You are on page 1of 4

Özlem BAYAT

ekoloji ve
kadın
“Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir
şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve herşeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın
kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Beyaz adamın kurduğu
kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz.”
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir
şey olduğunu anlayacak!”
Kizilderili Sef Seatle

GİRİŞ
Dünya gündemine, özellikle 20. yüzyılın son çeyre-
26 ğinden itibaren damgasını vuran ve çağımızın top-
lumsal sorunları içinde önemli yere sahip olduğu
söylenebilecek iki konu ; çevre ve kadın sorunları-
dır. Dünyanın ekolojik bir kriz içerisinde olduğu artık
herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Modern
sanayi toplumu ve egemen söylem, yeryüzüne hiç-
bir saygı göstermeden sürekli ekonomik büyümeyi
öngörür. Zaten Doğa, efendiye ya da “insanoğlu”na
hizmet için sınırsız bir kaynak olarak görülür. Özellikle
17. yy. bilimi ile birlikte, doğa artık insanlık tarafından
“geliştirilip dönüştürülmedikçe” “değersiz ve ölü”
olarak kabul görmeye başlamıştır. Ancak bu durum,
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasý

20. yy. ortalarına doğru ekolojist hareketin ekonomik


“gelişmenin” gezegenin varlığının sürekliliğini tehdit
etmeye başladığını bilimsel olarak kanıtlaması ile son
bulur.Lakin kâr elde etme ve sürekli büyüme esasına
dayanan vahşi kapitalizm, bunun aksine doğayı son
hızla yok etmektedir.Bunun sonucunda patlak veren
Ekolojik krizler ise, türlerin yok oluşundan, iklim de-
ğişikliğine, susuzluk sorunundan, sel felaketlerine,
haber bülteni

