You are on page 1of 24

h…….

Ś-..’

Kumcul
Bir Karabasan
Ibrahim Yýldýrým
I

f ​.
​.ŚŚŚ Ś ;;!​’
www.altkitap.com
Kumcul
Bir Karabasan
Ibrahim Yýldýrým
altkitap -anlatý2
Kumcul
Bir Karabasan
Ýbrahim Yýldýrým
Eylül 2000
Yayýna Hazýrlayan:
Düzelti:
Tasarým:
Tasarým Uygulama:
Kapak Resmi:
Murat Gülsoy
Murat Gülsoy
Faruk Ulay
Murat Gülsoy
Sandy Skoglund, Body Limits 1992
Š 2000 altkitap ve Ýbrahim Yýldýrým
Yapýtýn tüm yayýn haklarý saklýdýr. Tanýtým için yapýlacak kýsa alýntýlar
dýţýnda yayýncýnýn izni olmaksýzýn hiçbir yolla çođaltýlamaz.
www.altkitap.com editor@altkitap.com
Yazar Hakkýnda
Ýbrahim Yýldýrým, 1950 yýlýnda Ýstanbul’da dođdu. Ýstanbul Üniversitesi Ýktisat Fakültesi’ni
bitirdi. 1975 yýlýndan bu yana edebiyat dergilerinde ürünleri yayýnlanýyor. Ýlk öyküsü
Oluţum’da, ilk ţiiri Varlýk’ta yayýnlandý. 1980 yýlýnda Abdi Ýpekçi Roman Yarýţmasýna
katýldý, yapýtý övgüye deđer romanlar arasýnda sayýldý. Günümüzde Kitaplar Dergisi’nde Bir
Zamanlar Bir Kitap; Cumhuriyet Kitap ve Çerçeve’de Sarý Yapraklý Kitaplar baţlýđý altýnda
denemeler yazdý (1984-1988). 1987 yýlýnda Bir Cinayetin Ekonomisi adlý öykü kitabý
yayýnlandý. Ayný yýl, Yaţasýn Edebiyat adlý, ancak dört sayý çýkabilen bir öykü seçkisi
yayýnlamaya baţladý. Ekim 2000’de Kuţevi’nin Efendisi adlý romaný Sel Yayýncýlýk tarafýndan
yayýnlanacak.
Önsöz - Murat Gülsoy
Edebiyat Bazen Ýnsanýn Canýný Yakar!
‘Yýllar önceydi, köksüz bir kum bitkisi gibi savrulup duruyordum: o zamanlar benim gibi olanlara
bir ad koymuţtu: kumcul.”
Bu cümleyle baţlýyor Ýbrahim Yýldýrým’ýn Kumcul’u. Kumcul bir karabasan, yazarýnýn
deyimiyle. Her ţey bir metaforla baţlýyor. Köksüz bir kum bitkisi. Bir çöl canlýsý. Kum, çöl,
yađmur sýkýntýsý ve bekleyiţi, savrulma anlatýnýn sonuna dek giden izlekler. Üç bölümden
oluţuyor bu anlatý. Yer deđiţtirme, yeni bir yer ve tufan…
Kafkaesk bir atmosferin içine bir anda giriyorsunuz bu anlatýda. Birinci tekil ţahýstan anlatýlan
hikayeyi farklý açýlardan okumanýz / yorumlamanýz olasý. Fakat tüm bu okuma seçenekleri, size
ister istemez yaţadýđýnýz zamaný, yakýn geçmiţte yaţanmýţ toplumsal sorunlarý anýmsatýyor.
Sanki, her ţeye, tüm geçmiţe yazarýn sade bir dille oluţturduđu metaforik optiđinden bir daha
bakýyorsunuz. Görmek, duymak, koklamak, dokunmak istemediklerinizi ţiirsel bir doku içinde
okumak zorunda kalýyorsunuz.
Edebiyat her zaman eđlendirmez. Çođu zaman insanýn canýný yakar. Sözcükler bazen
yaralarýmýza tuz tanecikleri gibi serpilir. Takmakta zorlandýđýmýz pembe gözlüklerin camlarýný
çatlatýr. Arkasýndaki dünyanýn karanlýđý sýzar okuduđumuz kitabýn sayfalarýndan. Hatýrlatýr.
Zorlar. Ýbrahim Yýldýrým’ýn bu kýsa ama yođun anlatýsý okuduktan sonra zihinlerimizin kumlarý
arasýnda savrulmaya devam edecek.
ÝÇÝNDEKÝLER
A. YER DEĐÝŢTÝRME
B. YENÝ BÝR YER
C. TUFAN
Yeni bir yer güvenmeyi ödetir.
Siz ki yola çýkarken - -
Açýlmak’çin bir yara açýlmanýzý bekler.
Alýţýktýnýz sözde baskýn karţý. Yüklenir üstünüze - -Yeni bir önemini ödetir. Behçet Necatigil
A. Yer Deđiţtirme
1.
Yýllar önceydi, köksüz bir kum bitkisi gibi savrulup duruyordum: o zamanlar benim gibi olanlara
bir ad konmuţtu: kumcul.
Bu ad, o amansýz dönemlerde yaţadýklarýmýza çok uygundu: ne zaman sert rüzgarlarýn eseceđini
hissetsek, bir kumcul gibi savrulup yer deđiţtirir, yollara düţer, kýrýmdan ve kýyýmdan uzak
durmaya çalýţýrdýk.
Bu tür zorunlu yolculuklarýmýz her defasýnda ýssýz, bir o kadar da güvenli yeni bir koyak bulana
kadar sürerdi.
Ben, kaçma ve saklanma konusunda oldukça ţanslýydým. Çünkü, ne zaman savrulup yer
deđiţtirsem, kendime derin çukurlar, hatta az da olsa içimi ýsýtan vadiler bulabilmiţ; aklýmý ve
ruhumu olmasa bile bedenimi hýrçýn rüzgarlardan koruyabilmiţtim.
Bazý arkadaţlarým benim kadar ţanslý deđildi: onlarýn hafif ve nemli bedenleri bir iki baţarýsýz
savrulmanýn ardýndan dađýlýp parçalanývermiţti. Bu tür kumcullar, önderlerimizin koyduđu
kurallara mý uymadýlar, yoksa yeteneklerini -yeni duruma uygun olarak-geliţtirme konusunda
yetersiz mi kaldilar; yorum yapmak istemiyorum.
Yalnýzca ţansým ve kurallara uymakta gösterdiđim özen deđildi bana yardým eden: yaţadýklarým
ve bir ruh kanamasýna dönüţen korkum, bende o denli büyük bir deđiţime neden olmuţ ve bana
yeni duruma uygun olarak öylesine farklý yetenekler bađýţlamýţtý ki onlar sayesinde her
defasýnda kýrýmdan ve kýyýmdan kurtulabilmiţtim.
Deđiţim -daha dođrusu dönüţüm-sonucu edindiđim yeteneklerden biri, bedenimin esmeye
hazýrlanan en hafif bir rüzgarý bile çok önceden hissedip titremeye baţlamasýydý. Ýţte böyle
anlarda hemen savrulur, yer deđiţtirirdim.
Yeni duruma uygun olarak geliţen bir baţka yeteneđim ise, koku alma duyumun önsezilerimle daha
yođun bir iţbirliđine yaparak kan kokusu konusunda uzmanlaţmasýydý.
Bu iki yetenek ve önderlerimizin koyduđu kurallara uymakta gösterdiđim özen, beni her zaman
dođru yerlere savurmuţtu.
Önderlerimiz, yer altý mađaralarýna çekilen bilge kiţilerdi. Onlar, binlerce yýllýk birikimden
yararlanarak öngörülerde bulunurlar, yazýlý olmasa bile sözlü kurallarla yaţamýmýzý yönetir,
yönlendirirlerdi. Çeţitli aţamalardan baţarýyla geçtiklerinden ve yaţlandýklarýndan hafif ve nemli
bedenlerini mađara duvarýndaki yosunlarýn üzerinde dinlendirmeye hak kazanmýţlardý. Bizlere
nasýl kumcul adý konmuţsa, onlara da üstbitken denmeye baţlamýţtý o sýralar.
