Professional Documents
Culture Documents
Ata121 09 Ders Milli Mucadele Ve Kongreler9
Ata121 09 Ders Milli Mucadele Ve Kongreler9
(ATA 121)
9. Ders
MİLLİ MÜCADELENİN BAŞLAMASI VE
KONGRELER DÖNEMİ
MİLLİ MÜCADELENİN BAŞLAMASI VE KONGRELER
DÖNEMİ
Mustafa Kemal Samsun’a çıktıktan sonra iki önemli konu üzerinde durmuştur. Bunlar
ordunun ve ulusun savaşa hazırlanmasıdır. Mustafa Kemal bu amaçla Anadolu’daki
silah arkadaşları ve mülki amirlerle ilk temaslarını kurmuş, Erzurum’da 15. Kolordu
Komutanı Kazım Karabekir, Ankara’da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy ve
göreve kendisinin seçip beraberinde getirdiği Sivas’taki 3. Kolordu Komutanı Refet
Bele ile Kurtuluş Savaşı’nın çekirdeğini oluşturmuştur.
MİLLİ MÜCADELENİN BAŞLAMASI VE KONGRELER
DÖNEMİ
Mustafa Kemal’in Havza’daki faaliyetleri, İstanbul hükümetine baskı yapan İtilaf Devletleri’nin
tepkilerini arttırmıştır. Kendisini geri çağıran Harbiye Nezareti’ne oyalayıcı cevap vererek
faaliyetlerini Amasya’da sürdürmeye devam etmiştir. Mustafa Kemal’in bu faaliyetleri artık bir
komutan sıfatıyla yönetme imkânı kalmamıştı. Harbiye Nezareti’nin geri çağırma emrine
uymayarak asi durumuna düştüğü için girişimlerini kişisellikten çıkararak meşru bir temele
dayandırmayı, ulusu temsil edecek bir kurul adına yürütmeyi düşünmekteydi.
AMASYA TAMİMİ (GENELGESİ)
Bu amaçla Anadolu ve Rumeli vilayetlerinin delegelerinden meydana gelmiş bir merkez
heyetinin kurulması için Sivas’a temsilciler gönderilmesi isteğini bildirmiştir. Takip
edilecek programı belirlemek amacıyla Refet Bey, Ali Fuat Paşa, Rauf Bey’in katkılarıyla
kendisinin önceden hazırladığı metin üzerinde çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar daha
sonra Amasya Tamimi (Genelgesi) olarak kabul edilmiştir. Tamim Konya’da bulunan
Ordu Müfettişi Cemal Paşa ile Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa tarafından da
onaylanmıştır. 22 Haziran 1919’da şifre ile sivil ve askeri makamlara gönderilen bu
belgenin esas noktaları şunlardı:
AMASYA TAMİMİ (GENELGESİ)
1. Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.
2. İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememekte, bu
durum ulusumuzu yok olmuş göstermektedir.
3. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.
4. Ulusun içinde bulunduğu durum ve şartlara göre harekete geçmek ve haklarını yüksek
sesle cihana duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak milli bir kurulun varlığı
gereklidir.
5. Anadolu’nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas’ta milli bir kongrenin acele
toplanması kararlaştırılmıştır.
AMASYA TAMİMİ (GENELGESİ)
6. Bunun için bütün illerin her sancağından ulusun güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün
olduğu kadar yetişmek üzere hemen yola çıkması gerekmektedir.
7. Her ihtimale karşı bu meselenin milli bir sır halinde tutulması ve temsilcilerinin gereken
yerlerde seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları gerekir.
8. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar doğu
illerinin temsilcileri de Sivas’a gelebilirlerse, Erzurum Kongresi’nin üyeleri Sivas Genel
Kongresi’ne katılmak üzere Sivas’a hareket edecektir.
AMASYA TAMİMİ (GENELGESİ)
Direniş hareketinin yerel düzeyden ulusal düzeye doğru ilk önemli adımı Amasya toplantısı,
kararları ve genelgesiyle atılmıştır. Direniş esasları ilk defa Amasya’da yazılı bir prensipler
belgesi haline getirilmiştir. Genelgede “vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir”
denirken vatanın ve ulusun karşı karşıya olduğu tehlikeler ortaya konmakta, mücadelenin
gerekçesi açıklanmaktadır. Yine genelgede yer alan “ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve
kararı kurtaracaktır” hükmü ile ilk defa milli irade ve milli hâkimiyetten söz edilerek milli
kurtuluş mücadelesinin yöntemi belirlenmiştir.
