Professional Documents
Culture Documents
Türk Eğitim Tarihi Modernleşme
Türk Eğitim Tarihi Modernleşme
Modernleşmesi
Bu dönem eğitiminin temel özellikleri şunlardır:
Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile eğitim öğretim sistemi baştan aşağı düzenlenmiş,
eğitim adına da bazı kazanımlar elde edilmiştir. Buna göre;
1. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’nin sıbyan mekteplerini düzenleyen 3-17.
maddeleriyle birlikte ilköğretim zorunlu hale getirilmiştir
2. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’yle ilk kez, Osmanlı eğitim sistemi içerisindeki
okullar tanımlanarak derecelendirilmiş, sınıflamanın haricinde kalan türdeki okulların
açılmasına izin verilmemiştir. Böylece eğitim sistemi içerisinde varlığını sürdüren
okullarda ortak bir dil birliği sağlanmıştır.
3. Tüzükte medreselerle ilgili hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. XIV. yüzyıldan beri
Osmanlı eğitim siteminin tek eğitim kurumu olan medreselerin görmezden gelinmesi
Tanzimat Dönemi yöneticilerinin geleneksel eğitim yerine laik modern eğitim sistemini
tercih ettikleri anlamına gelmektedir. Ayrıca maarif teşkilatı içinde yeni
organizasyonlarda medrese kökenlilere yer verilmeyişi de yukarıdaki ifadeleri
desteklemektedir. Fakat bu şekilde, yüzyıllardır Osmanlı eğitim sisteminin temel
taşlarından birini ifade eden medreseler ıslah edilme şansını yitirmiş, yaygın ve kıymetli
olan bir eğitim müessesesi gözden çıkarılmıştır.
4. Nizamnamede kızların eğitimi hakkında maddelerin olması kadınların kamusal
eğitime dahil edilmeleri açısından Osmanlı eğitim sisteminin gelişimine ve dönüşümüne
işaret etmektedir.
5. Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’yle, öğretmenlik mesleği için belli ölçütler
getirilmiş ve böylece öğretmen okullarının açılması sağlanmıştır.
6. Tüzüğün getirdiği bir yenilik de Usul-i Cedid denilen yeni öğretim metodunun
yaygınlaştırılması olmuştur. Selim Sabit Efendi’nin Elifba-yı Osmani’si tüm okullarda
geçerli sayılmıştır.
7. Reformistlerin gayrimüslimlere karşı izledikleri Osmanlıcılık tavırlarıyla birleşik bir
Osmanlı toplumu oluşturabilmek için ilköğretimde karma eğitimi hoşgören anlayış
benimsenmiştir. 1869 Maarif Nizamnamesinde de Müslim ve gayrimüslim topluluklar
arasındaki ayrımın aşılmasını kolaylaştıracak bir çare olarak, 1856 Islahat Fermanı’nda
var olan politik tavır hala devam etmiştir.
8. Karma (muhtelit) eğitim, farklı dini toplulukların çocukları arasında karşılıklı anlayış
ve samimiyeti sağlamlaştırabilmek için zorunlu kabul edilmiştir. Bu amacı hayata
geçiren bir örnek olarak da idadi okullarıyla 1868’de açılan Galatasaray Sultanisi
gösterilmiştir.
9. İlköğretimin tek amacının okuma-yazma öğretmek olduğu görüşü reddedilerek
sıbyan mektepleri ciddi, sağlam ve sistematik bir okul yapısının ilk-temel senelerini
oluşturması itibarıyla önemini sağlamlaştırmıştır. Bu tutum, yalnızca nizamnâmedeki
pratik fen derslerini zorunlu gören maddeler için önemli değil, ilköğretimdeki
öğretmenlerin devlet memurları arasında idare ve yasal statülerinin güçlendirilmesi
noktasında da anlam kazanmıştır. Artık ilköğretim okulu öğretmenleri, idare kadrolu ve
maaşlı profesyoneller sınıfına dahil edilmiştir
Rüşdiyeler:
Meclis-i Umur-ı Nafia tarafından 5 Şubat 1839 tarihinde hazırlanan
layihada eğitimde reform yapılmasının zaruret olduğu ve hatta
memleketin kurtuluşunun buna bağlı olduğu vurgulanmıştır. Bu layihada
ilk mekteplerin ıslah edilmesi geniş bir şekilde ele alınmış ve öncelikle
İstanbul'da daha önce Padişahlar tarafından büyük camilerin yanına yapılmış
olan, Selâtin-i İzâm mekâtibi olarak anılan sıbyan mekteplerinin devamı ve
ikinci kademesi olarak Sınıf-ı Sâni adıyla yeni tarzda mekteplerin açılması
öngörülmüştür. Ancak Padişah II. Mahmud, sınıf-ı sâni ismini beğenmeyerek
bu yeni açılacak okullara Mekâtib-i Rüşdiye adını vermiştir.
II. Mahmud, diğer reformlarında olduğu gibi eğitim reformunu da eski eğitim
kurumlarından ayrı bir yapıda yeni bir müessese olarak düşünmüş ve onu
Hükümet içinde, kendine daha yakın ve bağlı olan bir bakanlık bünyesinde,
Nafia Nezareti yönetiminde yapmayı tasarlamıştır. Bu arada eğitimdeki
yeniliklerin eski ulema ve medreselerin etkisinden uzak kalması, doğrudan
denetimi ve kontrolü altındaki devlet adamları ile yeni bir atılım yapmak
istemiştir. Layihanın Meclis-i Umûr-ı Nafia'ya hazırlattırılmasının ve kurulan
okulun da başlangıçta buraya bağlanmasının nedeni bunlar idi.
