You are on page 1of 4

ZAMAN KAYBOLMAZ

Türk tarihçiliğinin son yılarda uluslar arası alanda tanınmış en önemli


isimlerinden biridir İlber Ortaylı. Tarihçilik mesleğinin gerektirdiği donanım ve bilgiye
de fazlasıyla sahiptir. Hayat hikayesinin anlatıldığı ve küçüklük yaşlarından itibaren
öğürenim hayatının şekillenmesinden, dünyaca tanınan bir tarihçi olma serüveni
okuyucuların beğenisine sunulmaktadır. Onun hayatından anlatılan kesitler günümüz
tarihçilerine ve bu mesleğe yeni adım atmış genç nesillere ışık tutacak mahiyettedir.
Bu nedenle iyi okunması ve ders çıkarılması gereken bir eser olduğu düşüncesindeyiz.
İlber Ortaylı, 1947 yılında Avusturya’da dünyaya gelmiştir. Babası Kemal bey ve
annesi Kırım Türkü olan Şefika hanımdır. İki yaşına kadar Avusturya’da kaldıktan sonra
Türkiye’ye gelmişlerdir. İlk olarak İstanbul’a geldiklerinde akrabalarının yanında
kalmışlardır. İstanbul’da babasının işlerinin tutmaması sonucunda Ankara’ya
göçmüşlerdir. Ankara’ya geldiklerinde bambaşka bir hayatla karşılaşmıştır.
İlkokulu bitirince İstanbul’a geri dönerek Avusturya lisesine kayıt yaptırmıştır.
Kendisi için Ankara’nın ayrı bir yeri olduğunu belirtmekle birlikte bu şehrin tiyatro,
opera ve senfoni, orkestrası gibi unsurlarda İstanbul’dan daha üstün olduğunu
belirtmektedir. Zira İlber Ortaylının sadece bir tarihçi değil aynı zamanda bir
entelektüel olmasında Ankara’daki bu imkanların büyük katkısı olmuştur. ayrıca
Ankara’daki Alman, İran Fransız ve İtalyan kültür derneklerinin bulunması onu bu
dillere vakıf olmasını da kolaylaştırmıştır. Tüm bu katkıları sonrasında Ankara’dan
ayrılıp İstanbul’da liseye başlamıştır. Yatılı olarak eğitim görmeye başlamış ve yeniden
bambaşka bir ortamla karşılaşmıştır. Ancak kısa bir süre sonra tekrar Ankara’ya
dönerek, Ankara Atatürk lisesine kayıt yaptırmıştır. Bu liseye geldiğinde kendi tabiriyle
iyi hocalardan ders almaya başlamıştır. Daha çok köy enstitülü ve gazi eğitimli
öğrenmenler görev yapmaktaydı.
İlber Ortaylı’nın lise yıllarında en dikkat çekici özelliklerinden birisi tarih
kitaplarını okumayı sevmemesidir. Tarih kitaplarını palavra laflarla dolu eserler olarak
gördüğünü ifade etmektedir. Hatta o zamanlardan itibaren tarih kitapları nasıl
yazılmalıdır sorusunu bile kendisi,ne sormuştur. Buna cevap olarak da “ büyük tarih
sentezlerinin yazılmadığı yerde, popüler tarih ve okul kitapları daha iyi olmaz.
Mümkün değil. Hele o kitap yazarı yabancı dil bilmiyorsa hiç mümkün olamaz.”
ifadelerini kullanmaktadır. Ankara’da bu l,ise hayatına devam ederken bir taraftan da
Avusturya lisesinde öğrendiği Almanca’yı unutmamak için kurslara devam etmektedir.
Aynı zaman da yerel gazetelerde yazıları da yayımlanmaya başlamıştır.
Üniversite yıllarına geldiğimizde İlber ortaylının bölüm tercihinde ilk zamanlarda
tercihte zorlandığını görmekteyiz. İlk olarak ODTÜ ve Ankara üniversitesinin
sınavlarına girdikten sonra hukuk fakültesine kaydını yaptırmıştır. Hukuk fakültesine
başladıktan sonra içine girdiği ortamın azametinden korkarak kendi kaydını mülkiye’ye
aldırmıştır. Üniversiteyi bitirmeye yaklaşmışken kendi içinde tarih veya arkeoloji
dersleri alma isteği doğmuştur. Daha sonra da Halil İnalcık’ın Ankara Üniversitesinde
olmasından dolayı burada tarih dersleri almaya başlamıştır. Dolayısıyla kendi ifadesiyle
sabah ezanına müteakip yollara düşerek anakara’da bir üniversiteden başka bir
üniversiteye gidip gelerek yoğun bir tempoda çalışmalara devam etmiştir. Onun ileride
dünyaca tanınana bir tarihçi olmasında muhakkak bu yıllarda çektiği sıkıntıların büyük
etkisi olmuştur. adeta günde sadece beş saat uykuyla böylesine yoğun bir çalışma
içine girmiştir.
Bu arada İlber Ortaylı’nın içinde bitmek tükenmek bilemez bir tiyatro aşkı