Sýnýflandýrýlmamýz bu denli basitti.
Sýnýflandýrma denilen ţey, aslýnda öđretiminizin somutlaţmasý ve tenleţmesiydi. Hiç kuţkusuz, bu
tenleţme ayný zamanda bir soyunmaydý: ben kumcul olmaya soyunmuţ bir varlýktým, birey
deđildim: titremeye baţladýđým an, kollarýma bacaklarýma iđneler batar, býçaklar saplanýr;
ađzým haykýrmak için açýlýp kapanýr, sessizce rüzgara uyar savrulurdum.
Hepsi bu kadardý ben bir kumculdum. Vazgeçerek soyunmuţ ve kabullenmiţtim. Bir gün üstbitken
olmak en büyük ülkümdü.
2.
Evet, yýllar önceydi ve ben bir kumcul olarak günlerimi ülkemin bođucu havasýný koklamakla
geçiriyor, hazýrlýksýz yakalanmamak için her ţeyi ama her ţeyi en ince ayrýntýlarýna kadar
deđerlendiriyordum. O zamanlar birkaç satýrlýk bir gazete haberine ya da radyolarýn haber
bültenleri arasýna sýkýţmýţ sýradan sayýlabilecek bilgilere bile önem verir; onlarý deţifre
etmeye çalýţýrdým. Olađandýţý bir durum hissetiđimde ise, bedenime bađýţlanmýţ
yeteneneklerimi kullanmak üzere, kendimi sokaklara, kýrlara dađ yamaçlarýna vurur; esmesi olasý
rüzgarýn ţiddetini ve yönünü kestirmek için çalýţýrdým. Eđer, bedenim titremeye baţlamýţ ve
havadaki kan kokusu yođunlaţmýţssa savrularak bulunduđum yeri hemen terkederdim.
Ülkem ýlýk ve taze insan kaný kokuyordu o zamanlar. Bu koku köţe bucađa, duvar diplerine, ađaç
köklerine, dađ yamaçlarýna, çiçek yapraklarýna öylesine sinmiţ, her yeri öylesine kuţatmýţtý ki
sýradanlaţarak yaţamýn bildik kokusu olmuţtu.
Çok büyük bir çođunluk bu kokunun eţliđinde çalýţýyor, seviţiyor, yemek yiyip günlerini erince
yakýn bir aldýrmazlýk içinde geçiliyorlardý: Olan bitenler onlar için sýradan ţeylerdi.
Biz azýnlýklar -yani kumculullar-her ţeyin farkýndaydýk. Ancak, bizlerin -ţimdilik-kaçma
saklanma dýţýnda eylem gerçekleţtirebilecek gücümüz yoktu. Yaptýđýmýz tek ţey, yeni
edindiđimiz yetenekleri yaţamýmýzý südürebilmek için deđerlendirmekti: hepimiz çok iyi
biliyorduk ki yeteneklerimiz -dođru kullanýldýđýnda-bizleri olasý bir tufandan koruyabilir ya da
onu en az zararla atlatmamýzý sađlayabilirdi. Dođal olarak önderlerimizin koyduđu kurallara da
kesinlikle uymalýydýk. Bu kurallar bizlerin esenliđi için düţünülmüţtü.
Kan kokusu konusunda uzmanlaţtýđýmý söylemiţtim. Gerçekten önsezilerimin de yardýmýyla çok
ileri noktalara ulaţan bu yeteneđim sayesinde olasý bütün tufan provalarýný çok önceden
sezinleyerek önlem aldým. Her zaman, yeni kesilmiţ bir hayvanýn dýţkýyla yođunlaţmýţ kokusunu,
adi sokak çatýţmalarý sýrasýnda duyulan
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým
býçkýn kokuyu, kadýnlarýn adet günlerinde çevreye saldýklarý o huzursuz edici pýhtýlaţmýţ
kokuyu ülkemin üzerine çöken kan buharýndan kolayca ayýrdedebildim.
Ancak, ülkemin üzerinde her gün biraz daha kalýnlaţan kan buharý, o çok sevdiđim dirim dolu
kokularý kendime yasaklamama neden olmuţtu: Ihlamur kokusunu, genç kýzlarýn ergen kokusunu,
bebeklerin ýlýk süt kokusunu hissettiđim an kendime ve öđretimize ihanet ettiđimi sanýrdým.
Çeţitli kan kokularýnýn yaný sýra, burnum acý tere, irine ve dýţkýya karţý da duyarlýydý: bu
kokularý, sokaklarda baţý boţ gezen, iţyerlerine yetiţmek için nefes nefese kalan, kahvehanelerde
pinekleyen büyük çođunluktan alýyordum.
Onlardan yalnýzca kötü kokular almam da kendim için koyduđum bir kuraldý. Bunun genel
kurallara uygunluđundan kuţkum yoktu.
Bir zamanlar aralarýna uzak bir akraba gibi girip, yönlendirmeye çalýţtýđým ve “insancýklar”
diye bir tür üstencilikle hoţgördüklerimin güzel kokularýndan uzak durmalý, onlarýn yaţamsal
coţkularýna katýlmamalýydým. Güzel kokular aklýmý karýţtýrabilirdi. Biz onlarý aydýnlýđa
çýkarttýđýmýzda, bütün kötü kokular zaten yok olacaktý.
Bana - ve benim gibi olanlara - ţu öđretilmiţti: çok büyük çođunlukla kurduđumuz iliţki, týpký bir
öđretmenin öđrencileri ile kurduđu iliţki gibi olmalýydý: onlarla hiçbir zaman çok yakýn
olunmayacaktý ve her zaman elimizde görünmeyen bir sopa bulunacaktý. Bu sopayý gerektiđinde
kullanarak, öđrencilerimizi aydýnlýđa taţýyacaktýk.
Öte yandan, öđrencilerimizle kesinlikle bireysel iliţkilere girilmeyecekti. Bizler için, her kiţi bir
ötekiydi ve hiç kimse kendisi deđildi.
Ancak ţunu da itiraf etmeliyim: ben, kendim için koyduđum kurallara sýk sýk ihanet ettim:
öđrencilerimin dirim dolu kokularýyla sýk sýk mest oldum: simit yiyen bir çocuđun susam kokan
soluđu; sokak aralarýnda dolaţýrken açýk mutfak pencerelerinden sýzan yemek kokularý,
aţevlerinde önüme konan cacýk kasesinden burnuma ulaţan dereotunun oyunbazlýđý; hemţirelerin
eter kokusuyla yođunlaţan cinselliđi bana her zaman çekici geldi ve kimi zaman kendimi
öđrencilerim gibi hissedip suç iţlediđim kanýsýna vardým ve kendimi cezalandýrýp günlerce bok
kokulu lađým sularýnýn aktýđý varoţlarda
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým
gezinip durdum.
Ama artýk dönem deđiţmiţti: bizlerin onca çabasýna karţýn öđrencilerimiz, öđretimimize kayýtsýz
kalmýţ, tufan beklenir olmuţtu:
Büyük çođunluđun aldýrmazlýđý kan kokusunu daha da kalýnlaţtýrabilirdi. Bundan dolayý, uzak
akraba gibi davranmayý da býrakýp kaçmalý, baţýmýzýn çaresine bakmalýydýk. Bu çok önemli
uyarý beni koţullandýrmýţtý: insancýklar diye üstenci bir hoţgörü ile uzak da olsa akrabalýk
kurmaya çalýţtýklarým, yalnýzca kötü kokular salgýlayan varlýklardý, onlardan uzak durmalý,
yalnýzca kan kokusuna ve savrulmama yarayacak diđer kokulara yođunlaţmalýydým. Ancak, kötü
sayýlabilecek bazý kokular da bana dirimi anýmsatýyor, yasak olmamamalarýna karţýn, kendimi
suçlu hissetmeme neden oluyorlardý.
10
3.