AMASYA TAMİMİ (GENELGESİ)
Türk tarihi açısından büyük bir önem taşıyan Amasya Genelgesi Sivas’ta milli bir kongrenin
toplanmasını öngördüğünden, ulusun birlik ve beraberliğini sağlamada ilk önemli girişim
olmuştur. Bu eylem padişaha başkaldırışın bir belgesi olarak ihtilâlci niteliğe sahiptir.
Genelge bu yönleriyle Türk devletinin kuruluşunu hazırlayan hukuki ve siyasi öneme sahip
bir belge niteliği taşımakla birlikte, tüm bu kararlar direniş hareketinin ulusallaştırılması ve
merkezileştirilmesinin birer kanıtıdır.
AMASYA TAMİMİ (GENELGESİ)
Mustafa Kemal bu genelge ile kendisine ordu müfettişi olarak verilen yetki sınırlarını
tamamen aşmış, dahası Trakya’daki, Batı Anadolu’daki komutanlara ve sivillere de
genelgeler göndererek anayurt dediği tüm yurt topraklarında yönetime el koymaya
başlamıştır. Amasya Genelgesi’nin yayınlanması İstanbul’da işgal kuvvetlerinin dikkatini
çekmiş, İngilizler Mustafa Kemal’i geri getirtmek için baskılarını arttırmışlardır. Mustafa
Kemal tüm çağrılara rağmen Amasya’dan Tokat’a geçmiş, ardından Sivas’a hareket etmiş,
gerekli incelemeleri yaptıktan sonra Erzurum’a gitmiştir.
ERZURUM KONGRESİ
Mustafa Kemal, Amasya’dan ayrılıp Erzurum’a giderken bir yandan Sivas Kongresi’nin
hazırlıklarıyla ilgilenmiş, diğer yandan İstanbul hükümetinin kongreyi engelleme
girişimlerine karşı tedbirler almıştır. Padişah ve hükümeti, tam kongrenin sürdüğü sırada
Mustafa Kemal’i tutuklama kararı almıştır. Mustafa Kemal tutuklanırsa kongre dağılacak ve
ulusal eylem başsız kalacak, silinip gidecekti. İstanbul, umudunu bu tutuklamaya
bağlamıştı. Fakat İstanbul hükümeti tarafından Elazığ Valiliğine atanan Ali Galip’in kendisini
tutuklama girişimi sonuçsuz kalmıştır.
ERZURUM KONGRESİ
Sivas’ta bir gece kaldıktan sonra 28 Haziran’da yola çıkan Mustafa Kemal, Erzurum’a
geldiği zaman İstanbul ile ilişkisi en gergin noktasına ulaşmıştı. Günlerden beri süre gelen
telgraflaşmanın görevinden alınmasıyla sonuçlanacağını bilen Mustafa Kemal,
çalışmalarını sürdürmekte kararlıydı. İstanbul Hükümeti 23 Haziran’da çağrıldığı halde
gelmediği, halkı hükümete karşı kışkırttığı gerekçesiyle Mustafa Kemal’i görevden almıştır.
8 Temmuz’da hükümet Mustafa Kemal’in görevine resmen son verirken Mustafa Kemal de
aynı esnada görevinden istifa ettiğini bildirmişti.
ERZURUM KONGRESİ
Dolayısıyla kongrenin bu şehirde toplanması bir tesadüf değildi. Ayrıca vatanın diğer
bölgelerindeki ordu birlikleri terhis edilmiş olmasına rağmen buradaki kolordu terhis
edilmemişti ve bu bölgede çok sayıda silah ve cephane bulunmaktaydı. Mustafa Kemal ilk
iş olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı ve cemiyetin diğer üyeleri ile temasa girmiştir.
Ardından durumu arkadaşları ile görüşmek, onların niyet ve kararlarını anlamak için özel
bir toplantı düzenlemiştir.
