You are on page 1of 31

HİTİT ORDUSU

Yaklaşık 3700 yıl önce, Geç Tunç Çağı başlarında Orta Anadolu’da, Yakındoğu
dünyasının en önemli süper güçlerinden biri haline gelecek olan bir krallık ortaya çıktı.
Bu krallığın adı Hatti’ydi. Yaşadıkları dönemde Hititler kendilerini Hatti ülkesinin halkı
olarak tanımlıyorlardı. Krallığın başarısını arttıran faktörlerden en önemlisi ordusunun
gücüdür. Bulunduğu bölgede zamanla güçlenen ve bölgeye uzun süre hâkim olacak bir
krallıktır.

Bu bölgede bu kadar uzun süre egemen olup yayılmak kuşkusuz sağlam bir
merkezi yapılanma, siyasi ve ekonomik birikim ve güçlü bir askeri teşkilatlanmadan
geçmektedir. Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle birlikte güçlenen ekonomi ve ordu
krallığın ana yaşam damarlarını oluşturmaktadır.

Ordunun güçlü olması seferlerde zaferi, bu durum sonucu da ekonomik anlamda


gelişmeyi tetiklemiştir. Güçlü bir silahlı organizasyon haline gelen Hitit Ordusu, akıllı
kralların komutasında önemini iyice arttırmıştır. Ordusuyla, ekonomik yapısıyla güçlü
bir konuma gelen Hititliler M.Ö.14. ve 13. Yüzyıllarda Geç Tunç Çağı’nın en güçlü
devletine hükmetmekteydiler.

Çok güçlü bir askeri teşkilatlanma, gerek Hitit Krallığı’nın inşasında gerekse de
krallığı işgal etmek isteyen düşman güçlere karşı krallığın savunmasında önemli bir
faktördür. Ordu birçok krallık gibi Hitit Krallığı’nın varoluşunda ve yıkılışında önemli
bir rol oynamıştır.

1.1. HİTİT ORDUSUNUN YAPISI


Hitit tarihinde böyle önemli bir rol oynayan ordunun kimlerden oluştuğu ve nasıl
bir yapıda olduğu önemlidir. Yerine göre 30.000 kişiye ulaşan ordu, iki ana koldan
oluşuyordu: Piyadeler ve savaş arabaları. Piyadeler, kralın özel korumaları durumunda
küçük bir çekirdek kadroya sahipti; bu kadro sınır kaleleri arasında devriye gezmek ve
ayaklanmaları bastırmaktan sorumlu daimi askerlerden oluşuyordu. Zaman zaman atlı
gezen haberciler ve kuşatma öncüleri vardı. Bunun dışında at yalnızca Hititlerin ana
hücum silahı olan savaş arabalarını çekmede kullanılırdı.

Orduda en seçkin grup, kralın ikiye ayrılmış maiyet muhafızlarıydı. Daha seçkin
olan MEŞEDİ kıtası, mızraklı askerlerden oluşuyordu. Kralın yakın korumaları bu
gruptan oluşmaktaydı. Muhtemelen üniformaları farklıydı. 12 kişiden oluşan “Altın
Mızraklılar” ikinci kıtayı oluşturmaktaydı. Bu grup güvenilir insanlardan oluşmaktadır.
Hitit ordusun göz bebeği savaş arabalarıydı. Savaş arabası Hitit ordusunun zaferlerinde
önemli bir rol oynamıştır ve Hititler savaş arabasını geliştirmiş, içine usta okçular
yerleştirip kalabalık bir askeri grup oluşturmuşlardır. Silah kullanmakta iyi olan ve en
kuvvetli savaşçılardan seçilen hafif piyade “koşucular” idi.1 Bu birliklerin görevi savaş

1
T.Bryce, Hitit Savaşçıları MÖ 1650-1200 çev. Esin İleri bkz. Syf. 23

1
arabalarının arkasından koşup yaralanan veya sakat kalan düşman askerlerini etkisiz
hale getirmekti.