Adet gören kadýnlardan sýzan pýhtýlaţmýţ kokuyla; yeni akýtýlmýţ insan kanýnýn havayý
ađýrlaţtýran buharýný ayýrdedebilme yeteneđim, bir keresinde beni olasý bir kýyýmdan
kurtarmýţtý: Yaz ortasýydý, sabah derin bir huzursuzluk içinde uyanmýţ, bedenimi sýđýndýđým
izbe çukurdan telaţla çýkarmýţ, kendimi o sýralar güvenli bulup yaţadýđým taţra kentinin
kýrlarýna vurmuţtum. Otlarda, ađaçlarda, taţlarda, tuhaf bir tedirginlik vardý. Gökyüzü ise, erimiţ
bir madene benziyordu. Bir ađacýn altýna oturmuţ, yanýmdan hiç ayýrmadýđým tranistörlü küçük
radyodan sýzan müziđi dinliyor, haber saatinin baţlamasýný bekliyordum.
Huzursuzluđumun nedeni, yalnýzca bu sabah aldýđým öncül uyarýlar deđildi: ţehrin merkezinden
kýrlara dođru hýzla yürürken yanýmdan süzülüp geçen genç kýzýn kekremsi ađýr kokusundan bir
türlü kurtulamýyor; burun kanatlarýmý açýp havayý emercesine içime çekmeme karţýn, her
zamanki kan buharýndan ve kýzýn zihnimi allak bullak eden, -bedenimi baţka türlü uyaran-
pýhtýlaţmýţ kokusundan baţka bir ţey algýlayamýyordum.
Oturduđum yerden, tam karţýmdaki çam ađaçlarýyla kaplý tepeye bakýyor, uyarýlmýţ bedenimi,
kýzdan ve onun saldýrgan kokusundan kurtarmaya, sakinleţmeye çalýţýyordum. Önderlerimiz
bizlere cinselliđi de yasakladýklarýndan genç kýzýn kokusunu bir an önce zihnimden atmak için
karţýmda yükselen yeţil tepeden medet umuyor, gözlerimi ađaçlardan ayýrmadan, havayý içime
çekiyordum. Ansýzýn çam ađaçlarý dalgalanmaya, ardýndan gökyüzünün erimiţ maden görüntüsü
ađýr ađýr yýrtýlmaya, dađýlmaya baţladý. Tuhaftýr, ayný anda radyodaki müzik yayýný sona
ermiţ, haber saatinin sinyali verilmiţti; radyonun sesini yükseltip kulađýma yaklaţtýrdým: bütün
sunucular gibi, öđlen haberlerini okuyan kadýnýn sesini çok iyi tanýyor, ses rengi ile ilgili bütün
ayrýntýlarý biliyordum. Diđer sunucular gibi onu da defalarca dinlemiţ, sesinin kendiliđinden
yaptýđý uyarýlarý algýlar olmuţtum. Kýsacasý, bütün sunucularýn-özellikle haberleri
okuyanlarýn-Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 11
vurgulamalarýný, tonlamalarýný deţifre etme yeteneđine de sahiptim.
Sunucu kadýn, ilk iki haberi okuyup bitirdiđinde sesi titremeye baţlamýţtý. Bunu bir uyarý olarak
kabul edip ayađa kalktýđýmda, gökyüzünün boz bir bulut tarafýndan tamamen yýrtýldýđýný
gördüm. Genç kýzýn burun deliklerimden bedenime akan kokusu kendiliđinden yok oluvermiţ,
titremeye baţlamýţtým. Ruhum duyduđum derin korkudan dolayý çok daha hýzlý kanýyordu artýk.
Haberleri okuyan ses, esen kalýn diyerek konuţma sýrasýný hava durumu yorumcusuna
býraktýđýnda öylesine ölümcül bir koku aldým ki sýđýndýđým izbe çukurdan eţyalarýmý almaya
bile zamanýmýn olmadýđýn anladým ve bedenimi sürükleyip
düţe kalka koţup terminale ulaţýp
hareket etmek üzere olan otobüslerden birine atlayýp
koltuklardan birine çöküverdim.
Yine savruluyordum.
12
4.
Beni çok büyük kente savuran o yolculuđu unutmam olasý deđil: yolculuk boyunca titremiţ,
terlemiţ; yođunlaţan bođucu kokudan dolayý baygýnlýklar geçirmiţ; kimi zaman otobüsü durdurup
yol kenarlarýna, ađaç diplerine küsmüţtüm. Otobüs baţka bir kentin sýnýrlarýna girdiđinde,
yanýmýzdan geçen ve benim kaçtýđým kente dođru yol alan güvenlik güçlerinin uzun konvoyu
kanamamý, titrememi daha da artýrmýţtý.
Yolculuk sýrasýnda, yolcularýn -yani erince yakýn bir aldýrmazlýk içinde yaţayanlarýn-bana
gösterdikleri tepkiler çok farklýydý: bazýlarý,
ben otobüsü durdurup bedenime biriken korkuyu çýkarýp sonra geri dönüp
yanýmda oturan yaţlý adamdan izin isteyip pencere kenarýndaki koltuđuma çöktüđümde
homurdanýp,
bakýţlarýna en aţađýlayýcý anlamý yerleţtirip
beni bir pisliđe bakarcasýna tepeden týrnađa süzüp kendi aralarýnda fýsýltýlarla konuţmaya
baţlýyorlardý.
Diđerleri ise,
otobüsü sýk sýk durdurup
yol kenarlarýna kusup
titreyerek geri dönüp koltuđumda kývranmaya baţladýđýmda
beni büyük bir ilgiyle izleyip
kýkýrdaţýp
bu bulunmaz fýrsatý deđerlendirip eđleniyorlardý.
Sýđýndýđým koltukta kendimi köţeye sýkýţtýrýlmýţ yaralý bir hayvan gibi hissediyordum: kimi
zaman pençelerimi gösterip beni -her iki ţekilde de-aţađýlayanlara saldýrmayý düţünüyordum.
Ancak,
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 13
dermansýzdým: bedenimden durmadan ter boţanýyor, titriyordum. Bir ara kýkýrdaţmalar ve
fýsýltýlar o denli aţađýlayýcý bir noktaya ulaţtý ki dayanamayýp titreye titreye ayađa kalkýp
arkadaţlar diye bađýrdým… ama hepsi bu kadar, sesimi duyduđum an kumculluđumu ve uymam
gereken genel kurallarý hatýrlamýţ, koltuđa çöküvermiţtim… Gece yarýsýna dođru ise, kendimden
geçmiţ, baţýmý cama dayayýp sarsýntýlý, sanrýlý bir uykuya düţmüţtüm.
Uyandýđýmda gün dođmak üzereydi: üzerime örtülmüţ küf kokulu ceketi yanýmda oturan yaţlý
sahibine
uzatýp
gözlerimi ondan kaçýrýp
camdan dýţarý bakýp büyük kente varana dek öylece kalmýţtým.
14
Yeteneklerim ve genel kurallara özen göstermem sayesinde, bedenim kurtulmuţ, ancak
savrulduđum o çok büyük kentte, ötelere güdülenerek kendim de kaçmaya baţlamýţtým: yýllarca
sürecek olan bu sürek avýnda, av da, avcý da; kaçan da, kovalayan da ben olacaktým.
O günleri anlatmaya çalýţmak, hâlâ ince ince kanayan ruhumu sađaltabilir mi, bilmiyorum
15
B. Yeni Bir Yer
16
1.
Otobüsten iner inmez sýđýndýđým ve her gün bir yenisine taţýndýđým varoţ otelleri güvenli
olmadýđý için, kýyý semtlerinden birinde oda bulup eđreti de olsa yerleţmiţtim. Penceresiz küçük
odamda, her gece yaţadýđým sanrýlarý benimle paylaţan partal bir yataktan baţka eţya yoktu.
Fazlasý zaten gerekmiyordu: bu izbe odada yalnýzca geceliyor, yatađa gömülüp yorganý baţýma
çekip titreyerek, terleyerek sabahý bekliyordum. Taţýndýđýmda küf kokan yatađýn ve odanýn
kokusu hýzla deđiţmiţti: artýk her köţe, bedenimin salgýladýđý ter gibi kokuyordu. Üstelik
aylardýr içime çekip gövdemin her noktasýnda var etttiđim kan kokusu da her gece, kol
altlarýmdan, apýţ aralarýmdan terle birlikte boţalýyordu. Ancak bedenimin bu edimine arýnma
denemezdi. Çünkü, her gün, boz bir bulutun asýlý olduđu gökyüzünden boţalttýđým kan
kokusundan daha fazlasýný emiyor ve gövdem ve korkum giderek ađ ý rl aţ ý yordu.
