Professional Documents
Culture Documents
Yaklaşık 3700 yıl önce, Geç Tunç Çağı başlarında Orta Anadolu’da, Yakındoğu
dünyasının en önemli süper güçlerinden biri haline gelecek olan bir krallık ortaya çıktı.
Bu krallığın adı Hatti’ydi. Yaşadıkları dönemde Hititler kendilerini Hatti ülkesinin halkı
olarak tanımlıyorlardı. Krallığın başarısını arttıran faktörlerden en önemlisi ordusunun
gücüdür. Bulunduğu bölgede zamanla güçlenen ve bölgeye uzun süre hâkim olacak bir
krallıktır.
Bu bölgede bu kadar uzun süre egemen olup yayılmak kuşkusuz sağlam bir
merkezi yapılanma, siyasi ve ekonomik birikim ve güçlü bir askeri teşkilatlanmadan
geçmektedir. Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle birlikte güçlenen ekonomi ve ordu
krallığın ana yaşam damarlarını oluşturmaktadır.
Çok güçlü bir askeri teşkilatlanma, gerek Hitit Krallığı’nın inşasında gerekse de
krallığı işgal etmek isteyen düşman güçlere karşı krallığın savunmasında önemli bir
faktördür. Ordu birçok krallık gibi Hitit Krallığı’nın varoluşunda ve yıkılışında önemli
bir rol oynamıştır.
Orduda en seçkin grup, kralın ikiye ayrılmış maiyet muhafızlarıydı. Daha seçkin
olan MEŞEDİ kıtası, mızraklı askerlerden oluşuyordu. Kralın yakın korumaları bu
gruptan oluşmaktaydı. Muhtemelen üniformaları farklıydı. 12 kişiden oluşan “Altın
Mızraklılar” ikinci kıtayı oluşturmaktaydı. Bu grup güvenilir insanlardan oluşmaktadır.
Hitit ordusun göz bebeği savaş arabalarıydı. Savaş arabası Hitit ordusunun zaferlerinde
önemli bir rol oynamıştır ve Hititler savaş arabasını geliştirmiş, içine usta okçular
yerleştirip kalabalık bir askeri grup oluşturmuşlardır. Silah kullanmakta iyi olan ve en
kuvvetli savaşçılardan seçilen hafif piyade “koşucular” idi.1 Bu birliklerin görevi savaş
1
T.Bryce, Hitit Savaşçıları MÖ 1650-1200 çev. Esin İleri bkz. Syf. 23
1
arabalarının arkasından koşup yaralanan veya sakat kalan düşman askerlerini etkisiz
hale getirmekti.
Başkumandan kralın kendisiydi; Hitit kralı, ordusunun girdiği her savaşta önemli
kişisel bir role sahipti. Duruma göre kralın yerine başka bir kişi görevlendirilirdi.
Örneğin kral hastaysa, başka bir sefere çıkmışsa veya kült görevleri için yurtta kalmak
zorundaysa yerine başka bir kimse, vekil atanırdı. Bu kumandan kral ailesi üyelerinden
birisi olurdu. Kralların bazen “tanrıların ayak izinde” askerlerinin başına bizzat
geçmeleri gerekmiştir; bazı durumlarda, düşmanla yüz yüze dövüşmüşlerdi. Ancak
savaş alanında ölmüş bir Hitit kralına dair bir kanıt yoktur.
Hitit metinleri, askeri gücü ölçmemiz anlamında pek faydalı olmuyor. Anlaşılan
ordunun büyüklüğü seferin türüne göre değişmekteydi. Daha düşük rütbeli subaylar,
meslekten askerlerden oluşmaktaydı. Bu askeri birlik tam zamanlı, profesyonel ve
savunma kuvvetinin temelini oluşturmaktaydı. Bu askerlerin birçoğu orduda kariyer
yapmak isteyen gönüllü vatandaşlardan oluşmaktaydı. Bu askerlerin seçimlerini ise
daha rütbeli kişiler tarafından yapılıyordu. Askere acemi ve savaş meydanında yetersiz
kalacak insanlar alınmıyordu. Savaş meydanında yetenekleri göz önüne alınarak farklı
işler ve bölümlerde kullanılıyorlardı.
2
R.H. Beal,’Hittite Military Organization’,Civilizations of the Ancient Near East,haz. J.M.Sasson 4 cilt (New
York.1992),s.546-47
2
ele geçirmeden ganimet toplamaya başlaması ve düşman kamplarını talan etmeleri,
kolay bir Hitit zaferiyle sonuçlanacak olan savaşı yenilgiye dönüştürecekti.
Ülkesinde hiç gümüş bırakmadı. Ne bulduysa aldı ve yanında savaşsınlar diye bütün
yabancı ülkelere dağıttı.3
3
Kadeş Yazıtları’ndan alıntı. Bkz. A.Gardiner,The Kadesh Inscriptions of Ramesses II (Oxford,1975),s.8.
4
Beal (1992), s.527
3
-Bin Arabalı Savaşçının Müfettişi (UGULA 1 LI LÚ.MEŠŠUŠ)
-Çavuş (LÚDUGUD)
-Asil/İtibarlı Kişi(LÚSIG5)
-Onbaşı (UGULA X)
5
Bryce 2015 s.15
6
Imparati F. Hitit Kanunları. Çev. Erendi Özbayoğlu Ankara 1992 s. 60,61.
7
Beal R. Military Organization of the Hittite. s.57
4
Düşman sınırlarındaki askerler belli ki bulundukları bölgeden geçiniyordu.
Yalnız sınır kalelerindeki garnizonların değil, Hitit topraklarının bir ucundan diğerine
taşınıp duran birliklerin de yöre halkı tarafından ihtiyaçlarının karşılandığı
düşünülmektedir. Askeri ihtiyaçların giderilmesinde, bölgeye malzeme taşımak
gerekiyordu. Bu malzemeler öküz arabaları ve eşek konvoyları tarafından askeri
birliklere ulaştırılırdı. Malzemelerin içinde askeri donanım ihtiyaçlarının yanı sıra erzak
da taşınırdı. Ordunun lojistik olarak ihtiyaçlarının karşılanması çok kritik ve önemliydi.