enerji krizinden, nükleer kazalara kadar birçok farklı


şekilde, insanlığın önüne, aşılması zor bir sorun alanı
olarak dikilmiştir. Bu Yeni dünya Sistemi hem insanlık
hem de doğa için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
İNSAN-DOĞA AYRIŞMASI sından, toprağı çitle çevirip mülk edinmesine; doğal
ve eşitlikçi tavrından, baskıcı ve hükmedici özelliğine
İnsan var olduğu günden bugüne, doğa ile karşılıklı
geçiş olarak değerlendirilir *.
etkileşim içinde olmuştur. Modern toplumların dü-
şünüşüne konu olan temel tartışma zeminlerinden DOĞA-KADIN METAFORU
birini oluşturan bu etkileşim, insanın doğaya hakim
Erkeklerin, yaşamın güçlerine üstün gelme süreçlerin-
olma mücadelesinin tarihini bize sunuyor. Bu tarihsel
de, hem doğayı hem de kadını itaat altına aldıklarına
süreçte toplum içinde cinsiyete bağlı ilk farklılaşma ilişkin söylem, Batı kültüründe uzun bir tarihe sahiptir.
avcılık-toplayıcılık döneminde gerçekleşmiştir. Erkek- Kadın, doğaya erkekten daha yakındır; bütün öz nite-
lerin avcılık, kadınların ise toplayıcılık yaptığı bu dön- liklerinde hep kendi olarak kalır. Kültür, kadının yanın-
mede, ilk iş bölümü erkekleri “hayat alıcılar” ve ka- da her zaman dışsal bir şeydir. Bu doğrultuda, erkek
dınları “hayat vericiler” olarak öne çıkarmıştır *. Av- bilimin 17. yüzyıldaki en büyük başarılarından biri,
cı-toplayıcı topluluklarındaki ilişkiler, ortak çalışmaya gelişmekte olan kapitalizme erkek ve kadın arasındaki
ve ortak paylaşmaya dayanan eşitlikçi ilişkilerdi. Bu işbölümünü entegre edebilmiş olmasıdır. O döneme
yüzden ilkel toplulukta birey-topluluk çıkar çelişkileri kadar erkek ve kadın tanımlamaları hiç bu kadar açık
yoktu. İlk Neolitik Çağ’da, kadınlar, tahıl ve tohumla- bir biçimde kutuplaşmamıştır. Rasyonalite, nesnellik
rın yeniden üretilebildiğini keşfettiler ve çapa ile tarım ve istek konusundaki algılamalar bilimin oluşmasını
yapmaya başladılar. Bu dönemde, toplum yapısı da- ve doğa üzerindeki tahakkümü teşvik etmiştir ve bu
ğınık, barışçıl ve anaerkildi. Orta Neolitik Çağ’da çapa aynı zamanda erkek tanımının kurumsallaşmasına da
yerini sabana bıraktı. yol açmıştır. Kapitalizmin ihtiyaç duyduğu üretim ve
Erkeğin üretim gücünde aktif rol almasını sağlayan yeniden üretim alanları “bilimsel” bir dille ifade edil-
saban tarımına geçmesiyle erkeğin kadına, kendisine miştir. Kadını “yeteneği ve yapısı gereği” eve, erkeği
ve doğaya hükmetme süreci de başlamış oldu. Göçe- de “aklı ve gücü” gereği iş ve bilim alanına ayırmış-
be topluluklar yerine kasabalar ve kentler oluşmaya tır. Yeni toplumda “yeni kadının” görevleri ve yeri 27
başladı. Tohumun bir sonraki yıla saklanabildiğinin belirlenmiştir böylece. Böylelikle, kadınların doğaya
keşfi ile birikim ve özel mülkiyet kavramları ortaya daha yakın varlıklar olduğuna dair eril söylem, kadı-
çıktı *. Erkek-avcı gruplarının savaş gruplarına, son- nı, erkeğe ayrılan kamusal alan karşısında özel alana
rasında, yönetici din sınıfından, küresel ölçekli şirket itmekte; toplumsal cinsiyet rollerini derinleştirmekte-
sahiplerine kadar geniş yelpazede geçişler vardır. dir. Bu paradigma doğanın üretken, besleyici, şefkat-
“Doğanın Düşmanı” adlı kitabında Joel Kovel, “Do- li, doğurgan simgeleriyle kurgulanan kadınlık kimliği
ğanın toplumsal cinsiyet yoluyla ikiye ayrılması süre- üzerinden, kadını doğayla ve toprakla özdeşleştirerek
ci, cinsiyetler ile insanlık ve doğa arasındaki ilişkileri kadını tahakküm altına almış ve sömürebilmiştir. Bu
şekillendirerek ekolojik krize kadar devam etmiştir.” da kadını ve doğayı,yeryüzünün efendilerine hizmet
sözü ile ekolojik krizin kökenini, ataerkil tahakkümün edecek “öteki”, hatta köleler olarak onlarca yıl sarsıl-
tarihsel izlerinde sürmüştür. maz bir şekilde konumlandırmıştır. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasý

Doğa-insan kutuplaşması kadın-erkek dualizmini TARIMIN MUCİDİ KADIN


(ikiciliğini) içinde barındırır. İleriyi gören, entelektüel, Tarım, kadınların buluşudur. Erkekler avcılıkla uğraşır-
güçlü ve aktif kutbu erilliği yani insanı; içgüdüsel, za- ken doğa olaylarını izleyen kadın olmuştur. O, sadece
yıf ve pasif kutbu da dişiliği yani doğayı oluşturur *. bitkilerin üremesi ve büyümesini gözlemlememiş,
Doğa, toprağı ifade eder. Tarımsal üretkenlik nedeniy- aynı zamanda ay gibi kozmik üretkenlik merkezleriy-
le dünyaya tabiat ana, doğaya toprak ana denilmesi le de ilgilenmiştir. Tarımı bulan kadınlar olduğu gibi
doğayı dişil olarak nitelendirir. Çapa tarımı dönemin- bugün hâlâ, tarımın kadının tekelinde olduğu yerler
haber bülteni

