You are on page 1of 319

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI

ÖZEL STATÜLÜ BİR ANONİM ŞİRKET TÜRÜ OLARAK


TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI

Yüksek Lisans Tezi

Şebnem ÖZBEK UYGUN

Ankara 2019
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI

ÖZEL STATÜLÜ BİR ANONİM ŞİRKET TÜRÜ OLARAK


TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI

Yüksek Lisans Tezi

Şebnem ÖZBEK UYGUN


94911914

Tez Danışmanı
Prof. Dr. Feyzan Hayal ŞEHİRALİ ÇELİK

Ankara 2019
İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... II

KISALTMALAR ......................................................................................................... XII

GİRİŞ ................................................................................................................................1

I. KONU VE AMAÇ........................................................................................................1

II. KAPSAM VE İNCELEME PLANI ..........................................................................3

BİRİNCİ BÖLÜM
GENEL OLARAK MERKEZ BANKACILIĞI VE
TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI’NA İLİŞKİN TEMEL
HUKUKİ ÇERÇEVE
I. GENEL OLARAK .......................................................................................................5

A. Merkez Bankacılığı .................................................................................................. 5

B. Merkez Bankalarının Doğuşu ................................................................................ 12

C. Merkez Bankası Kurulması Düşüncesinin Gelişmesi ............................................ 15

II. ÜLKEMİZDE MERKEZ BANKACILIĞI ...........................................................16

A. Cumhuriyet Öncesi Dönem.................................................................................... 16

B. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Kuruluşu .............................................. 21

III. MERKEZ BANKASI’NIN HUKUKİ YAPISI.....................................................25

A. Hukuki Yapısı ........................................................................................................ 25

B. Anonim Şirket Yapısının Tercih Nedeni................................................................ 29

C. Merkez Bankası’nın Anonim Şirket Oluşuyla Bağımsızlığı Arasındaki İlişki ...... 30

D. Anonim Şirket Yapısı Dışındaki Seçenekler ......................................................... 33

IV. MERKEZ BANKASI’NIN TÂBİ OLDUĞU MEVZUAT ..................................36

A. Merkez Bankası’nın İlk Kuruluş Kanunu ve Esas Sözleşmesi .............................. 36

1. 1715 Sayılı Mülga Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ..................... 36

II
2. Merkez Bankası’nın İlk Esas Sözleşmesi ............................................................ 38

B. Merkez Bankası’nın İkinci Kanunu ve Esas Sözleşmesi ....................................... 39

1. 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ................................ 39

2. Merkez Bankası’nın Yürürlükteki Esas Sözleşmesi ........................................... 41

C. Merkez Bankası’nın Bankacılık Kanunu Karşısındaki Durumu............................ 43

1. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Öncesinde ......................................................... 43

2. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Döneminde ....................................................... 44

D. Merkez Bankası’nın Sermaye Piyasası Kanunu’na Tâbi Olup Olmadığı .............. 45

E. TTK Hükümlerinin Merkez Bankası Hakkında Uygulanabilirliği ........................ 47

1. 1211 Sayılı Kanun ile TTK Arasındaki Özel Kanun - Genel Kanun İlişkisi ...... 47

2. TTK m. 330 Kapsamında Değerlendirme ........................................................... 48

3. Özel Hükümlerin TTK’ya Uygun veya Aykırı Olması Halleri ........................... 51

İKİNCİ BÖLÜM
MERKEZ BANKASI’NIN TEMEL YAPISAL ÖZELLİKLERİ
I. UNVANI......................................................................................................................54

II. AMAÇ VE KONUSU ...............................................................................................57

A. Merkez Bankası’nın İşletme Konusu – Amaç, Görev ve Yetkileri ....................... 57

B. TTK m. 331 ile Öngörülen Amaç ve Konu Unsurları ........................................... 59

C. Bir Ticari İşletmenin İşletilmesi Olgusu ................................................................ 61

III. ESAS SÖZLEŞMESİ..............................................................................................63

A. Kabul Usulü ve Niteliği ......................................................................................... 63

B. İçeriği ..................................................................................................................... 64

1. Banka Esas Mukavelesi’nde Yer Alan Hükümler ............................................... 64

2. 1211 Sayılı Kanun’da Olmayıp Banka Esas Mukavelesi’nde Yer Alan Hükümler . 66

3. Banka Esas Mukavelesi’nde Yapılacak Düzenlemelerin Sınırı .......................... 67


III
C. Banka Esas Mukavelesi’nin Değiştirilmesi ........................................................... 71

1. 1211 Sayılı Kanun’da Öngörülen Usul ............................................................... 71

2. Banka Esas Mukavelesi Değişikliği İçin İzin Alınması ...................................... 75

a) Ticaret Bakanlığı İzni ....................................................................................... 75

b) Ticaret Bakanlığı Dışındaki Kamu Kurumlarından İzin Alınması ................... 77

IV. SERMAYE VE PAY SAHİPLİĞİ YAPISI ..........................................................79

A. Sermaye Yapısı ...................................................................................................... 79

1. Banka’nın Sermaye Tutarı................................................................................... 79

2. Banka’nın Sermayesinin TTK Hükümleri Açısından Değerlendirilmesi ........... 81

3. Banka’nın Sermayesinin Simgesel Niteliği ......................................................... 83

4. Sermayenin İşlevleri Yönünden Banka’nın Sermayesi ....................................... 85

5. Banka’nın Sermayesi ile Bağımsızlığı Arasındaki İlişki..................................... 87

6. Banka’nın Sermayesinin Artırılması ................................................................... 89

B. Pay Sahipliği Yapısı ............................................................................................... 90

1. Banka’nın Payları ................................................................................................ 90

2. Banka’nın Pay Sahipleri ...................................................................................... 92

3. Pay Senetlerinin Sınıfları..................................................................................... 93

a) (A) Sınıfı Pay Senetleri ..................................................................................... 94

b) (B) Sınıfı Pay Senetleri ..................................................................................... 95

c) (C) Sınıfı Pay Senetleri ..................................................................................... 98

d) (D) Sınıfı Pay Senetleri................................................................................... 100

4. Payların Devri.................................................................................................... 101

a) 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’ndeki Hükümler .................... 101

aa) Devre İlişkin Esas ve Sınırlamalar .......................................................... 101

IV
bb) Sınıf Değişikliği ...................................................................................... 102

cc) Devre İlişkin Kuralların Sınıf Değişikliği Hükmü ile Bağlantısı ............ 104

b) TTK’da Öngörülen Sistem ............................................................................. 107

c) TTK’da Öngörülen Sistem Işığında Banka Esas Mukavelesi’ndeki Bağlam

Hükümlerine Bakış ............................................................................................ 114

C. Merkez Bankası’nın Kârına Dair Hususlar .......................................................... 117

1. Banka’nın Kâr veya Zarar Etmesi ..................................................................... 117

2. Kârın Dağıtılması .............................................................................................. 120

a) Kâr Dağıtımına İlişkin TTK’daki Temel Esaslar ........................................... 120

b) Merkez Bankası’nda Kâr Dağıtım Esasları .................................................... 121

c) Merkez Bankası’ndaki Sistemin TTK Açısından İrdelenmesi ....................... 124

3. Yedek Akçe Uygulaması ................................................................................... 127

a) Merkez Bankası İçin Öngörülen Özel Yedek Akçe Hükmü........................... 127

b) 1211 Sayılı Kanun’daki Yedek Akçelere İlişkin Terminoloji Farklılığı ........ 128

c) Birinci Tertip Yedek Akçe .............................................................................. 129

aa) 7186 Sayılı Kanun Değişikliği Öncesi .................................................... 130

aaa) TTK’dan Daha Yüksek Oranda Birinci Tertip Yedek Akçe Ayrılması . 130

bbb) Birinci Tertip Yedek Akçeler İçin Bir Tavan Tutar Belirlenmemesi 130

bb) 7186 sayılı Kanun Değişikliğinden Sonra .............................................. 131

d) Merkez Bankası’nın İkinci Tertip Yedek Akçesi ........................................... 132

e) 1211 Sayılı Kanun’da Yedek Akçeye Eklenen Unsurların Bulunmaması ..... 133

f) Merkez Bankası’nda Yedek Akçelerin Kullanılması ...................................... 133

aa) 7186 Sayılı Kanun’dan Önceki Durum ................................................... 133

bb) 7186 Sayılı Kanun’la Ortaya Çıkan Durum ............................................ 136

V
4. Kâr Payı Avansı ................................................................................................. 137

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MERKEZ BANKASI’NIN ORGANLARI
I. GENEL OLARAK ...................................................................................................139

II. GENEL KURUL İLE BANKA MECLİSİ ARASINDAKİ İLİŞKİ ..................141

III. GENEL KURUL ...................................................................................................143

A. Oluşumu ............................................................................................................... 143

B. Görev ve Yetkileri ................................................................................................ 145

C. Toplantıları ........................................................................................................... 151

1. Olağan Genel Kurul Toplantıları ....................................................................... 151

2. Olağanüstü Genel Kurul Toplantıları ................................................................ 152

3. Toplantı Yeri ..................................................................................................... 153

4. Toplantı Hazırlıkları .......................................................................................... 154

a) Toplantı Çağrısının Yapılması ........................................................................ 154

aa) Çağrıya ve Gündemi Belirlemeye Yetkili Olanlar .................................. 154

bb) Gündemin Belirlenmesi .......................................................................... 155

cc) Toplantıya Davet ve İlan .......................................................................... 156

b) Genel Kurul’a Katılabilecekler/Hazır Bulunanlar Listesinin Düzenlenmesi . 160

aa) TTK Düzenlemesi ................................................................................... 160

bb) Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler ............................................... 163

c) Pay Sahiplerinin Bilgilendirilmesi .................................................................. 165

aa) TTK Düzenlemesi ................................................................................... 165

bb) Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler ............................................... 166

cc) Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemelerin TTK Açısından İrdelenmesi 168

5. Toplantıya Katılım ............................................................................................ 169


VI
a) Toplantıya Katılma Hakkı Olanlar ................................................................. 169

b) Toplantıya Katılmakla Yükümlü Olanlar ....................................................... 170

c) Bakanlık Temsilcisinin Katılımı ..................................................................... 172

d) Üçüncü Kişilerin Durumu .............................................................................. 174

6. Elektronik Ortamda Katılım .............................................................................. 175

a) TTK Düzenlemesi ........................................................................................... 175

b) Merkez Bankası Açısından Değerlendirme .................................................... 178

7. Genel Kurul Toplantılarında Temsil ................................................................. 179

a) Temsile İlişkin Esaslar .................................................................................... 179

b) Temsil Yetkisinin Tespiti İçin Aranan Belgeler ............................................. 183

8. Toplantının Yapılması ....................................................................................... 185

a) Banka İç Yönergesi ......................................................................................... 186

b) Toplantının Yönetimi ..................................................................................... 188

aa) Toplantı Nisabının (Yeter Sayısının) Tespiti........................................... 188

bb) Toplantının Açılması............................................................................... 190

cc) Toplantı Başkanlığının Oluşumu ............................................................. 191

dd) Gündemin Görüşülmesi .......................................................................... 193

c) Oy Kullanmaya İlişkin Hususlar ..................................................................... 195

aa) Oy Hakkı ................................................................................................. 195

bb) Oyda İmtiyaz ........................................................................................... 199

cc) Oy Kullanma Usulü ................................................................................. 200

d) Karar Aşaması ................................................................................................ 201

aa) Karar Yeter Sayısı ................................................................................... 201

bb) Esas Sözleşme Değişikliğinde Yeter Sayı............................................... 202

VII
cc) Görüşmeler ve Karar Alınması ................................................................ 205

d) Tutanak Düzenlenmesi ................................................................................... 205

e) Alınan Kararların Etkisi .................................................................................. 207

9. Toplantıdan Sonra Yapılması Gerekenler ......................................................... 207

IV. BANKA MECLİSİ ................................................................................................208

A. Banka Meclisi’nin Oluşumu ................................................................................ 209

1. Banka Meclisi Üyelerinin Sayısı ....................................................................... 209

2. Seçime/Atamaya Yetkili Organ......................................................................... 209

a) Temel Kural: Genel Kurul Tarafından Seçilme .............................................. 209

b) Kamu Tüzel Kişilerinin Üye Seçmesi ............................................................ 212

3. Banka Meclisi Üyelerinin Nitelikleri ................................................................ 213

a) Ehliyet Koşulu ................................................................................................ 213

b) Gerekli Diğer Nitelikler .................................................................................. 213

aa) TTK Açısından ........................................................................................ 213

bb) Merkez Bankası’ndaki Durum ................................................................ 214

aaa) Genel Olarak ...................................................................................... 214

bbb) Başka Görev ve İş Yasağı ................................................................. 214

c) Seçilme Engellerinin Bulunmaması ................................................................ 217

d) Tüzel Kişilerin Banka Meclisi Üyeliği ........................................................... 218

4. Görev Süresi ve Yeniden Seçim ........................................................................ 219

B. Banka Meclisi’nin Görev ve Yetkileri ................................................................. 222

C. Yönetim ve Yönetimin Devri (Yetki Devri) ........................................................ 226

1. TTK Düzenlemesi ............................................................................................. 226

a) Genel Olarak Yönetim .................................................................................... 226

VIII
b) Yönetimin Devri Kavramı .............................................................................. 226

c) Devrin Şartları ................................................................................................. 227

2. Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler ......................................................... 227

a) Genel Olarak ................................................................................................... 227

b) TTK’da Öngörülen Devir Şartlarından Hareketle Merkez Bankası Özelinde

Yönetimin Devri ................................................................................................ 228

aa) Devre İzin Veren Esas Sözleşme Hükmü ................................................ 228

bb) Yönetim Kurulu Tarafından Kabul Edilen Bir İç Yönerge ..................... 231

cc) Devre Konu Görev ve Yetkilerin Devir Yasağı Kapsamına Girmemesi . 234

c) Yetki Devri Halinde Banka Meclisi Üyelerinin Sorumluluğu ........................ 235

D. Temsil Yetkisi ve Devri ....................................................................................... 236

1. TTK Düzenlemesi ............................................................................................. 236

2. Merkez Bankası’ndaki Durum .......................................................................... 237

E. Karar Alma Usulleri ............................................................................................. 238

1. Toplantı Yapılması Suretiyle Karar Alınması ................................................... 238

a) Fiziki veya Elektronik Ortamda Katılım ........................................................ 238

b) Toplantı Zamanı ve Çağrısı ............................................................................ 240

c) Toplantı Yeri ................................................................................................... 241

d) Toplantı ve Karar Yeter Sayıları .................................................................... 241

e) Oy Kullanma ve Karar Almaya İlişkin Kurallar ............................................. 242

f) Müzakerelere Katılma Yasağı ......................................................................... 244

2. Elden Dolaştırma Yoluyla Karar Alınması ....................................................... 245

E. Banka Meclisi Üyelerinin Temel Hakları ............................................................ 246

1. Kişisel Haklar .................................................................................................... 246

IX
a) Toplantılara Katılma Hakkı ............................................................................ 246

b) Toplantı Yapılmasını Talep ve Gündem Düzenleme Hakkı .......................... 246

c) Genel Kurul Kararlarının İptalini Talep Hakkı ............................................... 247

d) Bilgi Alma ve İnceleme Hakkı ....................................................................... 248

2. Mali Haklar........................................................................................................ 249

F. Banka Meclisi Üyelerinin Temel Yükümlülükleri ............................................... 250

1. Yönetime ve Toplantılara Katılma .................................................................... 250

2. Gözetim Yükümü .............................................................................................. 250

3. Özen ve Bağlılık Yükümlülüğü ......................................................................... 251

G. Banka Meclisi Üyeliğinin Sona Ermesi ............................................................... 252

1. Görevden Alma (Azil) ....................................................................................... 252

2. İstifa ................................................................................................................... 254

3. Kendiliğinden Sona Erme ................................................................................. 255

4. Görev Süresinin Bitimi ...................................................................................... 256

V. DENETLEME KURULU ......................................................................................257

A. TTK Öncesindeki Yapı ........................................................................................ 257

1. Genel Olarak ...................................................................................................... 257

2. Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler ......................................................... 259

B. TTK’nın Yürürlüğüyle Başlayan Dönem............................................................. 261

1. Genel Olarak ...................................................................................................... 261

2. 1211 Sayılı Kanun’da Yapılan Değişiklik ......................................................... 263

3. Denetleme Kurulu’nu Kaldırmaya Yönelik 1211 Sayılı Kanun Değişikliği

Girişimi ................................................................................................................. 264

4. Merkez Bankası’ndaki Mevcut Durum ............................................................. 265

X
a) Denetleme Kurulu’nun Oluşumu - Üyelerin Sayısı, Gerekli Nitelikleri ve

Seçimi ................................................................................................................ 265

b) Üyelerin Görev Süresi .................................................................................... 266

aa) Genel Kural ............................................................................................. 266

bb) Kooptasyonla Seçilen Üyenin Genel Kurul’un Bilgisine Sunulmasından

Sonra Genel Kurul’ca Seçilecek Üyenin Görev Süresi ................................. 266

c) Üyelerin Mali Hakları ..................................................................................... 267

d) Üyelerin Görev ve Sorumlulukları ile Yükümlülükleri .................................. 268

aa) Görev ve Sorumlulukları ......................................................................... 268

bb) Üyelerin Başka İşte Çalışma Yasağı ....................................................... 269

cc) Sır Saklama Yükümlülükleri ve Sorumlulukları ...................................... 270

SONUÇ .........................................................................................................................271

KAYNAKÇA................................................................................................................285

TEZ ÖZETİ .................................................................................................................302

ABSTRACT .................................................................................................................303

XI
KISALTMALAR

AÜSBF : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

BATİDER : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi

BDDK : Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu

BİO : Bağımsız İdari Otorite

BIS : Bank for International Settlements

bkz. : Bakınız

C. : Cilt

c. : Cümle

Çev. : Çeviren

Derl. : Derleyen

dn. : dipnot

ECB : European Central Bank

Ed. : Edited by

EGKS : Elektronik Genel Kurul Sistemi

ESCB : European System of Central Banks

eTTK : 29 Haziran 1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu

FED : Federal Rezerv Sistemi

Hacettepe HFD : Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi

İsv. BK : İsviçre Borçlar Kanunu

KHK : Kanun Hükmünde Kararname


XII
Kr. : Kuruş

m. : madde

MKK : Merkezi Kayıt Kuruluşu

Nr. : Number/Numara

örn. : Örneğin

s. : Sayfa

S. : Sayı

SerPKanunu : 6 Aralık 2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu

SPK : Sermaye Piyasası Kurulu

T. : Tarih

TBB : Türkiye Barolar Birliği

TBK : 11 Ocak 2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TCMB : Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

TL : Türk Lirası

TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

TTK : 13 Ocak 2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu

vb. : ve benzeri

vd. : ve devamı

Y. : Yıl

XIII
GİRİŞ

I. KONU VE AMAÇ

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası1, “11 Haziran 1930 tarihli ve 1715 sayılı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu”2 ile anonim şirket olarak kurulmuş ve

buna uygun olarak örgütlenmiştir. Banka’nın bu yapısı ikinci kuruluş kanunu olan “14

Ocak 1970 tarihli ve 1211 sayılı Kanun”da3 da korunmuştur. Anonim şirket olmasının

bir gereği ve sonucu olarak Merkez Bankası da belirlenmiş bir sermaye ile kurulmuştur;

bir esas sözleşmesi, pay sahipleri vardır. Organları da, ticaret hukukunda anonim şirketler

için kanunen zorunlu olan organ yapısı dikkate alınarak belirlenmiştir. Buna göre diğer

anonim şirketlerde olduğu gibi Banka’nın da Genel Kurulu ve yönetim kuruluna karşılık

gelen Banka Meclisi bulunmaktadır.

Diğer yandan, bir “merkez bankası” olması dolayısıyla Banka’ya çeşitli kamusal

görevler yüklenmiş, kamu hukuku alanına özgü yetkiler tanınmıştır. Üstelik bu özgün ve

karmaşık yapı, bağımsızlık kavramıyla da doğrudan bağlantılı görülmüştür. Öyle ki,

Merkez Bankası’nın asli faaliyet konusu ve görevi, para politikasının belirlenmesi ve

yürütülmesidir. Banka’nın temel amacı da “fiyat istikrarını sağlamak”tır. “Finansal

istikrar”ın temini ise Banka’nın ikincil, destekleyici amacı olarak öngörülmüş; bu

1
Çalışmanın devamında yerine göre, tam unvanıyla veya “Merkez Bankası”, “Banka” ya
da “TCMB” olarak anılacaktır.
2
RG, T. 30 Haziran 1930, S. 1533. Çalışmanın devamında “1715 sayılı Kanun” olarak
anılacaktır.
3
RG, T. 26 Ocak 1970, S. 13409. Çalışmanın devamında “1211 sayılı Kanun” olarak
anılacaktır.
1
doğrultuda Banka, “finansal sistemde istikrarı sağlayıcı, para ve döviz piyasaları ile ilgili

düzenleyici tedbirleri almak”la görevli ve yetkili kılınmıştır. Öte yandan, “banknot

basma ve ihraç yetkisi” münhasıran Merkez Bankası’na aittir. Banka’nın bir diğer görevi

de “döviz kuru rejimini Hükûmet ile birlikte belirlemek ve uygulamak”tır. “Ülke altın ve

döviz rezervlerini yönetmek”, “Türk Lirasının hacim ve tedavülünü düzenlemek”,

“ödeme sistemleri kurmak ve bu sistemlerin kesintisiz işlemesini sağlamak” da Merkez

Bankası’nın bu kamusal görev ve yetkileri arasında sayılabilir.

İşte bu görev ve yetkileri dolayısıyla Merkez Bankası’nın işlemlerinin önemli bir

kısmı kamu hukuku, daha somut bir ifadeyle idare hukuku karakterlidir; “tek yanlı hukuki

sonuç doğurur” niteliktedir. Bu durumun olağan ve zorunlu sonucu olarak da Merkez

Bankası birçok uygulaması bakımından bir idare hukuku süjesidir. Görülmektedir ki,

Banka’nın, kendisine yüklenen kamusal görev ve yetkilerin de gerektirdiği, özel statülü

bir anonim şirket olarak sınıflandırılması sonucuna götüren kendine özgü (sui generis)

bir yapısı bulunmaktadır.

Merkez Bankası’nı konu edinen hukuki çalışmalar da Banka’nın değinilen özgün

hukuki statüsünün belirlenmesine ve tartışılmasına yönelmiştir. Bu çerçevede Merkez

Bankası’nın bir anonim şirket olarak nitelendirilmesinin ve 1211 sayılı Kanun’da hüküm

bulunmayan hallerde anonim şirketler hukukuna tâbi kılınmasının sonuçları bir anlamda

ihmal edilmiştir. Oysa Merkez Bankası, konunun salt ticaret hukuku boyutuyla da

incelenmesini gerektiren özellikler göstermektedir.

İşte bu çalışma münhasıran, Merkez Bankası’nın Kanun Koyucu tarafından

anonim şirket olarak kurulmasının hukuki nedenleri, sonuçları ve etkileri, bu bağlamda

da özellikle Banka’nın özel statülü bir anonim şirket oluşuna temel teşkil eden yönleri

2
üzerinde durmayı amaçlamaktadır. Merkez Bankası’nın hukuki yapısı tartışmasına ise

sadece konunun gerektirdiği ölçüde değinilmekle yetinilmektedir. Daha somut bir

ifadeyle, çalışmanın konusu idare hukuku süjesi Merkez Bankası değil, anonim şirket

Merkez Bankası olacaktır.

II. KAPSAM VE İNCELEME PLANI

Çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde; öncelikle, merkez

bankacılığı kavramı ve işlevleri üzerinde durulmakta; merkez bankalarının ortaya çıkışı

konusunun yanı sıra ülkemizde merkez bankacılığının gelişimi “Cumhuriyet öncesi

dönem” ve “Merkez Bankası’nın kuruluşu” başlıkları dâhilinde ele alınmaktadır.

Ardından Merkez Bankası’nın hukuki yapısı hakkında bilgi verilmekte ve daha sonra da

Banka’nın tâbi bulunduğu düzenlemeler ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda

çalışmanın konusu açısından özellikle “özel kanunla kurulan bir anonim şirket” olan

Merkez Bankası’nın kendi mevzuatının “13 Ocak 2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret

Kanunu”4 karşısındaki durumu önem taşımaktadır.

İkinci bölüm, Merkez Bankası’nın ticaret hukuku açısından temel yapısal

özelliklerine ayrılmıştır. Bu bölümde, Banka’nın unvanı, işletme konusu, amaç, görev ve

yetkileri ticaret hukuku kuralları ışığında ele alınmakta; Merkez Bankası esas

sözleşmesinin kabulü ve yürürlüğe girmesi, niteliği, değiştirilmesi incelenmekte,

TTK’dan ayrılan yönlerine işaret edilmektedir. Yine bu bölümde irdelenen konular

arasında Banka’nın sermaye ve pay sahipliği yapısı da yer almaktadır. Bu çerçevede

Banka’nın sermayesi ile TTK arasındaki ilişki, sermayenin simgesel niteliği gibi hususlar

4
RG, T. 14 Şubat 2011, S. 27846. Çalışmanın devamında “TTK” olarak anılacaktır.
3
açıklanmakta; Banka’nın pay sahipleri, pay senetlerinin sınıfları, payların devri konuları

Merkez Bankası bünyesinde özellik arz eden hususlara odaklanılarak

değerlendirilmektedir. Bu bölümde son olarak, Banka’nın kâr elde etme amacı taşıyıp

taşımadığı da irdelenerek Merkez Bankası’ndaki kâr dağıtım ve yedek akçe düzeni yine

TTK hükümleri ışığında ortaya konulmaya çalışılmaktadır.

Üçüncü bölüm ise Merkez Bankası’nın organlarına tahsis edilmiştir. Bununla

birlikte, çalışmanın konusu gereğince yalnızca, Banka’nın anonim şirketler hukukuyla

bağlantılı organları olan “Genel Kurul”, “Yönetim Kurulu” ve “Denetleme Kurulu” ele

alınmaktadır. Anonim şirketler hukukundan kaynaklanmayan ve merkez bankacılığına

has kamusal görev ve yetkileri dolayısıyla sadece Merkez Bankası’na özgü organlar olan

“Başkanlık”, “Yönetim Komitesi” ve “Para Politikası Kurulu” ise esas itibarıyla

çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur. Bunlara sadece, konu bütünlüğü bakımından

gerektiği takdirde ve gereken ölçüde değinilmektedir. Banka’nın organları incelenirken

de bütün yönleriyle ele alındıkları genel ve ayrıntılı bir açıklama yapılması değil, TTK

karşısında özellik gösteren yönlerine işaret edilmesi amaçlanmaktadır.

4
BİRİNCİ BÖLÜM

GENEL OLARAK MERKEZ BANKACILIĞI VE

TÜRKİYE CUMHURİYET MERKEZ BANKASI’NA İLİŞKİN

TEMEL HUKUKİ ÇERÇEVE

I. GENEL OLARAK

A. Merkez Bankacılığı

Merkez bankacılığının ekonomik hayattaki önemini gözler önüne sermek

bakımından, Samuelson’un “merkez bankalarının ateş ve tekerlekle birlikte insanlık

tarihinin en önemli üç buluşundan biri olduğu” yönündeki değerlendirmesi kayda

değerdir.5 Bu abartılı tespitin merkez bankalarının ülkelerin ekonomisinde oynadığı kilit

role dikkat çekmek amacını taşıdığı açıktır. Gerçekten de günümüzde merkez bankaları,

para politikalarını6 ekonominin reel ihtiyaçlarına göre düzenlemeleri7 ve yürütmeleri

5
SAMUELSON, Paul Anthony: İktisat, (Çev.: DEMİRGİL, Demir), Ankara, 1970, s.
346.
6
Para politikası kavramı için bkz. örn. LASTRA, Rosa M.: International Financial and
Monetary Law, Second Edition, Oxford, Oxford Universiy Press, 2015, (Anılış: Financial
and Monetary Law), s. 37-38, Lastra, para politikasının, para otoriteleri tarafından para
ve kredi arz ve maliyetlerini etkilemek için gerçekleştirilen işlemleri ifade ettiğini,
genellikle merkez bankası kanunlarında bu kavramın hukuki bir tanımının yapılmadığını,
çoğu merkez bankası kanununda yalnızca bankanın para politikasından sorumlu olduğu
hükme bağlanıp para politikası amaç ve araçlarının belirlenmesiyle yetinildiğini
belirtmektedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası özelinde de durum böyledir.
7
Buna dair bkz. örn. GIANVITI, François: “The Objectives of Central Banks”,
International Monetary and Financial Law: The Global Crisis, (Ed. GIOVANOLI,
5
dolayısıyla ülke ekonomisinde müstesna ve vazgeçilemez bir görev yerine

getirmektedirler.8 Monteagudo, merkez bankalarının varlık sebebinin (raison d’etre),

kolektif yaşamın en önemli unsurlarından biri olan “para” olduğunu ifade etmektedir.9

Tek başına bu değerlendirmenin dahi merkez bankalarının önemini açıklar nitelikte

olduğunu söylemek mümkündür.

Öğretide; merkez bankalarının, finansal sistemin ve piyasaların merkezinde

olduğu10, para ve bankacılık konularında diğer bankaların merkezini oluşturduğu

belirtilmekte ve merkez bankaları için “bankaların bankası” nitelendirmesi

yapılmaktadır11. Bununla birlikte bu şekilde nitelendirilmelerine karşın amaçları arasında

Mario/DEVOS, Diego), Oxford, Oxford Universiy Press, 2009, s. 449, 482; ÖÇAL,
Tezer/ÇOLAK, Ö. Faruk: Para Teori ve Politika, İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım, 1999,
s. 29.
8
Bu konuda bkz. ZARAKOLU, Avni: Bankacılar İçin Merkez Bankacılığı Bilgisi,
Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1988, s. 1.
9
MONTEAGUDO, Manuel: “Neutrality of Money and Central Bank Independence”,
International Monetary and Financial Law: The Global Crisis, (Ed. GIOVANOLI,
Mario/DEVOS, Diego), Oxford, Oxford Universiy Press, 2009, s. 484.
10
BAKIR, Caner: Merkezdeki Banka, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve
Uluslararası Bir Karşılaştırma, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ağustos
2007, s. 3.
11
Bu nitelendirme için bkz. örn. ALPTÜRK, Nevzat: Merkez Bankacılığı, Ankara,
Türkiye Bankalar Birliği Yayını, Mayıs 1972, s. 14; DİLEYİCİ, Dilek: Parasal
Disiplinin Sağlanmasında “Merkez Bankası Özerkliği” ve Diğer Alternatif Öneriler,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, 1997, s. 43;
HAWTREY, Ralph George: Merkez Bankacılığında İdare Sanatı, (Çev.: SİNAPLI,
6
“kâr etmek” bulunmadığından12, merkez bankalarının ticari bankacılık faaliyeti yürüten,

klasik anlamda birer “banka” olmadıklarını belirtmek gerekir.

Günümüzde esas itibarıyla her ülkenin bir merkez bankası vardır.13 Bu bankaların

görev ve yetkileri mevcut koşullara göre zaman zaman değişkenlik gösterebilmekte14 ise

de, Avrupa Merkez Bankaları Sistemi (ESCB-European System of Central Banks) ve

Mahmut Nedim), Ankara, 1936, s. 3; LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 45 vd.;
TELMAN, Ö. Turgut: Merkez Bankalarının Bağımsızlığı, İstanbul, 1994, s. 31.
12
ALPTÜRK, s. 27; GIANVITI, s. 450; UYGUN, Mehmet Şerif: Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri ve Avrupa Merkez Bankası ile
Karşılaştırılması, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 2008,
(Anılış: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri), s. 8.

Ayrıca, para politikasının etkili olarak uygulanmasının, bireysel ve sektörel menfaatlerin


makro ekonomik menfaatler karşısında ikincil konuma itilmesini gerektirdiği ve bu
ihtiyacın kâr amaçlı bir yapı tarafından karşılanamadığı, böylelikle merkez bankalarının
kâr amacı güden kuruluşlar olmamaları gereksiniminin doğduğu konusunda bkz.
LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 39.
13
Ülke merkez bankaları hakkında geniş bilgi için bkz. https://www.bis.org, (Central
bank hub, Central bank and monetary authority websites), (Erişim Tarihi: 5 Haziran
2019).
14
Özellikle Avrupa’daki merkez bankalarının amaç ve görevlerinde günün koşullarına
bağlı olarak gerçekleşen değişiklikler ile ilgili olarak bkz. SAINZ DE VICUNA,
Antonio: “An Institutional Theory of Money”, International Monetary and Financial
Law: The Global Crisis, (Ed. GIOVANOLI, Mario/DEVOS, Diego), Oxford, Oxford
Universiy Press, 2009, s. 524-527. Merkez bankası faaliyet ve görevlerine ilişkin listenin
açık uçlu ve dinamik olduğu yönünde ve ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz. LASTRA:
Financial and Monetary Law, s. 32.
7
Avrupa Merkez Bankası (ECB-European Central Bank)15, Uluslararası Ödemeler

Bankası (BIS-Bank for International Settlements)16, Uluslararası Para Fonu (IMF-

International Monetary Fund)17 gibi uluslararası veya uluslarüstü finans kuruluşlarınca

yürütülen görev ve faaliyetlerin ve ilgili düzenlemelerin de yönlendirmesiyle yaygın

15
Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın 282 (1). maddesi uyarınca ECB ve
Birlik üyesi devletlerin ulusal merkez bankaları, ESCB’yi oluşturur. ESCB ve ECB’nin
görev ve faaliyetlerini Birlik Antlaşmaları ve ESCB ve ECB Statüsü Hakkında 4 No.lu
Protokol hükümlerine uygun olarak yerine getirmeleri öngörülmüştür. Dolayısıyla Birlik
üyesi devletlerin merkez bankalarının görev ve yetkileri bakımından bir yeknesaklık söz
konusudur. Antlaşma ve 4 No.lu Protokol için bkz. https://www.ecb.europa.eu, (About,
Legal Framework), (Erişim Tarihi: 6 Haziran 2019).

Bu konuda Smits de hukuki statüleri ne şekilde olursa olsun, ulusal merkez bankalarının
kanunlarının (özelikle bağımsızlık açısından) Topluluk hukukunun gereklilikleriyle
uyumlu olması gerektiğini belirtmektedir, SMITS, Rene: “Central Bank Independence
and Accountability in the Light of EMU”, International Monetary Law: Issues for the
New Millenium, (Ed. GIOVANOLI, Mario), Oxford, Oxford University Press, 2005,
(Anılış: “Central Bank Independence”), s. 248 vd. Ayrıca, ESCB ve ECB’nin görev ve
yetkilerine ilişkin olarak özellikle merkez bankalarının nihai kredi merci işlevi
bakımından bkz. SMITS, Rene: “European Supervisors in the Credit Crisis: Issues of
Competence and Competition”, International Monetary and Financial Law: The Global
Crisis, (Ed. GIOVANOLI, Mario/DEVOS, Diego), Oxford, Oxford University Press,
2009, (Anılış: “European Supervisors”), s. 308-310.
16
Merkez bankaları yönünden uluslararası işbirliğinin geliştirilmesinde ana merkez
konumundaki BIS’in kuruluşu ile görev ve faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz.
SABALOT, Deborah: “International Agreements and Supranational Bodies”, Financial
Services Law, (Ed. WALKER, George/PURVES, Robert), Oxford, Oxford University
Press, 2014, s. 168 vd.
17
IMF’nin görev ve faaliyetleri hakkında geniş bilgi için bkz. SABALOT, s. 160-167.
8
biçimde hemen hemen her ülkede genel kabul gören ve geçerli olan yeknesak merkez

bankacılığı kuralları oluşmuş ve bu kapsamda merkez bankalarına aynı ya da benzer

görev ve yetkiler yüklenmiş bulunmaktadır.

Banknot ihracı18 merkez bankalarının en eski görevlerinden biridir. Bu görevin

merkez bankalarının geleneksel ve belirleyici görevi olduğu söylenebilir.19 Günümüzdeki

uygulamalara göre merkez bankalarının banknot ihracı dışındaki diğer bazı temel

görevlerini; para ve kur politikalarını belirlemek ve uygulamak, milli paranın hacim ve

dolaşımını düzenlemek, devletin haznedarlığını ve mali ajanlığını yapmak, mali ve

ekonomik konularda Hükümete danışmanlık sağlamak, ödeme sistemleri kurmak ve

sağlıklı bir şekilde işlemelerini sağlamak, reeskont ve avans işlemleri yapmak, ülke altın

ve döviz rezervlerini muhafaza etmek ve yönetmek, bankaları ve finans kuruluşlarını

18
Çoğu merkez bankasının madeni para ihraç görevi bulunmamaktadır. Madeni paralar
genellikle Hazine tarafından ihraç edilmektedir. Banknot ihracının merkez bankalarının
tekelinde oluşu ve madeni paraların diğer bir kuruluş tarafından ihraç edilmesiyle ilgili
olarak bkz. örn. LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 34, dn. 14.
19
YILDIRIM, İlyas: Merkez Bankalarının Bağımsızlığı Sorunu ve Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sakarya,
1997, s. 8.

İktisadi egemenliğin sembolü olan para ihraç imtiyazının merkez bankalarının temel
varlık sebebi olduğuna dair bkz. LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 34.
9
düzenlemek ve denetlemek20, nihai kredi merci olarak bankalara ödünç para vermek21,

olarak saymak mümkündür.

Çağdaş merkez bankacılığı anlayışında, merkez bankalarının temel amacı22 “fiyat

istikrarını23 sağlamak”tır. Yaşanan küresel finansal krizler sonrasında ise merkez

bankalarının temel amaç ve görevleri arasına, açıkça ya da dolaylı olarak, finansal

20
Ülkemizde 1999 yılından itibaren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
(BDDK) tarafından yerine getirilen bu görev, Fransa, İngiltere, İtalya gibi diğer bazı
ülkelerde merkez bankası tarafından ifa edilmektedir. Küresel finansal krizler sonrasında
ise merkez bankalarının denetim görev ve yetkilerinde de yaklaşım değişiklikleri söz
konusu olmuştur. Günümüzde makro ihtiyatlı denetim ve mikro ihtiyatlı denetim ayrımına
gidildiği; makro ihtiyatlı denetimin, finansal ve ekonomik sistemin bir bütün olarak
güvenliğine ve sistemik risklerin önlenmesine odaklandığı, mikro ihtiyatlı denetimin ise
münferit finansal kuruluşların günlük denetimiyle meşgul olduğu; makro ihtiyatlı
denetimin merkez bankası görev alanı dışına çıkarılan örnekler bulunduğu konusunda
bkz. LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 48-49.
21
Nihai kredi merci (lender of last resort) kavramı için bkz. örn. SMITS: “European
Supervisors”, s. 307-308; LASTRA, Rosa M.: Legal Foundations of International
Monetary Stability, Oxford, Oxford University Press, 2006, (Anılış: International
Monetary Stability), s. 113 vd.
22
Diğer ülke merkez bankalarının kanunlarında öngörülen temel amaçlarına dair örnekler
için bkz. GIANVITI, s. 454-463.
23
TCMB internet sayfasında fiyat istikrarı, “insanların yatırım, tüketim ve tasarrufa
yönelik kararlarında dikkate almaya gerek duymadıkları ölçüde düşük bir enflasyon
oranı” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://tcmb.gov.tr, (Sıkça
Sorulan Sorular, Para Politikası ve Enflasyon Hedeflemesi), (Erişim Tarihi: 5 Haziran
2019). Ayrıca, fiyat istikrarı kavramı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. GIANVITI, s. 465-
474.
10
istikrarın24 sağlanması da dâhil edilmiştir.25 Merkez bankaları finansal sistemi makro

düzeyde değerlendirmek, finansal istikrarı bozabilecek, sistemi tehdit eden ve sistemik

risk yaratıcı unsurları tespit etmek ve para ve döviz piyasalarına ilişkin gerekli

düzenleyici önlemleri almaktan sorumludurlar.

Merkez bankalarının bu tür kamusal görev ve yetkiler üstlenmiş olmaları, –bazı

ülkelerde kamu kurumu olmayıp payları özel kişilere ait özel hukuk tüzel kişisi statüsünde

bulunmakta iseler dahi– bu bankaların devletle sıkı ilişkiler içinde olmaları ve “Devlet’in

bankası” olarak nitelendirilmeleri26 sonucunu doğurmaktadır.

24
Gianviti, genel kabul görmüş bir tanımı bulunmamakla birlikte geniş anlamda finansal
istikrar kavramının finansal sistemin istikrarı olarak anlaşılabileceğini belirtmektedir.
Ayrıntılı bilgi için bkz. GIANVITI, s. 474 vd. Lastra da merkez bankaları ve düzenleyici
otoriteler için ortak bir amaç niteliğindeki finansal istikrarın genel olarak finansal
sistemin güvenli ve sağlam olması ile ödeme ve mutabakat sistemlerinin istikrarlı
olmasını ifade ettiğini belirtmektedir, LASTRA: International Monetary Stability, s. 302.
Finansal istikrar görevi ve bu kavrama dair tanımlar hakkında ayrıca bkz. BIS, “Central
Bank Governance and Financial Stability”, A Report by A Study Group, (May 2011), s.
32, http://www.bis.org/publ/othp14.pdf, (Erişim Tarihi:15 Eylül 2019).
25
GIANVITI, s. 474. Yaşanan küresel finansal krizler ve bunları izleyen resesyon
nedeniyle finansal istikrar amacına ve büyüme ve istihdamın desteklenmesine daha fazla
önem verildiğine dair bkz. LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 39.
26
Bkz. örn. LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 51; TEKELİ, İlhan/İLKİN,
Selim: Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama: Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını, 1997, s. 1; TELMAN, s.
34; UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 9.
11
B. Merkez Bankalarının Doğuşu

Merkez bankacılığının geçmişi 17. Yüzyıl’a kadar uzanmaktadır. Öyle ki, merkez

bankalarının, ticaret bankalarının kuruluşundan sonraya denk geldiğini ve zaman içinde

bu bankaların şekil değiştirmesiyle ortaya çıktığını söylemek mümkündür.27

17. yüzyılda, devletlerin parasal ihtiyaçlarının artması ve ticaret hacminin

genişlemesi nedeniyle ekonomik faaliyetler artmış, buna bağlı olarak da nakit ihtiyacı

doğmuştur.28 Bu ihtiyacı gidermeye yönelik olarak İsveç’te Stockholm Bankası

tarafından gerçekleştirilen girişim, bu bankanın “dünyanın ilk/en eski emisyon bankası”

unvanıyla anılmasını sağlamıştır.29 O dönemde değişim aracı olarak kullanılan altın,

gümüş gibi değerli madenlerin güvenlik amacıyla ticari bankalara yatırılması,

karşılığında da yatıranlara bankalarca belge (senet) verilmesi şeklinde gerçekleşen

uygulama çerçevesinde bu belgeler zamanla piyasada tedavül etmeye başlamıştır. Zira

belge sahipleri bu belgeleri bankalara iade ederek karşılığı olan değerli madenleri talep

27
ALPTÜRK, s. 13; AKYAZI, Haydar: Merkez Bankacılığı ve Merkez Bankalarının
Bağımsızlığı Sorunu, Türkiye ve ABD Örnek Olayı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Trabzon, 1994, (Anılış: Merkez Bankacılığı), s. 10; MAKİNİST, Zeynep: Merkez
Bankasının Bağımsızlığı Çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ile Avrupa
Merkez Bankası’nın Karşılaştırılması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Ankara, 2005, s. 2. Merkez bankalarının ortaya çıkışı konusunda ayrıca bkz.
MONTEAGUDO, s. 491.
28
IŞKIN, Mehmet: Merkez Bankasının Bağımsızlığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 1997, s. 4.
29
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 10; YILDIRIM, s.
5.
12
etmek yerine, ödeme aracı olarak tedavüle koymayı tercih eder hale gelmişlerdir.

Zamanla bu belgeler banknot olarak adlandırılmıştır.30 İşte Stockholm Bankası, altın ya

da gümüş gibi bir karşılığı bulunmayan belgeleri piyasaya sürmeye ve bunlarla kredi

vermeye başlamıştır.31 1656 yılında ticari banka olarak kurulup, geçirdiği evreler

sonucunda İsveç Merkez Bankası (Sveriges Riksbank) haline gelen bu Banka,32 bazı

yazarlar tarafından da merkez bankalarının ilk örneği olarak kabul edilmektedir.33

İsveç örneğinde olduğu gibi İngiltere’de de altın ya da gümüş gibi bir karşılığı

bulunmayan banknotlar tedavüle konulmuştur. Bazı yazarlara göre de, 1694 yılında bir

anonim şirket olarak kurulan ve emisyon bankası olmanın yanında, diğer bankaların nakit

rezervlerini muhafaza eden ve devletin haznedarlığı gibi bazı görevler de üstlenen

İngiltere Merkez Bankası (Bank of England) ilk merkez bankasıdır.34

30
DÖNMEZ, Leman: Çeşitli Ülke Merkez Bankalarının Yapılarının Karşılaştırılması,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 1996, s. 3.
31
KÖKLÜ, Aziz: Makro İktisat, 3. Baskı, Ankara, S Yayınları, 1984, s. 312.
32
İsveç Merkez Bankası’nın internet sayfasında da bu Banka’nın dünyanın en eski
merkez bankası olduğu belirtilmektedir. 2018 yılında Banka’nın kuruluşunun 350.
yıldönümü kutlanmıştır. Daha fazla bilgi için bkz. http://www.riksbank.se, (Erişim
Tarihi: 6 Haziran 2019).
33
KAYLA, Ziya: Merkez Bankası İşlemleri, Ankara, İktisadi ve Ticari İlimler
Akademisi, 1981, s. 5; ZARAKOLU, s. 6.
34
ALPTÜRK, s. 13; AKYAZI: Merkez Bankacılığı, s. 10; IŞKIN, s. 5; TELMAN, s.
32. Bu bağlamda Lastra, İsveç Merkez Bankası’nın daha önce kurulmuş olmasına karşın,
İngiltere Merkez Bankası’nın tüm merkez bankacılığı sorumluluklarını üstlenen ilk banka
olduğuna dikkat çekmektedir, LASTRA: Financial and Monetary Law, s. 31, dn. 5.
13
İsveç ve İngiltere Merkez Bankaları’ndan sonra, 19. Yüzyıl’da ve özellikle 20.

Yüzyıl’ın başlarında merkez bankalarının sayılarının giderek arttığı görülmektedir.

Örneğin 1800’de Fransa Merkez Bankası (Banque de France)35, 1814’te Hollanda

Merkez Bankası (DeNederlandsche Bank)36, 1816’da Avusturya Merkez Bankası

(Oesterreichische Nationalbank)37 ve Norveç Merkez Bankası (Norges Bank)38 1850’de

Belçika Merkez Bankası (Banque Nationale de Belgique)39, 1882’de Japonya Merkez

Bankası (Bank of Japan)40, 1893’te İtalya Merkez Bankası (Banca d’Italia)41, 1907’de

35
Bkz. https://www.banque-france.fr/en/banque-de-france/history/institution, (Erişim
Tarihi: 15 Eylül 2019).
36
Bkz. https://www.dnb.nl/en/about-dnb/organisation/history/index.jsp, (Erişim Tarihi:
15 Eylül 2019).
37
Bkz. https://www.oenb.at/en/About-Us/History/1816-1818.html, (Erişim Tarihi: 15
Eylül 2019).
38
Bkz. https://www.norges-bank.no/en/topics/about/History/, (Erişim Tarihi: 15 Eylül
2019).
39
Bkz. https://www.nbb.be/en/about-national-bank, (Erişim Tarihi: 15 Eylül 2019).
40
Bkz. http://www.boj.or.jp/en/about/outline/index.htm/, (Erişim Tarihi: 15 Eylül 2019).
41
Bkz. https://www.bancaditalia.it/chi-siamo/storia/index.html, (Erişim Tarihi: 15 Eylül
2019).
14
İsviçre Merkez Bankası (Swiss National Bank)42 ve 1913’te ABD Merkez Bankası

(Federal Reserve System)43 kurulmuştur.44

C. Merkez Bankası Kurulması Düşüncesinin Gelişmesi

1. Dünya Savaşı sonrasında savaş masraflarının yarattığı olumsuz ekonomik

koşullar içinde her devlet yüksek miktarlarda banknot ihraç etmiş, dünya para sistemi

istikrarını yitirmiştir. Yeni bir uluslararası para sistemi oluşturulmasına yönelik arayışlar

ise, her ülkede bir merkez bankası kurulması fikrini uluslararası bir gündem maddesi

haline getirmiştir.45 Bu konuda çok sayıda devletin katılımıyla iki uluslararası konferans

düzenlenmiştir.

Bu konferansların ilki olan ve 1920 yılında Milletler Cemiyeti Meclisi tarafından

Brüksel’de düzenlenen Milletlerarası Maliye Konferansı’nda, 16 maddelik bir tasarı

kabul edilmiştir. Tasarının “Bankalar ve bilhassa ihraç bankaları, her türlü siyasal

nüfuzdan sakınmalı ve ihtiyatlı bir mali siyasetin prensiplerinden ilham alınarak idare

olunmalıdır.”46 yönündeki ilk maddesi, merkez bankaları için bağımsızlık ilkesini

42
Bkz. https://www.snb.ch/en/iabout/snb/hist/id/hist_cover, (Erişim Tarihi: 15 Eylül
2019).
43
Bkz. https://www.federalreserve.gov/aboutthefed/centennial/about.htm, (Erişim
Tarihi: 15 Eylül 2019).
44
Ayrıca bkz. ALPTÜRK, s. 14.
45
TEKELİ/İLKİN, s. 242; UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki
Yeri, s. 11.
46
ULRICH, Edmond: Harpten Sonra Avrupa’da Merkez Bankalarının Tensiki Prensibi,
(Çev.: BABAN, S. H), Ankara, 1936, s. 7.
15
getirmiştir.47 Konferansta ayrıca, merkez bankalarının yaygınlaştırılması gereği üzerinde

durulmuş ve henüz merkez bankası olmayan diğer devletlerin de kendi para sistemlerini

ve merkez bankalarını kurmaları yönünde karar alınmıştır.48

Savaştan galibiyetle ayrılan müttefik devletlerin 1922 yılında Cenova’da

gerçekleştirdiği ikinci konferansta alınan ilke kararlarının başında da “Bankaları ve

bilhassa ihraç bankalarını, siyasi mahiyette her türlü nüfuzdan korumak ve bunların sırf

ihtiyatlı mali usullere göre işlemesini temin etmek gerektir. Merkez ihraç bankası

olmayan memleketlerde böyle birer banka kurmaya lüzum vardır.”49 yönündeki telkin

gelmektedir.

Bu konferanslarda alınan kararlar birçok devletin merkez bankası kurma

girişimine önayak olmuştur.50 Nitekim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu

dönemde kurulan bankalar arasında yer almaktadır.

II. ÜLKEMİZDE MERKEZ BANKACILIĞI

A. Cumhuriyet Öncesi Dönem

Ülkemizde bugünkü anlamda bir merkez bankasının varlığından söz edilebilmesi

için Cumhuriyet dönemini beklemek gerekmiştir. Bu durumun esas itibarıyla Osmanlı

47
TEKELİ/İLKİN, s. 242-243.
48
ALPTÜRK, s. 14-15; TEKELİ/İLKİN, s. 243; UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk
Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 11; YILDIRIM, s. 6.
49
TEKELİ/İLKİN, s. 243-244; ULRICH, s. 9.
50
Bu yönde geniş bilgi için bkz. TELMAN, s. 33-34.
16
İmparatorluğu döneminde banka ve kredi kurumlarının sayıca az oluşundan ve bunların

da yabancı sermayeyle kurulmuş olmasından kaynaklandığı söylenebilir.51

Günümüzde merkez bankaları tarafından gerçekleştirilen, para ve kredi hacminin

düzenlenmesi, paranın saklanması, altın ve döviz rezervlerinin yönetilmesi, iç ve dış

ödemelerin yürütülmesi gibi işlemlerin Osmanlı İmparatorluğu’nda hazine, darphaneler,

sarraflar, bedestenler, vakıflar, loncalar gibi çeşitli toplumsal kuruluşlar tarafından yerine

getirildiği bilinmektedir.52 Bu yapı, Tanzimat dönemine kadar devam etmiştir.

Tanzimat’ın ilanından sonra 1840 yılında Osmanlı Devleti, “Kaime-i nakdiye-i

mutebere” olarak adlandırılan ilk kâğıt parayı dolaşıma sürmüştür.53 Elle yazılan bu para,

bugünkü anlamda bir banknot niteliğinde olmayıp, faiz getiren bir borç senedi olarak

kullanılmıştır.54

51
UZUNER, M. Talha: Yasal Açıdan Türk Merkez Bankacılığının Analizi,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 1991, s. 1.
52
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, İkinci Baskı, Ankara,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını, Şubat 2019, s. 6.
53
KAZGAN, Haydar/ÖZTÜRK, Murat/KORALTÜRK, Murat: Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, Ankara, 2000, s. 24; ORTABAĞ, Erol: Osmanlı İmparatorluğu’nda
Bankacılığın Gelişimi ve Regülasyon, İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği, Yayın No:326,
2018, s. 19; 60. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi (1958-
2018), (Hazırlayanlar: KESKİN, Ekrem/İNAN, Emre Alpan/ÜNSAL, Ümit), Türkiye
Bankalar Birliği, Yayın No: 334, Ağustos 2019, s. 11.
54
DÖNMEZ, s. 21; TEKELİ/İLKİN, s. 44 vd.; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,
Tarihçesi ve Görevleri, s. 6.
17
Osmanlı sisteminde Tanzimat döneminin getirdiği değişiklikler, Devletin

giderlerinin gelirlerinden fazla olduğu bir döneme girilmesi ve Devletin kaynak

ihtiyacının karşılanmasına yönelik girişimler, sarraflardan bankalara geçişe, bankaların

kurulmasına sebep olmuştur.55 Ağırlıklı olarak İstanbul’da Galata semtinde yerleşik

olmaları nedeniyle “Galata sarrafları” olarak adlandırılan sarraflar, isim değiştirip

“Galata bankerleri” olarak anılmaya başlamıştır.56 1847 yılında Osmanlı Devleti

tarafından Galata bankerlerinin ileri gelenlerinden ikisine (Alleon ve Baltazzi) “İstanbul

Bankası (Bank-ı Dersaadet)” isimli ilk bankayı kurma izni verilmiştir.57

Bu tarihten sonra yabancı sermayeli çeşitli bankalar kurulmuştur. 1854 yılında

İmparatorluk’un Kırım Savaşı’na girmek zorunda kalışı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan

savaş masraflarını finansman ihtiyacının yol açtığı bütçe açığı Devletin dış

borçlanmalarda bulunmasına neden olmuştur. Bu ortam, Osmanlı Hükümeti ile Avrupa

ülkeleri arasında dış borçların ödenmesinde aracı olarak hizmet verecek bir “devlet

bankası” kurulması ihtiyacını doğurmuştur. Bu ihtiyacı karşılamak üzere 1856 yılında

İngiliz sermayeli ve Londra’da yerleşik olan “Ottoman Bank (Bank-ı Osmani)”

55
Ayrıntılı bilgi için bkz. TEKELİ/İLKİN, s. 52 vd.; 60. Yılında Türkiye Bankalar
Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi, s. 11.
56
UZUNER, s. 2-3; TEKELİ/İLKİN, s. 52.
57
DÖNMEZ, s. 22; SEVİNÇ, Abdullatif: Merkez Bankası Bağımsızlığı: 1980 Sonrası
Türkiye’de Merkez Bankacılığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, İstanbul, 2000, s. 63; TEKELİ/İLKİN, s. 52; UZUNER, s. 3. Özellikle
Türk finans tarihi öğretisinde Banka’nın kuruluşu bakımından farklı tarihler belirtildiğine
dair bkz. ORTABAĞ, s. 20-21.
18
kurulmuştur.58 Düşük tutarlarda kredi tahsis etmek, Hükümete avans vermek ve bazı

hazine bonolarını iskonto etmekle yetkilendirilmiş olan bu Banka’nın Osmanlı

İmparatorluğu’nda kısmen merkez bankası işlevi gördüğü belirtilmektedir.59

Daha sonra Bank-ı Osmani tasfiye edilerek 1863 yılında İngiliz ve Fransız

sermayesinin ortak olduğu “Osmanlı Bankası” kurulmuştur.60 1875 yılında da Avusturya

sermayesi Banka’ya ortak olmuştur.61 O zamanki ismi “Bank-ı Osmani Şahane” olan

Osmanlı Bankası, “devlet bankası” niteliği kazanmıştır.62 Osmanlı Bankası’na otuz

yıllığına üçte bir altın karşılığında banknot çıkarma imtiyaz ve tekeli verilmiştir.63 Bu

58
DÖNMEZ, s. 22; IŞKIN, s. 32-34; TEKELİ/İLKİN, s. 55; Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 6; UZUNER, s. 3.
59
DÖNMEZ, s. 22; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 6.
60
BAKIR, s. 14; DÖNMEZ, s. 22; KAZGAN/ÖZTÜRK/KORALTÜRK, s. 39-40;
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 6.
61
60. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi, s. 11.
62
TEKELİ/İLKİN, s. 56 vd.; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve
Görevleri, s. 6. Ayrıca, Osmanlı Bankası’nın İmtiyaz Sözleşmesi’nin 1. maddesinde
Banka’nın devlet bankası olduğunun hükme bağlandığı konusunda bkz. BAYRAKTAR,
Kaya: “Osmanlı Bankasının Kuruluşu”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, 2002, Cilt 3, Sayı 2, (Anılış: “Kuruluş”), s. 80.
63
İmtiyaz Sözleşmesi gereğince, Osmanlı Bankası’nın ihraç edeceği banknotların,
istenildiğinde karşılığının madeni para (altın) cinsinden ödendiği tam konvertibl kağıt
para niteliğinde olması öngörülmekteydi, BAYRAKTAR, Kaya: “Osmanlı Bankasının
Merkez Bankası Fonksiyonu (1863-1875)”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, 2011, Cilt 3, No
1, ISSN: 1309-8020 (Online), (Anılış: “Merkez Bankası Fonksiyonu”), s. 93. Ayrıca,
Osmanlı Bankası’nın üçte bir karşılık esasına göre banknot ihraç etmesi ve bu kapsamda
19
kapsamda Banka’nın imtiyaz süresi boyunca hükümetin hiçbir biçimde kâğıt para

basmayacağı veya bir başka kuruluş tarafından basılmasına izin vermeyeceği

öngörülmüştür. Banka ayrıca, “devletin haznedarlığını yaparak devlet gelirlerinin tahsili

işlemlerini gerçekleştirmek”, “Hazine bonolarını iskonto etmek”, “iç ve dış borçların

faiz ve anapara ödemelerini yerine getirmek”le görevlendirilmiştir.64 Bu hizmetleri

karşılığında Devlet tarafından Banka’ya ücret ve komisyon ödenmesi söz konusu

olmuştur.65

Türk bankacılık sisteminin başlangıcı olduğu belirtilen ve bir emisyon/merkez

bankası görünümüne sahip olan Osmanlı Bankası’nın, kuruluş amacı, emisyon tekniği ve

politikasının işleyişi ile sermayesinin yabancılara ait olması ve kâr elde etme amacıyla

faaliyet göstermesi gibi özellikleri göz önüne alındığında, büyük ölçüde bir ticaret

bankası olarak çalıştığı ve günümüzdeki anlamda bir merkez bankası niteliğini

kazanamadığı sonucuna varmak mümkündür.66

kazanç sağlaması konusunda bkz. KAZGAN, Haydar: “Osmanlı Bankası ve Osmanlı


Para Politikaları”, Para ve Sermaye Piyasaları, Eylül 1990, s. 25.
64
AKGÜÇ, Öztin: Cumhuriyet Döneminde Bankacılık Alanında Gelişmeler, Ankara,
Türkiye Bankalar Birliği Yayını, 1975, s. 9; TEKELİ/İLKİN, s. 56 vd.; Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 6.
65
Osmanlı Bankası’nın İmtiyaz Sözleşmesi’nin ücret ödenmesine dair 14. maddesi
hakkında bkz. BAYRAKTAR: “Kuruluş”, s. 80.
66
Bu yönde bkz. örn. AKYAZI, Haydar: “TC Merkez Bankası ile Federal Rezerv
Sisteminin (FED) Karşılaştırılması”, Bankacılar Dergisi, 2001, Sayı 36, (Anılış: “Merkez
Bankası ile FED Karşılaştırması”), s. 3-4; KAZGAN/ÖZTÜRK/KORALTÜRK, s. 43-
44.
20
1908 yılında ilan edilen 2. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Hükümetinin

önderliğinde “milli ekonomi” akımı gelişmiş ve buna bağlı olarak özellikle de 1. Dünya

Savaşı sırasında borçlanma ve para politikalarının uygulanmasında ulusal bir devlet

bankasına duyulan ihtiyaç belirginleşmiştir. Bu ortamda milli ekonomi düzeni

oluşturmaya yönelik girişimlerden biri de 1918 yılında Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nın

kurulması olmuştur. Banka’nın “milli” niteliğini belirlemek üzere tüm pay senetlerinin

Türkçe basılması, nama yazılı ve yalnızca Osmanlı tebaasına ait olması esası

benimsenmiştir.67 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi,

Banka’nın ortadan kaldırılmaya veya İngiliz ve Fransız bankalarıyla birleşmeye

zorlanmasına sebep olmuştur.68 Buna karşın, Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası bu buhranlı

dönemden herhangi bir yabancı banka içinde varlığını yitirmeden çıkabilmiş ve Kurtuluş

Savaşı sonrasında sağlam bir mali kuruluş olarak faaliyette bulunarak Türkiye İş

Bankası’na örnek oluşturmuş ve daha sonra da onunla birleşmiştir.69 Ancak Osmanlı

İtibar-ı Milli Bankası’nın, Osmanlı Bankası’nın yerine geçecek bir ulusal banka olması

mümkün olamamıştır.70

B. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Kuruluşu

1. Dünya Savaşı’nın ardından gerçekleştirilen Brüksel ve Cenova

Konferanslarında alınan kararlar çerçevesinde her ülkede emisyon sağlayacak bir merkez

67
TEKELİ/İLKİN, s. 141 vd.; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve
Görevleri, s. 7.
68
“Maliye Nazırı Cavit Beyin Notları”, Tanin, 30 Eylül 1945, 20 Ekim 1945.
69
TEKELİ/İLKİN, s. 148.
70
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 7.
21
bankası kurulması ve devletlerin kendi para politikalarını bağımsız olarak belirlemeleri

düşüncesi ön plana çıkmıştır. Savaşın finansmanının yabancı sermayeli Osmanlı Bankası

tarafından karşılanamaması, paranın değer kaybetmesi gibi faktörler aynı dönemde bu

düşüncelerin ülkemizde de etkili olmasına zemin hazırlamıştır. Böylece Kurtuluş Savaşı

ile kazanılan siyasi bağımsızlığın tek başına yeterli olmadığı, ekonomik bağımsızlığın da

sağlanması gerektiği bilinci egemen olmuş ve bu doğrultuda ekonomik bağımsızlığın en

önemli simge ve güvencelerinden olan ulusal bir merkez bankası kurulması için

çalışmalara başlanmıştır.71

Konunun ilk defa 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde değerlendirildiği ve

emisyon bankası işlevini yürütecek “ulusal bir devlet bankası” kurulmasının

ayrıntılarıyla ele alındığı anlaşılmaktadır.72 1925 yılında Osmanlı Bankası’na emisyon

yetkisi veren imtiyaz anlaşması yenilenmiş ve eklenen bir maddeyle, buna göre 1935

71
AKYAZI: “Merkez Bankası ile FED Karşılaştırması”, s. 4; Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 7. Konuya ilişkin geniş bilgi için ayrıca bkz.
KAZGAN/ÖZTÜRK/KORALTÜRK, s. 64-93.
72
Kongre Raporu’nda şu açıklamaya yer verilmiştir: “İşte iktisadi hayatın ayrı ayrı her
safhasını tenmiye maksadile tesis olunacak banka müesseselerinin ortasında bütün bu
sermaye ve kredilerin devri hareketleri içinde nazımlık vazifesini görecek milli bir devlet
bankası bulunmak zaruridir. Bir taraftan, Devletin banka siyasetini temin ve diğer
taraftan banknot ihracı ile devlet kredisini tanzim eyleyecek böyle bir merkezi büyük
banka ile hayat-ı iktisadiyemiz bugünkü ihtiyaçlarının en mübremlerini olsun temin
eylemiş bulunur ve beynelmilel iktisat dünyasında sağlam bir mevki ihraz eyler.”
ÖKÇÜN, A. Gündüz: Türkiye İktisat Kongresi (1923–İzmir): Haberler, Belgeler,
Yorumlar, Ankara, AÜSBF, No: 262, 1968, s. 70. Ayrıca bkz. TEKELİ/İLKİN, s. 246-
247; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 7.
22
yılında sona erecek imtiyaz süresi içinde bir devlet bankası kurulması halinde Osmanlı

Bankası’nın itiraz hakkı olmayacağı düzenlenmiştir. Bu suretle, kurulması planlanan

merkez bankasının bir anlamda ilk hukuki temeli atılmıştır.73

Diğer yandan, merkez bankasının kuruluşu ile ilgili olarak diğer ülkelerin merkez

bankalarından, yerli ve yabancı uzmanlardan çeşitli görüşler alınarak çalışmalar

derinleştirilmiştir. 1928 yılında, Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Başkanı Dr. G.

Vissering Türkiye’ye davet edilmiştir. Vissering tarafından kaleme alınan Rapor’da

öncelikle, bir ülke için para dolaşımını takip edecek bir merkez bankasına sahip olmanın

mutlaka gerekli olduğu vurgulanmıştır. Bu bankanın kuruluş şekli bakımından da

“Hükümete bağlı olmayan ve anonim şirket şeklinde örgütlenmiş özel bir merkez

bankası” kurulması tavsiye edilmiştir.74

Benzer şekilde Nisan 1929’da, o dönemde Almanya’da merkez bankası işlevini

gören Reichsbank’ın Genel Müdür Yardımcısı Karl Müller de ülkemize davet edilmiştir.

Karl Müller hazırladığı Rapor’da75, ödemeler dengesini sağlayacak etkili bir dış ticaretin,

ekonomik dalgalanmalara karşı dirençli bir devlet maliyesinin ve yüksek üretim

düzeyinin bulunmadığını, bu nedenle merkez bankası kurulması için gerekli şartların

mevcut bulunmadığını belirtmiştir.76

73
BAKIR, s. 16. Ayrıca geniş bilgi için bkz. TEKELİ/İLKİN, s. 247-252.
74
Bu konuda geniş bilgi için bkz. TEKELİ/İLKİN, s. 259-267 ve Ek: II.
75
Raporun tam metni için bkz. TEKELİ/İLKİN, Ek: IV.
76
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 21. Rapor hakkında
geniş bilgi için bkz. TEKELİ/İLKİN, s. 270-273.
23
Bu Rapor’dan birkaç ay sonra Kasım 1929’da Hükümetin davetiyle İtalya eski

Maliye Bakanı Kont Volpi ülkemize gelmiş ve yapılan temaslar sonucunda Kont Volpi,

“Türk parasının istikrarının sağlanması için bir merkez bankası kurulmasının şart

olduğu”nu belirterek, Türk Hükümeti’nin mali ve parasal sorunlar karşısındaki niyetlerini

göstermek üzere, “devlet bankası”nın derhal kurulmasını önermiştir.77

Merkez bankası kurulmasına ilişkin görüşler değerlendirilmiş ve gerekli kanuni

çerçevenin oluşturulması için Lozan Üniversitesi’nden Prof. Dr. Leon Morf’un da

katkısıyla bir kanun tasarısı hazırlanmıştır.78 28 Mayıs 1930 tarihinde Türkiye Büyük

Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulan bu Tasarı79, 11 Haziran 1930 tarihinde kabul edilmiş

ve “1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” olarak kanunlaşmıştır.

1715 sayılı Kanun’un 23. maddesinin “Hisse senetlerinin nominal kıymetlerinin

yüzde kırkı Banka Nizamnamei Esasisinin Hükümetçe tasdikinden itibaren nihayet bir ay

sonra tediye edilmiş bulunacak ve bu andan itibaren, Banka kanunen teşekkül etmiş

addolunarak faaliyete başlayacaktır.” hükmü çerçevesinde, Banka Nizamnamei

77
TEKELİ/İLKİN, s. 274-276; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve
Görevleri, s. 7.
78
TEKELİ/İLKİN, s. 287-289; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve
Görevleri, s. 7.
79
Bkz. TEKELİ/İLKİN, Ek: XXII.
24
Esasisi’nin Hükümetçe onaylanmasıyla80 3 Ekim 1931 tarihinden itibaren Türkiye

Cumhuriyet Merkez Bankası kanunen teşekkül etmiş ve fiilen faaliyetlerine başlamıştır.81

III. MERKEZ BANKASI’NIN HUKUKİ YAPISI

A. Hukuki Yapısı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, ilk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun

ile “anonim şirket” olarak kurulmuştur. Anonim şirket yapısı, 1715 sayılı Kanun’u

yürürlükten kaldıran ve halen yürürlükte bulunan 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet

Merkez Bankası Kanunu’nda da aynen muhafaza edilmiştir. 1211 sayılı Kanun’un 1.

maddesi, “Türkiye'de banknot ihracı imtiyazına münhasıran sahip ve bu Kanun’da yazılı

görev ve yetkileri haiz olmak üzere ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ unvanı altında

anonim şirket olarak bir banka kurulmuştur. Banka, bu Kanun’da sarahat bulunmayan

hallerde özel hukuk hükümlerine tâbidir.” hükmünü içermektedir. Bu hükmün

gerekçesinde de, “Zuhuru muhtemel tereddütlerin izalesi için Banka’nın özel hukuk

hükümlerine tâbi olduğu hususunda maddeye fıkra ilave edildiği” açıklanmaktadır.82

80
Banka Nizamnamei Esasisi’nin onaylanma süreci hakkında bkz. Birinci Bölüm, IV, A,
2.
81
Merkez Bankası’nın kurulup faaliyete geçme sürecine ilişkin geniş bilgi için bkz.
TEKELİ/İLKİN, s. 311-317.
82
14 Ocak 1970 Tarih ve 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu:
Madde Metinleri, Gerekçeler, Millet Meclisi Tutanakları, Cumhuriyet Senatosu
Tutanakları, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını, 1988, [Anılış: 1211
Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları)], s. 7.
25
Kanun Koyucu Merkez Bankası’nın anonim şirket (özel hukuk tüzel kişisi) olarak

kurulduğunu belirtmekle kalmamış; buna uygun olarak Banka’nın söz konusu yapısını

tamamlayan başka hükümler de getirmiştir. Örnek olarak, Banka anonim şirket olarak

kurulurken banknot ihracı da kamu görev ve hizmetlerinin özel hukuk tüzel kişilerine

gördürülmesini sağlayan bir yöntem olan “imtiyaz” suretiyle verilmiştir.83 Banka’nın

organları da, Türk Ticaret Kanunu’nda anonim şirketler için öngörülen kanuni zorunlu

organlar esas alınarak belirlenmiştir. Örneğin buna göre Banka’nın da anonim şirketlerde

olduğu gibi Genel Kurulu ve yönetim kuruluna karşılık gelen Banka Meclisi

bulunmaktadır.

Bununla birlikte, Merkez Bankası’nın hukuki yapısını bütünüyle açıklayabilmek

için “anonim şirket” nitelendirmesi tek başına yeterli değildir.84 Öncelikle, Banka’nın

işlemlerinin önemli bir kısmı “tek yanlı hukuki sonuç doğuran”, “buyurgan”, “karşı

tarafın iradesine ihtiyaç göstermeyen” niteliktedir. Dolayısıyla bu nitelikteki işlemlere,

idare hukuku kuralları uygulanmakta, ilgili ihtilaflar idari yargıda çözülmektedir.

Banka’nın çalışanlarıyla arasındaki hukuki ilişki de kural olarak kamusal karakterlidir ve

idare hukukuna tâbidir. Kaldı ki, bazı ticaret hukuku kuralları (örneğin sermayesini aşan

ölçüde zarar eden şirketlerin zorunlu tasfiyesine dair kurallar) nitelikleri gereği Merkez

Bankası’na uygulanmamaktadır. Banka’nın işlemlerinin azımsanamayacak bir bölümü

83
Kamu hizmetinin özel hukuk tüzel kişileri tarafından yürütülmesi örneği olan imtiyaz
usulünde, imtiyazlı şirketlerin, idareyle ve kamu hizmetiyle olan yakın ilişkisine rağmen
kamu kurumu olarak nitelendirilemeyeceği yönünde bkz. ONAR, Sıddık Sami: İdare
Hukukunun Umumi Esasları, 3. Basım, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Yayını, 1966, s.
1045.
84
Aynı yönde bkz. UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 90.
26
kamu hukuku, daha somut bir ifadeyle idari hukuku karakterlidir; “tek yanlı hukuki sonuç

doğurur” niteliktedir. Bu durumun olağan, zorunlu sonucu olarak da Banka birçok

uygulaması bakımından idare hukuku süjesidir.

Görülmektedir ki, Banka’nın, kendisine yüklenen kamusal görev ve yetkilerin de

gerektirdiği, özel statülü bir anonim şirket olarak sınıflandırılması sonucuna götüren

kendine özgü (sui generis)85 bir yapısı bulunmaktadır.86 Bu yapıyı kısaca özetlemek için,

“Merkez Bankası, ‘Merkez Bankası Kanunu’yla anonim şirket olarak kurulmuş ve

örgütlenmiş’, ‘merkezi idare veya hizmet yerinden yönetim kuruluşu ve hatta bağımsız

idari otorite olarak nitelendirilmemiş’, ‘bağlı-ilgili ve ilişkili kuruluş tanımlarının

dışında bırakılmış’, ‘idari hiyerarşi ve vesayetin haricinde tutulmuş’, ‘Bütçe

Kanunları’nın kapsamına dâhil edilmemiş’ ve böylelikle bağımsızlık olarak ifade edilen

bütünüyle kendine özgü (‘sui generis’) bir hukuki statüye sahiptir.” tespitinde

bulunulmaktadır.87

85
Benzer yönde Merkez Bankası’nın bu ayrıksı durumu ile ilgili olarak bkz. TBMM
görüşmelerinde kârın dağıtılması bağlamında dile getirilen açıklamalar (İkinci Bölüm,
IV, C, 2). Banka’nın bir yandan özel hukuk diğer yandan da kamu hukuku özelliklerini
haiz sui generis niteliği hakkında ayrıca bkz. TEKİNALP, Ünal: Banka Hukukunun
Esasları, 2. Bası, İstanbul, 2009, (Anılış: Banka Hukuku), s. 91-92.
86
Merkez Bankası’nın devlet sermayesi ile özel sermayenin birleşmesinden meydana
gelen ve özel kanunla kurulan “karma anonim şirket” olarak sınıflandırılmasına dair bkz.
örn. ANSAY, Tuğrul: Anonim Şirketler Hukuku, Ankara, 1982, s. 11-12.
87
100 Soruda Merkez Bankacılığı, İkinci Baskı, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Yayını, Şubat 2019, s. 13.
27
Buna karşılık, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu yukarıda değinilen unsurlara

da atıf yaparak; Merkez Bankası’nın “merkezi idareden bağımsız ve özerk, kendine özgü

bir kamu kurumu olduğu” sonucuna ulaşmaktadır.88

Merkez Bankası’nın bir yandan Kanun’da açıkça anonim şirket olarak

nitelendirilmesi, diğer yandan kamu tüzel kişilerini belirlemede kullanılan temel ölçütler

olan “kanunla kurulmuş olma”, “kamusal görev ve yetkiler üstlenme”, “tek yanlı hukuki

sonuç doğuran işlemler tesis etme” niteliklerinin tamamını tartışmasız biçimde

taşıması89, Merkez Bankası’nın hukuki yapısının belirlenmesini apayrı bir akademik

çalışma konusuna dönüştürmektedir. Bu içerikte bir çalışmanın ise birincil ve ağırlıklı

olarak idare hukukunun sınırları içinde kalması kaçınılmazdır.

Özetle değinilen bu çerçevede mutlaka belirtilmelidir ki, bu çalışmanın konusu

Merkez Bankası’nın hukuki yapısının belirlenmesi değildir. Bu çalışma münhasıran,

Merkez Bankası’nın Kanun Koyucu tarafından anonim şirket olarak nitelenmesinin ve

kurulmasının hukuki nedenleri, sonuçları ve etkileri üzerinde durmayı amaçlamaktadır.

Merkez Bankası’nın hukuki yapısı tartışmasına ise sadece konunun gerektirdiği ölçüde

değinilmekle yetinilmektedir.

88
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 10 Mart 2005 tarihli ve E.2005/74,
K.2005/68 sayılı Kararı.
89
Kamu hukuku tüzel kişilerini ayırmakta kullanılan ölçütler açısından Merkez Bankası
hakkındaki değerlendirme ve ayrıca Banka’nın hukuki yapısına dair ayrıntılı bilgi için
bkz. UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 92-96 ve 96-134.
28
B. Anonim Şirket Yapısının Tercih Nedeni

Merkez Bankası’nın anonim şirket yapısıyla kurulmasının biri tarihsel, diğeri

amaçsal olmak üzere iki nedeninin bulunduğu tespit edilebilir. Ancak bu iki neden,

birbirinden bütünüyle bağımsız olmayıp, aksine birbiriyle doğrudan bağlantılıdır.

Tarihsel neden olarak, dönemin merkez bankalarının “anonim şirket” biçiminde

kurulması yönündeki belirgin evrensel eğilim gösterilebilir. Merkez Bankası’nın

kurulduğu tarihsel dönem, dünya genelinde de yaygın olarak merkez bankalarının

kurulduğu ve bunların tamamının anonim şirket olarak teşkilatlandığı yıllara denk

gelmektedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası örneği de bu genel eğilimin istisnası

olmamıştır. İkinci ve fakat öncelikli neden ise, merkez bankalarını bağımsız kılmak için

“anahtar kavram”, “hukuki temel” olarak anonim şirket yapısının öngörülmüş olmasıdır.

Daha doğrudan bir anlatımla, “tarihsel neden” de “amaçsal neden”den doğmuştur.

Bir adım daha ileri giderek belirtilebilir ki; merkez bankası bağımsızlığı kavramı

bugün için her şeyden çok “devlet teşkilatı içinde, ancak onun hiyerarşi ve vesayetine

mümkün olduğunca az tâbi, özgün bir konumu” ifade etmekteyken, merkez bankalarını

(ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı) anonim şirket olarak kurarken amaçlanan,

“devlet teşkilatının tamamen dışında” bir yapıdır.

