Professional Documents
Culture Documents
ve
YENİÇERİLER
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
ANKARA
ARALIK 2009
1
2
İÇİNDEKİLER
Giriş 3
i. Kuruluşa Dair 7
Kölelikten Kulluğa 11
Pençik Kanunu 12
Devşirme Kanunu 15
Devşirme İşlemi 17
Devşirme Eğitimi 19
Acemioğlanlar Kışlası 21
Sakalar Ocağı 24
Cebeciler Ocağı 25
Kumbaracı 27
Topçular 28
Arabacılar 32
Savaş Formasyonu 46
Süvari Birlikleri 50
Hücum Kuvvetleri 66
3
Kale Kuvvetleri 67
Derbend Teşkilatı 68
Ayaklanmalar 71
Sonsöz 83
4
OSMANLI ASKERİ DÜZENİ
ve
YENİÇERİLER
Giriş:
Beş yüz yılı aşkın süredir Avrupa’da egemen olan feodalizm 13. yüzyıla
gelindiğinde tepe noktasına ulaşmıştı. Bu noktadan itibaren bu düzen giderek
çözüldü ve aydınlanma hareketi ile yeni bir dünya düzeni olan kapitalizm
ortaya çıkmaya başladı. Orta Doğu’da ise merkezi otorite Moğol Akınları ile
parçalanmıştı. Bu dönemde Anadolu’da feodal beylikler otorite sahibiydiler.
Yakın zamanda Osmanlı Devleti olarak anılacak yapı diğer beylikler üzerinde
tahakküm kurarak, Avrupa’nın aksine, feodal temeller üzerinde yükseldi.1
Avrupa Devletleri farklı yollardan da olsa sonuçta ulus-devlet olmaya evrilirken,
Osmanlı patrimonyal bir imparatorluk olma yoluna girdi. Avrupa’da da 19.
yüzyıla kadar bu tarz devletler varlığını sürdürdü; ancak 16. yüzyıldan itibaren
monarkların otoritesi ve tahakküm alanı burjuva tarafından sürekli olarak
daraltıldı - nihayetinde yönetim kapitalist burjuvanın lehine gelişti. Osmanlı’da
1
Osmanlı’da feodalizmin varlığı Marx’tan beri tartışma konusudur. Osmanlı sosyal ve zirai yapısı Avrupa
feodalizminden farklılık gösterebilir; ancak derebeylerin toprak üzerindeki tahakkümü ve Anadolu beyliklerinin
örgütleniş biçimi yapısal olarak feodaldir.
5
hem toprak düzeni ve sosyal yapı, hem de başlıca güç odaklarının2 kemikli oluşu
kapitalist gelişimin önünü kapadı. Avrupa’da 1400-1700 yılları arasında gelişen
merkantil kapitalist dönem Osmanlı’da kısmen hayata geçti ve daima sınırlı
kaldı. Bunun sonucunda Osmanlı, 18. Yüzyıldan itibaren askeri teknolojide geri
olmamasına karşın yeni düzen çerçevesince örgütlenmiş Prusya, Rusya, ve
Avusturya gibi Avrupa devletleri karşısında yenik duruma düştü.
2
Osmanlı’da 3 ana güç odağı vardı: padişah, ulema, asker.
6
bürokrasideki güç odaklarına karşı bir nevi koz olarak kullanılan devşirme
askerler zaman içinde kaçınılmaz olarak siyasete ve devlet yönetimine müdahil
hale geldiler.
8
BÖLÜM I:
YENİÇERİLERİN KURULUŞU
Kuruluşa Dair:
3
Tevarih-i al-i Osman
9
diyerek Bilecik’te ilk yeniçeri
teşkilatlanmasını başlattı. İlk askerler
Anadolu’dan toplanan paralı yaya
askerlerdi…’’4
4
Kaynak: Palmer, sf 452
55
Kaynak: Palmer, sf 452
6
Yeniçeriler geçmişle tüm bağları kesilmiş devşirme kullardır. Buradaki ‘insanlaşma’ kendi kültürel pratiklerini
yaratarak topluma eklemlenmek anlamındadır.
10
15. ve 16. yüzyıllarda yeniçerilerle iyi ilişkiler kurmaya girişmeleri gerçeğine
dayanır. Yeniçerilerin salt askerlikten ticarete de nüfuz etmeye başlamaları,
alevileşmelerinin asıl sebebi olabilir. Oruç Bey’in destanında adı geçen Hacı
Bektaş bir anakronizm olsa gerekir çünkü Aleviliğin kurucusu sayılan Hacı
Bektaş 13. yüzyılda ölmüştür. 15. yüzyıl aydını olan Oruç Bey’in ‘Bektaşilik’ten
bahsetmesi yeniçerilerin yoğunlukla Bektaşi olduğu ve bunun devlet katında
kabul gördüğü bir dönemden ötürü olabilir. Buna ilaveten ilk yeniçerilerin
taktıkları ‘ak börk’ Bektaşi dervişlerinin ‘elif-i taj’ dedikleri börke çok benzer.
Beyaz börk bölgenin kültürel mozaiğinden de kaynaklanmış olabilir; nitekim
Anadolu’daki Ahiler de benzer börkler giyerlerdi.
7
‘ Atlı askerler’
11
sıkışınca Hacı Bektaş beyaz börk giyen askerlerini yardımına gönderir. Yeniçeri
kelimesinin ‘yen’den8 geldiği iddiası Bektaşilerin değil, Avrupalı yazarlarındır.
Bu basit bir anlam kargaşası olsa gerek.
Kölelikten Kulluğa:
12
Goodwin, sf 43
13
Yeniçeriler kapıkulu sayıldılar. Osmanlıcada ‘kapu’ devlet anlamına gelir. ‘Kapıkulu’ kelimesi yeniçerilerin
saray mensubu sayıldıklarına işaret eder. Bu yüzden Sultan’ın kazancından pay istemeleri, alamayınca
ayaklanmaları doğaldır.
13
Devletin yükselmesi ve tek sorumluluklarının Sultan’a karşı olması için
evlenmeleri yasaklanmıştı. Görevleri ve hareketleri ‘Kavanin-i Yeniçeriyan’
adlı kanunname ile katı şekilde belirlenmişti. Bununla beraber toplumun
genelinden yüksek statülere ulaşmaları ve zenginleşmeleri engellenmemişti;
hatta tersi geçerliydi denilebilir. Fatih’in İstanbul’u almasından 1623’e kadar
görev yapmış 47 vezirin sadece 5 tanesi Türk kökenliydi.14 Yeniçerilerin
vergileri gelirlerinin % 10’uydu. İdam edilen veya çocuk sahibi olmadan ölen
yeniçerinin tüm malvarlığı devlete teslim edilirdi; çünkü nihayetinde yeniçeri
devletin kuluydu.
Pençik Kanunu:
14
Goodwin, sf 124
14
Herhangi bir sakatlığı olmayan ve ileride yeniçeri olması hedeflenen
erkekler ‘Pençik oğlanı’ olarak altı sınıfa ayrılır:
Pir: ihtiyarlar.15
15
Kaynak: Koçu, Reşad Ekrem. Yeniçeriler (sf 16)
15
Yine Aşıkpaşazade’nin eserinde pençik oğlanları ile ilgili şunlar
söyleniyor:
16
Kaynak: Koçu, Reşad Ekrem. Yeniçeriler (sf 19)
17
Kaynak: Koçu, Reşad Ekrem. Yeniçeriler (sf 19)
16
askerleri ayrı ele almak gerekir; çünkü ancak bir ocak bünyesinden yetişmiş
efradın kendine özel kültürel özellikleri olabilir. Yeniçerilik üzerine çok önemli
eserler vermiş olan Reşad Ekrem Koçu’nun bahsettiği devirde ocaklı sayısı 10
bini bulmamaktaydı.