Başkumandan kralın kendisiydi; Hitit kralı, ordusunun girdiği her savaşta önemli
kişisel bir role sahipti. Duruma göre kralın yerine başka bir kişi görevlendirilirdi.
Örneğin kral hastaysa, başka bir sefere çıkmışsa veya kült görevleri için yurtta kalmak
zorundaysa yerine başka bir kimse, vekil atanırdı. Bu kumandan kral ailesi üyelerinden
birisi olurdu. Kralların bazen “tanrıların ayak izinde” askerlerinin başına bizzat
geçmeleri gerekmiştir; bazı durumlarda, düşmanla yüz yüze dövüşmüşlerdi. Ancak
savaş alanında ölmüş bir Hitit kralına dair bir kanıt yoktur.

Çoğu zaman krallar güvenli bir noktadan ya da muhaberenin olduğu yerlerde


muhafızları tarafından çevrili olarak harekâtı kendileri yönetiyorlardı. Kralın veya
vekilinin muharebenin tehlikelerine fazla maruz kalmalarına dikkat ediliyordu.

Kralların erkek kardeşleri, özelliklede GAL MEŞEDİ (Muhafızlar Komutanı)


görevini yürüttüklerinde, genellikle hükümdarın ve veliaht prensin hemen altındaki
yüksek rütbelere atanmışlardır. Bazı bölgelere askeri ve siyasi olarak özel ilgi
göstermek gerekmekteydi. Böyle durumlarda saraydan bir prens oraya görevlendirilir ve
bölgenin “kralı” unvanı verilirdi.

Hiyerarşik düzende on, yüz ve bin adamdan sorumlu subayların komutasında


oluşmaktadır. Diğer subaylar ki bunlar genellikle prens statüsündeydiler. Sağ Araba
Kıtaları Başı, Sol Araba Kıtaları Başı, Sağ Cenkçiler Başı ve Sağ/Sol “Çobanlar” Başı
unvanlarını taşırlardı.2 Bu subayların her birinin emrinde 1.000’er askerden oluşan
“tugay” bulunuyordu. Hitit asilleri kimi zaman kral veya prenslerin yönetmiş olduğu
orduda kol komutanı veya küçük çaplı seferleri komuta etmişlerdir.

Hitit metinleri, askeri gücü ölçmemiz anlamında pek faydalı olmuyor. Anlaşılan
ordunun büyüklüğü seferin türüne göre değişmekteydi. Daha düşük rütbeli subaylar,
meslekten askerlerden oluşmaktaydı. Bu askeri birlik tam zamanlı, profesyonel ve
savunma kuvvetinin temelini oluşturmaktaydı. Bu askerlerin birçoğu orduda kariyer
yapmak isteyen gönüllü vatandaşlardan oluşmaktaydı. Bu askerlerin seçimlerini ise
daha rütbeli kişiler tarafından yapılıyordu. Askere acemi ve savaş meydanında yetersiz
kalacak insanlar alınmıyordu. Savaş meydanında yetenekleri göz önüne alınarak farklı
işler ve bölümlerde kullanılıyorlardı.

Askerlere yapılan ödemeler hakkında çok az şey bilinmektedir. Bazı zamanlarda


paralı asker alımları olmuştur ama bu ne kadar sıklıkta ve düzende yapılmıştır tam bir
bilgi elde edemiyoruz.

Hititler, kazandıkları oranda ödeme yapma anlayışındadır. Bu durum bazen


sıkıntılarda yaratabiliyordu. Kadeş savaşında savaş arabalı askerlerin tümüyle meydanı

2
R.H. Beal,’Hittite Military Organization’,Civilizations of the Ancient Near East,haz. J.M.Sasson 4 cilt (New
York.1992),s.546-47

2
ele geçirmeden ganimet toplamaya başlaması ve düşman kamplarını talan etmeleri,
kolay bir Hitit zaferiyle sonuçlanacak olan savaşı yenilgiye dönüştürecekti.