Meclis-i Umûr-ı Nafia tarafından hazırlanan layihada, öncelikle eğitimin
önemi vurgulanarak iyi bir eğitim sonucunda ülke kalkınmasının
sağlanacağı açıklanmıştır. Buna göre, eğitim ve ilim mutluluk sermayesi,
övünülecek şey, zenginlik servetinin kaynağıdır. Böylece müspet ilmin
gelişmesi sanayi ve ticaretin gelişmesini sağlar. Bu arada eğitim dini
ilimleri geliştireceğinden ahiret kurtuluşu da sağlayacaktır. Fen ilimlerini
geliştiren eğitimin insanlığın ilerlemesine sebep olacağı açıktır. Kısaca
eğitim ilmi geliştirince ticaret gelişip yaygınlaşacak, matematik ilimleri
harp tekniklerini ve askeri idarenin gelişmesine sebep olacaktır. Böylece
mevcut ilimlerin gelişmesi yolu ile fennin yeniden ilerlemesinden sanayi
ve iş üretimi artacaktır. Burada sanayinin artmasını daha anlaşılır yoldan
anlatmak için üretimde makina kullanılması ile yüz adamın işini bir
adamın görebileceği örneği de verilmiştir. Eğitimin gelişmesinin, savaş ve
askerlik teknikleri ile harp gücünün arttırılmasına sebep olacağı konusu
burada vurgulanmıştır. Bu yapılırken özellikle Mısır Meselesi'nin devam
ettiği, Mısır valisi ordularının İmparatorluk orduları karşısında üstün
geldiği bir sırada devlet adamları ve toplum üzerinde daha ilgi uyandırıcı
bir etki yapması da hesap edilmiş olması ihtimal dahilindedir.
Layihada, harp fenleri ile ilgili kara ve deniz mühendishaneleri
açılarak her sınıf için ayrı mektepler inşa edildiği halde
bürokraside çalışan katiplerin (hidemât-i ilmiyye-i kalemiyyeye)
yetiştirilmesi için layıkıyla bir okul açılmadığından kalemlere
alınmakta olan öğrenciler sekiz on yaşına kadar mahalle
mekteplerinde yalnız Kur'ân öğrenmekte ve yazı yazmakta buna
karşılık Arapça ve Farsçaya dair hiç bir şey öğrenmedikleri gibi
Dahiliye ve Hariciye nezaretlerinde gerekli ve mecburi olan
matematik ve coğrafya gibi ilimlerin isimlerini bile duymadıkları
belirtilmiştir. Ayrıca memur oldukları dairelerde bir miktar
eğitim almakta iseler de ancak kabiliyetleri ölçüsünde
eğitilmeleri mümkün olmaktaydı ve bu türde eğitilebilenler yok
denecek kadar azdı. Bu katiplerin eğitimini bir nizama koymak
üzere Padişah'ın emri ile bir düzenlemeye gidilecek ve bir okul
açılacaktır. Açılan ilk rüşdiyenin ismi Mekteb-i Maarif-i Adliyedir.
Bu okul üç sınıf olacak ve alınacak öğrenciler eğitim seviyelerine göre
seçilecektir.
Okula, Bâb-i Âlî ve Bâb-ı Defteri kalemlerinde bulunan stajyer memurlar
ve çalışkan memurların çocukları öğrenci olarak alınacaktır. Bu öğrenci
alımında istekliler dilekçe ile Mekâtib-i Rüşdiye Nazırı'na müracaat
edecek, durumları araştırıldıktan sonra uygun görülenler alınacaktır.
Kalemlerden öğrenci olanların maaşları aynen devam edecektir. Bundan
böyle memur olarak yalnız bu mektep mezunları alınacaktır. Ancak
öğrenciler öncelikle kendi hocalarının imtihanlarından başarılı olduktan
sonra memur olacakları dairelerin amirlerinin de katıldığı bir komisyon
tarafından sınava tâbi tutulacaklardı ve ancak başarılı olanlar memur
olarak alınacaktı.
100 yatılı ve 100 gündüzlü öğrenci alınacaktır. Yatılı olarak fakir ve
kimsesiz olanlar ile durumu iyi olup evleri uzak olduğu için gelip gitmekte
zorluğu olan öğrenciler alınacaktır. 18 yaşından küçükler ancak öğrenci
olarak alınacaktır.
Mesai saatleri ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Cuma günleri tatil edilmişti ve
diğer altı gün derslere devam edilecekti.
Okulda okuyan öğrenciler her sene düzenli olarak sınava
alınacaklardır. Vezirler, vekiller, alimler, Meclis-i Ahkam-ı Adliye ve
Dar-ı Şura-ı Bâb-ı Âlî'de görevli olanların huzurunda, öğrenciler
okudukları derslerden imtihan olacaklardır.
Sınavlarda birinci olan öğrencilere iftihar nişanı olarak altından bir
madalya ve beş yüz kuruş, ikinci olanlara daha düşük madalya ile dört
yüz kuruş, üçüncü olanlara daha düşük nişan ile üç yüz kuruş ve
bundan sonra başarılı olan öğrencilere sınıflarına göre birinci sınıftaki
öğrencilere yüz elli, ikici sınıftakilere yüz ve üçüncü sınıftakilere elli
kuruş verilmesi teşvik olarak uygun görülmüştür. Sınavlarda hiç bir
şekilde kayrılma, hatır ve gönül ile hareket edilmesinin yasak olduğu
belirtilmiştir.
