını çok çalışmaya bağlamaktadır (bakınız şekil 1 0. 6). Asyalı öğrenciler,


matematik ödevlerini yapmaya Amerikalı öğrencilerden daha yatkın; Asyalı çocuk­
Çaba Yetenek
ların ebeveynleri de çocuklarının matematik ödevlerine yardımcı olmaya Amerikalı
ŞEKİL 10.6 ebeveynlere göre çok daha yatkın çıkmıştır (Chen & Stevenson, 1989) .
ÜÇ ÜLKEDEKİ ÇOCUKLARIN MATEMATİK Asyalı ve Amerikalı ebeveynler arasında çaba ve yetenek açıklamalarına dair
BAŞARISINI ETKiLEYEN FAKTÖRLER farklılıklar ile ilgili olarak Carol Dweck (2006), çocukların zihniyetinin önemine
HAKKINDA ANNELERiN INANÇLARI: Bir çalış­ değinmiştir. Ona göre zihniyet, bireylerin kendileri için geliştirdikleri bilişsel görüş­
mada Japonya ve Tayvanlı çocukların anneleri, ço­ tür. Buradan, bireylerin iki zihniyetten birine sahip olduğu sonucuna varır: ( 1 ) Sabit
cuklarının doğuştan değil üstün gayret ile matematik
zihniyet; bu görüşteki kişiler niteliklerinin taş gibi olduğuna ve kesinlikle değişmeye­
dersinde başarılı olduğunu düşünürken Amerikan
çocukların anneleri çocuklarının daha çok doğuştan ceklerine inanırlar; (2) gelişmeci zihniyet; bu kişiler ise niteliklerinin çabaları ile deği­
başarılı olduğuna inanıyor (Stevenson, Lee, & Stigler, şip gelişebileceklerine inanırlar.
1986). Ebeveynler çocuklarının matematikte doğuş­ Dweck (2006), kişilerin zihniyetinin iyimser veya karamsar olmalarını da etki­
tan başarılı olduğunu düşündüğü halde çocukları bu lediğini, hedeflerini etkileyeceğini ve bu hedeflere ulaşmak için nasıl çalışmaları
alanda başarılı değilse, bundan şu sonuç çıkarılabilir:
gerektiğini ve sonucunda ne elde edeceklerini tartışır. Dweck, çocukların sabit veya
Anneler, çocuklarının daha fazla ders çalışmasının ya-
rarına inanmıyor olabilir. değişken bir zihniyete sahip olan ebeveynler, öğretmenler ve koçlan ile etkileşime
girmesi ile zihniyetin şekillenmeye başladığını ileri sürer. Chicago'da uzman bir 2.
sııııf öğretmeni olan Marva Collins, gelişmeci zihniyetini tanımlamıştır. Collins'in
hedefi, ilgisiz ve sabit zihniyetli çocukları gelişmeci zihniyetli kişilere çevirmektir.
Okulun ilk gününde birçoğu 2. sınıfı tekrar okuyan öğrencilerine şöyle seslendi:

"Başarısızlığa elveda. çocuklar. Başarıya hoş geldiniz. Burada ağır kitaplar


okuyacak ve okuduğunuzu anlayacaksınız. Her gün yazı yazacaksınız... Ama
bunun için bana yardım etmeniz gerekiyor. Bir şeyler vermezseniz hiçbir şey
beklemeyin. Başarı size gelmez. siz ona gitmelisiniz. (Dweck, 2006, ss.188-
189)."

Marva Collins'in 2. sınıf öğrencileri. en düşük okuma seviyesinden


başladı, yılsonunda çoğunluğu 5. sınıf düzeyinde okuyabilir duruma
ulaştı.
Öğrencilere zihniyet kazandırmaya verdiği önemle ilgili olarak Dweck
ve arkadaşları (Blackwell & Dweck, 2008; Blackwell ve diğerleri, 2007;
Dweck & Master. 2009) beynin elastikliği hakkındaki bilgilerini, öğrenci­
lerin motivasyon ve başarısını artırmak için kullanmıştır. Bir çalışmada
iki grup öğrenciyi sekiz oturuma yönlendirdiler. Buna göre öğrenciler ya
( 1 ) beceri öğretimi çalıştı ya da (2) beceri öğretiminin yanında zihniyet
geliştirmenin önemi hakkında bilgilendirildiler (araştırmada artış teorisi
adı verildi) (Blackwell & diğerleri, 2007). Gelişmeci zihniyet grubunda
"Beyninizi Geliştirebilirsiniz" başlıklı bir alıştırma yapıldı ve beynin,
egzersiz ve yeni bağlantılarla birlikte değişip gelişebilen bir kas olduğu
Marva Collins, bir çocuğu başarmaya cesaretlendirirken.
öğretildi. Öğrencilere, beyni öğrenmeye ne kadar zorlarlarsa beyin hüc­
relerinin o kadar gelişeceği öğretildi. Müdahaleden önce iki grubun da matematik
puanları düşüş gösteriyordu. Müdahaleden sonra yalnızca beceri eğitimi gören gru­
bun notları düşmeye devam ederken, beceri eğitiminin yanı sıra beynin zorlandıkça
Zihniyet: Değişken ya da sabit olabilen bireylerin nasıl geliştiğine dair gelişmeci zihniyet dersi verilen grubun eğrisi tersine döndü.
kendileri için geliştirdikleri bilişsel görüş. Böylece matematik alanındaki başarıları arttı.

342 BÖLÜM 1 O Orta ve Geç Çocukluk Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



Başka bir çalışmada Dweck " Beyinoloji" adlı, bilgisayar destekli bir çalıştay
düzenledi. Faaliyetin amacı, öğrencilere zekanın değişebileceğini göstermekti (Black­
well & Dweck, 2008). Öğrenciler, zekanın nasıl çalıştığı ve dolayısıyla zekayı geliş­
tirmek için neler yapılabileceği konusunda altı modül işledi. New York'taki 20 okulda
denendikten sonra öğrenciler bilgisayar tabanlı beyin modüllerinin işe yaradığını
onayladılar. Bir öğrenci "Artık kendimi daha çok zorlayacağım; çünkü ne kadar
zorlanırsan beyin o kadar öğreniyor" dedi (Dweck & Master, 2009, s. 1 37 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir beyninizi geliştirebilir misiniz? Eğer varsa,


orta ve geç çocukluk döneminde beyinde ne
Çocukların eğitimindeki iki temel g ü ncel
Bağlantı Kur konu nedir?
tür fiziksel değişimler oluşmaya devam eder?

Ya nsıt Sosyo-ekonomik durum, etnisite ve kültı:.ır


okul durumunu nasıl etkiler' Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
ilkokuldaki öğretmen leri nizin kalitesini nası l
O orta ve son çoc u k l u k döne­ Bağlantı Kur değerlendiriyorsunuz? Sizin başarınız kon u­
minde, çocukların gelişimi nde Carol Dweck'in gelişmeci zihniyet grubunda sundaki beklentileri çok yüksek veya çok d ü­
okulun özellikler i n i örnekler yaptırdığı a l ı ştırmalardan bir tanesi n i n adı şük müyd ü ?
verere k açıklar. "Beyninizi Geliştirebi lirs i n iz" idi. Gerçekten

ko n u bağ la ntl l a n - - - - - - - - - - - - - ,
\

Erge n l i kte çocuklar kimli kleri - kim oldukları, ne ile ilgili oldukları ve hayatta
nereye doğru gitti kleri- ha kkında düşünmeye daha fazla zaman ayırmaya baş­
larlar. Erge n l i kte, a kra n l arla geçirilen zaman artar, arkadaşlık i l i ş k i l eri da ha
yoğun ve samimi olmaya başlar. Aynı zamanda çıkma ve roma ntik i l i şk iler,
erge n i n hayatın ı n merkezi ne yerleşir. Ebeveynler, hala erge n i n gelişimi üze­
rinde ö n emli rol oynar. Ebeveynlerle iyi i l i ş k i ler içer i s i n de olmak, daha fazla
özerklik istediklerinde ve ge n i ş l eyen bir sosyal dünya keşfetmek istedi k l e­
rinde ergenleri destekleyecektir. Ergen leri n geliştire bileceği problemler ara­
sında çocuk suçları ve depresyon sayılabilir.
\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye kallm - - - �

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 343


öğ renme hedeflerinize � 1.a şJn
-
. 1 _ •
-_ . ·_ •
- ·· -

.:--_..
• · - _

. ·--�· ,

......

O rta ve Geç Çocu kl u k Dönem i n d e Sosyod uyg u sa l


Gel i ş i m
1 Duygusal ve Kişilik Gelişi m i Orta ve geç çocukluk döneminde duygusal ve kişilik gelişimini
tartışır.

Orta ve geç çocuklu kta kendini anlama, toplumsal kıyaslama dahil sosyal ve psikolo­
Benlik
jik karakteristikleri giderek daha fazla kapsar. Çocuklar orta ve geç çocu k l u k döneminde
bakış açısı kazanmayı artırırken, toplumsal a nl a yışları da artan bir psikoloj i k derinlik
kazanır. Benlik kavramı, benliğin alana özgü değerlendirmeleri anlamına gelir. Benlik
saygısı, benliğin genel değerlendirmelerine karşılık gelirken, aynı zamanda benlik değeri
ve benlik imaj olarak da geçer. B enlik saygısı ile okul performansı arasında zayıf bir
ilişki varken aynı olgu ile inisiya t i f arasında daha güçlü bir ilişki söz konusudur. Ben­
l i k saygısı dört yolla artırılabilir: ( 1) Düşük benlik saygının nedenlerini tespit etme, ( 2 )
d u ygusal destek v e sosyal onay verme, ( 3 ) çocukların başarmalarına yardımcı olma ve
( 4 ) başa çıkmalarına yardımcı olma. Öz yet kinlik, kişinin bir d u ru m u n üstesinden gele­
rek, olumlu sonuçlara varabileceğine dair inançtır. Bandura, öz yetkinliğin çocu kların
başarılı olup olmamasını etkileyen kritik bir faktör olduğunu kabu l eder. Schu n k ise öz
yetki nliğin, öğrencilerin görev tercihini etkilediğini ve öz yetkinliği zayıf öğrencilerin
pek çok görevden kaçındığını söyler. Kendini düzenlemenin gelişmesi de çocu kların
gelişiminin önemli bir parçasıdır. Erikson ' u n dördüncü gelişim evresi, başarılı olmaya
karşı yetersizlik duygusu, ona ve geç çocu k l u k yıllarının en önemli özelliğidir.

D u ygularda meydana gelen gelişimsel değişiklikler arasında gurur ve u t a n ç gibi kar­


Duygusal Gelişim
maşık d u yguların daha iyi an laşıl ması, belli bir du rumda birden fazla d u ygu yaşa n a ­
bileceğinin a nlaşılması, bir d u ygusal tepkiye y o l a ç a n koşulların değerlendirilmesi,
negat i f d u ygu ları gizleme ve bastırma kabiliyet inin gelişmesi ve kendi kendine d u y ­
guları yönlendirme stra t eji lerinin k u l l a n ı l ması g i b i ilerlemeler gösterilebilir. Çocu k l a r
b ü y ü d ü kçe, d a h a f a z l a b a ş a ç ı k m a stratejisi v e d a ha bilişsel stratejiler k u l la nırlar.

Kohlberg a h l a k i gelişimi üç d üzeye ( gelenek öncesi dü zey, gelenek d ü zeyi ve gele­


Ahlaki Gelişim
nek ötesi d ü zey ) , bunun a l t ında a l t ı evreye ayırır ( her d ü zeyde iki ayrı evre ) . K o h l ­
berg, b u stratejilerin yaşla b i r l i k t e geliştiğini d e söyler. Evreler arasında hareketi e t k i ­
l e y e n faktörler arasında bilişsel gelişim, t a k l i t etme v e bilişsel çaıışma, a k ra n ilişkileri
ve perspe k t i f kazanma gösterilebilir. Kohlberg'in teorisi özel likle G i l l igan tarafından
eleştirilir. Gilligan. güçlü bir özen gösterme, bakım verme perspektifin savunucusu­
d u r. Diğer eleşt iriler ise a hl a k i davranış, k ü l t ü r ve aile etkisinin ve ahlaki m u h a keme
ile toplumsal geleneksel m u hakeme a ra s ı n d a k i ayrımın ö n görü lmesinde a h l a k i
m u h a kemenin yetersizliği üzerinde d u rur. Top l u m yanlısı davranışlar a rasında payl a ­
şım gibi pozit i f a h laki davranışlar sayı labilir. ilk üç yıl dönemindeki paylaşımları n
çoğ u nluğu empati niyetiyle yapılmazken, yaklaşık 4 ya şlarında empati, paylaşıma
kat kı sağlar. ilkokul yıllarına gelinceye kadar çocu klar a d i l olma ile ilgili obj e k t i f görüş
belirtebilirler. Orta ve geç i l k o k u l yılları a rasında ise çocuklar eşit liğin, özel i h t iyaç­
ları /yetenekleri olan kimselerin özel m u amele görmesi a n la m ı na gelebileceğine ina­
nı r. Son dönemlerde a h laki kişiliğe ilgi hayli artmıştır.

Ci nsiyet stereotipleri d ü n ya genel inde yaygınlaşmışt ır. K a d ı n l a rla erkekler a rasında


Cinsiyet
birçok fiziksel fark söz konusudur. Kimi uzmanlar kadınla erkek arasındaki bilişsel
farkların abartıldığını d üş ü n ü rler. Sosyoduygusal farklar açısından bakılacak o l u rsa
erkekl er, kadın lara göre fiziksel açıdan daha saldırgan iken, kadınlar d u ygularını daha
iyi d ü zenleyebilir ve toplum yanlısı davranışlara daha çok d a h i l olabili rler. Cinsiyet­
rol sınıfl a n d ırması daha çok maskü len, [eminen veya a d roj en bireylerin nasıl olduğu
üzerinde d u ru r. Androjenite, kadınlara a iı pozit i f özelliklerle erkeklere a i t pozi t i f özel­
li kleri bir arada b u l u n d u rmak a n l a m ına gelir. C i nsiyeti bağlam içerisinde d ü ş ü n mek
önemlidir.

344 BÖLÜM 1 0 Orta ve Geç Çocukluk Döneminde Sosyoduygusal Gelişım



2 Aileler A Ebeveyn-çocuk i l işkilerindeki gelişimsel değişimleri, yönetici ler
W olarak ebeveynler ve a i l elerdeki sosyal değişimleri açıklar.

Orta ve geç çocukluk döneminde ebeveynler çocu kları ile erken çocukluk dönemin­
Ebeveyn-Çocuk
İlişkilerindeki Gelişimsel den daha az zaman geçirirler. B u evrelerde ebeveynler, özellikle çocu kların akademik

Değişiklikler başarılarını destekleme ve tetikleme konusunda önemli bir rol oynarlar. Disi pl in deği­
şimi ve kontrol de daha fazla ortak düzenleme alanına girmiştir.

Ebeveynler çocu kların ö n ündeki fırsatların yöneticileri, davranışlarının izleyicisi ve


Yönetici Olarak Ebeveynler
sosyal tetikleyicileri ve düzenleyicileri olarak önemli roller üstlenebilirler. Anneler bu
tür rollerin üstlenilmesinde babalara göre daha ön planda yer alırlar.

Boşanmış ailel erde olduğu gibi üvey a nne/baban ı n b u l u n d uğu ailelerde yaşayan
Üvey Aileler
çocuklar, boşanmamış a i le ortamlarındaki akranlarına göre daha fazla uyum sorunu
gösterirler. Ancak üvey a il e ortamlarındaki çocukların çoğunluğu uyum sorunu yaşa ­
mamaktadır. Karma ( harma nl a n m ı ş ) üvey ailelerde yaşayan çocu klar ise basit yapılı
üvey aile ortamında veya parça l a nmamış aile ortamında yaşayan çocu klara nazaran
daha fazla uyum sorun u yaşamaktadır.

3 Akranlar CI Orta ve geç çocukluk döneminde akran i l işkilerinde meydana


gelen değişiklikleri tanımlar.

Orta ve geç çocukluk döneminde a k ra n ilişkilerinde görülen gelişimsel değişi klikler


Gelişimsel Değişiklikler
arasında hemcinslerden oluşan akran grubu tercihlerinde artış, akran etkileşi mine
ayrılan zamandaki artış ve akran grubu büyüklüğü n ü n yan ı sıra akran gruplarının
yetişkinler tarafından daha az kontrol edilmesi sayılabilir.

Popü l e r çocuk l a r a k ra nları arasında sık sık en iyi a rkadaş olarak gösteril irken
Akran Statüsü
hemen hemen hiç sevilmeyen çocu k l a r olmazlar. Ortalama çocu k l a r, a kranların­
dan normal sayıda pozit i f ve n e ga t i f adaylık a l ı rlar. İ h m a l e d i l e n çocuk l a r, pek
sık olara k en iyi arkadaş olarak görülmese de a k ra n ları tarafı n d a n sevilmemeleri
söz konusu deği ldir. Reddedilen çocu k l a r ise a k ra n la rı tarafından pek en iyi
arkadaş olarak gösterilmeyen, genelde sevilmeyen k i ş i lerdir. Ta rtışmalı çocuklar
hem sıkça b i ri l e r i n i n en y a k ı n arkadaşı hem de sevi l meyen kişi olara k gösterilir­
ler. B u n l a r arasında en riskli grup redded ilen çocu kla rdır.

Akran ilişkilerinde sosyal bilişin i k i önemli boyutu sosyal bilgi işleme becerileri ve
Sosyal Biliş
sosyal bilgidir.

Zorbalık Önemli sayıda çocuk zorbaca davranışlara maruz kalma kta ve bu gerek şi ddeti
uygulayan gerekse zorba lığa maruz kalan açısından kısa ve orta vadeli nega tif
sonuçlar doğurabilmektedir.

Yetişkin arkadaşlıklarda olduğu gibi çocu kların arkadaşlık ilişkileri de ortak yönler
Arkadaşlar
üzerine k u ruludur. Çocukların a rkadaşlıklarının a l t ı fonksiyonu bulu n u r: eşlik,
harekete geçirme, fiziksel destek, ego desteği, toplumsal kıyas ve duygulanım/sami ­
miyet .

4 Okullar Orta ve son çocukluk döneminde, çocukların gelişiminde okul un


özel l iklerini örnekler vererek açıklar.

Çocukların en iyi yapılandı rmacı yaklaşımla (öğrenci merkezli) mı yoksa doğrudan


Öğrencinin Öğrenmesine öğretim yaklaşımı (öğretmen merkezli) ile mi mümkün olduğu ve öğren cilerin öğre­
Çağdaş Yaklaşımlar nip öğrenmemesi nden öğretmenlerin nasıl sorumlu t u t u lacağı iki çağdaş tartışma
konusudur. B i rleşik Devletlerde ilkokul öğrencileri n i n standart sınavlarla ölçülmesi
gerek pek çok eyalet hü kümeti gerekse Hiçbir Çocuk Geride Kalmasın federal yasası
ile yürürlüğe konmuştur. Bu program, pek çok eleştiri almıştır.

Yoksulluk içindeki pek çok çocuğun öğrenmesinin önünde hem okul hem ev orıa­
mıııda çeşitli engeller çı kmaktadır. Sosyoekonomik statü ve e t n isitenin okullar üze­
Sosyo-ekonomik Statü,
Etnisite ve Kültür rindeki etkileri, ABD okulları birbirinden farklı olduğu için birbirine geçmiş durum­
dadır. Etnik azınlık çocu kları üzerindeki beklentilerin d ü ş ü k olması, öğrenmenin
önü ndeki engellerden bir tanesidir. Amerikan çocu kları başka birçok ü l kedeki çocu k -

• KISIM 5 Orta ve Geç Çocukluk 345


! a rd a n d a h a fazla başarı odaklı iken Ç i n , Tayvan ve Japonya gibi Asya ü lkelerindeki
a k ra nlarına göre daha az başarı odakl ıdır. Sabit veya gelişmeci olsun z i h n iyet. birey­
lerin kendileri için geliştirdiği b i lişsel görüştür. Dweck, çocu kların geliş i m i n i n k i l i t
yönlerinden bir tanesinin, onları gelişmeci zih niyet geliştirmeye yönlen dirmek o l d u ­
ğ u n u sav u n u r.

a n a hta r ·el i meler


adalet bakış açısı 323 a lışveriş 320 geleneksel m u hakeme 320 sosyal sözleşme veya yararlık
a n d roj eni 327 cinsiyet streot i p leri 324 i h m a l e d i l m i ş çoc u k 3 32 ve bireysel haklar 32 1
arkadaşl ı k ta sam i m iyet 336 doğ ru d a n öğretim karş ı l ı k l ı k i ş i lerarası tartışmalı çoc u k / karşı gelme
bağ ı m l ı a h l a k 320 ya klaşımı 3 3 7 bek lentiler, i l i ş k i ler ve eğ i l i m l i 3 3 2
bakım /özen gösterme b a k ı ş evrensel a h l a k i l keleri kişi lerarası uyum 320 topl umsal düzen a h l a k ı 3 2 1
a ç ı s ı 323 eğ i l i m i 32 1 ortalama/normal çocuk 3 32 y a p ı land ırmacı y a k laşım 3 3 7
b a k ı ş a ç ı s ı 3 14 gelenek öncesi m u hakeme öz-yetk i n l i k 3 1 6 z i h i n ya p ı sı 342
benl i k kavra m ı 3 1 5 320 popüler çocuk 332
b e n l i k saygısı 3 1 5 gelenek sonrası m uhakeme redded i l mi ş çocuk 332
bireysel l i k, yararlı amaç ve d üzeyi 32 1 sosyal geleneksel mantık 323

a n a hta r kişi ler


A lbert B a n d u ra 3 1 6 Diane R u b le 3 1 4 James Comer 340 Sandra Bern 327
Carol Dweck 342 E . Mavis Hetherington 330 John Coie 332 Wil lard Hartup 3 3 5
Carol Gil ligan 3 2 3 Eliot Aronson 340 Jonathan Kozol 3 1 3 W i l l i a m Damon 323
Dale S c h u n k 3 1 7 Erik Eri kson 3 1 7 Kenneth Dodge 3 3 3 William Pol lack 327
D a n Olweus 334 Harold Stevenson 341 Lawrence Kohlberg 3 1 9

346 BÖLÜM 1 0 Orta ve Geç Çocukluk Döneminde So>yoduy9usal GelışirT



(

kısım altı
)

Ergenlik hiçbir bakımdan hayatın basit bir


dönemi değildir.
-J ean Erskine Stewart
Amerikalı yazar, 20. yüzYıl

Ergenlik
Ergenler öz görüntülerini bulana kadar görüntü üzerine görüntü değiştirirler. Onların

nesli ana-babalarının en iyi ve en kötü özelliklerini ileten kırılgan bir kablo gibidir.

Sonunda, ana-babalar iki kalıcı miras bırakabilirler-biri kökler, diğeri de kanatlar. Kısım

altıda iki alt bölüm bulunmaktadır: 'Ergenlikte Fiziksel ve Zihinsel Gelişim' (Bölüm 11) ve

'Ergenlikte Sosyoduygusal Gelişim' (Bölüm 12).

348
ERGENLiKTE FiZiKSEL VE
. . .

bölüm 11
ZiHiNSEL GELiŞiM
. . . .

1 Ergenliğin Doğası 4 Ergen Bilişi (Zihni)


Öğrenme Hedefi 1 Ergenliğin doğasını tartışır. Öğrenme Hedefi 4 Ergenlikteki zihinsel değişik­
- likleri açıklar.

...., Piaget'nin Kuramı

ta 2 Fiziksel Değişiklikler Ergenlik Ben Merkezliliği


Bilgi İşleme Süreci

..c Öğrenme Hedefi 2 Erinlikteki fiziksel değişiklikleri,


beyindeki ve cinsellikteki değişikliklerle birlikte
ta açıklar.
5 Okullar

c: Erinlik
Beyin
Öğrenme Hedefi S Okulların ergen gelişimini
nasıl etkilediğini ana hatlarıyla özetler.
ta Ergen Cinselliği Orta Okula Geçiş
Genç Ergenler için Etkili Okullar

E 3 Ergenlikteki Sağhk Sorunlar1


Öğrenme Hedefi 3 Ergenlikte sağlık, uyuşturucu
Lise
Ders Dışı Etkinlikler
Hizmet Ederek Öğrenme (Service Learning)
: ::J kullanma alışkanlığı ve yeme bozukluklarını
tanımlar.
:Q Ergen Sağlığı

_o Uyuşturucu Kullanımı ve Bağımlılığı


Yeme Bozuklukları
n beş yaşındaki Latisha'nın alkol kullanma sorunu
O vardı. Okuldaki spor faaliyetlerinden çalışmaları
sıklıkla kaçırdığı için çıkarıldı-fakat bu onun içki içme­
sini durdurmadı. Latisha ve arkadaşları içki içmek için okula gitmemeye baş­
ladılar. On dört yaşındaki Arnie ise bir çocuk suçludur. Geçen hafta bir televizyon çaldı,
annesini dövdü, yaşadıkları çevrede sokak ışıklarını kırdı ve başka bir çocuğu İngiliz
anahtarı ve çekiçle tehdit etti. On iki yaşındaki Katie'nin en büyük isteği yaşadıkları
semtte bir çocuk parkı olmasıydı. Başka çocuklarında bunu istediğini biliyordu. Bu
nedenle çocuk parkı için para toplama planları geliştirerek bir grup oluşturdu. Grup
planlarını şehir konsülüne bildirdi. Katie'nin grubu büyüdü, evlere şeker ve sandviç
satarak para topladılar. Katie'nin deyimiyle 'insanların piknik yaptıkları ve arkadaş edin­
dikleri' bir yer olan çocuk parkı gerçekleşti. Katie'nin önerisi şu oldu. 'Denemezseniz,
hiçbir şey başaramazsınız.

Latisha ve Arnie gibi ergenler haklarında en çok konuşulanlardır. Fakat, Katie gibi
çevrelerine olumlu katkıda bulunan ve ergenlikte başarılı bir geçiş yapan ergenlerin
sayısı da azımsanamaz. Gerçekten çoğu ergen için, ergenlik bir isyan, kriz, bunalım ve
sapma dönemi değildir. Ergenliğe daha doğru bir bakış bu dönemi bir değerlendirme,
karar verme, bağlılık ve dünyada kendine bir yer edinme dönemi olarak tanımlar.
Bugün ergenlerin pek çok sorunu ergenlerden kaynaklanmıyor. Ergenlerin ihtiyaçları;
iyi fırsatlara ulaşmak ve onlarla içten ilgilenen yetişkinlerin uzun dönemli destekleridir
(Balsono, Theokas, ve Bo bek, 2009; Lerner ve diğerleri, 2009; Swanson, Edwards, ve
Spencer, 2010).

I
,- konu bağlantılan --------------·

1 Orta ve geç çocukluk dönemlerinde, fiziksel büyüme devam eder, fakat büyüme
1
1 hızı bebeklikteki ve ergenlikteki kadar fazla değildir. Büyük motor becerileri
1 daha uyumlu hale gelir ve küçük motor becerileri gelişir. Zihinsel gelişim bakı­
1
mından çocukların çoğu somut işlemler dönemindedir, uzun süreli bellek
1
1 genişler, özellikle pek çok strateji geliştiren çocuklarda bilişötesi beceriler geli­
1 şir. Dil gelişimi bakımından, çocukların dil bilim kurallarını anlamaları gelişir ve
1
öğrenmek için okumak önemli hale gelir.
1

ı•d•• I
.,. __ _ genye oneım -------------------'

• KISIM 6 Ergenlik 351


Ön Bilgi
Ergenlik insan hayatı içinde çocuklukla yetişkinliği birbirine bağlayan bir geçiş dönemidir. Kita­
bın bu bölümünde önce ergenliğin genel özellikleri, fiziksel değişiklikler, ergenlikte sağlık
sorunları anlatılacaktır. Daha sonra ergenliğe özgü önemli zihinsel değişiklikler ve okulların
ergenlikle ilgili yönleri tartışılacaktır.

ı Ergenliğin Doğası e Ergen l iğ in doğasını tartışır.

Genetik ve çevresel-sosya l etkenler çocu klu k döneminde


olduğu gibi, ergenlik döneminde de etkilidir. Çocukluk döne­
minde a n ne babayla, yaşıtla rla ve öğretmenlerle çok zaman
geçiren ergen , ş i m d i önemli bi yoloj i k değiş i k l i kler, yeni
yaşa n t ılar ve geliş i m ödevleriyle k a rş ı karşıya d ı r. A n n e
baba yla ilişk iler y e n i b i r şekle d ö n ü ş ü r, yaşı tlarla i l işkiler
daha yakınlaşır, karşı cinsle ilk buluşmala r yapı l ı r, cinsel
ilişki k ur u labilir. Ergen d ü ş ü ncesi daha soyu t ve idea l istt i r.
B iyoloj i k değişi klikler beden i mgesine ilgiyi a rt ı rı r. E rgenl iği
çocukluğu n bir deva m ı ya da bambaşka bir dönem ola ra k
görebiliriz.
Geleneksel ola rak ergenlerin ' nası l büyü yecekleri' ile
ilgi l i endişeler vardır. 1 904'te, G . S t a nley Hail, ergen l iğin çal­
k a n t ıla rla ve i n i ş - çı kışla rla dolu bir
' fırtına ve stres' dönemi olduğunu
öne sürm ü ş t ü r. B u n u nla birlikte
D a n iel O ffer ve a rk a d a ş l a r ı
Büyümek hiçbir zaman kolay olmamıştır. Bununla
birlikte ergenlik bir isyan, kriz, hastalık ve sapkınlık ( 1 98 8 ) A B D . Avustralya, Bengaldeş, M a ca ristan, İsra i l .
gibi de görülemez. Ergenliğe daha uygun bir bakış İtal ya , J a ponya, Ta yvan, Tü rkiye v e B a t ı Alma nya 'da
ergenliği bir değerlendirme, karar verme, sorumluluk yaptıkları a raşt ırmada ergenlerin en azından y ü zde
ve dünyada kendi yerini edinme dönemi olarak
7 3 ' ü sağlık l ı bir beden i mgesi sergilemişt i r. A rala­
tanımlar. Bugün ergenlerin pro blemlerinin çoğu ken­
dilerinden kaynaklanmıyor. Ergenlerin gerek duyduğu rında farklılı k l a r ol masına rağmen, ergenler
kendileri ile ilgilenen yetişkinlerin uzun dönemli desteği çoğu zaman m u t l u oldu klarını, hayattan h oş­
ve çeşitli fırsatlara ulaşma imkanlarıdır. la n d ı k l a rı nı , o t o kont rol u ygulayabilecekle­
rin i , okul ve işi önemsedikleri ni, cinsellikle
ilgili öz güvenlerin i n olduğunu, aileleri hak­
kında olumlu d ü ş ü n d ü kleri n i . st resle başa
çıkabileceklerin i bildi rmişlerd i r. B ö y l e b i r
tanı mlama ' fı rt ı n a ve stres' görüş ü y l e pek
uyu mlu sayılmaz.
Genelde h a lk ı n erge n l ikle ilgili t u t u m ­
la rı kişisel tecrü beler v e medya n ı n etkisiyle
o l u ş ma k t a d ı r. Bu iki kaynak da normal
ergenlerin n a s ı l geliştiğine iliş k i n d oğru v e
obj e k t i f bilgi vermezler ( Feldm a n v e Ellio t .
1 990 ) . E rgen l i kt e n v e ergenlerden kötü
s o n u çlar beklem ek, yet i ş k i n le r i n ken d i
yetersiz a n ı m sa m a la r ı n d a n k a y n a kla nm a k ­
t a d ı r. B i rçok yet i ş k i n b u g ü n k i ergenlerin
yaşa n t ıla r ı n ı ergenlik h a t ı rala r ı yla k a rş ı -

352 BÖLÜM 11 Ergenlikte Fizıksel ve Zihimel Gelişım



l a ş t ı rm a k t a d ı r l a r. Yeti ş k i n l e r g u n u m u z u n e rge n l e r i n i d a h a prob l e m l i , d a h a a z
sayg ı l ı , d a h a ç o k ben - m e rkezli, d a h a g i rişken ve d a h a ç o k macera s e v e r görmek­
t e d i rl e r.
B un u n la birlikte, zevk ve tavır bakım ından her nesilde gençler yetişkin lerden
çarpıcı olara k farklıdırlar-gör ü n t ül e ri , davranışları, d i n ledikleri m ü zi k, saç model­
leri v e kıya fetl e ri gibi. Yine d e erge n l e r i n yeni kimlik a rayışla rını v e ılımlı fa rklı
davranışla rını t op l u m u n ve a n a-baban ı n standartlarına d ü ş m a n l ı k gibi algılamak
büyük bir hata o l u r. Karşı çıkmak ve l i m i tl e ri denemek a n a babal a r ı n değerlerini
reddetmek değil. A k s i n e bu davra n ı ş l a r a n a baba l a rı n değerleri n i kabul etmek
yönü n d e atılan a d ı m l a r olarak görülebil i r.
E rgenlerin çoğu yeti ş k i n olgunluğuna giden u zu n dönemi başa rıyla t a m a m l a r,
fakat ö n e m l i bir kısmı da bun u başaramaz ( Lerner, Roeser. ve Phelps, 2 009 ) . E t nik,
k ü l t ü re l , cinsiyet, sosyoekonomik, yaş ve hayat t a rzı fark l ı l ı kl a rı ergenin gerçek
hayat yörüngesini belirlemekte etkilidirler ( Schlegel, 2009; Swanson, E dwards, ve
Spence r, 20 l O). B e l i rl i bir grubun araştırılmasıyla deği ş i k e rgen görün t ü leri karşı­
m ı za çıka r ( F u l i g n i , H uglıes, ve Way 2 0 09 ) . G ü n ü m ü z ü n ergenleri medya dolayı­
sıyla karmaşık hayat tarzlarına maruz kalmakta, aynı zamanda pek çok ergen
uyuştu rucu k u l la n ma ve cinsel hayat tecrübelerine g i t t i kçe daha erken yaşla rda
k a rş ı koymaya çal ı ş m a k t a d ı r. Pek çok ergen, başarılı ve yeterli bir yetişkin olabi l ­
m e k için gere k l i o l a n fırsat l a ra ve desteğe sahip deği l d i r ( M cLoyd ve diğerleri,
2 0 09 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir vaplarken çocukluk döneminin ergenli ğ e ha­


zırlık veya ergenliğe giden yol olduğunu göz
Bağlantı Kur • Ergenliğin özellikleri nelerdir?
önünde bulundurunuz.
Ya nsıt Bağlantı Kur

O
Bir önceki paragrafın son cümlesi ergenlikte Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Ergenliğin doğasını tartışır. sağlanacak fırsatlar ve destekle ilgil iydi. Bu Sizin ergenlik döneminiz 'fırtına ve stres' dö­
bölümden önceki bölümlerde, ana babaların nemi olarak mı yoksa yeni kimlikler arayışı ola­
çocukluk yıllarında nasıl bir rol oynadıklarına rak mı değerlendirilebilir? Anlatınız.
dair öğrendikleriniz nelerdir? Bu soruyu ce-

2 Fiziksel Değişiklikler 9 Erinlikteki fiziksel değişiklikleri, beyindeki ve cinsellikteki değişikliklerle birlikte


açıklar.

Erinlik Beyin Ergen Cinselliği

B i r baba ergen oğl uyla ilgili proble m i anlatı rken oğl u n u n büyü mesiyle değil,
büyümeye devam e t m esiyle ilgili bir sorun yaşadığını dile getirmişt ir. İleride göre­
ceğimiz gibi, bireyler e rgenl i k dönem i n e g i ri ş za manıyla ilgili önemli farklı lıklar
gösterirler. Bu böl ü m d e e r i n likle i l g i l i değişiklilerle birlikte, cinse l l i k ve beyinle
ilgili d iğer fiziksel deği ş i k l ikleri i nceleyeceğiz.

E R İ NLİ K
E ri n l i k ergenlikle karıştı rı l mamalıdır. Erinlik ergenliğin en önemli bir habercisi olsa Erinlik: Öncelikli olarak erken ergenlikte meydana
da çoğumuz için eri n l i k, ergenl i k döneminin sona ermesinden önce t a ma m l a n ı r. gelen, hormonal ve bedensel değişiklikleri içeren bir
hızlı fiziksel olgunlaşma dönemi.


KISIM 6 Ergenlik 353
ZITS C ZITS Partnership. King Features Syndicate.

Erinli k, erken ergenlikte yer alan ve hormonlarda ve bedensel gelişmede hızlı bir
değişmenin gözlem lendiği bir dönemdir. Erinlik tek ve a n i bir olay değildir. Genç bir
kızın veya erkeğin erinlik döneminde olduğunu tahmin edebil iriz, fa kat erinliğin tam
olara k ne zaman başladığın ı ve b i t t iğini söylemek zordur. Erinliğin en önde gelen
belirtileri cinsel olgunlaşma ve boydaki ve ağırlıktaki a rtışlardır.

5.0
Cinsel Olgunlaşma, Boy ve Ağırlık: Ken d i erin l i k döneminizin başlangıcını
d üş ü n ü n ü z . Vücu du n uzda ki çarpıcı değiş i k l i k lerden hangisi i l k önce gerçekleşti?
4.5
Araştırmacıl a r erkeklerdeki n i t e l i k lerin şu mayla gerçekleştiğini b u l m uşlardır: peni­
4.0 sin ve t estislerin b ü y ü mesi, genital kılların görü n m esi, az miktarda ses değişik liği,
3.5
i l k boşa lma ( gene l l ik l e m a s t ü rbasyon veya ıslak rüyalarla gerçekleşi r ) , k a l ın genital
>- kılların oluşması, boyda ve ağırlı k t a k i en hızlı b ü yüme, kolt u k a l t ı kıllarının b ü y ü ­
......
3.0
mesi, ö n e m l i s e s değişi k l ikleri ve sonunda y ü z d e k i k ı l l a r ı n büyümesi.
:§.
<.>

;;;. 2.5 Kızl a rdaki fiziksel değişmelerin sırası nedir? Önce ya göğüsler b ü y ü r ya da geni­
t:'
"'
2.0
tal kıllar görü n ü r. Daha sonra, kol t u k altı kılları görü n ü r. B u değişiklikler olurken
>-
o
co kızların boyu uzar ve kalçaları omuzla rından d a ha gen iş hale gel ir. Adet (aybaşı )
1.5
başlangıcı (Menarche)-bir genç k ı z ı n i l k a d e t görmesi e r i n l i k döneminde oldukça
1.0 geç gelişir. Önceleri adet dönemleri d ürensiz olabil ir. Başlangıçta genç k ı z h e r adet

0.5
öneminde yumurta ü retmeyebilir, ban genç kızlar birkaç yıl yumurta ü ret meden
adet görmeye devam edebil i rler. E rkeklerdekine benzeyen bir ses değişikliği erinlik­
o
teki kızlarda görü l mez. E rinliğin sonunda, genç k ızın göğüsleri tamamen gelişmiştir.
2 4 6 8 10 12 14 16 18
E ri n l iğin başlamasın da önemli ağırlık a rt ması gözlen i r. Ön e rgenl i kte ağırlık
Yaş (yıllar)
bakımından kızlar erkeklerden öndedir, fa kat 14 yaş civarında erkekler kızları geçer­
ŞEKİL 1 1 .1 ler. B enzer şekilde, ergenliğin başında kızlar erkeklerle aynı boydadır ya da onlardan
E R G E N L İ KTE B Ü Y Ü M E HAMLESİ (GROWTH
mu ndur, fa kat ort a o k u l yıllarının sonu nda birçok erkek çocuk boyca kızlara yetişir,
SPU RT): Ortalama olarak e rge nlikteki e n hızlı bü­
çokları geçer.
yüme dönemi kızlarda 11 Vı, erkeklerde ise 13 Vı yaş­
dır. Kız ve erkekler arasındaki arta/ama boy farklılıklorı Şekil 1 1 . l de görüldüğü gibi k ızlarda büyüme hamlesi ( growıh sırnrt) erkekler­
ve büyüme hamlesi hormonlarla nasıl ilişkilidir? den iki yıl önce gerçekleşir. Ortalama b ü y ü m e hamlesi k ızla rda 9 yaş, erkeklerde ise
1 1 yaş civarındad ı r. Ergenlikteki en hızlı büyüme dönemi kızlarda 1 1 1 / 2, erkeklerde
Adet başlangıcı (menarche): Kızların ilk adet gör­ ise t 3 1/ı yaşdır. Hızlı büyüme döneminde, kızların boyu yılda 8.75 cm. erkeklerin
mesi ise 1 O cm. u zar. Ergenlikten önce a kra n l a rından boyca kısa veya uzun olanlar erge n ­
l ikte de ö y l e gelişirler; bunun y a n ı sıra bireylerin ergenliğin son undaki boylarının
Hormonlar: Endokrin bezleri tarafından salgılanan ve
kan yoluyla vücuda dağıtı lan güçlü kimyasal salgılar. % 30' l u k bir böl ü m ü i lk.okuldaki boyla rına bakarak açıklanamaz.

354 BÖLUM 1 1 Erqeıılikrl' F zık;EI ve Zıhııııel C,elı,ım



Hormonlardaki Değişiklikler: E rkeklerin bıyıklarının çıkmasında ve kııların kal­
ça larının genişlemesi nde hormonların rol ü vardır. endokrin bezleri t a ra fı n d a n sal­
gılanan güçlü kimyasa l sa lgılar k a n yol uyla vücuda dağılırlar ( Susman ve Dom,
2009; Wankawska ve Polkawska, 1 O ı O).
Ergenlikte bazı hormonların yoğunluğu belirgin şekil de a rtar (Roa ve diğerleri,
20 1 0) . Testosteron erkeklerdeki cinsel orga n ların gelişiminde. boyun uzamasında ve
ses değişikliğinde rol oynayan hormondur. Estradiol ise bir tip östrojendir ve kızlarda
göğüslerin, ra hmin ve iskelet yapısının gelişmesinde rol oynar. B i r ça lışmaya göre
ergenlik dönemi nde erkeklerde testosteron 1 8 katı anarken kızlarda yalnızca iki katı
a rtar; estradiol ise kızla rda 1 8 kat artarken, erkeklerde iki katı artar ( Nottelma nn ve
diğerleri, 1 98 7 ) . Her iki hormon da hem kızlarda hem de erkeklerde mevcut t ur, fakat
testosteron erkeklerin gelişiminde, estradiol kı7ların gelişiminde öneml i rol oynarlar.
E rkeklerd e göğüste kılların oluşmasına ve kızlarda göğüslerin büyümesine neden
olan hormonl a r ergenlikteki psikoloj i k gelişmelere de kaıkıda bulunurlar ( S ussman
ve Dom, 2009 ) . 9-14 yaşlar arasındaki kız ve erkeklerle yapılan bir a raştı rmada,
testosteron oraııı yüksek olan erkekler kendileri n i n sosyal bakımdan daha yeterli
,---------311ı-
olduğunu belirtmişlerdir ( Notıelman ve d iğerleri, 1987 ) . B u n u nla birlikte e rgenlikte '
gelişime y a l nızca hormonlar neden olmazlar ( Sussman ve Dom, 2009 ) . Örneğin, bir geliş'mle bağlantı
çalışmada, sosyal fa ktörlerin, depresyon ve öfkeyi, hormon faktöründen daha iyi Yaşam Boyu Bakış Açısı: Gelişi mde biyo­
yordadıkları b u l u nm u ş t u r ( B rooks, Gunn ve Warren, 198 9 ) . Ayııı zamanda davranış­ lojik, bil işsel ve sosyoduygusal süreçle r et­
lar ve r u h h a l i hormonla rı etkiler ( DeRose ve B rooks-Gunn, 2008 ) . St res, yeme alış­ kileşim halindedir. 1. Bölüm, s. 15.
ka n l ı k la rı, spor yapma, cinsel hayat. geri l i m ve depresyon hormonsal salgı sistem i ne '
_____ ...
harekete geçirici ve önleyici etkide bulunurlar ( Sontag ve d iğerleri, 2 008 ) . Öıetle
hormon -davranış i l i şkisi karmaşıktır.

Erinlikte Zamanlama ve Çeşitlilikler: Avrupa ü l kelerine göre çocuk -


l a r ı n b i r y ı l önce olgunlaştığı A B D'de, ortalama ilk a d e t görme yaşı 1 9. 18
yüzyıl başından bu yana h ızla d üşmüşt ü r ( B kz. Şekil 1 1 . 2 ) . Neyse k i - Norveç
geçen yüzyılda gelişen beslen m e v e sağlık koş u l ları ergen bebekler gör­ - Finlandiya
17 İsveç
memize n eden olmadı.
- ABD
Ergenlikteki değişmeler n için meydana gelir ve za manlama farklılık­ 2'
v; - İngiltere
ları nasıl açıklanabilir? Ergenl ikten sorum l u genetik progra m, can l ı t ü r­ "' 16
E
"'
lerine kodlanmıştır ( Gajdos, Hirschorn, ve Palmerı, 2009 ) . fakat beslenme,
�o
sağlık, ve diğer çevresel fa ktörler de ergenliğin zamanını ve şekli n i e t k i ­ 15
v;.
ler (Ji ve C hen, 2008 ) . "'
>-
<11

Pek çok erkek için erinlikıeki -geli ş i msel - sıra lama e n erken olarak �
"' 14
1O ile 13 Yı yaş arasında ve en geç olarak 1 3 ile 17 yaş a rasında başl a ­ c
<11
yabil i r. Şöyle k i aynı yaştaki i k i erkekten b i ri ergenlik döneminin gel i ­ �

şimsel sıra lamalarını yaşamaya başlarken diğeri bu gelişmelerin son una 13

gelmiş olabilir. K ızlarda ise ilk adet görme 9 ile 15 yaş a rasında görü l -
m ü şse norm a l kabul ed i l i r. A B D'de gittikçe sa yıları a rtan b i r orandaki 8 12
ve 9 yaşındaki kız çocu kla rı ergenliğe girmektedir. Siyah Am erikal ı kızlar, 1840 1860 1880 1900 1920 1940 1960 1980

beya7 Amerikalı kızlardan d a ha erken gelişmektedir. Yıl

Erken gelişen eri n l i k terimi, erinlik dönemine çok erken ve a n i ŞEKİL 1 1 .2


girişi a n l a t m a k i ç i n k u l l a n ı l ı r. J u d i t h B lakmore ve a rkadaşla rı ( 2 00 9 ) 1845-1965 YILLARI ARASINDA KUZEY AVRUPA ÜLKELERİ V E
erken e r i n l iğ i n özellikleri n i a şağıdaki g i b i anlatmışlard ı r. Erken erinlik A B D'DE KIZLARIN İLK ADET G Ö R M E (MENARCHE) YAŞ !
genellikle erinliğin kızl a rda 8, erkeklerde ise 9 yaşından önce başlama ­ ORTALAMALAR!: 1845'den 1969'a kuzey Avrupa ülkelerinde v e
sıyla tanılanı r. Erken eriııl iğe kızlarda erkeklerden l O katı fazla rastl a n ı r. ABD'de medyan menarche (ilk adet) 1845'den 1969'a kızların ilk adet
yaşlarındaki düşüşe dikkat ediniz. Son zamanlarda bu düşüş sona
Erken erinlik tedavisinde tıbbi m üdahale gonad salgılarının bastırılma­
ermiştir.
sıyla gerçekleştiril i r. Bu erinl ik değişikliklerini geçici olarak durdurur. Bu
tedavi nin yapılma nedeni ise erken eri n l iğin kısa boya, erken cinsel hayata ve yaşa
uygunsuz davra nışlara yol açabilmesi ihtimalidir ( Blakemore, B e renba um. ve Liben,
Ergen gelişen erinlik: Erinlik dönemine hızlı v e çok
2009 ) . ani gıriş.

• fırı< ıııf; 355


Beden İmgesi: E rgenlikıeki fiziksel değişikliğin, psikolojik
etkilerinden her biri ergen ıarafmdan yaşanır. Ergenlerin aklı
bedenleri ve bedenlerinin nasıl olduğuna dair imgeler geliştir­
mekle meşgul d ü r. Beden imgesi i le ilgili endişe bütün ergenl i kte
güçl ü d ü r, ancak b u erken erge n likte daha öneml i d i r. B u
dönemde ergenl e r vücuılarından geç ergenlikte olduğundan
daha çok hoşnutsuz olurlar.
C i nsiyet fa r k l ı l ı k l a rı e rgenlerin beden leriyle ilgili a l g ı l a ­
rında ö n e m l i r o l oynar. G e n e l d e e rge n l i k boyunca k ı z l a r
bede n l e ri n d e n d a h a a z m e m n u n d ur ve beden i m g e l e r i ,
e rkeklerin b e d e n i mgelerinden d a h a olu msuzd u r ( B ea rman
v e d iğerleri, 2 0 0 6 ) . E r i n l i k dönemi i l e rl e d i kçe kızların
beden le r i n d e n hoşnutsuzluğu a rt a r. B u n u n sebebi a rt a n
v ü cu t yağları olabi l i r. B u n a karşı l ı k, erkekler erge n l i k i ler­
ledikçe v ü c u t l a rı nd a n d a h a hoşn u t t u rl a r. B u n u n sebebi ise
kas ora n ın ı n a rtması olabil i r.
Ergenler değişen vücutları ile çok ilgilenirler ve vücutlarının nasıl olduğuna ilişkin
imgeler oluştururlar. Erkek ergenlerin beden imgeleri kız ergenlerin beden imgelerin-
den niçin daha olumludur? Erken ve geç olgunlaşma: İ ç i nizden bazıları e rgenliğe
erken, d iğerleri geç ve bazıları zamanında girdi n iz. E rgenl iğe
erken ve geç girenler kendilerini yaşıtl a rından far k l ı a lgılarlar ( Su s man ve Dom,
200 9 ) . Y ı l l a r önce B erk ley Boylamsa l A ra ştı rmasında, erken gelişen erkeklerin ken­
dilerini geç gelişen ergenl e rden daha o l u m l u ve akran i lişkilerinde daha başarılı
a lgıladıkları b u l un m u şt u r (Jones, 1 96 5 ) . B un u n la birlikte geç gelişen e rkeklerde
daha güçlü bir k i m liğe sahip oldukları b u l u n m uştur ( Peskin, 1 96 7 ) . B u n u n sebebi,
geç gelişen erkek erge nl erin, geç gelişen ergenlere göre kendi hayat seçeneklerini
a raşt ı rmak için daha fazla zamana sahip o l maları olabi l i r veya erken gelişen ergen ­
l e r i n ava ntaj l ı fiziksel geli ş i m l e rine yoğ un laşmaya devam edere k mesleki gelişim
ve başarıya a z önem vermeleri olabil i r. E rkekler için yeni çal ı ş m a l a rda ise, en
+0.3 azından erge n l i k döneminde e rk e n gelişmenin, geç gelişmeye göre daha ava ntajlı
Erken gelişim olduğu bulun muşt u r.
+0.2 Geç gelişim K ı z l a r için erken ve geç gelişim beden imgesiyle i lişkili b u l u n m u ş t u r. A l tıncı
sınıfta erken gelişen kızlar fiziksel yapılarından geç gelişen k ızlara göre daha hoş­

+0.1
nut olduklarını belirtmişlerd i r, fakat geç gelişen erge n l e r o n unca sınıfa geldikle­
c
"'
:o rinde erken gelişen kızlardan d a h a hoşnut görünmektedir ( Si mmons ve B l ytlı,
o.
·� 1 98 7 ) ( Bkz. Şekil 1 1 . 3 ) . B u n u n a çıklaması şu olabilir, geç e rgenl ikte, erken gelişen
Ortalama
§ ergen kızlar kısa ve top l u görün ü rken, geç-gelişen kızlar e rgenl i ğ i n son dönemle­
c
<11
"O rinde A merika'daki ideal kadın tipine daha çok benzemektedirler: İnce ve uzu n .
<11
a:ı -0.1
Gittikçe artan sayıdaki çal ışma l a r erken olgunlaşmanın kızlar için birçok savun­
masızl ık, yara l a nabilirlik riski get irdiğini göstermiştir ( Ca vanagh, 2009; Ge ve Nat­
-0.2 suaki, 2 0 1 0 ) . E rken gelişen kızlar, geç gel işen kızlara göre daha çok sigara ve içki
k u l l an maya, depresyona, yeme problemlerine, a n a-babadan bağımsız olma isteğine,
-0.3
yaşça daha b ü y ü k a rkadaşlar edinmeye. E rken karşı cins i l işkilerine eğil i m lidirler

6. Sınıf 10. Sınıf


( Wiesner ve Jttle, 2 002 ) . Aynı zamanda erken gelişen kızlar liseyi b ı rakmaya ve
erken evlenmeye eği l i m li b u l u nm uşlardır ( Cavanagh, 2004) .
ŞEKİL 1 1 .3
ERKEN VE GEÇ OLG U N LAŞAN ERGEN KIZLA­
RIN ERKEN V E GEÇ ERGEN LİKTEKi BEDEN iM­ B EYİN
GELERi: Altıncı sınıftaki kızlar eğer erken
gelişmişlerse daha olumlu beden imgesine sahiptir­
Beyin bedenin geri kalan kısmı i l e birlikte ergenlikte değişir, fakat ergen beyninin
ler (Simmons ve Blyth, 1987). Olumlu beden imgesi gelişmesi ile ilgili çalışmalar henüz bebekl i k çağındadır. Teknoloj i geliştikçe, ergen
kendi görünümlerinden memnun olduklarını göster­ beynindeki gelişimsel değişmeleri i ncelemek için önemli adımlar atılacaktır (Paus,
mektedir. Bununla birlikte onuncu sınıfta geç olgun­
2009; Steinberg, 2009 ) . Peki, şimdi n e biliyoruz?
laşanlar daha olumlu bir beden imgesine sahiptirler.

356 BÖLÜM 1 1 Ergenlikte Fizıksel ve Zihinsel Gelişim


Beyin gelişimiyle ilgili 4. Böl ümdeki tartışmayı hatırla- Prefrontal korteks Korpus Kallosum
Beynin sol ve sağ yarımkürelerini
yın ız; araştırmacılar kull a nı lacak sinapsların iki katı kada­ birbirine bağlayan sinir liflerinin
rının ya p ı l d ı ğ ı n ı bu lmuşlardır ( H u t t e n l o ch e r ve bulunduğu yer.

Dabhokal, 1 997 ) . K ullanılan sinapslar kuvvetlen i r ve yaşa r,


az kullanılanlar yok olur ya da başka yollar yapılanır. Nöro­
l oj ide bu bağl a n t ı la rın kesi ldiği, budandığı, 'pru ned' keli­
mesiyle ifade edili r. Bu budama l a r son unda, erge nl ikte
bireyler çocukluktan daha az, daha seçici, daha etkili sinir­
sel bağlantı l a ra sahip olur' ( K u h n , 2009, s. 1 53 ) . B u çalış­
mal a rdan da a nlaşılacağı gibi ergenlerin faa liyet lerine göre
k u l la ndıkları nöron bağla ntıları kuvvetlenecek ve k u l l a n ­
madıkları nöron bağlantıları y o k olacaktır.
B i l i m i nsan l a rı fMRI ( fon ksiyonel man yetik rezonans)
ta ramalarını k u l l an a ra k ergen beyn i n i n önemli yapısa l
değişikliklerden geçtiği ni bulmuşlardır ( Bava ve diğe rl e ri,
201O; Lenroot ve diğerleri, 2009 ) . Sol ve sağ beyni birbi­
rine bağlayan korpus kallosum ergen likte kalınlaşır, bu
e rgenin b i lgiyi daha iyi işlemesi ne y<ırdımcı olur (G iedd,
2008 ) . Dok uzuncu bölümde ön lobun çal ışmasıyla ilgili
bilgileri verdi k . E n üsı d üzeydeki ön lob akıl y ü r ü t me,
karar verme ve kendini kont rol etme i l e i lgilidir. B u n u n l a Amigdala
birlikte ön l o b u n geli ş i m i 1 8-2 5 y a ş a rasında yetişkinliğe Duyguların merkezi olan beyin
bölgesi dir.
kadar devam eder. Amigdala-öfke gibi d u yguları kont rol
eden- ön lob da daha önce gelişir. Şekil 1 1 .4 korpus kal-
losum, ön lob, ve amigdal anın yerlerini göste rmektedir.
ŞEKİL 1 1 .4
ERGEN BEY N i N D E K İ DEGİŞMELER
E rgen beyni ndeki değişiklikleri anla tan bu bölüm hızla gelişen yeni bir b i l im
da lıyla ilgilidir sosyal gelişimse/ nöroloji. Bu bilim dalı gelişim, beyin ve sosyal d u y­
gusal sü reçler arasındaki bağla ntıları inceler (de Hamı ve Gunnar, 2 00 9 ) . Örneğin,
a l a n ın d a önemli bir b i li m adamı olan Cha rles Nelson ( 2003) ergenlerin güçl ü d u y ­
4'---------;,...
gula rı olabileceğini, fakat bu duygu ları kontrol eımek i ç i n gerekli o l a n ön lobun I
gelişmemesi nedeniyle zor l u k l a r yaşa n a b i l eceğini b u l m u şt u r. Şöyle denilebil i r,
erge n lerin beyni d uygu larını yavaşlatacak frenlerden yoksu ndur. Şöyle bir yorum Beyin Gelişimi: Ön lob çocuklu k d öne­
da yapılab i l i r 'güçl ü motoru olan arabayı a n d ı ran duygu l a rın erken harekete geç­ mine göre öne m l i şekilde gelişir, fakat ol­
mesi ve tecrübesiz sürücü beceriksizliği veya gelişmemiş bilişsel yeteneklerin güçlü gunlaşması e r g e n l i kte tamamlanmaz. 9.
d uygu ları ve mot ivasyonları yönetme çabası' ( Dahi, 2004, s. 1 8 ) . Bölüm, s. 285.
I
Ta bii olara k akla bir soru geliyor, beyindeki biyoloj i k değişiklikler mi yoksa bu _________ ,
değişikli kleri ya ra ta n yaşa ntılar mı öneml idir ( Lerner, Boyd, ve D u 2008 ) ? Yeni bir
ça lışmada ergen ler yaşıtl a rı n ın baskısına karşı çıktıklarında ön lob korteksi ka l ın ­
laşmış ve daha çok sin i rsel bağlantılar k u ru l muştur ( Pa u s ve diğerleri, 2 00 7 ) . B il i m
adamları önce beyindeki değişikliklerin mi ol uştuğunu yoksa ergenin yaşıt l a rı , Cinsel uyarılma ergenlikte
a n a baba l a rıyla ve diğerleriyle il işkisi n i n m i beyindeki değişik l i k l e re sebep yeni bir olgu olarak belirir ve
olduğu sorusu n u cevaplamaya ça lışıyorla r. Yine aynı soru yla karşı ka rşıyayız;
bunun ergenliğin normal bir
genetik mi çevre mi hayat boyu gel işimi daha çok etkiler?
boyutu gibi görmek önemlidir.

-Shirley Fel dman


E R G EN C İ N S E L L İGİ Psikolo_q, S1ı111ı[ ırd Oniı-ersiıesi
Ergenlikte bir yanda fiziksel gelişimde iinemli değişiklikler gerçekleşirken, diğer
yanda ergenl ik, cinsel hayatı olmayan çocukluk dönemi yle cinsel hayat ı olan yetiş­
kinlik a rasında köprü vazifesi yapar. Erge n l i k cinsel araşıırmalar ve deneyler zama­
nıdır. B u nlarla birlikte cinsel fanteziler ve gerçekler a ra ştırı l ır ve cinsellik kimliğiyle Korpus kallosum: Beynin sol ve sağ yarıküresini
özdeşleştirilir. Ergen lerin cinsellikle i lgili doyumsuz bir merakları vardır. Cinsel ola­ birleştiren ağların bulunduğu yer.

rak çekici olup olmadıklarını araştı rırla r, nasıl seks yapacak larını d ü ş ü n ü rler ve gele­
Amigdala: Beyinde duyguların merkezi.
cekte nasıl bir cinsel hayatları olacağını tahmin etmeye ça l ışırlar. Çoğu ergen bu

KISIM 6 [rgenlik 357


dönemde k ı rı lgan bir dönem geçir i r, fakat bunların büyük
çoğunl uğu son u nda olgun cinsel kimlik geliştirir. ABD'dc cin ­
sell i k l e i l g i l i bilgiler ergenler için ulaşılabilir d u rumdadır.
E rgenler cinsellikle i lgili b ilgileri televizyondan, videolardan,
dergilerden, şarkı sözlerinden ve Web siteleri nden öğrenirler
( Epstein & Ward, 2 008 ) .
Televizyonda cinselliği izlemek ergenin cinsel akrivitele­
rini nasıl etkiler? Televizyonda daha çok cinsel içerikli prog­
ram seyreden ergenler cinsel ilişk i ye, bu t ü r progra m l a rı
seyretmeyenlerden daha erken başlamaktadırlar ( B rown ve
S t rasb u rger, 2007 ) . D iğer bir araştı rmada ise ergenl i k teki kız­
lar 3 yıl s ü reyle izlenmiştir. Sonuçlar cinsel içerikli program
seyretmekle, h a m i lelik riski a rasında bir ilişki olduğunu gös­
termiştir ( C ha n d ra ve diğerleri, 2008 ) .

Cinsel Kimlik Geliştirme: Yeni beliren cinsel duyg u la rla


başa çıkmak ve cinsel kimlik oluşturmak çok yönlü ve uzun
bir süreçti r ( Diamond ve Savi n-Williams, 2009 ) . Bu sü reç cin­
sel duygulan kontrol etmeyi ( ci nsel u yarım ve cinsel çekim
gib i ) , yeni yakın l ı k l a r gel iş tim1eyi, kötü sonuçlardan kaçın ­
mak için cinsel davranışı kontrol edecek beceriler gelişti rmeyi
içerir. Ci nsel k i m l i k oluşturma sadece cinsel davranıştan iba ret
değildir. C insel k i m lik, fiziksel, sosyal ve k ü l t ü rel fa ktörlerin
rol oynadığı bir bağlamda gelişir ve çoğu topl um ergen cinsel ­
liğine sını rl a r getirir.
B i r ergenin cinsel k i m liği, etki n l i klerini, ilgilerini, davranış
şekilleri ni ve cinsel yönelimini (bireyin aynı cins ya da karşı
ci ns yönel i m i ) içerir ( Buzwell ve Rosenthall, 1 99 6 ) . Örneğin,
bazı ergenler cinsellikle i lgili yüksek düzeyde endişeli iken,
diğerlerin i n endişesi azdır. Bazı ergenler cinsel olarak güçlü
bir şekilde u yarılırken d iğerleri az uyarıl ır. Bazı ergenler cinsel
olara k a k t i fken, diğerleri değildir. Bazı ergenler dinsel eğit . im­
leri dolayısıyla cinsel olarak aktif değilken; d iğerleri kiliseye
gider, fakat dinsel eği t i m cinsel etkinlikleri etkilemez (Thorton
Amerikan kültüründe ergenler cinselliğe maruz kalmaktadırlar ve cinsellik her şeyi
ve Cambum, 1 989 ) .
satmak için kullanılmaktadır.
Çoğu eşcinsel ve lezbiyenin çocu k l u k l a rı nda aynı cins
yöneli m i yle başa çıkmaya çal ış t ı k l a rı , karşı cinsle i l işkileri n i n az olduğu ve gitgide
eşcinsel veya lezbiyen o l d u kla rı n ı orta ya da geç ergen l ik t e a nl a d ı k l a rı d ü ş ü n ü l ­
mekt ed i r. Pek çok genç böyle b i r gelişi msel y o l izler. fa kat bazıl a rı i ç i n d u r u m
fa rk l ı d ı r ( Diamond ve S a v i n - W i l la m s, 2 0 09 ) . Örneğin , pek çok g e n ç a y n ı cinse
ani bir yönelme yaşarlar. Aynı cinse ilgi d u yan ergen lerin çoğu aynı zama nda
karşı cinse de b i r pa rça ilgi d u ya rl a r. Aynı ci nsten birine ilgi d u y a n bazı ergenler
bu kişi lere aşık o l d u kl a r ı n ı söylerken, d iğerleri ilgi lerin i n sadece cinsel o l d u ğ u nu
söylerler ( D iamond ve Savi n - Wi l l ia ms, 2 0 0 9 )
Özetle, eşcinsel ve lezbiyen gençliğin i l k ilgileri çeşitlidir, sıklıkla biseksüel ilgileri
vardır ve a yn ı cinsten i nsanla ra fiziksel ve d uygusal ilgi leri olabilir, fa kat bu kişilere
her zam a n aşık olmazlar ( Diamond ve Salvin-Williams, 2009 ) . B ö l ü m 1 3'te ( Genç
Yetişkinlikte Fiziksel ve Zihinsel Gelişim ) , aynı cins ve karşı cinse yönelimi tartış­
maya devam edeceğiz.
,---------�
'
geı·ş·rr le bağlant Ergenlerin Cinsel Davranışlarının Zamanlaması: C i n sel i l işk i n i n başlama
Cinsellik: Yeni gelişen yetişkin lerdeki (18 yaşı ü lk eden ü l keye, erkek ve k a d ın o l m a ya ve d iğer sosyoekonomik etken lere
den 25 yaşa kadar) cinsel etkinliklerin özel- bağlı o l a ra k değişir. E a ton ve d iğerleri, 2 00 8 ) . K ü l t ü rler a rası k a rş ı l a ş tı r m a l ı b i r
likleri nelerdir? 13. Bölüm, s. 425. 1 ç a l ı ş m a d a , kadı n l a r a rasında, 1 7 yaşın d a n ö n ce i l k cinsel i l işkide b u l u nma ora ­
'
n ın ı n M a l i'de % 7 2 , A B D 'de % 47 ve Ta n za n ya 'da % 45 old uğu b u l u n m u ş t u r
__ ,

358 BÖLÜM 11 Ergenlıkte Fiziksel ve Zıhınsel Gelişım


( Singh ve diğerleri, 2 0 00 ) . E r k e k l erin 1 7 yaşın d a n ö n ce 70
::ı
c
cinsel ilişkide b u l u nma ora n ın ı n Jamaika ' d a % 76 , A B D ' d e ::ı
'°' 60 Erkekler
% 64 ve B rezil ya'da % 6 3 o larak değiştiği b u l u n m u ş t u r. "
::ı
c c Kızlar
A B D ' d e erkek, siy a h ve şehirdeki yoks u l kesim l erdekiler ::ı �
:; o 50
cin sel olara k en çok a k t if; b u n u n yanında Asya l ı ergen l erin ..o c
c
Q) ·
cinsel o l a ra k e n a z a ktif o l d u ğu bu l u n m u şt ur. ( Fe l d m a n , "�
!::"'" füOl 40
Turner, ve Ara uj o , 1 99 9 ) . (lJ
Q)

:-=
-"" c 30
Ü l k e çap ı n da bir a ra ş t ı rmaya göre A B D 'de 1 2 . s ı nı f o:; (lJ
- "
öğrencilerinin % 6 3 ü ( % 64 erkek, % 62 k ı z ) cin sel ilişkide (lJ (lJ
c (lJ
"'
20
b u l u nd u k ları nı bildirmişlerdir. B u n u 9 . sını flarla karş ı l a ş t ı ­ ·�
(lJ
] ·-

rırsa k ora n % 3 4 ' t ür ( % 3 9 erkek, % 2 9 k ı z ) ( M M WR , :o


o
10
co
2006) ( b a k ı n ı z Ş ekil 1 1.5). Yirmi yaşın a gelindiğin d e <(
o
A B D'deki gençlerin % 7 7 si cinsel ilişkide b u l u n m u ş o l u ­
13 yaş 9. 10. 11. 12.
yorlar ( D workin v e S a n t e l li, 2007 ) . Ü l k e ça pındaki yeni bir
öncesi sınıf sınıf sınıf sınıf
ça lışmada ise A B D 'deki lise öğrencilerinin % 3 5 inin cinsel
o larak a k t if o l d u ğu bu l u n m u ştur ( Eaton ve diğerleri, 2 00 8 ) . ŞEKİ L 1 1 .S
B a ş ka bir yeni ça l ı ş m a da ise ergenlerin cinsel yaşa n t ı l a rı ABD'DE ERGENLERİN CİNSEL İLİŞKİDE BU L U N MA YAŞLARI

1 99 1 den 2007 y ı l ı n a kadar izlenmiştir. B u çal ışmada cinsel


yaşa n t ı ve birden fazla part ner sayısı 1 99 0 ' !arda ve 2000' l erin başın d a d ü ş m ü ş,
son y ı l larda art m ı ş t ır ( Sa nı el l i ve diğerleri, 2009 ) .
Ora l seksde çarpıcı bir art ma vardır ( B rewsı.er ve Harker Till m a n , 2008 ) . Ü l k e
çapın da ki bir araştırmada, A B D 'de 1 5 -19 yaşlar arasın d a k i erkeklerden % 5 5
i, kızlard a n % 5 4 ü oral seks t ecrübesi o l d u ğ u n u belirtmiştir ( Naio n a l Cemer
for Hea l t h S t a t istics, 2002 ) . Bu araşt ırmada % 20 den fazla ergen cinsel
ilişkide b u l u n m a d ı k larını ve ora l seks yaşa n t ıları olduğu n u bildirmiştir.

Ergen Cinsel Davranışında Risk Faktörleri: Pek çok ergen, özellikle de


ergen l iğin başındakiler cinsel tecrübeye d u ygusal olara k hazır değildirler.
Erken cinsellik da vra nışları uyuşt urucu k u l lanma, suçl u l u k , o k u l l a ilgili
sorun lar gibi riskli davranışlarla ilişkili b u l u n m u ş t u r ( Dryfoos ve Barkin,
2006 ) . Kızlarda a lkol k u l lanma, erken adet görme ve kötü anne baba-çocu k
ilişkisi erken cinsel davranışlarla ilişkili b u l u nm u ş t u r ( Hipwell ve diğerleri,
20 1 0).
Ergenlikte cinsel probl e m l er erken ergen l ik t e cinsel yaşa ntısı o l m a n ın yanı
sıra ş u bağlamsal fak t örleri kapsar: Sosyoek onomik fak t örler, aile ve ana baba l ı k
becerileri, a kra n l a r v e akademik başarı ( D u pere v e diğerleri, 2008; H o u s e v e diğer­
Erken cinsel ilişkinin riskleri nelerdir?
leri, 2 0 1 0 ) . Ş ehrin d ü ş ü k gelirli bölgel erind e cinsel olara k aktif olan genç ergen ­
lerin ora n ı y ü k se k tir ( Silver v e B a u m a n , 2 0 06 ) . Ayrıca cinsel olara k a ktif
kardeşleri olmak veya hamile/çocu k sahibi ergen kız kardeşi olmak ergen l ik t e
h a m ilelik riskini artırma k tadır ( Mil ler, B enson. v e Ga lbrait h, 200L) . Yeni bir
ça l ışına, erken cinsel ilişkinin, a na baban ı n kontro l ü n ü n az olmasıyla ilişkili
olduğu n u göstermiştir ( Zimmer-Gembeck ve Helfa n d , 2 0 0 8 ) . Latin ergen l erde
a n ne l erin cinsel iliş k i k o n u s u n da iletişim k u rmaları ( örneğin a nnenin cin sel
ilişki h a k k ında k o n u şması. birini hamil e bırakırsa /ha mile ka l ırsa görülecek
o l u msuzlu k lardan söz e t m esi) daha az riskli cinsel da vra nışlarla ilişkili b u l u n ­
m u ş t u r ( Trejos-Castill o ve Vazony, 2009 ) . Ayrıca, yeni bir ça l ışmada orta o k u l
öğrencileri, y ü k s e k a kademik başarın ın k ı z ve erkekleri erken cinsel ilişkiye
girmekten koru d u ğ u n u belirt mişlerdir ( La flin, Wang, ve B arry, 2008 ) .
Psikologlar ergenleri daha a z riskli cinsel kararlar almaya
yönlendirmenin yollarını a r aştırmaktadırlar. Resimde bir
Gebeliği Önleyici Uygulamalar: Gerekli tedbirler a l ı n madığında cinsel ilişki ergen Carnegie Mellon Üniversitesinde Sosyal ve Karar

önemli riskler taşır. Gençler iki t ü r tehlikeyle karşı karşıyadır: İstenilmeyen gebe­ verme Bilimleri Bölümünde Julie Downs tarafından gelişti­
rilmiş bir interaktifvideo seansında görülmektedir. Videolar
lik ve cinsel ilişkiyle bu laşan hasta l ı k lar. Gebeliği önleyici u yg u lamalarla bu ris k ­
ergenlere yüksek riskli bağlamlarda aldıkları kararları değer­
l e r ö n e m l i ölçüde a za lt ı l a bilir. lendirmelerinde yardımcı olmaktadır

• KISIM 6 Ergenlik 359


İyi h a ber ise ergenlerin gebelik önleyicileri k u l l a nmadaki a rtışt ı r ( Frost, Da rroch,
ve Ramez, 2008 ) . Ö rneğin, ABD'de b ü y ü k ölçütlü bir a raşıırmada cinsel olarak aktif
olan lise öğrencilerine, en son cinsel ilişkide b u l u n d u k la rında gebelik önleyici k u l ­
lanıp k u l lanmadıkları soru lduğunda bu a raçların k u l la n ı lmasında önemli bir artış
olduğu belirlenmişt i r ( 1 99 l 'de % 4 6 . 2 iken 2007 d e % 6 1 . 5 ) .
Gebelik önleyicilerin kullanılmasındaki a rtışa rağmen cinse l ola ra k a ktif ergen­
l erin birçoğu bu a raçları k u l lanmamakta ya da t u tarsız b i r biçimde k u llanmaktadır­
l a r ( Pa rkes ve diğerleri, 2009, Sterling ve Saddler, 2 00 9 ) . Yaşça ki.i çük ergenler.
büyük erge n lerden daha az gebelik önleyici k u l lanmaktadırlar.
Araştırmalar ABD'li ergenlerin Avrupalı ergenlere gön: daha az kondom k u l la n ­
dığını göstermektedir. Yeni yapılan bir çalışmada, ı 5 y a ş üzeri kızların % 72'si,erkelerin
ise % 8 1 'nin son cinsel etkinliğinde kondom k u l landığını göstermektedir ( C urrie ve
diğerleri, 2008); A B D ' l i aynı grup kızla rın kondom k u l lanma oranları % 62, erkekle­
rinki ise % 72'dir ( Santelli, Sandfon & O rr, 2009 ) . Benzer şekilde ilaç k u llanm a oranı
da devam etmektedir( Santelli, Sandfort & O rr, 2009 ) . Bu karşılaşı ı rmalar A B D'de
ergen hamilelik oranının Avrupa ülkelerinden yü ksek olduğunu göstermektedir.

Cinsel Yoldan Geçen Bulaşıcı Hastalıklar: Hamileliği önleyici ilaçlardan ve a raç­


, - - - - - - - - - 31ı- l a rdan bazıları, doğum kont rol hapı veya rahim içi araçl a r bu laşıcı hastalıkları önle­
/ m e k i çin k u l l a n ı l maz. Cinsel yoldan geçen hastal ı k l a r öncelikle cinsel ilişki,
ı gelişimle bağlantı ora l -genit a l ilişki ile bulaşırlar. Her yıl yaklaşık 3 milyon Amerikalı ergen ( cinsel
1
Koşullar, Hastalıklar, Bozukluklar: H IV ve olarak a ktif olanları n dörtte biri) cinsel yoldan bulaşan hast a l ı k la ra yakalanmaktadır
diğer cinsel yoldan bulaşan hastalıklardan ( C e n ters for Disease Conırol and Prevention, 2008 ) . Bir kez koru nmasız cinsel iliş­
en iyi korunma strateji leri nelerdir? 1 3 . kide b u l u n a n bir genç kıza HIY bu laşma i h t imali % L genita l herpes b u laşma iht i ­
Bö l ü m, s . 429. m a l i % 3 0 , v e gonoreye bu laşma ihtima l i % 50 dir. Başka bir yaygın hast a l ı k ise
,
- - - - - - - - - - """ klamidyadır. Biilüm l 3'te bu ve diğer cinsel yolla b u laşan hastalıkları inceleyeceğiz.

Ergenlikte Hamilelik: Kültü rlera rası a raşt ı rmalarda endüstrileşmiş ülkeler içinde
A B D'de hamilelik oranı 1 990' !ardaki düşmeye rağmen en yüksektir ( Cookey, 2 009 ) .
Şekil 1 1 .6 da görüldüğü gibi A B D'deki ergen hamilelik oranı İsveç'tekinin
5 katıdır. ABD'deki ergenler, İsveç'teki ergenlerden cinsel olarak daha aktil
- ABD
80 olmadıkları halde hamilelik ora nı ndaki fark dikkat çekicidir.
- lngiltere ve Galler
Kanada G e l işmiş ü l kelerle yapılan karşılaştırma l a rda o l u m s u z son u çlar
E Fransa olmasına rağmen, A B D 'deki ergen hamileliği ile ilgili olumlu gelişmeler

>Ol lsveç
o de vardır. 1 99 1 ve 2005 a rasında ergen hamilelik oranı % 34 düşmüşt ü r.
<:l 60
"'
c
B u d ü ş ü ş ü n sebebi hamilelik önleyicilerin k u l la n ı lması ve A I D S gibi
v;.
"' bulaşıcı hastalıklar kork usudur ( Soyner. 2009 ) . Ergenlik doğum oranı
..o
c 2005 ve 2006 a rasında % 5 artııı ışıır, fakat 2007 ve 2008 de tekrar
-6
"'
-"" düşmeye devam etmiş t i r ( l la milton, Mart i n , ve Ven t u ra , 2 0 1 0 ) ( B kz.
o 40
o
o
Şekil l ı . 7 ) .
Latin ergenlerin doğum yapma oranı Latin olmayan beyaz v e siyah
ergenlerink i nden yü ksek tir ( San telli, Abrado-La nza, ve M e lnikas, 2 009) .
Ayrıca Latin ergenlerin doğ u m yapma ora n ındaki d u ş ü ş ü n A B D 'deki
diğer etnik gru plarla karşılaşt ırıldığında en az olduğu b u l u n m uştur ( Ve n ­
ı ur a ve diğerleri,2008 ) . La t i n ve siyah ergenlerden bir çocuğu olanların
Lat i n olmayan beyazlarla karşı laştırıldığında ikinci bir çocuk yapma ola­
o sıl ığı d a ha yüksektir ( Rosengard, 2009 ) .
1970 1 975 1980 1985 1990 1995 2000 An nesi ergen olan kı1.la rın ergenlik t e çocuk yapma riski yü ksek tir.
Yıl
böylece nesiller a rası bir sorun sü rmeye devam etmekted ir. Ülke çapın­
daki u7uıı süreli gençlik a raşt ı rmasına göre, e rgen annesi ola nların %
ŞEKiL 1 1 .6 66 sının kendilerinin de ergen anne olma ih timali vard ı r ( Meade, Kers­
ERGENLERİN H A M İ L E L İ K ORANLA R I N I N KÜLTÜRLERARASI
lıow, ve Ickoviclı, 2008 ) . Bu ça l ışmada, ergen annelerin ı;ocu klarının
KARŞI LAŞTIRMASI: ABD endüstr ile şmiş ülkeler içinde ergen hamile­
hamile k a l ma riskinin a n ne baba denetiminin aı olması ve fakirlikle
liği oranı en yuksek olan ülkedir (Centers for Disease Control and Pre­
vention, 2002). ilişkili olduğu b u l u n m uşt ur.

360 BÖLÜ M 1 1 f rgenlikte Fızıksel ve Zihinsel Gelişıııı



140

o
g 120

100

Latin
80

60
Afra Amerika

40 _...__
______
______
__
"'
20
Latin olmayan beyaz

o
1990 1992 1994 1996 1998 2000 2002 2004 2006

Y ıllar
ŞEKiL 1 1 .7
ABD'DE 1 990'DAN 2006'YA ERGEN DOGUM ORA N I
Ergen hamileliğinin sonuçları nelerdir?

Sonuçlar: Ergen hamileliği h e m anne hem d e bebek için riskler yara t ı r. E rgen a n ne ­
lerin az kilolu-bebek ö l ü m lerinde önemli b i r faktör- v e nörolojik soru nları v e has­
talıklara d i renci d ü ş ü k olan bebek d ünyaya geti rme ihtimali yüksektir ( C lıedrau ı,2008 ) .
Ayrıca ergen anneler sıklıkla ok u l u bırakırlar. Çoğu ergen a nne, eği t im l erine tekrar
dönse de, bu grup anneliği yirmili yıllara erteleyen gruba ekonomik olarak yetişe­
mez. Bir boylamsal a raştırmada, ilk çocukla rını ergenlik yıllarında d ü n yaya getiren
annel erin çocukları ile çocuklarını yetişkinlik yıllarında d ü n yaya geti ren annelerin
çocukları karşılaştırılm ıştır. Son uçlar ergen a n neleri olan çocukların test puanları n ın
d ü ş ü k olduğunu ve aynı zamanda daha çok davranış bozu k luğu gösterdiklerini ser­
gilemektedir ( Hofferth ve Reid, 2002 ) .
Amerikan ergen lerin y üksek hamilelik oranı i n sa n ı d ü ş ün d ü rmekle birlik te,
a n n e ve çocukları için hamilelik tek başına soru nları yara t mamaktadır. E rgen a n n e ­
l e r i n a l t sosyo ekon o m ik d üzeyden olmaları b üyük bir o l a s ı l ı k t a ş ı r (Joyner, 2009 ) .
Ayrıca birçok ergen annenin hamile kal m a d a n önceki a kademik başarısı d ü ş ü k t ü r
( Malanitsi - Pu chner ve Boutsikou, 2006 ) . B u n u n la birlikte her çocuk d ü n yaya geti ­
ren ergen fakir değildir. Böylece ergenlikte ham ilelik riskli bir d urumsa da ve ergen­
likte hamile olmaya n la r daha iyi koş u l larda yaşıyorlarsa da bazı ergen a n n e lerin ok u l
başarısı i y i d i r ve o l u m l u şartl a rda yaşamaktad ırlar.
H a m i l e ergenlerin ve genç a n nelerin eğit i msel ve mesleki fırsa tlarını artırmak
için ciddi ve kapsa m l ı çabalara ihtiyaç vardır.
Ergenler yaşlarına u yg u n a i l e - hayat eği t i m i nden fa ydalanabi lirler. A i l e ve t üke­
tici bilimi eğiticileri iyi karar verme gibi hayat becerileri n i ergenlere öğretebilirler.
B i r a i le ve t ü ketici bilimi eğiticisinin bir aile ile çalışmasını okumak için Kariyerle
Bağlantılar böl ü m ü n ü oku y u n u z . Ve ergenlikte hamileliği aza l t ma yollarını öğren­
mek için, Gelişimi Yaşamla İlişkilendir'i oku y u n uz.

Cinsel yoldan bulaşan enfeksiyonlar (CYBE): Cinsel


ilişkiyle, (oral-genital) bulaşan enfeksiyonlar.

• KISIM 6 Ergenlik 36 1
kariyerlerle bağ la ntı

Lyn n Bla n ke n s h i p, Aile ve Tüketici B i l i m i


Eğiti mcisi

Lynn Blankenship bir a i le v e tüketici b i l i m i eğitimcisidir. Arizona


Üniversitesinde bu dalda lisans eğitimi görmüştür. Yirmi yıldan fazla ders
vermiştir, bunun son 14 yılı Tucsan lisesindedir.
Blankensip 1 999-2000 de Tucson Öğretmen ve Eğiti mci
Federasyonunun Yıllık Ödülü ve Arizona'da Yılın Öğretmeni Ödüllerini
alm ıştır.
Blankenship özellikle ergenlere yaşam becerilerini öğretmekten
hoşlanıyor. En sevd iği faaliyetlerden biri ise öğrencilerin, gerçek bebek
Lynn Blankenship (ortada) öğrencilere yaşam becerileri öğretirken.
gibi tepki veren bir oyuncak bebeğe bakmalarıdır. Blankenship bu prog­
ramınçoketkiliold u ğ u n u belirtmiştir,çünkübuödevsüresinceöğrenciler
gün boyunca bebeğ i n ihtiyaçlarıyla ilgilenmekzorundadır. Blankenship Aile ve tüketici b i l i m i eğiti mcileri n i n görevleri hakkında daha
aynı zamanda gerçek hayat iş yaşantı tarı veyetiştirme programının yöne­ fazla bilgi için Hayat Boyu Gelişimde Meslekler e k i n i n 46.
ticisidir. Bu progra mda öğrenciler bazı kreşlerde çalışmaktadırlar. Sayfasına bakınız.

gelişimi ya şa m la i l i ş ki lend i r

Erge n l i kte H a m i l eliği Aza ltma

ErgenlereUlaşma Progra mıergenliktehamileliğiazaltmayıamaçlaya n bir end işe ise i nternetteergen !erin u laşabi ldiğ i cinsellikle ilgi 1 i bilgi !erin doğ­
programdır.Bu program.ergenleri gönüllüolaraktopluma hizmetetmeye rul uğ ud u r.
yönlendirir ve gönüllülükten öğrendiklerini tartışmaya teşvik eder. Bir Şu g ü nlerdeokulların cinsellikten tamamen uza k d u rmayı öğreten
araştırmada 9 ve 1 2. sınıf arasındaki öğrenciler Ergenlere Ulaşma progra m !ara m ı veya hami Jeli kön leyicilerha kkında bilgi veren prog ram­
Programına ve kontrol grubuna yansız atama yöntemiyle dağıtılmıştır la ra m ı yer vermesi kon usu nda önemli bir tartışma vardır (Hentz ve
(Ailen ve diğerleri, 1 997). Bu ergenler programa girişte ve dokuzaysonra Fields, 2009). İ ki yeni çalışma cinsell ikten tamamen uzak kalma progra­
çıkışlarında değerlendiril m işlerdir. Ergenlere Ulaşma Programındaki ha­ m ı n ı n cinsel il işkiyi geciktirmediğini ve HIV ile ilgili riskli davranışları
milelikoranıönemlişekildeazbul u n muştur.Buöğrencilerinaynızamanda azaltmadığını göstermiştir (Kirby, Laris. ve Rolleir, 2007); U nderhill,
okuldaki başarısızlık ve ceza alma oranı düşüktür. Montgomery, ve Operario, 2007). Ayrıca yeni bir çalışmaya göre yoğun
"Girls, i ne:; ise diğer bir progra mdır ve ergenlikteki kızları bebek bir cinsel eğitim prog ram ı n a devam eden ergenler, ci nsell ikten tama­
sahibiolmakiçinyetişkinliğekadarbeklemeyeyönlendirendörtprogramı men uzak kalma programına devam eden ergenlerden ve hiçbir prog­
kapsar (Roth ve diğerleri, 1 998). "Birlikte Büyümek'; anneler ve ergenler rama devam etmeyen gruplardan daha az ergenlik hamileliği rapor
için beşdefa iki saatlikdersleriola n birprogramdır."İrade/Ya pmayacağım" etmişlerdir (Kohler, M a nhort, ve Lafferty, 2008). Ergen cinselliği konu­
ise 1 2 ve 1 4 yaşlar arasındaki çocuklara 6 defa iki saatlikgirişkenlikeğitimi sunda önde gelen uzmanlar cinsellik eğiti m i n i n cinsellikten tamamen
veren bir programdır. Daha büyük ergenler için ise "İşiyle İlgilenmek" uzak kalma yöntemiyle karşılaştı rıldığında il işkileri artı rmadığ ını ve bü­
programı ergenlere mesleki rehberlik, cinsellik, doğum kontrolü konula­ yük bir ihtimalle ergen h a m i leliği ve cinsellikle geçen enfeksiyon riskle­
rında dokuz kere toplanarak bilgi vermekted ir."Sağlık Köprüsü"ise sağlık rin i azalttığı n ı söylemişlerdir (Constanti ne, 2008; Eisenberg ve diğerleri,
ve eğitim servisleri ni birleşti rir-kızlar bu programlara bir klü p faal iyeti ola­ 2008; Dworkin ve Santelli, 2008; Hentz ve Fields, 2009).
rak katılırlar. Bu progra mlara devam eden öğrenciler, etmeyenlere göre
daha az hamile kalma eğilimindedir (Girls,İnc., 1 991 ).
Ergenlerin cinsel bilgiyi edinme kaynakları ve bu kaynakların güve­ Ş i m d iye kadar okuduğ u n uz ergen c i n sel davra n ı şlarındaki
n irliğiergenhamilel iği i le ilişkilidir.Ergenlercinsellikkonusundakibilgileri risk faktörleri kon u s u n d a k i bilgiler ışığında h a n g i ergen gru­
bir çok kaynaktan edinebilirler, bu kaynaklar anne babayı, kardeşleri, bunun b u ra d a a n latı lan cinsel eğitim progra m l a r ı n d a n en
okulları, yaşıtları, dergileri, televizyonları ve interneti kapsar. Önemli bir çok yararlanacağını düşünüyorsu nuz?


Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Eri nliğı temel boyutları nelerdir? Erinliği erken mi geç mi yaşadınız? Bu
Bağlantı Kur Ergenlikte beyindeki tipik gelişmeler zaman lama hayatı nızı nasıl etkiledi?
Ya nsıt nelerdir?
Ergenlikte cinselliğin önemli boyutları

O Erinlikteki fiziksel değişiklikleri,


nelerdir?

beyindeki ve cinsellikteki deği­ Bağlantı Kur


şikliklerle birlikte açıklar. Ergenin beyin gelişımi cinsel davranışlarda
bulunmayla ilgili kararlarını nasıl etkiler?

3 Ergenlikte Sağlık Sorunları Ergenlikte sağlık, uyuşturucu kullanma alışkanlığı ve yeme


bozukluklar ını tanımlar.

Ergen Sağlığı Uyuşturucu Madde Kullanımı ve Bağımlılığı Yeme Bozuklukları

Pek çok uzman ergenlerin sağlığının önce kendi davranışlarına bağlı old uğunu savu ­
n urlar. E rgenleri n sağlığın ı gel iştirmek için yetişkinler şu hedefleri göz ö n ü n de
b u l u n d urmalıdı rlar: ( 1 ) E rgenin sağlık koruyucu davra n ışlar ( sağlıklı besle nme, spor
yapma, kemer k u l lanma, yeterince uyuma) geliştirmesi ve 2 ) ergenin sağlığı tehdit
eden davra nışlarını ( uy u ş t u ru c u k u l lanma, şiddet, koru masız cinsel ilişki, tehlikeli
araba ku l lanma ) azaltması gereklidir.

E rge n l i k , sağlıkla ilgi l i davra nışların kaza n ılmasında önemli bir dönemdir ( Nyaronga 100

ve Wickrama, 2009; Özer ve Irwın, 2009 ) . Çoğu kötü sağlık a lışkanl ı k la rı ve yetiş­
kinlerde erken ölümlerle ilgili alışkanlıklar ergenlikte başlar. D iğer t a raftan, m u n ­ 80
tazam spor yapma, yağı ve kolesterolü d ü ş ü k yemekl e ri tercih etme gibi sağlı k l ı
davranışlar h e m ergene faydalıdır h e m d e yetişkinlikteki ra hatsızlıkları ve kalp, felç
60
ve ka nserden ö l ü m ü geci k t i r i r ( SchifL 2009 ) .

Beslenme ve Spor: Ergenlerin beslenmesi ve spor yapmasıyla ilgili endişeler art­ 40

maktadır ( B i ro ve diğerleri, 2 0 1 0; Frisko, 2009; Seo ve Sa, 20 1 0 ) . A B D'de 1 2 - 1 9


yaşlar arasındaki gençlerin oranı 1 990' !arın başından 2004' e kadar olan dönemde 20
yüzde 1 1 'den yüzde l 7'ye çıkmıştır ( Eaton ve diğerleri, 2006) . Yeni bir araştırma beden
kitle indeksinde 9 5 ve daha yüksek yüzdelikte olan ergenlerden, erkek ergenlerin %
80' nin ve kız ergenlerin % 92' sinin şişınan-obez yetişkin olacağın ı göstermiştir ( Wang 1999 2001 2003 2005 2007
ve diğerleri, 2008). Yirmi sekiz ü lkede yapılan bir araştırmada ABD'li Y ıllar
ve İngiliz ergenlerin diğer çoğu ü lkelerdeki ergenlerden çok
kızarmış yiyecekler yediği ve daha az meyve ve sebze yedik­
ŞEKİL 1 1 .8
1 999 VE 2007 YILLARI A R A S I N DA GÜNDE BEŞ
leri bulunmuşt u r ( World Health Organization, 2000 ) .
VE DAHA FAZLA KEZ MEYVE VE SEBZE
ABD'l i ergenlerin sebze v e meyve t üketim­
TÜKETEN LiSE ÖGR EN C İ L E R İ N İ N YÜZDESİ:
leri azalmaktadır. Ulusal Gençlik Risk Not: Grafik öğrencilerin yedi gün içinde beş ve daha
Araşrım1ası, A BD'deki lise öğrencile­ faz la meyve ve sebze tü keti mini göstermektedir
rinin 1 999' dan 2007 yılına kadar (yüzde yüz meyve suyu, meyve, yeşil salata, patates­
patates kızartması dışarıda bırakılmıştır-havuç ve di­
sebze ve meyve yemelerinde azalma
ğer sebzeler) (Eaton ve diğerleri, 2008).
olduğu n u göstermişt ir ( Eaton ve
diğerleri, 2008 ) ( Bkz. Şekil 1 1 .8 ) .

• KI SI M 6 Ergeni ık 363
Amerikan k ü ltüründeki önemli bir endişe yiyecek lerdeki yağ mikta­
rıdır ( F risko, 2 009) . B u g ü n pek çok ergen aslında ayaküstü yenen ham­
burger türü yiyeceklerle beslenmektedir. Bu da diyetlerindeki yağ oranını
etkilemektedir. Uzun süreli bir araştırmada günde ü ç kere ve daha fazla
ayaküstü yemek yeme araştırıl dığında 1 5 yaşındaki erke k lerin yüzd e 24'ü
ve k ızların yüzde 2 1 'inin bu şekilde beslendiği b u l u n m u ştur. Yirmi
yaşında ise bu erkekler için yüzde 3 3 'e çıkarken, kızlar için yüzde 2 1 'de
kalmıştır. Yeni bir araştırma ise a i le ile birlikte sağlı k l ı yemek yemenin,
beş yıl sonra iyi yeme a lışka n l ı k l arıyla ilişkili olduğunu göstermiştir ( B ur­
gess-Champoux ve diğerleri, 2009 ) .
Araştırmalar ergenlik ilerle d ikçe bireylerin daha a z a ktif o l d u klarını
bulmuşlardır ( Butcher ve diğerleri, 2 008 ) . Ülke çapındaki yeni bir araş­
tırmada ise ABD'de 1 5 yaşındaki ergenlerin sadece y ü zde 3 1 'i, federal
hü k ü m e t i n tavsiye e ttiği ortalama ve ortalama üstü spor yaptıkl arını
-günde en az 60 dakika- ve sadece yüzde l 7 'sinin b u tavsiyeyi hafta
sonlarında yerine getirdiğin i ortaya çıkarmıştır ( Nader ve diğerleri, 2008 ) .
Ayrıca ü lk e çapındaki araştırma erkek l erin k ızlardan çok ortalama ve
ortalama üstü spor yaptı k l arını göstermiştir. Ülke çapındaki diğer bir araş-
Ergenlerin egzersiz yapma örüntülerinin özellikleri nelerdir? tırmada ise ABD' deki k ı z ve erkek l er için fiziksel faaliyetlerin 1 3 yaşına
kadar arttığı ve 1 8 yaşına k a dar da azal d ığı b u l u nm u ştur ( Ka lı n ve d iğerleri,
2008 ) .
50 Erkek A B D'de spor yapma faaliyetlerinde etnik fark l ı l ık lar vardır ve bu fark l ı l ık lar cin-
46 Kadın siyete göre değişmektedir. Şekil l 1 .9 da görül d üğü gibi U l u s a l Gençlik Araştırmasına
41 katılan Latin olmayan beyaz erk e k lerin en çok ve siyah kızların en az spor yaptığı
40 39
bulunmuştur ( Eaton ve diğerleri, 2 0 08 ) .
Ergenlikte spor yapma nın birçok o l u m l u fiziksel sonuçları vardır. B u n l arda n biri
30
28 ergen l erin ağırl ı kları ile ilgili o l u m l u etkidir ( van der Heijden ve diğerleri, 20 1 0 ) .
QJ
-o
N Yeni bir çalışma 9-1 6 yaşları arasında devamlı sporla uğraşman ı n kızlarda normal
,::;ı 22
>- 21
20 kiloyu korumayı sağladığı b u l u nm u ştur (Mc M urray ve d iğerleri, 2 008 ) . Ergenlikte
spor yapmanı n d iğer faydaları ise trigliserid azalması, d ü ş ü k tansiyon ve d ü ş ü k oran­
10 daki ikinci tip şeker hastalığıdır ( Bu t cher ve diğerleri, 2008 ) . Yeni bir çalışmada ise
az spor yapmanın genç ergenl erde depresyonla ilişkili olduğu b u l u nmuştur ( Su nd,
Larsson, ve Wichstrom, 2 0 1 0) . Ve başka bir yeni çalışma ergenlerde ortalamadan
o
çok spor yapmanın uyuşturucu k u l la n m a y ı enge l l ediğini göstermiştir ( D elisle ve
Latin olmayan Afrika kökenli Latin
diğerleri, 20 1 O ).
beyazlar Amerikalı
Erge n li k te uzun zaman televizyon seyretmenin ve bilgisayar k u llanmanın sağlığı
ŞEKIL 1 1 .9 olumsuz etkilediği söylenebilir ( Rey-Lopez ve d iğerleri, 2008 ) . Örneğin, yeni bir
ABD'DE LİSE ÖGRENCİLER İ N İ N SPOR YAPMA çalışma göstermiştir ki çok televizyon seyreden ergenler daha az spor yapmaktadır
ORANLAR!: No t: B ulgular araştırmadan önceki yedi
( Chen, Liou, ve Wu 2008 ) .
gün içinde, beş gün ya da daha fazla, günde en az 60
dakika kalp atışlarını ve nefes almalarını hızlandıra­
cak kadar spor ya da fiziksel çalışma yapmış lise öğ­ Uyku Düzenleri: Beslenme v e spor gibi, uyku d a sağlığı önemli şekilde etkiler.
rencileri içindir. Ergen likte uyku d üzeninin değişmesinin ergenin sağlığını tehdit eden davranışlarla
ilgisi var mıdır? Ya k ı nlarda araştırmacıların ergenlerin uyku düzenine ilgileri artmış­
tır ( A nderson ve diğerleri, 2009; Brand ve diğerleri, 2 0 1 0; Mosseley ve Giadisar,
2009; Wolfson, 2 0 1 O ).
Gençl erle ilgili ü l ke çapındaki bir araştırmada A B D ' deki ergen lerin yüzde 3 1 'nin
8 saat ve fazla ( h a fta içinde, o k u l old uğu a kşamlarda ) u y u d u k l arı b u l u n muştur. B u
çal ışmada hafta arasında b u kadar u y u m a miktarı erg e n lerin yaşı ilerledikçe düş­
müştür ( Bkz. Şekil 1 1 . 1 0 ) .
U l usal Uyku K uruluşu-National Sleep Foundation- ( 2 00 6 ) A B D 'de 1 602 yetişkin
ve onların 1 1 - 1 7 yaş arasındaki ergen çocukları ile ilgili bir araştırma yapmıştır. Ergen­
lerin yüzde 4 5 'i okul akşamlarında yetersiz uyumaktadırlar-8 saatten az. D o kuzuncu
ve 1 2 . Sınıftaki ergenler, daha genç ergenlerden (6. ve 8. sınıf) çok daha az uyumak­
tadırlar. Yaşça büyük ergenlerin yüzde 62 'si, daha genç ergenlerin yüzde 2 1 'i az uyku

364 BÖLÜM 1 1 Ergenlikte Fiziksel ve Zihinsel Gelişim



50
- ·-
"' "'
"' <!)
"' -o
co .� 42.3
<!) >- 40
-o c
� ·c:
<!) <!)
rn ='5
.� c 32.4
.ı:ı :': 30
"' '°'
E •O
"' c 24.9
] � 21.8
o � 20
<!) ::J
-o "'
Qj N
c �
·g, � 10
:Qo �
"' "'
� -o
� ,:.. o
9. 10. 1 1. 1 2.
Sınıf
Mary Carskadon Brown Üniversitesi'ndeki uyku laborat uarında bir
kızın beyninin çalışması kontrol etmekte. Ca rskadon (2005) sabahla­ ŞEKİL 1 1 .1 0
rı uykusuz ergenlerle ilgili ş unları söylemiştir 'beyinleri onlara gece
ABD'DEKI ERGENLERiN- H AFTA
olduğunu söylemektedir. . . dünyanın geri kalan kısmı ise şimdi okula
ARASINDAKİ- UYKU DÜZENLERİNDEKİ
gitme zamanı demektedir' (s.19).
G ELİŞİMSEL DEGİŞMELER

uyumaktadırlar. Az uyuyan ergenlerin, 9 saat veya daha fazla uyuyan ergenlerle kar­
şılaştırıldıklarında kendilerini uykulu hisset tikleri, huysuz oldukları, oku lda uyu kladık­
l a rı, depresyonda oldukları ve kafeinli içecekler t ü kettikleri bulunm uştur.
Mary C a rskadon ve a rkadaşları (2004, 2006; Jenni ve Carskadon, 2007; Tara k lı
ve C a rskadon, 2008) ergenl e rin uyku düzen leriyle ilgili bir dizi a raştırma yapt ılar.
B u araştırmalara göre erge n l e r fırsat bulabildiklerinde ortalama 9 saat 2 5 dakika
uyuyabilirler. B u n u n l a birlikte pek çoğu 9 saatten az u y u maktadırlar öze l l ik l e de
hafta a rasmda. B u az uyuma uyku problemine yol açmakta ve ergenler bu eksikliği
h a fta sonunda gidermeye ça lışmaktadırl a r. Ayrıca araştırmacılar gü n boyunca yaşça
b ü y ü k ergen lerin küçük erge n l ere göre daha u y k u l u oldu klarını b u l m uşlardır. B u
a ra ş t ı rmacı la rın yoru muna göre u y k u l u l u k hali derslerden veya sosyal baskıdan k a y ­
naklanm ıyor. Bu sebepl e r yerine, a raştırmalar göstermiştir ki ergenler yaşça b ü y ü ­
d ükçe biyolojik saa l leri bir değişikl iğe uğrar ve uykuları n ı bir saat k a d a r geciktirir.
Uykuyu başlatan ve beyindeki pineal salgı bezinden salgılanan melato nin hormo n u ­
n u n salgıl a n masındaki gecikme bu değişmenin sebebi olara k görülmektedir. Mel a t o­
nin genç ergenler de 9:00 civa rında salgılanırken, yaşı b ü y ü k ergenl e rd e yaklaşık bir
saat sonra salgıla nmaktadır.
C a rskadon'a göre o k u l ların erken saat lerde başlaması
halsizlik, d e rslerde dikkat dağı n ı k l ığı ve testlerde d üş ü k per­
formansa neden olmaktad ı r. O ' n u n araştırmalarına bakarak
M in nesota, Edina okul yöneticileri dersleri 7 . 30 yerine 8 : 30
da başlatmaya karar verdiler. B u uygulamadan sonra o k u l da
daha az disiplin s o ru n l a r ı görü l d ü . Hasta ve depresyonda
o l d u ğ u n u söyleyen öğrencile rin sayısı aza ld ı . O k u l sistemi
rap o rl a rı lise öğrencilerinin t est son uçlarının yü kseldiğini,
fakat ortaoku lda bir değişiklik olmadığını göstermektedir. B u
b u l g u Carskadon' u n ş ü p hesini doğru l a m a k t a d ı r, o k u l ların
erken başlaması yaşı b ü y ü k e rgenler için daha çok stres yarat­
maktadır.

Ergenlikte Ölümlerin Başlıca Sebepleri: Ergen l ik t e baş­


l ı ca ölüm sebepleri kazal a r, cin a ye t ler ve intiharlardır ( Natio­
n a l Vita l S t a t istics Reports, 2008 ) . 1 5 -24 yaş a ra s ı n d a ki Öğrenciler Canisteo, N e w York'ta bir köprün ü n üzer inde k i anıt noktasında, 2007
ö l ü m l erden yaklaşık yarısı kasıtsız sebeplerdir. Yak l a ş ı k dörtte yılında bir araba kazasında öle n Jasper, New Yor k'lu dört ergen için birbirlerini teselli
üçü ise t rafik kazaları sonucu d u r. B u kazal a ra a raba ku llanma ediyorlar.

• KISIM 6 Erg e nl ik 365


ŞEKİL 1 1 . 1 1 60

AB D'DE 8., 1 0., VE 12. S I N I F ÖGRECİLERİNİN


UYUŞTURUCU KU LLANMALA R I N DAKI ORAN­
LAR: Bu şekil ABD'de, 1991'den 2009'a 8. ve ı O. Sınıf­
12. sınıf
lar için ve 1975'den 2009'a 12.sınıflar için, son 12 ayda
uyuşturucu kullanıp kullanmadıkları soru lduğunda
alınan cevaplardaki yüzdeleri göstermektedir {Joh­
nston ve diğerleri, 201O).
ı O. sınıf --...,;

8. sınıf

o
1 975 1980 1 985 1990 1995 2000 2005 2009
Yıllar

tecrübesin i n azlığından çok hız yapma, yakın d a n takip etme, alkoll ü ve u y u ş t u ru cu


k u l l a nara k araba k u l l a nım gibi kötü araba k u l lanma alışkanlıkları sebep olma ktadır
( D u nlop ve Rom er, 2 0 1 l O; Shope, 2 0 l 0 ) . Ergenlerle ilgili ö l ü m l e sonuçlanan kaza ­
ların y üzde 50 kadarında si.i ri.ici.in i.i n k a n ı nd a ki a l kol d ü zeyi O. 1 0 d ur-bazı eyalet­
l erde bu d ü zey 'alkollü olmanın ' gerektirdiği miktarın iki katıd ır. Aynı zamanda
yaya olarak ergen lerde ve diğer vasıta ları k u ll a nı rken ölen ergen lerde a l k o l l ü l ü k
oranı yü ksektir.
Cinayet ergen ö l ü m l erinde ikinci önemli nedendir { Na tion a l Vit a l S t a t istics
Reports, 2008) -öze l likle de siyah erke klerde. Ayrıca intiharlar önemli ö l ü m sebebi­
d ir ve 1 9 50'lerden bu yana 3 kat artmıştır. i ntihar l O ile 1 4 yaş arasındaki grupta
ö l ü mlerin yüzde 6'sının ve 1 5 ile 19 yaş arasındaki grupta ölümlerin yü zde 1 2 'sinin
nedenidir. l 2. böl ü mde intiharı daha kapsam l ı tartışacağız.

,, - - - - - - - - - ;ııı..
I l IVI Ç T I I R tJ r ll l l l I A I Al ı r: P r: ı A 1 i: ı
Je'i · 'e bağlan ı
l 975'ten b u yana, Llyod Johnston v e arkadaşları, Michigan Üniversitesi Sosyal Araş­
Uyuşturucu problemi: Uyuşturucu prob­
tırmalar E ıı sıiri.i sünde Amerikan devlet ve özel liselerinde son sınıf öğrencilerinin
lemi, yetişkinliğin başında artmakta mıdır
uyuşt urucu k u l lanımı ile ilgili araştırma yapıyorlar. Ayrıca, 1 99 1 den bu yana 8. ve
yoksa azalmakta mıd ır? 1 3. Bölüm, s. 422.
,
1 O. sınıfa kadar uyuşturu cu k u llammını araştırmaktadırlar. 2009 yılında bu çalışmaya
45 OOO'den fazla orta öğretim öğrencisi katılmıştır (Johııston ve diğerleri, 2 0 1 0) .
B u ça lışmaya göre, 1 990' !arda A B D ' deki 8 . , ı O . v e ı 2 . s ı n ı f öğrencilerinde
uyuşt urucu k u l lanma azalmıştır (Joh nston ve diğerleri, 2 0 1 0 ) ( Bkz. Şekil 1 1 . 1 1 ) .
Yine de y a k ın za manlardaki bu azalmaya rağmen, endüstrileşmiş ü l keler içinde ABD,
ergenl erin en çok u yu şt urucu k u l l a nd ığı ü l k elerden biridir.
A B D ' de ergenler arasında a l kol k u l la nımı ne kadar yaygındır? Son yıllarda ergen­
lerde a lkol kul lanımı önemli ölçüde azalmıştır (Johnston ve diğerleri, 2 0 1 O). A B D'de
8. sın ı n ara son 3 0 günde alkol k u l la nıp k u llanmadıkları soru lduğunda yüzdeler 1 996
da % 2 6 iken 2009 da % l 5'tir. Onu ncu s ı nı narda ise 200 1 de % 39'dan 2009 da
% 28'e, lise son sınıf öğrencilerinde 1 980 de % 7 3'ıen 2009 da % 43'e d üşmüştür.
İçki alemi (binge drinking) ( M ichigan Üniversitesi Araştırması tarafından son iki
hafta içinde bir defada 5 ya da daha fazla içki t üketmek olarak tanımla n m ıştır)
1 980' ]erde % 41 'den, 2009 da % 27'ye d üşmüşt ür. içki a lemi son yıllarda 8 . ve
L O . sınınarda da azalm ıştır. Bu konuda önemli bir cinsiyet farkı gözlenmektedir,
erkekler kızlardan daha fazla içki a lemi ( binge drinking) yapmaktadır.
Önemli b ir endişe ise ergenlerin içkili iken araba k u l la nmalarıdır. Michigan
Üniversitesince yapışan, Geleceği Kontrol E t m e ( M oniıoring the F u t ure ) çalışmasına
göre, lise son sınıf öğrencilerinin % 3 0 ' u son iki hafta içinde u y u şt u ru cu ve alkol
k u l la n m ış bir sürü cü n ü n arabasında b u l u n d u k l a rı n ı söylemişlerdir ( Johnston ve
diğerleri, 2008 ) .
Bir ergenin sigara içip içmeyeceğini gösteren risk
faktörleri nelerdir?

366 BÖLUM 1 1 Ergenlikte Fizıksel ve Zıhinsel Gelişim



A B D ' deki ergenler arasında sigara içmek l 996 ve 1 99 7 '
de en yüksek d ü zeye ulaştı ve sonra dereceli olara k azaldı
( Johnsıon ve d iğerleri, 20 1 0 ) . Sekizinci s ı n ı f l a r için sigara
içme ora n ı I 996'da en yüksek d ü zeye u laştıktan sonra 2008'de
% 50'ye d ü ş m ü şt ü r. 2008'de, son 30 gün içinde sigara içtiğini
söyleyen ergenlerin sayısı % 20 ( 1 2 .sını f ) , % I 2 ( 1 O.sı nı f ) ve
% 7 ( 8 . sını f ) .
S igara içme a l ı ş k a n l ığı b ü y ü k bir olası l ı k l a 7 . v e 9 . s ı n ı f­
l a r a rasında başlamaktadır, fak a t önemli b i r bölü m genç de
sigara içme a lı ş k a n l ığ ı n ı lise ve ü niversite öğre n i m l e ri
boyunca edinmektedirler. Sigaraya başlama risk faktörleri ise
sigara içen a rkadaşı olmak, zayıf akademik yön e l i m i o l m a k
ve d ü ş ü k d ü zeyde a n a baba desteğidir ( Tucker, E l l i ckson ,
K l e i n , 200 3 ) .
Ergenler tarafından reçeteyle a lınan ağrı kesicilerin k u l l a ­
nılması y e n i bir tehlikeli eğilimdir. A B D 'de 2004 yılında yapı­
lan bir a ra ş t ı rmada ergenlerin % 1 8'inin hayatları boyu nca
çeşit l i ağrı kesiciler ( Vicodin ve % l O'unun OxyCon t i n ) k u l l a n ­
d ı k l a r ı bulu nmuşt ur ( Pannershi p f o r a D r u g Free America,
200 5 ) . Bu ilaçlar na rkotik ilaçlardır ve oldukça yü ksek oranda
bağımlılık yarat ırlar. Ülke çapındaki bu ara ş t ı rmada ergenlerin
% 9'u öksürük ilaçları nı u y u ş t u rucu gibi kullandıklarını söy­
lemiştir. Ergenlerin kullandığı reçete ile satılan ağrı kesicilerin
kaynağı a na babalarının ve arkadaşlarının ana babalarının ilaç
Ergenlerin uyuşturucu kullanmalarına etki eden faktörler nelerdir?
dolaplarıdır (Joh nson ve diğerleri, 2008 ) .

Gelişimin, Ana Babaların, Yaşıtların ve Eğitimin Rolü: E rgenlerin ergenliğin


başlangıcında ve hat t a çocu k l u k ta u yuşt u rucu k u l lanma ya başlamala rı önemli b i r
endişe konusudur ( Pa t rick, Abar, v e Maggs, 2009 ) . 8 ve 42 yaşlar a rasındaki birey­
lerle yapılan boylamsal bir ça lışmada içkiye erken başl a m a n ın ona yaşlılıktaki yoğ u n
içki soru n uyla ilişkili o l d uğu u l u n muştur ( Pi t ka nen, Lyrra, ve Pulkkinen, 200 5 ) .
Anne babalar ergenlerin uyuşt u rucu k u l lanmalarını engellemede önemli b i r rol
oynarlar ( Chassin, Hussong, ve Beltran, 2009: M i ller ve Planı, 20 1 0 ) . A raştırmacılar
ergenlikte a nne baba denet imsizliğinin uyuşt urucu kullanımı ve problemli davranış­
larla ilişkili olduğunu b u lmuşlardır ( Fletcher, Steinberg, ve Williams-Wheeler, 2004;
Tobler ve Komro, 2 0 1 O ) . Yeni bir tarama çalışması akşam yemeğini aileleriyle birlikrc
yiyen çocukla rda d a ha az ergen l i k sorunları ve daha az i h t imalle uyuşı urucu k u l ­
l a n m a sorun u olduğunu ortaya çıkartmıştır ( Sen, 2 0 1 0 ) . 5 000 orta o k u l öğrencisiyle
yapılan diğer bir ça lışm a da ise okulda iyi sosyal ilişkileri olmanı n ve uyuşturucu
k u l la nmayan arkadaşları olmanın uyuştu rucu kullanma olası l ığını aza l t t ığı son ucuna
varı l m ıştır ( E n nett ve diğerleri, 2006 ) .
Ergenlikte a kademik başarı u yuşturucu problemlerinin ortaya çıkmasını kuvvetli
şekilde engeller. Jerald Bachman ve arkadaşların ı n ( 2008 ) çalışmasına göre erken
yılla rdaki a kademik başarı ergenlikte uyuştu rucu soru n u geliştirme ihtimalini önemli
şekilde aza ltma ktad ır. B u sorunlar a l kol bağımlılığı, sigara içme ve çeşit l i uyuşturucu
bağım l ılığını kapsamaktadır. Fakat aileler kendileri ve çocu klarını ergenlikte a lkol ve
sigara kulla nımını azaltmak için nasıl eğitebilirler? B u n u a n la ma k için, A raşıırmalarla
Bağlantı böl ü m ü n ü okuyunuz.

YEME Bn71 1 1 1 U ( A R I
B u böl ü mde ergenlikteki kızlarda ve erkeklerden daha çok görülen iki yeme prob­
lemi ele a lınacakt ır-anoreksiya nevroza ve buli mia nevroza .

Anoreksiya Nevroza: A B D 'de 1-. ızların çoğu nun bir dönem diyet yapmasına rağ­
men % 1 'den az bir grupta anoreksiya nevroza gözlemlen i r. Anoreksiya nevroza Anoreksiya nevroza: Zayıf lamak i çin çabalamanın
zayıflamak için çabalaman ııı aç kalara k devam ett irild iği bir yeme problemidir. Ano- aç kalarak devam ettirildiği bir yeme problemidir.

• KI SI M 6 Erge nli k 367


araştırmalarla bağ l a ntı

Erken Ergen l i kte İçki ve Sigara İçmeyi Aileler Nas ı l Azalta b i l i rler?

Aile programlarının erken ergenlikte içki ve sigara içmeyi azaltabi lece­


90
ğiyle ilgili deneysel ça lışmalar yapılmaktadır. Yeni bir deneysel çalış­
mada, ABD'nin her tarafındaki 1 2- 1 4 yaşlarındaki ergen çocukları olan
1 326 aile ile görüşmelerya p ı l mıştır (Bau man ve diğerleri, 2002). İlk gö­
80
rüşmelerden son ra, a i leler"Aile Önem l i d i r (Family Matters)" deneysel
grubuna veya bu program ol mayan g ruba (kontrol gru bu)veri im işlerdi r
(Bauman ve diğerleri, 2002).
70
"Aile Önemlidir" progra mındaki aileler postayla 4 kitapçık almışlar­
dır. Her kitapçık gönderildikten sonra'aile bireylerin i katılıma çağırmak,
soruları cevaplamak, bilgileri kaydetmek için' bir sağlık eğitimcisi aileyi 60
Kontrol grubu
telefonla aramıştır (Bauman ve diğerleri, 2002, s. 36-37). İlk kitapçık er­
Deney grubu
gen uyuşturucu bağım! ılığını n aileyeolumsuzetkilerin ielea im ıştır. İkinci
kitapçık'gözetim, destek, iletişim becerileri, bağlanma, birlikte vakit ge­
çirme, eğitim başarısı, çatışmayı azaltma, ve ergenliğin nasıl anlaşıldığı'
Başlangıç Aşama - 1 Aşama - 2
konularındadır. Üçüncü kitapçıkta 'anne babalara farkında olmadan
(program bittikten (program bittikten
yaptıkları fakat içki ve sigara kullanmaya yönlendirebilecekdavranışları, 3 ay sonra) 1 yıl sonra)
çocuğu n kullanımınıetkileyecekkurallarvekullanmayıdenetlemeyolları
sorulmuştur. Sonra yetişkin aile üyeleri ve çocuk kurallar ve yaptırımlar
ŞEKİL 1 1 . 1 2
AiLE ÖNEMLİDiR PROG R A M I N DA GENÇ ERGENLERİN
konusunda anlaşmaya varmışlardır'. Dördüncü kitapçık 'içki ve sigara
B İ L D İ RDİKLERİ ALKOL KULLANIMI: Not: Program başlamadan
kullanmada akran ve medya baskısına karşı koymakla ilişkilidir:
önce Aile Önemlidir (deneysel grup) programındaki ergenler ve
Programı bitiren deneysel grupla üç ay sonra ve bir yıl sonra iki iz­
programa katılmayan ergenler (kontrol grubu) hayatları boyunca
lemegörüşmesiyapılmıştır."AileÖnemlidi r"programındakiergenlerüç yaklaşık miktarlarda alkol kullandıklarını bildirmişlerdir-deneysel
ay sonra ve tekrar programı bitirdikten bir yıl sonraki izlemede kontrol grupta biraz daha fazla kullanım bildirilmiştir. Bununla birlikte,
grubundan daha az alkol ve sigara kullanımı bildirmişlerdir. Şekil 1 1 . 1 2 program bittikten 3 ay sonra deneysel grup daha az kullanım
bildirmiştir, bu farklılık daha düşük düzeyde olmak üzere program
alkolle ilgili sonuçları göstermektedir.
bittikten bir yıl sonra da devam etmiştir.
İ kinci kitapçıktaki kon u la r anne baba etkilerin i n erken yaşlardaki
önemini vurgula maktad ı r. Örneğin, çocukla aktif olarak ilgilenmek, ih­
malci ana babalık yerine, demokratik bir tarz göstermek, çocuklar er­
genliğe ulaştığında ana baba desteği ve beklentileri hakkında daha iyi
bir anlayışa sahip olmayı sağlamaktad ı r.

reksiya nevroza ölüme yol aça b i l ecek önemli bir hasta l ıktır. Anoreksiya n ervroza
problemi olanlar üç önemli özellik taşırlar: ( l ) o yaş ve boy için normal olarak kabul
edilen ağırlıktan % 85 daha az ağırlıkta olmak; ( 2 ) kilo kaybet mekle azalmayan ve
kilo a l m aya ilişkin yoğun endişe; ( 3 ) saptırılmış, bozuk bir beden imgesi ( Rigoud ve
diğerleri, 2007 ) . Çok za yıf oldukl a rı h a l de, kendilerini çok şişman algılarlar. Hiçbir
zaman yeterince zayıf olduklarını d ü ş ü nmezler, özellikle karın, kalça ve bacaklarının
şişman olduğun u sanırlar. Genellikle ağırlıkları nı sık olarak ölçerler, beden ölçülerini
alırlar ve kendilerini aynada eleştirerek gözlerler. Anoreksiya nevroza tipik olarak
bir diyeti veya st resli bir olayı t a kip ederek ergenliğin başında veya ortala rında baş­
lar. Kızlarda erkeklerden 1 0 kez fazla görül ü r. E rkeklerde görü ldüğü nde, belirtiler
ve diğer öze l likl e r ( çarpık beden imgesi ve aile çatışması ) aynı hastal ığı olan kızl a r­
da kinin benzeri şekildedir ( A ricelli ve diğerleri, 2005 ) .
Anoreksikleri.n çoğu orta ve üst gelirli, yarışmacı ve yü ksek başarılı ailelerden
gelen Latin olmayan beyaz ergenler ve genç kadınl a rd ı r. Bu gruptakile r kendine

368 BÖLÜM 1 1 Ergenlikte Fiziksel ve Zıhinsel Gelişim



yüksek standartlar belirlerler, bu standartlara erişemedikleri için stres yaşa rlar, baş­
kaları n ı n onları nasıl gördüğüyle ilgili endişeleri vardır. Yüksek beklenti leri gerçek­
leşmeyince, kontrol edebilecekleri bir şeye yönelirler: Ağırlıkları. A nnesi anoreksik
olanlar kendileri d e a noreksik olma riski taşırlar ( Striegel- Moore ve B u lik, 200 7 ) .
A rt a n sayıdaki çal ışmalar a i l e n i n işleyişindeki bozuk l ukların ergenl ikteki kızlarda
anoreksiya nevroza görü lmesiyle ilgili olduğunu gösterm iştir ( Be n n i nghoven ve
diğerleri, 2007 ) , yeni bir tarama ça lışması aile terapisinin, a ııoreksiya nevrozal ı ve
erge n l ikteki k ızların tedavisin d e sıklıkla e n etkili yöntem olduğu n u göstermiştir
( B u l i k ve d iğerleri, 2007 ) .
A B D k ü l türündeki moda i mgeleri anoreksiya nevroza vakalarını a rtırmaktadır
( S t riege l - Moore ve B u lik, 2 0 07 ) . Yayın orga nları seçtikleri modellerle zayıflığın
güzellik olduğunu sergilemektedirler ve genç kızlar bu modellere öze nmektedirler.
Ve zayıf olmak için çabalayan e rgenler birlikte va kit geçirirler.

Bulimia Nevroza: Anoreksiklerin çoğu yemek yemeyi aza ltara k kontrol ederken
b u l i mi kler bunu yapamazlar. B u limia nevrozada birey sürekli olarak yeme a tağı ve
sonra yediklerini kendini uyararak kusma örüntüsünü izl e r. B u l i m i k birey bir yeme
atağına girer ve ken d i n i uyararak kusar veya laksatif-mushil k u l lanır. Pek çok insan
yeme atağı ve k usma tecrübeleri n i zam a n zaman geçirse de ve bazıl a rı bunu merak
ederek denese d e gerçekten bulimik sayılmak için bireyde bu olayların en az üç ay
A noreks iya Nevroza erg e n l iktek i kızlar ve genç
boyunca h a ftada iki kez yaşan ması gerek l i d i r ( Napierski-Prancl, 2009 ) .
kadı nlar için artan bir pro b le m hali ne gelmektedir.
A noreksiklerde old uğu gibi, yiyecekler bulimiklerin çoğu nun d a zihnini meşgul Anoreksiya'nın olası nedenleri nelerdir?
eder, şişma nl a maktan çok fazla korkarlar ve çarpık bir beden imgeleri vardır. Yen i
b i r çal ışma b u l i miklerin vücut ağırlığına ve şekline fazla değe r verdiklerini v e b u n u n
d a fazla depresyonla ve d ü ş ü k benlik saygısıyla ilişkili olduğunu gösterm iştir. A no­
reksiklerden farklı olarak, yeme atağı ve k u sması olanlar normal ağırlı k l a rı s ı nı rı
içindedirler, bu nedenle b u l i m ia'yı belirlemek daha zord ur.
A BD ' d e kadınl a rın % l i l e 2 'si bulimia nevroza gel iştirmektedir ve bulimiklerin
% 90'ı kadındır. B u l imia nevroza t ipik olara k ergenliğin sonla rında ve yetişkin l iğin
başlangıcında başlar. B ul i mia nevrozanın başlamasından önce bir çok kadın şişman­
d ı r ve yeme atakları bir d iyet yapma sürecinde başlar. A n o reksia nevrozada olduğu
gibi, bulimia geliştire nlerin de % 70'i son u nda bu yeme bozukluğundan iyileşirler Bulimia nevrosa: Bireyin s ürekli olarak yeme atakları
ve kusmasıyla oluşa n b ir örüntü g ö sterdiği yeme
( A rgas ve d iğerleri, 2004 ) .
bozukluğu.

Gözden Geçir Gözden Geçir !anma davran ı ş l a rı n ı aza lt mada önem


verilm işti r. Bölü m 6'da okuduğunuz araş­
Ergen likte sağ l ı kla i l g i l i başlıca endişeler ne­
Bağlantı Kur tırma sonuçları ıle buradakı a n a baba -çocu k
lerdir7
arasındak ı ılışkı ni n d a h a sonraki gelişimi ve
Ya n sıt Ergenlikte uyuşturucu kullanma ve bağ ı m l ı ­
davran ışları bel irle m e s i n e önem verilmesi
lığının özellikleri nelerdir7

O
arasındaki bılgiler bi rbi r i n e ters düşüyor m u ?
Belli başlı yeme bozu klukla r ı n ı n özelli kleri
Er genlikte sağlık, uyuşturucu
nelerdir?
k ullanma alışkanlığı ve yeme Yansıt v;şisel Yaşam Yolculuğunuz
bozukl uklarını tan ımlar. Bağlantı Kur Ergenlikteki davranış örüntüleriniz sağlığa
Araştırma ile bağlantı kurma böl ü m ü nde, nasıl yararlı ve zararlı id i 7 Anlatınız.
Aile Önem l i d i r progra m ı nda ana baba ve ço­
cuk arasındaki özel bağa, içki ve sigara kul-

4 Ergen Bilişi (Zihni) e Ergenlikteki zihinsel değişiklikleri açıklar.

Piaget'nin K ura mı Ergen Ben merkezliliği Bilgi İşle m S üreci

KISIM 6 Ergenlik 369


Ergenin gelişen düşü nme yeteneği yeni bilişsel ve sosyal
u fuklar gel iştirmes i n i sağlar. Piaget 'nin k u ra mı ( 1 9 5 2 ) ile baş­
layarak gelişen düşü nme yeteneğinin neye benzediği n i ince­
leyelim .

P I A G ET'NI K lJ R A M I
Bölüm 9'da t a rt ışı ığımız gibi zihinsel gelişimde, çocu klar 7
yaşla rında s o m u t işlemler dönemine girerl er. B u yaştaki
çocuk l a r somut olaylar ve cisi mler h a k kında m a n t ı k l ı bir
şekilde akıl yürütebilirler ve cisiml e ri sınıflama konusu nda ve
cisim gru pla rı a rasındaki ilişkiler hakkında akıl yürütebil irler.
Piaget'ye göre 1 ı yaş civarında bil işsel gelişimin dörd ü n cü ve
son diinemi, soyut işlemler dönemi başlar.

Soyut İşlemler Dönemi: Soyut işlemler döneminin özel lik­


Ergenlerin neyin ideal neyin gerçek olduğu hakkında akıl yürütme ve değerlendirme
yapma yetenekleri, gösterilere katılmalarını etkileyebilir mi? leri nelerd i r? Soyut işlemler düşü ncesi, somut işlemler düşün-
cesinden daha soyu t t u r. Erge nkr artık d ü ş ü ncelerini somut
yaşa n t ı l a ra dayandırmakla s ı n ı rl ı değil d i rler. Ergenler gerçe klerin t a k l i t edildiği
d u rumları, soyu t önermeleri ve t a mamen varsayım olan olayları a nlarlar ve bunlar
hakkında mantıkl ı akıl yürütme yapabilirler.
Ergen düşüncesindeki soyut n i t e l i k ergen lerin sözlü problem çözme yetenekle­
ri nden belli o l u r. Somut işlemler dönemindeki çocuğun A = B ve B = C, ise A = C
m a n t ı k yürütmesini yapmak için A, B ve C elementlerini somut olara k görmesi
gereklidir, fakat soyut işlemler dönemindeki birey bu problemi sözlü anlatımla çöze­
bilir.
E rgenlerin soyut düşü nebildiklerini gösteren diğer b i r belirt i de onların d ü ş ü nce
h a k k ın da d ü ş ü n meleridir. B i r ergen d i yo r ki, ' Niçin ne olduğumu d ü şü nd ü ğ ü m ü
d üş ü n meye başla d ı m . ' B u size soyut gi>r ü n ü yorsa, ö y l e d i r v e e rgenin d ü ş ü nceye
ve d üş ü ncen in soy u t l uğuna yoğu n l a ş t ığın ı gösterir.
Öze l l i k ler özümlemenin (assi m i laıion ) hakim olduğu soyut işlemler döneminin
ba şla ngıcında ergen ler kend i lerinde ve diğer insa n l a rda görmek istedi kleri ni t e l i k ­
ler h a k k ında g e n i ş kapsa m l ı k u ra m l a r ü reti rler. Bu d ü şü nceler ergenlerin kendile­
rini y ü ksek s t a n da r t l a r k u l l a n a ra k başkala rıyla k a rşılaşt ırmalarına neden o l u r. Ve
d ü ş ü nceleri çoğu n l u kla gelece k t e k i olasıl ı k l a ra haya l i yolcu l u k l a rd ı r.

LısEJ bınn<:i sınıf ajrencısı olan Ergenler daha soyut ve idealist d ü ş ü n ü rken aynı za manda daha manuklı d üşü­
Ben. butun "do{Jrulan· sorguluyor
n ü rler. Çocu klar problemleri deneme- ya nı l ma ile çözerken; ergenler daha çok b i r
c Edward Koren/The New Yorker Collectıon/ bilim insanı gibi d üşünmeye başlarla r, p roblemi çözmek için planlar geliştiri r ve
www.cartoonbank.com.
çöz ü mleri sistemli bir şekilde tesı ederler. Bu düşünce k u ramsal - t i.imclengel imli akıl
yurüt meyi gerektirir. B u da hipotezler ü ret meyi ve bu n l a rdan içermeler yapmayı ve
,. - - - - - - - - - .. hipotezleri test etme yollarını ka psar. B öylece, soyut işlemler dönemindeki b i rey
' problemleri çüznıe yol ları h a kkında hipotezler geliştirir ve problemi çözmek için en
ge' şinıle bağlantı iyi yolu sistemat ik olarak düşü n ü r.
Bilişsel kuram: Genç yetişkinl ikte bil işsel
gelişimde formel işlemler sonrası olarak ta­ Piaget'nin Kuramının Değerlendirmesi: Araştırmacılar Piaget'nin soyut işlemler
n ı m lanabilecek beşinci dönem var m ı d ı r? dönemi ile ilgili bazı düşü ncelerine ka rşı çıkmışlardır ( Byrnes, 2008 ) . B u lgulara göre
, 1 3. Bölüm, s. 433. bireyler a rasında Piaget'nin öngörd üğünden daha çok fark l ı l ı klar vard ı r: Sadece üç
I
� - - - - - - - - - - - - - - " ergenden biri soyut işlemler cliineınindeclir ve başka ü l kelerdeki pek çok yetişkin
gibi A merikalı yet işkinlerin bir bölüm üde h içbir zaman soyut işlemler dönemine
Hipotetik-tümden gelimli akıl yürütme: Piaget'nın giremezler.
soyut işlemler döneminde e rgenl e r hipotezler geliş­ Ayrıca, bili msel düşünmeyi öğrenme ve matema t i k eğitimi soyut düşü nmeye
tirme, problemlerin en iyi şekilde çözülmesi için tah­
katkıda bulunabil ir. Bu noktada Piaget 'nin k u ramına ilişkin böl ü m 9'da ya pılan eleş­
minlerde bulunma (örneğin cebirdeki bir eşitliği
çözmek için yapıldığı gibi) konusundaki zihinsel ye­
t i riler hat ırlanmalıdır. K ü l t ü r ve eğitim ıihinscl gelişime Piaget 'nin sandığından daha
tenekleri. lazla etki eder ( Holzman, 2009; S t e rn lıerg ve Wi lliams, 2 0 1 O ) .

370 flOI UM 1 '



Piage t ' n i n t eorisi başka bak ı m l a rdan da eleş t i ri l m i şt i r ( B au e r, 2009 ) . Bölü m 9
da belirtildiği gibi Piaget dönemleri bir böl ü n mez d ü ş ü n ce yapısı olarak görm ü şt ü r
ve dönemi n değişik öze l l i k l e r i n i n aynı zamanda geli ş t i ğ i n i sav u n m u ş t u r. B u n u n l a
b i r l i kte. çağdaş gel i şi m ci l e re göre z i h i n s e l gel iş i m Piage t ' n i n d ü ş ü n d üğü gibi
dönem-dönem ( stage - l i k e ) deği l d i r ( Ku h n , 2009 ) . Ayrıca. çocu klar daha üst bir
dönemde akıl y ü rü tmek için eği t i lebi l i rl e r ve z i h i nsel yetenekler Piage t ' n i n d ü ş ü n ­
d ü ğ ü nden d a h a erken o rt aya çıka r ( Aslin, 2 009; D iamond, C a sey, M u nakata, 20 1 1 ;
Spelke ve K i nz l e r, 2009 ) . Sayılarla ilgi l i k o ru n u m 3 yaş civarında gelişeb i l i r, fa k a t
P i a g e t b u n u n 7 yaşa kada r gel işmediğini d ü ş ü n m ü ş t ü r ( B y rnes, 2008 ) . B i ra ı önce
bel i rt tiğimiz gibi, pek çok ergen somu t işlemler düşü nces i n i k u l l a n ı r veya soyu t
işlemlerle d ü ş ü nmeye h e n ü z başlamamışt ı r ve hatta b i rçok yet işkin soyut i ş l e m l e r
yapa rak d ü ş ü n mez.
Piaget'nin fi k i rl e ri ile ilgili b ü t ü n bu t a r t ışmalara rağmen o'na pek çok şey borç­
luyuz ( C a rpendale, M u l ler, ve B i bok, 2008 ) . Piaget şimdiki zihinsel gelişim a l a n ı nı n
ku rucusudur ve uzun b i r dizi kuvve t l i ve h a l a geçe rli k a v ra m l a r gel i ş t i rm i ş t i r:
Özümleme, uyma, nesne s ü rekli liği, benmerkezci l i k, koru n u m ve diğe rleri . Psiko­
logl a r bugü nkü aktif ve yapısalcı düşünen çocuk görüş ü n ü o'na borçlu d ur. Ve o'na
çocuğun zihi nsel gelişimi i l e ilgili pek çok a raşt ırma ü reten bir kuram yarattığı için
borç l u yuz.
Piaget a ynı zam anda çocuklar hakkında gözlem yapma kon usunda bir dahiyd i .
O ' n u n dikkatli gözlemleri çocukların nasıl da vrandığını v e d ü n yaya nasıl u y u m sağ­
ladığını incelemekte k u l la n ı l a n özgün yöntem leri kapsar. Ayrıca bize çocukların yeni
yaşan tı la rını kendi şema la rına uydu rurken aynı zamanda kendi şemalarını yaşa n t ı ­
lara uydurduklarını göstermiştir. Piaget a yrıca bil işsel değişikliklerin d a h a sonr a k i
döneme geçişe izin verecek ortamlarda oluşacağını bel i r t miştir. Kavra m l a r a n iden , - - - - - - - - - ....
oluşmaz, b u n u n yerine kavra m l a r bir dizi k ısmi başarıların gittikçe a rtan, kap�am l ı I
b i r a n lamaya yol açmasıyla gel işir.
gelişimle bağlantı
Bilişsel kuram: Piaget ergen li kteki ben
merkezli liği tanımlamıştır. 7. Böl um, s. 221 .
I
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,,

Ergen ben merkezliliğ i, ergenin kendi goru nt usu ve davranışları konusundaki


öz-farkında l ığının ( sel f-consciousness) artmasıdır. David E l k ind'a ( 1 97 6 ) göre ergen
ben merkezli l iğinin iki önemli u nsuru vardır-hay ali seyirci ve kişisel hikaye ( per­
sonal fable ) . Hayali seyirci, ergenin kendisi gibi diğer insa n l a rın da onunla i lgilen d i ­
ğine inanması v e a y rıca - d i k k a t çekici davranışla rla i l g i y i çekmeye, görü n ü r
olmaya v e 'sahnede' olmaya çal ışmasıdır. Örneğin 8 . sını f öğrencisi sınıfa gir-
diğinde herkesin göz ü n ü n onun cildindeki sivilcelerde olduğu n u düş ü n ebil i r. Gençlikte gökku şağına
E rgenler. erge n l iğin ba şlangıcında 'sa hnede' olduklarını d ü ş ü n ü rler, kendi- bürünürüz ve Zodyak gibi
l e ri başrol oyu ncusu ve d iğerleri seyircilerdir.
davranırız.
Elkind'a göre kişisel hikaye ise ergen ben merkeı. l i l iğinin, b i ricik,
yenil mez olma duygusuyla ilgili ya11 1 dı r. Ö rneğin 1 3 yaşındaki A d rienne - R a l p h Waldo Emerson
kendisine ş u n u söylemekted i r: 'Beni kimse anlamıyor, özellikle anne baba m . Amerikalı şaır. 1 9. n·
Benim ne h isse t t iğim hakkında hiçbir fikirleri yok. ' E rgen l e rin kişisel benzer-
sizl ik duygusu onları kendi lerin i kimseni n a n la mayacağı d u ygusuna kaptı rı r. Kendi
eşsizlik hislerini sürdürmek için haya l lerle dolu bir hikaye yara tabili rler. K i şisel hika­
yele r sıklıkla ergen g ü n l ü kl erinde gör ü l ü r. Ergen ben merkezliliği: Ergenin k e n d i görüntüsü
ve davranışları konusundaki öz farkındalığının art-
Ayrıca ergenler sıklıkla b i r yenilmezlik ve sağlamlık d uygusu taşırlar. Örneğin
masıd ır.
1 4 yaşındaki Margaret şöyle d i yo r ' Şaka m ı ediyorsu nm? B en h a m i l e kalma m . '
Böyle b i r yenilmezlik d uygusu, ergenlerin, başka la rı n ın başına gelen t e hlike v e fela­ Hayali seyirci: Hayali seyirci, erge ni n kendisi gibı di­
ğer insanların da onunla ilgil e n d iğ i ne i nanması ve ay­
ketlere-ölü mcü l a raba kazal a rı gibi- karşı kendilerinin daha sağlam, yaralanm a z
rıca-dikkat çekici davranışlarla ilgiyi ç e kmeye, görünür
olduklarını d ü ş ü nm el erine n e d e n olabil i r. S o n u ç olarak, b a z ı ergenler a raba yarış­
olmaya ve 'sahnede' olmaya çalışmasıdır.
tırma, u y u ş t u ru cu k u l la n m a , i n t i h a r ve koru yucu k u l l a nmadan cinsel il işkide
bulunma gibi riskli davranışlara girerler ( Albe rt s, E lkind, ve Gi nsbe rg, 2007 ) . Bununla Kişisel hikaye: Ergen ben merkezlılığinın bır parçası­
dır. Ergenin biricik ve yenilmez olduğu d uygusudur .

• i< < i M C. l r o r'rk 371


birlikte, bazı araşt ı rmalarda ergenlerin kendilerini sağla m , yara la nmaz görmekten
çok erken ölümle karşılaşabilecek şekilde yara lanabilir gördü kleri bulunmuştur ( B ru ­
ine d e B ruın, Parker, v e Fischoff, 2007; Fischoff v e diğerleri, 2 0 l O ; Reyna v e Rivers,
2008 ) .

B i LG i İ Ş L E M E S Ü R E C İ
Deanna K u h n ( 2 009 ) son za m a n l a rda ergen bi lgi işleme ve d ü ş ü n ce s i n i n
ö n e m l i öze lliklerini t artışm ışt ı r. O ' n u n görü ş ü n e göre, çocu k l uğ u n s o n y ı l l a ­
r ı n d a ve ergenl i k boyu n ca b i reyler b e l i rl i bir b i lişsel d üzeye u l a şa b i l i r veya
ulaşamazlar, bu d u r u m küçük çocukların çoğu n l ukla evre nsel olan bilişsel
d ü zeylere u laşmasıyla karşıt lık gösterir. E rgenliğe u laşınca ya kadar bilişsel
işlevlerde, b i reyler a rasında gözle görü l ü r fa r k l ı l ı k l a r gel i ş i r. Bu fa r k l ı l ı k l a r
ergenlerin çocukla rdan daha çok kendi gelişim leri n i beli rledikleri görü ş ü n ü des­
tekler.
K u h n 'a göre ( 2009 ) ergenlikteki en önemli bilişsel değişiklik y ü r ü t ücü işlevler­
deki ( execu t ive functioning) gelişmedir. Bu süreç akıl y ü r ü t me, karar verme, eleş­
t i rel d üş ü nceyi k o n t rol etme ve kişinin bilişsel süreçlerin i kontrol etme gibi üst-düzey
Ergenlik dönemindeki pek çok kız çok miktarda saç
bilişsel faaliye tleri içerir. Üst -düzey y ü r ü tü cü işlevleri sürdürmedeki gelişmeler daha
s preyleri, r ujlar ve güzel lik malzemeleri deneyerek
zamanın çoğunu aynanın önünde ge çirir. Bu davranış
etkili öğrenmeye, karar vermek için dikkatin nasıl yönlendirileceğin i belirlemeye ve
ergenlerin fiziksel ve zihinsel gelişimiyle nasıl ilgili eleşti rel d ü ş ünceye yol açar.
olabilir?

Karar Verme: E rgenlik, karar vermede a rtışların olduğu bir dönemdir-h a ngi arka­
daşın seçilmesi; kiminle çıkıl ması; cinsel i lişkiye girilmesi veya girilmemesi; araba
a l ın ması; ü n iversiteye gidilmesi ve benzeri kon u l a rda kararlar a l ı n ı r ( S u nstein,
2008 ) . Erge n lerin karar vermedeki yeterli l i k leri nelerdir? Yaşça büyü k ergen ler
küçük ergenlerden daha yeterlidir ve onlar da çocu klarda n daha yeterlidir ( Keating,
1 990 ) . Çocuklarla karşılaşt ı rıldıkları nda ergenler daha fazla değişik seçenekler ü retir,
bir d u r u m u farklı ba kış açılarıyla değerlendirir, kararların sonuçlarını t a h m i n eder
ve kaynakların güvenirliğini d ü ş ü n ü rler.
insanla rı n çoğu sakin oldu klarında, d u ygusal olarak uyarı ldıkları zam a nlardan
daha iyi kararlar verirler. Bu durum d uygusal olarak gergin olmaya eğil i m i olan
ergenler için öze l l i k l e doğru olabil i r. Sakin olduğunda daha sağd u y u l u bir karar
veren e rgen, d u ygusal olarak u yarılmış old uğu bir a n da kötü bir karar verebil i r
( Pa us, 2 0 0 9 ; Steinberg, 2 008) . Öfkeli veya heyeca n l ı iken, d u y g u l a r karar verme
yeteneğini o l umsuz yönde etkileyebi l i r.
Sosyal ortam ergenin karar verm esinde önemli bir rol oynar. Örneğin, uyuştu­
rucu ve diğer ayarıcı u nsurların b u l u n d uğu bir ortamda ergenlerin risk a l m a istek­
l il iği daha sıklıkla oluşur. ( Reyna ve R i vers, 2 008 ) . Yen i çalışmalar göstermiştir ki
a kranların risk a l ı na n duru ml a rda orada olması ergenin riskli bir karar a l ına i h tima­
lini a rt ı rı r ( St ei nberg, 2008 ) .
E rgenlerin karar vermesini açıklayan b i r önerme ise ikili-işleme modelidir.
Bu modele göre kara r vermek iki sistemden etkilenir-biri analitik-çözümleyici ve
diğeri deneyimsel sistem-bunlar b i rbiriyle yarışır ( Klacyznski, 2 00 1 ; Reyna ve Farley,
2006 ) . İ k i l i işleme modeli erge nlerin kara r vermesinde gerçek deneyimleri kontrol
eden, deneyimsel sistemin, çözümleyici sistemden daha faydal ı olduğunu göstermiş­
t i r. Bu görüşe göre, ergenler özellikle de y üksek risk içeren gerçek ortamlarda, biliş­
sel a n a l izlerden faydalanamazlar. Bu ortamlarda ergenlerin sonuçların her n e olursa
olsun kaçı n ılması gereken son uçl a r olduğunu bilmeleri yeterlidir ( M i lis, Reyna, ve
Estrada, 2008 ) . B u nunla birlikte bazı uzmanlar ergenlerin pek çok d u ru m u nda hem
İ kili-işleme modeli: Karar vermenin iki sistemden
çöz ümleyici hem deneyimsel sistemlerden fayda landıkları n ı iddia ederler ( K uhn,
etkilendiğini be lirtir-biri analitik ve diğeri yaşantısal,
bunlar birbirleri ile yarışırlar; bu modelde yaşantısal 2 009 ) .
sistem-gerçek yaşantıları yönetir ve denetler-bu
ergenlerin karar vermesinde yararlıdır.

372 BÖLÜM 1 1 Frgenlıkte Fizıksel ve Zihınsel Gelışım



Ergenlerin gerçekçi k a rar vermeyi tartışma ve denemek için daha çok fırsatlara
ihtiyacı vardır. C insellik, uyuşt ur ucular, tehlikeli araba k u l la n ma gibi pek çok gerçek
hayat kararları zamanın sınırlı olduğu ve d u ygusa l l ı k içeren orıa mla rda o l u ş u r.
Ergenlerin k a rar vermeleri n i geliştiren bir stratej i on lara rol oynama ve a k ran gru ­
buyla problem çözme gibi alışrırmalar yapabilecekleri orı a m l a rın sağlanmasıdır.

Eleştirel D üşünme: Eleştirel düşü ncenin gelişmesinde erge n l i k önemli bir geçiş
dönemidir ( Keating, 1 990 ) . 5., 8 . ve 1 1 . sınıftakilerle yapılan bir araştırmada eleş­
tirel düşü ncenin yaşla art tığı b u l u nmuştur, fakat bu t ü r d ü ş ü nce ergenlerin sadece
% 4 3 'ünde görü l m ü ş t ü r, 1 1 . sınıfl a rda bile ve bir çok ergen kendine yarayan ( self­
serving) önyargı sergilemiştir.
Okuma yazma ve matema t i k becerileri gibi temel beceriler çocuk l u kta gelişme­
mişse, erge n l i k t e eleştirel d ü ş ü n m e pek m ü m k ü n deği ldir. Temel becerileri olmayan
ergen alt grubu için ergen düşü ncesindeki olası kazanımlar gerçekleşmez. Fa k a t
diğer ergenler için, eleştirel d ü şü nceye y o l açan zihinsel değişiklikler şunlardır: ( ı )
B ilgiyi işlemede h ızın, otomat i k leşmenin art ması ve kapasitenin a nması, bu da zih i n ­
sel kaynak l a rı diğer a maçla rla uğraşmak i ç i n serbest bıra k ı r; ( 2 ) çeşi t l i kon u l a rda
genişleyen bilgi kapsamı; ( 3 ) yeni bilgi bileşimleri k u rma becerisindeki artış; ( 4 )
planlama, seçenekleri d ü ş ü n m e v e zihinsel k o ntrol gibi bilgi edinme v e k u l la nmada
k u l lanılan stratej ilerin çeşit l i l iğ i n i n ve kendiliğinden k u l la n ı m ı n ı n artması.

Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Gözden Geçir
Piaget'nin zihinsel gelişim kuram ı n ı n ergenlik Ergen l iğe geçiş ve e rg e n l i k boyunca dü­
Bağlantı Kur dönemi özel li kleri nedir7 şt.inme düzeyinizin nas ı l o ld uğunu değerlen
Ergen ben merkezliliği nedir7 dırin. Piaget'nın soyut i ş l e m ler dönemı sizi n
Ya nsıt Bilgiyi işleme sürec i n i n erge n l i kteki önemli düş ünmenizdeki d e ği ş me le ri doğru ola ra k

O
boyutları nelerdir? anlatıyor mu? Açıklayı n ı z.

Ergenlikteki zihinsel değişiklik­


Bağlantı Kur
leri açıklar.
Ben merkezl i l i kten 7. Bölümde çocukluğun
başlangıcındaki zihi nsel gelişmelerle i lgili ola­
rak söz edildi. Çocukluktaki ve ergenl i kteki
ben merkezli l i k ne gibi benzerlikler ve farklı­
l ı klar gösterir?

5 Okullar e Okulların ergen gelişimini nasıl etkilediğini ana hatlarıyla özetler.

Orta Okula Geçiş Lise Hizmet Ederek Öğre nme

Genç Ergenler İçin Etkili Okullar Ders Dışı Etkinlikler

İ l ko k u l d a n ort a o k u l a geçiş n e ye benz e r? E rge n l i k t e e t k i l i oku l la rı n özel l i k l e ri


nelerdir? E rgenler h i z m e t v e rerek öğre n meden ( service learıı i n g ) n a s ı l fa y d a l a ­
n ı rl a r?

• KISIM 6 frgerM 373


O R TA O K ll l A r, F c ı s
B i rçok öğrenci için ortaoku l u n ifk yılı zor olabilir ( An d e rm a n ve Anderman, 20 1 0;
E l m o re, 2009 ) . Ö rn eğin i l kok u l u n a l t ı ncı sınıftndan, ortaokulda yedinci sın ı fa
geçişle ilgi fi bir çalışmada yedinci sınıf öğrencilerinin ' o k u l yaşaııula rının k a l itesiyle
ilgili a lg ı l a rı n ı n ' d ü ştüğü b u l u n m u ş t u r. ( Hi rsch ve
Rapkin, 1 98 7 ) . Alrı ncı sınıft a k i d u ygu larıyla k a rşılaştı­
rıldığında yedi nci s ı n ı f öğren cileri o k u l d a n d a ha az
t a t m i n oldu klarını, okula kendilerini daha az adadık­
l a rı n ı ve öğreı m e n l e ri n i daha a z sevdi kl e ri n i b e l i rtmiş­
l e rd i r. O rt a o k u l a geçiş, eğer öğre n c i l e r i n olumlu
a rkadaş i l i ş k i l e ri va rsa v e öğrenciler d e rsleri 2 0 - 3 0
kişi l i k gru p l a r h a l i n d e b i r l i k l e a l ıyorlarsa d a ha a z
s t reslidir.
O rtaokula geçiş s ı rasında b i re y l e rde, a i lede ve
oku lda pek çok değişiklikler bir a rada yaşanmaktadır.
Bu değişi k l i k l e r e ri n l i k ve o n u n la ilgili beden imgesi
soru nlarını; soyut işlemler dönemi n i n en azından bazı
boyutlarının ortaya çıkmasını ve buna eşlik eden sosyal
bilişteki değişik l i k l eri; a rtan soru m l u l u k l a r ve a n ne
babaya daha az bağımlı olmayı; daha az k i şisel olan b i r
okul yapısına ayak u yd u rmayı; bir öğretmenli olmaktan
çok öğretmenli olmayı; homojen bi r yaşıt grubundan
İlkok uldan ortaokula geçiş diğer bir çok ge lişimsel değişikliklerle birlikte meydana gelir. Bu
daha k a laba l ı k ve heterojen gruba uymayı; ve başarıya
diğer değişiklikler nelerdir?
ve performansa daha çok önem vermeyi içine a l ı r.
Ayrıca, öğrenciler o rtaokula geçti k l erinde Lider olgusunu (top-dog) da yaşarlar.
ilkoku lda yaşça ve fiziksel olara k en b ü y ü k iken ortaokulda yaşça ve fiziksel olarak
e n k ü ç ü k dunı ma d ü şerler.
Ortaokula geçişin bazı o l u m l u etki l e ri d e ola b i l i r. Öğrenci l e r kendile ri n i daha
büyümüş hissedebilirler, seçeb i l ecekleri d a h a fazla ders vardır, yaşı t l a rıyla daha çok
zaman geçirme olasıl ı k l a rı vardır, kendilerine daha u yg u n a rkadaşlar seçebil irler
ve a n n e baba n ı n d irek kontro l ü olmadan rahat davranma fırsa tları vard ı r. Ayrıca
a k a d e m i k alanda entelektüel olara k daha yoğ u n çalışmaları / d ü ş ü n m el eri gereke­
b i l i r.

C, FNÇ E R C, fN I E R İ C I N ET K İ L i O K U L L A R
Uzm a n l a r, ortaok u l l a rın bi yoloj i k ve psikoloj i k gelişmeleri ba k ı m ından pek çok
fa rkl ı l ı k l a r göstere n e rgen ler için çok çeşitli faaliyetler s u n ma l a rı gerektiği n i öne
s ü rmektedirler. C a rnegie K u nı luşu 1 989 y ı l ı nda ü lk e n i n orta o k u l ları h a k k ı nda çok
o l u ms u z bir değerlendirme yayın ladı. Bu yayına göre e rgenleri n çoğu çok büyük,
kişiselleştiri l memiş o k u l la ra devam e t me k t e , ilgisiz b i r p rogra m l a öğrenim gör­
m e k t e , o k u lda çok az yetişkine güvenmekte, sağlık ve d a n ı şma h izmeti a l m a m a k ­
t a d ı r l a r. Bu yayında şunlar t a v s i ye edilmiştir: Ülke ça p ı n d a d a ha küçük
'top l u l u k l a r' v e ' evci kler'e benzer o k u l l a r y a ra ı a ra k o k u l l a rı n kişiselleşti ri lmemiş
doğası d eğişti rilmelidir, öğrenci danışman ( counselor) o ra n ı azalrılmafıdır ( I OO'e 1
yerine, l O'a 1 ) a n n e baba l a r ve top l u m ö n de rleri o k u l l a rda e t k i l i k ı l ı n m a l ı , yeni
,

b i r progra m geliştirilmeli, öğre t m e n l e r takım h a l i n d e daha esnek b i r p rogram takip


ederek d e rsleri b i rbiriyle i l i ş k i l i o k u t m a l ı , o k u ld a k i progra m larla öğrenci l e r i n daha
sağlı k l ı olması sağl a n m a l ı ve i h t i yacı olan öğrenci l e re sağlık h izmet leri a lmada yar­
dımcı o l m a l ı d ı r. Yirmi yıl sonra, uzma n l a r hala ş u n u b u l u yorlar; eğer e rgenleri n
eğiti m i n de e ı k i l i olmak isti yorlarsa, ü fk e çap ı n d a b ü rü n o rt a o k u l l a rı n yeniden
Lider olgusu: İlkok ulda yaşça ve f iziksel o larak en
büyük iken ortaokulda yaşça ve fiziksel olarak en
d üzenl em e ye i h tiyacı vardır ( Eccles ve Roese, 2009; E l m o re, 2009 ) .
küçük duruma düşme.

374 BÖLÜM 1 1 Ergerılikte Fızıksel ve Zihınsel lıeliıım



40 ŞEKİL 1 1 .1 3
LiSEYİ B I RA KMA EGILIMLERINDE ORANLAR:
Latinlerin 1972'den 2005'e okulu bırakma ora nları
yüksek olarak s ürmüştür {2 0 0 5 't e 16-22 yaş
30
arasındakilerin % 22'si). Siy a h e rgenlerin okul
bırakma oranı (% l O) lse hala beyazların okul bırakma
oranından (% 6) daha yüksektir. {Kaynak: National
Afrika kökenli Amerikalı
20 Center for Educatio n Statist ics, 2 0 0 7).

10
�tin olmayan beyazlar
- �-------.--....
... �
.. �------
�,
--
--....
, . __
.... ... __ _

o
1972 1976 1980 1984 1 988 1992 1996 2000 2005
Yı llar

A B D'de ortaokul eğit i m iy l e olduğu gibi l ise eği timiyle de i l g i l i e n d işeler vardır
( Sm i t h , 2009 ) . E leştiriler pek çok l isede öğrenme için başarı beklentilerinin ve s t a n ­
dartlarının ç o k d ü ş ü k olduğu n u vurgulama ktadır. Eleşti ri yapanl a r ayrıca liselerin
pasif/edilgen olmayı teşvik ett iği ve oku l l a rın öğrencilerin bir k i m l i k gel iştirm eleri
için pek çok yollar yara t ması gerekt iğini iddia etmektedi rler. Pek çok öğrenci l iseden
yetersiz okuma, yazma ve ma temat i k becerileri i le mezu n olmaktadırlar. B un ların
içine ü niversiteye giden ve orada t a mamlayıcı dersler almak zoru nda kalanlar da
dahildir. D iğer öğrenciler l i seyi bırakmakta ve iyi bir i ş b u l ma k için gerekl i beceri ­
lerden yoksun kalmaktadırlar, d a ha kötüsü (bu öğrenciler) b i l i nçli vat a ndaş olmak
için gerekli olan becerilerden de yoksundu rlar.
Y i rm inci yüzyılın i kici yansında ve 2 1 . Yüzyılın i l k b i rkaç yılında liseyi b ı rakma
ora n l a rı azalmıştır ( National Center for .Education Statist ics, 2008 b) ( Bkz. Ş e k i l
1 1 . 1 3 ) . 1 940'ta A B D ' deki 1 6 -24 yaşları a rasındakilerin % 50'si okulu bıra k mıştır;
2006'ya varıldığı nda bu m i k t a r % 9 . 3 'e d ü ş m ü ş t ü r. Lat i n ergenler için okul bıra k ma
hala y üksek ora n l a rdadır, fakat 2 1 . yüzyılda d üşmekted i r ( 2000 de % 2 8 'den. 2006'da
% 22'ye d ü şm ü ş t ü r ) . ABD 'd e en yüksek okulu bıra kma ora n ı Amerikalı yerli l e rde
( Kızıl Derililer) olmaktadır, % 5 0'den az oranda geç liseyi b i tirmektedir.
Öğrenciler ok ulu pek çok sebeplerle bırakırl a r ( J i mersen, 2009 ) . B i r çalışmada,
okulu b ı ra k a n l a rın % 50'si okulla i lgili sebeplerden söz e t m iştir-oku l u sevme m e,
o k u ldan u zaklaştırma cezası almak gibi ( R u m berger, 1 98 3 ) . O k u l u b ı ra ka n l a rı n %
20'si ( ve Lat i n öğrencilerin % 40' ı ) okulu bırakmada ekonomik sebepleri göstem1iş­
lerd i r. O k u l u bı rakan kız öğrencilerin üçte biri hamilelik ve evlenme gibi
k işisel n edenlerden dolayı b u n u yapmaktadırlar.
Bir tarama araştırmasına göre liseyi bırakmayı önleyen en etkili prog­
ramlar: O k u ma progra mları, danışmanlık h izmeti ve yönlendirici büyükler­
dir ( mentoring) ( Leher ve diğerleri. 2003 ) . Açıkçası, çocuk l a rın okulla ilgili
zorl u k l a rının erken belirlenm esi ve çocu k l a rın okulla ilişkilerini olumlu
hale getirmek, okulu bırakma oranını düşürmek için öneml i stratej i lerdir.
Aynca, B i l l ve Melinda Gat es K u ruluşu ( 2008) oku l u bıra kma ora n ı ­
nın y üksek olduğu okullarda o k u l u b ı ra kmayı önleyici çabaları m a d d i
olara k desteklemektedir. Gates'in desteklediği stratej ilerden b i r i , o k u l u
bıra kma riski o l a n öğrencileri l ise öğrenim leri boyunca a y n ı öğretmenlerle
birlikte t u t m a kt ı r. Öyle ü m i t ediliyor k i bu öğretmenler ( b u ) öğrencileri
daha iyi tanıyaca k l a rd ı r, onla rla i lişkileri gelişecekt i r, ve onları kontrol
edebilecekler ve l iseden mezun olmalarına rehberlik edebileceklerdir.
O k u l u b ı rakma oranını azaltan e t k i l i bir program da ' B i r Haya l i m Bu ergenler 'Bir Hayalim Var ' Programına katılmaktadırlar. Bu program
Va r' ( ! H A D ) p rogra m ı d ı r, B u kapsa m l ı, y e n i l ikçi, u zu n d ö n e m l i b i r başarılı ve kapsamlı ve uzun dönem li bir okulu bırakmayı önleme prog­

o k u l u bı ra k m a y ı önleme p rogramıdır v e " U lusal B i r Haya l i m Var K u ru - ramıdır. Liseyi bırakma oranlarını düşürecek diğer stratejiler nelerdir?

• KI SIM 6 Ergenlik 375


l u ş u " tarafından u ygulanır. Ü l ke çapında I HA D projeleri birkaç s ı n ıfı ( genell i k l e 3 .
v e 4 . sın ıflar) v e bunların karşıl ığı olan fa kirlerin yaşadığı bölgelerdeki bir grubu
'himaye' ( a d o p t ) ederler. B u çocu k l a r -ideal i s t l e r ( D reaıners ) -, i l ko k u l , ortaokul ve
l ise boyunca akademik, sosyal , k ü l t ü rel ve eğlence e t k i nl ik l e r i n i n old uğu bir prog­
ra m d a n faydal a n ı rlar.
I H A D progra m ı n ı n değerlendi rmelerinde katılanların ( D reamers ) notlarında,
okula devam et melerindeki gel işmelerle b i r l i k t e soru n l u davra n ı ş ların a za ld ığı
b u l u n m u ş t u r. Ö rn eğin, Oregon, Portland'da bu progra ma k a t ı l a n l a r k o n t ro l gru ­
bunda k ilerin i k i katı oranda matem a t i k sta ndartlarına u laşmıştırlar ve programa
k a t ı l a n la r daha az olası l ı k l a çocuk suçl u l a r sistem i n e gönderil m e k t e d i r ( D a vis,
H y a t t , ve Arrasm it h , 1 99 8 ) .

D E D < n ı c:; ı l= T K İ NI i K i E R
A B D 'deki ergenler için gene l l i k l e, a k a d e m i k dersleri dışında katılabilecekleri ders
dışı e t k i n l i kl e r va rd ı r. Yet işk i n l e r i n yönetimindeki bu e t k i n l i k l e r t i pi k olara k okul
saatlerinden son ra olur ve o k u l veya toplumdan -maddi - destek a lırlar. B u n la r
spor, a k a d e m i k k u l üpler, ba ndo, t iyat ro ve matema t i k k u l ü pleri gibi çeş i t l i e t k i n ­
l i kl e rd i r. A ra ş t ı rmacılar ders dışı e t k i n l i k l ere k a t ı l manın yü ksek notlarla, o k u l l a
i l g i l e n meyle i l i ş k i l i o l d u ğ u n u b u l m u şl a rd ır. B u faa l i yet l e re k a t ıl a n l a rı n o k u l u
b ı ra k m a olasılığı azalırken, aynı zamanda ü n i ve rsit eye g i t m e olasılığı ve b e n l i k
saygısı a rt ma kt a d ı r ve depresyon, suçl u l u k ve u y u ş tu rucu k u l l a nma o ra n l a rı
d ü ş ü k t ü r ( Fredricks ve Eccles, 2 0 1 0; Ma honey ve diğerleri, 2009; P a re n t e ve
Mahoney, 2 00 9 ) . E rgenler bir e t k i n l iğe yoğunlaşmak yerine birçok e t k i n liğe k a t ı l ­
m a k t a n d a h a ç o k faydalanırl a r.
Tab i i k i , ders dışı e t k i n l i k l e r i n n i t el iği önemlidir ( Ma honey ve diğerleri, 2 009;
Pare n t e ve Mahon ey, 2009 ) . E rgen i n gelişi m i n i e t k i l eyen y ü ksek n i t e l i k l i e t k in l i k ­
lerin şu öze l l ikleri vardır: Yet e rl i ve deste k leyici yet i ş k i n l er,
okula bağl ı l ığı a r t ı ra n fırsat l a r, yeteneğe uygun ve a nl a m l ı
e t k i n l i k l e r ve beceri e d i n m e fırsa tl a rı .

ı; ı z rvı FT F l) ı: D ı: ıt ö t, R FNM F
Hizmet ederek öğrenme (service lea r n i n g ) , sosyal
soru m l uluğu ve ı o p l u ma h izmeti etmeyi destekleyen bir eği ­
t i m şek l i d i r. H izmet ederek öğrenmede, erge n l e r ders verme,
ya ş l ı l a rla yardım, h a s t a n e l e rde ça l ı ş m a , kreşlerde yardım
etme veya bir a la nı oyu n bahçesine d ö n ü ş t ü rmek için t e m i z ­
l e m e k g i b i e t k i n l i k l e rde b u l u n ur l a r. H izmet ederek öğrenme­
n i n ö n e m l i bir hedefi ergenlerin daha az ben merkezli ve
ba şka l a rı n a d a h a fazla yardımcı o l m a l a rını sağl a ma k t ı r.
( Sherrod ve La uckba rcl, 2009 ) .
H izmet edere k öğren m e şu i k i koşul sağlan dığında daha
e t k i l i o l m a ktadır ( N ucci, 2 0 06 ) : ( 1 ) Öğrencilere ça l ışaca k -
! a rı h i zm e t leri seçme serbestliği t a n ı m a k ; ( 2 ) öğren c i l e re
k a t ı l m a l a rı h a k kında yansıtma yapma fı rsa tları vermek. H iz­
met ederek öğren me, eğit i m i topluma göt ü r ü r ( S herrod ve
Lauckha rcl, 2 009 ) . B i r l l . sını f öğre ncisi, fak i r bir çevreden
gelen ve okuma becerileri sınıf dü zeyinden d üş ü k öğrenci­
Hizmet ederek öğrenmenin olumlu etkilerinden lere ders vermişt i r. Bu öğrenci dersleri verene kadar k e n d i ­
baziları nelerdir? sine v e ri l m i ş bi rçok fırsa t l a r ı n fa r k ı n da olmadığını söyl e m i ş t i r. Öze l l ik l e
ö d ü l l e n d i rici b i r an i s e k ü ç ü k bir k ızın o ' n a "ben ele s e n i n g i b i o k u m a k istiyorum
Hizmet ederek öğrenme: Sos yal sorumluluğu ve
topluma hizmet etmeyi d e s tek l e yen bir eğitim böylece ben d e büyüyünce ü n iversiteye gi debi lirim . " demesid i r. B öy lece, h izmet
şeklidir. ederek öğrenme hem ergen lere hem de yardım edilen lere fayda l ı olmaktad ı r.

376 BÖLÜM l 1 Ergenlikte Fiziksel ve Zıhinsel Gelışım



Araştırmacılar h izmet ederek öğrenmenin ergenlere birçok fa ydası olduğunu
'
,. -- - - -- - - - ....
belirt mişlerdir ( Sh e rrod ve La uckhard, 2009 ) . Hizmet ederek öğrenme ile ilgili ve 1 � -- 1 .., 1
ergenin gelişimi nde görülen i yi leşmeler ş u n l a rdır: O k u l d a daha y üksek notlar,
a rtan hedef belirleme, y üksek benlik saygısı ve başka l a rı için b i r şeyler yapabilme Cinsiyet: Kızlarda yard ı m la ş ma davranışları
d u ygusu, gelecekte daha çok gön ü l l ü o l a ra k çalışma olasılı ğı n ın artması ( Ha rt, erkeklerden daha çok görül mektedir. 1 O.
Matsuba, Atki ns, 2008 ) . Yen i bir ça l ışma ergenlikteki k ızların, erkeklerden d a h a Bölüm, s. 333.
,
ç o k h izmet ederek öğrenmeye k a u l d ı kl a r ı ıı ı gösterm i ş t i r ( Webster ve Worrell,
_ _ _ _ _ _ _ _ _ ,
2 0 08 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaş a m Yolculuğunuz


Bağlantı Kur Ortaoku ldan liseye geçiş nasıldır7 Kendi kişisel hayat yolcu l uğ u nuz-Sizin orta
Genç ergenler için en etkıli okulların özellik­ oku lunuz nasıldı7 Bu okul Carnegie kurulu­
Ya nsıt
leri nelerdir7 şunun önerilerine g ö re nasıl değerlendirile­

O Liseyi bıraka nlar için ve liseleri geliştirmek bilir?


Ok ulların ergen gelişimini na­ için öne m l i faktörler nelerdir?
sıl etkilediğini ana hatlarıyla Ders d ı ş ı etki n l iklere katılmak ergen gelişi­
özetler .. mini nasıl etkiler?
H izmet vererek öğrenme nedir ve ergen ge­
l işimini nasıl etkiler7

Bağlantı Kur
Bu bölümde ergenler i ç i n anlatılan ideal
okul-öğrenme çevresiyle, daha önceki bö·
lüm lerde daha küçük çocuklar için anlatılan
okulları karşılaştırınız. Yaşa uygun programlar
dışında neler aynı ve değişiktir?

ko n u ba ğ l a nt ı l a r ı - - - - - - - - - - - - - - - .. ,

Bireyler 1 8'den 25 yaşa kadar ergenlikten yetişkinliğe geçiş yaparlar. B u geçiş


dönemi yetişkinliğe geçiş olarak adlandırılır ve kimlik arayışı, dengesizlik ve
fırsatlarla belirlenir. Bireyler sıklıkla fiziksel özellikleri bak ımından zirveye ula­
şırlar, fakat fiziksel gelişmede geriye düşüş 30'1arın başında meydana gelir.
Zihinsel gelişim daha faydacı ve gerçekçi hale gelir ve aynı zamanda daha
yansıtmacı ve görelidir. İş bireylerin hayatının daha önemli boyutu haline ge lir.

\
' --- - - ----- --- -- -
- - - ileriye akallm _ _ _ _ .,..

amı KISIM 6 Ergenlik 377


öğ renme hedefle r i n ize ulaşın

E r g e n l i kte Fizi ksel ve Zi h i nsel Gel işi m


1 Ergenliğin Doğası O Ergenliğin doğas ını tartışır.

Ergenlikle ilgili birçok önyargı olumsuzd u r. B u g ü n pek çok ergen çocu k l u k t a n yetiş­
k i n liğe geçiş yol u n u başarıyla geçer. B u n u n la birlik t e bugünün ergenlerinden çoğuna
yeterli yetişk i n ler olabilmeleri için uygun ftrsatlar ve destek verilmez. Ergenleri hete­
roj en bir grup olarak görmek önemlid ir, çünkü hangi ergen grubu n u n t a rtışıld ığına
göre değişik ergen görünt ü l e ri bel irmektedir.

2 Fizi ksel Değ i ş i k l i kler O Erinlikteki değişikl ikler i beyindek i ve cinsell iktek i değişikliklerle
b irlikte açıklar.

E r i n l i k, erken ergen likte görülen hormonsal ve bedensel değişik l ikleri kapsayan hızlı
Erinli k
bir gelişmedir. E r i n l iğin belirleyicileri, beslenme, sağlık ve kalııımdır. Erinliğin baş­
langıcı ndaki büyüme hamlesi kızlarda ort a lama 1 1 1/2 ve erkeklerde 1 3 Yı yaşlardadır.
E r i n l i k değiş i k l i klerinde bireysel farkl ı l ı k l a r vardır.Ergen ler beden imgelerine çok ilgi
gösterirler ve kızların beden imgeleri erkeklerin k i n den olumsuzd u r. Erkekler için,
erken gelişme faydalar getirir, en azından erken ergen l i k t e . Erken olgunlaşan kızlar
bi rçok riskle karşı karşıyadır.

Ergenlikte beyindeki değişmeler korpus k a l l a s u m u n k a l ı n laşmas ı n ı . Am igdala ve ( a k ı l

Beyin y ü r ü t me ve k e n d i n i kontrol etme ile i l g i l i o la n ) ön l o p kortekslerinde olg u n laşma


fark l ı l ı k larını kapsar.

Ergenlik bir cinsel araştırma ve cinsel deneyler dönemidir. Erken erge n l i k t e iken
Ergen Cinsell iği cinsel i lişki lerde b u l u nm a n ın ol u msuz gelişimsel sonuçları vardır. Ergenlerin h a m i ­
l e l iği önleyicileri k u lla nması artmaktadır. C i nsel olara k a k t i f ergenlerin dört te biri
cinsel yolla bu laşan hast a l ı k l a ra ya kalanmaktadır. Ameri ka ' da ergen h a m ileliği oranı
y üksektir, fak a t son yıllarda d ü şmektedir.

3 Ergen l i kte Sağ l ı k Soru n ları O Ergenlikte sağ lık, uyuşturucu kullanma alışkanlığı ve yeme
bozukluklarını tanımlar.

Erge n l i k sağlıkla ilgili önemli bir dönem d i r, çünkü kötü sağlık a l ı ş k a n l ı k l a rı ve yetiş­
Ergen Sağlığı
k i n y ı l l a rd a k i erken ölümler ergenlik sırasında başlar. Kötü beslenme, spor yapmama
ve yetersiz uyku kaygı kon u l a rı d ı r.

Son zam a n l a r d a k i azalmalara rağmen ABD endüstrileşmiş ü l keler içinde u y u şt urucu


k u l la n ım ı n da en yüksek ü l kelerden biridir. Son yıllarda sigarada olduğu gibi oranı
Uyuştur ucu Kullanımı ve
düşmekle birlikte alkol bağımlılığı önemli bir ergen sor u n u d u r. Yeni bir endişe ise
Bağımlılığı
ergenlerin a rt a n reçeteli ağrı kesici k u l l a n ı mıdır. Anne babal a r, yaşı t l a r, sosyal dest ek
ve eğitimde başarı ergenin u y uştu rucu k u l l a n ı p k u l lanmamasını e t k i l er.

Yeme boz u k l u k l a rı, şişman ergenlerin ora nının önemli şekilde artmasıyla fazlalaşmış­
t ı r. Ergenlikte beliren iki yeme boz u k l uğu anoreksiya nevroza ve b u l i miya nevrozadır.
Anoreksiya nevroza t i pik olarak bir diyet dönem i n i t a k ip ederek erken ergen likte
Yeme Bozuklukları
başlar ve aç k a larak zayıfla mayı içerir. B u l imiya nevroza yeme a ı a kl a rı ve k u sma
örün tüsü nden ol uşu r, fa k a t anoreksik lerde görü lmeyen şeki l d e -b u l i m i k l e r normal
ağırl ı k t a dır.

378 BÖLÜM 1 1 Ergenlikte Fiziksel ve Zihırsel Gelişım



4 Ergen Bilişi (Zihni) O Ergenlikteki zihinse l değişiklikleri açıklar.

Soyut işlemler döneminde, Piage l ' n i n dördüncü zihinsel gelişim d ö nemin d e, düşünce
Piaget'nin Kuramı
somut işlemler döneminde olduğundan daha soyut, ideal ist ve m a n t ı k l ı d ı r. B u n u nla
birlikte, pek çok ergen soy u t işlemlerle düşü nmez ve som ut işlemle rd e devam eder­
ler.

Elkind, ergen ben merkezl iliğini artan [arkındalık (self-consciousness) o l a r a k tanımlar


Ergen Ben Merkezliliği
ve iki bölümden ol uştuğunu a n l a tır: Hayali seyirci ve k işise l hika ye . Yerıi çalışma lar
ergenlerin kendilerini yaralanmaz görüp görmediklerini sorgulama k t ad ır.

Ergenlikte bilgiyi işlemedeki değişi k l i kler, karar vermede ve eleşt ire l d ü ş ü n mede iler­
lemeleri kapsayan, y ü rütücü işlevlerdeki gelişmelerle kendini göste ri r.
Bilgi İşleme Süreci

5 Okul lar e Okul ların ergen gelişimini nası l etkilediğini ana hatlarıyla özetler.

Ortaokula geçiş ergenin hayatında birçok sosyal, ailevi ve bireysel değişi kl i klerle bi r
Orta Okula Geçiş arada meydana gel i r ve bu geçiş stklıkla streslidir. St resin kaynakla rınd a n biri ilko­
kulda lider pozisyon undan ortaokulda en küçük pozisyonu na geç m e k ti r .

Bazı araştı rmacı lara göre A B D ortaoku l la rı n ı n yeniden düzenl e nm es i ge reklidi r.


Genç Ergenler İçin Etkili
Onlara göre A B D ' d e ki o k u l l a r edilgenliği beslemektedir ve öğren ci le r i n akademjk
Okullar
becerilerini geliştirmemektedir. E t k i li o k u l la rın özel l i kleri şunla rd ır : D ü ş ü k öğrenci
- danışman oranı, a na babaları ve toplum önderlerini okullara da h i l etmek, takı m
öğretme yöntemini ku llanmak, öğrencilerin sağlığını ve formda ol m a l a r ı n ı gelişti r­
mek.

ABD liselerinin d u ru m u n u düzeltmek için bir çok stratej iler öneril m iş t i r, bu n la r yük­
Lise
sek beklentileri ve daha iyi desteği de kapsar. Yirminci y üzyılın iki n c i y a nsında liseyi
bırakma önemli şekilde azalmıştır, fa kat La tin ve Amerikan yerlileri i ç i n l is e yi bırakma
yüksek orandadır.

Ders dışı etkinliklere katılmak o l u m l u akademik ve psikolojik son u ç l a ra eşlik eder.


Ders Dışı Etkinlikler
Ergenler değişik etkin liklere katılmaktan faydalanırlar; et kinliklerin n i t e l i ğ i önemlid ir.

Hizmet ederek öğren me sosyal sor u m l u l uğu ve topl u ma hizmeti de st e kle yen bir eği ­
H izmet Ederek Öğrenme tim şeklidir ve ergenler için y ü ksek not a l ma, a rtan hedef bel irl e me ve daha iyi
benlik saygısı gibi faydalan vardır.

a na hta r kel i meler


adet görme 354 cinsellikle bulaşan erken ergenlik 3 5 5 hormonlar 354
amigdala 357 hastalıklar 361 hayali seyirci 3 7 1 ikili işlem modeli 3 72
anoreksiya nevroza 367 ergen ben merkezliliği 3 7 1 hipotetik -tümden gelimli kişisel hikaye 3 7 1
bulimia nevroza 369 erinlik 353 akıl yürütme 370 korpus kallasurn 3 5 7
hizmet ederek öğrenme 376 lider olgusu 3 74

a n a hta r kişi ler


David Elkind 3 7 1 Deanna Kuhn 372 Jean Piaget 370 Lloyd Johnston 366

• KISIM 6 Erge nl ik 379


ERGENLiKTE
.

bölüm 12
SOSYO D UYGUSAL GELİŞİM
1 Benlik, Kimlik ve Dini/Manevi 4 Kültür ve Ergen Gelişimi
Gelişim
Öğrenme Hedefi 4 Kültürün ergenlikteki gelişi mi
-

...., Öğrenme Hedefi 1 Ergenlikte benlik, ki mlik ve


nasıl etkilediğini açıklar.
dini/manevi gelişimi tartışır. Kültürler Arası Karşılaştı rmalar
ta Öz Saygı Etnisite

..c Kimlik
Dini ve Manevi Gelişim
Medya

ta 5 Ergenlik Problemleri
2
c: Aileler
Öğrenme Hedefi 5 Sosyoduygusal gelişi m konu­

ta
s undaki ergen pro ble mlerini ve bu pro ble mlerin­
Öğrenme Hedefi 2 Ergenin ebeveynleri ile
de ergenlere yardımcı olma stratejilerini tanı mlar.
ilişkilerinde meydana gelen değişiklikleri açıklar.

E
Çocuk ve Genç Suçluluğu
Ebeveyn Kontrolü
Depresyon ve İ ntihar
Özerklik ve Bağlanma
Problemlerin Başarılı Önleme / Müdahale Progra m ları
Ebeveyn-Ergen Çatışması
ile İlişkisi
: =:)
3 Akranlar
:Q Öğrenme Hedefi 3 Ergenlikte akranlarla ilişkiler­
_o de meydana gelen değişikleri anlatır.
Arkadaşlık
Akran Grupları
Flört ve Romantik İ l işkiler
Ş ehrin belediye başkanı onun "her yerde" olduğunu
söylüyor. Geçenlerde şehrin okul komitesini, geç
kalan öğrencilerin sınıfa alınmama uygulamala rını bitir­
mesi konusunda ikna etti. Ayrıca çevredeki bir gr u b u da kış
dönemi çalışma programına i lişkin bir önerisini desteklemek üzere yönlen­
dirdi. Bir be lediye meclisi üyesine göre, "İnsanlar onun ikna yeteneğinden
ve tartışma felsefesinden etkileniyor:' (Silva, 2005, s. B l , B4). Onun adı Jewel
E. Cash ve o daha 1 9 yaşında.

Boston Latin Akademisi 'nde birinci sınıf öğrencisi olan Jewel; annesi tara­
fından, ba basız bir ço c uk olarak Boston'un konut projelerinin birisinde
yetiştirildi. B ugün ise Boston Öğrenci Danışma Konseyi'nin bir üyesi olarak
danışmanlık ya pıyor ve bir kadın sığınma evinde gönüllü olarak çalışıyor. O
b unların yanında, dansçı ve iki tiyatro kulübünün üyesi ve başka faaliyetle ­
rinin yanı sıra mahalleye göz kulak olan bir gr u b un da üyesi. Jewel, başka­ Jewel Cash bir toplum merkezinde annes ini n yanı nda bir suç izleme
toplantısına katılıyor.
larına hiç benzemiyor, ama o n un faaliyetleri gösteriyor ki bilişsel ve
sosyod uygusal gelişim ergenlerin bile etkili bireyler o lmalarına imkan tanır.

I
,. - ko n u ba ğ l a ntl l a n
1
1 Orta ve geç çocukluk dönemlerinde kendini ve başkaların ı anlamanın gelişimi
1 daha karmaşık bir şekil alır, d uygusal anlayış gelişir ve ahlaki düşünce ilerler.
1
Erikson'a göre çoc uklar şimdi artık çalışkanl ığa karşı aşağılık d uygusu dönemin­
dedirler ve bu dur um onların bir şeyler inşa etme ve bir şeylerin nasıl çalıştığını
çözme gayretlerinde görülür. Çoc uklar akranları ile artık daha fazla zaman
geçirirler ama e beveynler hala onların yaşamında - özellikle onların akademik
başarılarını yönlendirme ve fırsatlarını kullanmaları konus unda - önemli rol
oynamaya devam ederler. Akranlık durumu ve arkadaşlık, çoc ukların akranları
ile ilişkilerinde daha fazla önem kazanır ve okul, güçlü bir akademik odak nok­
tası haline gelir.
I
� - - geriye dönelim _ __________________ ,.

• KISIM 6 Ergenlik 381


Ön Bi lgi
Ergenlikte önemli sosyoduygusal değişiklikler meydana gelir. Kişinin kendini anlamaya yönelik
artan çabaları ve kimlik arayışı bu değişiklikler arasındadır. Ayrıca ergenin sosyal yaşam bağ­
lamında da değişiklikler meydana gelerek kültürel bağlamlarda aile ve akranlar ile ilişkilerde
dönüşümler ortaya çıkar. Ergenler suç işleme ve depresyon gibi sosyoduygusal problemler de
geliştirebi lirler.

ı Benlik, Kimlik ve Dini/Manevi e Ergenlikte benlik, k i mlik ve d i n i/manevi gelişim i tartışır.

Gelişim

Öz Saygı Kimlik Dini ve Ma nev i G el iş i m

Jewel Caslı, Boston Globe'dan gelen bir görüşmeciye " B i r problem görürüm ve 'nasıl
bir fark oluşt urabilirim' derim . . . Deneyebilmeme rağmen d ü n ya ile boy ölçüşemem . . .
İleriye doğru hareket ediyorum ama insanları da benimle birlikte getirdiğimden emin
olmak istiyorum . " Silva, 2005, s. B L B 4 ) . Jewel'ın kendine güveni ve pozitif kimliği
en azından faaliyetleri kadar etkileyicid i r. Bu bölümde ergenlerin bu gibi karakteristik
özellikleri nasıl geliştirdikleri ele a l ınacaktır. Ergenlikte kendinizi ne kadar a nladınız
ve kimliğinizin ayın edici özelliklerini nasıl kazandınız? Kimliğiniz hala gelişiyor m u?

Ö 7 c;. d v r. ı
1 0. B ö l ü m 'den öz saygının kendimizi genel olarak değerlendirme yolu olduğu n u
hat ırlayınız. Konuya ilişkin tartışma, öz saygının ergenlikte ne ölçüde değiştiğini ve
ergenlerin öz saygısında cinsiyete göre farklılıklar olup olmadığını ele a lıyor ( Ha rıer,
2006 ) . B i r çalışmada erkeklerle kızlar çocuk lukta yüksek d üzeyde öz saygı sergilemiş;
ama ergen likte öz saygı düzeyleri önemli oranda düşmüştür ( Robins ve diğerleri,
2002 ) . Bu ça lışmada ergenlikte kızların öz saygısı erkeklerinkinden d a ha fazla d üş­
müştür.
Ergenlikte öz saygı yetişkinlikteki uyum ve yeterlikleri gölgeler mi? Yeni Zelanda'da
yapılan boylamsal bir araştırma ergenlerin l L 1 3 ve 1 5 yaşında öz saygılarını değer­
lendirmiş; sonra da aynı bireylerin 26 yaşındayken uyum ve yeterliklerini değerlendir­
miştir (Trzesniewski ve diğerleri, 2006 ) . Sonuçlar zayıf zihin ve beden sağlığı,
ekonomik gelecek ve suç davranışı düzeyleri yüksek olan yetişkinlerin daha iyi uyum
sağlayan ve daha yeterli yetişkinlere nazaran ergenlikte daha düşük öz saygılarının
olduğunu ortaya koymuştur.
Bazı eleştirmenler, ergenlik döneminde öz saygıdaki gelişimsel değişikliklerin ve
cinsiyet farklılıklamun abartıldığını savunuyorlar (Harter, 2006 ) . Farklı sonuç ve yorum­
lara rağmen kızların öz saygısı en azından ergenliğin ilk yıllarında düşme eğilimindedir.
Kızların öz saygısı ergenliğin ilk yıllarında niçin düşer? B i r açıklama, kızların p u ber­
tal (buluğ çağma ilişki n ) dönemdeki olumsuz beden imgesine işaret ediyor. B i r başka
açıklama genç ergen kızların sosyal ilişkilere ilgi duyması ve toplumun bu ilgiyi ödül­
lendirmemesi ile i lişkilidir ( Impet ve d iğerleri, 2008) .
Öz saygı, gerçek ile örtüşmeyen a lgılamaları yansıu r ( Krueger, Vohs v e Baumeister,
2008 ) . B i r ergenin öz saygısı örneğin zeki ya da çekici olup olmadığına dair bir algıla­
mayı gösterebilir; ama b u algılama doğru olmayabilir. Yüksek düzeyde öz saygı kişi
olarak o bireyin değerli olduğuna, başarılarına ilişkin doğru, haklı algılamaları ifade
edebilir; ama başkalarına karşı kendini beğenmişlik, gösteriş ihtişam ve haksız bir
üstünlük duygusu n u n da işareti de olabilir. Aynı biçimde düşük öz saygı düzeyi ya
kişinin eksikliklerini ya da çarpıtılmış patolojik güvensizliğini ve aşağılık duygusunu
ifade edebilir.

382 BÖLÜM 1 2 Ergenlıkte Sosyo-Duygusal Gelişim



Narsisizm, başkalarına karşı benmerkezci ve i lgisi kendisine dönük olarak yak­
laşımı ifade eder. Tipik olarak narsistler kendi gerçek ben l i k lerinin ve başkalarınca
nasıl algılandık l arının fa rkında değil d i rl e r. B u bilinci n de olmayış onların uyum
probleml e ri yaşa malarına yol açar. Narsistler aşırı derecede ben merkezlidir ve kendi
ihtiyaç ve isteklerini olağa n ü s t ü görerek kendi kendilerini k u t larlar. Kendi i h t i yaç
ve amaçlarını çok önemli bir zaru reuıı iş gibi görürler.
G ü n ü m üz ergen l e ri ve genç yetişkinleri önceki kuşa klardak i l e re göre d a ha mı
ben merkezli ve narsistler? Jean Twenge ve a rkadaşla rı n ın yaptığı araştırmaya
( 2008 a, b ) göre 1 97 5 yılında araştırılan B a by Boomer kuşağına ( Doğum oraıııııın
çok y üksek old uğu dönemde doğa nlar) göre 2006 yılında a raştırılan 1 2 . sınıflar
genelde daha kendinden memnu n ve öz güvenli bulunmuştur v e iyi b i rer çal ışa n,
arkadaş ve ebeveyn olacakları sonucuna varılmıştır. Geniş ölçekli yeni bir başka
araştırma, I 980'ler ile 2007 yılı a ra sında l i se ve ü niversite öğrencileri a ra s ı nda Nar­
sizııı a rt ışı bulmamıştır (Trzesniewski, Donnellan ve Robins, 2008a,b ) . Özet olarak,
yeni kuşak ergenlerin öz saygıl a rı nı n eski k u şa k la ra göre ne ölçüde daha yüksek
olduğu t a rt ışmalıd ır.

Narsist ergenlerin özellikleri nelerdir? Günümüz ergenle


ri önceki kuşaklara göre daha mı narsistler?

K I M L i ıt
B e kimim? N eyim? Hayatımda neler yapacağım? Benim farkım ne? Ben kendi
başıma nasıl yapabil i r i m ? B ü t ü n bu sorul a r, bir kimlik arayışın ı yansıtıyor. Açık
arayla en a yrı n r ı l ı ve kamçılayıcı benlik gelişimi teorisi E r i k E r i kson'a a i t t ir. B u
bölü m de o n u n k i mliğe ilişkin görüşlerini inceleyeceğiz. Ayrıca kimliğin nasıl gelişti­
ğine ve topl umsal bağlamın bu gelişi mi nasıl e tkilediği ne dair yeni araştı rmaları da
ele alacağız.

Kimlik Nedir? Kimlik birçok parçadan oluşan bir kendini betimlemedir ve şunları
da içeri r :

• Kişinin i z l e m e k istediği kariyer v e çalışma y o l u ( mesleki / ka riyer k i m l iği )


• K i ş i n i n mu hafazakar m ı , l iberal mi yoksa ona yol mu olduğu ( siyasal k i m l i k )

• K i ş i n i n d i n i inancı ( d i n i k i m l i k )
• K i ş i n i n bekar, evli, boşa n mış, v s . oluşu ( i l iş k i k iml iği )

• Kişinin başarmaya ne ölçüd e g ü d ülendiği ve ne derecede e n tele k t ü e l olduğu


( başarı k i m l iği, entelektüel k i m l i k )

• K i ş i n i n h eıerose k s ü e l, homoseksüel y a da biseksüel o l u p o lmad ığı ( cinsel


kimlik)
• K i ş i n i n d ü nya y a da ü l kenin hangi böl ü m ü nden olduğu ve kendin i k ü l t ü rel
m i rası ile ne kadar t a n ı m ladığı ( k ü l t ü re l / e t n i k k i m l i k )
• K i ş i n i n yapma k tan hoşlandığı şeyler; spor, m üzik, hobiler, v s . d a h i l olacak
şekilde ( i lgiler)

• B ireyin kişilik öze l l i kleri; içe d ö n ü k ya da dışa dönük, e n dişeli ya da sakin,


dost ya da düşman, vs oluşu gibi ( ki şi l i k )
• B irey i n v ücut görün t üsü ( fiziksel kiml i k )

K i mliğin u n surlarının sentezlenmesi, rol l e re v e çehrelere ilişkin birçok olumsuz­


luk ve doğrulamalar içererek fos çıkan bir s üreç olabilir. Kimlik gelişimi parça parça
olur. Kararlar t e k kalemde verilmez; tekrar tekrar geri dön ü l ü r. K i m l i k gelişimi düz­
gün biçimde olmaz, sarsın tılı biçimde olu r ( Coıe, 2009 ) .

Erikson'ın Görüşü: E rgen gelişiminin a n l a ş ı l masında kimliğe dair soru la rın ne Narsisizm: Başkalarına karşı ben merkezli ve ben ile
kadar önemli olduğunu i l k d e fa gören kişi Erik Erikson ( 1 9 50, 1 96 8 ) o l m u ş t u r. ilgili bir yaklaşım.

• KISI M 6 F.rgenlık 383


, --------- .. 1. B ö lü m'den E ri kson'un beşinci gelişim evresini hatırlayınız ( Bi reylerin ergenlik
I döneminde geçirdi kleri kimlik kaza n m a ya k a rşı rol ka rmaşası) . E ri kson bu sırada
ı gelişimle bağlantı
1
ergenlerin kim, ne oldu klarına ve hayatta nereye gittiklerine karar vermekle karşı
Bilişsel kuram: Erikson'a göre, orta ve geç karşıya kaldıklarını söyler.
çocukluk dönemi"çalışkanlığa karşı aşağılık Erikson' ı n ifadesi ile psikososyaJ moratoryum ( B u terim çocuk l u ktaki güven ile
duygusu': genç yetişkinlik ise"yakınlaşmaya yetişkin özerkliği arasındaki boş l u k için k u l la n ı l mıştır) ergenlikte kimlik a ra yışına
karşı yalıtılmışlık"tır. 1 O. Bölüm, s.3 1 7; 1 4. yardımcı olur. B u dönemde topl um, ergeni sorumlulu klardan nispeten m uaf t utarak
Bölüm, s. 452. farklı kimlikleri denemesi için serbest bırakır. Ergenler fa rklı rol ve kişilikleri denerler.
I
Bir ay bir kariyeri ( mesela avu katlık) bir ay bir başka kariyeri ( mesela doktorluk,
· --------------"
oyuncul u k, vs) izleyebilirler. Bir gün çok düzgün bir başka gün çok dağınık giyine­
bilirler. B u denemeler aslında ergenin d ünyanı n neresine uyg u n oldu ğ u n u anlaması
için gösterdiği bilinçli çabalardır. Çoğu ergen sonu nda istenmeyen rolleri atar ve kur­
t ulur.
"Sen kimsin?" diye sordu tırtıl. Çatışan kimli klerle baş edebilen gençler, tazelenmiş ve kabul edilebilir yeni bir
benlik ile ortaya çıkarlar. B u kimlik bunalımını çözemeyen ergenler E rikson'un
Alice, biraz utanarak: "Ben... Ben
tabiri ile kimlik karmaşası yaşa rla r. Bu karmaşa iki yoldan biri n i izler: B i reyler
şimdi pek de bilmiyorum bayım, kendilerini a rkadaşlarından ve ailelerinden soyutlayarak geri çekilirler ya da
en azından bu sabah kalktığımda kim kendilerini a kra nlarının dü nyasına sokarak kalabalık içinde kendi kimliklerini
ka ybederler.
olduğumu biliyordum; ama galiba o
zamandan beri birkaç defa değiştim:' Gelişimsel Değişmeler: K i m l iğe i l işkin sorular ergenlik döneminde bilhassa
diye cevapladı Alice. önemli olsa da kimlik olu ş u m u bu yıllarda ne başlar ne de biter. Ergenlikte,
-Lewis Carroll özellikle ergenliğin son döneminde, kimlik gelişimi için önemli olan şey, fiz iksel
İngiliz Yazar. 19. yüzyıl gelişimin, bilişsel gelişimin ve sosyoduygusal gelişi min ilk defa b i reyin çocu kluk
kimlikleri ve özdeşleşmesini yet işkin olgunluğuna giden u yg u n bir yol oluştu racak
biçimde seçip sentezleyeceği bir noktaya kadar ilerlemesidi r.
E rgenler bir kimlik olu ştu rma sürecine nasıl başlarlar? Eriksoncu a raştırmacı
Jarnes Marcia'ya ( 1980, 1994) göre Eriksoıı'ın kimlik gelişim k u ra m ı dön kimlik
sta tüsünden ya da ki mlik bunalımını çözü mlemenin dört yolundan o l uşur: dağınık
kimlik, ipotekl i kimlik, moratoryum kimlik -k imliğin ertelenmesi/kara rsız- ve başa ­
rı lı kimlik . B i reyin kimlik statüsünü ne belirler? Marcia, bireyleri varoluşa ya da
onların bunalım veya bağlanmalarının derecesine göre s ınıflandırır ( Bkz. Şekil 12.1).
Bunalım, kimlik gelişiminin bir parçasıdır. Bu süreç bireyin a l ternatifleri keşfettiği
bir dönemdir. Çoğu a raştırmacı bu s ü reç için bunalım yerine keşfetme kavra m ın ı
ku llanır.
Bağlanma, kimliğe yapılan kişisel yatırımdır. Ki mliğin dört statüsü şu nla rdır:

• Dağınık kimlik, heni.iz bir b u na lım yaşa mamış ya da bir bağlan m a n ın olma ­
dığı bireylerin statüsüd ür. Hem mesleki ve ideolojik tercihler kon u s u nda
kararsızdırlar hem de bu gibi konulara pek ilgi göstermezler.

Kimlik Statüleri

Mesleki ve İdeolojik Dağınık Erken Bağlanılmış Maratoryum Başarılı


Durum Kimlik (İpotekli) Kimlik (Kararsız Kimlik) Kimlik
Bunalım: Marcia'ya göre bunalım, kimlik gelişiminin
bir bölümüdür. Bu süreç bireyin alternatifleri keşfet­ Bunalım Yok Yok Var Var
tiği bir dönemdir. Çoğu araştırmacı bu süreç için bu­
nalım yerine keşfetme kavra m ı n ı kullanır.

Bağlanma Yok Var Yok Var


Bağlanma: Marcia'ya göre bağlanma, kimlik gelişi­
minin bir parçasıdır. Burada ergenin kimliğe yatırım
yaptığı görülür.
ŞEKİL 12.1
Dağınık kimlik: Marcia'ya göre dağınık kimlik, kişi­ MARCİA' N I N DÖRT KİMLİK STATÜSÜ: Marcia'ya göre bireyin kimlik geliştirirken statüsü dağınık kimlik,
nin henüz kimlik bunalımı yaşamadığı (anlamlı alter­ ipotekli kimlik, moratoryum kimlik ya da başarılı kimlik biçiminde tanımlanabilir. Statü (1) bunalımın ya da
natifleri keşfedemediği) ya da herhangi bir bağlanma keşfedilecek alternatifin varlık ya da yokluğuna ve (2) bir kimliğe bağlanmanın varlığı ya da yokluğuna
olmadığı durumdur. bağlıdır. Çoğu ergenin kimlik statüsü hangisidir?

384 BOLÜM 12 Ergenlikte Sosyo·Duygusal Gelişim



• İpotekli kimlik, bağlanmışlığı olan fakat bir bunalım yaşamamış bireylerin sta- Bir kere oluştuktan sonra
t üsüdür. B u rada çoğun l u kla ergenler farklı bir yaklaşım, ideoloji ya da uğraşı
kimlik bireyi eskiden beri kim
konusunda kararlarını ya da yaklaşımlarını açıklamadan önce ebevey nler,
ergen çocuklar adına karar verirler. olduğuna ilişkin tarihsel bir

• Moratoryum ( kararsız) kiml i k, bir bunalım ı n ortasında bulunan fakat anlayış, şimdi kim olduğuna dair
bağlanmaları henüz olmayan ya da belli belirsiz tanı mlanmış bireylerin sta­ anlamlı bir anlayış ve gelecekte kim
tüsüdür.
olabileceklerine dair bir anlayış ile
• Başarılı kimlik, bunalım geçirmiş bir kara ra varıp kararlarına bağlanmış
donatır.
olan kişilerin statüsüd ür.
-James Marda
Genç Yetişkinlik ve Sonrası: Kimlikle ilgili önemli değişimlerin genç yetişki n- Çağdaş psikolog. Siman Fraser Üniversitesi

likte ( l 8-25 yaş arasında ) ya da ergenlikten sonra olduğuna dair geniş bir fik i r
birliği bu l u nmaktadır ( Cote, 2009; Juang ve Syed, 20 1O ; Kroger, 2007; Lu yckx v e
Diğerleri, 2008). Örneğin, A l a n Waterman ' ın bu lgularına göre ( 1 98 5 , 1999 ) ; l ise
öncesi y ı l lardan üniversitedeki son birkaç yıla kadar başarılı k i m l i k kaza n mış birey­
lerin sayısı a r t ıyor, dağınık k i m l i k yaşamış bireylerin ise sayısı düşü yor. Böylece
üniversite birinci sını f ya da lise öğrencilerine nazaran üst sınıf öğrencilerin kimlik
kaza nı m ı daha m u htemeldir. B i rçok ergen ise dağı nık kimlik yaşamıştır. Bu gel işim-
sel değişimler, mesleki seçimlerde öze l l ikle geçerlidir. Dini inanç ve siyasal ideolojiler
bak ı m ından daha a z ü n i versite öğrencisi kimlik kazanımı statüsüne u laşır; önem li
mikta rda öğrenci ipotekl i kimlik ve dağınık kimlik özel­
liklerini gösterir. Dola yısıyla kimlik gelişi minin zamanla­
ması, söz konusu boyuta bağlı olabilir.
Üniversite k i m l i k t e n için bazı önemli değişimler
meydana get i rebilir? Üniversite öğrencilerinin ev ile okul
a rasındaki ve kendi içlerindeki zıtlıkları onaya çıkara n
bir dizi yeni yaşa ntıları ile bağl a n t ı l ı akıl yürütme bece­
rilerindeki karmaşıklığın a rtması, o n l a rı k i m l i k lerinin
çeşit l i boyu t larını daha yüksek düzeyde entegre etmeye
sevk eder ( Ph i nney, 2008).
1 24 a raştırma ile ilgili yeni bir meta a na l i z, moraıor­
yum kimlik statüsünün 19 yaşına kadar istikrarlı biçimde
yükseldiğini, sonra tekrar düştüğü n ü gösterm işti r. Kimlik
kaza n ı m ı e rgenliği n geç dönemleri ne ve genç yetişkinli­
ğin başlarına doğru uzanmakta; ipotekli ve dağı n ı k kim­
l i k statüleri lise yılla rı nda düşmekte fakat geç ergenlik ve
i l k yetişkinlik dönemlerinde dalgalanmalar olmaktadır
( K roger, Mart i n u ssen & Marcia, 20 1O). B i reylerin önemli
bir bölümü genç yetişki n l i k dönemi n e kadar başarılı kim­
lik kaza na ma ma ktadır.
E rgenl i k ve genç yetişkin l i k te kimlik konusun u n Genç yetişkinlikte kimlik nasıl değişir?
çözümü, kimliğin yaşamın geri kalanında istikrarlı olacağı anlamına gelmez. Olumlu
kimlik geliştiren birçok birey UMAM A " döngüsü denen bir döngüyü izler; yani o
bireylerin kimlik statüsü moratoryumdan ( moraıoriurn ) başarılı kimlik kazanımına Erken bağlanılmış (ipotekli) kimlik: Marcia'ya göre
erken bağlanılmış (ipotekli) k i m l i k, kişinin bağlanma
(achieveme n t ) , buradan moraıoryuma ( moraıorium), buradan da yine kimlik kazanı­
yaşadığı, ancak bunalım yaşamadığı kimlik statüsüdür.
mına (achievement) dönüşür (Marcia, 1 994) . B u döngüler yaşam boyu tekra r edile­
bil i r (Francis, Fraser ve Ma rcia, J 989 ) . Marcia (2002) , ilk kimliğin bu olmadığını (yani Moratoryum: Marcia'ya göre moratoryum kimlikte,
kişi bunalımın ortasındadır, a n c a k bağlanmanın ol­
bunun son ü rü n olmadığı n ı ve olmaması gerektiği n i ) belirtir.
madığı ya da belli belirsiz olduğu k i m l i k statüsüdür.

Etnik Kimlik: Tüm dünyada etnik azınlıklar, baskın kültürün içinde kendi kimliklerini Başarılı kimlik: Marcia'ya göre başarılı kimlikte birey
bunalım yaşamış, bunalımı başarıyla çözmüş ve bağ­
koruma mücadelesi vermektedirler ( E rikson, 1 96 8 ) . Etnik kimli k, benliğin kalıcı bir
lanmanın olduğu kimlik statüs ü d ü r.
yönüdür; bir etnik gruba aidiyet du ygusunu ve bu a idiyet ile ilgili duygu ve t u tu m la rı
da içenııektedir. Dolayısıyla azı n l ı k gruplard a n gelen ergenler için kimlik oluşumu Etnik kimlik: Benliğin kalıcı b i r yön ü d ür; bir etnik
gruba aidiyet duygusunu ve bu a i d iyet i l e ilgili duygu
sürecinin ek bir boyutu daha vardır: İki ya da daha fazla kimlik kaynağı arasından
ve tutumları da içermektedir.

• KISIM 6 Ergenlik 385


seçim yapmak ( kendi etnik grupları ve ortak yaygın kült ür) ( Phinney, 2008) . B i rçok
ergen, bu seçim kon u s u n u iki kültürlü kimlik gelişt irerek çözer. B i r başka deyişle
hem kendi etnik grupları ile hem de çoğ u n luğun kültürü ile özdeşleşirler.
E t n i k azınl ık l a rdan gelen bireyler için ergenlik ve genç yetişk i n l i k çoğunlukla
kendi gelişimlerinin özel kavşak noktala rıdır ( J uang ve Syed, 20 1 0; Swanson, 20 1 0;
Phinney, 2008) . Çocuklar bazı k ü l t ü rel ve e ı n i k (arklılıklann bilincinde olmasına
rağmen bi reyler kendi etnisiteleri ile bilinçli olarak ilk defa ergenlikte ya da yet iş­
kinlikte ka rşılaşırlar. Çocukların aksine ergenler ve yetişki n l er etni k ve kült ürel bil­
giyi yorumlayabiliyor ve geçmişi düşünerek geleceğe dair spekülasyon yapabiliyorlar.
Kimlik değişimi n i n gösı ergeleri çoğ un l u k la her k uşa k için farkldık gös t e ri r
( Plıi nney ve O n g , 200 7 ) . Birinci k u şa k göçmenler, k e n d i k imlik l e ri kon u s u nda
güvende olacak ve çok l'azla değişiklik iht iyacı d uymayaca klard ı r; yeni bir kimlik
geliştirebilir ya da geliştirmcyebilirler. Kendi l eri n i ne kadar "Amerikalı" hisset tikleri
konusu İ ngilizceyi öğrenip öğrenmemeleri ile, kendi e t n i k gruplarının ötesinde bir
sosyal ağ oluşt u ru p oluşt urmarnal a rı i l e ve yeni ü l kelerinde k ü l t ü re l olara k yeterli
hale gelip gelmemeleri ile ilgilidir. İkinci k uşak göçmenler ise kendilerini "Amerikalı"
olarak görecek lerdir; b u n u n muhtemel sebebi kendilerine daha doğuşta vata n daşlı­
ğın verilmiş olmasıdır. E l n ik kimlikleri, kendi eı n i k dillerin i ve sosyal ağlarmı koru ­
maları ile bağla n t ılıdır. Üçüncü ve daha sonraki k u şa k la rda bu kon u la r daha
16 yaşında b i r ergen olan Michelle Chi n'a göre ka rmaşık bir hal alır. Kült ürleşme ile ilgili olmayan tarihsel, bağlamsal ve siyasi
ebeveynler ergenlerin k i m o l d u klarını araştırma etkenler bu k u şağm üyelerin i n etnik kimliklerini koruma dereces i n i etkileyebili r.
ihtiyacını anlamıyorlar. Bunun anlamı, birçok deneyim,
Avrupalı olmayan etn i k gru plarda ırkçılık ve ırk ayırımı, etnik kimliğin koru n u p
ruh hali, duygu ve sakarlıktır. Her ergen gibi bende
koru n m a ması üzerin d e etk ili olu r.
kimlik bunalımı ile karşı karşıyayım. Hala Çinli Amerikalı
mı yoksa Asya gözlü Amerikalı mı olup olmadığını Ayrıca a raştırmacılar da pozitif bir e tn i k k i m l iğin e t n i k azınlık gru b undaki erge n ­
deneyerek bir figür oluşturmaya çalışıyorum. ler bakımın d a n pozit i f son uçla r ile ilişkili old u ğu n u her g ü n a n a n oranla rda ortaya
koymaya devam ediyorlar ( Uma n a-Taylor, Updegraff ve Gonzales-Backen, 20 ı O;
U mana, Taylor ve diğerleri, 2008) . B i r a raştırma Navajo ergenlerinin pozi tif etnik
mirasının yüksek öz saygı, okula bağlılık ve sosyal işlev ile ilişkili old u ğ u n u ortaya
koymuşt u r (Jones ve Ga liher, 2007 ) . Latin ergenlerine ilişki n boylamsal bir çalışma
ise etnik kimliğe dair k a ra rlılığııı zam a n içinde ayrımcılıkla başa çıkma ile ilişkili
olduğu n u ortaya koymuşt u r. ( Uma na- Ta ylor ve diğerleri, 2008) . Ayrıca yapılan bir
başka çalışmada, keşfetmenin güvenli bir etnik kimlik bilinci oluşturmakta önemli
bir yön old uğu; b u n u n da kişinin kendi grubuna ve başka gruplara karşı o l u m l u bir
18 tavır göstermesi ile i lişkili olduğu sonucu na varılmıştır ( Whitehead ve
d iğerleri, 2009) .
16

G E !_İ � İ f\JI
14
f) i i / E l\A f\l ı:: V .
12
"'' 1 l . B öl ü mde 'Di ni töre n i öğre n m e n i n ' o]urnlu sonuçları n ı t a n ımlamış­
"'
...,,
10 tık. B i r g ru p ça.lışma, d i n i k u rumla r ile ilgisi ola n e rgen l e ri n başka
;o
� ergenlere göre dini törenleri daha çok öğre n m e eğili m i n d e olacakla rını
-;::
"' 8 göstermişt i r ( Lerner, Roeser ve Phelps, 2009 ) . Şimdi d e e rgenl erin d i n i
"O
c
o ve ma n e v i deneyi m l e ri n i n y a n ı s ı ra d i n ve ma n eviyata i lişk i n kavram­
6
la rını da i n celeyelim.
4 Dini kon u l a r birçok ergen için önemlidir; ama 21. yüzyılda ergenler
arasında d i n e ka rşı ilgide bir düşme olmu şt u r. 2007 yılında Amerika 'da
2
üniversite birinci sınıf öğrencileri a rasında yapılan u lu sa l bir araştırmada
o
öğrencilerin % 78'i d i n i törenlere lise son sınıfta sıkça ya da a rada bir
katıldıkla rını söylemektedir; bu oran 1 997 yılında % 85 idi ( Pryor ve
14 18 20 24
diğerleri, 2007 ) .
Yaş (yıllar)
Yeni bi r çalışma dindarlığın Amerika'da 1 4 yaşından 20 yaşa gerile­
ŞEKİL 12.2 diğini onaya koym uştu r ( Koenic, McGue ve Iacono, 2008) (bakınız şekil
DİNDARLIK KONUSU N DA 14-24 YAŞ ARALIGINDA 12.2) . B u çal ışmada dindarlık ibadet sıklığı, d i n i öğret ileri tartışma sık l ığı,
GELİŞİMSEL DEGİŞMELER: Not: Dindarlık ölçeği O ile 32 arasında dini sebeplerle ahlaki davranışa ka ra r verme ve günlük hayatta d i n i n
puan vermekte. Yüksek puan dindarlık göstergesidir.
genel önemi gibi maddeler ile değerlendi rilmiştir. Ş e k i l 1 2.2'de görü ldüğü

386 BÖLLIM 12 Ercıenlikte Sooyo Duygusal Celışım



Çocuk ve ergenlerin çoğunluğu dine ilgi gösterir. Dini geleneklerin devam ettirilmesi ve dini yarar elde
etmek için çoğu dini kurum, yetişkinler tarafından (Örneğim Malezya'daki Müslüman okulu gibi) oluşturulur.

gibi, dindarlık konusunda 1 4-18 yaş arasında 20-24 yaş aralığına nazaran daha [azla
değişim olmuştur. Dini törenlere kalllma 14 yaşında en yüksek düzeyde iken 1 4
yaşından 18'e gerilemiş ve 2 0 yaşında artmıştır.
Araştırmacılar, ergen kızların ergen erkeklerden daha dindar olduğu bulgusuna
ulaşmıştır. (King ve Roeser, 2009 ) . 1 3- 1 7 yaş arasıııda bulunanlar ile ilgili olarak
yapılan bir araştırma kızların dini törenlere katılma, dinin günlük bayatı biçimlen­
dirdiğini algılama, dindar genç gruplarına katılma, yalnız iken daha çok ibadet etme
ve Allah'a daha yakın olduğunu hissetme eğilimini daha fazla gösterdiklerini ortaya
koymuştur (Smith ve Demon, 2 0 0 5 ).
1 8-24 yaş arasında bulunanlar ile yapılan Dünya Değerleri Araştırması'na
dair analizler az gelişmiş ülkelerdeki yetişkinlerin gelişmiş ülkelerdekilere naza­
ran daha dindar olduklarını bulmuştur (Lipman ve Keith, 2006). Örneğin dinin
hayatlarında çok önemli olduğunu söyleyen yetişkinlerin oranı Japonya'da %
O, Nijerya'da % 9 3 olurken; Allaha inanç İsveç'te % 40, Pakistan'da % LOO
olarak belirlenmiştir.

Din ve Kimlik Gelişimi: Daha önce de gördüğümüz gibi, kimlik gelişimi ergen­
liğin ve genç yetişkinliğin önemli bir odak noktasıdır. (Kroger, Marinussen ve Mar­
cia, 2 0 1 O). Kimlik arayışlarının bir parçası olarak ergenler ve müstakbel yetişkinler,
"Ben neden bu gezegendeyim?", "Gerçekten Tanrı ya ela yüksek ruhlu bir varlık var
mı yoksa ben ailemin ve elini kurumların (kilisenin) bana aşıladıklarına mı inanıyorum Ergenlik döneminde dinin olumlu işlevleri nelerdir?
?" "Benim dini görüşüm nedir ?" gibi sorular ile konuyu mantıklı olarak kavramak
için mücadele ederler.

• KISIM 6 r •wrııik 387


Ergenlikte Bilişsel Gelişim ve Din: Dini gelişimi etkilediği d ü ş ü nülen birçok
bilişsel değişiklik, Piaget 'nin bilişsel gelişim teorisi ile ilgilidir. Ç ocuklukta old u ğ u n ­
d a n daha fazla ergenlik çağın da k iler daha s o y u t , d a h a ideal ve daha ma n t ı klı d ü ş ü ­
n ü rler. S o y u t d ü ş ü n medeki a rtış, ergenlerin dini ve ma nevi kavra m la r hakkında
çeşitli fikirleri değerlendi rmelerine i m k a n tan ı r. Örneğin bir ergen, d ü n yada birçok
kişi acı çekerken şefkatli bir Tan r ı n ı n nasıl var olabileceği n i sorg u la yabilir ( Good
ve Willoughby, 2008 ) . E rgenlerin idealist düşünme biçimi, mevcut olandan daha
iyi ve d a ha ideal bir d ü nyaya u laşmakta d i n in en iyi yolu sağlayıp sağla madığı
konusu nda bir dayanak sağlayaca k t ı r. Ayrıca ergenlerin m a n t ı klı düşünmesindeki
bu artış, onlara hipotez gelişti rme ve maneviyata ilişk i n sorulara sistematik, farklı
cevaplar bulma yeteneklerini gelişti recek m u hakeme yeteneği sağlar ( Good ve Wil ­
loughby, 2008 ) .

Dinin Ergenlerin Hayatındaki Olumlu Rolü: A raştı rma son u çla rı, d i n i n çeşitli
yönle rinin ergenler içi n bazı olumlu işlevleri old u ğ u n u söylemektedir ( B ridgers ve
;---------� Sna rey, 20 1 0; K i n g ve Roesser, 200 9 ) . Din, a yrıca ergenlerin sağlığı ü zerinde ve
I onların problemli davranışla r sergileyip sergilememeleri nde de rol oynar ( Cotton
1 _:

ve diğerleri, 200 6 ) . Örneği n 1 1- 1 8 yaş a rası gruptan ulusal çap t a rastgele seçilen
Din: Yetişkinlik yaşa m ı nda pek çok insan 2000 kişi ile yapılan bir araştı rmada d i n d a rlı kları y ü ksek d üzeyde ola nların sigara
için din önemli rol oynar, din yetişkinlikteki
içme, alkol ve u yu şt u ru cu k u lla n ma , okuldan kaçma, çocuk s u çlarına b u laşma ve
sağlık ve "başetme becerileri" ile ilişkilidir.
depresyona girme eğilimleri diğerlerine ora nla daha d ü ş ü k b u lu n m u şt ur ( S in ha,
1 5 . Bölüm, s. 495; 1 8. Bölüm, s. 587.
Cnaa n ve Gel!es, 2006 ) .
__ ...
Dindar birçok ergen, dinin insanla rı önemseme v e onlarla ilgilenmeye ilişkin
mesaj larını da ben imsiyor. Örneğin; bir araştırmada dindar gençler toplum hizmet­
lerine dindar olmayanla rdan yaklaşık üç kat daha fazla kalllmıştır ( Yo u n iss, McLel­
lan ve Yates, 1 99 9 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Ergenlikte öz saygı da meydana gelen bazı de­ Kimlik gelişiminizin neresindesiniz? Bir kağıt
Bağlantı Kur ğişiklikler nelerdir? çıkarın ve kağıdın sol tarafına kımlığın parça­

Ya nsıt Ergenlikte kımlik nasıl gelışır? larını (mesleki, siyasi, dini, ilişki, başarı /ente­
Ergenlikte dini ve manevi gelişımin özel likleri lektüel, c i n sel, kü ltürel/etn ik, ilgi, kişilik ve

- Ergenlikte benlik, kimlik ve dini/


nedir? fiziksel) yazın. Sonra sayfan ı n üst sağ tarafı na
dört kimlik statüsü n ü (dağ ı n ık, ipotekli, mora­
manevi gelişimde meydana Bağlantı Kur toryum ve başarılı) yazı n. Kimliğin her boyu­
gelen değişimleri tartışır. 10. Bölümde anlatılan orta ve geç çocukluk­ tunun yan ı n a, kimliğin belli yönleri için sizin
taki şişirilmiş öz saygı hakkında söylenenler ile kimlik statünüzü yansıtan uyg u n bir boşluk
bu bölümde ergenliktekı narsizm h akkında bırakın. Boyutların herhangı birisi ıçin dağınık
söylenenleri karşılaştırı n. Ne sonuca vardınız? ya da i potekli işaretlemişseniz b u alanlarda
moratoryuma geçmek için neler yapmanız
gerektiğini düşünün .

388 BÖLÜM 12 Ergenlıkte Sosyo Duygu>al Gelışim



2 Aileler e Ergenin ebeveynleri ile ilişkilerinde meydana gelen değişiklikleri açıklar.

Ebeveyn Kontrolü Özerklik ve Bağlanma Ebeveyn - Ergen Çatışması

Ergen lik dönem inde ebeveyn ve ergen çocu kları arasındaki ilişki tipik ola­
rak değişir. E rgen ve ebeveynleri arasındaki ilişkinin en öneml i boy u tlarını,
ebeveyn kontrolü, özerklik ve bağlanma ve ebeveyn - ergen çatışması
ol uştu ru r.

FRF /EV l<()NTROI Ü


ı O. B ö l ü m d e çocukların gelişiminde yönetici kon um undaki ebeveyn lerin
öneminden bahset m i ş t i k . E rgen ebeveyn l iğinde yönet i c i l i k rol ü n ü n
önem l i b i r tarafı, ergenin gelişim i n i n et kili olarak izlenmesidir ( Gauvain
ve Parke, 20 1 O ) . İzleme, ergen in sosyal ortam lara, et k i n l i kl ere ve arka­
daşlara dair seçim lerinin ve akademik çabalarının denet lenmesi gibi öge­
lerden o l u ş u r. Bu böl ü m ü n ilerleyen k ı s ı m lannda çoc u k suçl arı i l e
bağlan tılı en ö n e m l i ebevey n l i k faktörü olarak yeterli a i l e kontrol ü n ü n
olmayışın ı tanımlayacağız.
Ebeveyn kontrolüne ilişkin anlayış değişmektedir. Son araştırmalar, aile­
nin ergeni bulunduğu yer ve eylemlerine dair izlemesine dayalı rol ü n ü n
vurgulanmasından uzaklaşarak ergenin ailesinin bilgiye ulaşmasının yöneti­
minde oynadığı aktif role doğru vurgu yapılmaktadı r ( Keijsers ve Laird,
20 1 0 ) . Örneğin aile takibine ilişkin son yönelimlerden bir tanesi ergenin
kendi isteği ile kendisini açmasına odaklanılmasıdır (C umsille, Darling ve
Martinez, 20 1 0; Keijsers ve Laird, 2 0 1 O ) . Ebeveynleri kendilerine soru sor­
duğunda ebeveyn- ergenler ilişkisi yüksek düzeyde güven, kabul ve olu m l u
ilişki niteliğindeyse ergenler ailelerine açıklama yapmaya daha isteklidirler
( Daddis ve Randolph, 2 0 1 O; Keijsers ve D iğerleri, 20 1 0) . A raştırmacılar, Ergen davranışlarının ebeveynler tarafından izlenmesinin ergen gelişi­
ergenlerin ailelerine nerede olduklarına, neler yaptıklarına ve arkadaşlarına mindeki rolü nedir?
dair açıklamalarının olumlu ergen uyumu ile bağlantılı olduğunu söylemek­
tedir ( Laird ve Marrero, 20 1 O; Laird, Marrero ve Sentse, 20 1 O; Smetana, 2008 ) . .,--------- ....
I
ı gel'ş"ııle bağlantı
1
Ebeveynlik: Otoriter ebeveynlik tutu­
munda, aileler çocukların ı ve ergen çocuk­
Ergenlerle ilgilenen ebeveynler, birb i ri i l e rekabet halinde olan özerklik v e denet i m ,
larını bağı msız olmaya cesaretlendirir;
bağımsızlık ve bağlanma ihtiyaçlarını dengel emeye uğraş ı rken, kendilerini ince b i r
fakat onların eylemlerin e s ı n ı r ve denetim
dengeleme sü recinde b u l u rlar.
koymaya devam ederler. Geniş çaplı bir sö­
zel uzlaşmaya müsaade edilir, ebeveynler
Özerklik Çabası: Ergenin özerk lik ve soru m l u l u k alına yönündeki ti pik çabaları
teşvik edici ve eğiticidir. 8. Bölüm , s. 253.
birçok ebeveyni hem şaşırtır hem de kızd ı rır. Çoğu ebeveyn, ergen l iğin get irdiği
değişimlere kendi çocu klarının uyum sağlamakta zorlanacağını bekler; fakat ebe­
veynlerin pek azı ergenin akranları ile vakit geçi rme isteklerinin ne kadar güçlü
"Ben 14 yaşında bir çocukken
olacağını ya da başarı ve başarısızlıklarından soru mlu olanların sadece kendileri
olduğu n u göstermeye ne kadar hevesli olacaklarını tahm in ve hayal edebilir. babam o kadar bilgisizdi ki
E rgenler, özerklik kazanma ve kendi davranışları üzeri nde kontro l sağlama yakınımda bir adam olduğunu pek
yeteneklerini onların denet im isteklerine yet işkinlerin verdiği uygun tepkiler
de h issetmemiştim. Ama 21 'ime
sayesinde kazan ırlar ( Lau rsen ve Collins, 2009; McElhaney ve diğerleri, 2009 ) .
Ergenliğin başlarında ortalama b i r birey hayat ın bütün alanların a dair u ygun geldiğimde onun 7 yılda ne kadar çok
ve olgun kararlar verecek kadar bilgili değildir. Ergen özerkl i k için çabalarken şey öğrendiğini görünce çok
deneyimli bir yetişkin, ergenin u ygun kararlar verebild iği alanlarda denetimi
şaşırmıştım:'
bırakabilir; ama ergenin bilgilerinin kısıtlı olduğu alanlarda u ygun kararlar vere­
bilm esi için ona rehberl i k eder. E rgen yavaş yavaş olgun kararlar verme yeteneği ni -Mark Twain
edi n i r. 19. Yüzyıl Amerikan Yazarı ve
Mizalıçısı .

• KISIM 6 Ergenlık 389


,,,--------- ... C insiyet farklılıklan ergenlikte özerkliğin veril mesinde belirleyici bir u nsurdur.
I Erkeklere kızlardan daha fazla serbestlik tanınır. Bir araştırmada cinsiyet rolleri konu ­
gelişimle bağlantı sunda geleneksel eği l imi olan Amerikalı ailelerde bu bilhassa geçerli olmuştur ( B um­
Bağlanma: Bebeklik çağında güvenli bağ­ pus, Crouter ve Mchale, 200 1 ) . Ayrıca La t i n Amerika lı ebeveynler de kızlarırıı Latin
lanmada bebekler kendilerine bakan kişiyi, Amerikalı beyazlara nazaran daha fazla koru m u ş ve daha yakından izlemişlerdir ( Ailen
etrafı keşfetmelerine yarayacak bir daya­ ve diğerleri, 2008; Updegraff ve diğerleri, 20 1 0) .
nak olarak kullan ırlar. 6. Bölüm, s. 195.
I
,,, Bağlanma Rolü: 6 . bölü mden çocu k l u k çağın da sosyo d u ygusa l gelişimin e n çok
tartışı l a n yönü n ü n bak ıcılara güven l i bağlanma olduğu n u hatırlayınız. Son on
yılda araştırmacılar, güvenli bağl a n m a n ın a y n ı zamanda erge n i n ebeveyn l eri i l e
i l işkilerinde önem l i b i r kavra m o l u p o l a m a yacağını araştırdılar (La ursen ve Col­
lins, 2009 ) . Mesela Joseph Ailen ve arkadaşları ( 2 00 9 ) , 14 yaşı n d a güvenle bağ­
lanmış ergenlerin a yrıca l ıklı bir i l işki içinde oldu klarını , i l işkilerinde ya kın lıkta ve
2 1 yaşın a gel i n d iğinde artan m a l i bağımsızlıkta rahat o l d u klarını ifade e t m e eği­
l i mler i n i n daha fazla olacağın ı ort a ya koydu lar.

Serbestlik ve Denetimin Dengelenmesi: Ebeveynlerin ergen gelişiminde çok


önemli rol oynadıklarını görd ük ( La ursen ve Collins, 2009; McElhaney ve diğerleri,
2009) . Ergenler bağımsızlığa doğru hareket et melerine rağmen a ileleri ile bağlantılı
kalma ihtiyacı d uyarlar ( Hair ve diğerleri, 2008 ) . Örneğin 1 2 .000'den fazla kişi üze­
rinde yapılan ergen sağlığı kon u l u u lusal uzun l amasına bir ça lışmada, bafıada beş
gün ya da daha fazla gün a i lesiyle akşam yemeği yemeyen ergen l erin sigara içme,
a l kol a l ma, marihuana k ullanma, kavgaya karışma ve cinsel faa l iyetlere başlama
oranlarının ciddi biçimde y ü ksek old uğu b u l u n muştur ( Ekonomi D a nışmanları Kon­
seyi, 2000) .

E B EV EV"J - EPG E N Ç AT•SM A SI


Stacey Christensen 16 yaşında b i r ergen: "Ailemle
Ergenliğin i l k dönemlerinde ebeveyn-ergen çatışmaları artsa da G. Stanley H a l l ' ü n
yeterli açık bir iletişime sahip olduğum için şanslıyım.
20. yüzyılın başında d ü şündüğü k a d a r şiddetli seviyeye u laşmaz ( La ur sen ve C o l ­
Ne zaman bir ihtiyaç h issetsem ya d a sadece konuş­
ma i htiyacı hissetsem onlar orada benim yanındadır­ lins, 2009 ) . B u ça tışmalar odayı t e m i z t u t m a k d ü zg ü n giyin mek, e v e bel l i b i r saatte
lar. Benim ailelere önerim: Ergenlerin kendi hızların­ gelmek ve telefonda çok uzun konuşmamak gibi kon u l a ra oda k l ı olup daha çok
da büyümeleri ve kendileri olmaları için onlara izin a ilenin g ü n lü k yaşamı ile ilgilidir. Nadiren u y u şt urucu ya da suç gibi ikilemler ile
verin. Onların yanında olmak için onlara karşı açık
ilgil idir.
olun. Yetişkin rehberliğine ihtiyacımız var. Ailelerimiz
Ebeveyn ile ça tışma ilk ergenlik döneminde artar, l ise yıl larında bir bakıma sabit
yardım etme ihtiyacı duyabilirler; fakat çok fazla ezici
olmasınlar.• kalır ve sonra ergen 1 7-20 yaşına geldiğinde azal ır. Ailesi ile aynı evde ot urarak
ün iversiteye gitmek yerine daha uzakta bir okula gitt iği zaman ergen -ebeveyn iliş­
kileri daha olumlu olur (Sul l ivan ve Sull ivan, l 980 ) .
Ergen-ebeveyn il işkilerini kara kterize eden günlük çatışmalar aslında pozit i f gel i ­
ş i m işlevine hizmet edebilir. B u k ü ç ü k a nlaşmazlık ve tartışmalar ergenin
aileye bağımlı olmaktan özerk bir birey olmaya geçişini sağlar. Çatışma
ve tartışmaların pozitif bir gelişim işlevine hizmet edeceğinin anlaşılması
ebeveyne m uha lefet etmen in t o n u n u y u m u şa tır.
Ergen -ebeveyn ilişkilerine dair eski modele göre ergenler olgunlaş­
tt kça kendileri ni ebeveyn leri n den a yırarak ailelerinden a yrı özerk bir
d ü n ya ya doğru hareket ederler. Ayrıca b u eski modele göre ebeveyn i le
ergen arasındaki çatışma ergenl i k boyunca yoğ u n ve streslidir. Yeni model
ise ergenler daha b ü y ü k ve karmaşık bir sosyal dünyayı keşfederlerken
ebeveyn lerin önemli bağla nma şahsiyetleri ve destek sistemleri olara k rol
oynadıklarını vurgul a maktadır. Yeni model birçok ailede ergen ile ebe­
veyn arasın d a k i çatışma n ı n ciddi olmaktan ziyade ı l ı m lı olduğunu ve
g ü n l ü k an laşmazl ık ve küçük tartışmaların hem normal olduğunu, hem
de ergenin çocuklu ktaki bağı m l ı lığından yetişkinlik bağımsızlığına geçi­
şinde ona yard t mo olaca k pozit i f gelişim işlevi olarak da hizmet edebile­
Erken ergenlikte ebeveynlerle çatışma a rtar. Amerikan ailelerinin ceğini vurgular ( B kz. Şekil 1 2 . 3 ) .
çağunda bu çatışmaların doğası nedir?

390 BÖLÜM 12 Ergenlikte Sosyo-Duygusal Gelışim



Eski Model Yeni Model

Özerklik, aileden ayrılma, aile ve akranların Bağlanma ve özerklik, ebeveyn l e r önemli destek
dünyası ayrılmıştır. sistemleri ve bağlanma ş a hsiyetleridir.
Ergenlik dönemi boyunca yoğun ve stresli Ergen-ebeveyn ve ergen-akran dünyalarının
çatışma, neredeyse her gün ebeveyn-ergen bazı önemli bağlantıları vardır.
ilişkileri fırtınalı ve stresli. llıman ergen-ebeveyn çatışmaları yaygındır ve
pozitif bir gelişim işlevine h i zmet eder,
çalışmalar ergenliğin erken d ö n e minde
daha çoktur.

ŞEKİL 12.3
ERGEN-EBEVEYN İLİŞKİLERİ N E DAiR ESKi VE YENİ MODELLER

Yine de bazı ergen -ebeveyn ilişkilerinde yüksek oranda çatışmalar söz kon u s u ­
dur. B u uzamış v e yoğun çatışma duru m u çeşitli ergenlik problemleri ile ilişkilidir.
Mesela evden taşınma, çocuk suçları, tarikatlara üye olma, u yuşturucu kullanma
gibi ( B rook ve d iğerleri, 1 990 ) .

Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Gözden Geçir
Ergenlikte özerklik ve bağlanma ihtiyaçl arı na­ Ergenlik çağı nda kendi ai len sana ne kadar
Bağlantı Kur sıl gelişır? özerkl i k verdi? Çok m u , az mı? Ergenlikte ebe­
Ergen-ebeveyn il işkilerini neler oluşturur? veyn lerinle çatı şmal ar ı n ne kadar yoğun idi?
Ya nsıt Ergenın gelişiminde ailenin takibi ne gibi bır Daha çok h ang ı kon u daydı? Ergen çocuğ una

e
rol oynar7 ailenin sana davrandığ ın dan farkl ı mı davra­
Ergenin ebeveynleri ile ilişkile­ nırdın7
rinde meydana gelen değişiklik­ Bağlantı Kur
leri anlatır. Ergen l i k bireyin hayatında bağımsızlık arayı­
şının güçlü ol duğu i kinci zaman ol arak ta­
nıml anır.

3 Akranlar
e Ergenlikte akranlarla ilişkilerde meydana gelen değişikliklerin özelliklerini açıklar.

Arkadaşlık Akran Grupları Flört ve Romantik İlişkiler

Akranlar, ergenlerin hayatında önemli rol oynarlar ( Brown ve D ietz, 2009; Vitaro,
Boivin ve B ukowski , 2009 ) . Ergenlikte akran i lişkileri önemli değişimler geçirir, bu
değişimler arkadaşlık ve akran gruplardaki değişimleri ve romantik ilişkilerin başla­
masın ı da içerir.

A R l<Af1ASL I K
Çoğu çocuk için akranları arasında popüler olmak güçlü bir güdüleyici faktördür.
Fakat ergenl iğin ilk dönemlerinden itibaren gençler küçüklere nazaran daha az m i k ­
tarda arkadaş edinmeyi seçerler v e b u arkadaşlıkları daha yoğun v e daha samimid ir.

KISIM 6 E rgenlik 391


4 H arry Stack Sullivan ( 1 9 5 3 ) , ergen arkadaşlıklarının önemine değinen en etkili
kuramcıdır. Sullivan, sosyal i h ı i yaçların karşılanmasında arkadaşların ergenlikte git­
gide daha fazla önem kazandığını söylemiştir. S u llivan, ilk ergen l i k t e yakın i lişki
i h tiyacının yoğu nlaştığı n ı , bu gençlerin yakın arkadaş arayışı içinde olduğu n u özel­
likle i l eri sürmüştür. Ergenler böyle yakın arkadaşlıklar k uramazlarsa yalnızlık yaşar
ve kendi lerin i değersiz hissederler.
S u l livan'ın fi k irlerinin çoğu zaman ın sınavından geçm ıştır. Ö rn eğin küçük
çocuklara nazaran ergenlerin özel ve kişisel bilgilerini arkadaşlarına daha sık açıkla­
d ı klarını bildirmiştir ( B u hrmester, 1 99 8 ) ( B akınız şekil 1 2 .4) . Ayrıca ergen ler
güvenme ve yakı n ilişk i ihtiyaçlarını gidermek için ebeveynlerinden ziyade arkadaş­
larına bağlanı yorl ar. Arkadaşlarla i nişli çıkışlı deneyimler ergenlerin m u t l u l uğ u n u
şekillendirir ( B u kowski, M utzol ve Meyer, 2009; Laursen ve Pursel l , 2009 ) .
Akranlara ilişkin dedikodu lar ergenlikte arkadaşlar ı n sohbet leri nde çoğu n l u kla
2
2. 5. 7. 1 0. Kolej baskın konudur (Buhrmester ve Chong, 2009 ) . Ded ikodu l arın çoğu -Geçen hafta
Sınıf birisinin nasıl sarhoş olduğu, dün okulda birisinin ne kadar çirki n göründüğü ya da
yaptığı şeyi anlatmaya nas ı l cüret ettiği gibi- başkaları hakkında olumsuz yorumlar­
ŞEKİL 12.4 dan o l u ş ur. Bazı d u ru mlarda olumsuz dedikodu, ilişkisel saldırı biçimini alabilir ve
KENDİLERİNİ AÇTIKLARI KONUŞ MALA RDAKi
bu du rumda birisine zarar vermek maksadıyla aşağılayıcı dedikod u n u n yayılması söz
GELİŞİMSEL DEGİŞİMLER: Kişisel sırların arkadaş­
konusu dur ( l O. Bölümde tartışı l m ışt ı ) . Ancak arkadaşlar arasındaki her dedikodu
lara ifşa edildiği konuşmalar ergenlikte ciddi bir artış
gösterirken ebeveynler ile yapılan b u konuşmalar
olumsuz değildir. Bazı dedikodu lar sami m i yet ya da yakın arkadaşl ığın geliştirilme­
ergenlikte aynı biçimde düşüş göstermiştir. Ancak sine katkıda b u l u n acak ortaklaşa yor u mlar içerir. Arkadaşlar tehlikeli f ikirlerini bir­
üniversite yıllarında ebeveynler ile yapılan bu tür ko­ birleri ne açıklayarak da karşılıkl ı g ü venlerini gösterebi lirler. Arkadaşlığın konuşmaya
nuşmalar yine artmaya başlamıştır. Sırlarını ifşa etme dayalı özell iği i l e dedikodu yön ü kızlarda, erkeklerde old uğu ndan daha yaygındır.
derecesi, çocuk ve gençlerin doldurdukları 5 noktalı
Arkadaşların karakt eristik özellikleri ergen i n gelişimi üzerinde önemli etki lere
bir ölçekten oluşmakta ve yüksek puan yüksek
oranda sırların açıklanması anlamına gelmektedir.
sahiptir ( Erath ve diğerleri, 20 1 0; Yitaro, Boivin ve B u kowski, 2009 ) . Yen i bir çalış­
Yukarda gösterilen veriler, her yaş grubu için ortala­ mada arkadaşların not ortalamasın ın o l u m l u bir okul başarısında t utarlı bir yordayıcı
maları ifade etmektedir. olduğu ve daha az o lumsuz davranış ile de bağlantılı olduğu görü lmüştür ( Uyuşt u ­
rucu k u llanma gibi ) ( C ook, D e n g \ e Morgano, 2007 ) .
, ------- - -� Çoğu ergen kendi yaşına daha yakın olanlar ile arkadaşlık geliştirse d e bazı
I
•- ... 1 ergen ler kendi lerinden daha k üçük ya da daha büyük olanlar i l e çok iyi arkadaş
olurlar. Acaba daha büyük arkadaşları ergenleri suç işlemeye ya da erken cinsel
Cinsiyet: Yeni bir araştırma gösteriyor ki davranışa teşvik eder m i ? Kendilerinden
ilişkisel saldırı, ergenlikte (çocukl ukta de­
b ü y ü k gençler i l e etkileşim halinde olan
ğil) kızlar arasında erkeklerden daha fazla
ergenler suç davran ışı ya da erken cinsel
olmaktadır. 1 O. Bölüm, s . 326.
,
davranışlar gibi problemli davranışları daha
_ _ _ _ , çok göstermektedirler ( Poulin ve Pedersen,
2007 ) .
Ergen l erin arkadaş l ı k geliştirmelerine
yard ımcı olacak stratej i l er hakkında daha
fazla okumak için Gelişimi Yaşamla İlişki/endir' e
bakınız.

A K RA N G R U P A R I
Ergenlikte akran baskısı n e kadar yoğun­
d ur ? K l i k l er ve topl u l u k l ar erge n lerin
h ayatında ne gibi rol oynarlar? Daha sonra
göreceğimiz gibi araşt ırmacı lar akran grup
standartlar ı n ın ve klik ve t o p l u l u k l arı n
etkisinin ergenl i k t e artan oranlarda önem
kazandığını ortaya koymaktadırlar.

Akran Baskısı: Genç ergenler akran stan ­


darılarına çocuklardan daha fazla u yarlar.
Sekizinci ve dokuw ııcu s ı n ıflarda akranlara
Ergenin arkadaşının özelliklerinin ergeni olumlu ya da u y u m (öze l l i k l e anti sosyal standartlara
olumsuz yönde etkileyip etkilememesi nasıldır? u y u m ) doru k noktaya u laşır ( Brown ve

392 BÖLÜM 12 frqerılıl,tP ıosyo-Duyguıal Gelııım



gelişimi ya şa m l a i l işki lend i r

Arkadaş Edinmen i n Etkili ve Etkisiz Stratejileri


Aşağıda yetişkinlerin arkadaş edinme konusunda ergen­ Aşağıda yetişkinlerin arkadaş edin m e konusunda ergen­
lere önerebilecekleri bazı stratejiler verilmiştir lere yapmamalarını önerdiği bazı uygun olmayan
(Wentzel, 1 997): stratejiler veriliyor (Wentzel, 1 997):
Etkileşimi başlat. Arkadaş hakkında bilgi edin: • Psi kolojik olarak s ald ır g a n ol. Saygısız ve ter­
Yaşını ve sevdiği faaliyetleri öğren. Şu öneri­ biyesiz ol. Başkaları nı ku l la n, işbirliği yapma,
leri kullan: Kendini tanıt, sohbete başla, onu paylaşma, başkaları n ı önemseme, dedikodu
bir şeyler yapmaya davet et. yap, söylentileri yay.
İyi ol. Kibarl ı k göster, saygılı ol ve diğer ki­ • Kendini negatif ta n ıt. Ben merkezli, kibir li
şiye iltifat et. ve kıskanç ol. Hava at, sadece kendini düşün .
Sosyal davranış göster. Dürüst ve güvenilir Cimri ol, kötü tavır serg ile, öfkeli ol, aksi ol, be ­
ol: Doğruyu söyle, sözünü tut. Cömert ol, layı başlat.
paylaş ve işbirliği yap. • Anti sosyal davra n . Fiziki saldırı yap, başka­
Kendine ve başkalarına saygı göster. Kibar larına bağır, onlara tak, on lar la a lay et, dürüst
ve nazik ol; başkaları n ı n söyleyeceklerini olma, sırları anlat ve sözler i n i tutma.
dinle. Pozitif tutum ve kişilik sergile. Arkadaş edinmek için etkili ve etkili olmayan stratejiler
nelerdir?
Sosyal destek sağla. İlgili olduğunu göster.

