You are on page 1of 12

Dünya Görüşü: İslami ilkeler

Kıyı bandı-İç bant, Doğu-Batı, kır-kent ve dereler arası gibi ayrımlara girmeden önce Doğu
Karadeniz'in geleneksel evlerinde islamiyetin etkilerini paylaşılan bazı özellikler olarak betimlemek
belki olanaklıdır.
Özellikle kırsal evlerde görülmesine karşın kentsel evlerde ve hatta bazen büyük konakların ikincil
girişlerinde rastlanan "yer evi" İslam'a ait çağrışımlar taşır. Müslüman inancında konut, cami ve kent
birbirlerine tamamen analojiktir. Bu üçünün birbirini kestiği nokta doğanın İslam'daki örgütleyici
özelliği ve önemidir. Mikrokosmozun kendini makrokosmoza sunduğu yer olan toprak-doğa-islam
düşününde gerçek tapınaktır. Gerek cami ve gerekse konut doğanın birer uzantılarıdır. Nasr der ki,
Müslüman camide namaz kılarken camiyi doğanın ilke ve düzenlilikleriyle ilişkilendiren içsel bir bağ
aracılığıyla doğanın sinesine döner (1992). Belki bu, başka her türlü malzeme kolaylıkla
bulunabilecekken yer evinin toprak veya taştan yapılmış olmasını açıklar.
Ayrıca, islamın ilk camisi Hz. Muhammed'in eviydi. Daha sonra da yine Medine'deki evinin bir
uzantısı olan bir yerdi. Hz. Muhammed'in alnı namaz kılarken bu sade ve gösterişsiz evin zeminine
değerdi. Yerin bu kutsanması cami ve İslam evinin zeminine özel önemini verdi. Sanal mekanda
kıbleye yönelerek ve onunla bir mıknatıs gibi dengelenerek reel mekanda salınan bu kutsal zemin
gefek caminin gerekse geleneksel Müslüman evinin ayakkabıyla kirletilmeyen en özel yeridir. 'Yer
evleri' topraktan yapılmış olmalarına karşın asla ayakkabıyla çiğnenmezler. Zemin, modernleşmiş
Türk evinde de halen önemini korumaktadır.
Diğer yandan, bazı durumlarda "dış sofa" olarak anılan yer evi İslam'daki tevhid (birleştirme)
ilkesinin de bir açılımıdır. Çift sofalı olmayan tüm çözümlerde odalar bu alana açılır ve ev halkının
birbirine yakın temasını sağlarlar. Geceleri bu sofalarda yakınlar, akrabalar, komşular kadınlı-erkekli
toplanır, sohbet eder eğlenirler. Kaç-göç Karadeniz kırsalına hiç girmemiştir. Son 40 yılın dinsel
baskıları varoşları etkisi altına alırken Doğu Karadeniz halkı eski alışkanlıklarını sürdürmektedir.
Ancak çok önemli, az tanınan bir konuk olduğunda kullanılır 'müstahkem mevki' gibi rol oynayan "baş
odalar"...biraz da evin reisine mahremiyet sağlamak içindir, bu çözümler…
Doğu Karadeniz evlerinde mekânın boşluğu ve basitliği, her şeyi tanrısal bir numen, bir gösterge
olarak yorumlayan islam düşününde tanrının sakinleştirici varlığını yansıtır. Mekanın dış zarının
eşit bölünmelerinden elde edilen odaların insanda uyandırdığı süreklilik hissi doğadan gelmiş
olmak ve ona geri dönmek durumunda olmayı anlatır. İslam'ın en önemli ayetlerinden olan "Nur"
islami kozmolojide her şeyden önce ışığın var olduğunu ve her şeyin ondan türediğini anlatır. Bu
nedenle İslam'da bol doğal ışıklı ev kutsanmış bir evdir. Doğu Karadeniz evleri zaten doğa ve
peyzaj yönünden zengin ortamlara kurulur ve ışığa yönelirler.
Doğu Karadeniz'de geleneksel evlerin içinin sadeliği, ulu tanrının güç ve zenginliği karşısında
kulun zaman fakir olduğunun ifadesidir. Bu nedenle bu evler çok renkliliğin gizini içinde taşıyan
beyaz ya da doğayı anlatan toprak renkleriyle kendilerini dışa vururlar. Yakın dönemlerde donatı
ve aksesuarların bol dantelli görünümlerinin iletmeye çalıştığı anlam kadının “yeteneği, becerisi
ve üretkenliği’dir, aslında. Helalar bu yarı kutsal barınakla anlamsal olarak insan bilincinde bir
türlü örtüştürülemediği için evlerden uzak tutulurlar. Kentsel evlerde de girişlerden uzak yerlerde
ve yine büyük sıklıkla behçelerde çözümlenirler.

Bilişsel-davranışsal özellikler
Yönlendirme: Tarihsel olarak binaların bölümlerini yönlendirmenin temelinde metafizik değerlerden
klaynaklı iyi-kötü, veya doğru-yanlış yön gibi inanışlar yatar. Geertz (1973) konutta odaların
yönlendirilmesinde gerek metafizik değerlerin gerekse günlük yaşamın rutinlerinin önemli
roloynamış olabileceğini savunmuştur. Doğu Karadeniz evlerinde mekanların yönlenmesi yarardan
kaynaklıdır ve bunda eğim önemli bir rol oynar. Binalar eğime dik oturtularak yamaç altında yer
kazanılır ve buralar, binalarda müştemilat, ahır, depo alanı ve vb amaçlar için kullanılır.
Bazı kabile topluluklarında rastlanan iyi/kötü yön ayrımı Doğu Karadeniz ‘de akılcı bir yolla
belirlenir. Odalardan ve iç sofadan derhal görülen, , dış sofadan ise dolaylı olarak görülen yer,
korunma değeri en yüksek olan ekili tarladır. Çünkü serpiştirilmiş Doğu Karadeniz kırsal yerleşim
modelinde bu tarla insanın tek güvencesidir. Kapsamlı çevrelerin tanınıp bilinmesinde
4
mikrogenetik bir sıranın varlığına işaret edilmiştir zaten (Montello ve Pik, Jr 1993), tarlasını
bulduğunuz kişinin evini gözlerinizi yukarı çevirerek aramalısınız buralarda. Planlamada yön
bakımından tek önlem alınan işlev ise helaların 'kıble'ye bakmamasıdır.
Mahremiyet: İnsan ve çevresi arasındaki uyum ilişkisinde merkezi bir rol oynayan mahremiyet
kavramı, kişinin diğer insanlarla kurmak durumunda olduğa etkileşim ve iletişimin kontrolünü
elinde bulundurma istemi ve hakkı demektir. Doğu Karadeniz evleri farklı etnik grupların ve Türk-
İslam genel faktörlerinin etkisi altında aile bireyleri arasında, etkinlik türleri arasında, aile ve
diğerleri arasında, komşulaşma alanları ve kamusal alan arasında en az dört türlü mahremiyet
düzeyine başarılı yanıt verirler.