Hitit ordusunun yapısını genel anlamıyla ele aldığımızda; piyadeler ve savaş


arabalarından oluşan bir teşkilatlanma söz konusudur. At süren askerlerin genel olarak
haberci olduklarını söyleyebiliriz. Ordunun genel olarak emir komuta zincirinin
tepesinde kralları görmekteyiz. Teşkilatlanma olarak ordu, savaşılan tarafın
büyüklüğüne ve askeri durumuna göre değişkenlik göstermektedir. Kralların
akrabalarının, üst rütbelerde olması, sınırlarda görev almaları, onlara belli bir tecrübe
kazandırmak için yapılmış olabilir.

Kazanılan savaşlar Hititlerin önemli maddi kazançlar elde etmelerini sağlamıştır.


Bazı kaynaklardan da biliyoruz ki bazen bir sefer düzenlemek ve düşmanı yenebilmek
için maddi anlamda çok büyük fedakârlıklar yapmak zorunda kalmışlardır. Bunun iyi
bilinen bir örneğini Ramses şöyle anlatıyor:

Kadeş’teki o perişan düşkün (yani Hitit Kralı Muvattali)

Ülkesinde hiç gümüş bırakmadı. Ne bulduysa aldı ve yanında savaşsınlar diye bütün
yabancı ülkelere dağıttı.3

Bu yazıt aynı zamanda ordu içerisinde paralı askerlerin olduğunu bize


göstermektedir. Hitit saflarında bulunan askerlerin bir kısmının başka ülkelerden
geldiğini ve paralı asker statüsünde olduklarından bahsetmektedir.

Hitit kralları ordu planlaması ve askeri düzeni oldukça dikkatli ayarlamaya


çalışmıştır. Ciddiyetli bir emir komuta zinciri ve başarılı bir ordu yapılanması önemli
bir askeri güç elde etmelerini sağlamıştır.

Hitit ordu planlaması içerisinde baştan aşağı hiyerarşiyi şöyle sıralayabiliriz4;

-Büyük Kral(šalliš haššuš, UTU-ŠI)

-Veliaht Prens (tuhkanti)

-Muhafız Kıtasının Başı (GAL MEŠEDI)

-Şarap Başı “Bir tür General” (GAL GEŠTİN)

-Baş Ordu Müfettişi (GAL NIMGIR)

-Baş Saki “Bir tür General”(GAL SAGI)

-Araba Savaşçılarının Komutanı (GAL LÚŠÙŠ)

-Çoban Başı “Bir tür General” (GAL NA.GADA)

3
Kadeş Yazıtları’ndan alıntı. Bkz. A.Gardiner,The Kadesh Inscriptions of Ramesses II (Oxford,1975),s.8.
4
Beal (1992), s.527

3
-Bin Arabalı Savaşçının Müfettişi (UGULA 1 LI LÚ.MEŠŠUŠ)

-Ordu Müfettişlerinin Kumandanı (UGULA NIMGIR ÉRINMEŠ)

-Altın Savaş Arabası Savaşçılarının Müfettişi (UGULA LÚŠÙŠ KÙ.SIG)

-Savaş Arabası Sürücülerinin Başı(GAL KARTAPPI)

-On Ordunun Müfettişi(UGULA X ŠA KARAŠ)

-Bin Başı (UGULA LIM(SERI))

-Çavuş (LÚDUGUD)

-Asil/İtibarlı Kişi(LÚSIG5)

-Onbaşı (UGULA X)

-Sıradan Askerler (ERÍN.MEŠ/ ERÍN.MEŠ ANŠE.KUR.RA)

1.2. HİTİT ORDUSUNDA ORGANİZASYON


Hitit krallığı, gerek Anadolu içinde, gerek ülke dışında sürekli savaş halinde
bulunmaktaydı. Bu savaşların başarılı bir şekilde yürütülebilmesi için, askerlerin savaşçı
nitelikler taşımasının yanı sıra iyi örgütlenmiş bir askeri yönetimin gerekli olduğu
kuşkusuzdur. Bu sebeple seferlerden önce orduyu toplayıp sefer sonrası dağıtmak yerine
düzenli bir ordu organizasyonu kurmuşlardır.