Bunlar bu bölümde daha önce okuduklarınıza dayanmaktadır. Muhtemel bir arkadaş olarak birine yaklaşmak isteyen bir er­
gene başka neler önerebilirsiniz?

Larson, 2009; B rown ve diğerleri, 2008 ) . B u noktada ergenin arabaların jant


kapağını çalmak için, d u varlara yazı yazmak için ya da bir tezgahtan parfüm
çalmak için bir akranı ile birlikte hareket etme ihtimali yüksektir. B i r çalış­
mada Amerikalı ergenlerin ebeveyn etkisine direnme konusunda Japonyalı
ergenlere nazaran daha fazla akran baskısı uygulama eğiliminde old ukları
görü lmüştür ( R ot hbaum ve d iğerleri, 2 000 ) .
Hangi ergenlerin akranlarına u yması e n muhtemel d i r? Mitchell Prins-
tein ve arkadaşları ( Cohen ve Prinstein, 2006; Prinstein, 2007; Prinstein
ve Dodge, 2008) kendi sosyal kimlikleri kon usunda kararsız olan ergenler
üzerinde bir araşt ı rma yaptılar. Söz kon u s u çalışmada ergenler öz saygıları
düşük, sosyal kaygıları yüksek görün üm sergil emekte ve akranlarının söy­
led ikleri ni yapma eğilimindeydiler. Bu kararsızlık oku l ve aile geçişleri gibi
geçiş dönemlerinde çoğ u n l u kla artmaktad ı r. Ayrıca akranlar da kendileri n ­
d e n daha yü ksek stat üde görd ükleri kişilerin karşısındayken daha fazla
u yum gösterme eğiliminde olacaklardır.

Klikler ve Topluluklar: Klikler ve top l u l uklar ergenlerin hayatında çocuk­


larınkinden daha fazla rol oynar ( B rown ve Dietz, 2009; B rown ve d iğerleri,
Ergenlikte akran baskısının özellikleri nelerdir?
2008 ) . Klikler 2 ile 1 2 arasında bireyi içeren küçük gruplar olup ortalama 5 - 6
kişiden oluşur. K l i k gru b u n u n ü yeleri genellikle aynı cinsiyete mens u p t ur ve aynı
yaş tadırlar. Klikler: 2 ile 12 arasında birey i içeren küçük gruplar
Bazı klikler arkadaşlık nedeniyle oluş u r. Lise yıllarında arkadaşlık k likleri b i rçok olup ortalama 5-6 kişiden o l u şur. Klik grubunun üye­
üst sınıf öğrencisi, ortalama iki karşı cinsten, dört tane aynı cinsiyeuen eleman içe- leri genellikle benzer etkinli klerden hoşlanırlar.

• KISIM 6 Ergenlik 393


rir ve heteroseksüeldir; bu d u ru m en fazla bir karşı cinsiyetten ve beş ya da daha
Ergenler, farklı olmak içi n yanıp fazla aynı cinsiyellen eleman içeren altıncı sınıf hiziplerinden farkl ı d ı r ( B uhr­
mester ve Chong, 2009 ) . Bu karma cinsiyet arkadaşlıkları ergenlere potansiyel
tutuşan isteklerini tıpatıp aynı romantik i lişkilere girme imkanı verebilir.
giyinerek ifade ede n kişilerdir. E rgenl er benzer eylemlere giriştikleri için ( B i r k u l üpte y a da t akımda
o lmak gibi ) k l i k ler oluşur. Bazı k l i k ler ise arkadaşlık sebebiyle de o luşur. Bi rkaç
-Anonim
ergen birbirleri ile vakit geçirdi k leri, ortak ilgileri olduğu ve birbirleri ile olmaktan
hoşlandıkları için k l i k oluşturabilirler.
Top l u l uk lar: K l ikler daha kalabalık v e daha az kişiseldir. E rgenler genellikle
şöhrete dayalı bir toplu l u ğ u n ü yeleri d irler ve birlikte çok vakit geçirebilir
ya d a geçirmeyebili rler. B irçok grup, ergenlerin karıştığı eylemler ile
tanımlanır ( Mesela sporda başarılı olan "İskoçlar", uyuşturucu k u l l anan
"içiciler" gibi ) ( B rown ve diğerleri, 2008 ) . Şöhrete dayalı topl u l u klar
çoğ u n l u kla ergenliğin erken dönemlerinde ilk defa ortaya çıkar ve ergen­
l iğin geç dönemlerinde önemsizleşir ( Collins ve Steinberg, 2006 ) .

ı: ı Ö RT v ı: R O IVI J\ N Tİ K i l i c:; K i ı ı= R
E rgenler flört ederek v e b u konuda düşünerek oldukça çok zama n har­
carlar (Collins, Welsh ve F u rman, 2009; Connol ly ve Mclsaac, 2009 ) .
F lört bir eğlence biçimi, b i r statü kaynağı, yakın arkadaşl ı k hakkında bilgi
edinmek için bir ortanı, ya da bir arkadaş b u l ma yöntemi olabilir.

Flört ve Romantik İlişkilerde Gelişimsel Değişimler: E rgen l i kte


Ergenlik dönemi kliklerinin özellikleri nelerdir? romantik ilişki leri karakterize eden i.iç aşama vardır ( Conolly ve Mclsaac,
Topluluktan farkı nasıldır? 2009 ) :

ı. Romantik çekime giriş ve 1 1 - 1 3 yaşlarında yak111 ilişkiler: B u l u ğ çağı, b u i l k aşamayı


tet i kier. 1 1 yaşından 1 3 yaşın a kadar ergenler romantizm ile yoğ u n biçimde
ilgilenirler ve aynı cinsiyetten arkadaşları ile yaptık ları sohbetlerde b u hakim
konu hal i n e gel ir. B i risine karşı aşk beslemek yaygındır ve beslenen bu aşk çoğu
zaman aynı cinsiyetten olan başka b i r arkadaş ile paylaşılır. Genç ergen ler,
aşk l arının objesi olan birey i l e etkileşime girebilir ya da girmeyebilirler. Flört
başladığında bu genelli kle bir grup ortamı nda olur.
2. 1 4- 1 6 yaşlarında romantik ilişkilerin keşfedilmesi: E rgenliğin bu noktasında iki t ü r
roman t i k i l i ş k i o l u r : ( a ) Sıradan f l ö r t : Karşılıklı birbirine çekici gelen bireyler
arası n da meydana gelir. Bu deneyimler genelde kısa ömürlüdü r; en iyi ihtimalle
birkaç ay sürer ve gencide sadece birkaç hafta devam eder. (b) Gruplar halinde
f l ört: Yaygın o l u p ak ran ortamlarında yerleşikliği yansıtır. Arkadaşlar çoğu n ­
l u kla arkadaşın romantik i lgisini karşıya i leterek ve b u çekim i n karşılık b u l u p
b u lm ayacağın ı t eyit ederek potansiyel bir ilişkinin kolaylaştırıcısı olarak davra­
n ırlar.
3. 1 7- 1 9 yaşlarında ikili romantik bağların gözden geçirilmesi: Lise y ı lların ı n sonu nda
daha ciddi romant i k ilişkiler gelişir. Bu ilişkiler yetişkinlerin romantik i lişkile­
rine çok benzeyen gi.içli.i d u ygusal bağlar ile tanımlanır. B u bağlar daha önce­
k i lere göre daha kararlı ve daha dayan ık lıdır; genelde bir yıl ya da daha u z u n
s ürer.

E rgenlikte bu roman t i k i l i şk i lerin gel işim aşam alarındaki i k i varyasyonda


erkenciler ve geç kalanlar vard ır ( Co n n o l l y ve Mclsaac, 2009 ) . E rkenciler, kendi­
leri n i n bir rom a n t i k ilişki içinde o l d u ğ u n u söyleyen 1 1 - 1 3 yaş gru b u n u n % 1 5-
20'sin i ve önceden bir roman t i k i l işki yaşad ı klarını bel i rtenlerin % 3 5 ' i ol uşt u ru r.
Topluluk: Klikten daha geniş bir grup yapısıdır ve ge­
ne/ilikle karşılıklılık temelinde şekillenir; üyeleri bir­
Geç kalanlar ise hiç roman t i k ilişki yaşamadıkları nı söyleyen 1 7 - 1 9 yaş g ru b u n u n
likte çok zaman harcayabilir de harcamayabilir de. % 1 O ' u n u v e dört aydan fazla sü ren b i r roman t i k ilişki yaşamad ı k l arını b i l d i ren
% l 5 ' l i k kesim i oluşt u ru r.

394 BÖL Ü M 1 2 Ergenlikte Sosyo-Duygusal Gelişıın



Eşcinsel ve Lezbiyen Gençlerde Flört: Son zamanlarda araştırmacılar eşcin ­
sel v e lezbiyen gençlerde de romantik ilişkileri incelemeye başladı l ar ( D ia­
ıııond ve Savin - Wi lliams, 2009 ) . C i n sel yönelim olarak azın l ı k
durumundaki birçok genç karşı cinsiyetten gençlerle f l ört etmekte,
bu ise onl ar ı n cinsel yönel im lerinden arınmalarına ya da cinsel
kimli klerini saklamalarına yardımcı olab i lmektedir ( Savi n - Wi l l i ­
ams, 2007 ) . Ç o ğ u eşcinsel ya da lezbiyen genç aynı cinsiyetten
kişilerle (çoğu n l u k la 'deneme' yapan akranları ile) bazı cinsel
deneyimler yaşamıştır. Bazı eşcinsel ve lezbiyen gençler, bunu
yapmaya devam ederken bazıları ise esasen karşı cinse yönel­
mektedir ( D iamond ve Savin-Williams, 2 009 ) . B ir araşt ırmada
eşcinsel ve lezbiyen gençler mevcut bir ilişkilerini bit irmelerini
en stresli ikinci problem olarak değerlendirmişlerdir; diğeri de
b u d u ru mlar ı n ı ailelerine açı k l amaları o l m uştur ( D ' A ugelli,
1 99 1 ) .

Sosyokültürel Bağlam ve Flört: Sosyokü lt ürel bağlam, ergen­


lerin f l ört kalıpları üzerinde güçlü bir etki yapar ( Crissey, 2 009 ) . Bu
et kiler Amerika'daki farklı et n i k gruplar arasındaki f lört kalıplarında
da görülebilir. Örneğin bir araşt ırmada Asya kökenli A merikalı ergenle-
rin geçen 1 8 ayda Afrika kökenl i Amerikalı ya da Lat i n Amerikalı ergenlere
oranla daha az roman t i k ilişkilere girme eğilimi gösterdiği b u l u nmuştur ( Carver, Ergenlik dönemi flörttekietnik çeşitliliknedir?
Joyner ve Udry, 2 00 3 ) .
Değerler, d i n i inançlar v e gelenekler çoğ u n l ukla flört etme yaşın ı n başlangı­
cını, flörtte ne kadar serbestliğin olacağını, f lört eden gençlerin yan ında yetişkin
ya d a ebeveynlerin b u l u n u p b u l u nmayacağın ı ve flör t t e erkek ve dişini n rol leri n i
dikte eder. Mesela f l ört eden ergenler kon u s u nda Latin Amerikan v e Asya kökenli
Amerikan k ü l t ürleri, Anglo-Anıerikan k ü l t ürüne nazaran daha m u hafazakard ı r.
Eğer ebeveynler flört ü n geç yaşlarda başladığı kültü rlerden göç etmiş ise, flörtte
az serbestlik tanın ıyor ya da genç k ızın yan ında ailesinden biri b u l u n u yor ise, flört
eden ergen k ız özel likle sınırlanıyor ise flört aile içi çatışman ın bir kaynağı haline
gelebi lir. Göçmen ergenler baskın Amer i k an k ü l t ü rünün yön temler i n i kab u l etmeyi
seçt ikleri zaman ( Mesela fl ört eden ergenlere ailelerinin nezaret etmemesi gibi . )
çoğ u nlukla geleneksel değerlere sahip aile bireyleri ile aralarında anlaşmazl ıklar
çıkar.

Flört ve Uyum: Araşurmacılar ergenlerin flört ve romant i k ilişkileri ile u y u mları


arasında i lişkileri çeşit l i çalışmalarla ortaya koymaktad ırlar ( Collins, Welsh ve Fur­
man, 2009; Connolly ve Mclsaac, 2009 ) . Ö rn eğin onuncu sın ıfa devanı eden 2 0 0
üğrenci ile yapılan b i r araşt ırma o öğrencilerin n e kadar çok romantik
deneyim yaşarlarsa o kadar y üksek düzeyde toplumsal kabu l, arkadaşlık
yeteneği ve romant izm yeteneği gördü klerin i bildirdik lerin i ortaya koy­
muşt ur. Diğer yandan daha çok romant i k deneyim yaşamak daha çok
madde k u l lanmak ve daha çok suç işlemek ve cinsel davranışlar göster­
mek ile de ilişkili b u l u n m uşt ur. ( Fu rman, Low ve Ho, 2009 ) . Ergen k ı z­
lar ile yapılan bir araşt ırma ise problemlerini arkadaşları ile aşırı derecede
tartışanların romantik i l işkilere girme iht i m allerinin daha yüksek oldu ­
ğ u n u göstermiş v e problemlerin bu şekilde tartışılması i l e romantik iliş­
kiye girme ile depresif semptomlarda anış gözlen miştir ( Start ve Davil la,
2009 ) .
Erken yaşta fl ört ve roman t i k ilişkilere başlamak özel l i kle problemli
olabilir ( Connolly ve Mclsaac, 2 0 09 ) . Araşt ırmacılar erken f lört ü n ve
"birisi ile gitmen i n " ergen gebel i k leri ile ve okul ve evdeki bazı prob­
lem ler ile i li ş k i l i o l d u ğ u n u on aya koymaktadır ( Florshei m , Moore ve Ergenlik dönemi romantik ilişki ile ergen uyumu arasındaki bağlantı
Fdgington, 2 00 3 ) . nasıldır?

• KISIM 6 l' rgenlik 395


Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Ergenlik sırasında arkadaşlıkta ne gibi deği­ Ergenlikte akranlarınızla ilişkileriniz nasıldı7
Bağlantı Kur şimler olur7 Ne gibi akran gruplarına girmiştiniz? O grup­

Ya nsıt Ergenlerin akran grupları nasıldır7 lar gelişiminizi nasıl etkilemişti7 Ergenl ikte
Ergenlikte flört ve romantik il işkilerin özel liği flört ve romantik il işkileriniz nasıldı? Akran

e Ergenlikte akranlarla ilişkilerde


nedir7 ilişkilerini yaşama biçiminizle ilgili bir şeyleri
değiştirebilseydiniz neleri değiştirirdiniz?
meydana gelen değişikliklerin Bağlantı Kur
özelliklerini açıklar. İ l işkisel saldırı burada ve 1 O bölümde tartışıl­
mıştı. ı O. Bölümde de bahsedilen bir çalış­
mada ebeveynler i le çoc u kların i l i şkisel
saldırıları arasında ne gibi bağlantılar kurul­
muştur7

4 Kültür ve Ergen Gelişimi Kültürün ergenlikteki gelişimi nasıl etkilediğini


açıklar.

Kültürler Arası Karşılaştırmalar Etnisite Medya

Bu bölümde kült ü rler arası farklılıkların ergenlik dönemi gelişimini nasıl etkilediği
çeşit l i yönlerden ele alınacakt ır. Ayrıca etnisitenin Amerikalı ergenleri ve gelişimle­
rini nasıl etkilediği de incelenecektir. Bir de ergenlerin k ü lt ü rel d ünyasının önemli
bir yönü açıklanacak: medya.

K Ü L T Ü R L E R A R A S I K A R Ş I LA ŞTI R M A L A R
D ü n yada ergenlere ilişkin ne gibi gelenekler hala d urmaktadır? E rgenlerin yaşamını
ne gibi şartlar değiştirmektedir?

Dünyada Ergenlikte Gelenekler ve Değişiklikler: K ültüre bağlı olarak ergenler


b i rçok farklı deneyimler yaşayabilir ( Larson, Wilson ve Rickman, 2009; SchlegeL
2009 ) .

Sağlık: E rgen sağlığı v e iyi oluş d u ru mları bazı bakı m lardan iyileştirilmiştir; ama bazı
bak ı m lardan iyi d urumda değildir. Genel olarak tüm d ün yada geçmişe göre günü­
müzde daha az sayıda ergen, enfeksiyon hastalıkları ve yetersiz beslenme nedeniyle
yaşamını yitiriyor ( UNICEF, 2009 ) . Aynı zamanda sağlığı tehlikeye atan bazı davra­
nışların ( Özell ikle yasa dışı u y u ş t u ru c u k u l lanı m ı ve korunmasız cinsel l i k ) sıklığı
artmaktadır. Alt - sahra ülkelerinde ergenlerde H I V virüsünde büyük oranlarda artış­
lar meydana gelmiştir ( UNICE F, 2 009 ) .

Cinsiyet: D ünyada ergen kız v e erkeklerin deneyimleri farklı olmaya devam ediyor
( B rown ve Larson, 2002; Larson, Wilson ve Rickman, 2009 ) . Japonya, Filipinler ve
Batılı ü lkeler gibi birkaç bölge haricinde erkeklerin eğitim fırsatlarına erişimi kızla­
rınkinden çok daha fazladır ( UNICEF. 2009 ) . B i rçok ü lkede ergen kızların bir kariyer
peşinde koşma ve boş vakitlerinde bazı faaliyetlere katıl m a kon usunda serbestliği
erkeklerinkinden daha azdır. C insel olarak kendini ifade etme konusunda cinsel fark­
lar özellikle Hindistan, Güney doğu Asya, Latin Amerika ve Arap ü lkelerinde yay­
gındır; bu ü lkelerde ergen kızlarm cinsel eylemleri üzerinde daha fazla kısıtlamalar
söz konusudur. Ama yine de bu cinsel farkblıklar zamanla küçülü yor gibi görün ü yor.
Bazı ülkelerde kadınlar için eğitim ve kariyer fırsatları genişliyor ve ergen kızların
romantik ve ci nsel ilişkileri üzerindeki kontrol zayıflıyor.

396 BÖLÜM 1 2 Ergenlikte Sosyo-Duygusal Gelişim



Asyalı Hint ergenlerin evlilik töreni Orta Doğuda sadece erkeklerin olduğu Müslüman Rio de Janeiro'da sokakta gençle .-
okulu

Aile: Bazı ü l kelerde ergenler akrabalık bağlarının çok olduğu ailelerde yetışıyor.
Mesela Arap ü lkelerinde " E rgenlere katı idare k u ralları ve bağlılık ku ralları öğretilir. "
( B rown ve Larson, 2002, s . 6 ) . Öte yandan Batılı ülkelerde ( sözgelimi A B D ' de ) ebe­
vey n l i k geçmişe nazaran daha az otoriterdir ve daha çok sayıda ergen boşanm ı ş
aileler y a d a üvey ailelerinin yanıııda yetişiyor.
Dünyanın birçok ü l kesinde yaygın eğilim "Ailelerin kentl ere doğru hareketi ve göç
etmesi ve aile bireylerinin uzaklarda çalışması, çekirdek aile biçimine gelmesi, aile bi rey­
lerinin azalması ve çalışan annelerin anması" yönündedir ( B rown ve Larson, 2002,
s. 7 ) . Maalesef bu değişimlerin çoğu ailelerin ergen çocukları ile vakit geçirme yetenek­
lerini azaltmaktadır.

Akranlar: Bazı k ü l t ü rler ergenlerine diğer kültürlerden daha güçlü roller verir ( B rown
ve diğerleri, 2008 ) . Bat ılı u lusların çoğunda akranlar ergenlerin h ayatında çok önem ­
lidir ve bazen ailelerin oynayacağı rolü bile üstlenirler. Güney Amerika'da sokaktaki
gençler arasında akran ağı ailenin yerine geçerek tehlikeli ve gerilimli ortamlarda onlara
hayati destek sağlar. Dünyanın başka bölgelerinde (örneğin Arap ü lkelerinde) özellikle
kızların akranları ile ilişkileri kısıtlanmaktadır ( Booıh, 2002 ) .

Farklı Faaliyetlere Zaman Ayrtlması: Reed Larsoıı v e Arkadaşları ( Larson, 200 ı ; Lar­
son ve Verma, 1 999; Larson, Wilson ve R i ckman, 2009; Larson ve D iğerleri, 2 0 0 7 )
ergenlerin nasıl çalışt ıklarını, oynadıklarını ve gelişimsel faaliyetlerle nasıl ilgilen d i k ­
lerini incelediler. A merikalı ergenler Doğu Asyalı ergenlere göre oku l l a i l g i l i çalış­
malara % 6 0 zaman ayı rı yorlar. B u n u n ana sebebi, A merikalı ergenl er i n ev
ödevlerine daha az vakit ayırmalarıdır ( Larson ve Verma, 1 99 9 ) .
Fakat Amerikalı ergenlerin istedikleri gibi geçirebilecekleri zamanları diğer sana­
yileşmiş ü lkelerdeki ergen lerinkine nazaran daha fazladır ( Larson ve Wilson , 2004;
Larson, Wilson ve R i ckman, 2009 ) . Amerikalı ergenlerin % 40- 50'si sabah uyandık­
ları zamanı serbest zaman olarak k ullanırlar ( yaz tatilleri haricinde ) ; b u oran Doğu
Asyalı ergenler için % 30, Avrupalı ergenler için % 3 5 - 4 5 arasındadı r. Bu ekstra
zamanın Amerikalı ergenler için bir borç ya da hazırda bir varlık oluşu o nların bu
zamanı nası l k u l l an d ıklarına bağlıdır.
Larson'a ( 2 00 1 ) göre en üst düzeyde gelişim için A merikalı ergenlerin yapılan­
dırılmamış çok fazla zamanları olabilir; çünkü b u zamanlarında istedikleri bir şeyi
yapmalarına izin verildiğinde tipik olarak kendilerini zorlamayan faaliyetlerle uğra­ Orta Asya ve ABD'li ergenler zamanları farklı nasıl
şacaklardır; mesela televizyon seyretmek ya da dışarı çıkıp bi r yerlerde takılmak gibi. geçirmekteler?

• KISI M 6 �rgcnl ik 397


Rahatlama ve sosyal etkileşim ergenliğin öneml i yanlarından olsa da zor­
layıcı olmayan faaliyetlerle her hafta çok uzun zaman geçirmek, ergen­
lerin gelişimini destekler n i telikte görü nmüyor. Yapılandırılmış gönü l l ü
faaliyetler, yapılandırılmamış zamana göre ergenlerin gelişiminde daha
u m u t vericidir; özellikle yetişki nler ergenlere soru m l u l u k y ü kleyerek
onları zorladıkları ve bu faaliyetlerinde onlara yeterli rehberl i k yaptıkları
takdirde ( Larson, Wilson ve R ickınan, 2009; Larson ve diğerleri, 2007 ) .
Özetlersek, ergenlerin hayatı değişim ve geleneğin birleşiminden o l u ­
ş u r. A raşt ırmacılar, farkl ı ü lkelerdeki ergenlerin deneyi mlerin de hem
farklılık hem de benzerl ikler b u l m u şlardır ( Larson, Wilson ve Rickman,
2009; Schlegel, 2 009 ) .

Geçiş Törenleri: Farklı kültü rlerin ergenlerinin deneyimlerinde bir başka


çeşitlilik, ergenlerin bir geçiş töreni yapıp yapmadıkları kon u s u d ur. Bazı
toplumlarda ergenin olgunluğa geçişini ve yetişkinlik statüsüne eriştiğini
işaret eden karmaşık seremonileri vardır ( Kottak, 2009 ) . Bir geçiş töreni,
bir bireyin bir statüden diğerine geçişini belirleyen seremoni ya da ritüeldir.
Geçiş törenlerinin çoğu yet işkin statüsüne geçişe odaklanır. Bazı geleneksel
kültürlerde geçiş törenleri. ergenlerin kutsal yetişkinlik uygulamalarına,
bilgilerine ve cinselliğe erişime giden bir yol d u r. Bu törenler çoğunlukla
ergenin aileden (özellikle anneden) ayrılmasına imkan tanımayacak dra­
matik u ygulamalar içerir. Bu dönüşüm, genellikle bir çeşit ölüm ve yeniden
Kongo'lu erkek çocuklar ergen l i kten genç yetişkinliğe geçiş töreni
doğuş ile, ya da manevi dünya ile temas ederek karakterize olu r. Ergenin
için yüzlerini boyamaktadır. ABD'li ergenler geçiş törenine sahip mi?
yetişkinler dünyasına girmesine izin veren ortaklaşa törenler, riskler ve
sırlar i le ergen v e yetişkin bir öğretici arasında bağlar oluşt uru l u r. B u çeşit törenler,
ergeni n değişime hazır olduğunun anlaşıldığı bir zamanda yetişkinler dünyasına etkin
girişini sağlar.
B i r bahçenin çiçekler i n i E rgenlere ilişkin geçiş töreni ile ilgili özellikle zengin bir gelenek Afrika kül­
düşü n ü n : Türleri, renkleri, t ü rlerinde ( özell ikle alt sahra Afrika'sı kültü rlerinde) hakimdir. Sanayileşmiş
batılı k ü l t ürlerin etkisi ile bu rit ü ellerin çoğu g ü n ü m üzde kaybol uyor; ama
biçimleri ve şekilleri farklı olsa da
yine de b u rit üeller örgün eği timin mevcut olmadığı bazı yerlerde hala yay­
bi r baharın yağmurları ile açarlar bir gındır.
rüzgarın nefesi ile h ayat kazanı rlar, bir A merikalı ergenlerle ilgili böyle ritüeller var mıdır? Kesin olan şu ki
Amerika'da ergenl ikten yetişkinliğe geçişi belirleyen evrensel biçimsel sere­
g ü n eşin ışınları ile canlanırlar; bu çeşitlilik
moniler yoktu r. Ancak bel li dini ve sosyal grupların olgun l u kt a i lerlemeye
on ların cazibesini artırır ve güzellikle rine u laşıldığını gösteren seremonileri vardır. Mesela M u sevilerin "Jewish bar",
güzellik katar . . . Eğer çiçekler ve bitkiler ya da "bat mitzvah " törenleri gibi, K atolik kabul töreni gibi ya da topluma
t anıtılma gibi. Okuldan mezun i yet törenleri, Amerika'da k ü l t ü r çapında
yapraklar ve açmış çiçekler, m eyveler ve
geçiş törenlerine en yakın olan rit üellerdir. Lise mezuniyet töreni, orta
dallar ve bu bahçenin ağaçları hepsi de aynı sını f ve düşük gelir grubu ergenler için neredeyse evrensel hale gelmiştir.
re n k ve şekilde olsalardı göze ne kadar n ahoş
görü n ü rdü! Renklerin çeşitliliği, biçim ve
şekli bu bahçeyi zenginleştirir, güzelleştirir
Bu böl ü m ü n ilk kısımlarında etn i k azınlık d u r u m u n daki ergenlerin kimlik
ve etkisini artırır. gelişimi n i i ncelemiştik. B u rada ise göçü ve E tnisite ile sosyo-ekonomik
statü arasındaki ilişkileri ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
-Abdu'I Baha
lranlı Bahai Dini Lider, 19.120. yüzyıl
Göç: Nispeten yüksek oranda olan göç Amerika'da etnik azınlıkların anma-
sına neden oluyor. Göçmenler d i l engeli gibi, destek ağlarından u zaklaşma ya
d a kopma gibi, sosyoekonomik statü, yaşamak için ikili mücadele, k ü l t ü rleşme
gibi başka grupları n çok da yaşamadığı sıkıntılar ile karşı karşıya kalırlar ( F u ligni,
H ughes ve Way, 2009; Ho ve B i rman, 2 0 1 0; Tamis- Le Monda ve McFadden, 2 0 1 0 ) .
Son y ı llarda Amerika'ya göç et miş ailelerin çoğu ( örneğin Meksikalılar ve Asya-
l ı lar) aile y ü k ü m l ü lüğün güçlü olduğu kolektivist k ü l t ürlerden gelmekted i r ( Fu lign i
Geçiş töreni: Bireyin bir statüden diğerine geçişine ve F u l igni, 2007 ) . E rgenler için b u d u ru m aile y ü k ü m l ü l üklerine yönelik işlerinde
işaret eden bir seremoni ya da ritüel. Çoğu geçiş tö­ ebeveynl ere yard ı m etmek ve aile refahına katkıda b u l u nmak biçi m i n i alabil i r
reni yetişkinlik statüsüne geçişle ilgilidir. (Tam is- Le Monde v e McFaddeıı, 2 0 1 0 ) . Çoğu n l u kla bu inşaat, temizlik, bahçe y a

398 BÖLÜM 1 2 Ergenlikte Sosyo Duygusal Gelışım



da restoran işlerinde aileye yardı m etmek anlamına gelir. Bazı d u r u m larda göçmen
gençlerinin bu işlerde geçirdiği uzun zaman, o n ların okul başarılarına zarar ver­
mektedir.

Etnisite ve Sosyo-Ekonomik Statü: E t n ik azın l ı kl ardan gelen ergenlere dair


araştırmaların çoğu etnisitenin ve sosyoekonomik stat ü n ün etkilerini pek fazla
ayrıntılı açıklayamamıştır. E tnisite ve sosyo ekonomik statü, etnisiten i n etkisini artı ­
racak biçimde etkileşeb i lir; ç ü n k ü e t n i k azınl ı klara mensup bireyler A merikan top­
lum u n u n d ü ş ü k sosyo e k o n o m i k d üzeylerinde abartılı o larak temsi l edilirler
( Healey, 2009; Rowley, K unz-Costes ve Cooper. 20 1 0 ) . Sonuç olarak araştırmacılar
büyük oranda sosyoekonomik statüye bağlı olan ergen gelişiminin yönleri hakkında
çoğun l u kla etnik açıkl amalar vermiştir.
E t n ik azın lığa mensup ailelerin hepsi fakir değildir; ama fakirlik birçok etnik
azınlık mensubu ergen i n stresli hayat deneyimlerine katkı yapar ( Kao ve Turney,
20 1 O; McLoyd ve d iğerleri. 2009 ) . Böylece etnik azınhk mensubu birçok ergen iki
kat dezavantaja sahip olur: ( 1 ) E tnik azınlık statüleri dolayısıyla ön yargı, ayırım ve
Jason Leonard ı 5 yaşında: "Am e rika'nı n ABD'd e ki
eğil im; ( 2 ) yoksull uğun stres verici sonuçları. siyah ergenlerin çoğunluğunu n proble m l i insan
Etnik azınlığa mensup bazı gençler orta gelir grubunda olmasına rağmen eko­ olmadıklarını bi l m elerini istiyorum. Benim a i l e m l e
nomik avantaj o n ların önyargıdan, aymm ve eğilimlerden k u rtulmalarına tam anla­ olan i l eti ş imimde saygı var. Bizim evde sahip oldu­
ğumuz değerlerimiz var. Birlikte paylaştığımız Noel
mıyla imkan vermez ( McLoyd ve diğerleri, 2009 ) . B ir çalışmada 7 - 1 0. sınıf Afrika
ve Kwanzaa gibi geleneklerimiz ve tö ren l erimiz v ar."
köken l i Amerikalı öğrencilere ilişkin ayırımcılık onların psikolojik işlevinin ( B un a
algılanan stres, depresyon semptomları da dahildir. ) d üşük oluşu v e algılanan refah
düzeylerin in d ü ş ü k oluşu ve bu öğrencilere karşı olumlu tavırlar ergenlerin o l u m l u ., - - - - - - - - - - �
I
psikolojik işlevleri ile i l işkili bulunmuştur (Sellers v e diğerleri. 2006 ) . Ş e k i l 1 2 . 5 b i r 1 ,. _ __ • +
önceki yıl içinde farklı etnik ayrımcılık yaşadığını b e l i n e n zenci ergenlerin oranını
Çevre: Yoksulluk ailenin yaşadığı çalkantı­
gösteriyor. Amerika'da altıncı sımflar ile yapılan bir araştırma Ç i n kökenli Amerikalı
larla ilişkili olup bir ebeveynden ayrı l m a,
çocukların Afrika kökenlilerle karşılaştırıldığında akranlarından ayırımcılık görd ü k ­
şiddet, borçla nma, aşırı gürültü ve yetersiz
leri n i ortaya koymuştur ( Rivas - D rake, H u ghes v e Way, 2008 ) .
barınma ile bağlantılıdır. 1 . Bölüm, s. 1 2.
I
_ .,

Geçmişte Böyle Bir Tartışma


Ergenlerin içinde b u l unduğu k ü l t ü r hem k ü l t ü rel değerleri, sosyoekon o ­
Yaşadığını Bildiren
mik statüyü v e etnisiteyi, h e m de medyanın etkilerini içermektedir. Önce lrka Dayalı Tartışma Türü Ergenlerin Oranı (%)
ergen i n çeşitli medyayı k u l lanması açıklanacak sonra dijital medyanın
Bir şey ile suçlanmak ya da 71.0
ergenlerin hayatındaki rolünü tartışılacaktır.
şüpheli gözüyle görülmek

Medya Kullanımı: Ulusal b i r araştırma, çocukların ve ergenlerin medya "Aptal m ış• gibi muamele 70.7
alışkanlıklarını derinlemesine bir bakışla incelemiştir (Rideout, Roberıs ve görmek ve küçümsenmek

Foehr, 200 5 ) . 8- 1 8 yaş arası 2200'den fazla çocuk ve ergenin incelendiği


Başkalarının sizden korkuyormuş 70.1
araştırmada günümüz gençliğin i n medya tarafından kuşatıldığı doğru lan ­
gibi davranması
mıştır. B u lgulara göre gençler ortalama olarak g ü nde alıı buçuk saat (haf­
tada kırk dört buçuk saat) medyaya zaman ayırıyor; buna karşılık Kamuya açık yerlerde izlenmek 68.l
ebeveynlerle günde yalnızca iki saat on beş dakika geçiriliyor, ödevlere ise ya da gözlenmek
günde 50 dakika ayrılıyor. Yeni gelişen tüm teknolojilere rağmen en çok
zaman televizyon ile geçirilmekted i r ( G ünde üç �aatten fazla) . Fakat tar­ 56.4
tışmamızın ilerleyen bölü m lerinde ergenlerin internette geçirdikleri zama­
nın hızla arttığını göreceksiniz.
Önemsenmemek, küçümsenmek,� 56.4
Teknoloji kullanımında asıl eğilim, medyaya çoklu görevlerin yüklen­ hizmet alamamak
mesidir (Roberts, Henriksen ve Foehr, 2009 ) . Son zamanlarda yaptlan bir
hesaplama gösteriyor ki medyanın çoklu görevi dikkate alındığında 8- 1 8 yaş 54.1
arasındakiler günde 8 saat medyayı kullanıyorlar ( Robens ve Foehr, 2008) .
Örneğin ergenlerin hem televizyon seyredip hem d e aynı anda arkadaşlarına
Hakaret görmek, isimler 52.2
kısa mesaj göndermesi sık sık olan bir şeydir. Bazı durumlarda medyanın takılması ya da taciz edilmek
çoklu görevi (söz gelimi kısa mesaj gönderme. ipod dinleme ve You tube'u
güncelleme) ev ödevleri yapılırken de kullanılmaktadır. Medyanın çoklu ŞEKİL 12.S
görevi ile ilgili araştırma az olsa da ev ödevlerini verimli olarak yapmak için AFRİKA KÖKENLİ AMERİKALI ERGENLERİN BİR YIL ÖNCE
bunun ne kadar iyi bir şey olabileceğini hayal etmek zordur. ETNİK AYRIMCILI KLA İLGİLİ RAPORLAR!

• KISIM 6 lige nlık 399


Kısa mesaj yazarken a ra ba k u l la nm a ya konsa n t re
olma n ın zorluğu konusunda bir a raştırma, mesaj yazarken
araba k ullanan sü rücülerin bir yere çarpma riskinin diğer
sürücülere göre 2 3 kattan daha fazla olduğunu ortaya koy­
m u ş t u r ( Bla nco ve diğerleri, 2009; Ha nowski ve diğerleri,
2009 ) . Bu araştı rmada s ü rücüler kamera lar ile 6 milyon
milden fazla gözlem lenmiştir. Mesaj yazmak sü rücülerin
göz ü n ü saatte 5 5 mil h ı z ile bir futbol sahasından geçmeye
yetecek kadar uzaklaştırmaktadır.
Televizyon seyretme ve video oyu n la rı oynama ergen­
liğin ilk zaman l a rında doruğa ulaşır, sonra da son dönem­
lerinde bir noktada ( medyaya tepki olarak ya da ok ul ve
ödevlerden dolayı ve sosyal faa l i yetler dolayısıyla ) düş­
meye başlar ( R oberts, H e nriksen ve Foehr, 2009 ) . Televiz­
yon seyretme ve video oyu n u oynamada düşüş olu rken
yaşça daha büyük ergenler müzik dinlemeye ve bilgisayar
Ergenler farklı tür medya kullanmak için ne kadar kullanmaya daha fazla vakit a y ı rırlar ( bakınız şekil 1 2 . 6 ) .
zaman harcamaktadırlar?
Ergenlerin Çevrimiçi (İnternet) Yaşamları: Farklı ülkelerdeki v e sosyo ekonomik
gruplardaki kullanım farklılıklarına rağmen tüm d ü n yada gençler g ü nden güne a rtan
ora n la rda i nterneti kullanıyorlar ( S hek, Tang ve Lo, 2008; Subrahmanyan ve Green­
field, 2008 ) . Örneğin, bir çalışmada Singa p u r'da ergenlerin % l 7'sinin i nterneti çok
fazla kullandıkları, günde 5 saat ya da daha uzun süre internette kaldı kla rı. görül­
müştür ( Mythily, Qui ve Winslow, 2008 ) ,
S o n zamanla rda yapılan bir a raştırmada ortalama ü ç ergenden ikisinin internette
yüz yüze olduğundan daha iyi kendini açtığı b u l u nm uşt ur. Aynı a raşt ı rmada erkek­
lerin kendilerini açarken kızlard a n daha rahat h isset tikleri b u l u n m uştur ( Schouten,
Va lkenburg ve Peter, 2007; Va l kenbur g ve Peter, 2009 ) . B u na k a rşılık kızların yüz
yüze kendileri n i açarken erkeklerden daha ra hat hisset t ikleri ortaya konmuştur. Yani
erkekler kendilerini açmak için internetten yara rlanıyorlar ( Valkenburg ve Peter,
2009 ) . Yapılan bir araştırma ile 1 3- 1 4 yaşında iyi u y u m gösteren ergenlerin büyük
i h t i malle 20-22 yaşla rında sosyal ağlan k u lla nacakla rı bulgusuna erişilmiştir ( Mikami
ve diğerleri, 20 1 O), B u çal ışmada, erken erge nlikteki arkadaşlıkların n iteliği ve dav­
ran ışlarındaki u y u m l u l uğa bakılarak, bu bireylerin sosyal paylaşım sitelerindeki etki­
leşim l e r i n i n niteliğinin yorda n a b ileceği b u l u n m u ş t u r. Aynı zam a n d a erken
ŞEKİL 12.6 ergenlikteki arkadaşlıktaki u y u m l u l u k erken yetişkinlikte b u sosyal paylaşım sitele­
ABD'DE 8-10 YAŞLARINDAKİLERİN FARKLI
rinde problem davranışlar olup olmayacağını gösterir.
MEDYA İLE GEÇİRDİKLERİ ZAMANDAKİ
GELİŞİMSEL DEGİŞME

4 Video oyunları oynamak Müzik dinlemek Televizyon izlemek Bi lgisayar kullanmak

3: 1 7 3:1 6

2:36
2:24

1 :42
1 :22
1 :05 1 :02
0:59
0:52
0.33 0:37

o
8-1 0 1 1 -14 1 5- 1 8 8-1 0 1 1 -14 1 5- 1 8 8-1 0 1 1 -14 1 5- 1 8 8-10 1 1-14 1 5- 1 8

Yaş grupları

400 BÖLÜM 1 2 Ergenlikte Sosyo-Duygusal Gelişim



Çocuk ve ergenlerin i nternette bilgiye erişmeleri konusunda çeşitli
kaygılar b u l u nmaktadır; çünkü bu bilgiler çoğunlukla d ü zenlenmemiştir
( P uj azon-Zazik ve Park, 20 1 O ) . Ulusal çapla yapı lan bir araştırm a
Amerika'da 1 0- 1 7 yaş arası ergenlerin % 42'sinin s o n y ı llarda internette
porno ile karşılaştıklarını, % 6 6 'sının karşılaşmas ı n ı n istemeden old u ­
ğ u n u b u lm uştu r ( Wolak, Miıchell v e Finkelhor, 2007 ) . Ayrıca İnternet
ü zerinden gençlerin taciz edilmesinde ve onlara sanal olarak zorbalı k
uygulanmasında önemli artışlar olmaktadır ( Subrahmanyam ve Greenfi ­
eld, 2008 ) .
Ergenlerin ve geleceğin yetişkinleri n i n internetteki sosyal ortamla­
rında sohbet odaları, e-posta, anlık mesaj laşma, blog'lar ve Facebook
b u l u n u yor. Facbook'u k u l lanan ergen ve yetişkin adayların ı n çoğu web
sitesine koydu kları b i lgilerin kendilerine özel olacağın ı d üşünmekted ir. Genç yetişkinlik ve ergenler için çevrimiçisosyatortamların özellikleri
Fakat herhangi birinin bu bilgilere, hatt a ebeveyn, okul personeli ve işve- nelerdir?
ren bilgilerine u l aşması oldukça kolaydır.
İnternet bir teknolojidir ve ergenlerin bu teknoloj i y i k u llanmasının ebeveynlerce
takip edilip d üzenlenmesi gerekir. Sözgelimi Bonita Wil liams'ı ele alalım. ı 5 yaşın ­
daki kızı Jade'in Myspace'e takıntı derecesinde bağland ığını gördüğünde endişelen­
mişti (Komblum, 2006 ) . Hatta Jade'in dikkat çekici fotoğraflarını gönderdiğini ve
cep n umarasını Amerika'n ı n çeşitli yerlerindeki insanl ara verdiğini fark ett iğinde
daha da endişelenmişti. Kızını engelledi, Myspace'i kapattırdı ve Jade'in bilgisayarını
odasından çıkararak oturma odasına aldı .

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Farklı kültü rlerdeki ergenlerin bazı benzerlik­ Etnik köken i n ne? Etn ik kökenin dolayısıyla
Bağlantı Kur leri nelerdir? Dünyadaki ergenler zamanlarını hiç fa rklı davranış ile karşı laştın m ı ? S e n i n

Yan sıt nasıl geçirirler7 Geçiş törenleri nedir7 kimliğin yayg ın kültürden ne kadar farkl ı ?
Etnisite ergenin gel işimini nasıl etkiler?

e Kültürün ergenlikteki gelişimi


Ergenlerin medya kullan ımını ne belirler?

nasıl etkilediğini açıklar. Bağlantı Kur


Ergenlerin günde ortalama üç saat televizyon
seyrettikleri n i öğrendiniz. 1 1 . bölümde tele­
vizyon seyretmekle, ergenlerin cinsel davra­
nışı ve cinsel bilgisi ile ilgili ne öğrendiniz?

S Ergenlik Problemleri Sosyoduygusal gelişim konusundaki ergenlik problemlerini ve bu


problemlerinde ergenlere yardımcı olma stratejilerini tanımlar.

Çocuk ve Genç Suçluluğu Depresyon ve İ ntihar Problemlerin Başarılı Önleme/Müdahale


Programları ile İlişkisi

1 1 . Bölümde çeşit l i ergen problemlerini tanımlamıştık: madde k u l l an ımı, cinsel yolla


bulaşan enfeksiyonlar ve yeme bozu klukları . B u bölümde ise çocuk suçları, depres­
yon ve i n tihar problemlerini inceleyeceğiz. Ayrıca ergen problemleri n i ve bu prob­
lemlerin nasıl önlenip çözümlenebileceğini de araştıracağız.

KISIM 6 Ergenli k 401


ŞEKİL 12.7 2,000,000
1 960-2005 YILLARI ABD ÇOCUK
-"'
MAHKEMELERİNİN İŞ Y Ü KÜ ::ı
u
o 1 ,600,000
u-

� �
<( '::ı
Toplam çocuk ve genç suçluluğu
:;;: "'
ro .!:!?"'
-o 1 ,200,000
c .s
Vi .S:
"' �

«1
QJ
-
- QJ
�- -"'� 800,000
"- ..c
"' "'
o E
o
N
6 400,000

°'

o
1 960 1 965 1 970 1 975 1 980 1 985 1 990 1 995 2000 2005
Yıllar

Ç OC U K V E G E N Ç S U Ç L U L U G U
Çocuk ve genç suçlu l uğ u ifadesi. kan u n u çiğneyen ya da yasadışı diye tanımla­
nabilecek davra n ış gösteren ergenler için k u ll a n ıl ı yor. Başka bozuk l u k kategorileri
gibi çocuk suçu da genel bir kavramdır. Yasa i h lali yerlere çöp atmaktan cina-
yete kada r çeşitlen mektedir.
A merika'da çocuk mahkemeleri n i n dava y ü k ü 1 960- 1 996 yılları a ra­
sında ciddi biçimde a rtmış; 1 996'dan b u yana h a f if bir düşüş göstermiş­
tir (bakınız şekil 1 2 . 7 ) ( Pu zzanchera ve Sickmu nd , 2008 ) . Bu istatistiğin
ya lnızca t u t u kla nı p çoc u k m a hkemesine dosyası gönderilen ergenleri
ifade ettiği, t u tuklandıktan sonra çocuk ma h kemesine gönderilmeyenleri
kapsa madığı u n u t u lmamal ıdır. Bu veriler suç işledikten sonra t ut u k l a n -
mayanla rı da kapsa m ı yor.
Erkeklerin suça ka rışına i h timal leri kızlardan daha fazladır. Ancak Ameri­
kan devlet istatistikleri, çocuk suçu işlemiş kızla rın ora n ı n da a rtış olduğun u göste­
riyor ( 1 98 5 yılında % 1 9 iken 200 5 yılında bu ora n % 27 olmuşt u r ) ( Puzzan chera
ve Sickmund, 2008 ) .
Azı n l ı k gruplar v e düşük sosyoekonomik statüden gelen gençler arasındaki suç
ora n ı b u grupların genel n ü fusuna bak ı ldığında özeJJikle y ü ksekt i r. Fakat bu grup­
ların A merika'da adli kara r verme sürecinde etkileri azd ı r; bu nedenle orta sosyo
ekonomik statüden gelen beyazlara nazara n b u n la r daha kolay yargılanmaktadırlar.
E rken başlayan ( 1 1 yaş önces i ) ve geç başlayan ( 1 1 yaş sonrası ) a n t isosyal dav­
ranış a rasında bir ayırım yapılma ktadır. Erken başlayan a nt isosyal davra n ı ş geç baş­
layana göre daha ol u msuz gelişimsel sonuçl a r ile i l işkilidir ( Schulenberg ve Zarrett,
2006 ) . Genç yet işkinlikte de devam etmekle kalmaz, aynı zamanda zih i n sel sağlık
ve i l işki problemleri ile de ilişkilidir ( Loeber, B u rke ve p a rdin i , 2009 ) .

Suçun Nedenleri: S u ç geçmişte old uğu kadar ağırlıklı bir alt sınıf olgusu olma­
masına rağmen alt sın ıfın bazı k a rak teristik özelJ ikleri suç işlemeyi a rt ı rmakta­
d ı r ( Th io, 20 1 O). Düşük sosyo ekonomik statüye sahip a kra n grupların ya da
çetelerin bazı normları genelde toplu m u n amaç ve n o rmla rına göre a ntisosyaldir
ya da za ra r vericidir. Belaya karışmak ya da u zak durmak a l t gelir grubu semtlerde
yaşay a n ergen leri n hayatında göze ça rpan özelliklerdendir. " Sert " ve "erkeksi"
Çocuk ve genç suçluluğu: Suç işlemiş ya da yasadışı olmak, alt sosyo ekonomik statüden gelen erkek çocukları için y üksek statü elde
olarak değerlendirilebilecek bir davranış gerçekleş­ etmeye yarayan özell iklerdir ve bu özellikler çoğ u n l ukla suç işleme ve yakasını polis-
tirmiş olan ergen.

402 BÖL Ü M 1 2 Ergenlikte Sosyo Duygusal Gelişim



ten k urtarabilme başarısı ile ölçü l ü r. Suç oranı yü ksek olan t op l u l u k l a rdaki ergenler
ise suça karışan birçok model gözlemlerler ( Loeber ve d iğerleri, 2007 ) . Bu topl u l u k ­
ların k a ra kteristik özelliği yoksu lluk, işsizlik ve o n a sınıfa k a rşı yabancılaşma d uy­
gusu d u r (Thio, 20 l O). Nitelikli eğitim, eğitimin finanse edilmesi ve organize semt
etkinlikleri bu toplu l u klarda ol mayabilir ( Molnar ve diğerleri, 2007 ) . B i r a raştırmada,
genç ergenlerin okula bağlı l ıklarının olumsuz aile ilişkileri ve yetersiz öz denetimden
kaynaklanan soru n l a rdan ergenleri koru duğu görü lmüşt ü r. ( Lou kas, Roa lson ve
Herrera, 20 1 0 ) .
Aile destek sistem i n i n bazı özellik leri d e suçlarla ilişkilidir ( F a rrington, 2 0 09 ) .
S uçlu çocuk l a rı n ebeveynleri antisosyal davra nı şlardan vazgeçirme v e işlevsel dav­
ranışla rı özendirme konusunda d iğer ebeveynler kadar yeterli değildirler. E rgenl e ­
ri n ebeveyn leri t a rafından izlen mesi, b i r e rgenin s u ç i ş l e y i p işlemeyeceğin i n
belirlenmesinde özellikle önemlidir ( La ird v e d iğerleri, 2008 ) . Yüksek riskli semt­
lerde o t u ra n aileler üzerinde yapılan bir a raştırma, a ilelerin ergen çocu k l a rı n ı n
nerede olduğu n u bilmemeleri n i n ergenin gelecekte b i r s u ça k a rışıp karışm a yacağı
ile i l i ş k i l i olduğunu göstermiştir ( La hey ve diğerleri, 2008 ) . Aile geçimsizl iği ve
tutarsız, uygun olmayan disiplin de suç ile ilişkilidir ( Bor, McGee ve Fagan, 2004 ) .
B i r başka a raştırma 8 - 1 O yaşlarında uygun olmayan disiplinin önemli b i r faktör
olduğu ve b u sayede ergenlikte s u ç işleyen çocuk l a rı n 2 l yaşından sonra da suç
işle meye devam edeceğinin tahmin edilebi leceği ortaya k o n m u ş t u r ( Fa rrignton,
Ttofi ve Cold, 2009 ) .
Ebeveynl i k stratej ilerinin çoc u k l u kta değiştirilmesinin daha düşük çocuk suçları
ile sonu çlanabileceğini gösteren deneysel desenli çal ışmaları n sayısı azdır. Fakat
Marion Forgaıch ve arkadaşlarının (2009) yaptığı bir çalışmada oğullan olan boşan ­
m ı ş a nneleri rastgele b i r deney grubuna ( B u a nneler ebeveynlik eğitimi a l m ıştır. ) bir
de kontrol grubuna (Bu anneler ebeveynlik eğitimi almamıştır.) dağıltılar. Bu sırada
oğullan birinci ve üçü ncü sınıftaydı . Ebeveynlik eğitimi 1 4 ebeveyn grup toplantı­
sından oluşmuş ve beceri teşvi kine, sınır beli rlemeye, izleme, problem çözme ve
pozitif katılıma odaklanmıştır. Ayrıca oturuml a ra duyguların düzenlenmesi, anne­
baba arasındak i a nlaşmazlı kla rla başa çıkabilme ve boşanma konusunda çocuk ile
konuşma gibi kon ular da dahil edilmişt i r. Dokuz yıllık bir değerlen d i rmede deney
grub u n da, kontrol grubuna göre ebeveynlik uygu lamalarının geliştiği ve olumsuz
davranış gösteren a k ranlarla ilişkilerin azaldığı görülmüşt ü r.
G ünden güne a rtan sayıda a raştınnada, kardeşlerin suç işlemede güçlü etkileri­
nin olduğu görülmüştür ( B a n k , B u rraston ve Snyder, 2004 ) . Sonuçta suç işleyen
a k ra nlara sa h i p olmak, suç işleme riskini büyük oranda artırır ( B rown ve Larson,
2009 ) .
Risk grubunda olan (örneğin çocuk s u çu işleyebilecek ola n ) ergenlere yardım
etmeyi a maçlayan b i r kişi Rodney Hammond olmuştur. Kariyerlerle Bağla n tı da onun '

neler yaptığın ı okuyunuz.

Ergenlikte depresyonun özelliği ned i r? B i r ergenin i nt i h a r etmesine neden olan şey


nedir?

Depresyon: E rgenlikte depresyon ne kadar yoğun d u r? E rgenl erin depresif bozuk ­


l u k yaşama ora nı % 1 5 ile 2 0 a rasında değişmektedir ( G raber ve Sontag, 2009 ) .
1 5 yaşına geli n ceye kadar ergen k ızlar, erkeklerin iki katı oranda depresyon yaşı­
yor. Bu cinsiyet far k ı n ı n nedenleri arasında kızları n depresyon hali ndeyken d ü ş ü n ­
ceye d a l m a l a r ı ve b u n u büyütmeleri; kızların k e n d i görün t ü lerinin, öıellikle beden
imgelerinin erkekleri n k i n de n daha negatif olması, kızl a rı n erkeklerden daha çok
ayırımcılıkla k a rşılaşmaları ve kızlarda erge n l iğin daha erken başlaması say ılabilir
(Nole n - H oeksema, 2 0 1 0 ) . S o n u ç olarak kızlar orta öğretim sırasında üst üste gelen
ve depresyonu a rt ı ran değişimler ve hayat tecrübeleri yaşar ( Hammen, 2009 ) .

• KISJM 6 E•gerılif 403


kariyerlerle bağ l a ntı

Rod ney Ham mond, Sağ l ı k psikoloğu


RodneyHammond ü niversitedeneyimi nişöyle çocukların gelişimiydi. Birkaç yıl boyunca
tanımlamaktadır: Wright State Ü niversitesi'nde Ohio'da klinik
psikolog larını eğitti veetnika z ı n l ıklara men­
Öğrenci olarak lllinois Ü niversitesi'ne başladı­
sup gençler arasında şiddeti a zaltmaya yö­
ğımda ana dala kararvermemiştim. Amaeğiti­
mimi finanse edebilmek için sponsorluğunu
nelik bir program yürüttü. Orada kendisi ve
psikoloji bölümününyaptığı birçocukgelişimi meslektaşları risk altındaki gençlerle çatış­
araştırma programındayarımgünlükbirişbul­ mayı etkili olarak yönetmek için gerekli sos­
muştum. Orada şehirli çocukların öğrenmele­ yal becerilerini kullanmayı ve şiddete yol
rini artırmak için düzenlenmiş ortamlarda açabilecek durumları tanımayı öğrettiler.
gözlemledim.Psikolojininyapabileceği katkı­ Bugün HammondAtlanta'da Hastalık Kontrol
ları orada doğrudan gördüm ve o zaman anla­ ve Önleme Merkezlerinde Şiddeti Önleme
d ı m ki ben psi kolog olmak istiyordum
Program yöneticisidir. Hammond'a göre
(Amerikan Psikoloji Derneği, 2003, s. 26).
eğer insanlarla ve problem çözme ile ilgile­
Rodney Hammond okul ve toplum psi­ niyorsan ı z psikoloji bunları bir araya getir­
kolojisindedoktora ald ı veodaklandığı konu mek için harika bir yoldur. Rodney Hammond

B azı aile fa ktörleri ergenleri depresyona girecek risk grubuna yerleşt irir ( G raber
ve S o n tag, 2009; Liem, Gavel ve L ustig, 2 0 1 0; Waller ve Rose, 2 0 1 0 ) . Bu faktörler
a rasında depresif bir ebeveyne sahip olmak, du ygusal olara k u yg u n o l mayan ebe­
veyne sahip olmak, evl i l i k lerinde çok tartışan ebeveynlere sahip o l m a k ve mali
probl e m i olan ebeveynlere sahip o l ma k sayılabilir.
Yetersiz a k ran ilişkileri de ergenlerin depresyonları ile ilişkilidir ( Kismer ve diğer­
leri, 2006 ) . Samimi bir arkadaş i l e yakın i lişkileri olmamak, arkadaşlarla az i letişimi
olmak ve a kran l a rı tarafından reddedi lmek ergenlerde depresyon eği limlerini a n ırır.
Bu bölü mde daha önce de gördüğümüz gibi ergenlikte romantik i lişkilerdeki problem­
ler de depresif semptomları tetikleyebilir; özellikle kızlarda ( S tarr ve Davilla, 2009 ) .
Arkadaşlık çoğu za man sosyal destek sağlar. A m a a rkadaşlığın kızlar v e erkek­
ler a rasında daha düşük seviyede depresyon ile ilgili olup o l ma ması a rkadaşlığın
t ü rü ne bağ l ı d ı r. Örneğin yapılan bir a raştırmada depresif olmayan a rkadaşları
olan genç ergenlerin depresyona gi rme i h t i m a l leri a rkadaşsız genç ergenlere
oranla daha düşük olmuş; buna k a rşın depresif a rkadaşla rı olan ergen lerin
depresyona girme i h t i ma ll e ri daha y ü ksek o l m u şt ur ( B rendgen ve d iğerleri,
2 0 1 O ) . Üçü ncü-dok u zu n c u sınıfları kapsayan bir başka a raştırmada arkadaş­
lıkta sosyal desteğin bir yön ü n ü n hem fayda ları hem de bedeli o l d uğu görül ­
müşt ü r ( Rose, Carlson v e A ller, 2007 ) . B ahsedilen ça l ı ş mada k ızların bir
p roblem üzerinde uzun uzun birl ikte düşü nmeleri ( Ya n i probl e m i çokça tar­
t ış m a l a rı ) hem a rkadaşlığın niteliğinin pozitif yönde a nacağını ön görmüş, hem
d e düşünme s ü recinin, b u n a l ı m ve kaygı semptom l a r ı n ı n da artacağını ön gör-
m üştür. Kızla rın depresyona girmelerinde çokça d ü ş ü n menin var ol u ş u da yeni
bir a raşurmada gözlenmiştir ( C haplin, G i l l h a m ve Seligman, 2009 ) . 1 1 - 1 4 yaş a ra ­
sın d a k i çocuklarla yapılan bu a ra ş tı rmada bir y ı l sonr a k i end işe, k o r k u ve aşırı
Depresyon yaşayan ergenlerin bazı özellikleri nelerdir? hassasiyete dair i l k değerlendirmeler, kızla rda erkeklere göre daha büyük oranda
Ergenlerin intihar girişimleriyle ilgili faktörler nelerdir? b u n a l ı m semtomla rının a rt ışıyla bağlantılı olm uşt u r.

404 BÖLÜM 1 2 Ergenlikte Sosyo Duygusal Gelışım



E rgenlikte ne t ü r tedavi depresyon u azaltaca k t ı r? Yeni b i r a ra ş ­ 1 00
t ırma, b u n a l ı m l ı ergenlerin a n t idepresa n ve baş e t m e becerilerini geliş­
t i recek bir bilişsel davranış tera pisi a l a n la rın; sadece a n t idepresan ya d a
80
sadece bilişsel davra nı ş terapisi a l a n la ra göre daha h ı z l ı i y ileştiklerini
göstermiştir (TA D S t a k ı m ı , 2007 ) . Fakat bazı a n t idepresa n la rı a l m a k
60
konusunda b i r g ü ve n l i k ka ygısı ortaya çıktı v e 2004 y ıl ın da A merika'da "'
"O
N
gıda ve ilaç verme kon u s u nda ilaçların üzerine u y a r ı l a r kon u l d u ve '"'
>-
40
erge nlerde i n t i h a r da vra nışı ris k i n i a rt ı rabi leceği i fa d e edildi ( Masi,
Liboni ve B roved a n i , 2 0 1 O ) . Aynı a raştı rmada y a l nı zca a nt idepresan
ilacı a la n , b u n a lıma g i rmiş ergenlerin % l 5 ' inde int i h a r düşü nceleri ve 20 ......
i n t i ha ra teşebbüs olmuş; b u n a k a rşılık yalnızca bilişsel davranış tera pisi
a l a nların % 6'sında ve a n tidepresan ilacı yanında bilişsel davranış t e ra ­ o
pisi a l a n la rın da % 8'inde i n t i h a r d ü ş ü n cesi ve giriş.imi olmuşt u r. 1 991 1 993 1 995 1 997 1 999 2001 2003 2005
Yıllar

İntihar: İ n t i h a r davranışı çocuk l u kta azdır; ama ergenlikte a rt a r ve genç


yetişki nlikte daha da a rt a r ( Pa rk ve diğerleri, 2006 ) . i n t i h a r, 1 0- 1 9 yaş
ŞEKİL 12.8
ABD'DE 1 99 1 -2005 YILLLAR I ARAS I N D A
a rasında önemli ölüm nedenleri a rasında üçüncü sırada yer a l maktadır. ( Ulusal Sağ­
ÖNCEKİ 1 2 AY İÇİNDE Cİ DDİ İNTİ HAR GİRİŞİMİ
lık İ statistikleri Merkezi, 2008; Piruccello, 20 1 O ) .
DÜŞÜNEN 9. V E 1 2. SINIF ÖGRENCİLE R İ N
İ n t i h a r t e h d i d i n i n h e r za m a n ciddiye a l ın ması gerekse d e b u n u gerçekten
YÜZDELERİ
yapa n l a rdan çok daha fazla ergen , intiharı tasa rl ı yor ya da teşebbüs ediyor ( M i ra n da
ve diğerleri, 2008 ) . U l u sa l bir a raştırmada 2005 y ı l ı n da Ameri ka 'da liselilerin
% 1 7'si, son 1 2 a yda i n t i h a rı düşündüklerini ya da ona teşebbüs ettiklerini i fade
etmiştir ( Ea t o n ve d iğerleri, 2006 ) . Şekil 1 2 . 8'de görüld üğü gibi, bu oran 1 99 1
y ı l ı n d a n b u yana d ü şm ü ş t ü r. B u u l usal a raştırmada öğrencil e ri n % 2 . 3 ' ü 2 0 0 5
yılında ya ra la n m a , zehirlenme ya da aşırı dozda ilaç k ul l a n ı mı i l e son uçla n a n ve
doktorun tedavi ettiği b i r i n t i h a r vakası bildirmiştir. Kızlar, erkeklerden daha çok
i n t i h a r girişi m i ne eği l i m l i o l m u ş ve fiilen gerçekleşt irmiştir. Erkekler i n t i h a r girişim­
lerinde ateşli sila h gibi öldü rücü yöntemleri daha çok k u ll a nı rken ergen kızl a r daha
çok bileklerini kesme ya da aşırı dozda uyku ilacı k u lla nmıştır (Yani d a h a a z ölüm
ile sonuçlanaca k yöntem ler) .
Uzak ve geçmiş deneyimler de intihar gi rişi mleri ile ilgili olabi l i r. E rgenlerin
uzun süren bir istikra rsız ve m u tsuz aile t a ri h çesi olabilir ( Wa n ve Leu ng, 2 0 1 0 ) .
Aynen çocu k l u kta şefkat v e d uygusal desteğin olmayışının ve başarı için aşırı kontro l
v e baskını n ergenlikte bunalım ile ilgili olması gibi böyle aile deneyimleri d e ergen­
l i kte intihar gi rişimleri nde uzak bir fa ktör olarak kendini gösterebilir.
Ergenin a k ra n l a rıyla i l işkileri de i n t i h a r gi rişi mleri ile bağla n t ı l ı d ır. Son za m a n ­
larda yapılmış bir a raşt ı rma, ergen sosya l grubu n u n bir üyesi nin i n t i h a r g i rişi m l e ­
r i n i n ergen in int ihara teşebbüs e t m e i h t i m a l i i l e i l i ş k i l i olduğu n u göstermişt i r (de
Leo ve Heller, 2008 ) . i n t i h a ra teşebbüs eden ergenlerin des­
28
tekleyici a rkada ş l ı k l a rı olmayabilir. Bir a ra ş l t rmada a rkadaş
kurbanı olmanın int ihar düşü nce ve girişimleriyle bağla ntılı Afrika kökenli Amerikalı Amerikalı kızılderi/Alaska Yerli
24
Latin Asya kökenli Amerikalı/Pasifik Adaları
old uğu onaya konmuşt u r ( Klonıek ve diğerleri, 2008 ) . QJ
::o
o Latin olmayan beyaz
Ayrıca k ü l t ü rel bağl a m l a r da i n t i h a r g i rişimleri ile bağ- o 20

l a n t ı l ı d ı r. A m e r i k a ' d a e rg e n l e rin i n t i h a r g i ri ş i m l e ri e t n i k Q:i


""-
g r u p l a r a rasında ra rklılık göstermektedir ( C h o ve H a s l a ın, c: 16
"'
20 1 0 ) . Şekil 1 2 . 9'da görü ld üğü gibi, A merikan Kızılderili/ o
Alaska yerlisi e rgenlerin % 20'den [azlası geçmişte i n t i h a ra I 12

teşebbüs ettiklerini bildirm i ş t i r; girişin1lerin yaklaşık 0/o 2 0 'si :� 8


ölüm ile son u çla nmıştır ve bu ergen ler 1 5 - 1 9 yaş a ra s ı n - .fü
d a y d ı ( Goldston ve d iğerl e r i , 2008 ) . Y i n e Şekil l 2 . 9 'da ·� 4
görüldüğü gibi s i y a h Am e r i k a l ı ve L a t i n olmayan beyaz
erkek erge n l e r en düşük oranda i n t i h a r vakası b i l d i rm i ş t i r. o
K ızılderili ve A la ska Yerlisi ergenlerin yüksek oranda i n t i h a r Erkekler Kadınlar
g i rişimlerinde ö n e m l i risk !a ktörü, o ergen lerin a rt a n ora n ­
l a rd a a l kol k u l l a n m a s ı d ı r. B i r ça l ı şmada sürekli v e a rtan ŞEKİL 12.9
stresin ( özel l i k l e e vd e ) genç Latin A m e ri k a lı ların i n t i h a r 1 2.9. ABD'DE FARKLI ETN İ K GRUPLARIN İNTİHAR GİRİŞİMLERİ:
girişi mleri i l e ilişk i l i olduğu görü l m ü şt ü r ( Za yas v e d iğerleri, Not: Bu veriler kişilerin kendi belirttikleri bir yıllık oranları gösteriyor.

• KISIM 6 Ergenlık 405


20 l 0 ) . Adı geçen çalışmanın sonu çları, geleneksel Latin cinsiyet sosya lleşmesini
modern batı t o p l u mu ile uzlaştırmak için m ücadele eden genç Latin Amerikalıla­
rın yaşadı kları k ü l t ü rel süreksizliği yansıtmak t a d ır.
Genetik fakt örlerin depresyon i l e i l i ş k i l i olması gibi a y n ı faktörler i nt ihar i l e
de i l i ş k i l i d i r ( Kapornai v e Vetro, 2 008 ) . İ n t i h a r etmiş bir k imse ile kişinin g e n e t i k
bağı n e kadar y a k ı n olursa o k i ş i n i n intihar etme olasılığı o kadar y ü ksektir.
;_ _ _ _ _ _ _ _ _ ._ i n t ihara yönelen ergenlerin psi k o l oj i k profil i nedir? B u ergen l erin çoğ u n l u kla
'
depresi f semptomları vardır ( Woolgar ve Tranah, 2 0 1 O ) . H e r bunalımlı ergen i nt i ­
hara teşebbüs etmese de depresyon ergen i n t i harı ile i l i ş k i l i olarak en çok a n ı l a n
Koşullar, Hastalıklar ve Bozukluklar. Yaşça etkendir ( Bethell ve R hoades, 2 0 0 8 ; Nrugham, H ol e n ve S u n d , 2 0 1 0 ) . B i r başka
daha büyük yetişkinlerde depresyon ve inti­ a ra ş tı rma ise üzgün y a da b u n a l ı m l ı iken alkol k u l l a n a n ergenleri n i n t i hara teşeb­
harın özellikleri nelerdir? 1 8. Bölüm, s. 580. büs etme ri sk i olduğunu göstermiştir ( Sclı il l i ng ve d iğerleri, 2009 ) . Ergen sağlığı­
,
n ı n u zu n l a m a s ı n a i n celenmesi n e yön e l i k ul u s a l bir a raşt ı r m a n ı n verilerini
kullanan b i r çözümleme bir i nt ihar risk i n i n faktörlerin i şöyle belirlemiştir: depre­
sif s e m p t o m la r, u m u tsuzluk duygusu, intihar d ü ş üncesin e kapılma, aile t a ri hçe­
sinde i n t ihar davranışı olmak ve i n tihar davranışı tari hçesi olan a rkadaşa sahip
olmak ( Thompson, Kuruwita ve Poster, 2009 ) .

P R O B L E M L E R i N B A Ş A R I L I Ö N L E M E/M Ü D A H A L E P R OG­
R A M ! A R I İ L F j ı i c i <;. j
B u böl ü mde ve 1 1 . Böl ümde başlıca ergen problemlerin d e n bazılarını ele a l d ı k .
B u nlar: m a d d e k u l l a n ı m ı , çocuk suçları, o k u l i l e ilgili p roblemler, ergen gebeliği
ve cinsel yolla b u la şa n e n feksiyon lar, yeme bozuk l uk l a rı , depresyon ve i nt i h a r i d i .
Ç oğu erge n i e t k ileyen d ö rt problem ş un lardır: ( 1 ) Madde k u l l a n ımı, ( 2 )
çocu kları n suç işlemesi, ( 3 ) cinsel problemler ve ( 4 ) o k u l la ilgili probl emler ( D ry­
foos, 1 990; Dryfoos ve Barkin, 2006 ) . E n çok risk grub u n d a olan erge nler bu
problemlerden birden fazlası i l e karşı laşırlar. Araştırmacılar ergenlikte problemli
davra n ışların birbi ri ile ilişkili o l d uğu sonucuna ulaşmaktadır ( H ipwell ve diğer­
leri, 2 0 1 O; McM u rran ve diğerleri, 20 1 O ) . Örneğin yoğun biçimde madde k u l l a ­
n ı m ı , e r k e n ci nsel a k t ivite, d ü ş ü k okul n o tları, okuldan a y rı l m a ve suç i ş l e m e ile
i l i şk i l i d i r ( Ca m i n i s ve diğerleri, 2007 ) . C i n sel a k t iviten i n erken başla m ası, sigara
ve a l k ol kullanımı ve diğer yasadışı uyuşturu cu ların k u l la n ı m ı y la iliş­
k i l i y k e n , düşük n o t l a r, okulu b ı ra k m a ve s u ç işleme i l e i l i ş k i l i d i r
( Aalsma ve diğerleri, 20 1 0 ) . Su ça karışmak; erken cinsel a k ı ivite, erken
gebe l i k , madde k u l l a n ı m ı ve o k u l u bıra k m a i l e i l i ş k i l i d i r ( Chew ve
diğerleri, 2 0 1 0; D 'a mico ve diğerleri, 2008 ) . A merika 'da ergenlerin %
1 O ' u n u n bu problem lerin dördü i l e de k a rş ı laştığı t a h m i n ediliyor
( Mesela o k u l u bıra k a n ergenler olmal a rı gereken sınıfı n gerisindeler,
uyuşt urucu k u l l a n ı yorl a r, sigara içiyorlar ve ci nsel olarak a k t i fl er ama
koru nm u yorlar ) . 1 990 yılında y ü ksek risk grubu gençleri n % l 5 'i n i n
d a h a bu dört problem davranıştan iki y a da ü ç ü n ü yaşayacağı tahmin
edilmişti ( Dryfoos, ı 990 ) . G ü n ü mü zde bu ra k a m A merika 'da % 2 0 'y e
ulaşmıştır ( D ryfoos v e B a r k i n , 2006 ) .
E rgenl i k problemleri n i önleme ya d a azaltmada başarı l ı olmuş prog­
ra mları n değerlendirm elerinde şu ortak noktalara ulaşılmıştır ( D ry foos,
1 990; D ryfoos ve Barkin, 2006 ) :

1. Yoğun bireyselleştirilmiş ilgi: Başanh programlarda yüksek risk grubun ­


daki ergenlerin sonımluluğu bir yetişkine veril mişti r, o yetişkin ken­
dine bağlı bu ergenlerle i h t iyaçları doğrultusunda özel olarak
ilgilenmiştir. B u tema bazı progra mlarda mevcu llur. Başarılı bir madde
k u l l a nım programında öğrenciye psikoloj ik yardım sunacak danış­
Ergenlik dönemindeki problemlerin birbiriyle bağlantıları nasıldır? manı, bireysel psikolojik danışma ve ilgili tedavi için tam gün hazır
Hangi tür içeriğe safıip programlar ergenlik dönemi problemlerini bu l u nmakıadır.
önleme ya da azaltmada ba}Orılıdır?

406 BÖLUM 1 2 rg• ııriktP Sosyo-Duygusal Geırşırr



araştırmalarla bağ la ntı

Hangi Çocu kların Erken Müdahaleden Yararlanması E n Olasıdır?


Hızlı Yol (FastTrack) çocukların suç işleme riskini ve diğer problemleri çok fazla kavga etme gibi davranışlara ilişkin çoklu örnekler), karşıt
azaltmaya yönelik girişimler yapan bir müdahaledir (Davranış olma-karşıgelmebozukluğu (itaatsizlik,düşmanlıkgibi},di kkateksikliği­
Problemleri Önleme Araştırma Grubu, 2007; Dodge & McCourt, 201 O; hiperaktivite(Bölüm9'datanımlanmıştır), dışsallaştırıcı bozuklu k(daha
Dodge & Davranış Problemleri Önleme Araştırma Grubu, 2007; Slough, önce tanımlanan üç bozukluktan herhangi birininvarl ığı) ve kendini ta­
McMahon & Davranış Problem!eri Ön leme Araştırma Grubu, 2008}. Dört nımlamayoluyla toplanan antisosyal davranışlarla(34davranış listelen­
bölgedeki okullar (Durham, Kuzey Carolina, Nashville, Ten nesse, miş olup okuldan kaçma, çalma ve birine zarar verme maksad ıyla
Seattle, Washington ve Kırsal Merkez Pensylvania) çevredeki suç oran­ saldırma gibi davranışlardır) ilgili sonuçlar üçüncü,altıncı vedokuzuncu
larına ve yoksulluk verilerine bakılarak yüksek risk grubu olarak belir­ sınıflarda değerlendirilmiştir.
lenmiştir. Araştırmacılar bu dört okuldan 9 000 anaokulu çocuğunu Kapsamlı müdahale, yalnızca anaokulundayüksek ıriskgrubu diye
yüksek risk ve orta risk grubu 891 çocuğu rastgele müdahale ve kontrol tanımlanan çocuk ve ergenlerde başarılı olmuş; sözü edilen davra n ı ş
gruplarına dağıttılar. Müdahale başladığında çocuklarortalama altı bu­ bozukluklarınıdikkateksikliğini,hiperaktiviteyi, dışsallaştırıcı bozukluğu
çuk yaşındaydılar. ve antisosyal davranışı azaltmıştır (Dodge ve McCourt, 201 O).
Onyıllıkmüdahaleşunlardanoluşmuştur:ebeveyn davranışyöne­ Müdahaleninol umlusonuçlarıüçüncüsınıfta ortayaçıkmış,dokuzuncu
tim eğitimi,çocuksosyal bil işsel beceri eğitimi, okuma öğretimi, evziya­ sınıfa kadar devam etmiştir. Müdahale yüksek risk grubu anaokulu ço­
retleri, akademikdanışmanlık ve sosyoduygusal yeterlikleri artırmakve cuklarınındavranışbozukluğugeliştirmeihtimalini%75ora nında,dikkat
öfkeyi azaltmak üzere gözden geçirilmiş sınıf programı. eksikliği-hiperaktivite ihtimalini o/o 53 oranında dışsallaştırıcı bozukluk
Davranış bozukluğu, (altı aylık dönemde okuldan kaçma, yangın ihtimalini ise o/o 43 oranında azaltmıştır.
çıkarma, hayvanlara karşı acımasızlık, zorla eşyaları kırarak içeri girme,

2 . Toplum çapında çok taraflı işbirlikli yaklaşımlar: Toplum çapında çok taraflı işbirlikli
progra m l a rın temel felsefesi, birçok farklı program ve hizmetin yerinde veri lmesi
zorunluluğudur. Başarılı b i r madde kullanımı programında yerel medyayı k u l ­
lana rak ve h a l k eğitimi yaparak okuldaki program i l e bağlantılı olarak t op l u m
çapında sağlığı düzeltme kampanyası yürütülmüştür.

3. Erken tanılama ve müdahale: Çocu klar problem gelişt irmeden önce ya da proble­
min başlangıcında çocu klara ve ailelere u laşmak başarılı bir stratej id i r. O k u l
öncesi bir program çocuk suçlarının, gebeliklerini n , madde k u l l a n ı m ı n ı n v e
o k u l u bırakmanın önlenmesinde mükemmel b i r model olarak iş görür. High/
Scope Vakfınca Ypsilanti M ichigan'da y ü rü tü len Perry Okul Öncesi program ı ,
öğrenciler ü zerinde u zu n v a d e l i v e o l u m l u e t k i yapmıştır. David Wikert ' ı n
yönettiği bu güçlendirme programı dezavantaj l ı d u ru mdaki siyah Amerik a l ı
çocuklara h izmet etmektedir. B u öğrenciler iki y ı l l ı k kaliteli bir okul öncesi prog­
ramına devam ediyor ve program personeli onlara haftal ı k ev ziyaretleri yapıyor.
Resmi polis kayıtları n a göre Perry Okul Ö n cesi programa devam etmiş bireylerin
19 yaşına kadar bir suçtan tu tuklanmamış ve yetişkinlikte de kontrol grubuna
oranla daha a z suç işledikleri bildirilmiştir. Ayrıca bu öğrencilerin okulu bırakma
o ranları da düşük b u l u n m uş ve öğretmenleri onların sosyal davra nışlarını böyle
bir programa tabi t u t ulmamış öğrencilerden ol uşan kontro l grubuna göre daha
yeterli olarak değerlend i rm işt i r ( H igh/ Scope Kayıtları , 200 5 ) . B i r müdaha leden
en çok hangi öğrencilerin yararlanabileceği hakkında daha çok şey okumak için
A raştırmalarla Bağla n tı ya bakınız .
'

KISIM 6 Ergenl ik

407
Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Çoc u k ve genç suçlu luğu nedir7 Buna neler Kendi ergenlik dönemin izde bu bölumde ya
Bağlantı Kur sebep olur7 da 1 1 . Bölumde tartışılan problemlerden her­

Ya n sıt Erge n l ı kte depresyon ve i n t i h a r ı n öze l l iği hangi birisi ile (madde kullanımı, yeme bo
nedir7 zuklu kları, çocuk suçları, depresyon ya da

O Sosyoduygusal gelişim konu­


Ergen problemleri birbiri ıle nasıl i l işkilidir?
Ergenler için başarılı önleme/müdahale prog­
intihar girişimi gıbi) karşılaştınız m ı ? Bu prob­
lem lerden bir ya da ıkisi ile karşılaşmışsanız
sundaki ergenlik problemlerini ramlarının bazı unsu rları nelerdir? sizce neden7 Bu problemlerin hiç biri ile karşı­
ve bu problemlerinde ergenlere laşmamışsanız bunun sebebi ne olabilir?
yardımcı olma stratejilerini ta­ Bağlantı Kur
nımlar. 1 O. Bölümde orta ve geç çocukluk döneminde
zorbalık ve ergenlikteki problemler arasındaki
bağlantı hakkında neler öğrendiniz?

ko n u bağ l a ntı l a rı - - - - - - - - - - - - - - ...


\

Ergenler, aşağı yukarı 1 8-25 yaş arasında genç yetişkinlik dönemine girerler ve
bu dönemde kimliklerini daha yoğun olarak keşfeder, farklı bağlamlarda istik­
rarsızlık yaşarlar. Yetişkinler, yakın ilişkilerde güvenle bağlanma stili ile onlara
yardımcı olacaktır. Aşk ve belki evlilik birçok genç yetişkinin sosyoduygusal
gelişiminin önemli bir yönü haline gelecektir. Birçok genç yetişkin hem geç
evleniyor (ya da hiç evlenmiyor) hem de geçen on yıla göre daha geç bir
zamanda çocuk sahibi oluyor. Ayrıca birçok genç yetişkin, romantik ilişkisi olan
kişi ile birlikte yaşıyor.
\
- - - - - - - - - - - ileriye akallm - - - �

408 BÖLÜM 12 Ergenlıkıe Sosyo-Duyg u>al Gelisıın



_ pğ renme amaçları n ıza u laşın _ .

Erg e n l i kte Sosyod uyg u sa l Gel i ş i m


1 Ben l i k, Kimlik ve Dini/Manev i O Ergenlikte benlik, kimlik v e dini/manevi gelişimi tartışır.

Gelişim

Bazı araştı rmacılara göre ergenliğin i l k dönemlerinde kız ve erkeklerde öz saygı düş­
Öz Saygı
mektedir; ama kızlardaki düşüş daha fazladır. Bazı araştırmacı la r ise bu d ü şüşlerin
çoğunlukla abartıldığı ve aslında küçük olduğu yönünde uyarı yapıyor. Öz saygı her
zaman realiteye uymayan algılamaları yansıtır. Böylece yüksek öz saygı savu n u labilir
ya da kişinin benliği i l e ilgili kibirli, görkemli bir fi kir yansıtabilir. Günümüz ergenleri
ve geleceğin yet işkinlerinin eski kuşaklara göre daha narsist olup olmadığı kon usu
tartışma lıdır.

K i mlik gelişimi karmaşıktır ve parçalardan oluşur. Erikson'a göre " Ki mlik ka7_a n maya
Kimlik
karşı rol karmaşası" insan haya tının beşinci aşamasıdır ve bireyler bu aşamaya ergen­
l ikte ulaşırlar. Ergenlikte psikososyal moratoryum kimlik gelişim in in önem li yönleri
olan kişilik ve rol denemeleri yapılmasına imkan verir. James Ma rcia, bu nalı ma
( keşfe) ve bağlanmaya dayalı olan dört kimlik statüsü önermişt ir: dağınık k imlik,
ipotekli kimlik, moratoryum kimlik ve başarılı kimlik. Uzmanlara göre kimli kte ki asıl
değişimler ergenlikte değil genç yetişkinlikte olur. Bireyler genel li kle hayatla n nda şu
döngüyü takip ederler: moratory u m - başarılı-moratoryum - başarılı (MAMA dön ­
güs ü ) . T ü m dünyada etnik a z ı n l ı k grupları ana k ü l t ü r i l e harmanlanırken kend i kim­
lik lerini de korumak için mücadele eder.

B irçok ergen dini ve manevi gelişime ilgi gösterir. K i mlik arayışla rı nın bi r parçası
Dini ve Manevi Gelişim
olarak ergenlerin ve müstakbel yetişki nlerin çoğu dinin karmaşık yönleri i le boğuşur.
D i ni n çeşitli yönleri ergen gelişim i n i n pozitif sonuçları ile ilişkilidir. Dinin çeşi t li yön ­
l e r i ergen gelişimiyle o l u m l u bağlantılıdır.

2 Aileler @ Ergenin ebeveynleri ile ilişkilerinde meydana gelen değişik likleri


açıklar.

Ergenlikte ebeveynliğin yönetici rolünün önemli bir tarafı, ergenin gelişimi ni n etkili
Ebeveyn Kontrolü
olarak izlenmesidir. izleme denetlemeyi, ergenin soysal ortamlara dair seçi mlerini,
faaliyetlerini, arkadaşlarını ve akademik çabalarını içerir. Ergenin nerelere gi tıiği
hakkında ebeveynlerine bilgi vermesi olumlu ergen uyumu ile ilişkilidir.

Özerklik ve Bağlanma E rgenleri n i n özerklik daya t m a l a rı karşısında çoğu ebeveyn zorlan ır. Ergen l e r
yal nızca ebeveyn lerinden soy u t l a n m ı ş bir dünyaya g i t m i yorlar aslında ebe veyn­
lere bağla n m a erge nlerin sosyal olarak yeterli olma i h t i mallerini de a n ırır.

Ebeveyn-ergen anlaşmazlığı erge n l i k t e anar. A n laşmazlık genelde hafift i r ve


Ebeveyn-Ergen Çatışması artan anla şmazlık özerkl i k ve k i ml iği gelişt i rme yön ü n de olumlu gelişimsel bi r
işlev görür. Bazı ergenler ebeveynleri ile daha ciddi ça t ışmalar yaşar, bu ise
negatif sonuçlar ile ilgilid ir.

• KISIM 6 Ergenlik 409


3 Akranlar <I Ergenlikte akranlarla ilişkilerde meydana gelen değişikliklerin
özelliklerini açıklar.

Harry Stack Sulliva n ergen arkadaşlığının önemi n i ele alan en etkili k u ramcıdır. Sul­
Arkadaşlık
livan, ergenliğin i l k yıllarında sa mimi ve yakı n arkadaşlığın psikoloj i k önemi nde ciddi
artışlar olduğunu öne sürmüştür. Sosyal ihtiyaçların karşılanmasında arkadaşlar önem
kazanmıştır.

Akranlara uyum sağlama baskısı ergen l ikte (özellikle sekizinci-dokuzuncu sınıflarda)


Akran Grupları
oldu kça güçlüdür. Klikler ve toplu l u klar, ergenlerin hayatında çocu kların hayatında
olduğundan daha önemlidir.

Flörtün birçok işlevi olabilir. Ergenlikte roma ntik ilişkilerin gelişimini belirleyen üç
Flört ve Romantik
ilişkiler
aşama şunlardır: ( 1 ) J 1 - 1 3 yaşlarında roma n t ik çekim ve yakın il işkiye giriş, ( 2 ) 1 4- 1 6
yaşlarında rom a n t i k ilişkilerin keşfedilmesi ve ( 3 ) l 7- 19 yaşlarında ikili romantik
bağların gözden geçirilmesi. Eşcinsel ya da lezbiyen gençlerin çoğu karşı cinsten
akranları ile flört ediyor ve bu d u rum onların cinsel eğilimlerini düzeltmelerine ya
da gizlemelerine yardımcı olabilir. Kültür, ergenlerin flört eı meleri üzerinde güçlü
bir etki yapabilir. Flört, ergenlikte uyum ile karışık bağlanıılar gösteriyor. Erken flört
gelişimsel problemlerle ilişkilidir.

4 Kültür ve E rgen Gelişimi O Kültürün ergenlikteki gelişimi nasıl etkilediğini açıklar.

Farklı kültürlerde ergenler arasında hem benzerlik hem de farklılıklar vardır. Bazı
Kültürler Arası
Karşılaştırmalar
ülkelerde ergenlerin sosyalleşmesinde gelenekler devam ettirilmekte, bazılarında ise
ergenlerin deneyimlerinde önemli değişiklikler olmaktadır. Ergenler çoğunl ukla vakit­
lerini yaşadıkları k ü lt ü re bağlı olarak farklı etkinliklerle geçirir. Geçiş töreni bir bire­
yin bir statüden diğerine, özellikle yetişkinliğe, geçişini işaret eden bir seremoni ya
da ritüeldir. ilkel kültürlerde bu geçiş törenleri iyi belirlenmiştir. Modern Amerika'da
yetişkinl iğe geçiş töreni pek tanımlanmamıştır.

Son yıllarda Amerika'ya gelmiş göçmen ailelerinin çoğu, güçlü a i le yükümlül ükleri­
Etnisite
n i n olduğu kolektivist kültürlere mensuptur. Etnik azınlığa mensup ergenlere i l işkin
birçok araştırma etnisite ve sosyo ekonomik statünün etkilerini ayın etmemiştir. Bu
nedenle çoğu nlukla araştırmacılar daha çok sosyoekonomik faktörlere bağlı olan özel­
likler için etnik açıklamalar vermiştir. E tnik azınlık ailelerinin hepsi de yoksul değil­
dir ama yoksu l l u k etnik azınlığa mensup birçok ergenin stresine etki eder.

8 - 1 8 yaş arası Amerikalılar günde ortalama altı buçuk saa t i n i elektronik medyayı,
Medya
daha çok da televizyonu kullanarak geçirir. Medyanın çoklu görevi düşünüld üğünde
ergenler aslında günlük 8 sa a t i elektroni k medya kullanımına ayırıyor demektir.
Ergenlerin internette geçirdikleri zaman hızla artıyor. Yaşça büyük ergenler televizyon
seyretme ve video oyunu oynamaya ayrılan zamanı azaltıyor ve müzik dinleme ya
da bilgisayar kullanmaya daha çok zaman ayırıyorlar. Çok sayıda ergen ve ü niversite
öğrencisi sosyal paylaşım ( Myspace, 1Witter ve Facebook) ağlarıyla meşgul oluyor.

5 Ergenlik Problemleri G Sosyoduygusal gelişim konusundaki ergenlik problemlerini ve bu


süreçte onlara yardımcı olan stratejileri tanımlar.

Çocuk suçlu, k a n u nu çiğneyen ya da yasa d ı ş ı d i ye ıan ı m la nabilecek davra n ı ş


Çocuk v e Genç Suçları
gösteren ergend i r. D ü ş ü k sosyoekonom i k stat ü , olumsuz a i l e deney i m leri (özel­
l i k le düşük seviyede ebeveyn i zlemesi ve suç i şleyen kardeş) ve ol u m s u z a k ra n
e t k i leri çocuk suçları i l e bağla n t ı l ı d ı r.

410 BÖLÜM 1 2 Ergenlikte Sosyo-Duygusal Gelişim



Ergenler ve yetişkin adaylarının depresyon oranı çocu klarınkinden daha yüksektir.
Depresyon ve intihar
Ergen kızlann ruhsal bozu k l ukları ve depresyon yaşama ihtimalleri ergen erkeklerden
daha fazladır. Ergen i n t i harları, Amerika 'da önde gelen ölüm nedenlerinden. üçüncü­
südür.

Araştırmacılar ergenlikte problemli davranışların birbiri i le ilişkili olduğu bulgusuna


Problemlerin Başarılı
ve risk grubundaki ergen lerin şu problemlerin biri ya da daha fazlasına maruz ka l­
Önleme/Müdahale
Programları ile İlişkisi
dıklarına ortaya koyuyor: ( 1 ) Uyuştu rucu k u l lanımı, ( 2 ) çocuk suçları. ( 3 ) cinsel
problemler (4) okulla ilgil i problemler. Dryfoos ergen problemlerini önleme ya da
azaltmaya yönelik hazırlanmış başarılı programların bazı ortak özelliklerini listelemiş­
tir. B u n la r şöyledir: Yüksek risk grubundaki ergenlere bireysel ilgi gösterir, topluluk
çapında müdahale geliştirir ve erken tanımlama ve müdahale yer verir.

a na hta r eli meler


bağlanma 384 çocuk ve genç suçluluğu 402 geçiş töreni 398 klik 393
başarılı kimlik 385 dağınık kimlik 384 ipoteklik k i m l i k 385 moratoryum kimlik 385
bunalım 3 84 etnik kimlik 385 kalabalık 394 narsisizm 383

a n a hta r işiler
Alan Waterman 385 Harry Stack S u llivan 392 Morion Forgatch 403
Erik Erikson 383 James Marcia 384

• KISIM 6 Ergenlik 41 1
--
,

k ı s ı m yed i

Bir insana 'Adam oldun ' demek için onun ne


kadar deneyim kazanması gerekir?
-Bob Dylan
lngil.iz Folk Şarkıcısı, 20. yüı.yıl

G e n ç Yet i ş k i n l i k
Genç yetiş k i n l i k ça l ı şma ve sevme za m a n ı d ı r ve bazen başka şeylere za m a n kal-

maz. Bazıları m ız için yet i ş k i n d ü nyas ı nd a k i yerim izi b u l m a k ve dengeli bir hayat

ta rzı na a l ışmak d ü ş ü nd ü ğ ü m üzden daha çok za man a l ı r. Hala kendi mize k i m oldu-

ğ u m uzu sora rız ve bunun yeterli olup olmadığ ı n ı merak ederiz. Haya l l e r i m i z

devam eder, d ü şü ncelerimiz cesu rd u r; fa kat b i r noktadan sonra d a ha faydacı o l u -

ruz. Cinse l l i k v e aşk hayatım ızda önem l i t utkulard ı r. Bazen ı ş ı k melekleri, bazen de

za l i m i ş kenceci olarak ve belki a n ne-baba m ız ı n sevg i s i n i kendimiz a n ne baba

olana kadar a n layamayız. Kısım 7, iki böl ümden oluşmaktad ı r: 'Genç Yetiş k i n l i kte

Fiziksel ve Z i h i nsel Gel i ş i m ' (Bö l ü m 1 3) ve 'Genç Yeti ş k i n l i kte Sosyoduygusal Gelişim'

(Böl ü m 1 4).

41 2
--

GENÇ YETiŞKiNLiK
. . .

bölüm 13
DÖNEMİNDE FİZİKSEL VE
BILIŞSEL GELiŞiM
. . . .

1 Ergenlikten Yetişkinliğe 4 Bilişsel Gelişim


Geçiş
Öğrenme Hedefi 4 Genç yetişkin likte b i l işsel
- Öğrenme Hedefi 1 Ergenl ikten yetişkinl iğe geçiş değişimleri tan ımlar.

...., sürecini tanımlar. Bilişsel Dönemler

ta Yetişkin Olmak
Lise Eğitiminden Yüksek Öğretime Geçiş
Yaratıcılık

..c 5 Kariyer ve İş

ta 2 Fiziksel Gelişim
Öğrenme Hedefi 5 Genç yetişkin l ikte kariyer ve

c: Öğrenme Hedefi 2 Genç yetişkin lik döneminde


fiziksel gelişim alanında gerçekleşen değişimleri
iş taşamının önemli boyutlarını açıklar.

Gelişimsel Değişimler
ta tanımlar. Hedeflere Ulaşmanın Yollarını Bulmak
Fiziksel Performans ve Gelişim Mesleklerin Geleceklerinin izlenmesi

E Sağlık
Yeme Alışkanlıkları ve Kilo
Düzenli Egzersiz
Çalışmanın Etkileri
İş Yerinde Çeşitlilik

: :::J
Madde Bağımlılığı

:Q 3 Cinsellik
_o
Öğrenme Hedefi 3 Genç yetişki n l ik dönemi
cinselliğini tartışır.

Yetişkinliğin İlk Yıllarında Cinsel Etkinlik


Cinsel Eğilimler ve Davranış
Cinsel Yolla Buluşan Hastalıklar
Tecavüz ve Cinsel Taciz
ave Eggers, hem annesini hem babasını beş hafta
D ara ile kanserden kaybettiğinde üniversitede ikinci
sınıfa devam ediyordu. Ne yapabilirdi? Dave, kız kard eşinin hukuk
fakü ltesinde eğitimini s ü rd ü re b i lmesi için, 8 yaşındaki erkek kardeşiyle b i r l ikte,

Chicago'dan California'ya taşı ndı. Dave kardeş i n i n bakımından sorumluydu, bu

yüzden b i r işe ihtiyacı vard ı . İ lk y ı l ı n yazında mob i lya boyası işi yaptı; daha sonra

jeolojik tarama şi rketinde bilgisayarda harita çizimleri yaptı. Aynı zamanda l i se

arkadaşı Dave Eggers ile çok farklı b i r iş daha yapmaya; birl ikte karikatü r der-

gisi çıkarmaya başlad ı lar. Dergi oldukça popüler b i r dergiyd i , fakat para kazan­

d ı rmıyordu. Bi rkaç yıl sonra Eggers dergiyi kapattı ve California'dan New

York'a taşı ndı.

Yaşad ıkları parlak bir kariyer vaat etmemekle b i r l ikte, Eggers anne ve babası-

n ı n ö l ümünden sonra on yıl i ç i n d e sadece erkek kard e ş i n i yetiştirmedi ayn ı

zamanda d a yılda ü ç kez bası lan b i r dergi çıkardı ve İnternet sitesi (McSweeney)

kurdu. Ayrıca yüksek t i rajl ı b i r kitap yazd ı: (A Heartb reaki ng Work of Staggering
David Eggers, yetenekli ve öngörülü yazar.
Geni us). Ke ndisi b u kitapla "Ulusal Kitap Eleşt i rmenleri Öd ü l ü"nü (Nati onal Book Cri­

tics C i rcle Award) aldı ve Pul itzer Öd ü l ü'ne (Pulitser Prize) aday gösteri l d i . Bu kitapta

Eggers, ölmek üzere olan an nesi n i n bakımı n ı , erkek kardeşini yetiştirme ve hayatta

b i r yer edinebi lme mücadele s ü reci n i öykü leşt i ri l e rek anlatmaktadır. Acı kaybına ve

genç yaşta kard eşine bakma sorumluluğuna rağmen Eggers genç yetişkin olarak

büyük başarı elde etmiştir.

I
,- konu bağlantıları
E rken ergen l ik, erinl iğe ulaşılmasıyla birl ikte oldukça yoğun fiziksel değişimle­
rin yaşanıldığı bir dönemd i r. Erinliğe i l işkin değişimler sonucunda gen c i n
beden ine yönelik i lgisinde a r t ı ş söz konusudur. Bu dönemde b i rçok genç
olumlu cinsel kimlik geliştiri rken, yoğun cinsel risk faktörleri olumsuz gelişim
sonuçlarına yol açabi lmekted i r. Aynı zamanda ergenlik dönemi sağl ıklı bes­
lenme, düzenli egzersiz vb. sağlığı olumlu etkileyen ve madde bağım l ı l ığı gibi
sağlığa zararlı alışkanlıkların gelişimi için kritik bir dönemdir. Gencin beynin­
deki ciddi değişimler - amygdala'n ı n erken gelişimi ve prefrontal korteksi n geç
kalan gelişimi n i n tamamlanması- sonucunda risk alma ve macera arama gibi
davranışlarda artış gözlemleneb i l i r. Gencin düşü nce sistemi daha soyut, man­
tıksal ve idealist örüntüler sergiler hale gel i r. Piaget bu gelişimleri soyut işlem­
ler dönem i n i n temel özell iği olarak ifade etmektedir. Gencin geli şmekte olan
beyin yapısı ve içinde bulunduğu sosyal ortamlar karar mekanizması n ı etki l e ­
mektedir.
1
I
"'ilf-- geriye dönelim ------------------- �

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 41 5


Ön Bilgi
Bu bölümde genç yetişkinlik döneminde gözlemlenen fiziksel ve bil işsel gelişime yöneli k konu­
lar incelenecektir. Bu konular, Dave Eggers'ın hayatındaki önemli alanlar gibi, yaratıcı yete­
neklerin geliştirilmesi ve kariyer edinme gibi alanları kapsa maktadır. Bu bölümde ayrıca fiziksel
gelişim, cinsellik ve bilişsel gelişim alanları da görülebilecek değişimler de incelenecektir.
Bölüme ergenlik döneminin anlatıldığı altıncı bölümden başlanacak ve Dave Eggers'ın büyük
dayanı klılık sergilediği ergenlikten yetişkinliğe geçiş süreci ele alınacaktır.

O
I
1 Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş Ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürec i n i tanı m lar.

Yetişkin Olmak Lise Eğitiminden Yüksek Öğretime Geçiş

Ergen ne zaman yetişkin olur? On birinci bölümde gördüğümüz gibi kız veya erkek
çocuğun ergenliğe girmesi hiç de kolay bir süreç değildir. B ireyin ne zaman yetişkin
olduğu kararını vermek ise daha da zordur.

Y ET İ Ş K İ N O LM A K
Birçok birey için yetişkin olmak oldukça uzun bir süreçtir. Son yıllarda ergenlikten
yetişkinliğe geçiş yaklaşık 1 8- 2 5 yaşları arasında "yetişkinliğe geçiş" (emerging
adulthood ) kavramı ile ifade edilmektedir (Arnett, 2006; 2007 ) . Deneme ve keşif bu
sürecin temel özellikleridir. Bu dönemdeki gelişim sürecinde birçok birey kariyer
planlamalarını, kimliğinin özeliklerini ve tercih ettiği yaşam biçimini (bekar, birlikte,
evl i ) hillen araştırmaktadır.

Temel Özellikler: Jeffrey Arnett (2006) genç yetişkinlik için beş temel özellik sıra­
lamaktadır:

• Özellikle aşk ve iş konularında kimlik arayışı: B irçok birey için yetişkinliğe geçiş
kimlik örüntüsünde temel değişimlerin sergilendiği bir dönemdir (Cote, 2009;
Kroger, Martinussen & Marcia, 20 1 0 ) .
• Kararsızlık: Genç yetişkinlik dönemi ciddi değişimlerin zirveye u laşıldığı bir
dönemdir. Bu dönemde aynı zama nda aşk, i ş ve eğitim konularında s ı k sık
kararsızlıklar gözlemlenir.
• Öze-dönüklük: Arnett'e (2006, s. l O) göre " yetişkinliğe geçiş sürecinde bireyler,
sosyal yükümlülüklerini oldukça az dikkate almakta, başkalarına karşı görev
ve sorumlukları n ı göz ardı edebilmekte ve yaşamlarına şekil vermede oldukça
bağımsızlık sergilemektedir".
• Kararsız duygular: Genç yetişkinlik sürecinde birçok birey kendisini ne ergen
ne de tam bir yetişkin olarak hissetmektedir.
•Bireylerin yaşamlarını değiştirme fırsatmı yakalayabildikleri olasılıklar dönemi: Arnett
(2006 ) genç yetişkinlik döneminde iki türlü olasılığın söz konusu olduğunu
belirtmektedir: (1) Birçok genç yetişkin gelecekleri hakkında olum l u düşün­
mektedir, (2) bir önceki döneminde zorlanan genç yetişkinler içinde bulun­
dukları dönemde yaşamlarını olumlu yönde geliştirebilecekleri olanaklar
yakalamaktadır.
Micheal Maddaus'ın yaşamındaki (Broderick, 2003; Masten, Obradovic & B urt,
Yetişkinliğe geçiş: Ergenlikten yetişkinliğe geçiş sü­ 2006) değişimlere bakalım. Çocukluğu ve gençliği Minneapolis'de geçen Michael'in
reci (yaklaşık 18-25 yaş arası) çeşitli deneyimlerden
annesi alkolikti ve üvey babası da kendisine cinsel tacizde bulunmuştu. Gençlik yılla-
ve keşiflerden oluşmaktadır.

416 BÖLÜ M 13 Genç Yetişkinlik Dôneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim


nnın çoğunu sokakta geçim1ek zorunda kaldı ve işlediği suçlar nedeniyle 1.

20 kere tutuklandı, sık sık tutuklu evine alındı ve nadiren okula devam
edebildi. On yedi yaşında donanmaya katıldı ve bu deneyin1 kendisine öz­
disiplin ve umut sağladı. Donanmada kısa süreli iş deneyiminden sonra
GED eğitimi aldı ve kamu okullarında çalışmaya başladı. Fakat bu arada
madde bağımlılığı ve alkol ile başı derde girdi. Cerrahın mobilyalannı taşır­
ken yetişkin olma yolunda ilk adımını atmaya başladı. Cerrah, Micheal'a
yardun etmek istedi, sergilediği destek sayesinde Micheal rehabilitasyon
merkezine gönüllü olarak tedavi amacıyla gitmeye başladı, arkasından
beyin cerrahının yanında iş buldu. Zaman ilerledikçe lisans derecesi aldı,
arkasından up fakültesine devam etti ve sonra da evlendi ve ailesi oldu.
Bugün Michael artık başarılı bir cerrahtır ve en çok severek yaptığı gönüllü
etkinlik; yaşam hikayesini zor durumdaki gençlere aktarmaktır.
Boylamsal bir çalışmada Ann Masten ve meslektaşları (2006) genç Dr. Michael Maddaus, sorunları bulunan gence danışmanlık yapıyor.
yetişkinlik döneminde yaşanılan zorluklardan sonra daha fazla yeterlik­
ler (donanım ve beceri) geliştiren bireylerin, b u dönemi yeterlik geliştirmeyen
bireylere göre daha zeki, daha etkili ebeveyn olduklarını; yoksulluk ve dar gelir gibi
sorunları daha az yaşadıklarını belirtmektedir. Aynı çalışmada genç yetişkinlik döne­
minde halen sorunlar yaşayan ve hayatlarını yirmilerin sonlarında, otuzların baş­
larında çeki düzen vermeye başlayan yetişkinler üzerinde incelemeler yapılmıştır.
Bu tür yetişkinliğe geçişte geç de olsa başarılı olan bu bireylerin ortak özellikleri Ne yapmayı istiyor ya d a
yetişkinlerce desteklenmek, planlı olmak ve bağımsızlık olarak belirlenmiştir. h aya l ediyorsa n, h e m en
yapmaya başla . Cesa ret yetenek,
Yetişkinliğin Belirleyicileri: ABD'de yetişkinliğin en yaygın biçimde kabul
edilen belirleyicisi; bireyin okulunu bitirdikten sonra sürekli, tam zamanlı bir g üç ve haya l l erde n o l u ş m a ktadır.
işe başlayabilmesi olarak kabul edilmektedir. Bazıları lise eğitimini tamamladık­ -Johann Wolfgang Yon Goethe
tan sonra, bazıları üniversite, bazıları ise lisansüstü eğitimini tamamladıktan A lman Oyun Yazarı ve Romanası, 19. yüzyıl
sonra işe girmektedir. Fakat ikinci ölçüt çok fazla net değildir. Ekonomik bağım­
sızlık yetişkinliğin ikinci ölçütü olmakla birlikte bu hedefe ulaşmak oldukça uzun
süre alabilmektedir. Yüksekokul mezunlarının çoğu kendj kendilerinin
ekonomik bağımsızlığını yakalayana kadar aileleriyle birlikte yaşamaya
devam etmektedirler. Boylamsal bir çalışmada 25 yaş grubu katılımcıların
yansından biraz fazlasının ailelerinden ayrı olarak ekonomik bağımsızlığa
ulaşabildikleri tespit edilmiştir (Cohen ve diğerleri, 2003). Aynı çalışmada
en çarpıcı bulgu ise yetişkinliğe geçişte 17-27 yaş grubunda 10 yıllık bir
aralığın sergilenmesi ve bu dönemde katılımcıların çoğunun ekonomik
bağunsızlığı elde etmede iniş ve çıkışlar sergilemesidir.
Diğer çalışmalar ise birçok birey için sorumluluk alabilmeyi yetiş­
kinliğin önemli bir belirleyicisi olarak kabul ettiğini onaya koymaktadır.
Son yıllarda gerçekleştirilmiş bir çalışmada, hem ebeveynler hem de
üniversite öğrencileri için, bireyin yaptıklarının sorumluluğunu alma­
sını ve duygusal kontrol geliştirebilmeyi yetişkinliğin önemli boyutları
olarak kabul ettikleri bulunmuştur (Nelson ve diğerleri, 2007).
Buraya kadar ifade edilen, genç yetişkinliğin belirleyicileri, temel olarak
gelişmiş toplumlarda özellikle Amerika'da yaşayan bireylere yönelik unsur­
lan kapsamaktadır. Gelişmekte olan toplumlarda yaşayan bireyler ile
Amerika'da yaşayan bireylerin yetişkinlik ölçütleri benzemekte midir?
Gelişmekte olan ülkelerde evlilik, yetişkinliğe geçişte önemli bir işarettir ve
bu ölçüt Amerika'dan çok daha önce gerçekleşmektedir (Amett, 2004).
Lise eğitiminden üniversite eğitimine geçiş süreci olumsuz unsurların
yanı sıra olumlu unsurlar da içermektedir. Üniversite eğitimi esnasın­
L İ S E E G İT İ M İ N D E N Y Ü KS E K Ö G R ET İ M E G E Ç İ Ş da öğrenciler büyüme duygusu yaşamakta, akranlarıyla daha fazla
zaman geçirebilmekte, farklı yaşam biçimlerini ve değerleri inceleme
Gelişmiş toplumlarda birçok birey için lise eğitiminden yüksek öğretime olanağı bulmakta ve ailelerinin gözetiminden uzaklaşma ve daha
fazla özgürlük duygusu yaşayabilmektedirler. Fakat üniversite e ğitimi
geçiş yetişkinliğe geçiş sürecinin önemli bir boyutudur (Bowman, 2010).
sosyal ilişkilerin ve bağlılıkların daha zayıf olduğu, başarının ve değ er­
tlköğretimden orta eğitime geçişte yaşanılan sürece benzer biçimde lise lendirilme süreçlerine odaklanıldığı bir dönemi kapsamaktadır. Sizin
eğitiminden yüksek öğretime geçişte de çeşitli değişimler ve bunlara bağlı üniversiteye geçişiniz nasıldı?

KISIM 7 Genç Yetişkinlik 417


kariyerlerle bağlantı

Grace Leaf, Üniversitede Kariyer Danışmanı


Grace Leaf, Washington'da bulunan Spokane Community College'da
psikolojik danışman olarak çalışmaktadır. Kendisi eğitimsel liderlik ala­
nında master derecesi almış ve Washington'da bulunan Gonzaga
Ü niversitesi'ndedoktoraeğitiminitamamlamıştır.Leafyabancıöğrenci­
lere yönelik orya ntasyon çalışmaları, bireyse! ve grupla psikolojik danış­
ma n lı k hizmetleri yürütmekte, bireysel ve grupla kariyer planlamaları
yapmaktadır.Aynı zamanda da öğrencilerin hedeflerini belirlemelerine
öğrencilerin ihtiyaçvevizyonlarınayönelikeğitim programlarıdüzenle­
melerine yardım etmektedir.

Kariyer danışmanları için 46. sayfadaki Yaşam Boyu Kariyer Grace Leaf, Spokane Community Kolejinde öğrencilere gelecekteki
Gelişimi ekine bakınız. kariyerlerine yönelik danışmanlık yapmaktadır.

olarak stres söz konusudur. Bu i k i geçiş süreci de oldukça benzer örüntüler sergile­
mektedir. Orta öğretimde lise bire başlamak ve üniversite de birinci sın ıfa başlamak;
yani alt sın ıfa düşme fenomeni "attan inip eşeğe binmek" benzeri bir süreci yansıt­
maktadır. Her iki başlangıçta da öğrencilerin en kıdemli ve güçlü grup üyeliğinden
en genç ve güçsüz üyeliğe geçişleri söz kon usudur. B i rçok öğrenci için orta öğret im­
den yüksek öğretime geçiş; daha kalabalı k ve kişilerarası i lişkilerin fazlaca yaşanma­
dığı okul yapısın ı, oldukça çeşitli bölgelerden gelen etn ik gruplardan farklı a k ranlarla
etkileşimleri; başarıya ve değerlendirilmesine odaklanmayı içermektedi r. İlköğretim­
den orta öğretime geçişte olduğu gibi orta öğretimden yü ksek öğretime geçiş de
o l u m l u u nsurlar içermektedir. Yüksek öğrenime başlayan öğrenciler; kendilerini
daha büyümüş hissetmekte, daha zengin seçim alternatiflerine ve akra n l a rıyla bir­
likte geçirebilecek daha fazla zamana, farklı yaşam biçimleri ve değerleri i nceleyebi-
Zihinsel Sağlık 1-4 5-8 9 ve üzeri lecekleri olanaklara sa rupti rler. Aynı zarna nda ebeveynlerin i n gözetiminden
Sorunu Defa Defa Defa k u rtu lmanın özgürlüğü n ü hisseder ve a kademik olarak kendilerini gelişti­
rirler ( Sa ntrock & Halonen ) .
Ümitsizlik 39 11 13
Ülke genelinde 400'den fazla kolej ve ü n iversitede 2 0 0 . 000 b i ri nci
Yo§un iJ yükü 32 25 36 sın ıf öğrencisi ile gerçekleştiri len ça lışmada, günümüzde ü niversite ve
kolejlerinde okuyan öğrencilerin geçmişe göre daha fazla stres ve depres­
Zihinsel 32 24 35 yon yaşadıkları tespit edilmiştir ( Pryor & diğerleri, 2009 ) . Daha yakın bir
tükenmiJlik
tarihte "Amerikan Kolejleri Sağlık B i rl iği"nin ( American College Heallh
Associarion, 2008) 1 77 kampüste 90.000'den fazla öğrenci ile gerçekleştir­
Depresyon 18 7 10
diği çalışmada ümitsizlik, aşırı iş yükü, zihinsel yorgunluk, m u tsuzluk ve
intihara 8
depresyon duygularının hiç de azımsanmayacak yaygınlı kta olduğu belir­
niyetlenmek lenmiştir. Şekil 1 3 . l 'de belirtilen d u yguları hisseden öğrencilerin yüzdel ik­
leri ve b i r yıl içinde kendilerini kaç defa bu d u ru m d a hissettikleri
intihar girişiminde 1.2 0.2 0.2
yansıtılma ktadır.
bulunmak
Birçok üniversite kampusunda öğrencilerin stresle başa çıkmalarına
ŞEKİL 1 3. 1 yardımcı ruh sağlığı uzmanlarının hizmet verdiği psikolojik danışma mer­
ÜNİVERSİTE ÖGRENCILERİNİN GEÇEN YILA AİT kezleri yer almaktadır. Psikolojik danışmanlar stresle başa çıkına ve aka ­
PSİKOLOJİK SAGLIKLA İLGİLİ SORUNLAR!: Not: Öğrencilerin d e m i k konulara i l işkin yararlı bilgiler sunmaktadır. Yüksek öğretimde
"Geçen öğrenim yılı içinde kaç defa ... Yaşadınız? Sorusuna verdikleri psikolojik danışma hizmetleri konusunda daha fazla bilgi edinmek için
cevapların yüzdeleri. Grace Leaf'ın "Kariyerlerle Bağlantı" çal ışması okunabi l i r.

418 B Ö L Ü M 13 Genç Yetışkinlik DönemindP Fizıksel ve Bıı ş,eı Gelişım



Gözden Geçir Gözden Geçir aktarılan Micheal'ın yaşam öyküsünde hangi
strateji etkili o l muştur.
Bağlantı Kur Genç yetişkinliğe geçişte neler yaşanmakta­
dır? Yetişkin olmanın iki temel ölçütü nedir?
Ya nsıt Orta öğretimden ü niversiteye geçişte neler Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
yaşanmaktadır? Size göre yetişkin olmak için en önem l i ö l ç üt

<I Erge n l ikten yeti şkin liğe geçiş


süreci n i tan ı m lar.
Bağlantı Kur
nedir? Yetişkin olmak olgusunu yet:iş kin liğe
geçiş çerçevesinde yıllar alabilecek bi r süreç
On ikinci bölümde ergen likte yaşa n ılabilecek olarak mı ele al malıyız, yoksa yetişkiırı olmak
sorunların azaltılması veya önlenmesine yö­ için belirli bir yaş ölçütü söz konusu mudur?
nelik bazı stratejiler öğrendik. Bu bölümde Açıklayınız.

2 Fiziksel Gelişim Genç yetişkinlik dönem inde fiziksel gelişim alan ında gerçekleşen değişimleri
tan ı m lar.

Fiziksel Performans ve Gelişim Yeme Alı şkan l ı kları ve Kilo Madde Bağımhlığı

Sağlık Düzenli Egzersiz

Sağlıklı yaşam tarzları konusunda bildiklerimiz ve bunun uzun yaşamaya katkılan hak­
kında bildiklerimiz arttıkça genç yetişkinler fiziksel etkinlikler, sağlık, beslenme, egzersiz
ve bağımlılık konularına arta n bir ilgi göstermektedirler.

J:İ Z İ K S E L PE R F O R MAI' S V E G E L İ Ş İ M
Çoğumuz fiziksel perfonnansmuzm doruk noktasına 30 yaşına varmadan, 19-26 yaşları
arasında ulaşırız. Belirtilen fiziksel performansın zirve noktası sadece ortalama yetişkin­
ler için değil oldukça başarıJı sporcular için de söz kon usudur. Fakat birçok sporcu
performanslarının bu noktasına farklı yaşlarda ulaşmaktadır. Birçok yüzücü ve jimııas­
tikçi doruk seviyesine onlu yaşların sonlarında ulaşmaktadır. Golf sporcuları ve maraton
koşucuları ise belirtilen düzeye yirmili yaşların sonlarında ulaşabilmektedir. Diğer spor
dallarında ise doruk düzeyde performansa yirmili yaşların ortalarında ulaşıl­
maktadır. Fakat son yıllarda Dana Torres (olimpik yüzme ) , Lance Armstrong 1 40
1 37.0
(bisikJet) ve Tom Watson (golf) gibi üst düzey kondisyona sahip sporcular ileri
yaşlarda madalya alarak sporda başarı için yaş ölçütünü genişletmiştir. 120
Genç yetişkinlik dönemi, fiziksel performansın en üst seviyeye çıktığı Diğer
dönem olmakla birlikte, aynı zamanda fiziksel performansın düşmeye baş­ İntihar
100 Cinayet
ladığı dönemi de yansıtmaktadır. Otuz yaş civarı nda kasların niteliğinde
ve kuvvetinde zayıflama belirtileri görülmeye başlamaktadır. Çene altında Kazara Yaralanma
sa rkmalar ve göbek oluşumları ilk defa bu dönemde görülmeye başlaya ­ 80
"'
bilir. Otuz yaş civa rında en yaygın şikayetlerin nedeni fiziksel becerilerde :.o
o
zayıflamalar olmaktadır. o
C'. 60
o
o
Oi 49.3
I

Genç yetişkinlik dönemindeki ölüm oranı ergenlik döneminin iki katıdır


( Pa rk & diğerleri, 2006 ) (bakınız şekil 1 3 . 2 ) . Şekil 1 3 .2'de görüldüğü gibi
genç yetişkinlik döneminde ölüm oranında artış erkek ölümlerinden kay­
naklanmaktadır.
Genç yetişkinlik döneminde ergenliğe oranla çok daha yüksek ölüm
oranı görülmekle birlikte, bu dönemde oldukça az sayıda kronik sağlı k Erkekler Kadınlar
soru nları sergilenmektedir. Genç yetişkinler çocuklu klarına ora nla çok
Yaşları 1 8-24
daha az sayıda soğuk algınlığı ve sol unum sorunla rı yaşamaktadırlar ( Rirn­
sza & Kirk, 200 5 ) . Üniversite öğrencilerinin çoğu, hastalanmamak ve sağ­ ŞEKİL 1 3.2
l ı k l ı yaşa mak için n e ya pmaları gerektiğini bilmelerine rağmen;
ABD'DE ERGENLERiN VE GENÇ YETIŞKINLIERIN ÖLÜM
öğrencilerin, bu bilgileri kendilerine uygulamakta oldukça zayıf old ukları
ORANI
görülmektedir ( M u rphy-Hoefer, Alder & Higbee, 2004) .

• KISIM 7 Genç Yetişkınlik 419


Boylamsal bir çalışmada, ergenlik döneminde ortaya çıkan
kötü sağlık alışkanlıklarının çoğunun genç yetişkinlikte artışa geç­
tiği belirlenmiştir ( Harris ve diğerleri, 2006). B u dönemde hare­
ketsizlik, kötü beslenme, obezite, madde bağımlılığı ve ü reme
sağlığı gibi konularda sorunlar yaşanmakta, sağlığa ayrılan bütçe
a nmaya başlamaktadır. Ö rneğin, 1 2 - 1 8 a rası yaş grubundaki
gençlerin sadece % 5'i haftada hiç egzersiz yapmadıklarını belir­
tirken, 1 9-26 yaş grubunda ise bu oran % 56'ya çıkmaktadır.
Genç yetişkinlik döneminde bazı bireyler, bu dönemdeki
kişisel yaşam stillerinin gelecek dönemlerdeki sağlık durumlarını
nasıl etkileyeceğini düşü nmezler. Yetişkinliğe girmekle birlikte bir­
çoğumuz kahvaltı yapmamaya, düzenli öğün yemekleri yeme­
meye, gün boyunca ağırlıklı olarak fast-food tüketmeye, hızla kilo
almaya, orta ya da çok miktarda sigara içmeye, orta düzey ya da
aşırı miktarda alkol almaya ve geceleri birkaç saat uyumaya baş­
larız (Cousineau, Goldstein & Franco, 2 00 5 ) . Bu tür yaşam biçim­
leri birçok sağlık sorunlarına yol açmakta ve kaçınılmaz biçimde
Genç yetişkinlik döneminde uygun olmayan sağlık alışkanlıkları niçin kolaylıkla
yaşam doyum umuzu etkilemektedir. Berkeley'de gerçekleştirilen
gelişebiliyor?
boylamsal bir çalışmada-bu çabşmada bireylerin 40 yıllık yaşam­
ları takip edilmiştir- 30'lu yaşlardaki fiziksel sağlığın 79 yaşındaki yaşam doyumunu
yordadığı tespit edilmiştir. Yordama gücü, kadın katılımcılara oranla erkek katılımo­
larda daha güçlü tespit edilmiştir ( Mussen, Honzik & Eichorn, 1 982 ) .
Daha yakın bir tarihte 2 1 ü lkede 1 7- 3 0 yaş grubundaki 1 7.000 bireyle gerçek­
leştirilen u luslar a rası çalışmada sağlık t u t u ml a rı ve yaşam doyumu a rasındak i ilişki
incelenmiştir ( Grant, Wardle & Steptoe, 2009). Genç yetişkinlerin yaşam doyumla­
rının, sigara tüketmemek, düzenli egzersiz, güneş koruyucu k u llanımı, meyve tüke­
t i mi ve kilo verici gıdaların azaltılması faktörleriyle olumlu biçimde ilişkili olduğu;
alkol ve bitkisel lif tüketimi ile i l işkili olmadığı belirlenmiştir.
Genç yetişkinlik dönemindeki sağlık profili, fazla yemek vb. sağlığı olumsuz etki­
leyen yaşam biçimlerinin azaltılması, sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve kötü madde
alışkanlıklarından k u rt u lma yoluyla sağbğı destekleyici yaşam biçimini sergileyerek
geliştirilebilir (Teague ve diğerleri, 2009; Waldron & Dieser, 2 0 1 0 ) .

Y E M E A L I Ş KA N L 1 K L R I V E K İ LO
Yedinci ve dokuzuncu bölümlerde çocuk l u k dönemi kilo artışı ele alındı ve on birinci
bölümde ergenlik dönemindeki anorexia nevroz ( anorexia ) ve bulimia (bulimia)
yeme bozuklukları incelendi. Şimdi ise birçok genç yetişkinin zihnini meşgu l eden
ve kaygılanmasına yol açan beslenme ve obezite konuları tekrar ele alınacaktır.

Obezite: Obezite, birçok birey için oldu kça yaygın sağlık sorunudur ( Howel, 2 0 1 0;
Kruseman & diğerleri, 20 1 0) . A B D 'de 20 yaş ve üstü yetişkinler için l 997'de % 1 9
olan obezite yaygınlık oranı, 2006'da % 3 3 'e yükselmiştir ( Hastalıkları Kontrol ve
Önleme M e rkezleri- Centers for D isease Control and Preventation, 2008 ) . B elirt i len
çalışmada obezite vücut kitle endeksi (boy uzunluğu ve kilo hesaba katılmaktadır)
3 0 ve üzeri biçimde tanımlanmıştır. Ulusal Sağlık ve Beslenme Tarama Çalışması'nda
(The N a ıional Health and N u t rition Examination S u rvey - N H A N ES ) son yıllarda
sergilenen kilo eğiliminin deva mı durumunda 2 030'lu yıllarda Ameri kalıların %
86'sının kilolu ve obez olacağı tahmin edilmektedir ( B eydoun & Wang, 2 0 0 9 ) . Aynı
zamanda 63 ülkede 1 68.000 yetişkinle gerçekleştirilen çalışmada erkeklerin %
40'nın, kadınların % 30'nun kilolu olduğu ve erkeklerin % 24'ün ü n kadınların ise
% 2 7 'sinin obez olduğu tespit edilmiştir ( Balkua & diğerleri, 2 007 ) .
Kilolu v e obez olmak, tansiyon, diyabet v e kalp-damar hastalıkları nda a rtışa
neden olabilmektedir ( Granger & diğerleri, 2 0 1 0 ) . Kilolu ve obez olmak ile zihinsel
sağlık soru nları a rasında ilişki söz konusudur. Örneğin, son yıllardaki bir çalışmada
kilolu kadınların k i lolu olmayan kadınlara göre daha fazla depresyona yakalanmakta
oldukları bel irlenmiştir ( Bali, B u rton & B rown, 2009 ) .

420 BÖLÜM 13 Genç Yetişkın l i k Dönemınde Fıziksel ve Bilişsel Gelişim


Obezite soru nu nda hangi faktörler yer almaktadır? Olası sebepler;
PEYNiRLi ÜÇ KATLI BÜYÜK BOY BURGERVE
genetik, leptin hormonu, metabolizma hızı ve çevresel faktörler olarak BÜYÜK BOY KIZARTMA. IMMMVEE BiR
DiYET KOLA LÜTFEN KiLOMU KONTROL
belirtilmektedir. ETMEM GEREKiYOR

Genetik: Son yıllara kadar obezitenin genetik yapısı, bilim insanlarınca göz
ardı edilmiştir. B azı bireyler kilo almaya genetik yatkınlık taşımaktadır
( H olzapfel & diğerleri, 2 0 1 0 ) . Araştırmacılar, bazı hayvanların doğuştan
obeziteye yatkın olabileceğini ortaya koymuştur ( Mathes ve diğerleri,
20 1 0; Osmond ve diğerleri, 2 009 ) . Ayrıca, aynı yumurta ikizlerinin farklı
ortamlarda yetişseler bile benzer kiloda oldukları da görülmektedir ( Col­
laku & diğerleri, 2 004 ) .

Leptin: Leptin, ( Yunanca bir kelime olan leptin "ince" anlamına gelmekte-
dir) bir çeşit proteindir, tokluk hissi verir ve yağ hücrelerince üretimiyle
birlikte gıda alımı azalır ve enerji tüketimi çoğalır. Leptin bir çeşit obezite !
karşıtı hormondur. İnsanlarda leptin miktarı; kilo, vücut yağ oranı, diyette v

verilen kilo ve kilo kaybının kümülatif yüzdesiyle ilişkilidir (de Luis ve


diğerleri, 2007; Rider ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Bazı bilim adamları leptin hormo­
nunun obez bireylerde kilo kaybına yardımcı olabileceğini düşünmektedir e www.CartoonStock.com
(Friedman, 200 9 ) . Son yıllarda gerçekleştirilen iki çalışmada düzenli egzersiz
yapan bireylerin kilo kaybettikleri ve bu esnada leptin düzeylerinde değişiklikler mey­
dana geldiği belirlenmiştir (Nagashima ve diğerleri, 20 1 0; Rider ve diğerleri, 20 1 0) .

Sabitlenme Noktası: Vücudunuzda depolanan yağ miktarı, sizin sabitlenme nokta­


n ı z için önemli bir faktördür. Belirtilen nokta, kilo alma veya verme çabası içinde
olmadan doğal halinizdeki kilo kontrolünüzü sağlamaktadır. Yağlar yağ h ü crele­
rinde depola n m a ktadır. Bu h ü creler dolduğunda açlık hissedilmemektedir. Kilo
aldıkça bu hücrelerin sayısında artış olmaktadır. Norm a l kilodak i bireylerin yağ
hücre sayısı 3 0-40 m i lyar arasında iken, obez bir bireyde bu h ü crelerin sayısı 8 0 - 1 20
milyar arasındadır. Bazı bilim insanları belirtilen yağ hücrelerinin k ü çü lebileceğini
fak a t yok olmadıklarını ileri sürmektedir.

Çevresel Faktörler: Çevresel faktörler obezitede önemli rol oynamaktadır ( Wardlaw &
Smith, 20 1 1 ) . Son yüz yılda insanoğlunun genome yapısı çok fazla değişmemekle bir­
likte, obezite oranı hızla anmıştır. l 900'lü yıllarda obezite oranı ABD'de iki kat anmış­
tır. Belirtilen dramatik anışın nedenleri olarak; bol miktarda yiyeceğe ulaşım (özellik.le
yağ oranı yüksek) , minimum enerji tüketimi gerektiren araç-gereçler ve azalan fiziksel
etkinlikler öne sürülmektedir. 2000 yılında gerçekleştirilen çalışmada ABD'de, l 970 li '

yıllann başına göre kadınlar günde ilave 3 3 5 , erkekler ise 1 68 kalori fazla tüketmekte­
dir ( Sağlık İstatistikleri Ulusal Merkezi-National Center for Health Statistics, 2004 ) .
Obezite olgusunda sosyo-kültürel faktörler d e etkili olmaktadır. Obezite dar
gelirli kesimdeki kadınlarda yüksek gelir kesimindeki kadınlara oranla altı kat daha
fazla görülmektedir. Ayrıca Amerikalıların, Avrupalılara ve diğer ü lkelerdeki gruplara
göre daha fazla obez oldukları da görülmektedir (Williams, 2005 ) .

Diyet: A B D 'de obezite hızla artmakla birlikte, birçok Amerikalı için rejim takıntı
haline gelmiştir ( Schiff, 2 0 1 O; Thompson, M a nore & Vaughan, 20 1 1 ) . B irçok Ame­
rikalı düzenli olarak rejim yapmakla birlikte çok az sayıda birey, verdiği kiloları
muhafaza edebilmektedir ( Saquib ve diğerleri, 2009 ) . Son yıllarda kalori kısıtlaması
ile gerçekleştirilen diyetlerin uzun süreli etkilerinin incelendiği çalışmada; katılım­
cıların üçte bir veya üçte ikisinin diyet sonrasında, diyetleri esnasında verdikleri
kilodan daha fazlasını a ldıklarını ortaya koymaktadır ( Ma n n & diğerleri, 2007 ) .
Fakat bazıları ise verdikleri kiloları muhafaza edebilmektedir ( Yancy v e diğerleri,
2009 ) . Bu farklılıkların nedeni nedir ve bazı diyet program l a rı diğerlerine göre daha
etkili midir? Bu ve benzeri sorular halen cevaplanmayı beklemektedir.
Kilo vermeye ilişkin bilinen en önemli olgulardan biri, en etkin diyet programının,
egzersiz çalışmalannın dahil edildiği uygulamalar olduğudur ( Fahey, lnsel & Roth, 20 1 1 ;
Heitman ve diğerleri, 2009 ) . İlgili araştırmalar incelendiğinde; diyetin yanı sıra spor
yapan yetişkinlerin sadece diyet yapanlara oranla daha fazla kilo verdikleri belirlenmiş- Diyet programlorının etkisi nasıldır?

KISIM 7 Genç Yetişkinlik 421


Başarılı Başarısız
tir ( Wu ve diğerleri, 2009). 2000 Amerikalı yetişkinle gerçekleştirilen araştırma
sonuçlanna göre başarılı biçimde kilo veren bireyler, günde 30 dakika spor,
düzenli yemek yeme ve günlük kilo ölçümü stratejilerini kilo vermeyenlere
Günde 30 dakika egzersiz oranla daha fazla uygulamaktadır ( Kruger, Blanck & Gillipse, 2006) (bakınız
47 şekil 1 3 . 3 ) . Benzer bir diğer çalışma da güne başlamadan önce tartılmanın
38 verilen kiloların muhafaza edilmesine katkı sağladığuu gösıermektedir (Wıng
ve diğerleri, 2007 ) .
Düzenli öğünler

36

2S
Uzmanların bireylerden ısrarla egzersiz yapmalarım istemelerinin temel neden­
Günlük kilo ölçümü
leri; egzersizlerin kalp ve damar hastalıklarını ve diyabeti önlemesidir ( Hales,
2 0 1 1 ; Walker ve diğerleri. 2 0 1 O ) . B i rçok uzman genç yetişkinlerin günde otuz
20
dakika veya daha fazla aerobik egzersizi yapmalarını-tercihen her gün­
11 önermektedir. Aerobik egzersizler, kalp ve ciğer aktiviıesini destekleyen tem­
polu yürüyüş, yüzme veya bisiklete binme vb. kapsayan destek egzersizleridir.
so 40 30 20 10 o B i rçok uzman, egzersiz esnasında kalp atım hızının maksimum kalp atış hızı­
Yüzde
mızın % 60'ına kadar yükseltilmesi gerekliliğini savunmaktadır. Fakat sadece
ŞEKİL 13.3 beş yetişkinden biri belirtilen fiziksel erkinlik düzeyini yakalayabilmektedir.
BAŞARILI VE BAŞARILI OLMAYAN DiYET Egzersizlerin sadece fiziksel sağlığa değil, zihin sağlığına olumlu katkı l a rı birçok
STRATEJiLERiN KARŞILAŞTIRILMASI çalışmada onaya konulmuştur. Özellikle egzersiz, benlik algısını yükseltir; a nksiyete
ve depresyonu azaltır ( Sylvia ve diğerleri ) . Meta analiz sonuçları, egzersizlerin dep­
resyonu azaltmada psikoterapi kadar etkili olduğunu göstermektedir ( Richardson &
diğerleri. 2 00 5 ) .
,---------� Egzersizin faydaları hakkında yapılan a raştırmalar hem ona hem d e yoğun akti­
I
g e l i ş i mle bağlantı vitelerin önemli fiziksel ve psikolojik kazançlar ortaya koyduğun u göstermektedir.
Aerobik faydalarına ek olarak egzersizden elde ettiğimiz mutluluk ve memnuniyet
Sağlık: Ergenler çocuklardan daha mı çok,
egzersiz yapmayı yaşamın en önemli aktivitelerinden biri kılar ( Donatelle,20 1 1 ;
daha mı az egzersiz yapmaktadır? 1 1 .
Shaw, Clark & Wagenmakers,2 0 1 0 ) . Aşağıda egzersize hayatınızda yer vermenin
Bölüm, s. 364. ı
I birkaç faydalı yolu verilmiştir.
___________ ,
• TV izleme süresini azaltın: Uzu n süre televizyon izleme çeşitli sağlık sorunlarına
ve obeziteye neden olmaktadır ( D u vingneaud & diğerleri, 2007 ) . Televizyon izle­
meye ayırdığınız zamanı egzersiz yapmaya ayırın.
• Gösterdiğiniz gelişmeyi kayıt edin: Yaptığınız egzersizlerin düzenli
biçimde kayıt edilmesi, gösterdiğiniz gelişimlerin sergilendiği grafiklerin
oluşturulmasına yardımcı olacaktır.
• Bahane bulmaktan vazgeçin: İnsanlar genel olarak egzersiz yapmamak
için türlü bahaneler bulurlar. E n yaygın olarak öne si.iri.ilen bahane ise
"yeterince zamanım yok" ifadesidir. Aslında isteseniz zaman ayırabilirsiniz.
Alternatifleri düşünün: Sağlığınızla ilgilenemeyecek kada r meşgul olup
olmadığınızı bir daha düşünün. Sağl ın ızı kaybettiğinizde yaşamınızın
nasıl bir hal alacağını düşünün.

MAD DF B.AGIM'" 'GI


On birinci bölümde ergenlik dönemi madde bağımlılığını inceledik. İnsanlar
yirmili yaşların ortalarına geldiğinde alkol ve madde tükeıimlerini azaltmak­
tadır. Bu bulgu Jerald Bechman ve meslektaşlarının ( 2002 ) lise son sınıf
düzeylerinde, yirmili yaşlara doğru 38.000 bireyle boylamsal olarak gerçekleş­
tirdiği çalışmada elde edilmiştir. E rgenlik döneminde olduğu gibi bu dönemde
de erkek ü niversite öğrencileri ve genç yetişkinler aynı dönemdeki kızlara
oranla daha fazla kötü madde ı üketmektedir (Johnston & diğerleri, 2008 ) .
Daha yakın tarihte gerçekleştirilmiş bir çalışmada ise ü niversite öğrencilerinin
sadece % 20'sinin alkol tüketiminden kaçındıklarını, dile getirdikleri belirlen-
Yaşamınızda egzersize yer açmak için hangi stratejilerden miştir ( Huang ve diğerleri, 2009 ) .
yararlanıyorsunuz?

422 BÖLÜM 13 Genç Yetışkinlik Dönemınde Fizi ksel ve Bilişsel Gelişim



Genç yetişkinleri n alkol ve nikotin tüketimlerine karşı
konulmaz bir ilgi ve temin etme isteğiyle karakterize olan,
bağımlılığın doğasına daha yakından bakalım.

Alkol: Alkol tüketimine yönelik iki tür sorun u inceleyelim:


Aşırı içme ve alkolizm.

Aşırı İçme: Ağır içki kullanımı u nıversite öğrencileri arasında


oldukça yaygındır ve öğrencilere fazlaca zarar vermektedir
( K i nney, 2009 ) . Kronik ve aşırı içki kullanımı erkek ü niversite
öğrencileri arasında kızlara göre daha fazladır. B u davranış aile­
lerinden ayrı, özelikle ortak evlerde yaşayan gençler arasında
da yaygın olarak görülmektedir ( Schulenberg & diğerleri, 2000 ) .
1 40 kampüste gerçekleşti rilen içki tüketim biçimlerinin
incelendiği u l u sal tarama çalışmasında, içki k u l l a n a n l a rı n
yarıdan fazlasının dersleri kaçırma, fiziksel yaralanma, polisle
soru nlar ve koru nmasız cinsel i l işki sorunlarını dile getirdi k­
leri bel irlenmiştir ( Wechsler & diğerleri, 1 99 4 ) . Örneğin, aşırı
içki kullanan ü n iversite öğrencileri bu t ü r faaliyetler yapm a ­
yanlara göre 1 1 k a t daha fazla derse geç kaldıkları, 1 0 k a t
d a h a fazla i ç k i içtikten sonra a raba kullandıkları v e i k i kat
da ha fazla korunmasız cinsel il işkiye girdikleri bulunmuşt u r.
D ışarı çıkmadan önce alkol tüketimi, ü niversite öğrenci­
leri a rasında oldu kça yaygınlaşmaktadır. Son yıllarda gerçek­
leştirilen bir çalışma kampusta ki öğrencilerin üçte i k i s i n i n Üniversite eğitimi esnasında aşırı içki kullanan genç/eme tür sorunlarla karşılaşmaktadır?
son i k i hafta içinde en a z ında n bir kere dışarı çıkmadan önce a lkol aldıklarını
sergilemektedir ( D eJong, DeRicco & Schneider, 2 0 1 0 ) . Benzer bir çalışmaya göre
ü niversitedeki 1 8- 2 4 yaş a ra lığındaki kız öğrencilerin üçte ikisi dışarı çıkmadan
önce a l kol t ü ketmektedir ( Read, Merri l l & B ytschkow, 2010 ) . Sa rhoş olmak a ma -
cıyla gerçekleştirilen türlü i çki oyunları d a ü niversite kampusla rında oldukça yay-
gın hale gelmeye başlamıştır ( Camero n ve diğerleri, 20 1 0; Ham ve diğerleri, 2 0 1 0;
McGuinness, Ahern & Sole, 2 0 1 O ) . Aşırı m iktarda a l kol t ü ketimi korumasız i l işki,
cinsel taciz vb. t ü rde fazla sayıda cinsel risk a lmaya yol açmaktadır ( Lawyer &
diğerleri, 20 l O; White ve diğerleri. 200 9 ) .
Alkol tüketimine ilişkin dikkat çekici noktalardan biri d e genç yetişki n l i k döne-
mi nde aşırı içki k u l l a n ı m ı n ın kadı n l a r a rasında yaygınlaşmasıdır ( Davis & diğerleri.
2 0 1 O; Smith & B e rger, 20 1 O ) . B oylamsal bir çalışmada içki k u l l a n ı m ı n ı n 1 9 - 2 2 yaş Aerobik egzersiz: Kalp ve akciğer aktivitesini uyaran
(örneğin, koşu, yüzme ya da bisiklete binme) sürekli
a rası kadınl a rda 1 99 5 yılındaki % 28 olan ora n ı n ın 2007 yılında % 34'e yükseldiği
egzersiz.
beli rlenmiştir (Johnston ve diğerleri, 2008 ) .
Gelişim sürecinde içki k ullanımı ne zaman doruk noktasına ulaşmaktadır? Boy­ Bağımlılık: Çeşitli madde temini ve tüketimine yö­
lamsal çalışmada a ş ı rı içki k u llanımının 2 1 -22 yaşla rında doruğa ulaştığı ve geri nelik karşı konulamaz isteklilik durumu.

kalan yirmili yıllarda azaldığı tespit edilmiştir ( Bachman ve diğerleri, 2002 ) ( Bkz.
Şekil ı 3 . 4 )

50
ŞEKİL 13.4
40 ERGENLiKTEN GENÇ YETiŞKiNLiK DÖNEMiNE
GEÇiŞTE AŞIRI İÇME: 21 veya 22 yaşlannda aşırı
içen bireylerin sayısı en üst seviyeye yükselmekte ve
30 geri kalan yirmili yaşlarda azalmaktadı r. Aşırı İçki

-o
N kullanımı iki hafta içinde arka arkaya 5 veya daha
'"'
>- fazla alkol tüketimini yansıtmaktadır.
20

10

o
1 3- 1 4 1 5- 1 6 1 7- 1 8 1 9-20 2 1 -22 23-24 25-26 27-28 29-30
Yaş (yıl)

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 423


Alkolizm: Sağlığa ve sosyal ilişkilere ciddi biçimde zarar veren; uzun süreli, tekrarla­
nan, kontrol dışı, takıntılı ve aşırı miktarda alkollü içecek tüketimini içeren bir bozuk­
luktur. İçki k u llanan dokuz kişiden biri alkolik olma yolunda ilerlemektedir. Aynı
zamanda alkoliklerle yoğun ilişkide olanlar da alkolik olma yolunda ilerlemektedir
( Ha nsel & diğerleri, 2009 ) . Aile araştırmaları, alkoliklerin birinci derece yakınlarında
alkolik oranının oldukça yüksek olduğunu göstermektedir ( K ramer & diğerleri, 2008 ) .
Alkoliklerin % 50-60'nın genetik yatkınlığı olduğuna inanılmaktadır.
Genetik etkilerinin ortaya konulduğu çalışmalara rağmen, alkolizmde çevresel
faktörlerin de önemli rol oynadığını göstermektedir ( B ierut ve diğerleri, 20 1 0; Pau ­
tassi ve diğerleri, 20 1 0) . Örneğin, aileye ilişkin araştırmalar a lkolik birçok bireyin
alkol bağımlılığına sahip yakın akrabalarının olmadığını yansıtmaktadır (Mart i n &
Sher, 1 99 4 ) . Alkol t ü ketimine yönelik kültürel farklılıklar, alkolizmdeki çevresel fak­
, - - - - - - - - - ..
I törlerin etkisini işaret eder. Örneğin, Ortodoks Hıristiyanlar ve Mormonlar oldukça
gelişi msel bağlantı düşük miktarda a lkol tüketmektedirler.
Alkoliklerin üçte biri tedavi programına katılmış olsun ya da olmasın içkiyi bıra­
Sağlık. Yetişkinliğe geçiş ve genç yetişkinlik
kabilmektedir. Belirtilen bulgu, 700 bireyin 5 0 yıl izlenmesi sonucunda elde edilmiş­
döneminde sigara kullanan birçok bireyin si­
tir ve benzeri sonuçlar diğer araştırmacılarca da tespit edilmektedir ( Vaillant, 1 992 ) .
garaya ergenlik döneminde başladığı görü l ­
Alkolikler için " ü çte bir kuralı" öne sürülmektedir: 6 5 yaş civarında üçte biri ölmekte
mektedir. 1 1 . Bölüm, s. 367.
, veya çok kötü koşullarda hayatlarını sürdürmekte, üçte biri kanaatkar veya sosyal
_________ ,
içici olmakta ve üçte biri de halen bağımlılıktan kurtulmaya çalışmaktadır. Alkolizm­
den k u rtulma sürecinde aşağıdaki faktörler etkili olmaktadır: ( 1 ) İçkiye bağlı olarak
ciddi bir sağlık sorunu yaşamak, ( 2 ) alkolün yerini alabilecek meditasyon, spor veya
aşırı yemek yeme (başka sağlık sorunları geliştirebilir), ( 3 ) yeni sosyal destek edinme
( iş arkadaşları veya yeni bir evlilik) ve (4) dini bir grup veya Alkolikler Grubu gibi
r ilham verici gruplara katılım (Vaillant, 1 992 ) .

L...:..____ Sigara ve Nikotin: Birçok çalışmada sigaranın zararları vurgulanma ktadır ( Ameri­
kan Kanser Topluluğu- American C ancer Society, 20 1 0 ) . Örneğin, kanserden ölüm­
lerin % 3 0 ' u , kalp hastalıkları ö l ü mleri n i n % 2 1 'i, a k ciğer hastalıklarından
ölümlerin % 82'si sigaraya bağlı olarak gerçekleşmektedir. B i r yıl içindeki 9 .000
a kciğer k a nserinden ölüm pasif sigara içiciliği ile ilişkili bulunmuşt u r. B u l u n duğu
ortamda sigara içilen çocukların ise solunum yolları ve iç-kulak rahatsızlıklarına
yakalanma riskleri çok daha fazladır ( Goodwin & Cowles, 2008 ) .
Günümüzde geçmişe oranla çok daha az insan sigara içmekte v e içen yetişkin­
Ateş etmiyoruz. Sadece sizleri sigaraya alıştırıyoruz. lerin hemen hemen yarısı da sigarayı bırakmaktadır. A B D 'de sigara içme ora n ı
e Michael Shaw!The New Yorker Collect ion/ l 9 6 5 ' d e % 42 i k e n 2007'de b u oran % 20,6'ya düşmüştür ( Ulusal Sağlık İstatistik­
www.cartoonbank.com
leri Merkezi-National Center for Health Statistics, 20 1 0a ) . Fakat hiilen 50 milyondan
fazla Amerikal ı sigara içmektedir.
Yetişkinlerin çoğu sigarayı bırakmak istemekle birlikte, nikotine bağmılılıkları bu
süreci zora sokmaktadır (Travis & Lawrance, 2009 ) . Sigarada bulunan nikotin içici­
nin enerjisini artırmakta, dikkatini yoğunlaştırmasına yardım etmekte ve hoş bir

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Genç yetişki n l i k döneminde fiziksel perfor­ Yetişkinlikte gözlemlenen kilo sorunları, geç­
Bağlantı Kur mans nasıl en üst seviyeye gelir ve sonra ya­ mişteki kilo sorunlarıyla ilişkilendirilmektedir.
Ya nsıt vaşlar? Yedinci ün itede öğrendiğiniz erken çocukluk
Yetişkinliğe geçişte ve genç yetişkinl ikte sağ­ dönemi yeme ve spor alışkanlıklarının etkileri

O Genç yetişki n l i k döneminde


fiziksel gel işim alan ında
lıklı olmanın unsurları nedir?
Yemek ve kilo konusunda bilinmesi gerekli
nelerdir?

önemli noktalar nedir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


gerçekleşen değişi m leri Egzersizin yararları nedir?
t a n ı m l a r. 1 8-25 yaş arasında genç yetişki n l i k döne­
Genç yetişkinlik döneminde madde bağ ı mlı­
minde kendinizi nasıl ifade edebilirsiniz?
lığı ne kadar yaygındır? Bağımlılık bireylerin
Arnett'in genç yetişkinlik dönemi özellikle ri
yaşamını nasıl etkiler?
sizi de yansıtmakta mıdır?

424 BOLÜM 1 3 Genç Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelışim


3 Cinsellik e Genç yeti şkinlik dönemi c i nsel li ğ in i tartışır.

Genç Yetiş k i n l i kte Cinsel Etk i n l i k Ci nsel Yol l a B u l a ş a n Hasta l ı klar

Cinsel Eği l i m ler ve Davra n ı ş la r Tecavüz ve Cinsel Taciz

deneyim yaşamasını sağlamaktadır. Ayrıca nikotin nörotransmiterleri uyararak acı­


nın azalmasını sağl a makta ve kişiyi sakinleştirmektedir.
Hayatta kalabilmek için su ve yiyeceğe duyduğumuz ihtiyaç kadar cinselliğe ihtiyaç
duymamakla birlikte, t ü rü m ü z ü n devamı için ihtiyaç d u yulmaktadır. On birinci
bölümde ergenlerin cinsel kimliklerini nasıl kazandıkları ve cinsel yönden nasıl aktif
hale geldikleri açıklanm ıştır. Yetişkinlikte belirtilen a landa neler olmaktadır? B u
bölümde Amerikalıların cinsellikleri v e b u alanda yaşanılan sorunlar açıklanacaktır.

G E N Ç YET İ Ş K İ N L İ KT E C İ N S E L ETKİ N L İ K
, - - - - - - - - - ·
Tarama çalışmalarında, genç yetişkinliğin başlarındaki ( 1 8 yaş) bireylerin % 60'nın I
cinsel deneyim yaşamakla birlikte, genç yetişkinliğin sonlarında ( 2 5 yaş) bireylerin ı gelişimle bağlantı
çoğunun belirtilen deneyimi yaşadığı belirlenmiştir ( Lefkowitz & Gillen, 2006) . Aynı 1
Cinsellik. Genç yetişkinlik döneminde cin­
zamanda ABD'de erkekler için evlenme yaşı ortalama 27 ve kızlar için 26 olarak tes­
sel ilişki gelişim açısından risk oluşturmak­
pit edilmiştir ( Popenoe & Whitehead, 2006 ) . Dolayısıyla genç yetişkinlik dönemi bir­
tadır. 1 1 . Bölüm, s.359.
çok bireyin "cinsel yönden aktif ve bekar" oldukları bir zaman dilimini yansıtmaktadır ,
- - - - - - - "'
(Lefkowitz & Gillen, 2006, s.2 3 5 ) . Genç yetişkinlik dönemindeki heteroseksüel ilişkiler
aşağıdaki örüntüleri sergilemektedir ( Lefkowitz & Gillen, 2006) :

• Erkekler tesad ü fi yolla partnerlerini bulurken, kızlar partnerini seçmekte daha


titiz davranmaktadır.
• Genç yetişkinlerin % 60'ı bir yıl öncesinde sadece bir kişi ile ilişki k u rdukla rı
halde, 20'li yaşların sonları otuzlu yaşların başlarındaki yetişkinlere ora nla bir
ya da daha fazla kişiyle ilişki içinde olabilmektedirler.
• Yetişkinlere göre genç yetişkinler daha fazla insanla birlikte olsa bile, daha az
sıklıkta ilişki kurmaktadır. Genç yetişkinlerin % 2 5 'i yılda bir veya birkaç kez
ilişki kurduklarını ifade etmektedir ( Michael & diğerleri, 1 994) .
• Tesadüfi ilişki genç yetişkinlikte, yetişkinliğe göre daha yaygın biçimde
görülmektedir.

rj S E L E G İ L İ M L E R V E DAVRA N I Ş LA R
Yetişkinlik döneminde farklı yaş gruplarının cinsel aktivitelerine yönelik en
önemli bilgiler 1 994 yılında " A B D 'de Cinsellik" ( Sex in Amerika) başlıklı
tarama çalışmasında elde edilmiştir. Oldukça başarılı biçimde tasarlanmış,
Amerikalıların cinsel örüntülerinin kapsamlı biçimde incelendiği çalışmada
Robert Micheal ve meslektaşları ( 1 994), yaşları 1 8- 5 9 arasında tesadüfü
yola belirlenen 3 0 00 insanla mülakat yapmıştır. B u ndan önce yapılan
çalışmalarda katılımcılar ilgili yaş gruplarını yeterince temsil etmemekteydi.

Heteroseksüel Tutum ve Davranışlar: Aşağıda, belirtilen t a rama


çalışmasında elde edilen bulgulardan bazıları sunulmaktadır:

• Amerikalılar üç kategoride toplan maktadır: Üçte biri haftada iki veya


daha fazla, üçte biri ayda birkaç kez ve üçte biri de yılda bir veya
daha az cinsel ilişki kurmaktadır.

• Evli ( ve birlikte yaşayanlar) çiftler birlikte yaşamaya n l a ra göre daha


fazla ilişki k u rmaktadır ( B kz. Şekil 1 3 . 5 ) Genç yetişkinliğe geçiş sürecinde cinsel ilişkilerin özellikleri nelerdir?

KISIM 7 Genç Yetişkınlik 425


Birlikte Yaşamayan • A merika lı l a r ı n çoğu normal olmayan cinsel i lişki biçimlerini tercih ermemek­
Erkekler tedir. En çok tercih ettikle ri ilişki biçimi sorulduğunda büyük bir çoğun l uğu
( % 96) vaj in a l i l işkiyi ifade e t m iştir. Ora l i lişki ise cinsel bir eylem bile olara k
k a b u l edilemeyerek soy u n a n eşini seyretmeni n a rdından üçüncü sırada yer
a lmış tır.
• Aldatma d urumu bir kural olmaktan çok istisnai bir d u rum olarak ele a lınmış­
t ı r. Evli erkeklerin % 7 5 'i, ve evli kadınları n % 8 5 'i asla sada katsizlik yapma ­
d ı k la rı n ı ifade etmişlerdir.
• E rkekler cinselliği kadı n l a ra göre daha çok akıllarına getirmektedirler- erkek
katılımcıların % 54'ü her gün ya da günde birkaç kez cinselliği akıllarına getir­
diklerini, buna rağmen kadınların % 67'si h a ftada ya da ayda birkaç kez akılla­
rına geldiğini belirtmişlerdir- .
Özetle 1 994 yılında gerçekleştirilen tara ma çalışmasın ı n en önemli s o n ucu:
Amerikalıların sanıl a ndan daha fazla t u tu cu olduklarıdır. E rkeklerin % l 7 'si kadın­
ların % 3'ü en azından 2 I eşle i lişkiye girdiklerini ifade etmesine rağmen, genel
olarak Amerika l ı la rın çoğu içi n cinsel ilişkiler tek eşli ve evlilik çerçevesinde yürü ­
Birlikte yaşayanlar (Evli) mektedi r.
Erkekler C i nsel l i k olgusu nda cinsiyet fa r k l ı l ı k la rı n ın boyut u nedir? S o n yıllarda gerçek­
leştirilen m eta -analiz çalışmal a rda, erke k leri n kadınl a ra oranla daha fazla cinsel
deneyim yaşa d ı k l a rı ve daha esnek davrandıkları bel i r l e n m iştir ( Peterson & Hyde,
2 0 1 0 ) . Ç a l ı ş m a l a rda aşağıdaki noktalarda güçlü fark l ıl ı k l a r belirlenmiştir: E rkekle­
rin kadınlara göre daha fazla mastürbasyon yapt ı k l a rı, pornogra fi k u l l a nd ıkla rı,
daha fazla tesa d ü fi i l işkiye gird i k leri ve daha fazla esnek davra n d ı k ları belirlen­
mişt i r.
Ti.i m görsel ve yazılı medyan ı n cinselliğin olumsuz yön lerine dikkat çekmesine
Kadınlar rağme n - ergenlikte gebelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, tecavüzler vb. -a raştırma­
cıların, i nsanla rın yaşam kalitesini artırmada cinselliğin rolünü öneml e vurguladık­
larının altını çizmek gerekmektedir ( B rody, 20 l O) . Örneğin, son yılla rda İsveç'te
yapılan bir çalışmada cinsel ilişki sıklığının hem kadın hem de erkeklerin yaşam
doyu m larıyla old ukça yakından ilişkili old uğu belirlenmiştir ( B rody &Costa, 2009 ) .

Cinsel Eğilim lerin Kaynakları: "Amerika'da C i nsel l i k " konulu t a rama çalışma­
sında erkelerin % 2 . 7'si, kadınla rın l . 3 ' ü bir yıl öncesinde aynı cinsten eşle i lişki
- Asla
kurduğunu ifade etmiştir ( Michael ve diğerleri, 1 994 ) . Niçin bazı insanlar lezbiyen,
Yılda Birkaç Kez
gey veya biseksüel, diğerleri ise heteroseksüel olmaktadır? B u soruya oldu kça spe­
Ayda Birkaç Kez
külatif cevaplar verilmektedir ( C rooks & B a ur, 2008 ) .
Haftada 2-3 Kez O n dokuzuncu yüzyıl ı n sonlarına kadar insanların ya heteroseksi.iel y a da
- Haftada 4 ve fazlası homoseksüel oldukları düşü n ü l mekteydi. Günüm üzde ise cinsel tercihlerin a rasında

ŞEKİL 13.S kes i n bir ayrımının söz konusu olmadığı, aksine aynı kişi lerin erkek-kadın ilişkileri
ya nı sıra hem cinsiyle de ilişki k urabi ldikleri görülmekted i r ( Hyde & D eLa mater,
ABD'DE CiNSELLiK ARAŞTIRMA SONUÇLAR!:
Şekilde 1 994 yılında gerçekleştirilen tarama çalış­
20 1 1 ) . Bazı bireyler ise her iki cinsiyeti de cinsel olarak çekici bulmaktadır. B u
mada (Michael ve diğerleri) birlikte yaşamayan ve ya­ d u ru m biseksüel kavramı i l e ifade edilmektedir.
şayan (evli) kadın ve erkeklerin "Geçen yıl ne sıklıkta C insel tercihleri ne olursa olsun tüm bireyler ilişkiler esnasında benzer haz duy­
cinsel ilişki yaşadınız" sorusuna verdikleri cevapların gularını yaşamakta ve benzer dokunsal uyarıcılardan tahrik olmaktadırlar. Araştır­
yüzdelik dağılımları görülmektedir. ABD'de Cinsellik
macı l a r biseksü e l l e r ve heteroseksüeller a rasında t u t u m , davra n ı ş ve uyum
tarama çalışmasını diğer birçok benzer tarama çalışma­
sına göre daha başarılı kılan unsur nedir?
düzeylerinde fa rklar elde edememiştir ( Peplau & Fingerhut, 2007 ) .
S o n yılla rda a raştırmacılar hemcinsiyle ilişki tercihlerinin biyolojik temellerin i
a raştırm a ktadır. Hormon çal ışmaları n ı n sonuçları t u ta rsızlık sergilemektedir. Geylere
erkeklik hormonu (androjen) verildiğinde dahi cinsel eğili mleri değişmemektedir.
Doğum öncesinde kritik bir dönem, cinsel eğilimlerde önemli bir rol oynayabilmek­
tedir ( Wallen & Hassett, 2009 ) . Gebeliğin ikinci ve sekizinci aylarında feti.isi.in maruz
kaldığı kadınlık hormonu, bireyin ( kadın yada erkek) erkeklere çekici görünmesine
yol açabilmektedir ( El lis & Ames, 1 987 ) . Eğer belirtilen kritik dönem hipotezi des­
teklenirse, n için cinsel tercihlerin değişiminin oldukça zor olduğu görüşünün sebep­
leri açıklanabi l i r.

426 BÖLÜM 1 3 Genç Yetışkin l i k Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



Bireyin cinsel tercihlerini neler belirlemektedir?

B ireyin cinsel tercih l e ri ( h emcinsi, h e teroseksüel veya biseksüe l ) genetik, h o r­


monel, bil işsel ve çevresel faktörlerin birleşim i nden kaynaklanmaktadır ( Crooks
& B a u r, 2 0 1 1 ; K i ng, 2 0 1 1 ). H om oseksü e l l i k konusunda uzman a raşt ı rmacılar cin ­
sel eği limlerde hiçb i r faktörü n tek başına etkili olmadığını v e h e r bir [aktörün etki
gücü n ü n bireyden b ireye değişt iğ i n i belirt mekted ir.
Araştırmacı l a r cin sel eğil i m l e rde genet ik ve çevre faktörlerin i n etkisini i nce­
lemek için i k i z çalışmaları gerçekleştirmiştir. Ya k ı n tarihte İsveç'te yaklaşık 4000 ,------ ---�
I
ikiz ile gerçekleştirilen çalışmada e rkeklerin homoseksüel terci hlerin i n % 3 5 ' i , gelişimle bağ lantı
kadınların i s e % l 9 ' u genetik fa rklılıkla rla açıklanmıştır ( La ngstrom v e diğerleri,
Araştırma Yöntemleri: İ kiz çalışma la­
20 1 O ) . Belirtilen ça lışmanın s o n u çl a rı : ci nsel eği limlerde h ormonla rın rolü o l d u ­
rında aynı yumurta ikizlerinde farklı yu­
ğ u n u yansıtmakla birlikte, genetik faktörlerin cinsellik olgusunda zeka v b . diğer
mu rta i kizlerine göre daha faz l a
özeliklerdeki beli rleyici gücü kadar etkili olmadığını yansıt maktadır ( King, 20 1 1 ) .
gözlemlenen benzerl i k lere odakl a r n l ­
makladır. 2. Bölüm, s. 7 1 .
Lezbiyen ve Geylerin Tutu m ve Davranışları: Heteroscksi.iel i lişkilerde gözlem­ ,
_ _ _ _ _ _ _ ,,,
lenen fa rklı lıklar aynı cinsle ilişkilerde de gözlemlenmektedir ( Cohler, 2009; Dia­
mond & Savin - Williams, 200 9 ) . Heteroseksüel kadınl a rda olduğu gibi lezbiyen
kadınların da gey erkeklere göre daha az partnere sahip oldukları ve lezbiyenler gey
erkeklere göre tesadü fi ilişkilere daha az müsamaha gösterdikleri belirlenmiştir ( Pep­
lau & Fingerh ut, 2007 ) .
Azınlık grubu olan lezbiyen v e geyler dünyaya nasıl uyum sağlamaktadır? Psi­
kolog Laura B rown'a göre ( 1 98 9 ) lezbiyenler ve geyler çoğunluk ve dominant k i.i t ­
t i.i ri.in içinde azınl ı k olarak yaşamlarını s ü rdü rmektedirler. Lezbiyen ve geyler
kendilerini "çift kültür kimliği" altında tanımla maktadırlar. B rown'a göre, lezbiyen ve
geyler, kendilerini çoğunluk kültürden dışlayan, kendi içlerine kapanmalarına n eden
olan ya da tam tersi tamamen çoğunluk kültürünün yönlendirmelerine boyun eğme
biçiminde; keskin şekilde k u ı uplaştırmadıkları ölçüde başarılı şekilde uyum sağl a ­
maktadırlar. Diğer bir ifadeyle B rown, i k i kültürün ( azınlık lezbiyen v e gey k ü l t ürü
ve çoğu nluk heteroseksüel kültürü ) talepleri dengelendiğinde lezbiyen ve geylerin
daha başa rı lı biçimde baş etme stratejileri geliştirdiklerini ifade etmektedir. Ci nsel
azın lık gruplar ı n ı n karşı ka rşıya geldikleri en büyük sorun : Kendilerine yönelik
uygulanan suç ve küçük düşü rücü tutum ve davra nı şla rdı r ( Cohler, 2009 ) . Son
yıllarda gerçekleştirilen bir çalışmada cinsel azınlık grubunun yaklaşık % 20'sin sal­
dırı ve gaspa ve % 5 0 'sinin ise sözel tacize ma ruz kaldıkları tespit edilmiştir ( Herek,
2009) .

• KISIM 7 Genç Yetışkınlik 427


Cinsel Yolla
Bulaşan
Hastalıklar (STI) Tanımı / Nedeni Yaygınlık Tedavi

Bel soğukluğu­ Genellikle "drip"ya da "clap• adı verilmektedir. Neisseria gonorrhoeae adlı ABD'de yılda 500.000 vaka Penisilin, diğer antibiyotikler
gonera bakteri neden olmaktadır, iki kişinin nemli deri teması yoluyla kaydedilmektedir.
bulaşmaktadır. Penis ya da vajinadan akıntı ve ağrılı idrar çıkarma şeklinde
kendini gösterir.

Treponema adlı bakteri bu hastalığa neden olmaktadır. Frenginin ABD'de yılda 100.000 vaka Penisilin
bulaştığı bölgede yara oluşumu ile kendini göstermektedir. Yaralar genital kaydedilmektedir.
bölgelerin dışında da oluşabilir. Daha sonraki evrelerde ise avuç içlerinde
veya topuk bölgesinde pişik veya kardeşenler görülebilir. Tedavi
edilmediği takdirde felç ve hatta ölümlere sebep olmaktadır.

Klamldya Chlamydia trachomatis adlı bakterinin sebep olduğu cinsel ilişki yoluyla, ABD'de yılda yaklaşık 3 milyon Antibiyotik
cinsel organlara bulaşan yaygın olarak görülen bir enfeksiyondur. vaka kaydedilmektedir.
Klamidyalı kadınlarda kısırlık görülebilir. Ergen ve genç yetişkinlerin yılda
bir kez belirtilen hastalığa yönelik tarama yaptırması önerilmektedir.

Genital uçuklar­ Bu enfeksiyona, çeşitli sıkıntılara yol açan bir grup virüs neden olmaktadır. ABD'de beş yetişkinden Bilinen tedavisi yoktur, fa kat
herpes Belirtileri kızartı, döküntü, yara ve kabarcıklardır. Cinsel münasebet birinde görülmektedir. virüs tedavisi belirtilerini
enfeksiyonu yoluyla dağılmaktadır. azaltmaktadır.

AIDS insan bağışıklık sisteminin çökmesine yol açan HIV virüsü neden ABD'de 300.000'den fazla HIV HIV virüsünün AIDS'e
olmaktadır. Semen ve kan yoluyla bulaşmaktadır. Yaygın belirtileri ateş, virüsü taşıyıcısı vardır. Güney dönüşmesini yavaşlatıcı yeni
gece terlemeleri, kilo kaybı, kronik yorgunluk ve şişkin lenf bezleridir. Afrika ülkelerinde 25-34 yaş tedavi yöntemleri
grubunda salgın olarak geliştirilmekle birlikte kesin
görülmektedir. tedavisi bulunmamaktadır.

Genital siğiller Hiçbir belirti göstermeyen insan papillomavirüsü (HPV) sebep olmaktadır. ABD'de en yaygın olarak görülen Lokal ilaçlar, dondurma veya
Genellikle vajinal bölgede veya anüs bölgesinin etrafında küçük, sert STl'dır. 5.5 milyon yeni vaka ameliyat.
ağrısız şişkinlikler olarak kendini göstermektedir. Belirtilen siğillerin en kaydedilmektedir.
büyük riski rahim ağzı veya rahim kanserlerine neden olmasıdır. Tedavi
edilmesine rağmen tekrarlayabilir.
Son yıllarda 9-26 yaş grubu kadınlarda HPV'yi önleyici Gardasil adlı aşı
geliştirilmiştir.

ŞEKİL 13.6
CiNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR (STI)

C İ N S E L Y O L LA B U LA Ş A N H A STA L I K L A R
Cinsel yolla b ulaşan hastalıklar ile (sexually transmitted infections-STls)
özellikle cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklar kastedilmektedir. B elirtilen hasta­
lıklar her altı Amerikalının birini etkilemektedir ( Ul usal Sağlık İstatistik Merkezi,
20 l Oc- National Center for Health Statistics ) . E n yaygın olara k görülen hastalıklar
arasında: Bakteriler yoluyla buluşan bel soğukluğu, frengi, parariketsiyoz vb enfek­
siyonlar ve virüsler yoluyla bulaşan genital uçuk, genital tümörler ve AIDS'e sabep
olan HIV virüsü yer almaktadır. Şekil 1 3 . 6'da cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar
hakkında bilgi verilmektedir.
Son yıllarda insanları n cinsel davranışlarını yönlendiren ve yoğun korkulara
neden olan hasta l ı k, HIV virüsü ile bu laşan enfeksiyondur. HIV virüsü cinsel yolla
bulaşmakta ve insanın bağışıklık sistemini çökertmektedir. HIV virüsü bulaştıktan
sonra bağışıklık sistemini ele geçirmekte ve sonunda AIDS'e ( acquired immune defi­
ciency syndrome) neden olmaktadır. AIDS'li biri için zayıflayan bağışıklık sistemi
nedeniyle, sıradan bir soğuk algınlığı bile ölümcül olabilmektedir.
2007 yılına kadar 2 0 - 3 9 yaş grubu arasında 580. 1 46 kişinin A I D S ' l i olduğu
belirlenmiştir ( U l usal Sağlık İstatistik Merkezi, 2 0 1 0b ) . 2007 yılında erkek-erkeğe
ilişki t ü rü n ü n A I D S geçişine neden olan en yaygın b u laştırıcı kategori olduğu
tespit edilmiştir ( Ulusal Sağlık İstatistik Merkezi, 20 1 0b ) . Eğitim ve gelişen ilaç
teknolojisi sayesinde HIV /AIDS nedenli ölü mlerin sayısında düşme görülmektedir
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (STI): Özellikle ( Ulusal Sağlık İstatistik Merkezi, 2 0 1 0b ) . AIDS'li hastalara danışmanlık h i zmetleri
cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklar. hakkında daha fazla bilgi için Kariyerlerle Bağlantı bölü m ü n ü okuyu n u z .

428 BÖLÜM 1 3 Genç Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bılişsel Gelişim


kariyerlerle bağlantı

Pat Hawki ns, Toplum Psikoloğu ve HIV ve


AIDS Klinik Yöneticisi
Pat Hawkins, Washington'da bulunan Whitman-Walker Kliniğinde dış
ilişkilerveyönetimkonularındayardımcıidareciolarakgörevyapmakta­
dır. Hawkins, HIV/AIDS'in salgın hastalık haline gelmesinden sonra kli­
nikte gönüllü olarak çalışmaya 1 983 yılında başladı. Kendisi ağırlıklı
olaraktopluma hizmetuyg u lamalarındayaptıklarrnıdilegetirmektedir.
Danışanlara ilginiz ve şefkatin iz dışında hiçbir şeyle hızlı biçimde ulaş­
malarının mümkün ol mad ığ ını d i le getirmektedir."Bizler sıklıkla a kade­
mi kyaşam ı gerçek hayattan ayrı tutmaya gayretederiz,gerçek yaşamda
ciddi biçimde pisikolog becerilerine ihtiyaç duyulmaktadır" biçiminde Pat Hawkins AIDS hastasına danışmanlık yapmakta.
ifade etmektedir. Hawkins hem psikoloji hem de sosyoloji alanlarında
çift ana dal lisans diploması almış ve doktorasını halk psikolojisi ala­
nında tamamlamıştır

Tüm dünyada HIV virüsü taşıyan insan sayısı 2007 yılı i t ibariyle 3 3 m ilyon
olarak ifade edilmektedir. Bu rakamın 22 milyonu Afrika'nın kırsalında yer almak­
tadır ( UNAIDS, 2008 ) . D ünya genelinde HIV virüsü taşıyan yeni nüfusun yaş grubu
1 5 -24 olduğu belirtilmektedir ( CampelL 2009 ) .
2 0 0 1 yılmdan i tibaren e n sevindirici haber, dünya genelinde milyonlarca insana
HIV virüsüne yönelik tedavi hizmetlerinin veriliyor olmasıdır. Ayrıca 2005 yılmda
sayısı 3 milyon olan HIV virüslü insan sayısı 2007 yılı sonu itibariyle 2. 7 milyona
düşmüştür ( UNAID S, 2009 ) .
HIV virüsü v e diğer cinsel yolla bulaşan hastal ı klardan korunmaya yönelik etkin
stratejiler aşağıda verilmektedir:

• Kendi ve eşinizin risk durumunun farkında olun: Her birey önceden ilişki kurduğu
birinden b i lmeyerek de olsa cinsel yolla bulaşan hastalık kapmış olabilir. İlişki
öncesi olası eşiniz hakkında bilgi sahibi olmak için zaman ayırı n . Aynca kendi
duru m u n u z hakkında karşı tarafa bilgi verin . Her i n sa n, cinsel yolla taşıdığı
bulaşıcı hastalıklar hakkında yalan söyleyebilir.
• Tıbbı muayene olun: B i rçok u zman çiftlerin i l işki öncesi bulaşıcı hastalıklara ilişkin
tıbbi muayene olması gerekliliğini savunmaktadır. M uayene ücretinin sorun
olduğu durumda kampüs sağlık hizmetlerinden ya da halk sağlığı merkezlerin ­
d e n yararlanılabilir.
• Korumalı ilişkiyi tercih edin: Doğru biçimde kullanıldığında kondomlar, hastalıkla ­
rın cinsel yolla bulaşmasın ı engellemektedir. Kondom kullanımı bel soğukluğu,
frengi ve HIV virüsünden korunmada en etkin yoldur. Belinilen yöntem, uçuk­
ların yayılmasında daha az etkili olmaktadır.
• Çoklu eşten kaçının: Cinsel yolla bulaşan hastalıkların en güçlü yordayıcısı, birden
fazla eşle i lişkiye girilmesidir. B irden fazla eş ile girilen ilişkiler, enfeksiyonlara
yakalanma riskinizi yoğun biçimde artırmaktadır.

KISIM 7 Genç Yetişkinlik 429


TECA 107 vı: ( İ tJ <; E L TA C i Z
Cinse l ilişkiler sıklıkla güç ku\lanıın m ı içermektedir. B u d u ru m sonucunda yaşan ı ­
lan soru nlardan i k i s i üzerinde d u ru lacaktır: iki t ü r tecavüz v e cinsel taciz.

Tecavüz: Tecavüz, karşı tarafın rızası olmadığı halde güç kullanılarak gerçekleşti­
rilen ilişkilerdir. Tecavüzün resmi tanı mı bölgeden bölgeye farklılık sergilemektedir.
Örneğin, bazı bölgelerde çiftlerin eşlerine karşı güç kullanımı yasaklanmamakla bir­
likte, bu durum fa rkl ı bölgelerde tart ışılmaktadır.
K u rbanların, tecavüze uğrad ıklarmı söyledikleri durumdaki sonuçları yaşamak
istemedikleri için, gerçek kurbanları belirlemek oldukça güçtür ( Littleton &Herder­
son, 2009; Wa lsh ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . AB D 'de her yıl ya klaşık 200.000 tecavüz rapor
edilmektedir. Tecavüz kurbanlarının çoğunluğu kadın olmakla birlikte, erkeğe teca­
vüzler de söz kon usudur ( A nderson & Quinn, 2008 ) . özell ikle hapishanelerdeki
erkekler, baskı ve güç kazanma adına hemcinslerini eşcinsel ilişkilere zorlamaktadır.
A BD'de kadınlara yönelik tecavüzler sıklıkla görülmektedir. Bu durumun neden­
leri a rasında: Erkeklerin cinsel saldırganlık eğilimlerini sosyalleşme yoluyla edindikleri,
kadınları kendilerinden daha düşük statüde kabul ettikleri ve ilişki esnasında keneli
hazları n ı en önemli hedef olarak kabul etmeleri gösterilmektedir ( B eech, Ward &
Fisher, 2006 ) . Araştırmacılar, tecavüzcü erkeklerin şu ortak özelliklerini belirtmekte­
dirler: Saldırga nlık, güç ve erkekl i k duygularını güçlendirmek. Tecavüzcü erkekler
genellikle kadınlara karşı öfke doludurlar, kurbanlarını incitmek ve aşağılamak iste­
mektedirler ( Strong ve diğerleri, 2008 ) . Son yıllarda gerçekleştirilen bir çalışmada,
erkeklerin cinsellik narsizm düzeylerinin (cinsel sömürü, cinsel hak, cinsel empati
yoksu n luğu ve düşük düzeyde cinsel beceri faktörleriyle değerlendirilmektedir) cinsel
saldırganlıkları ile yakmdan ilişkili old uğu belirtilmektedir ( Widman & McNulty, 20 1 0 ) .
Tecavüz h e m k u rbanları h e m d e kurban yakınla rı için travmatik b i r deneyimdir
(Jorda n, Campell & Fol li ngstad, 2 0 1 O ) . Normale dönmeye çal ışan kurban l a r aylar ya
da yıllar boyu depresyon, korku, kaygı ve ilaç bağımlılığı yaşayabilmektedir ( Herrera
ve diğerleri, 2006 ) . B i rçok kurban, hayatlarında ciddi değişiklikler yaşamaya başla­
makta d ı r ( evini taşımak, geceleri dışarı çıkmayı ret etmek vb. ) . İyileşme s ü recinde,
kurba n la rın baş etme yetenekleri, tecavüz öncesi psikolojik uyum düzeyleri ve sahip
oldukları sosyal destek belirleyici rol oynamaktadır. Ruh sağlığı uzma nlarının yanı
sıra; ebeveynler, yeni bir eş veya yakın bir dost edinme de iyileşme s ü recinde önemli
katkılar sağlamaktadır ( Littleton, 20 1 0 ) .

"Tanıd ık tecavüzü" (date o r acquaintance rape), insanla rın bildiği veya tanı­
dıkları biri tarafından tecavüze uğramak şeklinde tanımlanmaktadır ( B ouffard &
Bouffard, 20 1 0 ) . Ü niversitelerde birinci sınıf öğrencilerin i n üçte ikisinin en azından
bir kere bu tür tecavüzlere ya da teşebbüslerine maruz kaldığı tahmin edilmektedir
( Watts & Zimmerman, 2002 ) . Benzer biçimde erkek ü niversite öğrencilerinin üçte
ikisi, kız a rkadaşlarına haz amaçlı ya klaştıklarını ve ya rısını i lişkiye zorladıklarını
itiraf etmektedirler.
B i rçok ü niversitede, kızların istemedikleri ilişkiye zorla nma riskinin en yoğun
olduğu dönemin birinci sınıf olduğu öne sü rülmekte ve bu dönemi kırmızı bölge
tabiriyle ifade etmektedirler. Son yıllarda gerçekleştirilen çal ışmada, birinci sınıf
öğrencilerinin ikinci sınıf öğrencilerine göre istemedikleri i lişkiye zorla nma riskleri­
nin daha yüksek olduğu belirlenmiştir ( Kimble & diğerleri, 2008 ) . Üniversite kam­
puslarında cinsel taciz ve teca v ü zl e r nasıl önlenebilir? Cevabını öğrenmek için
Üniversite ve kolejlerdeki tanıdık tecavüzlerinin
" A raştırmalarla Bağlantı" böl ü m ü ne bakın ız.
özellikleri nedir?

Cinsel Taciz: C i nsel taciz, birinin diğer kişi üzerinde güç tezah ü r ü n ü yansıtma ktad ır.
Çeşitli biçimlerde görülebilir - cinsel içerikli ifadeler kullanmak ve fiziksel temas
(temas, vücu d u n a bir şey atma veya dökme ) zorla cinsel saldırı ve teşebbüs-. Mil­
Tecavüz: Rızası olmayan biriyle zorla cinsel ilişkide yonlarca kadın iş yerlerinde veya eğitim kurumlarında cinsel tacize maruz kalmak­
bulunmak.
tadır ( B est & diğerleri, 20 1 0; Hynes & Davis, 2009 ) . Erkekler de kadınlar tarafından
Tanıdık tecavüzü: Önceden tanıdığı bildiği kişi tacize maruz kalabilmekle birlikte, bu tür tacizler kad1 11Jarııı maruz kaldıkları ora n ­
tarafından zorla cinsel ilişkide bulunmak. d a n çok daha a z sayıda gerçekleşmektedir.

430 BÖLÜM 1 3 Genç Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bi l işse l Gelişım



araştırmalarla bağlantı

Üniversite Kampüslerinde Cinsel Saldırılar Ne Kadar Yayg ındır?


Ü niversite kampüslerindeki cinsel saldırılara ilişkin en kapsamlı ça­ Üniversite kampuslarında cinsel saldırıların bu kadaryaygınolması
lışma ikinci veya dördüncü sınıfa devam etmekte olan 4.446 kız öğrenci vekurbanlarınfailleritanıyorolması sonucunda,hem kızhemdeerkele.-€
ileyapılantelefongörüşmeleriyoluylagerçekleştirilmiştir{Fisher, Cullen yönelik etkin müdahale çalışmalarına yönelik araştırmalara ihtiyaç du­
& Turner, 2000). Cinsel saldırı kurbanları iki aşamada tespit edilmiştir. İ l k yulmaktadır. Geçmişte, sıklıkla saldırıların önlenebilmesi için kurbanın
olarak,katılımcınıngerçekten kurbanolupolmadığınıntespitineyönelik eylemlerine odaklanılmaktaydı. Belirtilen türde stratejiler işeyaramakl.a
tarama soruları yöneltilmiştir. İkinci olarak ise, cevabın "evet" olması birlikte; sorunu temelinden çözebilmek için tecavüzcülere yönelik önle­
durumunda katıl ımcıyayaşadığı va kaya ilişkin detaylı sorularsorulmuş­ yici stratejilerin geliştirilmesi gerekmektedir.
tur. Ne tür bir ilişkiye, nasıl zorlandığı şeklinde sorular sorulmuştur.
Ayrıca katılımcılara yaşam biçimlerine yönelik günlük rutinleri, yaşam
düzenleri ve önceden benzer saldırıya uğrayıp uğramadıkları da sorul­
muştur. 50
Katılımcıların %3'den azı, akademik yıl boyunca tecavüze ya da
43.5
tecavüz g i rişimine maruz kaldıklarını dile getirmiştir. Üniversite öğ­ Tecavüz
40
rencisi her on kızdan biri hayatlarında tecavüz deneyimi yaşadıkla­ Tecavüz girişimi
35.5
rını dile getirmiştir. Rızası olmadan ilişki türünün ise oldukça yaygın ·v;
34.2
Q)
olduğu belirlenmiştir. Her üç ü niversite öğrencisinden biri bu tür de­ <J
N
30
'"'
neyim yaşadıklarını ifade etmiştir. Şekil 1 3.?'de de görü ldüğü gibi >-
24.2
E 23.7
öğrencilerin çoğu {yaklaşık 1 O' da 9'u) kendilerine cinsel saldırıda Q)
:;;: 20
bulunanları tanımaktadır. Mağdur durumundaki kız öğrencilerin Q)
c
çoğu, kendilerinin saldırgana karşı koruma girişimindebulun muşfa­ o
kat birçok nedenden ötürü bu durumu polise bildirmekten vazgeç­ 10 9.7
mişlerdir. Kurbanların polise gitmeme nedenleri ise; utanma, yasal
2.6
haklarını bilmemekyadatanıdıklarınınkendisinitecavüzkurbanıola­ o
rak tanımasını istememeleri şeklinde sırlanmaktadır. Cinsel saldırıya
Sınıf arkadaşı Arkadaşı Erkek arkadaşı / Tanıdık Diğer
maruz kalma çeşitli faktörlerle - kampüste yaşamak, bekar olmak, eski erkek arkadaşı
sık alkol tüketimi ve önceden cinsel saldırıya maruz kalmak, -ilişkili
Suçlu
görülmektedir.Tecavüz girişimlerinin çoğu ev ortamında gerçekleş­
mektedir. ŞEKİL
13.7
Belirtilen çalışmada aynı zamanda nadiren araştırılmış cinsel ÜNİVERSİTE ÖGRENCİLERİNE YÖNELİK TAMAMLANMIŞ VE TEŞEBBÜSTE
saldırı biçimi olan sinsice takip yoluyla tecavüz vakaları da incelen­ BULU NULMUŞ TECAVÜZ VAKALARINDA KURBAN VE SUÇLU İLİŞKiSİ:
miştir. Kızöğrencilerin% 1 3'ü okul başladığından beri takip edildikle­ Universite öğrencileri ile gerçekleştirilen telefon görüşmeleri sonucunda kızların %
rini dile getirmektedir. Diğer cinsel saldırı kurbanları gibi takip edilen 3'nün akademik yıl boyunca tecavüze ya da tecevüz girişimine maruz kald ıkları
mağdurların %80'i kendilerinitakipeden vesaldıran kişiyi tanımakta­ tespit edi l miştir (Fishe, Cullen & Turner, 2000). Burada yansıtılan yüzdeler kurban ve
dır; bunların çoğunluğu {% 42) mağdurların erkek arkadaşı ve sınıf suçlu arasındaki ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Belirtilen çalışmada yüz-yüze
mülakat yerine telefon görüşmesi yoluyla tarama çalışmasının yapılmasının muhtemel
arkadaşıdır { % 24). Takipler ortalama 60 gün sürmektedir.
avantaj ve dezavantajları nelerdir?

Son yıllarda 2000 ü n iversite mew n u k a d ı n ile gerçekleştirilen t a rama ça l ış m a ­


s ı n d a , kat ı l ı m cıların °to 62'si ü n iversi t e eği t i m s ü recinde cimcl tacize m a r u z k a l d ı k ­
l a rı nı i fade e t m i ş t i r ( Amerik a l ı Ü n i versi t e l i Ka d ı n la r B i rliği -Americaıı Associa t i o n o l
U n i versity Wonı a n , 2006 ) . Ü n iversiteli kadın ların çoğu m a ru z kaldı k l a rı ci nsel taciz­
leri n kaba şaka. laf atma ve el-kol ha reket leri şeklinde temassız biçi m d e serg i l e n d i ­
ğ i n i belirt mektedir. Fa kat bu kadın ların ü çte b i r i , m a r m k a l d ı kl a rı tacizlerin fi ıi ksel
temas içerdiği n i d i l e ge t i rıne k t e d i r. C insel taciz, k urba nında ciddi psikolojik soru n la ra
yol açma k ta d ı r. Bu sü reçte, b i ri n i n d iğerine tahakk ü m ü siit kon u s u d u r. B e l i rt i l e n
siiınü rü d u ru m u n u n y o k e d i lmesi i ç i n ; i ş v e eği tim orta m l a rı n ın k a riyer g e l i ş i m i i ç i n
e ş i t fırsa t l a r sağlaması v e eği t i m i n cinsel tacizlerin serg i l e n mediği ortamlarda gcrçd , ­
leşt irilm esi gere k m e k t e d i r ( D as, 2009; Hyııes v e Davis, 2009 ) .

• nç Yı>ı ııkını k 43 1
Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur
Genç yetişkinlik dönemi cinselliğinin özellik­
Bağlantı Kur Bu bölümde öğrendiğiniz gibi erkeklerin cinsel
leri nedir7 taciz eğilimleri saldırganlık düzeyleri ile ilişkili­
Yansıt Heteroseksüel ve biseksüel cinsel eğ il imlerin dir. Sekizinci ünitede çocukların saldırganlığı
özellikleri nedir7 öğrenmelerine ilişkin neler öğrendiniz7

O Genç yetişkin l i k dönemi


cinselliğini tartışır.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar nelerdir?
AIDS hakkında bilmemiz gereken önemli un­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
surlar nedir?
Genç yetişkinlik döneminizdeki cinsel dene­
Tecavüz ve tanıdık tecavüzü nedir?
yimleri niz hakkı nda neler söyleyebilirsiniz?
An latacakla rınızın bu bölümde öğrendikleri­
nizle benzerlik ve farklılıkları nedir?

4 Bilişsel Gelişim O Genç yetişki n l i kte bilişsel değişimleri tan ımlar.

Bilişsel Dönemler Ya ratıcılık

Genç yetişkinlik döneminde bilişsel performansta değişimler gerçekleşmekte


midir? Belirtilen dönemdeki bilişsel gelişimin yapısını incelemek üzere bilişsel aşa ­
malar ve yaratıcı düşünme olgul a rına ilişkin konulara oda klanılacaktır.

BİLİŞSEL DÖN EMLER


Genç yetişkinler düşünme sürecinde ergenlere göre daha üst düzeyde midir? Bu
soruya Piaget ve diğer araştırmacı ların verdiği cevapları inceleyelim.

Piaget'nin Görüşü: Piaget'ye göre ergenler ve yetişkinler nitel iksel olarak benzer
düşünce yapılarına sahiptir. Kendisi, ergenlerin I l - 1 5 yaş civarında soyut işlemler
dönemine girdiklerini ve bu dönemde 7- 1 I yaş gru bundaki somu t işlemler döne­
mine göre daha mantıksal, soyut ve idealist düşünme yapıla rının sergilendiğini öne
sürmektedir. Piaget, genç yet işkinleri n ergenlere göre düşünme süreçlerinde nicelik­
sel olarak daha ileri düzeyde ve daha fazla bilgiye sahip olduklarını v u rgulamaktadır.
Ayrıca, bu dönemde bilgi- işlem psikologlarının öne sürdüğü gibi yetişki nlerin belirli
.. - - - - - - - - - 31ı-- alanla rdaki bilgilerinde, örneğin; fizikçinin fizik alanı ndaki, finans analistinin fi nans
'
g ı · i nl b,ğı. ntı konusundaki bilgileri n i n artışın ı n söz konusu old uğu n u öne sü rmektedir. Fakat
Piageı 'ye göre soyut işlemler dönemi, bilişsel gelişimin son aşaması olarak ergenlerde
BiliJsel Kuram: Ergenlik döneminde biliş­
olduğu gibi yetişkinlerin de bilişsel düzeylerini yansıtmaktadır.
sel gelişim ergen benmerkezciliğini içe r i r.
Bazı gelişim psikologlarına göre çoğu birey yetişkinl iğe kadar soyut işlem bece­
1 1 . Bölüm, s. 3 7 1 .
I rilerini sağlamlaştıramamaktadır. Diğer bir ifadeyle ergenlikte bilişsel soru nlara ilişkin
_ _ _ _ _ _ _ _ _ , planlama yapabi lir ve hipotezler oluşturabilir, fakat genç yetişkinlikte bu beceriler
daha sistematik ve girift hale gelir. Ayrıca çoğu yetişkin soyut işlemler düzeyine
u laşamamaktadır ( Keating, 2004 ) .

Gerçekçi v e Pragmatik Düşün me: Kimi gelişim kuramcıları genç yetişkinlik


döneminde, iş yaşamına başlamakla birlikte düşünme yapılarında değişimlerin söz
konusu olduğunu öne sürmektedir. Bu a la nda ileri si.iri.i len görüşlerden birine göre
genç yetişkinlerin iş yaşamında edindiği deneyim ve tecrübeleriyle birlikte yaşamın
sınırlılıklarıyla yüzleşmesi sonucunda idealizm görüşlerinde azalmalar söz konusu
olmaya başlamaktadır ( Labouvie-VieL 1 986 ) .
Belirtilen dönemde, düşünme sürecine yönelik değişim lerin sonucu olarak, genç
yetişkinlerin soy u t işlemler dönem i n i n özelliklerden biri olan bilimsel düşünme süre­
cin i fazla sergilemediği öne sürü lmektedir. ( Schaie § Wil lis, 2000 ) . Oysaki. genç

432 BÖLÜM 13 Genç Yetişkinlik Dönemınde Fizıksel ve Bilişsel Gelişım


yetişkin ler zekalarının kullanılmasında ergenlerden çok daha ileri düzeyde-
dir. Örneğin; genç yetişkinlik dönemindeki bireyler, iş yaşamları nda başarılı
olabilmek için bilgi edinme yerine bildiklerini uygulama yol u n u tercih
etmektedirler ( Schaie § Wil lis, 2000 ) .

Yansıtıcı ve Göreceli Düşünme: William Perry, ( 1 99 9 ) genç yetişk i n lik


döneminde gerçekleşen bilişsel değişimlere ilişkin görüşler öne sürmektedir.
Kendisi, ergenleri n dünyayı kutuplaştırarak algılamakta olduğun u ileri sür­
mektedir (doğru /yan lış, biz/onlar veya iyi/kötü vb. ) . Ergenlikten yetişkinliğe
geçişte farklı görüş ve bakış açılarıyla karşılaştıkça, bireyler belirtilen türdeki
kesin düşünce yapısından uzaklaşmaya başlamaktadır. Dolayısıyla Perry'nin
görüşüne göre; erge n i n kesin ve ikili düşünme yapısı, yerini yetişkinin yan ­
sına, göreceli düşünme yapısına buakmaktadır. D iğer gelişim k u ramcıları da
yansıtıcı düşüncenin genç yetişkinlikte bilişsel alanda sergilenen önemli bir
değişim olduğunu ortaya koymaktadır (Fischer & Bidell, 2006 ) .
Gisela Labouvie-Vief (2006), Perry'nin görüşlerin i genişletmiş v e geç­
tiği m i z yüzyılda, kültürel yapıdaki a rtan kamıaşık örüntü sonucunda deği­
Genç yetişkin, ergenden farklı olarak hangi tüt
şen koşulları ve bilgileri hesaba katıcı daha yansıtıcı ve girift düşü nce yapısının düşünme örüntüleri sergilemektedir?
gerekliliğini öne sürmektedir. Kendisi genç yetişkinlikteki bilişsel gelişimin en önemli
boyutları n ı; belirli d ünya görüşlerinin geliştirilmesi, dünya nın sübjektif bir yapıda
olduğun u n farkına varılması ve farklı dünya görüşlerinin benimsenmesin i n gerekli­
liği n i n a nlaşılması olduğunu vurgu lamaktadır. Gisela Labouvie-Vief'ın yaklaşımına
göre genç yetişkinlik döneminde, düşünme beceri düzeylerinde kayda değer bireysel
farklılıklar söz konusudur ve üst düzey düşünme becerileri sadece birkaç yetişkin
tarafından kazanılmaktadır. Ayrıca, genç yetişkinlerin eğ.iti m düzeylerin i n bilişsel
pota n siyelleri n i ne ölçüde k u l l a nacaklarını belirlemede son derece etkili olduğun u
öne sürülmektedir.

Beşinci Bir Düzey, Formel İşlemler Sonrası Dönem ( Postforma l) Var M ıdır?
B a zı kuramcılar, genç yetişkinlikte sergilenen değişimleri bir araya getirerek yeni bir
bilişsel gelişim dönemi öne sü rmektedi r: Formel işlemler sonrası d üşünme
"postformal". Bu dönemde Piaget'nin öne sürdüğü soyut işlemler döneminden
niteliksel olarak farklılıklar söz konusudur ( Sinnott, 200 3 ) . Belirtilen düşünce yapısı;
soruların doğru cevaplarının yansıtıcı düşünme gerektirdiğin i n ve duru mdan duruma
değişebildiğinin, doğruyu bulma sürecinin asla bitmeyen devamlı bir süreç olduğu n u n
a n laşılmasını içermektedir ( K itcher, K i ng & Deluca, 2006 ) . Aynı zamanda formel
işlemler sonrası düşünme yapısı; sorunların çözümü sürecinde duygusal ve subjektif
fak t örlerin düşünceyi etkileyebilmekle birlikte; bu sürecin gerçekçi biçimde ele
a l ı n masının gerekliliğine inanılmasını kapsamaktadır.
,. - - - - - - - - - ,....
Günlük yaşamda formel işlemler sonrası düşünme unsurları neler içermektedir? I
Gen Ç yetişkinler sorunları çözerken yansıtıcı kararlar almakta; çeşitli pol itikaların gel ş i m l e bağlantı
boyutla rı, kariyerleri ve işleri, i lişkileri ve yaşamın diğer alanları hakkında derin
Bilişsel Kuram: Bazı gelişim kuramcılarına
düşünebilirler ( Labouvie-Vief & Diehl, 1 99 9 ) . Ayrıca bu dönemde iş yerindeki (arka­
göre yetişkinliğe geçişte kayded ilen
daşı ve patronu i l e birlikteyken ) bir sorun için en uygun çözümü n ev ortamında
gelişmelerden biri de bilgelik/akıllılıktır (wis­
(eşi ya da arkadaşı ile birlikteyken ) hiç de uygun bir çözüm olmadığı anlaşılabilir.
dom) 1 8. Bölüm, s. 568.
B i rçok yetişkin sadece bir tek doğru olduğu na ilişkin sonuçlara "şüpheli " biçimde I
yaklaşmakta ve elde edilen cevabı son olarak kabul etmekte isteksizdirler. Ayn ı --- - - - "'

zamanda d a düşünmenin sadece soyut bir olgu olmadığına, hatta gerçekçi v e prag­
matik olması gerektiğine inanmaktadırlar. Yine genç yetişkinler, duyguları n düşünme
Formel işlemler sonrası düşünme: Piaget'nin öne
sürecindeki rol ü n ü a n layabilmektedir. örneğin, sakin ve a k l ı başında oldu kları sürdüğü soyut işlemler döneminden farklı niteliksel
zaman, duygusal veya öfkeli old u kları zamana göre daha net ve sağlıklı düşünebil­ özelliklere sahip düşünce yapısı. Bu düşünce yapı­
dikleri n i n farkındadırlar. sında yansıtıcı düşünme söz konusudur. Yansıtıcı dü­
Formel işlemler sonrası bilişsel gelişim dönem i n e yönelik kanıtlar mevcut şün mede, sorunların çözümlerinin durumdan
duruma değişebileceği, doğruyu bulma arayışının
m u d ur ? Araştırmalar genç yetişkinlerin ergenlere göre belirtilen türde düşünme
asla bitmeyen, sürekli bir süreç olduğu görüş l e ri ser­
biçimlerini daha sık sergilediğini onaya koymaktadır ( Commens & B resette, 2006 ) . gilenmektedir. Aynı zamanda belirtilen düşünme bi­
Fakat, forn1el işlemler sonrası düşünme sürecinin, soyut işlemler döneminden nite­ çimi sorunların çözümünde gerçekçi olu nması
liksel olarak daha üst bir aşama olduğuna ilişkin verilerin elde edilmesi gerektiği gerektiği, duyguların ve öznel faktörlerin düşünme
biçimde eleştiriler yapılmaktadır. sürecini etkileyebileceği anlayışını kapsamaktadır.

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 433


YARATIC l l Ul

Bazı i n s a n l a r için genç yet i ş k i n l i k , yara t ıcılık için önemli b i r dönemdir. Thomas
Edison gramofonu ica t ettiğinde, H a ns C h ristian A n dcrson i l k masa l ı nı yazdığında
ve Moza rt , Figaro 'nun Düğünü n ü (The M a rriage of Figaro) best elediğinde 3 0 yaşın ­
'

daydı. Ya ratıcılığa i l işkin ça l ışmada en yararıcı ü r ü n lerin o t u zlu yaşla rda ü re t ildiği
ve en önemli yarat ıcı katkıların % 80'n i n i n S O ' l i yaşlarda tamamlandığı t espit edil­
miştir ( Le hına n , 1 9 6 0 ) .

D a h a yakın t a r i h lerde gerçekleştirilmiş a raşt ırmada, yara r ıcılığın yetişki n li k t e


d o r u k n oktasına u l a şt ığı, sonrasında d ü şmeye başlad ığı ve b u doru k noktasını n da
k ı rklı yaşlarda ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Yaratıcılık ve yaş i li ş k isi h a k k ı nda şu
sonuçlar çıkarı l mıştır: ( J ) Ü retkenlikte önemli derecede azalma, ( 2 ) yaratıcı a l a nlarda
zıtlıklar, ( 3 ) bireysel fa rklılıklar ( S i monıon, 1 99 6 ) .
Ya ra tıcı lıkta, azalmanın sıkl ıkla e l l i l i yaşlarda v e daha sonrasında gözlemlenme­
sine rağmen aza l m a n ın ora n ı d ü ş ü n ü l düğü kadar değil d i r. Kayda değer yaratıcı başa ­
rılar geç yetişk i n l i k döneminde sergilenebilmekt edir. Geç yetişk i n l i k döneminde
sergilenen dikkate değer yaratıcı başarı örneği Hcnri Chevru e l ' i n h a yatından veri l e ­
b i l i r. C hevruel, oldukça başa rı l ı tıp e ğ i t i m i sonrasında yaşlı l ı k k o n u s u n d a k i a raştır­
maların öncüsü olduğu nda h e n i.iz yirmili yaşlarındaydı. S o n araştırma raporu n u
ölümünden b i r yıl önce yazınışur v e öldüğünde d e 1 0 3 yaşındaydı.
Ya ratıcılığın yaşla birlikte azalması konusu na ilişkin yargılarda yaratıcılığın alanı
göz ön ü n e a l ı n ması gerek mektedir. Ta rih ve felsefe gibi a l a n l a rda yaşlı bi reyler,
otuzlu ve kırk l ı yaşlarındaki yara tıcılıklarına benzer biçimde başarılı olabilmektedir.
Ta m tersi olarak l i r i k şiir, soy u t matematik ve teorik fizik alanları nda yara tıcılıkta en
başa rı lı dönem yirm ili ve oLU zl u yaşlar olmaktadır.

gelişimi yaşa mla ili ş ki lend i r

Daha Yaratıcı Yaşam için Etkin Stratejiler ve Tutku /Akış

M ihalyCsikszentmihalyi,dahayaratıcı bireylerolabilmekiçinstratejiler lemeye açık olun. Yaşam, deneyimler selidir. Bu selde derin sularda
sunmaktadır. Csikszentm iha iyi ( 1 99S)yaratıcı 1 ığı nasıl geliştiğini belirle­ yüzdüğünüzde, yaşamınız daha zengin hale gelecektir.
mekamacıyla, sanat, iş, politika, eğitim ve bilim alanlarında önde gelen Her gün birini şaşırtmaya çalışın: Günlük ya­
başarılı insanlarla mülakat yapmıştır. Yaratıcı birey- şamda yaptığımız birçok işte planlı ve düzenli
lerin çoğunlukla çalışmalarını tutku ile gerçekleştir­ olmalıyız. Değişim için farklı bir şey yapın.
diklerini tespit etmiştir.Tutku; bir iş yaparken, fiziksel Normal koşullarda sormadığınız bir soru sorun.
veya zihinsel olarak çaba sarf ettiğimizde aldığımız Birine hiç gitmediğiniz bir şova ya da ziyaret et­
yoğun haz d uygusunu yansıtma ktad ır. mediğiniz müzeye gitmeyi teklif edin.
Csikszentm i ha ly(2000) herbireydetutku kapasitesi­
Her gün sizi şaşırtan olay ve durumları ve sizin
ninolduğunuönesürmektedi r.Kendisi,dünyadakien
insanları nasıl şaşırttığınızı yazın: Yaratıcı insan­
yaratıcı bireylerle gerçekleştirdiği mülakatlar sonu­
ların çoğu deneyimlerinin uçup gitmemesi ve
cunda; daha yaratıcı bir yaşam için atılması gerekli
unutulmaması için günlük tutmakta, notlar al­
ilk adımın merak ve ilgilerimizin beslenmesi, yeşer­
makta ve denemelerinin sonuçlarını kayıt altına
mesi olduğunu öne sürmektedir. Bunu nasıl başara­
almaktadırlar. Bunun için belirli bir iş ile başla­
biliriz?
yın. Her gece, o gün içinde sizi şaşırtan ve sizin
Her gün kendinizi şaşırtın: Bunu ilginç şeyler gö­ en şaşırtıcı eylemlerinizi kayıt ederek başlayın.
Mihaly Csikszentmihalyi, en yaratıcı fikirle­
rerek, duyarak veya okuyarak başarabilirsiniz. ri ürettiği ortamda görülmektedir. Sizin en Birkaç gün sonra notlarınızı okuyun ve geçmiş
Herhangi bir konuda konferans veya kitaba ken­ yaratıcı fikirlerininiz ne zaman ve nerede deneyimlerinizi gözden geçirin. Birkaç hafta
dinizi kaptırın. Dünyanın size söylediklerini din- ortaya çıkmaktadır?
(devam ediyor)

434 BÖL U M 1 3 Genç YPtı�kınlik Dönemınrlı:> Fızik>el ve Bilişsel Gelişim



gelişimi ya şa m l a i l i ş ki lend i r
(devamı)

sonranotlarınızdaortaya çıkacakolan ilgialanlarınızıvederinlemesine Yaratıcılığı nızı uyaran ortamlarda zaman geçirin: Csikszentmihaly
incelemelerde bulunacağınız alanları görebilirsiniz. ( 1 995). a raştırmasında katılımcılara çağrı cihazı vermiş ve günün
Bir şey i l g i n izi çektiğinde onu takip edin: Genellikle bir şey d i kkati­ farklı zamanlarında uyarı göndermiştir. Katılımcılara kendilerini
mizi çektiğinde, bir şarkı, bir fik i r vb, çok kısa süreli ilgi gösteririz. nasıl hissettikleri sorulduğunda; katılı mcılar yürürken, araba kul­
Sıklıkla d ikkatimizi çeken fi kir, şarkı ya da çiçeği daha fazla i nce­ lanırken ve yüzerken en yaratıcı biçimde d üşü ndüklerini belirtmiş­
lemek için vaktimiz yoktur. Ya da bunların bizim işimiz olmadığını, lerd i r. Ben ise en yaratıcı biçimde tempolu yürüyüş esnasında
çünkü bu alanlarda uzmanolmadığımızıdüşün ürüz.Oysaki dü nya­ düşünüyorum. Belirti lentürdeetkinlikleryarıotomatikbiçi mdedü­
n ı n kendisi bizim işimizd i r. İ lg i m izi çeken olgu ve olayları mümkün şün meye ola na k sağla maktadır. Diğer bir ifadeyle d ikkatinizin be­
olduğu ölçüde çeşitli d üzeylerde yaşamadan, tecrübe etmeden lirl i bir böl ü m ü n ü o anda yaptığ ı n ız işe verirken aynı zamanda da
öğrenmemiz mümkün değildir. düşüncelerinizi yön lendirme ve fikirler arası nda bağlantı kurabil­
Sabahlarıyapmayı dörtgözle beklediğinizbirşeyigerçekleştirmek meniz m ü m k ü n olmaktadır.
için uyanın: Yaratıcı bireyler güne başlamak için büyü k bir şevk
duyarlar. Niçin? Bu durum neşeli ve coşkulu bireyler oldukları n­
Dokuzu ncu bölümde "Gelişimle Bağlantı" bölümünde belir­
dan kaynaklanmamakta, her gün tamamlanması gereken anlamlı tilen, çoc u kl a rda yaratıcı düşüncen i n geliştiril mesine yöneli k
birşeylerolduğuvebuna başlamakiçin bekleyemediklerinden do- strateji l e r yetişkinler tarafı n d a n da k u l l a n ı l a bil ir mi ?
layı g ü ne bu şekilde başlamaktadırlar. Dokuzuncu bölümde belirtilen stratejiler ile bu bölümde su­
nulan stratejileri karşılaştırın.

Aym za manda, yarat ıcı bireylerin performa nsları a rasında da kayda değer b i rey­ ,- --------�
sel fa rklılıklar söz k on u s u d u r. Genel olarak herhangi bir alandaki ü s t d üzey yaratıcı I
geliş i m le bağlantı
b i reyler .i l e alt d ü zey yaratıo bireylerin p rofıl leri a rasında b ü y ü k farkl ı l ı k olmaktadır.
t l gi l i a l a n d a k i % l O ' l u k d i l im e g i re n bireylerin ü rü n leri. o a l a nd a k i ü r ü n le r i n Yaratıcılık: Çocukların yaratıcı düşünme
% 5 0 'si n i o l u ş t u rma k t a d ı r. Ö rneğin; sadece on bestecin i n ü r ü n leri k l a s i k m ü z i k becerilerini geliştirmek için hangi strateji-
repa rt u varının y a r ı s ı n ı o l u ş t u rmaktadır. ler mevcuttur? 9. Bölüm, s. 293. 1
I
Kendin izi daha yaratıcı h a l e getirebi l i r misi niz? Daha fazla ya rat ı cı olabilmeye - - - ;

i lşkin stratejiler için "Gelişimi Yaşamla İlişki/endir " böl ü m ü n e bakınız.

Gözden Geçir Gözden Geçir şünme örüntüsünü yansıttığını öğrendi k .


Ergenler n i ç i n b u t ü r düşunme bıçımın ı ger­
Genç yetişkinlik döneminde bil işsel gelişime
Bağlantı Kur ilişkin ne tür değişimler ileri sürülmekted ir?
çekleştirememektedir?

Ya nsıt Yetişkinlik döneminde yaratıcılık düşmekte


midir? Daha yaratıcı bir yaşam için neler yapı­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

O G e n ç yeti ş ki n l i k d ö n e m i n ­
labilir?

Bağlantı Kur
Eğer genç yetişkin l i k döneminde iseniz, bu
dönemdeki e n önemli bilişsel değışimle ri n
deki b i l işsel deği ş i m l e r i n neler o ld u ğ u nu düşün mektesiniz? Eğer daha
özel l i klerini belirtir. Bu bölümde, duygu ve öznel faktörlerin dü­ yaşlı iseniz, bu dönemde ne tür bi l işsel deği­
şünme sürecini etkilediği inancının formel şimler yaşadığınızı belirtin.
işlemler sonrası düşünme aşamasındaki dü-

• KISIM 7 Genç Yetışkınlık 43 5


5 Kariyer ve İş O Genç yetişkin l i kte kariyer ve i ş yaşa m ı n ı n önemli boyutlarını açıklar

Gelişimsel Değişimler Mesleklerin Geleceklerin i n İzlenmesi İş Yerinde Çeşit l i l i k

Hedeflere Ulaşma n ı n Yol larını Bulmak Çal ışma n ı n Etkileri

Hayatımızı yoluna koymak, iş seçmek, kariyer oluşturmak ve bunda gelişmek erken


yetişkinlik döneminin önemli konularıdır. İnsanların iş seçimlerinde etkili olan fak­
törler nelerdir ve sahip olduğu iş, genç yetişkinin yaşamını nasıl etkilemektedir?

G E L İ Ş İ M S E L D EG İ Ş İ M L E R
Çocukların çoğu büyüdüklerinde n e olacaklarına ilişkin fanteziler geliştirmektedirler.
Örneğin, çocukların çoğu kahraman, sporcu ya da oyu ncu olmak istemektedir. Lise
dönemine gelindiğinde ise daha gerçekçi o l u n maya başlanmaktadır. Gençler, onlu
yaşların sonlarına ve yirmili yaşların başlarına doğru sahip olmak istedikleri farklı
kariyer olana klarını ve olanaksızlıklarını araştırdıkça daha ciddi tavırlar a lmaya baş­
lamaktadırlar. Ü niversitede ise edinilecek meslek ve çalışılacak iş ortamları kon u ­
sunda daha belirgin seçimlere yönelme söz konusudur. Yirmili yaşların başları ve
ortalarına doğru birçok birey eğitimini tamamlamıştır ve tam zamanlı bir işe başla­
mak üzeredir. Yirmili yaşların ortaları ve genç yetişkinliğin geri kalan bölümünde
bireyler belirli bir a landa kariyer edinmeye başlamaktadır. Kariyer basa maklarını
aşmak için çok çalışmakta ve maddi gelir düzeylerini artırmaktadırlar.
Phyllis Moen, (2009a ) son yıllarda " kariyer gizemi" kavramını öne sür­
mektedir. Bu olgu; yetişkin likte uzu n süreler çok çalışma sonucunda, statü,
güven ve m u tl uğa u laşılmanın mümkün olabileceği şeklinde yerleşik kültürel
inançları yansıtmaktadır. B irçok birey kariyer basmaklarında yükseklere çıkmak
( şeklinde, Amerikan rüyasını gerçekleştirme beklentileri taşımaktadır. Oysaki,
birçok bireyin özellikle azınlık grup mensuplarının, kadınların ve alt düzey eğitim
l seviyesine sahip kişilerin kariyer gizemleri asla gerçek olamamaktadır. Aynı
za manda orta gelir düzeyine sahip bireyler için, insa nların ülke d ışından da
gelip iş sahibi olanaklarından ötürü; kariyer gizemi mit haline dönüşmekte ve
Başanya giden yolda basamaklann dik olduğunu hiç milyonlarca Amerikalı için 2007-2009 krizleri sonucun da iş güvenliğin i n azal­
düşündünüz mü? ması a nlamına gelmektedir.
Q Joseph FarrisfThe New Yorker Collection/www.cartoonbank.com

H E D E F L E R E U LA Ş M A N I N Y O L LA R 1 N I B U 1 M A K
On birinci bölümde Wil liam D a mo n'ın (2008) The Path to Purpose: He/ping Our Child­
ren Find Their Calling in Life adlı kitabı ve kitaptaki söylemlerinin kişilik gelişimi ile
, - - - - - - - - - 311--
/ nasıl i lişkilendiği tartışıl m ıştır. Bu bölümde ise kendisinin görüşleri biraz d a ha açıla­
ı g · l i � i m l bağlar ı cak ve ergenlerin ve genç yetişkinlerin başarı ve kariyer planlamalarında hedeflerini
Kimlik: Damons'a göre birçok genç kimlik nasıl göz ardı ettikleri incelenecektir. Damon, birçok gencin lise ve ü niversite eğiti­
çözümüne yönelik yargılara varamamakta mine plansız ve amaçsız şekilde devam ettiğini, kendi potansiyellerini k u l l a nabile­
daha çok karasızlıklar yaşamaktadır. 1 2. cekleri ve kendilerini harekete geçirebilecek alternatiflerden çok kendilerini riske
Bölüm, s. 386. atabilecek davranış ve seçimler sergilemekte olduklarını ifade etmektedir.
, D a mon, on iki ve yirmi iki yaş grubundaki öğrencilerle gerçekleştirdiği görüş­
________ _ _____ .,
melerde gençlerin sadece % 20'sinin nasıl bir yaşam tercih ettikleri ve neyi, n için
başarmak istedikleri konusunda net görüşleri olduğunu belirlemiştir. En büyük
ora nda- yaklaşık yüzde 60- gençler kariyer gelişimine yönelik hizmetleri takip etme
ve danışmanlarla görüşme, v.b. hedeflerine yönelik bilinçli etkinliklerde bulunmakla
birlikte, bu gençler hedeflerine ulaşmak için gerçek an lamda sorumluluklar alma-

436 BÖLÜM 13 Genç Yetişkinlik Dönemınde Fiziksel ve Bılışsel Gelışim



makta ve makul planlamalar gerçekleştirmemektedir. Ayrıca, katılımcıların %
20'sinden fazlası da hiçbir hayallerinin/beklentilerinin olmadığını ve olması için
de neden bulu nmadığını dile getirmiştir.
D amon, çalışmasında birçok öğretmenin ve ebeveynin çok ders çalışma ve
yüksek notlar almanın önemine i l işkin yönlendirmeler gerçekleştirmekle bir­
l ikte, bu kısa vadeli hedeflerin niçin gerekli olduğu ve gelecekteki etkileri
konu s unda çok fazla mesaj vermediklerini belirlemiştir. Aynca, Damon çok
sayıda öğrencinin sadece kısa vadeli hedeflere odaklandığına ve resmin
tamamına odaklanıp gelecek yaşamlarındaki hedef ve beklentileri fazla
düşünmediklerin e dikkati çekmektedir. Damon'nın araştırmasında
mülaka t larda yararlandığı, bireylerin geleceklerine yönelik hedefleri
belirlemesinde yol gösterici olabilecek sorular aşağıda verilmekterur:

Hayatınızda e n önemli şey nedir?


Niçin bu unsurlara önem veriyorsunuz? Hari Prabhakar (arkada) Hindistan'da tarama kampında. Kendisi bu ka mpı
"Tribal lndia Health Foundation" kuru m u n u n bir parçası olarak
Uzun vadeli hedefleriniz var mı?
geliştirmiştir. Hari, Damon'ın hedeflere giden yolları bulma yaklaşımın ı
B u hedefler niçin sizin için önemlidir?
yansıtmaktadır. Hari'nin en büyük isteği u l u s l a r arası sağlık uzmanı
Sizin için iyi bir yaşam ne demektir? olmaktır. Hari 2006 yılında John Hopkins Ü niversitesi'ni çift ana dal (halk
Sizin için iyi bir insan olmak ne demektir? sağlığı ve yazarlık) eğitimi ile tamamlamıştır. 3.9 genel başan puanı ile
parlak bir öğrenci olarak eğitimi esnasında, sınıf dışında sağlık alanında
Yaşam ı nızda geriye dönmek mümkün olsaydı, nasıl hatırlanmak
birçok çalışmaya katılmıştır. Lise eğitiminden sonra üniversiteye
isterdiniz?
başladığında "Tribal lndia Health Foundation"( www.tihf.org) vakfım
kurdu. Bu vakıf ile Hindistan'da kırsal kesime yönelik düşük ücretli sağlık

� E S L E K L E R İ N G E L E C E K L E R İ N İ N İ Z L E N M ES i hizmetleri sunulmaktadır. Hari, belirtilen vakfın kurucu müdürü olara k


dört yıllık lisans eğitimi boyunca haftada 15 saatini bu vakfa harcamıştır_
Hari, işini anlatırken aşağıdaki ifadeleri dile getirmektedir:
Sevdiğiniz ve başarılı olabileceğiniz iş olanaklarını incelerken, çeşitli
Uluslar arası çalışmaları koordine etmek oldukça zor bir süreç . . . _
iş a la nları, kurumlar ve şirketler hakkında bilgi sahibi olmak önem­ Yapılacak çok iş var, hiç boş vakit yok. Fakat hastalarımı ziyaret edip
lidir. Bazı meslekler, bazı dönemlerde daha fazla öne geçmekte ve nasıl iyileştiklerini gördüğümde, tüm yorgu n l u klara değdiğin i
daha fazla iş olanaklarına sahipke n birkaç yıl içinde değişen ekono­ düşünüyorum.
Kaynak: John Hopkins Üniversitesi (2006), Prabhakar (2007).
mik koşullar nedeniyle çok daha az iş olanakları sunabilmektedir.
Dolayısıyla çeşitli alanlarda ihtiyaç duyulan ya da duyulacak olan
mesleklerin takibi oldukça önemlidir. Bu amaca yönelik en kapsamlı kaynak A B D
hükümetince hazırlanmış v e her i k i yılda b i r revize edilen " Mesleklerin Geleceği -- - - - - - - - - - !lııo-
El Kitabı", 20 1 0- 20 1 1 " ( O ccupational Outlook Handbook, 2 0 1 O) dır. 1
'-
1
B elirtilen 20 1 0 - 20 1 1 el kitabına göre çeşitli hizmet sektörleri: Özellikle sağlı k
hizmetleri, profesyonel v e ticari hizmetler v e eğitim, gelecek on yılda yeni meslek­ iş: Orta yaşta olup çalışan bireyler 2 1 . yüz­
lerin ve iş olanaklarının en yoğun gözlemleneceği alanlar olmaktadır. Öngörülen yılda oldukça fazla sayıda zorlukla baş et­
mesleklerin gelişimi büyük ölçüde gerekli görülen eğitim düzeyine göre fa rklılaş­ mek zorunda kalmaktadır. 1 5. Bölüm, s. 493_
maktadır. Üniversite eğitimini gerektiren mesleklerin sayısın ı n en hızlı biçimde arta­
cağı beklenmektedir. B e nzer şekilde en yüksek maaşın kazanılabilineceği meslekler
için de üniversite mezunu olmak gerekmektedir.

Ç A L I Ş M A N I N ETK İ L E R İ
Bireyin sahip olduğu iş, yaşam ı n ı ciddi biçimde şekillendir­
mektedir ( B lustein, 2008 ) . B i reylerin işleri, nerede, nasıl bir
evde yaşadığını, vaktinin çoğ u n u nasıl harcadığını, arkadaş­
ların ı n kimler oldu ğ u n u ve sağlık duru m u n u etkilemektedir
( H u dson, 2009 ) . Bazı insanlar k i mliklerini yaptıkları işe göre
tanımlarlar. Aynı zamanda iş, insanların yaşamlarını düzene
sokmakta ve onlara ritim kazandırmaktadır. Fakat belirli bir
süre d üzenli işi olmayanlar belirtilen ritmi kaçırmaktadırlar.
Ç a lışmama d u r u m la rında insanların çoğu d u ygusal st res
yaşar ve düşük benlik algısına sahip olurlar.
Bi rçok birey yaşamlarının ü çte birini işlerinde geçirirler.
Gerçekleştirilen tarama çalışmasında, Amerikalıların % 3 5 'nin
haftada 40 saat, % 1 8'inin ise 5 1 saat ve üstünde çalışmakta
Çalışanların stres düzeyleriyle ilişkili olan iş ortamlarından kaynaklanan faktörler
oldukları belirl enmiştir ( Connecticut Üniversitesi Ta rama nelerdir?

KISIM 7 Genç Yetişkınlik 437


60 A raştırmaları Merkezi, 2000- Center for S u rvey Research at t h e U n i ver­
sity of Connecticut ) . Aynı ça l ışmada Amerikalıların sadece % 1 O' u n u n
50 baltada o n saatten az çal ıştıkları tespit edilmiştir.
iş olgusuna yöne l i k önemli noktalard a n bi ri de stres fa ktörü d ü r ( B u r­
40 ga rd, 2009; Fernandez ve d iğerl eri, 20 1 O ) . A B D 'de son yıllard a gerçek­
leşt i rilen u l usal tarama ça lışmasında yetişkinlerin % 5 5 ' i stres n edeniyle
30 daha az verimli o l d u kl a rı n ı dile geti rmekted i rler ( Amerikan Psikologlar
B irliği, 2007 ) . Belirtilen ça lışmada katılımcıların % 5 2 's i n i n işyerindeki

20 stres neden iyle yeni b i r i ş a ra ş t ı rma, t erfi t e k l i fi n i red detme veya işi
bıra k ma gibi d u r u m l a rla ka rşı ka rşıya geldikleri tespit edilmiştir ( Ameri­
kan Psikologlar B irliği. 2007 ) . B u ça l ışmada stres kaynağı fa ktörleri ola­
10
ra k; düşük ücret ( % 44 ) , maaş za m m ı n ı n ol mayışı (% 42 ) , belirsiz
beklen tiler (% 40) ve uzun i ş saat leri (% 3 9 ) belirtilmekt e d i r.
o
B i rçok yetişkin, işlerine yön e l i k beklentil erde değişik l i k l e r yapmak
1-15 1 6-20 35 veya
daha fazla zorunda kalmaktadırlar, çünkü işverenler bek lentilerini karşılama maktadır
Haftalık Çalışma Saati ( G rzywacz, 2009; Lavıie-Treıııblay ve diğerleri, 2 0 1 O; Moen, 2009a , b ) .
Örneğin, günümüz pol i t i kaları ve u ygulamaları t e k bir işgücüne ( erkek)
göre planlan makta ve endüstriyel ekonomik uygulamalar son ucu nda kadın
ŞEKİ L 13.8 ve erkek işgücün ü b i rlikte karşılamakta başarısız kalmaktadır. G ü n ümüzde
HA FTALIK ÇALIŞMA SAATİ iLE ÜNiVERSiTE DERS NOTLARI
çalışa nları n çoğ u n l uğu işlerinde esn eklik ve zamanlama kont rolleri ıalep
ARASINDAKI İLİŞKi: Okul masraflarını karşılamak için haftada 1 - 1 5
etmektedirler. Fakat ilgili yönetmelik ve yönergelerde yer a l makla birl ikte
saat arası çalışan öğrencilerin o/o 1 6'sı notlarının olumsuz etki lendiğini
dile getirmektedir (Eğitim İstatistikleri Ulusal Merkezi, 2002). Haftada
çoğu işveren oldu kça düşük d ü zeyde esnekliğe izin vermektedir.
1 6-20 saat çalışan öğrencilerin yüzde 30'u ve haftada 35 ve üzeri saat
çalışanların o/o 48'i de aynı açıklamayı yapmıştır. Yüksek Öğrenim Sürecinde Çalışmak: Amerika'da yer alan u nı ver­
sire ve kolejlerde tam -zama nlı olara k ça l ışan öğrencilerin oranı l 970'de % 3 4 iken
2006 yılında bu oran % 46'ya yükselmiştir (bu oran 2000 yılında en yü ksek seviyeye
yani, % 5 2 ' ye u l aşmıştır) ( U l u sa l Eğitim ista tistikleri Merkezi, 2008c-Na tional C e n ­
ter f o r E d u cation Sratistics ) . Yak ı n t a ri h l i t a ra ma ça lışmasında i s e Ameri ka l ı ü niver­
site öğrencileri n i n % 8 l ' i n i n yan-za m a n l ı b i r işte ça lıştıkları tespit edilmişt i r.
Eğitim sürecinde çalışmak, masraflara katkı sağlamakta işe yaramasına rağmen
öğrencilerin öğrenme olanaklarını kısıtlamaktadır. Kendilerini öncelikli olarak öğrenci
şek l i nd e tanımlayan katıl ımcı l a rla gerçekleşt i rilen ul usal b i r araştırmada, haftalık
çalışma saatleri n i n a rtmasıyla b i rl i k te notları n ın d ü ştüğü belirlenmiştir ( Ul u sal Eğitim
İstatist i kleri Merkezi, 2002) (bakınız şekil 1 3 .8 ) . Böylece
yüksek okul öğrencileri, saatlerce ça lışmanın akademik
başarılarına olumsuz etkisini d ü ş ü n ü rken d a h a d ikkatli
olmak zoru ndadı rlar.
Ş ü p h esiz ki iş deneyimleriniz eğit i m i n ize kaçı n ıl maz
biçimde katkı sağlama ktadır. A B D ' d e 1 000 ü n i v e rsitede
öğrencilerin eğitim görd ü kleri a landa staj yaparak para
kaza n m a o l a n a k l a r ı n ı n s u n u l d u ğ u " i şbirlikçi program "
( copera t i ve -co-op- progra ms) u ygulamala rı gerçekleştiril­
mektedir ( B elirt i len programa katılım i k i nci s ı n ı fta başla­
makta d ı r ) . Ü n i versite eğiti m i esnasında, çalışma olanakları
a l a n ı n ıza u yg u n yaz dönemi i ş l e r i veya staj ve kısmı
za m a n l ı u ygu lamalarla temin edilebilir. Belirtilen t ürde
deneyim l e r, eği t i m i n i a ldığınız alanda mezun olduğun uzda
çalışıp ça lışmayacağınıza yönel i k ka ra rl a r almanızda belir­
leyici olabilmektedir.

İ şsizlik: İşsizl i k; geçici, dönemsel veya kalıcı olduğuna


bakılma ksızın strese yol açmaktadır ( Perruci & Perruci,
2009; Romans, Cohen & Forte, 2 0 1 0) . B a n ka l a rda yaşa ­
n a n kri zler ve 2 1 . yüzyılın i l k on yılında yaşa nan d u r­
2007 yılında yaşanan ekonomik gerileme ve durgunluk sonrası milyonlarca Amerikalı işini g u n l u k, öze l l i k l e A B D ' d e yüksek işsizlik oranlarına yol
kaybetmiştir. Resimde Chicago'da 2009 Haziranın'da işsizlik yardımı almak için başvuru açmıştır. A raşt ı rm a son u çl a rı , işsizl iğin çeşitli fizibel ( ta n ­
sırasını bekleyen insanlar görülmektedir. işini kaybetmekten dolayı ortaya çıkan stresin, siyon ve felç vb ) , ruhsal soru nla rla ( d epresyon v e kaygı
potansiyel olumsuz etkileri nelerdir?

438 BÖLÜM 1 3 Genç YE'tişkinlik Döneminde Fıziksel ve Bilişsı:I Gelışim


v b ) , evlilik soru n la rı yla ve c i n a yetlerle i l i ş k i l i olduğunu o rt a ya koyma ktadır ( Ga l l o ve
d i ğerleri, 2006 ) . Yirmi dört b i n katıl ımcıyla gerçekleşt i ri len on beş yıllık boy lamsa l b i r
ça lışmada, i ş s i z l i k sonrası y a ş a m m e m n u n i yeti d üzeyi n i n d üştüğü, işe t e k r a r g i ri l d i ğ i n d e
art tığı, fa kat i ş s i z kalınmadan önceki d ü zeye t a m olarak çıkmadığı tespit e d i l m i ş t i r ( Lu cas
ve d i ğerleri, 2004 ) . Son yılla rd a gerçekleştirilen benzer bir çalışmada d a işsizlik a ka b i n d e
b a ğ ı ş ı k l ı k sistem i n i n zayıOa dığı ve y e n i b i r işe girilmesiyle b i r l i k t e güçlend iği bel i rl e n m i ş ­
t i r ( Cohen v e d iğerleri, 2007 ) .
işsizlik esnasınd a yaşa nan stres sadece gel i r düzeyi n i n d ü şmesi ve yaşa n a n m a l i zor­
luklard a n kaynak lanmamakta, a y n ı za manda zayı flayan öz-değer olgusu ndan kaynaklan­
maktadır ( A u d hoe ve diğerleri, 20 1 0; Beutel ve d iğerleri, 20 1 0 ) . işsizl i k le başa rılı biçi mde
baş edebilen bireylerin genell i k le h a l i h azırda birikimleri b u l u n makta ya da aile üyelerinden
destek a l maktadırlar. Ayrıca aile ü yelerince sağlanan anlayış ve destek de bireylerin işsiz­
l ikle baş edebilme süreçlerine yardımcı olmaktad ır. Meslek d a nışma n ları ve psikoloj i k des­
tek grupları işsizl i k süreci nde b i reylere yeni iş ola n a k l a rı takibinde ve çeşi t l i mülakat
becerileri gel iştirmelerinde yard ı m cı olmakta ve d u ygusal destek sağlam a k t a d ı r.

Çiftlerin Çalışması (Dual-Earner Couples): Ç i ft lerin her i k i s i n i n de ça l ıştığı d u ru mda,


i ş ve yaşam dengesi n i n olu ş t u ru lmasın da soru n la r yaşa n maktadır ( Eby, Maher & B u tts,
20 1 O; Moen, 2009b; Setterson & Ray, 2 0 1 O ) . Ç i ft lerin her i k i s i n i n de çalıştığı d u ru mda
evi k i m i n temizleyeceği, tam i rciyi k i m i n çağıracağı ve benzeri sonsuz detayla k i m i n i l g i ­
leneceği büyük soru n l a ra y o l açmaktadır. A y n ı şekilde çiftlerin çocu kları o l m a s ı d u ru ­
m u n da çocu ğ u n o k u l a gitt i ğ i n i k i m i n kont ro l edeceği, piya no ve benzeri k u rsla ra k i m i n
göt ü receği, v e l i topla ntılarına k i m i n k a t ı lacağı, k i m i n d i ş ra ndevusu a la cağı k o n u la rı
cevaplanma yı beklemekted i r.
Son yıllard a sadece eşlerden birinin çalıştığı a i leler halen az sayıda da olsa görülmekle
birlikte çiftlerden her ikisinin de çalıştığı a i lelerin sayısında kayda değer bir a rt ış söz kon u ­
sudur. D a h a fazla sayıda A me rikalı kadının e v dışında çalışmaya başlaması son ucu nda iş
ve eve yöne l i k soru m l ulu k l a rı n ayırımı değişmeye başlam ış t ı r. Bu değiş i m ler ş u şekilde
sırala nabilir: ( 1 ) Amerikalı erkek eşler ev işlerine yönelik daha fazla soru m l u l u k almaya
ba şladı, ( 2 ) Ameri kalı baya n eşler ekmek parası kaza n makta d a ha fazla soru m l u l u k a l maya
baş ladı, ( 3 ) Amerikalı erkekler ailelerine daha fazla ilgi göstermeye başla makta ve d a h a
fazla ebeveyn l i k soru m l u l u k ları almaktadırlar.
B i rçok iş; eşlerden birinin, genelli kle erkek eşi n çalışma koşullarına göre, a i levi soru m ­
l u l u kları v e iş d ışındaki yaşamları göz a r d ı edilerek düzenlenmişt i r. Dolayısıyla her i k i eşin
de çalışması d uru m u nda eşler iş ve a ilevi kon uları dengede t u tmak için st ratej i gel işt i rmek
zoru nda kalmaktadır ( Moen, 2009a ) . Araştırmacılar, her iki eşinde ça lıştığı d u ru m d a eşle­
rin cinsiyet ayırı m ı yapmamak için çaba sarf etmelerine rağmen, cinsiyete
yönelik eşi tsizliklerin halen devam etmekte olduğuna ilişkin bulgular tespit
etmekted i r ( C u n n u n ingham, 2009 ) . Örneğin; kadınla r aynı işi yapmalarına
rağmen erkekler kadar kaza n a m a maktad ırla r. Benzer şekilde ev işleri ve
çocu kların bakımlarına yönelik işlerdeki harca n a n süreye bakıldığında eşler
arasında eşitsizliğin burada d a söz konusu old uğu görülmektedir. Dolayısıyla
eşlerin her i k isin i n de çalışması kararı a l ın ırken erkeklerin daha fazla para
kazanması ve kadınların ev işleri ve çocuk bakımına daha fazla za man ayır­
masına i l işkin uygulamalar daha başt a n kabul edilmektedir.

ic vcoi D ı: r ı: <: i T I İ l İ K
işyerler i n d e k i çeşi t l i l i k gi d e rek a rt m a k t a d ı r (Mesleklerin Geleceği El Kitabı,
2008-2009 -Occupational Outlook Handbook) . Son y ı l l a ra k a d a r b i rk a ç k a d ı n
ev d ış ı n d a ça l ı ş m a k t a i k e n , g ü n ü m ü zd e gel i ş m i ş ü l k e l e rd e k a d ı n l a r
a rt a n bir h ı zla iş g ü cü ne k a t ı l m a k t a d ı r. Ya p ı l a n t a h m i n l ere göre 2 0 1 8
yılına doğru A B D i ş gücüne k a t ı l a n kadın sayısı erkek sa yısın da fazla
olaca k t ı r (Mesleklerin Geleceği El Kitabı, 201 0-201 1). A B D ' d e h e r dön a v u ­
katt a n , doktord a n , bilgisayarc ı d a n v e k i myacıdan biri n i n k a d ı n old uğu
b i l d i ri l mekted i r.

Son yıllarda iş yerlerindeki çeşitlilik nasıl bir değişim sergilemektedir?

KISIM 7 Genç Yetışkı n l i k 439


G e l işmiş ülkelerde, Fransa hariç, iş yerlerindeki etnik çeşit l i l i k gün geçtikçe a n ­
maktadır. A B D 'de 1 980 ve 2004 y ı l a n arasında Latin ve Asya kökenli Amerikal ı ların
i ş yerlerindeki sayıları i k i ye katlanmış duru mdadır ve bu trendin devam etmesi
beklenmektedir (Mesleklerin Geleceği El Kitabı, 201 0-201 1). 2 0 1 8 yılına doğru işg ü ­
cünde Latin kökenlilerin Afrika kökenlilerden daha fazla sayıda y e r alacağı öngörül ­
mektedir. Bu ora n ı n 2006 y ı l ı n da % 1 3 i ken, 20 1 8'de % l 7 . 6'ya çıkması
beklenmektedir (Mesleklerin Geleceği El Kitabı, 201 0-201 1). İşyerlerinde gözlemlenen
çeşitlilik k ü ltürel fa rklılıklara duyarlılığı ve çalışanların sahip olduğu k ü l t ü re l değer­
lerin tanınmasını ve değer vermesini gerektirmektedir ( Fassi nger, 2008 ) .
İşyerlerindeki artan çeşitlil iğe rağmen, kadınlar ve azınlık gru p mensupları
"camdan tavanı" (glass cei ling) kırmakta zorlanmaktadırlar. Gözle görülemeyen bu
engeller kadınların ve azınlıkların t ü m başarı ve liyakatlerine rağmen h a k ettikleri
idari işlerde görev a l malarını engellemektedir ( Hynes & Davis, 2009 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Kariyer ve işe yönelik gelişimsel değişimleri ne­ Onuncu bölümde incelenen cinsiyet konu­
Bağlantı Kur
lerdir? sunda öğrendiklerin izi, bu bölümde ele al ınan
Ya nsıt Damon, birçok kişinin kariyer planlamalarında cinsiyetin iş olanakları ve iş çevrelerindeki etki­
neyi göz ardı ettiklerini ileri sürmektedir? leri konularıyla nasıl ilişkilend i rebi l i rsiniz?

e Genç yeti şki n l i k dönemindeki


Gelecek on yılda hangi alanlarda iş olanakla­
rında artış görünmektedir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
kariyer ve i ş olgula rının temel Çalışmayı düşündüğünüz iş hakkında önemli
boyutlarını açıklar. Genç yetişkinlik döneminde iseniz ne tür kari­
faktörler nelerdir?
yer planlaması düşünüyorsunuz? Düşündü­
İ ş yerindeki çeşitliliklere yol açan unsurlar nedir?
ğünüz meslekler için ne düzeyde eğitim
gerekli olacaktır? Eğer daha ileri yaşlarda iseniz
genç yetişkinlikte ve yetişkinlikte mesleğin ize
yönelik aldığınız kararlardan ne kadar mem­
nu msunuz? Açıklayınız.

,
kon u bağlantıla n - - - - - - - - - - - - - - - ,
Orta yaşlarda arkam ızda kalan za m a n , ö n ü m üzdeki zamandan daha fazla d ı r.
Orta yaş (geç g i r i l i r ve uzun s ü rer) b i rçok b i reye göre deği ş m e kted i r. Orta
yetişki n l i k fiziksel becerilerin aza ldığı, soru m lulukların arttığı, i ş ve ilişkilerin
dengede tutulmaya çalı ş ı l d ığı zaman d i l i m i d i r. Birçok b i rey i ç i n orta yetişkin­
l i k dönemi, bilgi işlem s ü recinde algısal h ız ve bellek becerileri g i b i a la n l arda
aza l m a l a r başla m a s ı n a rağmen, b il i şsel beceri l e r i n en üst seviye ula ştığı
dönem i yansıtmakta d ı r. Bu dönemde i ş, i n s a n l a r ı n yaşa m l a r ı n d a merkezde
yer a l ma ktad ı r. Ayrıca orta yaş i n s a n l a r ı n hayatın a n l a m ı n ı sorgulad ı kları b i r
d ö n e m d i r.
1
\
' - --- - -------------
- - ileriye bakalım - - - •

440 BÖLÜM 1 3 Genç Yetişki nlik Döneminde Fizıksel ve Bilişsel Gelışim


öğrenme hedeflerin ize u laşın

Genç yetişkinl i k Dönem inde Fizi ksel ve


Bilişsel Gel i ş i m
ı Ergenlikten Yetişkinliğe O Ergenlikten yeti şki n l iğe geçiş süreci n i ta nımlar.

Geçiş
Genç yetişkinlik, ergenlikten yetişkinliğe geçiş dönemine yönelik kullanılan bir terim­
Yetişkin Olmak
dir. Bu dönemin yaş aralığı 1 8- 2 5 arasıdır ve deneme, inceleme, araştırma ile özdeş­
leşmektedir. Ergenli kten yetişk i n l iğe geçişte hem s ü reklilik hem de değişim söz
konusudu r. Ekonomik bağımsızlık ve eylemlerinin sonuçlarının sor u ml uluğunu
almak yetişkinlik ölçütleri olarak kabul edilmektedir.

Lise eğitiminden üniversiteye geçiş, hem olumlu hem de olumsuz unsurlar içermek­
Lise Eğitiminden
Yükseköğretime Geçiş tedir. B u s ü reçte öğrenciler, b ü y ü d ü k leri n i hissetmekte ve akademik çalışmalarda
bilişsel olarak gelişim gösterseler bile birçok genç yetişkin için geçiş, grubun en yaşlı
ve kuvvetli üyesi konumundan en genç ve güçsüz olmaya başla manın sancısını ba rın­
dırmaktadır. Amerika'daki ü niversite öğrencileri geçmişe oranla daha fazla stres ve
depresyon yaşadıklarını dile getirmektedir.

2 Fiziksel Gelişim - Genç yetişk i n l i k döneminde fiziksel gelişim a la n ında gerçekleşen


değişimleri tan ımlar.

Fiziksel gelişimde zirveye 1 9 -26 yaşları arasında ulaşılmaktadır. Genç yetişkin lik
Fiziksel Performans ve
Gelişim döneminin sonlarına doğru b irçok bireyde fiziksel performa nsta fark edilir yavaşla­
malar kaydedilmektedir.

Genç yetişk i nlikte ölüm ora n ı ergenliğin iki katına çıkmaktad ır, b u artış erkeklerden
Sağlık
kaynaklanmaktadır. Artan ölüm oranına rağmen, yetişkinlerde oldu kça az sayıda kro­
nik hasta lık görülmektedir. B irçok genç yetişkin gelecek yaşamlarını tehdit edici bir­
çok kötü alışkanlık edi nmektedir.

Obezite ciddi bir sağlık sor u n u d u r. Amerikalıların % 3 3 ' ü sağlıklarını tehdi t edici
Yeme Alışkanlıkları ve Kilo
ölçüde aşırı kilolu duru m u ndadır. Kalıtım, leptin hormonu, yağ h ü cre sayısı ve çev­
resel faktörler obezitede önemli rol oynamaktadır. B i rçok diyet, u zu n vadede işe
yaramamaktadır. Diyet yapanlar için egzersiz önemli bir bölü m oluştu rmaktadır.

Gerek orta d üzey, gerekse yoğun egzersiz faaliyetleri önemli ölçüde fiziksel ve ruhsa l
Düzenli Egzersiz
iyileşmelere yol açmaktadır.

Yirmili yaşların ortalarına doğru alkol ve madde kullanı mında azalma söz konusudur.
Madde Bağımlılığı
İçki alemleri ü niversite öğrencileri arasında hala sıklıkla görülmektedir ve dersleri
kaçırma, polisle başı derde girme, ve korunmasız cinsel ilişki sorunlarına yol açmak­
tadır. Alkolizm insan sağlığını ve sosyal yaşamını olumsuz etkilemektedir. Az sayıda
genç yetişkin sigara içmektedir. Sigara bağımlısı gençlerin çoğu sigarayı bırakmak
istemekte fakat nikotin bağımlılığı s ü reci zora sokmaktadır.