Aile bireyleri arasındaki mahremiyete en güzel örneği gusülhaneler oluşturur. Hijyenik etkinlikler
oda içinde çözülerek kullanıcısının denetimi altına alınır ve ebeveyn-çocuk arası mahremiyeti
sağlarlar. ‘Közde' ya da Gözde olarak anılan süslü ve bakımlı 'baş oda'lar cinsiyetler ve aile-yabancı
arası mahremiyeti sağlayan prestij odalarıdır. Bunlar günün belli saatlerinde farklı cinsiyetler
tarafından kullanılmaktadır. Gündüzleri evin kadınının konuk odan, bayram vb günlerde babanın
erkek konaklarının ağırlandığı odalardır. Ancak zamanla bu ayrımın ortadan kalkmakta olduğunu
gözlemlere dayalı olarak söyleyebiliriz.
İç sofalar kırsal evlerde bir tür tampon bölge olup kulisi mekanı gibi İşlev görürler. Aile huzuruna
çıkmadan önce kişinin kendine çeki-düzen vermesi, bebeğin emzirilmesl, temiz çamaşırın katlanıp
ütülenmesi gibi çeşitli etkinlikler bu tampon bölgede gerçekleşir. Kentlerin Karnıyarık
varyasyonlarında iç sofanın işlevlerini üst sofalar üstlenir, Kırsalda dış sofalar aile ve komşularını
bir araya getiren yarı özel alanlardır. Kentsel evlerde alt sofalar yaşam alanı olarak kısa sohbetler
dışında pek kullanılmazlar; prestij ögeleriyle donanmış geniş ve gösterişli antre kimliğine
bürünürler.
Diğer yandan, kentsel konutların kamusal alan sayılan sokak, çıkmaz sokak ve meydanlarla olan
ilişkilerinde cumbaların yönlendirilmesiyle aile bireylerine dışarıyı seyir olanağı verilirken,
komşunun komşuyu rahatsız etmemesi de planlamada ustaca sağlanmakta, bahçeler yüksek
duvarlarla çevrelenerek bu durum iyice pekiştirilmektedir. Kentsel konutta yüksek duvarlarla
çevrilen bahçeler, kırsal konutlarda bağlar ve ağaçlarla çevrelenen dış sofa girişlerindeki açık
alanlar, kent ve kır kamusal alanından aile ve konuklarını gizleyen alanlardır. Yarı özel
etkinliklerden çamaşır kurutma, bahçecilik alet ve gereçlerini depolama işlevleri buralarda yer
alır.
Kişisel mekan, egemenlik alanı ve kişiselleştirme gibi davranış kalıplarının her biri insanın
ma h re mi yet i ni sağlama amacıyla oluşturduğu denetim mekanizmalarıdır. Bunları altta kısaca
tekrar vurgulamak yararlı olabilir.
Kişisel Mekan: Birey ve gruplar, kendileriyle diğerleri arasında, düzgün olmayan sınırlarını
zihinlerinde belirledikleri, kendileriyle birlikte hareket eden bir mekan oluştururlar. Buna
kişisel mekan diyoruz. Bir uzaklık belirleme (araya mesafe koyma/koymama) mekanizması olan
kişisel mekan olgusu Amerikalı antropolog ve davranış bilimci Edward T. Hail tarafından
önerilmiştir (1959,1966,1974). Hall'ın proksemiks* çalışmalarında, herbirinin alt derecelenmesi
olan 4 adet mekansal zon, davranışsal özellik ve uzaklıklarıyla, tanımlanmıştır (1966,113-120). Diğer
yandan, Hall'ın takipçilerinden Ciolek (1980) geleneksel konutların irdelenmesinde yararlı
olabilecek, insan duyu organlarının kapasite sınırlarıyle belirlenen "birliktelik" ölçüsünü ortaya
koymuştur. Alman çevre-davranış bilimci Pfeiffer (1980) Ciolek'in "birliktelik" varsayımında
kullanılan zonları mimari zonlara çevirerek, nişler, tampon bölgeler, açık kullanım zonları gibi
deyimler kullanmıştır.
Yukarıda sözü edilen araştırma Trabzon'un geleneksel Osmanlı, Rum ve kırsal konutlarının her
üçünde bîrden en çok yinelenen boyutun 330-390 cm aralığında olduğunu ortaya koymuştur. Bu
boyutun Hall tarafından önerilen toplumsal uzaklık olan 366cm'i içermesi ilginçtir. Bu konutlrda tüm
ailenin kullandığı sofa ve odalarda kişisel mekanın yaratılmasına dikkat edildiği ve bunun deneyimsel
yolla zaman içindedüzenlenegeldiği açıktır.
Ancak çok net olarak kişiye ait bir mekandan söz etmek gerekirse ailede sadece babanın salt kendi
mahremiyeti açısında değil, dış sofada evin hanımı ve komşusus arasındaki sosyalleşmeyi tedirgin
etmemek amacıyla mahremiyet başlığı altında soz edilmiştir.
Egemenlik alanı: Egemenlik alanı kişi ve grupsınırlarını betimleyen bir davranış mekanizmasıdır.
İnsanların da diğer canlılar gibi egemenlik alanları vardır. Biriincil egemenlik alanları kişisel
kullanım alanlarını kapsar. Bu tip yerler kişinin yasal anlamda mülkiyetinde değilse bile anlaşmalı
yoldan kullanımında ve denetiminde olan yerlerdir. Konutlar bu tip egemenlik alanlarına iyi örnek
oluştururlar. Hanehalkının egemenlik sınırı konutun sınırlarıyla izomorfiktir ama Doğu Karadeniz
kırsal evleri arasında tarla veya arazi sınırları yüksek taş duvarlarla çevrilmiş olanlarına bile
rastlanır.
Konut içi egemenlik alanları da yine kendi içlerinde bireylere göre farklılaşırlar (Brower 1965,
1980; Gür 1993b). Aile içinde sosyal statünün önemli bir normatif rolü vardır. Yüksek statüdeki
kişilerin egemenlik alanı geniş ve korunaklı, düşük statüdekilerin egemenlik alanı ise dar olup
korunaksız sınırlarla çevrilidir (Gür 1993a-b) Ailede çocuğun bir odası ya da bir nişi olabilir ama
ebeveyn bu odanın bakım ve temizliğinden sorumlu olduğu için oraya sorgu sualsiz girme yetkisine
de sahiptir. Ama çocuk ebeveynin yatak ve çalışma odasına zorunlu haller dışında girme yetkisine
sahip değildir. Doğu Karadeniz geleneksel konutları, küçük tutulmuş kırsal olanlar da dahil olmak
üzere çok sayıda odaya (sofalar hariç en az iki) sahip olduklarından ebeveyn çocuk ilişkisini saygın
düzeyde tutan evlerdir. Genellikle evlerde büyükçe olan odaların ebeveyne tahsisi edilmesi bir
gelenektir. Ancak yakın incelemeler çocuklar eğitim çağına geldiğinde büyük odaların aynı
cinsiyetten olan çocuklara tahsis edildiğini göstermekte; bu bulgu bölgede eğitime verilen önemi
de pek güzel yansıtmaktadır.