Askeri organizasyona ekonomik, askeri hayat ve lojistik maddeleriyle ele alalım.


Hitit ordusu düzenli bir hale getirilmeye çalışılmış, ordu içinde ki askerlerin sefer
olmadığı zaman ne yapacaklarına kadar çözülmüştür. Ordunun sürekli iş başında olan
askerleri, her an kralları ya da ülkeleri için savaşa çağırılmaya hazırlardı. 5Askerlerin
büyük bir kısmı kış aylarında muhtemelen Hattuşaş’ta bulunan kışlalarda birlikte
yaşarlardı. Tam zamanlı savaş vazifesi sefer mevsimleriyle sınırlıydı. Devlet için
çalıştıklarından dolayı yıl boyunca tam zamanlı askerlerin ihtiyaçları karşılanırdı.

Hitit devleti bu durumdan dolayı askerlerin “ölü mevsimde” başka faydalı


işlerde kullanılmalarını kanunlarla belirlemişlerdir. Hitit kanunlarında askeri
zorunluluklar anlatılmaktadır.6 Bu döneme “ölü mevsim” denilmesinin nedeni Hitit
ordusu her sene bahar aylarında seferlere çıkmıştır. Bu durum kışları büyük ve sağlam
bir ordunun kurulmasının zor ve zahmetli olmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca sefer
düzenlenecek yerlerde ki hava koşulları olumsuz olacaktır. Diğer bir askeri kaynak ise
tımarlı birliklerdir.7 Ordu içine Osmanlı ordusunda gördüğümüz “tımarlı sipahi”lere
benzetebileceğimiz LÛGIS-TUKUL adı verilen toprağa bağlı askerleri görmekteyiz.

5
Bryce 2015 s.15
6
Imparati F. Hitit Kanunları. Çev. Erendi Özbayoğlu Ankara 1992 s. 60,61.
7
Beal R. Military Organization of the Hittite. s.57

4
Düşman sınırlarındaki askerler belli ki bulundukları bölgeden geçiniyordu.
Yalnız sınır kalelerindeki garnizonların değil, Hitit topraklarının bir ucundan diğerine
taşınıp duran birliklerin de yöre halkı tarafından ihtiyaçlarının karşılandığı
düşünülmektedir. Askeri ihtiyaçların giderilmesinde, bölgeye malzeme taşımak
gerekiyordu. Bu malzemeler öküz arabaları ve eşek konvoyları tarafından askeri
birliklere ulaştırılırdı. Malzemelerin içinde askeri donanım ihtiyaçlarının yanı sıra erzak
da taşınırdı. Ordunun lojistik olarak ihtiyaçlarının karşılanması çok kritik ve önemliydi.
Çünkü beklenmedik bir zamanda büyük bir tehlike ortaya çıkabilirdi. Seferler sırasında
Hitit ordusuna büyük yük kervanları da eşlik etmiştir. Levazım ve küçük teçhizatlar
eşekler tarafından, büyük parçalar ise (Kadeş Savaşı sahnelerini gösteren Mısır
kabartmalarında olduğu gibi) dört tekerlekli sığır arabaları tarafından taşınmıştır. Bu
malzemelerin içinde savaş arabalarının yedek parçaları da vardır.8

Anadolu içerisinde her fırsatta Hitit topraklarına saldırıda bulunan Kaşkalar,


devletin her zayıf anında kendi bağımsızlığını ilan etmeye çalışan yerel beylikler.
Bunların yanında Mısır, Assur, Mitanni gibi büyük güçler karşısında da durabilmek
için; askeri organizasyon, lojistik yeterlilik ve politik gücünün olması gerekmektedir.
Hitit krallığı çeşitli tehditlere ve güçlü devletlere karşın, sınırlarını genişletmiş Ön Asya
içinde büyük devletler arasına girmiştir. Bu durumu askerlik alanında ki yeteneklerine
ve etkin örgütlenmelerine bağlayabiliriz.