ERZURUM KONGRESİ
Toplantıya katılanlar şunlardır; 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir, Eski Bahriye Nazırı
Rauf Orbay, Eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit, Erzurum Valisi Münir Akkaya, Eski İzmir
Mutasarrıfı Süreyya Yiğit, Müfettişlik Kurmay Başkanı Kazım Dirik, Müfettişlik Karargâhından
Hüsrev Gerede, Müfettişlik Karargâhından Doktor Refik Saydam. Mustafa Kemal toplantıda
memleketin içinde bulunduğu şartları anlatarak, alınması gereken tedbirleri açıklamış, milli
davanın başına geçecek ismin seçilmesini teklife sunmuştur. Ertesi gün arkadaşları Mustafa
Kemal’i şef olarak kabul etmişlerdir.
ERZURUM KONGRESİ
Erzurum’da bulunan Lloyd George’nin yeğeni İngiliz Yarbay Rawlinson Mustafa Kemal
Paşa ile görüşerek kongrenin toplanması için İngiliz Hükümeti’nin izni bulunmadığını
ileri sürerek, gerekirse kuvvet kullanarak engelleneceğini söyledi. Mustafa Kemal
Paşa’nın yanıtı kesin ve sert oldu: “ İngiliz Hükümeti’nden izin istenmemiştir bu sebeple
izin verilip verilmeyeceği diye bir şey söz konusu değildir. Kongre her ne pahasına olursa
olsun toplanacaktır”. Mustafa Kemal Paşa’nın bu yanıtından sonra Kazım Karabekir Paşa
‘dan da aynı sert ve kararlı karşılığı gören Rawlinson‘ın girişimi etkisiz kaldı.
ERZURUM KONGRESİ
Bu sorun kolayca çözülmüş, Erzurum Merkez delegelerinden emekli Binbaşı Kazım Bey ile
Cevat (Dursunoğlu) Bey delegelikten istifa etmiş, yerlerine Mustafa Kemal ve Rauf Orbay
getirilmiştir. Kongrede ikinci önemli sorun Heyet-i Temsiliye Başkanlığı konusudur.
Ordudan istifa etmiş olmasını ileri süren muhalif tarafa rağmen Mustafa Kemal kongrede
büyük çoğunlukla başkan seçilmiştir. 56 kişinin katıldığı kongrede alınan kararlar
öncesinde şöyle denilmektedir:
ERZURUM KONGRESİ
Ateşkesin imzalanmasından sonra gittikçe artan ve antlaşmaya uymayan davranışlar
İzmir, Antalya, Adana ve çevresi gibi ülkemizin en önemli bölümlerinin ele geçirilmesi,
Aydın ilinde Yunanlıların işlediği acı olaylar, Ermenilerin Kafkasya içlerinde sınırlarımıza
kadar uzanan toplu öldürme ve Müslümanları yok etme politikası ile toprakları ele
geçirme hazırlıkları, Karadeniz kıyılarında Pontus hayali gerçekleştirmek amacıyla
hazırlıklar yapılması karşısında yurdun bölünme ve dağılma tehlikesini gören ulusumuz,
hiçbir ulusal buyruğa dayanmayan hükümetimizin bu davranışlar ve acı olaylara bir
çare bulamayacağını bu uğursuz örneklerle anlamıştır.
ERZURUM KONGRESİ
Bundan dolayı kendini en yakın ve en kanlı tehlikeler karşısında gören Doğu Anadolu
illerinin kutsal varlıklarını korumak amacıyla her taraftan ulusal vicdandan doğmuş
derneklerin katılmasıyla toplanmış olan Erzurum Kongresi, çalışmalarına son vererek
aşağıdaki kararları almıştır :
1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünemez.
2. Ülke bütünlüğünün ve milli istiklalin sağlanması, saltanat ve hilafet makamının
korunması milli iradeyi hâkim kılmakla mümkün olabilir.
3. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı Hükümetinin dağılması halinde,
millet birlikte savunacak ve direnecektir.
ERZURUM KONGRESİ
4. Vatanın bağımsızlığını İstanbul Hükümeti sağlayamazsa, bunun için geçici bir hükümet
kurulacaktır. Bu hükümet milli kongrece seçilecek, kongre toplanmamışsa bu seçimi Temsil
Heyeti yapacaktır.
5. Milli gücü etken (kuva-i milliyeyi amil) , milli iradeyi egemen (hakim) kılmak esastır.
6. Hristiyan azınlıklara siyasi egemenliğimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar
verilemez.
7. Manda ve himaye kabul olunamaz.
8. Milli Meclis’in derhal toplanmasına ve hükümet işlerinin meclisin denetimine alınmasına
çalışılacaktır.
