You are on page 1of 8

EVLİYÂ ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİNDE CADI, OBUR,

BÜYÜCÜ ANLATILARI VE KURGUDAKİ İŞLEVLERİ


Witch, Vampire, Wizard Narratives and Their Functions in Evliyâ Çelebi’s
Seyahatnâme

Başak ÖZTÜRK BİTİK *


ÖZ
On yedinci yüzyıl seyyahı Evliya Çelebi, Seyahatnâmesinde birçok olağanüstü olay anlatısına, cadı-
lara, vampirlere, büyücülere yer verir. Bu anlatılarını; genellemeci bir yaklaşımla “abartı”, “uydurma” gibi
etiketlerle değerlendirip bir tarafa bırakmak yerine, Seyahatnâme’ye kurgusal açıdan yaklaşıp nerede, han-
gi bağlamda cadıları ve diğer olağanüstü yaratıkları metne yerleştirdiğini araştırmak gerekir. Bu yazıda,
Seyahatnâme’de ağırlıklı olarak eski zamanlarda geçmiş olağanüstülükleri anlatan Evliya Çelebi’nin bizzat
kendisinin deneyimlediğini belirttiği üç olağanüstü olay, yakın okuma tekniği ile incelenerek ciltler içinde
nasıl bir bağlamda yer aldıkları üzerinde durulacaktır. Yedinci ciltte, bir Çerkez köyünde gördüğünü söylediği
oburların, havada çeşitli nesneler üzerinde uçarken gece boyu yaptıkları savaşa; üçüncü ciltte bir Bulgar kö-
yünde yanıbaşında tavuğa dönüşen cadının ertesi sabah yeniden insan oluşuna; sekizinci ciltte hava büyüsü
yaparak nehri donduran Kalmuk Tatarı’nın kendine özgü tuhaf hareketlerine yer veren Evliya Çelebi’nin,
yaşadığını iddia ettiği bu olaylarda “korku” unsuru araştırılacaktır. Evliya Çelebi’nin eski zamanlara ait ol-
duğunu belirttiği olağanüstü olayları anlatımı ile kendisinin bizzat yaşadığını iddia ettiği olayları anlatımı
arasındaki farklar “tarihî gerçeklik” ve “hakikât” ekseninde ele alınacaktır. Bu inceleme sonucunda ortaya
konulacak ortak özellikler ile Seyahatnâme’nin, halk geleneğindeki olağanüstü anlatılardan kurgusal açıdan
nasıl faydalandığı ve hangi noktada ayrıldığı gösterilmeye çalışılacaktır. Anlatıda tekdüzeliği kırma, eğlen-
dirme, egzotizm, parodi, “ben” anlatıcı gibi unsurlar sorgulanarak Evliya’nın kurgu teknikleri irdelenecektir.
Anah­tar Kelimeler
Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, cadı, obur, büyücü, kurgu, parodi
ABST­RACT
In his Seyahatnâme (Book of Travels), Evliya Çelebi tells stories about witches, vampires and wizards.
The context and place of these tales should be reviewed with a fictional approach instead of being labelled as
mere “exaggerations”. Using a close reading technique, this paper focuses on three extraordinary incidents
that Evliya Çelebi experienced, and the context of these incidents within different “Books”. The element of
“fear” will be explored regarding the tales on the war of witches flying on various objects in a Circassian village
in the seventh book, a witch who turns into a chicken in a Bulgarian village in the third book and a Kalmuk
Tatarian wizard making a weather spell to freeze a river in the eight book. By putting forth the common fea-
tures between these tales, this paper attempts to demonstrate how, from a fictive point of view, Evliya Çelebi
makes use of supernatural narratives in folk tradition and at which points he deviates from them. The fictional
style of Evliya Çelebi will be analyzed by mainly focusing on the role of amusement, egzotism and parody in
breaking the monotony of narration.
Key Words
Evliya Çelebi, Seyahatnâme, witch, vampire, wizard, fiction, parody

Evliyâ Çelebi’nin, Seyahatnâme’ gusal açıdan yaklaşıp nerede, hangi


sinde cadılarla karşılaştığı, cadıların bağlamda cadıları metne yerleştirdiğini
havada uçarak yaptıkları savaşı izledi- araştırmak gerekir. Başta karakoncolos
ği, bir hava büyücüsünün dondurduğu olmak üzere eserinin pek çok yerinde
nehirden geçtiği sahnelere yer vermesi, cadılardan bahseden Evliyâ Çelebi’nin,
onun olağanüstüye olan ilgisi gözönünde onlarla ilgili anlattıklarının ağırlıklı ola-
bulundurulduğunda şaşırtıcı gelmeyebi- rak kendi çağından önceki zamanlarda
lir. Bu anlatılarını; “abartı”, “uydurma” meydana geldiği görülür. Meydanlarda,
gibi etiketlerle değerlendirip bir tarafa paşa konaklarında sihirbazlık ve hokka-
bırakmak yerine, Seyahatnâme’ye kur- bazlık gösterileri yapanları anlatırken
* Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü Doktora Öğrencisi, bitik@bilkent.edu.tr