Devşirme Kanunu:
17
seçildikleri saat ve bölge not alınır. Ferman turnacıbaşı ağaya
verilir, devşirme toplama işini sürücü ağa ile beraber yaparlar.
• Bölgenin papazlarından vaftiz defterleri toplanır; tellallar ilan
edilen saatte belirtilen yere devşirme adaylarını getirir.
• Bir bölgede en fazla 40 haneden 1’inden bir devşirme alınır; ailenin
tek oğlu veya dul kadının oğulları alınamaz.
• Evliler ve müslümanlar devşirilemez
• Seçilen adaylar soyulur, vücutları kontrolden geçirilir. Seçme
yetkisi nihai olarak turnacıbaşı ağaya aittir.
• Devşirme günlerinde tımarlı sipahiler ve bölgenin yöneticisi
bulunmak zorundadır.
• Seçilmiş devşirmelerin kayıtları yapılır, isimlendirilerek sürücülere
teslim edilirler. Her defterin bir kopyası çıkartılır ve turnacıbaşı
ağaya verilir.
• Turnacıbaşı ağa bölgenin en büyük idare amiri (vali, sancak beyi,
kadı, vb) ile temasa geçmeden yola çıkamaz.
• Oğlan gizlenmesi ağır suç Kabul edilir. 18
18
Kaynak: Reşad Ekrem Koçu. Yeniçeriler (sf 27)
19
Goodwin, sf 34
18
iyi terbiye edilemeyeceği düşüncesiyle öksüz çocuklar; şımarık olacağı
gerekçesiyle köy muhtarının (kethüda) oğlu devşirilmezdi.20
Devşirme İşlemi:
20
Halaçoğlu, sf 39
21
Avrupa’da 18. ve 19. yüzyıllarda popüler olmuş, metafiziğe dayalı anatomik incelemenin adıdır. Kafatasının
ve suratın şekli incelenerek bir insanın zekasını ve karakterini tahmin ile tahlil etmeye frenoloji (phrenology)
denir.
22
Sürü halinde ilerledikleri için bunlara ‘turna’ da denilirdi. ‘Turnacıbaşı’ ismi buradan gelmektedir.
19
denirdi. Edirne’de turnacıbaşı ağa kayıt defterini sürücübaşınınki ile
karşılaştırarak bir kez daha denetleme yapardı. Yolda ölüm halinde sürücübaşı
ağa zabıt tutmakla mükellefti. Başka sebeplerle eksik çıkarsa sürücübaşı idam
edilirdi.
23
‘ Abd’ Arapça’da köle/kul anlamına gelir. Örneğin devşirilen bir hristiyana en genel olarak ‘Abdullah’ ismi
takılırdı. Mimar Sinan’ın soyadı devşirme olduğu için Abdülmennan’dır. Osmanlı’nın çözülmesi sürecinde
Bektaşiliğin yasaklanarak sünni bağların güçlendirilmesiyle padişah isimleri de öztürkçe isimler (Murad, Bayezid,
vb.) yerine ‘Abd’ ekiyle başlayan isimler halini almıştır.
20
Yeniçerilerin tam bir devlet organı haline gelmesi ve dolayısıyla
siyasallaşması II. Mehmet zamanında meydana geldi. İstanbul’u fethetmek ve
ulemanın padişah üzerindeki yaptırım gücünü kırmak üzere yeniçerilerin sayısı
arttırıldı. II. Mehmet’in amacı sadece eğitimli bir askeri kadro yetiştirmek
değildi; aynı zamanda yeni bir yönetici sınıf oluşturmaktı. Sarayın kapıları
soyluların çocuklarına kapatılarak yeniçerilere açıldı. En üst düzey yöneticiler
yeniçeri kültürüyle yetiştirilmeye başlandı. Bu sayede Gaziler sınıfından24
sonra soyluların da hükümdar üzerindeki otoritesi zayıflatılmış oldu.
Devşirme Eğitimi:
24
Osmanlı’daki gaziler bir kısım toprağa hükmeden ve kendine ait askeri güce sahip, Avrupa’daki feodal lordları
andıran toprak ağalarıdır.
21
Saraya seçilmeyen devşirmeler ‘Bostancı Ocağı’na verilir, geriye
kalanlar da Türk köylülerinin yanına yardımcı verilirdi. Esirlerin çiftliklere
gönderilmesi kanununun ‘Sırpsındığı Savaşı’ndan sonra koyulduğu
kaynaklarda vardır.25 Irgat yapılan esirler önce Acemi Ocağı’na çağrılır,
oradaki eğitimleri tamamlanınca ve kadro açıldıkça ‘Yeniçeri Ocağı’na
kaydedilirlerdi. Önceleri sadece yeniçeri ocağına çıkarılan bostancıların, 17.
yüzyıl itibariyle ‘bölüğe çıkmalarına’26 da olanak tanındı. Sarayın dışındaki
okulların biri Edirne’de, diğeri Galata’daydı. Buna ek olarak 15. yüzyıldan
itibaren işleve geçen Gelibolu Denizcilik Okulu vardı.
25
Kavanin-i Yeniçeriyan’da çiftçilerin yanına ırgat verme pratiğinin İstanbul’un fethinden sonra başladığı
belirtilir. Kaynak: Halaçoğlu, sf 28
26
Osmanlı’da yeniçeri neferinin terfi ederek kapıkulu süvarisi olmasına ‘bölüğe çıkmak’ denirdi.
27
Goodwin, sf 38
22
BÖLÜM II:
Acemioğlanlar Kışlası:
28
Kaynak: Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu - 14.-17. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı (sf:36)
23
kanundu. Tarlalarda çalışmaya gönderilen yeniçeri adayları bazen acemioğlan
olarak İstanbul’a çağrılırdı. Acemioğlanlar, ocağın ayak işlerini yaparlardı.
Şehrin inşaatlarında amelelikten sutaşıma işlerine, yerleri süpürmekten aşçı
çıraklığına, ordu seferdeyken şehrin polisliğine kadar arta kalan görevleri
üstlenirlerdi.29 Suriye bir istisnadır; buradaki yerleşim yerleri yeniçeriler
seferdeyken ulema sınıfına bırakılırdı. Acemioğlanlar bir bakıma rezerv
yeniçerilerdi: savaşlarda yeniçerilerin sayıları azaldıkça acemioğlanlarından
asker temin edilirdi. Bazı acemioğlanlar silahlı çobanlar olarak da görev
yaparlar, gerektiğinde milis gücü oluşturmak üzere birbirlerine eklemlenirlerdi.
29
Süleymaniye’nin inşaatındaki amelelerin yarısı acemioğlandı (Goodwin, 39)
24
Acemioğlanlar, ucuz işçi olarak kışla içinde ve şehirde kullanılırlardı.