ERZURUM KONGRESİ
Erzurum Kongresi sonraki kongreye, Misak-ı Milli’ye ve Ankara’da açılacak olan TBMM’ye ışık
tutmuştur. Tam bağımsızlık ve milli egemenlik fikirleri vurgulanmıştır. Mudanya ve Lozan
Antlaşmaları’nın bağımsızlığı savunan ilkeleri, Erzurum Kongresi’ne dayanmaktadır. Mustafa
Kemal, kongrenin sona erdiği gece elde ettiği sonuçtan memnun olarak arkadaşlarından
İbrahim Süreyya ve Mazhar Müfit Beylerle sabaha kadar kongre üzerine konuşmuştu.
ERZURUM KONGRESİ
Mustafa Kemal Mazhar Müfit’e gizli tutması kaydıyla şu görüşlerini not ettirmişti; “ 7-8
Temmuz 1919 , “Zaferden sonra hükümetin şekli cumhuriyet olacaktır. Padişah ve hanedan
hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Fes kalkacak, medeni milletler gibi
şapka giyilecektir.”
ERZURUM KONGRESİ
Mazhar Müfit duraklar, Mustafa Kemal kendisine neden durakladığını sorunca “Darılma
ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.” demiştir. Mustafa Kemal’in, “bunu zaman
tayin eder, sen yaz. Latin harfleri kabul edilecek” dedikten sonra Mazhar Müfit’in kendisine,
“Cumhuriyetin ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter” demiştir. Yıllar sonra Atatürk
Kastamonu’da Şapka İnkılabını başlattıktan sonra Ankara’ya dönünce eski meclis binası
önünde Mazhar Müfit Kansu ile karşılaşmış ve ona “Azizim Mazhar Bey kaçıncı maddedeyiz
bakıyor musun? “ demiştir.
SİVAS KONGRESİ
Sadece Doğu Anadolu bölgesinin temsil edildiği Erzurum Kongresi sonrasında Temsil Heyeti,
Amasya Kongresi’nde belirlendiği gibi Sivas’ta ulusal bir kongre toplanması için çaba
harcamaktaydılar. Mustafa Kemal’in ulaşmak istediği hedefe giden yol bu kongreden
geçmekteydi. Ancak kongreye katılacakların Sivas’a gelmeleri özveri gerektirmekteydi.
Çünkü ulaştırma araçları ilkel, yollar tehlikeli bir haldeydi. Ayrıca delegeler yol masraflarını
kendilerinin karşılamaları gerekiyordu. Bütün bunlara ek olarak İtilaf Devletleri ve İstanbul
Hükümeti kongrenin düzenlenmemesi için çaba harcamaktaydılar.
SİVAS KONGRESİ
İtilaf Devletleri ve İngiliz Hükümetinin kongreyi engellemek adına Ali Galip’i, Malatya
Mutasarrıfı Halil’i, bölgedeki İngiliz Binbaşısı Nowill’i görevlendirmeleri ve Fransız
subaylarının kongrenin toplanması halinde Sivas’ı işgal edecekleri tehdidinde bulunma
girişimleri sonuçsuz kalmıştır. Mustafa Kemal Fransızların Sivas’ı işgale
kalkışamayacaklarını, bunun yeni bir savaşa yol açabileceğini belirtmiş tüm bu
sebeplerden dolayı kongrenin hazırlıkları çok zor yürütülmüştür. Bütün bu güçlüklere
rağmen kongre 4 Eylül’de gerçekleştirilmiştir. Kongreye ilişkin zorluklar sadece toplanma
süreci ile sınırlı değildi.
SİVAS KONGRESİ
Kongrenin daha birinci günü, başkanlığa Mustafa Kemal’in seçilmesine itiraz eden bir grup
bulunmaktaydı. Mustafa Kemal’in seçilmesinden sonra diğer bir tartışma konusu, padişaha
bağlılığı bildiren telgrafın içeriği olmuştur. Bu konuların dışında, Kongre’nin siyasetle
uğraşmaması gerektiği gibi kongrenin amacıyla hiçbir bağlantısı olmayan konular tartışılmıştır.