64 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

de olayın gösteri yönüne vurgu yapar. lendirme” başlıklı makalenin yazarı Zey-
Ancak Seyahatnâme’nin üç farklı yerin- nep Aycibin, araştırmasında aklına gelen
deki cadı/büyücü anlatıları, yaşananları ilk isimlerden olduğunu belirttiği Evliyâ
bizzat Evliyâ Çelebi’nin deneyimlediğini Çelebi’nin, Çerkez ve Abaza oburları sa-
belirtmesi ile diğer anlatılardan ayrılır. vaşı anlatısına yer verir; ancak üzerinde
Seyahatnâme’nin üçüncü cildinde durmaz (57). Elif Dülger “Evliyâ Çelebi
tavuğa dönüşen cadıyla karşılaştığı ge- Seyahatnâmesi’ndeki Büyü, Sihir ve
ceyi, yedinci cildinde Çerkez oburları Falın Halkbilimi Açısından Değerlendi-
(cadı/hortlak) ile Abaza oburlarının gök- rilmesi” başlıklı yüksek lisans tezinde,
yüzünde büyük ağaçlar, küpler, araba te- konu hakkında Seyahatnâme metni için-
kerlekleri gibi nesneler üzerinde uçarak de geçen bilgileri derlemekle yetindiğin-
gece boyu yaptıkları savaşlarını anlatır. den yorumda bulunmaz.
Sekizinci cildin başında ise bir Kalmuk Evliyâ’nın cadı anlatılarına yakın
Tatarının yaptığı hava büyüsüne şahit okuma tekniği ile yaklaşmak, ciltler
olur. Bunların içinde oburların savaşı ve içinde nasıl bir bağlamda yer aldıkları
kan emen oburlar hakkında anlattıkları üzerinde durmak yeni yorumlara ola-
oldukça detaylıdır. Bu anlatıya dikkat nak tanıyabilir. Bu yazıda izlenilecek
çeken ve nedenleri üzerinde soru soran yol, üç anlatının içeriğine değindikten
bilinen ilk çalışma, Stefanos Yerasimos’a sonra, asıl olarak Evliyâ’nın söz ko-
aittir. “Türklerin Kafkasları: Egzotizmle nusu ciltlerde o noktaya gelinceye dek
Jeopolitik Arasında II” başlıklı makale- nelerden, nasıl bahsettiğini incelemek
sinde Yerasimos, havada uçan cadıların, olacaktır. Bu inceleme sonucunda orta-
vampirlerin yer aldığı bu bölümü “Evliyâ ya konulacak ortak özellikler ile halk
Çelebi niçin kendisinden önce İbn Batu- geleneğindeki olağanüstü anlatılardan
ta ve Marco Polo gibi büyük ortaçağ sey- Seyahatnâme’nin kurgusal açıdan nasıl
yahlarının da yapmış olduğu gibi, egzotik faydalandığı üzerinde durulacaktır.
bir yere doğaüstü efsaneler yerleştirme Evliyâ Çelebi, 1076 şevvâlinin yir-
ihtiyacı duymuştur?” (9) sorusuyla ele minci gecesi Hatukay Çerkezi ülkesinde
almış ve Evliyâ’nın egzotizmin büyüsü- olduğunu belirttiği üç yüz haneli Pedsi
ne kapılmış olabileceği düşüncesini ima köyünde, gökyüzünde cadıların savaşına
etmiştir. Robert Dankoff ise Seyyah-ı şahit olduğunu söyler. Karanlık gece kı-
Âlem Evliyâ Çelebi’nin Dünyaya Bakışı yametler, yıldırımlar kopmasıyla Çerkez
başlıklı kitabında Evliyâ’nın bu türdeki kadınlarının nakış bile işleyebilecekleri
hikâyelerinin “yabancıl topluluklara ait” kadar aydınlanır. Olağanüstülüğü sezen
olduğuna dikkat çekmekle birlikte, “eğ- Evliyâ etrafındaki Çerkezlerden “yılda
lendirici” yönüne ve “anlatıyı renklendir- bir kerre bu kara koncoloz gecelerinde
me” amacına vurgu yapar (222-23). Jean- bir Çerkez oburlarıyla Abaza oburları
Louis Bacqué-Grammont “Evliyâ Çelebi gökyüzünde uçup ceng‑i azîm ederler”
Seyahatnâmesi’nde Büyü” başlıklı bil- bilgisini ve dışarı çıkıp korkmadan sey-
dirisinde “Evliyâ’nın Çerkezistan vam- retmesi tavsiyesini alır. Obur sözcüğü-
pirleri konusunda anlattığı olağanüstü nü “sehhâr câzû” (büyücü cadı) olarak
anektodları[n]”, “Drakula’nın geleneksel açıklayan Evliyâ, yetmiş seksen kişi ile
edebiyatından tüm aktarılanlara uyum birlikte dışarıya çıkar. Büyük ağaçlar,
göster[diğini]” ifade eder (90). “Osmanlı küpler, tekneler, hasırlar, araba teker-
Devleti’nde Cadılar Üzerine Bir Değer- lekleri, fırın söykeleri ve nice benzer