Ulusal bir merkez bankası kurulması çalışmalarına yön vermek üzere Türkiye’ye

çağrılan Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Başkanı Dr. G. Vissering tarafından

hazırlanan Rapor yukarıdaki belirlemelere dayanak olacak içeriktedir. Bu Rapor’da

“merkez bankasının devlet bankası türünde olmaması, Hükümet’e bağlı olmayan ve

29
anonim şirket şeklinde örgütlenmiş özel bir merkez bankası” kurulması önerisi

sunulmaktadır.90

Özetle ifade edilebilir ki, Merkez Bankası’nın kuruluşunda, onu bağımsız kılmak

amacıyla ve tüm dünyadaki örneklerle uyumlu biçimde anonim şirket statüsü tercih

edilmiştir. Hatta bu tercih sırasında, bugünkü bağımsızlık tanımlarını da aşar biçimde,

“bütünüyle devlet teşkilatı (idari yapı) dışında” bir merkez bankası tasavvur edilmiştir.91

C. Merkez Bankası’nın Anonim Şirket Oluşuyla Bağımsızlığı Arasındaki

İlişki

Yukarıda, Merkez Bankası’nın anonim şirket olarak kurulmasının, ona bağımsız

bir statü sağlama amacına yönelik bulunduğu belirtilmişti. Hatta anonim şirket olarak

kurulmanın Merkez Bankası’nı devlet teşkilatının tamamen dışında konumlandıracağı

tasarlanmıştı. Bugün ise merkez bankası bağımsızlığından “devlet teşkilatının (daha

somut bir ifadeyle idari teşkilatın) içinde; ancak, idari hiyerarşiden uzak, idari vesayete

ise çok sınırlı biçimde tâbi olma” anlaşılmaktadır.92 Bu yeni kavrayış, artık Merkez

Bankası’nın anonim şirket olmasının faydasının ve gereğinin kalmadığı savını tartışmaya

90
Rapor hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. TEKELİ/İLKİN, s. 259-267 ve Ek: II.
91
Emisyon bankası olması istenilen Merkez Bankası’nın, özellikle para ihraç işine
politikanın bulaşmasının önlenmesi için, anonim şirket olmasının uygun görüldüğüne dair
bkz. KAZGAN/ÖZTÜRK/KORALTÜRK, s. 116.
92
Bugün de, bağımsızlık kavramından “tamamen idari teşkilat dışında”, “herhangi bir
özel hukuk tüzel kişisi” gibi bir merkez bankasını anlayan ya da böyle bir yapıyı ideal
olarak gören görüşlere rastlamak mümkündür. Bkz. AYSAN, Mustafa: “En Başta T.C.
Merkez Bankası Özelleştirilmeli”, Kapital, Kasım 1986, s. 20-21; TELMAN, s. 126.
30
değer kılmaktadır. Madem ki, merkez bankası bağımsızlığı kavramından artık idari

teşkilat içinde özgün ve özellikli bir konum anlaşılmaktadır; öyleyse merkez bankasının

anonim şirket olarak kurulması işlevsiz mi kalmıştır?93

Kanımızca bu soruya “hayır” yanıtı verilmelidir. Bu görüş şu gerekçelerle

desteklenebilir: İlk olarak, Merkez Bankası’nın anonim şirket olması, onun idari teşkilat

içinde benzersiz, özgün, sui generis nitelikte bulunduğunu açıklamayı kolaylaştırmakta

ve hatta mümkün kılmaktadır. Merkez Bankası anonim şirket olmasaydı, onu idare

hukukunun diğer süjelerinden ayırmak bugünkü kadar kolay ve dayanaklı

bulunmayacaktı. İkinci olarak, Merkez Bankası’nın anonim şirket olması, bağımsızlık

yönünden azımsanamayacak pratik faydalar da sağlamaktadır. Bu faydalar Banka’nın

eski Başkanlarından N. Süreyya Serdengeçti tarafından başka bir açıklamayı

gerektirmeyecek kesinlikte ortaya konulmaktadır:94

“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın anonim şirket olarak kurulması da

bilinçli bir tercihin sonucudur.

Merkez Bankası’nın anonim şirket olarak kurulmasının önemi, hukuki sonuçları,

bağımsızlıkla ilişkisi üzerine belki de günlerce konuşmak mümkündür. Ancak, sınırlayıcı

93
Merkez bankası bağımsızlığını ideal bir güvenceye kavuşturmak için kanuni
düzenlemelerin de yetersiz kalabileceği, konuya ilişkin olarak Anayasa’da
düzenlenmenin gereğine ilişkin farklı bir görüş için bkz. ÖZBEK UYGUN,
Şebnem/UYGUN, M. Şerif: “Daha Kapsamlı Bir Bağımsızlık Kavramı Üzerine”, Lira
Dergisi, Ekim 2004, Sayı 32, (Anılış: “Bağımsızlık”), s. 20-23.
94
SERDENGEÇTİ, Süreyya: “Merkez Bankası Bağımsızlığı” konulu Konuşma,
Muğla, 24 Şubat 2005, http://www.tcmb.gov.tr, (Erişim Tarihi: 24 Mart 2019), s. 20-21.
31
olmamakla birlikte, değineceğim birkaç başlığın dahi, bu soruların cevabını ortaya

koymaya yeteceğini sanıyorum.

Anonim şirket statüsü, kamunun tâbi olduğu, ancak Banka’nın niteliği ile

bağdaştırılması mümkün bulunmayan düzenlemelere Banka’nın tâbi olmamasının hukuki

dayanağını oluşturmaktadır.

Anonim şirket olmanın sonucudur ki, Banka’nın teşkilatı, yönetim organı olan

Banka Meclisi’nce ağır bir bürokratik süreçle karşılaşmadan hızla değişen koşullara,

merkez bankacılığının güncel ihtiyaçlarına göre yenilenebilmektedir.

Anonim şirket statüsü, Banka’nın Bütçe Kanunlarının dışında kalmasını

sağlayarak finansal bağımsızlığını güvencelendirmektedir.

Anonim şirket statüsü sayesinde, Banka’nın personel statüsü de; bağımsızlığına

uygun olarak ve tüm merkez bankalarında olduğu gibi ihtiyacını giderecek biçimde

düzenlenebilmektedir.

Bu doğrultuda saydığım ve vakit elvermediği için sayamadığım daha birçok sebep

göstermektedir ki, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, anonim şirket

yapısı biçimindeki sağlam hukuki temel üzerine inşa edilmiştir.”

Üçüncü olarak, diğer sebepler bir yana, anonim şirket hukuki yapısı sadece

“tarihsel bir özellik”, “köklü bir gelenek” oluşu nedeniyle dahi korunmaya değerdir.

Karşılaştırmalı hukuk verileri de, evrensel ve neredeyse yeknesak bir uygulama olarak

32
merkez bankalarının birer sermaye şirketi biçiminde kurulduğunu göstermektedir.95

Sınırlayıcı olmamakla birlikte, ABD, Belçika, İtalya, Fransa, Hollanda, İsviçre, İsveç,

Almanya, Danimarka, Çin, Kanada, Şili, Yeni Zelanda Merkez Bankaları birer sermaye

şirketidir.96

D. Anonim Şirket Yapısı Dışındaki Seçenekler

Merkez Bankası’nın görev ve yetkilerinin baskın biçimde idare hukuku alanına

ilişkin bulunduğu ve tesis ettiği işlemlerin idari işlem niteliğinde olduğu gözetilerek

Banka’nın doğrudan doğruya tipik bir kamu tüzel kişisi olarak kurulması üzerinde

durulabilir.

Bu konudaki bir değerlendirmenin belirleyici ölçütü “merkez bankası

bağımsızlığı” kavramı olmalıdır. Merkez Bankası’nın “merkezi idare” içinde

örgütlenmesi, kesin bir idari hiyerarşiye tâbi bulunması sonucunu doğuracaktır. Benzer

biçimde, “hizmet yerinden yönetim kuruluşu” olması da idari vesayete tâbi kılınmasına

95
Bu yeknesak yapının istisnalarına totaliter devlet örgütlenmelerinde rastlanmaktaydı.
Bu tip devletlerde merkez bankaları birer bakanlık veya bakanlık örgütüne dâhil bir
daireydi. Hukuki varlığını sürdürmeyen Sovyetler Birliği ve Doğu Almanya Merkez
Bankaları da bu durumun somut örnekleridir. Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz.
DİLİK, Sait: “Devlet Karşısında Merkez Bankası ve Merkez Bankalarının
Bağımsızlığı”, AÜSBF Dergisi, 1970 (Mart), Cilt XXV, No 1, s. 173-184.
96
Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. TELMAN, s. 213 vd.; DÖNMEZ, s. 40 vd.
Ayrıca söz konusu ülke merkez bankaları hakkında geniş bilgi ve kanunları için bkz.
https://www.bis.org, (Central bank hub, Central bank and monetary authority websites),
(Erişim Tarihi: 25 Kasım 2019).
33
neden olacaktır.97 Bu itibarla, Merkez Bankası’nın anonim şirket yerine “merkezi

idare”ye veya “hizmet yerinden yönetim kuruluşu” kategorilerine dâhil tipik bir kamu

tüzel kişisi olarak kurulmasını, “merkez bankası bağımsızlığı” kavramı ile bağdaştırmak

mümkün değildir.98

Bu durumda, Merkez Bankası’nın anonim şirket yapısı dışında “merkez bankası

bağımsızlığı”nı sağlayabilecek bir hukuki yapı için olsa olsa “bağımsız idari otorite”

biçiminde kurulması değerlendirilebilir. Ancak kanımızca, Merkez Bankası’nın

“bağımsız idari otorite” olarak kurulması da isabetli bir seçenek değildir. Bağımsız idari

otoritelerin ayırt edici özelliği “regülasyon” işlevleridir; diğer bir anlatımla, “bağımsız

idari otoritelerin asli işlevi, belirli bir alanı hukuki araçlarla düzenleme ve

denetlemedir.” Bu işlev, özellikle ve öncelikle temel amaçlarına ulaşmak için

kullanacakları birincil aracın hukuki düzenlemeler olmasını ifade eder.99

97
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 10 Mart 2005 tarihli ve E.2005/74,
K.2005/68 sayılı Kararı da bağımsızlıkla anonim şirket olma arasında bağ kurmaktadır.
98
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. ÖZBEK UYGUN, Şebnem: “Where Does The
Central Bank Stand In The Turkish Administrative Organization & What Does Central
Bank Independence Mean Within This Framework”, Die Sicherung der Geldwert- und
Finanzstabilität in Deutschland und in der Türkei, Berlin, 2016, s. 53-67; UYGUN:
Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 96 vd.
99
Bu yönde bkz. DURAN, Lütfi: “Türkiye’de Bağımsız İdari Otoriteler”, Bağımsız İdari
Otoriteler, (Editör: KABOĞLU, İbrahim Ö.), İstanbul, Alkım Yayınları, 1998, s. 25;
KARACAN, Ali İhsan: “Özerk Kurumların Özerkliği”, Perşembe Konferansları,
Ankara, Mart 2002, s. 7; TAN, Turgut: “Bağımsız İdari Otoriteler veya Düzenleyici
Kurullar”, Amme İdaresi Dergisi, Haziran 2002, Cilt XXXV, Sayı 2, s. 27; ULUSOY,
Ali: “Bağımsız İdari Kurumlar”, Danıştay Dergisi, 1999, Sayı 100, (Anılış: “Bağımsız
34
Buna karşın, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bakımından da geçerli olduğu

üzere, merkez bankalarının temel amaçlarına yönelik asli araçları iktisadidir. Bir merkez

bankası için “fiyat istikrarı”na ulaşmak üzere ilk ve öncelikli yöntem olarak “hukuki

düzenlemeler”i kullanmak imkânsızdır. Somutlaştırmak gerekirse, Merkez Bankası’nın

asli işlevi, “ulusal piyasaları hukuki araçlarla yani kural koyarak değil, ekonomik

araçlarla düzenlemek”tir. Hatta uluslararası piyasalarda düzenleme yetkisinden hiçbir

biçimde söz edilemez.100 Buna göre, Merkez Bankası’nın asli araçları, “geri alım vaadi

ile satım”, “geri satım vaadi ile alım”, “menkul kıymetlerin ödünç alınıp verilmesi”, “TL

depo alınması”, “döviz ve efektiflerin vadeli ve vadesiz alım satımı”, “kredi verme” gibi

işlemlerdir. Bundan dolayı Banka, eşitler arasında birinciyi aşan bir konumda da olsa

piyasa oyuncusu, işlemcisi statüsündedir. Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın işlevleri

yönünden “bağımsız idari otoritelerden” belirgin biçimde ayrıldığı ve bu tür bir hukuki

yapının Merkez Bankası’na uygun düşmediği sonucuna ulaşılmaktadır.101

İdari Kurumlar”), s. 6; ULUSOY, Ali: “Regülasyon Kurumları”, Ankara Barosu Dergisi,


2000/2, (Anılış: “Regülasyon Kurumları”), s. 46.
100
ÖZBEK, Şebnem/UYGUN, M. Şerif: “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Bağımsız İdari Otorite Midir?”, Lira Dergisi, Temmuz 2003, Sayı 27, (Anılış: “TCMB
BİO Mudur?”), s. 9; UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s.
106.
101
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 10 Mart 2005 tarihli ve E.2005/74, K.2005/68
sayılı Kararında Merkez Bankası’nın bağımsız idari otorite olmadığını belirtmektedir.
Aynı yönde ayrıca bkz. ÖZBEK UYGUN, s. 63-64; UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk
Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 104-108.
35
IV. MERKEZ BANKASI’NIN TÂBİ OLDUĞU MEVZUAT

A. Merkez Bankası’nın İlk Kuruluş Kanunu ve Esas Sözleşmesi

1. 1715 Sayılı Mülga Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu

Merkez Bankası’nın tâbi bulunduğu hukuki çerçevenin açıklanmasına, öncelikle

“1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu” ile başlamak gerekir.

Banka’nın ilk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun, Resmî Gazete’de yayımlandığı 30

Haziran 1930 tarihinde yürürlüğe girmiş ve yaklaşık 40 yıl süreyle yürürlükte kalmıştır.

Bununla birlikte bu süre içerisinde birçok kez değişikliğe uğramıştır.

1715 sayılı Kanun m. 1’de, Merkez Bankası’nın Türkiye’de banknot ihracı

imtiyazına münhasıran sahip olmak üzere “anonim şirket” olarak tesis edildiği,

Banka’nın ve banknot ihracının müddetinin otuz sene olduğu ve bu imtiyazın süresinin,

bitmesine beş sene kalıncaya kadar uzatılabileceği düzenlenmiştir. Bu maddede 1955

yılında yapılan değişiklikle102 imtiyaz süresi 1999 yılına kadar uzatılmıştır. Ancak, 1994

102
27 Nisan 1955 tarihli ve 6544 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Bu Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun’la (RG, T. 6 Mayıs 1955, S. 8999), 1715 sayılı Kanun m.1; “Türkiye’de banknot
ihracı imtiyazını münhasıran haiz olmak üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
unvanı altında anonim şirket olarak bir banka tesis edilmiştir.

Bankanın ve banknot ihracı imtiyazının müddeti, 1999 senesi sonuna kadar devam eder.
Bu imtiyazın müddeti, bitmesine beş sene kalıncaya kadar temdit edilebilir.” olarak
değiştirilmiştir.
36
yılında o dönem yürürlükte bulunan 1211 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikle103 de

Merkez Bankası’na verilen banknot ihracı imtiyazı süresiz hale getirilmiştir.

1715 sayılı Kanun’a göre; Merkez Bankası, 15 milyon TL sermaye ile

kurulmuştur. Banka’nın payları, (A), (B), (C) ve (D) olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır.

(A) sınıfı paylar Hükümet müesseselerine, (B) sınıfı paylar Türkiye’de faaliyette bulunan

milli bankalara, (C) sınıfı paylar yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere, (D) sınıfı paylar

da Türk ticaret müesseseleri ile Türk tâbiiyetindeki gerçek ve tüzel kişilere tahsis

edilmiştir.104 Hükümet’in Genel Kurul’a bütünüyle hâkim olmasını engellemek amacıyla

Kanun’un 26. maddesinde düzenlenen, “Hükümet müesseselerine ayrılan (A) sınıfı pay

senetlerinin, toplam sermaye içindeki payının %15’i geçemeyeceği” yönündeki hüküm,

1932 yılında değiştirilmiş ve bu oranın %25’e kadar artırılmasına olanak tanınmıştır.105

103
21 Nisan 1994 tarihli ve 3985 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la (RG, T. 25 Nisan 1994, S. 21915), 1211 sayılı
Kanun m. 1/I; “Türkiye’de banknot ihracı imtiyazına münhasıran sahip ve bu Kanunda
yazılı görev ve yetkileri haiz olmak üzere ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ unvanı
altında anonim şirket olarak bir banka kurulmuştur.” olarak değiştirilmiştir.
104
1715 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri ve gerekçeleri için bkz. 11 Haziran 1930 Tarih
ve 1715 Sayılı Mülga Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu: Madde Metinleri,
Madde Değişiklikleri, Ek Kanunlar, Gerekçeler, Meclis Tutanakları, Tefsir Kararları,
Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını, 1987. [Anılış: 1715 Sayılı Mülga
Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları)], s. 34-45.
105
3 Temmuz 1932 tarihli ve 2062 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
Kanununun Bazı Maddelerinin Tadiline ve Bu Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair
Kanun’la (RG, T. 4 Temmuz 1932, S. 2141) yapılan değişiklik için bkz. 1715 Sayılı
Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 40-41.
37
Bütünü değerlendirildiğinde, 1715 sayılı Kanun’un birçok açıdan, özellikle

“bağımsız bir Merkez Bankası” modelinin oluşturulması bakımından, Banka’nın ikinci

kanunu olan 1211 sayılı Kanun’la kıyaslandığında daha ileri olduğunu belirtmek

mümkündür.

2. Merkez Bankası’nın İlk Esas Sözleşmesi

1715 sayılı Kanun’un “Nizamnamei Esasi” başlıklı 82. maddesinde, “63 üncü

madde mucibince intihap edilecek ilk idare meclisi azaları intihabı müteakip iki ay

zarfında Bankanın Nizamnamei Esasisini bu Kanuna tevfikan ihzar ve tasdik edilmek

üzere Hükümete arzeyleyeceklerdir.” hükmü yer almaktaydı.

Bu hükme istinaden, Merkez Bankası’nın ilk İdare Meclisi (1211 sayılı Kanun

anlamında Banka Meclisi) tarafından tanzim ve tevdi edilen “Türkiye Cumhuriyet Merkez

Bankası Nizamnamei Esasisi”106 1 Eylül 1931 tarihli ve 11671 sayılı İcra Vekilleri Heyeti

(Bakanlar Kurulu) Kararnamesi ile tasvip ve kabul edilmiş, ardından da 20 Eylül 1931

tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 1970 yılına kadar

uygulanan Nizamnamei Esasi ile ek ve tadilleri, Merkez Bankası’nın halen yürürlükte

bulunan ikinci esas sözleşmesinin 68. maddesi107 ile yürürlükten kaldırılmıştır.

106
RG, T. 20 Eylül 1931, S. 1903. Çalışmanın devamında Merkez Bankası’nın bu ilk
Esas Sözleşmesi “Nizamnamei Esasi” olarak anılacaktır.
107
Bkz. RG, T. 24 Temmuz 1970, S. 13558.
38
B. Merkez Bankası’nın İkinci Kanunu ve Esas Sözleşmesi

1. 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu

1715 sayılı Kanun’un yürürlükte kaldığı yaklaşık kırk yıllık süre içerisinde

iktisadi yaşamda ortaya çıkan gelişmeler nedeniyle çok kez değişiklik geçirmiş olması

Kanun’un sistematik bütünlük ve düzeninin bozulmasına sebep olmuştur. Bu nedenle,

günün ihtiyaçları doğrultusunda 1715 sayılı Kanun’da bir kez daha değişiklik yapılması

değil, yeni bir kanun tasarısı hazırlanması anlamlı ve gerekli hale gelmiştir.

Değinilen hukuki sebeplerin yanı sıra ekonomik sebepler de 1715 sayılı Kanun’un

yerine geçmek üzere yeni bir kanun çıkarılması ihtiyacını pekiştirmiştir. Dünyada paranın

karşılığı olarak altın esasının terkedilmesi, 1930 yılından ve özellikle 2. Dünya Savaşı’nın

ardından hükümetlerin genel ekonomi politikalarının yürütülmesinde, nakdi idare

tedbirlerine duyulan ihtiyacı ve para-kredi politikalarının önemini artırmış; merkez

bankalarının temel hedefi “fiyat istikrarını sağlamak” haline gelmiştir. Söz konusu

gelişmelere bağlı olarak, merkez bankalarının paranın tedavülünü düzenleme ve kontrol

etme konusundaki görevleri artmış ve başta açık piyasa işlemleri olmak üzere bu görevleri

daha iyi ifa edebilmelerini temin edecek yeni araçlar ortaya çıkmıştır.108

Belirtilen şartlar altında Banka’nın ilk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun’un

dönemin ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmesi nedeniyle, 14 Ocak 1970 tarihinde

bu Kanun’u yürürlükten kaldıran “1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

108
1211 sayılı Kanun Tasarısı’nın Gerekçesi, “Yeni bir Kanun’un hazırlanmasını
gerektiren hukuki ve ekonomik sebepler” alt başlığı, 1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler,
Meclis Tutanakları), s. 171-172.
39
Kanunu” kabul edilmiş ve 26 Ocak 1970 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak

yürürlüğe konulmuştur.

Merkez Bankası’nın ikinci kanunu olan 1211 sayılı bu Kanun’la getirilen yeni

düzenlemelerde, Banka’nın anonim şirket yapısı korunmuş; bununla birlikte “Hazine’nin

sahip olduğu sermaye payının %51’den az olamayacağı” açıkça hüküm altına alınmıştır.

Merkez Bankası’nın organlarından biri olan “Umum Müdürlük (Genel Müdürlük)”

yerine “Başkanlık (Guvernörlük)” makamı ihdas edilmiş ve bu suretle dış temsil ve

ilişkilerde denklik ve protokolde eşitlik sağlanmıştır. Merkez Bankası’nın görev ve

yetkileri açısından ise, Banka’nın doğrudan ve dolaylı para politikası araçları üzerindeki

kontrolü artırılmış, ayrıca Banka, para arzını ve likiditeyi düzenlemek amacıyla açık

piyasa işlemleri yapmakla yetkilendirilmiştir. Öte yandan, yatırımları ve ekonomik

kalkınmayı desteklemek üzere Banka’ya “reeskont işlemleri ile orta vadeli kredi verme”

imkânı tanınmıştır.109

Bugün de yürürlükte bulunan 1211 sayılı Kanun, 26 kez değişikliğe uğramıştır.

Bu değişikliklerin en önemlisi ve kapsamlısı “25 Nisan 2001 tarihli ve 4651 sayılı

Kanun”la110 gerçekleştirilmiştir. 2001 değişikliğinin özellikle Avrupa Birliği

normlarından esinlendiği ve Avrupa Merkez Bankası’nın “merkez bankası bağımsızlığı”

kavramını açıklamakta kullandığı ölçütler ve terminolojiyi de benimsediği

söylenebilir.111

109
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, s. 12-13.
110
RG, T. 5 Mayıs 2001, S. 24393.
111
4651 sayılı Kanun değişikliğinin hazırlanışı ve bu Kanun’un Avrupa Merkez
Bankası’nın kullandığı terminoloji ve sistematikle ilişkisi hakkında geniş bilgi için bkz.
40
Bu değişiklik kapsamında; Merkez Bankası’nın temel amacının “fiyat istikrarını

sağlamak” olduğu açıkça düzenleme altına alınmış; bu amacı ile çelişmemek kaydıyla

Banka’nın “Hükümet’in büyüme ve istihdam politikaları”nı destekleyeceği hükme

bağlanmış; ayrıca “finansal istikrarın sağlanması” Banka’nın ikincil, destekleyici amacı

olarak belirlenmiştir. 2001 değişikliğini önemli kılan bir diğer yenilik ise, Banka’nın

organları arasına Para Politikası Kurulu’nun eklenmesidir. Kayda değer bir diğer yenilik

de Merkez Bankası’nın Hazine ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına avans vermesinin,

kredi açmasının ve bu kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan

satın almasının yasaklanmasıdır.

2. Merkez Bankası’nın Yürürlükteki Esas Sözleşmesi112

14 Ocak 1970 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen 1211 sayılı Kanun’un 16.

maddesinde, “Banka Esas Mukavelesi, Genel Kurulun tasvibi ve Bakanlar Kurulu

kararıyla yürürlüğe girer.” hükmü113 yer almaktaydı. Bu hüküm çerçevesinde, Merkez

örn. UYGUN, M. Şerif: “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda Değişiklik


Yapılması Hakkında 4651 sayılı Kanunla Getirilen Yeniliklere Genel Bakış”, Lira
Dergisi, Temmuz 2001, Sayı 19, (Anılış: “4651 sayılı Kanunla Getirilen Yenilikler”), s.
9.
112
Bu başlık altındaki açıklamalar, Banka’nın tâbi olduğu mevzuatın bir parçasını
oluşturan Banka esas sözleşmesine ilişkin kronolojik bilgiyle sınırlı tutulmuştur. Banka
esas sözleşmesi, TTK açısından özellik gösteren yönlerini de ortaya koymak üzere ileride
ayrıca ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Bkz. Banka Esas Mukavelesi (İkinci Bölüm, III)
hakkındaki açıklamalar.
113
Bu hükümde yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi, Anayasada Yapılan Değişikliklere
Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında 2 Temmuz 2018 tarihli ve 703 sayılı KHK’nın (703 sayılı
41
Bankası Hissedarlar Genel Kurulu’nun 5 Mart 1970 tarihinde gerçekleştirilen olağanüstü

toplantısında alınan Kararla “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi Esas

Mukavelesi”114 onaylanmış ve Bakanlar Kurulu’nun 13 Mayıs 1970 tarihli ve 7/597 sayılı

Kararıyla yürürlüğe konulmuştur.

24 Temmuz 1970 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girişinden

bu yana birçok değişiklik geçirmiş olmasına karşın Banka Esas Mukavelesi halen

yürürlüktedir ve 1211 sayılı Kanun ile birlikte uygulanmaktadır.

KHK) 151. maddesiyle “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9


Temmuz 2018, S. 30473 (3. Mükerrer).
114
RG, T. 24 Temmuz 1970, S. 13558. TTK’nın 332 ve devamı maddelerinde “esas
sözleşme” terimi benimsenmiş ise de 29 Haziran 1956 tarihli ve 6762 sayılı Mülga Türk
Ticaret Kanunu’ndan hareketle 1211 sayılı Kanun’da “esas mukavele” kavramının
kullanılmış olması ve esasen Banka Genel Kurulu’nca onaylanıp Bakanlar Kurulu
kararıyla Resmî Gazete’de yayımlanan bu hukuki düzenlemenin adının “Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi Esas Mukavelesi” olması nedeniyle
çalışmanın devamında, “Banka Esas Mukavelesi” olarak anılacaktır.

“Esas sözleşme” kavramı hakkında bkz. BAHTİYAR, Mehmet: Ortaklıklar Hukuku,


Güncellenmiş 13. Bası, İstanbul, Beta Yayınları, Ocak 2019, (Anılış: Ortaklıklar
Hukuku), s. 127; BAHTİYAR, Mehmet: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısının Dili ile Bazı
Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Makaleler, Cilt II, (Anılış: “Ticaret Kanunu Tasarısı”)
s. 180; MOROĞLU, Erdoğan: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Genel Olarak
Değerlendirilmesi”, Makaleler, İstanbul, 2010, (Anılış: “Değerlendirme”), s. 749.
42
C. Merkez Bankası’nın Bankacılık Kanunu Karşısındaki Durumu

1. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Öncesinde

Merkez Bankası’nın Bankacılık Kanunu karşısındaki durumu özellikle “18

Haziran 1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu”115 döneminde, bu Kanun’un 1.

maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Türkiye'de kurulmuş ve kurulacak bankalar … bu

Kanun hükümlerine tâbidir. Özel kanunlarla kurulmuş olan bankalar hakkında da

kanunlarında yer alan hükümler dışında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.” hükmü

nedeniyle tartışma konusu olmuştur. Zira Merkez Bankası da Türkiye’de ve özel bir

kanunla kurulmuştur; buna göre Bankalar Kanunu’na tâbi midir?

Öğretide; Merkez Bankası’nın banknot ihracı imtiyazı gibi çok sayıda özel görev

ve yetki üstlendiği, Bankalar Kanunu’nun ise mevduat kabul eden ve etmeyen –yatırım

ve kalkınma bankası– özel ve kamu bankaları hakkında uygulandığı; 1211 sayılı Kanun

uyarınca Merkez Bankası’nın bu Kanun ile kendisine verilen yetkileri bağımsız olarak

kullandığı; 4389 sayılı Kanun’un 2. maddesinde Merkez Bankası’nın “banka” tanımı

dışında ayrıca düzenlendiği gibi gerekçelerle Banka’nın Bankalar Kanunu’na tâbi

olmadığı açıklıkla ifade edilmiştir.116

115
RG, T. 23 Haziran 1999, S. 23734.
116
Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. REİSOĞLU, Seza: Bankalar Kanunu Şerhi ve
Bankacılık Uygulamasında Diğer Hukuki Kavramlar, Ankara, 2002, (Anılış: Şerh 2002),
s. 38-39; ayrıca, Kanun Koyucunun iradesinin de bu yönde olduğu konusunda bkz. aynı
eser s. 38, dn. 5.
43
2. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Döneminde

“19 Ekim 2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu”nun117 “Kapsam”

başlıklı 2. maddesinin ilk fıkrasında, bu Kanun hükümlerine tâbi olan bankalar, kurum ve

kuruluşlar sayma suretiyle açıkça belirlenmiş; ikinci fıkrasında da “Özel kanunlarla

kurulmuş olan bankalar hakkında da kanunlarında yer alan hükümler saklı kalmak

kaydıyla bu Kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.

Merkez Bankası, Bankacılık Kanunu’na tâbi olan bankalar ile kurum ve

kuruluşları açıkça belirleyen birinci fıkrada yer almamaktadır. Dolayısıyla hemen bu

noktada Merkez Bankası’nın Bankacılık Kanunu’na tâbi olmadığını belirtmek

mümkündür.

İkinci fıkradan hareketle ulaşılan sonuç da farklı değildir. Zira, hukukumuzda

“banka” kavramını tanımlayan temel düzenleme niteliğindeki Bankacılık Kanunu’nun 3.

maddesinde bu kavramın “Mevduat bankaları ve katılım bankaları ile kalkınma ve

yatırım bankaları”nı ifade ettiği hükme bağlanmıştır. Aynı maddede Türkiye Cumhuriyet

Merkez Bankası ise –söz konusu tanıma dâhil olmadığını gösterir şekilde– “Merkez

Bankası” olarak ayrıca tanımlanmakta olup, bu Kanun anlamında “banka” tanımına

girmemektedir.

Ayrıca, Bankacılık Kanunu’nda bankaların kuruluşlarına, faaliyete geçmelerine,

yönetim, denetim ve tasfiyeleri gibi konulara ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş ve

esasen BDDK, bankacılık alanındaki temel yetkili kurum olarak öngörülmüştür. Bunun

117
RG, T. 1 Kasım 2005, S. 25983 (1. Mükerrer). Çalışmanın devamında “Bankacılık
Kanunu” olarak anılacaktır.
44
yanı sıra Merkez Bankası’na da bankacılık sistemine ilişkin olarak BDDK ile birlikte

çeşitli kamusal görev ve yetkiler verilmiştir. Faaliyet konusu, görev ve yetkileri de

dikkate alındığında Merkez Bankası’nın Bankacılık Kanunu anlamında “banka” olarak

kabul edilemeyeceği görülmektedir. Tüm bu hususlar çerçevesinde, Merkez Bankası’nın

Bankacılık Kanunu’na tâbi olmadığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim öğretide de bu

görüş hâkimdir.118

D. Merkez Bankası’nın Sermaye Piyasası Kanunu’na Tâbi Olup Olmadığı

“6 Aralık 2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu”nun119 2.

maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesiyle, bu Kanun hükümlerine tâbi olan kişi, kurum

ve işlemler açıkça sayılmış; ikinci cümlesinde de “Halka açık olmayan anonim

ortaklıkların halka arz edilmeyen pay ihraçları, bu Kanun kapsamı dışındadır.”

belirlemesinde bulunulmuştur. Bu hükme göre halka açık anonim şirketlerin Kanun

118
Bkz. örn. BATTAL, Ahmet: Bankacılık Kanunu Şerhi, 5411 sayılı Kanun ve
Açıklaması, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2006, s. 49; REİSOĞLU, Seza: Bankacılık
Kanunu Şerhi, Cilt I, Son Değişikliklerle Gözden Geçirilmiş İkinci Baskı, Ankara,
Yaklaşım Yayınları, 2015, (Anılış: Şerh 2015 Cilt I), s. 100, 229, 240-241. Erikçi ise,
“Bankalar Kanunu’nun Banka için uygulanabildiği ölçüde bağlayıcı olduğunu kabul
etmek gerekir.” görüşündedir, ERİKÇİ, Yaşar: 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası Kanunu Açıklaması, Ankara, TCMB Teftiş Kurulu Başkanlığı Yayını, 2000, s.
4.
119
RG, T. 30 Aralık 2012, S. 28513. Çalışmanın devamında “SerPKanunu” olarak
anılacaktır.
45
kapsamında yer aldığı, ancak halka açık olmayanların ve halka açık sayılmayanların

SerPKanunu hükümlerine tâbi olmadığı belirlenmektedir.120

Halka açık şirket kavramı121 ise SerPKanunu’nda (m. 3.1.e), “kitle fonlaması

platformları aracılığıyla para toplayanlar hariç olmak üzere, payları halka arz edilmiş

olan veya halka arz edilmiş sayılan anonim ortaklıklar” olarak tanımlanmıştır. Ayrıca

16. maddede, “payları borsada işlem gören şirketler” ile “kitle fonlaması suretiyle

halktan para toplayan şirketler hariç olmak üzere pay sahibi sayısı beş yüzü aşan anonim

şirketlerin” paylarının halka arz olunmuş sayılacağı ve bu şirketlerin halka açık şirket

hükümlerine de tâbi olacakları hükme bağlanmıştır. Kanun’un sistematiğinden, halka

açık şirket statüsünün kazanılmasında halka arzın yanı sıra borsada işlem görme ve ortak

sayısı ölçütünün de belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.122

120
Bu yönde bkz. örn. ADIGÜZEL, Burak: Sermaye Piyasası Hukuku, 2. Baskı,
Ankara, Adalet Yayınevi, 2018, s. 14-15; ÇETİN, Nusret/TÖREMİŞ, Hatice
Ebru/CANTİMUR, Zeynep: 6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun Sistematik
Analizi, Ankara, Yetkin Yayınları, 2014, s. 46.
121
Halka açık anonim şirket ve ilgili kavramlarla ilgili olarak bkz. örn. MANAVGAT,
Çağlar: Hukuki Bakımdan Halka Açık Anonim Ortaklıklar ve Halka Arz, Ankara, 2016,
(Anılış: Halka Açık Anonim Ortaklıklar), s. 15 vd.; MANAVGAT, Çağlar: “Türk
Ticaret Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Sermaye Piyasası Kanunu’nun Uygulanması”,
Yeni Türk Borçlar Kanunu ve Yeni Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu, TOBB Ekonomi
ve Teknoloji Üniversitesi Hukuk Fakültesi, (Derleyen: KIRCA, Çiğdem), İstanbul, 2013,
(Anılış: “SerPKanunu’nun Uygulanması”), s. 316-317; MEMİŞ, Tekin/TURAN,
Gökçen: Sermaye Piyasası Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Şubat 2019, s. 95-97; PULAŞLI,
Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt I, 3. Baskı, Ankara, 2018, (Anılış: Şirketler Hukuku,
Cilt I), s. 687-689.
122
ÇETİN/TÖREMİŞ/CANTİMUR, s. 46.
46
Bu bağlamda Merkez Bankası’nın durumu irdelendiğinde; ilk tespit olarak,

Banka’nın, payları halka arz edilmiş bir şirket olmadığı belirtilmelidir. Ayrıca, Merkez

Bankası pay senetleri borsada işlem gören bir şirket de değildir. Diğer yandan, beş yüzden

fazla pay sahibi bulunduğu gözetilerek, halka arz olunmuş sayılmaya ilişkin ortak

sayısına bağlı olarak kabul edilen “kanuni karine”123 dolayısıyla Merkez Bankası’nın da

halka açık anonim şirket sayıldığını ve SerPKanunu’na tâbi olduğunu ileri sürmek

mümkündür. Bununla birlikte, SerPKanunu’nun “Saklı tutulan hükümler ve istisnalar”

başlıklı 136. maddesinin birinci fıkrasında, “47 nci madde hariç olmak üzere bu Kanun

hükümleri, TCMB’ye, TCMB işlemlerine, TCMB bünyesindeki piyasalara ve TCMB

nezdinde kurulan ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemlerine

uygulanmaz.” hükmüne yer verildiğinden, söz konusu karinenin, sonuca etkili olmadığı

görülmektedir. Bu doğrultuda Merkez Bankası, halka açık anonim şirketlerin

yükümlülüklerine de tâbi bulunmamaktadır.

E. TTK Hükümlerinin Merkez Bankası Hakkında Uygulanabilirliği

1. 1211 Sayılı Kanun ile TTK Arasındaki Özel Kanun - Genel Kanun İlişkisi

Merkez Bankası, yukarıda belirtildiği üzere124, 1211 sayılı Kanun’la kurulmuştur;

dolayısıyla Banka, “özel kanunla kurulmuş bir anonim şirket”tir. Diğer taraftan Merkez

Bankası’na, öncelikle bu özel Kanun ve ayrıca diğer bazı Kanunlarla125 çeşitli ve çok

123
ÇETİN/TÖREMİŞ/CANTİMUR, s. 46-47.
124
Bkz. Banka’nın hukuki yapısı hakkındaki açıklamalar (Birinci Bölüm, III, A ve B).
125
Örneğin 20 Şubat 1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma
Hakkında Kanun (RG, T. 25 Şubat 1930, S. 1433), Bankacılık Kanunu, 20 Haziran 2013
tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri
47
sayıda kamusal görev ve yetki verilmiştir. Bu durumun olağan ve zorunlu sonucu olarak

Merkez Bankası birçok işlemi yönünden bir yandan da bir “idare hukuku süjesi”dir.

Merkez Bankası’nın özellik gösteren bu yapısı da göz önünde bulundurulmak

suretiyle ilk tespit olarak, Banka’nın kuruluş kanunu olan 1211 sayılı Kanun ile TTK

arasında “özel kanun-genel kanun” ilişkisinin bulunduğu belirtilmelidir. Özel hükmün

genel hükümden önce uygulanacağına dair temel ilke doğrultusunda Kanun Koyucunun

özel amaçlarla çıkardığı ve özgün konulara özel kurallar getirdiği kanun niteliğindeki

özel kanunun öncelikli ve üstün olarak uygulanması gereğinin126 bir sonucu olarak

Merkez Bankası da öncelikle özel kanuna, 1211 sayılı Kanun’a tâbi bulunmaktadır.

Kanun’da boşluk bulunması durumunda ise TTK’nın ilgili hükümleri genel hüküm olarak

uygulama alanı bulmaktadır.127 Nitekim 1211 sayılı Kanun’un, Banka’nın bu Kanun’da

açıklık bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tâbi olduğu yönündeki, özel hukuk

hükümlerini ve dolayısıyla TTK’yı tamamlayıcı kural olarak işaret eden 1. maddesi

hükmü de, “özel kanunun genel kanuna önceliği” ilkesinin bir izdüşümüdür.

2. TTK m. 330 Kapsamında Değerlendirme

TTK’nın 330. maddesinde, “özel kanun-genel kanun” ilişkisini somut konu

bakımından teyit eden bir hükme yer verilerek “özel hükümlerin TTK hükümleri

ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun (RG, T. 27 Haziran 2013, S. 28690;


çalışmanın devamında “6493 sayılı Kanun” olarak anılacaktır.).
126
KARASU, Rauf: Anonim Şirketlerde Emredici Hükümler İlkesi, 2. Baskı, Ankara,
2015, (Anılış: Emredici Hükümler İlkesi), s. 55-56.
127
Bkz. örn. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 2, 116.
48
karşısındaki uygulanma düzeni belirlenmiş(tir).”128 Bu maddeyle; “özel kanunlara tâbi

anonim şirketlere, özel hükümler dışında Kanun’un anonim şirketlere ilişkin dördüncü

kısım hükümlerinin uygulanması” öngörülmektedir.

330. madde ile ilgili olarak Merkez Bankası özelinde de kayda değer olan iki temel

husus söz konusudur. Bu maddeye “29 Haziran 1956 tarihli ve 6762 sayılı Mülga Türk

Ticaret Kanunu”da129 karşılık gelen 270. madde, “Hususi kanunlarla kurulan anonim

şirketler, kuruluş kanunlarında aksine hüküm olmadıkça, bu faslın hükümlerine

tâbidirler.” hükmünü içermekteydi. Dolayısıyla özel kanunla kurulmamış, ancak özel bir

kanuna örneğin Bankacılık Kanunu’na veya SerPKanunu’na tâbi olan anonim şirketler

bu maddenin uygulama alanı dışında kalmaktaydı. Nitekim TTK ile yapılan değişiklikle

maddenin kapsamının genişletildiği görülmektedir.130 Bununla birlikte, 330. maddenin

gerekçesi Merkez Bankası yönünden ilginçtir. Zira gerekçede; “Bugün özel bir kanunla

kurulmuş anonim şirketlere hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Uygulamada, daha çok

128
MANAVGAT: “SerPKanunu’nun Uygulanması”, s. 313.
129
RG, T. 9 Temmuz 1956, S. 9353. Çalışmanın devamında “eTTK” olarak anılacaktır.
130
Bu konuda bkz. KIRCA, İsmail/ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal/MANAVGAT,
Çağlar: Anonim Şirketler Hukuku Cilt 1, Temel Kavram ve İlkeler, Kuruluş, Yönetim
Kurulu, Ankara, (Anılış: Cilt 1), 2013, s. 235; PASLI, Ali: “Yeni Türk Ticaret Kanunu,
Anonim Ortaklık Hükümlerinin Tanıtılması (I), YTK Kitap 2 – Kısım 4 – Bölüm 1 Genel
Hükümler ve Temel İlkeler”, BATİDER, 2011, C. 27, S. 3, s. 143; PULAŞLI: Şirketler
Hukuku, Cilt I, s. 735.
49
özel kanunlara veya hükümlere tâbi anonim şirketler mevcuttur.” açıklamasına yer

verilmiştir.131

330. maddede Merkez Bankası uygulaması açısından da kayda değer olan ikinci

husus ise, TTK Tasarısı’nın ilk metninde yer alan “kanunlardaki hükümler dışında”

ibaresinin TBMM Genel Kurul görüşmeleri sırasında “özel hükümler dışında” olarak

değiştirilmiş olmasıdır. Bu değişikliğe gerekçe olarak, “Maddede yer alan ‘kanunlardaki

hükümler dışında’ ibaresi yetersizdir. Özel kanuna tâbi anonim şirketlerle ilgili hüküm

tâbi oldukları kanundan başka kanunda yer alıyorsa, bu durumu karşılamaktan uzaktır.

Bu nedenle ‘özel hükümler dışında’ ibaresi konulmalıdır.” açıklaması yapılmıştır.132

Buna göre Merkez Bankası’na ilişkin özel hükmün 1211 sayılı Kanun ile değil

farklı bir Kanun ile getirilmiş olması durumunda da söz konusu özel hükmün öncelikli

olarak uygulanacağı sonucuna varılmaktadır.

Nitekim Manavgat, TTK m. 330’da “kanun” yerine “özel hükümler” ifadesinin

tercih edilmiş olmasından ötürü, özel kanunlara tâbi anonim şirketlere TTK dışında

uygulanacak hükümlerin kapsamının Tasarıya göre genişletildiğini, bu şirketlere kendi

131
Halen özel kanunlarla kurulmuş anonim şirketlerin var olduğu dikkate alındığında
hükmün gerekçesinde yer verilen bu tespitin yerinde olmadığı yönünde bkz.
KENDİGELEN, Abuzer: Yeni Türk Ticaret Kanunu, Değişiklikler, Yenilikler ve İlk
Tespitler, 2. Baskı, İstanbul, 2012, s. 186-187; MOROĞLU, Erdoğan: 6102 Sayılı Türk
Ticaret Kanunu, Değerlendirme ve Öneriler, 8. Baskı, İstanbul, 2016, (Anılış: Ticaret
Kanunu), s. 137; ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 235, dn. 771.
132
Bu konuda geniş bilgi için bkz. MANAVGAT: Halka Açık Anonim Ortaklıklar, s. 27
vd.; MOROĞLU: Ticaret Kanunu, s. 137; ŞEHİRALİ ÇELİK
(KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 235-236.
50
özel kanunlarının yanı sıra diğer kanunlardaki özel hükümlerin de uygulanabileceğini;

ayrıca, “özel hükümler” ifadesinin ikincil mevzuatı da kapsadığını ifade etmektedir.133

3. Özel Hükümlerin TTK’ya Uygun veya Aykırı Olması Halleri

TTK’nın özel hükümlere öncelik, üstünlük tanıyan 330. maddesinde değinilen

“özel hükümler”in, TTK’ya uygun veya TTK’ya aykırı olması mümkün olabilir. Konuya

ilişkin özel hükmün TTK ile çelişen, bu Kanun ile aksi yönde bir hüküm olmaması

durumunda, TTK’ya uygun olan bu hükmün uygulanması özel kanun – TTK ilişkisinde

herhangi bir sorun yaratmayacaktır.134

Esas mesele, özel hükmün TTK’ya aykırı olmasıdır. Bu duruma ilişkin olarak

Şehirali Çelik, TTK’nın 330. maddesinden çıkan genel sonucun, özel kanunlara tâbi

anonim şirketlere ilişkin özel kanunda yer alan hükümlerin TTK’ya aykırı olmaları

halinde dahi öncelikli olarak uygulanacağı; ancak TTK’nın diğer ilgili maddeleri ve

kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin genel hukuk ilkelerinin de

gözetilmesi ve özel kanunun TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olup

olmamasına göre bir değerlendirme yapılması gerektiği görüşündedir. Bu bağlamda,

133
MANAVGAT: Halka Açık Anonim Ortaklıklar, s. 27; MANAVGAT:
“SerPKanunu’nun Uygulanması”, s. 311-312. Ayrıca, “TTK m. 330’un gerekçesinde
açıkça belirtildiği üzere, ‘özel kanunlar’ ibaresiyle sadece ‘kanunlar’ kastedilmiş olup,
daha alt düzeydeki (örneğin SPK tebliğleri gibi) normların bu kapsama alınmasının
mümkün olmadığı”na dair aksi yöndeki görüş için bkz. PULAŞLI: Şirketler Hukuku, Cilt
I, s. 734. Eriş de “Özel yasalar ifadesi ile sadece özel yasalardaki hükümlerden söz
edilmek istendiği” görüşündedir, ERİŞ, Gönen: Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt II, 3.
Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları, Mayıs 2017, s. 1819.
134
ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 237.
51
TTK’dan sonra yürürlüğe giren özel kanunlar açısından sonraki tarihli özel kanun

hükmünün üstünlüğünün esas olduğu; ancak konuyla ilgili TTK’daki hüküm, Kanun

Koyucunun bütün anonim şirketler için öngördüğü ve buna aykırı özel kanun hükümlerini

ortadan kaldırmayı amaçladığı bir düzenleme ise önceki tarihli özel kanun hükmünün

uygulanamayacağının kabulü gerektiği sonucuna varmaktadır.135

Bu çerçevede Merkez Bankası’nın durumu değerlendirildiğinde; Kanun

Koyucunun bütün anonim şirketlere yönelik TTK’daki düzenlemeler ve değişiklikler

vasıtasıyla “önceki tarihli özel kanun” niteliğindeki 1211 sayılı Kanun’un ilgili

hükümlerini değiştirme iradesini taşımadığı öngörülebilir. Bu öngörünün temel dayanağı

da, yukarıda belirtildiği gibi, Merkez Bankası’nın, tâbi olacağı kuralların münhasıran ve

ayrıntılı olarak belirlendiği özel bir kanunla kurulmuş bulunması, diğer yandan da gerek

bu özel Kanun’la gerekse başka kanunlarla kendisine kamusal görev ve yetkiler

yüklenmiş bir idare hukuku süjesi olmasıdır. Nitekim TTK’nın “özel kanunlara bağlı

anonim şirketler” ile “özel kanunla kurulmuş şirketler” arasında belirgin bir ayrım

yaptığı da görülmektedir. Bu doğrultuda, Merkez Bankası için TTK karşısında 1211 sayılı

Kanun’un evleviyetle uygulanacağı sonucuna ulaşılabilir.

Diğer taraftan, TTK m. 330 ile bağlantılı bir nitelik taşıması nedeniyle bu başlık

altında ayrıca değinilmelidir ki, TTK henüz Tasarı iken 340. maddesinde, “Bu Kanun ile

135
ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 237-238. Bu konuda
Manavgat da TTK hükümlerinin özel kanunlardan önce uygulanmasının “yeni kanun”
niteliğini taşımalarına bağlı olduğunu, aksi halde yeni tarihli özel kanun hükümlerinin
öncelikli olarak uygulanacağını belirtmektedir, MANAVGAT: Halka Açık Anonim
Ortaklıklar, s. 33.
52
diğer kanunlardaki düzenleme çelişirse bu Kanunun hükümleri üstün tutulur.” lafzını

içeren bir hükme yer verilmişti. Hükmün bu haliyle kanunlaşmasının, Merkez Bankası

uygulamasında tamamının önceden öngörülmesi mümkün olmayan çok sayıda soruna yol

açması –deyim yerindeyse– Banka’da bir “hukuki kargaşa” yaratması kuvvetle

muhtemeldi.

53
İKİNCİ BÖLÜM

MERKEZ BANKASI’NIN TEMEL YAPISAL ÖZELLİKLERİ

I. UNVANI

İlk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun’da Merkez Bankası’nın unvanı,

“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak belirlenmiştir. Halen yürürlükte olan 1211

sayılı Kanun’un “Kuruluş ve unvan” başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası hükmüyle

Banka’nın kuruluşunda benimsenen unvanı aynı şekilde muhafaza edilmiştir. Aynı

hüküm Banka Esas Mukavelesi m. 1’de de yinelenmektedir.

Bu suretle, Merkez Bankası’nın anonim şirket ve dolayısıyla bir ticaret şirketi

olmasından ötürü TTK’nın 16 ve 18. maddelerinin birinci fıkraları ile 39. maddesi

hükümleri uyarınca Kanun’a uygun bir ticaret unvanı seçmesi ve kullanması konusundaki

gereklilik, bir kanun hükmüyle yerine getirilmiş bulunmaktadır.

Bu unvanın TTK’ya uygunluk bakımından irdelenmesi için, TTK’nın anonim

şirketler yönünden ticaret unvanının şeklini düzenleyen 43. maddesine bakmak

gerekecektir. 43. maddede; anonim şirketlerin, “işletme konusu gösterilmek ve 46. madde

hükmü saklı kalmak” koşuluyla, ticaret unvanlarını serbestçe seçebilecekleri, ancak

ticaret unvanında “anonim şirket” kelimesinin bulunmasının şart olduğu hükme

bağlanmıştır. Buna göre, Merkez Bankası’nın ticaret unvanı bakımından, “işletme

konusunun gösterilmesi” şartının sağlanmış olduğu, bununla birlikte, unvanda “anonim

54
şirket” kelimesinin bulunması şartının gerçekleşmediği tespit edilmektedir.136

Dolayısıyla, bu durum da 1211 sayılı özel Kanun ile kurulan Merkez Bankası’nın özel

statülü bir anonim şirket olduğu hususunu ortaya koyan özgün hallerden birisidir.

Öğretide de 1211 sayılı Kanun m. 1/I’den bahisle “… fıkrada, ‘ticaret unvanı’

konusundaki Türk Ticaret Kanunu hükümlerine istisna vazedilmekte ve unvanın, özel bir

kanun olan 1211 sayılı Kanun’la ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ olarak

düzenlendiği belirtilmektedir.” açıklamasına rastlanmaktadır.137

Diğer taraftan, 43. maddenin saklı tuttuğu TTK m. 46.3’te, “Türkiye” kelimesinin

bir ticaret unvanına ancak Cumhurbaşkanı kararıyla138 konabileceği düzenlenmiştir.

Bununla beraber, “Türkiye” kelimesi Merkez Bankası’nın unvanına daha üst bir norm

olan kanun hükmüyle konulmuş bulunduğundan, TTK m. 46.3’e aykırılıktan söz etmeye

olanak bulunmamaktadır.

“Unvan” başlığı altında değinilmemesi eksiklik olacak bir husus ise, Kanun

Koyucu tarafından Merkez Bankası’nın bağımsızlığını işaret etmek üzere unvanında

136
Tekinalp de “Unvanın özelliği –TK 45.2’nin aksine– anonim şirket ibaresini
içermemesidir.” yönündeki ifadesiyle TTK’nın 43. maddesine eTTK’da denk gelen 45.
maddeden bahisle aynı tespitte bulunmaktadır, TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 91.
137
KURT, İbrahim/GÜNAL, Vural/TUĞÇETİN, Talat: T.C. Merkez Bankası Kanunu
Şerhi ve Yabancı Mevzuat ve Uygulama, Ankara, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları,
No.79, 1977, s. 2.
138
2 Temmuz 2018 tarihli ve 700 sayılı KHK’nın 192. maddesiyle bu fıkrada yer alan
“Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 7
Temmuz 2018, S. 30471 (2. Mükerrer).
55
“Türkiye Cumhuriyet” ibaresinin özellikle tercih edilmiş olmasıdır.139 140
. Öyle ki,

TBMM İktisat ve Maliye Muhtelit Encümeni’nde uluslararası ilişkiler de dikkate alınarak

139
“… Merkez Bankası’nın 1715 sayılı Kuruluş Kanunu, sözü de ruhu da bağımsızlık
ilkesi gözetilerek şekillendirilmiştir. Bu konu üzerinde o kadar hassasiyetle durulmuştur
ki, Banka’nın unvanına dahi bu ilke yansıtılmıştır: Merkez Bankası’nın olumsuz
çağrışımları olan Osmanlı Bankası deneyiminden farklılığına dikkat çekmek üzere
Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkilendirilmesi istenmiş, ayrıca, bağımsızlığını
vurgulayabilmek için de kamu kurumlarından bütünüyle farklı olarak Tasarı’da
‘Cumhuriyet Merkez Bankası’ unvanı seçilmiştir. Tasarı’nın Türkiye Büyük Millet
Meclisi İktisat Encümeni’nde görüşülmesi sırasında, Banka’nın ülke dışında vasfının
daha iyi anlaşılması amacı ile adına Türkiye ibaresi eklenmiş ve Banka’nın adı böylece
‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ olarak değiştirilerek bu şekilde kanunlaşmıştır. Bu
unvan ile, Banka’nın bir Cumhuriyet kurumu olduğu, fakat ‘merkezi idare’ kurumu
olmadığı vurgulanmış ve Banka 1715 sayılı Kanun’un 1. maddesinde de belirtildiği üzere,
‘Türkiye’de banknot ihracı imtiyazını münhasıran haiz olmak üzere’ anonim şirket olarak
kurulmuştur.” yönündeki değerlendirme için bkz. SERDENGEÇTİ, s. 13-14. Aynı
görüş için bkz. ERİKÇİ, s. 3; GÜRSES, Uğur: “TCMB ve TCDD Arasındaki Fark!”,
Radikal Gazetesi, 2 Aralık 2002; UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet
Teşkilatındaki Yeri, s. 37-38.
140
Ayrıca, “Diğer devlet kurumlarından farklı olarak bankanın adının ‘Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası’ değil de ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’ olmasının
ardında o günün hisse dağılımı düşüncesine göre kurulan bir anonim şirket olması
yatmaktadır. 1930’da bankanın hisseleri; devlet kurumlarının sahip olduğu ve %15’i
geçmemesi öngörülen A sınıfı hisseler, Türkiye’de faaliyette bulunan ulusal bankaların
sahip olduğu B sınıfı hisseler, diğer bankaların ve imtiyazlı şirketlerin sahip olduğu C
sınıfı hisseler ve Türk ticaret şirketleri ve Türk gerçek ve tüzel kişilerin sahip olduğu D
sınıfı hisselerden oluşmaktaydı.” yönündeki farklı görüş için bkz. BAKIR, s. 20.
56
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak benimsenen141 unvanda, Banka’nın

Devlet’e ait bir kuruluş, bir kamu kuruluşu olduğu düşüncesi uyandırılmaması amacıyla

“Türkiye Cumhuriyeti” ibaresine ve “T.C.” kısaltmasına özellikle yer verilmemiştir.

II. AMAÇ VE KONUSU

A. Merkez Bankası’nın İşletme Konusu – Amaç, Görev ve Yetkileri

1211 sayılı Kanun m. 1/I’in “Türkiye’de banknot ihracı imtiyazına münhasıran

sahip ve bu Kanun’da yazılı görev ve yetkileri haiz olmak üzere Türkiye Cumhuriyet

Merkez Bankası unvanı altında anonim şirket olarak bir banka kurulmuştur.” yönündeki

hükmü Banka’nın işletme konusunun “merkez bankacılığı” olduğunu ortaya

koymaktadır. Aynı hüküm Banka Esas Mukavelesi m. 1’de de tekrarlanmaktadır. Esasen

tek başına unvanının dahi Banka’nın hangi konuda faaliyet göstermek üzere kurulduğunu

belirlemeye yeterli olduğunu söylemek mümkündür.

Merkez Bankası anonim şirket olarak kurulmuş ise de diğer ülke merkez

bankalarında olduğu gibi birçok kamusal görev ve yetki ile donatılmıştır. Banka’nın asli

faaliyet konusu para politikasının belirlenmesi ve yürütülmesidir. Merkez Bankası’nın

temel görev ve yetkileri 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 4.

maddelerinde sayılmaktadır.142

141
“… her ne kadar memleket dahilinde Merkez Bankası tabiri bu müesseseyi temyiz için
kâfi görülebilirse de hariç için daha vazih ve kat’i bir vasfe lüzum olduğu derpiş edilerek
bankanın isminin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası namına tahvili münasip
görülmüştür.”, TBMM İktisat ve Maliye Muhtelit Encümeni Karar No:1 Esas No:1/718.
142
1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi 4. maddelerinde, “görevler”, “yetkiler”
ve “müşavirlik görevleri” olmak üzere üçlü bir ayrım yapmıştır. Ancak bu ayrım, belirgin
57
Söz konusu 4. maddede ayrıca, Merkez Bankası’nın temel amacının “fiyat

istikrarını sağlamak” olduğu ve “Banka’nın, bu amacı ile çelişmemek kaydıyla

Hükümet’in büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceği” hükme bağlanmıştır.

“Finansal istikrarın temini” ise Banka’nın ikincil, destekleyici amacı olarak öngörülmüş;

bu doğrultuda Banka, “finansal sistemde istikrarı sağlayıcı, para ve döviz piyasaları ile

ilgili düzenleyici tedbirleri almak”la görevli ve yetkili kılınmıştır.

Bu hukuki çerçeveye göre Merkez Bankası’nın temel görevlerinden öne çıkanları;

“açık piyasa işlemleri yapmak”, “Hükümet’le birlikte Türk Lirası’nın iç ve dış değerini

korumak için gerekli tedbirleri almak ve yabancı paralar ile altın karşısındaki

muadeletini tespit etmeye yönelik kur rejimini belirlemek”, “zorunlu karşılıklar ve umumi

disponibilite ile ilgili usul ve esasları belirlemek”, “reeskont ve avans işlemleri yapmak”,

“Ülke altın ve döviz rezervlerini yönetmek”, “Türk Lirası’nın hacim ve tedavülünü

düzenlemek”, “ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemleri kurmak,

kurulmuş ve kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini ve gözetimini sağlamak ve

gereken düzenlemeleri yapmak”, “ödemeler için elektronik ortam da dâhil olmak üzere

kullanılacak yöntemleri ve araçları belirlemek”, “bankalardaki mevduatın vade ve

türleri ile katılım bankalarındaki katılma hesaplarının vadelerini tespit etmek” olarak

sayılabilir.

1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 4. maddelerine göre Merkez

Bankası’nın öne çıkan temel yetkileri ise; “banknot ihracı”, “Hükümet’le birlikte

enflasyon hedefinin tespiti ve bununla uyumlu olarak para politikasının belirlenmesi”,

bir dayanaktan yoksundur. Dolayısıyla Banka’nın görev ve yetkilerinden bu ayrımdan


bağımsız olarak söz etmek daha doğrudur.
58
“olağanüstü hallerde ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun kaynaklarının ihtiyacı

karşılamaması durumunda bu Fon’a avans verilmesi”, “nihai kredi mercii olarak

bankalara kredi verilmesi” ve “Hükümet’in mali ve ekonomik müşavirliği, mali ajanlığı

ve haznedarlığı” olarak belirlenmektedir.

Görüldüğü gibi, Merkez Bankası ticaretle uğraşmamakta, mal ya da hizmet

üretmemekte veya pazarlamamaktadır. Kâr etmek amacı, diğer ülke merkez bankalarında

da olduğu gibi Merkez Bankası’nın doğrudan ya da dolaylı, birincil ya da ikincil amaçları

arasında bulunmamaktadır.

B. TTK m. 331 ile Öngörülen Amaç ve Konu Unsurları

TTK’nın “Amaç ve konu” başlıklı 331. maddesinde anonim şirketlerin, “kanunen

yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabileceği” düzenlenmiştir.

Bu hükme göre, anonim şirketlerin ekonomik (iktisadi) amaçlarla kurulmalarının zorunlu

olduğu söylenebilir.143

Kanun Koyucu amacın ekonomik olması gerektiğini ortaya koymuş, ancak bu

amaca dair bir belirlemede bulunmamıştır. Öğretide; ekonomik amaç kavramı “kâr elde

etmek ve dağıtmak”, “kâr elde etme ve dağıtma hedefine yönelik/odaklanmış faaliyet

143
Bu yönde bkz. KARAHAN, Sami/KARAMAN COŞGUN, Özlem: Şirketler
Hukuku, 2. Baskı, Konya, Mart 2015, s. 350; ŞEHİRALİ ÇELİK
(KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 56-57; ÜÇIŞIK, Güzin/ÇELİK, Aydın: Anonim
Ortaklıklar Hukuku, I. Cilt, Ankara, 2013, (Anılış: Anonim Ortaklıklar), s. 12.
59
göstermek”144 olarak açıklandığı gibi, bu kavram ile kastedilenin “şirketin ortakları

lehine ekonomik bir yarar hedeflemesi”145 olduğu da belirtilmektedir.

Bu bağlamda, ekonomik amaçtan söz edilebilmesi için her şeyden önce para ile

ölçülebilir bir yarar elde edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla manevi amaçlar bu

kapsamda değildir.146 İkinci olarak, elde edilmesi amaçlanan para ile ölçülebilen getirinin

ortaklar yararına sağlanması aranmaktadır. Bu nedenle, para ile ölçülebilir olmakla

birlikte üçüncü kişiler lehine olan getiriler amacın ekonomik addedilmesine matuf

değildir.147

Bu çerçevede Merkez Bankası’nın 1211 sayılı Kanun’da belirlenen “fiyat

istikrarını sağlamak” şeklindeki amacı ortaklar lehine ekonomik yarar sağlama amacıyla

uyumlu değildir. Zira Banka’nın amacının “kâr elde etme ve dağıtma hedefine

yönelik/odaklanmış faaliyet göstermek” olduğunun ya da “para ile ölçülebilir bir yarar

elde edilmesi”ne yöneldiğinin kabulüne imkân olmadığı gibi, “elde edilmesi amaçlanan

144
POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal/ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I,
Güncelleştirilmiş, Yeniden Yazılmış 14. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2019, (Anılış:
Ortaklıklar Hukuku I), s. 307, 696.
145
Buna dair bkz. ANSAY, s. 40; ARSLANLI, Halil: Anonim Şirketler, Cilt I, Umumi
Hükümler, 3. Baskı, İstanbul, 1960, s. 17; MEIER-HAYOZ, A./FORSTMOSER, P.:
Schweizerisches Gesellschaftsrecht, 11. Auflage, Bern, 2012, Nr. 6, [ŞEHİRALİ
ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 57’den naklen]; ÜÇIŞIK/ÇELİK: Anonim
Ortaklıklar, s. 11.
146
ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 57.
147
MEIER-HAYOZ/FORSTMOSER, Nr. 6, [ŞEHİRALİ ÇELİK
(KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 57’den naklen].
60
para ile ölçülebilen getirinin ortaklar yararına sağlanması” ölçütünün karşılanması da

söz konusu değildir. Bununla birlikte Banka’nın makro düzeyde iktisadi hayatı etkileyen

faaliyetlerde bulunduğu bir gerçektir. Bu açıdan, “manevi” amaçlı bir yapılanmadan da

söz edilemez. Merkez Bankası ekonomik hayatta, ancak ortaklar lehine ekonomik çıkar

hedeflemeyen bir yapı sayılabilir.

Öğretide konuyla bağlantılı olarak Merkez Bankası özelinde yapılan “Banka tüm

işlemlerini para politikaları bağlamında yapar ve kamu erkini bu amaçla kullanır. Kâr

amacı güdemez. Bu özelliği ile ticaret şirketleri içinde özel bir konumdadır. Amacı

iktisadidir, fakat kâr paylaşımı değildir. Kamu erkinin doğurabileceği kâr zaten ticari

anlamda bir faaliyet kârı değildir.” yönündeki tespit de TTK m. 331’de öngörülen amaç

ve konu unsurları bakımından Banka’nın özellik gösteren durumuna işaret eder

niteliktedir.148

C. Bir Ticari İşletmenin İşletilmesi Olgusu

Ekonomik amaç ile bağlantılı olarak ele alınabilecek bir diğer husus da, anonim

şirketler bakımından bir ticari işletmenin işletilmesi olgusunun gerekli olup olmadığı, bir

ticari işletme işletmeyen anonim şirketlerin amaçlarının ekonomik olarak

nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Öğretide; ekonomik amacın varlığından

söz edilebilmesi için anonim şirketlerin bir ticari işletmeyi işletmelerinin zorunlu

bulunmadığı yönünde görüşlere rastlanmaktadır.149 Aksini savunan Tekinalp, bu tür bir

148
TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 98.
149
Bkz. örn. ARSLANLI, s. 17; KARAHAN/KARAMAN COŞGUN, s. 350;
ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 57; ÜÇIŞIK/ÇELİK: Anonim
Ortaklıklar, s. 11.
61
gereklilik olup olmadığı sorusuna karşı TTK’nın bilinçli bir şekilde sessiz kaldığını,

TTK’nın bu sorulara cevaben hüküm içermemesinin müzeciliğin, hayvanlar bahçesi,

orman yetiştirilmesi faaliyetlerinin anonim şirket işletme konusu olarak seçilmesi gibi

bazı istisnai durumlara engel olunmaması amacını taşıdığını belirtmektedir.150

TTK m. 11.1’de “ticari işletme”, “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan

düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde

yürütüldüğü işletme” olarak tanımlanmakta olup, asli unsuru, gelir elde etmeyi

amaçlayan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız olarak yürütülmesidir.

Ticaretle uğraşmayan, mal ya da hizmet üretmeyen veya pazarlamayan ve kâr

etmek amacı taşımayan Merkez Bankası’nın, bu anlamda bir ticari işletme işletmediği

kolaylıkla tespit edilebilir. Dolayısıyla, 1211 sayılı özel Kanun’la “anonim şirket” olarak

kurulmuş ve buna göre örgütlenmiş olan Merkez Bankası’nın da öğretide işaret edilen

ticari işletme işletmeksizin anonim şirket olarak örgütlenmeye ilişkin istisnai

durumlara151 örnek teşkil ettiğini söylemek mümkündür.152

150
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 308.
151
KARAHAN/KARAMAN COŞGUN, s. 350; POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal/
ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul, 12. Bası, 2010, s. 243;
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 308.
152
Merkez Bankası’nın anonim şirket olarak kurulmasının sebeplerine ve yerindeliğine
değinilmişti. Bkz. Birinci Bölüm, III, B, C, D.
62
III. ESAS SÖZLEŞMESİ

A. Kabul Usulü ve Niteliği

1211 sayılı Kanun’un “Banka Esas Mukavelesi ve tasfiye” başlıklı 16. maddesinin

(a) fıkrasında Banka Esas Mukavelesi’nin kabul edilmesi ve yürürlüğe girmesi usulüne

ilişkin olarak TTK’daki genel kurallardan ayrı özel hükümler getirilmiştir. Buna göre,

Banka Esas Mukavelesi, “Genel Kurul’un tasvibi ve Cumhurbaşkanı kararıyla”

yürürlüğe girmektedir.

TTK’nın “Kurucu işlem” başlıklı 335. maddesinin birinci fıkrasına göre, “şirket,

kurucuların, Kanun’a uygun olarak düzenlenmiş bulunan, sermayenin tamamını

ödemeyi, şartsız taahhüt ettikleri, imzalarının noterce onaylandığı veya ticaret sicili

müdürü yahut yardımcısı huzurunda imzaladığı esas sözleşmede, anonim şirket kurma

iradelerini açıklamalarıyla kurulur.” TTK’nın 336. maddesi uyarınca da şirket esas

sözleşmesi kuruluş belgelerindendir.

Bununla birlikte, Merkez Bankası “kanunla” kurulan bir anonim şirkettir ve diğer

anonim şirketlerden farklı olarak kurucu işlem niteliğindeki esas sözleşme kuruluşa

ilişkin kanunun ardından gelmekte, Banka Esas Mukavelesi bu anlamda “kurucu özellik”

taşımamaktadır.153 Öyle ki, şirket kavramının temel unsurlarından biri olan “sözleşme

153
Anonim şirket esas sözleşmesinin kurucu özellik taşımasına ilişkin olarak bkz. örn.
BAHTİYAR, Mehmet: Anonim Ortaklık Ana Sözleşmesi, İstanbul, 2001, (Anılış: Ana
Sözleşme), s. 31; MANAVGAT (KIRCA/ŞEHİRALİ ÇELİK): Cilt 1, s. 298;
MOROĞLU, Erdoğan: “Anonim Ortaklık Ana Sözleşmesi ve Hukuki Niteliği”, Prof.
Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına Armağan, İstanbul, 2000, (Anılış: “Ana Sözleşme”),
s. 513.
63
unsuru” Merkez Bankası açısından mevcut değildir. Banka’nın kuruluşu, irade

serbestisine değil, doğrudan kanuna dayanmaktadır. Dolayısıyla irade serbestisinin bir

görünümü olan sözleşme unsurunun yerini kamu erki almış bulunmaktadır.154

B. İçeriği

1. Banka Esas Mukavelesi’nde Yer Alan Hükümler

Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan hükümlerin birkaç istisna dışında neredeyse

tamamı, 1211 sayılı Kanun’da mevcut hükümlerin tekrarı niteliğindedir. Bu itibarla,

Banka Esas Mukavelesi’nin daha çok sembolik bir niteliği bulunmaktadır. Öyle ki 1211

sayılı Kanun’un zaman içinde değiştirilen maddelerindeki yeni düzenlemelerin Banka

Esas Mukavelesi’ne de aktarılması, kimi zaman Kanun değişikliğini takip eden ilk Genel

Kurul toplantısında olmakta; kimi zaman ise aradan çokça zaman geçmesi söz konusu

olabilmektedir. Bu durum da Banka Esas Mukavelesi’nin sembolik olduğu hususunun bir

göstergesidir. Zira yeni düzenlemelerin Esas Mukavele’ye aktarılmasına kadar, aynı

hükümler 1211 sayılı Kanun’da bulunduğundan konuya ilişkin bir hukuki boşluk da söz

konusu olmamaktadır.

Diğer taraftan, 1211 sayılı Kanun’un “Ceza hükümleri” başlıklı 68. maddesine,

suç ve cezaların kanuniliği ilkesi gözetilerek Kanun’un tekrarı niteliğindeki Banka Esas

Mukavelesi’nde yer verilmediğini belirtmek gerekir.

154
Bu yönde geniş bilgi için bkz. ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1,
s. 51-53; Şehirali Çelik ayrıca, Merkez Bankası’nın özellik gösteren bu yapısı nedeniyle
–“anonim şirket” olarak nitelendirilse de– esasen kamu tüzel kişisi olduğuna dikkat
çekmektedir, s. 52, dn. 220.
64
TTK m. 339.2,155 madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, esas sözleşmenin

zorunlu asgari kanuni içeriğini belirlemektedir. Bu kapsamda, “şirketin ticaret unvanı ve

merkezinin bulunacağı yer”, “esaslı noktaları belirtilmiş ve tanımlanmış şekilde şirketin

işletme konusu”, “şirketin sermayesi ile her payın itibari değeri”, “pay senetlerinin nama

veya hamiline yazılı olacakları” gibi anılan maddede sayılan hususların esas sözleşmeye

yazılması gerekli kılınmıştır.

Bu çerçevede Banka Esas Mukavelesi gözden geçirildiğinde; Banka’nın, unvan

ve işletme konusu (m. 1), merkezinin bulunacağı yer (m. 2), sermayesi ile her payın itibari

değeri (m. 5), pay senetlerinin nama yazılı oluşu (m. 6), pay senetlerinin sınıfları ve devir

sınırlamaları (m. 7-12), Genel Kurulu’nun toplantıya çağrılması usulü ve oy hakları (m.

14), yönetim kurulu olan Banka Meclisi üyelerinin sayısı (m. 19), Başkanı’nın temsil

yetkisi (m. 26), hesap dönemi (m. 57) hakkında düzenleme içeren söz konusu hükümlerin

TTK m. 339.2 uyarınca aranan zorunlu asgari içeriği karşıladığı sonucuna ulaşılmaktadır.

Bahtiyar, esas sözleşme içeriğini, pay sahiplerinin iradelerinin etkisi ve geçerlilik

açısından ele alarak, “esas sözleşmede bulunmaları zorunlu hususlar (zorunlu içerik)”,

“öngörülmeleri koşulu ile esas sözleşmede bulunmaları zorunlu hususlar (şartlı zorunlu

içerik)” ve “esas sözleşmede bulunabilen hususlar (ihtiyari içerik)” olmak üzere üç ana

başlık altında gruplandırmaktadır.156

155
TTK m. 339.2 ile m. 354.1 arasındaki ilişki bakımından bkz. MANAVGAT
(KIRCA/ŞEHİRALİ ÇELİK): Cilt 1, s. 300-302.
156
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 129-137.
65
Bu gruplandırmada “şartlı zorunlu içerik” olarak adlandırılan ve esas sözleşmeye

yazılmış olmaları şartıyla geçerlilik kazanabileceği kabul edilen hususlardan bazıları

Banka Esas Mukavelesi’nde de düzenlenmiş bulunmaktadır. Örneğin, bu kapsamda,

Banka yönetim kurulu olan Banka Meclisi üyelerinin görev süreleri (m. 20), temsilde çift

imza kuralına istisna teşkil eden Banka Başkanı’nın temsil yetkisi (m. 26), pay

senetlerinin devrinde Banka’nın onayının aranması (m. 12), kâr dağıtımındaki ve yedek

akçe ayrılmasındaki hesaplama biçimi (m. 59-60) sayılabilir. Bununla birlikte, bu

hususlar, 1211 sayılı Kanun’da zaten ilk elden Kanun Koyucu tarafından hükme

bağlanmış ve yürürlüğe konulmuş bulunduğundan, geçerliliklerinin Banka Esas

Mukavelesi’nde öngörülmeleri şartına bağlı olduğunu savunmaya imkân yoktur.

2. 1211 Sayılı Kanun’da Olmayıp Banka Esas Mukavelesi’nde Yer Alan

Hükümler

Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan hükümlerin esas itibarıyla 1211 sayılı

Kanun’da mevcut hükümlerin tekrarı niteliğinde olduğu yukarıda belirtilmişti. Esas

Mukavele’de yer verilen bazı hususlar ise bu şekilde ilk elden Kanun Koyucu tarafından

1211 sayılı Kanun’da düzenlenmemiştir. Bu hususlar, Ticaret Kanunu hükümleri

doğrultusunda anonim şirket esas sözleşmesinin niteliğine uygun olarak doğrudan Banka

Esas Mukavelesi’ne konulmuştur. Diğer bir ifadeyle, Banka Esas Mukavelesi’nin

“Kanun’un tekrarı olmak” genel karakterinden ayrıldığı alan, anonim şirketler hukukuna

özgüdür.

Bu kapsamda; nama yazılı olan Banka pay senetlerinin birden çok sahibi

bulunduğu takdirde Banka’ya karşı olan hakların bir temsilci aracılığıyla kullanılması (m.

6), pay senetlerinin devrinin Banka’nın muvafakatine bağlı olması (m. 12), Genel

66
Kurul’un toplantıya çağrılma usulü, nisap, oy hakkı ve Genel Kurul toplantısının

yürütülmesine ilişkin diğer hususlar (m. 14), Banka Meclisi üyelerinin ve Denetleme

Kurulu üyelerinin seçiminin Genel Kurul’un görev ve yetkisi olduğu ve Genel Kurul’da

gündemde gösterilmeyen hususların müzakere edilemeyeceği (m. 15), Banka Meclisi’nin

Banka üzerinde tam yetki ve kontrol hakkına sahip olduğu ve Banka’yı ilgilendiren bütün

işlerle iştigal edeceği (m. 22), Denetleme Kurulu’nun, belirsiz zamanlarda servis kasaları

ile ihtiyat kasaların nakit, altın ve diğer kıymetlerini, senet ve tahvilleri ve sair mevcutları

sayarak sonucu bir tutanakla tespit edeceği ve Kurul üyelerinin görüşme ve oya

katılmamak şartıyla Banka Meclisi toplantılarına katılabilecekleri (m. 24) hükümleri yer

almaktadır.