3 Cinsellik e Genç yeti şki n l i k dönemi ci nsel l iğini ta rtışır.

Genç yetişkinlik döneminde birçok birey evlenmekte ve cinsel olarak aktif olmaktadır.
Genç Yetişkinlikte Cinsel
Yine bu dönemde, ergenlere göre daha çok kişi ile ilişkiye girilmekte ve fakat daha
Etkinlik
seyrek olarak ilişki gerçekleşmektedir. Ayrıca bu dönemde bir önceki döneme göre
daha fazla tesadüfü ilişkilere girilmektedir.

• KISIM 7 Genç Yetişkinlık 441


1 994 yılında gerçekleştirilen Amerika'da Ci nsellik konulu tarama çalışmasında, Ame­
Cinsel Eğilimler ve
Davranışlar rikalı yetişkinlerin cinsel yaşamlarının sanıldığından daha t u t ucu olduğu belirlenmiş­
t ir. B ireyin cinsel tercihleri genetik, hormoneL bilişsel ve çevresel faktörlerin birleşimi
sonucunda gelişmektedir.

sn şeklinde kısaltılması yapılan cinsel yolla bulaşan hastalıklar, cinsel m ü nasebet


Cinsel Yolla Bulaşan
Hastalıklar yoluyla kişiler arası geçisin sağlandığı hastalıkları ya nsıtmakta dır. Son yıllarda en fazla
dikkat çeken cinsel yolla bulaşan hastalık; HIV virüsü n ü n bulaşması yolu yla yakala­
nı lan AIDS hastalığıdır. AIDS'li insanların bağışıklık sistemi oldu kça zayıflamaktadır­
basit bir soğuk algın lığı bile öld ü rücü son uçlara yol açabilmektedir.

Teca vüz, rızası olmayan biriyle zorla ilişkiye girmek şeklinde tanımlanmaktad ır. Ta nı­
Tecavüz ve Cinsel Taciz dık tecavüzü ise tarafların birbirlerini ta nıdığı ve i l işki içinde olduğu b i riyle zorla
ilişkiye girmeyi kapsamaktadır. Cinsel tacizde ise bireyin gücünü diğer bireye cinsel
amaçlı ku llan ması söz kon usudur. C i nsel taciz kurbanlarında ciddi psikolojik sorun­
lara yol açma ktadır.

4 Bilişsel Gelişim e Genç yetişki n l i kte bil işsel değişimleri tanımlar.

Piaget'nin bilişsel gelişim dönemlerindeki son d üzey olan soyut işlemler dönemine
Bilişsel Dönemler
1 1 - 1 5 yaşları arasında girilmektedir. Piaget'ye göre yet işkinler ergenlere göre daha
fazla bilgi sa hibi olmalarına rağmen, yetişkinler nitel iksel olarak farklı yeni bir aşa­
maya girmemektedir. Bazı uzmanlar ise Piaget'nin soyut işlemler dönemindeki idea ­
lizm düşünme biçimi, yerini genç yetişkinlikte daha gerçekçi ve pragmatik düşünme
biçimine bırakmaktadır. B i r grup araşt ırmacı belirtilen t ü rde niteliksel fa rklı lıkların
" formel işlemler sonrası düşünme" adında beşinci bir düzeyi yansıttığını öne sürmek­
tedir.
Yaratıcılık
Yaratıcılık, yetişkinlikte, genellikle kırklı yaşlarda zirveye ulaşmakta ve daha son ra
d ü şmeye başlamaktadır. Fakat yaratıcı ürün lerin ortaya konulma za manlamasında
oldukça büyük bireysel farklılıklar vardır. Csikszentmihalyi'ye göre yaratıcı bir yaşam
için ilk adım, merakın ve ilginin beslenilmesi ve işlenmesiyle atılmaktadır.

5 Kariyer ve İş O Genç yetişki n l i kte kariyer ve iş yaşa m ı n ı n önemli boyutla r ı n ı


açıklar.

• B i rçok genç yetişkin kariyerlerine ilişkin hayaller kurmaktadır. Onlu yaşların sonları ve
Gelişimsel Değişimler
yirmili yaşların başlarında birçok birey eğitimlerini tamamlamış ve kariyerlerine başla­
mış durumdadır. Genç yetişkinlik döneminin geri kalan kısmında ise yeni başladıkları
kariyerlerinde üst basmaklara çıkmaya ça lışmaktadırlar. Birçok insan kariyer gizemine
inan makla birlikte son za manlarda artan sayıda Amerikalı için bu olgu mit haline gel­
miştir.
Damon'a göre çok sayıda insanda kariyer gelişimleri s ü recinde hedeflerine yönelik
Hedeflere ulaşmanın
yol haritaları bulunmamaktadır. Ayrıca insanların sık sık kısa vadeli hedeflere oda k­
yollarını bulmak
lanıp ; uzun vadede resmin tamamına odaklanarak yaşamlarında neyin önemli oldu ­
ğ u n u ve ne yapmak istediklerini düşün mediklerini öne s ü rmekted ir.

A B D 'de ü niversite mezu n u olmayı gerektiren meslekler hızla artmakta ve bu mes­


Mesleklerin Geleceklerinin
izlenmesi leklerde en yüksek ücret alınabilmekted ir. Gelecek on yılda özellikle eğitim ve sağlık
sektöründe, işletme ve profesyonel hizmet alanlarında en fazla çalışana ihtiyaç duyu­
lacaktır.

insanların sahip oldukları meslekler ve yaptıkları işler kimliklerine yansımaktadır.


Çalışmanın Etkileri
Yetişkinler, yaşamlarının üçte birini iş yerinde geçirmektedir. Amerika'da üniversite
eğitimi alan öğrencilerin % 80'i kısmi-zamanlı bir işte çalışmaktadır. Üniversite eği­
timi esnasında çalışmanın hem a rt ı hem de eksi sonuçları vardır. işsizlik. iş kaybının
geçici, dönemsel veya sürekli olma d u rumuna bakılmaksızın st rese yol açmaktadır.
Ev dışında çalışmaya başlayan kadın ların sayısındaki artış, işe yönelik yeni boyutların
eklenmesi ni yol açmıştı r. Eşlerin ikisinin de dışarıda çalışması son ucunda. erkelerin
ev işlerine ve çocuk bakımına ayırdıkları za man diliminde önemli anış görülmeye
başlanmıştır.

442 BÖLÜM 1 3 Genç Yetışkınlik Donemınde Fızıksel ve B i l ışse l Gelışım



• A B D 'de iş yerlerindeki çeşitlilik g ü n geçtikçe artma ktadır. Son yıllarda kadınların iş gü ­
İş Yerinde Çeşitlilik
cündeki isti h damlarında artış gözlem len mekted ir. 20 l 6 yılına kadar ABD iş gücii nde
Latin kökenlilerin istihdam yü zd e l e rinin , Afrika kökenlilere göre a r t a ca ğ ı öngörülnı ek­
tedir.

a n a hta r kel i meler


aerobik egzersizler 423 hasta l ı k lar (STis) 428 genç yet iş k i n l i k 4 1 6
bağımlılık 423 formel işlemler sonrası tanıd ı k tecavüzü 430
cinsel yolla bulaşan d üşünme 433 tecavüz 430

a n a hta r kişi ler


A n n Masten 4 1 7 Jeffrey Arnett 4 1 6 M i haly Csi kszentm ihalyi Robert Michael 425
Gisela Labouvie-Vief 433 Jerald Bachman 422 434 William Damon 436
Jean Piaget 432 Laura Brown 427 Phyllis Moen 436 William Perry 433

• KISIM 7 Genç Yetişkınlik 443


GENÇ YETiŞKiNLiK
. . .

bölüm 14
DONEMiNDE
. . .

J
SOSYODUYGUSAL GELİŞİM
1 Çocukluktan Yetişkinliğe 3 Yetişkin Yaşam Biçimleri
Geçişte İstikrar ve Değişim
Öğrenme Hedefi 3 Yetişkin yaşam biçimlerinin
özel l i klerini açıklar.
- Öğrenme Hedefi 1 M izaçta istikrar ve değişimi

...., açıklar ve yetişkin bağla nma sti l lerini özetler. Yalnız Yetişkinler

ta Mizaç Birlikte Yaşayan Yetişkinler

Bağlanma Evli Yetişkinler

..c: Boşanmış Yetişkinler


Tekrar Evlenen Yetişkinler
ta 2 Çekicilik, Aşk ve Yakın
İlişkiler
Gey ve Lezbiyen Yetişkinler

c: 4 Evlilik ve Aile
Öğrenme Hedefi 2
ta Çeki c i l i k, aşk ve ya kın
i l işkilerin temel boyutlarını tan ı m l a r.
Öğrenme Hedefi 4 Başarılı evl i l ik, ebeveyn l i k ve

E
Çekicilik
boşanmayı tartış ı r.
Aşkın Türleri
Başarılı Evlilikler
Aşkın Son Bulması
Ebeveyn Olmak
: ::J Boşanmayla Baş Etme

:Q 5 Cinsiyet, İlişkiler ve Benlik


_o Gelişimi

Öğrenme Hedefi S İ l i şki lerde ci nsiyet i n rol ü n ü


açıklar.

CiflSiyet ve İle · ·
Kadınların Ge ışimi
Erkeklerin Gelişimi
Birçok kişi için romantik ilişkilerde bağlanma önemli bir
unsurdur. Örneğin, Gwenna; arkadaşı Greg ile ilişkilerinde
adanma konusunda konuşmaya karar verir (Lerne, 1 989,
ss. 44-45):
Gwenna ilişkilerinin güçlü ve zayıf yönlerini ve bu ilişki için gelecekte neler beklediğini
anlattı. Aynısını Greg'in de yapmasını istedi. Daha önceki konuşmalarının aksine bu
konuşmasında arkadaşına baskı yapmadı, ikna etmeye çalışmadı veya kadınlarla ilgili
sorunlarını teşhis etmeye çalışmadı. Aynı zamanda Greg'e kararsızlığına yönelik bazı
sorular sordu.
"Kendini ne zaman birine adanmaya hazır hissedeceksin? Değişmek ve farklı biri
olmak için tam olarak ne istiyorsun?"
Greg, "bilmiyorum" der. Daha fazla sorgulandığında her zamanki gibi sadece his­
settiklerini dile getirmektedir.
"O ya da bu şekilde karar vermek için ne kadar zamana ihtiyacın var?"
Greg; "Emin değilim" şeklinde cevap verir. "Belki birkaç yıl, bu tür bir soruya ger­
çekten cevap veremiyorum. Gelecekteki duygularımı tahmin edemiyorum:'
Dedi ve gitti.
Gwenna, bu kişiyi gerçekten çok sevmişti, fakat iki yıl (belki daha fazla) bekleye­
mezdi. Bu yüzden uzun süre düşündükten sonra Greg'e kendisini yaklaşık on ay bek­
leyeceğini ve o zaman evlenmeyi kabul etmediği takdirde ilişkiyi sonlandıracağını
söyledi. Gwenna evlenmeyi ve aile kurmayı istediğini açıkça ifade etmesine rağmen,
önceliğinin tarafların birbirlerine karşılıklı adanmışlığı olduğunu düşünmekteydi. Eğer
on ay sonra evlenmeyi kabul etmediği takdirde bu ilişkiyi yaratacağı bütün üzüntü ve
acıya rağmen sonlandıracaktı.
Bekleme döneminde Gwenna, Greg'i ikna etmeye çalışmamış ve bütün çelişki ve
dengesizliklerine rağmen aralarına mesafe koymamıştır. Böylece Greg için i kilemleriyle
baş etmesi ve başarılı bir seçim yapabilmesi için duygusal alan oluşturmuştur. Olumsuz
bir cevap Gwenna için her şeyin sonu demek değildi ve bu yüzden de Greg'i iple bağ­
layacağını düşünmüyordu. önemli olan net bir tutumun ortaya çıkmasıydı.
Sonbahar geldiğinde (on ay geçtiğinde) Greg, Gwenna'ya altı aya daha ihtiyacı
olduğunu söyledi. Gwenna bu teklifin üzerinde düşündükten sonra, bu süreyi bekle­
meye karar verdi. Fakat altı ay geçtiğinde Greg tekrar kararsız olduğunu ve ek süreye
ihtiyaç duyduğunu ifade etti. Bu noktada Gwenna tüm acılarına rağmen bu ilişkiyi
bitirmeye karar verdi.

1
,. - konu bağlantıları ---- - - - - - - - - - -
1
,

Kimlik oluşumuna yön e l i k temel değ işimlerin çoğu genç yetişki n l i k d ö n e ­


m i nde gerçekleşmesine rağ men, erge n l i k döneminde de sosyal-duygusal g e l i ­
şim ala nında k i m l i k olgusuna i l işkin a rtan ilgi anahta r konumdad ı r. Ebeveyn lere
güve n l i bağ l a n m ayı sürdürü rken, aynı za manda da sağ l ı k l ı biçimde bağ ımsız­
lık a rayışı ergen-ebeveyn ilişkilerinde önemli b i r boyut oluşturmakta d ı r. Bu
dönemde ergenler akra n l a rıyla d a ha fazla vakit geçi rmekte ve arkada şlıkları
da daha sa m i m i örüntüler sergilemekted i r. Aynı za manda da romantik i l işkiler
ergenlerin yaşa m ı nda daha fazla merkezi rol oynamaya başlamaktad ı r.
1
I
"il: - -
geriye dönelim _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,

KISIM 7 Genç Yetişkınlik 445


nn Bilgi
Gwenna ve Greg'in yaşamlarında olduğu gibi bizim yaşa mımızda da aşk en önemli olgu lardan
biridir. Bu bölümde evlilik ve ailenin yanı sıra, yetişkin yaşam biçimlerinin çeş i tl i li ğ i, i l işki lerde
cinsiyetin rolü, aşkın bi rçok boyutu ele alınacaktır. Böl ümün başında birinci bölümde açıklanan
istikrar ve değ i ş i m konuları tekrar ele alınacaktır.

1 socukluktan Ergenliğe Geçişte o M izaçta istikrar ve d eğ i ş i m i açı kl a r ve yet i ş k i n bağlanma stillerini

istikrar ve Değişim özetler.

Mizaç Bağ l a n m a

Yet i ş k i n ler i ç i n sosya l - d u ygusal gelişim; g ü n l ü k yaşam i ç i n d e ba şkalarıyla i l işkileri­


mizde d u ygusal deneyimlerimizin u y u m l u biçi mde büt ü nl ü ğ ü etrafında dönmektedir
( D u ck, 2 0 I l ) . Gwenna ve Greg gibi genç yetişkinler kendileri için doyurucu, yor­
danabilir ve baş edi lebi l i r uyumlu yaşam biçimlerine u l aşma s ü recinde faklı zorl u k ­
larla karşıla şılabilmekte v e çeşitli seçi m le r yapmak zoru nda kalmakt a dır. B u s ü reçte
genç yetişkinler boş bir levha olarak karar verip seçimler yapmamaktadırlar. Verdi k ­
leri kararlar v e tercih ettikleri seçimler yaşa m la r ı n ın 1 0-20 ya şlar a rasındaki kişilik­
lerinin birer yansıması şeklinde ortaya çıkmakta d ı r.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda insanoğl u n u n yaşam serüven inde i l k yirmi
yılının yetişkinlikteki sosyal - d uygusal yaşamını yordamada önemli olduğ u n u ortaya
koymaktadır ( M c A dams & Olsen, 2 0 1 0; Sroufe, Coffino & C a rlson, 2 0 1 0 ) . Aynı
zamanda da genç yetişkinlik dönemindeki deneyimlerin bireyin yetişkinlikte nasıl bir
birey olacağını belirlemede öneml i bir faktör olduğunu d ü ş ü n memize yol açabilecek
nedenler b u l u nmaktadır. ilgili araştırmalarda ortak bu lgu sosyal - duygusal özelliklerin
belirlendiği ara n e kada r kısa olursa dönemler arası benzerlik o ölçüde artmaktadır.
Dolayısıyla 20 yaşındaki benlik kavramı ile 30 yaşındaki ben l i k kavramı a rasın daki
benzerlik l O yaş ile 3 0 yaş arasındaki benzerlikten çok daha fazla olacaktır.
Genç yetişk i n l e ri n sosya l - d u ygusal gelişimlerini a n l a maya çal ı ş ırken sadece
yetişkin i n içinde b u l un d u ğu dönemin sosyal i lişki lerinin ve d u yguların incelenmesi
yanlış sonuçlara varmamıza neden o l abilir. Benzer şekilde 3 0 '1u yaşlarda yaşanılan
yakın i l işki soru nlarını 30 yıllık yaşamın ilk 5 - 1 0 yılları arası n da aramakta h a t a la ra
yol aça b i l i r.

l\JI İ 7 A I
M izaç n e kadar d u rağa nd ır? M iza ç bireysel d a v ra nı ş stili v e d u ygusal tepkileri n i n
özelliklerid i r. Genç yetişkinlik d ö n e m i n d e birçok kişi erge n l i k dönem i ne g ö r e daha
az sayıda d u ygusal çalka ntılar yaşamaktadır, daha fazla denge ve daha az riskli dav­
ra nış sergilerler ( Caspi, ı 998 ) . M i zaca yönelik ifade edilen genel değişim belirt i leri ­
n i n yanı sıra, a raştırmacılar çocu k l u k yılları mizaç öze l l i kleri ile yetişkinlik kişilik
örüntüleri arasında ilişki olduğu beli rtmektedirler. Örneği n; boylamsal b i r çal ışmada
4 yaş ci varında oldukça aktif olan çocu k la rı n 23 ya şında da d ı şa dön ü k ve h a reketli
olduğu görü l m ü ş t ü r ( Franz, 1 996 ) .
, - - - - - - - - - 31ıı- Çocu k l u k yıllarındaki mizaca ilişkin boyu tlar yetişkinlikteki uyum s ü reciyle iliş­
/ kili midir? A l t ıncı bölümde fa rklı kişi l i k yaklaşımları ve sını fl a ma t ü rlerinden bahse­
- - 'a
dilmiştir. A raştırmacılar çocu kluk y ı l larındaki belirtilen tür ve boyutları n yetişkinlik
Kişilik: Temel mizaç kategorileri; Chess ve dönemi kişilik özellikleriyle ilişkili olduğunu onaya koyma ktadır. Örneğin :
Thomas'ın kolay-zor; Kagan'ın engelleyici
• Kolay ve zor mizaç: Boylamsal b i r ça lışmada 3 - 5 yaşları arasında kolay mizaç
ve Rothbart ve Bates'in öz düzenleme sın ıf­
örüntü l e ri sergileyen çocu kların genç yet işk i n likte daha başa rılı u y u m s ü reci
lamalarıdır. 6. Bölüm, s.1 83.
I sergiled i klerini onaya koymaktadır ( C hess & Thomas, 1 987 ) . B u n a karşılık 3 - 5
_ _ _ _ _ _ .,. yaşlarında zor mizaca sah ip çocu k la rın genç yetişkin l i kt e başarılı biçimde u y u m
sağlayama d ı k la rı tespit edilm iştir. Aynı za manda diğer a raştırmacı l a r, çoc u k l u k

446 BÖLÜM 1 4 Genç Yetışkınlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişım



döneminde zor mizaç sergileyen erkek çocukların, yeti ş k i n l i kt e
forma! eği time daha az d e v a m ettiklerini ve z o r m i zaçlı k ı z
çocukların ise yetişkinli k t e evlil iğe i l i ş k i n daha fazla çat ışma­
lar yaşadıklarını ortaya koymaktadır ( Wachs, 2000 ) .
• Engelleme: Çocukluğunda engelleyici mizaca sahip çoc ukla r
yetişkinliklerinde diğer bireylere göre daha az a t ılgan
olmakta, daha az sosyal destek edinmekte ve sürekli bir işe
girmeyi ret ettikleri belirlenmiştir ( Wachs, 2000 ) . Benzer bir
boylamsal çalışmada 4-6 yaşlarında engelleyici m izaca sahip
erkek çocukların % l 5 'i, 23 yaşına geldiklerinde ebeveynleri
tarafından engelleyici olarak değerlendirilmiş ve aynı zamanda
da t utarlı bir ilişki için eş seçimi ve sürekli bir iş arayışını ertele­
d ikleri belirlen miştir ( Asendorph, Denissen & van A ken, 2008 ) .
Yine Upsala'da (İsveç) gerçekleştirilen boylamsal bir çalışmada bebeklik/
çocukluk dönemi utangaçlık/engelleyicilik özellikleri ile 2 1 yaşında sergilenen sos­ ,
yal kaygı arasında ilişki tespi t edilmiştir ( Bohlin & Hage k u ll, 2009 ) .
• Duyguların kontrolü: Boylamsal bir çalışmada 3 yaş civarında duygu kontrolünde
başarılı ve strese karşı dayanıklılık sergileyen çocukların yetişkinlikte de duygu­
larla baş etmede başarılı old u k la rı belirlen miştir ( B lock, 1 99 3 ) . Ta m tersi olarak 3
yaşında iken başarısız d u ygu kontrolü sergileyen ve dayanıksız çocukların yetiş­
kinlikte belirtilen alanlara ilişkin daha fazla sorun yaşadıkları tespit edilmişt i r.

Özetle, y u k a rıda belirt i len çalışmalar çocu k l u kta sergilenen mizaç özell i k leri ile
Çocukluk dönemindeki mizaç yetişkinlik dönemindeki
genç yetişkinlik dönemi u y u m s ü reci arasında devamlılık olduğunu ortaya koymak ­ mizaç ile ne ölçüde ilişkilidir?
tadır. Fakat u n u t u l mamalıdır k i çocuk l u k dönemi mizaç özelikleri i l e yet i ş k i n l i k
dönemi u y u m d ü zeyleri arasındaki i l işki oldu kça az sayıda çalışmanın son u çla rına
göre ortaya kon u l m u şt u r, dolayısıyla belirtilen ilişkinin geçerl iliğinin kanıtlanması
için d a h a fazla sayıda araşt ırmaya i h t i ya ç d u yu lmaktadır. A s l ın da Theodore Wa chs
( 1 994, 2000) çocu k l u k dönemi m izacı ile yet işkinlik dönemi kişilik özelli kleri a ra ­
s ın d a k i bağın b i reyin yaşadığı orta mlara göre değişeceğ i n i öne s ü rmektedir. Örne­
ğin, şekil 1 4. l 'de engelleyici m izaca sahip bebeklerin yetişk i n l i k t e sosyal ve u y u m l u
kiş i l i k gelişti rmelerine olanak sağlayıcı ortam l a r s u n u l m a ktadır. B ö l ü m 6 ' d a b e l i r­
tildiği gibi çevrenin cinsiyet, k ü l t ü r, anne-baba t u t u mları fi ziksel sağl ık, v. b . boyutu
çocukların m izaçlarını yaşam boyu sürdürmelerinde etkili olmaktadır.

Erken Dönem Mizaç Özelliği: Engelleyicilik


Çocu k A Çocuk B

Müdahaleci Bağlam

Bakıcı Bakıcılar {ebeveynler) duyarlı ve kabul edici tutumlar sergilemekte Bakıcılar uygun olmayan "düşük-düzey" kontrol mekanizması
ve çocuğu kendi haline bırakıp olduğu gibi kabul etmektedir. geliştirmekte ve çocuğu yeni durumlara uyum için zorlamaktadır.

Gereğinden fazla uyarıcı olduğunda çocukların kendilerini koruya­ Çocuk sürekli olarak kaçamayacağı gürültü ve kaotik çevre
cakları "savunma alanları" ve •uyarıcı koruyucuları• bulunmaktadır. koşullarıyla karşı karşıya gelmektedir.

Aynı engelleyici özelliklere sahip çocuklarla birlikte olabilmekte Arkadaşları atletik dışa-dönüklerden oluşmakta ve çocuk
ve kendini kabul edilebilir hissetmektedir. kendini reddedilmiş hissetmektedir.

Okullar Okullar önyargısız ve kabul edici bir tutum sergilemekte ve Okullar katı kurallara göre işlemekte ve engelli çocuklar tolere
engelli çocuklar tolere edilebilmekte ve çocuklar kendilerini katkı edilmemekte ve bu durumda çocuk kendini değersiz
sağlayacak birey olarak kabul etmektedir. hissetmektedir.

Kişilik Çıktıları

Yetişkin olduğunda birey dışa-dönük özellikler ve duygusal Yetişkin olduğunda birey içe-dönük örüntüler 5ergileyebilir ve
tutarlılık sergileyebilir. daha fazla duygusal sorun yaşar.

ŞEKİL 14.1
ÇOCUKLUK DÖNEM iNDE MİZAÇ, YETİŞKİNLİK DÖNEMİNDE KİŞİLİK VE MÜDAHALE ORTAMLAR!: Çeşitli bakıcı tutumları, fiziksel çevre özellikleri ve okul
ortamları çocukluk dönemi m izaç özellikleri ile yetişkinlik dönemi kişilik örüntüleri arasındaki ilişkiyi şekillendirebilmektedir. Burada engelleyicilik özelliğine göre örnek
verilmiştir.

• KISIM 7 Genç Yetişkınlik 447


B A G LA N M M A
Mizaçta olduğu gibi, bağlanmada bebeklik y ı llarında ortaya çıkmaktadır ve sosya l ­
duygusa l gelişim a l a nı nda önemli rol oynamaktadır ( St roufe, Coffino & C a rlso n,
20 1 0) . Biz bebeklik ve ergenlik dönemindeki rolü üzerinde d urdu k (6. ve 1 2 . böl ü m ) .
E rken dönem bağlanma stilleri v e yetişkinlik bağlanma stilleri yetişkinin yaşamını
,---------· nasıl etkilemektedir?
I Romantik ilişkilerdeki yapı ebeveynlerle olan ilişkilerden farklı örü n t ülere sahip
r g e l i ş i mle bağlantı olmakla birlikte, ebeveynlerin çocukların ihtiyaçlarını karşılamasına benzer biçimde
r
Bağlanma: Güvenli ve güvenli olmayan romantik ilişkilerde de yetişkinlerin bazı ihtiyaçları karşılanmaktadır ( Campa, Hazan,
1
bağlanmalar bebeklik ve ergenlikteki sos- Wolfe, 2009; S haver & Mikulincer, 2 0 1 1 ) . Altıncı bölümden de hatırlayacağınız gibi
1
yal-duygusal gelişimin önemli bir öncül­ 1 güvenli bağlanma yaşayan bebekler bakıcılarını çevrelerini keşfetmelerine olanak
ünü oluşturmaktadır. 6. Bölüm, s. 1 91 ; 1 2. 1 sağlayıcı güvenli bir destek olarak algılarlar. Benzer şekilde yetişkinler de romantik
Bölüm, s. 390. r ilişkilerde eşlerine stresli ve kaygılı d u r u m la rda geri dönüp, rahatlayıp, güvende
I hissedecekleri bir ortam yaratmaktadır ( Feeney, 2008 ) .
�--------------'
Yetişkinlerin bağlanma örüntüleri çocukların ebeveynlerine bağlanma örüntüle­
rine benzemekte midir? Geriye dönük olarak gerçekleştirilen bir çalışmada Cindy
Hazan ve Philip S haver ( 1 987 ) romantik ilişkilerinde güvenli bağlanma yaşayan genç
yetişkinlerin erken çocu kluk döneminde ebeveynleriyle olan ilişkilerini güvenli bağ­
lanma şeklinde t a nı mladıkları tespit edi l miştir. Boylamsal bir çalışmada ise bir yaş
civarında güvenli bağlanma yaşayan bebeklerin 20 yıl sonra yetişkinlikte romantik
ilişkilerde de güvenli bağlanma yaşadıkları belirlenmiştir ( Steele ve diğerleri, 1 998 ) .
Fakat diğer bir boylamsal çalışmada ise erken dönem bağlanma v e ileriki dönem
bağlanma stilleri arasındaki ilişkinin ebeveyn ölümü veya bakıcıların t u t a rsızlığı gibi
stresli ve olumsuz deneyim ve yaşantılar son ucu zayıfladığı onaya konulmuştur (
Lewis, Feiring & Rosenthal, 2000 ) .
Hazan ve Sah ver ( 1 987, s . 5 1 5 ) bağlanma stillerini aşağıdaki ifadelerle değerlen­
dirmeye çalışmıştır:
Aşağıdaki paragrafları okuyunuz ve sizi en iyi tanımlayan duru n u n yan ı na X
işareti koyunuz:
---
1 Yakın ilişkilere kolaylıkla girebilirim ve ilişki içinde oldu k larıma bağlan ma veya
.

onların bana bağlanması konusunda kaygı taşımıyorum. Arkadaşımın beni terk


edeceği veya çok yakın olacağına yönelik kaygı taşımıyorum.
---2. Başkalarına kolaylıkla yakınlaşamam . Onlara tamamen güvenmekte ve bağlan­
makta zorlanırım. B i rinin bana fazlaca yaklaştığında gerilirim ve rahat edebi­
leceğimden fazla biçimde biri ben imle yakınlaşmaya ça lıştığı nda raha tsız
olurum.
- - - 3 . Başkalarını istediğim kadar yakınlaşmada isteksiz buluyorum. Sık sık partneri­
min beni gerçekten sevmediğini ve beni m le kalmayı istemediğini düşünürüm.
Partnerime old u kça yakın olmayı isterim ve bu dur u m bazen insanları benden
uzaklaştırmaktadır.

B e l i rtilen maddeler üç t ü r bağlanma stillini- güvenli bağlanma ( y u ka rıdaki 1 .


seçenek) ve iki adet güvensiz bağlanma ( kaçınma-yukarıdaki 2 . seçenek ve kaygılı­
yukarıdaki 3 . seçene k ) :

• Güvenli bağlanma stili: Güvenli bağlanma stiline s a h i p bireyler i lişkilerine


ilişkin daha olumlu görüşleri olan, diğerlerine yakınlaşmayı kolay bulan ve
Güvenli bağlanma stili: İlişkilerinde olumlu görüşe
romantik ilişkiyle aşırı derecede ilgilenmeyen ya da bu nedenle aşırı stres a lt ı na
sahip olan, başkalarına kolaylıkla yakınlaşabilen ve
romantik ilişkilerinde daha az sorun ve daha az stres girmeyen yetişkinleri tanımlaya n bir bağlanma stilidir. Bu yetişkinler cinsel iliş­
yaşayan yetişkinleri yansıtmaktadır. kilerde adanma ve sadakate önem vermekte ve tek gecelik ilişkileri daha az
yaşamaktadırlar.
Kaçınmacı bağlanma stili: Romantik ilişkilere gir­
mekten kaçınan ve ilişkilerinde partnerinden kendini • Kaçınmacı bağlanma stili: Kaçınan bireyler romantik ilişkilere girmekte istek­
uzak tutmaya çalışan yetişkinleri yansıtmaktadır. sizdirler. kararsızdırlar ya da kendilerini partnerlerinden uzaklaştırmaya çalışırlar.
• Kaygılı bağlanma stili: Bu kişiler yakınlık k u rmak isterler, az güvenen ve daha
Kaygılı bağlanma stili: Yakınlaşmayı isteyen, daha
az güvenen daha fazla duygusal, kıskanç ve sahiple­ fazla duygusal, kıskanç ve tahakküm edicidirler.
nici özellikler sergi leyen yetişkinleri yansıtmaktadır.

448 BOLÜM 1 4 Genç Yeti şkı nlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



Yetişkinlerin çoğu (yaklaşık % 60-80) kendilerinin güvenli bağlanma sti­
lin e sahip olduklarını ve tahmin edebileceğimiz gibi güvenli bağlanma stiline
sahip partnerleri tercih ettiklerini belirtmektedir ( Zeifman & Hazan, 2008 ) .
Araştırrnaalar yetişkinlikte içinde bulun ulan bağlanma stili ile yaşanun
diğer boyutları arasında bağlantıyı incelemektedir ( Cowan & Cowan, 2009;
Shaver & Mikulincer, 20 1 1 ). Örneğin, güvenli bağlanmaya sahip yetişkinler
yakın ilişkilerinde güvenli bağlanmaya sahip olmayanlara göre ilişkilerinde
daha fazla doyum sergilemekte ve güvenli bağlanmaya sahip yetişkinlerin
ilişkileri daha güvenli, bağlı ve uzun ömürlü özellikler göstermektedir ( Fre­
eney, 2008 ) . Güvenli bağlanmaya sahip yetişkinler güvensiz bağlanmaya
sahip bireylere göre stres ve kaygı d u rumunda daha fazla destek bulabilmekte
ve partnerleri zor d u rumda olduğunda da onlara daha fazla destek vermek­
tedirler ( Rholes &Simpson, 2007) . Benzer şekilde bir çalışmada 1 8-20 yaşla­
rındaki genç yetişkinlerin ailelerine güvenli bağlanma durumlarıyla ü niversite
Yetişkinlik dönemi bağlanma olgusunun temel boyutları nedir? Bu
eğitimindeki arkadaş edinme süreçlerinin yakından ilişkili olduğu belirlenmiş­
boyutlar ilişki yapıları ve iyilik hali ile nasıl ilişkilenmektedir?
tir ( Parade, Leeker & B la nkson, 2 0 1 0) . 1 0.000 yetişkinle gerçekleştirilen
mülakat sonuçlarında güvensiz bağlanma ve depresyon arasında ilişki göz­
lemlenmektedir ( B akerrnans-Kranenbu rg & van Uendoorn, 2009 ) .
Genç yetişkinlik bağlanmasına ilişkin diğer bir konu da genlerin yetişkinlerin ilişki
örüntülerine etkileridir ( Diamond, 2009 ) . Son yıllarda yapılan bir çalışmada seretonin
taşıyıcı geni ( 5-HITLPR) ile çözümlenmemiş bağlanma arasındaki ilişki incelenmiştir
( Casper & diğerleri ) . Çözümlenmemiş bağlanma gerçekleştirilen mülakatlarda, kaybe­
dilen ebeveynlerin yetişkinin hayatında halen önemli bir rolü olması ve bu ölümler
hakkında oldukça detaylı bilgiler verilmesi şeklinde ifadelerle belirlenmiştir. Bu çalış­
mada erken çocukluk döneminde ebeveyn ölümlerinin belirtilen genin kısa olduğu
bireylerde yetişkinlikte çözümlenmemiş bağlanmaya yol açtığı ve genin uzun olması
dunımunda ise ebeveyn ölümlerinde yaşanılan olumsuz psikolojik etkilerinden korun­
mayı sağlayabildiğini ortaya koymaktadır. İkinci bölümde de belirtildiği gibi bu tür
araştırmalar gen X çevre (GXÇ ) etkileşimi biçiminde ifade edilmektedir.
Mario Mikulincer ve Phillip S haver (2007) bağlanmanın kavra msallaştırılmasına
ve ilgili çalışmaların taranmasına yönelik incelemelerinde güvenli bağla n m a n ı n
olu m l u yönlerine ilişkin şu sonuçları elde etmişlerdir: Güvenli bağlanmaya sahip
bireyler daha başarılı ve sağlılık benlik a lgısı, öz-saygı ve öz-yetkinlik düzeyleri ser­
gilemektedir. Bu bireyler duyguları nı kontrol yeteneklerine sahip, olumlu düşünen
ve dayanıklı bireyledir. Stresli ve sıkıntılı durumlarda sükunet içinde etrafında olup
bitenleri a nlamaya ve a n lamlandırmaya çalışmakta etkin baş etme stratej ilerini hare­
kete geçirebilmektedirler.
Mikulincer ve S haver'n i n ( 2 00 7 ) ilgili çalışmaları incelediklerinde güvensiz bağ­
lanmanın çiftlerin i lişkilerinde sorun l a rı ikiye katladığı sonucuna varmışlardır.
Örneğin; kaygılı biri kaçınan biri ile ilişkiye girdiğinde kaygılı bireyin ihtiyaçları ve
istekleri kaçı na n partnerin ilişkideki mesafe tercihlerini engelleyebilmektedir; diğer
bir ifadeyle kaçına n partnerin u zaklaşma ihtiyacı kaygıl ı partnerin yakınlık ihtiya­
cına yönelik stres yaşamasına yol açabilmektedir. Sonuçta tarafların ikisi de mutsuz
olmakta ve kaygıl ı-kaçınan çiftler birbirlerini eleştirdiklerinde ve karşı tarafın dav­
ranışlarını değiştirmeye çalıştıklarında kötü muamele ve şiddet söz konusu olmak­
tadır. Aynı zamanda a raştırmacılar çiftlerin her ikisinin de kaygılı bağla n ma
örüntüsüne sahip oldu klarında evliliğe yönelik memnuniyetsizlik sergilenmekte ve
çiftlerin birbirlerini karşılıklı suçladıklarını tespit etmiştir ( Feeney, 2008 ) . Çiftlerin
her ikisinin de kaygılı bağlanma sitiline sahip olmaları d u ru m u nda, yanlış a nlaşılma
ve ret edilebilmekteler, güvensizliklerini fazlaca kurcalamakta ve partnerinin dav­
ran ışlarını değiştirme yollarını aramaktadırlar ( Shaver & Mikulin cer, 2 0 1 1 ) .
Güvensiz bağlan ma stiline sahip old uğun u zda, bu durum sizi esir alıp problemli
ilişkilere m i mahkum etmektedir? Yetişkinlikte bağlanma kategorileri durağan bir
örüntü sergilese bile yetişkinler bağlanma türlerine yönelik düşünce ve davra nışla­
rını değiştirebilirler. Güvensiz bağla nmaların sorun l u birlikteliklerle ilişkili olmala ­
rına rağmen, bağlanma stilleri i lişkilerin başarısı ve doyu m u n u n diğer faktörlere de
bağlı olduğu d u ru m da ilişkilerde orta düzeyde katkı sağlamaktadır ( Shaver & Mik u ­
lincer, 20 1 1 ) . Bölümün sonunda belirtilen faktörleri evlilikteki ilişkileri etkileyen
u ns u rlar başlığı a lt ın da ele alınaca ktır.

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 449


Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Mizaç, çocukluktan yetişki n l iğe nasıl bir istik­ Sizin bağlanma stiliniz nedir7 Bu sitilin i lişkile
Bağlantı Kur rar sergilemektedir7 rinizi nasıl etkilediğini düşün üyorsunuz?
Ya nsıt Hangi bağlanma stilleri yetışkınleri yansıtmak­
tadır ve bu stiller çiftlerin il işki leriyle nasıl bağ­

O M izaçta istikra r ve deği ş i m i


lantı sergilemektedir.

a ç ı k l a r v e yetişkin bağla n m a Bağlantı Kur


sti l lerini özetler.
On ikinci bölümde ergen likte güvensiz bağ­
lamla ile hangi davranışların ilişkili olduğu gö­
rülmüştür.

2 Çekicilik, Aşk ve Yakm İ lişkiler - Çekic i l i k, a ş k v e ya kın i l işkilerin temel boyutlarını ta n ı m l a r.

Çekicilik Aşkın Tü rleri Aşkın Son Bulması

Yukarı d a yakın i l işkileri i n celemeye yöne l i k konu başlıkları verilmek t ed i r: Ya k ı n iliş­


kiler nasıl başla makta, aşkın t ü rleri nedir ve aşk nasıl son b u l maktadır.

r J: 1< i r i ı i K
İnsanlar, Gwenna ve Greg gibi birbirlerini nasıl çekici bulmakta ve birlikte d a h a fazla
za man geçirmek istemektedirler? K u racağı m ı z il işkilerd e eş seçi m i n i belirlemede kişi­
l i k özelli kleri ve fiziksel çekicil i k ne ölçüde öneml i d ir?

Tanıdıklık ve Benzerlik: Öteden beri söylenip geldiği gibi tanı d ı k l ı k k ü çümse­


meye yol a ça b i l m e k t e d i r. Fakat sosya l psikologlar yakın i l i ş k i lerin gelişmes i için
tanı d ı klığın gere k l i b i r u n s u r old uğunu be l i rtmektedir. B i rçok a rkadaş ve sevgi l i n i n
birbirlerini u z u n s ü re d i r tanıdıkl a rı nı , b i r l i k t e büyüd ükleri n i , aynı l i s e ve ü n i ve rs i ­
teye d e v a m e t t i klerini, birli kte ça lıştıklarını ve a ynı sosyal aktivite lere k a t ı l d ı k l a r ı n ı
görmek teyiz.
D iğ e r bir a tasözü " k u şların t ü yleri bir a raya toplanır" d a çe kici l iğ i a ç ı k l a m a ­
m ı za ya rdı mcı o l m a k t a d ı r. Genel o l a ra k a rkadaşl a rı mız ve sevgi limizin b i z e b e n ­
z e m e olasılığı benzememe olasıl ı ğ ı n d a n ç o k d a h a fazla d ı r ( G u e rreo, A n d e rsoıı &
A fi fi , 2 0 1 l ; Q u i a n , 2009 ) . Arka d a ş l a r ve sevg i l i l e r benzer t u t u m l a r, değerler, yaşam

E
FRANKLY, BANA ÇIKMA 8 SANIRIM
"
c

ö I KIMIZIN AYNI
TEKLIF ETTIGIN İÇIN KENDİNE
@ DÜZEYDE ÇEKICILİGİ ]
..
KENDIMI HA KARETE SEKSİ BIR
� Mİ OLDUGUNU
..
'C

UGRAMIŞ HİSSEDIYO­ ARABA ALSAN


c

..
>-
'O
"'

RUM. ı: DÜŞUNÜYORSUN? DAHA İYİ


8 ,

.
OLUR.

'C

c
::>
o


Q

-1
;;
-;s-

DILBERT © Scott Adams/Dist. by United Feature Syndicate, ine.

450 BOLU M 14 Genç Yetı/kirılik Dönemınde So;yoduygu;al Gelişım



biçi m l e ri ve fiziksel çekici l i ğe s a h i p olmaktad ı r. Bazı bireyler i s e t a m ters
özel l i ğ i çekici b u l a b i l m e k t e d i r. Ö rn eğin; içe - d ö n ü k biri dışa - d ö n ü k b i r i n i ,
fa k i r b i r i p a r a s ı ç o k o l a n b i ri n i çek ici b u l a b i l i r.
B enzer t u t u m , değer ve y a ş a m biçimlerine sa h ip i n s a n l a r b i rb i r l e r i n e
n i ç i n ç e k i c i g e l m e k t ed i r? Kend i kend ini doğrulama (consensual
validation), b u n u n nedenlerin d e n b i r i d i r. Başka b i r i n i n t u t u m ve değer­
l e ri b i z i m k i n e benz e d i ğ i n d e k e n d i t u t u m ve değerl e r i m i z d e s t e k l e n m i ş
o l ur - k a rşımızd a k i t u t u m ve d eğerleri bizi m k i l e r i n i d oğ r u l a m a k t a d ı r. B e n ­
zerl i k k o n u s u n d a d iğ e r b i r n e d e n ise i ns a n l a rı n b i l i nmeyenden kaçınma­
l a rı, k o rk m a l a r ı d ı r. E t ra f ı m ı z d a tutum ve d eğ e r l e r i n i tahmin
edebileceğ i m i z i n s a n l a rı n o l m a s ı n ı t e rcih ederiz. Aynı z a m a n d a benzerl i k
d u ru m u benzer şeyl erden h o ş l a n a n ve benzer t u t u m l a ra s a h ip b i ri y l e
b i r l i k t e b i r şeyler yapma k t a n hoşla nacağız a n l a m ı n ı ya n s ı t m a k t a d ı r. Kesinlikle bu buluşma internet üzerinden randevu aldığım
son buluşma olacak.
Son za m a n l a rda benzerliğin sadece y ü z y ü ze i l i şkilerde değil İ n t e rn e t
© Fran Orford, www.francartoons.com
ortamında da söz konusu o l d u ğ u belirlen m i ş t i r ( F razzet t o , 2 0 l O; Puj a w n -
Z a z i k & P a r k , 2 0 1 0 ) . A m e r i k a B i rleşik Devletlerin' de 1 6 mi lyonda n fazla, Ç i n 'de
14 m i l yon insan çevri miçi ortamda eş a ra ma kt a d ı r ( M a st e rs, 2008 ) . Online ort a m ­
d a k i rom a n t i k i li ş k i lerin k i ş i l e ra ra s ı bağ l a n t ı ları azalt tığı şek l i nde eleşt i ri l e r i n ya n ı
sıra , internetin b i reysel i l işkil erde eş b u l m a k t a zo rlanan u t a n gaç ve kaygılı b i reyl e re
a v a n t aj sağladığı ö n e s ü r ü l m e k t e d i r ( H olmes, L i t t l e & Welsh, 2009 ) . O n l i ne ortamda
a rkadaş edinme s ü recinde yaşa n a n sor u n l a rd a n b i ri de b i rçok i nsa n ı n internet orta­
m ı n d a kend i l e r i n e i l işkin; k a ç yaşın da olduğu, fi zikse l özel l i k leri ve işleri h a k kmda
yanlış bilgiler s u n m a l a rı d ı r. B e l i rt i l e n b u soru na ra ğmen a ra şurmacıl a r İ n te rnet
o rt a m ın d a başlayan roma n t i k i l iş k i l erin y ü z yüze k u r u l a n i l iş k i lerden iki y ı l d a n
d a h a fazla uzu n s ü rd ü ğ ü n ü t e s p i t etmişlerd i r ( B a rgh & McKenna, 2004 ) .

Fiziksel Çekicilik: Roma n t i k i l i ş k i lerde başla ngıçta kıvılcımın a teşlenmesi n i a ı, ı k l a ­


makta yetersiz olabilen benzerl i k ve t a n ı d ı k t ı k faktörleri kadar ö n e m l i olan diğer b i r
u ns u r i s e fi ziksel çek i ci l i k t i r. İlişkilerde fizi ksel çekicil ik ne ö l ç ü d e önemlidir? Psiko­
logl a r fiziksel güzellik ve çek i ci l i k a rasındaki i l iş k i n i n reklam f i rm a la rı n ı n bizi i n a n ­
d ı rmaya ça lıştığı kadar g ü ç l ü ol madığın ı öne sürmekted i r. Örneğin; psikologl a r k a d ı n
ve erkeklerin ya k ı n i l i ş k i i ç i n eş seçim inde fizi ksel güze l l iğ i n ö n e m i k o n u s u n d a ! a r k l ı
t u t u m l a r sergilediğini öne sü rmektedir. Kad ınlar neza ket, doğru l u k, güvenirlik, şef­
kat, kavrama yeteneğ i ve gelir du rumu gibi özel l i k lere önem verirken; erkekler be
iyi gör ü n ü m, iyi yemek yapma becerileri ve t u t um l u k öze l lıklerini tercih etmekte­
d i rl e r ( B uss & B a rnes, 1 986; East wick & Finkel, 2008 ) .
Fiziksel çekiciliğe i lişkin çok boyutlu a ra şt ı rmalar çekiciliğe yöne l i k varsayımları
değişti rmekted i r ( Haas, 2009 ) . G ü zel l i k ölçütleri sadece k ü l t ü rden k ü l t ü re değil, aynı
k ü l t ü rde za man içinde değişebi l mektedir. l 950'li yıllarda A B D'de ideal kadın ölçütleri
M a ri l yn Monroe ' n i n yuvarlak h a tlarına benzemekteydi . G ü nü müzde ise Monroe ' n i n
ölçüleri kilolu o l a ra k k a b u l edilmekted i r. S o n zamanlarda h e m kadın lar hem de erkek­
ler için ideal fizik ölçüleri n e fazla kilo ne de incecik b i r görü n ü m değildir.
B en z e rl i k o l g u s u fi z i ksel d ü zeyde de ö n e m l i o l m a k ta d ı r. Önceki b ö l ü m d e sos­
ya l çekici l i k t e o l d u ğ u gibi fi z i k s e l öze l l i k l e r i n i n çek i ci l i k d ü zeyleri bizl e r i n k i n e Kendi kendini doğrulama: Kendilerine benzeyen in­
benzer o l a n b i re y l e ri t e rcih e t m e kteyiz. A ra ş t ı rma l a r denklik i potezini geçer l i sanların niçin kendilerine çekici geldiğine yönelik
açıklama. Başkalarının tutum ve davranışları bizimki­
k ı l m a k t a d ı r. B u h ipoteze g ö r e s o y u t o l a ra k d a h a çek ici b i reyleri t erci h e t m e m ize
lerine benzediğinde kendi tutum ve davranışlarımız
rağmen, gerçek d ü n ya d a k e n d i çek i ci l i k d ü zeyimize y a k ı n b i r i n i seçeriz. F a k a t desteklenmiş ve onaylanmış olmaktadır.
y a k ı n t a r i h l erde gerçek l e ş t i r i l e n ç a l ı ş m a d a ç i f t l e r i n evl i l i k l erinde d e n k l i k h i potezi
d e s t e k l e n m e m e k t e d i r ( M cN u l t y, Karney & Ncff, 2 0 08 ) . E v l i l i ğ i n ilk allı a y ı n d a Denklik hipotezi: Soyut olarak kendimızden daha
çekici kişilerı tercih etmemize rağmen, gerçek ya­
çekici l i k d ü zeyi ve evl i l i k a ra s ı n d a k i t e k i l i ş k i çek ici e rkeklerin d a h a a z m e m n u n
şamda kendi çekicilik düzeyimize yakın birini seçeriz.
o l d u k l a rı d ı r. Ayrıca benzerl i k t e n öte e v l i e ş l e r a ra sı n d a k i fa rkl ı l ı k l a r e ş l e r i n b i r ­
b i r l e r i n e k a rş ı t a v ı r ve d a v r a n ı ş l a r ı n ı en i y i biçimde yord a m a k t a d ı r. K a d ı n ı n d a h a
ç e k i c i o l d u ğ u e v l i l i k l e rd e e ş l e ri n h e r i k i s i d e d a h a o l u m l u t u t u m ve d a vra n ı ş l a r
s e rgi l e rken, k oca n ın d a h a y a k ı ş ı k l ı o l d u ğ u d u ru m d a ise h e r i k i eş de d a h a o l u m ­
s u z d a v ra n m a k t a d ı r. B u y ü zden i l i ş k i l e r i n b a ş l a r ı n d a çekici l i k ö n e m l i b i r ro l e
s a h i p o l m a k l a b i rl ik t e evl i l iğ i n g e n e l i n d e e t k i s i d a h a a z görülm ekted i r.

• KISIM 1 Geı-ç Yetı·1kınlik 451


AS K I N TÜ R LF R İ
B irini çekici bulduğumuzda ilişkinin daha d a derinleşmesine yol açacak, aşka göt ü ­
recek alternatifler vardır. A ş k çok çeşitli ve karmaşık alanları içeren i n s a n davranı­
şıdır. Oldukça gen iş ilişki örüntülerini içermektedir; arkadaşlık, romantik aşk, samimi
aşk, a nlaşmalı aşk gibi ( Berscheid, 20 1 0) . Belirtilen aşk t ü rlerinin çoğ u n luğunda
tekerrür eden yak ınlık/samimiyet duygusu d u r.

Yakınlık/Samimiyet: Kendini açma ve özel düşüncelerin paylaşımı yakınlığın


,---------�
I temel unsurlarıdır. On ikinci böl ümde belirtildiği gibi ergenler samimiyet duygula­
c- eı · . i m ' e bağlan rına oldukça yoğun ihtiyaç duymaktadırlar. Aynı zamanda da kimlik gelişimi için
Bilişsel Kuram: Erikson'ın ergenlik döne­ yoğun çaba harcamakta ve ebeveynlerinden koparak bağımsızlıklarını oluşt urmaya
minde kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası çalışmaktadırlar. Samimi duyguların yaşanması, kimlik kazanımının tamamlanması
ve orta yetişkinlik döneminde üreticiliğe ve bağımsızlık gibi birbiriyle yarışan, rekabet halinde olan istek ve duyg u la rla baş
karşı verimsizlik. 1 2. Bölüm, s. 283; 1 6. edebilme yetişkinlik döneminin temel görevidir.
Bölüm, s. 503.
, Erikson'un Dönemleri: Yakınlığa karşı yalıtılmışlık. On iki nci bölümde Erik E rikson 'un
,
_ _ _ _ _ _ _ _ _
ergenlik döneminde e n önemli u nsurun k i m l i k kazanmaya karşı rol karmaşası (kim
_

olduğumuzu düşünmek, değer ve tutumları mızı oluştu rmak, yaşam hedeflerimizi


belirlemek - ) olduğu belirtilmiştir. Erikson'a göre genç yetişkinlikte, tutarlı ve başa­
rılı bir kimlik a rayışı sürecinden sonra altıncı gelişim aşamasına; yakınlığa karşı
Biz kimi seviyorsak o kişiyizd i r. yalıtılmış dönemine geçilmektedir. Erikson yakınlığı, birinin kendisini bir baş­
kasında kaybederek kendini bulma süreci biçiminde tanımlamakta ve birine
-Erik Eri kson
adanmayı gerektirdiğini öne sürmektedir. Erikson'a göre birey genç yetişkin-
Danirmarka Doğumlu Psikanalist ve yazar:
likte yakın i lişkiler geliştiremediği takdirde yalıtılmış d u ygusu yaşamaktadır.
20. yüzyıl
B aşkalarıyla anlamlı ilişkiler geliştirme becerilerinde yoksunluklar bireyin
kişiliğinde hasarlara yol açmaktadır. Belirtilen durum bireylerin engelleyici d u ru m ­
larda kişileri inkar etmelerine, yok saymalarına veya sald ı rılara y o l açmaktadır. B u
o l u m s u z d u ru m l a rda gençler yüzeysel biçimde bir liderin yanında y e r almaya çalış­
maktadırlar. B i rçok genç, liderin ilgi ve disiplini altına girmeyi tercih etmektedir,
çünkü bu sayede genç gruptan dışlanmanın olumsuzluklarından kendilerini kor u ­
yabilmektedirler. Herhangi b i r liderin koruması ve himayesi a l tına giremeyen (Erik­
son bu d u ru m u n yaşanması gerektiğini öne sürmektedir) genç yetişkin bu seferde
neleri yanlış yaptığını a nlayabilmek için kendi kendini sorgulama süreci diğer bir
ifadeyle kimlik a rayışına geri dönmektedir. B e l i rt ilen iç gözlem bazı d u ru mlarda
yoğun depresyon ve izolasyona neden olmaktadır. Ayrıca başkalarına güvenmemeye
de katkı sağlayabilir.

Yakınlık ve Bağımsızlık: Genç yetişkinlikte gelişim sıklıkla yakınlık ve bağlanma i le


bağımsızlı k ve özgürlük duygu ve iht iyaçları arasında dengen in kurulmasını içer­
mektedi r. B i reyler kimlik kazanmaya ça lışırken; ebeveynlerine olan bağı m l ı l ı kla rın­
dan k u rt ulma çabası içinde, başkalarıyla yak ı n ilişkiler gelişti rme ve a rkadaşlarıyla
bağlılıklarını devam ettirmek d u ru mundadırlar. Aynı zamanda da başkala rının ken­
disin i yönlendirdiği, yapmasını belirttikleri işleri yapmaktan çok kendi kendilerine
kararlar almak zorunda kalmaktadırlar.
Genç yetişkinlerin ne ölçüde bağımsızlık geliştirdikleri son derece önemlidir.
Örneğin, ebeveynleri ile bağlarından yeterince uzaklaşamamış genç yetişkinler hem
Yakınlık, genç yetişkinlik döneminde niçin önemli bir kişilerarası ilişkilerde hem de kariyer bağlamında soru nlar yaşayabilmektedirler.
unsurdur? Yakınlık ve bağlanma ile bağımsızl ık ve özgürlük arasındaki denge oldukça has­
sas bir yapıya sahiptir. Bazı bireyler yakın ilişkiler gerçekleştirirken aynı zamanda
da sağlıklı bağımsızlık ve özgü rlük yaşayabilmektedirler. Yakınlık ve bağlanma ile
,---------� bağımsızlık ve özgürlük olguları sadece genç yetişkinlik dönemi sorum l u l u klarından
I
qel" · le ağ antı değildir. Belirtilen olgular yetişkinlik yaşamı boyunca tekra r tekra r ele a lınmaktadır.

Kişilik: Bağımsızlık yaşamın ikinci yılının ve


Arkadaşlık: İnsanın hayatı boyunca arkadaşlığın önemli bir rolü olduğunu ortaya
ergenliğin önemli boyutlarındandır. 8.
koyan a raştırmaların sayısı gün geçtikçe a n ma ktadır ( Rawlins, 2009 ) . A B D ' de kadın
Bölüm, s. 254; 1 2. Bölüm, s. 389.
, ve erkeklerin çoğunun en iyi bir a rkadaşı bulunmaktadır - kadınla rın % 92 'si; erkek­
_ _ _ , lerin ise % 88'i en iyi a rkadaşlarını hem cinslerinden seçmektedir ( B l ieszner, 2009) .

452 BÖL Ü M 1 4 Genç Yetişkinlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişım



Arkadaşlıkların çoğu uzun sol u k l u olmaktadır; ABD' de yetişkinlerin % 6 5 'i en iyi
arkadaşlarını en azından 1 O yıldır, sadece % l 5 ' i ise en iyi arkadaşlarını 5 yıldan
daha az bir süredir tanımaktadır. Yetişkinlik bireylerde yeni ortamlarda bulunma
olanaklarıyla yeni arkadaşlıklar geliştirmek için fırsatlar sunmakta ve iş yeri veya
komşul u k ilişkileri vasıtasıyla yeni arkadaşlar edinmelerini sağlamaktadır ( Bli­
eszner, 2009 ) .

Arkadaşlıkta Cinsiyet Farkltlıklan: Çocuk l u k ve ergenlik dönemlerinde


olduğu gibi yetişkinlik döneminde de cinsiyet farklılıkları gözlemlenmekte­
dir. E rkeklerle karşılaştırıldığında kadınların daha fazla sayıda yakın arka­
daşları bulunmakta ve arkadaşlıklarında daha fazla kendini açma ve karşılıklı
destek görülmektedir ( Dow & Wood, 2006 ) . Kadınlar arkadaşlarının anlat­
tıklarını daha uzun süre dinlemekte ve anlayışlı olmaktadırlar, ayrıca kadın­
l a r ilişkilerinde kon u şmayı merkeze aldıklarından dolayı "konuşma
arkadaşları" olarak isimlendirilmektedirler ( Gouldner &Strong, 1 98 7 ) . Kadın­
ların arkadaşlık ilişkileri sadece derin olarak değil aynı zamanda kapsam olarak
ta oldukça geniş örüntü sergilemektedir; kadınlar ilişkilerinde deneyimlerini, fikir­
lerini ve duygularını paylaşmaktadırlar ( Wood, 200 1 ) . Kadın arkadaşlar bir araya
geldiklerinde konuşmayı tercih ederken, erkekler özellikle ev ortamınm dışında akti­
viteler yapmayı tercih etmektedir. B u yüzden erkekler arkadaşlıklarında yararlı bil­ Yetişkinlik döneminde kadın-kadın, erkek-erkek ve
erkek-kadın arkadaşlıkları nasıl farklılaşmaktadır!
gileri paylaşırken aradaki mesafeyi muhafaza etmektedirler. Erkekler kadınlara
oranla zayıf yanlarından daha az bahsetmektedirler ve sorunlarına yönelik acıma
duygusundan çok pratik çözümler üretilmesinden hoşlanmaktadır (Tanne, 1 990 ) .
Ayrıca erkek arkadaşlıkları kadınlarınkine oranla daha rekabetçi olmaktadır ( Wood,
200 1 ) .

Erkek ve Kadtn Arkadaşlığı: Yetişkinlik döneminde farklı cinsiyetler arası arkadaşlık­


lar ilkokul yıllarına göre daha yaygın olmakla birlikte, aynı cinsiyet arkadaşlıkları
kadar yaygın değildir ( B lieszner, 2009 ) . Farklı cinsiyetler arası arkadaşlıkları n hem
olumlu hem de sorun l u yönleri vardır ( Rawlins, 2009 ) . Olumlu yönünde tarafların
kaşı cinsiyetteki bireylerle ortak duygu, ilgi ve özellikleri hakkında bilgi sahibi ola­
bilmelerini ve cinsiyetlere özgü inanış ve etkinlikler hakkında bilgi edinmeleri n i
sağlamaktadır.
Farklı cinsiyetler arası arkadaşlıklarda farklı beklentiler doğrultusunda sorunlar
ortaya çıkmaktadır. B u sorunlardan biri net olmayan cinsel sınırlar yüzünden ortaya
çıkan gerilim ve çatışmanın arkadaşlıkları çekilmez hale getirmesidir.

Romantik Aşk: Bazı arkadaşlıklar şehvetli aşk olarak da tabir edilen romantik
aşkı içerebilmektedir. Romantik aşk oldu kça güçlü biçimde cinsellik ve deli­
Aşk doğa tarafı ndan beze n m iş
cesine sevmeyi içermekte ve genellikle aşk ilişkilerinin erken dönemlerinde
kendini gösterir ( Berscheid, 20 l O; Regan, 200 8 ) . ve haya l lerle işlenen bir tuvaldir.
Romantik aşkta oldu kça k a rmaşık farklı d u ygular yer a lmaktadır- -Voltaire
tutku, korku, öfke, cinsellik, eğlence ve kıskançlık (Regan, 2008 ) . Tanın- Fransız Deneme Yazan, IB. yüzyıl
mış aşk konulu a raştırmacılard a n Ellen Berscheid'e göre cinsellik roma ntik
aşkın en önemli bileşenini oluştu rmaktad ı r. Belirtilen d u yguların bazıları
ıstırap kaynağı olmakta ve bu da depresyon v.b. durumların yaşa nmasına yol
açmaktadır.

Samimi Aşk: Aşk tutkunun ötesinde bir d uygudur ( B erscheid, 20 1 0 ) . Samimi aşka
aynı zamanda da can yoldaşı aşkı denmektedir; bireyler sevdiğinin dizi dibinde olma­
sını ister ona karşı derin d uygular besler ve ona bağlanma geliştirir. Aşkın erken
Romantik aşk: Aynı zamanda tutkulu aşk adı da ve­
dönemlerinde daha fazla romantik aşk örüntüleri görü lmektedir, fakat aşk olgunlaş­ rilmektedir. Romantik aşk kuvvetli cinsellik içermekte
tıkça tutku yerini bağlanmaya bırakmaktadır. ve çılgın unsurlar içermekte ve genellikle aşk ilişkile­
rinin ilk dönemlerinde baskın olmaktadır.

Mükemmel Aşk: Bu bölüme kadar iki tür aşktan bahsedildi: romantik ( tu tk u l u ) Samimi aşk: Bu tür aşk yoldaş, arkadaş aşkı olarak da
v e samimi (can yoldaşı) . Sternberg'e ( 1 98 8 ) göre a ş k türleri sadece iki çeşit değildir. ifade edilmektedir. Bireyler birbirlerinin yanında ol­
Kendisi üç-aşamalı aşk kuramını öne sürmektedir. Bu kurama göre aşk üç temel mak istemekte ve birbirlerine şefkat duymaktadır.

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 453


ŞEKİL 14.2
STERNBERG'İN AŞK ÜÇGENİ: Sternberg aşkta üç boyut öne sür­
mektedir: Tutku, samimiyet ve bağlanma. Bu boyutlann farklı kombi­
nasyonları farklı aşk türlerini: romantik aşk, samimi aşk ve mükemmel
aşk ortaya çıkarmaktadır

Tutku

- l=l!lılııll
Aşk Türü

Delicesine aşk -
Şefkat içeren aşk - -
Ahmak aşk - -
Mükemmel aşk - - -
Var Yok veya düşük

boyutu olan bir üçgen gibi düşün ü lmekted i r- t utku, yakınlık ve bağlanma. Tutku
önceki böl ü mlerde ifade edildiği gibi roma ntik aşkın ilk dönemlerini yansıtmakta ve
karşı t a rafa cinsel ve fiziksel çekicilik içermektedir. Yakınlık ise ilişkilerde sıcakkan-
l ılık, ya kınlık ve paylaşımı içermektedir. Bağlanma ise i l işki hakkında
bilişsel boyutu ve sorun yaşandığında ilişkinin sürdürülüp sürdürülme­
yeceği ne yönelik düşünceleri kapsama ktadır.
Sternberg'i n kuramında boyutların üçünün de var olduğu d u rumda
m ükemmel aşk (consummate love ) söz konusu olma ktadır (bakınız
şeki l 1 4. 2 ) . İlişkilerde sadece tutku boyu tunun bulunması d u rumunda
(sa m i m i yet ve bağlanma çok düşük veya yok ) delicesine aşk ( i n fatua­
tion love) yaşanmaktadır. B u t ü r aşkta oldukça düşük düzeyde samimi­
yet ve daha da az bağlanma söz konusu olabilmektedir. Sam imiyet ve
bağlılığın bulunduğu fakat t u t k u n u n çok az veya hiç bulunmadığı iliş­
kilerdeki samimi (affectionate love ) aşk olmaktadır. Bu t ü r aşk daha çok
uzun süreli evli çiftlerde görülmektedir. Tutku ve bağlılığın görüldüğü
fakat samimiyetin bulunmadığı durumlardaki aşkı Sternberg, ahmak
aşkı ( fa tuous love) biçimde i fade etmekledir. B u aşk türünde t a raOarı n
birbirlerine uzaktan da olsa taparcasına sevmeleri söz konusudur. Fakat
tarafl a rı n her üç boyutu da paylaştıkları durumda mükemmel aşk söz
konusudur ( Sternberg & Stemberg, 2 0 1 0 ) .

A Ş K I N SON B U LMASI
Yakın i l işkilerin son bulması üzücü duyguların yaşanmasına yol açabilir.
Fakat uzun vadede düşünüld üğünde Gwenna 'nın duru munda olduğu
gibi aşkı yenmek ve ilişkiyi bitirmek olumlu duyguların yaşanmasına ve
kişisel gelişimimize yarar sağlayabilmektedir.
Ya kın i l işkilerde eşinizin sizin güveninizi sık sık sarsması ve ihanet
etmesi, sizi duygusal veya maddi ya da her iki boyutta da sömü rmesi,
deli gibi sevdiğiniz birinin duyguları nıza karşıl ı k vermemesi durumla­
rında i l işkiyi bitirmek en a kıllı yol olmaktadır.
K a rş ı l ı ks ı z aşk bireyde depresyona, t a k ı n t ı l ı düşü ncelere, cinsel
boz u k l u k l a ra , işte verimsizl iğe, yeni a rkadaş e d i nmede zorlanmaya
Birine aşık olunduğunda karşılık bulamayınca ne gibi olumsuzluk ve kend i n i s uçlamaya neden olmaktadı r. Yine ka rşı lıksız aşk d u r u -
yaşanabilir?

454 BÖLÜM 1 4 Genç Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



araştırmalarla bağlantı

Romantik İl işkilerin Sonland ı rılmasının Ne Gibi Olumlu Sonuçları Vardı r?


Romantikilişkilerinsonlandırılmasınailişkinçalışmalardaözelliklebelirti­ Sonuçlara bakıldığında romantik ilişkilerin sonlandırılması sonu­
len durum olumsuz boyutlarıyla ele alınmaktadır (Kato, 2005). Romantik cunda olumlu gelişimleryaygın biçimdedilegetirildiğigörülmüştür. Bu
ilişkilerin biti ri 1 mesinin muhtemel olu mi u sonuçlarına yönelik oldukça az değişimler kişisel, ilişkisel ve çevresel olarak üç başlık altında toplan­
sayıda araştırma bulunmaktadır. maktadır. En fazla olumlu gelişim bireysel alanda; duygusal olarakdaha
Sonlandırılan romantik ilişkilerin olumlu sonuçları sadece bir çalış­ güçlü ve kendine güvenen, daha bağımsızveduygusal olarakdahasağ­
mada belirtilmektedir (Tashiro & Frazier, 2003). Belirtilen çalışmaya son lıklılık biçimde d i le getirilmiştir. İlişki alanında ise ilişkinin sonlandırıl­
dokuz ayda ilişkilerini bitiren 92 lisans öğrencisi katılmıştır. Öğrencilere ması sonucunda sosyal ilişkilerde iyileşmevedaha başarılı arkadaşlıklar
"ilişkinizisonlandırdıktansonra gelecektekiilişkilerinizingelişiminekatkı edinildiği belirti 1 mekted i r. Şeki 1 1 4.3'de belirtilen ol um 1 u değ işi mlereör­
sağlayacak olumlu değişimler var ise nedir?" sorusu yönlendirilmiştir nekler verilmektedir. Kadınlarerkeklerden daha fazla olu mi u sonuçdile
(s.l 1 8). getirmiştir.

Değişim Alanı En fazla belirtilen tepkiler

Kişisel 1 . "Daha fazla kendime güveniyorum:'


2. "lli�kimin son bulmasııyla birlikte kendi işlerimi kendi başıma
halletmede daha başarılı oldum:'
3. "Her zaman 9üçlü olmak zorunda değilim, karşımdakini hesaba
katmadan aglayabilir ve üzgün olabinrim:'

ın,ldsel ı . "Daha etkili iletişim:'


2. "Gelecekte ilişkiilerimde uygulayabileceğim birçok ilişki becerisini
geliştirdim" (brneğin, üzgün olduğunu soylemenin önemini anladım).
3. "İlişkilere düşünmeden hızlıca başlamamam gerektiğini öğrendim:'

Çevresel 1 . "Arkadaşlarıma daha fazla zaman ayırııyorum. Sevgilimle birlikte i ken


arkadaşlığın ne kadar önemli oldugunu unutmuştum:' ŞEKİL 14.3
2. "Okuluma daha fazla yoğunlaşabiliyorum: okul çalışmalarıma daha ROMANTİK B İ R AYRILIKTAN SONRA
fazla zaman ayırabiliyor ve daha fazla çaba harcayabiliyorum:'
GERÇEKLEŞEN OLUMLU DEGIŞİKLIK
3. "Arkadaşlarımın, anne ve babamın görüşlerinin önemli olduğuna
inanıyorum ve gelecekteki ilişkilerimde bu görüşleri hesaba katacağım:' ÖRNEKLERİ

m u nda ilişki h a k k ı n d a sağlı k l ı d ü ş ü nmek çoğ u n l u k l a zor o l m a k t a d ı r, ç ü n k ü


d ü ş ü nceleri m i z yoğun d u yg u l a rı m ızın etkisi a l t ı n d a d ı r ( G u errero, Anderson &
A fi fi , 2 0 1 1 ) .
R o m a n t i k ilişki lerin sonla n d ı rı l ma s ı n ı n o l u m l u sonuçları var m ı ? B u soru n u n
cevabı i ç i n A ra ş t ı rmayla B a ğ l a n t ı böl ü m ü n e bakınız.

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


B i reyl eri çekici kılan unsur l ar n ele rdir? Aşk deneyimlerinizi düşü nün. Deneyimlerinize
Bağlantl Kur •
Farklı aşk türleri nelerdir? dayanarak aşk hakkında ne gibi önerilerde bu­
Ya nsıt lunursunuz?
Bağlantı Kur
O Çekici l i k, aşk v e ya k ı n Ergenlik dönemındeki flört ile genç yetişkin­
likte flörtleri n birbirlerinden farkı nedir?
ilişkilerin temel boyutları n ı
ayırt eder.

KISIM 7 Genç Ye1i�kirılik 455


3 Yetişkin Yaşam Biçimleri O Yetişkin yaşa m biçimlerinin özelliklerini açı klar.

Yalnız Yetiş k i n l i k Evli Yetişki nler Tekrar Evlenen Yetişkinler

Birlikte Yaşayan Yetişkinler Boşa n m ı ş Yetişkin ler Gey ve Lezbiyen Yetişkinler

Günümüzde yetişkinler farklı yaşam biçimleri seçmekte ve aile yapıları oluştur­


maktadırlar ( Waite, 2009 ) . Yetişkinler yalnız yaşamayı, birlikteliği, evliliği, boşan­
mayı, tekrar evlenmeyi, ya da hem cinsiyle birlikte yaşamayı seçebilmektedir.

YA L N I Z YET İ Ş K İ N L E R
Son otuz yılda bekar yetişkinlerin sayısında inanılmaz bir artış görülmektedir. A B D ' de
2000-2006 yılları arsında 20-29 yaşları arasında bekar ve tek yaşayan yetişkinlerin
sayısında da kayda değer artış söz konusudur ( Birleşik Devletler İstatistik B ü rosu,
2007 ) . 2000 yllında belirtilen yaş aralığındaki erkeklerin % 64'ü tek başlarına yaşa­
dıklarını ifade etmiş, fa kat 2006 yılında bu oran % 7 3 ' e yükselmiştir. Aynı yaş
6.5
grubunda yalnız yaşayan kadınların ise 2000'de % 53 olan oranı 2006'da % 62 'ye
c yükselmiştir.
o 6.0
2::- Yaşama ilişkin kararlar alma, hedeflerine ulaşmak için kişisel kaynaklar geliştirme,
g bağunsız kararlar alma özgürlüğü, kendi ilgilerine zaman ayırma, yeni yerleri keşfetme
v;
>- 5.5
ve yeni deneyimler kazanma olanakları bulma ve gizlilik yalnız yaşamanın avantajla­

c: rıdır. Yalnız yetişkinlerin yaygın biçimde görülen sorunları ise; yetişkinlerle yakın iliş­
·� 5.0
kiler kurmak, yalnızlıkla mücadele etme ve evlilik yaklaşunlı toplum içinde kendine
J::
·v.
c: yer edinme şeklinde görülmektedir (I<oropeckjy-Cox, 2009 ) . Ayrıca stres de diğer bir
4.5
� sorun olarak yaşanabilmektedir. Ulusal tarama çalışmasında oldukça yüksek oranda
·z;
Q)
>- yalnız yaşayan yetişkinin (% 58), evli (% 5 2 ) ve boşanmış ( % 48) yetişkinlere göre
c: 4.0
*
c:
geçen ay içinde yoğun biçimde stres yaşadıklarını ortaya koymaktadır (Amerikan Psi­
·c; koloji B irliği, 200 7 ) .
3.5
� Yetişkinler 3 0 y a ş civarına geldiğinde, e v k u rup evlenmeleri için yoğun baskı gör­
"'
""
c: mektedir. Bu yaş civarında yetişkinler yalnız yaşama ya da evlenme kararlarının üze­
"' 3.0
>-
"' rinde düşünmekte ve bu konuda karara varmaktadırlar.
E
o 2.5
>
Q)
Q)
>
B İ R L İ KTE Y A Ş A Y A N Y ET i Ş K İ N L E q
c:
2.0
"'
>- Birlikte yaşam evlenmeden cinsel ilişkinin yaşandığı birliktelikleri kapsamaktadır. Son
o;.
"'
>- 1 .5 yıllarda birlikteliklerde kayda değer değişimler söz konusudur. Şekil 1 4.4'de görüldüğü
Q) gibi l 970'den beri ABD'de birlikte yaşayan çiftlerin sayısında inanılmaz bir artış görül­

-;::: 1 .0 mektedir; evlilik öncesi birlikteliklerde % 75 oranında artış söz konusudur ( Popenoe,
15
Q)
:o
2009 ) . Aynı zamanda son yıllarda artış eğiliminin devam ettiği görülmektedir-2000
o
a:ı 0.5 yılında birlikte yaşayan çiftlerin sayısı 3.8 milyon iken günümüzde bu rakam 6 . 5 mil­
<
yona ulaşmış d u rumdadır. Birlikte yaşam oranlan bazı ülkelerde daha da yüksektir­
o İsveç vb, ayrıca evlenmeden önce birlikte yaşam hemen hemen evrensel bir olgudur.
1 960 1 970 1 980 1 990 2000 20 1 0 Birlikte yaşayan çiftler bazı sorunlarla yüzleşmektedir (Popenoe, 2008; Rhodes,
Yıl Stanley & Markman, 2009). Ebeveynler ve diğer aile bireylerinin bu tür yaşamı onay­
ŞEKİL 1 4.4 lamamaları çiftler arasında duygusal baskı yaratmaktadır. Bazı çiftler ise ortak mal edin­
A BD'DE ARTAN BiRLiKTELiK ORANLAR!: mede sorunlar yaşayabilmektedir. İlişkinin bitiminde yaşanılacak sorunlara ilişkin yasal
1 970'den itibaren ABD'de evli olmayan birlikte yaşa­ düzenlemeler boşanma durumu kadar net değildir. Ayrıca son yıllarda gerçekleştirilen
yan yetişkinlerin sayısında kayda değer artış gözlem ­ bir çalışmada birlikte yaşayan kadınların evli kadınlara göre çok daha yüksek oranda
lenmektedir. eşi tarafından şiddete maruz kalma riski taşıdıkları belirlenmiştir ( Brownridge, 2008) .

456 BOL U M 1 4 Genç Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



Evlenmeden önce çiftlerin birlikte yaşaması uzun süreli ve mutlu bir evliliğe yarar
mı yoksa zarar mı sağlamaktadır? Çalışmaların çoğunda evlenmeden önce birlikte
yaşayan çiftlerin evliliklerine ilişkin düşük oranda memnuniyet ve yüksek oranda
boşanma sergiledikleri belirlenmiştir ( Whitehead & Popenoe, 200 3 ) . Yakın tarihli bir
çalışmada ise evlilik doyumunda birlikteliğin zamanlamasının önemli bir faktör olduğu
sergilenmektedir (Rhoades, Stanley & Markman, 2009) . Bu çalışmada nişanlanmadan
önce birlikte yaşayan çiftlerin nişanlandıktan sonra birlikte yaşamaya başlayan çiftlere
göre daha düşük evlilik doyumu, adanma ve güvenin yanı sua yüksek oranda boşanma
sergiledikleri görülmektedir. Meta-analiz çalışmada da benzer şekilde sevgilisi ile bir­
likte yaşayan çiftlerin yaşamayan çiftlere göre daha düşük d üzeyde evlilik kalitesi ve
istikrar sergiledikleri tespit edilmiştir (Jose, Oleary & Moyer, 20 1 0) . Fakat birliktelik ve
evliliğin istikrarı arasındaki olumsuz ilişki son olarak evlenilen partner ile birlikte yaşam
söz konusu olunduğunda görülmemektedir. Çünkü bu tür birliktelikler birlikte yaşama
ilişkin daha uzun vadeli anlamlar kazandırabilmektedir.
Birlikte yaşa manın ayrılmayı, birlikte yaşamamaktan daha iyi belirlemesi nasıl
açıklanabilir? E n çok verilen cevap ise şudur, daha az geleneksel olan birlikte yaşam a
hayat tarzı, evliliğe daha az inanan daha az geleneksel bireyler tarafından benim­
senmektedir ( Whitehead & Popenoe, 200 3 ) . Başka bir açıklama da birlikte yaşama
bireylerin tutumlarını ve alışkanlıklarını değiştirmekte ve bu da boşanma ihtimalini
artırmaktadtr.

evli Y ETİ 5 K İ N L E R
l 9 30'lu yıllara kadar yetişkin gelişiminde istikrarlı bir evlilik, yetişkinlik yolu n da
atılmast gerekli önemli bir olgu olarak ele alınmaktaydı. Son 60 yıl içinde ise birey­
lerin hem evlilik hem de evlilik dışında kendilerini gerçekleştirme yolu nda çabaları
evliliklerin istikrarlarını sarsar hale gelmiştir ( S kolnick, 2007 ) . Evliliklerde
kadın-erkek eşitliğinde değişen normlar evliliklerde ilişkileri yirminci yüzyılın
erken dönemlerine göre daha kırılgan ve yoğun hale getirmiştir ( Hoelter,
2009 ) .

Evlilik Eğilimleri: Son yıllarda ABD'de evlenme oranları düşmektedir (Waite,


200 9 ) . Günümüzde daha fazla sayıda yetişkin daha uzun süre yalnız yaşamakta ve
A B D'de son dönemde ortalama evlilik süresi 9 yıl civarındadır. 2007 itibariyle A B D'de
ilk evlenme yaşı erkeklerde 2 7, S 'e kadmlarda ise 2 5,6'ya yiikselmiştir. Bu rakamlar
tarihte görülen en yüksek değerlerdir ( Birleşik Devletler İstatistik B ürosu, 2008 ) .
İ k i i n s a n e n göz a l ıcı,
1 980 yılında ABD'd e ilk evlilik yaşt erkeklerde 2 4 kadınlarda ise 2 1 olarak görül­
mekteydi. Ayrıca birlikte yaşam tarzının a rtmast ve boşanan çiftlerin tekrar e n ma nasız, e n ası l s ız ve
evlenme oranlarındaki azalma A B D'deki evlenme oranlarındaki azalmaya yol en fa n i tutku d uyg u l a r ı
açmaktadır ( Stokes & Raley, 2009 ) .
yaşa d ı klarında, bu h eyeca n l ı ,
Azalan oranlara rağmen B i rleşik Devletler evlenen bir toplumdur
( Popenoe, 2009 ) . A B D 'de halen kadmların % 90'nından fazlası hayatları­ s ı ra d ı ş ı v e yorucu d uyg u l a r ı n ı n
n ı n bir döneminde evlenmektedir. Fakat tahminlere göre b u oran % 80 - ö m ü r boyu s ü receğ i n e yön e l i k
90 civarlarına d üşmesi beklenmektedir ( Popenoe, 2008 ) . Kadın ve erkeler
a nt içme i htiyacı d u ym a kta d ı r.
evlenmeye karar vereceklerse b u n u 45 yaş civarında gerçekleştireceklerdir
( Popenoe, 2008 ) . -George Bernard Shaw
Evlenmek için ideal bir yaş söz konusu mudur? Ergenlik dönemindeki İrlandalı Oyun Yazarı, 20. yüzyıl

evlilikler yetişkinlik dönemine göre daha fazla biçimde boşanma ile sonuçlan-
maktadır ( Waite, 2009) . Fakat araştırmacılar yetişkinlikte başarılı evliliklere yol
açabilecek bir yaş ya da yaş aralığı ifade edememektedir ( F urstenberg, 2007 ) .
Evli çiftler mutlu mudur? Son yıllarda A B D 'de evlilik süreleri 9 yıl civarındadır.
Şekil 1 4. 5 'de de görüldüğü gibi A B D'de evliliklerinin "çok m u t l u " yürüdüğünü ifade
eden evli bireylerin yüzdesi l 970'li yıllardan l 990'lara doğru düşmektedir, fakat son
yıllarda bu oran artmaya başlam ı ştır ( Popenoe, 2009 ) . ilgili şekil yakından incelen­
diğinde erkeklerin evliliklerinde istikrarlı biçimde kadınlara göre daha mutlu olduk­
ları görülmektedir.

• KISIM 7 Genç Yetışkinlık 457


ŞEKİL 14.5 75
18 YAŞ VE ÜZERi "ÇOK MUTLU" EVLiLiK
YAŞAYAN ÇİFTLERiN YÜZDELİK DAGILIMI

65 Erkek
>
cıı

-�
':::J
cıı
>
� 60
C()

55
1 973-1 976 1 977-1981 1 982-1 986 1 987- 1 99 1 1 993-1 996 1 998-2002 2004-2006

Kü ltürlerarası Karşı laştırmalar: Evliliğe i l işkin birçok konuda kültürler a rası fark­
lılıklar görülmektedir. Örneğin, Çin' de nüfus a rtışını konı rol amacıyla ı 98 1 yılında
çıkardığı yasayla m i n i m u m evlilik yaşı n ı erkeklerde 22, kadı nlarda ise 20 olarak
sın ırla ndı rı 1 m ıştı r.
Evlenilecek kişide a ranan özelliklerde ülkelere göre farklılık sergilenmektedir. Altı
kıtada 37 ülke ve 5 ada ü lkeden 9474 yetişkinin katıldığı kapsamlı bir çalışmada baki­
reliğe-eşlerin evlenmeden önce hiçbir cinsel deneyim yaşamaması- verilen önem nok­
tasında farklılıklar sergilendiği tespit edilmiştir ( Buss & diğerini, 1 990 ) . Çin, H i ndistan,
Endenozya, İran, Tayvan ve Orta Doğu'da bakirel i k eş seçiminde en önemli unsur
olarak seçilmektedir. İrlanda ve Japonya'da ise yetişkinler bakireliğe ona düzeyde
önem vermektedir. Tam tersi olarak İsveç, F i nlandiya, Norveç, Hollanda ve Almanya'da
yeıişkinler eş seçiminde bakireliğin önemli olmadığını ifade etmişlerdir.
Evcimenlik de bazı toplumlarda önemli bir u ns u r olarak kabul edilirken diğer
toplumlarda önem taşımamaktad ı r. Yuka rıda belirti len çalışmada Güney Amerika'da
Zulu, E stonya ve Kolombiya'da eş seçiminde ev becerileri oldukça önemli bir faktör
olarak kabul edilmekte olduğu bel i rlenmiştir. Oysaki ABD, Kanada ve ispanya hariç
olmak üzere ıüm batı Avrupa ü lkelerinde ev becerileri eşlerinde bulunması gerekli
bir beceri olarak kabul edilmemektedi r.
D i n olgusu bi rçok kültürde evlenmede önemli rol oynamaktadır. Örneğin, İslam
dininde erkeğin namusu kadının ise i ffeti önemle vurgulanmaktadır. Ayrıca kadının
görevi çocuk doğurma, çocuk yetiştirmek, çocukları eğitmek ve onlara İslam inancını
(a) İskandinav ülkelerde birliktelikler oldukça popüler;
20-24 yaş arası evli genç yetişkinlerin yüzdesi oldukça kaza ndırmak biçimde vurgulanmaktadır. Hindistan 'da evl i liklerin % 70'i ııdeıı fazlası
küçüktür. (b) lslam dini erkeklerde namusu kadınlarda görücü usulü gerçekleşmektedir. Fakat Hindistan 'da iş gücüne kadınların sayısı a rt­
iffeti vurgulamaktadır. (c) Japon genç yetişkinler, di­ tıkça ve kırsal bölgelerden büyük şehirler göç eıt ikçe görücü usulü evliliğe karşı
ğer ülkelerdeki akranlarına göre evlenmeden önce çıkan H indistanlı kadınları n sayısında artış görülmektedir.
aileleriyle en uzun süre yaşayanlardır.

(a) (b) (c)

458 BÖLÜ M 1 4 Genç Yetışki n l i k Dorıemınde Sosyod uygusdl Gel ı ıım



Evliliğe i l işkin uluslar arası karşılaştırmalarda İskandinav ü l kelerinde bireyler
Amerikalılara göre da ha geç evlenmekte fakat Afrika, Asya ve Latin Amerika ülke­
lerinde ise daha erken evlenmektedirler ( Waite, 2009 ) . Ö rneğin , Dan imarka'da
20-24 yaş arası kadınların % 80'i ve erkeklerin % 90'nı hiç evlenmemiş d u ru m d a ­
dır. Macaristan'da a ynı yaş a ra lığındaki kadınların % 40'ı, erkelerin % 7 0 ' i h e n ü z
evlenmemiş du rumdadır. İskandinav ü lkelerde birliktelikler genç yetişki nler a rasında
oldukça popü le r olmasına rağmen İskandinavla rın çoğu evlenmektedir ( Popenoe,
2007 ) . İsveç'te kadınlar ortalama 3 1 yaşına, erkekler 3 3 yaşına kadar evliliklerini
errelemektedir. Bazı ülkelerde, Macaristan gibi, nüfusun azalmaması için erken yaşta
evlilikler ve çocuk doğurma teşvik edilmektedir. İskandinav ülkelerde olduğu gibi
Japonya'da evlenmemiş genç b i reylerin ora n ı oldukça yü ksektir. Fakat İskandinav
ü lkelerdeki birlikteliklerin a ksine evlenmemiş genç yetişkin Japonlar evlenmeden
önce uwn s ü re aileleriyle birlikte yaşamaktadır.

Evlilik Öncesi Eğitim: Artan sayıda genç yetişkin ilişkilere yönelik evlilik öncesi
eğitimler almaktadır ( B usby ve diğerleri, 2007 ) . Bu t ü r evlilik öncesi eğitimler evlilik­
lerde nitelik a rtışına ve boşanmalarda azalmalara yol açabilir mi? Yakın tarihte 3 000
yetişkinin katılımıyla gerçekleştirilen tarama çalışmasında evlilik öncesi eğitimlerin
yüksek düzeyde evlilik doyumuyla ve eşe karşı bağlanma ve düşük düzeyde yıkıcı
çatışmalarla ilişkili olduğu ve % 33 oranında boşanmalarda azalmalara yol açtığı belir­
lenmiştir ( Stanley ve diğerleri, 2006 ) . Belirtilen çalışmada evlilik öncesi eğitim prog­
ramlarının s ü resi 8 saat ortalamayla 20 saate kadar s ü rmüştü r. Evlilik öncesi eğitimin
düğünden yaklaşık altı ay bir yıl önce gerçekleştirilmesi tavsiye edilmektedir.

Başarılı Evliliklerin Yararları: iyi bir evliliğe sa hip olmanın yararları var mıdır?
Evet vardır. M u t l u bir evlilik yaşayan bireyler, boşanmış ya da mutsuz evl ilik yaşa ­
yanlara göre daha uwn yaşamakta ve daha sağlıklı bir yaşam s ü rd ü rmektedir ( Waite,
2009; Wilson & Smallwood, 2008 ) . Yakın tarihte gerçekleştirilen bir çalışmada 40-79
yaş a rası 94.000 Japon'un belirtilen duruma ilişkin görüşleri iki aşamada değerlendi­
rilmiştir: Çalışmanın başında ve yaklaşık on yıl sonra ( Ikeda ve diğerleri, 2007 ) . H i ç
evlenmemiş bireylere göre evlilerin o n yıllık s ü r e içinde d a h a düşük düzeyde ölüm
riski taşıdıkları görülmektedir. M u tsuz evlilik ise insan ömrü n ü ortalama 4 yıl azalt ­
maktadır ( Gove, Style, & Hughes, 1 990 ) . Daha yakın tarihte gerçekleştirilen bir çalış­
mada da kadınların evlilik s ü resi uzadıkça kronik bir hastalık geliştirme olasılıkları
azalmakta ve erkeklerin evlilik sü releri uzadıkça hastalığa yakalanma riskleri azaldJğı
tespit edilmiştir ( D upre & Meadows, 2007 ) .
M u t l u evliliklerin t ü m bu yararlarının nedeni nedir? M u t l u evli -
liklerde insanlar fi ziksel ve d u ygusal olara k daha az stres yaşamak t a d ı r 12
v e bu d a bireyin bedeninde d a h a az t a h ribata neden olmaktadır. B u
ta h ribatlar yüksek tan siyon, k a l p hastalıkları gibi fi ziksel ra hatsızlıkla­ 1 950
10
rın ya n ı sıra, kaygı, depresyon ve madde bağı mlılığı gibi psikoloj i k 2007
soru n l a ra yol açmaktadır.
8
c
rı c: M i S Y ETİ Ş K İ 1 != D "'

o
6
"'

A BD'de boşanma salgın h a l i nde görülmektedir ( H oelter, 200 9 ) . Boşan ­ E


c
"'

m ı ş yetişkinlerin J 9 6 0 yılında % 1 . 8 olan oranı, J 980 yılında 4.8'e ve ô


CD
2007'de i se 8 . 6'ya yü kselm i ş t i r ( Popenoe, 200 9 ) . Şekil 1 4. 6 A BD ' d e 4
1 9 5 0 - 1 980 y ı l l a r ı a ra sı ndaki boşanmış erkek ve kadın ların y ü zdeleri
veril mektedir ( Popenoe, 2 0 09 ) . 1 960- 1 980 yılları a rasında boşa nma
2
oran ı ciddi biçimde a rtmış, l 980'1i yılların başından 2 0 0 5 'e kadar yavaş
biçimde azalmış, fa kat 200 5 - 2 007 yılları a rasında tekrar a rt ışa geçm iştir
( Popenoe, 2009 ) . o
Boşanma farklı sosyo-ekonomik gruplarda genel olarak görülmesine Erkek Kadın

rağmen, bazı gruplarda daha yaygın gözlemlenmektedir. Genç yaşta evl i- ŞEKİL 1 4.6
lik, d ü ş ü k eğitim d ü zeyi, d ü ş ü k gelir, dini ina nca sahip olmamak, boşan- 1 950-2007 ARASI ABD'DE BOŞANMIŞ KADIN VE ERKEK
mış ebeveyne sahip olmak, evlilik öncesi bebek sahibi olmak boşanmada YÜZDELERİ: Sizce neden boşanmış kadın sayısı erkeklerden fazladır?

• KISIM 7 Genç Yetışkınlık 459


ŞEKİL 1 4.7 10
EVLi KALINAN YILLARA GÖRE BOŞANMA.
ORANI: Burada çiftlerin evlilik sürelerine göre bo­ 8
şanma yüzdeleri sergilenmektedir. En fazla sayıda bo­ c
"'
şanma evliliğin ilk yıllarında görülmekte ve bu oran o 6
"'
beşinci ve onuncu yıllar arası zirveye ulaşmaktadır. E
c:
"' 4
t
CD

o
o 5 10 15 20 25 30 35
Evli kalınan yıllar

artışa yol açan faktörlerdir ( Hoelter, 2009 ) . Ayrıca eşlerden birinin a l kolik olması,
psikolojik sorunlarırun bulunması, şiddet sergilemesi, sadakatsizliği ve ev işlerini
yeterince paylaşmaması boşanma olasılığını artırmaktadır ( Hoelter, 2009 ) .
Daha önce d e belirttiğimiz gibi araştırmacılar boşanmayla sonuçlanmayacağı
evlilik için en uygun yaşı belirtememektedirler. Fakat eğer boşanma olacaksa bu
durum evliliğin başlarında çoğun l ukla 5. ve 1 O. yıllarında gerçekleşmektedir ( Sağlık
İstatistikleri Ulusal Merkezi, 2000) ( Bkz. Şekil 1 4, 7 ) . Belirtilen sürede eşler kötü
giden evliliklerini k u rtarmak için çaba sarf etmektedir. Yıllar sonra bu çabaların işe
yaramadığı durumda boşanmayı düşünmektedirler.
,,. - - - - - - - - - :ııı-- Çiftlerin her ikisi de boşanma sonrası zorl uluklar yaşamaktadır ( Eidar-Avidan,
1 Haj-Yahia & Greenba u m, 2009; Hoelter, 2009 ) . Hem boşanmış kadınlar hem de
ı gelişimle bağlantı
boşanmış erkekler yalnızlık, öz-güven kaybı, yaşamlarında bilinmeyenlere ilişkin
Aile ve Arkadaşlar: Boşanmış ailelerdeki kaygı ve yeni yakın ilişkiler kurmakta zorlanma şikayetlerinde bulunmaktadırlar
çocuklar hiç boşanmamış ailelerdeki ço­ ( Hetherington, 2006) . Yakın tarihli bir çalışmada boşanmanın akabinde hem kadın
cuklara oranla çok daha fazla uyum sorunu hem de erkeklerin iki yıldır evli olan bireylere göre çok daha fazla düzeyde depres­
yaşamaktadır. Fakat boşanmış ailelerde ço­ yon yaşadıkları tespit edilmiştir ( Rotermann, 2007 ) . Benzer şekilde aynı tarihlerde
cukların çoğunluğu uyum sorunları yaşa­ İsveç'de yapılan çalışmada boşanmış yetişkinlerin evli ve birlikte yaşayanlara göre
mamaktadır. 8. Bölüm, s. 261 . çok daha fazla sigara içtikleri belirlenmiştir ( Lindstrom, 20 1 O ) .
- - - - "" Belirtilen t ü m olumsuzluklara rağmen birçok birey boşanma ile başarılı biçimde
baş edebilmektedir. B undan sonraki bölü mlerde boşanma sonrası izlenen farklı yol­
lardan ve baş etme stratej ilerinden bahsedilecektir.

T E K R A R EV L E N E N YETİ Ş K İ N L E R
Yeniden evlenmeyi düşünen yetişkinler bu durumu hızlı biçimde gerçekleştirmekte­
dirler. yeniden evlenmelerin % 50'si boşanma sonrasında üç yıl içinde yapılmaktadır
( Sweney, 2009, 2 0 1 0 ) . Erkekler kadınlara göre çok daha hızlı evlenmektedir. Yüksek
gelir düzeyine sahip erkekler düşük gelirlilere göre boşanma sonrasında daha çabuk
evlenmektedirler. Boşanmayı isteyen eşler istemeyenlere oranla tekrar evliliklerinde
hızlı davranmaktadır ( özelikle boşanma sonrası ilk birkaç yılda ve daha yaşlı bayan­
lar (Sweney, 2009, 20 1 0) .
Tekrar evliliklerin yetişkinler üzerinde olumlu etkileri karmaşık örün t ü sergile­
mektedir. Tekrar evlilikler ilk evliklere göre daha kısa ömürlü olmakta ve boşanma­
lar daha fazla yaşanmakta, özelikle evliliğin ilk yıllarında ( Waite, 2009 ) . Tekrar
evlenen yetişkinlerin ruh sağlıkları ilk evliliklerini yaşayan yetişkinlere göre daha
fazla sorunlu olmaktadır ( örneğin, ileri düzey depresyon), fakat yeniden evlilikler
yetişkinleri n özelikle kadınların maddi gelirlerinde artışa yol açmaktadır ( Waite,
2009 ) . Araştırmacılar tekrar evlenen yetişkinlerin ilk defa evlenen yetişkinlere göre
evlilik ilişkilerin daha eşitlikçi olduğunu ve daha fazla ortak karar alındığını tespit
etmiştir ( Waite, 2009 ) . Ayrıca yeniden evlenen kadJnlar ilk defa evlenenlere göre
ailelerde maddi konularda daha etkili olduklarını dile getirmektedirler ( Waite, 2009) .
Yeniden kurulan çocuklu aileler çeşitli yapıda ve büyüklükte olabilir ( A nderso n
& Sabatelli. 2007 ) . Bazı ebeveynler çocu kların bakımından tam gün sorumlu olabilir

460 BÖLÜ M 1 4 Genç Yetışkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


ya da olmayabilir, bu aileler evli ya da boşanmış olabilir, bazı durumlarda 35
ise birden fazla evlenip boşanmış olabilir. Bu ebeveynler ilk evliliklerden
30
çocuklarını yeni ailelerinde bakımlarında sorumlu olabilirler bu durumda ·;;;
.,
"O
da oldukça büyükanne büyükbaba ve geniş akraba çevresi oluşmaktadır. N
•:J 25
>-
tık evli l iklerden gelen üvey çocuklar yeni eşten çocuk edinme olasılığını c:
·;::
azaltmakla birlikte yeniden evlenen kadınları n % 50'si çocuklarını yeni ., 20
:t::
kurd ukları aile içinde büyütmeyi tercih etmektedir (Waite, 2009 ) . ·v.
Önceki bölümde d e belirtildiği gibi tekrar evlenen yetişkinler evli �
>-
ıs
;;;
·c:
kalmakta zorlanmaktadır. Niçin? Nedenlerden biri yeniden evlenenler
"ü 10
aşk için değil ekonomik nedenlerden, çocuklarına bakabilmek için ve c
>-
yalnızlıktan k u rt u lmak için evlendikleridir. Ayrıca bu çiftler önceki evli ­ < 5
l iklerindeki sorunları yeni evlili klerine d e taşıyabilmektedir. Tekrar evle­
nen çiftler çocuk yetiştirmede hiç boşanmamış a i lelere göre daha fazla o
stres yaşamaktadır ( Ganong, Coleman & Hans, 2006 ) . Çocuklu gey çiftler Çocuklu lezbiyen çiftler

ŞEKİL 14.8
G E V V E L EZ B İ Y E N Y ET İ Ş K İ N L E R 1 990 VE 2000'DE ÇOCUKLU GEV VE LEZBİYEN ÇiFTLERiN
YÜZDELiK DAGILIMI: Size göre niçin çocuk sahibi olan lezbiyen
Evliliklerin sonlandırılmamasına yönelik yasal ve sosyal engeller oluştu­
çiftlerin sayısı gey çiftlerden daha fazladır?
rulmakla birlikte bu durum eşcinsel evliliklerde söz konusu olmamakta­
dır ( Biblarz &Asavci, 20 1 0; Green & Mitchell, 2009 ) . Oysaki araştırmacılar gey ve
lezbiyen ilişkiler heteroseksüel i lişkilere oldukça benzer örüntüler - doyum, aşk,
eğlence ve çatışma-sergilendiğini ortaya koymaktadır (Mohr, 2008 ) . Örneğin, hete­
roseksüel çiftlerde olduğu gibi gey ve lezbiyen çiftlerde de romantik ilişkide çiftler
arasında sevgi, bağımsızlık ve eşi t l i k arasında kabul edilebilir dengeye ihtiyaç duyul­
maktadır ( Kurderk, 2006 ) . Ayrıca çocuk sahibi olan gay ve lezbiyen çiftlerin sayısı
gün geçtikçe artmaktadır (bakınız şekil 1 4. 8 ) .
Lezbiyen çiftler i lişkilerinde özellikle eşitliğe öncelik vermektedir ( Pepl a u & Fin­
gerhut, 200 7 ) . Aslında bazı araştırmacılar gey ve lezbiyen çiftlerin cinsiyet rollerinde , - - - - - - - - - ....
I
heteroseksüel bireylere göre daha fazla esneklik sergilemekte olduklarını belirlemiş­
ı gelişimle bağlantı
tir (Marecek, Finn & Cardell, 1 98 8 ) . Yakın tarihte gerçekleştirilen bir çalışmada 1 O 1
yılı aşkın süredir devam eden birlikteliklerde, gey ve lezbiyen ilişkilerde heterosek­ Ebeyenlik: A ra şt ı r m a l a r gey ve lezbiyen
süel çiftlere göre daha üst düzey i lişki kalitesi ortalama düzeyi sergilendiği belirlen­ ailelerin yet i ş t irdiğ i çocuklar i le heterosek­
miştir ( Ku rdek, 2007 ) . süel ebeveynlerin yeti şt i rdiğ i çocuklar ara­
Gey ve lezbiyen çiftlere yönelik biri dizi yanlış anlama söz konusudur ( Biblarz & sında oldukça az farklılıklar tespit etmiştir.
Savci, 2 0 1 0; Hope, 2009; Peplau & Fingerhut, 2007 ) . Kalıplaşmış yargıların aksine 8. Böl ü m, s. 262.
oldukça az sayıda gey ve lezbiyen ilişkilerde taraflardan biri erkeksi diğeri kadınsı örüntü _ _ _ _ _ _ _ _ ,,,.
sergilemektedir. Yine çok az sayıda gey nüfusu fazla sayıda cinsel partnere sahip olmakta
ve bu durum lezbiyenler arasında nadir görülmektedir. Ayrıca araştırmacılar gey ve
lezbiyenlerin uzun süreli ve bağlı i lişkiler tercih ettiklerini ortaya koymaktadır ( Peplau
& Fingerhut, 200 7 ) . Gey çiftlerin yarıya yakını ilişkilerinin dışında cinsel ilişkiye izin
vermemektedir. lezbiyen çiftler ise genellikle bu tür ilişkilere sahip değildir.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Bekar yetişkinlerin yaşam özellikleri nedir? 8. Bölümde boşanmanın ve tekrar evliliklerin
Bağlantı Kur Birlikte yaşayan yetişkinlerin yaşamlarının te­ bu ailelerin çocukları üzerindeki etkileri konu­
Ya nsıt mel özellikleri nedir? sunda ne öğrendiniz?

e
Son zamanlarda görülen evlilik trendi nedir7
Yetişkin yaşam biçimleri n i n Boşanmak yetişkinleri nasıl etkilemektedir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
özelliklerini açıklar. Tekrar evlenen ebeveynlerin yaşamları nasıldır?
Hangi tür yaşam biçimini yaşıyorsunuz? Bu ya­
Gey ve lezbiyen çiftlerin ile heteroseksüel çif­
şam biçiminin olumlu ve olumsuz yanları ne­
terden farkı nedir?
dir? Eğer farklı bir yaşam biçimi seçebilensiz ,
hangisini tercih edersin? Niçin7

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 461


Evlilik ve Aile e Başa rılı evl i l i k, ebeveyn l i k v e boşanmayı tartışır.

Başa r ı l ı Evl i l ikler Ebeveyn Olmak Boşanmayla Baş Etmek

Genç yetişkinler ne tür yaşam biçimini seçerse seçsin çeşitli zorluklarla baş etmek
zorundadırlar. Yetişkinlerin çoğunluğu evlenmeyi tercih ettikleri için bu bölü mde
evliliğe ilişkin zorlukla rdan ve bunlarla baş etme yolarında n bahsedilecektir. Ayrıca
ebeveynliğe ilişkin zorla n malar ve çocuk yetiştirme trendlerinden bahsedilecektir.
Önceki böl ümde belirtilen boşanma oranlarını hesaba katarak boşanmayla baş etme­
nin yollarından bahsedilecektir.

John Gottman ( 1 994, 2006; Gottman & Gottman, 2009; Gottman, Gottman & Declaire,
2006) l 970'1i yılların başlarından itibaren evli çiftlere yönelik çalışmalar gerçekleştirmekte­
dir. Başarılı evliliklerin unsurlarını analiz etmek için çeşitli yöntemlerden yararlanılmaktadır.
Gottman çiftlerle evlilik geçmişleri, evliliğe ilişkin felsefi görüşleri ve kendi ebeveynlerinin
evlilikleri hakkında ne düşündüklerine yönelik m ü lakatlar yapmaktadır. Bu mülakatlarda
çiftlere günlerinin nasıl geçtiği hakkında sorular sorulmakta. Çiftlerin bu sorulara yönelik
konuştukları videoya alırunakta ve evliliklerinin iyi ve köti.i zamanları hakkında neler söy­
ledikleri analiz edilmektedir. Ayrıca Gottman çiftlerin kalp !uzları, kan basınçları ve bağı­
şıklık sistemlerini dakika dakika takip ederek fizyolojik ölçümler de gerçekleştirmiştir.
Kendisi çiftlere her yıl dönerek evliliklerinin nasıl gittiğini kontrol etmiştir. Gottman'nın
çalışması evliliklerdeki ilişkilere yönelik mevcut en kapsamlı değerlendirmeleri yansıtmak­
tadır. Son zamanlarda kendisi ve ekibi yedi farklı çalışmada 700 çifti takip etmektedir.
John Gottman başarılı evliliklere ilişkin oldukça Gottman aşkın büyülü bir şey olmadığının, bilgi ve çaba ile çiftlerin ilişkilerinde
fazla sayıda araştırma gerçekleştirmiştir.
ilerlemeleri gerçekleştirebileceklerinin farkında olunması gerektiğini öne sürmektedir.
Gottman araştırmalarında evliliklerin y üri.iyüp y ü r ümeyeceğine yönelik yedi temel ilke
belirlemiştir.
• Aşk haritanızı oluşturun: Başa rılı evliliklerde bireyler birbirlerin i n yaşa m ve d ünya ­
la rına yönelik detaylı anlayış ve haritaya sahiptirler. Eşler birbirlerine psikolojik
olarak yabancı değildir. Başarılı evliliklerde çiftler duygularını birbirleriyle paylaş­
maya isteklidirler. Çiftler bu "aşk haritala rını" sadece birbirlerini anladıklarını ifade
etmek için değil birbirlerine di.işki.inli.ik ve hayranlıklarını ifade etmek için de kul­
lanma ktadırlar.
• Düşkünlük ve hayranlığınızı besleyin: Başarılı evliklerde çiftler birbirlerini övmekte­
dir. % 90'dan fazla biçimde çiftler evliliklerinin geçmişi hakkında olumlu görüş
B i rçok ya klaşı m ı n tersine bana beyan ettiklerinde evlilikler gelecekte de olumlu yürümektedir.
Birbirinizden uzaklaşmak yerine yakınlaşın: Başarılı evliliklerde eşler düzenli
göre evl i l i klerd e neyi n kötü

olarak birbirlerine yakınlaşmak için çaba sarf etmektedir. B i rbirlerini arkadaş


g itti ğ i n d e n çok başa r ı l ı k ı l a n u n s u r l a ra olarak kabul ederler. Bu a rkadaşlık tartışmaları önlememekte fakat ilişkiyi
yoğ u n l a ş ı l ma l ı d ı r. olumsuz etkilenmekten korumaktadır. B u t ü r evliliklerde a nlaşmazlıklara
rağmen eşler birbirlerine saygı göstermekte ve birbirlerinin görüşlerine saygı
-John Gottman
duymaktadırlar.
Çağdaş Psikolog, Waslıinyıo11 Üniversitesi
• Eşinizin sizi etkilemesine izi11 verin: Kötü evliliklerde eşlerden biri gücünü diğer
eşle paylaşmak istememektedir. Güç kullanınu erkekler tarafından daha fazla ser­
gilenmekle birlikte bazı kadınlar da bu d u ru m u sergilemektedir. Gücün paylaşı­
mında gön ü l l ü l ü k ve karşı tarafın görüşlerine saygı duymak ödün vermenin ön
koşuludur. Karar s ü recinde eşitliliğin olumlu evlilikleri yordayıcı en önemli faktör­
lerden biri olduğu belirlenmiştir ( Amato, 2007 ) .
• Çözülebilir çatışmaları çözün: Evliliklerde iki t ü r sorun vardır: ( 1 ) M ü zm i n ve ( 2 )
çözülebilir. M üzmin soru nlar yok olmama kta ve çocuk sahibi olup olmama ya da
ne sı klıkta cinsel ilişki k u rulmasına yönelik olabilir. Çözülebilir soru n l a r ise halle-

462 BOL Ü M 1 4 Genç Yetışkınlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişım



dilebilir ve günlük stresi azalt mada birbirine yardım etmeme veya
sözel olarak sevgisini yansıtmamayı içerebi lir. Ne yazık ki evliliklerde
sorunları n üçte-ikisi müzmin sorun kategorisine ilişkin olmaktadır.
Fakat evlilik terapistleri evliliklerin devam ı için müzmin sorunların
çözülmesinin zorunlu olmadığını tespit etmjşt i r.
Gottman çal ışmasında çiftlerin sorunlarını çözmeleri için katı bir
yaklaşım yerine yumuşa k bir yaklaşım sergilemeleri, " tamir edici "
girişimlerde bulunmaları, d u ygularını ayarlamaları, sevecen ve bir­
birlerinin hatalarına karşı hoşgörülü olmaları gerektiğini belirlemiştir.
Çatışma çözü m ü taraflardan birinin değişim yapması demek değildir;
müzakere ve birbirlerine u yma sürecirur.
• Kilitlenmelerin üstesinden gelin: Eşlerden biri diğerinin kiliseye gitme­
sini isteyebilir; bir diğeri a teist olmasını isteyebilir. Eşlerden biri evde
Başarılı evliliğin sırrı nedir? Başarılı evliliklerin yararları nedir?
kalmayı sever, diğeri dışarı çıkıp sosyal yaşamı tercih edebilir. Bu tür
sorunlar genellikle kfütlemeye neden olabilir. Gutmann'a göre kilitlenmenin sonlan­
dırılması için anahtar unsur problemin çözümü değildir, kHitlenmeden uzaklaşarak
konuşmak ve sabırlı olmak olduğuna inanmaktadır.
• Ortak anlam yaratın: Ç iftler ne kadar çok birbirlerine karşı açık ve saygılı konu ş u rl a rsa
o ölçüde evliliklerinde anlam yaratabilmektedirler. Bu süreçte ayrıca çiftlerin eşle­
riyle ortak a maç edinmelerine ve birbirlerinin hedeflerine ulaşmak için ortak çalış­
maktadırlar.

Gottman'a ilave olarak diğer evlilik uzmanları da bağışlayıcılık ve bağlılığın başarılı


evliliklerin önemli unsurları olduğunu öne sürmektedir (Finchman, Stanley & Beach,
2007 ) . Belirtilen faktörler i l işkilerde kendi-kendini tamir sürecine yol açmaktadır. Ö rneğin,
eşler ilişkilerini zedeleyici sıcak tartışmalar yaşayabi lirler (Amato, 2007 ) . Sakinleştikten
sonra birbirlerini affedebilir ve hasarı onarabilirler. Yakın tarihte aldatan eşlere ilişkin ger­
çekleştirilen bir çalışmada kin gütme ve öç alma isteğinin eşlerin evlilikte düşük doyum­
larıyla ilişkili olduğu, eşirıi anlamakta artışı içeren u n utmanın ve azalan öfkenirı ise daha
olumlu a ile ilişkileriyle ilişkili olduğu ortaya çıkarılmıştır ( Gordon ve ruğerleri, 2009) .
B i rbirlerine s ı kı bağlanma besleyen çiftler çatışma durumlarında evliklerinin yararı
için kendi istek ve a rzularını kurban edebilirler. Bağlanma çiftlerden birinin m utsuzl u ­
ğunda önemli olmaktadır v e eşlerin zor zamanlarında gelecekte her şeyin daha iyiye
gideceği umuduyla birlikte yara r sağlamaktadır.
Tekrar evlenen çiftlerin yeni evliliklerindeki stresle başa çıkabilmeleri için aşağıdaki
stratej iler önerilmektedir ( Visher & Yisher) :

• Gerçekçi beklentiler edinin: Aşk i lişkilerinin gelişimini zamana bırakın ve önceki evli­
liklerden olan çocuklarla oluşa n yeni a ilenizin karmaşıklığıyla baş etmeye çalışın.
• Aile içinde yeni olumlu ilişkiler geliştirin: Zorlu d u ru mlarla baş edebilmek için yeni
yöntem ve uygulamalar geliştirin. Bunun için zaman ayırmak özellikle önem lidir,
çünkü a rtık i lişkilerde çok daha fazla insan söz konusu olmaya başlamaktadır.
Yeniden evlenen çiftler birbirlerinin yal n ız kalacağı daha fazla zaman ayırmalıdır.

E B EVEY N O L M A K
Anne ve baba mızın kıymetini
B i rçok yetişkin için anne-baba olmak için planlamalar yapılmakta, diğer rollerle
anne baba o l u ncaya kada r
koordinasyonu sağlanmakta ve bireyin ekonomik durumu hesaba katılmakta­
dır. D iğer yetişkinler için ise a n ne ya da baba olacakla rını öğrendiklerinde a n laya mayız.
büyük bir s ü rprizle karşılaşmaktadırlar. Her iki d u rumda da ebeveyn olacağını
-Henry Ward Beecher
öğrenmek karmaşık duygulara ve romantik yanılsamalara neden olmaktadır.
Amerikan Din Adamı. 19. Yüzyıl
Ebeveyn Olmanın Mitleri ve Gerçekleri: Çiftlerin ebeveyn olma istek ve bek­
lentileri ebeveynlik hakkında birçok mit tarafından şekillenmektedir ( D egenova &
Rice, 2008 ) . B u mitler aşağıda sıralanmaktadır:

• Çocuğun doğumu başarısız evliliği kurtaracaktır.


• Ailenin genişlemesiyle birlikte çocukların ebeveynlerin çocu klukları ndaki gibi düşü ­
nüp, hissedip davranaca klarını düşü nmek .

• KISIM 7 Genç Yetişkınlik 463


kariyerlerle bağlantı

Janis Keyser, Aile Eğitimcisi


Janis Kayer Kalifornia'da Cabrillo Yüksek Okulunda Erken Çocukluk
Dönemi Eğitimi Bölümü'nde ders veren aile eğitimcisidi r. Verdiği ders­
lere ve aileler yönelik çalıştaylara ek olarak Laura Davis ( 1 997) ile
"İdealinizdeki Ebeveyn Olmak: İlk Beş Yaş İçin Strateji Kaynağı" adlı ki­
tabı yazmıştır (Becoming the Parent You Want to Be: A Source-Book of
Strategies fort he First Five Years).
Keyser, Village Web sitesinde (www.parentsplace.com) uzman
olarak yazılar yazmakta ve "Birlikte Daha İyiyi (Growing Up, growing
Together) adlı ulusal bir yayında aile köşe yazılarına ortak yazarlık yap­
maktadır. Kendisi 3 çocuk, 5 üvey çocuk annesidir. 1 2 torunu ve 6 tane
Janis Keyser (sağda) ailerle çalışma yapmakta.

� - - - - - - - - - ... • Çocuk sahibi olmak ebeveynlerin başarmaları gerektiğini düşündükleri, başara­


I bilecekleri " ikinci şansı " yara tmaktadır.
ı gelişimle bağlantı
1 • Ebeveynlik bir iç-güdüdür ve bu konuda eğitime gerek yoktur.
Ebeveynlik: Birçok ailede demokratik ana­
Ebeveynlik oldukça geniş kişiler arası beceri gerektirir ve duygusal ihtiyaçlar doğu­
baba tutumunun çocukların olumlu davra­
rur, fakat forma] eğitim esnasında bu tür beceri ve donanımJarın kazanımı oldukça
nışlarıyla otoriter, izin verici ve ihmalkar
düşük düzeyde ele alınmaktadır. Birçok ebeveyn anne-babalığı kendi anne ve babala­
anababa tutumlarından daha fazla ilişkili­
rından öğrenirler-bazıları bunları kabul, bazıları reddeder. Ne yazık ki ebeveynlik yön­
dir. 8. Bölüm, s. 254.
I temleri bir kuşaktan diğerine aktarıldığında hem istenilen hem de istenilmeyen
�--------------� uygulamalar devam etmektedir. Ebeveynlik işinin doğasına ek olarak eşler evliliklerinde
farklı ebeveynlik örüntüleri sergileyebilmektedir. Bu durumda da ebeveynler çocukla
etkileşimlerinde hangisinin daha iyi olduğu noktasında mücadeleye girmektedirler.
Aile eğitimcileri bireylere daha iyi ebeveyn olmaları için yard1m yollan araştır­
maktadır. Aile eğitimcilerinin çalışmaları hakkında daha fazla bilgi için
Kariyerle Bağlantı bölümüne bakınız.

Doğum Eğilimleri: Evlenme yaşında olduğu gibi bireylerin çocuk sahibi


olma yaşlarında da artış görülmektedir. 200 1 tarihinde ilk defa çocuk sahibi
olan kadınların 2 1 yaş ortalaması 2005 yılında 2 5. 2 'ye yükselmiştir ( Birle­
şik Ekonomi Komitesi-Joint Econumics Committe, 2007).
Doğum kontrol uygulamalarının yaygınlaşması sonucunda birçok birey
ne zaman ve kaç tane çocuk sahibi olacaklarını bilinçli olarak seçmeye
başlamıştır. Örneğin, sadece bir çocuklu ailelerin sayısı ruzla artmakta ve
Amerikalı kadınlar toplamda daha az çocuk doğurmaya başlaffilştır. Belir­
tilen çocuk edinme trendleri çeşitli ebeveynlik trendleri yaratmaktadır:

• Kadınlar daha az sayıda çocuk doğurarak çocuklara a yrılan zamanla­


rında azalma sağlayabilmekte ve böylece zamanlarının kayda değer
bölümünü kendilerine ayırabilmektedir.
• Erkekler babalık için daha fazla zaman ayırabilmektedir.
• Ebeveynlikler k u ru msal olarak desteklenebilir ( örneğin çocuk bakı m ı ) .

K a riyer gelişimine önem veren kadınların sayısı arttıkça kadınlar


sadece geç evlenmemekte aynı zamanda daha az sayıda çocuğu daha geç
yaşlarda edinmeye başlarmştır. Çocuk sahibi olmanın erken yaşlarda ya
Ebeveynliğe ilişkin mitler nelerdir? da ileri yaşlarda gerçekleşmesinin bazı yararları nedir? Erken yaşlarda


464 BÖLÜM 1 4 Genç Yetişkinlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim
(yirmili yaşlar) çocuk sahibi olmanın yararları; anne ve babaların daha fazla fiziksel
enerjiye sahip olmaları (örneğin, ebeveynler bebek için gece yarısı uyanmalarına,
ergenlerin eve gelmelerini gece yarısına kadar beklemek için daha fazla güç sahibi­
dirler), annelerin hamilelikte ve doğum esnasında daha az tıbbi sorun yaşamaları,
ebeveynlerin çocukları için, çocuk sahibi olmak için uzun yıllar bekleyen ailelerden
daha az beklentiye sahip olmaları şeklinde sıralanabilir.
İ leri yaşlarda ( ot uzlu yaşlar ) çocuk sahibi olmanın da birçok yararı söz konu ­
sudur: Ebeveynler amaçlarına ulaşmak için çok daha fazla zamana sahip olabil ­
mekte, daha olgun bireyler olara k daha yetkin anne baba olabilmek i ç i n yaşam
tecrübelerinden yararlanabilmekte, kariyer gelişimlerinde daha başarıl ı olmakta ve
böylece çocuklarının bakımı için daha fazla maddi gelire sahip olmaktadırlar.

B O Ş A N M A Y LA B A Ş E T M E
Yürümeyen bir evlilik durumunda boşanmanın sonrasında neler olmaktadır? Boşan ­
mış yetişkinlerin psikoloj i k olarak e n yaygın özelliği romantik ilişkilerde birilerine
güvenmekte zorlanmadır. Boşanma sonrasında bireylerin hayatlarında çeşitli değişi m ­
l e r görülebilmektedir ( Hoelter, 2009 ) . E . Mavis Hetherington'nun araştırmasında kadın
ve erkeklerin boşanma sonrası tercih ettikleri altı farklı çıkış noktası tespit etmiştir
(Hetherington & Kelly, 2002, s. 98- 1 08 ) :

• Güçlenenler: Boşanmış grupların % 20'sinde kadınların çoğunluğu boşan m a son­


rasında ·daha becerikli, uyumlu ve öz-donanımlı" olduğu görülmektedir (s.98 ) .
B oşanmış kadınlar yaşamın birçok alanında daha donanımlı hale gelmekte,
stresli ortamlardan k u rt ulmada daha başarılı olmakta ve yaşanan zorluklardan
ders çıkarabilmektedir.
• Yeterince iyiler: Boşanmış bireylerin büyük çoğunluğu boşanmayla orta düzey baş
edenler biçiminde tanımlanmaktadır. Bu bireyler bazı güçlülükler, bazı güçsüz­
lükler, bazı başarılar bazı başarısızlıklar sergilemektedirler. Sorunla karşılaştıkla­
rında çözmeye çalışmaktadırlar. Yine b u bireylerin çoğunluğu gece derslerine
devam etmekte, yeni arkadaşlar bulmakta, aktif sosyal yaşam geliştirmekte ve
daha yüksek maaşlı iş bulmaktadırlar. Fakat bu bireyler planlamada güçlenenler
kadar iyi değiller ve daha az ısrarcı olmaktadırlar. Yeterince iyi kadınlar genel­
l ikle birinci eşlerinin eğitim ve ekonomik düzeyi benzer erkeklerle evlenmekte
ve yeni evliliklerinde bir öncekine göre ilerleme sergileyemiyorlar.
• A rayış İçindekiler: Bu bireyler mümkün olduğunca erken bir zamanda yeni eş
b ulmayı isterler. · Boşanmanın bir yıl sonrası erkeklerin % 40'ı kadınların %
38'i arayanlar olara k sınıflanmaktadır. Fakat bireyler yeni partnerler buldukça
ve ya yeniden evlendikçe veya bekar yaşamlarından memnun oldukları sürece
belirtilen kategori azalmakta ve erkelerce daha fazla sergilenmeye başlamakta­
dır" (s. 1 02 ) .
• Özgürlükçüler: B u kategorideki bireyler d iğer kategorilerdeki bireylere göre yal­
nızların gittiği barlara gitmekte ve günü birlik ilişkiler yaşamaktadırlar. Fakat
boşanmadan bir yıl son ra zevk düşkünü yaşamlarından bıkmaya başlamakta ve
durağan ilişki arayışına girmektedirler.
• Başanlı Yalnızlar: Bu bireyler boşanmış grupların % 1 O'nu oluşturmaktadır ve
uyumlu, öz-güvenli ve sosyal becerili özellikler sergilemektedir. Başarılı kariyer.
aktif sosyal yaşam ve geniş ilgi örüntüsüne sahiptirler. Fakat güçlülerin tersine
başarılı yal n ızlar hayatlarını birileriyle paylaşmakta isteksizdirler.
• Mağluplar: Bazı bireyler boşanma öncesi sorunlar yaşamakta ve biten evlilik baş
edilemeyecek kadar strese yol açtığında bu sorunlar artarak devam etmektedir.
Bazı bireyler ise kendilerini destekleyen eşin kaybı nedeniyle boşanma sonrası
baş etme sorunları yaşamakta veya alkol sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kal­
maktadırlar.
B oşanma sonrası uyum sağlayıcı baş etme stratejileri için Gelişimi Yaşamla
tlişkilendir'e bakınız .

• KIS I M 7 Genç Yetişkinlik 465


gelişimi yaşamla ilişkilend i r

Boşanmanın Olumsuz Sonuçlarına Uyum Sağlama ve Baş etme


Hetherington boşanmış yetişkinler için aşağıda ki stratejileri önermekte­ Yaptığınız her işte başarılı ve mutlu olmayı beklemeyin. "Daha ba­
dir (Hetherington & Kelly, 2002): şarılı bir yaşamın yol ları dolambaç l ı d ı r ve engebelerle doludur"
Boşanmayı kişisel gelişim ve daha fazla olumlu ilişkiler geliştirmek (s.1 09).
için fırsat olarak düşünün. Unutmayın"her zaman her şey kötüyü gitmez. Boşanmanın hemen
Kararlarınızı dikkatli alın. İşiniz, eşinizve çocuklarınıza yönelik karar­ akabinde başarısız olarak kategori edilen bireyler yavaş yavaş daha
larınızın bir ömür boyu etkileri sürecektir. iyi bir yaşama doğru yol almaktadır, fakat ileri doğru hareket biraz
Geçmişten çok geleceğe odaklanın. Gelecekte sizin için en önemli çaba gerektirir" (s. 1 09).
unsurlaraodaklanınvekendinizezorlu hedeflerbelirleyinvebunlara Hehherington'un boşanmayla baş etmeye yönelik öne sürdüğü 6 faklı
nasıl ulaşabileceğin ize ilişkin planlar yapın. strateji geliştirme seçeneklerine tekrar bakın ve bu seçeneklere uygun
Zorluklarla baş etmek için kuvvetli yanlarınızı ve kaynaklarınızı kulla­ düşen birini nyu karıda belirtilen stratejilerin hangilerinden nasıl yararla­
nın. nabileceğini anlatınız.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Başarılı evl iliğin faktörleri nedir7 Bu bölümde erken ve genç yaşlarda çocuk sa­
Bağlantı Kur Son yıl larda sergilenen doğ u m eğilimleri nedir7 hibi olmanın yararlarını okudunuz. 3. Bölümde
Ya n sıt Boşanma sonrası sergilenen tutum ve davranış­ a n nelik yaşına il işkin ne öğrendiniz7
lar nelerdir?

O Başarılı evl i l i k, ebeveyn l i k ve


boşanmayı tartışır.
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Sizce çocuk sahibi olmak için ideal yaş nedir?
Ni ç i n ?

S Cinsiyet, İ lişkiler ve Benlik Gelişimi O İlişki lerde ci nsiyetin rolü n ü açıklar.

Cinsiyet ve İ letiş i m Kad ı n l a rı n Gelişi m i Erkeklerin Gelişi m i

Kadın v e erkeklerin iletişime ilişkin tutumlan v e birbirleriyle nasıl iletişim kurd u klarına
yönelik ka lıp yargılar sayısız karikatür ve şakaya komı olmuştur. Öne sürülen bu
farklılıkla r gerçekten var mı? Bu bölümde belirtilen soru cevaplanmaya çalışılacak ve
hem de i lişkilerde hem kadınların hem de erkeklerin rollerinin boyutları ele alınacaknr.

C i N S İ Y ET VE İ L ETİ Ş İ M
Deborah Tannen ( 1 990) kadın ve erkeklerin konuşmalannı analiz etmiş ve birçok
kadının eşlerini "beni a rtık dinlemiyor" ve "benimle artık konuşmuyor" şeklinde şikayet
etmekte oldukla rını tespit etmiştir. İletişim eksikliği kadınlar tarafından boşanma
konusu olarak sık sık dile getirilmekle birlikte bu tür sebepler erkeklerce daha az dile
getirilmektedir.

466 BÖLÜ M 1 4 Genç Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



E rkekler ve kadınlar arasında iletişim sorunlarının nedenleri tercih ettikleri ileti­ Karşı nda k i n i n konuşma
şim biçimlerinden kaynaklanıyor olabilir ( Gamble & Gamble, 2008 ) . Tannen iki t ü r
ta rzın ı a n l a m a k kadın ve
iletişim biçimi öne s ürmektedir: Uyuma dayalı konuşma ( rapport talk ) , resmi ko­
nuşma ( report tal k ) . Uyuma dayalı k o n u şmada bağların oluşt urulması ve m ü ­ erkekler a rası ndaki iletişim
zakere ilişkileri esastır. Resmi k o n u şmada bilgi verme esastır. Tannen'a göre boş l u kları n ı doldu rmada ve yen i
kadınlar uyuma dayalı konuşmayı resmi konuşmaya tercih etmekte ve erkekle­
ufu kl a r açmada önemli bir adımdır.
rin uyumlu konuşmaya karşı ilgisizlikleri kadınları sıkmaktadır. Tam tersine er­
kekler ise resmi konuşmaları tercih etmektedir. Erkekler bu tür kon uşmaları -Deborah Tannen
hikaye anlatarak ve şaka yaparak sergilemektedir. Erkekler konuşmayı dikkat çek­ Çağdaş Sosyolog. Geortıeıown Üniversiıesi
mek ve ilgi toplamak için k u l la nmaktadır.
İletişimde cinsiyet [arklı l ıklarının boyutu ne kadardır? Araştırmalarda ka rışık
sonuçlar elde edilmiştir. B irçok çalışmada bazı cinsiyet fa rklılıkları tespit edilmiştir
( Anderson, 2006 ) . Öğrencilerin elektronik mesaj larının incelendiği çalışmada katı­
lımcılar mesaj ı yazanın cinsiyetinin üçte ikisini doğru biçimde tahmin etmiştir
(Thompson & M u rachver, 200 1 ) . Diğer bir çalışmada kadınların konuşmala rının %
6 3' ü n ü telefonda gerçekleştirdikleri ve kadın kadına sohbet s ü resi (7.2 dakika ) erkek
erkeğe sohbetten daha uzun olduğu belirlenmiştir ( Smoreda & Licoppe, 2000 ) . Fakat
meta -analiz çal ışmalarında hem yetişkinler hem de çocukların iletişimlerinde cinsi­
yet [arkı oldukça a z olduğu belirlenmiştir ( H yde, 2005, 2007; Leaper & Smith, 2004 ) .
Aynı zamanda yakın tarihte gerçekleştirilen a nal izlerde yedi farklı ü niversite kadın
erkek örneklem gru b u n u n 17 saatlik komışma s ü reçlerinin toplam kelime sayıla­
rında cinsiyet farklılıklarıyla karşılaşılmamıştır ( Mehl & diğerleri, 2007 ) .
Yakın tarihte gerçekleştirilen diğer bir çalışmada ise iletişimin belirli boyutlarında
bazı cinsiyet fa rklıkları tespit edilmiştir (Newman ve diğerleri, 2008 ) . Belirtilen çalış­ "Konuşacak birilerini bulmanın ne muhteşem bir şey
mada kadınların kelimeleri sıklıkla kendilerinin ve başkal a rın ın yaptıklarını t a rtış­ olduğuna ilişkin hiçbir fikrin yok."
Copyright © ı 994 by Don Orehek.
mak ve şüphe vb. içsel s ü reçlerinin başkala rına a ktarmak amacıyla kullanmakta
oldukla rı görü l mü şt ü r. E rkekler ise kelimeleri dışsal olayla r, nesneler ve iş, para, spor
ve küfür gibi dışsal sü reçlere yönelik kullanmaktadır. Fakat bilinen ka l ıp yargının
a ksine kadın ve erkekler cinsiyet ve öfke boyu tlarında farklılık sergileme­
mektedir. Sonuçta cinsiyet benzerl iklerinin iletişimi genel olara k beli rleye­

�r--- s -
bilmekle birlikte iletişimin belirli boyutlarında bazı cinsiyet larklılıklarının

-�� -
var olduğu söylenebilir.

-il --- ,�- f ı. �Tm


�- �
l( A D I N LA R I N G E L İ Ş İ M İ /-
"�h!w ef '

�I �1��ı1 iL�
Tannen 'nin, kadın ların uyuma yönelik iletişim tercihlerine yönelik analiz

il�.\�
sonuçları kadınların ilişkilere büyük önem verdiği başkalarıyla bağlarını güç­
lendirmeye odaklandıklarını öne sürmekcedir. Bu görüşler Jean Baker
/( 1 � p�
Miller'ın görüşlerine paralellik sergilemektedir ( 1 986 ) . Kendisi psikolojik
konuların kadın bakış açısıyla incelenmesi yaklaşımının k u rucularındandır. \ ,.� ·ı ;;. eı

Miller araştırmacıların kadınların yaşamlarında neler yaptıklarını inceledikle­


rinde çoğunluğu nun başkalarının gelişimlerine aktif katılımlarının görüldü ­
ğ ü n ü iddia etmektedir. Miller'ın görüşüne göre kadınlar sıklıkla başkalarıyla
ilişkilerinde bireyin birçok boyutca-duygusal, bilişsel ve sosya l - gelişimlerini
destekleyecek biçimde etkileşimlerde bulunmaktadır.
- ----- _--=:-- � �-�(') . 5 .. 1 1 1 -
B i rçok uzmana göre kadınlar sadece ilişkilerinde yetkinlik sergileme­
mekte aynı zamanda da kendilerini motive edebilmektedirler ( Hyde, 2007;
"Cinsellik bizi bir araya getiriyor fakat cinsıyet uzaklaştırıyor"
Matlin, 2008 ) . Harriet Lemer'ın "İçtenliğin Dansı (The Dance o[ Intimacy ) "
ıo Barbara Smaller/the New Yorker Collection/www.cartoonbank.com.
adlı kitabında belirttiği gibi kadınlar için ilişkilerini sürdü rmelerinin yanı sıra
güçl ü , atılgan, bağımsız ve otantik benlik kazanımı da önemlidir. Lerner yetkin ilişki­
lerde tarafların birbirlerine duygusal bağları yanı sıra bireylerin bireyselliklerine değer
verilmesi ve geliştirilmesinin önemini vurgulamaktadır.
• 1
özetle, Miller, Tannen ve Carol Gillian gibi görüşlerini on uncu böl ü mde gördü ­ Uyuma dayalı konuşma: iletişim dil, tarafların bir·
ğümüz cinsiyet konusunda diğer uzmanlar kadınları n erkeklere göre daha fazla ilişki birlerine bağ kurmasına yönel ik müza kere ilişkilerini
eğilimli oldukla rı na inanmakta ve bu eğilimlerin kültürümü zde günüm üzdekinden barındıran iletişim biçimi.

daha fazla ödüllendirilmesi gerektiğini öne sü rmektedirler. C insiyet farkl ılıklarına Resmi I rapor konuşma: Bilgi vermek uzerine kurulu
ilişkin belirtilen görüşe yönelik eleştiriler bu görüşlerin oldukça kalıp yargılar içer- iletişim biçimi. Resmi konuşmaları kapsamaktadır.

• KISIM 7 (,enı, Yet ı �kın l ı k 467


diğine yöneliktir ( Dindia, 2005; Hyde, 2007 ) . Belirtilen goruşe yönelik eleştiride
bulunanlar kadın ve erkeklerin ilişki stillerinde kayda değer bireysel farklılıklar oldu­
ğunu iddia etmektedir.

ERKEKLERİN GELİŞİ M İ
Erkekler nasıl birileridir? Nelerle ilgilidirler? Joseph Pleck ' i n " rol-gerginliği ( role­
strain ) " görüşüne göre erkek rolleri çelişkil i ve tut a rsızdır. Erkekler sadece erkek
rollerini ihlal ettiklerinde stres yaşama makta aynı zamanda erkek rollerine u ygun
davra ndıklarında da zarar görmektedi rler. Aşağıda erkek rollerinin kayda değer
gerginlikler yaratabileceği alanla ra örnekler verilmektedir ( Levanı, 2002 ) :

• Sağlık: Erkekler kadınlara göre beş yıl daha a z yaşamakta­


dır. D a ha fazla oranda strese bağlı sağlık soru nları, alko­
lizm, a raba kazası ve intihar yaşamaktadırlar. E rkekler
kadınlara ora nla çok daha fazla sayıda cinayete kurban git­
mektedir. Kısacası erkek rolü, erkeklerin sağlığına tehlikeli
olmaktadır.
• Erkek-kadın ilişkiler: Erkek rolleri sıklıkla erkeklerin baskın,
güçlü saldırgan olmaları ve kadı n l a rı kontrol etmeleri
gerektiği şeklinde beklentiler içermektedir. B i rçok gelenek­
sel maskülin tanım lama larına göre "gerçek erkek" tamm­
l a masında erkekler kadınları zihin ve duygula rına göre
değil vücut ölçülerine göre değerlendirmekte, uyumsa l ile­
tişim ve i l işkilere nadiren ilgi duymakta ve yaşam ı n birçok
boyutunda ve işte kadınları erkeklere eşit kabul etmemek­
tedir. Dolayısıyla geleneksel erkek rolü erkekleri kadınları
küçümsemesini, onlara karşı kaba olmalarını ve kadınlarla
Erkekler maskülin özelliklerini olumlu yönde nasıl yapılandırabilir? eşitlikçi ilişkileri ret etmelerini teşvik etmektedir.
• Erkek-erkeğe ilişkiler: Oldukça fazla sayıda erkek babalarıyla, özellikle olumlu rol
model olan babalarla, oldukça az sayıda ilişkiye girmektedir. Bakım ve duyarlılık
kadın rolüne yakıştırılmakta, erkek rolüne değil. Ayrıca erkek rolü işbirlikçikten
çok çekişmeyi vurgulamaktadır. Tüm bu erkek rol örüntüleri erkekleri diğer
,---------� erkeklerle yetersiz olumlu duygusal bağlantılar kurmalarına neden olmaktadır.
I
ı g 'iş'rr' bağl Ron Levant ( 2 002 ) erkeklerin maskülin özelliklerini olumlu yansıtabilmeleri için:
1 ( l ) Erkekliğe yönelik düşüncelerini tekrar gözden geçiıilmesi, ( 2 ) erkek rol ünün olumlu
Cinsiyet: Birçok baba bebeklerle a nneler­
1 1 boyutlarının ayırımının yapılması ve ( 3 ) yıkıcı erkek rol örüntülerinden kurtulma
den farklı biçimde etkileşimde bulunmak­ 1
gerekliliğini öne sürmektectir. Tüm bu özellikler "duygusal zeka" alanında yetkin olmayı
tadır. 6. Bölüm, s. 1 97. 1
I yansıtmaktadır. Diğer bir ifadeyle duygusal olarak daha üst düzey farkındalığı ve daha
� - - - - - - - - - - - - - -' etkin duygu kontrolünü ve yakın ilişkiler geliştirebilmek için başkalarının ve kendi
duygularımızı daha başarılı okumayı kapsamaktadır.

Gözden Geçir Gözden Geçir lerini öğrendik. Tüm bunları n 1 O. Bölümde


gördüğ ümüz Pollack'ın "erkek kodu" ile nasıl
Erkek ve kadınların iletişim sürecindeki fa rklı­
Bağlantı Kur l ıkları nelerdir?
ilişkilendirilebilir?

Yansıt İ l işkilerde kadınların rollerinin önemli boyut­


ları nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

e
İlişkilerde erkek rolünün önemli unsurları ne­ Eğer kadınsanız ilişkilerinizdeki erkeklerin na­
i l işkilerdeki c i nsiyetin rol ü n ü lerdir? sıl bir değişim serg ilemesini istersiniz? Eğer
özetler. erkekseniz ilişkilerinizdeki kadınları nasıl de­
Bağlantı Kur ğiştirmek istersiniz?
Bu bölümde erkeklerin yaşamlarında cinsiyet
rollerine ilişkin beklentilerle yüz yüze geldik-

468 BÖLÜM 1 4 Genç Yetişkınlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



konu bağlantıla n -------------- ,
\

Orta yeti şki n l i k dönem i n d e bi reyler Eri kson'un yed i n c i gelişim aşama s ı n d a
bulunmakta d ır; "üretke n l i ğ e karşı dura ğ a n l ı k:' Bu aşamada orta ya şlarda k i
yetişkin ler için gelecek kuşa klara a n lamlı katkılarda bulunmak önemli olmak­
tad ı r. Levinson'un kuramında ise orta yaş döneminde b i reylerin yüzleşmek
zorunda kaldı kları temel çatışma genç-yaşlı kutuplaşma sıdır. Orta yaş krizi
sanıldığ ı kadar yayg ı n olmama kla birlikte yaşa ndığında olumsuz sonuçları söz
konusu olma kta d ı r. Yetişki n l i k döneminde tuta rl ı l ı k ve değişimlere i l işkin b i r­
çok boylamsal çal ışma yapılmış ve son dönemlerde tuta rlılığın orta yaşta en
ü st seviyeye ulaştığı ileri sürü lmektedi r. Orta yaşlarda samimi aşk yaygı nlaş­
maktadır. Orta yaşta birçok yetişkin büyükanne büyükbaba olmaktadır. Orta
yaş kadınları kuşaklar a ra s ı bağlantı l a rd a öze l l i kl e önemli rol oynamaktadırlar.

1
' ... - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakallm -
- - ._

öğrenme hedefleri n ize u laşın

Genç Yetiş kinli k Dönem inde Sosyal-Duyg u sal Gel i ş i m


1 Çocu ktan Ergenliğe Geçişte O Mizaçta istikrar ve değişimi açıklar ve yetişkin bağlanma sti l lerin i

İstikra r ve Değişim özetler.

Çocu k l u k mizaç özel likleri ile yetişkinlikteki kişilik arasındaki bağlar bireyin içinde
Mizaç
b u lunduğu ortamdaki deneyim ve tecrübelerine bağlı olarak değişim sergileyebilir.
Erken çocu kluk dönemindeki üst d ü zey hareketlilik genç yetişkinlikte hareketlilik
özellikleriyle ilişkilidir. Genç yetişkinler ergenlere göre daha az d uygusal iniş çıkışlar
yaşar, daha fazla soru m l u k alır ve riskli davranışları daha az sergilerler. Bazı d u rum­
larda çocu kluk döneminde gözlemlenen belirgin mizaç özellikleri genç yetişkinlikte
uyum sorunlarına yol açabilmektedir.
Bağlanma
Güvenli, kaçınan ve kaygılı olmak üzere üç tür bağlanma söz konusud u r. Genç yetiş­
kinlik dönemindeki bağlanma stilleri çeşitli ilişki yapıları ve gelişim örüntüleri ile
ilişkilidir. Örneğin güvenli bağlanmaya sahip bireyler güvensiz bağlanan bireylere
göre daha olumlu ilişki yapıları sergilemektedir. Benzer şekilde kaygılı ve kaçman
bağlanma stiline sahip bireyler güvenli bağlanmaya sahip bireylere göre daha fazla
depresyon ve ilişki sorunları yaşamaktadır.

2 Çekicilik, Aşk ve Ya kın


İlişkiler
O Çekici l i k, aşk ve ya kın i l işkilerin temel boyutl a r ı n ı tanımlar.

Ta nıdı.k.lık yakın ilişkileri başlatmaktadır. Kendimize benzer insanlarla ilişki k u rmayı


Çekicilik
tercih etmekteyiz. Kendi kendini onaylama ve eşleşme ilkeleri bu d u ru m u açıklamak­
tadır. İlişkilerin başarılı olabilmesi için kişiliklerde benzerlik özellikle önemlidir. Fizik­
sel çekicilik kriterleri zaman içinde kültürden kültüre değişiklik sergileyebilir.

KISIM 7 Genç Yetişkınlik 469


Arkadaşlık, romanti k aşk, sam i m i aşk ve m ü kemmel aşk şeklinde farklı aşk t ü rleri
Aşkın Türleri
söz konusudur. Arkadaşlık yetişkinlik dönemi gelişimde özellikle duygusal destek bağ­
lamında önemli rol oynamaktadır. Romantik aşk, diğer bir ifadeyle tutkulu aşk tutku,
cinsellik ve hem olumlu hem olumsuz karışık d u ygular içermektedir.

Ya k ı n ilişkilerin sonlandırılması travmatik sonuçlara yol açabilmekle birlikte bazı


Aşkın Son Bulması bireyler b u durumu başarılı bir şekilde kişisel gelişim fırsatı olarak değerlendirebil­
mektedir.

3 Yetişkin Yaşam Biçim leri O Yetişkin yaşam biçimlerinin özell iklerini açıklar.

Ya lnız yaşamak artan b i r hızl a baskın yaşam tarzı haline gelmektedir. Bağımsızlık
Yalnız Yetişkinler
b u yaşam biçiminin olumlu boyu tlarındandır. Ya kınlık, yalnızlık ve olumlu kişilik
geliştirmek yalnız yetişkinlerin evlilik odaklı toplumlarda baş etmeleri gereken zor­
l u klardır.

Birlikte Yaşayan Yetişkinler B i rlikte yaşam artan bir hızla popüler bir yaşam biçimi olmakla birlikt e a raştırmacılar
birlikte yaşamanın zamanlamasına bağlı olarak, bu ti.ir yaşam biçimi ile olumsuz
evl ilikler arasında ilişki dile getirmektedir. Olumsuz evlilik ö rü nt ü leri birlikte yaşamın
nişanlılık öncesi başladığında daha fazla görülmektedir.

A B D 'de insanların evlilik yaşları artmaktadır. Evlenme oranlarındaki düşmeye rağ­


Evli Yetişkinler
men Amerikalıların çoğunluğu halen evli d u ru mu ndadır. Evliliğin olumlu sonuçları
daha fazla fiziksel ve ruhsal sağlık ve daha uzun ömür olarak görülmektedir.

A B D ' de 20. Yüzyılın başında kayda değer a rtış sergileyen boşanma hızı l 980'li yıllarda
Boşanmış Yetişkinler
düşmeye başlamıştır. Boşanma d u ygusal örüntü ler içeren karmaşık yapıda bir olgu­
d u r. Boşanmış hem kadın hem de erkekler yalnızlık, kaygı ve yeni ilişkilerde soru n ­
lar yaşayabilmektedir.

Yetişkinler boşanma sonrası tekrar evlenmeye karar verdiklerinde bu kararı çok çabuk
Tekrar Evlenen Yetişkinler
uygulamaktadır. Erkekler kadınla rdan çok daha h ızlı t e k ra r evlenmektedir. Tekrar
evlilikler yetişkin lere bazı kazançlar sağlamakla birlikte bazı soru nlara da yol açmak­
tadır. Tekra r evlilikler birinci evliliklere göre daha az kalıcı olmakta ve tekrar evlenen
yetişkinlerin ruh sağlığı ilk evliliklerdeki yetişkinlere göre daha soru nlu olmaktad ır.
Fakat tekrar evlilikler yetişkinlerin (özellikle kadınların ) maddi durum unda iyileşme­
lere yol açmaktadır. Çocuklu yetişkinlerin kurduğu aileler farklı büyüklükte ve yapıda
olmaktadır.

Geyve Lezbiyenler Gey ve lezbiyen çiftlere ilişkin en ilginç bulgu bu çiftlerin ilişki örün t ülerinin hete­
roseksüel çiftlerin i l işkilerine ne kadar çok benzediğidir.

4 Evlilik ve Ai le e Başarılı evl i l i k, e beveyn l i k ve boşanmayı tartışır.

Gottman'nın araştırma sonuçlarına göre yol unda giden evlili klerde çiftler aşk haritası
Başarılı Evlilikler
oluştu rmakta, sevgi ve hayranlık beslemekte, yüzlerini birbirlerine çevirmekte, part­
nerinin etkilerine açık olmakta, çözülebilir sorunları çözmekte, kararlarında inatlaş­
mamakta ve ortak anlam oluşturmaktadırlar.

Ebeveyn Olmak Aileler g ü n geçtikçe k ü çü l mekte, b i rçok kadın kariyerlerini otu rtana kadar çocuk
sahibi olmayı ertelemekteler. Yetişkinliğin erken dönemlerinde bebek sahibi olmanın
yanı sıra geç dönemlerde de çocuk sahibi olmanın yararları vardır.

Boşanmayla Baş Etme Hetherington bireylerin boşanma sonrası sergiledikleri t u t u m ve davranışları altı kate­
goride toplamaktadır: güçlüler, yeterince iyiler, arayış içindekiler, özgü rl ükçüler, başa­
rıl ı yalnızlar ve mağluplar. B oşanan çiftlerin yaklaşık % 20'si boşanma sonrası daha
donanımlı ve uyumlu hale gelmektedir.

470 BÖL Ü M 1 4 Genç Yetışkinlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişım



5 Cinsiyet, İ lişkiler ve Benlik e i l i şkilerde ci nsiyetin rol ü n ü açıklar.
Gelişi m i

Tanen, iletişim biçimlerini çoğu nlukla kadınların tercih e t t ikleri uyumlu konuşma ve
Cinsiyet ve iletişim erkeklerin tercih ettiği resmi/rapor konuşma olarak ayırmaktadır. Meta analiz çalış­
malarında genel ilet işimde cinsiyet farklılıkları tespit edilememesine rağmen son yıl­
larda gerçekleştirilen a raştırmalarda kadın ve erkeklerin ku llandığı kelimeler gibi
iletişimin belirli boyutlarında bazı cinsiyet farkl ılıkları dile getirilmektedir.
Kadınların Gelişimi
C i nsiyet konusu nda bazı uzmanlar kadınların erkeklere göre daha fazla i l işki eğilimli
olduklarını ve ilişkilerinde diğer insanların gelişimine odaklandıklarını öne sürmek­
tedir. Eleştirmenler ise kadınların ve erkeklerin ilişkilerinde belirtilenden daha fazla
bireysel farkl ılık söz konusu olduğunu iddia etmektedir. B i rçok uzman ise kadınların
ilişkilerde donanımlarının yanı sıra öz-motivasyonlarına da önem vermeleri gerekti­
Erkeklerin Gelişimi ğini dile getirmektedir.

Geleneksel erkek rolleri ciddi biçimde sertlik ve gerginlik içermekte ve b u du rum da


erkeklerin sağlıklarını olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda belirtilen roller kadın­
larla eşitlikçi ilişkiyi ve diğer erkeklerle olumlu duygusal bağları değersiz görmektedir.

a n a hta r kel i meler


denklik hipotezi 45 1 kaygılı bağlanma stili 448 resmi/rapor konuşma 467 uyumlu konuşma 467
güvenli bağlanma stilleri 448 kendi kendini doğrulama romantik aşk 453
kaçınan bağ lanma stili 448 45 1 samimi aşk 453

a n a hta r kişi ler


Cindy Hazan 448 Erik Erikson 452 Joseph Pleck 468. Theodore Wachs 447
Deborah Tannen 466 Harriet Lerner 467 Mario M i k u lincer 449
E.Mavis Hetherington 465 Jean Baker M i l l ler 467 Philip Shaver 449
E l len Berscheid 453 John Gottman 462 Robert J. Sternberg 453

• KISIM 7 Genç Yetişkinlik 471


r
l k ı s ım se kiz
_,,
J
Nesiller, çocuk dünyaya getirebilen her bireyin
kendi çocuklarıyla yüzleşmesine bağımlı olacaktır.
-Erik Erikson
Amerikalı Psikolog, 20. yüı;yıl

O rta Yet i ş ki n l i k
Orta yetişkinlikte o g ü ne kadar ne o l d u ğ u m uz, d a ha sonra ne olaca ğ ı m ız bel i rl e n i r.

Bazı ları m ız için orta yetişki n l i k s i s l i b i r yerd i r. Neden, ne niçin kaçtı ğ ı m ızı keşfetme-

m iz gereken bir zam a n d ı r. Hayatım ızı yaratmak isted i klerimizle karşı laştırı rız. Orta

yaşl ı l ı kta za m a n uza r ve g ö n ü l s üz de olsak bazı değerlend i rmeler yapma m ız gere k l i

o l u r. Erken yaşl ı l ı k b i z i ö n e m l i b i r etkiyle karşı larken bizi m yaş ı n verd iği bir d i s i p l i n l e

gençl iğe katı l m a m ız gere k i r, böylece h e r i k i s i n e de a d i l o l u n u r. Orta yaş l ı yetişkin-

ler olarak nes i l lerin kısa b i r s ü rede neler ü rettiğ i n i ve i lett i ğ i n i a n la rız, tıpkı koşu-

c u l a r g i b i hayat meşa lesi n i geçirmek. K ı s ı m 8, iki böl ü mden o l u ş m a kta: 'Orta

yetişki n l i kte Fiziksel ve Z i h i n sel Gelişim' (Bö l ü m 1 5 ) ve 'Orta Yetişki n l i kte Sosyoduy-

gusal Gel işim' (Bö l ü m 1 6).

472
I - -.....

bölüm 15 ORTA YETİŞKİNLİK


DÖNEMİNDE FİZİKSEL VE
BILIŞSEL GELiŞiM
. . . .

1 Orta Yetişkinliğin Doğası 3 Bilişsel Gelişim


Öğrenme Hedefi 1 Orta yetişki nlikte yaşamın Öğrenme Hedefi 3 Orta yaştaki bilişsel
- nasıl değiştiğini açıklar ve orta yetişkinliği değişimleri tanımlar.

� tanımlar. Zeka

ta
Değişen Orta yaş Bilgi İşleme Süreci
Orta Yetişkinliğin Ta nımlanması

..c: 4 Kariyer, İş ve Boş Zaman


Fiziksel Gelişim
ta 2
Öğrenme Hedefi 4 Orta yetişkinlikte kariyer

c: Öğrenme Hedefi 2
değişimleri tartışır.
Orta yaştaki fiziksel gelişimi, iş ve boş zamanın özelliklerini açıklar.

Orta Yaşta İş
ta Fiziksel Değişimler Kariyer Sorunları ve Değişiklikler
Sağlık ve Hastalık Boş Zaman

E Ölüm Oranları
Cinsellik 5 Din ve Hayatm Anlamı
: ::; Öğrenme Hedefi 5 Orta yetişkinlikte hayatın
anlamını ve dinin rolü n ü açıklar.
:O Din ve Yetişkin Hayatı

_o Din ve Sağlık
Hayatın Anlamı
Bizim zaman algımız yaşam süresinin neresinde
olduğumuza bağlıdır. Hayatın bazı noktalarında
zamanla ilgili daha fazla düşünürüz (Schroots, 2007).
Jim Croce'nin 'Bir Şişede Zaman' şarkısı yetişkin yıllarında gelişen bakış açısı zamanını

yansıtır.

Zamanı şişede saklayabilseydim


İlk yapmak isteyeceğim şey
Sonsuzluğun sonuna kadar
Her günü saklamak olurdu
Onları seninle birlikte yaşayabileyim diye
Ama hiç yeterli zaman yok sanki
Yapmak istediklerini yapmaya
Onları bulduğunda
Yeterince bakındım etrafa
Zamanın içinden
Seninle geçip gitmek istediğimi bilecek kadar
-Jim Croce, "Bir Şişede Zaman"

Jim Croce'ın şarkısı, zamanı aşkla birleştirir ve aşık olduğumuz birisiyle zamanı geçirme

umudunu gösterir. Aşk ve yakınlık, yetişkin gelişiminin önemli kon ularıdır. Böylece, orta

yetişkinlikte insanların doğumdan bu zamana kadar olan zaman yerine, kalan zaman

hakkında düşünmesi artar (Settersan, 2009). Orta yaştaki yetişkinler nerede olduklarına
dön ü p bakmaya başlarlar, bulundukları zamanda ne yaptıklarını ortaya koyarlar. Gele­

ceğe, yaşamları ile ilgili umut ettiklerini başarmak için kalan zamana göre bakarlar.

I
.. - konu bağ lantı lan
1
Beliren yetişkinlik (Emerging adulthood), yaklaşık olarak 18 yaşından 25 yaşına kadar
olan yıllardır, deneyimle ve araştırmayla tanımlanır. Fiziksel performansın en yüksek
olduğu dönem yaklaşık 19 yaşından 26 yaşına kadardır, fakat erken yetişkinliğin son­
raki dönemlerinde fiziksel performansta yavaş bir düşüş görülür. Beliren yetişkinler,
genç yetişkinlerden daha çok kişiyle cinsel ilişki yaşar fakat daha seyrek seks yaparlar.
ilk yetişkinlik döneminde ergenlerden daha faydacı ve daha düşüncelidirler. Kariyer
gelişimi ilk yetişkinliğin önemli bir yönüdür ve iş genç yetişkinlerin çoğunun haya-
tının merkezi haline gelir.

I
� - - - geriye dönelim __________________ ..

• KISIM 8 Orta Yetişkinlik 475


ön Bilqi
Genç yetişkinler, orta yaşta hayatlarının nasıl olacağına dair ileriye baktıklarında, bazı şeyle­
rin artık inişe geçeceğini beklerler. Fakat insan hayatındaki bütün dönemler gibi birçok birey
için orta yaşın da olumlu ve olumsuz yanları vardır. Orta yetişkinlikteki bu ilk bölümde fiziksel
değişimleri, bilişsel değişimleri, kariyerdeki, işteki ve boş zamandaki değişimleri, aynı zamanda
orta yetişkinlik boyunca dinin önemini ve hayatın anlamını tartışacağız. Fakat ilk olarak, orta
yaşın nasıl değiştiğini inceleyeceğiz.

1 Orta Yetişkinliğin Doğası Orta yetişkinlikte yaşamın nasıl değiştiğini açıklar ve orta
yetişkinliği tanımlar.

Değişen Orta Yaş Orta Yetişkinliğin Tanımlanması

B ugün orta yaş 1 00 yıl önce olduğu gibi mi yaşanır? Sadece 2 5 yıl önce m i ? Orta
yetişki n l i k nasıl tanımlanabilir ve o n u n temel özelliklerinden bazıları nelerdir?

DEGİŞEN ORTA YAŞ


Günümüzün 50 yaşındakilerinin birçoğu, bir ya da iki nesil öncesinin 40 yaşın­
dakilerden görünüş olarak daha iyi, daha zinde ve daha üreticilerdir. Daha çok insan
daha sağlıklı yaşam biçimlerine yöneldiği ve tıp konusundaki ilerlemeler yaşlanma
sürecini yavaşlatmaya yadımcı olduğu için, orta yaşlılığın sınırları yukarı çekilmiştir.
Aktif, sağlıklı ve üretken kişilerin sayılarının giderek artması, orta yaşın geç başla ­
masına ve daha uzun sürmesine yol açar. Son zamanlardaki '60 yeni 40' dır söylemi,
günümüzde birçok 60 yaşındaki kişilerin daha önceki nesillerin 40 yaşındakileri gibi
aktif, üretken ve sağlıklı olduğunu ima eder.
'Hangi yaş grubuna aitsin?' ve 'Kaç yaşında hissediyorsun?'soruları yaş kimliği
kavramını ifade eder. Yetişkinliklerin yaşlandıkça, yaş kimliklerinin kronoloj i k yaş­
larından daha genç olduğuna ilişkin bulgular t utarlıdır ( Setterson & Travten, 2009;
Westerhof, 2009 ) . Bir çalışmada, 6 5 yaşından 69 yaşına kadar kişilerin neredeyse
yarısının kendilerini orta yaşlı olarak düşündükleri b u l u n m uştur ( Na t ional Council
on Aging, 2000) ve başka bir çalışma da benzer bir örüntü ortaya çıkmıştır: 60
yaşından 75 yaşına kadar olan bireylerden yansı kendi­
lerini orta yaşlı olarak görmüşlerdir (Lanchman, Maier,
& B u dne, 2000) . Aynı zamanda bazı bireyler orta yaşın
üst sınırını emekliliğe geçiş yaşı olarak düşünür.
C a ri J ung, 20. yüzyılın başlarında, orta yaşa geçişi
çalışırken, orta yaşı hayatın öğleden sonrası olarak
tanım la m ıştır ( J u ng, 1 99 3 ) . Orta yaş ileri yetişki nliğe
'ha yatın a kşamına', önemli bir hazırlık sağlar (Lach­
man, 2 004, s . 3 0 6 ) . Fakat 'orta yaş' J ung'ın belirttiği
zam a n d a n daha erkendir. Ortalama yaşam s ü resi
l 900'lerde 47 yıldı; n ü fu s u n sadece yüzde üçü 6 5 yaşını
geçmiştir. G ü n ümüzde, ortalama yaşam sü resi 78 yıldır
ve Amerikan n ü f u s u n u n y ü zd e 1 2 'si 65 yaşından
büyüktür. Nüfusun daha büyük yüzdesi yaşlılığı yaşar­
ken, yaşamın orta noktasının ve orta yaşın ya da orta
yetişkinliğin a yrıntılarını araştırmak zorlaşıyor ( St a u ­
d i nger & B l uck, 200 1 ) .
Orta yaş nasıl değişir?

476 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bılişsel Gelişim



Daha önceki on yılla ve yüzyılla kıyaslandığında, artan oranda nüfusun yüz­
desi orta yaşlı ve yaşlı yetişkinlerden o l u ş u r ( Uhlenberg & D a nnefer, 2007 ) . Geç­
mişte, n ü f u s u n yaş yapısı pira m it olarak gösteriliyordu, n ü fu s u n b ü y ü k y ü zdesi
çocuk l u k yıllarındaydı. G ü n ü m ü zde, farklı yaşlardaki bireylerin yüzdeleri yaşam
boyunca benzerdir, yaş dağıl ı m ı n ı n 'dikdörtgenleşmesi' ( vertical rectangl e ) olarak
isimlendirilir ( Hi mes, 2 009a ) . D ikdörtgenleşme u z u n yaşama, düşük doğu rganlığa
ve "baby boom• k u şağının yaşlan masını sağlayan sağlıktaki ilerlemeler tarafından
yaratılır ( Moer, 2007 ) .

ORTA YETİŞKİNLİGİN TANIMLANMASI


Yaş sınırı kesin şekilde olmamasına rağmen, biz orta yetişkinliği ortal a m a 40-45
yaşları nda başlayan ve 6 0 - 6 5 yaşlarına k a d a r uzayan gelişimsel dönem olarak
d ü ş ü n ü rü z . B i rçok insan için, orta yetişkinlik, fiziksel yeteneklerin azaldığı ve
sorum l u l u ğ u n a rttığı zamandır; insanların genç-yaşlı k u t uplaşmasının ve hayatta
kalan zamanın farkında olduğu dönemdir; gelecek nesillere anlamlı şeyleri n a k t a ­
r ı m ı n ı n yapıldığı n o k t a d ı r ve k ariyerlerinde tatmine u l a ş tığı ve s ü r d ü r d ü ğ ü
zamandır. Özetle, o r t a yetişki n l i k 'yaşlanmayla i l i ş k i l i fiziksel ve psikoloj i k deği­
şimlerin ortasındaki iş ve ilişki soru m l u l u ğ u n u n dengelenmesi'ni içerir ( La nch­
man, 2 004, s . 3 0 5 ) .
Orta yaşta, diğer yaş dönemlerinde olduğu gibi bireyler seçim yapar, ne yap­
ması gerektiğini, zamanı v e k aynakları nasıl harcayacaklarını ve yaşamlarının
hangi yönlerini değiştireceklerini değerlendirirler. Orta yaşta, "ciddi b i r kaza,
kayıp ya da hastal ı k " "uyanma zili" olabilir ve "zamanın yeniden yapılandırılması
ve hayattaki önceliklerin değerlendirilmesini" sağlar ( Lachman, 2 004 s . 3 1 O).
Daha üst düzeyde korum a l a r olmadan, birçok orta yaşlı yetişkin beklenmedik iş
kayıpları yaşar ya da erken emeklilik için teşvik edilir ( Sweet, Moen, & Meiksins,
2007 ) .
K a za nçlar ( b ü yü m e ) v e kayıplar ( gerileme) yaşam boyu gelişimde önemli
kavra m l a rdır. Orta yetişkinlik biyolojik ve sosyo k ü l tü rel faktörlerde olduğu Orta ya ş yen i i m kanla r ı n
gibi kazançların ve kayıpların b i rbirini dengelediği bir yaşam dönemidir ( B a l - ka r ı ş ı m ı v e fizi ksel yeteneklerin
tes, Lindenberger, & Staudinger, 2 00 6 ) . Orta yetişkinlikte biyolojik işlevlerde
d ü şüşüyle bi rleşen kayna kla rın
d ü ş üşler olmasına rağmen, eğitim, k a riyer ve ilişkiler gibi sosyo- k ü lt ü r e l
destekler, orta yetişkinlikte e n üst düzeye ç ı k a r ( Wi l lis, & Schanie, 2 00 5 ) . g eniş l et i l mesid i r.
B öylece, orta yetişkinlik birçok insan için büyüme ve kaybın dengelendiği -Lois Verbrugge
t e k gelişimsel dönemdir. Michigan Üniversitesi
B i rinci bölü mdeki tartışmadan hatırlayacağınız gibi, bireylerin sadece kro­
nolojik yaşı yoktur, a ynı zamanda biyolojik, psikolojik ve sosy a l yaşla rı da vardır.
B azı uzmanlar, erken ve geç döneme kıyasla orta yaşın sosyo-k ü l t ü re l faktörler-
den d a ha çok e t kilendiğini b e lirtmektedirler ( Willis & M a rtin, 2 00 5 )

,----------·
Artan sayıdaki sağlıklı yetişkinler için orta yaş daha u z u n sürer. Gerçekten
de, orta yetişkinlikle ilgilenen a rtan sayıdaki uzman 5 5 ile 65 yaş a ra s ı n d a k i I
dönemi i l e r i o r t a yaş o l a r a k t a n ı m larlar ( Deeg, 2 00 5 ) . O r t a y a ş ı n başlarına kıyasla, ı gelişi m l e bağlantı
orta yaşın sonları "ebeveyn ölümü, en son çocuğun evden a yrılışı, büyükanne ve Yaşam Boyu Bakış Açısı: Dört çeşit yaş
büyükbaba olma, emekliliğe hazırlanma ve gerçek emeklilik" olarak tanımlan ı r. vardır; kronolojik, biyoloj i k, psikolojik ve
B u yaş a ra lığında birçok insan sağlık sorunlarıyla ilk defa karşılaşır ( D eeg, 2 0 0 5 , sosyal. 1. Bölüm, s. 19.
,
s .2 1 1 ) . Genel olarak, orta yaşın başlarında kayıplar v e kazançlar birbirini denge- ______ ,
lerken, orta yaşın sonlarında kayıplar birçok birey için kazançları geçmeye başlar
( Ba l tes, Lindenberger, & S t a udinger, 2006 ) .
Orta yaşın, bireysel fark l ı l ı k l a rla tanıml andığını a kılda t utmamız gerekir ( Per­
rig, Chiello & Perren, 2 0 0 5 ) . Yaşam boyu u zmanı Gilbert B ri m ( l 992 ) 'ın yoru ­
m u n a göre, orta yetişkinlikteki değişimler kıvrımlar ve dönüşümlerle dolu, sabit
olmayan yol d u r. İnsanlar başarı ve başarısızlık d u r u m la rına yönelir ve onlardan Orta yetişkinlik: Ortalama 40-45 yaşlarında başla­
uzaklaşırlar. yan ve 60-65 yaşlarına uzanan gelişimsel dönemdir.

• KISIM 8 Orta Yetışkinlik 477


Gözden Geçir Gözden Geçir Birinci bölümde insanların uzun ömürlüğüne
ilişkin tarihçeleri hakkında ne öğrendiniz7
Bağlantı Kur Günümüzdeki orta yaş geçmiş nesillerden
nasıl fa rklıdır?
Yansıt Orta yaş nasıl tanımlanır ve onun bazı özel l ik­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
leri nelerdir? Kendi ebeveynlerinizden ve büyü kanne/
büyükbaba ların ızdan daha fa rklı bir orta yaş
Bağlantı Kur
e Orta yetişkinlikte yaşamın
nasıl değiştiğini açıklar ve
Bu bölümde, günümüzde uzun ömrü arttıran
diğer şeylerden etkilenen yaş dağ ı l ı m ı n ı n
(deneyiml iyorsunuz ya da deneyi mlediniz)
deneyim leyeceğ i n izle i l g i l i ne düşün üyor­
s u n uz?
orta yetişkinliği tanımlar. 'dikdörtgenleşmesi' hakkında bilgi edindi niz.

2 Fiziksel Gelişim e Orta yaştaki fiziksel değişimleri tartışır.

Fiziksel Değişimler Sağlık ve Hastalık Ölüm Oranları Cinsellik

Hangi fiziksel değişimler orta yetişkinliği tanımlar? Orta yaşlı yetişkinler ne kadar
sağlıklıdır? Orta yaştaki temel ölüm nedenleri nelerdir? Orta yetişkinlikte bireylerin
cinsel faaliyetleri nastldır?

FİZİKSEL DEGİŞİMLER
ilk ergenlikte meydana gelen ani fiziksel değişimler ve yaşlılıktaki ani bozulmanın
aksine, orta yaşta fiziksel değişimler genellikle daha yavaştır. Orta yetişkinlik yılla­
rındaki yaşlanma yüzünden herkes bazı fiziksel değişimler yaşamasına rağmen, yaş­
lanmanın derecesi bireyden bireye değişir. Genetik yapı ve yaşam şekli gibi faktörler,
kronik hastalıkların olup olmayacağı ve ne zaman olacağı konusunda önemli rol
oynar. Orta yaş, yaşlanma sü recini önlemek ve etkilemek için hala zamanımız var­
ken, daha sonr a k i yaşamı mıza göz a tacağımız bir penceredir ( Lanchm a n, 2004 ) .
Şimdi orta yaştaki fiziksel değişimlerden bazılarını inceleyelim.

Gözle Görülür İşaretler: Orta yetişkinlikteki en belirgin fiziksel değişimlerden


biri fiziksel görünümdür. Yaşlanmanın ilk dikkat çekici işaretleri genellikle 40'lı ya
da 50'Ji yaşlarda ortaya çıkar. Dokuların altındaki kolajen ve yağ kayıpları yüzünden
cilt kırışmaya ve sarkmaya başlar ( Farage ve d iğerleri, 2009 ) . Derideki küçük ve
bölgesel pigmentleşme alanla n özellikle de güneş ışığına m a ru z kalan el ve yüz gibi
alanlarda yaşlılık lekelerini ü retir. D ü ş ü k yerine gelme hızı ve melanin ü retimindeki
azalma yüzünden saçlar incelir ve grileşir. El ve ayak tırnakla rında çizgiler geliştirir
ve incelir, kolay kırılır hale gelir.
B i rçok kültürde genç görünüm daha fazla vurgulandığı için, saçları grileşen, cildi
kırışmış, vücudu sarkmış, dişleri sararmış kişiler kendilerini genç göstermeye çalışır.
Orta yaşta estetik ameliyatlar, saç boyama, peruk alma, zayıflama programları na üye
olma, egzersiz rej imlerine katılına ve y üksek dozda vitamin alma yaygındır. Baby
boom 1 kuşağı plastik cerrah i ye ve botoksa çok fazla ilgi göstermektedirler, bu da
arıla rın yaşlanma s ürecine müdahale etmek istediklerini yansıtmaktadır ( Ascher &
others, 20 1 0; Niamtu, 2009; Wu 20 1 0 ) .

Boy ve Kilo: İnsanların orta yaşta boyu kısalır ve birçoğu kilo alır. Erkekler 3 0
yaşından 5 0 yaşına kadar ortalama yaklaşık 2 . 54 cm kısalır, daha sonra 5 0 yaşından

ı Çevirenin Noıu: ABD'de II. Dünya Savaşı'nın bitiminde başlayıp J 960 yılı başlanna kadar <;Üren, yıllık do�urn hıımda büyük artış
anlamına gelmektedir. ikinci Dünya Savaşı ::;onrasında Amerikan nüfusunun düşme eğilimi göstermesi sebebiyle, Amerikan halkı
çucuk yapmaya yönlendirilmişlir. Reklamlarla desteklenen ilk nüfus hareketidir. Bu olayın gerçekleştiği 1946·64 yıllan arasına Nbaby
hoom" yıllan adı verilmiştir.

478 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



70 yaşına kadar 2 . 5 4 cm daha kısalırlar ( Hayer & Roodin, 2009 ) . Kadınlarda boy
kısalması 25 yaşından 7 5 yaşına kadar 5 .08 cm kadardır. B i reylerlerde yaşa bağlı
olarak görülen kısalmalarda bireysel farklılıkların olduğuna da dikkat etmek gerekir.
Boydaki kısalmanın sebebi omu rd a k i kemik kaybıdır. Ergenlikte vücut yağı, ort a lama
vücut kilosunun neredeyse yüzde lO'unu; orta yaşta yüzde 20' sini ya da daha
fazlasını oluşturur.
Ulusal bir a l a n a raştırmasında, 40- 5 9 yaş a ra s ı ndaki Ameri ka lı l a rı n y ü zde 2 9 ' u
obez olarak t a nı m l a nı r ( Leters for D isease Control and Prevention, 2 0 06 ) . Onü­
çüncü bölümde, 2 0 yaş ve üzerindeki Amerikalı yetişkinlerin de yüzde 3 3 'ü nü n
obez olarak sınıfla ndırıldığını görm ü ş t ü k . Orta yetişkinlikte fazla kilolu o l m a k
önemli b i r sağl ı k sorunu d u r ( Himes, 2009b; Wyn & Peckham, 20 1 0 ) . Örneğin,
obezite insanların diğer hastalıkl a ra yakalanma olasılığını a r tırır, bunlar a ra s ı nda
hipertansiyon ( a normal y üksek kan basıncı ) , diyabet ve sindirim rah atsızl ıkları
vardır ( Bazzano ve diğerleri, 2 0 1 0; B loomgardens, 20 1 0 ) . Geniş ölçekli bir çalışma,
orta yaşta aşırı kilolu olmanın ya da obez olmanın erken ö l ü m riskini a rt ı rd ığını
b u l m u ş t u r ( Ad a ms ve diğerleri, 2 0 06 ) . E l l i ile yetmiş bir yaş a rasındaki 5 0 0 . 000'den
fazla k i şinin boy ve kilosunu ölçen bir a l a n çalışmasında, a ra ş t ı rmacılar 1 0 y ı l l ı k
dönem boyunca k a tılımcıların ö l ü m kayıtla rını incelem i ş t i r. Aşırı kilolu olanl a r
( boy ve k i l o g ö z önüne a l ı na ra k hesaplanmış v ü c u t k ü t l e endeksiyle tanımlanmış,
2 5 ve ü s t ü olanla r ) , 5 0 yaşında y üzde 20 ile yüzde 40 a rasında daha y üksek ölüm
r i s k i ne sahiptir, b u na karşı obez olanlar ( v ü cu t k ütle endeksi 3 0 ya da fazl a )
yüzde 1 00 ile y ü zde 200'e kadar y üksek erken ölüm riskine sahiptir.
Orta yetişkinlikte aşırı kilolu olanlar ya da obezlerin sağlık riskini vurgulama­
mıza rağmen, ciddi k ilo kayıpları da akut hastalıklar için risk oluşturabilir.

Kuvvet, Eklemler ve Kemikler: Onüçüncü bölümde gördüğümüz gibi en yüksek


fiziksel güce genelde 20'li yaşlarda u laşılır. 'Sarcopenia' terimi yaşla ilişkili kas k ü t ­
lesi ve g ü ç kaybı olarak tanımlanır ( Doren & others, 2009; Narici & Maffuli, 20 1 0) .
Yaşla birlikte kas kaybı oranı 5 0 yılda yaklaşık yüzde l ile 2 oranında olur ( Marcell,
200 3 ) . Güç kaybı genellikle sırt ve bacaklarda olur. Spor 'Sarcopenia 'nın içerdiği
düşüşü azaltır ( Park ve diğerleri, 2 0 1 O ) .
Vücut eklemlerindeki en y üksek işlevsellik 20'li yaşlardadır. Kemi k h a reketleri
için olan koruyucular ( cush ions) / tendon ve bağlar orta yetişkinlik yıllarında daha
az etkin olur, birçok kişinin eklem sertleşmesi ve hareket güçl ül üğü yaşadığı dönem,
bu zamandır.
Kemik yoğunluğunun en y üksek olduğu yaşlar 30'1arın ortaları ve sonlarıdır, o Ünlü aktör Sean Connery yirmilerinde genç yetişkin

noktadan sonra yavaş yavaş kemik erimesi olur. Kemik erimesi oranı yavaş başlar (üstte), ve ellilerinde orta yaş yetişkin (altta). Orta
yetişkinlik yıllarında dışarıdan gözle görülür yaşlılığın
fakat 50'lerde h ızlanır ( Ryan & Elahi, 2007 ) . Kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla
en önemli belirgin işaretleri nelerdir?
kemik erimesi yaşarlar. Orta yaşın sonlarında, kemikler daha kolay kırılır ve yavaş
iyileşir ( Neer & SWAN Investigators, 20 1 0; Ritchie, 20 1 0) .

Görme ve Duyma: Gijzün uyumu - retinada görüntüye odaklanabilme ve gorun­


t ü yü sağlama- 40- 5 9 yaşları a rasında ciddi şekilde düşer. Özellikle orta yaşlı bireyler
yakın nesneleri görmekte zorlanmaya başlar.
E l l i lere ya d a a lt m ışlara k a d a r genellikle olmamasına rağmen, göze kan a k ı ş ı
azalır. Aza l m ı ş k a n akışı g ö r ü ş a çısını dara l t ı r ve gözde k i k ö r nok t a l a rın a rt ma s ı na
sebep o l ur. R e tina 60 yaşında, 20 yaşınd a k i ni n sadece ü ç t e b i ri m i k t a rında ı ş ı k
a l ı r, bu d u r u m gözbebeği boy u t u ndaki a za lmadan kayna klanır ( Scialfa & K li ne i ,
2007)
D u ymadaki d üşüş 40 yaşlarında başlar. İşitme i l e ilgili ölçümler, 5 0 y a ş ve üstün­
deki kişilerin yüzde 50'sinde d uyma kaybı olduğunu göstermişti r ( Fowler & Leigh ­
Paffenroth, 2007 ) . İlk olarak, y üksek ses perdelerine d u ya rlılık azalır. Fak a t orta
yetişkinlikte düşük ses perdesini duyabilme azalmayabilir. Erkekler y üksek ses per­
desindeki seslere duyarlı.lığını kadınlardan daha önce kaybeder. Ancak bu cinsiyet
farkının sebebi, erkeklerin madencilik, otomobil tamirciliği gibi daha gürültülü işlere
maruz kalmasıdır.

• KISIM 8 Orta Yetişkınlik 479


ŞEKİL 15.1 1 00

YAŞ VE CiNSiYETE GÖRE KARDIOVASKÜLER Erkek


HASTALIKLARIN iLiŞKiSİ: Orta yaşta kardiovas­ � Kadın
küler hastalıklardaki ani artışa dikkat ediniz.

o
20-24 25-34 35-44 45-54 55-64 65-74 75+
Yaş (yıllar)

Araştırmacılar. insanların yaşla birlikte görme ve duymalarını ilerletebilmek için


yeni olanaklar sağlamışlardır. B u n u n gerçekleştirilmesindeki bir yolu göz kamaştıran
bakışı (glare) ve a rkadan gelen sesi da ha iyi kontrol etmektir ( Natalizia ve diğerleri,
20 1 0) . Dahası, duymadaki yeni gelişmeler birçok birey için duymayı yavaş yavaş
düzeltmiştir ( Lewis, Goodman, & Bentler, 2 0 1 O).

Kardiovasküler Sistem: Orta yaş, yüksek kan basıncı ve yüksek kolesterolün


yetişkinleri şaşırttığı bir zamandır ( La nchman, 2004 ) . Şekil 1 5 . l 'de görüldüğü gibi,
kardiovasküler hastalıklar orta yaşta ciddi şekilde artar.

,---------�
Kandaki kolesterol seviyesi yetişkinlik yılları boyunca a rt a r ve orta yaşta atar
I damar ( a rter) duvarlarında toplanmaya başlar, kardiovasküler hastalLk riskini a rttı­
1 gelişimle bağlantı rır ( B etensky, Contrada & LeventhaL 2009; Yetokori ve diğerleri, 20 1 0 ) . Kandaki
1
1 Koşullar, Hastalıklar ve Rahatsızlıklar: kolestrolün t ü rü, etkisini belirler ( Khera & Rade, 20 1 0; Whayne, 2009 ) . İki tür
Çocukluktaki obezite yetişkinli kteki me­ kolestrol vardır: LDL (düşük-yoğunlukta lipoprotei n ) ve HDL (yü ksek yoğunlukta
tabolik sendromun gelişmesiyle ilişkilidi r. Jipoprotein ) . LDL 'kötü' kolestrol olarak isimlendirilir çünkü LDL seviyesi yüksek
9. Bölüm, s. 2 8 1 . 1 olduğunda kan dama rlarına yapışır ve a rterlerin sertleşmesine ( a t herosclerosis) yol
I açar. H D L 'iyi' kolestrol olarak isimlendirilir çünkü HDL yüksek olduğunda ve LDL
..,.... ______________ .,,.
düşük olduğunda, k a rdiovasküler hastalık riski aza l ı r ( Gao ve diğerleri, 2009;
Weensoglog-Volkov & Paj u ka rta, 2 0 l O).
Kan basıncı ( hipertansiyon ) genelli kle 40 ve 50'li yaşlarda a rtar. Menopozda
kadının kan basıncı ani şekilde a rtar ve genellikle sonraki yıllar boyunca
erkeklerden daha yüksek olur (Taler, 2009 ) .
Orta v e ileri yetişkinlikteki anan soru n hipertansiyon, obezite ve
şeker hastalığıyla tanımlanan metabolik sendromdur. Metabolik send­
rom, d i yabet ve ka rdiovasküler hastalıkların gelişmesine yol açar
( C heu ng, 2 0 1 0 ) . Son zamanlard a k i meta-analiz sonuçları, m e tabolik
sendromun herhangi bir ölüm nedeni için önemli bir risk faktörü old u ­
ğ u n u ortaya koymuştur ( Hui, Liu, & H o , 20 1 0 ) .
Spor, kilo kontrolü ve meyve, sebze ve tahıllardan oluşan zengin
diyetler orta yaştaki b i rçok kardiovasküler sorunun önlenmesine yar­
dımcı olur ( Nagashima ve diğerleri, 2 0 1 0; Na tali ve diğerleri, 2009;
O'Danovan ve diğerleri, 20 1 0 ) . örneğin kolestrol seviyesi kalıtımdan
etkilenir fakat doymu ş yağ oranı ve kolestrolü düşük yiyecekler yiyerek
ve düzenli egzersiz yaparak, LDL düşürülür ve HDL yükseltilir ( K a wa no
ve d iğerleri, 2009 ) . Menapoz-sonrasında olan kadınlarla yapılan bir çalış­

Kenya'daki, Masai kabilesinin üyeleri aktif yaşamları yüzünden uzun


mada, I 2 haftalık aerobik sporlarının kadınların kardiovasküler işlevle­
süre koşu bandında kalabilir. Masai kabilesinde kalp hastalığı oldukça rini daha iyi hale getirdiği görülmüştür ( O ' Da nnell, K i rwan & Goodman,
düşüktür, bu onların enerjik yaşam biçimine bağlanır. 2009 ) .

480 BÖLÜM 15 Orta Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim


araştırmalarla bağlantı

Genç Yetişkinlikteki Zindelik (Fitness) İle Orta Yaştaki Kardiovasküler Sağlık Nasıl İlişkilidir?
Zindeliğin kalp hastalığı için sağlıklı genç yetişkinlerin risk faktörlerin in
gelişmesindekirolünü incelemeküzereyapılan boylamsalçalışmageniş
ölçekligözlemçalışmalarını n i lkidir(Carnethonvediğerleri,2003).Daha
önceki çalışmalar, kalp hastalığı ve felçten kaynaklanan sağlık ve ölüm
arasındaki ilişkiye odaklanmıştır.
Bu çalışma dört şehirdeki 4.487 erkek ve kadını içermektedir
(Birmingham, Alabama; Chicago, l llinois; Minneapolis, Minnesota ve
Oakland, Kaliforniya). İlk ölçümlerkatılımcılar 1 8-30 yaşlarındayken, ta­
kipedenölçümler2,S, 7, 1 Ove 1 Syıl sonrayapılmıştır.Kardiorespiratuvar
(cardiorespiratory) zindelik, koşu bandı testi alıştırmalarıyla ölçül müş,
testikişerdakikalık,artanzorluklarıolandokuzbölü mdenoluşmaktadır.
Genç kadın ve erkekteki koşu bandındaki alıştırma testinin süre­
siyle belirlenen kötü kardiorespiratuvar zindelik orta yaşta hipertansi­
yon, diyabet ve metabolik sendrom geliştirme riskiyle ilişkilidir. Yedi yıl
boyunca daha iyi hale gelen zindelik, diyabetve metaboli ksend rom ge­
lişim riskinin azalmasıyla ilişkilidir.
Bu araştırma, yaşamın erken zamanlarında iyi sağlık alışkanlı kları
geliştirmeninöneminidesteklemektedir.Gençkensağlıklıolmaksadece
hayatın o noktasındaki sağlığı daha iyi hale getirmez, aynı zamanda,
ilk yetişkinlikteki fiziksel zindelik, orta yetişkinlikteki sağlıkla nasıl
yaşlandığında sağlıklı kalma ihtimalini de artırır.
ilişkilidir?

Amerika B i rleşik Devletleri'nde kardiovasküler h astalıklardan kaynaklanan


ö l üm lerin l 970'den beri d üş meye devam e t mesi iyi bir h a berdir. N eden d üşer?
Kan basıncını düşürmek için ilaç tedavisindeki ilerlemeler ve yü ksek riskli k i ş i ­
lerdek i kolestrol, diyet ve egzersiz kardiovasküler hastalıklardan ka ynak l a na n
ö l ü m oranlarında d üşmeye y o l a ç a r ( C o ccheri, 20 1 0; Lewis, 2009 ) .
Genç yetişkinlik yıllarındaki sağlık d ü zeyi orta yaştaki kardiovaskü ler hastalık
riski üzerinde etkili midir? Öğrenmek için A raştırmalarla Bağlantıya bakınız.

Akciğerler Orta yetişkinlik boyunca ciğerlerin kapasitesinde çok az değişim olur.


Ancak, 5 5 yaş civarında a k ciğer dokularındaki proteinler daha az esnek hale gelir.
B u değişim göğüs duvarlarının yavaş yavaş sertleşmesiyle birleşir ve nefes a ldıkla­
rın<la damarlarındaki kanda oksijen gidip geldiği için ciğerlerin kapasitesi düşer. Şekil
1 5.2 'de görüldüğü gibi, sigara içenlerin orta yaşta akciğerlerinin kapasitesi aniden
düşer fakat sigarayı bırakırlarsa, hiç sigara içmeyenlerinki gibi olmasa da akciğerlerin
kapasitesi daha iyi hale gelir.

Uyku Orta yaşta uykunun bazı yönleri problemlidir ( M cCrae & D u byak, 2009 ) .
Toplam uyuma saati ilk yetişkinliktekiyle aynı kalır, fakat 40'lı yaşların başlarında
uyanık dönemler daha sıktır ve en derin uyku t ü rü daha azdır (4. seviy e ) . Orta yaşta
yatakta u yanık geçirilen zaman a rtmaya başlar ve bu durum sabahları daha az din­
lenmişlik hissine yol açar. Orta yaşta uyku problemleri, çok sayıda reçeteli ve reçe­
tesiz ilaç k u llananlarda, obezlerde, kardiovasküler hastalığı olanlarda ya da
depresiflerde daha yaygındı r ( Kaleth, ve diğerleri, 2007; Loponen ve diğerleri, 2 0 1 0 ) .

KISIM 8 Orta Yetışkınlik 481


100 <::Ar::ı ııt ır:. '-IASTALIK
Orta yetişkinlikte, kazaların sıklığı d üşer ve çocu k l u k, ergen lik ya da ilk
·;;; yetişkinlik yıllarına göre gribe ve alerj ilere karşı daha az duya rlı olurlar.
., 75
'O
N Aslında , birçok kişi orta yetişkinlik boyu nca hast alığı olmadan ya da
'"
>-
·;;; sürekli sağlık sorunu olmadan yaşar. Fakat orta yaşlı diğer başka kişilerde
� ise hastalık ya da sürekli sağlık sorun u daha yaygın olabilir.
·;;;
"' 50
o. Kronik hastalıklar, yavaş başlaması ve uzun sürmesi ile tanımlanır.
"'
-"'
Q; Kronik hastalıklar ilk yetişkinlikte nadirdir, ona yetişkinlikte a rtar ve ileri
•O>
"ü yetişkinli kte yaygın olur. Genellikle, eklem iltihabı orta yaşta önde gelen
-"' 25
< kronik hastalıktır, b u n u hipertansiyon takip eder fakat kronik hastalıkla­
rın sıklığı orta yaşta cinsiyete göre değişir. Erkekler daha çok ölümcül
kronik durumlar ( kroner kalp hastalığı, kanser ve felç gib i ) yaşar; kadııı­
o
lar ölümcül olmayan ( eklem iltihabı, damarda genişleme ve kese iltihabı
25 50 75 100
( b u rsitis) gibi d uru mlar yaşar.
Yaş (yıl)

ŞEKİL 15.2 Stres ve Hastalık: S t resin hastalıklarda önemli bir faktör olduğu
YAŞA BAGLI AKCİGER KAPASİTESİ VE SİGARA İÇME İLİŞKİSİ: b u l u n muştur ( Kabana, Kabana & Hamel, 2009 ) . S t resin biriken etkisi
Ciğer kapasitesi sigara içmeyen kişilerde orta yaşa doğru çok az deği­
insanlar ona yaşa u laştığında, onların sağlığı ü zerinde önemli rol oynar.
şir. Fakat sigara içmek orta yaşta ve yaşlı yetişkinlerde ciğer kapasitesi­
nin azalmasıyla ilişkilidir. İnsanlar sigara içmeyi bıraktığında, ciğer
St res, hem bağışıklık sistemi hem de kardiovasküler hastalıklarla ilişkilidir
kapasiteleri sigara içmeye devam edenlerden daha fazladır, fakat ciğer ( Ba u er, JeckeL & Luz, 2009; Ho ve diğerleri, 20 1 0 ) .
kapasiteleri hiç sigara içmeyenlerin ki kadar geniş olmaz.
Bağışıkl!k Sistemi ve Stres: Bağışıklık sistemi bakteri, vırus ve tümör
gibi yabancı maddeleri tanıyarak ve yok ederek bizim sağlıklı olmamızı sağlar. Bağı­
,---------�
I
şıklık sisteminin fonksiyonu normal yaşlanmayla azalır ( Lustgarden, 2009 ) .
gelişimle bağlantı Bağışıklık sisteminin mekanizması, dolaşım sisteminde bul unan milyonlarca
beyaz kan hücresinden oluşur. Beyaz kan hücrelerinin sayısı ve yabancı virüs ve
Stres: Son zamanlarda hormona! stres ku­
bakterileri öldü rmedeki etkinliliği stres düzeyiyle ilgilidir. İnsan stres altındayken,
ra mlarındaki değişi kli kler, bağışı k l ı k sis­
virüs ve bakteriler daha büyük i h timalle çoğalır ve hastal ığa sebep olur. Genç ve
tem i fon ksiyonlarındaki düşüşün strese
orta yaşlı yet işkinlerle yapılan bir çalışma, sürekli işsiz olan kişilerin doğal katil ( D K )
karşı dayanıklığı düşük olan yaşlı yetişkin­
olarak adlandırıla n ( N a t u ra ! Kil lers) h ü cre düzeylerinin, daha önce işsiz olup tekrar
lerde önemli bir katkısı olduğunu vurgular.
işe gi ren kişilerden daha az old uğunu göstermiştir ( Cohen ve diğerleri, 2007 ) . Doğal
I
1 7. Bölüm, s. 538.
katil hücreleri daha çok düşük st res koşullarında bulunan bir tür beyaz kan h ücre­
--------""
sidir ( B kz. Şekil 1 5 . 3 ) . S t resli durumlarda düşük düzeyd eki doğal katil h ücreleri,
zayıflamış bağışıklık sisteminin göstergesidir.

Stres ve Kardiovasküler Sistem: Stres ve olumsuz d u ygular fizyoloj ik


sü reçlerin altyapısı nı değiştirerek kard iovasküler hastalıkların gelişimini
ve yön ü n ü etki l er ( Phillips & H ughes, 20 1 O; Serido & Tot enhagen,
2009 ) . Bazen, stres ve kardiovaski . i ler hasta lı klar a rasındaki ilişki dolay­
l ıdır. Örneğin, kronik stresli orta mla rda yaşayan kişiler daha yü ksek
i h t imalle sigara içer, aşırı beslenirler ve egzersiz yapmaktan kaça rlar.
B i.iti.in bu stresle ilgili da vra nışlar, kardiovasküler hastalıkla rın geliş i ­
miyle i l i şkilidir ( Beh ersky, Conrrada, & Leventhal, 2 0 0 9 ; Tom i yama ve
diğerleri, 20 1 0 ) .

Kültür ve Sağlık: Kültür kroner hastalıklarda önemli rol oynar. Kültürle­


rarası çalışmalar yapan psikologlar (cross cultural pscyhologist ), göçmenlerle
yapılan çalışmalarının sağlıkta kültürü n oynadığı rolü açığa kavuşturdu­
ŞEKİL 15.3 ğunu (shed Hgh t ) belirtmiştir ( Freeman ve diğerleri, 20 1 O) İnsanlar başka
DK HÜCRELERİ VE KANSER: iki doğal katil (DK) hücrelerinin (sarı bir kültüre göç ettiğinde, belli hastalıklara genetik yatkınlıkları sabit kalır­
renkli olanlar) leukemia hücresine (kırmızı) saldırıda bul unduğu görü­ ken, sağlık alışkanlıkları değişebilir.
lüyor. Leukemia hücresinin kendini savunmak için geliştirdiği kabar­
Etnik gruplar arasında olduğu gibi etnik gruplar içinde de farklılıklar
cıklara dikkat ediniz. Yine de, DK hücreleri leukemia hücresini çevreler
ve onu neredeyse yok eder.
vardır. Aile yapısında olduğu gibi etnik gruplar içinde sağlığın değişmezliği
söz konu s u d u r. Örneğin, Asya kökenli Amerikalıların u l u sa l yapıl a rı,
Kronik bozukluklar: Yavaş başlayan ve uzun süren bo­ yaşam şekilleri ve sağlığı çeşitlidir. Onlar iyi eğitimli ve sağlık imkanlarına çok rahat
zu ki uklar olarak tanımlanır. Bu bozukluklar ilk
ulaşabilen yüksek kültürl ü Japon kökenli Amerikalılardan, çok az ekonomik kaynağı
yetişkinlikte nadirdir, orta yetişkinlikte artar ve ileri
olan ve sağlığı kötü olan K uzeybatılı Asyalı m ü ltecilere kadar sınıflanabilir. Etnik
yetişkinlikte yaygın olur.

482 BÖLÜM 15 Orta Yetışkır lik Dönemınde Fızik,el ve Bıl işsel Gelişım
gruplardaki bireylerin yaşam koşulları ve yaşam ta rzları onların sosyo eko­
nomik statüsü, göçmenlik statüsü, sosyal ve dil becerileri. i ş imkanları ve
anlamlı sosyal ağ desteğinin olması gibi sosyal kaynaklardan etkilenir ve
bunların hepsi sağlıkta önemli rol oynar.
Emik gruplardaki bu değişikliklere rağmen, etnik gruplar arasındaki
farkları bilmek faydalıdır ( Ca ughey ve diğerleri, 20 1 0; Ki rby, 2009 ) . Örne ­
ğin, yaşlı Afrika kökenli Amerikalılarda orta lamanın üstünde yüksek kan
basına ve felç görü lür ( Feng, Hendry, & Adams, 2010 ) . Latin Ameri ka­
lılarda diyabet orta lamanın üstündedir ( B rown, 2009 ) . Yine de, Latinler
Latin olmayan beyazlardan Pap test taramasını daha az alırlar ve daha
y üksek oranda serviks kanserine yakalanı r ( Byrd, Chavez, & Wilson,
2007 ) .
Önyargı v e ırk ayrımı, b irçok Afrika kökenl i Amerikal ının sağl ık
d u ru m u nu kötü etki leyen ayrımcılık ve yoksu llu kla ilişkili kronik stres- Sağlıktaki bazı etik değişikliklernelerdir?
!er için tari hsel gerçeklerdir ( Peek ve diğerleri, 20 1 0; Sorkin, Ngo- Metz-
ger, & De Alba, 2 0 1 0 ) . Geniş a i le ağla rı gibi destek sistemleri, A fr i ka kökenli
Amerikalıların sağlığını düzeltmelerine ve stresle baş etmelerine yardımcı olan
öne m l i kaynaklardır.
Ön yargı ve ayrımcılık Pano Riko, Meksika ve Latin Amerika'daki bazı yerler­
deki göçmenlerin sağlığını etkileyen önemli stres kayna k l a rı olabi l i r. Göçmenler,
ekonomik kaynakların yokluğu ve etkili doktor hasta iletişimini engelleyen zayıf d i l
becerilerini içeren yeterli sağlı k bakımındaki k ü l t ü rel engellerle karşı karşıya gelebi­
lirler. B una ek olarak, göçmenler sağlık sistemlerin işleyişine aşina değildirler, çok
sayıda insanla karşılaşmak istemezler ve u zu n süre bu servislerde neden beklemeleri
gerektiği kon usunda şüphelidirler.
Sağlık görevlileri etnik azınlıkta olan hastalarıyla olan etkinliklerini, sağlı k ve
hastalığı dikkate alarak hastaların tutumla rı, inançları ve k ü l t ü rel uygulamalar hak­
kındaki bilgilerini gelişti rerek a rtırabilirler. Bu bilgiler yabancı hastaların risklerini
görmezden gelmek yerine Batılı tedavilerle birleştirilmelidir.

ÖLÜM ORANLAR!
Enfeksiyon hastalıkları 20. y ü zyılın ortala rına kadar ölümün temel nedeni olmuşt u r.
Enfeksiyon hastalıkları oranı azaldıkça, bireylerin orta yaşa kadar yaşadığı, kronik
bozuklukların a rttığı görülmüştür (Kelley- Moore, 2009 ) . Kronik bozu kluklar, orta
yetişkinlikteki insanlar için en temel ölüm nedenidiI.
Orta yaşta, birçok ölüm tek bir sebepten, tanımlanabilen d u rumdan kaynakla­
nı rk en, yaşlılı kta ölüm bi rçok kronik d u ru m un ortak etkisinden kaynaklanabilir
( Gessert, Elliott, & Ha ller, 2 00 3 ) . Yıllardır, kalp ra ha tsızlıkla rı orta yetişkinlikte
ölüme yol açan en önemli sebep olmuşt u r, bunu kanser izlemiş; a ncak, 2005 de
Amerika'da 4 5 -64 yaşlarındaki insanların çoğu kanserden ölmüşt ür, kardiovasküler
hastalık bunu takip etmiştir ( National Ceııter for Health Statist i cs, 2008 ) . Ö l ü m ün
öncül sebeplerinden olan kanser 4 5 - 54 ve 5 5 -64 yaş a ralığındaki kişiler a rasındaki
uçurum u genişletmiştir ( Nat ional Center for Health Statistics, 2008 ) . Bütün ölüme
yol açan sebepler dikkate a lındığıııda, erkeklerin ölüm ora nı kadınlardan daha yük­
sekt i r.

CİNSELLİK
Orta yaşa doğru, kadınların ve erkeklerin cinselliğinde ne t ü rden değişikl.ikler tanım­
lanır? Klimakterik, doğurganlığın azaldığı orta yaşa geçişi tanı mlamak için ku llanı­
lan terimdir. Kadın ve erkeklerdeki klimakterikteki önemli farklılıkları araştıralım.

Menopoz: Çoğumuz menopoz hakkında bir şeyler bi liriz. Fakat bildiklerimiz doğru
m u ? Menopoz nedir? Ne za man olur ve yan etkileri nelerdir? Klimakterik: Doğ urganlığın azaldığı orta yaşa geçiş.

Orta Yetışkınlik 483


• KISIM 8
Menopoz orta yaşta, bir kadının menstural döneminin tamamen bit­
tiği genelHkle 40'1ı yaşların sonunda ya da 50'lilerin başında ortaya çıkar.
Kadınlar son dönemi ortalama 5 1 yaşında yaşar ( Wise, 2006 ) . Ancak,
menopoz yaşı 39 ile 59 yaş arasındaki herhangi bir zamanda ortaya çıka­
bilir. Gerçekte, b ü t ü n kadınlar 60'1ı yaşlarında menopoz sonrasındadır
( Gosden, 2007 ) . Geç menopoz göğüs kanseri riskini arttırı r ( Mishra ve
diğerleri, 2009) .
O n birinci böl ümdeki, 'Ergenlerde Fiziksel v e B i l işsel Gelişim" den
hatırlayacağınız gibi, menarj olarak adlandmlan kızların ilk adet zamanı,
1 9. yüzyılın ortalarından bu zamana kadar ciddi şekilde düşmüştür, hatta
bazı ü lkelerde 4 yıl kadar öncesine çekilmiştir ( S usman & Dom, 2009 ) .
Menopozun gerçekleşmesinde benzer erken başlangıçlar var mıdır? Hayır,
menopozda benzer erken değişimler yoktur, ve menarşın başlamasıyla
menopozun başlaması arasında düşük korelasyon vardır ya da hiç kore­
lasyon yoktur ( Gosden, 2007 ) .
Menapoz öncesi (Perimenopause), normal menstural dönemden mens­
tural olmayan döneme geçiştir, yaklaşık l O yıl sürer (De Franciscis ve
diğerleri, 2007; Seritan ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Menopoz öncesi 40'lı yaşlarda
yaygındır fakat 30'larda da olabilir.
Kalıtım ve deneyim menopozun başlangıcını ve belirtilerini etkiler (
Araştırmacılar Kanadalı ve Amerikalı kadınların neredeyse yüzde SO'si Gosder, 2007; Lio ve diğerleri, 20 1 0 ) . Düzenli sigara içen kadınlar bir ya da
arasında sıcak basması yaşandığını fakat yedi Japon kadından sadece iki yıl daha erken menopoza girerler çünkü tütün ve katran y u m u rtalıkla­
birinde bu durumun ortaya çıktığını bulmuşlardır (Lock, 1998). Bu
ra zarar verir (Gosdeni 2007 ) . Bir çalışma, menopoz semptomlarının sigara
farklılığa sebep olan faktörler nelerdir?
içen, alkol kullanan, hala doğum kontrol hapları k u l lanan, depresif olan
ve yüksek şekerli yiyeceklerle beslenen kadınlarda arttığını ortaya çıkarmıştır ( Sabia
ve diğerleri, 2006 ) . Kırklı ve ellili yaşlardaki kadınlarla yapılan 8 yıllık boylamsal çalış­
mada, haftada 5 gün yarım saat d ü zenli y ü rüyen kadınlarda menstural dönemden
menopoz dönemine geçtiklerinde daha az kaygı ve depresyon belirtileri gösterdikleri
görü lmüştür ( Nelson ve diğerleri, 2008) .
Sadece başlama zamanı değil, menopozun yan etkileri de çeşitlidir. Menopozda,
yumu rtalıklar tarafından üretilen östrojen aniden azalu ve bu düşüş bazı kadınlarda
sıcak basması, mide bulantısı, yorgunluk ve hızlı kalp atışı gibi olumsuz belirtiler
ortaya çıkarır ( Casper ve diğerleri, 2008 ) . K ü l t ürlerarası çalışmalar, menopoz yaşan­
tısında büyük farklılıklar olduğunu göstermiştir ( F reeman & Sherif, 2007; Lerner­
Geva ve diğerleri, 20 1 0 ) . Örneğin, Mayalı kadınlarda sıcak basması yaygın değildir.
Asyalı kadınlar Batı toplumlarındaki kadınlardan daha az sıcak basması bildirmiştir.
B u k ü l t ü rlerarası farklılıkların boyutunun genetik, beslenme, üreme ya da kültürel
fa ktörlerden kaynaklandığını belirlemek zordu r.
Menopoz düşünüldüğü gibi bütün kadınlar için tamamen olumsuz bir yaşan­
tı değildir ( Ba u ld & B rown, 2009; Weismiller, 2009) . Fakat yumu rtlamanın kaybı
kadınlar için önemli bir işarettir - bunun anla m ı, çocuk sahibi olmakla ilgili son kara­
rın verilmesi gerektiğidir. Çocuğu olmayan kadınlar, 30'lu yaşların ortasına doğru,
'biyoloj i k saatin geri çevrilmesi ( u p against ) ' hakkında konuşurlar çünkü çocuk sahibi
olmak konusundaki tercihlerini uzun süre erteleyemezler.
G ü n ü müze kadar, hormon takviyesi terapisi menopozun olumsuz yan etkilerinin
tedavisi için verilirdi. Hormon takviyesi terapisi (HIT) yumurtalıklar tarafından ü retilen
ü reme hormonlarının seviyelerinin azaltılmasını düzenler ( Nappi & Polatti, 2009;
Studd, 2 0 1 0) . HTI çeşitli formlardaki östrojen ve progestin hormonun çeşitli t ürlerin­
den oluşur. HTI alan katılı mcıların felç ( stroke ) olma riskini arttırdığı için, HTI'nin
etkileri ile ilgili çalışmalar durdurulmuştur ( National Institutes of Health, 2004 ) . Son
zamanlardaki analizler, birleştiril miş östrojen ve progestin hormon terapisinin kardo­
vasküler hastalıkların ortaya çıkma riskini arttırdığını doğrulamıştır (Toh ve diğerleri,
20 1 0 ) . Östrojen tek başına, progestinle östrojenin birleştiği kadar miktarda felç riskini
artırı r. İlk veriler, HTI alanlar arasında bunama (zih insel fonksiyonların bozulması)
riskini arttırdığını göstermiştir. Olumlu taraftan bu çalışma östrojenin kalça kı rığı
Menopoz: Kadınların menstural döneminin bitmesi, riskini azalttığını ve kalp k rizi riskini ya da göğüs kanseri riskini de arttırmadığını bul­
genellikle 40'1ı yaşların sonları ya da SO'li yaşlardır. muştur. Fakat, birçok ü l kede yapılan son yıllardaki araştırmalar, HTI kullanımının

484 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Dönemınde Fizıksel ve Bilişsel Gelişim


azalmasının göğüs kanserinin görülmesindeki düşüşle ilişkisini bulmuştur ( Dobson,
2009; Vankrunkelsven ve diğerleri, 2009 ) .
Ulusal Sağlık E nstitüleri, ş u a n kadınlardan hormon alanları n tedaviye devam
edip etmeyeceklerini belirlemek için kendi doktorlarına danışmanlarını önermiştir.
H1Tyi kısa dönem belirtilerini iyileştirilmek amacıyla alırlarsa, faydası riskinden
daha fazla olur ( Schinder, 2006 ) . Fakat günümüzdeki HTI ile ilişkili risk bulgula rı,
uzun süreli hormon terapisinin ciddi şekilde tekrar değerlendirilmesini önermiştir.
( Wornez, 2007 ) . HTI'nin olası olumsuz etkileri yüzünden, birçok orta yaşlı kadın
düzenli spor, diyet takviyesi, doğal ilaçlar, rahatlama terapisi, akupunktur ve nonste­
roidal ilaçlar gibi, alternatifler a ramaktadır (Cardini & diğerleri, 20 1 0; Gosden, 2007 ) .
HTI'nin potansiyel tek faydası kadınlarda bilişsel yaşlanmaya karşı korunmaya
yardım etmesidir. Fakat yakın zamandaki gözden geçirme çalışmaları, menopoz son­
rası dönemde olan kadınlarda bilişsel fonksiyonların korunumu ya da düzeltilmesinde
HTI'nin etkili olmadığı sonucu n a ulaşmıştır. (Hogervorst ve diğerleri, 2 009; Lethably
ve diğerleri, 2008 ) .

Orta Yaşlı Erkeklerde Hormona! Değişiklikler: Erkekler, kadınların yaşadığı


menapoz gibi bir şey mi yaşarlar? Yani, erkek menopozu var mıdır? Orta yetişkinlik
boyunca, cinsel hormon düzeyleri ve aktivitelerinde biraz azalma olmasına rağmen,
çoğu erkek çocuk yapma kapasitesini kaybetmez ( Kohher ve diğerleri, 2008 ) . Erkek­
ler 50'li ve 60'lı yaşlarında hormona! değişim yaşar fakat bu kadınlardaki ani östrojen
düşüşü gibi değildir. Erkekler orta yaşta üremeyi kaybetmemesine rağmen, testesteron
üretimi orta yetişkinlik boyunca yılda yaklaşık yüzde bir oranında düşmeye başlar ve
sperm sayısı genellikle yavaş bir düşüş gösterir ( Hormon, 2007 ) . Orta yaşta, erkekler­
deki testesteron seviyesindeki yavaş düşüş onların cinsel isteklerini azaltır ( Goel ve
diğerleri, 2003 ) . Tayvanlı erkeklerle yapılan yakın zamandaki bir çalışmada, yaşla bir­
likte artan testosteron eksikliğinin yaşla birlikte arttığı ve bu eksikliğin obez ve/ya da
diyabet olan erkeklerde daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır (Liu ve diğerleri, 2009 ) .
Orta yaş erkeklerindeki yaygın gelişimsel sorun, tatmin edici cinsel performansta
önemli olan ereksiyonun olmaması ve sürdürülmemesi olarak tanımlanan erek­
til fonksiyon bozukluğudur ( D e Berandis ve diğerleri, 2009 ) . Amerika Birleşik
Devletleri'nde yapılan u l usal bir çalışmada, 40 yaş ve üzeri erkeklerin yüzde 2 2 'si cin-
sel ilişki için yeterli ereksiyonu 'bazen' sağladıklarını
ya da 'hiç' sağlayamadıklarını ya da koru ya madık­
larını söylemişlerdir ( La umann ve diğerleri, 2007 ) .
Erekti! fonksiyon bozukluğu yaşayan erkeklerin
yüzdesi yaşla artar ve düzenli egzersizle aza­
lır. Araştırmacılar, erekti! fonksiyon bozukluğu
yaşayan erkeklerin üçt e ikisinin benlik saygısını
zayıflattığını ve üçte birinin de partnerleriyle
ilişkilerine zarar verdiğini belirttiklerini bulmuş­
lardır ( Mirone ve diğerleri, 2009 ) .
Orta yaştaki erkeklerin ereksiyonları tam
olmaz ya da daha az sıklıkla olur ve b u n u n
30 Tıblets Rı only
sürdü rülmesi için d a h a çok uya rıcıya ihtiyaç
duyulur. Araştırmacılar, bu değişimleri psikolo­

Viagra o
jik faktörlere bağlarlar, fakat orta yaş erkekle­
rindeki erektil fonksiyon bozukluğu n u n yüzde
(sildenalıl cıırate) tablets 75 'inin fizyolojik sorunlardan kaynaklandığını
bulmuşlardır. Sigara içmek, diyabet, hipertansi­
yon ve yüksek kolestrol seviyesi orta yaş erkek­
lerinde birçok ereksiyon problemine neden olur
"""" .. Lul .s
�""' Pfizt•r - ( La uman ve diğerleri, 2007 ) .
� .. ,.,., .... .,, "' .11 Erekti! fonksiyon bozukluğu yaşayan erkek­
ler için tedavi son yıllarda Viagra ve Levitra ve Erektil fonksiyon bozukluğu: Tatmin edici cinsel
Cialis gibi Viagradan sonra popüler olan benzer performansa yol açan ereksiyonun sağlanmaması ve
ilaçlara odaklanmıştır ( Alıhof ve diğerleri, 20 1 O; sürdürülmemesidir.

KISIM 8 Orta Yetışkinlık 485


Sperling ve diğerleri, 20 l O). Viagra penise artan kan akışını sağlar, ereksiyonu oluş­
turur ( C laes, 20 l O). Başarı ora n ı yüzde 60 ile 8 5 arasındadır ( Pavone ve diğerleri,
2008 ) . Erekti! fonksiyon bozukluğu için Viagra a la n erkeklerin büyük bir oranın ilacın
etkisinden memnun kaldığını gösteren çalışmalar devam etmektedir ( Abdo ve diğer­
leri, 2008 ) . Yakın zamanda yapılan bir çalışmada. Viagra n ı n benlik saygısını, kendi­
ne güveni ve erekti! fonksiyon bozukluğu yaşayan erkeklerin ilişkilerini arttırdığını
ortaya çıkarmıştır ( G l ina ve diğerleri, 2009 ) . Araştırmacılar, a ynı zamanda Levitra ve
Cialis gibi ilaçların erekti! fonksiyon bozukluğunun tedavisinde Viagra kadar başarılı
olduğunu ve benzer yan etkileri olduğu n u b u l m uştur ( Althof ve diğerleri, 2 0 1 0; Park
ve diğerleri, 20 l O).
Yaşam şekli de erekti! fonksiyon bozukluğunda önemli rol oynar. Obezite,
hareketsiz yaşam şekli ve sigara içmek erekti! fonksiyon bozukluğu riskini a rtırır
( Heidelbaugh, 2 0 1 0 ) . Yeni bir çalışma düşük testosteron seviyesinin metaboli k send­
romla ve yüksek düzeyde trigliserid ( t riglycerides) 'le ilişkili olduğunu b u lmuştur.
Başka bir çalışmada da, orta yaşlı erkekler iki tedavi grubundan birine seçkisiz ola­
rak atanmışlardır: ( l ) Deney gru b u na, erekti! fonksiyon bozukluğunu gidermek için
kilonun azaltılmasının, düzgün şekilde diyet yapılmasının ve fiziksel aktivitelerin
a rtırılmasın ı n önemi hakkında bireysel detaylı bilgi verilmiştir. ( 2 ) kontrol grubu­
na, sağlıklı yiyecek seçimi ve fiziksel aktivitelerin a rtırılması konusunda genel bilgi
verilmiştir ( Esposito ve diğerleri, 2009 ) . Bu eğitimden iki yıl sonra, deney grubundaki
erkekler yaşam şekillerini düzeltmede daha başarılı olmuş ve erekti! fonksiyon bozuk­
luğu büyük ölçüde azalmıştır.

Cinsel Tutum ve Davranışlar: Orta yetişkinlikte kadınl a rı n ve erkeklerin cinsel


fonksiyon yeteneklerinde biyoloj i k olarak çok az azalma olması na rağmen, cinsel
faali yetler genellikle ilk yetişkinlikten daha seyrek olara k ortaya çıka r ( Wa ite, Das,
& Lavman, 2009 ) . Şekil 1 5 .4 de "Amerika B i rleşik Devletleri 'nde C i nsel l i k " adlı
alan a raştırmasında, cinsellik sıklığındaki yaş eğilimleri gösterilmiştir. Seks yapma
sıklığı 2 5 -2 9 yaş a rasındaki kişilerde e n fazladır ( yüzde 47'si h a ftada iki ya da daha
fazla seks yapa r ) ve 50'li yaşlarda düşer ( 5 0 - 5 9 yaşlarındaki erkeklerin yüzde 2 3 ' ü
h a ftada i k i ya da d a h a fazla seks yaptığını söylemiştir; bu y a ş grubundaki kadın­
ların sadece yüzde 1 4' ü anılan sıklıkta olduğunu bildirmiştir) ( M i clıael ve diğerleri,
1 99 4 ) . B u rada dikkat edilmesi gereken nokta, Amerika B i rleşik Devletleri'nde cin­
sellik a raştırması o rta yaşlı yetişkinlerin cinsel aktiviteleri n i n sıklığını olduğu ndan
daha düşük göstermiş olabilir çünkü bu veriler Viagra gibi erekti ! fonksiyon bozu k­
luğu haplarının k u l l a n ı m ı n ı n y a ygın olmasından önce toplanmıştır. Diğer a raş­
t ı rma, orta yaşlı erkeklerin kadınlara göre daha çok seks istediğini, onun hakkında
daha çok düşündüğünü ve daha çok mastürbasyon yaptığını göstermişti r. ( S tones
& Stone, 2007 ) . O rta yaşlı kadın ve erkek yetişkinler öpmek, sarılmak, cinsel d o k u -

ŞEKİL 15.4 Cinsel ilişkide Bulunma Oranı

Haftada 4 ya da
A M E R i KA BiRLEŞiK DEVLETLERl'NDE
Yılda birkaç Ayda birkaç Haftada
CiNSELLiK ALAN ARAŞTIRMASI: YETiŞKiN Yaş Grupları Hiçbir zaman kere kere 2 - 3 defa daha fazla
GELiŞiMiNİN FARKLI NOKTALARINDA
Erbk
CINSELLIGIN SIKLIGI: Sizce neden kadınlar ve 1 1-24 15 24 28 12
erkekler yaşlandığında cinselliğin sıklığı düşer? 25-29 7 31 36 11
J0-39 8 37 23 6
40-49 9 40 27 6
50-59 11 43 20 3

....
... 11 2 12
5 38 10
:.1 9 6 6
..... 15 44 5
50-st 30 35 2

486 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim



nuş ve oral seks gibi diğer t ü rdeki cinsel davra nışları benzer sıklıkla yaptı kları n ı
belirtm işlerdir ( Stones & Stones, 2007 ) . Yakın zamanda kadınlarla yapılan geniş
ölçekl i boylamsal çalışma, masturbasyonun menapoz öncesinde ( perimenopo u se )
a rttığını fakat m e napoz sonra s ı n d a ( postmenepoz) azaldığın ı ortaya çıkarmış t ı r
( Avis v e diğerleri, 2009 ) . Ayn ı zamanda bu ça lışmada kadı n l a rın cinsel istekleri geç
menapoz öncesinde (perimenopoz) azalmıştır. Ancak, menapoz geçişlerinin seksin
önemi, cinselliğin ortaya çıkışı, cinsel ilişkinin sıklığı, partnerle duygusal doyum
ya da fiziksel hazla ilişkisi yoktur.
Orta yaşlı yetişkinler genç yetişkin oldukları zamandan daha sık seks yapmalarına
rağmen, cinsel hayatlarında daha m ı az doyum sağlarlar? Kanada' da yapılan çalışma­
da, 40-64 yaşlarındakilerin sadece yüzde 30'unun cinsel hayatının 20'li yaşlarında­
kinden daha az tatmin edici olduğu ortaya çıkmıştır ( W riglıt, 2006) .
Özellikle 4 0 yaşından büyük kadınların, bir eşle ya d a partnerle yaşamaları cinsel
faaliyette bulunup bulu nmayacağını etkiler. MacArtlıur K u ru l uşu tarafından yapılan
bir çalışma, partneri olan 40 yaşlarındaki kadınların yüzde 9 5 'inin, partneri olma­
yanların ise sadece yüzde 5 3 ' ü n ü n son 6 ayda cinsel faaliyette bulunduğunu ortaya
çıkarmıştır ( Brimm, 1 994 ) . Partnerleriyle yaşayan 5 0 yaşlarındaki kadınlann yüzde
88'i son 6 ayda cinsel olarak a ktiftir, fakat evli olmayan ya da birisiyle yaşamayanların
sadece yüzde 37'si son 6 ayda seks yaptıklarını belirtmişlerdir.
Amerika B i rleşik Devletleri'nde 40-80 yaşları arasındaki yetişkinlerle yapılan
geniş ölçekli bir çalışmada, erken boşa lma (early ejaculation ) ( % 2 6 ) ve ereksiyon
güçlüğü ( % 2 2 ) yaşlı erkeklerdeki en yaygın cinsel sorunlarken, cinsel ilgisizlik ( % 3 3 )
ve ıslanma (l ubrication) güçlüğünün ( % 2 1 ) yaşlı kadınlarda e n yaygın cinsel sorunlar
olduğu bulunmuştur ( Lavm a n n ve diğerleri, 2009) .

İnsanlar orta yaşa geldiğinde, cinsel faaliyetleri nasıl


değişir?

Gözden Geçir Gözden Geçir kında bilgi edindiniz. Onbirınci bölümde


ergenli kte östrojenin rolü ile ilgili neler öğ­
Bağlantı Kur Orta yetişkinlikteki bazı önemli fiziksel deği­
şimler nelerdir?
rendiniz?

Yansıt Orta yetişkinl ikte sağ lık ve hastalığı nasıl ta­


nım larsınız7 Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Orta yaşlardaki ölümlerin temel nedenleri Genç ya da orta yaş l ı bir yetişkin olsayd ı n ız,

e Orta yaştaki fiziksel


değişimleri tartışır.
nelerdir?
Orta yaştaki yetişkinlerin cinsel yaşamı nasıl­
orta yaşta sağ l ı ğ ı n ızı en iyi hale getirmek
için hayatınızın bu noktasında ne yapardı­
dır? nız? Yaş l ı yetişkin olsayd ı n ız, orta yaşta sağ­
lığı nızı daha iyi hale getirmek için neler
Bağlantı Kur yapard ı nız?
Bu bölümde, yumurtalıklar tarafından üreti­
len östrojenin menopozda ani düşüşü hak-

3 Bilişsel Gelişim e Orta yaştaki bilişsel değişimleri tanımlar.

,. - - - - - - - - - - ..-
Zeka Bilgi İşleme Süreci '
ı Jeli ·m ı e bağ a tı
Bil işsel kuram: Beşinci, bilişsel gelişimin
Orta yaşlı yetişkinler 20'li ve 30'lu yaşlarındaki kadar iyi göremeyebilir, hızlı koşa ­
formel-ötesi dönemi, ilk yetişkinlikteki bil iş­
mayabilir ya da sağlıklı olmayabilir. Fakat onların bilişsel becerileri nasıldır? O n a
sel ilerlemeleri tanımlamak için öne sürül­
yetişkinliğe girerken v e orta yetişkinliğe doğru düşer mi? B u soruya cevap vermek
müştür. 1 3. Bölüm, s. 433.
için, zekadaki ve bilgi işlemedeki olası bilişsel değişimleri inceleyeceğiz. I
- - - - - "'

487
• KISIM 8 Orta Yetışkınlik
ZEKA
Orta yetişkinlikte zekada olası değişikliklere ilişkin araştırmalarımız. akıcı
ve kristalize zeka kavramlarına, Seattle Boylamsal Çalışmasına ve kuşak
etkilerine odaklanmıştır.
Kristalize
zeka Akıcı ve Kristalize Zeka: John Horn. bazı yeteneklerin orta yaşta
düşmeye başlarken, diğerlerinin arttığını belirtmiştir ( Ham & Donaldson,
1 980 ) . Ham, bireyin birikmiş bilgisi ve sözel becerisi olarak tanımlanan
Akıcı kristalize zekanın orta yetişkinlikte de artmaya devam ettiğini, soyut
zeka muhakeme becerisi olarak tanımlanan akıcı zekanın, orta yet işkinlik
yıllarında düşmeye başladığını belirtmiştir ( B kz. Şekil l 5 . 5 ) .
Horn'un verileri enlemesine-kesitsel yöntemle toplanmıştır. B i rinci
böl ümden hatırlayacağınız gibi, enlemesine-kesitsel çalışma. aynı ölçüm
zama nında farklı yaşlardaki bireyleri değerlendirir. Örneğin, bir enleme­
sine kesitsel çalışmada, 1 980 yılında 40, 50 ve 60 yaşlarındaki farklı
Bebeklik Erken Geç grupların zekası ölçülmüştür. Çalışmadaki 40 yaşındakiler l 940'da ve 60
yetişkinlik yetişkinlik
yaşındakiler l 920'de doğmuştur. Farklı dönemler farklı ekonomik ve
Çocukluk Orta
yetişkinlik eğitim i m ka nları sağlar. Altmış yaşındakiler, yaşla ndıkça daha az eğitim
olanaklarına sahiptirler. Dolayısıyla, enlemesine-kesitsel yöntemle değer­
ŞEKİL 15.5 lendirildiğinde, zeka testlerinde 40 ile 60 yaşları a rasında bir fa rklılık
AKICI VE KRİSTALİZE ZEKANIN YAŞAM BOYU GELiŞiMİ: Horn'a bulursak, bu farklılıklar yaş yerine eğitimle ilişkili kuşak etkilerine bağ­
göre, kristalize zeka (birikmiş öğrenme deneyimlerine dayanır) yaşam
lanabilir.
boyunca artar fakat akıcı zeka (bilgiyi algılama ve değişim leme yeteneği)
orta yetişkinlikten sonra sabit şekilde düşer. B undan farklı olarak, birinci bölümdeki boylamsal çalışmadan hatır­
lanacağı gibi, aynı b i reyler belirli bir zaman döneminde incelenebilir.
B undan dolayı, orta yetişkinlikte boylamsal zeka çalışması a y nı kişiye
40, 50, ve 60 yaşlarına geldiğinde aynı zeka testi n in tekra r verilmesini içeri r. Gele­
cek bölümde, enlemesine-kesitsel ya da boylamsal olarak elde edilen zeka ile ilgili
verilerin, kritalize ve akıcı zekadaki değiş i mler ve zihinsel düşüşle ilişkili bulunan
farklılıkları ortaya çıkarıp çıkarmayacağını göreceğiz ( Abrams, 2009; Schaie, 2009 ) .

Seattle Boylamsal Çalışması Yetişkinlik yıllarındaki zihinsel yeteneklerin geniş


olarak değerlendirilmesini içeren Seattle Boylamsal Çalışması K. Warner Sclıaie tara­
fından başlatılmıştır ( 1 994, 1 996, 200 5 , 20 1 0, 20 1 ! ) . Katılımcılar 1 9 56'dan beri 7
yıllık aralıklarla ölçülmüştür: l 9 6 3 , 1 970, 1 977, 1 984, 1 99 1 , 1 998 ve 200 5 . ilk ola­
rak 5 00 kişi J 956 yılı nda test edilmiştir. Yeni dalga katılımcılar periyodik olarak
eklenmiştir. Seattle B oylamsal Çalışması'ndaki temel amaç, insanların zeka değişim­
leri ve durağanlığını incelemektir ve bu çalışmanın insanların yetişkinliğe ilerlerken
nasıl geliştiğini ve değiştiğini incelenmesini içeren en doğru araştırma olduğu düşü­
nülür.
Test edilen temel zihinsel yetenekler:
• Kelime B ilgisi (Vocabula ry ) ( kelimelerle ifade edilen düşünceleri anlayabilme
yeteneği)
• Sözel Bellek (bir kelime listesi gibi anlamlı dil bölümlerini kodlama ve belleğe
geri çağırma yeteneği)
• Sayı (toplama, çıkarma ve çarpma gibi basit matematik hesaplarını yapabilme
yeteneği )
• Mekansal oryamasyon ( iki ve üç boyutlu alanlardaki u yarıcıları canlandıra ­
bilme v e zihinsel olarak döndürebilme yeteneği ) .
• Tümevarımsal Muhakeme ( problemdeki örnekleri ve ilişkileri tanıma ve
anlama ve bu anlaşılanları diğer örnek problemlerin çözümü için kullanabilme
Kristalize zeka: Horn'a göre orta yetişkinlikte artan yeteneği)
birikmiş bilgi ve sözel yeteneklerdir. • Algısal Hız (görsel uyaranlarda çabuk ve doğru olarak basit ayrımlar yapa ­
bilme yeteneği ) .
Akıcı zeka: Horn'a göre orta yetişkinlikten sonra düş­
meye başlayan soyut muhakeme yapabilme yetene­
ğidir.

488 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkınlik Döneminde Fızıksel ve Bilişsel Gelışim


55 ŞEKİL 15.6
25 YAŞINDAN 85 YAŞINA KADAR ALTI
ZiHiNSEL YETENEKTEKİ BOYLAMSAL
DEGIŞİKLİKLER

50

"'
c
"'
:::ı
c.
"'
E
45
"'
-;;;
t'.
o

Tümvervarımsal muhakeme
Mekansal oryantasyon
40
Algısal hız
Sayısal yetenek
Sözel yetenek
Sözel bellek

35
25 32 39 46 53 60 67 74 81 88
Yaş (yıl)

Şekil l 5 .6 ' da görüldüğü gibi, a l tı zihinsel yetenekten dördünün en yüksek fonk­


siyon seviyesi orta yetişkinlik y ı l la rında olur ( Willis & Schaie, 1 99 9 ) . Hem erkekler
hem de kadınlar için sözel yetenek, sözel bellek, tümevarımsal m u h a keme ve
mekansal oryantasyondaki e n y üksek performans orta yaştadır. Altı yetenekten
sadece sayı ve algısal hızda orta yaşta düşme olur. Algısal hız en erken düşüşü gös­
terir ve ilk yetişkinlikte başlar. İlginç olarak, daha önce bahsedilen John Horn'un
düşünceleri bağlamında Seattle B oylamsal Ç alışmasındaki katıllillcılar için, orta yaş
hem kristalize zeka mn ( sözel yetenek) hem de akıcı zekan ı n ( mekansal oryantasyon
ve t ümevarımsal m u hakeme ) bazı yönlerindeki performansın en yü ksek olduğu
zamandır.
Şekil 1 5 .6'ya dikkat edin, sözel becerilerdeki düşüş 70'lerin ortasına kadar belir­
gin olmamasına rağmen, bütün bilişsel yeteneklerin fonksiyolarındaki d üşüş 60'larda
belirgin olmaya başlar. Bütün bilişsel yetenekler 70'lerin ortalarından 80'lerin son ­
larına doğru önemli derecede d üşüş gösterir.
Schaie ( 1 994) zihinsel yetenekleri hem enlemesine-kesitsel hem de boylamsal
olarak ölçtüğünde, enlemesine-kesitsel ölçümlerde boylamsala göre daha
çok düşüş olduğun u bulmuştur. Örneğin, Şekil l 5 .7'de görüldüğü gibi 65

enlemesine kesitsel olarak ölçül d üğünde tümevarımsal muhakeme orta c


- Kesitsel yaklaşım
60
yetişkinlik yıllarında sabit düşüş gösterir. B u n u n a ksine, boylamsal olarak
[
ölçüldüğünde tümevarımsal m u h a keme orta yetişkinliğin sonuna kadar � 55
artar, sonra çok a z düşme göstermeye başlar. Schaie'nin ( 2 008, 2 009, :i;
20 l O, 2 0 1 1 ) bakış açısında, ilk yetişkinlikte değil orta yetişkinlikte, birçok � 50
Q)
E
8oylamsal yaklaşım
zihinsel yeteneklerdeki bilişsel fonksiyon en üst noktaya ulaşmıştır.
� 45
D a ha ileri a nal izlerde, Schaie ( 2007) 60 ile 67 yaşlarındaki ebeveyn- 2
!er ile onların çocukları a rasındaki kuşak farklılıklarını 7 yıl aralıklarla � 40
incelemiştir. Yani, ebeveynler 60 yaşından 67 yaşına kadar değerlendiril­
miştir; sonra onların çocukları da 60-67 yaşlarına ulaştığında, değerlen­ 25
25 32 39 46 53 60 67 74 81
dirilmiştir. İlk kuşak sayı yeteneklerinde yüksek p u a n a lırken, ikinci
Yaş (yıl)
k u şa kta bilişsel fonksiyonlarda y üksek d ü zeydeki a rtış, tü mevarımsal
m u ha keme, sözel bellek ve mekansal oryantasyonda olmuştur. Dikkate ŞEKİL 15.7
değer olan bulgu, ebeveyn k u şağında 60-67 yaşlarında bilişsel olarak ORTA YETiŞKİNLiKTE ZiHiNSEL DEGIŞIMLERİN
düşme görülürken, onların çocuklarında, aynı yaş a ra l ığında bilişsel ENLEMESiNE-KESiTSEL VE BOYLAMSAL
fonksiyonlarda durağanlık ya da çok az a rtış görülmüştür. KARŞILAŞTIRMALARI: Sizce, neden muhakeme yeteneği orta
yetişkinlik boyunca en yüksek seviyededir?

KISIM 8 Orta Yetişkinlik 489


Schaie'nin çalışmasının sonuçları bu ana kadar, bütün katı­
lımcılar için orta yetişkinlik yılları boyu nca oluşa n ortalama
bilişsel durağanlık ya da değişime odaklanarak tanımlanmıştır.
Schaie ve Sherry Wills ( Schaie, 2 0 0 5 ; Willis & Schaie, 2 00 5 )
Seanle çalışmasında bütün katıl ımcıla r için bireysel farklılıkları
incelemiş ve önemli bireysel fa rklılıklar b u l m uştur. A nılan araş­
tırmacılar, 46 yaşından 60 yaşına kadar katılımcıları sayı yete­
neği, gecikmeli haıırlama (sözel bellek görevi ) ve kelime akıcılığı
gibi üç kategoride azalanlar, d u rağan kalanlar ( stable ) ve kaza­
nanlar (gainers) olmak üzere sını flamışlardır. Aza lan grubun
( % 3 1 ) ya da kazananla rın ( % 1 6 ) büyük bir yüzdesi gecikmeli
hatırlama kategorisinde yer almışlardır. D urağan grubu n (% 79)
büyük yüzdesi sayı becerisindedir. Kelime akıcılığı 46 yaşından
60 yaşına kadar yüzde 20 düşmüştür.
K. Warner Schaie (sağda) yaşam boyu gelişim alanı­
Orta yaşlardaki bilişsel rotalardaki ( t rajectories) bireysel
nın öncülerindendir. Burada bilişsel yeteneklerini farklı lıklar ileri yetişkinlikteki bilişsel bozu lmala rla ilişkisi olabilir m i ? Willis ve
aktif olarak kullanan iki yaşlı yetişkin birlikte görül­ Schaie'nın analizinde, bilişsel olarak normal ve hasarlı olan yaşlı yet işkinler ona
mektedir. Schaie'nin araştırması insanların nasıl geliş­ yetişkinlikteki kelime bilgisi, mekansal oryantasyon ve sayı yetenekleri ölçümlerinde
tiğini ve yetişkin yıllarına giderken nasıl değiştiğini
farklı değildir. Ancak ona yetişki n l ikte bellekteki ( h emen hatırlama ve gecikmeli
en doğru şekilde gösterir.
hatırlama ) , kelime akıcılığındaki ve algısal hızdaki düşüş ileri yetişkinlik teki bilişsel
sorunların nörofizyoloj i k ölçümleriyle ilişkilidir.
Bazı araştırmacılar Scha ie'nin, "orta yetişkinliğin, bilişsel a la n fonksiyon düzey­
lerinin koru nduğu ya da arttığı bir zaman olduğu " konusundaki görüşüne katılmaz­
lar ( Finch, 2 0 09 ) . Örneğin, Timoth Salthouse'un ( 2 0 0 9 ) yaşlanma ve bilişsel
fonksiyon üzerine enlemesine-kesitsel araştırmalarının bırakılmaması gerektiği ve bu
araştırmanın m u hakeme, bellek, mekansal oryantasyon ve işleme h ızının (processing
speed) erken yetişkinlikte düşmeye başladığı ve 5 0'lerde daha da çok düşeceğini
gösterdiği sonucuna u laşmıştır. Salthouse (2009), kelime bilgisi ve genel bilgi gibi
birikimli (accu m u lated) bilgileri içeren bilişsel fonksiyonların erken yaşa bağlı düşüş
göstermediğini ve en azından 60 yaşlarına kadar a rttığını belirtmiştir.
Salthouse ( 2009) erken ve orta yetişk i n l i kteki düşük d ü zeyde bilişsel lonksi­
yonJarın yaşa bağlı nörobiyoloj i k düşüşlerden kaynakla ndığını savu n u r. Enleme­
sine- kesitsel çal ışmalar bu nörobiyoloj i k faktörlerin 20'li yaşlarda ve 30'lu yaşlarda
düştüğünü göstermiştir; bölgesel beynin hacmi, kortikal kalın lık, snaptik yoğunluk,
mayelinleşmenin bazı yönleri, dopam i n ve serotonin gibi nörotra nsmiterlerin bazı
yönleri n i n fonksiyon u, beyin korteksi n e k a n akışı ve nöronla rda karışıklığın
(ta ngle) topla nması (Del Tredici & B raak. 2 008; Erixon-Lindroth ve diğerleri, 2 0 0 5 ;
F i n c h , 2 0 0 9 ; Hsu ve diğerleri, 2 0 0 8 ; Pieperhoff v e diğerleri, 2 0 0 8 ; S a l a t ve diğerleri,
2 0 04 ) .
Schaie ( 2009, 20 l O. 2 0 1 1 ) boylamsal çalışmal a rın bil işsel fonksiyonlardaki yaşa
bağlı değişimleri belirlemede önemli olduğu nu ve orta yaşın bi rçok bilişsel yeteneğin
zirve yaptığı zam a n olduğunu vurgula maya devanı etmiştir. Gelecek 1 O yılda. yaşa
bağlı nörobiyoloj i k değişiklikler ve onların bilişsel yeteneklerle olası bağlantıları üze­
rine genişletilmiş a raştırma, yetişkin yıllarındaki yaşa bağlı bilişsel fonksiyonlar ha k­
kındaki bilgimizi netleştirir ( Finclı, 2009 ) .

PİLC.:İ İSLEME 5 C•RFCİ


Gelişim kuramları ( 1 . bölüm ) ve bebeklikten ergenliğe doğru bilişsel gelişim ( 5 ., 7.,
9 . ve 1 1 . bölüm ) tartışmalarında gördüğümüz gibi, bilgi işleme süreci yaklaşımı biliş­
sel yetenekleri incelemenin başka bir yol u d u r. Ona yaşta yer alan bilgi işleme süre­
cindeki değişimler a rasında, bilgi işleme hızı, bellek, uzmanlık ve pratik problem
çözme becerileri vardır.

Bilgi İşleme Hızı: Sclıaie'nin ( 1 994, 1 99 6 ) Seattle Boylamsal Çalışmasında gör­


düğümüz gibi, a lgısal hız ilk yetişkinlikte düşmeye başlar ve orta yetişkinlikte düş­
meye devam eder. Bilgi hızın ı ölçmenin ya ygın yol u, ı�ığı görü r görmez, bireyleri n

490 BÖLU M 1 5 Orıa Yetışkınlık Donemınde hziksEI ve Biliıseı Geliıırn



butona bastığı reaksiyon zamanıdır. Orta yaşlı yetişkinler ışığı gördüğünde butonu
itmekte genç yetişkinlerden daha yavaştır. Fakat aklımızda t u t mamız gereken şey,
düşüş ani olmaz, çoğu araştırmalarda bir saniyenin altındadır.
Yakın zamandaki odak noktası, yetişkinlerde bilgi işleme süreci hızındaki düşü­
şün olası sebepleridi r ( Salthouse, 2 009 ) . Sebepler, bilişsel (hedefleri yerine getirmek,
örnekler arasında değişim yapmak ya da dalgınlığa rağmen içsel gösterimleri koru­
m a k ) , nöroanatomik (prefronta l korteks gibi belirli beyin bölgelerindeki değişimler) ., - - - - - - - - - - ...
I
ve dopamin gibi nörokimyasal ( n ö rotransmiter sistemlerdeki değişimler) gibi farklı
ge· · · 1E ağ
analiz seviyelerinden oluşur ( Harı ley, 2006, s. 20 1 ) .
1
Bellek: Bazı bellek türleri yaşlı yetişkin­

Bellek: Schaie'nin ( ı 994, 1 99 6 ) , Seattle Boylamsal çalışmasında, sözel bellek 50'li lerde diğerleri nden daha çok düşer. 1 8. 1
Bölüm, s. 566. 1
I
yaşla rda en yü ksek düzeydeydi. Fakat diğer bazı çalışmalarda özellikle de enlemesine
kesitsel çalışmalarla ölçüldüğünde, sözel bellek orta yaşta düşüş göstermiştir ( Salt­ - - - - - - - - - - ""

lıouse, 2009 ) . Örneğin, birçok ça lışmada, kelime listeleri, sayılar ya da anlamlı yazı­
ları hatırlamaları istendiğinde, genç yetişkin ler orta yaş yetişkinlerden daha iyi
performans göstermişlerdir ( Salthouse & Skovronek, 1 99 2 ) . Orta yetişkinlik yıllarında ., - - - - - - - - - - ...
I
bellekte düşüş olup olmadığı hakkında bazı çelişkiler olmasına rağmen, bazı uzman­
· :ş· le aği ııt
lar onun düştüğü sonucuna u laşmıştır ( Hoyer & Roodin, 2009; Salthouse, 2009 ) .
Ancak, bellekte orta yetişkinlikte bazı düşüşlerin olduğu sonucuna varan çalışmalarda Zeka: Bir çalışmada, 1 O ve 1 1 yaşında sat­

genellikle 20'li yaşlardaki genç yetişkinlerle 50'li yaşların sonlarındaki orta yaşlı yetiş­ ranç oynama deneyimi olan ('uzman') ço­
kinlerin ve hatta 60'lı yaşlarda kilerin kıyasladığı tartışılmıştır ( S chaie, 2000 ) . Bu görüş cukların satra nç oyuncusu olmayan
açısından, bellekte düşüş orta yaşın ilk zamanlarında ya hiç ortaya çıkmaz ya da çok ('acemi') ü n iversite öğrenci lerine kıyasla
azdır fakat orta yaşın sonraki dönemlerinde ya da ileri yetişkinlikte görülür. satranç parçaları ile ilgili daha çok şey hatır­
ladığı bulunmuştur. 9. Bölüm, s. 290. 1
I
B i lişsel yaşlanma uzmanı Den ise Park'a ( 2 00 1 ) göre, orta yaşın sonlarında,
yeni bilgi öğrenmek için daha çok zamana ihtiyaç vardır. Yeni bilgilerin öğrenilme­ _ _ .,

sindeki yavaşla m a kara r verirken, problem çözerken ve yazılı ya da kon uşulan dili
anlarken bireylerin bilgileri değişi mlediği ve topladığı zihinsel 'çalışma sırası'ndaki
(work bench ) , çalışma belleğindeki (working memory) değişimlerle ilişkilidir
( Baddeley, 2007 ) . B u bakış açısında, ona yaşın sonlarında çalışma belleği kapasitesi­
hemen geri get i rilebilen ve kullanılabilen bi lgi m iktarı- daha sınırlı olur. Bu durumu,
düzensizlik içindeki oldukça kalabalık sıralar gibi düşüneli m . B u kalabalık ve d üzen­
sizliğin sonucu olarak, uzun s ü reli bellek daha az güvenilir olur, yeni bilginin uzun
süreli depoya girişi için daha çok zamana i htiyaç duyul u r ve bilgiyi geri getirmek
için daha çok zaman gerekir. B öylece, Park orta yaşın sonlarındaki bellek d üşme­
sinin, yetişkinlik y ı l larına doğru artan miktarda bilgi yü klemesi olduğu sonucuna
varmıştı r.
Bellekteki düşmeler, bireylerin orga nizasyon ve hayal gücü gibi etkili bellek
stratejilerini kullanamadığında ortaya çıkar ( Suga r, 2007 ) . Farklı kategorideki telefon
numaralarını n listesini düzenleyerek ya da telefon numaralarının evin etrafındaki
farklı nesneleri gösterdiğini hayal ederek, birçok kişi orta yetişkinlikteki belleğin i
d a h a i y i hale getirebilir.