Geleneksel konutlar incelenirken bu kavramlara ek olarak kulis ve kişiselleştirme (kişiye özgü
kılma-kendileme) davranışları da kültürel normlara açıklık getirir.
Kulis: Bir konutun, içe dönük ya da dışa dönük alanları, erkek egemenlik ya da kadın egemenlik
alanları, kamusal ya da özel, pis ya da temiz alanları, gibi karşıtlıkları, bir kültürde fiziksel gösterge
ve zihinsel ipuçlarıyla belirirler. Kültürel normların bir kısmı ise insan yapısı çevrede hangi mekanın
değerinin kulis (hazırlık) mekanı olduğunu belirler. Genellikle içe dönük olan kadın, özel ve pis
kavramlarına karşılık gelen davrabnış konumları, karşıtlığın diğer ucundakilere kulis görevi yaparlar. Pis,
temizin kulisi, yani hazırlık mekanıdır. Mutfak pistir, salonun kulis mekanıdır.
Doğu Karadeniz konutlarında dış sofa ya da alt sofa konutun yarı kamusal alanlarıdır ve ilginçtir ki kırsal
konutlarda kadın egemenlik alanı sayılabilecek mutfak hizmeti gören bu mekanların pek fazla bir
mahremiyeti yoktur. Bunun birkaç nedeni vardır: bu evlerde erkek-ev ilişkisi zayıftır, erkek sabah
evden çıkar ve akşam yemeği saatlerinde eve döner. İkinci olarak; üretim etkinliklerinin de zaman
zaman yer aldığı bu konumun çevreyle bağının güçlü olması, zaman kaybının önlenmesi gerekir.
Yukarıda da belirtildiği gibi, kentsel konutların ait sofalarında yemek pişirme etkinliği yer almaz,
buralar hane halkının kendini dışa tanıttığı prestijli simgelerle donatılırlar; mutfaklar bu mekana ya
paralel akarlar ya da binanın arka yüzünde yer alırlar ve 'aile yemek odası' olarak kullanılırlar.
Kırda iç sofalar, kentte üst sofa yarı-özeldir, kamusal olan dış sofanın veya alt sofanın kulis
mekanlarıdır. Büyük ev tiplerinde yatak odaları ve onların bulunduğu holler içtir, arka plandır,
özeldir.
Banyolar mahremiyet ister, bu koridor üzerinden kullanılırlar. Diğer yandan salon konukların
rahat kullanabileceği dışa açık, manzaralı ön plandır, genellikle büyük Rize, Çayeli, Sürmene
konaklarında bunların ayrı bir konuk girişi vardır.
Kişiselleştirme: İnsanın çevresine biçim verme yoluyla sahip çıkmasına kişiselleştirme
(kendileme, kişiye özgü kılma) diyoruz. Bu işlem sırasında kişi çevresine kendinden bilgi aktarmakta ve
çevresine istemlerini kabul ettirmektedir. Bu anlamda kişiselleştirme bir yerin veya mekanın
dönüştürülmesinde ortaya çıkan bir denetim hakkı göstergesidir. Kişiselleştirmenin gerçekleşmesi
için bir yere yasal yolla, karşılığını ödeyerek sahip olmak gerekmez. İnsan emeğiyle mekanı kendine
ait kılabilir. Bir yeri kendi anlayış veya zevkine göre düzenlemek, mekanın varlığını donatı,
aksesuar renk ve sonuçta ortaya çıkan özgün dokuyla etkilemek, mekanlar içinde sınırlar ve
bölgeler oluşturmak mekanı kişiselleştirmenin ve kişinin özünü dışa vurumunun yollarıdır.
Geleneksel konutlar kişiselleştirme açısından farklılık gösterirler, çünkü kişisel simgeler de
kültürel normlarla belirlenen diğer davranış kalıpları gibi kültürden kültüre değişirler (Cooper
1974, Bonnes, Giuliani, Amoni ve Bernard 1987).
Konutta kişiselleştirme, işlevin belirginleştilmesi, donatı ve dekorasyonun düzeni, duvarların
örgütlenmesi ve tamamen kişisel göstergeler yoluyla sağlanır. Donatı ve dekorasyon düzeninin
kurgusu bir mekanın ne amaçla kullanılmak üzere ayrımlaştığının anlatırken iç duvarların
örgütlenmesi tek kültürlü veya çok kültürlü olmayı yansıtır. Örneğin, bir mekanda sohbet olanağın
olmayışı, koltuk takımının, sehpaların. Şöminenin, küllük ve benzeri eşyaların olmayışı ile
açıklanabilir. Duvarların örgütlenmesi, duvarlann kullanılmasındaki yoğunluk ve zevk anlayışı ile
açıklanmakta; öte yandan, donatı-dekorasyon düzeninin iki ucunu ise netlik ve karmaşıklı
oluşturmaktadır. Netlik, dışa düzlemsel-duvarsal simetri, doğrusallık, kültürel simge azlığı ya da tek
kültürlülük vb olarak yansır. Karmaşıklık ise esneklik, rastgelelik, çeşitlilik, kültürel simge çoğulluğu
vb olarak yansır.
Doğu Karadeniz kırsal evlerinde iş ile ilgili gösterge ve simgelere ve biraz da dinle ilgili
simgelere rastlanırken kentsel evlerde gösterişli duvar saatlerine, boyalı camdan, varaklı iri
şamdanlara, çağdaşlaşmaya işaret eden çağ dönümü mobilyalarına ve ahşap oymalı duvar nişlerine
rastlanmaktadır.
Çalışmalar kişiselleştirme göstergelerinin bir konuttaki ailenin geleneksel kültürel değerlere mi
yoksa modem değerlere mi daha yakın olduğunu, ailenin ne denli geleneksel bir aile olduğunu,
örgütlenme ilkeleri ve simgesel anlatımlarıyla çok net bir biçimde ortaya koymaktadır. Örneğin,
tarafımdan yürütülen bir tezde dünya görüşü dar ve eğitimi sınırlı olan ailelerin konut yaşama
alanlarını tamamen geleneksel örgütlenme ilkeleriyle donattıkları saptanmıştır (Özdemir 1994).
Doğu Karadeniz konutlarında artık eski ve saf düzenler kalmamıştır.
