Professional Documents
Culture Documents
Demokrat Parti Ve 1960 Ihtilali Democrat Party and 1960 Rebellion PDF
Demokrat Parti Ve 1960 Ihtilali Democrat Party and 1960 Rebellion PDF
NİSAN 2006
Ümit ERDOĞAN
İÇİNDEKİLER
Giriş
B. SERBEST FIRKA:…………………………………………………………………......3
BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
II
4.) Menderes’in Uçak Kazası:……………………………………………………………..32
D. İHTİLAL
SÜRECİ:..............................................................................................................................32
1.) Uşak Olayları:.................................................................................................................32
2.) Kayseri Olayları:.............................................................................................................33
3.) Meclis Tahkikat Komisyonu’nun Kurulması:.................................................................34
4.) Üniversite Olayları:.........................................................................................................36
5.) 555 K Olayı.....................................................................................................................39
6.) Harbiyelilerin Ayaklanması:...........................................................................................39
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
D. DARBENİN
GETİRDİKLERİ:...............................................................................................................58
SONUÇ:...............................................................................................................................62
KAYNAKLAR:.. ……………………………………………………………………........64
ÖZGEÇMİŞ:.......................................................................................................................65
III
Semboller ve Kısaltmalar
Adı geçen eser a.g.e.
Basım tarihi yok t.y.
Basım yeri yok y.y.
Çeviren Çev.
Çok yazarlı eserlerde ilk yazardan sonrakiler vd.
Sayfa/sayfalar s./ss.
ve benzeri / ve benzerleri vb.
Türkiye Cumhuriyeti TC
Amerika Birleşik Devletleri ABD
Kuzey Atlantik Paktı Nato
Demokrat Parti DP
Cumhuriyet Halk Partisi CHP
Cumhuriyet Halk Fırkası CHF
Adalet Partisi AP
Milli Eğitim Bakanlığı MEB
İstanbul İst.
Türk Tarih Kurumu TTK
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK
Bakan B.
Doktor Dr.
Profesör Doktor Prof. Dr.
Doçent Doktor Doç. Dr.
IV
GİRİŞ
1
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
göstermiş bir devletin mirasını yok saymak imkansızdı. Milli mücadeleyi yöneten, Atatürk
ve silah arkadaşları da, Osmanlı Devleti’nin bünyesinde çıkmışlardı. 2
2
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
3
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
2
düşünceye sahip vekiller, yeni siyasal düşünce gruplarının oluşmasına yol açtı, bu da yeni
siyasal teşekküllerin alt yapısını meydana getirdi. 4
Atatürk döneminde, çok partili siyasal rejime geçmek için atılan ilk adım, Terakki
Perver Cumhuriyet Fırkası deneyimidir. Atatürk’ün de teşvikleri ile; Kazım Karabekir, Ali
Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar, Halk Fırkası’ndan ayrılarak, 17
Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver Halk Fırkası’nı kurmuşlardır. Oldukça samimi
duygular içerisinde kurulan bu partinin programına, liberal demokrat çizgiler hakimdir. Bu
parti, geniş bir halk kitlesi tarafından, kemalist kadronun otoriter ve baskıcı yönetimine
karşı alternatif olarak görülmüştür. Fakat bu parti uzun ömürlü olamamıştır. 1 Şubat 1925
tarihinde eski rejimin yeniden getirilmesi isteği ile patlak veren Şeyh Sait İsyanı’nı
çıkaranların, Terakkiperver Halk Fırkası ile bağlantılı oldukları şüphesi, partinin 5 Haziran
1925 tarihinde kapatılmasına neden olmuştur. Partinin önde gelen isimleri de İstiklal
Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Ancak yargılama sonrasında bu isimler berat etmiştir.
Şeyh Sait İsyanı ve Atatürk’e, İzmir’de girişilen suikast neticesinde, 4 Mart 1925 tarihinde
Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılmıştır. Böylece, yeni rejimin devamlılığı garanti altına
alınmıştır. 5
A. SERBEST FIRKA
4
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
5
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
3
reformist yönünden şikayetçi olmasıdır. Serbest Fırka da, Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası gibi, tek parti rejiminin uygulamalarına karşı olan kesimin birleştiği, muhalefet bir
kanat haline gelmiştir. Serbest Fırka’nın tek parti rejimini tehdit etmesi üzerine
kapatılacağını anlayan parti kurucuları, Serbest Fırka’yı fesh etmiştir. Bu partinin ömrü,
ancak 97 gün olabilmiştir. Atatürk döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’ne muhalefette
bulunan Türk Ocakları, 10 Nisan 1931 tarihinde kapatılmıştır ve malları da CHP’ye
devrolmuştur.6
Görüldüğü gibi Atatürk döneminde uygulanmaya çalışılan çok partili siyasal rejim
çalışmaları, iki başarısız teşebbüs neticesinde sekteye uğramıştır. Bu iki başarısız teşebbüs
neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çok partili siyasal rejime hazır olmadığı
anlaşıldığından ve Atatürk döneminde bir daha böyle bir teşebbüste bulunulmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk çok istediği çok partili siyasal rejimi hayatta iken göremeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde çok partili siyasal rejime ancak; 7 Ocak 1946 tarihinde
Demokrat Parti’nin kurulması ve aynı yıl yapılacak genel seçimlerin sonucunda, bu
partinin TBMM’ye girmesi ile geçilecektir.
6
İshak Demir, (1999). “Türk Demokrasi Tarihi” Yürüyüş Dergisi, sayı 3. http://www.enfal.de/tarih33.htm
(24.04.2006).
4
BİRİNCİ BÖLÜM
1.) İç Etkenler
Türk siyasetinde, milli şef dönemi sürerken batı dünyasında da durum bundan
farklı değildi. Dönemin Avrupa’sında baskıcı ve faşist yönetimlerin hüküm sürdüğü
görülmektedir. Hitler Almanya’sı, Mussollini İtalya’sı ve Franko İspanya’sı baskıcı
faşizmle yönetiliyordu. Dünya üzerindeki bu otoriter, baskıcı yönetimlerin, daha 1931
yılından beri Türkiye Cumhuriyeti’ni etkilediği görülmektedir. 8
7
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi ” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284. http://www.Liberal-dt.org.tr (24.04.2006).
8
Rıfkı Salim Burçak, (1979), Türkiye’de Demokrasiye Geçiş, Olgaç Yayınevi, Ankara, s. 43.
a-) İkinci Dünya Savaşı
“ Cihan harbi sonunda bize karşı beliren haksız istekler ve propagandalar karşısında bir aralık,
insanlık aleminin kadir bilir ve adalet tanır zihniyetinden şüphe eder bir halde idik. Yalnızlık havası,
vatandaşlarımızı üzüntü içerisinde bırakıyordu.” 11
9
Bernard Lewıs, (1984), Modern Türkiye’nin Doğuşu, (çev. Metin Kıratlı), TTK Yayınevi, 2. Baskı, Ankara,
s. 296.
10
Burçak, a.g.e., s. 39.
11
a.g.e., s. 39.
6
İki bloklu dünya düzeninde Türkiye’nin tercihi, ABD önderliğindeki batı bloğuna
yakınlaşmak olmuştur. Bu tercihin yapılmasında şu etkenler rol oynamıştır; Sovyet
Dışişleri Bakanı Molotof, Atatürk ile Lenin arasında imzalanan ve yirmi yıldır yürürlükte
olan Türk-Sovyet saldırmazlık anlaşmasının, süresi dolduğunda artık yenilenmeyeceğini
bildirmiştir. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye’den toprak istemiş ve boğazlardan üst
talebinde bulunmuştur. Bu kabul edilemez istekler Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında
gerginliğe neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ni Sovyetler Birliği’nden uzaklaştıran bir
başka neden ise; Türkiye ile Rusya arasındaki tarihten gelen husumettir.12
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde 1945 yılında, çok partili siyasal rejime geçmek
bir zorunluluk haline gelmiştir, çünkü iç ve dış konjonktür çok partili siyasal rejimi gerekli
kılıyordu. İsmet İnönü, 1945’in iç ve dıştaki dinamiklerini iyi değerlendirmiştir. İnönü tek
partili rejimi devam ettirmenin, ülkenin iç dinamikleri bakımından olduğu kadar, dünya
şartları bakımından da mümkün olmayacağını düşünerek, tek partili siyasal rejimi terk
etmenin tam zamanı olduğu kanaatine varmıştır. 14
Prof. Dr. Nihat Erim, İsmet İnönü’nün rejim değişikliği konusunda kendisine şu
sözleri söylediğini belirtmiştir:
“ Bizim şimdiki sistemimiz baştaki şahsa dayanmaktadır. Bu türlü idareler ekseriyetle pek parlak
başlar, hatta bir müddet parlak devam eder. Fakat bunun sonu yoktur. Baştaki şahıs sahneden çekildiği zaman
nasıl bir akıbetle karşılaşılacağı bilinmez. Tek parti rejimleri normal demokrasi usulleri ile idare şekline
intikal edemedikleri, hiç değilse bu zaruri olan intikali tam zamanında yapamadıkları için yıkılmışlardır.
12
a.g.e., s. 38.
13
a.g.e., s. 44.
14
a.g.e., s. 51.
7
Yıkıntının arkasından da bir çok zahmetlerle meydana getirilen eserlerin hepsi heba olmuştur. Memleketimizi
böyle bir akıbetten korumalıyız. Ciddi ve esaslı murakabe sistemine süratle geçmeliyiz. Ben ömrümü tek
parti rejimiyle geçirebilirim. Ama sonunu düşünüyorum, benden sonrasını düşünüyorum. Bu sebepten vakit
geçirilmeksizin işe girişilmelidir.” 15
İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra San Francisco’da toplanan 59 ayrı ülke heyeti
San Francisco’da toplanmıştır. Bu 59 ülke heyeti arasında Türk heyeti de bulunmaktadır.
İsmet İnönü, Hasan Saka liderliğindeki Türk heyetine; konferansa katılan ABD’li
yetkililere, Türkiye’de çok partili siyasal rejime en kısa zamanda geçileceği konusunda
bilgi verilmesi talimatını vermiştir. San Francisco Konferansı’na katılan 59 ülke temsilcisi
Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna imza atmıştır. Yine bu konferansta dünya ülkelerinde,
artık demokrasi ilkelerinin egemen olması kararlaştırılmıştır. Artık dünya üzerinde baskıcı
diktatörlüklerin devrinin kapandığı ilan edilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte Türkiye
siyasetinde, artık milli şef döneminin bitmesi gerekiyordu. Batı dünyasına ancak, çok
partili demokrasiyle entegre olunabilirdi. İsmet İnönü 1945 yılının 19 Mayıs
konuşmasında; çok partili siyasal rejime geçileceğini ilan etmiştir. 16
Nuri Demirağ adlı iş adamı; 1945 yılında, Milli Kalkınma Partisi’ni kurmak amacı
ile valiliğe dilekçe vermiştir. Başbakan Şükrü Saraçoğlu bu konu ile ilgili verdiği demeçte
Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasına izin verildiğini bildirmiştir. Ayrıca CHP yönetimi,
tek dereceli seçim sistemine geçilmesi, üniversitelere özerklik verilmesi, anti demokratik
kanunların kaldırılması gibi taleplerin, CHP hükümeti tarafından olumlu bulunduğunu
bildirmiştir. Rejim değişikliği konusunda yapılan çalışmalarda bundan sonraki adım, 17
Haziran 1946 tarihinde altı milletvekilliği için yapılan ara seçimlere CHP’nin katılmaması
17
olmuştur.
“Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır.Anti demokratik
maddelerin iyileştirilmesinde; partiler teşkilinde, toplanma ve güvenlik haklarına karşı koyması ihtimali olan
hükümler değiştirilmelidir. Tek dereceli olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde, milletin çoklukla vereceği
oylar gelecek iktidarı tayin edecektir” demiştir. Ayrıca İnönü şu sözleriyle CHP’den kopacak bir muhalefet
partisinin kurulmasını açıkça teşvik etmiştir. Bir siyasi kurul içinde prensipte ve yürütmede arkadaşlarına
taraftar olmayanların hizip şeklinde çalışmalarından fazla, bunların kanaatleri ve programları ile açıktan
15
a.g.e., s. 52.
