You are on page 1of 4

ÇOK ERKEN YAŞLARDA DİL EĞİTİMİ

Günümüzde bir veya birkaç yabanci dil bilmek hayatin çesitli alanlarinda neredeyse olmazsa
olmaz kurali haline gelmis durumda. Dünyanin her tarafinda milyonlarca insan bir yabanci
dil ögrenmek ugruna çok büyük oranda maddi güç, enerji ve vakit harcamakta. Yabanci dil
ögrenmek ugruna gösterilen bu büyük çabaya ragmen, büyük oranda, alinan netice tatmin
edici olmaktan uzak olup, harcanan çaba, enerji ve zamanin bosa gittigi müsahade
edilmektedir. Bunun pek tabiki, en basta kullanilan ögretim metodunun hatali veya eksik
olmasi gibi birçok sebebi vardir. Fakat biz bu yazimizda bu sebeplerden bahsetmek yerine
çok fazla güç ve zaman harcamadan kolay bir sekilde çok erken yaslarda dil ögretme
metodunu inceleyecegiz. Baska bir deyisle, erken çocukluk devresinden baslamak üzere,
tam ifadesiyle, dogumdan itibaren yabanci dil ögretimi üzerinde duracagiz.
Eger bir çocuk gerçekten iki veya daha fazla dili ayni anda ögrenebiliyorsa bu durumu çok
dillilik veya ‘’Polilinguizm’’ olarak adlandirmak mümkündür. Çocugun birkaç dili ayni anda
kullanabildigi örneklere genellikle yabanci bir ülkede yasayan ailelerin çocuklarinda
rastlanilmakta. Bu tür ailelerde çocuk evde ana dilinde konusmakta ev disinda ise bulundugu
ülkenin resmi dilinde ya da dillerinde konusmakta. Bu tür durumlarda ebeveynler açisindan,
çocuklarinin bulunulan ülkenin yabanci dilini ögrenmesi yolunda çok fazla çaba harcamalari
gerekmemektedir. Çocuk çevreden, okulundan ve mecburiyetlerden dolayi konusulan dili
ögrenmektedir. Fakat bir yabanci ülkede yasama imkanina sahip olan aile sayisi oldukça
sinirlidir. Buna ragmen, hedef dilin konusuldugu ülkede yasama sarti olmaksizin çocuga
birkaç yabanci dili ögretebilme sansi vardir.
Çocuklarin çok kolay bir sekilde dil ögrenebilme yetenekleri çogu kisinin dikkatini çekmistir.
Niçin çocuklar kolay bir sekilde dil ögrenme yetenegine sahiptirler? Çocuklar için 0-5 yas
arasi dönem yabanci dil ögrenme açisindan hayati öneme sahiptir. Dogumdan itibaren 5
yasina kadar çocugun beynindeki Nörofizyolojik mekanizma çok faaldir ve bu mekanizmanin
yardimiyla dil otomatik olarak beyne kaydedilmektedir. Çocuk duyduklarini adeta bir kasete
kaydedercesine beynine kaydetmektedir. Bu dönemden sonra bu mekanizma özelligini
kaybetmekte ve kayit özelligi sona ermektedir. Daha süt emme dönemindeyken çesitli
sebeplerle aileleri tarafindan kaybedilip vahsi hayvanlar tarafindan büyütülen çocuklar
hakkinda kayitli olaylar bulunmakta. Insanlar tarafindan sonradan bulunup büyütülen bu
çocuklarin 5 yasini geçmis olanlarina konusmayi ögretebilmek mümkün olamamistir. Bu
çocuklarin bütün dil dagarciklari sonradan ögrendikleri az sayidaki kelimelerle sinirli kalmis
ve üstelik bu kelimelerle cümle teskil etme özelligine de sahip olamamislardir. Bunun sebebi
daha önce degindigimiz Nörofizyolojik mekanizmanin etkinligini kaybetmesinden baska
birsey degildir.