Buraya kadar aktarılan kavramların ortak özellikleri sınırlar ve sınırların kapsadığı bölgeler ile
ilgili olmalarıdır. İnsan mekanı kullanırken gözle görülebilen ve görülemeyen etkileşim zonları
kurgular, sınırlar belirler. Sonra bu sınırları mahremiyetini sağlamak ve denetlemekte kullanır.
Buraya kadar aktarılanları özetlemek amacıyla bölge ev tiplerine sınırlar ve zonlar olarak bir kez
daha bakabiliriz.
Sınırlar: Sınırlar, insanları diğer nesne ve insanlardan ayıran fiziksel, psiko-sosyal ve kültürel
engellerdir. Zihinsel şemadaki konutsal sınırlar incelerken Kent (1990), konutun bir kaç farklı zona
sahip olduğuna dikkat çekiyor: 1) işlevsel olarak ilişkisiz işlerin gerçekleştirildiği çok amaçlı
boşunlar (bizim kültürümüzdeki iç sofa-hayat- dış sofa, salon gibi mekanlar), 2) belli eylemlere
ayrılmış boşunlar, 3) belli cinsiyetlere ayrılmış boşunlar. Bu paradigmalara yaş ve statüyü de
eklemek dğru olacaktır.
Kent tarafından çok amaçlı boşunlar olarak nitelenen boşunlaın gerçekten “çok amaçlı” olduğu,
Doğu Karadeniz Bölgesi konutlarında yapılan araştırmalarla ortaya konmuş ve sofaların çok farklı
anlamlardaki etkinliklere yer açtığı belirlenmiştir (Gür 19931-c)
Eylemlere tahsis edilmiş boşunlar ise adlarını temel kullanımlarından alan mekanlardır (Guiliani
1987). Ama bunlardan biri olan mutfak mekanının Doğu Karadeniz kültüründe Kent tarafından
sanıldığı kadar spesifik işlemlerle görevli olmadığı da yine aynı araştırmada ortaya çıkmıştır (Gür
1993a, 2000).
Cinsiyetle sınırlı boşunlar kültürlerde cinsiyetler arası ayrıma bağlı olarak belirtikleşmektedir.
Kadın ve erkeğin fiaiksel, duygusal ve zihinsel olarak çok farklı varlıklar olduğuna inanılan
kültürlerde farklı cinslerin yoğun kullandıkları mekanlar da farklıdır. Osmalı dönemindeki
“haremlik” ve “selamlık” bazan aralarına bir bahçe ya da avlu girecek kadar birbirlerinden ayrı
tutulan domenlerdi6. dilimizde artık bu ayrımın kalmaması Atatürk Cumhuriyet’inin her şeye karşın
çok yol aldığını gösteriyor. Ancak, kimi müslüman ülkelerde kadın/erkek domenleri halen konut
konsepsiyonunda önemli yerini korumaktadır (Gür 1982).
Giuliani, odaya verilen adın işlevle her koşulda izomorfik olmadığını ama adlandırmanın zihinsel
bir model gönderme yaptığını ifade etmekte, bu modelde giderek yok olan her hangi bir kavrama
karşılık gelen adın da zamanla yittiğini savunmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi bizim dilimizde de
artık “haremlik”, “selamlık”, “taşlık”, “eyvan”, ve “sofa” gibi bölüm adları ve bu adların ait
olduğu konut bölümleri tasarlanmamaktadır. Sadeced halen kullanılmakta olan geleneksel burjuva
konutlarında ve kırsal konutlarda sofa, hayat, aşana gibi yerel sözcükler kullanılmakta çünkü
sofalı, hayatlı ve aşanalı yaşam sürmektedir. Fakat, örneğin, Doğu Karadeniz Bölgeisnde, özellikle
Ordu ilinde güvercin gübresi biriktirmek amacıyla kullanılan çatı alnı penceresi artık
uygulanmamakta ve dolayısyla “güvercinlik” penceresi deyişini de bir çok kimse bilmemektedir.
Açıktır ki, kültürel değişim zihinsel şemayı-sınırı değiştirir, zihinsel şema dili-yapıyı-bölümü
değiştirir; ama geleneksel veya çağdaş, spkülatif veya özgün, ne olursa olsun, her durumda konut,
kadın/erkek, genç/yaşlı, evsahibi/konuk, ev halkı/hizmetli ve iç kullanıcı/dış kullanıcının
toplumsal interfazında yapılanır (Dunster 1985, 1990; Haraguchi 1987).

KONUTTA SOSYAL BELiRLEYiCiLER


Bir kültürel gruba ait olmak, belli değerleri paylaşmak, ortak inanç, örf ve adetleri olmak
mutlaka çevresel değerlerin ve tercihlerin bir kültürde tartışılmaz aynılığı anlamına gelmez. En
küçük toplum birimi olan ailenin satınalma gücü kültürün bir optimizasyonu olarak konuta yansır.
Aile büyüklüğü, ailenin sosyo-ekonomik statüsü, ailenin yapısı, aile bireylerinin sosyal yaşamda ve
dolayısıyle aile içinde oynadığı roller, ailenin yaşam sürecinin hangi aşamasında bulunduğu,
ailenin toplum ve toplulukla kurduğu ilişkiler, ailenin değer ve tutumları, ailenin doğrudan konut
kullanımına yönelik normları, ailenin beklenti ve umutlarını da içine alan öz imgesi konutun sosyal
belirleyicileridir.
Aile Büyüklüğü: Geleneksel olarak aile büyüklüğü ile konuttaki mekan adedi ve arasındaki pek
fazla bir bağlılaşım olduğu söylenemez. Otantik konutlar arasında çok farklı büyüklüklere rastlanır
ama otantik konutta büyüklük, küresel olarak, kalanalık aileden çok varsıllığa işaret eder. Büyük
derebeylerin şatoları, büyük toprak ağalarının konutları bulundukları yere egemen, büyük
konutlardır.
Tolulukların dünya görüşleri de konut büyüklüğünün saptamasında çok uzun zaman geçerli olmuş
ve büyüklüğü etkilemiştir. Örneğin, İslamiyette konut programının evin büyüklüğü ile başladığı
savunulur. Gösterişsiz ve alçakgönüllü olması istenen müslüman konutunun en az iki yatak odası,
ve hatta olanıklıysa üç yatak odası (kadın, erkek ve konuk için) barındırması gerekmektedir (Canan
1995). Fakat ergenlik yaşına gelmiş çocuklara ayrı yatak odalarının öngörüldüğü, yaşlıların da
içinde barınacağı kabul edilen ve “bir gün ve bir gece evde kalmasının konuğun kesin hakkı
olduğu”7 öne sürülen, dokunulmazlığı olan (Nur Suresi, s.27) “zevce ve cariyeler” dışında
mahremiyetin emredildiği islam konutunda oda sayısının fazla olması kaçınılmaz olmuştur.