http://www.millifolklor.com 65
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

eşyalara binmiş Abaza cadıları ile at ve o kişi şifa bulur. Obur da ateşe atılır.
sığır leşlerine, deve ölülerine binmiş el- Jean-Louis Bacqué-Grammont’un
lerinde yılanlar, insan, at ve deve kelle- Drakula’nın geleneksel edebiyatı ile pa-
leri olan Çerkez cadıları savaşa tutuşur. ralellikler kurduğu bu anlatı, 16. yüzyıl-
Çığlıklarının kulakları sağır ettiği bu da Şeyhülislam Ebussud Efendi’nin bir
savaş altı saat sürüp seyredenlerin üze- fetvasında da benzer şekilde yer alır.
rine keçe, hasır ve sırık parçaları, insan, Rumeli’de, ölen ve gömülen “kafir” bir-
at ve deve kelleleri ve leşleri, küp kırık- kaç gün geçtikten sonra geceyarısı meza-
ları, tekne parçaları, araba tekerlekleri rından çıkıp evleri dolaşmakta ve insan-
gibi nesneler düşmeye başlar. Yedi Aba- ları öldürmektedir. Buna Şeyhülislam’ın
za oburu ile yedi Çerkez oburu yere dü- önerdiği çözümler arasında bir asayı
şer. İki Abaza oburu, Çerkez oburu kanı göğsüne çakmaları yer alır (198). Fetva-
emince ölür ve Çerkezler de onları ateşe lara kadar giren bu gibi yerel halk söy-
atar. Horozların ötmesiyle biten savaşın lentilerinden Evliyâ’nın haberdar olmuş
ardından oburlar gider. Evliyâ bu gibi olması muhtemeldir.
olaylara “gayet münkir” olduğunu, ama Stefanos Yerasimos ise Evliyâ’nın
kendisiyle birlikte olanların da görüp bu anlatısında egzotizminin gölgesini
hayrette kaldıklarını belirtir. Çerkezle- arar. Yerasimos, Osmanlıların Kafkas-
rin de kırk elli yıldan beri bu derecede lardaki egemenliğinin kısa sürdüğünü,
bir savaş görmediklerini söyledikten 1612 barışından sonra bu yöreye fazla
sonra oburlarla ilgili başka bilgiler verir. ilgi göstermediklerini ve yörenin Os-
Buna göre Karakoncolos gecelerinde in- manlılar için egzotik bir yer kisvesine
san kanı içen oburlar vardır. Kanı içilen büründüğü görüşündedir (7). Bu nedenle
kişinin yakınları obur tanıtıcı, yani “câdî “havalarda atla uçan cadılar” ve “ceset-
sihirbâz bilici” ihtiyâr Çerkez âdemlerine lere kazık saplamayı da içeren vampir
başvururlar. Toprağının bozulmasından hikâyeleri” ile Evliyâ’nın “egzotik bir
içinden obur çıktığı anlaşılan mezar ka- yere doğaüstü efsane yerleştirme ihti-
zıldığında kan içmekten gözleri kızamış yacı duymuş” olabileceğini sorgular (9).
obur leşi bulunur. Oburun göbeğine bö- Aslında, sadece Evliyâ’da değil onun
ğürtlen çalısı kazığı çakıldığında sihri çok etkilendiği ve eserinde sürekli ör-
bâtıl olur, kanı içilen insan da ölümden nekler verdiği iki Osmanlı anlatısın-
kurtulur. Kanı içilen kişinin kimsesi da da benzer bir durumun söz konusu
yoksa, obur tanıtıcı bulunmazsa o kişi olduğu görülür. Bilinen ilk yazmaları
ölür gider. Bazı kişiler de bulunan obu- Seyahatnâme’den iki yüzyıl öncesine ait
run göbeğine kazık çaktırdıktan sonra olan ve içerisinde pek çok olağanüstü-
başka bir obur onun leşine girmesin diye lük barındıran Battalnâme’de, Battal
o leşi ateşe atarlar. Bir obur, bir insanın Gazi’nin Hindistan’a gidince savaştığı
kulağından kanını emdiğinde o kişi gün- devler (502) karşısında, Anadolu yerle-
den güne hastalanır. Obur tanıtıcılara şim yerlerinde geçen hikâyelerde olağa-
haber ve mal verince, onlar köyleri gezip nüstünün azalıp kafir-müslüman savaşı
insan kanı içmekten gözleri kan çanağı- anlatımının ağırlık kazanması; içerik
na dönmüş oburu yakalar ve zincire vu- olarak Battalnâme’ye oldukça benzeyen
rurlar. Obur, oburluğunu itiraf edince de Saltuknâme’de de Anadolu’da kafirlerle
yine göbeğine böğürtlen kazığı çakıp ka- savaşan Saltuk’un Kaf dağındaki düş-
nından, hastalanan kişiye sürdüklerinde manının, ejderha olması (102) örnekle-

