You are on page 1of 58

KÜRESEL ISINMA VE

TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

HAZIRLAYAN : Vakkas KURT


GİRİŞ / SUNU

GİRİŞ / SUNUŞ
g

Bu ödev çalışmasında özelikle son 30 yılda başta insanlığın olmak üzere


dünyamızda yaşayan tüm canlı türlerinin yaşam alanına büyük zararlar veren ve
üzerinde yaşam alanı bulduğumuz doğanın tüm dengesinin bozulmasına yol
açan, büyük iklim hareketlerinin oluşmasına neden gösterilen ve büyük çapta
coğrafi felaketlere kaynak gösterilen küresel ısınma incelenecektir.
1994 yılından beri bilim adamlarının çabalarıyla uluslararası çözümler ve
sözleşmeler yoluyla insanlık Küresel Isınma Felaketine karşı önlemler almaya
başlamıştır. Dünyamız artan sera gazları etkisiyle her geçen yıl daha da
ısınmakta ve küresel bir yok oluş felaketine doğru ilerlemektedir.
Buzulların erimesi ve deniz yüzeylerinin yükselmesi, Tsunami ve sel
felaketleri gibi olağanüstü doğa hareketlerinin yaşanma sıklığının artması bu
küresel felaket senaryosunun en büyük kanıtlarıdır. Maalesef ki bu küresel
felaket, dünyadaki beş on ülkenin yaptığı çabalar ile üstesinden gelinemeyecek
kadar büyük ve tüm dünyanın topyekün bir mücadelesini gerektiriyor.
Hal böyle olunca da meselenin ne kadar önemli olduğu anlaşılmış
olmaktadır.
KÜRESEL ISINMA NEDİR ?
 Küresel ısınma kavramı ilk defa 1992 Rio
Dünya Zirve’sinde dile getirilmiştir.
 Bu zirvede küresel ısınma kısaca insanların
dünya gezegeni üzerindeki mevcut iklim
sistemine yönelik tehlikeli etkileri olarak
değerlendirilmiştir.
 Yapılan Zirvede, küresel ısınmanın
varlığına, 1800 yılından beri dünyada
ölçülen hava sıcaklıklarının kıyaslaması ile
varıldığı belirtilmiş ve
 Dünya atmosferindeki sıcaklığın 2 °C’den
fazla artmasının önlenmesi gerekliliği
üzerinde çalışılmıştır.
 Dünya kamuoyu, Rio zirvesinin ardından küresel
ısınmaya neden olan sebepler üzerine araştırmalarını
derinleştirirken, Karbondioksit (CO2) ve Metan gazı
gibi sera gazlarının etkisi üzerinde de durmaya
başlamıştır.
 Kısaca dünya atmosferinin ısınması olarak
açıklayacağımız küresel ısınmayı önleme
çalışmalarını , Dünyanın atmosfer sıcaklığını 2
derecenin altında tutma çabaları ve sera gazının
zararlı etkilerini azaltma çabaları olarak görebiliriz.
PEKİ NEDİR? SERA GAZI → SERA
ETKİSİ :
 Sera gazları :
 Dünya'nın yüzeyi, atmosferi ve bulutları
tarafından yayılan kızılötesi radyasyon
spektrumu dahilinde belirli dalga boylarındaki
radyasyonu emen ve yayan, atmosferin hem
doğal hem de antropojenik (insan kaynaklı)
 gaz halindeki bileşenleridir.
 Bu özellikleri nedeniyle, sera etkisine neden
olarak dünyanın ısınmasını sağlayarak doğal
dengeyi korumuş olurlar.  
 Su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), nitröz
oksit (N2O), metan (CH4) ve ozon (O3) başlıca
sera gazlarıdır.
DİKKAT:
 Seragazları olmasaydı,
Dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığı mevcut
ortalama olan 15 °C yerine yaklaşık -18 °C
olurdu. Bu da canlı yaşam alanlarının büyük
oranda kısıtlanmasına yol açardı.
SERA ETKİSİ NEDİR
Dünyamız, üzerine düşen güneş
ışınlarından ziyade, dünyadan yansıyan
güneş ışınlarıyla ısınır. Bu yansıyan
ışınlar başta karbondioksit, metan ve su
buharı olmak üzere atmosferde bulunan
gazlar tarafından tutulur, muhafaza
edilen bu ısı sayesinde dünya ısınır.
→Işınlarınbu gazlar tarafından
tutulmasına sera etkisi denir.
SERA ETSİSİNİ ANLATAN ŞEMA
GÜNÜMÜZDEKİ TEHLİKE
NEDİR?
 Günümüzdeki tehlike karbondioksit ve diğer 
sera gazlarının miktarındaki artışın bu doğal sera
etkisini şiddetlendirmesinde yatmaktadır. Binlerce
yıldır dünyamızdaki karbon kaynakları kararlı
kalırken, şimdi modern insanoğlu aktiviteleri, 
fosil yakıtların kullanımı, ormanların yok oluşu, aşırı
tarım yapılması, atmosfere olması gerekenden büyük
miktarlarda karbondioksit ve diğer sera gazlarının
salınmasına sebep olmaktadır. Böylece atmosferdeki
sera gazları artmaktadır ve bu gazlar da dünyaya
gelen ışınları tutmaktadır. Bu tutma oranı arttıkça
dünyamız daha çok ısınmakta ve başta buzulların
erimesi olmak üzere fırtınalar, tsunamiler, dere
taşmaları gibi bir çok doğal afetler oluşmakta, kısaca
doğal denge bozulmakta, bu ise iklim
değişikliklerine yol açmaktadır.
SERA ETKİSİ NORMAL BİR DOĞA
OLAYIDIR
 Küresel ısınma, sera etkisiyle