3. Banka Esas Mukavelesi’nde Yapılacak Düzenlemelerin Sınırı

TTK m. 340 “Esas sözleşme, bu Kanun’un anonim şirketlere ilişkin

hükümlerinden ancak Kanun’da buna açıkça izin verilmişse sapabilir. Diğer kanunların,

öngörülmesine izin verdiği tamamlayıcı esas sözleşme hükümleri o kanuna özgülenmiş

olarak hüküm doğururlar.” hükmünü içermektedir. Maddenin ilk cümlesine göre, şirket

esas sözleşmesinin Kanun’dan farklı bir hüküm içermesi, ancak Kanun’un buna açıkça

izin vermesi şartına bağlı kılınmıştır.157

157
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 129 vd.; MANAVGAT (KIRCA/ŞEHİRALİ
ÇELİK): Cilt 1, s. 299-300; KARASU: Emredici Hükümler İlkesi, s. 45 vd.
67
Diğer taraftan, maddenin ikinci cümlesinin158, bankalar, aracı kurumlar, finansal

kiralama, faktoring veya finansman şirketleri gibi özel kanunlara tâbi anonim şirketlerin,

Bankacılık Kanunu, SerPKanunu, “21 Kasım 2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal

Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu”159 gibi tâbi oldukları kanunların

hükümlerine aykırı olmamak şartıyla esas sözleşmelerinde bu hükümleri tamamlayıcı

düzenlemeler yapabilmelerine hukuki dayanak sağlamaya yönelik olduğu

anlaşılmaktadır.

Nitekim maddenin gerekçesindeki “Cümlenin amacı, Sermaye Piyasası Kanunu,

Bankalar Kanunu, FKK gibi anonim şirketlere ilişkin çoğu kez yorum güçlüğü içeren

kanunlara kendi konuları çerçevesinde serbesti tanımaktır. … 340’ıncı madde, bu

Kanun’un herhangi bir hükmünden açıkça anlaşılmasa bile, esas sözleşme ile, Yönetim

kurulu üyeleri başta olmak üzere yöneticiler, denetçiler, işlem denetçileri ve benzeri

kişiler için yaş, ek mesleki nitelikler ve kişisel şartlar konulmasına; komisyonlar ve

kurullar oluşturulmasına; şeref başkanlıkları ve danışma konseyleri ihdas olunmasına,

kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanmasına engel değildir. Çünkü, her anonim şirket,

yöneticilerinde Kanunda öngörülenlere ek olarak nitelikler aramak, yaş sınırları koymak

158
Bu konuda ayrıntılı değerlendirme için bkz. ŞEHİRALİ ÇELİK
(KIRCA/MANAVAGAT): Cilt 1, s. 169 vd. Şehirali Çelik, TTK’nın 340 ve 330.
maddelerindeki düzenlemenin çelişkili olduğuna değinmektedir.

Bahtiyar’a göre de, “hüküm bu haliyle, … özel kanunun önceliği kuralını sınırlaması
itibarıyla TTK’nın 330. maddesi ile de çelişmektedir. Bu nedenle söz konusu
düzenlemenin gerekliliği mutlaka bir kez daha sorgulanmalı ve kanundan ilk fırsatta
çıkarılması düşünülmelidir.”, BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 131.
159
RG, T. 13 Aralık 2012, S. 28496.
68
ve danışma kurulları kurmak hakkına sahiptir.” yönündeki açıklama da bunu

doğrulamaktadır.

Bununla birlikte, Merkez Bankası, bankalar, aracı kurumlar, finansal kiralama,

faktoring veya finansman şirketleri gibi özel kanunlara tâbi anonim şirketler sınıfında

olmayıp, bizzat özel kanunla kurulmuş bir anonim şirkettir. Dolayısıyla, Banka Esas

Mukavelesi’nin diğer anonim şirketlerden farklı olarak ihtiyari içerik olarak

nitelendirilebilecek ek unsurlar barındıran özgün durumunu açıklayan husus TTK m. 340.

değil, Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan hükümlerin birkaç istisna dışında tamamının

1211 sayılı Kanun içerisinde Kanun Koyucu tarafından ilk elden düzenlenmiş olması ve

Banka Esas Mukavelesi’nin 1211 sayılı Kanun’un tekrarı niteliğinde olmasıdır.

Bu itibarla, Banka Esas Mukavelesi’ne konulmuş olup ancak zaten 1211 sayılı

Kanun’da düzenlenmiş olan hususların, TTK ile uyumlu olmasalar dahi, TTK m. 330

gereğince geçerli olacakları düşünülmektedir.

Bu konuda Şehirali Çelik tarafından dile getirilen, “TTK m. 330’un açık hükmüne

üstünlük tanınarak özel düzenleme bulunan hallerde özel kanun hükmüne öncelik

verilmesi, dolayısıyla özel kanunlar uyarınca esas sözleşmeye konan hükümlerin de

geçerli kabul edilmesi gerekir. Şüphesiz, TTK m. 340’ın ikinci cümlesinin uygulanmasının

neden olduğu bu sorun, TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan özel kanunlar

açısından söz konusu olabilir. … Öte yandan, TTK’nın özel kanundaki herhangi bir

düzenlemeyi ortadan kaldırma amacının anlaşıldığı durumlarda TTK düzenlemesine

üstünlük tanınmalıdır.”160 yönündeki görüş yol göstericidir.

160
ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVAGAT): Cilt 1, s. 171-172.
69
Diğer yandan, Banka Esas Mukavelesi’ndeki hükümlerden TTK’dan sapma

gösterenler açısından 1211 sayılı Kanun’da Esas Mukavele ile aynı içerikte herhangi bir

hüküm bulunmamakta ise, diğer bir ifadeyle 1211 sayılı Kanun somut konuyla ilgili

olarak susmakta ise, Banka Esas Mukavelesi’nin söz konusu hükümlerinin TTK’ya aykırı

olduğu, bu nedenle TTK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiği söylenebilecektir.

Bu doğrultuda, Banka Esas Mukavelesi m. 1/II’de “Banka, 1211 sayılı Kanun’da ve bu

Esas Mukavele’de sarahat bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tâbidir.” hükmü

yer almakta ise de bu hüküm, TTK’nın emredici hükümleri karşısında Esas Mukavele

hükümlerinin üstün tutulmasına hizmet edemeyecektir.

Bu başlık altında ayrıca ele alınmasında yarar görülen bir diğer konu da, 1211

sayılı Kanun’da Kanun Koyucu tarafından ilk elden düzenlenmemiş konuların Banka

Esas Mukavelesi’nde düzenlenebilmesinin sınırının ne olduğudur.

Yukarıda değinilen TTK’nın 340. maddesinin gerekçesinden hareketle, 1211

sayılı Kanun’da hüküm bulunmamakta ise de Banka’nın, anonim şirket statüsünün olağan

konu ve sınırları dâhilinde Esas Mukavelesi’nde TTK’nın emredici hükümlerine ve 1211

sayılı Kanun’a aykırı olmayan düzenlemeler yapabileceği ya da mevcut konularda aynı

şartlarla tamamlayıcı hükümler getirebileceği savunulabilir. Bu kapsamda, Banka’nın

TTK’da öngörülen komitelere benzer komiteler kurması örnek olarak akla gelebilir.161

Bununla birlikte, söz konusu düzenleme anonim şirketler hukuku değil, idare

hukuku kaynaklı, Merkez Bankası’nın kamusal görev ve yetkileriyle bağlantılı ise,

161
Anonim şirketlerin esas sözleşmelerinde gösterilmek ve emredici hükümlere aykırı
olmamak koşuluyla ihtiyari organlar oluşturabilmesine dair bkz. SOYKAN, İsmail Cem:
Anonim Ortaklıklarda Organ Yokluğu, İstanbul, 2012, s. 58 ve özellikle dn. 149.
70
örneğin Banka’nın 1211 sayılı Kanun’da belirlenen organlarına ilave olarak yeni bir

organ kurulmasına yönelik ya da Banka’ya yeni bir görev ve yetki yüklenmesine dair ise,

bu hususun Kanun Koyucu tarafından değil de ilk elden Banka Esas Mukalelesi’nde

düzenlenmesinin hukuken mümkün olmayacağı açıktır.

C. Banka Esas Mukavelesi’nin Değiştirilmesi

1. 1211 Sayılı Kanun’da Öngörülen Usul

1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (a) fıkrası uyarınca Banka Esas

Mukavelesi’nde yapılacak değişiklikler de Esas Mukavele’nin kabul edilmesi ve

yürürlüğe girmesinde olduğu gibi “Genel Kurul’un tasvibi ve Cumhurbaşkanı kararıyla”

yürürlüğe girer. Bununla uyumlu olarak 1211 sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci

fıkrasının beşinci bendinde, “Esas Mukavele’de değişiklik yapılması” Genel Kurul’un

görev ve yetkileri arasında sayılmış ve ayrıca 22. maddesinin birinci fıkrasının (j)

bendinde de, “Esas Mukavele’de değişiklik yapılmasına ilişkin olarak Genel Kurul’a

öneride bulunulması” Banka Meclisi’nin görev ve yetkilerinden biri olarak

öngörülmüştür.

Anonim şirket esas sözleşmesinin değiştirilmesi, TTK’nın 452 ila 455. maddeleri

arasında düzenleme altına alınmıştır. 1211 sayılı Kanun’daki söz konusu düzenlemeler,

TTK gereğince anonim şirket esas sözleşmesinde yapılacak değişikliklerin tâbi olduğu

71
usule162, Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe konulma şartı163 hariç olmak üzere,

uygundur.

Merkez Bankası’na ilişkin mevzuatta, TTK’nın 375. maddesinin birinci fıkrasının

(f) bendi ve 453. maddesi ile uyumlu surette, Banka yönetim kurulunca, yani Banka

Meclisi’nce değişiklik teklifi hazırlanarak Genel Kurul gündemine alınmasına karar

verilmesi; Banka Genel Kurulu tarafından da, TTK m. 408.2 uyarınca Genel Kurul’un

devredilemez görev ve yetkilerinden olan Esas Mukavele değişikliği hususunda karar

alınması öngörülmektedir. Bununla birlikte, diğer anonim şirketlerden farklı olarak, Esas

Mukavele değişikliğine dair Banka Genel Kurulu’nca alınan kararın hüküm ve sonuç

doğurabilmesi, Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe konulmasına bağlı bulunmaktadır.

162
Anonim şirketlerde genel nitelikteki esas sözleşme değişikliği usulü için bkz.
KARAHAN, Sami/SARAÇ, Tahir: Şirketler Hukuku, s. 565 vd.; POROY,
Reha/TEKİNALP, Ünal/ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar Hukuku II, Güncelleştirilmiş
13. Bası, İstanbul, 2017, (Anılış: Ortaklıklar Hukuku II), s. 203 vd.
163
Çalışmanın kapsamı dışında kalmakla birlikte, kısaca vurgulamak gerekir ki, 1211
sayılı Kanun’un 16. maddesinin (a) fıkrasında olduğu gibi Cumhurbaşkanı’nın kararının,
onayının şart koşulduğu bu tür hükümler, salt anonim şirketler hukukuyla açıklanmaya,
yorumlanmaya elverişli olmayıp ticaret hukuku kuralları bu konuda mutlak doğru
sonuçlara ulaşmak bakımından yeterli olmayabilir. Esasen 1211 sayılı Kanun’da yer
verilen bu hükümler, Merkez Bankası’nın –aynı zamanda ve kamusal görev ve yetkileri
dolayısıyla, anonim şirket oluşuna kıyasen daha baskın biçimde– bir idare hukuku süjesi
olması ile ilişkili görülmelidir. Bunlar, Merkez Bankası’na tanınan ve bağımsızlık olarak
özetlenen hukuki statünün bir gereği olarak, idarenin bütünlüğü ilkesini Merkez Bankası
bakımından gerçekleştirmek üzere getirilmiş düzenlemelerdir. Merkez Bankası özelinde
idarenin bütünlüğü ilkesi açısından daha kapsamlı bir değerlendirme için bkz. ÖZBEK
UYGUN, s. 51-77.
72
Değişiklik ancak bu yöndeki Cumhurbaşkanı kararının Resmî Gazete’de

yayımlanmasıyla yürürlüğe girmektedir.

Sadece teorik bir tartışma olarak, Banka Genel Kurulu’nun Esas Mukavele

değişikliğine dair kararının yürürlüğe konulması hususunda Cumhurbaşkanı’nca karar

alınmasından imtina edilmesi ihtimali üzerinde durulabilir. Banka Genel Kurulu’nda en

büyük hissedar konumundaki Hazine’nin sermaye payı dolayısıyla hâkim rolü nedeniyle

fiilen bu yönde bir durumun gelişme olasılığının beklenmeyeceği, ancak bu tür bir

olasılıkta Banka Genel Kurulu’nun söz konusu kararının yürürlüğe giremeyeceği

sonucuna varılabilir.

Bu noktada, burada söz konusu olan Cumhurbaşkanı kararının, teknik anlamda bir

“izin” mahiyetinde olup olmadığı tartışılabilir. Esas Mukavele değişikliğine dair Genel

Kurul kararının hüküm ve sonuç doğurabilmesi, Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe

konulmasına bağlı bulunduğuna göre, bu soruya olumlu cevap vermek mümkündür. Bu

durumda da akla gelen ikinci soruya, söz konusu Cumhurbaşkanı kararının, TTK m.

333’te yasaklanan “izin”164 kapsamında olup olmadığına cevap aramak gerekir.

333. maddenin son cümlesinde “… hukuki konumu, niteliği ve işletme konusu ne

olursa olsun anonim şirketin kuruluşu ve esas sözleşme değişiklikleri herhangi bir

makamın iznine bağlanamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Madde gerekçesinde de söz

konusu yasak etraflıca ortaya konulmuştur. Şöyle ki, “…anonim şirketin kuruluşunun ve

esas sözleşme değişikliğinin hiçbir makamın iznine tâbi tutulamayacağı kesin bir tarzda

164
TTK m. 333 uyarınca yasaklanan “izin” kapsamına hangi işlemlerin girdiği
konusunda geniş bilgi için bkz. ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s.
183-185.
73
belirtilerek normatif sistemin, hükümdeki istisna dışında mutlak olarak uygulanması

vurgulanmıştır. … Böylece Devlet kontrolünde bütünlük sağlanmış, çok başlılık ve

öznellik hukukun üstünlüğüne aykırı kabul edilmiş ve ana sistemin istisnalarla

yozlaştırılmasına engel olunmuştur. Hükümdeki ‘hukuki konum ve nitelik’ ile anonim

şirketin kamusal yönü bulunup bulunmadığı, işletme konusunun kamu hizmeti yönünden

özellik taşıyıp taşımadığı, halka açık olup olmadığı veya benzeri özellikleri haiz olup

olmadığı kastedilmiştir.” açıklaması yapılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında, 1211 sayılı Kanun m. 16 uyarınca Banka Esas

Mukavelesi’nde yapılan değişikliklerin yürürlüğe konulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı

kararının, TTK m. 333 ile yasaklanan “Ticaret Bakanlığı dışındaki başka makamın

izni”nin kapsamına girdiğini kabul etmek mümkündür. Ancak öğretide tartışma konusu

olan 333. maddedeki bu hükmün, özel–genel hüküm mantığı ile bağdaşmadığı ve TTK

m. 330 gibi hükümlerle çelişki oluşturduğu ileri sürülmektedir.165

Şehirali Çelik ise, TTK m. 330’un, “özel kanunlara tâbi anonim şirketler”e ilişkin

özel hükümlerin TTK’ya göre öncelikli uygulanacağını düzenlediği, ancak bu hükmün,

TTK’nın diğer ilgili maddeleri ve kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin

genel hukuk ilkeleriyle birlikte değerlendirilmesine ihtiyaç olduğu, özel kanunun

TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olup olmamasına göre bir değerlendirme

165
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 125-126; GÜRBÜZ USLUEL, Aslı E.: “Yeni
Türk Ticaret Kanunu Bağlamında Anonim Ortaklıklarda Kamu Denetiminin
Değerlendirilmesi”, BATİDER, 2012, C. 28, S. 1, (Anılış: Kamu Denetimi”), s. 169-170;
PASLI, s. 155. TTK m. 330 – m. 333 arasındaki ilişki bakımından bkz. ayrıca
MANAVGAT: “SerPKanunu’nun Uygulanması”, s. 314-315.
74
yapılması gerektiği, TTK’dan sonra yürürlüğe giren özel kanunlar açısından sonraki

tarihli özel kanun hükmünün üstünlüğünün esas olduğu hususlarına dikkat

çekmektedir.166

Bu görüş çerçevesinde Merkez Bankası özelindeki durum incelendiğinde

belirtilmelidir ki; Esas Mukavele değişikliğine ilişkin olarak 1211 sayılı Kanun’un 16.

maddesinin (a) fıkrasında yer alan hüküm, “2 Temmuz 2018 tarihli ve 703 sayılı KHK”

ile değiştirilmiştir.167 Dolayısıyla 1211 sayılı Kanun’un 9 Temmuz 2018 tarihinde

yürürlüğe giren bu hükmünün, 1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK m. 333’e

göre, “sonraki tarihli özel kanun” niteliğinde olduğu ve “önceki tarihli genel kanun”

niteliğindeki 333. madde hükmü karşısında üstünlüğü esas olup uygulama alanı bulacağı

düşünülmektedir. Kaldı ki, Kanun Koyucunun 1211 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerini

yürürlükten kaldırmak gibi bir amacının bulunmadığı açıktır.

2. Banka Esas Mukavelesi Değişikliği İçin İzin Alınması

a) Ticaret Bakanlığı İzni

TTK m. 333168 “Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca yayımlanacak tebliğle, faaliyet

alanları belirlenip, ilan edilecek anonim şirketler Gümrük ve Ticaret Bakanlığının izni

166
ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 183 vd. Bu yönde ayrıca bkz.
MANAVGAT: Halka Açık Anonim Ortaklıklar, s. 33.
167
Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473 (3. Mükerrer).
168
eTTK’nın 273. maddesinde 4884 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, tüm anonim
şirketler için geçerli olan “esas sözleşme değişikliğinden önce Bakanlık’tan izin alma
zorunluluğu”; Bakanlık’ın Tebliğ’le belirleyeceği anonim şirketlerle sınırlandırılmıştır.
Aynı sistem TTK’da da korunmuştur.
75
ile kurulur. Bu şirketlerin esas sözleşme değişiklikleri de aynı Bakanlığın iznine

bağlıdır.” hükmünü içermektedir. Bu hükme dayanılarak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı169

tarafından çıkarılan “Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara

Yükseltmelerine ve Kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tâbi Anonim Şirketlerin

Belirlenmesine İlişkin Tebliğ”in170 “Kuruluşu ve esas sözleşme değişikliği işlemleri

Bakanlık iznine tâbi olan şirketler” başlıklı 5. maddesinde; bankalar ile maddede sayılan

diğer anonim şirketlerin kuruluş ve esas sözleşme değişikliklerinin izin alma

zorunluluğuna tâbi olduğu hükme bağlanmıştır.

Bu hükümde sayılan anonim şirketler incelendiğinde, Merkez Bankası’nın

hükmün kapsamına dâhil olup olmadığı yorumunun olsa olsa “banka” kavramı ile

bağlantı kurmak suretiyle, yani bu kavram üzerinden yapılabileceği düşünülmektedir. Bu

bağlamda, Merkez Bankası’nın “banka” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği

belirleyici olacaktır. Bununla birlikte yukarıda, Merkez Bankası’nın, hukukumuzda

“banka” kavramını tanımlayan temel düzenleme niteliğindeki Bankacılık Kanunu

anlamında bir “banka” olarak kabul edilemeyeceği belirlenmişti.171 Bu belirlemeden

hareketle Merkez Bankası’nın, anılan Tebliğ gereğince “banka” olmaya bağlanan hukuki

sonuçlara tâbi olamayacağı da açıktır.

169
703 sayılı KHK [RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473 (3. Mükerrer)] ile adı “Ticaret
Bakanlığı” olarak değiştirilmiş olup, çalışmanın devamında bu yeni adıyla anılacaktır.
170
RG, T. 15 Kasım 2012, S. 28468.
171
Bkz. Merkez Bankası’nın Bankacılık Kanunu karşısındaki durumu hakkındaki
açıklamalar (Birinci Bölüm, IV, C).
76
Ancak bundan daha önemlisi, Merkez Bankası özel bir kanunla kurulmuştur ve

Banka Esas Mukavelesi’nde değişiklik yapılmasının usulü bu özel kanunda açıkça

belirlenmiştir. Bununla birlikte, TTK’nın 333. maddesiyle bazı anonim şirketlerin

kuruluşlarının ve esas sözleşme değişikliklerinin Bakanlık’ın iznine bağlı olduğu

düzenlenmiştir. Bu hüküm emredici nitelikte ise de hangi anonim şirketlerin bu kapsama

dâhil olduğunun belirlenmesi Bakanlık tarafından yayımlanacak tebliğe bırakılmıştır.

Diğer bir deyişle izne tâbi şirketlerin Bakanlık tarafından çıkarılan bir tebliğle, yani

kanunla değil ikincil bir düzenlemeyle belirlenmesi söz konusudur. Şüphesiz, –velev ki

Merkez Bankası da “banka” olarak nitelendirilebilse dahi– bu konuda 1211 sayılı

Kanun’a değil de Bakanlık’ın Tebliği’ne üstünlük tanımak genel hukuk ilkeleri

çerçevesinde mümkün olamamalıdır. Bu tespitler ışığında, Merkez Bankası bakımından

Bakanlık’tan izin alınması konusunda hukuki bir gereklilik bulunmadığı sonucuna

ulaşılmaktadır.172

b) Ticaret Bakanlığı Dışındaki Kamu Kurumlarından İzin Alınması173

Banka Esas Mukavelesi’ndeki değişiklikler bakımından Ticaret Bakanlığı dışında

başka herhangi bir kurumdan izin alınması yahut herhangi bir kuruma bildirimde

bulunulması gerekip gerekmediği hususu da irdelenmeye değerdir.

172
Banka Esas Mukavelesi tadillerinde Ticaret Bakanlığı iznine ve Ticaret Kanunu’nun
öngördüğü sair merasime riayet olunmasına lüzum bulunmadığı yönündeki görüş için
bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 49.
173
Banka Esas Mukavelesi’ndeki değişikliklerin yürürlüğe konulması için gerekli olan
“Cumhurbaşkanı kararı”nın TTK m. 333 anlamında “izin” niteliğinde kabul edilip
edilmeyeceği, yukarıda (İkinci Bölüm, III, C, 1) irdelendiğinden bu konuya bu başlık
altında tekrar değinilmemiştir.
77
Bankacılık Kanunu’nun 16. maddesinde, “bankaların esas sözleşme

değişikliklerinde BDDK’nın uygun görüşünün alınacağı ve BDDK’nın uygun görüşü

alınmaksızın yapılan esas sözleşme değişikliklerinin ticaret siciline tescil edilemeyeceği”

düzenlenmektedir. Bununla birlikte, Bankacılık Kanunu anlamında “banka” tanımına

girmeyen Merkez Bankası’nın, 16. maddede bankalar için öngörülen “esas sözleşme

değişikliği için BDDK’nın uygun görüşünün alınması” yükümlülüğüne tâbi olması söz

konusu değildir.

Öte yandan, SerPKanunu’nun 33. maddesinin ikinci fıkrasında, halka açık

şirketlerin esas sözleşmelerinin değiştirilmesi için Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK)

uygun görüşünün alınmasının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Ancak, Merkez

Bankası, anılan Kanun’un 136. maddesi uyarınca SerPKanunu’na tâbi olmadığından,

Banka Esas Mukavele değişikliklerinde SPK’nın uygun görüşünün alınması da

gerekmemektedir.

Bu bakımdan, 1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (a) fıkrasına göre, Esas

Mukavele değişikliği için Genel Kurul’un tasvibi ve Cumhurbaşkanı kararı gerekli ve

yeterli bulunmaktadır.

78
IV. SERMAYE VE PAY SAHİPLİĞİ YAPISI

A. Sermaye Yapısı

1. Banka’nın Sermaye Tutarı

Bu başlık altında ilk tespit olarak; Merkez Bankası’nın sermayesinin “nakit ile

ifade edilmiş”, “tamamen ödenmiş”, “önceden belirlenmiş ve sabit” ve “paylara

bölünmüş” olduğu ifade edilmelidir.174

Banka’nın sermayesinin tarihsel olarak bugüne kadar geçirdiği değişikliği de

açıklamak üzere belirtmek gerekir ki; 1211 sayılı Kanun’un “Bankanın sermayesi, hisse

senetleri” başlıklı 5. maddesine göre Merkez Bankası’nın sermayesi 25 milyon TL olarak

belirlenmiştir. Bu suretle, Banka’nın ilk kuruluş kanunu olan ve 1211 sayılı Kanun ile

yürürlükten kaldırılan 1715 sayılı Kanun’da 15 milyon TL olarak belirlenmiş olan

sermaye, 25 milyon TL’ye çıkarılmıştır. 1211 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesinde de,

15 milyon TL’den 25 milyon TL’ye çıkarılmış bulunan sermayenin artırılan 10 milyon

TL’sine denk gelen pay senetlerinin, (A) grubuna, dolayısıyla Hazine’ye tahsisi

174
Bahtiyar, TTK m. 329’daki sermayenin, sabit sermaye sisteminde “esas sermaye”yi,
kayıtlı sermaye sisteminde ise “çıkarılmış sermaye”yi ifade ettiğini, tanımdan
anlaşılamamakta ise de değişik hükümlerden hareketle sermaye rakamının dört
özelliğinin bulunduğunu belirterek, sermayenin “nakit ile ifade edilmesi”, “tamamen
taahhüt edilmiş (ve nakit sermayenin ödenmesi öngörülen kısmının da ödenmiş) olması”,
“önceden belirlenmiş ve sabit olması” ve “paylara bölünmüş olması” özelliklerine
değinmektedir, BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 110-112.
79
öngörülmüştür.175 Maddenin gerekçesinde176 de dile getirildiği üzere, bu değişikliğin

gerçekleştirilmesinde, o dönemde geçerli olan merkez bankalarında Devlet’in söz ve

karar üstünlüğü prensibi177 de etkili olmuştur.178.

Ardından, 28 Nisan 1988 tarihli Merkez Bankası Olağan Genel Kurulu Kararı ve

24 Haziran 1988 tarihli ve 88/13075 sayılı “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim

Şirketi’nin Esas Mukavelesinin Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında

Bakanlar Kurulu Kararı”179 ile sermaye 25 milyar TL’ye çıkarılmıştır. Buna göre Merkez

Bankası’nın sermayesi bugün itibarıyla, –paradan altı sıfır atılmasına yönelik “28 Ocak

2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında

Kanun”un180 gereği olarak– 25.000 TL’dir ve bu sermaye her biri yüz liralık 250.000

paya ayrılmıştır. Pay senetlerinin itibari değerleri de 10 Kr, 20 Kr, 50 Kr, 1 TL 5 TL ve

10 TL’dir.

175
1211 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesinde ayrıca, “Söz konusu 10 milyon liralık hisse
senetlerine tekabül eden meblağ, Banka nezdinde mevcut provizyonlardan, Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yapılacak ilk Genel Kurul toplantısına kadar defaten
karşılanır.” hükmüne yer verilmiştir.
176
1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 19, 174.
177
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 22 vd.
178
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 30. Aynı doğrultuda
Bakır da “TCMB sermayesi içinde Hazinenin artan payı, Türkiye iktisat politikalarına,
özellikle 1970’li yıllarda egemen olan devletçi yaklaşımın bir yansımasıdır.” görüşünü
dile getirmektedir, BAKIR, s.27.
179
Bu Karar için bkz. RG, T. 16 Temmuz 1988, S. 19874.
180
RG, T. 31 Ocak 2004, S. 25363. Çalışmanın devamında “5083 sayılı Kanun” olarak
anılacaktır.
80
2. Banka’nın Sermayesinin TTK Hükümleri Açısından Değerlendirilmesi

Asgari sermaye sistemini benimseyen TTK açısından bir irdeleme yapıldığında

karşımıza Merkez Bankası’nın bir başka ayrıksı yönü çıkmaktadır. Şöyle ki, TTK’nın

“En az sermaye tutarı” başlıklı 332. maddesinin birinci fıkrasında, “tamamı esas

sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermaye”yi ifade eden esas sermayenin anonim

şirketler için 50.000 TL’den aşağı olamayacağı hükmü bağlanmıştır.181

“14 Ocak 2011 tarihli ve 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve

Uygulama Şekli Hakkında Kanun”182 m. 20.1’de, “anonim şirketlerin, TTK’nın yayımı

tarihinden itibaren üç yıl içinde sermayelerini, anılan Kanun’un 332. maddesinde

öngörülen tutara yükseltecekleri183; aksi hâlde mezkûr sürenin sonunda infisah etmiş

sayılacakları” düzenlenmiştir. Anılan 20. maddeye de dayanılarak Ticaret Bakanlığı

tarafından çıkarılan “Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara

Yükseltmelerine ve Kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tâbi Anonim Şirketlerin

181
Fıkranın devamında sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki
tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan
anonim şirketler için başlangıç sermayesinin asgari tutarı da belirlenmiştir. Ancak
Merkez Bankası kayıtlı sermaye sistemine tâbi olmadığından bu hükmün kapsamına
girmemektedir.
182
RG, T. 14 Şubat 2011, S. 27846.
183
eTTK’da da beşmilyar TL olarak belirlenen asgari sermaye, 2001 yılında Bakanlar
Kurulu Kararı ile 50 milyar (5083 sayılı Kanun gereğince 50.000) TL’ye yükseltilmişti.
Ancak şirketlere sermayelerini yeni asgari miktara yükseltme için tanınan süre birkaç
defa uzatılmış, son olarak da 31 Aralık 2011 tarihi belirlenmişti.
81
Belirlenmesine İlişkin Tebliğ”in 7. maddesinde184 de sermayenin yeni asgari tutarlara

yükseltilmesi yükümlülüğü ile yaptırımı tekrarlanmış ve bunun için tanınan süre 14 Şubat

2014 olarak açıkça belirtilmiştir.

Bu hukuki çerçeve karşısında Merkez Bankası’nın sermayesinin halen 25.000 TL

oluşu, Banka sermayesinin 1211 sayılı Kanun’la belirlendiğine ve yine özgün biçimde

ancak Cumhurbaşkanı’nın tasvibiyle artırılabildiğine göre, 1211 sayılı Kanun ile TTK

arasındaki özel kanun–genel kanun ilişkisine dayanarak söz konusu asgari sermaye

yükümlülüğünün Merkez Bankası açısından geçerli olmadığı görüşüyle açıklanabilir

niteliktedir. Nitekim Bahtiyar’ın “TTK 330’da, özel kanunlara bağlı anonim

ortaklıklara, özel hükümler dışında bu Kanunun anonim ortaklıklara ilişkin hükümlerinin

uygulanacağı belirtildiğinden, asgari sermaye tutarı bakımından özel kanunlardaki

istisnalar saklıdır (istisnalara örnek olarak bankalar, sigorta şirketleri, finansal

kiralama, faktoring ve finansman şirketleri, uluslararası fuarcılık, umumi mağazacılık

184
“MADDE 7 – Sermayeleri ellibin Türk Lirasının altında olan anonim şirketler ile
onbin Türk Lirasından az olan limited şirketlerin sermayelerini, 14/2/2014 tarihine kadar
bu miktarlara yükseltmeleri gerekmektedir.

(2) Sermayelerini, 1/7/2012 tarihine kadar, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun
272 ve 507 nci maddeleri uyarınca Bakanlar Kurulunun 2001/3500 sayılı Kararı ile
anonim ve limited şirketler için öngörülen asgari sermaye tutarına yükseltmeyen anonim
ve limited şirketlerin de, birinci fıkra hükmü çerçevesinde sermayelerini yükseltmeleri
gerekmektedir.

(3) Birinci ve ikinci fıkra kapsamında olan ve belirlenen süre içerisinde sermayelerini
öngörülen tutarlara yükseltmeyen şirketler, bu sürenin sonunda infisah etmiş sayılırlar.”
82
vb. mevzuatındaki özel hükümler gösterilebilir).” yönündeki açıklamaları185 da bu görüşü

desteklemektedir.

Bu vesileyle ayrıca, anonim şirket olarak kurulabilen bankalar için Bankacılık

Kanunu’nun 7. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde, kuruluş şartı olarak, “nakden

ve her türlü muvazaadan ari olarak ödenmiş sermayelerinin en az 30 milyon lira

olması”nın şart koşulduğuna değinilebilir. Merkez Bankası, Bankacılık Kanunu’na tâbi

olmadığından bu hükmün uygulama alanı dışındadır. Daha da önemlisi bankacılığın

işleyişi gereği bankaların mali güçleri ile sermaye büyüklükleri arasında doğrudan ve

güçlü bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, bankaların güçlü ve yüksek sermayeye

sahip olmasını gerektiren nedenlerin Merkez Bankası için geçerli olmadığı açıktır. Bu

doğrultuda Merkez Bankası için bankalar gibi yüksek sermaye aranmaması yalnızca

pozitif hukuk değil olması gereken hukuk açısından da anlamlı ve yerindedir.

3. Banka’nın Sermayesinin Simgesel Niteliği

Türk Dil Kurumu sermayeyi ilk anlamıyla “Bir ticaret işinin kurulması,

yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların tamamı”186 olarak

tanımlamaktadır. Bu en basit sermaye tanımı dahi ticari faaliyet yürütmeyen Merkez

Bankası’nın sermayesinin sembolik olarak nitelendirilmesini anlamlı kılmaktadır.

Merkez Bankası’nın amaçları arasında, ticaret şirketlerinden farklı olarak, ancak

diğer merkez bankalarıyla benzer biçimde, kâr etmek bulunmamaktadır. Öyle ki merkez

185
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 110-111.
186
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük, www.tdk.gov.tr, (Erişim Tarihi: 20 Mart
2019).
83
bankalarının neredeyse tamamında, bazen tek amaç olarak, bazen diğer amaçların daha

üstünde bir amaç olarak, bazen diğer amaçlarla aynı düzeyde de olsa “temel amaç fiyat

istikrarının sağlanması”dır.

Nitekim Merkez Bankası da münhasıran kendisine verilen özel görevleri yerine

getirmek üzere kanunla kurulmuş, kendine özgü bir anonim şirket olup, 1211 sayılı

Kanun’da belirlenen “fiyat istikrarını sağlamak” şeklindeki amacının pay sahipleri

açısından “ekonomik (iktisadi)” olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığı gibi, kuruluşu,

yönetimi, faaliyetleri ve en önemlisi amacı bakımından, nihai gayesi kâr etmek olan tipik

anonim şirketlerden bütünüyle ayrılmaktadır. Ayrıca Banka tarafından bir ticari işletme

işletildiğinin kabulüne de imkân yoktur.

Bu kendine özgü konumunun sonucu olarak; Banka’nın sermayesiyle mali gücü

arasında bir ilişki olmayıp, diğer anonim şirketlerinkinden farklı biçimde sermayesi

sadece “sembolik” bir nitelik ve değer taşımakta; sermaye büyüklüğü, pay miktarları ve

kâr payı ödemeleri sadece simgesel değerlerle sınırlı kalmaktadır.187

Aksine bir yorumla Merkez Bankası’nın simgesel nitelikli sermayesine, amacı kâr

elde etmek olan diğer ticaret şirketlerininki gibi bir anlam yüklenmesi hukukun ve

mantığın sınırlarını aşan sorunlara dahi neden olabilecektir. Örneğin; TTK m. 376,

sermayesinin önemli bir bölümünü kaybeden anonim şirketler için şirketin tasfiyesine

kadar varan tedbirler öngörmektedir. Sermayesi 1211 sayılı Kanun ile 25.000 TL olarak

187
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 33.
84
belirlenen Merkez Bankası ise 2004 ve 2005 yıllarında sermayesinin yüzlerce katını

aşarak milyarlarca lira zarar etmiştir.188

Eğer Ticaret Kanunu kuralları doğrudan ve tipik bir anonim şirket olduğu

varsayımıyla Merkez Bankası’na uygulansaydı, Banka’nın çoktan tasfiye edilmesi

gerekecekti. Bu örnek açıkça Banka’nın salt ticaret hukuku kuralları açısından

bakıldığında bile tipik bir anonim şirket olmadığını göstermeye yeterlidir.

4. Sermayenin İşlevleri Yönünden Banka’nın Sermayesi

Kırca’nın ölçü ve güvence işlevlerinin diğer işlevleri kapsadığı görüşünden 189 de

hareketle Merkez Bankası’nın sermayesinin, sermayenin işlevleri açısından

değerlendirilmesinde “güvence” ve “ölçü” işlevlerinin esas alınması yeterlidir.

Öncelikle, TTK m. 329’dan hareketle benimsenecek mümkün olan en yalın

tanımla, “esas sermaye tutarı kadar öz kaynağın şirket alacakları için asgari güvence

işlevini gördüğü” kabul edildiğinde; Merkez Bankası’nın kanunla belirlenmiş ve 25.000

TL’den ibaret sermayesinin simgeselliği bir kere daha pekişmektedir. Ülkedeki banknot

ihracını münhasıran yapan, tüm para piyasalarını yönlendiren, bankaların nihai kredi

merci olan Merkez Bankası’nın “teorik olarak” taahhütlerini karşılayacak büyüklükte bir

sermaye tahayyül dahi edilemez. Merkez Bankası özelinde ticaret hukuku

terminolojisiyle uyumlu “alacaklı”, “borç”, “malvarlığı”, “özkaynak” kavramlarından

188
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş. 31 Aralık 2005 tarihi itibarıyla Bağımsız
Denetim Raporu ve Mali Tablolar, www.tcmb.gov.tr, (Erişim Tarihi: 23 Mart 2019).
189
Güvence işlevi hakkında geniş bilgi için bkz. KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 307-311.
85
da bahsedilemez. Kaldı ki, bir merkez bankası taahhütlerini karşılayamadığında artık

ticaret ve icra iflas hukukuna tâbi bir alanda alacaklıların alacaklarına ulaşmamasından

değil; ancak ağır ve tarihi bir ekonomik buhrandan, –deyim yerindeyse– bir ülkenin

iflasından söz edilebilir. Özetle, merkez bankaları yönünden sermayenin güvence işlevi

aranamaz.

İkinci olarak, sermayenin ölçü işlevi Merkez Bankası yönünden sınırlı ve özgün

olarak vardır. Merkez Bankası örneğinde de pay sahipleri, katılma (oy) haklarını,

paylarının toplam itibari değerinin esas sermayeye oranına göre kullanmaktadırlar. Ancak

(A) sınıfı pay sahibi Hazine’nin payının %51’in altına düşmeyeceği yönündeki Kanun

hükmü ve fiiliyat karşısında söz konusu oransallık herhangi bir sonuç doğurmaz. Daha

somut bir anlatımla, Merkez Bankası’nda pay sahipleri ölçü işlevinin ve oransallık

ilkesinin sonucu olarak oy hakkına sahiptir, ancak oylarının bir sonuç doğurması ihtimali

yoktur.

İleride ayrıntılı olarak değinildiği gibi, Merkez Bankası’nda pay sahiplerinin kâr

payı hakkı yönünden sermayenin ölçü işlevi yoktur (veya çok sınırlıdır). Kâr payının

neredeyse tamamının Hazine’ye ait olduğu zaten Kanun’la belirlenmiştir. Sadece diğer

pay sahiplerinin alacağı kâr payı için, sermayenin ölçü işlevi devreye girmekte; Hazine

dışındaki pay sahipleri kendilerine ayrılan kâr payını sahip oldukları pay senetlerinin

nominal değerleri ölçüsünde paylaşmaktadır.190

190
Banka sermayesinin ölçü işlevinin olmadığı veya sınırlı olduğu hususuyla bağlantılı
olarak bkz. Merkez Bankası’nda kâr dağıtım esasları ve kâr paylarının simgesel oluşu
hakkındaki açıklamalar (İkinci Bölüm, IV, C, 2, b).
86
Oransallık ilkesinin uygulanmadığı, “genel kurula katılma”, “iptal ve butlan

davası açma”, “bilgi alma ve inceleme”, “genel kuruldan özel denetim talebi” hakları

ise Merkez Bankası pay sahipleri için de var ve geçerlidir.

5. Banka’nın Sermayesi ile Bağımsızlığı Arasındaki İlişki

Banka’nın sermayesinin özgün niteliği ile bağlantılı olarak ele alınmasında yarar

olabilecek bir diğer konu da merkez bankalarının sermaye yapıları ile bağımsızlıkları

arasında doğrudan bir ilişki bulunup bulunmadığıdır. Esasen bu konu ticaret hukuku

sınırları dışında kalmakla birlikte, Merkez Bankası’nın simgesel nitelikli sermayesine

çeşitli hukuki sonuçlar bağlanabildiğini göstermesi bakımından değer taşımaktadır.

Öyle ki, sermayesinin yarıdan fazlasının, bir başka deyişle sermaye hâkimiyetinin

kamuya ait olması o şirketin kamu kurumu ya da kuruluşu olarak nitelendirilmesi

sonucunu yaratabilmekte ve kamuya ait birçok düzenlemenin kapsamına dâhil

edebilmektedir. Kamusal disiplini, kamuda birliği sağlamayı amaçlayan çeşitli

düzeylerdeki çok sayıda hukuki düzenlemede kapsamı belirlemek üzere “sermayesinin

yarısından fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait şirketler” nitelemesi de

kullanılmaktadır. Dolayısıyla 1211 sayılı Kanun m. 8 gereğince Merkez Bankası’nın

sermayesinin en az %51’inin Hazine’ye ait bulunması zaman zaman Banka’nın hukuki

yapısı ile bağdaşmayan düzenlemelere tâbi olup olmadığı tartışmalarına yol açmaktadır.

Banka’nın faaliyetlerinin kamu gücü kullanılarak gerçekleştirilmesi de bu tartışmalarda

etkili olabilmektedir. Bu çerçevede, gerçekte sadece simgesel değer taşıyan sermayeye

önemli ve somut hukuki sonuçlar bağlanmaktadır.

87
Bu kapsamda, merkez bankalarının bağımsızlığı ile sermaye dağılımında Devlet

payının oranı arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ifade eden görüşlerin191 bulunduğu

da görülmektedir. Her ne kadar, sermayesinin tamamı Devlet’e ait olan ve fakat dünyanın

en bağımsız merkez bankası olduğu192 konusunda yaygın bir uzlaşı bulunan Almanya

Merkez Bankası (Bundesbank) örneği bu fikri zayıflatsa da, en azından Merkez Bankası

özelinde mevcut sermaye yapısı 1211 sayılı Kanun’un bütünlüğü içinde

değerlendirildiğinde, Banka Meclisi ve Denetleme Kurulu üyelerinin seçiminde

Hazine’nin iradesinin tek başına belirleyici olması, buna koşut biçimde Hazine’nin Banka

Meclisi ve Denetleme Kurulu üyelerini ibra etmeme ve dolayısıyla sorumluluk davası

tehdidiyle karşı karşıya bırakabilme imkânına sahip olması, Banka Esas Mukavelesi’nin

değiştirilmesinde Hazine’nin kilit rolü gibi örnekler karşısında sermaye ile bağımsızlık

arasında hiç bir bağlantının bulunmadığını tereddütsüz biçimde ifade etmek güçtür.193

191
ÇİNİER, Güler: Merkez Bankalarının Bağımsızlık Sorunu Çerçevesinde Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankasının İncelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir,
1997, s. 175; DİLİK, s. 178; YILDIRIM, s. 95-96.
192
BIYIK, Hasibe: T.C. Merkez Bankasının Bağımsızlığı ve Türkiye’de İzlenen Para
Politikaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1999, s. 12, 16; ERİKÇİ, s.
22; GÖKALP, Zehra: Ülkemizde Merkez Bankacılığı ve Merkez Bankasının
Bağımsızlığı Sorunu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 1995, s. 54.

Ayrıca, merkez bankalarının bağımsızlıklarının karşılaştırılması konusunda bkz. FLINT,


David E.: “Central Bank Reform: The Reserve Bank of New Zealand”, International
Monetary Law: Issues for the New Millenium, (Ed. GIOVANOLI, Mario), Oxford,
Oxford University Press, 2005, s. 270-273.
193
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 32.
88
6. Banka’nın Sermayesinin Artırılması

Merkez Bankası sermayesinin artırılması usulü, 1211 sayılı Kanun’un 5, 15 ve

22/j maddelerinde yer alan hükümlerle düzenlenmiştir. Aynı maddelere Banka Esas

Mukavelesi’nde de yer verilmiş bulunmaktadır. Bu hukuki çerçeveye göre Banka

sermayesi; “Banka Meclisi’nin önerisi”, “Cumhurbaşkanı’nın194 tasvibi” ve “Genel

Kurul Kararı” ile artırılabilir. Sermaye artırımı durumunda, Banka Esas Mukavelesi’nde

değişiklik yapılması da gerekeceğinden, 1211 sayılı Kanun m. 16’da düzenlenen Esas

Mukavele’de değişiklik yapılması sürecinin de işletilmesine ihtiyaç olacaktır. Dolayısıyla

bu değişiklik, üçte iki çoğunlukla alınacak Genel Kurul kararı ile gerçekleştirilecek ve

Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulacaktır.

Buna göre sermayenin artırılmasında izlenecek adımlar şu şekilde özetlenebilir:

1. Sermaye artırımı konusunda Banka Meclisi’nce Genel Kurul’a öneride

bulunulması (Genel Kurul’un gündeminin hazırlanması) [1211 sayılı Kanun m. 22/I(ı),

(j)],

2. Genel Kurul toplantısının öncesinde artırım konusunda Cumhurbaşkanı’nın

tasvibinin (onayının) alınması195 (Hazine ve Ekonomi Bakanlığı aracılığıyla) (1211 sayılı

Kanun m. 5),

194
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle 1211 sayılı Kanun’un 5. maddesinde yer alan
“Hükümetin” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz
2018, S. 30473 (3. Mükerrer).
195
Uygulamadan bir örnek için bkz. 4 Mayıs 1988 tarihli ve 88/12928 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı (RG, T. 14 Mayıs 1988, S. 19814). Bu Kararda, Bankanın 25 milyon lira
olan sermayesinin, esas şartları Banka Genel Kurulunca tespit edilmek üzere 50 milyar
89
3. Olağan veya Olağanüstü Banka Genel Kurul toplantısında sermayenin artırımı

ve buna koşut olarak Banka Esas Mukavelesi’nin değiştirilmesi yönünde karar alınması

(1211 sayılı Kanun m. 15, 16),

4. Bu Genel Kurul Kararının yürürlüğe konulması konusunda Cumhurbaşkanı

kararı196 alınması (1211 sayılı Kanun m. 16).

Bunun dışında sermaye artırımı konusunda da 1211 sayılı Kanun’da hüküm

bulunmayan hususlarda, TTK’nın –örneğin artırımda kullanılacak kaynaklara göre– ilgili

hükümleri uygulanacaktır.

Yukarıda özetlenen sürecin de gösterdiği gibi, Merkez Bankası’nın sermayesinin

artırılması konusu sadece ticaret hukuku kurallarıyla açıklanabilir bir nitelik taşımamakta,

sermaye artırımının tekemmülü ve uygulama gücü kazanabilmesi kamu hukuku kaynaklı

işlemler gerektirmektedir.

B. Pay Sahipliği Yapısı

1. Banka’nın Payları

Merkez Bankası’nın sermayesi ile paylarına ilişkin hükümler, 1211 sayılı

Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 5 ila 12. maddelerinde düzenlenmiştir. 5.

liraya kadar artırılabilmesi, Devlet Bakanlığının 26 Nisan 1988 tarihli ve 34765 sayılı
yazısı üzerine, 1211 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre Bakanlar Kurulunca
kararlaştırılmıştır.
196
Genel Kurul Kararının yürürlüğe konulmasına ilişkin uygulamadan bir örnek için bkz.
Banka Genel Kurulunun Kararının yürürlüğe konulmasına dair 24 Haziran 1988 tarihli
ve 88/13075 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (RG, T. 16 Temmuz 1988, S. 19874).
90
madde gereğince Merkez Bankası’nın sermayesi her biri yüz liralık 250.000 paya ayrılmış

ve 25 milyon TL olarak belirlenmiştir. Ardından 28 Nisan 1988 tarihli Merkez Bankası

Olağan Genel Kurulu Kararı ile sermaye 25 milyar TL’ye, pay senetlerinin itibari

değerleri de bin misli artırılarak 100.000, 200.000, 500.000, 1.000.000, 5.000.000 ve

10.000.000 TL’ye çıkarılmıştır. Buna göre bugün itibarıyla; Merkez Bankası’nın

Kanun’la belirlenmiş sermayesi –paradan altı sıfır atılmasına yönelik 5083 sayılı Kanun

uyarınca– 25.000 TL, hisse senetlerinin itibari değerleri de 10 Kr, 20 Kr, 50 Kr, 1 TL 5

TL ve 10 TL’dir.

Her ne kadar Banka sermayesi, TTK m. 332.1’de 50.000 TL olarak belirlenen

asgari sermaye tutarı açısından TTK ile uyumlu değil ise de197 anonim şirketlerde payın

asgari itibari değerini belirleyen TTK’nın 476. maddesine göre payın itibari değerinin en

az bir kuruş olması gerektiğinden, Merkez Bankası hisse senetlerinin bu anlamda TTK’ya

uygun olduğu tespit edilmektedir.

Diğer taraftan, Banka’nın ilk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun ile 1211

sayılı Kanun’da ve Banka Esas Mukavelesi’nde para dışındaki değerlerin sermaye olarak

konulması öngörülmemiş olup, Banka sermayesi nakden taahhüt edilmiş ve ödenmiştir.

Ayrıca Banka payları senede bağlanarak, pay sahiplerine sermayedeki paylarını temsil

eden pay senetleri verilmiştir. Bu çerçevede, öğretide anonim şirket pay türleri

bakımından yapılan sınıflandırmaya198 göre Banka paylarının, “senede bağlanmış”,

197
Bu konuda bkz. İkinci Bölüm, IV, A, 2.
198
Pay türlerine ilişkin olarak bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 275-280;
PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt II, 3. Baskı, Ankara, 2018, (Anılış:
Şirketler Hukuku, Cilt II), s. 1703 vd.
91
“nakit karşılığı”, “itibari değeri bulunan” pay olarak nitelendirilmesi mümkündür.

Ayrıca 1211 sayılı Kanun’un 60. maddesinde düzenlenen kârın dağıtılması199 usulünden

hareketle (A) sınıfı pay sahibi Hazine’nin payının “kâr payı yönünden imtiyaz tanınmış

pay” olduğu söylenebilir.

Öte yandan, 1211 sayılı Kanun’un “Hisse senetlerinin nev’i” başlığını taşıyan 6.

maddesi uyarınca Banka pay senetleri nama yazılıdır. Banka Esas Mukavelesi’nde de bu

hüküm yer almakta olup, TTK’nın “Pay senetleri hamiline veya nama yazılı olur.”

şeklindeki 484. maddesinin birinci fıkrasının da Banka düzenlemesiyle koşut olduğu

görülmektedir.

Banka Esas Mukavelesi m. 6/II’de 1211 sayılı Kanun m. 6 hükmüne ilave olarak,

“pay senetlerinin Banka’ya karşı bölünmez olduğu”, “bir pay senedinin birden çok

sahibi bulunduğu takdirde, Banka’ya karşı olan hakların ancak bir mümessil aracılığıyla

kullanılabileceği, müşterek mümessil tayin edilmediği takdirde de Banka’ca bunlardan

birine yapılacak tebliğin tümü hakkında geçerli olacağı” hükme bağlanmıştır. Bu

hükmün “payların bölünmezliği ilkesi”ni düzenleyen TTK m. 477.1 ile aynı içeriğe sahip

olduğu belirtilmelidir.

2. Banka’nın Pay Sahipleri

Merkez Bankası pay sahipleri, ilk sırada en fazla paya sahip Hazine (Hazine ve

Maliye Bakanlığı) olmak üzere, çeşitli gerçek ve tüzel kişilerden oluşmaktadır. Pay

sahipleri arasında, bankalar, kamu kurumları, vakıflar, ticaret ve sanayi odaları olduğu

199
Bu konu için bkz. İkinci Bölüm, IV, C, 2.
92
gibi, özellikle pay senetlerini miras yoluyla iktisap etmiş Türk vatandaşı gerçek kişiler de

yer almaktadır.200

3. Pay Senetlerinin Sınıfları

1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 7. maddelerine göre Banka

pay senetleri (A), (B), (C) ve (D) olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır.201 250.000 paya

bölünmüş olan 25.000 TL tutarındaki Banka sermayesinin %55,12’si (A) sınıfı, %25,74’ü

200
Banka’nın pay sahibi bilgileri için bkz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.
2018 Yıllık Faaliyet Raporu, Tablo 3.4.2.16.2, s. 90, www.tcmb.gov.tr, (Erişim Tarihi:
25 Mart 2019).
201
1211 sayılı Kanun “hisse sınıfları” ve “hisse senetlerinin sınıfları” terimlerini 11
Haziran 1930 tarihli ve 1715 sayılı Kanun’dan almıştır. TTK’da bulunmayan bu “sınıf”
teriminin, mevcut anlamıyla 1211 sayılı Kanun’da korunması isabetli görünmemektedir.
1715 sayılı Kanun 63. maddesiyle, payları dört sınıfa ayırdıktan sonra, sermaye
paylarından bağımsız olarak bu sınıflara İdare Meclisi (Yönetim Kurulu) üyesi seçme
imkânı tanımıştır. Ayrıca, 1715 sayılı Kanun bununla da yetinmeyerek (A) sınıfı dışında
kalan sınıflara Denetleme Kurulu üyelerini seçme hakkı vermiş, Hazine’ye ait olan (A)
sınıfı paylarını Denetleme Kurulu üyesi seçme olanağından yoksun bırakmıştır. Bu
açılardan, 1715 sayılı Kanun’da düzenlenen “sınıf” kavramı TTK’da düzenlenen “grup”
kavramıyla çok yakın ya da özdeştir.

1211 sayılı Kanun’un yürürlükteki halinde ise “sınıf” kavramına herhangi bir hukuki
sonuç bağlanmamaktadır. Dolayısıyla 1211 sayılı Kanun’daki “sınıf” kavramı, herhangi
bir sonuç doğurmadığı, terminolojik açıdan isabet taşımadığı gibi TTK’daki “grup”
kavramıyla da bağlantılı değildir.
93
(B) sınıfı, %0,02’si (onbinde iki) (C) sınıfı ve %19,12’si (D) sınıfı paylardan

oluşmaktadır.202

a) (A) Sınıfı Pay Senetleri

1211 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca, (A) sınıfı pay senetleri münhasıran

Hazine’ye aittir ve bunların sermayenin %51’inden aşağı düşemeyeceği kesin kurala

bağlanmıştır. Bununla birlikte, Banka’nın ilk kuruluş kanunu olan mülga 1715 sayılı

Kanun’un 26. maddesiyle203 (A) sınıfı pay senetlerinin ilk önce sermayenin %15’ini

geçemeyeceği düzenlenmiş; ardından 1932 yılında yapılan değişiklikle bu oran %25’e

çıkarılmıştır. 1211 sayılı Kanun ile de söz konusu oran %51 olarak belirlenmiştir.204

202
Bkz. Sıkça Sorulan Sorular, Sermaye ve Hissedarlık Yapısı, www.tcmb.gov.tr, (Erişim
Tarihi: 25 Mart 2019).
203
1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 40.
204
Bu konuda TBMM Tutanaklarına maddeyle ilgili görüşmelerden şu açıklamalar
yansımıştır: “Yeni tasarıda anonim ortaklık niteliğini muhafaza eden Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankasının sermayesi artırılmakta, 15 milyon liradan 25 milyon liraya
çıkarılmaktadır. Hisse senetleri, yürürlükteki kanunda olduğu gibi, A, B, C, D sınıflarına
ayrılmaktadır. A sınıfı hisse senetleri yürürlükteki kanunla Hazineye tahsis edilmiş
miktarı sermayenin %25 i ile tahdidedilmişti. Yeni tasarıda bankanın sermayesi 25
milyon liraya çıkarılmaktadır. Ancak, bankanın sermayesindeki 10 milyon liralık artış
Hazineye aidolan A sınıfı hisse senetlerinde vukubulacaktır. Ayrıca tasarı, banka
sermayesindeki Hazine hissesinin, sermayesinin %51 inden aşağı olmıyacağını tasrih
etmiştir. Banka sermayesinde bu şekilde yapılan değişiklik isabetlidir. Esasen
Cumhuriyet Merkez Bankası sermayesinde Hazinenin ve milli bankaların sahiboldukları
pay yüksek olduğu için, kurulduğu günden beri, bir Devlet Bankası niteliğini haiz bulunan
Merkez Bankamız, bu niteliğini yeni tasarı ile de muhafaza etmekte, hatta bu nitelik,
sermaye artışı münhasıran Devlet hissesinde olacağı için, daha da bariz hal almaktadır.
94
Halen Hazine’nin sermaye içindeki payı 13.780 TL olup, sermayenin

%55,12’sine205 karşılık gelmektedir. Bu nedenle, Hazine en büyük pay sahibi

konumundadır ve bu nedenle de Banka Genel Kurulu’nda çoğunluğu Hazine

oluşturmaktadır. Ayrıca, 1211 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, “(A) sınıfı pay senetlerinin

her birinin en az 100 hisselik olduğu” hükme bağlanmıştır. Bu hükümle (A) sınıfı pay

senetlerinin büyük kupürlerle sınırlandırılmasının amacı, saklanmalarında kolaylık

sağlamaktan ibarettir.206

b) (B) Sınıfı Pay Senetleri

1211 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre (B) sınıfı pay senetleri, “Türkiye’de

faaliyette bulunan milli bankalar”a tahsis edilmiştir.207 1715 sayılı Kanun’un 27. maddesi

ile aynı içeriğe sahip olan bu hükümden, bu sınıf pay senetlerinin milli bankalar dışında

başka gerçek ve tüzel kişilere devredilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.208

1715 sayılı Kanun’un 28. maddesinde “milli banka” kavramı tanımlanmıştır.

Bununla birlikte “milli kanunlara tevfikan teşekkül etmiş ve Türk parası olarak konulan

Tasarının, bankanın sermayesi konusundaki bu davranışı da çağımızın merkez


bankacılığı doktrinine uygundur.”, 1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları),
s. 326.
205
Bkz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş. 2018 Yıllık Faaliyet Raporu, Tablo
3.4.2.16.2, s. 90, www.tcmb.gov.tr, (Erişim Tarihi: 23 Mart 2019).
206
ERİKÇİ, s. 21; KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 26.
207
Bugün hukukumuzda “milli banka” mevcut olmadığı için bu terime bağlı bulunan
hükmün uygulanabilirliğinin olmadığı yönünde bkz. TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 92.
208
Ayrıca milli bankalar dışında el değiştirseler bile, herhangi bir şekilde elde edenleri
hak ve söz sahibi kılamayacaklarına dair bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s.27.
95
sermayelerinin ekseriyeti Türk tâbiiyetindeki şahıslar elinde bulunan bankalar”

şeklindeki bu tanıma, 1211 sayılı Kanun’da yer verilmemiştir.

“Milli banka” kavramından ne anlaşılması gerektiğinin tespiti için bankacılık

mevzuatına bakıldığında, bu kavrama bankacılık mevzuatında son olarak “25 Nisan 1985

tarihli ve 3182 sayılı mülga Bankalar Kanunu”nun 3. maddesinin ilk halinde209 –esas

itibarıyla 70 sayılı KHK’nın210 3. maddesinde düzenlendiği şekliyle– yer verildiği; bu

Kanun’da “KHK/538 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun

Hükmünde Kararname”211 ile yapılan değişiklikle212 de “milli banka” kavramının 3182

sayılı Kanun’dan çıkarıldığı tespit edilmektedir.213

209
RG, T. 2 Mayıs 1985, S. 18742. Anılan maddede “milli banka”, “Türk kanunlarına
göre kurulan, sermayesi Türk parası olarak konulan ve sermayesinin çoğunluğu ile
yönetim ve denetimi Türklere ait olan bankalar” olarak tanımlanmaktaydı.
210
KHK/70 sayılı Bankalar Hakkında Kanun Hükmünde Kararname için bkz. RG, T. 22
Temmuz 1983, S. 18112 (2. Mükerrer).
211
RG, T. 22 Haziran 1994, S. 21968.
212
Esasen bu kavram 3182 sayılı Kanun’dan ilk olarak, 16 Eylül 1993 tarihli ve 21700
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan KHK/512 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname ile çıkarılmış; ancak anılan KHK
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğinden yapılan değişiklik hükümsüz kalmıştır.
213
Bu değişikliğin gerekçesi “Kanun’da kuruluş ve faaliyet hükümleri yönünden
Türkiye’de kurulmuş bankalar ile yabancı ülkelerde kurulmuş olup da Türkiye’de şube
açmak suretiyle faaliyet gösteren bankalar hukuki statülerindeki farklılıklar bakımından
ayrı ayrı düzenlenmiş, milli banka tanımı ile bağlantılı olarak başkaca bir farklılaşmaya
gidilmemiştir. Milli banka ifadesi ülkemizin üyesi bulunduğu uluslararası ekonomik
kurumlar nezdinde yabancı sermayeli bankalar veya Türkiye’deki yabancı banka şubeleri
aleyhine ayrıcalık yaratıldığı izlenimini vermektedir. Bu nedenle milli banka tabiri 3 ve
96
Ardından “3182 sayılı Bankalar Kanunu’na ilişkin 11 No.lu Tebliğ”de214,

“Kanun’un 3 üncü maddesindeki ‘milli banka’ tanımı kaldırılmış olmakla birlikte, diğer

kanunlarda yer alan ‘milli banka’ ifadesinden ‘Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre

kurulan, sermayesi Türk parası olarak konulan ve sermayesinin çoğunluğu ile yönetim ve

denetimi ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ait olan’ şeklindeki tanımın

anlaşılmasında, uygulamanın birliği açısından yarar mütalaa edilmektedir.” ifadesine

yer verilmiştir. Bununla birlikte, Tebliğ’in dayandığı 3182 sayılı Bankalar Kanunu, “18

Haziran 1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu”215 ile yürürlükten kaldırılmış,

dolayısıyla 11 No.lu Tebliğ’in de uygulanma imkânı kalmamıştır.

Halen yürürlükte bulunan Bankacılık Kanunu’nda ise “banka” kavramının 3.

maddede, “milli” veya “yabancı” ayrımı yapılmaksızın “mevduat bankaları ve katılım

bankaları ile kalkınma ve yatırım bankaları” olarak tanımlandığı görülmektedir.

Dolayısıyla “milli banka” tanımının belirlenebilmesi için dayanak oluşturulabilecek ve

yürürlükte olan bir mevzuat bulunmamaktadır.

Diğer yandan öğretide “Türkiye’de Türk kanunlarına göre kurulmuş her banka -

sermayesi tamamen yabancı ortaklara ait ve/veya yönetimi yabancılarda olsa dahi- Türk

tâbiiyetinde bir bankadır. Diğer deyişle Türk bankasıdır. Esasen milli banka tanımı da

daha önce Bankalar Kanunu’ndan çıkarılmıştır.”216 tespitinde bulunulduğu

13. madde metinlerinden çıkarılmıştır.” olarak açıklanmıştır, REİSOĞLU: Şerh 2002,


s. 39-40. Ayrıca bkz. BATTAL, s. 58.
214
RG, T. 9 Şubat 1995, S. 22197.
215
RG, T. 23 Haziran 1999, S. 23734.
216
REİSOĞLU: Şerh 2015 Cilt I, s. 229.
97
görülmektedir. Bu görüşün, kuvvetli hukuki dayanaklara sahip bulunduğu ve uygulamada

1211 sayılı Kanun açısından “milli banka” kavramına yüklenecek anlamın tespiti

bakımından yol gösterici olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, 1211 sayılı

Kanun’da yapılacak bir değişiklik sırasında Kanun’un çeşitli maddelerinde geçen ve

kendisine hukuki sonuç bağlanan “milli banka” kavramının gözden geçirilerek bu

konudaki belirsizliğin giderilmesinin yerinde olacağı ise tereddütsüzdür.

c) (C) Sınıfı Pay Senetleri

(C) sınıfı pay senetleri, 1211 sayılı Kanun’un 10. maddesinde düzenlenmiştir.

Anılan maddeye göre bu sınıf pay senetleri, “milli bankalar dışında kalan diğer

bankalarla imtiyazlı şirketler”e ayrılmıştır. Maddede, bu bankaların Türkiye’de

faaliyette bulunması gerekip gerekmediği hususunda ise bir açıklık bulunmamaktadır.

Bu maddede iki ayrı grup (C) sınıfı pay sahibi öngörülmüştür. İlk grubun

belirlenmesinde anahtar kavram niteliğindeki “milli banka” terimi yukarıda ele alınmıştı.

Maddede geçen “milli bankalar dışında kalan diğer bankalar” ibaresi de değinilen

çerçevede Türkiye’de Türk kanunlarına göre kurulmuş bankalar dışında kalan bankalar,

diğer bir ifadeyle, yabancı bir ülkede yabancı ülke kanunlarına göre kurulan (yurt dışında

kurulu) bankalar olarak yorumlanabilecektir.217

217
Erikçi, maddede belirtilen bankaların kapsamına yabancı bankalar ile yurt dışında
faaliyette bulunan Türk bankalarının girdiği görüşündedir, ERİKÇİ, s. 24. Ancak, Kanun
Koyucunun Türkiye’de faaliyette bulunmaya dair bir gereklilik getirmediği de
gözetildiğinde, Türk bankası vasfı açısından yurt dışında faaliyette bulunma olgusunun
belirleyeceği olmadığı kanaatiyle bu görüşe katılmak mümkün değildir.
98
10. maddeyle (C) sınıfı pay senedi alabilme imkânı tanınan ikinci grup ise

imtiyazlı şirketlerdir. Bu noktada, “imtiyazlı şirketler” kavramından ne anlaşılmak

gerektiği sorusu cevaplanmaya muhtaçtır. Bir idare hukuku müessesesi olarak “imtiyaz”

tek bir kanuni düzenlemeyle belirlenmiş, mutlak bir hukuki çerçeveye sahip değildir.

Anayasa’nın 125 ve 155. maddeleri dolaylı olarak imtiyaz sözleşmelerinden söz etmekte;

ancak, doğrudan Anayasal bir tanım getirmek yerine, dolaylı olarak bu usulü tanır

görünmektedir. Ayrıca “4 Şubat 1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu”218,

“5 Kasım 2008 tarihli ve 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu”219 gibi bazı

kanunlar düzenleme konuları bakımından imtiyazı kurallara bağlamaktadır.

Danıştay 1. Dairesi’nin 24 Eylül 1992 tarihli ve E.1992/232, K.1992/294 sayılı

kararında220 da imtiyaz; “İdarenin gerçek ve genel olarak sermaye şirketi olan bir tüzel

kişiyle yaptığı bir sözleşmeyle, bir kamu hizmetinin belirli ve uzun bir süre içinde

kurulması ve işletilmesinin karşılığında hizmetten yararlananlardan ücret ya da bedel

alınmak ve giderleriyle kar ve zararı (risk) özel girişimciye ait olmak üzere idarenin kendi

buyruğu ve sorumluluğu altında sağladığı bir yönetim biçimi” olarak tanımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi ise 28 Haziran 1995 tarihli ve E.1994/71, K.1995/23 sayılı

kararında221, “konusu kamu hizmetinin kurulması ve/veya işletilmesini bir özel kişiye

devretmek olan sözleşmeler(i)” kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesi olarak tanımlamıştır.

Bu çerçevede, imtiyazlı şirketlerin, genel olarak, bir kamu hizmetinin yerine

218
RG, T. 21 Şubat 1924, S. 59.
219
RG, T. 10 Kasım 2008, S. 27050 (1. Mükerrer).
220
Danıştay Dergisi, S. 87, s. 37.
221
RG, T. 20 Mart 1996, S. 22586.
99
getirilmesinin idare tarafından bir idari sözleşme kapsamında kendilerine bırakıldığı

şirketler anlamına geldiği sonucuna varmak mümkündür.222

Diğer taraftan, 1211 sayılı Kanun’da (C) sınıfı paylar bakımından bir sınır

öngörülmüştür. Bu üst sınır toplam payların %6’sına denk gelmektedir. Şöyle ki, (C)

sınıfı pay senetleri, 10. maddedeki “hisse senetlerinden en çok 15.000 adedi” ibaresi ile

Banka paylarının en çok 15.000 adediyle sınırlandırılmıştır. Maddedeki “hisse senetleri”

ibaresinin esasen “hisseler” olarak anlaşılması gerektiği düşünülmektedir.223 Nitekim,

Banka Esas Mukavelesi’nin bu maddeye karşılık gelen 10. maddesinin “Banka

sermayesinden en çok 15.000 hisse (C) sınıfı hisse senedi olarak, …tahsis edilmiştir”

şeklindeki lafzı da bu yöndedir.

Bugün (C) sınıfı pay senedine sahip imtiyazlı şirket bulunmamaktadır. (C) sınıfı

pay senedine sahip tek banka ise ING Bank A.Ş.’dir.224

d) (D) Sınıfı Pay Senetleri

1211 sayılı Kanun’un 11. maddesi gereğince (D) sınıfı pay senetleri, “Türk ticaret

kuruluşları ile Türk vatandaşı gerçek ve tüzel kişiler”e özgülenmiştir. Türkiye

Cumhuriyeti tâbiiyetindeki tüzel kişiler, Türk kanunlarına göre kurulup, işlem merkezleri

Türkiye’de bulunan ticaret şirketleri, ticaret ve sanayi odaları, dernekler ve vakıflardır.

222
Milli Reasürans T.A.Ş.’nin Merkez Bankası pay sahibi imtiyazlı şirketlere örnek
oluşturduğuna dair bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 29.
223
Aynı görüş için bkz. ERİKÇİ, s. 24.
224
Bkz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş. 2018 Yıllık Faaliyet Raporu, Tablo
3.4.2.16.2, s. 90, www.tcmb.gov.tr, (Erişim Tarihi: 25 Mart 2019).
100
(D) sınıfı paylara sahip Banka pay sahiplerinin sayısı 31 Aralık 2018 tarihi itibarıyla

6.467’dir.225

4. Payların Devri

a) 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’ndeki Hükümler

aa) Devre İlişkin Esas ve Sınırlamalar

Merkez Bankası paylarının devrine dair 1211 sayılı Kanun’da hüküm

bulunmamaktadır. Banka Esas Mukavelesi’nde ise m. 12/II’de yer verilen “Bir hisse

senedinin satışı, satan ile satın alan arasında, örneği Banka tarafından hazırlanan

beyanname ile yapılacak talep üzerine, Bankaca muvafakat edilmesine bağlıdır.”

hükmüyle pay senetlerinin devri düzenlenmiştir. Buna göre, Banka pay senetlerinin

satılabilmesi, Banka’nın muvafakatine bağlı bulunmaktadır. Ancak hemen belirtilebilir

ki, bu düzenleme pay senetlerinin yalnızca satış yoluyla devri bakımından kaleme

alınmıştır. Bu nedenle, fıkranın lafzından hareketle, pay senetlerinin satış sözleşmesi

dışında trampa veya bağış gibi başka hukuki işlemlerle devrinin hükmün kapsamına

girmediği sonucuna varılmaktadır.

Öte yandan, Banka pay senetleri (A), (B), (C) ve (D) sınıflarına ayrıldığından ve

bu sınıf payların tahsis edileceği kişiler açık ve somut biçimde 1211 sayılı Kanun ve

Banka Esas Mukavelesi’nin ilgili maddelerinde belirlenmiş bulunduğundan, payların

225
Bkz. Sıkça Sorulan Sorular, Sermaye ve Hissedarlık Yapısı, www.tcmb.gov.tr, (Erişim
Tarihi: 25 Mart 2019).
101
devrine Banka tarafından muvafakat verilmesinde bu esas ve sınırlamaların gözetilmesi

gerektiği tereddütsüzdür.226

Pay devrine ilişkin sınırlamalar kapsamında, Banka Esas Mukavelesi m. 12/III’te

“(C) sınıfı hisse senetleri miktarı, hiçbir veçhile Kanunla kabul edilmiş olan 15.000

hisseyi geçemez.” hükmüne yer verilmiştir. Fıkrada sözü geçen “Kanun” ibaresi 1211

sayılı Banka Kanunu’nu işaret etmektedir. Nitekim, 1211 sayılı Kanun’un 12.

maddesinde aynı kural “(C) sınıfı hisse senetleri miktarı, hiçbir veçhile bu Kanunla kabul

edilmiş olan miktarı aşamaz.” şeklindeki ifadeyle ikinci fıkra olarak düzenlenmiş

bulunmaktadır.

Bu hükümlere göre, (C) sınıfı pay senetlerinin “sayıca dondurulmuş”227

olduğunu, dolayısıyla devirlerde bu sınıf paylar için öngörülen sınıra (en çok 15.000 pay)

uyulması gerektiğini belirtmek mümkündür. 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas

Mukavelesi’nin 8. maddelerinde öngörülen (A) sınıfı pay senetlerinin Banka

sermayesinin %51’inden az olamayacağı yönündeki hüküm de bir diğer devir

sınırlamasıdır.

bb) Sınıf Değişikliği

Payların devri ile bağlantılı olarak, 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas

Mukavelesi’nin “Hisse senetlerinde sınıf değişikliği” başlıklı 12. maddelerinde ayrıca,

“Banka, hisse senetlerinin bir sınıftan diğer bir sınıfa nakli hususunda vukubulacak

talepleri derhal sonuçlandırır. Hisse senetlerinin bir sınıftan diğer bir sınıfa nakli için

226
Ayrıntılı açıklama için bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 31.
227
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 31.
102
hiçbir komisyon alınmaz.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre, sınıf değişikliği

yapılabilmesi için bu konuda Merkez Bankası’na yöneltilmiş bir talebin mevcut olması

gerekmektedir. Nitekim gerek 1211 sayılı Kanun’da gerekse TTK’da Merkez

Bankası’nın sınıf değişikliği konusunda re’sen harekete geçmesine olanak tanıyan

herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır.

Anılan madde gereğince Merkez Bankası, pay senetlerinin bir sınıftan diğer bir

sınıfa nakli hususundaki talepleri, bir komisyon da almadan, derhal sonuçlandırmak

zorundadır. Öyle ki sınıf değişikliği, satış, bağışlama, veraset veya pay senedi sahibinin

statü değiştirmesi gibi sebepler yüzünden gündeme gelebilmektedir. Örneğin mirasçısı

olmadan vefat eden kişilerin (D) sınıfı pay senetlerinin, “Devlet’e”, bu anlamda

Hazine’ye kalması durumunda bu kişilerin mülkiyetindeki (D) sınıfı pay senetlerinin (A)

sınıfı pay senedine dönüştürülmesi gerekeceği açıktır.228

228
Bununla birlikte Tekinalp, “1211 sayılı Kanun’un 12. maddesi hükmüyle hisse
senetlerinin sınıf değiştirmesi, mesela (A) sınıfı hisse senedinin (B) sınıfına dönüşmesi
kastedilmemiştir. Çünkü bunun için esas sözleşme değişikliğine gerek vardır. Hüküm ile
ifade edilmek istenen, bir sınıf mensubunun diğer sınıf hisse senedini alabileceği, bu
devrin geçerli olduğu ve Banka’nın söz konusu devri pay defterine tescil etmeye zorunlu
bulunduğudur. Ancak milli olmayan bankalar ile imtiyazlı şirketlere bu hak
tanınmamıştır.” görüşündedir, TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 92. Ancak, bu görüşe
karşı, pay devri koşulları ile hisse senetlerini iktisaba ilişkin kişi yönünden getirilmiş
şartların, yani 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan bu bağlam
kurallarının, yalnızca milli olmayan bankalar ile imtiyazlı şirketler bakımından değil tüm
pay sahipleri için gözetilmesi gerektiği, devirlerin geçerli olabilmesi için öncelikle devir
şartlarının somut olayda gerçekleşmiş olmasına ihtiyaç bulunduğu ileri sürülebilir.
103
Ancak 1211 sayılı Kanun m. 8. uyarınca (A) sınıfı pay senetlerinin her birinin en

az 100 hisselik olması gerektiğinden, Hazine’ye geçen (D) sınıfı pay senetleri yüze

ulaşmadıkça, (D) sınıfında takip edilmeye devam olunacaktır. Hazine’nin, “son kanuni

mirasçı” olarak, (D) sınıfında takip edilen bu pay senetleri üzerindeki mülkiyet hakkını

bu senetleri satarak kullanabileceği konusunda duraksama bulunmamaktadır. Fakat bu

pay senetlerinin (A) sınıfına dönüştürülebilmesi bunların toplamının en az 100 hisselik

olması koşuluna bağlı olacaktır.229

cc) Devre İlişkin Kuralların Sınıf Değişikliği Hükmü ile Bağlantısı

Payların devri konusundaki kurallarla sınıf değişikliği hükmünün birlikte

yorumlanıp uygulanmasına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, pay senetlerinde sınıf

değişikliğine olanak tanıyan 12. madde hükmü karşısında, 1211 sayılı Kanun’un 8 ila 12.

maddelerinde düzenlenen pay sınıflarının ve bu sınıflar için öngörülen koşulların

uygulanabilirliğini yitirip yitirmediği tartışma konusu olabilir. Öğretide, bu hükmün pay

senetlerinin el değiştirmesinin kolaylaştırılmasına yönelik olduğu, pay senetlerinin sınıf

değiştirmesinin satış, bağışlama, veraset veya pay senedi sahibinin statü değiştirmesi gibi

nedenlerden kaynaklanabileceği;230 bununla birlikte, Banka tarafından devre onay

verilmesinin, 1211 sayılı Kanun’daki devre ilişkin sınırlamaların nazara alınması ile

mümkün olabileceği, bu sınırlamalar ve genel hükümlerin dikkate alınması koşuluyla

Banka’nın sınıf değişikliğine izin vereceği231 ifade edilmektedir.