Ordu yapısını sağlam bir şekilde tutabilmek, gerektiği anda güçlü bir ordu
kurabilmek için güçlü bir ekonomi gereklidir. Güçlü bir ekonomi de ticaret ve ticaret
yollarından geçmektedir. Hitit krallığı bu durumu erken kavramış ve özellikle tunç
madeninin yapımı için kalayın ithal edilmesi, bu yolları elde tutmayı daha anlamlı bir
hale getirmiştir. Hitit ordusunun ekonomik işlevi açısından şunları söyleyebiliriz;

a. Tarım sektöründe askeri vazifelendirmelerle iş gücü sağlamak


b. Fethedilen yerli krallıkları savaş yolu ile vergiye bağlamak
c. Ganimet yolu ile ordu içerisinde ihtiyaçları gidermek
d. Ticaret yollarını denetlemek

Hitit ordusundaki organizasyona ekonomik, lojistik ve askerlik hayatı üzerinden


baktığımızda düzenli bir şekilde işletilmeye çalışıldığını görürüz. Ekonomik olarak
devlet-ordu ikilisi içinde kazan kazan fikriyle ordunun dinç ve sağlam tutulduğunu
görürüz.

Hitit ordusunun organizasyonunda esirlerinde önemli bir yerinin olduğunu


görürüz. Kralın düzenli ordusunun kesin bir rakamla belirteme sekte belli bir kısmının
Hitit sınırlarına sürülmüş esirlerden oluştuğunu söylemek mümkündür. Kral bu
sürgünlerin büyük bir kısmını kendi emrinde tutuyordu. Bir kısmını ise subaylarının
emrine veriyordu. Kimileri ülkenin tapınaklarında görevlendiriliyor, kimileri nüfusu
arttırmak için sınırdaki yerleşimlere gönderiliyor, kimileri de orduda görev yapmaya

8
Bryce (2003), s., 126.

5
zorlanıyordu.9Bu sistem Hitit devleti için tarımsal ve askeri işgücünü ikmal açısından
önemli bir işleyiş haline geldi. 14. Yüzyıl başlarındaki kral Tuthaliya’nın yıllıkları, esir
insan gücünden bahseden en eski kaynaktır. Batı Anadolu’ya gerçekleştirdiği başarılı
bir sefer sonrasında Tuthaliya, bu bölgeden 10.000 piyade ve 600 çift at ile birlikte
“Dizginin Efendileri” adıyla anılan seçkin bir savaş arabası birliği devşirmişti. 10
Anlaşılan fethedilen yerlerden getirilmiş olan sürgünler derhal birbirlerinden
ayrılmıyorlardı. Bu durumda devşirme üzerinde dikkatli davrandıklarını gösterir.
Fethedilen ülkelerden düzenli ordu için sağlam vücutlu, savaş deneyimli ve vahşi ruhlu
olanlar seçiliyordu. Biliyoruz ki III. Hattuşili, kuzeyden Hitit topraklarına gelip sulh
içinde yerleşmiş olan Kaşkalılar’dan düzenli ordusuna asker alımı yapmıştı. Onların
savaşçılığını bizzat bilen Hattuşili, onların bu becerilerini kendi ordusunda kullanmak
istemiştir.

Hitit ordusu organizasyon anlamında farklı maddeler üzerinden incelendiğinde


genel olarak başarılı bir organizasyon olduğunu söyleyebiliriz. Yeni sistemlerin
denendiğini, bazı şeylerin kesinliği için kanun bile çıkardıklarını görmekteyiz. Ordunun
sağlam olması için ihtiyaçlarının karşılanması, ordunun akıllıca yönlendirilmesi ve
yapılan dağılımlarda mantıklı davranmışlardır.