16
a.g.e., s. 45
17
Cem Eroğul, (2003). Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitapevi, 4. Baskı, Ankara, s. 21.
8
durum almaları, siyasi hayatımızın gelişmesi için daha doğru yol, milletin menfaati ve siyasi olgunluğu için
daha yapıcı bir tutumdur. ” 18
18
a.g.e., s. 21.
19
a.g.e., ss. 28-29.
9
yaptığı çalışmalar ile yurt içinde ve yut dışında tanınmış bir profesördür. Fuat Köprülü
siyaset arenasına Adnan Menderes’in telkinleri ile katılmıştır. 20
CHP yönetimine karşı muhalefete girişen ilk siyasetçi, Celal Bayar olmuştur.
Meclis içerisinde 1944 yılı bütçesinin görüşüldüğü sırada Bayar, hükümetin birçok
politikasını eleştirmiş ve bazı bakanlarla kürsüden tartışmaya girmiştir. Böylelikle ilk kez
bir milletvekili, milli şefin politikalarına karşı çıkmaktaydı. Böylece Bayar’la CHP’nin
yolları fiilen ayrıldı. 21
CHP’nin 1944 yılı bütçesinin kabulü için yapılan oylamada, yedi ret oyu çıkmıştır,
ret oyu veren bu yedi milletvekili, kurulacak olan Demokrat Parti içerisinde yerlerini
alacaklardı. CHP içerisinde parti içi muhalefeti başlatan diğer bir önemli olaysa, toprak
reformu yasa tasarısıydı. Bu tasarı; köylüyü topraklandırmak amacı ile büyük toprak
ağalarının bir kısım topraklarının kamuya devrini öngörüyordu. 22
20
a.g.e., s. 29.
21
M. A. Birand vd. (2005), Demirkırat Bir Demokrasinin Doğuşu, Doğan Kitapçılık, 10. Baskı, İst., s. 19.
22
Ş.S., Aydemir,(1993), Menderes’in Dramı, Remzi Kitapevi, 5. Basım, İst., s. 116.
23
a.g.e., s. 117.
10
verilmesi ve seçimlerin serbestçe yapılması gibi isteklerde bulunmuşlardır. Ancak dörtlerin
bu istekleri, parti grubu tarafından oybirliği ile reddedilmiştir. 24
4’lü takririn verilmesi ile birlikte, iyice artan parti içi muhalefete CHP hükümetinin
tepkisi, 4’leri partiden uzaklaştırmak oldu. Bu gelişmeler partiden uzaklaştırılan
muhaliflerin Demokrat Parti’yi kurmalarıyla neticelendi. 25
CHP’nin 23 yıl süren tek parti yönetimi, İsmet İnönü’nün yeni bir siyasi partinin
kurulmasına izin vermesi ile bitmiştir. İsmet İnönü, o dönemdeki en büyük siyasi rakibi
olan Celal Bayar’a, yeni bir siyasi parti kurması için izin vermiştir.26
İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte dünyaya yayılan demokrasi fikri ve ülke içerisinde
yeni bir siyasi partinin kurulması gerekliliğinin de etkisi ile; Celal Bayar, Adnan Menderes,
Refik Koraltan ve Fuat Köprülü, 7 Ocak 1946 tarihinde DP’yi kurmuşlardır. Böylelikle
1946 seçimleri ile, zaman zaman kesintiye uğrasa da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde çok
partili siyasal rejime geçilmiştir. 27
24
Eroğul, a.g.e., s. 28.
25
a.g.e., s. 29.
26
Burçak, a.g.e., s. 51.
27
a.g.e., s. 58.
11
olmadıkça devletin müdahale etmemesi, ülke kalkınmasında tarım sektörüne dayanılması
ve vasıtalı vergilerden ziyade vasıtasız vergilere ağırlık verilmesi yer almaktadır. 28
DP’nin ortaya attığı yeni ve özgürlükçü fikirler, o güne kadar böyle bir siyasetin
uygulanması bir yana, vaatlerini bile duymayan toplumun her kesiminde büyük yankı
uyandırmıştır ve DP, Türkiye’de ilgi odağı haline gelmiştir. DP’nin beklenilmeyen bu
yükselişi, CHP kanadında tedirginlik yarattı. Bu durum CHP’yi yeni tedbirler almaya sevk
etti. Bu amaçla halkı ezen vergiler hafifletildi, öğrencilere dernek kurma ve örgütlenme
hakkı verildi, üniversitelere özerklik verildi, basit suçlara af getirildi, işçi kesimine
sendikal haklar ve sigorta güvencesi verildi. Atatürk’ün ölümü ile 1938’de İsmet İnönü’ye
verilen değişmez başkanlık payesi kaldırıldı ve İnönü’yü milli şef haline getiren hak kendi
isteğiyle elinden alındı. Bundan sonra CHP’de liberalleşme çabaları başladı. 29
“ Türk halk idaresinin yeni bir hamlesine karar verdiğimiz için sizi davet ettim: Bu tek dereceli
seçimin yapılmasıdır. Tek dereceli milletvekili seçimini ilk defa tecrübe ediyoruz. Eğer bir iki ay içerisinde
olağan üstü bir engel çıkmazsa yeni bir seçime gitme kararındayız. Şunu belirtmek isterim ki şimdiye kadar
kurulmuş olan partiler, seçime parti olarak gireceklerdir. Büyük milletin her kararı yürekten
makbulümüzdür” 30
28
Eroğul, a.g.e., ss. 31-32.
29
Birand vd., a.g.e., s. 28.
30
a.g.e., s. 29.
31
a.g.e., s. 29.
12
1946 yılındaki genel seçimlere hazırlık süreci, DP ve CHP arasında Türk siyasi
tarihinde, o güne kadar görülmemiş bir propaganda ve mücadeleye sahne oldu. DP, hiç
alışılmadık bir seçim propagandası yürütüyor, yurdun dört bir tarafında seçim mitingleri
düzenliyordu. DP yöneticileri, Türk halkının 23 yıldır devam eden baskıcı tek parti
iktidarından duyduğu bıkkınlığı iyi biliyordu, bunun içinde halka hitap etme yeteneği
yüksek olan hatiplere halkın duymak istediği şeyleri söyletiyordu. 32
1946 seçimlerinde CHP ve DP, meclise girecek 465 milletvekili için mücadele
ettiler. Yurt çapında henüz örgütlenmesini tamamlayamayan DP, 465 milletvekilliği için
ancak 273 aday çıkarabilmiş, bununsa ancak 62 si meclise girebilmiştir. Kalan 403
milletvekilliğini ise CHP kazanmıştır. 33
1946 seçimleri DP açısından tam bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Seçim
öncesinde İsmet İnönü’nün verdiği tüm vaatler boşa çıkmış, seçimler tek parti döneminden
kalma metotlarla yapılmış, oy mazbataları çalınmış, sandıklar kaçırılmış, oylar değiştirilip
DP’lilere baskı yapılmıştır. Kısacası 1946 seçimlerine, gücü elinde bulunduran CHP
tarafından hile karıştırılmıştır. DP, 1946 seçimlerini şiddetli bir şekilde protesto etmiş o
güne kadar CHP iktidarına karşı yürüttüğü sert muhalefeti daha da sertleştirme kararı
almıştır. Ancak DP uygulayacağı sert muhalefeti, hiçbir şekilde hukuk kurallarından
ayrılmadan yapacaktır. 34
32
Eroğul, a.g.e., s. 36.
33
a.g.e., s. 36.
34
Birand vd., a.g.e., s. 33.
35
a.g.e., s. 38.
13
muhalefetin varlığını güvence altına alıyor ve tarafsız bir devlet başkanı kimliğine
bürünüyordu. 12 Temmuz Beyannamesi, çok partili siyasal rejimin garanti belgesi
niteliğindedir. Bu beyanname, muhalefet ile iktidar arasında ılıman bir hava yaratmıştır ve
gergin ilerleyen ilişkilerde yumuşama eğilimleri görülmüştür. Ancak DP içerisindeki sert
muhalefet yanlısı gruplar, DP’nin parti yönetimini yumuşak siyasetleri gerekçesiyle
şiddetle tenkit etmişlerdir. Bunun neticesinde DP içerisinde ilk ayrılık gerçekleşmiş, sertlik
yanlıları, Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde DP’den ayrılarak Millet Partisini
kurmuşlardır. Ancak bu ayrılma DP’ye gücünden bir şey kaybettirmemiştir.36
36
a.g.e., s. 39.
14
İKİNCİ BÖLÜM
A. 1950-1954 DÖNEMİ
14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, Türk siyasi
tarihinde iktidar ilk defa seçim yoluyla el değiştirmiştir. Halkın bu seçimlerde hissettikleri
bundan önceki seçimlerden çok farklıydı çünkü, mevcut iktidarın artık bir alternatifi vardı.
Halk, kendisinin demokratik sistemdeki önemini kavramış bir şekilde sandık başına
gitmiştir. 38
14 Mayıs 1950 seçimde DP; 4.241.393 oy ile 408 milletvekili çıkarırken, 27 yıllık
iktidar partisi CHP; 3.176.561 oy alarak 69 milletvekili ile TBMM’ye ana muhalefet partisi
39
olarak girmiştir. Millet Partisi ise 240. 209 oy ile bir milletvekili çıkarabilmiştir.”
37
a.g.e., s. 41.
38
Ümit Özdağ, (2004). Menderes Döneminde Ordu - Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Boyut Yayın
Grubu, 2. Basım, İst., s. 19.
39
a.g.e., s. 19.
vardır. Çok partili hayata geçişi ve DP’yi iktidara getiren dış şartları ikinci Dünya
Savaşı’nın yaydığı fikirler oluşturmuştu. 40
İkinci Dünya Savaşı’nın yapıldığı dönemde tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi
Türkiye’de de ekonomik alanda sıkıntı yaşanmıştır. Bu dönemde iktisadi hayat üzerindeki
devlet baskısı daha da artmıştır. Savaş döneminde devletin iktisadi yapısı devletçi
kurallarla denetim altına alınmaya çalışılmıştır. 18 Ocak 1940’da kabul edilen < Milli
Korunma Kanunu > hükümete olağan üstü geniş iktisadi yetkiler vermiştir. 1939 yılında
başlamış olan ikinci beş yıllık kalkınma dönemi, savaş nedeniyle artmış olan askeri
harcamalar ve hammadde kıtlığı dolayısıyla iptal edilmiştir. Savaşa katılan bütün dünya
devletlerinde tarım üretiminin durması nedeniyle Türk tarım ürünleri bu dönemde büyük
değer kazanmıştır ve yüksek fiyatlardan satılmıştır. Türk ürünlerindeki fiyat artışı ile
birlikte ekonomi alanında ülkede, önemli bir enflasyonist baskı meydana gelmiştir. Bu
dönemde İstanbul’da tacirler, simsarlar ve acenteler büyü servet yapmışlardır. Hükümet
büyük rant elde eden bu kesimden tam anlamıyla vergi alamamıştır, bu yüzden de devlet
ekonomisi sekteye uğramıştır. Bu duruma engel olabilmek amacıyla CHP Hükümeti; varlık
vergisini çıkardı. Bu vergi iktisadi ve mali alanda sıkıntı yaşayan ülkede, zaten yokluk
içerisinde ezilen halkın üzerine büyük bir yük daha yükledi. 11 Ekim 1942’de kabul edilen
varlık vergisi, adaletli bir şekilde toplanamamıştır. 41
İkinci Dünya Savaşı ile birlikte dünya genelinde hakim olan ekonomik ve siyasal
sistem, Türkiye’de iki zümreyi ön plana çıkardı. Bunlar; tarım ürünlerindeki muazzam
fiyat artışlarıyla büyük kazanç sağlayan toprak ağaları ile, savaş sonrasında değer kazanan
Türk ihraç mallarını, elinde tutan gayr-i müslim vatandaşlardır. Savaş sonunda kötüye
giden devlet ekonomisini düzeltmek için çıkarılan vergi kanunu ile hükümet; toprak
ağalarından, mal sahiplerinden ve kazandıkları ücret üzerinden vergi ödeyen halktan, vergi
almayı amaçlıyordu. Mevcut vergi sistemiyle; Büyük toprak ağalarından, mallarının yüzde
beşinden fazla vergi alınamıyordu. 1941 yılı itibari ile limitet şirketlerden alınması
planlanan vergi oranı, şirket karlarının yüzde 50’si ile 70’i arasında değişen büyük
rakamlardır. Toplumun diğer kesimlerinden alınacak vergilerin oranı ise, kurulacak vergi
komisyonların kararlarına göre belirlenecektir. CHP’nin uyguladığı bu adaletsiz vergi
40
Burçak, a.g.e., ss. 38-45.