de bereketi sembolize eden tanrıça kültü dişil özelliği, vardır. Bu yerlerde kadının üretkenliği ile toprağın
saban tarımından sonra ortaya çıkan gök tanrı kültü hasadının verimli olması arasında bir ilişkinin var ol-
ise eril özelliktedir. Bereket tanrıçasından gök tanrısı- duğuna dair inançlar gelişmiştir. Örneğin Uganda’da
na geçiş, insanın toprağa bereketinden ötürü tapma- kısır bir kadın bahçe için tehlikeli olabilir ve sırf kısır
olduğundan dolayı kocası onu ekonomik sebepleri Ekoloji düşüncesi içerisindeki çeşitli eğilimler ekofe-
bahane ederek boşayabilirler. minist düşünceye de yansımış durumda. Kesin çizgi
ve ayrımlar koymak mümkün olmasa da ekofeminist
Aynı inanış Hindistan ve Güneydoğu Asya’daki Bhatu
yaklaşımlar üç ayrı başlık altında toplanabilir: Kültü-
kabilesinde de görülür. Güney İtalya’da eğer toprağı
rel ekofeminizm, toplumsal ekofeminizm ve feminist
bir kadın ekerse hasadın bol olacağına inanılır.
çevrecilik.
Geleneksel olarak kadınlar evin gıda güvenliğini sağ-
Kültürel ekofeminizm; kadının doğurma, bakma-bü-
layan kişiler olmaları sebebiyle de, herhangi bir çevre
yütme gibi özelliklerinin kadını doğaya daha yakın
sorunundan ilk etkilenen, yoksullaşan da onlar olu-
hale getirdiğini, doğanın düzeniyle kadının doğası
yor.Hala Anadolu’da birçok kadın geçmişten günü-
arasında paralellikler olduğunu savunur. Gezegeni
müze sandıklarında sakladıkları tohumlarla biyolojik
tehdit eden yıkıcı pratiklerin yerine “yeryüzü temelli
çeşitliliği sürdürdüğü ve daha da önemlisi kıtlık za-
bir bilinç” koyma düşüncesi için çalışır.
manlarının görece kolay geçmesini etki ettiğini göz-
lemliyoruz. Toplumsal ekofeminizm; kadın ve doğa ilişkisini top-
lum içerisinde yaratılan ve bu nedenle toplumsal dü-
KADIN VE DOĞA ÜZERİNDEKİ TAHAKKÜME KARŞI
zeyde çözülecek bir ilişki olarak görür. Kültürel ekofe-
EKOFEMİNİZM
minist görüşlerin savunduğu biyolojik determinizmi,
1970’lerde ekoloji hareketi ve kadın hareketinin bir- kadının sömürülmesine yol açan düalizmi yeniden
birlerinden etkilenmesi ile ortaya çıkan ekofeminizm, yaratacağı düşüncesiyle eleştirir ve reddeder.
ilk olarak François D’Eubonne, Ynestra King gibi
Feminist çevrecilik; batılı ekofeminist görüşlere üçün-
kuramcılar tarafından tartışılmaya başlandı. 80’li
cü dünya ülkelerinde yaşayan kadınlar tarafından ge-
yıllarda Almanya’da yükselişe geçen yeşil hareketin
tirilmiş bir eleştiri olarak değerlendirilebilir. Kadının
içerisinde kadınların rolü büyüktü. Yeşil hareketin
tek bir kategori olarak kabul edilmesine karşı çıkan
öncülerinden Petra Kelly “feminizm ekoloji, ekoloji
28 feminist çevreci görüş; sınıf, etnisite, ırk gibi farklılık-
de feminizmdir” diyordu. Kelly, ekoloji hareketlerinin
lar nedeniyle kadınların farklı farklı ezilme biçimleriyle
kadın sorunları konusundaki duyarsızlıklarını da eleş-
karşı karşıya olduklarını savunur. Kadının ezilmesinin
tiriyordu: “Erkekler yel değirmenleri inşa ederken ka-
ideolojik temellerinin yanı sıra ekonomik, politik ikti-
dınların sessizce söz dinledikleri, ekmek pişirip kilim
dara bağlı, maddi sebeplerinin olduğu, bunların göz
dokudukları bir ekolojik toplum istemiyoruz.”
ardı edilmemesi gerekliliği üzerinde durur. Yoksul ül-
Ekofeminist kuramın temel sorunsalı, ataerkilliğin kelerde yaşayan kadınların doğayla olan maddi ilişki-
kadına ve doğaya (hayvanlar alemi de dahil) birlikte sinin çok daha somut olduğunu belirterek bu ilişkinin
hükmetmesi, onları ikincileştirmesi ve araçsallaştır- nasıl olması gerektiğini söylemekle yetinen batılı eko-
ması üzerinedir. Ekofeminist kuram ; kadınlara ta- feminist görüşleri yetersiz kalmakla eleştirir.
hakküm ile doğaya tahakküm arasında yakın bir bağ
Ekoloji ve feminizm mücadelesinde önemli sözleri
olduğu görüşüne dayanır.Bu da, erkeklerin doğaya
olan Mary Mellor’ın şu sözleri önemlidir:”Şimdiki gö-
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasý

egemen olma girişimleri insanlığı yeryüzünü yitirme


revimiz, bizi denetleyen parçalanmış ve dışsal bilgi
tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir. Ekofeministler
ve iktidar biçimlerinin yerine, kolektif güç ve bilgeliği-
,en temel görevlerinin, erkek egemenliğinin yaratmış
mizi, içsel tin gücümüzü koymaktır. Kendi içimizdeki,
olduğu yıkıcı dünyayı başka bir dünyaya dönüştür-
kendi yaşamlarımızdaki, birbirimizi ve toplumlarımız
mek olduğuna inanırlar. Ekofeministler için, kadınlar,
arasındaki, insan ırkı ile doğal dünya arasındaki sahte
siyasi iktidar alanına erkeklerden daha az girdiklerin-
sınırları yıkarak hem toplumu hem de kendimizi dö-
den, doğaya ve insanlığa daha duyarlı kalabilmişler-
nüştürmek zorundayız. Yaşamlarımızda birbirimize
dir. Kadının özgürleşmesiyle doğanın da özgürleşece-
ve doğal dünyaya karşı saygı, hoşgörü, eşitlik, ilgi,
haber bülteni

ğini savunan ekofeminizm, egemen erkek söyleminin


anlayış ve hürmetle davranmamızı sağlamak için ge-
aksine doğa-kadın özdeşliğini olumlar.
rekli olan sınırları yaratmalıyız. Kurmaya değer olan
Ekofeminizmin içerisindeki temel ayrımlar feminist, yeşil bir sosyalizm bu doğrultuda olacaktır.”
EKOFEMİNİST KURAMIN ÖNCÜLERİ
Çevre Hareketlerinin “anası”
Amerika’da bir bilim kadını ve ekolog olan Rachel
Carson, “Sessiz Bahar” (Silent Spring) adlı kitabında;
DDT ve tarım alanında kullanılan ot ve böcek öldü-
rücü (pestisit) kimyasallara ve o dönem kimsenin
cesaret edemediği zararlı kimyasal üreten endüstri
devlerine karşı ilk ciddi başkaldırıyı gerçekleştiren ak-
tivisit.Amacı;İnsanlara, insanlığın kısa süreli kazanç
için göz göre göre nasıl uzun süreli yok olmasına ne-
den olduklarını anlatabilmek.
Güçlü Kadın:Guara Devi
Chipko akımı ekoloji ve kadın hareketinde en iyi bili-
nen örneklerindendir. “Chipko”, Hindu dilinde, Kuzey Şiddetli kuraklık ve ekosistemin çökmesi mücadele
Hindistan’daki çoğu kadın olan ve ağaçlara sarılarak ve savaşı beraberinde getirir.”* Barışın sağlanması
onların ticari amaçlarla kesilmesini önleyen köylülerin için gösterdiği emek ona 2004 yılında Nobel Ödülü
davranışlarını anlatmak üzere kullanılıyor. 1970’lerde kazandırdı.
Hindistan hükümeti (başlangıçta İngiliz sömürge hü- “Görüyorum, yazıyorum, bağırıyorum”
kümeti) ulusal ormanların denetimini üstlendi. Hükü-
Küreselleşme karşıtı Hintli yazar Arundhati Roy, Nar-
metin amacı bu ormanları ticari bir kaynak olarak yö-
mada Vadisi’ndeki büyük baraj yapılarına karşı ve-
netmekti.Ormanların kesilmeye başlanmasıyla,ciddi