Eger çocuk 5 yasina kadar bir dilde ya da ana dilinde konusmayi ögrenmisse bu yastan
sonra baska bir dili de ögrenebilir demektir ancak bu, yukarida bahsettigimiz dogumdan
itibaren baslayan mekanizma ile degil de yetenek, harcanan performans, kendini zorlama,
agir ve sebatli bir sekilde çalisma ile olur. Bu durum çocuk üzerindeki yükün artmasina bagli
istenmeyen neticeler verebilir. Her çocugun zeka ve hafiza kabiliyeti farkli farklidir. Eger bir
çocuk dil ögrenmede zorluk çekiyor ve kendisini sinifindaki diger çocuklarla karsilastiriyorsa
neticede basarisizlik, kendine güvenmeme gibi psikolojik problemler ortaya çikabilir. Eger
meseleye tersinden ve iyimser bakis açisiyla bakarsak, erken yaslarda dil ögretimine
baslanirsa bu durum, söz edilen çocuklar için psikolojik problemlerin olmamasi ve birkaç
dilin kolayca ögrenilmesi demektir.
Bazen bir yabanci dilde neredeyse aksansiz olarak konusan insanlara rastlariz. Genel olarak
bu insanlar müzige yatkin insanlardir. Bazilari da vardir ki yabanci dili hatasiz olarak
konusurlar. Bu tür insanlar ise parlak zekali olarak adlandirilabilir. Neyazikki iki gruba giren
insanlarin orani genel içerisinde çok düsüktür. Bu tür insanlar için yabanci dil ögrenmek çok
kolaydir. Fakat hiçbir insan yoktur ki kendi ana dilinde aksanli ve hatali konussun. Sadece
ana dilinin konusuldugu bölgeye göre agiz farkliliklari olabilir. Demekki bunun sebebi ne
müzige yatkinlik ne de parlak zekaya sahip olmaktir. Öyleyse sunu rahatlikla ifade edebiliriz;
eger çocuk ana dilini çok erken yaslarda mükemmel bir sekilde ögrenebiliyorsa bu dönem
içerisinde baska birkaç dili de ayni zamanda ögrenebilir. Bu sadece uygulanan metoda
baglidir. Bu tesbite yapilan en önemli itiraz, böyle bir yola girilirse çocugun beyninin fazla
yüklenme problemiyle karsilasabilecegi yönündedir. Bu konuda ise uzmanlarin görüslerine
müracaat etmek gerekir.
Ünlü Rus Akademisyen Nörofizyolog A. N. Sepovalnikov’a göre artik çagdas arastirmacilarin
ellerinde insan beyninin kapasitesini ve çalismasini ölçüp inceleyebilecek aletler bulunmakta
ve bunlarin verilerine göre aslinda çocuklarin birçogu fazla bilgi yüklenmesinden degil aksine
bilgi yetersizliginden sikinti çekmekteler.(1) Bilindigi gibi çocuk beyni 3 yasina kadar bir
yetiskin beyninin % 80’i kadar agirliga erismekte. Bu dönem içerisinde çocuk
ebeveynlerinden aldigina göre beynin algi kapasitesini arttirabilir. Fakat ebeveyn-çocuk
iliskisindeki klasik yaklasim hayatin bu en verimli periyodunun elden çikmasina sebep
olmaktadir. Ayrica zaten çocuk beyni kendi kendini düzenleme yetenegine sahip olup
yoruldugu zaman kendiliginden kapanip yeni bilgileri kabul etmez.
