Professional Documents
Culture Documents
Yüzyılda Karl Polanyi-Yi Okumak-Ayşe Buğra
Yüzyılda Karl Polanyi-Yi Okumak-Ayşe Buğra
İletişim Y ayınlan
Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han No. 7 Cağaloğlu 34122 İstanbul
Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58
e-mail: ileiisim@ileiisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr
Derleyenler
AYŞE BUĞRA - KAAN AĞARTAN
21. Yüzyılda
Kari Polanyi’yi
Okumak
Bir Siyasi Proje Olarak
Piyasa Ekonomisi
R eading K a rl Polanyi f o r the
T w en ty -F irst C e n tu ry
M a rk e t E conom y as a Political Project
T ablo L is t e si ..
T eşekkür ........................................
Giriş /AYŞE BUĞRA ..........................................
B İR İN C İ BO LÜM
Ekonominin Toplumdan Kopması Üzerine
Düşünceler: Refah Devleti ve Ötesi ................. „.......29
1 . Finans Diktatörlüğünün Muhafazası için
Çifte Hareketin Bastırılışı
MANFRED BIENEFELD ..... ...__________ ....-31
2. 1970'ler ve Sonrası: Enflasyonun Ekonomi Politiği ve
Sosyal Demokrasinin Krizi
PAT DEVİNE _ ............... 57
İK İN C İ BÖLÜM
Günümüz Piyasa Ekonomilerinde Meta Efsanesi (1):
Bugün Çalışma ................... —.... 99
4 . Küresel Dönüşümde Emeğin Yeniden Metaiaşması
GUY STANDING........................................................................
5. Çalışma Hakkı, Toplumsal Dışlanma Yolu Mu?
Çalışma Hakkı Güvencesi Olarak Temel Gelir
JOSE LUIS REY PEREZ................................................................................-.......................... 139
Ü Ç Ü N C Ü BOLÜM
Günüm üz Piyasa Ekonomilerinde Meta Efsanesi (2):
Bugün B ilg i ...... — ... ......... ........... ......... ................. 161
D Ö R D Ü N C Ü BO LÜ M
D i r e n i ş v e U y u m Ö r n e k l e r i ......................................... — ..........................................2 3 5
D İZ İN .............. — ............ 3 5 3
TABLO LİSTESİ
9
gelm iştir. Piyasanın, to p lu m sal ö rg ü tlen m e biçim inin en iyi ya
da stan d art biçim i olarak görülm esi ve piyasa m antığının çeşitli
k u ru m lar aracılığıyla toplum sal hayata, küreselleşen bir ölçek
te daha da n ü fu z etm esiyle b irlik te, Polanyi’n in piyasa to p lu
m u eleştirisini anlayıp d eğerlendirm ek ve g ü n celleştirm ek d a
ha da önem kazandı. Bu d o ğ ru ltu d a elinizdeki kıym etli derle
m e önem li analizleri bir araya getiriyor: F inansal serm ayenin
o lağ an ü stü büy ü m esi; refah devletine karşı n eoliberal saldırı;
gelişm ekte o lan ü lkelerde em eğin (yeniden)m eıalaşm ası; sözü-
m ona gelişen “bilgi tem elli ek o n o m id e” fikri m ülkiyet hakları
nın gelişm esiyle b irlik te bilginin hayalî m eta o larak değerlendi
rilm esi; b u gelişm elerin in san ların refahı ve toplum sal k u ru m
lar açısından so n u çlan .
Büyük Dötıüşüm’ü n “iyi b ir k ö tü k ita p ” olarak tarif edildiği
ni duy m u şu m d u r: İyi b ir kitap tır, çü n k ü vardığı so n u çlar ya da
verdiği ders hâlâ önem in i k o ru m ak tad ır. Ö te yandan k ö tü b ir
kitap tır da, ç ü n k ü söz k o n u su so nuçlara yönelik savlarını açık
ve sistem atik b ir şekilde sıralam az, b u n u n y erin e ço ğ u n lu k la
cesur id d ialan tekrarlayıp sadece b u iddiaları destekleyebilecek
kanıtlara işaret ederek k o n u y u “tartışm aktadır;” bu nedenle ki
tabı ders kitabı olarak k u llan m ak zordur. Kimi tem el kavram
la r-m e se la piyasanın yayılm asına tepki gösteren “to p lu m ”- ta-
n ım lan n ı so ru n lu hale getirecek b ir şekilde kaba terim lerle ifa
de ed ilm iştir. K itabın b u gibi özellikleri Polanyi uzm an ların a
şüp h esiz b irço k alan açm ıştır. Ö rneğin, Polanyi’nin [to p lu m
sal ilişkiler içine] “y erleşiklik (em beddedness) m etaforu”, düş-
kırıklıgı yaratan b ir sın ırlılık ve m uğlaklığa sahip. Ayrıca Po
lanyi, kendi k u ralların a göre işleyen piyasanın yol açtığı “so s
yal felakeı”in “ö ncelikle e k o n o m ik değil de k ü ltürel bir olgu”
o ld u ğ u n u iddia ed erk en - k i bu, şüphesiz ayrıksı, ilginç b ir k a
n a a ttir- şaşırtıcı bir biçim de bu k ü ltü rel z a ra n n bir tü r “parça
lan m a” o luşu d ışın d a h erh an g i b ir niteliğine egilm em ektedir.
Parçalanm a k o n u s u n d a p iy asalar ve piyasa to p lu m ların a iliş
kin çok daha kapsam lı ve an alitik eleştirileri siyaset felsefesi ile
H obson, Taw ney, R uskin gibi etik sosyalistler ve bir kısım çağ
daş eleştirm enlerin çalışm alarında zaten b u lm ak m ü m k ü n . Ö te
10
yandan , d ah a n o rm atif yaklaşan b u teo risy en lerin aksine, Po-
lanyi “çifte h a re k e t” gibi kavram lar ü zerin d en piyasa toplum -
larm ın tarihsel eğilim lerine ilişkin zo rlu , kapsam lı ve teoriden
h ab erd ar b ir anlatı su n m ak tad ır. Z am an zam an retorik analize
galip geliyorsa da, tem el kavram lar ile so n u ç la r m uazzam bir
başarı gösterm iştir: Söz k o n u su olan, en iyi anlam ıyla bir “b ü
yük an la tıd ır.” Pratikte ise çifte h areket, farklı aktörleri içeren
karm aşık b ir süreçtir; h e r iki tarafta da iç çatışm alar barındıran
sayısız biçim alabilir ve gayriihtiyari ö n em li sonuçları olabilir.
Kimi ak tö rler m etalaşm anın genişlem esini bilinçli olarak des
tekley eb ilir ya da b u n a karşı m ücadele verebilir; d iğ erlerinin
daha sınırlı g ündem leri olabilir. Ayrıca b u kitaptaki bazı çalış
m aların da gösterdiği gibi çoğu ak tö r çelişkili etkileri olacak bi
çim de h arek et edebilir.
Büyük D önüşüm 'ü h er ok u y u şu m d a, Polanyi’yi takip edenle
rin ço ğ u n lu k la gözden kaçırdığı bir şeye takılıyorum . Bu sade
ce b ir teori değil, kapitalizm in eğilim lerinin tu tk u lu bir eleştiri
si de ancak tam olarak neyin so ru n lu olduğu k o n u su n d a da ol
dukça m uğlak b ir eleştiri. Polanyi’n in ek o n o m ik sosyoloji çer
çevesindeki fik irlerin in keyfe göre seçilerek k u llanım ı -ö z e l
likle de yansızlığı nesnellikle k arıştıran b ir k u lla n ım - m esele
yi “yerleşikliğin” yavan b ir k ab u lü n e indirgem e tehlikesini ba
rındırıy o r; b u kabul ek o n o m ik p ra tik le rin to plum sal ilişkiler,
n o rm la r ve gelenekleri içerm e ve kurum sallaşm ayı gerektirm e
şek lin i ö n g ö rü r, an cak eleştirisini d ep o litize edip, etik g ü cü
nü gözardı da eder. Bu nedenle Polanyi’n in çalışm asının politik
y ö n ü n ü vurgulayan bu kitap bilhassa m em n u n iy et verici; kitap
hem ik tid arla hem de insan refahı ü zerindeki etkileriyle ilgile
niyor, bu ikinci v urgu da söz k o n u su çalışm anın politik y ö n ü
n ü n elik b o y u tu n u belirginleştiriyor.
Bu k itaba katkıda b u lu n an lar, Polanyi’yi su lan d ırm ak ya da
olduğu gibi saklam ak yerine o n u n p rojesini toparlam aya ve ge
liştirm eye y ard ım cı oluyor; b u n u da h ü rm e tk a r b ir tefsirden
ziyade eleştirel bir şekilde yapıyorlar. G ü n ü m ü z gelişm elerini
yo ru m lam ad a Polanyi’n in çalışm asının ne k ad ar yararlı o ld u
ğ u n u değerlendiriyor; uygun g ördükleri yerlerde bu yaklaşım ı
11
değiştirip, ilavelerde b u lu n u y o r ve politik önem ini inceliyorlar.
Sonuç olarak, elinizdeki k itap sadece Polanyi ü zerin e b ir d erle
m e değil, aynı zam an d a g ü n ü m ü z siyasal iktisadına ilişkin yeni
b ir dizi eleştirel analizi de su n u y o r.
ANDREW SAYER
Lancaster, Mart 2007
12
Teşekkür
Ay şe b u Gr a Ka a n Ağ a r t a n
Istanbul Binghamton
13
Giriş
A yşe B uğra
15
Bu kitap, rakip teorik geleneklere kıyasla Kari Polanyi’n in kat
kısının, g ü n ü m ü z gerçeklerim anlam landırm ak ve bunlarla baş
etm ek için daha b ü yük bir potansiyeli barındırdığı inancını yan
sıtıyor. A ncak bu kitabın am acı m evcut dünya düzenini Polan-
yici bir perspektiften analiz etm ekle sınırlı değil; şim dilerde 20.
yüzyılın en önem li d ü şü n ü rlerin d en biri olarak görülen b ir yaza
rın çalışm alarına ilişkin teorik bir soruşturm a sunm ak.
in san lo p lu m u n u n , piyasa m antığına siyasi iradeyi baltalaya
cak şekilde b o y u n eğm esi, Polanyi’nin ilkel ve antik ek o n o m i
ler ü zerin e yapılm ış an tro p o lo jik araştırm aların b u lg u larından
y ararlan arak 19. yüzyıl piyasa ekon om isini k arşılaştırm alı ta
rihsel b ir perspektifle ele aldığı çalışm alarında m erkezî so ru n u
o lu ştu ru r. Polanyi’n in ek o n o m ik antropoloji üzerine çalışm ası
biçim selci-içeriksel tartışm asınd a önem li bir yere sahiptir. A n
cak Polanyi sadece b ir ak adem ik figürden ibaret değildir; siya
si gündem i olan b ir araştırm acı, karm aşık bir to p lu m d a birey
sel ö zg ü rlü ğ ü n tem eli ile d erin d en ilgilenen, M arksist olm ayan
b ir sosyalisttir. Bu k itap ta yer alan b ü tü n yazılar, k im i zam an
çatışan yorum larıyla Polanyi’nin çalışm asının politik niteliğini
vurgu lam ak tad ır. Piyasayı kendiliğinden bir d ü zen olarak gö
re n neoliberal anlayışın h ü k ü m sü rd ü ğ ü b ir çağda, p o litik ola
nı ön plana taşıyan b ir m esajla kitabın farklı bölüm lerini b irb i
rine bağlayan o rtak tem a b u d u r.
1 Kari Polanyi, The Great Transformation (Boston, MA: Beacon Press, 1944). s.
57. İBüyülı Dûmlşûm-Çagımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenleri, çev. Ayşe Buğ
ra. 7. baskı, 2008, İletişim Yayınlan]
17
B u n u n so n u c u , h e r şey d en önce p iyasa e k o n o m isin in k u
ru m sal ç erçev esin in en ö n e m li ö zelliğ in d e k e n d in i gösterir:
Em ek, toprak ve p aranın m eta olarak kavram sallaştırılm ası. As
lında hiçbiri satılm ak üzere ü retilm em iş olan sanayinin bu u n
su rların ın m eta olarak tanım lanm ası tam am en hayalîdir; ancak
b u hayal sayesinde piyasa to p lu m u n u n m erkezî öğeleri olarak
em ek, to p rak ve p ara piyasaları örgüılenebilm iştir. Polanyi’ye
göre b u tü r b ir e k o n o m ik ö rg ü tlen m e sü rd ü rü le m e z d i, ç ü n
k ü “piyasa m ekan izm asın ın , insanın ve o n u n doğal çevresinin
kad erin in , h a tla satın alm a g ü cü n ü n m iktarı ve k u llan ım ın ın ,
tek y ö n le n d iric isi o lm asın a izin v erm ek to p lu m u n yıkım ıyla
so n u çlan ırd ı.”2
P olan y i’ye g ö re in sa n to p lu m u n u n piyasa m an tığ ın a siy a
si iradeyi baltalayacak şekilde boyun eğm esi, m eta efsanesi te
m elinde ö rg ü tlen en b ir ek o n o m ik d ü z e n in doğal so n u c u ola
rak g ö rü n ü r. A ncak Polanyi bu ek onom ik d ü ze n in kendiliğin
den m eydana gelm ediğini, aksine yasam a faaliyetleri ile k u ru l
d u ğ u n u da vurgular. Aynı sırada toprak, em ek ve p a ran ın me-
talaşm asın ın to p lu m ü z e rin d e k i yıkıcı etkisi, sın ıf ay rım la rı
n ı aşan, farklı to p lu lu k ları aynı n o k tad a b u lu ştu ran yaygın bir
tepkiye yol açar; b u tep k i söz k o n u su hayalî m etaları piyasanın
y ö rü n g esin d en çık arm ak am acıyla k o ru y u cu d ü zenlem eler ta
lep eder. Polanyi şöyle der:
K oruyucu yasam a faaliyeti çeşitli biçim ler alm ıştır: Sosyal ya
salar, fabrika yasaları, tarım tarifeleri, to p rak yasaları ya da para
arzının M erkez Bankası tarafından denetlenm esi gibi düzenle
2 A.g.e., s. 73.
3 A.g.e., s. 130.
18
m eler hep birlikte piyasa ekono m isin in k en d i k urallarına göre
işleyişini zayıflatm ıştır. “T o p lu m u n piyasa m ekanizm asının ih
tiyaçlarına uy m ak d u ru m u n d a bırakılm asıyla, b u m ekanizm a
n ın işleyişindeki aksak lık lar da toplum sal yapıda büyüyen ge-
rilim lere yol açm ıştır.”4 19. yüzyıl uygarlığının ç ö k ü şü bu git
tikçe artan gerilim lerin so n u cu d u r.
B üyü k D önüşüm , “ 19. y ü zy ıl u y g arlığ ı ç ö k tü .” cüm lesiyle
başlıyor. K itabın son b ö lü m ü n d e ise Polanyi şöyle diyor: “Yüz
yıl sü re n k ö r b ir ‘ilerlem eden’ so n ra insan ‘yaşam alanını’ yeni
den k u ru y o r.”s Yaşam alanını y en id en kurm ay a yönelik bu ça
ba h e r şey d en ö n ce d ev letin , y aşam ın ve g eçim b iç im lerin in
m addi k o şu lların a a k tif şekilde m û d a h il olm asıyla birlikte si
yaset ile e k o n o m in in k u ru m sal olarak ayrılm asına son verm eyi
gerektirm iştir. G erek refah devleti uygulam aları gerek kalk ın
m a planlam asın d a ve sosyalist ek o n o m id e g ö rü len diğer çeşit
li deneyler, b u n la rın hepsi geliştikleri ü lk elerin toplum sal özel
likleri ile şekillen m iş o rtak b ir çab an ın tezah ü rleridir. Ekono
miyi toplum sal ilişkiler içine yeniden yerleştirm eyi am açlayan
bn girişim lerde evrensel olduğu iddia edilen k âr d ü rtü sü yeri
ne, top lu m sal ve siyasi olarak b e lirle n e n b ir çeşitlilik hü k ü m
sü rm ü ştü r.
A ncak söz k o n u su girişim ler p ek de u z u n ö m ü rlü olm am ış
tır. 1970’lerd en bu yana ekonom iyi to p lu m u n b ü tü n ü n d e n ko
parm aya y ö n elik b ir dizi politika, İkinci D ünya Savaşı so n ra
sında o lu şan ek o n o m ik düzeni teh d it etm iş ve ciddi ölçüde bu
d üzeni d ö n ü ştü rm ü ştü r. Yakın d ö n em d e y aşanan bu gelişm e
ler sayesinde Polanyi’n in ilk listesine yeni bir hayalî m eta e k
lenm iştir; b u n o k tada, bilim sel faaliyetin sü rd ü rü lm e ve bu fa
aliyetin ü rü n le rin in kullanılm a şartlarını d ö n ü ştü ren TRIPS’in
(T icaretle B ağlantılı F ikrî M ülkiyet H akları) etkisi önem lidir.
Elinizdeki k ita p la işlenen tem alar, piyasa ek o n o m isin in y en i
den belirdiği bu bağlam da ortaya çıkm ıştır.
4 A.g.e., s. 201.
5 A g .e .,s. 249.
19
Günümüz dünya düzeninde Polanyi'yi ziyaret
20
sinin ö n em li b ir rol üstlendiği ideolojik b ir saldırıyla da m eşru
laştırılm ışım İşte tam da bu noktada Polanyi’n in çalışm ası, “h a
raretli b ir yasam a faaliyeti” ve “d evletin idari işlevlerinin m u
azzam b ir şekilde artışı” - k i bu , 19. yüzyılda olduğu gibi hayalî
m etalan piyasanın yörüngesine çekm eye hizm et e d e r- sayesin
de piyasa ek o n o m isin in yakın zam anda yenid en belirm esini in
celem ede faydalı g örünüyor. K itap b u b ak ım d an toplum sal iliş
kiler b ü tü n ü n d e n k opm a, hayalî m etalar ve çifte h areket gibi
Polan y i'n in bazı kav ram ların ın an alitik içeriği ü zerin e b ir in
celem e sunm ayı; b u g ü n farklı toplum larda yaşanan ancak ben
zer tarihsel süreçlerd en kaynaklanan ek o n o m ik , sosyal ve p o
litik engellerin analizinde bu kav ram lard an yararlanm a yolla
rını ya da b u kavram ların yetersiz kalıp kalm ayacağını araştır
mayı am açlıyor.
21
ve çevre üzerindeki yıkıcı so n u çlarım tartışın Bienefeld, özel
likle de Polanyi’nin k en d i k u ralların a göre şleyen piyasa eko
nom isinin, verim li ö rg ü tlen m e m antığıyla hıgdaşm az o ld u ğ u
nun er ya da geç görüleceği tezini hatırlatarat paranın m etalaş-
m asınm yol açtığı k rizlere değiniyor. Bienefeld, çift yö n lü h a
reketin b u g ü n k ü işleyiş b içim i k o n u su n d a g elec ek a çısın d an
ise pek iyim ser olam ıyor; yazar, piyasanın yıyılmasım önleyip,
toplum ile doğa üzerin d ek i tah rib atların a soı verecek b ir karşı
hareketin er geç çıkacağından em in değil.
İkinci m akalede Pat D evine, Keynesyen nfah devletinin çö
k ü şü n e ve neoliberal g ü n d e m in ezici b ir h âdm iyete sahip ol
duğu İngiltere’de m evcut toplum sal düzenin yükselm esine yol
açan dağıtım kaynaklı çatışm aları etraflı b irşek ild e tartışıyor.
M akale, T h atch erizm in sosyal d e m o k ra t g in d em i değ iştirip ,
o n u n y erin e n eo lib eral zih n iy e ti koym ayı ım açlay an b ilin ç
li bir girişim o ld u ğ u n u söylüyor. A ynca yeri toplum sal uzlaş
ma için ideolojik bir tem el arayışında olan 'feni İşçi Partisi’nin
serbest piyasa stratejisini uyarlayıp g ü çlen d rerek ve piyasa il
kelerini refah devletinin m erkezine başarılı bir şekilde yerleş
tirerek ekonom iyi to p lu m d a n k o p a rm a sü n c in d e ön em li bir
rol oynadığı belirtiliyor. D evine’in, k en d i k ıra lla n n a göre iş
leyen piyasa ekonom isine d air Ingiltere’n in zledigi yola yöne
lik değerlendirm esi, direniş h areketlerine yaplan sivil toplum ,
devlet ve ekonom iye ilişkin radikal d e m o k ra ik bir gü n d em et
rafında ifade edilecek yeni b ir “tarihsel blok” k u rm a çağrısıy
la son buluyor.
B ölüm deki son m akale olan H annes L ach c’in yazısı ise İk in
ci Dünya Savaşı sonrası refah kapitalizm ine iişkin y o ru m u ba
kım ından ö nceki iki m ak aleden ayrılıyor. Lıcher’e göre savaş
sonrası ortam d a söz k o n u su olan şey b ü y ü k b ir d ö n ü şü m d e n
ziyade “serbestleştirm e ile korum acılık arasn d ak i diyalektiğin
devam ıdır.” Polanyi’nin yazılarına dayanarak “toplum sal ilişki
ler içine yerleşik piyasalar”a yönelik bir dizi k riter saptam aya
koyulan Lacher, bu k riterlerd en h içb irin in savaş sonrası refah
k ap italizm inde yerine g etirilm ed iğ in i söylüyor. Savaş so nrası
toplum lar politik ve ek o n o m ik ö rgütlenm e konusunda laissez-
22
faire anlayışına bağlı olm asalar da, Lacher m eydana gelen deği
şikliklerin, sadece seviye b ak ım ın d an değil bizatihi dogalan ba
kım ın d an da, P olanyi’n in Büyük Dönüşüm’de ö n g ö rd ü ğ ü nite
liksel değişikliklerin çok gerisinde kaldığını ileri sü rm ektedir.
Yazar, refah kapitalizm in in Polanyi’n in top lu m sal ilişkiler içine
yeniden yerleşen ek o n o m iler dediği şeyle yaygın b ir şekilde eş
tu tu lm asın ın , eleştirel sosyal k u ram cıların Polanyi’n in kendisi
n in aslında k ö k ten karşı olduğu b ir to p lu m biçim ini "Polanyi-
ci” olarak benim sem elerine yol açtığını savu n u y o r.
“G ü n ü m ü z Piyasa E konom ilerinde M eta Efsanesi (1): Bugün
Ç alışm a” adlı ikinci b ölüm de ilk b ö lü m d e ele a lın a n bazı so ru
ları, özellikle de em eği yenid en m etalaştırm ayı am açlayan yasa
değişiklikleri aracılığıyla kendi k u ralların a göre işleyen bir pi
yasa ekonom isi kurm aya çalışan b u g ü n k ü girişim leri inceliyor.
B ölüm deki ilk m akalede G uy Standing, Polanyi’n in hayalî bir
m eta olarak emeği nasıl g ö rd ü ğ ü n ü kapsam lı b ir yöntem sel de
ğerlendirm eye tâbi tu tarak m o d ern kapitalist to p lu n ılard a sos
yal po litik an ın yaşam ı ve geçim yollarını etkilem ede oynadığı
rolü incelem eyi am açlıyor. Bu bağlam da Standing, em eğin me-
talaşm a derecesini görece belirleyen tarihsel değişiklikleri d ik
kate alarak b ir kim senin sosyal gelirini o lu ştu ran farklı u n su r
larından o lu şan teo rik b ir m odel geliştiriyor. Bu m odelin yardı
m ıyla da şu h u su sları araştırıyor: a- İkinci D ünya Savaşı so n ra
sı dönem d e refah devleti uygulam alarının em eğin m etalaşm ası-
nı ne şekilde sınırladığı b- Em eğin yeniden m etalaşm asm a yö
nelik güncel eğilim lere ilişkin d en etim süreçleri c- Em eğin m e-
talaşm asının gerçekten özgürleştirici b ir biçim de sınırlandırıl
m ası için çifte h arek etin şu an neyi d ik k a te alm ası gerektiği.
S tanding’e göre, İkinci D ünya Savaşı’n d a n so n ra “endüstriyel
vatandaşlık ” çerçevesinde em eğin m etalaşm asın m sın ırlan m a
sı, “hayalî” b ir sınırlam adır; ç ü n k ü işçileri işverene ya da dev
lete bağlayacak şekilde tasarlanm ış olan ü cret dışı hak lar üze
rinden işlem iştir. Yazar, g ü n ü m ü z d e k i em eğ in y en iden m eta-
laşm a sü recin in , loplum sal ve en d ü striy el h ay atta yıkıcı etkisi
olan b ir güvensizlik çağının ö n cü sü o ld u ğ u n u söylem ekte. An
cak d ah a yaşanabilir bir gelecek için, m etalaşm ayı hayalî bir şe
23
kilde sın ırlan d ıran geçm iş m ek anizm aların ötesine geçip, çalış
m anın (ki em ek ten farklı b ir şeydir) özerklik ve zanaat fikirle
riyle olan ilişkisi çerçevesinde d ü şü n ü ld ü ğ ü gerçek b ir özg ü r
lük alanını genişletm e yolları aranm alıdır.
Sonraki m akalede Josö Luis Rey Perez, yüksek oran lard a iş
sizlikle so n u çlan an ek o n o m ik koşullar k arşısında so ru n lu gö
rü n e n , b irç o k u lu sla ra ra sı h u k u k i m e tin d e yer alan çalışm a
h a k k ın ı ele alıyor. “Ç alışm a h a k k ı”, “çalışm a ö z g ü rlü ğ ü ” ve
“em eğin h a k la n ” arasında kategorik ayrım lar yapan yazar, tar
tışm ayı özellikle “çalışm a h a k k ı” ü z e rin d e sü rd ü rü y o r. Rey’e
göre, çalışm a h a k k ın ın genişletilip, toplum sal enteg rasy o n ve
tu tu n m a aracı o larak sav un ulm ası gerekm ekledir. Sonuç ola
rak yazar, “çalışm a h a k k ın ı” gerçekleştirm ek için en etk in yo
lun d o ğ ru d an iş yaratılm ası ya da asgari tu tu n m a gelirleri yeri
ne em ek piyasası d ü zg ü n bir biçim de çalışm adığında d a to p lu
m u n b ü tü n üyelerin in tanınm asını güvenceye alacak b ir tem el
gelir sistem i yaratılm ası o ld u ğ u n u belirtiyor.
Ü çü n cü bö lü m , “G ü n ü m ü z Piyasa E k o n om ilerinde M eta Ef
sanesi (2): B ugün Bilgi” Polanyi’n in analizini eleştirel b ir ye
n id e n d eğ erlen d irm ey e tâbi tu tarak , ileriye g ö tü reb ile cek şe
kilde k o n u y u d ah a geniş bir teorik alana açıyor. B ölüm deki üç
m akale P olanyi’n in h ayalî m etalar ü zerin e yaptığı tartışm ay ı
ilk kez bilim sel bilgiye uyarlıyor. Bu çaba, hem Polanyici an a
lize h em de fikrî m ü lk iy e t h a k la rın ın g ü n ü m ü z k ap ita liz m i
nin niteliğ in i b e lirlem ed ek i önem i ve bilim sel cem aate atfet
tiği rol ü zerin e sü reg elen tartışm alara ilişkin orijinal b ir pers
p ek tif su n u y o r.
B ölüm deki “H ayalî Bir M eta O larak Bilgi: Polanyici Bir Yak
laşım ın K atkıları ve S ın ırla rı” adlı ilk m ak aled e Bob Je sso p ,
P o lan y i’yi etraflı b ir y e n id e n o k u m ay a tâb i tu ta ra k , “k u rg u
sal serm aye”, “gayri m etalar” ve “yarı m etalar” gibi kavram la
rı hayalî m etalar arasına d ah il ediyor. D aha so n ra bilgiyi bu ge
niş analiz çerçevesinde ele alan yazar, bilgiyi m etalaştıran m e
kanizm aları, bu m ekanizm aların g ü n ü m ü z bilgi ekonom isinde
arz ettikleri çelişki ve ikilem leri araştırm aya koyuluyor. Jessop,
b u kavram sal in celem eden elde ettiklerini em ek, to p rak ve pa
24
raya uygulayarak ortaya kapitalist e k o n o m in in doğası üzerine
daha genel teorik so ru lar çıkarıyor.
G ü ro l Irz ık ’ın “N eolib eral D ü n y ad a Bilim in T icarileşm esi”
adlı m akalesi kapitalist bilgi ek o n o m isin in çelişkileri üzerine
tartışm ayı sü rd ü rü y o r. Irzık, ü n iv ersiteler ile özel şirketler ara
sındaki neoliberal dönem e özgü yeni ilişki biçim lerinin bilim
sel araştırm ay ı hiç şü p h esiz teşvik ettiğ in i, ancak endişe veri
ci so n u ç la rın ın d a o ld u ğ u n u belirtiyor: Em salsiz çıkar çatışm a
ları, bilim in san ların ın araştırm aları ü zerin d e k o n tro lü yitirm e
leri, bilim in ct/ıos’u n u n ve bilim sel araştırm an ın toplum sal fay
dasının aşınm ası. M akale bu teh d itlerin nasıl karşılanabileceği
ne d air de bazı ö n eriler getiriyor.
B ölüm ün so n m akalesinde ise V irginia Brow n-K eyder, TRIPS
üzerine tartışm ayı uluslararası ilişkilerin eko n o m i politiği çer
çevesinde ele alıyor. Brow n-K eyder, g ü n ü m ü z d ü n yasında fik
rî m ü lk iy etin servet birik im in in esas aracı o larak toprak ve fab
rika m ü lk iy e tin in y erin i aldığını b elirtiy o r. A yrıca b u m ü lk i
yet biçim in in özellikle de “d ü n y a n ın geri k alan tek sü p e r gü
c ü ” olan A m erika Birleşik D evletleri için, o n u n da kalan son ih
racat kalem leri olan yazılım , biyoteknoloji ve eğlence alanında
önem li o ld u ğ u n a d ik k at çekiyor. ABD dış politikası ile d ü n y a
n ın geri kalan ın a dayatılan yeni fikrî m ülkiyet yasaları arasın
daki k esişim n o k tası böylece b ilg in in m etalaşm asm a yönelik
eğilim lerin önem li bir cephesi olarak beliriyor. M akale, bu eği
lim lere karşılık fikrî m ülkiyet yasalarına karşı gittikçe güçlenen
ve daha y ü k sek sesle dile getirilen yaygın m uhalefete de değini
yor. Brow n-K eyder’in çalışm ası böylece ekonom iyi toplum dan
koparm aya yönelik neoliberal p ro jen in te z a h ü r ettiği belki de
en önem li alanlardan birinde ibreyi tersine çevirm e potansiye
line sahip gerçek b ir karşı harek et için iyim ser bir açıklam ay
la son buluyor.
T op lu m sal v aro lu şu n m etalaşm asm a yönelik m evcut eğilim
lere d iren m ed e başarılı olabilecek sü rd ü rü le b ilir karşı h areket
ler m ü m k ü n m ü d ü r? K itapta y er alan b ü tü n m akalelerde fark
lı şekillerde d ik k at çekilen bu so ru , d ö rd ü n c ü bölüm deki yazı
ların esas k o n u su n u o lu ştu ru y o r. B ölüm deki d ö rt yazı, A vrupa
25
ve D oğu Asya’d an Brezilya’ya uzanan çeşitli coğrafi m ekânlarda
ek o n o m in in to p lu m d an k o p m a süreçlerine karşı gelişen farklı
“D ireniş ve U yum Ö rn e k le ri”n in analizini sunuyor.
G ü n ü m ü z k a p ita liz m in in düzen ley ici çerçevesi ile id eo lo
jik o rtam ın ı in celeyen Ayşe Buğra, b u n o k ta d a m erkezî öğe
lerden biri olarak, “iyi y ö n etişim ” am acıyla karm aşık özel-ka-
m u ortaklıklarına yönelik sivil girişünlere yapılan vurguya işa
ret ediyor. Yazar b u v u rg u n u n , yaşam ın ve geçim yollarının eşi
görü lm em iş b ir şekilde m etalaşm ış o ld u ğ u gerçeğini değiştir
m eden piyasa ek o n o m isin i insan to p lu m u ile bağdaştırm a gi
rişim lerinin b ir parçası o ld u ğ u n u savunuyor. Buğra, g ü n ü m ü z
şartları çerçevesinde P olan y i’n in çalışm asını y en id en ele ala
rak, b u girişim lerin sın ırların ı ve p o litik so n u çların ı so rg u lu
yor. Yazara göre, “e k o n o m in in to p lu m d ak i y e rin i” ve dolayı
sıyla “in san ın geçim y o lla rın ı” b elirleyen farklı so sy o e k o n o
m ik enteg rasy o n ilk e le rin in tarih sel olarak oynadığı role d a
yanan Polanyi’nin analizin in , b u ilkeler tem elinde işleyen k u
rum sal alanlar arasındaki sınırların artık akışkan ve m uğlak ol
d u ğ u g ü n ü m ü z küresel bağlam ında belirli sınırlam aları olm a
sı m uhtem el. B ununla b irlikte, yazar Polanyi’n in çalışm alarını,
özellikle de “karm aşık b ir to p lu m d a ö zg ü rlü ğ ü n ” tem eli üzeri
ne fikirlerini, g ü n ü m ü z yönetişim rejim ine dair politik b ir de
ğerlendirm e için güçlü b ir d ü şü n ce kaynağı olarak ele alıyor.
Bu b ö lü m ü n ik in ci m a k a le sin d e F re d e ric C. D eyo ile Ka
an A ğartan geçen yirm i sene içinde “Asya K aplanları”nda ger
çekleştirilen piyasa g ü d ü m lü ek o n o m ik reform ve yeniden ya
p ılan d ırm a am açlı çeşitli deneyleri, özellikle de T ayland, G ü
ney Kore ve Ç in’deki Asyalı çalışm a sistem leri üzerin d e d o ğ ru
dan etkisi olan politikalara odaklanarak değerlendiriyor, işçile
rin geçim ini ve ek o n o m ik güvenliğini nihai olarak tehdit eden
piyasa reform larıyla ilişkili toplum sal ve kurum sal gerilim lere
işaret eden yazarlar, Polanyi’n in 19. yüzyıl Ingilteresi’nde piya
sanın serb estleştirilm esinin son u çların a ilişkin analiziyle para
lellik k uruyor. M akale, reform g ü ndem leri ü zerinde etki yara
lan aşağıdan siyasi m u h alefetin yanı sıra ulusal, bölgesel ve k ü
resel düzeyde e k o n o m ik ve p o litik ak tö rlerin stratejilerin i b i
26
çim len d ire n ve çık a rla rın ı te h d it e d e n k u ru m sa l sın ırlam ala
ra da d ik k at edilm esi gerektiğine işaret ediyor. Böylelikle çeşit
li toplu m sal g ru p la r ve sınıflar tarafından deney im lenen çıkar
oyunları ve siyasi çatışm anın b ü y ü k ö lçüde hem tem eldeki k u
rum sal gerilim lerin b irer tezah ü rü olarak hem de b u gerilim le-
rin k on tro l edilip çözü ld ü ğ ü politik m ücad eleler olarak anlaşıl
m ası gerektiği belirtiliyor.
A vrupa Birliği d ü zey in d e K ü çü k ve O rta B ü y ü k lükteki İş
letm eleri (KOBİ) tem sil eden birk aç ç ık a r ö rg ü tü üzerine ya
p ılm ış a m p irik b ir çalışm aya d ay a n a ra k K evin Y oung, k en d i
k u ralların a göre işleyen p iyasanın yayılm asına karşı diren m e
si m u h tem el görü len ve zayıf sosyal k u ru m la r o larak algılanan
KOBl’lerin , ak sin e için d e b u lu n d u k la rı y o ğ u n rekabete karşı
p olitik -ek o n o m ik b ir strateji olarak neoliberal y en id en yapılan
m an ın y o ğ u n laşm asın d an yana m ücad ele verdiklerini gösteri
yor. Y oung, b u eğilim in tam am en ek o n o m ik b ir h esaptan kay
n ak lan m a d ığ ın ı, b irço k k ü ç ü k firm an ın ö zg ü l to p lu m sal ö r
g ütlenm e şek lin d en kaynaklandığım savunuyor; b u ö rg ü tlen
me şekli h em rek ab etin hem de d ü zen lem en in yarattığı sık ın
tıları, P olanyi’n in k u ru lm u ş bir süreç olarak eko n o m i anlayışı
ile kavranabilecek b ir şekilde d ö n ü ştü rü y o r. Y oung bu ö rn ek
le, ku ru m sal gerilim lerin siyasi eylem e d ö n ü şm e yolları üzeri
ne Polanyici b ir analiz için ne gibi an lam lar ifade etliğine d a
ir so ru la r soruyor.
Kevin Y oung “zayıf olanın, ko ru m a için değil de piyasa to p
lum u için m ücadele verdiği” b ir örneği ele alırken, Maria Ale-
ja n d ra C aporale M adi ile Jos6 R icardo Barbosa G onçalves çif
te h arek eti o lu ştu ra n k arşıt y ö ndeki - b i r y an d a n piyasa yayı
lırk en , diğ er y an d an bu yayılm anın d iren iş güçleri tarafından
fre n le n d iğ i- iki h arek eti b irb irin e k a rıştırm a ih tim alin e d ik
kat çekiyorlar. M adi ve G onçalves’in m akalesi, yakın zam anda
kalkınm acı Brezilya devletini neoliberal b ir devlete d ö n ü ştü ren
süreçlerin önem li b ir y ö n ü o larak k re d in in m etalaşm asm ı an
latıyor. Bu bağlam da, “k u ru m sal sosyal so ru m lu lu k ” fikri, p i
yasa g ü d ü m ü n d e olan b ir to p lu m d a önem li b ir sosyal korum a
m ekanizm ası o larak destekleniyor. F inansal k u ra m la rın kredi
27
politikası b u m ek an izm an ın etkin olm ası beklenen alanlardan
birin i o lu ştu ru y o r; sırad an k anallar yoluyla kredi alm a ihtim ali
sınırlı olan az m ik tard a borca g ereksinim duyanlara ulaşılm a
sı hedefleniyor. M adi ile G onçalves bu stratejin in sosyal d ışlan
m ayla m ücadelede yetersiz kaldığını, an cak insanları tü k etici
ler olarak para ağına sokm asıyla sosyal ilişkilerin gitgide ticari-
leşm esine katk ıd a b u lu n d u ğ u n u d ü şü n ü y o r.
K itap, g ü n ü m ü z piyasa e k o n o m isin in p o litik o rta m ın ın et
raflı b ir incelem esiyle P olanyi’n in fik irlerin in y en id en değ er
len d irilm esin d en elde edilen önem li n o k ta la rın altını çizerek
son buluyor. Piyasa ek o n o m isin in kendiliğinden, doğal b ir d ü
zen o ld u ğ u n a d a ir liberal algının etrafın d aki gizem perdesini
dağılm aya kitabın katkıda bulunacağını u m u t ediyoruz.
28
B İR İN C İ BÖ LÜ M
31
hatırlatm ıştır: E kon o m ileri ü zerin d e etkin b ir şekilde yeniden
toplum sal d en etim k u rm a k isteyen to p lu m lar, bireyin özg ü r
lük için d u y d u ğ u ihtiyaç ve arzu ile m o d em , karm aşık b ir to p
lu m u n ek onom ik faaliyetin içine yerleşip örgütleneceği çerçe
veyi ve p aram etreleri tan ım lam a ihtiyacı arasın d a kaçınılm az
o larak belirecek tem el çatışm ayla m ücadele ed erk en , nih ay e
tinde faşist ya da sosyalist ilkeler arasında b ir tercih yapm ak zo
rundadırlar. G eçm işte o ld u ğ u gibi bug ü n de zenginler ve m u k
tedirler, güçlerini ve im tiyazlarını daha etkin bir şekilde savu
nabileceklerini vaat ettiğ in d en faşist çözü m ü tercih etm eye da
ha yatkın olacaktırlar. Bu da, d em o k ratik sosyalist bir çözüm ü
d estekleyecek o la n la r için m ü cad elen in h e r zam an d ah a güç
olacağı anlam ına gelm ektedir. Ne var ki, barış içinde, insani ve
ekolojik olarak sü rd ü rü le b ilir b ir dünya hayali gerçekleştirile
cekse, kazanılm ası gereken m ücadele b u d u r. Dolayısıyla, “çif
te h arek et” hem b ir u m u t hem de b ir teh d it olarak gösteriyor
kendini. Bu çifte harek et, b ir y andan piyasaların yıkıcı ölçü ler
de güçlenm esine son verm e u m u d u d u r, öte y an d an b u n u faşist
yollardan yapm a tehdididir.
A ncak “çifte h a re k e t” sadece so n u çlan b ak ım ın d an değil za
m anlam ası b ak ım ın d an da belirsizlik arz ediyor. Polanyi, tari
hi teleolojik b ir şekilde okum am ak ıad ır. T arihsel olarak belir
li çelişkilerin belirli çözüm lere m eylettiğini, fakat b u n u n hızı
nın da çö zü m ü n doğasının da ö n ceden asla tayin edilm ediğini
söylem ektedir. S o ru n lar ile şartların değişm esi d u ru m u n d a çö
zü m ler gecikebilir ve yeni şekiller alabilir. Kısacası Polanyi bi
ze cevabı d o ğ ru d a n v erm em ek ted ir. 20. yüzyılın o rtasın a ka-
darki tarih in etkileyici b ir y o ru m u n u su n a n Polanyi, bu tezleri
ni ve yargılarını d ah a yakın d ö n em in tarihi ışığında incelem eye
davet etm ek led ir bizi. Bu d o ğ ru ltu d a neoliberal devrim i incele
meyi am açlam ayan b ir m akalede özellikle de şu ihtim ale d ik k at
çekilm ektedir: D eğişm iş b ir uluslararası finansal sistem in daha
d erine yerleşip k u rum sallaşm ası, bu yeni d ü n yada çifte harek e
tin önem li ölçüde gecikebileceğini ve hatta sosyalist b ir ç ö z ü
m e karşı saptırılabileceğini d ü şü n m em iz için yeterli bir g erek
çe su n m ak tad ır.
32
Sonuçta ortaya çıkan tez oldu k ça ciddi. Y ukarıdaki iki ihti
m ale verilm esi gereken cevap şöyle olm alı: “Evet, bir derece
ye kadar." E vet, sistem d ah a esn ek ve k e n d in i kolay top arla
yacak b ir hale gelm iştir. Ve evet, sosyalist ilkeler tem elinde bir
çözüm çok d ah a güç hale gelm iştir. F akat d em o k ratik sosyalist
ya da sosyal d em o k rat bir çözüm için m ücadele verm enin artık
önem siz o ld u ğ u ya da savunu lab ilir olm adığı gibi yenilgiyi ka
bul eden b ir so n u ca da v arılm am aktadır. Yine de aşılm ası ge
reken en g eller ve destek len m esi gerek en hedeflere ilişkin de
ğişen algım ızla b irlikte, b u m ü cadelenin biçim i ve hedefleri de
hiç şü phesiz değişecektir.
Ortak zemin
33
Emek
İnsanlar açısından, so n u çlar güçlü ve açık. İnsanların büyük
çoğunluğu için hayat gittikçe daha zor, daha belirsiz ve daha gü
vensiz b ir hal alıyor. E m ek hakları gelişm ekte olan dünyada sis
tem atik b ir şekilde geri çekilirken, kayııdışı istihdam daha da
güvenilm ez biçim leriyle gelişm ekte olan d ü n y an ın önem li bir
kısm ında n o rm halini alm ış d urum da. E konom ilerini idare et
m e kabiliyetini büy ü k ölçüde m uhafaza eden - y a da yakın za
m ana kadar m uhafaza etm iş o la n - ülkelerin -G ü n e y Kore, Tay
van, Japonya, A lm anya, Ç in - deneyim lerini saym azsak, küresel
gelir eşitsizliği hızla artıyor; küresel servet eşitsizliği neredey
se tahayyül edilem ez ve m u h tem elen eşi g örülm edik boyutlar
da; yoksulluk nispeten artıyor, bu artış dünyanın birçok yerin
de m u tlak nitelikte; çalışm a şartları kötüleşiyor; kim i yerlerde
görülen sosyal d estek ağlarının çoğu genellikle hızla aşm ıyor.
Bunların hepsi bir araya gelince, aile ve cem aatlerde uzu n vadeli
so ru m lu lu k ların sürdürülebilm esi için gereken güvenliğe sahip
olm anın ya da kişinin işe katkısının m akul ve adil bir şekilde de
ğerlendirilip tanınabileceği ve ödüllendirilebilecegi bir ortam da
kariyer k u ru p becerilerin geliştirilm esinin insanlar için çok da
ha güç bir hal aldığı bir dünya beliriyor. Sonuçlar, doğum o ran
ları, in tih ar ve h ep sin d en önce strese ilişkin istatistiklere n ih a
yetinde yansıyor. Bu tü r karm aşık olgularla karşı karşıya kalın
dığında d o ğ ru d an ned en ilişkisi kurm ak kolay olm asa da, stre
sin, özellikle de işyeri kaynaklı stres ve depresyonun çok ciddi
so ru n lar haline geldiğini gösteren kanıtlar gittikçe artıyor.
Söz k o n u su beşeri so n u çlar, piyasa e k o n o m isin in hızlı, sü
re k li te k n o lo jik d eğ işim te m e lin d e v erim lilik a rtışı sö z ü n e
b ağ lan m ış u m u tla rla k a rşıla ştırıld ığ ın d a ö zellik le v ah im d ir.
1960’larda p rofesyonellerin ve vasıfsızların “boş zam an to plu
m u ” için neredeyse h ep birlikle beslediği u m u d u n b u g ü n ü n in
sanları tarafından anlaşılm ası g üçtür. O hio A kron’da lastik işçi
leri 1964’te haftada d ö rt iş g ü n ü için ilk kez anlaştığında b u n u n
kısa zam anda yaygınlaşacağına dair genel b ir m utabakat vardı.
Şöyle d ü şü n ü lü y o rd u : N e de olsa işçiler kısa zam anda m addi
34
ihtiyaçlarını tatm in edebilecek hale geleceklerinden verim lilik
sayesinde elde edilecek m üstakbel kârların d ah a büyük bir pa
yını boş zam an şeklinde kullanm ayı tercih edeceklerdi. Sonuç
olarak, d ah a kısa iş g ü n ü ve haftası, daha u z u n tatiller ve erken
em eklilik h ep si bu dünyada doğal, h atta kaçınılm az g ö rü lü y o r
du. A ncak verim lilik büyüm esi gerçekten de olm asına ragm en,
beşeri so n u ç la r özellikle de A m erika Birleşik D evletleri ile İn
giltere gibi piyasa güçlerinin en erk en d en ve en radikal biçim de
to plum d an k o p tu ğ u yerlerde oldukça farklı g ö rü ld ü. Ö rneğin
Birleşik D evletler’de im alat işçilerinin gerçek ücreLİeri 1973’te
o ld u ğ u n d a n b u g ü n d a h a d ü şü k o ld u ğ u gibi, b u işçiler d a h a
stresli ve güvensiz işlerde, daha az sosyal k o ru m a ve daha kötü
sosyal h izm et im kânlarıyla daha u z u n sü re çalışıyorlar. Bu tab
lonun bazı detayları tartışılabilir, ancak yine de gerçek ile hayal
arasındaki b u belirgin karşıtlık, bize P olanyi'nin piyasa güçleri
nin k o n tro l edilm em esi halinde insanları sırf “em ek güçlerine”
indirgeyeceği uyarısını hatırlatm alıdır.
D ünyada bu süreçlerin bastınlabildiği ya da p ek görülm edi
ği bazı y erlerin varlığı b u so n u c u geçersiz kılm az. D oğrusu, bu
örn ek lerin ço ğ u n d a söz k o n u su a ltern atif so n u çların m ü m k ü n
olm ası, piyasa g ü çlerin in b u farklı so n u çlara izin verecek ka
dar toplu m sal ilişkiler içine yerleşik kalm asıyla alakalıdır. Ama
neredeyse b ü tü n ö rn ek lerd e b u istisnaların d iren m e yeteneği,
u luslararası serm ay en in b u tü r “s o ru m su z ” büyüm eyi ve kâr et
meyi engelleyen politikalara so n verilm esi y ö n ü n d ek i ısrarlı ta
lepleri karşısın d a zayıflam aktadır. H atta b u m akale yazıldığı sı
rada A lm anya’nın direnci kırılm aktadır. S ch ro ed er’in SPD’sinin
Blair’in A v ru p a’da d ah a esn ek b ir em ek piyasası için başlattı
ğı seferberliğe k atılm asının ard ın d an , SPD şim d i de çoğu kim
se ta rafın d an A lm anya’n ın M argaret T h a tc h e r’ı o larak an ılan
Angela M erkel ö n cü lü ğ ü n d e b ir koalisyona zorlanıyor. Bu ara
da Ja p o n y a ’d ak i so n se ç im le r piyasa g ü ç le rin in ü lk e d e hızla
güçlenm esinin ö n ü n ü açtı. Fransa’da Sarkozy’n in m uhtem elen
cu m h u rb aşk an ı olacak olm ası, b en zer b ir sürece yol açacaktır.
N e o lib e ra liz m in e m e k a ç ısın d a n s o r u n lu s o n u ç la rın d a n
belki d e en dikkaL çek icisi E k o n o m ik İşb irliğ i ve K alkınm a
35
Ö rg ü tü ’n ü n (O E C D ), G üney Kore’n in bu “gelişm iş ülkeler ku
lü b ü n e” tam üye olm asının hem en ard ın d an yayım ladığı bir ra
p orda görülebilir. Ç o ğunlukla çalışanların böylesi bir to p lu m
da nispeten iyi ücretler alm ayı ve işyerinde iyi m uam ele görm e
yi bekleyebilm elerinden dolayı kalkınm anın önem li b ir politika
hedefi o ld u ğ u n a hâlâ in an an ları şaşkına uğratacak b ir şekilde
b u OECD raporu, G üney Kore'ye kulübe “hoş geldin” dedikten
sonra artık bir üye olarak m evcut politikalarının çoğunu, özel
likle de em ek politikalarım -g e rç e k m aaşların ve keyfî işten çı
karm alara karşı k o ru m a düzeyinin şu an çok yüksek olm ası n e
d e n iy le- değiştirm esi gerektiğini açıklam aya koyuluyor.
Son olarak, neoliberal d ö n em boyunca em ek şartların ın iyi
leştiği bazı ü lk eler de var; b u n u n ned en i, sen d ik aların ve/ve
ya gü çlü , ses g etiren sivil to p lu m ö rg ü tle rin in d esteğ in i alan
g üçlü devletlerin, gittikçe d en etim d en çıkan piyasaların reka
bet g ücü n d en em eği b ir nebze koruyabilm iş olm aları değildir.
İrlanda'nın şu an d a en iyi örneği olduğu b u istisnai ülk eler m ü
sait şartlard an yararlanabilm eyi başarm ış; iş güçlerinin büyük
ço ğ u n lu ğ u n u halen o ld u k ça iyi ü cretler ödeyen, gittikçe daha
fazla vasıflı işlere çekm elerine yetecek k adar yabancı serm ayeyi
çekebilm iştir. A ncak b u n u n n ispeten k ü ç ü k birkaç ülk ed e bel
li bir zam an dilim i için m ü m k ü n o lm uş olm ası, tezim izi ç ü rü t
mez; birçok ülkede, genellikle en güçlü ve en başarılı ekonom i
olarak tarif edilen Birleşik D evletlerde bile, em eğin deneyim le
rin in böyle olm adığı gerçeğine de ters düşm ez.
Doğa
36
y ü z ü n ü n day an m a kapasitesi şiddetle sın an m ak ta; bu, özellik
le de iklim , o k yanus akım ları ve kaynaklara erişim de potansi
yel olarak ço k pahalıya m al olacak, süreksiz değişiklikler m ey
dana gelm esi riskini a rtırır nitelikte. Bu rap o rların ardındaysa
denetleyici d ü zen lem elerd en gittikçe d ah a ço k özerkleşen bir
d ü n y a y er alıyor. Bu d ü n y ad a şid d e tli rekabet k o şulları, b o r
ca saplan m ış h ü k ü m etlerd en “d ah a fazla kazanç elde etm ek is
teyen hırsh spekülatö rlere" k adar çeşitli ak tö rleri yeryüzıtnde-
ki ok y an u slard an elde edilecek deniz m ah su lü ile ham kereste
üretim ini ve/veya ihracatını m aksim ize etm eye teşvik etm ekte
ve im kân tanım aktadır.
E lbette b u ra d a k i bazı seb ep -so n u ç ilişk ilerin in doğası üze
rinde de b ir m ücadele söz k o n u su d u r; şü p h esiz, insan ile doğa
arasındaki ilişki öylç g iriljtir ki b u alanda piyasa güçlerini bas
tırm ak ya d a idare etm ek için d ah a geniş bir y er m evcut o ld u
ğ u n d a dahi çö zü m b u lm ak gü çtü r. A ncak bu , piyasa güçlerinin
bu haliyle n isp eten kısa vadeli d ü şü n m ey e m eyledeceği gerçe
ğini değiştirm ez. Bu d u ru m özellikle de b o rç y ü k ü n ü n ve diğer
ekonom ik çelişkilerin tehlikeli boyu tlard a birikm esine izin ve
rilen b ir d ü n y a d a geçeriidir; böylelikle ş a rtla r gereği ak tö rler
baskı altın d a ek onom ik kararlar alm aya z o rla n ır ki, bu da ge
nellikle söz k o n u su kararların nispeten dar, ek o n o m ist bir g ü n
dem çerçevesinde ele alınacağı anlam ına gelir.
B u n la rın h iç b iri piy asa g ü ç le rin in çev rey le u y u m iç in d e
o lu m lu am a ç la r d o ğ ru ltu su n d a k u llan ılam ay acağ ı an lam ın a
gelmez. K arm aşık to p lu m la n n doğası gereği, fiyat politikası bir
toplum d a şü p h esiz hem üretim i hem de tüketim i şekillendir
m ekledir. Bu bize m eselenin bizatihi piyasa güçleri olm adığını,
aksine b u g üçlerin hareket biçim ini y ö n len d iren çerçeve oldu
ğ u n u h atırlatm alıd ır. A ncak neoliberal d evrim in dam gası ola
rak piyasa g ü çlerinin aşırı güçlenm esi, şirk et çık arlarının çevre
politikası ü zerin d e gittikçe daha fazla etkide b u lunabildiği, ay
nı zam anda da devletin düzenleyici ve y aptırım g ü c ü n ü n körel-
diği bir o rtam a yol açm ıştır. G elecekte o luşacak bir “çifte hare
k etin ” d ik k ate alm ası gereken so ru n tam da b u d u r. Söz konusu
olan apaçık b ir şekilde am m enin trajedisidir.
37
Çevre so ru n ları, ço ğ un luk la diğer iki alanda olam ayacağı ka
d ar uluslararası bir niteliğe sahip olm alarının da etkisiyle, b a
zı açılardan çözülm esi en güç so ru n la r olarak belirebilir. Bu da
dem ek o lu y or ki söz k o n u su alanda to plum ların piyasalar üze
rin d e d enetim sağlam ası gerektiği kadar, b u n u işbirliği içinde,
kolektif b ir çerçevede yapm aları da gerekm ektedir. Bu da şü p
hesiz işi daha d a güç kılm aktadır. Bu bakım dan şu n u n o t d ü ş
m ekte fayda var: Bazı şirk etler yakın zam anlarda bağlayıcı nite
likte olan çevre d üzenlem eleri için çağrıda b u lu n d u lar, b u n u n
n ed en i olarak ise bu tü r düzenlem elerin yo k lu ğ u n d a rek ab et
ten kaynaklanan b askılar y üzün den kendilerinin de gerekli ol
d u ğ u n u bildikleri sınırları aşm alarıdır.
Ç evre m e v z u su n u k a p a tm a d a n ön ce, so n o la ra k o ld u k ç a
önem li b ir nok tay a d ik k a t çekm ek gerekiyor: D ünya ü z e rin
deki toplu m lard a toplam tüketim düzeylerini belirleyen güçle
re, ki bu da m eseleyi piyasaların fazlasıyla serbest bırakılm ası
na bağlıyor. Son olarak, insan faaliyetlerinin d ü n y an ın dayan
ma kapasitesiyle uzlaştırılm ası -ö zellik le de Çin, H indistan ile
gelişm ekte olan d ü n y an ın diğer bazı yerlerinde gerçekleşen bü
yüm eye izin v e re c e k sek - için gelişm iş d ünya halklarını boş va
k it to p lu m u hay alin in vaat ettiğin i yapm aya ikna etm e n in ve
h atta b u n a im kân Lanımanın bir yolu b u lunm alıdır; yani, boş
zam ana o daklanm ış b ir yaşam biçimi benim sem ekten söz edi
yoruz. Böylece tü k etim kalıpları d ah a az m ateryal-yogun hiz
m etlere ve piyasadışı faaliyetlere yönelirken in sanlar da daha
az çalışır. N eoliberaller devletlerin insanlara onlar için neyin en
iyisi o ld u ğ u n u söylem elerin den şikâyetçi olacaklarsa da, ş ü p
hesiz bu tü r bir d ö n ü şü m vatandaşlarının uzun vadeli çıkarları
d o ğ ru ltu su n d a h arek et edecek devletlerin ö n c ü lü ğ ü n ü gerek
tirecektir. Aksi halde b u d ö n ü şü m ü n piyasa güçleri sayesinde
ya da şirket ö n cü lü ğ ü n d e gerçekleşm eyeceğinden em in olabili
riz. A ncak bu d ö n ü şü m gereklidir. Polanyi’nin bireysel özgür
lüğün m o d ern k arm aşık toplum larda görülen kolektif ihtiyaç
larla uzlaştırılm ası gerektiği şeklindeki yalın sap tam asının özü
bud u r. B unun için de şu ikisi arasında tercih yapm alıyız: Ç ö
züm lerin keskin b ir şekilde kolektivisı, yabancı d ü şm anı dev
38
letler tarafından dayatıldığı faşist rejim ler ile piyasaların ancak
dem okratik olarak belirlenen sınırlar içinde işlem eye devam e t
tiği bir tü r dem o k ratik sosyalizm ya da sosyal dem o k rasi rejimi.
Para
Son olarak, para alanında da diğer iki alanda olduğu gibi d e
ğişm eyen çok şey var. Burada da aşırı derecede liberalleşen pi
yasaların tem el çelişkileri, Polanyi’n in 1920’ler ve 30’larla ilgi
li olarak gayet açık bir şekilde tarif ettiği şeylere birçok açıdan
benzer şekillerde tezahü r çim ek ted ir. Bir kez d ah a para fiilen
kam u o to rite le rin in k o n tro lü n d e n çıkm ış, b u o to riteleri d ü n
ya üzerind e çokça kaotik ve m an tık dışı b ir hareket sergileyen
spekülatif finansa ellerinden geldiğince uyum sağlam ak d u ru
m unda bırakm ıştır. Bir kez daha döviz k u rları ek o n o m ik savaş
silahları halini alm ıştır. Bir kez d ah a idare edilem ez bir hal al
mış borç yığınları, aynı anda birçok cephede yaratılm akta; spe
külatörler bahse girerken hayal ettikleri, ço ğ u n lu k la hiç de ger
çekçi olm ayan gelecek tasavvurlarını b u g ü n ü n sırtın a y ü k le
m ektedir. Bir kez daha, söz k o n u su b o rç la r to p lu m sal ilerle
me taleplerini m ali so ru m lu lu k gerekçeleriyle taru m ar etm enin
aracı o lm u ştu r. Bir kez daha, b ü y ü m e o ran ları d u rg u n laşm ış,
kam u m âliyesi perişan bir hal alm ış ve ödem eler dengesindeki
açıklar büy ü m ek ted ir; buna karşılık toplum sal ve politik geri
lim ler ise artm ak tad ır. Bu yeni gerçekliğe karşı başka bir alter
natif olm adığı ve de istikrarsızlık, aşırılıklar ile kaynakların he
sapsızca yanlış tahsis edilm esinin k am u çıkarına uygun görül
mesi gerekliği gibi iddialara insanlar itiraz etm ektedir.
Kısacası, Polanyi’nin analizinin aşağı y ukarı hâlâ geçerli o l
d u ğ u n u söylem ek için birçok n eden var. Piyasaları serbestleş
tirm eye y ö n elik neoliberal girişim b ir "çifte h a re k e t” için ge
rekli şartları şü p h esiz hazırlam ış, y ü k selen m u h alefet em are
leri de bolca g ö rünm ektedir: Ç o ğunlukla Latin A m erika’da gö
rü ld ü ğ ü ü zere sosyalist ya da sosyal d em o k rat eğilim de olanlar
kadar Birleşik D evletler ile eski D oğu Asya’nın yeni sanayileşen
ülkelerinde d ü p e d ü z faşist eğilim de olan ö rn e k le r de m evcut.
39
A ncak b u tü r b ir y o ru m yanlış olm am akla birlikte, ek sik kal
m aktadır. G eçen elli sene zarfında m eydana gelen önem li ba
zı değişim lere d ah a yakından bakm am ız gerekiyor; bu değişim
ler g ü n ü m ü z “çifte h a re k e tle rin in ” zem in ini o lu ştu ra n m addi
ve politik şartların doğasım da şüphesiz d eğiştirm iştir. Sonra
ki bölüm de bu değişim lerin bazılarına değineceğiz; en son bö
lüm deyse söz k o n u su gelişm elerin m evcut so ru n u anlam am ız
ve vatandaşlar olarak geleceğin “çifte h areketlerine” katılm a ça
balarım ız açısından m u h tem el sonu çların a eğileceğiz.
40
resel k apitalizm biçim inin nihai ifadesidir; serm ayenin m antı
ğının, güv en lik ve boş zam ana d u y u lan insani ihtiyaç ile istik
rar ve hakkaniyete d uyulan toplum sal ihtiyaçla uzlaştırabilece-
ğini gösterm iştir.
Polanyici b ir p erspektiften, b u iki kapitalist d önem arasında
ki karşıtlık şu tezi şiddetle desteklem ektedir: T oplum sal ilişki
ler içine d ah a fazla yerleşm iş olan piyasalar, toplum sal ve insa
ni so n u çları b ak ım ın d an toplum sal bağ lam d an n isp eten k o p
m uş o lan d iğ e r piyasalara kıyasla m u azzam fark lılık lara yol
açabilir. Dolayısıyla kapitalizm in so ru n u ilişkisel b ir soru n d u r:
“ya-ya da" so ru n u değil. K apitalizm in doğası önem lidir, çünkü
insani, to p lu m sal ve çevresel so n u ç la rı d eğ iştirm ek ted ir. So
nuçta esas m eselem iz de bu olm alıdır.
D aha basitçe ifade edersek, k üresel k ap italizm in “Altın Çağ”
ile neoliberal m odelleri arasındaki tem el yapısal farklılık önce
ki m odelde serm ayenin adresi o lm asından kaynaklanm aktadır.
Ö zü n d e b u ifade şu anlam a g elm ekledir: O z a m a n ın h u k u k i,
mali ve politik yapıları serm ayeyi belirli b ir çerçevede hareket
etm eye zo rla m ıştır ki, b u çerçevede e k o n o m ik çık arların ni
hai b ö lü şü m ü n ü belirleyen tem el d eğişkenler -fa iz oranı, ücret
oranı ve döviz k u ru - serm aye, em ek ve devlet arasında gerçek
leşen b ir tü r ü çlü m üzakere ile çokça ulusal düzeyde belirlen
m ekteydi. H er ne k adar biçim leri ve b ir dereceye kadar da so
nuçları farklılaşsa da b u genel yapı tü m ü lkelerde bölüşüm m e
selelerinin eskiden o ld u ğ u n d an daha fazla h akkaniyete uygun
ve tah m in ed ilebilir bir d o ğ ru ltu d a çözülebilm esini sağlam ıştır.
Bu d u ru m h em toplum sal d üzeni ve siyasi istikrarı desteklem iş,
hem de d a h a yük sek yatırını ve b ü y ü m e seviyelerini garan ti
lem iştir.2 Bu k üresel sistem in başlıca “inşa ed ilm iş” unsurları
için so n rak i 30 senelik deneyim ine kıyasla nispeten olum lu bir donem olduğu
açıktır. Diğer yandan, çevre tablosunun oldukça so ru n lu olduğu söylenebilir;
fakat bu d u ru m , tehdidin büyüklüğünün o zam an henüz yeterince kavranm a
m ış olm asıyla kısm en açıklanabilir. Ancak m uhtem elen şöyle bir gerçek de söz
konusu; A ltın Çag'ııı ulusal egem enlik vurgusu, uluslararası boyutu her zaman
daha fazla olan çevre sorunlarından ziyade ekonom ik büyüm e, İstikrar ve gelir
bö lü şü m ü gibi alanlardaki sorunlarla baş etm eye daha m üsaittir.
2 M aalesef b u "m odel", belirli bir Fordisı seri üretim m odeline (yani m ontaj hat
tı) özgü olduğu imasıyla “Fordisı m odel" olarak anılır hale geldi. Daha da so-
41
-b u n la r söz k o n u su so n uçları verecek k ad ar serm ayenin “bir
adresi olm asını" g a ra n tile m iştir- erken B reıton W o o d s m o d e
linin iki tem el özelliğidir; yani nispeten sabit, g ü d ü m lü döviz
kurları ve kısa vadeli, sp ekü latif serm aye h areketlerini dizgin
leyecek ulusal serm aye k o n trollerin in hazır bu lu n m ası.3
Ü stelik bu sırada u lus-devletler 1920 ve 1930’ların kargaşa
sına cevap olarak riskten kaçınan mali d en etim y ap ıla n geliş
tirm iştir. Bu yapılar şu gibi u n su rları içenııiştir: Mali piyasanın
çeşitli k ısım ları a ra sın d a g ü v en lik d u v arları; b an k aların k re
di yaratm a yeteneğini denetlem eye yönelik katı b anka d ü z en
lem eleri ve ulusal p aranın nispeten daha yakından idare edilip
runlu bir şekilde, bu iddia bir ilen noklava taşındı ve bu m odelin artık sü rd ü
rülebilir olm adığı ç ü n k ü m odelin dayandığı seri üretim teknolojisinin "tüken
diği” ve dolayısıyla m odel için kritik önem e sahip üretim artışlarının artık ger
çekleştirilem eyeceği iddia edildi. Ne yazık ki b u “analiz”, “tükenen m odelden"
radikal b ir kopuşa ihtiyaç o ld uğunu kabul etm esi sebebiyle doğrudan neolibe-
rallenn işine yaradı. Gerçek şu ki. söz konusu m odel, küresel ek o nom inin ya
pısal özelliklerine dayanan, politik olarak inşa edilm iş bir m odeldi hep; poli
tik nedenlerle savunulm ası gerekenler de bu özelliklerdi. Daha küçü k çalışma
yerlerinde daha esnek bir üretim e geçişle ilişkilendirilen endüstriyel işçi sını
fının zayıflaması olgusunun, söz konusu politik m ücadelede em eğin nispi gü
cü n ü etkilem esi beklenebilir b ir sonuçlu, bu doğru; ancak bu etki uluslarara
sı serm aye akışlarının serbestleştirilm esinin yol açlığı etkiden çok daha hafif
ti. Diğer etki ise em eğin ayağının altındaki zem ini kaydırm ış, ulusal anlaşm a
ların serm aye için bağlayıcılığım yitirm esiyle ciddi üç taraflı m üzakere olasılı
ğı da etkin bir şekilde ballalanm ıştır.
3 Bu m odel, uluslararası serm ayenin serbest dolaşım ının ulusal hüküm etlerin
ekonom ilerini lam istihdam a dayalı büyüm e rayında tu tm ak içiıı ihtiyaç du y
dukları politika özerkliği ile bağdaşm az olduğu şeklindeki Keynesyen bir yak
laşıma dayanm aktadır. Bu perspektife göre serm aye kontrolleri, gerekli asgari
ulusal politika özerkliği düzeyiyle uyum lu bir uluslararası sistem in tem el u n
su ru d u r. Ironik bir şekilde yıllar sonra Robert M ıındell şu görüşü için yaygın
bir destek b u lm uştur. M utıdell'e göre b ü tü n ülkeler im kânsız bir üç yönlü çe
lişkiyle karşı karşıyadır, hepsi de üç şeye -y a n i sabit döviz kurları, bağım sız bir
para politikası ve uluslararası serm ayenin serbest a k ış ı- fazlasıyla ihtiyaç du y
m aktadır, ancak bunların sadece ikisine sahip olabilirler; bu d u ru m d a ü ç ü n
cü ise bağımlı değişken olarak piyasanın kontrolüne bırakılm ak d u ru m u n d a
dır. Esasında bu, Keynesyen tezin anlam ı ideolojik olarak saptırılarak yeniden
söylenm esinden ibaretli; uluslararası serm ayenin serbest akışının b ü tü n ülke
ler için sabit döviz kurları ve bağımsız para politikası ile eşit derecede önem
li bir politika hedefi olduğu iddiası sapm a noktasıydı. D ünyanın serbest ulus
lararası serm aye akışlarına yönelm esiyle birlikte elbette artık bu serbesti halin
de, Keynes in de ifade edebileceği gibi, ülkelerin ne sabit döviz ku ru n a ne de
bağımsız para politikasına sahip olabileceği açık bir hal almıştır,
42
kontrol edilm esini sağlayan güçlü m erkez! bankalar. Bu dene
tim yapıların ın önem ve etkinliğinin en çarpıcı göstergesi bel
ki de şu gerçek le y ansım aktadır: Birçok açıd an o ldukça k arı
şık b ir uluslararası d önem sayılabilecek 1948 ile 1973 arasın
da D ünya Bankası tarafından tanım landığı şekliyle bir tane bi
le “ciddi bankacılık krizi” görülm em iştir; öte y an dan neolibe-
ral d ö n em in 1974’ten 1992’ye kadarki erken aşam alarında, her
biri söz k o n u su to p lum için ağır m aliyetlere ve y üke yol açm ış
bu tü r en az 69 kriz g ö rü lm ü ştü r.4
M aalesef neoliberal devrim küresel kapitalizm i öyle bir şekil
de yeniden inşa etti ki, son derece serbest bırakılm ış bir k ap i
talizmde g ö rü len tem el özelliklerin ç o ğ u n u da yeniden üretm iş
oldu. Böylelikle piyasa g ü ç le rin d e n m ü k e m m e l u şak la r am a
bte yan d an da felaket efend iler olacağını anlayacak kadar ta
rih bilgisi olan B reıton W oods A n ıla şm a sın ın esas m im arlarını
dehşete d ü şü recek bir d u ru m yaratılm ış oldu. Kendi kuralları
na göre işleyen piyasa hayalini gerçekleştirm eye yönelik bu ye
nilenm iş g irişim in sonuçları, gerek onların k o rk u ların ı gerek
se Polaııyi’nin tarihsel g ö rü şü n ü haklı çıkardı. D oğrusu bugün
birçok açıdan piyasalar, toplum sal ilişkiler b ü tü n ü n d e n tarihte
o lduğu n d an d ah a kapsam lı bir biçim de k o p m u ş dü rü m d alar.
Böylece h e r ne k ad ar düny an ın şu an 1920’lerin belli başlı şart
larını y en id en o lu ştu rm u ş olduğu do ğru ise de - b u şartlar ni
hayetinde 1930 bun alım ına ve d ah a so n ra savaşa yol açm ış, di
ğer yan d an ise Polanyi’n in Büyük Dönüşüm'de incelediği “çifte
hareketi” körüklem işti- m evcut şartlarda geleceğin “çifte hare
ketlerin in ” gelişim ini ciddi ölçüde etkileyebilecek önem li fark
lılıklar da g ö rülm ektedir.
B u rad a ü ç fa rk lılık ta n b a h se tm e k m ü m k ü n . İlki b ir “çif-
Le h arek e te ” ihtiyacı azaltabilecek tü rd e n , çü n k ü piyasalar ar
tık d ah a m ak u l so n u ç la r do ğurabiliyor. D iğer ikisi ise başarı
lı bir “çifte h a re k e t” olasılığını azaltabilecek tü rd en ; b u n u n ne
deni ya sistenıik çelişkilerin daha iyi yönetilebilm esi ve böylece
43
mali krizlerin siyasi krizlere d ö n ü şm e ihtim alinin d ü şü k olm a
sı ya da m u halif güçlerin, piyasa güçlerini politik olarak tanım
lanm ış egem en toplum ların içine yeniden yerleştirm ek için ge
rekli uyum ve birliği sağlam a kabiliyetlerini dizginlem enin ve
y ah u t b astırm an ın daha da kolaylaşm ış olm ası.
Bu m akalenin geri kalan kısm ı bu üç olasılıktan sadece son
ikisine o d ak lan acak , an c a k ilk in d e sağlanacak bir gelişm enin
d iğer ikisini tartışm a ihtiyacını potansiyel olarak bertaraf ede
ceğini kabul etm ek gerek. Buraya k ad ar yaptığım ız tartışm a gü
n ü m ü z ü n to p lu m d an k o p m u ş piyasa so n u ç ların ın yenilenm iş
b ir “çifte h a re k e te ” h âlâ ihtiy aç d u y d u ğ u n u g ö ste rd iğ in i a n
latm ayı am açlıyordu. B unun ö tesin d e ise gelecekte “piyasala
rı toplum sal çıkarlar d o ğ ru ltu su n d a y ö n e tm en in ” daha verim li
yollarını geliştirm e ihtim ali, ileride gelişebilecek “çifte h arek et
lerin ” doğasını ve kapsam ını d ü şü n ü rk e n ele alınm ası gereken
bir soru olarak beliriyor.
Söz k o n u su soru ları ele alırken, bu m akalede esas olarak pi
yasa güçlerinin yörü n g esin i belirlem ede gittikçe baskın bir rol
oynayan küresel m ali sistem deki değişikliklerin yol açtığı en
gellere odaklanm ayı am açlıyoruz. Bu tartışm anın çıkış noktası
nı, ulusal düzeyde b elirlenen politika sü reçlerinin piyasa güç
lerini kam u çıkarı d o ğ ru ltu su n d a yönetip yönlendirebilm esine
im kân tanıyan belirli m ali düzenlem eler sayesinde A lım Çağ’ın
m ü m k ü n o ld u ğ u fikri o lu ştu ru y o r. Bu, şu anlam a da geliyor:
T o plum ların söz k o n u su piyasa güçlerini kam u çıkarı d o ğ ru l
tu s u n d a y ö n e tm e d e g ittik ç e a rta n k ifay etsizliğ in in -s a m im i
b ir d em o k ra tik d e ğ e rle n d irm ed e neredeyse herkesçe k ın a n a
cak tü rd en ters so n u çların b irik im in d e g örü ld ü ğ ü g ib i- kredi
yaratm a ve tahsis g ü c ü n ü n , to p lu m u n o rtak çıkarlarını tem sil
ve k orum akla y ü k ü m lü olan kam u o to ritelerinin gittikçe k o n
tro lü n d en çıkm ış o lm asından kaynaklandığı dü şü n ü lm ek ted ir.
Daha önce de belirtildiği gibi bu gelişm enin tem el nedenle
ri daha önceki örnek lerle çokça aynı. Belki de bu nedenleri en
iyi Keynes’in şu g ö rü şü n ü hatırlayarak özetleyebiliriz: Faiz o ra
nı ekseriyetle ulusal düzeyde belirlenm ediği sürece, hiçbir u lu
sal to p lu m gözde “toplum sal d eneylerini” gerçekleştirebilecek
44
-y a n i bağım sız b ir ek o n o m ik ve sosyal politikaya sahip olabile
c e k - k o n u m d a olam az.
A m acım ız b u ra d a söz k o n u su s ta n d a rt tezleri yeniden göz
den g eçirm ek değil. A ncak artık yeni ya da farklı bir hal aldığı
söylenebilecek şeyleri d ü şü n m ey i am açlıyoruz. Dolayısıyla m a
kalenin b u b ö lü m ü n d e g ü n ü m ü zd e gittikçe d en etim d en çıkan
piyasaların yörü n g esin i d eğiştirm e k ap asitesin e en fazla sahip
olan, birb iriy le ilişkili üç farklılığa odaklanacağız. B unlar şöy
le sıralanabilir: T arihte ilk kez, alım gibi b ir m ctaya -d o ğ ru d a n
ya da d o la y lı- b ir bağla sm ırlan m ak sızın . neredeyse bedavaya
yaratılan kağıt p araya dayalı b ir d ü n y a ek onom isiyle baş edi
yoruz. İkinci olarak, uluslararası m ali piyasaların işleyişi, arlık
çoğu h ü k ü m e tin şim diye k ad ar egem enlik g ü c ü n ü büyük ölçü
de teslim ettiği b ir dizi uluslararası k u ru m tarafından destekle
niyo r ve b u güç, söz k o n u su k u ra m la rın bağlayıcı nitelikte ve
gittikçe dav etsiz h arek et eden ulu slararası k u ral ve sözleşm e
leri u y g u lam alan n ı ve an laşm azlıklar ü zerin d e küresel ek o n o
m ik rasyonalite tanım larına bağlı kalarak h ü k ü m verm elerini
gerektiriyor. Son olarak, b u g ü n ü n m ali piyasaları sınırlar ara
sında, firm alar ile bireyler arasında ve gelecekle şim di arasında
neredeyse tasavvur edilem ez bir derecede b ö lü n m ü ş am a birbi
rine de bağlı m ülkiyet yapılan ve risk profilleri içeriyor.
Bu y eni d ü n y a n ın an a akım m im arları besbelli ki, bu nite
lik ve yen ilik lerin küresel ekonom iyi d a h a esnek ve yönetile-
bilir bir hale getirerek daha verim li kıldığını savunuyorlar. Bü
yüm enin d ah a yavaş olduğu ve gelir eşitsizliklerinin arttığı ka
b u l ediliyor an cak b u n la r geride kalan piyasa başarısızlıkları
na bağlanıyor ki, bu da Polanyi’n in ifadeleriyle em ek, toprak ve
paranın h en ü z saf nıeıalara d ö n ü ştü rü lm ed iğ in i söylem eye va
rıyor. Benzer b ir şekilde mali krizlerin hem ö zg ü n olduğu hem
de aşırı derecede pahalıya mal olduğu yaygın bir şekilde kabul
ediliyor fakat b u n ların “daha verim li” b ir d ü n y ad a lüzum lu be
la oldu k ları da söyleniyor. Bu iddia tarihsel kayıtlarla halta ka
nıtların neoklasik bir okum asıyla5 dahi bağdaşır nitelikte olma-
45
dıgm dan ö tü rü ciddiye alınabilecek gibi değil; öte yandan yine
de eleştirel, Polanyici bir p erspektiften bile dikkate alınm ası ge
reken bir takım so ru n lara da işaret etm ektedir.
A rtık saf kâğıt paraya dayalı bir d ü n y ada yaşıyor o lu şu m u
zu n o lağ an ü stü b ir so n u c u oldu: D ünya tastam am likidite ile
k ap lan m ış bir halde; geçen yirm i sene boyunca da d u ru m bu
old u . A ncak k a rb o n u n o k y a n u sla r ta rafın d an em ilip k arb o n
deposu olarak m uhafaza edilm esi gibi, b u likiditenin esas kısm ı
da d ü n y a ü zerinde p atlak vererek hızla çoğalan türev piyasala
rın ın dipsiz d e rin lik le rin e em ilerek etkisiz k ılın m a k tad ır. Bu
piyasalardaki b ü y ü m e ile ölçek tanım lanm aya direniy or am a en
geçerli tahm inlere göre bu piyasalar şu an kesinlikle çok b ü yük
ve özellikle de d o t.co m ç ö k ü şü ile Asya mali k rizin d en so nra
hızla b ü y ü m ü ş dü rü m d alar. Ve büyüm eleri akıl alm az bir şekil
de devam ediyor. İki sene önce L ondon School of E conom ics'te
b u k o n u üzerin e bir k o n u şm a için hazırlanırken döviz türevleri
piyasasının ilk kez b ir trilyon d o la n aştığını öğrendiğim de hay
rete d ü şm ü ştü m fakat o zam an dinleyicilere de söylediğim gibi
beni esas hayrete d ü şü re n bu piyasanın geçen altı ay içerisinde
yüzde 58 b ü y ü m ü ş olm ası ve b u n u n pek kim se tarafından fark
edilm em iş olm asıydı. A ncak bu artık sıradan bir şeye d ö n ü şlü .
Birleşik D evletler’de gayri m enkul türevleri piyasası, geçen bir
kaç sene içinde özellikle de dot.com çö k ü şü n d e n so n ra çok d ü
şü k bir düzeydeyken ü lk ed ek i en önem li mali piyasalardan bi
ri haline geldi. Ve şim di de “kredi tü revleri’’ için yeni bir piyasa
-b a n k a la r ile diğer mali k u ru lu şların k endilerini varsayılan ris
ke karşı sigortaladıkları b ir p iy a sa - b en zer derecede olağanüs
tü bir şekilde o rtam ın içine d o ğ ru infilak etti.
Iı ncoklasik anlam ıyla bile olsa ekonom ik fayda ürettiği şeklindeki bir iddiaya
destekleyecek önem li ya da inandırıcı kanıt olm adığını dillendiren ve gittikçe
büyüyen bir koroya seslerini katm ıştır.
46
yaşandı, bir yıl öncesine kıyasla yüzde 128 artış görüldü... Da
ha beş sene önce varlığından güç bela bahsedebilinecek sek
törde görülen bu büyüme, küresel mali sistem de yaşanmakta
olan değişimlere dikkat çekiyor; bankacılar ve yatırım cılar bu
araçlan bilançolarını riskten arındırıp, riski hedge fonları gibi
diğer yatırımcılara devretm ek için kullanıyorlar.6
6 R ichard Beales, Jen n ifer H ughes ve G illian T en , "C redit Derivatives M arket
M ore than Doubles in a Year”. Financial Times, 29 Hyliil 2005, 17.
7 Brian M ilner, “For Speculators, P andem onium is Paradise", Toronto Clobe anil
Mail. 2 9 E k tm 1997, Bl.
47
“K apak h ik â y e le rin i”, yani g erçek ek o n o m id e söz k o n u su
olan bazı risklerin y önelim ini sağlayan faaliyetler haricinde bu
piyasalar ne işe yarıyor? A lışılagelm iş cevaba göre piyasa k u
s u rların a arb itraj ediyorlar; bu ise neredeyse hiçb ir den etim e
tâbi olm ayan oldu k ça likit ak tö rler olarak ayrıcalıklı k o n u m la
rı sayesinde piyasa k u su rların d an yararlandıkları anlam ına ge
liyor. 2002’de Toronto Glove and Mail için yazan mali bir rap o r
tö r K anada’daki faaliyetlerinin k ü çü k b ir b ö lü m ü n ü şöyle ta
rif ediyor:
En güzel işti, iki kuşaktan türev uzm anı her gün işe geliyor,
O ttow a’m n yabancı yatırım lar üzerindeki g ü lü n ç kısıtlam a
larından yatırım cıları kurtarm ak için yeni yollar keşfediyor,
yüklü m iktarda para yığıyor ve eve dönüyordu. Hem k u ru m
sal hem de bireysel müşterilerin daha az riskle daha fazla kâr
edinm esine yardımcı olm ak geçimini sağlamak için harika bir
yoldu... A ncak türevlerin böylesi karm aşık ve tam am en ya
sal olan kullanımı federal yabancı hacim sınırlarıyla alay edip,
em eklilik planlan ile çeşitli yatının fonu türlerinde lüzum suz
masraflara yol açm ıştır.8
8 A n d rew W illis, “D eriv ativ es— B anks Lose on B udget's F o reig n In v estin g
Changes", Toronto Globe and Mail, 25 Şubat 2005.
48
Bankers T ru st’a karşı dava açtı. Dava u m u tsu z g ö rü n ü y o rd u , ta
ki Bankers T ru st’m elem anları ile m üşterileri arasındaki b ü tü n
görüşm eleri d ü zen li olarak b anda kaydettiği keşfedilene kadar.
6.500 b an t, d elil o larak m ahkem eye çıkartıld ığ ın d a b u kayıtla
rın düzen li o larak d ah a m ü şteriler gelm eden ö n ce başlatıldığı
ortaya çıktı. Böylece d ü n y a ciddi ve saygın b ir m ali k u ru lu şu n
bu piyasaları nasıl “işlettiğini" ilk elden görebilm iş oldu. Busi
ness W eek'te verilen detaylı haberlere de bak ın ca vaziyet o ld u k
ça aşikâr b ir h al aldı. Bantlara ilişkin m ah k em e k ayıtlarında yer
alan b ir cüm leyle b u d u ru m u aslında özetlem ek m ü m kün: “H i
le o k ad ar y aygındı ki... B ankers T ru st çalışanları b ir m üşteri
kazıklam a y ö n tem in i ROF -ç a lm a fak tö rü ifadesinin İngilizce
k ısaltm ası- diye ad lan d ırıy o rd u .”9
H alihazırda canavar olarak g ö rü n en b u d ü zen b az varlık tüm
y ü k ü n ü A lm an kapitalizm inin üzerin e yıkm ak üzere. Bu sistem
yakın zam ana k ad ar neoliberal saldırıya b ir dereceye kadar di-
renebilm işti. Şim diyse b irço k u n su ru acım asız b ir saldırı altın
da: A lm an refah devleti, bankalarla sanayi arasındaki ilişki; se
nelerce fiyat yerine kaliteye dayanan rek ab ette başarılı olm ası
na im kân tanıyan old u k ça kalifiye işçileri sağlayan ü n lü insan
kaynakları geliştirm e program ların ın işleyişi ve finansm anı; ça
lışanlara y ö n elik em eklilik fonlarının b irç o ğ u n u n m uhafazakâr
m odelde finansm anı ve sendikaların sanayi k u ru lların d a yer al
m a hakkı. H edge fonları zafiyeti h issed ip , k am u varlıklarının
satılm ası ve eski p ra tik le rin altü st edilm esiyle o lu şacak y ü k
lü m iktard a m eblağa arbitraj için şim di saldırıyor. Bu fonların
m üdahil olm asıyla değişim ih tim alin in b ir im k â n a d ö n ü şm e
si m uhtem el, ç ü n k ü m uazzam likidite havuzlarına özgü deva
sa bir gü cü k o n tro l ediyorlar ve b u g ü ç esk id en tahayyül edile
m eyecek ölçü lerd ek i finansal kaldıraç kullan ab ilm e yetenekleri
ile daha da katlanıyor. Bir rapora göre hedge fonları ellerinde
ki A lm an hisselerini yakın zam anda o k ad ar artırd ılar ki, şim di
“A lm anya’n ın en b ü y ü k şirk etlerin in öz serm ayesinin yüzde 25
k adarına sa h ip le r.” G üven verircesin e b ir fon yöneticisi hızla
49
ekliyor: “A lm anya sa ld ın için seçilm iş değil, sadece piyasa çev
rimi A lm anya’da d o ğ ru işliyor.”' 0
Peki bu A lm anya için ne anlam a geliyor? Bu d u ru m d a n fay
dalanm ayı u m u t eden ler de dâhil olm ak üzere birçok m ali uz
m a n a g ö re , b u n u n A lm an e k o n o m ik fa a liy e tle rin d e o lu ş a
cak b ir d ev rim d en farkı yok. Financial Times'da yazan Gillian
T etı’in ifadesiyle:
10 Jenkins ve M ilne, “Hedge F unds Hold a Q uarter of G erm any's Blue-Chips", Fi
nancial Times, 2 Eylill 2005, 21.
11 G illian T en, “W ho O w ns Your Loan? W hy E urope's Businesses Will Face Sur
prises if T rouble Hits". Financial Times, 29 T em m uz 2005, 11.