Bir başka önemli konu, kurtuluş çaresi için ortaya atılan manda sorunudur. Erzurum
Kongresi’nde “manda ve himayenin asla kabul edilemeyeceği” kararı alınmış olmasına rağmen
Sivas Kongresi’nde yeniden gündeme getirilmesi, özellikle aralarında Rauf Orbay, İsmail Hami
Danişment, Refet Bele, Bekir Sami, Kara Vasıf ve İsmail Fazıl Cebesoy gibi isimlerin de yer
alması, Mustafa Kemal’in ne kadar çok sorunu göğüslemek zorunda kaldığını göstermektedir.
SİVAS KONGRESİ
Manda sorunu, konuyu tartışmaya açan isimler tarafından Amerikan Senatosu’na bir
mektup gönderilmesi kararıyla çözümlenmiştir. Tüm bu sorunlar aşıldıktan sonra 11 Eylül
tarihinde kongrede alınan kararlar özetle şöyle ifade edilmiştir;
5. Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında memleketin herhangi bir parçasını terk ve
ihmal etmek zorunda kalırsa, her türlü tedbir alınacak ve gerekli kararlar verilecektir.
SİVAS KONGRESİ
9. Kongrenin seçtiği Temsil Heyeti Milli Meclis açılana kadar vaziyeti idare edecektir.
SİVAS KONGRESİ
Sivas Kongresi 11 ilden gelen toplam 38 kişinin katıldığı bir kongredir. Az sayılabilecek
temsil sayısına rağmen Mebuslar Meclisi’nin kapalı olduğu bir dönemde toplanmıştır.
Kongre bütün ulusu kapsaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Temsilciler
Meclisi’nin başkanlığına yine Mustafa Kemal getirilmiş, meclisin üye sayısı 9’dan 16’ya
çıkartılmıştır. Sivas Kongresinde seçilen bu kurul ulusal direnişin uygulayıcısı olmuş,
Ankara’da TBMM açılıncaya kadar adeta bir hükümet görevi yapmıştır.
SİVAS KONGRESİ
Temsil Heyeti sesini daha iyi duyurabilmek ve ulusu Sivas Kongresi’nce kararlaştırılan
program etrafında toplamak amacıyla “İrade-i Milliye” gazetesini çıkartmıştır. Ayrıca
kongrenin Ankara’da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’yı (Cebesoy) Batı cephesinin
başına ataması, hükümete ait olan yürütme yetkisini kullanması anlamına gelmekteydi.
Sivas Kongresi ulusal kurtuluş eyleminin kongreler dönemini kapatıp TBMM’ye yönelen
gelişmeleri hızlandıran kongredir.
DİĞER KONGRELER
Balıkesir Kongreleri: İlk Balıkesir Kongresi 27 Haziran tarihinde toplanmış, kongrede Batı
Anadolu’nun Yunan işgalleri karşısında alacağı önlemler üzerinde durulmuştur. Yunan
işgallerinin yayılması üzerine Erzurum Kongresi sürerken 26-30 Temmuz tarihleri arasında
İkinci Balıkesir Kongresi düzenlenmiştir.
DİĞER KONGRELER
Bu tür küçük örgütlenmelerle bir amaca ulaşamayacaklarını anlayan yöre halkı, daha
büyük ölçekli bir kongre olan Alaşehir Kongresi’ni düzenlemeye karar vermiştir.
Alaşehir Kongresi: Ege halkı Orta Anadolu çizgisine kadar bütün bölgeyi içine alacak ve
ulaşım açısından elverişli yerde bulunan Alaşehir’de bir kongre düzenlemiştir. 16-25
Ağustos tarihleri arasında düzenlenen kongrede Balıkesir, Nazilli ve Erzurum
Kongrelerinin sonuçları görüşülmüştür. Kongrede en büyük düşman Yunanlılarla silahlı
mücadeleye girmek, bunun için asker ve vergi toplamak kararları alınmıştır.
DİĞER KONGRELER
Kongrenin aldığı diğer bir karar ise Yunan işgalinden kurtulmak için İtilaf Devletleri ile
görüşme yapmaktı. Oysa bölge halkı, işgale destek verenin İtilaf Devletleri olduğu gerçeğini
kavrayamadığı gibi Sivas Kongresi’ni de sadece Doğu Anadolu bölgesini temsil eden bir
kongre olduğu algısına kapılmıştır.
Kongrede doğu ile batının bir bütün olduğu ve aynı amaç altında birleşmesi gerektiği ileri
sürülmüştür.