Evet, kentin üzerinde boz bir bulut asýlý duruyordu. Güneţ, bu bulutun çok gerilerinde, düţtüđü
yüzey tarafýndan emilerek yayýlmýţ bir leke gibiydi. Bulut, salýnýmsýz, yođun bir taţ örtüye
benziyordu. Tanýk olmuţtum: kentin sokaklarýnda dolaţan insanlar sýk sýk durup gözlerini buluta
dikip yađmur öngörülerinde bulunuyor, hatta bazýlarý ellerini göđe kaldýrýp dua ediyorlardý.
Salýnýmsýz taţ örtü, ara sýra kükürt sarýsý bir dumaný kentin sokaklarýna salgýlayýp insanlarý
umutlandýrýyordu. Ancak, hepsi bu kadardý: ne bulut dađýlýyor, ne de birkaç damla su düţüyordu;
kavrulmuţ anayollara, çatlamýţ toprađa! Parklar, bahçeler ađaçlar yollar, deniz yüzeyi bu bođucu,
hatta ezici havanýn etkisi altýndaydý. Ýnsanlar çok ađýr devinen gölgelere dönüţmüţlerdi. Ýkindi
saatlerinde yakýlan sokak lambalarýnýn ölgün aydýnlýđý yaţamý daha da çekilmez hale
getiriyordu. Radyo haberlerinde gazetelerde sürekli havada asýlý duran boz buluttan söz ediliyor,
barajlarda sularýn eksildiđi söyleniyor, halka suyu ekonomik kullanmalarý için uyarýlar
yapýlýyordu. Kentin varoţlarýnda yapýlan yađmur dualarý ise, gündelik yaţamýn ayrýlmaz
parçasý olmuţtu: hava sümbüliydi, ama kent, bir türlü yađmura kavuţamýyordu.
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 17
Öte yandan, insanlar dođal olarak giderek kalýnlaţan kan kokusunun farkýnda deđillerdi. Onlarý
ilgilendiren tek ţey, havada asýlý duran boz buluttu; onun dađýlmasý için dua ediyorlardý. Ancak
deđil yađmurun yađmasý, ilk haberci sayýlacak en küçük bir esinti bile hissedilmiyordu günlerdir.
Ben ise, bir iki hafta içinde yeteneklerimden birini yitirmiţtim: çok deđil on gün öncesinde,
bedenim en hafif rüzgarý çok önceden algýlar, böylece hemen savrulur, yer deđiţtirirdim. Bu
esintisiz kentte, herkesle birlikte yađmurun yađýp boz bulutun dađýlmasýný bekler olmuţtum.
Beklentimin yađmur olmamasýna karţýn, gökten boţalacak suyun rüzgarý -dolayýsýyle yeteneđimi-
geri getireceđini düţünüp bazý günler yađmur dualarýna bile katýlmýţtým. Yeis içindeydim: büyük
çođunlukla kuţku duymadan iliţki kurmaya baţlamýţ, hatta onlarý, -dirim dolu kokularýný
algýlamak-için koklamaya bile kalkýţmýţtým. Bir an önce, kente gelirken, üstüme örtülen küf
kokulu ceketi unutmalý ve kendimi ikna etmeliydim: evet, ceketin sahibi yaţlý adam da benim gibi
bir kumculdu, büyük çođunluktan olamazdý!
18
Kuţku duymak, temel kurallarýmýzdan biriydi: yaţlý adamýn ceketi bedenimi ýsýtmýţ, uyumamý
kolaylaţtýrmýţtý. Ama bu ceket kefen de olabilir ve ben sonsuza deđin uyuyabilirdim.
O halde yaţlý adam de benim gibi bir kumculdu. Kumcullar arasý yardýmlaţma, yakýnlaţmaya
dönüţmemek koţuluyla olasýydý. Peki, yaţlý adam bir kumculsa ve onca yýl savrulmayý
baţarmýţssa, niye üstbitken olmamýţtý. Bu kuţku uyandýran bir durum deđil miydi? Peki, yaţlý
adam, kumcul deđilse -üţümeyi göze alarak-niye örtmüţtü ceketini üstüme?
Hem bu sorular, hem de titremeyi unutmam beni çýldýrýrým eţiđine getirmiţti. Üstelik, büyük
çođunluk beni eskisi gibi ürkütmüyordu. Zaman yitirmeden kumculluđumu unutmamak için,
direnmeye baţlamalýydým.
19
2.
Büyük çođunlukla iliţki kurmak, beni çýkmaza sürükleyebilir, hafif ve nemli bedenimi kurutup
parçalayabilirdi. Onlar gibi olmamak için aramýzda bulunan mesafeyi daha da açmalý, onlarýn
yaţamlarý ile ilgili her ţeyden uzak durmalýydým. Çünkü onlarýn hiçbiri geceleri benim gibi ter
ve kan kokusu salgýlamazlar; yataklarýný, odalarýný kendi kokularýyla çođaltmazlardý. Üstelik
onlarýn geceleri sakin geçer, benim gibi gözleri kapýda, kulaklarý ayak seslerinde yýrtýk uykulara
düţüp karabasanlar görmezler… Onlar sabahlarý sýcak yataklarýndan çýkmak bile istemezler…
Oysa ben, gecenin bittiđini hissseder hissetmez
yatađýmdan fýrlayýp
hemen sokađa çýkýp
bedenimi yazsonunun serin havasýna býrakýp
gece gördüđüm karabasanlarý unutmaya çalýţýp
deniz kýyýsýnda koţar adým yürüyüp
sabah kuţluđa döndüđünde kentin sokaklarý arasýna dalýp
sürekli yer deđiţtirip
hiçbir yerde uzun süre kalmayýp
köksüzlüđün gereklerini yerine getirip yaţamýmý sürdürmeye çalýţýyordum…
20
3.
Savrulup geldiđim bu kent ve havada asýlý duran boz bulut beni o denli eziyordu ki, terkettiđim
taţra kentini özler olmuţtum. Oysa özlem duymak da yasaklanmýţtý bize: çünkü özlem duymak geri
dönmeyi güdülerdi; bir kumcul dönüp geriye bakmadan savrulmalý, kýrýmdan kýyýmdan kurtulup,
hafif ve nemli bedenini gelecekte kullanmak üzere korumalýydý. Çađsama ve umut da yasaktý
bizlere. Bütün bu kurallar bizlerin esenliđi için düţünülmüţtü. Yüređimin sesine deđil, kurallara
uymalý ve kendimi özlem duymadýđým konusunda da ikna etmeliydim.
Böylesine katý kurallara uymak zorunda olan bir kumcul, duruma uygun yeni yetenekler de
geliţtirmek zorundaydý: belki de rüzgar hiç esmeyecek, yađmur hiç yađmayacaktý kente. O halde
boz bulutu deţifre etmeli ve sümbüli havadan gerekli uyarýlarý almayý öđrenmeliydim. Bunun için
o denli büyük bir çaba gösterdim ki, hafif bedenim giderek ađýrlaţmaya baţladý. Çünkü, tufaný
hissedebilmek için, sokaklardan, içkievlerinden, bahçelerden, dinevi avlularýndan her ţeyden ama
her ţeyden henüz ne olduđunu bilmediđim bir ţeyleri emip bedenimi ve ruhumu beslemeye
baţlamýţtým… Ve artýk geceleri salgýladýđým kanlý ter kokularýna baţka ţeyler de eţlik etmeye
baţlamýţtý. Onlarý gün boyunca yükleniyor, ancak geceleri tam anlamýyla boţaltanýiyordum.