66 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

rinde olduğu gibi, uzak diyar-olağanüstü tavuklar bir tarafa gider. Evliyâ’nın kö-
olay/yaratık ilişkisi Osmanlı anlatı gele- lesinin anlattığı üzere; bir kefere zekeri-
neğinde de yer bulur. Ancak söz konu- ni çıkarıp tavukların üzerine işer, sekiz
su eser Seyahatnâme olunca “egzotizm” tavuk yine insana dönüşür. Kefere, yaşlı
seçeneğine kolaylıkla evet demek çok kadını ve çocukları döve döve kiliseye
da mümkün görünmemektedir; çün- götürür ve papaz yaşlı kadını okuyarak
kü Evliyâ’nın şahit olduğunu söylediği “afaroz-ı mandolos eyle[r]”. Müezzin Me-
ikinci cadı vakası, Osmanlı için pek de hemmed Efendi’nin ve mataracıbaşının
egzotik sayılamayacak bir mekânda, hizmetlileri de tavukların tekrar insana
Bulgaristan’ın bir köyünde gerçekleşir. dönüştüğünü görmüştür. Evliyâ, ertesi
Üçüncü ciltte, Evliyâ Bulgaristan’da sabah diğer hizmetlileri de çağırıp sor-
Çalıkkavak köyünde bir “kefere” ha- duğunda, gerçekten de tavukların tek-
nesinde konakladığı geceyi anlatır. Bir rar insan olduğunu gördüklerini öğrenir.
odada ateş kenarında otururken içeri Hizmetliler eğer isterse onların üzerine
çirkin yüzlü yaşlı bir kadın öfkeyle girer işeyen kefereyi getirebileceklerini söy-
ve kendi lehçesinde küfürler savurur. ler, Evliyâ kabul eder. Gelen kişinin
Evliyâ ilk önce, dışarıda bulunan hizmet- cevabı şu şekildedir: “Sultânım, ol karı
lilerinin yaşlı kadını kızdırmış olabilece- başka soydur. Kış giceleri yılda bir ker-
ğinden şüphelense de, onların bir şeyden re eyle kara koncoloz olurdu. Ammâ bu
haberleri olmadığını anlar. Daha sonra yıl tavuk oldu. Kimseye zararı yokdur”.
bu yaşlı kadının yanına kızlı oğlanlı Evliyâ bu olayda aklının başından gide-
yedi çocuk gelir ve hep beraber Bulgar- yazdığını belirtir ve “Çalıkkavak balkanı
ca konuşurlar. Evliyâ “garîb temâşâdır” mel‘ûnunun her hâl‑i ahvâl‑i pür-melâli
diyerek onları seyre koyulur. Gece yarısı böyledir. Hudâ hıfz ide” diyerek anlatıyı
olunca çıkan patırtılar Evliyâ’yı uyku- noktalar (III:130a-b).
sundan uyandırır. Evliyâ, yaşlı kadının Anlatılar arasındaki benzerlikleri
kapıyı açıp ocaktan bir avuç kül aldığını incelemeye geçmeden önce, son anlatının
ve fercine sürdüğünü görür. Elinde ka- içeriğine bakıldığında bu sefer kahrama-
lan küle efsun okuduktan sonra, ocak nın bir insan olduğu görülür. Ancak bu
başında çıplak yatan yedi çocuğun üze- kişi havayı değiştirme yeteneğine sahip
rine külü saçar. Yedi çocuk, iri piliçlere bir tür hava büyücüsüdür. Sekizinci cil-
dönüşür ve “civ civ” demeye başlar. Yaşlı din başında Evliyâ ve beraberindekiler
kadın kendi başına da kül sürer ve bü- Azak’tan İstanbul’a giderken Kuban neh-
yük bir tavuğa dönüşüp “gurk gurk” di- rini geçmek zorundadırlar. Gemi olmadı-
yerek kapıdan çıkar. Yedi piliç de onu ğından nehrin kenarında çadır kurmak
takip ederek kapıdan çıkınca Evliyâ, isteseler de soğuktan çadır kazıklarının
“Bre oğlan!” diye can havliyle bağırır. donmuş toprağa girmesi bile mümkün
Bu feryat üzerine Evliyâ’nın köleleri değildir. Bu esnada birdenbire esme-
uykularından uyanıp gelir ve Evliyâ’nın ye başlayan oldukça şiddetli bir rüzgâr
burnundan kan boşandığını görürler. çadırları havaya uçurup arabaları başa-
Evliyâ onlardan dışarı çıkıp neler oldu- şağı eder. “Tatar gâzîleri sihre uğradık”
ğunu görmelerini ister. Cadı tavuk ve diye bağırırken Mehemmed Paşa da iç
piliçleri atlar arasında gezinmekte, atlar ağaları ile Felak ve Nas surelerini okur,
da birbirlerini helâk etmektedir. Köyde- rüzgâr durur. Bir Kalmuk Tatarı, paşa-
ki kefereler gelip atları bağlarlar. Cadı nın yanına gelip kendisine zarar verme-

http://www.millifolklor.com 67
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