50
küşlerin ö n ü n e geçebilm ek için düzenli olarak m anipüle edili
y orlar.'2 Elbette bu teyit edilm iş olsaydı ABD ekonom isinin, ya
kınlarda sıfıra d ü şm ü ş ulusal tasarru f oranı, rek o r düzeylerde
ki tüketici b o rçlan ve şüphesiz sü rd ü rü lem ez boyutlardaki iç ve
dış (kam u sek tö rü ) açıklara rağm en nispeten daha sakin bir şe
kilde işleyebilm iş olm asını açıklam am ıza yardım cı olurdu.
Ö n ü m ü zd ek i tabloda küresel ölçekle etki alanı olan, ABD te
melli b ir u luslararası m ali sistem g örüyoruz. Bu sistem toplum
sal gözetim d en k o p m u ş b ir halde, gittikçe d ah a fazla etkin ve
sert bir biçim de neoliberal gün d em i uyguluyor. Bu sistem şü p
hesiz h o şn u tsu z lu ğ u artıracak ve geleceğin “çifte h areketi” için
temel sağlayabilecek tü rd en yıkıcı ve çelişkili so n u ç la r d o ğ u ru
yor; an cak aynı zam anda bu sistem , çalışanlar ve gerçek d ü n
ya ek o n o m ilerin i d ü zen li o larak ziyaret ed en krizlerden k e n
di iç in d e e tk ile n m e d e n k alab ilecek o la ğ a n ü s tü b ir kap asite
de ed in m iş d u ru m d a . B irçok açıdan 1929 b u n a lım ın ı o ld u k
ça geride bırak m ış olan dot.com b a lo n u n u n ç ö k ü şü n ü böyle-
sine aşikâr b ir kolaylıkla atlatm a yetenekleri, şü p h esiz hayran
lık uyandırıyor.
S istem in g eçen o n se n e le r zarfın d a g ö sterd iğ i d ik k a te d e
ğer esn ek liğ in in açıklam ası b u ra d a yatıyor. B üyük m ali kriz
ler, bölgesel istikrarsızlık ile artan ölçülerde toplum sal ve beşe
ri güvensizlik yaratm a y ö n ü n d ek i süregelen tartışılm az eğilim i
ne karşın, bu altü st oluşların kendi içsel u y u m u n u ya da ege
m enliğini baltalam asını, halta teh d it etm esini dahi engellem eyi
başarabilm iştir. D oğrusu bu krizler, genellikle insanları ve to p
lu n d a n bu sistem in h er zam an yaratm aya istekli ve kadir o ld u
ğu ve so n ra da yol açtığı krizlerin peşinden dağıttığı kredilere
daha bile fazla bağım lı kılm ıştır. A ncak tarih gösteriyor ki, ta
rihin gidişatını değiştirecek “çifte h arek etler” için fırsat, genel
likle sadece krizler m evcut sistem in işlem e kapasitesini çökert-
12 Kamı, ilk olarak Robert Bell tarafından 23 Nisan 2005 tarihinde financialsensc.
com sitesinde yayımlanan “The Invisible Hand (of the U.S. G overnm ent) in Fi
nancial Markets" adlı m akalede sunulup iarıışılm ışıır (bkz. www.finaneialsense.
com /ediıorials/reality/2005/0403.htm l). Daha sonra Kanada'nm en saygın ve ba
şarılı yatırım kuruluşlarından biri olan Sproit Investm cnts’ın iısı düzey persone
li tarafından hazırlanan bir rapor ile bu ıcz desteklenip, onaylandı.
51
liginde ve b u n u n so n u c u n d a çıkan çatışm alar tarihten ders çı
karm aya istekli in san lar tarafından içinde yeni bir d ü n y an ın ya
ratılabileceği b ir b o şlu k yarattığında belirm ektedir.
T a rtışm a n ın b u b ö lü m e so n v erirsek , n e o lib e ra liz m in yö
rü ngesini tersine çevirecek yeni b ir “çifte harekete" açıkça ar
tan bir ihtiyaç olm asına rağm en, piyasa güçlerini etkin b ir to p
lum sal ya da d em o k ratik gözetim dışında işleyebilecek şekilde
p ek iştirm e d ü rtü s ü n ü n çoğu kişinin tah m in edebileceğinden
ve de u m d u ğ u n d a n çok daha u zun bir sü re devam ettiği k o n u
su n d a pek az şü p h e vardır. Mali krizler sık sık ve b ü yük m ali
yetlerde gerçekleşm iş ise de bu habis projede önem li sapm ala
ra yol açm am ıştır. D oğrusu, Asya m ali krizi D oğu Asya’n ın m a
li piyasaların ın kriz ö n cesin d e olabileceğinden çok d ah a h ız
lı ve k apsam lı b ir şek ild e serb estleştirilm esin e n ered ey se ta
m am en im kân tanım ıştır. Ü stelik toplum sal ilişkiler b ü tü n ü n
den k o p an bu piyasa güçlerinin p ekişm esinin bir süre daha de
vam edebileceğine in an m ak m ü m k ü n ; ta ki bu projede tarihsel
b ir sapm aya izin verecek k ad ar d erin d en ve m asraflı b ir kırıl
ma olana kadar.
Bu küresel p iram it şem ası bir gün çökecek olsa da, gerçekleş
tiğinde m u h tem elen b u n u kutlam aya izin verem eyecek bir m a
liyete yol açacaktır. Şüphesiz m evcut dengesizliklerin çapı öy
lesine büyük, borç dağları öylesine m uazzam ve çevresel ile p o
litik so ru n la r o k ad ar şiddetli ki, ciddi krizler ve altüst oluşlar
m u h a k k a k kaçınılm az. Ü stelik içinde yaşadığım ız an d an çok
uzak bir tarihte de değil. A ncak m evcut sistem in bu tü r şokları,
cidden zayıf b ir noktay a varacak k ad ar iç tutarlılığını kaybet
m eden içine çekm e kapasitesi de şü p h esiz bu güne k ad a r gö
rülm em iş bir şey.
Politik sonuçlar
53
gı” şiarını pazarlayanların ekm eğine yag sürebilir. S o ru n u n sis-
tem ik doğasını vurgulam adaki tehlike, h er şey m ü m k ü n olm a
dıkça hiçbir şeyin m ü m k ü n olm adığı, m erkez devrilm edikçe -
ki b u felce karşı kesin b ir re ç e te d ir- h içbir şeyin yapılam ayaca
ğı gibi bir izlenim ine yol açabiliyor olm asıdır. İşte bu nedenle
gerekli olan sistem ik analizi, kapitalizm in inşa edilm iş doğası
nı ve kapitalizm in so n u çların ın lam da b u inşa edilm e biçim ine
dayandığı gerçeğini vurgulayan b ir bağlam a o tu rtm a k elzem.
Bunun ö tesinde m ü cad elen in her düzeyde ilerlem esi gereki
yor: N eoliberalizm in ilerleyişini h er alanda yavaşlatm ak ya da
durd u rm ak ; su y u n özelleştirilm esine karşı çıkm ak; söz k o n u su
değişiklikleri haklı gösterecek kanıt, halta teori bile olm adığı
m üddetçe piyasa ilkelerinin kam usal hizm et alanlarına gittik
çe yayılm asına karşı çıkm ak; hesap verebilirligi olm ayan organ
ların uluslararası yasaları ulusal h u k u k alanına yaym asına kar
şı çıkm ak; özellikle m edyada olm ak üzere işletm e sahipliğinde
sürekli m erkezleşm eye karşı çıkm ak ve so rum lu kam u yayıncı
lığı hizm etlerini desteklem ek.
A ncak n ih ay e tin d e şu ihtiy açlara özellikle d ik k at edilm esi
gerekiyor: Parayı tekrardan kam u otoritelerinin d enetim i altına
almak; kredi yaratım ının özelleştirilm esine son verm ek; dem ir
para basm a hak k ın ı -v e b u rad an kaynaklanan oldukça yüksek
k â rı- özel bankaların elinden alıp, ait olduğu yere yani devle
te teslim etm ek ve toplum ları b ir kez daha gözde, dem okratik
olarak b elirlen m iş sosyal d en ey lerin i yapabilecek şekilde öz
gürleştirm ek; b u n u n için de kam u çıkarı d o ğ ru ltu su n d a d en et
lenen ve başarısı büyüm e ve kârlılık d u ru m ların a göre değil de
hızlı ve h akkaniyete uygun gerçek ek onom ik büyüm eyi asgari
m aliyette destekleyip finanse edebilm e kabiliyetine göre değer
lendirilen mali sistem ler o lu ştu rm ak . Bu stan d ard a göre, Ang-
lo-Sakson m ali sistem leri son derece verim siz o lm u ştu r. G er
çekten de Birleşik D ev letlerd e mali sek tö r tarafından kazanılan
tüm kârın payı 1948’teki yüzde 7 o ran ın d an yüzde 4 0 ’a çıkm ış
tır. A ncak finans d ü n y ası g ü c ü n ü ve kârını m u n tazam b ir şe
kilde artırırk en , gerçek ek o n o m ik b üyüm e zayıf, ü lk en in im a
lat tem eli oldu k ça aşınm ış, çalışanların kazançları d u rg u n ya da
54
d üşüşte idi; ö te y andan gelir eşitsizliği, y o k su llu k , güvensizlik
ve b o rçlu lu k önem li ölçü d e artm ıştı.14
Belki de neoliberallere k ah ram an lan A dam Sm iıh’in şu g ö rü
şü n ü h atırlatm ak ta fayda var: Mali h izm etler idari b ir gider ola
rak görülm eli ve dolayısıyla u lu su n zen ginliğinden çıkartılm a
lıdır. Bu, tartışm a için iyi b ir zem in sağlayıp, b ir başlangıç n o k
tası sunabilir. H ali hazırda m ali sistem çoğu ü re tk e n sek tö rü n
u z u n vadeli çıkarlarına pek hizm et etm iyor; b u d u ru m nihaye
tinde d ü n y a n ın tekrardan ayakları üzerine basm asını sağlayabi
lecek geniş b ir koalisyonun zem inini oluşturabilir.
Artık b ir klişe olm uşsa da, 1944’te anlaşıldığı şekliyle erken
B retıon W o o d s siste m in in tem el u n su rla rın ı y e n id en yakala
m aya çalışacak b ir m ücadeleye ih tiy acım ız var. Bu anlaşm a,
serm aye harek etleri ü zerin d e kalıcı ulusal k o n tro l gereği ile sa
bit ve d e n e tle n e n b ir k u r sistem ine özel önem verm iştir; çü n k ü
anlaşm anın esas m im arları tem el olarak tam istih d am a dayalı
ek on om iler arasın d a ticareti destekleyecek b ir uluslararası mali
sistem k u rm ak la ilgileniyordu. A ncak b u şekilde böyle b ir sis
tem in istik rarın ın sağlanabileceğine ve b u n u n egem en d em ok
ratik to p lu m lard a insanların çıkarına işleyeceğine inanıyorlar
dı. ABD H azinesi’nin o zam anki sekreteri olan H enry M orgen-
thau bu girişim i şöyle özetliyordu: M üzakerelerin esas konusu
uluslararası e k o n o m in in te k ra rd a n u lu sla ra ra sı sp ek ü la tö rle
rin pençesine düşm esini engellem ek arzu su y d u . Bir kuşak için
bu oldu k ça faydalı sonuçlarla başarıldı. A m a so n rasında b u n u n
çok u zağına d ü ştü k ; tek rard an y o lu m u za tu tu n m a n ın zam anı
şim di. Bu görev ağır gö rü n ü y o rsa, b u n u y ap m am an ın m aliyeti
nin çok d ah a ağır o ld u ğ u n u b elirtm ek gerek.
14 Haııc borç düzeyi 1900’dctı 1925’e kadarki dönem de vergi sonrası gelirin yüz
de 20’si k ad ar kalm ışken, sonra hızla arıara k iflas ile btıyûk b u h ran ın y ü k
selm esin in h em en ö ncesinde 1929'da yüzde 40 ile zirveye ulaşm ıştır. S onra
1940'da yüzde 20'ye d ü şm üş ve ardından m untazam bir yükselm e başlamıştır.
Böylccc 2000 yılından h em en ûncc yüzde 100’ûn ü stü n e çıkm ış ve o zam an
dan beri dc yükselm ektedir. Left Business Observer, No. 97, Mayıs 2001 (der.
D oug H cnw ood).
55
_2
1970'ler ve Sonrası: Enflasyonun Ekonomi
Politiği ve Sosyal Demokrasinin Krizi*
P at D e vi ne
(*) Daha ûncc Lawrence & W ishart tarafından yayım lanm ıştır: “T he Political Eco
nom y o f Inflation and the Crisis of Social D em ocracy", Soundings. 32, Bahar
2006. Y azann vc yayıncının izni ile yeniden basılm ıştır.
57
o lojiyi çağın yeni sağ d u y u su olarak tam am lam ak - C a m e ro n
M u h afazak ârların a in tik al etm iş olm ası m u h tem el bir m ira s-
şek lin d e tanım lanacak. Sol, eko lo jik sü rd ü rü leb ilirlik ve to p
lum sal adalete dayalı b ir ekonom i, sivil toplum ve devlet am aç
layan, radikal d em o k ratik b ir g ündem etrafında eklem lenecek
yeni bir tarihsel blok olu ştu racak ise bu Larihi bilm en in gerekli
oldu ğ u n a işaret ed erek b ö lü m ü bitireceğiz.
Bu değerlendirm e, h em Polanyi’nin hem de G ram sci’n in gö
rü şlerind en etkilenm iştir. Polanyi, 19. yüzyıl B riıanyası’n d a ka
pitalist, serbest piyasa ek o n o m isin in o lu şu m u n a yol açan hare
ketin kapitalizm in sürekli varoluşu için gerekli şa rtla n n altım
o y d u ğ u n u ve böylece to p lu m u n kendisini korum asını am açla
yan bir karşı harekete sebep o ld u ğ u n u savunur. G ram sci ise ge
lişm iş kapitalist ü lk elerd e h erhangi b ir tarihsel k o n jo n k tü rd e
serm ay en in h eg em o n y asın ın zo r ve rızaya dayalı b ir dengeye
yaslandığını savunur; b u dengeye göre toplum daki önem li güç
ler çağın sağduyusu haline gelen bir ideoloji etrafında b ir ara
ya gelerek tarihsel bir blok o lu ştu ru r. İkinci Dünya Savaşı’nd an
sonra k u ru la n sosyal d em o k rat refah devleti Polanyi’n in karşı-
h arek et kavram ın ın n ih ai n o k tası olarak y orum lanabilir; to p
lum , serbest piyasanın en yıkıcı tah ribatlarına karşı kendini et
kin b ir şekilde k o ru m a d a başarılı olm u ştu r. Bu refah devletini
olanaklı kılan to p lu m sal güçler dengesi iki savaş arası dönem
ile savaş d ö n em in d en kaynaklanan b ir tarihsel blok olarak yo
rum lanabilir.
A ncak serm aye h areketi yasalarının d en etim e tâbi tu tu lm a
sı, sistem in çalışm am asına yol açar; bu da bir organik krize ve
önceki tarihsel b lo k u n dağılm asına neden olur. Bu organik kri
zin çözülm e biçim i, m eydana gelecek yeni tarihsel blokla h an
gi toplum sal sınıfın h eg em o n ik olacağını belirler. Bu çerçeve
d e 1970’ler bir o rg a n ik k riz d ö n em i o larak g ö rü leb ilir; ra d i
kal sol ile radikal sağ arasında to p lu m u n gelecekteki istikam eti
ü zerin e verilen b ir m ücadele dönem idir. S onuçta kapitalist he
gem onya, radikal sağın zaferiyle yeniden tesis edildi; neolibe-
ral serbestleştirm e ve özelleştirm e çağı ile yeni bir tarihsel blok
k urm a ve çağ için yeni bir sağduyu o lu ştu rm a projeleri öncülü-
58
günde gerçekleşti bu. F akat kapitalist piyasanın ü stü n lü ğ ü n ü n
yeniden iddia edilm esi, hem en ard ın d a n yeni d iren iş hareketle
rine de yol açtı. Bu d irenişler, ikinci b ir Polanyici karşı hareke
tin başlangıcı olarak d ü şü n ü leb ilir; an cak b u sefer küresel kapi
talizm in m ev cu t aşam asına paralel olarak, d ah a başlangıç aşa
m asında da olsa, küresel b ir ölçekle g ö rü lü y o r b u .'
1 Polanyi ile Gram sci arasındaki ilişki üzerine b ir tartışm a için bkz. M. Burawoy,
“F or a Sociological M arxism: T he C om plem entary C onvergence o f A ntonio
G ram sci an d Karl Polanyi”, Politics and Society 31. no. 2 (2003), s. 193-261.
2 Savaş so n rası uzlaşm anın detaylı b ir incelem esi için bkz. P. Addison. The Road
to 1945: British Politics and the Second W orld W ar (Londra: Cape, 1975).
59
nayilerin kam ulaştırılm ası (kam u hizm etleri, eneıji, ulaşım ve
iletişim ). Britanya’d ak i belli başlı politik partileri bölen tek tar
tışm a k o n u su dem ir-çelik sanayisinin 1951’te kam ulaştırılm ası
o lm u ştu r. Bu sanayi 1953’ıe M uhafazakârlar tarafından özelleş
tirilm iş, 1967’de İşçi Partisi tarafından tek rar kam ulaştırılm ış
tı. B unun h aricin d e d ah a az m erkezî k o n u lard a a y rılık lar gö
rülse de önem li k o n u ların hepsind e partiler arası yaygın bir a n
laşm a m evcuttu.
1944’te gerçekleşen B retton W oods K onferansı, U luslarara
sı Para F o n u (IM F) ile D ünya Bankası tarafından idare edile
cek yeni b ir dünya d ü zen i k u rm u ştu r. Bu sistem sabit b ir döviz
k u ru ile olası ö dem eler dengesi soru nlarını düzeltecek bir m e
kanizm ayı içeriyordu. A ncak Keynes’in bu düzeltm e y ü k ü n ü n
bütçe açığı ve fazlası o la n ülk elere eşit o larak paylaştırılm ası
y ö n ü n d ek i önerisi Birleşik D evletler tarafından reddedilm işti.
Bunun y erine söz k o n u su y ü k ü n açık sahibi ülkelere tam am en
d ü ştü ğ ü ve Birleşik D evletler’in o zam anki eko n o m ik hâkim i
yeti ile çıkarlarını yansıtan bir sistem ortaya çıkm ıştı. U lusal öl
çekte refah devleti Keynesçiligi gibi B retton W o o d s sistem i de
böylece kendi ç ö k ü şü n ü n to hu m larını içinde barındırm ıştır.
ikinci D ünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan bu uzlaşm a o r
tam ı 1950’ler ile 1960’ların ilk y a n sın a k a d ar sü rm ü ştü r. Bu
uzu n b ü yüm e dönem i ya da “A ltın Çağ” M acm illan’m şu söz
lerin d e ö lü m sü zleşm iştir: “H iç bu k a d a r iyisini g ö rm e d in iz .”
M acm illan h ak lıy d ı. T am istih d a m ile k ille ü re tim in in kille
tü k e tim i iç in g erek li tem eli o lu ştu rm a sıy la b irlik te , 1950’ler
B ritanya’da ve diğer yerlerde işçi sınıfının hayatında ciddi dö
nüşüm lere den k d ü ştü . A ynca tam istihdam , işçi sınıfı tarafın
da itaatin bitm esi ve artan istek lerin aşam alı gelişim i için ge
rekli şa rtla n yaratm ıştır. Bu dönem de İngiliz kapitalizm i savaş
sonrası tarihsel b lo k u n başlıca u n su rla n n ı -serm ay e , em ek ve
siyasal s ın ıfla n - tatm in edebilm ekteydi. Ancak 1960’la n n ikin
ci yarısıyla birlikte so ra n la r belirm eye başlam ıştır.3
3 S3vaş sonrası “Altın Cağ" Özerine bir incelem e için bkz. A. Glyn, A. Hughes,
A. Lipieız ve A. Singh, “T he Rise and Fall of the G olden Age", The Golden Age
o f Capitalism içinde, der. S. M arglin ve J. Schor (O xford: C larendon, 1990).
60
A lm anya ile J a p o n y a ’n ın k e n d ile rin i to p arlam ası ve n isp e
ten dah a hızlı o lan b ü y ü m e oranları, b u n a sö m ü rgelikten çık
m a süreci ve im p a ra to rlu ğ u n so n a erm esi d e eklenince, u lu s
lararası rekab etin artm asın a yol açm ıştır. U zu n sü re d ir devam
eden tam istih d am dön em i, ulusal d ü zeyde em ek piyasasında
serm aye ile em e k arasın d ak i güç deng esin i değ iştirm işti. Ay
nı zam anda, eski söm ü rg eler ile sanayileşm iş kapitalist ülkeler
arasındaki güç dengesi de değişm işti; b u kısm en siyasal bağım
sızlık h arek etlerin d en , kısm en de hızlı b ü y ü m en in ham m adde
talebi ü zerin d ek i etk isin d en kaynaklanm aktaydı. B unun so n u
cu. bö lü şü m ü zerin d ek i çatışm anın yoğunlaşm ası ve enflasyon
oranlarında ivm e şeklinde g ö rü lm ü ştü r. Başlıca kapitalist ülke
lerden en zayıfı olan Britanya’da bu d u ru m a gittikçe derinleşen
bir ödem eler dengesi so ru n u eşlik etm iştir; b u n u n son u cu n d a
m eşhur d u r-k a lk politikası ile stagflasyon görülecekti.
İngiliz k ap ita liz m in in , savaş so n rası ta rih se l b lo k u n başlı
ca u n su rla rın ı artık tatm in edem em esiyle birlikte toplum sal ve
politik krizler d ö n em i baş gösterdi. İlk tepki. M uhafazakâr h ü
k üm et ile başlayan ve 1964’te iktidara gelen İşçi Partisi ile de
vam eden m o dernleşm e girişim leri şek lin d e oldu. Bu m o d ern
leşm e stra te jisin in başlıca üç ayağı vardı: U lusal Plan ve E n
d üstriyel Y eniden Ö rg ü tlen m e K u ru m u ile d estek len en san a
yi politik ası; D onovan K om isyonu ve ç a tışm a n ın yerini alan
d üzenlem elerle birlikte sanayi ilişkileri reform u; Fiyat ve G e
lir Politikası’na yönelik çeşitli girişim ler. Bu p o litikalar, m eşru
iyetlerini k o ru m ak ve başarılı olabilm ek am acıyla tarihsel blo
kun başlıca u n su rların ı -İn g iliz Sanayi K onfederasyonu, Sendi
ka K ongresi ve h ü k ü m e t- tem sil eden, özellikle de U lusal E ko
n o m ik K alkınm a K onseyi gibi üç taraflı o rganlarca gerçekleş
tirilm iştir.
Sonuçta Britanya’da m odernleşm e girişim i başlıca iki n ed en
den ö tü rü b a şa rısız o ld u . Sosyal d e m o k ra t K eynesyen refah
devletinin ekonom i politikalarının tem elinde m akroekonom ik
yönetim (ki bu, tam istihdam ın sağlanm ası ve d erinleşen öde
m eler dengesi sorun larıy la m ücadele edebilm ek için gerekliy
di) ile verim li b ir altyapının devlet tarafın d an sağlanm ası söz
61
konu su y d u . Bu d u ru m ek o n o m in in m ikro düzeyde kâr am aç
lı özel serm aye tarafından işletilm esine uygun b ir o rtam su n
m uştur. M ikro düzeyde verim lilik, faktör ve ü rü n piyasaların
daki kapitalistler arası serbest rekabet ile em ek piyasasında ser
maye ile em ek arasındaki serbest toplu pazarlık sayesinde sağ
lanacaktı. B ritanya’da sanayi p o litik ası, h ü k ü m e t ile serm aye
arasında olası çıkar çatışm alarını engelleyecek tü rd e n bir iliş
ki olm ası nedeniyle başarısız olm u ştu r; yani politikalar ancak
serm ay en in onayıyla u y g u lan m ak d u ru m u n d a y d ı. H ü k ü m et,
politikaları kararlılıkla belirlem e k o n u su n d a ya isteksiz ya da
güçsüzdü. E ndüstriyel ilişkiler reform u ile gelir politikaları ise
em ek kesim inin serbest toplu pazarlık alanında h er tü rlü gaspa
karşı direnm esi nedeniyle başarısız kalm ıştır. Bu d u ru m em ek
harek etin in ek o n o m izm in d en kaynaklanm ıştır; em ek hareketi
ü cretler ve şartlarla m eşgul olm uş, ek o n om ik perform ans k o
n u su n d a hiçbir so ru m lu lu k kabul etm em iştir. Britanya’da sos
yal dem ok rasin in krizine ö n cü lü k eden, m odernleşm e strateji
sinin b u çifte başarısızlığı olm uştur.
62
çü n k ü b u d u ru m d a em ek p iy asasındaki g ü ç le r den gesini d e
ğ iştirir ve işçiler n o m in al ü cretlerin artm asın ı sağlarsa enflas-
y onist b ir baskı y aratırdı. N itek im öyle de o lm u ştu r.5 T icaret
d ö n g ü sü n ü n etk in b ir şekilde d u rd u ru lm a sı şu anlam a gelm iş
tir: Em ek piyasasında ve işyerinde işçi sınıfını disipline sokm a
n ın b ir aracı o larak kitlesel işsizliğin m u n ta z a m a n yaratılm a
sı bir son b u lu p , enflasyon tedrici hız k azanm ıştır. 1970’lerde
sosyal d em o k rasin in içinde b u lu n d u ğ u krize ne tü r politikalar
cevap o larak geliştirilm eli so ru su etrafında sol h akk ında yapı
lan tartışm alarda enflasyonun neden leri ve dolayısıyla on u n la
baş etm eye u y g u n p olitikalar hararetle tartışılm ıştır. Enflasyon
la ilgili çatışm a k u ram ı böyle b ir bağlam da, sadece sağda değil
solda d a genel kanı halini alm akta olan h âkim parasalcı teorile
re karşı geliştirilm iştir.
Ç atışm a k u ra m ın ın tem el yapısı şu şek ild ed ir: K eynesyen
sosyal d e m o k ra t refah devleti belli başlı d in a m ik lerin olduğu
bir d u ru m u y aratıp , yö n etm ey i am açlam ıştır. Bu d in am ik le r
için şu n la r söylenebilir: (a) Tam istih d am k o şu llarında işçiler,
verim lilik b ü y ü m esinin ü zerinde gerçek ü c re t artışı talebinde
b u lu n m a k ta n alık o n u lam am ışu r (b) K apitalist b ir ekonom ide
bu hedef, yalnız nom inal ü cretlerde artış talep ederek sağlana
bilirdi (c) O ligopolistik piyasalarda rekabet kapitalistlerin kâr
ları sü rd ü re b ilm e k am acıyla n om inal fiyatları artırm asını e n
gellem edi ve (d) Tam istihdam ı m uhafaza edebilm ek için dev
let, yüksek ücretleri ve fiyatları desteklem ek üzere para arzını
artırm ıştır; böylelikle tam istih d am d ü zey in d e de ü rü n ü n d a
ha yüksek fiyatlarda satılm asını sü rd ü rm ey i am açlam ıştır. A n
cak toplam ü rü n talebi, tam istihdam halindeki ü rü n düzeyini
aşm aya devam ettiğinden ücret-fiyat sarm alı d u rm a k bir yana,
tedrici olarak hızlanm ıştır.
Yaklaşık tü m sanayileşm iş kapitalist ülkelerde farklı şekiller
de de olsa görülen bu temel dinam iğe ek olarak, özellikle başta
Britanya olm ak üzere bazı ülkelerde başka iki u n su r daha belir
miştir. tik olarak, hem işçiler h em de kapitalistler devletten ta-
5 M. K alecki, “Political Aspects of Pull E m ploym ent”. Political Quarterly 14, no.
4 (1943). s. 322-31.
63
lepıe bulunm uşlardır. Bu d u ru m devletin ek harcam a yapm ası
nı gerektiriyordu, ancak devlet bu masrafı vergileri yükselterek
karşılamaya direniyordu. İşçiler, gerçek ücretlerinin kolektif kıs
mı sayılabilecek refah devleti hizm etlerinin iyileştirilm esini ister
ken kapitalistler ise altyapı ile sübvansiyonların iyileştirilm esin
den yanaydılar. Böylelikle işçiler özel tüketim de artış taleplerinin
yanı sıra kolektif tüketim de de artış islemiş; kapitalistler ise özel
yatırım ve kişisel tüketim lerine ek olarak kolektif yatırım da da
artış talep etm iştir. Fakat ne işçiler ne de kapitalistler artan dev
let harcam alarının karşı çıktıkları gibi daha fazla vergilendirm e
yöntem iyle ya da so n u çta olduğu gibi artan para arzıyla finan
se edilm esi gerektiğini kabul etm eye hazırdı. Böylece ücret-fiyat
sarm alı, ü cret-kam u harcam alan-fiyat-vergi sarm alına dönüştü.
İkinci u n su r ise eski söm ürge ülkeler ile m erkez kapitalist ül
keler arasındaki değişen g üçler dengesin d en kaynaklanm ıştır.
Sürekli ek onom ik büy ü m en in arzı aşacak şekilde ham m adde ta
lebini artırm asıyla birlikte, ham m adde ü reten ülkelerin fiyatla
rı artırm ası ve ticaret haddini kendi lehlerine çevirm esinin, do
layısıyla da m etalarının gerçek fiyatını artırm alarının ö n ü n e ge
çilem em iştir. Bu d u ru m m erkezî kapitalist ülkelerde ithalat fi
yatlarının artışına neden olm uştur. Bu ise yurtiçi kullanım için
m evcut gerçek gelirin daha az olduğu anlam ına geliyordu; böy
lelikle tam istihdam a dayalı gerçek ulusal gelirin b ö lüşüm ü üze
rindeki çalışm a şiddetlenm iştir. Ü cret-kam u harcamaları-Fıyat-
vergi sarm alı b u n d an böyle artan ithalat fiyatları ile yurtiçi fiyat
ları da içerm iştir. Bu sürecin en çarpıcı örneği elbette 1970’lerde
petrol fiyatlarındaki b irbirini izleyen artışlardır.6
Enflasyona ilişk in p arasalcı teo rilerin h âk im iy eti d ü ş ü n ü
lünce, para arzının b u d ö n em d e şüphesiz arttığını fark etm ek
te önem var. Fakat bu artış 1970’lerin yüksek enflasyonunun te
m el nedeni olm am ıştır. Para arzındaki artış, tam istihdam ha-
6 Enflasyonla ilgili çalışına kuram ı üzerine daha ayrım dı bir değerlendirm e için
bkz. P. Devine, “Inflation and M arxist Theory”, Marxism Today (M art 1974),
s. 7 0 -9 2 ve P. Devine, “The 'C onflict Theory of Inflation' Revisited". Political
Economy and the New Capitalism içinde, der. J. T oporow ski (Londra: Routled-
ge, 2000); ayrıca R. B urdekin ve P. Burkett, Distributional Conflict and Inflati
on: Theoretical and Historical Perspectives (Basingstoke: M acm illan, 1996).
64
ündeki ü rü n ü n paylaşım ı için serm aye ile em ek arasındaki veri
len m ücad elen in b ir sonucuydu. İşçilerin ü rü n le rd e n daha b ü
yük bir pay alm ak için n om inal ücretleri artırdığı, kapitalistle
rin ise b u n u ö n lem ek için fiyatları artırdığı böylesi b ir m ücadele
ortam ında, tam istihdam halindeki ü rü n le r ancak para arzı artı-
rılsaydı d ah a yüksek fiyatlara sau n alınabilirdi. Dolayısıyla para
arzındaki artış tam istihdam ta a h h ü d ü n ü n gerekli bir sonucuy
du. 1970'lerin so n u n d a bu taah h ü tten vazgeçilm esiyle birlikle
ancak para arzını kontrol etm ek m ü m k ü n olmuşLur. İşçiler ger
çek ü rü n d e n dalıa fazla ya da bazı d u ru m lard a aynı oranda ta
lep etm ede k en d in i zapt etm iyor ise para arzına ilişkin sınırlayı
cı bir politika, em eği kitlesel işsizliğin kabulü ile disipline sok
ma aracın d an ibarettir. B u n d e sb a n k in (A lm anya M erkez Ban
kası) so n rad an A vrupa M erkez Bankası’n a devredilen, enflasyo
nu kontrol etm e am açlı öncelikli hedefi ve Yeni İşçi Partisi’nin
İngiltere M erkez Bankası’na h ü k ü m etin k o n tro lü n d e olacak bir
d ü şü k enflasyon hedefi am acıyla “bağım sızlık” verm e kararı,
bu n lan n h er ikisi de enflasyonun işsizlikten daha ciddi bir so
run olduğu şeklindeki politik bir k arardan kaynaklanm aktadır.
İşsizlik, işg ü cü n ü disipline so k m an ın tek yoluysa, öyle o lsu n
du. Elbette bu politikanın m ü m k ü n olabilm esi için savaş so nra
sı güçler dengesinde önem li bir değişiklik gerekliydi. 1970'lerin
sonraların d an itibaren yeni sağ neoliberalizm inin tarihsel m is
yonu bu değişim in sağlanm ası o lm u ştu r.7
I970’te savaş sonrası uzlaşm anın tem eli kalm am ıştı artık. Ka
pitalizm ; tam istihdam , artan bek len tiler ve em ek hareketinin
bu tü r hedefleri kovalam a gücü gibi u n su rla r b arın d ıran Key-
nesyen refah devletini ele geçirm eye başlam ıştı. K apitalist ü re
tim biçim i için d ek i y en ilen m e im k ân ları g ittik çe azalıyordu.
D urgun lu k d ö n em in d e en verim siz serm aye d o n an ım ı ü zerin
65
de bile bir kapışm a söz k o n u su y d u ve kitlesel işsizlik so n u c u n
da ü cre tle r azalm ıştı. Aynı zam anda A lm anya ile Ja p o n y a ’nın
iyileşm esi ve k ap italist gelişm e dinam iği, gittikçe daha fazla b ü
tü n leşen b ir k üresel ek o n o m i o lu ştu rm ak tay d ı; b u n u n so n u
c u n d a serm aye içindeki rek ab et de artıy ordu. 1973’te B retton
W o o d s’u n sab it k u r sistem i çö k m ü ştü . Böylesi bir tarihsel k o n
jo n k tü rd e sosyal d em o k rasi so n rası d ö n em için iki a lte rn a tif
yörü n g e belirm iştir: U zun süreli b ü y ü m en in k a za n ın d an üze
rine inşa edilen, sosyalizm e geçici bir aşam a olarak ekonom ik
dem okrasi y ö n ü n d e b ir h arek et ya da 1945 sonrası k azan ın d an
tersine çeviren neoliberalizm y ö n ü n d e b ir hareket.
1970’lerde gelişen radikal bir altern atif ek o n o m ik strateji, ilk
h areket için b ir çerçeve su n m a girişim iydi. Bu yaklaşım , 1945
sonrası kapitalizm k o şu lların d a enflasyonun sınıflar ile g ru p
lar arasın d a b ö lü şü m sel çalışm an ın bir so n u c u o ld u ğ u n u ka
b ul ediyordu. Söz k o n u su kesim ler ister istem ez diğer sınıf ya
da g ru p ların aleyhine olacak şekilde gerçek ü rü n d e n daha bü
y ük b ir pay talep edebilecek kadar g ü çlüydü, ancak b u talep
leri d iğerlerine dayatabilecek kadar güçlü değillerdi. Bu strateji
yaklaşım ı enflasyonu k o n tro l etm ek için fiyat ve gelir politika
larının belirli şartlar altında kabul edilm esini savunuyordu. İş
çiler verim lilik artışlarına paralel gerçek gelir artışlarını kabul
edecek idiyse, iki şey gerekliydi: İlk olarak, ü c retle r ile kârlar
arasındaki ilk b ö lü şü m k o n u su n d a anlaşılm alıydı. Zira m evcut
b ö lü ş ü m ü n b aşlan g ıç n o k ta sı o la ra k k a b u l e d ileb ilir o ld u ğ u
düşün ü lem ezd i, ik in ci olarak, gerçek ü cret artışları böylece ve
rim lilik artışlarına bağım lı o lduğunda, em eğin verim lilik artışı
o ranlarını belirleyen k ararlara, yani yatırım ve yenilik kararla
rına katılm ası zo ru n lu y d u . Dolayısıyla, fiyat ve gelir politikala
rını kabul etm enin so n u cu n d a, endüstriyel dem okrasiye yöne
liş, planlam a anlaşm aları ve n ihayetinde artan sosyal m ülkiyet
ile yönetici sınıfın ayrıcalıklarına m ü dahale söz k o n u su y d u .8
Bu radikal stratejiye sadece serm aye ve tem silcileri karşı çık
m adı, ayrıca b ir y andan İşçi Partisi ile sendikalarda bir araya ge
8 A lternatif ekonom ik strateji için bkz. S. A aronovitch, The Road from Thatche
rism: The Alternative Economic Strategy (Londra: Lawrence & W ishart, 1981).
66
len sağın m elu n b ir ittifakı, diğer yan d an da ek onom ik laboriz-
m e (İşçi Partisi yandaşlığı - e.n.) dalm ış eski sol karşı çıkanlar
arasındaydı. Serbest toplu pazarlığı sav u n m ak ve gelir politika
larına karşı çıkm ak amacıyla. K om ünist Parti ile İşçi Partisi mi
litanlan send ik a ve sendika tem silcileri hareketi üzerindeki n ü
fuzlarını başarıyla kullanm ıştı. S onuçta 1975 yazında enflasyon
en y ü ksek o ra n a , y ü zde 25’e çıkm ıştı. Ş üphesiz d ö n em in İşçi
Partisi h ü k ü m etin d e, altern atif stratejinin bazı un su rlarını, özel
likle de planlam a an laşm alannı savunan, ö n d e gelenleri arasın
da Teknoloji Bakanı T ony Benn’in yer aldığı, azınlık bir sol grup
vardı. A ncak radikal altern atif ek onom ik stratejin in savunucu
ları da dahil olm ak ü zere sol hâlâ esas olarak u lu sal ekonom i
çerçevesinde d ü şü n ü y o rd u ; ö dem eler dengesi so ru n ların ı zapt
etm ek için ith alat ve döviz k o n tro lü n ü sav u n u rk en , A vrupa O r
tak Pazarı’na d a karşı çık ıy o rlard ı. S olun ik tid a r için şansını
kaybetm esini ve radikal alternatif ek o n o m ik stratejinin benim
senm e ihtim alin in , ne kadar k ü çü k b ir ihtim al de olsa, ortadan
kalkm asını en iyi sim geleyen olay, B ritanya’nın O rtak Pazar’da
kalıp kalm ayacağı üzerine 1975’te yapılan referan d um da "Ha
yır” kam panyasının başarısız olm asıdır. B unun h em en ardından
Benn’in rü tb e sin in indirilm esi gündem e gelecektir.
E lbette radikal altern atif ek o n o m ik stratejisin in benim senm e
ihtim ali gerçekten ço k d ü şü k tü . B unun gerçekleşm esi için ö r
gütlü em ek h arek etin in G ram scici b ir h eg em o n ik bilinç ile bir
ulusal d e m o k ra tik yenilenm e ve gelişm e projesi etrafında yeni
bir tarihsel b lo k o lu ştu rm a stratejisi geliştirm iş olm ası gerekir
di. Böylesi b ir ilerici hegem onik bilinç, b ü tü n to p lu m u n lider
liğini am açlardı; kapitalist şartlar altın d a geçerli o lan işçi sınıfı
nın sınırlı çıkarları ve savunm acı bilincini aşıp, yeni k o n jo n k
türde tü m top lu m sal sın ıf ve g ru p ların acil ihtiyaçlarını karşıla
maya yönelik p o litikaların d ö n ü ştü rü c ü b ir pro je ve söylem et
rafında nasıl eklem lenebileceği ü z e rin e kafa yorardı. Sendikala
rın ek on o m izm i ve tşçi Partisi’n in reform ist yapısı ise böyle bir
bilince m ey d an verm em iştir.
Sonuç itibariyle sosyal d em o k rasi so n rası d ö n e m için ik in
ci altern atif yörü n g e o lan neoliberalizm e sapm a d ışın d a b ir şey
67
görülm em iştir. 1975 referan d u m u n d ak i solun sem bolik yenil
gisin d en so n ra m ilitan laborizm b u çözüm e d iren m iş; b u n u n
so n u c u n d a 1978-79 “h o şn u tsu z lu k kışı” görülm üşse de bir so
nuca varılam am ıştır. İşçi Partisi h ü k ü m eti tam istihdam taah
h ü d ü n d e n vazgeçip, b u n u n yerine enflasyonun k o n tro lü n ü ö n
celikli ek o n o m ik h ed ef olarak benim sem iştir. İşsizlik artm aya
başlam ıştır. Bu sa h n e 1980’lerin n eo lib eıal T hatch erizm i için
k u ru lm u ştu ; böylelikle m ilitan laborizm kararlılıkla yok edilip,
ikinci D ünya Savaşı so n rasın d a em ek lehine olu şan güçler d e n
gesindeki değişim k ö k ü n d e n tersine çevrilecekti.
9 T h atch erist p o litikaların bir incelem esi için bkz. A. G am ble, The Free Eco
nomy and the Strong Slate: The Politics of Thatcherism (Basingstoke: Macmillan,
1988).
68
rası sosyal d em o k rat uzlaşm a, m uhafazakâr sol ile sag arasınday
dı. Sosyal d em okrasinin krizi bu uzlaşm anın a rtık m ü m k ü n ol
m adığı anlam ına geliyordu. Radikal b ir değişim gerekliydi. Ra
dikal alternatif ekonom ik strateji, soldaki bir azınlığın bu tehdi
de karşı cevap verm e ve in san lan n artan isteklerini sol bir pers
pektif içinde tü m to p lum u kapsayan d ah a güçlü bir dem okrasi
projesine eklem leyerek hegem onize etm e girişim iydi. G ördüğü
m üz üzere b u girişim e, m uhafazakâr İşçi Partisi sağı ile eşit de
recede m u h afazak âr olan ek o n o m ist m ilitan sol tarafından da
karşı çıkılm ıştır. Radikal alternatif ek o n o m ik stratejinin elbette
zayıf yönleri vardı: Devletçilik ve ü retk en lik vurgusu; yeni top
lumsal h areketlerin (fem inist, ırkçılık karşıtı ve çevre hareketle
ri gibi) gü n d em e taşıdığı m eselelerin yeterince farkında olunm a
ması ve ulusal ekonom i üzerine fazlasıyla d ar b ir şekilde odak-
lanılması. Bu, cesu r b ir çaba olm akla birlikte başarısızlığa uğra
masıyla m eydan neoliberal radikal sağa k alm ıştır.10
1980'lerin ilk yarısı m ilitan laborizm in etkili bir şekilde yıkı
m ına tanık oldu. Bu yıkım , 1984-85’te g ö rü len m aden işçileri
nin son b ü y ü k grevinin yenilgisiyle d o ruğuna varm ıştır. Sendika
karşıtı yasam a faaliyeti ile birlikte sendika harek etinin niteliği,
işçilerin em ek piyasasında ve işyerlerinde çıkarlarını koruyan bir
rolden üyelerine kişisel hizm etler sunan bir role geçmiştir. Sen
dika üyeliği ciddi oranlarda d ü şm ü ştü r; b u n d a yeni m evzuatın
kısm en etkisi olduğu kadar sendikalaşm anın daha yoğun oldu
ğu sanayileri oransız bir ölçüde etkileyen sanayisizleşm e süreci
nin de etkisi olm uştur. 1970lerde ortalam a yüzde 3,8 civarında
olan - k i bu, 1960’lardaki oranın iki k atıy d ı- işsizlik, 1980’lerde
ortalam a yüzde 9,6'ya çıkm ıştır. Buna karşılık, 1970’lerde orta
lama yüzde 13,9 olan enflasyon 1980’lerde ortalam a yüzde 6,4’e
d ü şm ü ş tü r.11 1970’lerde gelir p o litikaları başarısız olm uşken,
1980’ler kitlesel işsizliğin emeği disipline sokm a aracı olarak ye-
10 Bu stratejinin zayıf yönleri üzerine bir tartışm a için bkz. S. A aronovitch, “TIıc
Alternative Econom ic Strategy: Goodbye to All That?", Marxism Today 30, no.
2 (19861. s. 20-6.
11 M akaledeki tüm rakam lar Avrupa K om isyonu verilerine dayanm aktadır. Euro
pean Economy: Annual Repon fo r 2004 (Brüksel: D irectorate-G eneral for Eco
nom ic and Financial Affairs, 2004).
69
niden yaratıldığına şah it oldu. Bu aynı zam anda insanların ken
dilerini vatandaşlar olarak değil de bireysel işçiler ve tüketiciler
olarak d üşünm esine yol açan bireysel bir bilincin, kolektif bilinç
ve dayanışm anın yerini alm asını sağlayan süreç için gerekli şart
ların oluşturulm asında m erkezî bir rol oynuyordu.
T o plum daki güçler dengesini d o ğ ru d an d eğiştiren po litik a
lara ek olarak, çağın gelişm ekte olan yeni bireyci sağ d u y u su n u
benim sem eyi teşvik ed ecek p o litik alar da m evcuttu. Serm aye
piyasası hareketleri ve ü st düzey yönelim yetkilerinin alınm ası
aracılığıyla yapılan özelleştirm eler, kam u m ü lk ü n ü özel sektö
re çok d ü şü k fiyatlarda aktarm ış ve böylece sk andal boyutlar
da serm aye kazancına yol açm ıştır; ancak hisse sahibi nüfu su n
o ran ım önem li m ik tard a artırm asıyla b ir halk kapitalizm i ya
nılsam ası yaratm ayı da am açlam ıştır. Aynı zam anda en büyük
h o ld in g lerd e hisse se n e tle rin in belli ellerde yoğunlaşm ası da
şü phesiz artm aya devam ediyordu. F ak at b u n u n ideolojik bir
etkisi yine de olm adı. Benzer bir şekilde kiracılara kiraladıkları
evi satın alm a h ak k ın ın tanınm ası da m ü lk sahibi b ir dem o k ra
si ideolojisine katkıda b u lu n m u ştu r.
Savaş son rası uzlaşm ayı ve sosyal d em okrasi dö n em in i des
te k le y e n em eğ in ta rih se l k a z a n ım la rın ın g eri a lın m a sı için
u z u n zam an g erek li; b u g ü n d ah i b u sü reç değişik ü lk elerd e
farklı d ü z e y le rd e g e rç e k le şm iş d u ru m d a . B ritanya’d a an c ak
1990’ların başlarında değişen güç dengesi ve zayıflayan bek len
tiler (ve b u n a m ütekabil enflasyon oran ın da bir azalm a) pekiş
tirilm iştir. 1.990’ların o rtasın d a enflasyon oranı, 1980’lerin o r
talam a yüzde 6,4 o ran ın d an , yüzde 2 ile 3 oranına d ü şm üştü;
o zam andan beri de b u düzeyde kalm ıştır. 1980’lerde ortalam a
yüzde 9,6 olan işsizlik oran ı ise 1990'larda ortalam a yüzde 7,9’a
d ü şm ü ştü r. Bu o ran 2001’d en b u yana yüzde 5 civarında g ö rü l
m ek ted ir ve enflasyonda artışa ned en olm am ıştır.
N isp eten d ü ş ü k işsizlik ve d ü ş ü k enflasyon o ra n la rın a sa
hip b u so n d ö n em şu n u gösterm ektedir: K im ilerinin işaret e tti
ği gibi işsizlik ile enflasyon arasında içinde b u lu n u lan d ö n em
den bağım sız olarak b ir ters ilişkinin o ld u ğ u n u savunm ak yan
lış olur. Bu ilişki sosyal dem okrasi d ö n em indeki u z u n büyüm e
70
sü resin ce, o y n am aların u fak olm asın a rag m en , g erçekten gö
rü lm üştü r. A ncak yeni neoliberalizm d ö n e m in d e değişen güç
ler dengesi ve b u n la ilişkili olarak isteklerin azalm ası, söz ko
nusu ilişk in in a rtık geçerli olm adığı an lam ın a gelm ektedir. Bu
n u n la b irlik te yüzde 5 civarındaki işsizliğin 1960’larm yüzde
1,7 o ran ın d a n ve 1970’le rin 3,8 o ra n ın d a n h âlâ o ldukça y ü k
sek o ld u ğ u n u hatırlam ak ta fayda var. Bu ise ideolojinin gü cü
nü bir d ers olarak hatırlatm ak tad ır: İdeoloji yaygın olarak ka
bul edildiği d u ru m d a davranışları şekillendirip, sınırları m ü m
kü n old u ğ u d ü şü n ü le n düzeylere g etirerek to p lu m d a m addi bir
güç olarak h arek et eder.
Britanya’da 1980’ler ile 1990’la n n ilk yarısında yeniden o rta
ya çıkan ve b u g ü n Kıta A vrupası’n ın çoğu y erinde hâlâ devam
eden kitlesel işsizlik, neoliberalizm i destekleyen değişen güçler
dengesine katkıda b u lu n an tek yeni faktör değil şüphesiz. Baş
ka üç b ü y ü k gelişm eye d e d ik k at edilm esi g erekiyor. İlk ola
rak. küresel rekabette b ü yük bir artış yaşandı. K apitalistlerin ar
tan ücretler ve ithalat fiyatları karşısında fiyatları artırm a kabi
liyeti çokça aralarındaki rekabet düzeyine bağlı. İleri gelen ka
pitalist ülkelerin ulusal hüküm etleri tarafından teşvik edilen ve
çokuluslu şirk etler tarafından hayat verilen küreselleşm e süre
ci, ulusal ekonom i içindeki serm aye g rupları arasında bulunan
eski oligopolislik ilişkinin altını oym uştur; b u d u ru m ise d ü n
ya etrafında rek ab etin y o ğ u n lu ğ u n u b ü y ü k ö lçü d e artırm ıştır.
İkinci olarak, h e r ne kadar yeni ABD em peryalizm ine karşı geli
şen bir m uhalefetin em areleri şu an g ö rü lü y o r ise de, söm ürge
likten çıkm a süreci son u cu n d a güçler dengesinde oluşan deği
şiklik IMF, D ünya Bankası ve D ünya T icaret Ö rg ü ıü ’n ü n (DTÖ)
Ü çüncü D ünya’ya dayattığı n eo lib eral p o litik a la r ile baltalan-
m ıştır. Son o la ra k , kitlesel işsizliğin y en id en ortaya çıkışı ve
ABD g ü d ü m lü özelleştirm e ile d üzensizleşıirm e politikalarının
hâkim iyeti, h iç olm azsa kısm en Sovyetler Birliği ile m üttefikle
rinin önce zayıflaması son ra da çök ü şü sayesinde m ü m k ü n ol
m u ştu r ki, böylece Birleşik D evletler şim d ilik tek sü p er güç ola
rak, kapitalizm ise m evcut tek oyun olarak belirm iştir.
71
Yeni işçi Partisi'nin rolü:
Sosyal demokrasi için gelecek?
72
teki hayır k u ru lu şla rın ın ya da kâr am açlı olm ayan k u ruluşla
rın hızla çoğalm ası ve yerel yönetim in dışlanm ası ile dayatm a
yı am açlam ıştır.
A rlan k a m u h arcam aların ın g erek tird iğ i b ir m aliyet olarak
Yeni İşçi P a rtisi’n in ü zerin d e ısrarla d u rd u ğ u “m od ern leşm e
re fo rm la rın ın ” tem el ilkesi, k a m u s e k tö rü n ü n k a m u hizm e
ti tem elinde işleyişinden piyasa ilkeleri tem elinde ve “hesaplı”
bir şekilde işlem esine geçiştir. Bu yaklaşım ın, özel sek tö r ile iş
adam larının, kam u sek tö rü ile kam u g ö rev lilerin d en daha ve
rim li o ld u ğ u şek lin d e bir ideolojik dayanağı vardır. H astalar,
öğrenciler, yolcular, m üşteriler ve vatandaşlar, artık tüketiciler
olarak y en id en tanım lanır. Kamu görevlilerinin yerini iş adam
ları, piyasalaşm ış devlet ile devlet-dışı k u ra m la rın yöneticileri
ve toplum sal girişim ciler alır. Bu değişikliklerin ard ın d ak i ide
olojik açıklam aya göre b ürokrasi ile m ü k tesep profesyonel çı
karların ik tid arın a son verm e, iktidarı ü reticilerd en tüketicile
re aktarm a ve insanlara seçenek tanıyarak o n ları yaşam ları üze
rinde k o n tro l sahibi yapm a gibi a rzu lar sö z k o n u su d u r. T hat-
cherizm ile başlam ış olan bu dalga Yeni İşçi Partisi ile yaygın
laştırılıp evrenselleştirilm iş ve artan k am u harcam alarıyla buna
m addi b ir tem el sağlanm ıştır.
P aternalist “dadı d ev letten ” özgürleşm e fikri -y a n i piyasa se
çenekleri ü z e rin d e n kişinin kendi hayatı için kişisel so ru m lu
luk ü stle n m e si- devletin b ir b ü tü n o larak to p lu m adına, vatan
daşlardan o lu şa n halk adın a k o lek tif h iz m e t ve dayanışm a sağ
lam a ro lü n d e n , “in sanlara kend ilerin e yardım etm eleri için yar
dım etm e ” ro lü n e geçişi için b ir paravan işlevi g ö rm ü ştü r. Ça
lışm ayanların işgücüne k atılm asını teşvik eden politikalar yok
su llu ğ u n , özellikle d e ço cu k y o k su llu ğ u n u n biraz azaltılm ası
na yol açtı. F akat b u n a eşitsizliğin artışı eşlik etti; so n u çta şir
ket yöneticileri de şirk et başarısına ald ırm ad an m uazzam p rim
ler, serm aye kazançları ve y ü k lü m iktarda tazm inata olanak ta
nıyacak şek ild e k en d ilerin e yardım ed iy o rd u . V atandaşlık te
m elli dayanışına ilkesinden geriye kalan, k endilerini koruyabi
lecek hale g etirilem ey en ler için b ir g ü vence ağın ın sağlanm a
sın d a n ib aret. Böylece Yeni İşçi Partisi b ilin çli b ir şek ild e iki
73
ayaklı bir sistem k u ru y o r. Buna göre k endilerine bakabilenler
bakacaklar; k endilerine bakam ayanlar ya da ileride bakam aya
cak olanlar ise gönü lsü z ve bu d u ru m u tasvip etm eyen bir dev
letin hayırseverliğiyle idare edecekler.
Yeni İşçi P artisi’n in ek o n o m ik n eoliberalizm stratejisin e ve
devletin neoliberal piyasalaştınlm asına karşı devam eden dire
nişe ragm en, b u stra te jin in çeşitli veçh elerinin potansiyel ca
zibesini k ü çü m sem ek h ata olur. Reform ist sosyal dem okrasiy
le ilişkilendirilen devletçilik, p atem alizm , toplum m ü h en d isli
ği, verim sizlik ve tüketici çıkarları karşısında üreticilere önce
lik tanınm ası; b u n la rın h ep si gittikçe d ah a fazla gözden d ü ş
m ek ted ir. T em sili d e m o k ra sin in işleyiş b içim i (seç m e n le rin
düzenli aralıklarla bir h ü k ü m e t seçip, son ra onu politika geliş
tirip uygulam ası için kendi haline bırakm aları), so n u çların g it
tikçe daha az fark yarattığı uzlaşm a dö n em inde, siyasal sü reç
ler k o n u su n d a hayal kırıklığına ve seçim lere katılım da d ü şü ş
lere neden oldu, in sa n la r radikal b ir değişim in gerekli o ld u ğ u
n u anladı. Bu b ö lü m ü n başında belirtildiği gibi 1970’lerin m ev
cu t d u ru m u anlam ak için çok önem li olm asının nedeni, bu d ö
nem de gerekli değişim için dinam iğin neoliberal gü n d em tara
fından hegem onize edilm esidir. Bu, değişim gerekli değildi an
lam ına gelm iyor. Yeni İşçi Partisi’nin hayatın her alanını neoli
beral b ir d o ğ ru ltu d a piyasalaştırm asına karşı a ltern atif Eski işçi
Partisi’n in paternalist sosyal dem okrasisine geri d ö n ü ş olam az.
B unun yerine radikal dem okratikleşm eye doğru bir hareket ol
m ası gerekm ektedir.
13 1970’lerdcn itibaren sol politikalar üzerine bir incelem e için bkz. N. T hom p
so n . Left in the Wilderness: The Political Economy of Brilish Democratic Socialism
since 1979 (C hesham : A cum en, 2002).
75
sete olan inancın yitirilm esinin yanı sıra, aynı zam anda in san
ların k endilerini d o ğ ru d an etkileyen ya da şiddetle önem sedik
leri m eselelerle ilişkili olarak hayatları üzerinde k o n tro l sahibi
olm a çabalarına d air so nsuz ö rn e k le r de g örülüyor. Ç evrenin
bozulm asına karşı ve daha iyi bir yaşam kalitesi için m ücadele
veren h arek etler Ü çü n cü D ünya’n ın yoksulları k ad ar sanayileş
m iş d ü n y an ın daha m üreffeh yaşayanları arasında da görülebi
lir.14 K üresel ekolojik sürd ürü leb ilirlik ile küresel sosyal adale
tin birbiri için gerekli şartlar olduğu gittikçe aşikâr bir hal alı
yor. Aynı şekilde eşitsizlik ü reten ve sürekli eko n o m ik yayılm a
dinam iği ile h arek et eden küresel kapitalist bir sistem de ikisi
nin de m ü m k ü n olm adığı aşikâr. H epim iz adına daha iyi b ir ya
şam kalitesi elde etm ek için gereken değişiklikler o kadar b ü
yük ki, b u n la r y alnızca m ü zak ere ile varılacak b ir uzlaşm ayı
am açlayan k atılım cı b ir süreç ile g erçekleştirilebilir. Bu p e rs
p ek tif etrafında h eg em on ik b ir stratejin in geliştirilm esi sol ile
yeşil h a re k e tle rin -g e re k li köklü d ö n ü şü m le re ilgi d u y an iki
toplum sal g ü c ü n - bir araya gelm esini gerektiriyor.
76
Hafif D ö nüşüm :
Karl Polanyi'nin M irasın a İtiraz*
H an n es Lacher
Giriş
(*) Yazar, Julian G erm ann’a bu m akalenin tam am lanm asındaki yardım larından
ö lilrü teşek k ü r eder.
77
lum sal m ücadele m antığı açısından önem li bir d ö n ü şü m geçir
m iştir. A ncak b u değişikliklerin hiçbiri. Kari P olanyi’n in ek o
n o m in in to p lu m sal ilişk iler içine “y en id en y erleştirilm esin e”
yönelik tasav v u ru n u n kısm en olsa bile başarıldığı şeklinde yo
ru m lan m am alıd ır.' Bu m akalede, Polanyi’nin öngördüğü büyük
dönüşüm ün asla gerçekleşm ediğini sa v u n u y o ru m . P o lanyi’n in
b öylesi b ir d ö n ü ş ü m için belirtLiği k rite rle ri cid d iy e a lm a
m ız h alin d e , savaş so n ra sı d ö n e m d e y a şa n an ları, h er ne k a
d ar önem li gelişm eler olsalar da, toplum sal ilişkiler b ü tü n ü n
d en k o p m u ş p iy asalan n toplum sal ilişkiler içine y en id e n y e r
leşik hale gelm esi şek lin de kavram sallaşlırm am ız m ü m k ü n d e
ğildir. Aşağıda Polanyi’n in piyasa ekonom isi ile piyasa to plu-
m u n u n ortaya çıkışına ilişkin görüşlerine dayanarak söz k o n u
su kriterleri y en id en kurm ayı am açlıyorum . A ncak b u n d a n ö n
ce, Polanyi’nin savaş sonrası dön em den tam olarak ne bekledi
ğini ve so n ra sın d a “yerleşik lib eralizm ” olarak adlan d ırılacak
şey ortaya çıktığında verdiği ilk tepkiyi yeniden ele alacağız.
Polanyi, 1945’te Büyük Dönûşüm'ü yazarken zo ru n lu b ir ge
lişme olarak d ü şü n d ü ğ ü piyasam n yeniden yerleşik hale g eti
rilm esinin, kaçınılm az b ir so n u ç olm adığını fark etm iştir. Böy
lesi b ir gelişm eye B irleşik D evletler’in kö k ten karşı o ld u ğ u n u
anlam aya başlar. B irleşik D evletler’de N ew Deal liberal piyasa
ütopyasına bağlılığı yerin den oynaıam am ıştı. “New Deal sana
yi to p lu m u s o ru n u n a bağım sız -A m e rik a n - bir çözüm için bir
başlangıç noktası ve A vrupa’nın önem li bir kısm ını m ahveden
toplum sal çıkm aza karşı b ir çıkış yolu sunabilir. A ncak b u n u n
zam anı h e n ü z gelm edi.”2 Sonuçta New Deal, Polanyi’nin haya
lini k u rd u ğ u n d a n çok d ah a farklı b ir bağım sız çözüm için te
m el sağladı. Polanyi’n in gerekli g ördüğü gibi New Deal’in daha
1 M anfred Bienefeld, “Kari Polanyi and ıhe C ontradictions of the 1980s", Tlıe
Legacy of Kari Polanyi: M arket. State and Society at the End o f the Twentieth Cen
tury içinde, der. M arguerite M endcll ve Daniel Salee (N ew York: St. M artin's
Press, 1991), s. 3—28; Eric H elleiner, “G reat T ransform ations: A Polanyian
Perspective on the C ontem porary Global Financial O rder", Studies in Political
Economy 48 (1995), s. 149-64.
2 Karl Polanyi, “Universal Capitalism or Regional Planning?”, London Quarterly
o f World Affairs 10, no. 3 (1945), s. 87.
78
da radikalleştirilm esinden ziyade, b u siyasetin ciddi bir şekilde
daraltılıp kısıtlandığı bir biçim i ü zerin d e uluslararasılaşm ıştır.
Küresel kapitalizm in yeniden inşası için radikal düzeyde bir ev
renselleştirm e p ro g ram ı olarak, d em o k ratik sosyalizm ve b ö l
gesel planlam aya (ki b u n lar Polanyi’ye göre yeni büyük d ö n ü
şüm ün iki tem el u n su ru olacaktı ve b u , b ir sü re için m ü m k ü n
de g ö rü n m ü ştü ) yönelik hareketi o rtad an kaldırm ıştır.
Gayet iro n ik b ir şekilde b u yeniden inşa edilm iş, laissez-faire
tarzında olm ayan liberalizm b içim inin Polanyi’n in savunduğu
ilkelere karşı kazandığı zafer, o zam an d an beri Polanyi’n in b ü
yük d ö n ü şü m ü ile ilişkilendirilir, hatla eş tu tu lu r oldu. B unun,
yerleşiklik k avram ının yanlış anlaşılm asından ve kavram ın ko
rum acılık ya da “k en din i k o ru m a” kateg o risin d en niteliksel ve
doğrusu o n ıo lo jik olarak farklı o ld u ğ u n u n anlaşılm am asından
kaynaklandığını savunuyorum .
79
b eralizm in” k u ru c u belgesi. Bu belgenin liberal d ü n y a ek o n o
m isini yeniden kurm ay a yönelik ta a h h ü d ü n ü n ne kad ar ciddi
ye alınacağı k o n u su n d a em in olm ayan Polanyi, yine de uyarı
da b u lu n m a z o ru n lu lu ğ u hisseder: “A tlantik Şartı bizi gerçek
ten serbest piyasaları o rtad an kalktıkları yerlerde y eniden tesis
etm e ta a h h ü d ü altına sokuyorsa, b u şekilde çılgın bir m illiyet
çiliğin yok o ld u ğ u bölgelere tek rard an girişi için kapıyı aralı
y o r olabiliriz.”4 Birleşik Krallık b u belgeye sadık kalsaydı, Rus
ya ile işbirliğinden kaçınm ak m ü m k ü n olabileceği gibi, en so
n u n d a planlı ek o n o m iler arasında bölgeler arası işbirliğinin te
m elini yok edecek bir eylem biçim iyle uğraşm ak da söz k o n u
su olabilecekti. (D em okratik) sosyalizm ihtim ali ile karşı karşı
ya gelen Britanya seçkinleri “ulusal çıkarların aksine... bölgesel
planlam a y olunda çek in m ed en ilerlem ek yerine, evrensel kapi
talizm i restore etm eye girişebilirler.”5
A ncak bu şekilde piyasaya geri d ö n m e g ü d ü sü , esas olarak
Birleşik K rallık içerisinden kaynaklam azdı. Bölgesel planlam a
ya tam am en karşı bir ilkeyi tem sil eden. Birleşik D evletler idi:
“ABD, 19. yüzyıl to p lu m m odeline u yuyor, B ritanya da dahil
olm ak üzere tüm diğer güçler ise yeni b ir biçim e geçiş aşam a
sındaki başka b ir m odele d a h il.”6 Bu tez. Büyük Dönüşüm yazıl
dıktan so n ra New D eal’ın esas itibariyle yeniden değerlendiril
diğini gösteriyor. N ew Deal’ı “y eniden yerleştirm eye” ve p lan
lam aya y ö n elik genel b ir harekeLe b ağlam ak y erine, P olanyi
şim di ço k d ah a d ik k a tli g ö rü n m ek ted ir: “A m erikalılar yaşam
biçim lerini neredeyse hem fikir bir şekilde özel girişim ve işlet
me rekabeti ile tan ım lıyorlar; tam am en klasik laissez-faire ile
tanım lam asalar da... O tu zların başında görülen Büyük B uhran
b u hayranlığa zarar verm edi, sadece laissez-faire iktisadı etra
fındaki a şın övgü havasını b u lan ık laştırd ı.”7
Polanyi’n in N ew D eal’a ilişkin y o ru m u n d ak i b u değişiklik,
New Deal'ın kendisinin savaş yıllannda geçirm ekte olduğu ciddi
4 A.g.e.. s. 89.
5 A.g.e., s. 91.
6 A.g.e., s. 86.
7 A.g.e., s. 87.
80
dönüşüm ü fark ettiğini gösteriyor olabilir. Brian W addell, önem
li çalışması The W ar Against the New Deal: W orld W ar II and Am e
rican Democracy’de (N ew Deal’a Karşı Savaş: ik in ci Dünya Sava
şı ve A m erikan D em okrasisi) New Deal refah devletinin başlan
gıçta, destekleyicileri tarafından ABD to p lu m u n d ak i bitm ek bil
m eyen b irik im ve yönetişim so ru n la rın a tam k apsam lı bir çö
züm olarak g ö rü ld ü ğ ü n ü ortaya koyar. O na göre N ew Deal, ça
tışmalara boğulm uş toplum u bütünleştirm ek için özel alana ait
ekonom ik karar alm a sürecinin kutsal karakterini de çiğneyerek
kam usal alanın dem okratikleştirilm esini içeren b ir geç ulus inşa
projesi olarak da algılanm ıştır. B ununla birlikte, New Deal koa
lisyonu devlet ve sanayideki m uhafazakâr güçler tarafından sek
teye uğratıldı; önem li reform ların ö n ü kesildi ve hatta bir kısmı
geri alındı. Ç oğu serm aye lideri ve girişim ciler tarafından destek
lenen devlet karşıtı, laissez-faire yanlısı ek o n o m ik politikaya ve
kurum sal yapıya bir d ö n ü ş gerçekleşm edi; b u n u n yerine “ulusal
devlet için sınırlı bir Keynesyen role” geçildi.8
Polanyi’n in şü p h esiz 1945’te fark ettiği gibi b u devlet “New
Deal d ö n e m in d e inşa edilm ekte olan düzenleyici refah devle
tinden n itelik olarak farklıydı.”9 ABD to p lu m u n u n içinde b u
lunduğu kriz N ew Deal’da kök salan b ir refah d evletinden ziya
de, ulusal düzeyde m üdahaleciliği b a stın p , uluslararası düzey
de m üdahale etm ek üzere kapasitesini g eliştiren b ir ulusal gü
venlik devleti ile çözülm üştür. Evrensel b ir kapitalizm progra
m ını destekleyen dış m üdahalecilik önem li bir yer tu tu y o rd u ,
çünkü savaş sonrası ek onom ik istik rar ve büy ü m e, ülke içinde
hak ve hizm etleri daha da genişleterek değil de d ü n ya piyasa
sının yayılm ası ve en tegrasyonu ile sağlan ab ilecek ti.10 Başlan
gıçtaki N ew D eal’ın güçlü düzenleyici çerçevesinin uluslarara-
sılaştın ln ıasın d an çok ötede, u luslararası p o litik ve ekonom ik
8 Brian W addell, The W ar Against the New Deal: World W ar II and American De
mocracy (DeK alb, IL: N o rth ern Illinois U niversity Press. 2001), s. 138: krş.
Alain Brinkley. “The New Deal and the Idea of the State", The Rise and Fall of
the New Deal. 1930-1980 içinde, der. Steve Fraser ve Gary Gcrstle (Princeton,
NJ: P rinceton U niversity Press, 1989), s. 8 5-121.
9 W addell. W ar Against the New Deal, s. 163.
10 A .g.r..s. 142.
81
d ü zen in ABD ö n cü lü ğ ü n d e inşası başka b ir küresel stratejiye
dayanıyordu; b u strateji ü lke içinde New Deal’ı yönetişim m er
kezinden uzaklaştırıp, ülke dışında “y u m u şak ” liberal m ü d ah a
le m ekanizm alarını yaym ayı am açlıyordu. Bu arada ülke içinde
N ew Deal’m yenilgisini tem sil eden bu şirket d o stu Keynesyen
m odel etrafında küresel yönetişim k u ru m la n o lu ştu ru lm u ştu r.
Polanyi, Birleşik D evletler’in istisnai y ö n ü n ü , değişen to p
lum sal güçler dengesi yerine “A m erikalıların” liberal (am a la-
issez-faire olm ası gerekm iyor) kapitalizm e devam eden in an ç
larına bağlam ışur. B ununla birlikte 1945’e gelindiğinde Polan
yi, Birleşik D evletler’in altın standardı dâhil olm ak üzere piya
sa ütopyasını yeniden canlandırm ayı am açladığı so n u c u n a var
m ıştır. “Birleşik D evletler liberal kapitalizm in hâlâ anavatanı ve
böylesine önem li bir istisnai konum için söz ko n u su olan ütop-
yacı politik a çizgisini tek başına izleyebilecek k ad ar g ü ç lü .”"
1914 öncesi altın stan d ard ın ın im kânsız olduğu şeklindeki iti
razı “boş laf" olarak gören Polanyi şu n u ileri sürer: “Eski stan
d art elbette ö lm üş b ir uygulam a ve kim se b u n u d iriltm enin ha
yalini kurm ayacaktır... A ncak m aalesef A m erika’nın gayrel e tli
ği şey, altın stan d ard ın ın salt bir gölgesi ya da b o ş ismi değil, bi
lakis ö z ü d ü r.”12 Polanyi’ye göre bu stratejinin —ki b u arada 1944
T e m m u zu ’n d a B retton W o o d s A nlaşm ası ile d o lar-altın sta n
dardı biçim inde k a n u n la ştırılm ıştı- n ih ai am acı bölgesel plan
lamaya ve dolayısıyla da to p lu m u n piyasa üzerindeki k o n tro lü
ne karşı savaşm aktı. A ncak C harles M aier’in de işaret ettiği gi
bi, 1944 ile 1947 arasın d a “Bretton W oods an laşm alarında ve
B ritanya’ya yapılan y ard ım d a ö n g ö rü ld ü ğ ü gibi para b irim le
rinin ve sabit döviz k u rların ın serbest çevrilebilirliği ü z erin d e
ki vu rg u , kısm en L ondra’n ın ayrı b ir ticaret b lok u k u rm a ka
pasitesini kısıtlam ak am acıyla tasarlanm ıştır.”13 Polanyi’nin de
ko rk tu ğ u şey oldu ve Birleşik Krallık, ABD’nin ticaret ve k u r re
82
jim lcrin i serb estleştirm e y ö n ü n d e k i b itm ek bilm eyen baskısı
na boyun eğdi.
ABD’nin savaş sonrası straıej isi, öyleyse nihayetinde Polanyi’nin
kafasında can lan d ırd ığı b ü y ü k d ö n ü şü m ü n eşiğ in den d ü n y a
yı döndürm eye yönelikti. Bölgesel planlam a ve dem okratik sos
yalizm -P o la n y i’n in büy ü k d ö n ü şü m kavram ını dayandırdığı iki
u m u t- savaştan hem en sonra ölü b ir haldeydi. B retton W oods,
Polanyi’nin um utların ın gerçekleşm esinden ziyade kapsam lı bir
şekilde yenilgiye uğram asına işaret eder. Birçok ülkede, 1930’lar
ile 1940’la n n başında düzenleyici yaklaşım ların kim i u n su rlan
varlığını sü rd ü rm ü ştü r (gerçi tek başlarına ekonom inin yeniden
yerleşik hale getirilm esinin kriterlerini karşılam aktan çok uzak
taydılar), ancak b u n lar da piyasa tem elli yaklaşım lara tâbi u n
surlar haline gelm işlerdir. Böylece Polanyi’n in terim leriyle ifa
de edersek, savaş sonrası m eydana gelen değişiklikler sadece bir
“hafif d ö n ü şü m ” olarak düşünülebilir.
"Yerleşikliğin" anlamı
83
Kâr güdüsünün merkezîliği
14 Kari Polanyi, The Great Transformation (Boston, MA: Beacon Press, 19571, s.
46; krş. Karl Polanyi, "O ur O bsolete M arket M entality", Primitive, Archaic and
Modern Economies: Essays of Karl Polanyi içinde, der. G. D alton (G arden City,
NY: Double Day, 1968), s. 5 9 -7 7 (ilk olarak yayım landığı yer: Commentary 3,
no. 2, 1947).
15 Polanyi, Great Transformation, s. 30.
84
m odern ö n cesi ü rü n p iy asaların d an tem eld e farklı o lan piya
sa ortay a çıkar.
19. yüzyıl b aşlarında g ö rü len b ü y ü k d ö n ü şü m böylece kâr
g ü d ü sü n ü to p lu m u n doğa ile e tk ile şim in in m e rk e z in e k o y
m uştur. “D ö n ü şü m , toplum üyeleri b ak ım ın d a n eylem g ü d ü
sü nd e b ir değişikliği ifade eder: G eçim sağlam a g ü d ü sü yeri
ne kâr g ü d ü sü ikam e edilm elidir. B ütün işlem ler, para işlem i
ne d ö n ü ştü rü lü r ve b u n la r da en düstriyel hay atın her alanına
b ir değişim aracın ın so k u lm asın ı g erek tirir. B ütün gelirler şu
ya da bu şeyin satılm asın d an k ay n a k la n m a lıd ır.”16 Kâr g ü d ü
sü n ü n m erkezî n ite lik kazanm ası salt b ir “z ih n iy e t” değişikli
ği m eselesi değildi. T o p lu m u n bizatihi y apısında yaşanan kök
ten b ir d ö n ü şü m ü n so n u cu y d u bu; söz k o n u su d ö n ü şü m , in
sanları h ay atta kalabilm ek ve toplum sal k o n u m la rın ı m uhafa
za edebilm ek için kârlı ek o n o m ik girişim ler peşin de koşm aya
ya da ü cret kazanm aya zorlam ıştır. Bu tip yapısal şartlar altında
kadınlar ile erk ek lerin doğa ile yeniden ü retim leri için giriştik
leri etkileşim e artık rehberlik eden ilke, dolayısıyla tam am ıyla
“e k o n o m ik ” bir ilk ed ir.17 M addi yeniden ü retim faaliyeti ve sü
reci dayandığı değerler bak ım ın d an artık top lu m sal olarak be
lirlenm em ek ted ir, aksine enerjisini kendi içinden alır: E kono
m ik değerlerin sürekli artan üretim i, “in san ın doğa ile etkileşi
m inin” öncelikli hedefini oluştu ru y o r. Eleştirel b ir perspektif
le to p lu m u n b ü tü n ü bakım ından bu, to p lu m ile to p lu m u n ye
niden ü re tim in in şartlarını güvence altına alm a yeteneği arası
na artık kârlılık hesabının girm esi dem ek oluyor.
B u ra d a m e se le , sav aş s o n ra s ı d ö n e m in , k â r g ü d ü s ü n ü n
eko n o m ik faaliyetin re h b e r ilkesi olm ayı b ırak ışı çerçevesin
de ta n ım la n m a sın ın m ü m k ü n o lu p o lm ad ığ ıd ır. Savaş so n ra
sı y erleşik lib e ra liz m d e n d a h a ö tesi sö z k o n u su o la m a z d ı.18
Bu d ü z en , b e k len ilen kâr h esap ların a d a y a n d ırıla n y atırım lar
16 A.g.c., s. 42.
17 Polanyi, “O u r O bsolete M arket M entality" 64; Jam es Ronald Stanfield, The
Economic Thought o f Kurl Polanyi: Lives and Livelihood (Londra: M acm illan.
1986), s. 58-60,
18 Brinkley. “N ew Deal and the Idea of the Slate” 110.
85
ü zerin d e k i özel h a k la rın y en id en sav u n u lm ası ü z e rin e k u ru l
m u ş tu r tam da; söz k o n u su k ârlar savaş so nrası dev letler ta
rafın d an çe k ird ek işg ü cü için b ir m ik ta r k o ru m a ve sınırlı re
fah k azan ım ları k arşılığ ın d a söz v erilm iştir. M aier’e göre For-
d ist p azarlığın tem elin d e “en d ü striy el o to rite n in re sto ra sy o
nu k arşılığ ınd a m addi istek lerin a rta n o ra n lard a tatm in ed il
m esi” söz k o n u s u d u r .'9 Ö te y a n d a n b u n u P o lanyi’n in şu id
diası ile karşılaştırab iliriz: “B ireylerin g ü d ü leri sadece istisnai
d u ru m la rd a m a d d i iste k le ri ta tm in etm ey e y ö n e lik ih tiy a ç
lar tarafın d an belirlen ir. Bu tip b ir m o tiv asy o n u n ev renselleş
tirileb ileceğ i v a rsa y ım ın a g ö re d ü z e n le n m iş o lan 19. yüzyıl
to p lu m u o çağa özgü b ir d u ru m d u .”20 Bu b a k ım d a n da savaş
so n rası sistem 19. yüzyıl piyasa to p lu m u n u n d evam ını tem
sil ediyordu.
Burada Polanyi’n in tarih sel-k ü ltü rel an tro p o lo jisin in esas iti
ci g ü c ü n ü k en d im ize h a tırla tm a k ta fayda var: Polanyi piyasa
sistem inde asıl so ru n u n , sö m ü rü ve d ü şü k ü c re tler (h em M ark
sist hem de sosyal d e m o k ra t p o litik p ro jeleri ilg ilen d iren bir
sorunsal) değil de, to p lu m sal ilişkilerin bozulm ası, insanlığın
ö z ü n ü n ve doğal çevresinin yıkım ı o ld u ğ u n u bize tekrar tekrar
h atırlatır.2' Polanyi’ye göre piyasa to p lu m u n u n esas başarısız
lığı em eğin sö m ü rü lm esin d en ziyade, m etalaşan em eğin taşıyı
cılarının arlık piyasaya eklem lenm iş olm alarıdır. “Em eği diğer
yaşam e tk in lik le rin d e n ayırıp piyasanın k a n u n la rın a tâbi k ıl
m ak, b ü tü n organ ik varoluş biçim lerini yok etm ek ve bu n ların
yerine p arçalara ayrılm ış, bireyci b ir ö rg ü tlen m e tü rü n ü k o y
m ak anlam ına g eliy o rd u .”22 Piyasa to p lu m u n u n , bireyleri, çe
şitli değerleri, çıkarları ve pazarlanam az yetenekleri olan insan
lar olarak değil de m etalar olarak görm ekte ısrar etm esi nede
niyle insani y ö n lerin in tam am ıyla geliştirilem em esi karşısında
in san ilişkileri b ozulm aya m ah k û m d u . Böylece Polanyi’ye gö
86
re “to p lu m sal felaket, ek o n o m ik değil, ö n c e lik le k ü ltü re l bir
olgudur... Ö yleyse sık ça varsayıldıgı gibi e k o n o m ik sö m ü rü
den ziyade k u rb a n ın k ü ltü re l çev resin in p arç a la n m ası b o z u l
m anın n e d e n id ir.”23
Bu n o k ta d a ş u n u kab u l etm em iz gerekiyor: P olanyi, k im i
lerince id d ia e d ile n çeşitli siyasal ik tisa t y a k la şım ların a u y
maz. O n u n d erd i, güncel siyasal iktisat, ek o n o m ik sosyoloji ve
kurum salcı ik tisa d ın y aslandığı “kim , n e zam a n , nasıl, ne el
de ediyor” so ru su kesinlikle değildi; d ah a y ü k sek ü cretler, sa
tın alm a g ü cü ile m ak ro ek o n o m ik istik ra n (b ir piyasa sistem i
bağlam ında) kolaylaştırm a ve b ir kille tü k e tim to p lu m u yarat
maya yönelik b ir siyasal proje de değildi. Savaş sonrası düzen
y u karıd ak i ta rtışm a d a n varabileceğim iz y e rle şik lik k rite rle ri
ne de u y m u y o rd u . Polanyi’n in hiç onaylam adığı, kâr g ü d ü sü
n ü n m erk ezî b ir yer işgal etm esin d en k ay n ak lan an b u m ater
yalizm, F o rd ist k itle ü retim i/tü k etim i ile b irlik te liberal kapi
talizm in ö n cek i d ö n em lerin d e o ld u ğ u n d a n d a h a fazla bu d ü
zenin d e rin le rin e işlem iştir. K itlesel tü k e tim e dayalı yeni e n
tegrasyon biçim leri bireycilik ile ato m izm in ü stesin d en gelm ek
bir yana, b u n la n daha da kökleştirm iştir. B urada önem li birkaç
nokta ise işçiler ile vatandaşların tük eticiler o larak yen iden k u
rulm aları, bireyci b ir sa ğ d u y u n u n o lu ştu ru lm a sı ve kapitalist
sosyal k u ru m larm toplum sal tahayyülün sınırları olarak kabul
edilm esidir.2'’
1967-68 ö ğ re n c i isy a n la rın ın n e d e n le ri a ra s ın d a F o rd iz-
m in in sa n lık ta n çık artan yön leri b ekleneceği ü z e ıe hiç de az
yer kaplam ıyordu. Polanyi’n in “piyasa to p lu m u n a ilişkin ger
çek eleştiri... b u rad a ek o n o m in in kişisel çıkara dayandırılm ış
olm asıdır”25 diye ısrar etm esi d o ğ ru ise bu eleştiri savaş so nra
sı yerleşik liberalizm için de şüphesiz geçerlidir. Başka bir de
yişle, piyasa to p lu m u n u n o lu ştu ru lm a sın d a belirleyici ham le
geçim den kâra geçiş idiyse, o zam an yeni b ü y ü k d ö n ü şü m ta-
23 A.g.c., s. 157.
24 Mark Rupert, Producing Hegemony: The Politics o f Mass Production and A m eri
can Global Power (N ew York: Cambridge University Press, 1995), s. 6 0 ,1 0 2 .
25 Polanyi, Great Transformation, s. 249.
87
rim to p lu m larm a b ir geçişi gerektirm em ekle birlik te, k â r gü
d ü sü n ü n ekonom ik alan daki ve to p lu m u n genelindeki m erkezî
k o n u m u n d a n u zak laştırılm asın ı şü p h esiz gerek tirird i. A ncak
1945’ten son ra b u tü r h erh an gi b ir şey gerçekleşm edi.
89
mel bir değişim geçirir, çünkü artık mülkiyet hakkından kay
naklanan gelirlerin, yalnızca istihdamı, üretimi ve toplumdaki
kaynakların kullanımını sağlamak amacıyla sınırsızca artmala
rına gerek yoktur.26
Bu d u ru m d a b ö y lesi b ir to p lu m sa l y en id en y a p d a n m a n ın
İkinci D ünya Savaşı’n d a n so n ra , k ısm en bile olsa, g erçek ten
v ü cu t b u ld u ğ u n u k im id d ia e d e b ilir ki? E lb e tte fabrika k o
şulları ya da çalışm a saatleri devlet m ü d ahaleleri ile şek illen
di (1840’lardan beri o lduğu gibi). A ncak em ek, piyasanın dışı
na kesinlikle alınm adı ve ü cretler çokça piyasanın içinde belir
lendi; sözleşm eler “ik in cil” nok taların çok ötesinde de özel kal
dı; toprak özel d en etim altında kaldı ve kullanım ı da sanayi gi
bi özel k âr artırm a stratejilerin e tâbi tu tu ld u . Ç oğu tem el gıda
m addesi ile h am m ad d en in fiyatları, birkaç (genellikle geçici)
istisna dışında piyasa fiyatları olarak devam etti. Ve m ülkiyet:
G ö rdüğüm üz gibi, Polanyi’nin u m d u ğ u n d an çok farklı bir to p
lum sal içeriğe sahip olm asıyla şim di ayırt edilebilen savaş so n
rası u zlaşm anın n iteliği, tam olarak ü retk en m ülkiyet ve yatı
rım k a ra rla n ü zerin d e özel denetim in yeniden ileri sü rü lm esi
ne karşılık geliyordu. D oğrusu savaş sonrası “verim lilik siyase
ti” kesinlikle “m ü lk iy et h ak k ın d an kaynaklanan g elirlerin ” tam
istihdam ı ve .yatınm ı sağlam ak am acıyla sınırsızca artm alarına
izin verilm esi gerektiği fikrine dayanıyordu.
M evcut şekliyle refah devleti, h e r zam an özel yatırım ların
kârlılığını artırm a kabiliyetine bağım lı kalıp b u n u n la sın ırlan
m ıştır. Esping-A nderson gibi refah devleti üzerine çalışan kimi
akadem isyenler refah devletin d e sosyal p o litik an ın esas am a
cının em eğin “m etalaşm asm m nispeten sınırlandırılm ası” (Es
ping-A nderson b u kavram ı esasen Polanyi’n in akim daki “p ro
leterleşm enin sın ırlandırılm ası” o lgusundan ayırt eder) olduğu
n u iddia ediyor, ancak öte yandan bu sistem in hâlâ piyasaya da
yalı o ld u ğ u n u da açıkça belli ediyorlar.27 Refah devleti, piyasayı
m addi yeniden ü retim in esas k u ru m u olarak kabul edecek bir
26 A.g.e., s. 2 51 -2 ; vurgu bana ait.
27 G osıa Esping-A ndersen, The Three W orlds o f Welfare Capitalism (P rinceton,
NJ: P rinceton U niversity Press. 1990).
90
şekilde piyasa sistem ine katkıda b u lu n m u ştu r ve büyüm esi (ki
bu, özel yatırım k ararlan n d an kaynaklanacak özel kârlara dair
makul b ir beklentiyi önceden varsayıyordu) sayesinde sınırlı al
ternatif gelir biçünlerini finanse etm ek m ü m k ü n olm uştur. Pi-
yasadışı gelirler, böylelikle piyasa sistem inin büyüm esi ve özel
kâr edinilm esi şartına bağlı kalm ıştır. Son olarak kim ileri, Bret-
ton W oods rejim i altındaki serm aye hareketleri üzerine konu
lan kısıtlam aların paranın “ulusallaştırılm asına” katkıda b u lu n
duğunu ileri sü rm ü ştü r; ancak şu n u da belirtm ek gerekir ki sa
vaş sonrası to p lu m lard a “p ara ilişk isin in ” ro lü a rtm ıştır.28 Yi
ne de refah d evletinin gerektirdiği d evlet m üdahalesi biçim le
ri şüphesiz laissez-jaire iktisadı ile bağdaşm az. Ama zaten aşağı
da da göreceğim iz gibi Polanyi laissez-faire’in piyasa sistem inin
özünü o lu ştu rd u ğ u n u hiçbir zam an ileri sürm em iştir.