Ađýrlaţan bedenim derinlere dođru yavaţ yavaţ uzamaya baţlamýţtý. Bu ürkütücü durum beni
çýldýrtabilirdi. Üstelik, otobüsteki yaţlý adam konusunda kendimi ikna etmek için bile
uđraţmýyordum: taţra kentinin özlemi yüređimi yeniden ýsýtmaya baţlamýţtý: bazý günler otobüs
terminaline deđin koţar adým yürüyüp terkettiđim kente gidecek olan otobüslerin kalkýţlarýný
izliyor, her hangi birisine binmemek için kendimi zor tutuyordum. Bir keresinde ise, bilet almak
için giţelere yönelmiţ, sonra ürkü içinde dönüp koţmaya baţlamýţtým. O gün beni ürküten
kurallara karţý çýkacak olmam deđildi; ađzýmý açýp giţedeki adama bir türlü, bana bir bilet verir
misin diyememiţtim.
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 21
Günlerdir kimseyle konuţmuyordum. Sigara, yiyecek alýrken bile istediklerimi parmađýmla iţaret
ediyor, eđer satýcý, konuţmaya eđilimli ise, gözlerimi ona dikip boţ gözlerle bakýp susmasýný
sađlýyordum. Taţra kentinde de, burada durum aynýydý: bir iki alýţveriţ sözcüđünden baţka ses
çýkmamýţtý ađzýmdan: öđretimizin dýţýnda konuţmamamýz konusunda çok kesin kurallar vardý:
sözcükler de sođuk yüreklerimizi ýsýtabilir, zihnimizde ödenmesi çok zor olan yaralar açabilirdi.
Öđretimize uygun olarak en son kullandýđým sözcük beni bu kente getiren otobüsteki yolculara
arkadaţlar diye bađýrmamdý…
22
Öđretimiz dýţýnda konuţmamýzý yasaklayan önderlerimiz haklýymýţ: bir sabah, dudaklarýmdan
kendiliđinden dökülüveren üç sözcük her ţeyi deđiţtirmiţ, beni uzamaya baţlayan köklerimle
birlikte -ve baţka bir savrulma biçimiyle ötelere güdülemiţti
23
4.
Sýradan sayýlacak bir güz sabahýydý. Saat yedi bile olmamýţtý. Uyanýr uyanmaz, evden çýkýp,
koţarcasýna deniz kýyýsýna inip, kanepelerden birine çöküp serin havayý koklamaya
baţlamýţtým.Umarsýzca titremeyi bekliyordum. Ama boţunaydý: her ţey taţ gibi ađýrdý.
Olađanüstü bir durum yoktu ama terliyordum Bunun nedeni gece gördüđüm karabasanlar
olmalýydý.
Çevren çizgisinde beliren boz leke giderek büyüyor, gökyüzüne dođru yükseliyordu. Deniz
kýyýsýnda benden baţka kimse yoktu. Az ötemdeki çöp yýđýnýnýn üzerinde onlarca martý
uçuţup yere inip
çöpleri eţeleyip
birbirlerine kanatlarýyla vurup
yine havalanýp
yine konup
yine eţelenip yiyecek arýyorlardý… Martýlar, sessizliđi bozmakla kalmayýp deniz kýyýsýnýn
ýssýzlýđýný da dađýtýyorlardý.
Martýlarýn çýđlýklarýna, çýrpýnýţlarýna öylesine dalmýţ ve kendimi unutmuţtum ki ansýzýn yaný
baţýmda beliriveren gölge beni hazýrlýksýz yakalamýţ, yeni bir ter dalgasý bedenimden
boţalmýţtý. Baţýmý kaldýrýp gölgenin sahibine bakamýyordum. Gözucuyla gölgeyi
kollayýp
yerimden fýrlayýp koţup
kaçýp kurtulmayý düţünüyordum ki önce kocaman lastik ayakkabýlarý, sonra da sarý ve parlak
ţiţkin yüzeyi gördüm ve kaçmamý gerektiren bir durum olmadýđýný anladým: baţýmý kaldýrýp
gölgenin sahibine baktým. Ceketinin üzerine beyaz bir önlük giymiţ, kafasýna kep takmýţ bir adam
bana gülümsüyordu. Adam, gözgöze
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 24
geldiđimizde hemen konuţmaya baţladý: havalar iyice serinledi… bu sabah kaynattým mevsimin
ilk sahlebi… Onu yanýtsýz býrakmama karţýn durmadan konuţuyor, aklýna ne gelirse söylüyordu.
Bir an için bana bakýp sustu, sonra neţeli bir sesle fýsýldadý: üţüyorsundur… dur sana sahlep
vereyim, için ýsýnsýn!
Kendimi zorlamama karţýn, ađzýmý açýp, ona istemem diyemedim. Ýster istemez, fincaný alýp
koklayarak ađýr ađýr içmeye baţladým: tarçýn kokusu içime akýyordu.
Ýçim ýsýnmýţtý, ancak titremem durmamýţtý. Sahlepçi ikide bir saatine bakýyordu. Onu ürküyle
izliyordum. Fincaný uzatýp elimi cebime attýđýmda, para istemez sözcükleriyle uyarýldým, bugün
ilk biliyorsu.., duacý ol yeter Çok istememe karţýn, yerimden kalkýp oradan uzaklaţamýyordum.
Öte yandan adamýn konuţmalarýna yanýt veremediđim için tuhaf bir huzursuzluk içindeydim. Ona
sigara uzattým, içmem ki dedi, sonra da gözlerini çevren çizgizisinden gökyüzüne dođru akan boz
lekeye dikti: yađmadý gitti… biryađsa!
Evet, bir yađsa! Ýkramýn karţýlýđýný -hiç olmazsa bir iki sözcükle-verebilmek için kendimi iyice
zorlamýţ, ses tellerimi neredeyse parçalamýţ, dudaklarýmýn arasýndan kýrýk dökük de olsa bu üç
sözcük dökülüvermiţti. Günlerdir ilk kez konuţuyordum: evet, kurallarý yok sayan bu ses benimdi.
Sahlepçi konuţmasýný sürdürmeye hazýrlanýyordu ki yanýbaţýmýzda tablasýným baţýnýn
üzerinde taţýyan simitçi beliriverdi: o da beyaz bir önlük giymiţti, bana gülümseyip arkadaţýný
uyardý: hadi gidelim, okulun önünde vakitlice yer kapalým! Sahlepçi güđümü yüklenip kalktý, he
ya deyip bana güldü.
Satýcýlar gideli yarým saat olmuţtu ve ben az önce ađzýmdan dökülüveren üç sözcüđü durmadan
yineliyordum: evet bir yađsa, evet bir yađsa, evet bir yađsa! Tuhaf bir erinç içindeydim, günler
sonra sesimi ilk kez duymuţtum.
Bu üç sözcüđü yineledikçe bedenim ađýrlaţýyor, bulunduđum yerde derinlere dođru hýzla
üzüyordum. Her ţey kýrýlmýţtý, kurallar artýk umrumda deđildi. Bugün buradan kalkýp hiçbir
yere gitmeyecek, akţama deđin kök salmayý sürdürecektim.
25
C. Tufan
26
1.
Artýk her sabah, deniz kýyýsýna inip ayný sýraya oturup
gökyüzünü izlemeye baţlayýp sahlepçi ile simitçinin gelmesini bekliyordum. Onlarla sabahýn ilk
saatlerinde yaptýđým söyleţi, gün boyu diđer insanlarla sürüyordu: yanýma kim gelip oturursa
otursun, ona önce, gökyüzünde asýlý duran boz bulutu gösteriyor, sonra da evet bir yađsa diye
konuţmayý sürdürüyordum. Bazýlar beni dinlemeye yanaţmýyor, kaçarcasýna yanýmdan
uzaklaţýyorlardý. Bazýlarý ise, susmam için uyarýyordu.
Benim susmaya niyetim yoktu, hava kararýp odama dönme zamaný gelene deđin durmadan
konuţuyor; konuţtukça da bedenimin derinlere uzamasýný coţkuyla hissediyordum. Oturduđum sýra
ve deniz kýyýsý benim yeni yerimdi, ne olursa olsun burayý terketmeyecektim. Çünkü, burasý en
ufak bir esintide titreyip savrulan hafif ve nemli bedenimin ađýrlýđýný hissettiđim yerdi.