Ayrıca Fransızca sınavına okul hocalarından başka hariciyede çalışıp
dil bilen memurlardan ve diğer yüksek okullardaki Fransızca
hocalarının da çağrılması uygun görülmüştür.
Sultan II. Mahmud, Mekteb-i Maarif-i Adliye'yi resmen açmıştı.
Fakat fiilen okulun açılıp derslerin başlamasına ömrü vefa
etmemişti. Zira Sultan II. Mahmud, 1 Temmuz 1839 tarihinde vefat
etmiş ve okulda dersler ancak 40 gün sonra başlayabilmişti.
Mekteb-i Maarif-i Adliye'de eğitim başladıktan sonra büyük
katılımın karşısında Sultan Ahmet Camii'ndeki okul kifayet
etmemişti. Bu sırada Süleymaniye Camii'nde de ikinci bir şube
açılmıştır. Bu şubeye Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye-i Adliye ismi
verilmiştir. Bu okula da ayrıca hocalar tayin edilmiştir.
Nizamname 'de de kararlaştırıldığı gibi okulun iki tip öğrencisi
vardı. Stajyer memurlar ve dışarıdan alınan öğrencilerdi.
Kalemlerdeki stajyer memurlar listelerle sunuluyor ve okula
kaydediliyordu. Dışarıdan alınan öğrenciler ise dilekçe ile Mekâtib-i
Rüşdiye Nazırı'na müracaat ediyor ve onun uygun görmesi ile
deftere kaydedilerek talebe yazılmakta ve nizamnamede
belirtildiği şekliyle aylıklarını almakta idiler.
Her iki okulun ilk imtihanı 1 Mayıs 1841 tarihinde Sultan
Ahmed Camii'nde yapılmıştır. Başta Padişah olmak üzere
Şeyhülislâm, Sadrazam, diğer vekiller, ulema, Meclis-i
Ahkâm-i Adliye azaları ve İstanbul Kadısının izleyici olarak
katıldığı imtihanla okullar ilk mezunlarını vermiştir.
İmtihanda başarılı olanlara Padişah tarafından hediyeler
verilmekle birlikte mezun olan öğrenciler hemen devlet
dairelerinde göreve başlatılmışlardır.
Mekteb-i Maarif-i Adliye'ye devam eden öğrenciler daha çok
paşa ve bey çocukları olduğu halde Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye-
i Adliye'ye devam edenler daha çok esnaf ve sanatkar
çocukları idi.
Yeni Rüşdiyelerin açılması
1 Mart 1845 tarihinde Meclis-i Muvakkat-ı Maarif kurularak eğitimde
yapılacak reformları plânlayan layihalar hazırlandı. Birinci layihada
sıbyan mekteblerinin düzeltilmesi ele alınmıştır. İkinci layiha orta
dereceli okullar olan rüşdiyelerin yeniden yapılandırılması ile ilgilidir.
Bu layihada rüşdiye mekteblerinin, dini usuller çerçevesinde tüm
toplum için öğrenmesi zaruri olan ilim ve fennin, faydalı olacak bir
surette ve zamanın ihtiyaçlarına göre düzenlenip ıslah edilmesi
gerektiği yazılmıştır. Üçüncü layihada ise yatılı olması tasarlanan
Darülfünunun kurulması ele alınmıştır. Sonuç olarak ise bütün bu
düzenlemeleri yapmak üzere daimi bir Meclis-i Maarifin kurulması
teklif edilmiştir. Eğitim reformlarını tasarlayıp plânlamak üzere
Meclis-i Maarif-i Umumiye 27 Haziran 1846 tarihinde kurulmuştur. Bu
meclisin kaleme aldığı nizamname doğrultusunda Mekâtib-i Rüşdiye
İdaresi değiştirilerek yerine sıbyan mekteblerinin idaresini de içine
alan Mekâtib-i Umumiye Nezareti 31 Aralık 1846 tarihinde kurularak
Nazırlığa yine Es'ad Efendi ve Muavinliğe de Kemal Efendi getirilmiştir.
1847 Kemal Efendi'nin Mekâtib-i Umumiye Müdürlüğü'ne
getirilmesinden sonra rüşdiyelerin geliştirilmesi, çoğaltılması ve
yeni sistemde eğitime geçilmesi konularında somut adımlar
atılmıştır.
Sıbyan mekteplerinde gerekli reformlar yapılamayınca, Kemal
Efendi, rüşdiye olabilecek sultan mekteplerini tespit ederek
buralarda rüşdiye mektepleri açılması yönüne gitmişti. Bu arada
bu sıbyan mekteplerinin son sınıflarında okutulacak dersleri
rüşdiye mekteplerinin ilk sınıfına ve darülfünunda okutulacak
derslere bir giriş mahiyetindeki dersleri de son sınıfına koyarak
rüşdiye mekteplerini sağlam temellere oturttu.
Yukarıda bahsettiğimiz, alınan kararlar gereği olarak İstanbul'da
rüşdiye olabilecek okullar tespit edilmiştir. 1847 yılında başlangıç
olarak İstanbul'da Davud Paşa, Bâyezid, Üsküdar, Tophane ve
Bâbıâlî civarında Ağa Camii'nde olmak üzere 5 adet rüşdiye
mektebi açılmıştır.
