You are on page 1of 3

ÇOCUKLUK EŞEYSELLİĞİ KURAMI

Ondokuzuncu yüzyılın başat görüşü çocukluğun bir arılık ve suçsuzluk


dönemi olduğu, bozulmanın ancak daha sonra yetişkinler toplumunun
haksızlıklarına ve bedensel olgunlaşmanın getirdiği fiziksel kabalaşmalara
bağlı olduğu yolundaydı. Eşeysel içgüdünün çocuklarda hiçbir biçimde
bulunmadığı, ilkin erginlikte kendini gösterdiği kabul ediliyordu. Dahası,
ortaya çıktığı zaman içgüdünün çok belirli bir doğada olduğuna, bireyi tek bir
hedefe ittiğine inanılıyordu: karşı eşeye yönelik ‘‘normal’’ eşeysel ilişkiler
yoluyla türün üremesi.

Freud’un özgür çağrışımdan sağladığı kanıtlar bu görüşlerin her


bakımdan yanlış olduklarını imledi. Ödipus karmaşasının düşlemlerinin
varoluşu küçük bir çocuğun ansal yaşamının büyük bir bölümünün çok ilkel
ve yabanıl bir doğada olduğunu, eşeysel dürtülerin yanında saldırgan ve karşı-
toplumsal dürtüleri de kapsadığını düşündürdü. Dahası, çocuk eşeyselliği
yalnızca var olarak değil, ama eşeyselliğin ‘‘normal’’ yetişkin türünden çok
daha geniş bir türü olarak da görünüyor ve yetişkin bakış açısından büyük
ölçüde sapıkça görülen doyum tiplerini içeriyordu.

Freud şaşırtıcı buluşlarını eşeysel içgüdünün bütünüyle yeni bir


kavramsallaştırılması ile açıkladı, bu içgüdünün doğumdan başlayarak
oldukça bir güçlü bir biçimde varolduğu önsavını getirdi. Bununla birlikte,
yalnızca karşı eşeye yönelik çok sınırlı bir doyum biçimine doğru oldukça
tikelleşmiş bir itki olmaktan uzak, gizil olarak çok çeşitli yollarda doyuma
yetenekli genelleşmiş bir çabaydı. Eşeyselliğin özü her tür bedensel, tensel
haz için genel bir istekti ve genital uyarılma bunların yalnızca bir biçimiydi.

Freud yeni doğmuş bebeği çok-şekilli sapık (polymorphously perverse)


olarak betimledi; eş deyişle, bedenin sözcüğün tam anlamıyla herhangi bir
yerine yumuşak bir uyarıdan eşeysel (eş deyişle, tensel) haz alma
yeteneğindeydi. Erken gelişmenin gidişi içinde belli uyarı tipleri
başkalarından daha kolay ve daha sık olarak yer alır, böylece bedenin belli
bölümlerini ve belli uyarı tiplerini doyum için en önemli araçlar olarak seçer.
Bebek ve küçük çocuk için özellikle önemli olanlar oral ve anal bölgelerdir,
çünkü emme ve kaka yapma edimleri yoluyla her ikisi de düzenli, yumuşak
uyarı alırlar. Kısa bir süre sonra, çocuk bedeni üzerinde daha büyük bir
denetim geliştirdikçe, genitallerin uyarılmasından türetilen haz öne çıkar.

Bu fiziksel gelişim değişkenlerine ek olarak, toplumsal kaygıların da


eşeysel içgüdü üzerinde belli etkileri vardır. Birçok eşeysel doyum türü

MURAT BAYHAN, SAMSUN-2000 1


çocuğun ebeveynleri tarafından büyük ölçüde uygunsuz görülür ve buna göre
çocuk tuvalet eğitimi gibi uygulamalar yoluyla ya da masturbasyon için ceza
tarafından kısıtlanır. Çocuk adım adım ancak göreli olarak az sayıda doyuma
izin verildiğini öğrenir. Tüm bu baskıların ve etkilerin bir sonucu olarak,
kökensel olarak ayrımlaşmamış eşeysel içgüdü giderek artan bir oranda
yönlendirilir, belirişlerinde katı kalıplar altına getirilir. Erişkinlikte,
genellikle oldukça tikelleşerek karşı eşeye yönelik genital eşeysellik biçimine
ulaşır.