41
Lewıs, a.g.e., ss. 295-296.
16
sistemine göre insanlar, din ve milliyetlerine göre ayrılıyor, halktan alınan vergilerin
oranını da halkın etnik yapısına göre değişiyordu. 42
42
a.g.e., s. 297.
43
Eroğul, a.g.e., ss. 87-88.
44
a.g.e., ss. 91-94
45
a.g.e., s. 98.
17
Birinci Menderes hükümetindeki bakanlar: Adnan Menderes ( başbakan ), Prof.
Muhlis Ete (İşletmeler B.), Hasan Polatkan (Çalışma B.), Tevfik İleri (Ulaştırma B.),
Rükneddin Nasuhoğlu (İçişleri B.), Fuat Köprü (Dışişleri B.), Halil Özyörük (Adalet B.)
Refik Şevket İnce (Milli Savunma B.), Halil Ayan ( Maliye B.), Avni Başman (Milli
Eğitim B.), Fahri Belen (Bayındırlık B.), Zühtü Velibeşe ( Ekonomi ve Ticaret B.), Prof.
Nihat Reşat Belge (Sağlık B.), Nuri Özsan ( Gümrük ve Tekel B.), Nihat Eğriboz (Tarım
B.) 46
DP’nin ilk kabinesini oluşturan bakanlar, genel olarak kamunun tanıdığı kişilerden
oluşmaktadır. Menderes, 1954 seçimleri ile iktidarını perçinledikten sonra, kabinesine
tanınmamış olsalar bile inandığı isimleri de sokacaktır. 47
DP yönetiminin ilk icraatı orduya yönelik olmuştur. 5 Haziran günü ordu mensubu
bir albay; Adnan Menderes’e, bazı askerler tarafından DP aleyhine 8-9 Haziran tarihinde
bir darbe hareketine girişileceği yönünde ihbarda bulunmuştur. Zaten seçim sonucunda
CHP taraftarı bazı komutanların İsmet İnönü ile görüştükleri bilinmekteydi. Durumu Celal
Bayar ile mütalaa eden Menderes; ordunun üst kademelerine yönelik bir tasfiye hareketine
girişme kararı almıştır. 49
46
a.g.e., s. 98.
47
Samet Ağaoğlu, (1967). Arkadaşım Menderes, Rek-Tur Kitap Servisi, İst., s. 93.
48
a.g.e., s. 63.
49
Birand vd., a.g.e., s.56.
18
kendisini güvende hissedebilmiştir. Ordunun yönetim kademesindeki bazı subayların
İnönü’ye sempati duydukları biliniyordu. Ancak ordunun alt kademesinden DP’nin şüphesi
yoktu, çünkü büyük çoğunluğu DP’liydi. 50
1950 Türkiye’sinde dış politikanın en önemli gündem maddesini; batı dünyası ile
ilişkileri arttırmak ve Nato’ya (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) katılmak oluşturmuştur.
Türk hükümetleri bu amaca ulaşmak için fırsat kollamıştır. Nato’ya katılmak için
beklenen fırsat DP yönetiminin eline, 25 Haziran 1950 tarihinde geçmiştir. Kuzey
Kore’nin Güney Kore’ye saldırısı ile başlayan Kore Savaşı, bu amaçlar için bulunmaz bir
fırsat olmuştur. 53
50
Eroğul, a.g.e., s. 100.
51
Birand vd., a.g.e., ss. 58-59.
52
Lewıs, a.g.e., s. 312.
53
Birand vd., a.g.e., s. 62.
19
ABD’nin Kore Savaşı’na büyük ilgi göstermesi savaşı, doğu ve batı bloklarının
çatışması haline dönüştürmüştür. Savaşta Kuzey Kore’yi sosyalist doğu bloğu, Güney
Kore’yi ise liberal batı bloğu temsil ediyordu. Türkiye’nin savaşa müdahil olmasıyla
birlikte, ülke genelinde Güney Kore lehine büyük kampanyalar başlatılmıştır. Kore Savaşı,
Türkiye Cumhuriyeti açısından milli bir dava haline gelmiştir. Türk hükümeti,
müttefiklerinin isteği doğrultusunda, kendi sınırlarından çok uzaklarda yapılan Kore
Savaşı’na, General Tahsin Yazıcı komutasında 4.500 kişilik Türk kuvveti göndermiştir.
Türk askeri, Kore’de kahramanca savaşmış ve görevini yerine getirmiştir. Fakat Türk
askerinin başarısı ve dökülen kanları, Türkiye’nin Nato’ya girişine yetmiyordu. Çünkü
Nato üyesi ülkeler, Türkiye’nin Nato için gerekliliğinin henüz farkında değillerdi. 54
DP, iktidarının ilk yıllarında gerek ana muhalefet partisi CHP ile gerekse de basın
ile olan ilişkileri ılıman bir hava içerisinde seyretmiştir. İktidar ile muhalefet arasındaki
ilişkiler genel itibari ile 1954 yılında bozulmaya başlamıştır. 1954 yılı sonrası gerginlikler
kendisini, 1952 yılında DP hükümeti tarafından, cemiyetler kanununda yapılan değişiklikle
54
a.g.e., s. 63.
55
a.g.e., s. 64.
20
gösterir. Hükümetin, cemiyetler kanununda yaptığı değişikliğe göre, hiçbir siyasi parti
devlete ait menkullerden pay almayacaktır. Ancak tek parti döneminde CHP, elindeki gayri
menkulleri satarak para elde etmiştir. CHP yönetiminden, devlete ait her türlü kurum
üzerinden elde ettiği gayrı menkulleri devlet kasasına iade etmesi istenmiştir. 1952
yılındaki bu istek İnönü’nün Balıkesir gezisi sırasında, DP’li vatandaşlar ile, CHP’li
vatandaşların arasının gergin olması nedeniyle askıya alınmıştır. Bu başarısız girişim
sonrasında, DP hükümeti CHP’nin malları meselesini 1953 yılında tekrar gündeme
getirmiştir. Bu mesele ile ilgili kanunun, meclisten geçmesi de iki parti arasındaki
gerginliği doruğa çıkaran ilk olaydır denebilir. Devri sabık yaratılmaması kararı, DP’nin
iktidara geldiğinde, milletvekilleri tarafından oy birliğiyle kabul edilmiştir. Yani DP
yürüteceği siyasette, kendisinden önceki iktidarın uygulamalarını gündeme getirmeyecekti
ve onları sorgulamayacaktı. CHP’nin malları için çıkarılan bu kanuna, muhalefetten ve DP
içerisindeki muhalif bir gruptan protesto gelmiştir. 56
İktidar ile muhalefet ilişkilerini bozan bir diğer hadise ise halk evleri meselesiydi;
Atatürk halk evlerini, 1932 yılında Türk halkını bilinçlendirmek, Cumhuriyet rejimine
halkı adapte etmek, devrimlerin gerekliliğini onlara öğretmek amacı ile kurdurmuştur. tek
parti döneminde halk evlerinin finansmanını devlet sağlıyordu. Halk evlerinin yönetimi ve
kontrolü CHP tarafından yapılıyordu. Tek parti döneminde bu sistem normaldi ve
yadırganamazdı. Çok partili rejimin hüküm sürdüğü bir dönemde halkevleri CHP’den
alınıp devlete iade edilmeliydi. Bu istek CHP’den de destek görmüştür. 57
56
Özdağ, a.g.e., s.57.
57
Eroğul, a.g.e., s.151.
58
a.g.e., s. 128-129.
21
öncesinde, 1947 yılında, Türk hükümeti bir kararname çıkarak yabancı sermayeyi teşvik
etmeye karar vermiştir. 1950’de yabancı sermayeyi desteklemek için iki kanun
çıkarılmıştır. DP İktidarı ile birlikte ekonomik alanda hızlı bir liberalleşme çabaları
başlamış bu amaç için, < Yabancı Sermaye’yi Teşvik Kanunu > çıkarılmıştır. Bu dönemde
bir de < Petrol Kanunu > çıkarılarak, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı yatırımcılara ve
Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcılara, Türk yatırımcısına sağlanan her
türlü hak, muafiyet, ve teşvikten eşit oranda yararlanma hakkı tanınmıştır. Yabancı
yatırımcıya yönelik gümrüklerdeki her türlü kısıtlama da kaldırılmıştır. Ana sermayenin
transferleri, tamamen serbest bırakıldı. Yabancı sermayenin gerekli gördüğü yabancı
teknik eleman ve kalifiye personele gümrük muafiyetleri tanındığı gibi, yabancı şirketlere,
Türkiye’deki işletmelerinde kazandıkları parayı kendi ülkelerine serbestçe götürme hakkı
verildi. Bu kanunların ilk adımı, 1950 ağustosunda özel girişimi desteklemek üzere Türk
Sınai ve Kalkınma Bankası’nın kurulması ile atılmıştır. 59
59
a.g.e., ss. 134-136.
60
Ağaoğlu, a.g.e., s. 108.
61
a.g.e., ss. 108-109.
22
DP’nin ilk dört yılında sosyal alanda; işçilere ücretli hafta tatili hakkı verilmiş, işçi
sigortalarının oranı arttırılmış, yeni hastahaneler açılmış ve işçilerin sendika kurmalarına
izin verilmiştir. Enerji alanında; termik ve hidroelektrik santralleri kurulmuş, Sarıyer,
Demirköprü, Seyhan ve Hazar barajlarının yapımına başlanmış. Hirfanlı Barajı’nın yapımı
tamamlanmış, Çatalağzı Santrali büyütülmüş ve ülkenin muhtelif yerlerinde birçok fabrika
kurulmuştur. DP iktidarının ilk dört yılında o güne dek görülmeyen bir kalkınma hareketi
gerçekleştirilmiştir ve halk o dönemde yüksek bir refah seviyesine yükseltilmiştir. DP,
halkın sevgilisi haline gelmiştir. 62
DP iktidarı, ilk dört yılında yarattığı olumlu hava neticesinde 1954 seçimlerine çok
daha güçlü ve kendisinden emin bir şekilde girmiştir 2 Mayıs 1954 tarihinde
gerçekleştirilen seçimlerin sonucu, DP açısından büyük bir zafer ile neticelenmiştir.
“ Her alanda gerçekleştirilen başarıların heyecanı o kadar baş döndürücü olmuştu ki, 1954 seçimleri
sonucunda DP, TBMM’de sanki tek parti haline geldi. Gerçi 1954 seçimlerinde Halk Partisi de önemli bir oy
almıştı. DP bu seçimlerde, 4 milyon 100 bin oy ile 488 milletvekili çıkardı. CHP ise aldığı 3 milyon 500 bin
oy ile ancak 31 milletvekili çıkarabildi. Aslında CHP 1950 Seçimlerine göre 304 bin daha fazla oy almıştır.
DP ise genelde 375 bin oy kaybına uğramıştır.” 63
1954 yılı itibari ile, DP yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti sıkıntılı bir döneme
girmiştir; Türk ekonomisi tehlike sinyalleri vermekte, dış ticaret açığı da büyüme
eğilimindeydi. Seçim propagandalarında DP tarım ürünlerine yüksek fiyatlar vermiş, daha
sonra bu fiyat artışları, yüksek enflasyon oranına sebep olmuştur. Dış ve iç borç
ödemelerinde gecikmeler başlamıştır. DP hükümeti ekonomiyi, ABD’den aldığı dış borçlar
ve krediler üzerine inşa etmiştir. 1954 seçimlerinin hemen akabinde başbakan Adnan
62
a.g.e., s. 111.