229
ERİKÇİ, s. 26-27.
230
ERİKÇİ, s. 26.
231
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 30-31.
104
12. maddeye ilişkin gerekçe bulunmamakta ise de, Cumhuriyet Senatosu’ndaki

görüşmeler yol gösterici olabilir. Van Milletvekili Ferit Melen; hisse senetlerinin dört

sınıfa ayrıldığını ve her sınıf hisse senedinin kimler tarafından alınabileceği ve kimlere

verileceğinin Kanun’da tasrih edildiğini, halbuki 12. maddede bu esası tamamen ortadan

kaldıracak bir hüküm getirildiğini, bu durumda bu madde ile söz konusu tasnifin bir

hükmünün kalmadığını, (A) hisse senedini getirip (B) satmak, (B)’ye tahvil etmek, (B)’yi

(C)’ye tahvil etmek imkanının doğduğunu, halbuki bundan önceki maddelerin bir

öneminin mevcut olduğunu, örneğin Hazine’nin %51’den fazla hisseye sahip olması

gerektiğini, Banka’nın öyle kurulduğunu, yani Devletin ekonomik politikasını

yürütebilmesini sağlamak üzere, halbuki bu hükümle günün birinde bu Banka’nın

tamamen eşhasın eline geçebilecek bir yolun açılmış olduğunu belirterek, bunun nasıl

telif edileceği konusunda açıklama talebinde bulunmuştur.232 Bütçe ve Plan Komisyonu

Sözcüsü M. Faik Atayurt cevaben, “Kabul ettiğimiz sisteme ve bundan evvelki madde

hükümlerine göre (A) sınıfı hisse senetlerinin önemli kısmı budur. %51’den aşağı

olamıyacağı tesbit edilmiş bulunmaktadır. Şüphesiz bu kayda tâbi olmamız lazımdır.

Gene (C) sınıfı hisse senetleri ise 15 bin adedi tecavüz edemiyeceği kaydedilmiştir. Bu

değişiklikler bu hükümlere bağlı olmak kaydiyledir. Bu miktarlar çerçevesi içinde olmak

kaydı ile olabilecektir. Bu madde bunları tecavüz etmemek kaydı ile gereken değişiklikleri

yapabileceği noktasında bir hüküm getirmektedir.” açıklamasını yapmıştır.233 Bu cevap

karşısında Ferit Melen’in “Madde maalesef böyle yazılmamıştır.” şeklindeki beyanının

ardından madde kabul edilmiştir.234

232
1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 473.
233
1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 473.
234
1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 473-474.
105
Bu kapsamda Atayurt’un, yalnızca, (A) sınıfı pay sahibi Hazine için öngörülen

%51’lik asgari pay sınırına ve (C) sınıfı için öngörülen 15.000 adetlik üst sınıra vurgu

yaptığı, ancak Kanun’da dört sınıf pay senedinin kimlere tahsis edildiği yönündeki

kurallara, diğer bir ifadeyle payların iktisabında kişi yönünden getirilen koşullara

değinmediği görülmektedir. Pay senetlerinin kimlere devredilebileceği konusunda,

öğretide ise, örneğin (A) sınıfı pay senedi sahibi Hazine’nin, sermayenin %51'inin

üstündeki paylarını (C) sınıfı pay sahipliği şartlarını haiz olanlar haricindeki gerçek ve

tüzel kişilere, sınıf değişikliği suretiyle satabileceği görüşü ortaya konulmuştur.235

Durum böyle olmakla birlikte, 1211 sayılı Kanun’un 12. maddesinin sınıf

değişikliğini düzenleyen hükmünün, yine 1211 sayılı Kanun’da öngörülen ve Banka Esas

Mukavelesi’nde de yinelenen pay devri bakımından kısıtlama niteliğindeki hükümleri,

(örneğin (A) sınıfı pay senetlerinin münhasıran Hazine’ye ait olduğuna dair 8. madde

hükmünü) ihlal eder şekilde uygulanmaması gerektiği düşünülmektedir. Aksi halde

maddeye ilişkin Cumhuriyet Senatosu görüşmeleri sırasında Van Milletvekili Ferit Melen

tarafından ifade edildiği gibi hisse senetlerinin dört sınıfa ayrılarak her sınıf hisse

senedinin kimler tarafından alınabileceği ve kimlere verileceği Kanun’da tasrih

edildiğinden, bu esası tamamen ortadan kaldıracak nitelikteki 12. madde hükmü

karşısında söz konusu tasnifin bir hükmü kalmayacaktır.

235
Ayrıntılı bilgi için bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 31. Aynı yöndeki görüş için
bkz. ERİKÇİ, s. 27.
106
b) TTK’da Öngörülen Sistem

TTK sisteminin Merkez Bankası payları özelinde incelenebilmesi için, 1211 sayılı

Kanun m. 6 uyarınca Banka pay senetlerinin “nama yazılı”, “bedelleri tamamen

ödenmiş” olduğu ve Banka’nın paylarının da “borsaya kote edilmiş (borsa ticaretine

konulmuş) pay kategorisinde bulunmadığı” hususlarının göz önünde bulundurulması

gerekir.

Nama yazılı pay senetlerinin devredilmesinin usul ve esasları TTK’nın 490 ila

501. maddelerinde düzenlenmiş ve konuya ilişkin kuralların bir kısmı da, devir konusu

nama yazılı payın borsaya kote edilmemiş olup olmamasına bağlı olarak, diğer bir

ifadeyle “borsaya kote edilmemiş nama yazılı pay” kavramı üzerinden belirlenmiştir.236

TTK m. 490.1, nama yazılı payların ve pay senetlerinin devrine ilişkin temel ilkeyi

ortaya koymaktadır. Buna göre, temel ilke devrin serbest olmasıdır. Ancak, bazı

durumlarda pay devrinin güçleştirilmesi ya da engellenmesi gerekebilir. Bu doğrultuda

payların devrini bazı şartlara bağlayan veya tamamen yasaklayan kurallara “bağlam”

denilmektedir. TTK’da yer almayıp, öğretide kullanılagelen bir terim olan bağlam, pay

236
“Borsaya kote edilme” kavramı için bkz. AYOĞLU, Tolga: Sermaye Piyasası
Hukukunda Halka Arz Kavramı ve Halka Arza Aracılık Sözleşmeleri, İstanbul, 2008, s.
158; BOZKURT, Tamer: Anonim Şirketlerde Pay Devrinin Sınırlandırılması (Bağlam),
İstanbul, Haziran 2016, s. 62 vd.; HIZIR, Serdar: Türk Hukukunda Halka Açık Ortaklık
Statüsünün Sona Ermesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara,
2019, s. 38 vd.; MEMİŞ/TURAN, s. 96-97; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU):
Ortaklıklar Hukuku II, s. 141, 150; YANLI, Veliye: Sermaye Piyasası Hukuku
Çerçevesinde Halka Açık Anonim Şirketler ve Kamunun Aydınlatılması, İstanbul, 2005,
(Anılış: Sermaye Piyasası), s. 68.
107
devrini sınırlayan bağ olarak anlaşılabilir.237 Bağlam konusu senetler için de “bağlı nama

yazılı senet” ifadesi kullanılmaktadır.

Bunun içindir ki, TTK m. 490.1’de, devir serbestisinin “Kanunda veya esas

sözleşmede aksi öngörülmedikçe” mümkün olabileceği belirlenmiş ve böylelikle bağlam

kanuni ve esas sözleşme ile öngörülen bağlam şeklinde iki ayrı tür olarak

düzenlenmiştir.238 Kanundan kaynaklanan bağlam, TTK m. 491’de öngörülen iki ayrı

durumda söz konusudur. Bunlar, bedelleri tamamen ödenmemiş paylar için şirketin

onayının aranması, diğeri ise ödeme yeterliliği bulunmayan devralandan şirketçe teminat

istenmesi halleridir.

Esas sözleşme ile öngörülen bağlam ise TTK m. 492’nin konusunu

oluşturmaktadır. Maddenin ilk fıkrası, “Esas sözleşme, nama yazılı payların ancak

şirketin onayıyla devredilebileceğini öngörebilir.” hükmünü amirdir. Madde

gerekçesinden de anlaşıldığı gibi, devir sınırlaması (m. 491’deki sınırlama dışında) esas

sözleşme ile ve devrin şirketin onayına bağlanması suretiyle yapılabilecektir. Başka bir

deyişle, esas sözleşmede devre şirketin onay vermesi şartının düzenlenmiş olması

zorunludur. Bu husus, borsaya kote edilen ve edilmeyen paylar için ortak bir koşuldur.

237
Bağlam kavramı hakkında geniş bilgi için bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s.
330 vd.; BOZKURT, s. 11-20; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar
Hukuku II, s. 135; TEKİNALP, Ünal: Anonim Ortaklıkta Yeni Bağlam Sisteminin
Esasları, Pay Defteri Hukuku ile, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2012, (Anılış: Bağlam
Sistemi), s. 3-4.
238
Geniş bilgi için bkz. BOZKURT, s. 14-18; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU):
Ortaklıklar Hukuku II, s. 139 vd.
108
Diğer yandan, payların devrinin sınırlandırılmasına yönelik olarak esas sözleşmeye

konulacak hükümlerin, TTK’da öngörülen içerikte olmaları gerekmektedir.239

Borsaya kote edilmemiş nama yazılı paylar bakımından şirketin esas sözleşmesine

konulabilecek bağlam hükümleri ise TTK m. 493’te belirlenmiştir.240 İşte bunlar, yani

şirketçe onayın reddi sebepleri; “esas sözleşmede öngörülmüş önemli bir sebebin

varlığı”, “şirketin payları, devir anındaki gerçek değeriyle kendi veya diğer pay sahipleri

ya da üçüncü kişiler hesabına almayı önermesi”, “payların mülkiyetinin kanunen geçtiği

miras, mirasın paylaşımı gibi diğer hallerde şirketin payları gerçek değeri ile devralmayı

önermesi” ve “devralanın payları kendi adına ve hesabına aldığını açıkça beyan

etmemesi” olarak sayılabilir.241

239
Tekinalp bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bağlam sebebi kanunen
sınırlandırılmıştır. TTK’nın bağlam ile ilgili sisteminin dogmatik yapısının başlangıç
noktası burası, yani sebep öngörme serbestisinin reddidir.”, TEKİNALP
(POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 137, 140 vd.

Ayrıca eTTK’nın 418. maddesinde sebep göstermeme serbestisinin öngörüldüğüne dair


bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 330.
240
Bağlam öngörülmesinde payların borsaya kote edilmiş olup olmamasına göre değişen
olasılıklar için bkz. TEKİNALP: Bağlam Sistemi, s. 39 vd.
241
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 141-142. Bahtiyar
ise şirketin borsaya kote edilmemiş nama yazılı payların devrini üç halde
reddedebileceğini belirterek, bu haller arasında TTK’nın 493. maddesinin dördüncü
fıkrasında düzenlenen kanuni geçiş hallerinde şirketin payları devralma önerisinde
bulunması durumuna yer vermemiştir. Geniş bilgi için bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar
Hukuku, s. 331-333.
109
TTK’nın 493. maddesinde kendisine hukuki sonuç bağlanan “önemli sebep”

kavramına ilişkin olarak madde gerekçesinde; “şirketin önemli sebep olarak her türlü

haklı görülebilecek sebebi esas sözleşmesine koyamayacağı, bu sebebin ikinci fıkrada

belirtilen, yani kanunen gösterilmiş olan kategorilerden birine girmesi gerektiği”

belirtilmektedir.242

Bu açıdan Bozkurt; TTK m. 493.2’nin doğru anlaşılabilmesi için hükmün bir

bütün olarak ele alınmasına ihtiyaç olduğunu, pay sahipleri bileşimine ilişkin esas

sözleşme hükümlerinin ayrı bir kategori olmayıp birinci fıkradaki önemli nedeni açan

“dış halka”, işletme konusu ve veya işletmenin ekonomik bağımsızlığının da “iç halka”

olduğunu ve bunların bir bütün olarak reddi haklı kılmasının gerektiğini; Kanun’un

önemli nedenlerin kendisine ilişkin örnekleri değil esasen önemli sebebin içini dolduran

halkaları sınırladığını, ancak maddede belirlenen ölçütleri karşıladığı takdirde her türlü

nedenin önemli sebep olarak değerlendirilip esas sözleşmeye konulabileceğini ifade

etmektedir.243

242
Gerekçedeki açıklamayla ilgili olarak bkz. ALTAY, S. Anlam: “Türk ve İsviçre
Anonim Ortaklıklar Hukukunda Esas Sözleşmesel Bağlam”, İsviçre Borçlar Kanunu’nun
İktisabının 80. Yılında İsviçre Borçlar Kanunu’nun Türk Ticaret Hukukuna Etkileri,
İstanbul, 2009, s. 598-599; UZEL, Necdet: Anonim Ortaklıkta Esas Sözleşmesel Bağlam,
İstanbul, 2013, s. 233-234.
243
BOZKURT, s. 81-82. Ayrıca bkz. ALTAY, s. 598; BAHTİYAR: Ortaklıklar
Hukuku, s. 331-332; KENDİGELEN, s. 402; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU):
Ortaklıklar Hukuku II, s. 142 vd.
110
Buna göre, önemli sebebin pay sahipleri çevresinin bileşimini244 korumaya

yönelik olmasının ve bu bileşimin korunmasının da şirketin işletme konusu veya

ekonomik bağımsızlığı ile ilişkilendirilebilir bir nitelik arz etmesinin gerekli olduğu

anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, pay sahiplerinin belirli bir mesleğe mensup kişilerden

oluşmasını öngören bir esas sözleşmede, bu pay sahibi bileşiminin korunmasına yönelik

olarak payların yalnızca söz konusu mesleğe mensup kişiler arasında devre konu

olabileceğinin öngörülmesi konuya ilişkin örnek durumlardan biri olarak belirtilebilir.

İşletmenin konusu gereği payların yabancılara devrinde sınırlama getirilmesi ya da hiçbir

pay sahibinin hâkimiyet kurmaması için her bir pay sahibince iktisap edilebilecek pay

oranının sınırlandırılması da bu nitelikteki durumlara örnek gösterilebilir.245

Şirketin onay vermeyi reddedebileceği ikinci durum, satılmalarını uygun

görmediği payları, devir anındaki gerçek değeriyle kendi veya diğer pay sahipleri ya da

üçüncü kişiler hesabına almayı önermesidir.246 TTK m. 493.1 ile getirilen bu olanak da

pay sahipleri çevresinin bileşiminin, işletme konusunun ve şirketin ekonomik

bağımsızlığının korunmasına yönelik olup, böylelikle şirket uygun görmediği devir

işlemine onay vermekten kaçınabilecektir. Madde gerekçesinde bu hükmün, “şirketin

yabancılaşmasını veya niteliklerini kaybetmesini önleyen etkin bir araç olduğu; bu aracın

244
Madde gerekçesinde; “‘Bileşim’ sözcüğünü, Türkçe’de de kullanılan ‘pay sahiplerinin
kompozisyonu’ şeklinde anlamak doğru olur” açıklaması yapılmaktadır.
245
Ayrıntılı bilgi ve başka örnekler için bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 332;
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 142-145; TEKİNALP:
Bağlam Sistemi, s. 43 vd; UZEL, s. 250 vd.
246
Bu olanağın öğretide “kaçınma klozu” olarak nitelendirilmesine dair bkz.
BOZKURT, s. 135-136.
111
kullanılabilmesi için esas sözleşmede hüküm bulunması gerekmediği” belirtilmektedir.247

TTK m. 495.1’e ilişkin gerekçede açıklanan “yabancılaşma” kavramı ise, “kontrolün

başkalarına geçmesi, bağımsız olmaktan çıkıp bir şirketler topluluğu içinde bağımlı bir

şirket haline gelmesi, yabancı uyruklu kişilerin, sıcak para kullanan fonların esiri olması,

bazı niteliklerini veya haklarını, avantajlarını yitirmesi gibi durumlara bağlı olarak

şirketin konumunun değişmesi” anlamına gelmektedir.

TTK m. 493.4’te düzenlenen üçüncü durum ise, payların irade dışı iktisabı

hallerinde yani payların mülkiyetinin miras, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal

rejimi hükümleri gereğince kanunen geçtiği hallerde söz konusu olabilmektedir. Bu

hallerde şirket payları iktisap eden kişiye sadece payları gerçek değeri ile devralmayı

önerdiği takdirde onay vermekten imtina edebilir. Bu da göstermektedir ki bu hallerde

esas sözleşmedeki önemli sebebe dayanılarak onay istemi reddedilemez.248

Son olarak, TTK m. 493.3 çerçevesinde, devralan payları kendi adına ve hesabına

aldığını açıkça beyan etmediği takdirde şirket devrin pay defterine kaydını

reddedebilecektir. Madde gerekçesinde vurgulandığı gibi bu hükmün amacı, haklı

sebeplerin, “esas sözleşmede yer alan bağlam hükümlerinin”249 dolanılmasını

engellemektir.

247
Bu öneri için esas sözleşmede hüküm bulunmasının gerekmediği, bir kanuni önalım
hakkının söz konusu olduğu yönünde bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 332.
248
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 332; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU):
Ortaklıklar Hukuku II, s. 146-147.
249
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 333.
112
Devrin şekline gelince ise, TTK m. 490.1’e göre, nama yazılı pay senetlerinin

hukuki işlemle devri için, ciro edilmiş nama yazılı pay senedinin zilyetliğinin devralana

geçirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, taraflar arasında yapılan devrin şirkete karşı hüküm

ifade edebilmesi için TTK m. 499.4 gereğince pay defterine kayıt şarttır.

TTK m. 494.1’de, “Devir için gerekli olan onay verilmediği sürece, payların

mülkiyeti ve paylara bağlı tüm haklar devredende kalır.” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm

“borsaya kote edilmemiş nama yazılı paylar” bakımından benimsenen “birlik teorisi”nin

kanuni dayanağını oluşturmaktadır. Birlik teorisi, pay defterine kayıt talebinin reddi

halinde mülkiyetin taraflar arasında dahi el değiştirmemesi, hakların payların mülkiyeti

ile geçmesi ve pay sahipliği haklarının geçmesi ve kullanılmasında bölünmenin olmaması

olarak açıklanmaktadır.250

Ancak, TTK m. 494.2’ye göre; “payların miras, mirasın paylaşımı, eşler

arasındaki mal rejimi hükümleri veya cebrî icra gereği iktisap edilmeleri hâlinde,

bunların mülkiyeti ve bunlardan kaynaklanan malvarlığına ilişkin haklar derhâl; genel

kurula katılma haklarıyla oy hakları ise ancak şirketin onayıyla birlikte devralana geçer.

Şirket, onaylamaya ilişkin istemi, aldığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde

reddetmemişse veya ret haksızsa, onay verilmiş sayılır.” Madde gerekçesinde belirtildiği

üzere, şirket bu onayı vermediği sürece söz konusu yönetim hakları eski malikte

250
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 142, 148. Ayrıca
birlik teorisi hakkında geniş bilgi için bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 335 vd;
PULAŞLI, Hasan: Bağlı Nama Yazılı Pay Senetleri, Ankara, 1992, (Anılış: Bağlı Nama
Yazılı Pay Senetleri), s. 173.
113
kalmaktadır. Ayrıca, somut devre dair bir bağlam hükmü var ise şirketin onay vermesi

için, o devir özelinde bağlam şartlarının gerçekleşmiş olması aranacaktır.

Son olarak, TTK m. 491 vd. uyarınca aranan “şirket onayı”nı vermeye yetkili

organın, bu konuda açık bir düzenleme içermemekte ise de aynı Kanun’un 365 ve 374.

maddelerinden hareketle şirket yönetim kurulu olduğu, buna karşılık bu yetkinin

devredilebilir nitelik taşıdığı belirtilmelidir.251

c) TTK’da Öngörülen Sistem Işığında Banka Esas Mukavelesi’ndeki Bağlam

Hükümlerine Bakış

Banka Esas Mukavelesi m. 12/II’de, payların satışı Banka’nın onayına

bağlanmıştır. Dolayısıyla, Merkez Bankası’nda da devir sınırlamasına ilişkin düzenleme,

TTK m. 492.1 ile uyumlu olarak, Esas Mukavele ile ve devrin Banka’nın onayına

bağlanması suretiyle yapılmış bulunmaktadır.

Diğer yandan, 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin ilgili

maddelerindeki payların devrine ilişkin kayıt ve sınırlamaların, Kanun Koyucu tarafından

Banka’nın işletme konusu, görev ve yetkileri nazara alınarak 1211 sayılı Kanun’un 8 ila

11. maddeleriyle belirlenen pay sahibi çevresinin bileşiminin korunmasına ve Banka’nın

işletme konusu ile ekonomik bağımsızlığının zarar görmesinin önlenmesine yönelik

251
BOZKURT, s. 321 vd.; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku
II, s. 137, 140.
114
olduğu252, bu itibarla TTK m. 493’te öngörülen içerikle uyumlu olduğunun kabulü

gerekir.

Buna karşılık, 12. maddenin lafzı, satış sözleşmesi dışındaki hukuki işlemlerle

yapılabilecek devirleri dışlamış, kapsamına almamıştır. Bu durumda, Banka Esas

Mukavelesi m. 1/II doğrultusunda, TTK’nın konuya ilişkin hükümlerinin uygulanması

söz konusu olacaktır. TTK’ m. 490.1’de, esas sözleşmede aksi öngörülmedikçe devrin

serbest olacağı kabul edilmektedir. Banka Esas Mukavelesi’ndeki, aksi yöndeki, yani

devri sınırlayarak Banka’nın onayına bağlayan hüküm, yalnızca satışı içeren dar bir

lafızla kaleme alındığına göre, satış dışındaki devirler açısından “esas sözleşmesel

bağlam”dan söz etmeye imkân olmayıp, bunlar hakkında Banka’nın onayı

aranmayacaktır.

Bununla birlikte, Esas Mukavele’de Banka pay senetlerinin devrine ilişkin olarak

sınırlama öngören hükümlerin aynısı 1211 sayılı Kanun’da da yer almaktadır. Bu

nedenle, söz konusu sınırlama hükümleri, daha açık bir ifadeyle Hazine’nin asgari %51

paya sahip olması ile (C) sınıfı payların 15.000 adedi aşmamasını öngören ve pay

sınıflarına göre sınıf özelinde kimlerin o sınıf payın sahibi olabileceğini belirleyen

hükümler ile uyumlu olmayan satış dışındaki devirlerin Banka tarafından pay defterine

252
Örneğin 1211 sayılı Kanun’un 12. maddesinde (C) sınıfı pay senetleri açısından bir
üst limit öngörülmesiyle ilgili olarak Kurt, Günal, Tuğçetin’e göre, “(C) sınıfı hisse
senetlerinin sayıca dondurulmuş olmasının sebebini daha çok, Merkez Bankalarının
Devlet’e yakın olmaları prensibi ile izah etmek gerekir. Para-kredi politikasının
yönetiminde büyük yetkilerle mücehhez Merkez Bankasının sermayesinde milli olmayan
unsurların katkısının asgaride tutulmak istenmesi mantıki bir tutumdur.”,
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 31.
115
kayıtlarının gerçekleştirilmesi 1211 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerinin ihlali sonucunu

doğuracaktır.

Payların mülkiyetinin miras, mirasın paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi

hükümleri gereğince kanunen geçtiği haller yönünden de satış dışındaki devirlerde olduğu

gibi Banka Esas Mukavelesi’nde hüküm yoktur. Esasen Banka’nın pay sahipliği

açısından tüzel kişiler ağırlıklı durumda olduğundan bu hükmün uygulama alanı da

sınırlıdır. Bununla birlikte, Tekinalp’in görüşünden253 hareketle, bu tür geçişler açısından

payların şirketin onayı ile devredilebileceği şeklinde bir hükme ihtiyaç olmadığı, Esas

Mukavele’de hiçbir hüküm bulunmasa dahi TTK m. 493.4’ün uygulanabileceği sonucuna

varılabilir. Anılan hükme göre, bu hallerde şirket onay vermekten ancak, payları iktisap

eden kişiye bunları gerçek değeri ile devralmayı önerdiği takdirde kaçınabilecektir.

Diğer yandan, TTK m. 494.2 çerçevesinde, Banka paylarının miras, mirasın

paylaşımı, eşler arasındaki mal rejimi hükümleri veya cebri icra gereği iktisap edilmeleri

durumunda, devre konu pay açısından bir bağlam hükmü söz konusu ise, devrin Banka

tarafından onaylanarak pay defterine kaydının, ancak o bağlam şartının gerçekleşmiş

olması halinde mümkün olabileceği düşünülmektedir. Devralan açısından bağlam şartları

karşılanmıyor ise Banka’nın söz konusu payı alma önerisinde bulunması gündeme

gelebilecektir. Ya da diğer bir seçenek olarak, payın mülkiyeti devralana kanunen

geçtiğinden, devralanın paya ait yönetim haklarını da kullanabilmesini teminen devre

konu payın sınıfının bağlama uygun olarak değiştirilmesi seçeneği de değerlendirilebilir.

253
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 147.
116
Son olarak, Merkez Bankası’nda pay devirlerine dair onay verme veya vermeme

yetkisinin kime ait olduğuna bakılacak olursa, öncelikle, bu konuda 1211 sayılı Kanun’un

suskun olduğu görülmektedir. “Banka’ca muvafakat edilmesi”nden (m.12/II) söz

edilmesine karşın Banka Esas Mukavelesi’nde de onay yetkisinin hangi organa ait

olduğuna dair hüküm yoktur.

Diğer yandan, 1211 sayılı Kanun ile Banka Esas Mukavelesi’nin 1. maddelerinin

delaletiyle kendisine başvurulacak özel hukuk kaynağı niteliğindeki TTK da, devre onay

vermeye veya onaydan kaçınmaya hangi organın yetkili olacağı konusunda açık bir

düzenleme içermemektedir.

Öğretide TTK m. 365 ve 374 uyarınca bu konudaki yetkinin şirket yönetim

kuruluna ait olacağı yönündeki görüşlerden254 de hareketle, 1211 sayılı Kanun’un

Banka’nın organ yapısını ve bu organların görev ve yetkilerini düzenleyen maddeleri (m.

13, 15, 22) irdelendiğinde yetkili organın Banka Meclisi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

C. Merkez Bankası’nın Kârına Dair Hususlar

1. Banka’nın Kâr veya Zarar Etmesi

Merkez Bankası, yukarıda da ayrıntılarıyla ortaya konulduğu üzere255, diğer

anonim şirketlerden farklı olarak kâr elde etmek amacıyla kurulmuş ve faaliyet gösteren

bir yapı değildir.

254
BOZKURT, s. 321 vd.; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku
II, s. 137, 140.
255
Bkz. Banka’nın sermayesinin simgesel niteliği (İkinci Bölüm, IV, A, 3) ve Banka’nın
amaç ve konusu (İkinci Bölüm, II) hakkındaki açıklamalar.
117
Banka’nın bu yapısı öğretide de çeşitli değerlendirmelere konu olmuştur. Tekinalp

Banka’nın ayrıksı statüsünü de gözler önüne serer şekilde, Merkez Bankası’nın

işlemlerini para politikaları bağlamında yaptığını ve bu amaç doğrultusunda kamu erki

kullandığını, bu nedenle kâr amacı gütmesinin söz konusu olmadığını, kaldı ki kamu

erkinin doğurabileceği kârın ticari anlamda bir faaliyet kârı da olmadığını ifade

etmektedir.256 Ayrıca, Merkez Bankası’nın kârının herhangi bir anonim şirketin ticari

faaliyetine benzemeyen kamu imtiyaz ve görevlerinin yerine getirilmesinden

kaynaklandığı257 ve bu bağlamda Banka kârının temelde Banka’nın sahip olduğu banknot

ihracı imtiyazından doğduğu258 yönünde görüşler de bulunmaktadır.

Gerçekten de Merkez Bankası, 1211 sayılı Kanun’da belirlenen görev ve yetkileri

kapsamında çeşitli işlemler gerçekleştirmektedir. Banka’nın “uyguladığı para politikası

ve hedefleri çerçevesinde gerçekleştirdiği açık piyasa işlemleri”, “ülke altın ve döviz

rezervlerinin yönetimi kapsamındaki yurt içi ve yurt dışı piyasalarda vadeli ya da vadesiz

altın, döviz, menkul kıymet, türev ürün alım satım, borçlanma ve borç verme işlemlerini

de içeren bankacılık faaliyetleri” bu işlemlere örnek gösterilebilir.

Merkez Bankası, 1211 sayılı Kanun’la belirlenmiş “fiyat istikrarını sağlamak”

şeklindeki temel amacını gerçekleştirmek üzere faaliyette bulunurken, para politikasının

sonucu ve bazen gereği olarak kâr elde edebilmekte ya da zarar edebilmektedir. Tüm

merkez bankaları için geçerli olan bu durum merkez bankacılığının doğasından

kaynaklanmaktadır. Temel amaç olan fiyat istikrarının gerçekleştirilmesi sermayeyle

256
TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 98.
257
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 283.
258
ERİKÇİ, s. 119.
118
ilişkili değildir ve Banka sermayesi de sadece simgesel anlam ve değer taşımaktadır.

Dolayısıyla Banka’nın uyguladığı para politikası ve araçlarıyla fiyat istikrarını sağlaması

konusundaki performansı ile kâr veya zarar etmesi arasında bir bağ bulunmadığı, hatta bu

iki durum arasında bir ters orantı olduğu dahi söylenebilir.

Nitekim Uygun da “Merkez Bankası’nın kâr ve zararının, sermayesinin

Banka’nın para politikasındaki etkinlik ve başarısıyla ilişkisinin bulunmadığını gösteren

önemli bir örnek, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2000’li yıllardaki

tecrübesidir. Merkez Bankası, ülkemizin gördüğü en ağır ve kapsamlı iktisadi

buhranlardan Şubat 2001 krizinin yaşandığı 2001 yılında 5.154.468.000.000.000.-TL kâr

etmiş ve hatta ironik biçimde o yılın kurumlar vergisi rekortmeni olmuştur. Buna karşın,

temel amacı olan fiyat istikrarı bakımından oldukça önemli mesafeler kat ettiği 2005

yılında ise 131.439.000.-YTL zarar etmiştir.”259 yönündeki ifadeleriyle bu görüşü

paylaşmaktadır.

Bu bağlamda, Merkez Bankası’nın temel amacı olan fiyat istikrarını sağlamaya

yönelik olarak uygulamaya koyduğu para politikası ya da 1211 sayılı Kanun’da kendisine

verilen diğer görevleri yerine getirmesi dolayısıyla zarar etmesinin, basiretli yönetilip

yönetilmediğine dair bir ölçüt olmadığı ve TTK’nın ilgili hükümlerinin

uygulanmayacağı, Banka’nın zarar etmesi sebebiyle yöneticilerinin sorumluluğundan da

söz edilemeyeceği açıktır.

259
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 33.
119
2. Kârın Dağıtılması

a) Kâr Dağıtımına İlişkin TTK’daki Temel Esaslar

Konuya ilişkin temel esaslar TTK’nın 507, 508, 509 ve 523. maddelerinde yer

almaktadır. TTK m. 507.1 uyarınca, “her pay sahibi Kanun ve esas sözleşme hükümlerine

göre pay sahiplerine dağıtılması kararlaştırılmış net dönem kârına, payı oranında

katılma hakkına sahiptir.” Dolayısıyla kâra katılım bakımından oransallık ilkesi

geçerlidir.260

TTK m. 509.2’de de, “kâr payının sadece net dönem kârından ve serbest yedek

akçelerden dağıtılabileceği” düzenlenmiş; ancak “net dönem kârı” kavramı

tanımlanmamıştır. 509. maddenin gerekçesinde “net dönem kârı” ibaresiyle bilanço

zararı düşüldükten sonra kalan kârın kastedildiği belirtilmektedir. Tekinalp’e göre de net

dönem kârı, “508. maddenin ikinci fıkrasındaki yıllık bilançoya göre belirlenmiş yıllık

kârdan geçmiş yıllara ait zararların ve anonim ortaklığın ödemekle yükümlü olduğu

matrahı yıllık kâr olan vergilerle mali yükümlülüklerin düşülmesinden sonra kalan

tutar”ı ifade etmektedir.261

260
Oransallık ilkesi hakkında geniş bilgi için bkz. PULAŞLI: Şirketler Hukuku, Cilt I, s.
717; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 687 vd.
261
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 697. TTK’da tanımı
yapılmamış olan “net dönem kârı” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda
uygulamada ortaya çıkan farklı görüşler hakkında bkz. ÜÇIŞIK, H. Güzin/ÇELİK,
Aydın: Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek Akçeler ve Kâr Dağıtımı, İstanbul,
Ocak 2018, (Anılış: Finansal Tablolar), s. 206-210. Ayrıca bkz. ATEŞAĞAOĞLU,
Erdem: Vergi Hukuku Bakımından Anonim Şirketlerde Kâr Payı Dağıtımı, İstanbul,
2012, s. 58; ERİMEZ, Rüştü: Şirketlerde Kâr Dağıtımı, Yedek Akçeler ve Vergileme,
120
Diğer yandan, TTK m. 508.1’de yer alan “Esas sözleşmede aksine bir hüküm

yoksa, kâr ve tasfiye payı pay sahibinin sermaye payı için şirkete yaptığı ödemelerle

orantılı olarak hesap edilir.” hükmüyle payın ödenen tutarına göre dağıtım esası

benimsenmiş ise de bu hüküm, esas sözleşmede aksi yönde bir düzenleme yapılmasına

olanak tanımaktadır. Dolayısıyla esas sözleşmeye “karın dağıtımında, pay bedeline

mahsuben yapılan ödemelerin değil de itibari değerin esas alınacağı” yönünde hüküm

konulması mümkündür.262

Ayrıca, “kârın kullanım şekli” ve “dağıtılacak kâr paylarının oranlarının

belirlenmesi” TTK’nın 408 ve 409. maddeleri gereğince anonim şirket genel kurulunun

görev ve yetkilerindendir.

b) Merkez Bankası’nda Kâr Dağıtım Esasları

Merkez bankacılığı uygulamasında kâr dağıtım politikası bakımından olası

zararlara karşı tedbirli olmanın ön planda tutulduğunu, bu nedenle kuruluş kanunlarında

kâr dağıtımının pay sahiplerine ekonomik fayda sağlama amacından çok bilançoyu

kuvvetlendirmeye yönelik olarak263 düzenlendiğini söylemek mümkündür. Genellikle

kârın pay sahiplerine ödenen kısmı ödenmiş sermayenin belli bir yüzdesiyle

İstanbul, 1985, s. 284. TTK’daki kâr kavramları hakkında bilgi için bkz. GÜRBÜZ
USLUEL, Aslı E.: Anonim Şirketlerde Pay Sahibinin Kâr Payı Alma Hakkı, Ankara,
2016, (Anılış: Kâr Payı Hakkı), s. 12-15.
262
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 699.
263
Bu yönde bkz. 27 Nisan 1955 tarihli ve 6544 sayılı Kanun’un Meclis Görüşmeleri,
1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 325.
121
sınırlanmakta, yasal yükümlülükler ayrıldıktan sonra ise kalan kârın büyük kısmı Devlet

Hazinesi’ne aktarılmaktadır.

Merkez Bankası kâr dağıtım esasları da 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas

Mukavelesi’nin “Karın dağıtılması” başlıklı 60. maddelerinde düzenlenmiştir. 1211

sayılı Kanun’un 60. maddesinde264; “Banka’nın yıllık safi kârının;

— Pay senetlerinin nominal değerleri üzerinden, %6 oranında ilk kâr payı olarak

pay sahiplerine,

— Yukarıdaki yüzde tutarının düşülmesinden sonra kalan miktarın en çok

%5'inin, iki aylık maaş tutarını geçmemek üzere Banka mensuplarına ve %10'unun ihtiyat

akçesine,

— Pay senetlerinin nominal değerleri üzerinden Genel Kurul kararıyla en çok %6

oranında olmak üzere ikinci kâr payı olarak pay sahiplerine,

dağıtılması” kural altına alınmıştır. Bu dağıtımdan sonra kalan bakiyenin ise Hazine’ye

verileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca 7186 sayılı Kanun değişikliği ile son yıl kârından

ayrılan ihtiyat akçesi hariç, birikmiş ihtiyat akçelerinin de her yıl kâra katılarak

dağıtılması imkânı getirilmiştir.

264
1211 sayılı Kanun’un 60. maddesi, 17 Temmuz 2019 tarihli ve 7186 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un [RG, T.
19 Temmuz 2019, S. 30836 (Mükerrer)] 5. maddesi ile değiştirilmiştir. Bu, 60. maddede
yapılan ilk değişiklik olup, maddenin değişmeden önceki hali için bkz. RG, T. 26 Ocak
1970, S. 13409.
122
Bakiye kârın Hazine’ye verilmesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi, 1211

sayılı Kanun m. 22/I(h) ve Banka’nın bilançosunun, kâr ve zarar hesaplarının

hazırlanması m. 22/I(ı) uyarınca Banka Meclisi’nin görev ve yetkileri kapsamındadır.

Ayrıca 1211 sayılı Kanun m. 15/I(2)’de de “Banka’nın bilanço, kâr ve zarar hesabının

tetkiki ile karara bağlanması” Genel Kurul’un görev ve yetkileri arasında sayılmaktadır.

Bu çerçevede, Banka pay sahiplerine dağıtılabilecek kâr payının, pay senetlerinin

itibari değerlerinin %12’si (%6 oranındaki ilk kâr payı + Genel Kurulca en çok %6 olmak

üzere belirlenecek ikinci kâr payı) ile sınırlı tutulduğu görülmektedir. Buna göre, itibari

değeri 10 Kr. olan bir adet Banka pay senedine isabet eden kâr payı tutarı brüt 1,2 Kr.’yi

geçememektedir. Bu bağlamda söz konusu kâr paylarının anlam ve değerinin simgesel

olmaktan ibaret olduğu açıktır.

1211 sayılı Kanun’un ilga ettiği 1715 sayılı Kanun’un 88. maddesinde ise, Banka

kârının dağıtımında payların nominal değeri üzerinden %6 oranında ilk kâr payının ve

yasal yükümlülükler ayrıldıktan sonra kalan kârın yarısının pay sahiplerine, diğer

yarısının Hazine’ye verilmesi öngörülmüştür.265 Ancak “27 Nisan 1955 tarihli ve 6544

sayılı Kanun”266 ile bu maddede yapılan değişiklikle, payların nominal değerinin en fazla

%12’sinin pay sahiplerine, yasal yükümlülükler ayrıldıktan sonra kalan kârın Hazine’ye

verilmesi hükme bağlanmıştır.267 Dolayısıyla bu değişikliğe ve 1932-1955 döneminde

gerçekleşen enflasyon ve döviz kurlarındaki artışa bağlı olarak, pay sahipleri için önemli

265
Bkz. 1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 125.
266
RG, T. 6 Mayıs 1955, S. 8999.
267
Bkz. 1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 126.
123
bir gelir kaynağı olarak nitelendirebilecek kâr paylarının bu özelliklerini kaybettiği

söylenebilir.

Bu bağlamda, Merkez Bankası pay sahipliğinin bu sembolik kâr payından dolayı

sadece bir prestij konusu haline geldiği268; buna karşın, pay sahiplerine dağıtılan kâr

paylarının pay senetlerinin nominal değerlerinin %12’si ile sınırlandırılmasının pay

sahiplerince eleştirildiği, ancak Banka kârının meydana gelmesi bakımından anonim

şirket pay sahiplerince sağlandığı zaruri olarak kabul edilen sermayenin rolü

bulunmadığından Merkez Bankası’nın herhangi bir banka veya anonim şirketle

karşılaştırılmasının doğru olmadığı, dolayısıyla bu eleştirilerin hukuki bir önem

taşımadığı269 yönünde görüşlere rastlanmaktadır. Merkez Bankası kârının sermayesinden

kaynaklanmaması ve hatta bu kârın “ülke altın ve döviz rezervleri” gibi kamusal

değerlerden doğması ve bunun sonucu olarak kamuya ait bir değer niteliğini taşıması

karşısında, söz konusu eleştirilere katılmak güçtür. Ayrıca, Banka’nın kuruluşu sırasında

sermaye koyanların yıllar içinde koydukları sermayenin kat kat fazlasını almış olmaları

da konuya ilişkin değerlendirmelerde dikkate alınması gereken bir husustur.

c) Merkez Bankası’ndaki Sistemin TTK Açısından İrdelenmesi

Öncelikle belirtilmedir ki, 1211sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin

60. maddelerinde yer verilen “safi kâr” ibaresi270 eTTK’nın terminolojisine uygundur.

Bununla birlikte TTK’da “net dönem kârı” kavramı benimsenmiştir.

268
ERİKÇİ, s. 119.
269
KURT, GÜNAL, TUĞÇETİN, s. 283.
270
Bu konuda bkz. TTK m.507 ve 509’un gerekçeleri.
124
Yukarıda değinilen TTK düzenlemeleri ışığında 1211 sayılı Kanun’un 60.

maddesi hükümlerine bakıldığında, kârın dağıtımına dair esasların TTK ile uyumlu

olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca Merkez Bankası düzenlemeleri, “Banka’nın

bilanço, kâr ve zarar hesabının tetkiki ile karara bağlanması”nın Genel Kurul’un görev

ve yetkileri arasında oluşu dolayısıyla da TTK’daki sistemle uyumlu bir yapı arz

etmektedir.

Genel Kurul’un söz konusu yetkisi ile bağlantılı olarak, bakiye kârın yarısının pay

sahiplerine verilmesine dair 1715 sayılı Kanun’un 88. maddesindeki hükmün tadili ile

pay sahiplerine %6’lık ikinci bir kâr pay tanınması ve bakiye kârın tamamının Hazine’ye

verilmesi yönünde değişiklik getiren 6544 sayılı Kanun’a ilişkin Meclis görüşmelerinde

dile getirilen bazı hususlara, Merkez Bankası’nın özel statüsüne de vurgu yapılmış olması

nedeniyle değinmekte yarar olabilecektir.

Meclis’teki görüşmelerde271 Bursa Milletvekili Müfit Erkuyumcu tarafından;

Ticaret Kanunu gereğince pay sahiplerine dağıtılacak kâr payı oranlarının belirlenmesinin

anonim şirket genel kurulunun yetkisinde olduğu, çıkarılacak bir kanunla pay sahiplerine

verilecek paranın sınırlanmasının Ticaret Kanunu’na aykırılık oluşturacağı gündeme

getirilerek açıklama istenilmiştir.

Bütçe Encümeni Mazbata Muharriri İstanbul Milletvekili Hadi Hüsman cevaben;

“Merkez Bankası, nihayet bir Devlet Bankası mahiyetinde olup bir kanunla kurulmuştur.

Anonim şirket halinde kurulmuştur ama bütün kuvvetini, faaliyetine ait olan bütün

271
Geniş bilgi için bkz. Meclis Tutanakları, 1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler,
Meclis Tutanakları), s. 323-328.
125
hüviyetini Devletten alan bir müessese olarak mütalaa edilmek lazımdır. Yaptığı her işi

kanunla yapmakta olduğu ve bu işleri Devlet nam ve hesabına yapmakta olması itibarıyla

onu lalettayin bir anonim şirket gibi mütalaa etmek veya bir anonim şirketle mukayese

eylemek doğru olmaz.

Tesisi dahi ayrı bir kanuna dayanmaktadır. Herhangi bir anonim şirket kurulması

iktiza etse yeni bir kanuna ihtiyaç yoktur, fakat Merkez Bankası, bir anonim şirket

olmakla beraber, bir kanunla tesis edilmiştir. Yani hüviyeti, lalettayin bir anonim şirket

hüviyetinin aynı ve mütenazırı değildir. Bu itibarla Merkez Bankasının temettü tevziatına

ait maddesindeki nispetin, aynen diğer anonim şirketler gibi olmasını istemek isabetli

olmaz.

… Realite; hissesi temettüün Heyeti Umumiye tarafından değil eskiden de

Kanunla tespit edilmiş olduğunu kabul ediyor. Yani o zaman dahi %50 hissedara, %50

Hazineye demek suretiyle temettü tevziinin Hissedarlar Heyeti Umumiyesince değil,

Kanunla tespit edilmiş olduğunu ifade ettiler.” yönünde açıklamalarda bulunmuş ve

madde kabul edilmiştir.

Bu açıklamalar, yukarıda ulaştığımız, kârın neredeyse tamamının Hazine’ye

verilmesinin yerinde olduğu yönündeki görüşümüzü tarihsel yorum açısından da doğrular

niteliktedir.

126
3. Yedek Akçe Uygulaması

“Yedek akçe” kavramı öğretide “esas sermayeyi aşan net malvarlığı”272 olarak

tanımlanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak henüz başlangıçta belirtilebilir ki, Merkez

Bankası yedek akçeler yönünden de özellik göstermektedir. TTK m. 519.5’te “Özel

kanunlara tâbi olan anonim şirketlerin yedek akçelerine ilişkin hükümler saklıdır.”

hükmüne yer verilmiştir.

a) Merkez Bankası İçin Öngörülen Özel Yedek Akçe Hükmü

1211 sayılı Kanun’un “Kârın dağıtılması” başlıklı 60. maddesi, Merkez

Bankası’nda yedek akçeler bakımından da kanuni düzenleme getirmektedir. Bu madde,

yukarıda da değinildiği gibi yakın bir geçmişte “17 Temmuz 2019 tarihli ve 7186 sayılı

Kanun”la değiştirilmiştir.273 7186 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde, söz konusu

272
GÜRBÜZ USLUEL: Kâr Payı Hakkı, s. 16-17; TEKİNALP
(POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 313.
273
1211 sayılı Kanun m.60’ın 7186 sayılı Kanun [RG, T. 19 Temmuz 2019, S. 30836
(Mükerrer)] ile değişmeden önceki hali şu şekildedir:

“Kârın dağıtılması

Madde 60- Banka’nın yıllık safi kârı, aşağıdaki şekilde dağıtılır:

a) %20’si ihtiyat akçesine;

b) Hisse senetlerinin nominal değerleri üzerinden, %6 oranında ilk kâr hissesi olarak
hissedarlara;

c) Yukarıdaki yüzdeler tutarının düşülmesinden sonra kalan miktarın en çok %5'i, iki
aylık maaş tutarını geçmemek üzere Banka mensuplarına ve %10'u fevkalade ihtiyat
akçesine;
127
değişiklikle, “anonim şirket” olan Merkez Bankası’nın, bu hukuki yapısının sonucu

olarak tesis ettiği yedek akçe uygulamasının TTK ile uyumlu hale getirilmesinin

amaçlandığı belirtilmektedir.

Bu değişiklik kapsamında; maddenin ilk fıkrasının Banka’nın yıllık safi kârından

%20 oranında ihtiyat akçesi (birinci tertip yedek akçe) ayrılacağına dair (a) bendi

yürürlükten kaldırılmıştır. İkinci değişiklik ise, yine ilk fıkranın ikinci tertip yedek akçeyi

düzenleyen (c) bendindeki “Yukarıdaki yüzdeler tutarının düşülmesinden sonra kalan

miktarın en çok %5’i, iki aylık maaş tutarını geçmemek üzere Banka mensuplarına ve

%10’u fevkalade ihtiyaç akçesi” hükmünden “fevkalade” ibaresinin çıkarılmasıdır.

Ayrıca maddeye üçüncü fıkra olarak “Son yıl kârından ayrılan ihtiyat akçesi hariç,

birikmiş ihtiyat akçeleri her yıl kâra katılarak dağıtabilir.” hükmü eklenmiştir.

Bu maddeye göre, Banka’nın yıllık safi kârından pay sahiplerine pay senetlerinin

nominal değerleri üzerinden %6 oranında verilecek ilk kâr payının düşülmesinden sonra

kalan miktarın %10'unun ihtiyat akçesine ayrılması öngörülmektedir.

b) 1211 Sayılı Kanun’daki Yedek Akçelere İlişkin Terminoloji Farklılığı

1211 sayılı Kanun m. 60’taki bu hükmün değerlendirilmeyi gerektirdiği ilk husus

terminolojiye ilişkindir. 1211 sayılı Kanun, TTK’dan farklı olarak, “yedek akçe” yerine

“ihtiyat akçesi” terimini kullanmıştır. Bu terminoloji farklılığı, yine yürürlükteki TTK

gibi “yedek akçe” terimini kullanan eTTK için de geçerlidir.

d) Hisse senetlerinin nominal değerleri üzerinden Genel Kurul kararıyla en çok %6


nispetinde ikinci kâr hissesi olarak hissedarlara.

Bu dağıtımdan sonra kalan bakiye Hazine’ye verilir.”


128
Ancak bir ön tespit olarak belirtilmelidir ki, 1211 sayılı Kanun’un kullandığı

“ihtiyat akçesi” teriminin, “yedek akçe”den farklı bir kavramı ifade ettiğini

düşündürecek hiçbir neden yoktur. İhtiyat akçesi teriminin, 1211 sayılı Kanun’a Merkez

Bankası’nın 1930 tarihli ilk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun’dan taşındığı

anlaşılmaktadır.274

Terminoloji yönünden ikinci farklılık ise yedek akçenin matrahını belirleyen

ifadede karşımıza çıkmaktadır. 1211 sayılı Kanun’da –tertip ayrımı yapılmaksızın– yedek

akçenin “yıllık safi kâr”dan ayrılması öngörülmüştür; ki bu düzenleme eTTK’nın 466.

maddesindeki terminoloji ile de uyumludur.275 TTK m. 519’da ise birinci tertip kanuni

yedek akçenin matrahını işaret etmek üzere “yıllık kâr” ifadesinin benimsendiği

görülmektedir. Buna göre, birinci tertip kanuni yedek akçenin, yıllık kârdan, yani

bilançoda görünen kârdan, geçmiş yıl zararları düşülmeden önceki tutardan ayrılması

öngörülmektedir.

c) Birinci Tertip Yedek Akçe

Merkez Bankası’nda birinci tertip yedek akçe konusunu, 1211 sayılı Kanun’un

ilgili maddesinde yakın geçmişte ve esaslı değişiklik yapan “7186 sayılı Kanun öncesi”

ve “7186 sayılı Kanun sonrası” olmak üzere iki ayrı başlık altında değerlendirmek uygun

olacaktır.

274
İlgili madde metni için bkz. 1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis
Tutanakları), s. 125.
275
eTTK m.466/I’deki “safi kâr” ibaresinin karışıklıklara yol açtığı, bu nedenle TTK’da
daha açık ve anlamlı olan “net dönem kârı” ibaresinin kullanıldığına dair bkz.
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 319.
129
aa) 7186 Sayılı Kanun Değişikliği Öncesi

aaa) TTK’dan Daha Yüksek Oranda Birinci Tertip Yedek Akçe Ayrılması

Değişiklikten önce Merkez Bankası yönünden yedek akçelerin özgünlük

gösterdiği ikinci, fakat ikincil olmayan husus ise ayrılan yedek akçe miktarının TTK’dan

belirgin biçimde farklılaşmasıydı. TTK m. 519.1, öncelikle “yıllık kârın %5’i”nin yedek

akçeye ayrılacağını düzenlemektedir. 1211 sayılı Kanun’un 60. maddesi ise “yıllık safi

kârın %20’si”nin yedek akçe olarak ayrılacağını belirleyerek başlamaktaydı.

Özetle, birinci tertip yedek akçenin ayrılması yönünden, yıllık kârın %5’ine işaret

eden TTK ile yıllık safi kârın %20’sine işaret eden Merkez Bankası Kanunu arasında

temel bir farklılık bulunmaktaydı.

bbb) Birinci Tertip Yedek Akçeler İçin Bir Tavan Tutar Belirlenmemesi

Yedek akçe konusu yönünden 1211 sayılı Kanun’un TTK’dan en derin şekilde

farklılaştığı husus ise ayrılacak yedek akçenin tavanı, üst sınırı yönündendi. TTK m.

519.1 “ödenmiş sermayenin %20’sine ulaşıncaya kadar” genel kanuni yedek akçe

ayrılmasını açıkça düzenlemektedir. Sermayeye bağlı bu sınıra ulaşılıncaya kadar kanuni

yedek akçe ayrılması zorunludur.276 Buna karşın, 1211 sayılı Kanun m. 60’ta yedek

akçelerin ayrılması yönünden bir tavan sınır getirilmemiş, sermaye ile bir bağ, ilişki

kurulmamıştı. Merkez Bankası yönünden bu husus zorunluluk gösterdiğinden, TTK’daki

276
GÜRBÜZ USLUEL: Kâr Payı Hakkı, s. 19 vd.; KARAHAN, Sami/BOZGEYİK,
Hayri: Şirketler Hukuku, s. 639; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar
Hukuku II, s. 319.
130
ihtiyari olarak belirlenen oranın üzerinde yedek akçe ayrılabilmesini öngören hükümden

de farklılık göstermektedir.

Şüphesiz ki böyle bir durum Merkez Bankası’nın sermayesinin 25.000 TL’den

ibaret bulunmasıyla açıklanabilmekteydi. Başka bir anlatımla, birinci tertip yedek akçeye

ilişkin olarak TTK m. 519.1 Merkez Bankası’na doğrudan uygulansaydı ödenmiş

sermayenin %20’si olan sadece 5.000 TL’nin ayrılması sonucu doğacaktı. Böyle bir

durumda ise, sermayenin simgesel oluşuna, Merkez Bankası’nın mali gücünden bağımsız

bulunuşuna koşut olarak yedek akçe miktarı da çok cüzi, usuli ve simgesel nitelikte

bulunacaktı. Başka bir ifadeyle, bu ihtimalde Merkez Bankası’nın yedek akçesi sadece

“kağıt üzerinde” kalacak, gerçekliği bulunmayacaktı.

bb) 7186 sayılı Kanun Değişikliğinden Sonra

1211 sayılı Kanun’un 60. maddesinde 7186 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle

birlikte Merkez Bankası’nda birinci tertip yedek akçe ayrılması uygulaması sona ermiştir.

Bu değişiklik, madde gerekçesinde şu şekilde açıklanmaktadır: “Merkez

bankalarının sermayesi ile kârı arasında bir bağlantı bulunmamaktadır. Buradaki kâr,

sermayenin semeresi değildir. Merkez Bankası’nın kârı da, Kanun’la kendisine verilen

kamusal görevlerin yerine getirilmesinden ve yetkilerin kullanılmasından

kaynaklanmaktadır.

1211 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca bu

kârdan yüzde yirmi ihtiyat akçesi ayrılırken Türk Ticaret Kanunu’nun aksine sermaye ile

bağ kurulmamıştır. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülenden daha yüksek

131
oranda ve sermaye ile sınırlı olmaksızın ihtiyat akçesi ayrılmakta, bu meblağ devamlı

büyümektedir.

Bu durumun önlenmesini teminen (a) bendi kaldırılarak Türk Ticaret Kanunu’nun

519 uncu maddesinde sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar ayrılması

düzenlenen ve Merkez Bankası’nın 25.000 TL’lik sermayesi dikkate alındığında 5.000 TL

gibi simgesel bir tutara tekabül edecek olan birinci tertip yedek akçenin, Merkez Bankası

için hiç ayrılmaması öngörülmektedir.”

Bu düzenleme, Merkez Bankası’nın yedek akçelerinin sınırsız biçimde ve

ilanihaye artmasının önüne geçmesi nedeniyle isabetlidir. Yedek akçe tutarının

büyüklüğüne rağmen ekonomik faaliyete katılmayan -deyim yerindeyse- atıl olarak

tutulan bir değer olması yapılan değişikliği daha da önemli kılmaktadır.

d) Merkez Bankası’nın İkinci Tertip Yedek Akçesi

TTK’nın 519. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi, “pay sahiplerine %5

oranında kâr payı ödendikten sonra, kârdan pay alacak kişilere dağıtılacak toplam

tutarın %10’u”nun da genel kanuni yedek akçeye eklenmesini düzenlemiştir. Öğretide,

kârdan pay alacak kişilere dağıtım söz konusu değil ise ikinci tertip yedek akçe ayrılma

zorunluluğunun doğmadığı belirtilmektedir.277

1211 sayılı Kanun’un 60. maddesinde 7186 sayılı Kanun’la yapılan değişik

öncesinde, yıllık safi kârın, %20’sinin ihtiyat akçesine ve hisse senetlerinin nominal

277
Bkz. örn. TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 318, 320
vd.
132
değerleri üzerinden %6 oranında ilk kâr payı olarak pay sahiplerine aktarılmasından sonra

kalan tutardan bu defa da yine %10'luk fevkalade ihtiyat akçesi ayrılması öngörülmüştü.

Yapılan değişiklik sonrasında, ikinci tertip yedek akçenin %10 oranında

ayrılmasını öngören mevcut düzenleme TTK ile uyumlu biçimde ve “fevkalade”

nitelemesi olmaksızın muhafaza edilmektedir.

e) 1211 Sayılı Kanun’da Yedek Akçeye Eklenen Unsurların Bulunmaması

1211 sayılı Kanun’un yedek akçeler yönünden TTK’dan ayrıldığı başka bir husus

da TTK’nın 519. maddesinin ikinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri uyarınca yedek akçeye

eklenmesi öngörülen unsurların, Merkez Bankası’nda bulunmamasıdır. Daha somut bir

ifadeyle Merkez Bankası uygulamasında “yeni payların çıkarılması dolayısıyla sağlanan

primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış

bulunan kısmı” ile “ıskat sebebiyle iptal edilen pay senetlerinin bedeli için ödenmiş olan

tutardan, bunların yerine verilecek yeni senetlerin çıkarılma giderlerinin düşülmesinden

sonra kalan kısmı” bulunmamaktadır.

f) Merkez Bankası’nda Yedek Akçelerin Kullanılması

aa) 7186 Sayılı Kanun’dan Önceki Durum

1211 sayılı Kanun’da, Merkez Bankası’nda yedek akçelerin ne şekilde

dağıtılacağını, nasıl kullanılacağını düzenleyen özel bir hüküm öngörülmemişti. Banka

Esas Mukavelesi de bu konuda herhangi bir düzenleme getirmemekteydi.

1211 sayılı Kanun m. 1/I’den hareketle başvurulabilecek TTK açısından ise; m.

519.3’te, “Genel kanuni yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını

133
aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda

işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye

elverişli önlemler alınması için kullanılabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu suretle TTK,

genel kuralı koymakta ve kanuni yedek akçe hesabı sermayenin yarısını aşmadıkça, şirket

tarafından yedek akçelerin kullanılmasını hükümde belirlediği amaçlarla

sınırlamaktadır.278 Dolayısıyla bu sınırı aşan yedek akçeler şirket tarafından başka

amaçlarla kullanılabilecektir.

Öte yandan, “isteğe bağlı” diye nitelendirilebilecek, TTK m. 521.1 c. 2

çerçevesinde şirketin esas sözleşmesi gereğince ayırdığı yedek akçeler ise özgülenme

amaçları ve harcanma yerleri bakımından bir belirleme söz konusu değil ise, şirket

menfaatine olmak koşuluyla, serbestçe kullanılabilir.279 Ayrıca, Tekinalp’e göre

“(olağanüstü) yedek akçe” olarak nitelendirilen, önceki dönemde dağıtılmayarak şirketin

yedek akçe hesabına ayrılan değerlerin de yine bir Genel Kurul kararıyla dağıtılmaları

veya başka bir amaca özgülenmeleri mümkündür.280

TTK ile belirlenen bu çerçevede Merkez Bankası özelinde ortaya çıkan durum,

sermayenin yarısı olan 12.500 TL’yi aşan yedek akçelerin serbestçe kullanılabileceği

yönündeydi. Söz konusu tutarların kâra katılarak dağıtılması da olanak dâhilinde idi.

278
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 327-328; YAVUZ,
Mustafa: “Anonim Şirketlerde Kâr Payı Alma Hakkını Kısıtlayan Unsurlar”, Mali
Çözüm, Kasım-Aralık 2013, s. 91.
279
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 316.
280
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 316.
134
Yine bu konuda Merkez Bankası Kanunu’nda özel bir hüküm bulunmadığına

göre, TTK m. 408.2.d’nin uygulanması söz konusuydu. Bu hükme göre, “finansal

tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları

ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra

katılması dâhil, kullanılmasına dair kararların alınması” genel kurulun

devredemeyeceği yetkilerindendir.

Bu çerçevede Merkez Bankası’nda özel bir hüküm bulunmamasının sonucu olarak

yedek akçelerin TTK’ya göre dağıtılacağı –lafzi bir yorumla– benimsenebilir

görünmekteydi.

Ancak Merkez Bankası’nın sermayesinin 25.000 TL gibi simgesel bir tutarla

sınırlı bulunmasının ve yedek akçelerin ayrılmasında “sermaye ile oranlama” ve “üst

sınır” belirlenmemiş olmasının sonucu olarak Merkez Bankası’nda çok büyük rakamlarla

ifade edilen, sermayeyi bin kattan fazla aşan tutarda yedek akçe birikmektedir. Bu yedek

akçelerin, sadece bir şirketin yedek akçesi olmadığı, aynı zamanda ortak, kamusal bir

değer niteliğini taşıdığı da kuvvetle savunulabilir.

Bu bağlamda, pozitif hukuk açısından değilse de, işin felsefesi, mantığı ve hatta

etik boyutuyla, Merkez Bankası yedek akçelerinin TTK’ya göre dağıtılmayıp, bu

dağıtıma özgü bir kanuni düzenleme yapılması tercihe değerdi. Gerçekten de Merkez

Bankası’nda biriken yedek akçenin tasfiyesi bir defa yapılmış ve bu tasfiye özel bir

kanuni dayanakla gerçekleştirilmiştir.281

281
18 Mayıs 1955 tarihli ve 6571 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanununun
Bazı Maddelerinin Tadiline ve Bu Kanuna Yeni Maddeler İlavesine Dair Kanun, RG, T.
135
bb) 7186 Sayılı Kanun’la Ortaya Çıkan Durum

Yukarıda belirtilen mülahazaları gözeten Kanun Koyucu, 7186 sayılı Kanun’la

1211 sayılı Kanun’un 60. maddesinin sonuna eklediği, “son yıl kârından ayrılan ihtiyat

akçesi hariç olmak üzere birikmiş ihtiyat akçelerinin her yıl kâra katılarak

dağıtabileceği” yönündeki yeni fıkrayla yedek akçelerin kullanımına dair açık kanuni

düzenleme getirmiştir.282

Değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde de, getirilen düzenleme ile, “ihtiyat

akçelerinin, son yıl kârdan ayrılan hariç olmak üzere, kâra katılarak ödenmesi suretiyle

devamlı olarak büyümesinin de önüne geçilmesinin amaçlandığı” belirtilmektedir.

1211 sayılı Kanun m. 60 çerçevesinde bu dağıtım için Banka Genel Kurulu kararı

gerektiği ise açıktır.

27 Mayıs 1955, S. 9013. Kanun’un gerekçesi için bkz. 1715 Sayılı Mülga Kanun
(Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 167.
282
Ayrıca, 7186 sayılı Kanun m.6 ile 1211 sayılı Kanun’a eklenen Geçici m.12’de, “Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar ayrılmış bulunan ihtiyat akçelerinin tamamı,
birikmiş fevkalade ihtiyat akçelerinin ise son yılın kârından ayrılan kısmı hariç tamamı
Genel Kurul kararı aranmaksızın Hazine’ye verilir.” hükmü getirilmiştir. Gerekçeye
göre bu hükümle; “60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki ihtiyat akçesinin
kaldırıldığı ve birikmiş fevkalade ihtiyat akçelerinin ulaştığı seviye de dikkate alınarak
esasen Hâzineye ait bakiyeden ayrılan bu yedek akçelerin, yine doğrudan Hâzineye
verilmesi amaçlanmaktadır.”
136
4. Kâr Payı Avansı

1211 sayılı Kanun’da ve Banka Esas Mukavelesi’nde kâr payı avansına ilişkin

herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda, 1211 sayılı Kanun m. 1/II gereğince

TTK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gündeme gelecektir.

TTK’nın 509. maddesinde “kâr payı” düzenlenmekte olup, bu maddenin üçüncü

fıkrasında, “Kâr payı avansı, Sermaye Piyasası Kanununa tâbi olmayan şirketlerde,

Gümrük ve Ticaret Bakanlığının bir tebliği ile düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.

eTTK’da yer almayan bu hükümle, kapalı şirketler için de kâr payı avansı uygulaması

olanaklı kılınmıştır.283

SerPKanunu’nun 136. maddesinin birinci fıkrasında bu Kanun’un Merkez

Bankası’na uygulanmayacağı hükme bağlandığından, 6362 sayılı Kanun’a tâbi olmayan

Merkez Bankası bakımından da TTK m. 509 hükmü uygulama alanı bulacaktır.

Ticaret Bakanlığı tarafından TTK m. 509’a istinaden çıkarılan “Kâr Payı Avansı

Dağıtımı Hakkında Tebliğ”284 ile şirketlerin kâr payı avansı dağıtımında uyacakları usul

ve esaslar düzenlenmiştir.

Tebliğ’de “kâr payı” “net dönem kârı veya serbest yedek akçeler üzerinden

ortaklara ve kâra katılan diğer kimselere genel kurulca dağıtılmasına karar verilen

tutar” olarak tanımlanmıştır.

283
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 297; GÜRBÜZ USLUEL: Kâr Payı Hakkı, s.
105 vd.; KENDİGELEN, s. 363-364.
284
RG, T. 9 Ağustos 2012, S. 28379.
137
Ayrıca, Tebliğ’in 5. maddesinin birinci fıkrasıyla, “şirketlerin kâr payı avansı

dağıtabilmeleri için, şirket genel kurulunca kâr payı avansı dağıtılmasına ilişkin karar

alınması ve kâr payı avansı dağıtılacak hesap döneminde hazırlanan üç, altı veya dokuz

aylık ara dönem finansal tablolara göre kâr edilmiş olması” şart koşulmuştur. Maddenin

ikinci fıkrasında da “sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan şirketlerin,

kesinleşmemiş hesap dönemi sonu finansal tablolarında yer alan kâr üzerinden, ilgili

hesap döneminin bitiminden itibaren bir ay içinde yapılacak genel kurullarında alınacak

karara göre kâr payı avansı dağıtabilecekleri” öngörülmüştür. Aynı fıkra uyarınca, hesap

dönemi sonu kârından dağıtılan avans tutarı, yedek akçeler ve vergi tutarları gibi

indirimler yapılmak suretiyle hesaplanan tutarın %90’ını geçemeyecektir.

Tebliğ’in 4. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki “şirket” tanımına

bakıldığında, TTK m. 509.3 ile uyumlu olarak SerPKanunu’na tâbi olmayan anonim

şirketlerin bu Tebliğ hükümlerine tâbi olacağı söylenebilir. Merkez Bankası da anılan

Kanun’a tâbi olmayan bir anonim şirket olarak bu Tebliğ hükümlerini uygulamak

suretiyle kâr payı avansı dağıtabilecektir. Banka ayrıca “sermayesinin yarısından fazlası

kamuya ait olan şirket” olarak da kabul edilebileceğinden, Tebliğ’in 5. maddesinin ikinci

fıkrasını uygulama olanağına da sahip olduğu belirtilebilir.285

285
18 Ocak 2019 tarihinde yapılan TCMB Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında, bu
Tebliğ hükümleri çerçevesinde alınan kararla, pay sahiplerine kâr payı avansı ödemesi
yapılmıştır. Bkz. 18 Ocak 2019 tarihli, 2019-02 sayılı Olağanüstü Genel Kurul
Toplantısına İlişkin Basın Duyurusu, www.tcmb.gov.tr, Banka Hakkında/Kurumsal
Yapı/Genel Kurul (Erişim Tarihi: 30 Mart 2019).
138
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MERKEZ BANKASI’NIN ORGANLARI

I. GENEL OLARAK

Merkez Bankası’nın ticaret (anonim şirketler) hukuku kurum ve kurallarına en

çok yakınlaştığı alan “organlarıdır.” Merkez Bankası’nın organları 1211 sayılı

Kanun’un 13. maddesinde düzenlenmiştir. Niteliklerinden hareketle Banka’nın

organlarının iki ayrı grup286 halinde tasnif edilmesi mümkündür. Buna göre ilk grup,

Banka’nın “anonim şirket” olmasından kaynaklanan Genel Kurul, Banka Meclisi ve

Denetleme Kurulu’ndan oluşur. Esasen Merkez Bankası’nın bu organları, kuruluş

tarihinde yürürlükte olan eTTK’nın anonim şirketlerde zorunlu organlar olarak kabul

ettiği287 genel kurul, yönetim kurulu ve denetçilere karşılık gelmektedir. İkinci grupta ise,

286
Aynı yöndeki gruplandırma için bkz. UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet
Teşkilatındaki Yeri, s. 38.
287
TTK ise, anonim şirketlerin denetim sistemini tamamen değiştirmiş, eTTK’da şirketin
üç kanuni organından biri olan “denetçiler” yerini bir “bağımsız denetleme kuruluşu”na
bırakmıştır. Dolayısıyla TTK ile getirilen sistemde zorunlu organların artık yönetim
kurulu ile genel kurul olduğu belirtilebilir. Bu yönde bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar
Hukuku, s. 147; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 388;
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 361.

Kaldı ki denetçinin organ niteliğinin bulunup bulunmadığı dahi tartışmalı olup,


denetçinin organ olmaktan çıkarıldığı belirtilmektedir. Bu yönde bkz. BAHTİYAR:
Ortaklıklar Hukuku, s. 147-148; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1,
s. 390-394; KÖKSAL, Aytaç: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, Sermaye Piyasası
Mevzuatı, Bankacılık Mevzuatı Açısından ve Karşılaştırmalı Olarak Bağımsız Denetim
Sözleşmesi, İstanbul, Beta Basım Yayım, 2009, (Anılış: Bağımsız Denetim), s. 224 vd;
139
anonim şirketler hukukunun gereği olmayıp, merkez bankacılığına has kamusal görev ve

yetkileri de dolayısıyla sadece Merkez Bankası’na özgü organlar olan Başkanlık,

Yönetim Komitesi ve Para Politikası Kurulu yer almaktadır.

Bu özgün yapı gereğince Banka’nın organlarına dair hükümlerin, salt anonim

şirketler hukuku kurallarına göre değil, idare hukuku kuralları da göz önünde

bulundurularak yorumlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Nitekim Tekinalp’in, Merkez

Bankası’nın organlarına ilişkin bazı hükümler özel hukuk kurallarına aynen uymakla

birlikte özellikle Banka Meclisi ve Başkan’ın para ve kredi politikası ile ilgili olanlar gibi

bir kısım görevleri hakkındaki hükümlerin kamu hukukunun özelliklerini taşıdığı, bu

görevlere ve yetkilere ait kamu hukuku normu niteliğini haiz kurallara göre işlem

yaparken Merkez Bankası’nın “idare” konumunda bulunduğu yönündeki

değerlendirmesi de bu anlamda kayda değerdir.288

Bu çalışmada konusu gereğince yalnızca, Merkez Bankası’nın anonim şirketler

hukukuyla bağlantılı organları olan “Genel Kurul”, “Yönetim Kurulu” ve “Denetleme

KÖKSAL, Aytaç: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 397 ila 406. Maddeleri Arasında
Düzenlenen Denetçinin Anonim Ortaklığın Bir Organı Olup Olmadığı Sorunu”, Prof. Dr.
Fırat Öztan’a Armağan, Cilt I, Ankara, 2010, (Anılış: “Denetçi”), s. 1387 vd; PULAŞLI:
Şirketler Hukuku, Cilt I, s. 803-804, 1575; ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal: “Tek
Kişilik Anonim Şirket”, Yeni Türk Borçlar Kanunu ve Yeni Türk Ticaret Kanunu
Sempozyumu, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Hukuk Fakültesi, (Derl:
KIRCA, Çiğdem), İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, (Anılış: “Tek Kişilik Anonim
Şirket”), s. 301; TEKİNALP, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 3. Bası,
İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, (Anılış: Sermaye Ortaklıkları), s. 182-183; TEKİNALP
(POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 359.
288
TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 91.
140
Kurulu” ele alınacak, diğerlerine ise konu bütünlüğü bakımından gerektiği takdirde ve

gereken ölçüde değinilecektir.

II. GENEL KURUL İLE BANKA MECLİSİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

eTTK döneminde, hakim görüş organlar arasında eşitliğin kabulü yönünde

olmakla birlikte, anonim şirketlerde genel kurulun bir üst organ olup olmadığı

tartışılmakta idi.289 Ancak TTK’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte bu konudaki

tartışmaların son bulduğu söylenebilir. Zira TTK m. 374 şirketin asli yönetim organı

olarak yönetim kurulunu belirlemektedir. Maddenin gerekçesine göre; “Bu hüküm, bir

anonim şirkette bütün yönetim yetkilerinin, bir üst kurul olması dolayısıyla genel kurula

ait bulunduğu ve hatta ondan doğduğu, genel kurulun istediği görev ve yetkileri istediği

anda yönetim kurulundan geri alabileceği yolundaki eskimiş anlayışa kapıları

kapamıştır. Tasarı, organlar arasında işlevlerin ayrılığı ilkesini kabul etmiştir.”

375. maddenin gerekçesi de başka bir açıklamaya ihtiyaç bırakmamaktadır.

Konuya ilişkin şu ifadeler kullanılmıştır: “Bu hüküm ile, Ticaret Kanununda, organlar

arasında işlev ayrımı yapılmış, organlar arasında işlev bağlamında güç yönünden

denklik kabul edilmiş, buna karşılık genel kurulun herşeye kadir olduğuna ve bütün

kararları alabilme yetkisi ile donatıldığına ilişkin salt yetki teorisi reddedilmiştir. Genel

Kurulun bir üst organ olduğu anlayışı Ticaret Kanununa yabancıdır.”

Öğretide de genel kurulun yapısı gereği en geniş yetkilerle donatılmış ve şirket

için hayati önem taşıyan konulardaki karar yetkisi kendisine ait olan organ konumunda

289
ANSAY, s. 169; İMREGÜN, Oğuz: Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989, s. 100.
141
bulunduğu, ancak üst organ olmadığı;290 yönetim kurulunun anonim şirketin yönetim ve

temsil organı iken, genel kurulun anonim şirket pay sahiplerinin şirket işlerine ilişkin

haklarını kullandıkları şirketin yürütme organı olduğu, işlevleri değerlendirildiğinde TTK

açısından bu iki organ arasında altlık–üstlük ilişkisi bulunmadığı291 tespitlerinde

bulunulmaktadır.

Bu doğrultuda TTK m. 374’te, “Yönetim kurulu ve kendisine bırakılan alanda

yönetim, kanun ve esas sözleşme uyarınca genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar

dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve

işlemler hakkında karar almaya yetkilidir.” hükmü getirilmekte ve gerekçesinde de,

“şirketin işletme konusunun elde edilebilmesi için yapılması gereken bütün iş ve işlemler

yönetim kurulunun veya devir halinde devralanların yetkisindedir.” açıklamasına yer

verilmektedir.

Buna göre, Kırca’nın ifadesiyle292, işlevler ayrılığına dayalı eşitlikçi modelin293

benimsendiği “TTK sisteminde, genel kurul ve yönetim kurulu, gerek kanunla (TTK m.

330 uyarınca hakkında özel kanun bulunan şirketlerde ilgili özel kanunla) gerek kanunun

izin verdiği ölçüde esas sözleşmeyle kendilerine bırakılan hususlarda münhasır yetkili

olacak, biri diğerinin alanına müdahale edemeyecektir.”

290
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 529.
291
GÜRBÜZ USLUEL, Aslı E.: “İcra Kurulu”, TBB Dergisi, 2019, S. 142, (Anılış: “İcra
Kurulu”), s. 361.
292
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 395.
293
Geniş bilgi için bkz. ÖZKORKUT, Korkut: Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu
Kararlarının İptali, Ankara, 1996, (Anılış: Yönetim Kurulu Kararlarının İptali), s. 9.
142
Merkez Bankası özelinde de gerek Banka Genel Kurulu’nun gerekse anonim

şirketler hukuku anlamında yönetim kuruluna denk gelen Banka Meclisi’nin görev ve

yetkilerinin 1211 sayılı Kanun’da ayrıntılı olarak belirlendiği ve her iki organın da

kendilerine bırakılan konularda münhasır yetkili olmalarına ve birinin diğerinin alanına

müdahale etmemesine yönelik bir düzenin söz konusu olduğu söylenebilir.

Ancak Merkez Bankası’ndaki somut durumun en doğru şekilde anlaşılabilmesi

için yalnızca Genel Kurul ve Banka Meclisi değil, Banka’nın organlarının tümümün bir

bütünlük içerisinde ve idare hukuku açısından incelenmesi gereklidir. Bu açıdan

bakıldığında, organlar arasında bir astlık-üstlük ilişkisi, hiyerarşi bulunmadığı, aksine

eşitliğe dayalı görev ve yetki paylaşımının söz konusu olduğu belirtilmelidir. Ancak bu

yapı içerisinde Banka Meclisi’nin diğer organlardan farklı, özel bir konumu

bulunmaktadır.

Ayrıca, 1211 sayılı Kanun’da Genel Kurul’un ve Banka Meclisi’nin

devredemeyeceği yetkilere dair doğrudan bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, yetki

devri konusunun her bir yetki için ticaret hukuku ve idare hukuku kuralları dikkate

alınarak ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

III. GENEL KURUL

A. Oluşumu

Genel Kurul, 1211 sayılı Kanun’un 14 ila 18. maddelerinde düzenlenmiştir. 14.

madde “Oy hakkı” başlığını taşımakta ise de, oy hakkının yanı sıra Genel Kurul’un

oluşumuna ve ne zaman yapılacağına dair hükümler içermektedir. Banka Esas

Mukavelesi’nin 14 ila 15. maddelerinde de Genel Kurul ile ilgili hususlar düzenlenmiştir.

143
Özellikle Genel Kurul toplantılarına dair daha geniş ve ayrıntılı hükümler içeren 14.

madde büyük ölçüde o dönem yürürlükte olan Ticaret Kanunu’nun anonim şirket genel

kurulu hakkındaki hükümlerine uygun olarak kaleme alınmıştır.

Bununla birlikte, 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 1.

maddelerinde “özel hukuk hükümlerine” yani bu nitelikteki “genel hükümlere yapılan

gönderme” dolayısıyla uygulamada, Banka Kanunu ve Esas Mukavelesi’nin Genel Kurul

hakkındaki maddelerinin cevapsız bıraktığı konular bakımından TTK’nın ilgili

hükümlerine başvurulmaktadır.