91
n o m iler şü p h e siz sadece piyasalar tarafın d an d en e tle n ip , d ü
zenlenm iş ve y ö nelilm iş değil. D evletler eko n o m ik düzen lem e
de önem li bir rol oynam ış, piyasa ü zerinde bazen bir dereceye
k ad ar yön etim ve d en etim bile ü stlen m iştir. B ununla birlikte
piyasa ekonom isini k u ru c u nitelikteki em ek, toprak ve paranın
m etalaşm ası esası sonuçlandırılm adığında, piyasa işleyişi zayıf
lamış olsa bile p ren sip te kendi k urallarına göre işlem eye devam
etm iştir. Şüphesiz bu iddia, d iğ erlerin d en de daha fazla, k e n
dini Polanyici ilan eden çoğu kim se tarafından kızgınlıkla kar
şılanacaktır. Dolayısıyla ek o n o m in in piyasa tarafından d ü z en
lenm esinin ne anlam a geldiği ve yeniden dağıtım gibi başka bir
m ekanizm a tarafından d ü zenlenm esi için ne gerektiği gibi so
ru la n daha d erinlem esine araştın n am ız gerekiyor.
Bu n o k tad a piyasanın kendi k urallarına göre işlem esinin Po-
lanyi için tam olarak ne anlam a geldiğini hatırlam am ız lazım:
E konom ik faaliyet için ek o n o m ik nitelikte bir g ü d ü n ü n varlı
ğı; bu g ü d ü , kişinin sah ip o ld u ğ u m allan artın n ay ı am açlam a
sı sebebiyle ek o n o m ik b ir n iteliktedir.30 Bu m evcut ise “ek o n o
m ik g ü d ü lere dayalı ayrı ve farklı b ir k u ru m a ” yol açar.31 Pe
ki ya ekonom i, yani insanlığın doğa ile yeniden ü retim ilişkisi,
başka ne şekilde ö rg ütlenebilirdi? Polanyi’ye göre bu, üç dav
ranış kalıbına göre yapılabilir; bu kalıp lardan hiçbiri “ek o n o
m ik ” sayılam az ç ü n k ü hepsi, m al b irik im in d en ziyade başka te
mel kaygılarla h arek et eder. Bu ilkeler karşılıklılık, y eniden da
ğıtım ve ev idaresidir ki, piyasa sistem i so n u n c u su n a değişim i
de ekler (ya da “takas, tram pa ve ticaret”). Öyleyse bu davranış
ilkelerinden han g isin in belirli b ir tarihsel to p lu m d a hâkim ola
cağı şeklinde b ir so m beliriyor. Polanyi’n in de işaret ettiği gi
bi, “Bu gibi ilkeler, m evcut kuru m sal kalıplar uygulanm alarına
izin verm edikçe e tk in olam azlar. K arşılıklılık ve y en id en d a
ğıtım , sadece söz k o n u su to p lu m la n n örgütlenm esi simetri ve
m erkezleşm e gibi kalıpların yardım ıyla böyle bir ç ö zü m ü n şart
larını yerine g etird ik lerin d en dolaya, yazılı kayıtlar ve ay rın tı
lı idaren in yardım ı olm adan ekonom ik bir sistem in işlem esini
30 A.g.c., s. 46.
31 A.g.e.. s. 47.
92
sağlayabilirler.”32 Değişim ilkesine karşılık gelen k u rum sal ka
lıp piyasadır; k en d in e yeterlilik ise ev id aresine karşılık gelir.33
Toplumsal kalıplar ile ekonom ik davranış ilkeleri arasındaki
fark, Polanyi’nin birinci ve ikinci büy ü k d ö n ü şü m lerin niteliği
ne ilişkin görüşlerini yorum lam ak açısından b ü y ü k bir önem arz
ediyor. M erkantilist dönem de var olduğu şekliyle b u tip ticaretin
neden em ek, toprak ve paranın m etalaşm asına dayalı piyasa eko
nom isine yol açm adığını ve açam adığını anlam am ıza yardım cı
olabilirler.34 Ç ü n k ü b u ticaret kurum sal kalıp olarak m erkezleş
me içinde yer alm ış, bu da ticarete sadece yardım cı b ir görev tanı
mış ve to p lu m u n m addi yeniden üretim i üzerinde kontrol sağla
yarak kâr güdûlm esini engellemiştir. Bir to p lu m u n sosyal kalıbı,
o toplum daki ekonom ik örgütlenm enin niteliği ve ro lü n ü oluştu
rur. Kalıba tekabül eden ekonom ik ilke hâkim ilkeyse ekonom i
nin b ü tü n lü ğ ü n ü sağlayan o olacaktır, am a diğer ilkeler de ikin
cil bir kon u m d a varlıklarım sürdüreceklerdir. Böylece merkezîli-
ge dayalı bir ekonom ide ekonom ik süreci düzenleyip bütünleşti
recek olan yeniden dağılım ilkesi olacaktır (ya da olm alıdır). Bir
m iktar değişim yapılacak, ancak b u n u n anlam ı ve dinam iği pi
yasa kalıbına dayalı bir toplum da olduğundan farklı olacaktır.35
A ncak, toplum sal kalıpla hâkim davranış ilkesi arasında bir
u y u m su z lu k o ld u ğ u tak d ird e s o ru n la r o rtay a çık acaktır. Bu
na en iyi ö rn e k piyasa to plum larıdır, ç ü n k ü “takas ilkesi, öteki
üç ilkeyle aynı düzeyde değildir. Bağlı o ld u ğ u piyasa kalıbı, si
m etri, m erkezleşm e ya da kendine y eterlilikten daha belirgin
dir - piyasa kalıbının aksine diğer kalıplar sadece ‘özelliktir’ ve
yalnızca tek işlev gören k u ru m lar o lu ştu rm azlar.”36 Piyasa ka
lıbı içinde to p lu m u n b ü tü n lü ğ ü n ü sağlayan ek o n o m ik davra
nış ilkesi o larak değişim diğer kalıplara tek ab ü l eden ilkelerden
32 A.g.c., s. 48.
33 A.g.c., s. 4 7 -5 5 ; Karl Polanyi, The Livelihood o j Man (N ew York: A cademic
Press, 1977); daha sistem atik bir açıklam a için bkz. H annes Lachcr, “The Po
litics o f the M arket: Re-reading Kari Polanyi”, Global Society 13. no. 3 (1999),
s. 313-26.
34 Polanyi, Great Transformation, s. 61.
35 A.g.c., s. 56.
36 A.g.c.
93
çok d ah a dışlayıcı b ir rol oynar. Y eniden dağıtım ve karşılıklı
lık gibi ilkeler yalnızca katı sınırlar içinde varlık gösterebilirler.
Ç ü n k ü piyasa kalıbı, sadece kend in e özgü bir biçim de, belirli
b ir k u ru m a, piyasaya yol açar.
37 A.g.e., s. 57.
38 Polanyi, "O ur O bsolete M arket M entality”.
94
nıe h u su su n d a k i çeşitli tariflerinden hangisini seçtiğim ize bağlı
olarak, savaş sonrası düzen “kendi k u ralların a göre işlem e” ol
gusuna y ak ın olm aktan ziyade daha uzak görünebilir. Ö rneğin
bu piyasaların işleyişinde fiyatların m erkezî b ir rol oynam ası
na karşın, devletler arz ve talebin y önetilm esinde fazlasıyla yer
alm aktaydılar. B atfdaki işçilerin çoğu için, “yaşam g ereksinim
lerini” karşılam a yetenekleri çokça piyasaya bağlı kalm ış olm a
sına rağm en hayatları artık ani bir tehlike ile karşı karşıya de
ğildi. T em eli savaş so n rasın ın “verim lilik siyasetin e” dayanan
Fordist kitle tüketim k ü ltü rü , Polanyi’ye göre toplum sal bozul
m anın nihai biçim i olan m ateryalizm in sürekliliğini ve yüksel
m esini a rtık alttan destekliyordu.
Dolayısıyla savaş sonrası düzen saf b ir piyasa m odelinin ta
leplerinden o ld u k ça önem li bir ölçüde ayrılır. B ununla birlikte,
Polanyi’nin kullandığı eşit düzeyde sınırlayıcı anlam ıyla ek o
n om inin toplum sal içine yen id en g ö m ü lü o ld u ğ u b ir toplum
ile b u n u n ço k daha az alakası vardır. Savaş so n rası bağlam da
“piyasaya sa h ip b ir to p lu m u n ” Polan y i’ye göre şa rtla rın ı d ü
şünelim : Büyük Dönûşüm’ü n son sayfalarında, ö n g ördüğü m e
ta efsanesinin sona erm esine karşılık şu n a d ik k at çekiyor: “Pi
yasa Loplum unun sona erm esi k esin lik le piyasaların yokluğu
anlam ına gelm ez. Kendi k urallarına göre işleyen ek onom ik bir
organ olm ayı top y ek û n bırakırken, b u piyasalar tüketicinin öz
gü rlü ğ ü n ü sağlam ak, değişen talebi gösterm ek , ü reticin in ge
lirini etkilem ek ve bir hesap verm e aracı olarak hizm et etm ek
am acıyla çeşitli şekillerde varlıklarını s ü rd ü rü rle r.”39
Bu piyasaların önem li bir farklılığı -ki bu, o n la n toplum sal ha-
yaun efendileri yerine, b ir kez daha toplum sal d o k u su n u n bir
parçası yapacak tü rd en bir farklılıktır- ürün piyasaları ile sınır
lanacak olm alarıydı. Ü rün fiyatları arz ve talebe boyun egebiliı-
di (tarih in m o d em öncesi dönem lerinde olduğu gibi). B ununla
birlikte piyasa yeniden yerleşik hale getirilecekıiyse em ek, top
rak ve para fiyatlarını piyasa dışında tespit etm e zorunluluğu bu
sistem için m utlak bir koşul olurdu.40 Piyasa artık kendi kuralla-
95
n n a göre işlemeyecek, ancak bu, h ü k ü m et m üdahalesi - b u d u
rum , Polanyi’nin de kitabında gösterdiği gibi 19. yüzyıl uygarlı
ğında başlangıçtan beri görülen serbestleştirm e eğilim ine eşlik
e tm iştir- sayesinde değil de başka bir nedenle olacaktı: “ [Piya
sa sistemi] b u ndan böyle em ek, toprak ve parayı kapsam ayacak.
Emeğin piyasa dışına alınm ası rekabetçi em ek piyasalarının k u
rulm ası kadar kökten bir d ö nüşüm anlam ına geliyor.”41
Böylece piyasanın a rtık tü m m ü d ah ale, düzenlem e ve işlet
me biçim lerine b o y u n eğecek oluşu, özellikle de em ek m etalaş-
nuş k o n u m u n u s ü rd ü rd ü ğ ü ve k âr g ü d ü sü ek o n o m ik faaliye
tin tem elini olu ştu rm ay a devam ettiği sürece kendi kurallarına
göre işlem e o lg u su n u o rtad an kaldırm az. Refah kapitalizm inde
g ö rü len piyasaları sadece “m u h aseb e a raç la rı” olarak d ü ş ü n
m em iz h içb ir şekilde m ü m k ü n g ö rü n m em ek ted ir. Bu n ed en
le piyasa sistem i, k en d i k u ralların a göre işleyişi “zayıflaşm ış”
da olsa 1945’ten so n ra yerini m uhafaza etm iştir. Bu d u ru m el
bette yeni b ir şey değildi: Zayıflam ış piyasalar, 1870’lerd en be
ri görülen k o rum acılığın so n u cu y d u . Bu bakım dan Polanyi’nin
1870’ten 1930’a k ad ark i d ö n em in niteliğine ilişkin g ö rü şü gi
bi, savaş so n ra sı d ö n e m de aynı z am an d a hem se rb estleşm e
h em k o ru m a c ılık ile ş e k ille n m e k le d ir. A ncak İk in c i D ünya
Savaşı’n ın hem öncesi hem de so n rasın d a bu tü r bir k o ru m a
cılığın, piyasayı yen id en yerleşik hale g etirm ekten dik k atle k a
çınm ası g erekm ektedir. Buradaki fark b ir derece farkından zi
yade nitel, h atta onto lo jik b ir farktır.
B urada v arılacak s o n u ç , savaş so n rası k ap ita liz m in piyasa
sistem i ile y erleşiklik arasında o rta b ir yerde durm ası değil de,
P olanyi’n in terim leriyle ifade edersek, serb estleşm e ile k o ru
m acılık diyalektiğini sü rd ü rm e sid ir. Savaş sonrası kapitalizm
nisp eten g en iş k apsam lı k o ru m a b içim lerin e yol a çm ıştır fa
kat to p lu m u , piyasa sistem i içerisinde korum acılığı ayıran u ç u
ru m d an diğer tarafa, piyasa sistem inin y ü rü rlü k ten kaldırılm a
sına do ğ ru h içbir şekilde harek et eu irm ed en yapm ıştır b u n u .42
Böylesi bir so n u ç şü p h esiz çok tatm in edici değil; savaş sonrası
41 A.g.c., s. 251.
42 Bu k on ud a bkz. l.achcr, “Em bedded Liberalism, Disem bcdded Markets".
96
dönüşüm , “b ü y ü k ” sayılam ayacak olm akla birlik te, “h a fif’ ola
rak ya da ö n c e d e n gelen serb estleşm e ile k o ru m acılık ikiliği
nin salt b ir değişm esi olarak da tam anlam ıyla kavranam az. So
nuçta refah kapitalizm inin/işletim ci k ap italizm in tarihsel ö n e
mini anlam am ıza o lan ak verecek kavram sal ve tarihsel araçları
Polanyi’n in analizi sağlayabilir m i ya da ABD hegem onyasının
niteliği ve tarihsel olarak yeni sayılabilecek sosyal ve u luslara
rası k o ru m a ile devlet m ü d a h a le sin in b ileşim in i an lam ak için
başka b ir y ö n e m i dönm eliyiz diye so rm ak zorundayız.
Sonuç
97
İKİNCİ BÖLÜM
Giriş
2 Karl Polanyi, The Great Transformation: The Political and Economic Origins of
Our Time (Boston, MA: Beacon Press. 2001 baskısı), s. 3.
3 Birçok kişi bu çakışm a g ö rü n tü sü n e karşı çıkıyor. Şüphesiz b ü tü n ülkelerin
aynı n o k tad a olduğu ya da eş “son noktalara” h areket ettiğini im a etm eden
de genel eğilim ler gösterilebilir. “K apitalizm türleri" üzerine bkz. J. R. Hol
lingsw orth ve R. Boyer, Contemporary Capitalism: The Embeddedness o f Institu
tions (Cam bridge: C am bridge U niversity Press, 1997); der. T. İversen, J. Pon-
tusson ve D. Soskice, Unions, Employers and Central Banks: Macroeconomic Co
ordination and Institutional Change in Social M arket Economies (C am bridge:
C am bridge U niversity Press, 2000), vd.
102
dir. A yrım y ap ılm ad ığ ın d a, em ek o lm ayan çalışm a anlam ı tü
m üyle y itirilm iş o lu r, g özden yitip gider. 20. y üzyılın em ek is
ta tistik lerin d e o lan da b u d u r. D aha ç o k say ıd a in sa n ın daha
uzun sü re yaptığı çalışm a, yani bakım iş i (care w o rk), g ö rü n
mez o ld u .4
İlerlem ecilerin , 20. yüzyılda sosyal d e m o k ra t h ed ef olarak
endüstriy el v atandaşlığın p eşin d en k o şark en d ü ştü k le ri h ata
lardan b iri em eği, to p lu m sal k o ru m a, d ü zen lem e ve yeniden
dağıtım ın odağ ın a yerleştirm ek ti. M aaşlı o larak çalışıyorduy-
sanız, hastalık izni, an n elik izni, ö z ü rlü le rin yararlandığı y ar
dım lar ve em ekliliğe hak kazan ıy o rd u n u z. A m aç, m ü m k ü n ol
duğu kad ar çok insanı “işe" yerleştirm ekti. E m ek perform ansı
el ü stü n d e tu tu lu y o r, k o ru n u p idealize, ediliyor, ödüllendirilip
onurlan d ırılıy o rd u . Laborism canavarı ö n ü n e çıkanı ezip iler
lerken, H a n n a h A re n d t’in k i gibi çatlak sesler d u y m azdan ge
liniyordu. B üyük d ö n ü ş ü m ü n bu y erleştirm e aşam asın d a bir
m üstahdem to p lu m u y d u inşa edilen.
E m eğin aksine, kişinin kendi seçtiği çalışma/iş, kullanım de
ğeri için g erçek leştirilir. A yrıca k işin in k e n d i seçtiği gelişm e
ve ta tm in hedefleri y o lu n d a kendi isteğiyle gerçekleştirdiği ça
lışma, şü p h esiz m etalaşm ayı sın ırlam an ın esasını o lu ştu rm ak
tadır. K itabının so n u n d a k i n o tların d a, P olanyi etk in lik türleri
arasında b ir ayrım yapm adan çalışm a ile em ek arasın daki fark
lıları vurgular, ilkel toplu m lard a çalışm ayı harek ete geçiren n e
denler ü z e rin e olan g ö rü şü n ü d estek lem ek için k u şağının an
tropolojik bilgeliğine başvurur; o n a göre b u n u n n edeni ne kâr
ne de e k o n o m ik kazançtır, aksine karşılıklılık, keyif, rekabet gü
cü ve beğenilme gibi n ed en lerin b ir karışım ı söz k o n u su d u r.5
4 A ntik Y unan'da saygın ve ü retken sayılan tefe çalışm a buydu. Ç alışm a kavra
m ın ın evrim ine d air b ir incelem e için bkz. G uy Standing, “T he Idea of W ork",
H J G reek Presidency Event’te sunulan tebliğ, “T h e F u tu re o f W ork", Atina.
O cak 2003.
5 P olanyi'nin y o ru m lan konuşm a diline özgü görülebilir. Bahçem i neden kazı-
n m ya da k uzukulağı çorbası yapm ak için tariflerle neden ugraşınm ? Polan
yi konferansında yapacağım konuşm a m etninin kelim eleriyle niye oyalanm m ?
Bu etkinlik lerin -çalışm an ın - hiçbirinde ekonom ik kazanç düşüncesiyle hare
ket etm em . Bunları zevk, g u ru r ya da benzeri şeyler için yapıyorum am a tica
ri k â r için değil. Emeğin nedenlerinden ne kadar da farklı. E m ek icra ederken.
103
Ç alışm anın bir diğer özelliği, çalışan kişinin irade sahibi ol
m ası, kendi ken d in e k arar verm e im k ân ın a ve özerkliğe sahip
olm asıdır. B unun ak sin e emek icra etm ek d u ru m u n d a k i b ir işçi
b ü yük ö lçüde ird ed en y o k su n d u r. Ya ken disine söyleneni ya
par veya yapm aya çalışır ya da k end isin den yapm ası beklenile
ni yapm am aya çalışır.
Polanyi, b ir piyasa to p lu m u yaratm ak için dev letin em eğin
icrasını hayatın diğ er etk in lik lerin d en ayırm ak zo ru n d a o ld u
ğ u n u an lam ıştı.6 “S özleşm eye dayalı olm ayan a k rab alık , m a
halle, m eslek veya inan ç örg ü tlen m elerin in ” tasfiyesi anlam ına
gelen “sözleşm e ö zgürlüğü ilkesi” b u n a hizm et ediyordu. O y
sa b u tü r ö rg ü tlen m eler çalışmanın gerçek bir özg ü rlü k içinde
gelişebildiği bir o rtam ı sağlam ak için gereklidir. M etalaşm a -
çalışm anın em eğe d ö n ü ştü rü lm esi- sosyal k o ru m a k u rum ları-
nın yıkım ını ve statü n ü n yerini sözleşm enin alm asını gerektirir.
Şim di emek ile em ek gücü arasın d ak i a y n m ı ele alalım . P o
lanyi emek kavram ını kim i zam an etkinliği kim i zam an da iti
lip kakılan insanı an latm ak için kullanm ıştır. H er ne kadar ki
m i M ark sistler k elim eleri tam tersi an la m d a k u lla n m a k iste
yebilirse de, emek k elim esinin em ek piyasasında zam an, e n er
ji, efor ve beceriyi harcam a etkinliğini anlatm ak için; em ek gü
cünün ise bir bireyin yeterlilik ve yeteneklerinin toplam ını a n
latm ak için k ullanılm ası m akul görün üy or. T eorik olarak, ge
rek em ek gerek em ek gücü, h er ikisi de m etalaştınlabilir. Kö
le iki anlam da da m etalaşıırılır; proleter, em ek g ü cü n ü n sahibi
olm aya devam eder. Bu anlam da Polanyi, Adam S m ith’in insa
n ın çalışm aya d ü şk ü n olduğu yolundaki iddiasını kabul etm e
m ekte haklıydı.
M etalaşm a h e r zam an için b ir derece m eselesidir, tn sa n la r
öncelikle araçsal nedenlerle çalışıyorsa ve de bu çalışm a ekono
m ik güvensizlik içinde yapılıyorsa, em ek d aha da m etalaşır. Di
yelim ki b ir göçm en, sözleşm esiz olarak, g ü ndelik y a h u t saat
lik ücretlerle ve eline pek bir şey geçm eden çalıştığında alabil
gclir kaybı, isten kovulm a, yaptırım lar, dalıa genç veya daha yetenekli işçilerin
yerim i alm ası vb. korkularla karşı karşıyayım.
6 Polanyi. Great Transformation, s. 171.
104
diğine m elalaşırk en ; aylıklı, u z u n vadeli b ir işte çalışan birisi
daha az m etalaşır. F ak at bu d u ru m d a bile, sırf “kariy er yaptığı”
işi bırak m ak ço k pahalıya m al olacağı için k en d isini neredey
se kalıcı işe h ap setm iş olan aylıklı “şirk e t ad am ı” kısm en me-
talaşmıştır.
M etalaşm an ın tarihsel an alizin e y ard ım cı o lm a k am acıyla,
sosyal gelir kavram ını ele alm ak yararlı olacaktır. H er to p lu m
da, am a en ilk elin d e bile, h e r bireyin b ir gelir kaynağı vardır,
yoksa ö lü r.7 T op lam d a yetersiz veya havsalaya sığm ayacak ka
dar büy ü k olabilir am a kim se h e p te n m ü lk sü z değildir. Çeşit
li tü rde k ay n ak lar v a rd ır ve k ay n ak ların b ir araya gelm e biçi
mi bir k işin in g elirin in y alnız d ü zey in i değil gen el güvenliği
ni de belirler.8
Tem el olarak, bazıları hiç b u lu n m asa bile, h er to p lu m d a h e r
bireyin altı g elir kaynağı vardır; b u n la r b ir araya geldiklerinde
kişinin sosyal gelirini o lu ştu ru r. Bu, şöyle tanım lanabilir:
SG = KÜ + Ü + AY + ŞY + DY + Ö G
1 Eti basil toplum da dahi insanlar, üretim yapm alarına veya besin elde etm eleri
ne yardım cı olan toprağa erişim sahibidirler veyahut erişim sahibi olanlardan
arm ağan ve destek alırlar.
® Bazılan kazandıklarından daha az gelir elde ederler, b u n u n nedeni vergiler de
ğil de, aracıların erişim i kontrol etm esi ve kesinti yapm asıdır; böylece yoksul
luklarını gizler. Kadınlar çoğunlukla bu şekilde yoksullaştırılır.
105
n id en ) m elalaşm a d ö n em in d e artar. İlk d u ru m d a, SG’n in n is
peten güvenli u n su rları, kuru m sal m üd ahaleler so n u cu n d a aşı
n ırk en , güvenilm eyen ve çalışm a p erform ansına bağlı u n su rla
rı n ispeten artabilir.
SG’n in y ap ısı ü z e rin e v erilecek h e r m ü c a d e le , e k o n o m ik
g ü çlerle to p lu m u n k e n d in i y en id en ü re tm e ih tiy acı arasın d a
b ir m ücadeleyi içeren h e r d ö n ü şü m için m erkez! önem dedir.
P olanyi’nin an lattığ ı ö y k ü , piyasa m e k a n izm aların ın ve b ağ
lan tılı g ü v e n siz lik le rin y ayılm asına ta n ık lık eden sanayi ka
p ita liz m in in d o ğ u şu y la ilgiliydi. Faşizm ve devlet sosyalizm i
d eh şetlerin i yaşad ığ ın d an refah d evletini piyasa m ek a n iz m a
larının sosyal b a k ım d a n yıkıcı olm asını engelleyecek araç ola
rak ö ngördü.
Ulusal b ir em ek piyasası ortaya çıktığında devlet, to p lu m u n
ku ru m la n ın, ekonom i kendi kendisini yok etm eyecek biçim de
d eğiştirerek tepkisini gösterm iştir. Bir başka deyişle, em ek me-
talaşm ası geliştikçe, piyasayı en k ö tü aşırılıklardan arındıracak
ö n lem ler alın m ıştır. M etalaşm anın sın ırlan m asın ın başlangıcı
19. yüzyılın so n u n a, İngiltere’de fabrika yasalarına, Bism arck’m
o rta sınıfı Prusya d ev letin e bağlam a çabalarına ve sosyal g ü
ven lik d en ey lerin e k a d a r g ö tü rü leb ilirse de, bu sü re ç en çok
1940’lar, 1950’ler ve 1960’lard a, yani refah d e v letin in çeşitli
tü rleri inşa edildiğinde, ilerlem e gösterm iştir.
Refah devleti kapitalizm i veya yasal düzenleme dediğim iz d ö
nem , erkek em eğinin m etalaşm asının sın ırlanm ası ve e n d ü stri
yel vatandaşlığın -y a n i endüstriyel em ek (etkinlik anlam ında)
esasına dayalı h ak lar sis te m in in - ilerlem esi anlam ına geliyor
du. Fakat bu m etalaşm anın sın ırlanm ası gerçek değildi, çü n k ü
çalışanlar kendi refahları ve sosyal statüleri bakım ından çalış
m a p erfo rm an sların a daha da bağım lı k ılınm ışlardı.9 M eıalaş-
106
m anın sın ırlanm ası hayalîydi ç ü n k ü hah olarak g ö rünen şeyler
(hak o larak ad lan d ırılan lar) sadece tahsistiler. Yani belirli bir
deneyim ve dav ran ış şartıyla v eriliyordular. Ç alışırsanız, “b e
şikten m ezara” -v e y a “ann e k arn ın d an m ezara”- yardım lardan
ve sosyal h izm etlerden yararlan ıy ord un uz. Yoksa başınız d e rt
teydi. “Ç alıştırm a dev letin i” ilk geliştirenler İsveçlilerdir; sos
yal d em o k ra tla r b u tu h a f olguya göz y u m d ular.
M etalaşm anm hayali sınırlanm ası d en ilebilecek şey, küresel
bir eğilim di; gerçi sanayileşen ü lk elerd e m etalaşm a da bir yan
dan g ö rü lü y o rd u .10 M etalaşm anm sın ırlan m asın ın tanım layıcı
özelliği, devlet ve serm ayenin çalışm a perform an sı ile para cin
sinden ü cret arasındaki bağı zayıflatm asıydı.11 Em eği asla ola
m ayacağı b ir şeye, “hayalî b ir m eta”ya çevirm eye çalışıyorlar
dı. E m ek “satın alm ıy o rd u ” am a fiyatı, ücret, sağlanan hizm e
tin veya işverene m aliyetin b ir yansım ası değildi. T edavülden
kaldırm alar, çalışm aya teşviki azalttı ve etkili kaynak tahsisleri
için gerekli piyasa m ekanizm alarını çarpıttı. A m a em eğe daya
lı refah devleti paradoksal biçim de insanları b ir işe girm iş ya da
girm eye istekli olm a d u ru m u n a daha bağım lı hale getirdi. H an
nah A rendt’in en b üy ü k k o rk u su n u , “m ü sta h d e m to p lu m u n u ”
hayata geçirm eye yönelik bir stratejiydi b u .12
M etalaşm anm sınırlanm ası piyasa m ekanizm alarına “dayan
m am a ” o la ra k ta n ım la n ırsa , hem refah devleti k a p ita liz m in
de hem de devlet sosyalizm inde 1950’lerde ve 60’larda bu yö
ne doğ ru b ir h arek et vardı, “m aaşlar eriyor” ve şirket ile devlet
de ŞY'de DY vc Ü'ye kıyasla bir aru ş sağlandığını açıklam aya yardım cı olabilir.
ABD’deki gelişm elerle ilgili olarak bkz. N. L ichtenstein, “From C orporatism to
Collective Bargaining: O rganized Labor an d the Eclipse of Social Democracy in
the Post-W ar Era". The Rise and Fall o f the New Deal Order içinde, der. S. Fra
ser ve G. G erstle (Princeton, NJ: Princeton U niversity Press, 1989), s. 142-44.
10 M ilyonlarca insan göçm en işçiye d ö n m ü şk en , bir kısım insana, özellikle de
dcvleı m em urlarına, zengin ülkelerdeki m ütekabil çalışanlar için standart sa
yılanın kopyası niteliğindeki bir sosyal gelir paketi sağlanm ıştır.
11 Bir ücret alm ak için kişinin işyerinde bulunm ası (ya da b u n u yapm am ak için
m eşru b ir nedenin olm ası) zorunluydu. Sonrasında n o rm u n altında çalışıp ça
lışm adığı sosyal geliri bakım ından sadece çok ufak bir fark yaratıyordu.
12 H. A rcndt. The Human Condition (C hicago. İL: U niversity o f C hicago Press,
1957). 1İnsanlık Durumu, çev. Bahadır Sina Şener. İletişim Y ayınlan, 4. baskı,
20091
107
yardım ları ve hizm etlerin e g eçiliyordu.13 Ama hâlâ proleterleş
tirm e sü rü y o r, in san lar tam zam anlı, sabit gelirli çalışm aya ba
ğım lı olm aya m ah k û m ed iliy o rd u .14 Eğer işçi olarak şirkete ve
sen d ik an ıza gönülden bağlı idiyseniz, çalışm a h ak ların ızı, b e
lirli bir em eklilik m aaşı, hastalık izni ve em ek yeniden ü retim
y ard ım ların ı (an alık izni, ç o cu k yardım ları vb) alırd ın ız. Bu,
b ir tü r m etalaşm an ın sm ırlanm asıydı am a gerçek ö zg ü rlü k ol
m ak tan uzaktı.
Kısacası m etalaşm an ın hayalî sın ırlan m ası d ö n e m in i belir
leyen şey, çalışanlara (ve onlara “bağım lı olanlara”) sosyal gü
v en lik sağlayan yasal d ü z e n le m e le r sistem i; v ergi p o litik a sı,
sen d ik alaşm a ve ü c re t fark ların ı k o n tro l a ltın d a tu tm a k için
to p lu p azarlık ü z e rin e k u ru lu b ir y en id en dağıtım sistem i ve
katkı tem elli b ir sosyal k o ru m a sistem iydi. Polanyi’n in terim ini
yeniden kullanırsak, söz k o n u su o lan b ir A ltın Ç ağ değil, Ap
tallar C en n eti’y d i.ıs Süreç, em eğin m etalaşm asm ın sın ırlan m a
sının bir virajından ö b ü rü n e doğru ilerlerken, çalışm aya d ö n ü k
teşvikler gitgide k u ru d u , piyasalar bo zu ld u , sübvansiyonlar a n
lam ını yitirdi, işlerin ne kadarı kam u sektöründeyse, kadınlar
o k ad ar “ikincil çalışan” o lm aktan çıkıyordu (tam istihdam ef
sanesi inanılırlığını k aybediyordu), em ek piyasasının sertlikle
ri artıyor ve toplum sal gerilim ler m üzm inleşiyordu. Böyle de
vam edem ezdi.
13 Emeğin m etalaşm asm ın sınırlanm asını, Esping-A ndcrson'ın sık atıfta bulun an
kitabında yaptığından d aha geniş tanım lıyorum . Esping-A nderson, “bireylerin
ya da ailelerin piyasaya k aulm alanndan bağımsız olarak, toplum sal olarak ka
bul görebiliı bir yaşam a seviyesini sürdürebilm e derecesi" olarak tanım lam ak
tır. G. E sping-A ndcrscn, The Three Worlds o f Welfare State Capitalism (C am b
ridge: C am bridge U niversity Press, 1990), s. 37.
14 Sovycıler B irliğinde em eğin m etalaşm asm ın sınırlandırılm asında en ileri n o k
taya gidilm esi. 1 9 8 0 îerd e sistem in durm asında kısm en etkilidir. İşçiler alay
ederek şöyle bir espri yapıyorlardı: "O nlar bize ödem e yapıyorlarm ış gibi dav
ranıyorlar, biz ise çalışıyorm uşuz gibi." Devlet em eğin m etalaşm asm ı tehlikeli
b ir biçim de sınırlar.
15 Bu, “efsanelere" sızm ıştı. B unlardan en büyüğü tam istihdam oldu ğu y olu n
daydı; bir m ite dönüşerek birçok kişinin dönem i Altın Çağ olarak adlandırm a
sına o lanak tanım ıştır. Oysa 1968’dc bu şekilde görünm üyordu.
108
Emeğin yeniden metaiaşması:
Sosyal gelirin parçalanması
109
n u göz ö n ü n d e tu tarsak , Loplaın h arcam adan ziyade transfer
ler ve hizm etlerin yapı ve tasarım ının değişm esinin izinden git
m ek d ah a ö n e m lid ir.19 Bazı gözlem ciler, y en iden m etalaşm a-
n ın b ir veçhesini, yeni m ali politikaların yanı sıra, devlet yardı
mı düzeylerin in ve asgari ücretin d ü şü rü lm esi olarak g ö rd ü .20
Ama bu aslında m etalaşm anm esasını gözden kaçırır; bu esas,
em eğin piyasa fiyatının b ir işlevi olarak k en d in i gösterm esidir
ki, asgari ü cret yeniden m etalaşm anm b ir parçası olarak pekâlâ
yükselebilirdi de. İngiltere’de Yeni İşçi P artisi h ü k ü m e tin in u lu
sal düzeyde geçerli b ir asgari ü cret için ilk defa h arekete geçm iş
olm ası tesadüf değildir.
Y eniden m etalaşm an m b ir başka kaynağı; ticarileşm e, dev
let ve işverenlerden m aliyetlerin kullanıcılara aktardm ası ve te
darik sü recin in özelleştirilm esi gibi ham lelerle sosyal hizm etle
rin serbestleştirilm esi o lm u ştu r. Bu da işçilerin sırtına yeni m a
liyetler y üklem iş ve ü cretlerin in b ü y ü k b ir kısm ını ü stü ö rtü lü
biçim de alıp g ö tü rm ü ştü r.
E m ek g ü c ü n ü n m etalaşm ası aynı z a m a n d a işç ile rin ç alış
m aya bağlı pek çok g ü v en lik b içim in i kaybetm esiyle pekişti.
1980’lerde ek o n o m ik serb estleşm e y ay ılırken, birço k y o ru m
cu ü c re tli istih d a m ın -ö z e llik le “is tik ra rlı” iş le rin - en az ın
d a n san ay ileşm iş ü lk e le rd e g itg id e a z alacağ ın ı ö n g ö rd ü . Bu
“işin s o n u ” tezi, K eynesçi talep y ö n e tim in in terk edilm esi ve
arz e k o n o m isin in b e n im se n m e sin in a rd ın d a n işsizliğin a r ttı
ğı b ir zam and a, başta A v ru p a’da o lm ak ü z ere h e r yerde p o p ü
lerleşti. K im ileri işsizliği “te k n o lo jik d e v rim e”, kim ileri y ü k
110
sek istih d am m aliy etlerin e, k im ileri ise “E u ro sclero sis”e, ya
ni yatırım ve iş o la n a k la rın ın y aratılm asın a k et v u ra n esn ek
likten u z a k em ek piyasaların a bağladı. İş o la n a k la rın ın azala
cağı, istik ra rlı ve k o ru n a n istih d am d a ra lm a sın ı p ek iştirecek
güvencesiz işlerle em ek p iy asasın ın d a h a esn ek b ir hale gele
ceği ö n g ö rü ld ü .
İşsizlik a rttık ç a , em eğ in “o rta d a n k a y b o lm a sın d an ” ziyade
yeniden m etalaşm asm a ta n ık o ld u ğ u n u z aşik âr.21 “İşin so n u ”
görüşü, çalışm a sü recin in ek o n o m ik sistem e u y u m gösterem e
yeceğini varsaym akla, kapalı ekonom iye sah ip refah devletinin
küresel b ask ılar k arşısında açık ekono m ilere dönüşm eyeceğini
sanm akla h ata etm işti. A çık eko n o m i sistem in d e, eğer istihdam
m aliyetleri kim i ü lkelerde n isp eten y ü ksekse, işverenler ve o n
ların aracıları istih d am m aliyetlerini d ü şü rm e k için bazı adım
lar atar, yani o g ü n e kadar h ep SG’in b ir parçası olarak yararla
nılan y ard ım lar ve güvencelere geri d ö n e r ve çalışanlar bunlara
erişem ezse başka ülkelere taşınm akla te h d it eder.
Olan da b u y d u zaten. H er yerde çalışanların SG’sin d e d ü şü ş
ler oldu; d ü şü k gelirli ülkelerle rek ab et edeb ilm ek için u m u t
suzca çırp m an zengin ülkeler yardım ları ve g erçek ücretleri d ü
şürdü. B unu “dibe d o ğru yarış” diye tasv ir etm e k yanlış olur;
doğrusu “geri vites” dem ek o lu rd u . P o litik fırsatçılar d a b u tü r
k esintilerin ü re ttiğ i eşitsizlik ve g ü v ensizliği m eşru la ştırm a k
için “rekab et edebilirlik” retoriğini kullandı.
Em eğin yenid en m etalaşm asm a k a tk ıd a b u lu n a n tü m deği
şimleri gereği gibi ele alm ak m ü m k ü n değilse de, başlıca m e
kanizm aları v u rgulam ak, ekonom iyi to p lu m a y erleştirm ek için
sosyal patlam aya yol açabilecek eşitsizlik ve güvensizlikleri sı
nırlayacak d ü zen lem e, sosyal k o ru m a ve y e n id e n dağıtım sis
tem lerinin gerektiğini h atırlatm ak gerekiyor.
111
Gelişmekte olan küresel emek düzenleme sistemi
112
Fakat zam an la, işçilerin çık arların ı sav u n acak o rg a n la r olm a
dan serm ayeyi tem sil edenlerin gereğinden fazla kibirli ve fır
satçı o ld u k la rın ı, k o n tro lsü z güçleriyle caka satab ileceklerini
ve ne isterlerse ken d ilerin e ödeyebileceklerini sand ık larım an
ladılar. İşçilerin p azarlık g ü c ü n ü b udam ak, ABD’n in “en iyi on
işverenf’n d en biri olarak etik etlen d ik ten h em en so n ra batarak
binlerce kişiyi y o ksullaştıran E n ro n hastalığına yol açtı.
işçilerin sesin in bastırılm ası, taşeron işçi çalıştırm an ın ve ge-
çicileştirm enin y en id en b ü yüm esine de k a tk ıd a b u lu n d u . H er
ne k ad ar b azı eşitsizlik ler k im i ay rım cılık ları o rta d a n kaldır
mak için yasalarca sın ırlan m ışsa da, em ek piyasasın daki eşit
sizliklerin ü zerin e b en zin d ö k tü b u gelişm e.25
Ulusal seslerin zayıflam ası, küresel em ek p iyasasının ortaya
çıkışını yansıtıyor. Y eniden d ü zen lem en in ve cılız seslerin pe
kiştirdiği eşitsizlik biçim lerin d en biri de uluslararası göçle ilgili
olanıdır. K endilerini d ah a “açık” em ek piyasalarının, d ah a çok
da elle yapılan işlerin içinde b u lan işçiler, yakın zam ana kadar
göçmen girişine m aru z kalan ö b ü r se k tö rle r k arşısında kaybet
ti. Buna k arşılık, çoğu yasalar ve izinlerle güçlen d irilm iş m es
lek örgütleri y ü k sek gelirli işlere girişi k o n tro l a ltın d a tutabili
yor. Bu d u ru m da h izm et se k tö rü n d e ü cretleri d ü şü rm ü ş, hiz
metler orta sın ıf için d ah a u cuza y apıldığından eşitsizliği daha
da arıtırm ışur.
Y eniden m etalaşm ay a iki d ü z e n le m e d a h a k a tk ıd a b u lu n
m aktadır. D ü n y a, d ü zenlem en in (reg u latio n ) özelleştirilm esi
ne m aruz kalırk en neredeyse hiç analiz edilm em işlerdir. Bir iki
Kredi D erecelendirm e K u ru m u , h ü k ü m e tle r ve şirk etlerin n e
leri yapıp n e le ri y ap am ay acak ların ı d ik te ed eb ilm ek teler. Şa
yet bir şirk etin işçi uygulam aları o n ların istediği gibi değilse, o
113
şirk etin kred i derecesini dü şürebilm ekteler. Bu da şirk etin h is
se d eğerinin yere çakılm asına yol açarak, m eseleyi yeniden d ü
şünm eye teşvik etm ektedir. H ük üm etlerin başına da aynısı ge
liyor.26 K redi D erecelen dirm e K u ru lu şlarım d an b iri bir ü lk e
n in em ek piyasasını “e sn e k le ştirm e k ” için y eteri k ad ar çaba
gösterm iyorsa, hazine b onolarının n o tu n u d ü şü rebiliyor ve kur
dalgalanm ası yaratabiliyor.27 Bu özel se k ıö rü n elindeki, hesa
ba kitaba gelm eyen dü zenlem e gücü gitgide artıyor ve yeniden
m etalaşm anın em rine am ade bekliyor.
İkinci olarak, ek o n o m ik hayatın sözleşmeleştirilmesine tanık
oluyoruz. Söz k o n u su olan, daha fazla insanın yazılı sözleşm e
im zalam ası değil. Sözleşm esel z o ru n lu lu k lar sıkılaşıp, daha öl
çü leb ilir k rite rle r getiriyor, özerklik alanım ve işlevler ile so
ru m lu lu k lara d air y o ru m la n daraltıp tahsis kararlarının d en eti
m ini a rtm y o r vs. Bu, neyin sözleşm elerde yer alıp neyin alm a
yacağını d ik te eden lerin g ü cü n ü pekiştirecektir.
Em ek ilişk ilerin in yenid en d üzenlenm esi aynı zam anda ye
n id en m etalaşm a ü z e rin d e g üçlü b ir dolaylı etk id e b u lu n d u .
D avranışları d eğiştirm esinde, önem li olan yalnızca k işinin ça
lışm ası gerektiği b ek lentisi değil, o bek len tiy le ilişkili olarak
yarattığı k o rk u ve güvensizliktir. Dolayısıyla işçi kendisini g ü
vende hissederse, işten çıkarılm a veya gelirlerinin b ir kısm ını
yitirm e k o rk u s u n u d u y d u k la rı yani güvensiz ve stresli çalış
ma k o şu lların a m aru z kaldıkları zam anlara göre daha az m eta-
laşm ış olur.
Y eniden m etalaşm a için hayati olan da, d a h a ç o k in san ın
em ek piyasasına k atılm asının beklenm esi değil, işte b u güven
sizlik atm osferidir. M etalaşm a, em ek piyasasına güvencesiz k a
tılım dan kayn ak lan ır. E sping-A ndersen gibi kim ileri m etalaş-
m anın artm asın ı talep ettiğinde, gerçekte istedikleri daha faz
114
la iş güvencesizliğidir. Bu ne gerçek ö z g ü rlü k tü r ne de izlene
cek bir eşitlikçi yol.
115
m in desteklenip k im in desteklenm eyeceğine yerel b ü ro k ra tla
rın k arar verdiği keyfî devlete (discretionary state) b uyrun. Kü
reselleşen hayırseverlik eğilim ine b uyrun. E k o nom inin to p lu m
dan k o p tu ğ u b ir önceki dön em d e, m al sahipleri ile girişim cile
rin yoksullara yardım gösterileriyle zam an zam an güvenlik sü-
babı gibi davran ırlark en , b u n u n m o d ern karşılığı lam bir sek
tördür: E konom ik bakım dan kaygılı hangi kesim lerin bağışla
rın d an yararlanacağına, han g ilerin in yararlanm ayacağına ze n
gin h ay ırsev erler k a ra r veriyor. Sosyal k o ru m a sistem lerin d e
yapılan refo rm lar gitgide d ah a çok in sanın hayırseverliğe bel
bağlam asına, ço ğ u n u n dinsel k u ru m lar ve sosyal şarlatanların
eline d üşm esine n e d en oluyor.
D evlet sistem leri baskı altında. En tipik değişm eleri h atırlat
m ak k o n u m u z b ak ım ın d an yeterli olacaktır. Evrensel sağlık si
gortası ve kam usal evrensel sağlık hizm etleri yok olup gidiyor.
2005 itibariyle, ABD’de 48 m ilyon insan sağlık sigortası kapsa
m ı d ışında, yani beş yıl öncesine göre artış m ilyonlarca. Bu da
işverenlerin daha fazla işçinin sigorta kapsam ı dışında kalm ası
için istihdam m aliyetlerini kısm a arzu su n u yansıtıyor, işe bağ
lı sağlık sig o rtasın ın kapsadığı işçilerin oranı yüzde 60’a d ü ş
m ü ştü r. Bu k o n u d a ABD yalnız değil. G itgide daha çok Avru-
palı sağlık yardım ların d an y o k su n kalıyor. A lm anya’da, sağlık
sigortası b u lu n m ay an ların sayısı 2004’le 300.000’e çıktı, bu ra
kam b ir ö nceki yıl 188.000 idi.28 Doğu A vrupa’da, sigorta k a p
sam ındaki daralm a felaket boyutlarına vardı.29 H er yerde, sağ
lığın ö zelleştirilm esi “k u lla n ıc ı” için m aliyetlerin yükselm esi
ve erişim ile m aliyetler b a k ım ın d a n d aha b ü y ü k eşitsizlik a n
lam ına geliyor.
Sağlık d ah a fazla ticarileşirken, en çok dikkati çeken yine de
em ekli a ylıklarının aşın m ası old u . B elirlenm iş olan devlet ve
m esleki em ek li ay lık ları eriy o r, “Pay As You G o” (A m erikan
28 Wall Street Journal, 15 E ylül 2005. Birçok küçük firm ada işçiler sağlık ödem e
lerini karşılayam am aktadır. Ancak her ay ûdeııem cm csi halinde haklarını kay
bedebilirler ve bu yeniden sigortalanm aya engel teşkil edebilir. Sicil etrafa da
ğıtılır. Ne de olsa kötü b ir ödem e sicili riskli bir işçi anlam ına gelir!
29 W . Afford, Corrosive Reform: Failing Health Systems in Eastern Europe (C enev
re: International L abour O rganization, 2003).
116
sosyal g ü v en lik sistem in in işleyişini tan ım lam ak için k u llan ı
lan bir kalıp - e.n.) em ekli aylıklarının erim esi işçilerin SG’deki
DY o ran ını d ü şü rü y o r ve kuşaklar arası sosyal danışm a ve kar
şılıklılığın gerilem esin i yansıtıyor, ö z e lle ş tirile n bireysel h e
saplar neredeyse norm haline geliyor.
İşssizlik ya rd ım la rın ın b aşın a g e le n le r d e y e te rin c e d ik k at
çekm edi. E rken d ö n em sosyal d em o k ratlar için b u tü r yardım
lar em eğin m eta olm aktan çıkm asını sağlayacak b ir araçtı; işini
kaybedenlerin o n u rların ı koru m ası ve kısm i b ir rah atlık içinde
başka işler aram asını sağlardı. Sigorta yardım ı olarak, bu işsiz
lik yardım ları k ö r talihin cilvesine m aruz k alanlara ödenir, yıl
lar içinde ö d en m iş olan ve gerektiğinden ö n g ö rü leb ilir bir akta
rım a olan ak sağlayan paylara karşılık gelirdi. F akat bugünlerde
program ların çoğu, sosyal m ü h en d islik araçları oluverdi. Ç oğu
ülkede, b u g ü n için katkı payı ö d e n e n b iri, g ü n ü n birinde işsiz
kalırsa eline ne k ad ar geçeceğini ve b u y ard ım ın ne k adar süre
için ödeneceğini tahm in edemez.. H içbir h ü k ü m e t kuralları es
netm e arzu su n d a n m uaf g ö rü n m ü y o r; bu esn etm eler so n u c u n
da yardım ları alm ak daha zorlaşıyor, çalışanların aldığı m iktar
lar azalıyor veya yardım alm a bir davranış şartına bağlanıyor.
Devlet gitgide d ah a karm aşık b ir g ö rü n ü m alan sosyal m ü
hendislik yöntem leriyle işsizleri m etalaştırm aya yöneldi: Belli
davranış tü rlerin i ö d ü llen d irm ek veya cezalandırm ak için ver
gi indirim leri k u llan m an ın yanı sıra, h ü k ü m e tle r kendi aracı
larının (iş b u lm a k u ru m la rm d a n çalışan lar, vaka yöneticileri
vb.) toplum sal içerm eye nasıl ulaşacaklarını da belirledi: Em ek
sü rec in in en a ltın d a b u lu n a n la rın , işsizler ve m arjinalleşm iş
“u y u m su z la rın ” tu lu m ve davranışlarını m anipüle ederek. Mo
dern devlet artık belli b ir m esafeden yönetiy o r; y etk isin i to p
lum sal olarak içerilm esini istediği kişilerin davranışını yoğur
m aktan so ru m lu aracılara devretti.30 Yeni devlet m etalaşlırıcı-
larının, işsizleri; k u su rlu , hataları ve başarısızlıkları yüzü n d en
toplum sal olarak dışlanm ış, ancak vaka yönetim i ile yardım edi
lebilecek kim seler olarak görm eleri bekleniyor. İşsizlere iş gö
117
rü şm elerin d e k en d ilerini nasıl takdim etm eleri, an k et form la
rını nasıl dold u rm aları, kendilerini nasıl pazarlam aları, zam an
çizelg elerin e nasıl bağlı kalm aları gerektiği vb. öğretilm eli.3'
A k tif vatandaş olm ayı öğretm ek gerek.
Sözüm ona a ktivasyon politikaları p sik o lo jik baskı ve mali
cezalardan m ü rek k ep b ir karışım dır; dolayısıyla bu eğilim işsi
zin “çalışan işsiz” d u ru m u n a sokulm ası olarak görülebilir. İş
sizler m e ta la ştın lıy o r, em ek sü recin in gereklerine göre şek il
lendiriliyor ve gön ü lsüz veya em ek yoğunlaşm asına d irenenle
re karşı eğitim li bir teh d it haline getiriliyorlar. Yedek o rd u işle
v in in m o d ern biçim idir bu. Ticarileşen istihdam hizm etlerinin
vaka yöneticileri, yeniden m etalaştırm a sü recin in eğitim çavuş
larıdır. F akat k endilerine m usallat olan cinleriyle de savaşm a
ları gerekiyor; ç ü n k ü silah arkadaşlarını yanlış y ö n lendirm ek,
k an d ırm ak , cezalan d ırm ak ve sırtlarını sıvazlam anın p sik o lo
jik bedeli b ü y ü k tü r.
H em en h e r yerde, özellikle gençlerin em ek g ü cü katılım ını
arttırm aya yönelik a k tif em ek piyasası politikaları için yapılan
h arcam alarda artış oldu. E sping-A ndersen’in iddiasının tersine,
yalnızca “sosyal d e m o k ra t” refah devletinde değil, her tü rd en
ülkede g ö rü ld ü b u d u ru m . Aynı şekilde yalnızca m uhafazakâr
d en ilen rejim lerd e değil h e r tü rd e n ülk ed e bak ım y ü k ü n d e n
çok d ah a fazlası aile ve yerel topluluklara aktarıldı. H er türden
ülke, sadece “liberal rejim ler” değil, em ek piyasalarının yeniden
düzenlem esine (düzen sizleştirilm esin e değil), sosyal hizm etle
rin özelleştirilm esine ve risklerin piyasaya devredilm esine ta
nık oldu. Sürat değişse de yön h ep aynı oldu.
A k tif em ek piyasası p o litik a sı, a rtık ABD, İn g iltere, A vus
tralya, A vusturya, H ollanda ve D anim arka gibi pek çok ülk e
de yer etm iş klasik b ir m etalaştırm a m ekanizm ası olan çalıştır
m a sistem iyle iç içe geçm ektedir.32 Fransa’da ve diğer yerlerde
118
uygulanan asgari tutunm a geliri (revenue m inim um d’insertion)
ve benzeri p ro g ram lar işsizleri ak tifleştirm e am acını g ü tm e k
te, ancak y eni b ir bağım lılık biçim i y aratm ak tad ırlar.33 Bu ya
kınlarda, A lm anya’n ın “H artz IV" reform u, eğilim e d irenen az
sayıdaki ü lk ed en birin d e d ah a m eıalaşm ayı g üçlendirdi. Akıi-
vasyon, b ü tü n dün y ad a yeniden m eıalaşm anın m erkezinde b u
lunm aktadır.
Son olarak, p atern alistler ve “n eo lib eraller” sosyal k o n tro lü
teşvik ed erk en iyi niyetli bir im aj iletm eye yönelik kelim eler ve
ifadelerle k a m u o y u n u n d ü şü n cesin i aldatm aya çalışm aktalar.
Aktivasyon politikaları, bireyselleşm e ve sosyal sorumluluk kav
ram larını içeren sözleşme kavram ının b ir uzantısı olarak allanıp
pullanır. “P o z itif i oynam a eğilim i de gö rü lm ek te. Refah dev-
iederini yen id en yapılandıranlar, b ü y ü k m ali bedellerle, halkın
ahlâka, d o ğ ru ve yanlış davranışa ilişkin d ü şü n celerin i değiştir
m ek için çabalıyor.34 Şu an için b u n u dengeleyecek güçler za
yıf. Ama böyle devam etm esi d ü şü k bir ihtim al.
119
arad a, ev ren sel ve em ek tem elli h a k la rın erim esi de işçilerin
SG’lerini azalttı, yaşam stan d artların ı d ü şü rd ü ve serm aye geliri
sahiplerine kıyasla d ah a az m üreffeh kıldı, işi olanlar em eklilik
ve sağlık gibi y ard ım hakları için katkıların işverenden çalışana
kaydırılm asıyla n et gelir k esintilerine m aruz kaldı.
A ncak eşitsizlik a rtışın ın iyi b elgelenm em iş b ir kaynağı da
d evlet desteklerinin artm ası ve o ra n ın ın değişm esidir. H er ne
kadar Polanyi b u destek lerin ro lü n ü kavradıysa da, devlet tara
fından kullan ılm a biçim leri b u g ü n ü n yeniden m etalaşm asm ın
b ir veçhesi olarak d ik k ati h ak ediyor. G eçim sın ırın ın altın d a
ki ü cretlere izin verm ek veya kârları katlam ak, çoğu zam an ser
m ayeye y ö n elik sübvansiyon anlam ına gelen vergi indirim leri
m o d e m sosyal m ü h en d isliğ in b ir parçasıdır.
Bu b a k ım d a n y e n id e n m etalaşm a d ö n em i, İn g ilte re ’de 19.
yüzyılın başıyla kıyaslanabilir. O d ö n em in ü n lü özelliği 1795
tarihli S peen h am lan d Yasası idi. Polanyi bu dönem i analizinin
m erk ezin e y erleştirm işti. S p een h am lan d, köy em ekçileri için
ekm ek m aliyetine dayalı olan ve k azançtan bağım sız olarak bir
geçim kaynağı, “yaşam a h ak k ı” sağlam ayı am açlayan b ir ücret
desteği getirm işti. Bu uygulam a tam anlam ıyla bir em ek piyasa
sının ortaya çıkışını geciktirdiyse bile, e k o n o m ik yıkım a bağlı
gerilim leri d ü şü rd ü . A slında işverenler için b ir tü r destek olan,
ücretleri d ü şü k tu tan bu uygulam a, şim dilerde o lu p bitenlere
benziyor. Ü cret desteği, işçilerin pazarlık g ü cü n ü sekteye uğ
ratacak ö n lem lerle birleştirilm işti. S p eenham land Yasası’ndan
d ah a u z u n sü re y ü rü rlü k te Lutulan B irleşm eye Karşı Yasalar,
işçilerin b irlik te eylem yapm asını engelliyordu. Ü cret desteği
ve ortaklaşa h arek etin reddedilm esi “geçim i” garantiliyor ama
em ekçilerin d a h a fazla kazanm asının da ö n ü n ü kesiyordu. Spe
en h am lan d iki ayaklı b ir stratejin in parçasıydı: Bir yandan işçi
lere kıt kanaat geçin m e fırsatı verilirken, b ir yandan da b u n d an
fazlasını kazanm aları engelleniyordu.
Y oksullar Yasası, em eği tam anlam ıyla m etalaştırm aya yönel
diğinde, em ekçileri ü cretlere bağım lı hale getirdiğinde; k o ru
yucu fabrika yasaları ve sosyal yasalar aracılığıyla, sendikaları
ve ıslah edici siyasal h areketleri kabul etm ek suretiyle devletin.
120
"to plum u n k en d isin i k o ru m a sı” am acıyla harek ete geçm esine
yol açacak b ü y ü k acılara n eden old u .35
B u n u n m o d e rn k a rşılığ ı n e d ir p e k i? H ik â y e 1 9 5 0 ’le r ve
1 9 6 0 ’la rd a , e n d ü s triy e l v a ta n d a ş lığ ın g e lişm e siy le b a şlad ı.
SG’de m aaşın payını k ısarak ve şirk e t ile d ev let y ard ım larım
a rttırarak e sn e k lik azaldı ve e k o n o m ik b ü y ü m e ve verim lilik
artışı frenlendi. Fakat em ek g ü c ü n ü sağlam ası b ek lenen kişiler
arasında çaba ve beceri arzı için belirleyici u y aran m aaştır. ŞY
ve DY oranları artarsa, b u n u n gerekçesi istihdam ediliyor olm a
larıdır; o halde işçilerin “idare ed eb ilecek lerin d en ” daha fazla
em ek sarf etm eleri için b ir n ed en kalır mı?
İm tiyaz pazarlığının yardım ıyla 1980’lerden beri daha esnek
em ek piyasalarına ulaşılm ası, daha d ü şü k sosyal gelirlere ve da
ha büyük ü cret farklılıklarına yol açtı. B unlara izin veren yasa
ların yardım ıyla, şirk e t yardım ları işçilerin elin d en alındı, d e
ğerleri d ü şü rü ld ü veya elde edilm eleri zorlaştırıld ı.36 Şirket yö
netim k u ru lla rın ı en d işe le n d ire n şey m iras m aliyetler (legacy
costs) ya da “istihdam sonrası y ararlar” ve diğ er geçm iş vaatler
dir. B unlar, GM ve F ord gibi b ü y ü k şirk etler için b ir tehdit ha
lini aldı ve A m erikan çelik sanayisini, belli başlı A m erikan h a
vayollarını p erişan e tti.37 İşçiler için ü cretlerin yükselm e ih ti
mali dah a fazla gelecek kaygısı ve daha d ü şü k yaşam standardı
gerçeğini gizleyem ez.
T oplu pazarlık o lanağının sağladığı k o ru m a d a n y o k su n olan
pek çok işçi, ABD’de ve başka y erlerd e, ü c re tle rin in alçakgö
nüllü bir geçim ve yaşam stan d ard ın ı karşılam aya pek yetm e-
121
digini fark etti. Buna karşılık devlet, d estek fikrine geri döndü.
H ü k ü m etler istihdam desteklerine başvurdu; bu da özü itibariy
le serm ayeye yapılan b ir transferdir, tü m diğer desteklem eler
gibi verim sizliğe ve gerilem eye olanak sağlar. ABD’deki Kaza
nılm ış G elir Vergisi İndirim i (KGVİ) ü lk en in en büy ü k tra n s
feri o ld u ğ u gibi, d ü n y an ın da en b ü y ü k istihdam destek prog
ram ı oldu. KGVİ verim liliği d ü şü k firm alara geçim sın ırın ın al
tında m aaş ödem e im k ân ı verm ektedir, çü n k ü m aaşın ü stü bir
vergi in d irim iy le tam am lan ır. “İstih d a m sıra sın d a ” g erçekle
şen transferleri b en im sem ek te diğer ü lk eler gecikm ediler. Bu
tü r transferler, serm ayeye “u cu z işgücü” istihdam etm e im kânı
sağlam anın yanı sıra, b u gibi y ardım lar alm ayanlann da pazar
lık g ü c ü n ü zayıflattı. D estekler yeniden m etalaşm a için b ir kal
d ıraçtan başka b ir şey değildir.
KGVt ve çeşitli türevleri serm ayeye verilen m etalaştırıcı des
teklerdir. Bir y andan em ek piyasalarının dengelerini b o z d u k la
rı ve y oksulluğa karşı etkisiz araçlar o ldukları halde, yeniden
m etala şm a n ın kald ıracı o larak g ö rd ü k leri işlev m uazzam d ır.
Bu n edenle b ü tü n d ü n y ad a çok yayıldılar.38 F akat desteklerin
işçiler ve aileleri için yaşam m asraflarını azaltm ayı am açladığı
devlet d ü zen lem esi d ö n e m in d e n farklı olarak, b u g ü n d este k
lerden asıl yararlananlar, vergi ind irim leri, vergi tatilleri ve bir
dizi şirket desteği sayesinde b ü y ü k şirketlerdir.
Eşitsizliği a rttırm a d a oynadıkları rol b u n u n la da kalm ıyor.
İyi kazanan kim i işçiler, daha fazla kişiyi em eklilik g ü n leri için
para b irik tirm ey e teşvik etm ek için icat edilen vergi ve tasar
ru f in d irim lerin d en de yararlanıyor aynı zam anda. Yeni pro g
ram lar arasın d a, “risk d eğ erlen d irm e te stle ri” so n u c u “sağlık
tasarru fları h e sa b ı” a ç tıra n la ra vergi avantajları sağlam ak da
var. Ü çüncü Yol’cu eski fıkralardan b iri, işçileri serm aye piya
saların a g irm eye teşv ik ed en p ro g ra m lar ü z e rin e k u ru lu d u r.
İng iltere’deki “b eb ek b o n o la rı” gibi serm aye hib e h areketleri
vardır. B unlar piyasa toplunıuna bağlılığı teşvik etm ekle birlik
122
te, genel gelir güvencesi veya yeniden dağıtım sağladıkları pek
söylenem ez.39
Kısacası, m ali p o litikalar geriledi ve y en id en m etalaşm anın
n ıotoru o ld u . E k o n o m in in to p lu m içine yerleşik o ld u ğ u so n
aşam ada, riskleri ve güvensizliği serm aye taşıdığı ve işçiler ise
emeğe dayalı güven lik karşılığında yön etim taleplerinden vaz
geçm iş o ld u k la rı h alde; iç in d e b u lu n d u ğ u m u z e k o n o m in in
toplum un b ü tü n ü n d e n k o p tu ğ u bu yeni aşam ada, serm aye d a
ha çok gelir ve güven lik k azan ırk en , işçiler gelird en daha az,
güvensizlikten daha b ü y ü k pay alm ıştır. Bu da eşitsizliğin ge
leneksel istatistiklerle görülebileceğinden çok d ah a b ü yük bir
boyuta ulaştığı anlam ına gelm ektedir.
59 B. A ckerm an. A. A lston, P. van Parijs vd.. Redesigning Distribution: Basic In
come and Stakeholder G rants as Cornerstones o f a More Egalitarian Capitalism
(Londra: Verso, 2005).
123
m iş ülkelerdeki k e n d i işçi sınıfı bölgelerinde bile top lu lu k lar,
a k rab a la rın b irç o k eve d ağ ılm ış o ld u ğ u b irb iriy le ilişk ili ai
leler şe b e k e sin d e n m ey d an a g eliy o rd u . B u n u n so n u c u , g ü ç
lü bir sosyal dayanışm a sistem ini yeniden ü rete n aileye daya
lı b ir to p lu lu k tu .
Sanayileşm iş ü lkelerde ve belli b ir ölçüde gelişm ekte olan ül
kelerde de, 20. yüzyıl refah devleti bu aileye dayalı toplulukları
tam am ladı; çü n k ü katkıları olum sal taleplerle aşağı yukarı eş
leştirerek sosyal sigorta ilkesini resm ileştirdi. F ak at aile yapıla
rı gevşeyince ve em ek piyasaları esnekleşince, hem resm i hem
de gayri resm î sosyal sigorta sistem leri çöktü.
H atalardan biri, yoksulluğu azaltm aya odaklanarak, em ek te
melli h aklardan ihtiyaç tem elli destek sistem ine geçişteydi. Bu
d u ru m , aileye dayalı dayanışm ayı zay ıflatır ve k atk ı pay ları
nı ödem eden devlet y ard ım ların d an yararlandıkları d ü şü n ü le n
azınlıklara ve göçm enlere karşı işçi sınıfının d u y d u ğ u kine kat
kıda b u lu n u r. Yabancı düşm anlığı ve top lum sal gerilim leri kö
rükleyen bu o lm u ştu r.40
Aile, çalışm a veya boş zam an gibi kolay tanım lara uym ayan
faaliy etlerin a la n ıd ır. A ile için d e çalışm a, k ısm e n b ir a rm a
ğan, k ısm en aileyi b ir arada tu tan bir dizi karşılıklı ilişkilerin
bir bileşeni, kısm en de baskı ve p atriy ark a yuvasının bir y an
sım asıdır. Sosyologlar ailenin de m odernleşm eyle b irlik le d ö
n ü ştü ğ ü n ü , p iy asad ışı sosyalleşm e m e rk e z le rin d e n esas o la
rak ü rem eye o d ak lan m ış çekirdek b irim lere kaydığını gö ster
di. Bu da değişim i idealize etti, ç ü n k ü p ro leterleşm e çağında,
işçi sın ıf ailesinin sosyalleşm e işlevlerini yerine getirm eye g ü
cü p ek yoktu.
Yine de, refah d ev letin d e ev içi çalışm anın m etalaşm asının
ö n ü n d e b irtakım engeller vardı: Ticari olm ayan kam u h izm et
lerine ek olarak evrensel yardım lar ve aile yardım ları, işçi sını
fı ailelerinin ücretsiz ev içi çalışm ayı desteklem esine im kân ta
n ıy o rd u . Bu arad a, k a d ın la rın em ek g ü c ü n e k atılım ları artıı
40 G. Dcnch, K. G avron ve M. Young. The New East End: Kinship, Race and Conf
lict (Londra: Profile, 2006). Bu önem li (alışm a, gerilim leri hak-temclli yardım
lara yönelm eye bağlam akla halaya düşm ekledir.
124
ve k atılım ın niteliği değişti, erk e k le rin k in e benzem eye başla
dı (oysa erk e k le r de k en d i k atılım larının k ad ın ların k in e benze
meye başladığını, yani güvencesiz o ld u ğ u n u g ö rm ü ştü r).
20. y ü zy ılın b ü y ü k k ısm ın d a, zen g in ü lk elerd e bile işçi sı
n ıfın ın ç o ğ u ev içi faaliy eti y ü rü tm e y e m ec a li y o k tu . A m a
Polanyi’n in söz ettiği d ö n ü şü m ü n to p lu m içine yerleşm e aşa
ması, refah p o litik aların ın aile h ay atın ın zenginleşm esine im
kân tanıd ığ ı b ir aşam aydı. Bu zenginleşm e, piy asanın ev içini
işgal etm esiyle b irlik te o rtad an kalktı. K am u yardım ve hizm et
leri gerilerken, aileler ev içi çalışm anın y erine geçebilecek hiz
m etleri satın alm a baskılarına m aruz kaldı.
Yarı-ev içi h izm etlerin ticarileşm esi yayılıyor. Yeni firm alar
ve çaresiz bireyler ideal ailen in geleneksel o larak yerine getir
mesi b ek len en faaliyetler için ücretli p ak et h izm etler sunuyor.
Piyasa, ev içi çalışm ayı duygusal emeğe çev irm ek le kalm ıyor,
daha fazla faaliyet ü retiy o r, ç ü n k ü şim di a rzu lan an norm ola
rak gösterilen p ek çok iş eskiden hiç yapılm ıyordu. Şim di ide
alize edilen b ir ticarileşm iş n o rm yaratılıyor, oysa geçm işte yal
nızca m uhayyel b ir norm vardı.
G itgide d ah a çok ticari hizm etin belirleyici yanı, reklam ve
baskıyla satılan duygusal em ek oldukça, iş alanı genişlem ekle
birlikte em eğin alanı daralm akta ve böylece ailenin m etalaşm a
önün de b ir engel olm a yeteneği zayıflam aktadır. K uşaklar ara
sı karşılıklılık ilişkisi d ah a da kırılganlaşacak. Yaşam iarzı h ak
kında b ir fikir verdiği için, em eğin eğilim lerine p a n zeh ir olabil
mesi için ev içi işe artık daha az alan b u lu n u y o r. Em eğe yoğ u n
laşmış d ah a fazla sayıda kişi, “eve iş g etirm ek ten ” ve “işe evi gö
tü rm ek ten ” a rtık tü k en m iş d u ru m d a ve başka rahatsızlıklardan
m u starip olm aya aday.
Duygusal em eğin büyüm esiyle birlikte, ev içi işi d eğerlendir
meye yönelik b ir dizi ticari ö lçül piyasaya akın etti. ABD’de, ki
mi şirket yöneticilerine iş hayatın ın gerek lerin e d ah a iyi ayak
u y durabilm eleri için aile h ayatlarım nasıl etkili sürebilecekle
rine ilişkin eğitim ler ve d eğerlendirm e raporları verildi Anne-
baba veya eş olarak p erform ans d eğ erlendirm eleri işyeri prog
ram larına dayandırıldı. G örevlerin dışarıya havale edilm esi, ki
125
şisel m etalaşm anm b ir parçasıdır. Bu d u ru m ailenin k en d in i ye
n iden ü retm e yeteneğini zaafa uğratabilir, hatta m o d ern to p lu
m u n k en d in i yen id en ü retm e y eteneğinin zayıflam asına k atk ı
da b u lunabilir. M etalaşm a kadınları ev içinin sıkıcı işlerinden
“k u rta rsa ” bile, p atriyarkal yapıları zayıflatm asıyla başka zo r
balık b içim leri ü re tirk e n , sanayi sonrası dönem in geç doğum
m odeline de yol açm ak tad ır.4'
A ilenin y e n id e n y ap ılan m ası, e rk e k le rin p a triy a rk a l ahlâk
bekçiliğini ve em ek ü zerin d ek i disiplin g ücüne dair ro lü n ü za
yıflatacaktır. F akat genç erkeklerin em ek sü recini sekteye uğ
ratan k uralsız d avranışları, ö rn ek alacakları rol m odelleri b u
lunm adığı için lüm penleşm eleri, bu gidişle devletin üstesinden
gelm esi gereken b ir so ru n olacaktır.
Tarih boyunca m etalaşm an m ö n ü n d ek i ikinci bir engel, yıkı
cı düşü n celeri beslem iş eğitim cam iasıdır. Yine de bu dönem de
“ö ğ ren m en in ” kitle halin d e m etalaşm ası k ad ar hastalıklı hiçbir
şey y o k tu r. Bu d u ru m aslında 1945’ten so n rak i yıllarda em ek
çi eğilim in zan aatlardan türeyen geleneklere ve 19. yüzyılın ro
m an tik geleneğe karşı zafer kazandığı anlam ına gelir.
E n telek tü ellerin işi a rtık enteleklûel emek oluyor. Ü niversi
teler ve y ü k se k o k u lla r “pro fesy o n el a k a d e m isy e n le rin ”, ya
n i neredeyse bir ü rü n ü retm ek için em ek sarf eden ücretli işçi
lerin, aylıklı k esim in uslu üyeleri olm ak için ilerlem eye heves
li veya g ö n ü lsü z sertifikalı ücretli işçilerin b u lu n d u ğ u m erkez
ler haline geldi.
A kadem ik m etalaşm a tam am lan m ad an kalacak. F akat k ü l
tü re d ü şm an o lan lar k apıda bekliyor. Ingiltere’de ve başka yer
lerde, ak adem isyenler ölçülebilir, stan d artlaştırılm ış “hedefler
le” değerlendiriliyor; (fakülteler ve üniversiteler arası “perfor
m ans” göstergelerine ilişkin “lig tabloları” sayesinde) birbirle-
riyle tek tek ve topluca yarışm a tuzağına d ü şü rü lü y o rlar. İşle
ri ü zerindeki k o n tro llerin i, “dinleyiciler” ve “degerlendirm eci-
ler” o rd u su n u ü zerlerine salan “idarecilere” kaptırıyorlar. Post
m o d ern ist d ü şü n m e biçim i de araçsalcılık aracı olarak kullanı-
41 G. T herborn, Sex and Power: Family in (he World (Londra: Verso. 2004).
126
hyor.42 “H ak ik at" diye b ir şey yoksa, h e r şey “g ö recelidir” ve
duygulara, yapay hedeflere, m oda ve “ticari” fonların kaprisle
rine hitap ed ip etm ediğiyle değerlendirilebilir. A kadem isyenle
rin bu n a tepkisi birtakım çık tılar y aratm ak için k in ik num ara
lar çevirm ek olabiliyor. F ak at b u , m etalaşm ayı önleyecek tü r
den b ir strateji değil, pasif direniştir.
A kadem isyenler k en d ile rin d e n b ek len en Pavlovvari eğilimi
gösterm işlerdir. “Bağışçılara” “araştırm a projeleri” satm ak için
birbirleriyle yarışıyor ve m u tlu m esut b ir şekilde bağışçılarının
aklını çelecek “sih irli kelim eleri” arıyorlar. K im ileri karşı çık
sa da so n u ç ta et zayıftır. K endisini en iyi m e ta la şu ra n lar “k a
lıcı k a d ro ” ve “terfi” -y a n i klasik m etalaştırm a a ra ç la rı- alıyor
ve hem m ali hem de statü bak ım ın d an ö d ü llen d irilerek “em ek
m erito k rasisin in ” b ir parçası oluyor. K urallara göre oynam ayı
reddedenlerse, “u y u m su z” diye yaftalanarak veya “takım o y u n
cu su ” o lm ad ık ları ya da "geçim siz” o ld u k la rı için k o v u larak
yok olm aya adaylar. Eleştirel olm a eylem i - ta r ih boyunca yara
tıcı ve bilim sel çalışm anın ö z ü - “p ro je” veya “m erkezi” tehlike
ye atan b ir davranış olarak görülüyor.
Yüksek “eğ itim in ” ticarileşm esi, d ışarıd an g üçlerin bilim ve
kü ltür cam iaları üzerinde uyguladıkları kontrolü arttırd ı, özerk
liği azaltıp v u rg u y u piyasa ö d ü llerin e taşıd ı.43 Y oksul ak ad e
m isyen başarısızlığın, zengini ise aşırı ö v g ü n ü n tim salidir: Say
gıyla alın tılan ır, ö d ü ller verilir, gerektiği gibi u y gun ücretlerle
çeşitli yerlere konuşm aya davet edilir ve şık k u ru m larla danış
m anlık sözleşm eleri im zalar. Ünlü akadem isyen zam anım ızın
bir yaratığı, A ydınlanm a d ö n em lerin e özgü acı ve sefalet için
deki entelek tü elin in bir parodisidir.
E n telek tü eli ro m an tik leştirm em ek gerek, ç ü n k ü m etalaşm a
eğilimi daim a m evcut olm u ştu r. F akat bu eğilim in üstesinden
gelm ek için ne gerektiğini ele alm ak için krizi de anlam ak gere
kir. Polanyi olsa entelek tü ellerin “hayalî” m etalaşm asını, mali
42 F. F ured i, Where Have All the Intellectuals Gone? (Londra: C ontinuum , 2004).
43 E. H artm an n , S. H aslinger vc C. Scherrer. “L iberalisation of H igher Education
an d Training: Im plications for W orkers' Security", The Liberalisation of Social
Services içinde, der. E. Rosskam (Cenevre: 1LO, 2006).
127
serm ayenin zaferinin yarattığı d ehşet verici olaylardan biri ola
rak yorum lardı.
Eğitim , özgürleştirici b ir deneyim olarak tasarlanır. “Röne
san s” ru h u n a saygı duyarız. O k u lu n kitle tü k etim i ve yüksek
öğrenim alanının “beşeri serm ayeden” ibaret kalacak biçim de
daralm ası, bilginin sırf bilgi olduğu için veya “h ak ik ati” araştır
m ak için arzu edilebileceği k o n u su n d ak i yaygın k u şk u cu lu k la
ö rtü şm ü ştü r. Bilgi a rtık hakikat arayışı olarak değil, yararlılık
arayışı olarak algılanm aktadır.
Eğitim sistem lerin d ek i değişm eler, em ek g ü c ü n ü n yeniden
m etalaşm asın a y ard ım cı o lm ak tad ır. Ö rn eğ in , dev let p arasız
o k u l ve b u rslu veya kredili y ü k sek öğren im , ü n iv ersite eğiti
m i sağlarsa, gençler cenin h alindeki vatandaşlar olarak hayata
atılır. Eğitim neredeyse iş piyasası için ticari hazırlıktan ibaret
olu n ca, gençler k ısm en m etalaşm ış, tayin edilm iş “beşeri se r
m ay e” değ erin i taşıyan, y ıllar boy u n ca etkili b ir d isip lin ara
cı işlevi görecek olan öğrenci kredilerin d en ö tü rü m u h tem elen
b orçlu olarak hayata alılm aktalar.
K üreselleşm e, b ü y ü k ağlara sah ip k âr am açlı ticari şirketle
rin p eşin e takılan k ü resel üniversiteyi üretti. En b ü y ü k A m e
rikan üniversitesi, 239 kam püste 280 b in d e n fazla öğrencisiy
le kâr am açlı b ir k u ru m olan P ho en ix Ü niversitesi’dir. Ç o k u
luslu şirk etlerin yönettiği binlerce “şirk e t üniversitesi" ile b ir
likte diğerleri de yayılıyor. E skiden devletin alanı old u ğ u d ü şü
n ü le n ö ğ ren m en in niteliğ in i değiştiriyorlar. Bu tü r “ü n iv e rsi
teler”, üniversitelerin siyasal, eleştirel d ü şü n celerd en arın d ırıl
m ası üzerine k u ru lu d u r.44
Bu eğilim aynı zam anda “y ük sek ö ğ retim in” kayıt ü cretleriy
le fonlanm asıyla da bağlantılı. Bu da öğrencilerin artık ü st ge
lir veya o rta sınıflan gelm elerine, daha az hareketliliğe ve d a
ha çok eşitsizliğe yol açm akta. Fakat devlet ve üniv ersiteler ta
rafın d an gelir te sp itin in a rta n k u lla n ım ın d a n ö tü rü so n u ç la r
karm aşık bir g ö rü n ü m su n u y o r. G elir tespiti, az gelirli aileler
d en gelen k ü ç ü k b ir k esim in hareketlilik kazanm asını sağlasa
bile, güvensizlik ve borca batırdığı geçim sın ırın ın h em en üs-
+4 Bkz. “A Survey of H igher Education", The Economist. 10 Eylıil 2005, s. 14-15.
128
tündekileri ezm esiyle birlikte h e r zam an için eşitsizliğe katkı
da b u lu n u r.
M etalaşm am n ö n ü n d e k i ü ç ü n c ü en g el, m e sle k sistem id ir:
Bu sistem ken d i kendilerin i tanım layan zan aat ve m eslek sın ır
ları, k ü ltü rle rin i ve çıkarlarını ko ru m ak , g eliştirm ek için k u ru l
m uş dern ek lerd en oluşur. Piyasa to p lu m u n a d o ğ ru h e r kör to
pal ilerlem e sırasın d a tek n ik ve sosyal işb ö lü m ü n d e “gelişm e
ler" gö rü lü r. Bu k o n u d a Polanyi’d en an cak k ısm en yararlanıla
bilir; ç ü n k ü h erh an g i b ir d ö n ü şü m sırasın d a yaşanan m ücade
leler veya sın ıf çatışm alan m p e k kavrayam adığı anlaşılm akta
dır.45 A ncak zan aat ö rg ü tle rin in iş m e v z u a tın ın d a yardım ıy
la m etalaşm ayı nasıl yavaşlattığının fark ın d ad ır; b u n la r işçile
rin “ticaretin nesnesi olm alarım ”46 önleyerek ü re tk e n etkinlikle
ri toplum içine yerleştirm işlerdir.
Polanyi, m etalaşm am n gerçekleşm esi için , “sözleşm eye da
yalı olm ayan k u ru lu şla rın tasfiye edilm esi gerektiğini" de anla
mıştır.47 Bu k u ru lu şla r, yerel veya ulusal cam iaları, k endilerine
özgü yasaları, giriş kuralları, n itelik ve d av ran ış k u ralları ve a h
lâkları olan m eslek ve zanaat ö rgütleridir. Bu k u ru lu şla r piya
sanın karşısına dikilerek b ir m ücadele alanı olu rlar; b u n a karşı
lık, bu n ların kendilerin i k o n u n a yetenekleri ellerin d en alınm a
ya ve bu tü r ö rg ü tler yalnızca stan d artlar getirecek ve em ek d i
siplinini p ekiştirecek yönetim sel araçlara d ö n ü ştü rü lm e y e ça
lışılır. Bu d u ru m b ir m eslek ö rg ü tü n ü n sü regelen varlığını ba
ğım sızlığının veya m etalaşm ayı önleyici yeten eğ in in bir işareti
olarak yorum lam ayı güçleştirir.
Bir ö n c e k i d ö n ü şü m le k arşılaşıın ld ığ m d a, içinde b u lu n d u
ğum uz d ö n em i belirleyen şey, sın ıf parçalanması ile zanaat ve
m esleklerin dağılıp p roleterleşm esinin kol kola gittiğidir. Mes
lekler ü re tk e n uzm an lık alanlarıdır; k en d ilerin e ait k u rum lar,
standartlar, d e m e k le r ve p ro sed ü rler üretirler.
■*5 S. H alperin, “Dynam ics of Conflict and System Change: The Great Transforma
tion Revisited". European Journal of International Relations 10, no. 2, (2004), s.
263-306.
Polanyi, Great Transformation, s. 73.
+7 A.g.e., s. 171.
129
S ın ıf parçalanm ası m eslek i p a rç a la n m ay la ü s t ü ste b in er.
G erçekte söz k o n u su olan, heterojenliğin, standartlaşm a ve iç
sel farklılaşm anın artm asıdır. G eçm işte o ld u ğ u n d an daha faz
la m esleki u n v an lar b u lu n u y o r bugün; hangi m esleği hangi n i
teliklerin o lu ştu rd u ğ u n u uluslararası olarak belirlem eye d ö n ü k
bir stan d artlaştırm a eğilim inden de söz edilebilir.
Sm ıf-m eslek p arçalan m asın ın an ah tarı, esk in in m etalaşm a
ya d ire n e n k u ru m la n ve d ü zen lem e, sosyal k o ru m a ve y en i
den dağ ıtım siste m le rin d e n çıkıldığı hissidir. En ü st üç taba
kada b u lu n a n la r -se ç k in le r, ücretliler ve u z m a n la r- kendi ge
lecek veya k ad erlerin i, b ü y ü k b ir m eslek g ru b u n u n dayatm a-
la n n a uym ak tan k ay naklanan sosyal sigorta veya sosyal daya
nışm aya bağım lı görm ü y o r. Kişisel varlıkları o lan, yatırım ve
zek âlan n a güvenip, k endilerini olabildiğince fırsatçı olarak ta
nım lıyorlar. Dolayısıyla piyasanın dışındaki sta n d a rtla n belir
leyen kuru m sal tem in aılan k o ru m ak üzere m ücadele etm eleri
pek m u h tem el değil.
M eslek cam iasın ı k o ru y a c a k b ir lid er k a d ro su olm ayınca,
m esleklerin bağım sızlık ve kültü rlerin i savunm ak için göstere
cekleri gayret zayıf kalacaktır. A yncalıklann savunulm asını da
ro m an tik leştirm em ek gerek. Ç oğu zam an bir m esleğin kendine
özgü k ü ltü rü atalard an kalm a, yani sosyal olarak gerici ve bas
kıcıdır. Yine de piyasa to p lu n u n u m karşısında d u ru r.
lro n ik b iç im d e , m o d e rn to p lu m u n en a ltın d a k i üç ta b a
ka - e s n e k işlerd e çalışan lar, işsizler ve lü m p e n ta b a k a s ı- da
ana ak ım k u ra m la rd a n k o p u k tu r. Ş irket y ardım ları veya m a
kul devlet yardım ların a h a k kazanm aları olasılık dışıdır; şu va
ka yöneticileri d en ilen lerin ellerine kolayca düşerler. İşleri var
sa, h erh an g i b ir m eslek g ru b u n u n en alt basam ağında yer alır
lar; egem en azınlığın k ira k azan çların d an m a h ru m d u rla r. Bu
n edenle o n la rın da m esleğe m etalaşm a k arşısında bir serbesti
kazandıran k u ru m sal m ekanizm aları savunm aları beklenem ez.
Ç ekirdek işçi sınıfın küresel zayıflığı ile el ele giden bu k o
p u k lu k en d ü striy el vatandaşlığın gelişm esine yardım cı olm uş
tur. Z an a a tla r, ö zellik le m eslek ler şim diye k a d a r m etalaşm a
k arşısın d a h ak ları verilm em iş b ire r engeldir. Z an aat ve m es
130
lekler b irer cam iadır. H içbir cam ianın bilgiyi eşit biçim de pay
laşan, bilinçli olarak d em o k ratik k arar alm ayı kabul eden eşit
lerden m ü teşek k il ideal b ir to p lu lu k o ld u ğ u söylenem ez. H ep
si hiyerarşilerle birlikte, direniş gerek tiren baskıcı eşitsizlikler
üretir. A m a b ir anlam d a k ü ltü rü tem sil ederler; oysa piyasa tü
ketimi ve m e ta la n n y enid en ü re tim in i besleyenler d ışında her
türlü cam ia ve cem aati o rtad an kaldırm a eğilim indedir.
Dehşet
48 A.g.e., s. 76.
49 International L abour O rganization Socio-Econom ic Security Program , Econo
mic Security fo r a Better World (Cenevre: 1LO, 2004). U lusal m u tluluk derece
lerinin eşitsizlikle te ıs ve ekonom ik güvenceyle doğru orantılı olduğunu sap
tadık.
131
Bu p o stm o d e rn nirvananın sö zcüleri m eritokrasinin n im et
lerini ö v ü y o r, zen g in o lan ların d ah a fazla m eziyetli o ld u k la
rı için zen g in leştik lerin i, y o k su lla rın ise m eziyetsiz oldukları
için y oksul k ald ık ların ı öne sü rü y o rlar. E şitsizlik kendi içinde
(p er se) k ö tü b ir şey değildir, çü n k ü zenginler b ü tü n “u lu s ’Ma
p aylaşm ak ü zere zen g in lik ü re tir; y o k su lların ise d ah a m ezi
yetli olm ayı ö ğ ren m eleri gerek. D evlet, m eziyetli y an i “istih
dam ed ileb ilir” ve dolayısıyla “top lu m sal olarak b ütünleşm iş"
o lm aların a y ard ım e d erek , h ak eden yo k su llara yardım elini
uzatır.