Çünkü beklenmedik bir zamanda büyük bir tehlike ortaya çıkabilirdi. Seferler sırasında
Hitit ordusuna büyük yük kervanları da eşlik etmiştir. Levazım ve küçük teçhizatlar
eşekler tarafından, büyük parçalar ise (Kadeş Savaşı sahnelerini gösteren Mısır
kabartmalarında olduğu gibi) dört tekerlekli sığır arabaları tarafından taşınmıştır. Bu
malzemelerin içinde savaş arabalarının yedek parçaları da vardır.8
Ordu yapısını sağlam bir şekilde tutabilmek, gerektiği anda güçlü bir ordu
kurabilmek için güçlü bir ekonomi gereklidir. Güçlü bir ekonomi de ticaret ve ticaret
yollarından geçmektedir. Hitit krallığı bu durumu erken kavramış ve özellikle tunç
madeninin yapımı için kalayın ithal edilmesi, bu yolları elde tutmayı daha anlamlı bir
hale getirmiştir. Hitit ordusunun ekonomik işlevi açısından şunları söyleyebiliriz;
8
Bryce (2003), s., 126.
5
zorlanıyordu.9Bu sistem Hitit devleti için tarımsal ve askeri işgücünü ikmal açısından
önemli bir işleyiş haline geldi. 14. Yüzyıl başlarındaki kral Tuthaliya’nın yıllıkları, esir
insan gücünden bahseden en eski kaynaktır. Batı Anadolu’ya gerçekleştirdiği başarılı
bir sefer sonrasında Tuthaliya, bu bölgeden 10.000 piyade ve 600 çift at ile birlikte
“Dizginin Efendileri” adıyla anılan seçkin bir savaş arabası birliği devşirmişti. 10
Anlaşılan fethedilen yerlerden getirilmiş olan sürgünler derhal birbirlerinden
ayrılmıyorlardı. Bu durumda devşirme üzerinde dikkatli davrandıklarını gösterir.
Fethedilen ülkelerden düzenli ordu için sağlam vücutlu, savaş deneyimli ve vahşi ruhlu
olanlar seçiliyordu. Biliyoruz ki III. Hattuşili, kuzeyden Hitit topraklarına gelip sulh
içinde yerleşmiş olan Kaşkalılar’dan düzenli ordusuna asker alımı yapmıştı. Onların
savaşçılığını bizzat bilen Hattuşili, onların bu becerilerini kendi ordusunda kullanmak
istemiştir.
9
Bryce 2015 s.16
10
Bryce 2015 s.16
11
Kınal F. (1998). Eski Anadolu Tarihi, T.T.K., Basımevi,Ankara
12
Dinçol A.M. (1982) . Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi. Cilt1. Görsel Yayınları Ankara
6
olduğundan gittim ve Allalha’yı imha ettim.” Burada ayrıca seferlerini sanki tanrı
tarafından ona vaat edilmiş gibi göstermeye çalışmıştır.
Hitit kralları için dinin önemi çok büyüktü ve dini gerekçeler yerine
getirilmediğinde tanrı tarafından desteklenmediklerini ve başarısız olacaklarını
düşünmüş olabilirler.
Hititli kralların askeri seferlerden önce nasıl bir dini hazırlık yaptıklarına en
güzel örneklerden biri, II. Murşili’nin hayatının ilk yıllarını anlatan yıllıkta
görülmektedir:13 “Ben Majeste babamın tahtına oturunca, bana karşı savaşan
etrafımdaki düşman ülkelerin hiç birine karşı henüz sefere gitmeden (önce) hakimem
Arinna’nın Güneş Tanrıçasını sabit bayramları ile ilgilendim ve onları yaptım.
Hakimem Arinna’nın Güneş tanrıçasına elimi kaldırdım ve şöyle dedim: “Hakimem
Arinna’nın Güneş Tanrıçası, beni çocuk (diye) çağıran, beni küçük gören ve senin
Arinna’nın Güneş tanrısının topraklarını almaya kalkışan etraftaki düşman
ülkelerine karşı benim yanıma aşağıya gel ve o etraftaki düşman ülkelerini benim
önümde öldür!” Arinna’nın Güneş Tanrıçası sözlerimi işitti ve benim yanıma
aşağıya geldi. Babamın tahtına oturduğum zamandan itibaren etraftaki bu düşman
memleketlerini on yıl içinde yendim ve onları imha ettim.”
Yine II. Murşili’nin Kaşka ülkelerine karşı yaptığı seferlerden birinde kral askeri
sefer sırasında tanrılardan geldiğine inandığı yardımı şu şekilde ifade edilmiştir 14: “ Ben
Majeste gittim, Pittagal(aišša)’da karargah kurdum. Askerlerim kamp kurunca,
efendim kudretli Fırtına Tanrısı tanrısal adaletini gösterdi. Bütün gece yağmur
yağdı. Arkasından sis bastırdı. Düşman, ordunun kamp ateşini göremedi ve düşman
kaçamadı. Gün ağarınca, (efendim) kahraman Fırtına Tanrısı yine tanrısal adaletini
gösterdi. Erkenden derhal sis aşağıya indi. Benim ve askerlerimin önüne sis geldi.
Malazziya (ülkesi)ne aşağıya yürüyünceye kadar sis benim ve askerlerimin önünde
oldu. Düşman (bizi) göremedi. Malazzi ülkesine varınca, (tanrı) önümüzden sisi
kaldırdı. Benim farkımda olmayan düşman, ekinleri biçmeye koyulmuştu. Malazziya
ülkesi halkını otururken buldum. Onlara saldırdım. Sivil halkı, sığırları (ve)
koyunları yakaladım. Ülkeyi yaktım. Onları imha ettim.” Kral burada yine açıkça
tanrısının kendisine yardım ettiğini düşünmekte ve bize aktarmaktadır. Savaş anında
13
Alp S. (2001). Hitit Çağında Anadolu., Tubitak Yayınları. Ankara s.125.
14
Alp (2001). s. 127.
7
gerçekleşmiş olan doğal bir hava olayının sefere denk gelmesi kralın hem işine yaramış
hem de tanrısının onun yanında olduğunu düşündürmüştür.
Bütün bunların yanında, III. Hattuşili ise kendi varlığını tamamen Tanrıça İštar’a
bağlamaktadır.16 Askeri ve politik zaferlerini de tanrıçanın yardımlarına yormaktadır.