Davud Paşa Rüşdiyesinde altı ayda altı yıllık tahsil
gerçekleştirilmiştir. Mekâtib-i Umumiye Müdürü Kemal Efendi, bu
okulun başarısında ve daha sonra diğer okulların açılmasında büyük
bir fedakârlıkla çalışmıştır. Davud Paşa Rüşdiyesi'nde Kemal
Efendi'nin şahsi gayretleri ile bir kaç ayda bir kaç yıllık bilgiye
sahip olunduğu görülünce halkta büyük bir ilgi oluşmuş ve bu
mektebin mevcudu artmıştır. Fakat okulun derslikleri kifayet
etmeyince yeni derslikler ilave edilmek mecburiyetinde kalınmıştır.
Rüşdiyeler arasında düzeyi daha yüksek tutulan ve Abdülmecit'in
annesi Bezliâlem Vâlide Sultan tarafından İstanbul'da yaptırılan
(1850) Darülmaarif'e değinmek gerekir. Bu okul, açılacak
Darülfünûna öğrenci yetiştirecek, rüşdiyelere örnek olacak,
dairelere memur sağlayacaktı. Okulun açılışındaki bir olay
eğitim tarihimiz bakımından ilginçtir: Açılış törenine Padişah
Abdülmecit şehzade Murat Efendi ile Fatma Sultanı da götürmüş
ve kapıda kendilerini karşılayan Mekâtib-i Umumiye Nazırı
Kemal Efendiyi göstererek, "Efendinin elini öpünüz, bundan
sonra sizin hocanız olacaktır" demiş ve Kemal Efendiye de,
"bunları dest-i terbiyenize tevdi ediyorum, diğer öğrencilerle
eşit tutmanızı rica ederim" iradesinde bulunmuştur.
Taşrada Rüşdiyelerin Açılması
İstanbul'da rüşdiyeler epeyce gelişip yaygınlaşınca vilayetlerde de
açılması plânlanmıştır. Vilayetlerde rüşdiye mekteblerinin açılması için
ilk karar 1853 yılında alınmıştır. Meclis-i Maarif-i Umumiye'nin kararı
üzerine 2 Haziran 1853 tarihinde Padişah'ın iradesi ile 25 vilayette
peyderpey rüşdiyelerin açılması kararlaştırılmıştır.
Rüşdiye mektebi, İmparatorluğun Avrupa topraklarında İşkodra, Edirne,
Yanya, Berat, Prezrin, Delvine, Sofya, Şumnu, Yenişehir, Selanik, Filibe,
Ruscuk, Vidin, Üsküb, Manastır vilayetlerinde, Anadolu'da Konya, Ankara,
Bursa, Trabzon, Erzurum, Kastamonu, İzmir vilayetlerinde, Kıbrıs
adasında Lefkoşe'de, Girit adasında Kandiye'de ve Midilli adasında
açılması kararlaştırılmıştır.
Ancak açılma kararı çıkan bu mekteplerin açılmasına üç yıl sonra 1856
yılında başlanmıştır. Rumeli'de kararlaştırılan mekteplerden bazılarını
açmak üzere Mekâtib-i Umumiye Nezaret Muavini Vehbi Efendi
görevlendirilmiştir. Onun bölgedeki teftişleri neticesinde 25 Ocak 1856
tarihinde, İşkodra, Yenişehir, Yanya, Delvine ve Manastır vilayetlerinde
birer adet rüşdiye mektebi açılarak eğitim ve öğretime başlanmıştır.
Kız rüşdiyesi
Osmanlı Devleti'nde kızların eğitimi sadece ilkokul
seviyesinde sıbyan mekteplerinde erkeklerle
birlikte karma olarak yapılmaktaydı. Ancak
Tanzimat Devri eğitim yapılanmasında kızların da
modern eğitimin içine alınması tasarlanmıştır.
Erkek rüşdiyelerinin açılıp İstanbul'da
yaygınlaştırılması ve taşrada açılmaya
başlamasından sonra kız rüşdiyelerinin de açılması
düşünülmüştür. 1858 tarihinde Sultan Ahmed
civarında Cevri Kalfa mektebi kızlara tahsis
edilerek Kızlar Rüşdiyesi (İnas Rüşdiyesi)
açılmıştır. Okulun derslere başlaması ise 1859’u
bulmuştur.
Bu kız rüşdiyesine pek katılımın olmadığı anlaşılmaktadır.
Zira bundan dört yıl sonra 24 Haziran 1862 tarihinde çıkarılan
bir irade de daha önce İstanbul'da At Meydanı'nda bir mektep
tahsis edilerek Kız Rüşdiyesi açıldığı belirtilirken, kızların
eğitiminin dini bir görev olduğu konusu özellikle izah edilmiştir.
Bu gerekçede, şimdiye kadar her ne kadar sadece erkekler için
resmi okullar açıldı ise de esasında ilim tahsilinin kadın ve
erkeklere farz ve borç olduğunun sağlam kaynaklarda delilleri
olduğu belirtilmiştir. Ayrıca kadınlar eğitim görmeleri ile din ve
dünya işlerini bilerek emre itaat edip yasak olanlardan
sakınacaklardır. Bunun için daha önce At Meydanı'nda kızlara
tahsis edilen okulun nizamnamesi yayınlanmış ve yeni usul
eğitim bu okulda da uygulanmaya başlanmıştır. Kız çocuğu
olanların bu okula göndermeleri uygun görülmüştür.