1211 sayılı Kanun m. 14’e göre Genel Kurul, “Banka’nın pay sahipleri defterinde

yazılı bulunan pay sahiplerinden oluşur”. Banka Esas Mukavelesi’nin “Genel Kurul

toplantıları ve oy hakkı” başlığını taşıyan 14. maddesinde de bu hüküm “Hissedarlar

Genel Kurulu” ifadesi kullanılmak suretiyle yinelenmektedir. Buna göre Genel Kurul’un,

Banka’nın teorik olarak tüm pay sahiplerinin veya bunların temsilcilerinin katıldığı ve bu

suretle pay sahipliği haklarını kullandıkları organı olduğu görülmektedir.294

294
Konuyla bağlantılı olarak Uygun’un “Merkez Bankası’nın sermaye yapısının sonucu
olarak Genel Kurul’un Hazine dışındaki hissedarlar bakımından büyük ölçüde geleneksel
bir etkinlik, tören havasında geçtiği belirtilebilir. Bu durumda; Banka Meclisi üyelerinin
seçimi, azli, ibra gibi konularda, sermaye yapısının bir yansıması olarak Hazine’nin
münhasıran yetkili olması yanında, dağıtılan karların simgesel rakamlarla sınırlı
kalmasının da payı büyüktür.” şeklindeki değerlendirmesi Merkez Bankası’nın özgün
durumunu anlatmak bakımından dikkat çekicidir. UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk
Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 39-40.
144
Bu bağlamda Genel Kurul’un, diğer organlardan farklı olarak her yıl tekrarlansa

da niteliği itibarıyla devamlı faaliyet gösteren bir yapılanma olmayıp295, Banka Kanunu

ve Esas Mukavelesi’nde belirlenen zamanlarda ve kural olarak yılda bir defa pay

sahiplerinin veya temsilcilerinin bir araya gelmesiyle oluşan, dolayısıyla niteliği gereği

Banka Meclisi’ne kıyasen “ağır işleyen” 296 bir organ olduğunu belirtmek mümkündür.

Genel Kurul, Merkez Bankası’nın bir karar organıdır. Genel Kurul’un hangi

konularda karar alacağı 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nde belirlenmiştir.

B. Görev ve Yetkileri

TTK m. 408’de genel kurulun Kanun’da ve esas sözleşmede açıkça öngörülen

durumlarda karar alacağı hükme bağlanmıştır. Bu hükmün gerekçesinde de “Genel kurul

karar verme yetkisini kanundan ve kanun hükümleri çerçevesinde esas sözleşmeden alır.

Esas sözleşme, anonim şirketin organsal yetki sistemini kuran yapısına ve organlar

arasındaki kanuni işlev dağılımına aykırı bir şekilde genel kurulu yetkilendiremez.”

açıklamasında bulunulmuştur. Maddede ayrıca “genel kurulun devredilemez görev ve

yetkileri” de belirlenmiştir. Örneğin esas sözleşmenin değiştirilmesi, yönetim kurulu

295
Anonim şirket genel kurulunun yönetim kurulunun aksine düzenli ve süreklilik
oluşturacak şekilde değil, belirlenen ve gerektiği hallerde toplandığı, bu bakımdan arızi
bir organ olduğu yönünde bkz. FALCIOĞLU, Mete Özgür: 6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu ve İlgili Mevzuat Kapsamında Anonim Şirketlerde Elektronik Genel Kurul,
Ankara, Yetkin Yayınları, 2016, s. 33. Aynı yönde ÜÇIŞIK/ÇELİK: Anonim
Ortaklıklar, s., s. 217-218.
296
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku I, s. 361.
145
üyelerinin seçimi, görevden alınmaları ve ibraları hakkında karar verilmesi bu

kapsamdadır.

Merkez Bankası’nda ise, Genel Kurul’un görev ve yetkileri 1211 sayılı Kanun’un

15. maddesinde düzenlenmiştir. Diğer yandan aynı hüküm Banka Esas Mukavelesi m.

15’te de tekrarlanmaktadır. Ancak, Kanun m. 15’te “Banka Meclisi ve Denetleme Kurulu

üyelerini seçmek” ve “Gündemde gösterilen diğer hususları müzakere etmek” bu görev

ve yetkiler arasında belirtilmemiş ise de Esas Mukavele m. 15’in bunları da içerecek

şekilde Kanun’a göre genişletildiği görülmektedir. Bu hükümlere göre; Merkez Bankası

Genel Kurulu’nun görev ve yetkileri;

— “Banka Meclisi tarafından verilen yıllık rapor ile Denetleme Kurulu raporunu

tetkik etmek,

— Banka’nın bilanço, kar ve zarar hesabının tetkik ile karara bağlamak,

— Banka Meclisi ve Denetleme Kurulu üyelerini ibra etmek,

— Banka Meclisi ve Denetleme Kurulu üyelerini seçmek,

— Sermayeyi artırmak,

— Banka Esas Mukavelesi’nde değişiklik yapmak,

— Banka’nın tasfiyesi hakkında karar vermek,

— Gündemde gösterilen diğer hususları müzakere etmek”

olarak belirlenmiştir.

146
Bu çerçevede, Banka Genel Kurulu’nun görev ve yetkilerinin TTK’daki

düzenlemelerle esas itibarıyla özdeş biçimde belirlendiği görülmektedir. Bununla birlikte,

TTK m. 408.2.b’de “yönetim kurulu üyelerinin ücret, ikramiye gibi haklarının

belirlenmesi”nin genel kurulun münhasır, devredilemez yetkisi olarak öngörülmüş

olmasına karşın, 1211 sayılı Kanun m. 19/V uyarınca Merkez Bankası’nda Banka Meclisi

üyelerinin aylıkları ile tazminatlarının belirlenmesi konusundaki bu yetkinin Banka Genel

Kurulu’na değil, Cumhurbaşkanı’na297 ait olduğu belirtilmelidir. 1211 sayılı özel Kanun

ile yaratılan bu düzenleme farklılığının temelinde ise Banka’nın kamusal görev ve

yetkilerine bağlı sui generis yapısının yattığı açıktır.

Bu bağlamda değinilmesi gereken bir diğer husus da 1211 sayılı Kanun m. 15

çerçevesinde Banka Meclisi ve Denetleme Kurulu üyelerinin ibrasının, bilançonun

onaylanmasından ayrı bir karar konusu haline getirilmiş olmasıdır. Bu doğrultuda Banka

Olağan Genel Kurulu uygulamasında ibra, ayrı bir gündem maddesi olarak görüşülüp

oylanmakta ve karara bağlanmaktadır; dolayısıyla “açık ibra”298 niteliğindedir.

Bu düzenleme biçimiyle Banka özelinde, hem eTTK’nın 380. maddesinde hem de

TTK’nın 424. maddesinde benimsenen, bilançonun onaylanmasıyla yönetim kurulu

297
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle bu fıkrada yer alan “Bakanlar Kurulu’nca”
ibaresi “Cumhurbaşkanı’nca” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S.
30473 (3. Mükerrer).
298
Öğretide, hesapların onaylanmasından bağımsız olarak ve açıkça belirtilerek alınan
kararın “açık ibra kararı”, bazı şartlarla ibra sonucunu doğuran hesapların onaylanması
kararının da “zımni ibra kararı” şeklinde ifade edilebileceği belirtilmektedir, AYTAÇ,
Zühtü: Anonim Ortaklıklarda İbra, Ankara, 1982, s. 136.
147
üyeleri ile denetçilerin ibra edilmiş sayılması yönündeki ibra varsayımının299, ibra

karinesinin kabul edilmediği300 görülmektedir. Öyle ki, 1715 sayılı Kanun’un eTTK’nın

sistemi benimsenerek düzenlenen 59. maddesinde301 Genel Kurul’un görev ve yetkileri

arasında murakıpların ibrasına ayrıca yer verilmemiş ve bilançonun tasdiki, Denetleme

Kurulu’nun (örtülü) ibrası anlamında kabul edilmiş iken, 1211 sayılı Kanun’la Banka

Meclisi ve Denetleme Kurulu üyeleri için ayrı bir ibra hükmü, açık ibra getirilmiştir.302

Nitekim “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Genel Kurulunun Çalışma Esas ve

Usulleri Hakkında İç Yönerge”nin303 Genel Kurul gündeminde yer alması zorunlu

hususlar arasında “Banka Meclisi üyeleri ile Denetleme Kurulu’nun ibraları”na ayrı bir

gündem maddesi olarak yer veren 10. maddesi de örtülü ibranın önünü kesmektedir.

Diğer yandan, sermayenin artırılması konusunda Genel Kurul’un yetkili olduğu

belirlenmiş ise de Genel Kurul’un bu konudaki kararı 1211 sayılı Kanun m. 5 gereğince

Cumhurbaşkanı’nın tasvibine bağlı bulunmaktadır.304 Ayrıca, Esas Mukavele’de

299
Genel kurulda ibra için ayrı bir oylama yapıldığı, açık ibra kararı alındığı hallerde 424.
maddedeki ibra varsayımının gerçekleşmeyeceği yönünde bkz. ÇAMOĞLU
(POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 461.
300
ERİKÇİ, s. 30; KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 45.
301
1715 sayılı Kanun m.59 için bkz. 1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis
Tutanakları), s. 94.
302
Kanun Koyucunun, denetlemenin ciddiyeti ve Denetleme Kurulu’nun sorumlulukları
açısından bu hükmü faydalı gördüğü yönünde bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 45.
303
Çalışmanın bundan sonraki bölümünde “Banka İç Yönergesi” olarak anılacaktır.
Banka İç Yönergesi ile ilgili olarak bkz. Üçüncü Bölüm, III, C, 6, a.
304
Bkz. sermayenin artırılması konusundaki açıklamalar (İkinci Bölüm, IV, A, 6).
148
değişiklik yapmak da Genel Kurul’un yetkileri arasında düzenlenmiştir. Buna karşın,

1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (a) fıkrası uyarınca Banka Esas Mukavelesi’nde

Genel Kurul kararıyla yapılan değişiklikler Cumhurbaşkanı kararıyla yürürlüğe

girmektedir.305 306

Son olarak belirtilmelidir ki, 1211 sayılı Kanun m. 15 Genel Kurul’un Banka’nın

tasfiyesi hakkında karar vermek ile görevli ve yetkili olduğunu düzenlemiştir.

Tekinalp, 15. maddenin bu hükmünde “tasfiye” ibaresi kullanılmış ise de bunu

fesih kararı şeklinde anlamanın doğru olacağı, bu hükmün “infisah”ı önlediği yönündeki

yorumun amaca uygun düşeceği görüşündedir.307 Uygun da “bu hükmün olsa olsa

simgesel bir değerinden söz edilebil(eceğini)”, Kanun Koyucunun iradesinin Banka

Genel Kurulu kararı ile, onu yürürlüğe koyacak Bakanlar Kurulu kararının Kanun’u

yürürlükten kaldırması yönünde olamayacağını ifade etmekte ve ayrıca, Genel Kurul ve

Bakanlar Kurulu kararı alınmadan Banka’nın kanunla tasfiye edilemeyeceğine dair bir

yorumun yasama yetkisinin genelliği ilkesiyle de örtüşmediğine vurgu yapmaktadır.308

Merkez Bankası bir kanunla kurulmuştur; dolayısıyla sona erdirilip tasfiye

edilmesi de yine bir kanunla mümkün olabilecektir. Öğretideki görüşlerden de hareketle,

305
Bkz. Esas Mukavele’nin değiştirilmesi konusundaki açıklamalar (İkinci Bölüm, III, C,
1).
306
Genel Kurul’un yetkilerinin TTK ile özdeş olduğuna, ancak Genel Kurul kararlarının
başka bir makamın onayına bağlandığı istisnai haller bulunduğuna dair bkz.
TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 93.
307
TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 93.
308
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 39.
149
Banka Genel Kurulu’nu tasfiye kararı vermekle görevli ve yetkili kılan 15. madde

hükmünün tek başına hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı belirtilmelidir.

Tasfiye ile ilgili olarak ayrıca değinmek gerekir ki, 1211 sayılı Kanun’un 16.

maddesinin (b) bendinde, “Bankanın birinci madde ile tespit edilen müddetin bitiminden

evvel tasfiyesi hakkında alınacak olan kararlar, Cumhurbaşkanı’nın309 tasvibi ile Banka

tarafından yapılan taahhütlerin kanun dâhilinde tamamen ifa edilmesi şartıyla

muteberdir.” hükmü yer almaktadır.

Bu hükümde işaret edilen 1. madde hükmü, 1211 sayılı Kanun’un 1. maddesinin

“21 Nisan 1994 tarihli ve 3985 sayılı Kanun”la değiştirilmeden önce “Banka’nın ve

banknot ihraç imtiyazının müddeti 1999 yılı sonuna kadar devam eder. Bu imtiyazın

müddeti, bitmesine 5 yıl kalıncaya kadar uzatılabilir.” hükmünü içeren üçüncü

fıkrasıdır.310 Ancak, 3985 sayılı Kanun’la yapılan değişiklik kapsamında 1211 sayılı

Kanun’un 1. maddesi bu üçüncü fıkra kaldırılmak suretiyle yeniden düzenlenmiş311 ve

Banka’ya ve banknot ihraç imtiyazına ilişkin süre kaldırılmıştır. Dolayısıyla 1211 sayılı

Kanun m. 1’de bu tür bir süre artık mevcut olmadığından, 16. maddenin (b) fıkrası da

uygulanabilirliğini ve varlığının anlamını yitirmiştir.

309
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle 1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (b)
fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu’nun” ibaresi “Cumhurbaşkanı’nın” şeklinde
değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473 (3. Mükerrer).
310
1211 sayılı Kanun’un ilk hali için bkz. RG, T. 26 Ocak 1970, S. 13409.
311
3985 sayılı Kanun için bkz. RG, T. 25 Nisan 1994, S. 21915.
150
C. Toplantıları

1. Olağan Genel Kurul Toplantıları

1211 sayılı Kanun m. 14’te, “Genel Kurul’un, her yıl Banka Esas Mukavelesi ile

tespit edilen vakitte toplanacağı” hükme bağlanmıştır. Bu hükmün göndermede

bulunduğu Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A) fıkrasının ikinci bendinde de

“Genel Kurul toplantıları her yılın Nisan ayı içinde ve Banka Meclisinin tespit edeceği

günde toplanır” hükmüne yer verilmişti. Bununla birlikte, bu hüküm, 18 Ocak 2019

tarihinde gerçekleştirilen Banka Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında değiştirilmiş ve

“Genel Kurul toplantıları her yıl hesap dönemi sonundan itibaren üç ay içinde ve Banka

Meclisinin tespit edeceği günde toplanır.” biçiminde yeniden düzenlenmiştir.312

1211 sayılı Kanun’un 57. maddesine göre Banka’nın hesap dönemi takvim

yılıdır313 ve yukarıdaki hükümlerde işaret edilen de Banka Olağan Genel Kurul toplantısı

olup yılda bir defa gerçekleştirilmektedir.

Durum böyle olmakla birlikte, TTK m. 409’da, “anonim şirketlerin olağan genel

kurul toplantılarının her faaliyet dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılacağı”

düzenlenmiştir.314

312
Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinde yapılan bu değişiklik, 31 Ocak 2019
tarihli ve 684 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulmuştur. Karar için bkz.
RG, T. 1 Şubat 2019, S. 30673.
313
Banka Esas Mukavelesi’nin “Hesap dönemi” başlıklı 57. maddesi de “Banka’nın
hesap yılı 1 Ocak’ta başlar 31 Aralık’ta sona erer.” hükmünü içermektedir.
314
TTK m.409’a karşılık gelen eTTK m.364 de aynı yöndedir.
151
“Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları ile Bu

Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında

Yönetmelik”in315 7. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi de “Olağan genel kurul

toplantısı, her hesap dönemi sonundan itibaren üç ay içinde yapılır. Buna göre hesap

dönemi takvim yılı olan şirketlerde toplantılar yılın ilk üç ayı içinde, … yapılır.” hükmünü

içermektedir.

Bu bağlamda son değişikliğe kadar Merkez Bankası Genel Kurul toplantılarının

diğer anonim şirketlerden farklı olarak her yıl Nisan ayı içerisinde yapılmasına olanak

tanıyan 1211 sayılı Kanun’daki düzenlemenin, hem TTK’nın 330. maddesinde açıkça

düzenlenen hem de genel hukuk ilkesi olan “özel kanunun genel kanuna üstünlüğü”

kuralı ile açıklanabilir mahiyette olduğu ve yapılan yeni düzenleme ile de TTK’da

benimsenen sisteme uyum sağlandığı belirtilebilir.

2. Olağanüstü Genel Kurul Toplantıları

Olağanüstü genel kurul toplantısına ilişkin olarak 1211 sayılı Kanun’da herhangi

bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A)

fıkrasının üçüncü bendi, “Genel Kurul lüzumu halinde, Türk Ticaret Kanunu’nda yazılı

hükümler dairesinde fevkalade toplantıya davet olunur.” hükmünü içermektedir.

TTK m. 409.2’de “Gerektiği takdirde genel kurul olağanüstü toplantıya

çağrılır.” hükmüne yer verilmiştir. Ayrıca, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik

m. 5.1.b’de, olağanüstü genel kurul toplantısı, “şirket için lüzumu halinde veya zorunlu

315
RG, T. 28 Kasım 2012, S. 28481. Çalışmanın bundan sonraki kısmında kısaca
“Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik” olarak anılacaktır.
152
ve ivedi sebepler çıktığı takdirde yapılan ve gündemini toplantı yapılmasını gerektiren

sebeplerin oluşturduğu toplantı” olarak tanımlanmakta ve m. 7.1.b’de “olağanüstü genel

kurul toplantısının, şirket için toplantının yapılmasını gerektiren durumların ortaya

çıktığı zamanlarda yapılacağı” hükme bağlanmaktadır.

Bu hükümlerle uyumlu olan Banka Esas Mukavelesi’nin yukarıda değinilen

hükmü çerçevesinde Merkez Bankası’nda da ihtiyaç halinde olağanüstü genel kurul

toplantısı yapılmaktadır.

Olağanüstü toplantılar da olağan toplantılar için geçerli olan esas ve kurallar

çerçevesinde yapılmaktadır.316 Ayrıca özel toplantı veya karar yeter sayısı aranmamakta,

olağan toplantılarda olduğu gibi olağanüstü genel kurul toplantılarında da yetersayılar

gündem konularına bağlı bulunmaktadır.317

3. Toplantı Yeri

1211 sayılı Kanun’da Genel Kurul toplantılarının nerede yapılacağı

belirlenmemiştir. Bu konuda Banka Esas Mukavelesi’nde de düzenleme yoktur. Bu

nedenle TTK hükümlerinin uygulanması söz konusu olmaktadır.

eTTK m. 371’in tekrarı olan TTK m. 409.3’te ise “Aksine esas sözleşmede hüküm

bulunmadığı takdirde genel kurul, şirket merkezinin bulunduğu yerde toplanır.” hükmü

bulunmaktadır. Ayrıca Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 8.1’e göre;

316
ANSAY, s. 170; BAHTİYAR, Mehmet/HAMAMCIOĞLU, Esra: Yeni TTK’ya
Göre Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantıları, İstanbul, 2014, s. 25; İMREGÜN, s.
109.
317
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku II, s. 533.
153
“Genel kurul toplantıları, esas sözleşmede aksine hüküm olmadıkça, şirketin merkezinin

bulunduğu mülki idare birimi sınırları içinde yapılır. Şirket merkezinin bulunduğu yerde

toplantının hangi adreste yapılacağı esas sözleşmede özel olarak belirtilmemişse, bunu

belirleme yetkisi toplantı çağrısı yapanlara aittir.”

Bu hükümlere uygun olarak Merkez Bankası Genel Kurul toplantıları da 1211

sayılı Kanun m. 2/I gereğince Banka’nın merkezi olan Ankara’da yapılmaktadır. Banka

Meclisi Genel Kurul’u toplantıya çağırma konusunu ele aldığı toplantısında, karar

ekindeki ilan ve davet mektuplarının metinlerinde belirtmek suretiyle toplantının hangi

adreste yapılacağını da belirlemiş olmaktadır.

4. Toplantı Hazırlıkları

a) Toplantı Çağrısının Yapılması

aa) Çağrıya ve Gündemi Belirlemeye Yetkili Olanlar

1211 sayılı Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (j) bentleri uyarınca,

Banka Genel Kurulu’nu toplantıya çağırma ve gündemi belirleme yetkisi Banka

Meclisi’ne aittir. Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A) fıkrasının yedinci

bendindeki “Banka Meclisi tarafından hazırlanacak gündem …” ibaresi de Banka

Meclisi’nin söz konusu yetkisine işaret etmektedir.

TTK m. 410.1’e göre “genel kurulu toplantıya çağırma ve gündemini hazırlama

yetkisi” kural olarak yönetim kurulunda bulunmaktadır.318 Öte yandan, görevlerine dair

318
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 164; ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP):
Ortaklıklar Hukuku I, s. 538.
154
hususlarda tasfiye memurları, belirli koşullarla her bir pay sahibi ve azlık da genel kurulu

toplantıya çağırma yetkisine sahiptir. Ayrıca, TTK m. 413.1 de gündemin, genel kurulu

toplantıya çağıran tarafından belirleneceğini hükme bağlamıştır.

Merkez Bankası’nda da toplantıya çağrı ve gündem belirleme yetkisinin Banka

Meclisi’ne ait olması nedeniyle TTK ile uyumlu bir düzen mevcut bulunmaktadır.

Diğer yandan, 1211 sayılı Kanun’da ve Banka Esas Mukavelesi’nde bu konuya

ilişkin olarak Banka Meclisi’ni yetkili kılanlar dışında başka bir hüküm

bulunmadığından, TTK’nın ilgili hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Buna göre, aranan

koşulların gerçekleşmesi halinde TTK ile çağrı yetkisi tanınan diğer kişi ve grupların da

Merkez Bankası’nda Genel Kurulu toplantıya davet etmeleri mümkündür.

bb) Gündemin Belirlenmesi

TTK’da genel kurul gündemiyle ilgili hususların 409 ve 413. maddelerde

düzenlendiği görülmektedir. “Gündem” başlıklı 413. maddenin ilk fıkrasında, gündemin,

genel kurulu toplantıya çağıran tarafından belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Buna

göre, çağrı yetkisi kural olarak yönetim kuruluna ait olduğundan toplantı gündeminin

hazırlanması da bu organın iradesine tâbidir. Çağrının yönetim kurulu değil de TTK’nın

ilgili hükümleri çerçevesinde örneğin tasfiye memurları veya azlık tarafından

gerçekleştirilmesi durumunda, gündem de bu kişiler tarafından hazırlanmaktadır.

Gündemde yer alacak konulara gelince; TTK m. 409.1’de gündemin asgari

içeriğinin belirlendiği görülmektedir. Buna göre, olağan toplantı gündemlerinde,

“organların seçimi”, “finansal tabloların ve yönetim kurulunun yıllık raporunun

görüşülüp onaylanması”, “kârın kullanım şekli”, “dağıtılacak kâr ve kazanç paylarının

155
oranlarının belirlenmesi” ile “yönetim kurulu üyelerinin ibrası” konularına yer verilmesi

öngörülmektedir. Bunun yanı sıra faaliyet dönemini ilgilendiren ve gerekli görülen diğer

konular da gündeme konulabilir.

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 13. maddesinde de olağan genel

kurul toplantısı gündemine konulacak hususlar, TTK m. 409.1’deki eksiklikler

tamamlanarak uygulamanın ihtiyaçlarına ve toplantının akışına uygun olarak yeniden

düzenlenmiştir.319 Maddede ayrıca, gündeme konulması gerekli görülen diğer konuların

gündeme açıkça yazılması gerektiği belirlenmiştir.

Merkez Bankası özelinde konu irdelendiğinde ise, yukarıda da belirtildiği gibi,

1211 sayılı Kanun’un 22. maddesinin birinci fıkrasının (ı) ve (j) bentleri uyarınca, Banka

Genel Kurulu’nun gündemini belirleme yetkisinin Banka Meclisi’ne, yani anonim

şirketler hukuku anlamında Banka yönetim kuruluna ait olduğu belirlenmektedir. Banka

Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A) fıkrasının yedinci bendinde de, “Banka Meclisi

tarafından hazırlanacak gündem, Genel Kurul’u toplantıya davete ait ilan ve davet

mektuplarında gösterilir.” hükmü bulunmaktadır. Bu konuda TTK ile uyumlu bir yapının

söz konusu olduğu görülmektedir.

cc) Toplantıya Davet ve İlan

1211 sayılı Kanun, Genel Kurul toplantısına davet ve ilan ile ilgili bir hüküm

içermemektedir. Ancak toplantı davetinin ne zaman yapılması gerektiği Banka Esas

Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A) fıkrasının dördüncü bendindeki, “Genel Kurul’un

toplantıya daveti, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki

319
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 558.
156
hafta önce yapılır.” hükmüyle belirlenmiştir. Esasen bu hüküm, 24 Nisan 2017 tarihinde

yapılan Banka Olağan Genel Kurul Toplantısında TTK m. 414’ün lafzıyla tam uyum

sağlamak üzere değiştirilmiş320 ve bu değişiklik “29 Mayıs 2017 tarihli ve 2017/10431

sayılı Bakanlar Kurulu Kararı”yla yürürlüğe konulmuştur.321

İlanın yapılacağı yere gelince, yine Banka Esas Mukavelesi’nin aynı maddesinin

beşinci bendinde, “toplantıya davet ilanının, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nden başka,

Ankara’da ve Banka Meclisi’nce uygun görüldüğü takdirde Banka’nın şubesi bulunan

yerlerde yayımlanan gazetelerde yapılacağı”nın hükme bağlandığı görülmektedir. Buna

göre, Banka Meclisi’nin, Genel Kurul’u toplantıya çağırmak üzere gerçekleştirdiği ve

toplantı gününün ve gündeminin de belirlendiği toplantısında ilanın hangi gazetede

yapılacağı yönünden de karar alması öngörülmektedir. Diğer yandan, Banka’nın resmi

internet sitesinde de Genel Kurul toplantısı hakkında duyuru yayımlanmaktadır.

İlan ve davet mektuplarında yer alan hususlar hakkında ise, Banka Esas

Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A) fıkrasının yedinci bendinin, Genel Kurul’u toplantıya

davete ait ilan ve davet mektuplarında Banka Meclisi tarafından hazırlanan gündemin

gösterilmesini gerekli kıldığı belirtilmelidir. Bu metinlerde “toplantı günü ve saati,

toplantı yeri, gündem, gündemde Esas Mukavele değişikliği var ise değişen maddelerin

eski ve yeni şekilleri” gibi hususlara yer verilmesinin yanı sıra pay sahiplerinin toplantıya

kabulü ve toplantıda temsili için aranan belgeler de pay sahiplerinin dikkatine

320
Hükmün değiştirilmeden önceki hali “Genel Kurulun toplantıya daveti, ilan ve
toplantı günleri dâhil olmamak üzere, toplantı gününden en az 15 gün evvel yapılmak
lazımdır.” şeklindedir.
321
Karar için bkz. RG, T. 28 Temmuz 2017, S. 30137.
157
sunulmaktadır. Vekâletname ve yetki belgesi örneklerine de pay sahiplerine gönderilen

davetiyeler üzerinde yer verilmektedir. Bu örneklerde Bakanlık Temsilcileri Hakkında

Yönetmelik m. 21 uyarınca vekâletnamede bulunması gereken unsurlar ve geçerlilik

süresi yönünden şart koşulan hususlar da gözetilmektedir.322

İlanın yanı sıra Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (A) fıkrasının altıncı

bendi, toplantı gününün, adresleri bilinen pay sahiplerine taahhütlü mektup gönderilmek

suretiyle de bildirilmesini hükme bağlamıştır.

Merkez Bankası düzenlemelerinden yola çıkarak TTK’nın ilgili hükümleri

irdelendiğinde karşımıza çıkan m. 414.1’de, “Genel kurul toplantıya, esas sözleşmede

gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde

yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı

tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden

şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay

sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli

taahhütlü mektupla bildirilir.” hükmü getirilmiştir.

Ayrıca, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 10.1’de, “genel kurulun

toplantıya, esas sözleşmede belirtilen şekilde, internet sitesi açmakla yükümlü olan

şirketlerin internet sitelerinde ve her halde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde

yayımlanan ilan ile çağrılacağı” gibi hususlara yer verilmiştir. 11. maddede de ilanın

içeriği belirlenmiştir. Buna göre, genel kurulun toplantıya çağrılmasına ilişkin ilanlarda

322
Genel Kurul Toplantısı ile ilgili duyuru ve bilgiler için bkz, www.tcmb.gov.tr, Banka
Hakkında/Kurumsal Yapı/Genel Kurul (Erişim Tarihi: 7 Nisan 2019).
158
ve pay sahiplerine gönderilecek mektuplarda; “toplantı günü ve saati”, “toplantı yeri”,

“gündem”, “gündemde esas sözleşme değişikliği var ise değişen maddenin/maddelerin

eski ve yeni şekilleri”, “çağrının kimin tarafından yapıldığı”, “finansal tabloların,

yönetim kurulu yıllık faaliyet raporunun, denetleme raporunun ve yönetim kurulunun kâr

dağıtım önerisinin şirket merkez ve şube adresleri belirtilmek suretiyle anılan adreslerde

pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulduğu” gibi hususlar belirtilir. Ayrıca

yapılacak ilanda, genel kurul toplantısında kendisini vekil vasıtasıyla temsil ettirecekler

için vekâletname örneklerine de yer verilmesi öngörülmektedir. Yönetmelik’in 8.

maddesinin üçüncü fıkrasında da “çağrı ilanında; toplantı yerinin doğru, anlaşılır ve

ayrıntılı biçimde belirtilmesi gerektiği” düzenlenmektedir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında, toplantı davetinin usul ve zamanı bakımından

Merkez Bankası’na ilişkin hükümler ile TTK’daki düzenlemenin birbirine koşut olduğu

sonucuna varılmaktadır. Ancak, TTK m. 414.1 c. 3 hükmünün, Banka Esas

Mukavelesi’nin 14. maddesi hükmünden iki noktada ayrıldığı gözlenmektedir. TTK m.

414 ile getirilen düzenleme iadeli-taahhütlü mektupla bildirim yapılmasını kurala

bağlamakta iken, 14. maddeye göre davet için taahhütlü mektup gönderilmesi

aranmaktadır. Ayrıca, Esas Mukavele’de toplantı gününün, adresleri bilinen pay

sahiplerine bildirileceği düzenlenmişken, TTK’da “pay defterinde yazılı pay sahipleriyle

önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini

bildiren pay sahiplerine bildirim yapılması” öngörülmektedir.

159
Hal böyle olmakla birlikte, 1211 sayılı Kanun’un 18. maddesine “3 Nisan 2013

tarihli ve 6456 sayılı Kanun”la323 eklenen ikinci fıkra TTK’nın 414. maddesinin birinci

fıkrasının son cümlesinin Merkez Bankası hakkında uygulanmayacağını hükme bağlamış

bulunmaktadır. Bu durumda Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesi hükmü konuya dair

tek pozitif hukuk kaynağı haline gelmiştir.324

b) Genel Kurul’a Katılabilecekler/Hazır Bulunanlar Listesinin

Düzenlenmesi

aa) TTK Düzenlemesi

Şirket yönetim kurulu tarafından TTK m. 417 çerçevesinde düzenlenen ve genel

kurul toplantısına kimlerin katılma hakkı olduğunu gösteren “genel kurula

katılabilecekler listesi”, bu maddenin dördüncü fıkrası uyarınca toplantı günü genel

kurula katılanlarca imzalanmakla “hazır bulunanlar listesi” adını almaktadır. TTK m.

323
RG, T. 18 Nisan 2013, S. 28622. Çalışmanın devamında Kamu Finansmanı ve Borç
Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair bu Kanun “6456 sayılı Kanun” olarak
anılacaktır.
324
1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunu’ndan önce kurulan Merkez Bankası’na pay
sahibi olan ve tüm pay sahiplerinin yaklaşık %19’unu oluşturan 6.462 (D) sınıfı pay
sahibinin büyük bir kısmının soyadının ve T.C. Kimlik Numarasının olmaması, Banka
tarafından bu pay sahiplerinin tespit edilmesinde ve Genel Kurul toplantısına
çağrılmasında güçlükler yaratmaktadır. Öyle ki Banka tarafından pay defterinde yazılı
tüm pay sahiplerine davetiye gönderilmekte ise de bunlardan büyük bir kısmının adresleri
güncel olmayıp, gönderilen davetiyelerin ölüm, taşınma, adres yetersizliği gibi nedenlerle
iade edildiği, dolayısıyla kendilerine ulaşılamadığı haller söz konusu olabilmektedir.
160
415.1’de de “Genel kurul toplantısına, yönetim kurulu tarafından düzenlenen ‘hazır

bulunanlar listesi’nde adı bulunan pay sahipleri katılabilir” hükmü yer almaktadır.

Teoman tarafından dile getirildiği üzere, “hazirun cetveli”nin325 hazırlanmasının

amacı, toplantıda hazır bulunan veya temsil edilen pay sahiplerinin adları ve sahip

bulundukları ya da temsil ettikleri payların adedi ile ilgili olarak diğer pay sahiplerinin

bilgilendirilmelerini temin etmek ve genel kurula katılım konusunda yöneltilmesi olası

itirazların iletilmesi ile kararların sahih bir biçimde alınıp alınmadığının kontrolüne

uygun hukuki ortamı yaratmaktır.326

Yukarıda belirtilen maddelerin de ortaya koyduğu üzere, söz konusu listenin şirket

yönetim kurulu tarafından hazırlanması öngörülmektedir. Bu görev ve yetki yönetim

kurulundadır.327 Bu bağlamda, yönetim kurulunun listenin hazırlanması konusundaki

yetki ve sorumluluğunun, TTK m. 375.1.f uyarınca kurulun münhasır, devredilemez

görev ve yetkilerinden biri kabul edilen “genel kurul toplantılarının hazırlanması”nın bir

parçasını oluşturduğu söylenebilir.328 Diğer yandan yönetim kurulu, devir yasağını ihlal

etmemek kaydıyla ve genel kurulun toplantıya çağrılması gibi bizzat ifayla yükümlü

325
“Hazır bulunanlar listesi” kavramı, eTTK m.376’da düzenlenen “hazirun cetveli”ne
denk düşmektedir.
326
TEOMAN, Ömer: “Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantısına İlişkin Hazirun
Cetveli”, Otuz Yıl Ticaret Hukuku, Cilt II, İstanbul, 2001, (Anılış: “Hazirun Cetveli”), s.
403-420.
327
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 544.
328
Genel kurul toplantılarının hazırlanması konusunda yönetim kuruluna verilmiş olan
görevin içerisine listenin hazırlanması işinin de dâhil olduğuna dair bkz. KIRCA
(ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 565-566.
161
oldukları hariç olmak üzere, m. 375.1.f kapsamındaki görevlerin ifasında yardım alabilir,

başka kişilerden yararlanabilir. Örneğin yönetim kurulu, tüm şirketlerde de mutat biçimde

uygulandığı gibi, genel kurul toplantılarının hazırlanmasında, görevin ifası için başka kişi

veya kişilerden yahut komite ve komisyonlardan yararlanabilir.329

TTK m. 417.3’te, “listenin yönetim kurulu başkanı tarafından imzalanacağı ve

toplantıdan önce genel kurulun yapılacağı yerde bulundurulacağı” belirtilmektedir. Bu

yolla aleniyetin sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Çamoğlu da listenin en geç

toplantı günü, toplantı saatinden uygun bir süre önce imzaya hazır hale getirilerek toplantı

salonunda hazır bulundurulması gerektiğini vurgulamaktadır.330 Bu liste, genel kurula

kimlerin katılabileceğini göstermekte ise de pay sahipliği hakkı pay defterindeki kayıttan

kaynaklanmakta, dolayısıyla listenin bu hakkı doğuran bir gücü bulunmamaktadır.331

Listede nelerin yer alması gerektiği TTK m. 417.3’te belirlenmiş ve özellikle,

“pay sahiplerinin adları, adresleri, sahip oldukları pay miktarı, payların itibarî

değerleri, şirketin esas sermayesi ile ödenmiş olan sermaye tutarı, toplantıya aslen veya

temsil yoluyla katılanlar ile imza yerleri”nin gösterileceği hükme bağlanmıştır.

Bunun yanı sıra listeyle ilgili bazı uygulama ayrıntılarının Bakanlık Temsilcileri

Hakkında Yönetmelik’te düzenlendiği görülmektedir. 15. maddede genel kurul toplantı

yerinde hazır bulundurulacak belgeler arasında hazır bulunanlar listesi de sayılmıştır. Öte

329
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 567.
330
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 545-546.
331
ŞENER, Oruç Hami: Ortaklılar Hukuku, Gözden Geçirilmiş 2. Bası, Ankara, 2015,
s. 483.
162
yandan, 16. maddede; genel kurul toplantısına katılabilecekler listesinin yönetim

kurulunca hazırlanacağı belirtilmiş, ancak biraz daha ayrıntıya girilerek, TTK

m.417.3’teki “listenin yönetim kurulu başkanı tarafından imzalanacağı” yönündeki

hükmün, “yönetim kurulu başkanı veya başkanın yetkilendireceği yönetim kurulu

üyelerinden biri tarafından imzalanmak suretiyle ifa edilebileceği” belirlenmiştir.

Ayrıca, maddede, listenin Yönetmelik’in (2) numaralı ekindeki örneğe uygun olarak

hazırlanacağı belirtilerek, listenin asgari içeriği Yönetmelik’te de gösterilmiştir. Diğer

yandan, TTK m. 417.4’te geçen “genel kurula katılanlar” ibaresi somutlaştırılarak,

“genel kurul toplantısına katılabilecekler listesinin, toplantıda hazır bulunan pay

sahipleri veya temsilcileri, toplantı başkanı ile Bakanlık temsilcisinin bulunma

zorunluluğu olan toplantılarda Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanacağı ve hazır

bulunanlar listesi adını alacağı” hususu da hükme bağlanmıştır.

bb) Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler

Yukarıda yer verilen hükümler ışığında konuya ilişkin Merkez Bankası’ndaki

düzenlemeler irdelendiğinde ilk belirleme olarak, söz konusu TTK hükümleri ve ikincil

mevzuat ile uyumlu bir yapının mevcut olduğunu belirtmek mümkündür.

1211 sayılı Kanun’da konuya ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Banka

Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının beşinci bendinde “Banka Meclisi, pay

sahiplerinin toplantıya ve müzakerelere katılmak ve oy haklarını kullanmak yetkileri

bulunup bulunmadığının tespiti için gereken tedbirleri alır.” ve yedinci bendinde de,

“Genel Kurul toplantısında hazır bulunan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin ad ve

soyadları ile adreslerini ve payları miktarını gösteren ve Başkan tarafından imza edilen

bir cetvel tanzim olunarak, toplantıdan önce, Genel Kurul’un yapılacağı yerde

163
bulundurulur. Bu cetvel, toplantıya davete ait diğer belgelerle birlikte Genel Kurul

tutanağına bağlanır.” hükümlerine yer verilmiştir.

Esasen bu yedinci bent hükmü, 24 Nisan 2017 tarihinde yapılan Banka Olağan

Genel Kurul Toplantısı’ndan önce 14. maddenin (B) fıkrasının yedinci bendinde yer alan

“Genel Kurul toplantısında hazır bulunan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin ad ve

soyadları ile ikametgâhlarını ve payları miktarını gösteren ve Başkan tarafından imza

edilen bir cetvel tanzim olunarak, ilk oyların toplanmasından önce, hazır bulunanların

görebilecekleri bir yere asılır. Bu cetvel, toplantıya davete ait diğer belgelerle birlikte

Genel Kurul tutanağına bağlanır.” hükmünün, TTK ile uyum sağlamak üzere

değiştirilmiş son halidir. Söz konusu değişiklik “29 Mayıs 2017 tarihli ve 2017/10431

sayılı Bakanlar Kurulu Kararı”yla yürürlüğe konulmuştur.332 Değiştirilen hükmün örnek

aldığı eTTK m. 376’da, “hazirun cetvelinin düzenlenerek ilk oyların toplanmasından

önce hazır olanların görebilecekleri bir yere asılacağı” düzenlenmekte idi. TTK m.

417’de ise, “hazır bulunanlar listesinin toplantıdan önce genel kurulun yapılacağı yerde

bulundurulacağı” hükme bağlanmıştır. Aslında Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesi

hükmü amaçlanan aleniyetin gerçekleştirilme usulünü daha somut biçimde ortaya

koyuyor olmasına karşın, sözü edilen değişikliğin TTK’nın anılan hükmünün lafzı

benimsenerek gerçekleştirildiği görülmektedir.

Bahsedilen Esas Mukavele hükmüne ek olarak, Banka İç Yönergesi’nin 5 ve 8.

maddelerinde de TTK’daki hükümlere uygun biçimde listenin Banka Meclisi’nce

düzenleneceğinden söz edilmektedir.

332
Karar için bkz. RG, T. 28 Temmuz 2017, S. 30137.
164
Hemen bu noktada değinmek gerekir ki 1211 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri

gereğince Merkez Bankası’nda Banka Meclisi Başkanlığı ile Genel Kurul Başkanlığı

sıfatları aynı kişide birleşmekte yani Banka Başkanı’na ait bulunmaktadır. Dolayısıyla,

TTK m. 417.3 uyarınca “yönetim kurulu başkanına” ve m. 417.4 uyarınca da “toplantı

başkanına” ait olan imza yükümlülüklerinin bu iki sıfatı da bünyesinde barındıran

Merkez Bankası Başkanı tarafından yerine getirilmesi söz konusudur.

İlaveten belirtilmelidir ki, Banka Meclisi, mevzuatla kendisine verilen tüm

görevlerin yerine getirilmesinde olduğu gibi “Genel Kurul toplantılarının hazırlanması”,

bu kapsamda “genel kurula katılabilecekler listesinin düzenlenmesi/hazırlanması”

görevini de bizzat kurul olarak değil, sorumluluk kendisinde kalmak üzere, yaptığı görev

dağılımına göre ilgili birimler ya da kişiler marifetiyle ifa etmektedir. Bu suretle

hazırlanan liste de yukarıda değinildiği gibi, toplantıdan önce Banka Meclisi (yönetim

kurulu) Başkanı sıfatıyla Banka Başkanı tarafından da imzalanmakla kanunen Banka

Meclisi’ne (yönetim kuruluna) verilmiş görev yerine getirilmiş olmaktadır.

c) Pay Sahiplerinin Bilgilendirilmesi

aa) TTK Düzenlemesi

Konuyla ilgili olarak TTK’ya bakıldığında, m. 437.1’deki, “Finansal tablolar,

konsolide finansal tablolar, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, denetleme raporları

ve yönetim kurulunun kâr dağıtım önerisi, genel kurulun toplantısından en az onbeş gün

önce, şirketin merkez ve şubelerinde, pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulur.”

hükmü karşımıza çıkmaktadır. Pay sahiplerinin bilgi alma ve inceleme hakkını

düzenleyen bu maddeye göre, her pay sahibinin toplantıdan önce genel kurula ilişkin

Kanun’da belirlenen belgeleri inceleme hakkı vardır. Bazı yazarlar, bu hakkı “pasif bilgi
165
alma” hakkı olarak nitelendirmektedirler.333 Bu yolla pay sahibinin, şirketin yönetimi,

faaliyetleri, ekonomik durumu hakkında bilgilenmesi ve genel kurulda pay sahipliği

haklarını etkin biçimde kullanabilmesi öngörülmektedir.334

TTK m. 437.1’e göre incelemeye sunulacak belgeler; “finansal tablolar”,

“konsolide finansal tablolar”, “yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu”, “denetleme

raporları” ve “yönetim kurulunun kâr dağıtım önerisi” olarak belirlenmektedir. Bakanlık

Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 11 de toplantı ilan ve davet mektuplarında, söz

konusu belgelerin, adresleri gösterilen şirket merkez ve şubelerinde pay sahiplerinin

incelemesine hazır bulundurulduğunun da belirtileceğini hükme bağlamıştır.

bb) Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler

1211 sayılı Kanun m. 58’de335, “Banka, her takvim yılı sonu itibarıyla

düzenleyeceği bilanço ve kar ve zarar hesabı ile yıllık faaliyet raporunu Genel Kurul’un

içtimaından evvel Cumhurbaşkanlığı’na336 tevdi eder ve bilançoyu Resmî Gazete ile

yayınlar.” hükmü yer almaktadır.

333
KAYA, s. 112; ŞENER, s. 513; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar
Hukuku II, s. 52.
334
KARASU, Rauf: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirketlerde Pay
Sahiplerinin Bilgi Alma Hakkı”, BATİDER, 2005, C. 23, S. 2, (Anılış: “Bilgi Alma
Hakkı”), s. 73.
335
Bu maddenin eTTK’nın 362. maddesiyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği yönünde
bkz. ERİKÇİ, s. 116-117.
336
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle bu maddede yer alan “Başbakanlık’a” ibaresi
“Cumhurbaşkanlığı’na” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473
(3. Mükerrer).
166
Bu maddeye Banka Esas Mukavelesi’nde karşılık gelen 58. maddede de aynı

yükümlülük düzenlenmiş, ancak 1211 sayılı Kanun’daki “Genel Kurul’un içtimaından

evvel” ibaresi “Genel Kurul’un toplantı gününden en az 15 gün önce” olarak kaleme

alınmış ve bu suretle yükümlülüğün yerine getirilme zamanı yönünden daha somut ve

kesin bir süre öngörülmüştür.

Ancak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişe yönelik olarak Anayasa’da

yapılan değişikliklere uyum sağlanmasını teminen 703 sayılı KHK ile 1211 sayılı

Kanun’un 58. maddesinde yapılan değişikliğin Banka Esas Mukavelesi’ne de

yansıtılması için Esas Mukavele değişikliği yapılması konusu, 703 sayılı KHK’nın

yürürlüğe girmesinden sonra yapılan Banka Genel Kurul Toplantılarının gündemlerinde

yer almamış ve böylelikle Esas Mukavele’deki “… Başbakanlık’a tevdi eder …” hükmü

henüz değiştirilmemiştir.

Bununla birlikte vurgulamak gerekir ki, 1211 sayılı Kanun’daki hüküm söz

konusu tevdi yükümlülüğünün muhatabının belirlenmesinde asli hukuki dayanağı

oluşturmaktadır. Dolayısıyla uygulamada bu hükmün gereği yerine getirilecek, 1211

sayılı Kanun’la uyumlu olmayan Esas Mukavele hükmünün uygulanabilirliği olmayacak

ve Kanun ve Esas Mukavele arasındaki bu hüküm farklılığı sorun yaratmayacaktır.

Bilançonun Resmî Gazete’de yayımlanması, konunun ticaret hukuku boyutu

dışında kalmaktadır. Söz konusu hüküm, Merkez Bankası’nın kamu hukuku karakteriyle

bağlantılıdır. Bu yöntem, Banka’nın kamuya açıklığını ve şeffaflığını sağlayan araçlardan

biridir.

167
cc) Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemelerin TTK Açısından İrdelenmesi

Konuya ilişkin TTK’daki hükümlerden hareketle Merkez Bankası özelindeki

düzenlemelere göz atıldığında, öncelikle 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas

Mukavelesi’nin 58. maddelerinde sayılan belgeler arasında denetleme raporlarının

bulunmadığı tespit edilebilir. Diğer yandan, bu maddeler her ne kadar tevdi

yükümlülüğünün yerine getirilmesiyle Cumhurbaşkanlığı kanalıyla en büyük pay sahibi

olan Hazine’nin, ilan yükümlülüğünün yerine getirilmesiyle de diğer pay sahiplerinin

bilgi alma haklarına hizmet etmekte ise de, gerek tevdi edilenin yalnızca

Cumhurbaşkanlığı olması gerekse ilan edilen belgelerin TTK’nın aradıklarının tümünü

karşılamaması nedeniyle TTK m. 437 ile bütünüyle uyumlu değildir.

Düzenlemeler bu doğrultuda olmakla birlikte, Banka uygulaması TTK’ya uygun

olarak gerçekleşmekte ve 437. madde ile belirlenen belgeler, Genel Kurul toplantısından

15 gün önce Banka şubelerinde pay sahiplerinin incelemesine hazır halde

bulundurulmaktadır.337

Son olarak, ilgili maddede bu konuda bir hüküm bulunmamakta ise de pay

sahiplerinin bilgi alma ve inceleme haklarının gereği olarak, aynı uygulamanın

Olağanüstü Genel Kurul toplantılarında da yerine getirilmesinin isabetli olacağı

düşünülmektedir.338 Pay sahiplerinin incelemesine hazır tutulacak belgelerin ise ilgili

Olağanüstü Genel Kurul’un gündemi doğrultusunda belirleneceği kuşkusuzdur.

337
Bkz. Genel Kurul Toplantısına Davet İlanı, www.tcmb.gov.tr, Banka
Hakkında/Kurumsal Yapı/Genel Kurul (Erişim Tarihi: 25 Kasım 2019).
338
Aynı yönde bkz. BAHTİYAR/HAMAMCIOĞLU, s. 35-36; KAYA, Arslan:
Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Bilgi Alma Hakkı, Ankara, Banka ve Ticaret
168
5. Toplantıya Katılım

a) Toplantıya Katılma Hakkı Olanlar

Konuya TTK açısından bakıldığında, öncelikle TTK m. 425’te genel kurula

katılmanın, pay sahibinin kişisel haklarının ilki olarak düzenlendiği görülmektedir. Buna

uygun olarak TTK m. 415.1’de de genel kurul toplantısına, yönetim kurulu tarafından

düzenlenen “hazır bulunanlar listesi”nde adı bulunan pay sahiplerinin katılabileceği

hükme bağlanmıştır. Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 18.1’de de “Genel

kurul toplantısına yönetim kurulu tarafından hazırlanan genel kurula katılabilecekler

listesinde yer alan bütün pay sahiplerinin katılma hakkı vardır.” hükmü yer almaktadır.

Genel kurula katılmak ve bu suretle paylarından doğan haklarını kullanmak pay

sahiplerinin vazgeçilmez haklarının başında gelmekte339 ise de toplantıya katılım, pay

sahipleri için getirilmiş bir “yükümlülük” değildir. Öğretide de genel kurula katılmanın

pay sahipleri yönünden yalnızca bir hak olduğu, esas sözleşmeye konulacak bir hükümle

ya da bir genel kurul kararıyla bu yönde bir zorunluluk getirilemeyeceği

vurgulanmaktadır.340

Konuya Merkez Bankası’na dair mevzuat açısından bakılacak olursa; 1211 sayılı

Kanun’da, m. 14’teki Banka’nın pay sahipleri defterinde yazılı bulunan pay sahiplerinin

Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Eylül 2001, s. 114; TEKİNALP


(POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 53.
339
Buna dair bkz. TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 9 vd.
340
TEOMAN, Ömer: “Yürürlükteki Hukukumuza ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’na
Göre Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantılarına Katılmak Zorunda Olanlar”,
BATİDER, Aralık 2009, C. 25, S. 4, (Anılış: “Genel Kurul”), s. 20.
169
Genel Kurul’u oluşturacakları yönündeki hüküm dışında Genel Kurul toplantısına

kimlerin katılacağı konusunda bir düzenleme yoktur. Banka Esas Mukavelesi’nin 14.

maddesinde de, aynı hüküm yinelenmekte ve pay sahiplerinin toplantıda temsili ve oy

kullanmaları ile ilgili kurallar öngörülmektedir. Buna göre, Banka’nın pay defterinde

kayıtlı pay sahiplerinin veya temsilcilerinin Genel Kurul toplantısına katılmaları esastır.

Banka İç Yönergesi m. 5.1’de ise, “Toplantı yerine, Banka Meclisi tarafından

düzenlenen hazır bulunanlar listesine kayıtlı pay sahipleri veya bunların temsilcileri,

Banka Başkanı, Banka Meclisi üyeleri, Denetleme Kurulu üyeleri, görevlendirilmiş ise

Bakanlık Temsilcisi ve toplantı başkanlığına seçilecek veya görevlendirilecek kişiler

girebilir. Toplantı yerine ayrıca, Banka’nın diğer yöneticileri ile toplantıda görevli

çalışanları da girebileceği gibi, basın mensuplarının yanı sıra misafirler de kabul

edilebilir.” hükmüne yer verilmiştir.

b) Toplantıya Katılmakla Yükümlü Olanlar

Toplantıya katılma hakkı olanlar dışında, TTK m. 407.2’deki “Murahhas üyelerle

en az bir yönetim kurulu üyesinin genel kurul toplantısında hazır bulunmaları şarttır.

Diğer yönetim kurulu üyeleri genel kurul toplantısına katılabilirler. Denetçi genel

kurulda hazır bulunur. Üyeler ve denetçiler görüş bildirebilirler.” hükmüyle toplantıya

kimlerin katılmak zorunda olduğu da belirlenmiştir. Aynı hüküm Bakanlık Temsilcileri

Hakkında Yönetmelik’in 17. maddesinde de tekrarlanmıştır.

407. maddenin gerekçesinde, “amacın pay sahiplerinin yönetim ve denetime

ilişkin sorularının cevaplanmasını sağlamak olduğu” ifade edilmekte, diğer yandan da

söz konusu kişiler bakımından genel kurula katılmanın hem hak hem de bir yüküm olduğu

vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinin yaptırımı


170
ve özellikle bu hükmün ihlalinin ilgili genel kurul kararına etkisi konusunda herhangi bir

düzenleme getirilmemiştir. Ancak madde gerekçesinde, “Bu yüküme aykırılık genel kurul

kararlarının geçerliliğini etkilemez.” açıklamasına yer verilmiştir.

Bu durum öğretide birçok farklı görüşün ortaya çıkmasına sebep olmuştur.341 Bu

kapsamda, Çamoğlu tarafından (varsa) murahhas üyelerle yönetim kurulu üyelerinin en

az birisinin ve (varsa) denetçinin genel kurulda bulunmasının zorunlu olduğu yönündeki

TTK m. 407.2 hükmünün emredici nitelikte olduğu, bu gereklere uyulmamasının

toplantıyı geçersiz (batıl) kılacağı dile getirildiği342 gibi, Moroğlu’nun da, madde

gerekçesini dikkate alarak TTK m. 407.2’yi “müeyyidesiz hüküm” olarak

nitelendirdiği343 görülmektedir.

Öğretide dile getirilen görüşler ışığında; anılan maddenin emredici bir lafızla

kaleme alınmış olmasına karşın, esasen bu hükmün, toplantıya katılması zorunlu kılınan

kişilere yönelik bir yükümlülük getirerek pay sahiplerinin bilgi alma haklarını korumaya

yönelik olduğu; ancak bu konudaki tartışmaların yargı kararlarıyla sonuca bağlanacağı

düşünülmektedir.

341
Konuya dair farklı görüş ve tespitler için bkz. KENDİGELEN, Abuzer/ÇONKAR,
M. Halil: “Genel Kurula İlişkin Uygulamada Karşılaşılan İki Güncel Sorun”, Prof. Dr.
Sabih Arkan’a Armağan, İstanbul, 2019, s. 675-690; MOROĞLU, Erdoğan: Anonim
Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul, 2017, (Anılış:
Hükümsüzlük), s. 132 vd.; PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku, Genel Esaslar, Ankara,
2016, (Anılış: Genel Esaslar), s. 402; TEOMAN: “Genel Kurul”, s. 19 vd.
342
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 544.
343
MOROĞLU: Ticaret Kanunu, s. 222.
171
Merkez Bankası özelinde ise toplantıya katılmakla yükümlü olanlara ilişkin olarak

1211 sayılı Kanun’da ve Banka Esas Mukavelesi’nde hüküm olmadığı, konuya ilişkin tek

düzenlemenin Banka İç Yönergesi m. 5.1 olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, TTK’nın

ilgili düzenlemelerinin uygulanması söz konusu olacaktır.

c) Bakanlık Temsilcisinin Katılımı

TTK m. 407.3’e göre, Ticaret Bakanlığı’nın izni ile kurulan anonim şirketlerin

genel kurul toplantılarında Bakanlık temsilcisinin bulunması zorunludur. Bu fıkrada

ayrıca, “diğer şirketlerde, genel kurulda hangi durumlarda Bakanlık temsilcisinin

bulunacağı” ve “genel kurul toplantıları için temsilcilerin görevlendirilmelerine ilişkin

usul ve esaslar ile bunların nitelik, görev ve yetkileri” gibi hususların Bakanlık tarafından

çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenmesi öngörülmüştür. TTK m. 422.1’de de

“Tutanak, toplantı başkanlığı ve Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanır; aksi halde

geçersizdir.” hükmüne yer verilmiştir.

Ticaret Bakanlığı’nca çıkarılan Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in

“Bakanlık Temsilciliğine İlişkin Esaslar” başlıklı 3. Bölümü’nde yer alan 32 ila 39.

maddelerinde Kanun’da belirtilen hususlar düzenlenmiştir. Bu kapsamda Yönetmelik’in

32. maddesinde, hangi genel kurul toplantılarında Bakanlık temsilcisi bulundurulmasının

zorunlu olduğu belirlenmiş ve “kuruluşu ve esas sözleşme değişiklikleri Bakanlık iznine

tâbi olan anonim şirketlerin tüm toplantıları” da bu kapsamda görülmüştür.

Bunun dışındaki durumlarda Bakanlık temsilcisi bulundurma zorunluluğu

bulunmamakta ise de Yönetmelik, genel kurul toplantı çağrısında bulunanların talepte

bulunmaları ve bu istemlerinin görevlendirme makamınca kabulü halinde temsilci

görevlendirilmesine olanak tanımıştır. Ayrıca, sermayenin en az onda birini oluşturan pay


172
sahiplerinin de şirkete yapacakları başvuru aracılığıyla görevlendirme makamından

temsilci talebinde bulunmaları olanaklı kılınmıştır.

Yönetmelik’in 34. maddesi uyarınca, Bakanlık temsilcisinin temel görevi,

toplantının Kanun ve ilgili mevzuat ile esas sözleşme hükümlerine uygun olarak

gerçekleştirilmesini temin etmektir. Buna koşut olarak, m. 32.4’te, toplantılarda Bakanlık

temsilcisinin yokluğunda alınan kararların geçersiz344 olduğu açık hükme bağlanmıştır.

Bu tespitler çerçevesinde Merkez Bankası açısından hemen hatırlatmak gerekir ki,

Merkez Bankası’nın TTK m. 333 çerçevesinde Ticaret Bakanlığı’ndan izin alma

zorunluluğu bulunmamaktadır.345 Dolayısıyla, Merkez Bankası “Kuruluşu ve esas

sözleşme değişiklileri Bakanlık iznine tâbi olan anonim şirket” kategorisinde

olmadığından, Genel Kurul toplantılarında Bakanlık temsilcisi bulundurmak zorunda

değildir. Bununla birlikte uygulamada, Merkez Bankası Genel Kurul toplantıları için

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in ilgili hükümleri çerçevesinde Bakanlık

temsilcisi görevlendirilmesi talebinde bulunulmakta ve toplantılar da temsilcinin

katılımıyla gerçekleştirilmektedir.346

344
Bu durumda söz konusu olan yaptırıma ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. BAHTİYAR:
Ortaklıklar Hukuku, s. 189-190. Ayrıca bkz. PULAŞLI: Şirketler Hukuku, Cilt I, s. 910.
345
Ayrıntılı bilgi için bkz. Esas Mukavele değişikliği için izin alınması hakkındaki
açıklamalar (İkinci Bölüm, III, C, 2).
346
Bkz. örn. 15 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilen TCMB 2018 Yılı 87. Hesap Dönemi
Olağan Genel Kurul Toplantısı Tutanağı, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi, T. 27 Mart
2019, S. 9796.
173
d) Üçüncü Kişilerin Durumu

Üçüncü kişilerin toplantıya katılımına ilişkin olarak öğretide; davetli, dinleyici,

basın mensubu gibi kişilerin ya da pay sahibinin veya temsilcilerinin yardımcılarının

(avukat, mali müşavir, vb.) pay sahibi veya temsilcisi ile birlikte genel kurula girme

haklarının bulunmadığı; genel kurulun –halka açık anonim şirketlerin genel kurulları da

dâhil– kamuya açık olan veya olması gereken bir toplantı olmadığı; bununla birlikte şirket

iç yönergesinde bu konuda bir düzenlemenin bulunması durumunda, iç yönerge hükmüne

göre karar verileceği; ancak, bu tür bir düzenlemenin yokluğunda TTK’da öngörülenler

dışındakilerin toplantıya kabul edilmemeleri gerektiği belirtilmektedir.347

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in ekindeki iç yönerge örneğinin 5.

maddesinin birinci fıkrasının, “Şirketin diğer yöneticileri, çalışanları, misafirler, ses ve

görüntü alma teknisyenleri, basın mensupları gibi kişilerin de toplantı yerine girmesi

öngörülüyorsa bu durum ayrıca iç yönergede belirtilecektir.” şeklindeki parantez

içerisindeki tamamlayıcı bilgiden de, iç yönergeye konulacak hükümle, toplantıya üçüncü

kişilerin kabulüne olanak tanındığı anlaşılmaktadır. Hatta TTK’nın 407. maddesinin

gerekçesindeki “Müşavirler, basın mensupları, vs. genel kurula izinle katılabilir.”

şeklindeki açıklama da bu görüşü desteklemektedir.

Bu tespitlerden hareketle Merkez Bankası’na özelinde, konuyla ilgili

düzenlemelerin TTK’ya uygun olduğu belirtilmelidir. Genel Kurul toplantısına pay

sahiplerinin veya temsilcilerinin katılımı ana kuraldır. Ayrıca Bakanlık Temsilcileri

347
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. KARAHAN, Sami/SEZGİN HUYSAL, Ayşegül:
Şirketler Hukuku, s. 536; PULAŞLI: s. 920-921; TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU):
Ortaklıklar Hukuku II, s. 10-11.
174
Hakkında Yönetmelik’in ekindeki iç yönerge örneğine uygun olarak kaleme alınmış olan

Banka İç Yönergesi’nin 5. maddesi, toplantıya katılımları ilgili düzenlemelerin gereği

olmayan ve bu anlamda üçüncü kişi sayılabilecek basın mensupları ya da misafirler gibi

kişilerin toplantıya kabullerine hukuki dayanak oluşturmaktadır.

6. Elektronik Ortamda Katılım

a) TTK Düzenlemesi

Anonim şirketlerde genel kurullara elektronik ortamda katılım uygulaması

hukukumuza TTK’nın “Elektronik ortamda kurullar” başlıklı 1527. maddesi ile

girmiştir. Bu madde, yönetim kurulu toplantılarının tamamen elektronik ortamda

yapılmasını olanaklı kılarken, elektronik genel kurul toplantıları bakımından karma bir

sistem benimsemiş, fiziki genel kurul yapılması esasını koruyarak, fiziken toplanan genel

kurula hak sahiplerinin eş zamanlı elektronik ortamda katılmaları imkânını getirmiştir.348

Bu uygulama, m. 1527.5’te düzenlenmiştir. Hemen ilk cümledeki, “Anonim

şirketlerde genel kurullara elektronik ortamda katılma, öneride bulunma, görüş açıklama

ve oy verme, fizikî katılmanın ve oy vermenin bütün hukuki sonuçlarını doğurur.”

348
Buna dair bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 157;
BAHTİYAR/HAMAMCIOĞLU, s. 14; DAL, Seniha: “6102 Sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nun Anonim Şirket Genel Kuruluna Özgü Düzenlemeleri”, Yeditepe Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Erhan Adal’a Armağan, İstanbul, 2011-2012, C. 8-9,
S. 1-2, s. 674; ÖZER, Işık: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirket Genel
Kuruluna Elektronik Ortamda Katılım”, BATİDER, 2009, C. 25, S. 4, s. 625 vd; YAYLA,
Ümit: Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Yeni Sermaye Piyasası Kanunu Uyarınca Anonim
Ortaklık Genel Kurulları, Elektronik Genel Kurullar, İstanbul, 2013, s. 42.
175
hükmüyle öncelikle, genel kurula elektronik ortamda katılımın hukuki sonuçları

belirlenmiştir. Buna göre, genel kurul toplantısına katılım ve oy hakkı başta olmak üzere

pay sahipliği haklarının kullanımı açısından toplantıya fiziken ya da elektronik ortamda

katılmak arasında fark yoktur.349

Ayrıca söz konusu fıkrada, bu hükmün uygulanma esaslarının Ticaret

Bakanlığı’nca hazırlanan yönetmelikle düzenleneceği ve bu yönetmeliğin yürürlüğe

girmesiyle birlikte genel kurullara elektronik ortamda katılma ve oy kullanma sisteminin

uygulanmasının “pay senetleri borsaya kote edilmiş şirketler”350 için zorunlu hale

geleceği hüküm altına alınmıştır. Bu hükümden, diğer anonim şirketler bakımından

sistemin kullanılmasının isteğe bağlı olduğu sonucu çıkmaktadır. Ancak, fıkradan

anlaşılacağı üzere, bu sistemi uygulamak isteyen anonim şirketlerin esas sözleşmelerine

genel kurula elektronik ortamda katılmaya ve oy vermeye ilişkin bir hüküm koymaları

gerekmektedir. Başka bir anlatımla, anonim şirketlerin esas sözleşmelerinde buna dair bir

dayanak hükmünün bulunması zorunludur. Yine fıkrada, bu yönde “örnek bir esas

sözleşme hükmüne Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikte yer verileceği ve anonim

şirketlerin yönetmelikten aynen aktarılacak olan bu hükümde değişiklik

yapamayacakları” belirtilmektedir.

349
Bu yönde örn. bkz. FALCIOĞLU, s. 41-42.
350
TTK m.1567.5’te geçen pay senetleri borsaya kote edilmiş şirket kavramı ile ilgili
olarak bkz. FALCIOĞLU, s. 47 vd.; HIZIR, s. 38 vd. Bahtiyar ise, fıkrada sözü edilen
bu şirketler için “borsa şirketleri” ifadesini kullanmıştır, BAHTİYAR: Ortaklıklar
Hukuku, s. 157, dn. 202.
176
TTK m. 1527.5’e dayanılarak Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan “Anonim

Şirketlerde Elektronik Ortamda Yapılacak Genel Kurullara İlişkin Yönetmelik”te351 ise

uygulamaya yönelik esaslar belirlenmiştir. Bu çerçevede; m. 5.1’te de şirket esas

sözleşmelerine genel kurul toplantılarının düzenlendiği maddelerden biri içerisine “Genel

kurul toplantısına elektronik ortamda katılım” başlığıyla eklenmesi zorunlu kılınan

hüküm örneğine yer verilmiştir.

Elektronik Genel Kurul Yönetmeliği m. 5.3’e göre de, payları Merkezi Kayıt

Kuruluşu (MKK) tarafından kayden izlenen borsaya kote şirketlerin yapacakları genel

kurul toplantılarına elektronik ortamda katılma işlemlerinin MKK tarafından sağlanan

Elektronik Genel Kurul Sistemi (EGKS) üzerinden yapılması gerekmektedir. Diğer

anonim şirketler ise, MKK veya başka şirketlerden bu konuda destek hizmeti

alabilecekleri gibi, sistemi kendileri de kurabileceklerdir.

Elektronik Genel Kurul Yönetmeliği’nin 13. maddesinde, şirketlerin, “EGKS’nin

bu Yönetmelik ve Kanun hükümlerine uygunluğunu Bakanlık tarafından çıkarılacak

tebliğde belirlenen esas ve usullere uygun olarak tespit ettirip tescil ve ilan ettirmeleri

gerektiği” belirlenmiştir. Anılan hükme istinaden çıkarılan “Anonim Şirketlerin Genel

Kurullarında Uygulanacak Elektronik Genel Kurul Sistemi Hakkında Tebliğ”352

hükümleriyle de elektronik genel kurullara ilişkin işlemlerde hak (pay) sahibi, temsilci ve

şirketler tarafından uyulması gereken süreler, elektronik genel kurul sisteminin tescil ve

351
RG, T. 28 Ağustos 2012, S. 28395. Çalışmanın devamında “Elektronik Genel Kurul
Yönetmeliği” olarak anılacaktır.
352
RG, T. 29 Ağustos 2012, S. 28396.
177
ilan edilmesi ile sistemin güvenlik kriterleri ve teknik özellikleri gibi hususlar

düzenlenmiştir.

Diğer taraftan, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’te elektronik ortamda

genel kurula katılma ile ilgili hükümlere yer verilmiş ve 6. maddesinde, “elektronik

ortamda genel kurul toplantısının yapılması ve karar alınmasının, Elektronik Genel

Kurul Yönetmeliği hükümlerine tâbi olduğu, anılan Yönetmelik’te hüküm bulunmayan

hallerde bu Yönetmelik hükümlerinin kıyasen uygulanacağı” hüküm altına alınmıştır.

Ayrıca, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in (5) numaralı eki olan ve TTK m.

419 gereğince anonim şirket yönetim kurulu tarafından hazırlanarak genel kurulun

onayından sonra yürürlüğe konulması öngörülen genel kurulun çalışma esas ve usulleri

hakkında iç yönerge örneğinde de genel kurula elektronik katılım uygulamasına ilişkin

hükümler düzenlenmiştir.

b) Merkez Bankası Açısından Değerlendirme

TTK ile getirilen yukarıdaki düzenlemeler ışığında Merkez Bankası özelinde

aşağıdaki sonuçlara ulaşmak mümkün görünmektedir:

Merkez Bankası “payları MKK tarafından kayden izlenen borsaya kote şirket”

olmadığından, bu uygulamanın benimsenmesi hukuki bir zorunluluk değildir. Bununla

birlikte, Banka tarafından istenildiği takdirde Genel Kurul toplantılarına elektronik

ortamda katılım sağlanması mümkün ve geçerlidir. Bu amaçla, öncelikle uygulamaya

hukuki dayanak sağlamak üzere Banka Esas Mukavelesi’ne Elektronik Genel Kurul

Yönetmeliği’nde öngörülen örnek hükümle aynı içerikte bir hükmün eklenmesine ihtiyaç

olacaktır.

178
Elektronik Genel Kurul Yönetmeliği’ndeki örnek hüküm özü itibarıyla bir sorun

içermemekte ise de, 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin terminolojisi

ile uyumlu değildir. Dolayısıyla, Banka Genel Kurul toplantılarına elektronik katılım

imkânı sağlanmasına hukuki dayanak oluşturmak üzere Banka Esas Mukavelesi’ne

konulabilecek hükümde, örnek hükmün aynen tekrarlanması yerine, “şirket” terimi için

“Banka” ve “hak sahipleri” terimi için de “pay sahipleri” terimi kullanılabilecektir.

TTK m. 1527.5’te, Elektronik Genel Kurul Yönetmeliği’nden aynen aktarılacak olan bu

hükümde değişiklik yapılması yasaklanmış ise de esaslı olmayan ve Banka Esas

Mukavelesi’nin bütünlüğü ile uyum sağlamaya yönelik bu tür bir değişikliğin Kanun

Koyucunun iradesine aykırılık oluşturmayacağı düşünülmektedir. Bu örnek hükmün,

Banka Esas Mukavelesi’nin “Genel Kurul toplantıları ve oy hakkı” başlıklı 14.

maddesine eklenmesi uygun olabilecektir.

Öte yandan, Banka İç Yönergesi’nin de gözden geçirilerek Genel Kurul

toplantılarına elektronik ortamda katılım yönünden gerekli düzenlemelerin yapılmasına

ihtiyaç olacaktır.

7. Genel Kurul Toplantılarında Temsil

a) Temsile İlişkin Esaslar

Merkez Bankası Genel Kurul toplantılarına katılım ve temsil konusu353

irdelendiğinde, öncelikle Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının ikinci

353
Bu konu bağlamında, her ne kadar TTK m.428, 15 Şubat 2018 tarihli ve 7099 sayılı
Kanun (RG, T.10 Mart 2018, S. 30356) ile yürürlükten kaldırılmış ise de, bu madde ile
ilgili Merkez Bankası özelindeki gelişmelere de kısaca değinmek gerekir. 1 Temmuz
179
bendine değinmek gerekir. Bu bentte, pay sahiplerinin, Genel Kurul toplantılarında

oylarını bizzat veya temsilcileri aracılığıyla kullanabilecekleri hükme bağlanmış ve oy

kullanma kavramı üzerinden, örtülü biçimde toplantıya katılım usulü yani pay sahibinin

doğrudan kendisinin veya kendisini temsil etmek üzere yetki verdiği kişinin katılımının

mümkün olduğu düzenlenmiştir.

Nitekim TTK’nın “Genel kurula katılma” üst başlığı altında “Pay sahibi,

paylarından doğan haklarını kullanmak için, genel kurula kendisi katılabileceği gibi, pay

sahibi olan veya olmayan bir kişiyi de temsilcisi olarak genel kurula yollayabilir.”

hükmünü içeren ve pay sahibinin bu husustaki vazgeçilmez hakkına354 yasal dayanak

oluşturan 425. maddesi de söz konusu bent hükmüyle aynı yöndedir.

Diğer yandan, Banka Esas Mukavelesi m. 6/II’de “Hisse senetleri Banka’ya karşı

bölünmez. Bir hisse senedinin birden çok sahibi bulunduğu takdirde, Banka’ya karşı olan

haklarını ancak bir mümessil aracılığıyla kullanabilirler.” hükmüne yer verilmiştir.

Genel Kurul’a katılma ve oy kullanma da paydan doğan haklardan olup, bu hükmün

kapsamına girmektedir. Dolayısıyla, bir pay birden fazla kişinin mülkiyetinde ise söz

2012 tarihinde yürürlüğe giren TTK m.428, eTTK’da öngörülmeyen, bireysel temsil
dışında, kural olarak birden çok pay sahibinin temsil edildiği kurumsal temsil gibi yeni
temsil kurumları getirmişti. Bu doğrultuda 9 Nisan 2013 tarihinde yapılan Banka Genel
Kurulu hazırlıkları da bu uygulamalara olanak tanır şekilde gerçekleştirilmişti. Ardından,
6456 sayılı Kanun ile 1211 sayılı Kanun’un 18. maddesine eklenen ikinci fıkrada, TTK
m.428’in Merkez Bankası hakkında uygulanmayacağı hükme bağlanmış, bu suretle
Banka bu maddeye tâbi olmaktan çıkmıştı. Kanun tasarısına ilişkin madde gerekçesinde
de bu düzenlemenin Banka’nın yapısı göz önünde bulundurularak yapıldığı belirtilmişti.
354
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 174.
180
konusu hakların kullanılması için aralarından birini ya da başka bir kişiyi temsilci olarak

belirlemeleri gerekmektedir. Ancak bu durum, temsilci olarak belirlenen kişi dışındaki

diğer ortak maliklerin dinleyici olarak toplantıya kabullerine engel teşkil etmemelidir.

Bu bağlamda Esas Mukavele’nin değinilen hükmünün, TTK m. 432.1’de yer alan,

“Bir pay, birden çok kişinin ortak mülkiyetindeyse, bunlar içlerinden birini veya üçüncü

bir kişiyi, genel kurulda paydan doğan haklarını kullanması için temsilci olarak

atayabilirler.” hükmüyle uyumlu olduğu belirtilmelidir.

Ele alınması gereken bir diğer husus ise 1211 sayılı Kanun’un “Temsil” başlıklı

18. maddesinin birinci fıkrası hükmüdür. Bu fıkra, “Hissedar olmayanlar, Genel

Kurul’da vekil olarak birden fazla oy temsil edemezler.” hükmünü içermektedir. Aynı

hüküm Banka Esas Mukavelesi m. 18/I’de de tekrarlanmaktadır.

Öncelikle, bu hükmün lafzının çok da isabetli olmadığı belirtilmelidir. Zira bu

lafza mutlak biçimde uyum sağlanması, birden çok payı bulunan pay sahiplerinin temsilci

aracılığıyla toplantıya katılımlarında güçlük yaşamalarına neden olacaktır. Daha açık bir

anlatımla, bu kişilerin Genel Kurul’a bizzat katılmadıkları bir durumda sahip oldukları

her bir pay için farklı bir kişiye temsil yetkisi vermeleri gerekecektir. Kanun Koyucunun

bunu amaçlamadığı; esasen hükmün, “Pay sahibi olmayanlar, Genel Kurul’da vekil

olarak bir den fazla pay sahibini temsil edemezler.” olarak anlaşılması gerektiği355

düşünülmektedir.

355
Konuya ilişkin olarak Kurt, Günal, Tuğçetin de “Genel Kurul’da vekil olarak temsil
‘birden ziyade oya’ değil, birden ziyade pay sahibine taalluk etmelidir.” görüşündedir,
KURT, GÜNAL, TUĞÇETİN, s. 51. Ayrıca bkz. ERİKÇİ, s. 32.
181
Bu hükümden hareketle TTK’ya bakıldığında, eTTK’nın aksi yönde uygulamaya

olanak vermiş356 olmasına karşın TTK m. 425’te, “Temsilcinin pay sahibi olmasını

öngören esas sözleşme hükmü geçersizdir.” kuralının getirildiği görülmektedir. 425.

maddenin gerekçesinde de, “Maddenin kaynağı İsv. BK 689 (2)’dir. … Hükmün, temsil

edilebilirliği ağır şekil şartlarına bağlayan düzenlemeleri de engellediği, yerli ve yabancı

doktrinde savunulur. Kanun koyucu, temsilcinin pay sahibi olmasını şart koşan esas

sözleşme hükmünü geçersiz sayarak bir sınırlama için tavrını açıklamış ve diğer

sınırlamalara da ışık tutmuştur.” açıklaması yapılmaktadır.

Bu çerçevede, öncelikle Merkez Bankası Genel Kurullarında, pay sahibi olmayan

kişinin temsilci olmasının mutlak biçimde yasaklanmadığı belirlenmelidir. Bu konuda

sayı yönünden, yani birden fazla kişinin temsili bakımından bir sınırlama öngörülmüştür.

Temsilci pay sahibi değilse yalnızca tek pay sahibini temsil edebilir. Ancak hemen ilave

edilmelidir ki, Merkez Bankası Genel Kurullarında pay sahiplerinin temsilindeki bu

sınırlama, bizzat 1211 sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Banka Esas Mukavelesi’nde yer

alan aynı yöndeki hüküm, Kanun hükmünün yinelenmesinden ibarettir.

Bu hüküm 1211 sayılı Kanun’da değil de yalnızca Banka Esas Mukavelesi’nde

yer alsa idi dahi, TTK’nın 425. maddesinin gerekçesi de göz önünde bulundurulduğunda,

pay sahibi olmayan kişinin temsilci olmasının yasaklanmadığını, yalnızca sayıyla

sınırlandırıldığını, bu hükmün temsil edilebilirliği ağır şekil şartlarına bağladığından söz

356
eTTK m.360.2, “Rey hakkını haiz olan pay sahibi, umumi heyet toplantılarında bu
hakkını bizzat kullanabileceği gibi pay sahibi olan veya esas mukavelede hilafına hüküm
bulunmadıkça, pay sahibi olmıyan üçüncü bir şahıs vasıtasiyle de kullanabilir.”
hükmünü haizdir.
182
edilemeyeceğini, dolayısıyla bu durumda da TTK hükmü ile bir çatışmanın söz konusu

olmadığını söylemek mümkündür.

b) Temsil Yetkisinin Tespiti İçin Aranan Belgeler

Pay sahiplerinin temsilcilerinin genel kurula kabulünde, temsile yetkili olup

olmadıklarının belgelendirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bunu teminen TTK m. 415.2

uyarınca, “genel kurula katılabilmek için gerçek kişilerin kimlik göstermeleri, tüzel

kişilerin temsilcilerinin de vekâletname ibraz etmeleri” şart koşulmuştur.