Görüldüğü gibi adı geçen kongreler, uygulamaya yönelik yerel önlemler almaktan öteye
gidememişlerdir. Bu yönden Sivas Kongresi son ulusal kongre olma niteliğini taşımaktadır.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Ayrıca Damat Ferit Paşa Hükümeti, Sivas Kongresi’ne engel olmak için her çareye
başvurmuştu, Elazığ Valisi olarak atadığı Ali Galip’i, İngiliz Binbaşısı Nowil’in ve bazı aşiret
reislerinin desteği ile Mustafa Kemal’i öldürtmek için devreye sokmuştu. Bu girişim
Mustafa Kemal’in zamanında aldığı önlemler sayesinde sonuçsuz kalmıştı. Mustafa Kemal,
kongre sonrasında Damat Ferit Paşa Hükümeti’ni düşürmek için bu ihanet girişimine karşı
harekete geçti.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Öte yandan Mustafa Kemal padişah ile aracısız konuşmak istemiş, bu sağlanıncaya kadar
İstanbul ile tüm haberleşmenin kesileceği kararını almıştır. Damat Ferit’in Temsil Heyeti
tarafından talep edilen Padişah Vahdettin ile doğrudan görüşmeyi reddetmesi, taraflar
arasında bir güç gösterisi haline dönüşmüştür. Mustafa Kemal’in haberleşmeyi kesme kararına
uymayanlar olduğu gibi Temsil Heyeti içinde bazı komutan arkadaşları dahi kendisinin bu
kararını yerinde bulmuyorlardı. Mustafa Kemal verdiği bu çok yönlü mücadelede, Anadolu
eyleminin gücünü ve önemini tanıtmak amacıyla yabancı yetkililerle de görüşmeyi gerekli
görmüştür.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
İstanbul Hükümeti ile 22 gün süren telgraflaşmama kararı sonucunda Damat Ferit Hükümeti
istifa etmiş, yerine Ali Rıza Paşa görevlendirilmiştir. Mustafa Kemal’in izlediği politika
böylelikle başarıyla sonuçlanmış, yanılmadığının ispatı olmuştur. Mustafa Kemal, Ali Rıza
Paşa’ya telgraf çekerek yeni hükümetin Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde oluşan milli teşkilat
ve amaçlara saygılı olması halinde Kuva-i Milliye’nin de yardımcı olacağını bildirmiştir. Taraflar
arasında süren yazışmalar sonucunda resmi görüşme için Amasya’da bir araya gelme kararı
alınmıştır.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Amasya Görüşmeleri 20-22 Ekim 1919’da Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf
(Orbay) ve Bekir Sami Beyler ile İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa
arasında cereyan etti. Yapılan görüşmeler sonunda taraflar arasında üçü açık ikisi gizli
beş protokol imzalanmıştır. Buna göre, gayrimüslimlere imtiyazlar verilmeyeceği,
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin İstanbul Hükümetince tanınacağı,
Paris Barış Konferansı’na gönderilecek delegelerin Heyet-i Temsiliye’nin uygun göreceği
kişiler arasından seçileceği ve Meclis-i Mebusan’ın bir an önce toplanacağı karara
bağlanmıştır.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Meclis-i Mebusan seçimleri Kasım 1919’da olaysız bir şekilde yapılmış, İtilaf Devletleri
İstanbul’da toplanacak bir meclisin kendi işlerini kolaylaştıracağı düşüncesiyle seçimlere
karışmamıştı. İngilizler, toplanacak meclisten teslimiyet kararı bekliyorlardı. Ancak
seçimleri hemen her yerde Müdafaa-i Hukukun veya bu cemiyetin desteklediği
adayların kazanmış olmasından rahatsız olmuşlardır.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Mustafa Kemal de Erzurum Mebusu seçilmişti. Mustafa Kemal meclisin düşman işgali altında
bulunan ve zararlı cemiyetlerin kümelendiği İstanbul’da toplanmasını uygun
görmemekteydi. Ancak meclisin İstanbul’da toplanması kararına engel olamamıştır. Mustafa
Kemal ordunun bu konudaki görüşlerini almak amacıyla komutanları Eskişehir’de bir
