You are on page 1of 70

ÖNSÖZ

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yakın tarihindeki en önemli dönüm noktalarını,


Askeri Müdahaleler oluşturmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri, siyaset kurumuna;
demokrasinin tıkandığı gerekçesiyle toplam üç defa müdahalede bulunmuştur. Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen bu müdahaleler; 27 Mayıs 1960, 12 Mart
1971 ve 12 Eylül 1980 Askeri Müdahaleleridir.
Tez çalışmamızda; Türk Siyaseti’nin önemli, dönüm noktalarından birisini oluşturan ve üç
askeri darbeden ilki olma özelliğindeki 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi, öncesindeki
Demokrat Parti Dönemi ile ilişkilendirilerek irdelenmiştir. Tezin hazırlanmasında döneme
ilişkin kaynaklardan faydalanılmıştır. Bu kaynaklarda olaylara ilişkin yapılan farklı
yorumlar, objektif olarak teze yansıtılmaya çalışılmıştır.
Tezi hazırlarken büyük yardımlarını gördüğüm değerli hocam: Yar. Doç. Dr. Mehmet
KAYA’ya teşekkürü borç bilirim.

NİSAN 2006
Ümit ERDOĞAN
İÇİNDEKİLER

Giriş

ÇOK PARTİLİ SİYASAL REJİME GEÇİŞ DENEMELERİ:……………………...…1

A.TERAKKİPERVER HALK FIRKA:…………………………………………….........3

B. SERBEST FIRKA:…………………………………………………………………......3

BİRİNCİ BÖLÜM

DP’NİN KURULMASI VE ÇOK PARTİLİ SİYASAL REJİMİN BAŞLANGICI:.….5

A. ÇOK PARTİLİ REJİME GEÇİŞTE İÇ VE DIŞ ETKENLER:…………………….5


1.) İç Etkenler:………………………………………………………………………............5
2.) Dış etkenler:……………………………………………………………………………..5
a.) İkinci Dünya Savaşı:.........................................................................................................6

B. ÇOK PARTİLİ SİYASAL REJİME GEÇİŞ:………………………………………...7

C. DP’NİN KURULMA SÜRECİ:……………………………………………….……….9


1.) Parti İçi Muhalefet:………………………………………………………………...........9
a.) 4’lü Takrir:…………………………………………………………….. ……………...10

D. DP’NİN KURULMASI VE PROGRAMI:………………………. ……………........11


1.) 1946 Seçimleri:…………………………………………………..…………………….13

İKİNCİ BÖLÜM

DP’NİN İKTİDAR DÖNEMLERİ:……………………. ………………………………15

A. 1950-1954 DÖNEMİ:……………………………………………… …………….…...15


1.) DP’nin 1950 Seçimlerindeki Başarısının Nedenleri:……………………… ………….15
2.) Türkçe Ezan:……………………… …………………………………………………..19
3.) Kore Savaşı:…………………………………………………………………………....19
4.) DP’nin İlk Döneminde Basın ve Muhalefet ile İlişkileri:……………………………...20

B. 1954-1957 Dönemi:……………………………………… …………………………...23


1.) 6-7 Eylül Olayları:………………………………… ………………………………….26

C. 1957-1960 DÖNEMİ:……………………………… …………………………………28


1.) 9 Subay Olayı:………………………………………………….………………............29
2.) Irak Devrimi:…………………………………………………… ……………………..30
3.) İlk Hedefler Beyannamesi:……………………………………………….…………….31

II
4.) Menderes’in Uçak Kazası:……………………………………………………………..32

D. İHTİLAL
SÜRECİ:..............................................................................................................................32
1.) Uşak Olayları:.................................................................................................................32
2.) Kayseri Olayları:.............................................................................................................33
3.) Meclis Tahkikat Komisyonu’nun Kurulması:.................................................................34
4.) Üniversite Olayları:.........................................................................................................36
5.) 555 K Olayı.....................................................................................................................39
6.) Harbiyelilerin Ayaklanması:...........................................................................................39

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

27 MAYIS 1960 İHTİLALİ:…………………. …………………………………………41

A. HÜKÜMET DARBESİ:…………………………… ………………………………...41


1.) Milli Birlik Komitesinin Kurulması ve İcraatları:…………………… ………….........43

B. 27 MAYIS 1960 İHTİLALİNİN NEDENLERİ:……………….……………………48


1.) DP’nin Muhalefet İle ilişkileri:………………………………………………………...48
2.) DP’nin Seçmen ve Bürokrasi ile ilişkileri:……… ………………………...………….50
3.) DP’nin Üniversitelerle İlişkileri:……………………………………………………....50
4.) DP’nin Basın İle İlişkileri:……………………………………...……………………...51
5.) DP’nin Ordu İle ilişkileri:……………………………………………………………...52
6.) İhtilalin Ekonomik Nedenleri:…………….. ………………………………………….56
7.) İhtilalin Sınıfsal Nedenleri:……………………………………………………….........56

C. 1960 DARBESİ’NİN ÖZELLİKLERİ:….………………….. ………………...…....58

D. DARBENİN
GETİRDİKLERİ:...............................................................................................................58

SONUÇ:...............................................................................................................................62

KAYNAKLAR:.. ……………………………………………………………………........64

ÖZGEÇMİŞ:.......................................................................................................................65

III
Semboller ve Kısaltmalar
Adı geçen eser a.g.e.
Basım tarihi yok t.y.
Basım yeri yok y.y.
Çeviren Çev.
Çok yazarlı eserlerde ilk yazardan sonrakiler vd.
Sayfa/sayfalar s./ss.
ve benzeri / ve benzerleri vb.
Türkiye Cumhuriyeti TC
Amerika Birleşik Devletleri ABD
Kuzey Atlantik Paktı Nato
Demokrat Parti DP
Cumhuriyet Halk Partisi CHP
Cumhuriyet Halk Fırkası CHF
Adalet Partisi AP
Milli Eğitim Bakanlığı MEB
İstanbul İst.
Türk Tarih Kurumu TTK
Türk Silahlı Kuvvetleri TSK
Bakan B.
Doktor Dr.
Profesör Doktor Prof. Dr.
Doçent Doktor Doç. Dr.

IV
GİRİŞ

Mustafa Kemal ve silah arkadaşları önderliğindeki Türk Milleti; Birinci Dünya


Savaşı’ndaki hezimetin ardından, dağılan ve işgale uğrayan Osmanlı Devleti’ni kurtarmak
ve kaybedilen bağımsızlığı yeniden kazanmak amacı ile milli mücadele dönemini
başlatmıştır. Batının emperyalist güçlerine karşı, milli mücadele dönemini başlatan Türk
Milleti, büyük mücadelesi ve özverisi neticesinde, Avrupa’nın emperyalist ve sömürgeci
ülkelerini vatan topraklarından çıkarmayı başarmıştır. Milli mücadele döneminde toplumu
oluşturan her kesimin ortak hedefi aynıydı; vatanı işgalden kurtarmak ve hak edilen
bağımsızlığa kavuşmak. Bu amaç uğrunda, yaşam tarzı ve hayat görüşleri farklı olan,
toplumun her kesiminden insan, ortak hedefler için işbirliği yapmıştır. Farklı düşünce
yapısına sahip olan bu insanlar ilk meclisin çatısı altında da birleşmişlerdir. 1

Milli mücadele dönemindeki savaşların kazanılması neticesinde; Osmanlı


İmparatorluğu’nun kalıntılarından, hakim unsurunu Türk Milleti’nin oluşturduğu yepyeni
bir ulus devlet teşekkül ettirilmiştir.Türk Milleti’nin emperyalist güçlere karşı verdiği bu
topyekün bağımsızlık mücadelesi, sömürgeci güçlerin işgali altında bulunan devletlere
bağımsızlıklarını kazanma yolunda iyi bir örnek olmuştur. Milli mücadelenin cephe
safhası büyük zaferlerle kazanıldıktan sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde artık
yepyeni bir dönem başlamıştır. Bu dönem Atatürk’ün zihnindeki devrimlerin ve
yeniliklerin uygulamaya sokulacağı bir dönem olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde,
Atatürk önderliğinde her alanda çağının modern yapısına uygun yenilikler uygulanmaya
konmuştur. Atatürk devrimleri dediğimiz bu yenileşme hareketlerinin başarıya ulaşması
hiç de kolay değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni oluşturan kökler ve miras, Osmanlı
Devleti’ne dayanıyordu. Osmanlı Devleti’nin dinsel ağırlıklı, monarşik yönetim şeklinden,
Atatürk’ün zihnindeki, çağının gelişmiş ülkelerinde uygulanan, liberal ağırlıklı,demokratik
siyasal sistemin Türkiye’de uygulanması zordu. Çünkü, altı asrı aşkın süre hakimiyet

1
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
göstermiş bir devletin mirasını yok saymak imkansızdı. Milli mücadeleyi yöneten, Atatürk
ve silah arkadaşları da, Osmanlı Devleti’nin bünyesinde çıkmışlardı. 2

Atatürk gerçekleştireceği devrimleri; gerek meşru zemine oturtmak, gerekse de


rahat bir çalışma ortamı sağlamak için, 11 Eylül 1923 tarihinde, Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini, Halk Fırkası adı altında birleştirmiştir. Atatürk kurduğu
bu yeni siyasi partiyi, 23 Nisan 1920 tarihinde açılan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilk
meclisi olan, kurucu meclis çatısı altında faaliyete geçirmiştir. Halk Fırkası, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında yönetim alanında büyük yararlılıklar göstermiştir. Bu
partinin sonradan altı oka dönüşecek dokuz umdesi, Türkiye’nin ilk siyasi programı
olacaktır. Ölümüne kadar Atatürk’ün genel başkanlığını yaptığı HF, daha sonra
Cumhuriyet Halk Partisi adını almıştır ve 1946 seçimlerine kadar Türk siyasi hayatının
TBMM’deki tek partisi, 1950 seçimlerine kadar da iktidardaki partisi olmuştur. 1960’a
kadar Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek siyasi kadrolar CHP bünyesinden çıkmıştır.3

Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal rejimi, 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin


ilanıyla belirlendi. Bundan sonra Türkiye, halkın kendi kendisini yöneteceği, kendisini
yönetenleri kendisinin seçeceği Cumhuriyet rejimi ile yönetilecekti. Bu sisteme göre,
halkın oyları ile seçilen milletvekilleri, parlamenter sistemin unsuru olacaklardı. Devrimci
kadroların uygulamaya soktuğu parlamenter sistemin en büyük eksikliği; çok partili
sistemden yoksunluktu. CHP dışındaki bir siyasi partinin kurulması ve meclis bünyesinde
faaliyet göstermesi, parlamenter sistemin sağlıklı yürütülmesi açısından gerekliydi. Siyasal
hayata demokrasiyi yerleştirmek için, çok partili hayata geçmek bir zorunluluk haline
gelmişti. Milli mücadeleyi kazanmak ortak fikrinin bir araya getirdiği toplum kesimleri,
milli mücadelenin kazanılmasından sonra fikir ayrılıklarına düştüler ve bir süre sonra, bir
arada bulunamaz hale geldiler. Kemalist kadronun cumhuriyeti ilanı, hilafeti, Şeriyye ve
Efkaf Vekaleti’ni kaldırması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu kabul etmesi gibi reformist
uygulamaları, muhafazakar çevrelerde tepkiye yol açtı. Bu anlamda Atatürk’ün, yakın silah
arkadaşları ile siyasi yaşamdaki yolları ayrılmaya başladı. Meclis çatısı altındaki farklı

2
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).
3
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).

2
düşünceye sahip vekiller, yeni siyasal düşünce gruplarının oluşmasına yol açtı, bu da yeni
siyasal teşekküllerin alt yapısını meydana getirdi. 4

A.TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKA

Atatürk döneminde, çok partili siyasal rejime geçmek için atılan ilk adım, Terakki
Perver Cumhuriyet Fırkası deneyimidir. Atatürk’ün de teşvikleri ile; Kazım Karabekir, Ali
Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar, Halk Fırkası’ndan ayrılarak, 17
Kasım 1924 tarihinde Terakkiperver Halk Fırkası’nı kurmuşlardır. Oldukça samimi
duygular içerisinde kurulan bu partinin programına, liberal demokrat çizgiler hakimdir. Bu
parti, geniş bir halk kitlesi tarafından, kemalist kadronun otoriter ve baskıcı yönetimine
karşı alternatif olarak görülmüştür. Fakat bu parti uzun ömürlü olamamıştır. 1 Şubat 1925
tarihinde eski rejimin yeniden getirilmesi isteği ile patlak veren Şeyh Sait İsyanı’nı
çıkaranların, Terakkiperver Halk Fırkası ile bağlantılı oldukları şüphesi, partinin 5 Haziran
1925 tarihinde kapatılmasına neden olmuştur. Partinin önde gelen isimleri de İstiklal
Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Ancak yargılama sonrasında bu isimler berat etmiştir.
Şeyh Sait İsyanı ve Atatürk’e, İzmir’de girişilen suikast neticesinde, 4 Mart 1925 tarihinde
Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılmıştır. Böylece, yeni rejimin devamlılığı garanti altına
alınmıştır. 5

A. SERBEST FIRKA

Atatürk’ün sağlığındaki çok partili hayata geçiş denemelerinin ikincisi ve


sonuncusu, Serbest Fırka deneyimidir. Bu fırka da çok partili hayata geçiş isteği, ve
Kemalist rejime karşı olan muhalif kesimin, gücünün ölçülmesi düşüncesiyle, Atatürk
tarafından yakın arkadaşı Fethi Okyar’a 1930 yılında kurdurulmuştur. Serbest Fırka’nın
programına; siyasal alanda çoğulcu demokrasi, ekonomik alanda da liberal sistemin
esasları hakim olmuştur. Serbest Fırka Türkiye’de geniş halk kitleleri tarafından büyük
coşku ile karşılanmıştır. Bu parti kendisine büyük bir taraftar kitlesi toplamayı başarmıştır.
Serbest Fırka’nın kısa bir sürede kendisine büyük bir taraftar kitlesi toplamasının sebebi,
halkın kemalist kadronun uygulamış olduğu ekonomik politikadan ve bu kadronun

4
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).

5
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi .” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284, http://www.liberal-dt.org.tr (24. 04. 2006).

3
reformist yönünden şikayetçi olmasıdır. Serbest Fırka da, Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkası gibi, tek parti rejiminin uygulamalarına karşı olan kesimin birleştiği, muhalefet bir
kanat haline gelmiştir. Serbest Fırka’nın tek parti rejimini tehdit etmesi üzerine
kapatılacağını anlayan parti kurucuları, Serbest Fırka’yı fesh etmiştir. Bu partinin ömrü,
ancak 97 gün olabilmiştir. Atatürk döneminde Cumhuriyet Halk Partisi’ne muhalefette
bulunan Türk Ocakları, 10 Nisan 1931 tarihinde kapatılmıştır ve malları da CHP’ye
devrolmuştur.6

Görüldüğü gibi Atatürk döneminde uygulanmaya çalışılan çok partili siyasal rejim
çalışmaları, iki başarısız teşebbüs neticesinde sekteye uğramıştır. Bu iki başarısız teşebbüs
neticesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çok partili siyasal rejime hazır olmadığı
anlaşıldığından ve Atatürk döneminde bir daha böyle bir teşebbüste bulunulmamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk çok istediği çok partili siyasal rejimi hayatta iken göremeyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nde çok partili siyasal rejime ancak; 7 Ocak 1946 tarihinde
Demokrat Parti’nin kurulması ve aynı yıl yapılacak genel seçimlerin sonucunda, bu
partinin TBMM’ye girmesi ile geçilecektir.

6
İshak Demir, (1999). “Türk Demokrasi Tarihi” Yürüyüş Dergisi, sayı 3. http://www.enfal.de/tarih33.htm
(24.04.2006).

4
BİRİNCİ BÖLÜM

DEMOKRAT PARTİ’NİN KURULMASI VE ÇOK PARTİLİ


SİYASAL HAYATIN BAŞLANGICI

A. ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞTE İÇ VE DIŞ ETKENLER

1.) İç Etkenler

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı


üzerine, Türk siyasi hayatında ve CHP’de yeni bir dönem başlamıştır. Atatürk’ten sonra
Cumhurbaşkanlığı makamına, 1950 yılına kadar ayrılmamak üzere İsmet İnönü geçmiştir.
Başbakanlık makamına ise, sertlik yanlısı politikalar ile Atatürk devrimlerinin
gerçekleştirileceği düşüncesini benimseyen Recep Peker getirilmiştir. Artık ülke
yönetiminde tek yetkili kişi, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür. 1950 yılına kadar devam
eden bu dönem, yönetim alanındaki uygulamaların iyice sertleştiği, milli şef dönemi
olmuştur. Halk, CHP’nin bu baskı politikasından son derece şikayetçiydi ve tek parti
yönetiminden bunalmış vaziyette idi. 7

2.) Dış Etkenler

Türk siyasetinde, milli şef dönemi sürerken batı dünyasında da durum bundan
farklı değildi. Dönemin Avrupa’sında baskıcı ve faşist yönetimlerin hüküm sürdüğü
görülmektedir. Hitler Almanya’sı, Mussollini İtalya’sı ve Franko İspanya’sı baskıcı
faşizmle yönetiliyordu. Dünya üzerindeki bu otoriter, baskıcı yönetimlerin, daha 1931
yılından beri Türkiye Cumhuriyeti’ni etkilediği görülmektedir. 8

7
Mustafa Erdoğan. (1991). “ Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi ” Liberal Düşünce Topluluğu, 3:
265-284. http://www.Liberal-dt.org.tr (24.04.2006).
8
Rıfkı Salim Burçak, (1979), Türkiye’de Demokrasiye Geçiş, Olgaç Yayınevi, Ankara, s. 43.
a-) İkinci Dünya Savaşı

Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili siyasal rejime geçtiği dönemindeki dünya


konjonktürüne bakacak olursak; İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasının tüm dünya
devletlerini etkileyecek sonuçlar çıkardığını görürüz. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak
vermesi ve bu savaşın sonuçları Türkiye’de dahil tüm dünya devletlerini etkilemiştir.

Türkiye’nin, İkinci Dünya Savaşı’na girmemesi büyük başarıydı, ancak Türkiye’nin


savaşın yaydığı fikirlerden etkilenmemesi de olanaksızdı. İkinci Dünya Savaşı sırasında,
Türkiye’de sıkı yönetim ilan edilmiştir. Sıkı yönetim Türkiye’de ancak 1947 yılında
kaldırılmıştır. Savaş döneminde ülkede mal kıtlığı artmıştır ve fiyat artışları devamlı hale
gelmiştir. Bozulan devlet ekonomisini düzeltmek için çıkarılan yeni vergiler yoksul halkı
ezmiştir. Savaş sırasında çıkarılan, Milli Korunma Kanunu ile halkın CHP yönetimine
karşı duyduğu bıkkınlık iyice artmıştır. Halk nazarında CHP, yokluğun ve baskının partisi
olarak özdeşleşmiştir. 9

İkinci Dünya Savaşı neticesinde dünya devletlerindeki faşist yönetimler yıkılmış,


adına demokrasi ve liberalizm denilen yeni bir akım tüm ülkelerde yayılmaya başlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ülkeler; sosyalizm ile yönetilen Sovyetler Birliği
hariç, demokrasi ve liberalizmin savunucusu olan, ABD’nin önderliğini yaptığı batılı
devletlerdi. Savaş sonrası dünya; ABD’nin başı çektiği batı bloğu ve Sovyetler Birliği’nin
önderliğindeki doğu bloğu olmak üzere iki kutuplu hale gelmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin dış politikası da İkinci Dünya Savaşı’nın neticesi ile birlikte şekillenmeye
başlamıştır. Savaş ile birlikte Türkiye, müthiş bir yalnızlığın içerisine düşmüştür. Değişen
dünya dengeleri içerisinde Türkiye, iki kutuplu dünya düzeninden birisini tercih etmek
zorunda kalmıştır.10

Bu durumu İsmet İnönü’nün şu sözleri iyi özetlemektedir:

“ Cihan harbi sonunda bize karşı beliren haksız istekler ve propagandalar karşısında bir aralık,
insanlık aleminin kadir bilir ve adalet tanır zihniyetinden şüphe eder bir halde idik. Yalnızlık havası,
vatandaşlarımızı üzüntü içerisinde bırakıyordu.” 11

9
Bernard Lewıs, (1984), Modern Türkiye’nin Doğuşu, (çev. Metin Kıratlı), TTK Yayınevi, 2. Baskı, Ankara,
s. 296.
10
Burçak, a.g.e., s. 39.
11
a.g.e., s. 39.

6
İki bloklu dünya düzeninde Türkiye’nin tercihi, ABD önderliğindeki batı bloğuna
yakınlaşmak olmuştur. Bu tercihin yapılmasında şu etkenler rol oynamıştır; Sovyet
Dışişleri Bakanı Molotof, Atatürk ile Lenin arasında imzalanan ve yirmi yıldır yürürlükte
olan Türk-Sovyet saldırmazlık anlaşmasının, süresi dolduğunda artık yenilenmeyeceğini
bildirmiştir. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye’den toprak istemiş ve boğazlardan üst
talebinde bulunmuştur. Bu kabul edilemez istekler Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında
gerginliğe neden olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’ni Sovyetler Birliği’nden uzaklaştıran bir
başka neden ise; Türkiye ile Rusya arasındaki tarihten gelen husumettir.12

Türkiye Cumhuriyeti, batı bloğuna bağlanabilmek için bazı yükümlülükleri yerine


getirmek zorundaydı. Savaş sırasında tarafsız kalan Türkiye’ye, İngiltere tarafından Yalta
Konferansı’nın sonuçları tebliğ edildi. Buna göre Türkiye, galip devletlerin savaş sonunda
yapacakları San Fransisco Konferansı’na katılabilmek için, Almanya ve Japonya’ya savaş
açmak zorundaydı. İngiltere’nin bu isteğini yerine getiren Türkiye, San Francisco
Konferansı’na katılma hakkını elde etmiştir. Türkiye’nin batı bloğuna katılmasının en
büyük şartı ise hiç şüphesiz siyasal rejimini değiştirmesidir. Yani Türkiye tek partili,
baskıcı yönetim şeklinden çok partili demokratik rejime geçmesidir. 13

B. CHP VE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde 1945 yılında, çok partili siyasal rejime geçmek
bir zorunluluk haline gelmiştir, çünkü iç ve dış konjonktür çok partili siyasal rejimi gerekli
kılıyordu. İsmet İnönü, 1945’in iç ve dıştaki dinamiklerini iyi değerlendirmiştir. İnönü tek
partili rejimi devam ettirmenin, ülkenin iç dinamikleri bakımından olduğu kadar, dünya
şartları bakımından da mümkün olmayacağını düşünerek, tek partili siyasal rejimi terk
etmenin tam zamanı olduğu kanaatine varmıştır. 14

Prof. Dr. Nihat Erim, İsmet İnönü’nün rejim değişikliği konusunda kendisine şu
sözleri söylediğini belirtmiştir:

“ Bizim şimdiki sistemimiz baştaki şahsa dayanmaktadır. Bu türlü idareler ekseriyetle pek parlak
başlar, hatta bir müddet parlak devam eder. Fakat bunun sonu yoktur. Baştaki şahıs sahneden çekildiği zaman
nasıl bir akıbetle karşılaşılacağı bilinmez. Tek parti rejimleri normal demokrasi usulleri ile idare şekline
intikal edemedikleri, hiç değilse bu zaruri olan intikali tam zamanında yapamadıkları için yıkılmışlardır.

12
a.g.e., s. 38.
13
a.g.e., s. 44.
14
a.g.e., s. 51.