III. Hattuşili’nin kendi yazdırdığı ve otobiyografi niteliği taşıyan söz konusu metinde
tanrıçanın seferlerde yaptığı yardımlar şu şekilde anlatılmıştır: “Hakimem tanrıça İštar
beni beğendiğinden gözlerimi hangi düşmana çevirdi isem, düşmanlardan hiçbiri
gözlerini bana geri çevirmedi. Düşman ülkelerini devamlı surette yendim. Hakimem
tanrıça İštar’ın beğenisi üzerimde kaldı. Hatti ülkelerinin içinde hangi düşman kaldı
ise, onu Hatti ülkelerinden kovdum. (Henüz) genç (bir delikanlı) iken devamlı surette
yendiğim düşman ülkeleri hakkında ayrı bir tablet hazırlayacağım ve onu tanrıçanın
huzuruna sunacağım”, “Kardeşim Muwatalli beni gönderdi. Bana az sayıda askerler
ve araba savaşçıları verdi. Ülkenin az sayıda yardımcı askerlerini ve araba
savaşçılarını aldım, gittim ve düşmanı Hahha kentinde sıkıştırdım ve onunla
savaştım. Hakimem Tanrıça (İštar) önümden koştu. Onu (düşmanı) yendim ve bir
zafer anıtı inşa ettim”
Ayrıca tanrılar için yapılan bayramlar askeri bir hazırlık olarak görülebilir.
Çeşitli yarışmalar düzenlenir ve askerler bu yarışmalara katılırdı. Örneğin bu
yarışmalardan birine katılan koşuculardan birinci olana 1 mina gümüş verilirdi. Bu
etkinlikler askerler üzerinde olumlu bir hava yaratıp onlara moral olmuştur.
Başka bir bayramda ise rahiplerle fırtına tanrısı savaşır gibi yaparlar, Tanrı
onları yener, sonra rahip krala dönerek : “Korkma! Sen hep muzaffer olacaksın,
Fırtına Tanrısı düşmanları senin ayaklarının altına koyacak, sende onları boş kaplar
gibi kıracaksın!” şeklinde bir konuşma yapar ve bunun arkasından dualar okunur.
Bir başka törende ise, Tanrıça Hepat’ı bir yapının içinde görürler, kapıları üstüne
kaparlar, tanrıça ile kral arasında bir konuşma geçer, kral tanrıya meydan okur, onu
yeneceğini söyler; tanrıça ‘yenersin’ der.
8
şöyle betimlenmiştir: Gençler iki gruba ayrılırlar ve ayrı adlar alırlar. Bir gruba “Hatti
adamları”, ötekine ise “Maşa adamları” derler; Hatti adamları bakır silahlar, Maşa
adamları ise kamıştan silahlar taşımaktadır. Onlar birbiriyle savaşırlar. Hatti adamları
galip gelir; birini esir alır ve tanrıya verirler.17
Askeri seferlere çıkılmadan önce yapılan dini hazırlıklardan olan kehanet ve fal
sorgulatmak kral ve ordu için önemlidir. Genel olarak bahar aylarında sefere çıkan Hitit
ordusu bahar ayları yaklaşmadan kehanetlere bakmıştır ve olumlu ise savaş
hazırlıklarına başlanılmıştır.
Askeri konulu fal sorularını ise, tasarlanan askeri seferler, uygulanacak stratejiler
ve izlenecek yollar, krallığın ordusu ile birlikte kışı geçirmek istediği korunaklı yerlerin
tespiti oluşturmaktadır.18
Kışlanmak istenen yerin güvenliği bir talih falı metnine şu şekilde girmiştir:
“Kral ve Kraliçe kışı Ankuwa kentinde geçirmek istiyorlar. (Ey tanrılar eğer)
Ankuwa’yı uygun buluyorsanız ve kral ve kraliçenin başı için her şey kesinlikle iyi
olacaksa, talih falının sonucu ‘evet’ olsun!”
III. Hattuşili dönemindeki seferlerde hemen hemen her saldırı için bu tip fallara
başvurulmuştur. Fal sorularından bazıları şunlardır: “Kaşkalara karşı girişilen seferden
biri için kral ve ordunun Haharwa Dağı’nda gecelemesi uygun mudur? Orduda bir
salgın hastalık çıkabilir mi?19.
Kral ve ordusu için kehanetlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha burada
görmekteyiz. Ordusunun geceyi geçirmeyi düşündüğü yere kadar tanrılarına sormuştur.
Ayrıca seferin öneminden dolayı kral ordusunda oluşabilecek olumsuz bir durumdan
dolayı tedirgin olmakta ve ordu içinde salgın olması gibi konulardan endişe
duymaktadır.
Ayrıca yapılan askeri seferler sırasında askeri kampta meydana gelen veba
salgınına karşı “günah keçisi” ayini kullanılmıştır. Bu ayinle ilgili de şu ifadeler yer
almaktadır: Bir eşek getirir ve düşmanın ülkesine doğru sürerler ve şöyle derler: “Ey
Yarriş! Sen bu ülkeye ve kampına felaket verdin, bu eşeğin onu yüklenmesini ve
düşmanın ülkesine götürmesini sağla”20
17
Dinçol (1982). s.87.
18
Ahmet Ünal (1983), Hitit Sarayındaki Entrikalar Hakkında Bir Fal Metni, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları
19
Dinçol (1982).s.65.
20
Gurney O.R. (2001). Hititler, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara s. 138.
9
krallıklardan gelmesi gereken yardımın yeterli olmadığında onları din ile tedirgin etmiş,
onları tanrıların gazabıyla ve fal ayinleriyle tedirgin etmişlerdir.
Sonra arpayı ve arpa ekmeğini ellerine verir, onları ezerler ve o şöyle söyler:
“Arpayı değirmen taşları arasında öğüttükleri su ile karıştırdıkları, pişirdikleri ve
(sonra) parçaladıkları gibi, kim bu antları bozarsa, kim krala, kraliçeye ve prenslere
ve Hatti ülkesine kötülük yaparsa, bu antlar onları tutsun! Onlarında aynı şekilde
kemikleri öğütülsün! O da aynı biçimde suda (boğulsun)! O da aynı biçimde
parçalansın! Onunda kötü bir alın yazısı olsun!’ Ve adamlar bağırırlar: ‘Öyle
olsun!’. ‘Bu arpanın nasıl yeşerme gücü artık yoksa o tarlaya götürülüp nasıl tohum
olarak artık kullanılamazsa, ekmek olarak nasıl artık saklanamazsa, kim bu antları
bozar ve krala, kraliçeye ve prenslere kötülük ederse, ant tanrıları da onun geleceğini
yok etsinler! Karısı erkek ya da kız çocuk doğurmasın! Arazisi ve tarlaları ürün
vermesin! Sığırları buzağılamasın, koyunları kuzulamasın!”22
21
Gurney (2001), s. 138.