toplantıya davet etmiştir. Mustafa Kemal bundan sonraki çalışmaları için siyasi ve askeri
durumu daha yakından izleyebileceği, her yönden daha güvenilir, İstanbul ile daha rahat
ulaşım sağlanabilir bir yer olarak görülen Ankara’ya geçmiştir.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Bundan sonra bağımsızlık ve milli egemenlik mücadelesinin merkezi haline gelen Ankara’da
Temsil Heyeti adına 10 Ocak 1920’den itibaren “Hakimiyet-i Milliye” Gazetesi’nin
yayınlanmasına başlanmıştır. Mustafa Kemal, Milli Mücadele yanlısı mebusları Ankara’ya
çağırarak mecliste Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu oluşturmalarını, ulusun
amaçlarını savunmalarını, kendisini de meclis başkanı olarak seçmelerini istemiş, Misak-ı
Milliyi (Ulusal Ant) tüm ayrıntılarıyla anlatmıştır. Mustafa Kemal, seçildiği takdirde İstanbul’a
gitmeyecek, meclis çalışmalarını başkan vekilleri aracılığıyla yürütülebilecekti.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
TBMM’nin kurulmasından önce 21 Aralık 1918’den beri kapalı olan Meclis-i Mebusan, 12
Ocak 1920’de İstanbul’da son kez toplanmıştır. Çoğu milletvekili İstanbul’a gidince
sözlerinde durmamışlar, Mustafa Kemal’i Meclis Başkanlığı’na seçmemişlerdir. Saray’ın
adayı Reşat Hikmet Bey başkanlığa seçilmiştir. Mecliste Mustafa Kemal’in isteği
doğrultusunda bir Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulamamış, onun yerine Felah-ı Vatan
(Vatanın Kurtuluşu) adıyla bir grup kurulmuştu.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
28 Ocak 1920’de Meclisin gizli oturumunda Misak-ı Milli (Ulusal Ant) kabul edilmiştir.
Misak-ı Milli, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlara dayanarak 6 maddeden
oluşmaktaydı. Bu bildiri ile kapitülasyonlar reddediliyor ve bugünkü Türkiye’nin teorik
sınırları çiziliyordu. Maddeleri şöyledir:
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
1. Mondros Mütarekesi imzalandığında; Osmanlı Devletinin yalnız Arap çoğunluğunun
bulunduğu bölgelerin geleceğinin bölge halkının özgür oyuyla saptanacağı belirtilmiş,
mütarekenin imzalandığı anda mevcut vatan topraklarının bölünmez bir bütün olduğu
hükmüne de varılmıştır.
5. Azınlıkların hakları, civar ülkelerdeki Müslüman halkın da aynı haklardan yararlanması şartı
güvence altına alınacaktır.
6. Milli ve ekonomik gelişmeyi sağlamak için tam bağımsızlığa ve özgürlüğe ihtiyaç vardır. Bu
nedenle siyasal, yargısal, mali gelişmemizi önleyecek sınırlamalara karşıyız. Borçların ödenme
biçimi de bu ilkeye aykırı olamaz.
MECLİS-İ MEBUSANIN YENİDEN AÇILMASI VE MİSAK-I
MİLLİNİN KABULÜ
Meclis-i Mebusan’ın Mustafa Kemal tarafından hazırlanarak tam bağımsız yeni bir Türk
Devleti’nin esaslarını kapsayan bu belgeyi kabul etmesi, Osmanlı Meclisi’nin Anadolu’nun
görüşlerini onaylaması anlamına gelmekteydi. Ayrıca Misak-ı Milli’de öngörülen hedeflere
hangi yolla varılacağının belirtilmemesi, Mustafa Kemal’e hareket serbestîsi kazandırmıştı.
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
İngilizler, bakanlardan sonra Ali Rıza Paşa Hükümeti’ne baskı yapmışlar ve 3 Mart 1920’de
istifasını sağlamışlardı. Yerine Salih Paşa Hükümeti kurulmuştu. İtilaf devletlerinin izlediği
siyaset tırmanışa geçmiş önce Kuva-i Milliye yanlısı aydınların tutuklanması öngörülmüş, 16
Mart 1920’de ise İstanbul’u resmen işgal etmişlerdi. Padişah Vahdettin, 19 Mart 1920’de
Damat Ferit Paşa’yı yeniden başbakan yapmıştır. Meclis 11 Nisan 1920’de çalışmalara ara
verme kararıyla da yetinilmeyerek kapatılmıştır.