Bununla birlikte TTK m. 426.1, “Senede bağlanmamış paylardan, nama yazılı

pay senetlerinden ve ilmühaberlerden doğan pay sahipliği hakları, pay defterinde kayıtlı

bulunan pay sahibi veya pay sahibince, yazılı olarak yetkilendirilmiş kişi tarafından

kullanılır.” hükmünü içermektedir. Maddenin gerekçesinde de uygulamaya ışık tutacak

şekilde, “Birinci fıkra ayrıca, pay defterinde kayıtlı pay sahiplerinin temsil yetkisini yazılı

olarak verebileceklerini de vurgulamaktadır. Kanuni temsilci için temsil yetkisine gerek

bulunmadığı şüphesizdir. Basit yazılı şeklin ağırlaştırılıp ağırlaştırılmayacağı 425’inci

madde ile birlikte değerlendirilerek mahkemeler hukuku ile öğreti tarafından

cevaplandırılacaktır.” açıklamasında bulunulmuştur.

Diğer yandan, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 18.2’de, “gerçek

veya tüzel kişi pay sahiplerini temsilen genel kurula katılacakların temsil belgelerini

ibraz etmelerinin zorunlu olduğu” belirtilmiştir. Yedinci fıkrada da, “halka açık olmayan

şirketlerde gerek nama gerek hamiline yazılı pay senetleri sahiplerinin vekilleri

vasıtasıyla toplantıda temsil edilebilmeleri için vekâletnamenin Ek-3’teki örneğe uygun

olarak noter onaylı şekilde düzenlenmesi veya noter onaylı olmayan vekâletnamelerde

noter huzurunda düzenlenmiş imza beyanının eklenmesi gerektiği” hükme bağlanmıştır.


183
Konuya ilişkin olarak öğretide ise temsil yetkisinin yazılı olarak verileceği

vurgulanmakta; temsil belgesinde “Temsilci, Genel Kurulda sahibi bulunduğum payları

temsile yetkilidir” ibaresinin yazılmasının yeterli olduğu; imzaların noterce

onaylanmasına gerek bulunmadığı, vekâletnamelerin noter onaylı olması ya da vekâlet

verenin imza beyannamesinin eklenmesini şart koşan, yasanın açık hükmüne ve amacına

aykırı bir düzenleme olan Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 18.7’nin,

eTTK’ya olduğu gibi TTK’ya da aykırı olduğu ifade edilmektedir.357

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde, temsil yetkisini kanıtlamak için aranan

belgeleri tarif etmek için kimi yerde vekâletname kimi yerde temsil ya da yetki belgesi

gibi ifadelerin kullanıldığı ve bu anlamda tam bir terim birliği bulunmadığı, bununla

birlikte TTK m. 426’da “yazılı olarak yetkilendirilmiş olma”nın yeterli görüldüğü,

dolayısıyla, yazılı olarak yetkilendirilmiş olmanın, yani temsil yetkisinin yazılı olarak

verilmiş olmasının esas olduğu sonucuna varılmaktadır. Temsilci aracılığıyla genel

kurula katılma ve oy kullanma hakkı pay sahipliği haklarından olup TTK’da bu hak,

temsil edilebilirlik ilkesi gözetilerek hükme bağlanmış; “hakkın kullanımını ağır bir

biçimde engelleyecek ya da sınırlandıracak her türlü düzenleme” geçersiz kılınmıştır. Bu

hakkın kullanımının zorlaştırılmasının hakkın özüne ve m. 426.1’in amacına aykırı

olacağı, bu itibarla ilgili düzenlemelerde yetki veren belgenin nitelendirilmesinde

karşılaşılan terim farklılığının sonuca etkili olmaması gerektiği düşünülmektedir.

Merkez Bankası açısından ise, Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B)

fıkrasının, temsil yetkisinin tevsiki için aranan belgelere ilişkin belirleme içeren, ikinci

357
Bu yönde bkz. örn. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s.
547-548.
184
ve üçüncü bentleri konuyu düzenlemektedir. Üçüncü bent, “gerçek kişi olan pay

sahiplerinin tayin edecekleri temsilcilerine ait vekâletnamenin Banka Meclisi’nce

hazırlanacak örneğe uygun olması”nı şart koşmaktadır. Dördüncü bent ise tüzelkişi pay

sahiplerine yönelik olup, “Hazine ile diğer pay sahibi tüzel kişilerin temsilcilerinin,

temsil yetkileri ve kimlikleri ile temsil ettikleri paylar miktarını gösteren birer belge ile

Genel Kurul’a katılabileceklerini” düzenlemektedir.

Banka İç Yönergesi’nin 5. maddesinin ikinci fıkrasında da “toplantı yerine girişte,

gerçek kişi pay sahiplerinin kimliklerini, bunların temsilcilerinin de temsil belgeleri ile

birlikte kimliklerini göstermeleri, tüzel kişi pay sahiplerinin temsilcilerinin ise yetki

belgelerini ibraz etmeleri gerektiği” belirlenmiştir.

İlgili düzenlemeler bu yönde olup uygulamada da TTK ile belirlenen esaslara

uygun olarak, Banka Esas Mukavelesi ile Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in

ilgili hükümlerinin hayata geçirildiği belirlenmektedir.358

8. Toplantının Yapılması

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 42. maddesi, TTK m. 419.2

gereğince genel kurulun çalışma esas ve usullerine ilişkin kuralları düzenleyen iç yönerge

hükümlerinin, toplantı başkanlığı oluşturuluncaya kadar yönetim kurulunca; toplantı

başkanlığının oluşturulması sonrasında ise toplantı başkanı tarafından uygulanacağını

358
Temsil yetkisinin tespiti için aranan belgeler için bkz. Genel Kurul Toplantısına Davet
İlanı, www.tcmb.gov.tr, Banka Hakkında/Kurumsal Yapı/Genel Kurul (Erişim Tarihi: 25
Kasım 2019).
185
hükme bağlamıştır. Dolayısıyla, bu başlık altında ilk olarak iç yönergeyle ilgili aşağıdaki

hususlara değinilmesi uygun olacaktır.

a) Banka İç Yönergesi

TTK’nın getirdiği bir yenilik, genel kurulun çalışma usul ve esaslarına dair

kuralları bünyesinde toplayan bir iç yönergenin hazırlanılarak yürürlüğe konulması

yükümlülüğüdür. TTK m. 419.2’de “Anonim şirket yönetim kurulu, genel kurulun

çalışma esas ve usullerine ilişkin kuralları içeren, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı

tarafından, asgari unsurları belirlenecek olan bir iç yönerge hazırlar ve genel kurulun

onayından sonra yürürlüğe koyar. Bu iç yönerge tescil ve ilan edilir.” hükmüne yer

verilmiştir.359

Bu doğrultuda Ticaret Bakanlığı tarafından bu iç yönergenin asgari unsurları

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik ile belirlenmiştir. Yönetmelik’in 40 ila 43.

maddeleri iç yönergeye ilişkindir ve (5) numaralı eki olarak şirketler tarafından esas

alınması öngörülen iç yönerge örneğine yer verilmiştir.

359
Çamoğlu bu hükmün emredici nitelikte olduğunu vurgulamakta; ayrıca bu hükmün
Alman Paylı Ortaklıklar Kanunu’ndan alındığını, ancak TTK’da mehaz hükümden farklı
olarak iç yönergenin zorunlu kılındığını, bu düzenlemenin özellikle küçük ölçekli
ortaklıklara fayda sağlamaktan ziyade tescil ve ilandan kaynaklanan önemli bir mali
külfet getirdiğini, iç yönergenin gerekliliğinin sorgulanabilir olduğunu belirtmektedir,
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 552. Geniş bilgi için
ayrıca bkz. ÇAMOĞLU, Ersin: “Anonim Ortaklıkların Genel Kurul İç Yönergesi
Hakkında Düşünceler”, Yaklaşım Dergisi, Y. 2013, S. 247, s. 247 vd.
186
Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 40’da iç yönergeye ilişkin esaslar

belirlenmiş ve bu kapsamda, yönetim kurulunun, “iç yönergeyi Kanun ve bu Yönetmelik

hükümleri ile ekindeki örneğe uygun olarak hazırlayacağı ve genel kurulun onayından

sonra yürürlüğe koyacağı” kurala bağlanmıştır. Bu noktada hemen dikkat çekilmelidir

ki, anılan Yönetmelik’in 30. maddesinde genel kurulun devredilemez görev ve yetkileri

arasında “Genel kurulun çalışma esas ve usullerine ilişkin iç yönergenin onaylanması

veya değiştirilmesi” de sayılmaktadır.

Yönetmelik’in 40. maddesine göre, iç yönerge, genel kurulun onay tarihinden

itibaren onbeş gün içinde ticaret siciline tescil ve ilan ettirilir. Ayrıca; internet sitesi

açmakla yükümlü olan şirketlerce, ilan tarihini izleyen beş gün içerisinde internet

sitesinde de yayımlanır. Bunun yanı sıra 40. maddenin ikinci fıkrasında “Özel kanunlara

tâbi şirketler, iç yönergenin hazırlanmasında, bu Yönetmelik’te belirtilen hususların

yanında, tâbi oldukları özel mevzuat hükümlerini de dikkate almak zorundadırlar.”

hükmüne yer verilmiştir. İç yönergede asgari olarak yer alması zorunlu olan hususlar da

Yönetmelik’in 41. maddesinde sayılmıştır.360

Bu düzenlemeler doğrultusunda 1211 sayılı Kanun’a ya da Banka Esas

Mukavelesi’ne iç yönerge ile ilgili olarak eklenmiş herhangi bir hüküm bulunmamakta

ise de Merkez Bankası TTK m. 419 ile getirilen ve Bakanlık Temsilcileri Hakkında

Yönetmelik ile ayrıntılandırılan bu yükümlülüğün gereklerini yerine getirmektedir.

360
Şirket iç yönergesinin iç yönerge örneğinde gösterilen unsurları içermesinin zorunlu
olduğu, şirket tarafından ancak bu hükümlere aykırı olmayan ilaveler yapılabileceği
yönünde bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 553;
ÇAMOĞLU, s. 247.
187
Bununla birlikte, bu Yönetmelik’in 40. maddesinde de öngörüldüğü gibi, Banka İç

Yönergesi’nin 1211 sayılı Kanun’da düzenlenmiş hususlar da gözetilerek kaleme

alınmasının ve bu Kanun hükümleri gereğince, Yönetmelik ekindeki örnekte yer almayan

bazı ilavelerin ya da değişikliklerin yapılmasının gerekli olduğu açıktır.

Nihayet, Merkez Bankası’nın 9 Nisan 2013 tarihinde gerçekleştirilen 81. Hesap

Dönemi Olağan Genel Kurul toplantısında Banka Meclisi tarafından hazırlanan “Türkiye

Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketi Genel Kurulu’nun Çalışma Esas ve Usulleri

Hakkında İç Yönerge” onaylanmış361 ve 19 Nisan 2013 tarihli ve 8304 sayılı Türkiye

Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayımlanarak uygulamaya konulmuştur.

b) Toplantının Yönetimi

aa) Toplantı Nisabının (Yeter Sayısının) Tespiti

Toplantı için asgari nisabın toplantının başında, devamında ve sonunda mevcut

olup olmadığını gözetmek, Başkan’ın yönetiminde toplantı başkanlığının görevlerinden

biridir. Burada sözü edilen toplantı yeter sayısıdır.

Bu nisaba ilişkin temel hüküm, TTK m. 418.1’de yer almaktadır. Buna göre; genel

kurul, bu Kanun’da veya esas sözleşmede, aksine daha ağır nisap öngörülmüş bulunan

hâller hariç, sermayenin en az dörtte birini karşılayan payların sahiplerinin veya

temsilcilerinin varlığıyla toplanır. Bu nisap, genel kurulun ilk toplantısı için gereklidir ve

bu nisabın toplantı süresince korunması şarttır. İlk toplantıda anılan nisaba ulaşılamadığı

361
Bkz. Merkez Bankası 81. Hesap Dönemi Olağan Genel Kurul Toplantısı ile ilgili
duyuru ve bilgiler, www.tcmb.gov.tr, Banka Hakkında/Kurumsal Yapı/Genel Kurul
(Erişim Tarihi: 7 Nisan 2019).
188
takdirde, ikinci toplantının yapılabilmesi için nisap aranmaz, başka bir deyişle ikinci

toplantı, katılan pay sahipleri ve temsilcilerince kaç payın temsil edildiğine bakılmaksızın

yapılır.

TTK, gündemdeki konunun önemine bağlı olarak ağırlaştırılmış nisaplar da

öngörmüştür; bu kararların çoğu önemi gereğince esas sözleşmede yer alan hususlara

ilişkin olup aynı zamanda esas sözleşme değişikliği de içermektedir.362 421. maddede de

esas sözleşme değişikliklerinde uygulanacak toplantı ve karar yeter sayıları

düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 22.

maddesinde toplantı ve karar yetersayılarına ilişkin kurallar topluca yinelenmektedir.

Merkez Bankası açısından ise, genel kurul toplantıları için öngörülen genel

toplantı yeter sayısı, Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının ilk

bendinin “Genel Kurul, bu Esas Mukavele’de aksine hüküm bulunan haller hariç olmak

üzere, Banka sermayesinin en az %51’ini temsil eden pay sahiplerinin huzuru ile

toplanır.” hükmüyle belirlenmiştir. Bu bentte ek olarak, “İlk toplantıda bu çoğunluk hâsıl

olmadığı takdirde, Genel Kurul tekrar toplantıya davet edilir. İkinci toplantıda hazır

bulunan pay sahipleri, temsil ettikleri sermayenin miktarı ne olursa olsun, müzakere

yapmaya ve karar vermeye yetkilidirler.” hükmüne de yer verilmiştir.

Bu çerçevede, TTK m. 418’de, esas sözleşmede aksine daha ağır nisap

öngörülmüş bulunan hâller hariç olmak üzere “sermayenin en az dörtte biri” olarak

belirlenen genel toplantı yeter sayısının söz konusu maddenin olanak tanıdığı şekilde

362
Geniş bilgi için bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s.
575.
189
Banka Esas Mukavelesi hükmü ile ağırlaştırılmış363 olup, Merkez Bankası özelindeki

diğer kurallar da TTK ile uyumludur.

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 23. maddesinin üçüncü fıkrasına

göre, Bakanlık temsilcisinin bulunması zorunlu olan toplantılarda Bakanlık temsilcisinin,

diğer toplantılarda ise toplantı başkanının; şirket esas sözleşmesi ve iç yönergesi ile

Kanun ve diğer ilgili mevzuatta öngörülen hususların yerine getirildiğini ve yukarıdaki

açıklamalar ışığında gerekli nisabın sağlandığını tespit etmesinden sonra toplantıya

devam edilir. Banka İç Yönergesi’nin 6. maddesinde de toplantı başlamadan önce toplantı

yeter sayısının (%51) mevcut olduğunun saptanması üzerine toplantının açılması

aşamasına geçilmesi öngörülmektedir.

bb) Toplantının Açılması

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 23.1’de, “Çağrısı yönetim kurulu

tarafından yapılan toplantılar, iç yönergede yapılan belirlemeye uygun olarak, çağrısı

yönetim kurulu dışındaki yetkililer tarafından yapılan toplantılar ise iç yönergede bu

konuda belirleme yapılmamışsa bu yetkililer tarafından fiziki ve elektronik ortamda

açılır.” hükmü yer almaktadır.

Merkez Bankası açısından konuya ilişkin tek belirleme Banka İç Yönergesi’nin 6.

maddesinde mevcuttur. “Toplantının açılması” başlıklı bu madde, “Toplantı Ankara’da

363
Banka Esas Mukavelesi’nde değişiklik yapılması ve tasfiye hakkında karar
alınabilmesi için 1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinde öngörülen ağırlaştırılmış nisap
(üçte iki çoğunluk) konusu ileride (Üçüncü Bölüm, III, C, 8, d, bb) “Esas Sözleşme
Değişikliğinde Yeter Sayı” başlığı altında incelendiğinden burada tekrar ele
alınmayacaktır.
190
ve 6102 sayılı Kanunun 416 ncı maddesinde belirtilen çağrısız toplantı hükümleri saklı

olmak kaydıyla önceden ilan edilmiş zamanda, Banka Başkanı veya Banka Meclisi

üyelerinden birisi tarafından, 1211 sayılı Kanun’un 16 ncı ve Banka Esas Mukavelesi’nin

14 ncü ile 16 ncı maddelerinde belirtilen nisapların sağlandığının bir tutanakla tespiti

üzerine açılır.” hükmünü içermektedir. Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m.

23 doğrultusunda Banka İç Yönergesi’nde konuya ilişkin belirleme yapılmış ve

toplantının Banka Başkanı veya Banka Meclisi üyelerinden birisince açılması esası

benimsenmiştir. Bununla birlikte, Merkez Bankası uygulamasında Genel Kurul

toplantısının Banka Başkanı tarafından açılması teamül haline gelmiştir.364

cc) Toplantı Başkanlığının Oluşumu

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 23.2, “Genel kurul, açılışı

müteakip bu Yönetmeliğin 14 üncü maddesi uyarınca oluşturulacak toplantı başkanlığı

tarafından yönetilir.” hükmünü içermektedir.

Anonim şirketler bakımından genel kurul toplantı başkanlığı ise TTK m. 419’da

düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci fıkrasına göre, esas sözleşmede aksine herhangi bir

düzenleme yoksa, toplantıyı, genel kurul tarafından seçilen, pay sahibi sıfatını taşıması

şart olmayan bir başkan yönetir. Ayrıca gereğinde başkan yardımcısı da seçilebilir.365

364
Bkz. örn. 15 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilen TCMB 2018 Yılı 87. Hesap Dönemi
Olağan Genel Kurul Toplantısı Tutanağı, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi, T. 27 Mart
2019, S. 9796.
365
Kanun’un atanacak başkanın kimliği ya da nitelikleri konusunda bir kısıtlama
getirmediği, yönetim kurulu üyeleri arasından olabileceği gibi, bir ortak ya da üçüncü bir
kişi olabileceği, esas sözleşme ile bir başkan atanmışsa bunun ona yapılmış bir icap
191
Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 14.1’de de aksine esas

sözleşmede başka bir düzenleme olmadığı takdirde başkanın genel kurul tarafından

seçileceğine dair kural tekrarlanmıştır. İlaveten ikinci fıkrada, “toplantı başkanının,

tutanak yazmanı ile gerek görürse oy toplama memurunu tayin ederek başkanlığı

oluşturacağı” hükme bağlanmıştır. Buna göre toplantı başkanlığı, başkan, tutanak

yazmanı ve seçilmişse oy toplama memurundan oluşmaktadır.

Merkez Bankası açısından ise Banka Başkanı’nın Genel Kurul’a başkanlık

edeceği hükme bağlanmıştır (1211 sayılı Kanun m. 17; Banka Esas Mukavelesi m. 17;

Banka İç Yönergesi m. 7.1). Dolayısıyla Banka Başkanı’nın Genel Kurul’a başkanlık

etmesi bu konudaki bir Genel Kurul kararından değil, emredici366 nitelikteki bir Kanun

hükmünden kaynaklanmaktadır. Merkez Bankası açısından özellik gösteren diğer bir

husus da Banka Başkanı’nın Kanun hükmü gereğince hem Banka yönetim kurulu olan

Banka Meclisi’ne hem de Genel Kurul’a başkanlık etmesidir.

Öte yandan, Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının onuncu ve

onbirinci bentlerinde, Başkan’ın yanı sıra Divan’ın yani toplantı başkanlığının diğer

olduğu, başkanlığın zorunlu bir görev olmayıp, kabul ile her toplantı için ayrı bir sözleşme
oluştuğu; esas sözleşme ile başkan atanmamışsa ya da atanan kişi bu görevi kabul
etmiyorsa başkanın genel kurul tarafından seçileceği, başkan yardımcısı seçme yetkisinin
de genel kurula ait olduğu yönünde bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP):
Ortaklıklar Hukuku I, s. 556.
366
Hükmün emredici olup sözleşme ile değiştirilemeyeceği; Başkan’ın yokluğunda kimin
Genel Kurul’u yöneteceği sorununda Kanun’un suskun olduğu, görevi bir başkan
yardımcısının yüklenmesinin Kanun’a uygun çözüm olacağı yönünde bkz. TEKİNALP:
Banka Hukuku, s. 93.
192
üyelerinin belirlenmesi yöntemi düzenlenmiştir. Buna göre, ilk olarak Genel Kurul’ca,

müzakerelere başlanmadan önce, pay sahiplerinden veya temsilcilerinden ikisinin, oyları

toplamak ve tasnif etmek üzere seçilmesi; ardından da Genel Kurul Başkanı ile bu

kişilerce, pay sahipleri ve Banka mensupları arasından birinin Genel Kurul kâtibi olarak

belirlenmesi öngörülmektedir. Aynı düzenleme Banka İç Yönergesi’nin 7. maddesinin

ikinci fıkrasında da yer almaktadır.

Bu düzenlemeler ışığında belirtilebilir ki; oy toplama memurunun tayini

Başkan’ın ihtiyarında değildir. Esas Mukavele hükmü gereğince iki kişinin oyları

toplamak ve tasnif etmek üzere seçilmeleri zorunludur ve bu seçim yetkisi Başkan’a değil,

Genel Kurul’a aittir. Hemen bu noktada Banka Esas Mukavelesi’nin bu seçimi zorunlu

kılan hükmünün Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 14. maddesinden

ayrıldığı belirtilmelidir. Ancak bu farklı düzenlemenin Genel Kurul iradesini gerektirmesi

nedeniyle, pay sahiplerinin söz sahibi olmalarına olanak tanıdığı, bu açıdan daha tercih

edilebilir ve ayrıca ağırlaştırılmış bir usul olduğu düşünülmektedir. Diğer taraftan, Banka

özelinde kâtip de tek başına Başkan tarafından değil, Başkan ile Genel Kurul’ca oyları

toplamak ve tasnif etmek üzere seçilen iki kişi tarafından belirlenmektedir.

dd) Gündemin Görüşülmesi

Genel kurul toplantı gündemi, TTK m. 413.1’e göre, genel kurulu toplantıya

çağıran tarafından belirlenir.367 Anonim şirket genel kurul toplantılarında “gündeme

bağlılık ilkesi” geçerli olup, bu ilke aynı maddenin ikinci fıkrasında ifadesini bulmuştur.

367
Daha geniş bilgi için bkz. gündemin belirlenmesi hakkındaki açıklamalar (Üçüncü
Bölüm, III, C, 4, a, bb).
193
Buna göre, kanuni istisnalar saklı olmak üzere, gündemde bulunmayan konular genel

kurulda müzakere edilemez ve karara bağlanamaz. Pay sahiplerinin genel kurulda

beklenmeyen durumlarla karşılaşmalarını ve hazırlıksız olmalarını önlemek amacıyla

kabul edilen bu ilke, gündemde olmayan bir konuda alınan kararların geçersizliği

sonucunu doğurur.368

Bununla birlikte, Kanun Koyucu tarafından bu ilkeye bazı istisnalar getirilmiştir.

Örneğin bu kapsamda 413. maddenin son fıkrasında “Yönetim kurulu üyelerinin

görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi yılsonu finansal tablolarının müzakeresi

maddesiyle ilgili sayılır.” hükmüne yer verilmiş ve gündemde azil ve atama konusunda

açık hüküm bulunmasına gerek olmaksızın görüşülüp karara bağlanabilmesine olanak

tanınmıştır. Gündeme bağlılık ilkesinin istisnaları369, Bakanlık Temsilcileri Hakkında

Yönetmelik’in 25. maddesinde de sıralanmaktadır. Diğer taraftan, anılan 25. madde

gereğince, toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğunun kararıyla gündem

maddelerinin görüşülme sıralarının değiştirilmesi mümkündür.

“Gündeme bağlılık ilkesi” Merkez Bankası bakımından da, Banka Esas

Mukavelesi’nin 15. maddesinin son fıkrasındaki “Gündemde gösterilmeyen hususlar

müzakere olunmaz.” hükmüyle ifadesini bulmuştur. Ayrıca Banka İç Yönergesi m. 10,

gündeme ve gündem maddelerinin görüşülmesine tahsis edilmiş olup, bu maddede

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’te olduğu gibi, olağan toplantı gündeminde

yer alması zorunlu olan hususlar ve ilkenin istisnaları sayılmıştır. Örneğin, “Banka

368
Bu yönde bkz. örn. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s.
560-561.
369
Bu konuda bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 561.
194
Meclisi üyeleri ile Denetleme Kurulu’nun ibraları”, “Banka kârının dağıtımı konusunda

karar alınması” gündemde bulunması zorunlu hususlar arasında sayılırken; gündeme

bağlılık ilkesinin istisnası olarak, pay sahiplerinin tamamının hazır bulunması halinde

gündeme oybirliği olarak madde eklenebileceği ya da TTK m. 438 uyarınca herhangi bir

pay sahibinin özel denetim talebinin gündemde olup olmadığına bakılmaksızın karara

bağlanacağı düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeler ışığında, konuya ilişkin Merkez Bankası mevzuatının TTK ve

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik hükümleriyle uyumlu olduğu

görülmektedir.

c) Oy Kullanmaya İlişkin Hususlar

aa) Oy Hakkı

1211 sayılı Kanun m. 14’te, her on paya sahip olan kimsenin bir oya malik olduğu

hükme bağlanmıştır. Aynı hüküm Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin “Oy

hakkı” başlıklı (C) fıkrasında da tekrarlanmaktadır. Böylece “10 pay: 1 oy” esasının

benimsendiği görülmektedir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (C)

fıkrasının ikinci bendinde Denetleme Kurulu üyelerinin seçimi için “1 pay: 1 oy” kuralı

öngörülmüştü. Bununla birlikte, 1211 sayılı Kanun’un 23. maddesinde 6456 sayılı

Kanun’la370, pay sınıflarına göre seçim yöntemi terk edilerek Denetleme Kurulu’nun

Genel Kurul’ca seçilecek dört üyeden oluşacağı yönünde yapılan değişikliğe bağlı olarak,

370
RG, T. 18 Nisan 2013, S. 28622.
195
Esas Mukavele’nin 14. maddesinin söz konusu hükmü yürürlükten kaldırılmıştır.371

Böylelikle “Banka Kanunu’nun 23. maddesi uyarınca yapılacak Denetleme Kurulu

üyelikleri seçiminde, (A), (B), (C) ve (D) sınıfı pay sahipleri tarafından seçilecek üyeler

için ayrı ayrı oylama yapılır ve bu seçimlerde, sınıflara ait her pay, bir oya sahiptir.”

içeriğini haiz bu hükmün yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte, Denetleme Kurulu

üyelerinin seçimindeki “1 pay: 1 oy” uygulaması son bulmuştur.

Halen TTK m. 479.3.a’da düzenlenen “oyda imtiyazın esas sözleşme değişikliği

kararlarında kullanılması yasağı”372 göz önünde bulundurularak “1 pay: 1 oy” kuralı

yalnızca Banka Esas Mukavelesi değişiklerinde uygulanmaktadır. Ancak, Merkez

Bankası uygulamasındaki “10 pay: 1 oy” esasının oyda imtiyaz olarak kabul edilmemesi

durumunda, TTK’nın 479. maddesinin söz konusu hükmündeki yasak somut olay

bakımından uygulanabilirliğini yitirecek ve Esas Mukavele değişikliklerinde de “10 pay:

1 oy” şeklindeki genel kuralın uygulanması gündeme gelecektir.

TTK m. 434.1’de, “payların toplam itibari değerleriyle orantılı olarak

kullanılacağı”; ikinci fıkrasında da, “her pay sahibinin sadece bir paya sahip olsa da en

az bir oy hakkını haiz olduğu, şu kadar ki, birden fazla paya sahip olanlara tanınacak oy

sayısının esas mukaveleyle sınırlandırılabileceği” hükme bağlanmıştır.

371
Bkz. 29 Mayıs 2017 tarihli ve 2017/10431 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı, RG, T. 28
Temmuz 2017, S. 30137.
372
eTTK’nın “Esas mukavelenin değiştirilmesi için yapılan toplantıda, esas mukavelede
aksine hüküm olsa dahi her hisse senedi ancak bir rey hakkı verir.” hükmünü içeren 387.
maddesi gereğince de esas sözleşme değişikliklerinde imtiyazlı oy kullanılamadığına
ilişkin olarak bkz. BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 278. Ayrıca bkz.
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 41.
196
Tekinalp’in şu ifadeleri konuyu açıklar içeriktedir: “TTK bir pay sahibinin oy

hakkını, maliki olduğu payların toplam itibari değerleriyle orantılı olarak kullanacağı

kuralını kabul ederek, eski Türk Ticaret Kanunu’ndan ayrılmıştır. … Bu kuralı bertaraf

eden veya herhangi bir şekilde değiştiren esas sözleşme hükümleri tescil edilemez, edilmiş

olsa bile geçersizdir.

… Eski Türk Ticaret Kanunu’nun temellerinden biri olan, her pay en az bir oy

hakkı verir ilkesi yerine, TTK her pay sahibinin en az bir oy hakkı vardır hükmünü

getirmiştir. Bu hüküm de ilkesel niteliktedir. Böylece TTK ile, ‘oysuz pay olamaz’

kuralından, ‘oysuz pay sahibi olamaz’ kuralına geçilmiştir.

Oysuz pay sahibi olamaz kuralından, oysuz pay olabilir, dolayısıyla bazı pay

sahiplerinin sahip olduğu oy miktarı –kanuna uyulmak suretiyle– sınırlandırılabilir

sonucu çıkar. Nitekim, TTK m. 434 f. 2’nin 2. cümlesinde ‘birden fazla paya sahip

olanlara tanınacak oy sayısı esas mukavele ile sınırlandırılabilir.’ şeklinde bir hüküm

öngörülmüştür.

… Bir pay sahibinin en az bir oya sahip olmasının zorunluluğu hükmü, birçok oya

sahip bulunan bir pay sahibinin oy hakkının bir oya kadar indirilebileceği anlamına

gelmez, bu hüküm sadece oysuz pay sahibi olamayacağı kuralına vurgu yapar.”373

Bahtiyar tarafından da, “… oy hakkı, vazgeçilemez hak niteliğindedir. Bu hakkın

kullanılması zorlaştırılamaz; bir ortak sahip olduğu payın itibari değerine, birden fazla

payı varsa toplam itibari değerine ve kural olarak her pay için en az bir (ve şayet oyda

imtiyazlı ise daha fazla) oy kullanır. Bu nedenle esas sözleşmede, örneğin, oy hakkının

373
TEKİNALP (POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 20-23.
197
kullanılabilmesi için en az 5 paya sahip olma gibi bir şart öngörülemez.” belirlemesinde

bulunulmaktadır.374

Bu belirlemeden yola çıkılarak; 1211 sayılı Kanun’un 14. maddesindeki “10 pay:

1 oy” esasının, TTK ile getirilen “her pay sahibinin en az bir oy hakkı vardır” ilkesi ile

uyumlu olmadığı söylenebilir.

Bununla birlikte, TTK m. 434’te düzenlenen ilke, 1211 sayılı Kanun’un yürürlüğe

girdiği tarihte yürürlükte bulunan, dolayısıyla önceki tarihli genel kanun niteliğindeki

eTTK ile benimsenen “her pay en az bir oy hakkı verir” ilkesi ile Banka açısından aynı

sonucu doğurur mahiyettedir. Kanun Koyucu, eTTK’nın 373. maddesindeki “Her hisse

senedi en az bir rey hakkı verir.” hükmü yürürlükte iken sonraki tarihli özel kanun olan

1211 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle Merkez Bankası’nın ayrıksı durumunu dikkate

alarak “10 pay: 1 oy” esasını getirmiştir.

Kurt, Günal, Tuğçetin de, “Maddenin tarihi gelişimi itibariyle mülga 1715 sayılı

Kanun’dan hafifletilerek alındığı375, bu hükümdeki oy kısıtlamasının ise, oy kullanma

hakkının, bir hisse senedine tesadüfen sahip kişilerden daha çok, Banka’yı, en azından

374
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 304.
375
Mülga 1715 sayılı Kanun’un 58. maddesinin “Her on hisseye sahip olan veya bu
miktar hisseyi temsil eden kimse bir reye maliktir. Hiç bir hissedar elli reyden fazlasına
malik olamaz.” hükmündeki “Hiç bir hissedar elli reyden fazlasına malik olamaz.”
cümlesi 1211 sayılı Kanun’un 14. maddesine alınmamıştır. Bkz. 1715 Sayılı Mülga
Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 93.
198
sermaye yatırma yönünden, daha ciddiye alan kişilere tanınması düşüncesine

dayandığı”376na vurgu yapmaktadır.

TBMM Tutanaklarına da yansıdığı üzere Meclis’teki görüşmeler sırasında 14.

maddenin söz konusu hükmünün, “Bu madde, her 10 hisseye sahibolan veya bu hisseyi

temsil eden bir kimsenin bir oya sahibolması gibi, hakikaten çok demokratik ve aynı

zamanda inhisarı kaldıran bir hükmü ihtiva etmektedir. Ve bu madde ile 1715 sayılı

Kanunun 58 inci maddesindeki oy kısıtlanması böylelikle kaldırılmış(tır). Madde

yerindedir.”377, ifadeleriyle isabetli bulunduğu görülmektedir.

Bu çerçevede, “10 pay: 1 oy” esası, özel kanunla kurulan Merkez Bankası

açısından TTK m. 330 gereğince saklı bulunan istisnalardan biri olarak kabul

edilebilecektir. Kaldı ki, Banka’nın pay sahipliği yapısı gözetildiğinde, (A) sınıfı pay

sahibi Hazine’nin, pay dağılımındaki hâkimiyeti dolayısıyla karar mekanizmasında

belirleyici olduğu ve tek payı bulunan pay sahiplerinin bu anlamda bir etkilerinin

bulunmadığı belirtilebilir.

bb) Oyda İmtiyaz

TTK, oyda imtiyazlı paylar oluşturularak bazı paylara diğerlerinden daha fazla oy

hakkı tanınmasına hukuki zemin sağlamaktadır. Şöyle ki, TTK m. 478.2 “imtiyaz”ı; “kâr

payı, tasfiye payı, rüçhan ve oy hakkı gibi haklarda, paya tanınan üstün bir hak veya

kanunda öngörülmemiş yeni bir pay sahipliği hakkı” olarak tanımlamaktadır. Buna

ilaveten, 479. maddenin ilk fıkrasında oyda imtiyazın, eşit itibarî değerdeki paylara farklı

376
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 40.
377
Bkz. 1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 348.
199
sayıda oy hakkı verilerek tanınabileceği; ikinci fıkrasında da bir paya en çok onbeş oy

hakkı tanınabileceği belirlenmektedir.

Bu hükümler ışığında, oyda imtiyazın, eşit itibarî değerdeki paylara birden fazla

oy hakkı tanınması anlamına geldiği sonucuna varılmaktadır. Oysa ki Merkez Bankası

Genel Kurul toplantılarında ancak on paya sahip olan pay sahiplerinin bir oya sahip

oldukları yönündeki “10 pay: 1 oy” esası, üstün bir hakka işaret etmek378 bir yana, tersine

bir durum yaratarak ondan az payı bulunan pay sahiplerinin oydan yoksun olmaları

sonucunu doğurmaktadır. Bu esasın TTK’daki “imtiyaz” tanımıyla örtüşmemesine

karşın, TTK sisteminin arkasındaki felsefe, koruduğu değer ve yöneldiği amaçla379

uyumlu olmayan ayrıksı bir durum yarattığı, bununla birlikte oyda imtiyazın söz konusu

olmadığı söylenebilir. Nitekim öğretide de 1211 sayılı Kanun’un 14. maddesi

çerçevesinde, pay sahiplerinin oy haklarının eşit olduğu, hiçbir sınıfın imtiyazlı olmadığı

ifade edilmektedir.380

cc) Oy Kullanma Usulü

Genel kurulda oy kullanma yöntemi konusunda Bakanlık Temsilcileri Hakkında

Yönetmelik’in 20. maddesi düzenleme getirmektedir. Bu maddenin ilk fıkrasına göre,

genel kurulda oylama kural olarak açık ve el kaldırmak suretiyle yapılır. Ancak, şirketin

378
İmtiyazın özünü oluşturan bu özellik ve doğası gereği üstünlük tanınarak tesis edilmesi
gerektiği hakkında bkz. OKUCU TAFTALI, İpek: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
Uyarınca Anonim Şirketlerde İmtiyaz, İstanbul, Kasım 2018, s. 13.
379
Bu doğrultuda bkz. TTK’nın 434. maddesinin gerekçesi; TEKİNALP
(POROY/ÇAMOĞLU): Ortaklıklar Hukuku II, s. 20-21.
380
TEKİNALP: Banka Hukuku, s. 93.
200
özel mevzuatında, esas sözleşmesinde, iç yönergesinde yer alan hükümler ve genel

kurulda alınacak kararlar saklıdır.

Merkez Bankası yönünden oylama yöntemine dair ne 1211 sayılı Kanun’da ne de

Banka Esas Mukavelesi’nde hüküm bulunmaktadır. Banka İç Yönergesi’nin 12. maddesi

ise konuya ilişkin düzenleme getirmekte olup, buna göre oylamanın el kaldırmak, ayağa

kalkmak ya da ayrı ayrı kabul veya ret denilmek suretiyle gerçekleştirilmesi, ancak,

Banka Meclisi üyeleri ile Denetleme Kurulu üyelerinin seçiminde yazılı (gizli) oylama

yönteminin kullanılması öngörülmektedir.

d) Karar Aşaması

aa) Karar Yeter Sayısı

TTK m. 418’in ikinci fıkrası karar yeter sayısını düzenlemektedir. Buna göre,

kararlar toplantıda hazır bulunan oyların çoğunluğu ile verilir; yani “karar yeter sayısı”

toplantıya “katılanların oylarının çoğunluğu”dur. Bu hüküm gündemde özel nisap

gerektiren maddelerin bulunmaması halinde uygulanır.

TTK, gündemdeki konunun önemine bağlı olarak ağırlaştırılmış nisaplar da

öngörmüştür; bu kararların çoğu önemi gereğince esas sözleşmede yer alan hususlara

ilişkin olup aynı zamanda esas sözleşme değişikliği de içermektedir.381 421. maddede de

esas sözleşme değişikliklerinde uygulanacak toplantı ve karar yeter sayıları

381
Geniş bilgi için bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s.
575.
201
düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 22’de

toplantı ve karar yetersayılarına ilişkin kurallar topluca yinelenmektedir.

Merkez Bankası açısından ise, Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B)

fıkrasında genel kurul toplantıları için genel toplantı yeter sayısı “Banka sermayesinin en

az %51”i olarak öngörülmüştür. Aynı fıkranın sekizinci bendiyle de karar yeter sayısı

belirlenmiş ve “Genel Kurul kararları, mevcut oyların çoğunluğu ile verilir.” hükmü

getirilmiştir. Bu çerçevede, ağırlaştırılmış nisap aranmadığı hallerde karar yeter sayısı

bakımından Merkez Bankası’na ilişkin kuralların TTK ile uyumlu olduğu görülmektedir.

bb) Esas Sözleşme Değişikliğinde Yeter Sayı

1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinin son fıkrasında, “Gerek Esas Mukavele’de

değişiklik yapılması ve gerek tasfiye hakkında karar alınabilmesi için, Genel Kurul’da

üçte iki çoğunluk şarttır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükmün, yeter sayı ile ilgili olarak

1211 sayılı Kanun’da bulunan tek düzenleme olduğu belirtilmelidir.

Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasında ise, “bu Esas

Mukavele’de aksine hüküm bulunan haller hariç olmak üzere, Genel Kurul’un, Banka

sermayesinin en az %51’ini temsil eden pay sahiplerinin katılımı ile toplanacağı” ve yine

aynı fıkrada, “Genel Kurul kararlarının mevcut oyların çoğunluğu ile verileceği”

düzenlenmiştir.

Ayrıca, Esas Mukavele’nin 16. maddesinin son fıkrasında, 1211 sayılı Kanun’un

16. maddesinin son fıkra hükmü yinelenmiş ve bu suretle m. 14/B’deki genel kurala Esas

Mukavele değişiklikleri bakımından istisna getirilerek ağırlaştırılmış yetersayı gerekli

kılınmıştır.

202
1211 sayılı Kanun ve Esas Mukavele’nin 16. maddelerinde geçen “karar

alınabilmesi için” ibaresinin yalnızca karar yeter sayısını işaret etmek için

kullanılmadığı, en az o oranda toplantı yeter sayısının da şart koşulduğu

değerlendirilmektedir.382 Bu hukuki çerçeveye göre Merkez Bankası özelinde Esas

Mukavele değişiklikleri için, toplantı yeter sayısının Banka sermayesinin en az üçte

ikisini temsil eden pay sahiplerinin katılımıyla sağlanmış olacağı; kararın da 1211 sayılı

Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 16. maddelerinin son fıkraları uyarınca mevcut

oyların üçte iki çoğunluğuyla (karar yeter sayısı) alınması gerekeceği sonucuna

varılmaktadır383.

Anonim şirket esas sözleşme değişikliklerinde toplantı ve karar yeter sayıları,

TTK’nın 421. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında esas sözleşme

değişiklikleri için, “Kanun’da veya esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde,

esas sözleşmeyi değiştiren kararların, şirket sermayesinin en az yarısının temsil edildiği

genel kurulda, toplantıda mevcut bulunan oyların çoğunluğu ile alınacağı” yönündeki

genel kural ihdas edilmiştir. 421. maddenin takip eden fıkralarında da özellik gösteren

durumlar için farklı (ağırlaştırılmış) yeter sayılar düzenlenmiştir.

Madde gerekçesinde, “Madde, sadece esas sözleşme değişikliklerine uygulanacak

toplantı ve karar nisaplarını göstermektedir. Nisaplar ‘kararlar’ bağlamında ifade

382
Bu görüşü TTK m.421’in lafzı ve gerekçesi de güçlendirmektedir.
383
Erikçi’ye göre, “söz konusu üçte iki çoğunluğun toplantı yeter sayısı mı, yoksa karar
yeter sayısı mı olduğu tartışmalıdır”, ERİKÇİ, s. 31. Buradaki üçte iki çoğunluğun karar
yeter sayısı olarak anlaşılması gerektiği hakkında bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s.
49.
203
edilmiştir. Ancak hükümlerden de anlaşılacağı üzere, öngörülen kararların

alınabilmeleri en az o oranda toplantı nisabının varlığı ile mümkündür.” açıklamasına

yer verilmiştir. Ayrıca, “Bu nisap, esas sözleşme ile daha ağırlaştırılabilir, ancak

hafifletilemez.” ifadeleri yer almaktadır.

TTK m. 421.1’de geçen “esas sözleşmede aksine hüküm bulunmadığı takdirde”

ifadesinin, öngörülen nisaplarda hafifletme yapılmamak koşuluyla, şirketlerce esas

sözleşme değişikliği için farklı yeter sayılar belirlenebilmesine hukuki zemin oluşturduğu

düşünülmektedir. Bu bağlamda, 1211 sayılı Kanun’un 16. maddesinin son fıkrasındaki

özel hüküm384 olmasaydı dahi, Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan hükümlerin tek

başlarına bu Mukavele’deki değişiklikler bakımından TTK’nın öngördüğü nisaplardan

ayrılabilmek için yeterli ve geçerli hukuki dayanak oluşturduğu söylenebilir.

Son olarak, sermayenin artırılmasına yönelik Esas Mukavele değişiklikleri için

1211 sayılı Kanun’da getirilen özel bir düzenleme bulunmadığı, dolayısıyla genel kuralın

uygulama alanı bulacağı belirtilmelidir. Buna göre toplantı yeter sayısı Banka

sermayesinin en az üçte ikisini temsil eden pay sahiplerinin katılımıyla sağlanmış olacak;

kararın da 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 16. maddelerinin son

fıkraları uyarınca mevcut oyların üçte iki çoğunluğuyla alınması aranacaktır.

384
Özel statülü şirketlerde esas sözleşmenin kanunlarında belirtilen şekilde
değiştirilebileceği konusunda bkz. MANAVGAT (KIRCA/ŞEHİRALİ ÇELİK): Cilt
1, s. 299.
204
cc) Görüşmeler ve Karar Alınması

Genel Kurul gündeminde bulunan maddeler sırasıyla görüşülür. Görüşmelerin

Esas Mukavele ve Kanun hükümlerine uygun olarak gerçekleştirilmesini sağlama görevi

Başkan’a aittir. Bu çerçevede önergelerin işleme konulması, pay sahiplerine söz

verilmesi, sorulan sorulara cevap verilmesi tamamen Başkan’ın yetkisindedir. Toplantı

açıldıktan sonra Bakanlık temsilcisi toplantının akışına doğrudan müdahale edemez,

kendisine sorulması ya da gerek duyması halinde görüşlerini Başkan’a bildirir; Kanun

veya Esas Mukavele’ye aykırılık görürse tespitlerini tutanağa ve raporuna yazar.385

Görüşmeler ve oylamaların sonuçları kâtip tarafından kaydedilir ve alınan kararlar

Başkan tarafından Genel Kurul’a açıklanır.

d) Tutanak Düzenlenmesi

TTK m. 422, genel kurul toplantısının bir tutanağa bağlanmasını öngörmektedir.

Bu maddede, “tutanağın, pay sahiplerini veya temsilcilerini, bunların sahip oldukları

payları, gruplarını, sayılarını, itibarî değerlerini, genel kurulda sorulan soruları, verilen

cevapları, alınan kararları, her karar için kullanılan olumlu ve olumsuz oyların sayılarını

içereceği” hükme bağlanmıştır. Yine 422. maddede, “tutanağın, toplantı başkanlığı ve

Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanacağı; aksi hâlde geçersiz olacağı”

düzenlenmiştir.

Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik’in 26. maddesinde de tutanağın

düzenlenmesine dair hükümler getirilmiş ve tutanakta bulunması gereken bilgiler

385
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 574.
205
gösterilmiştir. Ayrıca, Yönetmelik ekinde tutanak örneğine de yer verilmiştir. Toplantı

tutanağının toplantı yerinde ve toplantı sırasında iki nüsha olarak düzenlenmesi

öngörülmektedir. 26. maddede hükme bağlandığı üzere, toplantıda alınan kararlara

muhalif kalanların isimleri ve muhalefet şerhleri tutanağa yazılır; yazılı olarak verilen

muhalefet şerhleri ise tutanağa eklenip, muhalefet şerhi veren pay sahibinin adı ve soyadı

yazılarak muhalefet şerhinin ekli olduğu tutanakta belirtilir. Muhalefet şerhleri, muhalif

pay sahibi, Başkan ve Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanır. Diğer yandan, m. 34.1’de,

temsilcinin tutanağın hazırlanmasına nezaret edeceği ve tutanağın, Kanun ve bu

Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesini sağlayacağı kurala bağlanmıştır.

Merkez Bankası açısından; toplantı tutanağına ilişkin olarak, Banka Esas

Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının altıncı bendinde “Banka Meclisi, aynı

zamanda verilen kararlar ve yapılan seçimlerle pay sahiplerinin vaki beyanlarının

geçirileceği bir tutanak düzenlenmesini sağlar.” hükmüne yer verilmiştir.386 Banka İç

386
Konunun bütünlüğü bakımından, Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B)
fıkrasının son bendinin, TTK m.422 ile uyum sağlamak üzere yürürlükten kaldırıldığına
değinmekte yarar olabilir. Şöyle ki, TTK m.422.1’de, Genel Kurul tutanağının toplantı
başkanlığı ve Bakanlık temsilcisi tarafından imzalanacağı, aksi halde geçersiz olacağı
emredici olarak düzenlenmiştir.

Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının mülga son bendinde ise,
“Genel Kurul tutanaklarının, Genel Kurul Başkanı ve oyları toplamaya memur edilen
pay sahipleri tarafından imzalanması Başkanın teklifi üzerine Genel Kurulca uygun
görülüp karara bağlandığı takdirde, Genel Kurul tutanakları Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
Komiseri ile birlikte bunlar tarafından imzalanır.” hükmüne yer verilmişti. Bu hüküm,
Genel Kurul toplantısında, gündem maddeleri arasında yer verilmek suretiyle, tutanağın
206
Yönergesi’nin 13. maddesinde de toplantı tutanağının TTK ile öngörülen düzene uygun

biçimde düzenlenmesine dair uygulamaya ilişkin ayrıntılı hükümler getirilmiştir.

e) Alınan Kararların Etkisi

Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddesinin (B) fıkrasının dokuzuncu bendinde,

TTK m. 423.1’e uygun olarak “Genel Kurul toplantılarında verilen kararlar, toplantıda

hazır bulunmayan veya bulunup da karşı oy veren pay sahipleri hakkında da geçerlidir.”

hükmü yer almaktadır.

9. Toplantıdan Sonra Yapılması Gerekenler

TTK m. 422.2’de, “yönetim kurulunun, tutanağın noterce onaylanmış bir suretini

derhal Ticaret Sicili Müdürlüğü’ne vermek ve bu tutanakta yer alan tescil ve ilana tâbi

hususları tescil ve ilan ettirmekle yükümlü olduğu, tutanağın ayrıca hemen şirketin

internet sitesine konulacağı” hükme bağlanmıştır.

Bununla birlikte, Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik m. 29.2 c.2,

“İnternet sitesi açmakla yükümlü olan şirketler, genel kurul tutanağını hemen internet

sitesinde de ilan eder.” şeklindeki hükmüyle, toplantı tutanağının internet sitesine

imzalanması için ilgililerin yetkilendirilmesi konusunun da oylanarak karara


bağlanmasını gerektirir nitelikteydi.

Ancak, toplantı tutanaklarının imzalanması konusunda toplantı başkanlığı ve Bakanlık


temsilcisi 422. maddenin emredici hükmüyle zaten yetkili kılınmış olup, buna dair bir
Genel Kurul kararı gerekmemektedir. İşte bu hüküm ile Banka Esas Mukavelesi’nin 14.
maddesi hükmü arasındaki uyumsuzluğu gidermek üzere, Banka Esas Mukavelesi’nde
değişiklik yapılmıştır. (Bkz. 29 Mayıs 2017 tarihli ve 2017/10431 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı, RG, T. 28 Temmuz 2017, S. 30137).
207
konulması yükümlülüğünün muhataplarını somutlaştırarak “internet sitesi açmakla

yükümlü olan şirketler” ile sınırlamıştır.

TTK m. 1524.1 uyarınca, yalnızca bağımsız denetime tâbi olan şirketler internet

sitesi kurmakla yükümlü kılınmıştır. Merkez Bankası, Bağımsız Denetime Tâbi Olacak

Şirketlerin Belirlenmesine Dair ne mülga 19 Aralık 2012 tarihli ve 2012/4213 sayılı ne

de 26 Mart 2018 tarihli ve 2018/11597 sayılı Bakanlar Kurulu Kararları387 uyarınca

bağımsız denetime tâbi olduğundan, internet sitesi kurma yükümlülüğü

bulunmamaktadır. Bu nedenle, Genel Kurul tutanağının Banka’nın internet sitesinde

yayımlanması konusunda hukuki bir zorunluluk söz konusu değildir. Ancak şeffaflığın

sağlanmasını teminen toplantı tutanağının, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde

yayımlanması sonrasında, Genel Kurul ile ilgili hususlarda Banka internet sitesinde bilgi

verilmesinde fayda bulunduğu açıktır.

IV. BANKA MECLİSİ

Merkez Bankası’nın yönetim kurulu, 1211 sayılı Kanun’un “Banka Meclisi”

olarak isimlendirdiği organdır. Banka Meclisi’nin kuruluşu, üyelerinin görev süresi,

görev ve yetkileri, toplantıları ve kararları 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas

Mukavelesi’nin 19 ila 22. maddelerinde düzenlenmiştir.

387
RG, T. 23 Ocak 2013, S. 28537; T. 26 Mayıs 2018, S. 30432.
208
A. Banka Meclisi’nin Oluşumu

1. Banka Meclisi Üyelerinin Sayısı

TTK m. 359.1 gereğince anonim şirket yönetim kurulu, bir veya daha fazla kişiden

oluşur. Öğretide, birden daha düşük bir sayı öngörülemeyeceğinden bu hükümdeki “bir”

sayısının, asgari üye sayısını belirlemeye matuf olmayıp, esasen tek kişiden oluşan

yönetim kuruluna olanak tanındığını göstermeye yönelik olduğu belirtilmektedir.388

Kanun’da üye sayısı yönünden bir üst sınır getirilmemiş olup bu sayı esas sözleşme ile

serbestçe belirlenebilir.

1211 sayılı Kanun’un “Kuruluş” başlıklı 19/I maddesi ise Merkez Bankası Banka

Meclisi’nin yedi üyeden oluşmasını öngörmüştür. Bu yedi üyeden biri olan Banka

Başkanı, aynı maddenin beşinci fıkrası uyarınca Banka Meclisi’nin de başkanıdır. Bu

çerçevede, üye sayısı açısından Merkez Bankası Banka Meclisi’nin oluşumunun TTK ile

uyumlu olduğu görülmektedir.

2. Seçime/Atamaya Yetkili Organ

a) Temel Kural: Genel Kurul Tarafından Seçilme

TTK m. 408.2.b uyarınca, istisnalar saklı olmak üzere389, yönetim kurulu

üyelerinin seçimi genel kurulun münhasır, devredilemez görev ve yetkilerindendir. Başka

bir anlatımla, temel kural üyelerin genel kurul tarafından seçilmesidir.

388
Bu yönde bkz. örn. KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 397.
389
Yönetim kurulu üyelerinin genel kurulca seçilmesinin istisnaları hakkında geniş bilgi
için bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 391-393;
209
TTK m. 366.1’de de “yönetim kurulunun her yıl üyeleri arasından bir başkan ve

bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçeceği”

düzenlenmektedir. Buna göre hem başkanın hem de başkan vekillerinin yönetim kurulu

üyesi olmaları zorunludur.

TTK’nın bu hükümlerinden hareketle Merkez Bankası’ndaki durum

incelendiğinde; Banka Meclisi üyelerinin altısının, 1211 sayılı Kanun’un 19. maddesi

doğrultusunda doğrudan Genel Kurul tarafından seçildiği görülmektedir. Daha önce de

değinildiği üzere, sermayenin en az %51’ini Hazine’ye tahsis eden kanuni çerçeve, altı

yönetim kurulu üyesinin Genel Kurul’da ve ancak Hazine’nin iradesiyle seçilmesi dışında

bir sonucun doğmasına kapalıdır.

Bu nedenle, Kanun Koyucunun anonim şirket hukuki niteliğini şeklen koruyarak

Başkan dışındaki Banka Meclisi üyelerinin anonim şirketler hukukuna göre seçilmesini

benimsediği; ancak bu üyelerin mutlak biçimde Hazine tarafından belirlenmesini de

amaçladığı söylenebilir.

Banka Meclisi üyeleri içinde Başkan’ın durumu ise; diğer başka hususlar yanında

seçimiyle de farklılık göstermektedir. Banka Başkanı, Banka Meclisi’nin (yönetim

kurulunun) Kanun’la belirlenmiş üyesi (ve başkanı) olmasına rağmen ticaret hukuku

kurallarına göre Genel Kurul tarafından seçilmemektedir. Banka Başkanı’nın Banka

Meclisi’nin Genel Kurulca seçilen diğer altı üyenin yanında yedinci (doğal) üye oluşunu

1211 sayılı Kanun m. 19/I belirlemektedir.

KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 416-425; AKDAĞ GÜNEY,


Necla: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirket Yönetim Kurulu, İstanbul,
Vedat Kitapçılık, 2012, s. 8-10.
210
Diğer yandan, Merkez Bankası Başkanı’nın Banka Meclisi Başkanı sıfatı TTK m.

366.1’de öngörüldüğü şekilde Banka Meclisince bu yönde alınan bir karara değil, bizzat

1211 sayılı Kanun’a (m. 19/V) dayanmaktadır. Bu bağlamda ayrıca değinmek gerekir ki,

“Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usûllerine

Dair 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nin390 2. maddesi; “Bu Cumhurbaşkanlığı

Kararnamesine ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kadro, pozisyon ve görevlere

Cumhurbaşkanı kararıyla atama yapılır.” hükmünü içermektedir. Söz konusu (I) sayılı

cetvelde ise, Merkez Bankası Başkanlığı da sayılmaktadır.391

Özetle; Merkez Bankası’nın yönetim kurulu olan Banka Meclisi’nin oluşumu

bakımından, ticaret hukuku kurallarına göre Genel Kurul’ca seçilen altı üye ile bütünüyle

ticaret hukuku kurallarının dışında idare hukuku kurallarına göre seçilip Kanun’la

yönetim kurulu başkanı sıfatı verilen üyeden (Başkan) söz edilmelidir. Bu nedenle, Banka

Meclisi üyelerine ilişkin olarak ticaret hukuku nitelikli bir değerlendirme yapılırken –aksi

belirtilmedikçe– Başkan istisna tutulmaktadır. Başkan’ın Banka Meclisi içindeki

konumunu idare hukuku açısından anlamak ve açıklamak daha doğru görünmektedir.

390
RG, T. 10 Temmuz 2018, S. 30474.
391
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uyum sağlanırken 2 Temmuz 2018 tarihli ve
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle 1211 sayılı Kanun’un Başkan’ın atanmasını
düzenleyen hükmü (m.25/I) yürürlükten kaldırılmış; konu Anayasa’nın 104. maddesi
uyarınca 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmiştir. Ancak henüz, 1211
sayılı Kanun’un yinelenmesinden ibaret olan Banka Esas Mukavelesi’nin ilgili 25.
maddesi hükmünün Kanun’a koşut biçimde yürürlükten kaldırılmasına ilişkin süreçler
işletilmemiştir. Buna karşın, anılan hükmün Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne aykırı
olduğu ve uygulanma gücünün bulunmadığı açıktır.
211
b) Kamu Tüzel Kişilerinin Üye Seçmesi

Yönetim kurulu üyelerinin seçiminde temel yetkili organ konumundaki genel

kurulu devre dışı bırakan bir uygulama TTK m. 334 ile düzenlenmiştir. Bu maddeyle,

belirli şartların varlığı halinde pay sahibi olan veya olmayan kamu tüzel kişilerine

yönetim kuruluna temsilci gönderme hak ve yetkisi tanınmaktadır.392 Bu uygulamanın

işletilebilmesinin ilk şartı, ilgili anonim şirketin işletme konusunun “kamu hizmeti”

olmasıdır. İkinci ancak ilki kadar belirleyici ve bağlayıcı olan diğer şart da şirketin esas

sözleşmesinde kamu tüzel kişisine bu hak ve yetkiyi bahşeden bir hükmün yer almasıdır.

Banka Esas Mukavelesi’nde TTK m. 334’te aranan nitelikte bir hüküm yer

almamaktadır. Dolayısıyla bu yönüyle Banka Esas Mukavelesi pay sahibi olup

olmadığına bakılmaksızın kamu tüzel kişilerince Merkez Bankası Banka Meclisi’ne

temsilci atanması için gerekli hukuki temeli sağlamaktan uzaktır.

Bu vesileyle, Banka’nın pay sahibi olan Hazine tarafından doğrudan atanmayıp

genel kurul süreciyle Hazine’nin oluşturduğu çoğunlukla seçilen Banka Meclisi

üyelerinin, Banka Meclisi’nde TTK m. 334 anlamında Hazine temsilcisi statüsünde

bulunmadıklarına da dikkat çekilmelidir.

392
Bu uygulamada yönetim kurulu üyesinin seçimi değil, atanmasının söz konusu olduğu
yönünde bkz. AKDAĞ GÜNEY, s. 9.
212
3. Banka Meclisi Üyelerinin Nitelikleri

a) Ehliyet Koşulu

TTK m. 359.3 gereğince bir kişinin yönetim kurulu üyesi seçilebilmesi için tam

ehliyetli (reşit ve mümeyyiz) olması zorunlu ve yeterlidir. Aynı koşul tüzel kişi yönetim

kurulu üyeliğinde tüzel kişi adına tescil edilecek gerçek kişi açısından da geçerlidir. Bu

koşulun Merkez Bankası Banka Meclisi üyeleri yönünden de aranacağını belirtmeye

gerek dahi yoktur.

b) Gerekli Diğer Nitelikler

aa) TTK Açısından

TTK m. 359.3’te yer alan “Yönetim kurulu üyelerinin en az dörtte birinin yüksek

öğrenim görmüş olması zorunludur.” cümlesi, “26 Haziran 2012 tarihli ve 6335 sayılı

Kanun”393 m. 43.11 gereğince yürürlükten kaldırılmıştır. Buna göre artık yönetim kurulu

üyeleri açısından yüksek tahsil gibi kanuni bir koşul aranmamaktadır.

Bununla birlikte, yönetim kurulu üyeliği için kanunda öngörülenler asgari

koşullar olup esas sözleşme ile ek koşul getirilmesi mümkündür.394 Nitekim TTK m.

340’ın gerekçesindeki “… madde, bu Kanun’un herhangi bir hükmünden açıkça

anlaşılmasa bile, esas sözleşme ile, Yönetim kurulu üyeleri başta olmak üzere yöneticiler,

393
RG, T. 30 Haziran 2012, S. 28339.
394
Emredici hükümler ilkesini düzenleyen TTK m. 340’ın da buna engel olmadığı
yönünde bkz. BİLGİLİ, Fatih/DEMİRKAPI, Ertan: Şirketler Hukuku, Bursa, 2013, s.
367; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 413.
213
denetçiler, işlem denetçileri ve benzeri kişiler için yaş, ek mesleki nitelikler ve kişisel

şartlar konulmasına … engel değildir. Çünkü, her anonim şirket, yöneticilerinde

Kanunda öngörülenlere ek olarak nitelikler aramak, yaş sınırları koymak … hakkına

sahiptir.” yönündeki açıklama da bunu doğrulamaktadır.

bb) Merkez Bankası’ndaki Durum

aaa) Genel Olarak

1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 19. maddelerine göre; Banka

Meclisi üyelerinin yüksek öğrenim görmüş, bankacılık veya iktisat ve maliye alanlarında

bilgi ve tecrübe sahibi olmaları aranmaktadır. Yine aynı Kanun’un ve Esas Mukavele’nin

25. maddeleri uyarınca Başkan’ın da aynı nitelikleri taşıması şarttır. Dolayısıyla,

TTK’daki düzende yönetim kurulu üyeliği için esas sözleşme ile ek koşullar getirilmesine

olanak tanınmışken, Merkez Bankası’nın özgün ve özellikli görev ve yetkilerinin

gerektirdiği organ yapısında bunun bizzat 1211 sayılı Kanun’la yapıldığı görülmektedir.

bbb) Başka Görev ve İş Yasağı

Anayasa’nın kullandığı terminolojiyle kamu hizmeti görevlilerinin, üstlendikleri

kamu görevi dışında bir iş yapmaları kural olarak yasaktır. Merkez Bankası’nın yürüttüğü

faaliyetlerin özgünlüğü, özelliği ve hassasiyeti ise; Merkez Bankası’nın yöneticileri için

“başka işte çalışma yasağı”nı, “görevin başka bir görevle bağdaşmaması kuralı”nı kesin

ve istisnasız biçimde düzenlemeyi gerektirmiştir.

214
1211 sayılı Kanun m. 19/II’de, “Üyelerin görevleri, özel bir kanuna veya

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne395 dayanmadıkça, Banka dışında teşrii, resmi veya

özel herhangi bir görev ile birleşemez. Bundan başka bu üyeler, ticaretle

uğraşamayacakları gibi, bankalar ve şirketlerde de hissedar olamazlar. Hayır dernekleri

ve amaçları hayır, sosyal ve eğitim işlerine matuf vakıflardaki görevler ve kâr amacı

gütmeyen kooperatif ortaklığı bu hüküm dışındadır.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu maddenin gerekçesinde de, “Maddenin 2 nci fıkrasında Banka Meclisi’ne üye

olacaklarda aranan nitelikler gösterilmiştir. Bu meyanda, Banka Meclisi’nde üye

olacakların başka bir işle ve bilhassa ticaretle iştigal edememeleri, bankalar ve

şirketlerde hissedar olamamaları bu görevin önemli icaplarındandır.” açıklaması

yapılmıştır.

Söz konusu hükümde yer alan “özel bir kanuna dayanmadıkça” ifadesinin ancak

“bir kanunda mevcut görevin Banka Meclisi üyeliği ile bağdaşacağının açıkça

belirtilmesi” ya da örneğin özel kanunla oluşturulan bir kurulda “Banka Banka Meclisi

üyelerinin doğrudan zikredilerek görevlendirilmesi” olarak anlaşılması gerekmektedir.

Diğer bir deyişle söz konusu istisna, anlamı ve özü itibarıyla geniş yorumlanmaya

elverişli bulunmamaktadır.

395
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle bu fıkrada yer alan “özel bir kanuna
dayanmadıkça” ibaresi “özel bir kanuna veya Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne”
şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473 (3. Mükerrer). Ancak
1211 m. 19/II’ye Banka Esas Mukavelesi’nde denk gelen m. 19/II henüz aynı yönde
değiştirilmemiştir.
215
Banka Meclisi üyelerinin üniversitelerde ücretsiz ders verebilmeleri konusunda,

bu faaliyetin de Banka Meclisi üyeliğinin “tam zamanlı” oluşu hususuna halel

getirmemesinin gerektiği mutlaktır. Ayrıca; dekanlık, rektörlük gibi idari görevlerin her

halükârda Banka Meclisi üyeliği ile bağdaşmayacağı kesin olarak belirtilmelidir.

Bu denli kesin ve çerçevesi belirli bir “başka görev üstlenme yasağının”

nedenleri, Merkez Bankası’nın özgün ve özellikli görevleri ile Banka Meclisi’nin bu

özellikli yapı içinde üstlendiği kritik ve belirleyici konum ile açıklanabilir. Öyle ki;

— Banka Meclisi üyeleri her türlü çıkar çatışmasının (conflict of interest) dışında

tutulabilmelidir.

— Banka Meclisi üyeleri mesailerinin tamamını sadece Merkez Bankası’ndaki

görevlerine yoğunlaştırabilmelidir.

— Merkez bankası bağımsızlığı396, organlarının emir, talimat almaması yanında

Merkez Bankası yöneticilerinin her birinin de doğrudan ya da dolaylı etki altında

bulunmamasını da içermektedir. Bu çerçevede “bireysel bağımsızlık” ölçütünün gereği

de başka işte çalışmamadır.

— Merkez bankası bağımsızlığı kavramının sonucu ve tamamlayıcısı olan “hesap

verilebilirlik” ve yine bu kavramlarla doğrudan ilişkili bulunan “tarafsızlık” kavramları

da Banka Meclisi üyelerinin başka bir görevde çalışmaması gerektiği sonucuna

ulaştırmaktadır.

396
Merkez bankası bağımsızlığı kavramı hakkında geniş bilgi için bkz. LASTRA:
Financial and Monetary Law, s. 269-271. Ayrıca bireysel bağımsızlık ile ilgili olarak bkz.
Üçüncü Bölüm, IV, A, 4.
216
— Merkez bankalarının birer itibar müessesesi olarak nitelendirilmeleri ve

merkez bankalarının maruz kaldığı risklerden birinin de “itibar riski” olarak anılması da;

“Banka Meclisi üyelerinin başka işte çalışması yasağı”nın gerekçeleri arasındadır. Bu

çerçevede, kamuoyunda Banka Meclisi üyelerinin tarafsızlığına ve bağımsızlığına dair en

küçük bir tereddüt doğması bile bir “itibar riski”dir.

— Banka Meclisi’nin üstlendiği hayati nitelikteki işlevlerin gerektirdiği gizlilik

hassasiyeti de ikinci görev yasağının sebeplerindendir.

Ancak vurgulamak gerekir ki, m. 19/II’de öngörülen yasakların ihlali, Banka

Meclisi üyeliğine seçilmek için (seçilme anında) engel değildir. Bu durum, seçilme engeli

değil, göreve başlama engelidir. Örneğin, kamu görevlisi iken Genel Kurul’ca Banka

Meclisi üyesi olmasına karar verilen kişi, seçilmiştir, ancak göreve başlayabilmesi için

kamu görevinden ayrılmak durumundadır.

c) Seçilme Engellerinin Bulunmaması

TTK m. 359.4’e göre, üyeliği sona erdiren sebepler seçilmeye de engeldir. TTK

m. 363.2’de ise, “yönetim kurulu üyelerinden birinin iflasına karar verilir veya ehliyeti

kısıtlanır ya da bir üye üyelik için gerekli kanuni şartları397 yahut esas sözleşmede

öngörülen nitelikleri kaybederse, bu kişinin üyeliğinin, herhangi bir işleme gerek

olmaksızın kendiliğinden sona ereceği” hükme bağlanmıştır. Değinilen hükümlerin

397
Hükümde geçen “kanun” ibaresinin TTK yanı sıra özel kanunlar başta olmak üzere
diğer kanunları da kapsadığına dair bkz. KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT):
Cilt 1, s. 411.
217
Merkez Bankası Banka Meclisi üyeleri bakımından da uygulama alanı bulacağına şüphe

yoktur.

d) Tüzel Kişilerin Banka Meclisi Üyeliği

TTK m. 359.2 ile eTTK m. 312/II’deki bu durumu yasaklayan hükümden farklı

ve “reform nitelikli bir yenilik”398 olarak tüzel kişilerin de yönetim kurulu üyesi olmasına

olanak tanınmıştır.399

Konuyu Merkez Bankası üzerinde somutlaştırmak gerekirse, bu hükmün Merkez

Bankası’na uygulanıp uygulanamayacağını, daha somut bir anlatımla m. 359.2 delaletiyle

bir tüzel kişinin Banka Meclisi üyesi seçilmesinin mümkün olup olmadığını irdelemek

gerekir.

1211 sayılı Kanun doğrudan doğruya açıkça bir tüzel kişinin Banka Meclisi

üyeliğini yasaklamamıştır. Ama hukuk düzenimizde yeni TTK’ya kadar böyle bir durum

ihtimal dâhilinde olmadığı için, bu yönde bir yasağa ihtiyaç duyulmaması da çok

doğaldır.

1211 sayılı Kanun’da Banka Meclisi üyelerinin görevlerinin Banka dışında

herhangi bir görevle bağdaşmayacağının, ticaretle uğraşamayacaklarının

düzenlenmesinden hareketle, 1211 sayılı Kanun’un mantığının tüzel kişi üyeye kapalı

398
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 399.
399
Hükmün özel kanunlara tâbi anonim şirketlere de uygulanacağı, Kanun Koyucunun
söz konusu imkânı bütün anonim şirketlere sağlamak istediği, bu yüzden genel nitelikte
olan sonraki tarihli TTK’nın daha eski tarihli özel kanunları değiştirdiği yönünde bkz.
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 402.
218
olduğu savunulabilir. Banka Meclisi üyeleri için yüksek öğrenim görme gibi ancak gerçek

kişilere atfedilebilecek koşulların aranması da bu yargıyı destekler mahiyettedir.

Daha da önemlisi, Merkez Bankası bağımsızlığı (bireysel bağımsızlık) kavramı

Banka Meclisi üyelerinin herhangi bir etki altında kalmamasını, bireysel ve özgür

tercihleri doğrultusunda karar vermelerini de içerdiğine, gerektirdiğine göre, bir tüzel

kişinin yararı doğrultusunda ve talimatı çerçevesinde hareket etmesi gereken bir Banka

Meclisi üyeliği düşünülemez.

4. Görev Süresi ve Yeniden Seçim

TTK m. 362.1’de, “yönetim kurulu üyelerinin en çok üç yıl süreyle görev yapmak

üzere seçileceği”; diğer yandan, “esas sözleşmede aksine hüküm yoksa aynı kişinin

yeniden seçilebileceği” hükme bağlanmıştır.

Üç yıllık süre azami süre olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla esas sözleşmede veya

esas sözleşme izin verdiği takdirde genel kurulun seçim kararında daha kısa bir süre

öngörülmesi mümkündür. Öte yandan, üyelerin farklı süreler için seçilmesine ya da belirli

dönemlerde üyelerin belli bir kısmının yenilenmesine de herhangi bir engel yoktur.400

Nitekim öğretide, bu usulün, “şirket hafızasının yeni yönetime aktarılması, yönetimde

400
ARSLANLI, Halil: Anonim Şirketler, Cilt II, Anonim Şirketin Organizasyonu ve
Tahviller, İstanbul, 1960, (Anılış: Anonim Şirketler, Cilt II), s. 107.
219
istikrar ve kurumsallaşma”401, “ele geçirmelere karşı bir önlem olabilmesi”402

bakımından önemli görülerek tercih edilebileceği belirtilmektedir.

Bu açıdan Merkez Bankası’nda; 1211 sayılı Kanun m. 20/I’de Banka Meclisi

üyelerinin görev süresinin üç yıl olarak belirlendiği ve m. 20/III ile de süreleri biten

üyelerin yeniden seçilmelerinin olanaklı kılındığı görülmektedir. Ayrıca, 1211 sayılı

Kanun m. 20/II uyarınca her yıl Banka Meclisi üyelerinin üçte birinin (iki üyenin)

yenilenmesi öngörülmüştür.403

Esasen m. 20/I’deki üç yıllık görev süresi, eTTK’nın 314. maddesinde yer alan

“İdare meclisi azaları en çok üç yıl müddetle seçilirler” hükmüne dayanmaktadır. Banka

Meclisi’nin anonim şirketin yönetim kurulu olarak kabulünün sonucunda bu hüküm 1211

sayılı Kanun’a da yansıtılmış, böylelikle anonim şirket statüsüne ağırlık verilerek Ticaret

Kanunu’na koşutluk öngörülmüştür. Mevcut haliyle de Merkez Bankası’ndaki düzenleme

TTK m. 362 ile uyumludur.

Bununla birlikte değinmek gerekir ki, Banka Meclisi üyeleri için öngörülen üç

yıllık görev süresi merkez bankalarının bireysel bağımsızlığı ilkesi yönünden sorunlu

401
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 448.
402
ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal: Anonim Şirketlerde Çıkar Çatışmaları
Ekseninde Şirket Ele Geçirmelerine Karşı Önlemler, Ankara, 2008, (Anılış: Şirket Ele
Geçirmelerine Karşı Önlemler), s. 213, 310 vd.
403
TBMM Geçici Komisyon Raporu’nda madde gerekçesi, “Bu hükümlere göre Meclis
üyelerinin 1/3’ü her yıl değişecek ve bu suretle her yıl Meclis’te eski ve dolayısıyla
tecrübeli üyeler ile yeni üyelerin bir arada bulunması sağlanmış olacaktır.” ifadesiyle
açıklanmaktadır, 1211 Sayılı Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 36.
220
görülmektedir. Bireysel bağımsızlık, en yalın şekilde, merkez bankası yöneticilerinin

görevlerini gerektiği gibi ve siyasi baskı altında kalmadan yerine getirebilmelerini

sağlamak için görev güvencesine kavuşturulmaları olarak tanımlanır. Bu ilkenin ana

unsurlarından biri ise karar alma mekanizmasında yer alan yöneticilerin hükümetlerin

sürelerinden bağımsız ve uzun bir görev süresine sahip kılınmalarıdır.404

Özellikle de ESCB ve ECB Statüsü Hakkında 4 No.lu Protokol405 m. 14 uyarınca

ulusal merkez bankaları yöneticileri için asgari beş yıllık bir görev süresinin zorunlu

kılınmış olması karşısında Banka Meclisi üyelerinin üç yıllık görev süresi yetersiz kabul

edilmektedir.406 Nitekim Banka Meclisi üyelerinin görev süresinin bağımsızlık

ölçütleriyle uyumsuz olduğu hususu, Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporları’nda

da gelişme beklenilen konular arasında işaret edilmektedir.407

404
Bireysel bağımsızlık ilkesi hakkında geniş bilgi için bkz. UYGUN: Merkez
Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 236-238.
405
4 No.lu Protokol için bkz. https://www.ecb.europa.eu, (About, Legal Framework),
(Erişim Tarihi: 12 Ekim 2019).
406
Bu eleştirinin 1211 sayılı Kanun’un 4651 sayılı Kanun’la değiştirilmesi çalışmaları
sırasında IMF ve ECB yetkilileri tarafından dile getirildiği, ancak, bir anonim şirket olan
Banka’nın Banka Meclisi’nin üyelerinin görev sürelerinin üç yıldan beş yıla
çıkarılmasının Banka’nın mevcut yapısından uzaklaşılması sonucunu doğuracağı
kaygısıyla, bu eleştiri doğrultusunda düzenleme yapılmadığı hakkında bkz. UYGUN:
Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 41, dn. 83.
407
Örn. 2004 Yılı Türkiye İlerleme Raporu’nda (2004 Regular Report on Turkey’s
Progress Towards Accession) “Ekonomik ve Parasal Birlik” başlığı altında, konuya dair
şu ifadelere yer verilmiştir; “2001 yılında, Türkiye, Merkez Bankası Kanunu’nda
değişiklik yaparak ve merkez bankasının bağımsızlığını artırarak ileriye doğru büyük bir
221
Bu durum karşısında, anonim şirket kurallarından bu noktada ayrılmak pahasına

da olsa Banka Meclisi üyelerinin görev süresinin Avrupa Birliği’nin öngörüsüne uygun

hale getirilmesi hususu üzerinde durulabilir. Madem ki anonim şirket hukuki statüsü ile

bağımsızlık arasında bir bağ kurulmakta, anonim şirket statüsü bağımsızlığa hizmet eden

bir hukuki araç olarak kurgulanmaktadır, öyleyse “bağımsızlık” ile “anonim şirket

yapısı” arasında bir tercih yapma zorunluluğuyla karşılaşıldığında, tercihin açıkça

bağımsızlıktan yana olması beklenir.