7
Yıkıntının arkasından da bir çok zahmetlerle meydana getirilen eserlerin hepsi heba olmuştur. Memleketimizi
böyle bir akıbetten korumalıyız. Ciddi ve esaslı murakabe sistemine süratle geçmeliyiz. Ben ömrümü tek
parti rejimiyle geçirebilirim. Ama sonunu düşünüyorum, benden sonrasını düşünüyorum. Bu sebepten vakit
geçirilmeksizin işe girişilmelidir.” 15

İkinci Dünya Savaşı bittikten sonra San Francisco’da toplanan 59 ayrı ülke heyeti
San Francisco’da toplanmıştır. Bu 59 ülke heyeti arasında Türk heyeti de bulunmaktadır.
İsmet İnönü, Hasan Saka liderliğindeki Türk heyetine; konferansa katılan ABD’li
yetkililere, Türkiye’de çok partili siyasal rejime en kısa zamanda geçileceği konusunda
bilgi verilmesi talimatını vermiştir. San Francisco Konferansı’na katılan 59 ülke temsilcisi
Birleşmiş Milletlerin kuruluşuna imza atmıştır. Yine bu konferansta dünya ülkelerinde,
artık demokrasi ilkelerinin egemen olması kararlaştırılmıştır. Artık dünya üzerinde baskıcı
diktatörlüklerin devrinin kapandığı ilan edilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte Türkiye
siyasetinde, artık milli şef döneminin bitmesi gerekiyordu. Batı dünyasına ancak, çok
partili demokrasiyle entegre olunabilirdi. İsmet İnönü 1945 yılının 19 Mayıs
konuşmasında; çok partili siyasal rejime geçileceğini ilan etmiştir. 16

Nuri Demirağ adlı iş adamı; 1945 yılında, Milli Kalkınma Partisi’ni kurmak amacı
ile valiliğe dilekçe vermiştir. Başbakan Şükrü Saraçoğlu bu konu ile ilgili verdiği demeçte
Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasına izin verildiğini bildirmiştir. Ayrıca CHP yönetimi,
tek dereceli seçim sistemine geçilmesi, üniversitelere özerklik verilmesi, anti demokratik
kanunların kaldırılması gibi taleplerin, CHP hükümeti tarafından olumlu bulunduğunu
bildirmiştir. Rejim değişikliği konusunda yapılan çalışmalarda bundan sonraki adım, 17
Haziran 1946 tarihinde altı milletvekilliği için yapılan ara seçimlere CHP’nin katılmaması
17
olmuştur.

İsmet İnönü’de 1 Kasım 1945 tarihinde yaptığı meclis konuşmasında, rejim


değişikliği ile ilgili olarak şu konuşmayı yapmıştır:

“Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır.Anti demokratik
maddelerin iyileştirilmesinde; partiler teşkilinde, toplanma ve güvenlik haklarına karşı koyması ihtimali olan
hükümler değiştirilmelidir. Tek dereceli olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde, milletin çoklukla vereceği
oylar gelecek iktidarı tayin edecektir” demiştir. Ayrıca İnönü şu sözleriyle CHP’den kopacak bir muhalefet
partisinin kurulmasını açıkça teşvik etmiştir. Bir siyasi kurul içinde prensipte ve yürütmede arkadaşlarına
taraftar olmayanların hizip şeklinde çalışmalarından fazla, bunların kanaatleri ve programları ile açıktan

15
a.g.e., s. 52.
16
a.g.e., s. 45
17
Cem Eroğul, (2003). Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitapevi, 4. Baskı, Ankara, s. 21.

8
durum almaları, siyasi hayatımızın gelişmesi için daha doğru yol, milletin menfaati ve siyasi olgunluğu için
daha yapıcı bir tutumdur. ” 18

İsmet İnönü’nün 2 Kasım 1945 tarihli resmi gazetede, yayımlanan bu sözleri;


Atatürk döneminden beri uygulanmaya çalışılan çok partili siyasal rejimin Türkiye’de
uygulanması için gerekli olan, ülke içerisindeki ve ülke dışındaki şartların olgunlaştığını
göstermektedir.

C. DEMOKRAT PARTİ’NİN KURULMA SÜRECİ

1.) Parti İçi Muhalefet

Demokrat Parti, CHP’li dört milletvekilinin parti içerisindeki muhalefetleri


neticesinde kurulmuştur. Bu muhalefet hareketi sonucunda CHP bünyesinden, yeni bir
yönetici kadro siyaset sahnesine çıkmıştır. Dörtler adı verilen bu muhalif gruptan başı
çeken isim; İzmir milletvekili Celal Bayar’dır. Bayar, daha İttihat ve Terakki zamanından
beri Atatürk’ün yanında yer almıştır. Kurtuluş Savaşı’nın Galip hocası lakaplı Celal Bayar,
Atatürk’ün son dönemlerinde başbakanlık yapmıştır. Siyasi alanda İsmet İnönü ile yıldızı
hiç barışmayan Bayar’ın asıl mesleği iktisatçılıktır. Türkiye İş Bankası’nı kuran isim de
odur. 19

Aydın milletvekili Adnan Menderes; siyasette sivrilememiş, değişik ruh halleri


bulunan bir siyasetçidir. Menderes, Aydınlı bir toprak ağasıdır, milletvekilliğinin ilk
yıllarında hukuk tahsili yapmıştır. Menderes siyasi hayatına Serbest Fırka’da başlamış, bu
partinin Aydın il başkanlığını yapmıştır. Menderes bu partinin kapanmasının akabinde,
CHP’ye katılmıştır ve Aydın il başkanlığından, Atatürk’ün de telkinleriyle kısa bir sürede
milletvekilliğine geçmiştir. Adnan Menderes, mecliste müfettişlik yapmış ve çeşitli
komisyonlarda çalışmıştır. Menderes önemli görevlere CHP bünyesindeyken
yükselememiştir. İdealist bir yapıya sahip olan Menderes’in, CHP içerisinde
sivrilemeyeceği inancı ve Serbest Fırka deneyimi sırasında CHP’den gördüğü baskının onu
muhalefete ittiği söylenebilir. İçel milletvekili Refik Koraltan, ilk meclis döneminden beri
CHP saflarında bulunmuştur. Tecrübeli bir milletvekili olan Refik Koraltan, Celal Bayar
ile yakın ilişki kurmuştur. CHP’nin Kars milletvekili olan Fuat Köprülü ise, tarih alanında

18
a.g.e., s. 21.
19
a.g.e., ss. 28-29.

9
yaptığı çalışmalar ile yurt içinde ve yut dışında tanınmış bir profesördür. Fuat Köprülü
siyaset arenasına Adnan Menderes’in telkinleri ile katılmıştır. 20

CHP yönetimine karşı muhalefete girişen ilk siyasetçi, Celal Bayar olmuştur.
Meclis içerisinde 1944 yılı bütçesinin görüşüldüğü sırada Bayar, hükümetin birçok
politikasını eleştirmiş ve bazı bakanlarla kürsüden tartışmaya girmiştir. Böylelikle ilk kez
bir milletvekili, milli şefin politikalarına karşı çıkmaktaydı. Böylece Bayar’la CHP’nin
yolları fiilen ayrıldı. 21

CHP’nin 1944 yılı bütçesinin kabulü için yapılan oylamada, yedi ret oyu çıkmıştır,
ret oyu veren bu yedi milletvekili, kurulacak olan Demokrat Parti içerisinde yerlerini
alacaklardı. CHP içerisinde parti içi muhalefeti başlatan diğer bir önemli olaysa, toprak
reformu yasa tasarısıydı. Bu tasarı; köylüyü topraklandırmak amacı ile büyük toprak
ağalarının bir kısım topraklarının kamuya devrini öngörüyordu. 22

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun, tüm itirazlara rağmen meclisten geçmesi


üzerine Adnan Menderes, Cavit Oral ve Emin Sazak bu kanuna yoğun itirazlarda
bulunmuşlardır. Onlara göre bu kanun, toprak ağalarının hakkını gasp ediyordu. Menderes
bu kanunu, faşist ve nazist bir kanun olarak değerlendirmiştir. Ona göre bu kanunun
çıkmasıyla beraber toprak mülkiyeti diye bir şey kalmayacaktır ve bu kanunla beraber
tarım alnında küçük işletmeler çoğalacaktır ve en küçük emniyet kalmayacaktır. Menderes
CHP hükümetinden, bu kanunun çıkarılması yerine, tarım alanında kooperatifleşmeye
23
gidilmesinin desteklenmesini istemiştir.

a-) 4’lü Takrir

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun meclisten çıkması üzerine Celal Bayar,


Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü, 7 Haziran 1945 tarihinde, Türk siyasi
tarihine 4’lü takrir adı ile geçen, üç sayfalık önergeyi CHP meclis grubuna vermişlerdir.
4’ler adı verilen bu grup, hazırladığı takrirle, CHP genel kurulundan; devlet yönetiminde
en yetkili kurum olan TBMM’nin adil yasalar çıkarması, demokratik kurumların teşekküle
getirilmesi ve serbest çalışma olanaklarıyla donatılması, kanunlardaki ve parti tüzüğündeki
anti-demokratik maddelerin değiştirilmesi, meclise hükümeti denetleme yetkisinin

20
a.g.e., s. 29.
21
M. A. Birand vd. (2005), Demirkırat Bir Demokrasinin Doğuşu, Doğan Kitapçılık, 10. Baskı, İst., s. 19.
22
Ş.S., Aydemir,(1993), Menderes’in Dramı, Remzi Kitapevi, 5. Basım, İst., s. 116.
23
a.g.e., s. 117.

10
verilmesi ve seçimlerin serbestçe yapılması gibi isteklerde bulunmuşlardır. Ancak dörtlerin
bu istekleri, parti grubu tarafından oybirliği ile reddedilmiştir. 24

4’lü takririn verilmesi ile birlikte, iyice artan parti içi muhalefete CHP hükümetinin
tepkisi, 4’leri partiden uzaklaştırmak oldu. Bu gelişmeler partiden uzaklaştırılan
muhaliflerin Demokrat Parti’yi kurmalarıyla neticelendi. 25

D. DEMOKRAT PARTİ’NİN KURULMASI VE PROGRAMI

CHP’nin 23 yıl süren tek parti yönetimi, İsmet İnönü’nün yeni bir siyasi partinin
kurulmasına izin vermesi ile bitmiştir. İsmet İnönü, o dönemdeki en büyük siyasi rakibi
olan Celal Bayar’a, yeni bir siyasi parti kurması için izin vermiştir.26

İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte dünyaya yayılan demokrasi fikri ve ülke içerisinde
yeni bir siyasi partinin kurulması gerekliliğinin de etkisi ile; Celal Bayar, Adnan Menderes,
Refik Koraltan ve Fuat Köprülü, 7 Ocak 1946 tarihinde DP’yi kurmuşlardır. Böylelikle
1946 seçimleri ile, zaman zaman kesintiye uğrasa da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde çok
partili siyasal rejime geçilmiştir. 27

Demokrat Parti’nin programına liberalizm ve demokrasi öğeleri hakimdir.


Liberalizm, özgürlükler ve ekonomik alanlarda etkisini göstermektedir. Kastedilen
özgürlükler, temel hak ve özgürlüklerin kazandırılması ve dernek kurma hürriyetlerinin
verilmesini öngörür. İktisadi açıdan ise liberalizm ilkesi; anayasada yer almış olan
devletçiliğin özel kuruluşların teşvik edilmesi ve desteklenmesini öngörür. DP’nin kuruluş
amaçlarından olan demokrasi ilkesi; parti programının asıl amacını oluşturmaktadır. Parti
programın ilk maddesi; DP’nin, Türkiye’de demokrasiyi her alanda ve tam anlamıyla
uygulamaya sokmak amacıyla kurulduğudur. Bu amaç doğrultusunda parti programında,
tek dereceli serbest seçim yapılması öngörülmüş ve devlet idaresine halkı dahil etmenin en
büyük hedef olduğu vurgulanmıştır. Programın hükümet işleri bölümünde ise, ikinci bir
yargı kademesi kurulması maddesi vardır. Vaat edilen özgürlükler kapsamında,
üniversitelere bilimsel ve idari özerklik verilmesi amaçlanmış. İktisadi açıdan ise; özel
teşebbüs ve sermayenin devlet tarafından desteklenmesi, devlet kuruluşlarının özel sektöre
devri, piyasa faaliyetlerinde liberal sistemin ilkelerinin uygulanması, piyasalara zorunluluk

24
Eroğul, a.g.e., s. 28.
25
a.g.e., s. 29.
26
Burçak, a.g.e., s. 51.
27
a.g.e., s. 58.

11
olmadıkça devletin müdahale etmemesi, ülke kalkınmasında tarım sektörüne dayanılması
ve vasıtalı vergilerden ziyade vasıtasız vergilere ağırlık verilmesi yer almaktadır. 28

DP’nin ortaya attığı yeni ve özgürlükçü fikirler, o güne kadar böyle bir siyasetin
uygulanması bir yana, vaatlerini bile duymayan toplumun her kesiminde büyük yankı
uyandırmıştır ve DP, Türkiye’de ilgi odağı haline gelmiştir. DP’nin beklenilmeyen bu
yükselişi, CHP kanadında tedirginlik yarattı. Bu durum CHP’yi yeni tedbirler almaya sevk
etti. Bu amaçla halkı ezen vergiler hafifletildi, öğrencilere dernek kurma ve örgütlenme
hakkı verildi, üniversitelere özerklik verildi, basit suçlara af getirildi, işçi kesimine
sendikal haklar ve sigorta güvencesi verildi. Atatürk’ün ölümü ile 1938’de İsmet İnönü’ye
verilen değişmez başkanlık payesi kaldırıldı ve İnönü’yü milli şef haline getiren hak kendi
isteğiyle elinden alındı. Bundan sonra CHP’de liberalleşme çabaları başladı. 29

DP’nin liberalleşme ve hürriyet silahlarını elinden almaya çalışan İsmet İnönü’nün


asıl sürprizi, CHP kurultayında yaptığı şu konuşmasıydı:

“ Türk halk idaresinin yeni bir hamlesine karar verdiğimiz için sizi davet ettim: Bu tek dereceli
seçimin yapılmasıdır. Tek dereceli milletvekili seçimini ilk defa tecrübe ediyoruz. Eğer bir iki ay içerisinde
olağan üstü bir engel çıkmazsa yeni bir seçime gitme kararındayız. Şunu belirtmek isterim ki şimdiye kadar
kurulmuş olan partiler, seçime parti olarak gireceklerdir. Büyük milletin her kararı yürekten
makbulümüzdür” 30

İsmet İnönü’nün CHP kurultayında yaptığı bu konuşma, partilileri şaşkınlığa


uğratmıştır. İnönü bu konuşması ile çok partili siyasal rejim döneminin başladığını
belirtmiştir. DP’lilere iktidara gelme yolunda büyük ümitler vaad eden bu konuşmadan
sonra İnönü, ani bir kararla seçimlerin bir yıl erken yapılacağını bildirmiştir. Bu kararla
İnönü’nün amacı, büyük bir elektrik yakalayan DP’nin daha fazla güçlenmesine engel
olmaktı. Bu kararlar, DP’de deprem etkisi yaratmış ve buna tepkiler çok ağır olmuştur. DP
kurulalı henüz dört ay olmuştu ve ülke genelinde örgütlenmesini henüz tamamlayamamıştı.
DP’lilerin bu karara tepkisi; temmuz ayındaki genel seçimleri boykot edip bu seçimlere
katılmamak oldu. DP’nin yerel seçimleri boykotu kendisine büyük bir kamu oyu desteği
sağlamıştır. DP içerisinde genel seçimlere de katılmama fikri yoğun tartışmalar sonucunda
reddedilmiştir ve temmuzdaki yerel seçimlere büyük bir hızla hazırlanmaya başlanmıştır. 31

28
Eroğul, a.g.e., ss. 31-32.
29
Birand vd., a.g.e., s. 28.
30
a.g.e., s. 29.
31
a.g.e., s. 29.

12
1946 yılındaki genel seçimlere hazırlık süreci, DP ve CHP arasında Türk siyasi
tarihinde, o güne kadar görülmemiş bir propaganda ve mücadeleye sahne oldu. DP, hiç
alışılmadık bir seçim propagandası yürütüyor, yurdun dört bir tarafında seçim mitingleri
düzenliyordu. DP yöneticileri, Türk halkının 23 yıldır devam eden baskıcı tek parti
iktidarından duyduğu bıkkınlığı iyi biliyordu, bunun içinde halka hitap etme yeteneği
yüksek olan hatiplere halkın duymak istediği şeyleri söyletiyordu. 32

1-) 1946 Seçimleri

1946 seçimlerinde CHP ve DP, meclise girecek 465 milletvekili için mücadele
ettiler. Yurt çapında henüz örgütlenmesini tamamlayamayan DP, 465 milletvekilliği için
ancak 273 aday çıkarabilmiş, bununsa ancak 62 si meclise girebilmiştir. Kalan 403
milletvekilliğini ise CHP kazanmıştır. 33

1946 seçimleri DP açısından tam bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Seçim
öncesinde İsmet İnönü’nün verdiği tüm vaatler boşa çıkmış, seçimler tek parti döneminden
kalma metotlarla yapılmış, oy mazbataları çalınmış, sandıklar kaçırılmış, oylar değiştirilip
DP’lilere baskı yapılmıştır. Kısacası 1946 seçimlerine, gücü elinde bulunduran CHP
tarafından hile karıştırılmıştır. DP, 1946 seçimlerini şiddetli bir şekilde protesto etmiş o
güne kadar CHP iktidarına karşı yürüttüğü sert muhalefeti daha da sertleştirme kararı
almıştır. Ancak DP uygulayacağı sert muhalefeti, hiçbir şekilde hukuk kurallarından
ayrılmadan yapacaktır. 34

DP’nin birinci olağan kongresi, bu siyasi ortam içerisinde yapıldı. Bu kongrede


DP’nin muhalefetteki çizgisini belirleyecek hürriyet misakı adlı raporda mutabık
kalınmıştır. Bu raporda DP’liler iktidardan; seçimlerde vatandaşların oylarının güvenceye
alınması, devlet başkanlığının parti başkanlığından ayrılması ve anti demokratik kanunların
kaldırılması gibi isteklerde bulunuluyordu. 35

DP’lilerin bu kongrede aldıkları kararlar CHP’lileri tedirgin etmiştir. Çünkü


DP’nin, Türk siyasetindeki gücü giderek artıyordu. İsmet İnönü, DP’nin kabul ettiği
hürriyet misakına, karşı tedbir almıştır. İnönü’nün bu tedbiri; DP’lileri çok rahatlatan bu
tedbiri 12 Temmuz Beyannamesini çıkarmasıdır. İsmet İnönü bu beyannameyle

32
Eroğul, a.g.e., s. 36.
33
a.g.e., s. 36.
34
Birand vd., a.g.e., s. 33.
35
a.g.e., s. 38.

13
muhalefetin varlığını güvence altına alıyor ve tarafsız bir devlet başkanı kimliğine
bürünüyordu. 12 Temmuz Beyannamesi, çok partili siyasal rejimin garanti belgesi
niteliğindedir. Bu beyanname, muhalefet ile iktidar arasında ılıman bir hava yaratmıştır ve
gergin ilerleyen ilişkilerde yumuşama eğilimleri görülmüştür. Ancak DP içerisindeki sert
muhalefet yanlısı gruplar, DP’nin parti yönetimini yumuşak siyasetleri gerekçesiyle
şiddetle tenkit etmişlerdir. Bunun neticesinde DP içerisinde ilk ayrılık gerçekleşmiş, sertlik
yanlıları, Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde DP’den ayrılarak Millet Partisini
kurmuşlardır. Ancak bu ayrılma DP’ye gücünden bir şey kaybettirmemiştir.36

36
a.g.e., s. 39.

14
İKİNCİ BÖLÜM

DEMOKRAT PARTİ’NİN İKTİDAR DÖNEMLERİ

A. 1950-1954 DÖNEMİ

Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal yaşantısında, çok partili siyasal rejimin başlangıcı


sayılan 1946 seçimlerinden sonra muhalefet ile iktidar arasında ilişki kah ılıman, kah
sertlik içerisinde 1950 seçimlerine kadar gelmiştir. 1950 seçimleri sonucunda, Türkiye ilk
defa CHP dışındaki bir siyasi parti tarafından yönetilecektir. Artık yönetim kademesine
demokrasi ve özgürlükler vaat eden bir parti geçecektir. 37

14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, Türk siyasi
tarihinde iktidar ilk defa seçim yoluyla el değiştirmiştir. Halkın bu seçimlerde hissettikleri
bundan önceki seçimlerden çok farklıydı çünkü, mevcut iktidarın artık bir alternatifi vardı.
Halk, kendisinin demokratik sistemdeki önemini kavramış bir şekilde sandık başına
gitmiştir. 38

14 Mayıs 1950 seçimde DP; 4.241.393 oy ile 408 milletvekili çıkarırken, 27 yıllık
iktidar partisi CHP; 3.176.561 oy alarak 69 milletvekili ile TBMM’ye ana muhalefet partisi
39
olarak girmiştir. Millet Partisi ise 240. 209 oy ile bir milletvekili çıkarabilmiştir.”