Uzmanlık: Uzmanlığa ulaşmak uzun zaman aldığı için, erken yetişkinlik yıllarından
çok ona yetişkinlik yıllarında ortaya çıkar ( Kim & Hasher, 200 9 ) . Dokuzuncu bölümden
hatırlanacağı gibi, uzmanlık geniş, oldukça organize olmuş bilgiye sahip olmayı ve
belirli bir alanı anlamayı içerir. Bir alanda uzmanlık geliştirmek ve bir alanda 'uzman
olmak ' yıllarca süren deneyimin, öğrenmenin ve çabanın sonucudur.
Uzmanları acemilerden ( n ovices) ayıran stratej iler şunları içerir: Stephen J. Hawking dünyaca bilinen fizik uzmanıdır.
Hawking en iyi satan, Zamanın Kısa Tarihi, kitabını
• Uzmanlar problem çözmek için kendi birikmiş yaşantılarına inanırlar. yazmıştır. Hawking'in yürümesini ve konuşmasını
engelleyen nörolojik bozukluğu vardır. iletişimini ses
• Uzmanlar genellikle bilgiyi otomatik olarak işler ve kendi alanlarındaki prob­
aparatı olan bir bilgisayarın yardımıyla sağlamakta­
lemleri çözerken acemilerden daha etkili analiz yaparlar. dır. Uzmanları, acemilerden ayıran özellikler nedir?
• Uzmanlar kendi alanlarındaki problemleri çözmek için acemilerden daha iyi
stratejilere ve kısa yollara sahiptirler.
• Uzma nlar kendi alanlarındaki problemleri çözmek için acemilerden daha yara ­ Çalışma belleği: Karar verirken, problem çözerken
tıcı ve esnektirler. ve dili anlarken insanların bilgileri değişimlediği ve
topladığı, zihinsel 'çalışma sırası' (work bench) .

491
• KISIM 8 Orta Yetişkınlik
Pratik Problem Çözme: Günlük problemleri çözme bilişin diğer önemli yön ü d ü r
(Magretı & Deshpard a -Kamat, 2009 ) . Na ney Dem ey ( 1 986- 1 990) çalışmasında, geç
ve orta yaşlı yetişkinlerin fırını tamir ettirmeyen ev sahibi ile nasıl baş edeceği ve
banka çeki yatırmazsa ne yaptığı gibi d u ru ml a rı gözlemledi. Anılan araştırmacı,
insanların 40 lı ve 5 0 li yaşlarında pratik deneyimlerini kazanırken, pratik problem
çözme yeteneğinin geliştiğini bulmuştur. Ancak Deney'in araştırmasından bu zamana
kadar, yetişkin yılları boyunca günlük problem-çözme ve karar verme etkinliği üze­
rine başka çalışmalar yapılmıştır (Margett & Deshpande - Kamat, 2009 ) . Çalışmaların
meta-analizleri, günlük problem çözme ve karar verme etkinliğinin ilk ve orta yetiş­
kinlikte sabit kaldığını, daha sonra geç yetişkinlikte düştüğü n ü göstermiştir (Thorn­
ton & Dumke, 2009 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Orta yetişkinlikte zeka nasıl gelişir? Kendi yaşa m ı n ız ve ebeveynlerinizin ve bü­
Bağlantı Kur • Orta yaş boyunca bilgi işleme sürecinde y ü k a n ne/büyü kbaba l a r ı n ı z ı n yaşa m l a r ı
Yansı t hangi değişiklikler yer a lır? hakkında d ü ş ü n ü n . Orta yaşta zekanızı ge­

e
l i ştirmek için s a h i p old uğunuz deneyimleri­
Bağlantı Kur nizden daha fazlası n ı n olma ihtimali va r mı
Orta yaştaki bil işsel
Bu bölümde, zeka ile ilgili boylamsal ve enle­ ya da var mıyd ı ?
değişimleri tanımlar.
mesine-kesitsel çalışmaları okudunuz. Birinci
bölümde öğrendiği niz iki araştırma yaklaşı­
mının avantajları ve dezavantajları nelerdir?

4 Kariyer, İş ve Boş Zaman Orta yetişkinlikte kariyer gelişimi, iş ve boş zamanın özelliklerini
açıklar.

Orta Yaşta iş Kariyer Sorunları ve Değişiklikler Boş Zaman

Orta yaşta çal ışanla rın karşılaştığı bazı konular nelerdir? Orta yaşlı yetişkinlerin
hayatında boş zamanın rolü nedir?

ORTA YAŞTA İŞ
işin rolü, tam zamanlı mı yarı zamanlı mı, gön ü l l ü olarak m ı ev
kadını olarak mı çalıştığı, orta yetişkinlik boyunca odak nokta­
sıdır. Birçok orta yaşlı yetişkin pozisyon olarak ve kazanç olarak
en iyi noktaya u laşmıştır. Ancak, onlar ev kirası ya da ev kredisi,
çocuk bakımı, sağlık ücretleri, ev tamiri, okul ücretleri, aile üye­
lerinin borçları ya da bakım evlerinin ücretlerinin ekonomik
sorumluluklarını da üstlerine alırlar.
Amerika B irleşik Devletleri'nde 40- 5 9 yaşlarındakilerin yak­
laşık yüzde 80'i çalışmaktadır. Elli bir ile elli dokuz yaş grubu n ­
dakilerin ise yüzde 2 5'den biraz daha a z ı çalışmamaktadır. B u yaş
grubundakilerin yarıdan fazlası sağlık durumu ya da sakatlığın
yapılan işin çeşidini etkilediğini söylemiştir ( Sterns, & H u yck ,
200 1 ) .
B irçok insan için orta yaş, yaptıkları işi ve gelecekte yapmak
Orta yetişkinlikte işi ne tanımlar? istediklerini değerlendirme, ölçme ve düşünme zamandır ( Moren, 200 9 ) . Orta yaşta
insanların karşı karşıya kaldığı iş konuları arasında kariyerde ilerleme, iş ya da kariyer
değişikliğine karar verme, aile ve işi dengede tutup tutmamaya karar verme ve emek­
lilik için planlardaki sınırlılıkların farkına varmak yer alır ( S terns & Huyck, 200 1 ) .

492 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Döneminde Fizıksel ve Bilişsel Gelışim


Bi l i yor musun, bu şeyin içine
bakmayı ciddi olarak
düşünüyorum.

�it
HAGAR Q 1 987 King Features Syndicate.

, - - - - - - - - - - .-
'
Her iki eşin emekliliği beklemesi giderek a rtmaktadır. D a ha önceki yıl l a rda J "ş· · baö ant
emeklilik erkekler için geçiş süreciydi, ancak günü müzde birçok çift hem erkeğin
Çalışma/iş: İş i nsanları parasal standartla­
hem de kadının emekliliğini planlamak zorundadır (Moen, 2009; Moern, Kelly, &
rını, barınmasını, zamanını nasıl harcaya­
Mageris, 2008 ) .
cağını, nerede yaşadığını, arkadaşl ıklarını
ve sağ lığını etkileyen bazı temel yollarla
KARİYER SORUNLAR! VE DEGİŞİKLİKLER tanımlar. 1 3. Bölüm, s. 437.
,
G ü n ü müzde orta yaşlı çalışa n l a r 2 1 . yüzyılda önemli soru nlarla karşılaşmıştır - - - - - "

( Blossfeld, 2009 ) . B unlar, çalışmanın evrenselliğini, bilgi teknoloj ilerindeki hızlı


gelişimi, orga nizasyonların k ü ç ü l mesi, erken emeklilik ve emeklilik
maaşı ve sağlıkla ilgili endişe!eri içerir.
Evrensellik öncelikle beyaz erkek iş gücün ü n yerini, farklı etnik ve
milli kökeni olan çalışan la rın a lmasını sağlamıştır. Şirketler kar etmek
için meslekleri yeniden yapılandırmış, küçültmüş ve taşero n l u k işlerini
yapmışlardır. Bu değişikliklerin sonuçlarından birisi, orta yaşlı çalışan ­
ların 60 yaşları yerine 5 0 yaşta hatta bazı durumlarda 40 yaşlarında
erken emeklilik için teşvik edilmesidir.
B elirlenmiş maaşlardaki düşüş ve sağlık sigortasındaki artan belir­
sizlik orta yaştaki çalışa nlarının kişisel kontrol d uygus u n u azaltır. B u n u n
son ucu olarak, birçoğu emeklilik planlarını erteler.
Bazı orta yaş kariyer değişiklikleri kendi kendilerini güdüler; diğer­
leri işini kaybetmesi sonucu ortaya çıkar ( Moen, 2009 ) . Orta yaştaki
bazı bireyler hayatlarının geri kalan kısmında aynı işi yapmak isteme­
diğine karar verir ( Hoyer & Roodin, 2009 ) . Orta yetişkinliğin bir yönü,
insanların emeklilikten önce n e kadar zamanı olduğuna ve iş hedefle­
rine ne kadar hızlı u laştığına bakarak ideallerinin gerçekçi olasılıklarla
u y u m l u olmasını içerir ( Levinston, 1 97 8 ) . İnsanlar planlarının gerisinde
kaldığını düşün ü rse, hedefleri gerçekçi değilse, yaptıkları işi sevmezler
ya da yaptıkları iş çok stresli ise, iş değiştirmek için güdülenirler.

BOŞ ZAMAN
Yetişkin olarak sadece işimizde nasıl iyi çalışacağımızı değil, nasıl rahat­
layacağımızı ve boş zamanımızda nasıl eğleneceğimizi de öğrenmeye ihti­
yacımız vardır ( Gibson, 2009 ) . Boş zaman, bireylerin işlerinden sonraki Sigmund Freud toplumun ihtiyaçlarına uyum sağlamak için yetişkin­
lerin ihtiyacı olduğu iki şeyin, çalışmak ve sevmek olduğunu belirt­
zamanlarda hobiler, spor ya da okuma gibi etkinlikler ve kendi seçtikleri
miştir. Onun listesine biz 'oynamayı' da ekliyoruz. Bizim hızlı ilerleyen
ilgileriyle uğraştıkları hoş zamanlar olarak tanımlanır. Amerika Birleşik toplumumuzda, coşkunluğu ve başarı odaklı işin heyecanlı adımlarını
Devletleri'nde yapılan araştırmalardan birinde, yetişkinleri e n çok keder­ yakalamak ve boş zamanı ve oyunu görmezden gelmek çok kolaydır.
lendiren altı olaydan birinin boş zaman etkinliğine katılmamak olduğu Kendi hayatınızı arta yaşlı yetişkin olarak hayal edin. Çalışma ve boş

b u l u nmuştur ( Roese & S u mmerville, 200 5 ) . zamanın ideal karışımı nasıl olur? Orta yaşlı yetişkin olarak hoşlandığınız
boş zaman etkinlikleri nelerdir?
Boş zaman, özellikle orta yetişkinliğin önemli bir yönüdür ( Pa rkes,
2006 ) . Orta yetişkinlikte bir çoğ u n u n bol parası ve daha çok boş zamanı vardır ve
Boş zaman: Bireylerin işlerinden sonraki zamanlarda
tatile daha çok para harcarlar. Kısacası, orta yaştaki değişiklikler boş zam a n etkin­
etkinlikleri ve kendi seçtikleri ilgileriyle uğraştıkları
likleri için bir çok imkan sağlar. hoş zamanlardır.

KISIM 8 Orta Yetişkinlik 493


B i r çalışmada, 3 5 - 5 7 yaş arasındaki 1 2 . 9 3 8 erkeğin 5 yıl boyunca tatil yapıp
yapmadığı değerlendirilmiştir ( Gump & Matthews, 2000 ) . D a ha sonra, araştırmacılar
son tatil anket inden sonra en az bir yıl yaşayan erkeklerin dokuz yıllık tıbbi ve ölüm
kayıtlarını incelemiştir. Hiç tatil yapmayanlara kıyasla, yıllık tatile çıkan erkeklerin
yüzde 2 1 'i dokuz yıl boyunca daha a z olasılıkla ölmüştür ve yüzde 3 2 'sinin kroner
kalp hastalığına bağlı ölüm ihtimali daha azdır.
Orta yaştaki yetişkinler, emekliliğe psikolojik olarak hazırlanmaya başlar. Yapı­
landırılmış ve tatmin edici boş zaman etkinlikleri bu hazırlığın önemli bir parçasıdır
( Da n igelis, 2007 ) . B i r yetişkin emeklilikte de devam eden boş zaman etkinlikleri
geliştirirse, işten emekliliğe geçiş daha az stresli olur.

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Bağlantı Kur Çalışanların orta yaşta karşılaştığı bazı konu­
lar nelerdir?
Kendi iş ya şamın ve boş zama n ı n orta yaşta
nasıl olmasını istersiniz? Orta yaşta olsaydın,
Yansıt insanlar orta yeti şkinlikte hangi kariyer sorun­ i ş yaşamın ve boş zama n ı n nasıl o l u rd u 7
ları ve değişiklikleri yaşar? Yaş l ı yetişkin olsaydın, orta yaşta bunlar na­

O Orta yetişki n l ikte kariyer


gel işim i, iş ve boş zamanın
Orta yaşta boş zaman nasıl tanımlanır7

Bağlantı Kur
sıl olurdu7

özelliklerini açıklar. Bu bölümde, orta yaşta ki yetişkinlerin boş za­


manları hakkında bilgi edindik. 1 2. Bölümde
ergenlerde kültürel farklılık ve boş zamanla
ilgili ne öğrendiniz?

5 Din ve Hayatm Anlam ı O Orta yetişkinlikte hayatın anlamını ve dinin rolünü açıklar.

Din ve Yetişkin Hayatı Din ve Sağlık Hayatın Anlamı

Yetişkin olarak gelişimimizde dinin rol ü nedir? B i rçok orta


yaşlı yetişkin için hayatın anlamı önemli bir kon u m ud ur?

VE V C T İ C l( İ l'\J l-l d V L\ TI
MacArthur'un Orta Yaş Gelişim Ç a l ışmasında, Amerika Bir­
leşik Devletleri'ndeki orta yaşlı yeti ş k i nlerin yüzde 70'den
fazlası dindar olduğunu ve dinselliğin ( spiriıuality) h a yatları­
nın önemli bir parçası olduğunu d ü ş ü n ü r ( B rimm, 1 99 9 ) .
D i n v e yetişkin gelişimi h a k k ı nda d ü ş ü n ü rken, bireysel
fa rklılıkların rol ü n ü d ü ş ü n mek önemlidir. Din bazı insanla rın
hayatında güçlü bir etkiye sahipken, diğerleri n i n hayatın da
çok az rol oynar ya da hiç rol oynamaz ( McCulbush, ve diğer­
leri, 200 5 ) . Dahası, insanların hayatlarında dinin etkisi onlar
geliştikçe değişir ( George, 2009; Sapp, 2 0 1 0 ) . John Cla usen'in
( 1 99 3 ) boylamsal araştırmasında, ilk yetişkinlik yıllarında
Orta yaşlı yetişkinlerin yaşamında din ve dindarlık nasıl rol oynar? dindar olan bazı insanlar orta yaşta daha az dindar olmuş, diğerleri orta yaşta
daha dindar olm uştur. Otuzlu yaşların başından 60'lı yaşların sonları ile
70'lerin başındaki kişilerle yapılan boylamsal çalışmada, ileri orta yaş ( 50'lerin ortası
Anlamlandırma yoluyla başa çıkma: Özel likle sev­
/60'ların başı ) ile ileri yetişkinlik arasında d indarl ıkta önemli bir artış olduğu görü l ­
diği biri öldüğündeki kronik stres zamanında, stresli
durumun anlamını değiştirmek için inançlar, değer­ müştür ( Wink, & Dillon, 2002 ) ( B kz. Şekil 1 5 . 8 ) .
ler ve amaçları oluşturmayı içerir.

494 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Dönemınde F iziksel ve Bılişsel Gelışım



gelişimi yaşa m la i l i ş k i l end i r

Din ve Baş Etme


Din ve stresle baş edebilme arasında nasıl bir ilişki vardır? Akut-bakım len birisi öldüğündeki kronik stres zamanlarında, stresli durumların an­
hastanesine kabul edilen 850 tıbbi hasta çalışmas! nda, dinle baş etme lamını değiştirmek için inançları, değerleri ve amaçları içermektedir.
yolu ile düşük depresyon arasında bir ilişki bulunmuştur(Koeng ve diğer­ Crystal Park'ın (2005,2007, 201 Oa, b) görüşündedindarkişilersevdikleri
leri, 1 992). Dinle baş etme yolu stresin yoğun olduğu zamanlarda genel­ insanları kaybettikten hemensonradindarolmayanlarakıyaslainançla­
liklefaydalıdır (Koenig,201 1 ). Örneğin, bir çalışmada bireyleryoğun stres rını, değerlerin ı ve amaçlarını daha çok yaşarlar. Sonuç olarak, dindar
yaşayanlar ve az stres yaşaya nlar olmak üzere ikiye ayrılmışlardır olan kişiler kayıplara daha iyi uyum gösterir. Başlangıçta din, sevilen
(Manton, 1 989). Yoğun stresli g rupta, dinsel destek düşük depresyon ve insanın ölümüyle ilgili daha depresifduygularla il işkilidir. Ancak.zaman
yüksek özsaygıyla lişkilidir. Bu ilişki düşük stres grubunda bulunmamıştır. geçtikçe dindar insanlar kayıplarında anlam aradıklarında, depresif
Son yıllarda yapılan bir çalışma, d i n insanların yaşamlarında önemli bir duyguları azalır. Böylece din, matemdeki insanların kayıpların ı yeniden
yönolduğunda,insanların sıksıkduaettiğiniveolumludinitemelliinanç­ şekillendi rerek (reframe) ve kişisel gelişi m i n i sağlayarak anlam siste­
ları olduğunu, az telaşlandığını, az sinirlendiğini ve daha düşük seviyede mini oluşturur.
depresifbelirtileriolduğunugöstermiştir(Rosmain,Krumrei,&Andersson,
2009). Yakın zamanda yapılan bir başka çalışmada, diğerleriyle birlikte ol­
mayı vedi nigruba dön meyi içeren başetmeyöntemleri ni n, kendi yönlen­ Din stresle daha iyi baş edebilmeyle ilişkil iyse ve stres hasta­
dirdiği baş etme yöntemlerine kıyasla psikolojik uyumla ilişkisinin daha l ı kla i l işkil iyse (bölümün önceki kısı mlarında belirti ldiği g i bi),
yüksek olduğu bulunmuştur (Ross ve diğerleri, 2009). din ve hasta l ı k arasında dolaylı b i r i l işki olabi leceği sonucu
Din ile baş etme arasındaki ilişkinin incelendiği anlamlandırma çıkarılabilir mi?
yoluyla başa çıkma, olarak adlandı rı lan bir yaklaşımda, özellikle sevi-

Kadınlar erkeklerden dine daha çok ilgi gösterir. Az önce a n latılan boylamsal , - - - - - - - - - - ...
'
çal ı ş mada, kadınları n dinselliği hayatın ikinci yarısında erkeklerden daha çok
ı gelişimle bağlantı
artmıştır.
Din: Din birçok yaşlı yetişkinin hayatında
önemli bir rol oynar. 1 8. Bölüm, s. 587.
DİN VE SAGLIK
� - - - - - - - - - - - - - - �
Dinin fiziksel sağlık üzerindeki etkileri neler olabilir? Bazı mezhepler ve dini cema­
a tlar, tıbbi tavsiyeleri göz ardı eden, sağlığa zarar veren davranışları yapmaları için
insanları teşvik ederler ( Williams & Sternthal, 2007 ) . Araştırmacılar, m ütedeyyi n
( ma instream) i nsanlar için, d i n i n sağlık-
la olumlu yönde ilişkisi olduğun u bul­
2.5
muştur (Campbell, Yoon & Johnstone,
Kadın
2009; McCullough & Willoughby, 2009 ) .
Erkek
2.0
Araştırmacılar, d i n i bağlanmaların kan

"'
basıncı ve hipertansiyonu d üzenlediğini
E
"'
ve dini katılımların hipertansiyondaki
d üşüşle i lişkisi olduğunu bulmuşlardır �o ŞEKİL 1 5.8
( Gi l l um & Ingram, 2007 ) . B i rçok araş­ DÖRT FARKLI YETiŞKiN DÖNEMiNDE DİN­
1 .0
tırmada da, dini katılımla uzun yaşam SELLIGIN DÜZEYi: Boylamsal bir çalışmada, dört
arasındaki olumlu yönde ilişki desteklen­ farklı yetişkin dönemindeki bireylerin- ilk (30'la­
miştir ( Oman & Thoresen, 2006 ) . Gelişimi 0. 5 rında), orta (40'1arında), ileri orta (SO'lerin ortasında
J 60'1arın başı) ve geç (60'ların sonu J 70'1erin başı)­
Yaşamla İlişkilendir 'de din ve baş etme
dinselliği ölçülmüştür (Wink & Dillon, 2002). Görüş­
a rasındaki ilişkiyi inceledik. o.o melerde açık-uçlu sorulara verilen cevaplarda,
ilk Orta İleri Geç bireylerin dinselliği beş boyutlu ölçek üzerinde de­
orta ğerlendirilmiş, 5 en yüksek ve 1 en düşük dinsellik
Yetişkinlik düzeyi olarak kodlanmıştır.

• KISIM 8 Orta Yetişkınlık 495


kariyerlerle bağ lantı

Gabriel Dy-Liacco, Pastoral Danışman


Gabriel Dy-Liacco Pastoral Danışmanlıkta ve Büyük Washington psikolojik, ruhsal ya da bunların birleşimi üzerine onların yaşamlarının
Danışmanlık Merkezinde pastoral danışmandır. Pastoral danışma nlık çeşitli yönlerini çalışmaktadır. Peru, Japonya ve Filipinlerde yaşar,
doktorasını Maryland'daki Loyola College'den alm ıştır ve madde danışmanlık kurumuna birçok kültürden deneyimleri getirir, Dr. Dy­
bağımlılığı programı, askeri aile merkezi, psikiyatri-klinik ve toplumsal Liacco Washington D.C. bölgesindeki Regent Ün iversitesinin Psikoloji
akıl sağlığı merkezleri gibi akıl sağlığı birimlerinde psikoterapist olarak ve Danışmanlık Lisans Oku lunda (graduate school) profesördür.
deneyimkazanmıştır.Pastoraldanışmanolarak,ergenlerveyetişkinlerle

Özetle, dindarlığın çeşitli yönleri insanların hayatlarıyla etkin bir şekilde baş
etmesine yardımcı o l u r ( Park, 20 1 0a, b ) . Dini danışma n l a r ( reHgious counselor)
insanlara zihinsel sağlık ve baş etme hakkında tavsiyelerde bulunur. Bir dini danış­
manın çalışmaları hakkında bilgi edinmek için, Kariyerle Bağlantı'ya bakın .

HAYATIN ANLAMI
Zaman öncekinden daha çok
Avusturya lı psikiyatrist Viktor Fra n k l ' ın a nnesi, babası, erkek kardeşi ve karısı
darald ığında, bazı değerlendirmeler,
toplama kamplarında ve gaz oda larında, Polonya 'daki Ausch w i t h ' d e ö l d ü .
ancak, istemeden ve tam a n l a m ıyla Frank! toplama kampında haya t t a kaldı v e h a y a t ı n a n la m ı h a kkında yazmaya
ol maya başlar. deva m etti. insanın Anlam Arayışı kitabında, Fra nk) ( 1 984) insanın bi rici k l i ­
ğ i n i v e hayatın son l u l uğunu v u rgulamıştır. Fra n k ! , varolmamızın sonl u l uğu
-James BaJdwin ve ö l ü m ü n kesin liğinin h a yata a n l a m kattığını a ra ş t ı rmıştır. Hayatın sonu
Amerikan Yazar, 20. yüzyıl olma sa ydı, zaman sonsuza dek süreceği için hayatımızı sadece hoşla ndığımız
şeyleri yapara k geçirirdik .
Frank] üç öneml i insan özelliğinin dinsellik, özgürlük ve soru m l u l u k olduğunu
be l i rtmiştir. D i nsell iğin, onun bakış açısında, dini bir a lt yapısı yoktu r. B u n u n
yerine, insanın biricikliğini tanımlar- r u h , felsefe v e zihin. Fra n k ! , insa n ­
la rın k e n d i kendilerine neden va r oldu kları, h a yattan n e istedikleri ve
hayatın a nlamının ne olduğunu sormasını önerir.
O rta yetişkinlikte insanlar, özel l i k l e de ebeveynlerin ve diğer yaşlı
a k rabal a rın ölümüyle birlikte ölümle daha sık karşı karşıya kalırlar. Aynı
zamanda haya tlarında daha az zam a n k a ldığıyla y ü zleşen birçok insan,
ona yaşta Frankl'nın önerdiği sorul a rı sorar ve o n la rı değerlendirmeye
başlar ( Cohen, 2009 ) . Din ve baş etme tartışmal a rında belirt tiğimiz gibi,
a n l a m landırma yoluyla başa çıkma kronik stres ve kayıp d u ru m l a rında
özellikle yardımcı olu r.
Roy B a umeister ve K a t hleen Vohs ( 2002, ss. 6 1 0 -6 1 1 ) hayatın anla­
mının sorgulanmasının, i nsan l a rın hayatları nı a n la m l ı h a l e geti rmekte
yol gösteren dört temel i htiyaca göre yapılacağını ta rtışmıştır:
• Amaca olan ihtiyaç: "Şu anki olaylar a nlamını gelecekteki olaylarla olan
bağlantısından a lır." Amaçlar ( 1 ) hedefler ve ( 2 ) yerine getirme ( fu l ­
fi l l ments) olarak ayrılabilir. Hayat gelecekte beklenen b i r d u ruma
göre şeki.Ileni r, m u t l u yaşamak ya da aşık olmak gibi.
• Değerlere olan ihtiyaç: "İyilik hissi ya da hayatın o l u m l u tanımını yapar
ve belli olayların yönünü tayin eder. Değerler, insanlara bazı hareket­
lerin doğru ya da yanlış olduğuna karar verebilmeyi sağlar." Frankl'ın
( 1 984 ) hayatın a nlamı bakış açısında, değerin insa nların ihtiyaç duy­
Hayatın anlamını araştırmayı tanımlayan nedir? duğu anlamın önemli bir şekli old uğu vurgu lanı r.

496 BÖLÜM 15 Orta Yetişkinlik Döneminde Fiziksel ve Bilişsel Gelişim


• Yeterlilik hissine olan ihtiyaç: MFarklılığı yaratan görüşleri" içerir. Hayatın amaç­
lan ve değerleri vardır fak a t yeterliliğin olmaması trajik olabilir. insanlar ne
istediklerini bilirler fakat bu bilgiyle hiçb i r şey yapamazlar." Yeterli l i k hissiyle
insanlar, olumlu zihinsel v e fiziksel sağlığa yaran olduğu çevreyi kontrol ede­
bileceğine inanırl a r (Bandura, 2009 ) .
• Benlik değerine olan ihtiyaç: insanların çoğu 'iyi ve değerli olmak ister. Benlik
değeri bireysel olarak izlenir."

Araştırrna alar, insanların hayatın anlamını keşfetmenin ve hayatı a n lama his­


sinin gelişiminin, olumlu gelişimsel sonuçlarla ilişkili olup olmadığını içeren faktör­
ler üzerinde çalışmaktadırlar. B i r araştırma, birçok insanın yaşamlarında hayatın
anlamını keşfetmenin giderek artmasında dinin önemli bir rolü olduğunu göstermiştir
( Kra use, 2008, 2009) . Çalışmalar, hayatın a nlamını bulan kişilerin, bulamadığını
söyleyenlerle kıyaslandığında fiziksel olarak daha sağlıklı, daha mutlu olduklarını ve
daha az depresyona girdiklerini b u lmuştur ( Debats, 1 990; Krause, 2004, 2009; Par­
quart, 2002 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Bağlantı Kur Orta yaşlı bireylerde dinin bazı özellikleri ne­
lerdir?
Bu bölümde, din ve orta yaşlılığı okudunuz.
On ikinci bölümde, ergenlerin yaşamında di­
Yansıt Din, fiziksel sağ lık ve akıl sağlığıyla nasıl i lişki­ nin rolü hakkında ne öğrend iniz7
lidir?

O Orta yetişkinlikte hayatın


anlamını ve dinin rolünü
Orta yetişkinlikte yaşamın anlamı nasıl rol
oynar?
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Gelişiminizin bu noktasında yaşamın anlamı
ne kadar önemlidir? Yaşamı n anlamının en
açıklar.
önemli yönleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

konu bağ lantı lan - - - - - - - - - - - - - - ,


\

Genellikle i n sanların orta yetişkinliğe 40-45 yaş arasında girdiği ve ortalama


60-65 yaşlarında orta yetişkinl ikten çıktığı düşünülmektedir. Ancak, sağlıklı
yaşayan yetişkinlerin sayısı a rttığı için, orta yaş daha sonra başlar ve b i rçok kişi
için daha uzun sürer. Birçok fiziksel özellik orta yaşta bozulur fakat bu bozulma
genellikle yavaş yavaş olur. Kanser günümüzde orta yaşta ölüm sebebi olarak
kardiovasküler hastalığın yerine geçmiştir. Cinsel ilişki orta yetişkinlerde genç
yetişkinlerden daha nad i r olmasına rağmen, orta yaştaki yetişkinlerin çoğu
ci nselliğe orta derecede ya da güçlü şekilde ilgi gösterir. Birçok bil işsel süreçten
bazıları orta yetişkinlikte (algısal hız g ibi) düşmesine rağmen, bazıları (kelime
bilgisi) en yüksek noktadadır. iş, bi rçok orta yaşlı yetişkinin hayatının önemli
yönü olmaya devam eder. Orta yetişkinlikte, hayatın anlamı hakkındaki

ı düşünceleri artar.
\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakalım - - - �

• KISIM 8 Orta Yetişkinlik 497


öğ renme hedeflerinize u laşın

O rta Yetiş kinl i kte Fizi kse l ve B i l işse l Ge l i şi m

1 Orta Yetişkinliğin Doğası A Orta yetişki nlikte yaşamın nasıl değiştiğini açıklar ve orta
W' yetişkinliği tanımlar.

Daha çok insan ileri yaşa kadar yaşadıkça, orta yaşın daha sonra ortaya çı kabileceğini
Değişen Orta Yaş
düşü n ü rüz. G e lişi mcilerin, orta yaşı ça l ışmaya başla m a l a r ı n ın temel nedeni, bu
döneme giren kişilerin sayısındaki a n i anış t ı r.

Orta yaş çok çeşi t l i b i reysel değişiklikleri içerir. Z i h indeki bu değişi k l i klerle, biz orta
Orta Yetişkinliğin
yet i ş k i n l iğe yaklaşık 40 -45 yaşlarında girildiğini ve yaklaşık 60-65 yaşlarında çıkıldı­
Tanımlanması
ğını d üş ü n ü rüz. Orta yetişkinlik biyoloj i k ve sosyo - k ü l t ürel faktörlerin olduğu kadar
kazanç ve kayıpların da birbirini dengelediği yaş dönemi olarak düşünü lebilir. Bazı
uzmanlar, sosyo - k ü l t ü rel faktörlerin orta yaştaki gelişimi biyolojik faktörlerden daha
çok etki lediği sonucuna varm ıştır.

2 Fiziksel Gelişim - Orta yaştaki fiziksel değişimleri tartışır.

Orta yaştaki fiziksel değişikler genell i k l e yavaş yavaş ol u r. Genetik ve yaşam biçimi
Fiziksel Değişimler
gibi faktörler, kron i k hasta l ı kların olup olmayacağı ve ne zaman olacağında önemli
rol oynar. Orta yetişk i n l i k t e k i fi ziksel deği ş i k l i k ler, fiziksel görü nüşteki değişimler
( k ı rışıklıklar, yaşlanma lekeleri ) ; boy ( kısa l m a ) ve kilo ( a rt m a ) ; güç, eklemler ve
kemikler; görme ve d u yma; kardiovask ü l c r sistem; akciğerler ve u y k u .

Ona yaşta, kaza s ı k l ığı d üşer v e bireyler g r i p v e alerj ilere daha az yatkın o l u rlar.
Sağlık ve Hastalık
Kronik bozu k l u k lar erken yet iş k i n l i k te n a d i ren görü l ü r, orta yetişkinlikte artar ve geç
yetişki n l i k t e daha yaygın o l u r. Eklem i l t ihabı ona yaşta başı çeken k ro n i k hasta l ı k t ı r,
b u n u hipertansiyon izler. Erkekler ona yaşta daha çok ö l ü mcül kronik hasta l ı klara
ya kalanır, kadınlar daha çok ölümcül olmayan hasta l ıklara yakalanır. Bağışı k l ı k sis­
temi fonksiyonları yaşla azalır. D u yg usal stres kardiova s k ü le r hastalığa yol açan
önemli bir faktördür. Kronik olarak stresli d u r u mlarda yaşayan l a rın sigara içme, aşırı
yeme ve egzersiz yapmama i ht im a l i daha fazladır. B ü t ü n b u s t resi içeren davranışlar
kardiovasküler hastalıklarla ilişkilidir. K ü l t ü r kroner hasta l ı k l a rda önemli rol oynar.

Orta yet işkinlikte, kronik hastalıklar temel ölüm sebebidir. Gün ümüze kadar, kardio­
Ölüm Oranları
vasküler hast a l ı k orta yaşta öncül ( leading) ölüm sebebiydi, fakat şu an kanser bu yaş
grubunda öncül ölüm sebebidir.

K l imakterik, ( kadınlarda menapoz dönemi ) doğurganlığın azaldığı orta yaşa geçişti r.


Cinsellik
Kadınların b ü y ü k çoğ u n l u ğ u n u n 40'ların sonlarında ve 5 0'lerin başlarında u l aştığı
menopozla ilişkili ciddi fiziksel ve psikolojik sorunları yoktur, fakat menopoz önemli
bir işarettir çünkü çocuk doğurma kapasitesinin biniğine işaret eder. Hormon takviye
terapisi ( HTI) , yumurtalıklar tarafından üretilen üreme hormonu seviyesindeki düşüşü
düzenler. HTI çeşitli t ü rdeki östrojenden ve genellikle progestinden o l u ş u r. HTI ile
ilişkili risklere il işk i n veriler, uzun dönemli k u l lanımlarının ciddi şekilde değerlendiril­
mesini önerir. Orta yaşta testesteron seviyesi düşmesine rağmen, erkekler çocuk yapma
yeteneklerini kaybetmez. Erkek menopozu, kadınların östrojen indeki ani düşüş gibi
olmaz. Cinsel davranışlar ona yetişki n l i k te ilk yetişkinlikten daha nadir ortaya çıkar.
B una rağmen, orta yaşlı yetişkinlerin çoğunluğu sekse orta düzeyde ya da yoğun ilgi
gösterir.

498 BÖLÜM 1 5 Orta Yetışkınlik Dönemınde Fizıksel ve Bilışsel Gelişım



3 Bilişsel Gelişim CI Orta yaştaki bilişsel değişimleri tanımlar.

Horn, k r i t a lize zek a n ı n ( bi ri k m i ş b i lgi ve sözel yetenekler) orta yaşta a rtmaya devam
Zeka
ederken, a kıcı zekanın ( s o y u t m u ha keme yeteneği ) d ü şmeye başladığını d ü ş ü nür.
Schaie ve W i l l i s, z i h i n s e l yeteneklerin boylamsal ölçü m l e rde e n l emesi n e - kesitsel
ölçümlere göre orta yet i ş k i n l i k t e daha fazla düşüş olduğu n u ve ilerlemelerin daha
yüksek oldu ğ u n u b e l i r t m i ş t i r. En y ü ksek dört zihi nsel yetenek ( ke l i m e bilgisi, sözel
bellek, t ü mevanmsal m u ha keme ve mekansal oryan tasyon ) orta yaşta ortaya çıkar.
Ya k ı n zamandaki a n a l iz l e r, orta yet i ş k i n l i k boyunca z i h insel yetenekteki ciddi birey­
sel farklılı kları gösterir ve bazı yeteneklerdeki farklı l ı k la rı n ileri yetişk i n l i kteki bil iş­
sel kusurların diğerler i n d e n d a h a yordayıcı olduğu n u işaret eder. S a l t house, bazı
b i lişsel fonksiyonlardaki d ü ş ü ş ü n i l k yetişki nl ikte başladığ ı n ı ve 5 0 ' 1 i yaşlara doğru
devam e t t i ğ i n i b e l i r t m i şt i r. Yaşa bağlı b i l işsel fonksi yonlarla i l i ş k i l i nörobiyolojik
fonksiyonların bazı yönlerindeki d üşüş yakın zamanda b u l u n m u ş t u r.

B ilgi işleme s üreci nin h ı zı, reaksiyon zaman ıyla değerl e n d i r i l i r, orta yetişki n l ik t e d ü ş ­
Bilgi İşleme Süreci
m e y e devam eder. S c h a i e ona y a ş t a sözel belleğin a rt t ığ ı nı bu lmasına rağmen, bazı
araştırmacılar belleğin orta yaşta d üş t ü ğ ü n ü bulmuşlardır. Çal ışma bell eği i l e ri ona
yaşta düşer. İnsa n l a r e t k i l i stratej i l e r k u l l a nmadığın da, ona yaşta belleğin d ü şme
i h t i ma l i a rtar. Uzma n l ı k kapsa m l ı, yü ksek organize b i lgiyi ve bel l i alanların a n la ş ı l ­
masını içerir. Uzma n lı k , o r t a yetişki n l ik y ı l larında artar. P ra t i k problem çözme, i l k
ve orta yetişki n l i k y ı l l a r ı n d a durağan k a l ı r fakat i l e r i yetişkinli kte düşer.

4 Kariyer, İş ve Boş Zaman O Orta yetişkinlikte kariyer gelişimi, iş ve boş zamanın özelliklerini
açıklar.

B i rçok insan içi n, ona yaş şu a n k i işin yansıtma, ölçü l me ve değerlendirilme zamanı
Orta Yaşta iş
ve gelecekte ne yapacağı n ı planlama zamanıdır. Önemli bir konu, i nsa n ların şu a nda
yap t ı k l a rı işe devam edip etmeyeceği ya da mesl eklerini ve kariyerlerini değiştirip
değişt i rmeyeceğidir.

G ü n ü müzdeki orta yaş l ı ça l ı şa n lar işin evrenselleşmesi, bilgi teknoloj i l erindeki hızlı
Kariyer Sorunları ve
Değişiklikler gelişim, organizasyonların d ü ş mesi, erken emekli l i k ve emekli l i k maaşı ve sağ l ı k
k o n u l a rında endişelenmek gibi sorun larla karşılaşır. O r t a yaştaki m e s l e k y a da kariyer
değişikli kleri kendi kendilerini g ü d ü l e r ya da bireyleri zorlar.

Biz sadece iyi çalışmayı öğrenmeye gereksinim duymayız, aynı zamanda boş zama­
Boş Zaman
nımızda eğlenmeyi de öğrenmeye i h t i yaç duyarız. Orta yaş, fiziksel değişi k l i k l e rden
dolayı boş zaman için ve aktif e m e k l i liğe hazırlıktan dolayı önemli bir zamandır.

O
-�-�-�- - � -

5 Din ve Hayatın Anlamı Orta yetişkinlikte hayatın anlamını ve dinin rolünü açıklar.

Din, birçok Ameri ka l ı n ı n yaşa m ı n ı n önem l i bir boyu t u d u r. Kadınlar dine erkeklerden
Din ve Yetişkin Hayatı
daha fazla ilgi gösterir. Dini ilgi lerdeki bireysel farkl ı lı k l a rı d üş ünmek önemlidir.

Bazı durumlarda, mezhepler ya da d i n i cemaatler i n sa n ların tıbbı tedavi almasını teş­


Din ve Sağlık vik etmediği için, din fiziksel sağlıkla olumsuz ilişkili olabi l i r. Araştırmacılar m ü t edey­
y i n l iğin sağlıkla o l u m l u yönde i l iş k i l i olduğunu b u l m u ş t u r. Din bazı insanları n baş
etmesinde önemli rol oynayabilir.

Frank!, varol u ş u m u z u n son l u l u ğ u n u düşü n menin hayat ın a n l a m ı n ı a raşt ı rmaya yol


Hayatın Anlamı
açtığın ı savu n u r. Yaşlı a k rabaların ö l üm ü yle ve kendi yaşa m larında az zaman k a l d ı ­
ğ ı y l a yüzleşen birçok orta y a ş l ı insan h a ya t ı n an lamını d ü şü nü r. B a umeister v e Voh,
a n la m l ı yaşamın dört temel i h t i yacı içerd i ğ i n i tartışmışlard ı r. B u n lar; amaç, değerler,
yete r l i l i k ve kendilik değeridir.

• KISIM 8 Orta Yetı�kııılik 499


a na hta r kel i meler
akıcı zeka 488 boş zaman 493 klimakterik 483 menapoz 484
anlamlandırma yoluyla başa çalışma belleği 49 1 kristalize zeka 488 orta yetişkinlik 477
çıkma 494 erektil fonksiyon bozukluğu 485 kronik bozukluklar 482

ana hta r kişiler


Crystal Park 495 John Clausen 494 Nancy Denney 492 Sherry Willis 490
Denise Park 49 1 John Horn 488 Roy Baumeister and Tiınothy Salthouse 490
Gilbert Brim 477 K. Warner Schaie 488 Kathleen Vohs 496 Viktor Frank! 496

500 BÖLÜM 1 5 Orta Yetişkinlik Dönemınde Fiziksel ve Bilişsel Gelışım



--------------- ------- -
(

bölüm 1 6 ) O�TA Y � TİŞKİNLİK


DONEMiNDE
SOSYODUYGUSAL GELİŞİM
1 Kişilik Kuramlar1 ve Gelişim 3 Yakm İlişkiler
Öğrenme Hedefi 1 Orta yetişkinlik dönemindeki Öğrenme Hedefi 3 Orta yetişkinlik dönemindeki

- kişilik ku ramları ve gelişimi tanımlar. yakın ilişkilerin bazı önemli yönlerin i tanımlar.

...., Yetişkinl i k Dönemleri


Yaşam Olayları Yaklaşımı
Orta Yaşta Aşk ve Evlilik
Boş Yuva ve Yeniden Doldurulması
nl Orta Yaş Döneminde Stres ve Kişisel Kontrol Kardeş İ l işkileri ve Arkadaşlıklar

..c Orta Yaş Gelişim Bağlamları Büyük E beveynlik


Nesillerarası İlişkiler
nl 2 istikrar ve Değişim
c: Öğrenme Hedefi 2 Orta yetişkinlik dönemi gelişi­

nl minde istikrar ve değişimi boylamsal çalışmaları


da dahil edecek şekilde tartışır.

E
Boylamsal Çalışmalar
Sonuçlar

: ::;

:Q
_o
45 yaşında olan Sarah, yaşadığı hayattan geriye dönüp
baktığında kendisini yorgun, üzüntülü ve öfkeli ola­
rak düşünmektedir. Sarah, bebeğinin babası Ben ile
evlendi Ve 1 7 yaşında hamile kaldı. Sarah ve Ben, oğulları doğduk­
tan sonra 3 yıl birlikte yaşadılar ve daha sonra Ben, başka bir kadın için Sarah'ı terk etti .

Sarah, geçimi n i sağlamak için tezgahtar olarak çalışmaya başladı. 8 yıl sonra, önceki

evliliğinden 2 çocuğu olan Alan ile evlendi . Sarah çocuklarının bakımı için birkaç yıl işi

bıraktı. Daha sonra, Ben'in yaptığı gibi, Alan da başka bir kadınla görüşmeye başladı.

Bu d u rumu Sarah bir arkadaşından öğrendi. Buna rağmen, Sarah bi rkaç yıl daha Alan

ile yaşamaya devam ett i . Sonunda Alan evi terk etti ve Sarah daha fazla beklemeden

boşanmaya karar verdi. Sarah yine tezgahtar olarak aynı işine döndü; 1 6 yıldır çalış­

maktadır. Bu süre zarfında, birçok erkekle flört etti ama ilişkileri asla başarılı olmadı.

Oğlu liseyi bitiremedi ve uyuşturucu bağımlısı oldu. Sarah'ın babası geçen yıl öldü ve

şimdi o kendi ödemelerini güç bela yetiştirmesine rağmen annesine de finansal olarak

yardım edi yor. Sarah aynaya baktığında gördüklerinden hoşlanmamaktadır. Geçmişini

karmakarışık görüyor ve gelecekten de umudu yok.

45 yaşındaki Wanda ise kendisini enerjik, mutlu ve hayatından memn u n olarak

görüyor. Genç bir kadın olarak üniversiteden mezu n oldu ve bir lisede 3 yıl matematik

öğretmeni olarak çalıştı. Hukuk fakültesinden mezun olan Andy ile evlendi. 1 yıl sonra

çocukları Josh dü nyaya geldi. Wanda oğlu Josh için 2 yıl evde kaldı ve daha sonra

tekrar matematik öğretmeni olarak işine döndü . Wanda hami leliği süresince, hemen

hemen her gün masa tenisi oynadı, düzenli egzersizler yaptı ve zinde kalmaya çalıştı.

Hamileliğinden sonra da egzersiz çalışmalarını sü rdürdü. Wanda ve Andy'nin Wendy

adında bir çocuğu oldu. Onlar şimdi Orta yaşa doğru ilerlerken, çocuklarının ikisi de

ü niversiteye gidiyor. Wanda ve Andy birbirleri ile daha çok zaman geçirmekten hoşla­

nıyorlar. Geçen hafta sonu Josh'u, önceki hafta sonu da Wendy'yi okullarında ziyaret

ettiler. Wanda 6 yıl matematik öğretmeni olarak lisede çalıştı. Wanda oku l u n u n yanın­

daki b i lgisayar kurslarına katıldı ve işinin bir parçası olarak bilg isayar ku llanma beceri-

1
, - konu bağ lantı lan
Ergenlik dönemi ile ile ilk yetişkinlik dönemi arasında bir geçiş dönemi olan
1 8-25 yaşlarında meydana gelen, yetişkinlik/be l i ren yetişki nlik (emerg i n g
adulthood), döneminde bireyler fa rklı bağlamlarda yoğun b i r şekilde kimlik­
lerini keşfederler ve deneyim kararsızlıkları yaşarlar. Güvenli bir bağlanma tarzı
genç yetişkinler için fa ydalıdır. Aşk ve evli lik mu htemelen birçok genç yetişki­
nin sosyal-duygusal gelişiminin merkezini oluşturur. Samimiyet, sorumlul uk,
bağımsızlık ve özgürlük i htiyacı arasındaki dengenin araştırılması birçok genç
yetişkinin yaşamını karakterize eder. Bu d u rum sadece bi rçok genç yetişkinde
değil, aynı zamanda geç evlenmiş ya da hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olma­
yanlarda geçmiş on yıla göre daha fazladır. Bir çok genç yetişkin aşık olduğu
partnerle evlenmeden birlikte yaşamaktadır.
1
I
� - - - geriye dönelim · - - - - - - - - - - - - - - - - - '

502 BÖLÜM 1 6 Orta Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


lerini geliştirdi. Matematik öğretmenliği yaparken işinden ayrıldı. Bir bilgisayar şirketiyle

iş görüşmesi yaparak çalışmaya başladı ve şimdi çalıştığı yerde yönetici oldu. Wanda

aynaya baktığında gördüklerinden hoşlanmaktadır. Wanda, geçmişine keyifle bakar ve

tepeler ve vadiler olmaksızın geleceğe heyecanla bakar.

Ön Bi lgi
Sarah ve Wanda örneklerinde olduğu gibi, insanların orta yaş deneyimlerinde b i reyse l farklı­
lıklar vardır. Bölüme başlamak için, b i re yse l farklılıkları da kapsayan kişilik kuramlarını ve orta
yaş gelişimini inceleyeceğiz. O zaman, ye tiş kinli k yılları boyunca nasıl aynı kaldıkları veya nasıl
değiştikleri d ikkat imiz i çe kece kti r. Sonra, orta yetiş ki nl i k dönemindeki yakın ilişkileri birçok
bakış açısıyla i nce l eyeceğ iz.

1 Kişilik Kuramları ve Gelişim Orta yetişkinlik dönemindeki kişilik kuramları ve gelişimi


tanımlar.

Yetişkinlik Dönemleri Orta Yaş Döneminde Stres ve Kişisel Kontrol

Yaşam Olayları Yaklaşımı Orta Yaş Gelişim Bağlamları

Orta yaşı kavra mlaştırma n ı n en iyi yolu nedir? Bir dönem mi, ya da kriz mi? Yaşam
olaylarından yaygın olarak orta yaş dönemi nasıl etkilenmiştir? Orta yaşlı yetişkin­
lerin yaşam stresleri ve kişisel kontrol farklılıkları daha genç ve daha yaşlılara göre
daha mı fazladır? B ireylerin orta yaş dönemi boyunca, kültürleri ve cinsiyetleri kişi­
lik bağlamında bir dönüm noktası mıdır?

YETİŞKİNLİK DÖN EMLERİ


Yetişkinlik kuramları getirdikleri bakış açıları ile orta yaş döneminde gelişimsel kriz­
lerin a n laşılmasına katkıda b u l u nmuştur. Yetişkin gelişim aşamalarını tanımlayan iki
önemli kuram vardır. Bunlar, E ri k Erikson'un psikososyal gelişim dönemleri k ur a m ı
ve Daniel Levinsons'un insan yaşamının dönemleri ( mevsimleri) 'dir.

Erikson'ın Üretkenliğe Karşı Verims izlik Dönemi: Eri kson ( 1 968 ) yaşam
boyu gelişim kuramında, ü retkenliğe karşı verimsizlik dönemi yaşamın 7 . evresi Nesillerin yaşa m ı,
olup, bu dönemde orta yaş yetişkinlerinin önemli sorunlarla karşılaştığını söyle­ el lerinde b i r meşale o l a n
mektedir. Üretkenlik, yetişkinlerin gelecek nesillere miraslarını bırakm a isteklerini
koş u c u l a r g i bi, k ı sa s ü rede
kapsar ( Peterson, 2002 ) . Yetişkinler, bu miras sayesinde bir tür ölümsüzlüğe u l a ­
şırlar. Aksine, verimsizlikte ( ba zen de kendi kendini soğurma -emilim d e n e n ) birey­ geçer.
lerin, gelecek nesiller için hiçbir şey yapmadıkları duygusu gelişir. -Lucreti us
Orta yaş yetiş k i nlerde ü retkenlik değişik şekillerde gelişebilir ( K otre, 1 984 ) . Romalı şair, MÖ / . yüzyıl.
Biyolojik üretkenlik yoluyla yetişkinler çoluk çocuk sahibi olu rlar. Ebeveynler üret­
kenlik sayesinde çocuklara rehberlik yapar ve yetişkinleri terbiye ederler. İş ü retken­
liği yoluyla, yetişkirıler, aşağıdaki bireylere becerilerini aktarırlar. K ü l t ü rel ü retim ,,. - - - - - - - - - - ;ııı..
yoluyla da, yetişkinler yaratıcı, yenilikçi, sonuçta var olan kültürün bazı yönlerini
11 g e l i ş i m l e bağlantı
taşıyıcı bir rol üstlenirler.
1 Kişilik: Erikson'ın ilk yetişkinlik evresi ve son
Yetişkinler gelecek k uşaklar için, ebeveyn olarak, öğretim ve önderlik gibi konu­
1 1
1
larda topluma katkıda bulunacak davra nışlar yapar ( Pratt ve diğerleri, 2 008a, b ) . yetişkinlik evresi yakınlığa karşı yalıtı l m ışlık
Yaşlılarla ilgili yapılan bir çalışmada katılımalardan biri " 2 0 yaşından 3 0 yaşına kadar ile ben lik bütünlüğüne karşı umutsuzluktur. 1
eşimle nasıl geçineceğimi öğrendim. 3 0 yaşından 40 yaşına kadar işimde nasıl başa­ 1 4. Bölüm, s. 452; 1 9. Bölüm, s. 594. 1
I
rılı olacağımı öğrendim ve 40 yaşından 5 0 yaşına kadar da kendim ha kkında daha _____ ,,.

• KISIM 8 Orta Yetişkınlik 503


3.0 az ve çocuklarım hakkında daha fazla endişe etmeyi öğrendim" ( Yalillant, 2002, s.
1 1 4 ) . Üretken yetişkinler, gelecek nesillerle olan bağlantıları yoluyla kendilerini bir
bütün olarak toplu m u n devamına ve gelişimine adarlar. Üretken yetişkinler pozitif
2.5 bir benlik mirası geliştirir ve b u n u gelecek nesle bir armağan olarak sunarlar.
c: Araştırmalar, Erikson'un k uramında " ü retkenlik orta yaşın önemli boyutudur"
"'
:> teorisini destekliyor mu? Yanıt, evet destekliyor ( Gramling, 2007; McAdams & Olson,
a.
"'
E 2.0 20 1 0; Pratt ve diğerleri, 2008a, b ) . Üniversite yıllarından 43 yaşına kadar izlenen
"'
bireyler üzerinde yapılan boylamsal araştırmalar göstermiştir ki, E rikson' u n üretken­
]
o liğe karşı verimsizlik döneminin, daha üretken olmada yavaş, ama sabit bir artış eği­
1 .5 limi olduğu yönündedir (Whitbourne, Sneed, & Sayer, 2009 ) . Diğer bir araştırma
sonucu da, ebeveynlerin üretkenliğinin, çocuklarının genç yetişkinler olarak başarılı
gelişimi ile ilişkili olduğunu göstermiştir ( Peterson, 2006 ) . Bu çalışmada üretken olan
1 .0 ebeveynlerin, bilinçli ve uyumlu genç yetişkin çocuklara sahip oldukları görülmüştür.
30'1ar 40'1ar SO'ler B i r diğer çalışmada, Carol Ryff ( 1 984) farklı yaşlarda kadın ve erkeklerin görüş­
Üretkenlik lerini incelemiş ve orta yaştaki yetişkinlerin özellikle üretkenlik konusunda endişeli

ŞEKİL 1 6. 1 oldukları son ucuna u laşmış. B ununla beraber başka bir a raştırma, kariyer sahibi
ü retken kadınların, çocukları na baktıkları için mutlu olduklarını göstermiştir ( Peter­
30'LARDAN SO'Lİ YAŞLARA DOGRU
son & Steward, 1 99 6 ) . Smith Üniversitesi, kadınları n yer aldığı boylamsal bir çalış­
ÜRETKENLİKTEKi DEGIŞMELER:
Smith Üniversitesi'ndeki kadınlarda, 30'lu yaşlardan
mada üretken liğin 30'lu yaşlardan 50'lere doğru arttığı sonucunu elde etmiştir
SO'li yaşlara gittikçe üretkenlik artmıştır. (Stewart, Os­ ( Steward, Ostrove, & Helson, 200 1 ; Zucker, Ostrove, & Steward, 2002 ) (bakınız şekil
trove & Helson, 200 1 ). Üçlü ölçekte kendilerini değer­ 1 6. l ) . Bu boylamsal çalışmada a yrıca, kimlik netleşmesi de 3 0 yaşından 5 0 yaşına
lendiren kadınlar üretkenlik hakkındaki fikirlerinin kadar a rtmış ve pozitif bir kimliğe sahip olmak da, orta yaştaki ü retkenlik ile ilişki­
kendi hayatlarının göstergesi olduğuna işaret etmiş­
lendirilmiştir (Vandewatar, Ostrove, & Stewart, 1 99 7 ) . Şekil 1 6. 2 Smith Üniversitesi,
lerdir. Daha yüksek puanlar daha büyük üretkenliği
yansıtır.
ça lışmasındaki üretkenlik ve kimlik netleşmesini değerlendirmek için kullanılan
maddelere işaret etmektedir.

, - - - - - - - - - ;ııı..
Levinson'un Bir Erkeğin Yaşam Dönemleri: Bir Erkeğin 'ın Yaşam Dönemleri (Mev­
I
-, 1 • T 'e
simleri) (1978), klinik psikolog Daniel Lewinson 40 yaşındaki erkeklerle yapılan
bd;
görüşmelerin sonuçlarına dayanmaktadır. Bu görüşmeler yevmiyeli işçiler, yöneti­
Kimlik: Kimlik gelişimi ergenlerin ve yetişkin­ ciler, biyologlar ve roman yazarları ile yapıld ı . Levinson b u lgu larını ünlü erkeklerin
liğe yeni girenlerin anahtar bir özelliğidir. 1 2. biyografi lerinden a lınan bilgilerle ve edebiyattaki u n u t ulmaz karakterlerin gelişi m ­
Bölüm, s. 383. leriyle desteklemiştir. Levinson'un temel odak noktası orta yaş değişikliğine yoğ u n ­
- - - - - - - - - - "" laşsa d a , Ş e k i l l 6 . 3'te gösterildiği gibi, 1 7 yaşından 6 5 yaşına k a d a r o l a n dönemde
gerçekleşen bir dizi aşama ve geçişi de anlatmıştır. Levinson'a göre gelişim görevleri
kon usunda her dönemde ustalaşmak önemlidir.
Levinson'a göre ergenlik döneminin sonu nda, bağımlılıktan bağımsızlığa doğru
bir geçiş gerçekleşmelidir. Bu geçişe bir hayalin oluşumu damga v u rmaktadır - gen ­
cin sahip olmak istediği bir yaşam, özellikle de kariyer ve evlilikle ilgili. Levinson
20'li yaşları, yetişkin gelişiminin toyluk dönemi olarak görür. Bu dönem, gerçek
dünyada hayalin old ukça makul bir şekilde, özgürce tecrübe ve test edilme dönemi-

ŞEKİL 1 6.2 Üretkenlik Klmlik netleşmesi


ÜRETKENLIGi VE KİMLİK NETLEŞMESiNi DE­
GERLENDİRİLMEK iÇiN KULLANILAN MAD­ insanlar tarafından ihtiyaç hissedilme Kendi kişiliğinin farkında olma duygusu

DELER: Bu maddeler Smith Üniversitesi, kadınlara Gençlerin gelişimleri için elde ettikleri şansı lçtepilerim ve potansiyellerim konusundaki
dönük boylamsal çalışmada üretkenliği ve kimlik garantileme çabası heyecan, sarsıntı, kafa karışıklığı (tersi)
netleşmesini değerlendirmek için kullanıldı. (Stewart,
Ostrove, & Helson, 2001 ). Kimlik değerlendirilme­
Toplumdaki etkim veya ilgi alanım Bir yolun sonuna gelmek ve diğerini henüz
bulamamak (tersi)
sinde maddelerden 5 tanesi ters puanlamayı içerdi. Yeni bir üretim ya da etkililik
Örneğin, "bir kişi kim olduğumu araştırmak" madde­ Hayatının iyi gittiğini düşünmek
Yaşlı insanlara saygı gösterme ve onların
sinde yüksek puan aldıysa bu kimlik netleşmesinden
farkında olma Hayatının alanının daha geniş olduğunu
ziyade kimliğin netleşmemesinin bir göstergesiydi. istemek (tersi)
Geniş bir bakış açısına sahip olmak
Kim olduğunu araştırmak (tersi)
Ailesinin ötesindeki şeylere de ilgi duymak
Fırsatları yaşamayacağım endişesi (tersi)

Güvenli ve adanmış hissetmek

504 BÖL Ü M 1 6 Orta Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


dir. Yetişkinliğin ilk dönemlerinde, başarılması gereken 2 büyük görev,
yetişkin hayatının fırsatlarını araştırmak ve sabit bir yaşam yapısını geliş­
t i rebilmektir.
28 yaşından 33 yaşına kadar bir erkek amaçlarını belirleme ile ilgili
daha ciddi sorularla karşı karşıya geldiği bir geçiş döneminden geçer. 30'lu
yaşlarda genel l i k le aile ve kariyer gelişimine yoğunlaşır. B u dönemi n
sonlarında, "Kendisinin Adamı Olma - Becoming One 's Own Man- " ( Levinson
Geç yetişkinlik dönemi
kısaca B OOM demektedir) dönemine girer. 40 yaşında kariyerinde daha
60 mı?
istikrarlı bir kon um edinmiş, büyümüş bir yetişkin olmayı öğrenmede
daha girişimci olmuştur ve artık orta yaş yetişkini olarak sürdüreceği haya ­ Geç yetişkinlik geçişi: 60'dan 65' e
t ı dört gözle beklemelidir.
Levinson'a göre, orta yaş yetişkinl iğine geçiş yaklaşık 5 yıl sürer (40 Orta yetişkinlik için hayat
yaşından 4 5 yaşına kadar) ve de yetişkin erkeğin ergenlikten itibaren alt yapısını kurmak: 55'ten
hayatında var olan 4 büyük çatışma ile baş etmesi gerekir: ( 1 ) gençliğe 60'a kadar

karşı yaşlılık ( 2 ) y ı kıcılığa karşı yapıcılık ( 3 ) erkeksiliğe karşı kadınsılık


50 yaş geçişi:
( 4 ) başkaları ile birlikte olmaya karşı onlardan ayrı olma. Levinson' u n 50'den 55 yaşına kadar.
görüştüğü erkeklerin % 70-80'i, yaşamları n ı n birçok yön ü n ü n gü ndeme
Orta yaş yetişkinliği için hayat
gelmesinden dolayı, geçiş sürecini sarsıntılı ve psikoloj i k olarak da sancılı
alt yapısına giriş:
bulmuştur. Lewinson'a göre, orta yaş geçişinin başarısı bireyin zıtlıkları ne 45'ten SO'ye kadar
kadar etkili azalttığına ve bunla rın her birinin kendi benliğinin bir parçası
olduğunu kabul etmesine bağlıdır. Orta yaş yetişkinlik geçişi: 40 yaştan 4S'e kadar
Levinson orta yaşta k i erkeklerle görüştüğü için, orta yaş yetişkinliği
konusunda k i verinin, ilk yetişkinlik konusundaki veriden daha geçerli ilk �ilk için hayat alt
yapısını kurmak: 33'ten ..o'a
olduğunu düşü nebiliriz. B i reylerden hayatlarının ilk dönemlerindeki
kadar
bilgileri hatırlamaları istendiğinde, bireyler olayları çarpıtabi l i r ve u n u ­
tabilir. Levinson ( 1 99 6 ) kendisine a it orta y a ş aşamalarının geçişlerin ve 30 yaş geçişi:
krizlerin erkeklerden başka kadınlar için de geçerli olduğu nu söylemesine 28'den 33 yaşına kadar

rağmen, orij in a l Levinson verileri n i n içinde hiçbir kadın yer almamıştır.


ilk yetişkinlik için hayat
Levinson' u n çalışması istatistik! analiz içermemiştir. Ama onun hazırla ­ alt yapısını kurmak:
dığı biyografilerin kalitesi ve m i k tarı onları k l i n i k geleneğinin önde gelen 22'den 28 yaşına kadar

örnekleri arasına koymaktadır.


ilk yetişkinlik geçişi: 1 7 yaştan 22'ye kadar

Orta Yaş Krizleri Ne Kadar Yaygı ndır? Levinson ( 1 97 8 ) , orta yaş


dönemini bir k ri z olara k görür. Ç ü nkü ona göre, orta yaş dönem i n i
ŞEKİL 1 6.3
LEVİNSON'UN YETiŞKİN GELİŞİM DÖNEMLERi: Levinson'a
yaşayan yetişkin, geçmişle gelecek arasında bir yerde d u r u r v e yaşa m ı ­ göre, erkekler için yetişkinlik geçiş döneminde üç ana dönem vardır.
n ı n deva m ı n ı tehdit eden bu boşluk i l e mücadele etmeye çalışır. George Özel görevler ve meydan okuyucular her dönemle özdeştir.
Vai l l a n t ( 1 97 7 ) bu konuda farklı d ü ş ü n ü r. Vaillant'ın ça lışması ( Grant
S t u d y ) başlangıçta ü niversite öğrencisi olarak görüşülen, d a ha sonra 3 0'lu yaşla­
rına giren, 40'lı yaşları bitiren Harward Ünivers i tesi'ndeki kişileri kapsa r. O na göre
nasıl ergenlik a n n e-baba h a ta la r ı n ı görme, çocukluk konu s undaki gerçeği keşfetme
dönemiyse; 40'lı yaşlar da erge n l i k ve yet i ş k i n l i k yılları hakkındaki gerçeği yeni­
den değerlendirme dönemidir. Levinson orta yaş dönemini bir k ri z dönemi Orta yaş krizleri A m e r i ka'da
olarak görmekte; oysa k i , Vai l l a n t yetişkinlerin sadece küçük bir azın l ığ ı n ı n bu
a ş ı rı a ba rtı l ı yo r.
krizi yaşadığını sav u n u r:
--George Vaillant
Popüler basın ergenliğin çok da yaygın olmayan dramasına değil de, orta yaş krizine
eğilmiştir. Orta yaş krizi kavramı, akla, 4 çocuğun u ve ait olduğu cemaati bırakıp,
Çağdaş Psikolog, Harvard Üniversitesi

bir Porche'ye bi nerek, 2 5 yaşındaki bir striptiz ile kaçan dönek bir bakanı akla geti­
riyor. Ergenlik sarsıntısı gibi, orta yaş krizleri de toplum örneklerinde daha az yay­
gındır (ss. 2 2 2 - 2 2 3 ) .
,----- - ----·
Çoğu insan i ç i n orta yaş dönemi b i r k r i z değil d i r ( Pu d rosvka, 2 0 0 9 ) . 1 5 . I
bölümde gördüğünüz gibi pek çok bilişsel beceriler (sözcük bilgisi, d ilsel bellek,
tümevarımsa l sorgulama ) ona yaş döneminde zirve yapar ve bir çok birey, kari­ Stres: Ergenlik, Hall'un ergen l i kle ilgili
yerini n zirvesine bu dönemde ulaşır. Dahası, orta yaş döneminde, genel olarak iyi kasırga ve stres dönemi fikrinden beri çok
olma hali ve yaşam doy u m u bildirimleri y ü ksek olma eğil i mi n dedir ( Ma rt i n , Gru­ negatif bir şekilde nitelendiril miştir. 1 1 . bö­
nendahl, & Martin, 2 00 1 ) . lüm, s. 352.
I
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,

KISIM 8 Orta Yetişkınlik 505


Aşağıdaki araştırma çalışmaları orta yaşın yaygın krizlerle karakterize edilmedi­
24
N

ğini desteklemektedir:
� -
�� • B ir çalışmada ona yaştaki Amerikalı yetişkinlerin % 2 6'sı, orta yaş krizi yaşadı­

:§ ·fü
ClJ -
16
ğını, ama bunun yaştan değil de olumsuz bir yaşamda n kaynaklandığını söyle­
Kadınlar miştir ( Wethington, Kesler & Pixley, 2004 ) .
'gcıı �
c: � • 2000'den fazla bireyle yapılan uzun süreli bir çalışma; sadece birkaç orta yaş

-""' '" �
-""' t'.
� = krizi tespit etmiştir ( McCrea & Costa, 1 990; Siegler & Costa, 1 99 9 ) . B u çalışmada
- cıı
8
�� Erkekler bireylerin d u ygusal istikrarsızlıklarının, orta yaş dönemiyle beraber önemli
rö e oranda artmadığı sonucuna varılmıştır (bakınız şekil 1 6.4) .


-5
• Genç (ortalama 1 9 yaş), orta yaş (ortalama 40 yaş) ve yaşlı (ortalama 76 yaş)
:::ı
o
o yetişkinler olarak betimlenen bireyler üzerinde yapılan boylamsal bir çalışma,
33 36 39 42 45 48 51 54 bu kişilerin orta yaş döneminde çevrelerini, bağımsızhkla rını ve kişisel ilişk i lerini
Yaş (yıllar) kontrol ustalıkla rı n ı n geliştiğini ortaya çıkarmıştır ( Keyes & Ryff, 1 998) ( bakınız
şekil 1 6. 5 ) .
ŞEKİL 16.4
DUYGUSAL ISTIKRARSIZLIK VE YAŞ: Uzun sü­ Yetişkin gelişim uzmanları, orta yaş krizinin abartıldığı konusunda neredey­
reli bir çalışmada bireylerin duygusal istikrarsızlıkları se hemfikirdirler ( Brim, Ryff & Kessler, 2004; Lachman, 2004; Pudrovska, 2009;
3 3 yaşından 54 yaşına kadar değerlendirildi (Mc Crea Wethingıon, Kessler, & Pixley, 2004 ) . Kısaca :
& Costa 1 990). Orta yaş döneminde duygusal istikrar­
sızlık konusunda bir artış gerçekleşmedi. • Dönem k u ra m ları, gelişimdeki krizlere, özellikle orta yaş krizlerine çok fazla
vurgu yapmaktadır.
• İnsanların dönemleri geçirmede, b ü y ü k oranda bireysel farklılıklar vardır.
iyi olmanın boyutları B i reysel farklılıklar üzerinde şimdi duracağız.
Kişisel gelişim
Hayattaki amaç
Özerklik
Bireysel Farklılıklar: Dönem k u ramları, tüm bireylerin yetişkinlik dönemlerinde
Kendini kabul geçirdiği aşamaları tespit ederken, a ynı zamanda yetişkin kişiliğinin evrensel boyu ­
Çevreye hü kmetme tuna da odaklanırlar. Bu k u ramlar yetişkin gelişiminde, bireysel fark l ı l ı kların üze­
Olumlu ilişkiler rinde yeterince durmaz. Orta yaştaki 500 kişinin rastgele seçildiği sıradan bir örneği
kapsayan uzun ölçekli bir çal ışma erkekler arasında önemli fa rklılıklar tespit etmiş­
18
tir ( Farrell & Rosenberg, 1 98 l ) . B ireysel farklılıklar görüşüne göre, orta yaş yetiş­
kinleri, hayatlarını yorumlar, değiştirir ve ona şekil ve anlam kazandırır.
17 Bazı bireyler, haya t larının belli bölüm lerinde ona yaş krizi yaşarken, diğerleri
yaşamaz ( Lachman, 2004 ) . Örneğin, sarsın t ı ve stres kişinin iş yaşamına yön verir­
"' ken, evdeki yaşamında ise her şey yolunda gidiyordur.
c 16
"' B i reylerin orta yaş krizi yaşadıklarını belirtti k leri vakaların üçte birinde krizin iş
:::ı
a.
"' kaybı, ekonomik problemler veya hastalık gibi yaşamdaki olaylar tara fından tetik­
E
o 15
lendiğini bulmuşlardır ( Lachman, 2004, s. 3 1 5 ) . Ş imdi de yaşamdaki olayların ona
:� yaş gelişimindeki rol ü n ü inceleyelim.
"'

E
"'
� 14
§ YAŞAM- OLAYLAR! YAKLAŞIMI
13 Yaşla bağlantılı aşamalar, yetişkin kişilik gelişimin i incelemede önemli bir yöntemdir.
Yetişkin kişilik gelişimini kavramsallaştırmada ikinci bir yöntem, yaşam olaylarına
odaklanmaktır ( Serido, 2009 ) . Yaşam olayları yaklaşımının ilk versiyonu nda, olaylar;
12
bireyleri kişiliklerini değiştirmeye zorlayan, k ülfet li olaylar olarak görülüyordu ( Hol­
Genç Orta Yaşlı
yaş grubu mes ve Rahe, 1 997 ) . Eşin ölümü, boşanma, evlilik ve bunun gibi olayların çeşitli
derecelerde stres içerdiğine ve bu yüzden de bireyin gelişimini etkileyeceğine inanı­

ŞEKİL 16.S l ı yord u .

YAŞ VE iYi OLMA HALI: Bir çalışmada, iyi oluş hali­ B ugünkü yaşam olayları yaklaşımı daha karmaşıktır. Çağdaş yaşam-olayları
nin 6 boyutu (kendini kabul, olumlu ilişkiler, kişisel yaklaşımında, olayların bireylerin gelişimini nasıl etkilediği, sadece olayın kendisi­
gelişim, yaşam amacı, çevreye hükmetme ve özerk­ ne değil , aynı zamanda diğer faktörlere ( fiziksel sağlık ve aile desteği) bireyi n yaşam
lik) 3 yaş grubunda (genç, orta, yaşlı yetişkinlerde) olayları na uyumuna ( tehdit ve mücadele stratej i lerini değerlendirme ) , yaşam olayları
değerlendirildi (Keyes & Ruffy, 1 998). iyi oluş boyutla­
bağlamına ve sosyo- tarihsel bağlama bağl ıdır (bakın ız şekil 1 6. 6 ) . Örneğin, bireyin
rının çoğundaki artış veya az artış, orta yaş döne­
sağlığı kötüyse ve az bir aile desteğine sahipse, yaşamdaki olaylar daha stresli bir
minde gerçekleşmiştir.
hale gelmektedir. 50'li yaşlarda olup, uzun yıllardan sonra gelen bir boşanma olayı,
20'lerde olup, sadece birkaç yıllık evl ilikten sonra gelen boşa nmadan daha stresli ola-

506 BÖLUM 1 6 Orta Yetişkinlik Döııeınınde Sosyoduygusal Gelışım



bilir. Bu bu lgu, bir olayın yaşam-aşaması bağlamının farklılık
gösterdiğine işaret etmektedir. Örneğin, yetişkinler, boşanma
soru n uyla bugün, l 9 50'lerde olduğundan daha etkili bir biçim­
de baş edebifü. Ç ü n kü boşanma, günümüz toplu m unda daha
sıradanlaşmış ve kabul görmüştür. Genel d u ru m ve dolaylı
değişkenler her ne olursa olsun bir birey hayattaki bir olayı, Y•pm ol•J•
y üksek oranda stresli bulabilirken, aynı olayı başka bir birey, Evl i l i k
Dulluk
bir meydan okuma olarak algılayabilir. Yeni iş
Yaşam olayları yaklaşımı, yetişkin gelişimini anlamada Kaza
değerli bir kaynak olsa da, yetişkin gelişimine yönelik, diğer Çocu ğ u n doğ u m u
Adaptasyon süreci
yaklaşımlar gibi, eksiklikleri de vardır. En önemli eksiklik-
Yetişkin
lerden biri, değişime çok fazla önem verip yetişkin gelişimini Tehdit
gelişim
şekillendiren sürekliliğe önem vermemesidfr. değerlen­
değişimi
dirmesi
Bu yaklaşımın diğer bir eksikliği, stresin ana kaynaklarının, Dol•Jlı
yaşamın önemli olayları değil de, günlük deneyimlerimiz olma D-Olşkenler
ihtimalidir ( O'Connor ve diğerleri, 2009 ) . S ıkıcı ama gergin bir Fiziksel sağlık
ZekA
işe, evliliğe katlanmak ve yoksulluk içinde yaşamak, önemli
Klşillk
yaşam olaylarının derecesini göstermez. Ama, bu yaşam koş u l ­ Aile desteği
larından aldığım ız her günkü darbeler büyük oranda stresli b i r Gelir

yaşama ve en sonu nda da hastal ığımıza katkıda b u lunabilir.


Bazı psikologlar, hayattaki stres kaynağını, büyük olaylara
daha az, günlük iniş-çLkışlara daha fazla yoğunlaşarak kavraya­
bileceğimizi tartışmaktadır ( Mclntosh, Gillanders, & Rodgers,
20 1 0; Neupert, A lmeida, & C h arles, 2007 ) . Bir çalışma, ü n i ­
versite öğrencilerinin en sık yaşadığı günlük sıkınuları, zaman
israfı, yüksek standa rtlara ulaşma d üşüncesi ve yalnız kalma
ŞEKİL 1 6.6
YETiŞKiN GELİŞiMSEL DEGIŞiMINI YORUMLAMAK iÇiN HAZIRLANAN
olarak göstermiştir ( Kanner ve diğerleri, 1 98 1 ). Üniversite
BİR ÇAGDAŞ YAŞAM OLAYLAR! ÇERÇEVESi: Çağdaş yaşam olayları yaklaşı-
öğrencilerinin, e n hoşlandıkları durumlar; eğlence, arkadaş­ mına göre, bir yaşam olayının etkisi olayın kendisine, dolaylı değişkenlere, yaşam
larla iyi geçinme ve bir işi tamamlamak olarak sıralanmıştır. dönemi ve sosyal-tarihsel bağlama ve bireyin olayı değerlendirme ve başetme stra­
Aynı çalışmada, orta yaş yetişkinlerinin en sıkıntılı olduğu tejilerine bağlıdır.
durumlar; k i lo konusu ve bir aile üyesin i n sağlığı olurken, en
mutlu oldukları d u rumlar ise bir eş, sevgili veya arkadaşla, iyi bir ilişkiye sahip olmak
konularıdır. (bakınız şekil 1 6. 7 ) . Aynca, orta yaş yetişkinlerinin, günlük sıkıntılarının
ekonomik konular (örneğin, zamlar ve vergiler) olduğun u ifade etme i htimali, ü n i ­
versite öğrencilerin inkinden daha yüksek olduğu görülüyor.
Günlük sıkıntılar yaklaşımının eleştirmenleri, yaşam olayları ölçeğiyle alaka lı,
a ynı problemlerin bir böl ü m ü n ü n , günlük sıkıntılar değerlend irilirken ortaya çıktığını
iddia eder. Örneğin, bir yetişkinin sıkıntılarını bilmek, fiziksel değişiklikler , bireyin
günlük sıkıntılarla nasıl başedeceği veya bireyin bu sıkıntıları nasıl algıladığı kon u s u n ­
d a b i z e h içbir ş e y söylemez.

ORTA YAŞ DÖN EMİN DE STRES V E KİŞİSEL KONTROL


Orta yaşm, yetişkinlerin çoğun u n sarsıcı bir kriz geçirdiği dönem olmadığı ve bir kriz
geçirseler de b u n u n stresli yaşam olaylan ile i lişkili olduğu konusunda kesin kanıt
vardır. Orta yaştaki yetişkinler stresi, genç yetişkinlerden veya yaşlı yetişkinlerden
daha mı farklı yaşıyorlar? Bir ha ftayı aşkın sürede günlü k lerin k u l l a n ıldığı bir
çalışma, orta yaştaki yetişki n lerin yaşlı yetişkinlere ora n la daha stresli ve içinde
çeşitli stresin yattığı günlere sah ip olduğu sonucunu onaya çıkarmıştır (Almeida &
Horn, 2004 ) . B u çalışmada genç yetişkinler, orta yaştaki yetişkinlerden daha sık
oranda, gün l ü k stres kaynağı yaşarken, orta yaş yetişkinleri bir kerede çok fazla işle
uğraşmayı içeren aşırı stres kaynaklarına maruz kalmıştır. Son zamanlarda yapılan
bir ça l ışma, orta yaş ve yaşlı yetişkinlerin psikoloj i k sıkıntı ve kişiler a rası stres kay­ Çağdaş yaşam-olayları yaklaşımı: Bu yaklaşımda
nağını yaşama oranının, genç yetişkinlerinkinden biraz daha fazla olduğun u ve orta yaşam olayının bireyin gelişimini etkilemesi, sadece
yaş yetişkinleri n i n stres kayna klarıyla mücadeleye genç yetişkinlerden f iziksel olarak olayın kendisine değil, aynı zamanda dolaylı değiş­
kenlere, bireyin yaşam olayına uyumuna, yaşam dö­
daha az karşı koyd uğunu göstermiştir ( Neupert, Almeida, & Charles, 2007 ) .
nemi ve sosyo-tarihsel bağlama bağlıdır.

• KISIM 8 Orta Yetişkınlik 507


Kontrol O na yaş yetişkinleri başlarına geleni kontrol edebileceklerini ne
Edilen Zaman ölçüde algılayabilir? Araştırmacılar genel olarak, kişisel kontrol duygusu­
Günlük Sıkıntılar Yüzdeleri nun bireyler yaşlanınca azaldığı sonucuna varmıştır ( Lachman, 2006 ) . Bir
Kilo konusundaki endişe 52.4 çalışmada, genç yetişkinlerin yaklaşık % 80'i ( 2 5 yaşından 3 9 yaşına
kadar) orta yaş yetşkinlerinin % 7 1 'i (40'tan 59 yaşına kadar) , yaşlı
Aile üyelerinin sağlığı 4B.1
erkeklerin %62'si ( 60'dan 7 5 yaşına kadar) yaşamlarını kontrol ettiklerini
Gıda fiyatlarındaki artış 43.7 ifade etmişlerdir ( Lanchman, & Firth, 2004 ) . B u n u n yanında kişisel kon­
Ev bakımı 42.8 trolün, bazı yönleri yaşla beraber artarken, diğer yönleri azalır ( Lachman,
2006 ) . Örneğin, orta yaştaki yetişkinler, ekonomi, iş ve evlilik üzerinde
Yapılacak çok şeyin olması 38.6
daha fazla, cinsel yaşamları ve çocukları hakkında ise daha az kontrole
Eşyaları yanlış yerleştirmek veya kaybetmek 38.1
sahip oldukları kanısını taşıdıklarını ifade ederler ( Lanchman, & Firth,
Dışarda ev bakımı 38.1 2004 ) .

Gayrimenkul, yatırım veya vergiler 37.6

Cinayet 37.1 ORTA YAŞ GELİŞİM BAGLAMLARI


Fiziksel görünüm 35.9 B u bölümün başında durumları anlatılan Sarah ve Wanda çal ışan i k i
annedir. B u kişilerin yaşamları fa rklı olamazdı. N i ç i n ? Cevabın b i r
bölümü yaşamlarının farklı yönlerinde yatabilir. Çağdaş yaşam olayları
Günlük Zevk Almaları
yaklaşımı ( 1 . bölümde tartışılan, B ronfenbrenner'in k u ramı gibi ) yaşa ­
Eş veya sevgilinle iyi geçinmek 76.3 mımızın kompleks yapısının önemini vurgular ( Ö rneğin; gelirimizden ve
Arkadaşlarla iyi geçinmek 74.4 aile desteğimizden t u t u n da, sosyo-tarihsel konulara kadar her şey)
Şimdi yaşam bağlamının üç yönünün, orta yaş yetişkinliği sırasında geli ­
Bir işi tamamlamak 73.3
şimi nasıl etkilediğini inceleyelim: Tarihsel bağlam (grup etkileri ) , cinsi­
Sağlıklı hissetmek 72.7
yet ve kültür.
Yeterli uyku almak 69.7

Dışarda yemek yemek b


68.4
Tarihsel Bağlam (Kuşak Etkiler): Bazı gelişimciler, farklı grupların
yaşam dilimini nasıl geçirdiği konusunda, değişen tarihsel dönemler ve
Sorum l u l u kları karşılamak 68. 1
farklı sosyal beklentilerin etkili olduğu sonucuna varıyorlar- aynı yıl veya
Birini ziyaret etmek, telefon etmek, mektup dönemde doğan birey grupları- ( Schaie, 2 0 1 O, 20 1 1 ) . Bernice Neugarten
yazmak 67.7
( 1 98 6 ) , değerlerimizin, tutumlarımızın, beklentilerimizin ve davranışları­
A i le ile vakit geçirmek 66.7 mızın yaşadığı m ız dönem tarafından etkilendiğini savu n u r. Örneğin,
Seni mutlu eden ev 65.S B üyük Depresyon'un zorlu döneminde doğan bireyler, l 9 50'lerin iyimser
döneminde doğan bireylerden, dünyaya karşı daha farklı bir bakış açısına

ŞEKİL 16.7 sahip olabildiklerini Neugarten ifade etmektedir.


Neugarten ( 1 98 6 ) , belli bir yaş grubunun sosyal çevresi, onun sosyal
DOKUZ AYI AŞKIN BiR PERiYOTTA ORTA-YAŞ YETiŞKiNLERİ­
saatini değiştirebilir. Sosyal saat, bireylerden evlenmek, çocuk yapmak
NiN EN SIK YAŞADIKLARI 10 ADET GÜNLÜ K SIKINTILAR VE
veya kendilerine bir kariyer k u rmak gibi yaşam görevlerini yerine getir­
MUTLULUKLAR: Bu sıkıntıları ve mutlulukları seninkilerle karşılaştır­
dığında nasıl bir sonuç çıkıyor?
meleri beklenen zaman dilimidir. Sosyal saat, yaşamımıza rehberli k eder.
Yaşamları bu sosyal saatlerle uyumlu olmayan bireylerin yaşamı, sözü
edilen zaman dilim ine uyan kişilerden daha zorlu bulduğunu Neugarten iddia eder.
, - - - - - - - - - ....
I Örneğin, bir ergenden Sarah'ın hamile kalması muhtemelen bu hamileliğin stresini
ge"şir-1� ba w n ı artırmıştır. Neugarten'e göre, çocuk yapma veya emeklilik gibi büyük yaşam olay­
larının gerçekleşmesi hususu nda, doğru yaş veya belli bir sıra olması üzerine, geç­
Araştırma Metodları: Grup etkileri nor­
matif tarihi etkiler olarak tasvir edilegel­ mişe oranla bugün daha az tartışma vardır. Aslında bir çalışma, 1 9 50- 1 970 yıllarında

miştir. 1 . Bölüm, s. 36. yetişkinlerin büyük yaşam olayları ve başarıları için "en iyi yaş" diye bir olgu olduğu
I düşüncesinde büyük bir düşüş olduğunu göstermiştir ( Passuth, Maines, & Neugar­
_ _ _ _ _ _ _ .,
ten, 1 984) ( B kz. Şekil 1 6 . 8 ) .

Cinsiyet Bağlamı: Eleştirmenler yetişkin gelişimlerini içeren dönem teorilerinin,


erkekleri ön plana çıkardığını söyler. Örneğin, dönem teorilerinin merkez noktası,
kariyer seçimi ve işteki başarıdır ki bunlar, tarihsel olarak erkeklerin yaşam seçenek­
lerini ve fırsatlarını kadınlarınkinden daha fazla etkilemiştir. Dönem teorileri, kadın­
l a rın, ilişkileri, bağımsızlıkları ve gelişimleri hakkındaki görüşlerine yeterince yer
vermemiştir ( Gilligan, 1 982 ) . Yetişkin yaşam dönem teorileri, çocuk doğurmaya ve
Sosyal saat: Bireylerden evlenmek, çocuk yapmak
veya bir kariyer kurmak gibi, yaşam görevlerini yerle­ yetişt i rmeye çok az önem atfetmiştir. Kadınların aile rolleri koplekstir ve bu roller
rine getirmeleri beklenen zaman dilimi. erkeklerinkine oranla yaşamlarında daha belirgindir. B u rol kadınlardan, kariyerler

508 BÖL Ü M 1 6 Orta Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


Aynı fikirde Aynı fikirde
olanların yüzdesi olanların yüzdesi
(SO'li yılların (70'1i yılların
sonlarında sonlarında yapılan
yapılan bir çalışma) bir çalışma)
Uygun yaş
Aktivite/olay aralığı Erkek Kadın Erkek Kadın

Bir erkek için evlilikte en iyi yaş 20-25 80 90 42 42

Bir kadın için en iyi yaş 1 9-24 85 90 44 36

Çoğu insanın büyükbaba-anne 45-50 84 79 64 57


olmaları gereken yaş

Çoğu insan için okulu bitirme ve işe 20-22 86 82 36 3B


başlamak için gereken en iyi yaş

Çoğu erkeğin en iyi işe sahip 24-26 74 64 24 26

\ 'l'ulann sorı rııı


olmaları gereken yaş

'\:Ç)' :\ '4
,,..�
Çoğu erkeğin en iyi işe sahip 45-50 71 58 38 31

lô�
olması gereken yaş
� Çoğu insanın emekli olması 60-65 83 86 66 41
-"� gereken yaş
::;.
.:\
t Bir erkeğin en başarılı olduğu yaş 35-50 79 75 49 50
Bir erkeğin en başarılı olduğu yaş 40-50 82 71 46 41

Bir erkek için hayatın başlangıcı 35-50 86 80 59 66


Bir kadının en çok sorumluluk 25-40 93 91 59 53
sahibi olduğu yaş

Bir kadının en çok başarılı olduğu yaş 30-45 94 92 57 48

ŞEKİL 16.8
BiREYLERiN BÜYÜK YAŞAM OLAYLAR! VE BAŞAR! iÇiN EN iYi YAŞA iLiŞKiN DÜŞÜNCELERi:
� - - - - - - - - - - .-
1 950'LERİN VE 1 970'LERIN SONU: Yaşam olayları ve başarı deneyimi için sizce en uygun yaş hangisidir? /
ı gelış i m l e bağlantı
1
ı A hlaki Gelişim: Gilligan'nın bakış açısına
ı göre, insanların diğer insanlarla ilişkileri­
' nin ahlaksal gelişim açısından incelenmesi.
1
ve a ileyi dengelemeyi gerektirir . Bu durum erkekler için böyle değildir. Orta yaştaki 1 O. Bölüm, s. 323.
,
kadın ve erkeklerin yaşadığı stres kaynakları farklılaşabilir. Bir çalışma, orta yaştaki
� - - - - - - - - - - - - - - �
kadınların daha çok kişilera rası stres kaynağına, erkeklerin ise kendilerinden
kaynaklanan stres kaynaklarına sahip olduklarını göstermiştir ( Almeida, &
Horn, 2004 ) .
Orta yaş gençliğin, fırsatların sonu n u getirdiği için kadınlar tarafından
kork ulmalı mı, bu dönem gerileme dönemi midir? Veya bu dönem genç bir
görünüm ve bedenle endişenin bertaraf edildiği, yeni değişimlerin peşinden
gidildiği, olgunluğa değer verildiği ve bu değişimden zevk alındığı yeni bir
yaşam başlangıo, yenilenme dönemi midir?
Bir çalışmada 50'li yaşların başları, aslında bir çok kadın için hayata yeni
bir başlangıçtı ( Mitchell & Helson, 1 990 ) . 2 6 ile 80 yaş arasındaki 700 kadının
yer aldığı bir örneklemde, 50'li yaşların başlarını yaşayan kadınlar, hayatlarını
genelde "birinci kalite" olarak tasvir etmiştir. 50'li yaşların başlarında olan
kadınların h a yatlarını diğer yaş grubu ndaki kadınlardan ayıra n d u ru mlar; Eleştirmenler, yetişkin gelişim dönem teorilerinin, kariyer seçimi
"boş yuvalar", daha iyi sağlık, daha yüksek gelir ve ebeveynlere daha fazla ve başarısını vurgulayarak, erkeğe dönük bir tarafgirlik sergiledi­
ilgiydi. 50'li yaşların başlarında olan kadınlar özgüven, aidiyet, güvenlik ve ğini ve kadınların, ilişkiler, bağımsızlık ve gelişim konusundaki
endişelerine yeterince eğilmediklerini ifade ediyor. Dönem teo­
geniş bir kişisel cesaret deneyimi göstermiştir.
rileri, gelişimin normatif bir dizi olduğunu varsayar, ancak kadın­
Kısaca, orta yaş döneminin diğer yaş dönemlerine olan a lgı gibi, kadınlar
ların rolleri daha değişken ve kompleks bir hale dönüştüğü için
için olumsuz bir yaş dönemi olduğu düşüncesi klişedir. Orta yaş, erkekler için normatifın ne olduğunu belirlemek de zordur. Son yıllarda orta
olduğu gibi, kadınlar için de çok çeşitli, birbirine benzemeyen bir dönemdir. yaş kadınlarda ne çeşit değişiklikler gerçekleşmiştir?

KISIM 8 Orta Yetişkinlik 509


Kültürel Bağlam: B i r çok k ü l t ü rde özellikle sanayileşmemiş k ü l t ürlerde, orta yaş
kavramı net değildir veya bazı durumlarda eksiktir. Sanayileşmemiş toplumlarda,
bireyleri orta yaşlı değil de, genç veya yaşlı olarak tabir etmek yaygındır. B a zı
kültü rlerde "ergenlik" , "genç yetişkinlik", "ona yaş yetişk i n i " gibi kelimeler mev­
cut değildir ( G ra mbs, 1 989 ) .
E kvator'un güneyinde yer a l a n Afrika ü lkesi Kenya'da b ul u n a n G u s i i k ü l t ü ­
rünü ele a l a l ı m . G u s i i k ü l t ü rü, y a ş a m dönemlerini kadınlar ve erkekler için farklı
bir şekilde böler ( Levine, 1 97 9 ) : Kadınlar: ( 1 ) çoc u k ( 2 ) s ü n net edilmemiş kız ( 3 )
sünnet edilmiş kız ( 4 ) evli kadın ( 5 ) b ü y ü k k a d ın l a r; erkekler ( 1 ) çocuk ( 2 ) sü nnet
edilmemiş çocuk ( 3 ) sünnet edilmiş savaşçı ve (4) b ü y ü k erkekler. Böylece G u s i i
kültü ründe, bir s t a t ü d e n diğerine geçiş, temelde yaşa d e ğ i l de y a ş a m olaylarına
bağlıdır.
Gusiler net olarak tanımlanmış, bir orta y a ş geçişine sahip olmasalar da, G usii
yetişkinleri, 40'lı yaşlar civarında h ayatlarını yeniden değerlendiri r. Bu dönemde,
G u s i i yetişkinleri, hayatlarındaki mevcut statülerini ve s ı n ı rl ı zamanlarını i nceler.
Gusii dansçıları çevre gününde Nairobi'de (Kenya)
Fiziksel güçleri azalmakta ve b u n u n sonucu olarak da, ö m ü r boyu tarlayı eke­
dans gösterisi yapıyorlar. Gusii kültüründe bir statü­ mezler. B u nedenle r uhsal güçlerin peşinden giderler. Amerika k ültüründe olduğu
den diğerine geçiş temel olarak yaşa değil, yaşam gibi. G u s i i k ü l t ü ründe de, orta yaş krizi bir k u ra l değil bir istisnadır.
olaylarına bağlıdır. Gusiiler, net olarak tanımlanmış D iğer k ü l t ü rlerde orta yaş, kadınlar için nasıldır? Sorun u n yanıtı, kültürün
bir orta yaş geçişine sahip değildirler.
modernitesine ve cinsiyet rollerine bakış açısına bağlıdır. Bazı a n t ropologlar, sana­
yileşmemiş ü lkelerde, kadınların orta yaşa geldiğinde belli başlı avantajl a ra sahip
olabileceklerini i fade eder ( B rown, 1 98 5 ) . Öncelikle onlar maruz kaldıkları rutin
uygulamala rdan muaf t u t u l u rlar. Örneğin, orta yaşta daha çok coğrafi h a reketli l i k
yaşarlar. Ç o c u k yetiştirme tamamlanmıştır, ya da b a ş k a b i r i n e h a vale edilebilir v e
ev i ş leri a za l m ı ş t ı r. Köylerinden ticari fırsat l a r i ç i n a yrılab i l i r, u zakta yaşayan a kra­
balarına ve d i n i a k t i vitelere gidebilirler. İ k incisi, orta yaşla beraber bir kadın, ken­
disinden daha genç olan belli başlı bir a krabası üzerinde otorite k u rma h a kkına
sahiptir. Orta yaştaki kadın l a rın işleri, d a h a genç olanları yönetmek ve onlara
görev vermektir. Orta yaştaki kadınl a r ayrıca, daha genç neslin belli ü yeleri için
önemli kararları verirler: Toruna isim veri lmesi, ergenliğe k i m l erin h a z ı r olduğu
ve kimin kimle evlenmesinin u yg u n olacağı. Sana yileşmemiş top l u ml a rda, orta
yaşın geti rdiği üçüncü b ü y ü k değişiklik, özel sta t ü ler için u y g u n l u k ve bu sta t ü ­
lerin ev halkı dışında tanınma fırsatı sunmasıdır. B u statüler; ebelik, ş i facı, k u tsal
kadınlık ve çöpçatanlıktır.

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Bazı yetişkin gelişim dönem teorileri nelerdir? Yetişkin dönemleri yaklaşım mı yoksa yaşam
Bağlantı Kur Yaşam olayları yaklaşımı nedir? olayları yaklaşım mı, yetişkinliğe g i rerken se­
Yansıt Orta yaş yetişkınleri, stresi ve kışisel kontrolü, n i n gelişimini açıklamada daha akla yatkın
genç ve yaşlı yetişkin lerden farklı olarak nasıl gel iyor? Yetişkin gel işimini açıklamada her iki
yaşar? yaklaşımın da di kkate alınmasını düşünüyor

O
Bağlamlar orta yaş gelişimini nasıl etkiler? musunuz? Açıklayınız.
Orta yaş yetişkinlik gelişimini
ve kişilik ku ramlarını açıklar.
Bağlantı Kur
Bu bölümde erkek tarafın ı tuttuğu için, bazı
araştırmacıların yetişkin gelişim dönem teori­
lerin i eleştirdiğini okudun uz. 1 . Bölümdeki
araştırmada cinsiyet yanlılığı konusunda ne
öğrendiniz?

510 BÖLÜM 1 6 Orta Yetişkınlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişım



2 istikrar ve Değişim Boylamsal çalışmalar da hil, orta yaş yetişkinliği sırasında gelişimde durağanlığı
ve değişimi ta rtışır.

Boylamsal Çalışma l a r Sonuçlar

Başlangıç bölümü nde anlatılan S a rah'ın yetişkinlik yaşamı, sıkıntılı bir yolda ilerle­
miştir. Hayatının ilk dönemlerindeki problemlerle baş etmesinin sonucu olara k, kar­
şılaşacağı sıkıntLlar kaçınılmaz mıydı? Orta yaşla mücadele stratej i lerinin ve insanlarla
ilişkilerin değiştirilmesi olası mıdır? Birinci bölümden hatırlayacak olursak, bu tür
sorular, d u rağanlık ve değişimle ilgili önemli konulardır.

B OYLAMSAL ÇALIŞMALAR
Yetişkin gelişiminde, durağa n l ı k veya değişim boyutla rını anlamamıza y a rdım eden
dört ça lışmayı i n celeyeceğiz: Costa ve McCrae'nin Baltimore Ç a lışması, B erkeley'in
Boylamsal Çalışmaları, Helson ' u n Mills Ü niversitesi Çalışması ve Vaillan t ' ı n Ç alış­
maları.

Costa ve McCrae'nin Baltimore Çalışması : önemli bir yetişkin kişilik gelişimi


çal ışması Paul Costa ve Robert McCrea ( 1 998; Mc Crea & Cosra, 2003, 2006) tara ­
fından y ü rütülmeye devam ediliyor. Kişiliğin beş büyük faktörüne yoğ u nlaşırlar k i
b u n l a r, yaşantıya açıklık (opennes experience ) , sorum l u l u k (conscientio u sness ) ,
d ışa dönüklük (extraversio n ) , y u m u şak başlılık ( agreeablaness) v e nevrotizm-duy­
gusal denge ( emotional stability ) . Bunlar şekil 1 6. 9'da gösterilmiştir. (Bu kelime­
lerin baş harflarinden bir kısaltma ( acronym ) çıkarsa, bu O C EAN kelimesi olu r ) .
B i r dizi a raştırma çalışması, kişil iğin önemli boyutları olarak b u faktörlere işaret
eder ( C osta & McCrea 1 998; M c Crea & Costa, 2003, 2006 ) .
B e ş fa ktör kişilik testi n i kullanarak, Costa v e McCrea ( ı 9 9 5 , 2 0 0 0 ) yaklaşık
1 000 tane 2 0 - 9 0 arasındaki ü n iversite mezunu kadın ve erkek üzerin de çalıştı.
B u kişileri yılla rca değerlendirdi. Veri toplama, 1 9 50 ile l 960'ların ortalarında
başladı ve hala devam etmektedir. Costa ve McCrea, beş büyük kişilik yapısında
büyük oranda stabilitenin ( istik rarı n ) meydana geldiği sonucuna vardırlar ( d u y ­
g u s a l denge, dışadö n ü kl ü k, a çı k l ı k , y u m u ş a k başlılık v e sorumlu l u k ) B un u n la
beraber bir çalışma, soru m l u l uğ u n geç yetişkinlikte gelişmeye deva m ettiğini
onaya çıkard ı ( R oberts, Walton, & Bogg, 2 00 5 ) . D iğer bir çalışma, yaşlı yetişkin ­
Kişiliğin beş büyük faktörü: Duygusal denge, dışa
lerin orta yaşlı ve genç yetişkinlerden daha bilinçli v e u y u m l u olduğu son u c u n a dönüklük, yaşantıya açıklık, yumuşak başlılık ve so­
vardı ( Al lemand, Zimprich & Hendricks, 2008 ) . rumluluk.

Açıklık Sorumluluk Dışa dönüklük Yumuşak başlılık Nevrodzm


(duyguul denge)
• Hayalci veya gerçekçi • Düzenli veya • Sosyal olma veya • Yumuşak kalpli
• �ukkanlı veya stresli
düzensiz utangaç veya acımasız
• Farklılığa veya
• Güvenli veya güvensiz
rutine ilgi duyma • Dikkatli veya • Eğlenceli veya • Güvenen veya
dikkatsiz kederli şüpheci
• Kendinden memnun
• Bağımsız veya
• Disiplin veya • Sevecen veya • Yardımsever veya veya kendine acıyan
uyum gösteren
fevri mahcup işbirliğine kapalı

ŞEKİL 16.9
KIŞILIGIN BEŞ BÜYÜK FAKTÖRÜ: Üst özelliklerin her biri daha özel özellikleri ve karakteristik özellikleri kapsar.

• KISIM 8 Orta Yetişkınlik 51 1


Beş büyük faktör yapısına göre düzenlenen bir kişilik stabilite ve değişim meta­
analizi, 1 O yaşından 1 Ol yaş aralığını kapsayan döneme kadar, 87 boylamsal çalış­
mayı ele aldı ( Roberts, Walton, & Viechtbauer, 2006 ) . Bu analiz şu sonuçlara ulaştı:

• Dışadönük sonuçları, sosyal baskınlık (atılganlık, egemenlik) ve sosyal canlılığın


( konuşkanlık, sosyallik) alt dallarına ayrılana kadar kompleks bir yapıdaydı.
Sosyal baskınlık, ergenlikten ona yaş yetişkinliğine doğru artarken, sosyal can ­
lılık ergenlikte artmış ve sonradan d a yetişkinliğin başlarında ve sonlarında azal­
mıştır.
• Yumuşak başlılık ve sorumluluk yetişkinliğin başlarında ve ortalarında a rtmıştır.
• Nevrotizm/duygusal denge yetişkinliğin başlarında azalmıştır.
• Yaşantıya açıklık, ergenlik ve yetişkinliğin başlarında a rtarken, genç yetişkinlik
döneminde azalmıştır.

Genel olarak, kişilik özellikleri en çok yetişkinliğin başlarında değişiklik göstermiştir.

Berkeley Boylamsal Çalışması: Berkeley boylamsal çalışmasında, 500'den fazla


çocuk ve ebeveyn üzerinde ilk olara k l 920'1erin sonlarında ve l 9 3 0'1arın başlarında
çalışma yapıldı. "Orra Yaş Döneminde Şu An ve Geçmiş (Eichorn ve diğerleri, 1 98 1 ) " adlı
kitap bu bireylerin orta yaşa gelince gösterdikleri profili yansıtır. Erken ergenlikten
orta yaşın bir bölümüne doğru elde edilen sonuçlar, kişiliğin istikrar ya da değişimle
şekillendirildiği tartışmasmı iki boyutta da desteklemedi. Ama bazı özellikler diğer­
lerinden daha stabildi. En stabil özellikler, bireylerin entelektüel yönelimli, özgüven
ve yeni deneyimlere açık olma dereceleriydi. En çok değişen özellikler, bireylerin
merhametli veya düşman olup olmadıkları ya da iyi derecede otokontrole sahip olup
olmadıkları boyut u yd u .
Berkel ey Boylamsal Çalışma a raştırmacılarından olan John C la usen ( 1 99 3 )
yetişkin dönem teorilerinde örneklendirildiği gibi, insan ırklarının t ü m üyelerinde
devamlılığa çok fazla önem verildiğine vurgu yapar. Oysa, ona göre, bazı bireyler
karşılaştıkları krizleri yaşar ve za manla çok değişir ama diğerleri daha stabil, devam­
lılığı olan ve daha az değişim olan bir hayata sahiptir.

Hellons'un Mills Üniversitesi Çalışması: Yetişkin gelişimi üzerine yapılan diğer


bi r boylamsal a raştırma Ravenna Helson ve meslektaşları tarafından yürü tüldü ( Hel­
son 1 997; Helson & Wink, 1 992; Stewart, Osgrove, & Helson, 200 1 ). Öncelikle
l 9 5 0'lerin sonlarında California 'daki Milis Üniversitesi'nde yaşça büyük olan 1 32
kadın üzerinde çalıştılar ve daha sonra kadınlar 30'1u, 40'1ı ve SO'li yaşlara gelince
de çalışmalarını sürdürdüler. Helson ve meslektaşları Milis kadınları arasında 3 ana
grubu mercek altına aldılar: Aile-yönelimli, kariyer-yönelimli ( aileyi de isteyip iste­
meme) ve bu ikisini de istemeyen grup (düşük düzeyli bir iş a rayıp çocuğu olmayan
kadınlar ) .
40'1ı yaşların başlarında, kadınların çoğu, Levinson gibi dönem teoristlerinin,
erkeklerde rastladığı endişeleri paylaşmıştır: Genç ve yaşlılara dön ü k endişe, içe
bakış, köklere ilgi du ymak, kısıtlamaların ve ölümün farkında olmak. B u nu nla bera­
ber, Milis Üniversitesi Çalışması'ndaki araştırmacılar, orta yaş krizinde olmalarından
ziyade, kadınların orta yaş farkındalığını yaşadıkları sonucuna vardılar. Araştırmacı­
lar, ayrıca erken yetişkinlik görevlerine adanmanın ( ya bir ka riyere ya da bir aileye
ya da her ikisine) kadınlara içtepilerini kontrol etme, kişiler a rası beceriler kazanma,
bağımsız olma ve amaçlarım gerçekleştirmek için sıkı çalışmayı öğrenmelerine yar­
dımcı olduğuna işaret etmişlerdir. Bu yaşam tarzı kalıplarından birine kendini ada­
mayan kadınları, daha az değişimle karşılaşmış ve diğer kadınlar kadar tam olarak
gelişememiştir ( Rosenfeld & Stark, 1 987 ) .
Milis Üniversitesi Çalışması'nda bazı kadınlar 40'1ı yaşların başlarından SO'li yaş­
ların başlarına kadar "toplumun temeli" olmaya doğru bir yönelimde bulunmuştur.
Menepoz'un, yaşlı ebeveynlere bakmanın ve boş bir yuva n ı n, sorumluluk almayla
ve öz-denetimle a ralarında bir bağ k u rulamadı ( Helson & Wink, 1 992 ) . Milis

512 BÖLÜM 1 6 Orta Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim


üniversisin'deki kadın ların kimlik netleşmesi ve yaşlanma farkındalığı Mutlu - iyi Üzgün - hasta Ölü
30'lu yaşlardan 50'li yaşlara doğru a rtmıştır ( Stewart, Osgrove, & Helson,
200 1 ) .
Tiryakilik yok j 1 1 1 •
1
George Vailant'ın Çalışmaları: George Yailant tarafından gerçekleşti­ • • 1

1
'
rilen boylamsal çalışmalar ş u a na kadar belirtilen çalışmalardan biraz 1
daha farklı bir soruyu incelememize yardım ediyor: Orta yaştaki kişilik Alkol bağımlılığı yok 1 1 1
-,
bir insanın geç yetişkinlikte hayatının nasıl olacağını öngörür mü? Yail­
• ..
-

1
lant ( 2002 ) , yetişkin gelişimi ve yaşlanma üzerine üç adet boylamsal
çalışma y ü rü t m ü ş t ü r: ( 1 ) Sosyal olarak avantaj lı, l 920'lerde doğan
Harward mezunlarının yer aldığı bir örnek ( " G rant Study" denen) ( 2 )
sosyal olarak dezavantajlı, l 9 3 0'larda doğan 4 5 0 erkeğin yer aldığı bir
Sabit evlilik 1
1 "
örnek; ( 3 ) 1 9 I O'larda doğmu ş entelektüel kabiliyeti olan 90 kadmın yer
.. 1
aldığı bir örnek. Bu bireyler üzerinde l 920'1erden 1 940'larda başlayıp -
-
1
1 1
bugün bile yaşayan varsa sayısız kez değerlendirme yapılmıştır (çoğu kez
iki yılda bir) . Temel değerlendirmeler, katılımcılar ebeveynleri ve öğret­
Biraz spor yapma 1 1 1
_,
menleri ile yapılan geniş kapsamlı görüşmeleri kapsıyor. . ... 1 1
Vaillant 7 5 ile 8 5 yaş a rasındaki bireyleri, "mutlu - iyi", üzgün-hasta" -�
1
1 1
1
ve "ölü " olarak kategorize etti. Vaillant bireylerden bu veriyi bu kişilerin
5 0 yaşındayken, 75 ve 80 yaşına geldiklerinde hangi kategoriye girme­
Aşırı kilolu olmak 1 1 1 -

lerinin m u h temel olduğunu tahmin ederken elde etmiştir. 5 0 yaşında


a l kol k ullanma ve sigara içme bireylerin 7 5 -80 yaşlarında ölüp ölmeye-
ceklerinin en iyi tahmin göstergeleriydi. 5 0 yaşında mevcut olan diğer
iyi başa çıkma becerileri
faktörler, 7 5 -80 yaşına gelince " m u tl u - iyi"olma kategorisine girmekle
ilişkilendirildi; d ü zenli spor yapmak, aşırı kilodan uzak d u rmak, iyi eği-
timli olmak, sabit bir evliliğe sahip olmak, geleceğe dönük olmak, min-
nettar ve affedici olmak, empati yapmak, diğer insanlarla birlikte olmak
ve de iyi mücadele stratej ilerine sahip olmak. o 10 20 30 40 50 60 70 80 90 1 00
5 0 yaşındaki refah ve gelir, 7 5 -80 yaşına gelince "mutlu -iyi"olma 75 - 80 yaşındaki bireylerin yüzdesi
kategorisine girmekle ilişkilendiri l medi. Orta yaştaki üretkenlik (gelecek
nesillere göz kulak olmak olarak tasvir edilmiştir) sa mimiyetlikten daha
ŞEKİL 16.10
çok bireylerin 7 5-80 yaşlarında dayanıklı ve m u t l u bir evliliğe sahip olup
5 0 YAŞINDAKI KAREKTER51TIK ÖZELLiKLER VE 75-80 YAŞIN­
olmayacaklarıyla ilişkilendirilmiştir ( Vaillant, 2002 ) .
DAKI 5AGLIK VE MUTLULUK ARA51NDAKI iLiŞKi: Boylamsal
Vaillant'ın "the Grant Study of Harvard men "adlı çalışmalarının sonuç­ bir çalışmada 50 yaş üzerinde gösterilen özellikler, bireylerin 75-80'li
larından birinin sonucu şekil 1 6. I O' da gösterilmiştir. 5 0 yaşındaki birey­ yaşlarda mutlu-iyi, üzgün-hasta veya ölü olmaları ile ilişkilendirildi.
lerin t i ryaki düzeyinde sigara içiciler olmadığına, a lkol kullanmadığına,
sabit bir evliliğe sahip olduklarına, spor yaptıklarına, normal bir kiloda olduklarına,
iyi m ü cadele stratej i lerine sahip oldukla rına, 7 5 -80'lerde, hayatta ve mutlu olmala­
rının m uhtemel oldu klarına dikkat ediniz.

SON U ÇLAR ,----------�


Yetişkinlik yıllarında kişilik gelişimindeki stabilite ve değişim konusunda hangi çıkar­ I
gel i ş ı m l e bağlantı
samalarda b u l u n u labilir? Ünlü a raştırmacılar, B rent Roberts ve Daniel Mroczek
( 2008), tarafmdan yapılan bir a raştırmaya göre, kişilik özelliklerinin geç yetişkinlikte Yaşam-boyu bakış açısı: Gelişimin stabilite
dahil olmak üzere, yetişkinlik yıllarında değişmeye devam ettiği kon usunda gittikçe ve/veya değişimle karekterize edildiği bo­
daha fazla kanıt vardır. Ancak daha önce anlatılan 92 boylamsal meta-analiz çalış­ yutu, yaşam boyutu gelişiminin anahtar ko-
masında kişilik özelliklerindeki en büyük değişimler ilk yetişkinlikte gerçekleşmiştir nularından biridir. 1 . Bölüm, s. 7. 1
I
20'li yaş civarından 40 yaş civarına kadar ( Roberts, Walton &Yiechba uer, 2006 ) . - -- ,,
B öylece insanlar orta yaşa ulaştıkla rında kişiliklerindeki stabilite, genç yetişkin­
ken gösterdikleri stabiliteden daha fazladır. Bu b u lgular kişilik gelişiminin, kümülatıf
kişilik modeli olarak tasvir edilir ve bu model yaşla ve zamanla birlikte insanla rın
kişilikte artan stabil iteyi teşvik edecek mahiyette çevreleriyle i letişim kurmada
uzmanlaştıklarını ifade eder ( C aspi & Roberts, 200 1 ) .
B u değişimin orta ve geç yetişkinlikte varolmadığı a n lamına gelmez. Çok sayı­
daki kanıt sosyal şartların yeni ya�antıların ve sosyo-tarihsel değişimlerin kişilik geli-


KISIM 8 Orta Yetişkinlik 513
şimini etki leyebileceğini gösteriyor a ma orta ve geç yetişkinlikteki değişimler
genellikle ilk yet işkinlikteki kadar büyük değiller ( M roczek, Spiro & Griffin, 2006) .
Genel olarak yetişkinlik sonrasındaki kişilik özellikleri olumlu bir yönde de
değişir. Zamanla, " insanlar daha özgüvenli, sıca k , sorumlu ve soğu kkanlı olurlar"
( R oberts & Mroczek, 2008, s . 3 3 ) . Bu tür olumlu değişiklikler sosyal olarak daha
olgun olmayla aynı düzeydedir.
Kısaca, son a raştırmalar kişilikteki stabilitenin 3 0 ' 1 u yaşlarda k u ru l maya
başladığı görüşü yle çelişir ( McAdams & Olsan, 2 0 1 O; Roberts, & Mroczek,
2008; Roberts, Wood, & Caspi, 2008; Roberts & others, 2009 ) . Çok sayıdaki
i nsanın kişilik özelliğinde, bazı sü regelen gelişimsel değişiklikler olsa da, birey­
sel düzeyde, insanlar kendilerine özgü k işilik özelliklerini ba rmdı ran kalıpları
gösterebilir ( b u kalıplar; kendilerine has gelişimsel dönemlerin temel noktasıyla
ilişkili hayat tecrübelerini yansı tabilir) ( Roberts, & M roczek, 2008 ) . Örneğin,
araşt ırmacılar, sabit bir evliliğe ve sağlam bir kariyere sahip bireylerin, erken yetiş­
kinliğe doğru gittikçe, sosyal olarak daha bask ı n , d u ygusal olarak da da ha stabil
olduklarını göstermiştir ( Roberts, Wood, 2006 ) . Söz konusu bireylerin bazıla rının
kişilik özelliklerinde, diğerlerine göre daha fazla değişim vardır ( McAdams & Olsan,
55 yaşında aktör Jack Nicholson "her zaman hissetti­
ğim gibi kendimi iyi hissediyorum: vahşi hayvan tara­
20 1 0; Roberts, & Mroczek, 2008; Roberts ve diğerleri, 2009 ) .
fından birazcık zapdedilmiş gibi:' Nicholson, kişiliğinin
pek değişmediğini ifade ediyor. Diğer kişiler daha fazla
değiştiklerini düşünebilirler. Yetişkinlikte kişilik nasıl
değişir ve aynızamanda nasıl aynı kalır?

Gözden Geçir Gözden Geçir mayı kullanmanın avantajları ve dezava ntajları


nelerdir ( 1 . Bölümde tartışıldığı g i bi)?
Boylamsal çal ışmayı tanımlayınız ve sonuç­
Bağlantı Kur ların etki l i l i ğ i n i a n latın ız.
Yansıt Orta yaş gelişimi s ı rasındaki gelişimde istik­ Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
rar ve değ i ş i m konusunda h a n g i ç ı karsa­ istikrar ve değişim şu ana kadar hayatınızı ne

e
malarda b u l u n u labilir7 kadar şekillendirmiştir? Değişim ve istikrarın
Orta yetişkinlik dönemi gelişi­ sizin ileriki gelişiminizi bir yetişkin olarak ne
minde istikrar ve değişikliği
Bağlantı Kur kadar etki leyeceğ ini tahmin ediyorsunuz?
boylamsal çalışamaları da da­ Bu bölüm, dört fa rklı boylamsal çalışmayı tar­
hil edecek şekilde tartışır. tıştı. Veri toplamak için boylamsal bir çalış-

3 Yakm İlişkiler O Orta yetişkinlikteki yakın ilişkilerin önemli yönlerinden bazılarını tanımlar.

Orta Yaşta Aşk v e Evlilik Kardeş İ lişkileri ve Arkadaşlıklar Nesillerarası İlişkiler

Boş Yuva ve Yeniden Doldurulması Büyükebeveynlik

Orta yaşlı Amerikalılar arasında iyi oluş ile, başkalarıyla olumlu ilişkilere (ebeveynlerle,
eşlerle ve çocuklarla) sahip olmak arasında önemli ölçüde bir ilişki olduğu konusunda
büyük bir görüş birliği vardır ( Lachman, 2004; Markus ve diğerleri, 2004 ) . Orta yaş
i l işkileıine dönük araştırmamıza başlamak için, orta-yaştaki yetişkinlerde aşk ve evlilik
konularını inceleyelim.

n R TA YA.ŞT� A<;K 'E EVLİLİK


1 4. bölümden de hatırladığımız gibi, aşkın iki büyük şekli romantik aşk ve şefkat
içeren aşktır. Roma n t ik aşkın kıvılcımları erken yetişkinlikte güçl üdür. Ya ni, yeni

514 BÖLÜM 1 6 Orta Yetişkinlık Dönernınde Sosyoduygusal Gelişim



ilişkilerde özellikle fi ziksel çekicilik, aşk ve sevgi daha önemlidir. İlişkiler
olgunlaştıkça özellikle orta yetişkinlik döneminde güven. sadaket ve kar­
şılıklı duygusal ilgi daha önemli hale gelir.
Son dönemlerde yapılan bir araştırma, orta yaşlarda evlilik doy u m u ­
n u n a rttığını ortaya çıkarmıştır ( Gorchoff, Jhon, & Helson, 2008 ) . Erken
yetişkinlik döneminde zorlu ve sıkıntılı olan bazı evlilikler bile orta yetiş­
kinlikte daha iyi dengelenir hale gelmektedir. Eşler birçok kargaşa yaşa­
mış olmasına rağmen, sonu nda kendi ilişkilerini temellendirecekleri derin
ve sert bir zemin keşfederler. Orta yetişkinlikte, eşler çok daha az eko­
nomik sıkıntı yaşayabilir, daha az ev işiyle ve angarya ile uğraşabilir ve
birbirleri ile daha fazla vakit geçirebilirler. Orta yaştaki eşler, şayet ortak
etkinliklerde b u l u nurlarsa, evliliklerini olumlu değerlendirmeleri daha
olasıdı r.
Evli olan orta yaştaki çoğu birey evli olmaktan dolayı kayda değer Orta yetişkinlikte evliliğin karaktersitikleri nelerdir?
bir memnunluk d u yarlar. Orta yetişkinlerle yapılan geniş ölçekli bir araş-
tırmada, evli olanları n % 7 2 'si, evliliklerinin ya " mükemmel" ya da "çok iyi" oldu ­
ğumı söyledi ( B rim, 1 999 ) . B ü y ü k bir olasılıkla orta yaşlardan itibaren, u yg u n
olmayan evliliklerin çoğu çözülmektedir. B u n u nla birlikte s o n zamanlarda yapılan
bir araştırma evli ve birlikte yaşayan orta yaştaki bireylerin ilişkilerini, geç yetişkin­
lik dönemindeki akra n larından daha ikilemli ve ilgisizlik içinde değerlendirdiklerini
ortaya çıkarmıştır ( Windsor & B u tterworth, 20 1 0) .
Orta yetişkinlik döneminde, boşanma erken yetişkinlik dönemine göre bazı yön­
lerden daha olumlu, bazı yönlerden de daha olumsuz olabili r. Bir taraftan, olgun
bireyler açısından boşanma riskleri genç bireylere nazaran daha az ve daha çalkan­
tısız olabili r. Daha fazla kaynakları vardır ve bu dönemi, büyük bir ev gibi, artık
işlerine yaramayacak mal varlıklarını elden çıkararak bir basitleştirme fırsatı olarak
k u l lanabilirler. Çocukları artık yetişkindir ve ebeveynlerinin boşanmasıyla çok daha
etkili şekilde mücadele edebilirler. B u süreçte eşler birbirlerini daha iyi anlamış ve
zayıf bir evliliğin sonlanmasını da içeren değişiklik arayışı içinde olmuş olabilirler.
Yapılan bir araştırma, orta yaşlarda boşanma talebinde b u l u nan bir kadını n , boşan­
mayı başlatan bir erkeğe göre daha ben merkezci bir gelişme ve iyimserlik sergile­
diklerini ortaya koymuşt u r ( Sakraida, 2005 ) .
Öte yanda n çok uzun yıllar süren evliliğe sarfedilen zaman ve duygusal odak­
lanmadan dolayı kolay kolay vazgeçilmeyebilir. Orta yaştaki bir çok birey, boşanmayı
hayatlarının en iyi yıllarındaki bir başarısızlık olarak değerlendirir. Diğer yandan çok
uzun yıllar süren, evliliğe harcanan zaman ve duygusal adanmadan dolayı kolay
kolay vazgeçilmeyebilir. Boşayan kişi, durumu tahammül edilemez bir ilişkiden kaçış
olarak görebilir fakat boşanılan kişi ise yıllarca temellendirilmiş ve büyük adanmış­
lık ve güven gerektiren bir ilişkinin sonlanmasını genellikle ihanet olarak değerlen-
dirir. B o şanma ayrıca, sınırl ı seçeneği olan, orta yaştaki ya da yaşlı kadınların
ekonomik durumunu düşürebili r ( Mitchell, 2007 ) . Bu kadınlar, evlendikleri dönem­
deki kadar yüksek standarttaki hayatlarını idame ettirecek gerekli eğitim, tecrübe ve
iş olanaklarından yoksun olabilirler. Özetle, orta yaşta boşanmanın bazı bireyler
açısından olumsuz sonu çlan olabilir ( Pudrovska, 2009 ) .
40'lı, 50'1i ve 6 0 ' 1 ı yıllarda en az b i r kere boşanan 4 0 i l e 7 9 yaşlarındaki 1 1 48
bireye yönelik, A A R P ( 2004) tarafından yapılan bir araştırma. çocuklardan dolayı
evliliği sürdürmenin boşanmanın niçin bu kadar uzun sürdüğünün asıl nedeni oldu­
ğunu ortaya çıkarmıştır. Boşanma sürecindeki endişe ve strese rağmen, boşananların
4'te 3 ' i.i evliliklerini bitirerek doğru karar verdiklerini ve h a yata daha pozitif bakt ı k ­
larını söylemektedirler. Boşanan erkeklerin sadece % 4 1 'i boşanmayı başlattıkları n ı
belirtirken bu oran kadınlarda %66'dır. Boşanan kadın, boşanan erkeklere nazaran
(% 1 1 ) finansal soru nlar yaşamaktan çok daha fazla korkmaktadır ( % 'de 44) . Aşa­
ğıda verilenler, boşanan orta yaş ve yaşlı kadınların belirttikleri asıl boşanma neden­
leridir: ( 1 ) Sözlü, fiziksel veya cinsel istismar ( % 2 3 ) , ( 2 ) alkol ve u y u ş t u ru cu
k ullanımı ( % 1 8 ) . ( 3 ) aldatma ( % 1 7 ) . Boşanan orta yaştaki ve yaşlı erkeklerin belirt­
tiği asıl nedenler: ( 1 ) Belli bir soru n yok, sadece aşk ve sevginin bitmesi (% 1 7 ) , ( 2 ) Erken yetişkinlik ve orta yetişkinlikte boşanma hangi
aldatma ( % 1 4 ), ( 3 ) farklı değerler, yaşam tarzları ( % 1 4 ) . durumlarda daha fazla olumlu veya alumsuz olabilir?

• KISIM 8 rJrta Y"tı?kınıık 515


BOŞ YUVA VE YENİDEN DOLDURULMASI
Bir ailede önemli bir durum da bir çocuğu yetişkinlik yaşamına başlatmaktır. Çocu­
ğun evden ayrılmasıyla ebeveynler yeni düzenlemelerle yüzleşir. Öğrenciler genel­
likle kendi ebeveynlerinin, onların evde olmayışından üzüntü duydukla rını
düşünürler. Aslında çocuklarıyla yaşayan ebeveynler, çocuk l a rı evden ayrıldıktan
sonra evlilik doyumunda bir azalmayı içeren boş yuva sendromu yaşayabilirler.
B una rağmen çoğu ebeveynde evlilik doyumu, çocuklar evden ayrıldıktan sonra
azalmaz, aksine artabilir de ( Fingerman & Baker, 2006 ) . Çocuklarının büyümesiyle,
evli çiftler kariyer ilgileri doğrultusunda vakit bulur ve birbiriyle daha fazla zaman
geçirirler. Yapılan bir araştırma, boş bir yuvaya geçişin evlilik doyumunu artırdığını
ve b u a rtışında eşlerle geçirilen zamanın mikta rını değil de kalitesindeki bir a rtışla
ilişkili olduğunu ortaya çıkarmıştır ( Gorshoff, John &Helson, 2008 ) .
Günümüzün belirsiz ekonomik duru m u na bakıldığında, boş yuvanın yeniden dol­
durulması yaygınlaşmaktadır. B unun nedeni yetişkin çocukların üniversiteden mezun
olduktan sonra evde yaşamak istemesi ya da tam zamanlı bir işe başlayıp para birik­
tirmek istemesidir. (Merrill, 2009 ) . Ayrıca genç yetişkinler, başarısız bir kariyer ya da
boşanınadan sonra ailelerine dönebilirler. B unun yanında bazı bireyler orta yaşlardan
20'1erin sonuna kadar evden hiç ayrılmaz, çünkü maddi olarak kendilerini destekle­
yemezler. Ebeveynlerinin evlerine dönen bu genç yetişkinler "bumerang çocuklar" ve
" B 2 B " (yatağa dönüş-Back to Bedroom) gibi isimlerle anılır (Furman, 2005 ) .
Orta yaş yetişkin k u şa k her zaman yuvada kimse olmasa bile daha küçük nesil­
lere destekte bulunmuştur. Ona yaştaki nesil, eğitim masrafları ve maddi masrafları
karşılayarak ve sevgi desteğiyle daha küçük nesile yardımcı olm uştu r. Yetişkin
çocuklar, kendi kariyerleri, iş ve hayat tarzlarındaki yoğun stresi sıklıkla hissettikle­
rinde, ailelerinin onlara sunduğu maddi ve manevi desteği takdir ederler. Aileler de
bu desteği sağladıkları için memnuniyet duyar. Son zamanlarda 40 ile 60'lı yaşlar­
daki ebeveynlerde yapılan bir araştırma, ebeveynlerin 1 8 yaş üzerindeki her bir
çocuğa ortalama birkaç haftada bir maddi ve manevi destekte bulunduklarını ortaya
çıkarmıştır ( Fingerman ve diğerleri, 2009) .
B u nunla birlikte, birçok yaşam düzenlenmesinin yanında, çocukların eve dön­
mesi hem artı hem de eksiler getirir. Hem yetişkin çocuk l a r hem de ebeveynler
tarafından dile getirilen yaygın bir şikayet gizliliğin yok olmasıdır. Yetişkin çocuklar,
ebeveynlerinin özgürlüklerini kısıtladığından, cinsel hayatlarını engellendiğinden,
müzik dinlemelerini azalttığından ve kendilerine yetişkinlerin çocukmuş gibi dav­
ranmalarından şikayetçi olmaktadır. Ebeveynler ise sakin evlerinin gürültülü oldu­
ğundan, çocu klarının ne zaman eve geleceğini endişeyle geç saatlere kadar
beklemekten, programların çakışmasından dolayı yemekleri planlamanın güç old u ­
ğundan, evli b i r çift oldukları ndan ilişkilerine müdahale edildiğinden ve yetişkin
çocukları için çok fazla soru m l u l u k yüklenmek zoru nda olduklarından şikayetçi
olmaktadırlar. Özetle yetişkin çocuklar eve dön d üğünde ebeveynler ve yetişkin
çocuklarca önemli bir uyum sürecini gerektiren aile içi bir dengesizlik oluşur. Daha
iyi geçinmek için yetişkin çocuklar ve ebeveynlerinin yararlanabileceği stratejileri
okumak için Gelişimi Yaşamla İlişki/endir kısmına göz atınız.

Boş yuva sendromu: Çocuklar evden ayrıldıktan


sonra aileler arasında evlilik doyumu azalır, çünkü ai­
leler çocuklarından oldukça fazla mutluluk alırlar. DOONESBURY O 1 991 G . B . Trudeau. Reprinted with permission o f Universal UClick. A l l Rights Reserved .

BOLÜM 1 6
516 Orta Yetişkin l ik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim

gelişimi yaşam la i l işkilend i r

Ebeveynler ve Genç Yetişkin Çocu klar İçin Stratejiler


Yetişkin çocuklar eve dönmeyi istediğinde, ebeveynler ve yetişkin çocuk­ "Helikopter ebeveynler"kavramı çocu klarının kolejde ve yetişkinlik ha­
lar koşullar ve beklentiler üzerinde önceden hemfikir olmalıdır. Örneğin, yatlarındaki başa rılarını g üvence altına almak için çocuklarını yakından
gençlerin kira ödeyip ödemeyececeği, kendi elbiselerini yıkayıp yıkama­ izleme çabası içinde bulunan ebeveynlere verilen addır (Paul, 2003). İyi
yacakları, kendi yemeklerini pişirip pişirmeyeceği, ev işi yapıp yapmaya­ n iyetten kaynaklanıyor olsa da, aileler tarafı ndan yapılan bu müdahale
cağı,telefonmasraflarınıödeyipödemeyecekleri,istediklerindeevegelip çocukların sorumluluk alma sürecini yavaşlatabilir.
g idebileceği, cinsel konularda rahat davranıp davranamayacağı veya al­ Evegeridöndüklerinde,gençyetişkin çocuklar,yaşamlarınıdüzen­
kol kullanıp kullanmayacağı gibi durum- leme işini yapmak için, davranış değişik­
lan konuşmalıdırlar. Bu koşullarda başta liği i htiyacı h i ssedeceklerdir. Elina
uzlaşıl mazsa, çatışmalar kaçınılmaz olur. Furman (2005) Bumerang Mil leti'nde
Çünkü ebeveynlerinvegençyetişkinlerin (Boomerang Nation) bazı önerilerde bu­
beklentilerimuhtemelen ihlaledilmişola­ lu nuyor: Ebeveynlerle Nasıl Birlikte
caktır. Ka lınır. . . İki nci Kez Birarada. Furman,
Ebeveyn ler, yetişkin çocuklarına gençlereve döndüklerindebirtakımdü­
çocuktan çokyetişkin gibi davranmalıve zenlemeler yapma beklentisi içinde ol­
ebeveyn likrollerininçoğunuterketmeli­ dukları n ı beli rtmekted i r. Daha öncede
dirler. Ebeveynler, yetişkin çocuklarıyla belirtildiği g i bi, Furman, gençlere eve
yakından gözlenmesi ve korunması ge­ dönmeden önce aileleriyle oturup evde
reken bağ ımlı çocuklardan ziyade so­ birlikte bulu nacakken belirlitemel kural-
rum 1 uluksahibi,olgu n davranışlı bi reyler ları konuşmaları konusunu önerir.
olaraketki leşimde bulunmalıdır.Yetişkin Furman, ayrıca, çocuklara ne kadar
çocuk ne kadar çalışacaklarını, yemek What are some strategies that can help parents and theiryoung adult evde kalacaklarına dair bir tarih belirle-
ehi/dren get along better?
yiyeceklerini,nasılgiyinebileceğini,kimi melerini ve amaçlarına odaklanmaları
arkadaş ya da sevgili olarak seçebileceğ ini, hangi kariyerde ilerleyece­ (borçlarını ödemek için yeterince para birikti rmeyi, bir iş kurmak ve ev
ğini, parası n ı nasıl harcayacağ ı n ı kendisi beli rler. Bununla birlikte, genç satın almak için para biriktirmeyi, yüksek lisans eğitimini bitirmeyi vb.)
yetişki n çocuklarebeveynlerininyaşamtarzla rınamüdahaledebuluna­ tavsiyelerde bulunur.Çoksıklıkla,gençyetişkinlerevedöndükten sonra
cak şekilde hareket etse ebeveynlerin söz söyleme hakkı vardır. paralarını ebeveyn lerinin evlerinden ayrılmalarını gerektirecek eğlen-
Ta rtışma, genç yetişkinlerin ebeveynlerle aynı evde yaşarken neyi se­ celere, gece eğlenceleri ne, pahalı giysilere ve gereksiz gezintiler gibi
çebileceğ i konusundançokhangietkinliklerinkabuledilemeyeceğiüze­ l ü ks şeylere harcarlar.
rinde yoğunlaşmalıdır.
Bazı ebeveynler izin vermeleri gerektiği durumlarda yetişkin ço­
cuklarına izin vermezler. Onla r "değişmez ebeveyn (permaparanting)" Kolejden ayr ı l ı p eve dönen çocuklar yetişkinliğin başla ngıcı
diye adlandırılan bir sürece atı l ı rlar. Bu süreç sadece yetişkin çocukla­ diye adlandı rılan ( 1 2 . Bölümde öğrendiğimiz gibi) genç ye­
rın bağımsız olma ve soru mluluk alma yönelimlerini engellemekle kal­ tişki nliğin zi rves indedirler. Bu dönemde bireylerin kimlik ge-
maz aynı zamanda ebeveyn lerinde yaşamlarını da engelleyebilir. lişimi nasıl karakterize edilir?

KARDEŞ İLİŞKİLERİ VE ARKJ\ DAŞLIKLAR


,. - - - - - - - - - - �
K a rdeş ilişkileri çoğu yetişkinin yaşamı boyu nca sürer ( D u n n , 2007 ) . G ü n ü m ü z
yetişkinlerinin % 8 5 ' i n i n hayatta en az b i r kardeşi vardır. Yetişkinlik döneminde '
ı· 1-
r.
kardeş i lişki leri o l d u kça yakın, d u yarsız veya a şırı rekabetçi ola b i l i r ( B ed ford,
2009 ) . Yetişki n l i k dönemindeki kardeş ilişkilerini n çoğun l u ğ u yakın i l ş i k i t ü r ü n ­ Aile ve akranlar: Çoğu kardeşin birbirleri
d e d i r ( C icirelli , 2009 ) . Çocu k l u k dönem i nde psikoloij i k olarak birbiri ne y a k m k a r­ hakkında karışık duyguları vardır. 8. Bölüm,
deşler, yetişki n l i k döneminde de bu yönelimdedir. Yet i ş k i n l i k döneminde ka rdeş s. 259.
yak ı n l ığının ilk kez onaya çıkması nadird i r ( Dunn, 1 984 ) . Son dönemlerde yapılan '
- - - - - - - - - - - - - "'

KISIM 8 Orta Yetışkınlık 517


bir ça lışma yeti ş k i n kardeşlerin birbirlerine sık sık m a d d i ve manevi destekte
bulunduğunu ortaya çıkarmıştır ( Voorpostel & B l ieszner, 2008 ) . Başka bir a ra ş ­
tırmada çocuk l u k döneminde z a y ı f kardeşlik ilişkileri olanların 5 0 yaşından itiba­
ren depresyon geçirme olasılıkları çocu k ken kuvvetli k a rdeşlik i l işkileri olanlara
göre daha yüksek çıkmıştır ( Waldi nger, Vai l l a n t & Orav, 2007 ) .
Arkadaşlıklar erken yetişkinlikte olduğu gibi, orta yetişkinlik döneminde d e öne ­
mini korumaya devam eder (Antonucci, 1 98 9 ) . Samimi dostluklar kurmak zaman alır,
bu nedenle yetişkinlik yıllarında sürdürülen arkadaşlıklar, orta yetişkinlik döneminde
yeni oluşturulmuş arkadaşlıklara göre daha kuvvetlidir.

BÜYÜK EBEVEYNLİK
Yaşam süresinin uzaması, büyük ebeveynliğin doğasını da etkiliyor ( S zinovacz,
2009 ) . l 990'de 1 O yaşıdaki çocukların sadece %4'ünün hayatta dön büyük ebeveyni
varken bu rakam 2000'de %40 üzerine 9kmıştır. l 900'da 30 yaşındaki sadece yak­
laşık %20 oranında kişinin hayarta büyük ebeveyni vardı; bu rakamın 2020'de
%80'e kadar a rtması öngörülüyor ( Hagestad & Uhlenberg, 2007 ) . Uzun ömürlülük­
teki artışın gelecekte bu öngörüyü desteklemesi bekleniyor, ancak şimdiki çocuk
yapmayı ertelemedeki düşüncenin ise buna ket vurması m uhtemeldir ( Szinovacz,
2009 ) .
B üyük ebeveynler b i r çok torunun hayatında önemli rol oynarlar ( Oberlander,
Black & Starr, 2007 ) . B i r çok yetişkin, orta yaşlarda, ilk kez büyük ebeveyn olur.
Araştırmacılar büyük a n nelerin toru nlarıyla büyük babal a ra nazaran daha ilgili
olduklarını ortaya çıkarmıştır ( Watson, Randolph & Lyons, 200 5 ) . M uhtemelen
kadınlar, büyükanne olarak, nesiller boyunca a ile üyeleri a rasındaki bağları devam
ettirme sorumluluğunu, sorumluluklannın bir parçası olarak kabul etme yönelimin­
dedirler. Erkekler, büyükbaba rolü hakkında çok daha az beklenti içerisinde olup,
bunu daha çok gönüllülük işi olarak görebilirler.

Büyükebeveyn Rolleri ve Stilleri: Büyükebeveyn rolü ne anlama gelir? " B ü y ü ­


kebeveyn olma " kavramının üç ö n e m l i tanımı v a r d ı r ( Neuganen & Weinstein,
1 96 4 ) . Kimi yaşlı yetişkinlere göre, büyükebeveyn olma biyoloj i k bir ödül ve
devamlılık kaynağıdır. K imilerine göre, büyükebeveynlik, ilk dönemlerdeki yetiş­
kin-çocuk ilişkilerinde eksik kalabilen d u ygusal yeterlilik, arkadaşlık ve doygunluk
duygularını giderme kaynağıdır. B a zılarına göre ise, ebeveynlik onlar için yakın
olmayan bir rol d ü r. Yap ı l a n bir a ra şt ı rma,
büyükebeveynliğin, ü retici ihtiyaçların kuvvetli
olduğu orta ve geç yetişkinlik döneminde bir
değerli l i k hissi ve amaç duygusu sağla yabilece­
ğini ortaya çıkarmıştır (Thiele & Whelan, 2008 ) .
Büyükebeveyn rolü, farklı aile, etnik grup
ve kü.ltürlerde, farklı durumlarda farklı işlevleri
yerine getirebilir ( Watson, Randolph & Lyons,
2 00 5 ) . Örneğin, Beyaz, Afro-Amerikalı ve Mek­
sika kökenli Ameri ka l ı l a rdan oluşan gruplarla
yapılan bir a raştırmada, Meksika kökenli Ameri ­
kalıların torunlarını daha sık gördüğü. torunla­
rına ve ailelerine en fazla destek sağladıkları ve
torunlarıyla doyurucu ilişkilere sahip oldukları
ortaya çıkmıştır ( Bengston, 1 98 5 ) . Chicago'da
bir a ilenin üç neslinin yer aldığı bir a raştırma,
büyükannelerin kendi çocukları ve torunlarıyla
daha sıkı i lişkiler içinde olduğu ve büyükbaba­
lara nazaran daha kişisel önerilerde bulunduk­
ları ortaya çıkmıştır ( Hagestad, 1 98 5 ) .
Büyükebeveyn rol � stifleri nelerdir?

518 BÖLÜM 1 6 Orta Yetışkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



B üyükebeveynliliğin çeşitliliği, büyükebeveynlerin torunları ile nasıl etkileşim
içinde oldukla rına dair yapılan bir ön araştı rma ile incelenmiştir ( Neugart e n &
Weinstein, 1 96 4 ) . Araştırma sonu çlarına göre, üç çeşit ebevenlik stili ( resmi, eğlence
taraftarı ve mesafe l i ) hakimdir. Resmi olan ebeveynlikte, büyükebeveyn düzenli ve
planlı rolünü yansıtacak şekilde hareket etmektedir. B u büyükebeveynler, torunla­
rına karşı kuvvetli bir ilgi gösteriyorlar, fakat aynı zamanda çocuksu tavsiyelerde
b u l u n mamakta dikkatliydiler. Eğlence taraftarı olanlarda büyükebeveynler resmiyet­
ten uzak ve oyun taraftarıydı . Torunlar keyifli aktiviteler yapma kaynağıydı, karşılıklı
doyum vurgulanıyord u . Büyükebeveynlerin önemli bir kısmı uzak olanlardan oluş­
maktaydı. 6 5 yaş üstü olan büyükebeveynlerin resmi bir etkileşim içinde bulunma­
ları çok daha muhtemeldi; 6 5 yaş altı olanların eğlence taraftarı olma l a rı ise daha
olasıydı. Büyük ebeveynlik rol ü , 3 nesli (büyükebeveyn, ebeveyn ve torunlar) bir­
birine bağladığı için, büyükebeveynlik rol ü , torunlar en az yetişkin oluncaya dek
ebeveynler tarafından taklit edilir ( Szinovacz, 2009 ) .

Büyükebeveynlerin Değişen Profili: Amerika'da, gittikçe artan sayıda torun


büyükebeveynleriyle yaşamaktadır ( Silverstein, 2009 ) . l 980'de 2.3 m i l yon çocuk
büyükebeveyniyle yaşarken, bu rakam 200 5 'te 6. 1 milyona ulaştı ( Amerikan Nüfus
B ü rosu, 2006) . Boşanma, hamilelik ve ebeveynlerin uyuşturucu kullanımı, büyüke­
beveynlerin "ebevenylik" rolünü üstlenerek görev alma la rı n ın asıl nedenidir. Son
zamanlarda yapılan bir çalışma, büyükebeveynlerin dahil olduğu ailelerde ( tek ebe­
veynli ve üvey anne-babal ı ) biyolojik ailelere ( a nne-baba öz) göre daha iyi ve düzenli
ilişki olduğu n u ortaya çıkarmıştır ( Attar-Schwarts ve diğerleri, 2009 ) .
Torunlarıyla birlikte yaşayan ebeveynlerin % 20'sinden daha azı 6 5 yaş v e üstü­
dür. Çocukları n neredeyse yarısı tek bir büyükanne tarafından büyüt ülür. B u aileler
çoğun l u k la Afrikan-Amerikalılardır ( % 5 3 ) . Her iki ebeveyn çocuk yetiştirmeye dahil
olduğundan, aileler çoğu nlu kla Latin kökenli olmayan Beyazla r'dır.
Amerika'daki 2006 nüfus sayımı verilerine göre, çocuklarıyla yaşayan büyüke­
beveynl erin çoğu nluğu, çocuk l a rı çalışırken, kendileri de aile bütçesine k a t kıda
bulunmuş ve çocu karıyla ilgilenmiştir. Çocuk larıyla ve torunlarıyla yaşayan büyü­
kebeveynlerin sadece % l O ' u yoksul l u k içindedir. Çocuklarıyla yaşayan büyükebe­
veynlerin neredeyse yarısı göçmendir. Kısmen kadınların erkeklerden daha uzun
süre yaşamasından dolayı, büyükbabalarla karşılaştırıldığında, daha çok büyükanne­
ler çocuklarıyla yaşamaktadırlar. Çocu klarıyla kalan büyükebeveyn l e rin yaklaşık
% 70'i büyükannelerdir.
Tam gün torunlarıyla ilgilenen büyükebeveynlerde yüksek riskte sağlık sorunu,
depresyon ve stres bulunmaktadır ( Silverstein, 2009 ) . Torunlarına bakma kısmen bu
sorunlarla i l işkilidir. Çünkü tam zamanlı olarak, torunlarıyla ilgilenme düşük gelirli
olma, küçük düşü rücü d u r u m ve evlenmeme d urumuyla karekterize edilir ( Mi nkler
& Fuller-Thompson, 2005 ) . Tam zamanlı büyükebeveynlerle kıyaslandığında, yarı
zamanlı büyükebeveynlerin o l u msuz sağlık d u ru m u yaşamaları daha az m uhtemel­
dir. Kısmi zamanlı ebeveyn bakıcıları üzerine yapılan bir araştı rmada, büyü kebe­
veynlerde çok a z olumsuz etki bulu ndu ( H ughes ve diğerleri, 2007 ) .
Büyükebeveynlerin daha kuvvetli bir bakıcılık rolü üstlenmesi gibi bazı d u r u m ­
larda, boşanma çocukları n büyü kebeveynleriyle ilişkilerini artırabilir; bazı d u r u m ­
l a rda i s e g ö z hapsi u y g u l a n a n bir ebeveynin çocu k l a rla zama n geçi rmesini
sınırlayabilir. Son zamanla rda yapılan bir çalışma, çocuk la rı n babalarıyla ilişkisi
boşanmadan sonra kötüleştiğinde baba tarafı büyükebeveynleri ile olan ilişkilerinin
de mesafeli, olumsuz veya yok denecek kadar az hale geldiğini ortaya çık a rmıştır
(Ahrons, 2007 ) .
Boşanma v e yeniden evlenme çok daha yaygın hale geldiği için, büyükebeveyn­
lerin büyük bir ilgisi de kendi torunlarıyla olan birbirini ziyaret etme a yrıcalıklarına
yönelmektedir ( Kivnik & Sinclair, 2007 ) . Son yirmi yılda bir çok devlet, büyü kebe­
veynlere çocu kları n ı n kendi ebeveynleri itiraz etse de, ziyaret etmeleri konusunda
mahkemeye başvuru hakkı tanıyan yasalar yapmıştır. B u gibi zorla elde edilen ziya ­
ret haklarının çocuklar için en iyisi olup olmadığı hala tartışılmaktadır.

519
• KISIM 8 Orta Yetışkinlik
N F CİI LERARASI İLİŞKİLER
Aile bir çok insan açısmdan önemlidir. 2 1 ülkede yaşları 40 ile 79
arasında değişen 2 1 .000 yetişkine " K i m olduğunuz hakkında
düşündüğünüz zaman çoğunlukla aklınıza ne gelir?", diye sorul­
duğunda, bunların % 6 3 ' ü "aile", %9'u "din" ve %8'i ise "çalışma"
diye yanıtlamıştır ( HSBC Insurance, 2007 ) . Bu çalışmada 2 1 ülke­
nin tamamında, orta yaştaki ve yaşlı yetişkinler kendi ailelerinde
nesiller arasında güçlü bir sorumluluk duygusu olduğunu ifade
etmiş, Arabistan, Hindistan ve Türkiye'de nesillerarası bağların en
kuvvetli olduğu ortaya çıkmıştır. Orta yaş ve ileriki gruptakilerin
%80'den fazlası, kendi ebeveynlerinin (ve kaymbaba/anne) hayat­
larının sonra k i dönemlerinde ihtiyaç duymaları halinde onlarla
ilgilenmelerin i n görevleri olduğunu belirtmiştir.
Orta yaş dönemindeki yetişkinler, genç ve yaşlıların haya­
tında önemli rol oynamaktadır ( Birditt ve diğerleri, 2 0 1 0; Ha &
Dünyadaki orta yaş ve yaşlı yetişkinler güçlü bir aile sorumluluğu duygusu gös­
lngersoll - Da yton, 2 008; F ingerman ve diğerleri, 2008, 2009 ) .
terir. 21 ülkede son yıllarda orta yaş ve yaşlı yetişkinlerde yapılan bir çalışma en
güçlü nesillerarası bağın Suudi Arabistan'da olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Orta yaştaki yetişkinler daha genç k u şakla deneyimleri n i paylaşır
ve onlara değerlerini aktarırlar ( Swartz, 2008 ) . Çocuklarını özl ü ­
yor ve boş yuva sendromu yaşıyor olabilir, büyümekte olan çocukları eve geri getir­
,,. - - - - - - - - - 31Jıı-- meyi ayarlıyor veya onlara büyükebeveyn olmaya hazırlanıyor olabilirler. Maddi
' · yardım alış-verişinde bulunabilir, dul kalmış ya da hasta bir ebeveyne bakıcılık yapa ­
a ·ş
·
bilir veya her 2 ebeveynde öldükten sonra en yaşlı nesil olduğuna kendisini adapte
Teoriler. S osya l il işkilerde yoldaşlık mode­ edebilir ( Silverstein, Gans & Yang, 2006 ) .
l ine göre, bireyler destek alıp verdikleri bi­ Yetişkin çocukların verebileceği önemli bir hizmet felç olan yaşlı bir ebeveynin
reylerle kişisel bir ağ kurarak yaşamı ihtiyaçlarını gidermek ve koordine etmektir ( Huyck, Ayalon ve Yoder, 2 007 ) . Bu bir
şekillendi rir. 1 9. Bölüm, s. 609. bakıcı b u l mayı ve yeterl iliğini incelemeyi, tıbbi hizmetler sağlamayı, kamudan hizmet
yardımı sağlamayı ve maddi ba kımdan yardımcı olmayı gerektirebilir. Bazı duru mlarda
___ ,
yemek yeme. banyo yapma ve giyinme gibi etkinlikleri de kapsayan günlük yaşam
durumlarında da yetişkin çocuklar doğrudan yardım sağlayabi l i r. Hatta çok daha az
sorun u olan yaşlılar, alış-verişte ev işinde, taşımacılık, evde bakım ve fatura ödeme­
lerinde yardıma ihtiyaç duyabilir.
Yakın zamanda yapılan bir çalışına, yaşlanan ebeveynlerin sağlık problemleri oldu­
ğunda, hem kendileri hem de çocuklarının genellikle ilişkilerinin son zamanlarda olumlu
değişiklikler gösterdiğini ortaya koymaktadır ( Fingerman ve diğerleri, 2007 ) . B u nunla
birlikte çoğu durumda araştırmacılar çocuklar ile yaşlanan ebeveynler arasındaki ilişki­
lerin genellikle belirsizlik içinde olduğunu ortaya çıkarmıştır ( Bi rdin ve diğerleri, 2 0 l O;
Davey ve diğerleri, 2009; Fingerman ve diğerleri, 2008 ) . Algılar olumlu tarafta sevgi,
karşılıklı yardım ve ortak değerleri kapsarken, olumsuz tarafta uzaklaşma, aile içi çatış­
malar ve sorunları, suistimal, ihmal ve bakıcı stresini kapsamaktadır.
Her yeni nesille birlikte kişilik özellikleri, davranışlar ve değerler yenilenmekte
veya değişmektedir ( Bengtson & Psouni, 2008 ) . Yaşlı aile üyeleri yaşamlarını yitirdik­
lerinde, onların biyoloj ik, entelektüel, d u ygusal ve kişisel mirasları bir sonraki ku şağa
taşınır. Onların çocukları en yaşlı k u şak, torunlarıysa ikinci kuşak olur. Yetişkin çocuk ­
lar orta yaşlara ulaştıkça, a ilelerine yönelik genellikle daha pozitif algılar edinirler
( Field, 1 99 9 ) . Bir çalışmada, hem Amerika hem de Japonya' da a n ne-kız çatışmalarının
azaldığı görülmüşt ü r (Akiyama & Antonucci, 1 99 9 ) .
Genç nesle ne olacağ ı Çoğu zaman aile üyeleri nesiller arasında makul ilişkiler sürdürür ( M iller-Day,
2004) . Bununla birlikte son yıllarda yapılan bir çalışma, evli erkek ve kadınların
hakkında endişel iysen, bu
hiç evlenmemiş ya da boşanmış bireylere göre nesillerarası ilişkilerde daha az
büyüyecek ve genç nesi l hakkı nda bağlantı içerisinde olduklarını ortaya koymuştur ( Sarkisian & Gerstel, 2008 ) . Bu
end işelen meye başlayacaktır. çalışmada evli yetişkinlerin ebeveynleriyle birlikte yaşaması, ilişki içinde olmaları,
maddi ve manevi yardım alış verişinde bulunmaları daha az görülmüştür. Buna
-Roger Allen rağmen son yıllarda yapılan bir araştırma ise genç yetişkinler çocu k sahibi oldu-
A merikan yazar. 20. yüzyıl. ğunda, çocuksuz olduğu dönemlere nazaran ailelerini görme durumlarının daha
muhtemel olduğunu açığa çıkarmıştır ( B u cx ve diğerleri, 2008 ) .
Nesiller boyunca hem benzerlik hem d e fa rklılıklar görülür. Örneğin, ebeveyn
ve çocu klar arasında benzerlik en çok din ve siyasi görüşle belirirken, en az ise cin­
siyet rolleri, hayat tarzı ve iş orga nizasyonunda görülür.

520 BÖLÜM 1 6 Orta Yetışkınlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelışım


Ebeveynler ve onların yetişkin çocukları arasındaki en yaygın
çatışmalar nelerdir? Bir çalışmada, bu çatışmaların iletişim ve etki­
leşim tarzı (örneğin, "O sürekli bağırıyor" ve "O çok eleştiriyor" ),
alışkanlıklar ve yaşam stiliyle ilgili tercihler ( cinsellik, yaşam biçimi ) ,
çocuk yetiştirme v e değerler ( örneğin çocuk yapma kararı, ana-baba
t u t um u ) , politika, din ve ideoloji ( örneğin dini aktivitelere katılıp
katılmama gibi ) a l a nlarıyla ilgili olduğu belirtilmiştir ( Clarke ve
diğerleri, 1 999 ) . Bu çalışmada ebeveynler ve çocu klar a rasındaki asıl
çatışmaların kaynağında nesiller a rasındaki farklı algılamalar olduğu
görü lmüştür. Ebeveynler çok sıklıkla alışkanlık ve yaşam tarzı seçe­
neklerini problem kaynağı olarak belirtirken, çocuklar ise sorunun
iletişim ve etkileşim tarzmdan kaynaklandığını söylemiştir.
Aşağıdaki çalışmalar, nesillerarasındaki i lişkilerin gelişiminin
önemine i l işkin kanıtlar sunmaktadır:

• Yeni Zella nda'da çocuk büyüten önceki kişilerin nesillerarası


ilişkilerine yönelik bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada destek-
Kuşaklararası ilişkilerin doğası nasıldır?
leyici çevre ve ailenin ( 3 - 1 5 yaşları ndayken değerlendirildi)
çocuk ve ebeveyn ilişkilerin i olumlu yönde etkilediği görü lmüştür. Çocuklar ve
ona yaştaki ebeveynler arasındaki ilişkilerin ( İletişim, yakınlık, çatışma ve kar­
şılıklı yardım bağla m ı n d a ) pozitif olduğu ortaya kon u l m u ş t u r. Bu ilişki n i n
çocuklar 2 6 yaşındayken d a h a pozitif olduğu görülmüştür. (Belsky ve diğerleri,
200 1 ) .
• Başka bir çalışmada, yetişkin çocukların daha yaşlı ebeveynlerine sosyal destekte
bul unması için sahip oldukla rı motivasyonun ilk dönemdeki a ile deneyimleriyle
ilişkili olduğu belirt i l miştir ( Silverstein ve diğerleri, 2002 ) . Ebeveynleriyle ortak
etkinliklerde daha fazla vakit geçiren ve ailelerince daha fazla maddi destek alan
çocuklar, ebeveynleri yaşlandığında daha fazla destekte bulunmu şlardır.
• Güvenli bağlanma stiline sahip olan yetişkin çocukların, güvenli bağlanma sti­
line sahip olmayan a k ranlarına göre, evliliklerinin ilk dönemlerinde boşanma­
larının daha az m uhtemel olduğu ortaya çıkmıştır ( C rowell, Trebou x &
B rockmeyer, 2009 ) .
• Yapılan b i r diğer çalışmada, i l k dönemlerde v e sıklıkla sigara kullanan v e d ü zenli
olarak sigara k ullanmaya devam eden ebeveynlerin, sigara kulla nacak çocu klara
sahip olmala rının daha olası olduğu görülmüştür ( C hassion ve diğerleri, 2008 ) .

Cinsiyet farklılıkları d a k u şaklararası ilişkileri belirler (Etaugh & B ridges, 20 1 0;


Nauck & Suckow, 2006) . Nesiller boyunca, kadınlar aile bağlarını birleştirmede özel­
likle önemli bir role sahiptir. Nesiller boyunca kadın ilişkilerinin diğer a i le bağlarına
kıyasla daha yakın olduğu düşünülmektedir ( Merrill, 200 9 ) . Bir çalışmada, yetişkinlik
döneminde, annelerin kız çocuklarıyla anne-oğuL baba- kız ve babaoğul ilişkilerine
nazaran daha yakın ilişki içinde oldukları belirtilmiştir ( Rossi, 1 98 9 ) . Ayrıca, bu çalış­
mada, evli erkeklerin eşinin akrabalarıyla kendi akrabalarından çok daha ilgili olduğu
görülmüştür. Anneanneler ve teyzelerin ailedeki diğer akranlara göre önemli ve sevi­
len akrabalar oldu kları belirtilmiştir. Aynca son yapılan bir çalışma, annelerin kuşak­
lararası bağlarının büyükebeveyn-torun ilişkilerinde babalara göre daha etkili olduğun u
ortaya çıkarmıştır (Monserud, 2008 ) . Araştırmacılar, yetişkinlikte anneler v e k ı z çocuk­
larının daha fazla etkileşimde oldukları ve karşılıklı pozitif hisler duyduklarını bildir­
melerine rağmen, a n ne ve kız evlatlarının ilişkilerine yönelik neleri sevdiğine dair az
şey bilinmektedir. Örneğin, yetişkin gelişiminde anne ve kız çocuklarının birbirlerini
ziyaret etmeleri ve keyif almaları farklı noktalarda nasıl farklı bir durum alır? B u
konuyu daha fazla incelemek için, aşağıda verilen "Araştmnayla İlişkiler"e bakınız.
Orta yaşlı yetişkinler, ergin ve genç yetişkin çocukları ve diğer taraftan da yaşlanan
ebeveynlerine karşı yüklendikleri soru mluluklardan dolayı "sandviç", "ezik" veya "aşırı
yüklenmiş" nesil diye betimlenir ( Etaugh & Bridges, 2 0 1 O, Pudrovska, 2009) . Ergenler
veya genç yetişkin çocuklar ve yaşlanmakta olan ebeveynlerden dolayı meydana gelen
bu eşzamanlı baskılar ona yetişkinlikteki strese katkıda bulunabilir. Bi rçok orta yaş
dönemindeki yetişkin, ebeveynleri hastalandığında ya da öldüğünde önemli ölçüde

• KISIM 8 Orta Yetışkınlik 521


araştırmalarla bağlantı

Yetişkin Gelişiminde Anne ve Kız Çocukların Hoşlandıkları Ziyaretleri Tanımlamaları Değişik


Noktalarda Nasıl Farklılık Gösterir?
Karen Fingerman (2000) 48 çift yaşlı anne (ortalama yaş 76) ve onların Bakım: "Genç yetişkin kız çocukları ve yaşlı annelerin, orta yaş gru­
orta yaştaki kızları (ortalama yaş 46), 44 çift orta yaş grubu anne (orta­ bundakikadınlaranazaran,diğergrubun kendilerineyardımcıolması
lamayaş47} ve onların genç yetişki n kızları (ortalama yaş 2 1 ) üzerine bir konusunda keyif duyduklarını belirtmeleri daha muhtemeldir".
çalışma yapmıştır. Katılımcılara şunlar sorulmuştur (s. 98): Etkileşim: Genç anneler kendi kız çocuklarının genç yetişkin olarak
Annenizle/kızınızlageçirdiğinizsonziyaretanınızıbirdüşünün.Ziyaretder­ bulunmasıyla kendilerine keyif verd iği aktivitelere yoğ unlaşmaya
ken, bir araya geldiğiniz bir anı, birbirinizin diğerinin evine gitmesi (veya meyilliydi. "Genç kızlar a n nelerinin sürekli yanlarında olmasından
kızınızın okuldan size gelmesi) veya telefonda konuşmanızı kastediyorum. keyif aldıkları, oysa yaşlı kız çocuklarının" annelerinin geçmişteki
Neler olduğuna dair biraz konuşun. Lütfen ziyaretle ilgili, neler olduğuna bağlarından keyif aldıkları ortaya çıkmıştır.
dair ve niçin özellikle keyifli geçtiğine dair ne kadar bilgi varsa paylaşın.
Olumsuz yorumlar: Yaşlı çift grubundaki anne ve kızların bu g i bi yo­
Ziyaret kayıtları kodlandı ve kodlanmış kategoriler için olan sonuç- rumlar çok sık olmasa da, "genç anne ve kızlara nazaran olumsuz bir
lar aşağıdadır (Fingerman, 2000, ss. 1 00- 1 02): şeyler söylemeleri daha mu htemeldi''.

İ lgi ve iletişim: Her iki yaş grubundaki anneler kızlarıyla olan i lişkile­ Özetle, anne ve kızların birbirlerini ziyaret etmeleri, kişisel gelişim
rinde kızlara nazaran daha ilgilidir. ihtiyaçlarının kombinasyonu şekilinde yansımıştır. Anne-kız ilişkilerinin
Aile: Yaşlı anne ve kız çocu kları genç olanlara nazaran kız çocuğun odak noktası değişebilse de, genelde annelerin yetişkinlik dönemi bo­
çocu kları, kardeşleri, babası, eşi veya genel olarak ailesi gibi akra­ yunca kızlarına nazaran ilişkilerinedaha çok bağlı oldukları görülm üştür.
balık bağ larını tanımlamada daha yatkı ndır. Aksine, genç çiftler
"kendi i lişkilerine yapışık kalmaya ve genç çiftin keyif aldığı özel bir
a ktiviteyi tartışmaya" daha meyilliydi.

stres yaşar. Bir araştırma, yetişkinler orta yaş dönemine girdiğinde bunların %4 l 'nin
her iki ebeveyni hayattayken, % 72'sinin ise orta yaş dönemini ebeveynj olmadan
bitirdiğini ortaya koymuştur ( B umpass & Aguilino, 1 994).
Yetişkinler başka bir ülkeye göç ettiğinde, kuşaklararası stres a rtabilir. Son birkaç
yıldır, artan sayıda Meksika'lı Amerika'ya göç etmekte ve sayılarının da artması bek­
lenmektedir. Göç, genellikle geniş aileden ayrılmayı gerektirir ( Parra-Cardona ve diğer­
leri, 2006 ) . Aynca, aile üyelerinin birinin ani olarak ayrılması şeklinde de olabilir, önce
koca gelir ve daha sonra da eşi ve çocuklarını getirir. Başta ayrılanlar, özellikle bayan
eş, yeni bir yere yerleşme, aile ve arkadaşların olmaması gibi nedenlerden dolayı
büyük stres yaşar. Birkaç yıl içinde, etnik bölgede genellikle sosyal bir ağ oluşur.
Hayatlarında bir takım denge oluşur ol uşmaz, Meksikalı aileler, çocuklarına
bakabilecek ya da annenin işe gitmesine imkan sağlayacak anne ya da baba tarafın­
dan birinin geniş a i leden göçün ü sağlayabilir. Bazı durumlarda, yaşlı nesil geride
duru r ve yaşlılık süresince yetişkin çocuklarına katılır. Meksika 'ya ulaşabil irlik,
gezinti ya da ergenin evden kaçması bir kriz d u rumunda köye giriş ve çıkış ziyaret­
lerini kolaylaşurır.
K ü l t ü rel etkileşim düzeyleri a rasındaki zıtlıklar Meksika kökenli Amerikalılar
içinde çatışan beklentilere yol açabilir ( Sa rkisian, Gerena, & Gerstel, 2006 ) . Göçmen
ebeveynlerin çocuk büyütme modeli, hakim k ü l t ü r modelin etkisiyle sa f dışı kalabi­
lir. Örneğin, anne ve büyük ebeveynler, yetişkin kız çocukları tarafından ifade edilen
özerk olma ve erkek arkadaş isteğine özellikle karşı koyabilir ve bunu baba da yapa­
bilir ( Wılkinson-Lee ve diğerleri, 2006 ) . Ve son yıllarda artan sayıda Meksika kökenli
Amerikalı kız çocuğu eğitimini s ü rd ü rmek için evden ayrılmıştır ki, b u Meksika
değerlerine ku vvetle bağlı olan aileler açısından çok stresli bir durumdur.

522 BÖLÜM 1 6 Orıa Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



kariyerlerle bağlantı

Lillian Troll, Gelişim Psikolojisi Profesörü, Aile ve Kadın Yaşlılığı Araştırmacısı

Lillian Troll, yetişkin gelişimi ve yaşlılık alanında önde gelen isim lerden
biridir.ChicagoÜniversitesi'nden psikoloj i vetıp hazırlı kprogramından
mezun oldu. il. Dü nya Savaşı esnasında, Ordu'da asker taraması ve
başarı testleri geliştirmesine yardımcı oldu. Washington'da çalışmak
için yüksek lisansı b ı raktı. Savaştan sonra kocasının sürekli şeh irden
şehire peşinden giden bir ev hanımı veanneoldu. 1 Oyılda,Troll'un uzun
ömür gelişimi alanında kariyer sa h i bi olmaya en yakın ol ması New
Jersey'de bir bakıcılık oku l u kurmasıyla oldu.
Birçok yıl ı n ardından, boşandıktan sonra Troll, Chicago'ya döndü
ve doktorasını uzun yaşam gelişimi alanı nda tamamladı. Daha sonra ilk
olarak Wayne Devlet Üniversitesi ve daha sonra 60 yaşında bir büyü­
kanne olarak Rutgers Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde aile ve kadın
Lillian Troll (solda) yaşlanan kadınlarla ilgili bir çalışmada katılımcılarla.
gelişiminde nesiller üzerine araştırmalaryaptı ve dersler verdi. 1 986'da
emekli oldu ve Kal iforniya'ya döndü, orada ColleenJohnson ile birlikte
uzun çapta "en yaşlı-yaşlılar" (85 üzerine insanlar) üzerine San
Francisco California Ü n iversitesi'nde araştırma yapmaya devam etti. Profesör ve araştı rmacıların ya ptıkları hakkı nda daha fazla
bilgi için 45. sayfadaki Yaşam Boyu Kariyer Gelişimi'ne göz
atınız.

Kültürel çeşitlilik Meksika kökenli Amerikalı ailelerde nesi//erarası ilişkileri nasıl etkileyebilir?

Lillian Trol! nesillerarası ilişkiler ve ona yaş dönemi n de kadının gelişimi ü ze­
rine a raştırma yapmıştır. Bu çalışmasını okumak için, Kariyerlerle bağlantı kısmına
ba k ı n ı z .

• KISIM 8 Orta Yerışkınlik 523


Gözden Geçir Gözden Geçir Bölümde, boşanmış yetişkinlerin en yaygı n
karakteristik özelli klerinden hangisini öğren­
Orta yaş döneminde sevgi ve evl i l i k nasıl
Bağlantı Kur karekterize edilir?
di niz?

Yansıt Boş yuva ne demektir? Nasıl yeniden dol­


d u rulur? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

e
Orta yetişki n l i k döneminde kardeş i l işkileri Büyük ebeveynlerinizle i l işkilerinizin doğası
Orta yetişkinlik döneminde ve arkadaşlıklar nasıldır? neydi/nedir? Ailenizde nesiller arası i lişkiler
yakın ilişkilerin bazı önemli Büyü kebevey n l i k doğası ned i r? nasıldır?
özelliklerini tanımlar. Nesil lerarası i l i şkiler nasıldır?

Bağlantı Kur
Bu bölümde orta yetişkinlik dönem i n deki
boşa nmalarla ilgili bazı şeyler okudunuz. 1 4.

konu bağ l a ntl l a rı - - - - - - - - - - - - - ,


\

Eri ksonun sekizinci ve son gelişim basamağı olan benlik bütünlüğüne karşı
umutsuzluk geç yetişkinlik dönemidir. Bu dönemde, bireyler hayatlarını göz­
den geçirir. Aktif olma, geç yetişkinlik döneminde yaşam doyumu ile ilişkilidir.
Yaşlı yetişkinler sosyal bağlarla ilgili durumlarda daha seçici olur, duygusal haz
veren ilişkilerle daha fazla vakit geçirmeyi ve maddi ilişkilerle daha az vakit
geçirmeyi seçer. Yaşlı yetişkinler, genç yetişkinlere göre, daha olumlu ve daha
az olumsuz duygular yaşar. Geç yetişkinli kte, sorumluluk ve yumuşak başlılık
gibi kişilik özellikleri belirginleşir. Kayıplardan dolayı (örneğin, fiziksel veya
b ilişsel beceri kaybı), yaşlı yetişkinler amaçlarına ulaşmak için sık sık uyumlu
stratejiler kullanmak zorunda kalır.

\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakallm - - - .,.


524 BÖLÜM 1 6 Oıta Yetişkinlık Döneminde Sosyoduygusal Gelişim
öğ renme hedefleri n ize u laşın

Orta Yetişki n l i kte Sosyod uyg usa l G e l i ş i m


1 Kişilik Kuramları ve Gelişim o Orta yetişkinlik dönemi kişilik teorileri ve gelişimi tanımlar.

Erikson, insan yaşa m ı n ı n yedinci basamağı olan ü reticiliğe karşı verimsizlik dönemi­
Yetişkinlik Dönemleri
nin orta yetişkinlikte oluştuğu n u söylemektedir. Üretkenliğin dört çeşidi; biyolojik,
ailesel, iş ve kültü reldir. Levinson ' u n teorisinde, gelişim ve değişimle ilgili gelişimsel
ödevler için farklı noktalarda uzmanlaşılınal ı d ı r. Orta yaş dönemindeki değişikliklerde
dört çatışma t ü r ü : Gençliğe karşı yaşlılık, yıkıcı olmaya karşı yapıcı olma, erkeksi
olmaya karşı kadınsı olma, başkalarına bağımlı olmaya karşı onlardan uzak d u rm a .
Levinson, Amerikalıla r ı n çoğu n l uğ u n u , özellikle erkeklerin, orta y a ş dönemi krizi
yaşadıklarını belirtmiştir. B u nu nla birlikte yapılan araştırmalar ona yaş dönemi
krizinin yaygın olmadığın ı ortaya çıkarmıştır. Orta yetişkinlik dönemi boyunca geli­
şimde önemli bireysel farklılıklar vardır.

Yaşam olayla rı yaklaşı m ı n ı n ilk versiyonuna göre, yaşanan olaylar insanların haya­
Yaşam-Olayları Yaklaşımı
tında stres oluştura n yorucu d u r u m la r yaratır. Yaşam-olayları yaklaşımın çağdaş ver­
siyonunda ise yaşanan olayların bireyin gelişimini nasıl etkilediği sadece hayattaki
olaylara değil aynı zamanda a ra b u l u c u l u faktörlere, olaya u y u m sağlama, yaşam­
dönem ilişkisi ve sosyo -tarihsel ilişkilere bağlıdır.

Araştırmacılar, genç ve orta yaş yetişkinlerinin daha yaşlı olanlara nazaran daha stresli
Orta Yaş Döneminde Stres
günlere ve daha çok sayıda strese neden olan etkileyicilere sahip olduklarını ortaya
ve Kişsel Kontrol
çıkarmıştır. Ortalama olarak, kişisel kontrol algısı, yetişk inler yaşlandıkça azalır- buna
rağmen kişisel kontro l ü n bazı özellikleri de artar.

Neugarıen, özel bir g r u b u n sosyal çevresinin onun sosyal saatini - bireylerin hayat
Orta Yaş Gelişim
Bağlamları ödevlerini tamamlamasının beklendiği, kişinin kendisini ona göre ayarladığı zaman
dilimini - değiştirebileceğini savun ur . E leştirmenle r, yetişkin dönemi teorilerinin
erkek odaklı olduğun u söylerler. Ç ü n k ü onlar başarı ve kariyere çok vurgu yapar ve
ilişkilerle ilgili kadın görüşlerine yeterince yer vermezler. Orta yaş dönemi erkekler
için olduğu gibi, kadınlar açısından da heterojen bir zaman dilimidir. Bazı kadınlar
açısından, orta yaş dönemi, yaşamlarının çok önemli safhasıdır. Bir çok k ü l tü r açık
bir ona yaş kavramına sahip değildir. B i rçok sanayileşmiş toplu mda, kadının statüsü
orta yaş döneminde gelişir.

2 İstikrar ve Değişim e Orta yetişkinlik dönemi gelişiminde isti krar ve değişikliği


boylamsal çalışamaları da dahil edecek şekilde tartışır.

Costa ve McCrae'nin B a l timore Ç a lışmasında, Beş B ü y ü k kişilik faktörü -açıklık,


Boylamsal Çalışmalar
soru m l u l uk, dışadönü k l ü k , y u m u şa k başlılık ve nevrotiklik - önemli ölçüde sabitlik
göstermiştir. B u nunla birlikte, Beş B ü y ü k kişilik faktörü üzerine yapılan son bir meta­
a n a l iz, yetişkinlik y ı l l a rı boyunca, en fazla değişikliğin ilk yetişkinlik döneminde
olmak üzere, belirli faktörlerde artış ve düşüşler olduğunu ortaya çıkarmışur. Berke­
ley Boylamsal Çalışmalarında ist ikar - değişim tartışmasındaki uç noktalar desteklen­
memiştir. E n sabit özellikler entelektüel oryantasyon, öz-güven ve yeni deneyimlere
açıklık oluşturmuştur. En fazla değişiklik gösteren özellikler ise bakım, düşmanlık ve
öz-kontrol olmuştur. Helsoıı ' u n Milis K olej Çalışması aile merkezli ve kariyer mer­
kezli kadınlar ve b u n l a rın hiç birinden olmayan kad ınlar diye ayrılmıştı r. Kırk yaşla­
rının ilk döneminde, k a d ı n l a r Levinso n ' u n erkekler için beli rttiği görüşlerin b i r
çoğunu yaşamışnr. B u n u n yanında, kadınlar orta y a ş dönemi k rizinden ziyade orta
yaş dönemini bilinçli olarak geçirmektedir. George Vaillant 'ın araştırması S O 'li yaştaki
bir takım özellikler ile 75 ile 80 yaşlarının sağlık ve iyi olma gibi özellikleri arasında
ilişkiler olduğu ortaya koymuşt u r.

KISIM 8 Orta Yetışkinlik 525


[ kısım d o kuz )
Yetmiş yaşında olmak bazen kırk yaşında
olmaktan çok daha eğlenceli ve umut doludur.
-Oliver Wendell Holmes, Sr.
Amerikalı Doktor, 19. yüoıl

İ l e ri Yet i ş ki n l i k
Dünya n ı n orta s ı nda, gece kara n l ı kta ya l n ız ka l d ı ğ ı m ızda, i nsan g e l i şi m i n i n ritim

ve a n l a m ı son u nda ileri yetiş k i n l iğe yön e l i r. G e n ç l i ğ i m iz i n yapra k l a rı n ı döke riz ve

za m a n rüzg a rı n ı n etkisiyle gerçe k l i ğe soyu n u ruz. Hayatı n geleceğe doğru yaşa n-

d ı ğ ı n ı fa kat geriye doğru a n laşı l d ı ğ ı n ı öğre n i riz. Haya t ı n baş l a n g ı c ı ve son u a ra-

s ı n d a ki bağla ntıyı kurarız ve gösteri bitmeden onun neyle i l g i l i o l d u ğ u n u a n l a-

maya ça l ı ş ı rız. En son u nda a n l a rız ki biz hayat m ücadeles i n d e geriye ne ka l m ışsa

oyuzd u r. K ı s ı m 9, üç böl ü mden o l u şmakta d ı r: ' İ l e ri Yeti şkin l i kte Fizi ksel G e l i ş i m'

(Böl ü m 1 7), ' İ l e r i Yetişki n l i kte Z i h i n sel G e l i ş i m' (Bö l ü m 1 8) ve ' İ l e ri Yetiş k i n l i kte Sos-

yod uyg us a l Gel i ş i m' (Bö l ü m 1 9).

528
bölüm 17 İLERİ YETİŞKİNLİK
DÖNEMİNDE FİZİKSEL
GELİŞİM
1 Uzun Ömür 3 Sağhk
Öğrenme Hedefi 1 Uzun ömür ve yaşlanmanın Öğrenme Hedefi 3 Yaşlı yetişkinlerde sağlık
biyolojik kuramlarını tanımlar. sorunlarını ve nasıl tedavi edilebileceğini tanımlar.
-

...., Yaşam Beklentisi ve Yaşam Uza mı Sağlık Sorunları

tO Genç-Yaşlı, Yaşlı-Yaşlı ve En Yaşlı-Yaşlı


Yaşlanmanın Açıklayan Biyoloj i k Kuramları
Madde Kullanımı ve istismar
Egzersiz, Beslenme ve Kilo

..c: Tedavi

tO 2 İleri Yetişkinlikte Fiziksel


Gelişimin Seyri
c:
Öğrenme Hedefi 2 İ leri yetişkinlikte bir kişinin
tO beyin ve bedeninin nasıl değiştiğini açıklar.

E
Yaşlanan Beyin
Bağ ışıklık Sistemi
Fiziksel Görünüm ve Hareket
::J Duyusal Gelişim
Dolaşım Sistemi ve Akciğerler

:Q Cinsellik

_o
Jonathan Swift "Akıllı olan hiç kimse hiçbir zaman daha
genç olmayı istememiştir" demektedir. Kuşkusuz 70
yaşındaki bir beden bir zamanlar olduğu kadar iyi çalış-
maz. Kişilerin yaşlanma korkusunun genellikle gerekenden daha fazla olduğu da bir

gerçektir. Giderek daha fazla kişinin olgun ve aktif bir yaşlılık geçirmesi ile

birlikte yaşlanmaya ilişkin görü ş ü m üz de değişiyor. 75 yaşındaki ortalama

bir kişinin eklemlerinin sertleşmesi beklenmekle bi rlikte, insanlar ortala­

maya dahil olmamak için egzersiz yapıyor. Örneğin, 75 yaşında ki bir adam

çalışarak bir maratonda koşmaya karar verebilir; çalışma kapasitesinde

azalma olmayan 80 yaşında bir kadın ise çocuklar için oyuncak yapmayı ve

satmayı seçebilir.

Örneğin, Boston'da yaşlılara yöne l i k bir reh a b i l itasyon merkezinde 11

ayd ır a ntrenma n yapmakta olan 85 yaşında k i Sadie Halperin'i d ü şünün.

Sadie ağırlık kaldırıyor ve kondisyon b i s i kletine biniyor. Egzersiz yap­


maya b a şlamadan önce yaptığı her şeyin - alışveriş, yemek pişirme, Seksen beş yaşındaki Sadie Halperin egzersiz yaparken.

yürüme - kendi s i için oldukça g ü ç olduğunu söylüyor. Her zaman güçsüz hi ssetti-

ğini ve yürüd üğü zaman duvara tutunduğunu belirtiyor. Şi mdi ise koridorların orta-

sından yürüyor ve kendisini harika h i ssettiğini ifade ediyor. Başlarda iki bacağıyla

sadece 7 kilo kaldırabiliyorken şimdi 15 kiloya kadar çıkabiliyor. Başlangıçta sadece

1 O kilo ile göğüs presi yapabiliyorken şimdilerde bunu 25 kiloya çıkarmış. Sadie'nin
egzersiz rutini kas gücünü arttırıyor ve kemi klerindeki son derece tehlikeli kırıklara

neden olabilecek kalsiyum kaybını yavaşlatarak osteoporozta mücadele etmesinde

yardımcı oluyor (Ubell, 1992).

/
,,,. - konu bağlantılan
Giderek daha fazla kişi daha sağlıklı yaşadıkça ve tıbbi buluşlar yaşlanma süre­
cini yavaşlattıkça orta yaş daha geç başlayacak ve daha uzun sürecek gibi görü­
nüyor. Erken orta yaş (40-54) geç orta yaştan (55-65) giderek daha fazla ayrılıyor.
Ancak orta yaş boy uzunluğunda kayıp, görme ve işitmede azalma, kalp damar
sisteminin zayıflaması gibi fiziksel becerilerin azaldığı bir dönem. Uyku da daha
sorunlu bir hale gelir. Kadınlar menopoza girdiğinde cinsel değişiklikler meydana
gelir, pek çok orta yaşlı erkek ereksiyon sorunu ile karşılaşmaya başlar ve çiftler
daha az sıklıkla cinsel ilişkiye girerler.
1
I
-of --- geriye dönelim __________________ ;

llerı iPli?' nıık 531


• KISIM 9
hn Rilni
Sadie Halperin'in fiziksel gelişimi ve iyiliğinin hikayesi, bu bölümde inceleyeceğimiz yaşam
boyu gelişim ile ilgili gerçek anlamda etkileyici bazı soruları ortaya çıkarıyor. Bunlar: Neden
yaşlanırız ve mümkünse bu süreci yavaşlatmak için neler yapabiliriz? Ne kadar yaşayabiliriz?
100 yaşına kadar yaşama şansımız nedir? Bedenimiz yaşlılıkta nasıl değişir? Belirli yeme alış­
kanlıkları ve egzersiz daha uzun yaşamamıza yardımcı olabilir mi? Yaşlı yetişkinlerin yaşam
kalitesini nasıl arttırabiliriz?

1 Uzu n Ömür fi Uzun ömür ve yaşla nman ı n biyoloji k kuramlarını tan ımlar.

Yaşam Beklentisi ve Yaşam Uzamı Genç-Yaşlı, Yaşlı-Yaşlı ve En Yaşlı-Yaşlı Yaşlanma n ı n Biyolojik Kuramları

Nobel ödülü sahibi kimyacı Linus Pauling seksenli yaşlarında C vitaminin yaşlanma
sürecini yavaşlattığını savunmuştur. Yaşlanma konusunda a raştırmalar yapan Roy
Walford ise kalori kısıtlamasının yaşlanma sürecini yavaşlattığına inandığı için haftada
iki gün perhiz yapmıştır (oruç tutmuştur) . Uzun ömürle ilgili gerçekten ne biliyoruz?

Y A Ş A M B E K L E N T İ S İ V E Y A Ş A M U ZA M I
Artık genç bir toplu m değiliz. Farklı yaşlardaki kişilerin oranları giderek daha fazla
birbirlerine yaklaşıyor. Kayıtlı t a rihin başlangıcından bu yana yaşam uzamı, yani
bir kişinin yaşayabileceği maksimum yıl yaklaşık 1 20 ila 1 2 5 yıl a rasında olmuştur.
Ancak l 900 'den b u yana tıp, beslenme, egzersiz ve yaşam biçimi alanla rında kayde­
Hepimiz, içimizden g eçen bir dilen gelişmeler yaşam beklentimizi ortalama 30 yıl arttırmıştır.
1 . B ö lümden de hatırlayacağınız gibi yaşam beklentisi belirli bir yılda
güneş ışını ile dünyanın ortasında
doğan ortalama bir insanın yaşayabileceği yıl sayısıdır. Amerika B irleşik Dev­
tek başımıza dururuz. letlerinde altmış beş yaşında olan kişiler b ugün ortalama 1 8 yıl daha fazla yaşa­
Ve birden akşam olur. mayı bekliyorlar ( kadınlar için 20, erkekler için 1 6 yıl ) ( Ulusal Sağlık İstatis­
tikleri Merkezi, 200 6 ) . Amerika Birleşik Devletlerinde bugün doğan kişilerin
-Salvatore Quasimodo
ortalama yaşam beklentisi 78 yıldır ( Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi, 20 1 0 d ) .
ita/yan şairi. 20. yüzyıl
Yaşam Beklentisinde Farklılıklar: Amerika B i rleşik Devletleri t ü m dün­
yadaki diğer ülkelerle karşılaştırıldığında yaşam beklentisi açısından ne durumda?
B azılarına göre önemli ölçüde daha iyi ve bazılarına göre
ise biraz daha kötü d urumdayız ( Powell, 200 9 ) . B ugün
Japonya doğumda en yüksek yaşam beklentisine sahip
(82 yıl ) ( Guillot, 200 9 ) . Ülkeler a rasındaki yaşam bek­
lentisi ile ilgili farklılıklar, yaşam boyu sağlık koşulları
Benim için yaşlılık her zaman
ve sağlık hizmeti gibi faktörlerden kaynaklanır.
içinde olduğum yaştan on beş yıl Yaşam beklentisi aynı zamanda A merika B i r­
ilerisidir !eşik Devletlerindeki emik gruplar a rasında ve
erkekler ve kadınlar için de fa rklılık göstermek­
-Bernard Baruch
tedir ( Guillot, 200 9 ) . Örneğin, Amerika B irleşik
Amerikalı Devlet Adamı, 20. yüzyıl
Devletlerindeki Afrikalı A me rika l ı l a rı n yaşam
beklentisi ( 7 3 ) Latin olmayan B eyazların yaşam
beklentisine (78) göre beş yıl daha azdır ( Ulusal
Sağlık İstatistikleri Merkezi, 20 1 O). Latin olmayan
Yaşam uzamı: Yaşamın üst sınırı, bir kişinin yaşayabi­ B eyaz kadınların yaşam beklentisi 8 1 'ken b u n u
leceği maksimum yıl sayısıdır. insanların maksimum Afrikalı Amerikalı kadınlar (77 yıl) , Latin olma­
yaşam uzamı 120 ila 125 yıl arasında değişmektedir.
yan Beyaz erkekler ( 76 y ı l ) ve Afrikal ı Ameri­
Yaşam beklentisi: Belirli bir yılda doğan ortalama bir kalı erkekler ( 70 yıl ) izlemektedir ( Ulusal Sağ­
kişinin yaşayabileceği yıl sayısıdır. lık İstatistikleri Merkezi, 20!0d ) .

532 BÖLÜM 17 ileri Yetişkinlik Döneminde Fiziksel Gelişim


B u g ü n genel olarak yaşam beklentisi kadınlar için 80, 7 yıl erkekler için ise
7 5 , 4 yıldır (Ulusal Sağlık İst a t is t i kleri Merkezi, 2 0 1 0d ) . Otuzl u yaşların ortalarında
kadınların sayısı erkeklerinkini geçmektedir: yetişkinlik yıllarının devamında bu ;---------�
fark daha da a rt m a ktadır. Yetişkinler 75 yaşına geldiğinde n ü fus u n yüzde 6 1 'inden I
1
fazlasını kadınlar oluşturmakta ve 8 5 yaş ve üstünde b u rakam kadınlar için nere­
1
deyse yüzde 70'e u laşmaktadır. Kadınların erkeklere göre daha fazla yaşamayı bek­ Yaşam Beklentisi: Amerika Birleşik
1 1
lemelerinin nedeni nedir? Sağlıkla ilgili davranışlar, a lışkanlıklar, yaşam t a rzları ve Devletlerindeki yaşa m beklentisi sadece 1
meslek gibi sosyal faktörler büyük olasılıkla önemlidir ( Sa i n t O nge, 2 009 ) . Örne­ 20. yüzyılda yüzde 30 oranında artmıştır. 1
ğin, kadınlara göre erkeklerin solunum sistemi kanseri, motorlu a ra ç kazaları, 1. Bölüm, s. 7. 1
I
siroz, a mfizem ve koroner kalp hastalığı gibi Amerika'daki e n önemli ölüm neden­ .,. _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ __ ;
lerinden ölme olasılıkları daha y ü ksektir ( Yoshida ve diğerleri, 2006 ) . Bu ö l ü m
nedenleri yaşam t a rzları i l e ilgilidir. Örneğin akciğer kanseri ve a mfizemden ölüm­
lerdeki cinsiyet farkı erkeklerin kadınlara göre daha fazla sigara içmeleridir.
Uzun ömürdeki cinsiyet farkı da yine biyolojik faktörlerden etkilenmektedir
( Guillot, 2009; Oksuzyan & diğerleri, 2008 ) . Neredeyse tüm t ü rlerde d i şiler erke­
lere göre daha uzun yaşarlar. Kadınlar enfeksiyona ve dejenerat i f hastalıklara karşı
erkeklere göre d a ha dayanıklıdır ( Ca ndore & diğerleri, 2006 ) . Örneğin, kadınla rda
östrojen üretimi onları a teriosikleroza ( damar sertliği) karşı korur. Ayrıca, erkek­
lerle karşılaştırıldığında, kadınların taşıdığı ilave X kromozomu ile hastalıkla m üca­
dele eden antikorların daha fazla ü retilmesi arasında bir ilişki kurulabilmesi m ü m ­
k ün d ü r.
Peki, siz nasılsınız? Sizin 1 00 yaşına kadar yaşama olasılığınız nedir? B u ola­
sılığı değerlendirmek için sayfa 5 34'te yer alan Şekil 1 7 . 1 'e bakınız.

Yüz Yaşındakiler: Sanayileşmiş ülkelerde yüz yaşındakilerin sayısı (yüz yaşında ve


daha yaşlı bireyler) her yıl yaklaşık yüzde 7 oranında artmaktadır ( Perls, 2007 ) . 1 980
yılında Amerika B irleşik Devletlerinde yüzlü yaşlarında olan sadece 1 5 . 000 kişi var­
ken b u sayı 2008 yılında 5 5 .000'e çıkmış ve 2 0 5 0 yılına kadar ise 800.000'e ulaş­
ması beklenmektedir. Yüz yaşında ve daha yaşlı insanların e n fazla bulunduğu ü l ke
Amerika B i rleşik Devletleri olup onu Japonya, Ç i n ve İngiltere I Galler izlemekte­
dir ( Hali, 2008 ) . Amerika Birleşik Devletlerinde 1 1 O yaş ve üzerinde 75 ile 1 00 kişi­
nin bulunduğu tahmin edilmekte olup bu kişilerin sayısı d ü nya genelinde 300 ile
450 arasında değişmektedir ( Perls, 2007 ) .

Pek çok kişi " i nsanların yaşlandıkça daha hasta olacaklarını" tahmin eder. Ancak
araştırmacılar bunun yüzlü yaşlarındaki bazı kişiler için doğru olmadığını belirtmek­
tedir (Kutner, 2009 ) . Yüzlü yaşlarında olan 93 kişi üzerinde yapılan bir araştırma
bazı fiziksel kısıtlamalara karşın bu kişilerde yaşla ilgili hastalıkların oranının düşük
ve çoğun u n akıl sağlığının iyi olduğunu ortaya koymuştur ( Selim ve diğerleri, 200 5 ) .

. -

��.·�

New England Yüz Yaşındakiler Çalışmasındaki üç katılımcı: (Solda) Adelaide Kruger, yaş 1 Ol, çiçeklerini sularken; (ortada) Waldo McBurney, yaş 104, aktif arı
yetiştiricisi, bahçıvan ve beş altın madalya kazanmış ve atletizm etkinliklerinde kendi yaş grubunda uluslararası rekorlar kırmış bir koşucu; (sağda) Daphne Brann, yaş
11 O, bir seçim sırasında oy verirken.

KISIM 9 ileri Yetişkınlik 533


Bu test, uzun ömürlü olup olmoyacağınızı tahmin edebilmeniz için taslak bir kılavuz niteliğindedir. Temel yaşam
beklentisi erkekler için 75, kadınlar için ise 8 7 yıldır. Temel yaşam beklentinizi yazınız. Ellili ya da altmışlı yaşlarda
iseniz, dayanıklı bir kişi olduğunuzu zaten kanıtlamış olmanız nedeniyle bu temel rakama on yıl daha ekleyiniz. 60
yaşın üzerinde ve hôld aktifseniz iki yıl daha ekleyebilirsiniz.

Yaşam Beklentisi

Her bir maddenin size ne kadar uygun olduğuna karar verip uygun yıl sayısını temel yaşam beklentin izden
ekleyiniz ya da çıkartınız.
1 . Aile geçmişi 7. Sigara
Büyü kan ne ya da büyükbabalarınızdan ikisi veya fazlası 80 yaşına kadar Günde iki paket ya da daha fazla sigara içiyorsanız sekiz yıl
ya da daha fazla yaşadıysa beş yıl ekleyiniz. çıkartınız.
Ebeveyn, büyükanne ya da büyükbaba, kız veya erkek kardeşlerinizden Günde bir ila iki paket sigara içiyorsanız iki yıl çıkartınız.
biri 50 yaşından önce kalp krizi ya da inme nedeniyle öldüyse dört yıl Günde bir paketten az sigara içiyorsanız iki yıl çıkartınız.
çıkartınız. Düzenli olarak pipo ya da puro içiyorsanız iki yıl çıkartınız.
Herhangi biri 60 yaşından önce bu hastalıklardan öldüyse iki yıl çıkartınız.
8. Karakter
Ebeveynler ya da büyükanne ve büyükbabalar arasında diyabet, tiroit
Makul ve pratik bir insansanız iki yıl ekleyiniz.
bozukluğu, meme kanseri, sindirim sistemi kanseri, astım veya kronik
Saldırgan, gergin ve rekabetçi bir insansanız iki yıl çıkartınız.
bronşit vakasının her biri için üç yıl çıkartınız.
Temelde mutlu ve yaşamınızdan memnunsanız bir ile beş yıl
2. Medeni durum ekleyiniz.
Evli iseniz dört yıl ekleyiniz. Genellikle mutsuz ve endişeli iseniz ve kendinizi çoğunlukla
_ 25 yaşın üzerinde iseniz ve evli değilseniz evli olmadığınız her on yıl için suçlu hissediyorsanız bir ila beş yıl çıkartınız.
bir yıl çıkartınız.
9. Eğitim
3. Ekonomik durum Liseye kadar okumadıysanız iki yıl çıkartınız.
_ Aile geliriniz yılda 60.000 $'ın üzerinde ise iki yıl ekleyiniz. Liseden sonra eğitiminize dört yıl devam ettiyseniz bir yıl
_ Yaşamınızın büyük bir kısmını yoksul geçirdiyseniz üç yıl çıkartınız. ekleyiniz.
Liseden sonra eğitiminize beş yıl ya da daha fazla devam
4. Fiziksel yapı
ettiyseniz üç yıl ekleyiniz.
Her 5 kilo fazlanız için bir yıl çıkartınız.
_ Bel çevrenizin göğüs çevrenizi geçtiği her 2,5 santim için iki yıl çıkartınız. 1 0. Çevre
_ 40 yaşın üzerinde iseniz ve fazla kilonuz yoksa üç yıl ekleyiniz. Yaşamınızın büyük bir kısmını kırsal bir çevrede geçirdiyseniz
dört yıl ekleyiniz.
5. Egzersiz
Yaşamınızın büyük bir kısmını kentsel bir çevrede geçirdiyseniz
Düzenli ve orta düzeyde egzersiz yapıyorsanız (haftada üç gün koşmak)
iki yıl çıkartınız.
üç yıl ekleyiniz.
Düzenli ve sıkı bir şekilde egzersiz yapıyorsanız (haftada üç gün uzun 1 1 . Uyku
mesafe koşmak) beş yıl ekleyiniz. Günde dokuz saatten daha fazla uyuyorsanız beş yıl çıkartınız.
Oturarak çalışıyorsanız üç yıl çıkartınız.
12. Sıcaklık
İşiniz aktifse üç yıl ekleyiniz.
Evinizdeki termostat 68° F'tan daha yüksek bir sıcaklığa
6. Alkol ayarlanmamışsa iki yıl ekleyiniz.
Hafif içiciyseniz (günde bir ile üç içki) iki yıl ekleyiniz.
13. Sağlık bakımı
Ağır içiciyseniz (günde dört içkiden fazla) beş ila on yıl çıkartınız.
Düzenli olarak tıbbi kontrolden geçiyor ve diş bakımı
Hiç içki içmiyorsanız bir yıl çıkartınız.
yaptırıyorsanız üç yıl ekleyiniz.
Sıklıkla hasta oluyorsanız iki yıl çıkartınız.

Toplam Yaşam Beklentiniz

ŞEKİL 1 7.1 Devam etmekte olan New England Yüz Yaşındakiler Çalışmasına katılan yüz yaş
100 YAŞINA KADAR YAŞAYABİLİR MiSiN i Z? ve üzerindeki kişilerin çoğunun, soykırımdan sağ k u rtulmak ve Amerika B i rleşik Dev­
letlerinde göçmen olarak aşırı yoksulluk içinde yaşamak gibi zor yaşam deneyimleri
olmuştur ( Perls, Lauerman & Silver, 1 999) . Bu kişilerin haya t t a kalmalarına katkıda
bulunan en önemli unsur stresle başarılı bir şekilde başa çıkma kabiliyetleridir.
1 00 yaşına kadar yaşama şansınız nedir? Aşm yaşlılık dönemine kadar yaşa m a da
genler önemli bir rol oynar ( B ostock, Soiza & Whalley, 2009 ) . 2. bölüm, "Biyolojik
Başlangıçlarda� da görmüş olduğumuz gibi uzun yaşam genleri i le ilgili araştırmalar
son yıllarda yoğunlaşmıştır ( C oncannon ve diğerleri, 2009; Hinks ve diğerleri, 2009 ) .
Ancak, aile geçmişi, sağlık ( fazla kilo, beslenme, sigara v e egzersiz), eğitim, kişilik
.,.---------311-- ve yaşam tarzı gibi etkili olan başka faktörler de bulunmaktadır ( B a rbieri ve diğer­
1
gelişimle bağlantı leri ) . Uzun yıllar yaşamada etkili olan diğer faktörleri daha fazla inceleyebilmek için,
kişilerin dünyanın her yerindeki insan l a ra göre daha uzun yaşadıkları Doğu Ç i n
Kalıtım ve çevre: Kalıtım ve çevre konusu
Den izindeki Okinawa a d a s ı n ı ziyaret edeli m . Okinawa'da yüzlü yaşlarında olan
yaşam boyu insan gelişiminin anlaşılma­
insanların oranı her 1 00 . 000 kişi içinde 34, 7 ' d i r v e bu da dünyadaki en yüksek oran­
sında önemli bir yer tutar. 1. Bölüm, s. 20; 2.
dır. B ir karşılaştırma yapmak gerekirse Amerika B i rl�ik Devletlerinde yüzlü yaşla ­
Bölüm, s. 75.
I
rındaki insanların oranı ise her 1 00.000 kiş-i içinde lO'dur. Okinawa 'daki yaşam bek­
__________ ,_,. lentisi de yine dünyadaki en yüksek rakam olan 81 , 2 yıldır ( kadınlar için 86, erkek­
ler için 78 ) .

534 BÖLÜM 17 ileri Yetı�kınlik Dönemınde Fiziksel Gelişım



Okinawa'daki bu uzun yaşamın sırrı nedir? Bazı olası açıklamalar
Okinawa
aşağıda verilmiştir ( Willcox, Willcox & SuzukL 2002; Willcox ve diğer­
Meme Yumurtalık
leri, 2007, 2008 ) :
Prostat Kolon
• Beslenme: Okinawalılar yoğun lukla tahıl, balık ve sebzelerden oluşan
ve az miktarda et. yumurta ve süt ürünleri içeren oldukça sağlıklı
gıdalarla beslenirler. Okinawa lıların kanserden ölme riski Japon ve
Japonya
Amerikalılara göre çok daha düşüktür ( B kz. Şekil 1 7 . 2 ) . Yaklaşık ............., 11
1 00 . 000 Okinawalı Brezilya'ya göç etmiş ve yeni ü l kelerinin kırmızı 3
et ağırlıklı beslenme rejimini h ızla benimsemişlerdir. Son uç: Bugün --�8

______, 16
B rezilyalı Okinawalıları n yaşam beklentisi Okinawa 'daki 8 1 yıla göre
1 7 yıl daha azdır!
ABD
Stresi düşük yaşam tarzı: Okinawa 'daki tasasız yaşam tarzı, Japon ana ­
.............Iİıllıl.......1.-1
. .................�
.. 33

karasındaki yüksek stresli yaşam tarzından çok Güney Denizi ada­


7
sındaki rahat yaşama daha fazla benzerlik gösterir.
• İlgili bir toplum: Okinawalılar birbirlerin i gözetir ve yaşlı yetişkinle­
rini yalnız bırakmaz ya da ihmal etmezler. Yaşlı yetişkinler yardıma
ihtiyaç duydukla rında komşularına başvurmaktan çekinmezler. Yaşlı o 10 20 30 40

kadınlar arasında intihar oranının yüksek olduğu bilinen Doğu Kanser nedeniyle ölüm oranı (yüz binde)

Asya'da Okinawa'nın en düşük intihar oranına sahip olmasının ŞEKİL 1 7.2


nedeni de büyük olasılıkla bu destek ve ilgidir. OKİ NAWA, JAPONYA VE AMERiKA BiRLEŞiK DEVLETLE­
Hareketlilik: Okinawa 'daki pek çok yaşlı yetişkin yuruyuş yapan ve RiNDE KANSERDEN ÖLME RiSKİ: Okinawa'da farklı kanser türle­
kendi bahçelerinde çalışan hareketli insanlardır. Aynı zamanda pek rinden ölme riski Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'ya göre daha
çok yaşlı Okinawalı da çalışmaya devam etmektedir. düşüktür (Willcox, Willcox & Suzuki, 2002). Okinawalılar (meme ve
prostat kanseri riskini azalttığına inanılan) flavonoidler açısından zen­
• Maneviyat: Okinawa'daki pek çok yaşlı yetişkin manevi konularda gin tofu ve soya ürünlerini bol m i ktarda tüketiyorlar. Ayrıca, meme
anlam bulurlar. İbadet sık rastlanılan bir durum olup zihni stres ve kanseri riskini azaltan balığı da, başta ton balığı, uskumru ve somon
sorunlardan arındırdığın a inanılır. olmak üzere, oldukça fazla miktarlarda yiyorlar.

�F C-VA Ş 1 YASLl-Yl\ŞLI /E f 1Vl\CI1-VA<;U


1 00 ya da 90 yaşına kadar yaşamak ister misiniz? 1 . bölümde de tartıştığımız gibi
bu yaşlar, altmışlı yaşlarda başlayıp yaklaşık 1 20 ila 12 5'e kadar uzanan ileri
yetişkinlik yıllannın bir bölümüdür. Bu, insan gelişiminin herhangi bir dönemi
içindeki en uzun süredir - 5 0 ila 60 yıl. B a zı gelişimciler genç-yaşlı ( 6 5 ila 74
yaşında) ve yaşlı-yaşlı (75 yaşında ve daha yaşlı ) arasında ayrım yaparken
( Chamess & B osman, 1 99 2 ) , diğerleri ise en-yaşlıları ( 8 5 yaşında ve daha
yaşlı ) daha genç yaşlılardan (65 ile 84 yaşında) ayırmaktadır ( D unkle, 2009 ) .
Başarılı yaşlanmaya duyulan ilgi önceki kalıp yargılara göre en yaşlı­
yaşlılara ilişkin daha iyimser bir portre çizmektedir ( D unkle, 2009; Vasuni­
lashorn & Crimmins, 2009 ) . Katarakt ameliyatı ve çeşitli rehabilitasyon stra­
tejileri en yaşlı -yaşlıların işlevselliğini arttırmaktadır. Ve düzenli egzersiz yap­
mak gibi gelişimin yeni önleme ve müdahale rejimlerinde de bu iyimserlik
için bir neden bulmak mümkündür ( Erickson ve diğerleri, 2009 ) .
Yaşlanma uzmanları, genç-yaşlı, yaşlı-yaşlı ve e n yaşlı-yaşlı kategorilerini yaş-
tan çok işlevsellik açısından ele almayı tercih etmektedirler. 1 . bölümden de hatır­
layacağınız gibi yaşı sadece kronolojik yaş olarak değil aynı zamanda biyolojik yaş,
psikolojik yaş ve sosyal yaş olarak da açıklamıştık. Bu nedenle 85 yaşında bir kişinin
Japonya'da Okinawa Adasında dokumacı olarak çalış­
işlevsel yaş kişinin gerçek işlevsellik kabiliyeti - açısından 6 5 yaşında bir kişiye göre
-
maya devam eden 88 yaşındaki Teru Kingjo. O da, pek
biyolojik ve psikolojik açılardan çok daha sağlıklı olması pekala mümkündür. çok Okinawalı gibi bu tür bir amaca sahip olmanın
Yine de, a lt mışlı ya da yetmişli yaşlanndaki yetişkinle rle 85 yaşında ve daha insanların daha fazla yaşamasına yardımcı olduğuna
yaşlı olan yetişkinler arasında bazı önemli fa rklılıklar vardır ( D u nkle, 2009 ) . 1 . inanıyor.

bölümde de a çıklamış olduğu m uz gibi, Paul Baltes ve meslektaşları ( B altes, 2003;


Scheibe, Freund & Baltes, 2007) en yaşlı-yaşlıların ( 8 5 yaşmda ve daha yaşlı), biliş­
sel potansiyel ve öğrenme kabiliyetinde önemli kayıplar; kronik streste a rt ış; fizik­
sel ve zihinsel yetersizliklerde kayda değer bir yaygınlık; yü ksek kırılganlık düzey­
leri; a rtan yalnızlık ve daha geç yaşlarda onurl u bir şekilde ölmenin güç olması da

• 535
KISIM 9 ileri Yetişkinlik
(a) (b)
(a) Kısa bir süre önce 1 22 yaşında ölen Fransız Jeanne Louise Calment. Daha ileri yaşlara kadar yaşanmış olduğu iddia edilmiş olsa da bilim adamları insanların azami
yaşam uzamının yaklaşık 1 20 ila 1 25 olduğunu söylüyorlar. (b) Kalıtım ne kadar uzun yaşayacağımızın önemli bir parçası. Örneğin, Şekil 1 7. 1 'de büyükanne ve büyükba­
balarınızdan iki ya da daha fazlasının 80 yaşına kadar ya da daha uzun yaşaması halinde yaşam beklentinize beş yıl ekleyebiliyordunuz. Ve eğer bir kadın olarak doğduy­
sanız temel yaşam beklentinize erkeklere göre altı yıl daha ekleyebiliyorsunuz. Burada, her biri seksenli yaşlarında olan üç kız kardeş aralarında en gençlerinin (ortada)
80. yaş gününü kutluyorlar.

dahil olmak üzere çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını savunmaktadırlar. B a l­


tes en yaşlı-yaşlıların sorunlarını a l tmışlarında ve yetmişlerindeki genç-yaşlıların
başarılı bir şekilde yaşlanmalarındaki artışla karşılaştırmaktadır. En yaşlı-yaşhlarla
karşılaştırıldığında genç-yaşlılar, fiziksel ve bilişsel anlamda formda olmak, duygusal
sağlığın yüksek düzeyde olması ve yaşlılığın kazanç ve kayıplarının üstesinden gel­
mek için daha etkili stratejiler açısından önemli bir potansiyele sahiptirler.
B ugün en yaşlı-yaşWarı genellikle kadınlar oluşturmakta olup bunların büyük
çoğunluğu d a kurum bakımında değillerse eşlerini kaybetmiş ve yalnız yaşamakta­
dırlar. Çoğu ise yaşarrılarının son yıllarında hastaneye yat ma kt a ve bir hastane ya
da kuru m da ölmektedirler. Bu kişilerin ihtiyaçları, kapasiteleri ve kaynakları altmışlı
ve yetmişli yaşlarındaki yaşlılardan çoğunlukl a farklılık göstermektedir ( S cheibe,
Freund & Baltes, 200 7 ) .
B a ltes ve meslektaşlarının en yaşlı-yaşlılarla ilgili olumsuz tasvirine karşın bu
kişiler heterojen ve çeşitlilik içeren bir grubu oluştururlar. New England Yüz Yaşın­
dakiler Çalışmasına katılan 1 00 yaşında ve daha yaşlı kişilerin yüzde l 5 ' i bağımsız
olarak evlerinde, yüzde 3 5 'i bir aile ile birlikte ya da yardımlı yaşam desteği ile ve
yüze 50'si ise bakım evlerinde yaşamaktadırlar ( Perls, 2007 ) .
En yaşlı-yaşlıların önemli bir kısmının bilişsel faaliyetlerinde bozulma olmasına
rağmen pek çoğunun yoktur. En yaşlı-yaşlıların yaklaşık dörtte biri kurum bakı­
mında olup pek çoğu hareketlerinde bir takım kısıtlamalar yaşamakta ya da kendi­
lerine bakmakta güçlük çekmektedirler. Ancak bu kişilerin dörtte üçünden fazlası
kurum bakımında değildir. 80 yaş ve üzerindeki daha yaşlı yetişkinlerin büyük bir
çoğunluğu toplum içinde yaşamaya devam etmektedirler. Topl u m içinde yaşayan 80
yaş ve üzerindeki yaşlı yetişkinlerin üçte birinden daha fazlası ise sağlıklarırun
mükemmel ya da iyi olduğunu bildirmekte ve yüzde 40' ı hiçbir hareket sınırlama­
larının bulunmadığını söylemektedirler ( S uzman ve diğerleri, 1 992 ) . ABD 'de yaşa­
yan 85 ila 89 yaşları arasındaki kişilerin yüzde 5 0'sinden azının bir engeli bulun­
maktadır ( Siegler, Bosworth & Poon, 2003 ) ; en yaşlı-yaşlıların önemli bir alt grubu
ise güçlü ve aktiftir. Başarılı yaşlanan en yaşlı-yaşlılar çoğunlukla fark edil memekte
ve bu kişiler herhangi bir çalışmaya tabi tutulmamaktadır.

536 BÖLÜM 1 7 ileri Yetişkinlik Döneminde Fiziksel Gelişim


YA ŞLA il A. il 1 DiVQI ("\' İ l< vu A M LA R I
Sağlığımızı önemli ölçüde korusak bile belirli bir noktada yaşlanmaya başlarız. Bazı
yaşam uzamı uzmanları biyoloj i k yaşlanmanın aslında doğumda başladığını savu­
n urlar ( Schaie, 2 000 ) . Yaşlanmaya ilişkin biyolojik açıklamalar nelerdir? Beş biyolo­
j ik k u ram neden yaşlandığımız konusunda etkileyici açı klamalar s u n maktadır:
Evrimsel kuram, hücresel saat kuramı, serbest radikal kuramı, mitokondrial yaş­
lanma kuramı ve hormona! stres kuramı.

Evrimsel Kuram: 2 . bölü m den hatırlayacak olursak evrimsel seçilimin sunduğu


faydalar yaş ilerledikçe azalır ( B altes, 200 3 ) . Evrimsel yaşlanma kuramına göre
doğal seçilim yaşlı yetişkinler a rasında görülen pek çok zararlı durum ve uyumsuz
özelliği ayıklamamıştır ( Austad, 2009 ) . Neden? Çünkü doğal seçilim yetişkinliğin
erken dönemlerinde var olan ü reme gücü ile bağlantılıdır. Örneğin, orta ya da ileri
yetişkinlik yılla rına kadar ortaya çıkmayan ve geri dönüşü olmayan bir beyin ra hat­
sızlığı ola n Alzheimer hastalığını ele alalım. Gelişimin daha erken dönemlerinde
ortaya çıkan bir hastalık olmuş olsaydı belki de doğal seçilim bu hastalığı çok uzun
yıllar önce ortadan kaldırmış olurdu.

Hücresel Saat Kuramı: Hücresel Saat Kuramı Leonard Hayflick'in ( ı 977) bir
insan hücresinin yaklaşık olarak en fazla 75 ila 80 kez bölünebildiği ve biz yaşlandıkça
hücrelerimizin bölünme kapasitesinin azaldığı yönündeki kuramıdır. Hayilick ellili ile ŞEKİL 1 7.3
yetmişli yaşlar arasındaki yetişkinlerden alınan hücrelerin 75 ila 80 kezden daha az TELOMERLER VE YAŞLANMA: Fotoğrafta kromo­
bölünmüş olduğunu bulmuştur. Hayflick hücrelerin bölünme şekline dayanarak insan­ zomların uçlarını aydınlatan telomerler gösterilmek­
tedir.
ların yaşam uzamı potansiyelini yaklaşık 1 20 ila 1 2 5 yaş olarak belirlemiştir.
Geçtiğimiz son on yılda bilim adanılan hücresel saat kuramındaki bir boşluğu dol­
durmaya çalışmışlardır ( Liew & Nornury, 2009; Sahin & DePhino, 20 1 0; Zou ve diğer­
leri, 2009 ) . Hayflick hücrelerin neden öldüğünü bilmiyordu. B unun yanıtının kromo­
zomların uçlarında, kromozomları örten DNA dizileri olan telomerlerde yatması müm­
kündür ( Devoli, Denchi & de Lange, 20 1 0; Osterhage & Friedman, 2009 ) . B i r hücre
her bölündüğünde telomerler giderek kısalır ( Bkz. Şekil 1 7. 3 ) . Yaklaşık 70 ya da 80
kopyalanma sonrasında telomerler dramatik bir şekilde küçülür ve hücre artık çoğa­
lamayacak duruma gelir. Son zamanlarda yapılan bir çalışma yüzlü yaşlarındaki sağ­
lıklı kişilerin sağlıklı olmayanlara göre daha uzun telomerlere sahip olduklarım ortaya
koymuştur (Terry ve diğerleri, 2008 ) . Kısa bir süre önce gerçekleştirilen bir başka çalış­
mada ise daha fazla C ve E vitamini alan kadınların bu vitaminleri daha az alanlara
göre daha uzun telomerlere sahip oldukları tespit edilmiştir (Xu ve diğerleri, 2009 ) .
Telomeraz enziminin laboratuar ortammda geliştirilen insan hücrelerine enjekte
edilmesini n hücrelerin ömrünü yaklaşık 70 ile 80 olan normal hücre bölünmesinin
ötesinde önemli ölçüde uzattığı bulunmuştur (Aubert & Lansdrop, 2 008) . Ancak
telomeraz kanserli hücrelerin yaklaşık yüzde 8 5'inde bulunur ve bu nedenle hücre­
lerin yaşamlarını sağlıklı bir şekilde uzatmaması mümkündür ( Fakhoury, Nimmo &
A u t e x ier, 2 007 ) . A raştı rmacılar telomerazın kanserli hücrelerde y üksek oranda
b u l u n masından yararlanmak için telomerazı engelleyen ve sağlıklı hücreleri canlı Yaşlanmanın evrimsel kuramı: Bu kuram doğal se­
t utarken kanserli hücrelerin ölüm ü ne yol açan gen tedavilerini araştırmaktadırlar çilimin yaşlı yetişkinlerde görülen pek çok zararlı du­
( E ffros, 2009a; Skordala kes, 2009; Wu ve diğerleri, 2009 ) . rum ve uyumsuz özelliği ayıklamamış olduğunu, bu
nedenle evrimsel seçilimin sunduğu faydaların yaş
ilerledikçe azaldığını çünkü doğal seçi limin üreme
Serbest Radikal Kuramı: Yaşlanmanın ikinci mikrobiyolojik kuramı, insanların gücü ile bağlantılı olduğunu savunur.
yaşlanmasının nedeninin, hücreler enerjiyi nıetabolize ettiğinde bunun yan ü rü n leri
a rasında serbest radikaller olarak bilinen kararsız oksijen moleküllerinin de bulunması Hücresel saat kuramı: Leonard Hayflick'in bir insan
hücresinin yaklaşık olarak en fazla 75 ila 80 kez bölü­
olduğunu savunan serbest radikal kuramıdır ( Chelab ve diğerleri, 2008 ) . Serbest
nebildiği yönündeki kuramıdır. Biz yaşlandıkça hüc­
radikaller hücrelerin etrafında sekerek D NA ve diğer hücresel yapılara zarar verirler relerimizin bölünme kabiliyeti azalır.
( A fanasev, 2009 ) . Bu zarar, kanser ve artrit ( eklem iltihabı ) de dahil olmak üzere
bir dizi bozukluğa yol açabilmektedir ( Farooqui & Farooqui, 2009 ) . Aşırı yeme ser­ Serbest radikal kuramı: insanların, hücreleri için­
deki normal metabolizmanın serbest radikaller ola­
best radikallerdeki artışla bağlantılı olup araştırmacıl a r son zamanlarda kalori kısıt­
rak bilinen kararsız oksijen molekülleri üretmeleri ne­
lamasının - protein, vitamin ve mineraller açısından yeterli olmakla birlikte kalori
deniyle yaşlandıklarını savunan bir mi krobiyolojik
a lımının kısıtlandığı bir diyetin - serbest radikallerin yara ttığı oksidatif zararları azalt­ kuramdır. Bu moleküller hücreler arasında sekerek
tığını ortaya çıkarmışlardır ( Keijer & van Schothorst, 2008 ) . ONA ve diğer hücresel yapılara zarar verirler.

KISIM 9 ileri Yetişkinlik 537


Mitokondrial Kuram: Hücreler içinde işlev, büyüme ve onarım için gerekli enerjiyi
sağlayan küçük cisimler olan mitokondrianın yaşlanmadaki rolüne olan ilgi artmaktadır
( Scheckhuber, 2009) ( bkz. Şekil 17. 4 ) . Mitokondrial kuram yaşlanmanın mitokondria­
nın bozulmasından kaynaklandığını savunmaktadır. Bu bozulmanın öncelikle hücre tara­
fından sağlanan kritik mikro-besinlerin oksidatif zarar görmesinden ve kaybından kay­
naklandığı görülmektedir ( Crane ve diğerleri, 20 1 0; Figueiredo ve diğerleri, 2009 ) .
Mikro-besinlerdeki b u zarar v e kayıp nasıl meydana gelir? Mitokondrial enerji üre­
timinin yan ürünleri arasında biraz önce açıkladığımız serbest radikaller de bulunur.
Mirokondrial kurama göre serbest radikallerin neden olduğu zarar, zamanla daha da
fazla serbest radikal üretilmesine neden olan ve oksidatif zararın mitokondrial işlevi
zayıflattığı kendi kendini yenileyen bir döngü başlatır. Sonuç olarak zaman içinde etki­
lenen mitokondria o kadar etkisiz bir hale gelir k i a rtık hücresel ihtiyaçları karşılaya­
cak düzeyde yeterli enerji üretemez ( Kadenbach, Ramzan & Vogt, 2 0 1 O; R istow &
Zarse, 2010 ) .
Mirokondriadaki kusurlar kalp damar sistemi hastalığı. bunama v e parkinson hastalığı
gibi nörodejeneratif hastalıklar ve karaciğer fonksiyonlarındaki bozulmalara neden olurlar
( Bueler, 20 1 0; Kim, Wei & Sowers, 2008) . Mitokondrianın nörona! esneklikte önemli rol­
ler oynama olasılığı yüksektir (Mattson, 2007 ) . Ancak, mitokondriadaki bozuklukların yaş­
lanmaya neden olup olmadıkları ya da sadece yaşlanma sürecine eşlik eden unsurları oluş­
turup oluşturmadıkları bilinmemektedir (Van Remmen & Jones, 2009) .

Hormona! Stres Kuramı: Hücresel saat ve serbest radikal kuramları ile mitokondrial
kuram yaşlanmayı hücresel düzeyde açıklamaya çalışırlar. Buna karşılık hormona! stres
ŞEKİL 1 7.4 kuramı vücudun hormona! sistemindeki yaşlanmanın strese karşı direnci azaltabileceğini
MİTOKONDRIA: Tipik bir hücreye ilişkin bu renk­ ve hastalık olasılığını arttırabileceğini savunmaktadır (Finch & Seeman, 1 999) .
lerle kodlandırılmış görüntüde mitokondria yeşille
Nomıalde insanlar stres etkenleri ile karşılaştıklarında vücut buna bazı hormonlar
gösterilmiştir. Resimde aynı zamanda DNA'sı (kahve­
rengi) ile birlikte çekirdek (pembe) de yer almaktadır. salgılayarak yanıt verir. İnsanlar yaşlandıkça stresin tetiklediği hormonlar genç olduk­
Mitokondriadaki değişikliklerin yaşlanmaya neden ola­ ları dönemlere göre daha uzun süre yüksek düzeylerde kalırlar. S t resle ilgili hormon­
bilecekleri durumlar nelerdir? ların bu uzun süreli yüksek düzeyleri kalp damar hastalıkları, kanser, diyabet ve yük­
sek tansiyon da dahil olmak üzere pek çok hastalık riskini arttırırlar ( Epe!, 2 009; Wol­
kowitz ve diğerleri, 20 l O).
Son zamanlarda hormona! stres kuramının bir varyasyonunda yaşlanma ile bir­
Mitokondrial kuram: Yaşlanmanın işlev, büyüme ve l ikte bağışıklık sisteminin işlevselliğindeki gerilemenin etkisi vurgulanmıştır ( Effros,
onarım için enerji sağlayan küçük hücresel cisimler 2009b; Swain & Nikolich-Zugich, 2009; Walston ve diğerleri, 20 1 0) . Yaşlanma, yaşlı
olan mitokondrianın bozulmasından kaynaklandı­
yetişkinlerde bulaşıcı hastalıklara yol açan bağışıklık sistemi yetersizliklerine katkıda
ğını savunan kuramdır.
bulunur ( B auer, Jeckel & Luz, 2009 ) . Yaşlı yetişkinlerde stres süresinin uzaması ve
Hormona! stres kuramı: Vücudun hormona! siste­ yenileyici süreçlerin azalması yaşla nmanın bağışıklık üzerindeki etkilerini hızlandıra ­
mindeki yaşlanmanın strese karşı direnci azaltabile­ bilmektedir.
ceği ve hastalık olasılığını arttırabileceğini savunan
Bu biyolojik kuramlardan hangileri yaşlanmayı en iyi şekilde açıklamaktadır? B u
kuramdır.
soru henüz yanıtlanmamıştır. B u biyolojik süreçlerin birden fazlasının y a d a tümünün
yaşlanmaya katkıda bulunduğunun ortaya çıkarılması mümkündür ( Miller, 2009).

Gözden Geçir veya kuramlarla bağlantılı olanların bulunup


Gözden Geçir
bulunmadığına bakın (örn. 2. Maddede "Evli
Yaşam uzamı ve yaşam beklentisi arasındaki
Bağlantı Kur fark nedir? Yüz yaşındakilerin özellikleri
iseniz dört yıl ekleyiniz" denilmekte ve 14.
Bölümde ise "mutlu bir evliliği olan kişilerin
Yansıt nelerdir? Uzun ömürle ılgıli cinsiyet
boşanmış ya da mutsuz bir evliliği olan kişi­
farklılıkları nelerd ir?
lere göre daha uzun ve sağlıklı yaşadıkların­
Genç-yaşlı, yaşlı-yaşlı ve en yaşlı-yaşlı
dan" söz edilmektedir (Karasu, 2007; Wilson &

e
arasındaki farklılıklar nasıl özetlenebilir?
Smallwood, 2008).
Uzun ömrü ve yaşla n ma n ı n Yaşlanmanın beş ana biyolojik kuramı nedir?
biyolojik kuramlarını ta n ı mlar.
Bağlantı Kur Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Şekil 17.1 'e geri dönün ve listede yer alan Hangi yaşa kadar yaşayabileceğinizi düşünü­
maddelerden bu bölümde ya da daha ön­ yorsunuz? Neden? Hangi yaşa kadar yaşa­
ceki böl ü mlerde okuduğunuz araştırma mak isterdiniz?

BÖLÜM 17
538 ileri Yetışkinlik Döneminde Fiziksel Gelişim

2 İ leri Yetişkinlikte Fiziksel Gelişimin Seyri ileri yetişkinlikte bir kişinin beyin ve bedeni n i n
n a s ı l değiştiğini açıklar.

Yaşlanan Beyin Fiziksel Görü n ü m ve Hareket Dolaşım Sistemi ve Akciğerler

Bağışıklık Sistemi Duyusal Gelişim Cinsellik

Yaşlanmaya eşlik eden fiziksel zayıflama genellikle yavaş gerçekleşir ve hatta bazen
kaybedilen işlevi geri kazanmak mümkündür. İleri yetişkinliğin kayıplarının arkasında
yatan başlıca fiziksel değişiklikleri inceleyecek ve yaşlı yetişkinlerin başarılı bir şekilde
yaşlanmalarının yollarını açıklayacağız.

YAŞLA N A N B E Y İ N
Beyin ileri yetişkinlikte nasıl değişir? Esnekliğini korur mu?

Büzüşen, Yavaşlayan Beyin: Beyin 20 ila 90 yaşları arasında ortalama olarak ağır­
lığının yüzde 5 ila JO'unu kaybeder. Beynin hacmi de azalır (Bondare, 2007 ) . Bir çalış­
mada beynin hacminin yaşlı yetişkinlerde genç yetişkinlerle karşılaştırıldığında yüzde
1 5 daha az olduğu tespit edilmiştir (Shan ve diğerleri, 2005 ) . Bilim adamları bu deği­
şikliklerin neden meydana geldiğinden emin olmamakla birlikte dendritlerdeki azalma,
aksonlan kaplayan ıniyelin kılıfın zarar görmesi ya da sadece beyin hücrelerinin ölü­
münden kaynaklanabileceğini düşünmektedirler. Ancak, herkesin aynı fikirde olduğu
konu, normal şartlar altında yetişkinlerin beyin hücrelerini kendiliğinden kaybetme
olasılıklarının düşük olduğudur (Nelson, 2008 ) .
Bazı alanlar diğerlerinden daha fazla büzüşür (Raz ve diğerleri, 20 1 0 ) . Prefrontal kor­
teks yaşlanma ile büzüşen bir alandır ve son zamanlarda yapılan araştırmalar bu büzüş­ .. ---------�
'
meyi ileri yetişkinlikte çalışma belleği ve diğer bilişsel faaliyetlerdeki azalmaya bağlamış­ geliş'mle bağlantı
lardır (Pardo ve diğerleri, 2007; Sakatini, Tanida & Katsuyama, 2 0 1 0) .
Beynin gelişimi: Bebeklik, çocukluk ve er­
Beyin ve omurilikte genel bir işlev yavaşlaması orta yetişkinlikte başlar ve ileri
genlik boyunca prefro nta l kortekste
yetişkinlikte hızlanır (Birren, 2002 ) . Hem fiziksel koordinasyon hem de zihinsel per­
önemli ölçüde büyüme gerçekleşir. 4.
formans etkilenir. Örneğin, 70 yaşından sonra pek çok yetişkinde diz refleksi görül­
Bölüm, s. 1 1 5; 7. Bölüm, s. 2 1 1 ; 9. Bölüm s.
mez ve 90 yaşına gelindiğinde reflekslerin çoğu çok daha yavaşlar (Spence, 1 989 ) .
278; 1 1 . Bölüm, s. 357.
Beynin yavaşlaması yaşlı yetişkinlerin, özellikle süreli olanlar olmak üzere, zeka test­ ,
leri ve çeşitli bilişsel görevlerdeki performansını azaltabilir (Birren, Woods & Williams, ________ ,
1 980) . Örneğin son zamanlarda gerçekleştirilen bir nörolojik görüntüleme çalışmasında
yaşlı yetişkinlerin prefronıal kortekslerinin, bilişsel bir görevde bilginin hatırlanması
sırasında daha yavaş işlem yapma olasılığının genç yetişkinlere göre daha yüksek
olduğu saptanmıştır (Rypma, Eldreth & Rebecchi, 2007 ) .
Yaşlanma aynı zamanda asetilkolin, dopamin ve gama aminobutirik asit (GABA)
de dahil olmak üzere bazı nörotransmitterlerin üretimindeki azalma ile de bağlantı­
lıdır (Jagust & D'Esposito, 2009; Lester, Rogers & Blaha, 20 l 0 ) . Bazı araştırmacılar
bellek işlevselliğindeki küçük gerilemelerden ve 1 8 . bölümde açıkladığımız Alzhei­
mer hastalığıyla ilişkili ağır bellek kaybından asetilkolindeki azalmaların sorumlu ola­
bileceği sonucuna varmışlardır (Bentley, Driver & Dolan, 2009; Daulatzai, 2 0 1 0 ) .
Dopaminde normal yaşla ilgili azalmalar planlama ve motor aktivitelerinin yürütül­
mesinde sorunlara yol açabilmektedir (Lester, Rogers & Blaha, 20 1 0 ) . Dopamin üre­
timinde şiddetli azalmalar ile ise Parkinson hastalığı gibi motor kontrolünün kaybı
ile nitelenen yaşla ilgili hastalıklar arasında bağlantı kurulmuştur (Brooks, 2 0 1 O;
Mena ve diğerleri, 2009 ) . GABA bir nörondan diğerine gönderilen sinyalin kesinli­
ğinin kontrol edilmesine yardımcı olarak "sesi" azaltır ve GABA'nın üretimi yaşlanma
ile azalır (Yuan, 2008 ) .

Uyum Sağlayan Beyin: Beyin bir bilgisayar olsaydı yaşlanmakta olan beynin bu
tanımlaması artık pek bir şey yapamayacağını düşünmenize yol açabilirdi. Ancak, bil­
gisayarın aksine beynin olağanüstü bir onarım kapasitesi vardır (Jessberger & Gage,


KISIM 9 ilerı Yetişkinlik 539
ŞEKİL 1 7.S
YETİŞKİN FARELERDE YENİ SİNİR HÜCRELERİ­
NİN ÜRETİLMESi: Araştırmacılar egzersiz (koşma)
ve zengin bir çevrenin (daha geniş bir kafes ve çok sa­
yıda oyuncak) beyin hücrelerinin bölünmesine ve
yeni beyin hücreleri oluşturmalarına neden olabile­
ceğini ortaya koymuştur (Kempermann, van Praag &
Gage, 2000). Hücreler bölünen hücrelerin DNA'sı ile
bütünleşen kimyasal bir işaretle etiketlenmiştir (kır­
mızı). Dört hafta sonra nöronların işaretlenmesi için
etiketlenmişlerdir (sinir hücreleri). Burada da göste­
rildiği gibi hem koşan farelerin hem de zenginleştiril­
miş bir çevrede bulunanların hala bölünmekte olan
(kırmızı) ve yeni sinir hücrelerine dönüşen (turuncu)
pek çok hücresi bulunduğu görülmüştür.

Egzersiz Zengin çevre

20 1 0; Prakash, Snook & Kramer) . İleri yetişkinlikte bile beyin işleme kabiliyetinin
sadece küçük bir kısmını kaybetmekte ve yaşlı yetişkinlerin meşgul oldukları akti­
viteler beynin gelişimini etkileyebilmektedirler. Örneğin, son zamanlarda gerçekleş­
tirilen bir fetal MRI çalışmasında aerobik açıdan formda olmak ile daha iyi bir bel­
lek anlamına gelen hipokampüs hacminin büyük olması arasında bağlantı olduğu
ortaya çıkarılmıştır (Erickson ve diğerleri, 2009 ) .
, ----- - - - - � Yetişkinler, hatta yaşlanmakta olan yetişkinler yeni nöronlar üretebilirler mi?
I Araştırmacılar, nörojenezin yani yeni nöronların üretiminin fareler gibi alt memeli
türlerinde meydana geldiğini bulmuşlardır ( Marlatt ve diğerleri, 20 1 0 ) . Araştırmalar
Beynin gelişimi: Doğum öncesi gelişimin ayrıca egzersiz ve zengin ve karmaşık bir çevrenin sıçan ve farelerde yeni beyin hücre­
erken dönem i n de en yüksek noktasında lerinin üretilmesini sağlayabildiğini ve stresin yaşama oranlarını düşürdüğünü göster­
olan nörojenezinde dakikada 200.000 ka­ mektedir (Segovia, Arco & Mora, 2009) (Bkz. Şekil 1 7. 5 ) . Araştırmacılar son zaman­
dar nöronun üreti ldiği tah m i n edilmekte­ larda sıçanların bir şey öğrenmeleri için bilişsel olarak zorlanmaları halinde yeni beyin
dir. 3. Bölüm, s. 85. hücrelerinin daha uzun süre yaşadıklarını keşfetmişlerdir (Shors, 2009 ) .
I
_ _ _ _ _ _ _ _ ; Nörojenezin yetişkin insanlarda d a meydana geldiği artık kabul edilmektedir
(Aimone, Wiles & Gage, 2009; Hagg, 2009 ) . Ancak araştırmacılar nörojenezi beynin
sadece iki bölgesinde kanıtlanmışlardır: bellek ile ilgili olan hipokampüs ve koku ile ilgi­
li olan koku alma soğanı (Arenkiel, 20 1 0; Zou & diğerleri, 20 1 0) . Aynca bu yeni beyin
hücrelerinin hangi işlevleri yerine getirdikleri de bilinmemekte olup bu noktada araştır­
macılar söz konusu beyin hücrelerinin sadece birkaç hafta yaşadıklarını belgelemişlerdir
(Nelson, 2006 ) . Araştırmacılar bugünlerde, çeşitli ilaçlar, stres ve egzersiz de dahil olmak
üzere nörojenezi engelleyebilecek ya da kolaylaştırabilecek faktörleri araştırmaktadırlar
(Gil - Mohapel ve diğerleri, 2 0 1 0; van Praag, 2009) . Aynı zamanda sinir sistemi hücreleri­
nin beynin hipokampüs gibi çeşitli bölgelerine aşılanmasının nörojenezi nasıl arttırabile­
ceğini incelemektedirler (Farin ve diğerleri, 2009; Szulwach ve diğerleri, 20 1 0) .
Dendritlerin büyümesi yetişkin insanlarda v e hatta belki d e ileri yetişkinlerde bile
görülebilmektedir (Eliasieh, Liets & C halupa, 2007 ) . "Bebeklikte Fiziksel Gelişim" baş­
l ı k l ı 4. bölümden hatırlarsak dendritler nöronların alıcı kısmını oluşturur. Bir çalış­
mada çeşitli yaşlardaki yetişkinlerin beyinleri karşılaştırılmıştır (Coleman, 1 986 ) . Bu
çalışmaya göre kırklı yaşlardan yetmişli yaşlara kadar dendritlerin büyümesi artmış
ancak doksanlı yaşlardaki insanlarda dendrit büyü mesi görülmemiştir. Bu dendrit
büyümesi yetmişli yaşlarda gerçekleşen olası nöron kaybını telafi edebilmekle birlikte
doksanlı yaşlarda bu m ü m kün değildir. Y aşlı yetişkinlerde dendrit büyümesinin olma­
ması çevresel uyarı ve aktivite eksikliğinden kaynaklanabilmektedir. Yaşlanma sıra­
sında dendritlerde ne gibi değişikli kler olduğunun açıklığa kavuşturulması için daha
fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Ulusal Yaşlanma Enstitüsünde nöroloj ik bili mler laboratuarı başkanı Stanley
Rapaporı ( 1 994) yaşlanmakta olan beynin uyum sağlayabileceği bir başka yolu gös­
termiştir. Rapaport aynı görevlerde çalışan genç ve yaşlı kişilerin beyinlerini karşılaş­
tırmıştır. Yaşlı beyinler kayıpları telafi etmek için kendilerini yeniden düzenlemişler­
dir. Bir nöronun bir işe uygun olmaması halinde komşu nöronlar boşlukların doldurul-
Nörojenezin: Yeni nöronların doğumu.

540 BOLÜM 1 7 ileri Yetişkınlik Dönemırıde Fiziksel Ge l işim


masında yarclımo olmuşlardır. Rapaport ŞEKİL 1 7.6
beyinlerin yaşlandıkça bir göreve ilişkin YAŞLI YETiŞKiNLERDE BEYiN LATERALIZAS­
sorumluluklan bir bölgeden diğerine kay­ YONUNUN AZALMASI: Hatırlamayla ilgili bir bel­
clırabilecekleri sonucuna varmıştır. lek görevi verildiğinde genç yetişkinler öncelikle
Beynin lateralizasyonunda meydana beynin sağ prefrontal bölgesini (sol üstteki fotoğraf}
yaşlı yetişkinler ise hem sağ hem de sol prefrontal
gelen değişiklikler yaşlanmakta olan
bölgeleri (alttaki iki fotoğraf} kullanmışlardır.
yetişkinlerde bir tür uyum sağlama ola­
nağı sunarlar (Angel ve diğerleri, 2009;
Zhu, Zachs & Slade, 2 0 1 0) . Lateralizasyo­
nun beynin bir yarımküresi ya da diğe­
rindeki işlevin uzmanlaşması anlamına
geldiğini hatırlayalım. Araştırmacılar nörolojik görüntüleme tekniklerini kullanarak , - - - - - - - - - ill-'
prefrontal korteksteki beyin faaliyetinin, bilişsel görevlerle uğraşuklarında yaşlı yetiş­ '
·�
kinlerde, genç yetişkinlere oranla daha az uzmanlaşmış olduğunu ortaya çıkarmışlar­
clır (Cabeza, 2002; Rossi ve diğerleri, 2005) . Örneğin, şekil l 7.6'da genç yetişkinlere Dil: Konuşma v e gramer, sol yarımküre­
daha önce gördükleri sözcükleri tanıma görevi verildiğinde bu bilgiyi öncelikle sağ deki faaliyete bağ l ı olara k yoğ u n bir şe­
yarımkürede işledikleri, yaşlı yetişkinlerin ise her iki yarımküreyi de kullanma eği­ kilde uzma nlaşmıştır. 4. Bölüm, s. 1 1 4.
I
limi gösterdikleri görülmektedir ( Madden ve diğerleri, 1 999) . Yaşlı yetişkinlerde
uzmanlaşmanın azalması yaşlanan beyinde telafi edici bir rol oynayabilmektedir. Yani
her iki yarımkürenin de kullanılması yaşlı yetişkinlerin bilişsel işlevselliğini iyileşti­
Sol yarımküre Sağ yarımküre
rebilmektedir.
Kuşkusuz beynin yaşlı yetişkinlerde nasıl değiştiğine dair bireysel farklılık
bulunmaktadır (Raz ve diğerleri, 2 0 1 0) . Düzenli olarak egzersiz yaparak ve biliş·
sel açıdan karmaşık çalışmalara katılarak oldukça hareketli bir yaşam sürdür­
meye devam eden 80 yaşındaki son derece başarılı iş adamı T. Boone Pickens'ı
düşünelim. Pickens kısa bir süre önce bilişsel sinir bilimci Denise Park'ın labo­
ratuarında kendisine çeşitli bilişsel görevlerin verildiği bir fetal MRI testine tabi
tutulmuştur. Bu test sırasında her iki yarımküresinin de aktif olmasının yerine, pek
çok genç yetişkinde de olduğu gibi Pickens'ın sol yarımküresinin hala baskın olduğu
görülmüştür (Helman, 2008) . Gerçekte bilişsel görevler daha karmaşık hale geldiğinde
Pickens beyninin sol yarımküresini daha fazla kullanmıştır (bkz. Şekil 1 7 . 7 ) . Zihinsel
olarak zorlanmaya devam etmek kişinin yaşam kalitesini ve uzun yaşamasını etkiler
mi? Yaşlanma ve beyin hakkında daha fazla bilgi edinmek için Araştırmayla Bağlantı
kısmına bakınız.

B AG I Ş I KLI K S İ ST E M İ
Vücudun bağışıklık sisteminin işlevinde yaşla birlikte gerileme olduğu kesin olarak
kanıtlanmıştır (Agarwal & Busse, 2 0 1 0) . Hormona! stres kuramında daha önce de
açıklamış olduğumuz gibi yaşlı yetişkinlerde stres süresinin uzaması ve azalan yeni­
leyici süreçler yaşlanmanın bağışıklık üzerindeki etkilerini hızlandırabilmektedirler
(Zitrogel, Kepp & Kroemer, 2 0 1 0) . Ayrıca protein düzeylerinin düşük olduğu kötü
beslenme de enfekte olmuş hücreleri yok eden T hücrelerinin azalması ve dolayısıyla
da bağışıklık sisteminin zayıflaması ile bağlantılıdır (Hughes ve diğerleri, 2 0 1 O) . Egzer­
siz bağışıklık sisteminin işlevselliğini iyileştirebilmektedir (De la Fuente & Gimenez­
Liort, 2 0 1 0; Sakamoto ve diğerleri, 2009) . Yaşlanmayla birlikte bağışıklık sisteminin
işlevselliğindeki zayıflama nedeniyle yaşlı yetişkinlerde gribe karşı aşılanma özellikle
önemlidir (Maggi, 2 0 1 0; Michel, 2 0 1 0) .
ŞEKİ 17 7
YAŞLI YETiŞKiNLERDE YARIMKÜRE UZMAN­
LAŞMASINDA BiREYSEL FARKLILIKLAR: 'Zombi­
F İ Z İ KS EL G Ö R Ü N Ü M V E H A R E KET ler' ve'tek boynuzlu atlar' yaşayan mı yoksa yaşamayan
varlıklar mıdır gibi zorlu sorularda kırmızı lekeler 80 ya­
İleri yetişkinlikte fiziksel görünümde ( 1 5 . Bölümde de tartıştığımız gibi) orta yaşta şındaki T. Boone Pickens'ın (yukarıda elinde bir beyin
meydana gelmeye başlayan değişiklikler daha belirginleşir. Kırışıklar ve yaş lekeleri en modeli ile) karar vermek için daha çok beyninin sol ya­
rım küresini kullandığını göstermektedir. Yaşlı yetişkin­
belirgin değişikliklerdir.
lerin çoğu, lateralizasyonu daha çok genç yetişkinlerle
Ayrıca yaşlandıkça boyumuz da kısalır. 1 5 . Bölümde de gördüğümüz gibi, omur­ benzerlik gösteren Pickens'e göre her iki yarımküreyi
galarındaki kemik kaybı nedeniyle hem erkekler hem de kadınların boyları ileri yetiş­ de daha eşit bir şekilde kullanarak daha güçlü bir ikili
kinlikte kısalır (Hoyer & Roodin, 2009) . aktivasyon sergilerler.