Her ţeye boţverir olmuţtum: yanýma gelip oturan insanlarý önce kokluyor, burun deliklerimden
bedenime akan kokuyu hemen köklerime aktarýyor, ardýndan da konuţmaya baţlýyordum. Yeni
durumumdan dolayý erinç içindeydim: sabah evden çýkýp deniz kýyýsýna yürürken okula giden
çocuklarýn seke seke yürüyüţlerini izliyor, kimi zaman onlar gibi koţup, yeni yerime ulaţmak için
evecen davranýyordu m. Üstelik yolda gördüđüm herkesi, bay-bayan ayrýmý yapmadan
selamlýyor, bana gülmelerine, hatta aţađýlamalarýna aldýrmýyordum.
Bütün kokularý içime çeker olmuţtum. Havadaki kan kokusu umurumda bile deđildi, artýk onu
koklamýyordum bile. Her sabah, dostluđun bir iţareti olarak içtiđim sahlebin üzerindeki tarçýný,
yediđim simidin susam kokusunu, yanýma gelip oturan berduţlarýn ekţi ţarap kokusunu da büyük
bir coţkuyla emiyordum. Kumcul ise, yalnýzca
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 27
düţlerimde savrulmaya devam ediyor, karabasanlý uykularda, titreye terleye yer deđiţtiriyordum.
Sabahlarý uyandýđýmda ise, bedenimin kuruluđuna ţaţmýyordum: terlemeyi de unutmuţtum. Odam,
yatađým bir baţka kokuyordu artýk.
28
2.
Odam, ülkemdeki bütün odalar gibi dördüldü. Penceresi olmadýđýndan sabah saatlerinde kirli
sarý duvarlarýnda gölgeler oynaţmazdý. Ancak geceleri, tavandan sarkan ampulü yaktýđýmda,
duvarda büyüyen kambursu gölgemi izleyip oyalanýrdým. Ýlk baţlarda tek eţyam olan yatak, deniz
kýyýsýnda insanlarla konuţmaya baţladýđýmdan bu yana yetmez olmuţtu: artýk yuvarlak bir
aynam, el havlum, fýrçam ve týraţ tasým vardý. Sabahlarý evden çýkmadan önce, onlarý
yatađýmýn üzerine koyup diz çöküp týraţ oluyordum. Komţu odalardaki seslere de kulak kabartýr,
söylenen ţarkýlarý, kavgalarý dinler olmuţtum. Özellikle odama döndüđüm akţam saatlerinde
koridorun sonundaki helaya giderken diđer kapýlarýn önünde durup insanlarýn konuţmalarýný,
yemek yerken, seviţirken çýkarttýklarý sesleri dinliyordum.
Bir akţam odama dönerken, bir eskiciden küçük bir sehpa, iki tabak, çatal, býçak ve kaţýk
almýţtým. Sehpayý yatađýn baţucuna koymuţ, akţam yemeklerimi onun üzerinde yemeye
baţlamýţtým.
Yeni bir düzen kurmuţ sayýyordum kendimi. Týraţ olmaktan ve týraţ býçađýnýn yüzümde
gezinmesinden dolayý mutlu oluyordum.
Bu arada bir de yeni bir alýţkanlýk edinmiţtim: her týraţtan sonra, yuvarlak aynanýn görüntüleri
büyüten yüzüne bakýp ađzýmý, burnumu, kulaklarýmý,gözlerimi büyük bir merakla izliyordum.
Anlam veremediđim ţeyler oluyordu aynanýn içinde: aynadaki adamýn yüzü parlak, gözleri
ýţýltýlýydý. Teni benim hafif nemli tenime hiç benzemiyordu.
Kendimi izleme merakým sokađa çýktýđýmda da sürüyordu: görüntümü yansýtan her yerde durup
giderek deđiţen yüzümü izler olmuţtum.
29
Ýlk baţlarda iţyeri camlarýnda, hela aynalarýna bakýp gördüđüm adamý tanýmýyor olmam
umrumda deđildi: ben neyim sorusunun esrimeli sýnýrlarýnýn dýţýndayým henüz… Ancak bu çok
uzun sürmedi ve sýradan günlük yaţamýn öznesi olduđumu anladýđýmda büyük bir sarsýntý
geçirdim.
30
3.
Tatil günüydü. Sahlepçi ve simitçi gelmeyeceklerdi. Bunu bildiđim için, evden oldukça geç
çýkmýţ, kurumaya baţlayan ađýr bedenimi yatađýn içinde döndürüp durmuţ, kendime dokunup dün
yanýma gelip oturan genç kadýnýn imgesiyle doyuma ulaţmýţtým. Aylardýr ilk kez oluyordu böyle
bir ţey, yatađý ýlýk bir ersuyu kokusu sarmýţtý. Gerçi, taţra kentinde beni pýhtýlaţmýţ adet günleri
kokusuyla uyaran genç kýzý, kurallara karţýn unutmamýţtým; ama o gün bedenim, aldýđý baţka
uyarýlarla savrulup bu kente gelmiţti.
O gün, ikinci kez uyumuţ; öđleye dođru tatlý bir yorgunluk içinde uyanmýţ, kuru bedenimi sokađa
býrakýp deniz kýyýsýna inmiţ, konuţmaya baţlamýţtým.
Bulut her zamanki gibiydi: tatil günü olduđu için insanlar daha ađýr deviniyorlardý.
Fýrýldakçýlar, baloncular, leblebi çekirdekçiler de gelmiţti deniz kýyýsýna. Ýnsanlar, sýk sýk
durup gözlerini gökyüzüne dikip taţ gibi duran, salýnmýţýz buluta uzun uzun bakýp yađmur
öngörülerinde bulunuyorlardý. Ben ise, yanýma gelip oturanlarla konuţmuţ, tatil gününün
coţkusunu yaţayan insanlarý ve onlara satýţ yapan küçük tüccarlarý yarým yýrtýk bir keyifle
izlemiţtim.
Keyfim yarým yýrtýktý Çünkü, sabah saatlerinde kendimle kurduđum iliţkiden dolayý oldukça
huzursuzdum. Az ötede deniz kýyýsýnda dolaţan kadýnlarýn varlýđý huzursuzluđumu daha da
yođunlaţtýrýyordu. Kurallar dolayýsla yýllarca bastýrdýđým, ancak kurduđum yeni düzende
anýmsadýđým kösnül istek, köklerimi bile kýţkýrtýyordu.
Akţam olduđunda, deniz kýyýsý ýssýzlaţýp odama dönme zamaný geldiđinde, yeniden
anýmsadýđým isteđin buyruđuna uydum.
31
4.
Kadýn, elime kađýt bir mendil tutuţturup kalçalarýný baldýrlarýmdan kurtarýp ayađa kalktýđýnda,
bedenimin kuru bir ađaç gibi çýtýrdađýný hissetmiţtim. Kadýn lavaboda yýkanýyordu. Az önce,
onun bedeninden yayýlan ucuz parfüm, yeţil sabun ve kol altlarýnda tomurcuklanan acý ter
kokusunu öylesine büyük bir istekle içime çekmiţtim ki baţým dönüyordu.
Kuru ađacý, uzandýđý yerden çýtýrtýlarla kaldýrýp giyinmek üzere ayaklarýmý yataktan sarkýtýp
pantolonuma uzandýđým an, lavabonun aynasýnda, hela aynalarýnda, iţyeri camlarýnda görüp
tanýmayý baţaramadýđým adamla karţý karţýya geldim: kalýn dudaklý bir kadýn ona
gülümsüyordu. Ama adamýn bu gülümsemeye yanýt verecek gücü yoktu. Kadýn gülümsemesini
geri çekip dudaklarýný büküp kýrgýn bir sesle sormuţtu: memnun deđil misin yoksa?
Kadýna yanýt veremiyordum, yalnýzca aynada gördüđümün kim olduđunu, her zamankinden çok
daha büyük bir merakla çýkarmaya çalýţýyordum. Kadýn, giyinip odadan çýktýđýnda aynaya iyice
yaklaţýp bu yüzü tanýmaya çalýţmýţ, sonra ađýr ađýr giyinip sokađa çýkmýţ ve adýmlarýmýn
ađýrlýđý karţýsýnda yeni bir sarsýntý yaţamýţtým: yoksa savrulmayý unuttuđum gibi, yürümeyi de
mi unutuyordum?