Piyasa to p lu m u n u n tellalları kişisel ç ık a rın , bireyciliğin ve
p iy asan ın sö zü m o n a m eritokrasiyi ö d ü lle n d irm e yeteneğini
öve öve bitirem iyor. O ysa b ir kim se güvence ve kaynaklara eri
şim o lm adan so ru m lu lu k alamaz. Piyasa to p lu m u n d a , ö b ü rle
rin d e n d ah a iyi yapan k azan ır ve avantajları artar; “kazanan-
hepsin i-alır” piyasaları “kaybedenler-her şeyi-kaybeder” d u ru
m u n a yol açıyor. E şitsizlikler, dezavantaj u çurum ları halini alı
yor. Yeniden m etalaşm a d ö n e m in in yarattığı dehşet verici olay
lard an b iri, b ü y ü y e n eşitsizlik ler ve kitlesel m arjinalleşm eyle
yüzleşm ek için, k u ru lu düzen in toplumsal içerme ve toplumsal
entegrasyon ü zerin e ah k am kesip sosyal dışlanma ile m ücadele
etm e gereğini h e r fırsatta tekrar etm esidir.50
H içbir AB, O EC D veya BM raporu, toplum sal entegrasyona
yönelik çabaların artm ası gerekliği v u rgulanm adan bitirilm ez.
H içbir politikacı bu k o n u d a ne kadar kaygılı o ld u ğ u n u vurgu
lama fırsatını kaçırm az. V erilm ek istenen m esaj şu d u r: Y oksul
lar işlevsi? ve sosyal bakım dan zayıf kaldı. D evletin o n la n yen i
d en sistem e katm ası gerek. 19. yüzyılın m etalaşm a çağında da
b en zer çığlıklar d u y uluyordu.
D ışlanm aya ilişkin olarak ifade edilen bu kaygılar baskı re
jim i ve kitle terapisini m eşrulaştırıyor. İnsanları uysal m ü sta h
d em ler yapm ak üzere sosyal p o litik an ın -d o ğ ru şeyleri yapıp
yapm adıklarını kontrol etm ek için evlerinin telefonla aranm a
sı d â h il- yanı sıra devlet destekli k ü ltü rel k u ru m la r da to p lu m
sal içerm eyi a rtırm a k için kullanılıyor. K im ilerine göre b u ra
50 İyi bir eleştiri için bkz. F uredı, s. 20-2 5 . m uhtelif sayfalarda.
132
da insanları b ir yandan “su stu ru rk e n ”, bir yandan da kendile
rini “başarılı” h issetm elerini sağlayacak bir gizli g ü n d em in p a r
çası b u lu n u y o r.51
Sosyal d a y a n ışm a y la ilg ile n m e y e n p iy a sa to p lu m u n d a k i
sosyal k o ru m a sistem i, ahlâki kapana k u rb a n gider. İn san la
ra kendi iy ilik leri ve " to p lu lu ğ u n ” iyiliği için belli b içim ler
de d av ra n m a la rı g erek liğ i sö y le n in c e , b ir a h lâ k çağında y a
şam ış o lu y o ru z . Ö z g ü rlü k ve d e m o k ra si h a v a riliğ in e so y u
n u rk en sosyal ve e k o n o m ik p o litik a la rı şe k ille n d ire n le r a h
lâkçı b ir ü slu p k u llan ıy orlar. A h lâ k ile ştirm e n in yanı sıra gö
rülen “d in se lle ştirm e ” m u taassıp b ir gevezelik ü retiy o r. Sos
yal m ü h e n d isliğ e m ey led en b u g ev ezelik , b iz le ri p azarlan a-
bilir işçiler ve y alnızca m ak u l k ab u l ed ilen m al ve h izm etle
ri aşırı tü k e te n m ak u l tü k e tic ile r o larak şe k ille n d irm ek üze
re tasarlan m ıştır.
Piyasa güçleri eşitsizlik ve güvensizliği a rtırırk e n , devlet de
gerçek ö zg ü rlü ğ ü n ö n ü n d e k i d iğ e r engellere y ü z ü n ü çevirir.
“D üzen” çığlıkları “ö zgürlük" çığlıklarına galebe çalar. Bir bi
çim iyle b u “b ild iğ im iz şekliyle refah ın s o n u ”, “çalıştırm a” ve
davranışa bağlı yard ım ları kapsar. H abis b içim iyle ise habeas
corpus’urı askıya alınm ası, yargısız hapis, anti-sosyal davranış
bozuklukları ve “v atan güvenliğine” yönelik ö n lem ler anlam ı
na gelir ki, b u n la rın tü m ü büy ü k güçlüklerle kazanılm ış özgür
lüklerin işini bitirir.
Yeniden m etalaşm a d em ek, d ah a u zu n em ek süresi dem ek
tir. Bu d a ç o k u z u n geçm işi o la n b ir eğ ilim i te rsin e çevirir.
ABD’de çalışm a saatleri a rta rk e n ta tille r azaldı. A m erikalıla
rın yıllık ortalam a tatil hakları 16 g ü n d ü r am a yalnızca 14’ü n ü
kullanırlar.52 Ç alışm a yaşında olan yetişkinler u y u m ak için d a
ha az vak it ayırabiliyor, işten ö n ce alışveriş yap ab ilm ek, ders
çalışabilm ek veya çocuklarına bakabilm ek için d ah a erken kal
51 Sınavda başarısız olmayı irade etm ede yeni tercih edilen terim iyi bir örnek su
nuyor: “E rtelenm iş başarı.”
52 Tlıe Economist. 9 A ğustos 2003. Bazı çalışm alar “boş zam an” saatlerinin arttı
ğım iddia ederek b u n d an şü p h e etm ektedir. Ancak çalışm a süresindeki yuka
rı d oğru kavis 1990'lann başında başlam ıştır ve em ekle ilgili etkinliklere daha
fazla zam an ayrılıyor görünm ektedir.
133
kıyorlar.53 Şu g ü n le r b ir uzasa! Batı A vrupa’da, bir ay tatil hâlâ
norm al görülüyor, ltalyanlar 42, F ransızlar 37, A lm anlar 35 ve
lngilizler 28 g ün tatil yapıyor. D irenişe rağm en k o ru m a önlem
lerinin icabına bakılıyor; b u n u n so n u c u n d a İyi İşçi, p a tro n u
na şirin gö rü n m ek veya tatil kullananları rekabette geri b ırak
m ak için “h a k la rın d a n ” feragat etm eyi öğreniyor. Kısacası, Av
rupalIlar küresel rakiplerini yakalam ak için em eklerini y o ğun
laştırıyor.
A ncak y o ğ u n la şm a n ın kaygı verici y anı, m aliyeti. İn san la
ra m eta m uam elesi yapılınca, o n la r da böyle davranıyor. “İşi
ni elinde tu tm a ” diye araçsal b ir ahlâkı benim seyerek edilgen,
fırsatçı ve olab ileceklerin den daha az ü re tk e n oluyorlar. Buna
karşılık, işv eren ler, sta n d a rtla r, hed efler ve hesap d en etim iy
le b irlik te zorak i teşvikler ve baskı rejim ine bel bağlıyor. B un
ların da m aliyeti y ü ksek. İdare, gözetlem e ve d en etlem e m a
liyetleri y ü k se lin c e , işçiler ve aileleri için o ld u ğ u gibi firm a
lar ve h ü k ü m e tle r için de kaygı ve stresle b ağ lan tılı m aliyet
ler yükseliyor.
İn sa n z a y ia tı ve a rta n m a liy e tle rd e n ö tü rü stres y en id e n
m etalaşm aya karşı b ir te h d it biçim ini alıyor. Ja p o n y a ’da, ka-
roşi (k a ro s h i) - a ş ı r ı ç a lış m a k ta n ö lü m - a rtış ı g ö rü lm e k le .
A vrupa’da, sağlık sig ortacıları, gelir veya işini kaybetm ekten
k o rk tu ğ u n d a n k ü ç ü k rah a tsız lık la rın d an k u rtu lm a k için izin
alm ayıp işte kalan işçilerde görülen şimdicilih (presenteeism )
k o n u su n d a endişeli. Evde kalm adıkları için h astalık ları daha
vahim b ir hal alabiliyor.
D ünya, ABD m odeline sü rü k len irk en , olup bitenleri dehşetle
gözlem lem eliyiz. 30-50 y aşlan arasında olanlar için sağlık-ba-
kım m aliyetleri 1987 ile 2000 yılları arasında yaşlılar için olan
dan daha fazla, yüzde 75 arttı. B unun tem el nedenleri, depres
yon, anjiyoplasti, diyabet, hip ertan siy o n ve kas-iskelet ra h a t
sızlıklarıydı.
M aliyetlerin b ü y ü k k ısm ın ı işçiler taşım akla b irlik te, işve
renler de m aliyet artışıyla karşı karşıya. Telaş içindeki işveren
53 Jo h n Jurgcnsen, “F o r M ore Americans, Life Begins at 5 a.m .". The Wall Street
Journal. 27 Marl 2006, s. 36.
134
ler zo ru n lu lu k la rd a n yan çizm ek ve k açınm ak için taktikler b u
luyor. Çeşitli ü lkelerde devlet, obezliği sosyal b ir teh d it olarak
ele alm aya başladı. Fakat b ir yandan pahalı teşhis am açlı takip
yayılırken, bu tü r yaşam biçim inden k ay n ak lan an hastalıkları
yayan baskılara h en ü z d ik k at edilm iş değil.
Sağlıkla ilgili so n u çlar, b ü tü n dünyayı kasıp k avuran p o p ü
list kurum sal sosyal sorum luluk p ro g ram ların a k atk ıda b u lu n
m aktadır. Bu tü r p ro g ra m la r şirk e tle rin m eşru laşm asın a y a r
dımcı olm akla birlikte, em ek faaliyetleri ü z erin d e kalıcı etkile
ri olm ayabiliyor, ç ü n k ü aslında gereken, em ek yoğunlaşm asına
karşı uysallığı tem inat altına alm a y öntem leri değil m etalaşm a
ya karşı ku ru m sal b ir m uhalefettir.
Stres ve araçsallık yalnızca verim liliğin ve yaratıcılığın d ü ş
m esine değil, kargaşa içinde b ir sabotaj o rtam ın a ve Polanyi’nin
yararsız işlerle vakit geçirme dediği sab o tajın iyi niyetli biçim i
olan tem belliğe de yol açıyor. M odern p atem alistler, en uygun
“duygusal em ek ” veya “bilgi em eğini” elde e tm en in zo r o ld u
ğunu biliyor. Bu tü r em ek biçim lerinde tü m çabayı gösterm edi
ğini gizlem ek kolaydır; b u n d an dolayı “bilgi işçisi” denilen şu
m uhteşem p o stm o d ern yaratığı m otive etm eye d ö n ü k kaygılar
baş gösteriyor. Ama m otive etm e yollarını gösterm esi için tera
pist b u y u r edilse bile, zih in d en geçen bir baltalam a eylem ini al
gılam ak veya cezalandırm ak zordur.
H izm et işçilerine uygun duygu ve davran ışların nasıl sağla
nacağını ö ğ retm ek için tedavi tek n ik leri geliştiriliyor. Aile ve
m eslek gibi cam iaların aşınm asıyla ald atm a yeteneği de geliş
miştir. Bu da aracı denetim cilerin “duy g u k u ralları” veya “duy
gularını gösterm e k u ralların ın ” belirleyici o ld u ğ u sosyal olarak
inşa edilm iş işyerlerini k urm asına olanak tanıyor. “İnsan kay
nakları y ö n eticilerin in ” (sic) istedikleri, işçilerin duygusal sağ
lamlığı ve işlevsel davranış biçim lerine boy u n eğmeyi içselleş-
tirm esidir. D u y gunun ticarileşm esi, hâlen iktidara karşı m u h a
lefeti geliştirecek biçim de yapılandırılm ası gerek en bir m ü ca
dele alanıdır.
135
Vaat: Gerçek bir metalaşmanın sınırlanması
136
yen e k o n o m ik sistem arayışının - “çifte h a re k e t”- ortaya çıkar
dığı tehdid i betim lerk en b ir ip u cu verm ektedir: “G erçek m eta-
lara bağlı o larak piyasa ö rg ü tle n işin in genişlem esi hayalî me-
talara bağlı o larak daralm asıyla kol kola g id er.”57 E m ek, to p
rak ve para p iyasalannı k o n tro l etm e am acıyla gelişm ekte olan
bir k u ru m ve ö n lem ler ağı g ö rm ü ştü r. Biz de yen id en böyle bir
noktadayız.
Güvensizliğin yol açtığı korkular istikran bozuyor am a karşı bir
hareket de gelişiyor. 19. yüzyılın ortasında başlayan çifte hareke
ti haürlayın: Ulusal em ek piyasalanna yönelişin ardından konıyu-
cu düzenlem eler isteyen baskılar ve ortak sesin -öncelikle erkek
sanayi işçilerinin, “ekm ek parasını kazananlann” ortak sesi- o n a
ya çıkışı görülm üştü. Bu ilerleme son kertede sınırlı ve baskıcıydı.
Geleceğin karşı hareketi evrenselci bir sesi gerektiriyor. Cevap ve
rilmesi gereken m eydan okum alardan biri, hizm etlerin metalaştı-
gı bir bağlam da esnek işçiler ve “kadınlaştınlan” işgücü adına bir
ses geliştirm ektir. Sendikalar ve sosyal dem okrat politikalar gücü
nü yitirirken, işçiler ve topluluklara ortaklaşa ve bireysel bir ses ve
recek yeni k u m m lar yaratm ak elzem oluyor.
M e tala şm a n ın s ü rd ü rü le b ilir b ir şe k ild e s ın ırla n d ırılm a sı
için, P olanyi’n in sözleriyle, to p lu m ; k arşılık lılık , sosyal daya
nışm a, ö rtü şe n to p lu lu k lar, sim etri ve m erkeziyeti koruyacak
kadar güçlü k u ru m la r ister. En azın d an iki ses ister: M eslek ah
lâkını güçlendirm eyi talep eden b ir ses - k i m etalaşm anın sınır
landırılm ası için h ayati ö n e m d e d ir- ve e k o n o m ik güvenceyi
güçlendirm eyi talep eden b ir ses.
M etalaşm anın sın ırlan d ırılm ası, devletin em ek sigortası ve
ihtiyari d estek ten , sosyal, ek o n o m ik ve k ü ltü re l hakların tem i
natı olm aya geçm esi anlam ına gelm elidir. T am ö zg ü rlü k , m a
aşa bağım lı olm am ayı gerektirir. Bu da h e r vatandaşın bireysel
o n u ru n u sağlayacak b ir dizi evrensel vatandaşlık haklarıyla bir
likte tem el ek o n o m ik güvenceye -y a n i bir tem el g e lire - sahip
olması gerektiği anlam ına gelir.58
57 A.g.c., s. 79.
58 ö rn e ğ in bkz. der. G uy Standing, Promoting Income Security as a Right (Londra:
A nthem Press, 2005).
137
Ü topik değil bu. E leştirenler, böyle b ir projenin m aliyetinin
karşılanabilirliği ve gerçekleştirmek için neden bulunmadığı gibi
gerekçelerle öneriyi reddetm eye yöneliyor hem en. Bu gerekçe
lerden ilki önem siz, İkincisiyse çağım ızın stratejik varlıklarının
yen id en dağıtım gereğinin kavranm asıyla ilgili. E şitlikçi yeni
d en dağıtım ın tem el parasal ned en leri ve kay n ak lan , serm aye
gelirinden v atandaşlık hakkı alınm asıyla sağlanm alıdır. A ynca
bizleri em ek su nm aya d ah a az bağım lı hale getirerek em ek gü
c ü n ü n m etalaşm asını sın ırlan d ırm ak için b ir neden olarak mes-
leJ? ahlâkının g ü çlen d irilm esin i görebiliriz. İn san d ah a iyi ol
m ak ve kendini daha iyi gerçekleştirm ek için çalışır.
Ç alışm ak v aro lu şu n önem li b ir parçası olduğu için m etalaş-
m anın sınırlandırılm ası m esleki vatandaşlığı gerektiriyor. D a
ha fazla sayıda in san ın tam b ir ö zg ü rlü k içinde kişisel m esle
ki profilini olu ştu racak yeteneğe sahip olm asına olanak tan ın
malı. İyi b ir toplum da, çalışm a kendi ken dine belirlenen başka
sahnelerle birleşim içinde aile, k o m şu ve to p lu lu k için h arca
n an zam an ve de k işin in k en d i heyecanları için harcadığı zam a
nın dâhil edildiği çeşitli faaliyetlerden oluşabilir. Böyle b ir to p
lum da, bireylerin h ak olarak bir tem el geliri olur; b u da çalış
m an ın şim d ik in e göre d ah a b ü y ü k b ir ölçüde kişinin k en d i se
çim i olm asına izin verir. Çalışm a kim liğim izin önem li bir par
çasıdır. Ama vatandaşlık sevgisi (civic friendship) (philia) içi
ne yerleştirilm eli ve ö zerklik ve zanaatkârlığı geliştirm eye yö
n elik olm alıdır. Böyle b ir çalışm a biçim inin neleri içereceği ise
ayrı bir m akalenin ko n u su .
138
5
Çalışma Hakkı, Toplumsal Dışlanma Yolu mu?
Çalışma Hakkı Güvencesi Olarak Temel Gelir*
Jo s e L u ı s R e y P e r e z
Ünlü kitabı B üyük Dönüşüm'de Kari Polanyi şöyle der: “Em ek,
yaşamla at başı giden in san faaliyetine verilen b ir başka addır.
Satılm ak üzere değil, b ü tü n ü y le değişik ned en lerle ortaya ko
yulur ve yaşam ın diğer yö n lerin d en ayrılam az, saklanm ası veya
işletilm esi olanağı y o k tu r.”1 O nca zam an so n ra çalışm a h ak k ı
nın tam anlam ı sosyal h ak lar üzerine olan tartışm alarda önem
li bir k o n u olarak beliriyor. Refah d evletinin gelişim inde çalış
ma h ak k ın ın oynadığı kilit rolü dikkate alırsak b u şaşırtıcı gö
rünm ez. Refah devletinin krizi başladığında ve işsizlik oranla
rı artıp, y ü k sek düzeylerde kaldığında, Batı ek o n o m ilerinde ça
lışma h ak k ın a ulaşılabilirlik so rgulanm aya başlam ıştır. Bugün
139
işsizlik, ek o n o m ilerim izin yapısal b ir u n su ru ve b u , kaçınılm az
olarak çalışm a h ak k ın ın yeniden değerlendirilm esine yol açtı.
Aynı zam an d a hâlâ çalışm a h ak k ın ı tanıyan b irç o k u lu sla
rara sı a n laşm a m e v c u t b u lu n m a k la . İn sa n H ak ları E vrensel
Bildirgesi’n in 23. m addesi şu n u ilan eder: “H erkesin çalışm a
ya, işini serbestçe seçm eye, adil ve elverişli çalışm a şartlarına
ve işsizlikten k o ru n m ay a hakkı v ardır.” Aynı m adde şöyle d e
vam eder: “ [H ]erkesin h içbir fark gözetilm eksizin, eşil iş kar
şılığında eşit ü c re te ” ve çalışan ile ailesi için “gerekirse h er tü r
lü sosyal k o ra m a vasıtalarıyla da tam am lanan, insanlık o n u ru
na u y g u n bir yaşayış” sağlayan “elverişli bir ü c re te” hakkı var
dır. Bildirge ayrıca herk esin “dinlenm eye, eğlenm eye, bilhassa
çalışm a saatlerinin m akul su re tte sınırlandırılm asına ve belirli
aralarla yapılan ü cretli tatillere h a k k ı” o ld u ğ u n u ilan eder. Ça
lışm a hakkı, A m erikan in sa n H akları ve S orum lulu kları Bildir
gesi; A vrupa Sosyal Şartı; E konom ik, Sosyal ve K ültürel H akla
ra İlişkin U luslararası Sözleşm e ve şu an da bir belirsizlik için
de olan A vrupa A nayasasını K uran A nlaşm a tarafından benzer
şartlarda tan ın ır.2
Bu y ü k ü m lü lü k le rin m ev cu t ek o n o m ik şa rtla r için d e nasıl
yorum lanm ası gerektiğini bilm ek istiyorsak m uhtem elen çalış
m a ile o n u n an lam ın ın Polanyi için ne dem ek olduğuna bakm a
mız gerekir. İşte o zam an çalışm a h ak k ının, Polanyi’n in de sa
v u n d u ğ u gibi em eğin m eıalaşm asını im a eden b ir başka a n la
m ını keşfederiz.3 Bu am açla, burada yukarıda tanım lanan yasal
m etinlerde ilan edilen y ü k ü m lü lü k lerin üç farklı h ak kategori
sinden olu ştu ğ u n a işaret edeceğim: Çalışma hakkı, çalışm a öz
gürlüğü ve em ek hak lan . Çalışm a hakkının bu farklı veçhelerini
b irb irin d en ayırt ederek, hakka geleneksel olarak sahip olduğu
d ü şü n ü len d en daha geniş b ir anlam atfedildiğini savunacağım .
140
Ç alışm a hakkı, çalışm a ö zg ü rlü ğ ü ve e m e k hakları
141
lışma hakkı, işini serbestçe seçm e, adil çalışm a koşulları hakkı
ve işsizlikten k o ru n m a hakkı arasında ayrım yapan dile gerek
olmazdı. Bu “adil çalışm a k o şu lla n ” 24. m addede tan ın an d in
lenme, çalışm a saatlerinin sınırlan d ın lm ası, belirli aralarla ya
pılan tatiller vb. diğ er h a k la n da içerirdi.
Ö nerilen A vrupa A nayasası’n m IV. başlığı, A vrupa iş h u k u
k u n u n gelişim inde çok önem li yeri olan bir g ru p em ek h ak k ı
nı kapsam aktadır.4 Bu h a k la r adil ve elverişli çalışm a koşulla
rını güvence altın a alm aya çalışıyor ancak sadece em ek ilişki
sinin zaten m ev cu t o ld u ğ u d u ru m la rd a g ö rü n ü y o rlar. İşte bu
nedenle çalışm a h a k k ın d a n farklılar. Ç alışm a hakkı daha ö n
ce gelir ve bu em ek haklarıyla birlikte o n a bazı k o şu lla n d a
yatırız.
Geleneksel olarak, em ek hakları sosyal h akların m erkezinde
d ü şünülm üş ve sıklıkla eş anlam lı olarak yorum lanm ıştır. A n
cak bugün em ek h ak ların ı sosyal h aklarla bir tu tm a k ta n vaz
geçmek zorundayız, ç ü n k ü b u şekilde devam edeceksek kaçı
nılm az o larak to p lu m d a em ek ilişkisi d ışın d a k alan ço k sayı
da insanı k o ru m ad an ve sosyal h ak ların ı k u llan m a k tan m a h
rum bırakacağız.5
Bu tartışm ad an şu n a varabiliriz: Ç alışm a ö z g ü rlü ğ ü , em ek
hakları ve çalışm a h ak k ı farklı şeyleri korum ayı am açlayan üç
ayn hak kategorisidir. E m ek h ak la n çalışm a koşullarını k o ru
mayı am açlar ve em ek ilişkileri m evcut o ld u ğ u n d a ortaya çı
kar. Çalışma özg ü rlü ğü köleliği önlem eyi ve iş seçm e ö zg ürlü
ğünü korum ayı am açlar. Aşağıda çalışm a hak k ın ın neyi k o ru
mayı amaçladığı ve bu hak k ın nasıl tanım lanabileceği so ru ları
na eğileceğim.
4 Örneğin işçilerin işletm e içinde bilgi ve danışm a hakkı, toplu pazarlık ve ey
lem hakkı, sosyal güvenlik ve sosyal yardım hakkı.
5 Sonuç o b rak , Avrupa Anayasası Temel H aklar Şartı yeterince ileri gitm em ekte,
çünkü sosyal h ak lan em ek h aklanna indirgiyor görünm ekledir (sağlık ve eği
tim haklan dışında). Bu bakım dan Avrupa Anayasası haklar ko n u su n d a g ü n
celliğini yitirm iş b ir d ü şü n c e biçim ine dayanıyor. M akalenin geri kalanında
bunu daha fazla açıklam aya çalışacağım.
142
Ç a lışm a h a k k ın ın a n la m la rı
143
edinm e h ak k ın ı kural9 olarak yorum larsak, güvence altına alı
n am ay an b ir h a k tır, ç ü n k ü e k o n o m ile rim iz in tem e lin d e yer
alan b ir şeyi değiştirm iyorsak h er zam an b ir m ik tar işsizlik ola
caktır. Dolayısıyla, b ir ilke olarak çalışm a hak k ın ın bir anlam ı
yo k tu r, ç ü n k ü h er zam an b u n a riayet edilir; bir kural olarak ise
gerçekleşm esi im kânsızdır, ç ü n k ü ekonom i belli bir m ik tar iş
sizliğe ihtiyaç d u y u y o r görünm ektedir.
Kimi y azarlar çalışm a h ak k ın ı, devlete işsizler için iş y ara
tıp su n m a so ru m lu lu ğ u yükleyen bir kural olarak yoru m lam ış
tır. Söz k o n u su yazarların su n d u ğ u şekliyle b u h ak ticaret öz
g ürlüğü ile çelişm ez ve ek o n o m in in tam am en kam ulaştırılm ası
an lam ın a g e lm e z .'0 Bu bakış açısına göre çalışm a hakkı “z o r
la çalışm adan k o ru n m a ö zgürlüğü ve m evcut işler için rekabet
etm e fırsatından daha fazlasını içerir. A slında istihdam edilm e
h ak k ıd ır.”" Bu hak , devlete özellikle em ek piyasasında iş b u
lam ayanlar için iş y aratm a so ru m lu lu ğ u yüklem ek d e m e k tir.12
Kural o larak y o ru m la n d ığ ın d a çalışm a h a k k ın ın içeriğini so
m utlaştıracak bir y o ld u r bu.
inceleyenleyiz. Belirli bir politikanın sonucunda işsizlikle artış söz konusu ise
h ü k ü m ete bu politika tercihinden dolayı dava açılabileceği anlam ına mı gel
m ektedir? H üküm etler gerçekten de kısa vadede işsizliğin artm asına yol aça
bilecek politikalar benim seyebilir, am a sonuçta hepsi uzun vadede b u n u azalt
maya çalışır. H üküm etler kasıtlı bir şekilde istihdam ı m ahvetm ez, ç ü n k ü yeni
den seçilm eleri öncelikle buna bağlıdır
9 M. R. Alcorcön Caracuel, “Dcrecho al ırabajo, libertad professional y deber de
ırabajar", Revista dc Politico Social, no. 121 (1979), s. 20-21.
10 P. H arvey, Securing the Right to Employment: Social W elfare Policy and the
Unemployed in the United States (P rinceton? NJ: P rinceton U niversity Press.
1989); W. G ordon, “Job Assurance— the Job G uarantee Revisited", Journal of
Economic Issues 31, no. 3 (1997). s. 826-34; W . F. M itchell ve M. W ans, “The
P ath to Full E m ploym ent", Australian Economic Review 31. no. 4 (1 9 9 7 ). s.
436-44; M. F orstatcr. “Flexible Full Em ploym ent: S tructural Im plications of
D iscretionary Public Sector E m ploym ent". Journal o f Economic Issues 32, no.
2 (1998), s. 557-63; W. Q uigley, Ending Poverty as We Know It: Guaranteeing
a Right lo a Job at a Living Wage (Philadelphia, PA: T em ple U niversity Press.
2003).
11 P. Harvey. “H um an Rights and Econom ic Policy Discourse: T aking Econom ic
and Social Rights Seriously”, Columbia Human Rights Review 33, no. 2 (2002).
s. 380.
12 M. Forstatcr, “F unctional Finance and Full Em ploym ent: Lessons from Lemer
for Today", Journal of Economic Issues 33, no. 2 (1999). s. 481.
144
Bu g ö rü şü n bazı so ru n lu y an lan b u lu n m ak tad ır. D evletin ne
tip işler yaratacağını ve b u n la n n hayalî o lu p olm adıklarını so
rabiliriz, ç ü n k ü b u işler gerçekten m evcut değilse piyasada ta
lep edilm ezler. H ü k ü m etlerin yarattığı işler arasın d a bakım işi
de b u lu n u rd u . F ik ir şu: Hali hazırda zaten gerçekleştirilen bir
takım faaliyetleri yaym ak ve b u n la rın icraları karşılığında in
sanlara aylık verm ek. Böylece h ü k ü m e t iş yaratm ış o lu rd u am a
bu işler gerçek olm azdı: H ü k ü m et b u d ar çalışm a h ak k ı kavra
mını m uhafaza etm ek am acıyla hayalî işler yaratırdı.
Ayrıca d o ğ ru d a n devlet tarafından y aratılan b u işler em ek pi
yasasında b ir iş bulam am ış olanlar için son çare o lu rd u . Bu ise
kişileri d am g alard ı ve “d ev letin iş b u lm a k u ru m u , b u tü r b ir
dam galanm ayı ö n lem ek için kam u sek tö rü n d ek i işlerin ü c ret
lerini artırsay d ı, özel işv eren ler de aynı şek ild e h a re k e t eder,
ücretleri artırıp em ek talebini kısarlardı. T eorik olarak b u süreç
tüm özel firm alar ticaretten çekilene k adar sü re rd i.”13 E lster’e
göre devlet yalnızca tüm ekonom iyi k am u laştırarak ya da d am
galanan işçilerden oluşan ikinci sınıf b ir işgücü o lu ştu ra rak ça
lışma hakkını garanti edebilir.
Konu ü zerin e yapılan tartışm alarda, d o ğ ru d an iş y aratılm a
sını destekleyen yazarlar E İsterin iki varsayım dan yola çıktığı
nı söylem işlerdir: İlk olarak, “devlet özel sek tö rd e m evcut b u
lunan açık iş p o z isy o n la rın ın sayısına b ak m ak sızın iş arayan
herkese b u n u sağlayarak işçilerin özel sek tö rd en kam u se k tö
rüne göçünü d ü zen lem ek zo ru n d a kalırdı, ikin ci olarak, devlet
özel sek tö r istih d am ın d a görülebilecek ü cret artışların a uyum
sağlamaya da hazırlıklı olm ak zo ru n d a kalırdı. Aksi halde, özel
sektör işverenleri iş p rogram ından biraz d ah a y ü k sek ücretler
teklif ederek göçü d u rd u rab ilird i.”14 Bu iki varsayım dan ö tü rü
Elster yanlış so n u ca varm aktadır. Sadece özel sek tö rd e yeterin
ce açık pozisyon olm adığında yeni iş yaratacak b ir sistem kur-
D J. Hlsıer, "İs T here (o r Should T here Be) a Right to W ork?", Democracy and the
Welfare Slate içinde, der. A. G utm ann (Princeton: Princeton University Press,
1988), s. 74.
^ P. Harvey. “T he Right to W ork an d Basic Incom e G uarantees: C om peting or
C om plem entary G oals?", X BIEN Konferansı’nda su n u la n tebliğ (Barselona,
1 9-20 Eylül, 2004).
145
mak m üm kün o lu rd u . Ayrıca güvence verilen sek tö rd ek i ücret
düzeyleri, işçileri özel sek tö rd e çalışm akla güvence verilen sek
törde çalışmak arasında kayıtsız bırakacak kadar d ü şü k ayarla
nabilirdi. Ancak bu cevap, güvenceli sektörde çalışanların özel
sektörün istemediği kim seler olarak algılanacağı ve b u n u n on
ları m utlaka dam galayacağı g ö rü şü n e karşılık verm em ektedir.
Doğrudan iş y aratm a ö n e risin in ard ın d ak i g ö rü ş, çalışm anın
sadece bir hak olm adığı, aynı zam anda bir so ru m lu lu k da ol
duğudur. Bazı yazarların bu işleri geçici b ir so ru m lu lu k olarak
yükleme ihtim alini v u rgulam alarının nedeni budur.
Doğrudan iş yaratm a, işin bir ilke olarak anlaşılm asına kar
şı bir takım avantajlar su n m ak tad ır, çü n k ü gerçekten herkese
bir meslek sunm aktadır. Ayrıca program norm al piyasada bel
li düzeyin altındaki işlerden daha elverişli ücretler ve çalışma
koşullan sunabilir. Aynı zam anda “işsizler daha düzenli istih
dam edilen işçilerden daha az vasıflı olm a eğilim inde oldukla
rından ödenen o rtalam a ü cretler ‘m ak u l’ işlerde öd en en aralı
ğın alt ucunda y er a lır.”' 5 D olayısıyla sadece belli düzeyin al
tındaki özel sek tö r işlerinde istihdam edilen kişiler güvence ve
rilen işlere yönelir; özel sektörde m akul iş sahibi olanlar ise yö-
nelmezdi. Bu nedenle bu g rup için d o ğrudan iş yaratılm ası, ça
lışma hakkı k adar em ek h a k ların ın da güvenceye alınm asına
hizmet edecektir. İş edinm e hakkım bir kural olarak d ü şü n m e
nin imkânsız olduğu g ö rü şü n e karşılık olarak, doğ ru d an iş ya
ratılmasını sav u n an lar işsizliğin kaçınılm az geçici işsizliğe in
dirgenmesi gerektiğini ileri sürüyorlar; bu kaçınılm az geçici iş
sizlik ise iş arayanlar ile açık iş pozisyonu olan işverenlerin bir
birini bulup anlaşm alarının belirli b ir zam an alm asından kay
naklanıyor.’6 Bu d u ru m d a hakların ın çiğnendiğini söylem eye
ceklerdir.
Ancak bence bu g ö rü ş, iş kavram ını ve o n u n an la m ın ı de
ğiştiriyor. İş, piyasanın değer biçtiği ve karşılığında para ve ta
15 A.g.e.
16 P. Harvey, “Benchm arking [he Righl [o W ork". Society for [he Advancement
of Socio-Economics (SASE) 17. Yıllık Toplantısı’nda su n u lan tebliğ (B udapcr
le. Haziran 30-T cm m uz 2, 2005).
146
nınm a sağladığı çalışm a faaliyetidir. D oğrudan iş yaratılm asını
savunanlar h ü k ü m e tin piyasada yeterince iş olm adığı d u ru m
larda iş su n m a sı g erek tiğ in i sö y lü y o rlar a m a d a h a so n ra h ü
küm etler hiç d e işten ibaret sayılm ayacak başka b ir şey su n u
yor. B unlar, çalışm a h ak kın ın b ir iş edinm e h ak k ı olarak d ü şü
nülm esi h alin d e ortaya çık an so ru n u çözm ek am acıyla yaratı
lan hayalî şeyler. Bence bu so ru n a en u y gun yan ıt, so n raki bö
lüm de açıklam aya çalışacağım üzere çalışm aya ilişkin algımızı
genişletm ek ve çalışm anın ücretli em ek ile b ir tu tu lm asın a son
verm ekten geçiyor.
147
tu tan , servetin v atandaşlar arasında dağıtım ını sağlayan ve o n
ları k o n tro l eden şeydi.18
Ç alışm a h ak k ı b u g ü n b u yeteneğini kaybetm iş g ö rü n ü y o r.
T oplum sal u y u m u sağlam ak yerine, em ek piyasaları to p lu m u
farklı gruplara bölüyor: İş sahibi olanlar ve olm ayanlar; aynca
iş sahibi olanlar arasında da ko ru m a standartları iyi olan işlere
sahip olanlar ve olm ayanlar. K orum a sta n d artlan iyi olan işler
de çalışanlar arasında ise bu işi kaybetm e tehlikesiyle yaşayan
lar ve iş güvencesine sah ip olanlar (refah devletinde b ir işin sa
hip olduğu tüm özellikleri b u lu n d u ra n iş sahibi son g ru p ola
rak devlet çalışanları b u n a d âhil) görülüyor. Esneklik ve hazır
bulunma m evcut em ek piyasasının iki tem el özelliği olarak be
liriyor. Bu özellikler, piyasa taleplerine ve em ek h a k la n n ın b u
d an m asın a u yum sağlan m asın ı ifade ediyor. Refah d ev letin in
gelişm e d ön em in d e b ir istisna olan güvencesizlik b u g ü n sta n
d art iş ilişkisine d e n k geliyor.
A çıkça ortada, tam istihdam ın refah devletinin gelişm e d ö n e
m inde h erhangi bir ayrılık olm adan toplum sal uy u m u sağladığı
doğru değil. Bazı k işilerin toplum sal tan ın m ad an m a h ru m bı
rakılm asına yol açan istisnalar vardı; b u n u n belki de en ö n em
li örneği, toplum a kocalarının dolayım ı ile katılan kadınlardır.
Em ek piyasası ü zerin d en tanınam ayan g ruplara başka örnekler
de verilebilir, ancak genel olarak 1950’ler ile 1960’la n n başında
sistem in b ü y ü k ö lçüde toplum sal u yum sağladığı tezini destek
lem ek m ü m k ü n g ö rü n m ek ted ir.
T am istih d a m a ra c ın ın p ü rü z ü , to p lu m la rd a o rtay a çıkan
sosyal d eğ işikliklere u y u m sağlayacak şekilde gelişm em iş ol
m asıdır. Refah devletinin krizine d air b irçok açıklam a m evcut;
söz k o n u su n ed en lerd en biri de m eşruiyet kriziydi.19 D evletin,
vatandaşların ihtiyaçlarını karşılam asıyla birlikte bu ihtiyaçlar
artm ış, daha çeşitli ve daha az h om ojen bir hal alm ıştır. Refah
devletinin k u ru m la n yeni sosyal taleplere ve karşılaştığı so ru n
lara cevap v erm ekte yetersizdiler. Sonuç olarak, in sanların ta
148
leplerinin çokluğu refah devletinin ü zerin d e sosyal u y u m u sağ
ladığı tem eli o lu ş tu ra n uzlaşm ayı k ırm asıyla b irlik le insanlar
ihtiyaçlarını k arşılam ak için daha fazla piyasaya yönelm iştir.
E m ek p iy asasın d ak i m evcut d u ru m d a h a bile k ö tü g ö rü n
mekte. E m ek piyasasının geçen o tuz sene zarfındaki gelişim i
ne, güvencesizliğin artm ası, n ü fu su n farklı gruplara b ö lü n m e
si ve ek o n o m ilerin küreselleşm e güçleri karşısında zafiyetinin
artm ası dam gasını v u rm u ştu r. Bu d u ru m em ek piyasasının bir
zam anlar o ld u ğ u gibi toplum sal u y u m aracı olm asını im kânsız
kılm aktadır, ç ü n k ü diğer n edenlerin yanı sıra tam istihdam ba
rındıran b ir em ek piyasası b u g ü n içinde yaşadığım ız to p lu m
dan dah a farklı bir m odel için tasarlanm ıştır.
G ü n ü m ü z d e istih d am ın güvencesizliği ve em ek piyasasının
m evcut d u ru m u n a dayanarak, çalışm a h ak k ın ın varlığını red
deden kim i yazarlar var. Bu yazarların itirazı benim başta ele al
dığım dan farklı bir insan hakları k avram ına yaslanıyor. Yuka
rıda tan ım lan an d ü alist yaklaşım ın iki u n s u ru n a ek olarak, bu
yazarlar talebin etkinliği tem elinde ü ç ü n c ü b ir u n su ra değini
yorlar. E ntegrai g ö rü ş20 adıyla bilinen b u yaklaşım a göre h ak
ların ta n ın m a sı içinde belirdikleri toplum sal gerçekliğe daya
nıyor ve so n u ç o larak to p lu m sal u n s u rla r h a k la rın ad aletin i
ve ah lâk lılığ ın ı şartlı kılıyor. Böylece entegrai görüşe göre in
san hak k ı, etk ili olabilecek b ir yasal kural için d e yer alan ge-
rekçelendirilm iş b ir ahlâki taleptir ve top lu m sal b ir kıtlık/yok
luk (scarcity) o rtam ın da yaşadığım ızdan sadece etkili olabile
cek tahsisler tam anlam ıyla hak olarak tanınabilir, in san h ak
larını b u şekilde gören kimi yazarlar çalışm a h ak k ın ın bir hak
olam ayacağını, zira çalışm anın eşit ve etk in b ir şekilde dağıtıl
masını g aran ti edem eyeceğim izi sav u n u y o rlar.21
Bu e n teg rai g ö rü şü n p arçasın ı o lu ş tu ra n , in sa n h ak la rın ın
tanınm ası için gerekli ü çü n cü u n su ra k atılm ıyorum . Etkinliğe
ilişkin m ü lah azaların , haklara yakın olan am a o n lard an farklı
bir k u ru m a a it o ld u ğ u n u d ü şü n ü y o ru m , yani güvencelere. G ü
149
venceler, hak ve so ru m lu lu k la rın içeriğinin etk in kılınm asına
yarayan farklı ö n lem lerd en o lu şu r. Bence bir h ak k ı, k o ru m a
yı am açladığı ahlâki değerlerin g ü cü n d en dolayı tanırız. Ayrıca
o n u diğer yasal k u rallarla uyu m lu bir yasal çerçeve içine alabi
liriz; böylece tutarlı b ir h u k u k a katkıda b u lu n u r. E tkinliğe iliş
kin m ülahazalar b u iki u n su ra tabidir. Bir diğer deyişle bir h ak
k ın m evcudiyeti ile b u n u e tk in kılm a yolları ara sın d a ayrım
yapm am ız gerekir. E tkin kılm a yolları hak ların bir u n su ru ol
m ak tan ziyade, o n la r için güvencedir ve etk inlik bu güvencele
rin başlıca u n su ru d u r. Bir hakkın içeriğini gerçekleştirebilecek
farklı güvenceler arasından daha ek o n o m ik olanları seçm em iz
gerekir. Bu bakım dan verim lilik, güvencelerin etkinliğini karşı
laştırm ak için b ir yol olabilir. H aklar ve so ru m lu lu k lar nispeten
sab itk en , güvenceler d ah a değişkendir, ç ü n k ü farklı bağlam la
ra uyarlanm aları gerekir. Bu şekilde b ir güvence kavram ı ahlâk
ile h u k u k u n ekonom iye gereği gibi ü stü n görülm eleri anlam ı
na gelir. Yani h a k la rın tanınm ası ek o n o m ik m ülahazalara da-
yanm am alıdır, ç ü n k ü h er şey b ir yana kıtlık tezleri nesnel de
ğildir. İdeolojik tercihlere dayanırlar. Sosyal h ak la n eleştirm ek
için kıtlık tezlerine başvuranlar yalnızca k aynakların dağılılm a
şeklini savunm aktadır.
D olayısıyla etkin lik tezleri sadece h ak için belirli b ir güven
cen in b ir d iğ erin d en d ah a iyi çalışıp çalışm adığını k o n tro l e t
m ek için yararlıdır. Böylelikle, çalışm a hakkının anlam ını keş
fetm ek için insan hak ların ın diğer iki u n su ru n u dikkate alm a
m ız gerekir: H ak k ın k o ru m a y ı am açladığı ah lâk i d eğ erler ve
yasal sistem i baltalam adan h ak k ı bir yasal kural içine alm anın
m ü m k ü n o lu p olm adığı.
Ç alışm a h a k k ın ın koru m ay ı am açladığı ahlâki değerler n e
lerdir? Bu so ru y u cevaplayabilm ek için çalışm anın anlam ı üze
rin d e d ü şü n m em iz gerekiyor. G enellikle çalışm anın, piyasanın
b ir aylık ya da başka b ir karşılık ile ö d ü llendirdiği faaliyetler
d en o lu ştu ğ u d ü ş ü n ü lü r. Bu d ü şünceye göre, çalışm a piyasa
ya dayanır; ancak piyasa istikrarlı değildir, dolayısıyla çalışm a
kavram ı da istikrarsız o lur. Ö rneğin kendi evini tem izleyen bir
ev kadını çalışıyor sayılm az, ancak aynı faaliyeti başka bir ev
150
de yapar ve karşılığında p ara alırsa, faaliyetin kendisi aynı ol
sa da ik in ci d u ru m k en d iliğ in d en çalışm a sayılır.22 D olayısıy
la çalışm aya ilişkin b u kavram ın n e t b ir anlam ı y o k tu r; piyasa
kriterlerine dayanır.
Guy Standing, çalışma ile emek arasında a y n m yapm aktadır;
buna göre ilk in in İkincisine kıyasla d ah a g en iş b ir anlam ı var
dır.23 Çalışm a, in san ların yaratıcılıklarım fiziksel güçleriyle ve
zekâlarını yetenekleriyle birleştirdikleri tü m faaliyetleri kapsar.
Ayrıca d iğ e r in sa n la rla etk ileşim i de h e r z am an içerir. Em ek
ise bu faaliyetlerden sadece bazısını, yani piyasa değeri olanla
rı kapsar. Dolayısıyla b ü tü n em ek ö rn ek leri aynı zam anda ça
lışm adır am a b ü tü n çalışm a ö rn ek leri em ek değildir. Ç alışm a
kavram ını piyasa kriterlerine dayandıranlayız. M esele şu ki, ge
leneksel anlam ıyla çalışm a h ak k ın d an b ahsettiğim izde aslında
emek h a k k ın d a n bahsetm ekteyiz.
Çalışmayı em e k le n d ah a fazla b ir şey yap an özellikleri üze
rine d ü şü n m e k gerek. Bu n o k tad a, Schw arzenbach iki ayrı ça
lışma kavram ı tanım lıyor; İlk olarak, piyasa için ü retim i hedef
leyen Lockeçı b ir çalışm a kavram ı ki, bu satılık b ir ü rü n yarat
mak için gerekli tü m faaliyetleri de kapsar. İkinci olarak ise ki
şinin başkalarının ihtiyaçlarını karşılam asına o lan ak tanıyacak
bir ilişkinin ku ru lm asın ı, yani insan ilişkilerinin yen iden ü reti
mini am açlayan y en id en -ü retk en çalışm a k avram ı.24
Bu ikinci kavram ı takip edersek çalışm ayı, piyasa tarafından
tanınsın ya da tan ın m a sın , içinde tam am lan d ığ ı to p lu m a d e
ğer katm a id d iasın d a olan tü m faaliyetler o larak tanım layabi
liriz. Ç alışm a sayesinde in san lar to p lu m d a b ir k o n u m e d in ir
ler. E m ek ise çalışm an ın sadece b ir p arçasıd ır. Ben d ah a ge
niş bir çalışm a kavram ın d an yanayım . Kimi yazarlar b u kavra
mı kabul ediyor, ancak em ekle tan ım lan an d ah a d a r kavram ı,
151
yani ücretli çalışm ayı dışarıda bırakm akla da eleştiriyor. Geniş
kavram , ücretli çalışm ayı dışarıda bırakm ıyor; bu, çalışm a biçi
mi kadar diğer çalışm a biçim lerini de içeriyor. Ben-Israel’in de
belirttiği gibi, “Ç alışm a sadece piyasa değeri çerçevesinde ele
alınam az.”25
Çalışmayı geniş bir anlam da kavrarsak, çalışm a h ak k ı, em ek
hakkı ya da iş ed in m e hakkı olam az; o n u n başka bir şey ifade
etm esi gerekir. Öyleyse ifade ettiği şey, insanların yaratıcılıkla
rını, fiziksel ve psikolojik yeteneklerini kullandığı ve sayesin
de başka insanlarla ilişkiler kurabileceği bir faaliyeti gerçekleş
tirm e hakkıdır. Bu h ak kın ifasıyla elde edilen ahlâki değer top
lum sal uyum , tan ın m a ve toplum a katılm a fırsatıdır. Dolayısıy
la çalışm a hakkı dışlanm am a hakkıdır, to p lu m u n tam bir üye
si olarak tanınm a hakk ıdır. Bir toplum a m en su p olm ak, sosyal
adaletin tem el değerlerinden biridir.26 Çalışm a h ak k ın ın amacı
bu toplum sal entegrasyon ve aidiyet değerini gerçekleştirm ek
tir. M odem ve k arm aşık bir toplum da bireylerin sosyal sistem
de b ir yere sahip o lm alan gerekir ve b u yeri, geliştirdikleri faa
liyetler sayesinde edin irler.27
R efah d e v le tin in g elişm e d ö n e m in d e çalışm a h a k k ı ve iş
ed in m e h a k k ı eş a n la m lıy d ıla r ç ü n k ü tam istih d a m a dayalı
em ek piyasası in sa n la rın sosyal olarak tu tu n m a la rın ın yoluy
du. Sosyal tu tu n m a h ak k ın ın güvencesi em ek piyasasıydı. Bu
g ü n lerd e b u güvence a rtık işlem iyor. E m ek piyasası ters bir et
kiye sah ip , aksine sosyal dışlanm aya yol açıyor. Sosyal dışlan
152
m a sadece e k o n o m ik kayn ak ların y o k lu ğ u d em ek değil, aynı
zam anda to p lu lu ğ u n hayatında sosyal faaliyetlere katılm a fır
satların ın da yitirilm esi d em ek.28
Ç alışm a h ak k ı kav ram ın ı, sosyal tu tu n m a h ak k ı olarak sa
v u n m am ın n ed en i güvensizlik ve ü cretli istih d am ın azlığı de
ğil. Bu k av ram ı sav u n u y o ru m ç ü n k ü iş e d in m e h ak k ı olarak
anlaşıld ığ ı şek liy le çalışm a h a k k ın ın k o ru d u ğ u ah lâk i değer
sosyal içerm eydi. Ü cretli istihdam ın azlığı, sadece bu hak için
artık iyi b ir güvence olm adığını gösterm ektedir. O yüzden yeni
güvenceler aram am ız gerekecek. Sonraki b ö lü m d e b u n u yap
maya çalışacağım .
Bence çalışm a hak k ın ı, iş edinm e hakkı ile eş tu tan lar, hakla,
o nun güvencelerini karıştırıyorlar. Bir iş sahibi olm ak başlı ba
şına bir ahlâki değer değildir. T o plum da tan ın m an ın bir aracı
dır am a bu am acı başarm anın tek yolu iş değildir. Em ek piya
sası bu hedefe ulaşam adığında b u n u b aşarm anın diğer yollarını
bulm am ız gerekiyor. Bir iş edinm eye h ak k ı o ld u ğ u n u beyan et
m ek bir anlam ifade etm iyor; ç ü n k ü iş, b ir h ak olm ası için ge
reken ah lâk i niteliğe sahip değil. Ü stelik çalışm a h ak k ın ı sosyal
tu tunm a h ak k ı olarak kavram ak, o n u “h ak lar sahibi olm a hak
kı” olarak kavram ak dem ek değil; diğer hakları kullanabilecek
bir pozisyonda olm a hakkı anlam ına gelir. Sosyal tu tu n m a iş
te bu anlam ı taşım aktadır. V atandaşlığın, em ek statü sü n e sahip
olm ak ile aynı şey olduğu refah d evletinin gelişm e dönem inde
em ek piyasasının gerçekleştirdiği şey de buydu.
28 W . D a rity jr.. “W ho Loses from U nem ploym ent?", Journal o f Economic Issues
33, no. 2 (1999), s. 491-96; M. J. Afiön, “La contribucidn de los derechos so-
ciales al vinculo social", El vinculo social. Ciudadanta y Cosmopolilismo içinde,
der. J. De Lucas vd. (Valencia; T iranı lo Blanch, 2002), s. 277-307.
153
zı A vrupa ülkelerin d e görüld ü ğ ü şekliyle Asgari T u tu n m a G e
lirleri (ATG) ve ak ad em in in önerdiği b ir uygulam a olarak te
mel gelir (TG).
Doğrudan iş yaratma
Y ukarıda açıklandığı gibi, kim i yazarlar çalışm a h ak k ın ın , iş
edinm e h ak k ı an lam ın a geldiğini sav u n u yorlar ve piyasada iş
bulam ayanlar için h ü k ü m e tin iş yaratm asını öneriyorlar. Bu te
zin katılm adığım bazı yön lerin i açıklam ıştım , özellikle de ça
lışma h akkını kavrayış şeklini. Bence d o ğ ru dan iş yaratılm asını
sav u n an lar çalışm a h a k k ın ı o n u n güvenceleri ile karıştırıy o r
lar ve bu İkinciyi (iş sahibi olm ayı) h akkın k en d isin in temel bir
u n su ru h alin e getiriyorlar. Bir diğer deyişle am açla aracı birbi
rine karıştırıyorlar.
Bu kavram sal anlaşm azlığın h aricinde d o ğ ru d an iş yaratm a,
çalışm a h a k k ın ın sosyal içerm e hakkı olarak algılanm asının bir
güvencesi olabilir. D aha önce işaret ettiğim gibi, bu güven ce
n in sakıncası d am galanm aya yol açabilecek olm asıdır, çü n k ü
so n u çta devletin su n d u ğ u kam usal işlerden yararlanan insanlar
piyasanın istem ediği insan lar olarak görülebilir. Bu d u ru m top
lum sal entegrasyon ve u y u m u n sağlanm asına yardım cı olmaz.
Ayrıca b u tü r işlere sah ip olanların b ir m ik tar sosyal dışlanm a
ile karşı karşıya kalm ası m uhtem eldir. Bu sosyal dışlanm a ek o
nom ik olam az, ç ü n k ü b u güvenceyi sav u n anlar m akul aylıklar
içeren em ek h ak ların ı destekliyorlar. A ncak b u n u n yerine söz
k o n u su insan lar ve gerçekleştirdikleri faaliyetler için toplum sal
itibar, saygınlık ve tan ın m a so ru n ları olasıdır. Dolayısıyla çalış
m a h ak k ın ı güvence altın a alan bu aracı desteklem enin bugün
için zor o ld u ğ u n u d ü şü n ü y o ru m .
D oğrudan iş yaratm a tezinde şöyle b ir tutarsızlık söz k o n u
su: Bu tez iş edinm e h ak k ın ı destekler ve so nra da b u gün sahip
o ld u ğ u m işler kavram ıyla, yani piyasaya dayanan b ir kavram la
u y u m lu b ir şekilde işleri tanım lar. Bu tezin sav u n u cu ları çalış
maya ilişkin daha g en iş b ir kavram benim sem eyi istem iyor, o
y ü zd en hayali işlerin yaratılm asını öneriyorlar. Bu işler hayalî
154
çünkü piyasa tarafından yaratılm azlardı - b u n la rın hepsi de da
ha geniş b ir çalışm a kavram ı b en im sem ek istem ed ik lerinden.
Kanımca d ah a geniş b ir çalışm a h ak k ın ı sa v u n m ak em ek h ak
larını red d etm ek d em ek olm uyor. Iş m evcudiyetine u yum sağ
layan h a k la rın ö nem i k o n u su n d a d o ğ ru d a n iş yaratılm ası sa
vunucuların a katılıyorum , ancak ifade etm eye çalıştığım üzere
bunlar çalışm a h a k k ın d a n kavram sal olarak farklı. Ü cretli iş sa
hibi olm a h ak k ı y o k tu r; sosyal tu tu n m a h ak k ı ile işlere belirli
nitelikleri kabul ettiren b ir gru p h a k vardır.
155
m aya yönelik belirli b ir niyeti görebiliriz.”29 Yardım sadece alı
cının ihtiyaçları sü rd ü ğ ü sürece sağlanır; b u , sosyal hizm etlile
rin alıcıların d u ru m la rı ü zerinde önem li ölçüde k o n tro l sahibi
o ld u k la n an lam ın a gelir. Y ardım ı alan şahıs belirli aralıklarla
yardım ı hak ettiğini ya da benzer b ir şekilde geçim ini sağlam a
da yetersiz kaldığını kanıtlam ak zo ru n d adır. Bu nedenle uygu
lam a dam galanm aya yol açar. D oğrusu bazı insanlar p rogram
dan tam da b u etkisi y ü zü n d en ay rılm aktadır.30
İkinci öğe o lan acil sosyal yardım , giyim , eğitim ya da sağ
lık alanında alıcı fazladan ve özel bir ihtiyaç duym adıkça sağ
lanm az. Yardım alan şahıs, d u ru m u n u n uygun olup olm adığını
d eğ erlendirm ekle so ru m lu sosyal hizm etliden yardım talebin
de bulun ab ilir. G elir sadece verilm e am acı için kullanılabilir.
Son olarak, b u iki gelir tü rü n ü n alınm ası, alıcının b ir tu tu n
m a anlaşm ası im zalam ası karşılığında olur. Sosyal hizm etli bu
anlaşm ada alıcının e k o n o m ik yardım alm ak istiyorsa yerine ge
tirm ek z o ru n d a o ld u ğ u bir gru p faaliyete yer verir. A lıcının m a
ruz kaldığı d ışla n m a n ın so m u t n ed en lerin e bağlı olarak faali
yetler çeşitlilik gösterir. E ğilim e y ö n elik olabilir, u y u ştu ru cu
tedavi p rogram ına katılım ı içerebilir vb. Alıcı, ek o n o m ik yar
dım alm aya devam edebilm ek için y ü k ü m lü lü k lerin i yerine ge
tirm ek zo ru n d ad ır. Bu araç, sosyal hizm etlilere keyfî güç kulla
nım ı için b ü y ü k b ir alan yaratır.
Ö zetle A TG , so sy al tu tu n m a h a k k ı için etk in b ir güvence
su n m a z, ç ü n k ü u y g u lam an ın am acı sosyal dışlan m a so ru n u
n u çözm ek değil de dışlanm ış n üfusu k o n tro l etm ektir. Yardım
alanlar ü zerinde, yardım lar için daha kişiselleştirilm iş ve doğ
ru d an b ir başvuru işlem süreci, alıcıların bireysel düzeyde de
netlenm esi ve k o şu lların ın sürekli değerlendirilm esi aracılığıy
la d ah a d o ğ ru d a n b ir k o n tro l k urm ayı am açlar. U ygulam a ne
dam galanm ayı o rtad an k ald ırm ak ta ne de çalıştırm a program
ların d an ayrı yeni b ir sosyal yardım m odeli su n m a k ta başarılı
156
olur. Ayrıca F ransa gibi uygulam anın sen elerd ir g ö rü ldüğü ü l
kelerde belirtilen hedeflere ulaşam adığı kanıtlanm ıştır.
Temel gelir
P. Van Parijs, Real Freedom fo r Ali. What (ij A nything) Can Justify Capitalism?
(O xford: C larendon Press, L995).
157
A ncak daha önce de belirttiğim gibi, hak lar için güvence se
çerk en h a k k ın içeriğini g erçek leştirm eyi am açlayan tü m g ü
venceleri k arşılaştırıp , en etk in olanı seçm ek zo ru ndayız. Bu
b ak ım d an ATG’ye k ıy asla, T G ’n in o lu m lu b ir y ö n ü de alıcı
ların ı d a m g a la m a m a sı, ç ü n k ü evrenselliği say esin d e zengin
ya da y o k su l fark e tm e k siz in h e rk e s p a ra a lm a k ta d ır. A yrı
ca ATG’den daha az idari d en etim gerektirir; zira h ü k ü m etler
ödem eyi sağlar ve so n ra p aran ın nasıl kullanılacağı ya da yatı
rım yapılacağı k o n u su n d a kararı alıcıya bırakır. T em el gelirin
am açların d an biri, h erk ese kendi yaşam biçim ini seçip geliş
tirm e fırsatı tanım asıyla birlikte in san ların gerçek ö zg ü rlü ğ ü
n ü artırm ak tır, yani insanın ne isterse o n u yapabilm e özgürlü
ğü .32 Bu bak ım d an sosyal dışlanm a so ru n u n a dah a iyi bir çö
züm olarak g ö rü n m ek ted ir.
D oğrudan iş yaratm ayla kıyaslarsak TG, geniş anlam ıyla ça
lışm a h a k k ın a d ah a iyi uy u m sağlam a avantajına sah ip , ç ü n
kü piyasa dışın d a geliştirilen birçok faaliyet için tan ın m a sağ
lar. Ö te yandan hangi faaliyetler toplum a bir katkı olarak görü
lebilir hangisi görülem ez tü rü n d e n listeler su n arak m ükem m e
liyetçi bir görüş benim sem ez. TG, yaşam biçim leri k o n u sunda
liberal tarafsızlığı m uhafaza etm eye çalışır. Çalışm ayı gerekçe-
len d irm ek için piyasa kriterlerine yaslanıp sonra bu kriteri kar
şılam ayan işler yaratm a ihtiyacı duym az.
E vrenselliğine k a rşın T G ’nin özellikle de çalışm am aya k a
rar veren ler arasın d a dam galam aya yol açabileceğini savunan
lar olabilir. Bu tah m in , tem el gelire ilişkin başlıca eleştiri olan
karşılıklılık itirazına dayanm aktadır. Söz k o n u su tahm in, temel
gelir için finansm anın, em ek gelirlerinin vergilendirilm esinden
kaynaklanacağını varsayıyor. Bu şekilde, em ek piyasasında ça
lışm ayanlar m u h te m e le n beleşçi olarak g ö rü lü r ve toplum sal
u y u m u sağlayacak yerde TG ters b ir etkiye sahip olur. Ancak
b u fin an sm an y ö n tem i T G ’ye içkin b ir özellik değil. İşçilerin
tem bel şahıslar tarafından söm ürülm esi anlam ına gelecek hiç
b ir şey b arın d ırm a m a k ta . M esele tam am en bu uygulam a için
o lu ştu rd u ğ u m u z so m u t tasarım a dayanm aktadır. TG ’yi finanse
32 jt.g.c.
158
edecek parayı başka kaynaklardan elde ettiğim izde bu engel o r
tadan kalkacaktır. Sonuç olarak TG , sosyal tu tu n m a hakkı ola
rak çalışm a h ak k ı için iyi b ir güvence olarak görünm ektedir.
Sonuç
159
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
163
Bazı temel kavramlar
Polanyi bilgiyi hayalî bir m eta olarak incelem em ize yarayacak ba
zı kavram lar sunm ak tad ır: İçeriksel ekonom i (substantive), bi
çimsel ekonom i, ekonom ist m antık hatası, toplum sal ilişkiler bü
tü n ü içine yerleşm e/kopm a/yeniden yerleşme, hayalî m eta, piyasa
toplum u ve çifte hareket. Polanyi içeriksel anlam ıyla ekonom iyi
“insanın çevresiyle ku rd u ğ u , istekleri karşılamaya yönelik m addi
kaynakların düzenli akışını sağlayan etkileşim süreci” olarak ta
nım lar.' H er ekonom ik davranışı biçimsel olarak rasyonel ve ta
sarruf am açlı sayan, dolayısıyla kapitalist olm ayan ekonom ilerin
özelliklerini ve dinam iklerini piyasa ekonom ilerine benzer varsa
yan “ekonom ist m antık hatasını” eleştirir. Kapitalizm öncesi top
lum sal oluşum larda ekonom ik faaliyetler esas olarak “ekonom ik”
nedenlerle, yani k âr güdüsüyle ya da işsizlik so n ucunda aç kalm a
k o rk u su y la2 gerçekleştirilm ez. Polanyi, öte y an d a n , g ü n ü m ü z
piyasa ekonom ilerinin kâr-amaçlı, piyasa dolaylı faaliyederin git
tikçe artan hâkim iyeti altında olduğunu da kabul eder.
Piyasa ek o n o m ilerin in yanı sıra piyasadışı ekonom ilere de il
gi duym ası sebebiyle P olanyi, ü retim yerine dağ ıtım ın ö rg ü t
lenm esine odaklanır. D ö n ana ilke tanım lar: (a) Aile, m esken
ve m alik an e gibi ço k ça k en d i k en d in e y eterli b irim le rin ihti-
y açlan n ı karşılam aya yönelik otarşik ü retim e dayalı ev id are
si (b) Benzer şek ild e d ü zen len m iş ya da ö rg ü tlen m iş g ru p lar
(m esela parçalı akrabalık g ru p la n ) arasında karşılıklılık (c) Bir
siyasal rejim e bağlı tahsis m erkezi vasıtasıyla yeniden dağıtım
(d) T oplum sal ilişkiler b ü tü n ü n d e n k o p m uş ve potansiyel ola
rak k en d i kendini düzenleyen b ir ek o n om ide fiyatları belirle
yen piyasalar aracılığıyla değişim .3 Polanyi, sim etri, m erkezleş-
164
m e ve piyasa değişim inin b ir ilkenin k o n tro lü altında b ir araya
getirilebileceğini söyler.4 T icaret, para karşılığında değişim ye
rine karşılıklı arm ağan verm eye ya da m erkezî o larak örg ü tlen
m iş y en id en dağıtım a da dayanabilirdi.5
P olan y i, “Piyasa e k o n o m isi sad ece b ir p iy asa to p lu m u n d a
var olabilir... [E ]m ek, to p rak ve para d ah il olm ak üzere sanayi
nin tü m u n su rla rın ı içerm esi g erek ir.”6 der. A ncak her ne ka
dar b u ü ç u n s u ru n b ir fiyatı olsa d a b u n la r ya ü retilm em iştir
(toprağın, d o ğ an ın arm ağanı olm ası gibi) ya da üretilm işse bi
le satılm ak üzere ü retilm em iştir (m esela em ek g ücü ya da deği
şim aracı). B ununla birlikte.
165
gerekir. Ç ü n k ü “piyasa ekonom isi ancak b ir piyasa to p lu m u n -
da işleyebilir.”9 A ncak b u üç y önlü (hayalî) m etalaşm a h ad d i
ni aştığında, o lum suz etkilediği geniş çaptaki toplum sal güçleri
ateşlendirerek piyasa ek o n o m isin in altın ı oyar. Böylece, “piya
sa ö rgütlenm esi gerçek m etalar bak ım ın d an genişlerken, hayalî
m etalar b ak ım ın d an sın ırla n ır.”10 E ko n o m ik liberalizm in ken
di k u ralların a göre işleyen piyasası, insan ve doğayı korum ayı
am açlayan sosyal korum acılıkla karşı karşıya gelir. Polanyi’n in
ü n lü “çifte h arek eti” bu d u r.
9 A g .c .,s. 57.
10 A.g.e., s. 76.
11 Polanyi, “Instituted Process” , s. 37.
166
dülere dayan an ve özel bir sta tü veren ayrı k u ru m la r halinde
örgütlendiğinde to p lu m u n da bu sistem in k en d i yasalarına gö
re işlem esine o lanak verecek şekilde dü zen len m esi gerekir.”12
Böylece, ü ç ü n c ü olarak, “enform asyon ek o n o m isi” yalnız bir
piyasa eko n o m isi ile piyasa to p lu m u n u n parçası olarak varlığı
nı sü rd üreb ilir. Dolayısıyla enform asyon ile bilginin arz ve ta
lepte dengeyi sağlayacak şekilde fiyatlandırılm ası gerekir.
Bu d u ru m u n b ir diğer “çifte harek eti” tetikleyeceği d ü şü n ü
lebilir. A ncak çeşitli alanlarda çeşitli ak tö rler tarafından deği
şen ölçeklerdeki artan d irenişe rağm en, devletler, fikrî am m e
yi k o ru m a k ve dolayısıyla b ilg inin san ki alt tarafı bir m etay-
mış gibi (h ep k apitalist ü retim ilişkileri içinde ü retilm iş b ir m e
ta olm ak b ir yana) görülm esini ö nlem ek için e tk in , güçlü m ü
dahalelerde h e n ü z b u lu n m u ş değil. A ksine ön d e gelen kapita
list devletlerin m üdahalesi bir ortak kaynak o larak bilgiyi, kâr
amaçlı ve piyasa dolaylı ek onom ik rekabet m antığına tâbi kıla
cak yönde. B unun yanı sıra, serm aye bilgi b ak ım ınd an bu m an
tığın sın ırlarım kendisi de kabul etm ektedir; bu nedenle, bilgiyi
salt bir m eta olarak g ören yaklaşım ların çelişkilerine karşı ken
dini sınırlam aya ve düzenlem eye çalışm aktadır. Yenilik ve en
formasyona ilgi duyan iktisatçılar, fikrî m ü lk iy et avukatları ve
yeni fikirler araştıran lar da ben zer şekilde bilgin in m etalaşm a-
sının sınırlarını tartışm akla m eşguller.
167
İkinci olarak, kapitalist meta kapitalist rekabete tâbi bir emek
sü recin d e ü retilir. Bu rek ab et hem m e tan ın ü re tim i için top
lum sal olarak gerekli em ek zam anını, hem de m eta n ın barın
dırdığı artık değerin o lu ştu ru lm ası için toplum sal olarak gerek
li devir süresini azaltm aya yarayan baskılarda b u lu n u r. Böyle-
ce ü retim in ö rg ü tlen m esiy le ü retilm ek te olan ü rü n le rin meta
özelliği arasında d in am ik b ir ilişki oluşur.
Ü çü n cü olarak, hayalî meta ise m eta biçim ine sah ip tir (alınıp
satılabilir), ancak aslında satılm ak üzere üretilm em iştir. Deği
şim değeri şekline b ü rü n m e d e n önce de var o lu r (işlenm em iş
doğa gibi) ya da el k o n u p satılm ak üzere su n u lm ad a n önce as
lında kullanım değeri için ü retilm iştir (içeriksel, toplum sal iliş
kilerin içine yerleşik b ir ekonom ide insan eliyle yapılan şeyler
gibi). K apitalist m etan ın aksine hayalî m eta, her şeyden önce,
piyasa güçlerinin ü retim i rasyonalize edip yatırım yapılan ser
m ayenin devir sü resin i azaltm aya yarayan rekabetçi baskılarına
tâbi, k â r am açlı b ir em ek sürecin d e yaratılm am ıştır. Bu önem
li bir no k ta, ç ü n k ü to p rak , para ve em ek g ü c ü n ü basit ve/veya
kapitalist m etalar o larak değerlen d irm ek b u n ların piyasa eko
nom isine girişleri, orada d ö n ü şü m leri ve satılm ak üzere m al ile
h izm etlerin ü re tim in e yap tık ları k atk ıların ın h a n g i şa rtla r al
tında gerçekleştiğini gizler. Bu bak ım d an hayalî m eta, b ir fiyatı
olan am a tam bir kapitalist m eta sayılabilm esi için gerekli kri
terlerd en b ir ya da d ah a fazlasını karşılam ayan “yarı m etalar”
arasına g irer.13
M arx ile Polanyi’n in h e r ikisi de to p rak (ya da doğa), emek
gücü ve parayı hayalî m eta olarak görür. T oprağı doğanın cö
m ert b ir arm ağanı olarak d ü şü n ü rler; h atta M arx bilgi için de
aynısını d ü şü n ü r. Em ek g ücü ise insanın doğal yetisi olarak gö-
13 W illiam C. Schaniel ve W aller C. Neale, "Q uasi-C om m odiiies in the Firsı and
T hird W orlds” ,Journal o f Economic Issues 33, no. 1 (1999), s. 9 5 -1 1 5 . Yazarla
ra göre tam bir m etanın, ticari piyasada fabrika benzeri yollardan satılmak üze
re üretilm esi gerekir, s. 96. Benim yukarıda yaptığım tanım sa kapitalist reka
betin toplum sal olarak gerekli em ek ve devir sürelerini azaltm aya yarayan etki
sini de hesaba katm aktadır, bu faktör, zanaat ile profesyonel fikri em eği “kira
lık çalışm anın'' biçim sel ya da gerçek tabiiyetinden ve daha da önem lisi gerçek
m eta üreten tam teşekküllü kapitalist m addi olm ayan em ek sürecinden ayırt
etm em ize yardım cı olur, (bkz. Tablo 6.1).
168
rûlür; kapitalist tarafından kâr am açlı üretilm em iştir. Em ek gü
cü bir m eta şeklini aldığında bile (insan evrim inin en son aşa
m alarında g ö rü len b ir sü re ç tir bu ), b u önem li ö lçü d e hem pi
yasa hem de piyasadışı k u ru m ve p ratik lerd en o lu şan h etero
jen b ir o rtam d a yen id en üretilir. Son olarak, para b irim in in içe
rikse! niteliği (doğal, m eta ya da m utem et) ne o lu rsa olsun, do
laşıma girdiği sistem sadece k âr için işletilm ez. A ksine, para
nın eko n o m ik işlevselliği eko n o m i dışı k u ru m la r ve y aptırım
lar k ad ar şahsi ve gayri şahsi güvene de önem li ö lçü de bağlıdır.
Hayalî m e ıa la n nesnel olarak verili ü retim faktörleri şeklin
de doğallaştırm a eğilim i M arx'in da se rt b ir şekilde eleştirdiği
gibi, eko n o m ik d eğerin şartlara bağlı, tarihsel o larak özgül to p
lum sal ilişk iler için d ek i n itelik leri y erine şeylerin içkin, ebe
di n itelik lerin d en kaynaklandığına d air m antıksal olarak hatalı
bir inanca yol açar.14 Bu ise h er ü retim fak tö rü n ü n to plum un
toplam g e lirin in ve/veya serv etin in d ağ ıtım ın d a k e n d in e özel
bir paya sahip o ld u ğ u fikrini m eşrulaştırır. P olanyi bu m esele
yi şu şekilde ele alır:
14 Karl Marx, Capital, c. 1 (H arm ondsw orth: Penguin, 1976), s. 993 İKnpilal, o. 1,
çev. Alaattin Bilgi, Sol Yayınları, 1. baskı, 19781; D an Stlıillcr, “How to Think
about Inform ation”, The Political Economy of Information içinde, der. V. Mosco
v c j. W asko (M adison, WT. University of W isconsin Press, 1988), s. 2 7 -4 4 ,32’dc.
169
daki -ü re tile n m alların fiyatlan ile maliyetleri (bir diğer deyiş
le m allan üretm ek için gereken fiyatlar) arasındaki- farka kar
şılık gelen kârdır. Bu şartlar karşılandığında, tüm gelirler p i
yasadaki satışlardan kaynaklanır; üretilen tüm m allan da satın
almaya yetecek düzeydedir.15
170
keleri ü z erin d e n kapalı ek o n o m ik birim lerd e (ev idaresi) d o
laşıma girm ez; k âra y ö n elik piyasalar aracılığıyla tahsis edilir.
Polanyi'nin B ü yü k D önüşüm ’de incelediği çev rilm e (e n c lo su
re). hareketi h er üç özellik açısından da açık b ir b en zerlik ta
şır. Bu benzerlik, fikrî çevrilm elerin de “zen g in lerin yoksullara
karşı d ev rim in i”17 g erektirip gerektirm ediği s o ru su n a yol açar.
r i Polanyi. Great Transformation, s. 35: krş. C hristopher R. May, The Global Poli-
ticalEconomy of Intellectual Property Rights. The New Enclosures (Londra: Rout-
ledge. 1998); Philippe Aigrain, Cause commune. L'information entre hien com-
mun el propriety (Paris: F ayard, 2005); David Harvey, The New Imperialism
(Oxford: O xford U niversity Press, 2003) I Yeni Emperyalizm, çev. H ür G üldü,
Everest Yayınlan, 20041.
18 İlki için örneğin bkz. K enneth Aoki, “C onsidering M ultiple and Overlapping
Sovereignties: Liberalism, Libertarianism , National Sovereignty, 'G lobal' Intel
lectual P roperty, and the In ternet", Indiana Journal of Global Legal Studies 5.
no. 2 (1988), s. 443-74: İkincisi için Schiller, “How to T h in k ”; üçüncüsü için
H eather M enzies, “Challenging Capitalism in C yberspace", Capitalism and the
Information Age içinde, der. Robert W. M cChesney, Ellen M eiksins W ood ve
Jo h n F. Bellam y (N ew York: M onthly Review Press, 1998), s. 87-98; Kevin
Kelly, New Rules fo r the New Economy (Londra: F ourth Estate, 1998).
171
ğişikliklere yol açar. Şayet bu m al ya da hizm etler, piyasa eko
nom isi için ya da d ah a genelde to plum sal olarak tanım lanan tü
ketim stan d artların ın ö n em li bir parçası sayılan son ü rü n ya da
hizm etler için çok önem li girdiler ise k âr am açlı, piyasa dolay
lı, kapitalist b ir ek o n o m id e b u mal ve hizm etlerin üreticilerinin
en azından o rtalam a k âr oran ın ı elde etm eleri gerekir. Aksi hal
de bu g irdiler sağlanm az. Polanyi de b u n u im a eder:
172
iletken topografyalar için korum a, b itk i y etiştiricilerinin h a k
lan, coğrafi k ö k en belirlileri için koru m a, perfo rm an sa ilişkin
haklar ve kopya k orum ası araçlarım alt etm eye karşı korum a.
Ancak Polanyi’n in de vurguladığı gibi piyasa ek o n o m isinin
hiçbir doğal yanı y oktur. Bu, fikri m ülkiyetin (FM ) entelektüel
yaratıcılığı sözde ö d ü llen d iren b ir gelir kategorisi olarak geliş
mesinde özellikle aşikârdır. T arihsel olarak bilginin üretim i pi
yasanın dışında, lonca, üniversiteler, din! k u ru m la r ya da dev
let k u ru m la n gibi yerlerde gerçekleşm iş; him aye, itibar, ödüller
veya eko n o m ik perform ans yerine m evki ya da statüye bağlı ge
lir ü ze rin d e n m ü k afatlan d m lm ıştır. Bell’in ilk id d ia la n n d a da
görülür bu: Bilginin serbest dolaşım ı şirketlere ü re tim için teş
vik sun m ad ığ ın d an , bilginin b ir “toplum sal birim , ya üniversite
ya da devlet” tarafından yaratılm ası gerekir.21 Ya da Polanyi’nin
deyimiyle, “b ilim ve san allar h er zam an yayın d ü n y asın ın ve
sayeti altın d a olm alıd ır.”22 Bu, fikri m ülkiyet h a k ların ın (FM H)
enform asyon, bilgi ve entelektüel yaratıcılığa karşılık m ükafat
ların tem eli o larak gittikçe artan önem iyle çokça çelişir. G er
çekten de FM H , toprak, em ek g ücü ve para ü zerin d e m ülkiyet
haklarının k u ru lm a sın d a n farklıdır; b u haklar, m addi olm ayan
mal ve hizm etler için ortalam a k âr o ran ın ı sağlam ak am acıyla
genişletilm iştir, ancak b u n u FM sah ip lerin in (b u n la r d oğrudan
bilgi işçileri olm ayabilirler de) ü rü n leri için etk in b ir talep ol
duğu sürece y ü k sek kârlar edinm elerini sağlayan b ir yasal te
kel k u rarak yaparlar.
Bilgi h e r zam an ek o n o m ik b ak ım d an ö n em li o lm u ştu r, özel
likle de u z u n tek n o lo jik yenilik dalgalarıyla ilişkili b ü y ü k de
ğişim lerde. M evcut d ö n em in yeni özellikleri şöyle sıralanabi
lir: T eknik ve top lu m sal ü retim faktörleri g eliştirilm esine yö
nelik bilgi ü re tim in d e b ilg in in g ittik çe d a h a fazla k ullanım ı;
toplum sal ü re tim ilişk ilerin i şek ille n d irm e d e hayalî b ir m eta
olarak bilg in in artan önem i ve to plum sal serv etin genel dağı
mı Daniel Bell, “T h e Social F ram ew ork of the Inform ation Society". The Compu
ter Age: A Twenty-Year View içinde, der. M ichael L. D ertouzos ve Joel Moses
(Cam bridge, MA: MIT Press, 1979), s. 163-211. 174’te.
22 Polanyi. Crcat Transformation, s. 255.
173
lım ını değiştiren b ir gelir kategorisi olarak FM ’n in artan öne
mi. B ırakın d eğişim d e ğ e rin in , y e n id e n ü re tim i için tü k eti
len m etaların m aliyetine eşit olm asını, b u n lard a n h içb iri bilgi-
nin gerçek bir m eta olm asını gerektirm ez. Bilgi ortaklaşa üre
tilen bir kaynaktır. Belirli FM biçim leri kapitalist ü retim iliş
kileri içinde kâr için ü retild iğ in d e bile bu süreç genellikle da
ha geniş kapsam lı b ir e n telek tü el am m ed en ücretsiz girdi sağ
lam aya dayanır. E lbette en fo rm asy o n u n m alum ö zellik lerin
d en dolayı m etalaşm ış b ilg in in değişim değerini ölçm ek zor
dur. Ö rneğin rek ab et h alin d e olm ayan b ir mal olarak bilginin
kullanım değeri bu bilgi paylaşıldığında, ü rü n ve fiyatın tama
men piyasada belirlenm esi d u ru m u n d a m ütekabil so ru n la r be
lirm ekle birlikte, azalm az - h a lta ağ ekonom ileri sayesinde ar
tabilir bile. Bilgi ü re tim in in karm aşıklığı, farklı şekillerde so
m utlaşıp toplum sal sistem e yerleşm esi d e - özellikle de ağ eko
nom isinde; b u da b ilg in in h an g i şekillerde a rtık değer ve kâr
olu şu m u n a katkıda b u lu n d u ğ u n u belirlem eyi güçleştirm ekte
dir. T üm b u n la r doğallaştırılm ış b ir “bilgi-değer te o risin in ”23
inandırıcılığını engellem ek ted ir; ancak, M arx’in “deger-em ek
teorisine”24 b en zer b ir şekilde, bilgiye m eta m uam elesi yapıl
m asın ın an lam ların ı d eğ e rle n d irec e k b ir “değer-bilgi teorisi
n e” yine de m üsaade etm ektedir.
23 Daniel Bell, The Coming o j Post-Industrial Society (Londra: H einem ann, 1974).
s. 127.
24 Diane Elson, “T he Value Theory of Labour", Value: The Representation o f La
bour i» Capitalism içinde (Londra: CSE Books, 1979), s. 115-80.
174
bir m eta olarak kabul edilebilir. Ü çüncü olarak, fikrî em ek ka
pitalist sö m ü rü ilişk ilerin in biçim sel ve/veya gerçek olarak tâ
biiyetine g ird iğ in d e ve m addi olm ayan m al ve hizm etlere dö
n ü ştü rü ld ü ğ ü n d e em ek g ü c ü n ü n diğer biçim leri gibi bir hayalî
m eta halini alır; yarı ya da gerçek kapitalist m etalar içine yer
leşebilir. Bu so n olasılık, bilgi ü retim in d e bilginin d üşünüm sel
k ullanım ın (yani enform asyon b ak ım ın d an zengin, bilgi yoğun
ya da satılm ak üzere üretilm iş yaratıcı m al ve hizm etler) farklı
serm ayeler arasında b arındırılan toplum sal olarak gerekli em ek
zam anını en aza indirgem eye ve ü retim leri için yatırılan serm a
yenin top lu m sal olarak gerekli devir sü resin i azaltm aya yö n e
lik rekabete tâbi olduğu ölçüde gerçekleşebilir. D ö rd üncü ola
rak, enform asyon bakım ından zengin, bilgi yoğun ya da başka
türlü yaratıcı m al ve hizm etleri ü reten lere gelir akışı “tek n o lo
jik ran tlara ” b en zer norm al piyasa m ekanizm aları yerine FMH
sayesinde g aran tilen d iğ in d e en form asyon, bilgi ve yaratıcılığı
“hayalî serm aye” ya da h atta “k urgusal serm ay en in ” tem eli ola
rak ele alabiliriz. “K urgusal serm aye” kategorisi k apitalizm in
soyutlam a g ü c ü n ü yansıtır; b u güç, (FM H ’de cisim leşen) fik
rî serm ayeyi ik incil piyasalarda alınıp satılabilecek gelecekteki
beklenen gelir akışlarına indirgeyebilir.
Şayet bilgi için bu ayrım lar kabul ed ilir ise belki de Polanyi’nin
toprak, em ek g ücü ve para üzerine tezlerini de y en iden ele al
m am ız gerekir. Bu d u ru m d a b u u n su rların da beş ayrı statüsü
olabilir: G ayri m etalar, hayalî m etalar, öteki yarı m etalar, ger
çek m etalar ve kurgusal serm ayenin tem eli.
Ö ncelikle, gayri m eta olarak bu u n su rla r sırasıyla işlenm e
m iş doğa, in sa n yaratıcılığı ve tabii değişim b irim in e tekabül
eder. İşlen m em iş doğa so ru n lu d eğ ild ir - in s a n em eği aracılı
ğıyla el k o n u lu p d ö n ü ştü rü lm e d e n önce doğal dünyayı o lu ştu
rur; in san yaratıcılığı da so ru n lu d e ğ ild ir- insan tü rü n ü n fay
dalı em ek h arcam asın ı sağlayan d o ğ u şta n y etisin i o lu ştu ru r;
son olarak, Polanyi’n in de gösterdiği gibi değişim birim leri p i
yasa m ekan izm asın ın dışında eşit k u rlara göre degiştirilebilsey-
di m eta olm azdılar.25
25 Polanyi, Livelihood, s. 62-73.
175
İkinci olarak, hayal! m etalar olarak to prak, em ek ve para sı
rasıyla şu n la rı m ey d an a g etirirdi: (a) in sa n em eği tarafından
el k o n u lu p d ö n ü ş tü rü le n ve p iyasada satılan do ğ a (b ) Piya
sa ek o n o m isin in d ışın d a y en id en ü retilen ve em ek piyasasına
d ışarıd an katılan ü c re tli em ek (c) Satılabilir b ir değer h a z n e
si ve değişim aracı o larak p ara - b u d u ru m d a m eta p arala r (gü
m üş, altın gibi); itib ari p aralar (m arka, kağıt para, banka kre
disi) ve ticaret edileb ilir döv izler (dolar, euro, yen gibi) re k a
b et h a lin d e o lu r. P o la n y i’n in hayalî m eta laşm a n ın s ın ırla rı
na ilişk in an aliz! h e r zam an k i g ü c ü n ü k o ru r. P olanyi piyasa
m antığı ile doğa ve em ek g ü c ü n ü n y en iden üretim i için gere
k en le r arasın d ak i ayrılığı vurgular; p a ra n ın d o laşım ın ın ek o
n o m ik d eğişim in acil g erek lerin d en a y n tu tu lm a sın ın so n u ç
larını araştırır.
Ü çüncü olarak, to p rak , em ek ve paraya san k i m etalarm tş gi
bi d av ran m ak piyasa ilişk ilerin in n ak it ağıyla g ittik çe b ü tü n
leşm eleriyle b irlik te zam anla b ir ya da d aha fazla yarı m eta tü
rü n e d ö n ü şm e le rin e yol açabilirdi. E k o n o m ik g ü çlerin çeşit
li “y a tırım ” biçim leri yoluyla bu hayalî m etalarm değişim d e
ğerini, yani d eğ erlerin e karşı fiyatlarını a rtırm a k am acıyla for-
m el, rasyonel eylem lerde b u lu n m a yolları bu d u ru m d a tehlike
altın d a d ır. “T o p rağ ın " iyileştirilm esi (m u tla k ve diferansiyel
ran tla değişiklikler h alin d e g ö rü lü r), beceri d ü zey in in artışı ya
da em ek g ü c ü n ü n yeni vasıflar k azandırılm ası ( “beşeri serm a
y e” olarak d ü şü n ü lü r) ya da parayı gayri m en k u llere bağlaya
rak güvenilirliğini sağlam ak (örn eğ in W eim ar A lm anyası'nda
y üksek enflasy o n d an yeni A lm an m arkını başka b ir hayalî me-
tayla, to p ra k değeriy le d estek ley erek k u rtu lu n m a sı) gibi ö r
n e k le r v e rileb ilir. Bu gayri m e ta la rın ya da hayalî m etalarm
serm aye çark ların a en teg rasy o n u ve serm aye b irik im in in rek a
betçi bask ıların a gerçek tâbiiyeti, gerçek m etalarm ış gibi m u a
m ele g ö rm elerin in ö n ü n ü açar; böylece, hayalî m etalarm ger
çek m eta g ö rü n ü m ü edin m esin i sağlayan “e k o n o m ist m antık
h atası” p e k iştirilir (bkz. tablo 6.1).