B. Banka Meclisi’nin Görev ve Yetkileri

Anonim şirket TTK m. 365 gereğince kural olarak yönetim kurulu tarafından

yönetilir ve temsil edilir. TTK m. 374’e göre, yönetim kurulu, Kanun ve esas sözleşme

uyarınca genel kurulun yetkisine bırakılanlar dışında, şirketin işletme konusunun

gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlem hakkında karar almaya yetkili ve

görevlidir. TTK m. 375 ise “yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez408 görev

adım atmıştır. Bununla birlikte, daha ileri düzeyde uyum gerekmektedir. … Özellikle,
Merkez Bankası başkanının görevden alınması ve Banka Meclisinin görev süresi ile ilgili
olarak, kişisel ve kurumsal bağımsızlık konularında Topluluk müktesebatına tam uyumun
sağlanması bakımından hâlâ değişiklikler yapılması gerekmektedir. Banka Meclisi
üyelerinin görevden alınmasına ilişkin kararın yargı denetimine tâbi tutulması konusu da
değerlendirilmelidir.”, s. 91-92, https://ab.gov.tr/ilerleme-raporlari_46224.html, (Erişim
Tarihi: 12 Ekim 2019).
408
Madde başlığında bulunmayıp içeriğinde yer alan “vazgeçilmez” ibaresiyle, bir esas
sözleşme hükmü veya genel kurul kararıyla bu yetkilerin yönetim kurulundan
alınamayacağının belirtilmek istendiğine dair bkz. KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 539. Ayrıca “vazgeçilemezlik kavramı” hakkında
geniş bilgi için bkz. KAŞAK, Esra: Anonim Şirketlerde Genel Kurul ile Yönetim Kurulu
222
ve yetkileri”ni düzenlemektedir.409 Bu suretle yönetim ve temsil alanında ortaya çıkması

muhtemel yetki karmaşası engellenmiştir. Yönetim kurulunun bu yetkileri yalnızca

aşağıya doğru (üst yönetim, murahhaslar) değil yukarıya doğru da (genel kurula)

devredilemez niteliktedir.410 Madde gerekçesinde belirtildiği üzere yönetim kurulu bu

yetkilerden feragat de edemez. Münhasıran yönetim kuruluna ait olduğu belirlenen bu

görev ve yetkilere “şirketin üst düzeyde yönetimi”, “şirket yönetim teşkilatının

belirlenmesi”, “yıllık faaliyet raporunun düzenlenmesi ve genel kurula sunulması” örnek

gösterilebilir.

Merkez Bankası’nda ise Banka Meclisi’nin görev ve yetkileri 1211 sayılı

Kanun’un 22. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Diğer yandan aynı hüküm

Banka Esas Mukavelesi’nin 22. maddesinde de tekrarlanmış, ancak, ilaveten ilk fıkra

olarak “Banka Meclisi, Banka üzerinde tam yetki ve kontrol hakkını haizdir. Meclis,

Banka’yı ilgilendiren bütün işlerle iştigal eder.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümler

uyarınca Merkez Bankası Banka Meclisi;

“— Para politikası stratejisi ve enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanabilecek

para politikasına ve kullanılabilecek para politikası araçlarına ilişkin kararların

alınması,

Arasındaki Yetki Dağılımına İlişkin Temel Esaslar, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi, Ankara, Aralık 2018, s. 118-120.
409
Maddedeki sayımın sınırlayıcı (numerus clausus) olup olmadığı hususunun tartışmalı
bulunduğu konusunda bkz. KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 539.
410
AKDAĞ GÜNEY, s. 57.
223
— Tedavüldeki banknotların değiştirilmesine, tedavülden kaldırılmasına ve yok

edilmesine ilişkin konularda düzenleme yapılması ve karar alınması,

— Açık piyasa işlemlerine, döviz ve efektif işlemlerine, reeskont ve avans işlemleri

ile reeskont ve avans faiz oranlarına, zorunlu karşılıklara ve umumi disponibiliteye, diğer

para politikası işlemleri ve araçlarına, ülke altın ve döviz rezervlerinin yönetimine ilişkin

usul ve esasların tespiti ile gerekli düzenlemelerin yapılması,

— 1211 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (I) ve (III) numaralı fıkralarında

düzenlenen hususlarda (nihai kredi mercii sıfatıyla sisteme gün içi veya gün sonu kredi

imkânı sağlanması ve bankalar, ödünç para verme işlemleri ve mevduat kabulünde

uygulanacak faiz oranları ile bankalardaki mevduatın vade ve türlerinin belirlenmesi

konularına ilişkin) karar alınması,

— Ödeme ve menkul kıymet transferi ve mutabakat sistemlerinin güvenilirlik ve

etkinliklerini artıracak şartlarda kurulması konusunda karar alınması, ödeme yöntemleri

ile araçlarının usul ve esaslarının belirlenmesi, takas odalarının gözetimine ilişkin

düzenlemelerin yapılması,

— Bilgi istemeye ve istatistiki bilgileri toplamaya ilişkin usul ve esasların

belirlenmesi,

— Şube açılması, muhabir temin edilmesi, temsilcilik ve büro kurulması ile

Banknot Matbaası’na ilişkin konularda düzenleme yapılması ve karar alınması,

— Provizyon ve ihtiyatlara ilişkin konularda karar alınması ile kârın

dağıtılmasından sonraki bakiyenin Hazine’ye verilmesine ilişkin usul ve esasların

belirlenmesi,
224
— Banka’nın bütçesinin, yıllık faaliyet raporunun, bilanço, kâr ve zarar

hesaplarının ve Genel Kurul gündeminin hazırlanması,

— Sermayenin artırılmasına ve Esas Mukavele’de değişiklik yapılmasına ilişkin

olarak Genel Kurul’a öneride bulunulması,

— Banka’nın idare, teşkilat ve hizmetleri ile personeline ilişkin olarak hazırlanan

düzenlemelerin onaylanması,

— Banka’nın ihtiyacı için gayrimenkul satın alınması veya iktisabı, maliki

bulunduğu gayrimenkullerin gerektiğinde satılması, trampa edilmesi, bağışlanması ve

sair işlemlerde bulunulması hakkında karar alınması,

— Banka’nın diğer organlarına vereceği yetkiler kapsamı dışındaki meblağlara

ve kıymetlere ilişkin bağış, sulh, ibra, feragat ve terkin konularında karar verilmesi,

— Banka’nın personel kadrolarının onaylanması,

— 1211 sayılı Kanun’da Para Politikası Kurulu kararına bağlı konular dışında

kalan, Başkanlık’ça (Guvernörlük) inceleme ve onaya sunulacak sair hususlar hakkında

karar alınması ve düzenleme yapılması”,

ile görevli ve yetkili kılınmıştır.

Bu hüküm açıkça ortaya koymaktadır ki, Banka Meclisi, bir yandan anonim şirket

yönetim kurulunun sahip olduğu görev ve yetkilerin, diğer yandan da Merkez Bankası’na

özgülenmiş kamu hukuku karakterli görev ve yetkilerin asli sahibidir.

225
1211 sayılı Kanun’da Banka Meclisi’nin devredemeyeceği görev ve yetkiler

konusunda bir belirleme yapılmamış olup bu yönden TTK m. 375 uygulama alanı

bulmaktadır.

C. Yönetim ve Yönetimin Devri (Yetki Devri)

1. TTK Düzenlemesi

a) Genel Olarak Yönetim

Yönetim kurulunun en önemli görev ve yetkisi şirketi yönetmek ve temsil

etmektir. Yönetim, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her

türlü iş ve işlemin yapılmasıdır. Bu görev ve yetkinin kapsamına, gündelik işlerin ve

yazışmaların yürütülmesinin yanı sıra alım–satım, personel atanması, yer kiralama gibi

işlemlerle defterlerin tutulması, genel kurulun toplantıya çağırılması gibi yalnızca bu

organa özgülenen işler de girmektedir.411

b) Yönetimin Devri Kavramı

TTK m. 365 c. 1’de anonim şirketin yönetim kurulu tarafından yönetileceği ve

temsil edileceği hükme bağlanmış ise de m. 367.1’e göre yönetimin; m. 370.1 uyarınca

da temsil yetkisinin devri mümkündür. Bu durumda yönetim, devredilmediği takdirde

yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir (m. 367.2).

Yönetimin devri kavramı, “yönetim kurulunun, devredilmez ve vazgeçilmez görev

ve yetkiler hariç olmak üzere, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli

411
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 217-218; CENKCİ, Esra: Anonim Ortaklıkta
Yönetim Kurulunun Temsil Yetkisinin Devri, Ankara, 2018, s. 24.
226
olan iş ve işlemler hakkında karar alma yetkisini, 367. maddenin birinci fıkrasında

öngörülen usule uygun biçimde, tamamen yahut kısmen bir veya birkaç yönetim kurulu

üyesine ve/veya üçüncü kişiye veya kişilere devretmesi”412 olarak tanımlanabilir. Ancak

burada sözü edilen dar anlamda yönetim olup, yönetimin devri temsil yetkisinin de

devrini içermemektedir. Gerçekten de TTK m. 367’nin gerekçesinde bu hususa vurgu

yapılmakta ve temsil yetkisinin devrinin TTK m. 370’e göre ayrıca yapılması gerektiği

ifade edilmektedir.413 Temsil yetkisinin TTK m. 370.2 çerçevesinde bir veya daha fazla

murahhas üyeye veya en az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması

şartıyla müdür olarak üçüncü kişilere devri mümkündür.

c) Devrin Şartları

TTK m. 367.1 uyarınca, usulüne uygun bir devir yapılabilmesi; esas sözleşmede

devre izin veren bir hüküm bulunması, m. 367.1’de öngörülen zorunlu içeriği haiz bir iç

yönerge hazırlanarak yönerge ile devrin yönetim kurulu kararına bağlanması ve devre

konu yetkinin TTK m. 375 kapsamına girmemesi koşullarına bağlı bulunmaktadır.

2. Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler

a) Genel Olarak

Merkez Bankası’nda da asli yönetim organı olan Banka Meclisi, Banka Esas

Mukavelesi m. 22/I’nin lafzıyla; “Banka üzerinde tam yetki ve kontrol hakkını haiz olup,

Banka’yı ilgilendiren bütün işlerle iştigal eder.” Ayrıca, 1211 sayılı Kanun m. 26/I’in

412
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 592.
413
GÜRBÜZ USLUEL: “İcra Kurulu”, s. 368.
227
“Başkan (Guvernör), en yüksek icra amiri sıfatıyla Banka’yı sevk ve idare … eder.”

hükmü de aynı zamanda Banka Meclisi’nin de başkanı olan Banka Başkanı’nın Banka

yönetimindeki konumunu belirlemektedir.

Merkez Bankası’nda da, Banka Meclisi, idare görev ve yetkisini414 öngörülen

koşullara bağlı olarak bizzat ifa edip kullanabileceği gibi devre de konu edebilir.

b) TTK’da Öngörülen Devir Şartlarından Hareketle Merkez Bankası

Özelinde Yönetimin Devri

aa) Devre İzin Veren Esas Sözleşme Hükmü

TTK m. 367.1 gereğince yetki devrinin ilk koşulu esas sözleşmeye konulacak bir

hükümle yetki devrine genel bir hukuki temel sağlanmış olmasıdır. Gerçekten de TTK m.

367’nin gerekçesinde, “Yönetimin devri için esas sözleşmede hüküm bulunması conditio

sine qua non’dur, bu hususta genel kurul kararı yeterli değildir.” açıklamasına yer

verilmiştir. Öğretide de, bu yönde bir esas sözleşme hükmünün, yapılacak tüm yetki

devirlerinin “geçerlilik şartı” olduğu konusunda mutlak bir görüş birliği

bulunmaktadır.415

Ayrıca belirtmek gerekir ki, yönetim yetkisinin devrine izin veren esas sözleşme

hükmünde yönetim kurulunun yetki devrine zorlanması mümkün değildir. Esas

sözleşmedeki düzenleme sadece “yetki devrine izin verir özellikte ve içerikte” olmalıdır.

414
Bkz. Banka Meclisi’nin görev ve yetkileri hakkındaki açıklamalar (Üçüncü Bölüm,
IV, B).
415
Bu yönde örn. bkz. AKDAĞ GÜNEY, s. 58.
228
Bu açıklamalar ışığında Merkez Bankası açısından konuyla ilintili düzenlemenin,

1211 sayılı Kanun’un 22. maddesinin yetki devrini düzenleyen son fıkrası olduğu

görülmektedir. 22. maddeye “13 Şubat 2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun”la416 “Banka

Meclisi, gerektiğinde sınırlarını yazılı olarak açıkça belirlemek şartıyla yetkilerinden bir

kısmını diğer organlara devredebilir.” fıkrası eklenmiştir. Ardından da bu hüküm 12

Nisan 2011 tarihinde gerçekleştirilen Genel Kurul’da alınan kararla Banka Esas

Mukavele’sine de aktarılmıştır.417

Gerçekten de TTK m. 367.1’teki kesin kuralın gereklerinin yerine getirilmesi,

ticaret hukuku yönünden yetki devri kurallarına uyum sağlanması bakımından Merkez

Bankası özelinde de gerekli olup, Banka Kanunu ve Esas Mukavelesi’nin 22. maddelerine

eklenen bu genel yetki devri hükmünün, bu amaca hizmet eder önemde olduğunu

söylemek mümkündür.

Bununla birlikte, 22. maddedeki bu ilavenin yalnızca ticaret hukukuna dayanan

gerekçelerle açıklanması eksik olacaktır. Konunun bir de Merkez Bankası’nın sui generis

yapısından kaynaklanan idare hukuku boyutuna değinmek gerekir. Öyle ki Banka

Meclisi’nin bazı yetkileri, özel hukuk alanındaki işlemlerden farklı şekilde kamu yararı

amacına yönelik olarak ve kamu gücüne dayanılarak alınan kararlarla kullanılmaktadır.

Bu kararlar, ilgililerin rıza ve muvafakatine ihtiyaç olmaksızın, Banka’nın tek taraflı irade

açıklaması ile hukuki sonuç doğurmaktadır. Dolayısıyla Banka Meclisi’nin bu nitelikteki

yetkileri bakımından Banka’nın bir idare hukuku süjesi olarak yetki devrinde bulunması

416
RG, T. 25 Şubat 2011, S. 27857 (Mükerrer).
417
Bu Esas Mukavele değişikliğinin yürürlüğe konulmasına dair 26 Nisan 2011 tarihli
Bakanlar Kurulu kararı için bkz. RG, T. 21 Mayıs 2011, S. 27940.
229
söz konusudur. İdare hukukunda ise yetki devrinin temel ilkesi, “yetki devrinin

kanuniliği”dir.418 Bu ilke, esas itibarıyla yetki devrini olanaklı kılan genel bir hükme ilgili

kanunda yer verilmiş olmasını şart koşmaktadır.

22. maddedeki değişiklikten önce de 1211 sayılı Kanun m. 22/I(m)419 ve m.

30/I(3)420 hükümleri belirtilen konulara özgü olarak yetki devri bakımından kanuni

dayanak teşkil etmekteydi. Ancak 6111 sayılı Kanun’la eklenen fıkrayla genel bir yetki

devri hükmü getirilmiş oldu.

Sonuç olarak, bu hükmün, yetki devri kurallarına eksiksiz ve tereddütsüz uyum

sağlanması açısından hem idare hukuku hem de ticaret hukuku yönünden bir anlam ve

değer taşıdığı ve bu düzenleme sayesinde yetki devri konusunun Merkez Bankası

özelinde bütünlüklü hale geldiği belirtilmelidir.

418
GÜNDAY, Metin: İdare Hukuku, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 140-141.
419
1211 sayılı Kanun m.22/I(m), belirli konulara özgü olarak diğer organlara yetki devri
yapılabileceğine dair “Banka Meclisi, Banka’nın diğer organlarına vereceği yetkiler
kapsamı dışındaki meblağlara ve kıymetlere ilişkin bağış, sulh, ibra, feragat ve terkin
konularında karar verilmesi ile görevli ve yetkilidir.” hükmünü içerir.
420
1211 sayılı Kanun m.30/I(3)’te “Yönetmeliklerle Yönetim Komitesi’nin kararına
bırakılan hususlarda karar almak” Yönetim Komitesi’nin görevleri arasında sayılmış ve
bu suretle yönetmelik ile yapılması koşuluyla Banka Meclisi’nce Yönetim Komitesi’ne
yetki devri yapılabilmesi kanuni dayanağa kavuşturulmuştur.
230
bb) Yönetim Kurulu Tarafından Kabul Edilen Bir İç Yönerge

TTK m. 367 çerçevesinde yetki devrinin mümkün olup olmadığını belirleme

yetkisi genel kurula tanınmış ve özgülenmişken, yetki devrine dair diğer tüm hususlar

yönetim kurulunun münhasır yetki alanına bırakılmıştır.

TTK m. 367.1 uyarınca devir için esas sözleşmede bulunması şart koşulan hüküm,

yalnızca genel kural olarak yetki devrine izin verildiği yönünde bir düzenlemeden

ibarettir.421 Buna karşın, genel kurul tarafından kabul edilen bu yöndeki esas sözleşme

hükmünün sağladığı temel hukuki dayanakla devrin nasıl, kime, hangi süreyle yapılacağı

gibi hususların, yönetim kurulu kararıyla kabul edilecek bir iç yönergeyle düzenlenmesi

gerekmektedir. İşte bu iç yönerge, yönetim yetkisinin devri bakımından temel kuralı

ortaya koyan esas sözleşme hükmüne dayanan ikincil bir düzenleme niteliğini haiz

olacaktır.422

Kanun Koyucu her şirketin kendi yapısına uygun bir yönerge oluşturabilmesi için

yönetim kurullarına m. 367.1’de sayılan zorunlu hususlar hariç olmak üzere yönergenin

içeriği konusunda geniş bir hareket alanı tanımıştır.423 Bir anlamda şirketin yönetim esas

ve usullerini belirleyen bu iç yönergede, ana hatlarıyla yönetim kurulunun görevleri,

421
Bu yöndeki esas sözleşme hükmü örnekleri için bkz. KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 603.
422
DEMİREL, Duygu: “Anonim Şirketlerde Yönetim Yetkisinin Devri”, Hacettepe
HFD, 2017, Cilt 7, Sayı 2, s. 229; ÜNAL, Ahmet Cemil: Türk ve Yabancı Hukuk
Sistemlerinde CEO’nun Hukuki Konumu, Ankara, 2014, s. 116.
423
AKDAĞ GÜNEY, s. 59; CENKCİ, s. 60; KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 604-607.
231
çalışma usulü, varsa komite ve komisyonları, başkanın görevleri, üst yönetimle görevli

kimseler, bağlılık ve bilgi akışı düzeni, şirketin temsiliyle ilgili hususlar vb.

düzenlenebilir.

Yetki devrinin yönetim kurulu tarafından kabul edilen bir iç yönerge ile yapılması

kuralı ışığında Merkez Bankası’nın durumu irdelendiğinde; başta Banka Teşkilat ve

Görevleri Esas Yönetmeliği424 olmak üzere Banka birim Yönetmeliklerinin425, Kanun’un

kullandığı terimle “iç yönerge” olarak kabul edilmek için gerekli koşulları taşıdığı

belirtilebilir. Gerçekten de söz konusu Yönetmelikler; “yönetim kurulu tarafından kabul

edilmiştir”, “yazılıdır”, “yetkiye ilişkin hükümler içermektedir”, “yönetim

organizasyonunu ve çalışma usulünü belirlemektedir.”

Burada Kanun’un kullandığı “yönerge” terimi ile Merkez Bankası

uygulamasındaki “yönetmelik” terimlerinin farklılığı anlık bir duraksamaya sebep

olabilir. Ancak, belirtmek gerekir ki, TTK’nın hazırlık aşamasında, Adalet

Komisyonu’nca kabul edilip TBMM Genel Kurulu’na sevkedilen m. 367 hükmünde iç

yönerge yerine “iç yönetmelik” terimi kullanılmıştır. Bununla birlikte bu terim, Genel

Kurul’da kabul edilen bir önergeyle Anayasa m. 124’te öngörülen yönetmelik kavramıyla

karıştırılma ihtimaline karşılık “iç yönerge” olarak değiştirilmiştir. Söz konusu

424
Banka Meclisi kararıyla çıkarılan bu Yönetmelik, 1211 sayılı Kanun, Banka Esas
Mukavelesi ve diğer mevzuatla Banka’ya verilmiş görevlerin birimler arasında
dağılımını, bu görevlerin yerine getirilmesinde yetki ve sorumlulukları, yönetim
kademelerini, Banka teşkilatının görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemektedir.
425
Birim Yönetmelikleri de Banka Meclisi tarafından çıkarılmakta ve teşkilat ve görevler
yönünden ilgili birim özelinde belirleme ve düzenlemeler içermektedir.
232
değişikliğin gerekçesi de şöyledir; “Anayasa’nın 124. maddesine göre sadece

Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri kendi görev alanlarını ilgilendiren

kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik çıkarabilirler. Yanlış

anlamalara yol açmamak için hükümdeki ‘iç yönetmelik’ terimi yerine ‘iç yönerge’ terimi

kullanılmıştır.” Ayrıca, hükmün gerekçesinde “iç yönerge” yerine, “örgüt yönetmeliği”

ifadesinin de kullanıldığı görülmektedir.426

Öğretide TTK m. 367.1 c. 2’de öngörülen asgari içeriğe sahip olmak kaydıyla,

şirketin yönetimini düzenleyen bu belgenin “iç yönerge” olarak isimlendirilmesinin şart

olmadığı427 belirtilmekte ve “yönerge” yerine “yönetmelik” teriminin kullanıldığı

örneklere428 de rastlanmaktadır. Bunun yanı sıra, 1211 sayılı Kanun’un 30. maddesinde

açıkça Banka’nın idare, teşkilat ve hizmetlerinin yönetmelikle düzenleneceği hükme

bağlanmış olup, Merkez Bankası Teşkilat ve Görevleri Esas Yönetmeliği’nin ve benzeri

Yönetmeliklerinin TTK m. 367 anlamında “iç yönerge” çıkarma yükümlülüğünü

karşılamaya elverişli olduğunu söylemek mümkündür.

Öte yandan, öğretide, usulüne uygun bir devirden söz edilebilmesi için idare

yetkisinin devrinin yönetim kurulu kararına dayanması gerektiği belirtilmektedir.429 Bu

426
Bkz. TBMM Genel Kurul Tutanağı, 23. Dönem, 5. Yasama Yılı, 51. Birleşim, s. 55-
56, https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_sd.sorgu_baslangic, (Erişim Tarihi:
13 Ekim 2019).
427
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 604.
428
AKDAĞ GÜNEY, s. 58-60.
429
AKDAĞ GÜNEY, s. 60; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s.
599.
233
bağlamda yönetimin devredileceği kişilerin isimlerine yer verilmeksizin ilk önce genel

ve soyut hükümler içeren bir iç yönergenin kabulünün, ardından da bu iç yönergeye göre

devir kararının alınmasının doğru bir yöntem olacağı ifade edilmekte, ancak kural bu

olmakla birlikte, örneğin küçük şirketlerde hem iç yönergenin asgari içeriğinin hem de

yetki devrinin tek bir yönetim kurulu kararında vücut bulmasının da mümkün olduğuna

dikkat çekilmektedir.430

Bu çerçevede, Merkez Bankası Teşkilat ve Görevleri Esas Yönetmeliği’nin (ve

benzeri Yönetmeliklerinin) de ismen bir belirleme içermeyen, genel ve soyut nitelikli bir

düzenleme olarak hazırlanıp Banka Meclisi kararıyla kabul edildiği belirlenebilir. Ancak

şurası muhakkaktır ki, yetkinin devredildiği kişi/kişilerin isimleriyle belirlenmesi usulü

idare hukuku süjesi yönüyle Merkez Bankası nezdinde uygulanabilir değildir. Nitekim

Merkez Bankası özelinde yapılacak değerlendirmenin, Banka’nın bu sui generis yapısını

göz ardı etmemesi gerektiği açıktır. Diğer yandan, Merkez Bankası’nın anılan

Yönetmelikleri, devir bakımından tek araç olmayıp, Banka Meclisi ayrıca belirli konulara

ilişkin olarak müstakil kararlarıyla da yetki devrinde bulunabilmektedir.

cc) Devre Konu Görev ve Yetkilerin Devir Yasağı Kapsamına Girmemesi

Devrin bir diğer şartı da devredilecek görev ve yetkinin TTK’nın münhasıran

yönetim kuruluna ait kıldığı görev ve yetkilerden biri olmamasıdır. Merkez Bankası’nda

da TTK m. 375 çerçevesinde yönetim kuruluna özgülenmiş, dolayısıyla devri kesin olarak

yasaklanmış görev ve yetkiler, Banka Meclisi tarafından devre konu edilmeyip, bizzat bu

organ tarafından yerine getirilmelidir.

430
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 606.
234
Bununla birlikte, bu genel kural Merkez Bankası özelinde somutlaştırıldığında,

diğer anonim şirketlerde bu kadar belirgin olmayan iki somut görünümü öne çıkmaktadır.

Bunlardan ilki, TTK m. 375 uyarınca devir yasağına tâbi olan, şirketin üst düzeyde

yönetimi kapsamındaki ilk elden düzenleme yapma yetkisinin, daha somutlaştırılırsa

yönetmelik çıkarma yetkisinin münhasıran Banka Meclisi’nin uhdesinde bulunmasıdır.

Banka Meclisi bu yetkisini devre konu edemez. Örneğin, bir yandan da TTK m. 375

uyarınca devri yasaklanan şirket yönetim teşkilatının belirlenmesi kapsamına giren Banka

teşkilatının belirlenmesi 1211 sayılı Kanun m. 22/I(k) ve m. 30/(2) delaletiyle de bizzat

Banka Meclisi tarafından ve bir yönetmelik ile yerine getirilir; bu konuda başka bir organ

tarafından düzenleme yapılamaz.

Diğer husus ise, Merkez Bankası’nın kamusal niteliği olan ve çok önemli

yetkilerinin şirketin üst düzeyde yönetimi kapsamında bizzat Banka Meclisi tarafından

kullanılması gerektiğidir. Bu nitelikteki yetkilere Merkez Bankası’nın 6493 sayılı Kanun

uyarınca haiz olduğu (m. 5 ve m. 9) sistem işleticisi faaliyet izni verme/iptal etme yetkisi

örnek gösterilebilir. Bu yetkinin de devre konu edilemeyeceği açıktır.

c) Yetki Devri Halinde Banka Meclisi Üyelerinin Sorumluluğu

TTK m. 553.2’ye göre; “Kanun’dan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya

yetkiyi, kanuna dayanarak başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri

devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hali

hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.” Üçüncü fıkra da “Hiç kimse

kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar

sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü

gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.” hükmünü içermektedir. Bu hükümlerin geçerli


235
bir devir halinde öngörülen koşullarda yönetim kurulu üyelerinin sorumluluklarını

hafifleten/kaldıran bir işleve sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Öğretide de, yönetim yetkileri geçerli bir şekilde devredildiği takdirde TTK m.

553.2 hükmünün, yönetim kurulu üyelerini sorumluluktan kurtarıcı bir etkisi olduğu;

ancak üyelerin sorumlu tutulmamaları için yetki devredilen kimsenin seçiminde gerekli

özenin gösterilmesi ve gözetim yükümlülüğünün usulünce yerine getirilmiş olması

şartlarının gerçekleşmesi gerektiği belirtilmektedir.431

Özetle, koşullarına uygun yapılan bir yetki devri belirtilen şartların gerçekleşmesi

halinde yönetim kurulunun sorumluluğunu ticaret hukuku yönüyle kaldırmaktadır.

Ancak, Merkez Bankası özelinde, idare hukuku kural ve ilkelerini de dikkate alma

yönünde bir zorunluluğun varlığı karşısında, idare hukukunda yetki devrinin ilke olarak

yetkiyi devredenin sorumluluğunu kaldırmadığı hususu not edilebilir.

D. Temsil Yetkisi ve Devri

1. TTK Düzenlemesi

Temsil, yaptığı hukuki işlemlerle anonim şirketi hak sahibi yapabilme ve borç

altına sokabilme yetkisi olarak tanımlanabilir.432 TTK m. 365 c. 1’de “anonim şirketin

yönetim kurulu tarafından yönetileceği ve temsil edileceği” hükme bağlanmış olup,

431
AKDAĞ GÜNEY, s. 69-75. Konuyla ilgili geniş bilgi için ayrıca bkz. KIRCA
(ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 611 vd.
432
AKDAĞ GÜNEY, s. 79; ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku
I, s. 384; ÖZTAN, Bilge: Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organların
Fiillerinden Doğan Sorumluluk, Ankara, 1970, s. 53.
236
yönetim kurulunun en önemli iki görevinden diğeri de şirketin temsilidir. Yönetim kurulu

şirketin kanuni temsilcisidir433 ve temsil yetkisini şirket adına ve onun unvanı altında

imza atmakla kullanır.

TTK m. 370.1 uyarınca, temsil yetkisinin kullanılmasında kural olarak “çift imza

ile temsil esası” geçerlidir. Esas sözleşmede aksi yönde bir düzenleme olmadıkça şirket,

yönetim kurulu üyelerinden en az ikisinin imzasıyla bağlanabilmektedir. Dolayısıyla esas

sözleşme ile bu konuda farklı bir düzenleme yapılması mümkündür.

Ayrıca m. 365’e göre her ne kadar temsil yetkisinin yönetim kuruluna ait olduğu

belirlenmiş ise de temsil yetkisinin TTK m. 370.2 çerçevesinde bir veya daha fazla

murahhas üyeye veya en az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması

şartıyla müdür olarak üçüncü kişilere devri mümkündür.

2. Merkez Bankası’ndaki Durum

Merkez Bankası’nın temsilinde ticaret hukukundaki düzenlemeler karşısında

özellik arz eden husus, Banka Meclisi’nin de başkanı olan Banka Başkanı’nın temsil

yetkisidir. 1211 sayılı Kanun’un 26. maddesinin ilk fıkrasında temsil ile ilgili olarak,

“Başkan (Guvernör), en yüksek icra amiri sıfatıyla Banka’yı sevk ve idare ve yurt içinde

ve dışında temsil eder.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm Banka Esas Mukavelesi’nde

de aynen yer almaktadır. Dolayısıyla Banka Kanunu ve Esas Mukavelesi’ndeki bu

433
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 232; ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP):
Ortaklıklar Hukuku I, s. 384; ÖZKORKUT: Yönetim Kurulu Kararlarının İptali, s. 18.
237
düzenleme TTK m. 370.1’de öngörülen “çift imza ile temsil esası”nın istisnasını

oluşturmaktadır.434

E. Karar Alma Usulleri

TTK’nın “Kararlar” başlıklı 390. maddesinde, yönetim kurulu kararları

bakımından, toplantı yapılması veya toplantı yapmaksızın elden karar alınması olmak

üzere iki ayrı karar alma usulü öngörülmüştür.

1. Toplantı Yapılması Suretiyle Karar Alınması

a) Fiziki veya Elektronik Ortamda Katılım

Yönetim kurulu toplantıları, fiziki olarak veya tamamen elektronik ortamda

yapılabileceği gibi, TTK m. 1527.1 çerçevesinde bazı üyelerin fiziken mevcut

bulundukları bir toplantıya bir kısım üyelerin elektronik ortamda katılması yoluyla da

gerçekleştirilebilir. Bununla birlikte TTK, yönetim kurulu toplantılarının elektronik

ortamda yapılmasına izin/olanak vermekte, fakat bu konuda bir zorunluluk

getirmemektedir.435

TTK m. 1527.1, 3 ve 4’te toplantıların elektronik ortamda yapılmasının ve

elektronik ortamda katılımın genel kuralları belirlenmiş; uygulamaya ilişkin esas ve

usuller de Ticaret Bakanlığı tarafından çıkarılan “Ticaret Şirketlerinde Anonim Şirket

434
1211 sayılı Kanun m. 26/I’in değinilen hükmünün TTK’ya nazaran öncelikle
uygulanması gerektiği ve Başkan’ın Banka’yı tek başına temsil imkânına sahip olduğu
yönündeki bu görüş için ayrıca bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 113-114.
435
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 220; KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 481.
238
Genel Kurulları Dışında Elektronik Ortamda Yapılacak Kurullar Hakkında Tebliğ”436 ile

düzenlenmiştir. Elektronik ortamdaki bu olanaklardan yararlanabilmek için TTK m.

1527.1 gereğince esas sözleşmede bu yönde bir hüküm bulunması gerekmektedir.437

Merkez Bankası açısından, Banka Esas Mukavelesi’nde elektronik ortamda

yönetim kurulu toplantısı yapılmasına ya da toplantıya elektronik ortamda katılıma dair

hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla Banka Meclisi toplantıları fiziki olarak

gerçekleştirilmektedir.

Ayrıca bu toplantılara, 1211 sayılı Kanun m. 21/IV438 uyarınca oy hakları

olmaksızın Banka Başkan Yardımcılarının; Banka Esas Mukavelesi m. 24/VI uyarınca da

436
RG, T. 29 Ağustos 2012, S. 28396.
437
Anılan Tebliğ’in 1. maddesi uyarınca, esas sözleşmede şu hükmün yer alması
zorunludur: “Şirketin yönetim kurulu toplantısına katılma hakkına sahip olanlar bu
toplantılara, Türk Ticaret Kanunu’nun 1527 nci maddesi uyarınca elektronik ortamda da
katılabilir. Şirket, Ticaret Şirketlerinde Anonim Şirket Genel Kurulları Dışında
Elektronik Ortamda Yapılacak Kurullar Hakkında Tebliğ hükümleri uyarınca hak
sahiplerinin bu toplantılara elektronik ortamda katılmalarına ve oy vermelerine imkân
tanıyacak Elektronik Toplantı Sistemini kurabileceği gibi bu amaç için oluşturulmuş
sistemlerden de hizmet satın alabilir. Yapılacak toplantılarda şirket sözleşmesinin bu
hükmü uyarınca kurulmuş olan sistem üzerinden veya destek hizmeti alınacak sistem
üzerinden hak sahiplerinin ilgili mevzuatta belirtilen haklarını Tebliğ hükümlerinde
belirtilen çerçevede kullanabilmesi sağlanır.”
438
Madde gerekçesinde bu uygulamayla, icra organının en yakın yardımcısı olan
Guvernör Yardımcılarının Meclis toplantılarını takip ve gerektiğinde sorumlu kişiler
olarak müzakerelere yardımcı olabilmelerinin öngörüldüğü belirtilmektedir, 1211 Sayılı
Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları), s. 38.
239
görüşme ve oya katılmamak şartıyla Denetleme Kurulu üyelerinin439 de katılmaları

mümkündür.

b) Toplantı Zamanı ve Çağrısı

Yönetim kurulu toplantılarının zamanına veya sıklığına dair TTK’da herhangi bir

hüküm bulunmamakta ise de kurulun şirket işlerinin gerektirdiği zamanlarda ve sıklıkta

toplanmasının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu konuda esas sözleşmede bir belirleme

yapılabilecek, yapılmamışsa başkanın veya yokluğunda başkan vekilinin daveti üzerine

toplantı düzenlenebilecektir.440 Öte yandan, TTK m. 392.7 uyarınca, her yönetim kurulu

üyesi de başkandan yönetim kurulunu toplantıya çağırmasını yazılı olarak

isteyebilecektir.

Merkez Bankası’nda ise, 1211 sayılı Kanun m. 21/II ile “Banka Meclisi

toplantılarının Başkan’ın çağrısı ile ayda en az bir defa toplanacağı” yönünde açık bir

kanun hükmü getirilmiştir. Aynı hüküm Banka Esas Mukavelesi’nde de yer almaktadır.

Diğer yandan, 1211 sayılı Kanun m. 28 gereğince, Başkan’ın geçici olarak

yokluğunda kendisine, tayin edeceği Başkan Yardımcısı vekâlet eder. Bu hüküm

doğrultusunda, Başkan’ın geçici olarak yokluğunda görev yapmak üzere vekil olarak

439
Banka’nın yönetilmesi ile ilgili kararlar Banka Meclisi’nde alındığından, Denetleme
Kurulu üyelerinin bu toplantılara katılmak suretiyle Banka’nın her türlü faaliyeti ve genel
gidişi hakkında, işin özüne inerek bilgi sahibi olabilecekleri, dolayısıyla Banka Meclisi
toplantılarına katılımlarının Banka işlemlerinin bu üyelerce denetlenmesine imkân
sağlayan önemli hususlardan biri olduğu yönünde bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s.
102.
440
AKDAĞ GÜNEY, s. 151.
240
belirlediği Başkan Yardımcısı’nın da –tıpkı Başkan gibi– gündemi hazırlayıp, Banka

Meclisi’ni toplantıya çağırabileceği ve söz konusu toplantılara başkanlık edebileceği

sonucuna ulaşılabilir. Öte yandan, 1211 sayılı Kanun m. 21.2 çerçevesinde TTK m. 392.7

ile uyumlu olarak Banka Meclisi’nin diğer üyeleri de toplantı çağrısında bulunabilir.

c) Toplantı Yeri

TTK’da yönetim kurulu toplantısının nerede gerçekleştirileceğine dair herhangi

bir hüküm yoktur. Toplantı şirketin merkezinde yapılabileceği gibi, yer şirket tarafından

serbestçe belirlenebilir.441

Merkez Bankası yönünden ise, 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin

m. 21/II hükümleriyle Banka Meclisi toplantılarının kural olarak Ankara’da yapılacağı

belirlenmiştir. Ayrıca, gerektiği takdirde başka bir yerde de toplantı yapılabileceği açıkça

hükme bağlanmıştır.

d) Toplantı ve Karar Yeter Sayıları

TTK m. 390.1 uyarınca –esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm yok ise–

yönetim kurulunun üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanması öngörülmektedir. Karar

yeter sayısı da katılanların çoğunluğudur. Hangi türde olursa olsun toplantının elektronik

ortamda yapılması halinde de toplantı ve karar yeter sayılarına ilişkin aynı kurallar

geçerlidir (TTK m. 1527.1, m. 390/1).

Merkez Bankası bakımından, 1211 sayılı Kanun m. 21/III’teki özel hükümle –ki

aynı hüküm Banka Esas Mukavelesi’nde de mevcuttur– üçte ikilik nitelikli çoğunluk

441
AKDAĞ GÜNEY, s. 152; BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 219.
241
arandığından, TTK m. 390.1’teki hükmün Banka Meclisi toplantıları için uygulanma

olanağı bulunmamaktadır. Eklemek gerekir ki Banka Meclisi toplantılarında karar yeter

sayısı da TTK ile uyumlu olarak katılanların çoğunluğudur.

e) Oy Kullanma ve Karar Almaya İlişkin Kurallar

Yönetim kurulu toplantıları için TTK m. 390.3 ile “oyların eşitliği halinde

konunun gelecek toplantıya bırakılması ve ardından ikinci toplantıda da eşitlik olursa bu

önerinin reddedilmiş sayılması” kuralı getirilmiştir. Bununla birlikte bu genel hüküm,

1211 sayılı Kanun m. 21/III’teki oyların sayıca eşitliği durumunda Başkan’ın oyuna

ağırlık veren özel hükmün varlığı karşısında Merkez Bankası özelinde uygulama alanı

bulamamaktadır.

Bu başlık altında son olarak, TTK çerçevesinde diğer anonim şirketlerde geçerli

olmayan, Merkez Bankası Başkanı’nın Banka Meclisi kararlarına muhalefeti durumu için

öngörülen özel usule değinmek gerekir. 1211 sayılı Kanun’un 26. maddesinin son

fıkrasında, “Banka Meclisi kararlarına muhalefeti halinde Başkan (Guvernör), kararın

icrasını tehir ve müteakip toplantıda yeniden müzakeresini talep edebilir. Acele hallerde,

Banka Meclisi, Başkan’ın (Guvernör) daveti üzerine toplanarak, ihtilaf konusu işi tekrar

görüşür. Başkan (Guvernör) ile Banka Meclisi arasında mutabakat hâsıl olmadığı

takdirde, Cumhurbaşkanı442 hakemlik eder.” hükmüne yer verilmiştir.

442
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle bu fıkrada yer alan “Başbakan” ibaresi
“Cumhurbaşkanı” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473 (3.
Mükerrer).
242
Bu hüküm, Banka Meclisi içinde Başkan açısından “eşitler arasında birinciliği

dahi aşan ayrıcalıklı bir statü”443 yaratmaktadır. Böylelikle Banka Meclisi’nde oyların

eşitliği halinde iradesi zaten 1211 sayılı Kanun m. 21/III gereği belirleyici olan Başkan’ın

kabul etmediği bir kararın alınmasının önü kesilmiş olmaktadır.

Öte yandan, bu düzenlemedeki “hakemlik” kavramı hakkında ne maddede ne de

gerekçesinde herhangi bir açıklayıcı bilgi bulunmaktadır. Bu hükmün bugüne kadar

uygulamasına rastlanılmamış ise de Cumhurbaşkanı’nın hakemliği ile Başkan ve Banka

Meclisi arasında bir nev’i arabuluculuk yönteminin kastedildiği anlaşılmaktadır. Ancak

her durumda şurası gerçektir ki, bu yöntem Merkez Bankası’nı kurumsal bağımsızlık

ilkesi444 açısından eleştiriye açık hale getirmektedir.

443
UYGUN: Merkez Bankası’nın Türk Devlet Teşkilatındaki Yeri, s. 273.
444
Kurumsal bağımsızlık ilkesi, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma m. 130
ve ESCB ve ECB Statüsü Hakkında 4 No.lu Protokol m. 7’de düzenlenmiştir.
“Bağımsızlık” başlıklı m. 7 şöyledir: “Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın
130. maddesi uyarınca, Avrupa Merkez Bankası, ulusal merkez bankaları ya da bunların
karar organlarının herhangi bir üyesi, Antlaşmalar ve bu Statü ile kendilerine verilen
yetkileri kullanırken ve görev ve yükümlülükleri yerine getirirken, Birlik kurum, organ,
büro veya ajanslarından, herhangi bir Üye Devlet hükümetinden ya da başka herhangi
bir organdan talimat isteyemez ve alamazlar. Birlik kurum, organ, büro veya ajansları
ve Üye Devlet hükümetleri, bu ilkeye uymayı ve Avrupa Merkez Bankası veya ulusal
merkez bankalarının karar organlarının üyelerine görevlerinin ifası bakımından etkide
bulunmamayı taahhüt ederler.”, Antlaşma ve 4 No.lu Protokol için bkz.
https://www.ecb.europa.eu, (About, Legal Framework), (Erişim Tarihi: 6 Haziran 2019).
243
f) Müzakerelere Katılma Yasağı

TTK m. 393.1, belirtilen durumlarda yönetim kurulu üyeleri için “müzakerelere

katılma yasağı” getirmektedir. Buna göre; yönetim kurulu üyesi, kendisinin şirket dışı

kişisel menfaatiyle veya alt ve üst soyundan birinin ya da eşinin yahut üçüncü derece

dâhil üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımlarından birinin, kişisel ve şirket dışı

menfaatiyle şirketin menfaatinin çatıştığı konulara ilişkin müzakerelere katılamaz.

Hüküm öngörülen hallerde çıkar çatışması nedeniyle üyenin tarafsız davranamayacağı

düşüncesiyle kaleme alınmıştır.

Bu yasak Merkez Bankası özelinde de 1211 sayılı Kanun m. 21/I’de düzenlenmiş

ve “Banka Meclisi üyeleri, kendileriyle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 245.

maddesinin 3. bendinde gösterilen derecelerde akrabalık445 veyahut menfaat bağı

bulunan kişilere ilişkin kredi konularına dair müzakerelere iştirak edemezler ve oylamaya

katılamazlar.” hükmü getirilmiştir.

Bu hükmün lafzından, söz konusu yasağın yalnızca “kredi konuları” ile sınırlı

olduğu sonucuna varılabilir. Bununla birlikte uygulama –dar lafzi bir yorum

yapılmaksızın– TTK m. 393.1 hükmü 1211 sayılı Kanun’daki bu düzenlemeyi

445
m. 21/I’de 18 Haziran 1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nun 245. maddesine atıf yapılmaktadır. Bu hüküm, neseben veya sebeben usul
ve füruu, yahut üçüncü dereceye kadar neseben veya kendisiyle sıhriyet hâsıl olan evlilik
bağı kalkmış olsa bile ikinci dereceye kadar sebeben civar hısımlar ve aralarındaki
evlatlık bağı bulunanları işaret etmekteydi. Anılan hükme yürürlükteki 12 Ocak 2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (RG, T. 4 Şubat 2011, S. 27836)
ise 248. madde karşılık gelmektedir.
244
tamamlayacak şekilde gelişmektedir. Buna göre üyeler, kendilerinin veya sayılan

yakınlarının “menfaatlerine” ilişkin toplantılara katılamazlar. Bu yasak, müzakereye

katılmamanın dürüstlük kuralının gereği olduğu durumlarda da uygulanır. Ayrıca, TTK

m. 393.2 gereğince söz konusu hükümlere aykırı hareket eden üye, ilgili olduğu muamele

yüzünden doğabilecek zararı da tazminle yükümlüdür.

2. Elden Dolaştırma Yoluyla Karar Alınması

TTK m. 390.4, üyelerden hiçbirinin toplantı yapılması talebinde bulunmaması

koşuluyla, yönetim kurulunda toplantı yapılmaksızın karar alınması olanağını

düzenlemektedir. Kanun bu yöntemle ilgili bir sınırlama getirmemiştir. Dolayısıyla

konusu ne olursa olsun her tür karar için bu yönteme başvurulabileceği anlaşılmaktadır.

Esasen bu yöntem daha çok aciliyet gerektiren veya olağan hususları konu alan kararlar

ya da toplanma güçlüğü olan haller için yarar sağlamaktadır.446

TTK m. 390.4’ün işletilebilmesi için; kurul üyelerinden birisinin belirli bir konuda

ve karar biçiminde yazılmış bir öneri hazırlaması ve bu önerinin eksiksiz tüm yönetim

kurulu üyelerine yapılması şarttır. Ayrıca sürecin ne zaman tamamlanacağının

belirlenmesi için bir onay süresi öngörülmesinde yarar vardır. En az üye tam sayısının

çoğunluğunun yazılı onay vermesi durumunda karar alınır. Ancak, bu sürenin sona

ermesini beklemek gerekir. Zira sessiz kalmak önerinin reddi anlamına gelecek, aynı

446
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 220; KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 489; TEOMAN, Ömer: “Anonim Ortaklıkta Yönetim
Kurulunun Toplantı Yapmaksızın Karar Alması (TTK. m. 330, f.2)”, Prof. Dr. M. Kemal
Oğuzman’ın Anısına Armağan, İstanbul, 2000, (Anılış: “Toplantı Yapmaksızın Karar
Alma”), s. 1149 vd.
245
zamanda tek bir üyenin dahi toplantı talebinde bulunması kararın bu yöntemle alınmasını

olanaksız kılacaktır.447 Onayların aynı kâğıtta bulunması zorunlu değildir; ancak onay

imzalarının bulunduğu kâğıtların tümünün yönetim kurulu karar defterine yapıştırılması

veya kabul edenlerin imzalarını içeren bir karara dönüştürülüp karar defterine geçirilmesi

kararın geçerliliği için gereklidir.

Merkez Bankası’nda Banka Meclisi toplantıları, 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas

Mukavelesi m. 21/II’nin toplantıların hangi aralıklarla yapılacağını belirleyen emredici

hükmüne uygun olarak düzenli olarak gerçekleştirilmekte ise de gereklilik halinde istisnai

olarak elden dolaştırma yoluyla karar alma yöntemine başvurulmasına da engel yoktur.

E. Banka Meclisi Üyelerinin Temel Hakları

1. Kişisel Haklar

a) Toplantılara Katılma Hakkı

Yönetim kurulu toplantılarına katılmak her üye için bir hak olduğu kadar aynı

zamanda bir borç, yükümlülük niteliğindedir. Merkez Bankası’nda da 1211 sayılı Kanun

m. 21.1 ve TTK m. 393.1’de düzenlenen haller dışında, her üye müzakerelere iştirak ve

kararlarda oy hakkına sahiptir.

b) Toplantı Yapılmasını Talep ve Gündem Düzenleme Hakkı

TTK m. 392.7 uyarınca her yönetim kurulu üyesinin başkandan, yönetim kurulunu

toplantıya çağırmasını yazılı olarak isteme hakkı vardır. Bu hak, hâlihazırda yapılacak

447
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 491-493.
246
toplantının gündemine madde eklenmesi talebini de kapsar.448 Bu, Kırca’nın ifadesiyle,

“çoğun içinde az da vardır” kuralının bir sonucudur.449 Başkanın toplantı çağrısında

görüşülecek konuları bildirmesindeki gibi, üyelerin m. 392.7 kapsamındaki toplantı

istemlerinde, görüşülmesini istedikleri konuları da belirtmeleri amaca uygun olacaktır.

TTK’da üyelerin bu taleplerinin yerine getirilmemesinin sonuçlarına dair bir hüküm

bulunmamaktadır. Ancak, öğretide, hakkın açıkça kötüye kullanılması halleri hariç olmak

üzere üyelerin taleplerinin başkanca geri çevrilmemesi gerektiği belirtilmektedir.450

Merkez Bankası açısından da, 1211 sayılı Kanun m. 21.2 çerçevesinde her üyenin,

Banka Meclisi’nin toplantıya davet edilmesini Başkan’dan isteme hakkı vardır. Ayrıca,

aynı maddede, üyelerin gündem dışı görüşülmesini istedikleri hususların, Başkan’ın da

katılması halinde aynı toplantıda gündeme alınıp görüşüleceği; aksi takdirde bir sonraki

toplantı gündemine alınmasına karar verilebileceği düzenlenmiştir. Ancak, bu hükmün,

konuya ilişkin yukarıda değinilen görüş dikkate alınmak suretiyle uygulanması ve bu

doğrultuda Başkan’ın, talep edilen konuya bir sonraki toplantı gündeminde yer vermesi

gerektiği yorumu yapılmaktadır.

c) Genel Kurul Kararlarının İptalini Talep Hakkı

TTK m. 446.1.d uyarınca, kararların yerine getirilmesi kişisel sorumluluğunu

gerektirecekse yönetim kurulu üyelerinden her biri genel kurul kararlarının iptali için

448
ÇOŞTAN, Hülya: “Yönetim Kurulunun Karar Alma Usulleri, Oy Hakkı, Yetersayılar
ve Toplantı Talep Hakkı”, BATİDER, 2012, C. 28, S. 3, s. 163.
449
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 484.
450
ÇOŞTAN, s. 165 vd.; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 485.
247
dava açma hakkını haizdir. Genel kurulun aldığı hukuka aykırı bir kararı icra etmesi

dolayısıyla sorumluluk tehdidiyle karşı karşıya bulunan üyenin bu haktan

yararlanabilmesi ise, yalnızca davanın açıldığı anda üyelik sıfatını taşımasına bağlıdır.

Sonrasında bu sıfatın kaybedilmesinin bir önemi yoktur. Keza ilgili kişinin genel kurul

karar tarihinde de yönetim kurulu üyesi olması aranmaz.451

Üyelerin bu hakkı ile ilgili olarak Merkez Bankası mevzuatında herhangi bir

düzenleme olmadığından, TTK hükümleri Banka yönünden de uygulama alanı bulacaktır.

d) Bilgi Alma ve İnceleme Hakkı

Bu hak, yönetim kurulu üyelerinin görevlerini gereği gibi yapabilmeleri ve

sorumluluktan korunabilmeleri için tanınan en önemli haktır. Bu nedenle TTK m. 392’de

geniş bir biçimde ve emredici bir hak olarak düzenlenmiştir.452

Maddenin gerekçesinde, bu düzenlemenin arkasındaki temel felsefe şu ifadelerle

açıklanmaktadır; “Bilgilendirilen üye yönetebilir ve doğru zamanda, doğru kararı

alabilir. … Yönetim kurulu üyesinin görevinin güvene dayalı olduğuna ilişkin temel

düşünce, yaptığı işin nitelik ve önemi ve nihayet yüklendiği sorumluluk ve sorumluluğa

bağlı hukuki ve cezai yaptırımlar ondan bilgi saklanmasını ve esirgenmesini haklı

gösteremez.”

451
Bu yönde bkz. KIRCA, İsmail/ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal/MANAVGAT,
Çağlar: Anonim Şirketler Hukuku Cilt 2/2, Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü,
İkinci Bası, Ankara, 2017, (Anılış: Cilt 2/2), s. 209.
452
Bu yönde bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku C. I, s. 408.
248
Bu mülahazalarla maddenin ilk fıkrasında, yönetim kurulunun her bir üyesinin

şirketin tüm iş ve işlemleri hakkında bilgi isteyebileceği, soru sorabileceği ve inceleme

yapabileceği açıkça belirlenmiştir. Ardından da bilgi alma hakkı, toplantı içinde ve

dışında olmak üzere ikili bir ayrım çerçevesinde usul ve esaslara bağlanmıştır. TTK m.

392.6 uyarınca yönetim kurulu üyelerinin bu hakkı kısıtlanamaz, kaldırılamaz.

Merkez Bankası mevzuatında bu hakka dair bir düzenleme yer almamaktadır.

Dolayısıyla bu hükümler Merkez Bankası açısından da tatbik edilecektir. Ancak, TTK m.

492.5’te yer alan “Yönetim kurulu başkanı, kurulun izni olmaksızın, yönetim kurulu

toplantıları dışında bilgi alamaz, şirket defter ve dosyalarını inceleyemez.” yönündeki

hüküm, 1211 sayılı Kanun m. 26/I’deki “Başkan’ın en yüksek icra amiri sıfatıyla

Banka’yı sevk ve idare edeceği” yönündeki düzenleme dolayısıyla Banka’da idarenin

kendisi, dolayısıyla bilginin bizzat kaynağı olan Başkan’ın Banka organ yapısındaki bu

konumu ile bağdaşmamaktadır.

2. Mali Haklar

TTK m. 394.1, “yönetim kurulu üyelerine, tutarı esas sözleşmeyle veya genel

kurul kararıyla belirlenmiş olmak şartıyla huzur hakkı, ücret, ikramiye, prim ve yıllık

kârdan pay ödenebileceği”ni hükme bağlamıştır.

Merkez Bankası yönünden de 1211 sayılı Kanun m. 19/V’te Banka Meclisi

üyelerinin mali haklarına ilişkin düzenleme getirilmiştir. Buna göre, üyelerin aylıkları ile

tazminatları Cumhurbaşkanı’nca tespit edilir.453 Hükümde ayrıca, Banka merkezi dışında

453
Bu konuda belirleme yapma yetkisinin Banka Genel Kurulu’nda olmayıp
Cumhurbaşkanı’na ait olduğu hakkındaki açıklamalar için bkz. Üçüncü Bölüm, III, B.
249
oturan üyelere Meclis toplantılarına katılmak için katlanacakları yol giderlerinin

Banka’ca ödeneceği düzenlenmiştir.

F. Banka Meclisi Üyelerinin Temel Yükümlülükleri

1. Yönetime ve Toplantılara Katılma

Yönetim kurulu üyeleri TTK m. 390.2 gereğince görevlerini aslen yerine

getirmekle yükümlüdürler. Yönetime ilişkin bütün faaliyetlere, bu bağlamda özellikle de

yönetim kurulu toplantılarına katılmak, görüş belirtmek, oy kullanmak üyeler için hem

bir hak hem de bir borç ve yükümlülük niteliğindendir.

Merkez Bankası Banka Meclisi üyeleri de bu kuralın dışında olmayıp, üyeler,

Başkan’ın tayin ettiği zamanlarda, Banka Meclisi toplantılarına katılmakla yükümlü olup,

kabul edilebilir bir mazeret olmaksızın, iştirakten kaçınamazlar.

2. Gözetim Yükümü

Yönetim kurulu üyeleri şirketin yönetimi ile iş ve faaliyetlerin seyrini gözetmekle

yükümlüdürler. TTK m. 369 ile m. 375.1.e hükümlerinden kaynaklanan bu yükümlülük,

üyelere, şirket faaliyetlerinin mevzuata uygunluğunun yanı sıra diğer yöneticilerin

kanunlara, esas sözleşmeye, iç yönergelere ve yazılı talimatlara uygun hareket edip

etmediklerinin takibi görevini yükler.454 Merkez Bankası Banka Meclisi üyelerinin de bu

yükümlülüğe tâbi oldukları şüphesizdir.

454
Buna dair bkz. örn. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s.
411.
250
3. Özen ve Bağlılık Yükümlülüğü

TTK ile yönetim kurulu üyeleri için getirilen yükümlülüklerden biri de m. 369’da

düzenlenen özen yükümlülüğüdür. Bu madde uyarınca; “yönetim kurulu üyeleri

görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini

dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadır.”

Bu hükümle “tedbirli bir yöneticinin özeni” esas alınmış ve bu suretle objektif bir

özen ölçüsü getirilmiştir. Maddenin gerekçesinde bu ölçünün ne suretle belirleneceğine

ilişkin olarak, “Tedbirli yönetici ölçüsü, yönetim kurulu üyesinin kurumsal yönetim

ilkelerine uygun olarak ‘iş adamı kararı’ (business judgement rule) verilebileceğini kabul

eder ve riskin bundan doğduğu hallerde üyenin sorumlu tutulmaması esasına dayanır.

Genel kabul gören kural uyarınca, duruma uygun araştırmalar yapılıp, ilgililerden

bilgiler alınıp yönetim kurulunda karar verilmişse, gelişmeler tamamen aksi yönde olup

şirket zarar etmiş olsa bile özensizlikten söz edilemez.” açıklamalarıyla iş adamı gibi

karar verme kriteri esas alınmıştır.455 Dolayısıyla bu kritere uygun davranan yönetim

kurulu üyeleri özen borçlarını yerine getirmiş sayılır.

TTK m. 369 hükmünde düzenlenen ikinci yükümlülük de bağlılık (sadakat)

borcudur. Buna göre, üyeler bütün iş ve işlemlerinde şirket menfaatlerini ön planda

tutmakla yükümlüdürler. Sadakat borcu aynı zamanda sır saklama yükümlülüğünü de

455
Ayrıntılı bilgi için bkz. AKDAĞ GÜNEY, s. 127 vd; ÇAMOĞLU
(POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 419-424; KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 656 vd.
251
içermektedir.456 Bu yükümlülük, görev gereği öğrenilen bilgileri üçüncü kişilere

açıklamaktan yasaklı olmak anlamına gelir.

Merkez Bankası mevzuatında özen yükümlülüğüne dair özel bir belirleme

yapılmamıştır. Banka Meclisi üyeleri de TTK düzenlemelerinde öngörülen rejime tâbidir.

Sır saklama yükümlülüğü açısından ise, 1211 sayılı Kanun m. 35/I ve II

düzenleme getirmektedir. Buna göre, Banka Meclisi üyeleri, bu sıfatları ile Banka’ya

veya Banka ile ilişkisi olan kişi ve kurumlara ait olmak üzere bildikleri sırların gizliliğine

uymak ve bu sırları kanunen yetkili kılınan mercilerden başkasına herhangi bir surette

açıklamamakla yükümlüdürler. Bu yükümlülük, Banka’dan ayrılmaları halinde dahi

devam eder.

G. Banka Meclisi Üyeliğinin Sona Ermesi

1. Görevden Alma (Azil)

Yönetim kurulu üyeliği bir güven makamıdır457, diğer bir deyişle güvene

dayanmaktadır. Dolayısıyla bu güvenin sarsılması halinde genel kurulun ilgili üyeyi

azletmesi olanaklıdır458 TTK m. 364’e göre, yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşmeyle

atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde

bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı hâlinde, genel kurul kararıyla her zaman

görevden alınabilirler.

456
Buna dair bkz. ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 424-
425.
457
ÇAMOĞLU (POROY/TEKİNALP): Ortaklıklar Hukuku I, s. 401.
458
Bu yönde örn. bkz. AKDAĞ GÜNEY, s. 39 vd.
252
Söz konusu hükmün gerekçesi de müesseseyi açıklığa kavuşturmaktadır. Buna

göre; “Maddenin birinci fıkrası, uygulamada sorun yaratan ve Yargıtay kararlarında

farklı tarihlerde değişik yönde sonuçlara bağlanmış bulunan, yönetim kurulu üyelerinin

görevden alınmalarının gündeme bağlılık ilkesinin kapsamında olup olmadığı sorununu,

menfaatler dengesine uygun bir şekilde çözüme kavuşturmak amacıyla öngörülmüştür.

Kural şudur: Bir üyenin görevden alınabilmesi için gündemde bu yolda hüküm bulunması

şarttır. Ancak haklı sebepler varsa, genel kurul, gündemde madde bulunmasa bile üyeyi

azledebilecektir. Genel kurulun güvenini yitiren, hakkında haklı bir sebep mevcut olan

bir üyeyi genel kurulun sadece gündeme bağlılık ilkesi dolayısıyla ileriki gündeminde

görevden alma bulunan bir toplantıya kadar yönetim kurulunda tutmak zorunda

bırakılması, anılan ilkenin amacına aykırıdır. Hüküm haklı sebebin niteliği ile ilgili

herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Inter alia, yolsuzluk, yetersizlik, bağlılık

yükümünün ihlâli, birçok şirkette üyelik sebebiyle görevin ifasında güçlük, geçimsizlik,

nüfuzun kötüye kullanılması, haklı sebeptir. Sadece politik nitelik taşıyan bir sebep,

özellikle bilgisi ve ehliyeti ile yararlı olan bir üye yönünden haklı sebep oluşturulması

ratio legis’e uymayabilir.”

Diğer yandan haklı bir sebep şart koşulmamış olmakla birlikte, TTK m. 364.2

çerçevesinde şirketin azledilen üyeye tazminat ödemesi söz konusu olabilir.459 Ayrıca,

genel kurulun aynı toplantıda üyelerin tamamını görevden alması da mümkündür. Son

olarak belirtmek gerekir ki, bir genel kurulu kararı olan azil kararının, koşulların varlığı

halinde açılacak dava sonucunda iptali mümkündür.

459
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 458, 460.
253
Bu çerçevede, Merkez Bankası Banka Meclisi üyeleri de koşulları bulunduğu

takdirde genel kurul tarafından azledilebilir. Bu bağlamda üyelerin görev güvencelerinin

bulunmadığını belirtmek yanlış olmayacaktır. Özellikle de Hazine’nin genel kuruldaki

hâkimiyeti, Banka Meclisi üyelerinin kaderinin siyasi iradeye tâbi olduğu, kamusal

yetkileri de haiz bir kurulun üyesi olmalarına karşın görevden alınma kararına karşı idare

hukuku anlamında yargı denetimi hakkından yoksun bulundukları, bunun ise merkez

bankasının bireysel bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığı gibi gerekçelerle Banka Meclisi

üyelerinin bu durumunu eleştiriye açık hale getirmektedir.460

2. İstifa

TTK’da düzenlenmemiş olmakla birlikte istifa da yönetim kurulu üyeliğini sona

erdiren sebeplerden biridir.461 Tek taraflı ve bozucu yenilik doğuran bir hak olan istifa,

kabule bağlı olmaksızın yönetim kurulu üyesi tarafından her zaman kullanılabilir. Karşı

tarafa varması gereken bir irade beyanı olduğu için yazılı yapılması ispat açısından önem

taşımaktadır. İstifa iradesi, organ olarak yönetim kuruluna ya da yönetim kurulu

başkanına yöneltilebilir. Ayrıca, istifa için haklı bir sebep ya da gerekçe gösterilmesi

aranmamakta ise de uygun olmayan bir zamanda istifası nedeniyle üyenin “11 Ocak 2011

460
Bu konuyla bağlantılı olarak ayrıca bkz. merkez bankası bağımsızlığı ilkesi açısından
Banka Meclisi üyelerinin görev süresine yöneltilen eleştiriler hakkındaki açıklamalar
(Üçüncü Bölüm, IV, A, 4, özellikle dn. 406-407).
461
Geniş bilgi için bkz. örn. AKDAĞ GÜNEY, s. 37-38; KIRCA (ŞEHİRALİ
ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 464-467.
254
tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu”462 m. 512 çerçevesinde şirketin bu nedenle

uğradığı zararı tazmin yükümlülüğü gündeme gelebilecektir.463

Merkez Bankası’nda da Banka Meclisi üyeleri, görev sürelerinin

tamamlanmasından önce de, istedikleri zaman istifa suretiyle görevlerinden ayrılmak

hakkına sahiptir. Bununla birlikte, ülkemizin genel ekonomik hayatına etki eden

kararların çok acele ve çok gizli alınması gereği karşısında, kanunen yapılması gereken

görevlerden “istifa” suretiyle kaçınmanın da, TBK m. 512 kapsamında “uygun olmayan

zamanda istifa” kavramı içinde değerlendirilebilmesi mümkündür.

3. Kendiliğinden Sona Erme

Yönetim kurulu üyeliğini sona erdiren bir sebep de, yönetim kurulu üyesi

seçilmek için gerekli şartların ortadan kalkmasıdır. TTK m. 363.2 uyarınca, yönetim

kurulu üyelerinden birinin iflasına karar verilir veya ehliyeti kısıtlanır ya da bir üye üyelik

için gerekli kanuni şartları yahut esas sözleşmede öngörülen nitelikleri kaybederse, bu

kişinin üyeliği, herhangi bir işleme gerek olmaksızın kendiliğinden sona erer. Ölüm de

bir sona erme sebebidir.

Öğretide, m. 363.2’de yer alan “kanun” ibaresinin “TTK yanında özel kanunları

da içerdiği, özel kanunlarda öngörülen ve özellikle seçilme engeli olarak düzenlenen

hususların gerçekleşmesiyle üyeliğin kendiliğinden son bulacağı” ifade edilmektedir.464

462
RG, T. 4 Şubat 2011, S. 27836. Çalışmanın devamında “TBK” olarak anılacaktır.
463
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 465.
464
KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1, s. 468-469.
255
Bu çerçevede Merkez Bankası’nda da Banka Meclisi üyesinin iflasa tâbi

kişilerden olup da iflasına karar verilmesi, kısıtlama altına alınması veya üyelik için

gerekli yasal nitelikleri kaybetmesi hallerinde üyeliği kendiliğinden sona erer.

Ayrıca üyeler, 1211 sayılı Kanun m. 19.2’de öngörülen yasakları ihlal eder ve bu

suretle üyelik için gerekli özelliklerden herhangi birini kaybederlerse de üyelikleri sona

erer. Somutlaştırmak gerekirse, Banka Meclisi üyeleri, özel bir kanuna veya

Cumhurbaşkanlığı kararnamesine dayanmadıkça, görevleri ile Banka dışında resmi

nitelikte veya özel herhangi bir görevi birleştirmeleri ya da ticaretle uğraşmaları halinde

veyahut da bankalar ve şirketlerde pay sahibi oldukları takdirde üyelikleri kendiliğinden

son bulur.

4. Görev Süresinin Bitimi

TTK m. 362, yönetim kurulu üyelerinin en çok üç yıl için seçilebileceğini

düzenlemiştir. İşte buna uygun olarak belirlenen görev süresinin sona ermesiyle yönetim

kurulu üyelerinin bu sıfatları da kendiliğinden sona ermektedir.

Öğretide; eTTK döneminde Yargıtay kararları çerçevesinde, yeni yönetim kurulu

seçilinceye kadar görev süresi dolan üyelerin görevlerinin devam edeceği anlayışı hâkim

olmuş ise de TTK ile getirilen olanaklarla (örneğin m. 410.1 uyarınca genel kurulun süresi

dolmuş olsa dahi yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabilmesi veya m. 410.2

kapsamında mahkemenin izniyle tek bir pay sahibinin genel kurulu toplantıya davet

edebilmesi) bu görüşün temelsiz kaldığı ifade edilmekte; aksinin kabulünün, yönetim

256
kurulu üyelerinin görev sürelerinin tayininde münhasıran yetkili kılınan genel kurulun

iradesine aykırı olacağı vurgulanmaktadır.465

Merkez Bankası açısından da Banka Meclisi üyelerinin 1211 sayılı Kanun m. 20/I

ile üç yıl olarak belirlenmiş görev süreleri dolduğu tarihte ilgili üyenin bu sıfatı

kendiliğinden sona ermektedir.

V. DENETLEME KURULU

A. TTK Öncesindeki Yapı

1. Genel Olarak

eTTK döneminde, anonim şirketin üç kanuni (zorunlu) organından biri olan ve

uzman bilgisine sahip olması zorunlu bulunmayan466 “murakıplar (denetçiler)” eliyle

gerçekleştirilen bir denetim yapısı söz konusu idi. Murakıplık şirketin zorunlu

organlarından sayılmış ve bu organın yokluğu fesih sebebi kabul edilmişti.467

Murakıpların icra ettiği bu denetim yapısı, eTTK’nın “Murakıplar” başlıklı Üçüncü

Kısmında yer alan 347-359. maddeler arasında düzenlenmişti.

465
AKDAĞ GÜNEY, s. 36-37; KIRCA (ŞEHİRALİ ÇELİK/MANAVGAT): Cilt 1,
469-472.
466
ÖZKORKUT, Korkut: “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Finansal Raporlama
ve Denetim”, Yeni Türk Borçlar Kanunu ve Yeni Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu,
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Hukuk Fakültesi, (Derl: KIRCA, Çiğdem),
İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, (Anılış: “Denetim”), s. 347.
467
ALTAŞ, Soner: Yeni Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirketler, Karşılaştırmalı,
Açıklamalı, Gerekçeli, 2. Baskı, Ankara, 2011, (Anılış: Anonim Şirketler), s. 205;
ANSAY; s. 130.
257
347. maddede, “Anonim şirketlerde, beşten fazla olmamak üzere bir veya daha

çok murakıp bulunur. Birden çok olan murakıplar bir heyet teşkil ederler.” hükmüne yer

verilmişti. Bu maddede murakıpların şirket genel kurulu tarafından seçilecekleri ve

süreleri bitenlerin tekrar seçilmelerinin mümkün olduğu öngörülmekteydi. Görev süreleri

ise en çok üç yıl olarak belirlenmişti.

350. maddede, “murakıpların, genel kurul tarafından her zaman azil ve yerlerine

diğer kimselerin tayin edilebileceği”; 351. maddede de “bir murakıplığın açılması

halinde diğer murakıpların genel kurulun ilk toplantısına kadar vazife yapmak üzere

yerine birisini seçecekleri” hükme bağlanmıştı.

Diğer yandan, murakıpların görevlerini düzenleyen 353. maddede, şirketin iş ve

muamelelerini denetlemekle görevli oldukları belirtildikten sonra, bu çerçevede özellikle

vazifeli oldukları işler sayılmıştı. Örneğin bu kapsamda; şirketin yönetim kurulu

üyeleriyle işbirliği yapılarak bilançonun tanzim şeklinin tayin edilmesi, lüzumlu

kayıtların intizamla tutulmasını sağlamak amacıyla hiç olmazsa altı ayda bir defa şirketin

defterlerinin incelenmesi, şirket veznesinin teftişi, esas sözleşmede pay sahiplerinin genel

kurul toplantılarına katılımları için gerektiği bildirilen şartların yerine getirilip

getirilmediğinin incelenmesi, bütçe ve bilançonun murakabe edilmesi, genel kurulun

toplantıya çağrılması, yönetim kurulu üyelerinin kanun ve esas sözleşme hükümlerine

tamamıyla riayet eylemelerine nezaret edilmesi gibi görevlere yer verilmişti.

Ayrıca 354. maddede, murakıpların her yıl sonunda genel kurula, yönetim

kurulunun yıllık raporuna ilişkin mütalaalarını da içeren bir rapor sunmakla yükümlü

oldukları, böyle bir rapor alınmadan genel kurulun bilanço hakkında bir karar

veremeyeceği düzenlenmişti. Bu maddede murakıpların görevleri sırasında tespit ettikleri

258
noksanlık ve yolsuzlukları veya kanun yahut esas sözleşme hükümlerine aykırı

hareketleri, bunlardan sorumlu olanın üstü olan makama ve yönetim kurulu başkanına ve

önemli durumlarda genel kurula ihbarla yükümlü oldukları hususuna da yer verilmişti.

Öte yandan, 357. madde ile murakıpların, görüşmelere ve oya iştirak etmemek

koşuluyla yönetim kurulu toplantılarına katılabilecekleri; yönetim kurulu ve genel

kurulun olağanüstü toplantılarının gündemlerine uygun gördükleri teklifleri dâhil

ettirebilecekleri düzenlenmişti.

Son olarak 359. maddede murakıpların sorumlulukları düzenlenmiş ve “kanun

veya esas sözleşme ile kendilerine yükletilen görevlerini hiç veya gereği gibi

yapmamalarından doğan zararlardan dolayı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe

müteselsilen sorumlu olacakları” hükme bağlanmıştı.

2. Merkez Bankası’na İlişkin Düzenlemeler

eTTK’nın yürürlükte bulunduğu 1970 yılında kabul edilen 1211 sayılı Kanun’da,

bir anonim şirket olan Banka’nın organ yapısı da eTTK ile anonim şirketler için şart

koşulan organ modeline göre şekillendirilmiştir. Bu üçlü zorunlu organ modelinde genel

kurul ve yönetim kurulunun yanı sıra birden çok olmaları halinde heyet oluşturacakları

belirtilen murakıplar, Banka özelinde “Denetleme Kurulu” olarak teşekkül etmiştir.

Banka Denetleme Kurulu, 1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin

23 ve 24. maddelerinde düzenlenmiştir. 1211 sayılı Kanun’un “Kuruluş, süre ve nitelik”

başlıklı 23. maddesinde, Kurul’un oluşumu belirlenmiştir. Bu maddeye göre, Denetleme

259
Kurulu, bir üye (A) sınıfı468, iki üye (B) ve (C) sınıfı ve bir üye de (D) sınıfı pay

sahiplerince seçilmek üzere dört üyeden oluşur.469 Ayrıca bu seçimde sınıflara ait her

payın bir oy sahibi olması esası470 benimsenmiştir. Maddede üyelerin görev süreleri iki

yıl olarak öngörülmüş ve seçileceklerin “yüksek öğrenim yapmış, bankacılık ve muhasebe

alanında bilgi ve tecrübe sahibi olmaları” şart koşulmuştur.

24. maddede de Banka Denetleme Kurulu’nun görevleri hükme bağlanmıştır.

Aynı madde Banka Esas Mukavelesi’nin 24. maddesinde de yinelenmektedir. Bununla

birlikte, 1211 sayılı Kanun’un 24. maddesinde yer almayan “Kurul, belirsiz zamanlarda

servis kasaları ile ihtiyat kasaların nakit, altın ve diğer kıymetlerini, senet ve tahvilleri ve

sair mevcutları sayar ve sonucu bir tutanakla tespit eder.” şeklindeki hükmün

eklenmesiyle471 Esas Mukavele’nin 24. maddesi genişletilmiştir. 1211 sayılı Kanun’dan

farklı olarak Esas Mukavele’nin 24. maddesinde ilaveten “Kurul üyeleri Banka Meclisi

468
Üyeliklerden birinin (A) sınıfı hissedarına (Hazine’ye), üçünün de diğer pay
sahiplerine tahsis edildiği, böylece dört üyelikten üçünün Hazine dışındaki pay
sahiplerine tahsis edilmek suretiyle bir bakıma Hazine’nin, Banka Meclisi üyelerinin
seçimindeki üstünlüğünün (belirleyiciliğinin) dengelenmeye çalışıldığı yönünde bkz.
ERİKÇİ, s. 41-42.
469
Bu durumda Kurul’un çoğunluğunun sermaye bakımından azınlıkta bulunan pay
sınıfları tarafından seçilmesi esasının benimsendiğine dair bkz.
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 82.
470
1211 sayılı Kanun’un 23. maddesinin “Sınıflara ait her hisse, bir oy sahibidir.”
yönündeki ikinci fıkrası Banka Esas Mukavelesi m. 23’te yer almamaktadır.
471
eTTK ışığında Banka Denetleme Kurulu’nun görevleri hakkında geniş bilgi için bkz.
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 85 vd.
260
toplantılarında, görüşme ve oya katılmamak şartıyla hazır bulunabilirler.” hükmüne yer

verilmek suretiyle, eTTK’nın 357. maddesine koşut bir düzenleme yapılmıştır.

1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 1. maddeleri uyarınca, bu

iki düzenlemede yukarıda değinilen hükümler dışında konuya dair açıklık bulunmayan

durumlarda da özel hukuk hükümlerinin yani eTTK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması

söz konusu olmuştur.472

Ancak eTTK’nın TTK ile yürürlükten kaldırılıp bu yeni Ticaret Kanunu’nun

uygulanmaya başlamasıyla birlikte Denetleme Kurulu özelinde Merkez Bankası

açısından da yeni bir dönem başlamıştır.

B. TTK’nın Yürürlüğüyle Başlayan Dönem

1. Genel Olarak

1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren TTK getirdiği yeni denetim

düzeniyle473, Merkez Bankası’nda Denetleme Kurulu’na karşılık gelen “murakıpları”

anonim şirketlerin zorunlu organ yapısından bütünüyle çıkarmıştır.474 Bu yeni düzende

472
Ayrıntılı bilgi için bkz. KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 85 vd.
473
TTK m. 1534.4’te, bu Kanun’un anonim şirketlerin denetlenmesine ilişkin 397 ila 406.
maddelerinin 1 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.
474
Buna dair ayrıntılı bilgi için bkz. ALTAŞ, Soner: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ile
Getirilmekte Olan Şirket Denetimine Genel Bir Bakış”, Terazi Hukuk Dergisi, Ocak
2011, Yıl 6, Sayı 53, (Anılış: “Şirket Denetimi”), s. 56.
261
denetim görevi, şirketle organik bağı bulunmayan475, şirketten bütünüyle bağımsız

kişilerce yerine getirilmektedir.476 Dolayısıyla eTTK gereğince zorunlu üç organı bulunan

anonim şirketlerin, TTK çerçevesinde iki organlı hale geldiği söylenebilir.477

Bununla birlikte, TTK’nın murakıpları kaldıran hükümlerinin yürürlüğe girmesi,

Merkez Bankası Denetleme Kurulu’nun da ortadan kalkması sonucunu doğurmamıştır.

Özel bir kanunla kurulan ve 1211 sayılı bu Kanun’da Denetleme Kurulu’nu düzenleyen

özel hükümlere tâbi olan Merkez Bankası, Denetleme Kurulu’nun hukuki varlığını

sürdürdüğü istisnai bir anonim şirket modeli haline gelmiştir.

Ancak, Merkez Bankası özelinde mülga eTTK’dan kaynaklanan bir organın

bulunması, hukuk tekniği bakımından istenmeyen bir durum olmanın yanı sıra tatbik

edilecek kuralın bulunmaması gibi uygulama zorluklarını da doğurmuştur. Öyle ki,

eTTK’nın murakıplara ilişkin hükümleri yürürlükten kalkana kadar Merkez Bankası

Denetleme Kurulu yönünden tamamlayıcı bir hukuk kaynağı olarak uygulanagelmiştir.

TTK’nın murakıpları kaldıran hükümlerinin yürürlüğe girişiyle birlikte ise, Merkez

Bankası mevzuatının suskun olduğu, Denetleme Kurulu’nda yıl içinde bir üyelik açıldığı

takdirde nasıl hareket edileceği gibi hususların düzenlemesi artık kalmamıştır.