Doğu Karadeniz Bölge’sinde kentsel tüm tipolojiler sofalar hariç 5 civarında oda barındırır. Rum
evlerinde ve Ermeni konutlarında bu sayının 7’yi bulduğuna rastlanmıştır. Bazı yerleşmelerin
konutlarında da, örneğin Çağlayan evlerinde, Ünye evlerinde çok fazla sayıda yatak odası
saptanmıştır. Ama kentlerde yakın bölgelerdeki kırsal konutların incelenmesinden elde edilen
veriler bu evlerde oda sayısının 2-4 arasında değiştiğini belgelemektedir.
Ailenin Sosyo-Ekonomik Statüsü: Sosyo-ekonomik statü, gelir, meslek ve eğitim değişkenleri ile
ifade edilir.
Michelson, sosyal statünün doğrudan kullanıcının konut tercihlerini etkilemeyeceğini, satınalma
gücü düşük kesimler için tasarlanacak konut bölgelerinde maliyeti düşürmek için alınacak kararlar
bağlamında, kent planlamacıları daha çok ilgilendireceğini ifade etmiştir (1970) ama otantik ve
geleneksel konutların büyüklüğü sosyal statünün en önemli göstergesidir.
Diğer yandan Wherli ve diğerlerinin çalışması, sosyal statü düştükçe mutfakta yemek yeme
alışkanlığının arttığını saptamıştır (1976). Kandiyoti bunun neredeyse bir sınıfsal gösterge olarak
alınabileceğini savunmuştur (1977). Doğu Karadeniz Bölgesi Nitelikli Konut Araştırması’nda dar ve
orta gelirli deneklerin %78’inin mutfakta yemek yeme eğilimi içinde olduğu saptanmıştır (Gür
1993a). Yemek pişirme ve yeme etkinlğinin bir arada yapıldığı Doğu Karadeniz Bölgesi kırsal
konutlarında bu durum oda saytsının azalmasıyla kendini göstermektedir.
Bu evlerde yemek yapmak için bazı ön hazırlıkların konut dışına taştığı da bilinmektedir. Oysa
kentsel tiplerin bir kısmında, yemek yeme işlevi mutfaktan ayrı çözümlenir ve “yemek odası”
adıyle anılırdı. Bazı Osmanlı ve Rum evlerinde bir zamanlar görkemli kitaplıkların ve okuma
odalarının mevcut olduğu a bilinmektedir. Özetle, geleneksel konutlar incelenirken sosyal statü bir
belirleyici değil ama önemli bir değişkendir ve konut büyüklüğünü etkilemektedir.
Ailenin Toplumal Tutumu: Ailenin dünya görüşüne, değer ve tutumlarına tüm kültürel ve sosyal
bellek etki eder, bu görüşün evriminde ulusun dini, dili ve siyasi tarihi önemli rol oynar. Bir ailenin
dünya görüşü büyük ölçüde sosyo-kültürel kalıtımla açıklanabilir. Esnek belirleyicileri arasında ise
kullanıcının genel eğitim düzeyi, dini yorumlarda açık fikirliliği, yasaların kadın-erkek eşitliğine
tanıdığı olanaklar çerçevesinde ailenin kadın-erkek ilişkileri konusundaki yorumu ve dolayısıyla
ailede kız çoçuklarına karşı takınılan tutum sayılabilir.
Doğu Karadeniz konutunda ailenin dünya görüşü ailede yaşlılara verilen önemin fiziksel
göstergeleriyle konuta yansır: “dedenin yeri”, “ninenin yeri” gibi... Ailedeki otoriteye verilen
önemle “baş oda” olarak yansır, vücutsal mahremiyete verilen önemle, “gusulhane”lerle yansır.
Ailenin dünya görüşü konuta kadın-erkek domenlerinin sınırlarında bir ucunda katılık diğer ucunda
esneklik-gevşeklik olan bir seçim olarak yansır.
Tarihsel olarak mekanların tasarlanma ve düzenlenme biçimlerinin kadınları sınırlayacak tarzda
ele alındığı bir dizi Amerikalı araştırmacı tarafından savunulmuştur. Özellikle tek tanrılı dinlerin
ortaya çıkması8, ve dini yorumların Hıristiyanlıkta Papalık, ülkemizde de Saray ve Ulema’dan
erkekler tarafından yapılır olması kentli kadının egemenlik alanı öncelikle konut, ve konut içinde
de mutfak olarak öngörülmüştür9.
Bugün ülkemizde bir çok kadın toplumsal ve mesleki yaşamlarında çok üstün yerlere gelmiş
olmakla birlikte yasaklayıcı ve susturucu zihniyet sosyo-kültürel kalıtım yoluyla taşrada ve
varoşlarda hükmünü sürdürmekte; ne sanayileşme ne de kentleşme bu zihinsel liberalleşme
sürecini yeterince hızlandıramamaktadır. Doğu Karadeniz Bölgeisnde yapılan araştırmalar kadın-
erkek eşitliği konusunda olumlu tutumların kır ve kente %50, %50 olarak dağıldığını göstermiştir
(Gür 1993a). Bu durm kır için bir gelişme, kent için bir gerilemedir.
Ancak eklemek gerekir ki incelemeye alınan Doğu Karadeniz Bölgesi geleneksel evlerinde bu
ayrım özellikle giriş alanlarının özgürce düzenlenmesine bakılırsa zaten çok da etkili olmamıştır.
Birden fazla giriş kapısı olan evlerde ikincisi konuk kabulüne ayrılmış olup kadın/erkek aynmına
İşaret etmemektedir. Bunda heterojen etnik yapılanmanın ve kırsal alanlardaki pragmatik din
kültürünün etkisi büyük olmuştur.
Aile Yapısı-Ailede Roller: Doğu Karadeniz Bölgesi geleneksel konutları ailede kadının kırsal tarım dışında
çalışmadığı dönemlerden kalma olup, uzantılı aile modelinin hüküm sürdüğü zamanların evleridir. Ama bir çok
yapıtta abartılarak söylemleştiği gibi kadını baskı altında tutmaktan çok kadının ailedeki birincil önemini
vurgulayacak biçimde tasarlanmışlardır. Ailedeki en yaşlı kadın evin hakimi, görev dağıtıcısı rolündedir.
Erkeklerin evi kullanmadığı saatlerde temizlikten konuk kabulüne kadar her şeyde karar verici rolü oynayan
kadın evin düzen ve dekorundan da sorumudur. Geleneksel konutların içi sanıldığı gibi aile reisinin değil 'evin
reisi'nin beğeni ve ayrıcalığını yansıtır. Bu anlamda bölge evleri kadınların daha fazla ilgi gösterdiği dantel ve
nakışlarla bezenmiştir. Özellikle kırsalda kadınlar konuklarını evlerde ve evlerin giriş alanındaki 'taşlık'larda
ağırlarken, erkeklerin özgürce kullandığı alanlar ağaç altlarıdır. Baş odalar derebeylik dönemlerinden kalma olup
eğer varsa artık 'bayramlık’tır.