D ö rd ü n cü olarak, so y u tlam an ın verdiği güç, toprağın m u t
lak ve diferansiyel vadeli ra n t akışları olarak m en k u l kıym ete
176
d ö n ü ştü rü lm e sin e izin verip, p aran ın vadeli piyasalar ile ikin
cil piyasalarda değiş to k u ş edilm esine im k ân tanır. E m ek gücü
bakım ından, serm ayenin m antığı so m u t em eği so y u t toplum sal
emeğe indirg er. A ncak bu , kapitalizm in doğal b ir özelliği o ld u
ğundan ra n tla rın m enkul kıym etlere d ö n ü ştü rü lm esi, faiz geti
ren serm aye ya da FMH gelirleri ile ilgili d ah a u y g u n bir ben
zetm e, beşeri serm aye olarak d ü şü n ü le n em ek gücüyle ilişkili
olarak vadeli k a z an çlan n hesabı olabilirdi. T eorik olarak neok-
lasik iktisatta b u hesaplara y er v erilm ektedir; özellikle de vade
li kazanç eğilim i üzerine k u ru m sal h esaplarda ve işçilerin git
tikçe kendi “beşeri serm ayelerine” yaptık ları “yatırım ın" getiri
sini hesaplam aları gibi.
BEE'nin çelişkileri
26 Daha fazla bilgi için Bob Jcssop, The Future o f the Capitalist State (Cam bridge:
Polity. 2002).
27 Karl M arx, Capital, c. 1.
177
satılab ilir bilginin ü re tim in d e d ü şü n ü m sel uygulam asına da
y an ır.28 Bu çelişki bilginin sta tü sü n e bağlı o larak -g a y ri meta,
hayalî m eta, diğ er yarı m eta tü rleri ve kurgusal serm ayenin te
m eli o la ra k - farklı şekillerde tezah ü r eder. B urada beş n o k ta
d an bah setm ek m ü m k ü n .
İlk olarak, ö nceki k u şak lard an kalan kolektif o larak üretil
m iş bilginin özel istim lâki yoluyla ilkel serm aye birikim i (fik
rî m ülkiyet şeklinde) söz ko n u su d u r. Bilginin çevrilm esi çeşit
li şek illerd e gerçekleşir: (a) B elgelenm em iş, enform el, kolek
tif bilgi, u zm an lık ve diğer fikrî kaynaklar şeklindeki yerel, ka
vim ya da köylü “k ü ltü rü ”ne ticari girişim ciler tarafından el ko
n u lu p , karşılığı v erilm ed en m etalaşm ış (belgelenm iş, formel,
özel) bilgiye d ö n ü ştü rü lm e si ki, b iy o-korsanlık b u n a en bili
n en ö rn ek olarak gösterilebilir (b) Fikrî em eğin kullandığı üre
tim araçları ü zerin d ek i k o n tro lü n ü engellem ek -a k ıllı m akine
ler ve u zm an sistem leri aracılığıyla form elleştirm e ve kodlaştır-
m a sayesinde yapılır b u - ve böylece kolektif em ekçinin bilgisi
ne el koym ak ve (c) Sınırlı b ir kapsam ı olan telif h ak k ın d an da
ha geniş kapsam lı m ülkiyet h aklarına nihayetinde geride kalan
kam usal çıkarları da aşındırarak yavaş yavaş geçilm esi.
İkinci olarak, kol em eğinin yanı sıra zihinsel em eğin de ger
çek tâbiiyetinde “fikrî tek n o lo jin in ” rolü vardır. Bell, b u n u kol
em eğinin k apitalist kontrole tâbi k ılınm asında m akineye daya
lı üretim le k arşılaştırır,29 Robins ile W ebster ise kolektif em ek
çinin bilgisine el kon u lm asın d a oynadığı role işaret ederler.30
Ü çüncü olarak, yeni bilgi ile üretilm iş teknolojik ran tlann di
namiği ve yeni bilginin (bilgi olarak ya da akıllı üretim aracı ola
rak) um um i bir hale gelmesi halinde bu ran tlann kaybolması, do
layısıyla da m etalarda cisim leşen toplum sal olarak gerekli emek
zam anının tanım lanm ası söz konusudur. Bu sorun, bilginin bil
gi üretim inde düşünüm sel kullanım ıyla pekişir. Ç ünkü bu şekil'
28 M anuel Castclls, The Rise oj the Network Society (O xford: Blackwell, 2001) !•*'£
Toplumunun Yükselişi, çev. Ebru Kılıç, Bilgi Ü niversitesi Yayınlan, 2005).
29 Beli, Corning, s. 29; a.g.y., “Social F ram ew ork" 167.
30 Kevin Robins vc F rank W ebster, “Inform ation as Capital: a C ritique of Danid
Bell", The Ideology o j the Information Age içinde, der. Jennifer D. Slack ve Fred
Fcjes (N orw ood, NJ: Ablex Publishing, 1987), s. 9 5 -1 1 7 , 103’te.
178
- E
:= <y
c 3 4; .12
5 cn c '
E *o <u
.S -2 c .** S & c
=5 S 3 -İ ÎT g E
§1 E S!
1 1 £ 2
m
V» ^C M vSi -g15 1_5
o> 2 2
J £ I. •S I %
ı£ o a u. t3
02 0»
£02 ot
J2 4» 01 *2
;= C N _
Sf «Â
2 S c a,
c £ Ol S
ra uc»
ro
•D ~02 o; *= £ a»
X £ro ra i
>» _ <y
.S .İ c £ :§ -O
TABLO 6.1
■8 *
Ili Cc
B I i
1 »• _S«J
•P 53 a,
a oı oi
İ*
5 .E
E E ._ •5? 'g 1
V2 f0 — T 3
« t 1O3l J0
ı- «üJ W
C ■S 02 tabiiyeti
*m >>İ •* cS ^ c E £D E
3 02
a S Ot — 02 • -
E S E » ;n J:a2 5
c %
.t
J0 r—
ı2 2 LU > 02 JÛ > ,D Ol £ «=
c
ra
C —
c
*3 (D
0c2 3 ,£
T3
a ’g> £ I S I -s
c p
çevrilmesi
-3 T3 O g fE |.5 *O -8 ş
:0 02
İ ^ ra 3
o 2 3 £
IO V k £ - >
-* d
m o ra o 5
«î ^İS* Iuı £> 5.
(0
•SC
-= JD
D- S.
2uy *U
1?
5 >cn 2 O
E
a; ‘S
E
£ £ i I. S iü
► o£
12 1 fi -
i3 15
179
de şirketler, bölgeler ya da üretim sistemleri üzerindeki rakiple
rinden önde gitm eleri yönündeki baskı artar; b u n u n nedeni ye
nilenm iş teknolojik rantlar ve artan pazar payının, olağanın üze
rindeki kârların rekabet sonucunda kaybolması yönündeki nor
mal eğilimini hafifletebilmesidir. Bu ayrıca, bilgi ya da enform as
yon üzerindeki zayıf tekelleri, bunları teknoloji, standartlar, zım
ni bilgi ya da yasal olarak kökleşm iş FMH içine yerleştirerek ko
rum ayı am açlayan girişim leri de teşvik eder. Bu m ülahazalar, her
yeni icadın h er seferinde daha hızlı bir değer kaybına meyilli ol
masıyla birlikte, serm ayenin bakış açısından enform asyonel dev
rim in kendi kendini baltalayan karakterini vurgular.
FM serm aye için de çelişkiler su n m ak tad ır; ç ü n k ü h er ser
m aye b ir y andan bilgi girdileri için b ir karşılık ödem ek istemez,
diğer y andan fikrî çıktıları için fiyat talep etm ek ister. Bu, çe
lişkinin çok basam aklı ö rn ek lerin d e de fraktal bir şekilde gö rü
lür; örn eğ in M icrosoft vs. Linux. M icrosoft’un ticari yazılım ını
beta aşam asında test etm ek için h ack er to p lu lu k la rın ı kullan
m asına karşılık L inux için katm a değerli hizm etler satan firm a
lar yer alır. FM biçim inde beliren çatışm a da b u n u n la bağlantı
lıdır: Bir yandan m addi olm ayan ü rü n ve hizm etlerin üretim in
de uzm anlaşan şirk etler için ortalam a kâr oranını, diğer yandan
da yasal bir tekel k o n u m u ü zerin d en olağanın ü stü n d e k âr elde
edilm esini potansiyel olarak garantiler.
Son olarak, BEE’n in ulusal to p lu m lar içinde ve arasında top
lum sal eşitsizlik ve k u tu p la şm a b ak ım ın d an da b ir takım so
nuçları vardır. Bilgi işçileri, yaratıcı sın ıf ya da pek vasfı olm a
yan sem bolik analistler ile akıllı m akineler ve uzm an sistem ler
nedeniyle vasıfsızlaşan diğer işçiler arasındaki büyü yen ekono
m ik farklılaşm ada b u g ö rü lm ek ted ir. Bu d u ru m , “küresel bir
yetenek savaşı" ve d ü şü k nitelikli m alların ü retim i ile bazı tü
ketici ya da üretici h izm etlerin ted arikini m aliyetin d ü şü k ol
d u ğ u yerlere transferiyle pekiştirilir. D aha u z u n vadede bu de
ğ işik lik ler, k ü resel ö lçek te en fo rm asyon e k o n o m isi ü rü n leri
için talep so ru n ları da yaratabilirdi.
180
Bilgi ve devlet
E nform asyonalizm ile kapitalizm arasındaki potansiyel çelişki
leri incelem ek BEE’de devletin rolü üzerine d ü şü n m e k için il
ginç b ir yol su n u y o r. Ö rneğin ü retici güçlerin artan toplum sal
laştırılm ası (d in a m ik ağ o lu ştu rm a ve ö ğ re n m e b içim lerinde
ifade edildiği üzere) toplum sal üretim ilişkilerindeki kapitalist
hâkim iyetle çatışm az mı? Serm aye, bilgi to p lu m u n u n k u ru l
m asının ö n ü n d e b ir engel mi o lu ştu rm ak tad ır? E nform asyona
lizm gelişen ağlar halin d ek i yönetişim biçim leriyle özel d en e
timi aşın d ırır mı? Bu ve diğer alternatifleri bilginin m etalaşm a-
sındaki farklı d üzeyler b ak ım ın d an inceleyebiliriz.
Ö ncelikle, devletler ilkel bilgi birikim i için gerekli yasal ve
yasam a harici şartların o lu ştu ru lm asın a ya da m ülksüzleştirm e
tehlikesiyle k arşı karşıya olan yerli k ay n ak ların k o ru n m asın a
yardım cı o lu r. Bu d u ru m d a dev letler şu iki b a k ım d a n k u tu p
laşmaya m eyillidir: İlk olarak, am m en in k o ru n m ası ya da çev
rilm esi (ö rn eğ in K uzey-G üney); ikinci olarak, k ü reselden yere
le çeşitli ölçeklerde FMH ve rejim ler için en uygun biçim ler, il
kel FM birikim i, kam usal bilginin özelleştirilm esi ve tüm bilgi
biçim lerin in m etalaştırılm asına verdikleri d estek b ak ım ından
bazı devletler diğerlerinden d ah a aktiftir; diğerleriyse fikrî am
meyi k o ru m a k , enform asyon to p lu m u n u destek lem ek ve to p
lum sal serm ayeyi geliştirm ekle daha fazla ilgilenirler. Bu n o k
tada devletler, gerek ülke içinde gerekse dışarıda fikrî am m eye
yerli şirk etler tarafından el k o n u lm asın ı kollam ada ve FMH ya
salarını değiştirm ede önem li b ir rol oynarlar. E nform asyon ve
iletişim teknolojileri ü rü n leri, bilgi devrim i ve güya yaratıcı sa
nayilerde rekabet ü stü n lü ğ ü olan ABD federal devletinin, k ü re
sel ölçekte neoliberal bir bilgi d ev rin ıin in gelişm esinde özellik
le önem li b ir yeri olm uştu r. T icaretle Bağlantılı Fikrî M ülkiyet
H ak lan (TRIPS) sözleşm esini desteklem esi, ikili ve çok taraflı
ticaret anlaşm aları, şart koşm alar ve FMH ile ilgili ABD çıkar-
lannı kollayan diğer baskılarda bu açık b ir şekilde görülebilir.
İkinci olarak, devletler hayalî b ir m eta olarak bilginin b arın
dırdığı çelişkileri k o n tro l altına alm aya çalışırlar. “Yaratıcı faa
181
liyeti teşvik etm e ihtiyacın a karşı fikrî am m eyi k o ru m a ve m u
hafaza etm e ih tiy acın ı d engelem eleri gerek ir.”31 “Bilgiye yatı
rım da toplum sal bakım dan en iyi o lan p o litika” b u rad a tehlike
altın d a d ır.32 Bu ihtiyaç h e r zam an piyasa ü z erin d en belirm ez.
Ö rneğin Polanyi m erkantilist devletlerden şu şekilde bahseder:
Şansölyeleri ile imtiyaz m ahkem eleri her şey bir yana m uha
fazakâr görünüm d ey di, yeni idare biçim inin bilim sel ru h u
nu tem sil ediyorlardı: Yabancı uzm anların g öçünü destekli
yor, hevesle yeni teknikler telkin ediyor, istatistik yöntemleri
ve kusursuz rapor alışkanlıklannı benim siyor, gelenek ve gö
renekleri küçüm süyor, zamanaştmıyla kazanılm ış haklara iti
raz ediyor, kilisenin im tiyazlannı kısıyor ve örf h u k u k u n a al
dırm ıyorlardı. Yenilik devrimci olm ak için yeterliyse, onlar ça
ğın devrim cileriydiler.33
182
sanslama, o rtaklıklar, bilim parkları, sanayi p a rk la n vb. vasıta
sıyla FM’n in idare ve işletm esi için m üdahale ederler.
Ü çüncü olarak, devletler aynca bilginin m etalaşm asını ve bilgi
ile fikri em eğin üretim e entegrasyonunu desteklerler. Bilgi işçile
rinin eğitilm esine ve uzaktan öğrenim de dahil yaşam boyu öğre
nime yapılan artan vurgu, devletlerin aşağı y u k a n doğrudan so
rumlu oldukları faaliyet alanlarında EİT’n in kullanılm ası ve da
ha genelde BEE ile enform asyon toplum u için yapılan propagan
dada b u n u görebiliriz. Devletler özel alanda ve ü çü n cü sektörde
bu stratejileri desteklem ektedir. A ynca yeni teknolojilere (özel
likle m ikro-elektronik) ve daha esnek üretim biçim lerine dayalı
imalat ve hizm etler alanında esnekliğe gittikçe d ah a fazla vurgu
yapılm aktadır. Böylece, post-Fordist em ek u ygulam alannın dev
let sektörü n e ve yeni kam u-özel sektör o rtak lık lan n a taşınm ası
na çalışılıyor. D evletlerin faal olarak desteklediği yeni teknoloji
ler arasında şu n la r yer alıyor: Enform asyon ve iletişim teknolo
jileri, im alat teknolojisi, nanoteknoloji, biyoıeknoloji, optoelek-
tronik, genetik m ühendisliği, deniz bilim leri ve teknolojisi, yeni
m alzem eler ve biyofarm asötikaller.
D ö rd ü n c ü olarak, devlet y en ilik için d ah a genel b ir d e ste
ğin bir parçası olarak yeni bilgi ile geliştirilen teknolojik rant
ların dinam iğini de ciddi b ir şekilde destekler. Bu, h er yeni ica
dın h e r seferinde daha hızlı bir değer kaybına m eyilli olm asıy
la birlikte serm ayenin bakış açısından enform asyonel devrim in
kendi k en d in i baltalayan k arakterini p ekiştirm eye yarar. Ancak
yine de k o n tro l edilen ekonom ik alanlarda geçici avantajlar ve
teknolojik ran tlar da elde edilir. S ü rd ü rü leb ilir ilk ham le avan
tajları olduğu m ü d d etçe b ir bölge, ülke ya da ü ç lü (triad) için
u zun vadeli av an tajlar g ü çlenebilir. Bu strateji, J a p o n ve Do
ğu Asya ek o n o m ilerin in büyüyen teh d itlerin e ilişkin yıllar sü
ren k aram sarlık tan b eri ABD hegem onyasının yeniden teyidin
de önem li ve old u k ça belirgin b ir u n su r o lm u ştu r; A m erika’nın
güçlü b ir FM H rejim ine olan bağlılığını da açıklam ada yardım
cı o lu r.35 A yrıca te k n o lo jik ra n tla rın rek ab et so n u c u n d a kay
35 Krş. Bnıce W . L ehm an, “Intellectual properly: America’s Com petitive A dvan
tage in the 21st C entury”, Columbia Journal of W orld Business 31. no. 1 (1996),
183
bolm a eğilim ine rağm en enform asyon ek o n o m isin d ek i şirket
ler k âr o ra n la rın ı o rtalam an ın ü zerin d e sü rd ü re c e k se , tekno
lojik olarak d ah a az gelişm iş sektö rlerin o rtalam anın altındaki
k ârla n sağlam a alm ası gerekir. D aha az k âr eden şirk etler m ali
yetin d ü şü k olduğu üretim alan lan n a taşınm aya ya da taşeron-
laşm aya m ecb u r edildiği ölçüde küreselleşm enin ardındaki itici
g üçlerden biri de b u d u r; küreselleşm eyle bağlantılı eşitsiz de
ğişim ve gelişm eye doğru eğilim leri güçlendirir. Ayrıca devlet
ler ü retk e n serm ayenin hareketliliğini desteklem e ve aksatm a
da çoğu zam an çelişkili yöntem ler izlerler.
s. 6-16 ve Dan Schiller, Digital Capitalism: Networking the Global M arket Sys
tem (C am bridge, MA: MIT Press, 1999).
184
sail olm ayan s ta n d a rt bir üretim faktörü olarak “genel zekâ” ya
da bilginin önem in i Lartışırken ilginç bir şekilde b u çelişkilerin
bazı y ö n lerin i belli belirsiz tan ım la m a k ta d ır.36 D aha da ilginç
bir şekilde P olanyi’n in kardeşi M ichael, bilim sel yenilikte zım
ni bilginin oynadığı rol ve “bilim c u m h u riy e tin in ” karşılıklı ö r
gütlenm esi ü zerin e önem li d eğ erlen d irm eler y aparak, bilim in
devlet planlam asına ve b ir dereceye k ad ar da kâra yönelik, pi
yasa dolayım lı b ir m antığa tabiiyetinin yenilikler için kapasite
yi nasıl zayıflatabileceğine, hatta engelleyebileceğine değinir.37
K apitalist b ir BEE’n in bu sınırlam alarını kabul ediyorsak do
ğayı ve insan yaratıcılığını yeniden ahlakileştirilm iş b ir to p lu
m un için y erleştirm e ihtiyacını, M arx ve Polanyi gibi, kabul et
m em iz g erek m ek ted ir. Siyasal iktisadın eleştirisi, siyasal eko
lojiyi de içerecek şekilde genişletilm eli ve yeni bir ahlâki eko
nom i ile birleştirilm elid ir. Bell’in ek o n o m ik le ştire n ve sosyo
lojikleştiren m an tık lar arasında yaptığı ayrım ı göz ö n ü n d e tu
tarsak, bir BEE’d en bilgi eksenli b ir to p lu m a geçişi talep etm ek
cazip g ö rü n m e k le d ir. A ncak B üyük D önüşüm 'û y en id en o k u
yup anlattık ların ın k üresel neoliberalizm o rtam ın d a tek rar edi
şi üzerin e d ü şü n ü rse k , gerek insanlığın bilgi b irik im ine gerek
36 Karl Marx, Grundıisse (H arm ondsw orth: P enguin), s. 703 vd [Grundrisse, çev.
Sevan N işanyan, Birikim Yayınlan, 2008). Nick D yer-W ilherford, M arx'm tezi
ni kısaca şûyle özetler: “Sermaye, bilimsel bilgi ve toplum sal işbirliğinin güçle
rini harekete geçirerek sonuçta kendi kuyusunu kazar... Ö ncelikle, m akineler
ve örgütlenm ede görülen ilerlemeler üretim de doğrudan em eğe duyulan ihtiya
cı azalttığından, insanlann em ek güçlerini salm a ihtiyacı - k i bu, kapitalist d ü
zenin tem elini o lu ştu ru r- sistem atik olarak aşınır. Bu gelişm eler bireysel em ek
zam anı ile ö rgütlü bilim in harekete geçirdiği güçler arasında 'devasa bir oram ı-
sızlık' yaratır... İkinci olarak... teknobilim sel gelişme için gereken faaliyetin git
tikçe artan toplum sal doğası bireysel çaba tem elinde değil de daha kapsam lı bir
işbirliği gayreti şeklinde ortaya çıkar. Bu durum , iletişim ve ulaşım ağlarının ya
yılıp b ü tü nleşm esinin d e etkisiyle daha da açık bir hal aldığında, çalışma za
m anının m ünferit bir m iktarının hem özel m ülkiyeti hem de b u nun için yapı
lan ödem e toplum sal kaynakların tam kullanım ının ön ü n d e gittikçe daha fazla
konu dışı engeller olarak belirir. Otom asyon ve sosyalizasyon bir araya gelince
ücretli em ek ile özel m ülkiyeti bir yana bırakm a im kânını -v e ihtiyacını- yara
tır.”, Cyber-Marx (U rbana. IL: University of Illinois Press, 1999). s. 484-85 [Si-
ber Marx, çev. Ali Çakıroglu, Aykırı Yayınları, 20041.
37 M ichael P o lan y i, Personal Know ledge (L ondra: R o u tled g e & K cgan Paul,
1958), s. 65, 375-76; a.g.y., Knowing and Being (Londra: Routledge & Kegan
Paul, 1969), s. 50, 56. 82,' 143-44.
185
k o lek tif iyi niyete d ay an an bilgelik eksenli bir toplum talep et
m ek d ah a isabetli olur. A slında yanlışlıkla Cree yerlilerinin Şe
fi Seaıtle’a atfedilen am a yine de m etalaşm anın sınırlarını gös
teren şu bilge sözlerde b u ihtiyacı görebiliriz:
186
7
N eolib eral D ü n yad a Bilim in T icarileşm esi*
G ürol Irzik
Giriş
187
P o lan y i, 19. y ü z y ıld a g elişen k e n d i k u ra lla rın a g ö re işle
yen p iyasanın, sanayi kapitalizm i için başlıca ü retim u n su rla
rı olan em ek, to p ra k ve p a ra n ın m eta old u ğ u hayalî etrafında
ö rg ü tlen d iğ in i ayrıntılı b ir şekilde gösterm iştir. Bu hayal olm a
dan , sanayi kapitalizm i de v ar olam azdı. Polanyi to p rak , emek
ve p a ran ın m etalaşm asının in san ların geçim kaynaklarını, lop-
lu m larım ve çevreyi y o k edeceğini de savunm uştu r:
Kavramsal açıklama
3 Û m e k verm ek gerekirse, “bilgi ekonom isi" üzerine ilk yazan isim lerden biri
olan ün lü iktisatçı Fritz M achlup "bilgi" ile "bilimsel bilgi" arasındaki aynm ın
kendi am acına uym adığını d ü şü n ü r, F. M achlup, Tlır Production and Distribu
tion o f Knowledge in the United Slates (Princeton: P rinceton U niversity Press,
1962), s. 16. M achlup. bilgiyi o kadar geniş kapsam lı tanım lar ki, dinsel vaaz
lar ile kilise o k u lu dersleri bile bilgi olarak adlandırılır (n.g.e., s. 23). Dolayı
sıyla, kiliseler bilgi üretim inin yer aldığı k u ru m lar olarak belirir!
189
Bilimsel bilgi, bilim in yöntem leri ile edinilm iş olm ası ve dola
yısıyla d o ğ ru lu ğ u n u n kanıtlanm asıyla ya da aşağı yukarı doğru
olm asıyla salt inan ç ya da g ö rü şten ayrılır. Tem el olarak iki şe
kilde görülür: Ö nerm esel bilgi (“G enlerin kalıtım birim leri ol
duğunu b iliy o ru z”) ve beceri bilgisi (“G enlerin b irb irin e nasıl
bağlanacağım biliy o ru z”).4
K urum olarak bilim , b ü y ü k ölçüde özerkliğe sahip, karm a
şık b ir toplum sal o lu şu m d u r: K endine özgü üye kabulü, itibar,
terfi, ö d ü l ve ceza sistem i vardır. Başlıca bilgi ü re tim alanları
olarak araştırm a m erkezleri, laboratuarlar, akadem iler ve özel
likle de ü niversiteleri kapsar. Bu alanların varlığı sadece yüklü
m ik tard a paraya değil, ayrıca davranışları belirli bilişsel, etik ve
sosyal-kurum sal n o rm la r ve değerler tarafından yönlendirilen
iyi eğitilm iş çok sayıda insana (bilim in sanlan ve teknisyenler)
dayanır. Bilim, in san lan bilgilendirerek, toplum sal açıdan fay
dalı bilgi ü re te re k ve sağlık, çevre vb. genel çıkarı ilgilendiren
k o n u lard a bağım sız ve eleştirel bir ses sağlayarak k am u çıkar-
la n n a hizm et eder; b u sayede bilim toplum sal m eşruiyet edinir.
Tem el ya da tabii bilim ler, bilim in p ratik soru n lara uygulan
ması olan uygulam alı bilim lerden genellikle ayrılır. U ygulam a
lı bilim ler, tekn o lo jik b u lu şlar açısından tem el b ir rol oynayan
b ir m ü h e n d islik tü rü o larak d ü şü n ü le b ilir. S onraki bölüm de
görüleceği gibi, m ü h en d islik , bilim ve teknoloji tarih in d e göre
celi olarak yeni b ir gelişm e. T eknoloji ise hem genel olarak uy
gulam alı bilgiye (sadece uygulam alı bilim sel bilgi olm ası gerek
m ez), hem de araba, bilgisayar, cep telefonu gibi ü rü n le re işa
ret eder. Dolayısıyla uygulam alı bilim , tek n o lo jin in bir alt türü
olarak görülebilir. Bu h u su sla n göz ö n ü n d e b u lu n d u ra ra k ö n
celikle bilim in ticarileşm esini m ü m k ü n kılan başlıca gelişm ele
ri özetlem ek istiyorum .
4 H er iki bilgi tü rü dc bir özne (bilen) ile bir nesne (bilinen) arasındaki ilişkiyi
ifade eder. Bu nedenle, bilgi insanlardan ve onların yaratıcı em eklerinden ay
rılam az. Bu ise kelim enin tam anlam ıyla m etalaşan şeyin bilgi değil de onun
k o d lan ab ilir enform asyonel içeriği olduğu anlam ına gelir. T artışm ayı uzun
tutm am ak için kısaca “bilginin m eıalaşm ası" olarak ifade edeceğim ; ancak bu
ifade söz konusu açıklam a doğrultusunda anlaşılm alıdır.
190
Ticarileşmeye giden yol
191
yen ü n lü “M an h attan Projesi" kapsam ında atom bom bası yap
m a am acıyla b ir araya g etirilm işlerdir. Bu son ö rn e k bilim in
sosyal ta rih in d e iki n e d e n d e n ö tü rü bir d ö n ü m n o k ta sı o lu ş
tu ru r: İlk o larak , h ü k ü m e tle r askerî ve siyasal am açlar açısın
dan bilim in sah ip o ld uğ u devasa gücü fark etm iş ve so n u ç ola
rak teknolojik yeniliklere im kân tanıyabilm esi için bilim e y ü k
lü m ik ta rla rd a p a ra a k ta rm ış tır. B unu, B irleşik D ev letler’de
araşıırm a-geliştirm e (Ar-Ge) h arcam alarının GSYH'deki payın
dan izleyebiliriz: 1940’da yüzde 0,2; 1945’te yüzde 0,7; 1965’te
yüzde 3 ve 1965’teki bu en yüksek n ok tad an sonra aşağı yuka
rı sabit b ir seviye o larak görü len 2000’deki yüzde 2,6’lık pay.
Bu o ran lar sadece yirm i senede on beş k at artışa, altm ış sene
de ise o n üç k a t artışa işaret eder. ABD ek o n o m isin in b ü y ü k
lüğü d ü şü n ü ld ü ğ ü n d e bu, çok y üklü m iktarda bir paraya teka
bül etm ek ted ir.5
İkinci olarak, bilim “b ü y ü k bilim e”, y an i çok sayıda bilim in
san ın işb irliğ in i g e re k tire n pahalı bir faaliyete d ö n ü şm ü ştü r.
G eniş an lam d a tanım landığı şekliyle bilim insanları, h e r on beş
yılda ikiye katlan an hızlı b üyüm e oranlarıyla tü m profesyonel
ler içinde en h ızlı gelişen g ru p tu r.6 Bu hızlı artış, gelm iş geçmiş
tüm bilim in sa n la rın ın yüzde d o k sa n ın ın b u g ü n hâlâ hayatla
olm ası gibi şaşırtıcı b ir istatistikle tezahü r etm ektedir!
Bu ş a r tla r a ltın d a b ilim e dayalı te k n o lo jile rin b ir d e y iş
le “te k n o b ilim le re ” d e v rim c i b ir şe k ild e d ö n ü ş ü m ü k a ç ın ıl
m azdı; h a k ik a te n de geçen birkaç on yılda bazı teknobilim ler,
özellikle de b ilg isay ar bilim i ve tekn olojisi, iletişim ve enfor
m asyon tek n o lo jileri, g e n e tik m üh en disliği ve b iyotıp d ü n y a
yı so n su za d e k değiştirdiler. Ç arpıcı birkaç ö rn e k verm ek ge
rek irse, ilk k işisel bilgisayar 1976’da ü re tild i, cep telefonları
ile radyotelefon şebekeleri 1980’lerin b aşlarında geliştirildiler,
İn te rn e t ise b u n d a n sadece on beş sene önce o lu ştu ru ld u ; ilk
192
tüp bebek 1978’dc d o ğ d u , b ir can lın ın ilk kez başarıyla klon-
lanması (D olly a d ın d a k i k o y u n ) ise 1997’de gerçekleşti. N ere
deyse d ü n denebilir.
ABD P aten t Yasası’n ın belirli b ir y o ru m u eşliğ in d e gelişen
tek n o b ilim lerin ö n em li b ir so n u c u d a bilim sel keşif/bilgi ile
teknolojik b u lu ş arasındaki ayrım ın belirsizleşm esi o lm uştur.
Yaşam b iç im le rin in p aıe n ıle n m e si yeni b ir şey değil. M esela
I873’de P asteu r’e m aya k ü ltü rü için ABD tarafından b ir patent
verilm iştir. A ncak bu p a te n t ferm antasyon sü recin d ek i m ikro
organizm alara ilişk in d ir, organizm aların k en d isin e değil. Shel
don K rim sky’n in d e belirttiği gibi, “kim se o rg an izm alar üze
rinde, bir b u lu şta kullanılm a şekillerinden bağım sız olarak te
kelci k o n tro l id d ia e d e m e z d i.”7 A n cak 1 9 8 0 ’d e D iam ond v.
Chalırabarty'ye ilişk in tem yiz m ah k em esi kararıyla b u d u ru m
büyük ö lçü d e d eğ işti; söz k o n u su k a ra rla h em in sa n yapım ı
canlı organizm aların hem de genetik m ateryalin k en d isinin pa-
tenilenm esinin ö n ü açıldı. Tem yiz m ahkem esi d ö rd e karşı beş
oyla, doğa yasaları, fiziksel olgular, so y u t d ü şü n c e le r ile yeni
keşfedilen m in erallerin paten denem eyeceği, fakat yapay olarak
oluşturulan m ikroorganizm aların ABD P atent Yasası 35. başlık
U.S.C Bölüm 101’e göre patentlenebileceginde k arar kıldı; ya
sanın b u h ü k m ü n e göre, “h er kim yeni ve faydalı b ir sü reç, m a
kine, ü rü n ya da bir m addenin bileşim ini icat ed er veya keşfe
derse veyahut bun ları yeni ve faydalı bir şekilde geliştirirse bu
bölüm ün şartların a tâbi bir p aten t ed in eb ilir.” Böylece ham pet
rolü çözebilen, genetik m ühendisliği ile geliştirilm iş bir bakte
ri için o n u ü re te n süreçten bağım sız olarak p aten t verilm iştir.
Çoğu fikre göre bakteri doğada başka şekilde b u lu n m ay an fay
dalı bir “ü r ü n ” ya da “m adde bileşim iydi.”
Bundan sadece sekiz sene sonra Birleşik D evletler Patent ve
M arka D airesi (U SPT O ) H arvard Ü n iv e rsite si’ne la b o ra tu a r
da kanser araştırm ası için kullanılan “o n com ouse" adlı genetik
olarak değiştirilm iş canlı bir hayvan için ilk kez b ir p a te n t ver
di. Bu. yeni bir d ö n em in başlangıcı o lm u ştu r. Yeni bin yıla gi-
7 Sheldon K rim sky, Science in the Private Interest (L anham , MD: Rovvman &r
Littlefield 2003), s. 62.
193
rerken “USPTO, altıd a b iri insan geni olan yaklaşık 6.000 gen
için p a te n t d ağ ıttı.”8 G enlerin p aten tlen m esin e izin v eren ge
rekçe benzerdi: G enom içinde b ir geni b u lm ak ve ayrıştırm ak
zekâ ve beceri ister; doğada dizilim i belli gen b u lu n m az, çü n
kü yapay olarak arıtılm ası gereken lüzum suz n ü k le o tid le r içe
rir; ayrıca potansiyel y a ra n vardır.
Hayvan ya da in san g en o m ların ın dizilim i hangi kategoriye
girer, “bilim sel keşil/bilgi” m i, “tek n o lojik b u lu ş” m u? Bu tür
bir dizilim in p aten d en m esi ne anlam a geliyor? G enlerin patent-
lenm esine izin verilm esi, keşif/bilgi ile b u luş arasındaki aynm ı
kam usal bilginin alanını daraltacak şekilde bulanıklaştırm akta-
dır. Krimsky bu h u su su etkileyici b ir biçim de şöyle açıklar:
8 A.g.c., s. 66.
9 A.g.c.. s. 69-70.
194
siteler ve diğer k âr am acı gütm eyen örgütleri işbirliği yapm aya
teşvik edip, bunlara kam u tarafından fonlanan araştırm aların so
nuçlarını patentlem e hakkı tanım ıştır. Bu yasaya ek olarak üni-
versite-sanayi ilişkilerini geliştirm ek için seksenler boyunca bir
dizi başka yasal düzenlem e daha yapılır: 1980 Sıevenson-W yd-
ler T eknolojik Yemlik Yasası, 1981 E konom ik Düzelm e için Ver
gi Yasası, 1984 Ticari M arka İzah Yasası, 1986 Federal Teknoloji
T ransfer Yasası vd. 1987’de Bayh-Dole Yasası b üy ü k firmaları da
kapsayacak şekilde yürütm e kararıyla değiştirilir.
Bu yasal düzenlem elerin ardındaki m antık tam am en ticaridir.
Üniversiteler ile sanayi arasında işbirliği, özellikle de ilkinden öte
kine teknoloji transferi desteklenm iştir. Bayh-Dole Yasası’ndan
önce ABD federal h ü k ü m e tin in yaklaşık olarak 30.000 paten
ti vardı, ancak bunların yalnızca çok azı (kabaca yüzde 5’i) yeni
ü rüne im kân tanım ıştır. Federal hüküm etin söz konusu buluşla
rı ticari bir kullanım a dönüştürm eye yetecek kadar kaynağı olm a
mıştır. Yasa sayesinde üniversitelerin sanayinin işbirliği ile fede
ral h ü k ü m etin yapam adığını yapm ası u m u t edilm iştir. Gerçekten
de üniversiteler olum lu sonuç verdi; yasanın yürürlüğe konduğu
tarihten itibaren yirmi yıldan daha az bir süre içinde üniversitele
rin sahip olduğu patent sayısı on kat artm ış, aynı dönem de top
lam patent sayısı ise sadece iki kat artış gösterm iştir.10
Y üklü m ik tarlard a fon karşılığında, ü niv ersiteler özel firm a
lara b ir y an d an u zm an işgücü, lab o ratu v ar ve ekipm an sağla
mış, bir yan d an da bilim sel araştırm aların so nu çlarına öncelikli
ya da im tiyazlı erişim hakkı ile p aten tlerin m ülkiy etini kısm en
ya da tam am en su n m u ştu r. Bir y an d an ü n iv e rsite d e k i pozis
yonlarını m uhafaza edip üniversite idaresince destek lenen bir
çok bilim insanı b u firm alara d anışm an, CEO (icra başkanı) ya
da ortak olm u ş, bazıları da k en di şirketlerini k u ra ra k tam anla
m ı ile m ilyonlarca d o lar para k azan m ıştır.11 Kısaca, üniversite
ler girişim ci olm u ştu r.
195
Herkesin kazançlı çıktığı bir mucize mi?
196
bilim sel değer ya da sosyal fayda yerine gittikçe d ah a fazla ticari
çıkarlar tarafından biçim leniyor. Mesela açlık ve kötıı beslenm e
so n u cu n d a tü b erk ü lo zu n gelişm ekte olan ülkelerd e hızla y ü k
selm esine rağm en hastalık için geçen o lu z beş senede yeni bir
ilaç geliştirilm edi. N eredeyse hepsi g elişm ekte olan ülkelerde
yaşayan m ilyonlarca insanın m ustarip o ld u ğ u tropikal hastalık
ları tedavi etm eye yönelik pek yeni araştırm a da yok. “D ünya
Sağlık Ö rg ü tü ’ne göre sağlık alanında yapılan A r-G e’n in yüzde
95 ’i esas o larak sanayileşm iş ü lk eleri ilg ilen d iren alanlara yö
nelm iş, kalan yüzde 5 ise çok d ah a fazla n ü fu s b a rın d ıra n ge
lişm ekte olan ülkelerin sağlık so ru n ların a ayrılm ıştır.”12 Bu il
gisizliğin n ed en i bu alanda araştırm a y ap m an ın sadece yeterin
ce kârlı olm am ası görünm ek ted ir. Öte y andan özel şirketlerin
varoluş n ed en leri d ü şü n ü ld ü ğ ü n d e b u şaşırtıcı değil. Şirketle
rin asıl am acı k âr etm ektir; kam uya değil de hisse sahiplerine
karşı so ru m lu d u rla r. Kâr am açlı araştırm alar, bilim insanlarını
başka şekilde ilgilenm eyecekleri alanlara çekm ektedir. Üniver-
site-sanayi işbirliğinden doğan araştırm aların cö m ert kârlar söz
ko nusu olm adıkça acil soru n lara çözüm bulm ayı am açlam asını
beklem ek gerçekçi değil.
Bilimsel açıdan ilginç olanı ihm al etm e pahasına ticari açıdan
faydalı o lana aşırı o d aklan m an ın geleceği g ö rm ek ten uzak ol
d u ğ u n u söylem ek gerek. Ö nem li bir bilim sel keşfin gelecekte
ne tür bir p ratik kullanım ı olacağını önceden k estirm ek çoğun
lukla im kânsızdır. Ö rneğin E instein ü n lü görelilik teorisini ge
liştirdiğinde k ırk yıl sonra bu teorinin n ü k leer enerjinin tem e
lini sağlayacağına dair bir fikri yoktu. E instein sadece New ton
fiziğinin açıklayam adığı bir takım sorunları çözm eye çalışıyor
du. O zam an ticari açıdan yararlı g ö rü n en e odaklanm ış olsaydı
asla e=m c2 fo rm ü lü n ü bulm ayabilirdi! Bilimin ilgisini özü itiba
riyle ilginç olan soru n lard an başka yöne kaydırm ak u zu n vade
de hem bilim sel açıdan hem pratik olarak pahalıya mal olabilir.
İkinci o la ra k , ticarileşm e ü n lü so syolog R o b ert M erto n ’un
“m o d ern b ilim in etosu" dediği b ilim in d eğer yapısını da leh-
12 W orld Bank, W orld Development Report (New York: O xford U niversity Press,
1998), s. 132.
197
dil etm ekledir. “Bilimsel etos” terim iyle M erton, bilim insanla
rı to p lu lu ğ u n u n bilim sel araştırm a ve faaliyetlerinde izledikle
ri k urum sal değer ve norm ları kasteder; b u n lar talim atlar, ter
cihler ve icazet şek lin d e ifadelerini bu lur. M erlon bu n o rm la
ra d ö rt ö rn ek verir: E vrenselcilik, ortaklaşacılık, tarafsızlık ve
nizam i şü p h e c ilik .'3 Bu n o rm lar bilim to p lu lu ğ u n d a yaygın bir
şekilde tanınır; M erton’u n analizi de ana akım bilim felsefecile
ri ve sosyologları tarafından çokça kabul edilir.
E vrenselcilik n o rm u n a göre, bilim sel iddialar ö nceden sap
tanm ış nesnel k riterlere göre kabul ya da reddedilir. Bilim insa
n ına d air etn ik kö k en , m illiyet, din, sınıf ve toplum sal cinsiyet
gibi özellikler önem sizdir.
O rtaklaşacılık, bilim sel keşif ya da bilginin o rtak sahipliğine
işaret eder. M erton şu şekilde açıklar: “Bilimin içeriksel bulgula
rı toplum sal bir işbirliğinin ü rü n ü d ü r ve toplum a iade edilir... Bi
limde m ülkiyet haklan bilimsel etiğin rasyoneline göre asgari d ü
zeye indirilir. Bilim insanın kendisine ait bir entelektüel ‘m ülki
yet’ iddiası, kabaca ortak bilgi birikim ine katılan değerin, kurum
belli bir düzeyde verim li işliyorsa, önem ine denk gelen tanınm a
ve itibar iddiasıyla sınırlıdır.”14 M erıon’u n m antığına göre yeni bi
limsel bilgi h er zam an eski bilginin üzerinde kurulur; bilimsel ke
şifler açık ve özgür tartışm a ile fikir, bilgi, teknik, hatta materyal
(proteinler gibi) alışverişine çok şey borçludur. Elbette ki rekabet
vardır am a bu çokça arkadaşçadır, işbirliğini engellemez.
Tarafsızlık bilim in san ların ın kişisel çıkarlarına ya da ideo
lojilerine hizm et edip etm ediğinden bağım sız olarak araştırm a
larım yapm aları, b u lg u ların ı değerlendirm eleri ve bildirm eleri
gerektiği anlam ına gelir. Tarafsız hakikat arayışı, bilim insanını
çalışm asının so n u çlarım , b u n la r kişisel önyargılarına, çıkarla
rına ya da ideolojisine ters düşse dahi, saklam aktan ya da gör
m ezden gelm ekten alıkoyar.
Son n o rm da nizam i şü p heciliktir. Bilimciler her iddiayı bi
limsel y ö ntem çerçevesinde m antıksal ve am p irik incelem eye
198
tâbi tutar; konuyla ilgili tü m bilgiler elde edilene k ad ar yargı
da b u lunm az ve eleştirel d ü şü n m e süreci d ışın d a h içbir o to ri
teye b o y u n eğmez.
Bu d u ru m d a , ticarileşm e bilim e to su n u nasıl etkiler? Ö nce
likle genleri, D N A 'lart, h ücre dizilerini ve genetik yapısı yete
rince değiştirilm iş hayvanlar da dahil h e r tü rlü canlı o rganiz
mayı, keşif ile icat arasında ilkeli bir ayrım a izin verm eyen cö
mert b ir p aıen tlem e rejim i çerçevesinde fikri m ü lk iy et n esne
sine çevirm ek o rtaklaşacılık n o rm u n a k arşıd ır. Bu tü r b ir re
jim , ticari a ç ıd a n ne tü r faydalar sağ larsa sa ğ la sın , e n te le k
tüel o rta k p ay d alar alan ın ı d araltm a e tk isin e sa h ip tir. D aha
sı, ortaklaşacılığın zıddı olan gizliliğin b ir hastalık gibi yayıl
dığına dair k a n ıtla r b u lu n m ak tad ır. B u n u n nedeni ü n iversite
lerin araştırm aları için endüstriyel destek alırken im zaladıkla
rı pro to k o llerd e genellikle destekleyen firm anın yazılı izni ol
m adan ü n iv ersite a raştırm acıların ın bulg u ların ı yayım lam ası
nı engelleyen m ad d eler olm ası. New England Journal o f Medici
ne tarafından 1995’te yapılm ış b ir çalışm aya göre ABD Ulusal
Sağlık E n stitü le ri’n d e n kaynak alan en ü stte k i elli ü n iversite
de her d ö rt bilim ciden biri sanayi ile ilişki içerisinde; b u bilim
ciler, sanayiyle ilişkisi olm ayan diğerlerine kıyasla iki k at daha
fazla ticari bilgileri gizli tutm aya ya da m eslek taşların d an bilgi
saklam aya m eyilliler.15 Harvard Tıp F akültesi’n in yakın tarihli
bir araştırm ası b enzer sonu çlara varm ıştır. G enetikçilerin yüz
de kırk yedisi, yayım lanm ış araştırm a sonuçlarıyla alakalı bil
gi, veri ya da m ateryal taleplerinin üç sene içerisinde en az bir
defa geri çevrildiğini bildiriyor. B unların yüzd e yirm i sekizi bu
nedenle yayım lanm ış sonu çların d o ğ ru lu ğ u n u teyit ed em edik
lerini b elirtiy o r.16
Tarafsızlık da tehlike alım da olan n o rm la rd a n biri. Bayh-Do-
le Yasası ve b en zer k a n u n la n n teşvik ettiği üniversite-sanayi iş
birliği şekli, bilim insanlarının ilgisini açıkça p aıen tlen ebilir ve
ticari açıd an kârlı olan d o ğ ru ltu su n d a etk ilem ek led ir. B unun
199
so n u c u n d a laraf lu tm a ve “hoşa gitm eyen” v erin in gizlenm e
si tıbbi araştırm ada ciddi so ru n la r olarak ortaya çıkıyor. Ö rne
ğin yeni b ir ilacın etkisi karşılaştırm alı olarak test edildiğinde
o lu m su z so n u çlar n ad iren yayım lanm aktadır. Bu d u ru m d a, bir
araştırm aya göre, rak ip ilaçların etkisini karşılaştıran 107 ayrı
yayım lanm ış m akalenin hepsinde araştırm ayı destekleyen tara
fından ü retilen ilacın daha iyi o ld u ğ u n u n savunulm ası b ir tesa
d ü f m ü d ü r? 17 N eredeyse son su z benzer ö rnek sayılabilir. U zun
vadede gizlilik ve taraflılığın bilim sel keşif ile icatların tem e
lini oyabilecegini söylem ek k eh an et sayılm asa gerek. Bilimde
ilerlem enin, fikir, veri ve m ateryallerin açık ve ö zgür değişim i
ne çok şey borçlu o ld u ğ u n u bilim tarihi açık bir şekilde göster
m ektedir. Isaac N ew ton b u n u şöyle ifade etm iştir: “D aha uzağı
görebilm işsem , bu, devlerin o m u z la n n d a yükseldiğim dendir.”
T icarileşm enin yol açtığı üçün cü soru n ise bilim in am açlan,
işlevi ve so ru m lu lu ğ u n a yönelik. Kâr etm ek ve sadece k ü çü k bir
yatırım cı gruba karşı soru m lu olm ak gibi am açlar bilim e yaban
cıdır. Daha önce belirttiğim gibi, bir düşünce sistem i ve faaliye
ti olarak bilim, dünyaya dair bilgi üretm ek, olaylan öngörm ek ve
açıklam ak gibi bir takım bilişsel am açlara sahiptir. Kâr, b u am aç
lar arasında yer almaz. Tarihsel olarak b u hedeflerin izlenmesi,
biri entelektüel diğer toplum sal olm ak üzere esas olarak iki işlev
görm üştür: İnsan m erakını giderm ek ve dünyayla baş etm ek. 19.
yüzyılın ikinci y an sın dan beri bu ustalık, teknolojik açıdan fay
dalı bilgi de üretm eye başlam ıştır. O zam an bile bilim sel bilgi as
la satılık olm am ış, kâr amacıyla üretilm em iştir. Ta ki yakın za
m ana kadar. Bilgi üretim in in esas alanı olarak üniversiteler, pa-
tentlenebilir ya da kârlı olm ayan bilginin de peşine düşm üştür;
kâr-am açlı örgütler olm am alan itibariyle, sadece şu ya da bu gru
ba değil, tü m toplum a karşı sorum ludurlar.
Bu m ülahazalara dayanarak, bilim sel bilginin b u g ü n bir “ha
yal! m etaya” d ö n ü ştü ğ ü n ü ve alınıp satılan h er şeyin s a t ı l m a k
üzere ü retilm iş o ld u ğ u varsayım ının b u örn ek te g ö rü ld ü ğ ü g>-
200
bi tarihsel olarak yanlış o ld u ğ u n u söyleyebiliriz. Ö le yandan,
satılm ak üzere ü retilm ek bir yana genel olarak b ir ü retim sü
recinin ü rü n ü olm ayan toprak, em ek ve p aranın aksine, bilim
sel bilgi b ir dereceye kadar satılm ak üzere ü retileb ilir ve üretil
m ektedir de. Bu n edenle “yarı m eta” kavram ı d ah a u ygun ola
bilir (krş. Je sso p ’u n bu kitaptaki m akalesi). A ncak yine de d ik
katli olm am ız gerekir; her ne kadar araların d ak i m esafe daral
tılm aktaysa da bilim sel bilgi ile icat arasında hâlâ bir ayrım m u
hafaza edilm ektedir.
Bilimin ticarileşm esi ü niversitelerin bilişsel ve toplum sal iş
levlerinde yıkıcı b ir etk id e b u lu n m a k ta d ır. T o p lu m u n bilim e
gösterdiği itib ar, bilim in k en d isin d en b ek len en i yerin e g e tir
m esi say esin d ed ir. İn san lar yaygın b ir şekilde b ilim in b u lg u
larına, bilim insan ların ın özellikle sağlık ve çevreye ilişkin ko
nulardaki görü şlerin e ve bilim to p lu lu ğ u n u n bağım sız eleştirel
sesine güvenir. Gizli faaliyetlerde b u lu n a n , taraflı ve daha çok
parayla ilgilen b ir bilim insanı im ajı, b ilim in to p lu m sal sta tü
sü açısın d an yıkıcı etkiye sahiptir. Böylesi b ir im aj to p lu m u n
bilim in bu lg u ların a olan inancını aşın d ırıp , b ilim in toplum sal
m eşruiyetini sarsabilir.
D ö rd ü n c ü so ru n , b ilim in ö d ü llen d irm e sistem in d e görülen
değişiklikle ilgili. G eleneksel olarak, b ir b ilim cin in keşfinden
edindiği fayda parasal değil de entelektüel o lm u ştu r; M erton’un
belirttiği gibi b u fayda, “ta n ın m a ve itib arla s ın ırlıd ır.”18 Ta
n ın m a ile itib a r ta rih b o y u n c a b ilim se l b ilg in in ü re tim in d e
önem li bir işlev gö rm ü ştü r. A ncak ticarileşm e ile birlikte ödül
şim di parasal kazanca yönelm ektedir. Sanayiden fon sağlayan,
ticari olarak kazançlı p atem ler elde ed en b ilim ciler özellikle de
üniversite idarecilerin in gözü n d e d iğ erlerin d en d ah a fazla iti
bar sahibi o lur. D aha da acısı, diğer bilim ciler k ü çü m senip, da
ha az “faydalı” g ö rü lü rk en , üniversite k aynaklarını (ve dolayı
sıyla kam u k ay n ak ların ı) ü reten değil de tü k e te n olarak algı
lanm aktadır. D eğer sistem indeki b u değişim m esleki ilişkilerin
d o k u su n a in ced en inceye zarar verm ekte ve üniversiteyi b ir iş
letme firm asına çevirm ektedir.
18 M erıon, Sociology of Science, s. 273.
201
Son o larak , özel şirk e tle rin sp o n so rlu ğ u n d a y ü rü tü le n ye
ni tarz üniversite araştırm aların ın , endişe verici so n u ç la n olan,
benzeri görülm em iş çıkar çatışm alan n a yol açtığını belirtm ek
gerek. G eçen yirm i yıl içinde ABD’de ç o k sayıda ön em li olay
h ab er k o n u s u o ld u . Sadece b ir ö rn e k v ereceğim , a n c a k d ik
katinizi çekm eye çalıştığım so ru n için oldukça tipik b ir örnek
b u .'9 F lin t Labs tiro id h o rm o n u e k sik liğ in d e n k a y n ak la n an
b ir hastalığın tedavisinde kullanılan sy n troid isim li b ir ilaç üre
ten bir şirket. Bu şirk e tin , söz k o n u su ilaçlara y ö n elik p azar
da kabaca 500 m ilyon dolara d e n k gelen yüzde 85’lik b ir pa
ya sahip. D iğer şirk e tle rin artan rek ab etin d en ted irg in lik d u
yan F lin t Labs, ü rettik leri ilacın ra k ip lerin in k ilerd en daha iyi
o ld u ğ u n u g ö ste re c e ğ in i u m d u k la rı b ir araştırm ay ı d e ste k le
meye karar verir. Bu am açla 1988’de San Francisco K aliforni
ya Ü niversitesi’n d e n P rofesör Betty D ong ve diğer idarecilerle
üniversiteye çeyrek m ilyon dolar verm ek üzere b ir anlaşm a ya
parlar. T arafların im zaladığı p ro to k o ld e şöyle b ir açıklam am a
m addesi yer alm aktadır: “Bu araştırm ada elde edilen b ü tü n bil
giler gizlidir ve araştırm acı tarafından sadece araştırm a çerçe
vesinde kullanılabilir. A raştırm a süresince elde edilen bulgular
da gizlidir; F lint Labs’ın yazılı onayı olm adan yayım lanam az ya
da kam uya d u y u ru lam az.”20
A raştırm asını 1990 yılında tam am layan P rofesör D ong, ra
kip d ö rt ilacın syn tro id ile aynı etkiye sahip olduğu so n u cu n a
varır. Flint Labs’e b u so n u c u usulünce bildirir. B unun üzerine
şirket, Profesör D ong’u n araştırm asının k u su rlu olduğu iddia
sıyla üniversiteye şikâyette b u lu n u r. İki bağım sız incelem enin
so n u cu n d a üniversite araştırm ada hiçbir hata olm adığını bildi
rir. B unun ard ın d an Profesör D ong bir m akale yazar ve m aka
le saygın b ir dergi (Journal o f the American Medical Association)
tarafından yayın için kabul edilir.
202
D ong’u n çalışm asın ın m ali anlam ı ço k b ü y ü k tü . D o ktorlar
reçeteye ilacın u cu z m u a d ille rin i yazsa, h a sta la r sen ed e 365
milyon d o lar ta sa rru f ederdi. Bu elb ette F lin t Labs’in k ârları
nın çok azalacağı anlam ına da geliyordu. Şirket D ong’u n dergi
ye m akale gönderd iğ in i öğrendiğinde p ro to k o lü n ilgili m adde
sini hatırlatarak üniversiteyi m u h tem el zarar için dava etm ek
le tehdit etm iştir. Sonuç olarak, Profesör D ong yayım lanm asın
dan sadece b irk aç hafta ö n ce m akalesini geri çeker. D ong’un
makalesi iki sene so n ra yayım lanır; ancak zarar verilm iştir bile.
Bu ve benzeri ö rn ek ler birkaç noktayı açık bir şekilde göste
riyor. Ö ncelikle, bu tü r şartlar altında araştırm acın ın çalışm ası
nın so n u çla n ü zerin d e d enetim i kaybetm esi m uhtem el. İkinci
olarak, bilim en azından b ir süre için kam u çıkarına hizm et et
m ekten alıkoyulabilir. Son olarak, araştırm acı ile idareciler ara
sındaki gerilim ü n iv e rsite d e h âkim sü rm esi g erek en m esleki
dayanışm a o rtam ın a şüphesiz zarar verm ektedir.
Ü niversite araştırm asın ın sanayi-destekli yeni haliyle yarattı
ğı çıkar çatışm alarının olu m su z so n u ç la n bu kadarla kalm ıyor.
Birçok önde gelen bilim insanı, özel firm alarda hisse sahibi ya
da CEO; bazısı kendi şirk etin i k u rm u ş bile. Ç oğu bilim insanı,
bir yandan ü n iv ersited ek i p o zisy o n u n u m uhafaza ederken di
ğer yandan şirketlere düzenli olarak d an ışm an lık yapm akta. Bu
bilim in san ların d an , G ıda ve İlaç İdaresi (FDA) ve Çevre Ko
rum a Dairesi (EPA) gibi düzenleyici k u ru lu şların danışm a k u
rul ve heyetlerin d e y er alm ası sıkça talep ediliyor. K açınılm az
olarak b u n ların bazısının inceledikleri ü rü n le rd e ve genel poli
tika m evzu ların d a m ali çıkarlarını gözettikleri g örülüyor. USA
Today tarafın d an gerçekleştirilm iş b ir araştırm ay a göre 1998-
2000 yılları arasın d a FDA u zm an d an ışm a k u ru lu to p lan tıla
rında çıkar çatışm ası oranı endişe verici boyutta yüksektir; in
celenen vakaya bağlı olarak b u oran, yüzde 33 ile 50 arasında
değişiyordu.2’ FDA’nm çık ar çatışm alarını yasaklam aya yöne
lik düzenlem eleri olsa da, FDA’ya göre m esela bilim adam ının
Çıkarları kayda değer g örülm ediğinde ya da alan ın d a uzm anlığı
paha biçilm ez sayıldığında m eselenin tak ib in d en vazgeçildiği
D. C auchon, "FDA A dvisors Tied to Industry”. l/SA Today. 25 Eylül 2000.
203
g örülebilm ektedir. K rim sky şöyle özetler: “U zm an seçtiğiniz
de, ya y üksek etik sta n d a rtla n ya da yük sek bilim sel standartla-
n seçersiniz; ikisini b irden seçem ezsiniz. Ö nde gelen uzm anla
rın ticari ilişkilerinin olm ası daha m uhtem el. H eisenberg belir
sizlik ilkesi etik ile bilim e uyarlanm ış gibi.”22
Benzer b ir so ru n da ö n d e gelen tıp dergilerini çık ar çatışma-
lan n a ilişkin p o litik aların ı gözden geçirm eye zorlam aktır. Ör
neğin 2002 H aziran’d a N ew England Journal o f Medicine b ir ya
zarın belirli b ir ilaç ya da tedaviyi geliştiren şirketle ya da onun
rakibiyle mali bağlantısı olm ası d u ru m u n d a söz k o n u su ilaç ya
da tedavi ü zerin e yazdığı editöryel ya d a eleştiri m akalesini ya
yım lam am a p o litik asın d an vazgeçtiğini d u y u rd u . N eden? Çün
kü bağım sız u z m a n neredeyse yok gibi. Dergi artık b ir yazarın
söz k o n u su bağlantısı nedeniyle senede 10.000 do lard an daha
fazla ücret alm am ası şartıyla m akaleleri k ab u l ediyor.
204
kaynakların d a ğ ıtım ın ın piyasanın “kendi k u ra lla rın a göre iş
leyen’’ m ek an izm asın a b ırak ılm asın ın en iyisi o ld u ğ u n u d ü şü
nen bir liberal ideoloji tarafın d an y ö n len d irilm iştir. D ışarıdan
gelecek h er tü rlü (b ir diğ er deyişle siyasal) m ü d ah ale, k en d ili
ğinden olan doğal d ü z e n i ta h rip edip d ah a fazla s o ru n y arata
cağından b ü y ü k b ir g ü n ah o larak g ö rü lü r. Bir d iğ er deyişle, li
beral ideoloji başlan g ıcın d an itib aren b ir p arad o k sla karşı k a r
şıyadır: Yasal m ü d a h a le aracılığıyla k u ru lm a sın a ö n ayak o ld u
ğu ek o n o m iy e m ü d a h a le edilm em esi gerektiği y ö n ü n d e vaaz
verm ektedir.
Bu d e ğ e rle n d irm e n in , ABD’de b iy o -m ed ik al b ilim in ticari-
leşmesiııe o lan ak veren patentlem e ve h u k u k siyasetinin belirli
yönlerini d ah a iyi kavram am ıza im kân tanıyacağını d ü şü n ü y o
rum. H atırlarsak, Bayh-Dole Yasası ve sek sen lerd ek i diğ er bir
dizi yasam a faaliyeti ve p o litik an ın dayandığı m an tık bilim sel
değil, ek o n o m ik li. G ö rd ü ğü m ü z gibi am aç, küreselleşen d ü n
yada ABD’ye “bilgi ek o n o m isin d e” rekabet g ücü k azandırm ak
amacıyla “atıl” bilgiyi ticari açıdan faydalı hale getirm ekti. Bir
diğer deyişle, 1980 son rasın d a g ü n d em e gelen üniversite-sana-
yi işbirliği h içbir şekilde “doğal”, “k en d iliğ in d en ” ya da “kaçı
nılm az” değildi. Ü niversiteleri şirk et fonlarına d o ğ ru çekm eyi
amaçlayan yasam a faaliyeti olm asaydı bu işbirliği olm azdı, ola
m azdı. N eoliberal özelleştirm e ideolojisiyle b irlik te b u tip yasa
ma faaliyetleri devam etm ektedir. Bahsi edilen ek o n o m ik ih ti
yaç ö rtü lü siyasal tercih ten daha fazlası değildir.
Diamond v. C hakrabarty davasında tem yiz m ah k em esinin ya
şam form ların ın p aten tlen m esin in ö n ü n ü açan önem li karan
bu d o ğ ru ltu d a değerlendirilm elidir. M ahkem e kararın ın neoli
beral ideoloji tarafından biçim lendirildiğini iddia etm ek abar
tılı kaçabileceği gibi, k a ra rın tıbbi a ra ştırm a d a p a te n ıle n eb i-
lir olanla olm ayana ilişkin değişen zih n iy eti y an sıttığı aşik âr
dır. Bıı n o k ta d a yeni kapitalizm in tem ellerin i görebileceğim i
zi d ü şü n ü y o ru m .
20. yüzyıl b o y u n ca ço ğ u n lu k la hâkim olan yaklaşım , bilim
ile m ü lk iy etin b ir arad a gitm ediği y ö n ü n d ey d i. M ülkiyet, bi
lim sel k u ru m a k a rşıt b ir kavram o larak d ü ş ü n ü lü y o rd u . Do
205
layısıyla çoğu b ilim ci icatların ın so n u ç la n n ı, özellikle de ka
m u sağlığım ilgilen d ird iğ i ölçü d e, paLenllem e k o n u su n d a is
teksizdi. S on u ç o larak b irç o k icat p a te n tlen m ed i. B unlardan
en önem li iki tanesi m an y etik rezonans g ö rü n tü lem e ile çocuk
felci aşısıdır. Aşı, ü n lü A m erikan b iy o lo g jo n a s Saik tarafından
1 9 5 0 lerd e geliştirilm işti. A şının p a te n tin in kim e ait olduğu so
ru ld u ğ u n d a Saik şu u n u tu lm az cevabı verir: “H alk diyebiliriz.
Patent söz k o n u su değil. G üneşi patentleyebilir m isiniz?”
Bu d o ğ ru ltu d a çoğu üniversite İkinci D ünya Savaşı’na kadar
h erh an g i b ir p a te n t politik ası izlem ezken sağlık bilim lerinde
p aten t m evzusuna o lu m su z yaklaşır. Ö rneğin Yale Üniversitesi
1948’de şöyle b ir politik a benim ser: “K am u sağlığı ya da tıp ala
n ın d a uygulanabilir herh an g i b ir keşfi ya da icadı paıentlem ek
genellikle tıbbi ve kam usal çıkarlara karşıdır ve arzu lan ır değil
dir. A ncak b ir fakülte üyesi herhangi bir icadı ya da keşfi patent
aracılığıyla k o n tro l etm en in , kendisi ya da üniversite için bir çı
kar söz k o n u su olm ad an , sadece k a m u n u n k o ru n m ası için ge
rekli o ld u ğ u n u d ü şü n ü rse meseleyi D anışm a K urulu’n u n dik
katine su n a r.” Benzer b ir şekilde H arvard Ü niversitesi 1934’te
şöyle b ild irir: “B aşkanla k u ru lu n onayı o lm ak sızın ün iv ersi
te üyesi hiç kim se tedavi ya d a k am u sağlığıyla ilgili bir patent
o luşturam az; kam uya adanm adığı sürece üniversitenin kendisi
de b u tip p a te n t elde edem ez.” Bu zih n iyet ve o n u n şekillendir
diği üniversite politikaları 1970’lere kadar devam etm iştir; son
rasındaysa önem li değişiklikler gö rü lü r.23
Benzer b ir anlayış yargı sistem ine de hâk im olm u ştu r. Ö rne
ğin 1948’te Funk Brothers Seed Co. v. Kalo Inoculan Co. olarak
b ilin en ö n e m li b ir d av ad a tem yiz m ah k em esi b a k te rin in pa
tent lenem eyeceği h ü k m ü n ü verir. H âkim W illiam D ouglas da
vayı ö zellerk en ço ğ u n lu ğ u n fikrini şöyle ifade eder:
206
dan patenılenm esi m üm kün değildi. Davalının keşfi, bakteri
lerin doğal şanlarda olduğundan farklı bir perform ans göster
m esine yol açm am ıştır. Davalının bakteri kom binasyonu ye
ni ve faydalıydı ancak bir icadın ya da keşfin gerektirdiği özel
liklere sahip değildi... Tabiat olaylarının keşfi için p atent çı
kartılam az... Bu b ak terilerin nitelik leri, güneşin ısısı, elek
trik, ya da m elallerin niteliği gibi tüm insanlılığa ait bilgi h a
v uzunun bir parçasıdır. Bunlar doğa kanunlarının tezahürleri
dir; b ü tü n insanlara açıktır, kim senin şahsi kullanım ına lah-
sis edilem ez.”24
208
zi kutsal olanla olm ayanı karıştırm aya zorlam akladır. Çok faz
la şey istiy o r.”27
A rabian’m in san b ed en in in p arçaların ın ticari m etalara d ö
n ü ştü rü lm e sin e k arşı d u y d u ğ u ah lâk i tep k i şü p h e siz a n la şı
lır bir şey; an cak ne kendisi ne de m u ta b ık o ld u ğ u çoğunluk,
m ahkem e k ararın d ak i ayrım ı görm ez. M ahkem e M oore’a d o
kularından p ara kazanm ası için h a k tan ım azk en , araştırm acı
larla özel şirk etlerin o d o k u lard an elde edilecek m ali faydadan
yararlanm asına izin verm ekte bir beis görm ez! M uhalefet eden
H âkim B ro u ssard b u so ru n u g ü n d e m e getirir: “Bu biyolojik
m alzem eleri p iy asan ın ü stü n d e tu tm a k b ir y an a ç o ğ u n lu ğ u n
görüşü, hü crelerin kaynağı olan davacının h ü crelerin değerin
den faydalanm asını engellerken, iddiaya göre hücreleri davacı
dan uy g u n su z yolla elde eden davalıların adli h u k u k a göre d ö
nü ştü rm e m e su liy e tle rin d e n azade h aksız k azan çların ın eko
nom ik değ erin e sah ip o lu p işletm elerin e izin v e rm e k ted ir.”28
Kişinin b ed en in p arçaların d an elde edilen ticari fayda kişinin
kendisine tan ın m azk en , özel şirk etler de d ahil ü çü n cü tarafla
ra tanınm ıştır.
Hâkim B roussard’m d ah a son ra eklediği gibi, kam usal ve bi
limsel çıkarlar söz k o n u su o ld u ğ u n d a herh an g i b ir özel kişi ya
da varlığın in san beden in in p arçalarından k â r etm esin i yasak
layıp, b u n la rı b ü tü n araştırm acıların k u lla n ım ın a açık b ırak
mak çok daha iyi o lu rd u . G erek ço ğ u n lu ğ u n k am u politikası
na ilişkin analizi gerek b ir b ü tü n olarak yasam a, bu aşikâr ola
sılığa karşı ilgisizdir. F ikrî m ülkiyete ilişkin başlıca m ahkem e
kararlarında ticari şirk et zihniyeti b u n d a n daha bariz olam azdı.
Bitirirken
209
lim gibi diğer d isip lin lerd e de y ü rü rlü k te o ld u ğ u n u söyleyebi
liriz.29 Bu sadece ABD’ye özgü b ir olgu da değil. AB ülkelerin
de de, özellikle de İngiltere’de farklı şekillerde gözlem lenebi
lir.30 B unun esasen neoliberal küresel d ü zen çerçevesinde geli
şen yeni b ir olgu o ld u ğ u n u anlam am ız gerek.
Büyük Dönüşüm'de Polanyi toprak, em ek ve p aran ın metalaş-
m asm ın to p lu m ü zerin d ek i yıkıcı etkisini güçlü b ir şekilde be
tim lem iştir. B enzer b ir sü reç bilim de de görülm ekledir. Bu sü
reç bilim in araştırm a g ü n d em in d en değer yapısına, neredeyse
h e r y ö n ü n ü etkilem ektedir. K orkarım ki, bu süreç kendi hali
ne bırakırsa aym b ü y ü k lü k te yıkıcı etkiye sahip olacak. Bu ne
denle cevaplam am ız gereken so ru belli: Bilimin gelişm esini en
gellem eden ticarileşm esini önlem ek için ne tü r p o litik alar ge
rekm ekledir? Bu so ru y u cevapladığım ızda geri kalan işim iz ay
n ı derecede belli olacak.
29 Sheila S laughıer ve Larry L. Leslie, Academic Capitalism (Baltim ore, MD: Johns
H opkins U niversity Press, 1997).
30 Jasanoff, Designs on Nature.
210
8^
Fikrî M ülkiyet: M etalaşm a ve
B u n d an H oşnut O lm ay an lar
V i r g i n i a B r o w n - K eyder
Ticaret hakkı, m ülkiyet hakları gibi şeyler bir dem okratik se
çimle belirlenecek türden şeyler değildir.
ABD işgali ile Irak’ta yürürlüğe konan FM yasalan
için Grover N orquist'in yaptığı savunm adan3
211
m isi için değil, genel o larak ABD’n in u lu slararası ilişkilerinde
de b ir itici g ü ç old u . FM , “piyasa d ev letleri” d ü n y a sın ın bel
kem iğini o lu ştu ru y o r; b u devletler, g ittik çe d ah a fazla g ö n ü l
süz b ir d ü n y ay a ABD’n in ek o n o m ik g ücü ile d ay atılan ve g it
tikçe genişley en se rb e st ticaret an laşm aları bağıyla b ir arada
tu tu lu y o r.
G eçen o tu z sen e zarfın d a FM, ABD h u k u k u n u n en önem li
alanlarından biri oldu. Bu gelişm e, yeni federal yasam a, temyiz
m ahkem esi kararları, ABD P aten t ve Ticari M arka D airesi’nde
(USPTO) görü len yapısal değişiklikler ve 1982’de am aca uygun
yeni b ir m ah k e m e n in k u ru lm ası (F ederal Tem yiz M ah k em e
si ya da FTM ) so n u c u n d a oldu. FM, ticaret h u k u k u ve politi
kasına da kaçınılm az b ir şekilde bağlanm ış oldu. Sadece geçen
on sene içerisinde, ABD diğer ülkelerin önem li b ir ço ğ u n lu ğ u
nu başta ABD’n in lehine olan b ir takım yasaları çıkarm aya ikna
edebildi. Bu gelişm ede, öncelikle Dünya Ticaret A nlaşm ası’nın
(DTA) T icaretle B ağlantılı F ikrî M ülkiyet H akları (TRIPS) bö
lü m ü n d e yer alan m addeler, ard ın d a n çok sayıda ve de çok k ü l
fetli ikili “serbest ticaret" anlaşm aları etkili oldu. Ayrıca ABD'li
şirk etle r artık m ü şte rile ri arasın d ak i yasa k o y u cu ları ve tica
ri tem silcileri üzerin d e, “piyasa devletlerindeki” ulusal yasala
ra u y m an ın n e d en o ld u ğ u m asrafı dahi b ertaraf etm eleri için
baskı u yguluyor. ABD T em silciler M eclisi’n in adli k u ru lu n d a
bu şöyle ifade ediliyor: “ 150 ya da d ah a fazla ü lk en in h e r bi
rinde ayrı p ate n tle r için başvurm ak ABD şirketleri ve m ucitle
ri için m aliyeti engelleyici nitelik te... D ü şü k m aliyetli tek bir
d ü n y a p aten ti, ABD şirketleri ile m ucitleri için dü n y a ölçeğin
de etkin b ir p a te n t korum ası sağlam ak için uzu n vadeli en iyi
yaklaşım .” D olayısıyla uluslararası bir ö rg ü t veya h alta Birleşik
D evletler, AB ya da Ja p o n y a tarafın d an v erilen p a te n tle r için
“tam inanç ve g ü v en ” sağlanm ası ABD şirketleri için çok daha
arzu lan ır bir d u ru m . Bu tü r önlem lere ilave olarak ülke dışın
daki yasam a faaliyeti, ABD savcılarının y u rtd ışın d a görevlendi
rilmesi ve gittikçe tek taraflı hale gelen suçlu iade anılaşm aları
(ABD’n in en g ü venilir piyasa m üttefiki olan Birleşik K rallık’ın
bile b u n u kabul etm esi için zorlanm ası g erekm iştir, öte yandan
212
Birleşik K ralhk’taki şirk etlerin çoğu b u d u ru m d a n h o şn u tsu z
d u r) eşlik etm ektedir.
Nasıl oldu?
Yeni konu
FM h u k u k u n u n çerçevesi so n s e n e le rd e o ld u k ç a g e n işle
di. 1980’d e n b u yana ABD Tem yiz M ahkem esi tek başına (ya
ni yeni yasam aya gerek duy m ad an ) canlı form lar (Diamond v.
Chahrabarty, 1980), bilgisayar program ları (Diamond v. Diehr,
1981), işletm e y öntem leri (State Street Bank & Trust Company
v. Signature Financial Group, Inc., 1998) ve cinsel olarak yeni
den ü retilen b itk ilerin (JEM Ag Supply v. Pioneer, 2001) patent-
lenebilirliğini teyit etli. Bitki ve hayvanların, gen ve daha küçük
213
g en etik bilgi b irim lerin in , işletm e y ö n tem lerin in ve to h u m la
rın patentlenm esi m ülkiyet h ak lan kavram ının geçen birkaç on
yılda yayıldığı en ö n em li alanları tem sil ediyor. E ntegre devre
lerin üzerin e basılm ış tasan m lar; şarap, diğer alkollü içkiler ve
yiyeceklere ilişkin coğrafi özellikler ve en son olarak da ilaçlar
ü zerinde yapılan k lin ik denem elerden elde edilen verilere ka
d ar bu kapsam genişletilm iştir. Hâlâ g ö rü şü lm ek te olan ulusla
rarası b ir antlaşm a, radyo ve kablolu yayın yapanların aslında
herhangi b ir yaratıcı katkıda b u lu n m ad ık ları m alzem eler üze
rin d e FM h ak ların ı b ir hayli genişletecek. Bu k o n u d a p ek he
vesli olan ABD’li p a te n t h u k u k ç u su A ndrew F. K night, öykü
lerdeki olay ö rg ü lerin in dahi paten tlen m esini önerm iştir.4 G it
tikçe daha fazla şirk et FM haklarını kullan arak ü rü n lerin in sa
tışın d a n elde e ttik le ri k ârd an d ah a fazla para k az an m a k tad ır
(P ricew aterhouseC oopers tarafından 2006’da yapılan b ir araş
tırm ay a g ö re p a te n t ih lali ü z e rin e açılan d av alard a jü rile rin
h ü k m ettiğ i o rtalam a zarar m ik tarı 8 m ilyon d o la r.5 A ncak bu
rakam , h ak çiğnediğini d ü şü n m ey en fakat ABD’n in ü n lü m ah
kem e m asraflarından k o rk a n sanıkların açtığı ve karara bağla
nan tartışm alı davaları dik k ate alm ıyor).
4 A ndrew K night, “K night & A ssociaıes-T he F irst and Best in S toryline Pa
tents". K night & Associates, http://w w w .plotpatents.com
5 Jo e C rea, “C oalition L obbies for P aten t L egislation", Legal Times, 20 Eylül
2006.
214
tem silciler b u m ülkiyet hak ların ı sürekli genişleten b ir progra
ma kendilerini adadılar.
H akların ih lalin e karşı h u k u k i çareler de genişledi. Bunlar,
m ahkem en in gerçeklen bir ihlal saptadığı n a d ir vakalarda uğ
ranılan kayıplar için kan u n i tazm inat verilm esinden, daha cid
di ve ço ğ u n lu k la sın ırla r arası y aşanan cezai k o v u ştu rm a lara
kadar u zan ıy o r. D evletin FM’ye sağladığı k o ru m a sadece hak
ihlalini -y a n i çoğaltm ayı ve çoğaltm aya y ö n elik m ek an izm a
lar k u lla n m a y ı- suç olarak görm ek şek lin d e genişlem em iştir.
Ayrıca kopyalam ayı engellem ek için tasarlanm ış tek n ik m eka
n izm aları (D RM ’ler) etkisiz b ırak m ad a k u llan ılab ilecek a raç
ların b u lu n d u ru lm a sı ya da taşınm asına karşı da genişlem iştir
(ABD Dijital Binyıl T elif Sözleşm esi’n d e -D B T S - o ld u ğ u gibi).
Çok m u tek n ik g ö rü n ü y o r? D aha b irk aç sen e ö n ce kendi ü l
kelerinde çalışm akta olan N orveçli bir genç ile Rus b ir bilgisa
yar bilim cisi, film kopyalam ayı ö nlem ek am acıyla tasarlanm ış
bir W indo w s p ro g ram ın ı kırm ak ve b u n u n üzerin e k o n u şm ak
tan ö tü rü ABD ceza h u k u k u ta rafın d an y a k a la n d ıla r. A ncak
gerçekten bir çoğaltm a söz k onusu o ld u ğ u iddia edilm iyordu.
FM ’n in kap sam ın ın bu tü rd en bir genişlem esi diğer sektörle
re de yansıdı. T arım sal biyo-tek p aten tleri alan ın d a, içine yer
leştirildiği tü m b itkileri steril yapan “te rm in a to r g e n in in ” ge
liştirilm esi ve paıen tlen m esi FM sahiplerini pahalıya gelen ya
sal k o ru m a y ö n tem lerin e b aşv u rm a z o ru n lu lu ğ u n d a n bile fi
ilen k u rta rd ı. Bu, b ir k işin in p a te n tin in geçerliliğini ve ihlali
ni kanıtlam a ihtiyacını kaldırdığı gibi, korum ayı p aten t h u k u
k u nun ö n g ö rd ü ğ ü sü red en daha u z u n b ir d ö n em e yaymaya da
hizm et etm ektedir.
K orum a sü re le ri de a rtm ıştır. H er ne k a d a r p a te n t sü rele
ri 17 sen ed en 20 seneye olm ak üzere sadece biraz artırılm ışsa
da, uzatm alar geniş im k ân lar d ahilinde gerçekleştirilm ektedir.
D üzenlem e d ö n em leri, n ü fu s ü zerinde d en em e ve h atta jen erik
ilaç üreticileriyle ilişkiler gibi yeni m ülahazalar, p a te n t sü rele
rine ilave sen eler katm aktadır. Telif h ak k ın a gelince, ABD h u
kuku çerçevesinde b u n u n sü resi 1975’te 28 sen e iken bugün
yazarın ö lü m ü n d e n 70 sene so nrasına kadar genişlem iştir; şir
215
ketler içinse bu sü re 95 seneye, hatta bazı d u ru m lard a 120 se
neye kadar çıkm ıştır.
Belki de en önem lisi, FM’yi genişleten bu yasaların etkisinin
ve gücünün d ü n y a e k o n o m isin e katılm ayı isteyen neredeyse
bütün ülkelere yayılm ış olm ası. Bu tü r yasaları çıkarm ayı red
deden ya da u ygulam ada başarısız olan ü lkeler, ciddi zararlar
veren ticari y aptırım larla karşı karşıya b u lu y o rlar kendilerini.
2006’de ABD T icaret Tem silcisi Susan Schw ab, FM için yeter
siz korum a su n an ülkelere karşı ticaret in dirim lerinde kesinti
ye gidileceğini açıkladı. Y aptırım la teh d it edilen ülk eler arasın
da Aıjantin, Brezilya, H ırvatistan, H indistan, Rom anya ve T ür
kiye yer alm aktaydı.6
TRIPS ile elde edilen uyum lu laştırm a düzen lem elerin in so
nuçlarından m em n u n olm ayan Birleşik D evletler, fiilen bu fo
rum u terk edip (özellikle d e 2006’daki D oha T u ru ’n d a ticaret
görüşm elerinin, çoğu kişi tarafından tah m in edilen başarısız
lığının ard ın d an ), ikili sözleşm eler - k i böylece hem fikir ülke
ler arasında b ir dayanışm a olm ası im kânsızdır, h alta FM k o ru
masında daha sıkı şartlar d ay atılab ilir- ile tek taraflı yaptırım
lara yönelm iştir.
Birleşik D ev letler’de ve d ah a d a a rta n o ra n la rd a d iğ e r ü l
kelerde, p aten t geçerliliğine ve ihlaline dair m ah k em e b u lg u
ları -p a te n tle rin g en ellik le rek ab ete k arşı, dolayısıyla da ge
çersiz say ıld ığ ı 1 9 7 0 ’le rd e n ö n c e k i d ö n e m d e se y re k g ö rü
lü r- bugün san al b ir k esin lik s u n m a k ta d ır. Bu, g enel olarak
FM'nin, özellikle de p a te n tle rin k o ru n m a sın ı kolaylaştırm ak
amacıyla ta sa rla n m ış, y u k a rıd a b a h se d ile n F e d e ra l T em yiz
Mahkemesi’n in 1982’de k u ru lm ası kadar, sadece “açık ve ikna
edici delil” (d iğ er özel h u k u k d av aların da kanıtlan m ası gere
ken “delilin ü s tü n lü ğ ü ” sta n d a rd ın d a n daha y ü k sek bir sta n
dart) ile bozulabilen yeni ve ağırlaştırılm ış bir yasal geçerlilik
varsayım ından da kaynak lan m ak tad ır. Jü rile r p a ten t davaları
nın gittikçe k arm aşık laşan ö zellik lerin i, bu ağ ırlaştırılm ış is
pat yükünü k u lla n a ra k b ir p aten te son verm eye yetecek kadar
6 Intellectual Property W atch, “US May Remove T rade Benefits for Developing
Countries”. 7 Ağustos 2006, httpi/Avww.ip-w atch.org
216
anlam ıyor o ld u ğ u n d a n , davacı av u k atları, davaları jü ri ö n ü n e
çıkartm ayı d ah a çok tercih etm ek ted ir. Bu gelişm e, çoğu kim
se tarafın dan yapısal o larak zayıf g ö rü len belirli p a ten tleri de
g ü çlendirm iştir. P aten t m üfettişleri, artan USPTO fonları ara
cılığıyla seri şekilde p a te n t onaylam aya teşvik ed ild ik lerin d en ,
zayıf ya da k ö tü b ir şekilde d ü zen len m iş p a te n tle r d aha da yay
gınlaşm ıştır. A ncak d ik k ate değer b ir d iğ er gelişm eye göre ise
şim d ilerd e yaygın b ir şek ild e ABD’de yen iliğ i s ın ırla n d ırd ığ ı
d ü şü n ü le n “p a te n t çalılığını” gevşetm ek am acıyla ABD patent
h u k u k u n a y önelik b ir reform girişim in d e b u varsayım ı ç ü rü t
m ek için ö n cek i d ah a zayıf nitelik tek i isp at y ü k ü sta n d a rd ın a
dö nülm esi ön erilm iştir.
FM'nin uluslararasılaşması
217
sız bir çaba olurdu. FM kavram ı açıkça tekel ve Licari kısıtlam a
anlam ına geliyordu.
1970’lerin başlarında yasa k o yuculann FM ’yi arıık başka bir
bağlam da görm elerine yol açacak birkaç gelişm e yaşandı. Bu ge
lişm eler arasında kopyalam a teknolojilerinin yayılm ası (fotoko
pi, önce ses sonra da video kasetleri); özellikle petrol krizi ve Vi
etnam Savaşı’nm etkisiyle ABD’de yaşanan ağır ekonom ik kriz;
ilaç ve tarım b ak ım ın d an u m u t verici bir alan olarak biyotek-
nolojinin doğuşu sayılabilir. ABD h ü k ü m etin in bilim sel araştır
ma bütçelerini desteklem e k o n u su n d a isteği ve g ü cü n ü n gitıik-
çe azalm ası karşısında bir g rup seçkin sanayi tem silcisi (kim ile
ri b u n u belli başlı “12 aç adam la” sınırlı g ö rm üştür) önerilerde
b u lu n m u ş; daha önceden devlet daireleri ve kam u üniversitele
rince gerçekleştirilen araştırm a faaliyetlerini özel se k tö rü n ü st
lenip b u yolla k âr etm esini teşvik etm ek için FM 'nin güçlendi
rilip genişletilm esi sav u n u lm u ştu r. A raştırm a ve geliştirm enin
(Ar-Ge) “özelleştirilm esi" ile birlikte k âr d ü rtü sü , hızla bilim
sel sta tü n ü n (yayın vb. sayesinde elde edilen) ve A r-Ge’n in he
defi olarak kam u y ararının ü stü n lü ğ ü ilkesinin yerini alm ıştır.
Kısaca 20. yüzyılın ilk y a n sın d a h ü k ü m sü ren A r-G e’nin ka
m u tarafından finanse edilm esi olgusu L965’te en y ü k sek n o k
taya ulaşm ışken, 1980’lere gelindiğinde özel finansm an kam u
fo n lan n ı aşm ıştır. K am u fonları tarafından finanse edilen araş
tırm a so n u ç la rın ın b ü y ü k bir ço ğ u n lu ğ u n u n m e m n u n bir alı
cısı olan ABD sanayisi, ABD üniversitelerinde bilgisayar tekno
lojisi ve biyoteknoloji alanında görülen ilerlem e ve icatların za
yıflayan ekonom i için artan önem in d en cesaretlenerek federal
düzeydeki p o litikacılara olan benzersiz yakınlığı ile erişim im
k â n la rın d a n y ararlan m ay a başlam ıştır. Bu b ak ım d an Birleşik
D evletler’de, diğer çoğu A nglo-Sakson/örf h u k u k u n a sahip ül
ke gibi, sanayinin çıkarları ile siyasetçiler arasında d u racak bir
“d evlet” yoktur. FM ’ye dayanan özel se k tö rü n politikacılar ve
özellikle de ticareti tem sil eden m üzak ereciler ü ze rin d e etkisi
sadece birkaç sene içerisinde önem li ölçüde artm ıştır.
218
Sanayi, FM ve ticaret
7 Susan K. Sell, Private Power, Public Law: The Globalization o f Intellectual Pro
perty Rights (N ew York: Cam bridge U niversity Press, 2003), s. 79. Sell, bahis
k o n u su d önem deki gelişm eleri çok iyi özetlem ektedir; bu bölüm ün büyük ço
ğunluğu o n u n çabasına affolunabilir.
219
verm esiyle önem li ölçüde üretim m aliyetini azaltıp, FM sayesin
de de tekelci fiyatlarla k ârlan n ı sürd ü rm esine ve h atta artırm ası
na iyi bir örnektir. T icaretin genel olarak artm ası ile ABD’li pera
kende satış sek tö rü gibi diğer sektörler de uluslararası em ek pi
yasası sayesinde d ah a ucuza gelen m allardan yararlanm ak ama
cıyla korum acılığın azaltılm asını talep etm eye başlam ıştır. Da
ha önceki d ö n em d e yaygın olarak görülen ve esas im alat sektö
rü n ü n tercih ettiği yekpare korum acılığın bu tip ekonom ik ak
törler için b ir faydası yoktur. Kısaca geçm işte korum acılık, eko
n o m i politikasının esas u n su ru o lm uşken (böylece ABD'de imal
edilen m allar h ü k ü m sürm ekteydi), b u g ü n ulusal sınırlar ulus
lararası em eğe ve pazarlara A m erikan erişim ini sağlam ak am a
cıyla açılm aya zo rlan m ak tad ır. Bu aynı zam an d a ucuza ü reti
len am a tekel fiyatı olan m alların Birleşik D evletler'e ithalatını
da kolaylaştırm aktadır. FM, fiyatların hem Birleşik D evletler de
hem de dışarıda yüksek kalm asını sağlam a alm ış; ABD’n in hâ
kim iyeti altındaki yeni dünya ekonom isinin tutkalı olm uştur.