atmosferin periyodik olarak


sıcaklığının artarak ısınması olup,
ASLINDA doğal bir süreçtir.
ANCAK İnsanların aktiviteleri
sonucunda atmosfere gazların
girdileri arttığından etki giderek
fazlalaşmaktadır.
 16.02.2001 tarihinde Cenevre’de
açıklanan BM Çevre Raporu'na göre
21. Yüzyıl ortasında, ortalama hava
sıcaklığının 1,4 °C ile 5,3 °C arasında
artacağı, buzulların erimesiyle
denizlerin 8–88 cm kadar yükseleceği,
uzun vadede dünyanın fiziksel
yapısında geri dönüşümü olmayan
değişikliklerin ortaya çıkacağı
düşünülmektedir.
 BAŞKA BİR İFADEYLE
 İklim değişikliği ya da Küresel ısınma, 
karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların
atmosferde artmasıyla oluşan ve atmosfere
 salınan sera gazlarının neden olduğu
düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya
üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada
ölçülen ortalama sıcaklıkların artması
nedeniyle Dünyanın ikliminin değişmesidir.
 Günümüzde iklim bilimciler (
klimatolog) küresel ısınma konusunda
hemfikirdirler.
DÜNYAMIZ ISINIYOR
 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren
sanayileşme, sera gazları, nüfus artış hızı,
hidrokarbona dayalı yakıt kullanımı küresel
ısınmanın önlenemez bir noktaya doğru
hızla ilerlemesine neden olurken CO2
emisyonunun etkisi ise tartışmasız kabul
edildi.
 Bugüne kadar kaydedilen en yüksek
sıcaklığın 2000 yılından sonra kaydedilmesi
tehlikenin son yıllarda arttığına işarettir.
2019 yılı küresel ısınmanın rekoru
olarak istatistiklerde yerini
alırken yalnızca Türkiye’de 935
sıra dışı hava olayı kayıtlara geçti
 Tüm dünyayı 2020 yılında etkisi altına alan
yeni tip koronavirüs (Covid-19) sürecinde
milyonlarca insan evlerine kapandı. Bu süreçte
şehirlerde yaşanan hareket azalması, sanayi de
üretimin durması gibi etkenlerle hava temizliğinin
umut verici bir ilerleme kaydetmesi insanlığı
sevindirmişti.
 Ancak bu sevinç kısa sürdü ve
 ‘normalleşme’ süreci ile birlikte yerini yeniden
küresel ısınmaya etki eden değişimlere bıraktı.
 Dünyanın en yüksek noktalarından Sibirya’da
sıcaklığın 37.7 dereceye kadar ulaşarak rekor
kırması sevincin yerini kaygıya bırakmasına neden
oldu.
 . Hava sıcaklığının -64 derecelere kadar düştüğü
Sibirya’dan gelen bu haber sosyal medyada da
büyük yankı uyandırırken, tahminlerde de önemli
oranda sapma meydana geldi.
 2019 yılında Nature dergisinde yer alan bir bilgiye
göre, 1992 - 2017 yılları arasında 3 trilyon buzul eridi.
1970 yılından bu yana her saniye 2 bin 500 ton (1
olimpik havuz), her iki günde bir 1 gigaton (400.000
olimpik havuz büyüklüğünde) buzul erimeye devam