63
Aydemir, a.g.e. s. 225.
64
a.g.e., s. 226.
23
Menderes 300 milyon dolarlık kredi isteğiyle ABD gezisine çıkmış, ancak 30 milyon
dolarlık kredi ile Türkiye’ye dönmek zorunda kalmıştır. 65
1954 yılında ekonomik alanda su yüzüne çıkan sıkıntılar, kısa bir sürede kendisini
siyaset sahnesinde de göstermiştir. DP, 1954 seçimlerde kendisine oy vermeyen bölgeleri
cezalandırmıştır. Seçimlerde DP’ye oy vermeyen Malatya ikiye ayrılarak, Adıyaman şehri
kurulmuştur. Yine DP’ye oy vermeyen Kırşehir ilçe yapılmıştır. Ekonomik alandaki
sıkıntılara, DP’nin baskıya varan siyaseti de eklenince ülkede 1950-54 yılları arasındaki
olumlu havayı birden tersine dönmüştür. DP’nin, ana muhalefet partisi ve kamu ile olan
ilişkileri de gerginleşmeye başlamıştır. 66
1954 yılı itibari ile ülkenin içerisinde bulunduğu olumsuz ortam neticesinde, devleti
oluşturan tüm kurumlarda DP hükümeti aleyhine hoşnutsuzluk oluşmaya başlamış, 1960
darbesinin daha altı sene öncesinde, darbenin liderlerinden Orhan Kabibay ve Dündar
Seyhan, kendi aralarında DP’ye karşı ihtilal yemini etmişlerdir.67
Kuruluşundan itibaren DP’ye büyük bir sempatiyle bakan ve 1950 seçimlerinde onu
destekleyen ordunun bir kesimi; ezanın yeniden Arapça okunması kararının alınması,
ordunun büyük kesiminin büyük sempati ile baktığı İsmet İnönü’ye DP’ lilerin sataşmaları
gibi nedenler orduyu DP’ye karşı soğutmuştur. 68
1954 yılında ordu içten içe kaynıyordu. Bazen bir kanun, bazen bir söz, bazen de
küçük bir hareket bu kaynamayı su yüzüne çıkarıyordu. Kışlalarda gizliden gizliye ihtilal
hazırlıkları yapılıyordu. Menderes hükümetinin ise, ordu içerisindeki bu kaynamadan
65
Birand vd., a.g.e., s. 74.
66
a.g.e., s. 75.
67
a.g.e., s. 76.
68
a.g.e., s. 77.
69
a.g.e., ss. 77-78.
24
haberi yoktu, orduda yapılması planlanan reform çalışmalarından da vazgeçilmişti ve 1954
sonunda hükümet orduyla değil, günlük siyasi olaylarla ilgilenmeye başlamıştır. 1954
yılında orduya karşı önlem almayan hükümeti, çok daha zor geçecek bir yıl bekliyordu.
1955 yılı, Adnan Menderes ve hükümetinin geçireceği en zor yıl olacaktır. 70
DP iktidarının ilk yıllarında, basın ve CHP ile olan ilişkileri, ılıman bir hava
içerisinde seyrederken, İnönü’nün damadı Metin Toker’in, sahibi olduğu Akis Dergisi’nde:
– kedi olmayınca fareler cirit atar - başlığı ile yayınlanan haberi yüzünden, bir daha
düzelmemek üzere bozulmuştur. Menderes’i eleştiren bu yazı, Menderes’in ABD gezisi
sırasında kaleme alınmıştır. Bu gezi sırasında kendi parti gurubu da, Adnan Menderes’i
eleştiren sözler sarfetmiştir. 1955 yılında CHP taraftarı muhalif gazeteler, DP aleyhinde
yayınlarını sıklaştırmışlardır. Bu yayınlar genellikle, DP’li bakanlar hakkındaki yolsuzluk
haberlerinden oluşuyordu. 71
Bu arada DP’nin kendi içerisinde de muhalif bir kanat doğmuştur. Başını Sabri
Çelikbaş’ın çektiği ve çoğunluğunun 1954 seçimleriyle meclise girdiği bu 11 kişilik
milletvekilinin parti genel kurulundan istekleri; DP’li bakanlar hakkında yolsuzluk haberi
çıkaran gazetelere, suçlamalarını ispat etme hakkı verilmesidir. Parti genel kurulu ise,
muhalif kanattan bu yönergelerini çekmelerini istemiştir. Ancak muhalif kanat bu
yönergesini çekmedi. Sonuçta, DP içerisinde muhalefet bayrağını açan bu 11 muhalif
milletvekili DP’den ihraç edildi. Bu 11 milletvekiline destek amacı ile 8 milletvekili de
DP’den istifa etmişlerdir. DP’den ayrılan bu 19 milletvekili daha sonra, Hürriyet Partisi’ni
kurmuşlardır. Parti içerisindeki bu muhalefet, DP’ye ağır bir darbe vurmuştur. 72
70
a.g.e., s. 81.
71
a.g.e., s. 83.
72
Eroğul, a.g.e., ss. 180-181.
25
Karaborsa ortamının ülkeye hakim olması vb. sıkıntılar neticesinde, dört yılda ülke
geneline hakim olan refah, istihdam, ve huzur ortamı, ülke genelinde birden yok olma
noktasına gelmiştir. 73
Türkiye’de 1955 yılı ile beraber, ekonomik ve siyasal alanlarda baş gösteren
huzursuzluk ortamı devam ederken. Türkiye Cumhuriyeti’ne, içte ve dışta saygınlığını
kaybettirecek bir olay meydana gelmiştir. Türk ve Yunan hükümetleri arasında ihtilafa
neden olan Kıbrıs meselesi Londra’da bir konferansta görüşülmektedir. Türk tarafını bu
konferansta, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun başkanlığını yaptığı heyet temsil
etmiştir. Londra’daki görüşmelerin devam ettiği sırada, 6 eylül sabahı Ekspres
Gazetesi’nde çıkan asılsız bir haber her şeyi alt üst etti. Bu habere göre, Atatürk’ün
Selanik’teki evine Yunanlılarca bomba atılmıştı. Bu haber doğruluğu bile araştırılmadan,
Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından, Londra’daki kongrede koz olarak
kullanılmaya çalışılmıştır. 74
1955 yılı itibari ile DP meclis grubu, Menderes’e ve hükümetine karşı ağırlığını
koymaya başlıyordu. Parti grubu artık Menderes’ten korkmuyordu ve hükümete karşı sert
73
a.g.e., ss. 141-145.
74
Birand vd., a.g.e., s. 85.
75
a.g.e., s. 86.
76
Eroğul, a.g.e., s. 178.
26
bir muhalefete girişiyordu. DP grubu; haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan, Maliye
Bakanı Hasan Polatkan ve Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu istifa ettirdiler. Parti
içerisindeki bu kargaşa neticesinde bütün bakanlar Adnan Menderes’e istifa dilekçesi
vermiştir. Bu olaylar üzerine, Adnan Menderes, istifasını Celal Bayar’a vermeye
hazırlandığı sırada, DP milletvekili Mükerrem Sarol, - Sarol formülü - olarak siyasi tarihe
geçecek teklifi ile Menderes hükümetini ipten almıştır. Sarol’un formülüne göre, Menderes
kürsüye çıkacak ve gruptan kendisi için güven oyu isteyecekti. DP grubu, kürsüde ateşli bir
konuşma yapan Menderes’e güvenoyu verdi. Celal Bayar da hükümeti kurma görevini
yeniden Adnan Menderes’e verdi. 77
Bir süre sonra Fuat Köprülü, kurucusu olduğu partiden istifa etti ve DP’ye karşı
muhalefet hareketine girişti. Bulduğu formül ile Menderes’i kurtaran Mükerrem Sarol ise,
hizipçilik yaptığı gerekçesiyle partisinden ihraç edildi. Bu gelişmeler Menderes’i ve DP’yi
zor günler beklediğinin habercisiydi. Adnan Menderes artık siyaset arenasında yalnız
kalmıştı. DP’li bakanlar parti grubundan güvenoyu alamamış, yalnız kendisi alabilmiştir.
Menderes kabinesini yitirmiştir, parti grubuyla da arası açılmıştır. Ordu ise siyasi
arenadaki bu son olaylardan son derece tedirgindir. Menderes tüm bu olumsuzlukların
ortasında yalnız başına kalmıştır. 78
77
Birand vd., a.g.e., s. 86.
78
a.g.e., s. 89.
79
a.g.e., s. 91.
27
şekilde eleştirmiştir. Hükümet, basını susturabilmek amacı ile, 1954 yılında çıkardığı basın
kanununa iki madde daha ekleyerek, basını kendi aleyhinde yayın yapmaktan men etmek
istemiştir. Bu kanun ile beraber Metin Toker, Ülkü Arman, Beyhan Cenkçi vb. gazeteciler
Ankara Cezaevine girmişlerdir. DP’ye muhalefet yapan bir diğer kurum da üniversitelerdi.
DP hükümeti tarafından üniversitelerde siyaset yapılmasını engellemek için tedbirler
alındı. Siyasete alet edilen bir diğer kurum olan işçi sendikaları da hükümet tarafından bir
çok ilde 1957 nisanında kapatılmıştır. 80
80
Eroğul, a.g.e., ss. 192-193.
81
a.g.e., ss. 194-196.
82
a.g.e., ss. 197-199.
28
1957 seçimlerinin kampanyaları, bu siyasi ortamında yapılmıştır. Cumhuriyet
tarihinin en sert seçimlerinden birisi 1957 seçimleri olmuştur. Ayrıca 1957 seçimi Türk
siyasi yaşamındaki ilk erken seçimdir. 83
1957 seçimlerine, tıpkı 1946 seçimlerinde olduğu gibi muhalif kesimlerin büyük
tepkisi ve itirazları olmuştur. Ancak bu kez itiraz eden DP’liler değil, CHP’lilerdir. 1957
seçim kampanyalarının sertliği, seçimlerin sonucunda da sertlik ortamına neden oldu.
Kayseri, Antep, Giresun, Samsun ve Çanakkale’de seçim sonuçlarını protesto eden muhalif
halk kitleleri sokaklara döküldü ve olaylar çıkardı. Hükümet olayları yatıştırmak için sert
tedbirlere başvurdu. 1957 seçimlerini protesto eden muhalif kesimler, tıpkı DP’nin 1946
seçimlerinde yaptığı gibi seçimlerde usulsüzlük, şiddet ve baskı uygulandığını iddaa
etmişlerdir. 85
83
Birand vd., a.g.e., s.94.
84
Özdağ, a.g.e. s. 95.
85
Eroğul, a.g.e., s. 202.
86
a.g.e., s. 220.
29
Ergin’in cuntacıları hükümete şikayet etmemesi, DP Hükümeti içerisinde kopukluk ve fikir
ayrılıkları olduğunu göstermektedir. 87
Darbe ihbarı alındıktan sonra Celal Bayar başkanlığında bir kriz masası
kurulmuştur. Darbeci olmakla suçlanan 9 subay, altı aylık bir yargılama sonucunda suçsuz
bulunmuş ve beraat etmiştir. İhbarı yapan Samet Kuşçu ise 2 yıl hapis cezasına
çarptırılmıştır. Cumhurbaşkanı Celal Bayar hareketlerini şüpheli bulduğu Şemi Ergin’i
istifaya zorlamıştır ve Milli Savunma Bakanlığı’na Adnan Menderes’in çocukluk arkadaşı
olan Ethem Menderes getirilmiştir. 88
9 subay olayı ile, yaklaşan hükümet darbesinin ayak sesleri duyulmaya başlamıştır.
DP hükümetinin kendisine karşı girişilmek istenen hareketten habersiz olduğu
düşünülemezdi, ancak ordunun üst düzey komutanlarının DP’li yöneticilere olan bağlılık
sözlerinin de etkisiyle, kendilerine karşı böyle bir hareketin yapılamayacağını
düşünmüşlerdir. Adnan Menderes’te bütün ısrarlara rağmen ordunun üzerine gitme
teklifini reddetmiştir. 89
Irak Devrimi’nin Türkiye’ye etkisi iki yönde olmuştur. Devrim sonucunda DP’nin
ortadoğu politikası sekteye uğramıştır. Diğer etkisi ise bu ihtilal DP’lileri ve Menderes’i
psikolojik yönden derinden etkilemiştir. Irak’taki ihtilalden sonra Türkiye’de ihtilal ve
darağacı sözleri DP muhalifi kesimlerce çok söylenir olmuştur. 91
87
Aydemir, a.g.e., s. 211.