475
Denetçi ile şirket arasındaki ilişkinin bir sözleşme ilişkisi olup aralarında organik bir
bağ bulunmadığı, anonim şirketin organı niteliğini haiz olmayan denetçinin şirkete karşı
da bağımsız olmasının esas olduğu, bu yönde denetçinin şirkete karşı üçüncü kişi
konumunda olduğu hakkında bkz. ÖZKORKUT: “Denetim”, s. 363.
476
BAHTİYAR: Ortaklıklar Hukuku, s. 262.
477
KÖKSAL: Bağımsız Denetim Sözleşmesi, s. 206 vd.
262
İşte, Banka Denetleme Kurulu’nun sadece iki maddede ve sınırlı şekilde

düzenlenmiş olması ve kendisine uygulanabilecek genel hükümlerin bulunmaması

yeniden değerlendirilmesini zaruri kılmıştır.

2. 1211 Sayılı Kanun’da Yapılan Değişiklik

Yukarıda değinilen mülahazalarla, 1211 sayılı Kanun’un Denetleme Kurulu ile

ilgili hükümlerinde değişiklik yapılması meselesi TBMM’nin de gündemine taşınmış ve

“3 Nisan 2013 tarihli ve 6456 sayılı Kanun”la478 1211 sayılı Kanun’un 23. maddesi

yeniden düzenlenmiştir.

Bu kapsamda, m. 23’teki Denetleme Kurulu üyelerinin seçiminde üyelerin ayrı

ayrı pay sahibi gruplarınca seçilmesini öngören pay sınıflarına göre seçim yöntemi479 terk

edilmiş ve m. 23/I c. 1 olarak, Kurul’un Genel Kurul’ca seçilecek dört üyeden oluşacağı

hükme bağlanmıştır. Mevcut Denetleme Kurulu üyelerinin durumu da eklenen geçici

maddeyle (Geçici m. 11) düzenleme altına alınmış ve bu üyelerin sürelerinin sonuna

kadar görevlerine devam etmeleri öngörülmüştür.

478
RG, T. 18 Nisan 2013, S. 28622.
479
1211 sayılı Kanun m. 23’ün bu yöntemi düzenleyen hükümlerinin değişmeden önceki
hali şöyleydi: “Denetleme Kurulu üyeleri aşağıdaki şekilde seçilir:

1. (A) sınıfı hissedarınca bir üye,

2. (B) ve (C) sınıfı hissedarlarınca iki üye,

3. (D) sınıfı hissedarlarınca bir üye.

Sınıflara ait her hisse, bir oy sahibidir.”


263
23. maddedeki diğer değişiklik ise, “m. 23/I’e c. 2” olarak düzenlenen hükümle,

Denetleme Kurulu’nda boşalma olması halinde mevcut Denetleme Kurulu’nun üye

seçmesi (kooptasyon) usulünün getirilmesidir. “Bir Denetleme Kurulu üyesinin üyelikten

ayrılması halinde, Denetleme Kurulu’nun diğer üyeleri, Genel Kurul’un ilk toplantısına

kadar görev yapmak üzere yerine seçilme şartlarını taşıyan birisini seçerler.” yönündeki

bu hükmün maddeye eklenmesi, esasen hukuk tekniğine ilişkin bir nedene

dayanmaktadır. Öyle ki, 1211 sayılı Kanun’da bu konuyu düzenleyen hüküm

bulunmadığından, genel hüküm olarak eTTK m. 351’e başvurulmaktaydı. Ancak yeni

TTK’da artık denetleme kurulu ve olaya uygulanacak eTTK m. 351 benzeri bir hüküm

kalmadığından, bu suretle oluşan hukuk boşluğunu gidermek üzere, eTTK’da yer alan ve

Merkez Bankası’nca da uygulanagelen hüküm, doğrudan 1211 sayılı Kanun’a

eklenmiştir.

3. Denetleme Kurulu’nu Kaldırmaya Yönelik 1211 Sayılı Kanun Değişikliği

Girişimi

TTK’deki düzenleme doğrultusunda anonim şirketlerin organ şemasından

“murakıpların (denetleme kurullarının)” kaldırılmasının ardından 1211 sayılı Kanun’un

23. maddesinde 18 Nisan 2013 tarihinde yürürlüğe giren 6456 sayılı Kanun’la kısmi bir

değişiklik yapılmış ise de TTK’ya tam uyum sağlamak amacıyla teknik bir gereklilik

olarak Denetleme Kurulu’nun Merkez Bankası’nın organ yapısından bütünüyle

çıkarılması öngörülmüş ve konu TBMM gündeminde yer bulmuştur.

“1/884 Esas No.lu Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde

Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nın 36, 39 ve 40.

maddelerinde, 1211 sayılı Kanun’un 13. ve 15. maddelerinin Denetleme Kurulu’na ilişkin

264
bazı hükümleri ile 23. ve 24. maddelerinin bütününün yürürlükten kaldırılmasına yönelik

düzenlemelere yer verilmiştir. Bununla birlikte, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda

yapılan görüşmeler sırasında “Para politikasını yürütmekle görevli Türkiye Cumhuriyet

Merkez Bankası’nın sıradan bir anonim şirket gibi değerlendirilemeyeceği, bu açıdan

bakıldığında Banka bünyesindeki halen faaliyet gösteren denetim kurulunun muhafaza

edilerek etkin ve verimli bir şekilde çalıştırılmasının Banka’nın itibarı ve kredibilitesi için

son derece önemli olduğu” belirtilmiş ve sonuç olarak Tasarı’daki bu hükümlerin (m. 36,

39, 40) Merkez Bankası’nı denetimsiz bıraktığı gerekçesiyle Tasarı metninden

çıkarılmasına karar verilmiştir.480

4. Merkez Bankası’ndaki Mevcut Durum

1211 sayılı Kanun’un ve Banka Esas Mukavelesi’nin 13. maddeleri (birinci fıkra

d bendi) uyarınca Denetleme Kurulu Merkez Bankası’nın organları arasında yer

almaktadır.

a) Denetleme Kurulu’nun Oluşumu - Üyelerin Sayısı, Gerekli Nitelikleri ve

Seçimi

1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi m. 23/I c. 1 gereğince Denetleme

Kurulu dört üyeden oluşur. Banka Kanunu ve Esas Mukavelesi m. 23/III, Denetleme

Kurulu üyeliğine seçilecekler yönünden özel koşullar olarak yükseköğrenim yapmış,

480
Bkz. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu, Sıra Sayısı 502, 26. Dönem, 3.
Yasama Yılı, Hükümetin teklif ettiği metin için s. 256; madde gerekçeleri için s. 17-18;
eleştiriler için s. 59, http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/sirasayi_sd.sorgu_baslangic,
(Erişim Tarihi: 8 Ağustos 2019).
265
bankacılık ve muhasebe alanında bilgi ve tecrübe sahibi olmayı şart koşmaktadır.

Denetleme Kurulu üyelerinin seçiminde yetkili organ Genel Kurul’dur.

b) Üyelerin Görev Süresi

aa) Genel Kural

1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi m. 23/II hükmüne göre Denetleme

Kurulu üyelerinin görev süresi iki yıldır. Üyelerin yeniden seçilmeleri mümkündür.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi m. 20/II’de

yer alan her yıl Banka Meclisi üyelerinin üçte birinin yenileceği yönündeki hüküm

benzeri bir düzenleme Denetleme Kurulu üyeleri açısından getirilmemiştir.

bb) Kooptasyonla Seçilen Üyenin Genel Kurul’un Bilgisine Sunulmasından

Sonra Genel Kurul’ca Seçilecek Üyenin Görev Süresi

Yukarıda değinildiği gibi, TTK ile denetleme kurullarının şirketlerin zorunlu

organları arasından çıkarılmasıyla, daha önce 1211 sayılı Kanun’da hüküm bulunmaması

halinde genel hüküm olarak Merkez Bankası’na da uygulanabilen eTTK hükümleri

hukuki varlığını yitirdiğinden, mülga eTTK dönemindeki denetleme kurulu üyeliğinin

boşalmasına ilişkin kural, 6456 sayılı Kanun’la 1211 sayılı Kanun m. 23’e işlenmiştir.

Buna göre, 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin sözü edilen m. 23/I hükmü

çerçevesinde, bir Denetleme Kurulu üyesinin üyelikten ayrılması halinde yerine

Denetleme Kurulu’nun diğer üyeleri tarafından seçilme şartlarını taşıyan bir kişi Genel

Kurul’un ilk toplantısına kadar görev yapmak üzere seçilir.

Bu yöntemle seçilen üyenin Genel Kurul’un bilgisine sunulmasından sonra Genel

Kurul tarafından seçilecek üyenin –ister daha önce diğer üyelerce seçilen üye, isterse yeni
266
bir kişi olsun– görev süresinin, selefinin kalan görev süresi kadar mı yoksa tam iki yıl mı

olacağı hususunda tereddüt oluşabilir.

Bununla birlikte, 1211 sayılı Kanun m. 23/I’in lafzı açıktır; “Genel Kurul’un ilk

toplantısına kadar görev yapmak üzere” seçimden söz edilmektedir. Ayrıca, bu maddede,

TTK’nın yönetim kurulu üyeliğinin boşalması halini düzenleyen m. 363.1’deki gibi

“genel kurulun onayına sunma” yöntemi ve dolayısıyla m. 363.1 c. 2’deki “seçilen

üyenin, onaylanması halinde selefinin süresini tamamlaması” öngörülmemiştir. Bu

doğrultuda Denetleme Kurulu’nun boşalmış üyeliği için Genel Kurul’un yapacağı

seçimin yeni bir seçim olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Özellikle Banka Kanunu ve Esas Mukavelesi m. 23/II’de emredici biçimde,

Denetleme Kurulu üyelerinin görev süresinin iki yıl olarak belirlenmiş olması karşısında;

bu görüşün, Merkez Bankası uygulamasında daha kuvvetli hukuki dayanaklara sahip

olduğu söylenebilir. Bu nedenle; Merkez Bankası özelinde, Kurul üyelerince seçilen

üyenin Genel Kurul’un bilgisine sunulmasından sonra Genel Kurul tarafından seçilecek

üyenin –ister daha önce diğer üyelerce seçilen üye, isterse yeni bir kişi olsun– görev süresi

her hâlükârda iki yıl olmalıdır.

c) Üyelerin Mali Hakları

1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin 24. maddesinin son fıkrasında,

Denetleme Kurulu üyelerine verilecek ücretin Cumhurbaşkanı’nca481 tespit edileceği

481
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle 1211 sayılı Kanun’un bu fıkrasında yer alan
“Bakanlar Kurulu’nca” ibaresi “Cumhurbaşkanı’nca” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz.
RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473 (3. Mükerrer).
267
düzenlenmiştir. Nitekim ücretlerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi, Merkez

Bankası’nın kamusal görev ve yetkilerinin bir sonucudur. Aynı fıkra uyarınca Banka

merkezi dışında oturanların katlanacakları yol giderleri Banka tarafından ödenmektedir.

d) Üyelerin Görev ve Sorumlulukları ile Yükümlülükleri

aa) Görev ve Sorumlulukları

1211 sayılı Kanun’da, Denetleme Kurulu üyelerinin görev ve sorumlulukları ile

ilgili olarak, genel ve tek bir hüküm yer almaktadır. 24. maddenin birinci fıkrasına göre;

“Denetleme Kurulu, Banka’nın bütün muamele ve hesaplarını denetler. Başkanlık

(Guvernörlük), Denetleme Kurulu’nun talep edeceği bütün malumat ve vesikaları

vermekle yükümlüdür. Denetleme Kurulu’nun yönetme yetkisi olmayıp, mütalaalarını

yazılı olarak Banka Meclisi’ne bildirir ve bir kopyasını da Cumhurbaşkanlığı’na482 verir.

Kurul yıl nihayetinde muamele ve hesaplar hakkında hazırlayacağı raporu Genel Kurul’a

arz eder.”

Banka Esas Mukavelesi’nin 24. maddesinde de bu hükümler tekrarlanmakla

birlikte, ilave olarak, “Kurul’un belirsiz zamanlarda servis kasaları ile ihtiyat kasalarını,

nakit, altın ve diğer kıymetlerini, senet ve tahvilleri ve sair mevcutları sayacağı ve sonucu

bir tutanakla tesbit edeceği” hususu düzenlenmiştir.483

482
703 sayılı KHK’nın 151. maddesiyle bu fıkrada yer alan “Başbakanlık’a” ibaresi
“Cumhurbaşkanlığı’na” şeklinde değiştirilmiştir. Bkz. RG, T. 9 Temmuz 2018, S. 30473
(3. Mükerrer).
483
eTTK ışığında Denetleme Kurulu’nun görevleri konusundaki açıklamalar için bkz.
KURT/GÜNAL/TUĞÇETİN, s. 85.
268
Bunun yanı sıra bir görev ve sorumluluk olarak düzenlenmemiş ise de Banka Esas

Mukavelesi m. 24/VI’da, Denetleme Kurulu üyelerinin Banka Meclisi toplantılarında,

görüşme ve oya katılmamak şartıyla hazır bulunabilecekleri hükme bağlanmıştır.

bb) Üyelerin Başka İşte Çalışma Yasağı

1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin 24. maddelerinde, Denetleme

Kurulu üyelerinin Banka’nın kârına iştirak edemeyecekleri düzenlenmiştir.

Bununla birlikte, Merkez Bankası mevzuatında üyelerin başka işte çalışmasını

yasaklayan herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle ki, halen konu bakımından yol

göstericiliği bulunan eTTK m. 335’te anonim şirket yönetim kurulu üyeleri için, 1211

sayılı Kanun m. 19’da da Banka Meclisi üyeleri için başka işte çalışma veya rekabet

yasağı getirilmiş olmakla birlikte aynı yönde açık bir düzenleme Banka Denetleme

Kurulu üyeleri yönünden yapılmamıştır.

Bu durumda, Denetleme Kurulu üyesinin çalıştığı diğer işe ilişkin mevzuatta buna

engel bir hükmün bulunup bulunmadığına bakılması uygun olacaktır. Bu bakımdan, “14

Temmuz 1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu”484 m. 28’de, memurların

TTK’ya göre tacir sayılmalarını gerektirecek faaliyette bulunamayacakları ve ticaret

müesseselerinde görev alamayacakları; m. 87’de ise, memurlara sermayesinin yarısından

fazlası Devlet’e ait bankalarda, özel kanunlarla veya Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle

kurulan banka ve kuruluşlarda ikinci görev verilmeyeceği hükme bağlanmıştır. Buna

göre, yukarıda belirtilen istisnalar dışında, Denetleme Kurulu üyelerinin başka işte

çalışabilecekleri sonucuna ulaşılmaktadır.

484
RG, T. 23 Temmuz 1965, S. 12056.
269
cc) Sır Saklama Yükümlülükleri ve Sorumlulukları

1211 sayılı Kanun’un 32. maddesine göre “Banka memuru” deyimi, “Banka

hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlere, devamlı vazife görmek üzere atanan

kişiler”i ifade eder. Banka Denetleme Kurulu üyeleri, Genel Kurul tarafından seçilmek

suretiyle göreve gelmeleri, Kanun’un Banka Meclisi üyelerinde aradığı “başka yerde

çalışmama” şartının Denetleme Kurulu üyeleri için söz konusu olmaması ve görev

sürelerinin iki yılla sınırlı olması gibi nedenlerle Banka memuru deyiminin dışındadırlar.

“Banka mensubu” terimi ise, Banka personelini ve ayrıca atama ve seçim

suretiyle Banka’da görev yapanları da kapsar genişliktedir. Bu nedenle, Denetleme

Kurulu üyeleri 1211 sayılı Kanun’un Banka mensuplarını kapsamına alan “Sır saklama

ve sorumluluk” başlıklı 35. maddesine ve “Ceza hükümleri” başlıklı 68. maddesine

tâbidir.

1211 sayılı Kanun m. 35’e göre; Banka mensupları, dolayısıyla Denetleme Kurulu

üyeleri de sıfat ve görevleri dolayısıyla Banka’ya veya Banka ile münasebeti olan kişi ve

kurumlara ait olmak üzere bildikleri sırların gizliliğine riayet eylemek ve bu sırları

kanunen yetkili kılınan mercilerden gayrısına herhangi bir surette açıklamamakla

yükümlüdürler. Bu yükümlülük, Banka’dan ayrılmaları halinde de devam eder.

Diğer yandan, üyeler, görevleri ile ilgili olarak Banka’ya verdikleri zararlardan

ötürü, Borçlar Kanunu’nun haksız fiil hükümlerine tâbidirler. Bu maddeye aykırı fiiller

için ayrıca 1211 sayılı Kanun m. 68.II/a’da adli para cezası da öngörülmüştür.

270
SONUÇ

Merkez Bankası, ilk kuruluş kanunu olan 1715 sayılı Kanun ile anonim şirket

olarak kurulmuştur. Bu yapısı, 1715 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran ve halen

yürürlükte bulunan 1211 sayılı Kanun’da da aynı şekilde korunmuştur. Dolayısıyla

Merkez Bankası, salt “özel kanuna tâbi” değil, bizzat “özel kanunla kurulmuş” bir

anonim şirkettir.

Diğer taraftan Merkez Bankası’na, öncelikle 1211 sayılı Kanun ve ayrıca başka

kanunlarla çok sayıda kamusal görev ve yetki verilmiş, kamu erki bahşedilmiştir. Bundan

ötürü, Banka’nın işlemlerinin önemli bir kısmı idare hukuku karakterlidir. Bu durumun

olağan ve zorunlu sonucu olarak Merkez Bankası birçok faaliyeti yönünden bir yandan

da bir “idare hukuku süjesi”dir. İşte, Banka’nın, kendisine yüklenen kamusal görev ve

yetkilerin de gerektirdiği, özel statülü bir anonim şirket olarak sınıflandırılması sonucuna

götüren kendine özgü (sui generis) bir yapısı bulunmaktadır.

Nitekim Banka’nın diğer anonim şirketlerde olduğu gibi belirlenmiş bir sermayesi

vardır, ancak Ticaret Kanunu’nun yitirilen sermayenin tamamlanmasını öngören

hükümleri Banka’ya uygulanmamaktadır; esas sözleşmesi vardır, ancak niteliği gereği

Kanun’un yinelenmesinden ibarettir; kâr etmek gayesi gütmemekte, ticaretle

uğraşmamakta, mal veya hizmet üretmemekte, pazarlamamaktadır.

1211 sayılı Kanun m. 1/II’de, Banka’nın bu Kanun’da açıklık bulunmayan

hallerde özel hukuk hükümlerine tâbi olduğu hükme bağlanmıştır. Buna göre, Merkez

Bankası esas itibarıyla özel kanun niteliğindeki 1211 sayılı Kanun’a tâbidir. Kanun’da

boşluk bulunması durumunda ise anılan maddenin özel hukuk hükümlerini ve dolayısıyla

TTK’yı tamamlayıcı kural olarak işaret eden hükmü doğrultusunda Banka hakkında
271
TTK’nın ilgili hükümleri genel hüküm olarak uygulama alanı bulmaktadır. Bu çerçevede,

Banka’nın kuruluş kanunu olan 1211 sayılı Kanun ile TTK arasında “özel kanun-genel

kanun” ilişkisinin bulunduğu belirtilebilir.

TTK’nın 330. maddesinde de, “özel kanun-genel kanun” ilişkisini somut konu

bakımından teyit eden bir hükme yer verilerek “özel kanunlara tâbi anonim şirketlere,

özel hükümler dışında Kanun’un anonim şirketlere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı”

hükme bağlanmıştır.

TTK m. 330’da değinilen “özel hükümler”in TTK ile uyumlu olması durumunda

bu hükümlerin uygulanması özel kanun – TTK ilişkisinde herhangi bir sorun yaratmaz.

Özel hükmün TTK’ye aykırı olması haline ilişkin olarak ise öğretide; TTK m. 330’dan

çıkan genel sonucun, özel kanunlara tâbi anonim şirketlere ilişkin özel kanunda yer alan

hükümlerin TTK’ya aykırı olmaları halinde dahi öncelikli olarak uygulanacağı; ancak

TTK’nın diğer ilgili maddeleri ve kanunların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin

genel hukuk ilkelerinin de gözetilmesi ve özel kanunun TTK’nın yürürlüğe girdiği tarihte

yürürlükte olup olmamasına göre bir değerlendirme yapılması gerektiği; bu bağlamda,

konuyla ilgili TTK’daki hüküm, Kanun Koyucunun bütün anonim şirketler için

öngördüğü ve buna aykırı özel kanun hükümlerini ortadan kaldırmayı amaçladığı bir

düzenleme ise önceki tarihli özel kanun hükmünün uygulanamayacağının kabulü

gerektiği belirtilmektedir.485

Bu çerçevede Merkez Bankası açısından, Kanun Koyucunun bütün anonim

şirketlere yönelik TTK’daki düzenlemeler ve değişiklikler vasıtasıyla önceki tarihli özel

485 ŞEHİRALİ ÇELİK (KIRCA/MANAVGAT): Cilt 1, s. 237-238.


272
kanun niteliğindeki 1211 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerini değiştirme iradesini

taşımadığı öngörülmektedir. Bu öngörünün temel dayanağı da, Merkez Bankası’nın, tâbi

olacağı kuralların münhasıran ve ayrıntılı olarak belirlendiği özel bir kanunla kurulmuş

bulunması, diğer yandan da gerek bu özel Kanun’la gerekse başka kanunlarla kendisine

kamusal görev ve yetkiler yüklenmiş bir idare hukuku süjesi olmasıdır. Nitekim TTK’nın

“özel kanunlara bağlı anonim şirketler” ile “özel kanunla kurulmuş şirketler” arasında

belirgin bir ayrım yaptığı da görülmektedir. Bu doğrultuda, Merkez Bankası için, TTK

karşısında 1211 sayılı Kanun’un evleviyetle uygulanacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Bu hukuki çerçeve dâhilinde Merkez Bankası’nın diğer anonim şirketlerden

ayrıldığı, özellik gösteren yönlerinin başlıcaları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

— Merkez Bankası ticaretle uğraşmamakta, mal ya da hizmet üretmemekte veya

pazarlamamaktadır. Kâr etmek amacı, diğer ülke merkez bankalarında da olduğu gibi

Merkez Bankası’nın doğrudan ya da dolaylı, birincil ya da ikincil amaçları arasında

bulunmamaktadır.

Bu çerçevede Merkez Bankası’nın 1211 sayılı Kanun’da belirlenen “fiyat

istikrarını sağlamak” şeklindeki amacı ortaklar lehine ekonomik yarar sağlama amacıyla

uyumlu değildir. Zira Banka’nın amacının “kâr elde etme ve dağıtma hedefine

yönelik/odaklanmış faaliyet göstermek” olduğunun ya da “para ile ölçülebilir bir yarar

elde edilmesi”ne yöneldiğinin kabulüne imkân olmadığı gibi, “elde edilmesi amaçlanan

para ile ölçülebilen getirinin ortaklar yararına sağlanması” ölçütünün karşılanması da

söz konusu değildir. Bununla birlikte Banka’nın makro düzeyde iktisadi hayatı etkileyen

faaliyetlerde bulunduğu bir gerçektir. Bu açıdan, “manevi” amaçlı bir yapılanmadan da

273
söz edilemez. Merkez Bankası ekonomik hayatta, ancak ortaklar lehine ekonomik çıkar

hedeflemeyen bir yapı sayılabilir.

TTK m. 11.1’de “ticari işletme”, “esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan

düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde

yürütüldüğü işletme” olarak tanımlanmakta olup, “asli unsuru, gelir sağlamayı hedef

tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütülmesidir”. Ticaretle uğraşmayan,

mal ya da hizmet üretmeyen veya pazarlamayan ve kâr etmek amacı taşımayan Merkez

Bankası’nın, bu anlamda bir ticari işletme işletmediği kolaylıkla tespit edilebilir.

Dolayısıyla, Merkez Bankası’nın da öğretide işaret edilen ticari işletme işletmeksizin

anonim şirket olarak örgütlenmeye ilişkin istisnai durumlara örnek teşkil ettiği

söylenebilir.

Bu kendine özgü konumunun sonucu olarak; Banka’nın sermayesiyle mali gücü

arasında bir ilişki olmayıp, diğer anonim şirketlerinkinden farklı biçimde sermayesi

sadece “sembolik” bir nitelik ve değer taşımakta; sermaye büyüklüğü, pay miktarları ve

kâr payı ödemeleri sadece simgesel değerlerle sınırlı kalmaktadır.

— Merkez Bankası’nın sermayesi bugün itibarıyla 25.000 TL’dir ve bu sermaye

her biri yüz liralık 250.000 paya ayrılmıştır. Pay senetlerinin itibari değerleri de 10 Kr,

20 Kr, 50 Kr, 1 TL 5 TL ve 10 TL’dir.

Banka’nın sermayesi; Banka Meclisi’nin önerisi, Cumhurbaşkanı’nın tasvibi ve

Genel Kurul Kararı ile artırılabilir. Sermaye artırımı durumunda, Banka Esas

Mukavelesi’nde değişiklik yapılması da gerekeceğinden, 1211 sayılı Kanun m. 16’da

düzenlenen Esas Mukavele’de değişiklik yapılması sürecinin de işletilmesine ihtiyaç

olacaktır. Dolayısıyla bu değişiklik, üçte iki çoğunlukla alınacak Genel Kurul kararı ile
274
gerçekleştirilecek ve Cumhurbaşkanı Kararı ile yürürlüğe konulacaktır. Bu itibarla,

Merkez Bankası’nın sermayesinin artırılması konusu sadece ticaret hukuku kurallarıyla

açıklanabilir bir nitelik taşımamakta, sermaye artırımının tekemmülü ve uygulama gücü

kazanabilmesi kamu hukuku kaynaklı işlemler gerektirmektedir.

TTK’nın “En az sermaye tutarı” başlıklı 332. maddesinin birinci fıkrası

karşısında Merkez Bankası’nın sermayesinin halen 25.000 TL oluşu, Banka sermayesinin

1211 sayılı Kanun’la belirlendiğine ve yine özgün biçimde ancak Cumhurbaşkanı’nın

tasvibiyle artırılabildiğine göre, 1211 sayılı Kanun ile TTK arasındaki özel kanun–genel

kanun ilişkisine dayanarak söz konusu asgari sermaye yükümlülüğünün Merkez Bankası

açısından geçerli olmadığı görüşüyle açıklanabilir niteliktedir.

— Banka sermayesi nakden taahhüt edilmiş ve ödenmiştir. Ayrıca Banka payları

senede bağlanarak, pay sahiplerine sermayedeki paylarını temsil eden pay senetleri

verilmiştir. Banka pay senetleri nama yazılıdır ve (A), (B), (C) ve (D) olmak üzere dört

sınıfa ayrılmıştır. (A) sınıfı pay senetleri münhasıran Hazine’ye aittir ve bunların

sermayenin %51’inden aşağı düşemeyeceği kesin kurala bağlanmıştır. Bu nedenle,

Hazine en büyük pay sahibi konumundadır ve bu nedenle de Banka Genel Kurulu’nda

çoğunluğu Hazine oluşturmaktadır. (B) sınıfı pay senetleri, “Türkiye’de faaliyette

bulunan milli bankalar”a, (C) sınıfı pay senetleri “milli bankalar dışında kalan diğer

bankalarla imtiyazlı şirketler”e, (D) sınıfı pay senetleri de “Türk ticaret kuruluşları ile

Türk vatandaşı gerçek ve tüzel kişiler”e tahsis edilmiştir.

— Merkez Bankası “kanunla” kurulan bir anonim şirket olduğundan, diğer

anonim şirketlerden farklı olarak kurucu işlem niteliğindeki esas sözleşme kuruluşa

ilişkin kanunun ardından gelmekte, Banka Esas Mukavelesi bu anlamda “kurucu özellik”

275
taşımamaktadır. Öyle ki, şirket kavramının temel unsurlarından biri olan “sözleşme

unsuru” Merkez Bankası açısından mevcut değildir. Banka’nın kuruluşu, irade

serbestisine değil, doğrudan kanuna dayanmaktadır. Dolayısıyla irade serbestisinin bir

görünümü olan sözleşme unsurunun yerini kamu erki almış bulunmaktadır.

— 1211 sayılı Kanun’da Banka Esas Mukavelesi’nin kabul edilmesi ve yürürlüğe

girmesi usulüne ilişkin olarak TTK’daki genel kurallardan ayrı özel hükümler

getirilmiştir. Buna göre, Banka Esas Mukavelesi, “Genel Kurul’un tasvibi ve

Cumhurbaşkanı kararı”yla yürürlüğe girmektedir. Banka Esas Mukavelesi’nde

yapılacak değişiklikler de aynı usule tâbidir.

— Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan hükümlerin birkaç istisna dışında

neredeyse tamamı, 1211 sayılı Kanun’da mevcut hükümlerin tekrarı niteliğindedir. Bu

itibarla, Banka Esas Mukavelesi’nin daha çok sembolik bir niteliği bulunmaktadır.

Merkez Bankası, bankalar, aracı kurumlar gibi özel kanunlara tâbi anonim

şirketler sınıfında olmayıp, bizzat özel kanunla kurulmuş bir anonim şirkettir.

Dolayısıyla, Banka Esas Mukavelesi’nin diğer anonim şirketlerden farklı olarak ihtiyari

içerik olarak nitelendirilebilecek ek unsurlar barındıran özgün durumunu açıklayan husus

TTK m. 340. değil, Banka Esas Mukavelesi’nde yer alan hükümlerin birkaç istisna

dışında tamamının 1211 sayılı Kanun içerisinde Kanun Koyucu tarafından ilk elden

düzenlenmiş olması ve Banka Esas Mukavelesi’nin 1211 sayılı Kanun’un tekrarı

niteliğinde olmasıdır.

Bu itibarla, Banka Esas Mukavelesi’ne konulmuş olup ancak zaten 1211 sayılı

Kanun’da düzenlenmiş olan hususların, TTK ile uyumlu olmasalar dahi, TTK m. 330

gereğince geçerli olacakları düşünülmektedir.


276
Diğer yandan, Banka Esas Mukavelesi’ndeki hükümlerden TTK’dan sapma

gösterenler açısından 1211 sayılı Kanun’da Esas Mukavele ile aynı içerikte herhangi bir

hüküm bulunmamakta ise, diğer bir ifadeyle 1211 sayılı Kanun somut konuyla ilgili

olarak susmakta ise, Banka Esas Mukavelesi’nin söz konusu hükümlerinin TTK’ya aykırı

olduğu, bu nedenle TTK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiği söylenebilecektir.

— 1211 sayılı Kanun’da Kanun Koyucu tarafından ilk elden düzenlenmemiş

konuların Banka Esas Mukavelesi’nde düzenlenebilmesinin sınırı açısından; Banka’nın,

anonim şirket statüsünün olağan konu ve sınırları dâhilinde Esas Mukavelesi’nde

TTK’nın emredici hükümlerine ve 1211 sayılı Kanun’a aykırı olmayan düzenlemeler

yapabileceği ya da mevcut konularda aynı şartlarla tamamlayıcı hükümler getirebileceği

savunulabilir.

Bununla birlikte, söz konusu düzenleme anonim şirketler hukuku değil, idare

hukuku kaynaklı, Merkez Bankası’nın kamusal görev ve yetkileriyle bağlantılı ise,

örneğin Banka’nın 1211 sayılı Kanun’da belirlenen organlarına ilave olarak yeni bir

organ kurulmasına yönelik ya da Banka’ya yeni bir görev ve yetki yüklenmesine dair ise,

bu hususun Kanun Koyucu tarafından değil de ilk elden Banka Esas Mukalelesi’nde

düzenlenmesinin hukuken mümkün olmayacağı açıktır.

— Merkez Bankası paylarının devrine dair 1211 sayılı Kanun’da hüküm

bulunmamaktadır. Banka Esas Mukavelesi m. 12/II’de ise, payların satışı Banka’nın

onayına bağlanmıştır. Dolayısıyla, Merkez Bankası’nda devir sınırlamasına ilişkin

düzenleme, TTK m. 492.1 ile uyumlu olarak, Esas Mukavele ile ve devrin Banka’nın

onayına bağlanması suretiyle yapılmış bulunmaktadır.

277
Diğer yandan, 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin ilgili

maddelerinde, payların devrine ilişkin kayıt ve sınırlamaların, Kanun Koyucu tarafından

Banka’nın işletme konusu, görev ve yetkileri nazara alınarak 1211 sayılı Kanun’un 8 ila

11. maddeleriyle belirlenen pay sahibi çevresinin bileşiminin korunmasına ve Banka’nın

işletme konusu ile ekonomik bağımsızlığının zarar görmesinin önlenmesine yönelik

olduğu, bu itibarla TTK m. 493’te öngörülen içerikle uyumlu olduğunun kabulü gerekir.

Buna karşılık, 12. maddenin lafzı, satış sözleşmesi dışındaki hukuki işlemlerle

yapılabilecek devirleri dışlamış, kapsamına almamıştır. Bu durumda, Banka Esas

Mukavelesi m. 1/II’nin“Banka, 1211 sayılı Kanunda ve bu Esas Mukavele’de hüküm

bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tâbidir.” yönündeki hükmü doğrultusunda

TTK’nın konuya ilişkin hükümlerinin uygulanması söz konusu olacaktır. TTK’ m.

490.1’de, esas sözleşmede aksi öngörülmedikçe devrin serbest olacağı kabul

edilmektedir. Banka Esas Mukavelesi’ndeki, aksi yöndeki, yani devri sınırlayarak

Banka’nın onayına bağlayan hüküm, yalnızca satışı içeren dar bir lafızla kaleme

alındığına göre, satış dışındaki devirler açısından “esas sözleşmesel bağlam”dan söz

etmeye imkân olmadığı, bunlar hakkında Banka’nın onayının aranmadığı söylenebilir.

Bununla birlikte, Esas Mukavele’de Banka pay senetlerinin devrine ilişkin olarak

sınırlama öngören hükümlerin aynısı 1211 sayılı Kanun’da da yer almaktadır. Bu

nedenle, söz konusu sınırlama hükümleri, daha açık bir ifadeyle Hazine’nin asgari %51

paya sahip olması ile (C) sınıfı payların 15.000 adedi aşmamasını öngören ve pay

sınıflarına göre sınıf özelinde kimlerin o sınıf payın sahibi olabileceğini belirleyen

hükümler ile uyumlu olmayan satış dışındaki devirlerin Banka tarafından pay defterine

kayıtlarının gerçekleştirilmesi 1211 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerinin ihlali sonucunu

doğuracaktır.
278
— 1211 sayılı Kanun’un 12. maddesinin sınıf değişikliğini düzenleyen hükmünün

de, yine 1211 sayılı Kanun’da öngörülen ve Banka Esas Mukavelesi’nde de yinelenen

pay devri bakımından kısıtlama niteliğindeki hükümleri, (örneğin (A) sınıfı pay

senetlerinin münhasıran Hazine’ye ait olduğuna dair 8. madde hükmünü) ihlal eder

şekilde uygulanmaması gerektiği düşünülmektedir. Aksi halde maddeye ilişkin

Cumhuriyet Senatosu görüşmeleri sırasında Van Milletvekili Ferit Melen tarafından ifade

edildiği gibi hisse senetlerinin dört sınıfa ayrılarak her sınıf hisse senedinin kimler

tarafından alınabileceği ve kimlere verileceği Kanun’da tasrih edildiğinden, bu esası

tamamen ortadan kaldıracak nitelikteki 12. madde hükmü karşısında söz konusu tasnifin

bir hükmü kalmayacaktır.

— Merkez Bankası’nın ticaret (anonim şirketler) hukuku kurum ve kurallarına en

çok yakınlaştığı alan “organlarıdır.” Niteliklerinden hareketle Banka’nın organlarının

iki ayrı grup halinde tasnif edilmesi mümkündür. Buna göre ilk grup, Banka’nın “anonim

şirket” olmasından kaynaklanan Genel Kurul, Banka Meclisi ve Denetleme Kurulu’ndan

oluşur. Esasen Merkez Bankası’nın bu organları, kuruluş tarihinde yürürlükte olan

eTTK’nın anonim şirketlerde zorunlu organlar olarak kabul ettiği genel kurul, yönetim

kurulu ve denetçilere karşılık gelmektedir. İkinci grupta ise, anonim şirketler hukukunun

gereği olmayıp, merkez bankacılığına has kamusal görev ve yetkileri de dolayısıyla

sadece Merkez Bankası’na özgü organlar olan Başkanlık, Yönetim Komitesi ve Para

Politikası Kurulu yer almaktadır.

Bu özgün yapı gereğince Banka’nın organlarına dair hükümlerin, salt anonim

şirketler hukuku kurallarına göre değil, idare hukuku kuralları da göz önünde

bulundurularak okunması ve yorumlanmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

279
— Merkez Bankası özelinde gerek Banka Genel Kurulu’nun gerekse anonim

şirketler hukuku anlamında yönetim kuruluna denk gelen Banka Meclisi’nin görev ve

yetkilerinin 1211 sayılı Kanun’da ayrıntılı olarak belirlendiği ve her iki organın da

kendilerine bırakılan konularda münhasır yetkili olmalarına ve birinin diğerinin alanına

müdahale etmemesine yönelik bir düzenin söz konusu olduğu söylenebilir.

Ancak Merkez Bankası’ndaki somut durumun en doğru şekilde anlaşılabilmesi

için yalnızca Genel Kurul ve Banka Meclisi değil, Banka’nın organlarının tümümün bir

bütünlük içerisinde ve idare hukuku açısından incelenmesi gereklidir. Bu açıdan

bakıldığında, organlar arasında bir astlık-üstlük ilişkisi, hiyerarşi bulunmadığı, aksine

eşitliğe dayalı görev ve yetki paylaşımının söz konusu olduğu belirtilmelidir. Ancak bu

yapı içerisinde Banka Meclisi’nin diğer organlardan farklı, özel bir konumu

bulunmaktadır.

— Banka Genel Kurulu’nun görev ve yetkileri TTK’daki düzenlemelerle esas

itibarıyla özdeş biçimde belirlenmiştir. Bununla birlikte, TTK m. 408.2.b’de “yönetim

kurulu üyelerinin ücret, ikramiye gibi haklarının belirlenmesi”nin genel kurulun

münhasır, devredilemez yetkisi olarak öngörülmüş olmasına karşın, 1211 sayılı Kanun

m. 19/V uyarınca Merkez Bankası’nda Banka Meclisi üyelerinin aylıkları ile

tazminatlarının belirlenmesi konusundaki bu yetkinin Banka Genel Kurulu’na değil,

Cumhurbaşkanı’na ait olduğu belirtilmelidir. 1211 sayılı özel Kanun ile yaratılan bu

düzenleme farklılığının temelinde ise Banka’nın kamusal görev ve yetkilerine bağlı sui

generis yapısının yattığı açıktır.

Ayrıca, 1211 sayılı Kanun m. 15 Genel Kurul’un Banka’nın tasfiyesi hakkında

karar vermek ile görevli ve yetkili olduğunu düzenlemiştir. Bununla birlikte, Merkez

280
Bankası bir kanunla kurulmuştur; dolayısıyla sona erdirilip tasfiye edilmesi de yine bir

kanunla mümkün olabilecektir. Öğretideki görüşlerden de hareketle, Banka Genel

Kurulu’nu tasfiye kararı vermekle görevli ve yetkili kılan 15. madde hükmünün tek

başına hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı belirtilmelidir.

— Merkez Bankası’nda 1211 sayılı Kanun m. 17 uyarınca Genel Kurul’a Banka

Başkanı başkanlık etmektedir. Bu uygulama bu konudaki bir Genel Kurul kararından

değil, emredici nitelikteki Kanun hükmünden kaynaklanmaktadır. Merkez Bankası

açısından özellik gösteren diğer bir husus da Banka Başkanı’nın Kanun hükmü gereğince

hem Banka yönetim kurulu olan Banka Meclisi’ne hem de Genel Kurul’a başkanlık

etmesidir.

— Merkez Bankası “Kuruluşu ve esas sözleşme değişiklileri Bakanlık iznine tâbi

olan anonim şirket” kategorisinde olmayıp, Genel Kurul toplantılarında Bakanlık

temsilcisi bulundurmak zorunda değildir.

— 1211 sayılı Kanun ve Banka Esas Mukavelesi’nin 14. maddelerinde, Genel

Kurul toplantılarında her on paya sahip olan kimsenin bir oya malik olduğu hükme

bağlanmış ve “10 pay: 1 oy” esası benimsenmiştir. TTK m. 434.1 ile getirilen “her pay

sahibinin en az bir oy hakkı vardır” ilkesi karşısında, “10 pay: 1 oy” esası, özel kanunla

kurulan Merkez Bankası açısından TTK m. 330 gereğince saklı bulunan istisnalardan biri

olarak kabul edilebilecektir. Kaldı ki, Banka’nın pay sahipliği yapısı gözetildiğinde, (A)

sınıfı pay sahibi Hazine’nin, pay dağılımındaki hâkimiyeti dolayısıyla karar

mekanizmasında belirleyici olduğu ve tek payı bulunan pay sahiplerinin bu anlamda bir

etkilerinin bulunmadığı belirtilebilir.

281
Diğer yandan “10 pay: 1 oy” esası, üstün bir hakka işaret etmek bir yana, tersine

bir durum yaratarak ondan az payı bulunan pay sahiplerinin oydan yoksun olmaları

sonucunu doğurduğundan, Merkez Bankası açısından oyda imtiyazın söz konusu

olmadığı söylenebilir.

— Merkez Bankası’nın yönetim kurulu olan Banka Meclisi Başkan ile birlikte

yedi kişiden oluşur. Üyelerin altısı, doğrudan Genel Kurul tarafından seçilmektedir.

Sermayenin en az %51’ini Hazine’ye tahsis eden kanuni çerçeve, altı yönetim kurulu

üyesinin Genel Kurul’da ve ancak Hazine’nin iradesiyle seçilmesi dışında bir sonucun

doğmasına kapalıdır.

Banka Meclisi üyeleri içinde Başkan’ın durumu ise farklılık göstermektedir.

Banka Başkanı, Banka Meclisi’nin Kanun’la belirlenmiş üyesi (ve başkanı) olmasına

rağmen ticaret hukuku kurallarına göre Genel Kurul tarafından seçilmemektedir. Banka

Başkanı’nın Banka Meclisi’nin Genel Kurulca seçilen diğer altı üyenin yanında yedinci

(doğal) üye oluşunu 1211 sayılı Kanun m. 19/I belirlemektedir. Diğer yandan, Merkez

Bankası Başkanı’nın Banka Meclisi Başkanı sıfatı TTK m. 366.1’de öngörüldüğü şekilde

Banka Meclisince bu yönde alınan bir karara değil, bizzat 1211 sayılı Kanun’a (m. 19/V)

dayanmaktadır.

Bu bağlamda ayrıca değinmek gerekir ki, Merkez Bankası başkanı, “Üst Kademe

Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usûllerine Dair 3 sayılı

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nin 2. maddesi çerçevesinde Cumhurbaşkanı kararıyla

atanmaktadır.

Özetle; Merkez Bankası’nın yönetim kurulu olan Banka Meclisi’nin oluşumu

bakımından, ticaret hukuku kurallarına göre Genel Kurul’ca seçilen altı üye ile bütünüyle
282
ticaret hukuku kurallarının dışında idare hukuku kurallarına göre seçilip Kanun’la

yönetim kurulu başkanı sıfatı verilen üyeden (Başkan) söz edilmelidir.

— Merkez Bankası’nda asli yönetim organı olan Banka Meclisi, Banka Esas

Mukavelesi m. 22/I’nin lafzıyla; “Banka üzerinde tam yetki ve kontrol hakkını haiz olup,

Banka’yı ilgilendiren bütün işlerle iştigal eder.” Ayrıca, 1211 sayılı Kanun m. 26/I’in

“Başkan (Guvernör), en yüksek icra amiri sıfatıyla Banka’yı sevk ve idare … eder.”

hükmü de aynı zamanda Banka Meclisi’nin de başkanı olan Banka Başkan’ın Banka

yönetimindeki konumunu belirlemektedir.

Banka Meclisi, bir yandan anonim şirket yönetim kurulunun sahip olduğu görev

ve yetkilerin, diğer yandan da Merkez Bankası’na özgülenmiş kamu hukuku karakterli

görev ve yetkilerin asli sahibidir. 1211 sayılı Kanun’da Banka Meclisi’nin

devredemeyeceği görev ve yetkiler konusunda bir belirleme yapılmamış olup bu yönden

TTK m. 375 uygulama alanı bulmaktadır.

— Merkez Bankası’nın temsilinde ticaret hukukundaki düzenlemeler karşısında

özellik arz eden husus, Banka Meclisi’nin de başkanı olan Banka Başkanı’nın temsil

yetkisidir. 1211 sayılı Kanun m. 26/I’de temsil ile ilgili olarak, “Başkan (Guvernör), en

yüksek icra amiri sıfatıyla Banka’yı sevk ve idare ve yurt içinde ve dışında temsil eder.”

hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm Banka Esas Mukavelesi’nde de aynen yer almaktadır.

Dolayısıyla Banka Kanunu ve Esas Mukavelesi’ndeki bu düzenleme TTK m. 370.1’de

öngörülen “çift imza ile temsil esası”nın istisnasını oluşturmaktadır. Uygulamada da

Banka’nın Başkan tarafından temsil edildiği durumlar haricinde bu kuralın yanı sıra

TTK’da temsil konusunda öngörülen diğer usul ve esaslar kural olarak Banka yönünden

de uygulanmaktadır.

283
— eTTK’nın yürürlükte bulunduğu 1970 yılında kabul edilen 1211 sayılı

Kanun’da, bir anonim şirket olan Banka’nın organ yapısı da eTTK ile anonim şirketler

için şart koşulan organ modeline göre şekillendirilmiştir. Bu üçlü zorunlu organ

modelinde genel kurul ve yönetim kurulunun yanı sıra birden çok olmaları halinde heyet

oluşturacakları belirtilen murakıplar, Banka özelinde “Denetleme Kurulu” olarak

teşekkül etmiştir.

Bununla birlikte, TTK’nın murakıpları kaldıran hükümlerinin yürürlüğe girmesi,

Merkez Bankası Denetleme Kurulu’nun da ortadan kalkması sonucunu doğurmamıştır.

Özel bir kanunla kurulan ve 1211 sayılı bu Kanun’da Denetleme Kurulu’nu düzenleyen

özel hükümlere tâbi olan Merkez Bankası, Denetleme Kurulu’nun hukuki varlığını

sürdürdüğü istisnai bir anonim şirket modeli haline gelmiştir.

284
KAYNAKÇA486

ADIGÜZEL, Burak: Sermaye Piyasası Hukuku, 2. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi,

2018.

AKDAĞ GÜNEY, Necla: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirket

Yönetim Kurulu, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2012.

AKGÜÇ, Öztin: Cumhuriyet Döneminde Bankacılık Alanında Gelişmeler, Ankara,

Türkiye Bankalar Birliği Yayını, 1975.

AKYAZI, Haydar: Merkez Bankacılığı ve Merkez Bankalarının Bağımsızlığı Sorunu,

Türkiye ve ABD Örnek Olayı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Trabzon, 1994.

(Anılış: Merkez Bankacılığı)

AKYAZI, Haydar: “TC Merkez Bankası ile Federal Rezerv Sisteminin (FED)

Karşılaştırılması”, Bankacılar Dergisi, 2001, Sayı 36, s. 3-17. (Anılış: “Merkez Bankası

ile FED Karşılaştırması”)

ALPTÜRK, Nevzat: Merkez Bankacılığı, Ankara, Türkiye Bankalar Birliği Yayını,

Mayıs 1972.

ALTAŞ, Soner: Yeni Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirketler, Karşılaştırmalı,

Açıklamalı, Gerekçeli, 2. Baskı, Ankara, 2011. (Anılış: Anonim Şirketler)

486
Aynı yazarın birden fazla eserine yapılan atıfları ayırmak için kullanılan kısaltmalar,
eserin sonunda parantez içinde gösterilmiştir.
285
ALTAŞ, Soner: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ile Getirilmekte Olan Şirket Denetimine

Genel Bir Bakış”, Terazi Hukuk Dergisi, Ocak 2011, Yıl 6, Sayı 53, s. 54-59. (Anılış:

“Şirket Denetimi”)

ALTAY, S. Anlam: “Türk ve İsviçre Anonim Ortaklıklar Hukukunda Esas Sözleşmesel

Bağlam”, İsviçre Borçlar Kanunu’nun İktisabının 80. Yılında İsviçre Borçlar

Kanunu’nun Türk Ticaret Hukukuna Etkileri, İstanbul, 2009.

ANSAY, Tuğrul: Anonim Şirketler Hukuku, Ankara, 1982.

ARSLANLI, Halil: Anonim Şirketler, Cilt I, Umumi Hükümler, 3. Baskı, İstanbul, 1960.

(Anılış: Anonim Şirketler, Cilt I)

ARSLANLI, Halil: Anonim Şirketler, Cilt II, Anonim Şirketin Organizasyonu ve

Tahviller, İstanbul, 1960. (Anılış: Anonim Şirketler, Cilt II)

ATEŞAĞAOĞLU, Erdem: Vergi Hukuku Bakımından Anonim Şirketlerde Kâr Payı

Dağıtımı, İstanbul, 2012.

AYOĞLU, Tolga: Sermaye Piyasası Hukukunda Halka Arz Kavramı ve Halka Arza

Aracılık Sözleşmeleri, İstanbul, 2008.

AYSAN, Mustafa: “En Başta T.C. Merkez Bankası Özelleştirilmeli”, Kapital, Kasım

1986, s. 20-21.

AYTAÇ, Zühtü: Anonim Ortaklıklarda İbra, Ankara, 1982.

BAHTİYAR, Mehmet: Anonim Ortaklık Ana Sözleşmesi, İstanbul, 2001. (Anılış: Ana

Sözleşme)

286
BAHTİYAR, Mehmet: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısının Dili ile Bazı Hükümlerinin

Değerlendirilmesi”, Makaleler, Cilt II, s. 176-234. (Anılış: “Ticaret Kanunu Tasarısı”)

BAHTİYAR, Mehmet/HAMAMCIOĞLU, Esra: Yeni TTK’ya Göre Anonim Ortaklık

Genel Kurul Toplantıları, İstanbul, 2014.

BAHTİYAR, Mehmet: Ortaklıklar Hukuku, Güncellenmiş 13. Bası, İstanbul, Beta

Yayınları, Ocak 2019. (Anılış: Ortaklıklar Hukuku)

BAKIR, Caner: Merkezdeki Banka, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve

Uluslararası Bir Karşılaştırma, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Ağustos

2007.

BATTAL, Ahmet: Bankacılık Kanunu Şerhi, 5411 sayılı Kanun ve Açıklaması, Ankara,

Seçkin Yayınevi, 2006.

BAYRAKTAR, Kaya: “Osmanlı Bankasının Kuruluşu”, Cumhuriyet Üniversitesi

İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2002, Cilt 3, Sayı 2, s. 71-88. (Anılış: “Kuruluş”)

BAYRAKTAR, Kaya: “Osmanlı Bankasının Merkez Bankası Fonksiyonu (1863-

1875)”, Ekonomi Bilimleri Dergisi, 2011, Cilt 3, No 1, ISSN: 1309-8020 (Online), s. 91-

101. (Anılış: “Merkez Bankası Fonksiyonu”)

BIYIK, Hasibe: T.C. Merkez Bankasının Bağımsızlığı ve Türkiye’de İzlenen Para

Politikaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1999.

BİLGİLİ, Fatih/DEMİRKAPI, Ertan: Şirketler Hukuku, Bursa, 2013.

287
BOZKURT, Tamer: Anonim Şirketlerde Pay Devrinin Sınırlandırılması (Bağlam),

İstanbul, Haziran 2016.

CENKCİ, Esra: Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulunun Temsil Yetkisinin Devri,

Ankara, Yetkin Yayınları, 2018.

ÇAMOĞLU, Ersin: “Anonim Ortaklıkların Genel Kurul İç Yönergesi Hakkında

Düşünceler”, Yaklaşım Dergisi, 2013, Sayı 247, s. 247 vd.

ÇETİN, Nusret/TÖREMİŞ, Hatice Ebru/CANTİMUR, Zeynep: 6362 Sayılı Sermaye

Piyasası Kanunu’nun Sistematik Analizi, Ankara, Yetkin Yayınları, 2014.

ÇİNİER, Güler: Merkez Bankalarının Bağımsızlık Sorunu Çerçevesinde Türkiye

Cumhuriyet Merkez Bankasının İncelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Eskişehir,

1997.

ÇOŞTAN, Hülya: “Yönetim Kurulunun Karar Alma Usulleri, Oy Hakkı, Yetersayılar ve

Toplantı Talep Hakkı”, BATİDER, 2012, Cilt 28, Sayı 3, s. 155-190.

DAL, Seniha: “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Anonim Şirket Genel Kuruluna

Özgü Düzenlemeleri”, Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Erhan

Adal’a Armağan, İstanbul, 2011-2012, Cilt 8-9, Sayı 1-2, s. 661-693.

DEMİREL, Duygu: “Anonim Şirketlerde Yönetim Yetkisinin Devri”, Hacettepe HFD,

2017, Cilt 7, Sayı 2, s. 211-250.

DİLEYİCİ, Dilek: Parasal Disiplinin Sağlanmasında “Merkez Bankası Özerkliği” ve

Diğer Alternatif Öneriler, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül

Üniversitesi, İzmir, 1997.

288
DİLİK, Sait: “Devlet Karşısında Merkez Bankası ve Merkez Bankalarının

Bağımsızlığı”, AÜSBF Dergisi, 1970 (Mart), Cilt XXV, No 1, s. 173-184.

DÖNMEZ, Leman: Çeşitli Ülke Merkez Bankalarının Yapılarının Karşılaştırılması,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 1996.

DURAN, Lütfi: “Türkiye’de Bağımsız İdari Otoriteler”, Bağımsız İdari Otoriteler,

(Editör: KABOĞLU, İbrahim Ö.), İstanbul, Alkım Yayınları, 1998, s. 24-30.

ERİKÇİ, Yaşar: 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu Açıklaması,

Ankara, TCMB Teftiş Kurulu Başkanlığı Yayını, 2000.

ERİMEZ, Rüştü: Şirketlerde Kâr Dağıtımı, Yedek Akçeler ve Vergileme, İstanbul, 1985.

ERİŞ, Gönen: Ticari İşletme ve Şirketler, Cilt II, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınları,

Mayıs 2017.

FALCIOĞLU, Mete Özgür: 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve İlgili Mevzuat

Kapsamında Anonim Şirketlerde Elektronik Genel Kurul, Ankara, Yetkin Yayınları,

2016.

FLINT, David E.: “Central Bank Reform: The Reserve Bank of New Zealand”,

International Monetary Law: Issues for the New Millenium, (Ed. GIOVANOLI, Mario),

Oxford, Oxford University Press, 2005, s. 267-274.

GIANVITI, François: “The Objectives of Central Banks”, International Monetary and

Financial Law: The Global Crisis, (Ed. GIOVANOLI, Mario/ DEVOS, Diego), Oxford,

Oxford University Press, 2009, s. 449-483.

289
GÖKALP, Zehra: Ülkemizde Merkez Bankacılığı ve Merkez Bankasının Bağımsızlığı

Sorunu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 1995.

GÜNDAY, Metin: İdare Hukuku, 11. Baskı, Ankara, İmaj Yayınevi, 2017.

GÜRBÜZ USLUEL, Aslı E.: “Yeni Türk Ticaret Kanunu Bağlamında Anonim

Ortaklıklarda Kamu Denetiminin Değerlendirilmesi”, BATİDER, 2012, Cilt 28, Sayı 1, s.

157 vd. (Anılış: “Kamu Denetimi”)

GÜRBÜZ USLUEL, Aslı E.: Anonim Şirketlerde Pay Sahibinin Kâr Payı Alma Hakkı,

Ankara, 2016. (Anılış: Kâr Payı Hakkı)

GÜRBÜZ USLUEL, Aslı E.: “İcra Kurulu”, TBB Dergisi, 2019, Sayı 142, s. 357-382.

(Anılış: “İcra Kurulu”)

GÜRSES, Uğur: “TCMB ve TCDD Arasındaki Fark!”, Radikal Gazetesi, 2 Aralık 2002.

HAWTREY, Ralph George: Merkez Bankacılığında İdare Sanatı, (Çeviren: SİNAPLI,

Mahmut Nedim), Ankara, 1936.

HIZIR, Serdar: Türk Hukukunda Halka Açık Ortaklık Statüsünün Sona Ermesi,

Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara, 2019.

IŞKIN, Mehmet: Merkez Bankasının Bağımsızlığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans

Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Sivas, 1997.

İMREGÜN, Oğuz: Anonim Ortaklıklar, İstanbul, 1989.

KARACAN, Ali İhsan: “Özerk Kurumların Özerkliği”, Perşembe Konferansları,

Ankara, Mart 2002, s. 3-59.

290
KARAHAN, Sami (Editör): Şirketler Hukuku, 2. Baskı, Konya, Mart 2015.

KARASU, Rauf: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirketlerde Pay

Sahiplerinin Bilgi Alma Hakkı”, BATİDER, 2005, Cilt 23, Sayı 2, s. 71-114. (Anılış:

“Bilgi Alma Hakkı”)

KARASU, Rauf: Anonim Şirketlerde Emredici Hükümler İlkesi, 2. Baskı, Ankara,

Yetkin Yayınları, 2015. (Anılış: Emredici Hükümler İlkesi)

KAŞAK, Esra: Anonim Şirketlerde Genel Kurul ile Yönetim Kurulu Arasındaki Yetki

Dağılımına İlişkin Temel Esaslar, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi,

Ankara, Aralık 2018.

KAYA, Arslan: Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Bilgi Alma Hakkı, Ankara, Banka

ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, Eylül 2001.

KAYLA, Ziya: Merkez Bankası İşlemleri, Ankara, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi,

1981.

KAZGAN, Haydar: “Osmanlı Bankası ve Osmanlı Para Politikaları”, Para ve Sermaye

Piyasaları, Eylül 1990, s. 25-27.

KAZGAN, Haydar/ ÖZTÜRK, Murat/ KORALTÜRK, Murat: Türkiye Cumhuriyet

Merkez Bankası, Ankara, 2000.

KENDİGELEN, Abuzer: Yeni Türk Ticaret Kanunu, Değişiklikler, Yenilikler ve İlk

Tespitler, 2. Baskı, İstanbul, 2012.

291
KENDİGELEN, Abuzer/ ÇONKAR, M. Halil: “Genel Kurula İlişkin Uygulamada

Karşılaşılan İki Güncel Sorun”, Prof. Dr. Sabih Arkan’a Armağan, İstanbul, 2019, s. 675-

690.

KIRCA, İsmail/ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal/MANAVGAT, Çağlar: Anonim

Şirketler Hukuku Cilt 1, Temel Kavram ve İlkeler, Kuruluş, Yönetim Kurulu, Ankara,

2013. (Anılış: Cilt 1)

KIRCA, İsmail/ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal/MANAVGAT, Çağlar: Anonim

Şirketler Hukuku Cilt 2/2, Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İkinci Bası, Ankara,

2017. (Anılış: Cilt 2/2)

KÖKLÜ, Aziz: Makro İktisat, 3. Baskı, Ankara, S Yayınları, 1984.

KÖKSAL, Aytaç: Türk Ticaret Kanunu Tasarısı, Sermaye Piyasası Mevzuatı,

Bankacılık Mevzuatı Açısından ve Karşılaştırmalı Olarak Bağımsız Denetim Sözleşmesi,

İstanbul, Beta Basım Yayım, 2009. (Anılış: Bağımsız Denetim Sözleşmesi)

KÖKSAL, Aytaç: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın 397 ila 406. Maddeleri Arasında

Düzenlenen Denetçinin Anonim Ortaklığın Bir Organı Olup Olmadığı Sorunu”, Prof. Dr.

Fırat Öztan’a Armağan, Cilt I, Ankara, 2010, s.1387-1419. (Anılış: “Denetçi”)

KURT, İbrahim/ GÜNAL, Vural/ TUĞÇETİN, Talat: T.C. Merkez Bankası Kanunu

Şerhi ve Yabancı Mevzuat ve Uygulama, Ankara, Türkiye Bankalar Birliği Yayınları No.

79, 1977.

LASTRA, Rosa M.: Legal Foundations of International Monetary Stability, Oxford,

Oxford University Press, 2006. (Anılış: International Monetary Stability)

292
LASTRA, Rosa M.: International Financial and Monetary Law, Second Edition,

Oxford, Oxford Universiy Press, 2015. (Anılış: Financial and Monetary Law)

“Maliye Nazırı Cavit Beyin Notları”, Tanin, 30 Eylül 1945.

“Maliye Nazırı Cavit Beyin Notları”, Tanin, 20 Ekim 1945.

MAKİNİST, Zeynep: Merkez Bankasının Bağımsızlığı Çerçevesinde, Türkiye

Cumhuriyet Merkez Bankası ile Avrupa Merkez Bankası’nın Karşılaştırılması,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2005.

MANAVGAT, Çağlar: “Türk Ticaret Kanunu Hükümleri Çerçevesinde Sermaye

Piyasası Kanunu’nun Uygulanması”, Yeni Türk Borçlar Kanunu ve Yeni Türk Ticaret

Kanunu Sempozyumu, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Hukuk Fakültesi,

(Derleyen: KIRCA, Çiğdem), İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, s. 309-320. (Anılış:

“SerPKanunu’nun Uygulanması”)

MANAVGAT, Çağlar: Hukuki Bakımdan Halka Açık Anonim Ortaklıklar ve Halka Arz,

Ankara, 2016. (Anılış: Halka Açık Anonim Ortaklıklar)

MEMİŞ, Tekin/TURAN, Gökçen: Sermaye Piyasası Hukuku, 4. Baskı, Ankara, Şubat

2019.

MONTEAGUDO, Manuel: “Neutrality of Money and Central Bank Independence”,

International Monetary and Financial Law: The Global Crisis, (Ed. GIOVANOLI,

Mario/ DEVOS, Diego), Oxford, Oxford University Press, 2009, s. 484-505.

MOROĞLU, Erdoğan: “Anonim Ortaklık Ana Sözleşmesi ve Hukuki Niteliği”, Prof.

Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına Armağan, İstanbul, 2000. (Anılış: “Ana Sözleşme”)

293
MOROĞLU, Erdoğan: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Genel Olarak

Değerlendirilmesi”, Makaleler, İstanbul, 2010, s. 733-752. (Anılış: “Değerlendirme”)

MOROĞLU, Erdoğan: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu, Değerlendirme ve Öneriler,

8. Baskı, İstanbul, 2016. (Anılış: Ticaret Kanunu)

MOROĞLU, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü,

İstanbul, 2017. (Anılış: Hükümsüzlük)

OKUCU TAFTALI, İpek: 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu Uyarınca Anonim

Şirketlerde İmtiyaz, İstanbul, Kasım 2018.

ONAR, Sıddık Sami: İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. Basım, İstanbul, İstanbul

Üniversitesi Yayını, 1966.

ORTABAĞ, Erol: Osmanlı İmparatorluğu’nda Bankacılığın Gelişimi ve Regülasyon,

İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği, Yayın No:326, 2018.

ÖÇAL, Tezer/ÇOLAK, Ö. Faruk: Para Teori ve Politika, İstanbul, Nobel Yayın

Dağıtım, 1999.

ÖKÇÜN, A. Gündüz: Türkiye İktisat Kongresi (1923–İzmir): Haberler, Belgeler,

Yorumlar, Ankara, AÜSBF, No: 262, 1968.

ÖZBEK, Şebnem/UYGUN, M. Şerif: “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Bağımsız

İdari Otorite Midir?”, Lira Dergisi, Temmuz 2003, Sayı 27, s. 8-10. (Anılış: “TCMB BİO

Mudur?”)

294
ÖZBEK UYGUN, Şebnem/UYGUN, M. Şerif: “Daha Kapsamlı Bir Bağımsızlık

Kavramı Üzerine”, Lira Dergisi, Ekim 2004, Sayı 32, s. 20-23. (Anılış: “Bağımsızlık”)

ÖZBEK UYGUN, Şebnem: “Where Does The Central Bank Stand In The Turkish

Administrative Organization & What Does Central Bank Independence Mean Within

This Framework”, Die Sicherung der Geldwert- und Finanzstabilität in Deutschland und

in der Türkei, Berlin, 2016, s. 51-77.

ÖZER, Işık: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Şirket Genel Kuruluna

Elektronik Ortamda Katılım”, BATİDER, 2009, Cilt 25, Sayı 4, s. 623-662.

ÖZKORKUT, Korkut: Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Kararlarının İptali,

Ankara, 1996. (Anılış: Yönetim Kurulu Kararlarının İptali)

ÖZKORKUT, Korkut: “6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Finansal Raporlama ve

Denetim”, Yeni Türk Borçlar Kanunu ve Yeni Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu, TOBB

Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Hukuk Fakültesi, (Derleyen: KIRCA, Çiğdem),

İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, s. 347-374. (Anılış: “Denetim”)

ÖZTAN, Bilge: Medeni Hukuk Tüzel Kişilerinde Organ Kavramı ve Organların

Fiillerinden Doğan Sorumluluk, Ankara, 1970.

PASLI, Ali: “Yeni Türk Ticaret Kanunu, Anonim Ortaklık Hükümlerinin Tanıtılması (I),

YTK Kitap 2 – Kısım 4 – Bölüm 1 Genel Hükümler ve Temel İlkeler”, BATİDER, 2011,

Cilt 27, Sayı 3, s. 137 vd.

POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal/ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif

Hukuku, İstanbul, 12. Bası, 2010.

295
POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal/ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar Hukuku II,

Güncelleştirilmiş 13. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2017. (Anılış: Ortaklıklar Hukuku

II)

POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal/ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I,

Güncelleştirilmiş, Yeniden Yazılmış 14. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2019. (Anılış:

Ortaklıklar Hukuku I)

PULAŞLI, Hasan: Bağlı Nama Yazılı Pay Senetleri, Ankara, 1992. (Anılış: Bağlı Nama

Yazılı Pay Senetleri)

PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku, Genel Esaslar, Ankara, 2016. (Anılış: Genel

Esaslar)

PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt I, 3. Baskı, Ankara, 2018. (Anılış:

Şirketler Hukuku, Cilt I)

PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt II, 3. Baskı, Ankara, 2018. (Anılış:

Şirketler Hukuku, Cilt II)

REİSOĞLU, Seza: Bankalar Kanunu Şerhi ve Bankacılık Uygulamasında Diğer Hukuki

Kavramlar, Ankara, 2002. (Anılış: Şerh 2002)

REİSOĞLU, Seza: Bankacılık Kanunu Şerhi, Cilt I, Son Değişikliklerle Gözden

Geçirilmiş İkinci Baskı, Ankara, Yaklaşım Yayınları, 2015. (Anılış: Şerh 2015 Cilt I)

SABALOT, Deborah: “International Agreements and Supranational Bodies”, Financial

Services Law, (Ed. WALKER, George/PURVES, Robert), Oxford, Oxford University

Press, 2014, s. 139-200.

296
SAINZ DE VICUNA, Antonio: “An Institutional Theory of Money”, International

Monetary and Financial Law: The Global Crisis, (Ed. GIOVANOLI, Mario/ DEVOS,

Diego), Oxford, Oxford University Press, 2009, s. 517-532.

SAMUELSON, Paul Anthony: İktisat, (Çeviren: DEMİRGİL, Demir), Ankara, 1970.

SERDENGEÇTİ, Süreyya: “Merkez Bankası Bağımsızlığı” konulu Konuşma, Muğla,

24 Şubat 2005, http://www.tcmb.gov.tr, (Erişim Tarihi: 24 Mart 2019)

SEVİNÇ, Abdullatif: Merkez Bankası Bağımsızlığı: 1980 Sonrası Türkiye’de Merkez

Bankacılığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul,

2000.

SMITS, Rene: “Central Bank Independence and Accountability in the Light of EMU”,

International Monetary Law: Issues for the New Millenium, (Ed. GIOVANOLI, Mario),

Oxford, Oxford University Press, 2005, s. 245-266. (Anılış: “Central Bank

Independence”)

SMITS, Rene: “European Supervisors in the Credit Crisis: Issues of Competence and

Competition”, International Monetary and Financial Law: The Global Crisis, (Ed.

GIOVANOLI, Mario/DEVOS, Diego), Oxford, Oxford University, 2009, s. 305-328.

(Anılış: “European Supervisors”)

SOYKAN, İsmail Cem: Anonim Ortaklıklarda Organ Yokluğu, İstanbul, 2012.

ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal: Anonim Şirketlerde Çıkar Çatışmaları Ekseninde

Şirket Ele Geçirmelerine Karşı Önlemler, Ankara, 2008. (Anılış: Şirket Ele

Geçirmelerine Karşı Önlemler)

297
ŞEHİRALİ ÇELİK, Feyzan Hayal: “Tek Kişilik Anonim Şirket”, Yeni Türk Borçlar

Kanunu ve Yeni Türk Ticaret Kanunu Sempozyumu, TOBB Ekonomi ve Teknoloji

Üniversitesi Hukuk Fakültesi, (Derl: KIRCA, Çiğdem), İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013,

s. 293-307. (Anılış: “Tek Kişilik Anonim Şirket”)

ŞENER, Oruç Hami: Ortaklılar Hukuku, Gözden Geçirilmiş 2. Bası, Ankara, 2015.

TAN, Turgut: “Bağımsız İdari Otoriteler veya Düzenleyici Kurullar”, Amme İdaresi

Dergisi, Haziran 2002, Cilt XXXV, Sayı 2, s. 11-37.

TEKELİ, İlhan/ İLKİN, Selim: Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama:

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

Yayını, 1997.

TEKİNALP, Ünal: Banka Hukukunun Esasları, 2. Bası, İstanbul, 2009. (Anılış: Banka

Hukuku)

TEKİNALP, Ünal: Anonim Ortaklıkta Yeni Bağlam Sisteminin Esasları, Pay Defteri

Hukuku ile, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2012. (Anılış: Bağlam Sistemi)

TEKİNALP, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 3. Bası, İstanbul, Vedat

Kitapçılık, 2013. (Anılış: Sermaye Ortaklıkları)

TELMAN, Ö. Turgut: Merkez Bankalarının Bağımsızlığı, İstanbul, 1994.

TEOMAN, Ömer: “Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulunun Toplantı Yapmaksızın

Karar Alması (TTK. m.330, f.2)”, Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına Armağan,

İstanbul, 2000, s. 1149 vd. (Anılış: “Toplantı Yapmaksızın Karar Alma”)

298
TEOMAN, Ömer: “Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantısına İlişkin Hazirun

Cetveli”, Otuz Yıl Ticaret Hukuku, Cilt II, İstanbul, 2001, s. 403-420. (Anılış: “Hazirun

Cetveli”)

TEOMAN, Ömer: “Yürürlükteki Hukukumuza ve Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’na

Göre Anonim Ortaklık Genel Kurul Toplantılarına Katılmak Zorunda Olanlar”,

BATİDER, Aralık 2009, Cilt 25, Sayı 4, s. 19-33. (Anılış: “Genel Kurul”)

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Tarihçesi ve Görevleri, İkinci Baskı, Ankara,

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını, Şubat 2019.

ULRICH, Edmond: Harpten Sonra Avrupa’da Merkez Bankalarının Tensiki Prensibi,

(Çeviren: BABAN, S. H), Ankara, 1936.

ULUSOY, Ali: “Bağımsız İdari Kurumlar”, Danıştay Dergisi, 1999, Sayı 100, s. 3-17.

(Anılış: “Bağımsız İdari Kurumlar”)

ULUSOY, Ali: “Regülasyon Kurumları”, Ankara Barosu Dergisi, 2000/2, s. 45-60.

(Anılış: “Regülasyon Kurumları”)

UYGUN, Mehmet Şerif: “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda Değişiklik

Yapılması Hakkında 4651 sayılı Kanunla Getirilen Yeniliklere Genel Bakış”, Lira

Dergisi, Temmuz 2001, Sayı 19, s. 9-12. (Anılış: “4651 sayılı Kanunla Getirilen

Yenilikler”)

UYGUN, Mehmet Şerif: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Türk Devlet

Teşkilatındaki Yeri ve Avrupa Merkez Bankası ile Karşılaştırılması, Yayımlanmamış

299
Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 2008. (Anılış: Merkez Bankası’nın Türk Devlet

Teşkilatındaki Yeri)

UZEL, Necdet: Anonim Ortaklıkta Esas Sözleşmesel Bağlam, İstanbul, 2013.

UZUNER, M. Talha: Yasal Açıdan Türk Merkez Bankacılığının Analizi,

Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 1991.

ÜÇIŞIK, Güzin/ÇELİK, Aydın: Anonim Ortaklıklar Hukuku, I. Cilt, Ankara, 2013.

(Anılış: Anonim Ortaklıklar)

ÜÇIŞIK, H. Güzin/ÇELİK, Aydın: Anonim Ortaklıkta Finansal Tablolar, Yedek

Akçeler ve Kâr Dağıtımı, İstanbul, Ocak 2018. (Anılış: Finansal Tablolar)

ÜNAL, Ahmet Cemil: Türk ve Yabancı Hukuk Sistemlerinde CEO’nun Hukuki Konumu,

Ankara, Adalet Yayınevi, 2014.

YANLI, Veliye: Sermaye Piyasası Hukuku Çerçevesinde Halka Açık Anonim Şirketler

ve Kamunun Aydınlatılması, İstanbul, 2005. (Anılış: Sermaye Piyasası)

YAYLA, Ümit: Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Yeni Sermaye Piyasası Kanunu Uyarınca

Anonim Ortaklık Genel Kurulları-Elektronik Genel Kurullar, İstanbul, 2013.

YAVUZ, Mustafa: “Anonim Şirketlerde Kâr Payı Alma Hakkını Kısıtlayan Unsurlar”,

Mali Çözüm, Kasım-Aralık 2013, s.89-97.

YILDIRIM, İlyas: Merkez Bankalarının Bağımsızlığı Sorunu ve Türkiye Cumhuriyet

Merkez Bankası, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sakarya,

1997.

300
ZARAKOLU, Avni: Bankacılar İçin Merkez Bankacılığı Bilgisi, Ankara, Banka ve

Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1988.

11 Haziran 1930 Tarih ve 1715 Sayılı Mülga Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası

Kanunu: Madde Metinleri, Madde Değişiklikleri, Ek Kanunlar, Gerekçeler, Meclis

Tutanakları, Tefsir Kararları, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını,

1987. [Anılış: 1715 Sayılı Mülga Kanun (Gerekçeler, Meclis Tutanakları)]

14 Ocak 1970 Tarih ve 1211 Sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu: Madde

Metinleri, Gerekçeler, Millet Meclisi Tutanakları, Cumhuriyet Senatosu Tutanakları,

Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayını, 1988. [Anılış: 1211 Sayılı Kanun

(Gerekçeler, Meclis Tutanakları)]

60. Yılında Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye’de Bankacılık Sistemi (1958-2018),

(Hazırlayanlar: KESKİN, Ekrem/ İNAN, Emre Alpan/ ÜNSAL, Ümit), Türkiye Bankalar

Birliği, Yayın No: 334, Ağustos 2019.

100 Soruda Merkez Bankacılığı, İkinci Baskı, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez

Bankası Yayını, Şubat 2019.

301
TEZ ÖZETİ

Merkez Bankası özel kanunla kurulmuş bir anonim şirkettir. Diğer anonim

şirketler gibi Banka’nın da belirlenmiş bir sermayesi, bir esas sözleşmesi, payları ve pay

sahipleri vardır. Banka’nın organları da ticaret hukukunda anonim şirketler için kanunen

zorunlu olan organ yapısı dikkate alınarak belirlenmiştir. Diğer yandan bir “merkez

bankası” oluşundan ötürü Banka’ya çeşitli kamusal görev ve yetkiler de verilmiştir ve

dolayısıyla Merkez Bankası birçok faaliyeti bakımından bir idare hukuku süjesidir. Bu

nedenledir ki, Banka’nın, kamusal görev ve yetkilerinin de gerektirdiği, özel statülü bir

anonim şirket olarak sınıflandırılması sonucuna götüren kendine özgü (sui generis) bir

yapısı bulunmaktadır.

Bu çalışma, münhasıran, Merkez Bankası’nın Kanun Koyucu tarafından anonim

şirket olarak kurulmasının hukuki nedenlerini, sonuçlarını ve etkilerini incelemekte; bu

bağlamda da özellikle Banka’nın özel statülü bir anonim şirket oluşuna temel teşkil eden

yönlerine odaklanmaktadır.

Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde genel olarak merkez bankacılığı

açıklanmakta, ardından da Merkez Bankası’na ilişkin temel hukuki çerçeve üzerinde

durulmaktadır. İkinci bölümde, Merkez Bankası’nın ticaret hukuku açısından temel

yapısal özellikleri, unvanı, işletme konusu, amaç, görev ve yetkileri, esas sözleşmesi ile

sermaye ve pay sahipliği yapısı ticaret hukuku kuralları ışığında ele alınmaktadır. Üçüncü

bölüm ise Merkez Bankası’nın anonim şirketler hukukundan kaynaklanan organlarına

ayrılmıştır.

302
ABSTRACT

Central Bank is a joint-stock company established through a special law. As do

the other joint-stock companies, also the Central Bank has a declared capital, an articles

of association, shares and shareholders. Even the organs of the Bank have been

determined by taking into account the organ structure deemed compulsory for joint-stock

companies by virtue of commercial law. But, on the other hand, the Bank, due to its being

primarily a “central bank”, has been vested with various duties and powers of public

nature as well, and hence the Central Bank is a subject of administrative law in terms of

many of its functions. Therefore, the Central Bank has a distinctive (sui generis) structure

which is also entailed by its public duties and powers and that leads to the characterization

of the Bank as a joint-stock company with special status.

This study exclusively scrutinizes the legal grounds, consequences and effects of

the establishment of the Central Bank as a joint-stock company by the legislator, and in

this context it focuses particularly on the aspects of the Bank that constitute a basis for its

being a joint-stock company with special status.

The study comprises of three chapters. In the first chapter central banking is

explained in general, and subsequently the main legal framework pertaining to the Central

Bank is examined. In the second chapter; the Central Bank’s fundamental structural

features with respect to commercial law, namely the Bank’s commercial title, field of

business, objective, duties and powers, articles of association along with its capital and

shareholding structure are discussed in light of commercial law provisions. The third

chapter is allocated to the organs of the Central Bank originating from joint-stock

company law.

303

You might also like