yeceklerine dair yemin aldıktan sonra o Mehemmed Geray Hân’ın Osmanlı ta-
rüzgârı, kıyameti koparanın kendisi ol- rafından azledildikten sonra Dağıstan’a
duğunu ve eğer nehri geçmek istiyorlar- gerçekleştirdiği yolculuğa eşlik ederken
sa bir at, kürk ve para karşılığında suyu (VII:143b), Kalmuk hava büyücüsü de
dondurabileceğini söyler. Mehemmed Azak eyaleti paşası Mehemmed’in ye-
Paşa teklifi kabul eder ve Kalmuk Tatarı rine Ganî Paşa’nın atanıp, Mehemmed
ormanın içine girer. Bundan sonra yap- Paşa’nın İstanbul’a çağrıldığı yolculukta
tıklarını ormanın içine gizlenen Evliyâ (VIII:187b) gerçekleşir.
görür. Kalmuk Tatarı bir ağacın dibin- Üçünde de yola çıkıldıktan sonra,
de dışkılayıp, kıçını havaya çevirip kar sayfalar boyunca Evliyâ’nın, geçtikleri
üstünde taklalar atarak, ellerini yere ko- köy, kasaba, kale ve nehirleri anlattığı;
yup ayaklarını havaya kaldırıp dışkısını kalıp ve klişe ifadeler içeren, birbirine
alnına sürer ve bir müddet bu şekilde du- benzer tasvirler yer alır. Eski zaman-
rur. Birden doğu, batı ve kuzey tarafları larda görkemli olduğu söylenen; ancak
kararıp, gök gürlemesi, şimşek ve rüzgâr Evliyâ’nın zamanında artık “harap” ve
oluşur. Büyücü, dışkısının etrafında üç “viran” olmuş kaleler, metinde göze çar-
dört kere dönüp dışkısından alıp havaya par. Savaş, fetih, isyan gibi olaylar yok-
attıkça yıldırımlar çakıp kıyametler ko- tur. Obur anlatısından önce Evliyâ’nın,
par. Askerler nehrin kenarında toplanıp kendisinin de katıldığını belirttiği son
karşıya geçmeye hazırlanırken büyücü savaş yaklaşık kırk varak öncedir. Ol-
askerlere doğru gider. Peşinden yetişen dukça renkli ve detaylı anlatılan bu
Evliyâ, onu “mandu tav” diyerek selam- savaştan sonra (VII:112a-115b) kısa
layınca büyücü “tav mondu” karşılığını ve yeknesak bir anlatımla köy, kasaba,
verir. Daha sonra donan nehirden as- kale tasvirleri, geçilen nehirler yer alır.
kerler geçmeye başlar. Dîvân efendisi ve Harap edilmiş Sarkirman kalesi viran-
mutaassıb birkaç kişi ise sihir ile oluşan dır. Leh kralının “harab” ettiği Salonya
yoldan geçmeye karşı çıkarlar. Paşanın, kalesini karga, yılan ve çıyan mesken
geçmelerini emretmesi üzerine de Felak, edinmiştir” (121a). Gevherkirmân ka-
Nas sureleri ve esmâü’l-hüsnâları oku- lesi, zamanında değerli mücevherlerle
yarak geçmeye çalışırlar. Ancak okuduk- süslenerek yapılmışsa da “Tatar eline
ları, sihri bozduğundan buz delinir ve girdikden sonra su’âl ne lâzım, cevâhir
bir kısmı suya düşer, boğulur. Kalmuk mi kalır” diye sorar Evliyâ (122b). Sa-
ise sihrini bozdukları için başından kal- lacık kalesinde han, hamam, dükkan
pağını yere vurup feryat edip ağlayarak yoktur. Oysa Salacık, “şehr‑i kadîm iken
Paşa’ya, buz üstündekilere Arapça oku- niçe hân ve câmi‘ ve hammâm ve med-
madan hızlı hızlı geçmelerini tenbih et- reseler var[dır]” (123b). Kırım beyleri
mesini söyler. (192b-193b) hakkında bilgiler, Mehemmed Geray
Üç anlatının yer aldığı ciltler ince- Han’ın inşa ettirdiği binaların listesi,
lendiğinde ilk ortak özellik, Evliyâ’nın Han’ın ailesi ve şehzadeler (122a-130a)
görevinden azledilen ya da yeni görev gibi bilgi aktarımının takip ettiği say-
verilen bir kişinin yanındaki yolculu- falardan sonra yine eski zamanda daha
ğu esnasında anlatılmalarıdır. Çalık- görkemli oldukları söylenen Sudak kale-
kavaktaki cadı tavuk, sadrazamlıktan si (135a), harap eski Kırım şehri (137b),
azledilen Melek Ahmed Paşa ile birlik- “viran” Kilisecik kalesi (142b) gelir.
te Özi’ye giderken (III:104b); oburlar, “Ammâ kal‘asın Timur Leng harâb et-

