You are on page 1of 2

Dünya Açlık/Yoksulluk Günü

1, 2, 3, buçuk. Bir çocuk öldü. 1, 2, 3, buçuk. Bir kişi daha. Tam 3 buçuk saniyede
bir, fakir bir insan (çoğunlukla çocuk) açlıktan ya da buna bağlı hastalıktan yaşamını
yitiriyor. Yani senede 25.000 insan. Oysa dünya insanlarına yetecek kadar besin olduğunu ve
üretildiğini bildiğimiz halde, bunca ölümler yine de gerçekleşiyor. Bunun başlıca sebebi
aslında, bu besinleri alabilecek paranın olmaması. Bu da arkasından hastalıkları ve
kaçınılmaz bir şekilde de ölümleri getiriyor. Bir anlamda hızlı dönen girdap gibi bir şey. Bir
kere kapıldın mı, seni aşağıya çekiyor. Peki, bilimsel olarak açlık ne anlama gelmektedir?
Açlık, yetersiz beslenme, gıdasızlık olarak tarif edilmektedir. İki türlü yetersiz beslenme
mevcuttur. İlki ve en önemlisi et ve diğer besinlerden temin edilen protein-enerjinin
eksikliğidir. İşte dünya otoritelerinin de tartıştığı ve kabul ettiği yetersiz beslenme tipi budur.
Diğer önemli yetersiz beslenme şekli ise vitamin ve mineraller bakımından eksik olan
beslenme şeklidir. Önemli olsa da açlık tartışmalarında diğeri kadar öne çıkmaz. Protein-
enerji eksikliği en ölümcül olanıdır. Alınan besinler enerjiye çevrilir ve besinlerde mevcut
olan enerji de kalori olarak ölçülür. Protein ise vücut fonksiyonlarının devamı için gerekli
amino asitlerin temini, gelişim ve kasların tamiri için gereklidir. Dünyada şu an ne kadar aç
insan olduğu bilinmemekle beraber, Birleşmiş Milletler, bunun 1.02 milyar kadar olduğunu
hesaplıyor. 2006 yılında bu sayının 850 milyon olduğu düşünülürse, artan bu rakam oldukça
şaşırtıcıdır. Bu ciddi artışın sebepleri şunlar olabilir; 1) hükümetlerin fakir insanların yaşadığı
bölgelerde tarımı önemsememeleri, 2) dünya ekonomik krizi, 3) günde 1 ya da 2 lira dahi
harcama gücü olmayan insanların yaşadığı bölgelerde ciddi fiyat artışları. 1.02 milyar
sayısının toplamda 6.8 milyar insanın yaşadığı dünya genelinde düşündüğümüzde, neredeyse
tüm bu sayı gelişmekte olan ülkelerdeki durumu göstermektedir. Çocuklar bu sayıda en
güçsüz halkayı oluşturmaktadır. Çok zayıf beslenen bir çocuğun yaşam ömrü 160 günü
geçememektedir. Yılda 10.9 milyon çocuğun zayıf beslendiği durumda, ölüm 5 milyona
yaklaşmaktadır. Coğrafik olarak bu dağılımlara bakıldığında ise, yetersiz beslenmelerin
%70’i Asya da, %26’sı Afrika’da ve %4’ü Latin Amerika ve Karayib bölgesinde dağılım
göstermektedir. Tüm bunlar bir kenarda dururken, diğer tarafta da gerçekte dünyanın herkese
yetecek kadar gıdayı ürettiğini de görüyoruz. Dünya tarımı bugün, 30 yıl öncesine göre tek
bir kişi için %17 daha fazla kalori üretmektedir. Ki dünya nüfusunun %70 artmış olmasına
rağmen. Bu durumda dahi dünyada kişi başına düşen kalori miktarı 2.720 gibi bir rakama
denk gelmektedir. Esas problem, dünyada insanların tarım yapacak yeteri kadar toprak
parçasına sahip olmaması ya da besin alabilecek paraya sahip olamamasıdır. Dünya
genelinde yaşanan bu trajik tablo, kendi ülkemiz içinde geçerlidir. İnsanlarımızın yüzde 11’i
proteince, yüzde 17’si kalorice yetersiz beslenmekte, bu oranlar ülkemizin doğu bölgelerine
gittikçe yüzde 30’lara kadar çıkmaktadır. Araştırmalar, et, süt, meyve ve sebze gibi temel
besinler açısından kişi başına tüketimin giderek azaldığını göstermektedir. Bizim insanımız
aday olduğumuz AB ülkelerinin üçte biri kadar hayvansal protein tüketebilmektedir.
İnsanlarımız protein ve enerji ihtiyacının yarısını ekmekten karşılamaktadır. Beslenme
sorunumuzun temelinde, eğitimden-gelir düzeyine, gelir dağılımı bozukluğundan-geleneksel
davranışlara, çevre bozulmasından-denetim yetersizliklerine kadar çok sayıda etken
bulunmaktadır. Ancak bunların ötesinde asıl olan yeterli ve kaliteli besin üretememek sorunu
yatmaktadır. İnsanlarımızın insanca yaşaması için tarımsal üretimimizi geliştirmek
zorundayız. Tarım üretimin gelişmesi içinde önce toprağımızı korumalı, ıslah etmeli ve
verimli kılmalıyız. Bu yazıyı hazırlarken şahit olduğum israflarda aklıma gelince, yazıların
sadece yazı olarak kaldığını bilmemde, maalesef içimi sızlatmaktadır. Ne kadar yazılsa da,
söylense de bazı şeyler değişmemektedir; örneğin bazı kurum ve firmaların kepenk
kapatmadan önce onlarca insana yetebilecek yemek ve gıdayı çöpe attıklarına şahit olmak
gibi. Bir tarafta 1 km çaplı bölgede yetersiz beslenme ile yaşamak zorunda kalan “kader”
kurbanları, diğer tarafta kendi personeline dahi kalan yemekleri dağıtmama (paylaştırmama)
politikası inadıyla, çöpe atılan kaloriler!

You might also like