1-) DP’nin 1950 Seçimlerindeki Başarısının Nedenleri

DP, 1950 seçimlerini kazanmasının ardından on yıl süreyle iktidara geçecektir. Bu


iktidarı sağlayacak ilk aşama olan 1950 seçimlerini, DP büyük bir farkla kazanmıştır.
DP’nin bu başarısının ardında; ona iktidar yolunu açan iç ve dış konjonktürün büyük etkisi

37
a.g.e., s. 41.
38
Ümit Özdağ, (2004). Menderes Döneminde Ordu - Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Boyut Yayın
Grubu, 2. Basım, İst., s. 19.
39
a.g.e., s. 19.
vardır. Çok partili hayata geçişi ve DP’yi iktidara getiren dış şartları ikinci Dünya
Savaşı’nın yaydığı fikirler oluşturmuştu. 40

İkinci Dünya Savaşı’nın yapıldığı dönemde tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi
Türkiye’de de ekonomik alanda sıkıntı yaşanmıştır. Bu dönemde iktisadi hayat üzerindeki
devlet baskısı daha da artmıştır. Savaş döneminde devletin iktisadi yapısı devletçi
kurallarla denetim altına alınmaya çalışılmıştır. 18 Ocak 1940’da kabul edilen < Milli
Korunma Kanunu > hükümete olağan üstü geniş iktisadi yetkiler vermiştir. 1939 yılında
başlamış olan ikinci beş yıllık kalkınma dönemi, savaş nedeniyle artmış olan askeri
harcamalar ve hammadde kıtlığı dolayısıyla iptal edilmiştir. Savaşa katılan bütün dünya
devletlerinde tarım üretiminin durması nedeniyle Türk tarım ürünleri bu dönemde büyük
değer kazanmıştır ve yüksek fiyatlardan satılmıştır. Türk ürünlerindeki fiyat artışı ile
birlikte ekonomi alanında ülkede, önemli bir enflasyonist baskı meydana gelmiştir. Bu
dönemde İstanbul’da tacirler, simsarlar ve acenteler büyü servet yapmışlardır. Hükümet
büyük rant elde eden bu kesimden tam anlamıyla vergi alamamıştır, bu yüzden de devlet
ekonomisi sekteye uğramıştır. Bu duruma engel olabilmek amacıyla CHP Hükümeti; varlık
vergisini çıkardı. Bu vergi iktisadi ve mali alanda sıkıntı yaşayan ülkede, zaten yokluk
içerisinde ezilen halkın üzerine büyük bir yük daha yükledi. 11 Ekim 1942’de kabul edilen
varlık vergisi, adaletli bir şekilde toplanamamıştır. 41

İkinci Dünya Savaşı ile birlikte dünya genelinde hakim olan ekonomik ve siyasal
sistem, Türkiye’de iki zümreyi ön plana çıkardı. Bunlar; tarım ürünlerindeki muazzam
fiyat artışlarıyla büyük kazanç sağlayan toprak ağaları ile, savaş sonrasında değer kazanan
Türk ihraç mallarını, elinde tutan gayr-i müslim vatandaşlardır. Savaş sonunda kötüye
giden devlet ekonomisini düzeltmek için çıkarılan vergi kanunu ile hükümet; toprak
ağalarından, mal sahiplerinden ve kazandıkları ücret üzerinden vergi ödeyen halktan, vergi
almayı amaçlıyordu. Mevcut vergi sistemiyle; Büyük toprak ağalarından, mallarının yüzde
beşinden fazla vergi alınamıyordu. 1941 yılı itibari ile limitet şirketlerden alınması
planlanan vergi oranı, şirket karlarının yüzde 50’si ile 70’i arasında değişen büyük
rakamlardır. Toplumun diğer kesimlerinden alınacak vergilerin oranı ise, kurulacak vergi
komisyonların kararlarına göre belirlenecektir. CHP’nin uyguladığı bu adaletsiz vergi

40
Burçak, a.g.e., ss. 38-45.
41
Lewıs, a.g.e., ss. 295-296.

16
sistemine göre insanlar, din ve milliyetlerine göre ayrılıyor, halktan alınan vergilerin
oranını da halkın etnik yapısına göre değişiyordu. 42

Ekonomik alanda liberalizm ilkesinin CHP hükümetleri tarafından uygulanamaması


toprak ağalarını ve tüccar kesimini DP saflarına katmıştır. DP’nin kurulmasını ve iktidara
gelmesini sağlayan en önemli faktör, CHP’ye duyulan muhalefetin çok köklü ve yaygın
hale gelmiş olmasıdır. Türkiye’de CHP’ye karşı muhalefet hareketi başlıca iki kaynaktan
besleniyordu. Bunların birincisi; egemen sınıfların artan iktidar arzusu, ikincisi ise; halkın
baskısı artan CHP yönetimine karşı hissettiği yaygın bıkkınlıktır. Halk sefalet içindeydi,
İkinci Dünya Savaşı, ülke genelinde büyük kıtlığa neden olmuştu, köylüler jandarma
baskısından şikayetçiydi. Sabit gelirli memurlar, savaş döneminin fiyatları dört misline
çıkarması neticesinde çaresiz duruma düşmüştür. Bunun dışında ülkede, CHP’ye muhalif
küçük gruplar da mevcuttu. CHP bu gruplara göre dini inanışlarını yaşamalarına karşı
çıkıyordu. Gayr-i Müslim halk ta varlık vergisi gibi adaletsiz uygulamalardan şikayetçiydi.
Türkiye’deki yönetici kadro, batılı devletlerdeki kurumları Türkiye’ye olduğu gibi
getirerek modernleşileceğini düşünmüştür. Çok partili siyasal rejimin uygulanmaya
çalışılmasında da yönetici kadronun bu düşüncesi etkili olmuştur 43

DP’nin 1950 seçimlerindeki başarısının en büyük sebebi, büyük halk kitlelerini


kazanmasıdır. 27 yıllık iktidar partisi CHP, halk tarafından erişilmez bir seçkinler takımı
olarak görülüyordu, Türk halkının büyük çoğunluğu bu partinin baskıcı yönetiminden
bunalmış vaziyetteydi. DP yöneticileri halka karışıp onların içinden geldiklerini onlara
göstererek biraz da popülist bir politika uygulayarak halkı kazanmıştır. DP; toprak ağası,
tüccar, memur, gazeteci, öğrenci, öğretim elemanı vb. halk kitlelerinin aradığı taze kan
olmuştur. DP’yi destekleyen diğer bir kurum da, Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Ordu
mensupları, maaşlarının azlığı, terfi etmede karşılaştıkları zorluklar vb. isteklerine
ulaşabilmek için, 1950 seçimlerinde DP’yi desteklemişler, DP’nin seçimleri kazanmasında
büyük bir rol oynamışlardır. 44

14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda İktidar koltuğuna oturan DP yönetimi,


cumhurbaşkanlığına parti kurucularından Celal Bayar’ı, başbakanlığa da, Adnan
Menderes’i seçmiştir. 45

42
a.g.e., s. 297.
43
Eroğul, a.g.e., ss. 87-88.
44
a.g.e., ss. 91-94
45
a.g.e., s. 98.

17
Birinci Menderes hükümetindeki bakanlar: Adnan Menderes ( başbakan ), Prof.
Muhlis Ete (İşletmeler B.), Hasan Polatkan (Çalışma B.), Tevfik İleri (Ulaştırma B.),
Rükneddin Nasuhoğlu (İçişleri B.), Fuat Köprü (Dışişleri B.), Halil Özyörük (Adalet B.)
Refik Şevket İnce (Milli Savunma B.), Halil Ayan ( Maliye B.), Avni Başman (Milli
Eğitim B.), Fahri Belen (Bayındırlık B.), Zühtü Velibeşe ( Ekonomi ve Ticaret B.), Prof.
Nihat Reşat Belge (Sağlık B.), Nuri Özsan ( Gümrük ve Tekel B.), Nihat Eğriboz (Tarım
B.) 46

DP’nin ilk kabinesini oluşturan bakanlar, genel olarak kamunun tanıdığı kişilerden
oluşmaktadır. Menderes, 1954 seçimleri ile iktidarını perçinledikten sonra, kabinesine
tanınmamış olsalar bile inandığı isimleri de sokacaktır. 47

DP’nin bünyesinde; demokrasi idealine bağlı genç idealistler, demokrasi idealine


bağlı tecrübeli idealistler ve DP’nin temsil ettiği fikirlerle hiçbir ilgisi bulunmayan, sadece
mevki için bu partide bulunan üç ayrı grup vardı. Bu farklı zihniyete sahip siyasetçiler,
zaman zaman parti içerisinde gerilimi arttırmışlardır. 48

DP yönetiminin ilk icraatı orduya yönelik olmuştur. 5 Haziran günü ordu mensubu
bir albay; Adnan Menderes’e, bazı askerler tarafından DP aleyhine 8-9 Haziran tarihinde
bir darbe hareketine girişileceği yönünde ihbarda bulunmuştur. Zaten seçim sonucunda
CHP taraftarı bazı komutanların İsmet İnönü ile görüştükleri bilinmekteydi. Durumu Celal
Bayar ile mütalaa eden Menderes; ordunun üst kademelerine yönelik bir tasfiye hareketine
girişme kararı almıştır. 49

DP hükümetinin ordunun üst kademedeki komutanlarına karşı giriştiği tasfiye


hareketi doğrultusunda; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürmen
görevinden alınarak yerine, Orgeneral Nuri Yamut; ikinci başkan Nuri Aksalur’un yerine,
Korgeneral Şahap Gürler getirildi. Orgeneral Salih Omurtak, Kazım Orbay ve Hakkı
Akoğuz ise emekliye sevk edildiler. Birinci, ikinci ve üçüncü ordu komutanları askeri
şurada görevlendirildiler. Deniz Kuvvetleri Komutanı Mehmet Ali Ülgen ile Hava
Kuvvetleri Komutanı Zeki Doğan’ın görev yerleri değiştirildi. Ordunun en üst düzeyindeki
komutanların yerlerinin değiştirilmesinden başka birçok albay ve yarbay da emekliye sevk
edilmiştir. DP ordunun yönetim kademesinde değişiklik yaparak, darbe korkusuna karşı

46
a.g.e., s. 98.
47
Samet Ağaoğlu, (1967). Arkadaşım Menderes, Rek-Tur Kitap Servisi, İst., s. 93.
48
a.g.e., s. 63.
49
Birand vd., a.g.e., s.56.

18
kendisini güvende hissedebilmiştir. Ordunun yönetim kademesindeki bazı subayların
İnönü’ye sempati duydukları biliniyordu. Ancak ordunun alt kademesinden DP’nin şüphesi
yoktu, çünkü büyük çoğunluğu DP’liydi. 50

2-) Türkçe Ezan

DP yöneticilerinin seçim kampanyaları sırasında kendilerine halk tarafından gelen


en büyük talep; ezanın yeniden Arapça okunmasıdır. Türkçe ezan okunması kanunu 1932
yılında Atatürk tarafından çıkarılmıştır. Kamuoyunun isteklerini dikkate alan DP
hükümeti, 16 Haziran 1950 tarihinde meclisten geçirdiği kanunla Arapça ezan okunması
uygulamasına yeniden geçilmesini sağlamıştır. Bu kanunun çıkması yalnızca muhalefet
saflarında değil, DP içerisinde de hoşnutsuzluk yaratmıştır; kanunun çıkmasını isteyen
Menderes ile, askıya alınmasını isteyen Bayar arasında kısa süreli bir gerginlik meydana
gelmişse de, sonuçta bu kanun çıkarılmıştır. 51

İkinci Dünya Savaşı neticesinde dünyaya yayılan liberalizm ve demokrasi


fikirlerinden beslenip, güçlenen ve iktidara gelen DP; savaş sonrasında iki kutba ayrılan
dünyada batının yanında yer alarak ABD’ye yakınlaşma politikası izlemiştir. Zaten
ABD’de Türkiye ilişkilerini geliştirmeyi 1946 yılından itibaren düşünmeye başlamıştır.
DP’nin bu politikasının temellerini, yani batıyla ortak hareket etme politikasının temelleri,
daha CHP’nin son dönemlerinde Türkiye’nin dış siyaset politikası olmuştur. DP dönemi
öncesinde ABD, Türkiye’ye, Truman Doktrini ve Marshal Yardımlarını yapmıştır, ancak
DP’nin yönetimindeki Türkiye, batıyla daha da sıcak ilişkiler kuracaktır. 52

3-) Kore Savaşı

1950 Türkiye’sinde dış politikanın en önemli gündem maddesini; batı dünyası ile
ilişkileri arttırmak ve Nato’ya (Kuzey Atlantik Savunma Paktı) katılmak oluşturmuştur.
Türk hükümetleri bu amaca ulaşmak için fırsat kollamıştır. Nato’ya katılmak için
beklenen fırsat DP yönetiminin eline, 25 Haziran 1950 tarihinde geçmiştir. Kuzey
Kore’nin Güney Kore’ye saldırısı ile başlayan Kore Savaşı, bu amaçlar için bulunmaz bir
fırsat olmuştur. 53

50
Eroğul, a.g.e., s. 100.
51
Birand vd., a.g.e., ss. 58-59.
52
Lewıs, a.g.e., s. 312.
53
Birand vd., a.g.e., s. 62.

19
ABD’nin Kore Savaşı’na büyük ilgi göstermesi savaşı, doğu ve batı bloklarının
çatışması haline dönüştürmüştür. Savaşta Kuzey Kore’yi sosyalist doğu bloğu, Güney
Kore’yi ise liberal batı bloğu temsil ediyordu. Türkiye’nin savaşa müdahil olmasıyla
birlikte, ülke genelinde Güney Kore lehine büyük kampanyalar başlatılmıştır. Kore Savaşı,
Türkiye Cumhuriyeti açısından milli bir dava haline gelmiştir. Türk hükümeti,
müttefiklerinin isteği doğrultusunda, kendi sınırlarından çok uzaklarda yapılan Kore
Savaşı’na, General Tahsin Yazıcı komutasında 4.500 kişilik Türk kuvveti göndermiştir.
Türk askeri, Kore’de kahramanca savaşmış ve görevini yerine getirmiştir. Fakat Türk
askerinin başarısı ve dökülen kanları, Türkiye’nin Nato’ya girişine yetmiyordu. Çünkü
Nato üyesi ülkeler, Türkiye’nin Nato için gerekliliğinin henüz farkında değillerdi. 54

Türk ve Yunan hükümetleri, gerek sınırlarını güvence altına alabilmek, gerekse de


batı ile ortak hareket edebilmek için, Nato’ya girmek istiyordu, bunun içinde yoğun çaba
harcıyorlardı. Türk ve Yunan hükümetlerinin Nato’ya ilk giriş başvuruları, Nato’ya
yalnızca Kuzey Atlantik Bölgesi ülkelerinin alınacağı gerekçesi ile reddedilmiştir. Ancak
bu ülkelerin yoğun çabaları ilerleyen zamanlarda neticesini verecektir. Sovyetler
Birliği’nin Orta Doğu’da etkin bir politikaya girişmesi neticesinde; ABD ile Sovyetler
Birliği’nin çıkarları çatışmaya başlamıştır. Bu durum üzerine ABD orta doğu politikasını
değiştirmiş, bir orta doğu ülkesi olarak gördüğü Türkiye Cumhuriyeti’ni yanına çekmek
istemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Nato’ya katılmasını sağlayan bir başka etken de, DP
yöneticilerinin ABD’li yöneticilerle olumlu müzakereler yapmasıdır. ABD tarafından,
İngiltere ve Fransa ikna edilmiştir. Türkiye 18 Şubat 1952 tarihinde Nato üyesi olmuştur.
1960 darbesinin yapılma nedenleri arasında gösterilen Kore Savaşı’na katılma kararına, o
dönemde Türkiye’de hiçbir kurumun itirazı olmamıştır. CHP’nin tek itirazı, savaş kararının
meclise danışılmadan alınmış olmasınadır. Çünkü anayasaya göre, savaş kararları meclis
tarafından alınmaktadır.55

4-) DP’nin İlk Döneminde Basın ve Muhalefet ile ilişkileri

DP, iktidarının ilk yıllarında gerek ana muhalefet partisi CHP ile gerekse de basın
ile olan ilişkileri ılıman bir hava içerisinde seyretmiştir. İktidar ile muhalefet arasındaki
ilişkiler genel itibari ile 1954 yılında bozulmaya başlamıştır. 1954 yılı sonrası gerginlikler
kendisini, 1952 yılında DP hükümeti tarafından, cemiyetler kanununda yapılan değişiklikle

54
a.g.e., s. 63.
55
a.g.e., s. 64.

20
gösterir. Hükümetin, cemiyetler kanununda yaptığı değişikliğe göre, hiçbir siyasi parti
devlete ait menkullerden pay almayacaktır. Ancak tek parti döneminde CHP, elindeki gayri
menkulleri satarak para elde etmiştir. CHP yönetiminden, devlete ait her türlü kurum
üzerinden elde ettiği gayrı menkulleri devlet kasasına iade etmesi istenmiştir. 1952
yılındaki bu istek İnönü’nün Balıkesir gezisi sırasında, DP’li vatandaşlar ile, CHP’li
vatandaşların arasının gergin olması nedeniyle askıya alınmıştır. Bu başarısız girişim
sonrasında, DP hükümeti CHP’nin malları meselesini 1953 yılında tekrar gündeme
getirmiştir. Bu mesele ile ilgili kanunun, meclisten geçmesi de iki parti arasındaki
gerginliği doruğa çıkaran ilk olaydır denebilir. Devri sabık yaratılmaması kararı, DP’nin
iktidara geldiğinde, milletvekilleri tarafından oy birliğiyle kabul edilmiştir. Yani DP
yürüteceği siyasette, kendisinden önceki iktidarın uygulamalarını gündeme getirmeyecekti
ve onları sorgulamayacaktı. CHP’nin malları için çıkarılan bu kanuna, muhalefetten ve DP
içerisindeki muhalif bir gruptan protesto gelmiştir. 56

İktidar ile muhalefet ilişkilerini bozan bir diğer hadise ise halk evleri meselesiydi;
Atatürk halk evlerini, 1932 yılında Türk halkını bilinçlendirmek, Cumhuriyet rejimine
halkı adapte etmek, devrimlerin gerekliliğini onlara öğretmek amacı ile kurdurmuştur. tek
parti döneminde halk evlerinin finansmanını devlet sağlıyordu. Halk evlerinin yönetimi ve
kontrolü CHP tarafından yapılıyordu. Tek parti döneminde bu sistem normaldi ve
yadırganamazdı. Çok partili rejimin hüküm sürdüğü bir dönemde halkevleri CHP’den
alınıp devlete iade edilmeliydi. Bu istek CHP’den de destek görmüştür. 57

DP hükümetlerinin ilk yıllarında uyguladığı, muhalefeti sindirme politikası olarak


yorumlanan bir diğer olaysa, Millet Partisi’nin kapatılmasıdır. Millet Partisi, DP’nin
bünyesinden kopan bir partidir. 1953 yılında bu parti içerisinde bunalım çıkmış, Hikmet
Bayur’un başını çektiği kırk kişilik milletvekili grubu partiden ayrılmıştır. Gerekçeleri ise
bu partinin gericilik yaptığı ve rejim karşıtı politika yürüttüğü üzerineydi. Bu iddialar
üzerine açılan soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için Millet Partisi, 27 Ocak
1954 tarihinde kapatılmıştır. 58

DP, siyasi alanda demokrasiyi, ekonomik alanda da liberalizmin uygulayıcısı


olmuştur. Liberal ekonomi modelinin uygulanması ile doğru orantılı olarak DP, gerek yerli
gerekse de yabancı sermayeyi teşvik etmek amacı ile bir dizi kanun çıkarmıştır. DP iktidarı

56
Özdağ, a.g.e., s.57.
57
Eroğul, a.g.e., s.151.
58
a.g.e., s. 128-129.

21
öncesinde, 1947 yılında, Türk hükümeti bir kararname çıkarak yabancı sermayeyi teşvik
etmeye karar vermiştir. 1950’de yabancı sermayeyi desteklemek için iki kanun
çıkarılmıştır. DP İktidarı ile birlikte ekonomik alanda hızlı bir liberalleşme çabaları
başlamış bu amaç için, < Yabancı Sermaye’yi Teşvik Kanunu > çıkarılmıştır. Bu dönemde
bir de < Petrol Kanunu > çıkarılarak, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı yatırımcılara ve
Türkiye’de yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcılara, Türk yatırımcısına sağlanan her
türlü hak, muafiyet, ve teşvikten eşit oranda yararlanma hakkı tanınmıştır. Yabancı
yatırımcıya yönelik gümrüklerdeki her türlü kısıtlama da kaldırılmıştır. Ana sermayenin
transferleri, tamamen serbest bırakıldı. Yabancı sermayenin gerekli gördüğü yabancı
teknik eleman ve kalifiye personele gümrük muafiyetleri tanındığı gibi, yabancı şirketlere,
Türkiye’deki işletmelerinde kazandıkları parayı kendi ülkelerine serbestçe götürme hakkı
verildi. Bu kanunların ilk adımı, 1950 ağustosunda özel girişimi desteklemek üzere Türk
Sınai ve Kalkınma Bankası’nın kurulması ile atılmıştır. 59

On yıllık DP iktidarının en başarılı dönemi, 1950-1954 yılları arsındaki dönemdir.


Bu dönemde DP Hükümeti tarafından; Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde o güne kadar
benzerine rastlanılmayan bir kalkınma hamlesi başlatılmıştır. Bu dönemde hızlı bir
sanayileşme başlamış, halkın refah seviyesi artırılmış, sosyal adalet yönünde adımlar
atılmış, memleketin her tarafında yollar, barajlar, fabrikalar kurulmuş, tarım modern
aletlerle yapılmaya başlanmış ve memleketin her tarafı şantiyeye dönüştürülmüştür. 60

DP hükümeti, hızla topraksız köylüyü topraklandırma hareketine girişmiştir.


DP’nin iktidarı öncesinde topraksız 16.000 aileye 75.000 dönüm toprak verilirken, DP’nin
ilk yılında 43.000 aileye 2 milyon dönüm toprak verilmiş, 1950 mayısında Türkiye’de,
6600 traktör varken, 1952 mayısında traktör sayısı 25.000’e ulaşmıştır. Çiftçiye verilen
kredi rakamı, 1950’de 412 milyon iken, 1952’de 820 milyon liraya yükseltilmiştir. 1945-
1949 arasındaki dört yılda hububat ekim alanı 7 milyon 500 bin hektar iken, bu rakam
1951 sonunda 9 milyon hektara çıkmıştır. 1950’de 305 bin hektar olan pamuk ekim alanı,
bir yılda 642 bin hektara ulaşmıştır. 1949’da 1 milyon 240 bin ton arpaya üretimine
karşılık 1951 sonunda 2 milyon 700 bin ton arpa üretilmiş, 1949’da 58 bin ton pirince
karşılık, 1951 sonunda 70 bin ton civarında bir üretim sağlanmıştır. 61

59
a.g.e., ss. 134-136.
60
Ağaoğlu, a.g.e., s. 108.
61
a.g.e., ss. 108-109.

22
DP’nin ilk dört yılında sosyal alanda; işçilere ücretli hafta tatili hakkı verilmiş, işçi
sigortalarının oranı arttırılmış, yeni hastahaneler açılmış ve işçilerin sendika kurmalarına
izin verilmiştir. Enerji alanında; termik ve hidroelektrik santralleri kurulmuş, Sarıyer,
Demirköprü, Seyhan ve Hazar barajlarının yapımına başlanmış. Hirfanlı Barajı’nın yapımı
tamamlanmış, Çatalağzı Santrali büyütülmüş ve ülkenin muhtelif yerlerinde birçok fabrika
kurulmuştur. DP iktidarının ilk dört yılında o güne dek görülmeyen bir kalkınma hareketi
gerçekleştirilmiştir ve halk o dönemde yüksek bir refah seviyesine yükseltilmiştir. DP,
halkın sevgilisi haline gelmiştir. 62

B. 1954 – 1957 DÖNEMİ

DP iktidarı, ilk dört yılında yarattığı olumlu hava neticesinde 1954 seçimlerine çok
daha güçlü ve kendisinden emin bir şekilde girmiştir 2 Mayıs 1954 tarihinde
gerçekleştirilen seçimlerin sonucu, DP açısından büyük bir zafer ile neticelenmiştir.

“ Her alanda gerçekleştirilen başarıların heyecanı o kadar baş döndürücü olmuştu ki, 1954 seçimleri
sonucunda DP, TBMM’de sanki tek parti haline geldi. Gerçi 1954 seçimlerinde Halk Partisi de önemli bir oy
almıştı. DP bu seçimlerde, 4 milyon 100 bin oy ile 488 milletvekili çıkardı. CHP ise aldığı 3 milyon 500 bin
oy ile ancak 31 milletvekili çıkarabildi. Aslında CHP 1950 Seçimlerine göre 304 bin daha fazla oy almıştır.
DP ise genelde 375 bin oy kaybına uğramıştır.” 63

DP 1954 seçimlerinde CHP’ye karşı ezici bir üstünlük sağlayamamasına rağmen,


meclisteki milletvekili sayısı bakımından CHP’ye karşı büyük bir çoğunluk sağlamıştır. Bu
durumun nedeni; seçim sonuçlarının çoğunluk esasına göre belirlenmesidir. 1954
seçimlerinin sonucunda, DP’liler adeta bir zafer sarhoşu olmuşlar, kaybettikleri oyları veya
CHP’nin kazandığı oyları tartışıp, mütalaa edememişlerdir. 64

1954 yılı itibari ile, DP yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti sıkıntılı bir döneme
girmiştir; Türk ekonomisi tehlike sinyalleri vermekte, dış ticaret açığı da büyüme
eğilimindeydi. Seçim propagandalarında DP tarım ürünlerine yüksek fiyatlar vermiş, daha
sonra bu fiyat artışları, yüksek enflasyon oranına sebep olmuştur. Dış ve iç borç
ödemelerinde gecikmeler başlamıştır. DP hükümeti ekonomiyi, ABD’den aldığı dış borçlar
ve krediler üzerine inşa etmiştir. 1954 seçimlerinin hemen akabinde başbakan Adnan

62
a.g.e., s. 111.
63
Aydemir, a.g.e. s. 225.
64
a.g.e., s. 226.