68 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

mişdir”; “Ancak bir câmi‘i minâresizdir verir (110b). Harap olmuş Şûmî kalesi
ve bir âb değirmeni var, gayri çârsû‑yı ile mamur Şuhmi şehrini anlatır (111a)
bâzâr ve hân u hammâm ve bâğ u bâğçe Hezârgırad, Uruscuk, Nigebolı kaleleri,
yokdur” (146a); “Gedik Ahmed Paşa feth şehirleri, camileri ve çarşılarıyla anlatıl-
edüp “Lâzımlı kal‘a değildir” deyü harâb dıktan sonra Tuna nehrini ve kollarının
etmişdir”; “Kal‘a‑i Tuzla: Bu dahi vîrân isimlerini sıralar (115b-116b). Kethüda-
oluyor. Bunu Azak Kazağı harâb etmiş- sı Rusçuk’ta tutuklanan Melek Ahmed
dir” (146b); “Ammâ bu vilâyetlerde akçe Paşa, Evliyâ’yı karısı Kaya Sultan’a gön-
ve pul ve bâğ u bâğçe ve çârsû‑yı bâzâr derir. Evliyâ son derece hızlı bir şekilde
ve hân u hammâm ve kenîse yokdur. gidip geldiği bu yolculuğu birkaç satırda
Kâfir ve müselmân değillerdir” (147b) geçiştirir (116b). Silistre ve kalesi hak-
gibi ifadeler birbirini takip eder. Noğay kındaki bilgilerden sonra Tuna nehrinin
ve Çerkez kavimlerinin kökeni, kıya- donmuş hâlini, buzda çekilen kızaklarla
fetleri, yiyecek ve içecekleri gibi çeşitli yapılan ticaret ve buzda kayan “dilber-
bilgiler verir. Boş ve viran kaleler, hanı ler” gibi örneklerle anlatır. (118b). Si-
hamamı olmayan şehirler ve yerel bilgi- listre’deki pîr ve Evliyâ makamlarından
lerden sonra Evliyâ metne renk veren (121b) sonra “harâb” Köstece kasabası
obur hikâyesini anlatır. (125b), kalesi “harâb” edilmiş Babadağı
Bulgaristan köyündeki tavuk cadı- (126b) gelir. Sarı Saltuk’u (127b) bir kez
nın da monotonlaşmaya giden bir anla- daha anan Evliyâ onun makamına yer
tıdan sonra kullanıldığı görülür. Melek verdikten sonra yolda rastladıkları köy-
Ahmed Paşa sadrazamlıktan azledilir, leri sıralar. Köylerin çoğu müslümandır,
Evliyâ da onunla birlikte Özi vilayeti- birkaçı için Bulgar köyüdür der (129b).
ne gitmek üzere yola çıkar (III:104b). Bunlardan birisi de cadı tavuğu gördüğü
Evliyâ’nın Küçükçekmece’den başlaya- Çalıkkavak köyüdür. Büyücü Kal-
rak anlattığı yol güzergâhında tanıdık muk Tatarı’na yer verdiği 8. ciltte de
unsurlar vardır: “Der-beyân‑ı kasaba‑i Azak kalesi’nden İstanbul’a gidişteki
Çekmece‑i sağîr” başlığı altında “Kal‘ası güzergâhı, kaleleri, köyleri ve nehirleri
leb‑i deryâda harâbdır”; (104b), “Evsâf‑ı verir. “Şehr‑i mu‘azzam imiş. Ba‘dehu
kasaba‑i Çekmece‑i kebîr” başlığı al- Timur Leng Hân harâb etmiş” (VIII:
tında “Leb‑i deryâda kal‘ası harâbdır” 189b) ve “depe başında bir vîrân harâb
(105a) ifadeleri yer alır. Yine geçilen kal‘adır” (VIII:192b) gibi ifadelerden
nehirler, köyler, kasabalar anlatılır. sonra büyücü Kalmuk Tatarını anlatır.
Silivri için “hân u hammâm ve bâğ u Azak ve Girit seferleri gibi sayfalar-
bâğçe ve çarsû‑yı bâzârı yokdur” (106a) ca anlatılan savaşlar, bastırılan isyan-
diyen Evliyâ anlatacak bir şey bula- lar, Kara Haydar gibi asilerin macerala-
masa da yerleşim yerlerini ve cami- rı, öldürülen padişahlar, şehzadeler gibi
yi beğenmiştir. Çorlu’yu ve Burgaz’ı olayların olmadığı; sadece uzun bir yol-
“bezzazistânı yokdur”ve “câmi‘‑i pür- culukta güzergâhının tasvir edilip yerel
nûr”dur gibi benzer ifadelerle anlattık- bilgilerin aktarılmasının ağırlıklı olduğu
tan sonra (106b-107b) köhne surlu eski üç bölümde, olağanüstü olayların metne
bir kale (108a) ile bağlar, köyler geçerek, yerleştirilmesi, anlatıma renk katarak
Ziyâretgâh‑ı Yediler ve Sarı Saltuk ma- tekdüzeliği kırmaktadır.
kamını ziyaret eder. Birinci ciltte ayrıntı- Üç anlatıda da Evliyâ’nın korku,
sıyla anlattığı Sarı Saltuk’u özetle tekrar gerilim hikâyesi için gerekli atmosferi