ABD T icaret K a n u n u ’n d a 1974’te y ap ılan d eğ işik lik ler, yu
karıda bahsedilen 301. bölüm ve yaptırım a dayanan diğer yasal
araçlar y ü rü rlü ğ e girm iş; 1980’lerin o rtasında ise tarım sal kim
yasalların k o rsa n lığ ı yapıldığı gerekçesiyle M acaristan ’a kar
şı ilk eylem lere g irişilm iştir. 1987 y ılın d a ilaç p a te n tle ri ko
n u su n d a h ü k ü m le ri olm ad ığ ın d an dolayı Brezilya’ya karşı ilk
kez 301. bölüm e d ay an arak m isillem e tehdidi yapılm ıştır. Yine
1987’de ilaç p aten tlerin in koru n m am ası nedeniyle M eksika’ya
karşı ilk kez GATT (1947’de k u ru lan GATT - G ü m rü k Tarifesi
ve T icaret Ü zerine G enel A n laşm a- 1995’te DTÖ ile genişletile
ne k ad ar çoktaraflı ticaret rejim inin tek örneği o lm u ştu r) yap
tırım ları (500 m ilyon dolar k ad ar k âr kaybına yol açan) uygu
lanm ıştır. T am da o sıralar U ruguay GATT T u ru ’n a FM ’nin da
hil ed ilm esinin ABD sanayisi için faydaları belirgin b ir hale gel
m ekteydi; TRIPS kısa zam anda, ABD’n in DTA m üzakere stra
tejisinde a n a h ta r rol oynam aya başladı. Kısaca TRIPS b ü tü n ül
kelerin, A vrupa T o p lu lu ğ u ’n d a “u y u m sağlam a” adıyla görül
d ü ğ ü şekilde ABD tarzı FM yasalarını y ü rü rlü ğ e koym asını zo
ru n lu kılm ıştır.
220
Bu d ö n em d e 1912’d en beri ilk kez p aten t h u k u k u n u n ek o
nom ik b ü y ü m e için en az açık ve serbest rek ab et kadar önem li
olduğu resm î olarak kabul edilm iştir. Böylece denge, anti-trö st
h u k u k u n d a n b u g ü n g ö rü le n “h e r şey m u b a h ” şe k lin d e k i bir
rekabet an lay ışın a kaym ıştır. 1988’de A dalet B akanlığı belirli
lisans tü rlerin i yasaklayan an ti-trö st tü zü k lerin i iptal etm iştir.
Bu gelişm e ile FM için lisans verm e süreci a n ti-trö st incelem e
sinden m uaf tu tu lm u ş, başka sözleşm elerde rekabete zarar ve
receği d ü şü n ü leb ilecek h ü k ü m ler ü zerin d ek i yasakların FM li
sanslarında görü lm esi d u ru m u n d a aynı şekilde y o ru m lan m a
ması garantilenm iştir.
Bu n o k ta d a n itib aren yeni uluslararası ek o n o m in in lokom o
tifi olarak p ate n tle r cöm ert b ir şekilde dağıtılıp, sınırsız bir şe
kilde yoru m lan acak tır. Bu ulusal d ü zeyde 1982’de b ü tü n FM
davaları için em salsiz bir dostane o rtam sağlayacak olan F ede
ral Tem yiz M ahkem esi’nin kurulm asıyla tem in edilm iştir; ulus
lararası alanda ise TRİPS’in h ü k ü m leri ile takip eden iki taraflı
ticaret anlaşm aları güçlü b ir FM ’yi garantilem iştir.
1970’lerd en beri tartışm a k o n u su olan b ir diğer önem li ko
nu ise ABD FM ek o n o m isin in önem li b ir d alın ın -b iy o ıe k n o -
lo jin in - dayandığı doğal kaynaklara -g e n e tik m alzem e ile gele
neksel b ilg ile r- erişim m eselesidir. Birleşik D evletler hiçbir za
m an bu iki kaynak b akım ından zengin o lm am ıştır, ancak tek-
noloji-eksenli, ihracata yönelik ek o n o m in in kurulm asıyla g ü
venilir, aksam ayan b ir erişim çok önem kazanm ıştır. Kaynak
bak ım ınd an zengin yerlere yerleşm iş “g elen ek sel” to plum lar-
da zam an içinde gelişm iş olan doğal m addeye dayalı ilaçlar b u
nun sadece b ir örneği. Diğer ü lk elerin kay n ak ların d an “ödünç
alm ak” A m erikan yaşam biçim inin ayırt edici b ir özelliği olan
bo lluk b ak ım ın d an h e r zam an önem li b ir rol oynam ıştır; ancak
şim di m ülkiyet d ah a önem li olm u ştu r.
“FM zihniyetinin” gelişmesi ve biyoteknolojinin ABD ekono
m isinde kilit bir konum edinm esiyle birlikte, çoğunlukla “G ü
ney” ülkelerinde yer alan bu kaynaklara güvenilir, kesintisiz eri
şim in güvenceye alınması için bu tü r b ir “ö d ü n ç alm anın” şart
lan da büyük ölçüde değişikliğe uğram ıştır. İlk zam anlar bu kay
221
naklar üzerinde FM aracılığıyla hak iddia etm ek m ü m k ü n değil
ken (çü n k ü ABD h u k u k u h en üz bu tü r kaynakları “m ülkiyet”
olarak tanım ıyordu), 1970’lerin sonlarında “insanlık m irası” -ya
da “benim olan benim dir, senin olan da b enim dir”- kavramı çık
m ıştır. A ncak 1980’lerde p atent h u k u k u n d a yukarıda tarif edi
len gelişm eler yaşandıktan sonra, “G üney” ülkeleri sahip olduk
larının değerinin farkına van p “insanlık m irasının”, kaynakları
na yönelttiği tehlikeleri görm eye başlam ışlardır. Bu tip kaynak
lar ü zerin d e m ü lk iy et iddiasında b u lu nabilm ek için daha kar
m aşık bir yöntem olarak FM ile tanışan “Kuzey” için de bu kav
ram ın b ü y ü sü azalm ıştır. A ncak bu n o k ta d a n itib aren Kuzey
ile G üney’in yollan ayrılm ıştır. 1992 Rio Sözleşmesi’nin parça
sı olan Biyolojik Ç eşitlilik Sözleşmesi (BÇS) söz konusu kaynak
lar ile o n la n n kullanım ından elde edilen teknolojiler üzerinde
ki h ak lan hakkaniyete uygun bir şekilde dağıtm aya çalışmıştır.
Ancak genetik m alzem e üzerinde sabit patent m ülkiyeti kavramı
K uzeye daha çekici gelm iştir. BÇS ile TRIPS arasındaki çatışma
bug ü n hâlâ h u k u k uzm anlarını meşgul etm ekledir.
Bu b ö lü m d e ele a ld ığ ım ız esas k o n u o lm a sa d a BÇS ile
TRIPS’in m ad d eleri arasın d ak i süreg elen b u çatışm ayı u n u t
m am ız g erek iy o r. “K alkınm a h a k k ı” tezleriyle b irlik te , kay
nak m ü lkiyeti (ve “K uzey” m ahkem elerinde bu tip b ir m ülki
yet için m ücad ele edebilm e im kânı), yakın za m an d a Brezilya
ve H indistan gibi o rta seviyedeki ülkelerin çoğu kim senin de
yim iyle FM egem enliğindeki ek o n o m in in yeni em peryalizm i
ne karşı m ü cadelesinde başarılı olm asını sağlayan tem el daya
naklard an biridir.
8 Jen n ifer W ash b u rn , University, [tic.: The Corporate Corruption o f American Hig
her Education (N ew York: Basic Books, 2005), s. 69.
223
B unun sayesinde, önce sinem a ve m ü zik alanında so n ra da ki
tap yayıncılığında FM ile ticaret arasında resm î bir bağ olu ştu
ru lm u ştu r.
T icaret K an u n u 1988’de değ iştirilm iştir. 301. b ö lü m , artık
riayet etm ey en sek tö rlerin yanı sıra ticari o rta k lar için de ge
rekli m evzuata h itap edebilm ektedir. Siyaset, sav u n m a vb.’nitı
301’in FM y a p tırım la rın ı engellem esini ö n lem ek am acıyla ti
cari m üm essile d ah a fazla yetki verilm iştir. (İlk işgalle birlikte
Irak’a getirilen acım asız FM yasalan “sav u n m a” çıkarları ile şir
ketlerin FM çıkarları arasında artık b ir çatışm anın söz konusu
olm adığını gösteriyor). Yine bu d ö nem de y a p tın m tehdidi için
ABD çıkarlarına zarar verildiğini gösterm e şartı kaldırılm ıştır;
yani artık h içb ir sek tö r, m evzuatım m ah zu r görd ü ğ ü bir ülk e
ye karşı k an u n i kovuştu rm ay a girişm ek için fiili bir hasar gös
term e gereği d u y m am ak tad ır. B enzer b ir şekilde davacılar iş
letm elerinin iyi ve ek o n o m ik olarak yönetilen b irer yerli işlet
m e o ld u ğ u n u gösterm ek z o ru n d a da değildir. Böylece ü retim in
y u rıd ışın a taşındığı d u ru m la rd a ABD’li sanayi çıkarları da da
vacı olabilm ektedir.
225
kaba kuvvet b ak ım ın dan şüphesiz başat güç sayılan bir ülkede
gerçekleşm iştir.
ABD’li FM’n in uluslararasılaşm ası, ABD'nin tek taraflı yasa
m a faaliyeti, çok taraflı ve iki taraflı anlaşm alar ve so n olarak
da askerî işgal ile gerçekleşm iştir. H er bir safhada FM , ABD’nin
küreselleşm e anlayışının m erkezini o lu ştu rm u ştu r. Sonuç ola
rak, başat oyu n cu için önem li olan tek uluslararası h u k u k u n .
FM tem elli ticaret h u k u k u o ldu ğu b ir d ü n y a belirm iştir. FM
h u k u k u n u n karm aşık ve d ü p ed ü z zalim niteliği, ABD’nin d ü n
ya ekonom isi - k i b una ticaret edilen m alların yanı sıra sağlık,
gıda güvenliği, eğitim gibi çoğunlukla FM ’yle girift ilişkisi olan
hizm etler de a rtık dahil e d ilm e k le - üzerindeki d enetim ini bir
süre için sağlam ıştır; ancak artık gerek Birleşik D evletler’de ge
rekse dışarıda akın tı ters yönde akm aya başlam ıştır.
226
de bilim sel söylem in azalm asının ard ın d ak i fak tö rlerd en sade
ce biridir.
Birleşik D evletler’de ve uluslararası alan d a gösterilen ö n em
li bir tepki ise açık kaynak h areketi olm u ştu r. Bu hareketin ka
tılım cıları h em tekn o lo jinin hem de bilim sel yayım ların kulla
nılabilirliğini artırm aya çalışm aktadır. Bilginin paylaşılm ası ge
rektiğini hâlâ faal olarak savunan M İT gibi ö n em li üniversite
ler FM karşılı h arek etlere verilen desteğin b ü y ü m esin e ya da
en azın d an gittikçe daralan am m e alanının k o ru n m asın a k atk ı
da b u lu n m ak tad ır.
Y ukarıda b ahsedilen FM’ye dayalı sanayi koalisyonları dahi
çözülm eye başlıyor. 2006’nın başında t.eknoloji, finansal hiz
m etler ve im alat sanayiden 45 şirket, FM h u k u k u n d a k i zararlı
gelişm elerden b ir kısm ını - b u n a p a te n i geçerliğine ilişkin var
sayım ları çü rü tm e k için gereken ağır ispat y ü k ü de d a h il- tersi
ne çevirm ek am acıyla Adil Patentlem e K oalisyonu’n u k u rm u ş
tur.10 H areket eden h er şeyi ve hareket etm eyen b irço k diğeri
ni p atentlem e eğilim i gerçekten de b irçok sanayi için Ar-Ge’yi
tehlikeli bölge haline getirm iştir. Jo e C rea’ya göre sadece ecza
sanayi “a şın p a te n t” zihniyetine sad ık kalm ıştır.
imparatorluk öç alıyor
227
na satm a cü retin i gösterm işti. Sanki b ir büyü yapıldı ve tekelci
fiyatlandırm aya karşı ahlâki tez, 14 A m erik alın ın ö lü m ü üze
rine ABD y etk ililerin in g ö rü ş sahasına girdi. 5 Kasım 2005’te
Kongre, Tam iflu ilacının Birleşik D evletler’e m ecburi ithalatına
ve Birleşik D evletler’in z o ru n lu lisans ile üretilen ilaçları ithal
etm em e sö zü n d en (ki bu, 2001 D oha D eklarasyonu’nda ve Bir
leşik D evletler’in b u d ek larasy o n u n h ü k ü m le rin i uygulam aya
yönelik 2003 K ararı’n d a geçiyordu) vazgeçm esine olan ak ve
ren bir k a n u n tasarısı (HR 4392, 109. K ong.) sundu.
G üney Afrika’n ın başarısı ve H in d istan’ın p atentle ilgili son
raki yasal dü zen lem elerin in (b u n lar H indistan’dan diğer geliş
m ekte olan ülkelere je n e rik ilaç ve paralel ithalatların aktarım ı
nın ö n ü n d ek i engelleri fiilen kaldıracak tü rd en d i) yarattığı teh
dit üzerin e gelişm ekte olan ülkelerin çeşitli çabaları belli bir ba
şarı sağlam aya başlam ıştır. 14 Kasım 2 0 0 l’de DTÖ ’n ü n Bakan
lar K onferansı TRIPS A nılaşm ası ile Kam u Sağlığı ü zerine Doha
D eklarasyonu’n u (D oha D eklarasyonu) kabul etm iştir. Bu dek
larasyon TRIPS’in “DTÛ üyelerinin kam u sağlığını k o rum a ve
özellikle de h erkes için ilaç erişim ini teşvik etm e h ak k ın ı des
tekleyecek şekilde yoru m lan ıp uygulanabileceğini ve uygulan
m ası g erektiğini” bildirm iştir. Ayrıca D oha D ek larasy o n u n u n
6. m addesi, ilaç se k tö rü n d e yetersiz im alat kapasitesi olan ya
da hiç kapasitesi olm ayan D TÖ ü y elerinin TRIPS A ntlaşm ası
çerçevesinde z o ru n lu lisanslam adan y ararlanm akla g ü çlü k ler
le karşılaşacağını kabul etm ek led ir (ç ü n k ü zo ru n lu lisans sade
ce ülke içi k u llan ım a yönelik üretim e izin verm ekte). Böylece
TRIPS K urulu bu so ru n a acele b ir çözüm b u lm akla görevlen
dirildi. 30 A ğustos 2003Te DTÖ G enel Konseyi, ü lk elerin zo
ru n lu lisans ile ihracata yönelik ü retim yapm asına izin veren 6-
Paragrafın U ygulanm asına İlişkin Kararı aldı. Bu k ararın şim
di TRIPS’te kalıcı b ir değ işik lik h alin e getirilm esi g erek m e k
te. Birleşik D evletler ile N orveç’in yoğun baskılarına karşı ge
len K anada, zo ru n lu lisans ile ihracata yönelik ü retim d e b u lu
n abilm ek için gereken m evzuatı hızla yasalaştırm ışıır. Ö te yan
dan bazı gelişm iş ü lk eler ise bu h ü k ü m çerçevesinde ilaç ithal
etm em eye k a ra r v erm iştir. G elişm ekle olan ü lk ele r açısından
228
bir diğer o lu m lu adım 2003 K aran ’m n 7. m addesidir. Bu m ad
deyle ilaç ve veri korum aya ilişkin p a te n i yasam ası için son ta
rih 2016’ya k ad ar uzatılm ıştır.
Aynı zam an d a C enevre m erkezli D ünya Fikri M ülkiyet Ö r
gütü (W 1PO) içerisinde Brezilya ile A rja n tin 'in başını çektiği
“kalkınm a h a k k ı” hareketi güç kazanm aktadır. Bir diğer u lu s
lararası ö rg ü t cep h esin d e B rezilya’n ın Ekim 2 0 0 5 ’in başında
pam uk sü b v a n siy o n la rın a son v erm em esi n ed en iy le Birleşik
Devletler’e karşı FM yaptırım larında b u lu n m a kararı - k i DTÛ
bunu yasadışı g ö rm e k te d ir- ile ilk kez FM y aptırım ları bu sü
reçte m isillem e am acıyla kullanılm ıştır.
D ünya Sağlık Ö rg ü tü (W H O ) de tem el ilaçlara ve tanı araçla
rına ecza p aten tleri nedeniyle güçleşen erişim im kânlarını g ü
venceye alm ak için h arekete geçm iştir. Başka girişim lerde de
b u lu n u lm u ştu r. H in d istan ’ın 1992 tarih li BÇS’n in - b u sözleş
me genetik kaynakların, m enşei o lan egem en devletlerin m ül
kü o ld u ğ u n u ş a rt k o ş a r - TRIPS’te n ö n ce g eld iğ i y o lu n d a k i
açıklam aları gelişm ekte olan ülk elerd e güçlü ve artan desteğe
sahip b ir bakış açısının örneğidir.
P aten te dayalı to h u m la rın d ü n y a ek o n o m isin d e a rtan ege
m enliği ve geleneksel m ahsulleri FM içeriğinin yüksek olduğu
m ahsullerle değiştirm e çabası, ü lk eler tarafın d an gittikçe red
dedilm ektedir. B unun nedeni, hem çiftçilerin ek o n o m ik sü rd ü
rülebilirliği ve d ü n y a gıda arzı bakım ın d an s o n u ç la n açısından
(çiftçilerin h e r sen e y e n id e n M o n san to gibi şirk e tle rd e n pa-
tentlenm iş to h u m alm ası gerekm ekte) h em de gıda arzı ile ye
rel ekoloji açısın d an güvenlik m eselesidir. G en etik olarak de
ğiştirilm iş (GM ) m ahsu llerin ith alatın ın yasaklanabilm esi için
(AB ve diğer yerlerde tercih edilen ihtiyarlılık ilk esin in aksine)
bilim sel olarak zararlı o ld u k ların ın k an ıtlan m asın ı şart koyan
Birleşik D evletler, b u m eseleyi b ir kez d ah a sadece b ir ticaret
m eselesi olarak gösterm eyi başarm ıştır.
G e n etik o la ra k d eğ iştirilm iş o rg a n iz m a la rın (G M O ’lar) it
halatına karşı ulusal düzeyde k o n u lan yasaklara karşı A vrupa
A dalet D ivanı’n d a n DTÖ’ye k adar çeşitli u lu slararası arenalar
da girişilen çabalar başarısızlıkla so n u çlan d ı. AB’n in GM O gı
229
daların ith alatın a karşı d irenişin yasadığına dair “ihtiyatlı” yak
laşım ı yerine D TÖ’n ü n , ABD’n in güvenliği ilgilendiren so ru n
ların bilim sel olarak lem ellend irilm esi an lam ın a gelen “doğa
b ilim leri” yaklaşım ı lehine verdiği Şubat 2006 tarihli karar ib
renin y ö n ü n ü BÇS yerine DTA’dan yana çevirdi; ancak bu ka
rarın etkileri h e n ü z kesinleşm iş değil. Her iki tarafın da bunu
“zafer” olarak sun m ası 1000 sayfalık bu kararın so n u c u n u kav
ramayı güçleştiriyor.
A lm any a y a k ın z a m a n la rd a ABD’ye se rb e st tic a re t b ö lg e
si o lu ştu rm a k "için (T ra n sa tla n tik S erbest T ic a re t Bölgesi ya
da TAFTA) b ir çağrı da b u lu n m u ş tu r. H iç şü p h e siz b u o lu
şum b irço k FM m eselesine dair ortak bir d u ru şu da beraberin
de getirirdi fakat bu o lu şu m u n gerçekleşeceğinin h en ü z bir ga
ran tisi yok. ABD’n in b askısına karşı AB’n in yakın tarihli İcra
Ö nergesi’nde FM ihlaline karşı z o ru n lu para cezasına yer ver
m em esi (g erçi h ali h azırd a AB’de y in e bu d o ğ ru ltu d a ikinci
b ir girişim in o ld u ğ u n u belirtm ek gerek) ve benzer bir şekilde
u yum laştırm a am acı taşıyan Yazılım P atenti Ö nergesi’ni 2005
T em m u z ay ın d a y ü rü rlü ğ e koym am ası, AB’n in ABD’n in FM
yaklaşım ını tam am en benim sem ediğ inin b ire r kanıtı. Avrupa
Patent Sözleşm esi çerçevesinde (1992 BÇS sözleşm esinde ön
g ö rü ld ü ğ ü üzere) yapılan dava başvurularına genetik malzeme
ile geleneksel bilginin kaynağını dahil etm eye yönelik çağrılar.
Birleşik D evletler ile AB’nin FM k o n u su n d a önem li farklılıklar
su n d u ğ u n u n b ir diğer örneği.
230
başlı b itk iler (neem , basm ati pirinci ve H int safranı) ü zerin d e
ki p aten tlerin h ü k ü m sü z kılınm asında başarı sağlanm ıştır. Ay
rıca yakın zam anlarda H int ilaç şirk eti R anbaxy, Pfizer’in çok
satan kolesterol ilacı L ipitor'un başlıca katkı m addesi için zayıf
düzenlenm iş p aten tin in A vusturya’da ve k ısm en de H ollanda,
Birleşik D evletler ve İngiltere’de h ü k ü m sü z sayılm asında başa
rılı olm uştu r.
U luslararası arenada tartışm a k o n u su olan tek FM meselesi
patent m eselesi değildir. 2006 yılının Eylül ayında M ısır’ın İs
kenderiye şe h rin d e bilgi erişim iyle ilgili m eseleler ve telif h u
k u k u n u n k a p sa m ın ın aşırı gen işlem esiy le y arattığ ı so ru n la r
üzerine bü y ü k b ir sem in er d ü zenlenm iştir. Bu m eseleler sade
ce bilgi erişim ini ilgilendirm iyor; eğitim e ilişk in tem el s o ru n
lar ile eğilim in kalkınm a ve ek onom ik refahla oynadığı rolle de
alakalı. Burada önem li olan gelişm ekte olan ü lk elerin o rtak çı
karlara sah ip oldu k ların ı ve ABD’n in d en etim in d e d ö n en küre
selleşme çark ın ın b ir dişlisi olm aktan öteye geçm eleri için bir
likle h arek e t etm eleri gerektiğini anlam ış olm asıdır.
231
revlendirm e ve “FM su ç lu la rın ın ” (iddia edilen eylem lerin ye
rel h u k u k u çiğnem ediği ülkelerden bile) teslim ini kolaylaştır
m aya yönelik plan ların ı açıklam ıştır. Bu d o ğ ru ltu d a ilk görev
len d irm e O cak 2006’da C h risto p h e r Sonderby’m fikrî m ü lk i
yet h u k u k u icra k o o rd in atö rü k o n u m u n a atanm asıyla gerçek
leşm iştir.
Ekim 2 0 0 5 ’te AB, yaklaşan TRIPS m ü zakereleri için bir ta
sarı su n d u . Buna göre gelişm ekte olan ü lkeler sadece FM ko
ru m asın d a olan m alların ü retim i, dağıtım ı vesaireye karşı ya
sa çıkartıp bu tü r girişim lere karşı güçlü cezai yaptırım lar uy
gulam akla kalm am alı, ayrıca gelişm iş ü lk elerin m enfaati doğ
ru ltu su n d a ih ra c a tla n n ı ve nakil halindeki m allarını denetleye
cek m ekanizm alar da kurm alıdır. M onsanto’n u n yakın zam an
da A rjan tin ’d e n İn g iltere’ye giren genetik olarak değiştirilm iş
soya u n u için telif ü creti alm a girişim i (ki o zam an A ıjan tin ’de
soya to h u m u kaynağına ilişkin b ir p atent söz k o n u su değildi)
gelişm ekte olan ülkelerle gelişm iş ülkelerin bu k o n u üzerinde
g ittik çe k u tu p la şm a sın ın b ir örn eğ id ir. Ş unu da u n u tm a m a k
gerek: G elişm iş ü lk e le rin özellikle de A nglo-Sakson ülkelerin
m ah k em elerin d e bu tü r suçlam alara cevap verm ek d u ru m u n
da kalm ak bile gelişm ekte olan ülke m erkezli bir ihracat şirke
tinin iflas etm esine yetm ektedir.
Bu m ü c a d e le şu a n d a en y oğ u n a şam asın d a. U luslararası
FM ’yi d estek ley en tezler -ö z e llik le de k alk ın m a, yabancı ya
tırım , y en ilik için ilh am ve araştırm aların teşvik edilm esinin,
FM yasalarını ABD’n in yasalarıyla (h atta bazen daha da fazla
sıyla) u y u m laştırm ak ta başarısız kalan gelişm ekte olan ülkeler
de gerçekleşm eyeceği tezi ile ahlâki gerekçeler ve FM’ye dayalı
ü rü n le r ü reten firm aların eko no m ik kaybına ilişkin diğer iddi
a la r- dinlem eye m eraklı kim seler için FM u zm an lan tarafından
başanlı b ir şekilde d illendirilm iştir. “T icaret” ideolojisi, insan
lığın karşı karşıya o ld u ğ u tü m s o ru n la n n ABD g ü d ü m lü tica
ret k u ra lla n sayesinde çözülebileceği fikrî ve “h ırsızlık” ile kor
sanlığa dayalı “terö rizm ” gibi terim ler ku llan arak FM’yi “ahlâki
bir m esele” olarak gösterm e girişim leri ciddi bir biçim de aşın
m aya başlam ıştır.
232
B irleşik D e v le tle r’in ta m a m e n F M ’ye b ağ ım lı h a le geldiği
şüphesiz d o ğ ru . FM, Birleşik D evletler’in ü re tim i g ittik çe da
ha fazla dışarıya aktaran bir ekonom i ü zerin d e den etim ini sü r
d ü rm e sin i sağlayan belki de esas güç. D iğer yan d an , W1PO ve
WF10 da dahil olm ak üzere uluslararası arenada yakın zam an
da yaşanan gelişm eler, gelişm ekte olan ülkelerin sağlık, eğitim ,
gıda egem enliği ile güvenliği savunm ada ve “insan h a k la n ” ola
rak algılanm aya başlayan diğer alanlarda b ir hayli ilerlem e kat
ettiğini gösteriyor. K alkınm a g ü n d em i hâlâ m erkezde yer alı
yor; tartışm a la rı b u h a re k e tte n ölü k u ru lla ra taşım a g irişim
leri en azın d an şim d ilik başarısız kalm ış d u ru m d a . G ö rü n d ü
ğü kadarıyla ABD şirk etlerin in ü lke içinde y ö n etim sürecinde,
ülke dışınd a ise ticari tem silciler ü zerin d en sah ip o ldu ğu güç
ile ülke d ışın d ak i ask erî olm ayan g ü cü arasın d ak i orantısızlı-
ğın sağladığı avantaj azalıyor. Diğer birçok alanda olduğu gibi
bu alanda da ask erî gü cü n kullanılıp kullanılm ayacağını ise he
nüz bilm iyoruz. Birleşik D evletler’in FM d ü zen in i Irak’a dayat
m ada başv u rd u ğ u yöntem kaide haline gelebilir ya da bu olay
ABD’n in g ü c ü n ü n zirvesini de tem sil edebilir.
233
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
D ire n iş ve U yu m Ö rn e k le ri
P olanyi'nin Çifte H areket K avram ı ve
G ü n ü m ü z Piyasa T o p lu m u n d a Siyaset
A yşe B uğra
Giriş
1 Karl Polanyi, The Great Transformation: The Political and Economic Origins of
Our Time (Boston, MA: Beacon Press, 1947), s. 68.
2 A.g.e., s. 3.
237
leri tanım layan b u ilkeler sadece onlara eşlik eden kurum sal ka
lıplarla birlikte ek o n o m ik faaliyete rehberlik edip yönetm ekte
etkin olabilirler. K arşılıklılık ile yeniden dağıtım söz k o n u su ise
bu kalıplar öncelikli olarak ekonom ik bir doğaya sahip olm az
lar. Dolayısıyla genellikle akraba g ru p lan , m ahalleler, etnik ve
d in î cem aatlerde görü len karşılıklılık ilişkileri ya da devlet te
m elli yeniden dağıtım süreçleri sosyal hedeflere uyg u n olarak
ek o n o m ik faaliyeti denetleyip düzenler. 19. yüzyıl piyasa eko
nom isinde ise tam am en ekonom ik bir niteliğe sahip olan piyasa
değişim i ilkesi, üretim , dağıtım ve tüketim e egem en olm uştur.
Bu özelliğiyle de ek o n o m in in top lu m d an “k o p tu ğ u ” benzersiz
bir tarihsel olgu olarak belirm ektedir.
Polanyi bu biçim de şekillenen b ir to p lu m u n k u n ım sa l çer
çevesini hazırlayan tedbirli politik m üdahaleler olm aksızın as
la kend iliğin d en ortaya çıkam ayacağını yazar. Bir diğer deyiş
le, ek o n o m in in to p lu m d an k o p u şu siyasi bir süreç olarak gö
rü n m e k te d ir. Bu sü re c in doğası, P olanyi’n in en ön em li k ita
bı Büyük Döııüşüm’de 19. yüzyıl gelişm elerinin tarih sel bir in
celem esi ile gösterilm ektedir. Söz k o n u su m üdahalecilik, eko
n o m in in to p lu m d an k o p u k olduğu b ir toplum sal d ü zen “k u r
m ak ” am acıyla top rak , em ek ve paraya ilişkin m eta efsanesinin
h ü k ü m sü rm esin i am açlam aktadır. “ [Sanayinin bu u n su rla rın
dan] hiçbiri satılm ak üzere ü retilm em iştir”, diye yazar Polan
yi, “em ek, to p rak ve p aranın m eta tanım ı b ü tü n ü y le hayalîdir.
A ncak em ek , to p ra k ve p ara p iy asaları bu hayal yard ım ıy la
ö rg ü tlen m işlerd ir.”3 O na göre insan to p lu m u n u n gerçekliğiyle
bağdaşm ayan, son derece sıra dışı b ir d u ru m d u r bu.
B unun ardından, Büyük Dönüşüm insan faaliyeti, doğa ve p o
litik bir şekilde yaratılan satın alm a g ü cü nün m eta olarak görül
m esinin yıkıcı so n u çların ın tasvirine yer verir. 19. yüzyılın ta
rihsel dinam iklerini keşfetm ek için ise “çifte hareket” kavram ı
na başvurulur. Çifte hareket, paralel bir şekilde işleyen bir yan
dan piyasa ekonom isinin işleyişi karşısındaki engelleri ortadan
kaldırm a girişim lerini, diğer yandan da piyasa ekonom isinin in
sanlar, doğa ve endüstriyel faaliyet bakım ından yol açtığı sonuç
3 A.g.e., s. 72.
238
lara direnm e girişim lerini içerir. T oplum ve doğanın korunm ası
nı am açlayan “karşı hareket” hayati b ir önem e sahipti, ancak pi
yasa toplum u ile bağdaşm ıyordu. Bu bağdaşm azlık, kendi kural
larına göre işleyen piyasaların m erkezî b ir yere sahip olduğu bu
sistemi nihayetinde yıkan bir dizi gerilim e yol açm ıştır.
Bugün piyasa uygarlığının yeniden dirilişine tanık oluyoruz;
piyasa ek o n o m isin i k u ru p sü rd ü rü leb ilirliğ in i sağlam ak am a
cıyla tasarlanm ış, yeni d ü zen lem e m ekanizm alarıyla silah lan
m ış b ir halde d iriliyor. K endi k u ra lla rın a göre işleyen piyasa
ek onom isin in küresel etki sahası, 1980’lerin uluslararası geliş
m elerinin tanım layıcı niteliği olarak görün ü y o r. Bu gelişm eler
özelleştirm e, düzenleyici kısıtlam aların k ald ırılm ası ve ticaret
ile serm aye akışlarının serbestleştirilm esi aracılığıyla m uazzam
bir yapısal değişim gerektirm iştir. Aynı dö n em d e, para kısıntı
sı ve bü tçe disiplini, ü retk en faaliyetlerin gereklerine göre para
sal ve m ali p o litik an ın kullanım ını b ü y ü k ölçüde engellem iştir.
Üretim ve dağıtım , bireysel çık arların yön len d ird iğ i kendi k u
rallarına göre işleyen piyasaların işleyişine bırakılacaktı.
Bu yönde atılan adım lar, kendi kurallarına göre işleyen ekono
miyi yasama faaliyeti ile m eydana getirm ek için kaçınılm az ola
rak önem li m ik tard a h ü k ü m e t m üdahalesi g erektirdi. Yine de
devletin geri çekilm esi ile piyasanın siyasi ideoloji ve söylem de
ilerlemesi arasında sıkı bir bağ k urulm uş oldu. Bu, “W ashington
Uzlaşm ası” dönem iydi; uluslararası m ali k u ru m lar, ekonom ile
rini küresel piyasanın dayatm alanna göre m ali bakım dan istik
rara kavuşturm ak ve yapısal uyum sağlam ak zo ru n d a bırakılan
gelişm ekte olan ülkeler için oyunun kurallarını dayatm aktaydı.
A ncak 1990’lard a id eo lo jik atm o sferd e ve d ü zen ley ici çer
çevede belirg in b ir değişim yaşandı. Yeni “W ash in g to n Sonra
sı U zlaşm a"nın m erkezî b ir öğesi olarak “iyi y ö n etişim ” kavra
mı ortaya çıktı. Bu güncel bağlam ın önem li bir özelliği, iyi yö
netişim in destek len m esin d e karm aşık özel-kam u ortak lıkların
da yer alan sivil girişim lerin ro lü n e yapılan v u rg u d u r. Bugün
gözlem lediğim iz b ir dizi gelişm e, piyasaların b ir b o şlu k içinde
İşleyemeyeceği, aksine ek onom ik verim liliklerini ve toplum sal
sürdürü leb ilirlik lerin i sağlam a alm ak için ek o n o m ik olm ayan
239
b ir m ü d ah ale b içim in e ihtiyaç d u y d u k ların a d air b ir bilincin
yü k seld iğ in e işaret ediyor. B ununla b irlik te piyasa d ü nyanın
d ö rt b ir yanın d a genişlem eye devam ediyor; hayatın ve geçim
y o lların ın tü m y ö nleriyle m etalaştın lm asın a do ğ ru eğilim den
bir d ö n ü ş o ld u ğ u n a d air p e k de fazla işaret görülm üyor. Öyley
se piyasa eko n o m isin i insan to p lu m u ile bağdaştırm aya yönelik
güncel g irişim lerin sınırlam aları ve p o litik so n u çları nelerdir?
Bu m akale, Kari Polanyi’n in k atk ısın ı güncel b ir bağlam da
y en id en ele alarak ziyaret ederek bu so ruyu cevaplam ayı am aç
lıyor. “E k o n o m in in toplum daki y erini” ve dolayısıyla “İnsanın
G eçim Y olları”n ın 4 k o o rd in a tla rın ı b elirlem ed e farklı so syo
ek o n o m ik en tegrasyon ilkelerinin tarihsel olarak oynadığı ro
le d ayanan Polanyi’n in an alizinin, söz konusu ilkelerin işledi
ği kuru m sal alan lar arasındaki sın ırların akışkan ve m uğlak bir
hal aldığı m evcut küresel ortam d a belirli sınırlam aları olabile
ceğini d ü şü n ü y o ru m . G ü n ü m ü z dünya ekonom isini niteleyen
gelişm eler, d o ğ ru su basitçe devletin geri çekilişinden daha faz
lasını tanım lıyor. Ayrıca devlet tem elli yeniden dağıtım alanı
nı, h ü k ü m e t dışı ö rg ü tler ve özel sek tö r tarafından devletin sos
yal so ru m lu lu k la rın ı paylaşm ak am acıyla üstlenilen faaliyetler
den net b ir şekilde ayırm ayı güçleştiriyor. A ncak, Polanyi’nin
çalışm ası çifte h arek etin m evcut biçim ini şek illendiren ve ne-
oliberal d ü n y a e k o n o m isin in ötesin d ek i olasılıkları sınırlayan
bu g ü n ü m ü z yönetişim rejim inin politik so n u çların ı incelem ek
için güçlü b ir esin kaynağı olm ayı sü rd ü rü y o r.
B üyük D önüşüm ’de ta rtışıla n 19. yüzyıl gelişm eleri ile kendi
k u ralların a göre işleyen piyasa ek o n o m isin in yakın zam anda
canlanm asına işaret eden gelişm eler b irb irine ne k ad ar benzi
yor? Bu so ru y u cevaplayabilm ek için öncelikle 1980’lerde h ü
küm sü re n piyasa köktenciliği ile 1990'larda ortaya çıkan p o
litika o rtam ın ın n iteliklerini b irb irin d en ayıran göz ardı edile
4 Polanyi’nin ölü m ü n d en sonra yayım lanan b ir kitabının adı. Karl Polanyi, Live
lihood o f Mun. der. H. W . Pearson (New York: Academic Press, 1977).
240
meyecek belli farklılıklan kabul etm ek gerek. D ünyanın çeşit
li yerlerindeki to p lu m lara özgü farklılıklar ne o lu rsa olsu n bu
ortam sosyal so ru m lu lu k ların , k am u otoriteleriyle girişilen çe
şitli o rtak lık lard a yer alan devlet dışı ak tö rlere d evredilm esi sa
yesinde u lu s-d ev leıin ro lü n ü n önem li ö lçüde değiştiği b ir yö
netişim rejim i ile tan ım lan m ak tad ır.5 Bu yeni rejim in özellik
leri, D ünya Bankası tarafından benim sen en p o litik a söylem ine
açıkça y an sırk en , genel o larak ek o n o m ik k alk ın m a k o n u su n
daki yaklaşım lara da yayılıyor. Jo se p h Stiglitz’in 1999’da yaz
dığı üzere “k alkınm ayla ilgilenen çevrelerde olduğu gibi D ü n
ya Bankası’n d a da kalkınm a k o n u su n d ak i g ö rü şler değişti. Bu
gün daha geniş hedefler ile ilgileniliyor, bu da esk in d en o ld u
ğundan dah a fazla araç g erektiriyor.”6
Söz k o n u su değişm e, 1980’lerde uygu lan an piyasa yönelim li
reform ların yol açtığı ek o n o m ik ve sosyal so ru n la rın fark edil
mesiyle alakalı. Ö zellikle de kendi kuralların a göre işleyen pi
yasanın ek o n o m ik refah ve p o litik istik rar getirm e kabiliyeti
ne olan in an cın abartıldığı ve tedbirli politik a m üdahalesine ih
tiyaç d u y u ld u ğ u yaygın b ir kabul g ö rü y o rd u . Böylece “yöneti
şim ” terim i politik a söylem inde yeni b ir önem kazandı. Bazı ya
zarlar b u n u , k alk ın m an ın politik b o y u tu n u d ik k ate alm aya yö
nelik arta n isteğin b ir işareti olarak yorum ladı: “D evletin eko
nom ik yön etim d e ve m ali piyasaların d ü zen len ip d en etilm esin
deki m ü h im ro lü n ü n tanınm ası, iyi yönetişim in güçlenm esine
büyük önem v erilm esine n ed en old u . Piyasalar sadece h ü k ü
m etlerin sağlayabileceği yasal ve düzenleyici b ir çerçeve gerek
tiriyor. Yani uyg u n yasal ve m ali k u ru m lar; g ü venilir m ali d ü
zenlem eler ve bankacılık düzenlem eleri yapan, gözelim k u ru l
ları ve düzenleyici m ak am lar k u ran d ü zen lem eler.”7
242
başvurulm ası, kalk ın m a p o litikasına d air yeni söylem le sınırlı
değil, ayrıca Kuzey’in gelişm iş ülkelerine de yayılıyor. Bu ü lk e
lerde “ö rgütlenm iş refah karm ası”, devlet ile sivil to p lu m ak tö r
leri arasındaki o rtaklıkların önem li bir yeri olduğu, refah su n u
mu için “ak ışk an ” yollara yer verm iştir.10 Ö zellikle de liberal re
fah rejim lerinde hayırseverlik üzerine yapılan vurgu bu yeni ge
lişmenin önem li b ir b o y u tu n u oluşturuyor. Ö rneğin İngiltere’de
seçim kam panyasına hâkim olan ana fikir hem İşçi Partisi hem
de M uhafazakâr Parti’n in liderleri tarafından eşit derecede coş
ku ile destekleniyor: Bu fikir, sosyal h izm etler ve yardım ların
sunum una ihtiyaç doğuran başlıca soru n ların , ü çü n c ü sektörün
şimdiye dek h ü k ü m ete verilen soru m lu lu k ların çoğunu ü stlen
mesi halinde etk in bir şekilde çözülebileceği şeklinde. Bu. piya
sa ideolojisinin ö nde gelen savunucularından biri olan Margaret
Thalcher’ın “toplum diye bir şey y oktur, yalnızca bireyler ve ai
leler vardır” dediği zam andan bu yana m uhafazakâr yaklaşımla-
n n belirli b ir değişim e uğradığını gösteriyor. Econo/nisf’teki bir
makalede de belirtildiği gibi “iradecilik ile sosyal girişim ciliğin
doğaları itibariyle devlet su n u m u n u n tehlikeli etkilerine üstün
olduğu gö rü şü (T ory lideri) C am eron’u n M argaret T h aıch er’a
verdiği şu ince cevapla aynı hisse hitap eder: T o p lu m diye bir
şey vardır; sadece devlet ile aynı şey değildir.’”11
Sosyal g irişim c iliğ in sosyal k o ru m a n ın s u n u m u n d a nasıl
devletin y erin i alabileceğini g ö steren b ir dizi ö rn e k , Bill G a
tes gibi küresel k odam anların yaygın b ir şekilde reklam ı yapı
lan hayırsever faaliyetlerinde görülebilir. Bu bak ım d an gerçek
ten çarpıcı olan b ir arm ağan verm e örneği, yakın zam anlarda
m edyada geniş yankı buldu. Ö rn ek d ü n y an ın en zengin adam
larından biri olan W arre Buffet’a dair. Buffet, Bill G ates ile karı
sı M elinda G ates tarafından y ü rü tü len ve gelişm ekte olan d ü n
yada yoksu llu k ve hastalıklarla m ücadele ve teknolojiye erişim i
artırm a alan ların d a ak tif olan 29 m ilyar dolarlık hayırsever bir
tO Ö zellikle bkz. Ingo Bode, "D isorganized W elfare Mixes: V oluntary Agencies
and New G overnance Regimes in W estern E urope” , Journal o f European Social
Policy 16, no. 4 (2006), s. 346-59.
*1 Economist, "The Fight over a Big Idea” (22-28 T em m uz 2006), s. 44.
243
k u ru lu şa 31 m ilyar d o la r bağışta b u lu n d u . Bu kaynakların res
m î yardım olm ak ü zere n e d en h ü k ü m ete verilm ediğine ilişkin
b ir soruya Buffel’ın cevabı şöyle oldu: “Bili ve M elinda... federal
h âzineden d ah a iyi b ir iş çıkaracaklardır.”12
Cevap zam an ım ızın ru h u y la lam bir uy um içinde; bu ru h ha
li Guardian'daki b ir m akaleyle gayet do ğ ru b ir şekilde tarif edi
liyor: “ 19. yüzyıl k ap italizm çağıydı, 20. yüzyıl ise sosyalizm
çağı. Y irm i b irin c isi h a y ırse v e rlik çağı o lacak y a d a b iz öyle
u m u t ed iy o ru z.”13 E lbette söz k o n u su ru h hali, b ü tü n ü y le ye
n i değil. Ö zel hayırseverliğin kam usal y ardım a ü stü n olduğuna
d air inanç liberal d ü şü n c e n in tarihsel olarak ön em li b ir u n su
ru olm u ştu r; bu inanç açık bir şekilde m esela T oqueville’in Me
moirs o f Pauperism'de geliştirilm iştir.14 Polanyi de özellikle bu
inancın liberal d ü şü n ced ek i yerine W illiam T ow nsend’in konu
üzerine tu tk u y la so rd u ğ u şu soru lara atıfla değinir: “H ayırse
verlik duyguları katı ve hem en yerine getirilm esi g ereken yasal
y ü k ü m lü lü k lerd en kayn ak lan an d uy gu lardan çok d ah a asil de
ğil m idir?... Doğada yardım severliğin verdiği gönül rahatlığın
dan daha güzel b ir şey olabilir m i?”15
A ncak b u gü n b u tü r duygular, belirli ku ru m sal düzenlem e
ler tarafından desteklendikleri b ir sosyal o rtam da yer alıyorlar.
Bu kuru m sal d ü zen lem eler ortak-yönetişim çerçevesinde refah
su n u m u ü z e rin d e b elirli b ir k o n tro l sü rd ü rm e y e devam eden
devleti içeriy o r.16 H ü k ü m e tle r, g ö n ü llü faaliyetin b elirg in bir
hal aldığı süreçlerde de ö nem li bir rol o ynuyor; böylece engelli
ler ve işsizler için eğitim program ları gibi h izm etlerin su n u m u ,
so n u n d a özel sek tö rle yakın bağları olan b irer b ü y ü k işletm eye
d ö n ü şen hayırsever k u ru m la n n a devrediliyor.17 D oğrusu, G ü
12 Sim on Jen k ins, "The W elfare Slate is W aning. Bring on the P h ilanthropists'.
The Guardian, 28 H aziran 2006.
13 A.g.e.
14 A. d e Tocqueville, M emoir <m Pauperism, der. G. H im m elfarb (Chicago: Ivan R
Dee. 1997).
15 A ktaran Polanyi, Great Transformation, s. 118.
16 Bode, “D isorganized W elfare Mixes.”
17 Ö rneğin bkz. David H encke, “G overnm ent T u rn s C harities in to M ullim illion-
P o und Businesses", Guardian, 3 T em m uz 2006.
244
ney ü lkelerin d e o ld u ğ u kad ar Kuzey ülk elerin d e de b u g ü n de-
neyim lediğim iz şey basitçe devletin “geri çek ilişin d en ” ziyade
“biçim değ iştirm esid ir”, böylelikle siyasi güç “yayılm ış”, “ade
mi m erkezîy etleştirilm iş” ya da özelleştirilm iştir.18 Bir zam an
lar devlete ait sayılan so ru m lu lu k ları ü stlen m esi için g ö nüllü
sektöre gittikçe daha fazla çağrı yapılır oldu ve çeşitli biçim ler
deki özel-kam u ortaklıkları şim diye dek devletin y en id en dağı
tım alanı olarak d ü şü n ü le n sahalarda hızla artm ak tad ır.
B urada d ik k a t ed ilm esi g e re k e n şey şu: D ev letin im tiy az
larının b u şe k ild e paylaşılm ası, İkinci D ü n y a Savaşı so n rası
Avrupası’n d ak i devlet tarafından yetkilendirilen resm î çıkar k u
ruluşlarının politika sürecinde önem li b ir katkıda b ulunabildi
ği yen i-k o rp o ratizm orLamından farklıdır. Bugün yerel, ulusal
ve k üresel düzey lerd e önem li b ir yeri o lan özel vakıflar ya da
STK’ların, sen d ik alar gibi daha önceden devlet tarafından yetki
lendirilm iş k u ru lu şların riayet ettikleri şekilde, tem sil ve hesap
verebilirlik k o n u su n d a net tanım lanm ış norm lara riayet ettikle
ri pek söylenem ez. H ük ü m et dışı aktörlerin tem sil g ü cünde ya
da devletle olan ilişkilerinin niteliğini tanım layan k u rallar ko
n u su n d a b ü y ü k ölçüde belirsizlik olabilir ve çoğunlukla da bu
belirsizlik vardır. D evlet-toplum ilişkilerinin b u akışkanlığı, bu
n u n dem o k ratik vatandaşlık bakım ından sonuçların ı sorunsal
laştıran N eera C h an d h o ke tarafından vurgulanm ıştır:
18 Bıı (erim leri kullanan yazarlar siyasi güç ve devlet faaliyeti k o n u su n d a farklı
paradigm alara dayanm aktadırlar. A ncak terim lerin hepsi birlikte m odern bü
ro k ratik devletin stan d art form lanndan siyasi ile siyasi olm ayan arasındaki sı
nırların bulanıklaşlıgı oluşum lara doğru önem li bir değişikliğe işaret etm ek
tedirler. Ö zellikle bkz. Susan Strange, The Retreat o f the State: The Diffusion of
Power in the W orld Economy (Cam bridge: C am bridge University Press. 1996);
N ecra C h an d h o k e, “G overnance and Pluralisation of the State: Im plications
for Dem ocratic Practices in Asia?", G overnance in Asia: C ulture, Ethnic, Insti
tutional Reform, an d Policy Change adlı uluslararası konferansla sunulan teb
liğ. City U niversity o f H ong Kong, 5-7 Aralık 2002 ve Beatrice H ibou, “From
Privatising the E conom y to Privatising the State: An Analysis o f the C ontinu
al F orm ation of the State", Privatising the State içinde (Londra: H urst & C om
pany, 2004), s. 1-47.
245
rak gören bir devlete bağımlı olm uştur. Dolayısıyla modern
bir devlet, sivil toplum un taleplerine duyarlı bir devletle büs
bütün bağdaşmaz değildir. Politik baskılar karşısında çıkma
za girmemesi için güçlü olması gerekm ektedir. Sivil toplum un
bunun tersine devletten belli bir m iktar özerk olması gerekir;
bu nitelik sivil toplum un politik bir güç elde edebilmesi, poli
tik olarak arzulanabilir olan üzerine bir söylem geliştirebilme
si ve devlete hesap verdirebilmesi için elzemdir.
Û tc y an d a n y ö n etişim h a k k ın d a k i yeni te o rile r devlet
ile sivil to p lu m ara sın d ak i b u ayrım ı o rtad a n kaldırm aya
eğilimlidir.”' 9
246
lerin iddia ettiğinden daha aşağıdadır... ve ‘m odernleşm e’ ile bir
likle onların sandığından daha az değişm iştir.”21 Bu özel yakla
şım, özellikle de m o d em kapitalist ekonom ilerde kişisel ilişkile
rin ve güven ilişkilerinin önem ini vurgular.
Polanyi’n in , geleneksel olarak k ö k leşm iş ilişk ilerin ve ku-
ru m la rın piyasa çağ ın ın zirv e sin d e bile in s a n la rın ve to p lu
m un m addi hayatı ü zerinde etkiye sahip o ld u ğ u n u ink âr ede
ceğini d ü şü n m e k için herhangi b ir n ed en yok. B ununla birlik
te, Büyük Dönüşüm 'de anlatılan, ek o n o m in in 19. yüzyıl toplu-
m u n d an kopm asına ve İkinci D ünya Savaşı’n d a n so n ra yeniden
yerleşik hale getirilm esine yönelik atılan ad ım lara dair hikâye
de karşılıklılığın rolü neredeyse hiç görülm ez. Polanyi’nin a n
lattığı hikâye esas olarak politik olanın ek o n o m ik oland an ay
rım ına daird ir; dolayısıyla yeniden dağıtım ile değişim veyahut
devlet ile piyasa başrolü oynam aktadır. G ü n ü m ü zd e devlet d ı
şı ve piyasadışı ak tö rler üzerine yapılan vurgu b ak ım ın d an kar
şılıklılık ilk esin in old u k ça önem li olm ası Polanyi’n in anlattığı
hikâyenin m ev cu t d u ru m açısından alakasız o ld u ğ u anlam ına
mı gelm ekledir?
P o lan y i’n in k arşılık lılığ ı ih m al e tm e s in d e n b e lk i de d ah a
fazla dik k at isteyen bir şey de sosy o ek o n o m ik enteg rasyonun
farklı ilkeleri ile bu n lara karşılık gelen k u ru m sa l k alıp lan birbi
rinden açıkça ayrı görm en in teorik olarak m ü m k ü n olduğu. Bu
bakım dan dile getirilebilecek so ru lara rağm en, g üncel y ö n eti
şim rejim inin politik sonuçları Polanyi’nin to p lu m d an kopm uş
ekonom i ve o n u n in san ın to p lu m sal hayatıyla bağdaşm azlığı
üzerine analizi çerçevesinde değerlendirilebilir.
Polanyi’n in çalışm asında, siyasi iradeyi baltalayacak bir şe
kilde insan to p lu m u n u n piyasanın m antığına boyun eğer hale
getirilm esi, m eta efsanesi tem elinde ö rg ü tlen m iş ek o n o m ik bir
düzenin doğal so n u cu olarak belirm ektedir. Bu bakım dan d ü n
ya ekonom isinde gözlem lenen güncel eğilim ler ile Polanyi’nin
incelediği 19. yüzyıl gelişm eleri arasında belirgin paralellikler
bulunm aktad ır.
21 M ark G ran o v etler, “Econom ic Action and Social S tructure: The Problem of
E m beddedness", The American Journal o f Sociology 91 (1985), s. 481-510, 482.
247
Em ek, to p ra k ve p ara piyasalarının ö rg ü tlen m esin d e g ü n ü
m üz to p lu m larm ın n e k ad ar yol kat ettiğini ve bu yöndeki bas
kıların hâlâ ne k a d a r güçlü o ld u ğ u n u görm em ek gerçekten de
güç o lu rd u . Başka şeyleri görm em ek de güç: Ö rneğin esnek is
tih d am p ra tik le rin in se n d ik a la rın da zayıflatılm asıyla birlikte
işçileri nasıl güvencesiz b ir halde so k tu ğ u n u ; tarım ın ticarileş
m esinin nasıl da m uazzam toplum sal a ltü st oluşlara yol açtığını
ve böylece gittikçe artan sayıda insanın, düzenli iş bulm a şans
larının neredeyse hiç olm adığı şehir varoşlarına yerleşm ek üze
re tarım sal se k tö rü terk ettiğini;22 düzenleyici kısıtlam alara tâ
bi olm ayan serm aye ak ışlarının, iş ve geliri koruyacak b ir şekil
de satın alm a g ü c ü n ü k o n tro l etm e ve ü retk e n faaliyeti d ü zen
lem e k o n u la n n d a h ü k ü m etleri nasıl g üçsüz bıraktığını. Bu ge
lişm elere, elinizdeki d erlem en in ü ç ü n c ü b ö lü m ü n d e yer alan
m akalelerde incelendiği gibi insan bilgisinin m etalaşm asına yö
nelik eğilim ler de eklenebilir. Bu d u ru m d a küresel serm aye ko
d am an ların ın g ö n ü llü olarak arm ağan verm esi ya da uluslara
rası, ulusal ve yerel düzey lerd e faaliyet g ö steren sivil toplum
k u ru lu şların ın n o rm a ld e devletin ü stlenm esi g ereken so ru m
lukların bazılarını paylaşm ası ve aynı zam anda faaliyetleri için
kam u tarafından sağlanan destekleri alm ası nedeniyle, Polanyi-
ci bir perspek tiften ek o n o m in in artık to p lu m u n içine yerleşik
o ld u ğ u n u d ü şü n m e k m ü m k ü n g örünm em ektedir.
A ncak g ü n ü m ü z piyasa e k o n o m isin in k u ru m sa l çerçevesi
n in “y erleşik lik y an ılsam ası” diyebileceğim iz b ir d u ru m a yol
açacak nitelik te o ld u ğ u n u savunm ak m ü m k ü n . Bu yanılsam a,
eko n o m i ile to p lu m u n tedbirli devlet m üdahalesi ile değiştirile
meyeceği ve değiştirilm em esi gerektiği inancını sü rd ü rü r. Yan
sıttığı “gerçekliğin g ü c ü n ü n in k ârın a” referansla geliştirilen bu
tipik liberal in an cın etraflı bir analizini Polanyi’n in çalışm asın
da b u lu y o ru z . Bu analizin sağladığı ö n g ö rü ler kü resel piyasa
ekon o m isin d ek i m ev cu t politik d u ru m u anlam aya yönelik gi
rişim ler için old u k ça yararlı olabilir.
248
İktidar gerçeği ve karmaşık bir toplumda
özgürlüğün temeli konusunda Polanyi
249
ekon o m ik faaliyetler b ü tü n ü n e indirgeyecek bir şekilde ekono
m in in işleyişinde b u lu n m u ştu r.
D olayısıyla, liberal d ü ş ü n c e n in y ü k selm esiyle iki b o yutlu
b ir sü reç gözlem liyoruz: Doğal bir d ü zen olarak to p lu m poli
tik olanın yapay alan ın dan ayrılıyor ve ek onom ik olanla eş tu
tuluyor. Polanyi bu gelişm enin iki y ö n ü n ü şu so ru y u sorarak
b ir araya getirm iştir: “Siyasi yönetim in m üdahalesini ne çağı
ran ne de ona tah am m ül eden bu insan to p lu lu ğ u n d a denge ve
düzeni m uhafaza eden ne o lm u ştu r? ”25 S onradan T ow nsend’in
biyolojik karşılaştırm alarının bu soruya b ir cevap su n d u ğ u n u
yazm ıştır:
250
şü n c c n in e v rim i”, y ani “to p lu m u n in sa n d ü n y a sın a y en iden
dahil ed ilm e si”,27 o larak tarif ettiği şeye k atkısı ü z e rin e olan
tartışm a k ısm ın d a ele alınır. P olanyi, 19. y üzyılın b ü tü n sos
yal d ü ş ü n ü rle ri a ra sın d a n en ço k saygı ve h ay ran lığı R obert
O w en’a d u y m u ştu r. Polanyi’ye göre O w en, “to p lu m ile devlet
arasındaki ayrım ın son derece farkındaydı: G odw in gibi devle
te karşı önyargı beslem ek yerine, devlete sadece gerçekleştire
bileceği şey için d ik k at etm işti; yani top lu m a y ö n elik zararı ö n
lemeyi am açlayan yardım cı m ü d ah ale için, to p lu m u n d ü z en
lenm esi (organizing) için değil.”28
O w en, Sanayi D ev rim i’n d e n so n ra o rtay a ç ık a n k arm aşık
to p lu m u n ö rg ü tlen m esi için devlete çağrıda b u lu n m am ış, a n
cak d e v le tin m ü d a h a le s in in to p lu m u n h a y a tta k alm ası için
son d erece b ü y ü k b ir ö n em e sah ip o ld u ğ u n u d ü ş ü n m ü ştü r.
Bu m o d ern to p lu m geleneksel ilişkilerin yıkılm asıyla şekillen
m iştir. T o p lu m u b ir arada tu tan d avranış n o rm la rın ı o zam a
na kadar sağlam ış olan b u ilişkilere in san lar artık bağlı değildi.
Polanyi’n in de yazdığı gibi “Sanayi D evrim i m uazzam büy ü k
lükle sosyal altü st o luşlara yol açıyordu ve y o k su llu k so ru n u
bu gelişm enin sadece ek onom ik b o y u tu idi. O w en, yasal m ü d a
hale ve y ö n len d irm e b u yıkıcı güçlere karşılık verm ezse, bu sü
recin devam ında b ü y ü k ve kalıcı k ö tü lü k le rin ortaya çıkacağını
haklı bir şekilde söylem iştir. O n u n çağrıda b u lu n d u ğ u şey olan
to p lu m u n k en d in i ko ru m asın ın , ek o n o m ik sistem in işleyişiyle
bağdaşm az o ld u ğ u n u o sırada ön g ö rem em işti.”29
Bu gözlem iki paralel bağdaşm azlığa dayanm aktadır: Bir yan
dan m eta efsanesine dayalı k urum sal d ü zenlem elerde g ö rü n ü r
olan e k o n o m in in k o p u k niteliği insan to p lu m u ile bağdaşık de
ğildi. Diğer yan d an , to p lu m u k o ru m ak üzere girişilen yasam a
faaliyeti piyasa ek o n o m isiy le bağ d aşır d eğildi. D evlet m ü d a
halesini çağıran şey piyasa sistem in in yok edici güçlerine kar
şı to p lu m u n kend iliğ in d en tepkisiydi. A ncak devlet m üdahale
si 20. yüzyılın ilk yarısında g ö rü len ek onom ik ve politik kriz
27 A.g.c., s. 126.
28 A.g.c., s. 127.
29 A.g.c., s. 129.
251
lere yol açan yıkıcı gerilim ler d oğurdu. Söz k o n u su krizler ise
İkinci D ünya Savaşı so n ra sın d a y en i b ir d ü n y a d ü z e n in e ne
den olacaktı.
Bu tarihsel y o ru m d a , p o litik h ak ların piyasa to p lu m u n d a-
ki yerine d air b ir d eğerlendirm e ö rtü k b ir şekilde yer alm akta
dır. P olanyi’ye göre genel oy h ak k ı piyasa to p lu m u n u n geliş
mesiyle b irlik te İngiltere’de en sistem atik ve en ısrarcı biçim
de ifade edilen yaygın b ir talep olm u ştu r. P olanyi’n in belirtti
ği üzere, “E m ek piyasası işçilerin hayatlarını ne kadar gaddar
bir şekilde hırpaladıysa, işçiler de o k ad ar ısrarla oy için yayga
ra k o p arm ıştır.”30 B un u n la birlik te, Polanyi’n in de ifade ettiği
gibi hayatları piyasa to p lu m u tarafından harap edilm ekte olan
kitlelere, tam da o to p lu m u n idaresinde söz sahibi olm a hak
kı verildiğini görm eyi u m m ak kolay değildi. Böylece liberaller,
“b ü tü n u ygarlığın d ay an d ığ ı m ü lk iy et k u ru m u n a ”31 ölüm cül
bir darbe olacağı nedeniyle Ç artist genel oy hakkı talebine şid
detle karşı çıkm ışlardır.
Polanyi’n in an alizin d e to p lu m u n farklı k esim lerin in kendi
liğinden ittifakı an lam ın a gelen ve hayalî m etaların piyasanın
yörüngesinden çıkartılm asına yönelik k o ru y u cu yasam a faali
yeti için devlete talepler su n a n karşı hareketin, b u g ü n kıyasla
nabilir b ir şekilde g ö rü ld ü ğ ü söylenem ez. Bu, 1980 sonrası dö
nem de piyasanın genişlem esinin h içbir direnişle karşılaşm adı
ğı anlam ına gelm iyor. A ncak siyasi otoriteler, serbestleştirm e,
özelleştirm e ve düzensizleştirm e y ö n ü n d e atılan adım ların ge
ri atılm asından yana o lan p o p ü ler taleplerden aynı şekilde bas
kı görm üş değil.
Bu devlet m ü d a h a le sin e ta h a m m ü lü n aşırı d ü şü k olm asıy
la alakasız b ir d u ru m değil. Söz k o n u su ta h am m ü lsü z lü k ne-
o lib e ra l z a m a n la rın şu p o p ü le r slo g a n ın d a k ısaca ö z e tle n
m iştir: “D evlet s o ru n la rım ız ın çö z ü m ü d eğ il, s o r u n u n k e n
d isid ir.” Bu sloganla ifade edilen d ü şü n c e P olanyi’n in Büyük
Döııüşüm’de k ap sam lı b ir şek ild e ele aldığı 19. yüzyıl piyasa
uygarlığını şe k ille n d ire n liberal d ü şü n c e lerd e n elbette hiç de
30 Â.g.e., s. 225.
31 A.g.e.
252
farklı değil. A n cak söz k o n u su iki d ö n e m a ra sın d a farklı bir
şey var. 1980 so n ra sı d ö n e m d e , d a h a ö n c e d e n lib eral k o n u
ma karşı m üdah aleciliğ i sav u n an so lcu lar da d âh il o lm ak ü ze
re birço k in sa n a rtık faal b ir devleti sa v u n m a k o n u su n d a is
teksizdir.32
P iyasan ın g en işlem esin e ilişk in sol y ak la şım d a k i bu deği
şiklik, g ü n ü m ü z neoliberalizm ini ve ona tepkileri analiz ed er
ken Polanyi’n in karşı harek et d ü şü n cesin i k u lla n a n belirli gi
rişim le re y a n s ım a k ta d ır. 1986’da B u d a p e şte ’de g e rçe k leşen
ilk U luslararası Kari Polanyi K onferansı’n d a B jom H ettne şu
nu dile getirm işti: “H em piyasa hem devlet çö zü m lerin in öte
sin e g eçm esiy le, k a rşılık lılık , m e v c u t k rize b ir y a n ıt o larak
g ö rü le b ilir.”33 K arşı h a re k e tin y ü k ü n ü n d e v le tte n to p lu m a
geçtiği ve piyasa e k o n o m isin in yol açtığı k rizlerle m ü cad ele
de a rtık devlete yaslanılm ayacagı g ö rü şü , P olanyi’n in d ü şü n
celerinin y ak ın zam an lard a küresel e k o n o m id ek i m evcut eği
lim leri açık lam ad a, k u llan ılm a b içim lerin in b azılarına eklem
lenm iş g ö rü n ü y o r.34
M evcut tarih sel k o n jo n k tü r, Polanyici so lu n b ir kısm ını da
içerecek şekilde sol tarafından paylaşılan devlete olan inançta
ki bu kaybı açıklayabilecek b irçok u n s u r b arındırıyor. 20. yüz
yıldaki sosyalist d eneyim lerin başarısızlığının yol açuğı politik
hayal kırıklığı bu u n su rla rd a n biri. Bir başka düzeyde ise d ü n
ya etrafına yayılm ış ek o n o m ik ilişkilerin devasa b oyutları, bu
ilişkileri d ü zen lem e görevinin devlet tarafından gerçekçi bir şe
kilde üstlen em ey ecek k ad ar karm aşık g ö rü n m e sin e yol açabi
253
lir. Ancak devlete ilişkin b eklentilerin azalm ası ardındaki fak
törler, bizzat devletin doğasında yaşanm akta olan değişiklikle
re de bağlanabilir.
Siyasi ik tidarın “yayılm ış” ve “adem i m erkezîyetleştirilm iş”
olduğu ve yeni “y ö n etişim ” b içim lerin in y eniden dağıtım ala
n ına ilişkin sın ırla n akışkan b ir hale getirdiği g ü n ü m ü z orta
m ında, piyasalara karşı d iren iş b içim lerinin şikâyet ve taleple
rini kim e y ö n len d ird ik leri k o n u su n d a daha az o d aklanm ış ol
d u k ların ı görm ek m u h tem elen çok şaşırtıcı bir gelişm e değil.
Bu d u ru m u n b ir so n u c u politik ta a h h ü d ü n yerelleşm esi; böy-
lece yerel to p lu lu ğ u n g ü n d e lik hayatına ilişkin acil sorunlara
ve onların iyileştirilm esine y o gunlaşılm ası.35 K am u hizm etle
rinin s u n u m u n u iyileştirm eye yönelik to p lu lu k girişim lerinin
yanı sıra, gün d elik varo lu şların ı niteleyen değerler ve altern a
tif yaşam biçim leri aracılığıyla piyasa sistem ine m eydan o k u
yan belirli ağların da ö n em in in gittikçe arttığ ın a şa h it oluyo
ruz. Bu tü r h arek etlerin ö rn ek lerin i, “yavaş gıda h a re k e ti” gi
bi g ö n ü llü g ru p la rd a g ö reb iliy o ru z; fakat piyasa e k o n o m isi
nin altern atif değerlere ve yaşam b içim lerine d o ğ ru lttu ğ u teh
dide k arşı direniş, d in î ve etn ik kim lik lere dayalı cem aatlerde
de g ö rü lü y o r.36
Bu farklı diren iş biçim leri apolitik değiller. Sıklıkla m evcut
ku ram ları ve devlet ile toplum arasındaki etkileşim biçim leri
ni değiştirm eye y ö n elik taleplerde b u lu n uyorlar. A ncak temsil
ettikleri politik eylem biçim i, başarabilecekleri değişim in kap
sam ını sınırlayacak nitelikte. Ö rneğin “siyasetin Balkanlaştırıl-
m ası” tehlikesini b arın d ırıy o rlar ki bu şekilde in sanların siya
35 Devlet ile sivil toplum arasında hareket halindeki sın ırlard a gelişen kentsel
topluluk hareketlerinin yeni politik önem i üzerine bir analiz için bkz. Henri
Lusıiger-Thaler, “C om m unity and Social Practices: T he C ontingency of Every
day Life", Urban Lives: Fragm entation a n d Resistance içinde, s. 20-44. Ayrıca ye
rel düzeyde sıradan insanların m evcut ekonom ik ve politik m ekanizm aların
yeterince hitap edem edikleri sorunlarla m ücadele edecek bir şekilde dem o k
ratik ku ru m lan yeniden tasarlamaya yönelik belirli girişim lerine dayalı ilerici
bir kurum sal reform m odeli üzerine değerlendirm e için bkz. Fung ve W right.
“Deepening D em ocracy”.
36 Jam es H. M ittelm an, The G lobalizing Syndrom e: T ra n sfo ım a tio n an d Resistance
(Princeton: Princeton University Press, 2000). s. 166-72.
254
si ufukları, belirli to p lu lu k ların gün d elik v a ro lu şu n u n iyileşti
rilm esinin ö tesin d e d ah a geniş d ö n ü ştü rü c ü g ü n d em ler o lu ştu
rulm asını engelleyecek bir biçim de kısıtlanıyor. T o p lu lu k d ü
zeyinde d ahi, tem sil ve hesap verebilirlik için iyi tanım lanm ış
kurum sal b ir çerçevenin y o k lu ğ u n d a girişilen politik eylem in
tem eldeki eşitsizlikler ile nasıl m ücadele edebileceği ve daha az
güçlü olanların çıkarlarını tehlikeye atm ad an ik tid ar ilişkilerini
nasıl idare edebileceği belirsiz g ö rü n m ek ted ir.37 Bir diğer rah at
sız edici so ru , sivil toplum k u ra m la rın ın sa v u n u c u lu k işlevi ile
devletin sosyal so ru m lu lu k ların ı ü stlen m ed e ya da paylaşm ada
yeni ö n em kazanan rolleri arasındaki olası çatışm alar nedeniy
le beliriyor. Bir diğer deyişle, b u k u ra m la rın devletle giriştikle
ri ortaklığın, piyasayı zap t edip k o n tro l etm eleri için kam u o to
riteleri ü z erin d e baskı uygulam aya devam edebilecekleri b ir ni
telikte o lu p olm adığı sorulabilir.
B ütün b u farklı so ra n la rın ard ın d a, in san ların e k o n o m ik ge
çim lerinin k o o rd in atların ı etkilem e kabiliyetini belirleyen seçi
me dayalı siyasetin ö n em in d ek i genel d ü şü şü n o ld u ğ u n u söyle
m ek m ü m k ü n . D evletin p o p ü ler taleplerin iletildiği tek iktidar
odağı olm a d u ru m u n u n sona erm esiyle birlikte siyasi dem ok
rasinin m evcut toplum sal düzene m eydan okum ası da önem i
ni yitirm iş oldu. Böylece Polanyi’n in Ç artist harek ele referans
la ele aldığı piyasa ek o n o m isin in siyasi d em o k rasi ile bağdaş
m azlığını çözm ek kolaylaştı. D oğrusu h erh an g i b ir ülkede in
san h a k la n ihlallerin in güçlü bir küresel tepkiyle karşılaştığı ve
birçok baskıcı rejim in yerini seçim e dayalı d em o k rasinin aldığı
m evcut küresel ortam d a insanlar uygulam ada sosyoekonom ik
düzenin doğasında b ir değişiklik yapabilecek b ir g üçten m ah
rum kalm aya devam ediyorlar.
A ncak in sa n la r seçm en g ü c ü n d e k i bu kayba n o rm al siyasi
süreçlerin hem içinde hem de d ışında tepki gösteriyorlar. Ö r
neğin, A vrupa Anayasası üzerine yapılan H ollanda ve Fransız
re feran d u m ların ın so n u çları seçm en lerin p o litik a süreçlerini
255
etkilem e k o n u su n d a gittikçe artan yetersizliklerine d air kaygı
larıyla açık lan ab ilir.38 B ununla b irlik te daha tehlikeli popüler
tepki biçim leri de beklenebilirdi. Bu n edenle bazı yazarlar terö
rist g ru p la n n G üney’in yoksul ü lk elerin d en taraftar edinm e ka
biliyetlerini açıklam ak am acıyla seçim e dayalı siyasetin m evcut
ö lü m ü n e başvurabiliyor.39
İn san ların ih tiy açların a duyarlı ve b u n la rd a n so ru m lu aktif
bir devletin ek o n o m ik ve sosyal p olitika sü recinde m erkezî ak
tö r olm ayı b ıraktığı b u o rtam d a Polanyi’n in sistem atik bir bi
çim de izlediği iki so ru h atırlanm aya değer görünüyor: E kono
m inin k u ru m sal ö rg ü tlen m esin in insanın ü retk en faaliyetinin,
d o ğ an ın ve p o litik o larak y aratılan satın alm a g ü c ü n ü n m eta
o larak g ö rü lm e sin e d ay an an b ir to p lu m d a birey ö zg ü r olabi
lir mi? İk tid a r gerçeğinin in k âr edildiği bir ortam d a özgürlük
m ü m k ü n m ü d ü r?
P olanyi’n in h e r iki so ru y a d a cevabı o lu m su z d u r. M eta ef
san esin e so n v erm ek am acıyla e k o n o m in in d ü zen le n m esin in
karm aşık b ir to p lu m d a ö zg ü rlü ğ ü yayıp p ek iştirm ek için tek
araç o ld u ğ u n u d ü şü n ü y o rd u . A ksi tak d ird e ö z g ü rlü k d ü şü n
cesi basitçe “yozlaşarak salt b ir serbest girişim sav u n u cu lu ğ u
na d ö n ü şe b ilird i.”40 Polanyi’ye göre serbest girişim sav u n u cu
luğu, özgürlüğe y ö n elik teh d id in sadece siyasi baskıyla ilişki-
lendirilm esi ile birlikte liberal d u ru ş u n tipik özelliğini o lu ştu
rur. Bu d u ru ş, H ayek’in düzenlem e ve planlam a ile ö rü lü “kö
lelik y o lu ” fik rin d e açıkça g ö rü lm ek led ir; bu fikir ekonom iyi
ik tid ar ve zo rlam an ın nam evcut o ld u ğ u kendiliğinden bir d ü
zen olarak su n ar.
P olanyi’ye göre ik tid a r ve baskı her to p lu m için gerekli bi
rer u n su rd u r: “T o p lu m gerçeğini kabul etm ek ik tid ar gerçeğini
kabul etm e k tir.” D oğrusu faşizm in yükselm esine yol açan esas
38 der. A nthony G iddens, Patrick Diam ond ve Roger Liddle, Giriş, Global Europe
and Social Europe (Cam bridge: Polity, 2006), s. 1-13,12.
39 Jam es Putzel. “Politics, State and the Im pulse for Social Protection: The Im p
lications of Karl Polanyi’s Ideas for U nderstanding D evelopm ent and Crisis '.
(Tartışm a m etni serisi n o .l. Crisis States Program . D evelopm ent Studies Insti
tute, L ondon School of Econom ics, 2002).
40 Polanyi, G reat Tran sfo rm a tio n , s. 257.
256
faktö rün lib erallerin to p lu m sal u y u m u m u h afaza e tm ek için
devlet ik tid a rın ın k u llanılm asını red d etm esin e bağlar: “Faşiz
min zaferi liberallerin planlam a, d ü zenlem e ya da d en etim içe
ren h er reform u engellem esiyle fiilen kaçınılm az o lm u ştu r. Ö z
gürlüğün faşizm deki d ü p e d ü z hüsranı aslında ik tid ar ile zorla
m anın k ö tü o ld u ğ u n u ve ö zg ü rlü k gereği b u n ların insan to plu
luğunda yer alm am ası gerektiğini iddia ed en liberal felsefenin
kaçınılm az so n u c u idi. Böyle b ir şey m ü m k ü n değildir; karm a
şık bir to p lu m d a b u , gözle g ö rü lü r bir hal alır.”41
H em Büyük Dönüşüm'de hem de “F aşizm in Ö z ü ”42 adlı m a
kalesinde Polanyi p o litik m ü d a h a le n in re d d in e y aslanarak li
berallerin to p lu m u in k âr edişini, u yuşm azlık hak k ın a alan b ı
rakm ayacak şekilde faşistlerin to p lu m u tasdik edişi ile kıyaslar.
Polanyi hem liberalizm e hem de faşizm e bir a lte rn a tif b u lm a
nın m ü m k ü n o ld u ğ u n a inanır; insan ö zg ü rlü ğ ü n ü n alanını ko
ruyup genişletecek k u ra m la rın ihtiyatla tasarlanıp, yeniden ta
sarlandığı b ir altern atiftir bu. “Kişisel özgürlüğe gelince”, diye
yazar, “m uhafazası ve aslında genişletilm esi için yeni k o ru m a
ları ihtiyatla yaratabileceğim iz bir dereceye k ad ar var olacaktır.
K urulu bir to p lu m d a uyuşm azlık h ak k ın ın k u ra m sa l b ir çerçe
veyle korun m ası gerekir.”43
U y uşm azlık h ak k ı Polanyi’n in sözleriyle “ö z g ü r b ir to p lu
m un kalite dam gastydı.” Bu nedenle şöyle yazar:
41 A.g.c.
't î Kari Polanyi, “T he Essence of Fascism", Christianity and Social Revolution için
de, der. J. Lewis, K. Polanyi ve D. K. Kitchin (Londra: Victor Gollanz, 1937), s.
359-94.
"İ3 Polanyi, Great Tramjormation, 255.
■H A.g.e.
257
Sonuç
258
b u n la ra karşı ön lem alabilm ek için h er zam an o ld u ğ u n d an çok
daha az d o n an ım lı. Böylesi b ir ortam d a P olanyi’n in çalışm ası,
in san ların , m eta efsan esinin ek o n o m ik ö rg ü tle n m e n in tem e
lini o lu ştu rd u ğ u ve ulusal düzeydeki siyasi o to ritelerin in san
ların refahı için so ru m lu lu k alm adığı ya da alam adığı bir top
lum da ö zg ü r olam ayacakları gerçeğinin güçlü b ir ifadesi olm a
yı sü rd ü rü y o r.
259
10
D oğu A sya Em ek S istem lerin d e Reform :
Ç in , Kore ve Ta ylan d *
Frederic C. D eyo - Kaan A ğartan
(*) Bu b ö lüm ü n ön cek i bir n üshası C olum bia Ü niversitesi tarafından yayım lan
mıştır: "M arkets, W orkers, and Econom ic Reform: R econstructing East Asian
Labor System s”, Journal o f International Affairs, (G üz 2003) 57, 1: 55-8 0 . Ya
zarların ve yayıncının izniyle yeniden basılm ıştır.
I I9 9 3 'le D ünya Bankası Dogu Asya'daki “ekonom ik m ucizelerde" kalkınm acı
devletin rehberliğinin önem li rolünü kabul etm iştir. W orld Bank, The East Asi-
261
m ileri” p e k bilinm eyen b ir bölgede yeni bir kalkınm a yolculu
ğ una çıkm ış d ü rü m d alar.
Doğu Asya kaplan ek o no m ilerin in, küreselleşm e ve reform
g ü n d em lerin i y en id en tanım lam adaki önem i artan rolleri dü
şü n ü lü n ce, bölgede toplum sal kalkınm a üzerine şu aralar çok
şey yazılm akta olm ası şaşırtıcı gelm iyor.2 B urada am acım ız bi
raz farklı: Bu gelişen literatüre dayanarak, b ü tü n sosyal ekono
m ilerin tem eli olan ve to p lu m u eko no m ik b irik im in gerekle
ri d o ğ ru ltu su n d a y ö n len d iren em ek sistem lerini ön plana çıka
rıp vurgulayacak b ir şekilde söz k on usu literatü rü - v e yansıttı
ğı değişen d e n e y i- anlam lan dırıp birleştirm em ize yardım cı ola
cak b ir analitik çerçeve sunm ak.
Bu b ö lü m özellikle T ayland, Çin ve G üney Kore’ye odakla
n arak Doğu ve G üneydoğu Asya’da yakın zam anda deneyim le-
nen piyasa odaklı ek o n o m ik reform ve yen iden yapılanm ayı in
celiyor.3 Bölgedeki diğer yerlerde olduğu gibi bu ülkelerde re
form un, bir yan d an piyasa reform un un y ö n ü n ü değiştirm esi ve
yavaşlam asında, diğer yandan da b u n u n istikrarı bozan etkile
rine karşı to p lu m u k orum aya yönelik çabaların yenilenm esin
de görülebildiği ü zere, toplum sal ve politik sın ırların a gittik
çe yaklaştığını sav u n u y o ru z. Y öntem im iz, reform ile bağ lan
tılı toplum sal ve k u ru m sal gerilim leri tanım lam ayı amaçlıyor:
B unlar reform sürecini küresel, ulusal ve işletm e düzeylerinde
yeni yönlere çeviren gerilim ler.4
262
Asya emek sistemlerinde reform
263
m ik ve sosyal reform bakım ından, çelişik iki so n u cu olduğunu
düşünüyoruz. İlk olarak, ekonom ik reform un yol açtığı olum suz
etkileri ve artan ekonom ik ve sosyal kırılganlıkları krizin hem if
şa etliği hem de kötüleştirdiği yaygın bir şekilde düşünülm üştür.
Söz k o n u su sonuçlar reform ları politize etm iş, en çok etkiledik
leri arasında m uhalefeti kuvvetlendirm iştir, ikinci olarak, her ne
kadar kriz bazılarını reform un başlıca ilkelerini ve o n u destekle
yen çok taraflı k u ru m lan sorgulam aya ittiyse de,8 daha yaygın ve
kalıcı etkisi, reform un daha sosyalleştirilm iş bir versiyonunun
toplum sal ve politik sürdürülebilirliğini artırm ak yönünde oldu.
Bu ise işçileri ve yerli şirketleri krizin gayet net bir şekilde maruz
bıraktığı piyasa k ın lg anlıklann a karşı koruyacak bir lakım prog-
ram lann uygulanm asını sağlam akla m ü m k ü n oldu.
Bu b ö lü m , T ayland, G ü ney Kore ve Ç in’de geçen yirm i se
ne b o y u n ca y aşanan farklı reform den ey im lerin i, esas olarak
em ek açısın d an en fazla d o ğ ru d a n önem i olan ek o n o m ik re
form lara o d ak lan arak k arşılaştınn ay ı am açlıyor. B urada özel
likle de em ek piyasasının düzensizleşm esi, devlet işletm eleri
n in özelleştirilm esi ve ticaret ile yatırım ın dışsal serbestleştiril
m esine değiniyoruz. A ynca ilave iki reform dan da kısaca bah
sediyoruz: Sosyal h izm etlerin piyasalaştırılıp özerk ya da özel
sek tö r su n u c u la ra devri ve kentsel tüketiciler ile tarım sal ü reti
ciler için sübvansiyonların azalması.
Bu reform lardan ilki olan em ek piyasasını düzensizleşıirm e-
n in başlıca hedefi, em ek piyasalarını h ü k ü m e tin zorlam aları,
sendikalar ve toplum sal y ü k ü m lü lü ğ ü n dayattığı ku ru m sal ka
tılıklardan k u rta ra ra k onların verim liliğini ve esnekliğini artır
m ak tır. Bir ö rn e k v erm ek gerekirse, Ç in’d eki tarım reform la
rı ve ikam et şartların ın gevşetilm esi, yeni sanayi ve h izm et iş
lerinin o lu şm ak ta o ld u ğ u şehirlere ve kıyı alanlarına göç ede
bilecek, harek et halinde, devasa bir em ek havuzu yaratm ıştır.9
264
H ü k ü m e tin em ek piy asaların a ve istih d am u y g u lam alarına
yönelik d ü zen lem elerin i yum u şatm ası ile birlik te, em ek piya
sasının d ü zen sizleştirilm esi em ek reform u için d o ğ ru d a n , po
litika temelli b ir p rogram a d enk gelm ektedir. A ncak bu tü r bir
kurum sal düzensizleşm e, daha çok dolaylı ya da yapısal biçim
ler alm aktadır. Bu, şu gibi d u ru m lard a görülebilir: D evlet işlet
m elerinin (D i) özelleştirilm esinin, işçileri devletin d ü zen lem e
ye tâbi d ü n y a sın d a n çık artıp özel istih d am ın n isp eten d ü z e n
lenm eyen alan ın a d o ğ ru itm esiyle çalışm ayı geçicileşıirm esi ya
da kayıtdtşm a itm esi; artan serm aye hareketliliğinin sendikala
rın ya da h ü k ü m e tle rin çalışm a k u ralların ı, ödem e stan d a rtla
rını, zo ru n lu istih d am y ard ım larım ve kıdem tazm inatını d ü
zenlem e g ü c ü n ü azaltm ası; em ek-yoğun, ihracat-işlem faaliyet
lerinde hızlı b ü y ü m en in n isp eten k o ru n m ay an çalışm a alanla-
n n ı genişletm esi. Bu ve diğer şekillerde, em ek sistem leri sade
ce e k o n o m ik g ü n d em lerle sınırlı olm ayan, aksine sosyal g ü n
dem ler e tra fın d a ö rg ü tle n e n k u ru m la rm k a tılık la rın d a n k ıs
men k u rta rılır.10
T o p lu m u n , em eğ in m etalaştırılm ası g irişim in d e n k a y n ak
lanan sosyal ve k ü ltü re l altü st o luşlara p o litik tepkisi üzerine
Polanyi’n in d e ğ erlen d irm esin i takip ederek , eleştirel literatü r
g ü n ü m ü z piyasa reform u ü zerin e11 refo rm ların sü rd ü rü le b ilir
k urum sal sın ırların ı aslında iki önem li anlam da aştıklarını be
lirtm ekledir. İlk olarak, reform politikaları sosyal ve politik ge-
rilim lcre yol açacak şartları yaratabilir, ç ü n k ü piyasa reform ları
to p lu m u n ihtiyaçları ile küreselleşen b ir ek o n o m in in gerekleri
ni b irb irin d en ayırm aktadır, tkin ci olarak, reform politikaların
kendisi, em ek ile diğer ek o n o m ik faktörlerin sayesinde d ö n ü ş
tü rü lü p kullan ıld ığ ı kuru m sallaşm ış süreçleri zayıflatıp d ü ze
nini bozarak, piyasa verim liliğini baltalayabilir. Bu birbirine ya
k ından d olanm ış iki m eseleye de değiniyoruz, ancak katkım ız
— <■1
10 Konu ü zerin e b ir değerlendirm e için bkz. lyanatul İslam ve Anis Chow dhury,
The Political E conom y o f East Asia: P ost-C risis D ebates (O xford: Oxford Univer
sity Press, 2000), s. 147-48.
11 Stiglitz, G lo b a liza tio n anti Its D iscontents ; bkz. M edhi K rongkaew , “Social C on
sequences of the East /Asian Econom ic Crisis". G lobalization and the A sia Paci
fic E conom y içinde, der. Kyung Tae Lee (Londra: Routledge, 2002), s. 60.