KISIM 9 ileri Yetışkınlik 541


araştırmalarla bağ l a ntı

Zihinsel Olarak Zorlanmaya Devam Etmek Kişinin Yaşam Kalitesi ve Uzun Yaşamasını Etkiler mi?
David Snowdown'ın yönettiği Rahibe çalışması çoğu Mankato,
Minnesota'daki bir manastırdan 678 ra h i be üzerinde gerçekleşti­
ren ve deva m etmekte olan ilginç bir araştırmadı r(Snowdon, 2003;
Tyas ve d iğerleri, 2007). 678 ra h iben i n her biri bilişsel ve fiziksel iş­
levsel likleri ile ilgili yıllıkdeğerlendi rmelere katılmayı kabul etmiş­
lerdir. Rahibelerayrıca öldüklerindebeyinlerini bilimselaraştırma­
lariçin bağışlamayı kabul etmişlervedünyada beyinlerini bağışla­
yan en büyük grup olmuşlard ı r. Rahibelerin yanı sıra diğer kişilerin
bağışlamışoldukları beyinlerinincelenmesisinirbilimcileri n beynin
ileri yaşlarda bile olağanüstü birdeğişmeve büyüme kapasitesine
sahip olduğuna inanmalarına yol açmıştır. Man kato'daki Notre
Dame rahibeleri zih inlerini zorlayan b i r yaşam sürmekted irler.
Beyin araştırmacıları bunun rahibelerin yaşlı yetişkinler olarak ya­
(a) (b)
şamların ı n kalitesineve büyükolasılıkla da uzun yaşa malarına kat­
(a) Rahibe Marcella Zachman (solda) öğretmenliği ancak 97 yaşında bırakmıştır.
kıda bulunduğuna inanmaktadırlar. Bugün 99 yaşında hasta rahibelere sözcük dağarcıkları ile ilgili testler uygulayarak ya
RahibeÇalışmasından şimdiye kadareldeedilen bulgularaşa­ da Skip-Bo adında, karşısındaki kişi önünde kasıtlı olarak kaybettiği bir kart oyunu
ğıdakileri içermektedir: oynayarak beyinlerini çalıştırmalarında yardımcı olmaktadır. Yine 99 yaşında olan
Rahibe Mary Esther Boor (sağda), bulmacalar çözerek ve ön büro işlerinde çalışmak
Yetişki nlik yıllarının başlarında (22 yaş) değerlendi rilen bir dil
için gönüllü olarak canlılığını koruyan eski bir öğretmendir. (b) Bir teknisyen elinde
becerisi ölçüsü olan fikir yoğ unluğu ile 75 ile 95 yaşları arasın­ vefat etmiş bir Mankato rahibesinin beynini tutuyor. Rahibeler beyinlerini beynin
daki rahibelerde daha yüksek beyin ağırlığı, hafif d üzeyde bil iş­ büyümesinde uyarıların etkilerini inceleyen araştırmalar için bağışlıyorlar.
sel yetersizlik olaylarının daha az görülmesi ve Alzheimer has­
ta! ığı belirtileri neda ha az rastlanması arasında bağla ntı ku ru 1 muştur cerilerde orta düzeyde gerilemeleryaşamışlardır. Bu durum ise bey­
(Riley ve diğerleri, 2005). nin zihin ile ilgili b i r aktivite ile uyarılmasının nöronları sağlıklı ve
canlı tuttuğu düşüncesini desteklemekted i r (Snowdon, 2002).
Yetişki nliğin erken dönemlerindeki olumlu duygularla uzun yaşam
bağlantılıdır. (Danner, Snowdon, & Friesen, 200 1 ). 1 80 rahibenin 22 Bu ve d iğer araştırmalar bilim adamları n ı n beyin hastalıklarını önlemek
yaşındayken yazmış oldukları el yazısı otobiyografilerinin duygusal ve tedavi etmek için beynin uyum sağlama kapasitesinden yara rlanma­
içeriklerideğerlendirilmiştir.Ol u m l u d uygusal içeriğiaçısından daha nın yollarını bulacakları yönünde umut vaatetmektedirler. Örneğin, bi­
yüksek puan alan yazıların sahibi ra h i belerin, gençliklerinde yazdık­ lim adamları yaşlı yetişki nlere inme sonrasında iyileşmelerinde yar­
ları otobiyografi leri olumsuz duygular içeren emsalleri ne göre 75 ile d ı mcı olacakdaha etki liyöntemlerbulabi leceklerdir(Cartervediğerleri,
95 yaşları arasında hala hayatta olma olası l ı klarının daha yüksek ol­ 201 O; Sa ur ve d iğerleri, 201 O). Beyindeki alanların i n me sonucu kalıcı
duğu görülmüştür. olarak hasar gördüğü d uru mlarda bi letı kanan yerin çevresinden dolaş­
mak ya da o alanın işlevini yeniden başlatmak için yeni mesaj yolları ya­
Yaşa mlarının büyük bir kısmında öğretmenlikyapmış olan rahibeler
ratılabil mekted ir. Bu da beynin uyum sağ ladığını göstermektedir.
yaşa m larını h izmete dayalı görevlerde geçirenlere göre zihi nsel be-

60 yaşımıza geldiğimizde genellikle kilomuz da azalır. Bunun nedeni de büyük


olasılıkla vücutlarımızda "sarkma" görüntüsüne yol açan kas kaybına uğramamızdır
(Evans, 2 0 1 0 ) . Şekil 1 7 .8 25 yaşından 75 yaşına kadar kas ve kemik oranında ki azal­
ma ile buna karşılık yağ oranındaki artışı göstermektedir.
Yaşlı yetişkinler genç yetişkinlere göre daha yavaş hareket ederler ve bu yavaş­
lama hareketlerle ilgili pek çok güçlükle birlikte meydana gelir (Sakuma & Yama­
guchi, 2 0 1 0 ) (bkz. şekil 1 7. 9 ) . Yaşlı yetişkinler uzanma ve kavrama, bir yerden bir
,,,, - - - - - - - - - �
yere hareket etme ve sürekli hareket gibi günlük işleri yaparken bile gençliklerinde
I
olduğundan daha yavaş hareket ederler (Moll enkopf, 2007). Yeterli düzeyde hare­
et'" ·
ketlilik ileri yetişkinlikte bağımsız ve aktif bir yaşam tarzını korumanın önemli bir
Biyolojik süreçler: Ortalama olarak bir er­
unsurudur (C lark ve diğerleri, 20 1 0; Webber, Poner, & Menec, 2 0 1 0 ) . Kurum bakı­
keğin boyunda 30 yaşından 70 yaşına kadar
mında olmayan 70 yaşında ve daha yaşlı kişilerin işlevsel kabiliyetleri üzerinde son
2,5 ila 5 cm, bir kadının boyunda ise 25 ya­
zamanlarda yapılan bir ça l ışma sekiz yıllık bir sürede en fazla kötüleşmenin bu kişi­
şından 75 yaşına kadar 5 cm'e kadar kısalma
lerin hareketliliklerinde meydana geldiğini onaya koymuştur (Holstein ve diğerleri,
olabilmektedir. 1 5. Bölüm, s. 478.
2007). Bir başka ça l ışma obezitenin yaşlı yetişkinlerde hareketin kısnlanmasına neden
- - ;>
olduğunu ortaya çıkarmıştır (Houston ve diğerleri, 2009 ) . iyi haber ise düzenli yürü-

S42 BÖLÜ M 1 7 ileri Yetişkinlik Dönemınde Fiziksel Gelişim



menin yaşlı yetişkinlerde fiziksel engelliliğin başlamasını gecik ­ Toplam ağırlık oranları
tirmesidir (Newman v e diğerleri, 2006 ) . Ayrıca egzersiz ve
Yaş 25 Yaş 75
uygun ağırlık kaldırma antrenmanları kas k ütlesinin azalma­
sını engellemede ve yaşlı kişinin bedensel görünümünü iyileş­
tirmede yardıma olabilmektedir ( Peterson ve diğerleri, 2009;
Venturelli ve diğerleri, 20 1 0; Weiss ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Ve son
zamanlarda yapılan bir çalışma yaşlı yetişkinlerin motor işlev­
lerini korumalarında sadece fiziksel egzersizin etkili olmadığını
ve sosyal faaliyellerin de motor kabiliyetlerinin kaybedilme­
sine karşı koruma sağladığını ortaya çıkarmıştır (Buchman ve - Kas Yağ Kemik Diğer
diğerleri, 2009 ) .
ŞEKiL 1 7.8
25 İLA 75 YAŞLARI ARASINDA VÜCUDUN KEMİK, KAS VE YAG
o • ' G BİLEŞiMİ NDEKİ DEGİŞİKLİKLER: 25 ila 75 yaşları arasında kemik ve kas
kütlesindeki azalma ve yağ kütlesindeki artışa di kkat ediniz.
İşitme, görme ve duyusal işlevselliğin diğer yönleri günlük faa­
liyetlerimizi gerçekleştirme becerimizle bağlantılıdır ( Cimarolli, 2009; Wood ve diğer­
leri, 2 0 1 0 ) . Bu bağlantı 70 ila 1 02 yaşları arasındaki 500 'den fazla yetişkin üzerinde
gerçekleştirilen ve özellikle görme ile ilgili duyusal keskinliğin yaşlı yetişkinlerin banyo 1 ,300
yapıp yapmadıkları ya da nasıl banyo yaptıkları ve kendilerine nasıl çeki düzen ver­
dikleri, ev işlerini ne kadar iyi yaptıkları, zihinsel faaliyetlere ne derece katıldıkları ve
ne kadar televizyon seyrettikleri ile ilgili olduğu bir çalışmada kanıtlanmıştır ( Marsiske, g
·
v;
I<lumb, & Baltes, 1 997 ) . İleri yetişkinlikte görme, işi tme, tat alma, dokunma ve acı Q)

duyma nasıl değişir?


:� 800
Q;

""

"'
Görme: Yaşlanma ile birlikte görsel keskinlik, renk görme ve derinlik algısı azalır. Yaş­ :ı:

lanmakta olan yetişkinlerde çeşitli göz hastalıkları da ortaya çıkabilmektedir.


300
Görsel Keskinlik: Yetişkinlerin çoğunda erken ya da orta yetişkinlik yıllarında başla­ 2 3 4 5 6
yan görmede azalma ileri yetişkinlikte daha belirgin bir duruma gelir ( Dillon ve diğer­ Güçlük endeksi
leri, 2 0 1 O; Lindenberger & Ghisletta, 2009 ) . Parıltıya karşı toleransın azalması nede­
niyle gece araba kullanmak özelli kle güçleşir (Babizhayev, Minasyan, & Richer, 2 009;
ŞE -L
1 7.
HAREKET VE YAŞLANMA: Yaşlı yetişkinlerin hare­
Wood ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Karanlığa uyum daha yavaştı r-bi r başka deyişle yaşlı kişi­
ket etmesi genç yetişkinlere göre daha uzun sürer ve
lerin iyi ışıklandırılmış bir odadan yarı karanlığa geçtiklerinde görme duyularını geri bu değişiklik yaygın bir hareket güçlüğü ile birlikte
kazanmaları daha uzun sürer. Görme alanı küçülür ve bu da uyaranın görülebilmesi gelişir (Ketcham & Stelmach, 200 1 ).
için görsel alanın yandan görüş bölgesindeki uyaranın yoğunluğunun arttırılması
gerektiğine işaret eden bir değişikliktir. Görsel alanın merkezinden uzakta meydana
gelen olaylar algılanamayabilmektedir (Stutts, 2007 ) .
Görmedeki bu azalma çoğunlukla retinaya ulaşan ışığın kalitesi veya yoğunluğu­
nun azalmasından kaynaklanır. 60 yaşında retina 20 yaşında aldığının sadece üçte biri
oranında ışık alır (Scialfa & Kline, 2007 ) . Oldukça ileri yaşlarda, bu değişikliklere ileri
düzeyde görme güçlüğüne neden olan dejenerat if değişiklikler de eşlik edebilir. Bu gibi
durumlarda büyük yazılı ki taplar ve büyü teçlere ihtiyaç duyulabilmektedir.
Yetişkinlerde görsel değişikli klerle ilgili olarak yapılan kapsamlı bir çalışma yaşlı
yetişkinlerin görsel işlevselliklerinin genç yetişkinlere göre ne ölçüde değiştiğinde yaşın
önemli bir etken oluşturduğunu ortaya koymuştur (Brabyn ve diğerleri, 200 1 ) . Yaşlı
yetişkinler 7 5 'ten ileri yaşlarda ve daha çok 8 5 'ten sonra bir takım görsel görevlerde
genç yetişkinler ve altmışlı yaşlarında ve yetmişli yaşlarının başlarındaki yetişkinlere
göre çok daha kötü bir performans sergilemişlerdir. 75 ve özellikle de 85 yaşından
sonra görsel algıdaki en büyük gerileme parıltı ile ilgili olmuştur. Yaşlı yetişkinler, özel­
likle de 85 yaşında ve daha yaşlı olanlar parıltı olduğunda net bir şekilde görmekte
çok daha fazla güçlük çekmişler ve parıltıdan sonra görmelerinin düzelmesi genç yetiş­
kinlere göre çok daha uzun zaman almıştır (bkz. şekil 1 7 . l O). Örneğin genç yetişkin­
lerin parıltı nedeniyle göz kamaşması sonrasında tekrar görmeye başlamaları l O sani­
yeden daha kısa sü rerken 90 yaşmdaki kişilerin yüzde 5 0'sinden fazlası 1 , 5 dakika
sonra bile görme duyularını geri kazanamamışlardır.
Son zamanlarda gerçekleştirilen araştırmalar yaşlı yet işkinlerdeki duyusal zayıfla­
manın bilişsel işlevsellikteki azalmaya bağlı olduğunu göstermiştir. 70'1i yaşlarındaki
kişiler üzerinde yapılan bir çalışma görsel gerilemenin bilgi işleme hızının yavaşlaması

• KISIM 9 ileri Yetışkinlik 543


ile ilgili ve bunun da daha fazla bilişsel gerilemeyle bağlantılı olduğunu ortaya
- Panltıda görme koymuştur ( Clay ve diğerleri, 2009).
- Parıltı sonrası düzelme süresi

Renk Görme: Yaşlı yetişkinlerde yaşlanma ile birlikte gozun lensinin sararması
sonucunda renk görme de zayıflayabilınektedir (Scialfa & Kline, 2007 ) . Bu zayıf­
lama daha çok renk spektrumunun yeşil-mavi-eflatun kısmında meydana gelir.
Bunun sonucunda yaşlı yetişkinler lacivert ve siyah çoraplarda olduğu gibi birbir­
lerine yakın renkleri doğru bir şekilde eşleştirmekte güçlük çekebilmektedirler.

Derinlik Algısı: Algının pek çok alanında olduğu gibi derirılik algısı da bebeklikten
kısa bir süre sonra başlamak üzere yetişkinler yaşlanana kadar pek fazla değişmez.
Derinlik algısı tipik olarak ileri yetişkinlikte geriler ve bu da yaşlı yetişkinlerin her-
hangi bir şeyin ne kadar yakın ya da ne kadar uzak veya ne kadar yüksek ya da
60 65 70 75 80 85 90 95 100
Yaş
ne kadar alçak olduğunu belirlemelerini güçleştirebilir (Bian & Anderson, 2008 ) .
Derirılik algısında gerileme merdivenlerin y a d a kaldırım taşlannın algılanmasında
ŞEKİL 1 7.1 0 güçlük yaratabilir.
FARKLI YAŞLARDAKi YETiŞKİNLERDE PARIL­
TIYLA iLGiLi GÖRSEL iŞLEVSELLiKTE AZALMA Göz Hastalıkları: Yaşlı yetişkinlerin görmesini zayıflatabilecek üç hastalık katarakt,
ORANLAR!: Yaşlı yetişkinler, özellikle de 85 ya­ glokom ve maküler dejenerasyondur:
şında ve daha yaşlı olanlar bir parıltı olduğunda net
• Katarakt, gözün lensinin görmenin bulanık, mat ve çarpık olmasına neden olacak
görme konusunda genç yaşlılara göre daha fazla şekilde kalınlaşmasıdır (Sugimoto, Kuze & Uji, 2008 ) . Kişilerirı yaklaşık yüzde 30'u
güçlük çekmekte olup bu kişilerin parıltı sonra­ 7 0 yaşına geldiklerirıde katarakt nedeniyle kısmi bir görme kaybı yaşarlar. Katarakt
sında görüşleri daha yavaş düzelmektedir. Bu veri başlangıçta gözlükle tedavi edilebilmektedir, ancak daha ilerlediğinde basit bir cer­
California'da Marin Bölgesinde, toplum içinde yaşa­ rahi işlem bu hastalığı ortadan kaldırabilmektedir ( C hung ve diğerleri, 2009 ) .
yan yaşlı yetişkinler arasında seçkisiz örnekleme
Glokom, gözde biriken sıvının oluşturduğu basınç nedeniyle optik sirıirin zarar
yoluyla elde edilmiştir. Her yaş için, grubun perfor­ görmesidir (Fechtner ve diğerleri, 20 1 O; Jampel ve diğerleri, 2009 ) . Yetmişli yaşla­
mansının ortancası genç yetişkinlere ilişkin norma­ rındaki kişilerirı yaklaşık yüzde l 'i ile doksanlı yaşlarındakilerin yüzde 1 O'unda, göz
tif değerlere göre daha kötü olduğu görülmüştür. damlası ile tedavi edilebilen glokom vardır. Glokom tedavi edilmezse kişinin görme
kabiliyetini kaybetmesine yol açabilir ( Musch ve diğerleri, 2009 ) .
, - - - - - - - - - ...
I • Makiller dejenerasyon, retirıada görme alanının odak noktasına denk gelen makü­
ı gelişimle bağlantı lanın bozulmasını içeren bir hastalıktır. Maküler dejenerasyonu olan kişilerirı yandan
1 görüşleri nispeten normal olabilmekle birlikte bu kişiler tam önlerinde bulunan nes­
Algı: Bebeklerin d e r i n l i k a l g ı s ı n a sahip
1 neleri net bir şekilde göremeyebilirler (Glosh ve diğerleri, 2 0 1 0; Rovner ve diğerleri,
o l u p olmadıklarının belirlenmesi için gör- ı l 'irıi ve 7 5
2009 ) (bkz. şekil 1 7 . 1 1 ) . Bu hastalık 66 ila 74 yaş arasındaki 2 5 kişiden
sel uçurum k u l l a n ı l m ıştır. 4. Bölüm, s. 1 3 8. 1
I yaşında v e daha yaşlı yetişkinlerin 6 'da l 'ini etkiler. Bir çalışmada sigara içmenin
�--------------' maküler dejenerasyona katkıda bulunan bir etken olduğu ortaya çıkanlmıştır (Schmidt
ve diğerleri, 2006 ) . Bu hastalık erken teşhis edildiğinde lazer cerrahisi ile tedavi edi­
lebilınesi mümkündür ( Fleckenstein ve diğerleri, 20 1 0; Sorensen & Kemp, 20 1 0) .
Ancak makiller dejenerasyonun tedavisi güçtür ve bu nedenle yaşlı yetişkinlerde kör­
lüğün en önemli nedenlerirıden biridir (Cacho ve diğerleri, 2 0 1 0; Lucifero, 20 1 0) .

İşitme: Görmede olduğu gibi işitmede d e yaşlı yetişkinlerin yaşı gerilemenin derece­
sini belirlemede önemlidir ( Dillon ve diğerleri, 2 0 1 0; Stenk.lev, Vik & Laukli, 2004)
(bkz. Ş ekil 1 7 . 1 2 ) . Görme ve işitmenin zayıflaması 75 yaşında ve daha yaşlı kişilerde
65 ila 74 yaşındakilere oranla çok daha fazladır ( Charness & Bosman, 1 992 ) .
İşitme yetersizliği genellikle ileri yetişkinlik döneınirıe kadar pek bir engel oluşturmaz
( Fozard & Gordon-Salant, 200 1 ) . 45 ila 54 yaşlan arasındaki kişilerden sadece yüzde l 9'u
işitme sorunu yaşarken 75 ila 79 yaşları arasındakilerde bu rakam yüzde 7 5'e ulaşu ( Har­
ris, 1 97 5 ) . 65 yaşın üzerindeki nüfusun yüzde l 5'inin, genellikle iç kulaktaki birincil sinir
alıası olan kokleanın dejenerasyonu nedeniyle yasal olarak sağır olduğu tahmin edilmek­
tedir (Adams, 2009 ) .
Yaşlı yetişkinler çoğunlukla bir işitme sorunu yaşadıklarının farkına varmazlar, bunu
reddederler ya da bunu yaşlanmanın bir parçası olarak kabul ederler ( Fowler & Leigh­
ŞEKİL 1 7.1 1 Paffenroth, 2007 ) . Yaşlı kadınların işitme sorunlarını tedavi ettirmeye başvurma olasılık­
MAKÜLER DEJENERASYON: MakLiler dejeneras­ lan yaşlı erkeklere göre daha yüksektir ( Fowler & Leigh-Paffenroth, 2007) .
yonun etkisine ilişkin bu simülasyon bu göz hastalı­ Yaşlı yetişkinlerde işitme kaybı ile bağlantılı sorunları e n aza indirmek için kullanı­
ğına sahip bireylerin yandan görüş alanlarını nasıl labilecek iki cihaz vardır: ( 1 ) orta kulağa dayalı iletken işitme kaybını azaltmak için sesi
gördüklerini ancak merkezi görüş alanları içindekileri
yükselten işitme cihazlan ve ( 2 ) sinir duyusal işitme kaybı sonrasında işitmeyi bir ölçüde
nasıl net bir şekilde göremediklerini göstermektedir.

544 BÖLÜM 1 7 İleri Yetişkinlik Dönemınde Fiziksel Gelişim



Algı Genç-Yaşlı Y aşlı-Yaşlı
Sistemi (65 ila 74 yaş arası) (75 yaşında ve daha yaşlı)

Görme Düzeltici lenslerle bile bir keskinlik kaybı vardır. Retina aracılığıyla Görsel keskinlik ve renk ayırma kabiliyeti önemli ölçüde kaybolur ve
ışık daha az iletilir (genç yetişkinlerdekinin yarısı kadar). Parıltıya algılanan görme alanı azalır. ileri yaşlılıkta insanlar katarakt ve glokom
karşı daha fazla duyarlılık oluşur. Renk ayırma kabiliyeti azalır. nedeniyle görsel fonksiyon bozukluğu açısından önemli bir risk
altındadırlar.

Yüksek frekanslarda önemli boyutta ve orta frekanslarda bir miktar Yüksek ve orta frekanslarda önemli boyutta kayıp olur. işitme cihazına
işitme kaybı vardır. Bu kayıplar işitme cihazı ile giderilebilir. Gürültüyle genç-yaşlı yetişkinlik dönemine göre daha fazla ihtiyaç duyulacaktır.
ne duyulduğunun maskelenmesine yatkınlık daha fazladır.

ŞEKİL 1 7. 1 2
GENÇ-YAŞLILAR VE YAŞLl-YAŞLILARDA GÖRME VE i Ş iTME KAY BI

geri kazandıran koklear implantlar ( Lockey, Jennings & Shaw, 20 1 0; Lu, Litovsky &
Zeng, 20 1 0 ) . Araştırmacılar bugün koklear implantların yerine bir alternatif olarak kök
hücre kullanılmasını araştırmaktadırlar ( Pauley ve diğerleri, 2008 ).

Koku ve Tat Alma: Yaşlı yetişkinlerin çoğu koku ya da tat alma duyularının veya
her ikisinin de bir kısmım kaybederler ( Murphy, 2009 ) . Bu kayıplar çoğunlukla 60 yaş
civarında başlar ( Hawkes, 2006 ) . 80 yaşında ve daha yaşlı olan kişilerin büyük bir
çoğunluğu koku alma duyusunda önemli bir azalma yaşar ( Lafreniere & Mann, 2009 ) .
Araştırmacılar yaşlı yetişkinlerin tat alma duyularına göre koku alma duyularında daha
büyük bir azalma yaşadıklarını ortaya koymuşlardır (Schiffman, 2007 ) . Koku ve tat
alma duyusu sağlıklı yaşlı yetişkinlerde sağlıksız emsallerine göre daha az kaybolur.
Koku ve tat alma yeteneğindeki azalmalar yemekten ve yaşamdan zevk alınma­
sını da azaltabilir (Rolls & Drewnowski, 2007). Koku alma duyusunun zayıflaması
bir yangında duman kokusunu algılama becerisini de azaltabilir. Yaşlı bireylerin daha
fazla yemeye teşvik edilmelerinin gerekmesi halinde bazen yiyeceklerine koklama
sinirini harekete geçiren bileşikler eklenir. Ancak, pek çok yaşlı yetişkin bu azalan
tat ve koku alma duyularını telafi etmek için daha tatlı, daha baharatlı ve daha tuzlu
yiyecekleri tercih ederler. Bu da daha az besleyici, oldukça baharatlı "abur cubur"
olarak nitelendirilen gıdaların yenilmesine yol açar ( Hoyer & Roodin, 2 00 9 ) . Ayrıca
l 9 ila 3 9, 40 ila 59 yaşları arasında ve 60 yaşında ve daha yaşlı kişiler üzerinde son
zamanlarda gerçekleştirilen bir çalışma yetişkinlerin koku alma duyularının yaşlan­
dıkça azalmasına karşın yaşlı kişilerde bir kokunun algılanan hoşluğunun arttığını
ortaya koymuştur ( Markovic ve diğerleri, 2007 ) .

Dokunma ve Acı: Dokunma ve acı duyularındaki değişiklikler de yaşlanma ile bağlan­ '
tılıdır (Gagliese, 2009; Schrnader ve diğerleri, 2 0 1 0). Bir çalışmada yaşlanmakta olan
Araştırmacılar yaşlı yetişkinlerin çoğunun koku ve tat
kişilerin alt ekstrerıtitelerde (ayak bilekleri, dizler vb. ) üst ektremitelere ( el bilekleri,
alma duyularında azalma olduğunu ortaya çıkarmış­
omuzlar, vb. ) göre dokunmayı daha az hissedebildikleri ortaya çıkarılmıştır ( C orso, lardır. Ancak son zamanlarda yapılan bir araştırma
1 97 7 ) . Yaşlı yetişkinlerin pek çoğu için dokunma duyarlılığında azalma bir sorun oluş­ yaşlı yetişkinlerde bir kokunun algılanan hoşluğunun
turmaz ( Hoyer & Roodin, 2009 ) . Ve kısa bir süre önce yapılan bir çalışma görme duyu­ arttığını göstermiştir.

sunu kaybetmiş olan yaşlı yetişkinlerin yüksek düzeydeki dokunma duyarlılıklarını


koruduklarını ve bunun büyük olasılıkla günlük yaşamlarında dokunmayı aktif olarak
kullanmalarından kaynaklandığını tespit etmiştir ( Legge ve diğerleri, 2008 ) .
Yaşlı yetişkinler acıya karşı daha az duyarlı olup acı nedeniyle genç yetişkinlere
göre daha az sıkıntı çekmektedirler ( Harkins, Price & Martinelli, 1 986 ) . Acıya karşı
azalan duyarlılığın yaşlı yetişkinlere hastalık ve yaralanma ile başa çıkmalarında yar­
dımcı olmasına karşın bu azalma aynı zamanda tedavi edilmesi gereken yaralanma
ve hastalıkları da maskeleyebilmektedir.
Katarakt: Gözün lensinin görmenin bulanık, mat ve
çarpık olmasına neden olacak şekilde kalınlaşmasıdır.

DOLA Ş I M S İ ST E M İ V E A KC İ G E RL E R Glokom: Gözde biriken sıvının oluşturduğu basınç


nedeniyle optik sinirin zarar görmesidir.
Kalp damar rahatsızlıkları ileri yetişkinlikte artar (Ballard, 2 0 1 O; Prystowsky ve
diğerleri, 20 1 0 ) . Bir analizde 8 0 yaşındaki erkeklerin yüzde 5 7 'si ve 8 1 yaşındaki Maküler dejenerasyon: Retinada görme alanının
kadınların yüzde 60'ında yüksek tansiyon bulunduğu ve erkeklerin yüzde 32 'sinin odak noktasına denk gelen makülanın bozulmasını
ve kadınların yüzde 3 1 'inin ise inme geçirdiği görülmüştür (Aronow, 2007 ) . içeren bir hastalıktır.

KISIM 9 i l e ri Yetişkinlik 545


Bugün yaşlanma alanın da ki uzmanların çoğu kalp krizi, inme ya da böbrek has­
talığı riskini azaltmak için devamlı olarak 1 20/80'in üzerinde seyreden kan basıncı­
nın tedavi edilmesi gerektiğini söylemektedirler ( K rakoff, 2008) . Yaşla birlikte kan
basıncın ın artması hastalık, obezite, kan damarlarının sertleşmesi, stres ya da egzer­
siz yapılmamasına bağlı olabilmektedir ( Shizukuda, Plummer & Harrelson, 2 0 1 0 ) .
B u etkenler ne kadar uzun sürerse kişinin k a n basıncı o kadar kötüleşir ( Miura ve
diğerleri, 2009 ) . Çeşit l i ilaçlar, sağlıklı beslenme ve egzersiz yaşlı yetişkinlerde kalp
damar hastalığı riskini azaltabilmektedir ( Coke & Fletcher, 20 l O; Hedberg ve diğer­
leri, 2009 ) . Son zama nlarda gerçekleştirilen bir çalışma egzersiz ve yürüme kapasi­
tesi azalmasının kalp sorun u olan yetişkinlerde erken ölümün en önemli habercileri
olduğunu ortaya koym uştur ( Reibis ve diğerleri, 20 1 O) .
Akciğer kapasitesi 20 ila 80 yaşları arasında, hastalık olmasa bile yüzde 40 aza­
lır ( Fozard, 1 992 ) . Akciğerler elastikiyeti n i kaybeder, göğüs büzül ü r ve diyafram
zayıflar ( C herniack & Cherniack, 2007 ) . İyi haber ise yaşlı yetişkinlerin diya fram
güçlendirme egzersizleri iler akciğerlerinin işlevselliğini iyileştirebilecek olmalarıdır.
Sigara içilmesi akciğer işlevselliğinde ciddi bozulmalara ve ölüme yol açabilmektedir
(W hincup & diğerleri, 2006 ) .

C İ N S ELLİ K
iki koş u l u n - hası.alık ve yaşlı kişilerin cinselliği yaşamadıkları veya yaşa mamaları
gerektiği ina ncı - yokluğunda cinselliğin ömür boyu sürmesi mümkündür ( Woloski­
Yaşlı yetişkinlerde cinselliğe ilişkin bazı özellikler neler­
dir? Yaşlı yetişkinler ileri yetişkinlik döneminde cinsel Wruble ve diğerleri, 20 1 0) . Ancak yaşlanma, kadınlara göre daha çok erkeklerde
açıdan nasıl değişiklik gösterirler? olmak üzere insa n la n n cinsel performansında bazı değişiklikleri tetikleyebilmektedir
( Ba u man, 2008 ) .
1 00 Orgazm sıklığı erkeklerde yaşla birlikte azalarak, her seferinde değil
c ancak her iki ya da üç girişimden birinde gerçekleşir. Ereksiyon için
:� 90 Erkek
a:; c genel likle daha doğrudan uyarılmaya ihtiyaç duyulur. 6 5 ila 80 yaşları
"' - Kadın
] o 80 arasında ya klaşık dört erkekten biri ereksiyonu gerçekleştirme ve/veya
-:;
�"' .§<11 korumada ciddi sorunlar yaşar ve 80 yaşından sonra bu oran her iki
w E
70
erkekten birine yükselir ( Bu tler & Lewis, 2002 ) .
� -"
c

Kısa bir süre önce 5 7 ila 8 5 yaşlan arasındaki 3 .000 yetişkin üzerinde
·u
·� 60
<11 >- gerçekleştirilen bir görüşme çalışması pek çok yaşlı yetişkinin sağlıklı olduk­
"füc � 50
-=

ları sürece cinsel açıdan aktif olduklarını ortaya koymuştur ( Lindau ve


"' c
t:'. >-
Q. <11
40
diğerleri, 2007 ) . Cinsel aktivite yaşam ın daha ileri yaşlarında azalmaktadır:
:3 :§ 57 ila 64 yaşları arasındaki yetişkinlerin yüzde 7 3 'ü, 65 ila 74 yaşları ara­
(1) :o
·-
� c" 30 sındaki yetişkinlerin yüzde 5 3'ü ve 7 5 ila 85 yaşları arasındaki yetişkinle­
.� :J rin ise yüzde 26'sı dnsel o larak aktif oldukları nı bildirnıişlerdir. Cinsel ola­
"' "
>- >O\ 20
N :2 rak aktif olan en yaşlı grup içinde bile ( 7 5 ila 8 5 ) kişilerin yüzde 50'si ayda
� o
c 10 en az iki ya da üç kez cinsel ilişki yaşadıklarını söylemişlerdir. Cinsel ola­
o
V\
rak aktif olan 65 ila 74 yaş arasındaki kişilerin yüzde 58'i ve 75 ila 85 yaş-
o
lan arasındakilerin ise yüzde 3 1 'i oral seks yaptıklarını ifade etmişlerdir.
57-64 65-74 75-85
Orta yaşlı ve genç yetişkinlerde de olduğu gibi partnerleri olmayan yaşlı
Yaş grubu
yetişkinlerin de partneri olanlara göre dnsel olarak aktif olmaları ihtimali
ŞEKİL 1 7.1 3 oldukça düşüktür. Partnerleri olmasına karşın cinsellik yaşamadıklarını
YAŞLI YET İ ŞK İ NLERDE B İ R PARTNERLE C İ NSEL AKT İ V İ TE belirten yaşlı yetişkinler için başlıca neden sağlıkla rının, özellikle de erkek
partnerin fiziksel sağlığının kötü olmasıdır.
5 7 ila 8 5 yaşları arasındaki kişiler üzerinde son zam a nlarda gerçekleştirilen
.,,, - - - - - - - - - ... büyük ölçekli bir ça lışma orta ve ileri yaşlılıkta cinsel aktivite, kaliteli bir cinsel
I
yaşam ve cinselliğe duyulan ilginin sağlıkla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koy­
1 gelişimle bağlantı
muştur ( Lindau & Gavrilova, 20 1 O). Bu çalışmada a yrıca cinselliğe ilişkin bu duru m­
Cinsellik: Özellikle cinsel bi rleşmenin güç­ ların yaşlanmakta olan erkekler için yaşlanmakta olan kadınlara göre daha yüksek
leştiği durumlarda cinsel ilişkilerinde dokun­ oranda geçerli olduğu ve bu farkın yaş ilerled ikçe arttığı görü lm üştür. Ayrıca cinsel
mak ve okşamaktan hoşlanan yaşlı yetişkin­ olarak aktif yaşam beklentisinin kadınlara göre erkeklerde daha uzun olduğu ancak
ler cinselliklerini genç yetişkinlere göre daha erkeklerin sağlıklarının kötü olması nedeniyle cinsel olarak aktif bir yaşamdan kadın­
fa rklı bir şekilde ifade edebilirler. 7. Bölüm, lara göre daha fazla yıl kaybett i kleri tespit edilmiştir.
s. 224. Şekil l 7. l 3'te de gösterildiği gibi bir partnerle cinsel akt ivite oranı orta yetişkin­
I
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ , liğin son döneminden itibaren azaldığı ve kadınla rda bir partnerle cinsel aktivit enin

546 BÖLÜM 1 7 ileri Yetişkinlik Dörıemınde Fiziksel Gelişim



erkeklere göre daha düşük oranda gerçekleştiği gözlenmektedir. Aslında cinselliğe
ilgisi olan yaşlı kadınlar için bir güçlük de partnerlerinin bulunmamasıdır. Erkekle­
rin sadece yüzde 3 5 'i ile karşılaştırıldığında 70 yaşındaki kadınlann yaklaşık yüzde
7 0 'inin bir partneri yoktur. Pek çok yaşlı kadının eşi ölmüş ve pek çok yaşlı erkek
ise daha genç kadınlarla birliktedir.
C insel güçlüklerden şikayet eden yaşlı yetişkinler için çeşit l i tedaviler etkili
olmuştur (Bain, 2 0 l O; Malaıesta, 2007 ) . Bir çalışmada - daha çok sadece cinsel bil­
gilerin verilmesinden oluşan - seks eğitimi yaşlı yetişkinlerde cinsel ilgi, bilgi ve akti­
viteyi arttırmıştır ( W h i te & Cataııia, 1 98 1 ) . Hastalık nedeniyle cinsel birleşmenin
azaldığı durumlarda bile aralarında yakınlık, şehvet ve bir erkek ya da kadın olarak
değer görmenin de bulunduğu diğer i l işki i h ti yaçları devam etmektedir. B u ihtiyaç­
ları 1 9 . bölümde açıklayacağız.

Gözden Geçir ileri yetişkinlikteki cinselliğin niteliği nedir7


Gözden Geçir
·

Bağlantı Kur
Yaşlanan beyin i n esneklik ve u y u m sağlama Bağlantı Kur
yeteneği ne kadardır?
Kişilerin işlevselliği ndeki azalmaların pek
Yansıt Bağışıklık sistemi yaşlanma ile birlikte nasıl
çoğu orta yetişkinlikte meydana gelmeye
değişir?
başlar. ileri yetişkinlikte işlevsellikte daha çok
Fiziksel görünüm ve hareketteki ne gibi
hangı gerilemeler meydana geli r?

e
değişiklikler ileri yetişkinliğe ışaret eder?
İleri yetişki n l ikte bir kişin i n Yaşlı yetişkinlerde görme, işitme, koku ve tat
beyin v e beden i n i n nasıl alma, dokunma ve acıya duyarlılık nasıl Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
değiştiğin i açıklar. değişir? Mankato rahıbeleri ile görüşebilseydiniz ba­
Yaşlı yetişkinlerde dolaşım sistemi nasıl şarılı yaşlanma ile ilgili bilgilerinizi geliştirmek
değişir? Yaşlı yetişkinlerde akciğerler nasıl için hangi soruları sorardınız?
değişir?

3 Sağhk O Yaş l ı yetişkinlerde sağlık sorunlarını v e nasıl tedavi edilebileceğini tan ı mlar.

Sağ l ı k Sorunları Madde Kullanımı ve İstismar Egzersiz, Beslenme ve Kilo Tedavi

Yaşlı yetişkinler ne kadar sağlıklıdır? Ne tür sağlık sorun-


ları vardır ve sağlıklarını ve günlük yaşamda işlev görme hece- 1 00
rilerini sürdürmek ya da i yileştirmek için neler yapılabilir?
Bir ya da daha fazla kronik rahatsızlığı olanlar
- İki ya da daha fazla kronik rahatsızlığı olanlar
çA�Ll l< S O R U ı ARI 80

Yaşlandıkça bir takım hastalık ya da rahatsızlıklara maruz


kalma olasılığımız anar (Ferrrucci & Koh, 2007 ) . 80 yaşında ·;;:;
{: 60
ve daha yaşlı olan ve hala yaşamaya devam eden yetişkinle­ N
'::ı

rin büyük çoğunluğunun sağlığında bir takım bozulmalar ola­ c
caktır. Kronik hastalıklar (yavaş başlayan ve uzun süre devam �
eden hastalıklar) erken yetişkinlik döneminde nadir görülür,
� 40
z
ona yetişkinlikte artar ve ileri yetişkinlikte daha sık rastlanır
hale gelir (Kane, 2007). Şekil 1 7 . 1 4'tc de gösterildiği gibi
20
AB D 'deki 65 yaşında ve daha yaşlı yetişkinlerin yüzde 84'ünde
bir ya da daha fazla ve yüzde 62 'sinde ise i k i ya da daha fazla
kroni k hastalık bulunmaktadır (Partnersh ip for Solutions -
Çözüm Ortaklığı -, 2002 ). o

Şekil l 7. l 5 'te de görüleceği gibi arterit ileri yetişkinlikte en 0-1 9 20-44 45-64 65+

sık rastlanan kronik rahatsızlıktır ve onu yüksek tansiyon izler. Yaş

Yaşlı kadınlarda arterit ve yüksek tansiyonun daha sık görülme­ ŞEKİL 1 7. 1 4


sine ve kadınların görme sorunları ile daha fazla karşılaşmala­ ABD NÜFUSU iÇiNDE YAŞ GRUPLAR! GENELiNDE KRONiK RAHATSIZLIGI
nna karşın, yaşlı erkeklerle karşılaştırıldığında işitme sorunları OLAN K İ Ş İ LERiN YÜZDES İ
yaşama ola�ılıkları daha düşüktür.

• Ki ,,M 9 lerı ıeıışKırılik 547


65 yaşın üzerindeki yetişkinlerin çoğunlukla fiziksel bir rahatsızlıkları­
Diyabet
nın olmasına karşın çoğu günlük faaliyetlerini ya da çalışmalarını sürdürür­
45 ile 64 yaş arası
ler. Çalışma ile ilgili en fazla sınırlamaya neden olan k ronik rahatsızlıklar
65 yaş ve üzeri
kalp rahatsızlıkları (yüzde 52), diyabet (yüzde 34), astım (yüzde 27) ve arte­
Arterioskleroz (damar sertliği) rittir (yüzde 27) . İlişkilerde yaşanan anJaşmazlıklann yaşlı yetişkinlerde
diyabet ya da yüksek tansiyonla ilişkili olduğu tespit edilmiştir (Seeman &
Chen, 2002) . Düşük gelir ile ileri yaşlılıktaki sağlık sorunları arasında da
Sırt, ekstrem iteler, vb. de ortopedik bozukluklar güçlü bir ilişki bulunmaktadır (Ferraro, 2006) . Yoksul olmayanların yakla­
şık üç katı oranında yoksul yaşlı yetişkin, hareketlerinin kronik rahatsızlık­
lar nedeniyle kısıtlandığını belirtmektedir. Son zamanlarda yapılan çalışma­
Görme bozuklukları larda düşük sosyoekonomik statü ve sağlık sorunları arasındaki bağlantılar
kanıtlanımştır (Friedınan & Herd, 20 1 0; Yang & Lee, 2 0 1 0) . Bir çalışma
.!!! etnik kökenlerine bakılmaksızın düşük gelirli yaşlı yetişkinlerde kırılganlı­
:;
_[ Kronik sinüs sorunları
ğın arttığını ortaya koymuştur (Szanton ve diğerleri, 2 0 1 0) .

;o,
� Yaşlı Yetişkinlerde Ölüm Nedenleri: ABD' de 6 5 ila 74 yaşlan arasındaki
-"'
·c: yetişkinlerin yaklaşık yüzde 60'ı kanser ya da kalp damar hastalıklanndan
e Kalp rahatsızlıkları
ölmektedir (Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi, 2008) . 1 5 . bölümde de gör­
""

düğümüz gibi son zamanlarda kanser ABD'deki orta yaşh yetişkinler ara­
sında en önemli ölüm nedeni olarak kalp damar hastalıklarının yerine geç­
işitme bozuklukları
miştir. Ölüm nedenleri arasındaki aynı sıralama değişimi 65 ila 74 yaşları
arasındaki yetişkinlerde de meydana gelnıiş olup bu yaş grubunda da artık
kanser başlıca ölüm nedenidir (Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi, 2 0 1 0d) .
Yüksek tansiyon Orta yaşlı ve yaşlı yetişkinlerde kalp damar hastalıklarının azalma daha iyi
ilaçlara, sigara içen kişilerin azalmasına, daha iyi beslenmeye ve egzersiz
yapan kişilerin sayısının artmasına bağlıdır.
Ancak 7 5 ila 84 yaşları arasındaki kişiler ve 85 yaşında ve daha yaşlı
olanlarda kalp damar hastalığı halil en önemli ölüm nedeni olmaya devam
etmektedir (Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi, 2 0 1 0d) . İleri yetişkinlikte
bireylerin yaşı ilerledikçe ne kadar yaşlanırlarsa kanserdense kalp damar
o 10 20 30 40
50 hastalıkları ölme olasılıkları da o kadar artar (UI usa! Sağlık İstatistikleri
Hastalığa yakalanan yaş grubunun yüzdesi
Merkezi, 2 0 1 0d) .
ŞEKİL 1 7. 1 5 Etnik köken de yaşlı yetişkinlerin ölüm oranlan ile ilişkilidir (Ulusal
ORTA VE İ LERİ YETİ ŞKİNLİ KTE GÖRÜLEN EN YAYGIN KRONİK Sağlık İstatistikleri Merkezi, 2 0 1 0d) . Amerika Birleşik Devletlerindeki etnik
RAHATSIZLIKLAR gruplar arasında Afrikalı Amerikalılarda en yaygın ölüm nedenleri inme,
kalp hastalığı, akciğer kanseri ve kadınlarda meme kanseridir. Asyalı Amerikalı ve Latin
Amerikalılar arasında bu hastalıklardan ölme oranları düşüktür. Son on yılda Afrikalı
Amerikalı, Latin Ameri kalı ve Asyalı Amerikalılar arasında bu hastalıklar nedeniyle ölüm
oranlan düşmüştür. Ancak çoğu hastalıktan ölüm oranları Afrikalı Amerikalılar arasında
halil yüksek olmaya devam etmektedir (Ulusal Sağlık istatistikleri Merkezi, 2 0 1 0d) .
Biz yaşlı lardan kaçımız
yaşamımızın ikinci yarısına, Arterit: Ağrı, sertlik ve hareket sorunları ile birlikte gelişen eklem iltihabıdır. Arte­
yaşlılığa ve sonsuzluğa rit özellikle yaşlı yetişkinlerde sık görülür (Baker, 2009; Yilleneuve & Haraoui,
2 0 1 0) . Bu hastalık kalça, diz, ayak bileği, parmak ve omurgayı etkileyebilmektedir.
gerçekten hazırız?
Eklem iltihabı olan kişiler çoğunlukla ağrı ve sertliğin yanı sıra etrafta dolaşma ve
-Cari Jung rutin günlük faaliyetlerini yerine getirme konusunda sorunlar yaşarlar. Eklem ilti-
fsviçreli Psikanalisı. 20. yiizyıl habı için bilinen bir tedavi bulunmamaktadır. Ancak arteritin beli rtilerinin aspirin gibi
ilaçlarla, et kilenen eklemler için hareket açıklığı egzersizleri ve kilo verme ile ve aşın
durumlarda sakatlanan eklemlerin yerine protez takılması yoluyla azalnlrnası mümkün­

Arterit: Özellikle yaşlı yetişkinlerde sık görülen ve


dür (Kokkalis, Schrnidt & Sote reanos, 2009; Xu ve diğerleri, 2 0 1 0) . Ayrıca son zaman­
ağrı, sertlik ve hareket sorunları ile birlikte gelişen ek­ larda yapılan çalışmalarda arteriti olan yaşlı yetişkinlerde egzersizin faydaları da kanıt­
lem iltihabıdır. lanmıştır (Chang ve diğerleri, 2009; Metsios ve diğerleri, 20 1 0) . Örneğin 1 6 haftalık
yoğun bir güç arttırıcı antrenman programının gücü önemli ölçüde arttırdığı ve ağrıyı
Osteoporoz: Yoğun bir kemik dokusu kaybı ile geli­
azalttığı görülmüştür (Flint- Wagner ve diğerle ri, 2009) .
şen ve pek çok yaşlı yetişkinin belirgin bir şekilde
kambur yürümesinin başlıca nedenini oluşturan kro­
nik bir rahatsızl ıktır. Osteoporoza (kemik erimesi) yat­ Osteoporoz: Normal yaşlanma kemik dokusunda bir miktar kemik dokusu kaybına
kın olan kişiler özellikle kadınlardır. yol açar ancak bazı durumlarda kemik dokusu kaybı ağır olabilir. Osteoporoz yoğun

548 BÖLÜM 17 ileri Yeti?kinlık Dönemınde Fiziksel Gelişım



bir kemik dokusu kaybı ile gelişir. Osteoporoz pek çok yaşlı yetişkinin belirgin bir şekilde kam­
bur yürümesinin başlıca nedenini oluşturur (Ishikawa ve diğerleri. 2009) . Kadınlar, kırılan kemik­
lerin başlıca nedeni olan osteoporoza özellikle yatkındır (Bessette ve diğerleri, 2009) . Amerika
Birleşik Devletlerindeki osteoporoz vakalarının yaklaşık yüzde 80'ini kadınlar, yüzde 20 'sini ise
erkekler oluşturur. 60 yaşın ü zerindeki tüm kadınların neredeyse ü çte ikisi osteoporozdan etki­
lenir. Latin kökenli olmayan Beyaz, zayıf ve ufak tefek kadınlarda daha yaygındır.
Osteoporoz kalsiyum, D vitamini ve östrojen eksikliğinin yanı sıra yetersiz egzersiz ile ilişkili­
dir (Bonjour ve diğerleri, 2009; D ionyssiotis ve diğerleri, 2 0 1 0) . Genç ve orta yaşlı kadınlar osteo­
porozu engellemek için (süt ü rünleri, brokoli, yeşil kök sebzeleri ve karalahana gibi) kalsiyum açı­
sından zengin gıdalar tüketmeli, daha fazla egzersiz yapmalı ve sigara içmekten kaçınmalıdırlar
(Cashman, 2008; Iwamoto ve diğerleri, 2009; Vondracek, 20 1 0) . Kısa bir süre önce gerçekleştiri­
len bir çalışma yüksek oranda C vitamini takviyesinin yaşlı kadınlardaki kalça kınklarını azalttığını
ortaya koymuştur (Sahni ve diğerleri, 2009) . Osteoporoz riskini azaltmak için Fosamax gibi ilaçla­
rın kullanılması mümkündür (Suzuki ve diğerleri, 2008) . Ayrıca yaşlanmakta olan kadınlar kemik
yoğunluğu kontrolleri yaptırmalıdırlar.

Kazalar: Kazalar yaşlı yetişkinlerin başlıca ölüm nedenleri arasında altıncı sırada yer almaktadır
(Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi, 20 1 0d) . Evde düşme sonucunda veya yaşlı bir yetişkinin
sürücü olduğu ya da bir aracın yaşlı bir yayaya çarptığı bir trafik kazasında meydana gelen yara­
lanmalar yaygındır (Verghese ve diğerleri, 2 0 1 O ) . 65 yaşında ve daha yaşlı yetişkinler arasında
düşmeler en önemli yaralanma ve ölüm sebebini oluşturur (Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi,
2 0 1 0d) . Her yıl 6 5 yaşın üzerindeki yaklaşık 200.000 yetişkin (çoğunlukla kadınlar) düşerek kal­
çalarını kırmaktadır. Bu yaşlı yetişkinlerin yarısı, sıklıkla akciğer enfeksiyonu nedeniyle olmak
üzere 1 2 ay içinde ölmektedir. Yaşlı yetişkinlerde tedavi ve iyileşmenin daha yavaş olması nede­
niyle genç bir kişi için sadece geçici bir aksilik oluşturan bir kaza yaşlı bir yetişkin için hastanede
ya da evde uzun süreli bakım ile sonuçlanabilmektedir (Duque, Demontiero & T roen, 2009) .
Yakın tarihli bir çalışma üç yıl boyunca haftada bir kez bir egzersiz sınıfına katılmanın yaşlı yetiş­
kinler için yüksek olan düşme riskini ve düşme sonucunda meydana gelen kazaların sayısını
azalttığını ortaya koymuştur (Yokoya, Demura & Sato, 2009) . Bir başka çalışmada ise bir denge
egzersizi türü olan Tai Chi'nin yaşlı yetişkinlerin zorlu koşullardak i koordinasyonunu iyileştirdiği
görülmüştür (Wong ve diğerleri, 2 00 1 ) .

M A D D E K U LLA N I M I V E İ ST İ S M A R
Pek çok durumda yaşlı yetişkinler, alkol ya da diğer uyuşturucuların tüketimi ile ilgili riskleri art­
tırabilecek çeşitli ilaçlar kullanmaktadırlar. Örneğin alkol kullanımı sakinleştirici ya da yatıştırıcı­
larla birleştiğinde solunumu bozabilmekte, aşın sedasyona yol açabilmekte
60
ve öldürücü olabilmektedir.
Yaşlı yetişkinlerde madde istismarı ne kadar yaygındır? Ulusal bir araş­
tırmada aşın içmenin (bir günde beş ya da daha fazla içki içmek) ileri yetiş­
kinlik yıllarında azaldığı tespit edilmiştir (Ulusal Sağlık İstatistikleri Mer­
40
kezi, 2002) (bkz. şekil 1 7. 1 6) . Aslında ABD'de 65 yaşında ve daha yaşlı
yetişkinlerin çoğu (yüzde 58) alkolden tamamen uzak durmaktadır. Bu
oran 45 ila 64 yaşları arasındaki kişiler için yüzde 38'dir. Oranlardaki bu
azalmalar genellikle hastalık ve rahatsızlıklardaki artışa bağlanmaktadır.
Alkol kullanımındaki bu azalmalara karşın Madde İstismarı ve Akıl 20

Sağlığı İdaresi (2002) Amerika Birleşik Devletlerinde yaşlı yetişkinler ara­


sında madde istismarının •görünmez bir salgın" olduğunu tespit etmiştir.
Madde istismarının yaşlı yetişkinlerde çoğunlukla fark edilmediğine ina­
nılmakta olup yaşlı yetişkinlerin sadece yasadışı uyuşturucuları değil aynı o
zamanda reçeteli ilaçları da kötüye kullandıklarından endişe edilmekte­ 1 8-24 25-44 45-54 55-64 65-74 75+

dir (Segal, 2007) . Çoğunlukla tarama soruları yaşlı yetişkinler için uygun Yaş grubu

olmamakta ve alkol istismarının sonuçları - depresyon, yetersiz bes­ ŞEKİL 1 7. 1 6


lenme, konjestif kalp yetmezliği ve düşme sıklığı gibi - yanlış bir şekilde AMER i KA BiRLEŞiK DEVLETLER i NDE EN AZ B i R GÜN GÜNDE
diğer tıbbi ya da psikolojik rahatsızlıklara bağlanmaktadır (Hoyer & Roo­ BEŞ YA DA DAHA FAZLA İÇKi TÜKETEN KiŞiLER VE YAŞLARI:
din, 2009). 2 1 . Yüzyılda yaşlı yetişkinlerin sayısında beklenen dramatik Grafik insanlar yaşlandıkça en az bir gün günde beş veya daha fazla
içki içen kişilerin sayısındaki kayda değer düşüşü göstermektedir
artış nedeniyle madde istismarının giderek daha fazla yaşlı yetişkinde
(Ulusal Sağlık istatistikleri Merkezi, 2002).
görülme olasılığı yüksektir (Atkinson, Ryan & Turner, 200 1 ) .

• KISIM 9 ile ri Yetişkınlik 549


Geç başlayan alkolizm, alkolizmin 65 yaşından sonra başlamasını açıklamak için
kullanılan terimdir. Geç başlayan alkolizm çoğunlukla yalnızlık, eşini kaybetme ya
da engelleyici bir rahatsızlığa bağlı olarak gelişir.
Son zamanlarda yapılan çalışmalar yaşlı yetişkinlerde orta düzeyde alkol
tüketiminin koruyucu etkisini onaya çıkarmışlardır (Maraldi ve diğerleri, 2009;
Strandberg ve diğerleri, 2007 ) . Bir çalışma ise orta düzeyde alkol kullananların
çok içenler ya da hiç içmeyenlere göre daha iyi bir fiziksel ve zihinsel sağlığa sahip
olduklarını ve yaşamlarının uzadığını göstermiştir (Rozzini, Rabhoff & Trabucchi,
2007). Orta düzeyde alkol kullanımının yararları daha iyi bir fiziksel ve zihimel
performans, sosyal ilişkilere daha açık olmak ve kişinin kendi yaşamına hakim
olduğunu gösterebilmesini içerir.
Orta düzeyde kırmızı şarap içmenin sağlık üzerindeki etkisi Araştırmacılar özellikle ona düzeyde kırmızı şarap içmenin daha sağlıklı ve
hakkında ne düşünüyorsunuz? uzun bir yaşamla ilişkili olduğunu tespit etmişlerdir (Das, Mukherjee & Ray, 20 l O;
Queen & Tollefsbol, 2 0 1 O ) . Kırmızı şarabın faydaları ile il gili açıklamalar stresi azalt­
ması ve düşük koroner kalp hastalığı riski ile bağlantısı üzerinde yoğunlaşmaktadır
(Angelone ve diğerleri, 20 1 0). Kırmızı şaraptaki üzümlerin kabuğunda bulunan bir
kimyasal maddenin - resveratrol - kırmızı şarabın sağlıkla ilgili faydalarında anah­
tar rol oynadığı yönündeki kanıtlar giderek anmaktadır (Goswami & Das, 2009;
Kaeberlein, 20 l O; Issuree ve diğerleri, 2009; Marquea, Markus & Morris, 2 0 1 O; Park
ve diğerleri, 2009 ) . Son zamanlarda yapılan bir çalışma beyaz değil kırmızı şarabın
çeşitli kanser hücresi çeşitlerini öldürdüğünü ortaya çıkarmıştır (Wallenborg ve diğer­
leri, 2009) . Bilim adamları resveratrolün, kalori kısıtlaması ile birlikte DNA onarımı ve
yaşlanmayla ilgili bir enzim olan SIRT 1 'i nasıl arttırdığını araştırmaktadırlar (Lin ve
diğerleri, 2 0 1 0; Morselli ve diğerleri, 2 0 1 0; Mukherjee ve diğerleri, 2009).

E C:: Z E P S i Z, B E SLE N M E ' E KiLQ


Egzersiz yaşlanma sürecini yavaşlatabilir mi? Besleyici ancak kalorisi düşürülmüş bir
diyet yaşamı uzatabilir mi? İsterseniz egzersiz, beslenme ve kilonun sağlıklı bir
şekilde yaşlanmamızı nasıl etkilediğini inceleyelim.

Egzersiz: İleri yetişkinlikte yaşamlarımızın akşamında olmamıza karşın, kalan yıl­


larımızı pasif bir şekilde yaşamamız gerekmez. Yaşlı yetişkinlerle ilgili bildiğimiz her
70
şey ne kadar aktif olurlarsa o kadar sağlıklı ve mutlu olduklanna işaret etmektedir.
;::: Bir çalışmada egzersiz tam olarak orta yaşlı ve yaşlı yetişkinler için yaşam ve
� 60 Kadın
c: ölüm arasındaki fark olarak ifade edilmiştir. 1 0.000'den fazla erkek ve kadın düşük
� Erkek
o düzeyde formda, orta düzeyde formda ve yüksek düzeyde formda olmak üzere kate­
E 50
'"' gorilere ayrılmıştır (Blair ve diğerleri, 1 9 8 9 ) . Daha sonra bu kişiler sekiz yıllık bir
;o
(l)
40
süre boyunca incelenmiştir. Şekil 1 7. l 7 'de de gösterildiği gibi hareketsiz katılımcıla­
:O
Cl rın (düşük düzeyde formda olanlar) çalışmanın sekiz yıllık süresi içinde ölme olası­

"'
>- 30 lıklarının orta düzeyde formda olanlara göre iki kattan daha fazla ve yüksek düzey­
c:
de formda olanlara göre ise üç kattan daha fazla olduğu görülmüştür. Bu çalışmada
:g.
·;;;. 20 hem erkekler hem de kadınlar için fiziksel anlamda formda olmanın olumlu faydaları
31
o
o
tespit edilmiştir. Ayrıca, son zamanlarda yapılan bir çalışma, koşu bandı testine göre
o
ci 10 fiziksel anlamda formda olmak açısından en düşük beşinci grupta yer alan 60 yaşında
ve daha yaşl ı kişilerin 1 2 yıllık bir dönem içinde ölme olasılıklarının en yüksek beşin­
o ci fiziksel form düzeyinde olan emsallerine göre dört kat daha fazla olduğunu ona­
Düşük Orta Yüksek ya koymuştur (Sui ve diğerleri, 2007 ) . Bu çalışmada aynı zamanda fiziksel anlamda
Form düzeyi formda ancak kilolu olan yaşlı yetişkinlerin ölüm riskinin bu 1 2 yıl boyunca normal
kiloda olan ancak formda olmayan emsallerine göre daha düşük olduğu gözlenmiş­
ŞEKİL 1 7. 1 7
tir (Sui ve diğerleri, 2007 ) . Boylamsal bir çal ışmada 72 yaşında düzenli olarak egzer­
FİZiKSEL A NLAMDA FORMDA OLMAK VE
siz yapan erkeklerin hareketsiz emsallerine göre 90 ya}ında hala hayatta olma olası­
ÖLÜM RİSKi: Orta yaşlı v e yaşlı yetişkinler üzerinde
l ıklarının yüzde 30 daha fazla olduğu bulunmuştur (Yates ve diğerleri, 2008 ). Kı�a bir
yapılan bu çalışma orta ya da yüksek d üzeyde
formda olan kişilerin sekiz yıllık bir süre içinde ölme süre önce 1 1 .000 kadın üzerinde gerçekleştirilen bir çalışma ise kalp ve solunum açı­
olasılıklarının daha az formda olan (ha reketsiz) em­ sından formda ol mamanın ölümün önemli bir yordayıcısı olduğunu ortaya koymuş­
sallerine göre daha düşük olduğunu göstermiştir tur (Farrell ve diğerleri, 2 0 1 O ) .
(Blair ve diğerleri, ı 989).

550 BOLÜ M 1 7 ileri Yetişkinlik Döneminde Fiziksel Gelişim



Gerontologlar ( ya�lılık bilimi uzmanla rı) yaşlı yetişkinler için aero­
bik a k r ivitenin ve esneme egzersizlerinin yanı sıra güç arttırıcı antren­
manları da giderek daha fazla tavsiye etmektedirler (Peiffer ve diğer­
leri. 2 0 1 0 ) . Ortalama bir kişinin kas kütlesi yaşla birlikte azalır - yetiş­
kinlik yıllarında her on yılda bir yaklaşık 3 kilo kas kütlesi kaybedilir.
Kayıp oranı 4 5 yaşından sonra hızlanır. Direnç egzersizleri yaşlı yetiş­
kinlerde kas k ütlesini koruyabilmekte ve hatta belki de a rttırabilmek­
tedir (Lirıle & Phillips, 2 009; W illiamson ve diğerleri, 2 0 1 O ) . Kısa bir
süre önce gerçekleştirilen bir meta analiz direnç antrenmanlarının -
özellikle de yoğun olanların - yaşlı yetişkinin gücünü arttırmakta etkili
ve yaşl anmaya bağlı kas güçsüzl üğünü azaltmak için geçerli bir stratej i
olduğunu ortaya koymuştur (Peterson ve diğerleri, 2 0 1 O ) .
Egzersiz, sağlığı korumanın m ü kemmel bir yoludur. Bugün 60
yaşında ve daha yaşlı yetişkinler için ıavsiye edilen aerobik akti vite
düzeyi haftada beş gün ya da daha fazla 30 dakika hızlı bir yürüyüş ya Yaşlı yetişkinlerle ilgili bildiğimiz her şey ne kadar aktif olurlarsa o kadar
sağlıklı ve mutlu olduklarına işaret etmektedir. Birkaç on yıl önce yaşlı
da egzersiz bisikletine binmek gibi orta düzeyde yoğun bir a ktivite ve
yetişkinlerin yaşamlarına uyum sağlamak ve yaşamdan zevk almak için
haftanın iki ya da üç günü güç a nurıcı antrenmandır (Der Ananian & daha pasif ve hareketsiz olmaları gerektiğine inanılırdı. Bugünün dünya­
Prohaska, 2007 ) . Esnekli k ve denge egzersizleri de önerilmektedir. sında ise yaşlı yetişkinlerin yaşamlarının akşamında olmalarına karşın geri
Araştırmacılar yaşlı yetişkinlerde egzersizin olumlu etkilerini bel­ kalan yıllarını pasif bir şekilde geçirmeleri gerekmediğine inanıyoruz.
gelemeye devam etmektedirler. Egzersiz kişilerin ileri yeıişk inlikte
bağımsız ve onurlu bir yaşam sürmelerine yardımcı olur (Desai, Grossberg & Chib­
nall, 2 0 1 0 ) . Egzersiz yaşlı yetişkinleri 80 , 90 ve harta 1 00 yaşında düşmekten ve
hatta kurum bakımına muhtaç olmaktan korumaya yardımcı olabilmektedir. Fizik­
sel anlamda formda olmak genç ya da yaşlı olmanızdan bağımsız olarak yapmak iste­
diğiniz şeyleri yapabilmeniz anlamına gelir. Egzersizin sağlık için oluml u etkileri ile
ilgili bir araştırma hakkında daha fazla bilgi şekil 1 7 . 1 8 'de verilmişt ir.
Egzersiz ve yaşlanma konusunda çalışan araştırmacılar aşağıda kileri ortaya çıkar­
mışlardır:

• Egzersiz uzun ömürle bağlantılıdır: Çinli kadınlar üzerinde yapılan boylamsal bir çalış­
mada düzenli olarak egzersi z yapan kadınların yaklaşık altı yıllık bir süre içinde
ölme olasılıklarının daha düşük olduğunu ortaya koymuştur (Mattlıews ve dığer­
leri, 2007 ) . Son zamanlarda gerçek leştirilen bir çalışmada da egzersiz sırasmda sis­
tolik kan basıncının 75 yaşındaki kişilerin urnn süre hayana kalmasında etkili
olduğu tespit edilmiştir (Hedberg ve diğerleri, 2009 ) . Ve bir analizde ise yaşlı yetiş­
kinlerin egzersiz sırasında haftada en az 1 . 000 kalori yakıııalanna yol açacak şekilde
enerji harcamalarının yaşam beklentisini yüzde 30, haftada 2 .000 kaloriye kadar
yakmalarıııın ise yüzde 50 arttırdığı tahmin edilmiştir ( Lee & Skerrell, 200 I ) .
• Egzersiz yaygın görülen kronik hastalıkların önlenmesi ile ilişkilidir: Egzersiz kalp damar
hastal ığı, tip 2 diyabet, osteoporoz, inme ve meme kanseri riskini a zaltabilmekte­
dir (Aizawa ve diğerleri, 20 1 0; Marks, Karz & Smith, 2 0 1 0; Yassine ve diğerleri,
2009 ) .
• Egzersiz pek çok hastalığın tedavisindeki iyileşmelerle ilişkilidir: Egzersiz tedavinin bir
parçası olarak kullanıldığında, arterit, pulnıoner (akciğer) hastalık, konjestif kalp
yetmezliği, koroner arter hastalığı, yü ksek ı ansiyon, tip 2 diyabet, obezite ve
Alzheimer hastalığının belirtilerinde iyileşme sağlar (Coker ve diğerleri, 2009;
Ri rnmer ve diğerleri, 2009 ) .
ŞEKİ L 1 7. 1 8
Egzersiz ya}lı yetişkinlerin hücresel işlevselliğini iyileştirir: Araştırmacılar her geçen

KOŞAN DOMUZ DENEYi: Koşan domuzlar egzer­
gün egzersizin yaşlı yetişkinlerde hücresel işlevselliği iyileştirdiğini gösteren daha sizin sağlık üzerindeki dramatik etkilerini ortaya koy­
fazla kanıt bulma ktadırlar (Boveris & Navarro, 2008 ) . Örneğin son zamanlarda maktadır. Bir incelemede bir grup domuz haftada
yapılan iki çalışma yaşlı yetişkinlerin yoğun aerobik aktiviteleri halinde lökosit­ yaklaşık 1 00 mil koşacak şekilde eğitilmiştir (Bloor &
White, 1 983). Daha sonra araştırmacılar domuzların
lerindeki (akyuvarlar) telomerleriıı daha uzun olduğunu ortaya çıkarm ıştır
kalplerine kan sağlayan a rterleri daraltmışlardır. Ko­
(Cherkas ve diğerleri, 2 008; LaRocca, Seals & Pierce, 2 0 1 0 ) .
şan domuzların kalpleri kan akışını sağlamak için yay­
• Egzersiz yaşlı yeıişkinlerde bağışıklık sisteminin işlevselliğini arttırır: Kısa bir süre önce gın bir şekilde alternatif yollar geliştirmişler ve tehdit
yapılan bir çalışma yaşlı yetişkin kadınlarda egzersiz sonrasında bağışıklık siste­ altındaki kalp dokusu, koşmayan domuzlardan olu­
şan bir kontrol grubunun sadece % 1 7 olan oranına
minin işlevselliğine ilişkin bir dizi unsurda iyileşme olduğunu göstermiştir
göre koşan domuzlarda % 42 oranında kurtarılmıştır.
(Sakaınoro ve diğerleri, 2009) .

551
• KISIM 9 ileri YetışkıPlık
25 1 997 • Egzersiz vücut bileşimini optimize edebilir ve yaşlandıkça motor becerilerinde meydana gelen
c
2006 zayıflamayı azaltabilir: Egzersiz kas ve kemik kütlesini arttırmanın yanı sıra kemik­
;ij 20
c
"' lerin kırılganlığını da azaltabilir (Gu ve diğerleri, 2009; Maimoun & Sultan, 2 0 1 0 ) .
"'
a.
Kısa bir süre önce yapılan bir çalışma egzersiz aktivitelerine katılmanı n kırılganlı­
>.
N
ıs
·� �
c ğın başlaması ve ilerlemesini geciktirdiğini ortaya koymuştur (Peterson ve diğer­
"'
N o 10 leri, 2009 ) .
"'
Ol

c Egzersiz yaşlı yetişkinlerde akıl sağlığı sorunlarının gelişme olasılığını azaltır ve akıl sağlığı
"'

5
N sorunlarının tedavisinde etkili olabilir: Örneğin egzersiz yaşlı yetişkinlerin depresyona
'::J
o
o maruz kalma olasılığını azaltmakta ve yaşlı yetişkinlerde depresyonun tedavisinde
etkili olabilmektedir (Davidson, 2 0 1 0; Deligiannidis & Freeman, 2 0 1 0 ) .
65-74 75-84 85+
Yaş • Egzersiz yaşlı yetişkinlerde beyin ve bilişsel işlevselliğin iyileşmesi ile ilişkilidir: B u bölü­
mün başlarında daha önce de gördüğümüz gibi egzersiz yaşlı yetişkinlerde beynin
ŞEKİL 1 7. 1 9 hacmini arttırır (Erickson ve diğerleri, 2009 ) . Egzersiz ayrıca yaşlı yetişkinlerin
ABD'DEKI YAŞLI YET i ŞKiNLERDE DÜZENLi
bilgi işleme becerilerini de iyileştirir.
EGZERSiZ: 1 997-2006 YILLARI ARASI NDA
Egzersizin yaşlı yetişkinlerin sağlığını ve yaşam kalitesini iyileştirme gücünün yaygın
bir şekilde kanıtlanmış olmasına karşın kısa bir süre önce gerçekleştirilen ulusal bir araş­
tırma son yıllarda yaşlı yetişkinlerin egzersiz düzeylerinde sadece küçük bir artış oldu­
, - - - - - - - - - ..
' ğunu ortaya koymuştur (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, 2008 ) . (bkz. şekil
ı gelişimle bağlantı 1 7 . 1 9 ) . Yaşlı yetişkinlerin egzersiz düzeylerini önemli ölçüde arttırrnamalarının olası
nedenleri arasında kronik hastalıklar, egzersiz programlarını bozan kriz dönemleri (eşin
Sağlık: Fiziksel ve bilişsel anlamda formda
ölümü gibi) , fiziksel anlamda daha iyi durumda olanların etrafında olmaktan utanma­
olmak başarılı yaşlanmanın en önem li un­
ları (özellikle de yaşamlarının çok daha erken dönemlerinde egzersiz yapmamışlarsa) ve
surlarıdır. 18. Bölüm, s. 567.
"ne gereği var?" faktörünü (egzersizin yaşamlarında fazla bir iyileşme sağlamayacağına
_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,
inanmaları ) sıralamak mümkündür (Painter, 2008). A ncak gördüğümüz gibi egzersiz yap­
maya başlamak için hiçbir zaman geç değildir ve yaşlı yetişkinler düzenli egzersizden
önemli ölçüde fayda görebilirler (Farrel ve diğerleri, 20 1 O; LaRocca, Seals & Pierce, 20 1 O;
Reibis ve diğerleri, 20 1 0 ) . Egzersizin yaşlı yetişkinlerin bilişsel işlevselliği üzerindeki etki­
sini 1 8 . bölümde daha ayrıntılı bir şekilde açıklayacağız.

Beslenme ve Kilo: Yaşlı yetişkinlerde yetersiz beslenmenin özellikle iki unsuru araş­
tırmacıların ilgisini çekmektedir: ( 1 ) Vitamin ve mineral eksikliği ve ( 2 ) kalori kısıt la­
masının sağlığın iyileşmesi ve yaşamın uzatılmasındaki rolü.
Bazı yaşlı yetişkinler, beslenmelerinde, özellikle de yeterli vitamin ve mineralleri
almamaları nedeniyle sağlıkları için zararlı olabilecek şekilde kısıtlamalar yapmaktadır­
lar (Cashman ve diğerleri, 2009; Cheng, Bohr & de Cabo, 2 0 1 0; Hamer ve diğerleri,
2009 ) . Yaşlı yetişkinlerin yeme alışkanlıklarındaki değişikliklerden bir tanesi ana
yemekler arasındaki ara öğünlerin azalması olup bu da özellikle kadınlarda zararlı ola­
bilecek kilo kaybına yol açmaktadır (Morley, 2 00 3 ) . Bu kadınların kilo almalarını sağ­
layacak stratejiler arasında lezzet arttırıcılar ve öğünler arasında kalori takviyelerinin
kullanımını saymak mümkündür.
On yedinci yüzyıl İngiliz filozofu ve deneme yazarı Francis Bacon beslenme ve
uzun yaşamın bilimsel olarak değerlendirilmesini öneren ilk yazardır. Bacon daha basit
bir diyeti savunmuştur. Sınırlı gıda alımı yaşamı uzatır mı ya da insanların yaşam uza­
mını arttırmak mümkün müdür?
Bilim insanları laboratuar hayvanlarında (çoğu durumda farelerde) kalori kısıtla­
masının hayvanların yaşam uzanımı arttırabildiği yönünde kayda değer miktarda kanıt
toplamışlardır (Marquez, Markus & Morris, 2 0 1 0; Minor ve diğerleri, 2 0 1 0; Vasunilas­
horn & Crimmins, 2009 ) . Kalorisi kısıtlanmış ancak yeterli protein, vitamin ve mine­
raller içeren bir diyetle beslenen hayvanlar sınırsız yiyecek verilen hayvanlara göre
yüzde 40 daha uzun yaşamaktadırlar (Jolly, 2 0 0 5 ) . Ve böbrek hastalığı gibi kronik
sorunlar da daha ileri yaşlarda ortaya çıkmaktadır (Fernandez, 2008 ) . Kalori kısıtla­
ması aynı zamanda gerek hayvanlar gerekse insanlarda gözlemlenen yaşa bağlı koles­
terol ve trigliserit artışı gibi biyokimyasal değişiklikleri de geciktirmektedir (Fontana,
2009 ) . Ve son zamanlarda yapılan araştırmalar kalori kısıtlamasının yaşlanmakta olan
merkezi sinir sistemi için nörolojik koruma sağladığını göstermektedir (Contestabile,
2009; Opalacj ve diğerleri, 20 1 0 ) (bkz. şekil 1 7 . 2 0 ) . Örneğin kısa bir süre önce ger-

552 BÖLÜM 1 7 ileri Yetişkınlik Dönemınde F iziksel Gelişım



çekleştirilen bir çalışma yaşlı yetişkinlerde üç aylık bir kalori kısıtlamasının ardından
sözel belleğin iyileştiğini ortaya çıkarmıştır (Witte ve diğerleri. 2009) .
Kalori kısıtlaması hayvanlarda yaşam u zamını neden arttırır? Bazı bilim adamları
kalori kısıtlamasının hücrelerde serbest radikal düzeyini düşürdüğünü ve oksidatif
stresi azaltllğını savunmaktadırlar ( Lopez-Lluch ve diğerleri, 2006) . Diğerleri ise kalori
kısıtlamasının "hayatta kalma modu" olarak adlandırılan ve vücudun sadece hayatta
kalmaya odaklanmak için gereksiz tüm işlevleri ortadan kaldırdığı bir acil durumu
tetikliyor olabileceğini düşünmektedirler. Bu hayatta kalına modu büyük olasılıkla
hayvanların kıtlık zamanlarında hayatta kalmalarına ve genlerin bugün hayvan ve
insan türlerinin genomlarında kalmalarına olanak tanıyan evrimin bir sonucudur
( Chen & Guarante, 2 007) .
Benzer düşük kalorili diyetlerin insan yaşam uzanımı esnetip esnetemeyeceği bilin­
memektedir ( B lagosklonny, 2 0 1 0; Fontana, 2009) . Bazı durumlarda bu çalışmalardaki
hayvanlar normale göre yüzde 40 daha az yemişlerdir. İnsanlarda kalori kısıtlaması tipi
olarak yüzde 30 düzeyinde bir azalma içerir ve b u da ortalama bir kadın için günde
1 . 1 20 kalori ve ortalama bir erkek için ise günde 1 . 540 kalori anlamına gelir.
Normalden zayıf olan kadın ve erkekler daha uzun yaşarlar ıru? Son zamanlarda
gerçekleştirilen bir çalışma nom1alden 1 0 kilo ya da daha fazla zayıf olan kadınlann sigara
içme, yüksek tansiyon, alkol alınu ve diğer faktörler kontrol edildiğinde bile daha uzun
yaşadıklarını ortaya koymuştur ( Wandell, Carlsson & T heobald, 2009) . Bu çalışmada
çeşitli faktörler kontrol edildiğinde erkeklerin daha uzun yaşamadıkları görülmüştür.

Vitaminler ve Yaşlanma Tartışması: Yaşlanma ve sağlık uzmanları yıllarca başarılı


bir şekilde yaşlanmak için tek gerekenin dengeli beslenme olduğunu savunmuşlardır,
vitamin takviyesi tavsiye edilmemiştir. Ancak, son zamanlardaki araştırmalar - daha
çok C vitamini, E vitamini ve beta karoteni de içeren "antioksidanlar" grubu olmak
üzere - bazı vitamin takviyelerinin yaşlı yetişkinlerde yaşlanma sürecinin yavaşlatıl­
masında ve sağlığın iyileşmesinde yardımcı olduklarını göstermektedir.
B u konudaki ku ram antioksidanların gerek vücudun kendi metabolizması gerekse
sigara, kirlenme ve diyetin içerdiği kötü kimyasallar gibi çevresel faktörler tarafından
üretilen serbest radikallerin neden olduğu hücre hasarına karşı savaştıklarıdır ( Flora,
2007; Rsitow & Zarse, 2 0 1 0) . Serbest radikaller bir hücre içinde bir hasara neden
ŞEKİ L1 7.20
MAYMUNLARDA KALORi KISITLAMASI: Burada
olduklarında (oksidasyon) bu hasara karşı zincirleme bir reaksiyon oluşur. Antioksi­ Wisconsin Memeli Hayvanlar Araştırma Merkezinde
danlar serbest radikallerin faaliyetini etkisiz hale getirmeye yardımcı olarak aynen bir bulunan iki erkek maymun gösterilmektedir. Her ikisi
yangın söndürücü gibi çalışırlar. de 24 yaşındadır. Yukarıdaki fotoğrafta bulunan may­
B azı araştırma çalışmalarında antioksidan vitaminler ile sağlık arasında bağlantı­ mun kalori kısıtlaması uygulanan bir diyetle, alttaki fo­
toğrafta yer alan maymunsa normal bir diyetle büyü­
lar ortaya çıkarılmaktadır. Örneğin bir çalışmada yaşlı yetişkinlerde kandaki düşük C
tülmüştür. Kalorisi kısıtlanmış diyetle büyütülen may­
vitamini konsantrasyonunun erken ölümle bağlantılı olduğu b u lunmuştur ( Fletcher,
munun daha genç göründüğüne dikkat edin; bu may­
B reeze & Shetty, 2003) . Ancak son zamanlarda erkekler üzerinde gerçekleştirilen geniş munun glikoz ve insülin düzeyleri de daha düşüktür.
kapsamlı çalışmalar C vitamini ve E vitamini almanın kalp damar hastalığını ya da Normal bir diyetle yetiştirilen maymunun ise trigliserit
kanseri önlemediğini göstermiştir (Gaziano ve diğerleri, 2009; Sesso ve diğerleri. 2008) . düzeyleri daha yüksek ve hücrelerindeki oksidatif ha­
Ve yakın bir zamanda yapılan bir başka çalışma C ve E vitaminleri ve beta karaten sar daha fazladır.

takviyelerinin kansere yakalanma ya da kanserden ölümler üzerinde hiçbir etkisi­


nin olmadığını ortaya koymuştur ( Lin ve diğerleri, 2009) .
Antioksidanların yaşam uzanımı arttırabileceğine dair hiçbir kanıt bulunmamakla
birlikte bazı yaşlanma ve sağlık u zmanları C vitamini ve beta karatenin bir kişinin ileri
yetişkinlik yıllarında kırılgan ve hasta olma riskini azalttığı sonucuna varmışlardır
( Korantzopoulos ve diğerleri, 2007) . Ancak bildiklerimizde hata çok fazla belirsizlik var­
dır. Bir başka deyişle hangi vitaminlerin ne dozda alınması gerektiği, bu konudaki sınır­
lamalar ve buna benzer pek çok şeyi bilmiyoruz. Eleştirmenler vitaminlerin yaşlanma
sürecini yavaşlatmadaki etkisini belgeleyen kilit deneysel çalışmaların henüz gerçekleş­
tirilmediğini savunmaktadırlar. B u alanda şimdiye kadar yapılmış çalışmalar deneysel
olmaktan çok korelasyonel nitelikteki nüfus çalışmalarıdır. Vitaminler ve yaşlanma ile
ilgili olumlu bulgulardan tek başına vitaminler değil de diğer faktörlerin - egzersiz, iyi
sağlık uygulamaları ve beslenme alışkanlıkları gibi - de sorumlu olabilmesi mümkün­
dür. Ayrıca serbest radikal ku ramı bir gerçek değil sadece bir ku ramdan ibarettir ve
neden yaşlandığımızla ilgili ku ramlardan sadece bir tanesidir.

KISIM 9 ileri Yetişkınlik 553


Yaşlı yetişkinlerde vitaminler ve bilişsel performans arasındaki olası bağlantılar da
giderek araştırmaların daha fazla ilgi odağı olmaktadır. Örneğin son zamanlarda yapı­
lan bir çalışma daha yüksek düzeyde amioksidan vitaminler alan 65 yaşında ve daha
yaşlı kişilerin, daha düşük düzeyde vitamin alanlara göre daha az bilişsel gerileme yaşa­
dıklarını ortaya koymuştur (Wengreen ve diğerleri, 2007 ) . Bazı çalışmalarda B vitamin­
leri - özellikle folik asit, B6 ve B12 - almanm yaşlı yetişkinlerin bilişsel performansını
olumlu etkilediği tespit edilmiştir (Feng ve diğerleri, 2006 ) . Ancak diğer çalışmalar ise
B vitaminleri ve diğer destekleyici vitaminleri almanın yaşlı yetişkinlerin bilişsel işlev­
selliği üzerinde hiçbir etkisi olmadığm ı göstermektedir (McNeill ve diğerleri, 2007 ) .

T Fr1 A V i
Yaşlanan nüfustaki artışın öngörülebilir gelecekte sağlık hizmetlerine ilişkin maliyet­
leri dramatik bir şekilde arttıracağı tahmin edilm ektedir. Yaşlı yetişkinler daha uzun
yaşadıkça yaşlı yetişkinlerin kronik rahatsızlıkları ile başa çıkılabilmesi için hastalık
yönetimi programlarının yaygınlaştırılması gerekecektir. Yaşlı yetişkinlerin genişle­
yen nüfusunun oluşturduğu artan sağlık hizmetleri talebi büyük olasılıkla geriatri
hemşireleri, dokıorlar ve sağlık hizmeti görevlileri de dahil olmak üzere pek çok sağ­
lık bakım uzmanının yetersiz kalmasına yol açacaktır (Curtin, 2007 ) .
Amerika Birleşik Devletlerinde yaşlı yetişkinlerin gördükleri tedavinin kalitesi
nedir? Sağlık sorunları olan yaşlı yetişkinler üzerinde yapılan bir çalışma bu kişile­
rin ihtiyaç duydukları düzeyde tıbbi bakımın sadece yarı zamanını aldıklarını ortaya
çıkarmıştır (Wenger ve diğerleri, 200 3 ) . Araştırmacılar yönetilen iki bakım k urulu­
şunda tedavi gören 3 7 2 güçsüz ve kırılgan yaşlı yetişkinin ubbi kayıtlarını bir yıl
boyunca incelemişlerdir. Daha sonra her hastanın aldığı tıbbi bakımı belgelemişler
ve standart kalite göstergelerini kullanarak değerlendirmişlerdir. Örneğin düzgün
yürüyemeyen pek çok yaşlı yetişkin, yürümelerinde iyileşme sağlayacak fizik tedavi
gibi ihtiyaç duydu kları yardımı alamamaktadırlar. Yaşlı yetişkinlerin aldıkları tedavi
hizmetlerinin önemli ölçüde iyileştirilmesi gerektiği açıktır.
Geriatri hemşireleri özellikle yaşlı yetişkinlerin sağlık sorunlarının tedavisinde
yardımcı olurlar. Bir geriatri hemşiresinin çalışmaları hakkında daha fazla bilgi edin­
mek için Kariyerlerle Bağlantı bölümüne bakınız.
Evue ve toplum içinde alternatif bakım hizmetleri yaşlı bakım evlerinde yaşa­
yan yaşlı yetişkinlerin oranını azaltmıştır (Kaız ve diğerleri, 2009; Russel & Rice,
2009 ) . Yine de yaşlı yetişkinler yaşlandıkça yaşlı bakım evlerinde bakılma olasılığı
artmaktadır (bkz. şekil 1 7. 2 1 ) . Yaşlı bakım evlerinin ve yaşlılara yönelik diğer geniş­
letilmiş bakım tesislerinin kalitesi büyük ölçüde değişiklik göstermekte ve bir ulusal
sorun kaynağı olmaya devam etmektedir (Eskildsen & Price, 2009 ) . Bunların üçte
birinden fazlasında ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Doktorlar, eczacılar
60
ve çeşitli rehabilitasyon uzmanlarına (mesleki ve fizik tedavi uzmanları)
� ilişkin asgari standartları karşılamamaları nedeniyle federal denetimleri
c 50
"' geçememektedirler. Ayrıca bir hastan ın gizlilik, tıbbi bilgiye erişim, güven-
o
c
;::
lik ve kişinin zihinsel ve fiziksel becerileri ölçüsünde yaşam tarzı özgür­
"' 40
c lüğü hakları ile ilgili sorunlar da bulunmaktadır.
"'
-;;;
-"'-
Pek çok bakım evinin kalitesinin yetersizliği ve yaşlı bakım evlerin­
"' 30
"O deki artan bakını masrafları nedeniyle yaşlıların sağlık sorunları ile ilgi­
c
;;
·"' lenen pek çok uzman evde bakımın, yaşlı bakını merkezlerinin ve önle­
E 20 yici tıp kliniklerinin çok iyi alternatifler olduklarını vurgulamaktadırlar
.;;?
"' (Katz ve diğerleri, 2009 ) . Bunlar hastaneler ve yaşlı bakım evlerine göre
.o
v;. 10 potansiyel olarak daha ucuzdur. Ayrıca kurumlarda kalan kişilerde çoğun­

lukla meydana gelen benlik yitimi ve bağımlılık gibi duyguları yaratma
o olasılıkları da daha düşüktür. Bugün yaşlı yetişkinlerin nüfusundaki artı ş
65-69 70-74 80-84 85-89 90-94 95-99 1 00+
ve bu kişilerin yaşlı bakım evlerinde kalmayı tercih etmemeleri nedeniyle
Yaş grubu
evde bakım görevlilerine yönelik talepl e bu kişilerin sayısının yetersizliği
ŞEKİL 1 7. 2 1 anmaktadır (Moos, 2007 ) .
ABD'DEKI YAŞLI BAKIM EVLERiNDE KALAN FARKLI Judith Rodin ve Ellen Langer klasik bir çalışmada ( 1 97 7 ) bir ya�lı
YAŞLARDAKİ YAŞLI YETİŞKi NLERİN ORANLAR! bakını evinde hastanın koııı rol ve kendini belirleme duygularını n sağlık

554 BÖLÜM 1 7 ileri Yetişkinlik Dönemınde F ,zik<E 1 Gelişim



kariyerlerle bağ l a ntı

Sarah Kagan, Geriatri Hemşiresi


Sarah Kagan Pennsylvania Hemşirelik Okulunda öğretim üyesi.
Hastalara, aileleri ne, hemşirelere ve doktorlara yaşlı yetişkinlerin has­
tanedebakımı ileilgilikarmaşıkihtiyaçları hakkındadanışmanlıkhizmeti
sun uyor. Ayrıca araştırma ve baş ve boyun kanseri olan hastaların yö­
netimi ile i l g i l i tavsiyelerde b u l u nuyor. Kagan, Yaşlı Yetişkin lerde
HemşirelikHizmetleridersiniyönettiği hemşireliklisansprogramındada
ders veriyor. 2003 yılında kendisine hemşirelik alanı ndaki çalışmaları
için MacArth u r Bursu verilmiş.
Kagan kendi ifadesiyle şöyle diyor:

Sevd iğim işi yaptığ ı m için şanslıyım - yaşlı yetişki nlerle ve a i leleri
ile ilgilenmek - ve onlardan paylaşabileceğim ve onlarla i lg i len­
menin daha iyi yol larını geliştirmek ya da araştırmak için kulla na­
bileceğ i m bilgiler öğrenmek. Kanser olan yaşlı yetişki nlerin bakı­
mına olan özel ilgim ba na yaşamlarının en iyi ve en kötü zamanla­
rında hastalarımla birlikte olmak gibi samimi bir ayrıcalık sağl ıyor.
Bu sa m i m iyet bana yol gösteriyo r - bana ben i m ve bir meslekola­
ra khemşireliğintopluma katkıları n ı n değeri nivebununödüllerini Sarah Kagan bir hasta ile birlikte.
hatırlatıyor. (Kagan, 2008, s. 1 ).

Geriatri hemşireleri nin neler yaptıkları hakkında daha fazla bilgi için Yaşam Boyu Gelişim Meslekleri ekinin 47. sayfasına bakı n ız.

ve hatta hayat ta kalma ile ilgili önemli bir faktör olduğunu onaya koymuşlardır.
Bakım evinde yaşayan bir grup yaşlı yetişkin günlük yaşama ilişkin daha fazla seçim
yapmaya teşvik edilerek böylelikle yaşamlarını kontrol etmede daha [azla sorumlu­
luk sah ibi old u k larını hi ssetmi şlerdir. Bu kişiler ne yedikleri, ziyaret çilerinin ne
zaman gelebileceği, hangi filmleri izleyecekleri ve odalarına k imlerin gelebileceği gibi
konularda karar vermeye başlamışlardır. Aynı bakım evindeki benzer bir gruba 40
bakım evi yöneticisi tarafından bakım evinin ne kadar ilgili olduğu ve personelin
kendilerine ne kadar çok yardımcı olmak istediği söylenmiş ancak bu kişilere yaşam­ c:

;::> c
"'

larını kontrol etmeleri için hiçbir fırsat verilmemiştir. On sekiz ay sonra sorumluluk 30
"'

ve kontrol hakkı tanınan kişilerin, kendilerine sadece personelin ihtiyaçlarını karşı­ c: o
� c:
lamaya çalışacağı söylenen gruba göre daha canlı ve aktif oldu kları görülmüş ve bu ro ·�
.:x;
.E! 20
Cll c:
k işiler d iğerlerine göre daha mutlu olduklarını ifade etmişlerdir. Ve "sorumlu" ya da "O Cll
.� ;es
"benlik kontrolüne sahip" kişilerin sağlığı "bağımlı" gruba göre kayda değer ölçüde >
Cll �
daha fazla iyileşme göstermiştir. Daha da önemli bir bulgu ise 1 8 ay sonra "sorum­ c:
E 10
_;;: �
luluk" grubundan ölen ki şilerin sayısının " bağımlı" gruptakilerin sadece yarısı kadar "'
.o
olmasıdır ( B kz. Şekil l 7 . 2 2 ) . B öylelikle bir k i şinin çevresi üzerinde kont role sahip
olduğu algısı tam anlamıyla bir ölüm kalım meselesi olabilmektedir. o
Rodin ise bir başka araştırma çalışmasında ( 1 98 3 ) yaşlı bakım evlerinde kalan Algılanan Bağımlı
çeşitli gru pların s t resle bağlantılı hormonlarını ölçmüştür. Daha sonra bu kişilere kontrol

günlük sorunlarla daha iyi başa çıkmalarında yardımcı olacak beceriler öğretmiştir. ŞEKİ L 1 7.22
B u kişilere herhangi bir şeyi istemediklerinde ilgili kişiyi kırma end işesi d u ymadan ALGILANAN KONTROL VE ÖLÜM ORANI: Rodin
nasıl hayır diyebilecekleri öğretilmiştir. B u kişilere atılganlık eğitimi verilmiştir ve ve Langer'in çalışmasında ( 1 977), yaşlı bakım evinde
zamanı yönetme becerileri öğret ilmiştir. Eğitim sonrasında yaşlı bakım evinde kalan kalanlardan yaşamları üzerinde daha fazla kontrole
yaşlıların kortizol (bir dizi hastalıkla ilgisi olan ve st resle yakından ilişkisi bulunan sahip olduklarını düşünmeye teşvik edilenlerin ba­
kım evi personeline daha bağımlı olmayı hissetmeye
bir hormon) düzeyleri önemli ölçüde düşmüşt ür. Atılganlık eğit imi verilen kişilerin
yöneltilenlere oranla 18 ay sonra hayatta olma olası­
kortizol d ü zeyleri 1 8 ay sonra bile düşük olmaya devam etmişt i r. Ayrıca bu kişile- lıklarının daha yüksek olduğu görülmüştür.


KISIM 9 llerı Yetişkınlik 555
gelişimi yaşa m l a i l i ş ki lend i r

Sağlık H izmeti Sunanlar ve Yaşlı Yetişkinler


H e m sağlık hizmeti sunanın h e m d e yaşlı yetişkinin tutumları bu kişilere
sunulan sağlık bakım hizmetinin önemli unsurlarıdır (Aud ve diğerleri,
2006;M iller,201 O).Neyazıkkisağlıkhizmetsunanlarçoğ unlu klatoplumun
yaşlı yetişkinlere yönelik kalıp yargılarını ve ol umsuztutumlarını paylaşır­
lar (Reyna, Goodwin & Ferrari, 2007; Rovi ve diğerleri, 2009). Bir sağlık ba­
kımı ortamında bu tutumlar olumlu, umut veren tedavi yerine kaçınma,
sevmeme ve toleransı n düşük olması şekl i nde ola bilmekted ir. Sağlık hiz­
met personeli çoğunlukla başarılı bir şekilde iyileşmesi beklenen akut so­
runları olan daha genç insanları tedavi etmekle daha çok ilgileni rler.
Genellikle başarılı bir şekilde iyileşme olasılıkları düşük kronik rahatsızlık­
ları olan yaşlı kişileri tedavi etme kon usunda fazla istekli olmazlar.
Doktorların yaşlı hastalara karşı daha az duyarlı olmalarının yan ı
sıra yaşlı yetişkinler de genç hastalara göre sağlık hizmeti personeli i l e 91 yaşında olan Mathilde Spett (sağda) düşerek kendisini yaralamış ancak
karşılaştıklarında çoğ unlukla d a h a a z aktif bir rol üstlenirler. Yaşlı yetiş­ evde sağlık hizmeti görevlisi Marylin Ferguson'un (solda) yardımıyla kısa bir
kinlerkendi sağ l ı k bakım h izmetleri ile ilgili daha aktifbirrol üstlenmeye süre önce yürüteçten (walker) kurtularak baston kullanmaya başlamış ve nasıl
teşvik ed ilmelidirler. daha iyi besleneceğini öğrenmiştir. 65 yaşında ve daha yaşlı nüfusun iki katına
çıkma olasılığı ve yaşlı yetişkinlerin yaşlı bakım evlerinde bakılmayı tercih
etmemeleri nedeniyle önümüzdeki birkaç on yıl içinde evde sağlık hizmeti
görevlilerine yönelik talebin dramatik bir şekilde artacağı tahmin edilmekte­
Judith Rod i n'in (biraz önce açıklanan) başa ç ı km a becerileri
dir (Moos, 2007). Sadece yaşlı yetişkinleri tedavi edecek sağlık hizmeti görevli­
eğitiminin hangi unsu rları ya şlı hasta lara yeterli sağ l ı k hiz­ lerinin sayısını kayda değer ölçüde arttırmak değil aynı zamanda da bu görev­
metleri al malarında yardı mcı olabil ir? lilerin olumsuz kalıp yargılar beslememeleri ve onlara karşı son derece olumlu
tutumlar sergilemeleri de çok önemlidir.

rin, kendilerine baş etme becerileri öğretilmeyenlere göre daha sağlıklı oldukları ve
ilaçlara daha az ihtiyaç du ydukları görülmüştür.
Rodin'in araştırması yaşlı bakım evlerinde kalanlara sadece kontrol seçenekleri
sunmanın ve onlara başa çıkma becerileri öğretmenin davranışlarını değiştirebilece­
ğini ve sağlıklarını iyileştirebileceğini göstermektedir. Sağlık hizmet sunucuları ve
yaşlı yetişkinler hakkında daha fazla bilgi edinmek için Gelişimi Yaşamla İlişkilendir
bölümüne bakınız.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Yaşlı yetişkinlerde sık görülen bazı sağlık Bu bölümde yaşlı yetişkinlere yaşamları ile il­
Bağlantı Kur sorunları nelerdir? Yaşlı yetişkinlerde başlıca gili daha fazla sorumluluk ve kontrol verildi­
Yansıt ölüm nedenleri nelerdir? ğinde yaşamla daha iyi başa çıktıklarını öğ­
ileri yetişkinlikte madde istismarı nasıl rendik. Kişilere daha fazla soru m l u l u k ve
tanımlanır? kontrol verilmesi başka hangı yaş dönemle­

O
Egzersiz, beslenme ve kilo ileri yetişkinlikte rinde gelişi m leri için özel likle önemlidir?
Yaş l ı yetişkin lerde sağ l ı k gelişimi nasıl etkiler? N a sı l?
sorunlarını v e nasıl tedavi Yaşlı yetişkinlerin tedavisindeki bazı seçenek
edilebileceğ i n i tanımlar. ve sorunlar nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Bugünkü yaşam tarzınızda hangi değişiklikle r
yaşlı bir yetişkin olduğunuzda başarılı bir şe­
kilde yaşlanman ıza yardımcı olabilir?

556 BÖLÜM 1 7 ileri Yetişkinlik Dönemınde Fiziksel Gelişim


konu bağlantıları - - - - - - - - - - - - - ,
\
1
İ nsan yaşamı, sonunda ö l ü m l e biter. Genç yetişkinler ve çocuklarla karşılaştı­ 1
rıldığında yaşl ı yetişkinlerin çoğu ölüme daha yakındırlar ve aniden ö l mek 1

yerine belirli b i r süre içinde yavaş yavaş öleceklerini bilirler. Fiziksel yetersizlik­
ler - kalp damar hastalığı ve kanser gibi - yaşlı yetişkinler için en olası ölüm
nedenleridir. Bazen gerçek ölümü beli rlemek güçtür ve beynin hangi kısımla­
rının a rtık işlevsel olmadığı ile ilgilidir. Ölmekte olan kişilerin bakımı çoğu n-
l u kla onları rahat ettirmek ve ağrıları n ı kontrol altına a l m a k a n lamına gelir.
1
\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakalım - - - �

öğ renme hedefleri n ize u laşın

İleri Yetişkinli kte Fizi ksel Geliş i m


1 Uzun Ömür e Uzun ömrün ve yaşla nmanın biyoloj i k kura m larını açı klar.

Yaşam beklentisi belirli bir yılda doğ m u ş ortalama bir kişinin yaşayabileceği yıl sayısı
Yaşam Beklentisi ve
Yaşam Uzamı anlamına gelir. Yaşam uzamı ise bir kişinin yaşayabileceği maksimum yıl sayısıdır.
Yaşam beklentisinin dramatik bir şekilde artmış olmasına karşın yaşam uzanımda bir
artış yoktu r. Giderek daha fazla insan 1 00 ya da daha ileri yaşlara kadar yaşamakta­
dır. Genetik, sağlık ve stresle iyi bir şekilde başa çıkma kişilerin yüzlü yaşlara ulaş­
masına katkıda b u l u nabil mektedir. Kadınlar ortalama olarak erkeklere göre yaklaşık
altı yıl daha fazla yaşarlar. Bu cinsiyet farklılığı büyü k olasılıkla biyoloj i k ve sosyal
faktörlere bağlıdır.

Kronolojik yaş açısından genç-yaşlılar 65 ile 74 yaşları arasındakiler, yaşlı-yaşlılar 7 5


Genç-Yaşlı, Yaşlı-Yaşlı ve
yaşında ve daha yaşlı olanlar v e e n yaşlı-yaşlılar ise 8 5 ve üzerindeki kişiler olarak
En Yaşlı-Yaşlı
tanımlanmaktadır. Pek çok yaşlanma u z m a nı genç-yaşlı, yaşlı-yaşlı ve en yaşlı-yaşlıları
kronolojik yaşlarındansa işlevsel yaşlarına göre tanımlamayı tercih e tmektedirler. B u
görüş 8 5 yaşındaki bazı kişilerin 65 yaşında kilere göre biyolojik v e psikoloj i k anlamda
daha sağlıklı olmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak a l t m ışlı ve yetmişli yaşların­
daki kişilerde başarılı yaşlanma artarken 85 yaşında ve daha yaşlı olanlar önemli
sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Yaşlanmayı Açıklayan
Beş biyoloj i k kuram, evrimsel kuram, h ücresel saat kuramı, serbest radikal k u ramı,
Biyolojik Kuramlar
m itokondrial yaşlanma k u ra m ı ve hormona! stres k uramı d ı r. Evrimsel yaşlanma
kuramı doğal seçilimin yaşlı yetişkinlerde görülen pek çok zararlı durum ve u y u m ­
suz özelliği ayıklamamış olduğu n u , b u nedenle evrimsel seçilimin s u n d u ğ u faydala­
rın yaş ilerledikçe azaldığını çü n k ü doğal seçilimin üreme gücü ile bağlantılı o l d u ­
ğunu sav u n u r. Hayflick. b i r insan hücresinin yaklaşık o l a r a k en fazla 75 i l e 80 kez
bölünebildiği ve biz yaşlandıkça hücrelerimizin bölünme kabiliyetinin azaldığını savu­
n a n kuramı ortaya atmıştır. Hücrelerin böl ünme kapasitelerini neden kaybettiklerini
telomerlerle açıklamak m ü m kü n d ü r. Serbest radikal k u ra m ı na göre insanlar hücre­
lerde serbest radikaller olarak bilinen kararsız oksijen moleküllerinin üretilmesi ve
bunların hü cresel yapılara zarar vermeleri nedeniyle yaşlanırlar. Micokondrial kurama
göre ise yaşlanma işlev, büyüme ve onarım için enerji sağlayan küçük hücresel cisim­
ler olan mitokondrianın bozulmasından kaynaklanır. Hormona! stres k u ramı vücu ­
d u n hormona! sistemindeki yaşla nmanın strese karşı direnci azaltabileceğini ve has­
talık olasılığını arttırabileceğini savu n u r.

• KISIM 9 ileri Yetişkinlik 557


2 ileri Yetişkinlikte Fiziksel Gelişimin İleri yetişkinlikte bir kişinin beyin ve bede n i n i n nasıl değiştiğini
açıklar.
Seyri

Beyin ağırlığı ve hacmi yaşla birlikte azalır ve merkezi sinir sisteminin işlevinde ona
Yaşlanan Beyin
yetişk i nl i k t e başlayan ve i leri yetişkinlikte a n a n genel bir yavaşlama gerçekleşir.
Ancak araştırmacılar kısa bir süre önce yaşlı yetişkinlerin yeni nöronlar ve e n azın­
dan yetmişli yaşlarında yeni dendri tler üretebildiklerini ortaya koymuşla rd ı r. Yaşla n ­
m a k t a olan beyin esnekliğini ve u y u m sağlama özelliğini b ü y ü k ölçüde korur. Örne­
ğin, beyn i n bazı bölgelerindeki kayıpları, bu kayıplara ilişkin soru m l u lukları diğer böl­
gelere kaydırarak telafi edebilir. Lateralizasyonda azalma bu tür bir telaflyi yansıtabi­
lir ya da işlevin uzmanlaşmasında yaşla i l işkili bir azalma a nl a m ı na gelebilir.

Vücud u n bağışı k l ı k sisteminin işlevinde yaşla birl i k t e gerileme olduğu kesin bir şekilde
Bağışıklık Sistemi k a n ı t l a nmışur.

Ya şlanmanın en bel i rg i n işaretleri b u ruşan bir cilt ve cil t teki yaş lekeleridir. İnsanlar
Fiziksel yaşlandıkça boyları kısalır ve 60 yaşından sonra kas kaybı nedeniyle ağırlıkları da
Görünüm ve Hareket çoğ u n l u kla aza l ı r. Hareketle ilgili pek çok d u ru mda yaşlı yetişkinlerin hareketleri
yavaşlar.

Görsel keskinlik, renk görme ve derinlik algısında azalmalar genellikle yaşla birlikte
Duyusal Gelişim
ve özell ikle d e 75 yaşından sonra gerçekleşir. Yaşla birlikte gözün lensi n i n sararması
renkleri ayırt etme kabiliyetini o l u msuz etkiler. Yaşlı yetişkinlerde ayrıca görsel bir
alan ın çevresini görme kabiliyeti d e azalır. Görsel işlevsellikte parıltıya bağlı önemli
gerilemeler 7 5 yaşında ve daha yaşlı ola n l a rı et kiler ve 85 yaşında ve daha yaşlı olan­
larda daha da eıkilidir. Yaşlı yetişkinlerin görmesinde bow klukla ra yol açabilecek üç
hastalık katarakt. glokom ve maküler dejenerasyon d u r. İşitmede azalma orta yaşta
başlayabi l mekle birlikte genellikle ileri yetişk i n l i k dönemine kadar pek bir engel oluş­
t u rmaz. İşitme cihazları ( iletken işitme kaybı içi n ) ve koklear implantlar (sinir d u y u ­
s a l işitme kaybı içi n ) pek çok yaşlı yetişkin i ç i n i ş i t m e soru nlarını azaltabilir. Koku
ve t a t alma da azalabilmekle birlikte b u azalma sağ l ı k l ı yaşlı yetişkinlerde asgari
d ü zeydedir. D ok u n ma d u ya rlı lığındaki değişiklikler yaşla n maya bağ l ı d ı r a ncak bu
d u ru m yaşlı yetişkin lerin çoğu için bir sorun oluşturmaz. Ağrıya karşı d u yarlılık ileri
yet işkinlikte aza l ı r.

Kalp damar rahatsızlıkları ileri yetişkinlikte a n a r. İ n me, kalp krizi. ya da böbrek has­
Dolaşım Sistemi ve
t a l ığı riskini azaltmak için deva m l ı olarak yüksek seyreden kan basıncını n tedavi edil­
Akciğerler
mesi gerekir. Akciğer kapasitesi yaş ilerledi kçe azalmakla birlikte yaşlı yetişkinlerin
diyafram güçlendirme egzersizleri ile akciğerleri n i n işlevse l l iğ i n i iyileşt i rebilmeleri
m ü m k ü nd ü r.

İleri yetişkinlikte yaşlanma, kadınlara göre erkeklerde daha fazla olmak üzere cinsel
Cinsellik
performansta bazı değişiklik lere neden o l u r. B u na karşın cinsel aktivi ı e için bilinen
hiçbir yaş s ı n ı rı yoktur.

3 Sağlık 41D Yaş l ı yetişkinlerde sağ l ı k soru nlarını ve nası l tedavi


edilebi leceği n i tanımlar.

Yaşland ıkça bir r a k ı m hastalık ya da rahatsızlıklara maruz k a l ma olası lığı mız artar.
Sağlık Sorunları
K ronik rahatsızlık lar erken yetişkinlikte nadir görülür, orta yetişkinlikte anar ve ileri
yet işkinlikte yaygınlaşır. İleri yet işkinlikte en sık görülen kronik rahatsızlık arteri t t i r.
Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık dört t e üçü kan ser. kalp hastalığı ya da i n m e sonurnnda
ölür. Osteoporoz özellikle kadınların yatkın olduğu bir ra hatsızlıktır ve pek çok yaşlı
yetişkinin belirgin bir şeki l d e kambur yürümesinin başlıca nedenini oluştu rur. Kaza­
lar genellikle ya)lı yetişkinleri genç yetişkinlere oranla daha fazla etkiler.

Madde Alkol kullanımı ve istismarı ileri yetişki n l i k t e azalmakla birlikte b u n ların yaşlı yetiş­
Kullanımı ve İstismar k i n lerde tespit edilmesi genç yetişkinlere göre daha zordur.

Egzersizin yaşlı yeıişkinler için faydaları kesin bir şekilde kanı tlanmışt ı r. Yetişkinler
Egzersiz, için fiziksel a n la m da yapabiliyorla rsa hem aerobik egzersiz hem de ağır l ı k kaldırma
Beslenme ve Kilo a n t renmanları tavsiye edilir. Yaşlı yetişkinlerin, özel l i k l e de kadınların yeterli vitamin
ve mineral al maması endişe konusu d u r. Kalori kısıtlaması hayvanların yaşam uza­
m ı n ı a r t t ı rabilmekle birlikte bunun i nsa nlar için de geçerli o l u p olmadığı bilinmemek-

558 BÖLÜ M 1 7 llerı Yetışkınlik Dönemınde Fıziksel Gelişım



tedir. insanlarda aşırı kilolu olmak ö l ü m riskini arttırır. Beslenme uzmanlarının çoğu
yaşlı yetişkinler için dengeli ve az yağlı bir diyet önermekle birlikte kalorisi aşm düşük
bir diyet tavsiye etmezler. Vit a m i n takviyelerinin - özellikle de C vitamini, E vitamini
ve beta karoten gibi antioksidanların - yaşlanma sürecini yavaşlatıp yavaşlatmaya­
cağı ve yaşlı yetişkinlerin sağlığını iyileştirip iyi leştiremeyecekleri konusundaki tanış­
malar sürmektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalarda B vitaminleri n i n a lı n ması
ve yaşlı yetişkinlerin bilişsel performansı arasında olumlu bir bağlantı olduğu tespit
edilmiştir.

65 yaşın üzerindeki yetişkinlerin sadece yüzde 3'ü, 85 yaşında ve daha yaşlı olanla­
Tedavi
rın ise yüzde 2 3 ' ü yaşlı bakım evlerinde kalmaktadır. Bakım evlerinin kalitesi büyük
oranda değişiklik göstermektedir. B a k ı m evlerine aJterna t i f olabilecek bakım hizmet­
leri önerilmektedir. B a k ı m evlerinde kalan kişilere sadece kontrol seçenekleri sunmak
ve onlara başa çıkına becerileri öğretmek davra nışlarını değiştirebilmekte ve sağlıkla­
rını iyileştirebilmektedir. Gerek sağlık hizmet sun ucuları gerekse yaşlı yetişkinlerin
t u t umları bu kişilere s u n ulan sağlık bakım hizmetlerinin önemli uruurlarını oluştu­
rurlar. Sağl ık hizmeti personeli çoğ u n l u kla toplumun yaşlı yetişkinlerle ilgili olumsuz
görüşünü paylaşırlar.

a n a hta r e l i meler
arterit 548 hormonal stres kuramı 538 mitokondrial k u ra m 538 yaşam beklentisi 532
evrimsel yaşlanma kurarrıı hücresel saat kuramı 537 nörojenez 540 yaşam uzamı 532
537 katarakt 545 osteoporoz 548
glokom 545 maküler dejenerasyon 545 serbest radikal kuramı 537

a n a hta r kişi ler


Ellen Langer 5 54 J udith Rodin 554 Leonard Hayflick 537 St.anJey Rapaport >40

ileri Yetişkinlık
• KISIM 9 559
İLERİ YETİŞKİNLİK
--

���ü m ı_� J DÖNEMİNDE B İLİŞSEL


GELiŞiM
_ _

. .

1 Yaşh Yetişkinlerde 3 İş ve Emeklilik


Bilişsel İşlevler
- Öğrenme Hedefi 3 Yaşlanma ile iş ve emeklil iğe
....., Öğrenme Hedefi 1 Yaşlı yetişkinlerin bilişsel uyumu tartışır.

ta işlevlerini betimler.

Çok-boyutluluk ve Çok-yönlülük

ABD'de ve Diğer Ülkelerde Emeklilik
..c Eğitim, iş ve Sağlık Emekliliğe Uyum Sağ lamak

ta Kullan ya da Kaybet
Bilişsel Becerilerin Geliştirilmesi 4 Zihinsel Sağhk
c: Bilişsel Nörobilim ve Yaşlanma
Öğrenme Hedefi 4 Yaşlı yetişkinlerdeki zihinsel
ta 2 Dil Gelişimi
problemleri beti mler.

E
Depresyon
Öğrenme Hedefi 2 Yaşlı yetişkinlerde d i l Bunama, Alzheimer ve Diğer Hastalıklar
becerilerindeki değişikliklerin özelliklerini açıklar. Kurban Olma Korkusu, Suç ve Yaşlılara Yönelik Kötü

::J Muamele

5 Din
:Q
_o Öğrenme Hedefi 5 Yaşlı yetişki nlerin yaşam ı nda
d i n i n rol ü n ü n açıklar.
2 �
0 1 O yılında, 90 yaşı nda i Helen Small, yüksek lisan­
.
sını Dallas'daki Texas Universitesinde tamamladı
( UT- Dallas) . Yüksek lisans tez projes i n i n konusu g e ç yetişki n l i kte romantik i l iş­

ki lerd i . Helen ken d i sinden daha büyük, 92 yaşındaki bir erkekle de görüşme yaptığı n ı

bel irtti.

Ben (John Santrock, bu bölü m ü n yazarı) Helen'le ilk olarak 2006


yılında benden yaşam boyu gelişim lisans dersini aldığında tanış­
tım. İlk sınavdan sonra Helen derslere gelmemeye başladı ve ona
ne olduğunu merak ettim. Sonradan öğrendiğime göre derse
yetişmek için acele ederken bir tümseğe takılmış ve omzunu kır­
m ı ştı. Sonraki dönem dersimi tekrar aldı ve uzun süren omuz
probleminden dolayı sol eliyle not almak zorunda kalsa da (nor­
malde yazarken sağ elini kullanıyordu), çok büyük bir iş başardı.

Helen, Büyük Depresyonun yaşa n d ı ğ ı dönemde büyümüş ve


1 938 yılında Akron Üniversitesi'ne girmiş ve üniversiteye sadece
bir yıl devam etmiş. Evlenmiş ve evliliği 62 yıl sürmüş. Helen, eşi
vefat ettikten sonra 2002 yılında üniversiteye geri dönmüş, i l k
olarak Brookhaven Comm u nity Col lage'a d a h a sonrada UT­
Dal las'a girm i ş. Yakınlarda Helen'le görüştüğümde, bana üniver­
siteyi bitireceğine dair annesine söz verdiğini anlatmıştı. Onun
ü niversite öğrencilerine önemli bir tavsiyesi, " Üniversiteyi biti­
rin ve aziml i olun. Bir şeye kesin karar verdiğinizde onu sonuna
Helen Small, bölümün yazarı John Santrock ile birlikte, 201 O güz döneminde
kadar devam ettirin. Asla bırakmayın. Haya l l erinizin peşinden
Dal las'daki Texas Üniversitesi'nde yaşam boyu gelişim dersinde.
koşun:'

Helen sadece bilişsel olarak değil aynı zamanda fiziksel olarak ta oldukça zinde bir
insan. Haftada üç g ü n, yürüyüş band ında 30 dakika ve daha sonrada 6 fa rklı ağırl ı k
makinesinin üstünde aerobik yapara k yaklaşık bir saat spor ya pıyor.

Yaşam boyu gelişim dersini a l ırken, öğrenme fırsatlarını değerlendirmesi, çalışmayı


azimle s ü rd ü rmesi ve dersteki başarısı Helen'de beni en çok etkileyen nokta lardı.
Helen derste kendi nden genç öğrenciler arasında old u kça popülerdi ve onlar için
müthiş bir rol modeld i .

I
... - konu bağlantıları
1
Birçok insan b i l i şsel i şlevselliğinde zirveye, orta yetişkinlik döneminde ulaş­
1
m a kta d ı r. Ancak orta yetişki n l i k döneminde bazı b i l i şsel süreçlerde artış
görülürken, d iğer süreçler azalmaktad ı r. Örneğin, orta yaşlarda kel i m e dağar­
cığı zirveye ulaşırken, işleme hızı düşmektedir. Uzmanlık da orta yaş dönemi
boyunca artmaktadır. Birçok insan için orta yetişkinlik, kişilerin hali hazırdaki
işlerini ve gelecekte yapmayı planladıklarını yansıttığı ve değerlendird iği bir
dönemdir. Orta yaşlardaki birçok yetişkin hayatın anlamını daha fazla incele­
mektedi r.

I
"""1 - - geriye dönelim _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ;

KISIM 9 ileri Yetişkinlik 561


Eğitimini tamamladıktan sonra, gelecek yıllarda ne yapmayı planladığını sord u m ve bana,

"Yaşamımın geri kalan kısmında ne yapacağımı düşünmem gerekiyor. Bazı üniversite sınıf­

larını araştıracağım ve yaşlı yetişkinlere UT-Dallas'ta bir ders vermeye çalışacağım'.' dedi.

Ben de geçenlerde öğrencilerle yaşamı ve deneyimleri hakkında konuşması için onu 201 O

sonbahar dönemi yaşam boyum gelişim dersimin bilişsel gelişim ve yaşlanma konusu

anlatılırken davet ettim. Helen bütün sınıfı ve kendisiyle iletişime geçen herkesi etkiledi.

Daha sonra da Helen'in derslerime gelmesini ve öğrencilerimle konuşmaya devam etme­

sini planlıyorum.

Ön Bi lgi
Helen Small, yaşlı bir yetişkin olarak, bil işsel açıdan oldukça etkin bir hayat yaşamaktadır. Yaşlı
yetişkinlerin bil işsel olarak nasıl daha iyi işlev görecekleri, bu bölümde araştıracağımız önemli
konulardan biri olacaktır. Aynı zamanda dil gelişimi, iş ve emeklilik, zihinsel sağlık ve din ile
ilgili önemli konular da bu bölümde incelenecektir.

1 Yaşh Yetişkinlerde Bilişsel İşlevler fi Yaş l ı yetişkinlerin b i lişsel işlevlerini betimler.

Çok-boyutl u l u k ve Çok-yö n l ü l ü k K u l l a n y a da Kaybet Bil işsel Nörob i l i m ve Yaşlanma

Eğitim, İş ve Sağlık Bilişsel Becerilerin Geliştiril mesi

Grandrna Moses olarak bilinen Anna Mary Robertson Moses, 76 yaşında


resim yapmaya başladı ve uluslararası bir üne kavuştu, tüm Avrupa 'da
gösterilen tek kişilik (bir kadının oynadığı) 1 5 oyun sahneye koydu. A rt h ur
Ru binstein, 89 yaşuıda New York's Carneige HaJl 'de en iyi performansını
sergiledi. Pablo Casals 95 yaşındayken bir gazeteci ona, "Mr. Casals, bugüne
kadar yaşamış en iyi çello sanatçısısınız. Neden hiila günde 6 saat alıştı m1a
yapıyorsunuz?" diye sorduğunda Casals, "Çünkü gelişme gösteriyorum gibi
hissediyorum " diye cevap verdi (Canfield ve Hansen, 1 99 5 ) .

ÇQl(- BQY U T L U L U K V E Ç O K-YÖ N L Ü L Ü K


Yetişkinlik dönemindeki bilişsel değiş i m ele alındığında, bilişi çok­
boyullu bir kavram olarak değe rlendirmek gere kme ktedir (Margett &
Desh pande- Kamat, 2009) . Düşünülmesi gereken önemli bir nokta, bilişin
bazı boyutları biz yaşlandıkça azalmakla birlikte, bazıları durağan kal­
maktadır ya da gelişmektedir.

Bilişsel Mekanikler ve Bilişsel Pragmatikler: Paul Baltes (2003, Bal­


tes, Lindenberger & Stau dinger, 2006 ) yaşlı zihninin, azalan, du rağan
kalan ya da gelişen boyutları arasındaki ayırımı t anımlamıştır:

• Bil işsel mekanikler, zihnin "donanı mı" dır ve evrimle birlikte gelişen
beynin nöro - fizyolojik yapısın ı yansıtmaktadır. Bilişsel mekanikleri
oluştu ran bileşenler : D uyusal gireli, dikkat, görsel ve motor bellek, ayırt
Grandma Moses, zamanında "Amerikan resim sanatının büyük yaşlı
etme, karşılaşt ırma ve kategorizasyonu içeren sü reçlerin h ı zı ve doğru­
leydisi" olarak tanınmaktaydı. Resim yapmaya 76 yaşında başlamıştı
luğudur. Biyoloji, kalıtım ve sağlığın bilişsel mekanikler üzerindeki
ve 1 00. doğum gününden sonra da resim yapmaya devam ettL

562 BÖLÜM 1 8 ileri Yetişkinlik Döneminde Bilişsel Gelişim



2.0
Q)
>-
«:
.;
c 1 .5
"'

ŞEKİL 1 8. 1 E
"'
N
c
BİLİŞSEL MEKANİKLERDE V E BİLİŞSEL PRAG­ o
>-
1 .0
·v;
MATİKLERDE KU RAMSALLAŞMIŞ YAŞ DEGİ­ -""
"'
ŞİMLERİ: Baltes, bilişsel mekaniklerin, yaşlanmayla !!'
"'
birlikte düştüğünü ancak bilişsel pragmatiklerin en 0.5
E
"'
azından birçok insan için iyice yaşlanana kadar düşüş

göstermediğini belirtmektedir. Bilişsel mekaniklerin o
Bilişsel paragmatikler biyolojik/genetik temelleri; bilişsel pragmatiklerin ise o -
Bilişsel mekanikler deneyime dayanan/kültürel temellen vardır. 75 ya­ 20 30 40 50 60 70 BO
şından 1 00 yaşına kadar olan kısımdaki kesik çizgiler Yaş (yıllar)
bilişsel pragmatiklerdeki olası bireysel değişimleri
o 25 50
Yaş
75 1 00
göstermektedir. ŞEKİ L 1 8.2
YAŞIN TEPKİ ZAMANI İLE İ LİŞKİSİ: Bir çalışmaya
göre, 40'lı yaşlarda ortalama tepki süresi yavaşla­
güçl ü bir etkisinden dolayı, bunların yaşla birlikte azalması olasıdır. Bazı araştırma­ maya başlamaktadır ve 60'1ı ve 70'1i yaşlarda bu dü­
cılar, b i l işsel mekani klerdeki a za l manın ona yaşl ıl ığın başları gibi çok da ha erken şüş hızlanmaktadır (Salthouse, 1 994). Tepki süresini
değerlendirmek için kullanılan bu görev, kişilerin bir
başlayabi leceği sonucuna varmışlardır (Finclı, 2009; Salthouse, 2009 ) .
bilgisayar ekranındaki sayıları sembollerle eşleştir­
• Bil işsel pragmati k ler, zihnin k ü ltüre da yalı "yazılım progra m ları"dır. Bilişsel mesini içermektedir.

pragmatikler, okuma ve yazına becerilerini, di l in kavranmasını, eği t imsel bece­


rileri, profesyonel becerileri ve yaşamın üstesinden gelme ya da baş et memize
yardımcı olan benlik ve yaşam becerilerine dair bilgileri içermektedir. K ü l türün
bil işsel pragm a t ikler üzerindek i güçlü etkisinden dolayı, yaşlılıkta ilerlemeler
olasıdır. Dolayısıyla, yaşlılıkta bilişsel ınekaniklerde a za l ma olmasına rağmen,
bilişsel pragmati kler en azından kişi iyice yaşlanana kadar gelişmektedir (Bkz. ,. - - - - - - - - - - �
I
Şekil 1 8. 1 ) .
gelişimle bağlantı
Bilişsel mekanik ler ve b i l i şsel pragm a t i k l e r arasındaki a yırım, l 5 . bölümde Akıcı zeka: Soyut m u hakeme yeteneğidir;
tanım lanan a kıcı (mekanikler) ile kristalize (pragma t i k) zeka arasıııdaki a yrıma ben­ 1
kristalize zeka b i reyin bilgi birikimi ve sö­ 1
zemektedir. Gerçekten de bazı uzmanlar birbirlerine çok benzer oldukları için, biliş­ zel yeteneklerid ir. 1 5 . Bölüm, s. 488. 1
sel yaşlanma örünt ü l erini t a ri f ederken akıcı mekanik/er ve kristalize pragmatikler I
- ,.
terimlerini kullanma ktadır ( Lovden ve Lindenberg, 2007 ) .
Hangi faktörler ileri yetişkinlikte, akıcı mekaniklerdeki düşüşü daha büyük ola­
sılıkla artırma ktadır? Birçok unsur arasında en muhtemel olanları işleme hızı ve
çal ışına belleği kapasit esindeki a zalma ve uygun olmayan bilgiyi engelleme (ketleme)
olara k görülmektedir (Lovden & Lindenberg, 2007 ) .
Bu raya kadar a k ıcı mekanikler ve kristalize pragma t i kler arasındaki ayrımı göz­
den geçirdik. Ş i mdi bu iki genel alanı yansıtan belirli bi lişsel süreçlerin bazıları ıı ı
inceleyelim v e i l k olara k bil işsel mekaniklerle başla yal ı m : İşleme hızı.

İşleme H ızı: Genci olarak, ileri yetişkinl i k döneminde bilgi işleme hızıııda bir düşüş
olduğu görüşü kabul görmektedir (Sa l t house, 2 0 0 9 ) . Şekil ı 8.2 b u azalmanın yetiş­
kinlerde bir çalışma ya da tepki zamanlarında ki yavaşlama sonucu olduğunu göster­
mektedir.
ileri yetişkinlikte bi lgi işleme lıızıııda a za l ma olmasına rağmen, b u yeteneklerde
öne m l i b i reysel fa rk l ılıklar görül mektedir. Biriken bi lgi, yaşlı yetişkinl erde bilgi Bilişsel mekanikler: Zihnin "donanımı"dır ve beynin
işleme hızındaki yavaşlamayı bir dereceye kadar telafi edebilmektedir. nörofizyolojik yapısını yansıtmaktadır. Bilişsel meka­
Yaşlı yet işkinlerde işleme hızında k i aza l manın, beyin ve merkezi sinir sisteminin nikler duyusal girdi, görsel ve motor bellek, ayırt
işlevsell iğindeki azal madan kayna klanması olasıdır (Finclı, 2009 ) . Sağlık ve spor, etme, karşılaştırma ve kategorizasyon süreçlerinden
oluşan hız ve doğruluğu içermektedir.
işleme hı zında ne derece azal ma olacağını etkileyeb i l i r. Örneğin, bir çalışmada, 6
aylık bir a erobi k çalışmasından sonra, yaşlıla rın tepki süresi görevlerinde gelişme Bilişsel pragmatikler: Zihnin kültüre dayalı "yazılım
gösterdikleri bulunmuştur (Kramer ve diğerleri, 1 99 9 ) . progra mları"dır. Bılişsel pragmatikler okuma ve
yazma becerilerini, dilin kavranmasını, eğitimsel be­
Dikkat: Dikkatle ilgili değişimler bil işsel yaşlanmanın önı:nıli yönleridir (C omnıodari
cerileri, profesyonel becerileri ve yaşamın üstesinden
ve Guamera, 2008 ) . Yaşlı yetişkinlerde dikkatin üç boyutu incelenmektedir; seçici dik­ gelme ya da baş etmemize yardımcı olan benlik ve
kaı, bölünmüş dikkat, sürekli dikka t : yaşam becerilerine dair bilgi leri içermekted ir.

il- r Y ''I��
• ııık 563
Garfield @ by J i m Davis
"BEN YAŞLANDIKÇA ÖRÜMCEK

GARFIELD C> 2001 Paws, ine. izin alınarak basılmıştır. Universal UClick. All rights reserved.

• Seçici dikkat, yaşantının belirli bir yön üne odaklanırken, diğer ilgisiz kısımla­
rını görmezden gelmek. Kalabalık bir odada veya gürül t ü l ü bir restoranda bir
sese odaklanma yeteneği, seçici dikka te bir örnektir. Kavşaktan sola dönerken
h angi uyaranı takip edeceğine karar vermek diğer bir seçici dikka t örneğidir.
Genel olarak, yaşlı yetişki nler genç yetiş k i nlere göre seçici d ikkat becerisinde
daha az başarılıdır ( B u cu r & Madden, 2007 ) . Ancak, bireylere yeteri
kadar uygulama yaptırıldıktan sonra, belirli bir hedefin bilgisayar ekra ­
n ı n da o l u p olmadığına karar vermek gibi basit görevlerde y a ş farklılığı
en aza i n mektedir.

• Bölünmüş dikkat, aynı zaman da birden daha fazla faaliyete konsan ­


tre olmak. Verilen iki görev de oldukça kolaysa, yetişkinlerde y a ş fark­
l ı l ığı çok azdır ya da hiç görü lmemektedir. Ancak ka rşılaştırmalı
görevler ne kadar zor olursa, yaşlı yetişkinler genç yetişkinlere göre
d i kkatleri n i bölmede o kadar az başarılı olu rlar ( B ucur & Madden,
2007 ) . Bir çalışmada, otoyol trafiğinde bir a raba sürme simulasyon u n u
gerçekleştirirken a y n ı a nda b i r konuşmaya katılma becerisi ( deneysel
bir laboratuvarda ) , 1 7 - 2 5 yaş arası, 2 6-49 yaş a rası ve 50-80 yaş arası
gruplarda incelenmiştir ( McKnight & McKnight, 1 99 3 ) . Ayrıca d ikka­
Yaşlı yetişkinlerde dikkatin hangi türleri çalışılmaktadır? Bu dikkat tin dağılmadığı bir kontrol koşulu oluşturulmuşt ur. Genel olarak, katı­
türlerinde görülen gelişimsel değişimler nelerdir? lımcılar dikkatin dağılmadığı kontro l koşuluna göre, dikkatin bölündüğü
koşuldan daha kötü performans göstermişlerdir. Ayrıca, yaşlı yetişkin grubu ( 50-
80 yaş arası ), daha genç olan d iğer iki gruba göre, bölü nmüş d i kkat koşulunda
kontrol koşuluna göre daha kötü performans sergilemişlerdir. Dolayısıyla, yaşlı
yetişkinlerden di k katle ilgili fazla talepte b u l u n ulması, onların a ra ba sürme
görevlerinde kötü performans sergilemelerine yol açma ktadır.

• Sürekli dikkat, b i r nesne, görev y a d a çevrenin diğer b i r yönüne odaklanma ve


, - - - - - - - - - � bunu uzun süre devam ettirme. Bazen sürekli dikkat terimi, dikkatin sürdürülme ­
I sini ifade eder. Basit dikkatin sürdürülmesi görevlerinde yaşlı yetişkinler, en az genç
1
__ , ._ _ ,_
yetişkinler kadar iyi performans sergilemektedirler. Ancak, daha karmaşık görev­
Dikkat: Yönetici dikkat, son za man larda lerde, yaşlı yetişkinlerin performansları genellikle düşmektedir ( Bucur & Madden,
küçük çocuklarda çalışılan di kkatin bir tü- 2007 ) . Yakın zamanda yapılan bir çalışma, yaşlı yetişkinlerin, sürekli dikkat gerek­
rüdür. 5. Bölüm, s. 1 56. 1 tiren karmaşık laboratuvar görevlerinde, karar vermede genç yetişkinlere göre daha
I
- - - - - - """ az etkili/başarılı olduklarını göstermiştir ( lsella ve diğerleri, 2008) .

Bellek: Yaşlandıkça nasıl hatırladığımızı gösteren bir çalışmaya göz atalım. Bir çalış­
mada Amerika B irleşik Devletlerin'de yaşayan farklı yaşlardak i Latin olmayan yetiş­
Seçici dikkat: Yaşantının belirli bir yönüne kinlerin, lise ya da ü n i versitedeyken öğrendikleri İspanyolcayı ne kadar hatırladıkları
odaklanırken, diğer ilgisiz kısımlarını görmezden
araştırı l mıştır ( B a hrick, I 984 ) . Katılımcılar l i se ya da ü n iversitede İspanyolcayı
gelmek.
öğrendikten sonra çok az k u llananlar arasından seçilmiştir. Beklendik şekilde, İspan­
Bölünmüş dikkat : Aynı zamanda birden daha fazla
yolcayı geçen ü ç yıl içinde öğrenen genç yetişkinler, İspanyolcayı en iyi şeki ld e
faaliyete konsantre olmak.
hatırlamışlardır. B u n d a n sonra bellekteki bozulma derece derece gerçekleşmekt edir
Sürekli dikkat: Bir nesne, görev ya da çevrenin diğer
bir yönüne odaklanma ve bunu uzun süre devam
(bakın ız şekil 1 8. 3 ) . Örneğin , İspanyolcayı 50 sene önce ça lışmış olan yaşlı yetişkin­
ettirme. ler, son üç yılda öğrenen genç yetişkinlerin h a tırladıkların ı n yaklaşık yüzde 80'nini

564 BÖLÜM 18 ileri Yetışkınlık Dönemınde Bilişsel Gelişim


hatırlamıştır! Yet işkinlerin İspanyolcayı hatırlamasındaki en önemli
·;;; 1 00
u nsur, İspanyolcayı ne kadar yıl önce öğrendiği değil ilk öğrendiğinde ne QI
"O
N
kadar iyi öğrendiğidir. 50 yıl önce A derecede İspanyolca öğrenen yaşlı­ ,::;ı
>-
c
lar, sadece bir yıl önce C dereceyle öğrenenlere göre İspanyolcayı daha c
fazla hatırlamaktadır. >Öı 75
i2
"'
Bellek yaşlandıkça değişir ancak belleğin b ü t ü n boyutları yaşla bir­ >Ol
"'
"O
likte aynı şekilde değişmez ( Ba rbara , Attali & La Corte, 2 0 1 O ) . Bellek ve QI
50
yaşlanmanın çalışılan temel boyutları episodik bellek, a n lamsal bellek, .s
Qi
bilişsel kaynaklar (çalışma belleği ve algısal hız gibi ) , belleğe dair inançlar,
.><

-;;;
kaynak bellek, ileriye dönük bellek ve sağlık, eğitim, sosyo-ekonomik .s
::-
25
o
faktörler gibi bilişsel olmayan faktörlerdir. c
"' l spanyolca eğitimi almamış kişilerin performansı
c
:::ı
Episodik Bellek: Episodik bellek yaşam olaylarının nerede ve ne zaman
olduğuyla ilgili bilginin korunmasıdır. Örneğin, ki.içtik kardeşiniz doğdu ­
� o
ğunda neye benziyordu, ilk doğum gününüzde n e oldu, uçakların D ünya o 10 20 30 40 50
l spanyolcanın öğrenilmesinden itibaren geçen yıl
Ticaret Merkezine çarptıklarını d u yduğunuzda ne yapıyord unuz ve bu
sabah kahvaltıda ne yediniz? ŞEKİL
1 8.3
Genç yetişkinler, yaşlı yet işkinlere göre daha iyi bir episodik belleğe İSPANYOLCANIN ÖGRENİLMESINDEN iTiBAREN YAŞIN B i R
sahiptir ( C a nsino, 2 0 09 ) . Yakın zamanda 1 8-94 yaş grupları arasında iŞLEVi OLARAK ISPANYOLCA BELLEGI: İspanyolca derslerinde
yapılan bir çalışmada, yaş a rttıkça bireylerin episodik bilgiyi, gerçekleri öğrenilen kelimeleri hatırlamada ilk keskin düşüş, yaklaşık üç yıllık bir
ve olayları hatırlamada daha çok zorlandıkları görülmüştür ( Siedlecki, zaman diliminde gerçekleşmiştir. Buna karşın, İ spanyolcayı öğrendik­
ten sonraki üç yıldan öğrendikten sonraki 50 yıla kadar, bellekte l span­
2007 ) . Ayrıca, yaşlı yetişkinler eski olayları d a ha yakın zamandakj olay­
yolca ile ilgili çok az düşüş görülmüştür. İspanyolcayı öğrendikten 50 yıl
lara göre daha iyi hatırladıkları n ı düşünmektedirler ve genellikle kendi­ sonra bile kişiler hala kelime dağarcığının hemen hemen % SO'sini ha­
lerine yıllar önce ne olduğunu hatırladıklarını ama dün ne yaptıklarını tırlamıştır.
hatırlayamadıklarını bildirmektedirler. Ancak, a raştırmacılar tutarlı ola­
rak, bu bildirimlerin tam tersine, yaşlı yetişkinlerde, bellek ne kadar yaşlı olursa o
kadar az doğrul u k l a hatırlandığını b u lmaktadırlar. B u , aslında lise sınıf a rkadaşla rı,
okullarda öğrenilen yabancı dil, ilkokul öğretmenlerinin isimleri ve günlüklerdeki
otobiyografi k gerçeklerle ilgili bellek çabşmalarda belgelenmiş oldu ( Smith, 1 99 6 ) .

Anlamsal Bellek: An lamsal bellek, insanın d ü n ya hakkındaki bilgileridi r. B u bilgi­


ler, bir satra nç ustasının sa t ranç bilgisi gibi kişinin uzman olduğu alanı; geomet ri
gibi okulda öğrenilen genel akademik bilgileri ve kelimelerin anlamları, ü n l ü insan­
lar, önemli yerler gibi "gü n l ü k b ilgileri" ve sevgililer günü gibi ortak şeyleri içer­
mektedi r. Anlamsal bilgi, kişinin geçmişteki kişisel kimliğinden bağımsız bilgilerdir.
Örneğin, " Lima Peru 'nun başkentidir" bilgisine sahipsinizdi r a ma b u n u ne zaman ve
nerede öğrendiğinizi bilmezsiniz.
Anlamsal bellek yaşla birlikte azalmakta mıdır? Araştırmacıların anlamsal belleği
değerlendirirken kullandıkları görevler kelime dağarcığı, genel bilgi ve kelimeleri tanıma
ile ilgili görevlerdir ( Bucur & Madden, 200 7 ) . Yaşlı yetişkinlerin anlamsal bilgiyi hatır­
laması sıklıkla daha uzun sürmektedir, fakat sonunda başarmaktadırlar. Ancak, yaşlı
yetişkinlerde, daha belirgin bilgileri ( isimler gib i ) hatırlama becerisi genellikle azalmak­
tadır (Luo & Craik, 2008) . Yaşlı yetişkinlerin büyük bir kısmında, episodik bellekte
anlamsal belleğe göre daha fazla düşüş görülmektedir (Yoon, Cole & Lee, 2009) .
İleri yetişkinlik döneminde, anlamsal belleğin birçok boyut u iyi bir şekilde koru n­
maktadır, yaşlıların ortak bellek problemi, dilimin ucunda .fenomenidir (DUF) . Bu feno­
mende kişiler, tanıdık bir bilgiyi hatırlayabileceklerine dair bir hisse kapılmaktadırlar
ama hatırlayamamaktadırlar ( Bucur & Madden, 2007 ) . Araştırmacılar, yaşlı yet işkin­
lerin genç yetişkinlere göre DUF d urumlarını daha fazla yaşama olasılığı olduğunu
bulmuşlardır ( B ucu r & Madden, 2007 ) .

Bilişsel Kaynaklar-Çalışma Belleği ve Algısal Hız: Belleğe dair bir bakış açısına göre
beli rli sayıda bilişsel kaynak, herhangi bir bilişsel göreve tahsis edilebilmektedir. iki
önemli bilişsel kaynak, çalışma belleği ve algısal hızdır. 1 5. bölümden hatırlayacağınız
Episodik bellek: Yaşam olaylarının nerede ve ne za­
man olduğuyla ilgili bilginin korunması.
gibi çalışma belleği, kısa süreli bellekle yakından ilişkilidir fakat zihinsel işlerde bellekte
daha fazla yer alır. Çal ışma belleği bireylerin karar verirken, problem çözerken, yazılan Anlamsal bellek: Bir insanın, dünya hakkındaki bil­
ve konuşulan dili kavrarken bilgiyi değişimJemesine ve kurgulamasına izin veren zihin ­ gileridir - bu bilgiler, kişinin uzmanlık alanlarını,
okulda öğrenilen genel akademik bilgiyi ve "günlük
sel bir "iş tezgahına"a benzer ( Baddeley, 2007a, b ) . Araştırmacılar ileri yetişkinlik yıl-
bilgiyi" içermektedir.

KISIM 9 i le ri Yetışkınlik 565


� - - - - - - - - - ... lannda çalışma belleğinin azaldığını bulmuştur ( Delaloye ve diğerleri, 2009 ) . Yaşlı
I yetişkinlerde çalışma belleğindeki azalma. bu dönemde çalışma belleğine giren gerek­
ı gelişimle bağlantı
1 siz bilgilerin engellenmesinde daha az etkili olunması ve dikkatin dağılma özelliğinin
ı Bellek. Çalışma belleği, orta yaşın ilerleyen artması şeklinde açı klanabilmektedir ( Commodari & Guarnera, 2008; Lusting & Has­
1 dönemlerinde düşmeye başlar ve ileri yetiş­ her, 2009 ) .
1 kinlik döneminde düşmeye devam eder. 1 5. Diğer bir bilişsel kaynak olan a lgısal hız, araştırmacılar t a rafından yaşlılıkta çal ı ­
1 1
Bölüm, s. 491 . şılmaktadır ( Deary, Johnson & S ta r, 20 I O; Salthouse, 2009 ) . Algısal hız, iki harf ya
I
da sayı dizisi çiftinin benzer ya da farklı olduğu na karar vermek gibi ya da a raba n ın
<111( - - - - - - - - - - - - - - �
d u rması gerektiğinde frene basmak için gerekli zamana kara r vermek gibi basit algı­
sal-motor görevlerini yerine geti rebilme becerisidir. Algısal hız ileri yet işkinlikte
büyük oranda düşmektedir ve bu d üşüş çalışma belleğindeki düşüşle ilişkilidir ( B opp
& Verhaeghen, 2007 ) . Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, bir reaksiyon zamanı
görevinde algısal hızda denemeden denemeye olan ( t rial to t r ia l ) değişkenliğin, yaşlı
yetişkinlerde bilişsel performanstaki hızlı düşüşü işaret eniği belirtilmiştir ( Lovden
ve diğerleri, 2007 ) .

Açık ve Örtük Bellek: Araştırmaolar, yaşla nmanın açı k bellekteki düşüşle d e ilişkili
olduğun u bulmuşlardır (Yoon, Cole & Lee, 2009 ) . Açık bellek kişilerin, bilinçli ola­
rak bildikleri ve beyan etikleri olaylara ve deneyimlere dair belleği içermektedir. Açık
bellek, bildirimsel bellek olarak da kullanılmaktadır. Bir markette b u l u n manız ve ne
a lacağınızı hatırlamanız, Illinois eya letinin başkentinin adını bilebilmemiz ve bir
fi lmde izlediğiniz olaylan tekra r an latmanız açık belleğe örnektir. Örtük bellek,
bilinçli olara k toplan a n la rı n dışındaki bellektir. Bu bellek, otomatik olara k gerçekleş­
tirilen becerileri ve rutinleri içermektedir. Ö rt ü k belleğe b i linçl i olara k üzerinde
düşün meksizin yapılan araba k u l la n mak, bilgisayar klavyesinde yazı yazmak, golf
sopasıyla vurmak gibi beceriler örnek olarak verilebilir.
Örtük bellek, açık belleğe göre yaşlanmadan daha az olumsuz olarak etkilen-
mektedir ( Howard ve diğerleri, 2008 ) . Dolayısıyla, yaşlı yetişkinler bir kağıda yaz­
madıkça bir marketten alacaklarının unutma olasılıkları, araba kullanmayı u nutma
olasılıklarına göre daha fazladır. Yaşlı yetişkinlerin algısal hızları, araba k ullanırken
yavaş olacaktır fakat arabayı nasıl kullandıklarım hatırlayacaklardır.

Kaynak Bellek: Kaynak bellek, bir şeyi nerede öğrendiğimizi hatırlama yete­
neğidir. Yetişkin l i k yıllarında yaşla birlik te kaynak bellek becerisinde başarısız­
l ı k lar a rtmaktadır ve bu başarısızlık, şakayı kimin anlattığını u n u t up anlatan
kişiye tekra r anlatmak gibi garip d ur u m l a rı n ortaya çıkmasıyla sonuçlanmakta-
dır ( B eksen & Gu lgoz, 2009; Glisky & Kong, 2009 ) .
Lynn Hasher ( 2003, s . 1 30 1 ) , kaynak bellek gibi birçok bellek ça lışmalarında
kişilere, çok önemsemedikleri bir bilgi sorulduğu nda, yaş farklılığının oldukça fazla
olduğunu bulmuştur. Fakat önemli bir bilgi soru lduğu nda, yaşlılar genç yetişkinler
Bu yaşlı kadın, arabasının anahtarlannın nerede oldu­ kadar başarılı olmaktadır. Genç yetişkinlerin harcayaca kları çok fazla zihinsel kay­
ğunu unutmuş. Bu durum hangi bellek türünü içerir?
nağı vardır. İnsanlar yaşlandıkça, kayn a k la rı n ı kulla n mada seçici olmaktadırlar.

İleriye Dönük Bellek: ileriye dönük bellek, ilaçlarını a lmayı hatırlamak gibi gele­
cekte yapılacak bir şeyi hatırlamayı içerir. B a zı araştırmacılar. yaşla birlikte ileriye
dönük bellekte azalma olduğu n u bildirmelerine rağmen, çok sayıda çalışma bu düşü­
şün karmaşık olup olmayacağını ve neyin değerlendirildiği ve değerlendirme bağlamı
açısından görevin doğası gibi çeşitli faktörlere bağlı olduğun u göstermiştir ( E i nstein
& McDaniel, 2005; Rendell ve diğerleri, 2 00 7 ) . Örneğin, yaşa bağlı bozuk l u k lar,
zamana bağlı i leriye dönü k bellekte (gelecek cuma a rkadaşını a ramayı hatırlam ak
Açık bellek: Açık bellek kişilerin, bilinçli olarak bildik­ gibi ), olaya bağlı ileriye dön ü k bellek görevlerine göre (bir a rkadaşınıza onu gördü­
leri ve beyan etikleri olaylara ve deneyimlere dair bel­ ğ ü n ü zde bir kitabı okumasını söylemeyi hatırlamak gibi ) daha fazla olmaktadır.
leği içermektedir
B u nu n l a birlikte ileriye dön ü k bellekteki düşüşler, laboratuvar orta mında gerçek
Örtük bellek: Bilinçli olarak toplananlann dışındaki yaşam bağlamlarına göre daha çok görülmektedir ( Bisiacchi, Ta rantino & Ciccola ,
bellektir; otomatik olarak gerçekleştirilen becerileri 2008 ) . Aslında randevulara uymak gibi bazı gerçek yaşam bağlamlannda, yaşlıların
ve rutinleri içermektedir. ileriye dönük bellekleri genç yetişkinlere göre daha başarılıdır ( Luo ve C raik, 2008 ) .
i leriye dönük bellek: Gelecekte yapılacakları hatır­
lamaktır.

566 BÖLÜM 1 8 llerı Yetişkinlik Döneminde Bilişsel Gelışım



İnançlar, Beklentiler ve Duygular: Bazı çalışmalarda, yaşlı yetişkinlerin bel­
lekle ilgili inançları ve beklentileri n i n, onların gerçek belleklerinde rol oyna­
dığı bulunmuştur ( Lineweaver, Berger & Hertzog, 2009; McDougall, 200 9 ) .
insanların kendi hatırlama yetenekleri hakkında n e söyledikleri önemlidir.
Yaşlı yetişkinlerin bellek becerileri ile ilgili olumlu ya da olumsuz inanç ya
da beklentileri, onların gerçek bellek performanslarıyla ilişkilidir ( Hess &
Hinson, 2006 ) . Yaşlı yetişkinlerin, test aşamasının birinde gerçek olmayan
ve rastgele olarak belirlenen iki gazete yazısından birisinin okutulduğun u
içeren bir çalışma düşününüz ( Hess v e diğerleri, 200 3 ) . Bu yazılardan b i ri,
yaşlanmada görülen bellekteki yaşa bağlı düşüşü anlatmaktadır; diğeri yaşlı
yetişk i n lerde bellek becerilerinin korunması üzerine yapılan bir araştırınayı
vurgulamaktadır. Bellek ve yaşlanma hakkında olumsuz yazıyı okuyan yaş­
lılar, yaşlılıkta belleğin korunması ve sürdürülmesini okuyan yaşlılara göre
yüzde 20- 30 daha az kelime hatırlamıştır.
Tu t u ml a r ve d u ygu l a r da önem l i d i r ( Rees & Ch ery, 2004 ) . B i r
ça lışma, günlük bağlamda, belleklerini kullanmaları hakkında, kendi bel­
lek becerileri hakkında d ü ş ü k endişeye sahip ve bellek k u l l a nımıyla ilgili
yüksek yeterliğe sahip bireylerin, yüksek end işe-düşük yeterliğe sahip
olanlara göre bellek performansl arının daha iyi olduğu n u bildirmektedir
( McDougall ve d iğerleri, 1 99 9 ) .

Bilişsel Olmayan Faktörler: Sağlık, eğit im v e sosyo-ekonomik d ü zey


( S E D ) , yaşlı yetişkinlerin bellekle ilgili görevlerdeki performanslarını etki­
leyebilir ( Fritsch ve diğerleri, 2007; Lachman ve diğerleri, 2 0 1 O; Noble ve
diğerleri, 2 0 1 O ) . Yaşlılarda, sağlıklı olmak gibi bil işsel olmayan faktörlerin
bellekle olan i lişkisi az olmasına rağmen, bunlar bellekteki d üşüşü enge l ­
lememektedir. Yakın zamanda yapılan b i r çalışmada, düşük düzeyde eği­
time sahip yaşlı yetişkinlerin, daha fazla eğitim görmüşlere göre, bilişsel
yetenekleri n i n daha d üşük old uğu bildiri lmektedi r ( Lachman ve diğerleri,
20 1 O ) . Ancak, daha a z eğitim gören yaşlı yetişkinlerin sürekli olarak, ileriye dönük bellek gelecekte yapılacakları hatırlamayı ifade etmek­
bilişsel faaliyetlerde b u l u n ması, episodik belleklerini geliştirmektedir. tedir. Resimdeki yaşlı kadın, yarın marketten almayı planladığı şeyleri
Bellek ve yaşlanma ile i lgili yapılan araştı rma lara get i rilen bir eleştiri, not almaktadır.
belleğin incelendiği çalışmaların öncelikle labora t u var ortam ı n da yapılmasıdır. B u
tartışma, anılan görevlerin s u n n i olduğu v e günlük yaşamdaki bil işsel görevleri tem-
sil etmediği yönü ndedir. Eğer a raştırmacılar, günlük yaşa mdaki bellek görevlerini
araştırmalarda daha çok kullanırlarsa, yaşl ılıktaki bellekte bir düşüş görü l ü r m ü ?
B irçok çalışmaya göre benzer görevler kulla nmak bellekteki yaşa bağlı d üşüşü azalt­
maktadır ancak tamamen ortadan kaldırmamaktadır. Genç yetişki n ler, yaşlılara göre
yüzleri, rutinleri, market ürünlerini ve sergilenen faaliyetleri hatırlamada daha başa ­
rılıdır. B i r çalışmada, genç yetişkinlerin ( 20-40 yaş arası ) , yaşlılara göre ( 60-80 yaş
a ra s ı ) basılı, radyo ya da televizyondaki haber içerikleri n i daha iyi hat ırla d ı k la rı
görülmüşt ü r ( F rieske & Park, 1 99 9 ) .

Bellek ve Yaşlanmayla ilgili Sonuçlar: Yaşlı yetişkinlerde, belleği n b ü t ü n boyu tla­


rı nda değil ama bazı boyu t l a rında düşüş görü lmektedir ( H ea l ey & Has her, 2009 ) .
D üşüş öncelikle, a nlamsal y a d a ört ü k bellekte değil, episodik v e çalışma belleğinde
ortaya çıkmakta d ı r. Algısa l hızdaki düşüş, bellekteki d üşüşle ilişkilidir ( Sa l ı h ouse,
2009 ) . Başarılı yaşlanma, bellekteki düşü ş ü ortadan kaldırmak demek değildir, fa kat
düşüşü azaltmak ve ona uyum sağlamaktır. B u böl ü m ü n ilerleyen kısı mla rında göre­
ceğimiz gibi, yaşlı yetişkinler bellekteki d üşüşü azaltmak için belirli stratej i leri k u l ­
lanabilmektedir.
Bir yaşlı yetişkinin ya ela genç yetişkinin belleğinin test edildiği zaman dil imi
sonuçları et kiler mi? B u nu öğrenmek için bir sonraki sayfadaki A raştırmayla Bağlantı
yazısını okuyun uz.

Karar Vermek: Çalışma belleği ve uzun süreli bellek gibi belleğin çeşitli boyutlarında
düşmeler olmasına rağmen, birçok yaşlı yetişkin, karar verme becerilerini oldukça iyi

• KISIM 9 llerı Yetişkınlik 567


araştırmayla bağ l a ntı

Yaşlı Yetişkinin ya d a Genç Yetişkin i n Belleğ inin Sınandığı Zaman Dilimi Sonuçları
Etkilemekte midir?
Belirli ölçüm koşu l ları, yaşlıların belleğ i ndeki düşüşü a rttırmaktadır Üniversite çağındaki
Yaşlı yetişkinler
öğrenciler
(Yoon ve diğerleri, 201 O) . B i rçok araştırmacı, en uyg u n za man d i l i mi 7.0
olan a kşamları çalışmaları n ı yürütmektedir; akşa m a raştı rmacı l a r ve ;;;
;;..
ü niversiteli katı lımcılar için uyg u n bir za m a n d i l i m i d i r. Erg enliğin geç � 6.5
,.
dönemlerindeki, geleneksel ü n iversite yaşındaki öğrencilerinin ve E
,.
yirmilerin ba şlarındakilerin en uyanıkoldu kları veişlevlerin enveri m l i � 6.0
o
olduğu za m a n akşamdır a n c a k yaşlı yetişkinlerin yaklaşık %75'i n i n c
'fü 5.5
g ü n ü n erken saatlerinde ya n i saba h la rı performansları e n üst düze­ o;

yinde ol m a ktad ı rlar (Helm uth, 2003). .s


] 5.0
Lynn Hasher ve meslektaşları (2001 ), 1 8-32 yaş a rası lise öğrenci­ c
,.
lerin i n ve 58-78 yaş arası toplu m gönüllüleri n i n bel leklerini akşa m ı n �
c
4.5
p
geçsaatlerinde ( l 6.00-1 7 .OO)ve sabahsaatlerinde(08.00-09.00) değer­ ,.
I
lendirm iştir. Günün hangi saati o l u rsa olsun, genç lise öğrencileri yaşlı 4.0

yetişkinleregöre b i r h i kayeden cüm leleri tanımayıve l i stedek i kelime­ Sabah Akşam

leri hatırlamayı içeren bellek ölçümlerinde daha iyi performans gös­ Testin zamanı

termiştir. Ancak, katılımcılar bellek ölçeklerini sabah aldıklarında


akşa m ı n geç saatinde alma durumlarına göre, performanstaki yaş ŞEKİL 1 8.4
fa rkl ı l ı kl a rı old u kça düşüş göstermiştir (Bakınız şekil 1 8.4). BELLEK, YAŞ VE TEST EDİLDİGİ ZAMAN DİLİMİ (SABAH YA DA AK­
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada, yaşlı yetişkinlerin bellek per­
ŞAM): Bir çalışmada üniversite çağındaki öğrenciler hem sabah hem de akşam
formansı akşamları da daha düşük bulunmuştur (Hogan ve diğerleri, yaşlı yetişkinlere göre daha iyi perfo rmans göstermiştir. Ancak unutmamak ge­
2009). Bu çalışmada bilişsel görevlerde yaşlı yetişkinlerin performan­ rekir ki; yaşlı yetişkinler, akşam yapılan değerlendirmelere göre sabah yapılan
sında,gençyetişkinleregöredahafazladeğişken bulunmuştur,özellikle değerlendirmelerde daha iyi bellek performansı göstermektedir. Ancak üniver­
günün optimal olmayan zamanı boyunca-akşamları. site çağındaki öğrencilerin bellek performansı sabahları, akşam yapılan değer­
lendirmelerdeki kadar iyi bulunmamıştır (Hasher ve diğerleri, 2001 ).

bir şekilde korumaktadır ( Healey & Hasher, 2009 ) . Bazı durumlarda, bellekteki yaşa
bağlı aza l malar, karar vermeye zarar verecektir ( B ra nd & Markowitsch, 2 0 1 0 ) . Ancak,
özellikle karar verme zamanla smırlandınlmadığında ve karar arılar için a nlamlı oldu­
ğunda yaşlı yetişkinlerin performansları iyidir (Yoon, Cole & Lee, 2009 ) .

Bilgelik: Bilgelik, şarap gibi yaşla birlikte gelişmekte midir? " B ilgelik" olarak tanım­
ladığımız şeyler nelerclir? Bilgelik, önemli konularda doğru yargılamalar yapmamızı
sağlayan yaşamın uygulamaya dair boyutlarında uzman l ı k düzeyinde bilgidir. B u
uygulamaya yönelik bilgiler, insan gelişimi ve yaşam olaylarına dair bir iç görüyü,
iyi yargılamayı ve zor yaşam problemleriyle nasıl baş edileceğini a n la mayı içerir.
B undan dolayı bilgelik, zekanın standart kavramlarından çok, hayatın pragmatik ve
insan koşullarına odaklanmaktadır ( Staudinger & Gluck, 2 0 1 1 ) . Yakın zamanda bil­
gelikle ilgili yapılan bir çalışmada, yaşlı yetişkinlerin genç ve orta yaşlı yetişhlnlere
göre sosyal çatışmalarla ilgili daha yüksek düzeyde muhakeme yaptıklarını bildir­
mekteclir ( Grossman ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Yaşlıların kulland1ğı yüksek düzeyde muha­
keme becerisi, çok -yönl ü baklş açısını, u zlaşma için hoşgörüyü ve diğerinin
bilgilerinin sınırlarını a n lamayı içerir.
B i lgelikle ilgili B altes ve meslektaşlarının ( B a ltes & K unzmann, 2007; B altes &
Smith, 2008) yaptıkları çalışmada aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:

• Yüksek seviyede bilgelik nadiren görülmektedir. Yaşlılarda dahil çok az insan,


yüksek düzeyde bilgeUğe ulaşmaktadır. Sadece küçük ora nda yetişkinin bilge­
Bilgelik: Bilgelik, önemli konularda doğru yargıla­
lik sergilemesi, bilgeliğin deneyim, uygulama ve karmaşık becerileri içerdiği
malar yapmamızı sağlayan yaşamın uygulamaya dair
boyutlarında, uzmanlık düzeyinde bilgidir. görüşünü desteklemektedir.

568 BÖLÜM 1 8 i leri Yetişkinlik Dönemınde Bilişsel Gelişim



• B i lgeliğin onaya çıktığı temel yaş, i leri ergenlik ve i l k
yetişki n l i k zam a n ı d ı r ( St a u di nger & D orner, 2007;
S t a u dinger & Gluck, 2 0 1 1 ) . O r t a y a ş v e y a ş l ı yetişkin­
lerde, genç yetişkinlik dönemlerindeki bilgeliğin ötesinde
herhangi bir ilerleme görülmemektedir.
• Yaş dışmdaki diğer faktörler b i lgeliğin ileri seviyeye ulaş­
masında önemlidir. Örneğin, zor yaşam problemleri ile
ilgili bir alanda çalışmak, eğitilmek ve bilgeliği güçlendi­
ren eğitmenlere sahip olmak gibi belirli yaşam deneyim­
leri, b i lgeliğin yüksek d ü zeye u la şmasma katkıda
b u l u nmaktadır. Ayrıca, b i lgeliği y üksek d ü zeyde o l a n
i n s a n lar, kendileri n i n m u t l u l u klarındansa d iğerlerin i n
refahını daha çok d ü ş ü nmektedirler.
• Üreticilik, yaratıcılık, deneyime açık olmak gibi kişilikle
ilişkili u nsurlar, zeka gibi bilişsel unsu rlara göre bilgeliği
daha iyi yordamaktadır. Yaşlı yetişkinler, düşüncelerinde veya davranışlarında
gençler kadar hızlı olamamaktadır. Ancak bilgelik
Zeka ögeleri k u ramı olan Roben Sternberg ( 2 000,2009d, e ) , 9 . bölü mde tartı­
tamamen farklı bir alandır. Resimdeki yaşlı adam,
şıldığı gibi, bilgeliğin hem pratik hem de akademik zeka ile ilişkili olduğunu belirt­
sınıftaki çocuklarla deneyimleriyle kazandığı bilgeli­
miştir. Ona göre, a kademik zeka gereklidir a ncak birçok d u ru m d a bilgeliğin ğini paylaşmaktadır. Yaşam boyu gelişimciler bilgeliği
kazanılması için tek başına yeterli değildir. Yaşamın gerçeklerine dair pra t i k bilgiler nasıl tanımlamaktadır?
de zeka için gereklidir. Sternberg'e göre, kendine ilgisi, diğerlerine ilgisi ve bağlam­
lar a rasındaki denge, ortak i y iliği ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak, bilge bireyler
sadece kendileriyle ilgilenmezler, a yn ı zamanda diğerlerinin ihtiyaçlarını ve bakış
açılarını ve b u l u n du k la rı belirli bağlamı da değerlendirirler. S ternberg, bilgeliği çeşitli
insanlar arası, bireylerarası ve bağlamsal ilgileri vurgulayan çözümleri gerektiren
sorun ları göstererek değerlendirmektedir. Stenberg'in rekabet halindeki ilgileri belir­
leme yönü n de k i ortak iyilik için bilgiyi k u l la nımını vurgulayan düşünceleri, o n u
Baltes v e meslektaşlarının bilgelikle ilgili bakış açısından farklılaştırmaktadır.

E G İ T İ M, İ Ş ' E S A G L I K
Eğitim, iş ve sağlık yaşlıları n bilişsel fonksiyonlarını etkileyen önemli faktörlerdir.
B u n l a r, yaşlılarda bilişsel gelişimin çalışılmasında k u şak etkisinin neden önemli old u ­
ğ u n u a nlamada d a önemli olan faktörlerden üçüdür. Aslında kuşak etkileri, bilişsel
yaşlanma çalışmaları için çok önemlidir ( M a rgrett & Deshpande - Kamat. 2009) .

Eğitim: Amerika'nın 20. yüzyıldaki gelecek nesli daha iyi eğitim almıştır. B u neslin
yaşlı yetişkinleri kendi ebeveyn ve büyük anne-babalarına göre daha yü ksek olasılıkla
ü n iversiteye gitmişler ve aynı zamanda b u nesildeki daha fazla sayıdaki yaşlı yetişkin
bugün eğitimlerini ilerletmek için üniversiteye geri dönmektedir. Eğitimle ilgili
deneyimler zeka testleri ve bellek gibi bilgi işleme görevlerindeki p u a nlarla Yaşl ı bir i nsan için her mevs i m
olumlu yönde ilişkilidir (Aiken, Morgan, Sims & Whitfield, 2 0 1 0; Gangul i ve
öğrenme zamanıdır.
diğerleri, 20 1 O; Schaie, 2008; Wilson ve diğerleri, 2009 ) .
Yaşlı yetişkinler birçok nedenden dolayı eğitim a lmak istemektedirler -Aeschylus
( M a n heimer, 2007 ) . Kendi yaşlanmalarının doğasını daha iyi a n lamak istemek­ Yu11a11 oyun yazarı. MÖ. 5. yüzyıl
tedirler. Yaşamlarında önemli değişimlere neden olan sosyal ve teknolojik deği­
şimleri daha iyi öğrenmek istemektedirler. Daha sonraki yaşamlannda, toplumsal
ve işle i lgili taleplerle baş etmek için gerekli bilgileri keşfetmek ve u yg u n becerileri
öğrenmek istemektedirler. Rekabet etmek ve iş hayaımda kalmak için ve daha fazla
eğitime ihtiyaçları olduğunu a nlamaktadırlar. Son olarak, yaşlı yetişkinler emeklilik­
lerinde yaşama daha i y i u y u m sağlayabilmelerine yardımcı olacak kendilerin i dair
keşifleri ilerletmek ve boş zaman aktiviteleri için daha fazla eğiti m almak istemek­
tedirler.

i ş: Gelecek nesiller. bilişsel yönelimli işleri daha fazla içeren iş deneyimlerine sahiptir
( E lias & Wagster, 2007 ) . Bizim büyük-büyük babamız ve büyük a nnemiz, daha çok

KISIM 9 i lerı Yetişkinlik 569


bilişsel yönelimli işlerde çalışan babalarımıza göre da ha fazla el işlerinde çalışmışlardır.
Endüstri topl u m u , bilgi topl u m u na doğru değişim gösterdiği için, daha genç nesillerin,
bilişsel yatırımın gerekli olduğu işlerde daha fazla deneyimi olacaktır. işlerdeki kar­
maşık bilgi işlemeye olan vurg u n u n a n ması, bireylerin zihinsel yeteneklerini de art­
tırmaktadır ( Kristj u h a n & Taidre, 2 0 1 0; Schooler & Kaplan, 2008 ) .
B i r ça lışmada, oldu kça karmaşık işlerin, yaşlı yetişkinlerdeki yüksek düzeyde
zihinsel işlevle ilişkili old uğu görülmüştür ( S clıooler, M u la t u & Oates, 1 999 ) . Bu
çalışma, hayva n temelli geniş kapsamlı nörobiyoloji çalışmalarını içeren disiplin ler­
deki bulgularla t u t a rlıdır. Bu çalışmalar. karmaşık bir çevreye maruz kalmanın yaşam
boyunca zihinsel işlevi geliştirdiğin i güçlü bir şekilde savu nmakıadır ( K em perma nn,
Kuhn & Gage, 1 99 7 ) .

Sağlık: Gelecek nesiller geç yet işkinlik döneminde de d a h a sağlıklı olacaklardır.


Ç ü n k ü yü ksek tansiyon gibi çeşitli hasta lıklar için daha iyi tedaviler geliştirilmek­
tedir. Bu gibi birçok hastalığın zi h i n sel performa ns üzerinde o l u nı s m et kileri vardır
( Da h le, Jacobs & Raz, 2009; Presler ve diğerleri. 20 1 0 ) . Yiiksek tansiyon bi rçok
çalışmada, sadece yaşlı yetişk i nlerde değil, genç yetişk i n l e r ve ona yaşlıla rda da,
daha düşük düzeyde bil işsel performansla ilişkilend irilmekted i r ( B u c u r & Madden,
20 1 0 ) . Bu böl ü m ü n daha sonraki kısımları n d a a n latılacağı gibi Alzheimer hastalı­
ğının, yaşlı yetişkinlerin fiziksel ve b ilişsel fonksiyonu üzeri nde yıkıcı etkileri vardır
( Alzlıeimer's Association, 20 1 0; Schwan & Xu, 20 1 0 ) . S o n u ç olarak, yaşlı yetişk i n ­
lerde görülen bazı zihinsel performansla ilgi l i düşüşlerin, yaşt a n ziyade sağlıkla ilgili
u nsurlardan kaynaklanma olasıl ığı daha yüksekt ir ( Da h le, Jacobs & Raz, 2009; Flic­
ker, 20 1 0 ) .
K , Warner Schaie'e göre ( 1 994), h ipertansiyon ve diyabet gibi ball hastalıklar,
bilişsel d üşüşle ilişkili olmasına rağmen, bu hastalıklar doğrudan zihinsel düşüşe
neden olmamaktadır. B u hastalığa sahip kişilerin yaşam tarzları, bu düşüşün nede­
nidir. Örneğin, aşırı yeme, hareketsizlik ve sıkıntı/sı res hem fiziksel hem de zihinsel
düşüşle ilişkilidir. ( C h risıensen ve diğerleri, 1 99 6 ) . A raştırmacı l a r, depresyon gibi
duygu d u rum bozukluğu olan yet işkinlerde yaşa bağlı bilişsel d ü şüşü bildirmektedir
( Flicker, 20 1 0; Gualtieri & Johnson, 2008 ) .

Eğitim, iş ve sağlık yaşlı yetişkinlerde bilişsel işlevle nasıl ilişkilidir?

570 BÖLÜM 1 8 llerı Yetışkırılik Dörıernınde Biliısel Geliıım



B irçok ça lışmada, yaşlı yetişkinlerde yaşam tarzı ve sporun ileri bilişsel işlevlerle , - - - - - - - - - - �
ilişkili old uğu b u l u n m uştur ( Kramer ve Morrow, 2009; Liu - Ambrose ve diğerleri, '
gelışimle bağlant
20 1 0; Will iamson ve diğerleri, 2009 ) . Bu çalışmalardan ikisinin sonuçları aşağıdaki
gibidir; Sağlık: Spor, uzun yaşamda ve yaygın kro­
1
nik hastalıkların önlenmesi ile ilişkilidir. 1 7. 1
6 5 yaş ve üst ü (bir cemiyete devam eden k a d ınların) ilk değerlendirme­
1

Bölüm, s. 5 5 1 .
l e ri nde, bil işsel bir bozukl u k l a rı ve fiziksel bir kısıtlamaları b u l u n ma m ı ş t ı r '
- - - - - - - - - - """
( Ya f fe v e diğerleri, 200 1 ) . İlk ölçü ldü klerinde fiziksek etkinlikleri yü ksek o l a n
kadınları n , 6 - 8 yıl sonra b i lişsel düşüş yaşama olasıl ı k l a rı daha d ü ş ü k b u l u n ­
m u ş t u r.

• En temel faaliyetleri evde zaman geçirmek olan 60-75 yaş arası 1 24 bireyin
aerobiğe daya n ıklılık ve b i l işsel işlev d üzeyleri sınanmıştır ( K ra mer ve diğer­
leri. 1 999 ) . B i lişsel işlevler ça lışma belleği. planlama ve progra mlama gibi görev­
lerle ölçülmüştür. Gru b u n ya rısı seçkisiz olarak yoga gibi esneme erkinliklerine,
diğer yarısı da haftada üç kere yürüyüşe tabi t u t ulmuştur. Altı aydan sonra, 1 6
dakikada ort a l a ma bir m i l y ü rü yenler başlangıca göre 1 dakika daha h ızlanmış­
lardır ve yogadakiler de daha esnek hale gelmişlerdir. B il işsel fonksiyonları altı
ay sonra tekrar değerlendirildiğinde, yürüyüş yapanlar, esneme et kinli k lereine
katılanlara göre bilişsel t estlerde yüzde 25 daha yüksek puan alm ış l a rdır.

Diğer ça lışmalar, aerobik sporlarının i lerleyen bellek ve m u h a keme yetenekleri


ile ilişkili old uğunu bulmuştur ( Erickson ve diğerleri, 2009 ) . Yürümek ya da diğer
aerobik gibi sporlar bireyin daha net düşü n mesine yardımcı olacak şekilde beyne
kan ve oksijen gitmesini sağlam a ktadır ( S t udenski ve diğerleri ,2006 ) .
Yakın za manda yapılan çalışmalar, yaşlı yetişkin lerin zihinsel sağlığının bilişsel
işlevleri ni etkileyebileceğini göstermektedir ( Ebmeier, 20 1 0 ) . Bir ça l ışmada, yaşlı
yetişkinlerde depresif belirtilerin, bil işsel düşüşü yordadığı b u l u nmuştu r ( Kohler ve
diğerleri. 20 1 0 ) . Altı yıllık boylamsal bir çalışmada da, çalışmanın başında ölçülen
yüksek d ü zeyde endişe ve depresyonun, alu yıl sonra daha zayıf bellek işlevleri
i lişk i l i olduğu bulunmuştur ( va n Hooren ve diğerleri, 200 5 ) .
Yaşlı yet işkin lerde bilişsel işlev değerlendirilirken sağlıkla ilgili önemli olan son
konu ise terminal düşüştür. Bu kavram, bilişsel fonksiyondaki değişimlerin, ölüm ya
da bilişle ilişkili patolojik hastalıkların, doğuma göre daha uzaktan ilişkilendirildiği n i
vurgulamaktadır ( Lovden & Lindenberger, 2007; Palgi v e diğerleri, 20 l O ) . Yakın
zamanda yapılan bir ça lışmada. işleme hızındaki tutarsızlığın, yaklaşmakta olan ö l ü ­
m ü n erken bir göstergesi o l d u ğ u görülmüşt ü r ( Macdonald, H u l tsch & D ixon, 2008 ) .

1< 1 1 1 ı A N V A nA ı< A V B ET
B i l işsel faaliyet örüntü lerindeki değişimler, bilişsel becerilerin k u l lanılmamasından
ve bunun sonucu olara k da atrofi o luşmasından kaynaklanmaktadır ( H ughes, 20 1 0 ) .
B u kavram " k u l l a n ya da kaybet" kavramıyla ifade edilmekted ir. Yaşlı yetişkinlerde,
bilişsel beceri lerin devam etmesine katkıda bul unma olasılığı olan zihinsel faaliyetler
kitap okumak, bulmaca çözmek, derse ve konsere gitmektir. Ku llan ya da kaybet
kavramı, bilişsel optimizasyo n u n yükümlülük modeli (engagement model o f cogni­
tive opt imizat ion ) 'nin önemli bir bileşenidir. Bu model zihinsel gelişimdeki yaşa
bağlı d üşüşün, sosyal ve bilişsel etkinliklerde bulu narak nasıl engellenebileceğ i n i
ifade etmektedir ( La - Rue, 20 1 0; Park & Reuıer - Lorenz, 2009; Stine - Morrow v e
diğerleri, 2 007 ) . Aşağıda a n la ı ı l a n ça lışmalar ku l l a n y a da kaybet kavramını v e
bilişsel optimizasyo n u n y ü k ü m l ü l ü k modelini desteklemektedir:

• Vicroria Boylamsal çalışmasından elde edilen bulgulara göre, orta yaşlı ve yaşlı
yetişkinler zihinsel içerikli faa liyet lere katıldıklarında, bu etkinlikler o n l a rı n b i l iş­
The young @heart korosunun ortalama yaşı BO'dir.
sel d üşüşü için tampon görevi görmektedir ( H ultsch ve diğerleri, 1 99 9 ) . B u
Young@heart programı 2008'de oldukça popüler
çalışmada bilişsel olarak karmaşık faaliyetlere katılmak yakın zamanda yapıl a n olmuştur. Program şarkı söyleyen yetenekleri, "kul­
çalışmalara göre.daha h ızlı ve daha t u t a rlı işleme hızıyla i lişkili b u l u n m u ş t u r lan ya da kaybet" olgusunda çok açık bir şekilde "kul­
( B ielak v e diğerleri, 2007 ) . lan" tarafında yer alan önemli bir yaşlı yetişkin gru­
bunun iyimserliğini ve enerjisini göstermektedir.

KISIM 9 ileri Yetişkinlik 571


• 65 yaş ve üstü 80 1 katolik rahiple yapılan boylamsal bir çalışmada, düzenli olarak
kitap okuyan, bulmaca çözen veya daha başka zihinsel alıştırmalar yapanların, bu
etkinlikleri nadir olarak yapan rahiplere göre, yüzde 47 oranında daha az Alzheimer
rahatsızlığına yakalanma olasılığı olduğu bulunmuştur (Wilson ve diğerleri, 2002 ) .

• Yakın zamanda yapılan b i r çalışmada, her g ü n okumanın 7 0 yaşlarındaki erkek­


lerde daha a z ölüm ora nlarıyla i l işkili olduğu bulunmuştur (Jacobs ve diğerleri,
2008 ) .
• Yakın zamanda yapılan diğer bir çalışmada, 7 5 - 8 5 yaş arası 488 kişi ortalama 5 yıl
boyunca değerlendirilmiştir ( Hali ve diğerleri, 2009 ) . Araştırmanın başlangıonda,
yaşlı yetişkinlerin okuma, yazma, bulmaca çözme, kağıt oyunları oynama, grup
toplantılarına katılma ve müzik yapma etkinliklerine günlük olarak ne sıklıkta
katıldıkları belirlenmiştir. Çalışmada 5 yıl boyunca, bellek kaybının tuzlandığı nokta
ölçülmüştür. B ulgulara göre, yaşlıların katıldığı her ek etkinlik için, hızlı bellek
kaybının başlangıcı, . 1 8 yıl ertelenmiştir. Haftada 1 1 faaliyete katılan yaşlıların,
haftada 4 etkinliğe katılanlarla karşılaştınldığında, belleklerindeki düşüşün tuzlan ­
dığı nokta, 1 .29 y ı l ertelenmiştir.

B İ L İ Ş S E L B E C E R İ L E R İ N G E L İ ŞT İ R İ L M ES İ
Eğer yaşlılar bilişsel becerilerini kaybediyorlarsa tekrar eğitilebilirler mi? B irçok
çalışma eğitimin bir dereceye kadar yapılabileceğini göstermektedir ( B oron, Wil l is &
Schaei, 2007; Kramer & Morrow, 2 0 1 0; Park & Reuter-Lorenz, 2009; Willis, Schaei
& Martin, 2009 ) . Bu alanda yapılan çalışmalardan iki önemli sonuç çıkarılabilmek­
tedir: ( 1 ) eğitim, birçok yaşlının bilişsel becerilerini ilerletmektedir a ncak ( 2 ) ileri
yetişkinlikte özellikle daha da ileri yaşlarda ( 8 5 ve üst ü ) , esneklikte kayıplar olmak­
tadır ( Ba l tes, Lindenberger & Staudinger, 2006 ) . Yakın zam a n da yapılan bir çalış­
mada, karmaşık video oyunları, dikkatin bölü nmesi, değiştirme görevleri gibi daha
yüksek d üzeyde bilişsel koordinasyonu içeren becerileri gerektiren d u ru m l a r sağlan­
dığında, yaşlıların bilişsel becerilerinin geliştirebildiğini bulmuşlardır ( Hertzog ve
diğerleri, 2009 ) . Şimdi yaşlılarla yapılan bazı bilişsel eğitim çalışmalarını inceleyelim.
Sherry Willis ve meslektaşlarının ( 2006) yakın zamanda gerçekleştirdiği kap­
samlı çalışmalarda, yaşlı yetişkinler seçkisiz olarak seçilip dört gruptan birine yer­
leştirilmiştir: ( 1 ) M u hakeme, ( 2 ) bellek, ( 3 ) işleme hızı gibi eğitim a l a n gruplar ya
da (4) eğitim a lmayan kontrol grubu . Her eğitim t ü rü kendi alanında hemen etkisin i
göstermiştir - m uhakeme eğitimi m u hakemeyi geliştirmiştir, bellek eğitimi belleği
geliştirmiştir ve işleme hızı eğitimi işleme hızın ı geliştirmiştir. Ancak eğitimin etkileri
diğer bilişsel alanlara transfer edilmemiştir. Örneğin, işleme hızı eğitimi, yaşlı yetiş­
kinlerin bellek ya da m u hakemelerine katkıda bulunmamıştır. M u hakeme eğitimi
verilen yaşlıla r, bu eğitimi a lmayan kontrol grub u n a göre,
günlük yaşamdaki faaliyetlerinde daha az zorluk yaşamışlar­
dır. G ü n l ü k yaşam faaliyetleri, yaşlı yetişkinlerin ne kadar
bağımsız olarak yemeklerin i hazırladıkları n ı, ev işlerin i yaptık­
l a rını, ödemeleri yaptıklarını, alışverişe gittiklerini ve sağlık
bakımlarını yaptıklarını içeren faa l iyetleri değerlendirilerek
ölçülmüştür. Bu eğitimler beş yıllık çalışma boyunca, hedefle­
nen belirli beceriler üzerindeki etkisini sürdürmüştür. Ancak,
ne bellek eğitimi ne de işleme hızı eğitimi yaşlıları n günlük
yaşam etkinliklerine katkıda bulu nmamıştır.
Yakın zamanda yapılan diğer bir çalışmada, yaşlılar "Senior
Odyssey" adı verilen 20 haftalık bir etkinlik programına katıl­
mışlardır. Bu takım temelli program, çocuklar ve beliren yetiş­
kinler için "The Odyssey of the Mind" program ı n dan
çıkarsanan yaratıcı problem çözmeyi içermektedir ( Stine-Mor­
row ve diğerleri, 2007 ) . B i r alan deneyinde, Senior Odyssey'i
almayan kontrol grubuyla karşılaştırıldıklarında, Senior Odys-
Eğitim ne dereceye kadar yaşlı yetişkinlerin bilişsel işlevlerini geliştirebilmektedir? sey program ı na katı !an l a rda işleme hızları n da ilerleme, yara-

572 BÖLÜM 1 8 ileri Yetişkinlik Döneminde Bilişsel Gelişim


tıcı düşünmelerinde belirli derecede gelişme ve açık fi kirliliklerinde artış görülmüştür.
Açık fikirlilik, yeni fi kirler ü retmeyi, yeni bilgilere açık olmayı ve birçok bakış açısının
farkında olmayı içermektedir ( Langer, 2000, 2007 ) .
Başka bir çalışmada yaşlı l a r, i ş leme hızlarını arttırmak için eği t i m a l mışlardır
( Ba l i , E d wards & Ross, 2007 ) . Eğitimin sonucu n da, yaşl ı yetişkinler i şl e m e hızla­
rını a rt t ı rmışlardır ve bu kaza n ı m i k i y ı l boyunca koru n m u şt u r. işleme hızı eğiti­
m i n i n k a t k ı l a rı d a h a g ü ve n l i b i r a raba k u ll a n m a performansı gibi gü n l ü k
faal i yetlerde de i lerlemelere k a t k ı d a b u l un m u ş t u r. D iğer b i r çalışmada, işleme hızı
eği t i m i n i tamamlamış o l a n b i l i şsel işleme hızında bozuk l u k l a r olduğu tespit e d i l e n
yaşlı yetişkinlerin, sonraki ü ç yılda y ü z d e 4 0 oranında daha az olası l ı k la a raba
k u l l a n mayı bıra ktığı b u l u n m u ş t u r ( Edwards, D e l a h u n t & Mahncke, 2 0 09 ) .
B u bölümde daha önce tartışıld ığı gibi, araştırmacılar ayrıca, yaşlı yeti ş k i n ­
lerde fiziksel z i n d e l i ğ i n a rt m a s ı n ı n b i l i şsel işlevleri de arttırdığını b ul m u şl a r d ı r
( Baker v e diğerleri, 20 1 0; E ri ck s o n ve d iğerleri, 2009 ) . B i r tarama çalışması,
yaşlılarda aerob i k eği t i m i n i n p l an lama, programlama, ça l ı ş ma belleği, d ik k a t i n
dağılmasına ka rşı d i renç v e ç o k l u görevleri içeren işleme s ü recinde i l e rlemeye yol
açtığın ı göstermiştir ( Colcombe & K ramer, 2 00 3 ) .
Özetle, yaşlı yetişkinlerdeki b i lişsel can l ı l ı k , bilişsel v e fiziksel z i n d e l i k eği t i m ­
leriyle gelişti rilebil me k t e d i r ( K ra m e r & M orrow, 2009; Pa rk & R e ut e r-Lorenz,
2 0 09 ) . A ncak bu eği t im l e r i n k a t k ı l a r ı b ü t ü n çalışmala rda gözl e m l e n m e m i ş t i r
( Sa l thouse, 2006 ) . Yaşlı yetişkin lerde fi zi ksel ve bilişsel zindelik eği t i m l eri aracı­
l ığıyla hangi bilişsel ilerlemelerin ortaya çıktığı n ı belirlemek için bu alanda daha
çok çal ışmaya i htiyaç vardır.

B İ L İ Ş S E L N Ö RO B İ L İ M V E Y A Ş LA N M A ,----------�
B u böl ümde birçok konu altında ve 1 7 . bölümde tartışıldığı gibi, beynin belirli böl­
I
ı gelişimle bağlantı
geleri, yaşlanma ve bilişsel işlevlerle ilişkilidir. Bu bölümde beynin yaşlanma ve biliş­
1
sel işlevler üzerindeki rol ü n e yönelik artan ilgi incelenmiştir. Bilişse/ nörobilim alanı, Beyin gelişimi: Yaşlı yetişkinlerin katıldık­
1
beyin ve bilişsel işlevler a rasındaki i lişkileri çalışan temel bir disiplin olara k ortaya ları faal iyetler beyin gelişimini etkileyebil­ 1
çıkınıştır ( Meeks & Jeste, 2009; Philli ps & Andres, 2 0 1 0; Schiavone ve diğerleri, 2009; mekted i r. 1 7. Bölüm, s. 540. 1
I
Voelcker-Rehage, Gode & Staudinger, 2 0 1 0 ) . Bu alan, özellikle bireylerin belirli biliş­
....ııt - - - - - - - - - - - - - - ;
sel faaliyetlerde b u l u nduğunda hangi beyin bölgelerinin harekete geçtiğini belirlemek
için fMRI, PET ve DTI gibi beyin görün tüleme tekniklerini içermektedir ( CHarlton ve
diğerleri, 20 1 0; Erickson ve diğerleri, 2009; Kennedy & Raz, 2009; Park & Reuter­
Lorenz, 2009; Ystad ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Örneğin, yaşlı bir yetişkinden önce sözel
malzemeleri ya da görsel i mgeleri kodlaması sonra tekrar geri çağırması istendiğinde,
yaşlı yetişkinin beyin faaliyetleri fMRl beyin tarayıcısı sayesinde görüntülenmektedir.
Beyindeki değişimler, b i lişsel işlevleri etkileyebilmektedir ve bilişsel işlevlerdeki
değişimler beyni etkileyebilmektedir. Örneğin, beyni n prefrontel korteksinin yaşlan­
ması, çalışma belleğinde bir d üşüşe yol açabil i r ( Smith, 2007 ) . Yaşlı yetişkinler
çalışma bel leklerini düzenli olara k kullanmadıklarında ( k u llan ya da kaybet böl ü ­
m ünden hatırlayınız), prefrontal lobdaki sinirsel bağlantılar atrofi yapabilir. B u n unla
birlikte, yaşlı yetişkinlerin çalışma belleklerini harekete geçiren bilişsel m ü da h a leler
bu sinirsel bağl a n t ı ları arttırabilir.
Bu a lan çok yeni olmasına rağmen, yaşlanmanın bilişsel nörobilimi yaşl a n ma,
beyin ve bilişsel fonksiyonl a r arasındaki önemli bağlantıları ortaya çıkarma ktadır.
Ş u n ları içermektedir:

• Beynin prefrontal korteksin i n belirli alanlarındaki sinirsel devreler azalmaktadır ve


bu azalma yaşWann karmaşık muhakeme görevleri, çalışma bellekleri ve episodik
bellek görevlerindeki zayıf performanslarıyla ilişkilidir ( Grady ve diğerleri, 2006 ) .
• 1 7. böl ümden hatırlayacağınız gibi yaşlı yetişkinlerin, genç yetişkinlere göre d i k ­
k a t , bel lek ve d i l becerilerindeki düşüşleri t e l a fi etmek i ç i n beynin i k i yarısını
da kullanma olasılıkları daha fazladır ( Dennis & Cabeza, 2008 ) .
• Yaşlı yetişkin lerde hipokampüsün işlevleri azalmaktadır ancak frontal lobun
fonksiyonlarına göre daha az bir oranda azalmaktadır.

• KISIM 9 ileri Yetişkinlik 573


• Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan sinirsel azalma örüntüleri, geri getirmede kod­
lamaya göre daha fazladır ( Gutchess ve diğerleri, 2005 ) .
• Genç yetişkinlerle karşılaştırıldığında, yaşlı yetişkinler dikkat gibi bilişsel kontrol
süreçlerin i gerektiren görevlerde b u l u n ur ken, frontal ve pa riet a l bölgelerinde
daha fazla faaliyet göstermektedirler ( Pa rk & Gutchess, 200 5 ) .
• Genç yetişki n lerin, yaşlılara göre beyin bölgeleri arasındaki bağlantıları daha
iyidir. Örneğin, yakın za manda ya pılan bir çalışma, genç yetişkinlerin yaşlılara
göre zor bir kodlama görevi sırasında frontal, oksipital ve h i pokampal a la nlar­
daki beyin faaliyetleri arasında daha fazla bağlan t ı kurd ukları n ı ortaya çıkarmış­
tır ( Leshikar ve diğerleri, 20 1 0 ) .
• Artan sayıda bilişsel ve fiziksel eğitim çalışmala rı, b u eğitimlerin beyin işlevleri
üzerindeki sonuçlarını değerlendirmek için fMRl gibi beyin görüntüleme teknikle­
rini kullanmaktadır ( E rickson ve diğerleri, 200 9 ) . Bir çabşmada, altı ay boyunca,
haftada üç gün ve günde bir saat yürüyen yaşlıların, beynin frontal ve temporal
loblannın düzeylerinde artış olduğu bulunmuştur (Colcombe ve diğerleri, 2006 ) .

Denise Park v e Patricia Reuter-Lorenz ( 2 0 0 9 ) , yakın zamanda yaşlı beyin v e biliş


arasındaki bağlantılara i lişkin nörobilişsel destek-iskele oluştu rma ( scaffolding) bakış
açısın ı önermiştir. Bu görüşe göre, yaşlanmayla birlikte prefrontal korteksteki artan
faaliyete uyum sağlayan bir beyni yansıtmaktadır. B u beyin, sinirsel devreler ve
işlevlerdeki azalma sonucunda onaya çıkan zorlukları ve çalışma belleği ve uzu n
süreli belleği içeren bilişin çeşitli yön lerindeki azalmayı telafi etmektedir. Destek­
iskele oluşturma yaşlı beyindeki bilişsel işlevleri korumak için ıamamlayıcı, sinirsel
devrelerin k u l l a nımını içerir. Beynin yapılanmasını güçl e n d i rebilen faktörler ara­
sında bilişsel etkinl i kler ve egzersiz yer alır.
Gelecek on yıllarda yaşlanma, beyin ve bilişsel işlev a rasındaki ilişkileri açıkla­
maya dair çabaların gitti kçe arttığını göreceğiz.

olarak tanımlanmıştır. Bu bölü mde destek


Gözden Geçir Gözden Geçir
oluşturma terimi başka nasıl kullanılmıştır?
Yaşlı yetişkinlerde biliş, nasıl çok-boyutlu ve
Bağlantı Kur çok-yönlüdür7 Yaşlı yetişkinlerde bilişsel
Yansıt süreçlerde hangi değişiklikler görülmektedir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Yaşlanan yetişkinlerde eğitim, iş ve sağl ı k, Bizim bu bölümde anlattıklarımızın dışında
bilişi nasıl etkilemektedir? ileri yetişkinlik döneminde önemli katkılar

CD Yaş l ı yetişkinlerin bil işsel


işlevlerini betimler.
"Kullan ya da kaybet" kavramı nedir7
Yaşlı yetişkinlerin bilişsel becerileri ne derece
edinen, tanıdığınız yaşlı yetişkinler var mıdır?
Bu kişiler hakkındaki yazıları okumak için
eğitilebilmektedi r? biraz zaman harcayınız ve yaşlı yetişkinlerin
Yaşlanmayla ilgili bilişsel nörobilim nedir? zihinsel ilgilerinin, yaşam doyumlarına nasıl
bir katkısı olduğunu değerlendiriniz. Onların
Bağlantı Kur hayatlarından sizin bilişsel gelişim i n ize ve
yaşam doyum u nuza katkıda bulunacak
Destek-iskele oluşturma terimi, bu bölümde
neler öğrendiniz?
yaşlı beyindeki bilişsel işlevleri korumak için
tamamlayıcı, sinirsel devrelerin kullanımı

2 Dil Gelişimi O Yaşlı yetişkinlerde dil becerilerindeki değişikliklerin öze l liklerini açıklar.

Dil gelişimi çalışmalarının çoğu bebeklik ve çocukluk dönemini kapsamaktadır.


Genel olarak, yetişkin lerin çoğun l u ğu n u n d i l becerilerini devam ettirdiği d ü ş ü n ü l ü r
(Thornıon v e Light, 2006 ) . B i reylerin sözcük dağarcığı, sıklıkla yetişkinlik yıllarının

574 BÖLÜ M 1 8 ileri Yetişkınlik Dönemınde Bilişsel Gelişım



büyük kısmı boyunca , en azından ileri yetişkinliğe kadar a rtmaya devam etmektedir
( Wi l l is & Schaie, 2005; Schaei, 2 0 l O, 20 1 1 ). B irçok yaşlı yetişkin, kelime bilgilerini
ve kelime anlamlarını devam e t t i rmekte ya da geliştim1ektedir ( B urke &Shafto,
2004 ) .
Ancak ileri yetişkinlikte, dilde bazı bozu k l u kl a r görülebilir ( Obler, 2009 ) . Yaşlı
yetişkinler t a rafınd a n dille ilgili en yaygın olarak bildirilen şikayetler, kon uşmada
kulla nmak için ve belirli bağlamlarda kon uşulanla rı anlamak için kelimenin hatır­
lanmasında zorluk yaşamalarıdır ( C l a rk -Cotton & Goral, 2007 ) . B u d u ru m sıklıkla
dilimin ucunda olgusunu içermektedir. Bu olguda kişi hatırlayabileceğine emindir ama
bellekten hemen geri getirememektedir, bu olguyu daha önce bellek ve yaşlanma
böl üm ü nde tartışmıştık (Thornton & Light, 2006 ) . Yaşlı yetişkinler aynı zamanda,
pek ideal olmayan dinleme ortamlarında, konuşmaları an lamada zorla ndıklarını da
bildirmektedirler. Bu zorluğun genellikle, konuşmanın hızlı olduğu ve başka karış­
t ı rıcı uyaranların old uğu d u rumlarda (gürü l t ü l ü bir oda gibi) ve kon uşt u kla rı kişiyi
göremediklerinde (telefon konuşması gibi ) daha fazla ortaya çıkma olasılığı vardır.
Konuşmaları a n lamadaki zorl u k işitme kaybı n d a n kaynaklanabilmektedir ( Gordo n ­
Salant ve diğerleri, 2 0 06 ) . G e n e l olarak, eğer yaşlı yetişkinler sağlıklıysa dil becerileri­
nin çoğunda çok a z düşüş gör ü l mektedir ( Clark-Cotıon ve diğerleri, 2 007 ) .
Yaşlı yetişkinlerin, fonoloj i k becerilerinin bazı yönleri genç yetişkinlerinkinden
farklıdır ( C la rk-Couon ve diğerleri, 2007 ) . Yaşlı yetişkin lerin konuşmaları genellikle
daha alçak sesli, daha yavaş olmakta , daha a z doğru telaffuz edilmektedir ve daha az
akıcıdır ( da ha fazla d u ra ksamalar, boşl u k doldu rmalar, tekrarlamalar ve d ü zeltmele r ) .
B u y a ş farklılıklarına rağmen, yaşlı yetişkinlerin çoğ u n u n konuşma becerileri, gün l ü k
Genç yetişkinler ileyaşlı yetişkinlerin iletişim kurma
iletişimlerini ku rmaları için yeterlidir. biçimlerinde görülen farklılıklar nelerdir?
Araştırmacılar, yaşlanmayla birlikte ortaya çıka n konuşma tarzı ( yazına ve
konuşmada daha geniş sözel ifa d e ) değişimleri hakkında çelişkili bulgula r e l de etmiş­
tir. " Bazı araştırmacılar, ka rmaşıklığın arttığını bildirirken, diğerleri daha az değişen
ve daha az karmaşık bir söz dizimi olduğunu bildirmektedir" ( Obler, 2 009, s.4 5 9 ) .
Yaş fa rklılığını n ortaya çıktığı kon uşma tarzının b i r yön ü, bir hikayeyi tekrar a n la t ­
mayı veya bir görevi tamamlamak için yönergeler vermeyi içermektedi r . B u t a rz bir
konu şma yapıldığı nda, yaşlı yetişkinler, genç yetişkinlere göre a nahta r kelimeleri
a tma eğilimindedirler ve takip edilmesi zor ve daha az akıcı konuşma tarzın ı yara tırlar
( C lark-Gottoıı ve diğerleri, 2007 ) .
Dille ilgili olmayan özellikler, yaşlı yetişkinlerde dil becerilerinde azalmaya sebep
olabilmektedir ( Obler, 2 009 ) . Daha yavaş bilgi işleme hızı ve özellikle işleme süreci n ­
de bilgiyi zihinde t u tmaya yardımcı o l a n çalışma belleği ndeki düşüş, yaşlı yetişkinle­
rin dili etkili bir şekilde kulla nmasını azaltmaktadır ( Stine-Morrow, 2 007 ) .
Daha sonraki bölümde tartışacağımız A lzheiıner hastalığına sahip bireylerin dil
becerilerinde değişimler meydana gelmekted ir ( Obler, 200 9 ) . Kelime-b u l m a / ü retme
zorl u kları Alzheinıer hastal ığını n en erken belirtilerinden biridir ama bu ra hatsızlığa
sahip kişilerin çoğu, hastalığın ileri dönemlerine kadar, d ü zgün cüm leler kur m a k için
gerekli olan becerilerinin büyük kısmını sü rdü rmektedir. Ancak, bu hastalığa sahip
olmayanlara göre bu kişiler, daha fazla dilbilgisi hatası yapmaktadır.

!erindeki bütün ünlü ve ü nsüz seslerin


Gözden Geçir Gözden Geçir
çoğ u n u çı karmayı başarmaktad ı r (7
Yaşlı yetişkinlerin dil gelişıminde görülen te
Bağlantı Kur mel değişimler nelerdir7
Bölumde tartışılmıştır) ?

Yansıt
Bağlantı Kur Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

e Yaşlı yetişkinlerde d i l becerile­


rindeki değişikliklerin öze l l i k­
Bu bölümde, yaşlı yetişkinlerin sahip olduğu
bazı fonolojık becerilerin bazı yönlerin i n
Siz yaşlı bir yetişkin olsaydınız dil becerileri­
nizi korumak ya da geliştirmek için ne yapar­
dınız?
genç yetişkinlerden farklı olduğunu öğren­
lerini açıklar.
dik. Çocuklar kaç yaşından itibaren kendı dil-

• KISIM 9 llerı Yetişkinlik 575


3 İş ve Emeklilik - Yaşlanma i l e iş ve emekliliğe uyumu tartışır.

iş ABD'de v e Diğer Ü l kelerde Emekli l i k Emekl i l i ğe U y u m Sağlamak

Yaşlı yetişkinlerin yüzde kaçı çalışmaya devam etmektedir? Bu kişiler ne kadar üret­
kendir? K i m ler emekliliğe e n iyi şekilde uyum sağlamaktadır? Amerika B irleşik
Devletlerin'de ve d ü nyada emekli l iğin d eğişen örüntüleri nelerdir? B u nlar bu
bölü m de ele a l ı nacak sorulardan bazılarıdır.


,------------�
I 2 1 . yüzyılın başlarında, 6 5 yaş üstü tam zamanlı çalışan erkekleri n yüzdesi, 2 0 .
g e l i ş i m le bağlantı yüzyılın başları ndaki yüzdeden d a h a azdır. Ancak yasalardaki değişiklikler 6 5 yaş
iş/Çalışma: Amerika B i rleşik Devletlerin'de ' üstü bireylerin çalışmaya devam etmesine izin vermektedir ( Shore & Goldberg,
40-59 yaş arası kişilerin yaklaşık yüzde 80'i 2 00 5 ) . 1 900'den 2000 yılına kadar görülen düşüşün oranı yüzde 70 kadardır.
çalışmaktadır. 1 5. Bölüm, s. 492. E meklilerin önemli bir kısmı. kısmen emekli olmuştur. Bu kişiler kariyer yap­
I tıkları işin saatlerini azaltarak yarı zamanlı işlere başlamışlardır ya da yeni (genellikle
� _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ,
daha az ödeme yapılan ) işlere geçmektedirler ( H a rdy, 2006 ) . Özellikle serbest meslek
sahibi erkekler, aynı işte ya da farklı bir işte paralı olarak çalışmaya devam etmek­
tedirler.
B a zı kişiler, yaşamları boyunca üretkenliklerini sürdürmektedirler
( Cleveland & Shore, 2007 ) . Bu grupta yer alan yaşlı çalışanların bazıları,
genç çalışanlar kadar ya da daha fazla saat çalışmaktadırlar. Yaşlı erkek­
lerle yapılan ulusal boylamsal çalışmada, sağlıklı olmak, işe güçlü bir
şekilde psikoloj i k olarak bağlanmak, emekliliği sevmemek yaşlılıkta
( 70'ler ve 80'ler) çalışmaya devam etmekle i lişkili en önemli özelliklerdir
( Parnes & Sommers, 1 994) . Çalışma olasılığı, eğitimle ve çalışan bir eşe
sahip olmayla da olumlu olarak i l işkilidir.
özellikle üzerinde düşü n ül mesi gereken konu, geleneksel emeklilik
yaşına 2 0 1 0'da ulaşması beklenen baby boomers kuşağıdır (78 milyon
insa n ) . Bu kuşaktaki kişi sayısı fazla olduğu için ve zor ekonomik zaman­
lar geçirildiği için, a rt a n oranda yaşlı yetişkinin çalışmaya devam etme
olasılığı yüksektir ( Hart, 2007 ) . B u kuşağın büyük bir çoğunluğu 70
yaşına u laştığında, Amerika B i rleşik Devletlerin i n çalışma gücün ü n yaş­
lanması en az 2034'e kadar devam edecektir ( Ma nton ve diğerleri, 2007 ) .
B ilişsel beceriler, yaşlı yetişkinlerde iş performansının en i y i yorda­
Ruby Johnson, 93 yaşında ve Wisconson'da
yıcıJanndan biridir. Yaşlı çalışanların, genç çalışan lara göre işe gelmeme
Menomonee Falls'da bir şirkette elektrik bobinleri ve kaza oranı daha düşük ve iş doyumu daha y üksektir ( Warr, 2004 ) . Sonuç olarak,
etrafına ısıya dayanıklı bant sarma işinde çalışmakta­ yaşlı çalışanlar bilişsel yeterlikleri n i n ötesinde bir işletmeye önemli değerler katabil­
dır. Yaşlı yetişkinlerde emeklilik ve iş konularında ne tür mektedir. Ayrıca, daha önce bu bölümde bahsedildiği gibi, büyük ora n da karmaşık
değişiklikler görülmektedir?
iş, daha yüksek d ü zeyde zihinsel işlevle ilişkilidir ( Schooler, 2 007 ) . Bu i l işki karşılıkl ı
olabilmektedir. Yan i , yüksek bilişsel becerilere sahip bireylerin, yaşlandıkları n da
çalışmaya devam etme olasılığı vardır ve oldukça karmaşık işlerde çalıştıklarında,
zihinsel işlevleri hiç şüphe yok k i gelişmektedir.
Giderek artan sayıda orta yaşlı ve yaşlı yetişkinler, ikinci ve üçüncü bir kariyere
sahiptir ( Moen & Spencer, 2006 ) . B i rçok yaşlı yetişkin, gön ü l l ü olarak para veril­
meyen işlerde de çalışmaktadırlar. Bu t ü r seçenekler, yaşlı yetişkinin üretici faa­
Gece daha gelmedi, ışıklar
liyetlerde ve sosyal etkileşimlerde bulunma, olumlu kimliğe sahip olma gibi
ka pa n d ığ ı için işsiz ka lmadık, fırsatlarını arttırmaktadır.
bizim için ya pı lacak ve cesaret edi lecek özetle, yaş işin birçok yönü n ü etkilemektedir ( Bohle, Piıts & Quinlin ,
2 0 1 0; Fabla, Sindelar & Gallo, 2009; Charness, Czaja & Sharit, 2 00 7 ) . B una
işler vard ı r.
karşın, işin ve performansın değerlendirilmesi gibi iş ve yaşlılıkla ilgili birço k
-Henry Wadsworth Longfellow çalışma w ı a rsız sonuçlar ortaya çıkarmıştır. İşyerlerinin yaşla ilgili düzenleme le ri
Amerikan şair, 1 9. yüzyıl. ya da başvuru havuzları, meslekler ve işlerin bizzat kendileri gibi önemli bağlam -

576 BÖLUM 1 8 llerı Yetışkinlik Dönemınde Bilişsel Gelişim



sal faktörlerin hepsi, yaşlı çal ışanlarm kararlarmı etkilemektedir. Çalışan yaşlı kişilere
yönelik kalıpyargılar, yaşlı çalışanların mesleki fırsatlarını azaltabilmektedir ve erken
emek l i liğe teşvik etmektedir ya da yaşlı çalışanları olumsuz olarak etkileyecek olan
diğer küçülme politika larına yöneltmektedir ( Fi n kelstein & Farrell, 2007 ) . Örneğin,
bir çalışmada, yaşlı yetişkinlerle ilgili yaygm kötü bir kalıp yargının onları işe alma­
mak şeklinde olduğu bulunmuştur ( Gringart, Helmes & Speelman, 2 00 5 ) . Yönetici­
lerin o l u msuz yaşla ilişkili kalıp yargıla rı, genell ikle eği t i l ebilme, uyum sağlama,
yaratıcılık ve yeni teknolojiyle ilgilenme gibi konulara odaklanmakta d ı r ( Scislfs &
Fernie, 2006 ) .

A B D' D E V E D İ G E R Ü L K E L E R D E E M E K L İ L İ K
Amerika B irleşik Devletlerin'de insanların büyük kısmı hangi yaşta emekli olmak­
tadır? Emekli o l d u ktan sonra belli bir noktada birçok insan işgücüne geri mi dön­
mektedir? D iğer ü lkelerde emek l i l i k nasıldır?

ABD'de Emeklilik: Emeklilik seçeneği, Amerika B irleşik Devletlerin'de 20. yüzyılın


sonu na doğru ortaya çıkan bir olgudur ( Higo & Williamson, 2009 ) . Yaşlı çalışanlar
emekli olduğunda, onlara faydal ı olan sosyal güvenlik sistemine l 9 3 5'de geçilme­
siyle büyük oranda yaygınlaşmıştır. B ug ü n ü n çalışanla rı, hayatla r ı n ı n ortalama
yüzde l O ya da l 5 'ini emeklilikte geçirmektedirler. Yakın za manda yapılan bir alan
çalışmasında, baby boomers k u şağı 60 yaş l a rına girdiğinde, kendi a n ne -baba ve
büyük a nne-babasına göre daha geç emekli olmayı beklemektedir (Frey, 2 007 ) .
Geçmişte, birçok insan 60'larında olması beklenilen emeklilik yaşına u laştığında,
emeklilik tam zamanlı işten tam zamanlı boş vakte geçiş için bir yol anlamın a gel­
mekteydi ( Atchley, 2 007 ) . Alanında öncü uzman Phyl!is Moen ( 2 007) yakın
zamanda, bugün insanların 60 yaşına geldiklerinde takip edecekleri yol u n daha a z
belirgin olduğunu bildirmektedir: ( l ) Bazı kişiler emekli olmamaktadır ve kariyerle­
rine devam etmektedir, ( 2 ) bazıl a rı kariyer yaptıkları işlerinden emekli olmaktad ı r
ve sonra yeni ve farklı bir i ş e girmektedir, ( 3 ) bazıları kariyer yaptıkları işten emekli
olmaktadır ve gön ü l l ü işlerde çalışmaktadır, ( 4 ) bazıları emekli likten sonra başladık­
l a rı işten emekli o l maktadır ve yeni bir işe geçmekted i r, ( 5 ) bazıları işgücü n ü n
d ışında olmaktadır y a da işgücüne girmektedir, böylece emekli olacakları gerçek b i r
kariyerleri olmamaktadır, ( 6 ) bazılarının sağlığı kötü olduğu için engelli statüsüne
geçmektedir ve sonunda emekli olmaktadır ve (7) işlerinden kovu lanla rın bazıları
bu d u r u m u emeklilik olarak tanımlamaktadır.
Yaklaşık 7 milyon emekli Amerikalı, emekli olduktan sonra çalışmaya geri dön­
mektedir ( Putnam Investments, 2006 ) . Emeklilerin iş gücüne geri dönmesi, emek­
l i l ikten ortalama 4 yıl sonra görül mektedir ( Hardy, 2 00 6 ) . B i rçok Mumkün olduğu kadar uzun süre çalışmaya devam edeceğim
koşulda, yapılan işlere emekli olmadan önceki işlerinden daha az para
ödenmektedir. Ç a lışmaya tekra r geri dönen yaşlı yetişkinlerle i lgili
yapılan bir çalışmaya göre, emeklilerin yaklaşık üçte ikisi, böyle yap­ Emeklilik maaşını almak için emeklilik yaşıma geldiğimde emekli olacağım

tıkları için m u t l u oldukla rını söylerken, üçte biri parasal ihtiyaçlarını


gidermek için dönmek zorunda olduklarını bildi rmiştir ( Putnam Invest­
ments, 2006 ) . Erken emeklilik hakkı kazandığımda emekli olacağım

Kişiler emeklilik yaşına geldikten sonra yaşamları nasıl değişiyorsa, ·�


c
çalışmak için nedenleri de değişmektedi r. Örneğin, bazı emek l i l i k <11

yaşındaki yaşlı yetişkinler, parasal nedenlerle, bazıları meşgul olmak � lşverenlerim beni zorladığında emekli olacağım

için bazıları da toplu ma yara rlı olmak için ça lışmaktadır ( Moen, 2007 ) .

Diğer Ülkelerde İş v e Emeklilik: Diğer ülkelerde i ş v e emeklilik nasıl Arkadaşlarım/meslektaşlarım emekli olduğunda emekli olacağım

tanımlanır? Yakın zamanda 40-79 yaş arası, 2 1 farklı ülkeden 2 1 ,000


kişiyle yapılan büyük ölçekli bir çalışmada, iş ve emeklilik örüntüleri
o 10 20 30 40 50
incelenmiştir ( H S B C Insurance. 2007 ) . Ortalama olarak, 60'lı yaşlardaki
Yüzde
kişilerin yüzde 3 3'i.i, 70'lerindeki kişilerin ise yüzde 1 ı 'i hala bir tür
paralı işte çalışmaktadır. Bu çalışmaya göre, Amerika B i rleşik Devletleri'nde ŞEKİ L 1 8.S
7 0'li yaşlardaki kişilerin yüzde l 9'u hala çalışmaktadır. Şekil J 8 . 5 'te gös- INSANLARIN EMEKLi OLMAK iÇiN BiLD iRDiKLERi
NEDENLER

KISIM 9 ileri Yetişkinlik 577


terildiği gibi. insanların büyük bir yüzdesi, emeklilikten önce mümkün
olduğu kadar u zu n süre çalışmayı beklemektedir ( H SB C lnsu rance, 2007 ) .
Yakın zamanda 2 1 ülkeyi kapsayan, i ş ve emekliliğin incelendiği bir
çalışmaya giire, Japon emekliler, beklediklerinden biraz fazla işi özlerken,
parayı daha az özlemektedirler ( HS B C Insu rance. 2007 ) . Amerikalı emek­
lilikler, hem işi hem de parayı beklediklerinden biraz daha az özlemekte­
dirler. Alman emekliler, en az işi özleme olasılığı olanlardır ve Türk ve Çinli
emekliler, işi en çok özleme olasılığı olanlardır. Parayla ilgili olarak, Japon
ve Çinli emekliler en az. Türk emekliler en fazla özleme olasılığı ola nlardır.
Genç işçiler için 1 970 ve 1 980'lerde önerilen bir oda oluştu rma niye­
tine ilişkin erken emeklilik politikaları, birçok şirket tara fından önerilmişt i r.
Ancak. yakın zamanda yapılan alan çalışmaları, a rtan sayıda kişinin emekli
olup sonra pişman olan i nsanları d uydu kları için erken emeklilik seçene­
ğini reddet t i k lerini bildirmektedir. Yirmi bir ü lkede yapılan bir çalışmaya
göre, 40 ve SO'li yaşlardaki ortalama yüzde 1 2 kişi erken emekli olmayı
beklerken, 60 ve 70'1erindeki yüzde 1 6 kişi erken emekli olmuşı u r. Sadece
Almanya, Güney Kore ve Hong Kong'da geçmiş yıllara göre yüksek oranda
Yakın zamanda yapılan enlemesine-kesitsel bir çalış­
maya göre, emekli almuş Japanlar Amerikalılara göre kişi erken emekliliği beklemektedir.
işi ve parayı ne derecede özlemektedir?

J:: 11 ı: ll L İ I i t.: ı: ı ı v ı 1 JI <; A f.; L A U ı.t

Emeklilik bir olay değil bir süreçtir ( M oen, 2007 ) . Emeklilikle ilgili çalışmaların çoğu,
boylamsal değil kesitsel çalışmalardır ve bu çalışmalar da kadınlar yerine erkeklere
oda klanmaktadır. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, son iki yıl içinde emekli olan
erkeklerin, da ha uzun zamandan beri emekli olanlara göre moral düzeylerinin daha
yüksek old uğu n u bildirmektedir ( Kim & Moen, 2002 ) . Diğer yakın zamanda yapılan
bir çalışmada, emekli olup evli ve yeniden evlenmiş kadınların, emekli o l u p d u l,
boşan mış, ayrı ya da hiç evlenmemiş kadınlara göre yaşamlarından daha çok zevk
aldığı ve daha sağlıklı oldukları bildirilmektedir ( Price & Joo, 2 00 5 ) . B u n l a ra ek olarak
yakın zamanda yapılan bir çalışmada, kadınların emeklilik plan ları için erkeklere göre
daha az zaman h a rcadıkları b u l u n m u ş t u r (Jacobs-Lawson, Hershey & Neukam, 200 5 ) .
Emekliliğe iyi uyum sağlamış yaşlı yetişkinler sağlı klı, yeterli geliri olan, aktif.
iyi eğitim al mış, arkadaşlar ve a i leden oluşan geniş bir sosyal ağa sahip ve genellikle
de emekli olmadan önce yaşamdan zevk alan kişilerdir (Jokela ve diğerleri, 2 0 1 O;
Raymo & Sweeney, 2006 ) . Yeterli geliri olmayan, sağlığı zayıf. emeklili kle birlikte
eşin ölümü gibi başka sıkın tılara da uyum sağlaması gereken yaşlı yetişkinler, emek­
liliğe uyum sağlamada en çok zorlananlardır ( R eichstadt ve diğerleri, 200 7 ) . Yakın
za manda yapılan bir çalışmada da, emekliliğe uyum sağlamada zorlanan kişilerin
daha çok işe güçlü bir şekilde bağlılıkları olan, tam zama nlı işler ve uzun bir çalışma
geçmişine sahip. emekliliğe geçiş sü reci kont ro l ü n ü n dışında olan ve düşük öz-yet­
kinliğe sahip kişiler old u k ları b u l u nmuşt u r ( van Soli nge & H en kens, 2 00 5 ) .
Amerika B irleşik Devletleri'nin emeklilik sistemi bir geçiş dönemindedir ( G hilar­
ducci, 2 0 1 0; Helman, Copeland & Va nDerhei, 2 0 1 0; Van Derhei, 20 1 0) . Emeklilik üze­
rine 2007 yılında yapılan alan araştırmalarının sonuçları şu şekilde sıralanmaktadır
( Helman, Van Derlıei & Copeland, 2007 ) : Çalışanların yarısı, emekli aylığına güven­
memektedir; birçok çalışan emekli oldu klarında sa hip olmayacakları yan gelirlere
güvenmektedir. Çalışanlara emeklilik hakkında tavsiyelerde b u l u n ulduğunda, genel­
likle b u n ları pek önemsememektedirler; ça lışanlar uzun dönem sağlık sigortalarına
aşırı değer biçmektedi rler; birçok çalışa mn biriktird i kleri azdır ve birçok çalışanı n
emekli oldu klarında alacakları sosyal güvenlik gelirleri hakkındaki bilgileri çok azdır.
Esneklik, k i ş i n i n emekliliğe iyi u y u m sağlayıp sağlayamamasında önemli bir
u n s u rd u r. Kişiler emek li oldu klarında, çalışt ı k l a rında olduğu gibi a rtık ya pılandırıl­
mış bir çevreye sahip değildirler. Böylece esnek olmaya, kendi ilgilerini keşfetme ye
ve o n u n peşi nden gitmeye iht iyaç d u yma ktadırlar. işle ilgili olmayan ilgilerle ve
a rkadaşlarla zaman geçirmek emekliliğe u y u m u a rttırmaktadı r.
Pla nlama ve daha sonra bu pla nları başa rı lı bir şekilde hayata geçirmek, emek­
liliğe iyi uyum sağla manın önemli yönleridir. Emekliliği planlamada özel bir kon u
Parasal planların yanında, emeklilikte planlanması
gereken diğer boyutlar nelerdir? kadınlardır. Kadın ların erkeklerden daha u ı u n yaşama olasılığı ve daha çok ya lnız

578 BÖLUM 1 8 lrrı Yetışkınlık Dorıf·mırıdı' Bilı��el (ı<•lışırn



yaşama ( kadınların tekrar evlenme olasılığı daha az ve d u l kalma olasılığı daha !azla )
olasılığı vardır ( Moen. 2007; Silver, 20 1 0 ) .
Emeklilik planını sadece parasal açıd a n yapanlar, pla n ı n ı daha dengeli ya panlar
kadar emekliliğe iyi uyum sağlayamamakta dırlar ( B irren, 1 996 ) . E m e k l i l i k içi n
sadece parayı plan l a m a k değil yaşamın diğer a la n l a rı n ı da planlamak önemlidir
( Şener, Terzioğlu ve Karabu let, 2007 ) . Parasal pla nlara ek olarak, kişilerin emeklilik
hakkında bazı soru ları sorması gerekmektedir: B oş za man larımda ne yapacağı nı ?
Akt i f olmaya devam etmek için ne yapmalıyım? Sosyal olmak için ne yapacağım?
Zihnimin aktif kalması için ne yapmalıyım?

rınde çok daha fazla zaman harcadığını öğ


Gözden Geçir Gözden Geçir
renmiştik. Ergenlikte yaşam boyunca ilgi
Yaşlı yetişkinlerin, işlerinin özellikleri nelerdir7
Bağlantı Kur Amerika Birleşik Devletleri'ndeki emekli l i k ile
duyulan boş zaman etkınliklerin yapılandırıl
ması kişiye emeklılik zamanında nasıl katkıda
Yansıt diğer ülkelerdekinı karşılaştırınız.
bulunmaktadır7
insanlar emekliliğe nasıl başarılı bir şekilde

(1 Yaşlanma ile iş ve emekliliğe


uyum sağlayabilirler?
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
uyum u tartışır. Bağlantı Kur Hangi yaşta emekli olmak isterdiniz? Ya da bir
yetişkin olarak sağlığınız izin verdiği sürece
1 2. Bölümde Amerika Birleşik Devletleri'nde
çalışmayı mı tercih ederdinız?
yaşayan ergenlerin Doğu Asyalı ergenlere
göre yapılandırılmamış boş zaman etkinlikle-

4 Zihinsel Sağlık O Yaşlı yetişkinlerdeki zihinsel problem leri betimler.

Depresyon Bunama, Alzheimer ve Diğer Kurban Olma Korkusu, Suç ve


Hastalıklar Yaş l ı lara Yönelik Kötü Muamele

İnsa n ların büyük bir kısmı u zu n bir yaşam sürmek istemekted ir ancak yaşlı l ı kta
yaşamlar. zihinsel bir rahatsızlıktan dolayı alt üst olmaktad ır. B u ihtimal hem insan­
ların hayatında sorun oluşt urmaktadır hem de ıopl u m için parasal olarak pa halıya
patlamaktadır. Zihinsel rahatsızlıklar, kişileri yardıma ve bakıma m uhtaç h a l e getir­
mektedir. Yaşlı yetişkinlerde zih insel sağlık boz u k l u klarının bedeli, Amerika'da yılda
40 milyon dolardan fazla olarak tahmin edil mekted ir. Para n ı n kayb ı n d a n çok insan
potansiyel inin kaybı ve b u n d a n görülen zarar önemlidir. Yaşlı yetişkinlerde zihi nsel
bozu kluklar daha çok ilgilenilen konular olmasına rağmen, yaşl ı yet işkinler genç
yeıişkinlere göre daha fa7Ja ora n da zihi nsel bozu kluk yaşa mama ktad ı r ( B usse &
B lazer. 1 99 6 ) .

rı � D D C C V ()

Majör depresyon, kişinin yoğun olarak m u tsuz, moralsiz, kendini aşağılayıcı (self­
derogawry) ve sıkılmış old u kl a rı bir duygu d u rum bozu kluğudur. B u i nsanlar k e n ­
di lerini i y i hissetmezler, yaşama güçlerini kolayca kaybederler. işt a h l a rı yoktur,
halsizlerdir ve motivasyonla rı yok t u r. Ağı r depresyon, zihinsel ra hatsızlıkların "soğ u k
algınlığı" olarak adlandırılmıştır. Ancak, yakın zamanda yapılan b i r gözden geçirme
çalışması, yaşlı yetişkin lerde depresyon un, gençlere göre daha az yaygın olduğunu
Majör/ağır depresyon: Bireylerin son derece üzgün,
göstermektedir ( Fiske, Wtherell ve Gaız, 2009 ) . Yaşlı yetişkinlerdeki depresyon vaka­
morali bozuk, kendinı aşağılayıcı ve sıkılmış oldukları
larının yarısından fazlasının yaşa dıkları yaşamlarındaki ilk depresyon rahatsızlığıdır bir duygudurum bozukluğu. Kişi iyi hissetmez, ya­
( Fiske, Wıherell ve Gaız, 2009 ) . şama gücünü kolayca kaybeder, iştahı bozuktur, ne­
Bir çalışmaya göre, yaşlı yetişkinlerde düşük sıklıkta depresyon belirtisi görü l ­ şesiz ve isteksizdir. Majör depresyon çok yaygın
olduğu için zihinsel hastalıkların "soğuk algınlığı" da
mesi, o n a yaşa göre, daha a z ekonomik zorl u k, daha aı olumsu1 sosyal değişim
denir.

ıler fı'li?� ııık


• Klc M q 579
yaşanması ve artan dindarlık ile ilişkili bulunmuştur ( Schieman, van G undy & Tay­
lor, 2004 ) . Diğer bir çalışmaya göre. düzenli olarak spor yapan özellikle de aerobic
yapan yaşlı yetişkinlerin, depresif olma olasılığı daha azdır. A n ca k, sağlığı iyi olma­
yan ve ağrı çeken yaşlıların depresif olma olasılığı daha yüksektir ( Mavandadş ve
diğerleri, 2007 ) . Depresif belirtiler. iyice yaşlı yetişkinlerde (85 ve üstü ) artmaktadır
ve b u a rtış daha yüksek oranda kadınlarda, daha [azla fiziksel engele sahip, daha
... - - - - - - - - - ..
I fazla bilişsel boz u k l uğu olan ve daha d ü ş ü k sosyo-ekonomik d ü zeydeki kişilerde
gelişimle bağlantı daha çok görülmektedir ( Hybes & B lazer, 2 0 04 ) .
Çocukluk, ergenlik v e i l k yetişkinlik yıllarında, kadınlar erkeklerden daha fazla
Cinsiyet: Kad ı n larda görülen depresyon
depresif belirtiler göstermektedir ( Nolen-Hoeksema, 20 1 1 ) . B u cinsiyet farklılığı orta
oranının yüksek olmasının bir nedeni de,
yaş ve yaşlı yet işkinler için de geçerli midir? Boylamsal bir çalışmaya göre, 5 0 ve 60
kad ı n ların erkeklere göre depresif d u ru m­
yaş grubunda kadınların depresyon oranı erkeklerden daha fazladır a ncak bu durum
ları üzerine çok daha fazla düşünmeleri ve
80 yaş için geçerli değildir ( Barefoot ve diğerleri, 200 1 ). Erkeklerin depresif belirtileri
bu d u rumu kafalarında daha fazla büyüt­
60 yaştan 80 yaşa kadar artmaktadır ancak b u d u ru m kadınlar için geçerli değildir.
meleridir. 1 2. Bölüm, s. 404.
I Bu k uşakta, erkekler 60 yaşından sonra daha büyük rol değişimi yaşayabilirler.
____ .,,
Ç ü n k ü erkeklerin kadınlara göre daha a kti[ bir iş yaşantısından emekli olmuş olma
olasılıkları daha yüksektir. Sonuç olarak, yaşlı yetişkinlerde depresi[ belirtilerde cin ­
siyet farklılığının olmaması, k uşağa özgü b i r durum olabilir ve ileri yetişkinlikte
değerlendirilen, iş yaşamına dahil olan daha fazla sayıdaki kadın ı içermeyebilir.
Yaşlı yetişkinlerde depresyonun en temel yordayıcılan, erken depresif belirtiler,
sağlıklı olmama, engelli olmak, eşin ölümü gibi kayıplar ve düşük sosyal destektir
(Leeve Park, 2008; Ng ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Uykusuzluk, genelllikle yaşlı yetişkinlerde
depresyon için risk faktörü olarak değerlendirilmektedir. ( Fiske, Wetherell & Gatz,
2009 ) . G ü n l ü k faaliyetlerin azalması, geç dönem depresyonun yaygın olarak görülen
gidişatıdır ( Fiske, Wetherell & Gatz, 2009 ) . Sıklıkla etkinliklerin azalmasına, depres­
yonu a rttıra n öz eleştirideki artış da eşlik etmektedir.
Depresyon, gençlerde olduğu gibi yaşlılarda da tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır
( Asghar-Ali & B ra u n , 2009; Vahia ve diğerleri, 2 0 l O ) . Ne yazık k i depresif belirtilere
sahip yaşlıların yüzde 80 kadarı tedavi a lmamaktadır. ilaç ve psikoterapinin birlikte
uygulanması hemen hemen beş depresif yaşlının dördünde önemli ilerlemeler sağ­
lamıştır ( Koenig & Plazer, 1 99 6 ) . Önemli faaliyetlerde ve d i nsel etkinliklerde b u l u n ­
m a k da depresif belirtileri azaltabilir ( Fiske, Wetherell & Gatz, 2009 ) . On dokuzuncu
bölümde tartışacağımız yaşamı gözden geçirme I a n ı larla tedavi, yaşlılarda depres­
yonun tedavisi n d e gerektiği kadar k ullanılmama ktadır ( Fiske, Wetherell & Gatz,
2 00 9 ) .
Majör depresyon, sadece üzüntüye değil a y n ı zamanda intihar eğil i mlerine d e
yol açmaktadır ( Bergman, Levy v e diğerleri, 2 0 1 O). Amerika B i rleşik Devletleri'nde,
Yaşlı yetişkinlerde görülen depresyonun özellikleri
intihar edenlerin yüzde 2 5 'ine yakınını 65 yaş ve üstü yaşlı yetişkin oluşturmakta­
nelerdir?
dır ( C h u rch, S iegel & Fowler, 1 988 ) . İntihar etme olasılığı en yüksek olan yaşlılar
yalnız yaşayan, eşini kaybetmiş ve sağlığı bozulan erkeklerdir ( Ruckenha user, Yaz­
dani & Ravaglia, 2007 ) .

B U f\ A M A A LZ H E İ M E P ı r:. n i (; E R H A <:;TA I l l< L .A R


Zihinsel bozu kl u kl a r a rasında yaşlı yetişkinlere e n fazla zarar veren rahatsızlık
demanslardır (Jellinger, 2 009 ) . Son yıllarda çalışmalar büyük oranda en yaygın
bu nama t ü rü ne yani Alzheimer hastalığına odaklanmaktadır. Yaşlı yetişkinlerde yay­
gın olarak görülen d iğer hastalıklar ise, çok l u damar t ı kanmasına bağlı demans ve
Parkinson hastalığıdır.

Demans, temel/öncül belirtisi zihinsel işlevlerin bozulması olan herhangi bir nöro­
lojik bozu kluğa verilen genel addır. Demansa sahip olan kişiler sıklıkla kendilerine
bakma becerilerini ve tanıdık çevreleri, a ile bireyleri de dahil tanıdık insanları tanıma
becerilerini kaybederler { Mast ve Healy, 2009; ve diğerleri. 2 0 1 0; Travers, martin­
Kahn ve Lie, 2 0 1 0) . Seksen beş yaş ve üstü kadınların yüzde 2 3 'ünün, erkeklerin
Demans: Temel belirtisi, zihinsel işlevlerin bozulması
yüzde l 7'sinin bunama riski taşıdığı tahmin edilmektedir (Alzheimer's Associaiton,
olan nörolojik bozukluklara verilen genel addır.

580 BOLUM 1 8 llerı Yetışkınlık Dönemınde Bılişsel Gelişım



20 1 0 ) . Ancak bu t a h m inlerin y üksek olması, Alzheimer Derneği'nin 20
a raştırma ve eğiti m faaliyetlerine ayrılan kaynağı arttırmak için girişti k ­
Erkek
l e r i lobi çabalarından kaynaklanabilmektedir. Demans ç o k geniş bir kate­
Kadın
gorid i r ve yaşlıla rın rahatsız l ı k l a rını azaltmak ve zihinsel işlevin
ıs
c
"' ·-
bozulmasına dair sebepleri belirlemek için yapılan her girişim önemlidir. - V>.,
>Ol "
� :�
Alzheimer Hastalığı: Demansın bir t ürü olan Alzheimer hastalığı bel­ "' c
t;; >.
� ·i::
.,
lekte, muhakeme yeteneğinde, dilde ve sonunda fiziksel işlevlerde derece �
<JJ = 10
E .�
derece bir bozulmayla kendini gösteren, ilerleyen, geri dönüşü olmayan ., c
·- -"'

12 c
.<: .,
bir beyin rahatsızlığıdır. Amerika B i rleşik Devletleri'nde 20 1 0 yılında, tah­
<( -"'

mini 5,3 m i lyon yetişkin Alzheimer hastasıdır ve 1 0 milyon babby boo­ "' .,
" .D
-
mers k u şağındaki k işilerin ( 1 946 ile 1 964 a rasında doğan kişiler) bu >.
5
o
hastalığa yakalanması beklenmektedir ( Alzheimer's Association, 2 0 1 0 ) . -"'
.,
Şekil 1 8.6'da farklı yaşlardaki kadın ve erkeğin tahmini Alzheimer hasta­ u
.,
Qi
lığına yakalanma riski gösterilmektedir ( Alzheimer's Association, 2 0 1 0 ) . \.'.) o
Kadınların Alzheimer hastalığına yakalanma olasılığı, kadınların erkekler­
65 75 85
den daha uzun yaşamasından kaynaklanmaktadır ve uzun yaşam beklen-
Yaş
tisi, b u hastalığa yakalanabilecekleri yılların sayısını a rt t ı rmaktadır. Ş E Kİ L 1 8.6
Alzheimer hastalığının, 65 yaş ve üstü Amerikalılarda sağlık harcamalarını
FARKLI YAŞLARDA KADIN VE ERKEKLERDE ALZHEIMER
üç kat arttırdığı tahmin edilmektedir ( Alzheimer's Association, 20 1 0 ) .
HASTALIGl'NIN GELİŞMESiNDE TAHMiN EDİLEN RiSKLER:
Hastalığın görülme sıklığı arttığı için, araştırmacılar çalışmalarını, hastalı- Kaynak: Alzheimer's Association (201 0). 201 0 Alzheimer's facts and
ğın altında yatan nedenleri onaya çıkarmaya ve daha etkili tedaviler geliş- figures. Alzheimer's & Dementia, 6, 1 58-1 94.
tirmeye yönlendirmiştir ( C hiba ve diğerleri, 2009; O'Bryant ve diğerleri.
2009; Reiman, Langbaum & Tariot, 2 0 1 0 ) .
B a şl a ma yaşı değişiklik gösterdiği için, Alzheimer, erken başlangıç ( 6 5 yaştan daha
genç kişilerde ortaya çıkar) ya da geç başlangıç ( başlama yaşı 6 5 ve ü st ü dü r ) olarak
da tanımlanmaktadır. Erken yaşta başlayan Alzheimer nadir görülmektedir ( b ü t ü n
vakala rın yaklaşık yüzde l O' u ) v e genellikle 3 0 - 6 0 y a ş a rası insanları etkilemektedir.
Alzheimer hastalığında beyin dokusu zarar gördükten sonra, en azından şu ana
kadar k i çalışma l a rı n temelinde ve yakın gelecekte etkili tedavilerle zararın geri
döndü r ü lmesinin olasılığı yoktur. Bu nedenle bu hastalıkla ilgili araştırmalar, hasta­
lığın biyoloj i k ve çevresel risk unsurlarına, beyin dokusunun zarar görme olasılığı n ı
azaltan önleme stratej i leri geliştirmeye v e orta yetişkinlik dönemindeki bilişsel kay­
nakların devam ettirilmesine odaklanmaktadır.
Alzheimer hastalığında, bellekte önemli rol ü olan beynin iletici asetilkolin kirn­
yasalında (brain messenger chemical acetylcholine) eksiklik görülmektedir ( Alcaro
ve diğerleri, 20 1 0; Mura ve diğerleri, 20 1 0; Renız ve diğerleri. 20 1 0) . B u nunla bir­
likte, hastalığın gidişatında beyin erimektedir ve bozulmaktadır (bakınız şekil 1 8. 7 ) .
Alzheimer hastalığında beyinin bozulması, amiloid plaka (kan da marlarında biriktiri­
len protein depolarındaki yoğu n l u k ) ve nörofibrıl düğümleri'nin ( sinirleri yapılandıran
kıvrımlı l i fl e r ) formasyonu ile belirlenmektedir ( Ga l imberti & Scarpini. 2 0 1 0; Tabira ,
2009; Ta rawneh & Holtzman, 2 0 1 0 ) . Araştırmacılar özell ikle, Alzheimer hastala rının
plak a ve nörofi brıl d üğümlerindeki ilerlemeyi engelleme yollarını a ramaktadır
( M i u ra ve diğerleri, 2007 ) .
Alzheimer hastalığında rol oynayayabileceği düşünülen oksidatif strese ilgi git­
t ikçe a rtmaktadır ( Bonda ve d iğerleri. 20 1 O; Di Bona ve diğerleri. 201 O; Galasko ve
diğerleri, 20 1 0 ) . O ksidatif stres, vücudun antioksidan savunma yapıları, serbest kök­
sel atom ataklarla ve vücuttaki oksidasyonla baş edemediğinde ortaya çıkmaktadır.
1 7. böl ü mden hatırlayacağınız gibi serbest radikal k u ramı, temel biyoloj i k yaşlanma
k u ramıdır.
Alzheimer hastalığının nedenleri tam olara k bilinmemesine rağmen, yaş önemli
bir risk faktörüd ü r ve genlerin de önemli bir rolü n ü n olma olasılığı vardır ( Avramo­
poulos, 2009; Bettens, Sleegers & Van Broeckhoven, 20 1 0; Gomez Ravetti ve diğer-
leri, 20 1 0) . Alzheimer hastalığına sahip kişilerin sayısı 65 yaştan sonra her beş yılda
Alzheimer hastalığı: Bellekte, muhakeme yetene­
i kiye katlanma ktadır. Beyinde plaka ve düğümlerin a rt masıyla ilişkili olan Apolipop­
ğinde, dilde ve sonunda fiziksel işlevlerde derece de­
rotein E (apoE ) adındaki bir genin Alzheimer hastalarının üçte biri kadarında önemli rece bir bozulmayla kendini gösteren ilerleyen, geri
rol ü olduğu d ü ş ü n ü lmektedir ( Golanska ve diğerleri. 2 009; Lane ve He, 2009; dönüşü olmayan bir beyin rahatsızlığıdır.

ileri Yetişkınlik
• KISIM 9 581
ŞEKİL 1 8.7
İKi BEYİN GÖRÜNTÜSÜ: NORMAL OLARAK
YAŞLANMIŞ BEYİN VE ALZHEİMER HASTALl­
GINA SAHİP BEYİN: Soldaki beyin grafiği normal
yaşlanmış beynin bir parçasıdır ve sağdaki resim ise
Alzheimer hastalığından zarar görmüş beynin bir
parçasının görüntüsüdür. Alzheimer hastalığına sa­
hip beynin nasıl bozulduğuna ve eridiğine di kkat
ediniz.

Vemuri ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . İsviçre'de 1 2 . 000 ikiz çiftin katıldığı çalışmada, tek


yum urta ikizlerinin, çift yumurta ikizlerine göre Alzheimer hastalığına yakalanma
olasılığı daha yüksek buluna rak, bu hastalıkta genetik etkilerin rolü tanışılmıştır
(Gatz ve diğerleri, 2006 ) .
Ailesinde Alzheimer hastalığı öyküsü olan kişiler daha fazla risk altında olma­
larına rağmen, bu hastalık karmaşı ktır ve yaşam biçimi gibi bi rçok faktörden kay­
naklanma olasılığı vardır. Uzun yıllardır, bilim insanları sağlıklı bir diyet in, sporun
ve kilo kont rol ü n ü n , kardiyovasku ler hastalık riskini azaltabileceğini bildirmekte­
dir. Artık, bu sağlıklı yaşam stilleri ni n Alzheimer hastalığı riskini azalttığı da bili n ­
mekt.edir. Araştırmacılar, Alzheimer hastalığı o l a n yaşlı kişilerin kardiyovasküler
rahatsızlığına yakalanma olasılıklarının da Alzheimer olmaya n lara göre daha fazla
olduğunu göstem1ektedir ( Helzner ve diğerleri. 2009; Reynolds ve diğerleri. 20 l O ) .
Yapılan otopsilere göre beyni n tellıale düğüm işaretleri v e plakaları kardiyovaskü­
ler hastalığa sahip Alzehimer hastalarında üç kez daha fazla yaygındır ( Sparks ve
diğerleri, l 990 ) . Yakın zamanda şişmanlık, sigara içmek, damar tıkan ıklığı, yüksek
kolesterol ve yağ gibi kalple ilgili risk fakt örleri n i n de Alzheimer hastalığında olum­
suz etkileri olduğu bulunmuşt u r ( Abellan ve diğerleri, 2009; Florent- Bechard ve
diğerleri, 2009; Reynolds ve diğerleri, 20 l O; Son en ve diğerleri, 2009; Sottero ve
diğerleri, 2009 ) .
Bir çok problem yaşla ilişkili olduğu gibi. spor yapmak ela Alzheimer hastalık
riskini azalımaktadır ( Geda ve diğerleri, 20 l O; Radak ve diğerleri, 20 1 0; Rolland,
van Kahn & Vellas, 20 1 0) . Yetmiş bir ile doksan üç yaşları a rasında 2000'den fazla
erkeğin katıldığı bir çalışmaya göre, günde bir milin ( yaklaşık 1 .6 km) dörtte birin­
den daha az yürüyenlerin, her gün iki milden fazla yürüyenlere göre, Alzheimer
hastalığına yakalanma olasılığı iki kez daha fazladır (Abbotl ve diğerleri, 2004 ) . Yaşlı
yetişkinlerle yapılan diğer bir çalışmaya göre, haftada üç ya da daha fazla spor yapan
yaşlıla rın daha az egzersiz yapanlara göre altı yıllık zaman diliminde Alzheimer
hastalığına yakalanma olasılığı daha azdır ( Larson ve diğerleri, 2006 ) .