22
Dinçol (1982), s. 61.
10
Bu yeminin içeriğine baktığımıza askerlerin yeminlerinden döndüklerinde
başlarına ne gibi belaların geleceği anlatılmıştır. Askerler bir şekilde devletlerine
krallarına ve kralın ailesine sonsuz bağlılık göstermek zorunda kalmışlardır. Metinde
geçen sözlerin şiddeti dikkat çekicidir. Askerlerin yeminlerini bozduğu takdirde, varsa
ailelerine bile belalar okunmaktadır. Onları çocuksuz kalmakla ve bereketsiz tarlalarla
korkutmaktadır. O dönem toprak bir insan için beklide her şey demekti. Topraktan
ziyade bir insanı çocuğuyla korkutmak, askerleri komutan karşısında elleri kolları bağlı
bir duruma sürüklemiştir.
Bir kadının giysilerini, bir ayna ve bir örekeyi getirirler, bir oku kırar ve
şunlar söylenir: “Burada gördüğün kadın eşyaları değil mi? Onları buraya yemin
(töreni) için getirdik. Bu yeminleri her kim çiğnerse ve krala, kraliçeye ve prense
kötülük yaparsa, bu yeminler onu erkekten kadına döndürsün, askerleri kadın olsun,
kadın gibi giyinsinler, başlarını örtsünler! Yayları, okları kırılsın ve ellerine sopayla
vurulsun ve ellerine aynayla öreke tutuşturulsun!”23
Etkileyici bir şekilde ifade edilen lanetleme yöntemleri ile dikkat çeken bu
metinlerde felaketleri uygulama görevi yemin tanrılarına verilmiştir. Yeminlerini
bozacak her asker tanrıyla baş başa bırakılmış ve daha etkileyici bir yol izlenmiştir.
Verdikleri sözlerin insanlara olmayışını böyle daha mantıklı bir şekilde anlayabiliriz.
Seferlere çıkmadan yapılan dualar, yerine getirilen dini görevler, kehanetler, fal
baktırmaları Hitit ordusunda dinin çok büyük bir yer kapladığını gösterir. Dinin bu
kadar önemli olduğu bu toplumda, edilen yeminlerin askerler üzerinde moral anlamında
oluşturacağı etkiler kaçınılmazdır. Askerlerin vazife alırken veya sefere çıkmadan
yemin etmeleri onlar üzerinde bir etki oluşturmuştur. Aynı zamanda Hitit devleti ve
kralları, savaş alanında askerleri ettikleri yeminleriyle, devletlerine ve orduya
bağlılıklarını güvence altına almışlardır.
11
Böylesine önemli bir konumda yıllarca hüküm sürmüş düşmanlarına karşı gerek
savaş alanında gerek diplomatik yönden üstünlük kurmuş bir devletin yapmış olduğu
seferler ve bu seferlerde izlemiş olduğu stratejiler büyük önem taşımaktadır.
Uyguladıkları sefer politikalarını, nerelere ne sıklıkta sefer düzenlediklerini ve en
önemlisi bu seferlerin altında yatan sebepleri inceleyeceğiz. Aynı zamanda sefer
sırasında izlenen yolları ve taktikleri göreceğiz. Böylece Hitit krallığının bu bölgede
önemli bir güç olurken, düzenledikleri seferler bizi bilgilendirecek. Düşmanlarının kim
olduğu, karşılarında ki ordunun gücü seferleri daha büyük hale getirmektedir.
24
Macqueen (2001). s. 58.
25
Turgut Yiğit (1994), I.Hattuşili Dönemi (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 217.
12
geçtiği, ticaret yollarının kesiştiği, önemli doğal zenginliklere ve stratejik öneme sahip
Kuzey Suriye’yi kontrol etmişlerdir.26
Telipinu’nun yazdırdığı tahta çıkış yasası ile birlikte kargaşa dönemi son
bulmuştur. Dönemin bir diğer özelliği ise ilk defa yabancı bir krallık olan Kizzuvatna
Kralı İşputahşu ile antlaşma yapılmış olmasıdır. Böylece Hitit Devleti askeri siyasetine
diplomasi yöntemleri de katmıştır. Telipinu (M.Ö.1510-1485) ayrıca yukarı Fırat
boylarına seferler düzenleyerek bölgenin güvenliğini sağlamıştır.28
Fakat daha sonra bu prenslikler bir devlet örgütü altında birleşerek Mitanni ya da
diğer adıyla Hanigalbat’ı kurmuşlardır.29
26
Yiğit T. (1994). I.Hattuşili Dönemi (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara
27
Dinçol (1982), s. 30.
28
Ekrem Akurgal (1993). Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Net Turistik Yayınlar Sanayi ve Ticaret A.Ş, İstanbul
29
Dinçol (1982), s. 30.
13
Hitit kralları siyasi evlilikler yaparak komşu devletlerle ilişkileri güçlendirmiştir.
Bu durum politik açıdan önemlidir. Birçok devlet yöneticisinin yapmış olduğu siyasi
evlilikler Hititlerde de görülmektedir.
I.Şuppilulima’dan sonra genç yaşta tahta geçen II. Murşili (M.Ö. 1339-1310)
biri dışında tüm seferlerini Anadolu içlerine yapmıştır. II. Murşili iki yıl süren bir sefer
sonucunda Arzava’yı yerle bir edip kralı öldürülmüştür. Kuzeydeki Kaşkalılara karşıda
mücadele ederek seferler düzenlemiş ancak kesin neticeler alınamamıştır. Doğuda Azzi-
Hayaşa Krallığı II. Murşili’nin hükümdarlığının yedinci yılında tümüyle yeniden fetih
edilmek durumunda kalınmıştır. Hükümdarlığının dokuzuncu yılında Mısır devletinin
kışkırtmasıyla Suriyeli prenslerin isyan çıkarmaları üzerine Suriye’ye sefere çıkmıştır
ve İmparatorluk ordusunun sadece ortada görünmesi Suriyeli prenslerin dize
getirilmelerine yetmiştir.31
14
III. Hattuşili de (M.Ö. 1280–1250) Kaşkaları kuzeyde etkisizleştirerek bölgeye
tamamen hâkim olmuştur.32
III. Hattuşili dönemini barış dönemi olarak bilmekteyiz. III. Hattuşili dönemine
ait kaynaklar Batı ve Güneybatı Anadolu’ya seferler düzenlendiğini söylemektedirler.