Ailenin Yaşam Sürecindeki Yeri: Ailenin yaşam süreci, yeni evlilik, çocuk yetiştirme ve yaşlılık dönemi gibi üç
ayrı aşamadan oluşur. Doğal olarak bu aşamalar kişinin biyolojik yaşıyla koşut olmayabilir ama konut büyüklüğü
istemini etkilediği gibi konutun dizim ve anlamını da etkiler. Doğu Karadeniz Bölgesi konutları evin oğulları,
eşleri ve hatta torunlarını barındırabiecek örgütlenmeye ya sahiptirler ya da yeni evlenecek çocuklar için yatak
odası grubunun lineer bir biçimde arttırlması ve ek girişler suretiyle büyütülmeye müsaittirler (bkz. Tablo 5-Tip
B). Ancak, gelin ve torunların sayısı artıp da birlikte yaşama güçleşince evin bir benzerinin hemen mevcudun
yakınına yapılması zorunlu olur. Doğu Karadeniz'de 2-3 konutluk kümelerin açıklaması böyledir. Yaşlılara çok
önem verilen bölgede yaşlılar yaşadıkları sürece zaten evin 'sahibi'dirler. Yurt dışına çok göç veren bölgede,
özellikle kırsal alanda sadece yaşlı nüfusun barındığı çok sayıda eve rastlanmıştır.
Ailenin Yaşam Biçimi-Toplulukla İlişkisi: Yaşam biçimi bir ailenin sosyo-ekonomik statüsü, ailenin yaşı ve buna
bağlı olarak toplumsal yaşamda oynadığı roller, ailenin değer yargıları, tutumları, hanehalkı büyüklüğü, aile
bireylerinin zaman ve mekan kullanımları, kimlik kanıtlama mekanizmaları ve davranış zenginliği ile
açıklanabilir. Bir başka deyişle 'yaşam biçimi' buraya kadar açıklanan sosyal belirleyicilerin tümünün çok
karmaşık bir sonucudur. Aile yaşam biçimi evlere iki biçimde yansır. Pragmatik aile tipinde ev kuru, katı ve
düzenli, kitaplar ise az sayıda ve koplportaj10 nitelikli olmakta; entelektüel aile tipinde ev karmaşık, dingin,
yaşam ve kitap dolu olmaktadır. Dekoratif karmaşıklık ve çocuklara yönelen sıcaklık duygusu yaşama
biçimindeki farkı açımlayan etkenler değildir (Weisner ve Weibel,1981).
Doğu Karadeniz kırsal evleri sade, sabit ama katı olduğu izlenimi hiç bırakmayan bol ışıklı, renkli
örtü ve dantelleriyle insanın içini ısıtan evlerdir. Kentsel geleneksel evler ise sabit veya sonradan
yapılma kitaplıklarıyla, anıları belgeleyen gümüş çerçeveli fotoğraflarıyla, çini sobalarıyla, büyük ve
ahşap oymalı duvar saatleriyle ve diğer hatıra eşyalarıyla daha zengin daha ileri bir bilgi birikimine
işaret ederler. Bölgenin 'İpek Yolu' üzerinde yer alan kentleri zaten donatı ve aksesuar zenginliği ile
bilinirlerdi. Bu bölgede kimi zenginlerin gerek kent içinde gerekse kırsal arazilerde konut sahibi
olduğu da bilinmektedir. Bir başka deyişle, bölge beki de 'yazlık ev' fikrinin ülkede en erken
uygulama bulduğu bölgedir.
a. Lokal/kozmopolit yaşam. Doğaldır ki bölgenin geleneksel kırsal konutlarının özgün kullanıcıları
lokal zevklere sahip insanlar, bulundukları yere sosyo-kültürel nedenlerle ait olduklarını
duyumsayan ve bu bağlılıktan ötürü hemen konut civarından gereksinmelerini karşılayan, kasaba
toplumu alışkanlıklarını sürdüren, komşulaşmaya önem veren, sorun ve sevinçlerini komşularıyla
paylaşan, onlarla dayanışan ve sosyalleşen insanlardı. Toplumsal etkileşimleri en yakın toplumsal
çevreye yönelikti. Oysa bu bölgenin kentlerinde yaşayan insanlar için uzaklık sorun değildi.
Gerekirse gereksinmelerini bekleterek semt dışı, kent dışı ve hatta ülke dışından alışverişlerini
yaparlardı. Bir çok Trabzon evindeki duvar saatleri Batum işçiliğidir. Seccadeler İran ipeğidir. Ama
günümüz metropolitlerinden farklı olarak bu insanlar komşulaşmaya önem verir, iyi ve kötü
flünlerinde biribirlerini ararlar, müzikli ve şiirli topantılar yaparlardı. Bir çok eski evde iyice kırılıp
dökülüp atılana kadar ud ve tambur bulunurdu. Mahallelerde yoğun ama alçak perdeden kadın
sesinin udlara eşlik ettiği dönemleri ben bile anımsarım.
b. Konut içi/konut dışı yaşam. Aile bireyleri evlerinde yapabilecekleri şeyleri konut dışında
gerçekleştirmeyi yeğliyorlarsa bu aile tipinden "dışa bağımlı aile"; yok eğer, olanaklı olan her şeyi
evlerinde gerçekleştiriyorlarsa, bunlardan da "içe bağımlı aile" diye, söz edilmektedir (Wherli
1976). Bu bağlamda Doğu Karadeniz Bölgesi konutlarının orijinal sakinleri eve bağlı yaşam süren
insanlardı. Dış onlar için doğanın sinesinden pek de başka bir şey değildi. Sokaklar, meydanlar ve
parklar gibi kamusal alanları değerlendirenler daha çok toplumun seçkin aileleri olurdu. Çok şık ve
modaya uygun giyimleriyle tanınan bu aileler kamusal alana adeta bir resepsiyona katılırmışçasına
özenle katılır, renk ve zerafet katarlardı.
c. Yaşam Yoğunluğu11. Yaşam yoğunluğu barınma yoğunluğundan farklı olarak göreceli ve niteliksel
bir kavramdır. Yaşam yoğunluğu aileyi oluşturan bireylerin kültürel, sanatsal ve sportif etkinliklere
duydukları ilgiler, ailedeki çocukların okul çağında olup olmaması, anne ve babanın ve varsa diğer
aile bireylerinin mesleki işlerini ve üyesi bulundukları sivil toplum örgütleriyle ilgili işlerini eve
taşımak zorunda olup olmamalarıyla ölçülür. Konuttaki simgeler ailenin yaşam yoğunluğu etmenini
de çok açıkça anlatırlar. Doğu Karadeniz kentsel ve bazen kırsal evlerinde de saptanan kitaplıklar
ailenin atalarının hizmet sektöründe erkence yer aldıklarının, birkaç dil bildiklerinin göstergesidir.