Erken Tanı ve Alzheimer Hastalrğı: Hafif d ü zeyde bilişsel bozu l ma ( H B B ) ,


normal yaşlanmadaki bilişsel değişi mler ile çok erken dönem Alzheimer has­
talığı ve diğer demans t ü rleri a rasındaki geçiş d u ru m u n u gösterir. H B B , Alz­
Eski başkan Ronald Reagan'a 83 yaşında Alzheimer tanısı
heimer hastalığı için giderek a rtan bir risk unsuru olara k düşü n ü lmektedir.
konmuştu. Ta hminlere göre, 6 5 yaş ve üstü kişilerin yüzde ı O ya ela 20'sincle H B B var-

582 BÖLÜM 1 8 llerı Yetiş kin l ik Döneminde Bilişsel Gelişim



dır ( Al zheimer's Association, 20 1 0 ) . H B B 'si olan bazı kişiler Alzheiın e r hastalığına
yakalanmamaktadır ancak HBB A l zheimer hastalığı için bir risk [aktörüdür.
B e l leğinde sadece yaşa bağlı d üşüş görülen kişilerle, H B B 'si olanları ayın etmek
zordu r çünkü bu ayırım HB B'si olan kişiler a rasından daha sonra Alzbeimer hasta­
l ığına yakalanacak olanları yordamaktadır ( Schwam & Xu, 20 1 0; Vellas & Aisen,
20 1 0 ) . B u amaçla H B B 'si olanlar, fMRl ( fo nksiyonel magnetik resonans görün t ü ­
leme) beyin taramasına sok u l maktadır ( Pih lajamaki, Ja uh iainen & Soininen, 2009 ) .
Eğer tarama, belleği içeren belirli beyin bölgelerinin, bellek sorun u yaşa mayan kişi­
lere göre daha küçük old u ğ u n u tespit ederse, bu kişinin Alzheimer hastalığına yaka­
lanma olasılığı daha fazladır ( Alzheimer's Association, 20 ı O ) . Yakın zamanda yapılan
bir çalışma, H B B 'si olmayan kişilerin H B B 'si olanlara göre kabuk kalın l ı k düzey i n i n
d a h a yüksek olduğunu göstermiştir ( Wa ng v e diğerleri, 2009 ) . B u n u n la birli kte,
[MRI taraması, beli rt iler gelişmeden önce bile, erken dönem Alzheimer hasta lığına
özgü olan beyin değişimlerin i gösterebilmektedir ( Matsuda, 2007 ) . Yakın zamanda
yapılan bir gözden geçirme çalışması, medial temporal lobdaki sinir kayıpları na d a i r
[ M R I ölçü m ü n ü n, bel lek kaybını v e sonunda b unamayı yordadığını göstermekted i r
( Vellas & Aisen, 2 0 1 0) .
Boylamsal çalışmalara göre, belleğin belirli boyu t la rı, daha sonra gelişecek ola n
bunama ve Alzheimer hastalığının göstergesi olabilmektedir ( Jessen ve d iğerleri,
2 0 1 O; Johnson ve diğerleri, 2009 ) . Bir ça lışmada, Alzheimer hastalığına dair hiçbir
belirti olmayan kişilerin kısa bir sözel hatırlama görevine dair performansları, kişi­
lerin ı O yıl sonra Alzheimer hastası olup olmayacakları y la i l işkili bulunmuştur (Tier­
ney ve d iğerleri, 2 0 0 5 ) . Diğer bir çalışmada, ilk ölçümde episodik belleklerin i n zarar
gördüğü tespit edilen yaşlı yetişkinlerin, 1 0 yıl içinde Alzheimer hastal ığına yaka­
lanma olasılığı a nlamsal bel lek, çalışma belleği ve görsel-mekansal beceri gibi diğer
bilişsel alanlarda bozu kluğa sahip olanlara göre iki kat daha fazla b u lu n m u ş t u r
( Aggarwa l v e diğerleri, 200 5 ) .

Alzheimer Hastalığında İlaç Tedavisi: Alzbeimer hastalığının tedavisi için A m e r i ­


k a n Gıda ve i l a ç İdaresi tara fı nd a n "cholinerase i n h ibitor" a dında birçok i l a ç o n a y ­
l a n m ıştır. B u i la ç l a r, bey i n d e k i asetilkolin d ü ze y i n i a rt t ı ra rak belleği ve d i ğer
bil işsel işlevleri ilerletmek i ç i n ü ret i l mişt i r ( Emre ve diğerleri, 20 1 O; H o wl a n d ,
2 0 1 0; O rh a n v e d iğerleri, 2009; Pepeu & Giova n n i n i , 2009 ) . Alzheimer hastalığı­
n ı n tedavisinde k u l l a n ılan ilaçların, sadece hastal ığın gidişatını yavaşlattığı n ı , has­
ta lığa neden olan etkeni teda vi etmediğ i n i u n u tmamak gerekir ( Rafi ! & Aisen,
2009 ) . B u ilaçla r, ilacı ku l l a n a n ların yüzde 50'sinde Alzbeimer hastal ığın ı n o l u m ­
suz beli rtilerini 6 a y d a n 1 2 a ya kadar yava ş l a t maktadır ( Al zheimer's Associa t i o n ,
20 1 0 ) . Ayrıca H B B ' n i n t e d a v i s i için Federal İlaç İ d a resi tarafından h e n ü z hiç bir
ilaç ona yla nmamıştır ( A lzheimer's Association, 20 1 0 ) .

Alzheimer Hastalarının Bakımı: Alzheimcr hastalarına veril e n bakım ö n e m l i bir


kon u d u r ( I l i [fe ve diğerleri, 2 009; Kelsey, Lad itka & L a d itka, 20 1 0; S ilverst e i n ,
Wong & B ru eck, 20 1 0 ) . Sağlık u z m a n ları, Alzheinıer hasta l a rı i ç i n a i l e n i n ö n e m l i
bir destek sistemi olabil eceği n i d ü ş ü n mektedir. Ancak b u hasta lığa yaka l a n a n k i ş i ­
l e r i n i h t i yaç d u yd uğu b a k ı m ı vermek, ai leleri d u ygusal v e fiziksel olara k t üketttiği
için, b u desteği n a i l e için bazı bedelleri olmaktadır ( E l l iotr, B u rglo & Decos t e r,
20 l O; Ferrara ve d iğerleri, 2 008; Lavretsky, S idda rt h & Irwin , 20 l O ) . Örneğin,
Alzheimer hastal a rı n a bakını veren a i leleri n i n yüzde 5 0'sin d e depresyon ra p o r
e d i l m iştir ( Redinba ugh, Macca l l u m & K ieco l t - Glaser, 1 99 5 ) . B i r meta - a n a l i z ça lış­
masına göre, bakım veren kadınlar bakım veren erkekl ere göre daha fazla bakım
verdiklerini, daha y ü ksek d ü zeyde ağır y ü k ve depresyon, daha d ü ş ü k d ü zeyde
iyi olma hali ve daha d ü ş ü k d ü zeyde fi ziksel sağlık b i l d i rmişlerd i r ( Pi n q u a rt &
Sorensen, 2006 ) .
Soluk aldırma bakımı (Respite care) ( e n g e l li l ere, hast a l a ra v e yaşlılara ba kım
veren kişilere geçici ra hatlık sağlayan hizmetler) Alzheinıer hasta l a rı nı n g ü n l ü k
iht iyaçlarını gideren k i ş i l e re yardım için geliştirilmiş t i r. B u tarz b i r b a k ı m , s ü rekli
ba kımın ort a ya çıkardığı ağır y ü k ü önemli derecede azaltmaktadır ( Tompkins &

• KISIM 9 ileri Yetişkinlik 583


kariyerlerle bağ l a ntı

Jan Weaver, Dallas Alzheimer Derneğinin Yöneticisi


Dr. Weaver, Alzheimer Derneği n i n Dallas Merkez Şubesi'ne hizmet ve
eğitim yöneticisi olarak 1 999'da katı l m ı ştır. Bundan önce, Texas
Yaşlanma Eğitim ve Araştırma kurumunda yardı mcı eğitim yöneticisi ve
North Texas Üniversitesi'nde Yaşlıl ıkta Ul usal Eğitim ve Öğretim
Akademisininyöneticisiolarakhizmetvermiştir. Birgerontolog istolarak
Weaver, yaşlanmayla ilgili insan gelişimi örüntülerini tespiteden hizmet
ve eğitim programlarını planlamakta ve geliştirmektedir. Alzeheimer
Derneği'nde denetled iği hizmetler arasında kaynak merkezi ve yardım
hattı, aile yardım programı, bak ı m prog ramı, destek grupları, müracaat
ve bilgi, eğitim konferansları ve halk sem inerleri bulunmaktadır.
Weaver, her yaştan insa n ı n, yaşlı yetişkinler hakkında bilgilendi ril­
miş ve dengeli bir bakış açısına sahip olmaları gerektiğini düşün mekte­
dir. Bu bakış açısı, kişilerin yaşlanmayı, bir düşüş ve bağımlılık süreci
yerine gelişme ve tamamlama süreci olarak algılamalarına yardımcı ol­
maktadır. Weaver, 1 996 yıl ı nda Texas Ün iversitesi'nde, sosyolojideki
doktor ünvanını, gerontoloji bilimine yaptığı vurguyla kazanmıştır.
Jan Weaver, Alzheimer hastalığı hakkında ders verirken.

B e l i , 2 0 09 ) . Araştırmacıla r, Alzheimer hastalarına evde bakım verm e n i n sıkıntısı ­


n ı n , bağışıklık sistemini erken yaşlandırdığını ve bu d u ru m u n bakım verenleri n
yaşa bağlı rahatsız l ı k l a ra yakalan masında b i r risk unsuru o l d u ğ u n u b i l d i rmekte­
dir ( Graham, C hristian & K ieco l ı - G laser. 2006; Ma usbach ve diğerleri, 2 0 08 ) .
Alzheimer hastalarıyla çalışın kişiler için birçok iş olanakları b u l u n ma ktadır. Alz­
heimer Derneği yöneticisinin işini okumak için Kariyerlerle Bağlantı kısmına bakınız.

Çoklu Damar Tıkanmasına Bağlı Demans: Çoklu d a mar tıkanmasına bağlı


demans, cerebral/beyne ait atardamarlarda tekrarlanan, geçici kan a kışı engellen­
mesi sonucunda zihinsel işlevlerde d ü zensiz ve i lerleyen kayıpları ifade etmektedir
( Solans- Laque ve diğerleri, 2008; Thompson ve d iğerleri, 20 1 0 ) . Sonuçta birçok
m i n i felç olmaktadır. Damar tıkanması terimi, kan damarlarıııın geçici olarak engel­
lemesi a nlamı na gelmektedir. Demans hasta larının yüzde 1 5 ile 2 5 'inde de damar
bozukluğu olduğu tahmin edilmektedir.
Çoklu damar tıkanmasına bağlı demans, yüksek kan basıcı h ikayesi olan erkek­
lerde daha yaygındır. K l i n i k görün ü m ü Alzheimer hasta l ığından farklıdır. Alzheimer
hastaları sürekli olara k kötüye giderken, birçok çok l u damar t ı ka nmasına bağlı
demansa sahip kişiler iyileşebilmektedir. Çoklu damar t ıkanmasına bağlı demansın
belirtileri zihin karışıklığı, kelimeleri iyi telaffuz edememek, yazma bozuk l ukları,
yüzün, bacağın ya da k o l u n bir tarafı n ı n u yuşması gibi belirtilerdir ( Hoyer & Roodin ,
2 00 9 ) . Ancak, bu rahatsızlığın her onaya çıkışı daha zarar verici olmasına rağmen,
daha sonrasında h ızlı bir iyileşme görül mektedir. Bu geçici a t a k ları yaşaya nları n
ya klaşık yüzde 3 5 - 50'sin i n , a l t ı nda yaran n e d e n tedavi edilmezse, b e ş y ı l içinde
büyük bir felç yaşaması beklenmektedir. Bu kişilere özellikle spor, ileri bir diyet ve
altta yatan damar raharsızlığınııı ilerlemesini yavaşlatan. d u rd u ra n ilaçl a r tavsiye
Çoklu damar tıkanmasına bağlı demans: Cerebral/
beyne ait atardamarlarda geçici kan akışının tekrarla­
edilmektedir ( C raft . 2009 ) .
yan engellemeler sonucunda ortaya çıkan zihinsel
işlevlerde d üzensiz ve ilerleyen kayıptır.

584 BÖLÜM 1 8 ileri Yetişkınlik Dönemınde Bilişsel Gelişım



Parkinson Hastalığı: Demansın diğer bir t ü rü olan Parkinson hastalığı
kaslardaki titreme, hareketlerin yavaşlaması ve kısmi yüz felci gibi belirtilerle
tanımlanan sürekli ve ilerleyen bir rahatsızlıktır. Parkinson hastalığı, beyin ­
deki dopamin üreten sinirlerin zarar görmesiyle ortaya çıkmaktadır ( Swan­
son, Sesso & E mborg, 2009 ) . Dopamin, normal beyin fon ksiyo n l a rı için
gerekli olan bir nörotransmiterdir. B u sinirlerin neden zarar gördüğü bilin­ OOY!l a GUU
"'"""
memektedir.
Parkinson hastalığın ı n en temel tedavisi, hastalığın ilk evrelerinde dopa­
minin etkisini güçlendiren ilaçlar (dopaminle aynı etkiyi yapa n ) ve sonra
beyin tarafından dopamine dönüştürülen L -dopa ilaçlarını k u llanmaktır
( LeWitt, 2009; Nagatsua & Sawadab, 2009; Pahva & Wood, 20 1 0; Wood,
20 1 0 ) . Ancak, L-dopanın kullanım dozuna doğru karar vermek zordu r ve
etkisini zamanla kaybetmektedir ( Nomoto ve diğerleri, 2009 ) .
İlerlemiş düzeyde Parkinson hastaları n da u ygulanan diğer bir tedavi,
beyne elektrotları n yerleştiri lmesini içeren derin beyin uyarımı'dır ( D B U ) .
E lektrotlar daha sonra b i r kalp piline benzer b i r cihaz yardımıyla uyarılmak­
tadır. Yak ı n zam a n da yapılan çalışmalar, D B U ' n u n parkinson hastaları için
faydalı olabileceğini göstermektedir (Kim ve diğerleri, 2 0 1 O; Troster, 2009;
Zahodne ve diğerleri, 2009; Yuan ve diğerleri, 2 0 1 0 ) . Diğer yakın zam a n da
yapılan çal ışmalara göre, ta ngo gibi belirli t ü r danslar Parkinson hasta larının
h a reket becerilerini geliştirebilmektedir ( Hackney & Earhart, 2009, 201 Oa, b ) .
K ö k h ü cre n a k li v e gen terapisi hastalığın tedavisinde gelecek için u m u t vaat
etmektedir (Fricker-Gates & Gates, 20 1 O; Isaacson ve Kordower, 2009; Lin­
dwall & Kokaia, 2 0 1 0; Trimmer & Bennett, 2009 ) .

KU RBAN OLMA KORKUSU, SUÇ VE YAŞLI LARA Muhammed Ali dünyanın en önde gelen sporcularından biridir
ve Parkinson hastasıdır.
YÖN ELİ K KÖTÜ M U A M E E
İleri yetişkinlik dönemindeki gelişimin bir özelliği olan bazı fiziksel düşüş ve sınırlı­
lıklar, yaşlı yetişkinlerin incinebi lirliklerini ve kork u l a rı n ı a rttırmaktadır. B a zı yaşlılar
için suç korkusu seyahatten, sosyal etkinliklere katılmaktan ve hayatını etkin bir
şekilde sürdürmekten caydırıcı bir rol oynamaktadır. Yaşlıların hemen hemen dörtte
biri, bir suça k u rban olmaktan korktuklarını bildirmektedir. Ancak gerçekte, yaşlıla­
rın aldıkları önlemler sonucunda, genç yetişkinlere göre bir suça k urban gitme ola­
sılıkları daha azdır. Buna karşın, yaşlılara yönelik işlenen suçların, silahlı soygun gibi
ciddi saldırılar olma olasılığı vardır. Yaşlı yetişkinler, dolandırıcılık, vandalizm, kap­
kaç. taciz gibi şiddet içermeyen suçlara da maruz kalmaktadır ( Fu lmer, Guadagno &
B olton, 2004 ) . Yaşlılara yönelik işlenen suç ora nları tahminleri düşük olabilmektedir
çünkü yaşlılar, suçluların intikam almasından korktukları için ya da adaletin yar­
dımcı olacağını düşünmedikleri için işlenen suçu rapor etmemektedir.
Yaşlılara yönelik istismar ne sıklıkta gerçekleşmektedir? Yakın zam a n da yapılan
bir gözden geçirme çalışmasına göre, yaşlıla rı n yüzde 6'sı geçen bir ay içinde önemli
bir istismara maruz kaldıklarını bildirmektedir ( Cooper, Selwood & Livingston,
2008 ) . B u çalışmada, bakıcıların yüzde 1 6'sı yaşl ılara yönelik önemli derecede psi­
kolojik istismarın olduğunu onaylamaktadır. Yaşlılara yönelik kötü m uamele her­
hangi biri tarafınd a n u yg u l a m a k tadır a ncak öncelikle bu şiddet aile bireyleri
tarafından gerçekleştirilmektedir ( Dakin & Pearlmutter. 2009 ) . Yaşlılara yönelik kötü
muamele çocuklarda olduğu gibi ihmal. psikolojik istismar ve fiziksel istismarı içer­
mektedir (Anetzberger & Teaster, 2 0 1 O; Mixson, 2 0 1 0 ) . Yaşlı yetişkinler, sıklıkla
eşleri tarafından istismara uğramaktadır. Yaşlı kadınların olası fiziksel şiddet karşı­
sında yaşadıkları sıkıntı özel bir ilgi görmektedir. Yukarıda a nlatılan gözden geçirme
çalışmasına göre. yaşlı çiftlerin yüzde 5 .6'sı geçen ay içerisinde ilişkilerinde fiziksel
şiddet yaşadıklarını bildirmektedir.
Yaşlılar huzu revleri, hastaneler ya da uzun süreli bakım veren k u ru mlarda kalan
Parkinson hastalığı: Kaslardaki titreme, hareketle­
yaşlı yetişkinlere yönelik kötü m u ameleyi ifade eden kurumsal şiddete de maruz kal­ rin yavaşlaması ve kısmi yüz felci gibi belirtilerle ta­
maktadır ( M cDonald, 2007 ) . Yaşlılara yönelik k u rumsal şiddet, bu kurumda çalışa n - nımlanan sürekli ve ilerleyen bir rahatsızlıktır.

• KISIM 9 llerı Yetişkinlik 585


gelişimi ya şa m la i l iş ki l e nd i r

Yaşlı Yetişkinlerin Zihinsel Sağ l ı k İhtiyaçları n ı n Ka rşılanması


Yaş l ı yeti şkinlerzihi nsel sağ l ı k h izmetlerinden şa­ yetişki nleri iyileştirmek için yeterli eğitimleri ol­
şırtıcı derecede daha azfaydalanma ktad ı r(Knight madığı na i nanmaktadırlarve psikotarepistleryaşlı
& Lee, 2007). B i r tahmine göre, 65 yaş ve üstü kişi­ yeti şki nlerin düşük sosyo-ekonomik düzeyde ol­
ler, topl u m u n yüzde 1 1 'indenfazlasını ol uşturma­ d u klarına ve tedavi a l m ayı hak etmedi klerine dair
sına rağmen, psikologlartarafından sunulan ki i n i k kalıp ya rg ı l a ra sahiplerd i r {Virnig ve diğerleri,
hizmetlerin sadece yüzde 2.Tsinden y a ş l ı yetiş­ 2004).
kin lerfaydalanmaktadı r. Psi kotera pi pahal ı olabil­ Yaşlıların zihi nsel sağ l ı k ihtiyaçları nasıl daha
mekted i r. Devlet hastanelerinde düşük gelirli iyi giderilebi l i r? Öncelikle, psikolog lar hasta liste­
yaşlılar için ücretler düşürülmesine ve bazen h i ç lerine daha çok yaşlıyı dahil etmeleri konusunda
ücret a l ı nmamasına rağmen bi rçok yaş l ı yetişkin, teşvi k ed i l melidi rve yaşlı la rterapiden fayda sağla­
ihtiyacı olan psi koterapiyi a l ma m a ktadır (Knight yacaklarına ikna edilmelidir. İ ki nci olarak, zih insel
ve d iğerleri, 2006). Psi koreta pi stlerin genç sağlı kbakı m ı n ı n karşılanabilirdüzeydeolması sağ­
{you ng), çekici {attractive), konuşkan {verbal), lanmalıdır.Örneğ in, yaşlılara özel l i kle uzun dönem
a k ı l l ı (intelligent) ve başarı l ı {successful) hasta­ bakıma ihtiyacı olanlara , zih insel sağlık hizmeti
larla { YAVIS'ler olarak a d l a n d ı r ı l a n ) çalış mayı Margaret Gatz, yaşlı yetişkinlerin daha iyi su nmada, sağlık sigortası oldukça yetersiz kalmak­
sessiz {qu iet), çirkin {ugly), yaşlı {old), hastanede zihinsel sağlık tedavisi almaları için müca­ tad ı r (Knight & Lee, 2007).
ya da kurumda yatan (institutionalized) ve farklı dele etmektedir. Gatz'e göre zihinsel sağlık
uzmanları, hasta listelerine daha fazla yaşlı
{different) olanlara {QUOID'lar olarak adlandırıl­
yetişkin eklemeleri için teşvik edilmelidir ve
maktad ı r) göre daha çok tercih ettiği bel i rt i l mek­
yaşlı yetişkinler terapilerden daha fazla fay­
tedir. Psikoterapistler yaşlı yetişkin lerle çalışmak dalanabilmeleri yönünde daha iyi eğitilme­ Bu bölümün daha önceki kısıml a rı n da işye­
istememekted i r çünkü yaş l ı l a rda, tera p i n i n başa­ lidir. Yaşlı yetişkinlerin zihinsel sağlıklarını rinde yaşlı yet i ş k i n lere yönel i k ka l ı p ya rgı­
rılıolmad ı ğ ı n ı düşünmektedi rler;psi kotera pistler, ilerletmek için kullanılan yaygın mekanizma­ ları ve ya ş l ı k i ş i l ere karşı ayrı m c ı l ı ğ ı
lar neferdir?
özel tedavi gerektiren özel soru n la rı olabi len yaşlı tartışmıştık. B u kavra m l a r, bu yazıda oku­
duklarınızla nasıl i l işkilid ir?

! a rın hastaları kabaca tutmalarını, hastalara vurmalarını ya da tokat a t ma la rını,


yanlış tedavi uygu lama larını ve sosyal izolasyon ve korkutma gibi psikoloj i k istismarı
içermektedir.
Kötü muameleye uğra mış yaşlılar, depres i f yaşlılar gibi, demans ya da diğer
zi hinsel ra hatsızlıklara sa h i p oldukla rında, zihi nsel sağlık tedavilerine i h t iyaç duya­
bilirler. Bu kon uyu okumak için Gelişimi Yaşamla İlişki/endir kısmına bakınız.

Gözden Geçir Gözden Geçir görülen depresyon ile ileri yetişkınlik döne­
m inde görulen depresyon arasındaki bazı
Yaşlı yetişkinlerde görülen depresyonun ya­
Bağlantı Kur pısı nasıldır?
farklılıklar nelerdir?

Yansıt Yaşlı yetişkinlerde demans, Alzheimer hasta­


lığı ve diğer hastalıkların özellikleri nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz

e Yaş l ı yetişkin lerdeki zihi nsel


problemleri betimler.
Yaşlı yetışkinlerde kurban olma, suç ve kötu
muamele korkusu ne kadar yaygındır7
Ailenizde yetışkınlik döneminde zihınsel
problemler yaşayan yaşlılarınız var m ı ? Eğer
varsa, hangi zihinsel probleme sahip7 Eğe r
Bağlantı Kur zihinsel problem yaşıyorsa, problemin olası
nedenleri nelerdir?
1 2. Bö l üm de ergenlik döneminde görülen
depresyonu tartıştık. Ergenlik döneminde

586 BÖLÜM 1 8 ileri Yetişkırılik Dorıemi r de Bilı?,el Gelışırı



5 Din O Yaşlı yetişkinlerin yaşamında d i n i n rolünü açıklar.

On beşinci bölümde özellikle ona yaşa odaklanılarak din ve yaşamın a nlamı, din , - - - - - - - - - - �
ve sağlık arasındaki ilişki dahil edilerek tartışılm ıştır. B u bölümde, birçok yaşlı '

yetişkin i n yaşamındaki önemi değerlendirilerek, din konu s u n u n incel e nmesine


gelişimle bağ lantı
devam edilecektir. Stres: Anla mlandırma yoluyla başa çıkma,
D ü nyada birçok toplumda, yaşlılar kil ise ve ı opl u l u kla rda r u h a n i liderlerd ir. özellikle sevd iği biri öldüğündeki kronik
Örneğin, katolik k i l iselerde rah i plerin çoğu 80'li yaşlardaki kişilerden seçilmekted i r. stres zamanında, stresli durumun anlamını
Yaşlı yet işkinlerin dini örün t ü leri giderek daha fazla araştırma konusu olmakta­ değiştirmek için inançlar, değerler ve amaç­
dır ( George, 2009; Krause, 2009; Levin, Chau ers & Taylor, 2 0 1 0; Sapp, 2 0 1 0 ) . Yakın ları oluşturmayı içerir. 1 5. Bölüm, s. 494.
zamanda yapılan bir çalışmaya göre, Amerikalı kökenli Afrikal ılar ve Karayipli zenci
I
yaşlılar, Latin olmayan beyaz yaşlı yetişk i nlere göre daha fazla dine katılım, d inle
baş etme ve spritu ality/maneviyat bildirmişlerdir (Taylor, C ha t ters & Jackson, 2007 ) .
Kırsal kesimde yaşayan yaşlıla rla ilgili yakın zamanda ya pılan bir diğer ça lışmada,
yaşlı yetişkinlerin dini duyguları (spiritu al i t y ) , daha d üşük d üzeyde depresyonla iliş­
kili b u l u nmuşt u r (Yoon & Lee, 2007 ) .
Din, yaşlılıkta iyi olma hali v e yaşam doy u m uyla i l işkili midir? B i r çalışmada,
ikisi arasında i l işki a n lamlı b u l u n m uşt ur. Altmış altı yaş ve üstü 1 500 beyaz ve Afrika
kökenli Amerikalı bireylerle görüşmeler gerçekleştirilmişt ir ( Krause, 2 00 3 ) . D i nd e n
dolayı yaşamı d a h a a n lamlı bulan yaşlıların yaşam doy u m u , benlik saygısı v e hayata
olumlu bakma düzeylerinin daha yüksek olduğu bulu nmuşt ur. Yaşlı Afrika köken li
Amerikalılar, beyazlara göre dine daha fazla anlam yüklemişlerdir. Diğer bir çalış­
mada, özellikle kadınlar ve 7 5 yaş üstü kişiler için d u a etmek ve kutsa l k i tapları
ok u ma k gibi dini uygulamaların ve dini duygu ların iyi olma haliyle ilişkili olduğu
b u l u nmuşt u r ( K oenig, Smiley & Gonzales, 1 98 8 ) . San Diego'da yaşayan düşük gelirli
Latinlerle yapılan başka bir çalışmada, güçlü bir dini yönelimin, daha iyi sağlıkla
ilişkili olduğu b u l unmuştur ( C u pertino & H aan, l 999 ) . Sekiz yıllık bir
za man dilimini içeren iki çalışmada, 6 5 yaş ve üstü Meks i ka köken l i
Amerikalıların, h i ç kil iseye gitmeyenlere göre bilişsel d ü zeylerindeki
d üşüş oranları n ı n daha yavaş olduğu ve ölüm risklerinde yüzde 3 2 ora ­
nında azalma olduğu b u l u nm u ş t u r ( Hi l l v e diğerleri, 2005, 2006 ) . B u na
ek olarak, yakın zamanda yapı lan bir ça lışmada en azından her ha fta
yapılan dini etkinliklerin, hiç etkinliliğe katılmama durumuna göre ölüm
ri sk iyle daha d ü ş ü k düzeyde ilişkili olduğu b u l u n m u ş ı ur ( Gi l l u m ve
diğerleri, 2008 ) .
D i n, yaşlı yetişki n l eri yaklaşan ölümle yüzleştirerek, onların hayatta
var olma ve an lamlı olma hissi n i bulmalarını ve bu hissi devam euirme­
lerini sağlayarak, ilerlemiş yaşın kaçınılmaz kayıplarını kabul etmelerin i
kolaylaştıra ra k, önemli psikoloj i k i h t iyaçla rını karşılayabilmektedir
( Daaleman, Perera & St u d e nski, 2004; McFarland, 2 0 ı 0 ) . Bir ça lışmada,
yaşamlarının son yılında yaşlı yetişkinlerin kiliseye gitme ora n ları d ü ş ­
mesine rağmen, d inden kaynaklanan kend i n i dindar, g ü ç l ü v e rahat h is­
seı me d uygu s u n u n değişmediği ya da arttığı görülmüşt ü r ( l dler, Stanislav
& Hays, 200 1 ). Dini topl u l u klar, yaşlılara sosyal etkinlik, sosyal destek,
liderlik ve öğretme rollerini devam ettirme fırsatla rı n ı sunmak gibi sosyal
olarak bir çok işlev sağla rlar. Yaşlı yetişkinler yardımcı din görevlisi/
kıdemli yaşlı ya da din hocası olabilmekıedir ve emekli olmadan önce
yaşa yama d ı kları l iderlik rol l erini üstlenebilmektedirler ( Co x & H a m ­
monds, 1 988) .
Dua etmek ya da meditasyon u w n yaşa mla ilişkili midir? Bir çalış­
mada i kisi arasında ilişki b u l u n m uşt ur ( McCu llough ve d iğerleri, 2000 ) .
Çoğ u n l uğu h ristiyan olan 6 5 yaş ve üstü, ya klaşık 4,000 kadın v e erkeğe,
sağl ıkları ve dua edip etmedikleri ya da meditasyon yapıp yapmadıkla rı
hakkın da sorular soru lmuştur. H iç dua eımediğini ya da nadiren d u a İleri yetişkinlik boyunca gittikçe d a h a fazla insan dua etmektedir.
ett iği ni söyleyenlerin, e n azından ayda bir dua edenlere göre, 6 yıllık Bu durum uzun yaşamla nasıl ilişkilidir?

• KISIM 9 ileri Yetişkınlik 587


çalışma boyunca yüzde 50 oranında daha fazla ölüm riski olduğu bulunmuştur. B u
çalışmada araştırmaolar. ölüm riski oluşturduğu bilinen sigara, içki v e sosyal izolas­
yon gibi birçok faktörü kontrol etmiştir. Dua eden ve meditasyon yapan yaşlılarda
ölüm oranının düşük olması m ü m k ü ndür. Ç ün k ü bunlar stresi azalt maktadır ve
adrenalin gibi stres hormonlarının vücutta üretimini engellemektedir. S t res hormon­
larındaki azalma güçlü bağışıklık sistemi gibi bir çok faydalı sağlık unsuruyla ilişki­
lidir ( McCullough ve diğerleri, 2000 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


Yaşlı yetişkinlerde gözlemlenen d inin bazı Yaşlı bir yetişkin olduğunuzda daha mı fazla
Bağlantı Kur özellikleri nelerdir? ya da daha mı az dindar olacağınızı düşünü­
Yansıt yorsunuz7 Açıklayınız.
Bağlantı Kur
O Yaşlı yetişkinlerin yaşam ı nda
dinin rol ü n ü açıklar.
Dua ve meditasyonun. stresi/sıkıntıyı ve vü­
cudun stres hormonu üretimini azalttığını
bu bölümde öğrend i k. Bu durum özellikle
yaşlanma süreci için neden önemlidir?

konu bağlantllan - - - - - - - - - - - - - ...


\

Kişilerin ö l ü m ü nasıl a nladıkları ve nasıl baş ettikleri kısmen gelişim d ü zey­


lerine bağ l ı d ı r. Küçük çocukların ö l ü m a nlayışı o l d u kça s ı n ı r l ı d ı r; 9 yaşına
kadar çoc u k l a r, ölümün bir son olduğunu ve geri dönüşü o l m a d ı ğ ı n ı a n l aya­
mamaktadırlar. E rgenler ken d i l i k bilincine sa h i ptirler ve ö l ü m le gerçekleşen
sondan kendi l e r i n i uzak tutma eği l i mi nded irler. Orta yaşa g e l m i ş kişiler, yaş­
l a n d ı k l a r ı n ı n daha fazla farkındadırlar ve s ı k l ı kla öl ümden, genç ve yaş l ı
yetişki nlere g ö re d a h a fazla korkm a kta d ı rlar. Sevilen b i r i n i n ö l ü m ü nden
sonra yas tutmak o l d u kça yaygı n bir d u ru m d u r ve yas tutmak hem o l u m l u
h e m de o l u msuz etki leri olabilen karmaş ı k b i r süreçtir. Yas tutmak kişileri,
ken d i d ünya ları h a kkında d uyarlı olmaya yönelterek katkıda b u l u n m a ktad ı r.

\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakalım - - - ..,..

588 BÖLÜM 1 8 ileri Yetışkinlik Dönemınde Bilişsel Gelişim



öğrenme hedefleri n ize u laşın

İleri Yeti ş ki nli k Dön e m i nde Bilişsel Geliş i m


1 Yaşlı Yetişkinlerde Bilişsel İşlevler O Yaşlı yetişkin leri n bilişsel işlevlerin i betimler.

Baltes, bil işsel mekanikler ( beyni içeren nörofizyoloj i k yapı ) ve bilişsel pragmatikler
Çok-boyutluluk ve Çok­
yönlülük (zihnin k ü l t ü r temelli yazılı m ı ) arasındaki ayrımı vurgula maktad ır. Yaşlı yetişkinlerde,
bilişsel mekanizmaların bil işsel pragmatiklere göre düşme olasılığı daha fazladır. Araş­
tırmacılar, yaşlı yetişkinlerde işleme hızının azaldığını belirtmektedir. Yakın zamandan
beri, akıcı mekanik/er ve kristalize pragmatik/er rerinıJeri sırasıyla bilişsel mekanikler ve
bilişsel pragmatikleri t a n ımlamak için k u ll a n ı lmaktadır.

Yetişki n likte dikkatte bazı değişim l e r görülmektedir. Genel olarak yaşlı yetişkin­
lerin seçici dikkat becerileri, genç yetişkinlere göre oldukça zayıftır. Ancak, görevler
basit olduğunda ve yeterli uygulama yapıldığında, yaş farklılıkları e n aza i n mektedir.
Benzer şekilde, görev basit olduğu nda bölünmüş dikkat becerisinde görülen yaş fark­
lılıkları en a z düzeyde görülmektedir. Ancak zor görevlerde yaşlı yetişkinlerin bölün­
müş dikkat performansı, genç yetişkinlere göre daha körüdür. Basit sürekli dikkat
görevlerinde yaşlı yetişkinler genç yetişkinler kadar iyi performans sergilerken, kar­
maşık görevlerde performansları dü şmekted ir. Genç yetişkinlerin episodik belleği yaş­
lılarınkinden daha iyidir. Anlamsal bellek ele alındığı nda, yaşlı yetişkinler anlamsal
bilgiyi geri çağırmada bazı zorl u klar yaşamaktadır ancak e n sonunda geri çağırmayı
başarmaktadır. Araştırmacılar, yaşlı yetişkinlerin çalışma belleğinde ve algı hızlarında
azalma olduğunu bildirmekted ir. Yaşlı yetişkinlerin açık belleklerinde örtük bellekle­
rine göre daha fazla düşüş görü lmekted i r. ileriye dönük bellek, gelecekte ne yapaca­
ğını hatırlamayı ifade etmektedir ve ileriye yönelik bellekle yaşlı l ık arasındaki ilişki
karmaşıkt ır. Arta n sayıda çalışma, insanla rı n bellekleri ile ilgili i n a nçla rının bellek
performanslarında önemli rol oynadığını belirtmektedir. Yaşlı yetişkinlerde sağlık, eği­
tim ve sosyo-ekonomik d üzey gibi bilişsel olmayan faktörler bellekle ilişkilid ir.

Yaşlı yetişkin lerde karar verme/sü reçleri oldu kça iyi koru n m a ktadır. Bilgelik,
yaşamın uygulamaya dair boyutlarında uzman düzeyinde bilgi a n la m ı n a gelmektedir
ve önemli konular hakkında m ü kemmel bir yargı lamayı gerektirmektedir. Baltes ve
meslektaşları yüksek düzeyde bilgeliğin çok nadir görüldüğünü, geç dönem ergenlik
ve ilk yetişkinlik döneminde bilgeliğin temel bakış açısını n ortaya çıktığını bulmuştur.
Yaş dışındaki faktörler, bilgeliğin gelişimi için önemlidir ve kişilikle ilgili faktörler, zeka
gibi bilişsel faktörlere göre bilgeliği daha iyi yordamaktadır. Sternberg, bilgeliğin zeka­
n ın hem okul hem de uygulama boyu t larını içerdiğini belirtmektedir. Sternberg'in
denge kuramı, kendi ilgisini, diğerlerin i n ilgisini ve ortak iyilik üretme bağlamlarını
içeren kararları almada yeterli olmayı ifade etmektedir.

Gelecek Amerikalı nesiller daha eğitimli olacaktır. Eğit i m, zeka testlerinden a l ı n a n


Eğitim, iş ve Sağlık
p u a nlarla o l u m l u y ö n d e ilişkilidir. Yaşlı yetişkinler birçok sebepten d o l a y ı eğitim
almaya geri dönmektedir. Gelecek nesil ler, bil işsel yönelimli işleri daha fazla vurg u ­
l a y a n i ş deneyimlerine s a h i p olacaktır. i ş t e bilgi işlemeye y a p ı l a n vurgu, bireyin zihin­
sel becerilerini güçlendirmekted ir. Yaşlı yetişkinlerde sağlıklarının kötü olması, zeka
testlerinde perform a n s ı n düşmesiyle ilişkilid ir. Egzersiz, yaşlı yetişkinlerde yüksek
d ü zeyde bilişsel işlevsellikle ilişkilidir.

Araştırmacılar, özellikle e m ek/çaba gerektiren bilişsel etkinliklere katılan yaşlı yetiş­


Kullan ya da Kaybet
kinlerin, bilişsel becerileri n i k u ll a n mayanlara göre daha yüksek düzeyde bilişsel işleve
sahip olduğu n u belinmektedir.

Yaşlı yetişkinlerde bilişsel becerilerin eğitilmesi konusunda yapılan araştırmaların iki


Bilişsel Becerilerin
temel sonucu vardır: ( l ) Eğitim, bi rçok yaşlı yetişkinin bilişsel becerilerin i geliştirmek­
Geliştirilmesi
tedir ve ( 2 ) ileri yetişkinlik döneminde esneklikte bazı kayıplar gerçekleşmektedir.

• KISIM 9 ileri Yetişkinlik 589


Yaşla nma, beyin ve bilişsel işlev a rasındaki ilişkilere odaklanan ya şlılıkta bilişsel nöro­
Bilişsel Nörobilim ve
bilim, araş t ı rmacılar tarafın dan oldu kça ilgi görmektedir. Bu alan bireyler bilişsel
Yaşlanma
görevlerde b u l u n u rken, beynin işlevselliğini değerlendirmek için, fMRJ ve PET tara ­
malarına daya n ma ktadır. B u a landa e n tu tarlı olarak elde edilen b u lg u la rd a n biri,
yaşlı yetişkinlerde prefrontal korteksin belirli bölgelerinin işlevlerinde b i r d ü ş ü ş ü n
gerçekleşt iğidir ve bu düşüş ile karmaşık m u hakeme, çalışma belleği ve episodik bel­
lek görevle rindeki zayıf performans a rasın da bir ilişki vardır.

2 Dil Gelişimi e Yaşlı yetişki nlerde dil becerilerindeki değişikli klerin özellikleri n i
açıklar.

B i rçok kişi için ileri yetişki n l i kte kelime bilgisi ve kelime a n l a m ı değişmeden devam
et mektedir ve ilerlemektedir. Ancak, konuşma s ı rasında k u l la n mak üzere kelimelerin
geri çağırılnıasında, konuşulanları anlamada, fonoloj i k becerilerde ve bazı diyalog­
l a rda düşüş görü l m e k t edir. Yaşlı yetişkinlerdeki bu değişimlerin bel lek ve duyınadaki
d ü ş ü ş ü n ya da bir hastalığın sonucunda ortaya çıkması olasıdır.

3 İş ve Emekl i l i k O Yaşlanma ile iş ve emekliliğe uyumu tartışır.

B ug ü n 65 yaşın üstünde tam zama n l ı olarak çalışan erkeklerin yüzdesi 2 0 . yüzyılın



başındaki yüzdeden daha azd ı r. Yarı zama n l ı işlerde çalışmadaki a rt ış, yaşlı yetişkin­
lerin iş ö r ü n t ü lerinde görülen önemli b i r değişimdir. Bazı kişiler ileri yetişkin l ik
dönemi boyunca işlerinde o l d u kça ü ret ken oldukları b i r yaşama devanı et mektedir.

Yaşlı çalışanlara s un u lan emeklilik seçeneği Amerika B i rleşik Devletleri ' nde 20. yüz­
ABD'de ve Diğer
Ülkelerde Emeklilik yılın sonlarında ortaya çıkan bir olgudur.

Kişilerin emeklilik yaşına geldiklerinde izledikleri yol, geçmişe göre daha belirsizdir.
Emekliliğe Uyum Sağlıklı, yeterli geliri ola n, etkin, iyi eğitimli, aile ve a rkadaşlardan oluşan geniş bir
Sağlamak sosyal ağa sahip ve emekli olmadan önceki yaşamından doy u m sağlamış kişiler emek­
liliğe en iyi uyum sağlayan kişilerdir.

4 Zihinsel Sağlık e Yaşlı yetişkin lerdeki zihi nsel problemleri betimler.

Depresyon Depresyon zihi nsel hastal ı kl a r a rasında "soğuk algınlığı" olarak a d l a n d ı rılmaktadır.
Ancak, depresif belirtiler gösteren yaşlı yetişk i n l e ri n büyük çoğ u n l uğu hiçbir zaman
zihinsel sağlık tedavisi görmemektedir.

Bunama, Demans, birincil belirtisi zihinsel işlevlerde bozulma olarak görülen nörolojik rahatsız­
Alzheimer ve Diğer lıklar için ku llanılan genel bir terimdir. Alzheimer hastalığı, en yaygın görülen demans
Hastalıklar t ü rü d ü r. i lerleyen ve geri dönüşü olmayan bu hastalık kend i n i, bellek, m u hakeme, dil
becerileri ve sonunda fiziksel işlevlerde derece derece görülen bozulma ile göstermek­
tedir. Alzheimer hastalığının nedenlerini ve tedavisini keşfetmek için özel çabalar sür­
mektedir. Alzheimer hastalarında görülen aınloid plaka ve neu rofibrillary düğü mlerinde
a rtış, bu hastalığı anlamamızı sağlayan önemli a na h t a r noktalardır. Bu hastalıkta, ase­
tilkolindeki eksiklik belleği etkilemekted ir. Alzheimer hastalığında aynı zamanda beyin
erimektedir ve plaka ve düğü mlerin şekli bozulmaktadır. Alzlıeimer hastalarına sağla­
nan bakım ve bakım verenlerin yaşadığı ağır yük önemli konula rd ı r. Alzheimer has­
talığının ya n ısıra, Parkinson hastalığı ve çoklu damar t ı k a n ı k lığı demansın diğer
t ü rleridir.

i leri yetişkinlikte görülen bazı fi ziksel d ü şüşler ve sınırlılıklar, yaşlı yetişkinler a rasında
Kurban Olma Korkusu, Suç
incinebilirlik d u ygusunu ve korkuyu a rt t ı rmakta d ı r. Hemen hemen yaşlı yetişkinle rin
ve Yaşlılara Yönelik Kötü
dörtte biri bir suça k u rban olma korkusuna sahip olduklarını bildirmektedir. Yaşl ı
Muamele
kadınların yaşlı erkeklere göre k u rban olma ya da istismar olma ola�ılığı daha fazladır.

590 BÖLÜM 1 8 ileri Yetişkırılık Dönemınde Bilışsel Gelışım



5 Din e Yaşlı yetişkinlerin yaşam ı nda d i n i n rol ü n ü açıklar.

• B i rçok yaşl ı yet i ş k i n k i l i sede ve topl u m da r u h a n i liderlerdir. D i n i ilgi ler, ya şl ı l ı kta


a rt ma ktad ı r ve yaşl ı yet i ş k i n lerde iyi o l m a h a l iyle i l iş k i l i d ir.

a n a hta r e l i meler
açık bellek 566 bilişsel pragmatikler 563 ileriye dönük bellek 566 seçici d ikkat 564
Alzheimer hastalığı 581 bölünmüş dikkat 564 kaynak bellek 566 sürekli d ikkat 564
anlamsal bellek 565 çoklu damar tıkanıklığı 584 majör depresyon 579
bilgelik 568 demans 580 örtük bellek 566
bilişsel mekanikler 563 episodik bellek 565 Parkinson hastalığı 585

a n a hta r işiler
K. Warner Schaie 570 Paul Baltes 562 Robert J. Sternberg 569
Lynn Hasher 566 Phyllis Moen 577 Sherry Willi 572

ileri Yetişkinlik
• KISIM 9 591
,-

bölüm 1 9 İLERİ YETİŞKİNLİK


-- ) DÖNEMİNDE
SOSYODU YGUSA L GELİŞİM
1 Sosyoduygusal Gelişim 3 Aileler ve Sosyal İlişkiler
Kuramlan
Öğrenme Hedefi 3 Yaşlanmakta olan
Öğrenme Hedefi 1 Sosyoduygusal gelişim ve yetişkinlerin aileleri ve sosyal i l işkilerin i n
-

...., yaşlanmaya ilişkin dört kura m ı n özelliklerini


tartışır
özellikleri n i açıklar.

Yaşam Tarzı Çeşitliliği


ta Erikson'ın Kuramı Yaşlı Yetişkin Ebeveynler ve Yetişki n Çocukları

..c: Hareketlilik Kuramı Büyük Büyükannelik ve Büyük Büyükbabalık


Arkadaşlık
ta
Sosyoduygusal Seçicil i k Kuramı
Ödünleme Yoluyla Seçici Optimizasyon Kuramı Sosyal Destek ve Sosyal Bütünleşme

c: 2 Kişilik, Benlik ve Toplum


Özgecilik ve Gön üllülük

ta 4 Etnik Köken, Cinsiyet ve Kültür

E
Öğrenme Hedefi 2 Kişilik v e mortalite a rasındaki
bağlantıları açıklar ve ileri yetişkinlikte benlik ve Öğrenme Hedefi 4 Etn i k köken, cinsiyet ve
toplumdaki değişiklikleri tan ımlar. kültürün yaşlanmayla nasıl i l işkili olduğunu
Kişilik özetler.
: ::J Ben lik ve Toplum Etnik Köken
Toplumda Yaşlı Yetişkinler
:Q
Cinsiyet
Kültür

_Q 5 Başanh Yaşlanma
Öğrenme Hedefi 5 Nasıl başarılı yaşlanılacağ ı n ı
örnek vererek açıklar.
B
ob Cousy, U lusal Basketbol Liginde çok sayıda
şampiyonluk kazanmış olan Boston Celtics takımı­
nın yıldız oyuncularından biriydi . Cousy, spordaki başarıları nede­

niyle ESPN tarafından 20. Yüzyılın en iyi 1 00 sporcusu

a rasında gösterilerek onurlandırılmıştı. Basketbolu bıra k­


tıktan sonra bir ü n iversite basketbol tak ı m ı na koç l u k

yaptı v e yetmişli yaşlarında i s e Boston Celtics basketbol

maçlarını a nlatan bir spiker olarak çalıştı. Şimdi ise, sek­

senli yaşlarında, s p i kerliği bıra kmasına karşın düzenli ola­

rak golf ve tenis oynamaya devam ediyor. 50 yıldan fazla

bir süredi r devam etmekte olan evli liği, çocukları, torun­

ları ve arkadaşları da dahil olmak üzere çok sayıda o l u m l u

sosyal i lişkisi var.

Pek çok ünlü insanda da olduğu gibi bu kişilerin aldıkları


ödüller aslında kişisel yaşamları ve katkıları hakkında pek
de bir şey söylemiyor. Cousy'nin i nsanlara yardım etme
çabasını gösteren i ki örnek var (McClellan, 2004). Bunlar­
dan i lki, Cousy Boston Celtics için oynadığı zamanlarda
Boston Celtics"ın yıldız oyuncusu Bob Cousy, genç yetişkinlik (solda) ve ileri yetişkinlik dönem­
meydana gelmiş. Bir seyahat sırasında Afrikalı Amerikalı lerinde (sağda). Cousy'nin yaşlı bir yetişkin olarak yaşamında yaptığı bazı değişiklikler nelerdir?

takım arkadaşına beyaz olmaması nedeniyle oda verilmemiş. Cousy koçuna bu duru m
hakkındaki kızgınlığını ifade ettikten sonra Cooper'la birlikte trenle Boston'a dönmüş.
İkincisi ise, Bob Cousy İnsani Yardım Fonu: "Bugün Bob Cousy İnsani Yardım Fonu, yaşam­
larını basketbolu başkalarına yardım etmek için bir araç olarak kul lanan kişileri onurlan­
dırıyor" (s. 4). Bu İnsani Yardım Fonu Cousy'nin başka insanlarla ilgilenme, değer bilme,
karşılık verme ve d ünyayı bencilliğin daha az olduğu bir yere dönüştürme konusundaki
motivasyonunu yansıtıyor.

1
,,. - konu bağlantllan
Orta yetişk i n l i k insanların yaşamdaki genç - yaş l ı kutu plaşmasın ı n ve ka lan
zamanlarının azaldığının daha fazla bil incine vard ı kları bir dönemdir. Ve bu
dönemde kişiler gelecek kuşaklara anlamlı bir şeyler bırakmak isterler. Orta yaş
krizi kavra m ı genellikle abart ı l ı r; insanlar bu krizi yaşadı klarında çoğ u n l u kla
olumsuz olaylarla bağlantı kurulur. Kişiliğin d u rağanlığı bu dönemde en üst
düzeye çıkar ve çoğ un l u kla da evl i l i kten alınan doyum bu dönemde artar. Pek
çok orta yaşlı yetişkin büyükanne veya büyükbaba olur ve orta yaş l ı kuşak,
özellikle de kuşakları birbiri ne bağlayan orta yaşlı kadınlar kuşaklar a rasındaki
ilişki lerde önemli bir rol oynar.

I
.. - - - geriye dönelim _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ ;

KISIM 9 llerı Yetişkinlik 593


Ön Bilgi
Bob Cousy'nin yaşlı bir yetişkin olarak yaşamı bu bölümde tartışacağımız yaşlı yetişkinlerde
sosyoduygusal gelişim konularından bazılarını yansıtmaktadır. Bunlar arasında yaşam doyu­
munda aktifolmanın oynadığı önemli rol, değişen becerilere uyum sağlama ve duygusal anlamda
doyurucu bir yaşamda arkadaşlarla ve aile ile yakın ilişkilerin olumlu etkisini sayabiliriz.

1 Sosyoduygusal Gelişim Kuramları O Sosyoduygu s a l gelişim ve yaşla n maya ilişkin dört


kura m ı n özelli klerin i tartışır.

Erikson'ın Kura m ı Sosyoduygusal Seçicilik Kura m ı

H a reketl ilik Kura m ı Ödünleme Yol uyla Seçici Optim izasyon Kura m ı

Bu bölümde, ileri yetişkinliğe odaklanan dört sosyoduygusal gelişim k u ra m ı nı araştı­


racağız: E rikson ' ı n k u ramı, hareketl i l i k k u ra m ı , sosyod uygusal seçicilik k u ramı ve
ödünleme yoluyla seçici optimizasyon k u ra m ı .

E R i i< <:; () ı 11' 1 1 D ıı ı

Daha önce 1 . böl ümde Erik Erikson'ın ( 1 968) k u ramına göre yaşam uzamın ın sekiz
aşamasıııı açıklamış ve bu kitapta gel işimin farklı dönem lerini a raştırı rken bu aşama ları
daha ayrı n t ı l ı bir şekilde incelemiştik. B u rada son aşamayı açıklayacağız.

Benlik Bütünlüğüne Karşı Umutsuzluk: Erikson'ın sekizinci ve son gelişim dönemi­


dir ve bireyler bu dönemi ileri yetişkinlikte yaşarlar. B u dönem geçmişe yönelik değer­
lendirmede olumlu bir gözden geçirme ya da geçmişteki yaşaınııı iyi harcanmadığı
sonucuna varılmasını içerir. Yaşlı yetişkin pek çok farklı yoldan daha önceki dönemlere
ilişkin olumlu bir bakış açısı geliştimıiş olabilir. D urum böyle ise geçmişe dönüp bakıldı­
ğıııda ortaya çıkan düşünceler ve anılar iyi yaşanmış bir yaşam görüntüsü oluşt uracak
ve yaşlı yetişkin doyum sağlayacaktır (benlik bütü nlüğü ) . Ancak yaşlı yetişkinin önceki
dönemlerden bir ya da daha fazlasını olumsuz bir şekilde çözümlemesi halinde (örneğin
,. - - - - - - - - - - .- erken yetişkinlikte sosyal olarak yalıtılmış olmak ya da orta yetişkinlikte d u rgunluk gibi ),
' kişinin yaşamının toplam değeri ile ilgili geçmişe dönük düşünceleri olu msuz olabilecek­
gelişimle bağlantı tir ( um u tsuzl u k ) . Şekil 1 9. 1 Erikson'ın sekiz dönemine ilişkin olumlu çözümlemelerin
Bilişsel Kuram: Erikson'ın diğer iki yetiş­ yaşlı yetişkinlerde bilgelik ve benlik bütünl üğünü nasıl en üst düzeye çıkardığını göster­
kinlik aşaması ya kınlığa karşı yalıtılmışlık mektedir.
(ilk yet iş kinli k) ve üretkenliğe karşı dur­
Yaşamı Gözden Geçirme: Yaşamın gözden geçirilmesi Erikson'ın benlik bütünlüğüne
gunluktur (orta yetişkinlik). 1 4. Bölüm, s.
karşı u mutsuzluk olarak adlandırılan son döneminde oldukça önemlidir. Yaşamııı gözden
452; 1 6. Bölüm, s. 503.
geçirilmesi kişinin geri dönüp kendi yaşam deneyimlerine bakması, bunları değerlendir­
_ _ _ _ _ _ ,. mesi, yorumlaması ve çoğunlukla yeniden yorumlamasını içerir ( George, 20 1 0; Robitaille
ve diğerleri, 201 O ) . Yaşlanma alanındaki önde gelen ll7manlardan biri olan Robert B utler,
kısa bir süre önce yaşamııı gözden geçirilmesine ilişkin şöyle bir bakış açısı sunmuştur:
" . . . acı, öfke, suç ve keder olasılıkları n ı ıı yanı sıra çözümleme ve kutlama, onaylama
ve umut, uzlaşma ve kişisel gelişim için olanaklar da vardır" ( B utler, 2007, s. 7 2 ) .
B utler ( 2007 ) yaşamın gözden geçirilmesini ölümü beklemeni n harekete geçirdi­
ğ i n i söylemektedir. Yaşamın gözden geçirilmesi bazen yavaş i lerler; diğer zaman larda
ise bir kişilik bütünl üğü du ygusuna ulaşmak için kayda değer ölçüde çaba gerekti recek
kadar yoğu ndur. Yaşamın gözden geçirilmesi başlangıçta kişinin kend isi ya da yaşam
geçmişi hakkında rastgele ve önemsiz d üşü nceler olarak gözlemlenebilir. Bu d üşü nce­
Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk: Erikson'ın ler kısa ve kesik kesik d ü rt ü ler halinde ortaya çıkabilmekle birlikte esas it ibari yle
sekizinci ve son gelişim dönemidir ve bireyler bu dö­
sürekli ha le de gelebi lirler. 75 yaşındaki bir adam bu konuda şu yorum u yapmıştır,
nemi ileri yetişkinlikte yaşarlar. Bu dönem geçmişe
yönelik değerlendirmede olumlu bir gözden ge­
" Yaşamım hep a k l ı m ı n bir köşesinde d u ru yor. Başka türlü olm uyor. Geçmişe a i t
çirme ya da geçmişteki yaşamın iyi harcanmadığı so­ düşü nceler benimle o y u n oynuyor. Bazen de b e n onlarla oynu yor, onları teşvik ediyor
nucuna varılmasını içerir. ve tadııı ı çıkarıyor, bazense onları aklımdan çıkarıyoru m . "

594 BOLÜM 1 9 llerı Yetışkınlık Dörıemınde Sosyoduygusal Gelişino



Çatışma ve Çözümleme Yaşlılıkta En Üst Düzeye Ulaşma

Yaşlılık Varoluşsal kimlik; fiziksel dağılmaya karşı koymaya yetecek


Benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk: derecede güçlü bir bütünlük duygusu
Bilgelik

Orta yetişkinlik Başkalarıyla ilgilenme, empati ve endişe


Üreticiliğe karşı verimsizlik: Bakım

ilk yetişkinlik ilişkilerin karmaşıklığı duygusu; duyarlılığın ve serbestçe


Yakınlığa karşı yalıtılmışlık: Aşk sevmenin değeri

Ergenlik Yaşamın karmaşıklığı duygusu, duyusal, mantıksal ve estetik


Kimlik kazanmaya karşı rol algının birleşmesi
karmaşası: Sadakat

Okul çağı Alçak gönüllülük; kişinin yaşamının gidişatını ve yerine


Çalışkanlığa karşı aşağılık duygusu: gelmemiş umutlarını kabul etmesi
Yeterlik

Erken çocukluk Mizah; empati; dayanıklılık


Gir"şimciliğe karşı suçluluk duygusu:
Amaç

Bütünlükten dağılmaya yaşam döngüsünün kabul edilmesi

Bebeklik Karşılıklı bağımlılığın ve ilişkiselliğin takdir edilmesi


Temel güvene karşı güvensizlik: Umut

ŞEKİL 1 9.1
ERIKSON'IN İNSAN YAŞAMININ SEKİZ DÖNEMİNİN OLUMLU BİR ŞEKİLDE ÇÖZÜMLENMESİNİN YAŞLILIKTA BİLGELİGİ VE BENLİK BÜTÜNLÜGÜNÜ
NASIL EN ÜST DÜZEYE ÇIKARDIGINA İLİŞKİN GÖRÜŞÜ: Erikson'ın görüşüne göre yaşamın her dönemi belirli bir psikososyal çatışma ve çözümleme ile ilgilidir. Bu
tabloda Erikson daha önceki her bir dönemden kaynaklanan çatışmanın yaşlılıkta nasıl bilgelik ve benlik bütünlüğünün farklı yönlerine dönüşecek şekilde olgunlaşabildiğini
göstermektedir. Solda Erikson ve ressam olan karısı Joan gösterilmektedir.

Yaşamın gözden geçilmesi kültür, etnik köken ve cinsiyet gibi sosyok ültürel boyutlar içerebilir.
Aynı zamanda aile üyeleri ya da bir arkadaşla paylaşım ve yakınlık da dahil olmak üzere kişilerarası
ilişki boyutları da içerebilir ( Cappeliez & O'Rourke, 200 6 ) . Ve yaşamın gözden geçirilmesi anlam ve
uyumun yaratılması ya da keşfedilmesi ile ilgili olabilecek kişisel boyutlar içerebilir. Bu kişisel boyut­
l a r, yaşlı yetişkinde parçalan an.lam ifade edecek ya da etmeyecek şekilde ortaya çıkabilir. Son
analiz aşamasında her kişinin yaşa m 1 gözden geçirmesi bir dereceye kadar benzersizdir.
Geçmiş incelenmeye başladığında yaşlı yetişkin onu araştırır, gözlemler ve üzeri n de derinle­
mesine d ü ş ü n ü r. Önceki deneyimlerin ve a n l a m l a rının yeniden değerlend irilmesi, çoğunl ukla da
d üzeltme ya da kapsa m ı genişletilmiş bir a n l ayışla birlikte gerçekleşir.
Geçmişin bu şekilde yeniden d üzenlenmesi, kişiye yaşamına yeni ve
önemli bir a n l a m kazandıra n daha geçerli bir tablo sunar. Ayrıca kişin i n
ölüme hazırlanmasında ve korkusunu azal tmaya yardımcı ol u r ( Cappe­
liez, O'Rourke, & C h a u d hu ry, 2 00 5 ) . Son zamanlarda gerçekleştirilen bir
çal ışma, özel bir yaşamı gözden geçirme k u rsu n u n "Anlam Araman m " ,
o n a v e d a h a yaşlı yetişkinlerde depresyon belirtilerini azalttığını onaya
koymuştur ( Pot ve d iğerleri, 2 0 1 0 ) .
Yaşamın gözden geçirilmesinin bir yönü de, olgun bir bilgelik geliştirme
ve kendini a nlamanın bir parçası olarak kişinin yaşamının sadece olumlu
yönlerini değil aynı zamanda pişmanlıklarını da tespit etmesi ve bunlar
üzerinde derinlemesine düşünmesini içerir ( Choi & Jun, 2009 ) . Yaşamın
sadece olumlu yönlerinin değil aynı zamanda kişinin yapnuş olmaktan piş­
manlık duyduğu şeylerin de incelenmesi ile u mu lan, bireyin yaşamın kar­
maşıklığına i.lişkin da ha doğru bir görüntü ye ulaşması ve hatta belki de İleri yetişkinlikte yaşamın gözden geçirilmesine ilişkin unsurlar nelerdir?

yaşam doyu m u n un artmasıdır ( Ki ng & Hicks, 2007 ) .


Aşağıda yaşlı yetişkinlerin pişma n lıkları üzerinde son zamanlarda gerçekleştirilen bir çalışma­
dan örnekler veri l miştir:

• Düşük gelirli yeıişkinler için eğitim, meslek ve evlilikle ilgili pişmanlıklar yaygın olmakla birlikte
finans/para, aile çatışmalan ve çocukların sorunları, kayıplar ve üzüntüler ve sağlıkla ilgili piş-

• KISIM 9 ileri Yetışkınlik 595


manlıkların yoğunluğunun daha fazla olduğu görülmüştür (Choi & J u n, 200 9 ) .
Yaygın gururlaruna nedenleri ise çocuklar ve ebeveynlik, meslekler, gönüllü/resmi
olmayan bakım hizmetleri, uzun/sağlam bir evliliğe sahip olma ve l<lşisel gelişim
olarak ortaya çıkmıştır.
• "Pek çok insandan daha iyi durumdayım" gibi aşağı doğru sosyal karşılaştırmalar
yapmanın yaşlı yetişkinlerde pişmanlıkların yoğunluğunun azalması ile ilişl<lli
olduğu görülmüştür (Bauer, Wrosch & Jobin, 2008)
• Sevilen bir l<lşinin ölümünün ardından pişmanlıkların çözümlenmesinin depresyo­
nun azalması ve sağlığın iyileşmesi ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir (Torges, Stewart
& Nolen-Hoesksema, 2008 ) . Bu çalışmada yaşlı yetişkinlerin pişmanlıklarını çözüme
kavuşturma olasılıklarının genç yetişkinlere göre daha fazla olduğu görülmüştür.

Bazı klinisyenler yaşlı hastalarında anılarla tedavi yönteminden yararlanırlar. Anı-


larla tedavi geçmişteki faaliyet ve deneyimlerin bir başka kişi ya da grupla tartışılma­
sını içerir (Peng ve diğerleri, 200 9 ) . Tedavide fotoğraflar, tamdık eşyalar ve video/ses
kayıtları kullanılabilmektedir. Araştırmacılar anılarla tedavinin yaşlı yetişl<lnlerin
duygu durumunu iyi hale getirdiğini ortaya koymuşlardır (Fiske, Wetherell &
Gatz, 200 9 ) . Gerçekte kurum bakımında olan yaşlı yetişkinler üzerinde yapılan
bir çalışmada anılarla tedavinin bu kişilerin yaşam doyumunu arttırdığı ve dep­
resyon ve yalnızlıklarını azalttığı ortaya çıkarılmıştır ( Chiang ve diğerleri, 2 0 1 0) .

H A R E K ET i L i ı< t<' U R A M I
Hareketlilik kuramı, yaşlı yetişkinler n e kadar aktif ve katılımcı olurlarsa
yaşamlarından doyum alma olasılıklarının da o kadar yüksek olacağını ifade
e t mektedir. Araştırmacılar l 960'lı yıllardan başlayarak ve 2 1 . yüzyıla kadar
devam etmek üzere hareketlilik kuramını destekleyen güçlü kanıtlar bulmuş­
la rdır ( Neuganen, Havighu rst & Tobin, 1 968; Riebe ve diğerleri, 200 5 ) . Söz
konusu a raştırmacılar yaşlı yetişkinlerin aktif, enerj i k ve üretken olduklarında
daha başarılı bir şekilde yaşlandıklarını ve toplumla ilişkilerini kesmeleri halinde
olacaklarına göre daha mutlu olduklarını tespit etmişlerdir.
Hareketlilik kuramı, pek çok kişi nin ona yetişkinlikteki rollerini ileri yetiş­
kinliklerine taşımaları halinde yaşamla rından daha fazla doyum sağlayabilecek­
lerini savu nmaktadır. B u rollerin kendilerinden alınması halinde ( e rken
emeklilikte olduğu gibi) söz konusu kişilerin aktif ve ilgili olmaya devam ede­
bilmeleri için bunla rın yerine geçebilecek yeni roller bulmaları önemlidir.
Yetişkinler yaşlandıkça aktif olmaya devam etmeli mi
yoksa daha boş mu kalmalıdırlar? Açıklayınız.

Sosyoduygusal seçicilik kuramı, yaşlı yetişkinlerin sosyal ilişki ağları konusunda


daha seçici hale geldiklerini savunmaktadır. Duygusal doyuma daha fazla değer ver­
meleri nedeniyle yaşlı yetişkinler tanıdıkları ve ödüllendirici ilişkiler içinde oldukları
kişilerle daha fazla zaman geçirirler. La ura Carstensen tarafı ndan geliştirilen ( l 998,
2006, 2 008) bu kuram yaşlı yetişkinlerin yaşa mlarının daha dışındaki kişilerle sosyal
ilişki kurmaktan kasıtlı bir şekilde kaçındıklarını buna karşılık zevk aldıkları ilişkiler
içinde bulundukları yakın a rkadaşları ve aile üyeleri ile görüşmelerini s ü rdürdükle­
rini ya da arttırdıklarını savunmaktadır. Kişiler yaşlandıkça sosyal etkileşimin böyle
seçici bir şekilde daraltılması olumlu d u ygusal deneyimleri en yüksek düzeye çıka­
Hareketlilik kuramı: Yaşlı yetişkinler ne kadar aktif rırken duygusal riskleri de en aza indirmektedir.
ve katılımcı olurlarsa yaşamlarından doyum alma Sosyoduygusal seçicilik kuramı, yaşlı yetişkinlerin sosyal soyutlanma nedeniyle
olasılıklarının da o kadar yüksek olacağını savunan duygusal umutsuzluk içinde olduklarına ilişkin kalıpyargıya karşı çıkmaktadır ( Char­
kuramdır.
les & Carstensen, 2009, 20 1 0; Scheibe & Carstensen, 20 1 0 ) . Yaşlı yetişkinler aksine,
Sosyoduygusal seçicilik kuramı: Yaşlı yetişkinlerin arkadaşları ve aileleri ile daha fazla duygusal anlamda doyu rucu zaman geçirmek
sosyal çevreleri ile ilgili daha seçici davrandıklarını içi n sosyal ilişkilerinin sayısını bilinçli bir şekilde azaltmayı seçerler. Bir başka deyişle
savunan kuramdır. Duygusal doyuma daha fazla de­ duygusal ihtiyaçlarını mevcut sosyal ilişkileri ile karşılamak amacıyla sosyal çevrele­
ğer vermeleri nedeniyle yaşlı yetişkinler çoğunlukla rini sistemli bir şekilde küçültü rler.
tanıdıkları ve tatmin edici ilişkiler içinde oldukları ki­
şilerle daha fazla zaman geçirirler.

596 BOLÜM 1 9 llerı Yetişkınlik Döneminde Sosyoduygusal G e lişı m


Sosyal çevrelerin oluşturulmasında yaşam boyu yaşan a n farklılıkları
destekleyen kanıtlar var mıdır? Araşıırmacılar yaşlı yetişkinlerin genç
yetişkinlere göre çok daha küçük sosyal çevrelere sahip olduklarını tes­
pit etmişlerdir ( Charles & Carstensen, 2 0 1 0 ) . 69 ile 1 04 yaşları arasındaki
kişiler üzerinde yapılan bir çalışmada en yaşlı katılımcıların dışarıdan
kişilerle sosyal ilişkilerinin daha genç yetişkinlere göre nispeten daha az
olduğu ancak her iki grubu n da yaklaşık aynı sayıda yakın d uygusal
ilişkilerinin bulunduğu görülmüştür ( Lang & Ca rstensen, 1 994) . B i r
başka çalışmada i s e yaşlı yetişkinler, genç yetişkinlerle karşılaştırıldığında
en yoğun olumlu duyguları a i le üyeleri, daha az yoğun olumlu d uygu­
ları eski arkadaşları ile ve en az yoğun olumlu d uyguları ise yeni arka ­
daşları ile yaşadıklarını bildirmişlerdir ( Charles & Piazza, 2007 ) .
Sosyoduygusal seçicilik kuramı aynı zamanda kişilerin u laşmaya
istekli oldu kları hedeflerin türleri üzerinde odaklanmaktadır ( Charles &
Laura Carstensen. Carstensen'ın sosyoduygusal seçicilik kuramı önemli
C a rstensen, 2009, 20 1 0) . B u k u rama göre iki önemli hedef grubunu ( 1 ) bir kuram olarak giderek daha fazla kabul görmektedir.
bilgiyle ilişkili hedefler ve ( 2 ) duygusal hedefler oluşturur. B u k u ram,
bilgi temelli hedeflere u laşma isteğinin yaşamın erken yıllarında nispeten
Yüksek
yüksek düzeyde başladığını, ergenlik ve erken yetişkinlikte en yüksek
düzeye çıktığını ve daha sonra orta ve ileri yetişkinlikte tekrar düşme
eğilimi gösterdiğini v u rgulamaktadır (bkz. şekil 1 9. 2 ) . Duygusal hedeflere Duygusal
doyum
u laşma isteğinin ise bebeklik ve erken çocu kluk döneminde yüksek
arayışı
olduğu, orta çocu kluk döneminden erken yetişkinlik dönemine kadar
azaldığı ve orta ve ileri yetişkinlikte ise arttığı belirtilmektedir.
B ilgi ve duygu ile ilgili hedeflere ilişkin bu değişen yörüngeler için
öne s ü rü len başlıca nedenlerden bir tanesi zaman algısı ile ilgilidir ( Cars­ Bilgi
tensen, 2006 ) . Zaman, kişilerin gençliklerinde olduğu gibi ucu açık ve
sınırsız olarak algılandığında insanlar, hatta bazen duygusal doyu m paha­
sına bile, bilgi peşinde koşmaya daha istekli olurlar. Ancak yaşlı yetişkin ­
ler yaşamlarında daha az zamanlarının kaldığını algıladıkça duygusal
doyuma ulaşmak için daha fazla zaman harcama isteği duyarlar. Peki, yaşlı
yetişkinler duygusal a n lamda daha fazla doyum sağlarlar mı? Duygunun
yaşam uzamı boyu nca nasıl değiştiği hakkında daha fazla bilgi edinmek ŞEKİL1 9.2
için bir sonraki sayfada yer alan A raştırmayla Bağlantı kısmına bakınız. YAŞAM UZAMI BOYUNCA İDEALLEŞTİRİLMİŞ SOSYODUYGU­
SAL SEÇİCİLİK MODELİ: Carstensen'ın sosyoduygusal seçicilik kura­
mına göre bilgi ve d uygu ile ilgili hedeflere ulaşma isteği yaşam boyunca
Ö D Ü N L E M E YOLUYLA S E Ç İ C İ değişiklik gösterir.

OPTİ M İ ZASYON K U R A M I
Ödünleme yoluyla seçici optimizasyon kuramı, başarılı yaşlanmanın üç temel
faktöre bağlı olduğunu ifade etmektedir: Seçme, optimizasyon ve ödünleme. B u
k uram kişilerin nasıl yeni kaynaklar ürettiklerini ve b u nları başarmak istedikleri
görevlere nasıl etkili bir şekilde paylaştırdıklarını açıklamaktadır ( Freu nd & Lamb,
20 1 1 ; Riediger, Li & Lindenberger, 2006; Staudinger & Jacobs, 2 0 1 1 ) . Seçme, yaşlı
yetişkinlerde eksilen kapasite ve fonksiyon kaybı anlayışına dayanmaktadı r ki bu da , - - - - - - - - - ,....
I
yaşam alanlarının çoğunda performans azalmasına yol aça r. Optimizasyon, sürekli alış­
tırma ve yen i yeknolojileri kullanarak bazı alanlarda performansın sürdürülebilir old u ­
Yaşam boyu görüşü: Baltes yaşam boyu
ğ u n u önermektedir. Ödünleme yaşam görevleri, yaşlı yetişkinin o a n k i performan s
görüşü n ü n başlıca sekiz özel l i ğ i n i öne
potansiyelinin ötesinde b i r kapasite gerektirdiği zaman ortaya çıkar. Yaşlı yetişkinler
sürmüştür, bunlardan biri ise: Gel işimin
özellikle, örneğin yeni bir malzeme hakkında düşünmeleri ya da bu ma lzemeyi çok
büyümeyi, s ü rd ü rmeyi ve kaybın
hızlı bir şekilde ezberlemeleri, a raba kullanırken hızla tepki vermeleri ya da hızlı koş­
düzen lenmesini içermesid i r. 1. Bölüm, s. 7.
maları gibi zihinsel ya da fiziksel taleplerin söz konusu olduğu durumlarda ödünle­
meye ihtiyaç duyarlar. Yaşlı yetişkinler bir hastalığa yakalandıklarında ise ödünlemeye
duyulan i htiyaç belirginleşir.
Ödünleme yoluyla seçici optimizasyon kura mı Pa ul B altes ve meslektaşları tara­
fından ileri sürülmüştür ( Baltes, 2003; Baltes, Lindenberger, & Sta udinger, 2006 ) . Paul Ödünleme yoluyla seçici optimizasyon kuramı:
Baltes ve meslektaşları bu kuramı açıklamak için şu a nda hayatta olmayan Arthur Başarılı yaşlanmanın üç temel faktöre, yani seçme,
Rubinstein'ın yaşamından örnekler vermektedirler. Rubinstein kendisi ile 80 yaşın- optimizasyon ve ödünlemeye bağlı olduğunu savu­
nan kuramdır.

ileri Yetışkınlık
• KISIM 9 597
23

araştırmalarla bağ l a ntı 19 duygu


c
"'
:::ı
c.
15
�:::ı
Duygular Yetişkinlik Boyunca Nasıl Değişir? Ol
>-
:::ı
o 11 Olumsuz
Amerika B i rleşik Devletlerinde 25 ile 74 yaşları arasındaki 2.727 kişi duygu
üzeri nde yapılan bir çalışmada duyg u ların yetişkinlik yılları boyunca -
nasıl değiştiği incelenmiştir (Mroczek & Kol a rz, 1 998). Katı lımcılara 30 7
g ü n l ü k bir zam a n çerçevesinde o l u m l u ve olu msuz duygularının sıklı­
ğını değerlendiren bira nket uyg ulanmıştır. Biri o l u m l u diğeri ise olum­
25 35 45 55 65 75
suz d uygularla i l g i l i iki adet altı maddelik ölçek hazırl a n m ıştır.
Yaş (yıl)
Katıl ı mcılar aşağıdaki maddelerden her birini 1 = hiçbir za man ile 5 =
her za m a n arasında değişen yanıtlar vererek değerlendirmişlerdir:
ŞEKİL 1 9.3
YETİŞKi NLiK YILLARI BOYUNCA OLUMLU VE OLUMSUZ DUYGU­
O l u m l u Duygu O l umsuz Duygu LARDA YAŞANAN DEGIŞIKLIKLER. Olumlu ve olumsuz puanlar 6 ile 30
1 . Neşeli 1 . Hiçbir şeyin neşelendiremeyeceği arasında değişiklik göstermekte ve yüksek puanlar olumlu, düşük puanlar ise
kadar üzg ü n olumsuz duyguları yansıtmaktadır. Orta ve ileri yetişkinlikte olumlu duygular
2. Keyifli
artarken olumsuz duygular azalmıştır.
3. Aşırı derecede m utlu 2. Gergin
4. Sakin veya huzurlu 3 . Huzursuz veya yerinde duramayan
bildirmişlerd i r (Mroczek, 2001 ) . Örneğin son za manlarda gerçekleştiri­
5. Memnun 4. Umutsuz
len bir çalışmada, yaşlı yetişkinlerin aile üyeleri, eski arkadaşları ve yeni
6. Yaşam dolu 5. Her şeyin zor gelmesi
arkadaşları ile genç yetişkinlere göre daha az yoğun olumsuz duygular
6. Değersiz yaşadı klarını ifade ettikleri ortaya konmuştur (Charles & Piazza, 2007).
Böylelikle puanlar olu m l u ve olumsuz duygu için 6 ile 30 arasında Ayrıca yine kısa bir süre önce gerçekleştirilen iki çalışmaya daha baka­
değişiklik göstermiştir. lım: Bu çalışmalardan birinde yaşlı yetişkinlerin orta yaşlı yetişkinlere
Bulgulardan yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlere göre daha fazla göre komşuları ile daha sık sosyal leştikleri belirlenmiş (Cornwell,
olumlu duygu ve daha az olumsuz duygu yaşadı kları n ı belirttikleri ve Laumann & Schumm, 2008); diğerinde ise yaşlı yetişkinler kendilerinin
yetişkinlerde olumlu duygulann yaşla birlikte artışının ivme kazanarak ve diğer kişilerin duyg u larını genç yetişkinlere göre daha olumlu bir şe­
arttığı görülmüştür ( bkz. şekil 1 9.3). Sonuç olarak araştırmacılar yaşlı kilde tanımlamışlardır (Lockenhoff, Costa & Lane, 2008).
yetişkinlerinduygusa l yaşa mlarının birzamanlardüşünülenegöredaha Böylelikle genç yetişkinlerle karşılaştırıldığında yaşlı yetişkinlerin
olumlu olduğunu ortaya koymuşlard ı r (M roczek, 200 1 ; Scheibe & daha olgu nlaşmış duygulara sa hip oldukları n ı söylemek m ü m kündür
Carstensen, 201 0). (Charles & Carstensen, 2009, 201 O; Scheibe & Carstensen, 201 0).
Bir başka çalışmada araştırmacılar farklı örneklem gruplarındaki Duygusal yaşamları daha az iniş ve çıkışlar içermesi nedeniyle daha
(Norveçliler, Katolik rahibeler, Afrikalı Amerikalılar, Çinli Amerikalılar ve dengelidir. Yaşlı yetişkinlerin aşırı d üzeyde neşelenmelerine daha az
Avrupalı Amerikalılar)yaşl ı yetişkinlerin gençyetişkinleregöreduygula­ sıklıkla rastlanmasına karşın, bu kişiler arkadaşları ve aileleri ile ilişki
rını daha iyi kontrol ettiklerini ve daha az olumsuz duygu yaşadı klarını içinde olduklarında daha fazla memnuniyet duymaktadırlar.

dayken yapılan bir röportajda, yaşlılığında da hayranlık duyulan bir konser piyanisti
olma durumunu koruyabilmesinde üç faktörün etkili olduğunu söylemiştir. Öncelikle
yaşlılığın getirdiği güçsüzlüğün üstesinden repertuannı dara ltarak daha az sayıda parça
çalarak gelmiştir (bu durum seçmeyi ya nsıtmaktadır) . İkinci olarak yaşamının erken
dönemlerine göre pratik yapmaya çok daha fazla zaman ayırmıştır ( optimizasyonu
ya nsıtmaktadır) . Üçüncü olarak ise, hızlı ça lması gereken bölümlerden önce daha
yavaş çalarak gerçekte olduğundan daha hızlı çalıyormuş gibi bir izlenim yaratan özel
stratejiler kullanmıştır ( ödünlemeyi yansıtmaktadı r ) .

Ödünleme yoluyla seçici optimizasyon süreci kişiler başarılı sonuçlar elde etmek iste­
diklerinde daha etkili olmaktadır ( F reund & Lamb, 20 1 1 ; Staudinger & Jacobs, 20 1 1 ) .
Ödünleme yoluyla seçici optimizasyonu araştırmacılar için çekici kılan, kişilerin kayıp­
ları nasıl düzenledikleri ve onlara nasıl uyum sağladıklarını açıklamasıdır. Yaşlı yetiş­
kinler ödünleme yoluyla seçici optimizasyonu kulla narak daha kısıtlayıcı bir şekilde
olsa bile doyum sağlayıcı yaşa ml a r sürmeye devam edebilmektedirler. Yaşanan kayıp­
ların niteliğinde büyük ölçüde farklılıklar olsa da, kayıp yaşlılığın olağan bir boyut u­
d u r. Bu bireysel değişiklikler nedeniyle büyük olasılıkla seçme, optimizasyon ve
ödünlemenin belirli biçiminde bireyin yaşam öyküsü ve ilgi, değer, sağlık, beceri ve
kaynakları ile ilgili örüntülerine bağlı değişiklikler olacaktır. Ödünleme yoluyla seçi ci
optimizasyonu n gerçekleştirilmesine yönelik bazı stratejiler hakkında daha fazla bilgi
edinmek için Gelişimi Yaşamla İlişki/endir kısmına bakınız.

598 BÖLÜM 1 9 il e ri Yetişkınlik Dönemınde Sosyoduygusal Ge l iş ı m



gelişimi yaşa m l a i l i ş ki lend i r

Ödü nleme Yoluyla Seçici Optimizasyona U laşmada Etki l i Stratej iler


Ya şlı yetişkinlerin ödünleme yoluyla seçici optim izasyona ulaşmaları •
B i r şeye ulaşmak isted iğin izde doğru za man gelene kadar sabırlı
için uyg u laya bilecekleri bazı stratej iler nelerdir? Pa u l Baltes ve mes­ olmanız gerekebilir.
lektaşlarına göre (Baltes, Lindenberger, & Sta u d i nger, 2006; Freund &
Ödünleme Stratejileri
Baltes, 2002) etkili olabi lecek strateji ler arasında aşağıdaki ler yer al­
İşler eskisi gibi devam etmed iğinde isted iğin ize ulaşmak için başka
maktadır:
yollar arayı n .
Seçme Stratej ileri İşler sizin için iyi gitmiyorsa başkalarının size ya rd ı m etmesine izin
Belirli bir zam a n içinde en önemli hedefe odakla n ı n . vermeye istekli olun.
Yaşa m ı nızda ne isted iğin izi d üşünün ve kendin izi birya da iki büyük İşler geçmişte olduğu gibi iyi gitmediği nde, yaşa m ı nızın daha ön­
hedefe adayın. ceki dönemlerinde ulaştıkların ıza benzer sonuçlar elde etmek için
Belirli bir hedefe ulaşmak için diğer hedeflerin izden vazgeçmeniz başka yollar denemeye devam edin.
gerekebilir.

Optimizasyon Stratej i leri


Yen i teknoloj i l erin kullanımını dahil etmek için bu kurallarda
Başarı l ı olana kadar planlad ıklarınız üzerinde çalışın.
nasıl değişiklik yapabili rsiniz?
• Hedefin ize ulaşana kadar azmedin ve denemeye devam edin.

Baltes'e göre ( 2003; Baltes, Lindenberger, & Staudinger, 2006), alanların ve yaşam
önceliklerinin seçimi gelişimi n önemli bir unsurunu oluşt u ru r. Yaşam hedefleri ve
öncelikleri pek çok insan için yaşamları boyunca değişiklik gösterir. Pek çok kişi için
yaşam doyumunu sağlayan sadece hedeflere ulaşmak değil anlamlı hedeflere ulaşmaktır.
Ursula Staudinger ( 1 996) tarafından gerçekleştirilen enlemesine kesitsel bir çalış­
mada 25 ile 1 0 5 yaşındaki kişilerin yaşa mlarındaki kişisel yatırımları değerlendirilmiştir
(bkz. şekil 1 9.4) . 25 ile 34 yaşları arasındaki katılımolar sırasıyla işlerine, arkadaşlarına,
ailelerine ve bağımsızlıklarına daha [azla zaman ayırdıklarını söylemişlerdi r. 35 ile 54
ve 55 ile 65 yaşları arasında ise ayırdıkları zaman açısından aileleri arkadaşlarından

25 - 34 Yaş arası 35 - 54 Yaş arası 55 - 65 Yaş arası 70 - 84 Yaş aras ı 85 - 1 05 Yaş arası

Arkadaşlar

Bil işsel Yaşam hakkında


Arkadaşlar A rkadaş la r
sağ lam l ılı k düşünme

Bi l işse l B il işse l Bilişsel


Bağımsızlık Ar kadaş la r
sağlam lı l ık sağ l a m l ı l ık sağ laml ılık

ŞEKİL 1 9.4
YAŞAMIN FARKLI NOKTALARINDA KiŞiSEL YAŞAM YATIRIMLARININ DERECESi: Burada yaşamın farklı noktalarında kişisel yaşam yatırımlarına ilişkin en önemli
dört alan gösterilmektedir. En yüksek düzeyde yatırım yapılan alan en üstte listelenmiştir (örneğin 25 ile 34 yaşları arasındakiler en yüksek kişisel yatırımı işlerine, 35 ile 84
yaşları arasındakiler ailelerine ve 85 ile 1 05 yaşları arasındakiler ise sağlıklarına yapmışlardır) .

• KISIM 9 ileri Yetışkınlik 599


daha fazla önem kazanmıştır. 70 ile 84 yaşları arasındaki kişiler için bu sıralamada fazla
bir değişiklik yaşanmamakla birlikte 85 ile 1 0 5 yaşları arasındaki katılımolar için sağlık
en önemli kişisel yatırım haline gelmiştir. Yaşam hakkında düşünmek 85 ile 1 0 5 yaşları
arasındaki kişiler için en önemli unsurlar arasında ilk kez ortaya çıkmıştır.
B iraz önce anlanlan çalışma ile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken bir nokta ileri
yetişkinliğin 70 ile 84 ve 85 ile 1 05 yaşları arasındaki alt kategorilere ayrılmış olma­
sıdır. Bu da bu kitapta çeşitli du rumlarda değindiğimiz gibi araştırmaoların yaşlı yetiş­
kinleri tek bir yaş grubu olarak ele almaktansa farklı yaş gruplarını karşılaştırmanın
önemini giderek daha fazla kabul ettikleri yönündeki yorumlarımızı desteklemektedir.

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Erikson'ın ileri yetişkinliğe ilişkin kuramı nedir? Emeklilik yaşına yaklaşırken yaşlı yetişkinlerin
Bağlantı Kur Hareketlilik kuramı nedir? yaşamla ilgili düşünceleri orta yetişkinlik dö­
Yansıt Sosyoduygusal seçicilik kuramı nedir? nemindeki kişilerin düşüncelerine göre nasıl
Ödü nleme yoluyla seçici optimizasyon ku­ farklılık gösterir?
ramı nedir?

O Sosyoduygusal gelişim ve yaş­


lanmaya i l işkin dört kura m ı n
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Bu dört kuramdan hangisi sizin tanıdığınız
öze l likleri n i tartışır. yaşlı yetişkinleri en iyi şekilde tanımlıyor?
Açıklayınız.

2 Kişilik, Benlik ve Toplum Kişil i k v e ö l ü m ora n ı arasındaki bağlantıları açıklar v e ileri yetişkinl i kte
ben l i k ve toplumdaki değişiklikleri tanımlar.

Kişil i k Benlik v e Toplum Toplumda Yaşlı Yetişkin ler

B a zı kişilik özellikler ileri yetişkinlikte değişir mi? Yaşlı yetişkinlerde kişilikle


ölüm oranı arasında bir bağlantı var mıdır? Benlik algısı ve benlik kontrolü ileri
yetişkinlikte değişir mi? Yaşlı yetişkinler toplu m tarafından nasıl algılanır ve nasıl
bir m uamele görürler?

ı< i Ş i L İ K
"Orta Yetişkinlikte Sosyoduygusal Gelişim" başlıklı 1 6 . bölümde kişiliğin Beş B üyük
faktörünü ( B ig Five) açıklamıştık. Araştırmacılar kişiliğin Beş B üyük faktöründen
birkaçının ileri yetişkinlikte değişmeye devam ettiğini ortaya koymuşlardır. Örneğin
bir çalışmada sorumluluk özelliğinin ileri yetişkinlikte gelişmeye devam ettiği ortaya
çıkarılmış ( Roberts, Walton & Bogg, 200 5 ) ve bir başka çalışmada ise yaşlı yetişkin­
lerin orta yaşlı ve genç yetişkinlere göre daha özdisiplinli ve daha uyumlu oldukları
görülmüştür ( Allemand, Zimprich & Hendriks, 2008 ) .
Bazı kişilik özellikleri yaşlı yetişkinlerin n e kadar uzun yaşadı.klan ile ilgili olabilir
mi? Araştırmaolar bazı kişilik özelliklerin yaşlı yetişkinlerin ölüm oranı ile ilişkili oldu­
ğunu ortaya koymuşlardır. Yetmiş yıllık bir süre içinde l .200'den fazla kişi üzerinde
, - - - - - - - - - - ...
I gerçekleştirilen boylamsal bir çalışma kişiliğin Beş B ü yü k faktöründen sorumluluk sahibi
· ·ş·rr 'e bağlant olmanın çocukluktan ileri yetişkinliğe kadar daha yüksek ölüm riski ile ilişkili olduğunu
Kişilik: Kişiliğin Beş Büyük faktörü dene­ ortaya koymuştur (Martin, Friedman, & Schwartz, 2007 ) . Bir başka çalışmada ise söz
yime açıklık (openness), sorumluluk (consci­ konusu Beş B ü yük faktörden ikisinin yaşlı yetişkinlerin ölüm oranı ile ilişkili olduğunu
entiousness), dışa dönüklük (extraversion), ve sorumluluk anlayışı düşük ve nevrotikliğin yüksek olduğu duru mların erken ölüm
yumuşak başlılık (agreeableness) ve nevro­ riskini arttırdığı tespit edilmiştir ( Wilson ve diğerleri, 2004 ) . Ve beş yıllık boylamsal bir
tikliktir (neuroticism). 1 6. Bölüm, s. 5 1 1 . çalışmada yüksek düzeyde sorumluluk, dışa dönüklük ve deneyime açıklığın yüksek
ölüm oranı riski ile ilişkili olduğu görülmüştür (Iwasa ve diğerleri, 2008 ) .
_ ,

600 BÖLÜ M 1 9 ileri Yetişkınlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelışim



Aşağıda yaşlı yetişkinlerde Beş B üyük faktöre ilişkin başka iki çalışmanın da sonuçları
verilmiştir:
• Çalışmalardan biri soru m luluk sahibi olma n ın bileşenlerindeki gelişimsel değişiklik­
leri incelemiştir (Jackson ve diğerleri, 2009 ) . Bu çalışmada ileri yetişkinliğe geçişte
sorumluluk sahibi olmanın dürtü kont rolü, güvenilirlik ve geleneksellik yönlerinde
a rtış olduğu belirtilmiştir.
• Diğer çalışmada ise yaşlı yetişkinlerde iyi karar verememenin Beş B üyük faktörden
nevrotiklik ile bağlantılı olduğu ortaya çıka rılmıştır ( Denburg ve diğerleri, 2009) .

Yaşlı yetişkinlerde duygulanım ve yaşama bakış açısı da ölüm oranı ile bağlan tılıdır
( C hida & Steptoe, 2008; Mroczek, Spiro & Griffin, 2006 ) . Olumsuz duygulanıma sahip
olan yaşlı yetişkinler daha olumlu duygulanım sergileyenler kadar uzun yaşamazlar ve
yaşam hakkında olumlu bir bakış açısına sahip iyimser yaşlı yetişkinler köt ü mser ve
yaşam hakkında olumsuz bir bakış açısına sahip emsallerine göre daha uzun yaşarlar
( Levy ve diğerleri, 2002 ) .

R E l\J L İ I( V E TO P L U M
Benliğin araştırılması benlik saygısı, olası benlikler, benlik kabulü ve benlik kontrolündeki
değişiklikler üzerinde odaklanır. 1 2. bölümde benlik saygısının ergenlikte, özellikle de kız­
lar için nasıl azaldığını açıklamıştık. Benlik saygısı yetişkinlik yıllarında nasıl değişir?

Benlik Saygısı: Benlik saygısı ile ilgili 1 2 . bölümde açıklanan enlemesine kesitsel çalış­
mada 9 ila 90 yaşları arasındaki 300.000'den fazla k işiden oluşan oldu kça büyük ve
çeşitlilik içeren bir örneklem değerlendirilmiştir ( Robins ve diğerleri, 2002 ) . Katılımcıla­
rın yaklaşık üçte ikisi Amerika B irleşik Devletlerindendir. Katılımcılardan "benlik saygım
yüksektir" maddesini aşağıdaki 5 dereceli ölçek üzerinden değerlendirmeleri istenmiştir:
2 3 4 5
Kesinlikle Kesinlikle
Katılmıyorum Katılıyorum

Benlik saygısı yirmili yaşlarda artmış, otuzlu ve kırklı yaşlarda dengelenmiş, ellili ve
alt mışlı yaşlarda kayda değer oranda yükselmiş ve daha sonra yetmişli ve seksenli yaşlarda
önemli oranda düşmüştür (bkz. şekil 1 9. 5 ) . Yetişkinlik yıllarının büyük bir kısmında erkek­
lerin benlik saygısın ı n kadınlarınkine göre daha yüksek olduğu görülmüştür. Ancak yet­
mişli ve seksenli yaşlarda erkek ve kadınların benlik saygısı birbirine yaklaşmıştır.
Benlik saygısı yaşlı yetişkinlerde neden azalır? Bu d u rum, biraz önce anlatılan geniş
ölçekli çalışmada incelenmemiş olmakla birlikte fiziksel sağlığın bozulması ve yaşlı yetiş­
kin lere karşı olumsuz toplumsal tutumlarla açıklayabilmek mümkündür. Araştırmacılar
ileri yetişkinlikte dul kalma nın, k u ru m bakımına alınmanın ya da fiziksel bir özüre sahip

3.9

3.8
c
::J
"' 3.7
a.
;;; 3.6
öı
>-
� 3.5
� ŞEKİL 1 9.5
c
QI 3.4
..c YAŞAM BOY UNCA BENLiK SAYGISI: Enleme­
"'
E 3.3 sine kesitsel bir çalışmada benlik saygısının çocuk­
"'
lukta yüksek olduğu, ergenlikte düştüğü, erken ve
"El
3.2 orta yetişkinlik dönemlerinde arttığı ve yetmişli ve
o
seksenli yaşlarında tekrar düştüğü bulunmuştur
3.1 (Robins ve diğerleri, 2002). 300.000'den fazla kişiye 5
puanın "Kesinlikle Katılıyorum" ve 1 puanın "Kesin­
3.0
likle Katılmıyorum" anlamına geldiği 5 dereceli bir
9-12 1 3-1 7 1 8-22 23-29 30-39 40-49 50-59 60-69 70-79 80-90
ölçek üzerinden benlik saygılarının derecesi sorul­
Yaş muştur.

• KISIM 9 ileri Yetışkinlık 601


olmanın, dini inançların zayıf olmasının v e sağlığın bozulmasının düşük benlik saygısı
ile ilişkili olduğu n u ortaya çıkarmışlardır ( Giarrusso & Bengtson, 2007 ) .
Benlik saygısı yaşamın bazı noktalarında diğerlerine göre daha d urağan mıdır? Ger­
çekleştirilen bir meta analiz benlik saygısının en az durağan olduğu dönem i n erken
çocuk l u k olduğunu ortaya koymuştu r (Trzesniewski, Donnellan & Robins, 2003 ) . B u
duru m u n küçük çocukların benl i k saygıları i l e ilgili olarak kendilerine sorul a n soruları
tam olarak anlayamamaları ve daha çok o anki d uygu duru mla rına bağlı olara k yanıtlar
vermelerinden kayna klanmış olması m ü m k ü nd ü r. Benlik saygısı nın d u rağanlığı i leri
ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde artmıştır. ileri ergenliğe ulaşıldığında kişiler
(örneğin buluğla ilgili değişik.Jikle karşılaştırıldığında) daha az dramatik değişiklikler yaşar
ve ben l i k saygılarının durağa nlığına katkıda bulunan benlik kontrolünü daha iyi bir
şekilde sağlayabilirler. Benlik saygısın ı n durağanlığı, yaşamda ve sosyal koşu llarda (örne­
ğin sevilen bir kişinin ölümü ve sağlığın bozulması gibi) dramatik değişikliklerin meydana
gelebileceği ileri yetişkinlik döneminde azalmıştır.
Yaşlı yetişkinlerin benlik saygılarını iş ve aile gibi bazı alanlarda daha önceden
ulaştıkları başa rılarından elde edebilmelerine karşın yaşamlarını n bazı yönleri benlik
saygıları n ı n sürekli olara k desteklenmesini gerektirebilmektedir ( S ınith. 2009 ) . Örne­
Ben a i le n i n yüzüyüm ğin, başkaları tarafından iyi olduklarının söylenmesi ve kabul görmeleri yaşlı yetiş­
Beden i m yaşl a n ı r k i nlerin benl i k saygısı için yararlıdır.

Yaşamaya deva m ederim, Olası Benlikler: Olası benl i k l er, kişilerin olabilecekleri, olmak istedikleri ve
olmaktan korkt u kl a rı benliklerdir ( Hoppınann & Smith. 2007; Markus & Nurius.
Devra l d ı ğ ı m n itel ikleri yan sıtarak
1 987 ) . Yaşlı yetişkinlerde ideal ve gelecek benl iklerin kabul edilmesi azalırken
Za m a n akıp g i derken geçmişteki benliklerin kabulü a rtar ( Ryff. 1 99 1 ) .
Ve yerim yurd u m d eğ i ş i rken Son zamanlarda yaşlı yetişkinler üzerinde yapılan bir çalışmada ( ortalama
yaş 8 1 ) umutla ilişkili faaliyetlerin 10 yıllık bir dönemde daha o l u m l u etkilere
U n ut u l m a d a n .
ve daha yüksek bir yaşama olasılığına neden olduğu ortaya çıkarılmıştır { Hopp­
mann ve diğerleri, 2007 ) . Bu çal ışmada a yrıca kişilerin olmayı umdu kları benlik­
-Thomas Hardy lerle bu alanlara daha fazla katılım olasılığı arasında bağlan t ı olduğu görülmüştür.
İngiliz Romancı ve Şaiı: 1 9. yiizyıl 70 ile 1 00 yaşın üzerindeki kişilerle yapılan bir başka çal ışmada ise yaşlı yetişkinlerin
yüzde 7 2 'sinin zaman içinde yaşamlarına yen i umut a la nla rı, yüzde 5 3 ' ü n ü n ise yeni
korkular ekledikleri tespit edilmiştir ( Smith & Freu nd. 2002 ) . Bu çalışmada sağlıkla ilgili
umut ve korkular aile ve sosyal ilişkilerle ilgili olanlara göre daha sıklıkla bildirilmiştir.
Ayrıca orta yaşlı yetişkinler gibi bazı kişiler için olası benlikler, maddi mal varlığına
sahip olmak gibi u m u t la beklenen benlikler üzerine yoğunlaşmaktad ır. Anca k bu kişiler
i leri yetişki n l i k dönemine geldiklerinde daha çok ellerinde bulunan ları korum a k ve
sağlık sorunlarından ve bağımlılıktan kaçınmakla ilgilenirler { Smith, 2009 ) .

Benlik Kontrolü: Yaşlı yetişkinlerin yaşla ilgili kayıpların farkında olmalarına karşın
bu kişilerin çoğu benlik kontrolü duygusun u etkili bir şekilde korumayı
sürd ü rü rler {Lewis, Todd & Xu, 2 0 1 1 ). 21 gel işmiş ve gelişmekte olan
ülke üzerinde son zamanlarda gerçekleştirilen bir ça lışma altmışlı ve yet­
m işli yaşları ndaki yetişkinlerin çoğunluğu n u n yaşamlarının kontrolünü
ellerinde b u l u nd u rd uklarını ortaya çıkarmıştır { H S B C Sigorta, 2 007 ) .
Danimarka. Amerika B i rleşik Devletleri v e ingiltere gibi gelişmiş ü l keler­
deki altmışlı ve yetmişli yaşları nd a ki yetişkinler yaşam la rı üzerinde kırklı
ve ellili yaşlarındaki yetişkinlere göre daha fazla kontro lleri b u l u nduğunu
ifade etm işlerdir. E n yüksek benlik kontrolü düzeyi ise Dan imarka'daki
yaşlı yetişkinlerce bildirilmiştir.
Fiziksel ve bilişsel becerilerdeki gerileme ve hastalıkların a rt ması gibi
yaşla ilgili tipik soru nların olumsuz etkilerinin esnek ve u y u m sağlayıcı
bir kontrol tarzı ile hafifletilmesi m ü m k ündür. Araştırmacılar orı a yetiş­
Kısa bir süre önce 21 ülke üzerinde gerçekleştirilen bir k i n l i k döneminden başlamak üzere uyum sağlayıcı kontrol stratejilerinin
çalışmada Danimarka'daki yaşl! yetişkinler yaşam/an { kişinin belirli b i r koşula uymak için hedeflerini değiştirmesi) öneminin arttığını ve
üzerinde en fazla kontrole sahip o/duklann1 bildirmiş­ asimilatif kontrol stratejilerinin ( kişi nin hedeflerine u laşmak için bir d u ru m u değişt ir­
lerdir (HSBC Sigorta, 2007).
mesi) öneminin ise azaldığı n ı tespit etm işlerdir ( B randstadter & Ren ner, 1 990 ) .
Olası benlikler: Kişilerin olabilecekleri, olmak iste­ Ancak sadece genel anlamda benlik kontrol ü n ü n değil aynı zamanda kişilerin
dikleri ve olmaktan korktukları benliklerdir. yaşa mla rının belirli alanlarında davra n ışlarını kendi kendilerine nasıl düzen ledikleri-

602 BÖLÜM 1 9 ileri Yeıişkınlik Döneminde Sosyoduygusal Gelışım



nin de değerlendirilmesi önemlidir. Bir çalışmada 1 3 ile 90 yaşları a rasındaki kişiler
incelenmiştir. Benlik kontrolünün en yaşlı grupta (60 ile 90 yaşları arasındakiler) fizik­
sel ala nda ve en genç grupta ( 1 3 ile 18 yaşları arasındakiler) ise sosyal a landa en düşük
olduğu görü lmüşt ü r ( B radley & Webb, 1 97 6 ) . Diğer araştırmacılar ise yaşlı yet işkinlerin
bilişsel işlevselliğinde algılanan benlik kontrolünün azaldığını tespit etmişlerdir ( Benrand
& Lachman, 200 3 ) .

T() P I l l fv'l n A Y l\ C::: I 1 v ı:Tİ S l( İ l\I L ı: R


Toplum yaşlı yetişkinlerle ilgili olumsuz kalıpyargılara sahip midir? Yaşlanmakta olan bir
topl u mda bazı sosyal politika konulan nelerdir?

Yaşlı Yetişkinlere ilişkin Kalıpyargılar: Yaşlı yetişkinlerin sosyal katılımı, yaşlarından


dolayı diğerlerine özellikle de yaşlı yetişkinlere karşı önyargılı olmak anlam ına gelen yaş
a y rımcılığ ı nedeniyle çoğunlukla engellenmektedir. Yaşlı yetişkinler çoğunlu kla man­
tıklı düşünme, yeni şeyler öğrenme, seksten zevk alma, topl u ma katkıda bulunma ve
soru m l u l u k içeren işleri yürütme becerisinden yoksun olarak algılanırlar. Pek çok yaşlı
yetişkin can sıkıcı ayrımcılığa maruz kalmakta ve buna karşı gelmek için fazla kibar ya
da çekingen olabilmektedir. Yaşlı yetişkinler yaşları nedeniyle yeni işlere alınmayabil­
mekte, eski işlerinden çıkarılabilmekte, sosyal anlamda soyutlanabilmekte ve a ile yaşam ­
larının dışına i tilebilmekted irler.
Yaşlanma ile ilgili olumsuz ka lıpyargılara maruz kalmanın kişisel sonuçları ciddi ola­
bilmektedir ( Roberts, 2008 ) . Kendisi de 60 yaşında olan bir hekim 80 yaşındaki bir kişiye:
"Tabi ki yorgunsunuz. Tek yapmanız gereken biraz yavaşlamak. Bu kadar fazla şey yap­
mamaya çalışın. Sonuçta siz çok yaşlısınız. " diyebilmektedir. Pek çok yaşlı yetişkin, ubbi
kayıtlardansa yaşla ilgili kalıpyargılardan kaynaklanmasına karşın bu t ü r tavsiyeleri kabul
eder. Ayrıca, 70 yaşında ve daha yaşlı yetişkinler üzerinde son zamanlarda gerçekleşt irilen
boylamsal bir çalışmada, çalışmanın başlangıcında yaşlanma ile ilgili daha fazla olumsuz
kalıpyargıya maruz kalan yaşlı yetişkinlerin üç yıl sonra işitme ile ilgili soru nlar yaşama
olasılıklarının daha yüksek olduğu ortaya çıkarılmıştır ( Levy, Slade, & Gill, 2006 ) .
Yaş ayrımcılığı oldu kça yaygındır (Anderson & Harwood, 2009; Tang, 2008 ) . B i r
çalışmada erkeklerin yaşlı yetişkinlere karşı olumsuz kalıpyargılara sahip o l m a olasılık­
larının kadınlara göre daha fazla olduğu görül müştür ( R upp, Vodanovich & Crede, 2005 ) .
Araştırma lar b u kalıpyargıların en sık rastlanan şekillerinin yaşlı yetişkinlere saygısızlık
edilmesi ve yaşın neden olduğu hastalık ve güçsüzlüklerle ilgili varsayımlar old uğunu
göstermektedir ( Pa lmore, 2004 ) . Ancak daha uzun yıllar yaşayan yetişkinlerin sayısının
a rtması toplumun yaşlı yetişkin lere i lişkin bakış açısını iyileştirmeye, yaşlı yet işkinler için
daha iyi yaşam koşulları elde etmeye ve bu konuda siyasi etki gücü kazanmaya yönelik
aktif çalışmalara yol açmıştır.

Yaşlanmakta olan bir Toplumda Politika Sorunları: Yaşlanmakta olan toplu m ve


bu toplum içinde yaşlı kişilerin konumları yaşlı yetişkinlerin refahı ile ilgili politika
sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Street & D'Amuro, 2009 ) . Bunla r ara­
sında ekonomik duru m , sağlık hizmetlerinin sunumu, yaşlı yetişkinlere bakan ailelere
destek sağlanması ve kuşaklar arasındak i eşitsizlikleri sayabilmek mümkündür.

Ekonomik Durum: Ekonomi ve yaşlanma ile ilgili önemli bir konu, ekonomimizin genel­
likle yaşları nedeniyle üreticiden çok t üketici konumunda olan bu kadar çok sayıda yaşlı
yet işkinin yük ü n ü kald ıramayacağı endişesidir. Ancak, 65 yaşında ve daha yaşlı kişilerin
tümü işsiz ve 1 8 ile 64 yaşları arasındaki kişilerin t ü m ü de iş sahibi değildir. Ve 5 5 ile 64
yaş grubundakiler içinde on yıl öncesine göre kayda değer ölçüde daha fazla kişi - beş
erkekten üçü - işgücüne katılmış duru mdadır. Bu nedenle basit bir şekilde yaşlı yetişkin­
leri tüketiciler ve genç yetişkinleri ise üreticiler olara k tanımlamak doğru değildir. Anca k
son ekonomik kriz, sivil emeklilik fonlarının hızla düşmesine tanıklık eden pek çok yaşlı
yetişkinin omuzlarına önemli sıkıntılar yüklemiştir ( Stra nd, 20 1 0 ) . Özellikle ra hatsız edici
olan duru m ise ABD'li yet işkin lerin tasarruflarının düşük d üzeyde olmasıdır ve bu d u ru m
son ekonomik çöküşte yaşlı yetişkinlerin m a l i d u ru m larını daha da ağırlaştırmıştır ( Gould
& Herıel-Fernandez, 20 1 0; Keister & Destro, 2009 ) .
Yaş ayrımcılığı: Yaşından dolayı diğerlerine ön­
Sağlık Hizmetleri: Yaşlanmakta olan bir topl um, sağl ık hizmetleri ile ilgili çok sayıda soru- yargı, özellikle yaşlı yetişkinlere karşı önyargı .

• KISIM 9 ileri Yetişkınlık 603


nu da beraberinde getirmektedir (Aldwin, Yancura & Boeninger, 2 0 1 1 ; Bashir &
Holroyd, 2 0 1 O ) . Bugün yükselen sağlık hizmeti maliyetleri önemli bir endişe konusu
oluştunnaktadır ( Alzheimer Derneği, 20 1 O; Seidler ve diğerleri, 20 l O ) . Sağlık mas­
raflarındaki b u ani yükselmeye katkıda bulunan faktörlerden biri yaşlı yetişkinlerin
artan sayısıdır. Pek çok yaşlı yetişkin sağlıklarının iyi olduğunu söylemelerine karşın
yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlere göre daha fazla hastalığı vardır. Yaşlı yetişkinler
daha fazla doktora gider, daha sıklıkla hastaneye yatar ve hastanede daha uzun
süre kalırlar. Amerika B i rleşik Devletlerindeki toplam sağlık masraflarının yaklaşık
üçte biri, nüfusun sadece yüzde 1 2'sini oluşturan 65 yaş ve üzerindeki yetişkinle­
rin bakımı için harcanmaktadır. Yaşlı yetişkinlerin sağlık bakım hizmeti ihtiyaçları,
sosyal güvenlik sistemi kapsamında 65 yaşın üzerindeki yetişkinlere sağlık sigortası
sunan program olan Medicare'e ( Sağlık Sigortası Programı) yansımaktadır (Fu ve
diğerleri, 20 1 0 ) . B urada önemli olan Amerika B irleşik Devletlerinirı genel anlamda
Yaşlı yetişkinlere yönelik sağlık hizmetleri ile ilgili endi­ nüfusa değil de özellikle yaşlı yetişkinlere sağlık sigortası sunan ve yine ulusal bir sağlık
şe duyulan konulardan bazıları nelerdir?
hizmeti sistemi bulunmayan tek sanayileşmiş ülke olınasıdır. Yaşlı yetişkinler hala top­
lam sağlık hizmeti masraflarının yaklaşık üçte birini kendileri ödemektedirler. B u nedenle
genç yetişkinlerin yan ı sıra yaşlı yetişkinler de yükselen sağlık masraflarından olumsuz
etkilenmektedirler ( Munoz, Munoz & Wise, 20 1 0; Russell & Rice, 2009 ) .
Özellikle endişe yaratan bir konu ise yaşlı yetişkinlerin sağlık sorunlarının çoğunun
akut değil de kronik olmasına karşın sağlık sisteminin hala "bakım" modeli yerine "teda­
vi" modeline dayanmasıdır. Kronik hastalıklar uzun ve çoğunlukla da yaşam boyunca
sürer ve yaşam boyunca olmasa da uzun süre yönetilmeleri gerekir ( Garasen, Windspoll
& Johnsen, 2008; Harris, Pan & M ukhtar, 2 0 1 0 ) . Kronik hastalıklar çoğunlukla hastaneye
yatmayı gerektirebilecek bir akut dönem örüntüsünü izler ve bun u n ardından daha uzun
bir duraksama ( remisyon ) dönemi ve b u örüntülerin tekrarlanması gelir. Çoğu n l u kla
hastane yerine hastanın evi söz konusu kronik hastalığın yönetim merkezi haline gelir.
Eve dayalı bir sistemde doktorlar, hemşireler, hastalar, aile üyeleri ve diğer hizmet sunu­
cular arasında yeni bir işbirliği ilişkisinin geliştirilınesi gerekmektedir ( Kamp, Wellman &
R ussell, 20 ı O; Vieira, Maltais & Bourbeau , 20 1 O ) . Sağlık hizmeti personeli eğitilmeli ve
yetkilerini hasta ile paylaşarak ve belki de uzun dönemde bu yetkiyi hastaya devrederek
evde bakım hizmetleri sunmaya hazır olmalıdır.

Yaşlı bakımı: Yaşlı bakııru, ister günlük fiziksel yard un sağlama, ister bakım hizmetleri­
nin düzenlenmesi ve denetlenmesi sorumluluğunu üstlenme şekli n de olsun, ailenirı yaşlı
üyelerinin fiziksel ve duygusal bakımının sağlanmasıdır. Yaşlı bakımı ile ilgili önemli bir
sorun bu bakımın ne kadar iyi sunulabileceğidi r ( Beverly ve diğerleri, 20 1 0; Nabe-Nielsen
ve diğerleri, 2009 ) . Bu kadar çok kadının işgücüne katılması ile birlikte onların yerine
bakım hizmetlerini kimler sunacaktır? Bir başka sorun ise pek çok bakıanın altmışlı yaş­
larında ve b unların çoğunun kendilerinin de hasta olmalarıdır. B u kişiler için seksenli ve
doksanlı yaşlarındaki akrabalarının bakımını üstlenmek özellikle güç olabilmektedir.

Kuşaklar Arası Eşitsizlik: Yaşlanma ile ilgili bir başka politika sorun u ise yaşlı yetişkinlerin
kaynakların adil olmayan düzeyde büyük bir kısmını alarak tüm avantajları kendilerinde
toplamaları nedeniyle yaşlanmakta olan toplumumuzun genç üyelerine adaletsiz davran­
dığı görüşünü savunan kuşaklar arası eşitsizliktir. Bazı yazarlar kuşaklar arası eşitsiz­
liklerin toplumdaki kuşaklar arasında genel anlamda bir çatışma ve bölünmelere neden
olduğunu savunmaktadırlar ( Longman, 1 987 ) . Kuşaklar arası eşitlik sorunu gençlerin yaş­
lıların masraflarını ödeme zorunluluğun u n olup olmadığı konusun daki soruları gündeme
getirmektedir ( Svihu la & Estes, 2008 ) .
Yaşlı bakımı: İ ster günlük fiziksel yardım sağ­
lama, ister bakım hizmetlerinin düzenlenmesi ve Gelir: B i r başka sorun alanı da yoksul olan yaşlılardır ( Fisher ve diğerleri, 2009 ) .
denetlenmesi sorumluluğunu üstlenme şeklinde Araştırmacılar ileri yetişkinlikte yaşanan yoksulluğun fiziksel v e zihinsel sağlık sorunla­
olsun, ailenin yaşlı üyelerinin fiziksel ve duygusal rında artış olması ile bağlantılı olduğun u ortaya çıkarmışlardır ( Gerst & Mutchler, 2009;
bakımının sağlanmasıdır. Wight ve diğerleri, 2009 ) . Yoksulluk aynı zamanda yaşlı yetişkinlerde daha düşük fiziksel
Kuşaklar arası eşitsizlik: Yaşlı yetişkinlerin kay­ ve bilişsel sağlık düzeyleri ile de ilişkilidir ( Basta ve diğerleri, 2008) . Ve son zamanlarda
nakların adil olmayan düzeyde büyük bir kısmını yapılan bir çalışma da düşük sosyoekonomik düzeyin yaşlı yetişkinlerde erken ölüm riski­
alarak tüm avantajları kendilerinde toplamaları ni arttırdığın ı ortaya koymuştur ( Krueger & Chang, 2008) .
nedeniyle yaşlanmakta olan toplumumuzun Nüfus verileri l 960'lı yıllardan bu yana yoksulluk içinde yaşayan yaşlı yetişkinlerin
genç üyelerine adaletsiz davrandığı yönündeki
toplam sayısında azalma olduğun u , ancak 2008 yılında yaşlı yetişkinlerin yüzde 9,7'sinin
görüştür.

604 BÖLÜM 1 9 ileri Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Geliş ı m


hala yoksulluk içinde yaşadıklarını göstermektedir (ABD Nüfus İdaresi, 20 1 0 ) . 2008
yılında 65 yaşında ve daha yaşlı kişiler arasında erkek emsallerinin (yüzde 6, 7) neredeyse
iki katı oranda Amerikalı kadının (yüzde 1 1 , 9) yoksulluk içinde yaşadığı tespit edilmiştir
(ABD Nüfus İdaresi, 2 0 1 0 ) . 65 yaşında ve daha yaşlı bekar, boşanmış ya da dul kalmış
kadınların yüzde on dokuzu yoksulluk içinde yaşamaktadır. Etnik azınlıklar a rasındaki
yoksulluk oranları Latin olmayan Beyazlara göre iki ile ü ç kat daha fazladır. Cinsiyet ve
etnik köken birleştiğinde yalnız yaşayan yaşlı Afrikalı Amerikalı kadınların yüzde 60'ı ve
yaşlı Latin kadınların yüzde 50'si yoksuldur. Aynı zamanda en yaşlı yaşlılar da yaşlı yetiş­
kinlerin yoksulluk içinde yaşa m a olasılığı en yüksek olan alt grub u nu oluşturmaktadır.

Yaşam Düzenlemeleri: Yaşlı yetişkinlere ilişkin bir kalıpyargı, bu kişilerin çoğunlukla


kurum bakımında - hastaneler, akıl hastaneleri, bakım evleri vb. - yaşadıklarıdır. Ancak
yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 9 5 'i toplum içinde yaşamaktadır. Yaşlı yetişkinlerin yak­
laşık üçte ikisi aile üyeleri - örneğin eşleri, çocukları, kardeşleri - ile birlikte ve yaklaşık
üçte biri yalnız yaşamaktadır. İnsanlar yaşlandıkça yalnız yaşama olasılıkları artar. 7 5
yaşında ve daha yaşlı kadınların yarısı yalnız yaşamaktadır. Yalnız yaşayan yaşlı yetiş­
kinlerin çoğunluğu dul kalmış olup bunlar içinde kadınların oranı erkeklerinkinin üç
katıdır (ABD Nüfus İdaresi, 20 1 0 ) . Yalnız yaşayan yaşlı yetişkinler bir başka kişiyle birlikte
yaşayanlara göre kendilerini daha yalnız hissettiklerini bildirmektedirler ( Routasalo ve
diğerleri, 2006 ) . Ancak genç yetişkinlerde de olduğu gibi yaşlı bir yetişkin olarak yalnız
yaşamak yalnız olmak anla mına gelmez. Yalnız yaşarken yaşamlarını s ü rdürebilen yaşlı
yetişkinler sadece birkaç engeli olan sağlıklı kişiler olup akrabaları, arkadaşla rı ve komşu­
ları ile düzenli sosyal paylaşımlarda bulunabilmektedirler.

Teknoloji: İnternet, gençlerde olduğu gibi yetişkinlerde de bilgi ve iletişime erişimde gide­
rek daha önemli bir rol oynamaktadır (Cresci, Yarandi, & Morrell, 20 1 0; Cucler, 2009;
Rosenberg ve diğerleri, 2009 ) . Kısa bir süre önce gerçekleştirilen bir çalışmada yaşlı yetiş­
kinlerin yeni teknolojileri öğrenmek için kesinlikle eğitilebilir oldukları n ı ortaya çıkarmış­
tır (Hickman, Rogers & Fisk, 200 7 ) .
Yaşlı yetişkinler teknoloj ideki değişikliklere ne kadar ayak uydurabiliyor­
lar? Yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlere göre evlerinde bilgisayarlarının olması
ve İnternet kullanma olasılığı daha düşük olmakla birlikte, yaşlı yetişkinler
İnternet kullanıcıları arasında en hızlı büyüyen kesimi oluşturmaktadırlar
( C zaja ve diğerleri, 2006 ) . 2003 yılında yapılan bir ankette 65 yaşında ve daha
yaşlı Amerikalı yetişkinlerin yüzde 32 'si ( yaklaşık 1 1 milyon ) ve 50 ile 64
yaşları arasındakilerin yüzde 6 1 'inin çevrimiçi olduklarını göstermiştir ( Ha rris
Interactive, 200 3 ) . Yaşlı yetişkinler genç yetişkinlere göre İntemette daha fazla
zaman geçirmekte ( haftada ortalama 8, 3 saa t ) , daha fazla web sitesi ziyaret
etmekte ve İnternet üzerinden daha fazla para harcamaktadırlar. Bu kişiler
özellikle e -posta kullanmayı öğrenmeye ve sağlıkla ilgili bilgiler edinmek üzere
internete girmeye ilgi duymaktadırlar ( Westlake ve diğerleri, 2007 ) . Giderek
daha fazla sayıda yaşlı yetişkin akrabaları ile iletişim kurmak için e-posta kul­
Yaşlı yetişkinler teknolojideki değişikliklere ayak uydu­
lanmaktadır. Çocukla r ve genç yetişkinlerde de olduğu gibi - sağlık hizmetleri gibi alan­
rabiliyorlar mı?
larda - İnternetteki bilgilerin doğruluğuna ilişkin uyarıların her zaman akılda tutu lması
gerekir ( C u cler, 2009 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Yaşlı yetişkinlerde kişilik özellikleri ölüm oranı Bu bölümde yoksulluğun yaşlı yetişkinlerde
Bağlantı Kur ile nasıl ilişkilidir? fiziksel ve bilişsel yeterliğin daha düşük dü­
Yansıt Benlik saygısı ileri yetişkinlikte nasıl değişir7 Yaşlı zeyde olması ile bağlantılı olduğunu öğren­
yetişkinlerde olası benlikler, benlik kabulü ve dik. Daha önceki bölümlerde yoksulluk ve

O
benlik kontrolünün nitelikleri nelerdir? küçük çocuklarla ilgili neler öğrendik?
Kişil i k ve ölüm ora n ı a rasın­ Yaşlı yetişkinler toplum tarafından nasıl algıla­
daki bağlantıları açıklar ve nır ve nasıl bir muamele görürler? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
i leri yetişk i n l i kte ben l i k ve
Bir yaşlı yetişkin olarak yaşamınızın nasıl ola­
topl umdaki değişiklikleri ta­
cağınız öngörüyorsunuz?
n ı m l a r.

• KISIM 9 ileri Yetişkinlik 605


3 Aileler ve Sosyal İ lişkiler Yaşlanmakta o l a n yetişkinlerin a ileleri v e sosyal i lişkilerinin öze l l i klerini
açıklar.

Yaşam Ta rzı Çeşitliliği Büyük Büyükannelik ve Sosyal Destek ve Sosyal


Büyük Büyükbabalık Bütünleşme

Yaş l ı Yetişkin Ebeveynler ve Arkadaşlık Özgecilik ve Gön ü l l ü l ü k


Yetişkin Çocukları

Yaşlı yetişkinlerin yakın ilişkileri genç yetişkinlerinki ne göre farklı mıdır? Yaşlı yetişkinlerin
yaşam t a rzları nasıldır? Yaşlı yetişkin ebeveynler ve yetişkin çocukları arasındaki ilişkilerin
özellikleri nelerdir? B ü yü k büyükanne ve büyük büyükbabaların rolleri büyükanne ve
büyükbabal a rın rollerinden farklı mıdır? Arkadaşlıklar ve sosyal çevrelerin yaşlı yetişkin­
lerin yaşamlarına katkıları nelerdir? Yaşlı yetişkinler ne tür sosyal desteklere i h tiyaç duyar
ve isterler? Yaşlı yetişkinlerin özgecilik ve gönüllülükleri olumlu sonuçlara nasıl katkıda
bul unabilir?

y c 11 T i\ 71 ç c c jT[ • L i t- i
Yaşlı yetişkinlerin yaşam tarzları değişmektedir. Önceleri yaşamın ileri dönemleri
büyük olasılıkla erkekler için evlilik, kadınlar için ise dulluk anlamına gelirdi. Demografik
... - - - - - - - - - illo- yapıda evliliklerin bozulması ve boşanmaların a rt ması ile birlikte meydana gelen değişik­
1 likler sonucunda artık yetişkinlerin üçte biri yaşamları boyunca evlenmeyi, boşanmayı ve
gelişimle bağlantı tekrar evlenmeyi bekleyebilmektedir. İsterseniz şimdi, evli ya da eşi olanlardan başlamak
Evlilik: Daha az fiziksel ve duygusal üzere yaşlı yetişkinlerin farklı yaşam tarzlarını inceleyelim.
stres ve bunun vücudu daha az yıprat­ Evli Yaşlı Yetişkinler: 2009 yılında 65 yaşın üzerindeki Amerikalı yetişkinlerin yüzde
ması mutlu bir evliliğin faydaları arasın­ 5 6 'sının evli olduğu tespit edilmiştir ( A B D N ü fus İdaresi, 2 0 1 0 ) . Yine 2009 yılında 65 yaşın
dadır. 1 4. Bölüm, s. 459. üzerindeki Amerikalı yetişkinlerin yüzde 29'unun boşanmış olduğu görü lmüştür (ABD
- - - _ ...
Nüfus İdaresi, 20 1 0 ) . Boşanmış kadınların sayısı boşanmış erkeklere göre dört kat daha
fazladır.
Emeklilik ile ölüm arasındaki süre bazen "evlilik sürecinin son aşaması" olarak adlan­
dırtlır. Yaşlı yetişkinlerin yaşamlarında evlilik kavramı pek çok çift için olumlu d u r ( Peek,
2009 ) . Son zamanlarda gerçekleştirilen bir araştırma evlilik doyumunun yaşlı yetişkinler­
de orta yaşlı yetişkinlere göre daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır ( Henry ve diğerleri,
2007 ) . Bu çalışmada yaşlı yetişkinlerin eşlerini ona yaşlı yetişkinlere göre daha az düşman­
ca algıladıkları görülmüştür.
Emeklilik çiftlerin yaşam tarzlarında değişikliğe neden olur ve uyum sağlanmasını
gerektirir ( H igo & Williamson, 2009; Price & Nesteruk, 2 0 1 O ) . E n büyük değişiklikler
erkeğin çalıştığı ve kadının ev hanımı olduğu geleneksel ailelerde meydana gelir. Erkek
zamanını nasıl geçireceğini bilemezken kadın da kocasının gün ün büyük bir kısmında evde
olmasından rahatsızlık duyabilir. Geleneksel ailelerde her iki eşin de daha anlamlı rollere
yönelmeleri gerekebilmektedir. Önceleri evin dışında a i leyi geçindiren kişi rolündeki erkek,
evde yardımcı rolüne uyum sağlamalı kadın ise evi idare eden tek kişi olmaktan çıkarak
ev işlerini paylaşan ve devreden eş rolünü üstlenmelidir. Yaşlı bir yetişkin olarak evlilikte
mutluluk aynı zamanda eşlerin her ikisinin de yaşlanma, hastalık ve sonunda ölüm de dahil
olmak üzere kişisel çatışmalarla başa çıkma becerisinden etkilenir.
İleri yetişkinlik döneminde evli ya da eşi olan kişiler, beka r olanlara göre genellikle
daha mutludurlar ve daha uzun yaşarlar ( Manzoli ve diğerleri, 2007 ) . Ayrıca 75 yaşındaki
yet işkinler üzerinde gerçekleştirilen boylamsal bir çalışmada evli olan kişilerin yedi yıllık
bir süre boyunca ölme olasılıklarının daha düşük olduğunu ortaya koymuştu r (Rasulo,
Christensen, & Tomassini, 200 5 ) .

Boşanmış ve Yeniden Evlenmiş Yaşlı Yetişkinler: 2008 yılında 6 5 yaşın üzerindeki


Evli yaşlı yetişkinlerin çoğunun yapmaları gere­ kadınların yüzde 1 3 'ü, erkeklerinse yüzde 1 O'unun boşanmış ya da ayrılmış olduğu belir­
ken bazı uyarlamalar nelerdir? lenmiştir ( A B D Nüfus İdaresi, 2009 ) . Bu kişilerin pek çoğu ileri yetişkinlik dönemine
girmeden önce boşanmış ya da ayrılmışlardır. Kadınla rın daha uzun yaşamaları ve erkek­
lerinse genellikle yeniden evlenerek kendilerini boşanmış yaşlı yetişkinler grubu nda n
çıkarmaları nedeniyle boşa nmış yaşlı yetişkinlerin büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturur

606 BÖLÜM 1 9 ileri Yetışkinlık Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim



( Peek, 2009 ) . Boşan ma yaşlı yetişkinlerde genç yetişkinlere göre daha az görülür. B u
da, yaşlı yetişkinlerin bugün ait oldukları kuşakların genç old ukları dönemde boşan­
maların nadir olması nedeniyle yaştan çok kuşak etkisini ya nsıtmaktadır ( Peek, 2009 ) .
Boşanmanın yaşlı yetişkinler için sosyal, mali ve fiziksel sonuçları vardır (Mitchell,
2007 ) . Boşanma ileri yaşlarda gerçekleştiğinde, özellikle de yaşlı erkeklerde, akrabalık
bağların ı n zayıflamasına neden olabilir ( Cooney, 1 994) . Boşanmış yaşlı kadınların, evli
yaşlı kadınlara göre yeterli mali kaynağa sahip olma olasılıkları daha düşüktür ve yetiş­
kinliğin daha erken dönemlerinde de olduğu gibi boşanma yaşlı yetişkinlerin daha fazla
sağlık sorun u yaşamaları ile ilişkilidir ( Lillard & Waite, 1 99 5 ) .
Artan boşanma oranları, yaşam süresinin uzaması ve sağlıkla ilgili iyileşmeler yaşlı
yetişkinlerin yeniden evlenmelerinde artışa yol açmıştır ( Ganong & Coleman, 2006 ) . B i r
yaşlı yetişkin yeniden evlenmek istediğinde y a da evlendiğinde ne olur? Araştırmacılar
bazı yaşlı yetişkinlerin yeniden evlenme kararları hakkında olumsuz bir sosyal baskı
algıladıklarını ortaya koymuşlardır ( McKain, 1 972 ) . B u olumsuz baskılar yetişkin çocuk­
ların söz konusu evlenmeye şaşırmalarından bu evlenmeyi reddetmelerine kadar değişir
( Ganong & Coleman, 2006 ) . Anca k yetişkin çocukların büyük bir çoğunluğu yaşlı yetiş­
kin ebeveynlerinin yeniden evlenme kararlarını desteklerler. Araştırmacılar yeniden
evlenen ebeveynler ve üvey ebeveynlerin yetişkin üvey çocuklara, ilk evliliklerini yaşa­
yan ebeveynlere göre daha az destek sağladıklarını ortaya çıkarmışlardır ( Wh i te, 1 994) .

Birlikte Yaşayan Yaşlı Yetişkinler: Giderek daha fazla sayıda yaşlı yetişkin birlikte
yaşamaktadır ( Mutchler. 2009 ) . 1 960 yılında çok az sayıda yaşlı yetişkin birlikte yaşarken
,,. - - - - - - - - - ...
( Chevan, 1 996) bugün yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 3'ü aynı evi paylaşmaktadır I
( A B D N ü fus İdaresi, 2004 ) . Doğum oranının yüksek olduğu dönemde doğan kişiler 2 0 1 O
yılında 65 yaşına ulaştıklarında ve aşk, cinsellik ve ilişkiler hakkındaki daha az gelenek­
Cinsellik: Orta yaşlı erkekler, orta yaşlı
sel değerlerini ileri yetişkinliğe taşıdıklarında birlikte yaşayan yaşlı yetişkinlerin sayısının
kadınlara göre cinselliği daha fazla i ster,
daha da artması beklenmektedir. Pek çok durumda yaşlı yetişkinlerin birlikte yaşa mala­
rının nedeni aşktan çok arkadaşlıktır. Bazı durumlarda ise eşlerden birinin pahalı bakım daha fazla düşünür ve daha fazla mas­
masrafları ile karşı karşıya kalması halinde çiftler varlıklarını ayrı tutma ve bu nedenle türbasyon yaparlar. 1 5. Bölüm, s. 486.
,
evlenmeme yoluna gidebilmektedir. Bir çalışmada birlikte yaşayan yaşlı yetişkinlerin
eşleri ile evlenmeyi planlama olasılıklarının daha düşük olmasına karşın, bu kişilerin aynı
evi paylaşan genç yetişkinlere göre daha olumlu, daha istikrarlı ilişkiler yaşadıklarını
ortaya koymuşlardır ( King & Scott, 2005 ) .
Birlikte yaşam a k kişinin sağlığını et kiler mi? Son zamanlarda 5 1 ile 6 1 yaşları ara­
sındaki 8 .000'den fazla yetişkin üzerinde yapılan bir araştırmada birlikte yaşayan çift­
lerin sağlığının evli çiftlerinkine göre herhangi bir farklılık göstermediği belirlenmiştir
( Waite, 200 5 ) . Anca k, yine kısa bir süre önce 5 0 yaşında ve daha yaşlı kişiler üzerinde
gerçekleştirilen bir başka çalışma, birlikte yaşayan kişilerin evli emsallerine göre daha
depresif olduklarını ortaya çıkarmıştır ( B rown, B u landa, & Lee, 200 5 ) .

Yaşlı Yetişkinlerin İlişkilerinde Romantizm ve Cinsellik: Çoğumuz yaşlı yet işkin­


lerin cinselliğe ya da romantik ilişkilere ilgi duyduklarını düşünmeyiz. Biz onların briç
oynamak ya da verandada sohbet etmekten başka bir şeyden hoşlanmadıklarını düşü­
nürüz. Aslında bazı yaşlı yetişkinler biriyle çıkarlar. Yaşlı yetişkinlerin sağlıklarındaki
iyileşme ve daha uzun yaşamaları aktif bir yaşam süren yaşlı yetişkinlerin sayısının
artmasına yol açmıştır. Ve boşa nma oranlarındaki a rtış da biriyle çıkan yetişkinler gru­
buna daha fazla yaşlı yetişkinin eklenmesine neden olmuştur.
Cinselliklerine gelince yaşlı yetişkinler, özellikle de cinsel birleşme güçleştiğinde,
cinselliklerini genç yetişkinlere göre daha farklı ifade ederler. Yaşlı yetişkinler cinsel Yaşlı yetişkinlerin cinsel aktivitelerini korumalarına
ilişkilerinin bir parçası olarak dokunma ve okşamadan hoşlanmaktadır. Yaşlı yetişkinler yönelik bazı yöntemler nelerdir?
sağlıklı iseler cinsel aktiviıede bulunabilirler (Waite, Das, & La umann, 2 009; Waite ve
diğerleri, 2009 ) . Örneğin son zamanlarda ABD' de gerçekleştirilen bir çalışmada 75 ile 8 5
yaşları arasındaki kişiler içinde kadınların yüzde 40'ı v e erkeklerin yüzde 7 8 ' i istikrarlı
bir cinsel partnerlerinin olduğunu bildirmişlerdir ( Waite ve diğerleri, 2009 ) . Cinsiyetler
arasındaki fa rklılık büyük olasılıkla kadınların dul kalma olasılıklarının daha yü ksek
olması, eşler arasındaki yaş farkı ve daha uzun yaşama ihtimallerine bağlıdır. Erekti!
fonksiyon bozukluğunu tedavi eden ilaçların daha fazla kullanılması ile birlikte yaşlı
yetişkinlerin cinsel aktivitelerini a rttırabilecekleri tahmin edil mektedir ( Aubin ve diğer­
leri, 2009; Chevret-Measson ve diğerleri, 2009 ) . Ancak yaşlı yetişkinlerde arkadaşlık
genel likle cinsel aktiviteden daha önemli olur. Yaşlı çiftler çoğunlukla yakın lığa cinsel
yeterlilikten daha fazla önem verirler.

• KISIM 9 ileri Yetışkınlik 607


Y A Ş L I Y ET İ Ş K İ N E B EV EY N L E R V E YETİ Ş K İ N ÇOC U K L A R !
İleri yaştaki ebeveyn-çocuk ilişkHeri yaşamın daha erken dönemlerinden farklılık gös­
terir ( Fingerman, Whiteman & Dotterer, 2009; Fingerman, Miller & Seidel, 2009;
Merrill, 2009 ) . Bu kişiler uzun bir ort a k geçmişin ve paylaşılan çok sayıda deneyim
ve a nının etkisinde kalırlar.
Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 80'inin, çoğu orta yaşlı olmak üzere çocukları
hayattadır. Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde l O'unun çocukları 65 yaşında ve daha
yaşlıdır. Yetişkin çocuklar yaşlanmakta olan ebeveynin sosyal çevresinin önemli bir
bölümünü oluştururlar. Araştırmacılar çocukları olan yaşlı yetişkinlerin, çocukları
olmayanlara göre akrabalarıyla daha fazla görüştüklerini ortaya çıkarmışlardır (John­
son & Trol!, ı 992 ) .
Yaşlı yetişkin ebeveynler ve yetişkin çocuklarını tanımlayan faktörler giderek daha
fazla çeşitlilik göstermektedir. Boşanma, yeniden evlenme, birlikte yaşama ve evlen­
meden çocuk sahibi olma bugün yaşlı yetişkinlerin geçmişlerinde eskiye göre daha
fazla yer almaktadır ( Merrill, 2009 ) .
Cinsiyet yaşlı ebeveynler ve çocuklarının ilişkilerinde önemli bir rol oynar ( Ward­
Griffin ve diğerleri, 2007 ) . Yetişkin erkek çocuklara göre yetişkin kız çocukların yaş­
lanmakta olan ailelerinin yaşamlarına dahil olma olasılıkları daha yüksektir. Örneğin
yetişkin kız çocukların ebeveynlerine günlük faaliyetlerinde yardıma olma olasılıkları
yetişkin erkek çocuklara göre üç kat daha fazladtr ( Dwyer & Coward, 1 99 1 ) .
Yetişkin çocukların gerçekleştirebilecekleri son derece değerli bir hizmet, yaşlan­
makta olan engelli ebeveynlerine sağlanacak sağlık hizmetlerini koordine etmek ve
izlemektir ( Silverstein, 2009 ) . Bu bir bakımevi bulmak ve kalitesini izlemek, tıbbi
hizmetleri temin etmek, kamu hizmeti desteği ayarlamak ve mali işlerle ilgilenmek
olabilir. Bazı durumlarda yetişkin çocuklar, yemek yedirme, banyo yaptırma ve giy­
dirme de dahil olmak üzere ebeveynlerinin günlük yaşamlarına doğrudan yardımcı
olabilirler. Sağlığı ciddi bir şekilde bozulmamış yaşlı yetişkinler bile alışveriş, ev işleri,
ulaşım, ev bakımı ve fatura ödeme gibi duru mlarda yardıma i htiyaç duyabilirler.
Son zamanlarda gerçekleştirilen bir çalışma, yaşlanmakta olan ebeveynler sağlık
sorunları yaşasalar bile bu kişiler ve çocuklarının genellikle ilişkilerinde olumlu değişik­
likler yaşadlklarını anlattıklarını ortaya koymuştur (Fingerman ve diğerleri, 2007) . Ancak
araştırmaolar pek çok durumda yaşlanmakta olan ebeveynler ve çocukları arasındaki
ilişkilerin çelişkili duygular içerdiğini bulmuşlardır. Bu algılar olumlu tarafta sevgi, karşı­
lıklı yardım ve paylaşılan değerlerden oluşurken olumsuz tarafta ise soyutlanma, aile
çatışması ve sorunları, istismar, ihmal ve bakım stresini içerir (Fowler, 1 99 9 ) . 1 . 599 yetiş­
kin çocuğun yaşlı yetişkin ebeveynleri ile ilişkileri hakkındaki bir çalışma çelişkili duygu­
ların genellikle kayınvalide ve kayınpederler, sağlığı kötü olan ebeveynler ve
yaşamlarının daha erken dönemlerinde aileleri ile aralarındaki ilişki iyi olmayan yetişkin
çocuklar durumunda onaya çıkabileceğini göstermiştir (Wilson, Shuey & Elder, 200 3 ) .

B Ü Y Ü K B Ü Y Ü KA N N E L İ K VE B Ü Y Ü K B Ü Y Ü K B A B A L I K
Artık insanların daha uzun yaşamaları nedeniyle bugün geçmişte olduğuna göre daha
fazla büyükanne ve büyükbaba aynı zamanda büyük büyükanne ve büyük b ü yükba­
badırlar. 20. yüzyılın sonunda üç kuşaktan oluşan aileler yaygınken bugün dört kuşa­
ğın birden hayatta olduğu ailelere de sık rastlanmaktadır. B ü y ü k büyükanne ve büyük
20. yüzyılın sonundo üç kuşaktan oluşan aileler yay­
gınken bugün dört kuşağın birden hayatta olduğu
büyükbabaların katkılarından biri, çocuklarına, torunlarına ve torunlarının çocukla­
ailelere de sık rastlanmaktadır. Bu nedenle giderek rına ailelerinin nereden geldiğini, aile üyelerinin neler başardıklarını, nelere katlan­
daha fazla sayıda büyükonne ve büyükbaba aynı dıklarını ve yıllar boyunca yaşamlarının nasıl değiştiğini anlatarak aile öykülerin i
zamanda büyük büyükanne ve büyük büyükbaba aktarmalarıdır (Harris, 2002 ) .
olmaktadır. Buradakidört kuşaktan oluşan aile Jordon B ü yük büyükannelik ve büyük büyükbabalık üzerinde yapılmış fazla araştırma yok­
ailesidir - yazar John Santrock'ın kayınvalidesi, kızı, tur. Bir çalışmada genç yetişkinler ve büyükanne - büyükbabaları ve büyük büyükanne
torunu ve eşi.
- büyük büyükbabaları arasındaki ilişkiler incelenmiştir (Roberto & Skoglund, 1 996 ) .
Genç yetişkinlerin büyük büyükanne ve büyük büyükbabalanna göre büyükanne ve
büyükbabaları ile daha fazla etkileşim içinde oldukları ve onlarla daha fazla aktiviteye
katıldıkları görülmüştür. Ayrıca büyükanne ve büyükbabaların genç yetişkinlerin yaşam­
Sosyal ilişkilerin yoldaşlık modeli: Bireylerin larındaki rollerinin, büyük büyükanne ve büyük büyükbabalara göre daha iyi tanımlan­
yaşamlarını destek verdikleri ve destek aldıkları dığı ve genç yetişkinlerin büyükanne ve büyükbabalarını yaşamlarında daha etkili
bireylerden oluşan kişisel bir ilişki ağı içinde sür­ algıladıkları belirlenmiştir.
dürdükleri modeldir.

608 BÖL Ü M 1 9 ileri Yetişkinlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim



Lillian Troll ( 2000) aile ilişkileri içine sarmalanmış yaşlı yetişkinlerin aileden yok­ 4
Genç yetişkinler
sun olanlara göre çok daha az sıkıntı çektiklerini ortaya çıkarnuştır. B u ndan sonra
Yaşlı yetişkinler
ileri yetişkinlikteki sosyal ilişkilerin diğer yönlerini: Arkadaşlık, sosyal destek ve sosyal
bütünleşmeyi değerlendireceğiz. 3

A R K A DA Ş L I K
Genç yetişkinlikte evin dışında yeni sosyal ağlar oluştukça a rkadaşlık çevreleri geniş­ 2

ler. Bazı yaşlı yetişkinler, özellikle de eşlerinin ölümünün ardından, yeni arkadaşlık
arayışı içinde olsalar da, ileri yetişkinlikte yeni a rkadaşlıkların kurulma olasılığı daha
azdır (Zettel-Watson & Rook, 2009 ) .
Yaşlanma uzmanı L aura C a rstensen ( 1 99 8 ) insanların yaşlandıkça yeni a rkadaşlar
yerine yakın arkadaşlarını tercih ettikleri sonucuna varmıştır. Ve Carstensen 'a göre
bu kişiler çevrelerinde birkaç yakın arkadaşları olduğu sürece yaşamlarından mem­ o
nundu rla r. B u bölümün başında sözünü ettiğimiz, Carslensen 'ı n görüşünü destekle­ Eski Yeni
yen ve yaşlı yetişkinlerin, genç yetişkinlerle karşılaştırıldığında daha az yoğun olumlu arkadaşları arkadaşları
duyguları yeni arkadaşları ile ve daha yoğun olumlu duygu ları ise eski a rkadaşları ile
yaşadıklarını bildirdikleri çalışmayı hatırlayalım ( C harles & Piazza, 2007) ( B kz. Şekil ŞEKİL 1 9.6
1 9. 6 ) . GENÇ VE YAŞLI YETiŞKiNLER i N YEN i VE ESKİ
1 28 evli yaşlı yetişkin üzerinde yapılan b i r çalışmada kadınların çok yakın b i r arka­ ARKADAŞLAR! iLE MUTLULUGU: Not: Mutlu­
luk ölçeğinde katılımcılar mutluluğu ne kadar yo­
daşları olmaması halinde erkeklere göre daha depresif oldukları ve böyle bir arkadaşı
ğun yaşadıklarını O ile 6 arasında değişen ranjda
bulunan kadınların depresyon d ü zeylerinin daha düşük olduğu görülmüştür ( An ton ucci,
derecelendirmişlerdir (O = hiç, 6 = aşırı derecede
Lansford & Akiyama, 200 1 ) . B enzer şekilde çok yakın bir arkadaşı olmayan kadınl a rın, yoğun). Yaşlı yetişkinlerin ortalama yaşı 7 1 ; genç
arkadaşı olanlara göre yaşamdan daha az doyum a ldıkları tespit edilmiştir. yetişkinlerin ortalama yaşı 23'tür.
Son zamanlarda gerçekleştirilen üç çalışma yaşlı yetişkinlerde arkadaşlığın önemini
kanıt lanuştır:
• 60 yaşında ve daha yaşlı yaklaşık 1 .700 Amerikal ı yetişkin üzeri nde yapılan bir
çalışma, zihinsel sağlık konusunda a rkadaşlıkların aile i l işkilerinden daha önemli
olduğunu ortaya koymuşt u r (Fiori, Antonucci & Cortina, 2006) . Araştırmacılar sağ­
lık, yaş, geli r ve diğer faktörlerin kontrol edildiği durumlarda bile sosyal ilişkileri , - - - - - - - - - ilJııo.
daha çok aile üyeleri ile sınırlı olan yaşlı yetişkinlerin depresif belirtiler sergileme I
olasılıklarının daha yüksek olduğunu bulmuşlardır. Arkadaşlar duygusal yakınlığın gelişimle bağlantı
ve dostluğun yanı sua toplumla bütünleşme konusunda da yardımcı olabilmektedir­
Aile ve akranlar: Yakın arkadaşlıklar geliş­
ler ( Antonucci, Akiyama & Sherman, 2007 ) .
tirmek zam a n a l ı r, bu nedenle yetişkinlik
• 7 5 yaşında v e daha yaşlı yetişkinler üzerinde kısa bir süre önce gerçekleştirilen
yılları boyunca devam eden arkadaşlıklar
boylamsal bir çalışmada arkadaşları ile yakın bağları bulunan kişilerin yedi yıllık bir
çoğunlukl a orta yetişkinlikte yeni kurulan
yaş uzamı boyunca ölme olasılıklarının daha düşük olduğu tespit edilmiştir ( Rasulo,
arkadaşlıklara göre daha derind i r. 1 6.
C h ristensen & Tomassini, 2 00 5 ) . Söz konusu bulguların kadınlar için erkeklere göre
Bölüm, s. 5 1 8.
daha güçlü olduğu görü lm üştür. I
- - - - - - - - - - "'
• Kısa bir s ü re önce gerçekleştirilen bir çalışma arkadaş odaklı bir çevrede
yaşayan evlenmemiş yaşlı yetişkinlerin, a rkadaşlık ilişkileri sınırlı dar bir
çevrede yaşayanlara göre fiziksel ve psikolojik anlamda daha iyi olduk­
larını ortaya koymuştur (Fiori, Smith & Antonucci, 2007) .

S O S Y A L D E STE K V E S O S Y A L B Ü T Ü N L E Ş M E
Sosyal destek ve sosyal bütünleşme yaşlı yetişkinlerin fiziksel ve zihinsel sağ­
lığında önemli rol oynarlar ( A nton ucci ve diğerleri, 20 l l ; B irditt, 2009;
Kabana, Kabana & Hanımel, 2009) .

Sosyal Destek: Sosyal ilişkilerin yoldaşlık modelinde insanlar yaşamlarını sosyal


desrek verdikleıi ve destek aldıklan bireylerden oluşan kişisel bir çevre içinde
sürdürürler ( Antonucci, B i rditt & Kalinauskas, 2009; Antonucci ve diğerleri,
20 1 1 ) . Sosyal destek tüm yaşlardaki bireylerin yaşamla daha etkili bir şekilde Yaşlıyetişkinlerin arkadaşlıklarına ilişkin bazı özelliklernelerdir?
başa çıkmalannda yardımcı olabilmektedir ( Gıiffiths ve diğerleri, 2007 ) . Yaşlı yetişkinler için
sosyal destek fiziksel ve zihinsel sağlıkları ile ilişkilidir (Cheng, Lee & Chow, 20 1 0) . Sosyal
destek, hastalık belirtilerinin azalması, kişinin kendi sağlık hizmeti ihtiyaçlarını karşılama
becerisi ve ölüm oranı ile bağlantılıdır ( Rook ve diğerleri, 2007 ) . Sosyal destek aynı zamanda
yaşlı yetişkinlerin kurum bakımına girme olasılıklannı azaltır ve depresyonun daha nadir
görülmesi ile ilişkilidir ( Cacioppo ve diğerleri, 200 6 ) .

KISIM 9 ileri Yetişkinlik 609


Yaşlı yetişkinlere yönelik sosyal destek farklı yetişkinler tarafından
sağlanabilir ( A n tonucci, Birditt, & Akiyama, 2009; Antonucci ve diğerleri,
20 1 1 ) . Evli olan yaşlı yetişkinlerin evli olmayanlara göre evde hemşirelik
bakımı hizmetleri, günlük yetişkin bakımı ve eve teslim edilen yemekler
gibi resmi sosyal desteklere ihtiyaç d u yma olasılıkları daha azdır. Ailelerin
yaşlı yetişkinlere sosyal destek sağlan masında önemli rollerinin bulunma­
sına karşın, arkadaşlar da sosyal destek açısıııdan son derece değerli kay­
naklar sunabilirler. Ayrıca yaşlı yetişkinlere yönelik sosyal destek kültürler
arasında da değişiklik gösterebilir. Örneğin Amerika B i rleşik Devlet lerinde
yaşlı bir yetişkine destek sağlayacak kişinin genellikle bu kişinin kızı olma­
sına karşın, Japonya'da büyük olasılıkla gelini olacakt ı r.

Sosyal Bütünleşme: Pek çok yaşl ı yetişkinin yaşamında sosyal b ü t ü n ­


leşmenin rol ü de önemlidir ( Rohr & Lang, 2009; v o n Tilburg, 2009 ) . D a ha
önce açıkladığımız sosyoduygusal seçicilik kuramın dan hatırla rsak, pek
çok yaşlı yetişkin da ha d ışarıdan kişilerle daha az sosyal ilişkilerinin olma­
sını ve arkadaş ve aileleri ile d a ha fazla duygusal a nlamda olumlu il işkiler
yaşamayı tercih ederler ( C lıarles & Carstensen, 2 009, 20 1 0 ) . Bu nedenle
pek çok yaşlı yetişkinin genel anlamda sosyal aktivitelerinin azalmasını,
olumsuz duygusal deneyimler yaşama olasılıklarının daha düşük olduğu
Sosyal destek yaşlı yetişkinlerin sağlığında ne gibi bir rol oynar?
ki.içlik arkadaş ve aile çevrelerinde daha fazla zaman geçirmek istemeleri
ile açıkla n ması mümkünd ü r. Araştırmacılar yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlere göre
ve içinde bulundukları koşullara dayanarak beklenenden daha az yalnızlık hissettik­
lerini bildirme eğilimi gösterdiklerini ortaya koym uşlardır ( Schnittker, 2007 ) . Genç
yetişkinlere güre daha az yalnızlık h issett iklerini bildirmeleri büyük olasıl ıkla daha
seçici davrandıkları sosyal çevrelerini ve yaşa mlarında yalnızlığı daha fazla kabullen­
melerini yansıtmaktadır ( Koropeckyj -Cox, 2009 ) .

Son zamanlarda yapılan bir çalışmada yaşlı yetişkinlerin evli liklerinin kal itesi ve
yalnızlıkla bağlan tısı a raştırılmıştır ( d e Jong Gierveld ve diğerleri, 2009 ) . İki t ü r yal­
nızlık incelenmiştir: Duygusal (duygusal anlamda soyut lanmış hissetme hali ) ve sosyal
( başkalarıyla bağlantılı olma hissi verebilen sosyal çevrelerle bütünleşme faktörü ) .
Evlenm iş olan yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 2 0 ile 2 5 'inin ona düzeyde ya da
güçlü d u ygusal veya sosyal yalnızlık hissettikleri görülmüştür. Eşleri sağlık soru n u
yaşayan, genellikle eşlerinden d u ygusal destek görmeyen, eşleriyle nadiren konuşan
ve cinsel yaşa mlarından hoşn u t olmayan ya da cinsel yaşamları olmayan yaşlı yetiş­
kinlerde daha güçlü duygusal ve sosyal yalnızlık gözlemlenmiştir. D u ygusal yalnızlık
yaşlı yetişkinlerin ikinci evliliklerinde ve sosyal yalnızlı k ise eşleri özürlü olan erkek­
lerde daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ayrıca sosyal çevreleri daha dar olan
ve çocukları ile daha az görüşen yaşlı yetişkinlerde duygusal ve sosyal yaln ızlığın
d a h a güçlü old uğu tespit edilmiştir.

Araştırmacılar yaşlı yetişkinlerde düşük d ü zeyde sosyal bütü nleşme ile koroner
kalp hastalıkları arasında bağlantı olduğunu ortaya koym uşlardır ( Loucks ve diğer­
leri, 2006 ) . Ayrıca bir çalışmada sosyal bir çevreye ait olmanın , özellikle erkekler
için uzun yaşamla ilişkili olduğu görülmüşt ü r ( House, Landis & U mberson, 1 988) .
Yalnız ve sosyal a nlamda soyutlanmış olmak yaşlı yetişkinler için sağlıkla ilgili önemli
bir risk faktörüd ü r ( Koropeckyj - Cox, 2009 ) . Örneğin kısa bir s ü re önce ya pılan bir
çalışına, ona yaşlı ve yaşlı yetişkinlerde yal nızlığın dört yıl sonra kan basıncı a rtışı­
n ı n yordayıcısı olduğun u ortaya çıkarm ıştır ( Hawkley ve diğerleri, 20 1 0) .

f\ 7r. F r i ı i ıt V J: r. ö i"I L L Ü L Ü I<


Yaşlı yetişkinlerin kendilerinin yardım sağlaması yerine yardım almaları gerektiği yay­
gın bir inanıştır. Ancak 1 2 yıl lık boylamsal bir çalışma, başkalarına faydalı olma d u y­
guları düşük ve azalmakta olan yaşlı yetişkinlerin erken ölüm risklerinin daha yüksek
olduğun u ortaya çıkarmıştır ( G ruenewald ve diğerleri, 2009 ) . Ayrıca a raştırmacılar
kısa bir süre önce yaşlı yetişkinleri n özgecilik ve gönüllülük faaliyetlerinden fayda
giirdüklerini tespit etmişlerdir. Örneğin son za man larda yapılan bir çalışma, giinüllü-

61 0 BÖLÜM 1 9 ileri Yetışkiıılik Döııerrıındf' Sosyoduygu�aı Gelişim



l ü k faaliyetleri ile ilgilenen yaşlı yetişkinlerin daha az kırılgan oldu klarını göstermiş­
tir ( J u ng ve diğerleri, 20 1 0 ) . Gönüllülük ona yetişkinlik döneminde en üst d üzeye
çıkmakta ve daha son ra ileri yetişki nlikte hafif bir düşüş sergilemekt edir ( Ul u sal ve
Topl umsal Hizmetler K u r u m u , 2006 ) . Ancak yaşlı yetişkinlerin, diğer tüm ya� grup­
larına göre yılda I 00 saatlerini gön ü l l ü l ü k faaliyetlerine adamaları daha olasıdır ( B u rr,
2009 ) . Yaşlı yetişkinlerin gönül l ü l ü k çalışmalarının neredeyse yüzde 50'si dini k u r u ­
l uşların sundukla rı hizmetlere yöneliktir ( B u rr, 2009 ) .
B i r çal ışmada 4 2 3 yaşlı yetişkin çift beş y ı l boyunca izlenmiştir ( B rown ve diğer­
leri, 2003 ) . Çalışm a n ın başında çiftlere bir önceki yılda d u ygusal ya da pratik a nlamda
verdikleri ya da aldıkları desteğin derecesi soru l m u ştur. Beş yıl sonra başkalarına
yardım ettikleri n i söyleyenlerin ölü m olasılıklarının yarı yarıya daha düşük olduğu
Doksan sekiz yaşındaki gönüllü /va Broadus Dal/as,
görülmüştür. Bu bulgu n u n olası nedenlerinden biri başkal a rına yardımcı olmanın ,
Teksas'ta 1 0 yaşındaki DeAngela Williams'/a kôğıt
stres hormonlarının salgı lanmasını azaltabilecek ve b u n u n da kalp damar sağlığını oynarken. Kısa bir süre önce /va Amerika Birleşik
iyileştirerek bağışıklık sistemini güçlendirecek olmasıdır. Devlet/erindeki Big Sis ter programının en yaşlı gönüllü
2 1 ülkede 5 0 i le 79 yaşları arasındaki 2 1 .000 kişi üzerinde yapıla n bir çalışmada üyesi olarak kabul edilmiştir. /va, kôğıt oynamanın
katılanların üçte birinin, bugün ya da geçmişte gön ü l l ü olarak topl uma h izmet enik­ hafızası ve düşünme becerilerini canlı tuttuğunu ve
lerini söyledikleri onaya çıkarılmıştır ( H S B C Sigorta, 2007 ) . Bu ça lışmada gön ü l l ü aynı zamanda DeAngela'ya da yardımcı olabileceğini
o l a n kişilerin yaklaşık yüzde 5 0 'si bu t ü r faaliyetleri h a ftada en az yarım gün yap­ söylüyor.
tıklarını bildirmişlerd i r. Ve kısa bir süre önce gerçekleştirilen bir çalışmada gönü l l ü ­
l üğün 5 7 yaşından 8 5 yaşına k a d a r istikrarlı bir şekilde arttığını ortaya çıkarmıştır , ---------- �
( Cornwell, Laumann, & Schumm, 2 00 8 ) . Sekiz yıllık boylamsal bir çal ışma, yoğ u n '
bir şekilde gön ü l l ü l ü k faaliyetlerinde bul u nan, yıllarca gönüllü olan ve gön üllülerle gelişim�e bağlantı
evli olan yaşlı yetişkinlerin gön ü l l ü lü k faa liyetlerinden vazgeçme olasılıklarının çok Toplum ve kültür: Toplumsal h izmeti
d ü ş ü k olduğu n u göstermiştir ( B utrica, Jolınson & Zedlewsi, 2009 ) . Gön ü l l ü olmayan öğrenme gençlikte çok sayıd a olumlu so­
yaşlı yetişkinlerin ise birkaç yıl gön ü l l ü l ü k faaliyeti n de b u l unmamış olmaları ve eşle­ nuç i l e bağ lant ı l ı d ı r. 1 1 . Bölüm, s. 376.
r i n i n gönüllü olması durumda kendilerinin de gön ü l l ü olmaya başlama olasılıkları­
nın daha yüksek olduğu görülmüştür.
Araştırmacılar aynı zamanda yaşlı bir yetişkin olarak gönü l l ü l ü k faa l iyetleri n d e
b u l u n ma n ı n birtak ı m ol u m l u sonuçlar getirdiğini de ortaya çıkarmışl a rdır ( B u rr,
2 009 ) . Son zam a n l a rda 1 3 gönüllü progra m ı na katılan 40 1 yaşlı yetişki n üzerinde
yapıl a n bir çalışmada bu kişilerin yüzde 3 0 ' u ndan fazlası, gön ü l l ü olmaları neden iyle
daha i yi du ru mda old u kları nı ve yaklaşık yüzde 60'ının ise b u ndan a ileleri n i n de
fayda gördüğünü söylemişlerdir ( Morrow-Howell, Hong, & Tang, 2009 ) . Japonya'da
2 .000 yaşlı yetişkin üzerinde yapıl a n bir çalışma başka larına daha fazla yardım eden
kişilerin fiziksel sağlıklarının, daha az yardım eden yaşlı emsallerine göre daha iyi
olduğunu ortaya koy m u şt u r ( Kra use ve d iğerleri, 1 99 9 ) . Gönü l l ü l ü ğ ü n o l u m l u
sonu çları arasında b u t ü r faaliyetlerin kişilere yapıcı v e ü retken roller, sosyal b ü t ü n ­
leşme v e d a h a fazla a n la m l ılık kazandırmalarını saymak m ü mk ü ndür (Tan ve diğer­
leri, 2007 ) .

Gözden Geçir Gözden Geçir Bağlantı Kur


Yetışkinlerın yaşam tarzlarına ilişkın çeşitliliği Bu bölümde yaşlı yetişkin lerde düşük dü­
Bağlantı Kur nasıl tanımlarsınız7 zeyde sosyal bütünleşmenın koroner kalp
Yansıt Yaşlı yetişkin ebeveynler ve yetişkin çocukları hastalıkları ıle ilişkilı olduğunu öğrendiniz. 15.
arasındakı ilişkilerin özellikleri nelerdir? bölümde orta yetişkınlıkte kalp hastalığı ve
Büyük büyükanne ve büyük büyükbabaların stresle ilgili ne öğrendiniz?
rolleri büyükanne ve büyükbabalarınkinden

O Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz


farklı mıdır7
Yaşlanmakta olan yetişkinlerin Yaşlı yetişkinlerin arkadaşlıkları nasıldır?
Beliren yetışkinlik ya da genç yetişkinlik döne­
ai leleri ve sosyal i l i ş k i l e r i n i n Sosyal destek ve sosyal bütünleşme ıleri yetiş­
minde iseniz ebeveynlerinizin kendi ebe­
özelli klerini açıklar. kinlikte ne gibi roller oynarlar?
veynleri ve (yaşıyorlarsa) büyüka n ne ve
Özgecilik ve gönüllülük yaşlı yetişkinlere iliş­
büyükbabaları ile ilişkileri nasıldır? Orta yaşlı
kin olumlu sonuçlarla nasıl bağlantılıdır?
bir yetışkınseniz (yaşıyorlarsa) ebeveynleri­
nizle ilişkinızi nasıl tanımlarsınız?

• KISIM 9 lerı Yetışki n l ı � 61 1


4 Etnik Köken, Cinsiyet ve Kültür Etnik köken, cinsiyet v e kültürün yaşlanmayla nasıl i l işkili oldu­
ğunu özetler.

Etn i k Köken Cinsiyet Kültür

Etnik köken yaşlanma ile nasıl i lişkilid ir? Cinsiyet rolleri ileri yetişkinlikte değişir
mi? Yaşlanmanın farklı kültürlerdeki sosyal boyutları nelerdir?

ETN İ K K Ö K E N
Yoks u l l u k istatistiklerinde oldukça geniş bir yer kaplayan Afrikalı Amerikalılar ve
Latin Amerikalılar başta olmak üzere, etnik azınlıktaki yaşlı yetişkinler önemli bir
endişe konusu oluştururlar ( K ingson & Bartholomew, 2009 ) . Örneğin, Los Angeles'ta
köhne bir otelde yaşayan 72 yaşındaki Afrikalı Amerikalı Harry'i ele ala­
lım. Harry'nin arteriti vardır ve walker yardımıyla yürümektedir. Yıllardır
çalışamamakta ve devletin kendisine yaptığı ödemelerle ihtiyaçlarını zar
zor karşılamaktadır.

Afrikalı Amerikalılar, Latin Amerikalılar ve Beyazlarla ilgili karşılaştır­


malı bilgiler, etnik azınlıklardaki yaşlı bireylerin olası iki tehlikeyle karşı kar­
şıya olduğunu ortaya koymaktadır. B u kişiler hem yaş aynmcılığı hem de
ırkçılık ile ilgili problemlerle yüz yüze gelınektedir. ( C iol ve diğerleri, 2008) .
4.000'den fazla yetişkin üzerinde yapılan bir çalışma Afrikalı Amerikalılann
Latin olınayan Beyazlara göre ayrımcılığa daha fazla maruz kaldıklarını
ortaya çıkarmıştır (Bames ve diğerleri, 2004 ) . Etnik azınlıktaki yaşlı yetiş­
kinlerin gerek refahları gerekse sağlıkları, Latin olmayan Beyaz yaşlılara göre
daha hızla kötüye gitmektedir (Yee & Chiriboga, 2007) . Etnik azınlıktaki yaşlı
yetişkinlerin hasra olma olasılıkları daha yüksek ancak tedavi görme olası­
lıkları daha düşüktür ( Hinrid1sen, 2006 ) . Aynca bu kişilerin geçmişlerinde
Azınlık gruplarındaki yaşlı kişilerin yaşamla başa çıkma yollarından Latin olmayan Beyaz emsallerine göre daha düşük bir eğitim düzeyine, işsiz­
bazıları nelerdir? liğe, kötü konut koşullarına ve daha kısa yaşam beklentilerine daha sıklıkla
rastlanmaktadır ( Himes, Hogan & Eggebeen, 1 996) . Ve etnik azmlıktaki pek çok işçi
kazançtan ile katkıda bulundukları Sosyal Güvenlik ve Medicare hizmetlerinden fayda­
lanamamakta, çünkü bu hizmetlere hak kazanacaklan yaşa ulaşmadan ölmektedirler.

Etnik azmlıktaki yaşlı bireylerin karşı karşıya kaldıkları stres ve ayrımcılığa karşın,
bu kişilerin çoğu Latin olmayan Beyazların hakim olduğu bir dünyada hayatta kal­
malarını sağlayacak başa çıkma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Geniş aile çevreleri
azınlık gruptaki yaşlı yetişkinlerin yaşamın temel ihtiyaçları ile başa çıkmalarında yar­
dımcı olmakta ve onlara sevildikleri duygusunu hissettirmektedir ( Karasik & Hamon,
2007) . Afrikalı Amerikalı ve Latin toplumlarındaki kiliseler, anlamlı sosyal katılım,
güçlülük hissi ve içsel doyum duygusuna yönelik olanaklar sunmaktadır ( Hill ve diğer­
leri, 2006 ) . Ayrıca etnik azınlık gruplarının bir arada yaşamalarına olanak sağlayan
toplu konutlar onlara aidiyet duygusu kazandırmaktadır. Bu nedenle yaşlanmakta
olan azınlıkların yaşamlarına ilişkin bireysel farklılıkların göz önüne alınması her
zaman önemlidir (Albert, 2007) . Yaşlanmakta olan azınlıklara yardımcı olan bir kişi
hakkında daha fazla bilgi edinmek için Kariyerlerle Bağlantı kısmına bakınız.

· C İ N S İ Y ET
Yaşlı yetişkin olduğumuzda cinsiyet rollerin1iz değişir mi? Bazı gelişimciler ileri yetiş­
kinlikte kadınların kadınsı özelliklerinde erkeklerin ise erkeksi özelliklerinde azalma
Afrikalı Amerikalı yaşlı kadınların karşı karşıya kaldık­ olduğuna inanmaktadırlar. Bu yöndeki bulgular yaşlı erkeklerin daha kadınsı - şefkatli,
ları stres önemli bir endişe konusu oluşturmakta olup
duyarlı, vb. - olduklarını desteklemesine karşın, yaşlı kadınların ille de daha erkek si
bu kadınlar çoğunlukla dini, yaşamla başa çıkmala­
- atılgan, baskm, vb. - olmadıklarını göstermektedir. (Turner, 1 982 ) . Cinsiyet rolleri gibi
rında yardımcı olan bir güç kaynağı olarak görmekte­
dirler. Kadın, etnik azınlığa dahil ve yaşlı olmaya ilişkin alanlarda kuşak etkilerinin göz önüne alınmasının özellikle önemli olduğu unutulma­
diğer bazı özellikler nelerdir? malıdır. Sosyo-tarihsel değişiklikler meydana geldikçe ve bunlar yaşam uzamı ile ilgil i

612 BOLÜM 1 9 llerı Yetı şkın l ı k Dönemınde Sosyoduygusal Gelişım


kariyerlerle bağ la ntı

Norma Thomas, Sosyal H izmet Öğretim Üyesi ve İdarecisi


Dr. Norma Thomas otuz yıldır yaşlanma ala­ (Center on Ethnic and Mi nority Aging - CEMA)
n ı nda çalışıyor.Sosyal hizmet alanındaki lisans CEO'su ve kurucu ortağı. CEMA, yaşla nmakta
d iplomasını Pennsylvania Eyalet Üniversitesi' olan beyaz olmayan bi reyler, a ileleri ve top­
nden ve doktora diplomasını ise Pennsylvania lu m ları ile ilgili araştırma, dan ışmanlık, eğitim
Ün iversitesinden al mış. Thomas çok çeşitli fa­ ve bu b ireylere hizmet sunmak amacıyla kuru 1-
aliyetlerde bulunmuş. Kariyeri n i n i l k yıllarında m uş bir merkez. Thomas, başta Afrikalı
bir sosyal hizmet görevlisi olarak, yaşa m larını Amerikalı ve Latin Amerikal ılar olmak üzere
iyileştirmek amacıyla beyaz olmayan yaşlı ye­ beyaz olmayan yaşlı yetişkin lere faydalı ola bi­
tişkinlere h izmet sunm uş. Bugün ise Chester, lecek sayısız toplu m hizmeti etki nliği düzenle­
Pennsylvania'daki Widener Üniversitesinde miş. Ayrıca yaşlanma kta olan beyaz olmayan
öğretim üyesi ve akademik i d a reci ve yetişkinlerin yaşamlarını iyi leşti rmek amacıyla
P e n n sylva n i a Ü n iversite s i Ya ş l a n m a çeşitli ulusal, bölgesel ve devlet kuru m u n a da­
Enstitüsü ndeakademik üye olarakgörevyapı­ nışmanlık yapıyor.
yor ve Etn i k ve Azınlık Yaşlanma Merkezin i n

Sosyal h izmet öğretim üyeleri ve görevlilerinin neler yaptıkları hakkında daha fazla
Norma Thomas.
bilgi için Yaşam Boyu Gelişim Meslekleri ekinin 47 ve 48. Sayfaları na bakınız.

araştırmalarda daha sıklıkla değerlendiıildikçe bir zamanlar yaş etkileri olarak algılanan
unsurlar kuşak etkileri olarak ortaya çıkabilmektedirler ( Schaie, 2007 ) .

Pek çok kadın yine - hem yaş a yruncılığı hem d e cinsiyet ayruncılığı olmak üzere - iki
ayn tehlike ile karşı karşıya kalmaktadır - ( Calisanti, 2009) . Yaşlı kadınların yaş ve cin­
siyet ayrımcılığına maruz kalmalarından endişe duyulmasının yanı sıra, etnik azınlıktaki
yaşlı kadınlara özel bir dikkat gösterilmesine ihtiyaç vardır (Leifheit-Limson & Levy, 2009 ) .
B u kadınlar - yaş ayrımcılığı, cinsiyet ayrımcılığı v e ırkçılık olmak üzere - üç olumsuzlukla
karşı karşıya kalmaktadırlar. E t ni k azınlık gruplarındaki yaşlı kadınlar yaşamları boyunca
önemli ölçüde strese maruz kalmışlar ve bu stres karşısında dikkate değer oranda uyum
sağlama, dayanıklılık, sorumluluk ve başa çıkma becerileri sergilemişlerdir.

K Ü LT Ü R
Kültürlerin çoğunda iyi bir yaşlılığı destekleyen nedir? B u konuda son zamanlarda yapı­
lan bir analiz, yaşlı bir yetişkin olarak "iyi bir yaşama" sahip olmada sağlık, güvenlik ve
akrabalık I destek olmak üzere üç faktörün önem kazandığını göstermiştir ( Fry, 2007) .
B i r başka önemli soru ise: B i r kültürde yaşlı yetişkinlerin yüksek bir statüye layık
görülüp görülmemeleri ile ilgili faktörlerin neler olduklarıdır. Bir görüşe göre bir kül­
türde yaşlı yetişkinlerirı yüksek statüde olmalarını etkileyebilecek yedi faktör b u lunmak­
tadır ( Sangree, 1 989 ) :
• Yaşlı kişilerin değerli bilgilere sahip olmaları.
• Yaşlı kişilerin önemli aile / toplul u k kaynaklarını kontrol etmeleri.
• Yaşlı kişilerin yararlı ve değerli işlevleri yerine getirmelerine mümkün olduğunca
uzun süre izirı verilmesi. Kültürler yaşlı yetişkinlere kazandırdıkları saygınlık açı­
sından farklılık gösterirler. Navajo kültüründe bilgelik­
• Yaşamı boyunca rolü n ü n sürekli olması.
leri ve engin yaşam deneyimleri nedeniyle yaşlı yetiş­
Yaşla ilgili rol değişikliklerinin daha fazla sorumluluk, otorite ve tavsiyede kinlere özellikle saygı gösterilmektedir. Bir kültürde
bulunma kapasitesi içermeleri. yaşlı yetişkinlere saygı gösterilmesi ile ilgili diğer bazı fak­
• Geniş ailenin kültürde yaygın bir aile şekli olarak ortaya çıkması ve yaşlı kişinin törler nelerdir?
bu geniş aile ile bütünleşmiş olması.

ileri Yetişkınlik

KISIM 9 61 3
• Genellikle yaşlı yetişkinlere saygı duyu lması toplulukçu k ü l t ü rlerde ( Çin ve
Japonya gibi ) , bireyci kültürlere ( A merika B irleşik Devletleri gibi) göre daha
yaygındır. Ancak bazı araştırmacılar yaşlılara sdygı d uyulması ile ilgili bu toplu­
l u kçu / bireyci farkın ın eskisi kadar büyük olmadığını ve bazı duru mlarda bireyci
kültürlerde yaşayan yaşlı yetişkinlerin kayda değer ölçüde saygı gördüklerini
düşünmektedirler (Antonucci, Vandewater & Lans[ord, 2000 ) .

Gözden Geçir kaldıklarını gördünüz. 1 7. Bölümde etnik kö­


Gözden Geçir ken ve yaşam beklentisi hakkında ne öğren­
Etnik köken yaşlanma deneyimini nasıl de­
Bağlantı Kur ğiştirir7
diniz?

Cinsiyet rolleri ileri yetişkinlik döneminde de­


Yansıt Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
ğişir mi? Açıklayınız.

e
Yaşlanma farklı kültürlerde nasıl yaşanır7 Sizin ailenizdeki yaşlı yetişkinlerin etn i k kö­
Etn i k köken, cinsiyet ve ken, cinsiyet ve kültürlerinden etkilenen de­
Bağlantı Kur neyimlerini nasıl tanımla rsınız?
kültürün yaşlanmayla nasıl
Bu bölümde etnik azınlıkların yaşlanma ko­
ilişkili olduğu n u özetler.
nusunda pek çok özel sorunla karşı karşıya

5 Başarıh Yaşlanma O Nasıl başarı lı yaşlanı lacağını örnek vererek açıklar.

,. - - - - - - - - - - �
I İleri yetişkinliğin olumlu boyutları uzun süre göz a rdı edilmiştir ( Charles & Carstensen
geli ;i ıı l e ağ antı 20 1 0; Depp & Jeste, 20 1 0; Stirling, 2 0 1 1 ) . Bu kitabın başından i tibaren yaşlanmanın
Sağlık: Düzenli egzersiz uzun ömür ve olumlu yönlerine dikkat çektik. Pek çok zinde ve sağlıklı yaşlı yetişkin var ( Willcox
pek çok kronik hastalığın önlenmesi ile ve diğerleri, 2008 ) . Uygun bir beslenme, aktif yaşam tarzı, zihinsel uyarı ve esnek­
bağlantılıdır. 1. Bölüm, s. 55 1 . lik, olumlu başa çıkma beceri leri, iyi sosyal ilişkiler ve desteğin varlığı ve hastalık
olmaması durumunda yaşlandıkça pek çok becerimizi sürdürmemiz ve hatta bazı
- - - ,,
duru mlarda geliştirmemiz mümkündür ( Anton ucci & diğerleri, 20 1 1 ; Hughes, 20 1 0;
Lachman ve diğerleri, 20 1 0) . Kişiler bir hastalık sahibi olduklarında bile tıpta yaşanan
gelişmeler giderek daha fazla yaşlı yetişkinin aktif ve yapıcı yaşamlar sürdü rebileceği
anlamına geliyor.
Aktif olmak özellikle başarılı yaşlanma açısından önemlidir ( Erickson & Kramer.
2009 ) . Düzenli olarak egzersiz yapan, dışarı çıkan ve toplan t ı lara giden, dini kuru m
faaliyetlerine katılan v e seyahatlere çıkan yaşlı yetişkinler, toplumdan uzak yaşayan
emsallerine göre yaşamlarından daha fazla doyum sağlarlar ( Levin, Chaıters & Taylor,
20 1 0; Venturelli ve diğerleri, 20 1 0 ) . Duygusal anlamda seçici olan, seçimlerini en iyi
hale getiren ve kayıplarını etkili bir şekilde telafi eden yaşlı yetişkinler başarıl ı bir
şekilde yaşlanma şanslarını a rt tırırlar ( Baltes & Smith, 2008; Schiebe & Carsıensen ,
20 1 O; Staudinger & Jacobs, 2 0 1 1 ) .
Başarılı yaşlanma aynı zamanda çevre üzerinde algılanan kontrolü d e içerir
( Bandura, 2 0 1 Oa; HSBC Sigorta, 2007 ) . 1 7. bölümde çevre üzerinde algılanan kontro­
lün yaşlı bakımevlerinde yaşayan kişilerin sağlıkları ve u zun yaşamları üzerinde nasıl
olumlu bir etki yarattığını açıklamıştık. Son yıllarda öz-yetkinlik terimi çoğunlukla
çevre üzerinde algılanan kont rolü n ve olumlu sonuçlar yara tma becerisinin tanı m l a n ­
masında kullanılmıştır ( Bandura , 2009, 20 1 0a ) . Araştırmacılar p e k çok yaşlı yetişki­
nin kont rol duygularını koruma ve kendileri hakkında olumlu bir görüşe sahip olma
konularında son derece etkili olduklarını ortaya çıkarmışlardır ( Dunbar, Leventhal
& Leventhal, 2007 ) . Örneğin yüz yaş ve üzerindeki yetişkinler üzerinde yapılan bir
çalışmada bu kişilerin çoğunun mutlu oldukları ve mutluluklarının öz-yetkinlik ve
iyimser bir tutumla ilişkili olduğu görülmüştür (Jopp & Rott, 2006 ) . Yaşlanmanın
"Yıldızlarla Dans" adlı televizyon programında yarı­
olumlu yönlerinin incelenmesi yaşam boyu gelişimde önemli bir eğil im olmanın yanı
şan seksen yaşındaki eski astronot Buzz Aldrin ve sıra büyük olasılıkla yaşlı yetişkinlerin gelecek kuşaklarına da fayda sağlayacaktır
Ashley Costa. Aktif olmak başarılı yaşlanmanın ( Antonucci ve diğerleri, 2 0 1 1 ; Carstensen & Charles, 2 0 1 O; Stirling, 2 0 1 1 ) .
yansımasıdır.

614 BÖLÜM 1 9 i leri Yetişkinlik Döneminde Sosyoduygusal Gelişim



Gözden Geçir bölümde aşırı yaşlılığa ulaşmada önemli bir
Gözden Geçir rol oynayan hangi faktörleri öğrendiniz?

Hangi faktörler başarılı yaşlanma ile i l işki lid ir?
Bağlantı Kur
Bağlantı Kur Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Yansıt
Bu bölümde öz-yeterlik ve iyimser bir tutu­ Yaşlı bir yetişkin olarak başarılı bir şekilde yaş­

O Nasıl başar ı l ı yaşlan ı l aca­


ğını açıklar.
mun yüz yaş ve üzerindeki kişilerin mutl u l u k­
ları ile ilişkili olduğunu okudunuz. 1 7.
lanma becerinizın bugün yaptıklarınızla nasıl
bir ilişkisi olabilir?

konu bağlantılan - - - - - - - - - - - - - ,
\

Öl ümde, ölen ve yas tutan, öl mekte olan kişiler ve onların ya k ı n ı ndakiler


yoğu n d uygular yaşarlar. Ölmekte olan kişi kesin olara k bel i rlenmiş aşamalar­
dan geçmemekle birlikte çeşitli zamanlarda i n ka r, öfke ya da kabullenme d uy­
g u l a rı serg i l eyebil i r. Ölmekte olan bir kişiyle etki l i bir şeki lde iletişim kurmak
aile ve a rkadaşlar için önemlidir. Bir kişinin ölümü ile başa çıkmada yas tutma
sürecin i n d uygusal uyuşma, ayrılık kaygısı, u mutsuzluk, üzüntü ya da ya lnızlık
şeklinde yaşanması mümkündür. Bazı d u r u mlarda yas tutma süreci yıllar süre­
bilir. Bir çocuğun ya da eşlerden birinin öl mesi en zor ölüm kayı pları arasında­
dır. Dul kalan kadı n ve erkeklere sosyal destek faydalı olacaktır.
1
\
' - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye bakallm - - - �

. . _.j
-

,.. öğ renme hedefleri n ıl�e u,laşıın ·


: �� . . . ı. _

İleri Yeti ş ki nli kte Sosyod uyg u sal Geliş i m


1 Sosyoduygusal Gelişim Ku ramları (;D Sosyoduygusal gelişim ve yaşlanmaya i l işkin dört kuramın
özel li kleri ni tartışır.

B e n l i k bütün l ü ğ ü ne karşı u m u tsuzl u k bireylerin ileri yetişkinlikte yaşadığı Erikson'ın


Erikson'ın Kuramı
sekizinci ve son gelişim dönemidir, geçmişe yönelik değerlendirmede olumlu bir göz·
den geçirme ya da geçmişteki yaşamın iyi harcanmadığı sonucuna varılmasını içerir.
Yaşamı gözden geçirme Erikson ' ı n benlik b ütün l üğ ü ne karşı u m u tsuzl u k döneminin
önemli bir konusudur.

Harek e t l i l i k k u ramı yaşlı yetişk i n l e r ne kada r aktif ve katılı mcı olurlarsa yaşamların­
Hareketlilik Kuramı
dan doyum alına olasılıklarının da o kadar yüksek olacağını ifade eder. Bu k u ramı
destekleyen güçlü kanıllar b u l u n ma k tadır.

Sosyoduygusal Seçicilik Sosyoduygusal seçicilik k u ramı yaşlı yetişkinlerin sosyal iletişim ağları ile ilgili daha
Kuramı seçici davrandıklarını sa v u n ur. D uygusal doyuma daha fazla değer vermeleri nede­
niyle yaşlı yetişkinler tanıdıkları ve tatminkar ilişkiler içinde oldukları kişilerle daha
fazla za man geçirme eğilimindedirler. B i lgi ve duygu ile i lgili hedefler yaşam boyu nca
değişi k l i k gösterir ve d u ygu ile ilgili hedefler kişiler ya�landı kça daha fazla önem
kaza n ı r.

Ödünleme Yoluyla Seçici Ödünleme yoluyla seçici optim izasyon k u ramı başarılı yaşlanma n ı n üç temel faktöre
Optimizasyon Kuramı bağlı olduğunu ifade eder: ( l ) Seçme, ( 2 ) optimizasyon ve ( 3 ) ödünleme. B u nlara
özellikle kayıp meydana geldiğinde ihtiyaç duyulur.


KISIM 9 ileri Yetı�kınlık 61 5
2 Kişilik, Benl i k ve Toplum e Kişilik ve ö l ü m ora n ı arasındaki bağlantıları açıklar ve i leri
yetişki n l i kte ben lik ve topl u mdaki değişiklikleri tanımlar.

Kişiliğin özdisiplin ve u y u m l u olma özellikleri ileri yetişkinlikte artar. Özdisiplin, dışa dön ük­

Kişilik l ü k ve deneyime açık o l ma d ü zeylerin i n düşük ve nevrot i klik, o l u m s u z d u ygu d u ru m u ,


kötümserlik ve yaşam hakkında olumsuz düşünme düzeylerinin yüksek olması ileri yetişkin­
likte erken ölümle ilişkilidir.

Geniş ölçekli b i r çalışmada, benlik saygısının yetişki n l i k dönemi n i n büyük bir bölü m ü nde
Benlik ve Toplum
yükseldiği ve daha sonra yetmişli ve seksenli yaşlarda düştüğü görü l m üş t ü r. Benlik saygısı ile
ilgili bu gelişimsel değişikliklerin doğrulanması için daha fazla araştırmaya i h tiyaç vardır. Ya şlı
yetişkinlerde benlik saygısının d u rağanlığı azalır. Olası benlikler kişilerin olabilecekleri, olmak
istedikleri ve olmaktan korktukları benliklerdir. Olası benlikler ileri yetişkinlik dönemi boyunca
değişirler ve çeşitli aktivitelerde b u l u n m a ve uzun yaşamla ilişkilidirler. Yetişki n l i k yıllarında
ideal ve gelecek benliklerin kabul edilmesi azalırken geçmişteki benliklerin kab u l ü artar. Kişi­
nin kendini düzenlemesi alana göre değişiklik göstermekle birlikte yaşlı yetişkinlerin çoğu
benlik kontrolü duygu s u n u etkili b i r şekilde korumayı sürdürürler. Örneğin yaşlı yetişkinler
çoğunl ukla genç yetişkinlere göre kendilerini fiziksel alanda daha az düzen lerler.

Yaş ayrımcılığı başkalarına karşı yaşlan nedeniyle önyargılı olmaktır. Yaşlı yetişkinlere ilişkin
Toplumda Yaşlı
pek çok kalıpyargı var olmaya devam etmektedir. Yaşlanmakta olan bir toplumda sosyal poli­
Yetişkinler
tika sorunları arasında ekonominin durumu ve sosyal güvenlik sistem i n i n uygulanabilirliği,
sağlık hizmetlerinin s u n u m u , yaşlıların bakımı ve kuşaklar arası eşitsizliği sıralamak m ü m k ü n ­
d ü r. Özellikle yoks u l l u k içinde yaşayan yaşlı yetişkinler endişe konusudur. Yoksu l l u k oranlan
özellikle yalnız yaşayan yaşlı kadınlar ve etnik azınlıktaki yaşlı yetişkinler arasında yü ksektir.
Yaşlı yetişkinlerin çoğu k u r u m bakımında değil top l u m içinde yaşamaktadırlar. Yaşlı yetişkin­
lerin neredeyse üçte ikisi aile üyeleri ile birlikte yaşarlar. Yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlere
göre evlerinde bilgisayarları nın olması ve İnternet k u l l a n ma olasılığı daha düşük olmakla bir­
likte yaşlı yetişkinler İnternet k u llanıcıları arasında en hızlı büyüyen kesimi oluşturmaktadırlar.

3 Aileler ve Sosyal İlişkiler e Yaşlanmakta o l a n yetişkinlerin a ileleri ve sosyal ilişkileri n i n


özelli klerini açıklar.

Yaşlı yetişkin erkeklerin yaşlı yetişkin k a d ı n lara göre evlenme olasılıkları daha yüksektir.
Yaşam Tarzı Çeşitliliği
Emeklilik çiftlerin yaşam tarzlarında değişikliğe neden olur ve uyum sağlanmasını gerektirir.
Evli yaşlı yetişkinler bekar olanlara göre genellikle daha m u t l u olu rlar. Boşa n m a n ı n yaşlı
yetişkinler için sosyal, ekonomik ve fiziksel sonuçları vardır. Yaşlı yetişkinler arasında artan
boşanma oranları, yaşam süresinin uzaması ve sağlıkla ilgili iyileşmeler, yaşlı yetişkinlerin
yeniden evlenmelerinde artışa yol açmıştır. Bazı yaşlı yetişkinlerin yeniden evlenmeleri kon u ­
sunda olumsuz b i r baskı algılamalarına karşın, yetişkin çocu kların çoğu yaşlı yetişkin olan
ebeveynleri n i n yeniden evlen me kararlarını desteklerler. Giderek daha fazla sayıda yaşlı yetiş­
k i n birlikte yaşamaktadır. Yaşlı yetişkinler cinsel ilişkilerinde özellikle dokunmak ve okşamak­
tan hoşlanırlar.

Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 80'inin, çoğu orta yaşlı olmak üzere çocu kları hayattadır.
Yaşlı Yetişkin Ebeveynler
Yaşlı yetişkin ebeveynler ve yetişkin çocuklarını tanım layan faktörler giderek daha fazla çeşit­
ve Yetişkin Çocukları
lilik göstermektedir. Yetişkin kız çocu kların yetişkin erkek çocuklara göre yaşlanmakta olan
a i leleri n i n yaşamlarına dahil olma olasılıkları daha yüksektir. Yet işkin çocukların gerçekleşti­
rebilecekleri son derece önemli bir görev, yaşlanmakta olan engelli ebeveynlerine sağlanacak
sağlık hizmetlerini koordine etmek ve izlemektir. Yaşla nmakta olan ebeveynler ve çocukları
arasındaki ilişkiler çelişkili duygular içerebilmektedir.

Anı k i nsanların daha uzun yaşamaları nedeniyle bugün geçmişte olduğuna göre daha fazla
Büyük Büyükannelik ve
büyükanne ve büyükbaba aynı zamanda büyük büyükanne ve büyük büyü kbabadırlar. B üyük
Büyük Büyükbabalık
büyükanne ve büyük büyükbabaların katkılarından biri de aile öykülerini aktarmalarıdır. B i r
araştırma çalışması g e n ç yetişkinlerin büyük b ü y ü k a n n e v e b ü y ü k büyükbabaları ile karşılaş ­
t ı rıldığında, büyükanne ve büyü kbabaları ile daha katılımcı bir ilişkileri n i n olduğun u ortaya
koymuştur.

Arkadaşlık Yaşlı yetişkinlerin arkadaşlıklarında değişiklikten çok devamlılık hakimd ir.

61 6 BÖL Ü M 1 9 ileri Yetişkınlik Dönemınde Sosyoduygusal Gelişim



Sosyal destek yaşlı yetişkinlerin f oiksel ve zihinsel sağlıklarının iyileşmesinde önemli rol
Sosyal Destek ve Sosyal
Bütünleşme oynarlar. Daha fazla organizasyona katılan yaşlı yetişkinler katılım oranları düşük olan lara
göre daha uzun yaşarlar. Yaşlı yetişkinlerin daha dışarıdaki kişilerle daha az sosyal bağları
olmakla birlikte b u kişiler tatminkar ilişkiler içinde oldukları yakın arkadaşları ve aileleri ile
zam a n geçirmeye daha isteklidirler.
Özgecilik daha u zu n yaşamakla ilişkilidir. Gön ü ll ü l ü k ise yaşamdan daha fazla doyu m alma,
Özgecilik ve Gönüllülük
daha düşük düzeyde depresyon ve kaygı, daha iyi bir fiziksel sağlık ve daha fazla o l u m l u ve
daha az olumsuz duygu ile ilgilidir.

4 Etnik Köken, Cinsiyet ve Kültür O Etn i k köken, cinsiyet ve kültürün yaşlanmayla nasıl ilişkili
olduğunu özetler.

Etnik Köken Yaşlanmakta olan a?ı n lıklar, yaş ayrımcılığı v e ırkçılıkla başa çıkmak zorunda kalırlar.
B u n a karşın yaşlanmakta olan azınlıklar arasında kayda değer farklılıklar gözlenmek­
tedir.

Yaşlı erkeklerin daha ka dınsı (şefk a tli, d u yarlı) hale geldikleri yönünde güçlü kan ıt l a r
Cinsiyet
b u l u nmasına karşın, yaşlı kadınların daha erkeksi ( ısrarcı ) olduklarına dair fazla k a n ı t
b u l u nmamaktadır. Yaşlı kadınlar h e m y a ş ayrımcılığı hem de cinsiyet ayrımcılığına
maruz kalırlar.

Geçmişte Çin ve Japonya'da yaşlı yetişkin lere büyük oranda saygı gösterilmesine
Kültür
karşın bugün bu kişilerin d u ru m ları daha değişkendir. K ü l t ü rler a rasında yaşlılara
daha yüksek bir statü kazandıran fa k t ö rler, bu kişilerin değerli bilgilere sahip olmaları
ile geniş ailelerle b ü t ü n l eşmeleri arasında değişiklik gösterir.

5 Başarı l ı Yaşlanma O Nasıl başa rılı yaşlan ı lacağını açıklar.

Yaşlı yetişkinlerin olumlu yönleri giderek daha fazla çalışılmaktadır. Başarılı yaşlanma
ile il işkili faktörler arasında a k t if bir yaşam tarzı, olumlu başa çıkma becerileri, iyi
sosyal ilişkiler ve destek ve hastalığın olmamasını sayabilmek mümkünd ür.

a n a hta r e l i meler
benlik bütünlüğ ü ne karşı olası benlikler 602 sosyal ilişkilerin yoldaşlık yaş ayrımcılığı 603
u mutsuzluk 594 ödünleme yoluyla seçici modeli 608 yaşlı bakımı 604
hareketlilik k u ramı 596 optimizasyon kuramı 597 sosyoduygusal seçicilik
kuşaklar arası eşitsizlik 604 kuramı 596

a na hta r işiler
Erik Erikson 594 Pau l Baltes 597 Ursula Staudinger 599
Laura Castensen 596 Robert Butler 594


KISIM 9 i len Yetışkinlik 61 7
k ı s ım on

Geçen yıllar her gün bizden bir şey çalarak ,


sonunda bizi de bizden çalarak geçtiler.
-Alexander Pope
İngiliz Şair, 1 8 . yüzyıl

So n
Son u nd a hayatı m ı z sona e rer-teredd ü t e d i l m eyecek gerçe k l i k l e veya coşkuyla haya t ı n

s o n u n a ya klaştığ ı m ızda ve s a k i n leşti ğ i m izde; y ı l l a r b i z i kend i m izden ç a l d ı ğ ı nda ve biz

çocu k l a r ı m ız ı n çoc u k l a r ı n ı n çoc u k l a r ı n a g ö r ü n meyen b i r bağ la bağ l a n d ı ğ ı m ı zd a . Bu

son kısım b i r böl ü md e n o l u ş m a ktad ı r: 'Öl ü m , Ö l m e k ve Yas' (Bö l ü m 20).

618
-

bölüm 20 ÖLÜM, ÖLMEK VE YAS

ı Ölüm Sistemi ve Kültürel 4 Kişinin Kendi Ölümüyle


Bağlamı Yüzleşmesi
-

...., Öğrenme Hedefi 1 Ölüm sistemini ve onun Öğrenme Hedefi 4 Kişilerin kendi ölümleriyle

ta kültürel ve tarihsel bağlamlarını açıklar.


Ölüm Sistemi ve Ölümün Kü ltürel Çeşitliliği
yüzleşmelerinin psikolojik boyutlarını ve insanların
hangi bağlamlarda öldüklerini açıklar.
..c Değişen Tarihsel Koşullar Kübler-Ross'un Ölüm Evreleri

ta 2 Ölümü ve Yaşamı Tammlamak/


Algılanan Kontrol ve İ nkar
İnsan ların Öldüğü Bağlamlar
c: Ölümle ilgili Konuları
Başka Birinin Ölümüyle Başa
ta Öğrenme Hedefi 2 Ölümü ve ölümle ilişkili
S
Çıkma
kararları belirleyen etmenleri değerlendirir.

E Ölüm Belirleyen Konular


Yaşam, Ölüm ve Sağlık Hizmeti İle İlgili Kararlar
Öğrenme Hedefi 5 Başka birinin ölümüyle başa
çıkma yollarını tanımlar.
::J Ölme kte Olan Bir Kişiyle İletişim
3 Gelişimsel Bir Bakış Yas

:O Açısmdan Ölüm Dünyayı Anlamlandırmak

_o Öğrenme Hedefi 3 Gelişimin farklı dönemlerinde


Hayat Arkadaşının Kaybı
Yas Biçimleri
ölüm ve ölüme yönelik tutumları tartışır.
Ölüm Nedenleri
Yaşamın Değişik Dönemlerinde Ölüme Yönelik
T utum lar
aige Farley-Hackel ve onun en yakın arkadaşı Ruth
P McCourt, McCourt'un 4 yaşındaki kızı Juliana' yı
Disneyland'e götürmek için bir araya gelmişlerdi. Aslında
Boston'dan Los Angeles'a aynı uçuş için yer ayırtmışlardı, ancak McCourt sıklıkla seya­
hatlerinde uçak kullandığı için kazandığı uçuş millerini kullanarak başka bir uçağa
bindi. Her iki uçak da teröristler tarafından kaçırıldıktan 17 dakika sonra patladı ve 11
Eylül 2001 tarihinde New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'nin ikiz kulelerine çarptı.

Kırk beş yaşındaki Connecticut New London'lı ev kadını Ruth McCourt, Farley-Heckel ile
eskiden sahip olduğu Boston'daki spa merkezinde tanışmıştı. Ruth evlendiğinde işi bırak­
mış, ancak Farley-Hackel ile olan arkadaşlıkları devam etmişti. Sıklıkla birlikte seyahat
ederlerdi ve okuma, yemek pişirme ve öğrenme merakları ortaktı.

Kırk altı yaşındaki Farley-Hackel ise Massachusetts Newton'da yaşayan bir yazar, kişisel
gelişim uzmanı ve ruhani danışmandı. Kocası Allan Hackel, onun yeni radyo programı
"Manevi Konuşmaların" ilk birkaç bölümünün yayınlanmasını beklediğini ve sonunda
Oprah Winfrey Show'a çıkmayı istediğini belirtmiştir. 11 Eylül saldırılarından sonra,
Oprah Farley-Hackel, McCourt ve Juliana anısına programında yer vermiştir.

'
.,.- konu bağlantıları
Ani Bebek Ölümü Sendromu (ABÖS) Amerika Birleşik Devletlerinde bebeklikte
yaygın bir ölümü sebebidir. Erken çocukluktaki yaygın ölüm sebebi motorlu
araç kazalarıdır ve bunu kanser ve kalp ve damar hastalıkları izlemektedir.
Yaralanmalar orta ve geç çocukluk dönemi boyunca önde gelen bir ölüm
nedenidir ve bu dönemde en yaygın ağır yaralanma ve ölüm sebebi ise yaya
ya da yolcu olarak karşılaşılan motorlu araç kazalarıdır. Ergenlikte ise yaygın
üç ölüm nedeni vardır; kazalar, cinayet ve intihar. Beliren yetişkinlerde (emer­
ging adults) ölüm oranı ergenlerdekine kıyasla iki kattan daha fazladır. Uzun
yıllar, kalp rahatsızlığı orta yetişkinlik dönemindeki en yaygın ölüm sebebiydi
ve bunu kanser izlemekteydi, bununla birlikte 2005 yılında 45-64 yaş arasında
daha fazla sayıda birey kanserden öldü ve kalp ve damar hastalıkları ikinci
sıraya geriledi. Erkekler, tüm ölüm sebeplerinde kadınlara göre daha fazla
ölüm oranlarına sahipler. 65 ile 74 yaş arasındaki Amerikalı yetişkinlerin yak­
laşık yüzde 60'ı ya kanserden ya da kalp ve damar hastalıklarından ölmekte­
dirler ve kanser bugün en büyük ölüm sebebidir. Bununla birlikte, 75 ile 84
arası ve 85 üzeri yaş gruplarında en önemli ölüm sebebi kalp ve damar has­
talıklarıdır.
I
- geriye dönelim ___________________ ;

• K I S I M 10 Son 621
Ön Bilgi
Kitabın bu son bölümünde, ölümün ve ölmenin çeşitli boyutlarını ele alacağız. Ölüm sistemini ve
onun kültürel ve tarihsel bağlamını belirleyen faktörler nelerdir? Ölüm nasıl tanımlanabilir? Geli­
şim ile ölüm arasındaki bazı bağlantılar nelerdir? İnsanlar kendi ölümleriyle nasıl yüzleşirler?
İnsanlar sevdikleri birisinin ölümüyle nasıl başa çıkarlar? Soracağımız sorular arasındadırlar.

1 Ölüm Sistemi ve Kültürel Bağlamı Ölüm sistemini v e onun kültürel v e tarihsel


bağlamlarını açıklar.

Ölüm Sistemi ve Kültürel Çeşitliliği


Değişen Tarihsel Koşullar

Amerika'da bugün geç yetişkinlerin ölümleri, her yıl gerçekleşen 2 milyon ölümün
üçte ikisini oluşturur. Bundan dolayı, bizim ölüm, ölmek ve yas tutmaya ilişkin bil­
diklerimiz geç yetişkinler hakkındaki bilgilere dayanır. Genç ölümler çok daha az yay­
gındır. Amerika'da tarih boyunca değişen şey insanların nerede, ne zaman ve nasıl
öldükleridir. Ayrıca ölümle nasıl başa çıktığımız da kültürümüzün bir parçasıdır. Her
kültürün bir ölüm sistemi (death sysıem) vardır ve bu ölüm sistemlerinde kültürler
arası çeşitliiikler görülmektedir.

nı rlM C:IC:TF ni /C llİll Tı"°l�CI rcc:n İL i C.i


Roberı Kasıenbaum (2009) herhangi bir kültürde ölüm sistemini oluşturan bir dizi
bileşen üzerinde durmaktadır. Bu bileşenler:

• İnsanlar: Ölüm kaçınılmaz olduğundan, herkes hayatının bir noktasında


kendisinin ya da başkalarının ölümü ile karşılaşır. İtfaiyeciler ve polisler
gibi yaşamı tehdit edici ortamlarda çalışan insanların yanı sıra cenaze
endüstrisinde çalışanlar ve din adamları gibi bazı bireylerin ölümle ilgili
daha sistematik bir rolleri vardır.
• Mekanlar ya da bağlam: Bu hastaneler, cenaze evleri, mezarlıklar, tedavisi
olanaksız hastalar hastaneleri (hospices), savaş alanları ve anıtları içer­
mektedir (Örneğin Washington DC'deki Vietnam Gazileri Anıtı).
• Zamanlar: Ölüm, Amerika'daki Anma Günü ve Meksika'daki Ölüler
Günü gibi, ölenlerin onurlandırıldığı zamanları ya da önemli günleri de
içerir. Ayrıca, bazı felaketlerin yıldönümleri, örneğin 2. Dünya Savaşı
sırasındaki Normandiya çıkarması, 1 1 Eylül 2001, 2005'teki Katrina
Kasırgası ve 2004'te yaklaşık yüz bin kişinin ölümüne neden olan
Güney Doğu Asya'daki ısunami felaketi gibi günler, ölen kişilerin özel
yöntemlerle, törenler gibi, haurlandığı zamanlardır.
• Nesneler: Bir kültürdeki tabut, çeşitli siyah nesneler örneğin giysiler, kol
bantları ve cenaze arabasını içeren çok sayıda nesne ölümle ilişkilidir.
• Semboller: Kafatası ve tehlikeyi işaret eden çapraz kemikler, Katolik
dinindeki son nefeste yapılan kutsama (lası rite) ve çeşitli dini törenler
ölümle bağlantılıdır.

Ölüm sistemindeki bazı kültürel çeşitlilikler nelerdir? Hayatı dolu bir


şekilde yaşayıp şerefle ölmek Antik Yunanlıların en önemli amacıydı .
insanlar savaş, kıtlık ve salgın zamanlarında ölümün daha da bilincinde
olurlar. Amerikalılar hayatlarının erken dönemlerinden itibaren ölümsüz­
Bu çocukların ebeveynleri 2004 yılında Endonezya'daki tsunami tara­ lermişçesine yaşamaya koşullanmışken, dünyanın birçok yerinde bu kur­
fından sürüklenerek öldüler. Ölüm sistemi 2004 Tsunamisi gibi önem­ gunun devam etmesi mümkün değildir. Ölüm her gün Calcutta'nın
li günleri içerir. Ölüm sisteminin diğer bazı bileşenleri nelerdir?

622 BÖLÜM 20 Ölüm. Ölmek ve Yas



sokaklarında ve Afrika'nın Sahel bölgesindeki yoksul köylerde kol gezer­
ken, tersine, Amerika'da birisinin ölümüne tanıklık etmeden yetişkinlik
dönemine ulaşmak çok da nadir yaşanan bir durum değildir.

Çoğu toplum tarih boyunca ölüm hakkında felsefi ya da dini inançlara


sahip olmuştur ve çoğu toplum ölümle ilgili bir ritüele sahiptir (Bruce,
2007). Ölüm, kişinin günahları için bir ceza, bir kefaret (an acı of aıone­
ment), ya da adil Tanrı'nın bir takdiri olabilir. Kimi için, ölüm yalnızlık
anlamına gelirken, kimi için de mutluluğu arayıştır. Bazıları için ise bir
kurtuluşu, maddi dünyadaki sınavlar ve sıkıntılardan uzaklaşmayı temsil
eder. Kimi ölümü kabullenir ve hoş karşılarken, kimi ölümden nefret eder
ve korkar. Ölümü hoş karşılayanlar için, ölüm tamamlanmış bir hayatın
son evresi olarak görülebilir. Bu bakış açısından, nasıl yaşadığımız dünya­
dan ayrılış biçimimizi etkiler.

Çoğu toplumda, ölüm varoluşun sonu olarak algılanmaz -biyolojik


bedenin öldüğü, ancak ruhun yaşamaya devam ettiğine inanılır. Bu dini Katrina kasırgası mağduru bir aile 2005 yılında New Orleans'ta kong­
re merkezinin önünde üzeri kapatılmış bir cesedin yanından geçer­
bakış açısı çoğu Amerikalı tarafından da kabul görmektedir (Gowan, 2003).
ken.
Ölüme yönelik tutumlardaki kültürel çeşitlilikler Budizm ve Hinduizm din­
lerinin önemli bir boyutu olan reenkarnasyon inancını da içerir (Dillon, 2003). �----------�
Hindistan'daki Gond Kültürü'nde, ölüme neden olan şeyin büyü ve şeytanlar oldu­ I
ğuna inanılır. Gond kültürüne mensup kişiler, ölüme öfkeli bir şekilde tepki göste­ -ı::ı' ş'
,_
ğ ant
rirler. Madagaskar'daki Tanala kültüründe ölüme doğasal güçlerin yol açtığına Yaşam beklentisi� İn san öm rünün üst sı­
inanılır. Tanala kültürü mensuplarının Gond kültürü mensuplarına nazaran ölüm n ır ı ı ıı sen edir (kayıtlara geçen en büyük
karşısındaki tepkileri daha sakindir. Resim 20. l Güney Kore'de ölümle ilişkili bir yaşa dayanarak) 1 . Bölüm, s. 7.
töreni göstermektedir. ,
---- "'
Amerika'da bizler pek çok bakımdan ölümden kaçınır ve ölümü
inkar ederiz (Norouzieh, 2005). Bu inkar, cenaze endüstrisinin ölümü
görmezden gelip ölülerin niteliklerine gerçekmiş gibi gösterme ve sürekli
bir gençlik arayışı içinde olma eğilimi gibi çeşitli görünümler alabilir.

DEt::IÇJ: T Dİ�SFL KQC\111 1 R


Ortaya çıkan tarihi değişikliklerden biri, ölümün en sık görüldüğü yaş
grubuyla ilişkilidir. İki yüzyıl önce, neredeyse iki çocuktan biri on yaşın­
dan önce ve ebeveynlerden biri çocuklar büyümeden ölmekteydi. Günü­
müzde ölümler en çok yaşlılar arasında gerçekleşmektedir (Carr, 2009).
Yaşam beklentisi, l 900'de doğan bir kişi için 47 yıl iken, bugün doğan
birisi için 78 yıla yükselmiştir (U.S. Census Bureasu, 2009). l 900'lerde
çoğu insan evinde ve ailesi tarafından bakılırken ölürdü. Nüfusumuz yaş-
!andıkça ve yer değiştirme (mobility) olanağı arttıkça, ailelerinden uzakta
ŞEKİL 20•1
ÖLÜMLE iLIŞKİl.İ BİIHÖREN: Güney Kore'nin başkenti Seul'de ulu-
ölen yaşlıların sayısı da artmıştır (Carr, 2009). Bugün Amerika'da, ölüm-
sal mezarlıkta bir aile anma günü.
terin yüzde 80'inden fazlası kurumlarda ya da hastanelerde gerçekleş-
mektedir. Ölmekte olan yaşlı bir kişinin bakımı ailelerden kurumlara kaydı ve
böylece ölümle yüzleşme ve onun acı dolu ortamına maruz kalma olasılığımız azaldı.

Gözden Geçir Gözden Geçir ğıni okudunuz. önceki bölümlerde, geç ye­
tişkınlik (Older adulthood) dönemine ıliş kin
Bir kültürdeki ölum sısteminın ayırt edic i
Bağlantı Kur özel l ikleri nelerdi r? Olum sıstemindeki bazı
yaşam beklentısi ve yaş aralığı hakkında n e­
ler öğ rendiniz?
Yansıt kültürel farklılıklar nelerd i r?
Ölümle ilişkili değişen bazı sosyal ve tarihsel
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
e
koşullar nelerdir?
Ölüm sistemini ve onun kültürel Ölüm ve ölmek ai lenizde ne ölçüde konu­
ve tarihsel bağlamlarını açıklar. Bağlantı Kur şuldu? Açıklayın ız.

Yaşam beklentisindeki değiş i m lerin, zaman


içerisinde ölüm deneyimimizi nasıl etkiledi-

• KISIM 10 Son 623


2 Ölümü ve Yaşam ı Tammlamak/
Ölümle İlgili Konular
o Ölümü ve ölümle ilişkili kararları belirleyen etmenleri
değerlendirir.

Ölümü Belirleyen Konular Yaşam, Ölüm ve Sağlık Hizmeti İle İlgili Kararlar

Ölme sürecinde gerçekten ölümün gerçekleştiği belli tek bir nokta var mıdır, yoksa
ölüm ağır ağır gelişen bir süreç midir? Bireylerin hayat, ölüm ve sağlık bakımı ile
ilgili verebilecekleri bazı kararlar nelerdir?

ÖLÜMÜ BELİRLEYEN KONULAR


Yirmi beş yıl önce, bir kişinin ölüp ölmediğini belirlemek bugün olduğundan daha
kolaydı. Nefes alma ve kan basıncı gibi bazı biyolojik işlevlerin sona ermesi ve vücut
katılığı (ölümden hemen sonra vücudun katılaşması) ölümün belirgin işaretleri ola­
rak kabul edilirdi. Son yıllarda, ölümü tanımlamak daha karmaşıklaştı (Zemperetti
& Bellomo, 2009).
Beyin ölümü, ölümün nörolojik bir tanımlamasıdır ve beynin elektriksel etkin­
liğinin belirli bir süre bütünüyle durmasını ifade etmektedir. Belli bir süre kaydedi­
len düz bir EEG (elektroencephalogram) beyin ölümü için bir ölçüt kabul edilir.
Beynin yukarı kesimleri (higher portions) genelde beynin aşağı kesimlerinden (lover
portions) daha önce ölür. Beyninin aşağı kesimleri kalp atışı ve solunumu denetle­
diğinden, yukarı beyin bölgeleri ölmüş kişilerin nefes alma ve kalp atma işlevleri
devam edebilir. Günümüzde çoğu doktorun kabul ettiği beyin ölümü tanımı hem
yukarı kortikal işlevlerin hem de aşağı beyin kökü işlevlerinin durması şeklindedir
(Truog, 2008).
Bazı tıp uzmanları, yalnızca yukarı kortikal beyin işlevlerinin ölüm için bir ölçüt
olması gerektiğini savunmaktadır. Eğer kortikal ölüm tanımı kabul görseydi, doktor­
lar alçak beyin sapı işlevleri devam etse de, kortikal işlevleri duran bir kişinin ölü
olduğunu söyleyebilirdi. Kortikal ölüm ilkesini savunanlar, insan olmakla ilişkilen­
dirdiğimiz zeka ve kişilik gibi işlevlerin yukarı kortikal beyin bölgelerinde yer aldığını
öne sürmektedirler. Bu kişiler, işlevler sona erdiğinde "insanoğlu"nun artık canlı
olmadığına inanırlar.

YAŞAM, ÖLÜM VE SAGLIK HİZMETİ İLE İLGİLİ KARARLAR


Ölümü belirleyen konular nelerdir?
Ciddi hastalıkların v e kazaların söz konusu olduğu durumlarda, hastalar kendileriyle
ilgili tıbbi kararlar verilmesi gerektiğinde yeteri kadar kendilerinde olmayabilirler.
Böyle durumlar için, bazı bireyler önceden karar alırlar.

Doğal Ölüm Yasası ve Önceden Karar: Komadaki birçok hasta için, bilinçleri
yerinde olsaydı tedavinin sonlandırılması konusundaki istekleri ne olurdu, bilinme­
mektedir. Ölümcül derecede hasta olan kişilerin acı içinde ve bitkisel hayatta yaşa­
mak yerine ölmeyi tercih edebileceği ihtimaline dayanarak "Ölüm Tercihi (Choice
in Dying)" adlı örgüt yaşam vasiyeti adında bir şey ortaya attı. Bu belge kişilerin
hilla sağlıklı düşünebildikleri dönemde dolduracakları şekilde tasarlandı; bu, kişinin
sağlık durumu umutsuz bir hale geldiğinde uygulanacak olağandışı tıbbi işlemler
hakkındaki isteklerini açığa vurmaktadır (Katsetos & Mirarchi, 2010).
Doktorların yanlış tedaviler için açılan davalar hakkındaki endişeleri ve yaşam
vasiyeti kavramını destekleyen insanların çabaları, doğal ölüm yasasının ortaya çık­
masına sebep oldu. 50 eyaletin tümünde yasalar, günümüzde önceden karar (advance
directives) kabul etmektedir. Önceden karar yaşamı destekleyici işlemlerin, ölüm
Beyin ölümü: Ölümün nörolojik açıklaması d ı r.
Beynin elektriksel etkinliğinin belirli bir süre bütü­ kaçınılmaz olduğunda, bireylerin hayatlarını uzatmak için kullanılmaması gerektiğini
nüyle durmasıyla bir insanın beyin ölümü gerçekleş­ ifade eder (Berger, 2010; Bisson ve diğerleri, 2009). Önceden karar metni, birey halil
miş olur. Belirli bir süre kaydedilen düz EEG kaydı sağlıklı düşünebiliyorken imzalatılmalıdır (Levi & Green, 2010; Westphal & McKee,
beyin ölümü için bir ölçüttür. 2009). Yaşamı sonlandırmayı planlama konusunda son zamanlarda yapılan bir

624 BÖLÜM 20 Ölüm, Ölmek ve Yas



çalışma, 18 yaş ve üstü hastaların yalnızca yüzde l 5'inin yaşam vasiyetlerinin oldu­
ğunu ortaya koymuştur (Clements, 2009). Hastaların yaklaşık yüzde 90'ı sağlık hiz­
meti hakkındaki isteklerini aileleri ile konuşulmanın önemli olduğunu belirtmiş ancak
yalnızca yüzde 60'ı gerçekte bunu yapmıştır.

Ötenazi: Ötenazi ("kolay ölüm"), tedavisi imkansız bir hastalığı ya da ağır engeli olan
kişilerin yaşamlarını acısız bir şekilde sona erdirme eylemidir. Bazen ötenaziye çaresiz
durumdaki hastayı öldürme ("mercy killing") denildiği de olur. Aktif ve pasif olmak
üzere iki tür ötenazi vardır.

• Pasif ötenazi, yaşam destek ünitesinden ayımıak gibi verilen tedaviyi keserek kişinin
ölmesine izin verme şeklinde olur. Örneğin, solunum cihazının ya da kalp-akciğer
makinesinin kapatılması.
• Aktif ötenazi, hastaya ölümcül dozda ilaç vererek yaşamını kasıtlı ola­
rak sonlandırma biçiminde gerçekleşir.

Yaşam destek ünitelerindeki teknolojik gelişmeler yaşam kalitesi


sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu konu en çok medyada bir hayli reklamı
yapılan, kalp durması ve beyne oksijen gitmemesine bağlı beyninde ağır
hasar oluşan Terri Schiavo ile görünür hale gelmiştir. Schiavo komaya
girdi ve 15 yılı bitkisel hayatta geçirdi. 15 yıl boyunca, pasif ötenazi ile
hayatına son mu verilmeli yoksa koşullarının olumlu yönde değişebile­
ceği umuduyla bitkisel hayatta mı tutulmalı, aile üyeleri arasında sonra
da yargı sisteminde birçok kez tartışılmıştır. 2005'te ilkbaharın başlangı­
cında yaşamının sonuna doğru yaklaştığı bir noktada, mahkeme
Schiavo'nun beslenme tüpünden ayrılması kararını verdi. Ancak, sonra­
sında yüksek mahkeme (appeals) beslenme tüpünün iki kez geri takıl­
Terri Schiavo (sağda) tarihi belirsiz bir fotoğrafta annesi ile birlikte
masına izin verdi. Beslenme tüpü 18 Mart 2005'te üçüncü ve son kez görünmekte. Terri Schiavo vakası ne gibi tartışmalara yol açmıştır?
çıkarıldı ve Schiavo 13 gün sonra öldü.
Terri Schiavo gibi kişiler bitkisel hayatta tutulmalı mıdır? Günümüzde, ölümcül
hastalığı olan hastalarda pasif ötenazinin kabulünden yana bir eğilim vardır (Truog,
2008). Bununla birlikte, yakın zamanda yapılan bir çalışına, hasta yakınlarının, has­
talarının solunum cihazından çekilmesi konusunda isteksiz olduklarını bunun yerine
tedavilerinin sürdürülmesini istediklerini ortaya koydu (Sviri ve diğerleri, 2009). Aynı
çalışmada, çoğu kişi benzer koşullar altında kendilerinin kronik bir şekilde solunum
cihazına bağlı kalmak ya da yaşama döndürülmek istemeyeceklerini belirtmişlerdir.
Ötenaziyi intihar ile bir tutan kışkırtıcı iddialar ise artık nadiren duyulmaktadır.
Bununla birlikte, uzmanlar tedaviye ilişkin alınması gereken kararlarının kesin sınır­
ları ya da tam mekanizması konusunda bütünüyle fikir birliğine varmış değiller (Bar­
tels & Otlowski, 2010; Breitbarı, 2010; Manthaus, 2009; Seale, 2009). Komadaki bir
hastanın o konuda yazılı bir belge bırakmadığında yaşam destek üniteleri kapatılabilir
mi? Komadaki hastanın ailesinin, tedaviden sorumlu doktorun hastanın yaşam destek
ünitelerine bağlı kalması yönündeki kararını reddetmeye hakkı var mıdır? Bu soru­
ların basit ya da evrensel olarak kabul görmüş yanıtları yoktur (Lesser, 201 O; van
Alphen, Donker, & Marquet, 2010).
Aktif ötenazi konusunun en bilinen örnekleri "hekim destekli intiharları"(assisted Dr. Jack Kevorkian, Michigan'da çok sayıda kişiye aktif
ötenazi ile hayatlarını sonlandırma konusunda yar­
suicide) içermektedir. Michiganlı bir doktor olan Jack Kevorkian ölümcül hastalığı
dım etti. Aktif ötenazi konusunda sizin düşünceleriniz
olan çok sayıda kişinin yaşamlarının sonlandırmalarına yardım etmiştir. Birçok duruş­ nelerdir?
madan sonra, Kevorkian ikinci dereceden cinayetten suçlu bulundu ve l O ile 15 yıl
arasında hapis cezası aldı. Kevorkian, Haziran 2007'de 79 yaşında iyi halden serbest
bırakıldı ve artık hekim destekli intiharlara karışmayacağına söz verdi. Ötenazi: Tedavisi imkansız bir hastalığı ya da ağır en­
geli olan kişilerin yaşamlarını acısız bir şekilde sona
Aktif ötenazi çoğu ülkede ve Amerika'nın Oregon ve Washington dışındaki tüm
erdirme eylemidir; bazen çaresiz durumdaki hastayı
eyaletlerinde suç sayılmaktadır. l 994'te Oregon, aktif ötenaziye izin veren Onurlu
öldürme alarak da adlandırılır.
Ölüm yasasını (Death With Dignity Act) kabul etti. 2001 yılına kadar, Oregon'da aktif
ötenazi ile 91 kişinin hayatına son verildiği bilinmektedir. Ocak 2006'da Amerika Pasif ötenazi: Tedaviye, yaşam destek üniteleri gibi,
son vererek kişinin ölmesine izin verme.
Yüksek Mahkemesi Oregon'un aktif ötenazi yasasını desteklemiştir. Aktif ötenazi Hol­
landa, Belçika, Lüksemburg ve Uruguay'da yasaldır (Pasman ve diğerleri. 2009; Smets Aktif ötenazi: Ölümcül dozda ilaç verme gibı kasıtlı
ve diğerleri, 201 O; Watson, 2009). yollarla hastanın yaşamını sonlandırma.

KI S I M 10 Son 625
Gereklilik: Ölmekte Olan Kişilere Daha İyi Bakım: Amerika'da ölüm genellikle
ıek başına, uzun sürede ve ağrılı bir şekilde gerçekleşir. Ölmekte olan kişiler çoğu
zaman ya çok az ya da çok fazla bakım görürler. Bilimsel gelişmeler bazen kaçınılmaz
olanı gecikLirerek ölümü zorlaştırır. Ağrı kesicilere rağmen çok sayıda kişi yaşamlarının
son günlerinde ya da aylarında çok acı çekerler (Alonso-Babarro ve diğerleri, 20 l O;
Cassel & Rich, 2010). Birçok sağlık çalışanı, yeterli yaşam sonu bakımı sağlama ya da
bunun önemini anlama konusunda eğitimli değillerdir. Yakın zamanda yapılan bir
çalışına, çoğu zaman doktorların ölmekte olan hastalarına olası yaşama süreleri ya da
farklı tedavilerin hayatlarını nasıl etkileyeceği konusunda yeıerince bilgi vermedikle­
rini ortaya çıkarmıştır (Harrington & Smith, 2008). Örneğin, ileri evre kanser hastaları
üzerinde yapılan çalışmada, doktorların yalnızca %37'si hastalarına ne kadar yaşaya­
cakları bilgisini vermiştir.
Sağlık çalışanlarının, hastalara "iyi bir ölüm" yaşamaları konusunda yardım
etmeye olan ilgileri giderek artmaktadır (Bradley & Brasel, 2009; Carr, 2009; Goodie
& McGlory, 201 O; Ott, 20 l O). Bir görüş, iyi bir öllim deneyiminin fiziksel rahatlık,
sevilen kişilerin desteği, kabullenme ve uygun tıbbi bakımı içerdiği yönündedir. Bazı
kişiler için, iyi bir ölüm kişinin yaklaşan ölümü kabullenmesi ve başkalarına yük
olduğunu hissetmemesini gerektirir (Carr, 2009).
Yaşamın sonunda acıdan kaçınmak için alınabilecek birkaç önlem vardır. Siz de
bu önerileri izleyebilirsiniz (Cowley & Hager, 1995):
• Yaşamla ilgili vasiyetinizi yazın ve yakınlarınıza olası bir durumda doktorunuza ver­
melerini söyleyin.
• Sizin tıbbi bakım konusundaki isteklerinizi bilen bir kişiye veka!et verin.
• Doktorlarınıza özel durumlar için açık ve kesin bilgiler verin -'hiçbir müdahalede
bulunmayın'dan 'mümkün olan her şeyi yapın'a kadar.
• Eğer evinizde ölmek istiyorsanız, ailenizle ve doktorunuzla bunu konuşun.
• Sigortanızın ev bakımı ve Ledavisi olanaksız hastaların bakımını (hospice care) kap­
sayıp kapsamadığını kontrol edin.

imarethane I yaşlı bakım evi (hospice), kişilerin yaşamlarının sonunu mümkün


olduğunca ağrısız, kaygısız ve deprcsyonsuz geçirmelerini sağlamaya çalışan bir program­
dır (Berry, 2010; Dunn, 2009). Hastanelerin amacı hastalığı iyileştirınek ve ömrü uzatmak
iken imarethane bakımı aayı azaltma ve insanların onurlu bir biçimde ölmelerine yardıma
olmayı içeren yatıştıncı bakım (palliative care)'a önem verir (Bnıera ve diğerleri, 2010;
Chan & Webster, 2010; Zaider & Kissane. 2009). Sağlık çalışanları, hep birlikte ölmekte
olan kişinin semptomlarının tedavisine, hastayı olabildiğince rahat ettirmeye, hastaya ve
yakınlarına ilgi göstermeye ve ölümle başa çıkmalarına yardıma olmaya çalışırlar (Ireland,
2010; Kabana, Kahana, & WykJe, 2010: Kelly ve diğerleri, 2009).
İmarethane bakımı, yeni bir tür tıbbi kurum olan St. Christopher imarethanesi'nin
açılmasıyla, l 960'ların sonuna doğru Londra'da başlamıştır. St. Christopher'da yaşam
süresini uzatmaya yönelik çok az çaba harcanmıştır- örneğin kalp-akciğer makineleri
(heart lung machines) ve yoğun bakım üniteleri yoktu. Esas amaç, çekilen ağrıyı
kontrol altına almak ve ölmekte olan hastaların ölümle psikolojik açıdan sağlıklı bir
biçimde yüzleşmelerine yardımcı olmaku. İmarethaneler, ölen kişinin ailesini de
sürece dahil etmeye çalışır; bu stratejinin yalnızca hastaya değil, ölüm sonrası suçluluk
duygusunu azalttığı için hasta yakınlarına da faydalı olduğuna inanılmaktadır (Kas­
İmarethane bakımının özellikleri nelerdir?
ıenbaum, 2009).
imarethane bakımı Amerika'da hızla büyüdü. l 500'den fazla toplumsal grup, ulu­
sal tedavisi olanaksız hastalar bakım programlarının kurulmasında yer aldı. İmaret­
hane, yaşamı tehdit eden diğer ha'italık gruplarından daha çok ileri evre kanser
imarethane: Kişilerin yaşamlarının sonunu mümkün
hastalarına hizmet vermektedir (Kastenbaum, 2009). imarethanelerin savunucuları,
olduğunca ağrısız, kaygısız ve depresyonsuz geçirme­
lerini sağlamaya çalışan bir programdır. İmaretha­ ölmekte olan hemen hemen tüm kişilerde ağrıyı kontrol altına alınmanın ve hastalar
nelerin amaçları, amacı hastalığı iyileştirmek ve ömrü için çoğu hastanede olduğundan daha iyi bir ortam yaratmanın mümkün olduğunu
uzatmak olan hastanelerinkinden farklıdır. vurgularlar (Hayslip, 1996). İmarethane hizmetlerinin sağlık sigortası tarafından kar­
şılanabilmesi için, hekimin hastanın 6 aydan daha az ömrünün kaldığını öngörmesi
Yatıştırıcı (Palliative) bakım: imarethanelerde uy­
gulanan bakım türü. Ağrıyı azaltma ve insanların gerekmektedir. Ayrıca, bazı imarethaneler, hastaya hizmet vermek için hasta ile aynı
onurlarıyla ölmelerine yardımcı olmayı içerir. evde (ya da yakında) yaşayan bir aile üyesinin olmasını şan koşarlar.

626 BÖLÜM 20 Ölum , Ölmek ve Yas



kariyerlerle bağla ntı

Kathy Mclaughl i n, Ev Bakım Hemşiresi


Kathy Mclaughlin, Vi rginia'nın Alexandria kentinde yaşayan bir ev ba­
kım hemşire sidir. İ leri ev re kanser, Alzheimerve başka hastalıkları olan
kişi lere bakım hizmeti verme ktedir. Şu an Amerika'da yetersiz sayıda ev
bakım hemşiresi bulunma ktadır.
Mclaughlin, evden uza kta, gereksiz makinelere bağlı, acı çekerek
ölen çok sayıda hasta gördüğünü söylüyor. İ şi hakkında "Bir fark yarat­
tığımı biliyorum. Bir süre sonra hayata veda edece k birisiyle tanışma
şansı yakalamanın bi r ayrıcalıkolduğunu hissediyorum. Bu kişiyle geçir­
diğim anın tadını çıkarmayı ve onların da bu anlardan zevk almasını isti­
yorum. Müthiş hikayeleri var ve çoğu romandan daha iyiler" şeklinde
yorum yapıyor (Mclaughlin, 2003, s. 1 ) . Kathy Mclaugling, ileri derece Alzeimer hastası 86 yaşındaki Kathryn
Francis'iıı yaşam belirtilerini kontrol ederken.

Günümüzde, imarethane hizmetlerinin yaklaşık yüzde 90'ı hastaların evinde veril­


mektedir (Hayslip & Hansson, 2007) . Bazı durumlarda, evde verilen bakım hizmeti halk
sağlığı çalışanları ya da gönüllüler tara[uıdan, bazı durumlarda ise Ziyaretçi Hemşire
Birliği'ne (Visiting Nurse Association) bağlı evde bakım ajansları tarafından sağlanmak­
tadır. Ayrıca, bazı imarethane hizmetleri, bağımsız, tam donanımlı hizmet imarethaneleri
tarafından ve hasranelerin imarethane bölümlerinde sağlanmaktadır. Ev bakım hizmeti
veren bir hemşirenin yaptığı iş için, Kariyerlerle Bağlantı kısmını okuyunuz.

Gözden Geçir Gözden Geçir birinin ağrı yönetimi olduğunu öğrendin ız.
17. Bölümde, yaşlı yetişkinlerin ağrıyla genç
Ölüm ün belirlenmesi ile i lgili olan konular
Bağlantı Kur nelerdir?
yetişkin lerden daha iyi başa ç ı kmalarına yar­
dımcı olacak neler öğrendiniz?
Yansıt Hayat, ö l üm ve sağ l ı k bakım ı hakkında
verilmesi gereken bazı kararlar nelerdir?
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
O Ölümü ve ölümle ilişkili
kararları belirleyen etmenleri
Bağlantı Kur
Bu bölümde, imarethanelerin ölm ekte olan
Ke ndi niz için bir vasiyet imzaladınız m ı7
Neden?

değerlendirir. hastalara sağ lamaya çalıştığı hizm etlerden

3 Gelişimsel Bir Bakış Açısından Gelişimin farklı dönemlerinde ölüm v e ölüme yönelik
tutumları tartışır.
Ölüm

Ölüm Nedenleri Yaşamın Değişik Dönemlerinde Ölüme Yönelik Tutumlar

Ölüm nedenleri yaşam süreci boyunca değişim gösterir mi? Gelişimin farklı dönem­
lerinde ölüm hakkında farklı beklentilere mi sahip oluruz? Gelişimimizin farklı nok­
talarında ölüme ilişkin tutumlarımız nelerdir?

i"•_üf\11 NEDFNLFR i
Ölüm bir insanın yaşamıııın her hangi bir nokıasında gerçekleşebilir. Ölüm, düşük ya
da ölli doğumlar yoluyla doğum öncesi gelişim sırasında da gerçekleşebilir. Ayrıca,

• KISIM 10 Son 627


,---------illı-- ölüm genellikle bir doğum kusuru ya da bebeğin rahim dışında yaşamını sürdürecek
1
ölçüde gelişmemiş olması nedeniyle doğum sırasında veya doğumdan birkaç gün sonra
·· ş·
da gerçekleşebilir. Dördüncü bölümde, "Bebeklerde fiziksel gelişim" başlığı altında,
Koşullar, Hastalıklar ve Bozukluklar:
bebeklerin genelde geceleri, görünürde bir neden olmaksmn solunumunun durduğu
Amerika'da, her yıl yaklaşık 3000 bebe k
Ani Bebek Ölümü Sendromuna (ABÖS) değindik (Dwyer & Ponsonby, 2009; Ostfeld
ö l ü m ü n ü n ABÖS'ye bağ l ı gerçe kleştiği
ve diğerleri, 2010). ABÖS günümüzde, 2 ve 4 aylar arası en yüksek riskle Amerika'daki
düşünülme ktedir. 4. Bölüm, s. ı 1 8.
bebek ölümlerinde önde gelen bir ölüm nedenidir (NIHCD, 2010).
__ ,
Çocuklukta, ölüme çoğunlukla kazalar ya da hastalıklar sebep olur. Çocukluk
döneminde kazaya bağlı ölümler arasında, araba kazaları, boğulma, zehirlenme, yan­
gın ve yüksek bir yerden düşme sayılabilir. Bu dönemde ölüme yol açan başlıca
hastalıklar, kalp rahatsızlığı, kanser ve doğum kusurlarıdır.
Çocukluk dönemi ile karşılaştırıldığında, ergenlik dönemindeki ölümlerin çoğu
motorlu araç kazaları, intihar ve cinayet gibi nedenlere bağlı gerçekleşir. Ergenlik
döneminde ölümle sonuçlanan motorlu araç kazalarının çoğu alkol kullanımıyla
ilişkilidir. İntihar konusu üzerinde ilerleyen kısımlarda daha ayrıntılı duracağız.
Genç yetişkinliklerde ölüme daha çok kazalar neden olurken, yaşlı yetişkinlerde
ölüm nedenleri çoğunlukla kalp rahatsızlığı ve kanser gibi kronik hastalıklardır. Yaşlı
yetişkinlikte görülen hastalıklar, genellikle ölümden önce işlev kaybına sebep olurlar
(incapacitate) ve bu durum ölüme giden süreci yavaşlatır. Kuşkusuz, çoğu genç ve orta
yaşlı yetişkin de ayrıca kalp rahatsızlığı, kanser ve diğer hastalıklardan yaşamını yitirir.

YAŞAMIN DEGİŞİK DÖNEMLERİNDE


Ö' Ü'V'E YÖI\ ELİ K TUTUMLAR
Çocukların ve yetişkinlerin yaşları, onların ölümü yaşama ve ölüm hakkında düşünme
biçimlerini etkiler. Olgun, yetişkin bir ölüm kavramı, ölümün ve geri dönüşü olmayan
bir son olduğu, yaşamın sonunu temsil ettiği ve tüm canlıların bir gün öleceği biçi­
minde bir anlayışı içerir. Çoğu araştırmacı, çocukların büyüdükçe ölüme daha olgun
bir yaklaşım geliştirdiklerini ortaya koymuştur (Hayslip & Hansson, 2003)

Çocukluk Dönemi: Çocukların zaman algısı yetişkinlerinkinden farklıdır. Öyle ki,


kısa ayrılıklar bile bütünüyle bir kayıp biçiminde algılanabilir. Çoğu bebek için,
bakım verenin yeniden görünmesi varlığın sürekliliğini ve kaygının azalmasını sağ­
lar. Ebeveynin kaybının, özellikle de bebeğe bakım veren kişinin yerini yeni birisi
almadığında. bebeğin sağlığını olumsuz etkileyebileceğini bilmemize karşın bebekle­
rin yas ile ilgili gerçek deneyimleri hakkındaki çok az şey biliyoruz.
Hatta 3 ile 5 yaş arasındaki çocuklar dahi ölümün ne anlama geldiği konusunda
ya çok az fikre sahiptirler ya da hiçbir fikirleri yoktur. Ölümü uyku ile karıştırabilir­
ler ya da şaşırmış bir şekilde "Niçin hareket etmiyor" diye sora­
bilirler. Okul öncesi yaştaki çocuklar, ölü bir hayvan
gördüklerinde ya da birisinin öldüğünü öğrendiklerinde nadi­
ren üzülürler. Ölmüş kişilerin, kendilerine büyü yapıldığında,
yemek verildiğinde ya da tedavi edildiklerinde anında yaşama
geri dönebileceklerine inanırlar. Küçük çocuklar, genellikle yal­
nızca ölmek isteyen kişilerin veya kötü ya da dikkatsiz olanla­
rın gerçekten öldüklerine inanırlar. Yakından tanıdıkları birisi
öldüğünde, yanlış bir mantık yürütüp olayın kendilerinin ölen
kişiye karşı itaatsizlikleri yüzünden gerçekleştiğini düşünerek
bu kişinin ölümü konusunda kendilerini suçlayabilirler.
Bazen orta ve geç çocukluk yıllarında, daha gerçekçi bir
ölüm algısı gelişebilir. Çocukların ölüm algıları ile ilgili bir araş­
tırma derlemesinde, çocukların büyük il1timalle 9 yaşına kadar
ölümü evrensel ve geri dönüşü olmayan bir durum olarak algı­
lamadıkları sonucuna ulaşılmıştır (Cuddy-Casey & Orvaschel.
1997). Yedi yaşın altındaki çoğu çocuk, ölüme irıanmaz. ina­
Kenya'da 3 ile 9 yaş arasındaki çocuklar anneleriyle birlikte babalarının mezarını ziya­
nanlar ise geri dönüşü olan bir durum olarak algılar.
ret ederken. Çocukların ölüm kavramları konusundaki bazı gelişimsel değişimler
nelerdir?

628 BÖLÜM 20 Ölüm Ölmek ve Yas


-
Özellikle ebeveyn ölümü çocuklar için zordur (Sood ve diğerleri, 2006 ) . Bir
çocuk anne ya da babasını kaybettiğinde, genelde okul performansı ve arkadaş iliş­
kileri kötüleşir. Bazı çocuklar için, yetişkinler de olduğu gibi, anne ya da babanın
ölümü çok yıkıcı olabilir ve diğer yakınlarını da kaybetme korkusu dahil ölüm konu­
sunda aşırı duyarlılığa yol açabilir. Bazı durumlarda, kardeş kaybının da benzer
olumsuz sonuçları olabilir (Sood ve diğerleri, 2006 ) . Bununla birlikte, ilişkinin nite­
liği ve ölüm biçimi (örneğin kaza, uzun süren hastalık, intihar ya da cinayet) gibi
birçok faktör, yakın bir kişinin ölümünün ardından kişinin gelişimini etkileyebilir.
Çoğu psikolog, çocuk ile ölüm hakkında konuşurken kullanılacak en iyi strate­
jinin dürüstlük olduğu üzerinde durmaktadırlar. Ölüm üzerine konuşmamanın
uygun bir strateji olmadığı düşünülmektedir, buna karşın birçoğumuz ölüm konu­
sunun ender konuşulduğu toplumlarda büyümüşüzdür.
Dürüstlüğe ek olarak, çocuğun ölüm hakkında sorduğu sorulara verilecek en iyi
karşılık çocuğun olgunluk düzeyine bağlı olarak değişmektedir. Örneğin, okul öncesi
dönemdeki bir çocuk, yaşça daha büyük bir çocuğa kıyasla daha az ayrıntılı bir
açıklamaya gerek duyar. Okul öncesi çocuklara ölüm daha basit fiziksel ve biyolojik
ifadelerle anlatılabilir. Aslında, çocuğun ihtiyacı olan şey, ölümle ilgili ayrıntılı açık­
lamalardan çok, sevildiklerinin ve terk edilmeyeceklerinin güvencesidir. Çocuğun
yaşına bakılmaksızın, yetişkinlerin duyarlı ve anlayışlı olmalı, çocukları kendi duy­
gularını ve düşüncelerini ifade etmeleri konusunda cesaretlendirmeliler.
Ölümcül hastalığı olan çocukların, hastalığın son evrelerine doğru ken­
dilerini ailelerinden uzaklaştırmaya çalışmaları nadir rastlanan bir durum
değildir. Bu uzaklaşma, çoğu ölmekte olan hastanın yaşadığı depresyona
bağlı olabilir. Ayrıca bu, çocuğun ailesini ölüm sırasında yaşayacakları
büyük acıdan korumak için başvurduğu bir yol olabilir. Ölmekte olan
çocukların çoğu, ölümcül bir hastalıkları olduğunun farkındadırlar. Gelişim
düzeyleri, sosyal destek ve başa çıkma yolları, çocukların ölmek üzere
olmaları durumuyla nasıl başa çıktıklarını etkiler.