23
Menderes 300 milyon dolarlık kredi isteğiyle ABD gezisine çıkmış, ancak 30 milyon
dolarlık kredi ile Türkiye’ye dönmek zorunda kalmıştır. 65

1954 yılında ekonomik alanda su yüzüne çıkan sıkıntılar, kısa bir sürede kendisini
siyaset sahnesinde de göstermiştir. DP, 1954 seçimlerde kendisine oy vermeyen bölgeleri
cezalandırmıştır. Seçimlerde DP’ye oy vermeyen Malatya ikiye ayrılarak, Adıyaman şehri
kurulmuştur. Yine DP’ye oy vermeyen Kırşehir ilçe yapılmıştır. Ekonomik alandaki
sıkıntılara, DP’nin baskıya varan siyaseti de eklenince ülkede 1950-54 yılları arasındaki
olumlu havayı birden tersine dönmüştür. DP’nin, ana muhalefet partisi ve kamu ile olan
ilişkileri de gerginleşmeye başlamıştır. 66

1954 yılı itibari ile ülkenin içerisinde bulunduğu olumsuz ortam neticesinde, devleti
oluşturan tüm kurumlarda DP hükümeti aleyhine hoşnutsuzluk oluşmaya başlamış, 1960
darbesinin daha altı sene öncesinde, darbenin liderlerinden Orhan Kabibay ve Dündar
Seyhan, kendi aralarında DP’ye karşı ihtilal yemini etmişlerdir.67

Kuruluşundan itibaren DP’ye büyük bir sempatiyle bakan ve 1950 seçimlerinde onu
destekleyen ordunun bir kesimi; ezanın yeniden Arapça okunması kararının alınması,
ordunun büyük kesiminin büyük sempati ile baktığı İsmet İnönü’ye DP’ lilerin sataşmaları
gibi nedenler orduyu DP’ye karşı soğutmuştur. 68

DP hükümetinin, ABD ile kurduğu yakın ilişkiler neticesinde. ABD Türkiye’ye


karşı bir dizi yardım programı uygulamıştır. Marshal Planı ve Nato’ya katılış neticesinde,
ABD’li yetkililer, Türk askerlerine yönelik eğitim programları yürütmüşlerdir. Yabancı
askerlerin kendilerine emir vermesini kabullenemeyen Türk subayları bu durumdan
şikayetçiydiler. Ayrıca DP hükümeti, askeri ve sivil yargının birleştirilmesi yönünde bir
düzenlemeye girişmek istemekteydi. Bu istek orduyu rahatsız etmiştir. Ordunun
hoşnutsuzluğunu gören Menderes tasarıyı çekmek zorunda kalmıştır ve Milli Savunma
Bakanı’nı görevden almıştır. 69

1954 yılında ordu içten içe kaynıyordu. Bazen bir kanun, bazen bir söz, bazen de
küçük bir hareket bu kaynamayı su yüzüne çıkarıyordu. Kışlalarda gizliden gizliye ihtilal
hazırlıkları yapılıyordu. Menderes hükümetinin ise, ordu içerisindeki bu kaynamadan

65
Birand vd., a.g.e., s. 74.
66
a.g.e., s. 75.
67
a.g.e., s. 76.
68
a.g.e., s. 77.
69
a.g.e., ss. 77-78.

24
haberi yoktu, orduda yapılması planlanan reform çalışmalarından da vazgeçilmişti ve 1954
sonunda hükümet orduyla değil, günlük siyasi olaylarla ilgilenmeye başlamıştır. 1954
yılında orduya karşı önlem almayan hükümeti, çok daha zor geçecek bir yıl bekliyordu.
1955 yılı, Adnan Menderes ve hükümetinin geçireceği en zor yıl olacaktır. 70

DP iktidarının ilk yıllarında, basın ve CHP ile olan ilişkileri, ılıman bir hava
içerisinde seyrederken, İnönü’nün damadı Metin Toker’in, sahibi olduğu Akis Dergisi’nde:
– kedi olmayınca fareler cirit atar - başlığı ile yayınlanan haberi yüzünden, bir daha
düzelmemek üzere bozulmuştur. Menderes’i eleştiren bu yazı, Menderes’in ABD gezisi
sırasında kaleme alınmıştır. Bu gezi sırasında kendi parti gurubu da, Adnan Menderes’i
eleştiren sözler sarfetmiştir. 1955 yılında CHP taraftarı muhalif gazeteler, DP aleyhinde
yayınlarını sıklaştırmışlardır. Bu yayınlar genellikle, DP’li bakanlar hakkındaki yolsuzluk
haberlerinden oluşuyordu. 71

Bu arada DP’nin kendi içerisinde de muhalif bir kanat doğmuştur. Başını Sabri
Çelikbaş’ın çektiği ve çoğunluğunun 1954 seçimleriyle meclise girdiği bu 11 kişilik
milletvekilinin parti genel kurulundan istekleri; DP’li bakanlar hakkında yolsuzluk haberi
çıkaran gazetelere, suçlamalarını ispat etme hakkı verilmesidir. Parti genel kurulu ise,
muhalif kanattan bu yönergelerini çekmelerini istemiştir. Ancak muhalif kanat bu
yönergesini çekmedi. Sonuçta, DP içerisinde muhalefet bayrağını açan bu 11 muhalif
milletvekili DP’den ihraç edildi. Bu 11 milletvekiline destek amacı ile 8 milletvekili de
DP’den istifa etmişlerdir. DP’den ayrılan bu 19 milletvekili daha sonra, Hürriyet Partisi’ni
kurmuşlardır. Parti içerisindeki bu muhalefet, DP’ye ağır bir darbe vurmuştur. 72

DP iktidarının ilk dört yılındaki büyük başarısının sebepleri arasında, 1950-1954


yılları arasında, iklim koşullarının elverişliliği büyük rol oynamıştır. Bu durum sa
ekonomisi büyük ölçüde tarım sektörüne dayanan ülkede bolluk görülmesini sağlamıştır.
Ancak 1954 yılında yaşanan kuraklık nedeniyle, ülkede tarım sektörü büyük zarara
uğramıştır. Daha bir yıl öncesine kadar, birçok ürünün üretiminde dünya sıralamasında
girilmişken 1955 yılında ABD’den buğday ithal eder hale gelinmiştir. Türkiye’nin sanayisi
büyük ölçüde ABD’den alınan kredilere dayanıyordu. Ancak ekonomik dengenin
bozulması yüzünden, Türkiye’nin ABD’den aldığı krediler de kesilmiştir. Türkiye’de
sanayi durma noktasına gelmiş, ülkede döviz sıkıntısı ve kıtlık meydana gelmiştir.

70
a.g.e., s. 81.
71
a.g.e., s. 83.
72
Eroğul, a.g.e., ss. 180-181.

25
Karaborsa ortamının ülkeye hakim olması vb. sıkıntılar neticesinde, dört yılda ülke
geneline hakim olan refah, istihdam, ve huzur ortamı, ülke genelinde birden yok olma
noktasına gelmiştir. 73

1-) 6 – 7 Eylül Olayları

Türkiye’de 1955 yılı ile beraber, ekonomik ve siyasal alanlarda baş gösteren
huzursuzluk ortamı devam ederken. Türkiye Cumhuriyeti’ne, içte ve dışta saygınlığını
kaybettirecek bir olay meydana gelmiştir. Türk ve Yunan hükümetleri arasında ihtilafa
neden olan Kıbrıs meselesi Londra’da bir konferansta görüşülmektedir. Türk tarafını bu
konferansta, Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun başkanlığını yaptığı heyet temsil
etmiştir. Londra’daki görüşmelerin devam ettiği sırada, 6 eylül sabahı Ekspres
Gazetesi’nde çıkan asılsız bir haber her şeyi alt üst etti. Bu habere göre, Atatürk’ün
Selanik’teki evine Yunanlılarca bomba atılmıştı. Bu haber doğruluğu bile araştırılmadan,
Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından, Londra’daki kongrede koz olarak
kullanılmaya çalışılmıştır. 74

Bu haberin Türkiye’de yayılması ile birlikte, provokatörlerin de etkisiyle,


İstanbul’daki üniversite öğrencileri: ‘Kıbrıs Türk’tür Türk kalacak’ sloganları ile eylem
yapmışlardır. Aynı günün akşamında ise, İstanbul’un muhtelif yerlerinden İstiklal
Caddesi’ne akan binlerce insan, Beyoğlu’ndaki azınlık vatandaşların evlerini ve işyerlerini
yağmalamış ve kiliselerini tahrip etmişlerdir. 75

Provokatörlerin kışkırtmaları ile çığırından çıkan olaylar önlenemez bir hal


almıştır. Hükümet olaylara karşı önlem alabilmek için, İstanbul’da sıkı yönetim ilan etmiş
ve örfi idare yönetimi kurmuştur. 6-7 Eylül olaylarında ihmalleri olduğu düşünülen; İç
İşleri Bakanı Namık Gedik ve İstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay görevden alınmıştır.
6-7 Eylül olayları Türkiye’ye içte ve dışta kötü bir imaj vermiştir. Bu olay DP içerisinde
varolan huzursuzluk ortamını iyice arttırmıştır. Partinin kurucularından olan Fuat Köprülü,
bile Adnan Menderes hükümetine karşı muhalefete girişmiştir. 76

1955 yılı itibari ile DP meclis grubu, Menderes’e ve hükümetine karşı ağırlığını
koymaya başlıyordu. Parti grubu artık Menderes’ten korkmuyordu ve hükümete karşı sert

73
a.g.e., ss. 141-145.
74
Birand vd., a.g.e., s. 85.
75
a.g.e., s. 86.
76
Eroğul, a.g.e., s. 178.

26
bir muhalefete girişiyordu. DP grubu; haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan, Maliye
Bakanı Hasan Polatkan ve Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu istifa ettirdiler. Parti
içerisindeki bu kargaşa neticesinde bütün bakanlar Adnan Menderes’e istifa dilekçesi
vermiştir. Bu olaylar üzerine, Adnan Menderes, istifasını Celal Bayar’a vermeye
hazırlandığı sırada, DP milletvekili Mükerrem Sarol, - Sarol formülü - olarak siyasi tarihe
geçecek teklifi ile Menderes hükümetini ipten almıştır. Sarol’un formülüne göre, Menderes
kürsüye çıkacak ve gruptan kendisi için güven oyu isteyecekti. DP grubu, kürsüde ateşli bir
konuşma yapan Menderes’e güvenoyu verdi. Celal Bayar da hükümeti kurma görevini
yeniden Adnan Menderes’e verdi. 77

Bir süre sonra Fuat Köprülü, kurucusu olduğu partiden istifa etti ve DP’ye karşı
muhalefet hareketine girişti. Bulduğu formül ile Menderes’i kurtaran Mükerrem Sarol ise,
hizipçilik yaptığı gerekçesiyle partisinden ihraç edildi. Bu gelişmeler Menderes’i ve DP’yi
zor günler beklediğinin habercisiydi. Adnan Menderes artık siyaset arenasında yalnız
kalmıştı. DP’li bakanlar parti grubundan güvenoyu alamamış, yalnız kendisi alabilmiştir.
Menderes kabinesini yitirmiştir, parti grubuyla da arası açılmıştır. Ordu ise siyasi
arenadaki bu son olaylardan son derece tedirgindir. Menderes tüm bu olumsuzlukların
ortasında yalnız başına kalmıştır. 78

Siyasetteki olumsuz gelişmeler neticesinde Adnan Menderes, hükümetine karşı


yapılacak darbe girişiminden iyice şüphelenmeye başlamıştır. Menderes ana muhalefet
partisi CHP’yi de ihtilalci metotlar kullanmakla suçluyordu. Bu düşüncelerini 10 Nisan
1956 tarihli Antep mitinginde açıklayan Menderes; kendisini ve hükümetini savunmak
amacıyla yeni kanunlar çıkaracağını açıklamıştır. Menderes, hükümetine karşı girişilecek
darbe hareketinden korunmak için bir dizi tedbire girişti, bu doğrultuda DP hükümetinin
ilk hedefi yargıçlar oldu. Adalet Bakanlığı aldığı bir kararla on altı yargıcı emekliye sevk
etti. Bu yargıçların arasında, Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay başkanı da vardı. 79

Devleti oluşturan bütün kurumları karşısına alan Adnan Menderes, kendisini ve


hükümetini korumak amacı ile, bu kurumlara yönelik sert tedbirler almıştır. Bu tedbirlerin
en önemlisi basına yönelik olanıdır. Basın; kuruluşundan, muhalefetine ve iktidarının ilk
yıllarına kadar DP’nin yanında yer almıştır. Ancak 1954 seçimleriyle birlikte basın,
muhalefet tarafına geçmiştir. Muhalif gazeteler ve dergiler DP hükümetini yoğun bir

77
Birand vd., a.g.e., s. 86.
78
a.g.e., s. 89.
79
a.g.e., s. 91.

27
şekilde eleştirmiştir. Hükümet, basını susturabilmek amacı ile, 1954 yılında çıkardığı basın
kanununa iki madde daha ekleyerek, basını kendi aleyhinde yayın yapmaktan men etmek
istemiştir. Bu kanun ile beraber Metin Toker, Ülkü Arman, Beyhan Cenkçi vb. gazeteciler
Ankara Cezaevine girmişlerdir. DP’ye muhalefet yapan bir diğer kurum da üniversitelerdi.
DP hükümeti tarafından üniversitelerde siyaset yapılmasını engellemek için tedbirler
alındı. Siyasete alet edilen bir diğer kurum olan işçi sendikaları da hükümet tarafından bir
çok ilde 1957 nisanında kapatılmıştır. 80

Hükümetin karşısındaki en büyük güç olan CHP, DP hükümeti tarafından, bütün


kurumları iktidara karşı kışkırtmakla suçlanıyordu. DP hükümeti, CHP’ye ve diğer
muhalefet partilerini susturabilmek amacı ile, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu
çıkardı. Bu yasaya göre; bundan sonra siyasi partiler hükümeti protesto amaçlı gösteri
yapamayacaktı. Böylece meydanlar muhalefet partilerine kapatılmış oluyordu. Bu
kanundan ilk zarar gören siyasetçi, CHP genel sekreteri Kasım Gülek’tir. Kasım Gülek,
Karadeniz gezisi sırasında tutuklanıp altı ay hapse mahkum edildi, daha sonra,
Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin başkanı Osman Bölükbaşı’nın, meclise hakaret ettiği
gerekçesiyle, dokunulmazlığı elinden alınmıştı ve altı ay hapse mahkum edilmişti. 81

C. 1957 – 1960 DÖNEMİ

1957 seçimlerine yaklaşılan dönemde, Türkiye’de muhalefet üç partiden


oluşuyordu. Bu muhalefet partileri; İnönü’nün CHP’si, Osman Bölükbaşı’nın başkanlığını
yaptığı Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu’nun başkanlığındaki
Hürriyet Partisidir. Bu üç parti 1957 seçimlerinde DP’ye karşı birleşme kararı almıştır.
Ancak DP Hükümeti kendisine karşı hazırlanan bu ittifak hareketini engellemek için,
mevcut seçim yasasını değiştirerek yeni bir seçim yasası çıkarmıştır. Ayrıca muhalif
partilerin birbirleriyle anlaşamaması da bu adımları sonuçsuz bırakmıştır. DP’nin çıkardığı
yeni seçim yasasına göre; bir siyasi partiden ayrılan milletvekili, altı ay süre geçmeden
başka bir siyasi partiye geçemiyordu. Bu madde ile amaçlanan şey; Fuat Köprülü’nün
seçimlerde DP’ye rakip olmasını engellemekti. 82

80
Eroğul, a.g.e., ss. 192-193.
81
a.g.e., ss. 194-196.
82
a.g.e., ss. 197-199.

28
1957 seçimlerinin kampanyaları, bu siyasi ortamında yapılmıştır. Cumhuriyet
tarihinin en sert seçimlerinden birisi 1957 seçimleri olmuştur. Ayrıca 1957 seçimi Türk
siyasi yaşamındaki ilk erken seçimdir. 83

27 Ekim 1957’deki seçimi DP kazanmıştır. DP bu seçimde ciddi bir oy kaybına


uğrayarak ilk kez yüzde ellinin altına düşmüştür. DP oyların; % 47.3’ünü (4.372.621)
alarak 424 milletvekili çıkarmıştır. CHP ise oyların % 40.6’sını (3.753.196) alarak meclise
178 kişili bir grup sokuyordu. CMP %7 (652.054) ile dört milletvekili, HP’de % 3.8
84
(350.597) oy ile dört milletvekili çıkarmıştır.”

1957 seçimlerine, tıpkı 1946 seçimlerinde olduğu gibi muhalif kesimlerin büyük
tepkisi ve itirazları olmuştur. Ancak bu kez itiraz eden DP’liler değil, CHP’lilerdir. 1957
seçim kampanyalarının sertliği, seçimlerin sonucunda da sertlik ortamına neden oldu.
Kayseri, Antep, Giresun, Samsun ve Çanakkale’de seçim sonuçlarını protesto eden muhalif
halk kitleleri sokaklara döküldü ve olaylar çıkardı. Hükümet olayları yatıştırmak için sert
tedbirlere başvurdu. 1957 seçimlerini protesto eden muhalif kesimler, tıpkı DP’nin 1946
seçimlerinde yaptığı gibi seçimlerde usulsüzlük, şiddet ve baskı uygulandığını iddaa
etmişlerdir. 85

1-) 9 Subay Olayı

DP hükümetine karşı planlanan darbenin gerçekleştirilebilmesi için TSK bünyesi


içerisinde birçok örgüt kurulmuştur. Bu örgütler küçük rütbeli subaylardan oluşuyordu.
Ordu içerisindeki bu örgütler girişecekleri hareket için kendilerine hatırı sayılır bir lider
bulma gereksinimi hissetmişlerdir. Cuntacılar ilk olarak İsmet İnönü ile görüşmüşler,
ancak olumsuz cevap almışlardır. 86

Cuntacıların liderlerinden Faruk Güventürk, orduya yakınlığı ile bilinen, Milli


Savunma Bakanı Semi Ergin’e, yapacakları darbenin liderliğini teklif etmiştir. Semi Ergin
bu teklifi kabul etmemiştir, ancak Ergin cuntacıları şikayet de etmeyerek safını belli
etmiştir. Bu sırada Samet Kuşçu adlı bir binbaşı, Adnan Menderes’e, darbe hazırlığında
bulunan 9 subayın ismini ihbar etmiştir. Bu isimler arasında, Faruk Güventürk ile beraber
üç albay dört binbaşı ve bir de yüzbaşının da ismi vardı. Milli Savunma Bakanı Şemi

83
Birand vd., a.g.e., s.94.
84
Özdağ, a.g.e. s. 95.
85
Eroğul, a.g.e., s. 202.
86
a.g.e., s. 220.

29
Ergin’in cuntacıları hükümete şikayet etmemesi, DP Hükümeti içerisinde kopukluk ve fikir
ayrılıkları olduğunu göstermektedir. 87

Darbe ihbarı alındıktan sonra Celal Bayar başkanlığında bir kriz masası
kurulmuştur. Darbeci olmakla suçlanan 9 subay, altı aylık bir yargılama sonucunda suçsuz
bulunmuş ve beraat etmiştir. İhbarı yapan Samet Kuşçu ise 2 yıl hapis cezasına
çarptırılmıştır. Cumhurbaşkanı Celal Bayar hareketlerini şüpheli bulduğu Şemi Ergin’i
istifaya zorlamıştır ve Milli Savunma Bakanlığı’na Adnan Menderes’in çocukluk arkadaşı
olan Ethem Menderes getirilmiştir. 88

9 subay olayı ile, yaklaşan hükümet darbesinin ayak sesleri duyulmaya başlamıştır.
DP hükümetinin kendisine karşı girişilmek istenen hareketten habersiz olduğu
düşünülemezdi, ancak ordunun üst düzey komutanlarının DP’li yöneticilere olan bağlılık
sözlerinin de etkisiyle, kendilerine karşı böyle bir hareketin yapılamayacağını
düşünmüşlerdir. Adnan Menderes’te bütün ısrarlara rağmen ordunun üzerine gitme
teklifini reddetmiştir. 89

2-) Irak Devrimi

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurucusu olduğu Bağdat Paktı’nın 15 Temmuz 1958


tarihli toplantısına ev sahipliği yapacaktı. Pakt üyesi ülke temsilcileri Türkiye’ye
çağrılmıştı. Irak kralı Faysal ile başbakanı Nuri Sait, Türkiye’ye gelmek üzere
hazırlandıkları sırada darbeye maruz kalmışlardır, Irak Karalı ve Başbakanı ihtilalciler ve
halk tarafından feci bir şekilde öldürülmüştür. Bu ihtilal sonucunda Irak’ta cumhuriyet
rejimi ilan edilmiştir. 90

Irak Devrimi’nin Türkiye’ye etkisi iki yönde olmuştur. Devrim sonucunda DP’nin
ortadoğu politikası sekteye uğramıştır. Diğer etkisi ise bu ihtilal DP’lileri ve Menderes’i
psikolojik yönden derinden etkilemiştir. Irak’taki ihtilalden sonra Türkiye’de ihtilal ve
darağacı sözleri DP muhalifi kesimlerce çok söylenir olmuştur. 91

87
Aydemir, a.g.e., s. 211.
88
Birand vd., a.g.e., s. 100.
89
a.g.e., s. 101.
90
Eroğul, a.g.e., s.222.
91
a.g.e., ss. 222-223.

30
3-) İlk Hedefler Beyannamesi

CHP yönetimi, 9 Eylül 1957 tarihinde yapılan 13. kurultayında aldığı kararla; diğer
muhalif partilerle işbirliği yapma kararı almıştır. Cumhuriyetçi Millet Partisi Hürriyet
Partisi’nin yöneticileri, 4 Eylül 1957 tarihinde bir bildiri yayınlayarak CHP ile ortak
hareket edileceğini bildirmiştir. CHP’nin 13. kurultayına, CMP ve HP’nin temsilcileri de
katılmıştır. DP ise muhalefetteki bu güç birliğine engel olmak amacı ile; 11 Eylül 1957
tarihinde seçim yasasını değiştirmiştir.92

CHP’nin DP İktidarına karşı uyguladığı sert muhalefet, 1960 Darbesi’ne doğru


şiddetini arttırarak devam ediyordu. CHP, 12-15 Ocak 1959 tarihinde yapılan on dördüncü
kurultayında, muhalif siyasetine bir yön vermiştir. Bu kurultay sonunda CHP yönetimi,
DP’ye karşı yürüteceği siyaseti artık savunma yaparak değil, tüm şiddetiyle saldırarak
yürütme kararı almıştır. 93

İlk hedefler beyannamesi, bu kurultayda kabul edilmiştir. Muhalefet hükümetten


istediklerini on madde olarak, ilk hedefler beyannamesinde sıralamıştır. Bu istekler;
Partizanlığın kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başka ikinci bir meclisin
kurulması, seçimlerin adaletli yapılması, yargı alanında, bir yüksek yargıçlar kurulu
oluşturulması, devlet memurlarına mahkemeye başvurma hakkı verilmesi, basın hürriyeti
ve üniversite özerkliğinin sağlanması, sosyal adaletin temin edilmesi, ve yüksek iktisat
şurasının oluşturulmasıdır. CHP kurultayında, ilk hedefler beyannamesinin kabul
edilmesinden sonra, muhalefet partileri bileşmiştir ve İsmet İnönü’nün söylemleri daha da
sertleşmiştir. DP’liler bu sert söylemlere aynı şekilde karşılık verince, muhalefet ile iktidar
arasındaki ilişki iyice gerginleşmiştir. 94

DP hükümeti, muhalefetin güçler birliği ve ilk hedefler beyannamesini kabul etmesi


üzerine, buna misilleme olarak ilk başta İstanbul’da, daha sonra da yurdun dört bir yanında
vatan cephelerini meydana getirmiştir. Böylelikle ülke çapında bir tarafta güç birliği
ocakları bir tarafta da vatan cephesi ocakları kurulmuş oldu. Böylelikle halk iki kutuba
ayrılmış oldu ve birbirine ölesiye husumet besleyen iki ayrı halk kitlesi oluştu. Bu durum
kardeş kanı dökmeye adaydı. 95

92
Belge net (2006), “CHP Kurultayları”, http://www. belgenet.com/parti/chpkurultay.html(10 05 2006)
93
Eroğul, a.g.e., s. 227.
94
a.g.e., ss. 229-230.
95
Birand vd., a.g.e., s. 110.