Dili ögrenmek tek basina yeterli degildir bilgi ile de desteklemek lazimdir. Yabanci dil
ögrenimini spor ile veya müzik ile ugrasmaya benzetebiliriz. Bilindigi gibi eger insan
bildiklerini düzenli olarak tekrarlamaz, antrenman yapmazsa bir süre sonra bildiklerini de
unutmaga baslar. Yani bilinen seylerin kaybedilmesi sürecine girilmis olur. Yabanci dil
ögrenilmesi konusunda böyle bir duruma düsülmesi durumunda edebiyatin özellikle siirin
oldukça yardimi dokunacaktir. Yabanci dil ögrenilmesi sürecinde özellikle siir birinci derecede
ehemmiyete sahiptir. Bir dilin ögrenilmesi esnasinda hafizada en fazla ve kolay saklanan
seylerin ne oldugunu arastiran bilimadamlarina göre isimler, sayilar ve tabiki siir ve sarkilar
ilk siralari almaktadir. Özellikle sarkilar neredeyse bir ömür boyu hafizada
saklanabilmektedir.(2)
Yukaridaki arastirmaya destekleyici olarak Rus Akademisyen ve Arapça uzmani T. Sumovski
örnek verilebilir. Sumovski üniversite egitiminden sonra tutuklanir ve Sibirya’ya sürgüne
gönderilir. Stalin’in Sibirya’daki sürgün kamplarinda uzun yillar geçirir. Üniversitede Arapça
ögrenen Sumovski için sürgün kamplarinda Arapça konusma imkani kalmamistir artik.
Etrafindaki insanlar ise sadece Rusça konusmaktadirlar. Arapça ile Rusça arasindaki farkin
ne kadar büyük oldugunu aklimiza getirecek olursak Sumovski’nin buradaki hayatinin
Arapçasi için dogurdugu zorlugu daha iyi idrak edebiliriz. Fakat Sumovski kamplarda
geçirdigi uzun yillara ragmen Arapçayi unutmamistir. Hatta Arapça seviyesini o kadar iyi
muhafaza etmisti ki serbest birakildiktan sonra geri döndügü üniversitede Arapça üzerine iki
tez savunmasi vermistir. Sumovski birçok Arapça siiri ezberlemisti. Bu siirleri esir
kamplarindaki zor sartlar altinda düzenli olarak hergün tekrarlamak sayesinde Arapçayi
unutmadi. Ayrica bu siirler kendisine moral kaynagi da oldular.
Yabanci dil ögretiminde sarkilarin ögretilmesi siirlerden daha faydali olmaktadir.Yabanci dil
egitim metodlariyla ugrasan bilimadamlari dil ögretimi esnasinda kullanilan metinler
üzerinde akilda kalici belirgin anahtar kelimeleri tespit ettiler. Bu anahtar kelimeler
incelendiginde çocuk siirlerine, sarkilarina, ninnilerine kaynak teskil eden kelimeler oldugu
görüldü. Mesela benim kizima dogdugu günden itibaren hergün Rusça, Ingilizce, Japonca,
Türkçe ve Tatarca çocuk sarkilari dinlettim. Kizim iki yasina geldiginde sarkilarin çogunu
ezberledigini farkettim. Henüz konusamadigi halde teyple birlikte sarkilari takrarliyordu.
Tam olarak konusamadigi halde sarkilari dinlerken artik gerektigi yerde gereken kelimeyi ya
da cümleyi dogru olarak telaffuz edebiliyordu.
Erken yaslarda dil ögrenimi diger önemli problemleri de ortadan kaldirmakta faydali olabilir.
Mesela utangaçligin ortadan kaldirilmasi, diyalog gücündeki zayifligin giderilmesi gibi.
Akademisyen L. Badalyan’a göre, baska isle mesgulken düsüncelerini sesli olarak dile
getirmek ve ayni zamanda konusulanlara cevap hazirlamak günümüz sartlarinda ulasilmasi
zor bir seydir.(3) Bunun gerçeklesmesi ise çocuklukta saglanir. Daha önce de degindigimiz
gibi eger çocugun konusma yetenegi küçük yasta gelistirilmezse ileride gelistirilmesi
mümkün olmaz. Çocugun konusma diline yatkinliginin gelistirilmesinde siir, sarki, masallarin
ezberletilmesi çok faydali olmaktadir.