Acemiler bir, iki, ve iki buçuk akçelik yevmiye karşılığında ocak bünyesinde
çalışırlardı. Gündeliklerinin dışında belli dönemlerde ‘adet-i zerpul’ adıyla pabuç
akçesi alırlardı. Bunun yanı sıra senede iki kez elbise, kaputluk, yağmurluk, ve
şalvarlık çuha ile sarı veya kırmızı renkte iki gömlek verilirdi.30 Bazıları
tophanede ve tersanelerde amelelik yapar, Galatasaray mektebinde çalışır, at
meydanındaki mektepte baltacılık, ekmekçilik, aşçılık, çamaşırcılık, hamallık
yaparlardı. Ayrıca fırıncılık, çobanlık, inşaatlarda amelelik, yol bakımı ve
temizliği, vb. gibi işler için şehir dışına gönderilebilirlerdi. 18. yüzyılda kurulan
yangın söndürme teşkilatında tulumbacılık ve erzak taşıma gibi görevlerde de
yine Acemioğlanlar kullanıldı. Acemioğlanlar, çalıştıkları yerde, bazen
çadırlarda yatarlardı. Acemioğlanlar’dan ‘Kapıkulu’na yaya asker olarak
verilenlere ilk ocağa girdiklerinde ‘şagırd’ denirdi. Acemioğlanların ağasına,
İstanbul’un iş gücünü kontrol ettiğinden olsa gerek, ‘İstanbul Ağası’ denirdi.
30
Halaçoğlu, sf 41
25
Bunlardan Yaya Asker Ocağı 6 gruptur:
• Sakalar
• Cebeciler
• Kumbaracılar
• Topçular
• Toparabacıları
• Yeniçeriler
Sakalar Ocağı:
26
Cebeciler Ocağı:
31
‘Cebe’ Osmanlı’da zırhlı elbise demektir. Cebeciler askere savaş mühimmatını sağlarlardı. Günümüz
Türkçesindeki ‘cephane’ buradan gelmektedir.
32
D’Ohsson C. V, sf 362; kaynak: Uzunçarşılı
33
Kaynak: Uzunçarşılı
27
beraberinde levazımı taşıyan 800 deveyle birlikte savaşa katılmıştır. Cebeciler
kanun gereği ordunun merkez cephesinin gerisinde bulunurlar. Savaş
zamanında askerlere cephane temin etmenin dışında barış zamanlarında
teçhizatı geri toplar, bozulan ve eskiyen silahları tamir edip askerlere tekrar
dağıtırlar, kalan teçhizatı muhafaza ederler. Kale kuşatmalarında önemli
bölükler olan ‘Barutçu’ ve ‘Lağımcı’ bölükleri de bu ocağa mensuplardır.
34
Kaynak: Uzunçarşılı, sf 9
35
Ustalar arasında tüfengi ustası, kaynak ustası, temizleyici usta, barutçu usta, zırgher, kundakçı, terzibaşı, vb
bulunurdu.
28
lağımcılar da ikiye ayrıldılar; bir bölümü lağım yapmakla görevlendirildi, diğeri
sanayi mimariden sorumlu tutuldu. Yeniçerilerin kaldırılmasıyla bu ocak da son
bulmuştur.
Kumbaracılar Ocağı:
36
‘Humbaracı’ da denir. İngilizcede ‘mortar’ veya ‘grenadier’
29
Yeni düzende ‘tımarlı kumbaracının ölümü halinde oğlu yoksa, yeri ulufeli
kumbaracılardan doldurulur’ buyruldu. Ocaklının yevmiyesi 18 akçe kabul
edildi. Ocağın en kıdemlisi Kumbaracıbaşı’na37 360 akçe maaş bağlandı.
Topçular Ocağı:
37
Alaybaşı da denir
38
Kaynak: Uzunçarşılı, sf 36
30
ederek nefer talep ederdi. Ne sayıda ve hangi acemilerin topçuluğa kaydedileceği
yeniçeri ağansın kararıydı. Ocağın en kıdemli komutanı ‘Topçubaşı’, ikinci
kıdemli subayı top dökümhanesinin başı olan ‘Dökü(m)cübaşı’dır.
Dökücübaşı’dan sonra tamirci, burgucu, yamacı, kefçegir, çırakçı, dökümcü,
haddad, neccar, vb. ustalar gelir.
39
Kaynak: Uzunçarşılı, sf 54
31
Topçuların merkez atölyeleri Tophanedeki top dökümhanesiydi. Bu
imalathanenin çatısında olası yangınlara karşı su bidonları, bidonları kullanmak
için de yürüme yolu ve bekçiler vardı. İmalathanede dökülen demirler top kalıbı
dolaplarında saklanırdı. Ayrıca binada iki tane tunç fırın vardı. Fırınların
çevreleri ısıya dayanıklı özel yeşil taşlarla örülüydü. Binanın altı boş; üstü
kubbedir. Kubbe tarafında demir ve bakır artıkları tekrar kullanılmak üzere
eritilir. Eldeki bakıra göre top kalıpları hazırlandığından ocak katipleri titizlikle
defter tutarlardı. Kubbelerin önüne bir çukur içine top kalıpları konurdu.
Eritilmiş metal bu kalıplara dökülür ve şekil verilirdi.
III. Mustafa’nın ıslah girişimleri ile Osmanlı’ya getirilen Baron de Tott ile
1774’te sürat topçuları ocağı, topçu ocağına eklemlendi. Bu yeni teşkilat modern
bir Avrupa topçu birliğinin bir kopyasıydı. Yeşil ceketli ve mavi şalvarlı sürat
topçuları kafalarına 12 terkli beyaz çuhadan yeşil püsküllü başlık giydiler. İki
kantar barutla haftada 3 gün Beyoğlu ve Kağıthane’de talim yaptılar. İlk
kurulduğunda sayıları 250 kadar olan sürat topçuları, Halil Hamid Paşa ile 2
bin neferi buldu. Sürat topçuları ocağı Sadrazama bağlıydı. Bunlar dakikada 10
kadar top atabiliyorlardı, ayrıca lojistik sevkiyatı kıyasla muazzam bir hızla
gerçekleştirebiliyorlardı. Savaşlarda her topa 10 topçu tayin edilirdi.
Kapıkulları kaldırıldığında topçular, lağımcılar, ve humbaracılar Sultan’ın
yanında yer alarak ocaklarını yeni formatta devam ettirdiler
41
Osmanlı’da kullanılan toplar şunlardır: şayka, prankı, havayi, bedoluşka, zarbazen, miyane zarbazen, şahi
zarbazen, şakloz, marten, ejderdehen, kolonborna, miyane balyemez, ve havan.
33
Arabacılar Ocağı:
42
Kaynak: Uzunçarşılı sf 98
43
Halaçoğlu, sf 45 ve Uzunçarşılı sf 98
34
ocak katibi gelir. İkinci derece zabitler ise bölükbaşı, odabaşı, ve ocak
halifeleridir.
44
Tertib-i cedid.
45
Mütefferika (geri hizmet neferi) örnek: marangoz, nalbant, saraç, saire, vb.
35
BÖLÜM III:
YENİÇERİ OCAĞI
Yeniçeriler, ocağın bozulma dönemi kabul edilen 17. yüzyıla kadar bütün
Osmanlı askeri kuvvetinin sayıca küçük bir bölümünü teşkil ederdi. Ancak
sayılarının fazla olmamasına rağmen devlet kadrosunda ve toplumsal yapıda
etkileri büyüktü. Yeniçeriler bütün askerlerin en elitleri sayılır, devlet katındaki
konumları nedeniyle diğer askeri teşkilatlardan fazla önem atfedilirdi.