31
4-) Menderes’in Uçak Kazası

16 Şubat 1959 tarihinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ile ilgili anlaşmayı


imzalamak için İngiltere’ye giden Adnan Menderes’in uçağı düşmüştür. Kazayı hafif
yaralarla atlatan Menderes, yurda dönüşünde müthiş bir kalabalık tarafından karşılanmıştır.
Bu kalabalığın içerisinde ana muhalefet lideri İsmet İnönü’nün de bulunması gergin olan
siyasi ortamı yumuşatmıştır. 96

Adnan Menderes’te gördüğü bu ilgiden dolayı, içerisinde bulunduğu


huzursuzluktan geçici olarak kurtulmuştur. CHP ile ilişkilerin yumuşaması Adnan
Menderes’i çok mutlu etmişti ve İnönü’ye nezaket ziyareti yapmaya karar verdi. Ancak,
DP ile CHP arasındaki ılıman havadan rahatsız olan Celal Bayar, bu ziyaretin yapılmasına
engel olmuştur. Böylelikle siyasetteki ılıman havanın devam etmesi şansı ortadan
kaybolmuş, İnönü yeniden sertlik politikasına girişmiş ve ülkede geri dönülmez bir yola
girilmiştir. 97

D. İHTİLAL SÜRECİ

1-) Uşak Olayları

Adnan Menderes’in uçak kazası geçirmesinin ardından, ülke siyasetinde oluşan


ılıman hava kısa bir sürede dağılmıştır. CHP’liler, büyük taarruz adını verdikleri bir
propaganda faaliyetini iktidar aleyhine başlatmışlardır. Bu amaç doğrultusunda yurt
genelinde büyük bir propaganda gezisi düzenlemeye karar vermişlerdir. CHP kafilesinin
yapacağı yurt gezileri, İsmet İnönü’nün isteğiyle; İnönü Savaşları’ndaki güzergahtan
başlatılmıştır. Bunda amaç halkın ilgisini uyandırmaktır. CHP kafilesi 46 milletvekili,
partililer ve gazetecilerden oluşuyordu. Kafile, ilk durağı olan Uşak’a hareket etmeden
daha Ankara’da olaylar başlamıştır. 29 Nisan 1959 tarihinde gidilen Uşak’ta, CHP’liler ile
DP’liler arasında şiddetli çatışmalar olmuştur. 98

Ertesi gün Manisa’ya hareket için istasyona hareket eden CHP kafilesinin yolu
DP’lilerce kesilmiştir ve iki grup arasında tartışma başlamıştır. Tartışma sırasında, İsmet
İnönü’nün kafasına bir taş isabet etmiştir. İnönü, kalabalığı yararak CHP kafilesine yol
açabilmiştir. İsmet İnönü Manisa’da hükümet aleyhine çok sert bir konuşma yapmıştır. Bir
sonraki durak olan İzmir’de bir konuşma yapmayı planlıyordu. Ancak İzmir valisi, İç İşleri

96
Eroğul, a.g.e., s. 229.
97
Birand vd., a.g.e., s. 107.
98
Eroğul, a.g.e., s. 231.

32
Bakanlığı’ndan aldığı emirle, İzmir’de siyasi parti propagandası yapmayı yasaklayan bir
karar almıştır. Bu nedenle İnönü, İzmir’de konuşma yapamamıştır. 99

CHP kafilesi İstanbul’a geldikten sonra Topkapı civarından geçerken, bir gurup
DP’li İnönü’nün arabasına tacizde bulunmuştur. Bu tacizciler, orada tesadüfen bulunan bir
binbaşı tarafından dağıtılmıştır. 100

2-) Kayseri Olayları

İsmet İnönü’nün olaylı gezilerinin en önemlisi, Kayseri gezisidir. Bu gezinin bir ay


öncesinde, Kayseri’nin Yeşilhisar ilçesinin Tarım Kredi Kooperatifi’nde yapılan seçimi
CHP’lilerin kazanmasıyla olaylar başlamıştır. CHP ilçe başkanı ile DP’li belediye başkanı
arasındaki tartışma birbirlerine silah çekmeleriyle sonuçlanmıştır ve iki taraf mahkemelik
olmuştur. CHP yönetimi, Yeşilhisar olaylarını bir de kendisi sorgulamak istemiştir.
Kayseri valisinin kentte havanın gergin olması gerekçesiyle kente gelinmemesini
bildirmesine karşılık, CHP heyeti Kayseri’ye gitmiştir. 101

Kayseri’ye 32 km mesafedeki Himmetdede İstasyonuna gelindiğinde İnönü’nün


treni durdurulmuştur. Kayseri vali yardımcısı, il jandarma komutanı ile birlikte, İnönü’nün
yanına gelmişler ve geri dönmesini istemişlerdir. İnönü bu teklifi kabul etmemiştir. Bu
arada olay yerinde görevli subaylar, İnönü’ye saygı göstermişlerdir, bir üsteğmen
İnönü’nün elini öpmüş ve diğer subaylar da bunu takip etmişlerdir. Bu operasyonu
düzenleyen milli emniyet müfettişi askeri birliğin komutanına güvenmeyerek yeni bir
komutan gönderilmesini istemiştir. Askerlerin İnönü’ye gösterdiği ilginin de etkisiyle,
CHP kafilesinin şehre giriş izni verilmiştir 102

İsmet İnönü, Kayseri il kongresinde konuşma yaptıktan sonra dönüşte Yeşilhisar’a


uğramayı düşünmüş, Yeşilhisar yolunun barikatlarla çevrili olduğunu görünce buraya
uğramaktan vazgeçmiştir ve yanında bulunan heyeti buraya yollamıştır. Kayseri olayları,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tarafını göstermesi bakımından önemlidir. Kayseri olayları
gerek Cumhurbaşkanı Bayar’ı, gerekse de hükümeti telaşa düşürmüştür. 103

99
a.g.e., s. 232.
100
Birand vd., a.g.e., s. 110.
101
Tevfik Çandar, (2000), Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, İmge Kitabevi, 2. baskı, Ankara, s.80.
102
a.g.e., s. 80.
103
Sabiha Bozbağı, (1974), İhtilaller ve Darbeler Tarihi, Cem Yayınevi, İst. ss. 692-693.

33
Menderes, Bayar’a olaylarla ilgili 28 Mart 1960’ta yazdığı mektupta; Kayseri
olaylarının ve meydana gelen diğer olayların tamamen CHP’lilerin başının altından
çıktığını belirtmiştir. Menderes mektubunda, CHP’lileri ihtilal çığırtkanlığı yapmakla
suçlamıştır. Olayların boşuna büyütüldüğünü belirten Menderes aslında olayların küçük
çaplı olduğunu belirtmiştir.104

Kayseri olaylarında ordu ilk kez tavrını ortaya koymuştur. TSK mensupları
kendilerine verilen görevi yerine getirmeyerek, İsmet İnönü tarafında olduklarını hal ve
hareketleri ile belli etmişlerdir. Ordu mensuplarının bu hareketleri, DP yöneticilerini
tedirgin etmiştir ve İnönü’nün ordu ile ortaklaşa bir ihtilal hazırladığı içerisinde olduğunu
düşünmeye başlamışlardır. DP’lileri bu fikre yönelten diğer bir olaysa, İnönü’nün evinin o
sıralarda bazı komutanlar tarafından ziyaret edilmesidir. DP meclis grubu CHP’nin seçim
dışı yollarla iktidara gelmek arzusunda olduğunu düşünüyor. CHP’yi, silahlı hücre
örgütleri kurmak, orduyu hükümet aleyhine kışkırtmak ve bir ihtilal hazırlığı içerisinde
olmakla suçluyorlardı. 105

3-) Meclis Tahkikat Komisyonunun Kurulması

DP, ülke yönetiminde kaybettiği otoritesini yeniden kazanmak, ve kendisine karşı


olan bütün muhalif unsurları susturmak amacı ile, DP meclis grubunda 12-15 Nisan 1960
tarihinde yaptığı iki toplantıyla, Tahkikat Komisyonu kurulmasına karar vermişlerdir. Bu
komisyonun kurulması yönündeki önergeyi, DP Denizli milletvekili Baha Akşit ve Bursa
milletvekili Mazlum Kayalar hazırlamıştır. Bu iki milletvekilinin önergesinde, 15 kişilik
bir meclis tahkikat komisyonunun kurulması isteniyordu. Bu tasarıda; DP’nin iktidara halk
tarafından getirildiğini, ve iki seçimdir de onu iktidarda tuttuğunu ve artık halkın tek parti
dönemindeki baskıyı yaşamak istemediğinden dolayı, DP’ye büyük ilgi gösterdiği
belirtilmiştir. CHP ise, halkın kendisini tasfiye ettiğini kabul etmek istememektedir.
Seçimle başa gelemeyeceğini anlayan CHP’liler ülkeyi karışıklık ve gayri meşru yollara
sokarak iktidarı yeniden elde etmeye çalışmaktadırlar. Mevcut hükümetin tüm ihtarlarına
rağmen, CHP’liler bu yanlış yoldan dönmemişlerdir. CHP’nin bu kanun dışı eylemleri ve
yıkıcı faaliyetleri, bir kısım basın tarafından da destek görmektedir. Muhalefet ve basın,
orduyu ve ülkeyi oluşturan diğer kurumları DP hükümeti aleyhine kışkırtmaktadır. 106

104
Özdağ, a.g.e., s. 139.
105
Birand vd., a.g.e., s. 110.
106
Özdağ, a.g.e., ss. 144-148.

34
Görüldüğü gibi meclis Tahkikat Komisyonu’nun kurulma amacı; DP yönetimine
karşı olan kurumları susturmak ve bu kurumların faaliyetlerini kontrol altına almaktır.
Göreve başlayan meclis tahkikat komisyonu derhal üç yasak çıkardı. Buna göre; siyasi
partilerin, yeni örgüt kurmaları, siyasi faaliyete girişmeleri ve basının Tahkikat
Komisyonu’nun faaliyetleri ile ilgili bütün olumsuz yayınları yasaklanıyordu. İsmet
İnönü’nün meclis kürsüsünden yaptığı konuşmaya yayın yasağı getirilmiştir. Bu
konuşmada İnönü: DP hükümeti baskı rejimine devam eder ve insan haklarını tanımazsa,
ihtilalin kaçınılmaz olacağını, ihtilali ordunun gerçekleştireceğini belirtmiştir ve hükümetin
baskıya devam etmesi halinde onları kendisinin bile kurtaramayacağını belirtmiştir. İnönü
bu konuşmasını ‘şartlar tamam olduğunda ihtilal kaçınılmaz olur’ diyerek bitirmiştir. 107

İsmet İnönü, meclis kürsüsünden yaptığı bu sert konuşmayla, beklenen hükümet


darbesi için gereken şartların olgunlaştığını, darbeyi ordunun yapacağını ve bunun meşru
bir hak olduğunu belirtmiştir.

Meclis Tahkikat Komisyonu kurulduktan sonra, bu komisyonun rahat çalışabilmesi


için görev ve yetkilerini belirleyen kanun çıkarılmıştır. Bu kanununa göre; Tahkikat
Komisyonu üyeleri, Cumhuriyet savcısına, sorgu hakimine, sulh hakimine ve askeri
hakimlere tanınan bütün hak ve yetkilere sahip olacaktır. Tahkikat Komisyonu’nun
çalışmalarını engelleyen her türlü yayın yasaklanacak, bu yasaklara uymayan gazeteciler
cezaya tabi tutulacaktır. Komisyon gerekli gördüğü her türlü evrak ve vesikaya el
koyabilecek, aleyhteki bütün siyasi faaliyetleri yasaklayabilecekti. Tahkikat
Komisyonu’nun kararlarına itiraz edenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
çarptırılacaklardır. Ayrıca komisyonun çalışmaları gizli tutularak komisyon üyeleri
faaliyetlerinden dolayı sorgulanamayacaklardır. 108

İsmet İnönü, meclis konuşmasında bu kanunu; anayasaya aykırı olduğu, hükümetin


orduya, polise, memura, üniversiteye açıkça baskı uyguladığını, bunu da çıkardığı
kanunlarla meşru göstermeye çalıştığını belirterek eleştirmiştir. İsmet İnönü meclis
kürsüsünden yaptığı bu konuşmasında; Türkiye’de yapılması planlanan darbeye Kore
Darbesi’ni örnek göstermiştir. Bir anlamda darbe girişimine yeşil ışık yakmıştır. 109

107
Eroğul, a.g.e., s. 234.
108
a.g.e., s. 243.
109
Özdağ, a.g.e., s. 152.

35
Bu konuşmasının ardından İsmet İnönü, meclisten on iki gün uzaklaştırma cezasına
çarptırılmıştır. İnönü bu olayı, tüm il ve ilçe teşkilatlarına bildirmiş, CHP teşkilatlarını
meclisteki durumdan haberdar etmiştir. Bundan sonra, meclis içerisindeki muhalefet
iktidar çatışması sokaklara taşmış ve ihtilale giden süreç başlamıştır.110

4-) Üniversite Olayları

Tahkikat Komisyonu hakkındaki kanun kabul edildikten sonraki gün, sokaklarda


olaylar patlak vermeye başlamıştır. İlk olaylar İstanbul Üniversitesi’nde başlamıştır. 111

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde görevli olan, prof. Dr. Hüseyin Nail
Kubalı, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Prof Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Doç. Dr.
İsmet Giritli gibi hocalar derslerde öğrencilere hükümeti karalayan söylemlerde
bulunmaları, öğrencilere eylem yapmaları yönünde cesaret vermiştir 112

Üniversitelerdeki öğrenci eylemleri, CHP gençlik kollarının üniversite öğrencilerini


tahrik etmesi neticesinde alevlenmiştir. CHP genel merkezinden emir alan gençlik kolları
üyelerinin üniversitelere gelmesiyle, zaten hükümetin politikalarından memnun olmayan
DP muhalifi öğrenciler; ‘kahrolsun diktatörler, hürriyet isteriz’ gibi sloganlarla sokaklara
dökülmüşlerdir. 113

Hükümet üniversitedeki olaylar üzerine, İstanbul’da sıkıyönetim ilan etti.


Üniversite olayları, aşırı bir sertlik uygulanarak bastırılma yoluna gidildi. Polisin
göstericilerin üzerine ateş açması sonucunda bir kişi ölmüş ve bunun sonucunda olaylar,
içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Öğrenci olaylarına müdahale amacı ile bölgeye sevk
edilen askeri birlikler, göstericilerin, Türk Ordusu çok yaşa, gibi tezahüratlarının eşliğinde
saf değiştirip eylemcilerin tarafına geçmişlerdir. İsyancı öğrencileri Davutpaşa Kışlasına
götürmekle görevli askeri birlikler, kırk kişi dışındaki öğrenci grubunu yolda serbest
bırakmıştır. Bu hareket askerin safını tamamen belli etmiştir. DP, artık orduyu tamamen
kaybetmiştir. 28 Nisan üniversite olayları, tarihe Kanlı Perşembe olarak geçmiştir. 114

Olaylar ertesi gün Ankara’ya sıçramıştır. Hükümet İstanbul’da yaşanan olayların


yurt geneline yayılmasını engellemek için, olaylara yayın yasağı koymuştur ve İstanbul’da

110
Eroğul, a.g.e., s. 245.
111
Birand vd., a.g.e., s. 115.
112
Özdağ, a.g.e., s. 135.
113
Birand, a.g.e., s. 117.
114
a.g.e., ss. 116-117.

36
sıkı yönetim ilan etmiştir. Hükümetin koyduğu yayın yasağı sonucunda, olaylarla ilgili
haberlerin gazete ve dergilerde yayınlanması engellenmiştir. Ancak bu daha olumsuz bir
netice doğurmuş, fısıltı gazetesi devreye girmiştir. İstanbul’daki olaylar abartılarak
kulaktan kulağa yayılmıştır, bu da halkı galeyana getirmiştir. 115

2 Mayıs 1960 tarihinde İstanbul, Nato toplantısına ev sahipliği yapacaktır. Bu


toplantı için bir çok yabancı devlet adamı ve gazeteciler İstanbul’da olacağı için, hükümet
İstanbul’daki olayları yatıştırma zorunluluğu hissetmiştir. 116

Menderes olayları yatıştırmak için, radyo halka hitaben şöyle konuşmuştur:

“İhtilalden dem vurulmakta, ihtilalin bir hak olduğu felsefesinden bahis açılmakta. Bu bir ihtilal mi
sanki? İhtilali kim yapıyor? Hazırlanmış, tertiplenmiş ve içleri kinle doldurulmuşların teşkil ettiği bir
zümrecik… Üç dört gündür, köşe kapmaca oynar gibi, sokaktan sokağa, meydandan meydana kaçışıp
dağılan, dağılıp tekrar toparlanan sanki bir gerilla teşkilatı ve tıpkı bir iskeleti etin ve adalenin sarıp
kaplayarak, vücudun meydana gelmesi gibi, bu gerilla iskeletinin etrafında bir kısım avare insanlar … Bu mu
ihtilal? Bu İstanbul sokaklarında dolaştırılan bir yapmacık, bir uydurma göstermelik… Bu düpedüz bir asilik
hareketi… Bir ayaklanma teşebbüsü. Bu, düpedüz bir siyasi irtica. Kavgasız, gürültüsüz, sükunet içinde ve
serbest bir seçimde Halk Partisi’nin şansı nerede ise sıfıra düşmüş… Ve dördüncü bir seçimi kaybetmeye ne
Halk Partisi’nin ne de onun eski ve hakiki temsilcilerinin tahammülü yok … Parti de onlar da, bir dördüncü
seçimi kaybetmeye dayanamazlar. O halde ne olacak? Gerilla teşkilatı, şayet seçim olursa, bu teşkilat ile
seçim günlerini bir cehenneme çevirmek, kan ve ateş tufanı içinde seçimleri ve onun neticelerini yakıp yok
117
etmek.”

Adnan Menderes’in radyo konuşmasından, DP hükümeti tarafından olayların


ciddiyetinin anlaşılamadığı ve çözüm yolu üretilmekten aciz kalındığı sonucu çıkarılabilir.

Üniversitelerde olaylar tüm şiddeti ile devam ederken, dönemin Kara Kuvvetleri
Komutanı Cemal Gürsel tarafından, Milli Savunma Bakanı Etem Menderes’e, ülkenin
içerisinde bulunduğu karışıklık ortamından nasıl çıkılacağı ile ilgili bir mektup
yollanmıştır. Mektubun tam metni şöyledir:

“Aziz Vekilim,
Dünkü geceki münakaşalarımızın ışığı altında zatıalinize, memleketin huzur ve istikrarı için
alınması lazım gelen tedbir ve kararlar hakkında görüşlerimi bildirmeyi, milli, vatani bir vazife bilirim.
Sayın başvekilin açıklamalarını dinledim ve okudum. Bunlarda, benim düşündüklerimin kabulüne
müsait bir zemin, henüz mevcut olmadığı, aşikar olarak belliyse de, gene de düşüncelerimin sizlere iblağının
zaruretine inanıyorum.
Muhterem Vekilim,
Şu hakikati kabul etmek lazımdır ki, Kayseri hadiseleriyle başlayıp, son karar ve feci olaylara kadar
varan sahneler, vatandaş ruhunda derin tesirler ve hükümete karşı telafisi kabil olmayan hoşnutsuzluklar
yaratmıştır.
Sayın vekilim,

115
Bozbağı, a.g.e., s. 695.
116
Özdağ, a.g.e., s. 160.
117
a.g.e., s. 160.

37
Bu ahval küçümsenecek, cebir ve şiddetle değiştirilecek şeylerden değildir. Memleket, hükümet ve
partinizin düştüğü bu müşkül vaziyeti kurtarmak için, sükunetli, fakat ciddi ve zecri tedbirler almak lazımdır.
Bu tedbirler şunlar olmalıdır:
1. Cumhurbaşkanı istifa etmelidir. Çünkü bütün fenalıkların bu zattan geldiği hakkında umumi bir
kanaat vardır.
2. Kabinede iyi kabul edilmeyen ve suihalleri bütün memlekete yayılmış bulunan zevat,
çıkarılmalıdır. Ve yeni kabine mutlaka, dürüst, makul, zorcu değil, adalet ve şefkat hissi taşıyan zevattan
kurulmalıdır.
3. İstanbul, Ankara valileri ve emniyet müdürleri süratle değiştirilmelidir.
4. Ankara örfi idare kumandanı derhal değiştirilmelidir.
5. Son çıkarılan ve tahkikat komisyonları ihdas eden kanun kaldırılmalıdır.
6. Mevkuf gazeteciler, bir af kanunuyla, kısa zamanda tahliye edilmelidir.
7. Son hadisede tevkif edilen talebeler serbest bırakılmalı, ilim müesseseleri, yeniden faaliyete
geçirilmelidir.
8. Şimdiye kadar çıkarılan bütün antidemokratik kanunlar, tedricen kaldırılmalıdır.
9. Vatandaşın hürriyet ve eşit muamele hakkına, mutlak surette riayet edilmelidir.
10.Din simsarlığından vazgeçilmelidir.
11.Suistimaller oluyor mu bilmiyorum. Fakat olduğu hakkında umumi bir kanaat mevcuttur. Bu,
milletin hükümete karşı itimatsızlığına sebep olmaktadır. Bu gibi kötülüklerin şiddetle bertaraf edilmeleri
lazımdır.
12.Müstesna zamanlar ve günler haricinde hükümet büyüklerinin memleket gezilerinde, suni büyük
vatandaş topluluklarıyla karşılanmaları usulü terk edilmelidir.
Muhterem Vekilim,
Bu yazdıklarım, asla bir parti ve politika mülahaza ve tesiriyle yazılmamıştır. Memleketin
durumunun bu tedbirlerin alınmasını zaruri kıldığına inandığım için arz edilmiştir. Sizlerin vatanperverlik ve
vicdanlarınıza hitap ediyorum. İyi düşününüz iyi hareketler yapınız. Memlekette çok şeyler yapacağınız
muhakkaktır. Fakat bu, asla kafi değildir.
Bu yapılan işleri, müstemleke idareleri de yapar, yapıyor ve yapmıştır. Asıl mühim olan, toplumun
ruhunda, yaşama şevk ve azminin geliştirilmesi, hak ve hürriyet aşkının kökleştirilmesi ve vatandaş idrakinin,
yüksek ve necip hislerle donatılmasıdır.
Olaylar, bu yolda olmadığınızı göstermektedir. Talebelerin, hürriyet duygusuyla yaptıkları
masumane tezahürata karşı, kıtalar sevk edilmesi ve onların desteğiyle, emniyet kuvvetlerinin, ilim
yuvalarının içine kadar girerek talebeleri, profesörleriyle beraber coplarla ve kurşunlarla tedip etmesi,
dünyada görülmemiş feci bir şeydir. O hengamede kız talebelerin yürekler parçalayan çığlıklarının,
analar,babalar ve halk ruhunda onulmaz yaralar açacağını ve açtığını anlamamak, memleketin huzuru
bakımından büyük bir hata ve hazin bir gaflet olduğuna kaniim. Bizim gençlerimizde hak, adalet ve hürriyet
duygularının gelişmesinden ve kemalinden memnun olmamız lazım gelmez mi? İstikbali, hissiz, duygusuz,
müstemleke ruhlu, yalnız maddeci bedbaht insanlara mı bırakmak istiyorsunuz?
Sayın Vekilim
Maruzatım muhakkak ki, çok mühim ve hatta çok cüretkaranedir. Fakat memleket için, milletin
selameti için, hükümet ve hatta partinizin kurtarılması için, dikkate alınması lazımdır. Ve hatta çok lazımdır.
118
Saygılarımla.”

Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel’in, 5 Mayıs 1960 tarihli bu


mektubu incelenecek olursa. Gürsel’in DP hükümetine karşı girişilecek ihtilalin
hazırlıklarından haberdar olduğu, bu darbe girişimini engellemek için hükümet
mensuplarına, yapılacak ihtilali engelleyici nitelikteki öğütler verdiği anlaşılmaktadır.