http://www.millifolklor.com 69
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

hazırladığı; ancak hemen ardından ola- hakkındaki yazısına şu ifadeyle başlar:


yın gerçekleştiği topluluğun, yaşanan “Halk geleneğinde, birtakım olağanüstü
olağanüstülüğe aşinalığını vurgulaması halleriyle insanların yaşamında etki-
dikkat çekicidir ve yorumlanmayı bek- lerini belirten esrarlı yaratıkların var-
ler. Oburlar; yaz kış kar eksik olmayan lığına inanılır. Olağandışı kimi şartlar
yüce bir dağ eteğinde yer alan (VII:151b) içinde onları gördüklerini ileri sürenler
ve etrafı sık, büyük ağaçlarla sur gibi bile vardır, ama onlar hiçbir zaman iki
çevrili bir (152a) köyde savaşır. Ama kişi birarada iken görünmezler; insana,
yaşanan garipliğe köydekiler her yıl ka- tek başına olduğu zaman çeşitli kılıklar-
rakoncolos gecesinde şahit oldukları için da kendilerini gösterirler” (74). Ancak
Evliyâ’ya korkmamasını ve gidip seyret- bu durum Evliyâ’da geçerli değildir; üç
mesini tavsiye ederler. Çalıkkavak gök- anlatıda da kendisine bir seyirci grubu
yüzüne uzanmış ağaçların sıklığından eşlik eder. Üstelik oburlar da, cadı ta-
içine bir damla güneş ışığı sızmayan ve vuk da, kimseye zarar vermedikleri gibi
haydutların cirit attığı bir orma yakı- kendileri zarar görmüştür. Evliyâ’nın üç
nındadır (III:130a). Gördükleri karşısın- anlatısında da insan “korkan” değilen
da belki de korkusundan sabaha kadar “korkulan” karaktere dönüşmüştür. Zin-
burnu kanayan Evliyâ’ya, tavuk cadının cirlere bağlanmış bir oburun ağzından
üzerine işeyerek yeniden insana çeviren “Fülân âdemin kanın ben içdim. İşte ku-
ve döverek kiliseye götüren kişi de son lağım ardında kanı vardır. Bana sürdüm
derece soğukkanlı ve alaycı bir cevap ve- ki obur dedelerimin ve obur atalarımın
rir: “Kış giceleri yılda bir kerre eyle kara yanına gömüldüğüm zamân vücûdum
koncoloz olurdu. Ammâ bu yıl tavuk çürümeyüp yine birkaç kerre dirilüp gök
oldu. Kimseye zararı yokdur”. Büyücü yüzünde ceng etmek içün ve çok yaşa-
Kalmuk Tatarı da soğuğun ve kışın bas- mak içün etdim” (VII:152a) şeklindeki
tırdığı bir ormanda bataklıklardan, don- itirafını yazarak; yapabileceği en büyük
muş nehirlerden geçilerek yapılan bir sihir “gurk gurk” şeklinde sesler çıka-
yolculuğun (VIII:192a-b) ardından sah- ran bir tavuğa dönüşmek olan cadının,
neye çıkar. Tatarlar havadaki değişimin insan karşısındaki güçsüzlüğünü alaycı
sihirden kaynaklandığını hemen anlar- bir şekilde anlatarak; havaya sözünü
lar. Büyücü, korkulması gereken değil; geçirse de bir Osmanlı paşası karşısında
aksine korkan bir olağanüstü yaratıktır. korkan büyücünün ayinini, yaptığı hare-
Paşaya “Bana zararın dokunmaz değil ketleri parodileştirerek anlatır. Üstelik
mi” sorusunu soran büyücünün, büyü son anlatıda, nehri geçerken Kuran’dan
esnasında yaptıklarını ise Evliyâ parodi- sureler okuyan ve Evliyâ’nın mutaas-
leştirerek anlatır. sıp olduklarını vurguladığı kimselerden
Cadı, vampir, büyücü anlatılarında- bazıları suya düşerek boğulur. Miza-
ki temel bir unsurun, korkunun, Evliyâ hın gücüne sığınan Evliyâ, bu sayede
Çelebi’nin söz konusu anlatılarında yer Seyahatnâme’de sıkça eleştirdiği bağnaz
almadığı söylenebilir. Pertev Naili Bo- kişileri dualar okurken nehrin buzlu su-
ratav, halk geleneğinde bu gibi yara- larına göndermiştir.
tıkların insanlara verdikleri zarara ve Üzerinde durulması gereken son
onlardan sakınmak için yapılması gere- bir nokta da Evliyâ’nın eserinde çok
kenlere dair yerel inançlara yer verdiği, sık atıfta bulunduğu İskendernâme,
Türk folkloründe tabiatüstü varlıklar Battalnâme, Saltuknâme gibi epik an-