88
Birand vd., a.g.e., s. 100.
89
a.g.e., s. 101.
90
Eroğul, a.g.e., s.222.
91
a.g.e., ss. 222-223.
30
3-) İlk Hedefler Beyannamesi
CHP yönetimi, 9 Eylül 1957 tarihinde yapılan 13. kurultayında aldığı kararla; diğer
muhalif partilerle işbirliği yapma kararı almıştır. Cumhuriyetçi Millet Partisi Hürriyet
Partisi’nin yöneticileri, 4 Eylül 1957 tarihinde bir bildiri yayınlayarak CHP ile ortak
hareket edileceğini bildirmiştir. CHP’nin 13. kurultayına, CMP ve HP’nin temsilcileri de
katılmıştır. DP ise muhalefetteki bu güç birliğine engel olmak amacı ile; 11 Eylül 1957
tarihinde seçim yasasını değiştirmiştir.92
92
Belge net (2006), “CHP Kurultayları”, http://www. belgenet.com/parti/chpkurultay.html(10 05 2006)
93
Eroğul, a.g.e., s. 227.
94
a.g.e., ss. 229-230.
95
Birand vd., a.g.e., s. 110.
31
4-) Menderes’in Uçak Kazası
D. İHTİLAL SÜRECİ
Ertesi gün Manisa’ya hareket için istasyona hareket eden CHP kafilesinin yolu
DP’lilerce kesilmiştir ve iki grup arasında tartışma başlamıştır. Tartışma sırasında, İsmet
İnönü’nün kafasına bir taş isabet etmiştir. İnönü, kalabalığı yararak CHP kafilesine yol
açabilmiştir. İsmet İnönü Manisa’da hükümet aleyhine çok sert bir konuşma yapmıştır. Bir
sonraki durak olan İzmir’de bir konuşma yapmayı planlıyordu. Ancak İzmir valisi, İç İşleri
96
Eroğul, a.g.e., s. 229.
97
Birand vd., a.g.e., s. 107.
98
Eroğul, a.g.e., s. 231.
32
Bakanlığı’ndan aldığı emirle, İzmir’de siyasi parti propagandası yapmayı yasaklayan bir
karar almıştır. Bu nedenle İnönü, İzmir’de konuşma yapamamıştır. 99
CHP kafilesi İstanbul’a geldikten sonra Topkapı civarından geçerken, bir gurup
DP’li İnönü’nün arabasına tacizde bulunmuştur. Bu tacizciler, orada tesadüfen bulunan bir
binbaşı tarafından dağıtılmıştır. 100
99
a.g.e., s. 232.
100
Birand vd., a.g.e., s. 110.
101
Tevfik Çandar, (2000), Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, İmge Kitabevi, 2. baskı, Ankara, s.80.
102
a.g.e., s. 80.
103
Sabiha Bozbağı, (1974), İhtilaller ve Darbeler Tarihi, Cem Yayınevi, İst. ss. 692-693.
33
Menderes, Bayar’a olaylarla ilgili 28 Mart 1960’ta yazdığı mektupta; Kayseri
olaylarının ve meydana gelen diğer olayların tamamen CHP’lilerin başının altından
çıktığını belirtmiştir. Menderes mektubunda, CHP’lileri ihtilal çığırtkanlığı yapmakla
suçlamıştır. Olayların boşuna büyütüldüğünü belirten Menderes aslında olayların küçük
çaplı olduğunu belirtmiştir.104
Kayseri olaylarında ordu ilk kez tavrını ortaya koymuştur. TSK mensupları
kendilerine verilen görevi yerine getirmeyerek, İsmet İnönü tarafında olduklarını hal ve
hareketleri ile belli etmişlerdir. Ordu mensuplarının bu hareketleri, DP yöneticilerini
tedirgin etmiştir ve İnönü’nün ordu ile ortaklaşa bir ihtilal hazırladığı içerisinde olduğunu
düşünmeye başlamışlardır. DP’lileri bu fikre yönelten diğer bir olaysa, İnönü’nün evinin o
sıralarda bazı komutanlar tarafından ziyaret edilmesidir. DP meclis grubu CHP’nin seçim
dışı yollarla iktidara gelmek arzusunda olduğunu düşünüyor. CHP’yi, silahlı hücre
örgütleri kurmak, orduyu hükümet aleyhine kışkırtmak ve bir ihtilal hazırlığı içerisinde
olmakla suçluyorlardı. 105
104
Özdağ, a.g.e., s. 139.
105
Birand vd., a.g.e., s. 110.
106
Özdağ, a.g.e., ss. 144-148.
34
Görüldüğü gibi meclis Tahkikat Komisyonu’nun kurulma amacı; DP yönetimine
karşı olan kurumları susturmak ve bu kurumların faaliyetlerini kontrol altına almaktır.
Göreve başlayan meclis tahkikat komisyonu derhal üç yasak çıkardı. Buna göre; siyasi
partilerin, yeni örgüt kurmaları, siyasi faaliyete girişmeleri ve basının Tahkikat
Komisyonu’nun faaliyetleri ile ilgili bütün olumsuz yayınları yasaklanıyordu. İsmet
İnönü’nün meclis kürsüsünden yaptığı konuşmaya yayın yasağı getirilmiştir. Bu
konuşmada İnönü: DP hükümeti baskı rejimine devam eder ve insan haklarını tanımazsa,
ihtilalin kaçınılmaz olacağını, ihtilali ordunun gerçekleştireceğini belirtmiştir ve hükümetin
baskıya devam etmesi halinde onları kendisinin bile kurtaramayacağını belirtmiştir. İnönü
bu konuşmasını ‘şartlar tamam olduğunda ihtilal kaçınılmaz olur’ diyerek bitirmiştir. 107
107
Eroğul, a.g.e., s. 234.
108
a.g.e., s. 243.
109
Özdağ, a.g.e., s. 152.
35
Bu konuşmasının ardından İsmet İnönü, meclisten on iki gün uzaklaştırma cezasına
çarptırılmıştır. İnönü bu olayı, tüm il ve ilçe teşkilatlarına bildirmiş, CHP teşkilatlarını
meclisteki durumdan haberdar etmiştir. Bundan sonra, meclis içerisindeki muhalefet
iktidar çatışması sokaklara taşmış ve ihtilale giden süreç başlamıştır.110
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde görevli olan, prof. Dr. Hüseyin Nail
Kubalı, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Prof Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Doç. Dr.
İsmet Giritli gibi hocalar derslerde öğrencilere hükümeti karalayan söylemlerde
bulunmaları, öğrencilere eylem yapmaları yönünde cesaret vermiştir 112
110
Eroğul, a.g.e., s. 245.
111
Birand vd., a.g.e., s. 115.
112
Özdağ, a.g.e., s. 135.
113
Birand, a.g.e., s. 117.
114
a.g.e., ss. 116-117.
36
sıkı yönetim ilan etmiştir. Hükümetin koyduğu yayın yasağı sonucunda, olaylarla ilgili
haberlerin gazete ve dergilerde yayınlanması engellenmiştir. Ancak bu daha olumsuz bir
netice doğurmuş, fısıltı gazetesi devreye girmiştir. İstanbul’daki olaylar abartılarak
kulaktan kulağa yayılmıştır, bu da halkı galeyana getirmiştir. 115
“İhtilalden dem vurulmakta, ihtilalin bir hak olduğu felsefesinden bahis açılmakta. Bu bir ihtilal mi
sanki? İhtilali kim yapıyor? Hazırlanmış, tertiplenmiş ve içleri kinle doldurulmuşların teşkil ettiği bir
zümrecik… Üç dört gündür, köşe kapmaca oynar gibi, sokaktan sokağa, meydandan meydana kaçışıp
dağılan, dağılıp tekrar toparlanan sanki bir gerilla teşkilatı ve tıpkı bir iskeleti etin ve adalenin sarıp
kaplayarak, vücudun meydana gelmesi gibi, bu gerilla iskeletinin etrafında bir kısım avare insanlar … Bu mu
ihtilal? Bu İstanbul sokaklarında dolaştırılan bir yapmacık, bir uydurma göstermelik… Bu düpedüz bir asilik
hareketi… Bir ayaklanma teşebbüsü. Bu, düpedüz bir siyasi irtica. Kavgasız, gürültüsüz, sükunet içinde ve
serbest bir seçimde Halk Partisi’nin şansı nerede ise sıfıra düşmüş… Ve dördüncü bir seçimi kaybetmeye ne
Halk Partisi’nin ne de onun eski ve hakiki temsilcilerinin tahammülü yok … Parti de onlar da, bir dördüncü
seçimi kaybetmeye dayanamazlar. O halde ne olacak? Gerilla teşkilatı, şayet seçim olursa, bu teşkilat ile
seçim günlerini bir cehenneme çevirmek, kan ve ateş tufanı içinde seçimleri ve onun neticelerini yakıp yok
117
etmek.”
Üniversitelerde olaylar tüm şiddeti ile devam ederken, dönemin Kara Kuvvetleri
Komutanı Cemal Gürsel tarafından, Milli Savunma Bakanı Etem Menderes’e, ülkenin
içerisinde bulunduğu karışıklık ortamından nasıl çıkılacağı ile ilgili bir mektup
yollanmıştır. Mektubun tam metni şöyledir:
“Aziz Vekilim,
Dünkü geceki münakaşalarımızın ışığı altında zatıalinize, memleketin huzur ve istikrarı için
alınması lazım gelen tedbir ve kararlar hakkında görüşlerimi bildirmeyi, milli, vatani bir vazife bilirim.
Sayın başvekilin açıklamalarını dinledim ve okudum. Bunlarda, benim düşündüklerimin kabulüne
müsait bir zemin, henüz mevcut olmadığı, aşikar olarak belliyse de, gene de düşüncelerimin sizlere iblağının
zaruretine inanıyorum.
Muhterem Vekilim,
Şu hakikati kabul etmek lazımdır ki, Kayseri hadiseleriyle başlayıp, son karar ve feci olaylara kadar
varan sahneler, vatandaş ruhunda derin tesirler ve hükümete karşı telafisi kabil olmayan hoşnutsuzluklar
yaratmıştır.
Sayın vekilim,
115
Bozbağı, a.g.e., s. 695.
116
Özdağ, a.g.e., s. 160.
117
a.g.e., s. 160.
37
Bu ahval küçümsenecek, cebir ve şiddetle değiştirilecek şeylerden değildir. Memleket, hükümet ve
partinizin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için, sükunetli, fakat ciddi ve zecri tedbirler almak lazımdır.
Bu tedbirler şunlar olmalıdır:
1. Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Çünkü bütün fenalıkların bu zattan geldiği hakkında umumi bir
kanaat vardır.
2. Kabinede iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat,
çıkarılmalıdır. Ve yeni kabine mutlaka, dürüst, makul, zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan
kurulmalıdır.
3. İstanbul, Ankara valileri ve emniyet müdürleri süratle değiştirilmelidir.
4. Ankara örfi idare kumandanı derhal değiştirilmelidir.
5. Son çıkarılan ve tahkikat komisyonları ihdas eden kanun kaldırılmalıdır.
6. Mevkuf gazeteciler, bir af kanunuyla, kısa zamanda tahliye edilmelidir.
7. Son hadisede tevkif edilen talebeler serbest bırakılmalı, ilim müesseseleri, yeniden faaliyete
geçirilmelidir.
8. Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar, tedricen kaldırılmalıdır.
9. Vatandaşın hürriyet ve eşit muamele hakkına, mutlak surette riayet edilmelidir.
10.Din simsarlığından vazgeçilmelidir.
11.Suistimaller oluyor mu bilmiyorum. Fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur. Bu,
milletin hükümete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin şiddetle bertaraf edilmeleri
lazımdır.