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
Bu son Osmanlı Meclisi, Mustafa Kemal’in tahmin ettiği gibi kısa ömürlü olmuş, ancak üç
ay çalışabilmiştir. Bunun yanında meclisin milli mücadeleye iki yönden faydası olmuştur.
Birincisi, TBMM’nin açılması için gerekli aşama sağlanmış, ikincisi Misak-ı Milli kabul ve ilan
edilmiştir. İtilaf devletleri işgalden sonra bu işgalin nedenlerini açıklayan bir bildiri
yayınlamışlardır.
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
İşgalden tümüyle Kuva-i Milliye hareketini sorumlu tutan bildiride, işgalin geçici olduğu,
Mondros Ateşkes Antlaşması’nın ardından İtilaf Devletlerine bütün halkın soy ve inanç
farkına bakılmaksızın ilerideki gelişmelerini güven altına alacak bir barışın temellerini atma
görevi düştüğü ancak Barış Konferansı bu görevi yapmaya uğraşırken milli cemiyetler adı
altında bir düzen kurularak padişah ve İstanbul Hükümeti’nin emirlerinin hiçe sayıldığı,
savaşın acı sonuçlarında tamamen tükenmiş olan halkı soymak gibi işlere yeltenildiği
belirtiliyor, milli teşkilat nedeniyle işgale mecbur kaldıkları belirtiliyordu .
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
Aynı gün Damat Ferit ise ulusal eylemcileri, ulusal eylemin önderi Mustafa Kemal’i asi ilan
etmiştir. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi, Anadolu’daki gerici çevreleri
ayaklandırmak amacıyla Mustafa Kemal ve ulusal eylemcilerin öldürülmesinin dinsel bir
görev olduğunu içeren fetvasını yayınlamıştır. Padişahın da fermanının eklendiği fetva
Yunan ve İngiliz uçaklarıyla Anadolu’ya dağıtılmıştır. Fetva Hürriyet ve İtilaf Fırkası
tarafından da desteklenmiş, fırka bu girişimi dinsel bir soruna dönüştürerek ulusal eyleme
karşı bir iç savaş çıkarmayı amaçlamıştır.
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
Şeyhülislamın fetvasının yaratacağı olumsuzluklara engel olmak adına Ankara Müftüsü
Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi de şeyhülislamın fetvasının dinen geçerli olmadığını
içeren karşı bir fetva hazırlamıştır. Fetvada Anadolu’daki milli hareketin İslam halifesini
baskıdan kurtarmaya çalıştığı, vatanı işgallerden kurtarmayı hedeflediği bildirilmiştir.
İstanbul hükümetinin olaylar karşısında sergilediği tavır, direnç göstermekten ziyade
işgale kapı açmak olmuştur. İzmir işgalinin ardından İstanbul’un işgali, asker, sivil
aydınların Malta’ya sürülmeleri milli hareket tarafından büyük tepkilerle karşılanmış, işgal
karşısında sessiz kalınmamıştır.
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
Ayrıca Milli Mücadele için en büyük kazançlardan biri de bütün ulusun nefretini kazanmış
olan Damat Ferit Paşa’nın yeniden sadrazam oluşudur. Mustafa Kemal derhal harekete
geçerek Temsil Heyeti adına işgali protesto eden bir metni İtilaf devletleri ve Amerika siyasi
temsilcilerine göndermiştir. Durum ulusa birer bildiriyle duyurmuş, vali ve komutanlardan
mitingler yapılmasını ve protesto telgrafları çekilmesini istemiştir. İstanbul ile resmi ve özel
bütün telgraf haberleşmelerinin yasaklandığına dair genelgeler yayınlanmış, 16 Mart günü
Ankara’da başlayan telgraf fırtınası izleyen günlerde de devam etmiştir.
İSTANBULUN İŞGALİ VE MECLİS-İ MEBUSANIN
DAĞITILMASI
Mustafa Kemal dört bir yana ilettiği mesajlarda İtilaf Devletleri’nin İstanbul’un işgalinin
hiçbir biçimde kabul edilemeyeceğini, bu durumun halkı kendini savunmaya çağırdığını
dile getirmiştir. Yurtta bu yönde faaliyetler söz konusu iken Saray olayları sessizlikle
izleyip, protestolara katılmak yerine hükümet ve kabine tartışmalarına yoğunlaşmayı
tercih etmekteydi.