Ailenin öz İmgesi: Ailelerin tüm bireyleri kapsayan ortak imgeleri, düş ve umutları vardır. Evler
düşsel bir gelecek barındırırlar. Bu, ailede çeşitli plan ve projelerin varlığı demektir, bir tür
değiştirme ve/veya sahip olma istenci olarak belirir.
Öykünmenin sınırlı olduğu ve doyumun kolay olduğu 19.yy'da değişim olgusu, onarım gereksinmesi
ve bir oğlun evlendirimesinden başka kaygılardan filizlenmezdi. Dolayısıyla kentsel evlerin sayısının
artmasına rastlanmakla birlite değişimlerine pek rastlanmazdı. 1950'lere gelinene kadar özellikle
kıyı kentleri fotoğraf ve gravürlerde hep aynı kaldı. Muhteşem yeşilliklerin, akasyaların ve
hanımellerinin arasıda hareketsiz çoklukla beyaz, ender olarak Siena sarısı, koyu siklamen ve doğal
renkli noktalar.
Ailenin Konut Deneyimleri ve Konut İmgesi: 60'lı yıllardan bu yana başta Ulrich Neisser (1976)
olmak üzere bir çok araştırmacı, algının ve yeniden dünyaya bakışın geçmiş deneyimlerin ışığı
altında gerçekleştiğini vurguladılar. 70'li yıllarda David Canter ve Terence Lee kullanıcıların konut
tercihlerinde geçmişteki konut deneyimlerinin büyük payı olduğu açıkça ortaya koydular. Bir önceki
konutun plan şeması ve çevresel örüntüsü bilişe yerleşerek, kullanıcıda belli bir etki bırakarak, belki
alışkanlık meydana getirerek, ama daima kendine benzeyeni aratarak etkili oluyordu. Doğu
Karadeniz Bölgesi konutlarının karakter ve kimliği nesilden nesile aktarılarak böylece modernleşme
şaha kalkıp her tarafı ezip biçene dek sürdü.

KONUTTA BiREYSEL BELiRLEYiCiLER


Makrokozmosun etkin bir bileşeni olan insanın varlık ile yokluk arasındaki devinimi bir "oluş"tur. Bu
oluş-ya da varoluş sûresi içinde insanın temel içgüdüsü, ölümlü ve yitimli olmanın bilinciyle tüm
makrokosmozu kendi lehine değerlendirebileceği bir olanak olarak algılamasıdır. Bu süreçte tüm
nesneler metaya, insan etkinlikleri ise ûretme-tüketmeye dönüşür. Doğu Karadeniz Bölgesi
geleneksel konutlarının bütün depo ve kiler alanları zorunlu gereksinmeler için planlanmışken
çağdaş tüketim esası üzerine inşa olunan modern konut tüketim malları mezarlığına benzer, üstelik
depo ve kilerden yoksun olduğu için her şey üstünüze üstünüze gelir.
Oysa Heidegger'e göre İnsan denen varlık içten içe her şeyin korunduğu, kutsandığı ve kendini
özgürce dışa vurabildiği otantik bir dünyada yaşamayı arzular. Dünyada sadece "bulunmak" değil
"gerçek anlamda yaşamak" için zaman, bir taslak olan varoluşun sürekliliğini kapsayan tarihsel
zaman olarak kavranmalı, mekan ise varolanın eylem alanına kendi özgün varoluşunun anlamını
yüklediği, için dışsallık kazandığı, her bir nesnenin araçsal değerini özgürce dışa vurduğu "yer" olarak
açımlanmalıdır12. Böyle bakılınca, insanın evi insanın dünyada temel varoluş biçimidir. Ev, insanın
sosyal ve psikolojik varlığının zaman/mekansal olarak dışsallık kazanma durumudur.
Ancak, doğal olarak otantik ve geleneksel konutlar bireylerden çok alt kültürel tercihleri
simgelerler. Bu bakımdan bireyin ayrıcalığı bu konutlara genel planlama örgütlenmesinden çok
simgesel özellik taşıyan süslemelerin varlığı, niceliği ve niteliği olarak yansıyabilmiştir. Bir bölgenin
geleneksel konutu da tıpkı egemen geleneksel kültür gibi hüküm sürdüğü bölgeyi aynılaştırırken
'diğeri' ile kendi arasındaki farkı belirginleştirir. Bu anlamda geleneksel çevreler ve özellikle konut
içinde yaşadığımız dönemden çok farklıdır: bugün kültürler arası farkları eriten küreselleşmenin
etkisi altında tüm dünya konutları aynılaşmakta, kültürel ve alt kültürel farklar buharlaşmakta,
belirginleşen yalnızca 'bazı bireyler' olmaktadır. Tıpkı ayrıcalıklı olup bugün literatüre giren çok özel
konutlar gibi...
Bu bağlamda, konut-birey yarar ilişkisini izomorfizm, konut-birey duygusal ilişkisini özdeşleyim
olarak aşağıda inceleyeceğim.
İzomorfizm: Kişinin konutsal etkinlikleri belli bir konfor düzeyinde ortaya koyabilmesi için insan,
eylem, mekan ve donatılar arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir biçimde ve uygun büyüklüklerde
düzenlenmiş olması gerekir. Geleneksel konutlar bölge ustaları gibi bölgesel gereksinmeleri iyi
özümsemiş kişiler tarafından inşa edildikleri için bu tip eleştirilere mahal bırakmayan konutlardır.
Oda büyüklükleri açısından tiplerin kendi içinde ciddi anlamda farklar olmayışı konut kullanımına
esneklik getirebilmekte; dönem dönem çocuk yaşına bağlı olarak çocuklara ebeveyne yakın odalar
tahsis edilebilmekte; yaşlı ve hastaları açısından özellikle yaşlılar üst katlar alınıp zemin katta
bahçe ve tuvaletler yakın mahallere taşınabilmektedir. Ocakların olduğu mekanlar kışın iyi
ısıtıldığından okul çağı çocuklarının çalışması sağlanabilmekte; odalar gusülhaneli olduğu için
birimler hizmetçilere kolaylıkla tahsis edilebilmektedir. Pencereler karşılıklı havalanmaya olanak
verdiklerinden ve tavan yükseklikleri de yeni konutlara göre yüksek olduğundan bu evler havadar ve
iyi klimalandırılmış konforlu evler sınıfına girmektedir.