12.Müstesna zamanlar ve günler haricinde hükümet büyüklerinin memleket gezilerinde, suni büyük
vatandaş topluluklarıyla karşılanmaları usulü terk edilmelidir.
Muhterem Vekilim,
Bu yazdıklarım, asla bir parti ve politika mülahaza ve tesiriyle yazılmamıştır. Memleketin
durumunun bu tedbirlerin alınmasını zaruri kıldığına inandığım için arz edilmiştir. Sizlerin vatanperverlik ve
vicdanlarınıza hitap ediyorum. İyi düşününüz iyi hareketler yapınız. Memlekette çok şeyler yapacağınız
muhakkaktır. Fakat bu, asla kafi değildir.
Bu yapılan işleri, müstemleke idareleri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. Asıl mühim olan, toplumun
ruhunda, yaşama şevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin,
yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır.
Olaylar, bu yolda olmadığınızı göstermektedir. Talebelerin, hürriyet duygusuyla yaptıkları
masumane tezahürata karşı, kıtalar sevk edilmesi ve onların desteğiyle, emniyet kuvvetlerinin, ilim
yuvalarının içine kadar girerek talebeleri, profesörleriyle beraber coplarla ve kurşunlarla tedip etmesi,
dünyada görülmemiş feci bir şeydir. O hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının,
analar,babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak, memleketin huzuru
bakımından büyük bir hata ve hazin bir gaflet olduğuna kaniim. Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet
duygularının gelişmesinden ve kemalinden memnun olmamız lazım gelmez mi? İstikbali, hissiz, duygusuz,
müstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyorsunuz?
Sayın Vekilim
Maruzatım muhakkak ki, çok mühim ve hatta çok cüretkaranedir. Fakat memleket için, milletin
selameti için, hükümet ve hatta partinizin kurtarılması için, dikkate alınması lazımdır. Ve hatta çok lazımdır.
118
Saygılarımla.”
118
Aydemir, a.g.e., ss. 391-393.
38
alır. Ancak bu karar, Celal Bayar tarafından reddedilir, böylece ihtilali engelleyecek son
şans da kaybedilir. 119
119
a.g.e., s. 393.
120
Bozbağı, a.g.e., s. 695.
121
Birand vd., a.g.e., s. 121.
122
a.g.e., s. 122.
39
öğrencilerin sokaklara dökülmesi bozmuştur. Harbiyeli öğrenciler Zafer Anıtı’na kadar
yürümüşler, İstiklal Marşı ve Harbiye Marşlarını okuduktan sonra dağılmışlardır. 123
Adnan Menderes’in önlem alması için gelen tekliflere kulak tıkamasının sebebi,
kendilerine karşı darbe yapılacağına inanmamasıdır. Çünkü her gittiği yerde halk kendisine
büyük sevgi gösterilerinde bulunuyordu ve TSK’nın, başta Genel Kurmay Başkanı
Orgeneral Rüştü Erdelhun’un bulunduğu üst düzey komutanları, kendisine olan
bağlılıklarını her fırsatta yineliyordu. 125
123
a.g.e., s. 123.
124
Eroğul, a.g.e., s.249.
125
Birand vd., a.g.e., s. 125.
40
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
A. HÜKÜMET DARBESİ
126
a.g.e., s. 127.
127
a.g.e., s. 127
128
a.g.e., s. 136.
bildirmiştir. Ancak Menderes’e söylediklerini yapma fırsatı verilmemiş, hükümet darbesi
ile iktidardan indirilmiştir. 129
İhtilal başarı ile gerçekleştirildikten sonra sıra, bu olayın tüm yurda duyurulmasına
gelmiştir. Bunun için hedef radyo eviydi. Radyoyu ele geçirmek ve halka hitap etmekle
görevli olan subay, Kurmay Albay Alparslan Türkeş’ti. İhtilal sabahı Alparslan Türkeş,
radyodan şu konuşmayı yapmıştır:
“Burası Türkiye Radyoları Yayın Postası; Türk Silahlı Kuvvetleri Türk Vatandaşlarını radyolarının
başına davet eder. Sevgili vatandaşlar: Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek memleketin idaresini almıştır.
Bu hareket Silahlı Kuvvetlerimizin müşterek işbirliği sayesinde, kansız başarılmıştır. Sevgili
vatandaşlarımızın sükun içinde bulunmaları, resmi sıfatı ve vazifeleri ne olursa olsun, hiç kimsenin sokağa
çıkmamasını rica ederiz.” 130
129
Eroğul, a.g.e., s. 250.
130
Aydemir, a.g.e., s. 456.
131
Özdağ, a.g.e., s. 198.
132
a.g.e., s. 234.
133
a.g.e., s. 240.
42
Darbenin gerçekleştiği günün sabahı ihtilale, ihtilali yapanların bile ummadıkları
derecede sevinenler olmuştur. Halkın büyük bir çoğunluğu, yapılan ihtilali kutlamış ve
TSK’ya sevgi gösterilerinde bulunmuştur. Zaten DP taraftarı olmayan halk kitlesi,
muhalefet partileri, ordunun büyük kesimi, muhalif gazeteler ve üniversiteler darbeye sıcak
bakıyorlardı. Bu kesimler darbenin gerçekleştirilmesi için üstü kapalı da olsa
çalışıyorlardı.134
134
Birand vd., a.g.e., s. 159.
135
a.g.e., s.143.
136
a.g.e., s. 140.
137
Çavdar, a.g.e., s. 95.
43
yönetimini üstlenecek olan Milli Birlik Komitesi kurulmuş oldu. 38 Kişiden oluşan
MBK’nın başkanlığına da Cemal Gürsel getirilmiştir. 138
Milli Birlik Komitesi üyeleri kendi aralarında yaptığı uzun toplantılar neticesinde;
askerin ülkeyi yönetemeyeceği fikrine vardılar. Komite üyeleri ülke yönetimine, ne
tahsillerinin ne de tecrübelerinin yetmeyeceğini biliyorlardı. Neticede Anayasa komisyonu
üyesi profesörlerin de verdiği raporlar doğrultusunda, sivil bir hükümetin kurulmasını
kararlaştırdılar. 139
Sivil hükümette başbakanlık görevini üstlenen Cemal Gürsel, İsmet İnönü ile
durum değerlendirmesi yapmak amacıyla görüşme tertiplemişlerdir. Gürsel bu görüşmeden
sonra düzenlediği basın toplantısında; Hükümet darbesi ile İsmet İnönü’nün hiçbir ilgisi
bulunmadığını, DP’li tutukluların hiçbirini yargılatmayacağını ve üç ay sonra seçimlere
gidilerek yönetimin sivil idareye devredileceğini bildirmiştir. Ancak bu sözlerinden
hiçbirini yerine getirememiştir. 140
MBK içerisinde, tutukluların ne olacağı ile ilgili bir ortak fikir mevcut değildi.
MBK’nın, başlarını Alparslan Türkeş’in çektiği bir grubu, DP’li tutukluların ileri
gelenlerinin yurt dışına, İsviçre’ye gönderilmesini yeterli görüyordu. Bir grup MBK üyesi
ise DP’lilerin yargılanıp, ceza çekmelerinden yanaydı. 142
138
Birand vd., a.g.e., s. 162.
139
a.g.e., s. 162.
140
Özdağ, a.g.e., ss. 241-242.
141
a.g.e., s. 241.
142
Birand vd., a.g.e., s. 167.
44
kampanya başlatmışlardır. Anayasa Komisyonu üyesi, Tarık Zafer Tunaya, DP’li
tutukluların yargılanmaları, yargılanmamalarından iyidir diyerek MBK üyelerini,
yargılama yapmaları yönünde etkilemiştir. İlk önceleri yargılama olmayacağını belirten
Cemal Gürsel de, onların suçlu oldukları kanısındayız diyerek, DP’lilerin yargılanma
sürecini başlatmıştır. 143
Sayıları 400’ü bulan DP’li tutuklular, toplu bir şekilde yargılanmak üzere
Yassıada’ya götürülmüştür. MBK’nın ihtilalin ilk iki gününde verdiği, üç ay içinde
seçimler yapılacak sözleri unutuldu ve Yassıada’ya götürülen 400’ü aşkın DP’li tutuklu
buradaki hücrelere birer ikişer yerleştirilmiştir. DP’lilerin Yassıada Mahkemesi’nde bir
buçuk yıl sürecek yargılanma dönemleri böylece başladı. Yassıada’nın kumandanı ise
Yarbay Tarık Güryay’dır. 144
Darbeden kısa bir süre sonra seçim yapılacağının sözünü veren MBK, daha
sonraları iktidardan çekilme taraftarı olmamıştır. MBK içerisinde, değişik görüşlere sahip
kişiler bulunuyordu. Bu yüzden MBK, kendi içerisinde bir çok konuda fikir ayrılıklarına
düşmüştür. Komite içerisinden bir grup, seçimlerin derhal yapılmasını istiyordu. 14’ler adı
verilen başka bir grup ise ülke yönetiminden ayrılma taraftarı değildi. 145
MBK çıkardığı bir numaralı yasa ile, 1924 Anayasa’sını askıya almıştır ve yapmış
oldukları hükümet darbesini meşru bir zemine oturtmuştur. MBK’nın çıkarmış olduğu bir
numaralı kanunda TSK, Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, kollamak ve gözetmekle
görevlidir ibaresi bulunmaktadır.. Bir numaralı geçici kanunla MBK yasama yetkisini
tümüyle ele geçirmiştir. Bu kanun uyarınca Yüksek Adalet Divanı kurulmuştur. 146
DP’lilere bir darbede, 29 Eylül 1960 tarihinde gelmiştir. DP, beş yıldır kongre
yapmadığı gerekçesiyle bu tarihte kapatılmıştır. 147
143
a.g.e., ss. 167-168.
144
a.g.e., ss. 168-169.
145
a.g.e., s. 179.
146
a.g.e., s. 170.
147
a.g.e., s. 173.
148
Aydemir, a.g.e., s. 454.
45
Yassıada’da kurulan mahkemeyi bir ihtilal makamı olan, Yüksek Adalet Divanı
kurmuştur. Yüksek Adalet Divanı; on beş yargıç ve dokuz savcıdan oluşuyordu. Yassıada
Mahkeme’lerinin başkanı ise, Salim Başol’dur. 149
DP’lilerin yargılandıkları mahkemelerde, ihtilale sebep olan iki önemli dava; Kore
Savaşı’na meclisten güvenoyu almadan katılma ve ABD ile imzalanan, Cento adı verilen
ikili anlaşmaların davaları görüşülmemiştir. Bunun amacı yabancı devletleri yargılama
149
a.g.e., s. 176.
150
a.g.e., s. 190.
151
Birand, a.g.e., s. 191.
152
a.g.e., s. 192.
46
sürecine karıştırmamaktır. Anayasa’ya aykırı olduğu söylenen bu suçlarla ilgili bir davanın
Yassıada Mahkemelerinde görüşülmemesi bu mahkemenin meşruiyetine gölge
düşürmüştür. 153
27 Mayıs 1960 Müdahalesi’nin, hükümet darbesi mi, yoksa ihtilal mi olduğu çok
tartışılan bir konudur. MBK, idareyi sivillere devretmeyerek ve yeni kurumlar teşekküle
getirerek basit bir hükümet darbesini ihtilal sürecine sokmuştur. İhtilalcilerin darbeden
sonra kurdukları yeni kurumlar, MBK, Yüksek Adalet Divanı, Yüksek Soruşturma Heyeti
ve Profesörler Heyetidir. Bu kurumlar ihtilal kurumlarıdır. 154
Yassıada Mahkemesi, Anayasa’yı ihlal suçları ile ilgili davaları görüşmek üzere
kurulmuştur. Bu suçu işledikleri varsayılan on beş kişi de idam cezasına çarptırılmışlardır.
Ancak Yassıada’da yargılananların sayısı beş yüz kişi civarındaydı. Buradan anlaşılacağı
üzere on beş kişi dışındaki tutuklular, normal ceza mahkemelerinde de yargılanabilirlerdi.