Hükümet, halkın kız çocuklarını bu okula göndermesi için 1862
tarihli gazetelere ilan vermiştir. Bu ilanda, irade de yazıldığı gibi,
okuyup yazmanın erkek ve kadınlara farz olup geçinmek için ağır
işler gören erkeklerin ev işlerinde rahat etmeleri, ancak kadınların
dahi din ve dünyalarını bilerek kocalarının emirlerine itaat
etmeleriyle ve istemediklerini yapmaktan sakınmalarıyla iffetlerini
koruyarak kanaat ehli olmalarıyla mümkün olacağı yazılmıştır. Bu
ilk kız rüşdiyesinden sonra 1869 yılında İstanbul'da çeşitli yerlerde
7 adet daha kız rüşdiyesi açılmıştır.
İlk açılan bu kız rüşdiyelerinde öğrencileri okutacak bayan
öğretmen bulunamadığından nakış derslerini bayan öğretmenler,
diğer dersleri ise erkek öğretmenler okutmuştur. Bu okulların
öğretmenleri bayan olacak, ancak liyakatli bayan öğretmen
yetiştirilinceye kadar yaşlı ve edepli erkek öğretmenler tayin
edilecektir. Öğretim suresi 4 yıl olacaktır. Kız rüşdiyelerinin
dersleri de erkeklerinkinden farklı olarak programlanmıştır.
1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi, rüşdiyelerin 500 evi
geçen kasabalarda kurulacağını öngörür. Okulların yapım masrafları ve
muallim maaşları illerin maarif idaresi sandığından karşılanacaktır.
Öğretim süresi 4 yıldır ve sıbyan mekteplerini bitirip şehadetname
alan öğrenciler sınavsız kabul edilir.
Nizamnameye göre erkek rüşdiyelerinin programı şöyledir:
Mebâdi-i ulûm-i diniye, Lisan-ı Osmanî kavâidi, İmlâ ve İnşa, Tertib-i
cedîd üzere kavâid-i Arabiye ve Farisiye, Tersim-i hutut, Mebâdi-i
hendese, Defter tutmak usûlü, Tarih-i Umumî, Tarih-i Osmanî,
Coğrafya, Jimnastik, Mektebin bulunduğu yerde en çok kullanılan dil,
ticaret merkezlerinde zekî öğrencilerden isteklilere 4. yılda Fransızca.
Kız rüşdiyelerinin programı:
Mebâdi-i ulûm-i diniye, Lisan-ı Osmanî kavâidi, Mebâdi-i kavâid-i
Arabiye ve Farisiye, İmlâ ve İnşa, Müntehabat-ı edebiye, Tedbir-i
menzil, Muhtasar Tarih ve Coğrafya, Hesap ve Defter tutmak usûlü,
Nakşa medar (yardımcı) olacak derecede Resim, Ameliyât-ı hiyatiye,
Musikî (mecburi değil).
İdadiyeler
Sabri BECERİKLİ
Öğretim faaliyetlerine 1849'dan itibaren Mekteb-i Harbiye bünyesinde
özel bir "baytar sınıfı" açılmak suretiyle devam edilmiştir.
1849'da Fransa'dan bir uzman öğretmen getirtilerek bazı dersler
Mekteb-i Harbiye süvari sınıfı öğrencileriyle birlikte gösterilmek
suretiyle yüksek veterinerlik öğretimine başlanmıştır. Öğretim süresi
dört yıl olan ve ilk mezunlarını 1853’te veren Harbiye Baytar Sınıfı,
meslek dersleri için özel bir program takip etmiş ve son iki sınıfta
serîrriyyat (klinik) derslerini izlemiştir.
1872 tarihine kadar durumunu muhafaza eden bu sınıf, o sene veteriner
sınıfları süresi üç yıl olmak kaydıyla öğretimlerine Galatasaray'da
bulunan Mekteb-i Tıbbiye içinde ayrı bir şube halinde devam etmiştir .
Bu sınıfın mezunlarının, 1884 senesinde Marko Paşa'nın gayretleriyle
Belçika'dan getirtilen Dezutter adlı bir sivil veterinerin çalışmalarıyla
Taksim Kışlası karşısında kurulan Baytar Ameliyet Mektebi'nde bir yıl
staj görmeleri kararlaştırılmıştır.