265
özellikle de reform un ikinci b o y u tu n a ve devletin politik çekiş-
m e sınırları dâhilin d e b u zorlu k u ru m sal geçişi idare etm edeki
değişen ro lü n e d air o lacak.12
266
ö te yandan, Dl’lerin özelleştirilip şirketleştirilm esi en çekiş
meli yapısal d ü zensizleşm e biçim lerinden birini o lu ştu ru y o r ve
daha önced en k o ru n a n devlet işçilerinin ö rg ü tlü m uhalefetine
neden oluyor. Ç in ’d e devlet işletm esi refo rm u , n isp e te n daha
düşük ücret verm ekle birlikte toplu olarak “D em ir Pirinç Kâse
si’- denilen, bir dizi iş yardım ı da sağlayan on m ilyonlarca işin
saçılmasıyla bağlantılı olm u ştu r. D ünya piyasaları için m al üre
ten, çok sayıda d ü şü k vasıflı ve genellikle kadın işçinin istih
dam edildiği ihracat-işlem bölgelerinin yayılm asının da benzer
bir so n u cu o lm u ştu r. Bu bölgelerdeki b ü y ü m e form el (kayıt
lı, yasal olarak k apsanan) se k tö rü n kapsam ını genişletir; ancak
bölgelerdeki m aliyete dayalı em ek sistem leri asgari ücret, y a r
dım lar ve iş güvencesi su n d u ğ u k ad arıy la,'7 bu form el sektörde
çalışan işçiler b ek len en in aksine n isp eten korum asızdır.18 Doğ
rusu bu bölgelerdeki yük sek em ek devir oranı hiç istenilm eyen
bir şey değildir, ç ü n k ü bu ücret düzeylerini d ü şü k tu tar ve da
ha iyi istihdam k o şu lla n için baskı yaratabilecek işçi ö rg ü tleri
nin o lu şu m u n u en g e lle r.'9
T icaretin serbestleşm esi de sosyal geçim in baltalan m asında
önemli bir rol oynam ıştır. Serbestleşm e daha ö n ceden k o ru n an
ekonom ik sek tö rlerd ek i kayıtlı sek tö r işçilerini teh d it etm ekte
dir20 ç ü n k ü işverenler artan piyasa baskılarına; m aliyeti kısm a,
işten çıkarm a, taşero n a verm e, işi geçicileştirm e ve yardım la
rı azaltm a yoluyla tepki gösterm ek ted ir. Birçok ö rn e k te m ev
cut iş m evzuatının h ü k ü m e t tarafından gevşek b ir şekilde yü-
rütıılm esi, aynı m aliyeti kısarak yeni rekabetle yüzleşm e m an
tığı d o ğ ru ltu su n d a , b u tehdidi y o ğunlaşurm ıştır.
A ncak azalan devlet düzenlem esi ille de tüm işçiler için istih
17 Form ol sek tö rü (ki devlet düzenlem esi ve gözetim i ile tanım lanır) sosyal koru
m a ile bir tu tan bir eğilim var. D oğrusu devlet düzenlem esi, ihracat bölgelerin
deki işçiler için güvencesiz istihdam koşullarım (bazen zorla) dayatabilir.
18 Ayrıca Çin ihracat-işlem bölgeleri örneğinde resm i görevliler d ış yatırım ı teş
vik etm ek am acıyla esnek istihdam düzenlem elerini desteklem iştir.
19 Tayland'da ihracat-işlem bölgelerinin kurulmasına dair yakın dönem tartışmalar
için bkz. The N ation, "Special Economic Zones: Concern Grows over Impact” ,
U Nisan 2005.
20 W orld Bank, G lobalization. G row th, and Poverty. 24.
267
dam k o şu lların d a ö d ü n e yol açm az. D evlet düzenlem eyi orta
d an kaldırdığında, işverenler vasıflı, çekirdek işçilerini doğru
d an em ek piyasası rekabetinden koruyabilir; öte yandan genel
likle m erkez! önem e sahip olm ayan faaliyetlerde gündelik, geçi
ci ve taşerona bağlı işçilere daha fazla dayanarak b u y ü k ü telafi
etm eye çalışırlar.21 Ayrıca sayılan gittikçe artan korum asız işçi
ler için k o ru m a ya da güvenlik ağı h ü k ü m lerin in olm am ası, gü
vencesiz olarak algıladıklan istihdam a girm e isteklerini daha da
azaltm aktadır. Bu so ru n , özellikle de m eıalaşm alan en çok As
ya ekonom ilerindeki hızla büyüyen ihracat-işlem sektörlerinde
belirgin olan d ü şü k vasıflı işçiler arasında g ü çlüdür.22 İşveren
lerin, sosyal yeniden ü retim m aliyetlerini toplum a yüklem esiy
le b irlik te aileler ve cem aatler diğer ek onom ik kaynaklara da
yanm aya, aile ü y elerin in em ek piyasasına katılım ını destekle
m ek am acıyla sosyal ve ailevi ağlarına yaslanm aya zorlanm ak-
tadır. Yük en fazla k ad ın ların ü stü n e d ü şm ektedir; kadınların
hem sosyal y en id en ü re tim alan ın d a başlıca tedarikçi olm aları
hem de vasıfsız geçici işçiler arasında b ü y ü k ölçüde yer almala
rı ile birlikte d ü zen sizleşm en in d o ğ u rd u ğ u b u to plum sal geri
lim ler de ağırlaşır.23
268
Buna bir örn ek de Çin ile T ayland’da geçici ya da m evsim lik
göçmen işçilere b ü y ü k ölçüde ağırlık verilm esidir. Kırsal aileler
ve cem aatler tem elde yedek em ek kaynaklarına d ö nüşm ektedir
ler, çünkü işg ü cü n ü n yeniden üretim i, m uhazafazası ve k o ru n
m asının y ü k ü n ü ü stlenm ektedirler.24 Ç in’de kıyı kesim lerinde
ki ihracat-işlem bölgelerinde göçm en işçiler için vatandaş temel
li sosyal hizm et ve destek hak k ın ın olm am ası b u yeniden ü re
tim m aliyetlerinin dışsallaştırılm ası için formel kuru m sal tem e
li sağlam aktadır.25 işverenler sosyal ağlara ve kırsal ailelere ağır
lıklı olarak yaslanarak hem ihracat-m ontaj faaliyetleri için gerek
li olan birçok genç kadın işçiyi işe alabilirler, hem de bu işçilerin
işgücüne katılm asını sağlam anın ve em ekleri artık gerekm ediğin
de onları desteklem enin maliyetini bu sayede karşılayabilirler.26
Sosyal yeniden üretim de ö d ü n verilm esinin h üküm et strateji
lerine de etkisi vardır; hem sosyal yeniden üretim maliyetlerinin
hem de piyasa risk in in aileler ile cem aatlere gittikçe aktarılm a
sı kurum sal soranlara neden olur. Bu sorunlardan biri ise cem a
atlerin işçileri ve bakm akla yüküm lü o ld u k lan kimseleri ekono
mik kriz ve ağır işsizlik dönem lerinde desteklem e kapasitelerinin
■azalmasıdır. Bu özellikle de 1997’nin sonunda, Tayland’daki m a
li krizin ilk yılında aşikâr bir hal alm ıştır; işverenler ve hüküm et
k urum lan Bangkok’ta işten çıkarılan işçileri ülkenin kuzey ve ku
zeydoğusundaki kırsal bölgelere, yerel cem aatlerine dönm elerine
teşvik etm iştir. Bazı örneklerde bu cem aatler geri d ö n en aile üye
lerini artık daha fazla destekleyem em iş, böylece kentsel işsizliğin
toplumsal so ra n la n kırsal köylere aktanlm ıştır.27
24 Bkz. C hin g K. Lee, G ender a n d the South C hina M iracle (Berkeley ve Londra:
U niversity o f California Press, 1998).
25 Zhao Yaohui. “L abor M igration an d Earnings Differences: T he Case of Rural
C hina”, E conom ic D evelopm ent a n d C ultural C hange 47, no. 4 (1999), s. 767. Ay
rıca bkz. Denise Hare, “‘Push’ versus 'P u li Factors in M igration Outflows and
Returns: D eterm inants o l Migration S tatus and Spell D uration Am ong China’s
Rural Population", Journal o f Development Studies 35. no. 3 (1999), s. 45.
26 Lee bu ag lan n Ç in'in ihracat-işlem bölgelerindeki genç “evlenm em iş kız işçi
ler" için ö n em ini tartışır.
27 Kırsal cem aatlerin yerinden edilen işçileri yeniden desteklem e kapasiteleri ko
n u su n d a d ah a o lu m lu b ir değerlendirm e için bkz. K rongkaew , “Social C on
sequences of the East Asian Econom ic Crisis", s. 73, 77.
269
Emek sürecinde denetimin baltalanması
270
sataşm ası ve özelleştirilm esi işçiler arasında b ü y ü k b ir m u h ale
fete ve tepkiye yol açm ıştır. Ç in’de devlet işletm elerindeki işçi
lerin işten çıkartılm aları devam ederken, en d ü striy el uyuşm az
lıklar ve kayıtdışı işçilerin gösterileri b ir senede y aklaşık yüz
de 30 arttı.30 Sendikaları ya da işçi ö rg ü tleri31 ile T ayland em ek
h a re k e tin in b irk a ç o n y ıld ır o m u rg asın ı o lu ş tu ra n Dİ işçile
ri, özelleştirm eye karşı etk in b ir m u h alefet sergiledi. K ore’ye
gelince, m ilitan ve bağım sız Kore S endikalar K onfederasyonu
(KSK), özelleştirm en in te h d it ettiği devlet işletm elerindeki iş
çilerden önem li m iktarda üye ve destek topluyor.
Büyüyen ihracat-işlem bölgelerine göç eden işçiler gelenek
sel otorite kalıp ların d an b enzer şekilde ani b ir geçiş yaşam akta
dır: M esela k ü ç ü k firm alardan ya da çiftliklerden aşina old u k
ları aile ya da şahsi disiplinden, b ü y ü k fabrikalardaki em ek pi
yasalarının gayri şahsi disip lin er g ü cü n e g eçm ek teler.32 Bura
da sonuç, işçi p ro te sto su n d a n çok, yıkıcı o ran lard a devam sız
lık, iş devri, d ü şü k m otivasyon ve direniş şek lin d e görülüyor;
sürekli yeni işçilerin işe alınm ası ve eğitilm esinde karşılaşılan
güçlükler de cabası.
Daha k ü ç ü k yerel firm alarda hem aile işçileri h em de aile dı
şından ücretli çalışanlar nispeten kişisel olan b ir karşılıklı bağ
lılık sistem inde çalışabilirler. Bu sistem karşılıklı destek ve gü
vene dayan arak , ü cretsiz aile işçiliğini sü rd ü rm e y i, ücretlerin
ödenem ediği kârsız dönem lerd e ücretli istihdam ı m uhafaza et
meyi ve d ah a genel olarak beceri ve işletm eyi olm asa da sadaka
ti ve bağlılığı teşvik etm eyi am açlam aktadır. Bu k ü ç ü k firm alar
daha b ü y ü k m ü şteri firm alara mal ya da h izm et sağladıkların
da, reform so n u c u n d a yoğunlaşan rekabetçi baskılar yerel fir
m aları iki m isli etkileyecek şekilde arz zincirlerin e aktarılabilir.
271
Bu d u ru m d a yerel firm alar güç zam anlarda çalışm aları sü rd ü
rebilm ek için aile y ü k ü m lü lü k le rin e (adları, u ygun olarak pa-
lernalizm olarak k o n su n ya da k o n m asın ) çok daha fazla ağır
lık verm eye zo rla n ırla r. A ncak b u lü r firm alarda karşılık lılı
ğın sü rd ü rü lm esi, daha kârlı dönem lerd e periyodik olarak m a
li “serm aye a rtırım ın a ” day an d ığ ın d an , ticaret serbestleşm esi,
arada sırada gerekli olan b u canlam anm ö n ü n e geçecek şekil
de sürek li b ir rekabetçi baskı -ö z e llik le de kayıtdışı sek törde
ki arz firm alarının alt kesim i a ra sın d a - yaratm a etkisi olabilir.
Toplum sal ilişkilerin sü re giden istism arı yerel em ek sistem le
rini tüketirse, hem yerel firm alar hem de içine yerleştikleri ai
leler iflas edebilir.
Reform so n u cu n d a bu çeşitli üretim halleri iki k u rum sal so
ru n u paylaşıyor: İlki aynı zam an d a m evcut olan farklı em ek de
netim biçim leri arasındaki n o rm atif çatışm adan kaynaklanıyor;
ik in ci k u ru m sa l s o ru n ise yeni d en etim b içim lerin e geçişten
dolayı yaşanıyor. Hem devlet sek tö rü n d ek i hem de özel sek tö r
deki firm alar, yeni rekabetçi baskılara, g ü n d elik ve sözleşm eli
işçilere artan o ran lard a b aşvurarak kısm en karşılık veriyor. Ha
gen Koo,33 Kore firm alarının esnekliği artırm ak am acıyla geçi
ci ve y a n zam anlı istihdam ile taşeronla çalışm ayı büyük ölçü
de artırdığım belirtiyor. A rtan sayılardaki d üzensiz işçilerin de-
neyim ledigi piyasa g ü d ü m ü n d e k i istihdam u y g ulam alan, aynı
firm adaki teknik, vasıflı ve denetçi işçiler ile kalıcı, yarı vasıf
lı işçilerin yararlandığı istihdam koşullarına kıyasla apaçık, ka
bul edilem ez b ir tezat su n u y o r. Ö zellikle de so ru n lu b ir örnek,
çoğu zam an yan yana çalışan, eşil derecede vasıllı ve kıyaslana
bilir görevlere sahip işçilerin, içeriden çalışan mı yoksa tedarik
çi veyahut iş b u lm a firm alarının çalışanlan m ı o ld u k la n n a gö
re b irb irin d en son derece farklı istihdam şartlarına sahip olm a
ları. B ölünm üş ve eşitsiz çalışm a koşulları üretim i baltalayabi
lecek h ırçın lık lara ve çatışm alara yol açabiliyor.
İkinci olarak h em em ek piyasasının düzensizleştirilm esi hem
de D l’n in özelleştirilm esi karşılıklı y ü k ü m lü lü ğ e d air m evcut
ve b eklenen kalıp lard a b ir aşınm aya işaret ediyor. T oplum sal
33 Koo, “D ilem m as o f Em pow ered Lahor in Korea".
272
düzenlem enin, piyasaların gayri şahsi y önetişim ine b o yun eğ
mesiyle birlikle m enfaaı, g ü ç ve sö m ü rü ; işe alım da ve ü retim
alanında y ü k ü m lü lü ğ ü n yerini alıyor. Böylece şirk e tle r ile h ü
k ü m etler em eğ in d ü z e n le n m e sin e ilişkin yeni b içim leri tesis
etm eye ya da sağlam laştırm aya çalışırken, işçilerin karşı çıka
rak eski sistem in n o rm larım istem esi d u ru m u n d a felç ed er n i
telikte bir çatışm a ve anom i ortam ıyla karşı karşıya kalabilirler.
Asya’da em eğin düzensizleşm esinin yaygın bir so n u c u , h ü k ü
metle bağlantılı sen d ik a federasyonları aracılığıyla, belli bir bir
liğe yönelik ya da toplu istihdam d üzenlem elerinin artan o ran
larda babalan m asıd ır. Ç in’de özel sek tö rd e ve yabancı işletm e
istihdam ındaki hızlı büyüm eye karşılık Dİ sek tö rü n ü n eşitsiz ve
: çekişm eli d ü şü şü ,34 y a n resm î nitelikteki K om ünist Parti tem el
li B ütün Ç in S en d ik alan Federasyonu (BÇSF) aracılığıyla g er
çekleştirilen devletin d üzenlediği d en etim lerin aşam alı olarak
zayıflaması anlam ına geliyor. Benzer b ir şekilde, G üney Kore’de
hüküm etle bağlantılı K ore Sendikalan F ederasyonu’n u n (KSF)
yerini kısm en daha m ilitan sayılan KCT alm ıştır; K C T n in h ü
küm et d en etim in d en m u a f o luşu ise işgücü disiplinini aşm dır-
I m aktadır. H er iki d u ru m d a da korporatist sendika tem elli dene
tim lerin kaybedilm esi işyerinde o to riten in dengesini bozm akta
ve işçiler arasında m ilitanlığı artırm aktadır.35
34 Bili Taylor, Dİ refo rm u n u n eşitsiz ve genellikle sadece sem bolik nitelikte old u
ğ u n u belirliyor (kişisel yazışm a).
35 Kore'de em ek anlaşm azlıktan 1990'ların yansından 2 0 0 l'e kadarki dönem de
iki k atın d an d ah a fazla an m ıştır. Korea Herald, ‘ Labor Key ıo Success am id In
tensified G lobal C om petitio n” , 5 H aziran 2002.
273
karşıtı so n u ç m eydana getirir. Benzer şekilde, karşılıklı bağlı
lığa dayalı istihdam sistem lerinin yerini rekabetin etkisiyle pi
yasa tem elli işyeri d isip lin in in alm ası çatışm ayı a rtın p , iletişim
ve güveni azaltarak kaliteyi ve yeniliği o lum suz yönde etkiler.36
Daha önce bahsettiğim iz gibi firm alar, düzensizleşm eye (de
regulation) çekirdek çalışanlarım k oruyup, önem li olm ayan iş
çileri daha savunm asız b ırak arak y an ıt verirler. Bu senaryoda
firm alar u z u n vadeli bir görüşle, beşeri serm ayeye yatırım ya
p arak ve ö rg ü tse l b a k ım d a n y e n id e n y a p ılan a ra k re k a b e t ve
uy u m güçlerini artırırlar. Bu am açlar d o ğ ru ltu su n d a firmalar,
bazı işçilere sadakatlerin i sü rd ü rm eleri ve şirk et eğitim m asra
fına karşılık getirilerini sağlam a alm ak için yardım lar ve olum
lu istihdam koşulları sunabilir; öte y an d an diğer daha az vasıf
lı, çek ird ek sayılm ayan işçiler ise yenid en y apılanm anın yükü
n ü çok d ah a fazla sırtlarlar. A ncak gerçekte, ticaret serbestleş
m esinin artışı, yük sek değerli ek o n o m ik faaliyetlere geçişi des
teklem eye çalışm ad an , y alnızca u cu z em eğe dayalı doğal bir
m ukayeseli ü s tü n lü k te n y ararlan an m aliyete dayalı stratejileri
güçlendirebilir.37 Sendikaların karşı koym a etkisinin zayıflama
sı veya azalm ası ile birlikle em ek piyasasının düzensizleşm esi,
böylece, özellikle de k alkınm a karşıtı b ir etkiye sahip olur: Fir
m aların g örüş u fk u n u kısaltarak ve işçiler ile örgütlere yönelik
iyileştirm eleri, hem yerel hem de uluslararası düzeydeki acil re
kabetçi teh d itler karşısında son derece pahalı bir hale getirerek,
çekirdek işçiler arasında dahi ilerici em ek uygulam alarını bal
talar. E m ek piyasasının düzensizleşm esi em eğin geliştirilm esi
nin yerini m aliyet o daklı uygulam alara bırakırken, u z u n vade
li rekabet g ü c ü n d e n ve endüstriyel kalk ın m adan da piyasa gü
d ü m lü istih d am ilişkileri nedeniyle ö d ü n verilir. H em geçici-
leşm enin h em d e y etersiz güvenin so n u c u n d a artan işçi devir
o ranları, pahalıya gelen gelişim sel eğitim p ro g ram lan bakım ın
dan iyice caydırıcıdır. Son olarak, tedarikçiler üzerindeki artan
36 A.g.e.
37 Burada “statik verim lilikler” , m evcut m ukayeseli ü stü n lü k m ülahazalarını gc-
çersiz kılabilecek, an cak u z u n vadeli kalkınm aya sevkedebilecck "dinam ik
verim liliklerin yerine geçer. Bkz. Deyo ve D oner, "In tro d u ctio n : E conom ic
G overnance an d Flexible P roduction", s. 6-7.
274
maliyet baskıları, özellikle de piyasa bunalım ları ya da krizleri
sırasında k ü ç ü k ve aile işletm elerinin38 başarız olm alarıyla bir
likte esas arz zincirlerine zarar verebilir. Burada ek o n o m ik ser
bestleşm e, p arad o k sal b ir şekilde refo rm u n sü rd ü rü lm esin i en
çok destekleyenler arasında yer alan u lu s aşırı firm aların çalış
m alarını teh d it eder.
Toplumsal parçalanma ve
kargaşa yönünde çıkan gerilimler
^8 Aile firmaları üzerine yakın zam anda gerçekleştirilen bir araştırm anın sonuçla
rı için bkz. Bangkok Post, "Fam ily-run Businesses under Stress”, 28 Şubat 2002.
39 W orld Bank, Globalization. Growth, and Poverty. 4. Bölüm, vc Islam ve Chow d-
hury, Political Economy o f East Asia, s. 196-98 T ayland’da 1980'Ierdc eşitsiz
liğin b ü y ü d ü ğ ü n e d ik k at çekiyorlar. Ayrıca bkz. E than Kapsteiıı, Sharing the
Wealth (N ew York ve Londra: W. W . N orton, 1999), 4. bölüm .
“W Robert Reich, The Work of Nations (New York: Vintage Books, 1991), 24. bölüm.
275
rın ın ın y ü klenm esiyle b irlik te, toplum sal kargaşa g ö rü n ü r ve
acil b ir s o ru n haline gelir. Bir bakım a toplum sal kargaşa, po
litik m u h a le fe tin k in e a lte rn a tif b ir k am u sal cevap o lu ştu ru r:
T o p lu eylem in y e rin i n o rm a tif sosyal d en etim in d ah a yaygın
b ir çö k ü şü alır.41
Ç in, b u tü r bir d u ru m için gayet yerinde bir ö rn ek teşkil et
m ektedir. Ç in’deki Dİ reform ları so n u c u n d a devlet se k tö rü n
d en kovulan ve kırsal alanlardan ihracat bölgelerine göç ile ye
rin d en o lm uş m ilyonlarca işçi barınm a, em eklilik aylığı, sağlık,
ulaşım , eğitim ve geçim için diğer destek ve güvence unsurları
için şirket, çalışm a b irim i ve ikâm et tem elli hak etm e im kânla
rını kaybetm iştir. Bu işçiler, b ir düzenli işi,42 ikâm et için meş
ru b ir dayanağı v ey ah u t işyeri tem elli d estek sistem lerine eri
şim i43 olm ayan işçilerden oluşan ve sıkça “değişken k itle” ola
rak tanım lanan kesim i genişletm iştir. Bu çoğu n lu k la denetim
dışı olan ek o n o m ik geçiş, toplum sal istikrarsızlığa ve cem aat
lerin altü st olm asına44 n e d en olm uş; sosyal yardım lara ve des-
276
tcge farklı d erecelerd e erişebilm eleriyle g ru p la n ay ırarak, ye
ni toplum sal b ö lü n m e le rin ve eşitsizlik lerin o rtaya çıkm asına
yol açm ışu r.45
277
şan d a bırakacak tü rd e n değil. A şağıdaki değ erlen d irm ed e ay
rı ayrı ele alınm aları, sadece refo rm u n d o ğ u rd u ğ u sosyal, po
litik ve k u ru m sal gerilim leri çözm ek am acıyla geliştirilen po
litikaların analitik olarak ayırt edilebilir b o y utlarını gösterm e
yi am açlıyor.
278
li bir rol o y n am ıştır. H er h alü k ard a b u rad a esas v u rg u m u z h ü
küm etlerin ve şirk e tle rin , refo rm u n d o ğ u rd u ğ u k u ru m sal ge
rilin d en b astırm ak yerin e çö zm ek için b aşv u rd u ğ u çeşitli a l
ternatif yollar üzerin e.
51 Tayland'da ianm sal m eıa fiyatlarını desteklem ek am acıyla hü k ü m etin satın al
ma p rogram lan, bu tü r piyasa koşullarını bozan politikalara so n verm e yönün
deki resm î vaatlere karşın devam etm iştir.
52 The Financial Times. “Foreign Investors Desert South-East Asia for C hina", 12
Ekim 2000.
279
gunluk ve b u n u n so n u cun da yerli iş gruplarının yabancı rekabe
te karşı daha fazla ko ru m a talep etm eleri53 içe d ö n ü k politika yö
n ü n d e bir eğilimi desteklem iştir. Bu eğilim, bazı tarifelerin yeni
den konm ası ve D l’yi özelleştirm e program larında yerli yatırım
cıların yabancılara karşı kayınlm ası y ön ü n d ek i yeni çabalar ile
ispatlanm ıştır.54
Bu varsayılan seçen ek için Ç in bir diğer örneği oluşturuyor.
A rlan toplum sal kargaşa tehdidiyle yüz yüze gelen ÇKP, işçi
ler ile k öylüler arasında toplum sal desteği m uhafaza etm e ihti
yacına duyarlı olu şu nedeniyle, reform prog ram ının başlıca un
surlarını yavaşlatm ayı tercih etm iştir. Ç in’in DTÖ ile m üzake
releri ABD’n in Ç inli çiftçilere verilen tarım sal sübvansiyonlann
önem li ö lçü d e kısılm ası taleplerini başarılı b ir şekilde y u m u
şatm ıştır. B ankaların, d ah a fazla işten çıkarm anın ve kapanm a
nın ö n ü n e geçm ek am acıyla m evcut şüpheli kredi serviyelerini
sü rd ü rm esi sağlanm ış ve “aşam alı” reform , sosyal istik rar için
genellikle gerekli diye sav u n u lm u ştu r.
53 Bkz. Patlaya Mail, “G overnm ent Asked to Help C urb Influx of Chinese-M a-
ke Products". 27 Şubat 2002; Bangkok Post, “BOI says Tariff C uts M ust N ot Be
Delayed", 16 O cak 2002.
54 Ekonom ik m illiyetçilik, yeni hüküm etin başarısında doğrusu önem li bir esas
teşkil e d iy o r buna (geçici de otsa) yerel ticaret, çiftçi gruplan, öğrenciler, sen
dikalar ve STK'lardan oluşan popülist bir koalisyon eşlik ediyor.
280
ya Bankası’m n teşviki ve yardım ı ile55 Ç in h ü k ü m e ti geçici yar
dım. yeniden eğitim ve yeniden istihdam p ro g ra m la n tesis ede
rek iş krizin e karşılık verm iştir. B urada özellikle ö n em li olan
şey ise h ü k ü m e tin y e n id e n istihdam m e rk e z le ri ağ ın ın , işten
çıkanları Dİ işçileri için üç seneye k ad ar b ir sü re için yeniden
eğitim ve iş b u lm a hizm etine ek olarak aylık ödem e ve yardım
lar yapm ası; d evam ında iş bulm a ve yerleştirm e için yardım la-
nnı sü rm ü ş olm asıdır.56 Büyüyen sek tö rlerd e işçilerin hızla ye
niden içerilm esin in (reab so rb in g ) k arşısın d ak i en önem li k u
rum sal engeli çözm ek am acıyla da adım atılm ıştır: Yerel ikâm e
te bağlı sosyal yardım p ro g ram lan . İkâm et şartlarını hafifletm e
çabalan Ç in em ek piyasalarının işlem esi için a rtık k ritik önem
de görülüyor. Benzer kaygılar Kore h ü k ü m e tin i de göçm en iş
çiler için d ah a esn ek ve daha güvenli istih d am p ro g ram ı o lu ş
turm aya itm iştir.57
E m ek p iy a sa la n n ın d isip lin e r g ü c ü işy e rle rin d e d a h a kes
kin b ir hal alabilir. Ç in ’de özel se k tö r firm aları, işçiler arasın
daki d ü şü k m otivasyon, itaatsizlik ve güvenilem ezlik so runla-
n n a piyasa d isip lin in i inceltip sistem atize ed erek k ısm en k a r
şılık verm iştir. B unun için ise parçabaşı işe göre ya da perfor
m ansa dayalı ö dem e, g ru p verim liliği teşvikleri ve işten çıkar
ma te h d id in e b a şv u ru lm u ştu r.58 Benzer şekilde, T ay land’daki
daha b ü yü k b irço k şirk et süreklilik (atten d an ce), verim lilik, te
m izlik ve hatta nezaket için karm aşık ve detaylı n ak d î teşvikler
geliştirm iştir.59 M esleki eğilim de T ayland h ü k ü m e tin in yeni-
55 W orld Bank, G lobalization. G row th, a n d P overty, s. 115.
56 A ndrew R eutersw ard, "L abour M arket an d Social Benefit Policies", C hina in
the W orld E conom y içinde (Paris: OECD, 2002). A ynca bkz. May W ong, “Po
p u lar Education an d L abour Training in C hina", Asian Labour U pdate, no. 54
(O cak-M ari 2005), hup://w \vw .as ianlabour.org/, Erişim tarihi: 1 M art 2006.
57 Korea Times, “M igrants W ant Flexible E m ploym ent System ”. 30 Aralık 2005.
58 C atherine C. H. C h iu ve Bill Taylor, “Shuchangdi jilyu: Z hongguo hexin gi-
ycneide h ezuo" [Piyasanın D isiplini: Ç in’de Ç ekirdek F irm alarda Rıza) Ha-
ixiti Siangan sandidc la u zu guaruci yu laugong zhongıse: Y a n j iu jhuansm i diliuhao
içinde | Ç in. H ong Kong ve T ayvan'da Emek İlişkileri ve Em ek Politikası: Araş
tırm a N o tu No. 61. der. Y. S. C heng. S. Yu, K. C hang, ve B. L. Leung (H ong
Kong: Xiang gang Habcia liangan guanxi yanjiu zhongxin [H ong Kong İki Kı
yı İlişlerini A raştırm a M erkezi], 2001).
59 Deyo ve Doner, “Introduction: Economic Governance and Flexible Production"
281
d en eğitim ve beceri k azan d ırm a çabalarının önem li bir parçası
o lm u ştu r.60 Kore h ü k ü m e ti de işsizlere ve k ü ç ü k şirketlerdeki
işçilere kişisel gelişim lerini desteklem ek am acıyla mali yardımı
artırm aya yönelik p lanları uygulam aya k o y m uştur.61
282
Koruma K anunu o lm u ştu r.63 Yabancı göçm en işçilerin istihda-
fnını düzen lem ey e y ö n elik g irişim ler de g ö rü lm ü ştü r.64 Ben
zer şekilde Ç in’de b ü y ü k firm alarda sözleşm e tem elli istihdam ı
genişletm ek am acıyla b ü y ü k bir çaba (kısm î bir başarı sağlan
sa da) gösterilm iştir. 1994’te yeni iş m evzuatıyla b irlik te özel
sektörde istihdam k o şu lla n daha sıkı bir şekilde d ü zen len m iş
tir.65 K ore, b ir y a n d a n iş güven cesin in m e v c u t kap sam ı, yay
gınlığı ve yaptırım ı, d iğ er yandan em ek piyasasını düzensizleş-
tirerek bu k o ru m aları o rtad an kaldırm aya y önelik IM F destek
li çabaların yol açtığı sosyal çatışm an ın b ü y ü k lü ğ ü b a k ım ın
dan gelişm ekte olan Asya ülkeleri arasında ayrıksı b ir yere sa
hip. M ilitan KSK E m ek F ederasy o n u ’n u n sert m uhalefetine ce
vap olarak h ü k ü m e t, zayıflayan iş güvencesi m ev zu atının etk i
sini azaltm ak am acıyla istihdam tem inatları ve telafi edici ö n
lemleri m üzakere etm ek z o ru n d a kalm ıştır.66
Em ek sü recin i istik rara kav u ştu rm ay a y ö n elik ik in ci genel
yaklaşım olan p iram it şeklinde kurum sallaşm a, işyeri d isiplini
ni daha geniş am a ik incil m ahiyetteki aile, cem aat ağ lan ve d i
ğer toplum sal bağlardan oluşan sosyal çevre içine y erleştirm e
yi ya da yen id en yerleştirm eyi içerir. Piram it şekli, disiplin yü
künü bu dışsal sosyal yapılara, o nları o lu ştu ra n k arşılıklı b a
ğım lılık ve n o rm a tif y ü k ü m lü lü k k a lıp la n n a d ay an arak ak ta
rır. Ö rneğin Ç in’deki Jap o n ve diğer yabancı yatırım cılar genel
likle personel idaresin in önem li bir kısm ım , işyerinde o to rite
yi k urm ak için, sosyal ağlan, sen d ik alan ve politik bağlantıla-
n daha iyi kullan ab ilen yerel Ç inli yöneticilere devreder.67 Lee
283
C hing-K w an’m b ir Ç in ihracat-işlem fabrikasında genç kadın
işçiler arasındaki em ek d enetim lerine ışık tu tan çalışm ası68 pi
ram it şekli için b ir başka ö rn ek su n m aktadır. Ü retim in zam an
la H ong Kong’tan - k i b u ra d a işveren, yerel işçiler arasında de
n etim in tem eli olarak karşılıklı bağlılık esasına d a y an ıy o rd u -
Ç in’in piyasa d isip lin in in h ü k ü m sü rd ü ğ ü ih racat-işlem böl
g elerinden b irin e taşınm asıyla birlikte işveren, işe alm a ve sos
yal disiplin k o n u su n d a kadın çabşanlardan oluşan kırsal, yere
le dayalı sosyal ağlara başarılı bir şekilde yaslanabilm iştir. Pira
m it şek lin in k u llan ım ın d a b ir diğer ö rn ek taşerona verm e stra
tejilerinde görülebilir; b u stratejiler işyeri k o n tro lü n ü , kişisel
leşm iş ve ak rab alığ a dayalı d isip lin in fabrikaya dayalı piyasa
d en etim lerin d en d ah a etkin işlediği atölyeler ile aile işletm ele
rine d evretm ektedir.
Ü çüncü olarak, h ü k ü m e tle r ile kayıtlı sek tö r işverenleri bazı
d u ru m la rd a sen d ik a tem elli toplu sözleşm e, işveren ile m üza
kere ve tem sil için diğer yollan tesis ederek iş ilişkilerini yeni
den istikrara k avuşturm aya çalışm ıştır. S en dikalann desteklen
m esi h er zam an so ru n lu olm ak tad ır, özellikle de devletin çatış
mayı k u ru m sallaştırm ak yerine zapt etm e, denetlem e ya da et
kisizleştirm eye y ö n elik k arşı çab alan y la karşılaşılabilir;69 an
cak açıkça görülebileceği üzere, h ü k ü m e tin gittikçe m arjinal
leşen BÇSF’n in alanının özel ve örgü tlenm em iş işletm elere ya
yılm asını am açlam ası sebebiyle Ç in tercihini b u yö n d e kullan
m ıştır.70 A ynca d ah a ö n ceden bahsettiğim iz gibi Ç in hü k ü m e
ti, artan seviyelerdeki endüstriyel çalışm ayı azaltm anın b ir yo
lu olarak top lu sözleşm eleri71 desteklem eyi am açlam ıştır. Ben
284
zer şe k ild e , K ore h ü k ü m e ti 1998’de üç taraflı b ir k o m isyon
k u rm u ştu r; böylece ek o n o m ik kriz d ö n em in d e y ü k ü n hakka
niyete dah a u y gun b ir şekilde paylaşılm ası; ek o n o m ik yeniden
yapılanm a ve artan em ek piyasası esn ek liğ i için em ek d este
ği k o n u su n d a m üzakere etm ek; h ü k ü m e t tem silcileri, işveren
ler ve sen d ik alar arasında yapılacak tartışm a ve uzlaşm a aracı
lığıyla işçilerin k o ru n m ası için yeni biçim ler geliştirilm esi (da
ha m ilitan sen d ik alar b u n u n kısm en toplu pazarlığın yerini al
dığını d ü ş ü n m ü ş tü r) a m açlan m ıştır.72 1999 tarih li Üç Taraflı
Anlaşma’ya göre, öğretm en ler ile m em u rlara yeni politik h a k
lar ve toplu pazarlık h ak la n verilm iş, işsizlerin ise sendika k u r
m asına m üsaade ed ilm iştir.73 T ayland’da 2000 tarihli Devlet İş
letm eleri İş İlişkileri K anunu, yasaklanan sen d ik aların yerine,
çalışanlan top lu pazarlıkta tem sil edecek yeni k u ru la n “birlik
leri” getirerek devlet sek tö rü n d e istikrarlı iş ilişkilerini yeniden
kurm ayı am açlam aktadır.74
E m ek sü recin in yeniden inşasında d ö rd ü n c ü yaklaşım deği
şik, birbirine benzem eyen em ek sistem leri arasındaki n o rm atif
çatışm a s o ru n u n u ele alır. İşyerinde farklı em ek sistem lerinin
bir arada m evcut b u lu n m asın ın yıkıcı çatışm alara yol açtığına
ve ç ek ird ek işçiler ile çek ird ek olm ayan işçiler arasında bilgi
paylaşm ayı ve işbirliğini engellediğine d ah a ö n ced en değinm iş
tik. Bu çatışm a, söz k o n u su farklı em ek sistem lerin i kurum sal
olarak ayırm aya ya da en azından b ir yanda sıklıkla karşı çıkı
lan işlevsel entegrasyon ihtiyaçları ile diğ er yanda k urum sal ay
rım arasın d a d ah a iyi b ir denge bulm aya y önelik çabalara ne
den olabilir. Bazı d u ru m la rd a bağdaşm az em ek sistem lerinin
birbirind en ayrılm ası, h ü k ü m e t p olitikasında k ö k salm ış olabi
lir; göçm en işçilerle yerli işçilerin farklı m uam ele ve korum aya
tâbi olm ası b u n a örn ek gösterilebilir. K urum sal ayrım için bir
diğer ö rn ek de Ç in’de işe yerleştirm e h izm etlerinde sıradan iş
285
çiler için em ek piyasaları ( “em ek ” piyasaları) ile teknik okul ve
üniversite m ezunlan için piyasalar (“insan k a y n a k la n ” piyasa
ları) arasına belirgin b ir sın ır çekilm esidir.75
A ncak kurum sal ayrım çabaları en çok firm a düzeyinde be
lirgindir; firmalarda yöneticiler em ek piyasasının kesim lere ay-
nlm asını ve istihdam şartlarında, ödem ede ve yardım lardaki il
gili farklılıkları kurum sallaştırıp m eşrulaştırm aya çalışabilirler.
Tayland’da sözleşme işçileri ya da tedarik sağlayan firmalardan
gelen işçiler, düzenli işçiler ile çoğunlukla yan yana çalışmakta
ve farklı üniform a ya da şapka renkleri ile ayrım lar belirgin kı
lınm aktadır.76 Bunun yanı sıra, farklı işçi kategorilerini fiziksel
olarak birbirinden ayırıp, çalışm alarını bilgisayar ağı ile yeniden
bütünleştirm eye yönelik çabalar da görülebilm ekledir. Hizmet
ve im alat görevlerinin taşerona verilm esi ya da sözleşm eli işçi
kullanılm ası farklı şekilde m ükafatlandırılan işçi gruplarının ay
rılması için örgütsel sınırları kullanm aktadır; ancak bu gibi du
rum larda koordinasyondan ö d ü n verilebilm ektedir.77
286
yal güven lik ağlarında ısrar ediyor. Aslında piyasa reform u ile
sosyal hakların azalm ası arasındaki alışılm ış bağlantının aksine,
ekonom ik reform un belirli bir şekilde hızının kesilm esi gerek
tiği böylece serbestleşm eden dolayı “kaybedenlerin”,79 bölgede
ki birçok ülkede aslında zaten yaşandığı üzere, devam eden re
formlara politik b ir tehdit sunm ayacağı80 da bazen ileri sürüle-
biliyor. Asya’da, bölgedeki h ü k ü m etler geleneksel olarak bu tür
bir hız kesintisinden kaçınm ıştır. Sosyal sigorta ve geçim in ko
runm ası kam u görevlileri, devlet işletm eleri işçileri ve bazı ka
yıtlı sektör çalışanlarıyla sınırlı olm uştur. Asgari b ir yaşam stan
dardı elde edem eyenlere, özellikle de ekonom ik kriz d ö n em in
de olm ak üzere,81 oldukça sınırlı bir güvence sağlanm aktadır.82
B ununla birlikte Asya’daki bölgesel y önetim ler sosyal k o rum a
için ağırlıklı olarak aileler ile cem aatlere dayanm ıştır.
Kayıtlı sektörde, Ç in’de piyasa reform larıyla ilişkili, Tayland
ile G üney Kore’de ise ekonom ik krizle ilişkili toplum sal h u zu r
suzluk, işçiler için sosyal güvenlik ağları tesis etm ek üzere ye
ni çabalara neden olm u ştu r. Çin’de, k en u e kayıtlı sek tö r işçileri
için sosyal güvenlik sisLemi ve tem el bir ulusal em eklilik progra
mı için başlangıç adım ları,83 iflas eden işyeri tem elli sistem lerin
yerine geçm ek üzere şim dilerde;84 ayrıca bazı yerel h ü k üm etler
287
bölgelerindeki işçileri desteklem ek am acıyla asgari ücret düzey
lerini artık yükseltm eyi am açlıyor.85 Tayland’da önceki popülist
Thaksin h ü k ü m eti, firm alara yönelik kıdem tazm inatı şartlan
ın arıtırm ış, d ü şü k m aliyetli evrensel b ir sağlık program ı başlat
m ıştır; ayrıca m evcut yardım ların yanı sıra yakın zam anda işsiz
lik tazm inatı da içerecek şekilde sosyal güvenlik fo n u n u n kap
sam ve m iktarı genişletilm iştir.86 Bu p ro g ram lann n e kadar et
kin ya da sü rd ü rü leb ilir olacağı ise h enüz belli değil.87
Sosyal k o ru m a ilk elerin i d a h a açık b ir şekilde destekleyen
G üney Kore88 işçilere yönelik yeni korum alar alanında en kap
samlı ve başarılı m odeli sunuyor. 1988’de önceki yılın etkileyi
ci işçi isyanının ard ın d an , h ü k ü m e t en sonunda, neredeyse bü
tün işgü cü n ü kapsam ası am açlanan ulusal bir em eklilik progra
mı k u rd u .89 1995’te o lu ştu ru lan yeni işsizlik sigortası program ı,
1998’de k ü ç ü k firm alarda çalışanları, geçici ve yan zam anlı iş
çileri de kapsam ak üzere genişletildi; b u değişiklik ile 1999'da
işsizlerin yüzde 12’sine yardım lar sağlanm ış o ld u .90 Sendikala-
n n istihdam a bağlı sosyal korum alar için yaptığı baskılara karşı
lık olarak Kore h ü k ü m eti. Tem el G eçim in K orunm ası Kanunu
(TGKK) altında sosyal güvenlik ve refah kapsam ını genişletm e
ye çalıştı; söz ko n u su k an u n işçilere yönelik birçok sağlık, işsiz
lik, em eklilik ve işçi tazm inatı program ı için bir şem siye çerçe-
85 Ç in’de asgari ü cretler k o n u su n d a son gelişm eler için bkz. C hina Labor W at
ch , “M inim um W age S tan d ard Raised in S h en zh en ”. Basın B ildirisi, 1 Ha
ziran 2005 ve C hina L abor W atch, “G uangdong P rovince Raises M inim um
W age Level” , 4 Nisan 2004. hup://w w w .chınalaborw atch.org/en/w eb/arıicle.
php?artic!c_id50226. Erişim tarihi: L M art 2006.
86 The N a tio n , “So Little to Celebrate".
87 Bkz. B a n g k o k Post, “B udget C hief W ants W ealthy o u t of S chem e”, 4 Ocak
2002. Ayrıca bkz. B a ngkok Post, “Labour Leaders Dead Against Governm ent
Social Security Plan” , 2 Şubat 2002 v e B angkok Post, “Second-class Schem e for
P oor Picked”, 16 Şubat 2002. Bit p rogram lann sürdürülebilirliği hakkında da
ha genel bir değerlendirm e için bkz. Bangkok Post, “G overnm ent G iven T hum
bs-Down”, 4 Şubat 2002.
88 Tang, Social Welfare D evelopm ent in Cast A sia , s. 17.
89 A.g.e.,s. 17 ve 138.
90 Betcherm an ve Islam, Cast A sian Labor M arkets, s. 9. 2005’te 200.000’den faz
la insan işsizlik yardım ı alm ıştır K orea Tim es, “Jobless Benefit A p p l i c a n t s S ur
pass 500.000 in 2005” , 2 O cak 2006.
288
vc sunuyor. Kore’deki d ü şü k gelirli çalışan n ü fu su n neredeyse
bir m ilyon kadarının 2008’de gelir vergisi yardım paketi şeklin
de olm ak üzere h ü k ü m et desteği alm ası bekleniyor.91
U lu slarara sı Ç alışm a Ö rg ü lü tarafın d an ş id d e tle d estek le
nen ve ekseriyetle işveren ler ile işçilerin ü c re t vergileriyle fi
nanse edilen sosyal sig o rta ve em ek lilik p ro g ra m la rı, kayıtlı
sektör işçileri için bir m ik tar k o ru m a sağlıyor ise de ihtiyaçla
rı genellikle çok d ah a büy ü k olan, çok sayıdaki kayıtdışı se k
tör ve kırsal kesim işçilerine erişm ekte b aşarısız k alm aktadır.92
Bu so ru n , b ü y ü k sayıda işçinin kayıtlı se k tö rd e n kayıtdışı se k
tör istih d am ın a geçtiği ek o n o m ik kriz d ö n e m in d e b ü y ü m e k
tedir. Esasen sosyal güv en lik p ro g ra m la rın ı b u k ay ıtdışı se k
tör işçilerini de k ısm en k uşatacak şekilde g en işletm ek m ü m
kün. Ç in’de y eni em eklilik planı kırsal işçileri de a rtık isteğe
bağlı olm ak üzere kapsıyor. Ü stelik Çin h ü k ü m e ti işverenleri
göçm en işçileri sig o rtalam ak ve b u n u n için gerekli tü m m as
rafları karşılam ak la y ü k ü m lü kılan yeni d ü z e n le m e n y ü rü rlü
ğe k o y u y o r.93 A rlan işsizlik ile geçici, k o ru m a sız istih d am ın
yayılm asının kab u lü y le birlik te G üney Kore’n in TGKK kapsa
mı 1999’da “atip ik " düzen siz, y a n zam anlı ve işten çıkartılan
işçiler dâhil olacak şekilde genişletilm iştir. D aha yakın bir za
m anda ise K ore h ü k ü m e ti, üç seneden daha fazla b ir sûre için
çalıştırılm ası d u ru m u n d a sözleşm eli işçileri d ü zen li işçi olarak
istihdam etm eye şirk etleri zorlayacak ve d ü zen li olm ayan işçi
lere aylık ya da işten çıkarm a k o n u su n d a ay rım cılık yapan iş
verenleri p ara cezasına çarp tıracak b ir yasayı ileri s ü rd ü .94 Bir
91 Korea Times. "I M illion Poor W orkers to Gel G overnm ent Subsidies” 15T cm -
m uz 2005.
92 M acPherson (1 9 8 7 ), ak taran Tang, Social W elfare Development in Easl Asia,
154. Tayland için bkz. The Nation, ‘Inform al Economy: 23m W orkers Need
Help", 25 H aziran 2004.
93 Beijing Youth Daily, “Beijing Releases New Regulation: E m ployers M ust Give
M igrant W orkers Hospital Insurance", 12 Ağustos 2005 ve C hina Labor W at
ch, "Rural R etirem ent Insurance Program for M igrant W orkers U nderw ay T h
ro u g h o u t C ity”. I-abor News, http^/w w w .chinalaborw atch.org'en/w cb/artide.
php?article_id=50279. Erişim tarihi: 2 Mart 2006.
94 Korea Times, “Ruling Party to Pass Bill on N on-R egular W orkers This M onth".
30 Kasim 2005.
289
diğ er önem li adım ise göçm en işçilerin h ü k ü m e t tarafından fi
nan se edilecek şekilde a v u k a t, eğitim ve sağlık hizm etlerine
erişim i olacak olm ası.95 T ayland’da da sosyal güvenlik kapsam ı
artık çok k ü ç ü k (genellikle kayıtdışı sek tö r) firm alara genişle
tilm iş d u ru m d a .96
Kayıt altm daki ve düzenlem eye tâbi işyerleri için tasarlanmış
sosyal güvenlik sistem leri çerçevesinde kayıtdışı sektör işçilerini
kapsam içine alm anın zorlukları karşısında, alternatif sosyal ko
rum aların kurulm ası ya da genişletilm esi için baskılar artıyor.97
Dünya Bankası bir dizi ihtiyaç tem elli gelir desteği program ı, ka
m u işleri projeleri, kırsal ve k ü çü k işletme yardımı ve m ikrokıe-
di program lan ile bu so ru n a dikkat edilm esini desteklem ekte.98
Bu tü r program lar, STIClann kırsal kesim deki yoksullar arasın
daki kooperatif girişim leri, m ikrokredi program lan ve diğer ka-
yıtdışı sektör geçim projelerini desteklem eye yönelik paralel ça-
balanyla ö rtüşüyor ve onlar üzerinde yükseliyor. Bu yukandan
ve aşağıdan çeşitli g irişim lerin kaynaşm asıyla birlikte, “sosyal
serm aye” artışı olarak kayıtdışı sektör için yeni bir sosyal koru
m a yaklaşımı teşvik edilm iştir.99 Sosyal serm aye yaklaşım ı, baş
langıçtaki m asraflarına rağ m en , harici aracıların ve kuru lu şla
rın sosyal maliyeti ve riski karşılam a kabiliyetini geliştirip, dev
letin b u alandaki başlıca u z u n vadeli sorum luluklarını yerine ge
tirm ek ten de m u a f tu ta ra k şirk et ve reform gündem leriyle ga
yet uy u m sağlam aktadır. Bu, D ünya Bankası100 ile Asya Kalkın
95 Korea Times, ‘ M igrant W orkers S upport C enter O pens T hursday”, 22 Aralık
2004; Korea Times. “M edical Aid Available for M igrant W orkers. Homeless".
19 Mayıs 2005.
9 6 Bu da söz ko n usu küçük firm aların etkin b ir şekilde en azından kısm en “kayıl
altına alındığı’ anlam ına geliyor.
97 Tlıe Nation, “Poverty Reduction: T he Long Line for a Better Life”, 7 Aralık 2003-
98 W o rld Bank, Globalization, Growth, and Poverty, s. 8 7 ,1 1 4 ,1 5 0 .
99 M cM ichacl, Development and Social Change, s. 208-21. A yrıca bkz. Betcher-
m an ve Islam , East Asian Labor Markets, s. 31. T ayland'daki b u yaklaşım üze
rine daha kapsam lı bir tartışm a için bkz. Krongkaew. “Social C onsequences of
the East Asian E conom ic Crisis”, s. 79-80.
100 D ünya B ankası g e n e llik le h ed eflem e, ih tiy aç te s p iti ve tem el şe y lerle sı
n ırla n d ırılm ış re fa h y a rd ım ı p ro g ra m la n ile b irlik te sosyal g ü v e n lik sis
tem lerin i d esteklem iştir. Banka’n ın Ç in gündem i kırsal ve in sa n kaynakla
rı kalkınm ası ile kırsal alan lard a y o k sulluğun azaltılm asını g üçlü b ir şekil-
290
m a Bankası’m n 10' to p lu lu k gelişim i p ro g ra m la n , k ırsal ticaret
için m ikrokredi program lan, kendine yeterlilik projeleri, köylere
yönelik fon program ları, kam u işleri projeleri, ü rü n çeşidi zengin
tanm , kooperatifler ve kırsal kasabalar ile köyleri canlandım ıaya
yönelik diğer çabalara son dönem de verdiği güçlü desteği kısm en
açıklayabilir. G erçekten de sosyal serm aye p rogram lan ile piya
sa reform u arasındaki tam da b u uyum , söz k onusu program la
ra karşı eleştirel yaklaşım lara yansım aktadır: Y oksullann kendi
lerini ekonom ik m arjinlerde idare etm esini ve böylece devlet ile
serm ayenin sosyal geçim e ilişkin so ru m lu lu k ların d an m uaf tu-
tulm alannı sağlayan yeni bir “yoksul ekonom isi” kurulm ası.102
Sosyal se n n a y e g eliştirm e yaklaşım ı için en iyi ö rn eği Tay
land su n uyo r. B urada bir dizi d u ru m b u yaklaşım ı destekliyor:
Bir dereceye k ad ar özerk ve ek onom ik b ak ım d an sü rd ü rü le b i
lir kırsal to p lu lu k tabanı ve kriz sonrası düzelm e için ağırlıklı
bir sosyal rol üstlenebilecek, STK’ları da içeren, yerel sosyal k u
rum lar ağı. T ayland h ü k ü m eti, D ünya Bankası ile Asya K alkın
ma Bankası’n ın sosyal yaürım fonlarından y ü k lü m ik tarda yar
dım alarak, to p lu lu k tem elli altyapı ve köy kalkınm ası projeleri
başlattı; projeler şu n la rı içeriyor: 78.000 köye to p lu kalkınm a
yardım ı; tarım sal çeşitlilik için destek (piyasa riskini azaltm ak
üzere); çiftçilere b o rç yardım ı; to p lu lu k b an k aların ın k u ru lm a
291
sı; genişletilm iş b ir to p lu lu k orm ancılığı program ı kapsam ında
“k en d in e yeterli to p lu lu k la rın ” güçlendirilm esi103 ve m ikrokre-
di ile k ü çü k ve o rta b ü y ü k lü k tek i işletm eler (KOBİ) için ticaret
geliştirm e p ro g ram lan . Yeni k u ru la n Sosyal K alkınm a ve Beşe
ri G üvenlik Bakanlığı b u ve diğ er benzeri program ları izlem ek
te.104 Tayland kralı bu yaklaşım ı “kend in e yeterlilik” hareketi
nin bir parçası olarak şiddetle desteklem iştir. En önem lisi, ön
ceki başbakan T h ak sin ’in popülist m illiyetçi Thai-Rak-Tai hü
kü m eti, to p lu lu k ve sosyal kalkınm ayı yasam a gü n d em in in zir
vesine koym uştur.
292
kilde izleyen G üney Kore oldu; b u n u n için ise iş yaratm ak için
h ü k ü m et sü b v an siy o n ları,107 firm a tem elinde çalışm anın yeni
den ö rg ü tlen m esi,108 eğitim ve beceri geliştirm e p ro g ram ları,109
doğrudan yabancı yatırım ın d üzenlenm esi ve d ü şü k faizli k re
diye day alı sa n a y i p o litik a s ı110 gibi y ö n te m le re b a şv u rm u ş
tur. T ayland, k alk ın m acı seçeneği reform ile k rizin baskıları
na uyum sağlam ak am acıyla daha yakın b ir d ö n em de benim se
miştir. T ayland’daki m evcut kalkm m acılıgın ö n em li b ir u n su
ru n u , özellikle de b ü yük yabancı m ü şteri şirk etlere sanayi te
dariki sağlayan KOBl’leri hedefleyen b ir yardım ve d estek prog
ram ı o lu ştu ru y o r.111
Bir bakım a T ay lan d ’ın KOBİ p rogram ı, re fo rm u n d o ğ u rd u
ğu hem sosyal hem de kalkınm acı gerilim leri ele alm aya çaba
lıyor. KOBİ kalk ın m a program ların ın çoğu, özellikle de kırsal
ve k ü ç ü k işletm eleri hedefleyenler, esas o larak istihdam yaratı
m ına ve y o k su llu k la m ücadeleye o d ak lan ıy o r.112 Bu program lar
em ek-yoğun, altyapı o lu ştu ran kam u işleri p rojeleri, kendi h e
sabına çalışm ak için kredi program ları ve diğ er gelir ikâm e ça
balarını içeriyor. G üney Kore’deki m ütekabil istihdam yaratm a
program ları k ad ar kapsam lı olm asalar da - k i b u ra d a kam u iş
107 Korea Times, "G overnm ent to Subsidize Job C reation", 9 M art 2004.
108 Bkz. Sarosh K uruvilla ve C hristropher Erickson, “Change and T ransform ation
in Asian Industrial Relations", Industrial Relations 41, no. 2 (2002), s. 171-228.
109 B eıchcrm an ve İslam örneğin Kore’nin 1999 Beceri G eliştirm e Program ım ele
alıyor. Bkz. Bctchcrm an ve İslam, East Asian Labor M arkets, s. 278 ve Tang, So
cial W elfare Development in East Asia, s. 3.
110 Alice A m sden, Asia's Next Giant (New York: O xford University Press, 1989).
Ayrıca bkz. C halm ers Jo h n so n “Political In stitu tio n s and E conom ic Perfor
m ance: The G ovem m enl-B usiness Relationship in Japan, S outh Korea, and Ta
iw an", The Political Economy o f the New Asian Industrialism içinde, der. Frede
ric C. Deyo (Ithaca ve Londra: Cornell University Press, 1987), s. 136-164 ve
Korea Times, “Firm s W ill Get Subsidy for H iring W orkers". 7 T em m uz 2004.
111 D unya Bankası gııçlû bir KOBİ kalkınm a politikasını, yabancı yatırım cılara yö
nelik sağlam b ir yerel arz tem eli sunarak iyi bir yatırım ortam ı oluşturm ak için
etk in b ir yol olarak görm ektedir. Bkz. W orld Bank, Globalization, Growth, and
Poverty, s. 156.
112K O B l’lcr T ayland'daki toplam sanayi işçilerinin yüzde 60-70 kadarına istih
dam sağlam aktadır. Bkz. Frederic Deyo, “The New D evclopm entalism 'in Post-
C risis Asia: T he Case of T hailand's SME Sector", New Challenges fo r Develop
ment and Modernization içinde, der. Yeung, s. 17.
293
leri projeleri 1999’da işsiz olan 1.7 m ilyon işçinin kabaca yüz
de 76'sına istihdam sa ğ la m ıştır-1’3 Tayland’ın istihdam politika
ları, kriz d ö n em in d e kırsal topluluklara yine de önem li b ir yar
dım sağlam ıştır.
E m ek açısın d an , refo rm u n yol açtığı to p lum sal gerilim lere
karşı geliştirilen çeşitli cevaplara d air tartışm am ız, hüküm etle
rin hem sosyal politikayı kalkınm a çıkarlarına uygun bir şekil
de o luşturabileceğini hem de kalkınm ayı sosyal bakım dan fay
dalı şekillerde sağlayabileceğini gösteren b ir dizi ö rn ek su n u
yor. G üney K ore, S ingapur, T ayvan ve H ong Kong’da eğitim ,
sağlık ve b arınm ada beşeri serm aye o lu şu m u , işçilerin nitelik
lerini ve b ecerilerin i g eliştirerek kalkınm ayı destekliyor. Ay
nı zam anda bu p o litik alar ek o n o m ik kaynaklar ile yetenekleri
geliştirip, d ah a yaygın b ir şekilde dağıtıyor; böylece büyüm eyi
paylaşılan b ir sosyal ilerlem e ile bağlıyorlar.
Ş irk etler d ü z e y in d e ise h ü k ü m e tle r ve şirk e tler, reform un
d o ğ u rd u ğ u hem kalkınm aya ilişkin hem de toplum sal nitelik
teki gerilim leri, d ah a ö n ced en değindiğim iz kalkınm acı em ek
sistem lerini destekleyip genişleterek ele alabilirler. Bu sistem
lerin işçilerin yeterli ü cret ve yardım , m akul bir iş güvencesi,
hakkaniyete dayalı istih d am k o şu llan ve karşılıklı bağlılığa da
yalı istihdam uygulam alarına sahip o ldukları yerlerde en iyi şe
kilde işlediği genel kabul görüyor. D aha ö n ceden de bahsedil
diği gibi bu şartlar insan k ay n ak lan ve eğilim yatırım larını, ka
tılım cı yönetim i, çalışm an ın yenid en ö rg ü tlen m esin i ve diğer
rek ab etçi, y ü k se k d eğerli, y ü k se k ü cretli istih d am ı d e ste k le
yen işveren uygulam alarını teşvik edebilir. Y üksek ücretli, kal
kınm acı em ek sistem lerin in daha iyi rekabet gücü için birçok
altern atif yold an -b a z ısı kalkınm acı, bazısı d e ğ il- sadece biri
ni o lu ştu rd u ğ u n u elbette kabul etm ek gerek. F irm alar açısın
dan rekabet g ücü, m aliyetin önem li ölçüde kısılm ası, tek n o lo
jid e ilerlem eler, firm alar arası g ru p stratejileri, em ek sü re c in
de piyasaların d isip lin in e daha fazla dayanılm ası ve reform un
d o ğ u rd u ğ u toplum sal ve kuru m sal gerilim leri ele alam ayacak
(hatta kötüleştirebilecek) diğer politikalar aracılığıyla elde edil-
113 Bcıcherm an vc Islam, East Asian Labor Markets, s. 20-24.
294
meye çalışılıyor. D oğrusu refo rm u n sürü k led iğ i y o ğun rekabet
şartlan sık sık top lu m sal o larak d ah a az arzu edileb ilir yollan
teşvik edebiliyor.
Sonuç
295
kmtılara ilişkin değerlendirm em iz, özellikle de eko n o m ik kriz
dönem lerinde g ö rü n ü r o ld u k la rın d a , d ah a d e rin olan b u ku
rumsal analiz düzeyini önerm eyi am açlıyor.
Son olarak şirk e t e litle rin in , u lu sal ve k ü resel seçk in lerin
geçmişte olduğu gibi şim di de gelişm ekte olan küresel kapita
list düzene karşı ortaya çıkan m eydan okum aları etkin bir şe
kilde k öreltecek sosy al re fo rm la r u y g u lu y o r olabileceklerini
düşünüyoruz. Burada ço k önem li b ir şey ise küresel düzenleyi
ci kuruluşların sosyal ve ek o n o m ik g ü ndem leri ele alm ada ar
tan etkisi. Özellikle"de D ünya Bankası’nın geçim güvencesi ve
sosyal istikrar k o n u su n d a ö n ceden yaptığı vurguyu tekrardan
yapması116 yakın zam ana kadar küresel piyasa reform una ayrı
calık tanıyan tu tu m u n d a n , en azın d an biraz, vazgeçtiğine işa
ret ediyor. Ancak bu dikkatlice sınırlanan gün d em değişikliği
nin, nihayetinde reform p ro g ram ın ın ken d isinin sosyal ve poli
tik sürdürülebilirliğini artırm aya yönelik yeni çabalara kök sal
dığı gözden kaçırılm am alıdır. Bu bak ım d an ve Asya ekonom ik
krizinin ekonom ik reform a karşı ciddi b ir m eydan o kum a yö
nelttiğine dair yaygın g ö rü şü n aksine, kriz, paradoksal b ir bi
çimde, bu ekonom ik b ak ım d an d in am ik olan bölgede reforma
yeniden hayat verm iş olabilir.
116 Islam vc Chow dhury, Political Economy o f East Asia, s. 208 ve 224.
296
11
Zayıf Aktörlerin Sımsıkı Sarılması:
Avrupa Birliği'ndeki Küçük Ölçekteki işletmeler
Örneği Üzerinden Ekonomik Serbestleşmeye
Yönelik Toplumsal Desteği Açıklama
K evi n Y o u n g
297
aynı zam an d a çeşitli m u h alefet biçim lerini de teşvik etm iştir.1
D ünyanın m etalaşm ası - d a h a ö n ced en M arx b u n u “gerçek tâ
biiy et” sü reci olarak ad la n d ırm ıştır, Polanyi ise “hayalî meta-
ların” yükselişi ile ta n ım la m ış tır- eşikte bizi bekliyor. Polan-
yici b ir persp ek tiften , “piyasa to p lu m u " politik olarak savunu
lu r gibi değil; b u n u n n e d e n i P olanyi’n in d e h atırlattığ ı (am a
b irçok kibirli p o p ü le r Polanyi y o ru m u n u n ele alm ayı u n u ttu
ğu) gibi gerici p o litik k ap an m a biçim lerine (Polanyi o zam an
lar faşizm ile k o m ü n izm i d ü şü n m ü ştü r) potansiyel olarak ne
d en olabilecek b ir karşı h arek et d o ğ u racak olm asıdır.
M cM ichael'ın b elirttiğ i gibi “20. yüzyıl so n u küreselleşm e
siyle alakalı olarak ikinci b ir Polanyici d ö n g ü ü zerin e gerçek
ten k ü ç ü k bir en d ü stri söz k o n u su olm u ştu r; b u rad a çok taraflı
ku ru lu şlar aracılığıyla küreselleşm e, artan önem de bir koru y u
cu karşı h arek et d o ğ u rm a k ta d ır.”2 H er politik araştırm ada ol
duğu gibi, çekici b ir teo rid en faydalandığım ız vakit, b u ld u ğ u
m uz haliyle d ü n y a n ın so m u t ve karm aşık gerçeklerine karşı sü
rekli bu teoriyi test etm em iz gerekir. Polanyici b ir bakış açısın
dan yararlan an çoğu araştırm a, neoliberal yeniden yapılanm a
ya karşı m ücadele ö rn ek lerin i inceliyor ve böylece ö rtü k bir bi
çim de Polanyici politik ö zn e kavram ının süregelen önem ini te
yit ediyorken, bu çalışm a altern atif ve daha dikkatli bir yakla
şım ı benim siyor. N eoliberal yen id en yap ılan m anın, kendisine
yönelik k arşı h are k e tle rin varlığını fiilen çö k erterek , neolibe-
ralizm den m em n u n o lm ayanların da neoliberal reform ları diz
1 Kari Polanyi. The Great Transfomıatıan. (Bosıon. MA: Beacon Press, 1944), s 29
2 P h ilip M cM ichael. “‘A n ll-G lo b alizatio n ': P olanyian C o u n le rm o v e m e n ı or
N ot?", International Studies A ssociationîn yıllık konfcrasm dan su n u la n teb
liğ, New O rleans, 24-27 M art 2002, s. 7. A ktaran Sandra H alperin, "Dynamics
o f Conflict an d System Change: The G reat T ransform ation Revisited", Europe
an Journal o f International Relations 10, no. 2, (2004), s. 263-306. 298. dipnoi
4. Bu. Polanyi uyarlam alarının sulandınldıgı ya da eleştirel olm adığı anlam ı
n a gelm iyor, bkz. H annes L acher “T he Politics o f the M arket: Rc-reading Kari
Polanyi", Global Society 13, no. 3 (1999), s. 313-26: Vicki Birchfield, “C ontes
ting the Hegem ony o f M arket Ideology: G ram sci's ‘G ood Sense' and Polanyi's
‘D ouble M ovem ent’”. Review of International Political Economy 6, no. 1 (1999),
s. 27-54; M ichael Burawoy, “F or a Sociological Marxism: T he C om plem entary
C onvergence o f A ntonio Gram sci an d Karl Polanyi". Politics & Society 3 1. no.
2 (2001), s. 193-261.
298
ginlem ek yerine d ah a da ileri götürecek şekilde harek et etm esi
ne yol açtığı d u ru m la rd a n bahsedilebilir m i?3
Bu b ö lü m k ü ç ü k ve o rta b ü y ü k lü k te k i işle tm e le r (K O Bt)
sektöründeki p o litik seferberliğin, gereği gibi anlaşılırsa, böy-
lesi bir paradoksal tanım a d en k geldiğini savunuyor. KOBİ sek
tö rü n ü n AB’de d ah a neoliberal b ir düzenlem e ortam ı için ver
diği desteğin ö zellik lerin i ve n ed en lerin i an larsak , neoliberal
siyasal iktisad ın tam am en eşsiz özelliklerinden b irin i de daha
iyi anlayabiliriz: Yani potansiyel m uhalifleri paydaşlara d ö n ü ş
türm eye, dolayısıyla süreçtek i m uhalefeti çökertm eye yönelik
olağanüstü kapasitesi. Bir diğ er deyişle, bazı d u ru m la rd a ne-
oliberalizm den m e m n u n o lm ay an lan n , neoliberal y ap ılanm a
yı d estekleyerek p iyasanın to p lu m d an d ah a da fazla k opm ası
için, tersi için değil, çabaladıklarını görebiliriz. Bu d in am ik sü
reci anlam am ız, katı b ir Polanyi y o ru m u n u n aksine, beklediği
miz halde çoğu karşı h arek etin belirm ediği neoliberal k oşullar
da, politik öznelige ilişkin güncel ikilem i anlam am ıza yardım cı
olabilir. Burada hedefim iz neoliberal siyasal iktisadın, u ç u c u lu
ğ un d an ziyade p o litik istik rarın ın bir kısm ını açıklam ak. Bu te
zin özü, çokça teorik nitelikte olm akla b irlikte, bölgesel enteg
rasyon ve çıkar g ru b u o lu şu m u üzerine d ah a geniş kapsam lı bir
proje için gerçekleştirilen ve AB d ü zeyinde ö rg ü tlen m iş KOBİ
çıkar örgütleri ile yapılan m ülakatlara dayalı bir araştırm aya da
y aslan ıy o r.4 P o litik ö z n e lik k o n u s u n d a b elirli b ir P olanyici
okum aya karşı u yarm ak am acıyla bu özel örneği veriyoruz; an
cak K O Bl'lerin eğilim ini anlayabilm ek için tesis edilm iş bir sü
reç olarak Polanyici bir ekonom i d ü şü n cesin e yine de b aşvur
3 Bu önem li bir so ru , çü n k ü hem politik öznelik üzerine güçlü bir Polanyici gö
rüşün sınırlarım belirlem eye yardım cı oluyor, hem de Polanyi'den ilham alan,
benzer birçok varsayım diğer siyasal iktisat çalışm alarında da m evcut g ö rü n ü
yor. O m eg in bkz. E rik Ringmar, Surviving Capitalism: How we Learned to Live
with the Market and remained Almost Human (Londra: A nthem Books, 2005);
Linda McQuaig, All You Can Eat: Green Lust and the Triumph o j the New Capi
talism (T oronto; Penguin Canada, 2002).
“t Bu araştırm anın bazı so n u çlan şurada yayım lam ıştır: Kevin Young, “How Neo-
liberalism R eproduces Itself'. Philosophy of Management 5, no. 2 (2005), s. 79-
8 8. KOBl'lerin politik özneliğinl daha kapsam lı ele alan so n u çlar daha sonra
yayım lanacak.
299
m am ız gerekiyor. Ö zellikle d e birçok k ü ç ü k firm anın toplum
sal ö rg ü tlen m esin in , o n ları tem sil ed en ö rg ü tlerin p o litik ba
kım dan aldığı p o zisyonu nasıl etkileyebileceği k o n u su n a dik
k at etm ek gerekiyor.5
Bu tartışm a iki b ö lü m altın d a ele alm ıyor, ilk bölüm b u ça
lışm anın nesn esin i -A B ’de KOBİ s e k tö rü - inceleyip, b u n u n ye
n id en belirm esinin ö n em in i ve dinam izm ini kuram sallaştırm a-
yı am açlıyor. Bu se k tö rü neoliberal yeniden y ap ılanm anın bazı
ters etkileri için b ir “y u ta k ” ve “risk taşıyıcı” olarak görebilece
ğim izi savunacağım . İkinci bölüm KOBl’lere yönelik çık ar tem
silinin ulus aşırı yapısını tarif ediyor ve AB düzeyinde b u çıkar
tem sili yapısının neoliberal y e n id e n yapılanm aya d iren m ek ye
rine o n u y o ğ u n laştırm ay ı am açladığını gösteriyor. S onuç bö
lüm ü, böylesi b ir d u ru m u n paradoksal niteliğini Polanyici bir
perspektiften ele alıyor. H akları b u d an an kesim içinden toplu
m u , piyasa to p lu m u n u n tah rib atın d an koruyacak bir geri bes
leme m ekanizm ası ortaya çıkm ış değil, aksine neoliberal yapı
lanm ayı destekleyen ak tö rler görüyoruz.
300
[yaklaşmadığını g özden kaçırm am ak lazım . AB’deki firm aların
büyük çoğ u n lu ğ u “m ik ro ” ve “k ü ç ü k ” işletm e kategorisine gir
m ekte: AB üye devletleri arasında rakam lar ciddi o ran larda de
ğişm ekle birlikte, AB’de KOBl’lerde çalışan sayısı ortalam a ye
di g ö rü n ü y o r.7 A yrıca KOBl’lerin sayısı ve farklı ulusal ekono
miler için önem i AB içinde ü lk eler arasında ciddi b ir farklılık
gösterm ekte.
KOBl’lerin istihdam , ek o n o m ik b ü yüm e ve d in am izm bakı
m ından su n d u k ları hatırı sayılır k atkılar burad a ele alınm aya
cak. B urada ş u n u vurgulam ak gerekiyor: KOBİ sek tö rü ekono
mi için bir risk taşıyıcı d u ru m u n d a ve neoliberal d ö n em de ka
pitalist y en id en y ap ılan m an ın o lu m su z etkileri için b ir yutak8
rolü görüyor. KOBİ se k tö rü n ü bu şekilde tasvir etm em iz, sağ
lam b ir P o la n y ic i y ak laşım ın g ö stereb ileceğ i gib i, KOBt’leri
toplum u, piyasanın tahrib atların d an korum aya katılm aları için
nedenleri olabilecek ak tö rler olarak kavram am ıza yardım cı ola
caktır.
7 “O rtalam ada b ir A vrupa işletm esi yedi kişiye istihdam sağlıyor; işletm e b ü
yüklüğü m ik ro işletm elerde olm ak üzere 3 ile büyük işletm elerde olm ak üzere
1000’in üzerin d e değişebiliyor. Dolayısıyla, tipik bir Avrupa firması bir m ikro
firm adır." “A vrupa Kom isyonu tarafından 2003’le yapılan b ir araştırm aya gö
re AB 15 içindeki firm aların yüzde 92’si m ikro işletm e, yüzde 7'si k üçük b ü
yüklükte işletm e, yüzde f i orta büyüklükte işletm e ve yüzde 0.25’i Bl'dir (bü
y ü k işletm e)." Bkz. E u ro p ean C om m ission E nterprise D irectorate-G eneral
(KPMG, EIM Business and Policy Research ile ortaklaşa), 2003 European Ob
servatory o f SM Es No. 7 (Brüksel: E nterprise, 2003); E uropean C om m ission,
SMEs in Europe 2003 (Lükscm burg: E uropean C om m ission. 2004), s. 26 vc 33.
8 Burada y utak terim i, sistem den bir dinam iğin ya da enerjinin soğutulm ası ve
y ahut uzaklaştırılm asını ima etm eyi am açlıyor.
301
değildir (bölm e yanılgısı). D oğrusu işletm e başarısızlığı ve (ye
n id en ) d o ğ u şu AB’de o ld u k ça y ü k se k tir.9 ilg inçtir ki, Avrupa
K om isyonu’n u n , Birleşik D evletler ile yenilik ve ekonom ik es
neklik açısından rekabet edeb ilm ek am acıyla “girişim ci” kül
tü rü n ü yaratm aya yönelik tasavvuruyla teşvik etliği şey lam da
b u .'0 Riskin paylaşımı açısından baktığım ızda bu tür bir ekono
mik politika stratejisi k o n u su n d a şu n u düşünebiliriz: Ekonom ik
dinam izm , kısm en ek o n o m ik riskin bireyselleştirilmesi pahası
na elde edilm ektedir, iç piyasanın entegrasyonu ve en son on iki
yeni üye devletin AB’ye katılm ası ile yoğunlaşan ekonom ik re
kabet so n u c u n d a , zaten kırılgan olan KOBl’Ier önceden o ld u
ğun d an daha fazla ekonom ik baskıya m aruz kalıyor ve önceden
o ld u ğ u n d a n d ah a fazla risk ihtiva ediyorlar. Bir sek tö r olarak
KOBİ’ler elbette hayatta kalacak. A ncak bu , bireysel KOBl’lerin
pahasına gerçekleşecek; bazıları ciddi zorluklarla karşılaşacak,
diğerleri ticari ölüm le yüzleşecek, bu arada bazı yeni KOBl’ler de
doğacak. İnatçı ve uzlaşm az “küçük burjuva” imgesi kafamızda
yer etm eye devam edecek belki; m esele şu ki, birim düzeyinde
KOBl sektörü çoğunlukla dayanıklılıktan ziyade zayıflık ve kırıl
ganlık ile tanım lanan bir sektör olarak varlığı sürdürüyor.
302
Polanyi’n in k ü çü k işletm eleri çifte h areketin b ir parçası ola
rak an m ad ığ ın ı elb ette k ab u l etm ek lazım: P olanyi genellikle
“em eğe” ya da m etafizik, farklılaşm am ış b ir “to p lu m ” kavram ı
na vurgu y ap m ıştır.” Emekçi k o n u su vesilesiyle sıkça bah set
tiği şey, piyasanın k apris ve k u ru n tu la rın a tâbi olan varoluş ko
şullarıydı.” T ipik b ir KOBÎ’yi, Polanyi’n in von M ises ile hicve
derek tartışm aya çalıştığı şu paragraf ışığında d ü şü n elim . Bu
na göre em ek piyasalarında fiyat ayarlam aları için gerekli em ek
uysallığı şu şartlard a oluşur.
303
KOBİ s e k tö rü n ü n neden b u şek ild e b ir risk taşıyıcı olarak
h arek et etm e kap asitesi o ld u ğ u n a d ik k a t etm ek lazım . Çoğu
KOBl’n in içine yerleşik o ld u ğ u to p lu lu k ile olan belirli ilişki
lerini anlam ak bu so ru y a b ir cevap sunab ilir. KOBl’lerin (özel
likle de ço ğ u n lu ğ u o lu ştu ra n m ik ro işletm elerin) benzersiz ka
pasitesi, ü retim için, fiyatı piyasa d ışında belirlenm iş girdilere
dayanm a y eten ek lerin d e gizlidir. D olayısıyla KOBl’lerin meta
ü retm ek için m etalaşm am ış karşılıklı değişim ağlarına dayan
m aları o ld u k ç a iro n ik ıir. Becholfer ile E lliot’m gö sterm iş ol
d u ğ u gibi, aile ve yerel to p lu lu k gibi y erleşik yapılara dayan
m ak KOBl’lere e k o n o m ik bir avantaj su n m ak tad ır: İşte “ken
d in i y en id en v ar etm e k a p a site sin in s ırrı.” 14 A ğırlıklı olarak
yerelde b u lu n a n karşılık lılık ağları, sosyal serm ayenin “d o ld u
ru lm ası” ve fiyatlan d ırılm am ış girdi biçim lerine b aşv u ru lm a
sı, KOBl’lerin b ü tç e k ısıtla m a la rın ı e sn e k le ştirm e k am acıyla
dayanabilecekleri, h e r zam an m evcut b ir tam pon işlevi görür.
Buna ek olarak, çoğu KOBl’n in aynı zam anda yönetici olan sa
hip leri rek ab etin sık ıştırm ası h alin d e k e n d i em eklerini (çalı
şan ların ın em ekleri b ir yana) aşırı m ik tard a k u llan m a kapasi
tesine sahip tirler.
KOBİ se k tö rü n ü n bu özel nitelik leri, KOBİ se k tö rü n ü n ge
lişm esini teşvik etm eyi am açlayan AB d üzeyindeki p o litik alar
da da resm en kab u l ed ilm ekte. Ö rneğin KOBİ se k tö rü n ü n iş
sizlik s o ru n u n a b ir çö zü m olarak d ü şü n ü lm e sin in bir nedeni,
e k o n o m ik z o rlu k d ö n e m le rin d e KOBl’le rin işçi y ığ m aların
d an k aynaklam aktadır; yani işveren ile işçi arasın d ak i ilişkile
rin daha yakın o lm asın d an dolayı işten çık arm ak daha zo r gel-
14 Becholfer ile Etliol'ın y orum lan daha küçük K OBlier için özellikle aydınlatı
cı: “İşin batm asını önlem eye yönelik mücadelede, kocalar, kanlar, çocuklar ve
sıkça daha geniş bir akraba ve arkadaş agı. işyerinin n ıtin in in içine süriıkle-
nir. İş ile evin birbirinden ya da ailenin işten aynlm ası -m o d e rn kapitalist top
lum da çoğu insan için o ldukça bildik olan şe y - ne m ü m k ü n d ü r, ne de çoğu
d u n u n d a arzulanır. İşleri h ay aü an n ı olu ştu n ır. Kendilik algıları, ev içi gün d e
lik ilişkiler, d ü k k ân ın , fırının ya da küçük çiftliğin ritm i ve rutiniyle şekille
nir. G enellikle işçi, eş, oğul ya da kızlardan birisidir, ç ü n k ü k ü çü k burjuva iş
letm elerinin bıiyük çoğunluğu aile işletm esidir." Bkz. F. Bechholfcr ve B. Elli
o t, “The Petite Bourgeoisie in Late Capitalism ". Annual Review o f Sociology , 11
(1985). s. 199,201.
304
in ektedir.15 Böylece Polanyi’n in ekonom iyi içeriksel anlam ıy
la -y a n i tesis ed ilm iş b ir sü reç o larak in sa n ın çevresiyle olan
e tk ileşim i- d ü şü n m e si, KOBİ s e k tö rü n ü n teşvik ed ilm esin d e
ve d o ğ ru su ö rg ü tle n m e b içim inde de zaten şeklen k abul edil
m ektedir.
305
sal d ö n ü şü m gösteriyo r.18 D iğer çalışm alar ise “ücretli ve aylık-
lı sek tö rd e artan b elirsizlik ve istikrarsızlık y ö n ü n d ek i yaygın
algınm n işsizlerin k en d i işlerini kurm aları için b ir “itm e” faktö
rü sağladığım b elirtiy o r.19
KOBİ se k tö rü n d e istihdam genişlem esinin ard ın d ak i önem
li bir n ed en in de ekonom ist/yapısal değil, aksine, “kalpsiz” işlet
m elerde istihdam a karşı olan değer yargılarına dayalı bir kültü
rel tercih o ld u ğ u n u kaydedebiliriz. Bu bakım dan KOBİ sektörü
n ü n b üyüm esi, insan em eğinin m etalaşm asıyla alakalı kültürel
yabancılaşm aya b ir tepkiyi temsil etm ektedir. B üyük şirketlerde
ki çalışm a hayatının (algıdaki ya da gerçek) yabancılaştırıcı nite
liğinden tiksinm elerinin sonucun da, b irçok insan b ir KOBİ için
çalışm aya ya da b ir KOBİ kurm aya karar verm ektedir. Kendi he
sabına çalışm a fikri birçok insana “kendi hedeflerini koym ak ve
bu hedeflere nasıl ulaşacaklarını belirlem ek üzere, kendi hayat
larını k o n tro l edebilm e hissi... kişisel özerklik arzusu...” ve “de
netim in kısıtlam alarından kurtulm a” vaatleri verm ektedir.20 Po-
lanyici terim lerle d ü şü nü rsek, bu. piyasaya karşı özerkliği artır
mayı ve kayıth ekonom ide başka türlü bulunam ayan sosyal da
yanışm ayı b ir m ik tar da olsa sağlam ayı am açlayan b ir harekeli
temsil ediyor, ç ü n k ü insanların küçük b ir şirkete katılarak ken
di em eklerinin şartlarını kontrol etm eye çalıştıklarım gösteriyor.
Bu şekilde b ak ıld ığ ın d a, KOBİ sek tö rü n ü n büyüm esi, böylece
m eıalaşm adan kaçm ak ve piyasa karşısında algıladıkları kadarıy
la özerkliklerini azam i m ertebeye çıkarm ak amacıyla bireysel dü
zeydeki tercihlerin toplam ına işaret etm ektedir.
18 Sonuç olarak, kim ilerinin “k ü çü k burjuvazide” büyüm e olarak gördüğü şeyin,
basitçe karşı-döngüsel olarak kendi hesabına çalışm ada büyüm e olduğu savu
nu lm u ştur. M. Linder ve J. H oughıon, "Sclf-Em ploymenl an d the Petty Bour
geoisie: C om m ent on Steinm etz and W right". American Journal o f Sociology 94.
no. 3 (1990), s. 727-35; G. Steinm etz ve E. O. W right. “Reply to Linder and
H oughton", American Journal o f Sociology 96, no. 3 (1990), s. 736-40.
19 Bu d in am ik hak k ın d a bkz. Z. Lin. J. Yates ve G. Picol, “Rising Self-Emplov-
m en i in th e M idst o f H igh U nem ploym ent: A n E m pirical A nalysis o f
cen t D evelopm ents in C anada", Statistics Canada Business and Labour Market
Analysis No. 133 içinde (O ttaw a: Statistics C anada, 1999), s. 1-29, 12.
20 Bkz. O . U neke, “E thnicity an d Sm all Business O w nership: C o n trasts Betwe
en Blacks an d C hinese in T oronto", W ork. Employment and Society. 10, no. 3
(1996), s. 529-48; alıntılar 533, 534 ve 535’le.
306
Böylece, b irço k n ed en d en ö tü rü KOBİ s e k tö rü n ü sadece bir
risk taşıyıcı olarak değil, ayrıca neoliberal d ö n em d e kapitalist
yeniden yapılanm anın ters etkileri için b ir yu tak olarak da gör
mek m ü m k ü n . Peki ya bir g ru p olarak KOBPlerin p o litik öz
nelimi? Ö yleyse KOBİ’ler k o le k tif ö rg ü tle rin d e nasıl m ü zak e
re ediyorlar?
Polanyici o n to lo jid e , KOBİ’ler sosyal a k tö rle r o larak karşı
harekete katılabilecek potansiyel adaylar olarak d ü şü n ü leb ilir
di şüphesiz. KOBl’lerin ek o n o m ik kırılganlığı, yoğunlaşan pi
yasa rekab etin e karşı korunm ak (Polanyi’n in “değişim ile karşı
karşıya gelen to p lu m u n faydalı bir savunm acı d av ran ışı”2' di
ye tanım ladığı araçsal k o ru m a tü rü n d e n d ah a fazla b ir k o ru
ma) için uğraşacaklarını akla getirirdi. Şüphesiz KOBİ sektörü,
Polanyi’n in tasvir ettiği şekilde, 19. yüzyıl sanayicilerinin “p i
yasaya k arşı” değil de “insanlara karşı” h u su si m ülkiyet k o ru
ması talep etm elerin d e olduğu gibi, politik bir şekilde davran
m azdı (ve davranam azdı d a ).22 Büyük ölçekli benzerleri kadar
güçlü değiller; b u n d a hiç şü p h e yok. A ncak KOBİ se k tö rü n ü n ,
piyasayı k en d i ç ık a rla rın a göre d ü z e n le m e d e, o n u piyasadı-
şı bir takım toplum sal değerler içine yeniden yerleştirm ede bir
politik çık arın ın olduğu tahm in edilebilir. B ununla birlikte AB
düzeyindeki m ü zakerelerinde tam tersi g ö rülm ektedir: G enel
likle KOBl’ler daha fa zla neoliberal yeniden yapılanm a için lo
bi yapm aktadır, daha az değil.
21 P olanyi'nin b u rad a b ü tü n bir to p lu m için değil de. belli bir kesim e yönelik
ekonom ik hesaba dayalı bir korum a için yanşan çeşitli kesim lerin çıkarlannı
kastettiğini d ü şü n ü y o ru m . Bkz. Polanyi, Great Transformation, s. 130.
22 A.g.c., s. 225.
307
h yapıyı o lu ştu ru y o r. 1990’lardan bu yana, bir dizi KOBİ gru
bu 1992 D elors R aporu’nd an beri AB tarafından KOBİ gelişim i
ne atfedilen a rta n ö n em e k arşılık olarak, AB d ü zey in d e etkin
bir şekilde ö rg ü tlen m iştir. Söz k o n u su ra p o r ise KOBİ gelişi
m ini bölgesel rekabet g ü c ü n ü n sağlanm ası için stratejik bir he
def olarak ortaya k o y m u ştu r.23 Bugün AB düzeyinde KOBİ çı
karlarını tem sil etm eyi am açlayan yedi ayrı KOBİ g ru b u b u lu n
m akta. Bu örg ü tlerin n eler old uğ u ve nasıl o luştukları gibi ay
rıntılara girm ek gereksiz, ancak şun u vurgulam akta fayda var:
KOBl’ler y o ğun b ir u lu slararası tem sil ağı sayesinde AB düze
yinde iyi ö rg ü tlen ip tem sil edilm ekte.