32
O gece altýma aldýđým kadýn-böyle yazmak zorundayým çünkü, ona kiţilik dýţý bir varlýk, hatta
bir nesne olarak yaklaţmýţ, insan sýcaklýđýndan yoksun bir birleţme gerçekleţtirmiţtim. Onun
fahiţe olmasý bu gerçeđi deđiţtirmiyordu. Üstelik o benden daha geliţmiţ bir bireydi: kýrgýn bir
ses tonuyla sormuţtu: memnun deđil misin yoksa? Ona verilecek yanýtým yoktu aynadan bana
bakan yabancý görüntüye takýlýp kalmýţtým.
Bireyselleţmemizi engelleyerek bizleri korumayý ve kollamayý öngören önderlerimizin koyduđu
kurallara uymamamanýn cezasýný çekmeye baţlamýţtým: artýk öteler beni bekliyordu.
33
5.
O geceden sonra yuvarlak aynamý yanýmda taţýr olmuţtum: her sabah onu cebime atýyor, yolda
oturduđum sýrada, hatta birisiyle konuţurken bile çýkarýp yüzümü inceliyordum. Yalancý
görüntüler de üretmeye baţlamýţtým. Yerde duran bir taţý alýp aynaya tutuyor, baţka bir ţey
görüyordum. Bir gün yanýma oturan bir adamýn arkasýna geçip aynayý yüzüne tutup inceleme
kalkýţmýţ, itilip kakýlmýţtým. Ama vazgeçmeye niyetim yoktu: gözlerimin gördüđü her ţeyi bir de
aynada görmek istiyordum… Ve artýk aynayý yere koyup bulutu da ondan izliyordum: boz bulut ve
yayýlmýţ bir yađ lekesini andýran güneţ bana bambaţka ţeyler söylüyorlardý.
34
6.
Yađsa ne deđiţecek! Ýţte bu sözler, yeni bir sarsýntý yaţamama ve deniz kýyýsýnda kurduđum yeni
düzene kuţkuyla bakmama neden olmuţtu. Bu sözleri duyduđumda uzattýđým köklerden bazýlarý
hemen kuruyuvermiţ, haifce titremiţtim.
Sözlerin sahibi benim yaţlarýmda bir adamdý: benim konuţmamý ansýzýn kesip, gözlerini
gökyüzündeki buluta dikip bađýrmýţtý… Adam ilk baţlarda bana yanýt vermemiţ, uzattýđým
sigarayý almamýţ, dakikalar boyunca ađzýný açýp tek bir söz söylememiţti. Giydiđi yeţil kabanýn
altýnda eziliyor gibiydi. Alnýnda ter kabarcýklarý vardý. Bir iki kez dudaklarý açýlmýţ ama sesi
çýkmamýţtý. Ben kendimi konuţmanýn coţkusuna öylesine kaptýrmýţtým ki dur durak tanýmýyor;
yađmur dualarýndan, boţalan barajlardan yaţanan su sýkýntýsýndan, kapýmýza dayanan enerji
bunalýmýndan söz ediyor, yanýmdakine en sevecen bakýţlarýmla bakýp istememesine karţýn,
sigara uzatýp iliţkiyi ilerletmeye çalýţýyordum: Yanýma gelip oturan adamýn beni dinlemesinden
dolayý derinlere iyice üzüyordum.
Adam bir saat boyunca, konuţmamý terleyerek titreyerek dinleyip sonra dudaklarýndan dökülen
yýrtýk bir çýđlýđa benzer bir sesle,
yađsa ne deđiţecek diye bađýrýp kalkýp denize dođru koţup kayalarýn üzerinden atlayýp yitiverdi.
Adamýn çýđlýđýyla baţlayan sarsýntý, köklerimden bazýlarýnýn kurumasýna ve terlememe neden
olmuţtu. Üstelik hafif hafif titremeye de baţlamýţtým. Kurduđum yeni düzen bozuluyordu: ürkü
içindeydim, titrememin ţiddeti giderek artýyordu.
Aynayý cebimden çýkarýp
bakýp
kendimi inceleyip
yüzüme tutup
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 35
sonra göđsüme tutup
dayanamayýp /
yerimden kalkýp/
kayalarýn üzerinden sekip/
tekrar kaldýrýma çýkýp /
kýyý boyunca koţup /
tren istasyonundaki helaya girip/
aynadan bana bakan ve giderek yaklaţan gürüntülere aldýrmayýp soyunmaya baţladým: önce
kabanýmý çýkarttým, sonra gömleđimi ve fanilamý… kuruyan göđüs kýllarýmý,
yer yer çatlayan tenimi izleyip uzun uzun izleyip
yaklaţan görüntülere aldýrmadan göđüs kýllarýmýn terlemesini, tenimdeki çatlaklarýn yitmesini
bekleyip /
uzun uzun bekleyip aynayý kýrýp heladan çýkýp deniz kýyýsýna koţup
sýraya oturup kök salmayý boţuna bekledim: köklerimin tamamen kuruduđunu anladýđýmda
havayý kuţatan kan kokusunu
içime çekip
koţar adým yürüyüp
odama dönüp
bedenimi yatađa býrakýp titreye, terleye uyudum.
36
7.
Çok sessiz bir sabahtý: çocuk sesleriyle, komţu odalarýn sabah telaţýyla uyanmaya o denli
alýţmýţtým ki, bu som sessizlik beni telaţlandýrmýţtý. Günlerdir deniz kýyýsýnda karţýlaţtýđým
adamýn sözlerini yineleyerek yaţýyordum. Köklerimin kurumuţ olmasýna, hatta titrelyip
uyarýlmama karţýn, yeni kurduđum düzeni bozmamak için direniyordum. Aynadan gördüđüm
yalancý görüntülerin tutsađý olduđumu hissediyor; ancak bir ţey yapmak içimden gelmiyordu: boz
bulut dađýlsa ne deđiţecekti… yađmur yađsa ne deđiţecekti… Kumculluđum geri gelmiţ, kan
buharý iyice kalýnlaţmýţtý; ama içimden savrulmak gelmiyordu
O sabah, som sessizlikten dolayý tedirgin olmuţ, olan biteni anlamak için koridora çýkýp, komţu
odalarýn kapýlarý önünde durup ev içlerini dinlemeye çalýţmýţtým: hiçbir ses yoktu! Yapacađým
tek ţey helaya gidip küçük pencereyi açýp sokađa bakmaktý. Hýzla helaya seđirtip, küçük
pencereyi açýp dýţarý baktým: kükürt sarýsý bir duman, kýrmýzý bir bulutu yedeđine almýţ
sokađýn derinliklerine dođru ilerliyordu. Telaţ içinde odama dönüp, radyoyu açtým: sesindeki
ţifreyi kolayca çözebildiđim kadýn, titreyen bir sesle onbeţ dakikada bir yineliyordu: ikinci bir
emre kadar sokađa çýkmak yasaklanmýţtý. Az önce, yatađýmýn üzerine yerleţtirdiđim, týraţ
malzemelerimin yere düţmelerine aldýrmadan yatađýn içine girdim, yorganý baţýma çektim,
titreyip terleyip beklemeye baţladým.
Her ţey ama her ţey birbirinin içinden geçip, birbirinin içinde çođalmaya baţlamýţtý. Titrememin
ve terlememin ţiddeti giderek artýyordu. Kemiklerim çýtýrdýyor, kalbim çatlarcasýna atýyordu.
Yorganý baţýmdan çekip baktýđýmda kükürt sarýsý bir dumanýn odayý ađýr ađýr kuţattýđýný fark
ettim… Bir araç sesi duydum: geçip gitti… Komţu odalardan birinin kapýsý açýldý: birileri
kapýmýn önünde fýsýltýlarla konuţtu… Yerimden fýrlayýp
duvar dibine çöküp titreyip
Kumcul - Ýbrahim Yýldýrým 37
terleyip odama girmelerini bekledim… Sonra sesler kesildi : yatađýma dönüp
yorganý baţýma çekip gözlerimi kapadým: hayýr uyuyamýyordum. Kapý altýndan, döţeme
tahtalarýnýn çatlaklarýndan duvar taţlarýnýn arasýndan yeni akýtýlmýţ kanýn kokusu sýzýyor ve
giderek yođunlaţýyordu.