Özdeşleyim: Jung'un işaret ettiği kollektif bilinçaltı insanı 'arkitip' denen temel ve zaman
kavramsız psişik enerji düğümleri ile dolu olan ilkel geçmişine bağlar. Jolande Jacobi arketipi "us
ile kavranması olanaksız olan bir bilmece" ama "insanın potansiyel imge, duygu, düşünce ve
davranış kalıpları seçmesini yönlendiren ve örgütleyen temel dayanak" olarak tanımlar. Arketip,
ancak fantazi ve düşlerimizde onunla tanıştığımızda karşımıza nesneler dünyasının giysi ve
örtülerine bürünerek 'simge' olarak çıkan şeydir. Simge ise nesnel bir gerçeklik olmasına karşın,
gizli, derin ve ancak kısmi olarak anlaşılabilir bir anlamla arketipteki köküne gönderme yapan
şeydir. Nedenini pek de bilmeden insanoğlu "kendini" yansıtmak için kendine yakın bulduğu elle
tutulur gözle görülür olan simgelere yönelir. Fransız düşünür Gaston Bachelard'ın 'Mekanın
poetika'sında (1960) dediği gibi insanın evi de ev-ev olmayan ikilemiyle coğrafyasal mekanı bilişsel
olarak bölen bir zardır. Evin içi "kendi"miz gibi sadece çağrılı olana açık bir iç, dışı ise kamuya
serbestçe göstermekten kaçınmadığımız bir dıştır.
Tıpkı günümüz konutlarında olduğu gibi geleneksel konutlarda da ortaklaşa kullanılan yaşama
alanları, çocuk ve gençlerin kendilerini dışa vurmalarına olanak tanımamakta; gençler ancak
kendilerine ait mekanlarda bir ölçüde kendilerini dışa vurabilmekteydiler. Bu nedenle ailenin
konutla kurduğu özdeşleyimin izleri aile reisinin tercih ettiği simgeler dünyasında aranabilir. Doğu
Karadeniz Bölgesi'nde etnik gruplara ait evler kendilerini dışa yansıtırken ailesel ayrıcalıklarını
korurlar. Tercih edilen simgelerden aile reisinin etnisitesini, kültür, eğitim ve dolayısıyla beğeni
düzeyini yorumlamak olanaklıdır. Hatta ailelerin bir önceki nesilden gördüklerini aktarmaya
çalıştıklarını seçtikleri süslemelerin tarihi kökenlerini sorgulamak suretiyle ortaya koymak
olanaklıdır.
Üzerinden geçen 12 yılda bir çoğunun artık mevcut olmadığı konutlarda yapılmış araştırmalar
(Gündüzalp, Çakıroğlu 1993) bölge konutlarında şu süslemeleri saptamışlardır:
a) Cephelerde

• kapı, pencere ve çıkmaların alınlıkları


• çatı ve avlu kapılarındaki akroterler
• cephe ortasında yer alan çıkmaları taşıyan sütun ve başlıkları
• binanın köşelerinde ve çıkmaların köşelerinde kapı ve pencere gibi açıklıkların iki yanında ve
pencere altlarında bulunan paye başlıkları
• konsollar
• kapı, pencere çerçeveleri, bordür süslemeleri
• kilit taşlan veya onun yeri
• çoğunlukla cephelerin orta kısmına rastlayan pencerelerin arasındaki veya alt tarafındaki
panolar halinde duvar boşlukları
• cephe duvarlarında katlar arasında çeşitli genişliklerde friz bantları
• merdiven ve balkon korkuluk kasetleri
b) iç mekanlarda
• duvarlar, tavanlar ve yine sütun ve payelerin başlıkları, ocak yaşmakları, kapı, pencere
kanatları, dolap kapakları, merdiven korkulukları vb.
Sütun, paye ve konsol gibi arkitektonik karakterli elemanlar üzerinde yer alan süslemelerin
diğerlerine göre daha yoğun olduğu gözlenmiştir. Süslemeler konularına göre; a) bitkisel motifler,
b) hayvan figürleri, c) geometrik motifler, d) simgesel motifler, e) karma motifler olarak
sınıflandırılabilir. Bunlar yukarıda belirtilen mimari elemanlara uygun düşen sınırlar içinde bordür
süslemeleri, panolar, frizler halinde yalın veya motifler topluluğu olarak ele alınmışlardır (Tablo
8).

1
Aile bireyleri arasında mahremiyeti göz ardı eden, orta ve ortak nekanh, toparlayıcı aile kavramına
yönelik, reel rölatif asimetri değeri düşük konut tipi
2
Aile bireyleri arasında mahremiyete önem veren, orta mekansız; her bireye bir oda kavramına dayalı, reel
rölatif asimetri değeri yüksek konutlar
3
Bu konuda daha fazla bilgi için bkz H. G Gadamer'in "Hermeneutik", Hermeneutik (Yorumbilgisi) Üzerine
Yazılar, D. özlem (der ve çev), s.9-29 Ankara, Ark Yayınevi, 1995, konulu çalışması
4
Kişinin kendinden başlayan, ben-merkezli
5
Hall'ın, insanın mekanı kültürel normlar çerçevesinde, zihinsel ve fiziksel uzaklıklar belirleyerek
kullanmasına verdiği genel ad
6
Bu sözcüğün tam anlamıyla yerine geçebilecek Türkçe bir sözcük bulamadığımdan aslına sadık kaldım.
7
Muhtelif hadislerden (Canan 1995)
8
Hadislerle kadına çarşıya pazara çıkma yasağı getirilmiştir (bkz. Mesken ve Mesken Mimarimiz, Ensar Neşriyat
1995).
9
16. ve 17. YY'a ait fermanlardan kadınların ne giyip ne giyemeyeceği ve hangi günler sokağa çıkabileceği gibi
kısıtlamalar olduğu ve kadınların Osmanlının teokratik devlet düzeni içinde 19 YY'in sonlarına kadar
olağanüstü baskılar altında tutuldukları bilinmektedir
10
Kolportaj (fr.), Avrupa'da şenlikler, festival ve fuarlar yoluyla kırsal bölgeye aktarılmasında sakınca
olmayan, kutsalların yaşam öyküleri, şarkı sözleri, yemek tarifleri ve tanrısal mucizeleri konu edinen yazılı
basın.
11
Kavram ilk kez DKB araştırma raporunda tarafımdan önerilmiş ve tanımlanmıştır (Gür 1993a-b).
12
M. Heidegger 'in "Das Ding” ve 'Bauen Wohnen Denken' konulu metinleri burada E. R. Turan'ın "Heidegger ve
Ev", Mimarlık (260), 1994, s: 21-22, konulu çalışmasına ve Michael Zimmerman 'm Heidegger's Confrontation
with Modernity, Indiana University Press, 1990, konulu çalışmasına dayalı olarak yorumlanmıştır.

You might also like