rilen mücadelelerin en dişli aktivistlerdendir. Vadiye
sel baskınları ve toprak kaymaları oldu. En ağır za-
yapılan onlarca büyük barajın, binlerce küçük baraj- 29
rarları ise yamacın altında bulunan köylerdeki, anne-
la birlikte oradaki yoksul köylüyü yerinden edeceği
ler ve çocuklar gördü.Sonra yerli halktan Gaura Devi
gibi, doğal kaynakları da ortadan kaldıracaktı. “Gö-
adında bir kadın, köylü kadınları örgütleyerek ormana
rüyorum, yazıyorum, bağırıyorum” başlıklı yazısıyla
yürüyüp ağaç kesilmesini protesto etti. Chipko ha-
kitlelere seslenen yazar: “ Çok sınırlı toprak, su ve
reketinin bilinen en iyi örneği olan bu olayda, Devi
orman kaynağımız var. Eğer tüm bu kaynakları, klima/
ile onun ardından gidenler, kerestecilerin hiçbir ağacı
havalandırma sistemine, patates kızartmasına veya
kesmelerine izin vermediler.Kıvılcımı çakan güçlü ka-
otomobile dönüştürürseniz bir an gelir ki hiçbir şeyi-
dın tüm ülkede direnişin simgesi oldu.
niz kalmaz. Para üretirsiniz, ama satın alacak hiçbir
Yeşil Kuşak (Green Belt Movement) Çevre Hareketi şey olmaz; havayı satın alamazsınız, suyu da satın
Yeşil Kuşak (Green Belt Movement) çevre hareketi alamazsınız.”* sözleriyle mücadeleyi hızlandırdı.
ile arkasına aldığı kadınlarla ve ağaçlarıyla,Kenya’lı Özgür Düşünen Kadın TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odasý
biyolog doktor Wangari Muta Maathai, savaşlara
Lidersiz ve demokratik yapısıyla ön plana çıkan dün-
karşı mücadele veriyor. İlk başlarda kıtadaki kitlesel
yaca ünlü ekoloji düşünürü, araştırmacı ve aktivist
orman katliamını durdurma girişimiyle köylü kadınlar
Hindistanlı Fizikçi Vandana Shiva, biyoçeşitlilik ve gen
ile birlikte Afrika boyunca 30 milyondan fazla ağaç
kaynaklarının korunması, gıda güvenliği, büyük şir-
dikti. Kenya’da genetiği değiştirilmiş organizmalara
ketlerin egemenliğindeki küreselleşmeye karşı kırsal
ve titanyum madenciliğine karşı çalışmalar yürüttü.
yoksulların savunulması ve kadının güçlendirilmesi
Doğanın korunması ile barışın geleceğine olan inan-
gibi çalışmalarda bulunuyor ve bunların üzerine kitap
cını ise şöyle açıklıyor;“Binlerce yıldır orada yaşayan
haber bülteni

yazıyor. Shiva ekofeminizm üzerine değerlendirmesi


insanlara barınak olup onları korumuş olan ağaçlar
ise; “kadın eril hegemonyanın sınırlarından kurtuldu-
kesildiğinde, insanlar arasındaki doğal sınırlar ve
ğu zaman kendi özgür ormanında yol alacak ve vahşi
tampon bölgeler kaybolur. Geçim kaynakları seyrelir.
doğasına kavuşacaktır.”*

You might also like