Ötelere, daha ötelere gitmenin zamaný gelmiţti: artýk çýldýrmaktan baţka çarem yoktu!
Söyleţi. - Ýbrahim Yýldýrým
“Yazýyý Korkuyla Besledim…”
Ýbrahim Yýldýrýmla “Kumcul” üzerine bir söyleţi.
AltKitap: Kumcul okuru garip bir atmosfere sokuyor. Sanki herkesin bir dönem içinde geçtiđi,
geçmek zorunda kaldýđý bir sürecin soyutlamasý gibi. Kumcul, hiç konuţmazken çok ţey
söylemeyi baţarýyor. Hiçbir yere gitmezken büyük bir iç yolculuđu tamamlýyor. Sanki yazarýn
zihnine bir anda dođmuţ bir vizyondan kaynaklanmýţ gibi. “Kumcul” fikri nasýl dođdu?
Ýbrahim Yýldýrým: Kan kokusu, “cođrafyasýz ülke” imgesi, ruh kanamasý ve kýya beklentisi…
KumcuFu yazarken hep bunlarýn çevresinde dolaţtým; yazýyý korkuyla besledim, ötelere
güdülenmenin -çýldýrýrým-sýnýr boylarýný araţtýrdým. Ben onun geniţleyen akan giden bir metin
olmasýný istiyordum; ama o direndi, deriţti; kendi biçemini kendi belirledi, hatta kendi düţünsel
yapýsýný bile oluţturdu: günümüz insaný “adsýz birey” olma konusunda öyle hýzlý yol alýyor ki,
artýk neyi bilmesi, neyi düţünmesi, neyi öđrenmesi gerektiđi ona dikte ediliyor,
edilgenleţtiriliyor… Ýnsanlarýn “bir ţey”e, “bir sayý“ya, “bir kod”a dönüţerek kendi varlýđýndan
uzaklaţmasý ürkütüyor beni… Öte yandan Kumcul, kendini çođaltarak zihnimi zorluyor, dahasý
kan kokan günleri hatýrlatýyor bana, hesaplaţýp unutmak için…
AltKitap: Okurlar bugüne kadar yazýlarýnýzý, öykülerinizi çeţitli dergilerden izlemek fýrsatýný
buldular. Bu yazýlarýnýzla çok ciddi meselelere ýţýk tuttunuz. Özellikle Varlýk dergisinin Eylül
2000 sayýsýnda yazmýţ olduđunuz Orhan Pamuk’a Yanýt’da çok ilginç noktalara dikkat
çekiyorsunuz. Gutenberg Kompleksi diye tanýmladýđýnýz bir olgu var. Nedir Gutenberg
Kompleksi?
Ýbrahim Yýldýrým: Bu simge taným bazý ţeyleri daha kolay anlatabilmek için düţünüldü: batýya
hayran, ama ona direnmeye çalýţan dođulu aydýnýn saplantýsý, çeliţik ruh hali diye de
açýklanabilir… Matbaayý icat edenler, daima daha ileridedirler; onu
Söyleţi. - Ýbrahim Yýldýrým
kullanmakta gecikenler ise, takipçi olmak zorundadýr. Burada “takipçi” sözcüđü önemli, çünkü
içinde hazýra konma edimini ve taklidin mekanikliđini barýndýrýyor… Öyle deđil midir, batýda
ne zaman yeni bir bilimsel yöntem yaygýnlaţsa, kendimizi unutup topluca oraya yönlenmez miyiz?
Yanlýţ anlaţýlmasýn ben “kendimize dönelinrT’den söz etmiyorum, düţünceyi kendimizden
baţlatmayý öđrenelim diyorum. Gutenburg Kompleksinden ancak bu ţekilde kurtulabilir ve yaralý
ruhlarýmýzý sađaltabiliriz… Ţu sýralar ise, yeni bir simge taným çevresinde dolanýyorum:
Hazerfan Ahmet Çelebi Sendromu…
AltKitap: Jale Parla, Türkçe edebiyat çok yeni ve yeniliđine oranla büyük eserler vermeyi
baţarmýţ bir edebiyat diyor. Bu tespite katýlýyor musunuz? Siz yazar olarak, Türkçe Edebiyatýn
bugününü nasýl deđerlendiriyorsunuz?
Ýbrahim Yýldýrým: Genç Cumhuriyet, 1928 yýlýnda büyük bir dönüţüm yaţamýţ: Harf Ýnkilabý;
ardýndan dil devrimi çalýţmalarý gelmiţ… Türkçe edebiyatýn en büyük baţarýsý, Türkçeyi
yeniden ţekillendirmekte gösterdiđi olađanüstü çabadýr. Bir saptama yapmak istiyorum: bizde ilk
hikaye kitabý (Muhayelatý-ý Aziz Efendi) 1867 yýlýnda yayýnlanmýţ, bu tarihten harf inkilabýna
kadar ise, toplam 110 hikaye kitabý okura ulaţmýţ. Harf inkilabý yýllarýnda (1929-1930-1931-
1932) sadece 6 hikaye kitabý yayýnlanmýţ, 1933’ de ise 8 kitap ve ardýndan 1934,1935 ve 1936”
da yaţanan muhteţem hasat: Sait Faik, Sabahattin Ali, HalitZiya, Sadri Ertem, Ümran Nazif,
Hüseyin Rahmi… Yeni Türkçe edebiyat, tabii ki çok büyük eserler vermiţtir, ancak bence en
büyük baţarýsý Türkçe’ nin yeniden oluţmasýnda gösterdiđi hýzdýr… Bu duru, gürül gürül akan
ýrmađa su taţýyan bütün yazarlarýn çađdaţý olmaktan onur duyuyorum.
AltKitap: Tüm AltKitap yazarlarýna sormayý alýţkanlýk haline getirdiđimiz bir soru var: Internet
yayýncýlýđý, internet edebiyat iliţkisi üzerine neler düţünüyorsunuz?
Söyleţi. - Ýbrahim Yýldýrým
m
Ýbrahim Yýldýrým: Çok deđil, 3 yýl önceye kadar bilgisayarýn kendisi sođuk bir araçtý benim
için; onunla öykü yazmayý aklýmýn ucundan bile geçirmiyordum. Sanýrým, yýllarca her türlü
külfetime katlanmýţ, bana bulutsu anlar yaţatmýţ daktiloma haksýzlýk yapmak istemiyordum…
Ama ben de direnemedim, Er/ca’mý, iţvebaz bir Acefla aldatýverdim… O gün bugündür, hem
yazýlarýmý Acef\a yazýyorum hem de Internefin sunduđu olađanüstü özgürlüđü; hem bilgi almak,
hem bilgi aktarmak, hem de iletiţim kurmak için sonuna kadar kullanýyorum… Erica’m ise,
terkedildiđi köţede arada sýrada tozunun alýnmasýný bekliyor ve beni hüzünlendiriyor…
AltKitap: Sanýrým yakýnda bir baţka kitabýnýz daha yayýnlanacak. Bu kitaptan söz edebilir
misiniz? Sanýrým AltKitap okurlarý Kumcufun yazarýnýn diđer kitabýný da merak edeceklerdir.
Ýbrahim Yýldýrým: Kuţevi’nin Efendisi, Sel Yayýncýlýk eliyle ekim ayý baţýnda okura ulaţmýţ
olacak… Bu romaný postmodern bir karabasan olarak tanýmlýyorum: satýrlar arasýnda cinler
dolaţýyor, kimi sayfalarý mehter marţlarýyla açýlýp kapanýyor… Onun ţifre çözmeye, kazý
yapmaya çok uygun bir yapýsý var, bakalým okur ne diyecek! Ancak hemen ţunu belirtmeliyim:
okurun KuţevPnm içinde kaybolma riski çok yüksek; Kuţevi’nin Efendisi, kaybolma riskini göze
alan okurlar için…

You might also like