Fatih devrine kadar Yeniçeriler, sadece tek bir yaya - sonraki adıyla
‘Cemaat’ - bölüğünden ibaretti. Fatih ile ‘Sekban Bölüğü’ kuruldu. 16. yüzyıl
başlarından itibaren de üçüncü bir sınıf, ‘Ağa Bölükleri’, meydana getirildi.
Bütün Yeniçeriler, 196 taburdan meydana gelirdi. Bu ortaların 101’i sarı çizme
giyen Cemaatli, 34’ü kırmızı çizme giyen Sekban, 61’i de Bölüklü’ydü.
Genelde Cemaatli Ortalar kale ve sınır muhafızları, Bölüklü Ortalar İstanbul ve
taht muhafızları, Sekbanlar ise padişahın av hayvanlarını besleyen ve
yetiştirenler idi. Sekbanlar, İstanbul ve Edirne’deki miri (kamusal) çiftliklerde
ikamet ederlerdi. Kanuni devrine kadar yeniçeri sayıları 10-15 bin civarıydı.
Her bölük ilk kuruluş itibariyle 100’er kişiden oluşurdu. Zamanla bu bölükler
46
Kaynak: Reşad Ekrem Koçu. Yeniçeriler (sf 69)
38
600-800 kişiye ulaşmıştır. Yeniçerilerin sayıları da ilerleyen zamanlarda
katlanarak artmış ve çöküş döneminde 200 binleri bulmuştur.
47
Neferler geleneksel olarak ortalarının nişanlarını vücutlarına dövme yaptırırlardı.
48
Goodwin, sf 72
39
Yeniçerilerin bayrağı sarı kırmızı renkteydi ve bayrağın ortasında
‘Zülfikar’49 işlemesi bulunurdu. Bunun yanı sıra her ortanın kendine has
amblem ve sembollü nişanları vardı. Nişan sembolleri genelde hayvan
işlemeleriydi ve ithaf olduğu ortanın göreviyle genelde ilgisi yoktu. 1. Ortanın
amblemi deve; 10. Ortanınki kartal; 17. Ortanınki aslan; 43. Ortanınki fildi. 84.
Ortanın amblemi iki minareli bir cami; 30. Ortanınki tek minareli bir camiydi.
74. Ortanın sembolü minberdi. Bunlar dışında gemi demiri, pazulu kollar, ok,
yay gibi güç ve savaş sembolleri vardı.50 Her nefer ortasının amblemini
vücudunun görünen bir yerine dövme yaptırırdı.
49
Zülfikar kelime anlamı olarak fikir sahibi kişi anlamına gelir. Dini hikayeye göre H. Muhammed’in Hz. Ali’ye
hediye ettiği çatal uçlu kılıcın ismidir ve Alevilerin sembolü kabul edilir.
50
Kaynak: Goodwin, sf 72
40
• Muhzir: Sadrazamın korumasıdır ve onun askeri birliğinden
sorumludur. Ağa ve vezir divanlarında ocağın işlerini takip eder.
Padişah ve Sadrazamın emirlerini ilgili mercilere iletir.
• Başçavuş: Merasim ve teşrifat amiridir. Yeri geldiğinde yeniçeri
dualarını okur. Yeniçeri ağasının emirlerini ilgili yerlere ulaştırır.
Maiyetinde, Kulçavuşları denilen 130 kadar emir zabiti vardır.
• Hasekiler (4 ağa): 14, 49, 66, 67. Cemaat ortalarından seçilir. En
kıdemlilerine Baş Haseki Ağa denir. Padişahın fermanlarını ve
hediyelerini yetkili makamlara ulaştırırlar.51
• Turnacıbaşı: Padişahın av maiyeti olan 68. Cemaat Ortasının
çorbacısından seçilir. Devşirme kanununun kaldırılmasına dek
devşirme oğlanları seçme görevi bu ağanındı.
• Seksoncubaşı (Samsoncubaşı): Padişahın av maiyetinden 71.
Cemaat Ortasının çorbacısıdır. Samson denilen av köpeklerini
besler, yetiştirir. Merkezi Tophane’dedir.
• Zağarcıbaşı: Padişahın av maiyetinden 64. Cemaat Ortasının
çorbacısıdır. Av köpeklerinden ve sultanın av programından
sorumludur.
• Kethüdabey: Yeniçeri ağasının muavinidir. Ocağın bütün
işlerinden Yeniçeri Ağası’na karşı sorumludur.
• Sekbanbaşı: Kethüdabey’le aynı rütbededir. Bütün Sekban
ortalarının kumandanıdır. İstanbul’da Yeniçeri Ağası’na vekalet
eder.
• Yeniçeri Ağası: Tüm ocağın en kıdemlisidir; statü olarak 4 vezirin
hemen altındadır. Başkumandanı olduğu Yeniçeriler’in
disiplininden sorumludur. Ayrıca İstanbul’un emniyet müdürüdür;
uygun gördüğünde kimseye sorumlu olmadan hapis cezası kesebilir,
Padişah’a sormadan halktan birini idam ettirebilir. Ancak Yeniçeri
Ağası bile nihai olarak yaptıklarından hükümdara karşı
51
Mimar Sinan devletin baş mimarı olana kadar bir Haseki Ağası’ydı.
41
sorumluydu. Yangın çıktığında itfaiye şefi olurdu ve yangın yerine
gitmeye mecburdu.52
Yeniçeri ağası 1451’e kadar ocak içinden seçilirdi. Fatih, ocak üstündeki
tahakkümünü arttırmak üzere Yeniçeri Ağası’nı Sekbanbaşılar’dan tayin etti.
16. yüzyılın başından itibaren ocak dışından ağa tayin etmek usul oldu. 18.
yüzyılın ikinci yarısında Ağa’nın sadece Ocak bünyesinden tayin edilmesi hakkı
Yeniçerilere teslim edildi. Ocak dışından kimseler bozulma dönemine kadar
ağalık pozisyonuna gelemezlerdi. Ancak Padişah istediğini Ağa tayin etme
yetkisine sahipti. Diğer tayinler Kethüdabey tarafından Yeniçeri Ağası’na arz
edilir, tayini Yeniçeri Ağası onaylardı. Yeniçeri Ağası’nın tayininde Ocağa
danışılmazdı.
52
Kaynak: Reşad Ekrem Koçu. Yeniçeriler
53
Halaçoğlu, sf 43
42
Yeniçeri ocağının işleri her hafta Yeniçeri Ağası’nın önderliğinde
Ağakapısı’nda toplanan bir mecliste görüşülürdü. Her hafta salı sabahı Saray’da
Sadrazam’ın başkanlığında toplanan Divanı Hümayun üyesi sayılan Yeniçeri
Ağası’nın sadece bir ‘ağa’ ise - yerel yönetici konumunda değilse - divanda söz
hakkı yoktu. Toplantı bitiminde Padişah önce Sadrazam’ı huzuruna çağırır,
sonrasında Yeniçeri Ağa’sıyla yalnız olarak görüşür, Ocağın durumunu ve
isteklerini öğrenirdi.
İlk Yeniçeri Kışlası olan ‘Eski Odalar’ Fatih devrinde Şehzade Camii’nin
yanında kurulmuştur. Kanuni devrinde Aksaray’da ‘Yeni Odalar’ olarak
anılan daha büyük bir kışla inşa edildi. Yeniçeriler görevde değillerse şehirde
gezmeleri yasaktı.