Burada bir usül hatası yapılmıştır. Yargılamalardaki hatalar yüzünden mahkemelerdeki
duruşma sayısı çok fazla olmuştur. Bir buçuk yıl zarfında DP’lilerin aleyhine açılan 52
davadan ancak 18’i karara bağlanabilmiştir. 156
153
Aydemir, a.g.e., s. 477.
154
a.g.e., s. 431.
155
a.g.e., s. 454.
156
a.g.e., ss. 454-455.
47
B. 27 MAYIS 1960 İHTİLALİ’NİN NEDENLERİ
DP ile muhalefet arasındaki gerginlikler genel itibari ile 1954 yılında başlamıştır.
CHP milletvekili Cahit Yalçın, aynı zamanda Ulus Gazetesi’nin yazarıdır. Cahit Yalçın
hakkında, DP aleyhinde yazdığı bir yazısından sonra savcılık tarafından soruşturma açılıp
Yalçın’ın dokunulmazlığının kaldırılmasına çalışılmıştır. Bu olay, iktidar ile muhalefet
arasındaki gerginliği başlatan sebep olarak görülebilir. 159
8 Temmuz 1953 tarihinde Millet Partisi, eski rejim yanlılarının akınına uğradığı,
mecelle ve eski yazıyı getirmek istemesi gibi nedenlerle kapatılmıştır. 1957 seçimlerinde
birleşmeyi planlayan muhalif partiler, DP iktidarı tarafından değiştirilen seçim kanunu
yüzünden bu isteklerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardır. 160
157
Özdağ, a.g.e., s. 55.
158
Bozbağı, a.g.e., s. 691.
159
Özdağ, a.g.e., s. 56.
160
a.g.e., ss. 56-57.
48
yönelik sertlik tedbirlerine sertlikle cevap vermiştir ve ülkede söz sahibi olan tüm
kurumları DP İktidarı aleyhine örgütlemiştir. 161
Ulus Gazetesi’nin başyazarı ve aynı zamanda İsmet İnönü’nün damadı olan Metin
Toker, Menderes Tahkikat Komisyonu’nu kurarak, tek parti dönemine dönmek
istemektedir demiştir. Toker; Menderes’e karşı muhalefet, ordu, üniversitenin ve basının
karşı koymasının kendiliğinden oluşan bir olay olmadığını, bu durumu CHP’nin organize
edip desteklediğini ve kanalize ettiğini belirterek, İsmet İnönü’nün de ihtilalin oluşma
sürecine yeşil ışık yaktığını ve ihtilalde beyin rolü oynadığını belirtmiştir. Ona göre İsmet
İnönü ihtilalin yapılmasını istemiştir. 162
DP açısından ise Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasının sebebi; 1959 yılı itibari ile
gereklilik arz ediyordu. Çünkü var olan muhalefet iktidar gerilimi, kendisini devleti
oluşturan diğer teşekküllerde de göstermeye başlamış, ülke anarşi ve kargaşa ortamına
doğru hızla ilerlemişti. Buna önlem alabilmek için bu komisyonun kurulması zorunlu
görünüyordu. DP’nin Tahkikat Komisyonu’na bakış açısını, DP hükümetlerinde bakanlık
yapmış olan ve Menderes’in siyasi yaşantısı boyunca çok yakınında yer almış olan Samet
Ağaoğlu; 1959 yılı itibari ile ülke içten ve dıştan birçok yıkıcı akımın etkisine maruz
kaldığından ülkenin içerisinde bulunduğu karışıklık ortamının düzeltilebilmesi için
Tahkikat Komisyonu’nun kurulduğunu belirtmiştir. Ağaoğlu’na göre, Tahkikat
Komisyonu’nun kurulması ve faaliyet göstermesi, hükümet açısından anayasal bir haktır
şeklinde yorumlamıştır. 163
161
Aydemir, a.g.e., s. 158.
162
Metin Toker, (1991). Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları 1944-1973, Demokrasiden Darbeye 1957-
1960, Bilgi Yayınevi, İst., ss. 333-334.
163
Aydemir, a.g.e., ss. 158-159.
49
2-) DP’nin Seçmen ve Bürokrasi ile İlişkileri
Kamu çalışanlarının emekli olabilmeleri için otuz yıl olan çalışma süreleri, yirmi
beş yıla indirilmiştir. Bu uygulama da muhalif kesim tarafından; hakim, savcı, subay,
memur ve öğretim üyesi gibi kamu görevlilerinin siyasete alet edilmek istenmediği
gerekçesi ile çıkarılmıştır şeklinde yorumlanmıştır. Muhalefete göre, DP hükümetleri
çıkardığı bu kanunlarla; Türkiye’de bürokrasinin gücünü kırmak, çıbanbaşı olarak görülen
bürokratları tasfiye etmek, bürokrasiyi yönetimden uzaklaştırmak istemiştir. 166
164
Eroğul, a.g.e., s. 59.
165
a.g.e., s. 59.
166
a.g.e., s. 59.
167
a.g.e., s. 60.
50
üniversiteleri susturamayan hükümet, 5 Temmuz 1954 tarih ve 6345 sayılı kanunu
çıkarmıştır. Bu kanuna göre hükümet muhalifi öğretim üyeleri, MEB’in emrine alınmıştır.
Hükümetin, üniversiteleri kontrol altına almak için aldığı bu gibi önlemler, üniversitelerin
muhalif sesini susturmak bir yana daha da fazla arttırmıştır.168
Siyasal iktidarlar açısından basın ile kurulan diyalog çok önemlidir. Arkasına
basının desteğini alan siyasi partiler, iktidar yolunda büyük yol katetmiş demektir. Bunun
bilincinde olan DP’li yöneticileri, gerek muhalefet yıllarında, gerekse de iktidarının ilk üç
yılında basınla olan diyaloglarını, çok ılımlı bir seviyede tutmuş ve basının büyük gücünü
arkalarına almışlardır. DP hükümeti basınla olan ilişkilerini daha da geliştirmek amacı ile;
iktidara gelir gelmez, 1950 yılında basın kanununu çıkardı. Bu kanun; 1932’de çıkarılan
basın kanununa göre daha özgürlükçü, liberal, gazete kurmayı kolaylaştıran, gazete
sahiplerini ve gazetecilerin yargılatılmasına karşı çıkan bir kanundu. DP hükümeti, 1952
yılında bu kanunu geliştirmiş, gazetecilere sendikal haklar, sosyal güvenlikten faydalanan,
kıdem tazminatı almaları gibi haklar vermiştir. 169
DP hükümetinin 1953 yılında çıkardığı basın kanunu neticesinde, iktidar ile basın
arasındaki gerginlik artmıştır. Bu kanuna itiraz eden, Hüseyin Cahit Yalçın, Nihat Erim,
Cemal Sağlam, Bedii Faik, Fuat Arna gibi dönemin ünlü gazeteciler gerek hapis gerekse de
para cezalarına çarptırılmışlardır. 1954 yılında çıkarılan basın kanununa 1956 yılında
168
a.g.e., s. 60.
169
a.g.e., s. 61.
170
a.g.e., s. 61.
51
eklemeler yapılmış ve bu kanunun hükümleri daha da ağırlaştırılmıştır. 6 Nisan 1956
tarihli basın kanuna göre altı aydan fazla bir süre hapis cezası alan kişilerin gazete
müdürlüğü yapamayacakları hükmü getirilmiş. Yazılı basın ve radyo haberleri yoluyla,
insanların şeref haysiyet ve onurlarıyla oynayan yayınları yapanlara verilen para ve hapis
cezaları daha da arttırılmıştır. 171
DP’nin basına yönelik aldığı tedbirlerden bir başkası da; kendi aleyhine yapılan
olaylara yayın yasağı koymak olmuştur. Hükümetin çıkardığı kanunlarla koyduğu
yasaklara uymayan gazeteciler, hapis cezası aldıklarında Ankara Kapalı Cezaevi’ne
kapatılmışlardır. Bu cezaevine gazeteciler tarafından Hilton ismi koyulmuştur. Basına
yönelik baskı uygulandığı suçlamalarına DP hükümetinin savunması; basına hiçbir baskı
yapılmadığı çünkü iktidarları döneminde kapatılan hiçbir gazete bulunmadığı
yönündedir.172
Kurtuluş Savaşı sonrasından itibaren yönetimde söz sahibi olan CHP hükümetleri
birçok kalkınma planını uygulamaya sokmuş, ancak bunların hiçbirinden olumlu bir sonuç
alamamıştır. Ülkenin yokluk ve yoksulluk içerisinde bulunması orduyu çok rahatsız
171
a.g.e., ss. 61-62.
172
a.g.e., s. 61.
173
a.g.e., s. 22.
174
a.g.e., ss. 21-22.
52
ediyordu. Büyük beklentiler içerisinde bulunan orduda, DP’nin sorunlara el atacağı fikri
hakimdi. Bu fikirler doğrultusunda TSK, DP’yi iktidara gelme sürecinde desteklemiştir.
Hatta TSK, 1950 seçimi sonucunda CHP’nin yönetimi DP’ye devretmeme tehlikesine karşı
DP’den yana bir darbe girişiminde dahi bulunmayı tasarlamıştır. Fakat ilerleyen yıllarda
DP iktidarı, ülkedeki tüm kurumları olduğu gibi orduyu da kaybedip karşısına almıştır. 175
Orduyu DP ile fikir ayrılığına iten en büyük etken; ülke yönetiminde söz sahibi
olmaya alışmış olan TSK’nın DP iktidarı ile birlikte, yönetimden soyutlanması olmuştur.
TSK kendisini partiler üstü bir güç olarak görmektedir ve kendisini hükümetlere karşı değil
de devlete karşı sorumlu görmektedir. Bunu ihtilalin lideri Cemal Madanoğlu şöyle ifade
etmiştir:
“Subay yetişirken kafasına, ülkeyi savunmakla görevli olduğu iyice girer. Bu yurt savunması
yükümlülüğü karşısında, kendisini devletin hizmetinde görür. Biz kendimizi devletin hizmetinde görürüz.
Yani bakanlara öyle pek kulak asmayız. Bakanlar bütçeyi yaparlar, şunu bunu tanzim ederler. Biz devletin
176
hizmetindeyiz.”
DP’nin aslında ordu üzerinde programlı ve bilinçli bir siyaseti yoktur. Hükümet
tarafından ordu tüm kademeleriyle birlikte kontrol altına alınamamıştır. Aslında ordunun
üzerine gidilmek de istenilmemiştir. Ordunun üst kademeleri DP hükümetlerine karşı
devamlı bağlılıklarını bildiriyordu. DP yöneticileri de, Ülkenin bu en güvenilir kurumunun
kendisine karşı girişeceği darbe hareketini aklına dahi getirmemiştir.DP’nin TSK’ya karşı
bilinçli bir siyaset gütmemesinin bir başka nedeni ise, CHP döneminde ordunun siyasete
karışmadığını görmesi ve kendi döneminde de böyle devam edeceğini düşünmüş
olmasıdır.178
Ordu ile DP iktidarı arasındaki ilk olumsuz ilişki, daha DP iktidarının ilk birkaç
gününde yaşandı. Ordu’nun üst kademesinin DP’ye karşı darbe girişiminde bulunacağı
175
Aydemir, a.g.e., s. 430.
176
Özdağ, a.g.e., s. 22.
177
a.g.e., s. 23.
178
a.g.e., s. 24.