32
Dinçol (1982), s. 43,44.
33
Macqueen (2001), s., 52.
15
IV. Tuthalya (M.Ö. 1250-1225) döneminde Asur Mitanni devletine son vermiştir
ve Kıbrıs adası da elden çıkmıştır. Her ne kadar Kuzeybatı Anadolu’ya Assuva ülkesi
kralının oluşturduğu koalisyona karşı sefer düzenleyen IV. Tuthalya büyük bir zafer
kazandığını bildirmekte ise de Batı Anadolu’daki Hitit hâkimiyeti sadece sözde
kalmıştı.34
Son Hitit kralı II. Şuppiluliuma Hitit devletinin belkide en zor zamanlarında
devleti yönetme görevini almıştı. Doğudan gelen Assur baskısı, devletin ve ordunun
eski gücünde olmaması Hitit devletini zor durumlara sokmuştur. Bu dönemde ciddi bir
Assur tehdidi vardır. Ama bunlara rağmen II. Şuppiluliuma düşman gemilerini yenip
Kıbrıs’ı ele geçirmiştir.
Hitit krallarının birer strateji uzmanları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Anitta
yazıtında kral düzenlediği askeri operasyonlarda kullandığı taktiği şu şekilde
anlatmaktadır: “Kuššara [kr]alı şehirden aşağıya [ki]tle halinde ge[ldi,] [ve Ne]ša’yı
geceleyin güçlü bir saldırı ile al[dı]…….[Ulla]ama’yı geceleyin güçlü (bir saldırı) ile
aldım....Hattuša….[ [d]okundu(?). Onu (bir yana) bıraktım. O sonra aç kalınca, onu
tanrı Šiušmi taht tanrısına teslim etti. Onu geceleyin güçlü (bir saldırı) ile aldım,
yerine üzerlik otu (?) ektim”.36 Gece baskınları diğer Hitit krallarının da kullandığı
34
Kınal (1998), s., 121,122.
35
Alp (2001), s., 78,82.
36
Alp (2001), s., 53,54.
16
önemli taktikler arasındadır. II. Murşili yıllıklarında ‘gece baskını’ taktiğini şöyle
anlatmaktadır: ‘Ve gittim ve Piggainareşşa kentini yatağında bastım, insanlarını, sığır
ve koyunlarını yakaladım. Ve ona sahip oldum; ülkeyi ise yaktım.37
Hitit ordusunun yaptığı gece baskınları savaş alanında önemli bir avantaj
kazanmalarını sağlamıştır. Askeri eğitim alırlarken gece eğitimlerinin büyük önem
taşıdığı bilinmektedir. Düşman saflarına gece bir anda yapılan saldırılar, düşmanı
hazırlıksız yakalamıştır. “Ve gündüzleri geceler yaptım. Orduyu cebri yürüyüşle
yürüttüm. Ve ben Büyük Kral, askerler ve arabalı savaşçılarla birlikte gizlice
yürüdüm. Efendim kudretli Fırtına tanrısı bana, efendim tanrı Haşamili’yi gönderdi
ve o, beni görünmez yaptı ve beni kimse görmedi.38 Bu metinde de kral ordusuyla
yapmış olduğu gece yürüyüşünü anlatmıştır.
II. Murşili’nin yıllıklarında yer alan başarılı bir savaş oyunu ise şu şekilde
anlatılmıştır: “Böylesi haberleri (yani, Pitaggatalli diye birinin Hitit ordusunun
Şarpidduva kentine girmesini önlemek için komplo kurduğuyla ilgili haberi) alır almaz,
Altanna’yı depo haline getirdim ve ordunun levazımını orada bıraktım; fakat orduya
savaş düzeninde yürüyüş emri verdim. Ve düşmanın ileri karakolları olduğu için,
Pitagalli’nin etrafını sarmaya girişseydim, ileri karakollardaki gözcüler beni
göreceklerdi, dolayısıyla benim yetişmemi beklemeyecek ve benden önce kaçmış
olacaklardı. Bu yüzden, yüzümü aksi yönde, Pittaparaş’a doğru çevirdim. Fakat
akşam olunca geri döndüm, Pitaggataliş’in üstüne yürüdüm. Bütün gece boyunca
yürüdüm ve şafak vakti Şapidduva’nın eteklerine ulaştım. Ve güneş doğar doğmaz
saldırmak için ilerledim. Pitaggatalli’nin beraberinde getirdiği 9.000 kişi savaşa
katıldı ve onlarla dövüştüm. Tanrılar benden yana oldu, mağrur Fırtına Tanrısı,
benim efendim, Arinna’nın Güneş Tanrıçası, benim hanım efendim…,ve ben
düşmanı mahvettim.39
Askeri taktik ustası olan II. Murşili isyan eden Nuhaşşe’ye uyguladığı askeri-
politik taktikle dize getirmiştir. Metinde bu konu şöyle anlatılmıştır: “ Onu piyadeler ve
arabalı askerlerle Nuhaşşe’ye gönderdim. Ve ona şöyle talimat verdim: ‘Nuhaşşeliler
düşman olduklarından, git, onların ekinlerini yak ve zarara sok!’ O, gidip,
Nuhaşşe’nin ekinlerini yaktı. Onları zarara soktu. Nuhaşşe kralları, babama ve bana
ettikleri andı bozmuş olduklarından, ant tanrıları tanrısal güçlerini gösterdiler…
Kinza (=Kadeş) kralı Aitakama’nın en büyük oğlu, (yandaşı olan Nuhaşşe’nin) nasıl
zarara uğradığını ve ekinlerinin azaldığını görünce, babası Aitama’yı öldürdü…
Kinza (=Kadeş) ülkesi tekrar benim yanıma geçti. Fakat ben, onları uyruk olarak
kabul etmedim. İçtikleri andı bozdukları için, onlara şöyle söyledim: ‘Ant tanrıları
öçlerini alsınlar. Oğlu babasını öldürsün, kardeş kardeşini öldürsün ve kendi etini
kendi canını bitirsin’.O (komutanlardan biri) Kinza’ya gitti ve Kinza’yı aldı. 40
37
Dinçol (1982), s., 62.