ediyor.
 Bu durum Dünyamızın beklenenden çok daha
erken ısındığını gösteriyor. Kısaca Dünyanın
hızlı ısınması durdurulamıyor ve insanlığın
bu duruma acil çözüm bulması gerek.
Bugün bilim çevrelerinde küresel ısınmada baş
sorumlunun karbondioksit oranının artması olduğuna
inanılmaktadır
 Doğal nedenlere bağlı olarak milyonlarca yıldır bir salınım şeklinde devam
eden iklim değişiklikleri görülmektedir. Bu doğal sürecin dışında, insan
eylemleri sonucu ortaya çıkan olumsuz çevresel baskılar iklim
değişikliklerine etki etmektedir.
 İklim değişikliğine insanların etkisi fosil yakıt tüketiminin artması sonucu
ortaya çıkar. Kısaca, artan insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera
gazlarının atmosferdeki oranının artması, küresel ısınmaya yol açarak iklim
değişikliğine sebep olur. En önemli sera gazlarından biri olan karbondioksit
(CO2); araç egzozlarından, ısınma amaçlı yakılan yakıtlardan, fabrika
bacalarından atmosfere bırakılmaktadır.
 Dünya genelindeki fosil yakıttan emisyonların yaklaşık yüzde 45’i kömür
 kullanımı sonucunda ortaya çıkmakta, yüzde 35’i petrol ve yüzde 20’si de
doğal gazdan kaynaklanmaktadır.
KÜRESEL ISINMANIN
ARTMASININ NEDENLERİ
 A)Beşeri etkenler
 1-Fosil yakıtların kullanımı
 2-Endüstriyel tarım ve hayvancılık
 3-Elektrik Tüketimi
 4- Ormansızlaşma
 5- Ulaşım
 B) Çevresel Etkenler: Küresel iklim değişimleri; volkanik
patlamalar, güneş lekelerinde görülen değişimler milankoviç
döngüleri ve levha tektoniği sonucu kıtaların yer değiştirmesi
gibi bir takım doğa olayları sonucu yaşanabilirler. Dünya
üzerinde geçmişte meydana gelmiş küresel iklim değişikleri,
doğal nedenlerle meydana gelmiş küresel iklim değişiklikleridir.
KÜRESEL ISINMAYI YAVAŞLATMAK İÇİN
ULUSLARARASI ÇABALAR
 İklim değişikliği bugün küresel ölçekte en büyük
sorunlardan biri olarak kabul edilmektedir. 1980’li yılların
sonlarından başlayarak, insanların iklim sistemi üzerindeki
olumsuz etkisini ve baskısını azaltmak için, Birleşmiş
Milletlerin ve uluslararası kuruluşların öncülüğünde
çalışmalar neticesinde 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) ve 1997 yılında
Kyoto Protokolü (KP) oluşturulmuştur. 
 2015 Yılında Paris Antlaşması yapılmış ve 2021 yılında da
Glasgow’da 26. Taraflar Konferansı düzenlenmiştir. Tüm bu
toplantılar ve konferanslar Dünya üzerindeki tehlike olan
iklim değişikliği ve küresel ısınmayı önleme çabalarına
yönelik bir çok ülkenin temsilcilerinin katılımı ile toplantılar,
çalışmalar ve anlaşmalar bütünü şeklinde yapılmıştır.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ

 BM Çevre Programı (UNEP) ile Dünya Meteoroloji


Örgütü’nün (WMO) 1988’de ortaklaşa ihdas ettiği
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC)
ortaya koyduğu insan kaynaklı faaliyetlerin neden
olduğu küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine
karşı, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen
Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma
Konferansı’nda imzaya açılan BMİDÇS, uluslararası
alanda atılan ilk ve en önemli adımdır.
 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme’ye,
aralarında ülkemizin de bulunduğu 196 ülkenin yanı
sıra, Avrupa Birliği (AB) de taraftır. Ülkemiz
Sözleşme’ye 24 Mayıs 2004 tarihinde katılmıştır.
KYOTO PROTOKOLÜ
KYOTO PROTOKOLÜ
KYOTO PROTOKOLÜ
 Japonya'nın Kyoto kentinde 11 Aralık 1997
yılında yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda
(COP3) (Conferance of the Parties / taraf
ülkeler konferansı), dünya çapında sera
gazlarının azaltılması için bağlayıcı hedefler
içeren “Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’ne İlişkin Kyoto
Protokolü” imzalanmıştır.
Bu protokolde, Ek-I’ de yer alan taraflar;
2008-2012 yıllarını kapsayan taahhüt
döneminde insan faaliyetlerinin neden olduğu
CO2 eşdeğeri toplam sera gazı emisyonlarının,
1990 yılı seviyelerinin en az %5 aşağısına
indirmek için sayısallaştırılmış emisyon
sınırlandırma ve azaltma taahhütlerine uygun
hesapla tayin edilmiş miktarı aşmamasını
sağlayacakları ve bu tarafların, 2005 yılına kadar
bu protokoldeki taahhütlerini gerçekleştirme
konusunda kanıtlanabilir bir ilerleme kaydetmiş
olacakları belirtilmektedir.
 Türkiye 1992 yılında imzaya açılan
BMİDÇS’nin orijinal metninde hem Ek-1
(tarihsel sorumluk), hem de Ek-2 (maddi
sorumluluk) listesinde yer almıştır. Türkiye,
1995 yılında gerçekleştirilen COP1’den 2000
yılında gerçekleştirilen COP6’ya kadar geçen
süre içerisinde gelişmekte olan bir ülke olması
nedeniyle BMİDÇS’nin Ek’lerinden çıkmak
için girişimlerde bulunmuştur. 2000 yılında
tutum değişikliği yapılarak Ek II’den
çıkmamız ve Ek I’de özel şartları tanınmış
ülke olarak yer almamıza ilişkin önerimiz
sunulmuştur.
29 Ekim-6 Kasım 2001 tarihlerinde Fas’ın
Marakeş kentinde yapılan 7. Taraflar
Konferansı’nda (COP 7) Türkiye’nin, Ek
II’den çıkıp özel şartları tanınmış bir Ek I
ülkesi olarak BMİDÇS’ye taraf olma
isteği kabul edilmiş ve 24 Mayıs 2004
tarihinde Türkiye resmen sözleşmeye
katılan 189. taraf olmuştur. Ülkemiz
halen Sözleşme’nin Ek-I listesinde özel
şartlara sahip ülke olarak yer almaktadır.
PARİS ANLAŞMASI
2015 yılı Aralık ayında Fransa’nın Paris kentinde
düzenlenen 21. Taraflar Konferansı’nda, 2020 yılında
devreye girecek olan yeni anlaşmanın müzakerelerine
başlanmıştır. Müzakereler sonunda yeni anlaşma nihai
hale getirilmiş, “Paris Anlaşması” adıyla kabul edilmiştir
 Paris Anlaşması 22 Nisan 2016-21 Nisan 2016
tarihleri arasında New York’taki Birleşmiş
Milletler Genel Merkezinde imzaya açılmıştır.
22 Nisan 2016 tarihinde Türkiye Paris
Anlaşmasını imzalamıştır. Paris Anlaşmasının
yürürlüğe girebilmesi için, küresel sera gazı
emisyonlarının en az %55’ini kapsayan en az
55 Taraf ülke tarafından kendi meclislerince
onaylanması gerekmekteydi. Paris Anlaşması
5 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe girmiş ve
günümüz itibariyle 197 taraf ülkeden 187’si
Paris anlaşmasını onaylamış bulunmaktadır.
 Pariş Anlaşmasının, küresel ısınmayı sanayi devrimi
öncesine göre 2 °C ’nin oldukça altında tutan ve hatta
1.5°C ile sınırlamayı amaçlayan uzun vadeli bir
hedefi vardır.
 Tüm paydaşlara, yatırımcılara, işletmelere, sivil
toplum örgütlerine ve politika yapıcılara temiz
enerjiye küresel olarak geçişin vazgeçilmez olduğuna
ilişkin açık bir mesaj yollamaktadır.
 Tüm emisyonların yaklaşık % 98’inden sorumlu 189
ülkenin sunduğu ulusal iklim planları ile iklim
değişikliği ile mücadele gerçek bir küresel çaba
haline gelmiştir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı
2019 yılının Kasım ayında açıklanan ve AB’nin sera
gazı emisyonlarının azaltılması, yenilenebilir enerji
kullanımı gibi hassasiyetlerini ileri taşıyan, çevre ve
sürdürülebilirlik konularında atacağı adımların
taahhüdü niteliğinde olan bir inisiyatifler paketidir.
AB, Mutabakat kapsamında 2050 yılında
karbon-nötr ilk kıta olma hedefini ortaya
koymuştur. Ayrıca ekonomik büyümenin kaynak
kullanımına bağlılığının sona ermesini, kimsenin ve
hiçbir bölgenin geride bırakılmamasını hedefleyen
bir büyüme stratejisidir.
Avrupa İklim Yasası
 AB’nin iklim temelli hedeflerinin sağlanmasına yönelik attığı politik
adımlardan biri de Avrupa İklim Yasası’dır. Paris Anlaşması
çerçevesinden sonra Avrupa Yeşil Mutabakat’ını onaylayan AB, bu
yasa yoluyla iklim hedeflerinde geri dönüşsüzlüğün teminini
sağlamayı hedeflemektedir.
 Yasa, 9 Temmuz 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanmış ve
 29 Temmuz 2021’de yürürlüğe girmiştir. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın
temel unsurlarından biri olup Avrupa ekonomisi ve toplumu için 2050
yılına kadar iklim-nötr hedefinin bağlayıcı mevzuata yazılmıştır.