1.3.Hitit Ordusunda Din ve Moral


Başkent Hattuşa’da yapılan kazılarda ortaya çıkan çivi yazılı tabletlerin dört de
üçünü dini metinler oluşturmaktadır.11 Bu sayısal veri Hitit toplumunda dinin kapladığı
alanı göstermesi açısından çok önemlidir. Devlet dini olarak organize olan bu inanç
sisteminde duaların önemli bir yeri vardır. Hititlerdeki dua türlerinden biri de özel
amaçlı dualardır. Bu dualarda düşmanlar tanrılara şikâyet edilerek tanrılardan yardım
istenmiştir.12

Yapılan bu dualar arasından bu örnek dikkat çekicidir;

“Düşmanlar Hatti ülkesine [saldırınca…] ülkeyi yağmalayan, onu alınca ve onu


………, size, tanrılara kesinlikle söyleyeceğiz onlardan davacı olacağız!”, “Bu
ülkelerde sizin sahip olduğunuz tapınakları Kaškalılar yıktılar ve siz tanrıların sahip
olduğu heykelleri yok ettiler.”

Hititlerin düşmanlarına karşı, tanrılarından yardım istedikleri metinde açıkça


gözükmektedir. Düşmanlarını tanrılarına şikâyet ediyorlar ve düşmanlarının
yaptıklarının yanlış olduğunu söylüyorlar.

I.Hattuşili de seferlerini anlatırken kendisinin Güneş Tanrısından yardım aldığını


birçok satırda anlatmaktadır. “Ertesi yıl Güneş Tanrısı el(imi) tuttu, Allalha düşman

9
Bryce 2015 s.16
10
Bryce 2015 s.16
11
Kınal F. (1998). Eski Anadolu Tarihi, T.T.K., Basımevi,Ankara
12
Dinçol A.M. (1982) . Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi. Cilt1. Görsel Yayınları Ankara

6
olduğundan gittim ve Allalha’yı imha ettim.” Burada ayrıca seferlerini sanki tanrı
tarafından ona vaat edilmiş gibi göstermeye çalışmıştır.

Hitit kralları için dinin önemi çok büyüktü ve dini gerekçeler yerine
getirilmediğinde tanrı tarafından desteklenmediklerini ve başarısız olacaklarını
düşünmüş olabilirler.

Hititli kralların askeri seferlerden önce nasıl bir dini hazırlık yaptıklarına en
güzel örneklerden biri, II. Murşili’nin hayatının ilk yıllarını anlatan yıllıkta
görülmektedir:13 “Ben Majeste babamın tahtına oturunca, bana karşı savaşan
etrafımdaki düşman ülkelerin hiç birine karşı henüz sefere gitmeden (önce) hakimem
Arinna’nın Güneş Tanrıçasını sabit bayramları ile ilgilendim ve onları yaptım.
Hakimem Arinna’nın Güneş tanrıçasına elimi kaldırdım ve şöyle dedim: “Hakimem
Arinna’nın Güneş Tanrıçası, beni çocuk (diye) çağıran, beni küçük gören ve senin
Arinna’nın Güneş tanrısının topraklarını almaya kalkışan etraftaki düşman
ülkelerine karşı benim yanıma aşağıya gel ve o etraftaki düşman ülkelerini benim
önümde öldür!” Arinna’nın Güneş Tanrıçası sözlerimi işitti ve benim yanıma
aşağıya geldi. Babamın tahtına oturduğum zamandan itibaren etraftaki bu düşman
memleketlerini on yıl içinde yendim ve onları imha ettim.”

Bu metinde de görmekteyiz ki II. Murşili seferlerine başlamadan dini görevlerini


yerine getirip inançları gereği tanrısını yanına almak için uğraşmıştır. Çeşitli bayramlar
yaptığını ve ilgilendiğini söylemektedir. Burada tanrıya olabildiğince yakınlaşmaya
çalışmıştır. Sonuç olarak tanrısının onun yanında olduktan bir süre sonra düşmanlarını
yendiğini söylemektedir. Vazifelerini yapınca tanrısının yanında olduğu düşüncesi
kendi tabiriyle “gökten yanına inmesi” Krala büyük bir özgüven ve yüksek başarı
alacağına dair bir inanç vermiş olabilir. Bu durumda başarılarının arkasında ki manevi
güç diyebiliriz.