Etem Menderes, ileride İhtilalcilerin başına geçecek olan Cemal Gürsel’in bu


mektubunu aldıktan hemen sonra, Adnan Mendres’e bildirir. Adnan Menderes istifa kararı

118
Aydemir, a.g.e., ss. 391-393.

38
alır. Ancak bu karar, Celal Bayar tarafından reddedilir, böylece ihtilali engelleyecek son
şans da kaybedilir. 119

5-) 555 K Gösterileri

1960 İhtilali’nin zeminini hazırlayan olaylardan en planlı ve programlısı 555 K


Olayı’dır. 555 K, DP aleyhtarı eylemcilerin geliştirdikleri bir şifreydi. Bu şifrenin açılımı;
‘beşinci ayın beşinci günü saat beşte Kızılay’da bir gösteri yapılacağıdır.’ Bu şifre,
kulaktan kulağa büyük bir hızla yayılarak Kızılay’da müthiş bir kalabalığın oluşmasına
neden olmuştur. Adnan Menderes, Kızılay’a göstericileri yatıştırmak için gitmiş,
göstericilerin arasına girmiştir. Menderes, göstericilerin elinden bir gazetecinin arabasına
bindirilerek kurtarılmıştır. 120

Olaylar üzerine başbakanlık binasında, Celal Bayar liderliğinde kriz toplantısı


yapılmıştır. Bayar bu toplantıda İçişleri Bakanı Namık Gedik’e, megafonla dağılmalarını
söyleyin, eğer karara uymazlarsa ateş edin demiştir. Cumhurbaşkanı Celal Bayar bu kaos
ortamında artık ipleri tamamen eline almıştır ve Adnan Menderes’i ikinci plana atmıştır. 121

Ankara’nın kargaşa dolu ortamından uzaklaşmak isteyen Adnan Menderes,


19 Mayıs 1960’ta, istifa etme düşüncesiyle İzmir gezisine çıkmıştır. Ancak İzmir’de iki
yüz bin kişilik coşkulu halk kitlesi tarafından karşılanan Menderes, kalabalığa aldanıp
istifa etmekten vazgeçmiş, Ankara’da hissettiği darbe korkusundan bu gezi sırasında
uzaklaşmıştır. Halkın İzmir’deki sevgi gösterisi, Adnan Menderes’in gözlerini boyamış,
Menderes, ihtilali halkın değil de ordu içerisindeki örgütlerin yapacağı gerçeğini
görememiştir. 122

6-) Harbiyelilerin Ayaklanması

Adnan Menderes 21 Mayısta 1960 tarihinde Türkiye’yi ziyaret edecek olan


Nehru’yu karşılamak üzere, 20 Mayıs günü Ankara’ya geri dönmüştür. Ankara’ya İzmir
gezisinden sonra moralli dönen Adnan Menderes’in moralini bu sefer de harbiyeli

119
a.g.e., s. 393.
120
Bozbağı, a.g.e., s. 695.
121
Birand vd., a.g.e., s. 121.
122
a.g.e., s. 122.

39
öğrencilerin sokaklara dökülmesi bozmuştur. Harbiyeli öğrenciler Zafer Anıtı’na kadar
yürümüşler, İstiklal Marşı ve Harbiye Marşlarını okuduktan sonra dağılmışlardır. 123

Harbiyelilerin ayaklanması, ordunun gerçekleştireceği darbenin çok yakında


olduğunu göstermektedir. DP ileri gelenleri, Ankara ve İstanbul’u saran bu karışık ortamı
düzeltmek için çare arıyordu. DP genel kurulu tarafından verilen kabine içerisinde
revizyon yapılması teklifi, üst düzey DP yöneticileri tarafından, muhalefete taviz verilmesi
olarak algılanacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. Ayrıca Menderes, 25 Mayıs tarihinde
doksan milletvekilinin verdiği; Tahkikat Komisyonu’nun kaldırılması, erken seçime
gidilmesi, ve ordu içerisinde meydana gelen kaynamalara önlem alınması için verdikleri
önergeyi kabul etmemiştir. 124

Adnan Menderes’in önlem alması için gelen tekliflere kulak tıkamasının sebebi,
kendilerine karşı darbe yapılacağına inanmamasıdır. Çünkü her gittiği yerde halk kendisine
büyük sevgi gösterilerinde bulunuyordu ve TSK’nın, başta Genel Kurmay Başkanı
Orgeneral Rüştü Erdelhun’un bulunduğu üst düzey komutanları, kendisine olan
bağlılıklarını her fırsatta yineliyordu. 125

123
a.g.e., s. 123.
124
Eroğul, a.g.e., s.249.
125
Birand vd., a.g.e., s. 125.

40
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

27 MAYIS 1960 İHTİLALİ

A. HÜKÜMET DARBESİ

26 Mayıs günü Ankara’da Genel Kurmay Başkanı Rüştü Erdelhun, ordu


mensuplarına hitaben yaptığı konuşmasında. TSK’nın DP hükümetine bağlılığını
bildirmiştir. Ancak orada Erdelhun’un konuşmasını dinleyen ihtilalci subaylar, birkaç saat
sonra hükümeti devireceklerdir. 126

26 Mayıs’ı 27 Mayıs’a bağlayan gece ihtilalciler Harp Akademisi’nde darbeden


önceki son toplantılarını yapmışlardır. Komitacılar sabah saat üç sıralarında harekata
başlamışlardır. İlk hedefleri merkez komutanlığıydı, burayı mukavemetsiz ele geçirmişler
ve rahatlamışlardır. Çünkü burada kendilerine karşı direniş olmasından çekiniyorlardı.
İhtilalcilerin ikinci hedefi, ordu evindeki subayları teslim almaktı. Ancak burada çatışmalar
yaşanmıştır ve Ankara halkı gürültülerle uyanmıştır. 127

İhtilalciler kendilerine mukavemet edebilecek askeri hedefleri bir bir ele


geçirdikten sonra DP’lileri, CHP’lilerin de yardımıyla bir bir toplayıp Harp Akademisi’nin
binasına toplamışlardır. En önemli hedeflerden birisi olan Celal Bayar’da kısa bir
direnmenin sonunda teslim olmak zorunda kalmıştır. 128

Darbeyi Eskişehir’de haber alan Adnan Menderes hemen Konya’ya hareket


etmiştir. Ancak Kütahya’da yakalanan Menderes de Ankara’ya Harp Okulunun binasına
getirilmiştir. Aslında Menderes Eskişehir’de yaptığı konuşmasında; darbenin en büyük
gerekçesi olan Tahkikat Komisyonu’nun kaldırılacağını ve erken seçime gidileceğini

126
a.g.e., s. 127.
127
a.g.e., s. 127
128
a.g.e., s. 136.
bildirmiştir. Ancak Menderes’e söylediklerini yapma fırsatı verilmemiş, hükümet darbesi
ile iktidardan indirilmiştir. 129

İhtilal başarı ile gerçekleştirildikten sonra sıra, bu olayın tüm yurda duyurulmasına
gelmiştir. Bunun için hedef radyo eviydi. Radyoyu ele geçirmek ve halka hitap etmekle
görevli olan subay, Kurmay Albay Alparslan Türkeş’ti. İhtilal sabahı Alparslan Türkeş,
radyodan şu konuşmayı yapmıştır:

“Burası Türkiye Radyoları Yayın Postası; Türk Silahlı Kuvvetleri Türk Vatandaşlarını radyolarının
başına davet eder. Sevgili vatandaşlar: Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek memleketin idaresini almıştır.
Bu hareket Silahlı Kuvvetlerimizin müşterek işbirliği sayesinde, kansız başarılmıştır. Sevgili
vatandaşlarımızın sükun içinde bulunmaları, resmi sıfatı ve vazifeleri ne olursa olsun, hiç kimsenin sokağa
çıkmamasını rica ederiz.” 130

27 Mayıs 1960 Hükümet Darbesi’nin asıl lideri ve kurulan gizli örgütleri


teşkilatlandıran kişi, Tümgeneral Cemal Madanoğlu’dur. Darbe gerçekleştirildikten sonra
Cemal Madanoğlu, bunu Anadolu’ya duyurmak için, Anadolu’daki bütün kuvvet
komutanlarına telefonla haber vermiştir. 131

Cemal Madanoğlu kendi rütbesinin orgeneralden küçük olmasından dolayı,


ihtilalcilerin başına Orgeneral Cemal Gürsel’i getirmek istemiştir. 27 Mayıs İhtilali’ni
küçük rütbeli subaylar gerçekleştirmiştir. Hal böyle olunca TSK’da emir komuta zincirinin
bozulması tehlikesi doğmuştur. Bu yüzden Cemal Gürsel’in Ankara’ya gelip ihtilalin
başına geçmesi şarttı. Cemal Gürsel darbe yapıldığında her şeyden habersiz İzmir’deki
evinde istirahat ediyordu. 27 Mayıs günü Gürsel askeri bir uçakla Ankara’ya getirilerek
ihtilalcilerin başına geçirilmiştir. Böylece, büyük bir sorun olmaya aday olan ihtilalin
liderliği meselesi çözüme kavuşmuştur. 132

İhtilalcilerin yaptıkları plana göre, tutuklanacak DP’lilerin sayısı yetmiş üç kişi


civarındaydı. Genel olarak tutuklanacak bu kişiler, DP’nin kurduğu vatan cephelerine
kayıtlı olan sivri isimlerdi. Ancak DP’lilerin tutuklanması işine CHP’lilerin ve diğer
muhaliflerin katılmasıyla birlikte, tutuklanan DP’lilerin sayısı yüzlerce olmuştur. 133

129
Eroğul, a.g.e., s. 250.
130
Aydemir, a.g.e., s. 456.
131
Özdağ, a.g.e., s. 198.
132
a.g.e., s. 234.
133
a.g.e., s. 240.

42
Darbenin gerçekleştiği günün sabahı ihtilale, ihtilali yapanların bile ummadıkları
derecede sevinenler olmuştur. Halkın büyük bir çoğunluğu, yapılan ihtilali kutlamış ve
TSK’ya sevgi gösterilerinde bulunmuştur. Zaten DP taraftarı olmayan halk kitlesi,
muhalefet partileri, ordunun büyük kesimi, muhalif gazeteler ve üniversiteler darbeye sıcak
bakıyorlardı. Bu kesimler darbenin gerçekleştirilmesi için üstü kapalı da olsa
çalışıyorlardı.134

Hükümete karşı yapılan darbe hareketi, umulmadık derecede kolay


gerçekleştirilmiştir. Ancak ihtilalciler açısından asıl sorun şimdi başlıyordu. İhtilalci
askerlerin giriştikleri hareket öncesindeki anlaşmaları, darbeyi gerçekleştirdikten sonra
hemen seçim yapmak ve yönetimi yeniden sivillere devretmekti. Onlara göre asker devlet
yönetiminden anlamazdı. Ancak darbeyi gerçekleştirdikten sonra ihtilalciler, bu sözlerini
unutacaklar ve yönetimi uzun bir zaman sivillere devretmeyeceklerdir. 135

Darbe sabahı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, kendisine yönelik istifa tekliflerini;


‘seçimle geldim, ancak seçimle giderim’ diyerek reddetmiştir. Celal Bayar’ın bu çıkışı
üzerine Cemal Madanoğlu, yaptıkları ihtilali meşru bir zemine oturtmak için yeni bir planı
yürürlüğe koymuştur. 136

Madanoğlu ihtilali meşrulaştırmak amacı ile İstanbul Üniversitesi’nden, “ Prof. Dr.


Sıddık Sami Onar, Prof. Dr. Naci Şensoy, Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Dr.
Hüseyin Nail Kubalı, Prof Dr. Ragıp Sarıca, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ve Doç. Dr.
İsmet Girtli’den oluşan heyete geçici bir anayasa hazırlatmıştır. Komisyonun başkanlığını
Sıddık Sami Onar yapmıştır 137

1-) Milli Birlik Komitesi’nin Kurulması ve İcraatları

Anayasa Komisyonunda görevli öğretim üyelerinin telkinleriyle, yasama ve


yürütme yetkileri askerin elinde olacaktır. Askerler hemen seçim yaparak yönetimi
sivillere devretmeyeceklerine göre, olağanüstü yasama yetkileri ile donatılmış bir yürütme
kuruluna ihtiyaç vardı. Cuntacıların en kıdemli sekiz üyesi bir odaya kapanarak, uzun
tartışmalar sonucunda, ihtilalci askerlerden 38 kişilik liste hazırlamışlardır. Böylece ülke

134
Birand vd., a.g.e., s. 159.
135
a.g.e., s.143.
136
a.g.e., s. 140.
137
Çavdar, a.g.e., s. 95.

43
yönetimini üstlenecek olan Milli Birlik Komitesi kurulmuş oldu. 38 Kişiden oluşan
MBK’nın başkanlığına da Cemal Gürsel getirilmiştir. 138

Milli Birlik Komitesi üyeleri kendi aralarında yaptığı uzun toplantılar neticesinde;
askerin ülkeyi yönetemeyeceği fikrine vardılar. Komite üyeleri ülke yönetimine, ne
tahsillerinin ne de tecrübelerinin yetmeyeceğini biliyorlardı. Neticede Anayasa komisyonu
üyesi profesörlerin de verdiği raporlar doğrultusunda, sivil bir hükümetin kurulmasını
kararlaştırdılar. 139

Sivil hükümetin de kurulmasıyla ülke yönetiminde; MBK, Profesörler Heyeti ve


sivil bakanlar söz sahibi olmuşlardır. Bu da yönetim alanında çok başlılığı ortaya
çıkarmıştır.

Sivil hükümette başbakanlık görevini üstlenen Cemal Gürsel, İsmet İnönü ile
durum değerlendirmesi yapmak amacıyla görüşme tertiplemişlerdir. Gürsel bu görüşmeden
sonra düzenlediği basın toplantısında; Hükümet darbesi ile İsmet İnönü’nün hiçbir ilgisi
bulunmadığını, DP’li tutukluların hiçbirini yargılatmayacağını ve üç ay sonra seçimlere
gidilerek yönetimin sivil idareye devredileceğini bildirmiştir. Ancak bu sözlerinden
hiçbirini yerine getirememiştir. 140

Milli Birlik Komitesi yönetimini bekleyen en büyük sorunlardan birisi, Harp


Okulu’nda tutuklu bulunan DP’lilerin sonunun ne olacağıydı. Çünkü Harp Okulu
tutuklularla dolup taşmıştır. Hal böyle olunca Cemal Madanoğlu tutukluların bir kısmını
serbest bırakmıştır. 141

MBK içerisinde, tutukluların ne olacağı ile ilgili bir ortak fikir mevcut değildi.
MBK’nın, başlarını Alparslan Türkeş’in çektiği bir grubu, DP’li tutukluların ileri
gelenlerinin yurt dışına, İsviçre’ye gönderilmesini yeterli görüyordu. Bir grup MBK üyesi
ise DP’lilerin yargılanıp, ceza çekmelerinden yanaydı. 142

Ülke yönetiminde etkinlikleri artırılan profesörler heyeti de, ihtilalin meşru


olabilmesi için, suçluların ortaya konması ve yargılanması taraftarıydı. İhtilal sonrasında
DP muhalifi olan kesimler ve kurumlar, DP’lileri yargılatmak için aleyhlerinde bir

138
Birand vd., a.g.e., s. 162.
139
a.g.e., s. 162.
140
Özdağ, a.g.e., ss. 241-242.
141
a.g.e., s. 241.
142
Birand vd., a.g.e., s. 167.

44
kampanya başlatmışlardır. Anayasa Komisyonu üyesi, Tarık Zafer Tunaya, DP’li
tutukluların yargılanmaları, yargılanmamalarından iyidir diyerek MBK üyelerini,
yargılama yapmaları yönünde etkilemiştir. İlk önceleri yargılama olmayacağını belirten
Cemal Gürsel de, onların suçlu oldukları kanısındayız diyerek, DP’lilerin yargılanma
sürecini başlatmıştır. 143

Sayıları 400’ü bulan DP’li tutuklular, toplu bir şekilde yargılanmak üzere
Yassıada’ya götürülmüştür. MBK’nın ihtilalin ilk iki gününde verdiği, üç ay içinde
seçimler yapılacak sözleri unutuldu ve Yassıada’ya götürülen 400’ü aşkın DP’li tutuklu
buradaki hücrelere birer ikişer yerleştirilmiştir. DP’lilerin Yassıada Mahkemesi’nde bir
buçuk yıl sürecek yargılanma dönemleri böylece başladı. Yassıada’nın kumandanı ise
Yarbay Tarık Güryay’dır. 144

Darbeden kısa bir süre sonra seçim yapılacağının sözünü veren MBK, daha
sonraları iktidardan çekilme taraftarı olmamıştır. MBK içerisinde, değişik görüşlere sahip
kişiler bulunuyordu. Bu yüzden MBK, kendi içerisinde bir çok konuda fikir ayrılıklarına
düşmüştür. Komite içerisinden bir grup, seçimlerin derhal yapılmasını istiyordu. 14’ler adı
verilen başka bir grup ise ülke yönetiminden ayrılma taraftarı değildi. 145

MBK çıkardığı bir numaralı yasa ile, 1924 Anayasa’sını askıya almıştır ve yapmış
oldukları hükümet darbesini meşru bir zemine oturtmuştur. MBK’nın çıkarmış olduğu bir
numaralı kanunda TSK, Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak, kollamak ve gözetmekle
görevlidir ibaresi bulunmaktadır.. Bir numaralı geçici kanunla MBK yasama yetkisini
tümüyle ele geçirmiştir. Bu kanun uyarınca Yüksek Adalet Divanı kurulmuştur. 146

DP’lilere bir darbede, 29 Eylül 1960 tarihinde gelmiştir. DP, beş yıldır kongre
yapmadığı gerekçesiyle bu tarihte kapatılmıştır. 147

Yassıada Mahkemesi’nde, toplam 592 sanık 19 ayrı davadan yargılanmıştır. Bu


mahkeme, DP’lilerin işledikleri suçları; anayasayı ihlal, yolsuzluk ve anayasa ihlalinin
maddi vakalarını kapsayan suçlar olmak üzere üç ana başlık altında toplamıştır.148

143
a.g.e., ss. 167-168.
144
a.g.e., ss. 168-169.
145
a.g.e., s. 179.
146
a.g.e., s. 170.
147
a.g.e., s. 173.
148
Aydemir, a.g.e., s. 454.

45
Yassıada’da kurulan mahkemeyi bir ihtilal makamı olan, Yüksek Adalet Divanı
kurmuştur. Yüksek Adalet Divanı; on beş yargıç ve dokuz savcıdan oluşuyordu. Yassıada
Mahkeme’lerinin başkanı ise, Salim Başol’dur. 149

Yassıada Mahkemesi’nde 15 Ekim 1960 tarihinde başlayan davaların önemli


kısmını, anayasa ihlalleri ve yolsuzluk suçları oluşturuyordu. Davaları yürüten, Yüksek
Soruşturma Kurulu’nun, anayasanın ihlal edilmesi suçlarıyla ilgili raporları geç hazırlaması
üzerine yargılamalar; Menderes’in çocuk, Bayar’ın köpek davalarıyla başlamıştır. Bu
davaların sonucunda Bayar ve Menderes suçsuz bulunmuştur. İlk davaların
sonuçlanmasından sonra, asıl davalar olan; anayasa ihlali, 6-7 Eylül olayları ve yolsuzlukla
ilgili davalara geçildi. Yassıada Mahkemesi’nde bir buçuk yıl süren davaların sonucundaki
kararlar, 15 Eylül 1961 tarihinde verilebilmiştir. Yassıada Mahkemesi’nin kararına göre;
Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Bayar’ın da içinde bulunduğu on beş DP’li sanık
idam cezasına çarptırılmıştır. 43 sanıksa ömür boyu hapse mahkum edilmiştir.150

Yassıada Mahkemesi’nden çıkan cezaların infazının gerçekleştirilebilmesi için,


MBK’nın onayı gerekiyordu. İnfazlar hakkındaki son sözü MBK söyleyecektir. MBK’ya;
Başbakan Cemal Gürsel, CHP lideri İsmet İnönü, ABD başkanı Kennedy ve birçok Avrupa
ülkesinin liderlerinden, idam cezalarının infaz edilmemesi yönünde birçok telkinler
gelmiştir. 151

Ancak 22 kişiden oluşan MBK, idamların yapılmaması yönündeki telkinlere kulak


tıkayarak, kararla ilgili oylama yapmıştır. Oylama sonucunda; 9 ret oyuna karşılık 13 kabul
oyu ile, on beş idam cezasının dördü onaylanmıştır. Yassıada Mahkemesi sonucunda idam
cezasına çarptırılan on beş DP’liden on birinin cezası müebbet hapse çevrilmiştir. İdamına
karar verilen dört kişi; Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Maliye
Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’dur. Menderes, Polatkan ve
Zorlu’nun idamları gerçekleştirilmiştir. Celal Bayar’ın cezası ise, yaş haddinden dolayı
müebbet hapis cezasına çevrilmiştir. 152

DP’lilerin yargılandıkları mahkemelerde, ihtilale sebep olan iki önemli dava; Kore
Savaşı’na meclisten güvenoyu almadan katılma ve ABD ile imzalanan, Cento adı verilen
ikili anlaşmaların davaları görüşülmemiştir. Bunun amacı yabancı devletleri yargılama

149
a.g.e., s. 176.
150
a.g.e., s. 190.
151
Birand, a.g.e., s. 191.
152
a.g.e., s. 192.

46
sürecine karıştırmamaktır. Anayasa’ya aykırı olduğu söylenen bu suçlarla ilgili bir davanın
Yassıada Mahkemelerinde görüşülmemesi bu mahkemenin meşruiyetine gölge
düşürmüştür. 153

27 Mayıs 1960 Müdahalesi’nin, hükümet darbesi mi, yoksa ihtilal mi olduğu çok
tartışılan bir konudur. MBK, idareyi sivillere devretmeyerek ve yeni kurumlar teşekküle
getirerek basit bir hükümet darbesini ihtilal sürecine sokmuştur. İhtilalcilerin darbeden
sonra kurdukları yeni kurumlar, MBK, Yüksek Adalet Divanı, Yüksek Soruşturma Heyeti
ve Profesörler Heyetidir. Bu kurumlar ihtilal kurumlarıdır. 154

DP’lileri yargılayan Yüksek Adalet Divanı ve Yüksek Soruşturma Kurulu’nun


ihtilal organı olup olmadığını anlayabilmek için, ceza mahkemelerin çalışma sistemiyle bu
organların çalışma sistemlerini karşılaştırmamız gerekir. Ceza mahkemeleri soruşturma
mercilerinden gelen davalara bakar. Bu davalara bakan hakimler; şahitleri ve avukatları
dinleyip karara varırlar. İhtilal mahkemelerinde ise, soruşturma mercii çoğu zaman yoktur,
karara varmak içinde şahit ve avukatlar dinlenmeyebilir. İstiklal Mahkemeleri buna örnek
verilebilir. Yassıada Mahkemesi’ni bir ihtilal komitesi olan MBK tayin etmiştir. Ayrıca
ölüm cezalarının infaz edilmesi yetkisinin de bu komitede olması, bu mahkemenin ihtilal
komitesi olduğu gerçeğini göstermektedir 155

Yassıada Mahkemesi, Anayasa’yı ihlal suçları ile ilgili davaları görüşmek üzere
kurulmuştur. Bu suçu işledikleri varsayılan on beş kişi de idam cezasına çarptırılmışlardır.
Ancak Yassıada’da yargılananların sayısı beş yüz kişi civarındaydı. Buradan anlaşılacağı
üzere on beş kişi dışındaki tutuklular, normal ceza mahkemelerinde de yargılanabilirlerdi.
Burada bir usül hatası yapılmıştır. Yargılamalardaki hatalar yüzünden mahkemelerdeki
duruşma sayısı çok fazla olmuştur. Bir buçuk yıl zarfında DP’lilerin aleyhine açılan 52
davadan ancak 18’i karara bağlanabilmiştir. 156

Yargılama sistemindeki bu hatalar, adaletsizlikler ve DP’lilerin anti demokratik bir


şekilde tutukluluk süresi geçirmeleri. 1960 İhtilali’ni gerçekleştirenlerin insan haklarına
aykırı davrandıklarını göstermektedir.