38
Dinçol (1982), s., 63.
39
Gurney (2003), s., 96.
40
Dinçol (1982), s., 41.
17
II. Murşili savaş alanına bile çıkmadan düşmanlarını politik gücüyle kontrol
altına almıştır. Bu durum onun siyasi ve askeri zekasını görmemiz için önemli bir
kaynaktır. II. Murşili, Azzi-Hayaşa bölgesini de psikolojik savaş stratejileriyle
kendisine bağlamıştır. Hitit devleti bu taktikle düşmanının elindeki tahıllarını yok etmiş
ve onları ekonomik anlamda zor duruma düşürmüştür. Aynı zamanda bu stratejik
hareketle diğer düşmanlarına da göz dağı vermişlerdir.
41
Kınal (1998), s., 51,52.
42
Kınal (1998), s., 52,53.
18
Düşmanı savunmasız anında yakalamak Hitit ordusu için büyük avantaj sağlardı. Hitit
savaşçıları eğer düşmanlarına bir anda baskın düzenleyip mağlup edemezlerse
düşmanları dağlık bölgelere kaçıyorlardı. Belki de bu durum Hitit ordusu için ani
baskınları zorunlu bir strateji haline getiriyordu.
Diğer bir savaşma şekli olan kuşatma savaşları daha çok sabır gerekteren bir
çarpışma yöntemiydi. Eğer düşman birlikleri kaçıp güvenli bir bölgede bekliyorlarsa
veya bir kenti almaya gittilerse kuşatma yapılması gerekmektedir.
II. Murşili Arinnanda Dağ’ına yaptığı askeri seferi anlatırken kuşatma savaşında
ne tür taktiklere başvurduğunu şöyle anlatmaktadır: “Ve ben Arinnanda Dağı’na sefere
çıktım. Bu Arinanda Dağı ise pek diktir, denize değin uzanır, ayrıca çok yüksek ve
geçit vermezdir; ayrıca kayalıktır ve atlarla yukarı tırmanmak olası değildir. Fakat
bütün düşman halkı orayı işgal etmişti ve bütün yaya askerleri de yukarıdaydı.
Yukarı atlarla çıkmak olası olmadığı için, ben majeste ordunu önünde yayan
yürüdüm ve Arinnanda dağına yayan tırmandım. Ve (yukarıdaki) halkı açlık ve
susuzluğa terk ettim. Açlık ve susuzluk onları perişan edince, onlar aşağı gelip
ayaklarıma kapandılar: ‘Efendimiz! Bizi mahvetme! Bizi uyruğuna al ve bizi
Hattuşa’ya götür’. Ve ben….onları Arinanda Dağından aşağı götürdüm. Yalnız ben
kendi evime 15.500 NAM.RA (=sürülen sivil tutsaklar) aldım.Askerlerin arabalı
savaşçıların… kaç NAM.RA aldığını saymak olanaksızdı.”44 Burada yine kral kuşattığı
yerin aç susuz kaldığından bahsetmektedir. Kuşatılmış bir kent zaten ticari anlamda
dışarıdan bir şey alamaz.
43
Alp (2001), s., 54.
44
Dinçol (1982), s., 63.
45
Bryce (2003), s., 130,131.
19
kapılarını kütüklerle sürekli dövmek ve tüm bu taktiklerin sonuç vermediği durumlarda
ise kenti “tecrit” ederek halkı aç ve susuz bırakmak.
46
Gurney (2001), s., 94.
47
Dinçol (1982), s., 62.
20
Savaş uzmanı John Keegan İlkçağ ordularının silah teknolojisi için şu
değerlendirmeyi yapmaktadır: “Devletlerin kurulmaya başlandığı ve yerleşik bölgelerin
dışında yaşayan savaşçılar tarafından saldırıların düzenlendiği dönemde, savaşlarda
kullanılan en önemli araçlar taş, tunç ve atlardı ve hepsi değişik nedenlerden dolayı
doğada sınırlı miktarda bulunurlardı. Taşı işlemek çok uzun süren bir iştir. Tunç az
bulunan madenlerin alaşımıdır. Atlar ancak dünyanın belirli bölgelerinde yer alan
otlaklarda süvari birliklerine yetecek sayıda yetiştirilebilir. Eğer taş, tunç ve at
savaşlarda kullanılan tek malzeme olarak kalsaydı, herhangi bir savaşın şiddeti ve hacmi
M.Ö. 1. binlerde gerçekleşenlerin düzeyini aşamayacaktı ve büyük nehirlerin bereketli
vadilerinde yaşayanların dışında kalan insanlar hayvan yetiştiriciliği ve ilkel çiftçilikten
öteye geçemeyeceklerdi.” (Keegan,1995: 357.) Yazarın burada yaptığı değerlendirmede
önemli bir faktör olarak ifade ettiği tunç madeni konusundan yola çıkılarak öncelikle
madenler değerlendirilirse, silahlar konusuna daha sağlam bir giriş yapılmış olacaktır.
İlkçağ ordularının en can alıcı noktası olan silahları değerli hale getiren yapımlarında
kullanılan madenlerdir.
* Mızrak ve kargılar
* Baltalar
Piyadeler, ikinci binyıl başlarında mızrak ucunu sapa bağlamak için, kıvrık,
bazen ucu "düğmeli" bir pırazvana(kılıç veya bıçak gibi silahların kabza içinde kalan
kısmına verilen isim) kullanılır ve sap ucunu bıçak ağzı yüzeyine daha sıkı tutturmak
için, ağız üzerine yivler açılırdı. Benzer pırazvanalar büyük çivi benzeri bir madeni
parçayı mızrağın diğer ucuna tutturmak için de kullanılırdı. Bunun temel işlevi silahı
dengelemekti ama eylem sırasında düşmana saplamaya ya da yürüyüş molalarında
toprağa batırmaya da yarıyordu. Binyılın sonlarında daha etkin bir form olan yuvalı
mızrak ucu tanıtıldı. Bunun hareket sırasında saptan çıkma olasılığı daha azdı. Anadolu
tepelerinde Hitit askeri, orak biçimli olup keskin kenarı kıvrık bıçağın dış tarafında
kalan vahşi görünümlü palalar da taşırdı. Maden işleme tekniklerinin düz bıçaklı uzun
kesici aletler yapabilecek kadar gelişmesi, ikinci binyılın sonlarını bulmuştu. 2 metre
boylarında ki mızraklar hem piyade hem de savaş araba mürettebatların tarafından
yıkıcı bir etkiyle kullanılırdı.