 Yasa ayrıca, net sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar 1990
seviyelerine kıyasla en az %55 oranında azaltılması için de ara hedef
belirlemektedir.
 İklim-nötr hedefi, 2050 yılına kadar başta emisyonları azaltarak,
yeşil teknolojilere yatırım yaparak ve doğal çevreyi koruyarak bir
bütün olarak AB ülkeleri için net sıfır sera gazı emisyonu elde etmek
anlamına gelmektedir
NASADAN KORKUTAN FOTOĞRAF

Tüm bu sera gazı azaltma çabaları için varılan anlaşmalar


uygulansa bile, atmosferde zaten sıcaklık ortalama artışı ancak
2,1 derecede tutulabiliyor ki, bu bile dünyamız için felaketlerin
artarak devam edeceği ve doğal dengenin insanlık aleyhine
 Genel olarak, hızlı iklim değişikliği demek, canlılar
açısından büyük risk demektir. Şuandaki trend devam
ederse 2100 yılı itibariyle deniz seviyelerinde 15-95 cm
artış olması beklenmekte, bu durum da sürekli sellerin
meydana gelmesi demektir. Ormanlar, çöller, meralar ya
da diğer ekosistem daha nemli, kuru, sıcak ya da soğuk
hale gelebilir. Sonuç olarak da birçoğu yok olur ve insan
türü tükenir.  Bazı bölgelerde yiyecek kıtlığı ve açlık olur.
Su kaynakları etkilenir. Deniz seviyelerinin artması ve
bazı bölgelerde sıklıkla ve yoğunlukla olabilecek aşırı
hava olaylarıyla fiziksel altyapılar zarar görebilir.
Kısacası, ekonomik aktiviteler ve insan yerleşimleri iklim
değişikliklerinden dolaylı ve dolaysız yollarla oldukça
etkilenecektir. Dolayısıyla emisyonların şu andaki
seviyelerinden %30 daha düşmesi gerekmektedir. Artan
popülasyon ve genişleyen dünya ekonomilerine rağmen
bu azaltımların ivedilikle yapılması gerekmektedir.
KÜRESEL ISINMANIN
SONUÇLARI
 Sıcaklık artışıyla oluşan küresel ısınma;
 •Kuraklık,
 • Hidrolojik döngünün değişmesi,
 • Su kaynaklarının hacminde ve kalitesinde azalma,
 • Temiz su kaynaklarının denize karışması ve su
sorunu,
 • Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların
erimesi,
 • Aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış,
yağış miktarı ve rejiminde değişiklikler,
 • Yangınlar gibi sorunların da kaynağını
oluşturmaktadır.
 Küresel ısınmanın fiziksel etkileri yanında ekonomik,
sosyolojik, psikolojik etkileri vardır.
 •Tarım ve orman ürünlerinde azalış,
 • Su kaynaklarının azalmasıyla enerji darboğazının
yaşanması,
 • Turizm ve rekreasyon olanaklarının sınırlanması ile pek çok
sektörün olumsuz etkilenmesi,
 • Sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının risk altında
olması,
 • Göçlerin artarak sosyal ve ekonomik zorluklara neden
olması,
 • İnsan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle sağlık
maliyetlerinin artması,
 • Az gelişmiş ülkelerin sorunlarla başa çıkacak kaynaklara
sahip olmaması nedeniyle krizlerin yaşanması iklim
değişikliğinin sosyo-ekonomik ve politik önemini ortaya
koymaktadır.
EĞER ISINMA
DURDURULAMAZSA
Gezegendeki
canlı
türlerinin
yüzde 30'u
yok olma
tehlikesiyle
karşı karşıya
kalacak.
 ISINMA +2 derece OLURSA:
 • Dünyada Su sıkıntısı başlayacak
 • Kuzey Amerika'da kum fırtınaları tarımı yok edecek.
 • Deniz seviyeleri yükselecek.
 • Mercan kayalıkları yok olacak.
 • Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30'u yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
 ISINMA + 5 derece OLURSA:
 •Denizler 5 m. Yükselecek
 • Deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak.
 • Dünya'nın yiyecek stokları tükenecek.
 ISINMA + 6 derece OLURSA:
 • Göçler başlayacak. Yüz milyonlarca insan uygun iklim
koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek.
KÜRESEL ISINMA VE TÜRKİYE