43
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın belirttiği üzere Eski Odalar’da 47 ocaklı
oda, 21 çardak, 1 tekke, 90 talimhane, 26 ahır, ve 55 kerevet vardır. Yeni
odalarda ise 368 ocaklı oda, 130 çardak, 4 tekke, 90 talimhane, 158 ahır, 20 köşk,
ve 69 kerevet vardır. Bu karşılaştırmadan yola çıkarak Fatih devrinden Kanuni
dönemine kadar Yeniçerilik Kurumu’nun ne boyutta genişlediği anlaşılabilir.
54
Goodwin, sf 73
55
Zaman geçirmek için oturulan yer
44
Yeniçeri kültüründe mutfağın ve yemeğin kutsal bir yeri olduğundan, bu
nedenle orta başına çorbacı denildiğinden bahsetmiştik. Bundan ötürü kışla
bünyesinde ocak işlerini konuşacak zabitler kazanlar etrafında toplanırlardı.
Ocağın kurulduğu günden kalan ve kutsal bir nitelik atfedilen kazana ‘kazanı
şerif’ denirdi. Bu kazan kullanılmadan muhafaza edilir, tılsımlı ve uğurlu
olduğuna inanılırdı.56 Padişahı boykot etmeleri halinde kazanlar mutfaklardan
çıkarılarak et meydanına taşınırdı. Yeniçerilerin istekleri yerine getirilinceye
kadar ocakta yemek pişmezdi. Padişahın kulları olduklarını kabul eden
Yeniçeriler için ‘kazan devirme’ de denilen bu olay bir bakıma padişahın
ekmeğini kabul etmemek anlamını taşırdı.
56
‘Kazan çarpsın’ yemini buradan gelmiştir.
57
Osmanlı hanedan üyelerinin kanının dökülmesi uğursuzluk sayıldığından boğularak infaz edilirlerdi.
45
Mutfağa malzeme tedarik eden zabitlere karakollukçu, karakollukçuların
başında bulunan ustaya da ‘Seğirdim Ustası’ denir. Ocağa et getiren kafilenin
önünden geçmek veya bir sebeple etin gelişini yavaşlatmak ağır suç sayılırdı. Et
meydana ulaştığında yeniçeriler sıraya dizilir, Seğirdim Ustası’nın işaretiyle
koşmaya başlarlardı. Ete ilk tokat atan nefer bir bütün koyunu ortasına
götürmeye hak kazanırdı; neticesinde itibarı artardı.
58
Mehter kelimesi ‘mihter’ den türemiştir, vezir kapusundaki çavuşa verilen addır. ‘Mihterhane’ vezir
kapusunda çalan saz takımı anlamını taşır.
59
İngilizce: ‘cymbals’
46
vardı. En başarılı 40 pehlivan Kaptan Paşa’nın hizmetinde denizlere açılmaya
hak kazanırdı ki bu, başarı gösterildiği takdirde kısa yoldan terfi anlamına
geliyordu.
60
Koçu, sf 297
61
‘Erkek dansöz’
47
Yeniçeriler kendi kültürel pratikleri içinde sık sık bir araya gelerek
aktivitelerde bulunurlardı. Yeniçerilikte meydan oyunları ve gölge gösterileri
revaçtaydı. Karagöz ve Hacivat gibi teatral oyunların yanı sıra genelde meydan
ortası denilen ortanın neferlerinden oluşan oyuncular gündelik hayatın
parodisini diğer ortalara sunarlardı. Gölge ve meydan oyunları içerik olarak hafif
ancak eleştirel nitelikteydi. Yeniçerilerin daimi toplantı merkezi
kahvehanelerdi. Buralarda hem ocak konuları tartışılır ve dinlenilir, hem de içki
içilip dans eden erkek cariyeler izlenirdi. Bu pratik öylesine yaygınlaştı ki 18.
Yüzyıla gelindiğinde yeniçerilerin yardımcısı olarak yanında bulunan
acemioğlanlara kahvehaneler dışında da dansöz peçesi takılmaya başlandı.
Yeniçerilerde alkol tüketimi öyle boyutlardaydı ki devletin en çok gelir sağladığı
alanlardan birisi alkol vergisiydi. Öyle ki II. Bayezid yeniçerilerin de baskısıyla
yasaklanmış olan şaraphaneleri tekrar açmak durumunda kaldı
Savaş Formasyonu:
48
madenci, vb. gibi teknik elemana ve 250 kadar aynı zamanda tesisatçılık
yapabilecek nefere ihtiyacı olurdu. 16. Yüzyılda Ferhat Paşa İran seferine
beraberinde 400 kadar şef marangoz götürmüştü.62
62
Goodwin, sf 85
63
Uzunçarşılı, sf 258
49
Ordu yürümeye, istisnai bir durum yoksa gece yarısı başlar; öğleye kadar
ilerlerdi. Bir süre aradan sonra güneş batana dek yola devam edilirdi. Geceleri
kamp kurulduğunda Meşalecibaşı’nın zabitliğiyle konaklanan alan
aydınlatılırdı. Ordunun geçeceği yerlerdeki şaraphanelerin ve tavernaların
kapatılması kanundu ve uymayanlar idam edilirdi. Ayrıca askerlerin yöre
insanlarına zarar vermesi ve köyleri yağmalaması sıkı kurallarla engellenmişti.
Sefer sırasında Sultan’a Çin stili bir otağ kurulurdu. Otağın etrafı yünle
kaplanır, Girişi tülle örtülürdü. Yerden 15 basamak yükseğe kurulan otağın
içinde banyo bulunurdu. Divan üyeleri toplanabilsin diye sultan otağının yanına
ikinci bir tente inşa edilirdi. Saray efradının otakları kırmızı ve sarı renkte;
veziriazamın otağı mor renkteydi. Sefere padişah katıldığı zaman tüm devlet
yönetimi alandan yapıldığı için devlet memurları da sefere katılırdı. Seferde
kurulan otağın görkemi bir kişinin rütbesinin göstergesiydi.64 Ordu kamp
kurduğunda şehirlerin aksine geometriğe uygun şekilde konumlanırdı. Bütün
yollar kampın merkezi olan padişah otağından çevreye yayılırdı. Neferlerin
çadırları disiplini sembolize eder biçimde düzenli kurulurdu. Temizliğe çok önem
verilirdi; her bölüğün kendine ait yıkanma çadırları ve tuvalet ihtiyacını
karşılamak üzere yere kazılan çukurları vardı. Dolan çukurlar toprakla
kapatılır, yeni çukurlar açılırdı. Ordunun ürettiği tüm çöpler itinayla
temizlenirdi. Kampın her yakasında içinde yemekhane, çarşı, terzi, cephaneci,
vb. dükkanlar bulunan bir açık alan vardı. Mahkumlar ve savaş esirleri için boş
tentelerin yanı sıra en az bir tane de idam yeri hazırda bulunurdu.
64
Kaynak: Goodwin, sf 75
50
sürekli gerilla ataklarıyla düşmanı sindirebiliyorlardı. Düşman ortaya
alındığında yeniçeriler ateşli silahlarını kullanırlardı. Müsellimler ve Anadolu
Yayaları sağ uçta, Balkan Yayaları sol uçta, Yeniçeriler ortada, Akıncılar
önde, ve toplar gerideydi. Yavuz Sultan Selim’den sonra toplar merkeze
çekilmiştir.