Yine II. Murşili’nin Kaşka ülkelerine karşı yaptığı seferlerden birinde kral askeri
sefer sırasında tanrılardan geldiğine inandığı yardımı şu şekilde ifade edilmiştir 14: “ Ben
Majeste gittim, Pittagal(aišša)’da karargah kurdum. Askerlerim kamp kurunca,
efendim kudretli Fırtına Tanrısı tanrısal adaletini gösterdi. Bütün gece yağmur
yağdı. Arkasından sis bastırdı. Düşman, ordunun kamp ateşini göremedi ve düşman
kaçamadı. Gün ağarınca, (efendim) kahraman Fırtına Tanrısı yine tanrısal adaletini
gösterdi. Erkenden derhal sis aşağıya indi. Benim ve askerlerimin önüne sis geldi.
Malazziya (ülkesi)ne aşağıya yürüyünceye kadar sis benim ve askerlerimin önünde
oldu. Düşman (bizi) göremedi. Malazzi ülkesine varınca, (tanrı) önümüzden sisi
kaldırdı. Benim farkımda olmayan düşman, ekinleri biçmeye koyulmuştu. Malazziya
ülkesi halkını otururken buldum. Onlara saldırdım. Sivil halkı, sığırları (ve)
koyunları yakaladım. Ülkeyi yaktım. Onları imha ettim.” Kral burada yine açıkça
tanrısının kendisine yardım ettiğini düşünmekte ve bize aktarmaktadır. Savaş anında

13
Alp S. (2001). Hitit Çağında Anadolu., Tubitak Yayınları. Ankara s.125.
14
Alp (2001). s. 127.

7
gerçekleşmiş olan doğal bir hava olayının sefere denk gelmesi kralın hem işine yaramış
hem de tanrısının onun yanında olduğunu düşündürmüştür.

Diğer taraftan Boğazköy’de Aslanlı Kapı’nın 750m. Güney batısında bulunan ve


“Boğazköy Kılıcı” olarak tanınan kılıcın üzerinde çivi yazılı Akad’ça bir yazıt tespit
edilmiştir. Bu yazıtın çevirisini ÜNAL, A. şu şekilde yapmıştır: “Büyük kral Duthaliya
Aššuwa ülkesini yerle bir ettiği zaman, bu kılıçları efendisi Fırtına Tanrısına adak
olarak sundu.”15

Bütün bunların yanında, III. Hattuşili ise kendi varlığını tamamen Tanrıça İštar’a
bağlamaktadır.16 Askeri ve politik zaferlerini de tanrıçanın yardımlarına yormaktadır.
III. Hattuşili’nin kendi yazdırdığı ve otobiyografi niteliği taşıyan söz konusu metinde
tanrıçanın seferlerde yaptığı yardımlar şu şekilde anlatılmıştır: “Hakimem tanrıça İštar
beni beğendiğinden gözlerimi hangi düşmana çevirdi isem, düşmanlardan hiçbiri
gözlerini bana geri çevirmedi. Düşman ülkelerini devamlı surette yendim. Hakimem
tanrıça İštar’ın beğenisi üzerimde kaldı. Hatti ülkelerinin içinde hangi düşman kaldı
ise, onu Hatti ülkelerinden kovdum. (Henüz) genç (bir delikanlı) iken devamlı surette
yendiğim düşman ülkeleri hakkında ayrı bir tablet hazırlayacağım ve onu tanrıçanın
huzuruna sunacağım”, “Kardeşim Muwatalli beni gönderdi. Bana az sayıda askerler
ve araba savaşçıları verdi. Ülkenin az sayıda yardımcı askerlerini ve araba
savaşçılarını aldım, gittim ve düşmanı Hahha kentinde sıkıştırdım ve onunla
savaştım. Hakimem Tanrıça (İštar) önümden koştu. Onu (düşmanı) yendim ve bir
zafer anıtı inşa ettim”

Ayrıca tanrılar için yapılan bayramlar askeri bir hazırlık olarak görülebilir.
Çeşitli yarışmalar düzenlenir ve askerler bu yarışmalara katılırdı. Örneğin bu
yarışmalardan birine katılan koşuculardan birinci olana 1 mina gümüş verilirdi. Bu
etkinlikler askerler üzerinde olumlu bir hava yaratıp onlara moral olmuştur.