Ergenlik Dönemi: Ergenlik döneminde, yaşlanma ihtimali gibi ölme


ihtimalinin de uzak olduğu, ölümün kaçınılabilir, görmezden gelinebilir
ve alay edilebilir olduğu düşünülmektedir. Bu bakış açısı ergenlerin ken­
dilik bilincinin ( self conscious) tipik bir örneğidir; ancak bazı ergenler
hem ölümün anlamını kavramaya çalışarak hem de kendilerinin ölme
Çocukların ve ergenlerin ölüme yönelik tutumları nelerdir?
ihtimaliyle yüzleşerek ölüme ilgi gösterirler.
Arkadaşlarının, kardeşlerinin, ebeveynlerinin, büyük anne ve büyük babalarının
ölümü, ölümü ergenlerin hayatlarında ön plana çıkarır. Arkadaşların intihar sonucu
ölümü, "özellikle kendini intiharı engelleyemediği için . . . suçlu hisseden ya da ölmesi
gereken kişinin kendi olması gerektiğini düşünen veya . . . arkadaşları tarafından
ölümden sorumlu tutularak dışlandığını hisseden ergenler için çok zor olabilir (Hays­
lip & Hansson, 2003, s.441 ) .
Ergenlerin ölüm kavramları çocuklarınkinden daha soyuttur. Örneğin, ergenler
ölümü karanlık, ışık, dönüşüm ya da hiçlik gibi kavramlarla tanımlarlar (Wenessam
& Wass, 1 987 ) . Ayrıca, ölümün doğası ya da ölümden sonra hayat olup olmadığı
hakkında dini ve felsefi düşünceler geliştirebilirler.
1 1 . Bölümde değinilen, ergenlerin benmerkezcilik ve kişisel masal kavramlarını
-ergenlerin zihinlerinin kendileri ile meşgul olması ve kendilerinin yenilmez ve ben­
zersiz olduklarına dair inançları- hatırlayın. Dolayısıyla, ergenlerin kendilerinin
ölüme karşı bir şekilde dayanıklı olduklarını ve ölümün başka insanların başına
gelen ancak kendi başlarına gelmeyecek bir şey olduğunu düşünmeleri az rastlanan
bir durum değildir. Bununla birlikte, 1 ! . Bölümde de değinildiği gibi, bazı araştır­ ,, - - - - - - - - - - �
I
malar ergenlerin kendilerini ölüme karşı genel olarak değil. zamanından önce ger­
çekleşen ölüme karşı savunmasız olarak betimlediklerini öne sürmektedir ( Fischhoff
ve diğerleri, 20 l O; Reyna & Rivers, 2008 ) . Bilişsel Kuram: Piaget'nin kuramında, er­
genler çocuklara kıyasla daha soyut, idealist
Yetişkinlik Dönemi: Erken yetişkinlikte, ölüme karşı özel bir uyum geliştiğine dair ve mantıklı düşünürler. 1 ı . Bölüm, s. 370.
hiçbir kanıt yoktur. Bireylerin yaşlandıkları konusundaki farkındalıkları arttıkça, ,

• KISIM 1 0 )On 629


ölüm konusundaki farkındalıkları da artar ve bu farkındalık orta yetiş­
kinlikte daha da yoğunluk kazanır. Ona yetişkinlik döneminden bahse­
derken, orta yaşların, yetişkinlerin daha ne kadar hayatlannın kaldığmı
daha çok düşünmeye başladıkları bir dönem olduğunu belirtmiştik. Araş­
tırmacılar, orta yaş yetişk inlerin aslında gençlere ve yaşlılara kıyasla
ölümden daha fazla korkıuklanm onaya koymuştur ( Kalish & Reynolds,
1 97 6 ) . Bununla birlikte, yaşlı yetişkinler, ona yaş ve genç yetişkinlerle
karşılaştırıldığında, ölüm hakkında daha sık düşünmekte ve başkalanyla
konuşmalarında ölümden daha fazla bahsetmektedirler. Aynca, arkadaş­
ları ve akrabaları hastalandıkları ve öldükleri için yaşlı yetişkinler ölümü
daha doğrudan deneyimlerler (Hayslip & Hansson, 2003). Yaşlı yetişkin­
ler, genç yetişkinlere kıyasla hayatın ve ölümün anlamını daha çok
düşünmek zorunda kalırlar.
Yaşlı yetişkinlerin ölüme yönelik tutumları genç yetişkinlerinkinden nasıl Ölmekte olan genç yetişkinler, yaşlı yetişkinlere göre daha fazla ken­
farklılaşabilir? dilerini kandırılmış h issederler ( Kalish, 1 987 ) . Genç yetişkinlerin hayatta
istedikleri şeyleri yapma fırsall bulamamış olduklarını hissetme ihtimalleri
daha yüksektir. Genç yetişkinler ileride sahip olabileceklerini kaybediyor olduklarını
hissederken; yaşlı yetişkinler sahip olduklanrn kaybediyor olduklanrn hissederler.
Çocu k l u k g ü n l e r i m i z i Bir kişinin yaşlılıkla kendi ölümünü kabullenmesi gençken olduğundan daha
kolaydır. Ölüm üzerine konuşma ve düşünmede ve yaşama karşı olumlu bir bakış
geride b ı raktı ktan sonra ö l ü m
açısı sonucu gelişen bütünlük duygusunda bir anış, yaşlı yetişkinlerin ölümü
hakkında d ü ş ü n meyi ve yen iden kabullenmesini kolaylaştınr. Yaşlı yetişkinlerin genç yetişkinlerle karşılaştınldı-
d ü ş ü nmeyi s ü rd ü r ü r ü z . ğında daha az bitirilmemiş işleri vardır. Genellikle, yetiştirilmesi gereken çocuk-
ları yoktur, eşlerinin ölm üş olma ihrimali daha yüksektir ve işle ilişkili bitirilmesi
- Robert Kastenbaunı gerektiren projelerinin olma ihtimali daha düşiikıür. Bu tür beklentileri olmadı­
Çağdaş Gerontolojist, A rizona ğından, ölüm onlar için duygusal olarak daha az acı verici olabilir. Bununla birlikte,
Devlet Üniversitesi
ölüme karşı runımlar yaşlı yetişkinler arasında dahi değişiklik gösterebilir.

Gözden Geçir Gözden Geçir rinde anında yaşama geri dönebileceklerine


inandıklarını öğrendiniz. Piage"t'nin hangi geli­
Ölü m nedenlerindeki bazı gelişimsel deği­
Bağlantı Kur şimler nelerdir?
şim evresinde, çocuğun bilişsel dünyasına
benmerkezcilik ve büyüsel inançlar hakimdir?
Yansıt Farklı gelişimsel dönemlerde ölüme yönelik
bazı tutumlar nelerdir/nasıl değişir?
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
O Gelişimin farklı dönemlerinde
ölüm ve ölüme yönelik
Bağlantı Kur
Bu bölümde, 3 ile 5 yaş arasındaki çocukların,
Ölüme yönelik şu anki tutumunuz nedir?
Ergenli kten bugüne değişti mi? Eğer değiş­
tiyse, nasıl?
tutumları tartışır. ölmüş kişilertn, kendilerine büyü yapıldığında,
yemek verildiğinde ya da tedavi edildikle-

4 Kişinin Kendi Ölümüyle Kişilerrn kend i ötüm'leriy'le yüzleşmelerirıTn psikolojik boyut­


larını ve insanlarm ha'f'l9i bağlamlarda öld ü klerini açk1ar.
Yüzleşmesi

Kübler-Ross'un Ölüm Evreleri Algılanan Kontrol ve İnkar insanların Öldüğü Bağlamlar

Ölümün kaçınılmaz olduğunu b ilmek, yaşamda öncelikler belirlemerrrize ve zama­


nımızı ona göre ya11ılandırmamıza olanak tanır. Yaşlandıkça, bu öncelikler ve yapı­
inkar ve yalıtılmışlık: Kübler-Ross'un ölüm evrele­
landırmalar kalan zamanın azalmasının farkmdalığı ile yer değiştirir. Ayrıca, zam anm
rinden ilki. Kişi gerçekten ölüyor olduğunu inkar
eder. en çok neye harcanacağına ilişkin değerler de değiş'iT. Örneğin, 6 aylık ömrünüz
kalsaydı ne yapardınız diye sorulduğunda, genç yetişkinler seyahat etme ve daha
Öfke: Kübler-Ross'un ölüm evrelerinden ikincisi.
ön ceden yapılmamış şeyleri yapma gfbi etkinlikl erde.-rı söz ederken; yaşlı yetişkinler
Kişinin inkarı yerini öfke, küskünlük, hiddet ve kıs­
daha çok içsel odaklı etkinlikler -örneğin, düşünme ve meditasyon - belinmişkrdir
kançlığa bırakır.
(Kalish & Reynolds, 1 9 7 6 ) .

630 BÖLÜM 20 Ölum, Ölmek ve Yas



Ölmekte olan çoğu insan, kendi yaşamı ve ölümü hakkında kararlarlar
alabilme fırsatına sahip olmak ister ( Kastenbaum, 2009). Bazı kişiler, yarım kalan
işlerini tamamlamayı ister; sorunları ve çatışmaları çözmek ve işlerini yoluna
koymak isterler.
Yakın zamanda yapılan bir çalışına, 38 ile 92 yaşları arasında ( ortalama yaş
68) ölmekte olan 36 kişinin ne tür endişeler yaşadığını inceledi ( Terry ve diğerleri,
2006). Temel olarak üç endişe alanı öne çıktı: ( 1 ) Mahremiyet ve özerklik, özel­
likle aileleri ile ilişkili; ( 2) ölüme yaklaştıkça yaşanan fiziksel değişimler ve alınan
ilaç tedavisi hakkındaki yetersiz bilgi; (3) ti.im hastalar tarafından belirtilen
yaşamlarını kısıtlayan motivasyon.

KÜBLE R - R OSS'UN ÖLÜM EVRELERİ


Ölümle yüzleşirken geçtiğimiz bir evreler sırası olabilir mi? Elisabeth Kübler- Ross
( 1 969) ölmekte olan insanların davranış ve düşünme biçimlerini 5 evreye ayırdı:
inkar ve yalıtılmışlık, öfke, uzlaşma, depresyon ve kabullenme.
İnkar ve y a l ıt ı l m ı ş l ı k : Kübler- Ross'a göre kişinin ölüm olayının
gerçekleştiğini inkar ettiği ölüm evrelerinden ilki bu evredir. Kişi, "Benim başıma
gelemez", Bu imkansız" diyebilir. Bu ölümcül hastalıklar karşısında verilen yaygın
bir tepkidir. Ancak, inkar genelde geçici bir savunmadır. Bu durum sonunda, kişi
parasal durumlar, yarım kalmış işler vb. yüzleştiğinde ve geride kalan aile üyeleri
için endişelendiğinde, artan bir farkındalıkla yer değiştirir.
Öfke: Kişinin ölümü inkar etmeye daha fazla devam edemeyeceğini fark
ettiği ikinci evredir. İnkar, yerini genelde öfke, kızgınlık, hiddet ve kıskançlığa
bırakır. Ölen kişi " Neden ben?" sorusunu sorar. Bu noktada, kişiye bakım vermek
Ş E Kİ L 20.2
KÜBLER-ROSS'UN ÖLÜM EVRELERİ: Elisabeth Küb­
gittikçe zorlaşır çünkü öfke yer değiştirebilir ve hekimlere, hemşirelere, aile üyel­
ler-Ross'a göre, ölüm sürecinde beş evreden geçeriz: İnkar
erine ve hatta tanrıya bile yansıtılabilir. Kaybedişin farkıııdalığı yüksektir ve ve yalıtılmışlık, öfke, uzlaşma, depresyon ve kabullenme.
yaşamı, enerjiyi ve kendi kendine yetebilmeyi simgeleyen kişiler, ölmekte olan Herkes bu evrelerden geçer mi ya da herkes bu evrelerden bu
kişinin kızgııılığının ve kıskançlığının belirgin hedefleri arasındadırlar. sıra ile mi geçer? Açıklayınız.
Uzlaşma: Kişinin ölümün bir şekilde ertelenebileceği ya da geciktirilebileceği
umudunu geliştirdiği öli.imi.in i.i çi.inci.i aşamasıdır. Bazı insanlar -genelde tanrıyla­
ölümlerini erteleyebilmek için uzlaşma çabasına ya da müzakereye girerler. Psikolo­
jik olarak kişi "Evet, ben, ama . . . " demektedir. Birkaç fazladan gün, hafta, ay
için kişi tanrıya ve başkalarına hizmet etmeye adanmış bir yaşam sürmeye
söz verir. Sars ı l maz bir g ü ven l e sağlam ve
Depresyon: Ölmekte olan kişinin ölümün kesinliğini kabul etmeye hafiflem i ş görü n ü yor
başladığı, ölüm evrelerinin dördüncüsüdür. Bu noktada, bir depresyon
mezarın, diva n ı n ı n ört ü s ü n ü kapl ıyor g i bi
süreci ya da lıazırlayıo nitelikte bir keder yaşanabilir. Ölmekte olan kişi
sessizleşebilir, ziyaretçileri geri çevirebilir ve zamanının çoğunu ağlayarak ve Ona dair ve dalıyor hoş r ü ya lara.
kederlenerek geçirir. Bu davranış normaldir ve kişinin kendini sevgi nesnel­ -William C u l len Bryant
erinden uzaklaştırma çabasıdır. Kübler-Ross, bu evredeki kişileri neşelendirmeye Amerikan Şairi, 1 9. yüzyıl
çalışma girişimlerinin desteklenmemesi gerektiğini söyler, çünkü hastanın bu
evrede kendini bekleyen ölüme hazırlanması gerekmektedir.
K a b u llenme: Kişinin huzur duygusu geliştirdiği, kaderini kabullendiği ve bir
çok durumda yalnız kalmayı arzuladığı, ölüm evrelerinin sonuncusudur. Bu evrede,
duygular ve fiziksel acı neredeyse yok olur. Kübler-Ross, bu beşinci evreyi ölümle
olan mücadelenin sonu, ölümden önceki son dinlenme evresi olarak tanımlar.
Kübler-Ross'un öli.im evrelerini bir özeti şekil 20.2'de sunulmuştur. Uzlaşma: Kübler-Ross'un kişinin ölümün bir şekilde
ertelenebileceği ya da geciktirilebileceği umudunu
Kübler-Ross·un yaklaşımının güncel değerlendirmeleri nelerdir? Robert
geliştirdiği ölümün üçüncü aşamasıdır.
Kastenbaum·a göre ( 2009) Kübler- Ross·un yaklaşımı ile ilgili bir takım sorunlar
vardır: Depresyon: Kübler-Ross'un, ölmekte olan kişinin
• Sıralı bu beş evrenin var olduğu ne Kübler-Ross ne de başka araştırmalar tarafından ölümün kesinliğini kabul etmeye başladığı, ölüm ev­
relerinin dördüncüsüdür. Bir depresyon süreci ya da
gösterilmi�ir.
hazırlayıcı nitelikte bir keder yaşanabilir.
• Evre yaklaşınıı, hastalann ilişki desteği, hastalığın spesifik etkileri. aile yükümlülük­
leri ve görüşmelerin ydpıldığı kurumlardaki atmosfer gibi durumlannı göz ardı Kabullenme: Kübler-Ross'un, kişinin huzur duygusu
etmiştir. geliştirdiği, kaderini kabullendiği ve birçok durumda
yalnız kalmayı arzuladığı, ölüm evrelerinin beşincisidir.

• KISIM 10 Son 63 1
Bununla birlikte, Kübler-Ross'un öncü gayretleri yaşamı tehdit eden hastalık­
larla başa çıkmaya çalışan kişilere dikkat çekmesi açısından önemlidir. Ölmekte olan
kişilerin ve ailelerinin yaşam kaliteleri konusuna hayli dikkat çekmiştir.
İ ns a n kend i varo l u ş u n u, Kübler- Ross'a yönelik eleştirilerden dolayı, bazı psikologlar bu evreleri, evre
kaçamayaca ğ ı ve çöz ü lmesi olarak tanımlamak yerine de ölüme karşı gösterilen olası tepkiler olarak tanımlamayı
tercih ederler. Herhangi bir zamanda, çeşitli duygular ortaya çıkıp kaybolabilir.
gereken bir p roblem olara k gören
Umut, inançsızlık, şaşkınlık, öfke ve kabullenme gibi duygular, kişiler başlarına
tek hayva n d ı r. Ayn ı şekilde insan geleni anlamlandırmaya çalıştıkları sırada gözüküp sonra yok olabilirler.

ö leceğ i n i bilen tek hayva n d ı r. Kendi ölümleriyle yüzleştiklerinde, bazı kişiler sonuna kadar mücadele edip
hayata sımsıkı tutunmaya çalışırlar. Bu kişiler için, ölümü kabullenme dönemi hiç
-Erich Fromm gelmez. Bazı psikologlar zor kişilerin kaçınılmaz olan ölümden kaçınmak için savaş­
Amerikan Psikoterapisi, 20. yy. tıklarını ve inkar ettikçe huzur ve sakinlik içinde ölmelerinin zorlaştığını düşünür­
ken; bazı psikologlar ölümle sonuna kadar yüzleşmemenin, bazı kişiler için uyumu
beraberinde getirdiğini savunurlar ( Lifton, 1977).
insanların yaşamlarının anlamı ve amacının boyutu, ölüme nasıl yaklaştıklarıyla
ilişkilidir (Carr, 2009). Yakın zamanda yapılan bir araştırma, kronik ve yaşamı tehdit
eden bir hastalığı -kalp yetmezliği- olan kişilerin hayatı anlamlandırmaya çalıştıkla­
, - - - - - - - - - - � rını bulmuştur (Park ve diğerleri, 2008) . Başka bir çalışmada, üç aydan daha az
I
ı ' i 1' - ğa t yaşam süresi kalmış ve hayatlarını anlamlandırabilmeyi başarmış olan kişilerin, son
haftalarda daha az çaresizlik hissettikleri, ölmekte olan ve yaşamak için bir neden
Din: Din, yaklaşan ölü mle yüzleşmeleri ve
olmadığını düşünen kişilerin ise, stres düzeylerinin en yüksek olduğu ve ölümü
yaşlılıktaki kaçını lması müm kün olmayan
çabuklaştırmak istedikleri ortaya konulmuştur ( McClain, Rosenfeld, & Breitbart,
kayıpları kabullenmelerine yard ı mcı ola­
2003). Bu ve başka çalışmalarda, maneviyat ( spirituality) ölmekte olan kişilerin ağır
rak, yaşlı yetişkinlerin bazı önemli psikolo­ 1
1 depresyona girmelerine engellemiştir ( Smith, McCullough. & Poll, 2003).
jik ihtiyacını karşılar. 1 8. Bölüm, s. 587.
I İnsanlar ölüme yaklaştıkça maneviyata verdikleri önem daha mı artar? İleri
düzeyde kalp yetmezliği olan l 00 hastayı içeren altı ay arayla iki kez ölçüm alınan
bir çalışmada, ölüme yaklaştıklarını hisseden kişilerin daha maneviyatçı oldukları
gösterilmiştir ( Park, 2009) .

ALGILANAN KONTROL VE İNKA R


Algılanan kontrol, ölümle yüz yüze gelen bazı yaşlı yetişkinler için uyumsal bir
strateji olabilir. insanlar olayları etkileyebileceklerine ve kontrol edebileceklerine
inanmaya itildiklerinde -hayatlarını uzatabilmek gibi- daha hareketli ve neşeli hale
gelebilirler. 17. bölümden de hatırlanacağı gibi, huzur evlerinde yaşayan kişilere
kontrol seçenekleri sunulduğunda kişilerin tutumları gelişmiş ve yaşam süreleri art­
mıştır ( Rodin & Langer, 1977).
İnkar, bazı kişiler için ölüme yönelik iyi bir yaklaşım biçimi olabilir. Uyumsal ya
da uyumsal olmayan bir etkisi olabilir. İnkar, kişinin kendi ölümüyle başa çıkması
gerekliliğini erteleyerek şokun yıkıcı etkisinden kaçınmak için kullanılabilir. İnkar
kişiyi kızgınlık ve kırgınlık gibi yoğun duygularla başa çıkma zorunluluğundan kur­
tarır; ancak eğer inkar bizi yaşamımızı sürdürmeye yönelik eylemlerden uzaklaştırı­
yorsa, bu açıkça uyumsal değildir. inkar ne iyi ne de kötüdür; uyumsal özellikleri
birey bazında değerlendirilmelidir.

İNSANLARIN ÖLDÜ KLERİ BAGLAMLAR


Ölmekte olan kişiler için öldükleri bağlam önemlidir. Amerikalıların yarısından faz­
lası hastanelerde ve yaklaşık %20'si ise huzurevlerinde ölmektedir. Bazı kişiler son
günlerini yalıtılmışlık ve korku içinde geçirmektedir (Clay, 1 977) . Artan sayıda kişi,
imarethanelerin huzur dolu atmosferinde ölmek istemektedir.
Hastaneler ölmekte olan kişilere bazı önemli avantajlar sunar; örneğin, uzman
kadrosu her zaman hizmete hazırdır ve mevcut tıbbi teknoloji yaşamı uzatabilir.
Bununla birlikte, hastaneler çoğu kişi için ölmek için en iyi yer olmayabilir ( Panti­
lat & Isaac, 2008). Çoğu kişi hastane yerine evde ölmeyi tercih edeceklerini belirt­
miştir (Jackson ve diğerleri, 2010; Kalish & Reynolds, 1976). Çoğu kişi, buna rağmen,

632 BÖLÜM 20 Ölüm, Ölmek ve Yas



evde başkalarına yük olacaklarını, kısıtlı alan olduğunu ve evde ölümü beklemenin
ilişkileri değiştireceğini düşünüyordur. Ölüm zamanını evde bekleyen kişilerin ayrıca
acil tıbbi yardımın yeterliliği ve ulaşılabilirliği hakkında endişeleri vardır.

Gözden Geçir Gözden Geçir olduğunu öğrendiniz. 1 5. bölüm de, Roy


Baumeister ve Kath leen Vohs'un sözünü et­
Kubler-Ross'un ölümün beş evresı nelerdir7
Bağlantı Kur Bunlarla ilgili ne tür sonuçlara u laşılabilinir?
tiği, insanların yaşam larını nasıl anlamlandır­
maya çalışacakları konusunda yol gösterici
Yansıt Algılanan kontro l ve inkarın kişinin kendi
dört temel gereklilik nelerdir?
ölümüyle yüzleşmesindeki rolleri nelerdir?
İnsanlar hangi bağlamlarda ölürler7

e Kişilerin kendi ölümleriyle


yüzleşmelerinin psikolojik
Bağlantı Kur
Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
Kendi ölümünüzle psikolojik olarak nasıl
başa çıkacağınızı değerlendiriniz?
boyutlarını ve insanların hangi Bu bölümde, kişilerin ölüme yaklaşım larının,

bağlamlarda öldüklerini açıklar. yaşam larındaki amaç ve an lam lar ile ilişkili

5 Başka Birinin Ölümüyle Başa Çıkma O Başka birinin ölümüyle başa çıkma yollarının tanımlar.

Ölmekte Olan Bir Kişiyle İletişim Dünyayı Anlamlandırmak Yas Biçimleri

Yas Hayat Arkadaşının Kaybı

Kayıp hayatımızd a çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilir - boşanma, evcil bir hayvanın
ölümü, işini kaybetme- ancak hiçbir kayıp sevdiğimiz ve değer verdiğimiz bir kişinin
-anne, baba, kardeş, eş, akraba ya da arkadaş- ölümünden d aha büyük olamaz.
Yaşamda en fazla uyum gerektiren stres kaynakları arasında, eşin ölümü ilk sırada
gelmektedir. Ölmekte olan bir kişiyle nasıl iletişim kurmalıyız? Sevdiğimiz bir kişinin
ölümüyle nasıl başa çıkarız?

ÖLMEKTE OLAN BİR KİŞİYLE İLETİŞİM


Çoğu psikolog, hem kişinin kendisinin hem de önemli diğer kişilerin öleceğini bil­
mesinin, ölmekte olan kişiler için en iyisi olduğunu ve böylece karşılıklı bu bilgi
temelinde etkileşim ve iletişim içerisinde olabileceklerini savunurlar ( Banja, 200 5 ) .
B u açık farkındalığın ölmekte olan birey için avantajları nelerdir? İlk olarak, ölmekte
olan kişiler yaşamlarını uygun bir ölüm hakkındaki düşünceleriyle uyumlu biçimde
sonlandırabilirler. İkinci olarak, yarım kalan planlarını ve projelerini tamamlayabilir,
geride kalanlar için bazı düzenlemeler yapabilir ve cenaze ve defin işlemleri konu­
sundaki kararlara katılabilirler. Üçüncü olarak, ölmekte olan kişi, eski günleri yad
etme, hayatındaki önemli kişilerle konuşma ve yaşamını, nasıl bir yaşam sürdüğü­
nün bilinci içerisinde sonlandırma olanağı bulur. Son olarak, ölmekte olan kişiler
vücutlarında olan bitene ve sağlık personelinin kendilerine yönelik uygulamalarına
d aha iyi anlam verebilir ( Kalish, 1 98 1 ) .

Açık bir iletişim biçimine ek olarak, bazı uzmanlar konuşmaların ruhsal patolo­
jiye ya da ölüme hazırlanmaya odaklanmak yerine kişinin güçlü yönlerine ve yaşa­
mının geri kalanına hazırlanmaya odaklaması gerektiğini düşünür. Dışsal başarılar
mümkün olmadığından, iletişim daha çok içsel gelişime odaklanmalıdır. Ayrıca,
ölmekte olan kişi için önemli destek yalnızca ruh sağlığı uzmanlarından değil aynı
zamanda hemşireler, hekimler, eş ve yakın arkadaşlardan da geldiği unutulmamalı­
dır. Gelişimi Yaşamla İlişki/endir kısmında ölmekte olan kişilere karşı etkili iletişim
stratejileri hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz .


KISIM 1 0 Son 633
gelişimi ya şa m l a i l i şki lend i r

Ölmekte Olan Birisine Karşı Etkili İ letişim Stratej i leri


Aşağ ıdakiler. öl mekteolan bir kişiyle iletişim kurarken kullanı labi le­
cek etkili stratej ilerdir:
Duruş biçimin izi ayarlayın, aynı göz hizasında olun; ölmek üzere
olan kişiyedokunmaktan çekinmeyin-bu kişi lergenellikle insan­
ların on lara dokunması n ı n eksikliğini duyarlar.
Dikkatdağıtıcı şeyleri ortadan ka ldı rın -örneğ i n , televizyonu ka­
patmanın uygun olupolmadığını sorun. Çok fazla havadan sudan
kon uşmanın d i kkat dağıtıcı olabi leceğ i n i n farkında olun.
Ölmek üzere olup güçsüz olan kişiler genellikle çok az enerjiye
sah i ptirler. Eğer ziyaret ettiğiniz kişi güçsüzse ziyaretinizi kısa
tuta b i l i rsin iz.
Eğerölmek üzereolan kişi durumun gerçekliğin i i n karetmek isti­
yorsa, ölümü ka bullenme konusunda ısrarcı olmayın; öte yan­
dan, eğer kişi kabullend i ğ i n i gösteriyorsa i n kar ko nusunda
ısrarcı olmayın.
Ölmek üzere olan kişinin suçluluk ya da öfke gibi duygularını
Ô/mek üzere olan bir kişiyle iletişimde kullanılacak uygun strateji/er nelerdir?
ifade etmesine izin verin. Duygularını ifade etmesi için cesa ret­
lendirin. Ölmek üzere olan kişiyi an ılarından bahsetmesi için, özellikle ortak
Kişiye hasta l ı ğ ı n sonuçları kon usundaki beklentisinin neold uğunu anı larınız varsa cesaretlend i rin.
sormaktançekin meyin.Alternatiflerivebitirilmemişi şleri konuşun. Kişiyle ne zaman isterse o zaman konuşun. Eğer bu mümkün de­
Bazen ölmek üzere olan kişi lerin başka insanlara ulaşması zor ola­ ğ i lse, randevu alın ve zaman ında gidin.
b i l i r. Kişiye sizin iletişimegeçebileceğ i n iz,görmekistediği herhangi Ölmek üzere olan kişiye saygıla rınızı sun un. Sevgi nizi ifade etmek­
biri var mı diye sorun. ten ve elveda demekten korkmayın.

YAC-,
Yas üzerine incelememiz, yasın boyutları, yas ile başa çıkmada ikili-süreç modeli ve
sağlıklı yas konusundaki kültürel çeşillilik üzerinde odaklanmaktadır.

Yasın Boyutları: Yas, sevd iğimiz bir kişini n kaybından sonra hissedilen d u ygmal
uyu şukluk. inanmama, ayrılık kaygısı, çaresizlik, üzüntü ve yalnızlıktır. Yas basit bir
d u ygusal d urumdan çok, çok boyutlu yapısı ile karmaşık ve değişen bır süı eçtir. Bu
bakış açısına göre, kaybedilen kişi ıçin d u y u lan özlem önemli boyu tlardan biridir.
Özlem ya da hasret, kaybedilen kişiyi geri getirmeye yönelik aralıklarla tekrar eden
bir ihti yacı ya da isteği i lade eder. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, sevilen bır
ki�inin ölümünün ardından en çok h issedilen d u yguların özlem ve ölümle ilişkili
"Kederl i kişi lerden başka olumsuz d u yguların 6 ay içerisinde azalması ile birlikte kabullenme olduğunu
herkes keder ile baş ede b i l i r:' göstemıiştir ( Maciejewski ve diğerleri, 2007). Bu çalışmada, sevilen kişinin ölü­
münden sonra özlemin, depresyondan daha yaygın olduğu bulunmuştur. Yasın
-Wil l iam Sha kespeare diğer önemli bir boyutu ise ayrılık kaygısıdır; bu, yalnızca ölen kişiyi özlemeyi
lngiliz oyıııı yazarı, 1 7. yüzyıl ve ona ilişkin düşüncelerle meşgul olmayı içermekle kalmaz, ayrıca ağlama ve iç
geçirmenin yanı sıra ölen kişi yle ilişkili mekanları ve ewalara odaklamr. Yas, umut­
suzluk ve yenilgi hislerini, depresif semptomları, apatiyi, önceden ölen kişiyle birlikte
yapılan etkinliklerin anlamını y itirmesini, artan bir yalmzlığı (desolation) i çeren
üzüntü ve çaresizlik d u ygularını içerir (Chiambretto ve d iğerleri, 20 1 0).
Yas: Sevd iğimiz bir kişinin kaybından sonra hissedi­
Bu d u ygular, kaybın hemen sonrasında tekrar eden bir şekilde hissedilebilir
len duygusal uyuşukluk, inanmama, ayrılık kaygısı,
çaresizlik, üzüntü ve yalnızlıktır. ( Moules ve d iğerleri, 2004). Zaman geçtikçe, depresyon ve apati aynı kalır ya da

634 BÖLÜM 20 Olüm, Oımel< ve Ya•



artarken, kaybedilen kişiye duyulan özlem ve kaybı protesto etme duyguları azalma
eğilimindedir. Ayrılık kaygısı ve kayıp duygusu, yaşam boyu hissedilmeye devam
edebilir, ancak çoğumuz keder gözyaşlarından U ?aklaşır, dikkatimizi yeniden üretken
işlere veririz ve yaşama karşı yeniden olumlu bir bakış açısı kazanırız (Carrington &
Bogetz, 2004) . Yaklaşık 300 yeni dul kadın ve erkekle yapılan bir çalışmada, kişilerin
yas sürecindeki mizah, gülme ve mutluluk yaşantıları ile yas sonrası uyum (daha
düşük keder ve depresyon) düzeyleri arasında olumlu yönde ve oldukça güçlü bir
i lişki bulunmuştur (Lund ve diğerleri, 2008-2009) .
Yas süreci, belirgin zaman yapıları olan evreler boyunca sırayla ilerlemekten çok
hızlı tren gezintisine benzer (Lund, 2007 ) . Yas sürecinde yaşanan iniş çıkışlar, genel­
likle yeni beceriler öğrenirken zorlanma, kişisel zayıflıklarını ve sınırlılıklarını fark
etme, yeni davranış örüntüleri geliştirme ve yeni arkadaşlıklar ile ilişkiler kurma gibi
ani değişen duyguları içerir. (Feldon, 2003) . Çoğu kişi için, yas, ani iniş çıkışların azal­
masıyla zamanla daha başa çıkılır bir hale gelir. Bu nunla birlikte, yas sürecindeki çoğu
eş, zamanın acılarını biraz dindirdiğini ancak kaybın etkisinden bütünüyle kurtula­
madıklarını belirtmişlerdir. Bu kişiler, yalnızca kayıpları ile yaşamayı öğrenmişlerdir.
Bilişscl faktörler. sevilen bir kişinin ölümünden sonra yaşanan yas sürecinin
şiddetini etkiler. Bir araştırma, birinci dereceden akrabasını kaybetmiş 329 yetişkin
üzerinde odaklanmıştır (Boelen, van den Bout, & van den Hout, 2003) . Olumsuz
inançlar ve kendini suçlama arttıkça travmatik yas, depresyon ve kaygı semptomları­
nın da arrıığı bu lunmuştur. Bazı farklı yas türleri nelerdir?
U?amış yas, bazen maskelenmiş olabilir ve kişileri depresyona ve intihara yat­
kınlaştırabilir (Wellisch ve diğerleri, 201O; Zanni & Wick, 20 l O ) . Aile içi iyi iletişim
depresyonun ve intihar düşüncelerinin görülme sıklığını azaltmaya yardımcı olabilir.
Tahmini olarak yaşayanların yüzde 80 ile yüzde 90'ı, sıklıkla üzüntü ve inanmama
ve önemli boyutta acıyı içeren, normal ya da karmaşık olmayan yas tepkileri verirler.
Kayıptan sonraki 6 ay içinde, kaybın gerçekliğini kabul ederler, gelecek hakkında
daha iyimser olurlar ve günlük hayatın gerekliliklerini yerine getirmede yeterli hale
gelirler. Bununla birlikte, kayıptan 6 ay sonra, geride kalanların yaklaşık yüzde 10
ile 20'si, hayatlarına devam etmekte zorluk çekerler, duygusuz ve kopuk (detached)
hissederler, ölen kişi olmadan hayatın bir anlamı olmadığına inanırlar ve geleceğin
hiçbir anlamının olmadığını hissederler. Daha önce karmaşık yas (complicated grief)
olarak adlandırılan ve sürekli bir çaresizlik içeren ve uzun zaman geçmesine rağmen
hala çözülememiş olan bu yas türünü tanımlamak için, öncü uzman Holly Prigerson
ve meslektaşları uzamış yas (prolonged grief) teriminin kullanımını savundular
( Boelen & Prigerson, 2007; Chiambretto ve diğerleri, 20 ı O; Macicjcwki ve diğerleri,
2007) . Uzamış yasın genellikle fiziksel sağlık ve ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri
vardır (Kersting & K roker, 2010; K ersting ve diğerleri. 2009) . Duygusal olarak bağlı
olduğu bir kişiyi kaybedenler, genellikle uzun süreli yas yaşama riski en yüksek kişi­
lerdir (Johnson & diğerleri, 2007) . Yapılan bir çalışma, motivasyona! görüşme, duy­
gusal başa çıkma ve iletişim becerilerine odaklanan terapinin, uzamış yası azaltmakta
etkili olduğunu ortaya koymuştur (Zuckoff ve diğerleri, 2006) . Ayrıca, yakın zamanda
yapılan araştırmalar, Afrikalı-Amerikalıların beyaz olmayan Latinlere göre daha fazla
uzun süreli yas yaşadıklarını göstermiştir (Goldsmith ve diğerleri, 2008) .
Bir başka yas türü, kişinin, açık bir biçimde yası t uıulamayacak ya da desteklene­
meyecek, sosyal olarak belirsiz bir kayıp için yaşadığı yası ifade eden mahrum kalınmış
yas 'tır (Aloi, 2009; Hendry, 2009) . Malı nım kalınmış yas örnekleri, eski eşle yaşanan
ilişki gibi sosyal açıdan kabul görmeyen bir ilişkiyi, kürtaj gibi gizli bir kaybı, AIDS
nedeniyle ölüm gibi etiketlenmiş ölüm biçimlerini içermektedir. Mahrum kalınmış
yas, toplum tarafından onaylanmadığı için kişinin yaşadığı kederin şiddetini artırabi­
lir Bu tarz keder, yıllarca saklanabilir ya da bastırılabilir, ancak yeni kayıplarla birlikte
yeniden ortaya çıkabilir. Uzamış yas: Kalıcı çaresizlik içeren ve uzun zaman
geçmesine rağmen çözülemeyen yas.
Yas ile başa çıkmada ikili-süreç modeli: Yasla başa çıkmada ikili süreç modeli
iki temel boyuttan oluşur: ( 1 } Kayıp odaklı stres kaynaklan ve (2) iyileşme odaklı ikili-süreç modeli: Yasla başa çıkmada iki boyut, ( 1 )
kayıp odaklı stres kaynakları ve (2) iyileşme odaklı
stres kaynakları (Stroebe, Schut, & Boerner, 20 1 0; Stroebe, Schut, & Stroebe, 2005 ) .
stres kaynakları, arasındaki gidip gelmeleri vurgula­
Kayıp odaklı stres kaynakları, ölen kişiye odaklanır ve yas süreci ile kaybın olumlu yan bir model.


KISIM 1 0 Son 635
ve olumsuz değerlendirmelerini içerebilir. Kaybın olumlu bir değerlendirmesi, ölü­
mün çekilen acılara son verdiğinin kabulünü içerebilirken, kaybın olumsuz bir
değerlendirmesi sevilen kişiye özlem duyma ve ölüm hakkında sürekli düşünüp
durmayı içerebilir. İyileşme odaklı stres kaynakları ise, yasın dolaylı sonuçları olarak
ortaya ikincil stres kaynaklarını içerir. B unlar, kimlik değişimi (eş kimliğinden dul
kimliğine geçiş) ve yönetici beceriler (maddi konularla ilgilenmek) gibi durumları
içerebilir. iyileşme süreci "dünya hakkındaki yıkılan varsayımları ve kişinin o dün­
yadaki yerini" yeniden inşa eder.
İkili süreç modelinde, yasla etkili bir şekilde başa çıkma, çoğunlukla kayıpla başa
çıkma ve iyileşmeyle başa çıkma arasında gidip gelmeleri içerir ( Bennet, 2009; Wijn­
gaards-de Meij ve diğerleri, 2008 ) . Önceki modeller, genellikle kayıpla, ilk evreyi
yasın oluşturması ve bunu iyileşme çabalarının izlemesi gibi stratejiler yoluyla,
sırayla başa çıkma üzerinde dururlar. Bununla birlikte, ikili süreç modelinde, kayıpla
başa çıkma ve iyileşme çabası eş zamanlı olarak gider ( Richardson, 2007 ) . Bu modele
göre, ölümle başa çıkmaya çalışan kişi, bir yandan ölen kişinin işlerini halletmeye
çalışırken, diğer yandan yasla ilişkili grup terapisine katılabilir. İniş çıkışlar, gün
içinde kısa süreli yaşanabileceği gibi, haftalar, aylar ve hatta yıllar boyu da sürebilir.
Kayıpla ve iyileşmeyle başa çıkma eş zamanlı gitmesine rağmen, zamanla genelde
önce kayıpla başa çıkma üzerinde durulurken sonra iyileşme sürecine daha fazla
ağırlık verilir ( Milberg ve diğerleri, 2008 ) .

Başa çıkma ve Ölüm Türleri: Ölümün geride kalan kişiler üzerindeki etkisi, ölü­
mün hangi koşullar altında gerçekleştiğinden güçlü bir şekilde etkilenir ( Smith ve
diğerleri, 2009 ) . Ani, zamansız, şiddet içeren ya da travmatik ölümlerin geride kalan
kişiler üzerindeki etkisi daha yoğun ve uzun süreli olur ve başa çıkma sürecini daha
da zorlaştırır ( Sveen & Walby, 2008 ) . Bu tür ölümlere, istenmeyen düşünceler ( intru­
sive thoughts), geçmişe dönüşler, kabuslar, uyku bozukluğu, konsantrasyon sorunları
vb. durumları içeren Travma Sonrası Stres B ozukluğu (TSSB) semptomları eşlik eder.
Çocuklarının ölümü, anne babalar için özellikle yıkıcı ve başa çıkılması son derecede
zor olabilir (De Lisele- Porter & Podruchney, 2009; Edwards ve diğerleri, 2009 ) .

Sağlıklı Yas Sürecindeki Kültürel Çeşitlilikler: Yas sürecine yönelik bazı yakla­
şımlar. ölen kişi ile bağları koparmanın ve bağımsız bir yaşam biçimine geri dönme­
nin önemi üzerinde durmaktadır. Ölen kişiye tutunma konusunda ısrarcı kişilerin
terapiye ihtiyacı olduğu düşünülür. Ancak, bu önerinin daima en iyi terapötik öneri
olduğuna ilişkin bazı şüpheler vardır ( Reisman, 200 1 ) .
Batılı olmayan toplumlarda yapılan incelemeler, ölen kişiyle olan bağları sür­
dürmeye ilişkin inançların büyük ölçüde değiştiğini göstermektedir. Japonya'da ölen
kişiyle bağların sürdürülmesi, kabul gören ve dini törenlerle devam ettirilen bir
şeydir. Arizona'daki Hopi kabilesinde, ölen kişi olabildiğince kısa zamanda unutulur
ve hayat normal akışında devam eder. Hopilerde cenaze törenleri, ölüler ile ruhları
arasındaki bağın kopması ile sona erer. Yas sürecindeki çeşit­
lilik, hiçbir yerde iki Müslüman toplumda -birisi Mısır, diğeri
ise Bali- olduğu kadar belirgin değildir. Mısırda, yaslı kişiler,
etrafları benzer trajik hikayelerini olan ve kendi acılarını dile
getiren kişilerle çevrili bir ortamda, yaşadıkları yas üzerine
enine boyuna düşünmeye teşvik edilirler. Tersine, B ali'de yaslı
kişiler gülme ve neşeli olma konusunda cesaretlendirilirler.
İsrail'de iki farklı savaşta, iki oğlundan birini 1 3 ve diğerini
4 yıl önce kaybeden ebeveynlerin tepkilerini düşünün ( Rubin &
Malkinson, 200 1 ; Schuchter & Zisook, 1 99 3 ) . Ölümlerinin üze­
rinden yıllar geçmesine rağmen, İsrailli ebeveynler çocuklarına
karşı hala güçlü bir bağlılık duygusu sergilemişlerdir. B u ebe­
veynler oğullarını, çocukları evden yeni ayrılmış ailelerin oluş­
turduğu kontrol grubunun betimlemelerinde bulunmayan bir
biçimde idealize etmişlerdir.

Yas süreci kişiler ve kültürler arasmda nasıl değişiklik gösterir?

636 BÖLÜM 20 Ölüm, Ölmek ve Yas


Özetle, insanlar çeşitli şekillerde yas tutarlar (Carr, 2009). Farklı yas örüntüleri,
kültürel yollarla uygulamaya konur. Dolayısıyla, yas tutmanın doğru ve ideal bir
biçimi yoktur. Ölen kişiyi duyumsamanın pek çok farklı biçimi olabilir ve yas tutan­
ların başarılı bir uyum için geçmeleri gereken sabit evreler dizısi bulunmamaktadır.
Stoacı bir dul zaman zaman kaybettiği kişinin ardından hıçkıra hıçkıra ağlamaya
gereksinim duyabilir. Ağlamakta olan dul, artık kendi mülkünün mali yöneticisi
olduğu için eşinin isteklerini bir kenara bırakmaya da gerek duyabilir. Önemli olan,
sevilen bir kişinin ölümüyle sağlıklı başa çıkmanın gelişme (growth), esneklik ve
kültüre uygunluk içermesi gerektiğinin anlaşılmasıdır.

DÜNYAYI AN L AM L ANDIRMAK
Yalnızca ölümle karşılaşan kişiler değil, yas sürecindeki kişiler de dünyayı anlamlan­ , - - - - - - - - - �
I
dırmaya çalışırlar (Carr, 2009; Park 2009). Yasın bir yararı, çoğu bireyi dünyalarını ı 11' aql n
anlamlandırmaya çalışmaları konusunda harekete geçirmesidir. (Kalish, 1981).
Stres: A n l a m la n d ı rmaya yönelik başa
Ölüme neden olan tüm olayların tekrar tekrar gözden geçirilmesi oldukça sık rast­
çıkma, özelli kle sevilen bir kişinin ölümü­
lanan bir durumdur. Ölümden günler ve haftalar sonra, en yakın aile üyeleri dene­
nün ardından kronik stres yaşandığında,
yimlerini birbirleriyle paylaşırlar ve bazen de aile yaşanııları üzerine anılarını
stres yaratan durumun anlamını değiştir­
anlatırlar. Bir araştırmada, orta yaş döneminde dul kalan kadınların yaşamlarındaki
mek için i nançlar, değerler ve amaçların
anlamlı yönleri sorgulaması için kocalarının ölüm krizi ile mücadele etmeleri gerek­
sorgulanmasını içerir. 1 5. Bölüm, s. 495.
tiği bulunmuştur (Danforth & Glass, 2001). Başka bir araştırma, yaslı kişiler arasında,
umut gibi olumlu temaları olan kişilerin, acı ve ıstırap gibi olumsuz temalara odak­
lananlara göre daha iyi uyum gösterdiklerini bulmuştur (Gamino & Sewell, 2004).
Ayrıca son zamanlarda yapılan bir çalışma, eşlerin ölümünü anlamlandırma yas
sürecinde daha düşük öfke düzeyleriyle ilişkili bulunmuştur (Kim, 2009).
Ölüm bir kaza ya da felaket sonucu ortaya çıkmışsa, onu anlamlandırma çabası
daha fazla bir önem kazanmaktadır. Haberler gelip birbirine eklendikçe yapbozun
parçaları bir araya gelmeye başlar. Yas tutan kişiler, ölüme anlayabilecekleri bir görü­
nüm vermeye çalışırlar -ilahi adalet, komşu kabilenin laneti, mantıksal neden-sonuç
ilişkisi ya da benzeri. Binden fazla üniversite öğrencisi ile yakın zamanda yapılan bir
çalışmada, anlamlandırmanın, kaza, intihar ve cinayet gibi acı bir kayıptan sonra
yaşanan yas sürecinde önemli bir faktör olduğu onaya konulmuştur
(Currier, Holand & Neimeyer, 2006).

HAYAT A R KADAŞININ KAYBI


2008 yılında, Amerika'da 65 yaş ve üstü erkeklerin yüzde 1 4'ü kadınla­
rın ise yüzde 42'si, duldu (eşlerini kaybetmişlerdi) (Administration on
Aging, 2009). Eşlerinin ölümünden sonra geride kalanlar, genellikle
büyük bir keder, kalıcı mali kayıp, yalnızlık, artan fiziksel hastalıklar ve
depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklarla karşılaşmaktadır (I<owalski &
Bondmass, 2008). Geride kalan eşlerin başa çıkma biçimleri oldukça fark­
lılık gösterir (Ott ve diğerleri, 2007). Seksen yaş ve üzerindeki kişiler ile
yapılan 6 yıllık boylamsal bir çalışmada, eş kaybının, özellikle erkeklerde,
zaman içinde düşük yaşam doyumu düzeyiyle ilişkili bulunmuştur (Berg
ve diğerleri, 2009). Ancak, başka bir çalışmada, geride kalan eşlerin yak­
laşık yarısının, ölüm öncesindeki 3 yıldan ölüm sonrası 18 aya kadar
düşük stres düzeyi yaşadıkları bulunmuştur (Bonanno, Wortman, & ı ı Eylül 2001 'de işlerini kaybeden bu restoran çalışanları, kendi
adlandırmalarıyla bir New York restoranıyla acı tatlı bir geri dönüş
Nesse, 2004). Başka bir çalışmada ise, dul kalan kişilerin eşlerinin ölü­
yaptılar. Sahiplerinin farklı milletler ve etnik gruplardan gelmesi
münden sonra dini ve ruhani inançlarında bir artış yaşanma olasılığının
nedeniyle Renkler adı verilen bu restoranın, şehrin ilk iş birlikli resto­
yüksek olduğu ve bu artış daha düşük keder düzeyiyle ilişkili gösterilmiş­ ranı olduğuna inanılmaktadır. ikiz Kulelerin teröristler tarafından
tir (Brown ve diğerleri, 2004). Ayrıca bir çalışmanın sonuçlarına göre, yerle bir edilmesi sonucu dünyaca ünlü Dünyadaki Pencereler
kronik yas, daha çok eşlerine yüksek derecede bağlı kişiler arasında görül­ (Windows on the World) restoranı yok oldu ve 73 çalışanı yaşamlarını

mektedir (Ott ve diğerleri, 2007). yitirdi. Eski Dünyadaki Pencereler restoranından hayatta kalanlar bu
yeni mekanın karının %60'ını kendi aralarında paylaşıp geri kalanını
Dul kadınlar dul erkeklerden daha fazladır, çünkü kadınlar erkeklerden
başka iş birlikli restoranlar açmak üzere kurulan fonlara aktarmakta­
daha uzun yaşarlar, kendilerinden yaşça büyük erkeklerle evlenme eğili- dırlar.

• KISIM 1 0 Son 637


araştırmalarla bağ l a ntı

Kadı n larda Medeni Durum, D u l Kalma Süresi ve Sağ l ı k Arasındaki Bazı İ l işkiler Nelerdir?
Ameri ka'da yaşları 50 ile 79 arasında değişen 1 30.000 kadın üzerinde, Sağl ı k Davranışları : Katılımcıların beslenme al ışkanlı kları, U lusal
Kadın Sağlığı Girişi mi'nce gerçekleştirilen üç yıllık boylamsal bir ça­ Kanser Enstitüsü'nü n Sağ lık Alışkanlıkları ve Geçmişi Anketi'nin de­
l ışma, dul olmanın fiziksel ve ruhsal sağ l ı k, sağ lık davranışları ve sağ lık ğiştirilmiş bi rversiyonu kullanılarakölçüldü. Katılımcılara sigara kul­
sonuçları ile i l işkisini inceledi {Wilcox ve diğerleri, 2003). Kadınlar ( l ) evli lanıp kullanmadıkları ve kullan ıyorlarsa ne kadar kullandıkları
kalanlar (2) evli l i kten dul luğa geçenler (3) dul kalanlar ve (4) d u l l u ktan soruldu. Fiziksel aktiviteyi değerlendirmek için katılımcılara ne sık­
evliliğe geçenler olarak sınıflandırıldı. Dul ka lanlar da kendi aralarında lıkla dışarıda yürüyüşe çıktıkları ve ağır ve orta d üzeyde egzersiz
yeni dul kalanlar (1 yıldan daha azbirsüred i r d u l olanlar) ve uzun süredir yaptıkları soruldu.Aldıklarısağlık hizmetiniölçmekamacıyla,sonbir
dul olanlar ( 1 yıldan fazla süred i r dul olanlar) olarakaltgruplara ayrılmış­ yıl içerisinde doktora gidip gitmedikleri soruldu.
lardır. Sağlık sonuçları: Katı lımcılar, kalp ve damar hastalığı ve kanser açı­
Yaşlı kad ı n ların sağ lığını değerlendirmek için kullanılan ölçme sından yıllık olarak değerlendirildi ve gecelik hastane yatışları kay­
araçları şöyleyd i: dedildi.
Fiziksel sağlık: Kan basıncı, 5 dakika l ı k d i nlemenin ardından 30 sa­ 3 yıllı kçal ı şmanı n başlangıcı nda,du 1 kadın larla kıyaslandığ ında, evli
niye aralıklarla alınan iki ölçümün ortalaması kullanılarak değerlen­ kadınlar, fiziksel ve ruhsal sağlıklarının ve genel sağlık durumlarının
dirildi. Hipertansiyon 1 40/90'ın üstü olarak ta nımlandı. Vücut kitle daha iyi olduğunu belirtmişlerdir. Üç yıllık çalışma boyunca, evli kalan
endeksi {VKE) hesapla ndıve b i r kadının obezolupol madığını belirle­ kadınların ruhsal sağlığında bir kararlılık gözlenirken, yeni dul kalan
mek için ku llanıldı. Fiziksel işlevsellik ve sağlıkd urumunu belirlemek kad ın ların ruhsal sağlığında belirgin bozulmalar, uzun süredir dul olan
için bir sağ lık anketi kullanıldı. kadınların ruh sağlığında ise ya bir kararl ılık ya da hafif bir iyileşme göz­
Ruhsal sağlık: Depresif semptomlar, katı lımcıların son bir hafta içeri­ lenmiştir. Heriki dul kadın grubu da {yeni ve uzun süredir) 3 yıl boyunca
sindeki depresif düşüncelerinin sıklığını değerlendirdiği 6 maddelik istemeyerek kilo kaybettiklerini belirtmişlerdir.
bir depresyon ölçeğiyle ölçüldü. Ayrıca, katı lımcıların kendi bildirim­ Bulgular yaşlı kadınların d i rençliliğini ve yeniden ilişki kurabilme
lerine dayalı olarak antidepresan ilaç kullanımına ilişkin bilgiler de kapasitelerini vurgularken, bir yandan da evlilikten dull uğa geçişte
elde ed ildi. Sosyal işlevsellik ve ruhsal sağ lık hakkındaki bilgi ler, ka­ zorluk yaşayan kişiler için sosyal desteği güçlend iren hizmetlere olan
tılımcıların Sosyal İşlevsellik Ölçeği'ne verd i kleri yanıtlara dayalı ihtiyaca dikkat çekmektedir.
elde ed ildi (Ware, Kosinski, & Dewey, 2000).

mindedirler ve ayrıca dul kalan erkeklerin tekrar evlenme olasılığı daha yüksekrir. Dul
kadınlar, belki de Amerika'daki en yoksul kesimi oluşturmaktadır. Ayrıca, Afrikalı­
Amerikalı ve Latin kadınlar için boşanmanın olumsuz ekonomik sonuçlan, Latin olma­
yan beyaz kadınlar için olduğundan daha büyüktür ( Angel, Jimenez, & Angel, 2007) .
Çoğu dul kadın yalnızdır ( Lund, 2007 ) . Eğirim ve gelir düzeyi düştükçe. yalnız
olma eğilimi daha da artmaktadır. Yas tutan kadınlar da ayrıca ölümü de içeren bir­
çok sağlık problemi için yüksek risk al tındadır ( Elwert Christakis, 2008; Holtslander
& Duggleby, 2 0 1 0 ) . Kadınlarda medeni durum, dul kalma süresi ve sağlık arasındaki
bazı i lişki ler nelerdir? Yuk arıdaki A raştırmalarla Bağlantı kısımı dulluğun sağlıkla olan
, - - - - - - - - - � ilişkisini incelemektedir.
I
Ölümden sonra optimum uyum birçok faktöre bağlıdır. Kadınlar genelde erkek­
ı geli ş i'ıı le bağlant ı
1 lerden daha iyi durumdadırlar, çünkü toplumumuzda kadınlar daha çok bir çift olarak
ı Toplum ve Kültür: Yaşlı yetişkinlerde, sos- i l işkilerinin duygusal yönünden sorumluyken, erkekler genelde parasal ve maddi
yal destek hastal ı k ve ölüm oranlarında bir konuları yönetirler ( Fry, 200 l ) . Dolayısıyla, kadınların daha iyi arkadaş çevrelerine,
azalmayla i lişkilidir. 1 9. Bölüm, s. 609. akrabalarla daha yakın ilişkileri ve psikoloj i k olarak kendi başlarının çaresine bakabil­
,
..,.... _ _ _ _ _ _ _ - - - - - - "'
me deneyimleri vardır ( Antonucci, Akiyama, & Sherman, 2007 ) . Yaşlı dul kadınlar.
daha genç dul kadınlara göre daha iyi durumdadırlar, bu durum belki de eşlerinin
ölümünün yaşlı kadınlar için daha beklenir bir durum olmasından kaynaklanmakta­
dır. Dul erkekler genelde dul kadınlardan daha çok paraya sahiptir ve dul erkeklerin
tekrar evlenme olasılığı çok daha yüksektir. Ancak, yaşlı yetişkinlerle yakın zamanda
yapılan bir çalışma, dul erkeklerin depresyon yaşama riskinin kadınlara kıyasla daha
yüksek olduğunu onaya koymuştur ( Mechakra-Tahiri ve diğerleri, 20 l O ) .

638 BÖLÜM 20 Ölüm, ölmek ve Yas



Sosyal destek, hem dul kadınların hem de erkeklerin eşlerinin ölümüne uyum
sağlamalarına yardımcı olmaktadır (Bennett, 2009). I 960'larda başlayan Dul-Dula
programı ( T he Widow-to- Widow program), yeni dul kadınlara destek sağlamaktadır.
Gönüllü dul kadınlar, diğer dul kadınlarla iletişime geçer, onları benzer sorunla­
rı olan başka kişilerle t anıştırır, grup tartışmaları ve sosyal etkinlikler düzenlerler.
Bu program, Amerikan Emekliler Derneği tarafından benimsenmiş ve Dul kalmış
Kişiler Hizmeti (Widowed person's service) olarak tüm ülkede yaygınlık ka7annııştır.
Bundan itibaren, bu model , zorlu bir geçiş dönemini yaşayan kişilere destek sağlamak
amacıyla çok sayıda toplumsal örgüt t arafından benimsenmiştir. Bunun dışında, diğer
dul destek grupları da yaslı eşlerin depresyonunu azaltmada genelde yararlıdırlar
(Maruyama & Atencio, 2008).
Araştırmacılar, dindarlığın ve başa çıkma yöntemlerinin, geç yetişkinlikte eş kaybı
sonrasındaki iyilik haliyle ilişkili olduğunu göstermiştir. (Leiglıton, 2008). Dahası,
son zamanlarda yapılan bir çalışma, evliliği devanı eden kişilerle karşılaşıırıldığında,
eşlerini kaybetmiş 50 yaş ve üzerindeki kişilerin, ölümden birkaç yıl sonra giinüllü
etkinliklere katılım oranının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur ( Li, 2007).
Gönüllü çalışma, eşlerin depresif semptomlardan korunmasına yardımcı olmuş ve
lrak'ta çalışırken öldürülen kocasının küllerınin
artan gönüllü çalışma saatleri kişilerin öz-yetkinlik düzeylerini (Self-efficacy) yükselt­
bulunduğu vazoyu taşıyan dul bir kadın. Dul bir kadı­
miştir. Son zamanlarda yapılan başka bir çalışma, eşlerinin ölümünden sonra başka­ nın kocasının ölümünden sonraki uyumu ile ilişkili bazı
larına yardım ettiklerinde, yaşlı yetişkinlerin depresif sempt omlarında hızlı bir düşüş faktörler nelerdir?
olduğunu ortaya çıkarmıştır (Brown ve Diğerleri, 2008).

Yasla karşı karşıya kalan kişilerin vermesi gereken kararlardan biri, naaşın ne yapı­
lacağıdır. Amerika'da, 2006 yılında, naaşların yaklaşık üçte ikisi gömülmüştür, geri
kalan üçte biri ise yakılmıştır - l 98 5'teki yüzde J 5'lik oranla kıyaslandığında önemli
bir artış. ( Kuzey Amerika Ölü Y akımı Derneği, 2008). Naaşın yakılması, Amcrika'nın
Pasifik bölgesinde, güney bölgesine göre daha yaygındır. N aaş yakımı, ayrıca
Kanada'da Amerika'dan yaygındır ve en fazla Japonya'da ve pek çok Asya ülkesinde
uygulanmaktadır. , - - - - - - - - - �
I
Cenaze töreni, çoğu kültürde yas tutmanın önemli bir yönüd ür. Bir çalışmada,
yas tutanlardan kişisel olarak dindar olanların, cenaze töreninden psikolojik açıdan
daha fazla fayda gördükleri, törenlere daha aktif katıldıkları ve duruma daha iyi uyum Din: Dinsel katılım, sağlık ve uzun ömürlü­

sağladıkları bulunmuştur ( Hayslip, Edmondson, & Guarnaccia, 1999). Aınerika'da lükle olumlu yönde il işkilidir. 1 5. Bölüm, s.

eğilim, naaşın açık tabutta gösterildiği halka açık törenlerden, sonrasında bir anma 495.
I
töreninin yapıldığı özel törenlere doğru bir kayış yönündedir ( C allahan, 2009). _______ _ _ _ ___ .,

Endonezya adalarından bir olan Bali'de, ölü yakma töreni için yapılan cenaze
yürüyüşü boyunca naaşın içinde bulunduğu su bufalosu biçimindeki bir taş­
tan tabut (sarcophagus) taşıyan erkekler. Ölü yakma töreninin amacı, ölü
bedenleri yeniden temel elementler olan ateş, su, toprak ve boşluğa dönüş­
Amerika'da bir cenaze töreni türmektir.

• Kl'>IM 1 0 Sun 639


Cenaze endüstrisi son yıllarda birçok tartışmanın kaynağı olmuştur. Cenaze
organizatörleri ve destekçileri, cenaze törenlerinin, özellikle açık tabutla yapılanlann,
ölen kişiyle ilişkiyi sonlandırmaya katkıda bulunduğunu savunmaktadırlar. Onlan
eleştirenler ise, cenaze organizatörlerinin sadece para kazanmaya çalıştıklarını ve açık
taburlu törenlerdeki naaşı mumyalama işleminin anlamsız olduğunu iddia etmek­
tedirler. Yas sürecinde sömürülmekten korunmanın bir yolu, cenaze hazırlıklarını
önceden satın almaktır. Bununla birlikte, bir araştırmada 60 ve üzeri kişilerin yal­
nızca yüzde 24'ünün cenaze hazırlıklarını önceden yaptıkları bulunmuştur (Kalish &
Reynolds, 1976).
Bazı kültürlerde, ölümden sonra törensel bir yemek verilir; bazı kültürlerde ise,
ölümden sonraki bir yıl boyu nca siyah bir kolluk takılır. Yas t u tma şekli kültürden
kültüre değişir. Bu kültürlerden ikisi, Amishler ve Geleneksel Yahudilik'tir.
Amishler Amerika'nın Ontario eyaleti ile Güney ve Orta Amerika'nın bazı kesim­
lerinde yaşayan ve yaklaşık 80.000 üyesi olan muhafazakar bir topluluktur. Amishler,
hayaııa kalmak için aile ve toplum desteğinin esas olduğu aile merkezli bir toplumda
yaşarlar. Bugün, ataları gibi sakin bir tempoda. arabalar yerine hala atları kullanarak
ve ölümü atalarının yaptığı gibi sarsılmaz bir inançla (steadfast faith) karşılayarak
yaşamaktadırlar. Ölüm zamanı, yakın komşular ölüm haberini diğerlerine bildirme
sorumluluğunu üstlenir. Amish topluluğu, cenaze törenini gerçek anlamda tüm yön­
leriyle yerine getirir.
Cenaze töreni, sıcak aylarda tahıl ambarlarında, soğuk aylarda ise evlerde düzen­
lenir. Derin bir dini inançtan gelen ölümü sakince kabulleniş, Amish kültürünün
ayrılmaz bir parçasıdır. Cenaze töreninin ardından. yaslı aileye, en az bir yıl boyunca
büyük bir destek verilir. Aile ziyaretleri, özel albümler ve el yapımı
eşyalar, dul kadın için başlayacak yeni çalışma projeleri ve dostluğu ve
üretkenliği arttıran topluca yorgan yapma günleri, yaslı aileye verilen
desteklerden bazılarıdır. Amish kültürünün dini inancının ve ölümü
kabullenişinin büyük bir örneği, Ekim 2006'da Charles Roberts'ın
Pennsylnavia Eyaletine bağlı Barı Township'te Amish'li beş kız öğren­
ciyi silahla öldürüp görünüşe göre sonra da kendini öldürmesinin
ardından yaşanan şeydir. Cinayet ve int ihardan kısa bir süre sonra,
Amish topluluğu üyeleri, Charles Roberıs'ın dul kalan eşini ziyaret
edip ona desteklerini ve bağışlayıcılıklarını sundular.
Aile ve toplumun ayrıca geleneksel Yahudilikte de yas sürecinde
özel ve önemli rolleri vardır. Yas programı, her biri kendine özgü
uygulamalar içeren aşamalı zaman dilimlerine bölünmüştür. Bu
uygulamaların yerine getirilmesi ölen kişinin eşini ve yakın akrabala­
rını gerektirmektedir. tik zaman dilimi, ölüm ile gömülme arasındaki
Ekim 2006'da öldürülen beş Amish genç kızının at arabalarıyla gömme zamanı içeren aninut't ur. Sonraki iki zaman dilimi ise avelut' u yani
törenine götürüldüğü bir cenaze yürüyüşü. Amishler'de yas sürecinin
uygun yas'ı içerir. Bunlardan ilki, gömme işlemiyle başlayan ve 7
önemli bir yönü, katilin dul kalan eşine sundukları büyük desteği ve bağış­
layıcılığı içermekteydi. gün süren shivah'tır. Sonra slıeloslıim gelir, shivah'ı da içeren gömme
işleminden sonraki 30 günlük süreyi kapsar. Sheloshim'in sonunda,
kişinin ebeveynleri dışındaki tüm kişiler için yas süreci bitmiş sayılır.
Ebeveynler için yas süreci, dini törenlerin oldukça azalmasıyla birlikte,
11 ay devam eder.
Yedi gün süren shivah dönemi geleneksel Yahudilikte özellikle
önemlidir. Yastaki kişiler, uzun bir süre grup olarak bir arada bulu­
nurlar ve duygularını tüm gruba yansıtma fırsatı bulurlar. Diğerlerinin
shivah sırasındaki ziyaretleri yastaki kişilerin suçluluk duygusuyla
başa çıkmalarına yardımcı olabilir. Shivah'tan sonra, yastaki kişiler
normal sosyal etkileşimlerine geri dönmeleri konusunda cesaretlendi­
rilirler. Aslında, birlikte yaptıkları kısa mesafelik bir yürüyüş, yastaki
kişiler için topluma geri dönüşü simgeleyen bir gelenektir. Bütününe
bakıldığında, geleneksel Yahudilikteki ayrıntılı yas sistemi, kişisel
gelişimi ve toplumla yeniden bütünleşmeyi teşvik etmek için tasar­
lanmıştır.
Yahudi mezarlığında bir tören

640 BÖL U M 20 Ölüm, Ölmek ve Yas


Gözden Geçir Gözden Geçir etme) olanak sağlaması old uğunu öğrendik.
Erikson'ın gelişim evrelerınden hangisi kışı
Öl mekte olan bir kişiyle iletişim ıçın bazı stra
Bağlantı Kur tejiler nelerdir?
nin geçmışi uzerine düşu nerek ya olumlu bır
gözden geçirmeyi tamamlamasını ya da öm
Yas sürecinin doğası nasıldır?
Yansıt rünü iyi harcaya mad ığı sonucuna varmasını
Dü nyayı an lamlandırmak yas sürecinin nasıl
içerir.

O
yararlı bir sonucudur?
Hayat arkadaşını kaybetmeni n bazı özellikleri
Başka birinin ölümüyle
ve sonuçları nelerdir? Yansıt Kişisel Yaşam Yolculuğunuz
başa çıkma yollarını
tanımlar. Yaşad ığınız kültürde neler yas tutma süre­
Bağlantı Kur cinde uygun karşılanır?
Bu bölümde, ölmekte old uğunuzu bilmenin
bir yararının geçmişi anman ıza (anılardan söz

konu bağlantılan - - - - - - - - - - - - - - ,
\

Bu kitabın sonuna geldik. Umarım bu kitap ve bu ders size hem insan türü­
nün yaşam sürecine hem de sizin kendi yaşam yolculuğunuza bir pencere
olmuştur.
İnsan yaşamı üzerine çalışmalarımız uzun süreli ve karmaşıktır. Döllenmeden
ölüme kadar, ortaya çıkan çok sayıda fiziksel, bilişsel ve sosyoduygusal değişim
hakkında okuma yaptınız. Bu, öğrendiklerinizi yansıtmak için güzel bir zaman.
Özellikle hangi kuramlar, çalışmalar ve görüşler ilginizi çekti? Kendi gelişiminiz
hakkında neler öğrendiniz?
Hepinize insan yaşam sürecindeki yolculuğunuzun kalan yılları için en iyi
dileklerimi sunuyorum.

\
'- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - ileriye akallm _ _ _ ,..

öğrenme hedefleri n ize u laşı niz • ..


..·.: -<:: t�,��···.......,1::�.-· :�·- � ·..... . ;
-
..
1 ""'- ••tı} �t.!. � ._• - :.ı. ·:-1' - ..
:

.·_
.
.
-...
'
.. i" -��,-
.• 1o

Ölü m, Ölmek ve Yas


1 Ölüm Sistemi ve Kültürel Bağ lamı O Ölüm sistemini v e onun kültürel v e tarihsel bağlamlarını açıklar.

Ölüm Sistemi ve Kültürel Kastenba u m ' u n görü ş ü ne göre, h e r k ü l t ü r insanlar. yerler, z a m a n l a r, nesneler ve
Çeşitliliği simgeler b ileşenleri n i içeren b i r ö l ü m sisıemine sa h i p tir. Çoğu k ü l t ü r ö l ü m ü var o l u ­
ş u n bir son u olarak görmez -ruhsal yaşa m ı n devam e t t iği d ü ş ü n ü l ü r. Ta r i h t e k i çoğu
ıopl u m u n , ö l ü m h a k k ında felsefi ve d i n i i nançları ve yine çoğu topl u m u n ö l ü m le
başa çı kmaya yönelik törenleri o l m u ş t u r. A B D, çoğu k ü l t ü re göre daha ! a zla ö l ü m ü
i nkar e d e n ve ölü mden k a ç ı n a n b i r k ü l t ü r olarak t a r i f t a n ı m la n mışt ır.

• KISIM 1 0 Son 641


i n sa n ların ne za man, nerede ve neden ö l d ü k leri t a r i h boyu nca değişikl iğe uğra m ı ş t ı r.
Değişen Tarihsel Koşullar G ü n ü m ü zde, ölümler en fa z l a yaşlı yet i ş k i n l e r a ra s ı n d a gerçek leşmekted i rler.
A B D'deki t ü m ö l ü m lerin y ü zd e SO'inden fazlası hastanelerde ve diğer k u r u m la rda
gerçe k leşme k t e d i r; aile içinde ö l ü m l e karşılaşma olasılığımız e n aza i n m i ş t ir.

2 Ölüm ve Yaşamı Tanımlamak/Ölüm CI Ölümü ve ölümle ilişkili kararları belirleyen etmenleri


Konuları değerlendirir.

Y i r m i beş yıl önce, bir kişi n i n ö l ü p ölmed iği n i beli rlemek b u g ü n olduğu n da n daha
Ölümü Belirleyen kolayd ı . Beyin ölümü, ö l ü m ü n nöroloj i k b i r t a nı m l a m a s ı d ı r ve beyn i n elekt riksel
Konular
e t k i n l iğ i n i n bel i rli b i r s ü re b ü t ü n ü y l e d u rmasıııı i fade et m e k t e d i r. Tıp u zma n la rı,
b u n u n yaln ızca yu karı kort i k a l işlevlerin d u rması a n l a m ı n a mı yoksa hem y u ka rı
hem de aşağı beyin işlevleri n i n birlikte d u rması a n la m ı n a mı geldiği k o n u s u nda tar­
t ı ş m a k t a d ı rl a r. G ü n ü m üzde, çoğu doktor beyin ö l ü m ü n ü hem y u ka rı kortikal işlev­
lerin hem d e aşağı beyin kökü işlevleri n i n d u rması olarak t a nı m la m a k t a d ı rlar.

Yaş a m , ö l ü m ve sağlık h izmetiyle ilgili kararlar, yaşam vasiye t i n i n olup olmaması n ı ,


Yaşam, Ölüm ve Sağlık ötenazi ko n u s u n u v e i m a re t h a n e h i z m e t i n e u laşılabi l i rliği içerm ektedir. Yaşam vasi­
Hizmeti İle İlgili Kararlar yetleri ve gelişmiş yönelimlerin k u lla n ı m ı a rt ma kt a d ı r. Ö t e n a zi ( ça resiz d u ru m d a k i
hastayı ö l d ü r m e ) tedavisi m ü m k ü n olmayan b i r hast a l ığı y a da engeli b u l u n a n b i r
kişi n i n yaşa m ı ı ı ı acısız b i r ş e k i l d e sonlandırma eyle m i d i r. A k t if ve p a s i f o l m a k üzere
i k i t ü r öt enazi vardır. İ m a ret h a n e h izmeti yaşa m s ü resi n i u za t m a k yerine acıyı ve
ağrıyı a za l uııayı a m a çlar.

3 Gelişimsel Bir Bakış Açısından e Gelişimin farklı dönemlerinde ölüm ve ölüme yönelik tutumları
Ölüm tartışır.

ö l ü m ü n geç yet i ş k i n l i k t e görü lme olasılığı d a ha yü ksek o l m a k la birlikte, ö l ü m gel i ­


Ölüm Nedenleri
ş i m i n h e r ha ngi b i r noktasında gerçek leşeb i l i r. Çocu k l a rda v e genç yet i ş k i n lerde, ö l ü m
d a h a çok kaza lar v e h a s t a l ı k l a rdan kayna kla n ı rken, yaşlı erişk i n lerde d a h a çok kalp
hasta l ı k la rı ve kanser gibi kronik lıasta l .ı k l a r ı ıı b i r son ucu d u r.

Bebeklerde ö l ü m kavra mı yok t u r. O k u l ö n cesi çocu kların ö l ü m ü n ne old uğu kon u ­


Yaşamın Değişik s u n d a k i bilgi leri çok s ı n ı r l ı d ı r. O k u l öncesi çocu klar, bazen b i r k i ş i n i n ö l ü m ü nden
Dönemlerinde Ölüme
kendi leri n i soru m l u t u t a b i l i rler. İ lköğre t i m yıllarında, çoc u k l a r ölüme yönelik daha
Yönelik Tutumlar
gerçekçi b i r kavra yış gelişt i r i rler. Çoğu psikolog, d ü rü s t l ü ğ ü n , çocuklara öl ü m l e başa
ç ı k m a l a rda yardımcı olma k o n u s u n d a k i en iyi st ra t ej i olduğu görü ş ü n d e d i rler. Erge n ­
l i k t e ö l ü m göz a r d ı edilebi l i r. E rge n lerin çocuklara göre ö l ü m e d a h a soy u t v e felsefi
bakışları vardır. Son ça lışmalar, ergenlerin kendileri n i dayanı klı ( i nv u l nera b l e ) olarak
a lg ı l a m a k yeri n e erken bir ölüm yaşayaca k l a rı nı h i sse t t i k l e r i n e i ş a ret e t m e k t ed i r.
Erken yet işk i n l i k t e ö l ü m e k a rşı özel b i r y ö n e l i m ortaya çı k t ığına i l i ş k i n b i r ka n ı t
yoktu r. Orta yet i ş k i n l i k , i nsa n l a rı n ö l ü m l e i l g i l i fa rk ı n d a l ı k l a rın ı n v e kaygı la rı n ı n a rt ­
t ığı b i r d ö n e m d i r. Yaşlı yet i ş k i n l e r ona y a ş y e t i ş k i n lere göre gene l l i kle da ha az ö l ü m
kaygısı yaşa m a k t a d ı rlar, a n ca k ö l ü m l e d a h a fazla karşı laşmakta ve ö l ü m ha k k ı n da
daha fazla kon u şm a k t a d ı rlar. Ö l ü m e yönel ik t u t u m lar yet i ş k i n l iğin her d ö n e m i n d e
d i kkate değer ö l ç ü d e fark l ı laşa b i l i r.

4 Kişinin Kendi Ölümü ile Yüzleşmesi O Kişilerin kendi ölümleriyle yüzleşmelerinin psikolojik boyutlarını
ve insanların hangi bağlamlarda öldüklerini açıklar.

T< ü bler- Ross beş evre önerm i ş t i r : i n k a r ve y a l ı t ı l m ı şlık, öfke, u zlaşma, depresyon ve
Kübler-Ross'un
k a b u llenme. Tüm b i reyler bu evrelerden a y n ı sırayla geçmezler.
Ölüm Evreleri
Algılanan k o n t rol ve i n k a r, ö l m e k t e olan kişi n i n u yu msa l bir yönelim gelişti rmesi için
Algılanan Kontrol ve b i rl ikte işleye b i l i rler. i n k a r, k o ş u l l a ra bağlı o l a rak u yu msa l ya da u yu m sa l olmayan
inkar
b i r son ucu o l a b i l i r.

A B D 'de insanların çoğ u n u n hasta nelerde ö l m esi n i n a va nt aj l a rı ve dezavantajları var­


İnsanların Öldükleri
d ı r. Çoğu kişi evlerinde iilmeyi tercih edecek lerini be l i rt m ekle birlikte, evde diğerle­
Bağlamlar
rine yük olma ve yetersiz ı ıbbi tedavi hakkında kaygı l a nı rlar.

642 BÖLÜM 20 Ölüm, Ölmek ve Yas



5 Başka Birinin Ölümüyle Başa Çıkma O Başka birinin ölümüyle başa çıkma yollarını tanımlar.

Ölmekte Olan Bir Kişiyle Çoğu psikolog, ölmekte o l a n kişi lere karşı açık bir i l e t i şi m biçimi önermektedirler.
İletişim İletişim ru h sa l patoloji ve ö l ü m e hazırl.ık üzerine olma m a l ı, b u n u n yerine ölmekte
olan kişinin dayanıklılığını v u rg u l a m a l ı .

Y a s sevd iğimiz b i r kişi n i n kaybın d a n s o n ra hissedi l e n d uygusal u y u ş u k l u k, i na n ­


Yas
mama, ayrılık kaygısı, çaresizlik, ü z ü n t ü v e y a l n ı z l ı k t ı r. Yas çok boyu t l u d u r v e bazı
d u ru m larda yıllarca s ü re b i l i r. Uza m ı ş yas, sürekli bir çaresizlik d u yg u s u n u içerir ve
u z u n bir s ü re geçmesine rağmen h a l a çözülememiştir. Yasla başa çıkmada ikili s ü reç
modeline göre ( 1 ) kayıp odaklı st res k a y n a k l a rı ve ( 2 ) i y i leşme odaklı s t res kayna k ­
l a n arasın d a ki g i d i p gelm e l e r yaşa n ma k t a d ı r. Y a s ve b a ş a çıkma ö l ü m t ü rü ne bağlı
değişir. Yas s ü recinde k ü l t ü rel fa rk l ı l ı k l a r söz konusu d u r.

Yas s ü reci, b i reylerin d ü n ya la rı nı a n l a ml a n d ı rma ça baların ı h a rekete geçirebi l i r. ö l ü m


Dünyayı Anlamlandırmak
b i r kaza ya da felaket son u cu gerçekleştiğinde, a n l a m land.ırma çabası daha da önem
kazanmaktadır.

Ya k ı n bir hayat a rkadaşın ı n kaybı genell ikle derin bir yasa yol aça r. Geride kalan eşin
Hayat Arkadaşının Kaybı
yaşadığı sı k ı n t ı değişke n l i k göstermekle b i rl i kte, yasta k i k i ş i l er, çok s a y ı da sağlık
soru n u riski a l t ı ndadırlar. Sosyal destek hem dul erkeklere hem de kad ı n l a ra yarar
sağlar.

Yas biçimleri k ü l t ü rden k ü l t ü re fa r k l ı l ı k gösterir. Naaşların üçte ikisi göm ü l ü rken, üçte
Yas Biçimleri
biri yak ı l ı r. Çoğu k ü l t ü rd e yasın ö n e m l i bir yönü, cenaze törenleridir. Son y ı l l a rda,
cenaze e n d ü s t risi birçok t a rt ı ş m a n ı n odağı o l m u ş t u r. B azı k ü l t ürlerde, ölümden sonra
törensel b i r yemek verilir.

a n a hta r e l i meler
beyin ö l ü m ü 624 imarethane 626 uzlaşma 63 1 uzamış y a s 6 3 5
ötenazi 62 5 yatıştırıcı b a k ı m 626 depresyon 63 1 i kili sü reç modeli 6 3 5
pasif ötenazi 625 i n k a r ve yalıtılmışlık 630 kabullenme 63 1
a ktif ötenazi 625 öfke 630 yas 634

a n a hta r iş i l e r
Robert Kastenbaum 622 E l isabeth K übler-Ross 63 1 HoUy Prigerson 6 3 5


KISIM 1 0 Son 643
sözlük
Apgar ölçeği: Doğumdan sonraki bir ve beşinci beliren yetişkinlik: Dene meyi ve keşfet meyi
A
dakikalarda yenidoğa nların sağlığını değe rlendir­ içeren e rge nlikten yetişkin liğe geçiştir (yaklaşık
açı k bellek: Bireylerin bilinçli ola rak bildikleri mek için yaygın olarak k u llanılan bir yöntemdir. ola rak 18-25 yaşla rı ) .
ve ifade edebildik leri olayların ve deneyimlerin Apgar Ölçeği bebeğin kalp atış hızı, s o l u n u m yeter­ belirsiz i z k uramı: Be l leğin e n iyi şekilde iki r ü r
belleği.
liğini, kas ton usu, beden rengi ve re fleks tepkisini bellek temsili göz ö n ü ne a l ın a rak a n laşılabi leceğini
adaJet bakış açısı: Bireylerin haklarına odak lanan değerlendirir. ifade eder: ( 1 ) Keli mesi kelimesine bellek izi ve
bi reylerin a h laki kararlan birbirlerini etkilemeden (2) öz. Bu k u ramda büyük çocukların daha i yi
arama refleksi: Yanağı okşandığında ya da ağzı­
verdik leri bi r a hlaki bakış açısıdır. olan belleği, bilginin özü n ü k u ll a n ı l a rak yara t ı l a n
n ı n kenarına dok u n u lduğunda meydana ge len
aerobik egzersizi: K a l p ve akciğer aktivitesini yeni doğana özgü bir tepki. Bebek, emmek için belirsiz ize a t fedilir.
uyaran (örneğin, koşu, yüzme ya da bisik lete bir şey aramak üzere açık bir çaba içinde başını bellek: Bilişsel ge lişimin merkezi özelliğidir.
bi nme ) s ü rekli egzersiz. dok u n u la n t a rafa çevirir. Bireyin bilgiyi zaman içinde koruduğu tüm durum­
afazi: Beyin hasan nedeniyle dil ye teneğindeki arkadaşlıklarda yakınlık: Kendini açma ve lara ai ı ıi r .
azalma veya kayıp. kişisel d ü ş ü ncelerin paylaşılması. benlik bütünlüğüne karşı u mutsuzluk döne­
ağrıya bağlı ağlama: Öncesinde i n leme ol maksı ­ asimilasyon: PiageL'nin. yeni bilgi veya deneyim­ mi: Bireylerin i l e ri yetişkinlikle deneyim lediği
zın. bir s üre nefes t u t t uk t a n sonra başlayan. uz u n E rikson'ın sekizinci ve son gelişim dönemidir.
lerle baş e t mek için var olan şe m a l a rı n k u l la nı ld ı ­
v e başlangıcında yüksek sesli olan b i r ağlamanın B u dönem geç mişi yans ıt m a y ı ve geç mişi o l u m l u
ğın ı ö n e s ü ren kavra m ı .
aniden ortaya çıkması. b i r şeki lde nı i gözden geçirdiği yoksa geç mişin iyi
Asperger sendromu: Çocukta, görece iyi sözel dil geçmediği sonuc u na vamıayı içerir.
ahlak gelişimi: i ns a n la r ı n diğer insanlarla etki­ becerisi, hafif sözel olmayan dil sorunları. kıs ı t l ı i lgi
leşi m le ri n de ne yapmaları gerektiği hakk ındaki benlik kavramı: Kendi liğe ilişkin çevreye özgül
ve i lişki leri içeren nis peten h a fif ot izim spek t ru m
k u ra l l a r ve uzlaşı m l a ra ilişkin d ü ş ü nce, d u ygu ve değerlendirmeler.
bozuk luğudur.
davranışların gelişimi . benlik saygısı: B e n liğe ilişkin ge n e l değerlen­
ayrılık protestosu: Bir bebeği n bakım vericisi
akışkan zeka: Hom'a göre orta ye tişkinlikte dirme boyu t u . Ben lik saygısına ben lik değe ri
ayrıldığında s ık ı n t ı l ı bir biçimde ağlaması.
zayıflamaya başlayan, soyut m uhakeme yapabi lme (self-wort h ) ya da benlik i m gesi (self-image) de

bece risidi r. denilmektedir.

akomodasyon: Piaget'nin, şe maların yeni bilgi


B benmerkezcilik: Kendisi ve bir başk as ı n ı n bakış
ve deneyimlerle uyuşması için düzenlendiğini öne B de değil A da hatası: PiageL'in d u yusal moıor açısmı ayırt etmedeki yetersizlik (işlem öncesi

s ü re n kavramı. dönemi 4. alı aşamaya ile rlendiği n de . bebek lerin d ü ş ü ncenin birinci a l t döneminin belirgin özelliği ) .

yeni saklanma yeri ( B ) yerine aşina oldukları Beş Büyük kişilik faktörleri: D u ygusal d u rağan­
aktif genotip çevre Hişkileri: Çocukların uyarıcı
saklanma yerini (A) seçtiklerinde yapukları hata lık (nöroLisizm). dışa dönüklük, deneyime açıklık,
ve u y u m l u çevreleri arayıp b u lduklarında ortaya
A B batasıcltr. uzlaşılabi li rlik ve öz disi p li n .
çıkan ilişkilerdir.

aktif ötenazi: Bir ilacın öldürücü dozda e njekte bağ k u rma: Ebeveynler ve ye nidoğan bebek leri­ betimsel araştırma: Davranışı gözleme v e kay­
nin doğumdan kısa bir s ü re sonra k u rdukları yakın de t me amac ı n a sahiptir.
edilmesiyle kasten başla t ı l m ı ş/ uyarılmış ö l ü m .
bağ, özellikle de fi ziksel bağ. beyin fırtınası: Bireylerin gru p içinde yaraııcı
algı: D u yu orga n l a rıyla a l ınan şeylerin yorum­
bağ ı m l ı l ı k: Çeşitli madde temini ve t üketimine fikirler b ulmak için cesare t le n dirildiği, birbirlerinin
l a n mas ı .
yönelik karşı konu lamaz istekJi lik d u r u m u fikirlerini geliştirdikleri ve ne o l u rsa ols u n zi hinle­
alışkanlığın kırılması: Uyarımdaki b i r değişi min rine geleni söyledik leri bir teknik tir.
ardından a l ışı l m ı ş tepkinin geri kazanılması. bağlanma: iki i n s a n arasındaki yakın duygusal
bağ. beyin ölümü: Ö l ü m ü n nörolojik t a nımı . Beynin
alışma: Bir uyarıcının tekrarlı s u n u m l a rından b ü t ü n elekt riksel aktivitesi bir s ü reliğine dur d u ­
sonra uyarıcıya verilen tepkideki a za l m a . bağl ı l ı k: M a rcia'ya göre, erge n lerin ki m liğiyle
ğunda bc:'yin ö l ü m ü gerçekleşir. D ü z EEG kayıt ları
ilgili kişisel ya t ı rı m ı nı ortaya koydukları, kimli.k
Alzheimer hastalığı: Bellek, m u h akeme, dil ve beyin ö l ü m ü n ü n bir ö lç ü t ü d ü r.
gelişimin parçası olan dönem.
en sonunda fiziksel fonksiyon u n dereceli ola rak
bilgelik: önemli konu lara ilişkin çok iyi yargılarda
bozulmasıyla nitelendirilen ile rleyici, değişlirilemez bakım perspektifi: Carol Gilliga n ' ı n , insa n l a rı
b u l u nmaya olanak sağlayan, yaşaırun deneyime
beyin bozuk l uğu. diğerleriyle bağla n t ı l ı olarak gören, kişilerarası i le ­
dayanan yönleri ile i lgili uzmanlaşmış bilgidir.
tişim, diğerleriyle ilişkiler v e diğerleri için e n dişe yi
amniyon: Gelişmekte olan embriyon u n yüzdüğü bilgi işleme kuramı: Bireylerin bilgiyi k ullana­
vurgulayan a h l aki persepektifidir.
içinde berrak bir s ı vı içeren torba, yaşam destek bildiğini, izleyebildiğini ve bilgi hakkında s t rateji
sistemi. basit refleksler: Piaget'ye göre doğumdan sonraki
oluşwrabildiğini vurgular. B u kuramın merkezinde
ilk aya denk gelen ilk d uyu-motor alt aşaması. B u
amygdala: Duyguların merkezi olan beyin bölgesi. düşünme ve bellek s ü reçleri b u l u n ur.
a l ı aşamada duyu ve hareket birincil olarak refleksif
androjeni: Aynı bireyde pozi t i f e rkeksi ve kadınsı bilimsel yöntem: Doğru bilgiye ulaşmak için
davranışlar tarafından yönlendiri lir.
öze lliklerin varlığı. k u l la nı labi le n bir yak l a ş ı m . Şu a d ı m la rı içerir: ( 1)
başarılı kimlik: M a rcia'nın bi r (kimlik) k ri z Problemi kavramsallaşur mak, (2) ve ri toplamak,
ani bebek ölümü send romu: Bir bebeğin genel­
geçirmiş ve karara v a r m ı ş bireylerin d u ru m u için ( 3 ) sonuçlar ç ıkamıak ve (4) araştırma sonuçlarını
likle geceleyin nefes a l m a y ı kesmesi ve açık bir
k u l landığı terim. ve kuramı gözden geçi rmek.
neden olmaksızın aniden ölmesi.
baştan ayağa doğru büyüme örüntüsü: Fiziksel bilişsel mekanikler: Beynin nörofizyolojik ya p ı ­
animizirn: Cansız obje lerin, gerçek hayaLtaki gibi
büyüme, ağırlık ve özelliklerin dereceli olarak fark ­ s ı n ı yansnan zi hin donanı mı. Bilişsel mekanikler,
nitelikleri ve h a reket yete neği olduğu inana.
lılaşmasında yukarıdan aşağıya ç a l ışan, e n erken d u yusal girdiyi içere n s ü reçleri n doğruluğu ve
anlambilim: Sözc ü k l e ri n ve c ümlelerin a n l a m ı . b ü y ü menin her zaman en tepede -başta- onaya h ız ı n ı , görsel ve h a reket belleğini, ayın etnw,
anlamlandırma yoluyla başa çıkma: Sevilen ç ık t ığı örümü. karşılaştırma ve s ı n ı flamayı kapsar.
birinin kaygı gibi k ronik s t res d u ru m l a rında, stresli Bayley Bebek Gelişim Ölçekleri: Nancy Bayley bilişsel pragmatik ler: Zi hnin k ü l t ü r temelli yazı­
durumun a n la m ı nı değişti rmek için inançları , t a rafından ge liştirilen. bebek gelişiminin değe rle n ­ l ı m progra mla rıdır. Bilişse l pragmatikler, ok uma
değerleri ve hedef le ri k u llanma. diril mesinde yaygın ola rak k u l l a n ı l a n ölçeklerdir. ve ya1ma beceri l e ri, dili anlama, eğitim nitelikleri,
anoreksiya nevroza: Aç k a l a rak sonu gelmeyen G ü ncel versiyo n u n u n üç bileşeni vardır: Zi.himel profesyonel/mesleki bece ri ler ve ayrıca yaşamla baş
bir şeki lde zayıflık peşinde koşmayı içeren bir gelişim ölçeği, motor gelişim ölçeği ve bebek dav­ e t mek, uzmanlaşmak için bi1 lere yardımcı yaşam
yeme bozukluğu . ranı ş profili . becerileri ve ben lik hakk ı ndaki bilgiyi içeri r .

S-645

bilişsel süreçler: Bire yin düşiince. zeka ve dilin­ r ı n ı ve özelliklerini tespit e t mesini sağlayan doğuş­
dek i değişi mler.
c tan gelen biyolojik yeteneğini t a nı m layan terimi.
Çağdaş yaşam olayları yaklaşımı: Bir yaşam
bireycilik, araçsal amaç ve d eğiş-tokuş: dil ötesi farkındalık: Bir edatın ne olduğu ya
olayının bireyin gelişi mini nasıl etki lediğini sadece
K o hlberg'in gelenek ü ncesi akı l y ürütmesi n i n da dilin sesler i n i tart ışabilme yete neği gibi dil
yaşam olayına bağlı olarak değil, bireyi n yaşam
ikinci dönemi. B u dönemde bireyler kendi ilgi­ hakkındaki bilgi .
olayına u y u m u , gelişimsel dönem ve sosyotar i h ­
ler i n i takip etkr ,ıyrıca başkalar ı n ı n da aynıs;nı
scl bağlam gibi aracı faktörlere d e b a ğ l ı o l d u ğ u n u Dil: Sembol sistem leri temelinde, sözel, ya11 l ı ya
yapmasına izin verir.
v urgulayan yaklaşım. da işaret li olabileıı i letişim for m u . Dil, bir toplu m
bireysel fark l ı l ı k lar: insanların birbilerinden tarafından k u llanı la n sözcükler ve onları çeşi tlen­
çalışma belleği: Bireylerin karar verirke n . prob­
farkl ı olan kalıcı \T t utarlı yönler i . direcek ve bir leşt irecek kurallardan oluşur.
lem çözerken ve dili kavrarken bilgiyi değişi mlediği
bireyselleştirilmiş/ bireye özgü eğitim planı: ve bir araya ge tirdiği ?ihinscl "çalışına tezga h ı " . dinamik sistemler kuramı: Algılama ve hareket
Güçl üğü olan bir çocuk iç i n uygun hale getirilmiş etme için motor davr a n ışların nasıl birleştiğini
bir (eğitim) progr a m ı ayn n ı ı l ı olarak a n latan ya11 l ı
çocuk merkezli anaokulu: Çoc uğun fizikse l.
açıklamaya ç a l ış a n, motor ge l işim ü zerindeki
bilişsel ve sosyoduygusal gelişimi, i h tiyaçları,
i[ade ( a nlatımı. bakış açısıd ır.
i lgileri ve öğren me tarzlarıyla bir bütün olarak e le
birincil dairesel tepki: Başla ngıçta şans eseri disgrafi: E l yazıs ında güçlüğü içeren bir öğre nme
a l ı ndığı eğitim.
o n a ya çıkmış bir olayı tekrar lama gir işimine yeıersi7liği.
dayanan bir tas,ı r ı . çocuk ve genç suçluluğu: Suç işlemiş ya da
yasadışı olarak değer lendirilebi lecek lıir davranış diskalkuli: Aynı zamanda gelişi msel aritme tik
birincil duygular: İ m a n larda \ · e d iğer hayv a n lar­ bozukluk olarak da bilinir. Matematik hesaplama­
gerçekleştirmiş olan erge n .
da b u l u nan ve yaşa m ı n erken diinemlerinde onaya larında güçlüğü içere n bir öğre nme yetersizliğidir.
çıkan duygular; iirne ğin. sevinme, kızına, ü z ü l me, çocuk yönelimli konuşma: Basit kel imeler
ve c ü mlelerle normalden daha yük,ek perdede disleksi: Okunıa ve telaffuz yeteneğindeki ciddi
korku ,.e tibi nnw.
kom ı ş u l a n d i l . bowlnıayı içeren bir öğrenme ye tersizliği kate­
biyolojik sü reçler: Bireyi n fiıiksel doğasındaki gorisi .
değişi mler. çoklu damar tıkanıklığına bağlı bunama /
demans: Serebral arter lerdeki k a n akış ın ı n geçici ONA: Genetik bilgileri kapsayan karmaşık bir
B lastosist: Ger m i n a l diinenı sıras ında gelişen
ve (ancak ) tekrarlı olarak tıka nması nede n iyle molek ü l .
hücrelerin iç t abaka'1. Bu h ücreler daha sonra
oluşan düze nsiz ve ilerleyen işlev kaybı. doğal doğum: Bu yöntemde a nnenin ağr ı s ı n ın
e m briyoyu o l uş t u r ur .
çözüm yönelimli I yak ınsak d üş ü n me: Tek bir azaltılması iç i n annenin kork us u n u n doğum ve
boş yuva send romu: Çocuk evden ayrıldıktan
doğru cevap üre ten ve stmıdardize e d i l miş zeka doğum boyunca uygulanabilecek gevşeme egzer­
sonra e v l i l ik doyu m u n d,ıki düşmedir, çünk ü
testleri taraf ı ndan değer lendirilen bir düşünme sizleri hakkında ver i l e n eğitinı arac ı l ığı ile azalul­
ebeveynler dikkate değer doy u m u çocuklar ı ndan
t llrü nlln özelliği ulan d üş ü nc e . ması için gir işiminde b u l un ur .
almaktadırlar.
doğal gözlem: Davranışı gerçek d ü n ya or tamında
boş zaman: Bireylerin ilgi leri ve etki n l iklerini
gözlemlemek.
seçmede iızgür oldukları iş sonrası keyifli zaman.
doğrudan eğitim yaklaşımı: Öğretmenin yöne­
boylamsal yak laşım: Aynı bireylerin ge ne l likle dağınık kimlik: Marci a ' n ı n henüz (kimlik) kriz
ti m i ve komrolü, akademik beceri lerde üstünlük,
birkaç yıl ya da daha uz u n olan belirli bir zaman geçirmemiş (anlamlı a l ıernati fleri n i keşfede n )
öğre nciler in gelişmesine dair yüksek bek lenı iler,
dönemi boyunca ç a l ış ı lm as ı n ı içeren araştırma ya d a karara varmamış bire ylerin d u r u m u için
öğrenme işleri üzeri nde zaman harcama ve o l u m ­
yönte m i . k u l landığı terim .
s u z e tkileri nıi niın u m t u t mak için ç a b a harcama
bölünmüş dikkat: Aynı zamanda birden [aıla davranış genetiği: insana ait öze l l ikler v e ge l i ­ ile karakterize edilen yapılandırılmış. öğret men
faa liyete yoğunlaşmak. şimdeki bireysel fark l ı l ıklar üzerinde kaln ını ve merkezli yak laş ı m .
çevrl' n i n etki ler i n i ortaya çıkarmaya çalışan alan .
Brazelton YeniDoğan Davranışsa( Değerlen­ doğum sonrası depresyonu: D o ğ u m sonrası
dirme Ölçeği: Ycnidoğa nların nörolojik gelişi m i ­ d emans: Birincil belirti leri. zi hinsel işlevse llikteki dönemde gü n l ük görev lerle başa çıkmada yaşa­
n i , refleksleri, nes n e ve kişi lere tepkilerini değer­ bmulmayı içeren nöroloj ik hastalıklar için k ul l a ­
dıkları soru n lar ı n yol açtığı ü z ü m ü , anksiyete ya
lendirınek için yaşamın ilk ayı içinde k u l l a n ı l a n n ı l a n evreme! bir terim.
da çaresizlik gibi güçlü d u ygular yaşayan kadın lara
bir ölçek t ir . Demok ratik (otoritatif) anababal ı k : özgü bir karakteris tik.
B roca alanı: Konuşma üretimi ni kontrol eden E beveynlerin çocuklarını bağımsız olmaları için
doğum sonrası dönem: A n nenin hem fizikse l
beynin sol fr o n t a l lolnı ndaki a l a n . cesare tlend irdiği ancak h a l,1 hareketleri Ü7erinde
henı de psikolojik olarak doğum s ürecine u y u m
kontrollerinin olduğu ve sınır koydukları bir ebe­
B ronfenbrenner'in e k o lojik k u ramı: sağladığı, doğumdan sonraki d ö n e m . B u dönem
veyn lik stilidir. Kapsamlı olarak karşılıklı uzlaşma­
Brnnlenbre n nı.:r ' i n <;evre'cl sistemler k u r a m ı bcs yaklaşık altı hafta içersinde ya da beden u y u n ı u ­
çevresel sistem üzeri ne odaklanır: Mikrosistem '. ya izin Vl'rilir ve ebeveynler çocuklarına karşı sıcak
n u tamamlayınca ve neredeyse hamilelik öncesi
ve bakım vericidir. Yetke l i ebeve y n lik çoc ukların
nıezos istcnı. cklosistenı. nıak rosistem ve krono­ dönemdeki haline dön ü nce sona erer.
sosyal yeter liği ile i l işki lidir.
sistenL
doğum sonrası: Plasenta, göbek bağı ve diğer
bulimia nev roza: Bire y i n dev a m l ı olarak yeme deney: Büt ü n diğer faktörler sabit t u t u l urken,
membranların ayrıldığı ve ç ıkarıldığı doğu m u n
üıerinde ç a l ış ı l a n davranışı etkilediğine i n a nı l a n
ve kmnıa <lrü nll1'Ü nll tak i p e ıı iğı bir yeme üçüncü evresi .
bir ya da birkaç fak t iir ü n m a n i p ü le edildiği dikkatli
boz uk l uğu.
biç imde düzenlenmiş bir işlemdir. doğuma yardımcı kişi: Çoc uğ u n doğum u ndan
bütüncül dil yaklaşımı: Öğre tim i n ı;oc uğun önce. doğum sırasında ve doğumdan sonra anneye
dengelenme: Çocukların düş üncenin bir basama­
doğal dil iiğre ninıine paralel olması gerektiği de' a n ı l ı olarak fizikse l , d u ygusal ve eğitsel destek
ğın da n bir sonrakine nasıl geçiş yaptığını açıklamak
temeline daya n a n okunıa öğreti m i yaklaşımıdır.
ic;in Piaget'ni n öner diği bir mekanizma. veren bakını verici.
Okuma materyalleri bü t ü nc ü l ve a n l a m l ı olnıalıı.lır.
depresyon: K ü b ler- Ross 'a giire ölmekte olan Down send romu: 2 1 . kr omoz o m u n fazladan bir
büyüklük değişmezliği: Yak laştıkça ya da u zak ­
kişi nin ölümünün kes i n liği n i k a b u l le n meye baş­ kopyas ı n ı n varlığından kaynaklanan zeka geri liği­
laştıkça bir nesneye i l işkin retina! i m ge değişse
ladığı ölümün dör d ü nc ü dönemidir. Bir depresyon nin kromornnıal bulaşıcı şekli.
ele bu nes n e n i n aynı kaldığına i lişkin fark ındalık.
dönemi ya da hazırlayıcı ü z ü ı ı t tiler onaya çıkabi lir. döllenme: Zigot olarak a d l a n d ır ı l a n tek h ücre
dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaratmak için bir y u m ur t a ve spermin kaynaşması
c (DEHB): Aşağıdaki özelliklerden bir ya da daha vasıtasıyla üreme aşaması
cinsel kimlik: Çoğu ı;ocuğun üç yaş ı n a kadar fazlas ı nı sürekli olarak gös teren çocuklardaki durağanlık-d eğişme konusu: ö nceki deneyim­
kazandığı k a d ı n ya da erkek olma hissi . yetersizlik: ( 1) Dikkat eksikliği, (2) hiperaktivite lerimize i lişkin eski temsillerimize ne derecede
ve ( 3) dünusellik. uygu n biri h a l i ne geldiğimizi (kalıc ı l ık) ya da geli­
cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar (STis):
B irincil olarak or al. gc ni t a l ve a n a l-genital teması dikkat: Zihinsel kaynakların st•ç i len bilgi üzerine şimin daha erken bir diineminde o l d u ğ u m uzd a n
içeren rimel temaslarla kapıları e n feksi yonlar. odak l a n m ası. farkl ı b i r i o l u p olmadığımızı içerir (değişim).

cinsel yolla bulaşan hastalıklar (STDs): Birincil dil kazanım aygıtı (OKA): C h oınsky'nin, çoc u ­ duygu: insan lar ke n di leri için önemli olan bir
tı l arak scksk lı u l a �aıı hastalıklar. ğ u n d i l i n fonoloji. sö?dizimi ve a n l a m gibi k ur a l l a - d u r u m ya da etkilqim içindeyken onaya çıkan

S-646 Sozluk

his veya etki. Duygu, insanın içinde bulunduğu ereksiyon bozu k l uğu: Doyum sağlayıcı cinsel verilen doğru yanıtın reflektif düşünmeyi gerekti­
hoşa giden ya da hoşa gitmeyen durumu veya performansa sebep olacak ereksiyonu yeterli bir rebileceğini, doğru yanıtın bir durumdan diğerine
deneyimlenmiş işlemleri yansıtan (ifade eden) miktarda başarına ve sürdürmedeki yetersizlik. değişebileceğini ve gerçeği arayışın çoğunlukla
davranışla karakterize edilir. ergen benmerkezciliği: Ergenlerin yükselen devam eden, asla sonlanmayan bir süreç olduğunu

kendilik bilincidir. anlamayı içermektedir. Ayrıca problemlere verilen


duygusal ve davranışsa! bozuk l u k lar: Kişisel
yanıtların gerçekçi olması gerektiğini ve duygusal,
ve okul meseleleri ile aynı zamanda uygun olma­ Erikson'ın k u ramı: insan gelişiminde sekiz
öznel faktörlerin düşünmeyi etkileyebileceği inan­
yan sosyoduygusal özelliklerle bağlantılı, ilişkileri, dönemi içerir. Her bir dönem. bireyleri çözmeleri
cını içermekredir.
saldırganlığı, depresyonu, korkulan içeren ciddi ve gereken bir kriz ile yüz yüze getiren özgün bir
devamlı olan problemlerdir. gelişimsel görevden oluşmaktadır.
duyu: Bilgi ile duyu alıcıları -gözler, kulaklar. erken doğan bebekler: 37 haftalık gebelik süresi G
dil, burun delikleri ve deri- arasındaki etkileşimin (döllenme ile doğum arasındaki süre) tamamlan­ geçiş töreni: Bireyin bir statüden diğerine geçişine
ürünü. madan doğanlar. işaret eden bir seremoni ya da ritüel. Çoğu geçiş

d u y u lar arası algı: Görsel ve işitsel gibi iki ya da erken puberte: Ergenliğin çok erken başlaması töreni yetişkinlik statüsüne geçişle ilgilidir.

daha fazla duyusal ınodaliıeden gelen bilgileri bir­ ve çok hızlı ilerlemesi. geçişlilik: Belirli sonuçlan anlamak için ilişkileri
leştirebilme ve aralarında bağ kurabilme yeteneği. ertelenmiş taklit: Birkaç gün veya saat sonra nıanuksal olarak bir araya getirebilme yeteneği.

d u yu-motor dönem: Piaget'nin dönemlerinden onaya çıkan taklit gelenek öncesi akıl yürütme: Kohlberg'in ahlak
ilki. Doğumdan iki yaşına kadar sürer; bebekler gelişimi kuramındaki en düşük düzey. Bireyin
eşleme hipotezi: Her ne kadar kavramsal ola­
duyusal deneyimlerini motor hareketlerle koor­ rak daha çekici insanları tercih etsek de gerçek ahlaki akıl yürütmesi temel olarak dışsal ödüller
dine ederek dünyaya ilişkin bir anlayış edinirler. ve ceza tarafından kontrol edilir.
dünyada kendi düzeyimize yakın insanları seçıne
duy u-motor oyun: Bebeklerin mevcut duyu­ durumumuz. gelenek sonrası akıl yürütme: I<ohlberg'in
motor şemalarını çalıştırarak haz elde etmek için ahlak gelişimi kuramındaki en üst düzey. Bu
etnik kimlik: Etnik bir grup içerisinde üyelik duy­
bulundukları bir davranış. gusu ve bu üyelikle ilgili tutum ve hisleri içeren, düzeyde birey, alternatif ahlaki yolları fark eder,
seçenekleri keşfeder ve sonra kişisel bir ahlak
düşük doğum ağırlığı: Doğumda 2 , 5 kilonun kişinin kalıcı ve temel görünüşü.
kılavuzu seçer.
altında olan bebek. etnik köken: Kültürel miras, ulusal özellikler, ırk,
din ve dile dayanan özellik.
geleneksel d üzey: Kohlberg'in ahlak gelişimi
kuramında ikinci veya ortadaki düzeydir. Bu
E etnik yüzeysel etiket: Afrikalı Amerikalılar veya düzeyde bireyler belli standartlara uyar; fakat, bu
Latin kökenli insanlar gibi emik bir grubu, yüzeysel
edim bilgisi: DiJin farklı bağlamlarda uygun bir standartlar ebeveynler veya toplumdaki yasalar
bir yolla, olduğundan daha homojen bir biçimde
biçimde kullanılması. gibi diğerlerine ait standartlardır.
tanımlama için etnik bir etiket kullanmak.
e k lektik k u ramsal yönelim: Herhangi bir
gelişim katsayısı: Gesell'in bebekleri değerlen­
etoloji: Davranışın biyolojiden son derece etkilen­ dirmesindeki motor, dil, uyum ve kişisel sosyal
kuramsal yaklaşımı izleyen değil, aksine her bir
diğini vurgular, evrime bağlıdır ve kritik ve duyarlı
alanlardaki alı skorlarının birleştiği toplam skordur.
kuramdan en iyi olarak düşünülen şeyleri seçen dönemlerle karakıerizedir.
yönelimdir. gelişim: Gebelikle başlayan ve bütün yaşam süresi
evlat edinme çalışması: Araştırmacıların, dav­ boyunca devam eden değişim örüntüleri. Yaşlanma
eklem iltihabı: Özellikle yaşlı yetişkinlerde, ağrı ranış ve psikolojik özelliklerde, evlat edinilen
ve ölüme bağlı olarak bir düşüşü içermesine rağ­
sertlik ve hareket problemleriyle bir arada bulunan çocukların onlara ev onamı sağlayan evlat edinen
men çoğu gelişim büyümeyi içerir.
eklemlerdeki iltihap. anne-babalarına mı yoksa onların kalıtımlarına
katkıda bulunan biyolojik anne-babalarına mı
gelişime uygun uygu lama: Çocukların karakte­
ekolojik bakış açısı: Algının fonksiyonlarına
ristik gelişimsel örüntülerine (yaşa uygunluk) ve
çevre ile ilgili organizmaları ve artan uyumu daha çok benzediklerini araştırdıkları çalışma. Evlat
her bir çocuğun benzersizliğine (bireysel uygun­
içeren bakış. edinme çalışmasının bir diğer biçimi evlat edinikn
luk) odaklanan eğitim.
ve biyolojik kardeşlerin karşılaştırılmasıdır.
eleştirel düşünce: Yansıtıcı ve yaratıcı düşünmek,
gen-çevre etkileşimi: DNA'da spesifik olarak
aynı zamanda bulguları değerlendirmek. evrensel etik ilkeler: Kohlberg'in ahlak gelişim
ölçülmüş değişim ile çevrenin spesifik olarak
kuramındaki altıncı ve en üst aşama. Bireyler
embriyonik dönem: Gebe kalmanın ardından 2 ölçülmüş yönünün etkileşimi.
evrensel insan hakları temelinde bir ahlaki standart
- S hafta sonra ortaya çıkan doğum öncesi gelişim
geliştirirler. genler: DNA'dan oluşan kalıtsal bilgi birimidir.
dönemidir. Embriyoııik dönemde hücre farklılaşma Genler kendilerini yeniden üretmeleri için hücre­
oranları şiddet.lenir, hücre yapıları için sistemleri evrimsel psikoloji: Davra111şm şekillenmesinde
leri yönetirler ve hayatı devam ettirecek proteinleri
uymanın, üremenin ve en iyi olanın hayatta kal­
destekler ve organlar ortaya çıkar. üretirler.
masının önemine vurgu yapar.
emme refleksi: Bir yeni doğanın ağzına bir şey genotip: Bir insanın genetik mirası, mevcut
konulduğunda otomatik olarak emmesi biçi­ genetik materyali.
mindeki yerleşik tepki. Emme refleksi bebeğin F
germinal dönem: Germinal dönem gebe kalma­
bir meme ucunu yiyecekle ilişkilendirmesinden farkındalık: Yaşamın günlük etkinlik ve görevleri nın ardından ilk iki haftada yer alan doğum öncesi
önce beslenebilmesine olanak sağlar ve aynca boy, unca dikkatli, zihinsel olarak ha?ır ve bilişsel gelişim dönemidir. Bu dönem zigotun yaradılışını,
kendini yatıştırıcı (self-soorhing) ya da kendini olarak esnek olmak. devam eden hücre bölünmeleıini ve zigotun rahim
düzenleyici (self-regulating) bir mekanizma olarak
fenilketonüri (PKU): Bir bireyin bir aınino asiti duvarına bağlanmasını içermektedir.
hizmet eder.
uygun bir biçimde meıabolize edemediği genetik Glokom: Gözdeki akıcı maddenin artışı tarafın­
en az sınırlayıcı çevre: Güçlüğü olmayan çocuk­ bir bozukluktur. PI<U anık kolaylıkla belirlenebil­ dan yaratılan baskı sebebi ile görme sinirlerindeki
Iarııı eğitildiği ortama mümkün olan en yakın mektedir, fakat tedavi edilmezse zeka gerüiğiyle ve hasar .
ona rn. hiperaktiviteyle sonuçlanır.
göbek bağı: Bebeği plasentaya bağlayan iki atar­
en tepedeki insan fenomeni: ilkokuldaki en fenotip: Bir bireyin genoıipini, gözlenmiş ve damar (arter) ve bir toplardamardan (ven) oluşan
üst konumdan ortaokuldaki ya da lisedeki en alı ölçülebilir karakteristiklerle gösterme yöntemi. bir yaşam destek sistemi.
seviyeye düşme.
fetal alkol spektrum bozu k l uğu: Hamilelik görsel tercih yöntemi: Bebeklerin farklı uyarana
enlemesine kesitsel yaklaşım: Farklı yaşlardaki sırasında aşırı derecede alkol içen annelerin çocuk­ bakma sürelerinin uzunluğu ölçülerek bir uyaranı
bireylerin aynı zaman diliminde karşılaştırıldığ1 bir larında ortaya çıkan bir dizi anomalidir. diğerinden ayın edip edemediğini belirlemek için
araştırma stratejisidir. kullanılan bir yöntemdir.
fetal dönem: Yaklaşık olarak yedi ay sürmekıedi.r.
epigenetik bakış: Gelişimin kalıtım ve çevre ara­ Tipik hamileliklerde gebe kalmanın ardından geçen güvenli bağlanan bebekler: Çevreyi keşfetmek
sında devam eden iki yönlü bir değişimin sonucu iki ay ile doğum arasındaki dönemdir. için bakım vereni güvenli bir dayanak olarak kul­
ulduğuna vurgu yapar. lanan bebekler.
formel sonrası d üşünce: Piaget'nin önerdiği
episodik bellek: Yaşam olaylarının nerede ve ne soyut işlem düzeyindeki düşünceden niteliksel güvenli bağlanma stili: ilişkilere ilişkin daha
zaman olduğu bilgisini bellekte tutma. olarak farklı bir düşünce biçimidir. Bir probleme olumlu görüşleri olan, diğerlerine yakınlaşmayı

• S-647
kolay bulan ve romantik ilişkiyle aşırı derecede modelleridir: ( 1 ) Kayıp yönelimli stresörler ve ( 2 ) ni eşlerinden uzaklaştırmaya eğilimli yetişkinleri
ilgilenmeyen ya da bu nedenle aşırı stres altına gir­ yeniden yapılandırma yönelimli sıresörler. tanımlayan bir bağlanma tarzıdır.
meyen yetişkinleri t a n ım layan bir bağlanma stili. ikincil dairesel tepkiler: Piaget'ye göre 4 ila 8 kalabalık: Kalabalık klikten daha geniş bir grup
güvensiz dağınık bebekler: Güvensizliğini dağı­ aylıkken gelişen üçüncü duyu motor alt aşaması. yapısıdır ve genellikle karşılıklılık temelinde şekil­
nık ve ıihni karışmış olarak gösteren bebekler. B u aşamada bebek kendisiyle ilgilenmenin ötesine lenir; üyeleri birlikte çok zaman harcayabilir de
güvensiz dirençli bebekler: Bakım verene sıkıca geçerek daha nesne yönelimli bir hale gelir. harcamayabilir de.
sarılan ardından bakım verenin yakınlığına karşı ikincil döngüsel tepkilerin koordinasyonu : kalıtım-çevre tartışması: Gelişimin öncelikli
tek.ıne atarak ya da ittirerek mücadele edip direnen Piaget'nin duyusal moıor döneminin, 8. ve 1 2 . olarak kalıtımdan m ı çevreden m i etkilendiği tar­
bebeklerdir. aylarda gelişen dördüncü alt dönemidir. Hareketler tışmasıdır. Kalıtım organizmanın biyolojik mirasını
g ü vensiz kaçınan bebekler: Güvensizliğini dal1a fazla dışa yönelimli hale gelir ve bebekler ifade ederken, çevre çevresel deneyimleri ifade
bakıınverenden kaçınarak gösteren bebekler. şemaları koordine ederler ve kasıtlı bir biçimde eder. "Kalı tını destekçileri" biyoloj i k mirasın,
hareket ederler. "çevre destekçileri" ise çevresel deneyimlerin
gelişim üzerinde en önemli etkiye sahip olduğunu
H ikiz çalışması: Tek yumurta ikizlerinin davranış­
iddia eımekıedir.
sa! benzerliğinin çift y u m u rt a ikizlerinin davra­
hafifletici bakım: Özellikle ölümcül hastaların kanguru bakımı: Prematüre bebeklerin için cil t ­
nışsa! benzerliğiyle k a rşılaştırıldığı bir çalışmadır.
ölene kadar bakıldığı bakımevlerinde ( hospice) ı e n cilde teması içeren tedavi.
uygulanan. ağrıyı ve acıyı hafifletmeyi ve birey­ ilahi adalet: Bir kuralın ihlal edilmesi durumunda
cezanın hemen verileceği kavramı. karşıl ı k l ı toplumsallaşma: iki yönlü toplum­
lere ağırbaşlılıkla ölmeleri için yardımcı olmayı
sallaşma; çocu klar ebeveynlerini, ebeveynleri de
içeren bakım. ileriye dönük bellek: Gelecekte yapılacak bir
çocukları ıoplunısallaştırırlar.
hareketlilik k u ramı: Daha akıif ve ilgili yaşlı şeyi hatırlamak.
katarakt: Görmenin bulanık, saydam olmayan ve
yetişkinlerin yaşamlarından memnun olmalarının ilk alışkanlıklar ve birincil döngüsel tepkiler:
çarpık olmasına sebep olan göz lensi kalınlaşması.
daha olası olduğunu öne süren kuram. Yaşamın l .ve 4. aylarında gelişen, Piaget'nin duyu­
sal motor ikinci alt dönemidir. B u a l t dönemde, kayg1lı bağlanma tarzı: Yakınlık talep eden. daha
hayali seyirci: Ergenlerin kendileriyle ilgilen­
bebek i k i duyu veya iki şemayı koordine edebilir: a z güvenen, daha duygusal. kıskanç ve sahiplenici
dikleri kadar başkalarının da onlarla ilgilendiği
Alışkanlıkları ve birincil döngüsel reaksiyonları. yetişkinleri tanımlayan bir bağlanma tarzıdır.
inançlarını ve fark edilir, görünür ve "sahnede"
olma isteklerinden güdülenen dikkat çekme dav­ imarethane (yaşlı bakımevi): Ya günlük fizik­ kaynak bel leği: Kişinin bir şeyi nerede öğrendi­
ranışlarını içerir. sel destek vererek ya da bakınlllll denetlemenin ğini a n ımsayabilme yeteneği.

hazırl ı k lı doğum: Fransız doğ u m u zmanı soru mlu luğunu alarak, ailenin yaşlı üyelerine kaynaştırma: özel eğitime i htiyacı olan bir çocu­
Ferdinand Lamaze tarafından geliştirilen bu çocuk fiziksel ve duygusal olarak bakım verme ğu normal sınıflarda tam zamanlı olarak eğitmek.
doğumu stratejisi doğal çocuk doğum u na benzer, ince motor beceriler: Parmak hareketleri gibi kendini anlama: Çocuğun benliğine ilişkin biliş­
fakat doğumun son aşamalarında itmeyi kontrol daha ince ayarlı hareketleri içeren motor beceriler. sel temsili, çocuğun benlik kavramlarının özü ve
etmek için özel bir nefes alma tekniğini ve daha içeriği.
inkar ve yalnızlık: Kübler-Ross'a göre ölmek
ayrıntılı bir anaromi ve fizyoloji seyrini içerir.
üzere olan insanın gerçekten öleceğini inkar eıtiği, k ı rılgan X send romu: X kromozomunda bir
Head Start Projesi: Düşük gelirli ailelerden gelen ölümün ilk dönemidir. anomaliyi içeren genetik bir rahatsızl ıktır
çocuklara okul başarısı için önemli olan becerileri
ipotekli kimlik: Marcia'nın bir karara varmış kısa süreli bellek: Bilginin tekrar edilmediğinde,
ve deneyimleri kazanına fırsatı vermek üzere
ancak henüz bir kriz deneyimlememiş bireyler için bireylerin bilgiyi 30 saniyeye kadar akılda t u t t u k ­
tasarlanmış, hükümetin finanse etliği bir program .
kullandığı terim. l a r ı b e l l e k bileşeni.
hipotetik-tümdengelimci a k ı l y ür üt m e / kişiler arası karşı l ı k l ı beklentiler ilişkiler ve
iskele ol uşturma: Ebeveynler etkileşimleri belirli
m u hakeme: Ergenlerin hipotez ya da en iyi t a h ­ kişilerarası uyma: Kohlberg'in ahlak gelişiminin
bir zamana göre düzenler, böylece bebekler ebe­
m i n l e cebirsel eşitlikler gibi problemler için çözüm
veynleriyle karşılıklı ve sıralı ( t u m taking) etkile­ üçüncü dönemi. B u dönemde bireyler a h l a ki yar­
yolları geliştirebilecek bilişsel yeteneğe sahip oldu ­
şimler deneyimler. gılamanın remeli olarak başkalarına güven, ilgi ve
ğunu belirten Piaget'nin formel işlemsel kavramı.
sadakate değer verirler.
işlem öncesi dönem: Piaget'nin tanımladığı ikin­
hipotezler: Doğruluğunun belirlenmesi için tesı kişisel fabl: Ergenin benzersizlik ve yenilmezlik
ci aşama. Yaklaşık olarak 2 ile 7 yaşları arasında
edilebilen belirli varsayım ve yordamalar. (ya da zarar görmezliğini) duygusunu içeren ergen
sürer. B u aşamada çocuk dünyayı sözcükler, imge­
hizmet öğrenme: Sosyal sorumluluğu ve topluma ler ve çizimlerle temsil etmeye başlar ve sembolik benmerkezciliğinin bir parçasıdtr.
hizmeti geliştiren bir eğitim biçimi. düşü nce duyusal bilginin ve fiziksel eylemin basit klik: Ortalama olarak 5-6 kişiden oluşan, 2 - 1 2 kişi
harmanlar: Endokrin beıJeri tarafından salgılanan bağlantılarının ötesine geçer; kalıcı kavramlar arasında değişen küçük grup. Ergenlerin benzer
ve kan dolaşımı a racılığı ile vücuda taşınan güçlü biçimlenir, akıl yürütme ortaya çıkar, benmerkez­ aktiviıeler içinde yer almalarıyla şekillenir.
kimyasal maddeler. cilik vardır ve büyüsel i n a nışlar inşa edilir.
Klinefelter sendromu: Erkeklerin fa1ladan bulu­
hormona) stress k u ramı: Vücudun hormon işlemler: Piaget'nin k u ra m ında, çocukların daha n a n X kromozomu nedeniyle XY yerine XXY
sistemindeki yaşlanmanın strese direnci düşüre­ önce fiziksel olarak yaptıkları şeyleri zihinsel olarak oldukları bir kromozoma! bozu k l u k .
bileceği ve hasta olma olasılığını artırabileceğini yapabilmelerine olanak veren tersine çevrilebilir
kohort / kuşak etkileri: B i reyin d o ğ u m zama­
belirten kuram. zihinsel eylemlerdir.
nı, dönemi veya kuşağına bağlı; fakat gerçek yaşına
hücresel saat k u ramı: Leonard Haynick'in kura­ izin verici anababalık: Ebeveynlerin çocukla­ bağlı olmayan etkiler.
mına göre, insan hücreleri maksim u m olarak rıyla yüksek düzeyde ilgilendikleri ancak çocuklar
kolay çocuk: Bebeklikte genel olarak olumlu bir
yaklaşık 75-80 kez bölünebilir. Yaşla ndıkça. hüc­ üzerinde çok a z kontrol ve beklentinin olduğu
ruh hali içerisinde olan, hızlıca düzenli alışkanlıklar
relerimizin bölünebilme kapasitesi azalır. ebeveynlik stili. izin verici ebeveynlik çocukların kurabilen ve yeni deneyimlere hızlı bir biçimde
sosyal yetersizlikleri, özellikle benlik kontrolü adapte olabilen çocu k .
eksikliği ile ilişkilidir.
Korelasyon katsayısı: İ k i değişken arasındaki
ihmal edilmiş çocuk lar: Arkadaşları tarafın­ ilişkinin derecesini belirtmek için kullanılan, ista­
dan nadiren en iyi arkadaş olarak adlandırılan K tistiksel analizlere dayalı sayı.
çocu klardır ancak akranları tarafından sevilmeyen kaba motor beceriler: Yürüme gibi geniş kas Korelasyonel araştırma: Amaç iki ya da daha
çocuklar da değildirler. faaliyetlerini içeren moıor beceriler. fazla olay veya özellik arasındaki ilişkinin gücünü
ihmalkar ebeveyn lik: Ebeveynlerin çonı­ kabul: Kübler Ross'un. ölmek üzere olan kişinin betimlemektir.
ğun yaşamına ilgisiz olduğu ebeveynlik stilidir. huzu r duygusu geliştirdiği, kaderini kabul ettiği korpus kallosum: Beynin sol ve sağ yarım­
Çocukların sosyal yetersizlikleri, özellikle de benlik ve çoğu kişide yalnız kalma isteğinin var olduğu kürelerini birbirine bağlayan bir sinir liflerinin
kontrolünün eksikliği ile ilişkilidir. ölümün beşinci dönemi. bulunduğu yer.
ikili süreç modeli: iki boyut arasındaki kararsızlığı kaçınan bağlanma tarzı: Roma ntik ilişkiler korunum: Piageı 'nin kuramında bir objenin
vurgulayan bir yakının kaybı ile mücadele eımc yaşama konusunda kararsız ve ilişkide kendileri- veya maddenin görü n ü m ü n ü değiştirmenin onun

S-648 Sözlük

temel özelliklerini değiştirmeyeceğine yönelik bırakarak bir özellik üzerine odaklanması. ve düşünceleri daha üst d ü zeydeki, daha düzenli
farkındalık. -mış gibi/ sembolik oyun: Çocuğun fizyoloj ik işlev gören bilişsel bir sistemde gruplamaya ilişkin
kristalize zeka: Horn'a göre, o n a yetişkinlikte çevreyi bir sembole dönüştürdüğü oyun. kavramı.
a rt a n , birikimli bilgi ve sözel beceriler. mitokondrial yaşlanma kuramı: İşlev, büyüme organogenez: Doğum öncesi gelişimin ilk iki ayı
kriz: Marci a ' n ı n, ergenin a l terna t i fleri keşfetmesi ve onarım için gereken enejiyi sağlayan küçük süresince meydana gelen organ oluşumu.
sırasında, kimlik gelişimi sü reci için kullandığı hücre parçacığı nıitokondrinin bozulmasının yaş­ orta yetişkinlik: Yaklaşık olarak 40-45 yaşları
terim. lanmaya neden old uğunu belirten k u ra m arasında başlayan ve 60-65 yaşına kadar uzayan
kromozomlar: Her bir çift i n i n bir ebeveyn­ mitoz: H ücre çekirdeğin i n kendisini kendisiyle gelişimsel dönem.
den geldiği. 2 3 çiftten oluşan ipliksi yapılar. aynı DNA'yı taşıyan, aynı 2 3 kromozomla düzen­ ortak dikkat: Bireyler aynı nesneye oda k l a n ­
Kromozomlar DNA'nın genetik maddesini içerirler. lenmiş iki yeni hücreye kopyaladığı hücre yeniden dıklarında v e başkasının davranışlarını izleme
kronik bozu k l u k lar: Yavaş başlangıçlı ve uzun üretimi. yeteneği mevcut olduğunda ortaya çıkan bir bire­
s ü releri olarak nitelendirilen bozu kluklardır. ilk miyelinizasyon I kılıflanma: Sinir hücrelerinin yin diğerinin dikkatini yönlendirdiği ve karşılıklı
yetişkinlikte nadirdir, orta yetişkinlikte artar ve bilginin sinir sistemindeki dolaşımını hızlandıran etkileşimin olduğu s ü reç.
ileri yetişkinlikte yaygın hale gelir. bir yağ hücreleri katmanıyla kaplanması ve izole ortalama çocuklar: A k ra n l a rından hem pozitif
k uram: Açıklamaya ve yorda malar oluşturmaya edilmesi sü reci hem de nega t i f değerlendirmede ortalama puan
yardımcı olan, birbirleriyle ilişkili ve uyumlu mizaç: Davranışsa! stillerdeki, d u ygulardaki ve alan çocu klar.
düşü nceler seti. tepki vermenin karakteristik yollarındaki bireysel osteoporoz: Kemik dokusundaki yaygın bir kaybı
k uşaklar arası eşitsizlik: Yaşlanan topl u m u m u ­ farklılıkları içerir. içeren ve ileri yaştaki birçok yetişkinin belirgin bir
z u n genç üyelerine ka rşı haksızlık ettiği, çü n k ü Montessori yak laşımı: Çocuklara etkinlikleri kamburla yürümesinin temel nedeni olan kronik
yaşlı yetişkinlerin kaynaklardan adaletsiz bir biçim­ seçmede önemli ölçüde özgürlük ve spontanlık bir koşuldur. Osteoporozdan özellikle kadın lar
de büyük paylar alarak avantajlar elde elliği sağlayan ve çocu kların istediklerinde bir etkinlik­ zarar görürler.
görüşü. ten diğerine geçmekte serbest oldukları eğitimsel otistik bozu k l u k : Yaşamın ilk üç yılı içerisinde
k ü lt ü r: Davranış örüntü leri, inançlar ve bir gru­ felsefe. onaya çıkan ciddi bir otizm spektrum bozu klu­
b u n nesilden nesile geçen diğer b ü t ü n ü r ü n leri. moratoryum kimlik: Ma rcia 'nın bir krizin o rt a ­ ğudur, sosyal ilişkilerde eksiklik, iletişimde anor­
kültürden bağımsız testler: K ü l t ü rel yanlılıktan s ı n d a o l a n a n c a k kararları belirsiz b i r şekilde mallikler ve sınırlanmış, tekrarlı ve kalıplaşmış
bağımsız olarak düzenlenmiş zeka testleri. tanımlanmış ya da kararı olmayan bireyler için davranış örün t ü lerini içerir.
kullandığı terim. otizm spektrum boz u k l u k ları (OSB): Yaygın
k ü ltürel- ailevi zeka geriliği: Herhangi bir orga­
nik beyin hasarı kanıtı olmadan t a n ı m la n a n zeka morfoloji: Sözcük yapımında birbirine kanşıırılan gelişimsel bozukluklarda denen b u bozu kluklar,
geriliği, ancak bireylerin ZB puanları genellikle a n lamlı birimler. Asperger sendromu gibi daha hafif bozu kluklardan,
50-70 arasındadır. Moro refleksi: Ani ve şiddetli gürültü ya da hare­ otistik bozukluk gibi daha ciddi bozu klukları içeren
ket karşısında ortaya çıkan yenidoğanın verdiği bir aralığı kapsar. Bu bozu kluklara sahip çocu klar
k ü l t ürler arası çalışmalar: Bir kült ürü diğer
irkilme tepkisi. Yenidoğan irkildiğinde sırtını yay tekrarlı davranışlar, sözel ve sözel olmayan iletişim
bir k ü l t ü r veya k ü l t ü rlerle karşılaştırma. Böylece
gibi gerer, başını geri atar ve kollarını ve bacak­ ve sosyal etkileşimde sorunlara sahiptir.
hangi gelişimin k ü l ı ü re özgü olduğu; hangi gelişi­
min evrensel ya da k ü l t ü rlerarnsı benzerlik taşıdı ­ larını savurur. Ardından kollarını ve baca kları otoriter (otoriteryen) anababalık: Ebevey­
ğının derecesi hakkında bilgi edinilir. vücudun ınerke7ine doğru kapatır. nlerin çocuklarına kendi yönergeleri ni takip etme­
leri. çalışma ve çabalarına saygı duymalarını öğüt­
kwashiorkor: Çocukların karın ve ayaklarının
s u toplayıp şiştiği genellikle l -4 yaşları arasında lediği kısıtlayıcı, cezalandı rıcı bir stildir. Yetkeci
görülen protein eksikliğine bağlı olarak onaya ebeveyn çocuk üzerinde kontrol uygular, katı
narsisizm: Başkalarına benmerkezci ve ilgisi ken­ sınırlar koyar ve sözel iletişime çok a z izin verir.
çıkan d u r u m .
disine dön ü k olarak yaklaşma. Yet keci ebeveynlik çocukların sosyal yetersizliği
nesne devamlılığı: Nesneler ve olayların doğ­ ile ilişkilidir.
rudan görülmediklcrinde, duyulmadıklarında ya oyun: Kuralları olan ve bir ya da birden çok kişi
laboratuvar: Gerçek d ü nyadaki pek ç o k karmaşık da doku n u lmadıklarında bile varolmaya devam ile rekabeti içeren, keyif için uğraşılan aktiviteler.
etkenin çıkarıldığı kontrollü o rt a m . ettiklerini anlamak için kullanılan Piagetci terim.
oyunla pratik kazanma: Oyunlar ya da sporlar
normal dağı l ı m : Çoğu skorun olası skorlar ra n ­ için yeni beceriler öğrenildiğinde ya da bunlar için
j ı n ın ortasına düştüğü v e a z sayıda skorun ranjın !iziksel ya da zihinsel ustalık ve beceri koordinasyo­
aşırı uçlarında yer aldığı simetrik bir dağılımdır. nu gerektiği zaman davranış tekrarını içeren oyun .
majör depresyon: Bireylerin s o n derece üzgün,
normatif kuşağa bağlı etkiler: Belirli bir kuşak­
morali bozuk, kendini aşağılayıcı bir şekilde ve
taki insa n l a rda t a rihsel koşullardan ötürü ortak
sıkılmış oldukları bir duygudurum bozu kluğu. Kişi
olan etkilerdir.
ö
iyi hissetmez, yaşama gücünü kolayca kaybeder,
ödünlemeyle seçici optimizasyon k u ramı:
iştahı bozu k t u r, neşesiz ve isteksizdir. Majör dep­ normatif yaşa bağlı etkiler: Belirli bir yaş gru ­
Başarılı yaşla n m a n ı n üç temel faktörle ilişkilendi­
resyon çok yaygın olduğu için zihinsel hastalıkların bundaki bireyler için benzer olan etkilerdir.
rildiği kuram: Seçim, optimizasyon ve ödünleme.
·soğuk algınlığı" da denir. normatif-olmayan yaşam olayları: Bireyin
öfke ağlaması: Ses tellerinden daha fazla havanın
maküler dejenerasyon ( M a k u la dejenerasyo­ yaşamı üzerinde majör bir etkisi olan olağandışı
geçtiği temel ağlamanın bir çeşidi
nu): Görsel alanın odak merkezine karşılık gelen olaylardır.
retinadaki sarı beneğin ( ma k u la ) kötü leşmesini öfke: Kübler Ross'un, ölmek üzere olan kişinin
nörogenez: Yeni nöronların oluşması.
kapsayan hastalık. inkarının öfke, darılma, hiddetlenme ve kıskanç­
nöronlar: Beyinde bilgi işlemeyi h ücresel düzeyde lığa yol açtığı ö l ü m ü n ikinci dönemi.
marasmus: Bebekliğin ilk yılındaki ciddi protein­ ida re eden sinir hücreleri.
kalori eksikliğinin neden olduğu vücut orga nları­ öğrenme güçlüğü: Yazılı ya da sözel dili kullanma
nın tüken mesi. ya da anlamayı içeren öğrenmede zorlukları olan

mayöz: Y u m u rta ve sperm hücrelerinin (ya da


o çocuklan tanımlar. Zorluk dinlemede, düşünmede,
olası benlikler: B i reylerin ne olabilecekleri, ne okumada, yazmada ve hecelemede ortaya çıka­
gametlerin) oluşu m u na özgü olan h ü cre bölün­
olmak istedikleri ve ne olmaktan korktukları. bilir. Öğrenme güçlüğü matematikte zorla nmayı
mesi t ü rü .
da içerir. (Çocuğ u n ) öğrenme güçlüğü olarak
menarş I ilk adet görme: B i r kızın gördüğü ilk orak hücreli anemi: Kırmızı k a n hücrelerini sınıflanabilmesi için öj\renme soru n u n u n öncelikli
adet kanaması. etkileyen ve Afrikalı insanlarda daha sık görülen
olarak görsel, işitsel ya da motor güçlüklerden,
genetik bir bo7Uk l u k .
menopoz: Bir kadının menstrual döngüsünün son zihinsel gerilikten, duygusal bozukluklardan ya da
bulması. Genellikle kırklı yaşların sonları ve ellili organik geriH k : Genetik bir born kluktan ya d a çevresel, kü l t ü rel ve ekonomik dezavantajlardan
yaşlarda görü l ü r . beyin hasarından kaynaklanan z e k a geriliği. kaynaklanmaması gerekir.
merkezileşme: D i k ka t i n diğer hepsini dışarıda organizasyon: Piaget'nin, yalıtılmış davranışları ört ü k bellek: Bilinçli hatırlamayı içermeyen

• S-649
bellek, isıemsiz (otoma t i k ) olarak gerçekleşt iren psikanalitik kuramlar: Gelişimi temel olarak ğıyla ve toplumsal cinsiyetine uygun olan ve uygun
yetenekleri ve r u t i n işlemleri içerir. b i l i nçdışı ve d u ygularla açı k l a r . Davranış ya l n ı zca olmayan davranışlar için ald ığı öd ü l ve cezal a r
y ü1cysel b i r k a ra k t e ris t i k t i r ve davranışı a n l a m a k aracılığıyla meydana geldiğini vurgulayan k u ranı.
ötenazi: Bazen m e rhameı l i cinaycı olarak da
a d l a n d ı rı l a n ve tedavi ed il emez hası a l ı k veya çok i ç i n z i h n i n sembol i k çalışmaları a n a l iz edilmelidir. sosyal geleneksel akıl yürütme: E t i k meseleleri
cid d i yeıersizliklerden dolayı acı çeken insa n l a rı n Ebeveynlerle yaşanan erken dönem deneyimler v u rgulayan a h la k i a k ı l y ü r ü t mC'yc karşıı olarak,
haya ı l a r ı n ı acısızca bilirme eylemi vu rgu l a n m a k tadır. sosyal uzlaşma (consensus) ve gekneğe i l iş k i n

öz yetkinlik: Kişinin bir d u ruma hakim olduğu ve puberte: Öncel i k l i o l a ra ı.. erken ergenlil-.te mey­ d ü ş ü ncedir.

l e h t e sonuçlara varacağına i l işkin inancı. dana gelen, hornıonal ve bedemel değişi k l i k leri sosyal gülümseme: Dışsal bir uyarıuya -ki b u
içeren bir h ı z l ı fizil.scl olgunlaşma dönemi. yaşamın i l k yılla rında t ip i k olarak bir y üz o l u r - b i r
öz-bilinçlilik duyguları: B e n l i k farkuıdalığını,
özell i k l e de b i l i n ç l i liği ve bir "ben· duygu s u n u tepki olara k g ü l ümseme.

gere k t i ren d u ygular; örneğin, kıskançlık, empati sosyal ilişkilerin yoldaşlık modeli: Destek a l a n
R
ve u t annıa. ve veren bireylerden o l u ş a n kişhcl bir ağ içerisi nde
reddedilen çocuklar: Nadiren en iyi arkadaş ola­ yaşamlarını geçiren bireylere daya l ı model .
özerk ahlak: Piaget'ye göre büyük çocuk l a r tara­
r a k tayin edilen ve ai-.ran l a r ı n ı n e t k in lıir biçimde
fından sergilenir (yaklaşık o l a ra ı.. 10 yaşınd a k i ve sosyal kontrat ya da fayda ve bireysel haklar:
hoşlanmadığı çocu klar.
d a h a b ü y uı.. çoc u k l a r ) . Çocuk, in-.a n l a r tarafından K o h l berg'in beşinci aşaması. Bu aşamada birey­
o l u ş t u ru la n k u ra l ların ve k a n u n l a rın farkında refleksif gülümseme: Dışsal uyarıcıya karşı ıepki l e r değerlerin, h a k l a rın ya d a i l kelerin 1-. a n u n u n
olmaya başlar ve bir hareketi yargılarken kişinin olarak ortaya çıkmamış bir gülümseme. Doğumdan ü s t ü nde o l d u ğ u sonucuna varırlar.
niyet i n i de sonuçları kadar di k k a t e a lı r . sonraki ilk ayda, genellikle uyku sırasında mey­
sosyal oyun: A k r a n l a rl a sosyal e t k i leşimleri içe­
dana gelir.
özerk olmayan ahlak: Koh lberg'in a h la k i d ü ş ü n ­ ren o y u n .
c e n i n ceza landı rmaya bağlı o l d u ğ u g e l e n e k öncesi refleksler: Yenidoğa ı ı ı n hareketl e r i n i -ki b u n l a r
sosyal politika: B i r u l u sa l lı ü k ü ın c t i n y u r t t aşla­
a k ı l y ü r ü ı mesinin i l k aşaması. oıonı a t i k t i r ve yenidoğaııın k o n ı rolünde değildir­
r ı n ı n refa h ı n ı geli ş t i rme!-. üzere ta,arladığı eylem
yönlendiren, uya rıcıya verilen hazır tepkilerdir.
özerk olmayan ahlak: Yaklaşık olarak 4-7 yaş planı.
a rasında ortaya çıkan Piaget 'nin ahlak gelişiminin romantik aşk: T u t k u l u aşk ya da eros olarak da
sosyal referans a l m a : B e l i r l i b i r d u ru m d a nasıl
ilk dönemi. Adalet ve k u ra l l a r insanların kon­ adlandırılır. Romantik aşkın güçlü cinsel bileşenleri
davranacağını belirlemeye yardımcı olması için
trol ü n ü n dışına çık a rı l ı r ve d ü nya nın değişmez vardır ve s ı k l ı k la bir aşkın ilk döneminde baskındır.
diğerlerindeki duygusal ipuçlarını " o k u m a · .
özellikleri olaraı.. d üş ü n ü l ü r.
sosyal rol kuramı: Toplu ımal c i n s i y e t lark l ı l ı k l a ­
s r ı n ı n , k a d ı n ların ve erkeklerin z ı ı laşan rollerinden
p kaynakla ndığını öne s ü re n k u ra nı .
sağlayıc ı l ı k: işlevsel a k t iviteleri yerine getirme
Parkinson hastalığı: K a s t itremeleri, harekeı yeteneğimizle uyumlu nesneler ıarafından s u n u l ­ sosyal saat: B i reylerin evlenmek, çocuk sahibi
ya' aşlığı ve kısmi yüz felciyle kara k t e rize edilen m u ş e t kileşim için fırsatlar. o l m a k ya d a b i r kariyer sahibi olıııak gibi yaşaııı
kronik, a şa m a l ı bir h a s ta l ı k . görevlerini yerine getirn1elerinin beklendiği zaman
seçici dikkat: Yaşa n t ı n ı n belirli bir yön ü n e
pasif genotip-çevre ilişkileri: Çocu k l a genetik çizelgesi.
oda k l a n ırken, diğer ilgisiz kısım larını görmezden
olarak ilişkili o l a n doğal ebeveynler çocuk için bir gelmek. sosyal sistemler ahlakı: Kolı lberg'in a h l a k gelişi­
yet iş t i rme çevresi sağladığında var olan i l i ş k i ler. m i k u ra m ı n d a k i dördüncü aşa m a . A h l a k i yargılar
semantik (anlamsal) bellek: Kişinin d ü nyaya
pasif ötenazi: Yaşamsal araçlar gibi mevcut sosyal d üzeni, k a n u n u , adaleti ve görevi a n lamaya
ilişkin bilgisi -kişin i n uzma n l ı k a l a n l a rını, o k u lda
tedavilerin kesilmesiyle kişinin ölmesine olanak d a ya n ı r.
öğre n i len ı ü rdcıı genel a k a d e m i k bilgiyi ve " g ü n ­
sağlamak. d e l i k bilgi"yi içerir. sosyal yapıland ırmacı yaklaşım: Öğren-menin
paylaşılan çevresel deneyimler: Kardeşlerin sosyal bağlamla rını ve b i l g i n i n k a rş ı l ı k l ı olarak
sembolik işlev alt-dönemi: Piaget'ye göre çıKu­
ortak çevresel deneyimleri. Örneğin, ebeveynle­ yap ı l d ığın ı \-C inşa e d i l d iği n i vurgulayan b i r yak­
ğun var olmayan bir nesneye i l iş k i n zihinsel temsil
ri n i n k i ş i l i kleri ve e n ı c le k ı ü cl yönelimleri, a i l e n i n l a ş ı m . Vygotsky'nin k u ra m ı , bu yaklaşımı yan s ı t ­
o l u ş t u rabilme yeteneğini 1-.azandığı, işlem öncesi
sosyo-ekonomik d ü zeyi ve yaşadıkları m a h a l l e . m a k t a d ı r.
d ü ş ü ncenin i l k a l t -aşaması .
paylaşıl mayan çevresel deneyimler: Çocuğun Sosyo-duygusal seçicilik kuramı: İleri yaş t a k i
serileme: Uyarıcıları nicel bir boyu t ( uz u n l u k gibi )
diğer kardeşle paylaşmadığı, hem aile içinde hem y e t i ş k i n lerin sosyal ağla rına ilişkin o l a r a k daha
üzerinde sıralamayı içeren somut operasyo n .
de aile dışındaki benzersiz deneyimleridir. B öylece, seçici o l d u k l a rı n ı öne süren k u ra m . ileri yaş ı a k i
ses bilimi yaklaşımı: O k u ma öğre t i m i n i n , yazılı yet işkinler d uygusal t a t m i n e y ü k s e k değer ver­
aile içerisinde gerçekleşen deneyimler ·paylaşılma­
sembolleri seslere döııliştürmek için ıemel k u ra l l a rı d ikleri için öd ü l le n d i rici bir i l i ş k i k u rm uş o l d u k ­
yan çevre n i n " bir parçası olabilir.
öğretmesi gerektiği dllşüncesi. ları t a n ı d ı k bireylerle s ı k l ı k l a daha f a L l a zaman
perspektif alma: Diğer imanların perspek t i flerini
sesbilim: Dilin, k u l la nı l a n sesleri "'� b u n l a rın nasıl geçirirler.
,,a r,aya b i l m e ve o n l a rı n d ü ş ü ncelerini ve d u yg u ­
birleş t i ri l e b i l ineceğ i n i içeren ses sistemi. sosyo-duygusal süreçler: B i reyin diğer insanlarla
l a r ı n ı a n layabilme yeteneği.
sevgili ya da tanıd ı k tecavüzü: Fa i l i n, e n a z ı n ­ i l i ş k i lerindeki, duygularındaki ve kişiliğindeki
Piaget'nin kuramı: Çoc u k la rın d ü nyaya i l i ş k i n değişimler.
dan tesa d ü fen t a n ı d ığı birisine yönelik 1.0rlayıcı
a n l a yışlarını e t k i n b i r biçimde i n ş a e t t i k lerini ve
cinsel a k rivite. Sosyo-ekonomik düzey (SED): Benıer mesle­
bilişsel gelişimin dön aşamasından geçti kl e r i n i
sezaryen doğum: Bebek annesinin karnında iken ki. eğitimsel \ C ekonomik k a ra k t erisı i k l ere sah i p
belirtir.
açılan bir kesik yoluyla rahimden ç ı k a rı l ı r. i nsanlar grubuna işaret eder.
plasenta: lçersinde a n n e ile çocuğu birbirine
sezgisel düşünce alt dönemi: Çocu k l a rı n i lkel sözdizimi: Siilc ü k lerin geçerli söıc(ık öbekleri ve
bağlayan k a n damarların ı n b u l un d uğu d i s k bi�i­
akıl \' Ü r ü t meyi k u l l a n maya başladıkları ve her t ü r­ cümleler o l uş t u rmak için birleştirildiği yol.
mindeki bir grup dokudan oluşan bir yaşam destek
sistemi. den soru n u n cevabını bilmek istedikleri Piaget ' n i n standartlaştırılmış test: Uygulama ve puanlanma
i ş l e m öncesi d ü ş ü ncesinin i k i n ci a l t d ö n e m i ( 4 - 7 prosedürleri tek tip olan bir tes t . Standarı laşıı rı l m ış
popüler çocuklar: Akranları ı a ra fı n d a n sıklıkla
yaşlar arasında ) . birçok test k i şi n i n perform a n s ı n ı diğerlerinin per­
en iyi a rkadaş olarak tayin edilen ve nadiren hoş­
sonsuz yaratıcılık: S ı n ı r l ı sayıdaki sözcük ve fom1anslarıyla karşıl a ş ı ı ra b i lmcye o l a n a k sağlar.
l a n ılmayan çocu klar.
k u ra l l a rd a n s ı n ı rsız sayıda a n l a m l ı c ü m l e ü rete­ stratejiler: Bilgi işlemeyi gel işt i rmek için p l a n l a n ­
psikanalitik cinsiyet kuramı: Freud'un o k u l
b i l me yeteneği. m ı ş z i h insel e ı k i n l ikler.
öncesi çocu k l a r karşı cinsiycuen ebeı-eyne karşı
cimel bir �ekim geliştirirler güru ş ü n d e n t ü re t ilen sosyal bilişsel kuram: Gelişimde a n a h t a r faktör­ sunu dili: Bilgi vermek amauyla tasarlanınış ve
bir kuram. Kaygı duyguları nedeniyle yaklaşık 5 ila ler olarak davranışı, çevreyi ve bilişi v u rgulayan k a m u ö n ü nde konuşmayı içeren konuşma.

6 yaşlarında bu çekimden u za k la ş ı l ı r ve a rd ı n d a n
psikologların görü ş ü .
süreklilik-süreksizlik k onusu: G e l i ş i m i n ne
ç o c u k , kemlisiyle a y n ı cimiye ı ı e n ebevey n i n i n sosyal bilişsel toplumsal cinsiyet kuramı: ölçüde aşama l ı , biri k i m l i ( s i.ı re k l i l i k ) ya d a farklı
karaktcri" i k le r i n i b i l i nç dışında benim seyerek. Çocu kların toplumsal cinsiyeı gelişiminin ıoplumsal dönemler -ıek l i nde ( '; ü reksizl i k ) olduğu üzerine
o n u n l a iizdeşim k u rar. cinsiyeı davranışını gözlemek ve takliı etmek arncılı- oda k l a n ı r.

S-650 C,Jzluk

çocukla rın başa çıkmaları gereJ.. e n çevresel talepler tanışmalarını, ayrılmalarını ve yeniden birleşmele­
ş arasındaki uyuma işareı eder. rini içeren gözlemsel bir bağlanma ölçüm ü .
şefkat içeren sevgi: Arkadaşça sevgi olara J.. da
uyuma dayalı konuşma: Uyum h a linde k o n u ş­ yakalama / tutma refleksi: Bebeğin avuc; içine
a d l a n d ı rılan bu sevgi t ü ründe, birey diğer kişiyi
ma; bağlanı ı J.. u rma k ve ilişkilerı t a rt ışmak için herhangi bir şey d o k u nduğunda orıa y,ı çıkan
yan ı nda ister w diğer kişiye J.. a rşı derin, koruyucu
b i r yol. yenidoğan refleksidir. Bebek buna s ı k ıca yakalama
b i r sevgi besler.
uzlaşma geçerliği: B ireylerin neden kendilerine i l e tepki verir.
şekil değişmezliği: Bize göre J.. u n u m u değişt i r i l ­
benzer insanlardan e t kilendiğinin b i r açıklaması. yak ından uzağa örüntü: B üy ü m e n i n bedenin
se de bir n e s n e n i n şeJ.. l i n i n a y n ı J..a ldığına i l i ş k i n
Kendi ı u ı u ın ve davra n ı ş l a rı m ı z başkalarının merkezinde başlayarak bacak ve k o l l a ra doğru
fa rkında l ı k .
t u t u m ve davranışlarına benzediğinde desteklenir ilerlemesini içeren dizi.
şemalar: Piage t ' n i n k u ra m ında bilgiyi organize ve geçerli hale gelir.
yak ın sa! gelişim alanı: Vygoısky'nin çocu k l a r ı n
eden eylemler ya da z i h i nsel ıcınsillcr.
uzlaşma: K ü blcr- Ross ' u n , ö l m e k üzere o l a n ıeJ.. başlarına öğrenmeleri i ç i n oldu kça wr fakat
şemaların içselleştirilmesi: 1 8 - 24 aylar arasın­ bireyin ö l ü m ü n bir şekilde erteleneceği u m u d u n u yetişkinlerin ya da daha bece ri k l i çocu kların reh­
da gelişen Piagc t ' n i n a l t ı ncı ve son d u yusal motor gelişti rdiği iil ü ın ü n üçüncü dönemi.
berliğiyle öğre n i l ebilecek görevler için k u l la n dığı
alı dönemi. Bu a l ı dönemde bebek ilkel sembolleri uzmanlaşma / laterizasyon: Serebral korteksin kavram.
k u l la n m a yeteneğini gel i ş t i rir. bir ya da diğer hemisfcrinin bir işlemde urn1a n ­
yapılandırıcı oyun: D u y u sal motor ve tekrar­
laşması.
lı a k t ivite ile d ü ş ü ncelerin sembolik temsilini
T uzun süreli bellek: YükseJ.. nıi k ı a rda bilgiyi u w n birleştiren oyu n . Yapıla n d ı rıcı oyun çocu k l a rı n
s ü re t u t a n görece kalıcı b e l l e k t ü rü . kendilerini düzenledi J.. leri b i r yara ı ıcı l ı J.. la v e bir
tartışmalı çocuklar: S ı k l ı kla hem iyi heııı de
sevilmeyen bir arkadaş olarak değerlendirilen uzun süreli dikkat: B i r nesne, görev y a da çe' - çözüm ya da ü r ü n ü yapılandırmakla ilgilendikle­
çocu klardır. renin diğer b i r yön ü ne oda k la n m a ve b u n u u z u n rinde onaya çıkar.
s ü re devam e ı ı i rme. yapılandırmacı yak laşım: B i reylerin kendi bilgi­
tecavüz: Rııası olmayan biriyle ıorl<ı cinsel i l iş­
kiye girmek . uzun süreli yas: Kalıcı bir u m u tsuzluğu içeren lerini a k t i f olarak yapılandırmalarının ve öğretmen
ve uzun bir za ma n geçmiş olnıasına karşın h il la rehberliğinde a nl a m a n ı n önem i n i v u rgulayan
telegrafik konuşma: Artikcller, yardımcı fiiller ve
çözülememiş yas. öğrenen kişi merkezli bir yaklaşım.
diğer bağlaçlar gibi, dilbilgisi işaretleri olmaksızın
sözcük lerin kısa ve kesin k u l l a n ı m ı . yaratıcı / ıraksak düşünme: Aynı soruya çok

temel ağlama: Genel l i k le bi r ağlama, d a h a kısa Ü cevap ü reıen d ü ş ü n m e ve yaraııcılığın b i r n i t e l iği.

bir sessizl i k , temel ağlamaya güre daha yü kseJ.. üçlü zeka kuramı: S t e rn berg'in 7Ck a n ı n a n a l i t i k yaratıcı düşünce: Yeni ve a l ış ı l m ı ş ı n dışında yol­
perdeden bir iç çekme ve sonraki ağlamaya kada r zeka, yarat ıcı z e k a v e pra ı i J.. zekadan ol u ş t u ğ u n u larla d ü ş ü nebilme becerisi ve sorun l a r karşısında
kısa bir d i n lenmeden oluşan ri t m i k bir örü n t ü d ü r. öne s ü ren k u ra m ı . eşsiz çözümler ü retebilme.

temel bilgi yaklaşımı: Bebeklerin a l a na özgü üçüncül dairesel tepki, yenilik ve merak: yas: Sevdiğimiz b i r i s i n i n kaybına cşliJ.. eden,
doğuştan bilgi sistemleri ile doğd u k l a rını ifade eder. Piageı'ye göre 1 2 ila 1 8 ay arasında gelişen beşinci d u ygusal uyuşu k l u k , i n a n mama, ayrılma kaygısı,
d u y u -nıoıor a l ı -aşa m a s ı . B u a l ı -aşamada nesne­ u m u tsuzluk, ü z ü n t ü ve y a l n ı zl ı k .
teratojen: Yuna nca "canavar" anlamına gelen ıera
sözcüğünden gelir. Doğuştan b i r bozukl uğa yol lerin bi rçok özelliği ve ııesnelerin dönüşnıesini yaş ayrımcılığı: Yaşından dolayı diğerlerine ö n yar­
açan herhangi bir aja n . Doğuştan bozu k l u kların sağlayabilecekleri birçok şey bebeklerin merakını gı, özellikle yaşlı yetişkinlere karşı önyargı.
nedenlerini i n celeyen çalışma alanına ı e raıoloji uyandırır.
yaş dönümü/ klimakterik: Doğurga nlığın azal­
adı verilmek tedir. üstbiliş: Biliş h a k l;ında biliş va da bilme h a kk ı n d a dığı ona yaş geçişi.
ters pozisyon/ ters doğum: Bebeğin, vaj inadan bilme.
yaşam bek lentisi: B e l i rl i b i r yılda doğmuş orta­
önce poposu çıkacaJ.. şekilde u terusıa J.. i I rahimdeki üstün zekalı: Ortalamadan ü s t ü n zekaya ( ı 30 lama düzey insanların büyük olasılıkla yaşaya­
d u ru ş u d u r. ve üstü ZB p u a ı ı ı ) ya da üstüıı b i r yeteneğe s a h i p cakları yıl.
toplumsal cinsiyet kalıp yargıları: K a d ı n ve olma.
yaşam boyu bakış açısı: Gelişimi; yaşam boyu,
erkeklerle ilgili fiJ.. i r ve inançlarımızı yansıtan çok boy u ı l u , çok yiin l ü , esnek çok disiplinli ve
geniş s ı n ı flamalar. bağlamsal olarak gören; b ü y ü me, koruma ve
toplumsal cinsiyet kazanma: Geleneksel eril ya düzen lemeyi içeren ve gelişimin biyoloj i k , sosyo­
vaka çalışması: Tek b i r bireyin derinlemesine
da d i ş i l rollerin kaza n ı m ı . k ii l ı ü rel ve bireysel faktörlerin b i r l i k t e çalışmasıyla
incelenmesi.
oluştuğunu belirten ba J.. ış açısı.
toplumsal cinsiyet rolü: K a d ı n ve erkeklerin vicdan: A h laJ..i d ü ş ünce, duygu ve davra n ışın
nasıl d ü ş ü n mesi, davranması ve hissetmesi gereJ..­ yaşam süresi: iıısanııı yaşayabileceği en y üksek
birleşimini içeıTn doğru 'e ya n l ı ş standart l a r ı n ı n
ı iği ni belirten bek l e n t iler dizisi. sayıda yıl, yaşam ı ıı üst sınırı. İnsanoğl u n u n en üst
içsel düzenlemesi.
yaşam süresi yaklaşık olarak 1 20- 1 2 5 yaştır.
Loplumsal cinsiyet şema kuramı: Çocukların Vygotsky'nin kuramı: Sosyo k ü l t ü rel b i l işsel
kendi k ü l t ürlerindeki toplumsal cinsiyete uygun J.. uraın k ü l t ü rü n ve sosyal e t kileşimlerin b i l i şsel
yaşına göre küçük bebekler: Gebelik yaşına
olan ve ıoplunısal cinsiyete u yg u n olmayan top­ göre k üçük bebekler olarak da a d l a n d ı r ı l ı rlar.
gelişime nasıl rehberlik e t t iği üzerinde d u r u r .
l u msal cinsiyet şemaları geliştirmesi gibi ıoplunısal Gebeli).. s ü resi d i k k a t e a l ı n d ığında b u bebeklerin
cinsiyet sın ı flanıalarını ortaya koyan k u ra m . doğum ağırlıkları norma l i n a lt ındadır. Yaşına göre

toplumsal cinsiyet: İnsanların erkek y a d a kadın w k ü ç ü k bebekler erken ya da zamanında doğmuş


olabilirler.
olarak özellikleri. Wernicke alanı: Beynin sol y a r ı kiiresinde d i l i
trofoblast: llüuelerin ı o h u nı evresinde gelişen kavramayla i l g i l i bölgedir. yaşlanmada serbest kökler kuramı: imanların
yaşla ndı kla rını çünkü onların hücrelerinin içinde
d ı ş k a t m a n ı . B u h ü creler beslenme sağlar ve emh­
normal metaboliznı a la r ı n , serbesı k ö k l e r olarak
riyoya destek \ağlar.
x bili nen sabi t o l m a y a n oksijen molekü lleri ü re t ­
Turner sendromu: B i r X krommo m u n u n kayıp
X Y Y sendromu: Erkeklerin fa1ladan bir Y kromo­ ı i k l e ri n i belirten yaşla n m a n ı n ınikrobiyoloj iJ..
olmasıyla kişiyi XX yerine XO yapması ya da
zomuna sa h i p olduğu kromozoma! b i r boz u k l u k . teori s i d i r . Bu m o l e k ü l le r h ü crenin içerhinde
ik inci X kromozo m u n u n kısmen s i linmesi biçi­
sek m e k t e, O N A ve diğer h ü cresel y a p ı l a ra zarar
nı imle olabilen, kadın larda göru len b i r k rnmo1Cıın
verınekıedirler.
bornk lu ğ u . y
yaşlanmanın evrimsel kuramJ: B u k u ra m doğal
u yabancı kaygısı: B i r bebeğin yabancılara i l i � k i n seçi l i m i n , yaşlı yetişkin lerdeki zararlı koşulları ve
uyarıcı genotip-çevre ilişkileri: Çornğun geno­ kork u s u ve i h t i ya t l ı l ığı (wariness); b u , y a ş a m ı n i l k u y u m l u olmayan özelli J.. l eri yok etmediğini belirt­
tipi fiziksel \'l' sosyal çevrenin belirli t ü rlerini y ı l ı n ı n i k i nci yarısında onaya <;ı k ın a eğilimindedir. mektedir. B u sebeple evrimsel kuramın s u n d uğu
ortaya çıkardığında va r olan i l i ş k i ler. yabancı ortam: Bebeklerin, iimeden belirlenmiş yararlar yaşla birli k t e düşmekted i r, ç ü n k ü doğal
uygunluk/uyum iyiliği: Çonı k l a rı n ıniiaçları ile bir s ı ra boy u n ca ba k ı m n' renle ve b i r yabancıyla seçilim üretken yetenekle i l i ş k i l i d i r .

• S-65 1
yaşlı baklmevi: Yaşamın son dönemini m ü m k ü n revizyona ihtiyacı olduğunu savunan gelişimci­ zihin k u ramı: Kişinin kendinin ve diğerlerinin
olduğunca acıdan, kaygıdan v e depresyondan lerdir. Bilgi işlemeyi, stratejileri ve belirgin bilişsel zihinsel süreçleri n i n farkında olması.
uzak hale getirmeyi amaçlayan program . Hedefleri basamakları daha fazla vu rgulayarak Piage t ' n i n zihinsel gerilik: B i reyin zihinsel yeteneğinin
ha,talıkları tedavi etmek ve yaşamı uzatmak olan k u r a m ı n ı ayrınulandırmışlardır. sınırlı olduğu d u r u m . B irey, geleneksel zeka
hastane ile yaşlı bakımevinin hedefleri birbirine yönetici d i k kat: Hareketi planlamayı, dikkati testlerinde genellikle 70'in altında olan düşük
ters düşmektedir. amaca ayırmayı, hata bulmayı ve telafi etmeyi, ZB'ye sahiptir ve g ü n l ü k hayata uyum sağlamada
yavaş ısınan çocuk: Etkinlik düzeyi düşük çocuk, görevlerdeki ilerlemeleri izlemeyi, yeni ve zor güçlük çeker.
bir dereceye kadar olumsuzdur ve düşük duygu koşullara karşı koymayı içerir. zihinsel yaş (ZY): Binet'nin başkalarıyla karşı­
durum yoğunluğu gösterir. laşıırıldığında bireyin zeka gelişiminin düzeyini
Y e n idoğan Y oğ u n Bakım Ü n i te s i z gösteren ölçü m ü .
Nörodavranışsal Ölçeği: YDDÖ'nün (Yenidoğan zihniyet: Bireylerin kendileri için geliştirdikleri
zeka böl ü m ü : Bir kişinin zeka yaşının kronolojik
Davranışsa! Değerlendirme ölçeği- Neonatal değişken ya da sabit olabilen bilişscl görüş.
yaşına bölü m ü n ü n 1 00 ile çarpılması.
Beha vioral Assesmcnt Scale- NBAS) "ürünüdür" .
zeka: Günlük yaşam deneyimlerinden öğrenme zor çocuk: Olumsuz tepkiler vermeye, sık sık
YYBÜNÖ yenidoğanın davranışlarının, nörolojik ve
ve o nlara u y u m sağlayabil m e ve problem çözme ağlamaya eğilimli. düzensiz günlük rutinleri olan
sinirsel tepkilerinin ve d ü ze nleyici kapasitelerinin
yeteneği. ve değişimi çok yavaş kabul eden çocuk.
değerlendirilmesini sağlar.
yeni-Piagetciler : Piaget'nin bazı konularda haklı zigot: Fertilizasyon (döllenme) süresi nce oluşan
old uğunu, fakat kuramının hat ı rı sayılır ölçüde tek bir hücre.

S-652 Sözlük

i si m d izi n i
Aalsma, M. C., 406 Alzheimer's Association, 570, 580. 5 8 1 , 583, 1 5 5, 37 1 B a rker. R., 3 3 2
Aaron, 222 584, 60 3-604 Asne<. A. G., 2 5 8 Barkin, C., 3 5 9 , 406
AARP. 5 1 5 Amabile, T. M., 293, 3 1 1 Asting.ton, J. W., 228 B a rlow, D. P., 6 1
Abar, C . . 367 Anıador. C., 2 1 3 Atchley, R. C . . 577 Banıes, L . L., 45 1 , 6 1 2
Abbott, A., 558 Anıaıo, P., 26 1 , 262, 459. 462 Aıenciu, C . V., 6 3 9 B a mcs, M., 4 5 1
Abboıı, R. D., 582 Anıato, P. R., 2 6 1 , 262, 463 Atkins, R., 3 7 7 Barnt'tt, W. S., 222
ABC News, 234 Amed, 5., 2 ı 3 , 278, 28 ı Aıkinson, R. M., 549 Baron, N . 5., 1 72- 1 7 3, 1 76
Abdo, C . H., 486 American Academy of Pediatrics (AAP), 1 1 8, Auali. E., 565 Baron-Coheıı. 5., 229, 285, 286, l 1 1
Abellan van Kan, G., 5 8 2 120, 1 2 1 Aıtar-Schwanz. S . . 5 ı 9 Barrett. A. E . . 1 30
Ablow, J., 1 90 Americ:an Academy o f Pediatrics Task Force Auberı, G., 5 37 Barreıı. D. E., ı 2 3
Abraham, S . . 95 on tnfanı Posiıioning and sıos. ı ı 8 Aubın, S., 607-608 Barreıı. T. M . . 1 30, l 3 1
Abraido-Lanza, A. F., 360 Americ:an Academy of Pediaırics Work Aud, M. A., 5 5 6 B a rry, C . M . , 336, 3 5 9
Abram;, L., 95, 488 Group on Breasıfeeding, 1 20, 1 22 Audesirk, G., 5 5 Ba rry, M., 3 5 9
Abruscaıo, J . A., 3 37 American Academy of Science Comminee, Audesirk, T. . 5 5 Ba rry. M. J., 22 1
Accomero. V. H., 88, 89 236 Audhoe, 5 . S., 439 Barı, W. M., 32
Accurane, 86 American Associaıion o f Univcrsity Women, Ausrnd, S. N., 537 B a rla, E., 82
Ackerman, J . P., 8 8 431 Au>ıad, 5 . 5., 537 Banels, L., 625
Adam;, J . C., 544 American Cancer Society, 424 Autex ier, C., 5 3 7 Bartholumew, J., 6 1 2
Adams, K. F., 479 American College Health Auyeung, B., 250 Barık, C., 2 1 4
Adam>, R., 483 Association, 4 1 8 Avenı. N. D . , 67 Barısclı, K., 227
Adams, 5., 450 Americaıı College of Obstetricians and Avis, N . E., 487 Baruch, B., 5 3 2
Adam>, 5 . M., 1 1 8 Gynecologisıs, 87 Avison, W. R., 74 Baruıh, L . G . , 340
Adanıson, L., 1 90 American Dietetic Association. 1 20 Avramopolous, O., 5 5 7 , 5 8 1 Bashir, M., 603
A<lministralion ror Children and Faınilies, 2 3 5 Aınerican Psychiatric Associaıion, 87 Ay,ılon, L . , 520 Bass, J . E., 292
Admin istration o n Aging. 6 3 7 American Psychological Association (APA). Ba"eıı, H . H .. 245, 3 1 8
Adolph, K. E., 1 2 5, 1 26, 1 27, 1 28, 1 29, 1 3 1 , 38, 404, 438, 456 Baars. J., 1 9 Ba>ta. N . E., 604
1 32 , 1 34, 1 40, 1 4 1 , 144, 1 90 Ames, M. A., 426 Babızhayev, M . A., 54 3 Baıes, E., 1 88
Aeschylu>. 569 Aın>O, D., 1 39, 1 40 Baby HUG, 6 3 Baıes. J . E., 1 84, 1 85, 1 86, 1 87, 203, 204,
Afanasev, 5 3 7 Am>ıerdam, B. K . . 1 88 Bachman, J. G., 367, 422. 423. 443 446
Afa nas'ev, 1., 5 3 7 Aııdcrman, E. M., 374 Bacon, F., 552 B a uer, 1 . , 596
Afifi, W , A., 4 5 0 , 4 5 5 Anderman, L. H . . 374 Badaly, D., ı 28 Bauer, M . E., 482, 5 38
Agarwal, 5 . , 5 4 1 Andersen, P. A., 450, 455 Baddeley, A. D., 49 1 , 566 B a uer, P. J., 1 58. 1 59, 290, 3 1 1 , 37 1 , 482,
Agency f o r Healthcare Research a n d Quality, Anderson, B . . 364 Baddock. 5 . A., 1 1 8 538
1 2 1 , 1 22 Anderson, B . M., 2 8 5 Baer, H. J., 2 8 1 B a ukl, R., 484
Aggarwal, N. T., 5 8 3 Anderson, C . A . , 2 6 9 , 2 8 6 Baha, A., 398 Bauınan, K. E., 7 3 , 359, 368, 546
Agra>. W . 5., 369 Anderson, E., 3 3 1 Bahali, K., 258 Bauınan, W. P,. 546
Agrelo, R., 6 1 Andtrson. G . J., 544 Bahrick, H . P., 564 B a u ıııeisıer, R. F., 3 1 5 , 3 1 6, 382, 496, 499.
Aherıı, N. R., 423 Anderson, 1., 430 Bahrick, L. E .. 1 40 500
Ahluwalia, 1. B., 1 2 1 Anderson, K., 603 Baillargeon, R.. 151. 1 52. 1 5 3. 1 5 5. Baunırind. D . . 73, 2 5 3. 256. 272
Ahrons. C . . 2 6 1 . 5 1 9 Anderson. P. A .. 467 1 76. 326 Baur. K .. 426, 427
Aiken Morgan, A . T., 569 Anderson, 5. A., 460 Bain, J., 547 B.rnserman, R .. 262
Aikens, N .. 1 7 1 Andersson, G., 495 Bakeman, R., ı 04 Bava, S., 3 5 7
Aimone, J . B., 540 Andres. P., 573 Baker, B., 5 1 6 Bax ıer, J . K., 9 5
Aimworıh, M. D . 5., 1 83 , 1 9 3, 1 94, 204 Andres, R. K., 573 Baker, D . A., 5 ı 6. 5 7 3 Bay ley, N., 1 62. 1 63 , 1 7 5, 1 76
Airasian. P. W.. 32 Anetzberger, G. J., 585 Baker, L . A . , 6 3 Bayky Scales of lnfanı Dt"velopment. 1 2 3,
Air-Crib, 26 Angel, J . L., 5 4 1 , 638 Baker, L . D., 5 7 3 1 62, 1 63 , 1 7 5
Aisen, P. 5., 5 8 3 Angel, L., 5 4 1 Baker, T . A., 548 Bayraktar, M. R . . 86
Aizawa, K., 5 5 l Angel, R. J., 638 Bakasma n-Kranenburg, M . J .. 1 90. 1 94, B.ıysiııger, C . L., 66, 90
Akbari, A., 1 2 1 Angelone, T., 550 1 95, 449 Ban.mıo, L. A., 479
Akhıar, N., 2 3 1 Anıonucci, T. C . . 5 1 8, 520, 609. 6 1 0. 6 1 4, Balaji, P. . 9 5 Beadı, 5. R. H., 463
Akiyaına, H . , 520, 609, 6 1 O, 6 3 8 638 Balchin, L., 99 Beardslee, M. R., 3 ı 7
Aksan, N., 248 Apgar 5cale, 1 06 Baldwin, J., 496 Bea rer, C. F.. 2 l 5
Akter, Doly, 1 1 Aposıolaris, N. H . . 2 5 2 Ballıara, B., 1 00 Bearman, P. S . . 3 5 6
Alberı, 5. M., 6 1 2 Appletield, J . M., 269 Balkau, B., 420 Bearman, S . K . . 3 5 6
Alberıs, E., 372 Appleıon, J. v. . 258 Bali, G. D., 420 ıhe Beatles. 9
Albus, K . E. . 2 5 8 Appleyard, K .. 2 1 Bali. K . . 420. 5 7 3 Beaıy. J. J., 2 3 2 , 304
Alcaro, 5., 557. 5 8 1 Aquilıno. W. . 522 B a l l ar d . V . L 54 5 Beaulieu. D. A., 246
Alcohofü.--s Anonyınous. 424 Araujo. K., 3 5 9 Balsano. A. B., 1 2, 3 5 1 Bechıold. A. G., 1 39, 1 40
Alder, 5., 420 Arbea u, K . A . , 266, 267. 268 Balıes. M . M . . 56, 477, 5 3 6 . 543. 568 Beck, C . T., 1 O l
Aldrin, B., 6 1 4 Arco, A . D., 540 Balıes, P. B . , 7, 8. 9, 1 7, W-2 1 , 44. 56, 76, Becker, D . . 2 ı 3
Alex, 80, 8 1 , 86, 1 6 1 Arendas. A., 9 1 78, 477, 536. 5 37. 562. 56 3 , 568. 569, Bednar, R. L.. 3 1 6
Alexaııder. K., 3 3 8 Arenkel, B . R., 540 589, 597, 598, 599, 6 1 4 Bedrock. Mr., 3 1 3
Akxander. K. W., 2 2 5 Ariceli, G., 369 Baltımore ;tudy, 5 1 1 - 5 1 2 . 5 2 5 Beeclı, A. R., 430
Ali, M . , 5 8 5 Anıa, E. N., 306 Bandura, A., 2 6 . 27, 4 3. 4 4 , 56, 76, 78, Bc:e<:hcr, H . W., 46 3
Allemand, M . , 5 1 1 Arizona Teacher of ıhe Year, 362 248, 251' 293, 3 1 6, 344, 346. Beeghly, M., 88
Ailen, E. G., 9 1 Annsırong, L., 4 1 8 497, 6 1 4 Beeıs. M. W., 2 1 4
Ailen. G .. 362 Arneıı. J . J., 4 1 6. 4 1 7. 424. 443 Bangdiwala, 5 . 1., 96 Bdord. V, H., 5 1 7
Ailen, J P., 362, 390 Aronow, W S .. 546 Banja, J., 6 3 3 Beghl'llO, R . A .. 2 9 3
Ailen. M .. 390 Aronson, E., 340, 346 Bank. L.. 403 Behrman, R . E., 2 1 2
Ailen, R., 403, 520 Arrasmith, D., 376 Banks. J . A., 1 1 , 39, 3 3 8 , 3 3 9 Beli, M . A., 1 6. 1 1 4, 1 1 6, 1 79
Allin�ıon, R. L.. 304 Arıerberry, M. E.. 1 32, 1 3 5, 1 36. Baııks, M . 5., 1 36. 1 40 Beli, P. A., 584
Alnı, B., 1 1 8 1 39. 1 40 Barajas, R. G., 298 Beli, 5 . M . . 1 8 3
Almeıda, D . M .. 507, 508. 509 Ascher, B .. 478 Barba, G. D., 565 Bellinger. D . C . , 2 ı 5
Aloi. J . A . . 6 3 5 Asendorph, J. B .. 1 84 447 Barbara, 53 Belloıno, R., 624
Aloni. T., 2 8 3 Asghar-Ali, A., 580 Barbarin. O. A., 1 7 1 , 234. 2 3 7 Belsky. J., 1 84, 1 96. 20 1 , 204, 5 2 1
Alıarac M . , 6 9 Ashcrafı. M. H . . 290 Barbieri. M . . 5 3 4 Belıran, ı . . 367
Althof. 5 . E . , 486 Asher. 5 . R., 3 3 1 . 3 32 Barbu-Roth, M . , 1 2 7 Benı, 5 . L., 327, 346
Alıol, 5. E., 486 Ashley C., 6 1 4 Barefooı. J. C., 5 8 0 Bender, H. L., 1 5 5
Alvarez A . . 220 Aslin, R . N., 1 3 5, 1 37, 1 38. 1 3 9, 1 40, 1 5 1 , Bargh. J. A . . 4 5 1 Benderskı. M . . 1 l 3, 1 14

iD-653

BenL·nson, J. F., 252 Bird iı ı , K. S., 520, 609, 6 1 O Bo... ıon C hild rl'n\ Ho\p iıa L 1 24 Bmok"ı·Gunn. J .. 1 88. 1 98, 1 99. 216, 264,
B engı..,on, V. L., 5 1 8, 602 Birıııan , B . F., 3 38, 398 Bo\tun Globe, 382 298, l 5 5 , 3 56
Bengh\on. H . . 5 1 8. 520 B i rınan. O .. 398 Bo... ıon Latin Ac-adenıy. 3 $ 1 B m ugh ıo n, J .. 1 68
BL'llll. P. A.. 67 Biro, :1-1. M., 363 Bostoıı Sımknt Ad\'io;;;ory Council. 38 1 Brovedaııi. P.. 405
8ı.-'lll1l'll. (. ı., 3 39 Birrl·n, .J. E., 5 39. '>79 Bmvnırıh, H. B .. 5 3 6 Brower. K . .J.. 2 1 2
Benııeıı. J. P.. 585 Bisian-hi. P. S .. 567 Botk.in, O. . 256, 2 5 7 Browıı, B . B . , 263, 39 1 , 393, 39-l, 397, 403.
Benııeıı K. M .. 6 36, tı 39 Bis.,on, J_ l.. 624 Bol \<\-İllick, .J., 1 8 639
Benneıı. � _ 286. · ns Bjork lund, O. F., 55 Bouchard, T J., 5 3-5-l, 7 8 , 4 3 0 Brown_ B ı . . 1 1 2. 1 2 2
Ben ı ıe ı ı, T.. 285 Black, B., 5 1 8 Blıuffard, J. A . . · B O Brnwn, O .. 4 8 3
B enııi ıı�hm en. O., 309 Blacl., M. M . , 88. 1 1 9. 1 20, 1 2 3 . 2 1 2, 2 1 ) , Boulfard, L. A . . 430 B rown, D. W., 2 6 3 , 264, 358, 39 1 . 393. 397,
Benoiı. O., 258 518 B o u rbeau, J .. b0-1 510
Ben\Oll, B .• 359 Bl"J.wdl, L.S., l42, 343 Boutdt, E . A .. 285. 286, 287 Brown. J . D. . 3 5 8
Benson. J . \.
. 1., 6 3 B lagmk.loııııy. M. V., 5 5 3 Bomsik.otı, 36 1 Brown, . 1 . K., 5 1 O
Ben son. L.. 2 8 1 Blaha, C . O . , 5 3 9 Bouısikou. T.. 1 00. 3 6 1 Brown. J. V., 1 04
Benson, P. L. . 68. 69 Blcıir, ı\. 1.. 290 Bovnis, A . . 5 5 1 Browıı, L. S., 427, 44 3
Beıııkr, R . A. 480 Blair, S., 290, 550 Bower, T. G. 1 3 5 , 1 36, 1 37 Brown. R., 1 70. 1 7 1 . 1 7 6
Ben tlt'y. A. C.. 1 l . \29. 3 38. 3 3 9 Blair, S . N .. 550 Bowlby, J., 28. 44, 1 8 1 , 1 8 l, 1 9 1 , 1 92, 1 93, Brnwıı. R. r. 484
Be nı ky, P.. 5 3 9 Blake, J . S . , 2 8 1 1 94 204 Brown. S. L.. 6 1 1 . 637
Bcı11ies, K ., 2 5 3 Blake, W., 1 8 1 , 266 Bowmaıı, N. A., 4 1 7 Brown. T. N . . 264
Bcrard, A . . 87 Blakeıııorr. J. E. O., 1 86, 2 1 1 , 249. 2 5 1 . 252. Boyd. M., 3 'l 7 Brmvn. W. il .. 2 1 3
Bereııhaum. S .. 32 3. 324. 327. 3 5 5 32l. 3 2.1, 325, 327, 3 5 5 Boyl'r. K .. 1 59 Brown, W. .1. 420
Bt'renbcllllll, S . A.. 1 86. 249, 2 5 1 , 252, 325, B lakenınn·. S . J .. 2 1 O Boyil'. J .. 2 1 2 Browıı U ni \'l" r\ i ty. 365
l55 Bl,ıııcl., il. M., 422 Boyle, O . F., 306 Browııell. C . A. . 1 90
Berg, A . I . , 637 Blaııco, M . . 400 Braak., H .. 490 Brownridge, O. A . . 457
Bergen, D .. 267. 269 Blank.l·nship. L, 362 Brabyıı , J. A., 543 Bruce, A .• 62 3
Bergn. A. K . . 567 Blank.son. A. N . . 449 Bradley, C . T., 026 Bruck, M., 225. 226
Berger, .1. il., 42' Bla", E., 1 2 7 Bro<lley, R. E., 603 Bnıt'ck, K. E . . 5 8 3
Bergn. J. T.. 624 Blaııınann. B . . �9 B radl q, R . H., 1 87 Bruera. E . , 626
Berger, S., 423 Blan·r. O .. 579 Braincnl, C . J .. 29 1 . 3 1 1 Bruine dl' Bnıin. W., 372
Berger, S . E . . 1 28 Blaft'r, D. G., 580 Bram .... H . . 28-l, 285 Brunsıeiıı K lonıe k A., 3 3·1
Berghl'lla. V., 95 B lies 111er, R . . 453. 5 1 8 Bra ıı cazio, L. R .• 87 Bryaııı. J . A . . 269
Bergm.ın. L. 556. 580 Bl ock, .J ., 447 Braııd. M., 364, 568 Bryaııı. J, B., 1 65. 2 3 1 . 3 0 3
Bergnıan Lr,·y, T.. 580 B loml·Sieglric<l, J .. 88 Brandon. P. D .. 264 Br)',1111. P. E . , 2 2 7
Beri., L E., 22 1 Blooııı, B., 3 0 I, l02 Brambıadıer. J., 602 Brvanı. W . C . . 6 3 1
B erk e k y Longiıudiııal S t u dy. 3 5 6. .ı20. Bloonı. L.. 1 68 Braıııı, D., 5 3 3 B uclımaıı. A . S .. 54 3
51 1, 512 Bloom. P., 22S Braııslord, J . , 3 37 IJuckley, K . E., 269
Berku, G kasoıı J., 1 64, 1 70, 1 72, 2 3 0-2 1 1 , B loo mgarden. Z. T. . -479 Bra\d, K . J., 626 Buckııt'f, J. C .. 3 1 7
240, 303 B loor. C., 5 5 1 Brauıı, U. K . . 580 Bucur. B . 56<1, 565, 570
Berk.o. J.. 2 30. 2 39 B los-frld. H . · P., 192, 493 Bra1eltoıı, T. B., 98, 1 07 1 24, 1 27, 1 44 Burx. vaıı Wel. F. . 520
lkrlin, C . M .. 74, 1 22 B l u c k , S., 476 B razel to ıı NL·oııa ıal B eh,ı,·hı ral AsSL'\Smeııı l:hıd ıı er, R . . 476
Berlin, L. .J .• 2 1 B l u m i , S .. 66 Scale ı NB A S ) , 98, 1 0 1 1 06, 1 24, 1 6 2 Budov<>ky, A., 60
Berliıı Agiııg Sıudy. 7 B ltı,tt'in. D .. 4 3 7 Bredl'k.amp. S .. 1 0, 234, 2 3 7 Bu eler, H., 5 38
Bnlyııe, D. E., 267, 272 Blyı lı , D. A., 3 5 6 Brt't'lt', E . . 5 5 3 B ugenıal . D., 2 5 1
Bnnıaıı, M. G., 224 Boas, D . A . , 1 69 Brl·iıılinger. K .. 1 5 3 Bugenı a l. D . B . . 246
Berııard. K . . 70 Bobrk, O, L., 1 2, 3 5 1 Breiıbart, W. S., 6 3 2 B u h imsdıi, C. S .. 86, 95, 1 22
Berııdı, T. J .. 3 36. 374 Bod rm·a, E., 222 Brl'nıher, 1 . , 3 1 6 B u h rmesıer. D .• 392, 394
Bnni ngL'r, V. W. . 284, 285, 3 3 7 B ol'l eıı , P. A .. 6 35 Breınner. G . . ı 5 3 Bulı,, E., J l l
B erry, .1 . 1.., 289, 626 Boe rn er. K . . 6 3 5-636 B rl' nd gen , M., 404 Buijus, D . . 1 1 4
Berrv. .J. W., 289 Bol'\İllg, C. A., 2 1 6, 3 9 1 Breııd gen. R . M . . 326 Bukow"lk.i, R .• 9 1
Bersdıl'id. E . . 452. -1'> 3, 47 1 Bogel l, J. E .. 6 3 5 Brcııner. J . G., 1 40 Bukowskı, W M . , 266, 3 3 1 . 3 '2, 3 34, 3 36,
Bcrıemhal, B. 1., 1 37 Bngg, T., 5 1 1 . 600 Brl'l1 t, R . L., 90 3 9 1 , 392
Benenıhal. B . L., 1 2 5, 1 36, 1 37 Bohan n o n, J . N . . 1 64 Brl''tttc, L. M . . 4 3 3 Bulil., C . M., 369
Be n raııd . R. M .. 60 3 Bohlr. P., 576 Bn·ıherıoıı. ı . . 1 82. ı 92 B u ıııpa s. M. F., 390
Besk.cn. M . 560 Bohlin. G .. 447 Brewstl'r. .!\.. L., 3 5 9 Bump,ıs�. L.. 522
Bö::.eııc. L.. 548 Bohr, V. A., 552 B ridgers. L . , 388 Bu rgard . S . ·I 17
Bessey, P. Q., 2 1 4 Boi,in, \1., 3 36, 3 9 1 , 392 Bridge'. J . S . , 52 1 Burge\s· C lıauıpoux. T. L . . 364
Bcsı, C . l.., 250, 430 Boks, M. P., 65 IJridgcıı, D . .1., 1 8 1 ll u r�lo, 1.. D., 583
Besı. D . 1.., ı 1, 38, 2 5 1 , 324, >28 Bolding. A., 97 Brigham. J\1., 287 Buriel, R., 40, 44. 1 98, 254, 329
Beıeml.y, 1. D., 480, 482 Bolıe, G., 2 1 5 Bril, B., 1 2 9 Burk.e. D. M . . '>75
Beıhell , .1 ., 406 B ol ıon, M . M., 585 Brinı, G . , 477, 487, 500, 506 Burl.e, .1. il., 102
Beuı:ns. 557. 58 1 8011�111110, G. A .• 637 Urim, O . . 4Y4. 5 1 5 Bunıs, E . . 97
Beıı cns. K 581 Bonda. D J . 557, 58 1 Brin. S., 2 3 4 Burr. .l.. 6 1 1
Beııy, 5 3 Bt.lfldarı: W. . 5 19 Briııon. H. L . , 1 2 1 B u rra\ıon. •1 0 3
Beutd. M. E . . 439 Bondnıass, M D .. 6 3 7 Briııun . .1. R., 1 2 1 A ur�uı.:k, W D .. 28-l
Ben·rly. C . . 604 B onj o ur, .J. P., 5ı.49 Bnıadus, !., o 1 1 Bun, K .. 1 3
lkydoun . .1\.-
1. A . . 420 Bonııy, C . R.. 2 9 1 13roı.:a \ area. 1 69 1 70, 1 76 Bun. K. B. 1 1 6
Bhuııa. Z. A .. 21 o Bon \'i ll ian . J . D. 1 64 B rockmc�Tr. S. 521 Bun. S . A., 7 3
Bialy\Wi., E.. 306 Boor. .\1. E . . 542 B rod L·rick . R . . 4 1 6 B u rroıı. N w. . 420
Uian, Z., 54-4 Booıh, A., 1 60, 262 Brodil', L. ı.: . . 90 Burıon. R .. 'i4. 420
Biblarz, T. J., 46 1 Booıh, D. A . . l �9 Brod\I-y, .J. L., 1 2 3 B u n s, D C.. 2 34
Bih<>k ,\1. B., 24, 3 - 1 Booıh. \1.. 397 Brod\ , N., 290. 297, 298, J 1 1 B u;by, D . M., 459
Bick.ham, O . S. • 268 Bool h · Laforn>, L.. 1 82. 266 Brody, R . M .. 426 Bu<ihman. B . J .. 269
Bid e ll, T. R., 4 l 3 Bopp, K . . 566 Brodıiıısky, O. M . . 68, 69. 70 ııu,hııell, L w. R., ı 36
Bidak, A A. M., 5 7 1 Bopp, K . L., 566 Broıııley. D .• 3 1 -1 Bu\lıell, r- W., 1 40
B ie rma n K L.. 3 3 3 Bor. W -103 Bronft'nhrt'nner. U., 28-29. 4-4. 2 1 5. 26 3 , Bu", D., 5 5 , 78, 45 1
B ieruı . L. J .. 424 Bordwn. J • 1 36 328. 508 lltı\\, D. M . 250, 4 5 1 , 158
Big Brolhl'f' Big Sistl'r�. 3 1 6 Borgmaıı, J .. 3'>-1 B ro ıht l' ın, P.. 2 5 1 Bu's, K. A., 1 79, 1 86, 250
Bigelm,, A . E. . 1 9 5 Borıısll'in, M H 1 1 , 1 36. 1 -18, 263. 167, Brook, J _ S . . 3 9 1 B tı\se. E. W . 579
Bigelow. _ı. H . . 2 3 7 268 B rook.er. R., 20. 5 5 . 60. 6 1 . P . J.
Bu .....e. 5-l ı
Big�'· B . K . , 3 3 3, 3 34 Bnron . .1. B. 8. 57 2 Bnıokharı, S . ,'\.\.. 3 38 BU\\t'\', t\ 25 1
Bili and Meli ııda Gclll'\ Fouııdation, 37'> Borıkld. H .. 1 69 Brook'>. D. J . . 539 Husıanıeııtt.>Aragonn. A .. 67
B i ndcr, T.. 89 Borıag.ı. M., 66 Brouk.s. J. G .. 29 1 . 3 1 1 13tııclıer, K . . 364, 366
B i nL'I. A .. 294. 3 1 l Bosack.i. S. L.. 226 Broob. ı\1., 29 1 ll t ıı ler. R . N., 546, 594
Birdı. R .. l l6, 1 3 7 Bo..,man. E A., 5 3 '>. '>·1-l B rook�. M. <.ı .. 29 1 311 Buı ler, Y <.ı 306
Bin.Jiıı. '>20 Bo<.ı ı m.k C. \'., 5 3·1 Brouı.,, R., 1 57, 1 5 8, 1 70. l '10 Ruırica, R . A . . 6 1 1

İD-654 lsım Dızını



B u uerwonh, G., 1 57 Cashion, M. C .. 92, 95, ı 00 Chiambre110, P., 634, 6 3 5 Colli n,, M .. 294, 3 1 4, 3 1 5, 142. 389, 390,
Butıerworth. P., 5 1 5 Cashman. K. O .. 549. 5 5 2 Chiang, K . J . . 596 394, 195
Buns, M . M .. 4 3 9 Cashon, C .. 1 3 5 Chiba, T., 5 5 7 , 5 8 1 Collim, W. A .. 3 1 4, 3 1 5, J J I , 189, 390.
B u zwell, S., 3 5 8 Caspe". K. M .. 7 4 , 449 Chibnall, J. T. . 5 5 1 394, 3 9 5
Byers, B . E . . 5 5 Caspi, A.. 74, 446, 5 1 3. 5 1 ·I Chkk-fıl-A. 2 1 2 Colombo, J .. 1 56. 1 58
Byrd, T. L . , 483 Cassell, E. J., 626 Chida, Y. . 6 0 1 Colıranc, S . L., 298
Byrnes, J. P.. 24, 370. 3 7 1 Cassidy, J .. 2 ı Childrcn 's Ddense Fund. 1 2, 1 3 Coıııh,, M . . 304
Byıschkow, K. . 423 Casıle, J.. 69 Children's Hospilal Medical Ccn ter. 282 Coıııer, J .. 340, 34 ı . 346
Caıania. J . . 547 Children's Mercy Hospital, 65 Coınmodari, E .. 564, 566
Cabeza, R .. 5 4 1 . 573 Caughey. A. il .. 67, 483 Childrt•n's Services Deparımem. Sanla Clara Comınoner, B . , 58
Cabrera, N ., 1 99 Cavanagh, S. E .. 3 5 6 Counıy Oflke of Educaıion, 236 Conınıons. M . L, 4 3 3
Cabrillo Collegc, 464 Cavell, E . C .. 404 Chiriboga, D. A .. 6 1 2 Compcr Projeci for Changc:, 340
Cacho. 1., 544 Ceci, S. J.. 29, 225, 226, 297 Cho. Y. B .. 405 CoJl(:a nnon, P. , 534
Caciuppo, J. T. . 6 1 0 Cenıer for Sdence in ıhe Public Chodosh, J.. 405 Conduc.:ı Problenıs Prevemion Resl·ardı
Cagigas, X. E .. 1 1 Inıere-.ı, 2 ı 2 Choi, N. G., 595 Grotıp, 407
Caldwell, K. A .. 3 36 Cenıer for S u rvey Research at the Universit} Clıomsky, N .. 1 69, 1 76 Confer. J. C.. 5 5 , 56
Calenda, E .. 1 1 9 of Conıwcıi<:ut. 4 37 Clıong, C . M .. 392, 394 Cong<•r, K. J .• 2 6 1
Calisarni. T., 6 1 2 CenteringPregna ncy, 92-93 Chow, P. K . . 6 1 0 Congcr. R. D . . 2 6 1
Calkins. S . D. . 1 6 Cenıers for Dheaı.;e Conırol and Prevention, Christakis. N . A . . 6 3 8 Connery, S., 479
Callahan, D .. 6 3 9 68, 21 J, 28 1 . 285, 360, 404, 420. 479. Chrisıensen. il. . 570 Connidis, l. A., 1 4
Calmenı, J . L. 5 3 6 552 Clırisıensen, K .. 570. 606. 609 Conııolly, J . A., 394, 395
Calıran, G.. 1 8 1 Cerda, M., 7 3 Christcn.;;e n, S .. 390 Cunnolly, L. A .. 394, 395
Calvin & Hubbcs, 59, 2 5 3 Chalupa, L. M . , 540 Chri'\tian, L. M., 584 Connor, J., 286
Camburn, O . , 3 5 8 Cha mbers, B .. 2 36 Clıristiani, O., 74 Conradı, E .. 1 90
Cameron, J. M .. 423 Chan. R . . 626 Chrisıie, J .. 2 l2 Con'itantinl', N. A., 362
Caıninis, A., 406 Clıan, S .. 1 04 Chung, J . K.. 544 Consıanzu. M., 6 1
(anıp Spifida, 85 Chan, S. w. . 1 04 Chung, T., 544 Conıant, T. L , 292
Camp Vicrnry, 85 Cha ndler, M., 3 1 5 Clıurch, D. K .. 556, 580 Contesıabik, A . . 5 5 2
Caınpa, M. 1., 448 Chandler, M . .1.. 228 Cicclıc11i. D .. 256. 257, 258, 2 5 9 üınırada. R . J., 480, 4 8 2
Canıpbell. B .. 1 20. 296. 299, 429, 494 Clıandra. 3 5 8 C iccola. A .. 567 Cook. H . L . , 1 36, 392
Camııbell, C. ' ... 429 Chandramouli. B . A .. l 2 2 Cicirelli, V. G .. 5 1 8 Cook, M., 1 37
Canıµbell, F. A . . 299 Chang, C. L . , 548 CigninL P. . 66 Cook. T. D .. 392
Campbell. J. D .. 495 Clıang, J. S., 2 1 5 Cil lC5'en, A. H. N .. 3 32 Cook,cy, E. C., 360
Campbell, K. J.. 1 20 Chang, V. W., 604 Cimarolli, V. R .. 54 J Coolbc:ar, J., 2 5 8
Caınpbell, L, 296 Changing Media Developmenı. 286 Ciol. M. A. . 6 1 2 Cuoney, T. M .. 607
Canıpbell, R .. 430 Chao, R .. 255. 26 1 , 272 Claes. H . 1., 486 Connrod, O. V., 90
Caınpos, J . . 1 80, 1 82, 1 90, 1 94, 204 Clıao, w.. 2 6 1 Clark, B .. 3 3 8 Cooper, C.. 5 8 5 , 5 9 3
Canıpos, J. J .. 1 37, 1 79, 1 9 5 Clıaplin, T. M . . 404 Clark, D. J .. 542 Coopcr, R., 484
Candore, G .. 5 3 3 Chapman, A . R., 67 Clark, E. V.. 1 70, 1 7 1 , 2 3 1 Coopcr, S. M .. 338, 339, 399
Canfield, J .. 562 Cha rles. J . E. . 296 Clark, J .. 422 Copeland, C., 578
Canfıeld. R. L. 1 5 3 , 2 1 5 Cha rles, S . C .. 597, 609 Clark-Coııon. M. R., 575 Coplan, R. J .. 265, 266, 267, 268
Caıısino. S., 565 Clıa rles. S. T. . 1 8, 507, 508, 596, 597, 598, Clarke. E . J . . 52 1 Copple, C.. 209, 2 3 J, 234
Capozzoli, M . C .. 1 5 7 6 1 0, 6 1 4 Clarkc-Sıewarı, A. K .. 1 99 Curbelt, T. 1 40
Cappeliez, P.. 595 Clıarlesworıh, R . . 2 3 4 Clausen, J . A.. 494, 500, 5 1 1 , 5 1 2, 526 Corbt' tıa. D., 1 4 1
Carbonell. O. A . . 195 Charlıon, R . A.. 5 7 3 Clay, O. J.. 54 3 , 632 Corciicr. S . . 92
Cardell, M .. 46 1 Charman, T.. 2 8 6 Clay, R .. ! O l Cornwcll. B .. 1 8. 598, 6 1 1
Cardini. F., 485 Charness. N .. 5 3 5. 544, 576 Clay, R. A .. 5 4 3 Conına, G., 486
Carin, A. A .. 292 Chase-Lansdale, P. L., 200 Clearficld, M . W., 1 5 1 Corporaıiun [or Nalional and Communiıy
Carlsen, K. C .. 2 1 5 Chassin, L., 367, 52 1 Cleınenıs, J. M . . 625 SerYice, 6 1 1
Carlsen, K. H .. 2 1 5 Cha11ers. L. M .. 587, 6 1 4 Clt..•mnıensen, D . . 85 Cor'iO. J. F.. 545
Carlson. E . A., 1 9 5. 446, 448 Chaudhury, il. , 595 Cleveland, .1 N .. 1 5 1 , 576 Cor\o, P. S. 256
Carlson. S. M .. 2 1 7 Chauhan, S . P.. 9 5 Clifıon, R . K.. 1 30. 140 Cortina, K. S. 609
Carlson, w. . 404 Chavez, R .. 48 l Clinical Chiltl P..;ydınlog} lnıt.·rm.hip Corwyn. R. F., 1 87
Carlsson, A . C .. 5 5 3 Cheah, C .. 3 3 3 Program. 1 0 cu.. rnicks, L.. 55, 2 5 0
Carlıon, M. P.. 2 2 1 Chedraui, P.. 36 1 Clye11, E . R . . 97 Cosıa, P. T., 506, 5 1 1 , 5 2 6 , 598
Ca rnagcy, N . L., 269 Chehab, O . . 5 3 7 Cnaan, R . A.. 388 Cmta, R. M. . 426
Carnegie Mellon Un in·rsity, 359 Chen, C.. 1 86, 342 Coat<iiw orth. J . D . . ı 3 Co,ıall. A .. 1 80
Carnethon. M . R., 4 8 1 Chen. C . H .. 3 5 5 , 366, 548, 5 5 3 Coccheri, S . . 4 8 1 Cnıe, ,1. E . . 383, 185. 4 1 6
Carpendale, J. 1., 228 Chcn, D .. 5 5 3 Coffino, B . . 1 9 5, 447 448 Coıe. L . R., 1 1
Carpendale, J. 1 . M .. 24, 243, 244, 371 Chcn, M. Y. . 164 Coffman. J ı... 290, 2 9 1 Cnıton, S .. 388
Ca rpenıer. J., ı 5 8 Chen, S .. 1 9 4 Colıen, D . . 1 98. 496 Coundl of fa:onomit: Advi'iors. 390
Ca rr, D., 6 2 3 , 6 2 6 , 6 32, 6 3 7 Chen, T. J .. 3 5 5 Colıen, F.. 4 39, 482 Cnurage, M. L.. 1 56, 1 5 7
Carringıon. H . , 1 80 C h c n , X . . 6 1 , 548 Colıcn, G. 1.., 3 9 3 Ctıll\İııeau. T M .. 420
Carringıon. N. A. . 6 3 5 Chen. X. K.. 1 00 Cnhen. L . B . . 1 54 Cmı ..y, B .. 5 9 3
Carrol. L , 384 Chen, Z.-Y.. 2 5 3 Coht"n. M .. 4 38 (owan. C . P.. 449
Carroll. A. E . . 278, 334 Chcney, R . . 228 Cohen. P.. 4 l 7 Cowan, P. A .. 1 96, 2'i6, 449
Carroll. L., 384 Cheng, M . - 11 .. 5 5 2 Colıler, B . .1.. 427 Coward, R. T.. 608
Carroll. M. D., 2 1 3, 2 8 1 Cheng, S. T, 6 1 O Cnid, J. W., 403 Cowle,, R . A .. 424
Ca"kadon, M . A.. 3 6 5 Chcng, W. H .. 5 5 2 Coie. J .. 332, 3 JJ, 346 Cowky. G . . 626
Carsıensen, L . L. 7, 596-597, 598, 609, Cheok, M. H . , 74 Coke. 1.. A.. 546 Cox, H .. 26 1 , 456, 587
6 1 0, 6 1 4 Cherka>, L. F., 5 5 1 Col-er, R. 1·1., 5 5 1 Cox, M . J.. 2 6 1
Caner, A . R . . 542 Chcrlin. A. J . . ı ıo Colby, A .. 3 2 1 Coai. 8 .. 8 5
Caner, A. S .. 287 Chemiack. E . P. . 546 Colrnmbe. S .. 573. 574 Crafı. S . 584
Caner. N. . 287 Cherniack, N s .. 546 Colcoınbc. S. J . . 574 Craik. F. 1., 306
Carıoonbank.com. 17 2 5 L 296, 370, 424 Chemobyl. 90 Colc, c. A. . 565, 566, 568 Craik. F 1. M., 306, 565. 567
Ca noonSıod. . com. 42 1 Cherry, K . E .. 567 Cole, .\1., 1 O. 245, 246, 565 Cramond, B . . 2 9 1
Ccırtwright. R . . 1 1 8 Cherwnak. F. A.. 85. 1 1 4 Cole. P. M . , J 80, 245, 246 Crane. J . O . . 5 3 8
Carvalho Bos. S .. 2 1 2 Chess. s .. ı sı. 1 8 5. 201. 204. 446. 447 Colenıan. ,\1.. 1 1 9, JJO. 46 ı. 607 Cravl'n. R .. 244
Carver, K., 395 Cheung, A. C . K. . 236, 480 Cnlenıan, P. D .. 540 Crawlord, A . . 258, 277
Casals. P.. 562 Clıeung, B. M .. 480 Coleman- Phox, 1 1 9 Crawford. O . A., 280
Case, R .. 289 Che\'an, A .. 607 Coleri<lge. S . T., 81 Cretle, ,\.1., 601
Casey, B . J., 1 5, 1 1 3, 1 5 5, 1 6 1 , 2 1 1 . 278, Cht'vret-Mea\'ion, M .. 607-608 Cole\, C. D .. 88 Cn.:·mation As..,ociaıion of Nonh Aml'rka. 619
279, 3 7 1 Chcvreul. H .. 4 34 Coley, R. 1... 200 Crc,ci. M. K .. 605
Casey, P. H . . 1 00 Chcw, W., 406 Collal-ıı, A. . -12 1 t.n
..
·,wt:ll. J . W. . 32
Cash, J. E . . 38 ı. 382 Chi, M T, 290 Colliıı.,, A . , 29-t Cri<l-, N. R .. 269, 326

• İ D-655
Crimmins. E . M . . 5 3 5. 5 5 2 Davoli. T.. 5 3 7 Dilben. 4 5 0 Eby. J. W., 3 3 7 . 4 3 9
Crissey, S . R . . 3 9 5 Day, N . L . , 8 9 , 1 3 5 Dillon, C. F. . 5 4 3 , 544 Eby, L. T.. 4 3 9
Croce. J . . 475 Day, R . H .. 1 3 6. 1 37 Dillon. J.. 493, 494, 543. 623 Eccles. J. S .. 3 3 0 , 374. 3 7 6
Crockenberg. 5. 8 . . 1 86 de. Weenh. C . . 1 2 1 Dillon. M .. 494, 495 Eckenrode. J . . 9 3
Crone. E . A., 279 D e Alba. ı., 483 Dindia, K.. 467 Eckerman. C . . 93, 1 90
Crookes, K., 1 1 4 De 8erardis. G., 485 Dionyssiotis, Y., 549 Ede iman. M . w. . ı 2. 1 3, 44
Crooks. R . L.. 426, 427 de Cabo, R .. 552 Dishion. T. J., 326, 3 3 2 Eden. T.. 278. 2 8 1
Cropley. M .. 2 1 2 De Franciscis, P., 484 Dixon, L . , 5 7 1 Edgington. C .. 3 9 5
Cross. D., 227 de Haan. M .. 1 1 4. 1 58, 1 82, 3 5 7 Dixon, R. A., 5 7 1 Edison. T., 4 34
Croucher, E .. 1 1 3 de Hevia. M . D .. 1 54 Dobson. B .. 1 20, 485 Edmondson. R . . 6 3 9
Crouter, A. C . . 26 1 . 272, 390 de Jong Gierveld. J.. 61 O Dobson. R .. 485 Education for Ali Handicapped Children Acı.
Crowe. E .. 228 De la Fuenıe. M., 5 4 1 Dodge. K .. 255. 3 3 3 . 346. 393, 407 286. 309
Crowell, J. A .. 5 2 1 d e Lange. T.. 5 3 7 Dodge. K. A., 407 Education Testing Service, 34 1
Crowley. K.. 3 2 de Leo. D . . 405 Doheny. M . . 227, 229 Edwards, J. D . . 3 5 3, 5 7 3
Crowley. M . . 327 De Lish:-Poner, M., 6 3 6 Dolan, R . J . , 5 3 9 Edwards, M. C .. 39. 3 5 1
Csikszenımihalyi, M .. 9, 434-4 3 5 , 442, 443 d e Luis. D . A . . 42 1 Doınsch. H .. 1 6 3 Edwards. S. . 6 3 6
Culcane. J. F., 99 Deary, 1. J .. 566 Donaldson. G . , 488 Edwardson. C . L.. 2 7 7 , 280
Cullen, F. T.. 4 3 1 Deaıcr-Deckard. K .. 2 5 5 Donaıelle. R . J.. 278. 28 1 . 422 Effros. R. B . . 5 3 7
Cummings, E . M . , 1 9 6 DeCasper. A. J . . 1 38 Dondi. M . . 1 8 1 Egan. 5 . K.. 249
Cumsille, P.. 389 DeClaire. J., 246 Donnellan, M . B., 383. 602 Eggebeen, D . J .. 6 1 2
Cunningham, J . N., 3 1 7 Declaire, J .. 462 Doonesbu ry, 5 1 6 Eggers. D . . 4 1 5, 4 1 6
Cunninghaın. M., 304, 439 Decoster. J . . 583 Doran. P.. 479 Eggunı, N . D . . 3 1 7
Cunninghaın. W.. 304. 3 1 7, 439 Deeg. D . J . H .. 477 Dorius. 26 1 . 262 Ehrlich. B . S .. 1 8
Cupenino, A. P.. 587 Defranco. G. M., 1 1 8 Dorius, C., 2 6 1 , 262 Eid10rn. D . H . . 420, 5 1 1 . 5 1 2
Curran, K., 255 DeGenova, M . K. . 4 63 Dom. L. D .. 3 3, 3 5 5 , 356. 484 Eidar·Avidan, D . . 460
Currie, C., 360 Dehaene-Lamberız. G., ı 54 Dorner, J., 568 Eiferman, R. R., 269
Currier. J. M .. 360. 637 DcJong, w. . 4 2 3 Doııerer. A. M . . 608 Eimas, P. D . . 1 60
Cunendale. L., ı 56. 1 58 d e l Rio. P. . 2 2 0 Doıy, R . L., 1 38, 1 39 Einstein. A., 3 1 . 566
Cu nin, L. L., 554 Del Tredici, K., 490 Dow, B . J.. 4 5 3 Einsıein, G. O .. 566
Cutler. 5. J.. 605 Dela, Fuente, 54 1 Dowda. M . . 2 1 3 Eirkson. E. H .. 1 89
Czaja, 5 . J . . 576, 605 Delahunı, P. B .. 5 7 3 Downs. J., 3 5 9 Eisenberg. A .. 3 1 7, 3 2 3 , 362
Delaloye. C . . 566 Doyle. 285 Eisenberg, M . E . . 362
da Fonseca. E. 8 .. 99 DeLamaıer. J. D . . 426. 456 Doyle. R . L., 284 Eisenberg. N . . 3 1 5 . 3 1 7. 323. 327
da Haan. 1 6. 1 1 4, 1 58 Deleon. C. W.. 1 1 7 Dozier, M . . 70. 258 Ekeblad. S .. 6 1
da Vinci, L., 5 Oeligiaıınidis. K., 5 5 2 Draglıi· Lorenz, R., l 80 Elahi, D . , 479
Daaleman, T. P.. 587 Delisle, T . T.. 3 6 4 Drake, M., 2 3 3 Elder. G. H .. 608
Dabholkar, A. S .. 1 1 5, 3 5 7 Deloache. J. S .. 1 60, 1 7 1 Drasgow, E . , 3 37 Eldreth, D . A .. 5 3 9
Daddis, C.. 3 8 9 DeLong. W., 423 Drewnowski, A., 545 El-Fishawy, P. . 2 8 5 . 2 8 6
Daeschel, ı.. 2 1 3 DeLuca. 5., 433 Driver, J . . 539 Elias. J. W., 569
Dahi, R. E .. 3 5 7 Deınenı, W. C., ı ı 8 Drugan, A .. 82 Eliasieh. K . . 540
Dahle, C . L., 5 7 0 Denıers, L., 269 Dryfoos. J. G . . 3 59, 406, 4 1 1 Elkind. D . . 2 1 8. 3 1 7, 37 1 . 372. 379
Dakin, E., 5 8 5 Deıners, S., 269 Du. D., 3 5 7 Ellerısen, B . , 284
Dalen, K . . 88 Oemontiero. O . . 549 Dubyak. P.. 48 1 Ellickson, P. L., 367
Daley. A. J .. 1 0 3 Dempsıer. F. N . . 2 2 5 Duchenne marker. 1 82 Ellioıı. A . F.. 5 8 3
Daltro. P. . 66 Deınura, S .. 549 Duck. S .. 446 Ellioıt. 8 . A . . 3 5 2 , 483
Damasio, A., 1 66 Denburg, N . L., 60 1 Duczkowska, A.. 66 Ellioıı. G. R .. 352
Damer. M .. 284 Denchi. E . L., 5 3 7 Duggleby, W., 6 3 8 Ellis, J . . 244, 426
D'Amico. E . J., 406 Deng. Y. . 392 Duindam, V. , 262 Elmore. R . F.. 374
Daman. W., 323, 346. 436. 437. 440, 442, 443 Denham. 5. A.. 245. 3 1 8 Dumke, H . A .. 49 1 . 492 El- Sayed. Y. Y.. 96
D'Amuro. K. T. . 603 Denissen. J . J . A., 447 D unbar. L., 6 1 4 Elwerı. F., 638
Dane, M . C .. 305 Denmark. F. L., 38 Duncan. G . J., 7 5 Ely. R . . 303. 304
Danfonh. M. M .. 6 3 7 Denney, N .. 492, 500 Dunkle. R. E .. 5 3 5 Emborg, M . E .. 5 8 5
Daniels, H., 220 Denney. N . W., 4 9 1 Dunlop, S . M .. 366 Emerson, R . W . , 1 64. 3 7 1
Danielsen. K. V., 2 ı 2 Dennis, N . A .. 5 7 3 Dunlop, W.. 324, 364 Emre, M . . 5 5 8 , 5 8 3
Danigelis, N. L., 494 Denıon, M . . 3 8 7 Dunn, F. G., 259, 260. 5 1 8 English. G. W., 1 2
Dan ne. T. . 2 1 3 The Dependenı Gene ( Moore. D.). 58 Dunn. G . P. . 626 Enneıı. S. T.. 3 6 7
Dannefer. D .. 477 DePinho. R . A., 5 3 7 Dunn. J .. 246, 259, 260. 5 1 7, 5 1 8 Enns. G. M . . 6 3
Danner, O .. 542 Depp. C . . 1 9, 6 1 4 Dupere, v.. 3 5 9 Ensembl Human, 58
Daphne. 5 3 Der Ananian, C., 5 5 l Dupre. M. E . . 359. 459 Ensor. R .. 243, 245
Oarius, 1 78 DeR icco. B., 423 Duque. G . . 549 Ent ringer, S., 92
Darling, H . . 389 DeRosa, D .. 3 3 7 D u rham. R . E.. 264 Enıwisle. D . D .. 3 3 8
Darling-Hammond. L., 389 DeRose. L . . 3 5 5 Dumova, A.. 62 5 Enz. B . J .. 2 32
Darrah, J., 2 1 O Desai. A. K . . 5 5 1 Durranı. J. E .. 2 5 8 Epe!. E. S . . 5 3 8
Darroch, J. E .. 360 Deshpande-Kamaı, N .. 49 1 , 492, 562. 569 Dursıon. S .. 2 7 5 , 276, 278. 279. 284. 3 1 7 Epsıein. J. L . , 3 5 8
Darwin, C.. 54--55, 76, 78 D 'Esposiıo, M . . 5 39 DuToiı. S . . 3 6 Epstein. M . . 3 5 8
Das. A., 4 3 1 , 486. 550. 607 Desıro. L. M., 603 Duvigneaud, N . . 422 Erath, 5. A . , 3 9 2
Das. D. K., 5 5 0 Developnıenıal Psychology, 37 Dweck. C . 5., 342, 34 3. 346 Erickson. K. ı.. 8, 1 88, 3 0 1 . 4 7 2 , 5 3 5, 540.
D'Augelli, A. R . , 3 9 5 Devos. J.. 1 52 Dworkin, S. L., 362 552, 5 7 J. 573. 574. 6 1 4
Daulatzai. M . A .. 5 3 9 Dewey. J. E . . 6 3 8 Dwyer. J . W.. 608 Ericson. N . . 3 3 4
Davey, A .. 520 Dhillon. P.. 9 5 Dwyer. T.. 628 Ericsson. K. A . . 3 0 1
David, J., 263 Di Bona. D., 5 8 ı Dyches. T. T. . 287 Erikson, E . H., 22-24. 29, 3 0 , 3 3, 44, 1 86,
Davidov, M .. 246, 2 5 1 . 272 Diamond. A . . 1 5, 1 1 3 , 1 5 5-1 56, 1 59, 1 6 1 . Oylan. B .. 4 1 2 1 87. 1 88, 1 9ı . 1 92. 203. 243, 266.
Davidson. D. H .. 3 0 1 1 89, 2 1 ı . 222. 268. 278. 279, 3 1 7. Dy- Liasco. G., 496 270. 272. 3 1 7, 344. 346, 381. 383.
Davidson, J. R . . 5 5 2 37 1 , 449 Oysun. L.. 85, 1 20 3 8 4 , 4 1 ı . 452, 4 6 9 , 47 1 . 503, 504.
Davies, J . , 3 1 6 Diaınond, L. M., 358. 395 Dzewalıowski, D., 2 1 4 524. 525, 526. 594
Davies, P. T. , 1 96 Diana. 80 Erikson. J.. 2 3
Davila, J .. 395, 404 Diaz. v.. 306 Eagly, A . H .. 250, 326, 327 Eriksson, U . J .. 90
Davis, A. E . . 277, 376. 430 Dıaz-Rico. L. T.. 306 Earharı, G. M . . 585 Erıxon-Lindroıh. N .. 489. 490
Davis, 8. E., 1 2 8 Dickinson. D., 296 Early Expcrience, Strcss, and Prevention, 258 Ernsı, J. L., 72
Davis, C . L., 280 Diego. M., 1 O 1 Early Head Starı, 2 3 5, 236, 240 Escobar-Chaves. 5. L., 269
Davis. E . F.. 1 30 Diego. M . A. . 92 Easıwick. P. W.. 4 5 1 Eskildsen. M . . 554
Davis. K. D .. 430. 4 3 1 . 440 Diehl. M .. 4 3 3 Eaıon. D . K. . 3 5 9 , 363. 364. 405 Esposiıo. K.. 486
Davis. K. E .. 423 Die<er. R. B . . 420 Eaıon. W O . . 1 2 8 Esıes. C . L.. 604
Davis, L., 464 Dieız. E . L., 104, 39 1 . 3 9 3 Eaves. L . J . . 7 1 Esıracla. S .. 372
Davis-Kean, P. E .. 3 1 4, 3 1 5 Dieız. L. J .. 1 0 4 Ebıneier, K . P., 57 1 E ıaugh. C .. 52 1

İD-656 İsim Dizını


Eızel, R. A., 2 1 5 Finkel, D., 45 1 Freeman, E . W, 482, 484 Gaıes, M . A .. 585
E u ropean Union (EU), 1 99 Finkel, E. J., 45 1 Freeman, K., 482 Gaıhwala, G., 1 00
Evans. G. W., 1 2, 1 3, 54 1 Finkelhor, D . . 401 Freeman, M . P., 552 Gaız, M., 1 8 , 556, 558, 579, 580, 582, 586,
Evans, W. J., 54 1 Finkelstein, L. M., 577 Freeman. S . , 58 596
Evers, C., 60 Finn, 5 . E., 46 1 Frerichs, L. J., 3 1 8 Gauvain, M., 29, 75. ı 95. ı 97, 223, 263, 264.
Ewen, D., 2 3 5 Finning, K. M., 46 1 Freud, S., 22-23, 24, 30, 43. 44, 1 9 1 , 1 92, 329, 389
Fiori , K. L., 609 247 250, 266, 27 1 , 272, 493 Gavrilova, N . . 546
Fabes, R . A., 3 1 5, 3 2 3 Firıh, K. M. P., 508 Freund, A. M., 1 7, 536, 597, 598, 599 Gay, L. R., 32
Fabiano, G. A . , 284, 285 Fischer, A., 250 Frey, K . 5., 577 Gaziano, G. M., 5 5 3
Facebook, 40 ı . 4 ı o Fischer, K. W., 4 3 3 Frey. W. H., 577 Gaziano. J . M . , 5 5 3
Fagan, A. A., 403 Fischhoff. B . , 629 Frick, J., 1 90 Ge, X . , 3 5 6
Fagan, J. F., 1 6 3 Fischoff, B., 372 Fricker-Ga tes, 585 Geda, Y.E., 582
Fagan Test of Jnfanı lntelligeııce, Fisher, B . 5., 430. 43 1 Fricker-Gaıes, R. A., 585 Gee, C . L., 244
1 63, 1 7 5 Fisher, C . B., 38, 604 Friedman, C . K . , 200, 2 5 1 , 327, 42 1 , 548 Gelles, R. J., 388
Fagot. B . !., 2 5 ı Fisher, D., 430 Friedman, E . M., 548 Gelnıan, R., 2 1 9, 2 3 1 , 240
Fa hey, T. D., 21 3, 277, 280, 42 1 Fisher, P. A., 258 Friedman. H . 5., 1 9, 600 Gelman, 5 . A., 226. 228. 2 3 1
Fair, D., 2 1 1 Fisk, A. D., 605 Friedman, J. M., 42 1 Gemmill. D . R., 1 1 8
Fairweather, E., 2 9 1 Fiske, 556, 579, 580 Friedman, K. L., 537 Genie, 1 64, 1 72
Faissner. A .. 1 1 5 Fiske, A., 579, 580, 596 Friedman, S. L, 202 Gennetian, L. A .. 1 3
Fakhoury, J., 5 3 7 Fivush, R., 1 58, 226 Friedrkhs, A., 294 Genovesi, S., 278
Falba, T. A . , 576 Flavell, E. R., 227, 228, 294 Friend. M., 286, 287 Genıile. D . A., 269
Falbo, T., 260 Flavell, J., 227, 288 Friesen, W., 542 Genuis, 5 . J.. 9 1
Family Mauers, 368 Flavell, J. H., 227, 228, 292 Frieskc, D. A., 567 Gcurge, L . K., 493, 494, 587, 594
Fanconi, M., 1 1 3 Fleckenstein, M., 544 Frimer. 322, 323, 324 Georgeıown U niversity. 467
Fanız, R. L., 1 32, 1 3 3, 1 35, 1 36, 1 43, 144 Flegal, K. M., 2 1 3, 278, 281 Frimer, J. A., 322. 323. 324 Gerards, F. A., 66
Farage, M . A., 478 Flegal, W. A., 89 Frisbie, W. P., 277, 280 Gerena, M . . 522
Faraone, 5 . Y., 284, 285 Fleıcher, A. C., 367, 5 5 3 Frisco. M. L., 363 German, T. P., 228
Farin. A.. 540 Fleıcher, A . E . , 5 5 3 Frisco, M. L., 363, 364 Gershoff. E . T., 255
Farley, F., 372 Fleıcher, G . F., 546 Frisco. M. L., 366 Gersı. K., 604
Farley-Hackel, P., 372, 6 2 1 Flicker, L., 570 Priısch, T., 567 Gersıel, N., 520, 522
Farooqui. A. A . , 5 3 7 Flinı, M. 5., 58, 548 Promrn. E . . 632 Gesell, A. L., 1 2 5, 1 4 1 , 1 62, 1 6 3, 1 75, 1 76
Farooqui, T., 537 Flinı-Wagner, H . G., 548 Fromme, H . . 2 1 5 Gesserı, C . E., 483
Farrell, M. P., 506, 577 Flom, R., 1 58 Frosı, J., 360 Geva, T., 67
Farrell, 5. K., 577 Flora. 5. J., 5 5 3 Fry, C . L., 6 1 3 Gewinz, J., 183, 204
Farrell, 5. W., 550, 552 Flurenı-Bechard, 5., 582 Fry, P. 5. . 638 Gheııi. 5., 2 2 5
Farringıon, D. P., 403 Florsheim, P., 395 Frye, D., 226 Ghila rdicci, T., 578
Fasig, L., 188 Floyd, P. A., 1 24 Fu, A. Z., 604 Ghisletta, P., 543
Fası Track, 407 Flynn, J. R., 298, 3 1 1 Fu, L. Y., 1 1 8 Ghosh, 5., 9 1 , 544
Fauth, R. C., 2 3 6 Foehr. U. G., 269, 399, 400 Fuligni, A., 398 Giannarelli, F., 200
Fava, E . , 169 Foehr, V. G., 399, 400 Fuligni, A. J., 398, 399 Gia rrusso. R., 602
Fearon. R. P., 1 94 Fogelholm, M., 277, 280 Fuligni, A. 5., 399 Gibbuns, R. D., 36
Fechıner, R. D., 544 Foley, J. T., 2 1 4 Fuller-Thompson, E., 5 1 9 Gibbs, J . C., 322
Federal Drug Adminisıraıion. 583 Follari, L., 2 3 3 Fulıner. T., 585 Gibson, E . J., 1 3 1 , 1 32, 1 36, 1 37, 1 38, 1 40,
Federal lnteragency Forum on Child and Follingsıad, D., 430 Purman, E., 394, 395, 5 1 7 1 4 1 , 143, 1 44, 1 5 1 , 1 76, 492
Family Statistics, 1 2 Fontana, L., 552, 5 5 3 Furınan, W., 394. 395 Gibson, H. J., 493
Feeney, B . C., 448, 449 Fontenot, H. B . , 70 Fursıenberg, F. F., 330 Gibson, J . J., 1 3 1 , 1 32, 140, 1 4 1 , 143, 144
Feeney, J. A., 448, 449 Food & Nutriıion Service, 1 2 3 Furıh, H . G . , 288 Giedd, J, N., 2 1 0, 357
Feeney, 5., 233, 267 Forbord, S., 97 Gilberı, S. J., 285, 286
Fees, B., 2 1 4 Ford, L., 244 Gaffney, K. F., 1 1 9 Giles-5ims, J., 2 5 5
Feiring, C., 1 94, 448 Foresıer, M. B., 89 Gage, F. H., 540, 570 Gill, T., 603
Feldman, J. F., 163, 352. 3 5 9 Forgaıch, M., 403, 4 1 1 Gagliesse, L., 545 Gilla nders. D., 507
Feldman. R .. 1 97 Forgeı-Dobois, 2 3 2 Gajdos, Z. K., 3 5 5 Gillen, M., 425
Feldman, 5 . 5., 352, 357, 3 5 9 Foroud. T., 64 Galasko. D . , 2 1 4, 5 8 1 Gillepse, C., 422
Feldon, J . M., 6 3 5 Forsyth, B., 2 ı 6 Galazka, 5 . 5 . , 2 1 5 Gillham, J. E . . 404
Feng, L . , 483, 554 Fone, T., 438 Galbraith, K . A., 359 Gilliam, W. 5., 237, 508
Feng, W., 483 Poster. E . M., 406 Galinıberıi. D., 557, 58 1 Gilligan, C., 323, 327, 346, 467, 508, 509
Feng, Y., 88 Foster·Cohen, S ., 406 Galindo, C., 264 Gillum, R. F., 494, 495, 587
Ferguson. D . M., ı 22 Fowler, C . D., 479, 580 Galinsky, E., 263 Gil- Mohapel. J., 540
Ferguson, M., 5 5 6 Fowler, C . G., 479, 544 Galliher, R . v. . 386 Gilsırap, L. L., 297
Fernald, A . , 1 7 1 Fowler, G., 608 Gallo, L. C., 438 Giınenez-Lion. L.. 54 1
Fernandez. A., 437 Pox, B. J., 304 Gallo, W. T., 438, 576 Ginsberg, 5., 372
Femandez. G .. 552 Fox, M. K., 1 20, 304 Galloway, J, C., 1 1 2 Giordano, P. C., 334
Femandez, 1. D . , 437 Fox, N. A., 1 1 6 Galoıti, K. M., 223 Giovannini, M . G . , 583
Femie, G. R., 577 Fox, 5. E., ı 1 7 Gamble, M., 467 Girls, ine., 362
Ferrara, M., 558, 583 Fozard, J . L., 544, 546 Gamble, T. K., 467 Givens. J . E.. 3 1 8
Ferrari, J. R., 556 Fraiberg, S., 1 3 1 Gamino, L. A . . 637 Givens. J . L., 625
Ferraro, K. F., 548 Fraifıeld, Y. E., 60 Gandhi, M., 33 Glass, J C., 637
Ferrini. A. F.. 1 4 Franchak, J. M., 1 3 5 Ganea, P. A., 1 7 1 Glei, D. A., 360
Ferrini. R .. 1 4 Francis, D . D., 59 Ganguli, M., 569 Glina, 5., 486
Ferrucci, L., 547 Francis, J., 59, 385 Ganong, L.. 330, 46 1 . 607 Gliori, G . . 9 1
Fenig, A. R., 256 Francis, K .. 627 Gans. D., 520 Glisky, E . L., 566
Field, D., 520 Franco, D . L., 420 Gao, L . L., ı 04 Gluck, J., 8, 2 1 , 568
Field, T., 97, 1 0 1 , 1 03 , 1 07, 1 3 5, 1 3 6, 1 37, Frank, M. C., 1 36 Gao, X., 480 Gluck, M. E . . 90
1 39, 1 53 , 1 57 Frank & Ernesı, ı 65 Garasen, H., 604 GME 5ıudy Grotıp, 2 1 5
Field, T. M., 89, 1 0 1 , 1 97 Frank), Y., 1 35, 495, 496-497, 500 Garda, Y., 236 Gobea, A., 58
Fields, J., 362 Franz, C. E., 446 Gardner. D . 5., 2 1 3 Goddard, 5 . . 1 54
Fiese, B . H., 263 Fraser. G., 292, 385 Gardner. H., 295, 296, 3 1 1 , 3 1 7 Godde, B . . 573
Figueiredo, P. A., 5 38 Fraser-Abder. P., 292 Gargiulo, R. M., 284. 285, 286, 287 Gudon-5alanı. 544
Finch, C . E., 489, 490, 538, 563 Frazier, P.. 455 Garner. P. W., 3 1 7 Goel, A., 485
Fincham, F. D., 463 Frazzeııo, G., 45 1 Garofalo. R . . 1 20 Gogıay, N., 1 1 6, 21 I , 276, 279
Fine. M., 330 Frederick il, 1 66 Garrod, A. C., 322 Golanska, 558, 582
Fine, 5. E., 245 Frederikse, M., 325 Garısıein. M. A., 186, 224. 240 Golanska, E., 582
Finger. B., 1 9 5 Fredricks, J. A., 376 Garvey. C., 268 Guldbeck, L., 69
Fingerhuı, A . W., 426, 427. 46 1 Fredrickson, 294, 376 Gasser. L., 32 3, 3 3 5 Goldberg, C. B., 99, 26 1 , 576
Fingerman, K. L., 5 1 6, 520, 522, 526, 608 Fredrickson, J., 294, 376 Gaıes, B., 302 Goldberg, W. A., 26 1