153
Aydemir, a.g.e., s. 477.
154
a.g.e., s. 431.
155
a.g.e., s. 454.
156
a.g.e., ss. 454-455.

47
B. 27 MAYIS 1960 İHTİLALİ’NİN NEDENLERİ

Hükümet darbeleri ve ihtilaller, sosyal birer olaylardır. Sosyal olayların sebepleri


tek bir nedene bağlanamaz. Farklı sosyal olaylar ve etkenler birleşerek büyük sosyal
olayları meydana getirirler. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin nedenlerine de bu bağlamda
bakmamız gerekmektedir. 27 Mayıs’ın gerçekleştirilmesinde bir çok faktör etkili olmuştur.
Birbirleriyle birleşerek 27 Mayıs’ın alt yapısını oluşturacak bu faktörler genel itibari ile;
DP’nin on yıllık iktidarı sırasındaki icraatlarından etkilenen, muhalefet, üniversite, basın
ve ordunun iktidara karşı duyduğu hoşnutsuzluk ortamıdır. 157

On yıllık DP iktidarı sırasında, darbenin altyapısı yavaş yavaş şekillenmiştir ve


iktidarın son bir yılında meydana gelen hadiseler ülkede ihtilal sürecine girildiğini
göstermekteydi. Bu hadiseler; muhalefetin propagandaları, Topkapı olayı, Çanakkale olayı,
Konya olayları, Kayseri olayları, 28-29 Nisan öğrenci olayları, 555 K olayı ve Tahkikat
Komisyonu’nun icraatları, alt yapısı şekillenen darbenin görünen sebepleri olmuştur. 158

İhtilalin sebeplerini şu başlıklar altında verebiliriz:

1-) DP’nin Muhalefet ile İlişkileri

DP ile muhalefet arasındaki gerginlikler genel itibari ile 1954 yılında başlamıştır.
CHP milletvekili Cahit Yalçın, aynı zamanda Ulus Gazetesi’nin yazarıdır. Cahit Yalçın
hakkında, DP aleyhinde yazdığı bir yazısından sonra savcılık tarafından soruşturma açılıp
Yalçın’ın dokunulmazlığının kaldırılmasına çalışılmıştır. Bu olay, iktidar ile muhalefet
arasındaki gerginliği başlatan sebep olarak görülebilir. 159

8 Temmuz 1953 tarihinde Millet Partisi, eski rejim yanlılarının akınına uğradığı,
mecelle ve eski yazıyı getirmek istemesi gibi nedenlerle kapatılmıştır. 1957 seçimlerinde
birleşmeyi planlayan muhalif partiler, DP iktidarı tarafından değiştirilen seçim kanunu
yüzünden bu isteklerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardır. 160

DP iktidarının son yıllarında, CHP muhalefetini iyice artırmıştır. DP yönetimi


CHP’yi susturabilmek için bir dizi antidemokratik kanun çıkarmıştır. CHP ise kendisine

157
Özdağ, a.g.e., s. 55.
158
Bozbağı, a.g.e., s. 691.
159
Özdağ, a.g.e., s. 56.
160
a.g.e., ss. 56-57.

48
yönelik sertlik tedbirlerine sertlikle cevap vermiştir ve ülkede söz sahibi olan tüm
kurumları DP İktidarı aleyhine örgütlemiştir. 161

Ulus Gazetesi’nin başyazarı ve aynı zamanda İsmet İnönü’nün damadı olan Metin
Toker, Menderes Tahkikat Komisyonu’nu kurarak, tek parti dönemine dönmek
istemektedir demiştir. Toker; Menderes’e karşı muhalefet, ordu, üniversitenin ve basının
karşı koymasının kendiliğinden oluşan bir olay olmadığını, bu durumu CHP’nin organize
edip desteklediğini ve kanalize ettiğini belirterek, İsmet İnönü’nün de ihtilalin oluşma
sürecine yeşil ışık yaktığını ve ihtilalde beyin rolü oynadığını belirtmiştir. Ona göre İsmet
İnönü ihtilalin yapılmasını istemiştir. 162

DP iktidarının, bir hükümet darbesiyle yıkılmasına en büyük gerekçe olan Meclis


Tahkikat Komisyonu, muhalefet açısından yukarıda belirtildiği gibi algılanmıştır.

DP açısından ise Tahkikat Komisyonu’nun kurulmasının sebebi; 1959 yılı itibari ile
gereklilik arz ediyordu. Çünkü var olan muhalefet iktidar gerilimi, kendisini devleti
oluşturan diğer teşekküllerde de göstermeye başlamış, ülke anarşi ve kargaşa ortamına
doğru hızla ilerlemişti. Buna önlem alabilmek için bu komisyonun kurulması zorunlu
görünüyordu. DP’nin Tahkikat Komisyonu’na bakış açısını, DP hükümetlerinde bakanlık
yapmış olan ve Menderes’in siyasi yaşantısı boyunca çok yakınında yer almış olan Samet
Ağaoğlu; 1959 yılı itibari ile ülke içten ve dıştan birçok yıkıcı akımın etkisine maruz
kaldığından ülkenin içerisinde bulunduğu karışıklık ortamının düzeltilebilmesi için
Tahkikat Komisyonu’nun kurulduğunu belirtmiştir. Ağaoğlu’na göre, Tahkikat
Komisyonu’nun kurulması ve faaliyet göstermesi, hükümet açısından anayasal bir haktır
şeklinde yorumlamıştır. 163

Görüldüğü gibi DP hükümeti Meclis Tahkikat Komisyonlarının kurulmasını ve ona


verilecek yetkiler ile ilgili kanunu anayasal bir hak olarak görmüştür. DP hükümeti
memleketin içerisinde bulunduğu karışıklık ortamından, bu komisyonun sıkı denetimleri
neticesinde kurtulacağını düşünmüştür. CHP’liler ise bu komisyonun kurulma amacını ve
komisyonun icraatlarını; DP’nin rejimi diktatörlüğe çevirdiği ve ülke kurumları üzerinde
antidemokratik baskılarını artırdığı şeklinde yorumlamıştır.

161
Aydemir, a.g.e., s. 158.
162
Metin Toker, (1991). Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları 1944-1973, Demokrasiden Darbeye 1957-
1960, Bilgi Yayınevi, İst., ss. 333-334.
163
Aydemir, a.g.e., ss. 158-159.

49
2-) DP’nin Seçmen ve Bürokrasi ile İlişkileri

DP yönetiminin, 1954 seçimlerinden sonra Malatya şehrini ikiye ayırması ve


Adıyaman şehrini kurması ile yine aynı seçimlerin sonucunda, Kırşehir’i ilçe yapması,
muhalefet tarafından; DP kendisine oy vermeyen seçmeni cezalandırıyor şeklinde
yorumlanmıştır. 164

DP hükümeti, 6428 sayılı kanunu çıkararak mevcut seçim kanununda değişiklik


yapmıştır. Bu kanuna göre; seçimlerde bir siyasi partiden milletvekili adayı olmak isteyen
memurlara, mevcut seçimlerden altı ay önce görevinden ayrılma gerekliliği getiriliyordu.
Seçilemedikleri taktirde ise yeniden görevlerinin başına dönmeleri zorlaştırılıyordu. Bu
kanunun çıkarılma amacı DP’lilere göre; kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan memurları
siyasete alet etmemektir. Bu kanun muhalefet cephesinde ise; memura yapılan bir baskı
unsuru olarak düşünülmüştür. 165

Kamu çalışanlarının emekli olabilmeleri için otuz yıl olan çalışma süreleri, yirmi
beş yıla indirilmiştir. Bu uygulama da muhalif kesim tarafından; hakim, savcı, subay,
memur ve öğretim üyesi gibi kamu görevlilerinin siyasete alet edilmek istenmediği
gerekçesi ile çıkarılmıştır şeklinde yorumlanmıştır. Muhalefete göre, DP hükümetleri
çıkardığı bu kanunlarla; Türkiye’de bürokrasinin gücünü kırmak, çıbanbaşı olarak görülen
bürokratları tasfiye etmek, bürokrasiyi yönetimden uzaklaştırmak istemiştir. 166

3-) DP’nin Üniversitelerle İlişkileri

Üniversitelerin öğretim üyeleri ve öğrencilerinin büyük bir kısmı, DP’yi muhalefet


yıllarında desteklemişler, iktidara gelme sürecinde ve iktidarının ilk yıllarında bu partinin
yanında olmuşlardır. Ancak iktidarının ilk yıllarından sonra üniversiteler DP’ye,
özgürlüklerin kısıtlandığı gerekçesiyle cephe almaya başlamıştır. 167

Üniversite öğretim üyeleri öğrencilere verdikleri derslerde, DP İktidarı aleyhinde


propagandalar yapmışlardır. Aydınlara karşı önlem almaya çalışan DP hükümeti; hocaları
siyaset yapmaktan men etmek ve üniversitelerin devlet bütçesinden pay almalarını
engellemek amacıyla, 21 Temmuz 1953 tarihli 6185 sayılı kanunu çıkarmıştır. Bu kanunla

164
Eroğul, a.g.e., s. 59.
165
a.g.e., s. 59.
166
a.g.e., s. 59.
167
a.g.e., s. 60.

50
üniversiteleri susturamayan hükümet, 5 Temmuz 1954 tarih ve 6345 sayılı kanunu
çıkarmıştır. Bu kanuna göre hükümet muhalifi öğretim üyeleri, MEB’in emrine alınmıştır.
Hükümetin, üniversiteleri kontrol altına almak için aldığı bu gibi önlemler, üniversitelerin
muhalif sesini susturmak bir yana daha da fazla arttırmıştır.168

4-) DP’nin Basın ile İlişkileri

Siyasal iktidarlar açısından basın ile kurulan diyalog çok önemlidir. Arkasına
basının desteğini alan siyasi partiler, iktidar yolunda büyük yol katetmiş demektir. Bunun
bilincinde olan DP’li yöneticileri, gerek muhalefet yıllarında, gerekse de iktidarının ilk üç
yılında basınla olan diyaloglarını, çok ılımlı bir seviyede tutmuş ve basının büyük gücünü
arkalarına almışlardır. DP hükümeti basınla olan ilişkilerini daha da geliştirmek amacı ile;
iktidara gelir gelmez, 1950 yılında basın kanununu çıkardı. Bu kanun; 1932’de çıkarılan
basın kanununa göre daha özgürlükçü, liberal, gazete kurmayı kolaylaştıran, gazete
sahiplerini ve gazetecilerin yargılatılmasına karşı çıkan bir kanundu. DP hükümeti, 1952
yılında bu kanunu geliştirmiş, gazetecilere sendikal haklar, sosyal güvenlikten faydalanan,
kıdem tazminatı almaları gibi haklar vermiştir. 169

İktidarının ilk birkaç yıllarından sonra, DP hükümetinin basına karşı, çeşitli


önlemeler aldığı görülmektedir. Hükümetin 1953’te çıkardığı basın kanunuyla; bakanlara
yönelik yapılan eleştirilere cezai hükümler getirilmiştir. Bu kanuna ilaveten 1954 yılında
çıkarılan kanun ile beraber, basın ile DP hükümetleri arasında yeni bir dönem başlamıştır.
Bu kanun ile beraber namus, şeref ve haysiyet aleyhinde yayın yapılması ve itibar kırılması
gibi yayınların yanında aile mahremiyetine yönelik yayın yapanlara, 6 aydan 3 yıla kadar
hapis ve bin liradan on bin liraya kadar para cezası verilmesi hükme bağlanmıştır. Eğer bu
suçlar milletvekili ve bakanlara yönelikse cezalar daha da arttırılabilecekti. Bu kanunla
beraber devletin itibarını sarsacak yayınları yapan medya mensupları, bir yıl ile üç yıl arası
hapis cezası ile 2. 500 liradan az olmayan para cezasına çarptırılacaktı. 170

DP hükümetinin 1953 yılında çıkardığı basın kanunu neticesinde, iktidar ile basın
arasındaki gerginlik artmıştır. Bu kanuna itiraz eden, Hüseyin Cahit Yalçın, Nihat Erim,
Cemal Sağlam, Bedii Faik, Fuat Arna gibi dönemin ünlü gazeteciler gerek hapis gerekse de
para cezalarına çarptırılmışlardır. 1954 yılında çıkarılan basın kanununa 1956 yılında

168
a.g.e., s. 60.
169
a.g.e., s. 61.
170
a.g.e., s. 61.

51
eklemeler yapılmış ve bu kanunun hükümleri daha da ağırlaştırılmıştır. 6 Nisan 1956
tarihli basın kanuna göre altı aydan fazla bir süre hapis cezası alan kişilerin gazete
müdürlüğü yapamayacakları hükmü getirilmiş. Yazılı basın ve radyo haberleri yoluyla,
insanların şeref haysiyet ve onurlarıyla oynayan yayınları yapanlara verilen para ve hapis
cezaları daha da arttırılmıştır. 171

DP’nin basına yönelik aldığı tedbirlerden bir başkası da; kendi aleyhine yapılan
olaylara yayın yasağı koymak olmuştur. Hükümetin çıkardığı kanunlarla koyduğu
yasaklara uymayan gazeteciler, hapis cezası aldıklarında Ankara Kapalı Cezaevi’ne
kapatılmışlardır. Bu cezaevine gazeteciler tarafından Hilton ismi koyulmuştur. Basına
yönelik baskı uygulandığı suçlamalarına DP hükümetinin savunması; basına hiçbir baskı
yapılmadığı çünkü iktidarları döneminde kapatılan hiçbir gazete bulunmadığı
yönündedir.172

5-) DP’nin Ordu İlişkileri

DP muhalefette olduğu dönemlerde; ordunun büyük bir kesimi tarafından destek


görmüştür ve ordu içerisinde DP taraftarı gizli örgütler dahi kurulmuştur. 173

TSK’yı DP yakınlaştıran nedenler ve ordunun DP’den beklentileri şunlardır:


DP’nin kuruluşu, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiş dönemine denk gelmiştir. İkinci Dünya
Savaşı sırasında ordunun alt kademeleri, subay ihtiyacının fazla olması nedeniyle
doldurulmuştur. Ordunun yönetim kademesi ise yaşlı ve kemikleşmiş bir yapıdaydı ve
emekli olmak gibi bir tasarrufları da yoktu. Ordunun alt kademelerinde yığılan subaylar ise
terfi etmek istiyorlardı. Bu isteklerini CHP’nin iktidar döneminde elde edemeyeceklerini
anlayan subaylar DP’ye yakınlaşmıştır. CHP iktidarının son dönemlerinde orduda, dünya
konjonktürü ile doğru orantılı olarak bir revizyon ve modernizasyon çalışmaları
başlatılmıştı. CHP hükümetinin ABD’den aldığı Truman yardımlarını ordu bünyesinde
kullanması rahatsızlıklara neden olmuştur. 174

Kurtuluş Savaşı sonrasından itibaren yönetimde söz sahibi olan CHP hükümetleri
birçok kalkınma planını uygulamaya sokmuş, ancak bunların hiçbirinden olumlu bir sonuç
alamamıştır. Ülkenin yokluk ve yoksulluk içerisinde bulunması orduyu çok rahatsız

171
a.g.e., ss. 61-62.
172
a.g.e., s. 61.
173
a.g.e., s. 22.
174
a.g.e., ss. 21-22.

52
ediyordu. Büyük beklentiler içerisinde bulunan orduda, DP’nin sorunlara el atacağı fikri
hakimdi. Bu fikirler doğrultusunda TSK, DP’yi iktidara gelme sürecinde desteklemiştir.
Hatta TSK, 1950 seçimi sonucunda CHP’nin yönetimi DP’ye devretmeme tehlikesine karşı
DP’den yana bir darbe girişiminde dahi bulunmayı tasarlamıştır. Fakat ilerleyen yıllarda
DP iktidarı, ülkedeki tüm kurumları olduğu gibi orduyu da kaybedip karşısına almıştır. 175

Orduyu DP ile fikir ayrılığına iten en büyük etken; ülke yönetiminde söz sahibi
olmaya alışmış olan TSK’nın DP iktidarı ile birlikte, yönetimden soyutlanması olmuştur.
TSK kendisini partiler üstü bir güç olarak görmektedir ve kendisini hükümetlere karşı değil
de devlete karşı sorumlu görmektedir. Bunu ihtilalin lideri Cemal Madanoğlu şöyle ifade
etmiştir:

“Subay yetişirken kafasına, ülkeyi savunmakla görevli olduğu iyice girer. Bu yurt savunması
yükümlülüğü karşısında, kendisini devletin hizmetinde görür. Biz kendimizi devletin hizmetinde görürüz.
Yani bakanlara öyle pek kulak asmayız. Bakanlar bütçeyi yaparlar, şunu bunu tanzim ederler. Biz devletin
176
hizmetindeyiz.”

30 Mayıs 1949 tarihinde dönemin CHP hükümeti tarafından, Genelkurmay


Başkanlığı’nı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlayan bir kanun çıkarılmıştır. Bu düzenleme
neticesinde TSK, mevcut hükümetlerin emri ile hareket etmek zorunda bırakılmıştır. Bu da
CHP’nin son dönemleri ile birlikte ordu içerisinde, sivil yönetimlere karşı bir
hoşnutsuzluğa neden olmuştur. 177

DP’nin aslında ordu üzerinde programlı ve bilinçli bir siyaseti yoktur. Hükümet
tarafından ordu tüm kademeleriyle birlikte kontrol altına alınamamıştır. Aslında ordunun
üzerine gidilmek de istenilmemiştir. Ordunun üst kademeleri DP hükümetlerine karşı
devamlı bağlılıklarını bildiriyordu. DP yöneticileri de, Ülkenin bu en güvenilir kurumunun
kendisine karşı girişeceği darbe hareketini aklına dahi getirmemiştir.DP’nin TSK’ya karşı
bilinçli bir siyaset gütmemesinin bir başka nedeni ise, CHP döneminde ordunun siyasete
karışmadığını görmesi ve kendi döneminde de böyle devam edeceğini düşünmüş
olmasıdır.178

Ordu ile DP iktidarı arasındaki ilk olumsuz ilişki, daha DP iktidarının ilk birkaç
gününde yaşandı. Ordu’nun üst kademesinin DP’ye karşı darbe girişiminde bulunacağı

175
Aydemir, a.g.e., s. 430.
176
Özdağ, a.g.e., s. 22.
177
a.g.e., s. 23.
178
a.g.e., s. 24.

53
ihbarını alan hükümet, ordunun üst kademesinde revizyona gitmiştir. Bu revizyon hareketi
ordunun subay heyeti tarafından olumlu karşılanmamıştır. Ordunun yönetim kademesine,
genelkurmay başkanı da dahil olmak üzere yeni isimler atanmıştır. Subay takımı bu
atamaları politik bulmuş, üst kademelerine DP’lilerin atandığını düşünmüşlerdir. TSK’nın
alt kademelerinde biriken subaylar, isteklerini yüksek kumanda heyetine kabul
ettiremiyorlardı. Bu da orduda hizipleşmelere neden oluyordu. 179

İkinci Dünya Savaşı neticesinde oluşan ki kutuplu dünyadan batı tarafına


yakınlaşmayı kendisine uygun gören Türk hükümetleri, ABD önderliğindeki batı
dünyasına entegre olmak zorunda kalmıştır. Bu doğrultuda TC, batı dünyasının kurucusu
olduğu uluslararası örgütlere de, üye olmak zorunda kalmıştır. Türkiye, gerek Sovyet
tehlikesine karşı korunabilmek, gerekse de ABD’den ekonomik yardım alabilmek amacı
ile Nato’ya üye olmak istemiştir. 180

Bu amaç uğrunda Türkiye, sınırlarından çok uzaklarda yapılan ve tam bir kutuplar
savaşına sahne olan Kore Savaşı’na katılmak zorunda kalmıştır. 4500 Türk askeri bu
savaşta, Güney Kore’nin yanında yer almıştır. Bunun bir ödülü olarak ta, 8 Şubat 1952
tarihinde Nato’ya üye olunmuştur. Aslında Türkiye’nin Nato’ya üye olmasında Kore
Savaşı’na katılmasından çok, ABD’nin, Türkiye’nin stratejik öneminden faydalanmak
istemesinin daha çok etkisi olmuştur. 181

Türkiye’nin Nato’ya üye olma isteği, dönemin askeri, siyasi ve sivil çevrelerinin
ortak hedefiydi ve milli bir davaydı. 182

Nato’ya giriş ile beraber, ABD ile ilişkiler sıklaşmıştır ve iki ülke arasında Cento
adı verilen ikili anlaşmalar imzalanmıştır. Bu ikili anlaşmalar ve Nato’ya katılış
çerçevesinde yabancı komutanlara; savaş ve tatbikatlarda. Türk askeri birliklerine komuta
etme yetkisi, yani Türk ordusu üzerinde bir denetim yetkisi verilmiştir. Bu komuta etme
yetkisi ile birlikte yabancı komutanlar, rütbelerine bakılmaksızın Türk askeri karşısında
üstünlük sağlıyordu. Ayrıca batılı ülkelerde üç yıl olan harp akademisi eğitimi Türkiye’de
bir yıla düşürülmüştür. 183

179
a.g.e., s. 25.
180
Burçak, a.g.e., s. 38.
181
Eroğul, a.g.e., s. 116.
182
a.g.e., s. 116.
183
Özdağ, ss. 38-41.

54
TSK’nın DP’ye karşı tavır olmasına neden olan bir başka neden ise, DP’nin TSK’yı
kullanarak bir dizi başarısız, uluslararası pakta imza atmasıdır. Türkiye ABD’nin
isteklerini yerine getirmek ve batı sınırını güvence altına almak amacı ile, Yunanistan ve
Yugoslavya ile 28 Şubat 1953 tarihinde Balkan Paktı’nı imzalamıştır. Ancak bu pakt
Stalin’in ölümünün, uluslararası dengeleri değiştirmesi üzerine, geçerliliğini yitirmiştir.
Bağdat Paktı ise ABD, İngiltere, Pakistan ve Türkiye arasında imzalanmıştır. Bu pakt ta 14
Temmuz 1958 tarihinde gerçekleşen Irak Devrimi neticesinde dağılmıştır. 184

Bu gibi siyasi olayların dışında; 1955 yılının 29 Ekim kutlamalarında milli


savunma bakanının, genelkurmay başkanına parmağıyla gel şeklinde işaret yapması, genel
kurmay başkanının arabasındaki kırmızı renkli plakanın değiştirilmesi ve TSK’nın Milli
Savunma Bakanlığı’na bağlanması gibi şekli nedenler de, TSK’nın DP’ye karşı diş
bilemesine neden olmuştur. Ordunun DP iktidarından duyduğu rahatsızlık daha 1949
yılında başlamıştır. 185

27 Mayıs 1960 askeri darbesinin gerçekleştirilmesine neden olan etkenlerden birisi


de; CHP lideri İsmet İnönü ve DP lideri Adnan Menderes’in ortamı geren, kışkırtıcı
sayılabilecek konuşmalarıdır. Menderes’in DP’li milletvekillerine hitaben: ‘siz isterseniz
hilafeti bile getirebilirsiniz’, ‘orduyu yedek subaylarla bile idare edebilirim’, ‘odunu aday
göstersem milletvekili seçilir’ sözlerine karşılık, İsmet İnönü’nün: ‘çareler tükenince ihtilal
mübah olur’, ‘sizi ben bile kurtaramam’ gibi sözleri, zaten bir hareketlilik içerisinde olan
orduda, itici bir unsur olmuştur. 186

27 Mayıs hükümet darbesi TSK içerisinde kurulan ve faaliyet gösteren birçok gizli
ihtilal örgütü tarafından yapılmıştır. Darbeyi gerçekleştiren bu örgütler; Tuzla Uçaksavar
Okulu, Harp Akademisi, Okan Aydemir, Kocaş, Yüksek Kumanda Akademisi ( Talat
Aydemir Hücresi ), Özdağ – Esin ve Birleşik örgütleridir. 187

6.) İhtilalin Ekonomik Nedenleri

On yıllık DP iktidarı döneminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, birçok alanda


tarihinde görülmemiş bir kalkınma ivmesi kazanmıştır. Tarım, ticaret, sanayi ve benzeri
alanlarda müthiş rakamlara ulaşılmış, ülkenin her tarafında şantiyeler kurulmuştur. DP bu

184
a.g.e.,ss. 42-46.
185
a.g.e., ss. 52-54.
186
Tevfik Subaşı, (2004). Bir Arpa Boyu, Karakutu Yayınları, İst. s. 17.
187
Özdağ, a.g.e., ss. 75-87.