Yabanci dil ögrenimi sirasinda çocuklar sadece bilgi almakla kalmayip yasama daha estetik
yaklasma ve daha estetik algilama kabiliyeti de kazaniyorlar. Aslinda çocuklarin öyle seyleri
algilama yetenekleri vardir ki yetiskinleri hayrete düsürmektedir. Çocuklarin hangi tür
müzigi tercih ettikleri yönünde Japonya’da yapilan bir arastirmanin sonuçlari Bethoven’in 5.
Senfonisinin çocuklarin en hosuna giden müzik oldugunu ortaya çikardi.(4) Çocuklar yalnizca
klasik müzigi degil ayni zamanda klasik edebiyati da sasirtici derecede algilama
yetenenegine sahipler. Çocuk egitimi konusunda kitaplar yazmis olan Fransiz Egitimci Sesil
Lupan’a göre çocuklar 3-5 yaslari arasinda oldukça merakli olduklarindan özellikle bu
dönemde çocugu sevecegi güzel bir dil ile tanistirmak gerekir. 10 yil sonra girisilecek böyle
bir tesebbüs, baskalarinin otoritesine karsi çikmaga basladigi zamana denk geleceginden
tam istenen neticeyi veremeyecektir.(5)
Çocuklara bir yabanci dilin ögretimi ile simdiye kadar birçok uzman ugrasti. Son zamanlarda
yapilan çalismalar çocuklara bir degil ayni zamanda birkaç yabanci dilin ögretimi yönüne
kaymakta. Bu konuda birçok uzman simdiden çalismalara baslamis durumdalar. Bunlara
örnek olarak, M. Pavloviç (Yugoslavya), V. Leopold ve U. Penfild (ABD), G. Hes (Almanya),
E. Negnevitskaya (Rusya), S. Lupon (Fransa) vd. gösterilebilir.
Çocuga ayni zamanda birkaç dilin ögretilebilmesi için uzmanlar tarafindan asagida maddeler
halinde siralanmis olan sistem sunulmaktadir.
1- Bir insan – bir dil. Bu kurala kesin olarak uyulmali. Çocukla iletisim kuran kisi herzaman
ayni dili kullanmali. Mesela ailede herzaman anne çocuk ile ana dilinde konusurken baba
bildigi yabanci dil ile konusmali. Tersi durum da uygulanabilir. Bu sadece ebeveynlerin
yabanci dil bilip bilmemeleriyle alâkalidir. Ebeveynlerin kimin hangi dil ile konusacagi
konusunda aralarinda önceden anlasmalari ve buna siki sikiya bagli kalmalari lazimdir.
Mesela bizim ailede ben kizim ile devamli Ingilizce konusurken esim daima Rusça
konusmakta.
2- Çocukla beraber çalismak. Çocuklar, hem büyüklerin kendilerini birseyle ugrasmaya
zorlamalarina hem de zorlayan büyüklerinin bunu kendilerinin yapmamalarina hiç
dayanamiyorlar. Bu yüzden dil ögretiminde mutlaka çocukla beraber aktif olmak lazimdir. En
önemlisi, çocugu hiçbir zaman zorlamamak lazimdir. Mesela çocuga yabanci dilde bir sarki
kaseti dinletiyorsunuz ve baktinizki ilgilenmiyor hemen kapatmali dinlemege zorlamamali.
Bir süre sonra kendisi size dinlemek istedigini ifade edecektir.
3- Baskalarini da bu çabaya katmak. Mesela aile veya yakin çevrede baska bir dille konusan
birisi varsa onun çocuk ile devamli o dilde konusmasini saglamak lazimdir.
4- Teknolojik imkânlari kullanmak. Ögretilen yabanci dildeki video, teyp kasetleri vb.
görmege ve isitmege dayali araçlari sik sik kullanmak lazimdir.
5- Ezberletmek. Hergün mümkünse yabanci dilde ya da ana dilde bir sarki ya da siiri
ezberletmege çalismak lazimdir.
Çocugun etrafinda isittigi dilleri karistirmamasi için yukaridaki prensiplerden ‘’Bir dil-bir
insan’’ prensibine siki sikiya uymak lazimdir. Eger çocuk dilleri karistirirsa devamli onunla
muhatap oldugunuz dilde konusmasi için anlamiyormus gibi yapilmalidir. Çocuk yavas yavas
o dilde cümle kurmaga tesvik edilmelidir.