 Bir çok ülke gibi iklim değişikliğinin Türkiye’ye de


önemli etkileri vardır. Bulunduğu konum dolayısıyla
Türkiye iklim değişikliği nedeniyle bir çok sorunla karşı
karşıya gelmektedir.
 Akdeniz havzasında bulunan diğer ülkeler gibi
Türkiye’de aşırı sıcaklık nedeniyle aşırı kuraklığa maruz
kalabilecektir. Yapılan araştırmalara göre 20-50 yıl içinde
sıcaklıkların 2 derece artması beklenmektedir.
 Bu durum Türkiye için tarımda, endüstride, turizmde ve
ekonomide ve daha bir çok sektörde düşüş anlamına
gelmektedir. Bütün bu sektörlerin iklim değişikliğinden
kötü etkilenmesi sonucu insan ve diğer tüm canların hayatı,
hem biyolojik olarak hem de maddi açıdan zarar görecektir.
Bütün bunların bir sonucu olarak Türkiye su sıkıntısı
çekecek ülkeler arasında yer alabilir. Ve bu durum en çok
Marmara, Ege, Akdeniz bölgelerini etkileyebilecektir.
Türkiye'nin kişi başı sera gazı salınımı 5,9 tondur. Bu oran OECD
ortalamasının 3 te 1 i kadardır. Avrupa Birliği ortalamasının yarısı kadardır.

 Türkiye'nin küresel ısınmaya katkısı son 150 yılda


%0,04 oranındadır.
 1990 yılında 187 milyon ton sera gazı salınımı, 2009
yılında 370 milyon tona çıkmıştır.
 Günümüzde enerjisinin %20'sini yenilenebilir
enerjiden elde eden Türkiye 2023'te bu oranı %30'a
çıkartmayı hedeflemektedir.
 Türkiye 2010-2020 yıllarını kapsayacak Ulusal İklim
Değişikliği Strateji Belgesini kabul etmiştir. Bu
belgeye dayalı eylem planı 2011 yılında
tamamlanmıştır.
 Türkiye karmaşık iklim yapısı içinde, özellikle
küresel ısınmaya bağlı olarak, görülebilecek bir
iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek
ülkelerden birisidir.
 Doğal olarak üç tarafından denizlerle çevrili
olması, arızalı bir topografyaya sahip bulunması ve
orografik özellikleri nedeniyle, Türkiye’nin farklı
bölgeleri iklim değişikliğinden farklı biçimde ve
değişik boyutlarda etkilenecektir.
 Örneğin, sıcaklık artışından daha çok çölleşme
tehdidi altında bulunan Güney Doğu ve İç
Anadolu gibi, kurak ve yarı kurak bölgelerle,
yeterli suya sahip olmayan yarı nemli Ege ve
Akdeniz bölgeleri daha fazla etkilenmiş olacaktır.
TÜRKİYE ÇÖLLEŞEBİLİR
 Türkiye’nin özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç
Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Ege ve Akdeniz
Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde
tarım, ormancılık ve su kaynakları açısından
olumsuz etkilere yol açabileceği uyarıları
yapılmaktadır.
 Araştırmacılara göre, iklim kuşakları yer kürenin
jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan
kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek,
bunun sonucunda Türkiye, bugün Orta Doğu ve
Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim
kuşağının etkisine girebilecektir.
TÜRKİYE’NİN SICAKLIK DEĞERLENDİRMESİ
ÜZERİNE ANALİZ

Türkiye yıllık ortalama sıcaklık sıralaması / Meteoroloji Genel Müdürlüğü


 2021 yılı Türkiye ortalama sıcaklığı 14.9°C ile 1981–2010 ortalaması


olan 13.5°C’nin 1.4°C üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye ortalama
sıcaklıklarında 1998 yılından bu yana (2011 yılı hariç) pozitif sıcaklık
farkları mevcuttur. En sıcak yıl 15.5°C ile 2010 yılı olup, 2021 yılı ise
14.9°C ile en sıcak 4. yıl olmuştur. 1991-2020 normali olan 13.9°C’ye göre
ise anomali 1°C’dir.
 Türkiye’nin 1981-2010 Kış mevsimi ortalama sıcaklığı 3.6 °C’dir.
2020–2021 yılı Kış mevsimi ortalama sıcaklığı 6.2 °C ile mevsim
normallerinin 2.6 °C üstünde gerçekleşmiştir.
 Türkiye’nin 1981-2010 İlkbahar mevsimi ortalama sıcaklığı
12.0°C’dir. 2021 yılı İlkbahar mevsimi ortalama sıcaklığı 13.2°C ile
mevsim normallerinin 1.2°C üzerinde gerçekleşmiştir.
 Türkiye’nin 1981-2010 Yaz mevsimi ortalama sıcaklığı 23.4°C’dir.
2021 yılı yaz mevsimi ortalama sıcaklığı 24.7°C ile mevsim normallerinin
1.3°C üzerinde gerçekleşmiştir.
 Türkiye’nin 1981-2010 Sonbahar mevsimi ortalama sıcaklığı 14.8
°C’dir. 2021 yılı Sonbahar mevsimi ortalama sıcaklığı 15.6°C ile mevsim
normallerinin 0.8 °C üzerinde gerçekleşmiştir. 2021 yılı sonbahar mevsimi
son 51 yılın en sıcak 10. sonbahar mevsimi olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye coğrafyasının giderek ısındığı ve küresel
ısınmadan etkilenerek iklim değişikliklerine uğradığı
görülmektedir.
2021 yılı, 1024 ekstrem olay sayısı ile en fazla ekstrem olay yaşanan yıl olmuştur. Ekstrem olay
trendlerinde özellikle son yirmi yılda artış eğilimi vardır.