AB düzeyinde ö rg ü tlen en KOBl gru p ların ın ön plana çıkm a
sının ard ın d a çeşitli n ed en ler var. B unların hepsini bu m akale
de tartışm ak m ü m k ü n değil. Ama şu n u belirtm ekle yetinebili
riz: KOBl p o litik ası k o n u su n d a hevesli olan ve KOBİ camiası
ile k u ru m sal bağlar o luşturm ay a çalışan bir kom isy o n u n su n
du ğ u politik fırsatlara k arşılık verm işlerdir. Bu bakım dan Co
en ile D an n eu lh er’in y o ru m la n yerindedir: “KOBl’ler, Avrupa
Birligi'ne erişim de neredeyse diğer tü m g ru p lard an daha fazla
destek g ö rm ü ş tü r.”24 A vrupa K om isyonu, İşletm e G enel M ü
d ü rlü ğ ü ile KOBİ g ru p ları arasında kurum sal ilişkiler geliştire
rek, KOBİ se k tö rü n ü n birçok bakım dan p o litik olarak itibarı
nı artırm ıştır.
KOBl’lere y önelik b u çıkar tem sili yapısı AB düzeyinde na
sıl lobi yapıyor? A vrupa entegrasyonuna ilişkin farklı görüşle
re verilen d estek dengesinde -H o o g e ile M arks’ın deyim iyle da
ha fazla düzenlem eye tâbi b ir kapitalizm ile daha neoliberal bir
A vrupa arasındaki d e n g e d e - KOBİ g ru p la n n ın yeri ne?25 Yuka-
23 Bkz. J. G reenw ood, "O rganized Business and the E uropean U nion" Organized
Business and the New Global Order içinde, der. Henry Jacek ve Ju stin G reenw o
o d (New York: St. M artin’s Press, 2000), s. 90.
24 BUz. David C oen vc C harles D an n reu th cr, “D ifferentiated E uropeanization:
Large and Small Firm s in the EU Policy Process", The Polities o f Europeaniza
tion içinde, der. Kevin F eatherstonc ve C laudio M. Radaclli (O xford: Oxford
U niversity Press, 2003), s. 253-75, 264.
25 L. Hooghe ve G. M arks, Multi-Level Governance and European Integration (New
York: Rowm an & Littlefield. 2001).
308
n d a d eğinilen özellikleri d ü şü n ü lü n c e , KOBİ s e k tö rü n ü n AB
içinde daha fazla düzenlem eye tâbi, k u ru m sal olarak “yerleşik”
bir kapitalizm i desteklem esi beklenirdi; böylece toplam ek o n o
m ik p erfo rm an stan g ay n hedefleri olan düzenleyici rejim ler ile
ekonom ik verim lilik talepleri belki u zlaşıın lab ilird i. A ncak so
nuç beklendiği gibi görünm em ekte: AB d ü zey in d e ö rgütlenen
KOBİ g ru p la n , d ah a neoliberal b ir AB için o ld u k ça g ü rü ltü cü
destek çiler o larak beliriyor. KOBİ g ru p la n A vrupa devletleri
arasında vergi ve düzen lem e rekabetini can lan d ırm ak am acıyla
A vrupa enteg rasy o n sürecin i kullanm ayı şid d etle destekliyor
lar. E m ek piyasasını düzenlem eye y ö n elik kısıtlayıcı şa rtlan n
kaldırılm asını teşvik e d en p o litik alar ve k u ru m sal y önelim ler
yaygın b ir şekilde o lu m lu ve gerekli gelişm eler olarak takdim
ediliyor. “Sosyal A vrupa” fikri ço ğ u n lu k la b ü y ü k b ir şü p h e y
le karşılanıyor.26 “Çoğu k ü ç ü k işletm e düzen sizleştirm eden ya
na bir g ü n d em izliyor”, diyor bir m ü lak at katılım cısı. B ununla
birlikte “p o litik olarak d oğru olm a” kaygısı y ü z ü n d e n b u n u as
la alenen ifade etm ezlerdi.27 Em ek piyasasının düzensizleştiril-
m esi çağrısı özellikle de KOBİ grupları arasında g ü çlü d ü r. İşve
renin em ek piyasasının esnekleşm esi y ö n ü n d ek i talepleri üze
rine Polanyi’n in söylediklerini hatırlarsak, b u rad a m evzu insan
em eğinin ne dereceye kad ar m etalaşabilecegidir. Bu şüphesiz,
Polanyi’n in “doğal am acı, böylesi b ir k u ru m u o rtad an kald ır
m ak ve varlığını im kânsız hale getirm ek olan sosyal k o ru m a”28
fikrine karşıdır.
KOBİ g ru p ların ın d u ru şu ilginç bir şekilde “savunm a halin
de saldırg an ” diye tarif edilebilecek b ir karak tere yatkın; daha
neoliberal b ir AB için verdikleri destek , b ü y ü k şirk etler zaten
309
böylesi g ü çlü e k o n o m ik ü stü n lü k le re sa h ip o ld u ğ u n d a n , söz
k o n u su d u ru şla rın ın da gerekli olduğu gibi b ir şarta dayanıyor
genellikle. A vrupa iç piyasasında d o ğ ru d ü rü st rekabet edebil
m ek ve başarılı olabilm ek için, KOBİ g ru p la n , hem Brüksel'den
hem de u lu sal d ü zey d e m ev cu t d üzenleyici rejim lerd en kay
naklanan “a şın d ü zen lem e” y ü k ü n d en k u rtulm aları gerektiği
ni savunuyor.
KOBİ g ru p la n neden neoliberal yeniden yapılanm ayı destek
liyor g ö rü n ü y o r? Y apısalcı açıklam aya göre KOBl’ler a şın re
kabetçi b ir e k o n o m ik o rta m d a y er a ld ık ların d an , d ü zen lem e
n in ü stlenilm esi güç b ir m aliyet dayatıyor. Polanyi’n in “içerik-
sel ek o n o m i” g ö rü şü b u d u ru m u anlam am ız için Faydalı gö rü
nüyor; ç ü n k ü KOBl’lerin sosyal ilişkiler içine yerleşm e biçim i
n in , ek o n o m ik serb estleşm e için v erd ik leri desteğe fiilen yol
açan şey o ld uğ u n a d air birtak ım işaretler var.29 KOBl’lerin içe
rikse! eko n o m i içindeki yapısal k onum ları sıklıkla düzenleyici
ö zerk lik ten yana b ir eğilim e yol açm akta:
KOBl’lerin daha katı olm alan... çok norm al bir şey. Düzenle
m eler kötü. Yani, genellikle düzensizleşm e iyi... KOBl’ler ge
nellikle sadece yalnız bırakılm ak istiyor. KOBl’lerin taleple
rinde, istedikleri şeylerde daha katı olm alannın nedeni bu.30
29 Polanyi'nin “içeriksel ekonom i" kavram ı ve homo economicus reddi için bkz.
G. Baum . Karl Polanyi on Ethics and Economics (M ontreal: M cG ill-Q ueen's
Press. 1996). s. 46-48. A ynca bkz. Kari Polanyi, “T he E conom y as a n Institu
ted Process” .
30 G enel Sekreter. CEDİ. N cunkirchen. yazarla görüşm e. 24 Ağustos 2004.
31 M ikro, k ü çü k ve o rta b ü y ü klükteki KOBİ'ler için geçerli g ö rü n m ek ted ir bu.
Büyük ölçekli isletm elerde katm a değerin yüzdesi olarak ortalam a em ek mali
yeti AB 19’d a yüzde 47 iken, KOBl'lerdc ortalam a rakam yüzde 56'dır. Dolayı
sıyla katm a değerin yüzdesi olarak ortalam a em ek m aliyetleri KOBl'lerde bü
yük ölçekli işletm elerden yaklaşık yüzde 19 daha yüksektir. Bu. m aıjinal fay
daların ın yüzdesi olarak em ek m aliyetlerinin KOBl’lerdc d ah a y ü k sek old u
ğu anlam ına gelebilir ve belki böylcce em ek m aliyetlerini artırabilecek türden
em ek piyasası düzenlem elerine d u d a k bükm elerine de katkıda b u lu n u r. Not:
Burada kullanılan rakam lar AB 19 için geçerlidir, işletm e G enel M üdürlüğü ta
310
sek em ek m aliy etlerin e sah ip o lm asın ın n ed en leri, basitçe d a
ha k ü ç ü k b ir ölçek e k o n o m isin in so n u c u d eğ ild ir, aksine d a
ha d ü ş ü k em ek v erim liliğ id ir. Bu ise ü re tim g ird ile rin in ço
ğ unlukla fiyatla n d ırılm a m ış (k işin in k e n d isin in aşırı çalışm a
sı, aile em eği) o lm asın a atfed ilir.32 Bir d iğ er deyişle, KOBl’ler
nispeten d ah a y ü k se k em ek m aliyetlerine sa h ip tir, ç ü n k ü iş
çileri d ah a az ü re tk e n d ir. İşçilerin d ah a az ü re tk e n o lm aları
nın ned en i ise g enellikle em eği “p iyasanın d ışın a ” çık arm ala
rına o lan a k tan ıy an firm aların ın belirli n itelik tek i sosyal ö r
g ütlenm elerid ir.
Bu d u r u m , m e seley i k ısm e n a ç ık la m a y a y a rd ım e tse de
KOBİ’lerin n e d en piyasayı k en d i çık arların a u y g u n bir şekil
de düzen lem ek istem ed ik lerin i açıklayam az. Yapılan m ü lak at
ların nered ey se h ep sin d e neoliberalizm e verilen d estek sadece
KOBl’lerin rekabetçi piyasalar karşısında e k o n o m ik kırılganlı
ğı açısın d an ifade edilm em ek ted ir; ayrıca b u firm aların belir
li n itelik tek i sosyal örgütlenmeleri de n ed en o larak b elirm ekte
dir. G ö rü şü len KOBİ g ru p ları, KOBt se k tö rü n d e k i çoğu firm a
n ın k ü ç ü k ö lçek te o lm asın d an dolayı d ü z e n le m e n in b ir yük
ve ticaret m aliyeti a n la m ın a geldiğini sav u n u y o r. A yrıca b u
n u n büy ü k firm alarda o ld u ğ u n d an çok d ah a “y ak ın dan" “his
sedildiğin i”, oysa b ü y ü k firm aların, d ah a fazla rasyonelleşm iş
ve b ü ro k ra tik b ir iş b ö lü m ü sayesinde d ü zenlem eyi daha gay
ri şahsi ve e tk in b ir şekilde id are e d e b ild ik le rin i sa v u n u y o r
lar. G örü şm e yapılan KOBİ g ru p la n arasın d a bu bakış çarpıcı
bir şekilde aynı g ö rü n ü y o r. AB d ü zey in d e ö rg ü tle n m iş KOBİ
g ru p ların d an en b ü y ü ğ ü olan U E A P M F n in 33 b ir tem silcisi ga
yet güzel b ir şek ild e dile getiriyor bu bakışı:
311
dece bilançoda görür onu... bunun girişim cinin gündelik ha
yatı için doğrudan etkisi vardır.34
312
cadele etm ede başlıca strateji olarak sıklıkla belirebilir. Bir diğer
deyişle, ek onom ik bakım dan bir hayatta kalm a stratejisi olarak
daha fazla em eğin m etalaşm a sürecine çekildiği görülebilir. Bu,
işlerin hayatta kalm ası için “b ü k ülm e” stratejisidir.37
KOBİ sek tö rü böylece Polanyici terim lerle incelem ek için kar
m aşık b ir toplum sal güç olarak görü nm ek tedir. KOBİ sek tö rü
n ü n yerleşikliği ve belirgin sosyal ö rg ü tlen m esi eşsizdir, ayrı
ca hayatta kalm a ve risk taşıyıcısı olabilm e kabiliyeti için bunlar
gereklidir; ancak yine de AB düzeyinde ek on om ik serbestleşm e-
yi desteklem ek için politik olarak h arek et etm ektedir. KOBİ sek
törü bir yutak işlevi görm ektedir (yani neoliberal yeniden yapı
lanm anın kaprisleri içine akabilm ekıedir). B ununla birlikte, Po
lanyici terim lerle, piyasa to plum u biçim in deki “k aranlık ü to p
yayı" gerçekliğe yaklaştıracak girişim lere güç ve m eşruiyet ka
tan b ir siyaseti desteklem eye çalışm aktadır; piyasaya karşı sos
yal k o ru m a am açlayan bir siyaset değil. Böylece piyasa toplu-
m u n u n sıkıntılarına birçok açıdan tepki gösteren bir sektör, en
azından AB düzeyinde piyasa to p lu m u n u n ateşli taraftan olm uş
tur. Farklı ulusal ve yerel bağlam larda, son uç farklılaşabilir, an
cak bu genel ö rn ek ten aynlm alar kuraldan ziyade istisna olarak
görünm ektedir. Bir bakım a zayıflar piyasanın kaprislerine diren
mek bir yana, ona sarılm aktadır. Üstelik sım sıkı sarılm alan m u t
laka esas olarak ideoloji kaynaklı olm uyor; daha önce bahsettiği
m iz gibi oldukça gerçek ve som ut m addi baskılar, KOBl’leri, iz
ledikleri tü rd e n koruyucu stratejiler gütm eye zorluyor.
Sonuç
313
rak kalm alıdır; ancak KOBİ se k tö rü n ü n AB düzeyinde neolibe-
ralizm için politik b ir d estek veriyor o lu şu , neoliberal siyasal
iktisadın ö zg ünlüğü üzerine b ir şeyler söylüyor. Polanyici bir
perspektifle bu g ru p tan bekleyebileceğim iz türde bir politik öz
ne doğm am ıştır; tam aksine bir özne söz k o n u sudur. Bu sonuç,
Polanyici bir p erspektifin başka ö rn ek ler için analizi g ü cü n ü il
le de geçersiz kılm asa da, m etalaşm a ve piyasa to p lu m u n a karşı
b ir direniş ile b u n ları k o ru y u cu karşı h areketler ile yıkacak ya
da d ö n ü ştü recek b ir p o litik proje arasındaki nedenselliğe dik
katli b ir şekilde yaklaşm am ız için bizi uyarm aktadır. KOBİ sek
tö rü n ü n risk taşıyıcı ve y u tak olarak yukarıdaki tasvirleri saye
sinde görebileceğim iz gibi, neoliberal yenid en yapılanm a, m u
haliflerini paydaşa d ö n ü ştü reb ilecek d in am ik b ir yeteneğe sa
hip. Bu yeteneği açıklayabilecek p arlak bir h ipoteze göre neo
liberal yeniden yapılanm a, riski öyle b ir şekilde bireyselleştir
m ektedir ki sosyal k o ru m a m eseleleri ile ilişkili kolektif eylem
so ru n ları artık çok daha büyüm üş; öte y an d an eko n o m ik ser-
bestleşm enin desteklenm esi yoluyla ek faydaları desteklem ek,
ekon o m ik so ru n larla başa çıkm ada hâkim strateji olm uştur. Bu
bakım dan C erny’n in k o lek tif eylem so ru n ların ı artıran bir ge
lişm e olarak küreselleşm e görü şü son derece y erindedir.38
N eoliberal yeniden yap ılan m ad an o lu m su z bir şekilde etki
len en ler, o n a d iren m ey e çalışan lar ile h er zam an aynı tarafta
olm azlar. H alp erin ’in de işaret ettiği gibi, Polanyi bazen poli
tik özneligi biraz tu h a f bir şekilde -a n tro p o m o rfik “to p lu m u n ”
p iy asan ın k a p risle rin e karşı k e n d isin i k o ru m a k için h a re k e
te geçm esi g ib i- tanım lam ıştır.39 A ncak b ir b ü tü n olarak “to p
lu m ” asla h arekete geçm ez, farklı g ru p lar harekete geçer.40 Ve
314
bu g ru p la r b azen b e k le n m e d ik şe k ille rd e h a re k e t eder. B un
dan so nrak i çalışm alar, b enzer nitelikteki diğ er ö rn e k lerin yu
karıda anlatılan lara u y g u n lu ğ u n u karşılaştırabilir. Ö rn eğ in d ü
şü k gelirli g ru p la r arasınd a vergi isyanları ya da sanayisizleşen
şeh ir ve b ö lgelerde işçiler arasın d a neoliberal refo rm a verilen
destek. Ş üphesiz şu hedef, içinde b ir ikilem i b arın d ırıyor: Pi
yasayı to p lu m içine y en id en yerleştirm eyi am açlayan karşı h a
reketler, öyle b ir şekilde k o o rd in e edilecek ki, a m a ç lan n a ba
şarıyla u laşab ilecek ve am açları sosyal açıd an gerileyici n ite
likte olm ayacak, y an i H aberm asçı terim lerle “yaşam dü n y ası
nın envrenselci k ap an ışı”41 diyebileceğim iz şeyi am açlayacaklar.
Polanyi’n in faşizm de p iyasanın gerileyici b ir biçim de yeniden
yerleştirilm esi k o n u su n d a k i analizi b u b ak ım d an ç o k önem li
bir h atırlatm ad ır.42
A ncak e şit d ereced e ö n em li şey ise, p iy asan ın y ayılm asına
karşı yıkıcı b ir şekilde harek et etm esini bekleyebileceğim iz ba
zı a k tö rlerin h iç d e böyle yapm adığını an lam ak tır. KOBİ sek
törü, en azından AB d ü zeyinde ö rg ütlendiği zam an , ken d isin
den b eklen m ey ecek tü rd e n p o litik a tercih lerin e sa h ip olu y o r
gö rü nm ekte ve b u , teorilerim izin sarf ettiği p o litik öznelik an
latıları ile b u ld u ğ u m u z haliyle gerçek d ü n y a n ın daha karm aşık
ve çelişkili am p irik gerçekliği arasındaki m ütekabiliyet üzerine
d ü şü n ü rk e n bizi tered d üd e uğratm alıdır.
315
12
Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Piyasa Toplumu:
Brezilya'da Kredi ve Bankacılık İçerimi
M aria A lejand ra C a po ra le M adi -
| ose Ricardo Barbosa G o n çalves
Giriş
317
şu llar ve bireysel h arek etlilik için yeni b ir m odel yaratm a gi
rişim lerine yol açm ıştır. Bu ark ap lan a karşın , kalkınm a stra
tejisinin sosyal ve sivil b o y u tları, kam u k ay n ak ların ın Brezil
ya eko n o m isin i can lan d ırm ak üzere seferber edilm esi çağrısın
da b u lu n m u ştu r.
1970’lerin başın d a uluslararası yatırım krizine rağm en, eko
n o m ik genişlem e Brezilya’nın İkinci Sanayi D evrim i’n in sana
yileşm e m o d e lin i p e k iştirm e y e devam etm iştir. Yine de so s
yal içerm e süreci, h etero jen gelişm iş ve sosyal hareketlilik im
kânları ile k âr am açlı b irikim m odeli arasındaki gerilim leri açı
ğa çıkarm ıştır. Bir diğer deyişle, piyasa entegrasyon süreci, ge
leneksel değ erler ile u y g u lam aların m od ern leşm e tanzim inde
varlığını sü rd ü rm e si nedeniyle kısıtlı yaşanm ıştır. Bu tarihsel
o rtam d a, m odern leşm e çabalarına toplum sal katılım ın anlam ı
yeniden tanım lanm ıştır.
1 9 80'lerin so n la rın d a piyasa en teg rasy o n k o şu lla rın d a ya
şan an d ö n ü şü m le r, savaş sonrası yatırım m odelinin k rizin d e
ki içsel gerilim leri açığa v u rm u ştu r: Kam u b o rçların ın s ü rd ü
rülebilirliği ve ulusal k ap italizm in başlıca aktörleri olarak b ü
y ük şirk etlerin b irikim kapasiteleri ifşa edilm işti. 1980’lerden
son ra m odern leşm e çabaları a rtık toplum sal hayatı, b ir hayali
m eta o larak paraya b o y u n eğdirm işti. S onuç olarak , ü retk en
yatırım ile m ali servet arasın d ak i gerilim ler, eko n o m ik b ü y ü
me sağlam ayı am açlayan ek o n o m ik p o litik aların u y g u lan m a
sını kısıılam ıştır. Bu bağlam da, toplum sal k arşılıklı ilişkiler ve
sivil dav ran ışın yer aldığı geleneksel alan lar gittikçe altü st ol
m u ştu r.
1990’larda fiyat istikrarı, özelleştirm e ve tüm piyasaların ser
b estle ştirilm e sin e o d a k la n a n e k o n o m ik ö n le m le r y ü rü rlü ğ e
k o n m u ştu r. A rtan kam u borçların ın yol açtığı zo rlukların ü s
tesinden gelm eyi am açlayan b u karşılık, uluslararası m ali d o
laşım lar için yeni b ir enteg rasy o n biçim i tan ım lam ıştır. N ite
kim döviz ve yatırım k rizin in baskısını azaltm a girişim iyle b ir
likte Brezilya devleti, sosyal ve ek o n o m ik ro lü n ü y eniden ta
nım lam ıştır. D evlet, özel ve toplum sal servetin bileşim inde m a
li varlıkları im tiyazlı k ılan sosy o ek o n o m ik d ö n ü şü m le r m ey
318
dana getirm iştir. Yatırım sü recin in toplum sal b o y u tu n u yitir
mesiyle birlikle istihdam ve sosyal içerm e, özel kararların m a
li doğasına tâbi hale geldi. Yakın zam andaki sosyal ve ek o n o
m ik eğilim ler, ek o n o m ik büyüm e için bir ta a h h ü d ü n olmayışı
ile istihdam talepleri ve vatandaşlık arasındaki b ir gerilim e işa
ret etm ektedir.
M evcut yatırım k ararlan , m ali v arlıklardaki b ü y ü m en in za
m an ve m e k â n b o y u tu n u y en id en tan ım lad ığ ı, böylece karar
d ö n em le rin in sü re sin i kısaltan ve fiyat tespiti için o lasılıklar
yelpazesin i g e n işle te n , sp e k ü la tif m ali e tk in lik le r tarafın d an
ezici bir şekilde dayatılm aktadır. Böylesi b ir m alileştirm e o rta
m ında, k am u b o n o ların ın getirisi, kısa vadeli y a tm m k ararlan
için akışkan b ir kazanç u fk u n u güçlendirm iştir. M ali alanın ge
nişlem esi, ü re tk e n yatırım kapsam ını sın ırla n d ırm ış ve sosyal
içerm e için yeni perspektifler, bankacılığın içerim süreci yardı
m ıyla şekillendirilm iştir. Resesif u y u m lar ile nitelenen ve biri
kim m odelinin dayattığı deflasyonist para k u ralları ile y ö nlen
dirilen m a k ro e k o n o m ik b ir zem in e karşı, piyasa e k o n o m isi
nin genişlem esi, kredi erişim ini d ü şü k gelirli n ü fu s için m ü m
k ü n hale getiren b ir ortam d a mali etk in lik lerin gelişm iş esnek
liği ile kolaylaştırılır. P aranın m etalaşm ası, b ankaların yeni rol
ler üstlenm eye başladığı b ir sosyal alana h ü k m etm ey e eğilim
lidir. Böylece, şim diye dek mali alanın dışında yer alanlar için
şahsi kredilerin daha kolay erişilebilir kılınm asıyla b irlik te ban
kacılık sistem i, piyasa ekonom isini genişletm e h arek etinde ki
lit bir rol oynar.
G erek “k u ru m sa l so ru m lu lu k " fikri gerek o lan ak ları sın ır
lı kesim lere kred i erişim ini sağlam ak am acıyla m ali sek törde
yapılan ku ru m sal değişiklikler, bank acılık içerim in i teşvik e t
meye yönelik yakın zam anda görülen girişim lerdir; söz k o n u
su içerim özellikle de 2003’ten sonra Brezilya piyasa sistem inin
kurum sal d ü z e n in in d ö n ü şü m ü n d e vurgulan m ıştır. Ç ok taraf
lı k u ru m la rın kılavuzları çerçevesinde, k am u sal sosyal politi
kalar için yeni bir rol ve kapsam destek len m iş ve kurum sal so
ru m lu lu k uygulam aları sadece ekon o m ik büyü m ey i değil, ayrı
ca sosyal istik rarı da canlandıracak önemli, u n su rla r olarak dü-
319
şü n ü lm ü şlü r. Böylelikle hisse sahipleri, m üşteriler, çalışanlar,
arz sahipleri, to p lu lu k lar ve gelecek kuşakların h ü k ü m le ri ara
sında “yeni sivil” ilişkiler k u ru lm u ştu r. Kendi ku ralların a gö
re işleyen piyasaların ilerlem esini ve eko no m ik b ü yüm ede özel
a k tö rle rin m erk ezî ro lü n ü d ü ş ü n ü rs e k , to p lu m sa l k arşılık lı
ilişkiler ve “yeni sivil katılım kalıpları”, girişim cilik ve k u ru m
sal sosyal so ru m lu lu k gibi kavram lar ile uzlaştırılm ışım . T o p
lum sal m eydan o k u m alara karşı çözüm lere yeni ak tö rlerin ka
tılım ı, küreselleşen piyasa sistem inde yeni dayanışm a biçim leri
yaratabilirdi. “T oplum sal dayanışm aya” yönelik bu yeni yakla
şım , k ay n ak lan n tahsisinde etkin lik ve verim lilik gibi özel yö
netim k riterlerin e ayrıcalık tanıyan asgari devlet kavram ını ta
m am lardı.2
B ank aların k u ru m sa l s o ru m lu lu k u y g u la m a la rın ın sosyal
içerm e b a k ım ın d a n m e v c u t s o n u ç la n ele a lın d ığ ın d a , Kari
P o lan y i’n in lib eral sö y len cey e ve p iyasa to p lu m u n u n yıkıcı
g ü çlerine yönelik eleştirisi, neoliberal po litik aların geçim ko
şulları ü zerindeki etkisini analiz etm ek için bir ilham kaynağı
su n u y o r. Piyasanın m erkezîliği şu n u gerektirir: “H içbir şeyin
piyasaların o lu şu m u n u engellem esine izin verilm em elidir; ge
lirlerin , satışları d ışın d a b ir yolla b elirlen m esin e d e .”3 Bir d i
ğer deyişle em ek, to p rak ve p ara m etalar olarak g ö rü n ü r ve sa
tılm ak üzere ü retilir. M eta efsanesinin, esas örgütlem e ilkesi ol
m asıyla birlikte, k en d i kurallarına göre işleyen piyasalar, to p lu
m u n ek o n o m ik ve politik alanlara kurum sal olarak b ö lü n m e
sini talep eder; yani b ir piyasa to p lu m u n d a ekonom i, to p lu m
sal ilişkiler içine yerleşeceğine, toplum sal ilişkiler ek onom i içi
ne yerleşm iştir.
Brezilya d en ey im in d e, p aran ın m etalaşm ası yakın zam anda
yaşanan ek o n o m ik ve k ü ltü re l d eğ işim lerin önem li b ir ifade
2 Sonuç olarak sağlık, eğilim , enerji, su vb. tem el hizm etlerin su n u m u kam u ik
tidarı, kurum sal so ru m lu lu k ve h üküm et dışı örgütler ile topluluklar gibi fark
lı taraflar arasında çeşitli düzenlem elere yol açardı. Daha fazla detay için bkz.
W orld Bank. Making Services W ork fo r Poor People (W orld D evelopm ent Re
port, C opublicalion of the W orld Bank and O xford University Press. 2004).
3 Karl Polanyi, The Great Transformation, 11. baskı. (Boston, MA: Beacon Press.
1971), s. 69.
320
sini su n m a k ta d ır, ç ü n k ü to p lu m sallık şa rtla rın ın piyasa ek o
nom isine d ah a fazla tâbi olm asını m ü m k ü n kılm aktadır: T op
lu m sal ilişk ile r g ittik ç e d a h a fazla “e k o n o m ik s iste m in b ir
a k s e s u a rı”4 h a lin i alıy o r. B u n u n la b irlik te , P o la n y i’ye göre
piyasaların ev rim in e, to p lu m u piyasa u y g u lam aların ın etk isi
ne karşı k o ru m ay ı am açlayan ihtiyatlar h e r zam an eşlik etm iş
tir. H em piyasa ek o n o m isin i “k u rm ay a” h em d e to p lu m u bu
n u n zararlı e tk ile rin d e n koru m ay a y ö n elik ted b irli m üdahale
şu n u ifade eder:
-» A.g.e., s. 75.
5 A .g.c.,s. 132.
321
düzenlem eler ve uygulam alar, aslında toplum sal hayatın artan
m etalaşm ası ile sosyal dışlanm aya katk ıd a bulunuyorlar.
Sanayileşmeden malileşmeye
322
tesinden gelm ek am acıyla güçlendirilm iştir. 1965 ile 1977 ara
sındaki dö n em d e, im alat ve sivil inşaat gibi sanayiler, Brezilya
eko n o m isin in en d in a m ik sek tö rleri arasın d ay d ı ve k red i sis
tem inin b ü yü m esi, ev k red ilerin in genişlem esini ve dayanıklı
m alların tü k e tim in i d estek lem iştir (T ablo 12.1). E k o nom inin
daha fazla gelişm esine kısıtlam a getiren şey, gelir eşitsizlikleri
nin toplam talep yapısı ve dolayısıyla özel yatırım kararları üze
rindeki etkisi o lm u ştu r.7
TABLO 12.1
Ekonom ik Sektörler, Ekonom ik Büyüm eye Katılım: Brezilya, 1965-1967
323
T A B L 0 12.2
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, Nüfus, Em ek Gelirlerinin Dağıtım ı ve Yeni İçlerin Yaratılması:
Brezilya, 1960-1980 (% )
324
di. Piyasaların başarısızlıkları ya da y etersizlikleriyle ilgili ola
rak, çoktaraflı k u ru lu şla r -ö z e llik le de D ünya B an k ası- devlet
eylem lerinin hedefi olm ası gereken iki alan onaylıyor: Altyapı
ve yoksullara y ö n elik m ali hizm etler de dâhil o lm ak üzere te
mel hizm etler.
B u n u n la b irlik te ulu sal yapıyı n eo lib eral m o d ele uyarlam a
girişim leri, servetin birikim inde ve sosyal içerm e perspektifleri
üzerinde ö n em li b ir etkiye sahip oldu. K am usal m ali m odelin
k rizin in , ek o n o m ik y en id en ü retim şartları k a rşısın d a devlet
için kullanılabilir politika tercihleri b ak ım ın d an ciddi so n uçla
rı oldu. D evletin y atırım ların gelişm esindeki ro lü n ü n yeniden
tanım lanm ası ve k am u kaynaklarının yönelim inde kam u borç
larına ilişkin mali taah h ü tlerin ağırlığı, m evcut b irikim m ode
linin değişen doğasını gösteriyor. A slında kam u ve sosyal yatı
rım krizinin ü stesin d en gelinm esi, m ali likit v arlık tan tercih et
m eye odak lan an özel b ir karar alm a sü recin in yapılandırılm a
sını gerektirdi.
Sonuç olarak piyasa esnekliği süreci, istihdam ve gelir bakı
m ından toplum sal yeniden üretim şartların ın yeni b ir yapılan
m ası ile bağlantılı o lm u ştu r. Mali yatırım m an tığ ın ın m erkezî
k o n u m u , e k o n o m ik ve sosyal y e n id e n ü re tim p ersp e k tifleri
arasında gerilim lere yol açm aktadır. N itekim geçen senelerde,
kendi kuralların a göre işleyen piyasaların m evcut h arek etin in
ekonom ik istikrarsızlığa ned en olduğu yaygın b ir şekilde kabul
ediliyordu. Brezilya’da yakın zam andaki ek o n o m ik perform an
sın gelişim i m ali m erkezîliğin sü rd ü rü le b ilir ek o n o m ik b ü y ü
me ihtim alini engellediğini gösterm ektedir.
M evcut m ak ro ek o n o m i politikaları, ü retk en yatırım lar ile is
tihdam ı m uhafaza etm ek yerine fiyat istik rarın a ayrıcalık tanı
m ıştır. Y atırım lar ve ü rü n ü n gelişim inde geçicilik d ayatan kısa
vadeli özel k ararların m antığı, ek o n o m ik b ü y ü m ed e d u r-kalk
hareketlerin i teşvik etm ek ted ir (Tablo 12.3). Ü retk en yatırım ın
hızı, endüstriyel yerine m alî serm aye b irikim ini tercih eden bir
çerçevede y av aşlam aya m eyillid ir. A yrıca e k o n o m ik açıklık,
ü re tk e n zin cirlerin yıkım ı ve endüstriyel y ap ın ın gerilem esi ile
yatırım seçen ek lerin i kısıtlam ıştır. D iğer y an d a n en tegrasyon
325
gelişm elerinin ihracının önem i ve yerli ü rü n perform ansı ulus
lararası ek onom inin d in am ik lerin e bağım lı o lm u ştu r.
TABLO 12.3
E konom ik Sektörler, B ü y ü m e Oranı: Brezilya, 1 9 9 5 -2 0 0 2 1 % )
Ekonomik sektörler 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002
2.1. İmalat 2.0 2.1 4.5 -3.7 -1.6 5.4 1.0 3.6
2.2. Sivil inşaat -0.4 S3 7.6 1.4 -33 3.0 -2.6 -1.8
326
lerde cari gelir, kredi ve harcam a çevrim lerinde g ö rü len d ö n ü
şü m ler tarafın d an etkilenm iştir.
Brezilya’da geçim şartların d a g ö zlem len en m e v c u t değişik
likler, savaş sonrası d ö n em d e tarihsel o larak k u ru lm u ş ve p e
kiştirilm iş u lu sal k u ru m la n n belirlediği b ir zem in d e şekillen
m iştir. 1990’ların ortaların d an itibaren em ek ile serm aye gelir
lerinin gelişim i, yatırım ve istihdam eğilim lerindeki d ö n ü şü m
leri y an sıtm ak tad ır; söz k o n u su d ö n ü şü m le r sosyal dışlanm a
ile eşitsizlikleri ağırlaştırm a eğilim inde o lm u ştu r. G eçen on se
ne zarfın d a em ek gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasıladaki payı
d ü şm ü ş, toplam işsizlik ise politika seçen ek lerin in fiyat istik
rarı ve ticaret ile finansın serbestleştirilm esine odaklandığı bir
o rtam da artm ıştır. Serm aye gelirlerinin bileşim i -te m e ttü le r ve
faizler- m ev cu t m ali birikim m odelinin yeniden dağıtım etkile
rini de g ö rü n ü r k ılm ıştır (Tablo 12.4).
T A B L 0 12.4
Serm aye Gelirleri, Em ek Gelirleri ve İşsizlik: Brezilya, 1999-2003 (% )
Toplam işsizlik,
Sermaye gelirleri Sermaye gelirleri Emek geliri, ekonomik olarak,
Sene - tem ettü* - faizler* GSYH'nın% faal nüfusun %
1999 234.8 2 37 3 413 9.0
328
zenleyici kısıtlam aların kaldırılm ası ile fiyat stabilizasyonu ve
özelleştirm e ile uluslararasılaşm a, Brezilya m ali s e k tö rü n ü n re
kabete dayalı özelliklerinde gözlem lenen d ö n ü şü m lere katkıda
b u lu n m u ş tu r.'3 1988’de genel b ankaların -p a ra , döviz, serm aye
ve kredi p iy asalan n d a işlem ek üzere konsolide m ali bilanço ve
tam serm aye hareketliliği ile d o n an m ış b ir ş e k ild e - kurulm ası
mali hold in g lerin yayılm asını teşvik etm iştir. 1995’in ikinci ya
rısında b ank acılık s e k tö rü n ü n yabancı serm ayeye açılm asını,
sek tö rd e artan birleşm eler ve d evirler süreci tak ip etm iştir. O
zam andan beri Brezilya’n ın küresel m ali d ü n y ad ak i yeri, u lu s
lararası b an k aların en bü y ü k lerin in burad ak i varlığı ve ulusla
rarası m ali sistem in likiditesine b ir değer biçm e m ahali olarak
katkı su n an m ali entegrasyon biçim i ile anlaşılabilir.
Sonuç olarak m ali sistem de yapılan uyum lar, d ah a fazla yo
ğ unlaşm ış, ö zelleşm iş ve uluslararasılaşm ış b ir yapıya yol aç
m ış tır.14 B rezilya’d a b a n k a k re d isin in gayri safi y u rtiç i h a sı
ta şirketleri için risk yönetim i ve yatırım a ilişkin yeni kuralların yanı sıra mali
sistem in elek tro n ik kanallar ve banka tem silcileri aracılığıyla esnekleştirilm e
si ve yayılması. Bkz. W orld Bank, Brazil: Access to Financial Services. R apor no.
27773-BR. (N ew York: W orld Bank ve O xford University Press, 2004); ve Sec-
retaria de Polftica Eeonöm ica, Principals avanços na implemenla(dı) da agenda
dc poupaıi(a e in vcstim cn ıo (M inislörio da Fazenda: Brasilia, 2002).
13 Bankacılık sistem i stratejik p lanlan yeniden tanım lam ıştır. B unun içinde şu n
lar yer alm aktadır: Birleşm eler ve devirler; yeni gelir kaynakları aram a; piyasa
nın kesim lere ayrılm asına yönelik stratejilerin uygulanm ası; yatırım ü rünleri
nin (yatınm fonlan) arzı; sigortalar; em eklilik fonlan ve kazanç ü rünleri (he
sap b o rçlan ve kredi k artlan). N itekim bankacılık se k tö rü n ü n uyum sürecin
de teknoloji ve personele yeniden yön verilm iştir. V erim lilik stratejileri m ali
yet indirim leri sağlam ak üzere şekillendirilm iş, bu ise yeni em ek ilişkilerine
yol açm ıştır, ç ü n k ü em ek harekeıliliginin serm aye hareketliliği ile uyum için
de olm ası gerekm ektedir. Bkz. Jose R. B. Gonçalves ve M aria A. Caporalc Madi,
“F inancializalion an d Employability: The F u tu re of Bank W orkers' Union Mo
vem ent in Brazil", “After 'D eregulation': The Financial System in the 21st Cen
tu ry ”, adlı k onferansta su n u lan tebliğ. C enter for G lobal Political Econom y,
University o f Sussex, Brighton, İngiltere, 2 6 -2 8 Mayıs 2005.
14 Bankacılık sistem indeki yoğunlaşm a Real Plan’dan sonra artm ıştır. 1994'tc 243
mali k u ru lu ş vardı: En hüyûk 10'u, toplam aktiflerin yüzde 60.2’si ve toplam
m evduatların yüzde 66. 1’ine sahipti. 2002'de 180 banka vardı; bunların en bü
yük 10’u, toplam aktiflerin yüzde 68.3’ü ve toplam m evduatların yüzde 75.7’si-
ne sahip olm u ştu r. U zun vadeli bir değerlendirm e için bkz. Jose R. B. G onçal
ves ve Maria A. Caporale Madi, “T he Perform ance of Foreign Banks in Brazil:
International Liquidity Cycles and Financial Regulation, 1870-2000". Europe-
329
laya k a tk ısı tarih sel o la ra k y ü zd e 30’u n a ltın d a seyretm iştir.
1990’ların o rtasın d a k red in in genişlem esi, kam u ve özel b a n
kacılık k u ru m la n m n oynadığı ek onom ik rolde önem li b ir de
ğişime işaret etm iştir. Ö zel b an k alar kredi piyasasında liderlere
d ö n ü şm ü ş, kam u b an k alan n ın rolü azalm ıştır.
2 0 0 0 ’d en so n ra h ü k ü m e t b a n k acılık iç e rim in d e k u ru m sal
değişiklikleri desteklem iştir; b u n u n içinse d ü şü k gelirli nüfusa
bankacılık h izm etlerin in sunulm ası aracılığıyla borç kredilerin
sözüm ona top lu m sal kesim lere yayılm ası am açlanm ıştır. H ü
k üm etin icraatları şu n ları içerm iştir;
330
• Yeni mevzuat ve düzenlem e çerçevesi Tablo 12.5’de özet
lenm iştir.15 Bu çerçeve bankacılık sistem indeki kurum sal sos
yal sorum luluk uygulam alarının dayandığı yeni sosyal etkile
şim leri kapsam aktadır. Ekonom ik ve sosyal eşitsizliklerin h ü
küm sürdüğü Brezilya bağlamında, m evcut m odernleşm e sü
reci büyük ölçüde mali kuruluşların icraatlarına bağım lı ol
m uştur. Kredi genişlemesi sadece piyasa entegrasyon süreci ve
toplum sal yeniden üretim deki dönüşüm leri etkilemem iş, ay
rıca savaş sonrası üretken yatırım m odellerinde görülen kriz
bağlam ında, yeni toplum sallık koşullarının yapılandırılm asına
da damgasını vurm uştur.
331
TABLO 12.5
M ali Sistem deki Başlıca Kurum sal Değişiklikler; Brezilya, 2000-2005
332
tim i, bankacılık içerim inde piyasanın kesim lere ayrılm ası stra
tejisini destek lem ek am acıyla yakın zam an d a değişikliğe uğra
m ıştır. Sonuç olarak, borç verm e sü recin d e gelir belgesi ve ke
fil b ak ım ın d an daha az katı şa rtla n n b en im sen m esin in etkisiy
le, kredi işlem leri, piyasa ekonom isini genişletm iştir. 2003’ten
beri B rezilya’da b a n k a c ılık iç e rim in in sev iy esin i y ü k se ltm e
yi am açlayan girişim ler k am u bireysel bankacılıklarını da içer
m iştir; C aix a E co n o m ica F ed eral (C E F ) ve B anco d o Brazil
(BB) gibi ban k alar, rekabete dayalı b ir yaklaşım la d ü şü k gelir
li m üşteri kesim inin eklem lenm esini g ü ç le n d irm iştir.'7 Banka
cılık erişim in e ilişkin b u stratejiy i, özel bireysel b an k alar ta
kip etm iştir; bu b ankalar da basil hesaplar, m ik ro k redi ve şahsi
k red iler aracılığıyla piyasayı kesim lere bö lm e stratejilerini ge
nişletm eyi am açlam ışlardır (T ablo 12.6).
TABLO 12.6
M ali Sistem e ilişkin Başlıca Göstergeler; Brezilya, A ralık 2 00 2-A ğu stos 2005
Mevduatlar 34.0
Krediler 55.1
ö z sermaye 60.9
(a) Müşterilerin sayısı toplam zaman, tasarruf ve kısa vadeli mevduat hesabına ilişkindir.
Kaynak: Ministdrio da Fazenda. MtaocreditoeMicrofinançasiCooperativismocİeCreditonoGovemoiU'
la (Brasilia, 2005).
17 Resmi b ir banka olan Caixa Hconûm ica Federal d ü şü k gelirli kesim lerle olan
den ey im in d en laydalanarak Mayıs 2003'lc basit banka hesaplan ile işlemlere
başlam ış. Aralık 2004Tc toplam da 2.5 m ilyon yeni hesaba ulaşm ıştır. Kamu bi-
reyscl bankası olan Banco do Brasil d ü şü k gelirli piyasaya da içerecek kesim le
re bölm e stratejisi izlem ek am acıyla idari yapısından a y n b ir banka, Banco Po
pular do Brasil'i. kurm u ştur. Bu piyasaya yönelik kredilerin niteliğine kel vu
rulm ası küresel perform ansında olum suz etkilere yol açabilirdi.
333
tır.18 M ik ro k red i p o litik a la rın ın hedefi, gelir ve iş y aratım ını
am açlayarak hem tarım sal hem kentsel alandaki kayıtlı ve ka-
yıtdışı m ikro girişim ciler arasında krediyi yaym aktır. Bu süreç
küçük şehirlerde ya da m ikro bölgelerde girişim lerin gelişm e
sine katkıda bulu n acak tır; aynı zam anda d ü şü k gelirli nüfu su n
mali hizm ed ere (b an k a hesapları, tasarruf, sigortalar) erişim i
ni artıracaktır.
K redilerin h ed efin e d ik k a t edersek, tü k etim (ya da serbest
k u lla n ım ) için v erilen m ik ro k re d i b o rç la n , m ik ro g irişim c i
lik için verilen k red ileri a şm ıştır (T ablo 12.7). N itekim m ik
rokred i söz k o n u su o ld uğ un da, sosyal hedeflere ulaşılam am ış
tır, ç ü n k ü b ankaların kredi işlem leri kâr hedefleri ile yö n len d i
rilm eye devam etm iştir. D oğrusu bankaların düzenlem eye tâ
bi m ik ro k red i işlem leriyle ilgilenm ediğine dair kanıtlar b u lu n
m akta; bu ilgisizliğin n e d e n i ise yüksek dü zeydeki risk ve iş
lem m aliy etlerin e k a rşın söz k o n u su m ik ro k re d ile rin d ü şü k
getirisi o ld u ğ u y ö n ü n d e k i algılarıdır. B ankacılık sistem i, g e r
çek tem in a tın y o k lu ğ u ve m ev d u atların m aliyetinin, m ik ro k
redi borçları için federal h ü k ü m e t p o litik a sın ın saptadığı ay
lık yüzde 2 faiz oranı ile yeterince karşılanm adığını d ü şü n m ü ş
tür. Böylece, m ik ro k red i b o rçların ın genişlem esi sınırlı olm u ş
tur; b u n u n n ed en i hem bankacılık sistem inin vurguladığı y ü k
se k işlem m aliyetleri ve k red i riskleri, hem de d ü şü k gelirli ke
sim in b an k alar tarafından su n u la n ü rü n ve hizm etlerden ço ğ u
nu tüketm em esidir.
K redi piyasasındaki serb est kaynakların y önetim i d ü ş ü n ü l
d ü ğ ü n d e - k i bu, 2000’lerin başında gayri safi yurtiçi hasılanın
anca yüzde 15’ine d en k g e liy o rd u - Brezilya’da m ali k u ru lu şla r
daha kısa sü red e dah a fazla kazanç sağlayabilecek kredi kesim
lerine o d ak lan m ıştır; böylece yatırım stratejisinin hızla değiş
tirilm esiyle serm aye hareketliliği korunacaktı. Şahsi kredilerin
kısa vadeli olm asına, ek o n o m in in ileride gelişim i (m asraflar ve
334
T A B L 0 12.7
M ikro kre d i Borçlan: Brezilya, Aratık 2004
Sözleşmelerin
Krediler (12/04 2004'te 2004'te ortalama Aylık
bakiyeleri) kredi akışı sözleşme değeri ortalama
Kredilerin y ö n ü ' binABDS) (binABDS) sayısı (binABDS) vade
19 Bu d av ran ış şek li yeni serm aye sta n d artları anlaşm ası ile g ü çlen d irilm iştir
(Basle Sözleşm eleri): Daha riskli olan krediler, riske uyum lu banka karlarını
etkileyebilecek provizyonları ve serm ayeyi daha fazla desteklem ek zorundadır.
335
TABLO 12.8
Makaslar, Serbest K ayn a kla n Brezilya, 2003-200S,
Yüzde İtibariyle Yıllık Ortalam a
Şahsi Kurumsal
Toplam krediler- krediler- Şahsi Kurumsal
kredi serbest serbest kredilerde kredilerde
Dönem borçlan* kaynaklar* kaynaklar* makas makas
336
n e odaklı m ali b irik im m o d elin d en b ü y ü k ö lçü d e e tk ilen m iş
tir (Tablo 12.9).
Kâra odaklı kısa vadeli şahsi kredi politikaları, devletin uzun
vadeli kalkınm a stratejileri o lu ştu rm ad a sın ırlarım g österm ek
tedir.22 M ali erişim esnekliği am açlayan yeni k u ru m sal düzen,
büyüm eyi destekleyecek ve sosyal içerm eye k atk ıd a b u lunacak
b ir şekilde bankacılık stratejilerini değiştirem em iştir. Bu deği
şik likler sadece m ali se k tö rü n d ah a da genişlem esine katkıda
bulunabilirdi.
TABLO 12.9
Faiz O ranı ve Banka Kârlılığı: Brezilya, 200 3-2 00 4 (% )
337
Bu stra te jile r sanayileşm e d ö n em in e özgü y en id en dağıtım
p olitikalarında değişikliklere sebep o lm uştur; bu gelişm ede ka
m u b an k aları, k red i tahsis p o litikaları, kam u yatırım ı ve so s
yal p o litik a la r rol o y n a m ıştır.2'' A yrıca m ik ro k re d ile r, k arşı
lıklılık ilişkilerinin y erini bireysel taleplerin alm asından ö tü rü
to plum sal bağların kaybına katkıda b u lu n u r o lm uştur. Bu dav
ranış, aileler ve m ahalleler içinde geliştirilen karşılıklı ilişkile
ri tehdit etm ektedir. O ysa söz k o n u su ilişkiler “.... hem üretim i
hem de ailenin geçim ini tem in etm ek ted ir.”25 Bir diğer deyişle,
p aranın m etalaşm ası ve borçlu lu ğ u n yayılm ası k o lek tif çıkarla
rın m uhafazasını teh d it etm ek ted ir.26
Sonuçlar
tion': The Financial System in the 21 sı Century" adlı konferansla sunulan teb
liğ, C enler for Global Political Economy, University of Sussex. Brighton, Ing.il-
tre. 2 6 -2 8 Mayıs 2005.
24 Bkz. Jose R. B. G onçalves vc Maria A. C aporale M adi, "F rom In d u strializa
tion to F inancializalion: C hanges an d C hallenges in the Process o f U rbani
zation in Brazil, 1 9 50-2000", C anadian H istorical A ssociation (CHA) Yıllık
T oplantısı'nda sunulan tebliğ, T oronto, 1-3 Mayıs 2006.
25 Polanyi, Great Transformation, s. 48.
26 A.g.c., s. 46-^47.
338
k u ru m sa l so ru m lu lu k değerleri ile b an k acılık içerim strateji
lerinin arasın d ak i gerilim ler eşlik etm iştir. T o p lu m d ak i karşı
lıklı ilişkilerin k o ru n m a sın d a önem li b ir ö rg ü tley ici ilke ola
rak su n u la n “k u ru m sal sosyal so ru m lu lu k ” fikri, aslında şa h
si kredileri gen işleterek piyasa ek o n o m isin in yayılm asına hiz
m et etm ekledir.
Kredi stra te jile rin i “sosyal k esim lere” yayan k âr odaklı he
defler, d o ğ ru su , d ü şü k gelirli g ru b u n b o rçlu lu ğ u n u artırm ış ve
mali sistem in yeniden üretim in e katkıda b u lu n m u ştu r. Böyle-
ce paran ın m etalaşm ası, karşılıklılık ve yeniden dağıtım tem e
linde k u ru lm u ş d ah a önceki ilişkileri tehdit etm ek le ve aslın
da, geleneksel geçim koşullarının parçalanıp dağılm asını teşvik
etm ektedir. Bir diğer deyişle k urum sal bankacılık so ru m lu lu ğ u
tem elin dek i uygulam alar, piyasa to p lu m u n u n ö rgütlenm esine
içkin olan yıkıcı etk ilerin ü stesin d en gelem em iştir. Yeni b a n
kacılık uygulam aları aracılığıyla sosyal içerm e girişim leri hete
rojen nitelik tek i piyasa entegrasyon sürecini sü rd ü rü p , yoğun
laştırm ıştır. Son bankacılık içerm e süreci, mevcuL m o dernleş
m e sü recin in belirleyici b ir özelliği olm u ştu r; söz k o n u su süreç
gelenekleri tasfiye etm ek ve to p lu m u m eta efsanesi olarak pa
raya tâbi kılm ak am acıyla kazanç g ü d ü sü n e dayalı değerleri pe
kiştirm eye eğilim li olm uştur.
K u ru m sal b a n k a c ılık s o ru m lu lu k k a v ra m ı, serm ay e b iri
kim d in am ik lerin in yeniden yapılanm asına katkıda b u lu n m ak
la birlikle, h u k u k u su llerin d e ve ek o n o m ik b ü y ü m e ile sosyal
içerm e im k ân ların d a n itel bir değişim i ortaya çıkarm ıştır. Daha
önceden k en ttek i sanayi işçilerinin geçim k o o rd in atların ı belir
leyen toplum sal ilişkilerin şartların ın d eğişm esinden dolayı va
tandaşlığın tem eli yeniden tanım lanm aktadır. Bireysel hareket
lilik için yeni im kânlar, kişisel çıkarın başarıyla g ü d ü im esine
bağlı d ü şü n ü lü y o r; neoliberal ideoloji ise m ali kârlılığı to p lu m
sal fayda ile eş tu ta n b ir u zlaşm an ın g elişm esine yardım edi
yor. Dolaşım alanını genişleten k âr odaklı b ankacılık faaliyetle
ri, ek onom ik ve sosyal yeniden üretim im kânları arasında geri
lim ler yaratıyor. Sonuç olarak, kred i esnekliği ile m ali sistem de
içerilm e arasındaki bağ, m eselenin çatışan farklı y ö nlerini k u
339
şatıyor: Y atınm ile em eğin sosyal bo y u llan tasfiye edilm eye yüz
tu tu y o r ve şahsi m ali yön etim gün delik hayata h ü km ediyor. Bu
şekilde Brezilya ban k acılık içerim in in analizi, ek o n o m in in to p
lu m d an k o p u şu n u n g ü n c e l tez a h ü rle rin in ve hayat ile geçim
şartların ın m etalaşm asın ın bir yansım asını su n u y o r bize. Sos
yal so ru m lu lu k d eğ erlerin in b enim senm esi, toplum sal kesim
lere ayırm a stratejisi olarak m ali erişim in genişletilm esiyle kâr
am açlı hedeflerin d esteklenm esi an lam ına geliyor; bu şekilde
d ü şü k gelirli g ru b u n b o rçların ın artm asına yol açıyor. Bir diğer
deyişle, em ek gelirlerinin d ü ştü ğ ü ve istihdam k rizin in yaşan
dığı b ir o rtam da am o rtism an ve faiz ödem eleri nedeniyle, hane
gelirlerinin m ali taah h ü tle rin in artışına.
B rezilya’n ın m ali sis te m in in yayılm a s ın ırla rın d a , p e rfo r
m an s kıstasları ile y ö n le n d irile n b an k acılık içerim stra te jile
ri, to p lu m u piyasa e k o n o m isin e tâbi kılm aya eğilim li o lm u ş
tur. N eoliberal itikada eleştirel b ir bakışla, k u ru m sal b a n k acı
lık sosyal s o ru m lu lu k k av ram ını, genişleyen bir m ali alanda,
k red in in m etalaştınlm ası aracılığıyla piyasa ekonom isinin k u
rulm ası çabasının b ir parçası olarak değerlendirm ek m ü m k ü n .
D oğrusu, k u rum sal bankacılık sosyal so ru m lu lu k , 21. yüzyılda
kendi k urallarına göre işleyen piyasalar için b ir tem inat olarak
ortaya çıkm aktadır.
340
Sonuç
AYŞE BUĞRA - KAAN AĞARTAN
341
rüyorsa da bu kitaptaki tü m b ö lüm ler, halihazırda şahit o ld u
ğum u z şeyin, devletin ek o n o m ik konu lara sistem atik m ü d ah a
lesi o ld u ğ u n u destek ler nitelikte; b u n u n n edeni em ek rejim le
rin in ü zerindeki kontrole son verilm esi (ve yeniden d ü z en len
m esi), ticaret ve döviz k u rla rın ın liberalizasyonu ve m ülkiyet
hak ların ın k o ru n m ası için piyasanın devlete d ah a fazla gereksi
nim duym asıdır. Bunu gizlem eye yönelik tü m çabalara rağm en
gö rü n d ü ğ ü şekliyle devlet m üdahalesi piyasanın toplum sal iliş
k ilerin tü m ü n d e gayretli b ir m etalaştırm a girişim iyle h ü k ü m
sü rm esin e im k ân tan ım ak tad ır; so n u ç olarak to p lu m u n geçi
m i piyasanın yasalarına tâbi kılınm aktadır. G ayet ironik bir şe
kilde tasarlanan ek o n o m ik m odel - k i bu, piyasa güçleri d ışın
da bir m ü d ah ale olm aksızın, k en d i k urallarına göre işleyen p i
yasalara d a y a n ır- an cak yoğun b ir idare ve yasam a faaliyeti ara
cılığıyla kurulabilir.
Söz k o n u su iro n ik d u ru m Kari Polanyi’n in o k u y ucularım şa-
şırtm asa gerek. D oğrusu Büyük Döuüşünı’den alm an aşağıdaki
bö lü m bu kitap ta yer alan tü m çalışm aları tutarlı b ir m esajda
biraraya getirm ektedir:
1 Karl Polanyi, The Great Transformation: The Political and Economic Origins of
Our Time (Boston, MA: Beacon Press, 1947), s. 139-40.
342
tirm e ve piyasalaştırm a ile geçen onca yıldan so n ra b u g ü n in
san hayatının çok az b ir alanı ek o n o m ik k âr am acı g ü d en kap
sam lı m etalaştırm a girişim lerinden etk ilen m ed en kalabilm iştir.
Bu d u ru m p a ra n ın ve em eğin yeniden m etalaşm asını am açla
yan yasal değişikliklerde görü len nicel artışta ve b u değişiklik
lerin siyasi ortam ı belirlem e b içim lerinde g ö rü lm ek ted ir (Bie-
nefeld. D evine ve Standing’in bu k itaptaki m akaleleri). K apita
list dünya piyasasının ve hem Kuzey hem G üney ülk eleri ara
sındaki gittikçe d erin leşen m etalaşm ış etkileşim in de d ik k ate
alınm ası g erek m ek ted ir (Deyo ve A ğartan, Y oung, ile Madi ve
G onçalvez’in b u k itaptaki m akaleleri). Bu b ak ım d an g ü n ü m ü z
piyasa ek o n o m isin in b u zam ana kadar k elim en in h iç b ir anla
m ıyla m etalaşm am ış olan insan faaliyetlerinin (fikrî m ülkiyet,
bilim sel to p lu m u n çalışm aları ve diğer bilgi tü rleri gibi) büy ü k
ölçüde piyasa güçlerin e tâbi kılınm asına dayan d ığ ım göz ardı
etm em ek gerekir (Jessop, Irzık ve Brow n-K eyder’in b u k itap ta
ki m akaleleri).
Eski kısıtlayıcı düzenlem elerin kaldırılıp yerine piyasa güç
lerini serbest bırakacak yeni siyasi idari organların k u ru lm asın
da sürek li p o litik m anip ü lasy o n ile d evlet ö n c ü b ir yol oyna
m a k ta d ır.2 Böylelikle ek o n o m in in to p lu m d a n k o p u şu bir ta
kım ideolojik saikler eşliğinde tertip len en p o litik b ir süreçtir.
Yasama faaliyetlerindeki patlam a ve devletin piyasa ek o n o m i
sinin ve piyasa to p lu m u n u n esas tem ellerini tesis etm eye yöne
lik düzenleyici fonksiyonlarındaki devasa artış, piyasa sav u n u
cularının ideolojik gün d em i ve aktif politik faaliyetleriyle şekil
lenm ektedir. Bu b ak ım d an , söz k o n u su süreci “insanlığın nihai
hedefine tabii ev rim i” olarak su n m ak başlı başına politik/ideo
lojik bir d u ru şu g erektirm ektedir. G eçm işte o ld u ğ u gibi bugün
de “piyasa, to p lu m a gayri ek onom ik am açlarla piyasa örg ü tlen
m esini dayatan b ir h ü k ü m e tin bilinçli ve sık sık da şiddetli m ü
dahalesinin s o n u c u d u r."3
343
Bu “gayri e k o n o m ik a m a ç la rı’’ b asitçe b ir g ru p ek o n o m ik
güç sah ib i ta rafın d an ta sa rla n ıp y ü rü rlü ğ e k o n a n e k o n o m ik
strate jile r dizisi o larak g ö rm e m e k g erekir; ak sin e, piyasanın
hayatın h er alanında en önem li belirleyici faktör olarak belirdi
ği bir to p lu m m odeli ve b ü sb ü tü n farklı bir toplum sal dü zen le
m e biçim ini -ç e şitli politikalar, k u ru m lar ve yönetişim yapıla
rı aracılığıyla- tesis etm eye yönelik yem saikler b ü tü n ü olarak
görm ek g erek m ek ted ir. Bu p o litik g ü d ü n ü n a rk asın d ak i ide
oloji, reto riğ in in ak sin e, n ih ay etin d e kendi “piyasa to p lu m u -
n u ” yaratacak k en d i k urallarına göre işleyen bir piyasa ek o n o
m isin in egem enliği için gerekli k u ru m sal o rtam ı o lu ştu ra cak
herhangi b ir politik (ve zorlayıcı) aracı seferber etm eye tered
d ü t etm ez. Bir diğer deyişle, siyasetten bağım sız piyasa kisve
si altında bilinçli d evlet m üdahaleleri üzerin den g ü n ü m ü z giri
şim leri, Polanyi'yi an ım satan bir şekilde, zam anım ızın “laissez-
/a ir e ”in in ana hatlarını çizm eye yarıyor.
P olanyi k en di k u ra lla rın a göre işleyen piyasanın toplum sal
ilişkilerden k o p m u ş b ir ek o n o m ik ortam da geçici olarak sağla
nabileceğini olasılığını özellikle yok saym am ıştır. Ö te yandan
Polanyi, b u d u ru m u n top lu m için “k alıcı” bir hal alm ayacağı
nı, en so n u n d a karşı h arek etin yol açtığı “g erginlikler” ve “h a
sa rla r” so n u c u n d a to p lu m u n ç ö k ü şü n e yol açacağını g ö ster
m iştir. Böylesi b ir o rtam ın yaratılm asında rol alan yasal ve ida
ri çabalara d ik k ati çekm eye yönelik bir çığlıktır on u n k i. Bu tür
çabalar yıkıcı n itelik ted ir; bu sadece insanlık üzerin d e d o ğ ru
dan etkiye sahip olm aların dan kaynaklanm az, ayrıca to p lu m u n
sistem le bağdaşm az nitelikteki k oru yu cu ham lelerinin bizatihi
doğasıyla da alakalıdır.
Polanyi’n in b u tü r çabaların “politik ” niteliğine yaptığı v u r
gudan yola çıkarak söz k o n u su çabaların bireysel ö zg ü rlü k ve
bir b ü tü n o larak to p lu m üzerin d ek i etk ilerini y eniden d eğ er
lend irirsek insan faaliyeti, doğa ve p o litik olarak tayin edilen
satın alm a g ü cü n e m eta m uam elesi yapılm asının so n z am an
larda vuku b u lan yıkıcı so n u çlarını daha net görebiliriz. K en
di k u ralla rın a göre işleyen piyasaların k u ru m sallaşm ası siya
si ve k urum sal gerilim lere yol açm aktadır; bu gerilim ler yerel.
344
u lusal ve u lu slararası d ü zeylerde d ah a y o ğ u n b ir şekilde h is
sedilm ekte ve d ü n y an ın sosyal istikrarını sarsm aktadır. Bu ba
kım dan içinde b u lu n d u ğ u m u z anı daha iyi anlam ak için İk in
ci D ünya Savaşı so n rasın ın refah devleti o lg u su n u n gerek geç
m iş ku ru m sal yapısını gerek hali h azırdaki çö zü lü ş biçim leri
ni değ erlen d irm ek gerekm ektedir, ikinci D ünya Savaşı so n ra
sı d ö n em d e g ö rü le n refah devleti u y g u lam aların ın ekonom iyi
to p lu m u n içine yeniden yerleştirm ede n e k ad ar başarılı o ld u
ğu bu bağlam da önem li bir so ru olarak b elirm ek ted ir (bu ko
n u d a Bienefeld ve D evine ile Lacher’in bu k itap tak i m akalele
ri karşılaştırılabilir). Polanyi’n in “b ü y ü k d ö n ü ş ü m ” olarak ilan
ettiği savaş so n rasın d a m etalaşm ayı sınırlam aya yönelik uygu
lam aların kendi sınırlam aları üzerine b ir tartışm a, hem d ö n e
m e ilişkin tarihsel analizlere katk ıd a b u lu n m ası hem de gele
ceğe y ö n elik p o litik o lasılıklara d air so rg u lam aları nedeniyle
önem lidir. İkinci D ünya Savaşı sonrası d ö n em in kapitalizm iy
le m evcut neoliberal d ü n y a d üzeni arasın d a bariz b ir fark b u
lunm ak la birlik te, bizi neoliberalizm in ötesine taşıyacak poli
tik bir g ü n d e m i tasarlam aya y ö n elik g irişim lerin , refah kapi
talizm inin yitik A ltın Çağ'ına yönelik bir nostaljiyle sınırlı kal
m ası d ü şü n ü lem ez.
1980’ler piyasa reform larının toplum sal so n u çların a göz yu
m u ld u ğ u b ir d ö n em o lm u ştu r. H ay atım ızın b elirli y an ların ı
m etalaştırm aya yönelik çabalara insan i b ir çehre k azan d ırm a
yı am açlayan g ö rü n ü şte ideolojik olan b ir yen id en k o n u m lan
mayla 1990’lar piyasaya dayalı ek o n o m ik sistem in başarısızlık
larının d ah a fazla tan ın ıp kabul edilm esine şah it oldu. Politik
ve eko n o m ik güç sahipleri, kendi k u ralların a göre işleyen piya
sa sistem ine karşı toplum sal d iren işin kaçınılm az oluşuna b u
g ü n 19. yüzy ıl m u k te d irle rin d e n d ah a d u y arlı g ö rü n ü y o rlar.
D olayısıyla sistem , u lu sla ra ra sı ö rg ü tle r ö n c ü lü ğ ü n d e k i u lu
sal politik a tercihlerine tercüm e edilm iş girişim leri ile kendili
ğinden d iren işlerin ekonom iyi top lu m sal b ağ lam ından kopar
m aya yönelik çabaların ö n ü n ü kesebilecek b ir karşı hareketle
so n u çlan m asın ı engellem eye çalışm aktadır. Ç özüm devlet dışı
alanlarda aran m ak tad ır; “iyi y ö n etişim ”, “k u ru m sal sosyal so
345
ru m lu lu k ” ya da kam u-özel sek tö r ortaklıklarına dayanan baş
ka “sivil b ağ lantılar” gibi fikirler, piyasa ilişkilerinin önem k a
zanm asıyla doğan zararları telafi etm ek üzere pazarlanm aktadır
(bkz. Buğra; M adi ve G onçalvez).
Bugün, d em o k ratik sözleşm enin siyasi k u ru m la r aracılığıy
la genel taleplerin ifade edildiği esas iktidar aracı olm ayı b ıra k
masıyla birlikte, siyasi d em o k rasin in m evcut toplum sal d ü z e
ne m eydan o kum a gücü de önem ini yitirm ektedir. Bu nedenle
“çoğ u n lu ğ u n tiranhgına k a rşı” m ücadele etm ek, “siyaseti" ye
n id en tesis ederek “depolitizasyon politikasına" karşı diren m e
yi g erek tirm ek ted ir; b u n u n için de p iy asanın in san ilişk ileri
nin tek belirleyici gücü o ldu ğu yö nü nd ek i neoliberal zihniyete
karşı siyasetin yeniden g ü nd em e getirilm esi, ön em in in v u rg u
lanm ası ve itibarının iade edilm esi g erekm ektedir.4 Bu ise to p
lu m u n e k o n o m ik d e te rm in iz m e b o y un egdirilm esiyle sağla
n an sözde “k u rtu lu ş u n u n ” hayati sonu çların ın gösterilm esi ve
“k en d i k u ralların a göre işleyen piyasaların” o lu ştu ru lm a sın ın
toplum sal gelişm enin doğal akışından ziyade siyasi b ir proje ol
duğu gerçeğinin ifşa edilm esiyle gerçekleşebilir.
Şu anda içinde b u lu n d u ğ u m u z d u ru m çifte harek etin bu h e
defleri k arşılayıp k arşılayam ayacağın ı d ü şü n d ü rtü y o r. B unu
yapm ak için refah devletinin çö zü lü şü n ü n ötesinde ulu slarara
sı finansal k u ra m la rın etkisi altında d ü n y an ın çeşitli yerlerin
de devlet-toplum ilişkilerinin nasıl yeniden k u ru ld u ğ u n a b ak
m ak gerekiyor. U luslararası finansal k u ra m la rın söz k o n u su et
kisi sadece devlet m ü d ah alesin in kapsam ını sınırlam ak şeklin
de görü lm em ek ted ir; ayrıca, piyasa ekonom isine karşı d ire n i
şi k o n tro l edip zap t edecek şekilde devlet m üd ah alesin in biçi
m ini değiştirm ektedir. Bir diğer deyişle, neoliberal küreselleş
m en in yol açtığı son d ö n em siyasi ve k u ru m sal değişiklikleri
incelem ek için çifte h arek et kavram ını yeniden d ikkate alm a
mız gerekiyor. Bu d eğ işiklikler ek o n o m ik ve toplum sal haya
tın m etalaşm asm ın d o ğ u rd u ğ u gerilim leri nasıl çözm eye çalışı
yor? Söz k o n u su g erilim ler direniş eylem lerine tercüm e edili
4 Pierre Bourdieu, Firing Back: Against the Tyranny oj the Market 2 (New York:
New Press, 2003).
346
yo r m u yoksa k en d i k urallarına göre işleyen piyasanın yayılm a
sını destekleyip sü rd ü re n çeşitli m ekanizm alar tarafından ko n
trol altında mı tu tu lu y o r? Piyasa ilişkilerinin yayılm asına karşı
direnişi sınırlayan faktörler nelerdir? Bu önem li so ru lar, bugün
d ü n y an ın h e r b ir köşesinde gittikçe h ızlan an to p lu m dan kopuş
sürecine güç verm eye ve karşı çıkm aya yönelik m evcut girişim
ler bağlam ında cevaplanm ayı bekliyor.
347
Ya z a r l a r
349
PAT DEVINE öğrenim ini O xford Balliol Colege ile M anchester Ü ni
versitesinde (İngiltere) sürdürm üştür. M anchester Üniversitesi İk
tisat Bölümü’nde onursal araştırmacıdır.
350
mıştır. BlEN'in (Basic Incom e European Network-Avrupa Temel Ge
lir Ağı) eş-başkanlarından biridir. Bath Ûniversitesi’nde (İngiltere)
ekonom ik güvenlik profesörü ve M onash LJniversitesi’nde (Avus
tralya) çalışma iktisadı profesörüdür.
351
DİZİN
353
dcvleı işlem eleri (Dİ) 264, 265, 270, faşizm 53. 59, 106, 256, 257, 298, 315
2 7 1 .2 7 8 -2 8 0 ,2 8 5 , 287 fikri m ülkiyet (haklan) 1 0 ,1 9 , 24, 25.
doga 13, 22. 23. 25, 32, 33, 36, 3 7 ,4 0 , 167, 1 7 2 .173. 178, 181, 189, 194.
4 1 ,4 4 . 53. 5 4 .8 3 - 8 5 ,8 9 ,9 2 .9 4 , 199. 207, 209, 211, 2 1 2 ,2 1 9 , 227,
165, 166, 168, 170, 175, 176, 179, 229, 232, 343
185, 1 87-189,191. 193, 194, 206, ayrıca bkz. TRIPS
207, 238, 239, 244. 254-256, 297, finans 10, 15. 27, 31. 32, 33, 39, 47,
3 1 9 ,3 2 5 , 332, 344 49. 5 4 ,6 4 ,9 1 . 102, 109, 158. 163,
Dogu Asya 26. 33. 39, 52, 183, 261, 172, 184, 218, 222, 227, 289, 290,
262, 295 324, 327, 328, 330, 333, 346
D ünya Bankası 43. 60. 71, 2 4 1 ,2 4 2 , m ikrofinans 330, 333
261, 263, 266, 277, 287, 290-293, Fııııfe Brothers Seed Co. v. Kıılo Inocu-
296. 325 kını Co. 207
D ünya Sağlık Ö rg ü tü (W H O ) 197,
229, 233 gelir
D ünya Ticaret A nlaşm ası (DTA) 212, tem el gelir 24, 137-139, 154, 157,
220, 230 158. 350
D ünya Ticaret Ö rg ü tü (DTÖ) 71, 220, asgari tutunm a geliri (revenue mini
228-230, 279, 280 mum d ’insertion) 119
düzenlem e 18, 21, 2 7 .3 7 , 3 8 .4 2 ,4 4 , hak olarak tem el gelir 138
4 8 ,6 1 ,8 4 , 92, 96, 103. 106, 108. gen 179. 183, 190, 192-194, 199. 213-
111-115, 118, 119, 122, 1 3 0,137, 2 1 5 ,2 2 1 .2 2 2 , 225, 2 2 9 ,2 3 0 ,
1 4 5 ,1 6 7 , 170, 195, 203, 215, 216, GATT (G um riık Tarifesi ve Ticaret
228, 239, 241. 244, 248, 251, 253, Ü zerine G enel A nlaşm a) 220. 224
256-258, 263, 2 6 5 ,2 6 7 . 268, 270. genetik olarak değiştirilm iş m ahsul
273. 283. 289. 290. 297. 2 9 9 .3 0 7 - ler 229. 232
3 1 2 ,3 2 0 ,3 2 2 , 3 2 8 ,3 3 1 , 3 3 2 ,3 3 4 . genetik olarak değiştirilm iş organiz
341, 343, 344 m alar 193, 229
G ıda ve İlaç İdaresi (FDA) 203
em ek gönüllü sektör (ü çü n cü scklör)183,
piyasası 24, 35. 61-63, 69. 77, 243, 245
88, 104, 106, 108, 111-114, Gram sci, A ntonio 5 8 ,6 7
118, 120, 144. 145, 148, 149. G ranovetter. Mark 2 0 .2 4 6
152, 1 5 3 .1 5 5 .1 5 7 -1 5 9 , 176,
220, 252, 264-266, 2 6 8 ,2 7 2 . Hayek, Friedrich 6 8 .2 5 6
274, 277. 280. 282, 283, 285. hayırseverlik 116, 243, 244
286, 309, 310, 3 2 6 ,3 2 7
gücü 102, 1 0 4 .1 1 0 .1 1 2 .1 1 8 , icat 1 2 2 ,1 9 3 .1 9 4 . 196, 199-201, 206.
121, 124, 128, 136, 138, 165, 2 0 8 .2 1 8 , 261
1 6 8 ,1 6 9 ,1 7 2 , 173, 175-177, insan h ak lan 1 4 0 ,1 4 1 .1 4 7 ,1 4 9 , 150,
1 7 9 ,1 8 4 .1 8 8 233, 255
hak lan 34, 140-143, 1 4 6 .148. 154. iş (bkz. çalışma)
155, 159 işçi 2 2 ,2 3 ,2 6 ,3 4 , 3 5 .4 2 .4 9 ,5 7 .5 9 -
sistem leri 261-263, 265, 267, 270, 70. 7 2 -7 5 ,8 7 .9 5 . 104, 106-108,
2 7 2 ,2 7 3 ,2 7 7 , 285. 286. 2 9 4 .2 9 5 110.112-114, 1 1 6 .1 1 7 .1 2 0 -1 2 7 .
örgütleri 331 129. 1 3 0 ,1 3 3 -1 3 5 ,1 3 7 , 142, 145,
enflasyon 5 7 ,6 1 -7 0 ,1 7 6 , 324 1 4 6 ,1 5 8 ,1 7 1 ,1 7 3 ,1 7 7 ,1 8 0 ,1 8 3 ,
354
2 4 3 .2 4 8 .2 5 2 .2 6 3 -2 7 4 . 2 7 6 ,2 8 0 - 1 8 5 .2 9 8 ,3 0 3
290. 292-295. 303, 304, 311. 315. M arksist 9, 1 6 .8 6 ,1 0 4
3 2 6 .3 3 0 , 339 M erton, R. 197. 198, 201
m eta
kalkınm acılık 2 7 ,2 6 1 . 2 7 0,2 9 2 -2 9 4 , efsanesi 1 3 ,1 7 .1 8 . 2 3 .2 4 , 94, 95.
337 1 6 1 .2 0 4 , 2 3 8 ,2 4 7 , 2 5 1 .2 5 6 .2 5 8 ,
kam u çıkarları 3 9 ,4 4 , 5 4 ,1 9 0 ,1 9 6 . 2 5 9 ,3 2 0 , 339
203 hayali 9 , 10, 16-19. 21, 24, 102.
kapitalist 2 1 .2 3 ,2 5 .3 3 ,4 1 .5 3 ,5 8 .5 9 , 127, 137,163-169. 171.174-179,
6 1 -6 7 .7 1 ,7 6 ,7 9 ,8 7 ,1 6 3 . 164.167- 1 8 4 ,1 8 8 ,2 0 0 , 252, 258, 2 9 8 ,3 1 8
1 6 9 ,1 7 1 .1 7 2 ,1 7 4 ,1 7 5 ,1 7 7 -1 7 9 , -ym ış gibi / -m sı 167
181. 184. 1 8 5 ,1 8 8 ,2 4 7 ,2 6 1 ,2 9 6 , m etalaşm a
3 0 1 .3 0 3 , 3 0 4 .3 0 7 ,3 2 3 ,3 4 1 ,3 4 3 m etalaşm anın sınırlanm ası 102,
karşı hareket 22, 25, 5 8 .5 9 .7 4 ,1 0 2 , 105-108. 136-1 3 8 .1 8 6
137, 239, 252, 253. 261. 298, 299. yeniden m etalaşm a 10, 2 3 ,1 0 1 ,
3 0 7 ,3 1 4 ,3 1 5 .3 4 4 ,3 4 5 102. 109-115, 1 1 8 -1 2 0 ,1 2 2 .1 2 3 .
karşılıklılık 17. 92, 94, 1 0 3,125, 136, 128. 131-134. 1 3 6 .3 4 3
137, 158, 1 6 4 ,1 6 6 , 170, 174,179, m ikrokredi 290-292. 321, 330, 332-
237, 238, 247, 253, 304, 337-339 335, 337, 338
keşif 191, 193, 194. 198-200 Moorc v. Regents o f the University o f
Keynes. Jo h n M aynard 42, 44, 60 California 207
K eynesyen(ler) 22, 57, 59, 60, 61, 63, m ülkiyet 10. 19, 24, 2 5 ,4 5 ,6 6 .8 9 ,
6 5 .8 1 ,8 2 .1 1 0 , 322 90, 1 6 7 ,1 7 2 -1 7 4 ,1 7 8 ,1 8 1 ,1 8 5 .
kredi 27, 28, 42, 4 4 .4 6 ,5 1 , 54, 113, 189, 1 9 4 ,1 9 5 , 198, 199, 205, 207-
1 1 4 ,1 2 1 ,1 2 8 ,1 7 6 ,1 7 9 . 280. 290, 2 0 9 ,2 1 1 ,2 1 2 ,2 1 4 , 2 1 5 ,2 1 7 , 219,
293. 319, 323, 327-340 2 2 1 .2 2 2 , 2 2 5 .2 2 7 ,2 2 9 .2 3 2 . 252,
kurum sal sosyal so ru m lu luk 27. 135, 324, 342. 343
320, 3 2 1 ,3 3 1 .3 3 9 .
k ü çü k ve o rta b ü y ü k lü k teki işletm eler neoliberalizm 3 3 ,3 5 . 5 2 -54,65-68.
(KOBİ) 27. 292, 299-315 7 1 ,7 2 ,7 4 .1 0 1 .1 8 5 , 194, 2 5 3 ,2 9 8 ,
küresel 2 9 9 .3 0 9 ,3 1 1 ,3 1 4 ,3 4 5
ek onom ik sistem 31 New Deal 7 8 ,8 0 -8 2
ekonom i 3 1 .3 3 .4 2 ,4 5 ,6 6 , 253,324 N ew ton, Isaac 1 9 7 ,2 0 0
piyasa 239. 248, 2 9 6 ,3 2 0 , 324 N orth, Douglas 20, 246
küreselleşm e 7 1 .1 2 8 , 149, 184, 194,
2 0 7 ,2 1 9 , 2 2 3 ,2 2 5 ,2 2 6 , 2 3 1 .2 6 2 , OECD 3 5 ,3 6 .1 3 2 , 15 2 ,2 6 3 , 281, 331
2 6 3 .2 6 6 , 287, 2 9 8 .3 1 4 .3 4 6 Ow en, R obert 250, 251
355
91-96, 105, 1 0 7 ,109, 114, 122, sendikalar, hkz. em ek örgütleri
131, 137, 138 ,1 46, 151. 155-159, serbestleştirm e 2 2 ,3 9 , 58, 8 3 ,9 6 ,
163 ,1 6 5 , 168. 169, 172, 1 7 3.175- 252, 261
177, 179, 184, 186-188, 190, 192, serm aye 9, 10, 21, 24, 35, 3 6 ,4 0 -4 2 ,
195, 1 9 6 ,2 0 1 ,2 0 5 ,2 0 9 ,2 1 0 ,2 1 4 , 49, 50. 55. 58, 60-62. 65, 66, 70,
227. 228, 230, 238, 239, 248, 289, 7 1 ,7 3 .8 1 ,9 1 .1 0 7 . 109, 113. 119,
318-322, 329, 331, 332,337-339, 120, 122, 123, 128, 1 3 8 ,1 6 3 ,1 6 6 -
342, 343 168, 1 7 2 ,1 7 4 -1 8 5 ,1 9 6 , 239, 248.
piyasa 265. 270, 272, 274, 290, 291, 294,
finansal 47 29 5 .3 0 4 , 305. 322, 325, 327-329,
güçleri 3 1 .3 3 ,3 5 -3 8 ,4 3 ,4 4 ,5 2 .9 4 , 3 3 3 -3 3 5 .3 3 7 ,3 3 9
105, 123, 1 3 3 ,1 6 8,184, 342,343 sivil toplum k u ru lu ştan (STK’lar) 245,
küresel 239, 248, 2 9 6 ,3 2 4 248, 280, 290, 291, 295
em ek, hkz. em ek piyasası SmiLh, Adam 5 5 ,1 0 4 , 249, 250
reform ları 26, 242, 261-263, 265, sosyal dem okrasi 39, 57, 62, 6 3 ,6 5 -
266, 275, 276, 278, 287, 291, 296, 6 7 .6 9 , 70, 72, 74
345 sosyal dem okratlar 9, 22. 33, 39, 57-
kendi kurallarına göre işleyen 9 ,1 5 , 5 9 .6 1 .6 3 .6 8 .6 9 , 86, 103, 107,
18, 1 9 ,2 2 ,2 3 ,2 7 ,3 1 ,4 3 ,8 9 ,9 1 ,9 2 , 1 1 2,117, 118, 137
9 4 -9 6 ,1 0 1 ,1 3 6 , 166,1 6 9 ,2 0 4 , 205, sosyal dışlanm a 15. 28, 132, 152, 154-
2 37,23 9 -2 4 2 .2 5 8, 297, 320, 321, 156, 158, 3 0 5 ,3 2 2 ,3 2 7
3 2 4 ,3 2 5 ,3 2 8 , 340-342, 344-347 sosyal gelir 2 3 ,1 0 5 , 107,109, 121. 131
piyasa ekonom isi 1 5 .1 6 , 18-24, 26, sosyal haklar 139, 14 2 ,1 4 7 , 15 0 .1 5 7 ,
28. 34, 58, 7 8 ,8 3 , 9 1 -9 3 ,9 9 , 101, 287
164-168, 170-173, 176, 204, 238- sosyal içerm e 115, 1 5 3 .1 5 4 , 317-323,
242, 246. 248. 251, 253-255, 319, 3 2 5 ,3 2 8 , 3 3 7 .3 3 9
321, 3 2 4 ,3 2 8 .3 3 3 , 3 3 9 -3 4 4 ,3 4 6 sosyal korum a 2 7 ,3 5 ,1 0 4 . 105, 108,
piyasa sistem i 1 8 ,8 3 ,8 6 ,8 7 ,8 9 ,9 1 . 1 1 1 ,1 1 5 ,1 6 .1 1 9 , 1 3 0 ,1 3 3 ,1 4 0 .
9 2 ,9 4 ,9 6 .2 3 7 , 2 5 0 ,2 5 1 .2 5 4 , 297, 166. 2 4 3 ,2 6 7 , 277, 286-288, 290,
3 1 9 ,3 2 0 ,3 4 5 3 0 9 .3 1 3 .3 1 4 ,3 2 1 ,3 2 7
piyasa toplum u 9 ,1 0 ,1 8 , 2 7 .7 8 ,8 6 , sosyal yasalar 18. 120
8 7 ,8 9 .9 5 .1 0 1 ,1 0 2 , 1 0 4 ,1 2 2 ,1 2 9 , sosyalizm 39, 66. 79, 80, 83, 106, 107.
1 3 0 .1 3 2 ,1 3 3 , 164-167, 2 3 7 .2 3 9 . 13 6 ,2 4 4
252, 2 5 8 ,2 9 8 , 300, 3 1 3 ,3 1 4 .3 1 7 . Speenham land Yasası 120, 156
3 2 0 ,3 3 9 . 342-344
planlam a 1 9 ,6 6 ,6 7 ,7 9 ,9 7 .1 8 5 , 242, teknobilim 185, 188, 191-194
2 5 6 .2 5 7 teknoloji 25, 3 4 ,4 2 ,6 7 , 1 1 0 .1 6 6 ,
bölgesel 7 9 ,8 0 ,8 2 ,8 3 1 7 3 .1 7 5 .1 7 8 , 180-184.189-195,
200, 218, 219, 221-223, 227. 243,
refah devleti 10, 19, 2 1 -2 3 ,2 9 .4 0 ,4 9 , 2 9 2 ,2 9 4 ,3 2 9
5 7 -6 5 .6 8 .7 2 , 7 7 ,8 1 .9 0 ,9 1 , 106. ticaret örgütü, bkz. em ek örgütü
1 0 7 ,1 0 9 - 1 1 1 .1 1 5 ,1 1 8 ,1 1 9 .1 2 4 , toprak, bkz. çevre
139, 143, 147-149, 152, 1 5 3,157, TRIPS (Ticaretle Bağlantılı Fikri
3 4 5 .3 4 6 M ülkiyet H aklan) 19, 2 5 ,1 8 1 ,
refah kapitalizm i 2 2 ,2 3 ,9 1 ,9 6 ,9 7 , 212,216, 220-222,224, 228,
106, 345 229, 2 31,232
rekabet halinde olm ayan m al 170, 174
356
U luslararası Para Fonu (IM F) 60, 71, yenilik 4 5 ,5 2 ,6 6 ,1 6 7 .1 7 3 .1 8 2 ,1 8 3 ,
2 6 3 .2 6 6 ,2 8 3 185, 1 9 2 ,1 9 5 .2 1 4 , 2 1 7 ,2 2 6 .2 3 2 .
274, 302, 335
ütopya 7 8 ,8 2 , 9 7 ,1 0 2 . 2 3 7 ,2 9 7 ,3 1 3 yerleşiklik 10, 11, 17, 20, 7 9 .8 3 ,8 7 ,
96, 246, 248, 313
yeni em ek 329 yoksulluk 15, 34, 55, 73, 105.115,
yeniden dağıtım 1 7 ,9 2 -9 4 ,1 0 3 , 108, 122, 12 4 ,1 5 7 , 243, 251, 277, 290,
1 1 1 ,1 1 9 .1 2 3 ,1 3 0 ,1 3 8 ,1 6 4 -1 6 6 . 293
170, 179, 237, 238, 240, 245, 247, yönetişim 2 6 ,8 1 ,8 2 , 11 2 .1 1 3 ,1 8 1 ,
254, 2 7 5 ,3 2 7 ,3 3 7 -3 3 9 182, 239-242, 244, 246, 247, 254,
yeniden düzenlem e 1 1 2 ,113, 118, 170 273, 344, 345
357
İletişim'den âll&
KARL POLANYİ
■■ ■■ ■ p ^ ■■ ■■ ■■
Buyuk Donuşum
Çağımızın Siyasal ve
Ekonomik Kökenleri
Çeviren AYŞE BUĞRA • 411 sayfa
p
antropolojik araşumıaların bulgularından yararla
maya odaklanıyor. ..
Guy Standing. jose Lui.s Rey Perez� Bob ]essop. Gürol Lrzık,
ILET)ŞJM 1415
ARAŞTIRMA
iNCELEME 236