65
Kaynak: Goodwin, sf 82
51
BÖLÜM IV:
KAPIKULU SÜVARİLERİ
Süvari Birlikleri:
52
kurulmuştur. Sonraları sağ ve sol ulufeciler66 ile sağ ve sol garipler67 isimli
dört bölük daha eklenmiştir. Ocaklının başlıca silahları ok, yay, harbe, kalkan,
mızrak, balta, pala, bozdoğan68, ve gaddare69 idi.70
66
‘Ulufeciyan-ı yemin’ ve ‘ulufeciyan-ı yesar’
67
‘Guraba-i yemin’ ve ‘guraba-i yesar’
68
Eğere bağlı ağaçtan bir topuz
69
Geniş yüzlü kısa bir kılıç
70
Kaynak: Halaçoğlu, sf 46
53
sultanın çadırının71 yanına kurarlar, silahtarlarla değişerek nöbet tutarlardı.
Sancak tepelerini kurmak, güzergahı tayin etmek, cephede siper kazdırmak, ve
işgal edilen kaleye toprak taşıtmak görevleri arasındaydı. 300 bölük sipahilerin
her bölüğünde 20 veya 30 kişi mevcuttu. Sipah efradı 15 ile 30 akçe arası
yevmiye alırdı. Bölük başlarının yevmiyesi 40 akçeydi.
Sipah bölüğü kırmızı flama; silahdar bölüğü de sarı flama taşırdı. Barış
zamanında sağ kanat süvarileri hazineyi kollarlardı ve uzak bölgelerden
başkente getirilen hasılatın şehir içindeki güvenliğini sağlarlardı. Savaş
zamanında sipahlar padişahın sağında, silahdarlar da solunda konumlanırdı.
Sipahın sağında sağ ulufeciler, silahdarın solunda da sol ulufeciler yer alırdı. Bu
grubun sağında sağ garibler, solunda sol garibler bulunurdu.
71
Otağ-ı hümayun
54
Buçukcular’ın görevi padişah camiye giderken padişahın adına halka sadaka
dağıtmaktı.
55
Sefer sırasında hazineyi koruma görevi sol kanat süvarilerine verilirdi.
Seferde sultanın çevresinde koruma halkası oluşturan kapıkulu süvarileri
sultana arkalarını dönmeden atış yapmak durumunda oldukları için ‘solak’ ve
‘sağlak’ diye de adlandırılırlardı; pozisyonlarına göre yay tutan elleri değişirdi.
Kapıkulu süvarileri oğullarını yeniçeri yazdırabilirlerdi; ancak torunlarının
kaydolması yasaktı.72
Ocakta her bölüğün ayrı ağası vardı. Kapıkulu süvarileri 15. yüzyılın
ortalarında 8 bin neferden oluşuyordu. Kanuni zamanında da bu sayı
değişmedi.Yeniçeri enflasyonu döneminde her ocak gibi kapıkulu süvarileri
ocağının da sayısı artmıştır; ancak kaptan-ı derya Kara Murat Paşa zamanında
sayıları 15 bine çekilmiştir. 1568 yılında tutulan bir devlet kaydına göre 3331
nefer sipah, 2780 nefer silahdar, 1337 sağ ulufeci, 1209 sol ulufeci, 1000 nefer sağ
garib, ve 1539 nefer sol garip toplam 11.196 kişiden oluşuyordu.73 1609’da toplam
nüfuzları 20 bini bulan süvarilerin sayıları IV. Murat zamanında 16 bin kişiye
indirildi. Uzunçarşılı’nın sunduğu veriler itibariyle IV. Mehmet döneminde
süvarilerin sayıları 50 bini bulmuştu; Tarhoncı Ahmet Paşa ile ocaklının sayısı
25 bine çekildi. 1660’da 15 bin kişiye kadar çekilebildi. Çarpıcı olan, zaman
geçtikçe sipah ve silahtar bölüklerinin mevcutları artarken; ulufeci ve gariplerin
sayılarının azalmış olmasıdır.
72
Goodwin, sf 66
73
Kaynak: Uzunçarşılı, sf 213
56
Süleymaniye’deki 9 oda, Sultanahmet Hanı, Elçi Hanı, Kurşunlu Han, ve
Yenicami Hanında ikamet ederdi. 1588’de Süleymaniye’deki 9 oda boşaltıldı.
Süvariler sefer zamanı aldıkları her 5 akçe yevmiye için bir atlı nefer
bulundurmak zorundaydılar. Bu usulü Köprülü Mehmet Paşa kaldırmıştır.
Altı bölüğün ağaları süvari oldukları süre boyunca 100 akçe yevmiye
alırlardı. Ayrıca senede 17 bin akçeye kadar geliri bulunan arpalıkları vardı.
Bölük ağalarının yetişmiş oğullarının sipah veya silahtar bölüğüne kayıt
olmaları şarttı. Bölük ağaları her Perşembe sadrazamı ziyaret etmekle
yükümlüydüler. Savaşlara padişah veya sadrazamla beraber gittiklerinde 5 bin
akçelik silah parası temin edebilirlerdi.
74
Kaynak: Uzunçarşılı, sf 173
75
Okların koyulduğu kutu
57
düşmanın aynı noktasına Cengiz Han usulü saldırırlardı. Düşmanın süvari ve
piyade gücü yarılana dek, bu hat saldırısı sürerdi. Açılan düşman hattı üzerine
ordunun geri kalanı taarruz ederdi. Süvariler gerektiğinde kalelerde muhafız
güç olurlardı. İhtiyaca göre hariçten kale muhafazası için süvari kaydı yapılırdı.
Ocağa gerektiğinde hariçten efrat da alınırdı. Anadolu ve Rumeli’den toplanan
bu efrada sergengeçti denirdi. Kapıkulu süvarileri kanun gereği köprülerden
geçerken yoklamaya tabi olurlardı. Yoklamada bulunmayanların ocakla ilişkisi
kesilirdi. 17. yüzyıla kadar süvari atları Anadolu ve Rumeli’den temin edilirdi;
ancak bu atların soyu tükenince Tuna’nın şimal havzasından atlar getirilir
oldu.76
76
Kaynak: Uzunçarşılı sf, 184
58
BÖLÜM V:
EYALET ASKERLERİ
77
Yörük, yaya askerin Rumeli’den toplananıdır.
59
vergilerin yeniden dağıtımı ile beslenen, senelik gelirleri/bütçeleri 20 bin akçeyi
aşmayan süvari birliklerine tımarlı sipahi denir.
78
Goodwin, sf 114
60
Tımar hakkı babadan oğla geçer şekilde ayarlanmıştır; ancak her mülk
devrinde başlangıç miktarına (kılıç) dönülür, arta kalan araziyi devlet alır. Bu
sayede tımar sahibi ailelerin mülkleşmesi engellenir ve olası yerel toprak
ağalarının ortaya çıkmasına olanak tanınmazdı. Tımar sahiplerinin merkezi
otoriteye bağlı kalmaları amacıyla tasarlanan bu model Osmanlı çiftçisinin
kapitalistleşmesinin önünü kesmiştir. Devamlı maaşlı asker olan tımarlı
sipahiler başkentin dışındaki bölgelerde eyalet koruması olarak konumlanırdı.