21
Ayrıca Hitit savaşçıları yontularda sık rastlanan bir tür kama ya da hançer de
taşırdı. Kabzası genellikle hilal biçimli olur ya da belki yalnızca törensel kullanım
amacıyla özenle hayvan başlarıyla bezenirdi. Hem kabartmalarda hem de Boğazköy’de
gerçek örneklerinde görüldüğü gibi bu silah da genelde hafif kıvrık olurdu. Namlusu
nervürlü, kabza başı ise hilal şeklinde olan kısa saplama kılıcı, her rütbe ve sınıftan
milislerin kullandığı standart Hitit silahıydı. Saplama kılıçları ile kesici kılıçlar göğüs
göğüse savaşırken, özellikle de Hititlerin beklenmedik düşman saldırılarına daha açık
oldukları dağlık araziler veya ormanlık işe yarıyorlardı.48
Hitit askerinin taşıdığı bir diğer silah da baltaydı, iki ana biçimi vardı: bir delik
yardımıyla sapa sabitlenenler ve yassı ağızları sapta açılan bir yarığa sokularak
sabitlenenler. Genelde bu tür baltalarda, bıçağın sapa tutturulan kısmının her iki yanında
çıkıntı ya da kulaklar vardı ve Anadolu'nun pek çok yerinde yaygın olarak
kullanılıyordu, imparatorluk döneminin sonlarına doğru, demir baltalar kullanıma
girmeye başladı.
Hitit piyadesini en belirgin şeklide gösteren figür ise Hattuşa’da Kral Kapısını
oluşturan sütunun iç yüzeyindeki kabartmadır (Levha 1-2). Bu savaşçı sadece kemerli
bir etek giymektedir. Ayrıca savaşçının belinde hilal kabzalı bir kılıç bulunmaktadır.
Elinde ise savaş baltası taşımaktadır. Hitit piyadelerinin ana saldırı silahı, savaşılan mekânın
yüzey şekillerine göre değişmiştir. Açık alanda düzenli savaşların mümkün olduğu Kuzey
Suriye’de piyadeler, uzun mızraklar kullanmışlardır. Ancak Anadolu tepelerinde ise silah olarak
orak biçiminde kıvrık ve keskin tarafı dışa bakan palalar taşımışlardır. Ayrıca hafif piyade silahı
olan ok ve yay’da kullanılmıştır. Bunlar kaya anıtlarında stilize biçimde betimlenmiştirler
(Levha 3-4). Hitit piyadesinin kullandığı kılıçlar, mızraklar ve ok uçları Hititlerin
rakiplerinde olduğu gibi bronzdan yapılmadır (Levha 5-6-7-8-9). Hitit teknolojisi demir
silah üretebilmektedir. Fakat bu silahlar nadir ve çok pahalıdır. Bu nedenle demir
silahlar törenlerde altın ve gümüş silahlarla yan yana görülmektedir.
22
üzerine ani ve kararlı yürüyüşünün bir örneği olarak gösterilebilir. Her ne kadar
buradaki tanrıların ellerinde orak biçimli silahlar bulunsa da (Levha 1), Hitit piyadesi,
temel saldırı silahını, savaştığı coğrafi zeminin niteliğine göre değiştirmekteydi. Hitit
piyadesi içinde bir de hafif piyade birliği bulunmaktaydı. Donanımları ok ve yay olan
bu birlik, savaş arabalarının atıl kaldığı alanlarda ve ilk saldırıya uzun menzilli silahlarla
geçilmesi gereken yerlerde devreye giriyordu.
Bütün bu silahlar %90 ölçek bakır ve %10 ölçek kalaydan dökülmüş tunç
alaşımından imal edilmiştir. Hititlerin savaştaki başarılarının sebebi olarak demir silah
kullandıkları düşünülmüştür. Ama bu yanlış bir düşüncedir. Demir silah üretimi oldukça
maliyetlidir. Bu tür silahlar genel olarak törenlerde veya kralın akranlarına hediye
olarak vermiştir. Tunç kullanımında tek bir sıkıntı vardı, o da Geç Tunç Çağı’ndaki
Anadolu’da Hititlerin ihtiyacını karşılayacak miktarda kalay madeni bulunamamasıydı.
Ticaret yollarının geçtiği bölgelere hükmetmek bu yüzden çok önemliydi.
50
Bryce, (2003), s., 126
23
Hattuşaş’ın üç ana kapısından birinin içi kısmına oyulmuş, neredeyse iki metre
boyunda yetişkin bir erkek figürü uzun bir tüyle süslü, kulak ve ense örtüleri bulunan ve
muhtemelen meşinden yapılmış olan bir miğfer ile beli kemerli kısa bir etek giymiştir.
Muhtemelen deriden yapılmış etek, birbirine geçen spiraller ve çapraz çizgilerle
süslüdür. Savaşçının çıplak üst gövdesinden tel tel bir tutam tüy bitmiştir. Uzun saçları
miğferinin altından sırtına dökülür. Hitit savaşçılarının saçları, bazı tasvirlerde kalın bir
örgü halinde boynun arkasından sallanır. Uzun saç modası belki de savaşçılara oklar,
mızrak darbeleri ve kılıç yaralarına karşı ek koruma sağlamak için zuhur etmiştir. 51
Bacaklarının dizden aşağısını baldır zırhıyla korunmaktadır. Bu betimlemenin uzun
yıllarca bir Hitit kralını tasvir ettiği sanılmıştır. Ama bu tasvir, savaşçı kıyafeti giymiş
bir Hitit tanrısıdır ve figür IV. Tuthaliya’nın hükümdarlığında ( 1237-1209) oyulduğu
için de muhtemelen, kralın “hamisi” olan Şarruma’dır. Hitit askerleri muhtemelen bu
şekilde bir ekipmanlaşmaya sahipti.