2021'de kaydedilen ekstrem olayların çoğu % 40 ile fırtına / hortum, %28 ile şiddetli
yağış /sel, %13 ile dolu ve %7 ile şiddetli kar şeklinde olmuştur.

Diğer olaylar ise %5 ile yıldırım, %3 ile orman yangını, %2 ile don ve heyelan, %1’den daha az
oranlarda çığ, kum fırtınası, sis, şiddetli soğuk ve kuraklık şeklinde gerçekleşmiştir

Türkiye’deki Yıllık Ekstrem Olay Sayısı / Meteoroloji Genel Müdürlüğü


KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN
TÜRKİYE’DE TARIMSAL ETKİLERİ
Küresel ısınma nedeniyle Türkiye’nin yaşayacağı en
önemli felaket kuraklıktır.
 Büyük bir kısmı yarı-kurak bir iklimin etkisi altında
olan Türkiye, küresel ısınmadan en fazla etkilenecek
ülkelerin başında gelmektedir.
 Bunun en önemli sebebi Türkiye’nin hemen
güneyinde bir çöl kuşağının bulunması ve ısınmayla
birlikte bu kuşağın kuzeye doğru ilerlemesidir.
 Sıcaklıkta meydana gelecek 1 ile 3,5 derece arasında
ısınma, orta enlemlerin 150- 550 km kutuplara doğru
hareket etmesine neden olacaktır.
 Bu durumda ekosistemlerin coğrafik dağılımı ve
kompozisyonunun yeni şartlara cevabı değişecektir.
1960’lı yıllarda Konya-Karapınar’da meydana gelen
çölleşme Türkiye’nin ekolojik olarak ne kadar hassas
olduğunu göstermiştir.
Küresel ısınma tehdidi birçok ürünün yetişememesi,
zaten zor durumda olan tarım sektörünün bir başka
darboğaza gireceği anlamına da gelmektedir.
Özellikle topraktaki nem oranının düşmesi, %29
oranında bulunan ekilebilen topraklarımızı daha da
azaltacaktır.Kar ve yağmur (özellikle de kar) yağışının
azalması yeraltı sularının seviyesinin düşmesine,
dolayısıyla akarsu ve göllerin kurumasına neden
olmaktadır.
Bu da, Türkiye’nin kalkınması ve geçimi için son derece
önemli olan tarıma büyük darbe vuracak ve Türkiye büyük
bir açlık ve kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır.
 Türkiye’de yapılan çalışmalarda, aylık ortalama sıcaklıkların 2070’li
yıllarda, 2-3 oC dolaylarında artacağı, Adana-Samsun hattının
batısında kalan yörelerde her 10 yılda bir yoğun kuraklıkların
yaşanacağı kestirilmektedir.
 Yağışın %25 azalacağı, kar erimeleri sonucu oluşan yüzey akışının
şimdiye göre 2-3 ay önce meydana geleceği öngörülmektedir. İklim
değişikliği nedeniyle birçok tarım ürününün üretim alanı,
ekim/dikim zamanları değişecektir. İklim değişikliği yüzünden,
bölgenin temel bitki dokusunda önemli değişiklikler meydana
gelecek, orman sınırı daha yukarılara çekilecektir.
 Mera alanları daralacak, sürü yetiştiriciliği kalkacak, ahır-ağıl
yetiştiriciliğine dönülecektir. İklim değişikliği nedeniyle sıcaklıkların
artması, su kaynaklarının azalması, suya olan istemi önemli ölçüde
artıracaktır. Bu durum aynı zamanda, nüfus artışı ve endüstriyel
gelişme nedeniyle, çok önemli su stresine neden olacaktır.
 Dolayısıyla, Türkiye’de tarımdaki su kullanımının azaltılmasını
zorunlu kılacaktır. Ayrıca, küresel ısınma nedeniyle topraklarda
tuzluluk-alkalilik gibi sorunlar da ortaya çıkacak ve sürekli artacaktır
 Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli / IPCC’nin salınım senaryosuna
dayalı bölgesel ik/lim modeli kullanılarak gerçekleştirilen geleceğe yönelik
kestirimler, Türkiye’de 2071-2100 dönemleri için kış aylarında tahmin edilen
sıcaklık artışının ülkenin doğu kesiminde daha yüksek göstermektedir.
 Yaz mevsiminde bu durumun tersine dönerek, özellikle Ege bölgesi olmak
üzere ülkenin batı kesiminde 6°C, ortalama sıcaklığın ise 2-3°C daha yüksek
seyredeceği tahmin edilmektedir.
 Bir diğer senaryoya göre, küresel dolaşım modelleriyle elde edilen sonuçlar,