Beş müsellem bir çiftlikte ziraat ederdi. Sefer vakti içlerinden biri savaşa
gider, diğerleri toprakla uğraşmaya devam ederdi. Savaşa giden müselleme
‘nöbetli’ denirdi. Sayıları yaklaşık 12 bin kadar olan tımarlı olmayan atlı
askerlerin büyük bölümüne ‘silahdar’ denirdi. Bunlar savaşta sultanın solunda
elit korumalar olarak bulunurlardı. Geri kalan atlı bölükler Osmanlı’nın
müslüman tebaasından toplanan ‘gurebalar’ idi. Hafif atlı sayılan ve sayıları 20
bini bulan akıncılar, özellikle Balkan ülkelerinden devşirilirdi. 17. yüzyılda
akıncıların yerini ‘askeriler’ ve Kırım Tartarları almıştır.
61
kumandası altında sefere giderdi. Tımarlı sipahilerin her bölüğünde ayrıca
bayraktar ve subaşı denilen Çeribaşları bulunurdu. Alaybeyleri geleneksel
olarak emekliliklerinde bölgesel yöneticiler olurlardı. Atlı askeri birliklerin her
otuz neferi bir ocak sayılırdı. Kaliteli atlarla donatılmış tımarlı sipahilerin
silahları arasında kılıç, kargı, kalkan, ve ok vardı. Başlarında miğfer, üstlerinde
zırhlar bulunurdu. Savaş esnasında ordunun sağ ve sol kanatlarında hilal
şeklinde konumlanırlar, hem saldırılara karşı orduyu savunurlar, hem de
gerektiğinde atak güç olurlardı. Savaşta ölen sipahilerin çocuklarının büyüğüne
4 bin, diğerlerine 3 biner akçelik tımar tahsis edilirdi. Evinde ölen tımarlının
çocuklarına 2 veya 3 biner akçelik tımar verilirdi.
79
Kaynak: Halaçoğlu sf 87
63
gelmiştir ki bunlar konumuzun dışındadır. ‘Reaya’ya (halk/köylü) çayır yoktur’
politikası benimsenerek; toprağın tımara verilmesi mecburiyeti köylüyü angarya
çalışmaya mecbur bıraktı. Osmanlı anlayışına göre toprak asker
besleme/yetiştirme dışında ziraat edilmemelidir; aksi halde çayır olarak terk
edilmesi daha makbuldür. Toprak, sipahi kontrolünde ve hizmetinde olmalıdır.
Reaya çiftini bozup tımarı terk etmek isterse ‘çift bozan resmi’ vermekle
yükümlüdür. Bu ağır vergiler çiftçinin mobilizasyonunu da kırmıştır. Ortaçağ
Avrupa’sındaki ‘toprağa bağlılık prensibi’ne benzeyen bu sistem, Roma
İmparatorluğundaki ‘colonat’ rejimini andırır. Ancak, ticaretin bireyselleştiği ve
uluslararası boyuta ulaştığı bir çağda bu sistemin yakın zamanda işlevsiz
kalması kaçınılmazdı. Divan kararı ile reayadan toplanan tekalif ve yardımlara
Avarız–ı Divaniye denir ki bu da ortaçağ Avrupa’sındaki feodal beyler ve
krallar arasındaki ilişkiyi andırır. Ayrıca Bizans’ta da pronoia ismi verilen tımar
benzeri bir örgütlenme görülür.
80
Sivil tımarlar da denir; çünkü mensupları arasında asker olmayan asesbaşı, mirahur, muhtesib, kadı, imam, ve
hatipler de mevcuttu.
64
tımarlar Rumeli, Şam, Halep, Diyarbekir bölgelerinde 6bin; Anadolu, Kıbrıs
bölgelerinde 5bin; Karaman, Zülkadiriye, ve Rum bölgelerinde 3 bin kadardır
(Barkan, 27).
65
büyüklüğünde tımar verilirdi. Beylerbeyinin bir oğlu varsa 40 bin akçelik; 2-3
oğlu varsa 20-25’er bin akçelik tımar verilirdi. (Barkan, 25)
81
Kaynak: Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan; Türk Tarih Semineri
66
ve 41 cemaat vakıfların kontrolündeydi. Bunlara karşılık 19 şehir, 49 kasaba,
9.182 köy ve 580 cemaat 195 zaim ve 7.311 eşkinci tımarının kontrolündeydi. 82
82
Kaynak: Prof. Dr. Ömer Lütfü Barkan; Türk Tarih Semineri
83
Kaynak: Halaçoğlu sf 49
67
Hücum kuvvetleri:
84
Kaynak: Halaçoğlu sf 51
85
Kaynak: Halaçoğlu sf 51
68
askerlik bilgisi olmayan cengaverlerin öncü kuvvet olarak hem düşmanı
korkutması hem de eğitimli askerlerin kayıplarının azaltılmasıydı.
Kale Kuvvetleri:
86
Martaloslar yeniçerilere ek kuvvet olarak II. Murat döneminde teşkilatlanmıştır. Müslümanlaştırılmayan
hristiyanlardan meydana gelirler. 1721’de III. Ahmet tarafından kaldırılmıştır.
69
zamanında yol açmak, hendek ve siper kazmak, gülle ve top taşımak, ordu
ağırlıklarını alana nakletmek idi. Barış zamanında ise kale tamirinde, maden ve
tersanelerde işçi gücü olarak kullanılırlardı. Cerahorlar da genelde yol yapımı,
kale tamiri, maden işleri gibi alanlarda işçi olarak kullanılırdı. Canbazların ve
Tatarların akın dışındaki görevleri ise ileri gelen devlet adamlarının atlarına
bakmaktı. Bunların onda biri sefere gider, diğerleri gündelik işleriyle meşgul
olurlardı. 16. yüzyıl sonlarına doğru bu geri hizmet kıtalarının toprakları zeamet
ve tımara verildi, teşkilatları kapatıldı.
Derbend Teşkilatı:
87
‘der’=geçit. ‘bend’=tutmak. Farsça.
70
tamirinde çalışırlar, ıssız alanları imara açmak üzere ıslah ederlerdi. Bu
hizmetlere karşılık ticaret yollarından geçen kervanlardan ‘geçit akçesi’ alınırdı.
88
Kaynak: Halaçoğlu sf 156
71
haberi verdiğinde ‘derbent davulları’ çalınarak komşu derbentlere mesaj
iletilirdi. Derbentçilere ancak çok tehlikeli bölgelerde görevdeyseler silah
kullanma izni verilirdi; bunun dışında silahsız bir kuvvetti. Derbentçilere
verilen silahlar devlet tarafından tespit edilirdi. Derbentçinin emekliliğinde
yerine varsa oğlu geçirilirdi. Derbentçiler derbentlerini terk ettiklerinde süresiz
arama emri çıkardı.
72
BÖLÜM VI:
Ayaklanmalar:
75
1622’de zaten ocaklı tarafından sevilmeyen Genç Osman hacca gidince
çoğunlukla alevi mezhebinden olan yeniçeriler devlet bünyesinde hızla
güçlenmekte olan sünni eğilimlere karşı tavır alarak padişahı tahttan indirdiler.
Ocağın kaldırılması Osmanlı tarihinde gündeme pek çok kez geldi, ancak
yeniçerilerin sayıları merkeze rağmen artmaya devam etti. Bu sebepten dolayı
neredeyse devletin son nefesine kadar siyasal sistemden atılamadılar.