O zaman özgür çağrışımda açığa serildiği biçimiyle Ödipus düşlemleri


için ve çocuk eşeyselliğinin sapık belirişleri için açıklama burada yatıyordu.
Bunlar ‘‘saflık’’ içindeki eşeyselliğin, yetişkindeki en son biçimine
şekillenmeden önceki zamandan kalan eşeysel içgüdünün izleriydiler.
Çocuklar tabu eşeysel dürtüleri doğallıkla yaşar ve sergilerler, çünkü
uygunsuz olduklarını henüz öğrenmemişlerdir. Öğrendikleri zaman,
‘‘uygarlaşır’’ ve bilinçli olarak çocukluk eşeysel doyum araçlarını
terkederler. Geleneksel tablo böylece tam anlamıyla yanlıştı. Çocuklar
dünyanın kötülükleri tarafından eşeysel olarak yozlaştırılan suçsuz yaratıklar
değildirler; tersine, ancak olgunlaştıkça ve uygarlaştıkça denetlemeyi
öğrendikleri dizginlenmemiş ve ‘‘sapık’’ eğilimlerle doğarlar.

Freud eşeysel gelişimin tipik sürecini kavramsallaştırırken,


kaynaşmakta olan çocuksu eşeysel dürtülerin yaklaşık beş yaşında bir doruğa
ulaştıkları vargısına ulaştı. Bu noktada karşı-eşeyden ebeveyn açıkça
dürtülerin doyumu için en istenen kişi olarak ve aynı-eşeyden ebeveyn ise
doyum için yenilmesi en güç hasım olarak tanınmıştır. Bu durum
ebeveynlerden birine iye olma, ve ötekindense kurtulma isteğini doğurur;
böylece Ödipus karmaşası doğar. Bununla birlikte, karmaşa çocuk için büyük
bir iç çatışma getirir, çünkü aynı-eşeyden ebeveyn yalnızca bir hasım olarak
değil, ama ayrıca çok daha güçlü bir birey olarak da görülür. Çocuk nasıl
ebeveyne karşı olumsuz dilekler taşıyorsa, ebeveynin de ona karşı olumsuz
eğilimleri olabileceğinden korkar. Ebeveyn böylesine güçlü olduğu için,
çocuğun kafasında aralarındaki herhangi bir kavgayı kimin kazanacağı
konusunda hiçbir kuşku yoktur. Bu yüzden Ödipal dileklerin kendileri çocuk
tarafından tehlikeli olarak görülmeye başlar, çünkü onu kazanmak için hiçbir
umudu olmadığı bir kavgaya sürükleme gözdağını verirler. Dilekleri dışsal
olgusallığın zorlu istemleri ile çatışma içine girmiştir.

Bu çatışmanın çocuk açısından ulaşılabilir biricik çözümü Ödipal


dilekleri baskılamak , onları endişe yaratmak üzere hiçbir zaman kendilerini
gösteremeyecekleri bir yolda bir bilinçaltı duruma zorlamaktır. Çocukluk

MURAT BAYHAN, SAMSUN-2000 2


eşeyselliğinin tüm kalıntıları, Ödipal dürtülerle bağlı oldukları için, bilinçten
yiterler. Çocuk şimdi Freud’un gizlilik dönemi dediği evreye girer ve bu
erginlikteki fiziksel olgunlaşma eşeysel itkiyi yeniden-uyandırıncaya dek
sürer. Gizlilik dönemi sırasında, çocuk eşeysel içgüdü tarafından yaratılan
saplantı ve endişelerden büyük ölçüde kurtulur, ve genellikle okulda toplum
tarafından dayatılan göreli olarak ‘‘yüksüz’’ öğrenme görevlerini üstlenmeye
en uygun yatkınlığı kazanır.
Ama çocukluk eşeyselliğinin özelliği olan dilek ve dürtüler yok edilmemiş,
yalnızca baskılanmışlardır. Yetişkinliğe dek dayanırlar, bilincin yüzeyinin
tam altında kalırlar, ve bulabilecekleri her tür dolaylı ve örtük anlatım
biçimini ararlar. Düşler ‘‘normal’’ bir çıkış yolu sağlar ve böylece kendilerini
aşağı yukarı herkeste sergilerler. Histerik belirtiler aynı soruna daha alışıldık
dışı ve daha kötü uyarlanan bir çözümü temsil ederler, üstelik düzeneklerin
her iki durumda da benzer olmalarına karşın. Baskılanmış çocukluk
eşeyselliği bilinçsiz gizli içeriği ya da patojenik düşünceleri sağlar, ve bunlar
da kendi paylarına birincil süreç düzenekleri yoluyla bölümsel ve simgesel
doyum kazanırlar.
Freud böylece düşleri ve belirtileri benzer olarak insan yaşantısında
kaçınılmaz olan çatışmaların yansımaları olarak görmeye başladı—çocukluk
ve olgunluk arasındaki, içgüdü ve toplum arasındaki, dilek ve olgusallık
arasındaki çatışmaların. Ve kuramını daha öte geliştirirken, böyle çatışmalar
ve bunları çözme girişimleri ona insan ruhsallığının en belirleyici özelliği
olarak görünmeye başladı.

MURAT BAYHAN, SAMSUN-2000 3

You might also like