53
ihbarını alan hükümet, ordunun üst kademesinde revizyona gitmiştir. Bu revizyon hareketi
ordunun subay heyeti tarafından olumlu karşılanmamıştır. Ordunun yönetim kademesine,
genelkurmay başkanı da dahil olmak üzere yeni isimler atanmıştır. Subay takımı bu
atamaları politik bulmuş, üst kademelerine DP’lilerin atandığını düşünmüşlerdir. TSK’nın
alt kademelerinde biriken subaylar, isteklerini yüksek kumanda heyetine kabul
ettiremiyorlardı. Bu da orduda hizipleşmelere neden oluyordu. 179
Bu amaç uğrunda Türkiye, sınırlarından çok uzaklarda yapılan ve tam bir kutuplar
savaşına sahne olan Kore Savaşı’na katılmak zorunda kalmıştır. 4500 Türk askeri bu
savaşta, Güney Kore’nin yanında yer almıştır. Bunun bir ödülü olarak ta, 8 Şubat 1952
tarihinde Nato’ya üye olunmuştur. Aslında Türkiye’nin Nato’ya üye olmasında Kore
Savaşı’na katılmasından çok, ABD’nin, Türkiye’nin stratejik öneminden faydalanmak
istemesinin daha çok etkisi olmuştur. 181
Türkiye’nin Nato’ya üye olma isteği, dönemin askeri, siyasi ve sivil çevrelerinin
ortak hedefiydi ve milli bir davaydı. 182
Nato’ya giriş ile beraber, ABD ile ilişkiler sıklaşmıştır ve iki ülke arasında Cento
adı verilen ikili anlaşmalar imzalanmıştır. Bu ikili anlaşmalar ve Nato’ya katılış
çerçevesinde yabancı komutanlara; savaş ve tatbikatlarda. Türk askeri birliklerine komuta
etme yetkisi, yani Türk ordusu üzerinde bir denetim yetkisi verilmiştir. Bu komuta etme
yetkisi ile birlikte yabancı komutanlar, rütbelerine bakılmaksızın Türk askeri karşısında
üstünlük sağlıyordu. Ayrıca batılı ülkelerde üç yıl olan harp akademisi eğitimi Türkiye’de
bir yıla düşürülmüştür. 183
179
a.g.e., s. 25.
180
Burçak, a.g.e., s. 38.
181
Eroğul, a.g.e., s. 116.
182
a.g.e., s. 116.
183
Özdağ, ss. 38-41.
54
TSK’nın DP’ye karşı tavır olmasına neden olan bir başka neden ise, DP’nin TSK’yı
kullanarak bir dizi başarısız, uluslararası pakta imza atmasıdır. Türkiye ABD’nin
isteklerini yerine getirmek ve batı sınırını güvence altına almak amacı ile, Yunanistan ve
Yugoslavya ile 28 Şubat 1953 tarihinde Balkan Paktı’nı imzalamıştır. Ancak bu pakt
Stalin’in ölümünün, uluslararası dengeleri değiştirmesi üzerine, geçerliliğini yitirmiştir.
Bağdat Paktı ise ABD, İngiltere, Pakistan ve Türkiye arasında imzalanmıştır. Bu pakt ta 14
Temmuz 1958 tarihinde gerçekleşen Irak Devrimi neticesinde dağılmıştır. 184
27 Mayıs hükümet darbesi TSK içerisinde kurulan ve faaliyet gösteren birçok gizli
ihtilal örgütü tarafından yapılmıştır. Darbeyi gerçekleştiren bu örgütler; Tuzla Uçaksavar
Okulu, Harp Akademisi, Okan Aydemir, Kocaş, Yüksek Kumanda Akademisi ( Talat
Aydemir Hücresi ), Özdağ – Esin ve Birleşik örgütleridir. 187
184
a.g.e.,ss. 42-46.
185
a.g.e., ss. 52-54.
186
Tevfik Subaşı, (2004). Bir Arpa Boyu, Karakutu Yayınları, İst. s. 17.
187
Özdağ, a.g.e., ss. 75-87.
55
kalkınma ve tarım alanındaki kapasiteyi yükseltme programlarını, ABD’den aldığı krediler
vasıtasıyla yürütmüştür. Bu yöntem, DP iktidarın ilk yıllarında etkili oldu. Ancak sonraki
dönemlerde alınan dış borçlarda ödeme zorlukları çekilmiş, bunun neticesinde DP’nin
ekonomi politikası çökmüştür. 188
1958 kararları ile ekonomik alanda uygulanan sıkıyönetim ile birlikte; işsizlik oranı
artmış ve yükseltilen vergi oranları halkın daha fazla ezilmesine neden olmuştur. DP
iktidarının 1958 kararları doğrultusunda uyguladığı ekonomi politikasının olumlu etkileri
ilerleyen yıllarda görülebilmiş, ancak DP iktidarı bunu görememiştir. 190
27 Mayıs ihtilalinin nedenlerine, ülke yönetiminde etkili olan iki farklı sınıfın
mücadelesi olarak bakılabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde, devletin
kuruluşundan beri iki zümre etkili olmuştur. TC yönetiminin iki ayrı yüzünü oluşturan bu
zümreler; devletçi seçkinler, ve gelenekçi liberallerdir. 191
188
Aydemir, a.g.e., s. 263.
189
Eroğul, a.g.e., s. 254.
190
a.g.e., s. 255.
191
Ahmet Altan, (1990). Darbelerin Ekonomisi, AFA Yayıncılık, İst. s. 65.
56
vatandaşı devlete karşı yabancılaştırmışlardır. İttihat ve Terakki ile daha sonra kurulan
CHP, bu düşünce yapısının temsilcileridir. 192
Gelenekçi liberal cephe ise; bürokrasiye büyük önem veren devletçi seçkinlerden
farklı olarak kendisini halkın temsilcisi olarak görmüştür. Halktan kopup geldiklerini her
fırsatta belli etmişlerdir. Bu kesim kendisini Osmanlı kültürünün takipçisi olarak görmüş,
İslam dininin koruyuculuğu rolünü üstlenerek halkın desteğini almayı planlamıştır. Bu
cephenin temsilcisi olan siyasal partileri ise, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka, DP ve Adalet Partisi’dir. Gelenekçi cephe, devletçi
cephe tarafından baskı altında tutulmuştur. 193
DP; gücünü halktan alan, devlet ile halkı barıştıran halkın partisidir. DP’nin her
alanda uygulamış olduğu liberal politika, büyük toprak sahiplerini, tüccar kesimini ve
halk kitlelerini bu parti etrafında toplamıştır. DP’nin iktidara gelmesi ile birlikte, o döneme
kadar ülke yönetiminde söz sahibi olan sivil ve askeri bürokrasinin etkisi kırılmıştır . Bu
devletçi ve seçkinci kadro, ülke yönetiminde etkinliğini tekrardan kazanabilmek amacı ile
1960 Darbesi’nin yapılmasında rol oynamıştır. 195
192
a.g.e., s. 65.
193
a.g.e., s. 66.
194
a.g.e., s. 66.
195
Eroğul, a.g.e., s. 268.
57
kargaşa ortamının düzeltilmesinde, demokrasinin gücüne değil de ordunun gücüne
dayanılması fikrini doğurmuştur. 196
1960 darbesinden sonra, darbeyi yapanlar tarafından ortaya çıkarılan yeni kurumlar,
hükümet darbesini ihtilal sürecine sokmuştur. Bu ihtilal kurumları; Milli Birlik Komitesi,
Anayasa Komisyonu, Yüksek Adalet Divanı, Yüksek Soruşturma Kurulu, ve çoğunluğunu
sivillerin oluşturduğu hükümettir. 200
Darbenin yapılma amacı; yönetimi DP’nin elinden alıp, başka bir sivil idareye
devretmekti. Ancak MBK, içerisinde yer alan farklı grupların tesiri ile yönetimi sivil
idareye devretmekte yavaş hareket etmiştir. Yönetim sivil idareye, CHP’lilerin ve
196
Toktamış Ateş, (1995). 68’li Olmak, Ümit Yayıncılık, Ankara, s. 30.
197
a.g.e., s. 33.
198
Aydemir, a.g.e., s. 395.
199
a.g.e., s. 35.
200
Birand vd., a.g.e., s. 143.
58
aydınların yoğun telkinleri sonucunda, MBK içerisindeki iktidarda kalma yanlısı olan
14’ler grubunun tasfiye edilmesi ile devredilebilmiştir. 201
1960 Darbesi ile beraber, TSK’nın Türk siyasetindeki etkisinin artmasıyla birlikte,
ülkede toplumsal açıdan büyük değişiklikler yaşanmıştır. Bu dönemde köyden kente göçler
artmış, siyaset sahnesinde söz sahibi olan yeni aktörler, halkı devletten uzaklaştırmıştır.203
201
a.g.e., s.181.
202
Ahmet İnsel. (2002), Demokrasinin Sancılı Yılları. Cumhuriyet Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, c. 3,
İst., s. 2.
203
a.g.e., s. 2.
204
Süleyman Demirel, (1995). 1973’e Bakarken, Atak Matbaası, Ankara, s. 3.
205
Bedri Baykam, (1994). 27 Mayıs İlk Aşkımız, Ümit Yayıncılık, Ankara, s. 347.
59
yorumlamışlar ve 1961 Anayasası’nda değişiklik yapılması taleplerini sürekli gündemde
tutmuşlardır.206
1961 Anayasası ile TSK’ya, siyasi yönetime müdahale hakkı tanınmıştır. Milli
güvenlik ve tabii senatörlük kurumları kurularak TSK’ya, TC rejiminin koruyucusu ve
güvencesi olma yetkisi verilmiştir. Bu yetkiyle TSK; yürütme ve yasama güçlerini
yönlendirme, denetleme ve fikirlerini beyan etme hakkına sahip olmuştur. Böylece TSK
yürütmedeki yetkisini yasal çerçeveye oturtmuştur. 207
1960 darbesini, emir - komuta zincirini hiçe sayarak gerçekleştiren cuntacı örgütler,
12 Mart 1971 darbesi ile ordudan tasfiye edilmiştir. 1980 darbesi ise emir- komuta
kademesine uyularak gerçekleştirilmiştir. 1961 Anayasası’nın kabulü ile Türkiye’ye aşırı
özgürlükçü ortam hakim olmuş, bunun neticesinde sosyalizm ülkede yayılmıştır. Türkiye
İşçi Partisi’nin yanında Disk, Türk - iş gibi işçi sendikaları kurulmuştur. 208
Devlet kademelerinde meydana gelen değişim ile birlikte halk arasında sosyalizm
yanlısı bir gençlik kitlesi oluştu. Vietnam Savaşı, Küba ve Afrika devrimlerinden beslenen
bu gençlik kitlesi, 68 kuşağı olarak bilinen devrimci kuşağını oluşturdu. Sosyalizm yanlısı
olan bu gruba karşılık, DP’nin devamı niteliğindeki, anti - komünist, milliyetçi ve
muhafazakar bir toplum kesimi oluştu. Bu muhafazakar kesim, TSK’nın komünizme
yönelen, sosyalist gruplara karşı verdiği mücadeleden kuvvet bularak, güçlenip
örgütlenmiştir. Bu grup, yurdun dört bir yanında uyanış ve milli şahlanma mitingleri
düzenleyerek büyük kitleleri arkasından sürüklemiştir. Bu muhafazakar kesim, Türkiye’de
sol eğilimlere karşı denge unsuru olmuştur. 209
206
Demirel, a.g.e., s. 5.
207
Birand vd., a.g.e, s. 183.
208
a.g.e., s. 83.
209
Ateş, a.g.e., ss. 13-16.
60
yıllarında, 1961 Anayasası’nın bazı maddelerinde yapılan değişikliler, bu anarşi ortamını
düzeltmeye yetmemiştir. 210
210
İnsel, a.g.e., s. 6
211
a.g.e., s. 6.
61
SONUÇ
Milli mücadele döneminin cephe safhası Türk milletinin zaferi ile noktalandıktan
sonra, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da kalan topraklarında Türkiye Cumhuriyeti Devleti
kurulmuştur. Bundan sonra ülke genelinde, her alanda çağının modern yapısına uygun olan
reformların gerçekleştirilmeye çalışıldığı yeni bir dönem başlamıştır.
Bu iki başarısız denemeden sonra Türk siyasetinde çok partili siyasal rejime 1946
seçimlerine kadar geçilememiştir.
Çağının düşünce yapısına uygun olarak kurulan Demokrat Parti; toplum her
kesimine demokrasi, özgürlük ve refah vaad ederek, kısa bir sürede ülkenin en büyük
siyasal partisi olmuştur. Ancak 1950 seçimleriyle iktidara geldikten sonra bu demokrasi ve
özgürlük vaatlerini tam anlamıyla uygulayamayan Demokrat Parti hükümetleri; kendisine
karşı muhalefet bayrağı açan ordu, basın, üniversite, memur ve sendikalardan oluşan geniş
bürokrasi ağını yönetmeyi başaramamıştır.
63
KAYNAKLAR
65