Sabri BECERİKLİ
Mekteb-i Tıbbiye bünyesinde ayrı bir şube olarak öğretimine
devam eden Baytar Sınıfı 1888’de tekrar Harbiye Mektebi
bünyesine alınmıştır. 1896'da buradaki veteriner sınıflarının
öğrenim süresi beş yıla çıkarılmış ve öğretim kadrosu özel surette
Avrupa'da yetiştirilmiş genç elemanlarla kuvvetlendirilmiştir. Bu
sınıflar 1905'te, Haydarpaşa'da yeni bir kadro ve programla
teşkilatlandırılan Askerî Tıbbiye Okulu'nda Askerî Baytar Mektebi
adı altında kendilerine ayrılan özel binaya nakledilmiştir. Öğrenim
süresi dört yıla indirilen Askerî Baytar Mektebi'nin mezunlarının
meslekî bilgi ve görgülerini arttırmak üzere ayrıca açılmış olan
Askerî Baytar Tatbikat Mektebi ve Hastahanesi tesisat ve
laboratuarlarından da faydalanılmıştır. Mütareke devri sonuna
kadar faaliyetlerine devam eden bu okulun öğretimi 1921 senesi
sonlarında Mülkiye Baytar Mektebi ile birleştirilmiştir. Mektep 10
Haziran 1933 tarihli, 2291 sayılı kanun ile Ankara'da Ziraat, Orman
ve Veteriner fakültelerinden oluşan Yüksek Ziraat Enstitüsü
açılıncaya kadar İstanbul'da faaliyetlerine devam etmiştir
Sabri BECERİKLİ
Mülkiye Baytar Mektebi:
Hayvancılığın ve hayvan mahsullerinin korunması hususu,
ekonomik hayatı zorlamaya başlayınca, Osmanlı idarecileri
daha önce Askerî Baytar sınıfı mezunlarıyla karşılamayı
planladıkları sivil veterinerlik ihtiyacı konusunda yeni
tedbirler almaya girişmiş ve sivil veteriner teşkilatının kısa
zamanda geliştirilmesine çalışılmıştır. Fakat bütçe
imkânsızlıkları dar bir zamanda böyle esaslı bir müessesenin
kurulmasına imkân vermediğinden fizik, kimya, botanik ve
zooloji bilimlerine ait derslerin okutulacağı, ilk iki sınıf
öğrenimini Mekteb-i Tıbbiye Mülkiye Talebeleri ile birlikte,
anatomi ve fizyoloji derslerini de kendi hocalarından kalan
iki sınıf meslek öğrenimini de o sırada inşa halinde bulunan
Halkalı Ziraat Mektebi'nde yatılı olarak tamamlamak üzere
dört yıllık bir Mülkiye Baytar Mektebi kurulmuştur.
Sabri BECERİKLİ
1888/1889’da Öğrenci kabulüne başlayan bu mektebe giren 25 talebenin 19'u iki
sene sonra 1891’de inşaatı bitmiş olan Halkalı Ziraat Mektebi'ne yatılı olarak
nakledilmişlerdir, Bundan bir sene sonra Ziraat Mektebi talebesi de mektebe
kabul edilmeye başlanmıştır. Mektebin adı da Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi
olarak değiştirilmiştir. Bu isim altında iki sene arka arkaya yalnızca veteriner
yetiştirmiş ve ilki 1893’te ikincisi 1894’te iki dönem veteriner sınıfı şahâdetnâme
ile mezun olmuştur.
Bundan sonra muvakkaten Tıbbiye Mektebi'nde bulunan ilk iki sınıf da Halkalıya
getirilmiş, ancak ziraat sınıflarıyla birlikte 8 sınıfı bulan iki mektebin binaya
sığmayacağı anlaşılarak veterinerlik sınıfları Kadırga'da Cinci Meydanı'nda
kiralanan bir binaya nakledilmiştir. Böylece Halkalı Ziraat Mektebi'nden ayrılan
Mülkiye Baytar Mektebi dört sınıfı bir arada ve yatılı olmak üzere müstakil bir
mektep haline gelmiştir. Daha sonra da Sultanahmet'te okul için bir bina satın
alınarak lüzumlu tesisatı da tamamlandıktan sonra mektep buraya
yerleştirilmiştir.
Meşrutiyet'ten sonra mektep laboratuar aletleri bakımından yenilenmiş, tedrisatı
kuvvetlendirilmiştir. 1911'de İshak Paşa yangınında mektebin bir kısmı yanmış ve
Birinci Dünya Savaşı yıllarında kapatılmıştır. 1921 yılında biri askerî diğeri mülkî
olmak üzere mevcut olan iki baytar mektebi Baytar Mekteb-i Alisi adıyla
birleştirilmiştir.
Sabri BECERİKLİ
Ziraat Mektebi:
1847 yılında pamuk ziraatı üzerine Ayamama Çiftliği’nde bir
ziraat tatbikat mektebi açılmıştır. Bu mektep açılmış olan ilk
ziraat mektebidir. Okulun kuruluş maksadı, o sırada Yedikule'de
açılmış bulunan bez dokuma fabrikasına gerekli ipliğin
hammaddesini sağlayacak pamuğu yetiştirmek ve pamuk ziraatını
geliştirmektir.
Ancak çok geçmeden mektep, talebelerin derslerde hazır
olmaması ve Türkçe hazırlanmış ders kitaplarının bulunmayışı
sebebiyle kapanmak durumunda kalmıştır. 6 Kasım 1850 tarihli
Meclis-i Vâlâ mazbatasında ise talebenin çiftliğin mevkiinin sert
havasından ve elverişsizliğinden padişaha şikayette bulunmaları
üzerine, ileride münasip bir yerde tekrar kurulmak üzere
mektebin geçici olarak Mekteb-i Tıbbiyeye nakil olunduğu
belirtilmektedir. 27 Eylül 1851 'de mektebin tekrar açılmasının
yerine pratik olarak faydalı bir netice vermeyeceği göz önünde
tutularak tasarruf maksadıyla tamamen lağvedilmiştir.
Sabri BECERİKLİ
Yeni bir ziraat mektebi açılmasının zaruret ve ihtiyacı ise, ancak 1878-
1979 yıllarında Ahmed Cevdet Paşa'nın Ticaret ve Ziraat Nâzırlığı
zamanında duyulmuştur. Bu teşebbüse o sırada nezarette ilk defa kurulmuş
olan Ziraat Müdürlüğü'ne getirilen ve Fransa'da ziraat tahsil etmiş olan
Amasyan Efendi adlı bir kişi rehber olmuştur. Fakat teşebbüsün
gerçekleşmesi bir hayli uzamış, önce Halkalı’da yer satın alınması, sonra
binasının yaptırılması gibi sebeplerden dolayı 1891’e kadar sürmüştür. 18
Ağustos 1884 tarihinde okul için Ticaret ve Nâfia Nezâreti tarafından bir
nizamnâme hazırlanmış ve yayınlanmıştır, Bina tamamlanınca ilk önce
Mülkiye Tıbbiyesi içinde açılmış bulunan Mülkiye Baytar sınıflarının
öğrencileri bu okula nakledilmiş ve asıl ziraat öğrencilerinin kabulüne bir
yıl sonra başlanarak okula Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi adı verilmiştir.