ID-657

Goldenberg, R. L., 99, 1 00 Greenland, P., 400 Halpem. O. F., 3 2 5 Health Managemem Resources. 280
Goldfield, B. A. . 1 70, 1 72 Greer, F. R.. 1 20. ! 2 1 H a m , L . S., 423 Healy, P. .J., 556, 580
Goldin- Meadow, S. A .• 1 67 Griffın, P. W. . 5 1 4, 601 Haıner, D . H., 5 5 2 Hedberg, P. . 546. 5 5 1
Goldınan, N., 74 Griffitbs, L. J., 9 1 , 2 8 1 Hamilton. B. E . , 360 Hedeker, O., 36
Goldschınidı, L., 89 Griffiıhs, R . , 609-6 l O Hamilton, T. E., 360 Hegaard, H . K., 99
Gold,miıh, B . . 6 } 5 Grigorenko, E. L., 297. 298 Hanımt'I. 482 Heidelbaugh, . . ! J., 486
Goldsmiılı, O. F., 1 86 Gringart, E., 577 Hanımel. R., 482, 609 Heimann, M., 1 57, 1 9 1
Goldsnıiıh, H. H., 2 1 . 7 1 . 75, 1 79, 1 86 Grofer Klinger, L, 229 Hammen. C., 40 3 Heinig, M . J., 1 2 3
Goldson. O . B., 405 Gromis, J. C., 2 ı 3 llammond, R .• 403, 404 Heiunann, B . L., 42 1
Goldsıein. L.. 1 70. 420 Gronwaldt, V. . J 2 1 Hammonds. A., 587 Helfand, M., 359
Goldstt'in, M .. 420 Gross, S., 2 9 1 Hamon, R . R., 6 1 2 Heller. T., 405
Goldsıein, M . !!., 1 70 Grossberg, G. T. . 5 5 1 Han. W.-J . . 260 Helınan, C., 541
Goldsıon, O. B .. 405 Grosse, S . D., 6 3 Handkr, A. S . . 1 2 3 Helman, R . , 578
Golombok, S .. 69, 249, 262 Grossnıan. K . . 1 94 Ha nisi>, L . O., 3 34 Helmes, E .. 577
Gomez, Ravetti, 5 5 7 Grossman, K. E., 1 9 3 Hannan, M. A., 1 2 3 Helmreich, R., 327
Goınez Raveııi, M .. 5 8 1 Gro�smann, 1 . , 568 Hanowski, R. J .. 400 Helmuıh, L., 568
Gong, X., 285. 286 Grossmann, K., 568 Hans, J., 46 1 Helson. R .• 504, 509, 5 1 1 - 5 1 2. 5 1 3, 5 1 4.
Gonzaga Universiıy, 4 1 7 Groıevant, il. D., 69 Hansell, N. K., 4 2 3 5 1 5, 5 1 6, 526
Gonzales, J . A. T. . 307. 587 Growing Togeıher, 362 Hansen, M. L . , 278, 28 1 , 562 Helmcr, E. P., 582
Gonzales. V. . 307 Groz, E., 327 Hansen, M. V., 562 Heınhrooke, H .. 226
Gonzales-Backcn, M., 386 Groza, V., 327 llansson, R., 628, 629 Heııderson, C. E . . 430
Good. M., 388 Gruen, J . R., 2 8 3 Hansson, R . O., 626 Hendrick. J . . 2 3 3
Good, M. W., 1 1 8 Gnıenewald. T. L., 6 1 O Hanusa, B. H .. 1 0 3 Hendriks, A. A . J., 5 1 1 . 600
Goodlıarı, L., 339 Grunendahl, M .. 506 Harakeh, Z., 367 Hendry, C., 6 3 5
Goodic, J . A., 626 Grusec. J. E .. 1 97, 246, 2 5 1 , 256. 272 Haraoui, B., 548 Hendry, J., 483
Goodınan. E., 69 Gruslin, A., 9 1 Hardy, M., 576, 577 Henkens, K .. 578
Goodman, G. $., 1 5 3 Grzywacz, J . G . . 4 3 8 Hardy, T. . 602 Heıınesey, B . A., 293
Goudınan, J. M., 480 G u, D ., 5 5 1 Harel, J., 1 82 Henriksen, T. B., 68, 88
Goodınan. S. S., 480 Guadagno. L., 585 Harker Tillman, K .. 359 Henrikson, L., 399, 400
Goodnow, J., 8, 1 1 Guademack, L. C., 97 Harkins, S. W., 545 Heııry. N. J. M., 606
Goodvin, R .• 1 86, 3 1 8 Gualıieri. C. T., 570 Harkness, S., 1 1 7. 1 9 5 Henıeleff, T., 1 O 1
Goodwin, E . J., 1 86, 278, 424, 5 5 6 Guarente, L., 5 5 3 Harlow, H. F.. 1 9 1 , 204 Henız, K., 362
Goodwin, J. L . , 2 8 1 Guarnaccia, C . , 639 Harman, S. M., 485 Herald·Brown, S. L., 3 3 2
Goodwin, R . O., 424 Gua rnera, M . . 564, 566 Harrelson. A., 546 Here!, P., 548
Gopnik, A. . 227 Guerra, N . G.. 334 l larris. C. D., 604 Herek, G . M., 428
Goral, M., 575 Guerrero. L. K., 450, 455 Harris, G., 1 39, 608 Herınan, C . P. , 3 5 5
Gorclıof[, S. M., 5 1 5, 5 1 6 Guilford, J . P., 292, 3 1 1 Harris, J. B., 73, 78 Hennan, D. R., 2 1 4
Gordon, K . C., 463 Guilloı, M., 532, 5 3 3 Harris, K . M., 420 Hermann�Giddcns, M . E., 3 5 5
Gordon-Salant, S .. 463, 544, 575 Gulgoz, S .. 566 Harris, K . R . . 292 Hernandcz, O. J . , 1 36, 1 38
Gorc, K., 2 5 1 Guınbo. F. Z . . 1 1 2, 1 22 Harris, L., 544 Hcrııandez.Rcif, M . . 1 0 1 , 1 3 5, 1 36, 1 37, 1 39,
Gorely, T., 280 Gump, B., 493, 494 Harris, P. L., 226, 228, 229 1 5 3, 1 5 7
Gosden, R. G . . 484, 485 Gunderson, E. P.. 102 Harris lnteracıive, 605 Herold, O., 1 08
Gosselin, J., 330, 3 3 1 Gunn, P. W.. 2 7 8 , 2 8 1 l larrison, H. M., 2 5 5 Herold, K., 2 3 1
Go�wanıi, S . K., 5 5 0 Gunnar. M., 1 39 Harrison-Hale, A. O . , 2 5 5 Herrcll, A . L.. 3 37
Goıılicb, G., 58, 59, 6 0 . 64. 7 4 , 7 8 Gunnar, M. R . . 1 82. 258, 357 Harı, B . , 1 70, 1 7 1 . 1 76, 297, 377, 576 Herrcra, O . E., 403
Goııman, J . M., 1 96, 246, 3 3 5 , 462 Gupta, A., 329, 338. 339 i lan, C. il., 234 Hcrrera, S. G .. 306
Goıtman, J . S . . 462-463, 470, 47 1 Gur. R. C.. 3 2 5 Harı, D .. 188, 377 Hcrrera, V. M., 306, 403, 430
Gotı web, H., 625 Gurwitclı, R . H . , 3 1 8 Han, K . A., 576 Herrmann, M., 2 1 5
Gould, E., 603 Gusıafsson, J.-E., 297 Harı, S., 1 80 Hershcy, O . A., 578
Gould. J . B., 96 Guıchess. A. H., 574 Harıer, S., 243. 244, 3 1 4, 382 Herıel-Femandez, A., 603
Gould, S . . 1 . , 57, 78 Gutman, L . M., 1 3 Harı ley, A., 490, 49 1 Herızog, C .. 567, 572
Gouldner. H., 4 5 3 Gutmann, D . L . 6 1 2 ııanslıorne, H., 248 Herzog, E., 2 5 1
Gove, W. R . . 4 5 9 Guzzeua, A., 1 1 7 Harıup, W. W., 73, 265, 266. 332, 333, 3 3 5 , Heskeıh, K. O., 1 20
Gowan. O. E . , 6 2 3 346 Hespos, S . J.. 1 54
Graber. . J . , 3 5 6 , 403. 404 Ha, J . H . , 520 Harıwig, S., 6 1 Hess. T. M .. 567
Graber. J. A . . 3 5 6 Haan. M. N., 1 6, 587 Ha rvard Universiıy, 5 . 505 Heıheringıoıı, E . M., 29, 26 1 , 262. 330, 3 3 1 .
Gradisar. M., 364 Haas. A. E., 45 l Harvard Universiıy Prcss. 1 82 346, 460, 465, 466. 470, 47 1
Graduaıc Record Examination. 45 Hacker, M. R., 9 1 llarwood, J., 603 Hewlcıı, B . S . . 1 98, 2 6 3
Grady, C . L., 573 Hackney, M . E., 585 Harwood, L. J., 1 22 Hewleıı. S. A., 263
Grafenhain, M., 244 Hadani, H . , 227 Harwood, R., 2 5 5 fleymaıı, G. O., 244, 3 1 5, 3 2 3
Graham, G. M .. 2 1 3, 279 Haegeman, G., 284 Hasbro ıoys, 227 Hick, P., 286, 287
Graham, J. A., 276, 305, 3 1 6 Hagar, 493 Hasher, L., 490, 49 1 . 566, 567, 568 Hickınan, J. M., 605
Graham, J . E., 584 Hagekull, B . . 447 Haslam, N . . 405 Hicks, J. A., 595
Gralıam, S., 39, 305. 3 1 6 Hagen. J . W., 2 3 5 Hassetı. J. M., 426 Higbee, C . . 420
Graınbling. L . F.. 504 Hager, M . , 626 Hastings, P. O., 327 Higginboıham. B., 330
Grambs. J . D .. 51 O Hagestad, G. O . . 5 1 8 Haıtie Daniels Day Can? Cenıer, 200 Highfield, R., 1 54
Graınling, L. F., 504 Hagg, T., 540 Hauck, F. R., 1 1 8, 1 1 9 High/Scope Foundation, 407
Grammı:r, 290, 29 1 Hagopian, W., 1 2 ı Havighursı, R . J., 596 Higo, M., 577. 606
Graınnıcr, J. K., 290, 2 9 1 Halın. O . B., 9 Hawkes, C., 545 Hijiya. N .. 278, 2 8 1
Grandma Moses. 562 H a lın, W. K., l l 4 Hawki ng, S . J . . 490 Hill. A . J . . 2 8 1
Grangcr, O. N .. 420 Hair. E. C., 390 Hawkings. P.. 429 Hill, C . , 202
Granı, .J., 1 1 1 . 420 Haiıh. M. M .. 1 27, 1 5 3 Hawkins, J. A., 374 Hill, C. R., 329
Granı, J . P.. 1 22 Haj-Yahia, M. M .. 460 Hawkins, P., 429 Hill, M. A., 86
Granı, N . . 420 Hakuıa. K., 306, 307 HayOick, L., 537, 5 5 7 Hill, T. D . . 587, 6 1 2
Graven, S . . 1 1 8 Hales, O., 422 Haynes, R. L.. ı l 5 llillman, C . H . , 8, 277, 280
Gray Panthers, 1 4 Haley, M. H .. 306 Hays. 587 Himes, C . L., 477, 479, 6 1 2
Graz.iano, A . M . , 3 1 . 34 Halford, G. S., 2 2 3 Hayslip. B . . 626, 628, 629, 639 Hindman, A . H . . 2 3 6
Gredfer, M. E .. 220 Hali, G. S., 352 Hazan, C.. 448, 449 Hines, R., 1 7 1
Green, B. A., 3 3 Hali. L., 285, 286, 572 Hazen, A. L., 2 5 8 Hinks, A., 5 34
Green, F. L . . 228 Hail, W. J., 5 3 3 Hazen, C., 1 5 3 Hi nrichsen. G. A .. 6 1 2
Green. M. J., 624-625 Hallahan, D . P., 283, 300 He, Y., 582 Hinson. J . T. . 567
Green, R . .J .. 46 1 H a ller. ı. V., 483 Head Sıarı, 200, 235. 236, 240, 257 Hipwell. A. E .. 359, 406
Greenbauın, C. W., 460 Halliwell, J . O . . 324 Hı·aley. J. F.. 399, 567 Hirsclı, B. J., 374
Greene, D. R., 1 79 Halonen, J . A . . 4 1 8 Healey, M. K .. 567 Hirschhorn, J . N., 3 5 5
Greenfıeld, L. A., 400, 40 1 Halperin. S., 5 3 1 . 5 3 2 Healıh Bridge, 362 l lj ern, A., 2 8 4

iD-658 lsıın Dizini



Ho. C . H., 398 Hughes. B. M .. 482 Jackson-Newsom, J., ı 1 5 Jones, M. C., 3 5 6
Ho, J . . 398 Hughes, C., 243, 245. 54 ı Jacobs. B . s .. 570 Jones. M. D . . 3 8 6
Ho, M .. 3 9 5 Hugbes. D . L., 398, 399 Jacobs, C . B . . 597. 598, 6 1 4 Jones. S. . 1 60
H o . S . C .. 480 Hughes. J. P.. 398, 399, 459. 482, Jacobs, J., 570 lones, S. M .. 237
Hockenberry. M .. 278 5 1 9, 5 7 1 Jacobs, J. M., 572 lonides. l., 224
Hockenbe rry. M . 1 , 2 1 0, 275
. . Hughes, M., 459 Jacobs-Lawson. J. M., 578 Joo. E . , 578
Hodson, R., 4 3 7 Hughes, M. E., 51 9 Jacobson, K., 1 5 3 Jopp, D., 6 1 4
Hoekserna, S .. 284 Huglıes. T. F., 5 7 1 . 6 1 4 Jacobviı.z. D., 1 9 5 lordan. C . E . . 430
Hoeksıra. R . A., 2 8 5 Hui. W. S .. 480 laeggi. S . M .. 224 lordan, M . L., 3 37
Hoelter. L . , 4 5 7 , 4 5 9 , 460, 4 6 5 Hulıscb, D. F.. 57 ı Jaffee, S .. 3 2 3 Jordan. S. J., 3 3 6
Hofer, A . , 3 2 5 , 3 4 1 Human Developnıenı, 37 Jager, J . . 3 1 4, 3 1 5 Jose, A . , 457
Hofer. B. K . . 34 1 Huınan Genome Projecı, 58, 64 Jago. R .. 2 1 3 , 278. 2 8 1 Jose Fabel.la Memorial Hospüal, l l 1
Hoff. E., 264 Hummer, R. A., 280 lagusı, W. . 5 3 9 Joseph, J.. 54, 390. 457
Hoffenh, S . L., 36 ı Hu rnington's disease, 63, 64, 67 Jalongo, M . R., 2 3 2 Josınan, N ., 283
Hoffman, E . . 2 3 5 Hurley, K. M .. 1 1 9, 2 1 2 James. A . H . . 87 Journal of Adult Development, 37
Hoffman, J. P., 367 H urricane Karrina, 9, 3 1 8, 3 1 9 James, D. C., 1 20 Journal of Consulting and Clinical
Hogan, D. P.. 568, 6 1 2 Hurricane Rita, 3 1 8 James. W., l 3 5 , 1 44 Psychology, 3 7
Hogan, M . J. . 568 Hun, H .. 89 James Alan. 5 3 Jounıal of Cross-Cultural Researcb, 37
Hogervorsl. E .. 485 Hu ssong, A., 367 James Allan, 5 3 Journal of Educalional Psychology, 3 7
Holıne. E . A . . 1 67 Huslon, A. c.. il. 329, 33 ı . 337, Jampel. H .. 544 Joumal of Gerontological Nursing, 3 7
Hole, E., 97 338, 3 39 Janıpol. N. s .. 3 2 3 Journal of Marriage and tlıe Faıni!y, 37
Halen, A .. 406 H uıclıens. R .. 1 99 Jansen, J., 1 2 1 Journal of Research on Adolescence, 37
Holland, C . R., 1 6 3 Huııen locher, l .. 1 70, 1 76, 3 5 7 Janssen, 1., 2 1 3 The Journals of Geromology, 3 7
Holland, J. M . . 6 3 7 Huıtenlocher, P. R . , 1 1 5 , 3 5 7 Jarvin, L., 302 Joyner, K., 3 6 0 , 36 ı. 3 9 5
Holliclı, G . . 1 40 Huyck, M . H .. 49 1 . 4 9 2 , 520 Jaswal. V. K., 1 7 1 Juaııg. L., 2 9 9 , 385, 386
Hollier. L., 90 Hyaıı, G . . 376 Jaulıiainen, A . M., 5 8 3 Juffer, F., 69. 70
Holmes. O. W.. 528 Hybels, C. F., 580 Jeckel. C. M . , 4 8 2 , 5 3 8 Juilliard Sdıool ol Music, 302
Holmes, R. M., 45 1 Hyde, D. C., 1 54 Jellinger, K . A . , 5 8 0 Jun, J., 595
Holmes, T. H .. 4 5 1 . 506 Hyde, D . R., 262. 323. 426, 456, 467 Jenkins, J. M., 2 2 8 Jung, C., 6, 476, 548
Holroyd. S .. 603 Hyde. J. S.. 38. 262. 323. 326. 426. Jenni, O. G., 3 6 5 Jung, Y., 6 1 ı
Holstein, B. E .. 543 456. 467 Jenni ngs, G . , 545 Jurs. S . G . . 3 8
Holt/Hale, S. A., 21 3. 279 Hynes, K . . 430, 4 3 ı. 440 Jenııings, M . B., 545 Jusczyk, P. w. . 1 38, 140, 1 66 , 1 6 7
Holıslander. L., 6 3 8 Hyson. D., 2 34 Jesslıerger, s . . 540 Jusko. T. A., 2 1 5
Hohzman, D . M . , 5 8 1 Hyson, M. C .. 209, 2 3 3, 234, 2 3 6 Jessen, F., 5 58, 583
Holzapfel, C .. 42 1 Jeste, D., 1 9 Kaaıscb. P., 278, 28 ı
Holzman, L., 220. 2 2 ı. 289, 336, 3 7 1 · ı Have a Dream· (!HAD) program, 375-376 Jeste, D . v. . 5 7 3 , 6 ı 4 Kaczyııski. T. . 5, 8. 1 3, 1 5, 20
Hong, H . G. . 258 lacono, W. G . . 73, 386 Jeılıa, M. K . . 1 8 5 Kadenbach, B .. 5 3 8
Hong, S. l . , 6 ı l Tan Gallicaırn, G . . 8 5 , 9 1 Ji, B. T., 3 5 5 Kaeberlein, M., 5 50
Hoıızik, M., 420 Jckovics, .J ., 36 1 .Ji, C . Y., 3 5 5 Kaelber, D. C., 278, 281
Hooper. S. R., 62 Ickovics, J. R., 36 1 Ji. G .. 260 Kagan. J .. 1 82, 1 84, 1 85, 1 86 . 1 94, 205.
Hope. D . A . . 46 J Jdler. E . L.. 587 Jiao. S . . 260 446. 5 5 5
Hopkins. B .. 1 29 lge, F.. 1 1 9 Jimenez, M . A., 6 3 8 Kagan. J. W., l 79, 1 80. 203
Hopkins, L. M., 6 7 lkeda. A., 459 Jimerson, S . R., 3 7 5 Kagan, S .. 5 5 5
Hoppmann. C., 602 lliffe, s . . 5 8 3 Jin, Y. . 305 Kagiıcibasi, C .. 2 5 1
Hoppınann, C. A . . 602 lmpeıı. E . A., 3 8 2 Jing, Q .. 260 Kabana, A., 482. 609, 626
Horıı, J. L., 488, 489, 499, 500 lndiaııa Universiıy, 3 4 1 Joan of Arc, 5 Kabana. B .. 482. 609. 626
Horn. J. M., 72 lndividuals with Disabilities Educaıion Act Jobin. J .. 596 Kalın. J_ A .. 364, 366
Horn. M., 507, 509 (iDEA). 286, 309 Joclıem, R., 1 82, 1 86 Kail, R . V.. 2 2 5
Horne, A . M., 3 3 4 lndividuals witlı Disabiliries E d u cation Jolı. A. S., 1 27, 1 28. 1 4 1 , 1 90 Kaiser, L . L, ı 2 3
Horııe, R . S . , l J 9 lmproveınenl Acı, 286 Jolın. O. P., 5 1 5, 5 1 6 Kalder. M . , 9 7
Hornickel. J . . ı 1 4 lnfanı Behavior and Development, 37 Johns Hopkins University, 4 3 7 Kalellı. A. S .. 482
Horowiız. F. D . . 3 0 ı lngerslev. H. J.. 67 Johns Hopkins University School of Kalil. A .. 7 5
Horowiız. J. A .. 30. 3 0 1 lngersoll-Dayıon, B . . 520 Nursing, 96 Kalislı. C . w.. 2 3 ı
T b e Hospiıal for Sick Cbildren, 1 1 8 lngleban. R . . ı 8 Jolınsen, R .. l 5 ı . 305, 604 Kal islı, R. A . . 629, 632, 6 3 3 , 6 3 7
Hossain, N., 9 1 lngram, D. D .. 494, 495 Jolınson, A. D., 264 Kallen. B., 87
House. J . S . . 6 1 O Jnbelder, B . . 2 1 7, 240 Johnson, C., 5 2 3 Karnehameha Ele ıııentary Education
Housıon, D . K., 543 insel. P. M., 2 ı 3, 277, 280, 42 1 Johnson, C . L., 608 Program (KEEP). 22 1
Howard, D. V.. 1 04, 566 lnternaıional Associaıion of Infanı Formula Jobnson, G . B . . 5 5 Kamet. R. M .. 67
Howard. K. S., 1 04 Manufacıurers. 1 1 1 Johnson. J. A . , 1 0. 337 Kammerman, S. B., l 98
Howard University College of ımernaıional Monıessori Councii, 234 Johnson. J_ G . . 635 Kamp, B . J .. 604
Medicine, 3 4 1 ip, s .. 1 20, 1 2 1 . 1 2 2 Jolınson. J. s . . 305 Kane, R. L .. 547
Howe, M . L . , 1 57 iPOD, 400 Johnson, L., 364 Kang, D . H .. 306
Howe, N., 266 lreland, J., 626 Johııson, L. G., 570 Kang, J. Y . . 306
Howel. D .. 420 lrvlııe. S. H .. 289 Johnson. M . . 276 Kanııass. K . N., 1 57
Howes. C . . 246. 266 lrwin. C . E .. 3 6 3 Jolınson. M. H .. J 54, 279. 305. 31 ı . 583 Kanner. A . D . . 507
Howland, R. H .. 558, 5 8 3 lrwin, M. R . , 5 8 3 Jolınson. R. w.. 6 1 1 Kanwisher, N., 1 1 4
Howlin, P. , 286 Jsaac. M . , 632 Jobnson, S. P.. 1 2 5. 1 34, 1 36, 1 3 7, 1 40, 1 4 1 . Kao, G. . 399
Hoyer, W. J.. 8, 1 9, 479, 49 1 , 492. 493. 54 1 . Isaacowitz, D . M., l 8 1 5 1 . 1 5 3 , 1 90 Kapa, L., l 56, 1 5 8
545. 549. 584 lsaacson, O., 585 Johııson, W., 566 Kaplan, H. B . . 3 1 5
Hoyen, D. L., 99 lsella, V., 564 John-Steiner, V., 220 Kaplan, L. J .. 570
Hoyı, J .. 294 isen, J., 6 3 Jobnsıon. C . C .. 1 00 Kapomai, K .. 406
Hrabosky, J. ı.. 369 Jshikawa. Y . , 548 Jobnston, J ., 284 Kar, B. R .. 1 2 2
HSBC lnsurance. 520, 577, 578, 602, 6 ı ı. lsbmael. H . . 65 Johnswn. L. D .. 366-367, 379, 422. 423 Kar. N .. 1 22, 3 1 8
614 lssuree, P. D .. 5 5 0 Johnsıone, B., 495 Karabulut, E., 579
Hsu, H.-C., 489 l ı ıel, A . . 3 5 6 Joinı Econoınic Coınminee, 464 Karasik, L. B .. 1 2 5, 1 26, 1 28. 1 29
Hsu, J . L . . 490 iVillage, 464 Jokela, M., 578 Karasik, R. J .. 6 1 2
Huang, C . M., 7. 8. 1 9. 3 1 7, 422 Iwamoro, J .. 549 Jolie. A.. 68 Karasu. 5 38
Huang. J.-H .. 422 lwasa. H .. 60 1 Jolie-Pitl. M . . 68 Karmel. M. P.. 1 88
Huang, L., 3 1 7 lzard. C . E .. 1 79 Jolie-Piıı. P. . 68 Karney. B. R., 4 5 ı
Hubbard. A . . 6 3 Jzard, V, ı 54 Jolie-Pill, z.. 68 Karniol, R .. 327
Hubbard. J., 6 3 Jolley. J. M .. 3 5 Karoly. L. A . . 2 3 7
Hubbard. 5 .. 6 3 Jack in ıhe Box, 2 1 2 Jolly. C . A. . 5 5 2 Karpov, Y . V.. 2 2 3
Huda, S . S. . 90 Jackson. A .. 632 Jones. D . P., 5 3 8 Karraker, K . H .. 1 1 7
H uebner, A. M., 322 Jackson, J . J .. 60 1 loııes. H . W. . 3 5 6 , 386 Karreman, A., 2 5 6
Huesmann, L. R., 269. 3 3 1 Jackson. J . S . . ı ı 5, 587 Jones. J . . 209. 2 3 3 , 2 34 Kasari, C . . 2 8 6 , 287

İD-659

Kasıenbauın, R., 629 King Feaıu res Syndicaıe. 354, 493 Kramer. A. F. . 540, 5 6 3 , 5 7 1 , 5 7 3 , 6 1 4 Lapp, s. 1., 306
Kastenbauın. R. J .. 622, 626. 6 3 1 Kıngjo. T. . 5 3 5 Kramer, J . R . . 423 Lapsley. D . . 322
Kaıo. T.. 4 5 5 Kingson, E . R . . 6 1 2 Kramer, L., 259, 272 Lari•. B . A .. 362
Kaısanis, N . . 64 Kingsıon, N., 32 Krampe, R . . 301 LaRocca, T. J.. 5 5 1 . 552
Kaıseıos, A. D., 624 Kıni. 5 . . 67 Kraus. N., 1 1 4 Larson. F. B . . 582
Kaısuyama, M., 539 Kinney, J .. 423 Krause, N .. 495, 497, 587, 6 1 ı Larson, J . . 393, 403
Kaız. L.. 237, 5 5 1 Kinı.ie, J. D . . 264 Kreu tzcr, M., 292 Larson, K .. 263, 366, 393, 396, 397, 398, 5 5 8
Kaız. P. R., 554 Kinzie. M., 264 Kreye, M . . 1 82 Larson, N. ı .. 364
Kauffman, J . M . . 1 5 3, 283, 284, 285, 287, Kinzler, K. D .. 1 5 1 . 1 5 3, 1 54, 1 55, 1 6 1 . 3 7 1 Kriellaars. D . J . . 277, 280 Larson, R .. 396, 398
29 1 , 293. 300, 3 1 1 Kipsigis culture. 1 1 7 Kriemler. S . . 277, 280 Larson, R . W. . 263, 366. 396, 397
Kaufman, J . c .. 2 9 1 , 293 Kirby, D .. 362 Krisıjuhan, U . . 570 Larsson, B . . 364
Kaufınan, L . , 1 52 Kirby, J. B . . 483 Kroemer, G . . 541 Larıey, A., 1 2 2
Kavsek, M .. 1 6 3 Kirk, G. M., 4 1 9 Kroger, J .. 385. 387, 4 1 6 Larzelere, R . E . . 2 5 6
Kawano, M., 480 Ki rkwood, T. . 1 9 Kroker, K. . 6 3 5 Lasko, D .. 1 O 1
Kearsley, R. B .. 1 82 Kirwan, L. D . . 480 Kronenberg, G. . 8 5 Lathrop, A . L., 1 35
Keaıing, D. P.. 302, 372, 373, 432 Kisilevsky, B . S . . 1 37, 1 38 Kroonenberg, P. M .. 1 9 3. 1 94 Latonya, 1 1 1
Keen, R .. 74, 1 3 1 Kissane, D., 626 Krowiız. A . . 1 36. 1 37 Lauckhardt, 376, 377
Keens, T. G. . ı ı 8 Ki!>tner, J. A., 404 Krueger, J. 1., 3 1 5, 3 1 6, 382 Lauckhardı, J .. 376, 377
Keers, R .. 74 Kiıayaına. S., 1 1 Krueger, P. M., 604 Lauernıan, J. F., 534
Keijer, J.. 5 3 7 Kilchcner, K. $., 4 3 3 Kruger, A.. 5 3 3 Laukli, E . . 544
Keijsers, L . , 3 8 9 Kiısanıas, P.. 1 1 9 Kruger. J .. 422 Laumann. E. O .. 1 8. 485. 486. 487. 598.
Keisıer, L. . 3 8 9 Kivinik, H. Q .. 5 1 9 Kru mrei, E. J.. 495 607, 6 1 1
Keisıer, L. A .. 6 0 3 Klacrynski, P. . 372 Krusernan, M., 420 La ursen, B., 264, 3 3 6, 389, 390, 392
Keith, J. D .. 3 8 7 Klaus, M . . 1 04 Kübler-Ross. E .. 6 3 1 Lavoie-Tremblay, M .. 438
Keller, A .. 1 88, 244, 323 Klein, L . . 1 8 1 . 367 Kuebli, J . . 3 1 8 Lavreısky, H . . 583
Keller. M .. 323. 335 Klein, M. 5 .. 367 Kuhl, P. K .. 1 66. 1 7 6 Lawrance, K. G .. 424
Kelley- Moore, J.. 483 Klein, R . E., 1 2 3 Kuhn, D . . 1 55, 228, 292, 357, 37 1 . 372, 373, Lawrence. J. M . . 90
Kellınan, P. J .. 1 32, 1 3 5, 1 36 Klein, S. B .. 2 6 379 Lawrence, R. A., 424
Kelly, D. J .. 1 36 Klemfuss, J. z.. 226 Kuhn, H . G .. 570 Lawıon, K .. 286
Kelly. E. . 493 Kliegman, R. M . . 2 1 2 Kuhn, M .. 1 4 Lawyer, s . . 423
Kelly. J . . 3 3 1 . 465. 466 Klima, C .. 9 3 Kuhn B . R .. 256 Lazic, T. . 88
Kelly, J. P.. 1 36 Kline, D . W. . 479, 543, 544 K ulkarııi, H .. 98 Lea, S .. 1 36
Kelly, L.. 626 Klinefelter, 62, 77 Kulkofsky, S., 226 Leadbeaıer, B. J. R . . 1 3 5
Kelsch, W. . ı ı 5 Kli ngenberg, C . P. . 88 Kunzmann, U . . 1 20. 568 Lea[, G . . 4 1 8
Kelsey. S . G . . 558. 5 8 3 Kli nger, M. R .. 229 Kupersmidı, J. B . . 332 Leaper, C .. 2 5 1 . 327, 467
Kemp, H .. 544 Klingman, A .. 3 1 8 K uppens, S . . 326 Lebel. c . . 88
Keınpermann. G., 540, 570 Kliwer, w. . 3 1 7 Kurdek, L. A .. 4 6 1 Lee, A . . 548, 565, 5f.6. 586
Kendrick, C . . 260 Kloınek, A . B . . 405 K u riyama, S . , 85 Lee, C . K . . 6 1 0
Kenko, Y.. 1 79 Klomek, B . . 334 Ku rız-Cosıes, B .. 39, 338, 339, 399 Lee, E. . 9 3
Kenncdy, C . . 5 7 3 Klug, W. S . . 59 Kuruwita, C., 406 Lee, E. K . . 587
Kennedy, J . F., 9 Klumb, P. L.. 543 Kuıner, N .. 5 3 3 Lee, H . C . . 96
Kennedy. K . M .. 5 7 3 Knieps. L. J.. 1 9 1 Kuze, M . . 544 Lee, 1. M . . 5 5 1
Kennedy, M . A . . 258 Knight, B . G . . 14, 56, 586 Lee, J . C . . 3 3 9
Kennell, H. H .. 104 Knopik, v. s .. 88, 284 La Corıe. v. . 565 Lee, K .. 244
Kenncll, J. H .. 1 04 Knox, M .. 256 La Rue, A . . 5 7 1 Lee, L.. 586
Kenny, S., 1 H Koch. P. R .. 259 Labouvie- Vief, G .. 4 3 3 , 443 Lee, L. C . . 548
Keown, L. A . . 2 5 3 Kochanska, G. . 248, 249 Lachman, M. E . . 476, 477, 478, 480, 506, Lee, M. P. . 565, 566, 568
Kepp, O . . 5 4 1 Kocur. J . L., 258 508. 5 1 3, 5 1 4, 567, 603, 6 1 4 Lee, Y., 580
Kcms. K . A . . 266 Koenig, A. M .. 494 Ladd, G. . 265, 332, 3 3 3 Leedy, P. D . . 3 3
Kerr, M . . 389 Koenig, H. G .. 495, 580, 587 Ladiıka, 558, 583 Leerkes, E. M . . 449
Kershaw, T. 5 .. 3 6 1 Koenig, L. B .. 386 Laditka, J . N . . 583 Lefkowiız, E .. 42 5
Kersıing, A.. 6 3 5 Koerner, M . V., 6 ı Laditka, S. B . . 583 Legare, C. H .. 3 1 5
KeS!;Cll, W. . 1 27 Kogan, M. D .. 2 1 5 Lafferıy. W. E . . 362 Legersıee, M., 1 90
Kessler. R. . 506 Koh, C . . 547 Laflin, M. T. . 359 Legge, G. E .. 545
Kessler. R. C .. 506 Kohen, D. E .. 3 3 9 Lafreniere, D . . 545 LEGO, 227
Keıcham. C. J . . 543 Kohlberg, L.. 248, 3 1 9-323, 324, 3 2 8 , 344, Lagaııuıa, K. H . . 226 Lehman, E. B . . 225
Kevorkian, J., 625 346 Lagerberg, D . . 1 7 1 Lehman, H . C . . 434
Key, J. D .. 361 Kohler, P. K .. 362 Lagercrantz, H., 1 1 8 Lehr, C . A., 375
Keycs, C. L. M .. 506 Kohler, S .. 5 7 1 Lahey, B. B . . 403 Leiboviız, E. . 1 2 1
Keyes. M . A .. 69 Kohler, T. S .. 4 85 Laible, D., 1 90, 322 Leifhdı-Limson. E . . 603, 6 1 2-6 1 3
Keyser, J . . 464 Kokaia, Z. . 58 5 Laird, R. D .. 389, 403 Leigh- Paffenroıh, W. B . . 479, 544
KFC, 2 1 2 Kokkalis, Z. T. . 548 Lamaze. F. . 96, 1 07 Leighıon, S . . 639
Khera, A . v. . 480 Kolarz, C . M .. 1 8 Laınb, c. s . . 1 48, 1 78, 1 95, 1 98 Leinbach. M. D .. 2 5 1
Kiecolı-Glaser, J . K .. 558, 583, 584 Kolling, T.. 1 58 Lamb, M. E .. 1 04, 1 2 1 , 148, 1 78. 1 95 , 1 97, Lempers, J. D .. 227
Kiess. H . O .. 3 3 Komro, K. A . . 367 1 98, 597, 598 Lennon, E. M . . 1 62
Killen, M. . 3 2 3 Kong. L. L .. 566 Lamb-Parker. F. G . . 2 3 5 Lenoir. C. P. . 1 1 9
Kim, G .• 1 9 1 Kopp, C . B . . 20, 1 80, 1 82, 245 Landau, B .. 1 6 0 Lenroot, R . K .. 2 1 O, 357
Kim, H . . 1 4 1 Koppelman, K .. 3 3 9 Landau, L . 1 . , 8 8 Leonard, B . . 292
Kim, J . . 1 2. 490. 578, 585 Koranızopoulos, P., 5 5 3 Landis, K . R . . 6 1 0 Leonard, C .. 292
Kim, J. A .. 538 Koral. O . . 2 3 2 Landrum, T. J. . 284 Leonardi-Bee, J. A. . 88
Kim, J. E .. 578 Kordower, J. H . , 585 Lane, H . . 1 64, 5 5 8 Leong, D. J .. 222
Kim, J. H .. 585 Koren, E.. 2 5 1 . 370 Lane. R. D . . 5 9 8 Leppanen, J. M . . 1 90
Kim, J. S . . 120 Kombluın, J.. 40 1 Lane, R . M . . 582 Lerner, H. G .. 3 5 1 , 3 5 3. 357, 386, 445, 467.
Kim, P.. 1 3 Koropeckjy-Cox, T. . 456 Lang, F. R . . 596-597, 61 O 47 1 . 484
Kim, S .. 49 1 Koropeckyj-Cox, T. . 61 O Langba um, J . B . . 5 8 1 Lemer, R. M., 3 5 1 . 353, 357, 386
Kim, S. H .. 637 Kosinski. M . . 638 Langer, A.. 1 36, 1 37, 29 1 , 554, 5 7 3 L�rner-Geva. L., 484
Kimble, M .. 430 Kosıelnik, M . J.. 234 Langer. E . . 29 1 . 3 1 1 . 5 5 4 . 5 5 5 Lesane-Brown, C. L., 264
King, A. A .. 387, 388. 427 Koıov>ky, L . . 1 5 3 Langer. E. J.. 5 7 3 . 6 3 2 Leshikar. E . D .. 574
King, A P.. 1 70 Kotre, J . . 503 Langlois. J. H .. 1 90 Lesley, C .. 242
King, K .. 2 1 5 Koııak, C . P.. 398 LANGO, 227 Lesser, H . . 625
King, L . A .. 427, 595 Kowalski, S . D . . 637 Langmom, N .. 427 Lesıer, B. M .. 88, 98
King. M. L.. J r.. 5 Kozol, J . . 31 3, 3 39-340, 346 Lansdorp, P. M .. 5 37 Lesıer, D. B . . 5 3 9
King, P. E .. 387 Krakoff. L. R .. 546 Lansford, J. E . . 263, 609. 6 1 4 Leıhaby. A .. 4 8 5
King, P. M . . 4 3 3 Kramer, A. E., 8, 259, 423, 563. 57 1 , 572, Lanzi, R . G . . 299 Leung, A . . 405
King, V. . 607 573 Laopaiboon, M . . 97 Leung, E.. 92

İD-660 lsım Dizini



Leung, P. W. L., 405 Livingston, G .. 585 Magennis, R., 493 Matsuba, M. K., 377
Levant, R. F., 468 Lo, C. Y.. 400 Maggi, S., 541 Maısuda, H.. 583
Levelt, W. J. M., 8 Lock, A .. 1 67 Maggs, J. L., 367 Matsuınoto, O., 299
Levene, M. ı . . 85. 1 1 4 Lockcnhoff, C. E .. 598 Magiati, 1., 286 Maııhew<, C. E., 30 ! , 493, 5 5 1
Lcveııthal. A .. 480 Lockey, K .. 545 Magill-Evans, J., 2 1 0, 2 5 3 Maııhew<, D . J., 3 0 1
Leventhal. E .. 480, 482 Loeber, R., 402, 403 Maher. C. P. . 439 Marthews, K. . 494
Levemhal. E. A.. 6 1 4 Loehlin. J. C., 7 1 , 72 Mahncke, H. W., 573 Maııson. M. P., 5 3 8
Lcvenıhal. H . . 6 1 4 Logsdon, M . C., 1 0 3 Mahoney, J., 376 Maııson, S., 9 2 , 1 02
Lewnıhal. J. M. . 258 Lohaus, A., l 6 3 Maier, H., 476 Mausbach. B. T., 584
Levi, B. H .. 624--625 Lohse, B . , 2 1 3 Maimoun, L., 5 5 1 Mavandadi. S .. 580
Levin, J., 587, 6 1 4 Lois, C . E., ı ı 5 Maines, O . R., 508 Maxim, G. W., 3 3 7
Levine, B., 5 1 O Longfellow, H. W., 576 Malamitsi· Ptıchner, A., 1 00. 3 6 1 Maxwell, K. L . , 2 3 4 , 237
Levine, L. N., 40 Longman. P., 604 Malaıcsta, V. J., 547 May, M. S., 248
LeVine, S .. 5 1 O Longo, M. R., 1 37 Malizia, B. A., 9 1 Mayer, K. D .. 89
Levinson. D. J .. 492. 493, 503, 504--505. 525, Longo-Mbenza, 8., 1 36 Malkinson, R., 636 Maycr, R. E . . 304, 3 1 1
526 Lonigan, C., ı 7 1 Mallcı, E., 1 1 9 Mayo Clinic, 9 1
Levitt, P., 1 1 7 Loos, R . J., 6 1 Maltais, F., 604 Mayor, R., 85
Levy, B .. 603, 6 1 2-6 1 3 Lopez, E. !., 3 3 0 Mamtani, M., 98 Mazzocco, M . M., 63
Levy, B . R .. 285, 556, 60 1 , 603 Lopez-Lluch, G . , 552 Mandara, J., 330 Mbugua Giıau, G .. 92
Levy, P., 284 Loponen. M .. 482 Mandler. J. M., 1 58, 1 59, 1 60, 1 6 1 , 1 76, 225 McAdams, D. P.. 446, 504, 5 1 3, 5 1 4
Lewin, K .. 22, 246 Loprinzi, P. D .. 280 Manhart, L. E .. 362 McBurney. D . H., 3 ı
Lcwis, A. C., 338 Lorenz, K. Z .. 27-28, 44, 1 04 Manhei ıner, R. J., 569 McBumey, W., 5 3 3
Lewis. C., 243, 244. 245. 448. 480, 546 Lorenz, L., 2 1 8 Mann, N .. 545 McCarter, R. J . M . , 1 1 9
Lcwis, D. P.. 99 Losos, J . , 5 5 Mann, T., 42 1 McCartney, K .. 1 94, 1 99, 200, 204
Lewis, J., 53-54 Loukas, A., 403 Manning, M. L., 340 McClain, C. S., 632
Lcwis, M., 1 80. 1 83 , 1 88, 1 94, 203, 204, 245, Lovden. M., 563, 566, 5 7 1 Manore, M., 42 1 McClellan, M. D., 593
448, 546 Low, B . , 3 9 5 Manthous, C. A., 625 McCloskey, M. L . , 40
Lcwis, M. D .. 246, 602 Low, S., 395 Manton. K. G., 576 McConıbs, B .. 1 O
Lewis, R .. 58, 60 Lowdcrmilk, D. L., 92, 95, ı 00 Manton, K. ı.. 495 McCourı, J., 407
Lcwis, S. J.. 48 1 Lowenstein, A., 2 1 , 1 99 Manzoli. L., 606 McCourı, R., 6 2 1
LeWiıı, P. A., 585 Loyola College. 495 Mao, A. R .. 284 McCrae. C .. 48 1
Lcyva, D .. 2 3 2 Lozoff, B .. 1 1 9, 2 1 3 Mao, Q., 1 04 McCrae, R. R., 48 1 , 506, 5 1 ı, 525, 526
Li, C .. 1 20 Lu, J. S., 92 Maraldi, C .. 550 McCullough, A. R .. 493. 494
Li, D. K., 88, 1 1 9 Lu, L. il., 89 Marcdantc, K., 2 1 2 McCullough, M . E., 494, 495, 587, 588, 632
Li, P., 1 6 5 Lu, M. C., 92 Marccll, J . J . . 479 McDaniel. M . A .. 566
Li, S - C.. 597 Lu, T., 545 Marcell. T. J.. 479 McDonald. K. L., 3 3 1
Li, Y.. 639 Lucas, E. B., 9 Marcia, J. E., 384, 385, 387. 409, 4 1 1 . 4 1 6 McDonald, L., 585
Liben, L. S., 1 86, 249, 2 5 1 , 252, 3 0 1 , 323, Lucas-Thoınpson, R .. 26 ı Marecek, F., 46 1 McDonald, S., 67
324, 325. 326, 327, 355 Lucifero, D., 544 Mareschal, D .. ı 36 McDonough, L., 1 59
Liboni, F., 405 Lucreıius, 503 Margreıı, J . A., 49 1 , 492, 562, 569 McDougall, G. J.. 567
Lickliıer. R .. 58, 64 Luders, E .. 3 2 5 Marinucci, L.. 86 McDowell. D . J.. 266
Licoppe, C., 467 Ludingıoıı-Hoc S. M., 1 00 Marion, M. C., 2 3 3 McDowell, M. A., 266
Lidral. A. C., 86 Lumpkin, A .. 2 1 2 Markman, E. M . , 1 68, 456 McElhaney, K. B., 389, 390
Lie, D .. 580 Lund, D . A., 628, 6 3 5 Markman. H. J . , 456, 457 McElwain, N. L., 1 82
Lie. E .. 1 58 Luo, L.. 5 6 5 , 567 Markovic, K., 545 McFadden, K. E., 1 2, 263, 264, 3 3 8, 3 39,
Liebergoıı, J . . 1 67 Luo, Y., 1 52 Markowitsch, H. J .. 568 398, 399
Liebcrman, E., 95 Luria, A., 2 5 1 Marks, B. L., 5 5 1 McFadden, S . H., 264, 3 38, 398
Liegeois, F.. 1 1 4 Lurye, L . E., 2 5 2 Marks, N. F., 5 5 1 McFarlaıı, 1 98, 263
Lieın, J. H., 404 Lustganen, J . . 482 Markus, H., 602 McFarland, M. J., 587
Liets, L. C .. 540 Lustig, K., 404, 566 Markus. H. R., 5 1 4 McGarry, J., 1 03
Lieven, E .. 1 68, 2 3 1 Luyckx, K .. 385 Markus, M . A., 60, 550, 552 McGa rvey, C., 1 1 9
Liew, L . P. . 537 Luz, C., 482, 538 Marlatt, M. W., 540 McGee, K .. 287, 403
Lifter, K .. 1 68 Lykken, D .. 54 Marmucci, L., 86 McGee, T. R., 404
Lifton, R. J.. 632 Lynam, D . R., 3 3 3 Marques, F. Z., 60, 550, 5 52 McGinley, M., 249
Lighı. L. c., 575 Lyon, G. R . , 283, 292 Marrero, M. O., 389 McGlory, G., 626
Light, L. L.. 574, 575 Lyon, T. D., 292 Marrcı, S .. 87 McGraıh, S. K., 1 04
Lillard, A .. 2 3 3, 268 Lyons, J. L., 5 1 8 Marsh, H., 244 McGue, M., 68, 69, 73, 386
Lillard, L. A .. 607 Lyons-Ruıh, R., 1 9 5 Marshall, T. R .. 1 8 1 McGuiness, T. M., 423
Lima. 74 Lyyra, A. L., 367 Mar<iske, M . . 5 43 McGuire, L. C., 1 20
Lin, J .. 5 5 3 Martin, B., 87 McHale, J., 256, 390
Lin, J. N . , 5 5 0 Ma, Y.-Y., 302 Martin, C. L., 1 1 , 252, 254, 324, 325, 360. McHale, S . M .. 390
Lindau, S. T., 546 Macari, S., 1 60 424, 506 Mclnıosh, E., 507
Lindblad, F., 284 Macarthur, C.. 1 0 3 Martin, E. O., 424 Mclsaac, 394. 395
Lindenbergcr, U . . 7, 477, 543, 562, 563, 5 7 1 , MacArthur Fellowship, 5 5 5 Martin, J. A., 94, 95, 254, 360 McKain, W. C., 607
572, 597, 598, 599 MacArthur Foundaıion. 487 Martin, L. R., 1 9, 600 McKee, S. A., 624--625
Lindstrom, M .. 460 MacArthur Study of Midlife Development, Manin, M .. 477, 506, 572 McKelley, R. A., 1 97
Lindvall. O .. 585 494 Manin, P., 506 McKenna, K. Y. A., 4 5 1
Lindwall, M., 585 MacCallum, F.. 69 Martinelli, M., 545 McKenzie, B. E. . 1 36, 1 37
Lineweaver, T. T., 567 MacCalluın, J.. 583 Martinez, C . R., 290, 389 McKinney, E. L., 92, 1 20
Lin..,ırom, M., 460 Maccoby, E. E .. 2 5 1, 254, 262 Marıinez, L.. 389 McKinnon, S., 280
Liou, Y. M., 364 MacDonald, S. w.. 571 Maninez, M. E., 290 McKnight, A. J.. 564
Lippman, L. A .. 387 MacFarlan. S. J., 1 98. 263 Martin-Kaim. M., 580 McKnighı, A. S., 564
Lips, U . . 1 1 3 MacFarlane, J. A., 1 39 Martinussen, M., 385, 387, 4 1 6 McKone, E .. 1 1 4
Lipıon, J.. 1 54 MacGeorge. E. L., 328 Maruyaına, N. C.. 639 McLaughlin, K., 627
Liıovsky, R .. 545 Machaalani, R., 1 1 9 Masi. G., 405 Mclellan, J. A .. 388
Little, 4 5 1 Maciejewski, P. K., 634, 6 3 5 Mast, B . T., 580 McLeod, S., 282
Little, J . P. . 5 5 1 Macınillan, H. L . , 258 Masıen, A. S . , 1 3, 4 1 6, 4 1 7, 443. 556. 580 McLe<key, J .. 283. 287
Liııle, K. C. . 4 5 1 . 5 5 1 Macomber, J., 1 5 3 Master, A., 342. 343 McLoyd. V. C., 1 1 , 1 2, 1 3, 255, 3 5 3, 399
Liıılcıon. H . . 430 Maddaus. M., 4 1 6, 4 1 7 Masters, C., 4 5 1 McMahon, R . J.. 407
Liu, A .. 89, 98, 264, 485 Madden, D., 54 1 , 564, 565, 570 Maıas, L., 1 82 McMillan, J. H., 3 1
Liu, C. C., 485 Mader, S. S., 20, 55, 60 Maıhcr, M., 42 1 McMillan. S . C., 626
Liu, C. H .. 264 Madole, K. L., ı 56, ı 59 Maıhe•, W. F., 421 McMurran, M., 406
Liu, Z .. 480 Maes, H.. 7 1 Maıhieson. L. C., 269 McMu rray, R. G., 364, 366
Liu- Ambrose, T., 98, 5 7 1 Maesıre, L . A. . 66 Matlin, M. w.. 250, 2 5 1 . 467 McNamara, F., 1 1 9
Livesly, W. . 3 1 4 Maffulli, N., 479 Mahuba, H., 377, 558 McNeill, G .. 554

ID-661

McNulıy. J. K .. 430. 4 5 1 Miranda, R., 405 Muııakata, Y.. 1 5, 1 1 3, 1 56. 1 6 1 , 2 1 ı . 275. Nationat Viıal Staıistics Repon. 2 1 4, 365, 366
McQuire. W. . 8 5 . 1 20 Mirarchi, F. L., 624 276. 278. 279, 3 1 7. 3 7 1 Naıional Youıh Risk Sıırvey. l63. 364
McSwain, P., 1 9 Mirone, V., 485 Muııdy. P. . 1 70 Natsuaki. M . N . . 3 5 6
McSweeney's, 4 1 5 Mischel, W.. 27 Munholland. K. A . . 1 92 Nauck, B., 5 2 1
Meachaın, J., 244 Mislıra. G . D .. 484 Munoz. E., 604 Na,·arro. A . . 5 5 1
Meade. C . S . . 3 6 1 Mitchell. B . A .. 5 1 5 . 607 Munoz. W., 604 NCLB. See N o Child Lefl Behind
Meadows. S . O. . 459 Mitchell. E. A .. 1 1 9 Mura. E .. 5 8 1 Neal. A . R . . 285
Meaney, M . J .. 58. 60, 73, 74 Miıchell. J. L., 625 M u rachver, T., 467 Neale, J. M . . 286
Meany. M. J .. 6 1 Mııchell, K. . 40 1 Murphy, C., 545 Nechiıa. A .. lO 1
Mechakra-Tahiri, S . D . . 6 3 8 Mitchell. M. L.. 3 5 Mu rphy. J. L., 258 Needhanı. A.. 1 30. i l i . 1 5 5
Meek>. T . W.. 5 7 3 Mitchell. P.. 2 2 9 Murphy. M. M . . 63 Neer. R M .. 479
Meerlo. P.. ı 0 2 Miıchell. v.. 46 ı . 509 Murphy- Hocfer. R . . 420 Nefi. L. A .. 4 5 1
M e h l . M . R .. 467 Mitchell. w.. 200 M urray. A. D .. 269. l06 Neimeyer, R . A . . 6 3 7
Mehl. R. C., 2 1 2 Miura, K . . 546, 5 8 1 M urray, J. C . . 86 Nelson. C. A . . 33. 8 5 , ! i l, 1 1 4, 1 1 7. 144,
Meiksins, P. . 477 Mixson, P. M .. 585 Mu rray. J. P.. 269 1 5 8. 2 1 0. 279. l57, 539, 540
Melgar-Quinonez. H. R .. 1 2 3 Miyake. K .. 194 M urray. K. G .. 306 Nelson. D . B . . -184
Mellıuislı. E . . 202 MMWR. 359 Mu rray, S. S . . 92, 1 20 Ndson, K., l 5 5
Melnikas. A. J .. 360 Mnookin, R . H .. 262 Musrh. D . C .. 544 Nelson, L . J .. 4 1 7
Melıler. D . O . . 303 Moen. P. . 436, 4l8. 439, 477, 49 1 , 492, 576, Mussen. P. H.. 420 Nelson, S . L., 3 3 9
Meltzi, G . . 303. 304 577, 578, 579 M u ırhler. J. E .. 604, 607 Neonatal Intesive Carc: Uııit Neıwork
Meltzoff. A. N .. 1 5 3. 1 57. 1 5 8. 1 70. 1 7 5. 1 76. Mohr. J. J .. 4 6 1 Myers. D. G .. 75 Neurobcha,ioral Scale (NNNSL 98.
1 90 Mohr. P. . 46 1 Myerson. J . . 299 1 0 5. 1 62
Mena. M. A.. 5 3 9 Moise. K. J . . 89 Mylcs. 286, 287 Nesse. R. M .. 6 3 7
Menet, V . H . , 542 Moleıi, C. A . . 97 Myles. B. s .. 285. 286, 287 Nesıeruk. O .. 606
Menias. C. O .. 90 Mollard. R. C . . 280 MySpare. 40 1 . 41 O Neugarıen. B . L.. 1 9, 44, 508. 520. 526. 596
Menn. L., 1 34, 1 64, 1 67, 2 3 0 Mollenkopf. H . . 542 Mythily. S .. 400 Neukam. K . A .. 578
Menon, M., 3 1 6 Molnar, B . E . . 403 Neuperı. S. D . . 507, 508
Menyuk. P. . 1 67 Moniıor on Psyd10logy. 2, 1 0 3 Nabe-Niel;en, K .. 604 Neville. H . J . . l05
Menzer. M M .. 3 3 3 Monroe, M .. 45 1 Nader, K .. 3 1 9 Nev..,;inıalova, S .. 2 l 2
Mercy, J . A. . 2 1 5 Monserud, M. A .. 52 l Nader. P.. 2 1 3 . l 1 9 New Connections, 1 62
Meredith, N . V. . 2 1 0 Montes'\:ori, M., 2 3 3-234, 240 Nader, P. R . . 364 New England Cemenarian Sıudy. 5 3 4. 5 3 6
Merewood. A., 1 2 1 Monıessori approach. 2 3 3-234. 240 NAEYC. See National Associaıion fnr the N e w Hope. 3 39
Merrill. D . M . . 5 1 6. 52 1 . 608 Montgomery, P. . 362 Educaıion of Young Children The New Yorker Colkaion, 1 7, 1 8 3, 2 1 8,
Merrill. J. E .. 4 2 3 Monıiel. M .. 1 7 1 Nagalıwaııe, N. T.. 1 00 2 5 1 . 29 1 . 296. l70. 424. 467
Merrill, S. S .. 4 2 3 , 5 1 6 Moody. H . R . . 1 4 Nagashima. J . . 42 1 . 480, 585 Newcombe. N .. 1 58
Merz, R . D . . 89 Moore. A. . 3 9 5 Nagaısua. T.. 585 Newcunıbe, N. S . . 1 94
Mesman, J., J 90 Moore, D .. 5 8 . 7 8 . 3 9 5 Nagell, K . . 1 58 Newell. K . . 1 30
Messinger, D., 1 8 1 Moore. G . A. . 1 97 Nahar. B . . 1 2 3 Newman. A. B., 54 3
Metsios. G . S. . 548 Moore. M. K . . 1 5 3, 1 59 Najman, J. M . . 3 3 9 Newman, M. L.. 467
Meyer. F.. 3 3 1 . 392 Moorefield, B. S .. 3 3 0 Nakamoıo, J .. 3 34 Newnıan, R. S., 1 40, 2 3 2
Meyer. ı . H . . 3 3 1 Moos. B . . 5 5 4 , 5 5 6 Nakamura, J., 3 3 9 Newport, E . L., 305
Meyer. S . C., 1 82, 1 86. 249 Mora. F., 540 Nansel. T. R . . 3 3 l Newıon. A . W., 257
Meyer. S. L., 97 Moran. G .. 296 Napierski-Prancl. M .. 369 Newıon. E .. t 8 ı . 1 9 '>
Meyers. J . . 3 l4 Moran. S .. 296 Nappi. R . E .. 484 Ng, T . P.. 580
Menacappa. E . . 3 1 7 Morasch. K. C.. 1 1 6 Narendran. S., 99 Ngo-Meızgcr. Q . . 483
Michael, R . T. . 425. 426. 4 43 , 486 Morgan. J. D .. 464 Narici, M. V., 479 Niamtu, J., 478
Michel. J . P.. 5 4 1 Morgan, S . P.. 464 Na rvaez, D., 322 NICHD. 628
Mick, E .. 284 Morgano. E .. 392 Natali, A. . 480 NICHD Early Child Care Network. 1 7 1 . 1 98.
Microsoft, 302 Morison. V., l 34 Natalizia, A. . 480 20 ı. 225
Mikami. A. Y. . 400 Morley, C .. 2 3 0 National Academy [or Teaching and Learning Nicholson, J . . 5 1 4
Mikuli ncer, M .. 448. 449 Marley, J. E .. 5 5 2 Abouı Aging. 584 Nielsen, G . A .. 2 1 2
Milberg. A . . 6 3 6 Morodcr, L., 97 National Assessnıenı of Edtıcaıional Progress. Nielsen, L. S., 2 1 2
Milken Family Foundation. 307 Morokuına, S .. l 37, 1 38 325 Nieıo. S. . 1 1
Miller. B . c . . 237. l22. 359, 367. 538, 566 Morra. S . . 289 National Association for Spon and Physical Nigg. J. T. . 1 8 5
Miller. C . . 1 3 Morrell. R. W. . 605 Education. 2 1 3 Nikolich-Zugich. J .. 5 3 8
Miller. C . F., 3 2 5 Morris. A . S .. 327 Naıional Associaıion for the Education of Nimmo. G . A . . 5 3 7
Miller. J .. 322. 467 Morrh. B . J . . 60, 550. 5 5 2 Young Children (NAEYC). 234, 2 37 Nisbeıı. R .. 297
Miller. J . B .. 467, 47 1 Morris. D . . 50 National Autism Associa tion. 229 Nitko. A. J .. 3 3 8
Miller. K .. 234, 2 3 7 Morris. P. A . . 28 National Book Critics Circle Award. 4 1 5 Nixon, G . M .. 2 1 2
Miller. K. G . . 5 5 6 Morrison. G . S .. 1 3 3. 2 3 3 Naıional Cancer Iııstitutt•, 2 8 1 N o Child Lefı Behimi i NC L! l l . 337. 338. l45
Mil ler, L . , 608 Morris<ey, T. w. . 1 99 National Cenıer for Education Statisıics. 2 8 3 . Noble, J. M . . 567
Miller. P., 367 Morrow. D . . 57 1 , 572, 5 7 3 34 1 . 3 7 5 , 4 l 8 Noddings. N .. 3 3 8
Miller. P. H . . 226, 228, 2 l4 Morrow. L., 2 3 2 Naıional Crnter for Health Sıatistics. 9 9 , 359, Nolcn-Hoek<enıa. S . . 1 0 3. -! O l . 556, 580, 596
Miller, R . A .. 5 3 8 Morrow-Howcll. N .. 6 1 1 42 1 . -124. 428, 429, -160. 483. 5l2. Nomoto, M . . 585
Miller-Day. M. A . . 520 Morsel li, E . . 5 5 0 5 3 3, 548, 549 Norbury, C . J .. 5 3 7
Miller-Perrin. C. L., 258 Moses. A . M . R .. 5 6 2 National Cenıer on Shakrn Baby Syndrome. Nordone. Y.. 85
Milis. B . . 1 7 1 , 372 Moss. P.. 1 78 113 Nurgard. B .. 87
Milis. C.. 224 Mosseley. L.. 364 Natiunal Clearing House on Child Abuse and Norman, J. E .. 99
Mil i;, D .. 224 Motzoi. C., 3 3 ı. 392 Neglecı. 2 5 7 Norouzieh, K., 623
Milis. D . L., 1 7 1 Moules, N. J .. 6 3 5 National Council o n Aging, 476 North Carolina A & T Unive�iıy. 200
Milis. G. . 3 2 Moulson. M. C . . 8 5 National Healıh and Nuıriıion Examination Norıon. M. E .. 67
M i l i s College sıudy. 5 1 1-5 1 2. 5 1 3 Moya. J .. 2 1 5 Sun·ey (NHANES). 420 Noııelmanrı. E . D .. 3 5 5
Miloı. T. . 2 5 7 Moyer, A .. 457 Nalional lnsıiıuıe of Child Health and Nrughanı, L . , 406
Mimms. S. E .. 1 24 Moyer. R. H . . 457 Hunıan Developmenı i N I C H D ) . 1 1 8. Nucci. L.. 226, 376
Minasyan. H . . 5 4 3 Mozan. w. A . . 434 1 7 1 . 1 98, 20 1 . 204. 225 Nuneç;, M. L.. 1 00
Minaya- Rowe. L.. 307 Mro<ek, D . K .. 60 1 Naıional lnsıiıuıe of Menıal Health. 45, 285 N u riu\, P. . 602
Minde. K . . 1 00 Mroczek. D . K . . 1 8, 5 1 2. 5 1 3, 5 1 4. 526 National lnsriıute on Aging. 540 N u r)c Famil} Parınership. 9 3
Mindell. J. A .. 1 1 8 Mudd. A.. 305 National lnstituıes of Healıh. 63, 484, 485 Nyaronga. 277. 3 6 3
Miner. J. L.. 1 99 Mueller, A . S .. 356 National Longiıudinal Sıudy on Adolescem Nyaronga. D . . 277. 280. 3 6 l
Minkler. M .. 5 1 9 Mueller. M. P.. 289. 356 Healıh. 390 Nylund. K. 333
Minnesota Family ınvestmcnı Program Muel ler. M. R . . 289 Nation,ıl Longi wdinal Survcy of Older Nyqvisı. K . H .. 1 00
iMFIP). 1 3 Mukerjee, S .. 5 5 0 Men. 576
Minnesoıa Study of l\·vinc; Reared Aparı, Mukhıar, Q.. 604 NcHional Longi ıudinal Su rvey or Youth, 36 1 Oakes. J .. 1 59
53 Mulalll, S .. 570 Naıinnal Sleep Foundation, l 02. 2 1 2 . 364 Oakes. L. M .. 1 5 ı. 1 5 6. 1 57, 1 6 1
Minor, R . K., 5 5 2 Muller, U . . 24, 226. 245. l 7 1 Naıional Socieıy of Geııetic Coun�clor�. 65 Oaıes. G. . 570

I D-662 isim Dizıni



Oate�. J., 95 574. 6 3 2 , 6 3 7 Peıerman, K., 1 3 0 Prabhakar, H., 437
Obc naue r, S., 66 Park, O .. 4 9 0 , 5 4 1 Peıers. H . E., 1 99, 292 Prakash. A .. 67. 540
Oberla nder, S. E . . 5 1 8 Park. O. C . . 7. 8. 1 9. 5 6 7 , 57 1 , 5 7 2 . 573. 574 Peıers. J. M . . 292 Pra kash. R . S . . 540
Obler. L. K . . 575 Pa rk. il. J.. 486 Peıersen. B . E .. 426, 503, 504 Pra ıer. M. A., 287
Obradovic, J . . 4 1 6 Park. K . . 580 Peıcrseıı . J. L., 426 PraLt, C . . 227
O ' B rien . J. M.. 99 Park, M. .J . . 4 0 1 , 405. 4 1 9, 4 5 1 Peıerson, B. E., 503, 504 PraLt, L., 232
O ' B rie n , M .. 1 78 Pa rka y, F. W. . H 7 Peıe rson . C . C . . 229, 543, 552 Pran. M. w. . 5 0 3 , 504
O ' B rien, M. . 1 78 P.ırkc. R. O . . 2 9 , 40. 44. 7 5 . 1 9 5. 1 96. 1 97. Peterson . D . P. . 32 Pressler. S . J . . 570
O ' B rya n ı. S . E . . 5 8 1 1 98, 223, 254, 263, 264, 266, 329, 389 Peıerson. M. O., 5 5 1 Pressley. M . . 294. 3 ı ı . 3 3 8
Occupaıional Ouılook Handhook, 439 Parkt:r, A., 372 Peıerson, M. J . , 229 Price, C . A., 8 7 , 5 7 8 . 606
O ' C oıınor. A. B., 90 Parker. J. G. . 266. J3 I. 332, 3 l4, 3 3 5 Peıerson, S . R . . 3 1 6 Pri ce , O. D .. 545
O'Connor, O . B . . 507 Parker, M . A . . 2 1 3, 279 Pell, J . . 3 2 5 Price, P., 284
O'Connor. E . . 1 94 Parkes. A. . 360 Peııit, G . S .. 1 86 Pricc. T. . 87, 554
Od gen, C . L., 278 Parkes, K . R . . 492. 493 Pfeifer, M. . 1 83 Prigerson. H. G. . 6 3 5
O'Donnell. C . J .. 64 Parki nson . P. . 1 98 Plluger, M . . 120 Priıısıein, M. J . . 2 6 5 , 3 3 2 , 3 3 3 , 3 9 3
O'Donnell, C . J.. 64 Parı1aS\, J . . 2 5 2 Plund, F., 89 Prim. R . J .. 2 5 8
O'Donnell, E . . 64, 480 Parnes, H. S . . 5 7 6 Phelps, E., 3 5 3 , 386 Proha s ka . T . R., 5 5 1
Odouli, R . . 88, 1 1 9 Parquarı. M.. 497 Philipsen, N . . 264. 298 Proj en Head Start, 2 3 5
Odyssey ol ıhe Mind. 572 Pa rra · Ca rdon a. J . R . . 522 Phillips. A . C . . 1 99, 482 Prozac. 405
üfler. o .. 3 5 2 Pa r'\Olh, T. J., 2 8 1 Phillips, O. A., 2 1 . 1 99 Pryor. J . H . . 386. � 1 8
Ogden , C . L . . 2 1 3. 2 8 1 Panhemer, J . . 1 96 Phillips. L. H . . 5 7 3 Prysıowsky. E . N., 545
Oks u zya n . A . , 5 3 3 Pa rı n e rı.,h ip for a Drug·Free Aınl'rica, 367 Phillips. S. M., 5 5 1 Psoun i . E., 520
O ku ra. T. . 5 5 6 , 580 Partnl'rı.,hip for Soluıions. 547 Phillipson, C . . 1 9 Psychology and Aging. 37
O ladokun , R. E .. 1 1 2 . 1 2 2 Pascalls. O. . 1 36 Phinney, J. S . . 3 8 5 , 386 PsyclNFO. 37
Ol ds , O . L . , 9 3 , 1 07 Pasley, K . . 3 3 0 Piageı. J . . 24-25, 26, 29. 30. 43, 44, 1 40, 1 44, PubMt-d, 37
O'Lcary, K. O .. 457 Pasınan, H. R .. 625 1 45, 1 46-147, 1 48- 1 5 1 , 1 52 , 1 5 3, Pudrovska, T.. 505, 506, 51 5. 5 2 1
Oliver, S . R . . 2 1 3, 278, 281 Pasquini, E . S .. 244 1 55. 1 5 9. 161, 1 74. 1 76, 2 1 6-2 1 7, Pu gh. L., 96
O l son , B . O., 446, 504, 5 1 4 Passuıh, P. M . . 508 2 1 8-2 1 9, 220, 221, 223. 230, 2 3 3, Pujazon·Zazik, M., 40 1 , 4 5 ı
Olson. B . H . . 1 2 3 Pasıoral Counseling a ııd Coıısultaıion Center-. 2 39. 240. 245. 247, 248, 267. 272, Pulilzer Prize. 4 1 5
Obon. H . C . . 446. 504. 5 1 3 of Grt>ater Wa<ıhington , OC, ·195 288-289. 302. 309, 311, 3 1 9, 322. Pulkkinen. L.. 367
Olson. L., 3 3 8 Paıel, A . . 98 370-l7 1 . 379, 388, 4 1 5, 4l2, 433. Pullen, P. C . . 283. 300
Olweus. D .. 3 3 4 , 346 Paı rick. M. E . . 367 442, 4 4 3 Pu rse l l , G., 3 36, 392
O lympics, ı 9. 62 Patıerson. C.. 262 Piageı, Jacqul'iiııe, 1 46-147. 1 48. 1 5 0 Puıallaz. M .. 326
Oman, D., 495 Paul. E . L., 74 Piaget. Laurem, 1 4 6, 1 47, 1 48 Putnaın Invesıments, 577
On ıhe O ri gi n of Specie� (Darwin). 5 4 Paul. 1 . M. . 74, 1 22 Pi ageı , Lucicnne, 1 46, 1 47, 1 5 5 Punanchera, C., 40l
Ong. A. O., 386 Paul. P.. 5 1 7 Piazza , J. R . . 597, 609
Oosıdaın, N., 90 Pauley. S . . 545 Picasso, P.. 2 1 7 Qian. z. . 4 5 0
O pa l a ch, K . . 5 5 2 Paullıus. O. L., 259 Pick, A . O . . 1 58 Qiu, s . . 400
O pera rio, D., 3 6 2 Pcrnling, L., 532 Pick, H . . 1 4 1 Quadrelli. R .. 67
Orav, E . J . . 5 1 8 Paus. T. . 356, 3 57, 372 Pickrns. T. B . . 5 4 1 Quasimodo. S . . 5 3 2
Orehek, D .. 467 Pavonc. C.. 486 Piehler, T. F. , 326, 3 32 Queen, B . L.. 5 5 0
Orford. F. . 4 5 1 Paxson. C . . 278, 2 8 1 Pieperhoff. P., 490 Quevado, K .. 1 38, 1 39
O rha n, G., 5 8 3 Payne. W. A.. 9 Pierce. G . L., 5 5 1 . 5 5 2 Qui. O .. 9 1
Ormrod, J. E .. 3 3 Peanuıs. 6. 305 Pihlajanıaki, M.. 5 8 3 Quinlin, M., 576
Ornı;; t cin. P. A.. 290. 2 9 1 Pea rlınuıte r. S., 585 Pinderhughes, E .. 68, 69, 70 Quinn, A., 4 30
O'Rourke, N .. 595 Pcl'klıam, E . . 479 Pineııe. M .. 97 Quinn. P. . 1 36
Orpi n as. P. , 334 Pedersen. L. H .. 87 Ping, H . . 1 2 1 Quinn. P. C .. 1 59, 1 60
Orr. M.. 360 P ed er\ien , S . . 392 Pinkhardt, E . H .. 88 Quintino. O., 1 O l
Osinusi, K . . ı 1 2, 1 2 2 Pl•diatric Nu rsing, 37 Pinqua rı. M., 558, 583
Osmo nd, J . M. . 42 1 Pediatrİl''\, 3 7 Pipe. M .. 2 2 5 Radak. Z.. 582
Oso lsky. J. D . . 3 1 8 Pedroso. F. S . . l 26 Piruccello. L. M . . 405 Rader, O . J .. 480
Ostbye. T. . 1 00 Peek. M. E . . 483 Pisoni. O. B . . 1 37, 1 38 Ra d ey. C .. 2 5 9
Os ı chega , Y. . 278, 2 8 1 Peek. M. K .. 606, 607 Piıkanen, T., 367 Radke-Yarrow, M. . 1 2 3
Osıer. H . , ı l 9 Peeıs. K . , 326, 3 3 3. 334 Piıkcinen, T. . 367 Radvansky, G . A .. 290
Osıcrhage, J. L., 5 3 7 Pei, J. R .. 88 Piııs, C . . 576 Rafli. M. S . . 5 8 3
Osılield. B . M.. 1 1 8. 6 2 8 Peifler. J. J .. 550 Pixley, J . E .. 506 Raghuveer, G .. 2 1 3 , 2 8 1
Osırove, J . M. . 504, 5 1 2, 5 1 3 P el,ı y o, R . . ı ı 8 Plano Clark, V. L., 3 2 Ra he, R. H . . 506
Oılowski. M. . 62 5 Pe l l egri ni, A. D .. 5 5 Planı. M. . 3 6 7 Raikes. H., 1 7 1
Otı, B. B., 626 Pe lli ca n o. E . , 228 Pleck, J. H . . 468. 47 1 Raikes, H . A .. 1 94
ÜLI, C. H.. 6 3 7 P elıon . S. L. . ı 2 ı Plomin , R .. 7 3 , 78 Rclje ndran, G . . 229
ÜLIO, B. w. . 2 3 2 Peng. X. D., 596 Pluess. M., 1 84 Rakison, O . H . . 1 56, 1 59
Owsley, C . J . . 1 39, 1 40. 1 5 1 Penningıon, B. F., 284 Plummcr. S. L., 546 Ra l ey, R. K . . 456. 457
üzer, E. M .. 3 63 Pen zi as, A. S . . 9 ı Pod ruclın\ . A. M . . 6 3 6 Ra l ph . 244
Pepeu. G . . 583 Polalli, F. . 484 Ram. K. T.. 1 2 1
Padak. N . . 304 Peplau. L. A. . 426. 427. 461 Pol kowska , J .. 3 5 5 Ram. N . . 1 8
Page. L., 234 Peregoy. S. F. . 306 Poll, J .. 6 3 2 Ramani, G. B . . 1 90
Pahwa , R., 585 Perera. S . . 587 Pollack, W. . 1 1 6, 3 2 7 , 346 Ranıey, C . . 299, 3 1 1
Paige. S., 1 9 Perls. T. T. . 14, 1 7. 5 3 3. 534, 5 l 6 Pollak, S. O .. ı 1 6 Ramey. C . T. . 299
Pain ıer. K . . 5 5 2 Perııer. J . . 226 Ponson by. A . 1... 628 Ramey, S. L.. 202
Paj u kanıa. P.. 480 Pero1ynski. L., 259 Poon, L. W. . 5 36 Raınez. L.. 360
Palgi. Y. . 57 1 Perrcn, S . . 477 Pope, A. . 6 1 8 Raınon, R .. 9 1
Pa l merı. M. R . . 3 5 5 Perrig-Chiello, P. . 477 Popenoe. O., 425, 456, 457, 459 Ranıona, 1 1 ı . 1 2 5
Palmore, E . B . . 603 Perrin, R. O . . 2 5 8 Popham , W. J . . 3 3 8 Raınsay, O . S .. 1 8 3
Pan. B . A .. 1 6 5. 1 67, 1 7 1 , 2 ' 1 , 303 Perrucci, C. C . . 4 38 Pora, R. R. . 6 7 Ram\ay·Renne!'ı. J. L.. 1 90
Pan, L., 604 Perrucci, R., 4 38 Poner, M. M.. 542 Ranızan. R . . 5 3 8
Panigrahy, A . . 66 Perry. O . G .. 249 Ponuguez. M. w. . 1 00 Randel, B . . 34 ı
Panıilaı. S. Z. . 6 l2 Perry, N .. 1 47 Posner. M. 1 . . 1 56. 224 Randolph. D .. 389
Parade. S. H .. 449 Perry. S. E . . 92. 95, 1 00 Posıon, D . L.. 260 Rando lph. S. M .. 5 1 8
Pardini. O . A . . 402 Perry. T. B .. 3 36 Pot. A. M., 595 Raııhoff, A . . 5 5 0
Pardo, J. v.. 5 3 9 Perry, W. G . . 4 3 3, 4-13 Poulin. F.. 392 Rao. S. L .. 1 22
Parcııs, E . . 284. 2 8 5 Perry Preschool p rogra m. 2 36. 217. 407 Powell. A. J .. 67 Rapaporı, S .. 540-5 4 1
Parenıe. M . E .. 376 Perskin, H .. 3 5 6 Powell, D . R. . 5 l2 Raphael. 2 1 8
Paris, A. H .. 304 Pers ky. H . R .. 305 Powell. J. 1.-. 5 32 Rapkin, B . D .. 374
Paris, S . G .. 304 Pesk.in, H .. 356 Powers, C . J . . 3 3 3 Ra sı n sk i . T. V. . 304
Park. C . L.. 40 1 . 4 5 1 , 486. 495. 500. 550. Peıer. J., 400 Powers. O . . 3 3 3 Ra'iminseen. M. M. . 9 1

iD-663

Rasmussen. M. M., 85 Rivers, S. E .. 372, 629 Rubin, D . C . . 265, 334 Schaie. K . w. . 3 6 , 4 3 3 , 477. 488, 489-490,
Rasulo. 606, 609 Rizzo, M. S . . 65 Rubin. K. H.. 265, 266. 3 3 1 , 3 32, 3 3 3, 3 34 4 9 1 , 499, 500. 508, 537, 569. 570,
Raıhunde. K .. 9 Roa, J .. 355 Rubin, S . . 6 3 6 572. 575. 6 1 2
Raıncr, N .. 2 3 0 Roades. A. E .. 406 Rubinstein, A., 5 6 2 Scharrer. E. . 269
Raıner, N. B .. 1 70 Roalson, L. A .. 403 Ruble. D . N . . 1 1 , 2 5 2 , 324. 3 2 5 . 346 Schattschneider. C., 232
Raulin, M. L., 3 1 , 34 Roberto, K. A. . 608 Ruckenhau'ier, G., 580 Scheckhuber, C . Q .. 5 3 8
Ravaglia, G .. 580 Robcrts, A. E .. 399, 400, 51 ı . 5 1 2 RudeU, 242 Scheibe, s .. 7, 1 7 , 536, 5 9 6 , 5 9 8 . 6 1 4
Raven, P. H .. 20, 56 Roberıs, B . W. . 5 1 1 . 5 1 2, 5 1 3. 5 1 4, 526. 600 Ruel. M. T.. 1 2 2 Seher. A .. 1 82
Rawlins. W. K.. 452. 4 5 3 Roberts. C .. 640 R uff. H . A .. 1 57 Schiavo, T.. 6 2 5
Ray. B .. 4 3 9 Roberts. D. F.. 269. 399. 400 Ru ffman, T.. 228 Schiavone, F., 5 7 3
Ray, D . . 5 5 0 Roberıs. J. M.. 603 Ruınberger, R. W. . 375 Schiemaıı. S . . 556. 580
Ray. O. S .. 5 5 0 Robins. R . w. . 382, 383. 60 ı. 602 Runquist, J., ı 02 Schiff. W. J .. 1 1 9, 1 24, 2 1 2, 2 8 1 . 363, 42 1
Raymo, J. M .. 578 Robitaille. A .. 594 Rupp. D . E.. 603 Schiffman. S . S .. 545
Raz. N., 539, 54 1 , 570. 573 Rochlen. A. B .. 1 97 Russell, C .. 604 Schilling, E. A., 406
Read. J. P.. 4 2 3 Rode. L.. 99 Russell, ı . F. . 95 Sclıiııdler, A. E . . 485
Read. S .. 4 2 3 Rode, S. s .. 104 Russell, L. B .. 554, 604 Schlaggar. B. L.. 21 1
Reagan. R . . 582 Rodgers. C . s .. 1 8, 507 Rutgers Univcrsity, 5 2 3 Schlegel. A . . 396, 398
Rebbechi, D .. 5 3 9 Rodgers. s .. 507 Ruıland. A .. 3 2 3 Schlegel. M .. 227, 3 5 3
Reddy, V.. 1 80 Rodgers, W.. 1 8 Ryan, A. S .. 479. 549 Sclımader, K . E . . 545
Rcdican, K .. 1 0 Rodin, J. . 554-556, 6 3 2 Ryan. R . M .. 2 3 6 Schmidı. B . L .. 64
Redinbaugh. E . M.. 5 8 3 Rodriguez. B. L.. 1 7 1 Ryan. S. C .. 549 Schmidı, C . C .. 548
Reese. C . M .. 5 6 7 Rodriguez. E . T.. 2 3 2 Ryff. C. D .. 504, 506, 526. 602 Schmidı. L. A .. 18 5
Reesc. E .. 2 3 2 Roese. N. J .. 4 9 3 Rykhlevskaia, E .. 283 Schmidı, S .. 544
Reeve. C. L.. 2 9 6 Roeser, 3 5 3, 386, 387 Rypma, B . . 539 Schmidı. U .. 369
Regalado. M .. 2 5 5 Roeser, R. W.. 3 5 3, 374, 386, 387 Schneider, S. K .. 423
Regan. P. C .. 4 5 3 Rogacv, E. L.. 6 1 Sa. J .. 363 Schneider, W.. 225, 290, 42 3
Regent Universiıy, 495 Roger, 80 Saarni. c .. 1 80. 1 87, 3 1 7. 3 1 8, 360 Schniıı ker. J .. 6 1 0
Regcv. R. H .. 99 Rogers. C . S .. 2 5 1 Sabaıelli, R . M . . 460 Schoenfelder. E . . 2 0
Reggio Eınilia cldssrooms, 209, 222, 2 3 3 Rogers. L. S .. 5 3 9 Sabbagh. K . . 1 58 School Developmenı Program. 3 4 1
Rehbein, M., 3 3, 1 1 6- 1 1 7 Rogers. T. D .. 5 3 9 Sabbagh, M. A .. 229 Schooler, C .. 570, 5 7 6
Reibis. R. K .. 546. 5 5 2 Rogers, W . A .. 6 0 5 Sabia, S.. 484 Schorr, ı.. 3 2 7
Reichsıadı. J.. 578 Rogoff. B .. 1 88. 2 2 3 Sachs. J.. 1 66. 1 67. 170 Schouıen. A. P. . 400
Reid. A., 3 1 4, 3 6 1 Rogusch, F. A .. 2 5 9 Sadeghi-Nejad, H .. 2 1 2 Schroeder-Yu, G .. 209
Reid, L.. 3 6 1 Rohr. M. K .. 6 1 0 Sadelı. A. . 1 1 7. 1 1 8. 2 1 2 Schrooıs. J. J .. 475
Reid, P. T.. 3 9 Rojas. A.. 8 3 Sad ker. D . M. . 3 3 8 Schuchter, S . . 6 3 6
Reilly. D .. 296 Rolland. Y.. 582 Sadker. M. P. . 3 3 8 Schulenberg. J .. 402, 4 2 3
Reiınan. E. M .. 5 8 1 Rolleir, L. A .. 362 Sadler. L . s .. 360 Schulız. M. . 1 67
Reis, M .. 8 7 Rolls. B. J .. 545 Saffran, J. R .. 1 39. 1 65 Schultz. M. s .. 7 3
Reiser. M.. 3 3 2 Romans, S .. 438 Sahin, E .. 5 3 7 Schultz. T. R .. 1 59
Reisman. A. S . , 6 3 6 Ronıer, D .. 2 1 0, 2 1 1 , 364, 366 Sahni, s . . 549 Schumm. L. P.. 1 8, 598. 6 1 1
Rende, E. K .. 8 8 Rondou, P.. 284, 285 Saifer. s .. 222 Schunk, D . H .. 3 1 7. 344, 346
Rendeli. P. G.. 5 6 6 Roodin, P. A .. 8. 1 9 . 479. 491, 492, 493, 5 4 1 . Sainı Joseph College. 39 Schuı. H . . 6 3 5...,;36
Renfrcw. M .. 85, 1 20 545. 549, 554. 584 Sainı Onge. J. M.. 5 3 3 Schwam. E .. 570, 5 8 3
Renner. G .. 602 Rook, K. S . . 609 Sakamoıo, Y. . 5 4 1 , 5 5 1 Schwarız. D. . 3 3 4
Rennt'r, P.. 229 Roosevelt University, 39 Sakaıini. K. . 5 3 9 Schwarız. E. G .. 1 2 1
Renız. D. M .. 5 8 1 Rose. A. J .. 1 6 3, 265, 326. 404 Sakraida. T. J .. 5 1 5 Schwartz. J . E .. 1 9, 600
Repacholi. B . M .. 2 2 7 Rose, S. A . . 1 39 Sakuma. K . . 542 Schwarız·Meııe. R . A . . 265, 326
Reuıer-Lorenz, P.. 8. 9 , 5 7 1 , 572. 5 7 3 . 574 Rosenberg. l., 605 Salapaıek. P. . 1 27. 1 39. 140 Schwebel. D . C .. 2 1 4
Rey-Lopez, J. P.. 280, 364. 366 Rosenberg. M. S . . 283, 287 Salaı. D . H .. 489, 490 Schweinhan. L . J. . 2 3 6
Reyna, C . . 372, 5 5 6 Ro>enberg, S. D .. 506 Salmivalli, 326. 3 3 3, 334 Sdalfa, C . T.. 479. 543, 544, 577
Reyna. V.. 29 1 Rosenblatı, R.. 18 Salıhouse. T. A .. 489. 490. 49 1 . 500, 563. Science Oaily, 58
Reyna. V. F.. 29 1 . 3 1 1 , 372. 629 RosenbLiıh. J. F.. 1 57 566. 567, 5 7 3 SdenceCanoonsPlus.com, 29 1 , 297
Reynolds. C. A .. 1 8. 98, 582 Roseııblum, s .. 2 8 3 Sameroff. A.. 7 5 Scoıı. J .. 354
Reynolds. D. K .. 629. 632 Rosenfeld. A.. 5 1 1 . 5 1 2 S a n Jose State University, 2 3 6 Scoıt. M. E . . 607
Reynolds, F.. 98 Ro>enfeld. B .. 6 32 Sanders. E . . 267 Scourfield, J .. 7 1
Rhoades, G. K .. 406. 456. 457 Ro>cngard. C .. 360 Sandfort. T. G .. 360 Sczesny, S .. 2 5 0
Rholes. W. s .. 449 Ro�enstein, O.. 1 39 Sandler, 1., 20 Seabrook. J. A. . 74
Rice. D. P.. 554, 604 Rosenılıal. D .. 358, 448 Sandra, 244 Seale. C .. 6 2 5
Rice, F. P.. 463 Rosenıhal. S .. 1 94, 448 Sanford, Diane. 1 0 3 Seals. D . R .. 5 5 1 , 5 5 2
Rich, B. A .. 626 Rösler. F. . 8, 9 Sangree, W. H .. 6 1 3 Seeman. T. E . . 5 3 8 . 548
Richards. J. E .. 1 56. 1 57 Rosmarin. D. H .. 494. 495 Sanson, A .. 1 87 Segal. B .. 549
Richardson. C . R. . 422 Ro>S. F. C .. 266, 5 7 3 Sanıelli, J.. 359. 360, 362 Segovia. A .. 540
Richardson. G. A .. 88 Ross, H .. 266 Sanıo, J. L .. l 00 Seidel. A. J .. 608
Richardson, V. E .. 6 3 6 Ross. J. L., 62 Sanırock. J. w.. 1 62, 262, 3 30, 4 1 8. 5 6 1 . 608 Seidler, A. M.. 60 3...,;04
Richer. S . P.. 543 Ross. L. A .. 5 7 3 Sapp, S .. 494, 587 Seier. W. ı.. 226
Rickman. A.. 396. 397. 398 Rossi, A. s .. 52 1 , 5 4 1 Saquib. N .. 42 1 Sekhobo. J. P.. 2 1 4
Rideauı. v.. 399 Rossi. S .. 5 4 1 Sarah Lawrence College. 6 5 Seligman. M . E . P.. 404
Rider. O. J .. 42 1 Rotcm1ann, M.. 46 0 Sarkisian, N .. 520. 522 Selim, A. J .. 5 3 3
Riebe. D .. 596 Roıh, J .. 362 Saroha. E .. 69 Sellers, R . M .. 399
Riediger. M., 597 Rotlı. W. T. . 2 1 3, 280. 42 1 Saıo, S .. 549 Sellner. J . . 90
Riga ud. D .. 368 Roıhbart. M. K.. 1 56, 1 82 . 184, 1 85. 1 86, Saııar, N . . 90 Selman, R .. 3 1 4
Riggins. T.. 88 1 87, 203. 205. 224. 240. 446 Saur. D .. 542 Selwood. A .. 5 8 5
Riksen ·Walraven, J. M.. 1 2 1 Roıhbaum. F.. 3 9 3 Savci, E .. 46 1 Semmler. C .. 2 1 3
Riley, K . P.. 542 Roıı, C .. 6 1 4 Savelsbergh, G. J .. 1 30 Sen. B . . 367
Rimmer, J. H .. 5 5 1 Rousseau, J.-J .. 1 48, 206 Savin-Williams. R .. 358, 3 9 5 Sener, A .. 579
Rims1.a. M . E . . 4 1 9 Rouıasalo, P. E .. 605 Sawadab, M.. 585 Senior Odyssey. 572
Rink. J . E. . 276 Rovee-Collier, C .. 1 3 3, 1 56. 1 58. 1 76 Sayegh. P.. 14. 5 6 Senior Olympics, 1 9
Ripkc. N. N.. 329. 3 3 1 Rovi. S .. 5 5 6 Sayer, A .. 504 Senıhilselvan, A., 2 1 O
Risch. N . . 74 Rovner, B. W. . 544 Sayer. L. C .. 262 Senıse. M . . 389
Risley. T. R .. 1 7 1 . 176, 297 Rowe. M.. 1 67 Scaringi. V.. 1 97 Seu. D.-c .. 3 6 3
Risıow, 538, 5 5 3 Rowley. S .. 39. 338. 3 3 9 . 399 Scarpini. 557, 5 8 1 Serido, J .. 482. 5 0 6
Risıow. M . , 5 3 8. 5 5 3 Roy, C .. 90 Scarpini. E .. 5 8 1 Seriıan, A. L .. 484
Riıchie. R . O .. 479 Royal. J . . 226 Scarr. S .. 72. 77, 78 Serra, M. J . . 294
Riıchie, S .. 2 3 7 Ruza. S. J . . 9 1 Schaa. P. M.. 1 96 Sesso, H. D .. 5 5 3
Rivas-Drake, 399 Rozzini, R., 5 5 0 Schaffer. H . R .. 192. 1 9 3 Sesso. S . L., 5 8 5

İD-664 isim Dizıni



Seııerson, R . A .. 439, 475, 476 Skinner. B. F., 26-27, 43, 1 56, 1 69 Sorkin, D . H., 483 Stiggins, R., 338
Seuss, 1 38 Skinner, Deborah, 26 Sone, J., 2 1 3 Stine-Morrow, E . A. L.. 5 7 1 . 572, 575
Sewell, K . W., 637 Skjaervcn, R., 1 00 Soska, K . C.. 1 2 5, 140, 1 4 1 Stipek, D., 1 1 7. 3 1 6
Sex i n American survey, 486 Skoc, E., 1 14 Suıen:anos, O . G., 548 Sıirling, E., 6 1 4
Sgoifo, A., 1 02 Skoglund, R. R., 608 Soııero, B .. 582 Sıocker. C., 246
Shaddy, D . J., 1 57 Skogrand, L., 330 Sowdl. E., 276. 279 Sıoel-Gamnıon, C., 1 34, 1 64, 1 67, 2 3 0
Sharıo, M. A., 575 Skolnick, A. S., 457 Sowers, J. R., 538 Sıokes, c . E . . 4 5 6 , 457
Shah, M., 1 38, 1 39 Skordalakes, E., 537 Spalding, J . L., 274 Sıolberg, U ., 1 82
Shakespeare, W., 2, 98, 1 1 7, 634 Skovronek, E., 4 9 1 Spangler. G., 1 94 Sıolızer. J. M., 284, 285
Shamah, T.. 2 1 4 Slade, J . M., 54 1 Sparks, A., 232 Sıones, L., 486, 487
Shan, Z . Y., 5 3 9 Slade. L., 228. 54 1 Sparks, D . L.. 558. 582 Sıones, M., 486, 487
Shannon. F. T.. ı 22 Slade, M. D .. 603 Sparling, P., 1 O Sıovall- McClough, K . C., 258
Shapira, N., 9 1 Slaıer. A., 1 34, 1 35, 1 36, 1 37, 1 5 3. 1 57 Spaız, D . L., 1 2 1 Sırand, A., 603
Shapiro, A . F. , 196 Slaıer. A. M . . 1 40 Special Olympics, 62 Sırandberg, T. E., 550
Sharit, J., 576 Slavin, R. F., 2 3 6 Speelman, C . P., 577 Strange Situation, l 93, 204
Sharma, A. R., 68, 69 Sleegers, K . , 58 1 Spelke, E. S., 1 39, 1 40, 1 5 1 . 1 53, 1 54, 1 5 5, Strasburger, V. C., 3 5 8
Shaız, M., 2 3 1 Slcep in American survey, 1 02 1 6 1 , 1 74, 1 76, 3 7 1 Strauss, M. A . , 2 5 5
Shaver. P. . 448, 449, 470 Sleet, D. A., 2 1 5 Spencc, A . P.. 5 3 9 Sıray, L. L . , 284, 285
Shaw, C . S., 422 Slobin, D., 1 68 Spence. J . T., 3 2 7 Sıray. T., 284
Shaw, L., 54 5 Slough, N. M. . 407 Spence, M. J., 1 38 Sıreeı, D., 603
Shaw, M., 424 Small, B. J., 626 Spencer. D . , 245, 3 5 3, 576 Sıreri, A . . 1 39, 1 87
Shaw, P. E., 284 SmaLI, H., 5 6 1 -562 Spencer. M . B., 39, 3 5 1 Striegel-Moore. R. H., 369
Shaywitz, B. A., 283 Smaller. B., 1 83 , 467 Speıı. M., 5 5 6 Sıroebe. M., 6 3 5-636
Shaywiız. S . E .. 283 Smallwood, S., 459, 538 Spinrad, T. L . , 3 1 5, 3 1 7, 323, 324, 327 Sıroebe. Schuı, & Stroebc. 2005, 6 3 5-636
Shea, A. K., 1 1 9 Smedley, B., 2 5 5 Spiro, A., 5 1 4, 60 1 Sırong, B., 430. 453
Shek, D . T., 400 Smeıana, J. G . , 3 2 3 , 389 Spokanc Community College, 4 1 7 Sırong, M. M., 4 5 3
Shelton. D., 1 1 5, 1 1 9 Smets, T., 625 Spring. J . . 3 3 9 Stroobanı. N . , 1 1 4
Shelıon, T. L., ı 1 5 Smiley, M .. 587 Springer. J., 53-54 Sıuchbu ry, R., 456
Shen, Y., 285, 286 Smith, A. D., 265, 269, 327, 375, 42 1 , 565, 573 Spnıijt, E . , 262 Studd, J., 484
Sher, K . J., 424 S mith, A. M. . 1 1 9, 2 1 2, 42 1 Spuhl. S . T., 2 2 1 Sıudenski. S., 5 7 1 , 587
Sherif, K., 484 Smiıh, C., 387 Spunıjı, E . , 262 Sıuebe, A., 1 2 1
Shem1an, A. M., 609, 638 Smitb, J., 1 7, 568, 602, 609, 6 1 4 Squires, S. E., 1 57 Sıuııs, J . C . , 543
Sherrod, 376, 377 Smith, J . B . , 3 7 5 Srabstein, J . C., 334 Sıyrco. s. J., 235, 236
Sherrod, L. R., 376, 377 Smith, J. E., 92, 1 02 Sroure. L. A., 1 82, 1 94. 1 9 5, 446. 448 Style, C . B . . 459
Sherwood, L., 58 Smilh, J . K., 5 5 1 St. Edwards University, 1 O Sua rez-Orosco, C.. 8
Sheıty, P. S., 5 5 3 Smith, L., 1 58, 1 60 Sıafford, E. P.. 329 Sua rez-Orosco. M . . 8
Shin, S . H . , 2 5 8 Smith, L. B., 1 2 5, 1 27, 1 4 1 Sıagner. M . . 200 Suboınik, R. F., 3 0 1
Shizukuda, Y., 546 Smith, L . E., 1 04 Stake, R. E., 3 3 Subrahmanyan, K . , 400, 40 1
Shonkorr. J. P., 2 3 3 Smilh, L. M., 88 Stanrord, B. H . , 337 Substa nce Abuse and Mental Health Services
Shookhorr. J. M., 8 5 , 9 1 Smith, M. A., 423 Stanford Un iversiıy, 227 Adminisıration, 549
Shope, J . T., 364, 366 Smith, N . G., 636 Sıanrord ·Bineı ıesı, 32, 294-295, 297, 298, Suchccki, D., 1 02
Shore, L. M., 576 Smilh, R., 269 301, 3 1 0 Suckow, J., 5 2 1
Shors, T. J., 540 Smiıh, R. L.. 265, 326 Sıanislav, V. K . . 587 Sugar. J. A., 49 1
Shrout, P. E., 1 28 Smith, T. B., 632 Sıanley. N., 258 Sugannan, D . B., 2 5 5
Shuey, K. M., 608 S m i ıh, T. E . , 467 Sıanley, S . M., 456, 457, 459, 463 Sugimoıo. M . , 544
Shuwairi, S. M., 1 34 Smith College, 504 Sıanley-Hagan, M., 2 6 1 , 330 Sugiıa. Y., ı 35, 1 36
Sickmund, M., 40 1 Smoreda, Z., 467 Sıark, E., 5 1 1 . 5 1 2 Sui. X., 550
Siddarth, P.• 583 Snapp-Childs, W., 1 4 1 Sıarr. C.. 60 Su izzo. M·A. . 1 97
Siedlecki, K . L., 565 Snarey, J .. 3 2 2 , 388 Sıarr. J. M . . 566 Sullivan, C.. 327
SiegaJ, M., 303 Sneed, J. R., 504 Sıarr. L., 60 Sullivan, C . E., 1 1 9
Siegel, L. S., 556, 580 Snijders, B. E., 1 2 1 Sıarr. L. R., 395, 404, 566 Sull ivan, E. L., 9 1
Siegel, M. A., 580 Snjezana, H., 245 Starr. R . H .. 5 1 8 Sullivan, H . S., 392, 4 1 O. 4 1 1
Siegler. 1. C., 8, 2 1 , 506, 5 3 6 Snook, M., 540 Sıaıe. M . W.. 285 Sullivan, K., 390
Siegler. R. S . , 2 6 . 44 Snow, C . A .. 1 70, 1 72 St,lttin, H., 389 Sullivan, M.. 256
Silberg, J. L., 7 1 Snow, C . E .. 306 Sıaudinger. U., 597, 598, 599 Sullivan, M. W., 1 33. 1 34
Silk, J . S., 254 Snowden, L. R., 2 1 4 Sta udinger. U. M., 7, 8, 2 1 . 476, 477. 562, Sultan, C., 5 5 1
S iUberg, J. L., 7 1 Snowdon, A . W., 2 1 5 568, 572, 573. 597, 598, 599, 6 1 4 S umaroka, M., 267, 268
Silva, C., 3 8 1 , 382 Snowdon, D., 542 Sıeel, A . J . , 68 Summerville, A., 492, 493
Silvcr. M. H., 359, 5 34, 579 Snyder, A. R., 1 32, 403 Sıeele, J., 448 Sun, L. Y.• 278
Silver. M. P., 579 Snyder. J., 403 Sıeelman. L. C.. 259 Sun, S . S .. 2 8 1
Silversıein. M., 5 1 9, 520, 5 2 1 . 558, 583, 608 Snyder, K . A., 1 33 Sıeer, P . J., 99 Sund. A. M. . 364, 366, 406
Silversıein. N . M .. 583 Social Adjuslment Inventory for Children Sıerren. v. J .. 326 Sunsıein, C. R .• 372
S i m , T. N., 1 1 5 and Adolescents, 69 Sıeinberg. L . , 1 1 6, 356, 367. 372. 394 Super. C., 1 1 7. 1 95
Simard, V., 2 1 2 Society for Research in Child Oevelopmenı, Sıeinberg, L. D., 254 Surian, L., 303
Simcock, G., 1 60 1 24 Sıeiner, J . E., 1 39 Su;man, E . J., 33, 3 5 5 . 356. 484
Simion, F.. 1 8 1 Soderman, A. K .. 234 Sıeiner. M .. ı 1 9 Susman, M. R., 67
Simkin, P., 97 Soinincn, H., 583 Steinhausen, H . C.. 89 Su ıcliffe, A. . 68
S i mmons. R. G., 3 5 6 Soiza. R. L., 534 Sıelmach, G. E., 543 Suıclirre, J. S .. 229
Simon, T.. 3 1 1 Sokul, B. W.. 245 Sıeming. C., 92 Suzman, R . M .. 536
Simoncelli. M., 87 Solans-1..aq ue, R., 584 Sıenklev. N . C.. 544 Suıuki. A . . 5 3 5 , 549
Simonton, D . K . . 434 Sole, M. L., 423 Sıepıoe, A., 420, 6 0 1 Suzuki. M .. 5 3 5
Simpkins, S. D . . 329 Somers, M., 1 34 Sıerling, S. P., 360 Sv<en, C . A . , 6 3 6
S impson, J. A., 449 Somerville, S. C., 290 Stern, D . N.. 1 79, 1 90, 1 97 Svihula. J . , 604
Sims, R. C., 569 Sommers, D. G., 576 Sıemberg. K .. 454 Sviri. 5 . . 625
Sıms. 5., 1 1 5 Sonenstein, E . . 200 Sıernberg, R. J.. 26, 291. 292, 293, Swain. S. L.. 538
Sinclair. H. M., 5 1 9 Sonic, 2 1 2 295-296. 297, 300, 30 1 . 302. 3 1 0. Swaın. S . O . . 538
Sindelar. J . L., 576 Son nen. J . A . . 582 311. 37 1 . 452, 453. 454. 470. Swamy, G. K .. 1 00
Singh, A. A., 334 Sonıag, L. M., 3 5 5, 403. 404 47 1 . 569, 589 SWAN lnvesıigaıors. 479
Singh, S . . 358 Sonıag, S., 3 5 5, 403. 404 Sıcms, H., 49 1 . 492 Swanson. C . R., 585
Sinha, J. W., 388 Sood, A. B . , 628, 629 Sıcrnıhal, M. J . . 495 Swanson. D . P.. 39. 3 5 1 . 386
Sinnoıt, J. D., 433 Sophian, C., 1 5 1 Sıeur. F. B .. 269 Swarız. T. T., 520
Sisters of Notre Dame. 542 Sorensen. S., 558, 583 Sıevenson, H. W. . 232, 255, 34 1 . 342. 346 Swearcr. S . M., 3 1 8
Sitterle, K. A .. 330 Sorensen. T. !.. 2 1 2 Stewart, A., 504 Sweeney, M . M., 460. 578
Skerreıt, P. J .• 5 51 Sorensen, T. L., 544 Sıewarı, A. J., 504, 5 1 2, 5 1 3, 596 Sweeı, M . A . . 323
Skiba, T.. 293 Sorkim, D. H., 483 Stewart, J . E., 348 Swccı, S . . 323, 477

ID-665

Sweeıing. H. N .. 278. 18 \ Thomp,on, R. A., 1 80. 1 8 1 , 1 82, 1 8 3, 1 86, Ubell. C., 5 3 1 1 94, 449
Swift, J . . 5 3 1 1 87, 1 88, 1 90, 191, 1 92. 1 94, 1 9 5, Unl'ili, P. , 1 65. 1 67, 2 3 1 . 303 van Kahn, G . A., 582
Syed, M. . 385, 186 204, 24 l, 244, 248, 249, 256, 26 1 , Ud ry, J, R . . 3 9 5 van Praag, H., 540
Sykt''· C. J., 3 1 6 3 1 7, 3 1 8. 322, 584 Uhlenbcrg, P., 477. 5 1 8 Van Reııııııeıı, H., 5 3 8
Sylvia, L . G., 422 Thüni. A., 97 Uji, Y., 544 van Schothor"it, E . M . . 63. 537
Szanıon. S. L. 548 Tlıorescn, C. r� .. 495 Ulvund, S. E., 1 58 van Solingc, H . . 578
Szinovacz. M. E. 5 1 8. 5 1 9 Thornıon, J. W. . 1 82, 329. 139, 158. 49 1 , 575 Umana-Tay lor, A . J., 386 van Spron<.>en, F. J., 63
Szulwach. K . E . 540 Thornıon. R., 574. 575 Unıher\oıı. O . . 61 O Vandell, D. L.. 2 0 1
Thornton, W. .J .. 492 Unabonıber. 5. 8. See al'>o Kac-ıynski. T. VanDerhei, J .. 578
Tabira, T., 557. 5 8 1 Thonon A . . 158 UNAIDS, 429 \'andeveıı. A . M . . 257
Ta rn Bell. 2 1 2 Til'rııcy. M. C . , 583 Underhill. K., 362 Vandcwaıer. E . A., 504. 6 1 4
Tacuı u . R., 60 TIMMS (Trt'mh in lnıcrnaıinnal Mathemaıic\ Underwood. M . . 326 VMıkrunkelsven, P., 485
Taddio, A., 1 38. 1 39 sıudy). ııs UNICEF, 1 1, 1 2, 38, 90, 1 1 1, 21 5, 2 1 6. 250, Varga,, L., ı O
TADS Team, 405 Tin>ley, il. J . . 2 1 5 396 V,ısdev, G. . 95
Taga, G., 1 56 Tobiıı, S . S . . 596 United Fca ı u rc\ Syndicate, ine., 6. 1 65, 305, va..,ud�varaju, P.. 552
Tagcr-Flu,bng, 11., 1 65, 2 10, lOl Tobler. A . L., 367 450 Va!-iunilashorn, S., 5 3 5, 552
Tagore, R., 1 56 Todd. R., 246, 602 Uniıt.'d Natiun.... 1 2 Vaughan. L, 42 1
Taidre, E., 570 Toder, V., 8 3 U n i ve"al UC!ick 59. 2 5 3, 5 1 6 Vavrinkova, B . . 89
Ta ige, N . M . . 92 Toga, A. W., 279 U n i Vl'f\İty o f Arizona. 362 Varnınyi, A. T., 3 1 7, 3 5 9
Tait. O. M . . 90 Togh, S . L., 257 U n i \'l'rsity of California a t Bcrkeley, 5 Veen"ıtra, A .. 3 34
Takai. Y.• 1 36, 1 37 Tola n i , N., 1 98, 1 99 U n ivl·r.,iıy of Califorııia a ı San Franci ...co. 5 2 3 Velagaleıi. R. S., 64
Takanishi. R . . 298 Tollefslıol. T. O., 550 U n i \'erc;ity of Ch icago. 2 3 6 , 5 2 3 Vella,, B., 582, 5 8 3
Tak i n g Care of Busint·...ı... 362 Toma,ello. M., 1 58, 1 70. 171, 1 76, 1 97 U n iver<.;ity of Colorado. CenLer for thc Vcmuri, P.. 582
Ta ler. S. J.. 480 Toıııas...ini, c. . , 606, 609 Preventioıı of Violence. 3 34 Venncrs. S . A . . 92
Ta nıayo. S., 307 Toıniyanıa, J-1 .. 482 U n i vcr;ity ol lllinois, Champaign-Urbana, Ve:-nıura, A . K.. 2 1 3, 360
Tamis-LeMonda, C. S., 1 2, 1 2 5 , 1 26, 1 2 8. Tunıpkim, G. F., 304, 105 404 Venıura, J. A .. 360
1 29. 26 l, 26·1. l 17, 3 38, 3 39, 398, Tompkin'i, S . A . , 584 Univtr\ity of Kent ucky. 257 Venıura. S. J . , 360
399 TnoJ<; of ı h<: Mind program. 222 U n iversity of Miami School of Medicinc, J O 1 Vl·ıı ıurelli. M . . 543, 6 1 4
Ta n, E . J. 6 1 1 Torchi n... ky, A . . 83 U ı ı i vt'r\ity of Michigan, 5, 3 4 1 , 366, 477 Verbrugge, L., 477
Ta n. P. Z., 1 80 Torgcs, C. M . , 596 U n i vcr\İty of Michigan School o f Public Vercijkeni. B . . 1 28
Tang, F., 6 1 1 Torrencc, C. M., ı 32, ı 3 3 llcalıh, 34 1 Vl· rghesc, J . . 549
Tang, K. L., 603 Torre.s, D., 4 1 9 Uııivero;;; i ıy of Miıınesota, 257 Vcrhaak, C. M., 67
Ta ng. V. M . . 400 Torres, E. . 1 3 0 Uııi verı.,iıy of Nebra<;ka-Lincoln, 10 Verhaeglıeıı, P. . 566
Tang. Y., 224 Toıenhagen. C .. 482 Universiıy of New Mexico C h i ldrcıı\ Verma, S .. 397
Ta nida. M., 539 Toth, S. L., 257, 258. 259 P<.;ych iatric Ceıııer. 1 O Verııberg. M.. 3 33, 3 3 4
Ta n nen. D . . 4 5 3 466. 467, 47 1 Trahucchi. M . . 550 U n i ver"iity of Ncw Mexico Healıh Sciences ve,cll. E . S., 74, 1 2 2
Tarantino. V., 567 Tranah, T., 406 Center, 1 0 Vt•tro. A . . 406
Ta rawnch, R., 557, 5 8 1 Trasa nde. L., 2 1 5 Uni\"er:.iıy o f Nonh Carolina a ı Chapel Hill. 299 Victoria, C . G . . 1 22
Tardif. T. . 264 Traupman. E .. ı 30 Uııiver<;ity of Penn<.;ylvania School of Vinoria Longitudinal Sıudy, 5 7 1
Tariot, P. N .. 5 8 1 Trautl'n, M. E .. -176 Nurs i ng. 5 5 5 Viechıbaııer, W. , 5 1 l , 5 1 2. 5 1 3
Ta rokh. L, '\ 6 5 Trautner. H. M . . 3 2 5 U n i versiıy of Tenııes<.;ee, 2 5 7 Vieira, O . S . . 604
Tashiro, T . , 4 5 5 Travt'r<;., C . , 580 Uııivcr\ily o f Tc:>..a s a ı Oallas, 5 6 1 , 562 Vieı, C. T., 64
Ta,ker. F. , 262 Travis, H E . . 42-1 U n i ver..,iıy of Texas Medical Cenı er. 1 62 Vik, O., 544
Ta ylor. F. M . A., 3 18, l40, 587 Treboux, D .. 52 J Univer<.;ity of Wa<.;hingıon, 462 Villalpando. S., 2 1 4
Taylor. J.. 580 Trchulı, S . E., 1 38 Updegrafl. K. A., 386, 390 Vil lega>. R., ı 20
Taylor. L. S., 340 Trcjo.,-Cası illo. 359 Updeqraff, 386 Villeııeuve, E .. 548
Taylor, R. D., 3 10 Trejns·Casıillo, E . . 359 UrlMııo. M. T., 90 Vinıa/e<;.waran. K. S., 6 1
Ta ylor. R. J., 587, 6 1 4 Trenıaco\la. C . .1.. 245 U . S . Ccımıs Bıırcau, 7, 456, 457, 5 1 9. 604, Vincr·Brown. S., 1 2 3
Tay-Saclıs disea\l'. 6 3 . 64 Treyvaud. K . , 1 97 605. 606-607, 623 Viııgerhoeıs. G . . 1 1 4
Teaguc, M. L, 420 Tribcll lndia llea l ı h Foundation, 437 U . S . Depanmeııt ol Educaıioıı. 3 38 Virmani. E . A., 1 80, 1 8 3. 1 88. 241
Tea<;Ler. P. B., 585 Trichc. E. W.. 91 U . S . Dt'parınıcnı o f E ncrgy, 58 Virııig, B .. 586
Tec n O u ı reach Program (TOP). 362 Trimble, J. L. 40 U.S. Deparınıcııı of Healıh aııd Human Vi<.;hcr. E., 463
Teicherı. M .. 86 Triınnıer. 585 Savices, 9 1 , 256 v;,ııcr. J., 463
Tel ler. D. Y., 1 35, 1 lo Trimmer. P. A., 585 U.S. Food aııd Onıg Adıninisıraıion, 63, 87, Viıaro. F., 3J6, 39 ı, 392
Terıııan, L., 30 1 , 3 1 1 Trinity Unin·r\ily, 1 O 405, 583 Vodanovich, S . J .. 603
Terry, D. F., 5 17 Troen. B. R .. 549 U . $ . Su rgl·on (.;cncral, 88 Vot'lcker-Rehage. C.. 573
Tcrry, W., 6 3 1 TrolL L. E., 52 l. 608, 609 Uıcndale. w. T.. 327 Vogt, S., 538
TtT/İoglu. R . G. . 579 Tronick, E .. 1 90, 19 ı 1 97 Uıendoorn. 69, 70 Vol1', K. D., 31 5 , 3 1 6, 382, 495, 496, 499. 500
Tc<;.ch- Ronıcr. C., 3 0 1 Troop, W.. 3 3 3 Volıaire, 4 5 3
Teli, D . M . . 1 48 Trosı, S. G., 2 1 4, 280 Vahia, ı. V., 1 9, 580 Voıı Gocıhe, J . W., 4 1 7
Texas lnstituıe for Rec-,earth <ı nd F.ducaıion Trosırr, A . ı.. 585 Va illanı, G. E., !24, 504, 505, 5 1 3, 5 1 8, 525, Voıı Hof<;ll'n. C . , 1 2 4
on A�ing, 584 Trudcaıı, G. B., 5 1 6 526 von Tilhurg, T., 6 1 O
Tharp, R. G., 2 2 1 Trung. R . D . . 624. 625 Valkenbur�, P. M . . 400 Vondracek. S. F., 549
Thave<. B .. 1 6 5 Tm·,niew,kı. K . 11 .. 182. 383. 602 Valle. J., 286. 287 Voorpoc;ıcl. M., 5 1 8
Thelen. E., 1 1 2, 1 2 5 . 1 21>. 1 27, 1 40, 1 4 1 , Tsang, K., 2 1 5 Vallianı, 504, 505, 5 ı 2, 5 1 8 Votruha-Dr1al. E . . 200
1 4 l , 14-1 T'cng, V. . 2 5 5 van A•en. M A . G., 447 Vrc:enıan. R . C.. 334
Theobald, 11., 5 5 3 Tıofi. M. M . , 403 van Alphen. J. E .. 625 Vtıkelich. C., 2 32
Thcoka,, C , 1 2. 1 5 1 Tucker. J, S., 167 Van Bevcren, T. T.. 1 62 Vııl. E . . 1 36
Therell. B. L. . 6 3. 96 Tuc"ıon Federation of Teachers Educawr of Van Bronkhon·n. C.. 5 8 1 Vurpillııı, E., 224
Thiclc, D. M .. 5 1 8 tl1l· Yt.�a r Award. 362 \"a n Bucx. Wel. 520 Vygoıs�y. L. S., 2 5-26, 29, 43, 44, 1 74. 1 97,
Thi u, A., 402, 401 Tuc..,on High Magnl'l School. 362 Van Craerıt•nhrocck. K . . 284, 285 2 1 6. 220, 22 1 . 222. 2 2 3 . 2 10. 2 33,
Thonıa,, A., 1 l<J, 1 58, 16 3. 1 82. ı 83, 1 8 5, Turek. P J., 67 van de Boonı, O . C .. 1 86 239, 240, 267, 272, 289
201, 204, 287, 446, 447 Turil'L F., l2l van dl· Heijdt·n. G. J., 366
Thoına"i . C . A . . 89 Turkelıaıılı. P E., 276, 279 van den Boom, O. C . . 1 86 Waber. D. P., 284. 285, 299
Tlıonıas, D., 267 Tu rııcr. 62. 6 3 van tkn Bouı . .1 .. 6 3 5 Wachs. H., 288, 447
Thoma.. . G.. 286 Turner. il . F., 159, 4 3 1 , 6 1 2 v a n t.l c n Drie'i-, L, 7 0 Wach,, T. D .. 447
Tlıomas. K . M. 1 1 4 1 58 Turner, .ı. A., 549 v a n d e n Hout, M. A . . 6 3 5 Wagennıakcrs, A. J . , 422
Tlıonıac;. ,\.1. S. r . . 105 Turıın. M. G., 4 3 1 v a n d e r Heijdcn. G . . J.. 364 Wagııer. O. A., 2 3 2
Thomac;, N . . 6 1 l Turner. R., 359 van der Kanıp. J .. 1 10 Wag,ı er. M v.. 569
Thonıp\011, O . R . . 1 79. 1 9 1, 1 94. 243. 244. Turııer Ekmcnıary Sdırnıl. 307 \'an D u l nıt'n. M . . 3 3 1 Wa hl,ıen. D . . 58. 64
248, 249, 256, 26 1 , 276, 42 1 Turney, K . . 399 v a n Gu ııdy, K .. 556, 580 Waiıc, L 456, 457 458, 459. 460, 46 1 . 486
Thom pson , 1 42 1 Turri�iano. G . . 1 1 5 \'an Harnıclcn. A . L., 258 Walby. F. A .. 616
Thomp\011. M . . 406 l\.va in . \1
. ., 389 ,·an Hof. P.. 1 30 Walden. T. . 1 9 1
Thonıp'>Ol1, P. M 1 1 6. 2 1 1. 279 1\venge. J . M., 181 van Jfooren. S . A . . 571 Waldinger. R . J . . 5 1 8
Thomp"inn. R . 2.t5, 257 272, ·167 Tya>. S. !.. , 542 van TJn·rıdııorn. M. H., 69. 70, 1 90. 1 9 3. Waldron, J, J.. 420

İD-666

Walford, R .. 5 3 2 Wennergrcn, G., 1 1 8 Willoughby. B .. 495 Xu. Z. Z .. 548
Walk. R . D .. 1 37, 1 38, 1 4 3 Wenızel. K. R .. 3 32, 336. 3 9 3 Willoughby. T. . 388 Xue. F., 9 1
Walker. K. Z . . 42 1 Wergiıı, J. F. . 3 l Wilson. A . E . . 264, 269. 275. 396. 397, 398,
Walker, L . J . . 322, 323, 324 Werker, J. F.. 1 39 456, 483. 608 Yaffe. K . . 57 1
Walker. P.. 1 40 Wennıer. A. K .. 75 Wilson. B . . 456. 459, 5 3 8 Yale Uni\'crsity Schuol ol Medicine. Child
Walker. S . . 1 1 8 Wcrner, L. A., 1 3 9 Wilson. D .. 278 Study Ccnter, 3 4 1
Wallacc, 1. F.. 16 3 Wernicke's ared, ı 69, 1 70, 1 7 6 Wilson. D . R .. 1 20 Yaınaguchi. A .. 542
Wallen, K . . 426 Wesı. M. J., 1 70 Wibon, E., 97 Yancv. W. S .. 4 2 1
Wallenborg, K . . 5 5 0 Wcst Chirago City Mu!>eum, 307 Wilson. K. M .. 483 Yang. B . . 520, 548
Waller. E . M . 404. 426 Westendorp, R. G .. 1 9 Wilson. M. N . . 264. 269 Yang. C.. 2 34
Wallerstein, J. S . . 2 6 1 Westerlund . .\'1 . , 1 7 l Wilson. R. S . . 569. 572. 600 Yang. F. M .. 520
Walsh. T. J . , 6 7 Wesılake. C.. 605 Wilson. S . . 396, 397, 398 Yang. Y. . 1 8. 548
Walsıon. J. D. . 538 Wesıling, D L.. 283. 287 Wilson Tcrhnkal Communiıy Collt:ge, 200 Yarandi. H N .. 605
Walıers. B . . 234 Weston, M. J .. 66 Windle. W. F.. 1 3 9 Yassine, H. N., 5 5 1
Walıers, E . E . . 404 Wesıphal. D. M . . 624-625 Windsor, T. D . . 5 1 5 Yates. L . B. . 388. 5 5 0
Walıon, J. P. . 5 1 1 Wcstra. T.. 1 2 9 Windspoll, R. . 604 Yaıes, M., 188
Walıon. K. E .. 5 1 1 . 5 1 2 . 5 1 >. 600 Wetherell, J. L . , 556, 579, 580. 596 Wing. R . . 122 Yawkey. T. D .. 307
Wandell. P E .. 5 5 3 Wethingwn. E .. 506 Wink, P. . 493. 494, 495, 5 1 1 . 5 1 2 . 5 1 3. 5 1 4 Yazdani, F.. 580
Wang, G. W. Y., 405 Whalley, L. J., 5 34 Winner, E . . 30, 2 1 8. 3 0 1 , 302, 3 1 1 Yazdy. M . M . . 85
Wang, J . J., 359, 363, 405 Whayne, T. F., 480 Winsler, A., 2 2 1 Yce, B . W. K .. 6 1 2
Wang. L.. 583 Wheeden, A .. 1 O 1 Winslow. M .. 400 Yelding. C . , 1 24
Wang. L. Y.. 3 6 3 Wheekr. K. . 1 6 3 Winter. il .. 1 03 . 263 Yeli. M. L.. 3 37
Wang, Y . , 420 Whelan, T. A.• 5 1 8 Winter, M. A .. 2 6 3 Yetukuri. L., 480
Wankow11ka, M., 3 5 5 Whinnıp. P. H . . 546 Wisborg. K .. 68 Yoder. J . 520
Ward, L. M. . 358. 430 Whireıı, A. P., 2 3 4 Wisconsin Prim<ıte RcscJn:h Ccntcr, 5 5 3 Yokoya, T., 549
Ward. T.. 430 Whitbuurne, S. K . , 504 Wise. L., 604 Yolıon, K .. 21 5
Ward-Griffin. C., 608 Whiıe. B., 294 Wbe, P. M. 484 Yonkcrs, K. A., 87
Wardlaw. G. M .. 1 1 9, 2 1 2. 42 1 White, C. B . . 547 Wisner. K., ı 0 3 Yoon, C.. 565, 566, 568
White, F.. 5 5 1 Yoon. D. P. . 494. 495. 565, 566. 568. 587
Wardle, J .. 420 Wiıkin. H. A .. 6 3
Yoshiıla. s .. 5 3 3
Ware. J. E .. 638 White, H . R .. 423 WilI, D . , 306
Young, K . T. . 1 22
Warninıcnı. C., 2 1 5 White. J. W.. 326 Witte. A . V. . 5 5 2
YoungC?' Ift._•Jrt lhorus, 5 7 1
Warr. P.. 576 White. L.. 607 Wiıtig. S. L . . 1 2 1
Ymıniss, J., 388
Warren. M. P.. 355, 356, 485 White, T. L., 3 1 Wittmcier. K . D. . 280
YouTube, 400
Warshak. R. A .. 70, 262, BO Whiıehead. B .. 386, 425. 457 Wivliet, M .. 3 34
Ysıad. M .. 5 7 3
Washington, G . . 5 Whiteheaıl. H .. 1 90 Woeber, K., 97
Yuan. H . . 5 8 5
Walanabe. H .. 1 56 Whiıehead. K. A .. 386 Wolak. J.. 40 1
Yuan. T. F., 5 39
Waıennan. A. S . . 385, 4 1 1 Whitehurst, G., 1 7 1 Wolchik, S .. 20
Waıcrs. E . . 1 1 9, 1 82 Whitenıan, S. D .. 608 Wolfe. C. D .. 1 1 4. 1 79, 448
Zadımaıı, M . . 542
Waters, K. A., 1 1 9 Whitfield. K. E .. 569 Wolfe, J. E .. 448
Zacks. R. T. . 5•1 1
Watson, D. L., 5 1 8 Whiıman-Walker Clinic, 429 Wolfson. A. R . . 364
Zaghloul. N. A .. 64
Waıson. J. 204. 227 Whiııaker. C. R . . 339. 340 Wol!son, J .. 366
Zahodm'. L. B .. 585
Waıson. J. A.. 5 1 8 wıc t Womeıı. Infanıs. and Childrenı Wolkmvitz. O. M .. 5 3 8
Zaidcr. T. 626
Waıson. J. B .. 1 8 3 program. 1 2 3. 1 4 3. 2 1 4 Woloski-Wruble. A. C.. 5 4 6
Zaitoun, 1., 61
Waıson. R .. 625 Wichst rom, L., 364 Women's llealthcare Pannership, 1 03
Zaik. S. R .. 39
Warson, T.. 4 1 9 Wick, J. Y.. 6 3 5 Wong. A. M .. 2 1 2. 264, 549. 5 5 8
Zanıperctıi, N., 624
Watson, W.. 289 Wick, P., 82 Wong. C. M .. 583
Zangl. R .. 1 7 1
Wauerson. B., 59 Wickelgren. 1., 299 Wong. E . C.. 264
Zanni, G . R .. 6 3 5
Waııs. C .. 430 Wickham. S .. 94 Wong, M. M . . 2 1 2
Zareıı. N. R., 4 0 1
Wax. J.. 97 Wickrama. K. A. S . . 280. 363 Wood, A . C., 4 5 3 , 543, 585
Zarreıı. N. R .. 402
Way, N . . 398, 399 Wider. C., 64 Wood, D .. 5 1 4
Zarse. K., 538, 5 5 3
Wayııe Statc University, 5 2 > Widman. L.. 410 Wood. J., 4 5 3. 5 4 3
Zayas. L . , 405
Weaver. J.. 584 Wieble. C. M .. 97 Wood. L. D . . 585
Zedlewski, S. R .. 61 1
Webb. R .. 603 Wiersman. W. . 3 8 Woods. A. M .. 539
Zeifman. D .. 449
Webber. S. C . . 542 Wiesner. M . . 3 5 6 Woodward. A . . 1 5 5 Zclazu. P. D .. 2 1 7, 226
Wcbcr, Robcn, ı 7 Wight, R. G., 604 Woodward. A. L., 1 68 Zelazo. P. R., 1 82
Websıer. J.. 626 Wijııgaards-de Meij, L., 6 36 Woolgar. M . . 406 Zclkowitz. P. . 1 00
Webster. N. $ . . 377 Wilcox, J., 97 Woolley. J. D .. 227 Zeng. F. G .. 545
We<hsler. 295. 297. 31 O. 3 1 1 Wilcox. S . . 6 3 8 Woolvl'rton, C., 58 Zcnvas. S .. 1 90
Wechsler. H .. 295, 4 2 3 Wild B o y of Avcyroıı, 1 64. 1 72 World H�:alth Organization, 1 l 1 , 363 Zeskind. P. S .. 1 8 1
Weed. K . Z .• 306 Wiles. J.. 540 World Trade Cl·nıer, 3 1 8. 565 Zcud-WJl'iOJl_ L., 609
Wei, Y.. 5 3 8 Wilkinson-Lec. A. M . , 5 2 3 World V,ı lrn.•.:. S urvey, 387 Zlıang. L., 66, 89
Weikerı. D . . 2 36, 407 Will Powtr/Won'ı Power, 362 Worrell, F. C., 377 Zlıang, 1 - F. , 297, 300
Weiner, C. P.. 86, 95. 1 2 2 Willcox. B. J .. 5 3 5 Worıhingıon, E. L.. 640 Zhou. .\\., 284
Weinsıein. K . K. . 5 1 8. 5 1 9 Willcox. D . C . , 5 3 5. 6 1 4 Wortm,ın. C. B . . 6 3 7 Zhu. D. C.. 54 1
\\feinsrock. M. . 228 Willrnx. M . D .. 5 3 5 Wriglıt. H. F. . l 3 2 . 487 Zigler. E .. 1 99. 2 3 7
Weis. K . . 452 Willey. J.. 5 8 Wright. J .. ·187 Zigler. E . F.. 2 3 5 , 2 36. 2 3 7
Weisglas-Volknv. D .. 480 Willford. J .. 88 Wright. R. O .. 74 Zimmer-Gernbeck. M. J., 359
Weismiller. D . G . . 484 Williams. B .. 40 1 Wright St<lll' Unin·rsiıy. ·104 Zimmerm,ın. C.. 4 30
Weiss. L. A., 285, 5 4 3 Williams. D .. 6 1 1 WroS<h. C., 596 Zimprich. il .. 5 1 1 , 600
Weis:sglas-Volkov, O .. 480 William'- D. R . . 495 Wmılek. Z. K .. 64 Ziol-Guesı. K M . . 75, 161
Wcissman, P., 2 3 3 Williams. J .• 40 1 Wu. D. Y. H .. 42 1 Zisook. S .. 6 >o
Weitzman, M., 2 1 5 Williams. K. R .. H4 Wu. J. Y.. 3M Zitro�el. L.. 5 4 1
Wekerle. C.. 258 Williams, M. H . . 42 1 Wu. T.. 42 1 . 5 3 7 ZITS Pannef\lüp. 354
Wellman. H. M .. 227 Williams, M. V. . 5 39 Wu. iV. T., 478 Ziıtleman. K. R .. 3 3 8
Wellnıan. '1. S .. 604 Williams, S., 7 3 Wutz, A . 6 1 Zooı;;uls. K. M . . 252
Wells. J. C. 277. 280 Williams, \'., 7 3 Wyaıı. T. 245. 3 1 8 Zııu. L., 540
Well" M. G .. 3 1 6 Williams. w.. 3 7 1 Wykk, !'<! .. 626 Zou, Y, 5 3 7
Welsh. D . . 4 5 1 Williamson. D L.. 5 5 1 Wyn. R . . 479 Zowie lnıcrıJinmcnı. 227
Welsh. D . P. . 394. 3 9 5 William"'"· J. B . . 577, 606 Wynn. K .. 1 54, 1 76 Zucker. A. N . . 2 1 2. 504
Wendel. G .. 9 0 Williamson. J. D .. 5 52. 5 7 1 Xu. F.. 1 54 Zucker, R. A.. 2 1 2
Weng, X .• 8 8 Williamson, R. A .. 1 59, 5 5 2 . 577 Xu. Q . . 5 37 Zuckoff. A . 6 3 5
Wenger. . 'I. S . . 1 4. 5 5 4 Williams-Wlıeeler. ,\>\., 367 Xu. X . . 1 54. 246, 537, 583. 602 Zukowski. A. . 1 6 5. 2 30. 2 l l . 1 0 3
Wengreen. H. J .. 5 5 4 Willis. S. L. 8. 1 7, 477, 489, 572. 575 Xu. Y. . 570. 58 3 Zushn. A .. 2 5 5

iD-667

ko n u d izi n i
Abecedarian Projesi. 299 geleneksel. 320-321 Annenin hastalıkları ve doğum öncesi ve bakım verme stilleri . 1 95 - 1 96
Aa ağlaması. 1 8 1 so,yal geleneksel. 3 2 1 gelişim. 90 Bağlanma. 384
Aoya duyarlılık Akışkan I akıcı mckanikJer, 563 Annenin ohe1iıesi ve doğum öncesi gelişim, Bağlantılılık, 386
bebeklikte, ı 39 Akışkan ı akıa zeka, 488 91 Bakım I bakım verme
ileri yetişkinlikte, 545 Akomodasyon, 1 48 Annenin stresi ve doğum öncesi gelişim, 9 2 Alzheimer hasıalannda
Açık bellek. 1 58. 566 Akran ilişkileri. (Bkz. aynca Arkadaşlıklar) Anoreksiya nevroza. 367 · 369 anneye karşı babanın
Açık zihinlilikibüyllme zihniyeti, 342 ergenlikte. 391 -395, 397 Apgar Ölçeği, 97-98 ve bağlanma
Adalet bakış açısı. 32 3 ilk çocuklukta, 246, 265-269 Apolipoproıein E (apoE). 5 8 1 Bakım evleri, 554-555
Aerobik egzersizi. 422 orta ve ileri çocukJukta, 3 3 1 -336 Arama refleksi, 1 2 6 Bakım perspektifi. 323
Afazi, 1 69 ve ergen madde kullanımı ve isüsman, Araştırma, 3 1 -40 Bakış açısı a l m a , 247, 3 1 4
Afrikalı Amerikalı(lar). (Bkz Etnik köken) 366-367 da yanlılığı e n aza indimıe, 38-40 Balık, anne diyetinde, 9 1
ai leler. 264 ve gelişimsel değişimler. 3 3 1 - 3 3 2 desenleri . 3 3 - 3 5 Bandura'nın sosyal bil işsel kuramı, 2 7
anne babalar yönetici olarak, 310 v e sosyomeı rik statü, 3 3 2 - 3 3 3 için veri toplama yönıeınleri, 3 1 - 3 3 Basılmama, 27-28
arasında ABÖS (Ani Bebek Olumu v e toplumsal cinsiyet farkhlıklan, 2 5 1 - nesne devamlılığı ve nedensellikle ilgili, genetik. 6 1
Sendromu). 1 1 9 252 151 Basit refleksler dönemi. 1 49 - 1 50
-da orak hücre anemisi, 6 3 Aksonlar. ı ı 4- ı ı 5 nın yayınlanması. 37 Baskın-çekini ı... gen ilkesi. 60-61
-ın yaşam beklentisi. 5 3 2 - 5 3 3 Aktif genotip-çevre korelasyonlar, 72-73 nın zaman uzamı, 35-36 Baş etme
ileri yetişkinlik, 6 1 2-6 1 3 Aktif ötenazi, 625 ve etik, 38 kayıpla. -nin ikili süreç modeli. 635-636
ve okullar, 3 3 9 Algı, 1 32 yenidoğanlarda algıyla ilgili, 1 3 3 - 1 34 ve duygu düzenleme, 1 82 - 1 8 3
v e zeka testleri, 299 çalışına yöntemleri, ı 3 3 - ı 34 AraştmnaaJar. 45, 523 anlam yaratma I çıkarma, 496-497
Agulama. 1 67 değişmezliği. 1 36- 1 3 7 Araştırmada eıik, 38 stresle, 2 ı 8 - 3 ı 9
Agulama. 1 67 diğer duyularda, 1 37- 1 39 Araşıırmalarda kandırma, 38 ve ölüm türü. 636
Ağırlık / kilo. (Bkz. aynca Obezite; Aşırı görsel. ı 35- 1 37 Araşumıanın 1.aman u1.amı. 35-36 Başanlı kimlik. 385
kiloluluk) inıennodal /duyular arası. 1 39- 1 40 Arkadaşça/Dostça sevgi, 453 Başarılı olmaya karşı aşağılık duygusu
bebeklikte, 1 1 3 -sal smıflama/kaıegorileme. 1 5 9- 1 6 1 Arkadaşlıklar dönemi. 2 3-24, 3 1 7
doğumda, düşük, 99-100 Algılanan kontrol ve ölüm, 632 ergenlikte, 39 1 - 392 Başanlı yaşlanma. 6 ı 4
erinlikıe, 354 Algısal gelişim ileri yetişkinlikte, 609 Baştan ayağa doğru büyüme öriinıusü, 1 1 2
ileri yetişkinlikte. 5 5 2 - 5 5 3 -bebeklikte, 1 3 1 - 1 4 1 . 1 49 - 1 5 5 ilk yetişkinlikte, 453 Baumrind'in anne babalık/ebeveynlik
i l k çocu klukta, 2 1 O -in ekolojik yaklaşımı. 1 3 2 o n a ve ileri çocuklukıa. 334-336 tarzlan. 2 5 3 -254
i l k yetişkinlikte, 420-422 v e beklentiler, 1 s 1 - 1 5 3 orta yetişkinlikte, 5 ı 7 - 5 ı 8 Bayley Bebek Gelişim Ölçekleri, 1 62 - 1 63
orta yetişkinlikte, 478-479 Alışma, ı 3 3 - ı 34, ı 56- ı 57 -ta toplumsal cinsiyet farklLhkları. 453 Bebek değerlendirme uzmanları. 1 62
Ahlak gelişimi. 3 1 9-324 Alışmanın ortadan kalkması. 1 33 Asimilasyon Bebeklik amnezisi. 1 58
-ilk çocuklukta, 347-349 bebeklikte. 1 56- 1 57 göçmenlerde. 398-399 Bebeklik. (Bkz. aynca Yeııidoğa nlar)
ahlaki kişilik. 324 Alışıırma oyunu I duyusal motor oyun, 267 Piaget'nin bilişsel gelişim kuramında. 1 48 -ıe uyku, 1 1 7- 1 1 9
-de toplumsal cinsiyet ve bakım bakış Alkol kullammı ve istismarı Asimilatif kontrol stratejileri . 602 -ıe aile. 1 96- 1 98
açısı. 323 ilk yetişkinlikte, 422-424 Asperger sendromu, 285 -ıe beslenme, ı ı 9 - 1 24
Kolhberg'in - dönemleri. 320-322 ileri yetişkinlikte, 5 50 Astım ve emıimıe. 1 20 -ıe beyin. ı ı 3- ı ı 7
ve ahlaki düşünce ve ahlaki davranış, -nın teratojenik etkileri, 88 Asyalılar. Bkz ayrıca Eınik köken -ıe bilişsel gelişim. 1 46- 1 76
322 Alkolizm. 422-424, 550 -da duygusal gelişim. 1 80 -ıe büyüme, 1 1 2 - 1 1 3
ve aileler, 322 Allerjiler. ve emzimıe, ı 20 Aşırı kilolu . ( B kz. ayrıca Obezite) -Le d i l gelişimi, 1 63 - 1 7 3
ve ebeveynlik / anne babalık, 248-249 Alzlıeimer hastalığı, 58 ı -584 ilk çocuklukta, 2 ı 2-2 ı 3 -ıe duygusal gelişim, ı 79- ı 86
ve kültür, 322 Amerikan Psikologlar B i rliği (American orta ve ileri çocukJukta, 2 8 1 -ıe duyu�al ve algısal gelişim. 1 3 1 - 1 4 1
ve olumlu sosyal davranış, 3 2 3 - 324 Psychological Association, (APA) etik v e annelik, doğum öncesi gelişim. 9 1 -ıe dtişuk doğum ağırlığı ve erken
ve sosyal geleneksel akıl yürüıme I kodları. 38 v e emzinne, 1 2 1 doğma. 99- 1 00
muhakeme. 323 Amiloid plaklar. 58 ı Aşınlaştırına I genişletme. 1 68 -ıc evlatlık çocuğa ebeveynlik I anne:
A h l a k i akıl yüruıme I muhakeme. 247- Amnezi. bebeklik (çocukluk). 1 58 - 1 59 Aşinalık ve çekicilik. 450-4 5 1 babalık. 70
248, 322 Arnniyon, 82 Aşk, 453-454, 5 1 4- 5 1 6 -le gelişimin ölçümü, 1 6 1 - 1 63
Ahlaki davranış. 248, 322 Arn niyosente1, 66-67 Aıopik dermatit ve em1inne. 1 2 ı -ıe kişilik gelişimi. 1 86- ı 89
Ahlaki duşü nce. 322 Amygdala. 357 Aynı evi paylaşan /birlikle yaşayan -ıe motor gelişim I hareket gelişimi.
Ahlaki hisler, 247 Ana! dönem, 22-23 yetişkinler. 456-457 1 25 - 1 3 1
Ahlaki karakter /özellik. 324 Analitik zeka, 295 Aynlık protestosu. 1 82- 1 83 Bebeklikte ağlama. 1 67, 1 8 3
Ahlaki kimlik, 324 Anaokulu öğretmenleri, 46 Azınlıklar. (Bkz. aynca Çeşitlilik, Etnik Bebeklikte algı v e motor eşleşmc:si. 1 4 1
Ahlaki kişilik, 324 Anaokulu, çocuk merkezli, 2 3 3 köken özel gruplar) Bebeklikte büyüklük değişmezliği. 1 36
Ahlaki örnekler, 324 Androjeni, 327-334 B de değil A da hatası, ı 5 1 Bebeklikte gülümseme. 1 8 1 - ı 82
AIDS B k HIV/AIDS Androjenler, ve toplumsal cinsiyet gelişimi, Babalar. (Bkz. aynca Ebeveyn(ler) anne Bebeklikte içgôrü, ı 9 ı
Ajle politikası. 1 3 249-250 babalar) Bebeklikte jest ve hareketler. 1 67
Aile Sorunlan programı. 368 Anenserali. 85 anneye karşı babanın bakım vermesi. Bebeklikte kavram oluşumu. 1 59- 1 6 1
Aile ve tüketici bilimi eğitmenleri, 46, 362 Anılarla tedavi, 596 1 97- 1 98 Bebeklikte korku. ı 82
Aileler. (Bkz. aynca Boşanma; Babalar; Ani bebek ölümü sendromu (ABÔS). ı ı 8- baba için doğum izni. 1 98 Bebeklikte niyet. 1 90- 1 9 1
Evlilik; Anneler; Ebeveyn(ler)/ anne 1 1 9, 1 2 1 doğum sonrası duygusal Bebeklikte sınıflama/ka tegorileme, ı 59- 1 6 1
babalar) 385- 386,397 Animi1jm, 2 1 7 dalgalanmalarda. 1 0 3 Bebeklikte sosyal gelişmişlik. 1 9 ı
bebeklikte, 1 96- 1 98 Anketler, 32 v e doğum öncesi gelişim, 9 2 Bebeklikte sosyal yönelim. 1 89- 1 9 1
-de kuşaklar arası ilişkiler, 520-523 Anlam daralması. 1 68 -m sosyalleştinne stratejileri, 2 5 1 Bebeklikte şekil değişmezliği, ı 36- 1 37
değişim. 260-264 Anlam bilim, 1 6 5- 1 66, 23 ı Baba için doğum izni, 1 98- 1 99 Beckwi th-Wiedemann sendromu, 6 1
ilk çocuklukta. 2 5 3 - 2 64 Anne baba için doğum izni, 1 98- 1 99 Bağ kurma. anne baba-bebek, 1 04 Beden imgesi, 356, 367
-in sosyoekonomik staılıleri, 264 Anne kan taraması, 66 Bağımlı değişken. 34-3 5 Bedensel kinesıeıik ıeka. 296
orta ve ileri çocuklukta, 329- 3 3 1 Anne yaşı ve doğum öncesi gelişim, 9 1 -92 Bağunlılık, 422 Beka r / tek yetişkinler. 456
üvey aileler, 3 3 0- 3 3 1 Anneler, (Bkz. aynca Anneyle ilgili kayıtlar Bağınısız değişken, 34-35 Beklentiler
ve ahlak gelişimi. 322 ebeveynler / anne babalar. gebelik, Bağımsızlık ve algısal gelişim, 1 5 1 - 1 5 3
ve çocuğa kötu muamele. 258 doğum öncesi gelişim) bebeklikte. ı 88- ı 89 ve bellek, 5 67
ve ergenler; 385- 386. 397 anneye karşı babanın bakım vemıesi, ve yakınlık, 452 Bel soğukluğu. 428
ve etnik köken. 264 1 98 Bağışıklık sistemi Beliren yetişkinlik, 385, 4 1 6-4 1 8
ve kardeş ilişkileri. 259-260, 5 1 7- 5 1 8 doğum sonrası donemde, 1 02 - 1 04 ileri yetişkinlikte, 541 Belirsiz iz kuramı. 2 9 1
ve kültürler arası çalışmalar. 263-264 doğum sureci. 94-97 ve stres. 482 Belleği gelişıinnede zihınsel imgeleme. 290
Akciğerler. 48 1 . 545-546 için doğum izni, ı 98- 1 99 Bağlanma Bellek
Akıl yürütme sosyalleştirme stratejileri. 2 5 1 bebeklikte, ı 9 ı - 1 95 açık (ifade edilebilir). 1 58, 566
ahlaki. 247-248 Annenin diyeıi ve doğum öncesi gelişim. 9 1 -da bireysel farklılıklar, 1 93 - 1 9 5 bebeklıkıe. ı 58- 1 59
gelenek öncesi. 320 Annc:nin duygusal d u rumlan ve doğum ergenlikte, 389- 390 bilgi ve u1.manlaşma ve-. 290
gelenek sonrası I ötesi. 32 1 · 322 öncesi gelişim, 92 -nın tanımı. 1 9 1 çalışma. 490-49 ı. 566

K0-668 Konu Dizini



episodik, 565 bebeklikte, 1 46- 1 47 Bunama / Demans Çocuk ihmali, 257-258
ileri yeıişkinlikıe. 564-567 de bilgi işleme yaklaşımı. 223-229 Alı:heimer hastalığında, 580- 5 8 1 Çocuk klinik psikoloğu, 1 O
ileriye dönük bellek, 566-567 de ıoplumsal cinsiyet farklılıkları. 325- çoklu damar tıkanması, 584 Çocuk merkezli anaokulu, 2 3 3
ilk çocu klukta, 225-226 326 Buyuk annelik ve buyük babalık, 5 1 8- 5 1 9. Çocuk psikiyatristi. 34 1
-in belirsiı iz kuramı. 2 9 1 ergenlikte. 370-37 1 ( B kz. ayrıca Buyük büyük annelik ve Çocuk sosyal hizmet görevlisi,48
kaynak, 566 ilk çocuklukta, 2 1 6 -229 büyük büyuk babalık) Çocuk ve genç suçluluğu,402-403
kısa s ü reli, 2 2 5 lk
i yeıişkinLikıe. 432-4 34 Büyuk buyük annelik ve buyük buyük Çocuk yaşam uzmanı, 48, 282
o n a v e ileri çocuklukta, 289-291 ona ve ileri çocuklukta, 287-302 babalık, 608-609 Çocuk yönelimli konuşma, l 7 1
ona yetişkinlikte. 491 orta yeıişkinlikıe, 487-492 Buyume. (Bkz. aynca Belirli yaş grupları) Çocuklar. (Bkz. ayrıca çocııklıığıın belırli
örtuk, 1 58. 566 Piageı'nin kuramı (Bkz. Piageı'nin \'e gelişim, 9 diinemleri)
semantik I anlamsal, 5 6 5 bilişsel gelişim kuramı) örunıüleri, 1 1 2 dan yetişkinliğe geçiş, 446-449
u z u n sureli, 225-226, 290 ve bellek, 1 58- 1 59 Chlamydia/Klamidya. 428 evlaı edinilmiş/evlaılık, 68-70
ve 'itraıejiler, 290-291 ve dikkat. 1 56- 1 58 Cinsel istismara maruz kalma (çocuklarda), evlatlık/evlat edinilmiş çocu klara anne
ve üsıbellek, 292 ve koşullama, 1 56 258 babalık, 70
Benlik ve sınıflama ve kavram oluşturma, Cinsel kimlik. gelişimi, 3 5 8 ı n çeşitliliği, 68
duygusu, gelişimi. 1 87- 1 88 1 5 9- 1 6 1 Cinsel olgunlaşma, 3 5 4 111 doğum sırası, 259·260
ilk çocuklukta, 24 3-245 ve ıakliı, 1 59 Cinsel taciz, 430·43 1 ın kardeş ilişkileri, 259-260
una ve ileri çocu klukta. 3 1 4- 3 1 7 Vygotsky'nin kuramı (Bkz_ Vygotsky'nin Cinsel tutumlar ve davranış la ilgili sosyal politikalar, 1 2- 1 4
Benlik bilinci 1 öz bilinç duygulan, 1 80. 245 sosyokülıürcl bilişsel kuramı) ve ergenlikte davranışın zamanlaması. v e aile politikası, 1 3
Benlik bi.ıttinlüğune karşı umutsuzluk B ilişsel işlev. (Bkz. ayrıca Zeka) 358-359 ve boş yuva sendromu, 5 1 6
donemi. 24. 594 bellek; düşü nce ve düşünmenin v e heıeroseksüellik, 486-487 v e boşanma, 262-262
Benlik değeri ı (>7 değer. (Bkz. Benlik­ kullanılmaması. 5 7 1 -572 Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, 360, yetişkin, 5 1 7, 608
saygısı) ileri yeıişkinlikıe. 562-574 428-429 Çocuklarda psikolojiklnıhsal hasar, 258
Benlik imgesi. (Bkz. Benlik-saygısı) -in çok boyu tluluk ve çok yönlülüğü, Cinsel yönelim, 425-428. (Bkz. ayrıca Çocukların duygusal istismarı, 258
Benlik saygı'iı I öz saygı 562-569 geyler, lezbiyenler) Çocukların fiziksel isıismarı, 257
ergenlikte, 382-383 sosyal. ona ve ileri çocuklukta. 3 3 3 Cinsellik Çocukların psikolojik istismarı. 2 5 8
ileri yeıişkinlikıe. 60 1 -603 v e bilişsel becerileri çalışıırma. 572-573 ergenlikte, 3 5 7 - 3 6 1 Çocukların sözel isıisman, 2 5 8
-nda anma, 3 1 6 ve üsıbiliş. 292-294 ileri yeıişkinlikıe, 546-547. 607-608 Çocukluk amnezisi, 1 58- 1 59
ona ve ileri çocuklukta, 3 ı 5 - 3 1 6 Bilişsel kuraml(ır, 24·26 ilk yetişkinlikte, 425-4 3 1 Çok düşuk doğum ağırlıklı bebekler, 99- 1 00
Benlik yeterliği 1 özyeıerlik bilgi işleme, 26. 2 2 3 -229, 372-373 orta yetişkinlikte, 483-487 Çok erken doğan bebekler, 1 00
ileri yeıişkinlikıe. 6 1 4 ·da ıoplumsal cinsiyeı farklılıkları. 252 Cinsiyet hormonlan. toplumsal cinsiyet Çok yönlü gebe bakımı. 92
orta v e ileri çocuklukta, 3 1 6- 3 1 7 ·ın değerlendirilmesi, 26 gelişimi. 249-250 Çoklu damar tıkanıklı�ma bağlı bunama /
Benmerkezcilik Piageı 'nin (Bkz. Piaget 'ııin bilişsel Cinsiyetle bağlantılı genler, 6 1 demans, 584
ergen, 37 1 gelişim kuramı) Çaba harcayarak kontrol, 1 84 Çö1üm yönelimli ı yakınsak düşünme, 292
işlem öncesi dönemde, 2 1 7 Vygotsky'nin (Bkz. Vygot<:ky'nin Çağdaş yaşam olayları yaklaşımı, 506-507 Dairesel /Döngüsel ıepkilerin koordinasyon
Benzerlik, ve çekicilik, 450-45 l sosyokültürel bil işsel kuramı) Çalışan ebeveynler I anne babalar, 260·261 I eşgüdüm dönemi, 1 50
Berkeley Boylamsal Çalışmaları, 5 1 2 Bilişsel mekanikler, 5 6 3 Çalışına belleği Dairesel/Döngüsel tepkiler, 1 50
Beslenme Bil işsel pragmatikler, 563- 564 ileri yeıişkinlikıe, 566 Danışman psikolog, 46
annelik ve doğum öncesi gelişim, 9 1 Bilişsel sinirbilim/ nörobilim, 568-569 orta yetişkinliktt:. 490-491 Danışmanlar
bebeklikte. ı 1 9- 1 24 Bilişsel sü reçler. 1 S Çalışına. ( Bkz. ayrıca Kariyerle ilgili geneıik, 48
ergenlikte, 363-364 bebeklikte, 147- 1 49 kayıtlar) ilaç. 47
ileri yetişkinlikte. 5 5 2 - 5 5 3 Binet tesıleri. 294-295 -da gelişimsel değişimler. 436 ka riyer,46-47, 4 1 8
i l k çocu klukta, 2 1 4 Bireysel dikkaı, ergenlik problemlerini emekJi olma. 577-579 kolej I üniversiıe, 4 1 8
B e ş buy ü k kişilik fakıorü, 5 1 1 - 5 1 2 aza\ımada, 406-407 ileri yetişkinlikte, 576-577 okul, 46
Beıimı;el araştırma , 3 3 Bireysel farklılıklar ilk yetişkinlikte, 436-440 pasıoral I maneviyat, 496
Beyaz Amerikalılar. (Bkz. ayrıca Eınik kişilik gelişiminde, 506 ·n111 etkisi, 436-439 rehabilitasyon, 47
köken) zekada, 294 orta yeıişkinliklc, 492-493 Davr<ınış genetiği. 7 1 -72
da yaşam beklentisi. 5 3 2 - 5 3 3 zihin kuramında. 228-229 ü niversitede okurken, 43 8 Davranışolık, 26-27
v e aileler, 264 B ireysel gelişim, 9 v e c;i f ı kariyerli eşler, 4 3 9 Davranışsa! engellenme, 1 84
ve ileri yetişkinlik, 6 1 2 B ireyselcilik. araçsal <ımaç ve değiş-tokuş v e i ş yeri çeşitliliği, 439-440 Davrnmşsal ve sosyal bilişsel kuramlar, 26-27
ve okullar, 3 39- 340 evresi. 120 ve meslekleri n genel göninunni, 437 Değişkenler, bağımlı ve bağımm, 34-35
Beyin Bireyselleştirilmiş I bireye özgü eğitimi ve yaşlı yetişkinlerin bil işsel işlevselliği, Deney sonrası bilgilendirme, 38
bebeklikte, 1 1 4- 1 1 6 planları, 286 569-570 Deney(ler). 34- 3 5
ergenlikte, 3 5 6 - 3 5 7 Birincil döngüsel/da iresel tepkiler, 1 50 Çekicilik, ilk yetişkinlikte, 450-452 Deneyim
ilk çocuklukta. 1 1 6 - 1 1 7 , 2 1 0-2 1 1 Birlikte anne babalık I ebeveynlik, 256 Çekinik genler, 6 1 erken, ve beyin, ı 1 6- 1 1 7
nin doğum öncesi gelişimi, 85 Birlikte büyüme, 362 Çeşitlilik, 1 0- 1 1 ve mizaç. 1 86
nin haritalanması. 1 1 4 Biyoekolojik kuram. 29 bebeklerin motor gelişimine Deneysel araştırma, 34-35
nin yanmkurelcri arası uzmanlaşma, Biyoloji ve gelişim. 9 rehberlikte. 1 28 Deneysel grup, 3 5
1 1 4, 541 Biyolojik etkiler t'vlathk çocu kların Vt' evlat edinen Denge. bilişsel gelişimde, 148- 149
n i n yarımkureleri/nin hemisferleri. 1 1 4 dil gelişimi uzerinde. 1 68 - 1 69 ebeveynlerin, 68-70 Depresyon
nin yaşlanması, 5 3 9 - 5 4 1 duygusal gelişim üzerinde, 1 79 işyerinde, 439-440 doğum sonrası, 1 0 3
orta v e ileri çocuklukta, 278-279 mizaç üzerinde, 1 8 5- 1 86 ve dil gelişimi, 1 70- 1 7 1 ergenlikte, 403-405
ve nörogenesis, 540 toplumsal cinsiyeı gelişimi üzerinde, v e emeklilik, 577-579 ileri yeıişkinlikıe, 579-580
Beyin fınınası, 292-293 249-250 ve kadınların eşitlik mücadelesi. 1 1 · 1 2 Derinlik algısı
Beyin olumü, 624 B iyolojik süreçler, 1 5 ve kuşaklar arası ilişkiler. 5 2 2 - 5 2 3 hebeklikıe. 1 37
Beynin uzmanlaşması /laterizasyonu. 1 1 4 Biyolojik yaş. 1 9-20 v e sağlık desteği. 482-483 ileri yetişkinlikte, 544
Biberonla beslemeye karşı emzirme . 1 2 1 Blasıosisı. 8 1 ve yas tutma, 6 39-640 Devlet politikası. (Bkz. aynca Kamu
Bilgelik 1 akıl. 568-569 Boş yuva sendromu, 5 1 6-5 1 7 Çevresel deneyim ler, paylaşılan ve politikası)
Bilgi işleme Boşanma, 459-460 paylaşılmayan, 73 Dı\ tabaka, 82
hızı, 490-49 1 . 563-564 ile uğraşma, 465-466 Çevresel etkiler Dışadönüklük, 1 84
ileri yetişkjnJikte, 563-564 orta yeıişkinlikıe, 5 1 5 - 5 1 6 duygusal gelişimde. 1 79- 1 8 0 Diğerleri. ilk çocuklukta, 244-245
i l k çocuklukta, 223-229 ve çocu klar, 2 6 1 -262 zekada, 297-298 Dikkat
orta ve ileri çocuklukta, 289-294 ve ileri yeıişkinler, 606-607 dil gelişiminde, 1 69- 1 72 bebeklikte, l 56- 1 58
orta yeıişkinli kıe, 490-492 Boy uzunluğu obezitede, 42 1 bolünmüş, 564
Bilgi i�Jemc kuramı, 26, 223-229 bebeklikte. 1 1 3 Çevresel riskler ve doğum oncesi gelişim, 89 ileri yeıişkinlikte, 564
belleğin, 225-226 erinlikıe. 356 Çıkannalı ikidillilik, 306 ılk çocu klukta, 224-225
dik�aıin, 224-225 ilk çocuklukta, 2 1 0 Çıkılan kişinin ıecavüzu, 4 3 1 ortak, 1 57- 1 58
ve eleştirel duşünme, 3 7 3 orta yeıişkinlikıe,478-479 Çıkma, 394-3 9 5 >ec;ici. 564
v e karar verme, 372- 3 7 3 Boylamsal yaklaşım. 36 Çift kariyerli eşler, 439 sürdürülen, 564
ve zihin kuramı. 226-229 Brazelton Yenidoğan Davranışsa! Çift yumuna ikizleri I özdeş olamayan Dikkat eksikliği ve hiperakllviıe bozukluğu
Bilgi ve bellek, 290 Değerlendirme Ölçeği (NBAS). 98 ikizler, 60 ( D E H B ) . 284
Bilgilendirerek onay alma, 38 Broca alanı, 1 6 9 Çift yumurta ikizleri, 60 Dil
Bilimsel düşuııme. 292 Bronfeııbrenner'in ekolojik kuramı, 28·29 Çocuğa kötü muaınelc. 256-259 duyguların, 245
B i l imsel yönıcm,22 Buda laca aşk, 454 Çocuk bakımı. 1 98-202 -in kural sistemleri, 1 64- 1 66
Bilişsel gelişim Bulimia nevroz..a, 369 Çocuk doğum1ada eğilinıkr, 4�4-465 ·in ıanımı, 1 64

KD-669

Dil gelişimi Dokunma duyu'iu \"e çocukların kilosu. 28 l -le doğum konırolu, 359- 360
bebeklikte, 1 64- 1 72 bebeklikte, 1 39 ve ebeveyn �-c.K uk ilişkisinde gelişimsel -te ebeveynlerle/anne baba ile çatışma
biyolojik ve çevresel etkiler. 1 68 - 1 72 ileri yetişkinlikıe, 545 değişim ler. 329 çaıışma. 390- 39 1
iki dillilik ve ikinci dil öğrenimi, 305- 307 Down sendromu, 62, 9 1 -92, 300 ve toplumsal cinsiyet gelişimi, 2 5 1 -it' evlat edinilmiş ergenlere anne-
ileri yeıişkinlikıe, 574-575 Döllenme. 59 yöneticiler olarak. 329-330 babalık, 70
ilk çocu klukıa, 1 72, 230-232 Duchenne işareti, 1 8 1 Ebeveyn için doğum İ7.ni, J 98- 1 99 -ıe fiziksel gelişim, 3 5 3 - 3 57
-nde eıkileşimsel yaklaşım, 1 72- 1 7 3 Dul yetişkinler ara<;ında destek programı. 63 9 Ebeveynliğe/ anne babalığa geı·iş, 463-464 -ıe gebelik, 360-361
orıa v e ileri çocuklukta, 303-306 D u l yetişkinlere s.osyal hizmet. 639 Ebeveynlik/ anne babalık. f8kz. ayrıca -le gelişimsel sonuçlar, 69
ve dil ötesi farkındalık, 3 0 1 Dulluk. 6>7-639 Ebe\'cynler I anne babalar) -ıe intihar, 405-406
v e fonoloji v e morfoloji, 1 64, 1 66, Durağanlık değişme konusu, 20-21 ergenlerin, 389-391 -ıc madde kullanımı \'(' istismar, 366-367
230- 2 3 1 ve çocukluktan yetişkinliğe geçiş, 446- evlat edinilmiş/ evlatlık çocukların. 70 -ıe ölümün ba�lıca nedenleri. 365- 366
v e gramer I d i l bilgisi. 303 449 ilk çocuklukıa. 253-256 -ıe 'ağlık konuları. 363- 366, 396
ve küçük çocukların okur ya1.arlığı, ve yetişkin kişilik gelişimi. 5 1 1 - 5 1 4 tarzı. 2 5 3 - 2 5 5 -ıe sosyod uygusal gelişim, 382-4 1 0
2 3 1 -232 Durağanlık, 503-504 v e ahlak gelişimi, 248-249 -ıe uyku, 364
ve okuma. 304 Duyarlı döncnıkr. 27 ve cezalandırma, 255-256 -ıe yeme bozu kluğu. 367-369
ve pragma tikler, 1 6 5- 1 66, 2 3 1 -2 3 2 Duygu ifadesi ve 'iO'iyal ilişkiler, 1 8 1 - 1 82 ve mizaç. 1 86 -ten yetişkinliğe geçiş, 4 1 6-4 l 9
vt· sentaks v e semantik ı söz dizimi \'e Duygu koçluğu yapan ebeveynler I anne ve ortak ebeveynlik/ anne babalık. 256 ve aileler. 389-391
anlam, 1 64- 1 66, 230-232 babalar, 246 Egzersiz ve akranlar, 392- 394, 397
ve söıcuk dağarcığı. 303 Duygu(lar) aerobik. 422 H. çocuk ve genç ... u,ıuıu�u. 402-403
Vygmsky'nin kuramı. 220-223 benlik bilinci I ü1 bilinç, 1 80, 245-246 ergenlikle, 363- 364 \ e euıik köken, 398-399
Dil kazanım aygıtlan. 1 69 -birincil, 1 80 ileri yetişkinlikte. 542-543. 550-552 ve geçiş törenleri, 398
Dil ötesi farkındaklık, 303 -da doğum sonrası dalgalanmalar. 1 03 - ilk çocuklukıa. 2 1 3 - 2 1 4 ve kimlik. 383-386
Dilde etkileşiııısel bakış açısı. 1 69, 1 72 - 1 7 3 1 04 i l k yetişkinlikte, 422 ve kulıur, 396-40 1
Dilimin ucunda fenomeni. 565-575 -ı anlama. ilk çocuklukta, 245 ona ve ileri çoçu klukıa. 279-280 ve medya, 399- 40 1
Din I inanç -ın bebekte ifadesi ve sosyal ilişkiler, Egzosistem, 29 ve toplumsal cinsiyet, 396
ergenlikte, 386-388 1 8 1 - 1 82 Eğitim psikologları. 46 Ergenlikte kalabalı klar. 393- 394
ileri yetişkinlikte. 587-588 -ın dili, 245 Eğitim ve gelişim psikologları, 46 Ergenlikte kli kler, 393- 394
orta yetişkinlikte, 494-497 ·ın duzcnlenmesi, l 82- 1 8 3, 245-246 Eğitim. 1 0. (Bkz. ayrıca. Universite , okullar) Ergenlikte özerklik, 389- 390
ve kimlik gelişimi, 387-388 -ın kontrolu. ilk yetişkinlikte. 447 C\'lilik öncesi, 459 Erikson'ın psikososyal kuramı, 23-24
ve sağlık, 495-496 -ın ıanımlannıa'iı, 1 79 güçlükleri olan çonıklcH i(in, 286-287 ve bebeklik, 1 9 1
Dinamik sistemler kuramı, 1 2 5 - 1 26 ilk I erken, 1 80 iki dilli. 305-306 ve ileri yetişkinlik, 594-596
Disleksi. 283 ve annelik, doğum üncesi gelişim, 92 ilk çocukluk ! Bkı erken çocukluk ve ilk çocu kluk, 24 3
Diyabet Duygulara kayıtsız kalan ebeveynler I anne eğitimi) ve ilk yetişkinlik, 452
gebelikte. 90 babalar. 246 ve bellek, 567 ve kimlik, 384
-in ranımı, 64 Duygusal gelişim. (Bkz. ayrıca ve Hiçbir Çocuk Geri Kalmasın Harekeli, ve una ve ileri çocu kluk, 3 1 7
ve doğum öncesi gelişim, 90 sosyoduygusal gelişim) 337-338 ve ona yeıişkinlik, 503-504
ve emıirmc, J 2 1 bebeklikte, 1 79 - 1 8 3 ve iJeri yeıişkinlerdc bil işsel işlevsellik, Erinlik/Buluğ, 3 5 3 - 3 5 6
Diyalog. Vygoısky'nin kuramında. 220-221 -de biyolojik ve çevresel etkiler, 179- 1 80 567-569 -ıe beden imgesi, 3 5 6
Oiyt•t, annelik ve doğum öncesi gelişim, 9 1 ilk çocuklukta, 245-246 ve Vygoısky'nin kuramı. 22 1 -2 2 3 - t e boy ve kilo, 354
ONA. 5 8 orta ve ileri çocuklukla. 3 1 7- 3 1 9 v e 1eka puanları. 298 -te hormona! deA:işmcler, 354-355
Doğa zekası, 296 v e çocuk bakımı, 1 98-202 Eklektik kuramsal yönelim. 29-30 -ıe zamanlama ve çcşi ılilik, 355
Doğal doğum. 95-96 ve sosyal bağlam. 1 8 1 - 1 82 Eklem iltihabı, 548 \'l' <.insel olgunlaşma, 354
Doğal gözlem. 32 Duyu geli�iıni Ekolojik kuram. 28-29 ve erken ve geç olgunlaşma . . 356
Doğal Ölüm Hareketi. 624-625 bebeklikte, 1 3 1 - 1 4 1 algısal gelişimin. 1 32- 1 3 5 Erkekler. ( B kz. ayrıca Babalar, Gcyler)
Doğal seçilim, 54-55 ileri ycıişkiıılikıe. 543-545 Ekonomi ve ileri yetişkin ler, 603 dul. 637-639
Doğrudan eğiıim yaklaşımı, 337 Duyular arası I intermodal algı, 1 39- 1 40 Elekıra kompleksi. 250 urıa yaşta honnon değişiklikleri. 485-486
Doğum ağırlığı. düşük. 99- 1 00 Duyum, 1 3 1 - 1 32 Elekıroensefolograın (EEG) ve bebek beyin toplumsal cinsiyet, toplum<ıal cinsiyet
Doğum ayına göre küçük bebekler. 99- 1 00 Duyusal motor I duyu hareket dönem/-i. aktivitesi. 1 1 4 farklılıklan ebeveyn(ler) I anne
Doğum imi. 1 98- 1 99 24-25, 149- 1 5 5 Eleştirel düşünme. 29 1 . 373 babaflar)
Doğum izni. 1 98- 1 99 d e neme devamlılığı. 1 5 1 Embriyo. 8 1 Erkeklerin yaşamında mev'limkr, 504-505
Doğum konırolı..i, ergenin kullanımı. -in alt dönemkri, 149- 1 50 Embriyonik dönem, 8 1 -82 Erl\en başlang1çlı Alzheiıner lıac;talığı, 581
359-360 in dcğnlendirilmesi, 1 5 1 - 1 5 5 Emeklilik, 577-579 Erken buluğa erme, 30 ı
Dogum öncesi bakım. 92-93 Duyusal motor I duyu hareket oyun, 267 Emme refleksi. 1 26 Erken çocukluk eğitimi
Do�uın öncesi gelişim. 8 ı -93 Düşmanlık ve fiz.ik,cl ceza. 258 Emme, yüksek genlik, 1 34 dezavanıajlı çocuklar için, 234-236
beynin, 85 Düşük doğum ağırlıklı bebekler. 99- 1 00 Empati. 247-248 gelişime uygun olan ve olmayan, 234
doğum üncesi dönem ve tanımı. l 6- 17 Düşünce ve düşünme. 292 Eın1irme ve göğüs kanseri, 12 l -nde tartışmalar. 236-237
cmbriyo döneminde. 8 l -83 ahlaki, 3 1 9-324 Emzirmeye karşı biberonla besleme, ı 21 - 1 22 -ne Momesorri yaklaşımı. 2 3 3 -234
feıal dönemde. 83-85 bilimsel. 292 En az sınırlayıa çevre. 286 ve çocuk merkezli anaokulu, 233
germinal dönemde, 8 l eleştirel, 2 9 1 . 37} En yaşlı yaşlı. 5 3 5 - 5 36 Erken eğitim eğitmenleri, 46
normal. 9 3 formel işlemler 'iOnra\ı, 433-434 Engelli Bireylerin Eğııımi Hareketi ( 1997), 286 Erken yetişkiıılikıe aşırı içme. 423
riskleri. 86-92 ırakı;,;ak. 292 Engelli Çocuklar için Eğitim Hareketi Eroin. Leraıojen olarak, 89
ve doğum öncesi bakım. 92-93 ilk yeıişkinlikıe. 4H-434 1 97 5 . 286 Erteknmiş taklit, 1 59
ve doğum öncesi ölçme, 66-67 işlem öm:csi. 2 1 6-2 l 9 Enlemesine kesiısel yaklaşım, 35 Eskimolarda ani bebek ölümü -.t..·ndromu, 1 19
ve üreme ıeknolojisi, 67-68 ona ve ileri çocuklukta, 2 9 1 -294 Epigeneıik bakış. 74 Esneklik. 8
Doğum üncesi hemşireliği, 96 yakımak, 292 Episodik bellek, ileri yetişkinlikte, 565 Eş arayanlar (boşanmadan \onra ). 465
Doğum üncesi tanı ıestleri, 66-67 yaratıcı, 2 9 1 -292 Erekti! fonksiyon bmukluAu. 485-486 Eşitlik için kadınların ınucadelesi. l 1 - 1 2
Doğum sırası. 259-260 -ye ilişkin Vygotsky'nin kuramı. 220-223 Ergen bennıerkeıciliği. 37 l - 372 Eşleme hipotezi (Denklik denencesi). 4 5 1
Doğum sonrası depresyonu . 1 0 3 Ebelik. 94-95 Ergen Destek Progra mı. 362 Eıiketleıne. 1 7 1
Doğum <;onrası dünemi. 1 02- l 04 Ebeveyn ı anne baba eğitmenleri, 464 Ergen problemlerini az...a l tmada erken tanılama Etnik kimlik, 385- 386
Do�um sonrası. 94 Ebeveyn I annl' baba-bebek uyumu, l 97 ve müdahale programlan, 470 Eınik koken. 1 0- 1 1 . (Bkz. ayrıca Kultur.
Doğum süreci Ebeveyn(ler). (Bkz. ayrıca Aileler. babalar. Ergenlerde akran baskısı. 392-393 l)zel grupları
-nin evreleri. 94 anneler Vl' ebeveynlik) Ergenlik, 1 6, 1 7, 352- 3 5 3 ergenlikte. 398-399
ve doğum ortamı ve katılanlar. 94-95 -ıararından dil gelişiminin -problemleri, 406-407 ve aileler, 264
ve dogunı yöntemleri. 95-97 kolaylaşıırılması. 1 7 1 - 1 72 in vitro fertilizasyon ve (tüp bebek ve akademik başarı, 339
Doğum uzmanları. 47 çalışma. 260-26 1 yöntemi ve) ve ebeveynlik I anne babalık, 254. 264
Doğum. evreleri. 94 ergenlerde madde kullanımı ve -nin doğası, 3 5 2 - 3 5 3 ve goç, 398-399
Doiıum. BkZ Doğum süreci istismar, 367 - ı e ffi7iksel) eg1crsi1, 363- 364 ve ileri yeLişk inlik, 6 1 2 - 6 1 3
Doğum. Bk1 Doğum süreci evla ılık, 68-70 -ıe benlik saygısı. 382-383 ve işyerinde çeşitlilik. 4 39
Doğuma yardımcı kişi. 95 gey ve leLbiyen, 262 -te beslenme. 363-364 ve sosyoekonomik stalu. 398-399
Doğumda akapunkıur. 97 -in boşanma". 2 6 1 -262 -ıe beyin, 356-357 ve yaşam beklentisi. 5 3 2 - 5 3 3
Doğumda analjezikler. 95 -in ergenk çatışması. 390-391 -te bilişsel gelişim. 37 1 - 372 E t n i k yanlılık. araşıırınalarda en aza
Do�umda anestezi. 95 istismar edici, 257-258 -te cinsel kimlik, 358 indirme,39-40
Doktorlar olarak yaşlı yetişkin ler, 608-609 -ıe cinsellik, 357-361 Etnik yuzeysel etikeı, 39-40
geritaıri, 47 ve boş yuva -.endrom u, 5 1 6- 5 1 7 -ıe depresyon. 403-405 Holoji, 27- 28
pediatri'itler, 47, ı 24 ve çoc.:ukların duygulan. 245 -ıe din ve mant·vi gdişim, 386-388 l:: ıolojik kuranı, 27- 28

KD-670 Konu Dizinı



Evde sağlık hizmeti görevlisi, 48 -na eklektik yönelim, 29- 30 Görme iki ..,üı.rüklu ifadt'ler. 1 68
Evlat edinme çalışmaları, 72 psikoanaliıik, 22-24 bebeklikte. ı 3 5 - ı 37 iki yönli.ı görüş, 56
Evlatlık çocuk, 68-70 Gelişim psikoloğu, 227 ileri yeıişkinlikıe, 5 4 3 - 5 4 5 ikinci dil üğrenimi. 3 0 5 - 307
Evlilik çatışması ve fiziksel Cl."za, 2 5 8 Gelişim. (Bkz. ayrıca belirli yaş grupları) o n a yeLişk.inlikte, 479-480 lkındl dairesel ı clöngu sel tepkiler. ı 50
Evlilik önce'ii eğitim, 459 biyolojik, b i liş:.el Vt' ..,oçyod uygu ...a l Görsel keskinlik lkiı çalışmaları, 54, 7 ı - 72. 297
Evlilik ve aile terapistleri, 48. 2 5 7 sureçlt-rde, 1 5 - ı 6 bebeklikte, ı 3 5 - 1 36 ik izler, 60
E v l i l i k , 457-459. ( B kz. ayrıca Boşanma) biyolojinin, külıtirün ve bireyin birliktl' ileri yetişkinlikte, 5 4 3 - 5 44 ilaç danışınanlan. 47
-in k u resel karşılaşıırması, 458-459 yapılanması ol ara l\ , 9 Gör;t'l ıercih yönıeıni, 1 3 3 llaç(lar)
-in yararları, 459 buyume, surdürme ve kaybın Görsel uçurum deneyi, 1 37- 1 3 8 doğum için, 9 5
orıa yetişkinlikte, 5 1 4- 5 1 6 düzenlenmesi. 9 Görünmez sınır / engel. 440 ıeratojenik, 88-89
-ıe trendler /eğilimler. 457-458 - ın bağlaımal doğası. 8-9 Görünüm ilahi adalet, 247
ve çift kariyerli eşler, 4 3 9 -in çok boyutlu cloğac.;ı, 8 ileri yetişkinlikte. 5 4 1 - 54 3 ileri orıayaş. 477
ve e ş i n ö l ü m ü , 6 3 7 - 6 3 9 -ın çok disiplinli doğa-,ı, 8 orta yetişkinlikte, 478 lkri yaşıaki yetişkinlerin kalıpyargıları, 596
Vl' evliliği yürütmek, 462A63 - i n çok yonliJ doğası, 8 Görüşmeler /mü lakatlar, 32 ile ri yetişkinlik, 1 7, 5 3 1 -6 1 4
V(;' l
' V l i lik ÖllCl'Sİ eğ i ti m ' 459 -in inc:dcnınesinde yaşa m bo yu Gözlem yoluyla öğrenme, 27 - i etkileyen yasal konu lar, 603-605
Vl' ıekrar evlenme, 460-46 1 , 606-607 yaklaşımının ( B k . Yaşam boyu bakı� Gözlem, 3 1 - 3 2 -ıt: ailc:ler ve sosyal ilişkiler, 606-61 J
ve yaşlı yetişkinler. 606 açısı) Gusii kültürü. 5 1 O -ıe akıl sağlığı, 579-586
Evrensl'I etik ilkeler, 32 1 -in ıanımı, 6 G ü n ü n ü gün edenler (boşanmadan ımnra ) , -ıe başarılı yaşlanma, 6 1 4
Evrimsel psikoloji - i n ya�anı boyu doğası. 465 - ı e bilişsel işlevsellik, 562-574
adaptif / uyum sağlayıa davranışlar, 54-55 -nun çalışmasına gell.'neksel yaklaşım, Güvene karşı güvensizlik dönl'nıİ, 2 3-24, -ıe çalışma, 576-577
gelişimsel. 5 5 - 5 6 - n u n dönemleri, l 6 - 1 8 1 86- 1 87 -te dil gelişimi, 574-575
- n i n dl'ğerlendirilmesi. 56-57 -nun esnekli�i. 8 Güvenli bağlanan bebekler, 1 9 3 -ıe din. 587-588
ve ıoplumsal ci n s i yet gel i şi m i . 2 50 ve durağanlık-dl.'ğişinı konusu, 20-2 1 Gtivl�nli bağlanma stili, i l k yetişkinli !... te, 448 -ıe emeklilik. 577-579
ve yaşam boyu geliş im, 56 ve kalıtım-çevre konuqı (Bkz. kalıtım- Güvensiz dağınık bebekler, 1 9 3 -tl' l'tnik köken. toplumsal cinsiyet ve
Fagan Bebek Zeka Testi. ı 63 çevre konusu) Güvensiz dirençli bebekler, 1 9 3 kulıur. 6 1 2 -6 1 4
Fallik dönem, 22-23 ve sureklilik surek"iiılil\ konusu, 2 1 Güvensiz kaçınan bebekler, 1 9 3 -le fiziksel gelişim, 539-547
Ft"nilketonuri, 63-64 ve yaı. 1 8 -20 Hafif düzeyde bilişsel bozulma ı ycıero;iılik, -le kişilik, benlik ve toplum. 600-605
Fenotip, 60 yaşam boyu çalışılmasının Onenıi, 6-7 582-583 -ıe sağlık, 547-556
Feıal alkol <pekırum bozuklukları, 88 Gelişime uygun uygulama, 2 34 Harekeılüik k u raım, 5 9 6 -te sosyoduygusal gelişim, 594-600
Feıal donem, 83-85 Gelişimin bağlamı, 8 - 9 . (Bkı. ayrıca belirli/ Hareketsiz/ durgun yüz paradigması, 1 90 -tc uzun ümur, 5 3 2 - 5 3 8
Fetal MRI. 66 ozel başlıklar) Harfi harfine bellek izi, 2 9 1 ileri yetişkinlikte a k ı l sağlığı. 579-586
Feıus Gelişimsel kayıpları duzcnlcnıe \'l' gelişim. 9 Hasta lık. ( B k z . a yrıca özel durumlar) ileri yelişkinlikıe algısal hız. 566
-te işitme. 1 37 - 1 3 9 Gen(lcr), 57-60 annelik ve doğum önl·esi gelişim, 90 ileri yetişkinlikte benlik kontrolü, 602-603
yen i d oğa na geçi ş, 96-98 Genç yetişkinlik, ı 6 - ı 7, 4 ı 4-468 cinsel yolla bulaşan. 360, 428-429 ileri yetişkinlikte bolünmuş dikkat. 564
Fi1i J... tedavi uzmanları/ Fizyoterapistler, 47 -ğe çnrn klukıan geçiş, 446-449 ileri yetişkinlikte, 547-549 ileri yetişkinlikte dikkaıin surdurulmesi, 564
Fiziksel çekicilik, 45 1 -452 -ğe ergenlikten geçiş, 4 1 6-4 1 9 ilk çocuklukta, 2 1 4- 2 1 6 ileri yeıişkinliktl' dolaşım si'ltemi. 5 4 5 - 5 46
Fizi!...s el gelişim. (Bkz. ayrıca Egzersiz. -te bilişsel gelişim, 432-435 orıa v e ileri çocu klukta, 280-282 ileri yetişkinlikte gönlllluluk, 6 1 0-6 1 1
B uyuıne. Sağlık, Boy ve Kilo) -te ci n'>el gelişim. 425-4 3 1 ona yetişkinlikte. 482-483 ileri yetişkinlikte hareket, 5 4 1 - 54 3
-de toplumsal cinsiyet farklılıkları, -ıe fiıiksel gelişim, 4 1 9-424 Hayali izleyiciler, 37 1 lieri yetişkinlikte üzgecilik, 6 1 0- 6 1 1
3 2 5 - 327 -ıe kariyer ve iş, -t-36-440 Hayat arkadaşı / eş. ( Bkz. ay rKa Boşanma; ileri yctişl\inlikte sosyal buıunleşıne, 6 1 0
ileri yeıişkinlikıe, 5 3 9 - 547 -te sosyod uygusal gelişim, 445-468 Evlilik; Yeniden Evknıne) ileri yetişkinlikte sosyal desLek. 609-61 O
ilk yetişkinlikte. 4 ı 9-424 -le yaşam tar7ları. 456-461 -nın ölümü, 6 3 7 - 6 3 9 ileriye dönük bellek, 566-567
orta ve ileri çocu klukta, 278-282 ve ebeveynler/ anne babalar için Hazırlıklı doğum. 96 iletişim
ona yetişkinlikte, 478-487 <i>tratejiler ve onların genç yetişkin Head Start Projesi, 2 3 5 - 2 3 6 boşa nma hakkında, 261 -262
F\ynn etkisi, 298 çocukları. 5 1 7 Hedef yönelimli davranış, 1 90- 1 9 1 -de ıoplumsal cinsiyet farklılıkları,
Folik asit ve doğum öncesi gelişim. 9 1 Gene bağlı anonıaliil'r, 63-64 Hemofili. 64 466-467
Fonemler. 1 64 Genetik damgalama, 61 Hemşire-ebeler, 48 ölmekte olan kişilerle, 6 3 3-634
Fonkçiyonel manyetik rezonanslı Genetik da n ı �m anla r, 48 Hemşireler ilişkisel konuşma, 467
görüntüleme (fMRI), 3 3 Genetik değ i ş ke n l i k, 59-60 doğum öncesinde, 96 ilk alışkanlıklar ve birincil döngüsel I
Fonoloji. 1 64, 1 66, 230-2 3 1 Genetik ifade, 58-59 -geriatrik, 47, 554- 5 5 5 da i rest:I tepkiler dö n em i . 1 50
Forma! işlemler dönemi, 2 5 - 370 Geneti k yat k ı nl ı k, 60, 86 pediatrik. 47 ilk çocu kluk, 1 6- 1 7, 208-269
Formel işlem sonrası düşünce, 4 3 3 -434 Genetik, 57-65 yaşlı bakımevinde, 627 -ta ahlak gelişimi, 247-249
Fraj il I kırılgan -X sendromu. 62-63 ilkeler, 60-61 yenidoğan, 47 -ta beslenme. 2 1 4
Fre ngi. 4 2 1 ve davranış, 71 -72 Heıeroseksüellik ve ı u t u m ve davranışlar, -ta beyin, 2 1 0-2 1 1
,-e doğum ôncesi gelişim, 9 0 ve gen ve kromozomlar, 59-60 425-426 -ta bilişsel gelişim, 2 ı 6-229
Freud'un kuramı, 2 2 - 2 3 ve gene bağlı anomaliler, 63-65 HIV /AIDS -ta buyume, 2 1 0- 2 1 l
Fronıal loblar, l 1 4 ve in<i>an genomu, 58 ilk çocuklukta, 2 ı 6 -ıa dil gelişimi, 1 72, 2 3 0 - 2 3 2
Gaml�ıler, 59 ve kroınuzomal anomali ler, 62-63 ilk yetişkinlikte, 428-429 -ta duygusal gelişim, 245-246
Gebelik dıyabell, 90 ve obezite, 42 1 ve doğum öncesi gelişim, 90 -ıa l�vıaı edinilmiş �-ocuklara
Gebelik. (Bkz. ayrıca Doğum öncesi gelişim) ve zeka. 297 ve em1irme, 1 22 ebeveynlik. 70
ergenlik, 360· 36 1 Genişletme, konuşmada. 1 7 1 Hızlı göz hareketleri ( REM) uykurn, 1 1 7 - -ta fiıiksel gelişim, 2 1 0- 2 1 6
-in üç aylık dönemleri , 8 3 - 8 5 Geniıal dünem. 2 2 - 2 3 1 18 -ta ha<;talık v e ö lum. 2 1 4- 2 1 6
· te kültürel uygulamalar, 94-95 G e n i ı a l <iğiller. 4 2 8 Hiçbir Çocuk Geri Kalmasın Hareketi - t a motor I h a reket gelişim ( i ) . 2 1 1 - 2 1 2
Geç başlangıçlı Al7heiıner hastalığı, 58 1 Genital u ç u k I en kl\ o;i yo n, 9 0 , 428 (2002), 3 3 7 - 3 38 -ta sosyoduygusal gelişim, 242-269
Geçerleme, karşı l ı k l ı uzlaşıya dayalı. 4 5 1 Genom, 58 Hipnoı. doilumda. 97 ve aileler. 2 5 3-264
Gc�·içi rahatlama sağlayan ıeda'i 626 Genoıip- çevre i l işkileri . 72-73 Hipotetik - ı ü mdengelimci akıl yürüıme I ilk çocuklukta cezalandırma. 2 5 5 - 2 5 6
Geçiş ıöreni. 398 Genotip. 60 muhakeme. 370 ilk çocu klukta o k u r yazarlık, 2 3 3 - 2 3 4
Geçişlilik, 288 Geriatri hekimleri. 47 Hipotezler, 22 i l k çocu klukta vicdan. 248
Gelenek öncesi akıl yürütme / Geriaıri hemşireleri, 47, 554- 5 5 5 Hisler. (bkz. aynca Duygular) ilk kelimeler ı sozcü kler, 1 67 - 1 68
muhakeme, 320 Germinal dönem, 8 ı ahlak, 247 l i k yetişkinlikte diyet. 4 2 1
Gelenek ötesi akıl yüri.ııme I Gerontolog I yaşlılık bilimi uzmanları, 46 ve bellek. 567 ilk yetişkinlikte kolay mizaç, 446-447
muhakeme. 3 2 1 Gey Homıon yerine koyma tedavisi. 484-485 ilk yeıişki nlikıe yaratıcılık, 434-435
Geleneksel akıl yürüıme/ m u h a keme. 320 t:beveyn ı anne baba olarak, 262 Honnon (l a r) l i k yetişkinlikte yeme, 420-422
Gelir. (Rkı. ayrıca Yok<ulluk, ile çıkma, 395 orta yaş erkeklerinde, 485-486 lik yeıişkinlikıe zor mizaç, 446-447
Sosyoekonomik !>taıü-SES) -in ıuıum ve davranışları, 427-428 ve erinlik, 354- 3 5 5 llkol\ul ya da ortaokul öğretmeni, 45
ileri yetişkinlikte, 604-605 -in yeLişkin yaşam tarzları, 46 1 -462 v e toplumsal cinsiyeı gelişimi, 249-250 imarethane ( Yaşlı bakımevi), 626, 627
Gelişim araştırmaları. ( Bkz. Yaşam boyu Girişimciliğe karşı suçluluk dönemi. 2 3 - Hunıington hastalığı, 6 3-64, 67 i n viıro fertili1...asyon (ıup bebek yöntemi), 68
gelişimde araşıırnı a ) 2 4 , 243 iç tabaka. 81 -82 inançlar
Gelişim dönemleri, 1 6 · 1 8 Gizil dönem. 2 2 . 2 3 içsel kon u şm a . 220 ve bellek. 5 67
Gl'lişim kaısayısı. 1 62 Gizlilik, 38 tfade edilebilir (açık) bellek, 1 58, 566 yanlış, ilk çocu klukta, 227-228
Gel iş im kuramları. 2 2 - 30 Glokom, 544 ihmal edilmiş çocuklar, 257-2 58, 332 ince moıor heccriler
hiii\sel, 24-26 Gonadoıropinler I cinsiyet be1lcrini uyarıcı ihmalkar ebeveyn li k ı anne babalık, 2 5 3-254 bebeklıkıe gelişimi, 1 30- 1 3 1
dawanışsal \'C sosyal hil işsel, 26-27 hormon, 3 5 5 iki dilli eğitim, 306- 307 ilk çocu klukta gelişimi. 2 1 1 -2 1 2
ekolojik, 28-29 Gobck ba�ı. 8 2 - 8 3 iki dillilik, 3 0 5 - 3 0 6 insan Gt:nonıu Proje:.i. 5 8
etolojik. 27-28 Goç, 3 9 8 -3 9 9 iki külıurlu k i m l i k , 386, 427 insan yüzll·ri, hchl.'ğin algı'iı, 1 3 5 - 1 36

KD-671
lnıihar çocuk servislerinde yönetici/Head Start, 236 iki külııirlu, 386, 427
ergenlikıe,405-406 çocuk sosyal hizmeı görevlisi. 48 toplumsal cinsiyet, 249
yardımlı, 325 çocuk yaşam uzmanı. 48, 282 ve gelişimsel değişimler. 384-385
lpoıekli / erken ba�lanılmış kimlik, 385 danışman psikolog, 46 Kimlik gelişimi ve din, 387-388
lspanyol kökenliler. (Bkz. ayrıca Latin kökenliler) doğum hemşiresi. 96 Kimlik statüleri, 384-385
l<ıekli/gömıllü yanlılığı (araşıırmada). 2 8 3 doğum u1ınanı. 47 Ki rleticiler, teraıojen olarak. 90
lsıihdam. ( B k z . kariyerle ilgili kayıılar. i ş / çalışma) ebe-hemşire, 47 Kisıik tibro7İS, 64
istisnai çocuklar öğretmeni, 45-46 eğitim ve gelişim psikoloğu, 46 Kişiler arası ka rşılıklı beklenıiler ilişkiler ve kişilerarası uyma
iş birliği. 1 90 erken eğitim eğiııneni. 46 dönemi, 320- 3 2 1
işin başında bulunma/işi yürinme, 362 evde sağlık hizmeti görevlisi, 48 uyma dönemi. 320- 3 2 1
lşiıme evlilik ve aile terapisti. 48 Kişiler arası zeka. 296
bebeklikıe, 1 38 - 1 3 9 fizik tedavi uzmanı, 47 Kişilerarası zeka. 296
feıusıe, 1 37 - 1 38 gelişim psikoloğu, 227 Kişilik
ileri yetişkinlikte, 544-545 genetik danışman, 48. 65 ahlak, 324
orıa yetişkinlikte, 479-480 geriaıri hekimi. 47 -ileri yeıişkinlikıc. 600-601
işlem öncesi dönem geriaıri hemşiresi. 47. 554-555 -in beş büyuk faktörleri, 5 1 1
-nin sembolik işlev alı dönemi, 2 1 7 -2 1 8 geronıolog, 46 Kişilik gelişimi
tanımı, 24-25, 2 1 6-2 1 7 ilaç danışmanı, 47 bebeklikte, 1 86- 1 89
v e odaklanma/ merkezileşme, 2 1 8-2 1 9 ilkokul veya ortaokul öAreımeni. 45 orta ve ileri çonıklukta, 3 1 4- 3 1 7
işlem öncesi dönemde korunum, 2 1 8-2 1 9 istisnai çocu klar (özel eğitim) e�itıneni, 45-46 orta yetişkinlikte, 50 3 - 5 1 O
işlemler. 2 1 7 jinekolog, 47 ve bağımsızlık. ı 88- 1 89
somut, 288 kariyer danışmanı, 46-47 ve benlik duygusu. 1 87 - 1 88. 3 1 4- 3 1 7
işlevsel yaş, 5 35 - 5 3 6 klinik psikolog,46 ve çocuk bakımı, 1 98-202
iyilik hali, 9 - 1 O konuşma terapisti. 48 ve güven. t 86- 1 87
Jinekolog, 47 maneviyat/pastoral danışmanı, 496 ve yetişkinlik dönemleri, 503-506
Kaba I buyLik motor beceriler meslek terapisti. 48 Kişisel hikayeler. 3 7 1
ilk çocu klukta gelişimi, 2 1 1 odyolog, 48 Klinefelıer sendromu. 6 2
bebeklikte gelişimi, 1 27 - 1 30 okul da nışmanı, 46 Klinik psikologlar. 4 6
Kaçınan bağlanma ta f7ı, ilk yetişkinlikte, 448 okul öncesi/anaokulu öjtretmeni. 46 Kodlama, bebeklikte. ı 5 8
Kadınlar. (Bkz. ayrıca Toplumsal cinsiyet; Topluın'ial okul psikoloğu. 46 Kohon/kuşak etkileri, 3 6
cinsiyet farklılıkları; Annelikle ilgili girdiler I kayular; psikiyalrist, 46 v e orta yaş gelişimi, 508
Ebeveyn(ler); Gebelik; Doğumöncesi gelişim) rehabili tasyon danışmanı. 47 Kokain, ıerawjen olarak, 88-89
doğum sonrası dönemdeki. 1 02- 1 04 sa�lık psikoloğu. 404 Koklea/kulak salyangozu. 544
doğum s i.ı recindeki, 94-97 sosyal çalışmacı, 47 Koku alma duyusu
dul. 637-639 sosyal hizmet profesön.i ve yönetici, 643 bebeklikıe, ı 39
eşiılik için mücadele eden, 1 2 ıerapötik I rekreasyon terapistleri. 48 ileri yetişkinlikte. 545
lezbiyen ( Bkz. Lezbiyenkr) üniversite profesöru (öğreıiın üyesi). 4 5 Kolay çocu klar. 1 8 3
menopozdaki, 484-485 yaşam boyu gelişim ve psikoloji profesörü. 5 2 3 Kolesıerol. 480
ve yükselmelerine engel görünmez \ınır, 440 yaşlı bakımevi hemşiresi, 627 Kontrol grubu, 3 5
Kafein. ıeraıojen olarak, 88 yenidojtan hemşiresi. 47 Konuşma terapistleri. 48
Kal ıpyargılar. toplumsal cinsiyet, 324-325 yuva yöneticisi. 200 Konuşma. (Bkz. ayrıca Dil gelişimi)
Kalıum çevre ilişki leri. 72-73 yüksekokul ı kariyer danışmanı, 4 1 8 çocuk yönelimli, 1 7 1
Kalıtım. (Bkz. aynca Geneıikle ilgili kayıılar) Kariyer danışmanları . 46-47. 4 1 8 içsel. 220
Kalıtım-çevre tanışması. 20 Kariyer. üniversite öğretim uyeleri/profrsOrleri. 4 5 Korelasyon katsayısı. 34
ve davranış geneıiği, 7 1 -72 sosyal hizmet, 6 1 3 Korelasyonel araştınna, 3 3 - 34
-na epigenetik yaklaşım. 74 yaşam boyu gelişim ve psikoloji. 5 2 3 Korpus kallosum. 3 5 7
ve kalıt ım-çevre ilişkileri, 7 2 - 7 3 Karşılıklı sosyalleşme, 1 97 Koryon v i l l u s biyopsisi. 66
ve bebeklerde a l g ı . 1 40 Karyola. 26 Koşullama. edim/operanı. bebcklikıe, 26-27, 1 5 6
ve paylaşılan ve paylaşılmayan çevresel deneyimler. 7 3 Kaıarakı. 544 Kötü beslenme I beslenme bozukluğu
Kalori kısıtlama, 5 5 2 Kaybın düzenlenmesi. 9 bcbeklikıe, 1 22, ı 24
Kalp damar sic.;temi hastalıkları Kaygı (Anksiyeıe) ilk çocuklukıa. 2 1 4
ileri yetişkinlikte, 545-546 annelik ve doğum öncesi gel.işim. 91 -92 Krisıalize pragmalikler, 5 6 3
ona ve ileri çocuklukta, 2 8 1 yabancı, 1 82 Kristalize zeka, 488
orıa yeıişkinlikıe, 480-48 1 Kaygılı bağlanma ıarzı, ilk yeıişkinlikıe448-449 Kritik dönemler. 28, 86
ve "'re<;, 482 Kayıp.6 34-637 Kriz. kimlik, 384
Kamehaıneha l lköğreıim Eğitim Programı. 2 2 1 Kayıpla baş etmenin ikili sü reç modeli. 6 3 6 Kromozom (lar). 57. 59-60. 249
Kamu politikası. yaşlanan ıoplum ve.603-605 Kaynak belleği, 567 Kromozom anomali leri, 62-65
Kamusal konuşma. 467 Kaynaşıırma (e�iıimi), 286-287 Kronik bozukluklar. 482
Kan uyuşmazlığı ve doğumöncesi gelişim, 89 Kazalar Kronolojik yaş. 1 8 - 1 9
Kanguru bakımı, 1 00 ileri ycıişkinlikıe, 549 Kronosistem, 29
Kanser orta ve ileri çocuklukta, 280 K u ramlar, 22
emzirme ve annelik. 1 2 1 Kemikler Kurşun, teratojen olarak, QO
orıa ve ileri çocuklukta, 2 8 1 -282 orta yeıişkinlikte, 479 Kurumsal i!'tismar. yaşlılann, 585-586
Kapalı zihniyet. 342 ve kemik erimesi. 548-549 Kuşağa bağlı normaıi[ eıkiler. 9
Kara sevda, 4 5 3 Kendini anlama Kuşak adaleısizliği. 604
Karanlığa uyum, ileri yeıişkinlikte, 5 4 3 geliştirilmesi, 3 1 4 Kuşaklararası ilişkiler. 5 2 0 - 5 2 3
Karar verme. 372-373 i l k çocuklukıa. 243-244 kuçui m e (doğumdan sonra ra himde), 1 02
Kararlılık I kararsızlık, 362 Kendini düzenleme, 182- 1 8 3 Kulıur. 1 0 - 1 1 . (Bkz. ayrıca Eınik kökeni
Kararsız I askıya alınmış kimlik. 385 ona v e ileri çocuklukıa. 3 1 7 ve ahlaki akıl yüriııme I muhakeme. 322
Kardeş i l işkileri Kendini geliştirenler ( B oşanma \ionrası), 465 ve aileler. 263-264
ilk çocuklukta, 259-260 Keşif. 384 ve akademik başarı, 3 4 1 -343
ona yeıişkinlikte, 5 1 7- 5 1 8 Keıleme I keılenmt' ve anne babalık I ebeveynlik, 254-255, 263-264
Kargaşalı I dağınık kimlik, 384 aşina olunmayan I tanıdık olmayan durumda, 1 8 3 ve bağlanma, 1 9 3 - 1 94
Kariyer iler) ilk yetişkinlikte, 447 Vl"' çıkma, 3 9 5
ilk yeıişkinlikte, 4 3 5 -440 Kısa süreli bellek, 225 v e duygusal gelişim, ı 79- 1 80
orta yeıişkinlikıe, 492-493 Kısırlık, 67-68 ve ergen gelişimi, 396-401
Kariyer (ler), yaşam boyu gelişim alanında Kızamıkçık ve doğum öncesi gelişim. 90 ve gelişim. 9
aile ve wketici bilimi egiıicisi, 46, 362 Kızlar. ine.. 362 ve ileri yetişkinlik, 6 1 3-6 1 4
anne baba/ebeveyn eğiıicisi, 464 Kimliğe karşı kimlik karmaşası dönemi, 23, 384 ve matem, 636-637
araştırmao. 45. 5 2 3 Kimlik ve mizaç. 1 86
bebek değerlendim1e uzmanı. 1 62 ahlak, 324 ve ona yaş gelişimi, 5 1 O
çocuk dokıoru, 47, 1 24 beliren yeıişkinlikıe. 385 ve ölüm. 622·623
çocuk hemşiresi. 47 ergenlikıe, 383-386 ve sağlık, 482-483
çocuk klinik psikoloğu. 1 O Erikson'ın bakış açısı. 384 ve zeka. 297
çocuk psikiyatri5ti, 34 l eınik. 385-386 Kuhurden bağımsız ıestlcr. 299- 300

KD-672 Konu Dizıni



Klllıürel yanlılık, araştırmalarda en aza orta ve ileri çocuklukıa, 279 - ta akranlar, 3 3 1 -343 ve ölmekte olan kişilerle iletişim. 6 3 3
indirmek. 39·40 ve refleksler. 1 26- 1 2 7 -ıa beyin gelişimi, 278-279 v e ö n talima ılar, 624-625
Kült ürel·ailesel gerilik, 3 0 1 Müsamahaka r / hoşgörülü ebeveynlik / -ıa bilişsel değişimler. 287-302 ve tarihsel değişimler. 623
Kültürler arası çalışmalar, l 0· 1 1 anne babalık. 254 -ta biıyume, 278-280 ve yas ıuıma biçimleri, 639·640
anne babalığın. 263-264 Müzik ıerapi. 97 -ıa dil gelişimi, 303- 307 ve yaşam beklentisi. 62 3
Kwashiorkor. bebeklikte, 1 2 2 Müzik 1ekiisı. 296 -ıa duygusal gelişim, 3 1 7 - 3 1 9 Ölümün depresyon dönemi, 612
Laboraruvarlar. 3 l • 3 2 Nesne devamlılığı. 1 5 1 - t a evlaılık çocuğa ebeveynlik I anne Ölümün inkar ve yalnı1lık dönemi, 630
Laıin kClkenliler, ( B k z . ayrıca Etnik köken) Nikotin kullanmıı babalık, 70 Ölümün kabul dönemi, 6 3 1
arasında kuşaklar arası ilişkiler. 5 2 2 - 5 2 3 babalık ve do�unı önce"i gelişim. 92 -ta kişilik gelişimi. 3 1 4- 3 1 7 Ölümün öfke dönemi, 6 3 l ·632
arasında zeka. 298·299 ebeveynlik / anne babalık, çocuklar için -la motor / hareket gelişimi. 279 Ölümün uzlaşma dönemi, 6 3 l
ve ileri yetişkinlik, 6 1 2 tehlike. 2 1 5 -ta sağlık. 280-282 Ön talimatlar ( hastalık ve tedavi
ve okullar, 3 39-340 ilk yeıişkinlikıe. 424 -ıa sosyoduygusal gelişim, 3 1 3-343 konusunda). 624-625
Lepıin, obe1ite ve, 42 1 ·nııı ıeraıojenik etkileri. 88 ·ıa ıoplumsal cinsiyet, 324·328 ônbeyin, 1 1 4
Lezbiyenler Noninvaziv /Girişimci olmayan -ta yetersizlikler I güçlukler, 283·287 Önemli noktalar I kilometre taşları
ebeveyn / anne baba olarak ·, 262 doğumöncesi tanı. 67 ve okullar, 3 37 - 3 4 3 bebeklik, ı 1 2- 1 76
ile çıkma. 3 9 5 Normal dağılım. 2 9 5 Ona ve ileri çocuk l ukı.a benlik kavramı, beliren yeıişkinlik, 385, 4 ı 6
·İn tutum v e davranışları, 427·428 Normatif kuşağa bağlı etkiler. 9 3 1 5- 3 1 6 beyin gelişimi, 1 1 4- 1 1 7, 2 1 0 -2 1 1 , 278-
·in yetişkin yaşam ıarzları. 46 l Normatif olmayan yaşam olayları, 9 Orta ve ileri çocuklukta sosyal biliş, 3 3 3 279
Lise, 375-376 Normaıif yaşa ba�lı etkiler, 9 Orta v e ileri çocukl u k ta yetersizlikler I doğum öncesi gelişim. 81 ·95
Lokomoıur, 1 27- 1 28, 1 90 Nöral migrasyon / nöron göçü. 85 güçlükler. 286 ergenler. 3 5 2 · 3 7 7
Madde kullanımı ve maddenin köıuye Nöral tüp, 8 5 Ona yaş krizi (bunalımıı. 505-506 ilk çocuklllk, 208-272
kullanımı Nörofıbriler yumaklar, 5 8 1 Ona yeıişkinlik ince motor gelişim, 1 30· 1 3 1 . 2 l 1
_ergenlikte, 366-367 Nörojenez. 540 değişen ona yaş, 476-477 kaba motor gelişim. 1 26 - 1 30. 2 1 1
_ileri yeıişkinlikıe. 549-550 Nöronlar -fiziksel gelişim, 478-487 ona çocukluk. 278-329
_ilk yeıişkinlikıe. 422-424 bebek likte, 1 1 3 - 1 1 6 tanımlama. 1 4, 477 Örnekler/modeller. ahlak, 324
Mağlup I yenik, 465 doğum öncesi beyin gelişiminde, 8 3 -ıe bilişsel gelişim, 487-492 Onuk bellek. 1 58. 566
Makrosisıcm, 29 Nöroıransmiterler. 1 1 5 -te gelişimsel bağlam. 508- 5 1 0 ôsıradiol. 355
Maklller dejenerasyon (Makula Obezite. ( Bkz. ayrıca Aşırı kilolu) -ıe kişilik gelişimi. 5 0 3 - 5 ı O ôsırojenler, 249, 3 5 5
dejenerasyonu), 544 annelik ve do�um öncesi gelişim, 9 1 -ıe sosyoduygusal gelişim, 503-524 öıena1i,625
Manevi gelişim. (Bkz. Din) ilk yetişkinlikte, 420-422 ve boş zaman, 493·494 Özdeş ikizler /Tek yumurta ikizleri, 60
maneviyat I pastoral danışmanları. 496 orta yetişkinlikte, 479 ve çalışma. 492-494 Özel eğitim öğretmenleri. 45
Manyetik Rezonan" Göri.ınıülcme ve emzirme. 1 2 1 ve din. 494-496 özel Tamamlayıa Beslenme Progra mı.
feıal. 66 Odyologlar. 48 ve yaşamın anlamı, 496·497 kadınlar, bebekler ve çocu klar için. 2 1 4
fonksiyonel. 3 3 Oedipus kompleksi. 250 Ona yeıişkinlikıe boş zaman, 493-494 Özerk (otonom) ahlak. 247
Marasmus, bebeklikıe, 1 2 2 Oksipital loblar. 1 1 4 Ona yetişkinlikte dayanıklılık/ guç. 479 Özerk olmayan ahlak, 247, 320
Marihuana, ıeraıojen olarak, 89 Oksiıo.:: i n, 9 5 Ona yetişkinlikte eklemler, 479 özerkliğe karşı utanç ve kuşku dönemi.
Masaj terapisi Okul danışınanJarı, 46 Ortak dikkat, 1 57- 1 58 23-24
bebeklerde, 1 O 1 Okul öncesi öğremıenleri. 46 bebeklikte, 1 90 - 1 9 1 Parieıal loblar, 1 1 4
doğumda, 97 Okul psikologları, 46 Ortak düzenleme, 329 Parkin<;on hastalığı, 585
Matem, 634-637 Okul(ları. (Bkz. ayrıca ; E�iıim) Ortalama çocuklar. 3 32 Pasif genoıip çevre ilişkileri, 72
Matematik zekası, 296 da denetlenebilirlik, 3 37 - 3 38 Ortam seçici gcnotip·çevre ilişkileri, 72· 7 3 Pasil ötenazi. 625
Mayoz. 59 etkin. genç ergenler için. 374 Ortaokula geçiş, 174 Paylaşılan çevresel deneyimler, 73
Medya lise. 3 7 5 Ortaokuldan liseye geçen öğrencinin sıaıü Paylaşılan uyku. 1 1 8
ve ergenler, 399·40 l orta ve ileri çocuklukta, 3 3 6 · 3 4 3 kaybı / alt sınıfa düşme fenomeni. 374 Paylaşılmayan çevresel deneyimler. 7 3
ve yeme bo1u klukları. 369 ·u bırakma, 3 7 5 Orıayaşıa kişisel kontrol. 507-508 Pediatri hemşireleri, 47
Menarş I ilk adet gümıe, 354, 484 v e başarının kültürlerarası O!-.teorcpoz, ileri yetişkinlikle, 548·549 Pediatristler, 47·l24
Menopoz. 484·48 5 karşılaşıınlması, 3 4 1 - 34 3 Oıisıik bozu kluk. 285 Perimenopoz, 484
Mercury ve doğum öncesi gelişim, 9 1 v e ergenlikte madde kullanımı v e Otizim spekırum bozu kluklan. 285-286 Perry okul öncesi programı, 407
Merkezden uçlara doğru büyume maddeyi köıüye kullanma, 366·367 Otizim. ve zihin kuramı, 229 Piageı'nin Bilişsel Gelişim Kuramı'ndaki
ÖfllntÜ<.i.U, 1 1 2 ve liseden üniversiteye geçiş. 4 l 7-4 l 8 Oyun dengesitlik, 148
Merkezileşme, 2 1 8 - 2 1 9 ve ortaokula geçiş. 374 -un işlevleri, 266-267 Piaget'ni.n bilişsel gelişim kuramında
Meslek terapi<.i.tİ. 48 ve ö�renmede çağdaş yaklaşımlar, · u n ıurkri, 267·269 şemolar, 148
Metabolik sendrom. 480 337-338 yüzyüze, ı 90 Piageı'nin bilişsel gelişim k u ranu, 24·25
Metamfetamin. ıeraıojen ularak. 89 ve sosyoekonomik .:;ıatü ve etnik köken. Oyunlar, 269 -nııı de�erlendirilme<i. 370- 3 7 1
Mezosisıem, 28·29 3 37 - 3 3 8 Ödunleme ve seçici optimizasyon. 597·600 · n i n Vygotsky'nin kuramı ile
-mış gibi/Sembolik oyun,267-268 v e ıoplumı;al hizmeti ö�renme, 376-377 Ödunleıne yoluyla seçici optiınizasyon karşılaşurılması, 2 2 3
Mide-bağırsak enfeksiyon lan ve emzirme, ve üniversitede okurken çalışma. 438 kuramı. 597-598 v e bebeklik. 147- 1 5 5
1 20 Okulların deııeılenebilirliği, 3 3 7- 3 38 Öfke ağlaması. 1 8 1 ve ergenlik. 370-371
Mikrosistem, 28 Okulu bırakma, 375- 376 ôgrenme güçlükleri, 283-284 ve ilk çocuklllk, 2 1 6- 2 1 9, 247-248
Milis Koleji Çalışması, 5 1 2 - 5 1 3 Okuma Öğretmenler. 4 5 ve ilk yetişkinlik, 432
Minnesota Aile Yatırım Programı, 1 3 orta ve ileri çocuklukta. 304 Olum 'isıemi, 622-623 ve orta ve ileri çocuklllk. 288·289
Minnesota Ayrı Yetişmiş ikizler Çalışması. 5 3 ve di11leksi. 28 3 Ôluın. 622-640 Plasenta, 82-83
Mitokondrial yaşlanma kuramı. 5 3 7 · 5 38 Okumayı öğretmede buıüncül dil bebeklikte, 1 1 8- 1 1 9 Polijenik I çok genli kalıtım, 61
Mitoz, 59, 81 yaklaşımı, 304 · e karşı wwmlar, yaşamın farklı Populer çocu klar. 3 3 2
Mi yelin kılıf. 1 1 5 Okumayı öğretmede sesı;el yaklaşım. 304 noktalannda, 628-630 Postür. duruş. 1 27
Miyelin izasyon ı kılıflanma. ı 1 5 - ı 1 6, Olası benlikler. 602 ergenlikte. önde gelen nedenleri. 365·366 Pragınallkler. 1 6 5 - 1 66. 2 3 1
209, 2 1 1 Olumlu ı;osyal davranış, eşin. 637-639 Pratik zeka. 295
Mizaç. 1 8 3 - 1 86 ve ahlak gelişimi, 3 2 3 - 324 ileri yeıişkinlikıc. 548-549 Prefrontal koneks. 1 1 5
ın tanımı ve sınıflandınJrnası. 1 83 · 1 85 ve televizyon, 269 ilk çocu klukta. 2 1 4-2 1 6 Premaıure bebekler. 99· 1 0 1
ilk yeti�kinlikte, 446-448 Olumsuz duygulanım. 1 84 kendi, yllzleşme. 6 3 1 -632 Problem/sorun çözme
ve biyoloji ve deneyim, 1 8 5 · 1 86 Olweus Zorbalık Önleme, 334 orta yetişkinlikte, 483 ilk çocuklukta, 226
ve uyuşma ve anne babalık /anne Operam ı Edimsel Koşullama, beheklikte. ütcnazi. 625 ona yeıişkinlikte. 492
babalık. 1 86 26-27, 1 56 · u n belirlenmesi. 624 Psikanalitik kuram. 22-24, 250. (Bkz. ayrıca
Model alma, 27 Optimizasyon, seçici, 597·600 -un nedenleri, 627-628 Erikson·ın psikososyal kuramı)
Mola tekniği, 256 Orak hücreli anemi. 63-64 ve algılanan kontrol ve inkar, 632 Psikiyatristler. 46
Moıııessori yaklaşımı. 2 3 3- 2 3 4 Oral dönem. 22-23 ,.e ba�lam, 6 3 2 PsikoaktiJ ilaç1ar. teraıojen olarak. 88·89
Morfin ler, 1 64· 1 6 5 Organik gerilik, 300 v e b a ş eıme turü. 636 P'ikoloji ve yaşam boyu gelişim
Morfoloji, J 64- 1 66. 2 30-2 3 1 Organizasyon, bilişsel gelişimde, 1 48 ve Doğal Ölum Hareketi. 624 profe\örll, 5 2 3
Moro reneksi. 1 26 Organogenez / organ oluşumu, 82·83 ve dunyayı anlamlandınna. 637 Psikolojik ölçümler. 3 3
Motor gelişim / hareket gelişimi Ona kulak ilıahabı ve emzirme, 1 2 1 ve inıihar. 405·406 Psikolojik yaş. 1 9
bebeklikte, 1 2 5 - 1 3 1 Ona okula geçiş. 374 \'C Kubler·Ross'un öhım dönemleri. Psikoseksüel dbnemler. 2 2 · 2 3
ilk çocu klukta. 2 1 1 - 2 1 2 Ona tabaka, 82 6 3 1 -6>2 Psikoso\yal askıya a l m a . 384
·in dinamik \İstemler yaklaşımı, 1 2 5· 1 26 Ona ve ileri çocukluk, 1 7, 277-343 vt• külıllr, 622-623 P!>ikosm:yal dönemler. 23·24
ince motor becerilerin. 1 30- 1 3 1 . 2 1 1 -2 1 2 -ıa ahlak gelişimi. 3 1 9-324 ve matem. 634·637 Pı;iko�osyal kuram. 23·24. (Bk1 ayrıca
kaba moıor becerilerin, 1 27· l 30, 2 1 1 ·ta aileler, 329· 3 3 1 ve ölmekte olan hin.'ylere bakım, 626 Erikson'ın psikososyal kuramı)

KD-673
Rad yasyon. ıerawjen olarak, 90 Sosyal yaş, 1 9 babayla ilgili fakıörler olarak, 92 okurken çalışma. 4 3 8
Rahibe Çalışması. 542 Sosyalleşme çevrc<>el. 90 Ü niver..,iıcler. (Bkt.. Ü niver"i iıe prufl'<.,örkri )
Reddedilen çocuklar, 3 3 2 iı.;in annelerinkinc k.ırşı babaların duygusal durumlar ve strt'\ olarak, 92 Üreme teknolojisi, 67-68
Refleksi! gulti m'll'me. 1 8 1 sı ra tejik ri. 2 5 1 -in gt·nel ilkeleri, 86 Ürl't kcnl iğe karşı verim..,izlik dönemi. 24.
Refleksler, 1 26- 1 27 1-ar\ı l ık lı, ı 97 - in zanıanlama'iı. 86-87 503-504
Rehabilitasyon danışmanları. 47 Sosyoduygusal gelişim. ( Bkz. ayrıca kan grubu uyu�nıcızlığı olarak. 89 Ü>1 bellek. 292
REM dışı uyku. 1 1 7- 1 1 8 Duygmal ge l i şim; Duygu ilar); Kişilik: p<iikoakıif ilaçlar olarak, 88 Usıbiliş, 292-294
Rem uykusu, 1 1 7- 1 1 8 Kişi l i k gl' l i�im i ) reçetı.•Ji Vl" reçt't l.'\ i7 ilaçlar olar<ık, 86-87 üsıun zek§lılık, 3 0 1 -302
Renk görme bebel-liktc, 1 78-202 ve annenin diyeti, 91 Üvey aileler, 3 3 0- 3 3 1
bebeklikıe. 1 36 de toplumsal cinsiyet farklılıkları. n· annenin hastalıkları. 90 Vaillant'ın ça lışmaları. 5 1 3
ileri p:ti�kinlikte, 544 >26-327 \'e annenin ya�ı. 9 1 -92 Vaka ça lışma l a rı, 3 3
Rı.• sepıörlcr, d uyusal. l 3 1 - 1 3 2 ergenlik te, 382-407 Ter<> pozisyon /Tns doğum, 96 ve 'il rcs, 482
Rh fakıoru. 89 ileri yetişkinlikte, 594-600 Te'itosıeron, 3 5 5 Veri ıoplama yünıemleri. 3 1 - 3 3
RhoGAM (Anti-Rh immunoglobulin). 89 ilk çocuklukıa. 242-269 Toplum çapında çok ıaraflı yaklaşımlar. 407 Victoria Boyla m'ial Çalışması. 57 1
Rııl(ler) ilk ycti şki nlikıe, 445-468 Toplumsa cinsiyet. (Bkz. ayrıca Erkek; Vitamin ler. ve yaşlanma. 5 5 3 - 5 54
ıoplunhal cinsiyet (Bkl. Toplum'ial ona ve ileri çocuklukıa. 3 J 3 - 3 4 3 Kadın! Vygot,ky'nin kuramına ıcınelknmi� öğretim
cinsiyet rolleri) o r t a ycıişkinlikıe. 502 - 5 2 3 bağlamda. 327-328 stratejileri. 22 1 - 2 2 3
toplum�aı rol teorisi. 250 So'iymhıygusal seçicilik kuramı, 596-597 ileri yeıişkinliktt.', 6 1 2 - 6 1 ' Vygoı ... ky'nin so\yokülıurcl bilişsel kuramı,
Romantik aşk. 453 So<>yoduyguı.;al sıı reçlcr. 1 5 ilk çonı k l u k ıa, 249-252 2 5 -26, 220-223
Romantik ilişkiler Sosyoek onomik duzey ( S E D ) . ( Bkz. ayrn.:a orta ve ileri çonıklukıa. 324-328 -e iskcil' oluştu rma, 220-221
ergenlil-ıc. 394· 395 Yoksulluk ve ahlak �elişimi. 324 -na temellendirilıni� ilğretiın 'ıt ra ıcjill'ri .
il eri yeı işkin lik ıe. 607·608 ve aileler. 264 ve bi li�scl gelişim. 3 2 5 - 3 2 6 22 1 -222
Rubella ( k ızamı k�·ık ) . ve doğum öncesi vt.' akademik başarı. 3 3 8 - 3 39 ve fizik..,d gelişim. 325 -nın dcğerkndirilmöi. 2 2 1 , 223
gelişim, 90 ve bellek, 567 ve kalıp yargılar, 324-325 -nın Piaget'nin kuramıyla
Sabitlennıt.· nokıa'iı, 42 1 ve beslenıııe, 2 1 4 ve mizaç. 1 86 kar�ılaştırılması, 223
Sağlayıcılık, 1 32 v e dil gelişimi, 1 7 1 - 1 7 2 ve orta yaş gelişimi. 508-509 ve dil ve duşli nce, 221 -222
Sağlık bak ımı \'t.' erken çocu kluk ı:ği ı i m i . 23-l-236 ve o;osyoduygusal geli�im. 326-327 ve yakınsak / potaıısiyd gelişim alanı. 220
ileri yetişkinlikte, 554- 5 5 5 ve t'tnik köken, 399 n• toplumsal dnsiycı ro\ "iınıflamar.;ı, 337 Wcchslt:r ülçckkri, 295
ölmekıt· o l a n b i reylere, 626-627 So'ıyoktilLi.ircl bağlamlar. ( B kz. ayrıca Kllltur Toplumsa \ dnsiyet larklıJıkları Wernkkc alanı, l 69
ve yaşlanan ıoplum. 603-604 \'e çıkma, 395 arkadaşlıkta. 4 5 3 X ba� la n ı ı lı kalıum. 62-63
Sağlı!- psikologla rı, 404 Sosyometrik \lalll, 3 32 - 3 3 3 ergenlikte, 3 9 6 X kromozomu. 59
Sağlık. 9 - 1 0 . ( B kz. ayrıca Hasta l ık ve özel Sözcük dağarcığı iletişimde, 466-467 XYY sendromu. 6 l
durumları bebeklikte, 1 67- 1 68 kuşaklar arası ilişkilerde, 5 2 1 Y kromozomu, 59
ergen, 3 6 3 - 366. 399 ona ve ileri çocuklukta, 3 0 3 -nda ebı.• vcyn/ cl llllC baba etkiler, 2 5 J Yabancı Durum. 1 9 3 - 1 94
ileri yt't işkinliktt', 547-549 Süzcuk dağarcığında 'i ıçra nıa . ı 6 8 �ııda sosyal cıkilcr, 250-2 5 1 Yabancı kaygısı. 1 82
ilk ycıişkinlikıe. 4 1 9·420 Sözclıkler, i l k , 1 67- 1 68 ,o,yal ili�kilerde. 467-468 Yakalama refleksi, 1 26
ona n� ileri çocuklukta, 280-282 Sözdizimi, 1 6 5 - 1 66, 2 3 1 yaşam beklen ti 'ıinde. 5 3 3 Yakınlığa karşı yaııl mışlı k donemi. 23-24, 452
ona yeıişkinliktc. 482-483 Sön·! ıcka. 296 Toplumsal cinsiycı geli�iıni Lln·riııdeki "insyal Yakınlık
ve bellek, 567 Sperm. 59 eıki lcr, 250-2 5 1 arkadaşlıkta, 3 36
ve k u l ı u r. 482-483 Spina bifida, 64,85 Toplums.ıl cinsiyet gelişimiııdt• b i l işst•I \·e bagımsıılık, 452
ve yaşlı yetişkinll'rin bilişsel işkv'ıc ll iği , Sıandarılaşıırılmış testler, 3 2 etki ler. 252 Yakım.ak I potansiyel gelişim alanı, 220-221
570· 5 7 1 Sıanford-Bincı ıesıleri. 32. 294-295 Toplumsa\ ciıır.;iyeı ka l ıp yar�ıları.324- 325 Yanlılık
Saldırga n l ı k v e tt'le\·izyon, 269 Stero keskinlik. 1 37 Toplumsal linsiyeı kimliği. 249 araştırmada, - ı azaltmak. 38-40
Sandviç kujağı. 5 2 1 -522 Stre� Toplumsal cinsiyet rolleri, 249 güıüıll u/ i sıek l i olmada, 283
Sa rkopcn i. 4 79 -le baş eınıe. 3 1 8 - 3 1 9 -nin sınıflaması, 327 Yanlış inançlar. 227-228
Sarsılmış bebek sendromu, 1 1 3 ona yaşta ve kültür. 328 Yapı landırıcı oyun, 268
Seaule Boylamsal Ça lışmao;; ı , 488-489 ve din ileri yclişkinlikte. 6 1 2 - 6 1 3 Yapısalcı/yapılandırıcı ya klaşı m. 3 37
Seçici dikkaı. 564 ve doğum ôııtcsi gelişim, annelik, 92 Toplum'ial dnsiyet şema kuramı, 252 Yaralanma lar, orta ve ileri çocuklukta. 280
Seçkisiz atama, 35 \T 'a� lı k, 482-483 Toplums.ıl dnsiyet yanlılığı. clfaştırmada e n Yaratıcı ı ırak'iak duşünce. 292
Scmanıi\... / anl am'ıal bt'llek. 5665 Suç a1.a indirme. 38· 39 Yaratıcı dtişiı nme. 2 9 1
Sembolik i�lev alt dönemi. 2 1 7 -2 l 8 c.;onık ve g<.:nc.; <>uçl ul u�u. 402-403 Toplumsal lıi1nıeti il�rennıe, 376-377 Yaratın zeka, 295
Sert'bral korteks. 1 1 4 korku'iu, ile- ri yeıişkinlikte, 585-586 Trnfoblast, 8 1 Yardımlı imihar. 625
Serilcme. 288 Suda doğum. 97 Turııer sendromu, 6 3 Yas tutma. biçi mleri . 639-640
Sezaryen doğum. 96 S tipl'rl'go. 247 Tuıunma (rahim duv.ırına), 8 1 Ya� ayrı mcılığı, 603
Sezgisel duştincc alı dönemi. 2 1 8 Sürdürme ve koruma ve gelişim, q Ti.Jti.ın kullanımı. ( 8kz. Nikotin kullanımı) Yaş dünunıü/kl imakterik, 483-487
Sigara içme. ( Bb. nikotin kulla nımı) Sürdurulen dikkat, 224. 564 Uçuk. gcnital, 90. 428 Yaş, 1 8·20. iBkz belirli yaş grııplanı
Sigara içme. Bkn; Nikoıin kullanımı Sureklili k-'iurck'ıizlik konu\u, 2 1 Ult rason sonografisi, 66 bi yolojik. 1 9
Siğiller, ün:me orga nları. 428 Şefkat İ\LTl'n '\l'vgi, 4 5 3 U l u'ıal Boylamsal Çocuk Bakımı Çalı�ması. kavramı, 1 9 -20
S inapslar, -ın gelişimi, 1 1 5 Şemalar. ıopltım'ial cin,iyet. 2 5 2 2 0 1 -202 işlt'ı·\el, 5 3 5
Skinner'in eJimsd koşullanma ku ramı. 26-27 Şemaların İÇ'ıl'lle�ıirilmt.•si dOn l.'m i. 1 50 Uyarıcı geııotip-çevrl' ilişkileri . 72 ,.e mutluluk, 1 8
Solunum yolları enfck'ıiyonları ve Ta kip eıme / izleme, 1 34- 1 3 5 Uyku annl'lik v e: doğum üncesi gelişim. 9 1 -92
em1irnıe. 1 20 Takliı, 27, 1 59 hebeklikıe, 1 1 7 - 1 1 9 zihin'>cl. 294
Somuı işlemler dont'ıni. 25, 370 Tanıdık ternvu z u . 4 3 1 erge n l i kıe, 364-365 baba l ı k \'t' do�um öııcr'ii gelişim, 92
Sosyal bili�'ıl'i k u ranı, 26-27 Ta nışmalı çocuklar, l 3 2 orta ycıişkiıılikte, 4 8 1 -482 psikolojik, 1 9
toplumsal cin'iiyt'tl' ilişki n. 250 -25 1 Ta t alma duyu'ıll REM ve REM -dışı, 1 1 7- 1 1 8 susy,ı l. 1 9
Sosyal çalışmacılar. 47 bebeklikte. 1 W U y k u apnt:''ıİ. ı ı 9 Yaşa ba�lı etkiler. normatif. 9
Sosyal gı:ll'neksel akıl ylırtitme/ ileri yeıişkinlikte. 545 Uyum i yi liği ve mizaç. 1 86 Yaşam bekleııt1'i. 7. 5 3 2 - 5 3 5
muhakeme. 3 2 3 Tay -Sad1\ hastalığı, 64 U y u m sağlayıcı kontrol srraıejilt'rİ. 602 Yaşam boyu bakış açısı. 6- 1 4
So\yal gti hı m�em c, 1 8 1 Tecavuz. 430 Uyumlu da\'ranış. 54-55 -nda e\'rim ıde�işimJ, 5 6
So">yal hizmet profesörleri v e yöneıiöJt'ri. 6 1 3 Tek yumurta ikizleri /ozdeş ikizler, 60 U1amsal ı mekansal 1eka, 296 - nı çalışmanın önemi, 6-7
So,yal il işkiler. (Bk1. cıynca Arkadaşlıklar; Tek nolojik değişim, yaşlı yeıişkinkr, 605 Uılaıma geçerliği. 4 5 1 -nın üzelliklt:ri. 7-9
Aşk; Akran i l işkileri) Tl'krar evlenme. 460-461 U ıma nlık '" ça�daş konular. 9- 1 4
de toplumsal cinsiye! rarklılık.Jan, 466-468 ve lıvey aileler. 3 30- 3 3 J \'t' bellek. ona çocuklukta ona Yaşam hoyu gelişim, kariyerkr. ( B k7. Yaşam
kuşaklararası. 520-523 ve yaşlılar, 606-607 yetişki n likt e. 290 boyu gelişimde ka riyerler )
ve bağlanma, 193- 1 9 5 Telegraf i k konu\ma, 1 68 Urnn ömür. 5 3 2-538. 5 5 1 Yaşam boyu. 7. 5 3 2 - 5 3 5
v e duygu ifade>i, 1 8 1 - 1 82 Tele\·izyon izJtme. 269 Uıun sureli bellek, 225-226. 290 iman. u s ı limit. 7
Sor.,yal konırat ya da yararlılık ve bir<."y'ıd Telkin, i l k çocu klukta. 225-226 Uç aylık dön emler, 84-85 Yaşam di.ııenlemelai. yaşl ı yeti şkinlerde, 605
haklar. 3 2 1 Telonıeraz, 5 3 7 Üçlü ıarama. 67 Yaşam olayları yaklaşımı, 506-507
Sor.,yal oyun. 268 Telomerler, 5 3 7 Uçlü zeka kuramı. 295-296 Yaşam tarzları
Sosyal poliıikcı, 1 2 - 1 4 Temel ağlama ( A ç l ı k ağlamasıı. 1 8 1 Uçüııci.JI dünguscl I detiresel tepkiler. )'t.'nitik ileri yetişkinlikte, 606-608
Smyal re kra ns alma, bebeklikll', 1 9 1 Temel d uygular. 1 80 ve merak dönemi. 1 50 \"C di n . 494-495
Sosyal rol kuramı, 2 5 0 Temporal loblar, 1 1 4 ün ivnsiıe danışmanları, 4 1 8 yeıişkin. 4 5 6 - 4 6 1
So'iyal 'iaaı. 508 Terapütık Rekrea<>yon ıerapis11t'ri. 48 Ünivrr<>iıede i � birli�i progra mlan, -B8 Yaşam uzamı { i n o; a n ) . 7
Sosyal sisıeınler ahlakı, 320 Terawjcnlcr olarak zehirli atıklar. 90 Ü n i ver'i i tekr. Yaşama gllcll, 84
Sosyal Y<lpı'K.ıkı/yapı!Jndırn:ı yakla�ım. 22 3 T<:ratojl"nler, 86-92 kampüste <.:insel \�ıldırı. 4 3 1 Ya�amı gü1den geçirme. 594-595

KD-674 Konu Dizin•



Yaşa m ı n anlamı, 496-497 duşük doğum ağırlı�ı, 99- 1 00 Young(!
ı- Hearı Korosu. 57 1 yordama. 1 6 3
Yaşla nma. ( B kz. ayrıca ileri yeti�kinlik) -111 değerlendirilmesi, 96-98 Yönelme ıepkisi. ı 3..t Zeka bölllmu IZB). 294-295
başarılı, 6 1 4 için kanguru bakımı, 1 00 Yonetici dikkat, 224 Zck.5 testleri
beynin, 5 39 - 5 4 1 için masaj terapi<\i, 97. 1 0 1 Yöneıici işlevler. 372 Bineı'in, 294-295
-nın biyolojik kuramları. 5 37 - 5 38 Yeterince iyi. 465 Yöneıid, çocuk servislerinde /Head Starı, 236 kullanımı. 300
ve biliş\d sinir bilimi, 573-574 Yeıi�kin (ler) Yumurtalar, 5 9 k ü l l unkn bağınıçıL/annık, 299-100
ve sosyal politika, 14 bekar I tek. 456 Yumurtalık kanst·ri \'t' t:ınzirme . l 2 1 puanlarında grup farklılıkları. 298-299
\'e vitaminler, 5 5 3 - 5 54 beliren, 385, 4 1 6 -4 1 7 Y u v a yöneticileri, 2 0 0 S ıanford-Binrt testi. 294-295
Ya�lanmada serbesı radikal kuramı, 5 37 birlikıe ya�ama/aynı evi Yük"iek gt•nlik tt· e m m e . 1 3 4 Wt•ch<ilcr ölçekll'fi. 295
Ya�lanmanın biyoloj i k k uramları, 5 3 7 - 5 3 8 paylaşma,4 56-45 7 .607 Yurüme. ve yürümeyi ()ğrenınt:. 1 27 - 1 28 Zekcinın k a l ıı..,al l�ı. 297
Ya�lanmanııı hormona! \Ire\ kuramı, 5 J 8 -in yaşam tarı.lan, 456-46 1 Yllz tanıma, bebeklerdt•, 1 3 5 - 1 36 Zigoı, 59
Ya�lanmanın hücre\el saat kuramı. 5 3 7 yetişkinliğin dönemleri, 503-506 Ylll yaşındakiler. 5 3 3 - 5 3 5 Zihin çerçeveleri. 296
Yaşlı bakımevi hemşiresi. 627 Yetişkin çocuklar, 608 Yüz yüze oyun. 1 90 Zihin kuramı. 226-229
Yaşlı bakımı. 604 -\'t: anne babaları için stratejiler, 5 1 7 Zeka Zihin, k u ramı, 226-229
Yaşlı İSIİ'intarı, 585-586 Yetijkinlik. (Bkz. i l k yetişkinlik; ileri akışkan I akıcı Zihin,cl gerilik, 300- 3 0 1
Yaşlı Odbe, 572 yetişkinlik; çenesel erkilt:r, 297-298 Zilıimel ya� (ZY), 294
Yaşlı yaşlı, 535 Orta yeıişkinlik) kriçtalize, 488 Zihnin araçları. 222
Yavaş harekete geçen çocuk, 1 8 3 Yetktô anne babalıkfrbcveynlik. 2 5 3 -nın tlırleri. 295-297 Zihniyt:=t, 342
Yeme bunıklu kları, 367-169 Yetkeli anne babalık/ebe\ eynlik, 2 5 3-254 ona n: ileri çocuklukta, 295 Zor çocuklar. 1 8 3
Yeni Piagetciler, 289 Yetkin yalnızlar, 465 ona ycti�kinlikte, 488-490 Zorbalığa maruz kalma, korku s u . ileri
Yeniden ifade ernıe, 17 ı Yoksu lluk. (Bkz. ayrıca So\yoekonomik Steinberg'in llçlü ıeka k u ramı, 295-296 yetişkinlikte, 585-586
Yenidoğan hemşireleri. 4 7 >tatü ( S E S ) ve Gardner'in 8'li ıihin çen,·eH·si Zorbal ı k , 3 3 3 - 3 34
Yenidoğan Yoğun Bak ını Ünitesi i l e r i yetişkinlikte. 604-605 (Gardner'in çoklu zeka kuramı), 296
NörodaHanışsal Ölçeği. 98 ve erken <;onı kluk e�itimi, 2 3 4 · 2 36 ve genetik, 297
Yenidoğanlar. (8k7
. . ayrıca Bebeklik) Yol gösıerme amaçlı yardım, 1 97, 220- 2 2 1 ve kültür, 297

KD-675

kay n akl a r
A Hl'a l ı h workshop o n ovcrcoıning barrıers to ıreatmenı rc::search in an· Alvarez, A., & del Rio, P. (2007) inside and out'iidt' ıhe zene of
orexia nı:rvo..a lnıernatıonal Jounıal of Earing Dsordt'rs,
i J5. 509-52 1 . proximal de\'elopmenı: An c:co-runctional reading ı:.ıf Vygoısky. ln H.
AaJsma, M. C., Tong, Y., Wiehe. S. E.• & 1\ı, W. � 2 0 1 0 ) . Thı: iıııpacı
Agrelo, R., & Wutz, A. ( 2 0 1 0 ) . ConteXı of change-X inanıvaıion and Danic:ls. J. Wensch. & M. Cok (Eds.), Tlıe Cambrid9u ompa11ion t.l VJ'.9<ıtsky
of delınqut'Ol')' on young adulı sexual ri<.k hehavior; aııd "iı:xually
dısease. EMBO Moltrular Mrdidtıt. 1. 6-15. New Vork: Cambndge Unıversity Press.
ırarurniııed infenions. Journal of Ado/eı,.cent Health, 46, 1 7-24
AhJuwalla, 1. 8 . , Tessaro, 1., Grumer-Strawn, L. M., MacGowan, Alzhelmer's A.ssoclation. ( 2 0 1 0 ) . 2010 Alzheimer's di'iease faas and fi
ıft tınıi beyond
AARP (2004). Tlıe diı'orıx experiena: A swdy 11[divorce aı mıdl
C., & Benıon-Davis, S. (2000) Georgia's breastfe('ding promoıion gurcs. Alzhtımer·s anJ Demm ria. 6, 1 58-1 94.
Washıngton. DC. AARP.
progr<1m for low·ıncomt" woınen Prdiarrics, 105. E-85-E-87 Amabile, T. M. ( 1 99 3 ) . ComnH!'ntary. in D. Golt"man. P. Kaufman, & M.
Abbasi, M., & others. ( 2 0 1 0 ) . Thı..· efka ur hypnosis on paın rl'lief
Ray. Tht creattve spırır. New York: Pluıne.
during l,1bor and childbirıh in lranian pr(:gnanı women. ııııernational
Ahmed, S., Daneman, D., Mahmud, F. H., & Hamilton, J, (2010).
1'ype 2 dıabt:ıes m children and adole'i<.ı:nıs. Exptrt Reı.ıew ofCardiovascular Amato, P. R. (20071. Thansformative protesses in marriage: Scıme
Joıırnal o{Clinırnl mıd Expenmenta/ flypnosis 57. 174-183.
Tlttrapy. 8. 19)406. thoughıs from a sodologısı. Jt11mıal ofMarr/agt anıl tht Famify 69, 305-
Abbott, R. O., White, L. R., Ross. G. W., Masaki, K. H., Curb, J, O ..
Ahrons, C. (2004). Wt 'rt srillfamily. New York: HarperCollins 309
& Petı-ovltch, H. (2004). Walking ,1nd demenıia in phy'iıcally capable
Amato, P. R. ( 2 0 1 0, ın press ) . Research on divorce: Conıinuing ırends
t:'iderly men Jmmıal ofıltt Amerira11 Mtdiral Asstıriaricın. 192, 1447- 1 4 5 3 Ahrons, C. (2007). Famıly lies afıtr divorce: Long-tcrm irnplıcauons for
childrt:n. Famıly Proass, 46, 5 3-65 and new dcvelopmenıs. Journal of Marriage and rlıe Family.
ABC News. (2005, Q('cefllber 1 2) . L.ırry Pagc and Sergey Bnm. Retncved
Aiken Morgan, A. T., Sims, R. C., & Whit:fi eld, K. E. (2010. ın jlress ) . Anıato, P. R., & 8ooth, A. ( 1 996). A prospeaive sıudy of divorce and
Sepıernbt-r 16, 2007, from hııp:/labcncws.go.com?Entt:'naınmt'nt/
Cardiovasnılar healıh and t'ducaııon as sources of individual variability parenı-child relaıionships. Joıırtıal ofMarriageaııd ıhe Fami�y, 58, 356-365.
1218105

Abdo, C. H., AOf-Abdo, J., Otani, F., & Machado, A. C. (2008)


in co�nııivc aging among Arrican Amcricans. Journa/ ofAg1119 a11d Healrlı. Amato, P. R., & Dorius, C. ( 2 0 1 0 ) Faıhers, childrcn, and divorce. in
h
Aimone, J. 8., Wiles, J., & Gage, F. H. (2009) Compuıaıional M. E. Lamb (Ed.), Tht rolt of rlıe father in ehild drvtlopme111 ( 5 1 ed.J. New
SC'xual saıısfacıion amoııg patıcnts wiıh crccıile dysfuncıion ırcaıcd wiıh
61, York: Wiley
ooumt'ling, sildC'ııafıl, or boıh Jounwl tt{Sexua/ Mrdicine, 5, 1 720-1726. influcncc of adult nt'urogcnc-;is on ıncmory cncoding Nturon.
1 87-202. Amed, S., Daneman, D .. Mahmud, F. H., & Hamllton, J. ( 2 0 1 0 ) .
Abellan van Kan, G., Rolland, Y., Nourhashemi, F., Coley, N.,
Ainsworth, M. D. S. ( 1 979) lnfanı-moıher aııachmenı American Typc 2 diabcıes ın childrcn and adolescenıs. F.xptrr Review ofCardi�·oasnıfar
Andrieu, S.. & Vellas, B. (2009). Cardiovascular dist"ase risk fac-ıors
and progrc:,sion of Alzhcımer's disea\e_ Dementia and Gtriıurir C"!jmtıw Prydıologisı. 34, 932-937 ıhtrapy, 8. 393-406.

Dısorders. 27, 240-246. Aizawa, K., Shoemaker, J. K., Overend, T. J., & Petrella, R. J. American Academy of Pediatrics (AAP) Work Group on

( 2 0 1 0 . in press) . Loııgiıudinal chaııges in cenıral anery sıiffness wıth 8reastfeeding. ( 1 997). Breasıfeeding and the u�e of human milk
Abrams, L. (2009)_ Exploring thc gcncr.:ılity of n.•ıesı cfft:Cls:
Coınmenıary on ·when does a�c-related cognilivc dcdine b<.·ginr lifcsıyle ınndification, washnut, and dnıg ıreaımenı in mdividuals at risk Pediatrirs, 100, 1035-1039

Neurobiol(lfJy of Ag1119, 30. 525-527. for cardiovascular diseasc. Merabo/ic Syndrome and Relared Disordrrs. American Academy of Pedlatrics Task Force on ınrant

z.. Posltloning and SlDS.


Abruscato, J. A., & DeRosa, D. A. ( 2 0 1 0 ) . Teadıit19 chilJmı menet· A Akbari, A., Razzaghi, Homaee, F., Khayamzadeh, M.,
h
scoven- apprtııırh (71 ed.). Bosıon� Allyn
Ji & Bacon. Movohedi, M., & Akbari, M. E. (2010. ın press) . Pariıy and (2000). Changing concepıs of sudden infanı dcath syndromc. Pediatrlcs
breasıkeding are prev('nıivc mı:asurt"S againsı breası canccr in Iranfan 105. 650-656
Achieve, ine. (200'51. An adJotı a_qmda f�r improvıng Anıtn·L"a's hıgh
woım.:n_ Brrast Cancer.
schools. Washingıon. DC: Auıhor American Assoclation of Unlversity Women. (2006). Drawing rlıe
Akhtar, N., & Herold, K. (2008). Pr.ıgınalic developıncnı. in M. M . !ine· Stxual harassment 011 campus. Washington. DC: Amerıcan Associaıion
Accornero, V. H., Anthony, J. C., Morrow, C. E., Xue, L., &
Haith & J. B Ben.son ( Eds. ) , l·mydopedia of infant and rarly childhood of Universııy Women.
8andstra, 13. S. (2006). Prenaıal cocaıne exıl<ısure: An cxammation of
devr/opmem Oxford, UK: Elsevıer.
childhood exıcrnalizing and intc:rnali1ing behavior prohleıns aı agc 7 Amerlcan Cancer Society. ( 2 0 1 0 ) . lnfomıation an.t re:;ourcrs for eaneer.
ycars. EpiJemıology. Psyclıiatry. and Saciery. 1 5. 20-29. Akiyama, H., & Antonucci, T. C. ( 1 999, November). Mother-dau9Jıter Reırieved on April J O. 20 ı O. froın hııp://www.cancer.org
Jynamics O\'t'f rhe life course. Papcr preSt'nted at ıhe ıneeııng of ıhe
Ackennan, J. P., Rlggln.s, T., & 8lack, M. M. (20 1 0 ) . A rcvicw of Amerlcan College Health Assodation
Gerontol�ıc.ıl Associaıion of Amerka. San Frandsco
ıhc effects of prenaıal cocaınc exp<,.;urc among school-aged childrcn (2008). American Collegc Health Associaıion Naıional College Health
Pediatrics. 125. 554-565 Alberts, E., Elkind, o., & Ginsbcrg,. S. (2007). Thc personal fable
Assessmc:nı, spring 2007 Joıırnal afAmen·can Collt9t Hea/rlı. 56. 469-479
and risk taking in t"arly adolesn·m·e. Journal of Youth and Adolescence. 36.
Adams, J. C. {2009). lınmunucyıochcınkal ıraııs of ıyp<.• iV fibroqrtes AmerJcan Psychologlcal Assodatlon (2003). Prycho/,ıgy: Scitnrıfi c
7 1 -76.
and ıheır pos">ibk relaıion ıo cohchle.ır funnion and paıhology. Ja11rnal problem soh'trs Washington, DC: Auıhor.
ofthe Assocımi.m }Or Restarc/ı in OM/aryn90/09y. 10. 369-382 Albert, S. M. (2007). Cuhural and cıhnic ınfl uent'es on agıng. in J.E.
d American Psychologlcal Assoclatlon (2007). Srress in America.
Birrcn (Ed.), Fncyc/opedia of.qeromohı9y (2n t"d.). San Dit'gC>: Acadcmic
Adams, K. F., Schatzkin, A., Haı-ris, T. B., Kipnis, V., Mouw, T., Washington, DC: American P'iychological Associaıion.
Prcss.
BaUard-8arbash, R., & othen. (2006)_ Overweighı, obesity, and mor·
Amso, D., & Johnson, S. P. ( 2 0 1 0 . in press) . Building objccı knowledge
ıalııy ın a large prospccııve cohon of persons 50 ıo 7 1 years old. New Alcaro, S., & others. ( 2 0 1 0 ) Simpk choline eSlt'f'i as p<Hential anıi­
Alzhcımc:r agcnıs. Cıırrrnt Pharmareurira/ Design. 16, 692-097.
from pt"rct'pıual inpuı in B Hood & L Sanıos (Eds. ) , Tltt origltıs ofobjen
Englaml Jılunıa/ t1f MtJicim� 355. 763-768
knowled� New York: Oxford University Press
Adam.s, S. M., Good, M. W., & Defranco, G. M. (2009). Suddcn infanı Aldwln, C. M., Yancura, L. A., & 8oenjnger, D. K. ( 20 1 1 ). Coping
lire span. in R.M. Lemer. w F Ovenon, & Amsterdam, B. K. ( 1 968). Mirror bthavior ın ehi/dren undrr rwo years
deaıh syndrome Amerıcan Family Plrysicia11. 79 870-874 across the A M. Frc:und, M.E
of agt. Unpublished docıoral disscnalion. Unıvcrsiıy of Nonh Carolim.
Lamb (Edq, Handbook oflift·span deve/opmtnt. Nt:'w York : Wiley.
Adamson, L., & Frick, J. (2003). Thl.' sııll face: A hisıory of a sharcd Chapel Hill
experimc:nıal paradigm Infancy, 4. 4 5 1-473 Allemand. M.• Zlmprich, D., & Hendriks, A. A. J. (2008). Age
difft'rences in fi vt" personaliıy domaım across ıhe life span. Dtvtlopmental Anderman, B. M., & Anderman, L. H. ( 2 0 1 0 1 Classroom morivarion
Adminlstration on Aglng (2009)_ A profi lr of o/der Amrricmıs: 2009 Upp�r Saddle River, NJ: Prenıice Ha\1.
Washington. DC: U.S. Depanmenı or lk.ılıh and Hum.ın Service-.
Psyc/10/tıgy. 44, 758-770.
Anderson, 8., Strofer-Isser, A., Taylor, H. G., Rosen, C. L., &
Ailen, E. G., Freeman, S. 8., Druschel, C., Hobbs, C. A., O"Leary,
AdmJnl.strallon l'or Children & Families. (2008) Srarisriml Fan Slırrr Redllne, S. (2009). Assooaııon of execulive lunction with sleepıncss
L. A., Romitti, P. A., and others. (2009)_ Matt"mal agc and rısk for
Fiscal Year 2008 W.ı'ihingıon. DC: Auıhor. and slt"ep duration in adolescents. Pediatrics. 123. e701-e707
ırisomy 21 assessed by ıhe origın of chromosome nondisjuncııon: A
Adolph. K. E. ( 1 997) Learning ın ıhe developmt"nt of infanı Anderson. 8. M., & others. t2009. in pressi -
report from the Atlama and Naııonal Down Syndrome Projl'tıs_ Hııma11 Examination of
loconıotıon. Mııno9raphs ofrlır Soôtty for Restardı m Child /Kvr/opmenr, 61 Generics. 125. 4 1 -52 associaıions of genes ın ıht" \eronıonin sysıem ıo auıism. Neur�ıgenerıcs
( 3 , Serial No. 2 5 1 )
Ailen, J. P., Philliber, S., Herrlng, S., & Kupermlnc, G. P. ( 1 997). Anderson, C. A., Gentile, D. A., & 8uckley, K. E. (200n Violmt video
Adolph, K . E., & 8erger, S . E . (2005). Physıcal and moıordcvclopmcnt. Prcventing ıccn prcgnancy .ınd acadcmk failurc: Expcrimcnıal game tffects on ehi/dren and adoltscmts. New York Oxford Unıversiıy Press.
111
in M. H
Boınsıcın & M E. Lamh (EJs.�. /kve/opmemal psychof('l.ıfY ( 5 evaluauon of J devt"lopıncnıally-based approach. Child J>rvtlopment, 68, Anderson, E .. Greene, S. M., Hetherington, E. M., & Cllngempeel,
ed.). Mahwah, NJ: P.rlba um. 729-742. W. G. ( 1 999). Thc dynamks of parenıal remarriage. in E. M
Adolph, K. E., & Joh, A. S. (2009). Multiple ltarnirıg mecharıisıns Ailen, J. P. & others. (2009, April) Porırait oftht Stı-urt rem as a11 adıılr Heıhcringıon (Ed.). Copıng wirlı dıvorrt. single parent1119. and mnama9e
in rhe devt:hıpmenı of acıion in A Needham & A. Woodward {Eds.), Papt.·r pn.•.,cnıcd at ıhe ınectıng of ıhc: Society for R(•\carch in Child Mahwah, NJ: Erlbaum
l.Larning and rlıe mfanı mlnd. Ncw York: Oxford Universııy Prcss. Devdopnı(."nl. Denver
Adolph, K. E., Joh, A. S., Franchak, J. M., ishak, S., & Gill, Ailen, M., Svetaz, M. V., Hardeman, R., & Resnlck, M. D. (2008,
S. V. (2009) Flcxibiliıy in ıhe devdopmenı of acııon_ in J Bar�h. P February). Wltar research ttlls us alıoıır paremirıg practfrts a11d tJıtır relation­
Gollwıtıt'f. & E. Morsdla fEds.). Oxf.1rJ ltandbıliJk of Jıummı ııdion New
sJıip ttı .voııtlı sex11al behavior Camp.ııgn to Prevent Tecn and Unplannt'd
Vork: Oxford Univ<.'rsiıy Prc�s
Prcgnaııcy. Reıricvcd on Occ<.'mber 2, 2008, from hııp://www.
Adolph, K. E., Karaslk, L. 8., & Tamls·LeMonda, C. S. (2010, ın TlıeNaıiunalCarnpaign.org
pressı . Movıng b(·ıwten cuhures: Cwss-culıural rescarch on nıoıor AJm, B., Lagercrant.z, H., & Wennergren, G. (2006). Stop SIDS­
developmc:nt. in M Bom'iıeın & L R. Coıe (Ed" ). Hıındbı.JOk ı1f tTOH­ slecpın)ol 'vlitary '>upine, su(kıng smooıher. srnpping smoking suhstiıuıes.
ııılwral drwhıpmem.ıl Vol. J. Domıtıns ıı[ Jevekıpmem 1ıllı11ru
Ana Patdiarnfa. 95. 260-262
:;nmre: ıJffıJ:iS

Clifıon, NJ: P<;ychulogy Press


Almeida, D., & Horn, M. 12004). Is daiJy life more sm·<;sful during
Adolph, K. E., Vereljken, 8., & Shrout, P. E. (2003) Whaı t:hdngt''> m
middle adulıhoud" in G. B nm. C. D. Ryff, & R Kc:ssler (Eds.). How
infanı walkıng and Wh}·? CJııld Dewlopnımr. 74 475-497.
lıetılth,\' wt art· A naıional swdy of well-beın9 ın miJ/ife. Chicago: Unıversiıy
Afanas'ev, 1. {2009). Superoxıde and nıırk oxidt" in 'it'llt"s<.:cnce and of Chıcago Pr('S">
aging. fromıers /11 Biowenı:e, 14, 3899- 3 9 1 2 .
Alol, J. A. (2009). Nuriing ıhc dısenfranchiscd: Wnınc:n who have
AgarwaL S.. & Bu.sse, P. J. (2010). lnııaıeand .:ıdapıive ımmum�rw�cıKt' relmquhhcd an infanı for adopııon. Journal of P!ıyl'lt/atrfr 'md Mentol
Amıals ofAllergy. Asrhnıa. ami lmmutıolc'!Jy. /(14_ 183-190 Healrh Nursi119. 16, 27- l l

Agency for Healthcare Research and Quality. (2007)_ fa'idı·ıı.·c Alonso-Habaı-ro, A., Varela-Cerdelra, M. A., Rodri Guez-
reponrrtchtıol'W.r assessment .\'umber 1 5 1 Breasrfeeding aml maternal and 8arrlenrns, R.. & 8rucra, E. (2010. in prcssı Aı home palliaııvc
healrh oıırconıes m deı"tloped aluntries Rochılle. MO: u.s_ Dt:p.ınnıcnı of sedaıwn fur cnd·of-lıfe cancer paııent'i. P.tlliatn-e Mrdıdne. 24. 486-492
Hcalth and Human Scrvices Altarac, M., & Saroha, E. 12007). Lifetıme prevalencc of lcaming
Aggarwa l. N. T., Wilson, R. S., B<..-ck, T. L., 8ienias, J. L., Berry­ disabilil)' .ırnong U.S. childrm PeJ/.ıtrics, J 19 (Suppl ı ), 577-583
Kravis, E., & Bennett, D. A. (2005). Tlu· apolipoprolt'İll E <.·p�ılon-1 Althof, S. E., Rubio- Aurloles, E., Kingsberg, S. Zelgler, H .. Wong,
allek and incıdcnı Al7hl•ıml'r\ dı'ıt'J\e ın pt-f'ions wiıh mild <.·oı.ınıtı\-·c D. G., & Hurns. P. !2010, m prc'is J _ lmpaa of ıadalafil onn• daily ın men
ımpaırmt"nt .Vtımıı.ase. il, 3-7
wiıh cre<.:t ılc dys(uncııon-ındudıng a reror ı of ıhe p.ınner'\ C\:alua ıion
Karekodu kullanarak
Agras, W. S.. & others. ı2004J- Rt·pon ol ıhe Nalional lnsmuıes uf Umhıg_v kaynaklann tamamına erişebilirsiniz.

K-676

Kaynaklar

You might also like