Bu konuda yapilan itirazlardan ilki her ailede yabanci dil bilen bir anne veya babanin
olamayacagi yönündedir. Süphesizki çok hakli bir itiraz. Bu durumda artik her tarafta
kolayca satin alinabilecek yabanci dildeki sarki, siir, hikâye ve masal kasetleri kullanilabilir.
Belirli zamanlarda çocuga oyun oynuyor gibi dinletilebilir, ama kesinlikle zorlama
yapilmamalidir. Diger bir itiraz ise niçin bu kadar erken yasta baslandigi üzerinedir. Daha
önce de açikladigimiz gibi, henüz çocuk büyük oranda bizim etki ve kontrolümüz altindayken
gösterilen çaba daha sonra etki ve kontrolümüz altindan çiktiginda ayni neticeyi
vermeyecektir.
Kimilerine göre bu dönemde bir çocuk için birkaç yabanci dil çok agir olacaktir. Halbuki
önceden de ifade ettigimiz gibi, çocuklarin algi kabiliyeti tahminimizden de yüksektir. Geçen
yüzyillarda aristokrat ailelerdeki küçük yasta birkaç yabanci dili konusan çocuklar da bunu
teyid eder mahiyettedir. Bir diger itiraz bu durumun çocugun özellikle sinir sisteminde ve
beyninde kisacasi sagliginda olumsuz etkilerinin görülecegi yolundadir. Daha önceden de
ifade ettigimiz gibi, çocuklar bilgi yogunlugundan degil aslinda bilgi yoklugundan zarar
görmektedirler. En önemli itiraz ise çocuga böyle agir bir sorumluluk yüklemenin
çocuklugunu yasamasina engel olacagi yönündedir. Çocukluk oyun, masal, sarki, hikâye,
siir, eglence degil midir? Gezmek, farkli insanlarla tanismak degil midir? Bizim tavsiyelerimiz
de zaten bunlardir. Bu çabamiz aslinda çocugun çocukluk çagini zenginlestirecek ve dolu
dolu yasamasina vesile olacaktir. (6) Bu sekilde çocuk 5 yasina kadar birkaç yabanci dili
ayni zamanda çok zorlanmadan ögrenebilir. Daha sonraki yillar, üzerine düsülürse
mükemmellesmesine ve dilde derinlesmesine yol açacaktir. Yabanci dilin temellerinin
önceden ve saglam atilmasi sonraki yillarda karsilasilacak zorluklari kolayca halletmesine
vesile olacak ve sizin çocugunuz baskalarinin çocuklari gibi yabanci dil kâbuslari
görmeyecektir.

KAYNAKÇA
(1) Martinov S., Haçu, stobi moy rebyonok bil vunderkindom, ‘’Doskolnoe Vospitonoe’’, No:
8, 1994, s. 79
(2) Kalinina L., Razvitiya slovesnoy pomyati, ‘’Doskolnoe Vospitonoe’’, No: 12, 1969, s. 55-
59
(3) Badalen L., Ustinov L., O roli rannih vpeçatleniy, ‘’Doskolnoe Vospitonoe’’, No: 11, 1989,
s. 11
(4) Masaru Iduka, Posle tryöh uje pozdno, Moskva, 1992, s. 18
(5) Lupan S., Pover v svoe ditya, Moskva, 1993, s. 119
(6) Alisa v vonderlende, interviüv c V. Bikçantaevom, Nijegorodskie Novosti, 27 Oktyabrya
1999 goda, s. 4

* Valeri Bikçentayev Rusya’da, Nijni Novgorod sehrinde yasiyor. Nijni Novgorod Devlet Dil
Bilimi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde doktora ögrencisidir. Erken yaslarda çocuklara
birden fazla yabanci dil ögretimi üzerinde çalismaktadir. Ingilizce ve Japonca bilmektedir.

You might also like