1894 yılında okul ikinci dönem veteriner mezunlarnı verdikten sonra, bu
sınıflar İstanbul'a nakl edilerek müstakil bir okul haline getirildiğinden,
Halkalı'daki okul ziraat mektebi olarak kalmış ve 1896'dan itibaren mezun
vermeye başlamıştır. Okul, nizamnâmesi uyarınca idadî mezunlarını kabul
etmekte ve dört yıllık bir yüksek ziraat öğretimi yapmaktaydı.
Sabri BECERİKLİ
Bu tarihten 1914 senesine kadar Ziraat Mektebi her sene 20-
30 talebe yetiştirmiştir. Açıldığı tarihten itibaren bu
mektebe idadi tahsilini bitirmiş olarak gelen öğrencilere,
ziraatle, gerek doğrudan doğruya gerekse dolaylı olarak
alakalı olan bütün fenler dört sene içinde nazarî ve amelî
bir şekilde öğretilmeye çalışılmıştır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında kısa bir süre kapanmak
zorunda kalan mektep, Cumhuriyet devrinde yeniden
teşkilatlandırılmış ve İstanbul Ziraat Mektebi adı ile 1930 da
tekrar açılmıştır. Ankara’da yüksek tahsil veren Yüksek
Ziraat Enstitüsü açıldıktan sonra Halkalı Ziraat Mektebi de
diğer vilayetlerde olduğu gibi normal bir ziraat mektebi
haline getirilmiştir.
Sabri BECERİKLİ
Tarım ve Hayvancılıkla ilgili çalışmalar
Türkiye tarihinde tarım ve hayvancılığın modern eğitim-
öğretimi üzerine açılmış ve kurumsal nitelik kazanmış okul
ise Halkalı Ziraat ve Baytar Mektebi (1891) olmuştur. Bu
okuldan sonra vilayetlerde de ziraat mektepleri açılmaya
başlamıştır. Bursa ve Selanik vilayetlerde açılan en önemli
ziraat mektepleridir.
Osmanlı devletinin tarım ve hayvancılık için açmış olduğu
okullar modern teknikleri bilen öğrenciler yetiştirilmiş,
çiftçiye de yeni teknikler öğretilmiştir.
Hayvancılığın ıslahı için Okullara İsviçre ve İngiltere’den
damızlık ırklar getirilmiş, yerli hayvan ırkları damızlıklarla
döllendirilerek ıslah edilmek istenmiştir.
Özellikle Halkalı Ziraat Mektebinde yapılan
döllendirmelerden sonra Anadolu’da açılmış olan ziraat
mektepleri aracılığıyla ıslah edilmiş olan ırklar Anadolu’ya
yayılmıştır.
Sabri BECERİKLİ
Sanayi Mektebi
Yeni kurulmaya başlanan fabrikaların ihtiyaç duyduğu teknik
elemanları yetiştirme gayesiyle 1848’de Barutçubaşı Ohannes Dadyan
Efendi'nin nezaretinde Zeytinburnu Sanâyi Mektebi adıyla ilk defa bir
sanâyi mektebi açılmasına teşebbüs edilmiştir. Ancak bu mektep tam
manasıyla faaliyete geçememiştir. Zeytinburnu semtinde inşa edilen
binasında matematik, kimya, metalürji, resim ve nafıa mühendisliği
gibi derslerin okutulması planlanmış, talebeler seçilerek herbirine
maaş bağlanmıştır. Mektebin başına Ohannes Efendi'nin iki oğlu, hem
idareci hem de muallim olarak yüksek maaşlarla tayin edilmiştir.
Ancak talebe maaşlarının ödenmemesi üzerine derslere devam
edilmemiş ve sonunda mektep kapatılmıştır.
Daha sonra, Mithat Paşa, Tuna valiliği esnasında, Müslüman ve
Hıristiyan çocuklarına sanat öğretmek, talim ve terbiyelerini sağlamak
maksadıyla ilk olarak Niş'de (1863), ikinci olarak Rusçuk'ta (1864) ve
daha sonra Sofya'da halkın yardım ve ianesiyle "Islahhane" adıyla sanat
okulları kurdurmuştur.
Sabri BECERİKLİ
8 Ekim 1862'de teşkil edilen Islâh-ı Sanâyi Komisyonu ise bir "Mekteb-i
Hiref ve Sanâyinin kurulması için gerekli inceleme ve hazırlıklara
girişmiştir. Bu okulun açılması, gerekli malî imkânların temin edilememesi
sebebiyle gecikmiş, Mithat Paşa'nın işe el koymasıyla ancak 1868’de
mümkün olabilmiştir. 1868’de Mithat Paşa'nın Tuna'daki tecrübeleri göz
önünde bulundurularak İstanbul'da da bir ıslahhane açılması yoluna
gidilmiştir. Mektep beş sınıflı ve yatılı olarak kurulmuştur. Esas öğrenciler
"dâhilî şubeyi", gündüzleri belli saatlerde devam edip yetişmelerini
sağlamak üzere okula kabul edilen esnaf çırakları için açılan özel sınıflar
da "hâricî şubeyi" teşkil ediyorlardı. Ayrıca öğrenciler arasından ayrılan on
altısı Müslüman dördü gayrimüslim yirmi kişi, Ocak 1870'de çeşitli sanat
dallarında eğitim görmek üzere Parise gönderilmiştir.