doğmuş ve 1966 yılında itibaren yazılar yazmaya başlamıştır. Yukarıda da bahsettiğimiz
gibi onun sadece bir tarihçi değil çok yönlü bir entelektüel olmasında bu sanat
severliği etkili olmuştur. Aslında dünyaca tanınan bir kişilik olmasında bu hususların
katkısı büyük olmuştur. Hatta kendisi bu tür sanat faaliyetlerinin insanları geliştirdiği
ve cahilliğini de aldığını dile getirmektedir. Bu nedenle hangi fakülte yada bölüm
olursa olsun kendisini bu tür faaliyetlerden geri bırakmaması gerektiğini dile
getirmektedir.
1974-75 yıllarından Amerika’ya giden İlber Ortaylı burada Chicago
üniversitesinde master yapmaya başlamıştır. Buradaki ilmi ortam onun üzerinde
büyük bir etki yaratmıştır. Özellikle 1972 yılından itibaren aynı üniversitede
profesörlük yapmakta olan Halil İnalcık’ın da öğrencisi olmaya devam etmiştir. Ayrıca
çeşitli konferanslar takip etme fırsatı bulmuştur. Bunlardan en göze çarpanı Bernard
Lewis olmuştur. Hem onun anlattıklarını yakından dinlemiş hem de onu daha
yakından tanımıştır. Bu şekilde alanlarında dünyaca tanınmış hocalarla yakın ilişki
kurmuş ve onlardan tarihçilik konusunda etkilenmiştir. “Tanzimat sonrası mahalli
idareler” adlı doktora tezinden sonra bu sefer de “Osmanlı devletinde alman nüfusu”
adlı çalışması sonrasında doçetlik unvanına sahip olmuştur. Büyük zorluklar içinde
akademik hayatına yön vermeye çalışan İlber Ortaylı Avrupa’da ve Balkanlarda birçok
üniversitede misafir öğretim üyeliği yapmıştır. Bu görevler onun dil konusunda
kendisini geliştirmesine yardımcı olmuştur. Ayrıca üniversite hayatının bu kadar
yoğunlaşmamasından önce belli ölçüde gazetecilik de yapmıştır. Bunun yanında
Türkiye’ye döndüğünde hem tarih çalışmalarına ağırlık vererek sayısız eserler ortaya
koymuş hem de idari anlamda önemli görevler üstlenmiştir. Sanırız bunlardan en göze
çarpanı Topkapı Sarayı müzeler müdürlüğü görevidir.
İlber Ortaylı’nın tarih ve tarihçilik anlayışına baktığımızda aslında onun neden
dünyaca ünlü bir araştırmacı olduğunu da anlayabiliriz. Her büyük tarihçi gibi onu da
bu meslek alanında yönlendiren ya da etkileyen bir isim olmuştur. şüphesizi bu isim
de hocası Halil İnalcıktır. Türkiye ve Amerika’dayken yaklaşık yedi sene öğrencisi
olması nedeniyle hocasından birçok şey öğrenmiş ve tarihçilik konusunda ondan
büyük ölçüde etkilenmiştir. Hatta Amerika yıllarında Halil İnalcık hocanın çalışmalarına
bile yardımcı olmuştur. özellikle çocukluk yaşlarından itibaren aldığı yabancı dil
eğitimiyle başta Arapça, Farsça, Rusça, İngilizce, Fransızca ve Almanca olmak üzere
kendisini bu alanda geliştirmiştir. Şu bir gerçektir ki onun yabancı dil konusunda bu
kendisini bu kadar geliştirmesi hem dünyada çeşitli dillerde yapılmış olan araştırmaları
takip etmesine hem de kendi yapacağı araştırmalarda daha geniş bir kaynak alt
yapısına sahip olmasında etkili olmuştur.
İlber Ortaylı’yı tarihçilik mesleği yanında onun iyi bir aydın olmasındaki önemli
hususlardan biri de entelektüel bilgi birikimini oldukça artırmış olmasıdır. Kendisini bu
alanda iyi yetiştiren ve sanat ve kültür konularına özel ilgi duyan Ortaylı bu yönüyle de
örnek alınması gereken isimlerin başında gelmektedir. Ayrıca tiyatro için yazmış
olduğu eserler ve bunun yanında gazetecilik mesleği ile de belli bir süre uğraşmış
olması onun bu alanda gelişmesine katkı sağlamıştır.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki İlber Ortaylı son dönem Türk tarihçiliğinin
yetiştirmiş olduğu önemli isimlerden biridir. Bu nedenle onun hayatı ve çalışmaları bu
meslek alanında yürümek isteyen genç tarihçiler için örnek ve ibret alınması gereken
bir hayat hikayesi mahiyetindedir. Bu nedenle Nilgün Uysal’ın söyleşi tarzında kaleme
aldığı bu eserin okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken bir eser olduğu
kanaatindeyiz.

You might also like