halen 100 yılda bir oluşan kuraklığın 2070’li yıllarda Adana-Samsun hattının
batısında kalan bölgelerde 40 yıldan daha az bir sürede hatta bazı yerlerde 10
yılda bir gerçekleşeceğini göstermektedir .
 IPCC’nde Küresel İklim Modelleri ile yapılan projeksiyonlara göre, 2030
yılında Türkiye büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine
girecektir.
 Türkiye’deki sıcaklıklar kışın 2oC, yazın ise 2-3 oC arasında bir değerde
artacaktır. Yağışlar kışın %10'luk bir artış gösterirken yaz mevsiminde %5 ile
%15 azalacaktır. Ayrıca yazın toprak neminin de %15 ile %25 arasında bir
değerde azalacağı tahmin edilmektedir.
 Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030 yılına kadar 18 cm-12 cm'lik, 2050
yılına kadar 38 cm-14 cm'lik ve 2100 yılına kadar 65- 35 cm'lik bir yükselme
görüleceği tahmin edilmektedir
 TÜİK’den alınan tabloya göre Türkiye’nin yaydığı sera
gazı miktarı artmaktadır.
 Bu ise bizi giderek küresel ısınmanın etkileriyle daha fazla başbaşa bırakacak
demektir. Ülkemizde sera gazı emisyonları 1990 yılında 210,7 milyon ton
civarlarında iken 2016 yılında %135,4 artış göstererek 496,1 milyon ton
seviyelerine ulaşmıştır. Bu oranın günümüzde yaklaşık %150 seviyelerinde
olduğu düşünülmektedir.
 Tarımsal faaliyetlerin burada sahip olduğu oran ise %10-12 civarındadır.
Yapılan son analizlerde ülkemizde tarım kaynaklı sera gazı emisyonlarının
56,5 milyon ton olduğu ve genel toplamın yaklaşık % 11,4’ünü oluşturduğu
gözlemlenebilir.
 Bu durum artarak devam ederse tarımsal çeşitlilikte azalma olacaktır.
Türkiye’de tarım sektörü 2015 yılı itibariyle toplamsera gazı emisyonlarının
%12’sine tekabül etmektedir.
 Tarımda emisyon azaltımı, düşük maliyeti ve kolayuygulama alanı ile
ülkemizde ve dünyada emisyon azaltım stratejileri arasında önemli bir sektör
olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
 Özellikle emisyonların çok büyük bir kısmına neden olan enterik
fermantasyon (%47), tarım toprakları (%40),gübre yönetimi (%11)
konularında önlemler alınması bu sektörden kaynaklanan emisyonların
azaltılmasını sağlayacaktır.
SONUÇ VE KRİTİK ETME
 Bu çalışmamızdan da anlaşıldığı üzere Küresel Isınmadan kaynaklı İklim
Değişiklikleri tüm Dünya’nın ve ülkemizin sorunlarından en başta gelenidir.
 Başta ABD ve Çin gibi sera gazı salınımını atmosfere en çok yayan ülkeler
olmak üzere tüm ülkeler bu sorunu çözmek için eşit düzeyde gayret
göstermediği sürece kaçınılmaz felaketlerin oluşacağı bir gerçektir. Bu sorun
tek bir ülkenin ya da birkaç ülkenin çözebileceği bir sorun değil tüm ülkelerin
eşit çabalarıyla çözülebilecek bir durum olması nedeniyle son derece
önemlidir.
 Son yıllarda daha sık görülen yağış dengesizlikleri, sel felaketleri gibi doğal
afetlerin artması, kuraklık ve çöl iklimlerinin yaygınlaşması, tsunami gibi
insanoğlunun başedemeyecği büyüklükteki doğal felaketler, el nino
sıcaklıkları, fırtınalar gibi iklimsel hareketlerin artmış olması, ayrıca buzulların
erimesiyle deniz seviyelerinin yükselmesi gibi daha bir çok olumsuzluğun
görülmesi küresel ısınmanın arttığının birer göstergesidir.
 Ayrıca bunlara bağlı olarak canlı çeşitliliği de azalma göstermekte,
ormansızlaşma artmakta, temiz su kaynakları yok olmaktadır. Hal böyle
olunca kaçınılmaz sona doğru yaklaşan dünyamız ve tabii ki insanoğlu
felakete sürüklenmeden bir an önce bu duruma çözüm üretmek zorundadır.
Gerek Dünya’da ve gerekse ülkemizde insanlık ve doğa namına güzel
çalışmalar yapmalıyız.

You might also like