89
Goodwin, sf 98
76
1517’de Selim’in Mısır’ı almasıyla halifelik Osmanlı hükümdarına geçti ve
devlet, Sunni Ortodoks çizgisini sağlamlaştırdı. Bundan sonra Bektaşi
öğretisiyle eğitilen yeniçeriler sisteme uymaz bir güç odağı haline gelerek
merkezden uzaklaştılar. Halifeliğin Osmanlı’ya geçmesiyle Erken Osmanlı
döneminden kalan devlet gelenekleri de değişim gösterdi. Bayezit çocuklarının
isimlerini – Musa, Muhammed, Süleyman, Ertuğrul, ve sufi ismi olan Mustafa –
bütün çevre kültürleri entegre etmek üzere koymuşken; son dönem Osmanlı
padişahları adlarının başına “–abd” eki getirerek Sünniliklerini öne çıkardılar.
Önceki dönem Osmanlı hükümdarlarının saçları Moğol tarzında uzunken; son
dönem Osmanlı padişahları müslüman stili kısa saçı benimsediler.90
90
IV. Murat bir istisnadır.
91
Goodwin, sf 150
77
Yeniçeriler artık devletin stabilizasyonu önünde bir engel teşkil ediyordu
ancak bir çırpıda sistemden atmak mümkün değildi. Toplumsal olaylar birikim
sonucu ortaya çıkar. Buradan yola çıkarak bir sonraki yüzyıldan itibaren
derinleşerek artan yeniçeri ayaklanmalarının ve sistemden kopuş sürecinin
tohumları Yavuz Sultan Selim döneminde atılmıştır denebilir. Bunun dışında
hazinesini nihai olarak fetihlerle doldurma yönünde örgütlenen ancak artık
genişleyemeyen bir Osmanlı, gelişen kapitalizmin getirdiği altın ve gümüş
enflasyonu ile de ekonomik olarak sıkışmış durumdadır. İyi eğitimli bir ordu
olmasına rağmen yeniçeriler 16. yüzyılın sonlarına doğru devlet perspektifinde
getirisi az ama gideri çok olan bir kurumdur. Buna rağmen sayıları artan
yeniçeriler, sadece ekonomik olarak bile devletin bir numaralı sorunu haline
gelmiştir. Değişen bir dünyada eski model bir örgütlenmeye sahip Osmanlı
giderek topallamaya başladı. Ancak Osmanlı öylesine kemikli kurumlaşmıştı ki,
yeni düzene entegre olmak devleti yıkıp baştan kurmak anlamına gelecekti.
Osmanlı’nın çöküşünün diğer bir sebebi de eski sistem kurumları çerçevesinde
fazla güçlenmesi ve devletleşmesidir.
1544 yılında veziriazam olan Rüstem Paşa ilk olarak Osmanlı parasını
devalüe etti. Arttırılan vergilerle yara almış devlet hazinesi bir süre için dolu
kaldı. Bu sayede yeniçerilere paraları ödenebildi ve olası ayaklanmaların önüne
geçildi. Ancak bu uygulama bir sonraki yüzyıl için daha beter sonuçlar doğurdu.
Selim’in Anadolu’da bastırdığı kaos, Rüstem Paşa döneminde tekrar cereyan etti.
Artan vergiler Anadolu halkını merkezden tekrar uzaklaştırdı. Ekonominin
bozulması ve tımar sisteminin çöküşüne bağlı olarak merkezi otoritenin
zayıflaması sonucunda Celali İsyanları diye anılan Anadolu halkının
silahlanarak merkezi hükümete karşı tavır alması ve çiftçilerin topraklarını terk
78
ederek eşkıyalaşması vukua geldi. 1603’ten 1611’e kadar veziriazam Kuyucu
Murat Paşa’nın sürekli atakları karşısında celali isyanları bir nebze hafifletildi;
ancak hiçbir zaman tam olarak ortadan kaldırılamadı.
80
vermek üzere ikna etti ve şehirde terör estirmekte olan yeniçerilerin üzerine
yürüdü. 4 bini aşkın yeniçeri cesedi boğaza atıldı.92
92
Goodwin, sf 172
93
Goodwin, sf 174
81
Yeniçeriler de reform hareketinin arkasında yeni bir ordu kurmak olduğunun
farkındaydılar ve geri plana itilmekten endişe ediyorlardı. 1730’da esnafın
vergileri arttırıldı ve küçük esnaf ağır yara aldı, işsizlik arttı. Yüzyılın ortasına
gelindiğinde sultanın karşısında yeniçeriler, ulema sınıfı, ve İstanbul esnafının
bir bölümü vardır ve devlet yönetilemez haldeydi. Nitekim ilerleyen sahnelerde
fakirleşen halk ulema sınıfının çıkarlarını, sultanın çıkarlarından daha yakın
bulmaya başladı ve ulema sınıfına yaklaştı. Karşısındaki muhalefetin boyutu
sultanın elini kolunu bağladı ve Lale Devri son buldu. Çözülmekte olan Osmanlı
bundan sonra sünni Ortodoks islama dört elle sarılarak kendi içine dönmüş ve
yapıcı reformdan uzaklaşmıştır. Özal’la başlayan benzer bir süreç 1990’lı yılların
Türkiye’sinde yaşandı: Enflasyonist ve ‘batıcı’ denebilecek merkez sağ
hükümetlerinin başarısız yönetimleri sonucunda halk pan-islamist çizgiye
yöneldi.
94
Tilly, sf 50
82
akınlar yoluyla sermaye ve tahakküm alanı oluşturmak üzere bir yağma düzeni
çerçevesinde gelişmiştir. Sonuç olarak geniş bir askeri yapı ve el koyma
örgütlenmesi geliştirmişlerdir. Orduyu beslemek üzere merkez iktidarın büyük
bir bölümü yerel yöneticilere dağılmıştır ve ileride merkezden kopma olgusu
vukua gelmiştir. Ulusal ölçekte kalıcı devlet örgütlenmesi zayıf olan bu düzen,
sonraları ortaya çıkan yeni düzen çerçevesince örgütlenmiş imparatorluklar
(Prusya, Rusya, Avusturya) ve zor araçlarının birikim düzeyi yüksek ulusal
devletleri karşısında yenik kalacaktır. Fakat Osmanlı’da feodal düzene uygun,
oldukça köklü bir devlet örgütlenmesi vardı. Osmanlı devleti çöküş döneminde
bile zor araçlarının birikimini yüksek, elde edilebilen zor araçlarını yoğun
tutmuştur. Öyleyse Osmanlı’nın modern Avrupa karşısında yenilmesi nihai
olarak bir haraç alan imparatorluk sistemi olmasına bağlanamaz.
95
Tilly, sf 61
84
SONSÖZ
85
KAYNAKÇA
86
İşgüven, Hazım. Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri
Otlukbeli Meydan Muharebesi (11 Ağustos 1473) [Cilt: III/2 Ek]
Genelkurmay Basımevi, 1986.
Moalla, Asma. The Regency of Tunis and the Ottoman Porte: (1777-
1814). Routledge, 2004.
87
Werner, Ernst. Büyük Bir Devletin Doğuşu – Osmanlılar (1300 –
1481) 2. Halk Ayaklanmaları ve Askeri Feodalizm. Alan Yayıncılık, Ocak
1988.
88