Hitit piyadesini en belirgin şeklide gösteren figür ise Hattuşa’da Kral Kapısını
oluşturan sütunun iç yüzeyindeki kabarmadır (Levha 1-2). Bununla birlikte başında bir
miğfer vardır ve bu miğfer kulakları da koruyacak şekilde tasarlanmıştır. Aynı zamanda
boynun arkasından aşağıya doğru sarkan bir sorgucu vardır. 52 Miğferli savaşçıya bir
başka örnekse Boğazköy’de bulunan ve 1400’lere tarihlenen bir çanağın iç yüzeyine
kazınan bir resimde görülmüştür (Levha 12). Seramik bir kâsenin iç tarafına çizilmiş
olan bu betimlemeden, günümüze ancak kimi parçalar kalmıştır. Bu figüründe başında,
kulak ve ense örtülerine sahip olup arkasına uzun bir tüy takılmış bulunan mir miğfer
vardır. Öte yandan bu miğfer, savaşçı tanrının giydiğinden çok daha inceliklidir
çaprazlama çizgilerle süslendiği gibi bir sorguç ile boynuz şeklindeki bir çıkıntıya
sahiptir. Savaşçı, eşmerkezli çember deseninde bir çıkıntıya sahiptir. Kolu dirseğinin
altına inen bir ceket giymiştir. Bu ceket bir pul zırh gömleği kapatıyor olabilir. 53Ortaköy
“Şapinuva” kazılarında ise kral sarayında bronz bir miğfer ve zırh bulunduğu
açıklanmıştır. Boğazköy kazılarında bulunan bronz zırh pulları askerlerin zırh da
kullanmış olabileceğini düşündürmektedir.54
Hem Hitit hem de mısır kabartmaları, en üst rütbeli Hitit askerlerinin bile savaş
kıyafetlerinde emirlerinde ki askerlerden bariz bir biçimde ayrışmadığını gösterir. Farklı
bölgelerden gelen askerlerin farklı zırh ve kıyafet giydikleri bilinmektedir. Savaş
alanında birliklerini bilebilmek için seçilebilecek renklerde miğferler takmış olabilirler.
Hitit savunma teçhizatının en önemli öğesi, Kadeş kabartmalarında gerçektekinden
küçük betimlenmiş olsa da, vücudu boyundan kalçaya kadar örten kalkandır.
Dikdörtgen şeklindeki kalkanın alt ve üst kısmı hafifçe içbükeydir. Ahşap bir çerçeveye
kösele gerilerek yapılan kalkanları koşucular kullanırdı. Bu kalkanların en önemli
özelliği hafif olmalarıydı. Alışıldık dikdörtgen kalkanları ise Hititlerin destek devlet
orduları kullanırdı. Yeni – Hitit döneminde ( MÖ 1. Binyıl) teçhizata eklenen küçük
51
Bryce, (2015), s., 25
52
Gurney (2001), s., 90
53
Bryce (2015), s., 26-27
54
Macqueen, s., 69.
24
yuvarlak kalkanlar, krallığın son birkaç on yılı hariç, Geç Tunç Çağı Hititleri tarafından
hiç kullanılmadı.55
55
Bryce (2015), s., 29
25
arabasıdır.56 Nitekim Ur kral mezarlarında bulunan ve ‘Ur Standardı’ denilen eserin bir
yüzünde bir Sümer kralı askerleri ve savaş arabaları ile sefere giderlerken tasvir
edilmiştir.57 ( Levha 13). Bu öneme sahip olan savaş arabalarının nasıl bir yapıda
oldukları önemli bir yer tutmaktadır. Savaş arabalarının iç ve dış aksamları, saldırıda
nasıl bir işlevselliğe sahip olduklarını alt başlıklarda incelenecektir.
26
resmedilmiştir. (Levha 14). Hititlerde ise savaş arabalarını sadece Mısırın Kadeş
savaşını tasvir eden kabartmalarından tanımaktayız. Diğer taraftan Kargamış
kabartmaları üzerindeki savaş arabaları ise Geç Hitit devrine ait olduklarından, daha
ziyade Asur sanat tesiri altında kalmıştır. Fakat bu iki devre ait tasvirler mukayese
edildiğinde her iki devirde de Hitit savaş arabalarının iki tekerlekli ve her iki tekerleğin
altı çubuklu olduğu görülmektedir. Aralarındaki fark ise Kargamış tasvirlerindeki savaş
arabalarına iki asker binmektedir(Levha15). Kadeş savaşlarındaki arabalarda biri
sürücü, ikisi cenkçi olarak üç asker görmekteyiz (Levha 16),
Hitit ordusunun galip geldiği Kadeş Savaşı'nda, Hitit ordusunda 3500 araba
bulunduğu söylenirse saldırı alanının en az 8 kilometre olması gerekir. Hiçbir koruyucu
zırhı olmayan yaya askerlerin, 100–200 metre uzağında daireler çizen biri sürücü diğeri
okçu birisi de koruyucu üç kişiden oluşan savaş arabası ekibi dakikada altı kişiyi
vurabilirdi. On araba on dakikada beş yüzden fazla yaralıya neden olabilirdi. Bu
hesaplamadan sonra düşünüldüğünde savaş arabalarının savaş alanında bulunduğunda
saldırı gücüyle düşman birliklere yaratacağı korkunç bir zarar ortaya çıkmaktadır.
Hitit ordusunun göz bebeği olan savaş arabalarının saldırı potansiyeli tekrar
ifade etmek gerekirse arabanın fiziksel yapısıyla birlikte üstünde ki askerlerin iyi bir
kombinasyonundan geçmektedir. Savaşa hazırlık kısmında da incelediğimiz üzere
atların ve askerlerin eğitimleri uzun ve zorlu bir süreçten geçer. Bu durumda ortaya
savaş alanında düşmanlarına ciddi anlamda üstünlük sağlamaya yaramıştır.
27
düzenli bir bakım görmesi gerekmektedir. Bildiğimiz gibi bazı arabaların savaş sonrası
kullanılmaz hale gelmeleri sonucunda kullanılabilecek olan aksamları başka arabalara
devşirilirdi. Bu durum tekerlekler için çok fazla mümkün olmayabilir.
60
Gündüz (2000)., s., 243
28
LEVHALAR
29
Levha 1: Boğazköy, Kral Kapısı’nın sol iç kısmından Hitit savaşçı figürü.
30
Levha 2: Aynı figürün desen çizimi.
31