Mektebin programında yer alan sanat kolları şunlardı: Demircilik,
dökmecilik, makinecilik, mimarlık, marangozluk, terzilik, kunduracılık.
Birinci sınıf imtihanını başarıyla verenlere "çıraklık", ikinci, üçüncü ve
dördüncü sınıfları tamamlayanlara derece derece birinci sınıfa kadar
yükselmek üzere "kalfalık" ve son sınıfı tamamlayarak diploma alma
hakkını kazananlara da "ustalık" hakkı tanınmış ve böylece okuldan mezun
olacak veya öğrenimini yarıda bırakacak olan sanatkârlar diplomalarına
göre derecelendirilmişlerdir.
Sabri BECERİKLİ
II. Abdülhamid Döneminde (1876-1909) Açılan Bazı Okullar
1880'de Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne kurulmuştur. Öğretim süresi 4 yıldır. Açılışından iki yıl
önce 1878'de çıkarılan nizamnamesinde, okulun Osmanlı kanunları ve siyasetinin ve hukuk
biliminin öğretimiyle uğraşacağı belirtilmiştir.
Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar) Mektebi (1882).
Hendese-i Mülkiye Mektebi (1883). (İstanbul Teknik Üniversitesinin temeli).
Lisan Mektebi (1883). Memurlara (özellikle dış işlerinde çalışanlara) yabancı dil öğretmek
ve mütercimler yetiştirmek üzere açılmıştır. Burada, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça,
Arapça, Farsça öğretimi yapılmıştır.
Ticaret Mektebi (1884). Devlet, yalnızca sivil ve askerî memuriyetlere ve din görevliliğine
yönelen Müslüman halkın bir kısmının ticarete yönelmesini gerekli görerek bu okulu
açmıştır. İlk müdürü Grati Efendidir.
Fenn-i Resim ve Mimarî Mektebi (1887).
Bağ ve Aşı Ameliyat Mektebi (1887). Bağ hastalıklarını önlemek ve bağcılığı geliştirmek
için açılmıştır.
Polis Dershanesi (1889). Polislere hukukî bilgiler kazandırmak için açılmıştır.
Aşı Memurları Mektebi (1892). Çiçek hastalığına karşı aşı yapabilen, sağlık memurları
yetiştirmek için açılmıştır.
Gümrük Darüttalimi (Gümrük Memurları Mektebi-1892). Bu okulun amacı,
kapitülasyonlar nedeniyle konulan gümrük vergilerinin istenilen biçimde uygulanmasını
sağlayacak memurlar yetiştirmekti.
Tüccar Kaptan Mektepleri (1886). Abdülhamit döneminde önemli bir ihtiyacı gidermek için
açılan bu ilginç meslek okullarının amacı, ülkede sivil gemiciliği elinde bulunduran bilgisiz ve
yeteneksiz Yunan ve Ermeni kaptanların yerine Müslümanlardan gerekli bilgilerle donatılmış,
uzman kaptanlar yetiştirmekti.
Aşiret Mektebi (1892). Amacı bakımından Enderun 'u andırır. Ancak, bu kez, Müslüman Arap,
Kürt ve Arnavut eşrafı ve aşiret reislerinin çocukları İstanbul'da bu mektepte okutulup,
bölgelerine döndüklerinde askerî ve İdarî memuriyetlere, öğretmenliklere atanacaklardı.
Mektebin süresi 5 yıl, düzeyi kısmen iptidaî ve Rüşdiye sınıfları idi. Sayıları 300-500'ü bulan tüm
öğrencileri yatılı idi. Amaç, bu yolla, aşiretleri bölücü dış propaganda ve tahriklere karşı
koruyup Osmanlı birliği içinde tutmak, karışıklık çıkarmalarını önlemekti.
Çoban Mektebi (1898). Ankara'da tiftik keçilerinin bakım ve ıslahını öğretmek için açılmıştır.
Ankara ilinde o dönemlerde tiftik keçisi yetiştirmeye ve tiftik ticaretine çok önem verildiği, bu
ticaretin Ankara'ya kadar çekilen demiryolu ile İstanbul ve Avrupa'yla kolayca yapıldığı
düşünülürse, Ankara'da bir Çoban Mektebimin açılmasının uygulama ve üretime dönük ne kadar
önemli bir eğitim olayı olduğu anlaşılır.
Darülhayr-ı Âlî (1903). Kimsesiz Müslüman çocukların hem korunma ve bakım altına alınıp
kendilerine okul bilgileri kazandırılması, hem de çeşitli mesleklerin öğretilmesi amacıyla
açılmış çok amaçlı bir okuldur. Öğretimini 6 yıl sürdürebilen okul Ağustos 1909'da kapatılmıştır.
Bu nedenle, ancak ara sınıflardan bazı öğrencilerini mezun edebilmiş ve bu mezunlar mesleğe
atanmışlardır. Örneğin, Telgrafçılık, Şimendifercilik derslerini alan 59 öğrenci Hicaz
Demiryolunda kondüktör olarak görevlendirilmiştir.
Öğretmen yetiştirme