70 http://www.millifolklor.com
Millî Folklor, 2011, Yıl 23, Sayı 92

latılara ilişkindir. Metin And, Min- Evliyâ’nın olaylara uygun atmosferi oku-
yatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası ra/dinleyiciye verdiği görülmüştür. Halk
kitabında olağanüstü yaratıklara yer geleneğinde yer alan cadı ve büyücüler-
verir. Ancak cadı söz konusu olduğunda den farklı olarak Evliyâ’nın gördüğünü
örnek verdiği üç kitabın; İskendernâme, söylediği olağanüstü yaratıkları parodi-
Battalnâme, ve Saltuknâme (67-69) ol- leştirerek eserine yerleştirdiği sonucuna
ması, Evliyâ’nın kültürel dünyasında varılmıştır. Evliyâ Çelebi, durağan anla-
önemli yer etmiş bu anlatılardaki cadı tıyı nasıl renklendireceğini bilen, “ben”
hikâyeleri ile Seyahatnâme’dekilerin anlatıcının ve mizahın gücünü erken
karşılaştırılmasını gerekli kılar. Fetih- keşfetmiş bir yazardır.
lerle, savaşlarla dolu bu epik anlatılarda
İskender, ölümsüzlük suyunu bulmak KAYNAKÇA
And, Metin. Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitolog-
için çıktığı yolculukta cadılar ülkesinden yası. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010.
geçer. Battal Gazi ve Sarı Saltuk, cadı- Aycibin, Zeynep. “Osmanlı Devleti’nde Cadılar Üze-
lar ve büyücülerle savaşır. Evliyâ’nın rine Bir Değerlendirme”. Ankara Üniversitesi
Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Dergisi
yukarıda incelenen üç anlatısında da 24 ( 2008): 55-70.
kendisinin anlatacağı bir savaş, fetih Bacqué-Grammont, Jean-Louis “Evliyâ Çelebi
yokken bu kahramanları andığı görülür. Seyahatnâmesi’nde Büyü”. Çağının Sıradışı
Yazarı Evliyâ Çelebi. Haz. Nuran Tezcan. YKY
Yapılan göndermelerde; üçüncü ciltte 2009.
Battal ve Saltuk, yedinci ciltte İskender Boratav, Pertev Naili. 100 Soruda Türk Folkloru.
hâkimdir. Çalıkkavak’ta cadılardan iki İstanbul: Gerçek Yayınevi, 1984.
Dankoff, Robert. Seyyah-ı Âlem Evliyâ Çelebi’nin
varak önce Sarı Saltuk’un kerametleri Dünyaya Bakışı. Çev. Müfit Günay. İstanbul:
anlatılır (III:128a). Çerkez oburlarından Yapı Kredi Yayınları, 2010.
hemen sonraki varakta da İskender’in Dedes, Yorgos. Battalname. Doğu Dilleri ve Edebiya-
tının Kaynakları 33. Cambridge: Harvard Üni-
sedd-i Yecüc, tılsımlı mağara gibi versitesi Yayınları, 1996.
hikâyelerine gönderme bulunmaktadır Dülger, Elif. “Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’ndeki
(VII:153b-159b). Kendi çağının öncesine Büyü, Sihir ve Falın Halkbilimi Açısından De-
ğerlendirilmesi”. Selçuk Üniversitesi Sosyal
ait bu metinlerden alıntıladığı olağanüs- Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi, 2006.
tü olayların anlatımı ile kendisinin ya- Düzdağ, M. Ertuğrul. Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi
şadıklarının anlatımı farklıdır. Eskiye Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı. İstan-
bul: Enderun Kitabevi, 1972.
ait olanı tarihî gerçeklik gibi anlatır ve Ebû’l Hayr-ı Rûmi. Saltuk-Nâme I. Haz.Şükrü
“hakikât” olduklarını söyler. Kendi ba- Halûk Akalın. Ankara:Kültür Bakanlığı Yayın-
şına gelenlerin ise; gerçekliğini vurgu- ları, 1988.
Evliyâ Çelebi b.Derviş Mehemmed Zilli. Evliyâ Çele-
lamakla beraber anlatıma kattığı parodi bi Seyahatnâmesi C.3.Haz. Seyit Ali Kahraman,
unsurları ile doğruluklarını şüpheli hâle Yücel Dağlı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları,
getirir. Evliyâ bu ikiliği birarada kulla- 2001.
––– Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi C.7. Haz. Robert
narak kendisine özgü bir üslup yarat- Dankoff, Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı.
mıştır. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003.
Üç anlatının da Evliyâ’nın görevin- ––– Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi C.8.Haz. Robert
Dankoff, Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı.
den azledilmiş kişilere eşlik ederken; İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003.
klişe ve kalıp ifadelerle birbirine benzer Yerasimos, Stefanos. “Türklerin Kafkasları: Egzo-
köy, kasaba, kale, nehirleri anlattıktan tizmle Jeopolitik Arasında II”. Çev. İrvem Kes-
kinoğlu. Toplumsal Tarih 37 (1997): 7-13.
sonra, okuyucu/dinleyici için kurgu-
da oluşan tekdüzeliği kıran bir olağa-
nüstülük yarattığı, anlatılardan önce

http://www.millifolklor.com 71

You might also like