55
kalkınma ve tarım alanındaki kapasiteyi yükseltme programlarını, ABD’den aldığı krediler
vasıtasıyla yürütmüştür. Bu yöntem, DP iktidarın ilk yıllarında etkili oldu. Ancak sonraki
dönemlerde alınan dış borçlarda ödeme zorlukları çekilmiş, bunun neticesinde DP’nin
ekonomi politikası çökmüştür. 188

DP hükümeti, ekonomik krizi çözmek amacı ile, 4 Temmuz 1958 ekonomi


kararlarını alarak kalkınma planlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu kararların alınması
ile ekonomik alanda; dış ticaret açığını dengelemek, borç ödemelerini kolaylaştırmak ve
yüksek enflasyon değerlerini düşürmek hedeflenmiştir. 1958’de Türk parası develüe edildi.
Devalüasyon yüksek enflasyon oranını düşürmede etkili olmuştur. Yerli sanayinin
desteklenmesi amacıyla, ithal malların ülkeye girişine kısıtlama getirilmiştir. Ancak bu
uygulama fiyat artışlarına neden olmuş, karaborsayı arttırmıştır. 189

1958 kararları ile ekonomik alanda uygulanan sıkıyönetim ile birlikte; işsizlik oranı
artmış ve yükseltilen vergi oranları halkın daha fazla ezilmesine neden olmuştur. DP
iktidarının 1958 kararları doğrultusunda uyguladığı ekonomi politikasının olumlu etkileri
ilerleyen yıllarda görülebilmiş, ancak DP iktidarı bunu görememiştir. 190

7-) İhtilal’in Sınıfsal Nedenleri

27 Mayıs ihtilalinin nedenlerine, ülke yönetiminde etkili olan iki farklı sınıfın
mücadelesi olarak bakılabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde, devletin
kuruluşundan beri iki zümre etkili olmuştur. TC yönetiminin iki ayrı yüzünü oluşturan bu
zümreler; devletçi seçkinler, ve gelenekçi liberallerdir. 191

Devletçi seçkin cepheyi oluşturanlar, halktan kopuktur ve halkın desteğini yok


sayar. Bunlar batılı devletlerin kurumlarını ve sistemlerini Türkiye’nin yönetiminde
uygulamak istemişlerdir. Bu doğrultuda batıdan, birçok fikir ve kurumu transfer etmişler,
ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda devletçilik sistemini benimsemişlerdir. Devletçi
seçkinler, kendilerini Atatürk devrimlerinin koruyucusu ve ülkenin modern yüzü olarak
görmekteydiler. Bu yüzden, Türk toplumunu oluşturan dinamikleri yok saymışlar,

188
Aydemir, a.g.e., s. 263.
189
Eroğul, a.g.e., s. 254.
190
a.g.e., s. 255.
191
Ahmet Altan, (1990). Darbelerin Ekonomisi, AFA Yayıncılık, İst. s. 65.

56
vatandaşı devlete karşı yabancılaştırmışlardır. İttihat ve Terakki ile daha sonra kurulan
CHP, bu düşünce yapısının temsilcileridir. 192

Gelenekçi liberal cephe ise; bürokrasiye büyük önem veren devletçi seçkinlerden
farklı olarak kendisini halkın temsilcisi olarak görmüştür. Halktan kopup geldiklerini her
fırsatta belli etmişlerdir. Bu kesim kendisini Osmanlı kültürünün takipçisi olarak görmüş,
İslam dininin koruyuculuğu rolünü üstlenerek halkın desteğini almayı planlamıştır. Bu
cephenin temsilcisi olan siyasal partileri ise, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka, DP ve Adalet Partisi’dir. Gelenekçi cephe, devletçi
cephe tarafından baskı altında tutulmuştur. 193

Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetiminde söz sahibi olan bu iki cephenin birbirleriyle


mücadelesi ‘devletçilerin gelenekçi kanattan, yönetimi tekrar alma isteği’ 1960 darbesinin
en büyük sebebidir. 1960 sonrası dönemde Türk siyasetinin iki önemli ismi; gelenekçi
liberal cephenin temsilcisi, Süleyman Demirel 1960 darbesini; ‘halkın elinden devleti
alma’. Devletçi seçkinci cephenin temsilcisi Bülent Ecevit ise ‘halk hareketi’ olarak
değerlendirmiştir. Demirel ve Ecevit’in bu saptamaları, iki kutup arasındaki düşünce
farklılıklarını göstermektedir. 194

DP; gücünü halktan alan, devlet ile halkı barıştıran halkın partisidir. DP’nin her
alanda uygulamış olduğu liberal politika, büyük toprak sahiplerini, tüccar kesimini ve
halk kitlelerini bu parti etrafında toplamıştır. DP’nin iktidara gelmesi ile birlikte, o döneme
kadar ülke yönetiminde söz sahibi olan sivil ve askeri bürokrasinin etkisi kırılmıştır . Bu
devletçi ve seçkinci kadro, ülke yönetiminde etkinliğini tekrardan kazanabilmek amacı ile
1960 Darbesi’nin yapılmasında rol oynamıştır. 195

C. 1960 DARBESİ’NİN ÖZELLİKLERİ

27 Mayıs 1960 hükümet darbesi; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde yirmi yıl


sürecek, askeri darbeler dönemini başlatmıştır. 1960 darbesinden sonra; TSK tarafından 12
Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri yapılmıştır. 27 Mayıs Türkiye siyasetinde,
milli irade dışındaki çözüm arayışlarını güçlendirmiştir. Yani ülke siyasetine hakim olan

192
a.g.e., s. 65.
193
a.g.e., s. 66.
194
a.g.e., s. 66.
195
Eroğul, a.g.e., s. 268.

57
kargaşa ortamının düzeltilmesinde, demokrasinin gücüne değil de ordunun gücüne
dayanılması fikrini doğurmuştur. 196

27 Mayıs hareketi ordunun bilinçli olarak gerçekleştirdiği bir hareket değildir. Bu


hareket, ordunun tamamına mal edilemez. Çünkü TSK’nın çoğunluğu, 1960 darbesinde rol
oynamamıştır. Zaten ordunun büyük bir kesimi, böyle bir hareketin gerçekleştirileceğinden
habersizdir. Ancak 27 Mayıs’ın hazırlayıcılarının ve gerçekleştirenlerinin asker olması, bu
hareketi bütün orduya mal etmiştir. 197

1960 darbesi, TSK’nın küçük rütbeli subayları tarafından gerçekleştirilmiştir. Darbe


sırasında ordu içerisindeki emir - komuta zinciri kaybolmuş. Ordunun en üst kademesinde
yer alan Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları yok sayılmış, ordudaki hiyerarşik
düzene uyulmamıştır. Darbenin hazırlayıcıları çoğunlukla, 30–35 yaş aralığına bulunan
yüzbaşı ve teğmenlerdir. 198

27 Mayıs 1960 darbesi; Türkiye Cumhuriyeti’nin daha sonra yaşadığı; 12 Mart


Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesinden çok farklı bir askeri müdahaledir. 1960 darbesinin
sonrasında kabul edilen 1961 Anayasası ile; demokratik haklar geliştirilmiş, basına, işçiye,
üniversitelere verilen özgürlükler arttırılmıştır. Bu bakımından 1960 darbesi, diğer askeri
müdahalelerden farklıdır. 199

D. 1960 DARBESİ’NİN GETİRDİKLERİ

1960 darbesinden sonra, darbeyi yapanlar tarafından ortaya çıkarılan yeni kurumlar,
hükümet darbesini ihtilal sürecine sokmuştur. Bu ihtilal kurumları; Milli Birlik Komitesi,
Anayasa Komisyonu, Yüksek Adalet Divanı, Yüksek Soruşturma Kurulu, ve çoğunluğunu
sivillerin oluşturduğu hükümettir. 200

Darbenin yapılma amacı; yönetimi DP’nin elinden alıp, başka bir sivil idareye
devretmekti. Ancak MBK, içerisinde yer alan farklı grupların tesiri ile yönetimi sivil
idareye devretmekte yavaş hareket etmiştir. Yönetim sivil idareye, CHP’lilerin ve

196
Toktamış Ateş, (1995). 68’li Olmak, Ümit Yayıncılık, Ankara, s. 30.
197
a.g.e., s. 33.
198
Aydemir, a.g.e., s. 395.
199
a.g.e., s. 35.
200
Birand vd., a.g.e., s. 143.

58
aydınların yoğun telkinleri sonucunda, MBK içerisindeki iktidarda kalma yanlısı olan
14’ler grubunun tasfiye edilmesi ile devredilebilmiştir. 201

27 Mayıs 1960 darbesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal yaşantısında yirmi yıl


sürecek darbeler dönemini açmıştır. Bu dönemde TSK tarafından, 12 Mart 1971 ve 12
Eylül 1980 Askeri Müdahaleleri yapılmıştır. 202

1960 Darbesi ile beraber, TSK’nın Türk siyasetindeki etkisinin artmasıyla birlikte,
ülkede toplumsal açıdan büyük değişiklikler yaşanmıştır. Bu dönemde köyden kente göçler
artmış, siyaset sahnesinde söz sahibi olan yeni aktörler, halkı devletten uzaklaştırmıştır.203

Darbeden sonraki ilk seçimler 15 Ekim 1961 tarihinde yapılmış, bu seçimlerde DP


çizgisini takip eden siyasi partiler büyük bir zafer kazanmışlardır. 1961 seçimlerinde
CHP’nin 173 milletvekiline karşılık, kendisini DP’nin devamı olarak gören Adalet Partisi
158, Yeni Türkiye Partisi 65, Cumhuriyetçi Köylü Partisi 54 milletvekili çıkarmıştır. Bu
seçim kamuoyunda, Adnan Menderes’in zaferi olarak yorumlanmış, DP çizgisinin hala
büyük bir oy potansiyeline sahip olması orduda büyük bir tedirginliğe neden olmuştur.
1961 seçimlerinden sonra AP’nin yükselişi devam etmekle birlikte, 1965 seçimlerinde
Süleyman Demirel liderliğindeki AP, CHP’nin 134 milletvekiline karşılık, 240 milletvekili
çıkararak iktidara gelmiştir. 204

27 Mayıs’tan sonra MBK tarafından, temel hak ve hürriyetleri anayasa güvencesi


altına alan, çok partili demokratik sistemi pekiştiren, TC’nin en özgürlükçü anayasası olma
niteliğindeki 1961 Anayasası hazırlandı ve DP dönemindeki akiller meclisine benzer bir
senato vücuda getirildi. Bunun yanında rejimin kurallarını belirleyen Anayasa Mahkemesi
kuruldu. Danıştay'ın sahip olduğu, idarenin ve yürütmenin tasarruflarını denetleme yetkisi
genişletildi. 205

DP’nin devamı niteliğindeki partiler, bu yeni kurumsal yapılanmayı; atanmışların


seçilmişler üzerindeki denetimini güçlendiren, hürriyet aleyhtarı uygulamalar olarak

201
a.g.e., s.181.
202
Ahmet İnsel. (2002), Demokrasinin Sancılı Yılları. Cumhuriyet Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yayınları, c. 3,
İst., s. 2.
203
a.g.e., s. 2.
204
Süleyman Demirel, (1995). 1973’e Bakarken, Atak Matbaası, Ankara, s. 3.
205
Bedri Baykam, (1994). 27 Mayıs İlk Aşkımız, Ümit Yayıncılık, Ankara, s. 347.

59
yorumlamışlar ve 1961 Anayasası’nda değişiklik yapılması taleplerini sürekli gündemde
tutmuşlardır.206

1961 Anayasası ile TSK’ya, siyasi yönetime müdahale hakkı tanınmıştır. Milli
güvenlik ve tabii senatörlük kurumları kurularak TSK’ya, TC rejiminin koruyucusu ve
güvencesi olma yetkisi verilmiştir. Bu yetkiyle TSK; yürütme ve yasama güçlerini
yönlendirme, denetleme ve fikirlerini beyan etme hakkına sahip olmuştur. Böylece TSK
yürütmedeki yetkisini yasal çerçeveye oturtmuştur. 207

1960 darbesini, emir - komuta zincirini hiçe sayarak gerçekleştiren cuntacı örgütler,
12 Mart 1971 darbesi ile ordudan tasfiye edilmiştir. 1980 darbesi ise emir- komuta
kademesine uyularak gerçekleştirilmiştir. 1961 Anayasası’nın kabulü ile Türkiye’ye aşırı
özgürlükçü ortam hakim olmuş, bunun neticesinde sosyalizm ülkede yayılmıştır. Türkiye
İşçi Partisi’nin yanında Disk, Türk - iş gibi işçi sendikaları kurulmuştur. 208

Devlet kademelerinde meydana gelen değişim ile birlikte halk arasında sosyalizm
yanlısı bir gençlik kitlesi oluştu. Vietnam Savaşı, Küba ve Afrika devrimlerinden beslenen
bu gençlik kitlesi, 68 kuşağı olarak bilinen devrimci kuşağını oluşturdu. Sosyalizm yanlısı
olan bu gruba karşılık, DP’nin devamı niteliğindeki, anti - komünist, milliyetçi ve
muhafazakar bir toplum kesimi oluştu. Bu muhafazakar kesim, TSK’nın komünizme
yönelen, sosyalist gruplara karşı verdiği mücadeleden kuvvet bularak, güçlenip
örgütlenmiştir. Bu grup, yurdun dört bir yanında uyanış ve milli şahlanma mitingleri
düzenleyerek büyük kitleleri arkasından sürüklemiştir. Bu muhafazakar kesim, Türkiye’de
sol eğilimlere karşı denge unsuru olmuştur. 209

Türkiye’de 1965 yılından sonra, AP iktidarına muhalif olan kesim meydanlara


çıkarak, ülke genelinde işçi grevleri, toprak yağmalamaları ve öğrenci olaylarının
yaşanmasına sebep olmuştur. Birbirine zıt olan bu iki kesimin meydana getirdiği anarşi
ortamı 12 Mart Muhtırası’na neden olmuştur. 1961 Anayasası’nın aşırı özgürlükçü, temel
hak ve özgürlükleri arttıran maddeleri; 12 Mart Muhtırası’ndan sonra da yasa dışı sol
örgütlerin ve sendikaların faaliyet göstermesine neden oldu. Bu militan gruplar,
muhafazakar ve milliyetçi halk kesimiyle çatışmaya devam etmiştir. 1971 ve 1973

206
Demirel, a.g.e., s. 5.
207
Birand vd., a.g.e, s. 183.
208
a.g.e., s. 83.
209
Ateş, a.g.e., ss. 13-16.

60
yıllarında, 1961 Anayasası’nın bazı maddelerinde yapılan değişikliler, bu anarşi ortamını
düzeltmeye yetmemiştir. 210

Yaşanan iki ayrı darbenin de çözüme kavuşturamadığı anarşi ve kargaşanın


durdurulması gerekliliği ve bozulan devlet otoritesinin yeniden sağlanması gibi
gerekçelerle TSK, Türk siyasetine yapacağı üçüncü müdahalesinin hazırlıklarına 1978
yılında başlamış ve müdahaleyi 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirmiştir.211

210
İnsel, a.g.e., s. 6
211
a.g.e., s. 6.

61
SONUÇ

Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk milleti, Birinci Dünya Savaşı’nda


işgale uğrayan Osmanlı Devleti’ni, sömürgeci itilaf devletlerinden temizlemek amacıyla
milli mücadele dönemini başlatmıştır. Vatanı işgalden kurtarmak için, Mustafa Kemal
Atatürk ve silah arkadaşları önderliğindeki Türk milleti, birçok savunma savaşı yapmış ve
bu savaşları kahramanlık dolu mücadelesi neticesinde kazanmıştır.

Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi, kendisi gibi sömürgeci devletlerin işgali


altındaki milletlere hürriyetlerini kazanma yolunda örnek teşkil etmiştir. Mustafa Kemal
Atatürk’ün başlattığı milli mücadele döneminin başarıyla sonuçlanması, kendisini
dünyanın önde gelen liderleri arasına sokmuştur.

Milli mücadele döneminin cephe safhası Türk milletinin zaferi ile noktalandıktan
sonra, Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da kalan topraklarında Türkiye Cumhuriyeti Devleti
kurulmuştur. Bundan sonra ülke genelinde, her alanda çağının modern yapısına uygun olan
reformların gerçekleştirilmeye çalışıldığı yeni bir dönem başlamıştır.

Atatürk önderliğindeki reformist kadro, ülke çapında eğitim, kültür, ekonomi,


sosyal hayat ve siyaset gibi alanlarda modernleşme hareketlerine başladı. Ülkenin rejimi de
Cumhuriyet olarak belirlendikten sonra Cumhuriyet rejiminin gereği olan çok partili
parlamenter sistemin meclis çatısı altında uygulanmasına çalışılmıştır. Bu amaç için
Atatürk döneminde Terakkiperver Halk Fırka ile Serbest Fırka siyaset sahnesine
çıkarılmıştır. Fakat bu siyasi partiler, rejim aleyhtarlarının etrafında toplanması ve ülkenin
çok partili hayata hazır olmaması nedeniyle kapatılmak zorunda kalınmıştır.

Bu iki başarısız denemeden sonra Türk siyasetinde çok partili siyasal rejime 1946
seçimlerine kadar geçilememiştir.

Türkiye’de çok partili siyasal rejimin uygulanmasında ülke içi ve dünyadaki


dinamikler etkili olmuştur. Bu dinamikler; ülke içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı
duyulan bıkkınlık ve İkinci Dünya Savaşı ile birlikte dünyaya hakim olan yeni fikirlerdir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan, siyasal alandaki demokrasi ve
ekonomi alanındaki liberalizm akımı tüm dünya ülkelerini olduğu gibi Türkiye
Cumhuriyeti’ni de etkisi altına almıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya ülkelerinde
diktatörlük yönetimleri devrilmiştir ve bunların yerini demokratik yönetimler almıştır.

Savaş sonrası Türkiye’sinde ise, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 23 yıldır süregelen,


tek partili ve baskıcı yönetimi mevcuttu. Devletin her kurumu ve her kesimi CHP’nin bu
baskı yönetiminden muzdaripti. Gerek dünya konjonktürü ve gerekse de ülke içi şartlar,
Türkiye’de siyasal alanda yeni bir sistemi gerekli kılıyordu.

Çağının düşünce yapısına uygun olarak kurulan Demokrat Parti; toplum her
kesimine demokrasi, özgürlük ve refah vaad ederek, kısa bir sürede ülkenin en büyük
siyasal partisi olmuştur. Ancak 1950 seçimleriyle iktidara geldikten sonra bu demokrasi ve
özgürlük vaatlerini tam anlamıyla uygulayamayan Demokrat Parti hükümetleri; kendisine
karşı muhalefet bayrağı açan ordu, basın, üniversite, memur ve sendikalardan oluşan geniş
bürokrasi ağını yönetmeyi başaramamıştır.

Devlet yapısını oluşturan en önemli kurumları karşısına alan iktidara karşı,


muhalefet partisinin hazırlığını yaptığı ve desteklediği askeri müdahale, idamlar gibi
istenmeyen bir sonla neticelenmiştir.

1960 askeri müdahalesini gerçekleştirenler bu hareketin yapılma amacını; tıkanan


demokratik sürecin önünü açmak olarak değerlendirmişlerdir.
Farklı siyasi düşünce yapısına sahip insanlar ise 27 Mayıs’ı, değişik şekillerde
yorumlamışlardır. 27 Mayıs; kimilerine göre halkın elinden özgürlüklerini almak,
kimilerine göre ise çıkmaza giren demokratik sürecin önünü açmak için yapılan bir
müdahaledir.

27 Mayıs 1960 askeri darbesi; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde 20 yıl sürecek


darbeler dönemini başlatmıştır. 1960 darbesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
siyasete etkisi artmıştır. TSK’nın Türk siyasetine bundan sonra yaptığı müdahaleler 12
Mart 1971 muhtırası ve 12 Eylül 1980 askeri darbesidir.

63
KAYNAKLAR

AĞAOĞLU, S. (t.y.). Arkadaşım Menderes. Rek-Tur Kitap Servisi, İstanbul.


ALTAN, A. (1990). Darbelerin Ekonomisi. AFA Yayıncılık, İstanbul, ss. 51-91.
ATEŞ, T. (1995). 68’li Olmak. Ümit Yayıncılık, Ankara, ss. 13-31.
AVCIOĞLU, D. (1997).Devrim ve Demokrasi Üzerine.Yekin Yayınevi,İstanbul,ss.32-39.
AYDEMİR, Ş. S. (1993). Menderes’in Dramı. Remzi Kitapevi, İstanbul.
AYDEMİR, Ş. S. (2000). İkinci Adam. cilt 3, Remzi Kitapevi, Ankara.
BAYKAM, B. (1994). 27 Mayıs İlk Aşkımız. Ümit Yayıncılık, Ankara.
BELGE NET (2006). CHP Kutultayları. http://www.belgenet.com/parti/chpkurultay1.html
(10 05 2006)
BİRAND, M. A., ÇAPLI, B. ve DÜNDAR, C. (2005). Demirkırat Bir Demokrasi’nin
Doğuşu. Doğan Kitapçılık, İstanbul.
BOZBAĞI, S. (1974). İhtilaller ve Darbeler Tarihi. Cem Yayınevi, İstanbul, ss, 691-701.
BURÇAK, R.S. (1979).Türkiye’de Demokrasiye Geçiş. Olgaç Yayınevi, Ankara,ss.292-349.
CİHAN, A. R. (1953). İsmet İnönü’nün TBMM’deki Konuşmaları. cilt 2, TBMM Kültür
Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Ankara, ss. 193-226.
ÇAVDAR, T. (2000). Türkiye’nin Demokrasi Tarihi. İmge kitabevi, 2. baskı, Ankara, ss.
91-201.
DEMİR, İ. (1999). Türk Demokrasi Tarihi. http://www.enfal.de/tarih33.htm (24.04.2006).
DEMİREL, S. (1995). 1973’e Bakarken. Atak Matbaası, Ankara, ss.1-6.
ERDOĞAN, M. (1991). Türkiye’de Demokrasiye Geçiş Deneyimi. http://www.liberal-
dt.org.tr (24. 04. 2006).
EROĞUL, C. (2003). Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi. İmge Kitapevi, Ankara.
İNSEL, A. (2002). Demokrasinin Sancılı Yılları, Cumhuriyet Ansiklopedisi, Yapı Kredi
Yayınları, c. 3, 3. baskı, İst., ss. 2-24.
LEWIS, B. (1984). Modern Türkiye’nin Doğuşu.(çev. Metin Kıratlı), Ankara, ss. 293-317.
ÖZDAĞ, Ü. (2004).Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali.
Boyut Yayın Grubu, İstanbul.
SUBAŞI, T. (2004). Bir Arpa Boyu. Kara Kutu Yayınları, İstanbul.
SÜKAN, F. (1991). Başbakan Adnan Menderes’in Meclis Konuşmaları. Kültür Ofset Lmt.
Şti., Ankara, ss. 346-352.
TİMUR, T. (1994). Çok Partili Hayata Geçiş. İletişim Yayınları, İstanbul.
TOKER, M. (t.y) Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları. (Demokrasiden Darbeye). cilt 4,
Bilgi Yayınevi, (yy.)
ÖZGEÇMİŞ

Ümit Erdoğan, 05.03.1981 tarihinde Niğde’nin Ulukışla ilçesinin Ünlüyaka


köyünde dünyaya gelmiştir.
İlk, orta ve lise öğrenimini Adana’da tamamladıktan sonra, 2000 yılında Niğde
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde yüksek öğrenim hayatına başladı.
2004 yılında bu okuldan mezun olduktan sonra, ara vermeden aynı üniversitenin Sosyal
Bilimler Enstitüsüne bağlı Tarih anabilim dalı yakıncağ bilim dalında yüksek lisans
öğrenimine başladı ve hala aynı bölümde öğrenim hayatına devam etmektedir.

65

You might also like