Başka bir bayramda ise rahiplerle fırtına tanrısı savaşır gibi yaparlar, Tanrı
onları yener, sonra rahip krala dönerek : “Korkma! Sen hep muzaffer olacaksın,
Fırtına Tanrısı düşmanları senin ayaklarının altına koyacak, sende onları boş kaplar
gibi kıracaksın!” şeklinde bir konuşma yapar ve bunun arkasından dualar okunur.
Bir başka törende ise, Tanrıça Hepat’ı bir yapının içinde görürler, kapıları üstüne
kaparlar, tanrıça ile kral arasında bir konuşma geçer, kral tanrıya meydan okur, onu
yeneceğini söyler; tanrıça ‘yenersin’ der.

Savaş oyunları ile kralın düşmanların güçlerini yenmesi temsil edildiğinden,


buna ilişkin hareketler törenlerin sevilen bir parçasıdır. Bir başka bayramda kentin
adamları bir pınarın ya da havuzun üzerinde dururlar. Törenlerde eğlendirici işler yapan
görevliler onlara saldırırlar, vururlar; kral saray muhafızlarına gözüyle işaret eder,
muhafızlar, saldırganları kente kovarlar. Sembolik olarak yapılan savaşlardan biri ise
15
Ahmet Ünal (1993), Boğazköy Kılıcının Üzerindeki Akatca Adak Yazısı Hakkında Yeni Gözlemler, Nimet
Özgüç’e Armağan, Ankara: T.T.K. Basımevi,
16
Dinçol (1982). s., 41.

8
şöyle betimlenmiştir: Gençler iki gruba ayrılırlar ve ayrı adlar alırlar. Bir gruba “Hatti
adamları”, ötekine ise “Maşa adamları” derler; Hatti adamları bakır silahlar, Maşa
adamları ise kamıştan silahlar taşımaktadır. Onlar birbiriyle savaşırlar. Hatti adamları
galip gelir; birini esir alır ve tanrıya verirler.17

Askeri seferlere çıkılmadan önce yapılan dini hazırlıklardan olan kehanet ve fal
sorgulatmak kral ve ordu için önemlidir. Genel olarak bahar aylarında sefere çıkan Hitit
ordusu bahar ayları yaklaşmadan kehanetlere bakmıştır ve olumlu ise savaş
hazırlıklarına başlanılmıştır.

Askeri konulu fal sorularını ise, tasarlanan askeri seferler, uygulanacak stratejiler
ve izlenecek yollar, krallığın ordusu ile birlikte kışı geçirmek istediği korunaklı yerlerin
tespiti oluşturmaktadır.18

Kışlanmak istenen yerin güvenliği bir talih falı metnine şu şekilde girmiştir:
“Kral ve Kraliçe kışı Ankuwa kentinde geçirmek istiyorlar. (Ey tanrılar eğer)
Ankuwa’yı uygun buluyorsanız ve kral ve kraliçenin başı için her şey kesinlikle iyi
olacaksa, talih falının sonucu ‘evet’ olsun!”

III. Hattuşili dönemindeki seferlerde hemen hemen her saldırı için bu tip fallara
başvurulmuştur. Fal sorularından bazıları şunlardır: “Kaşkalara karşı girişilen seferden
biri için kral ve ordunun Haharwa Dağı’nda gecelemesi uygun mudur? Orduda bir
salgın hastalık çıkabilir mi?19.

Kral ve ordusu için kehanetlerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha burada
görmekteyiz. Ordusunun geceyi geçirmeyi düşündüğü yere kadar tanrılarına sormuştur.
Ayrıca seferin öneminden dolayı kral ordusunda oluşabilecek olumsuz bir durumdan
dolayı tedirgin olmakta ve ordu içinde salgın olması gibi konulardan endişe
duymaktadır.

Ayrıca yapılan askeri seferler sırasında askeri kampta meydana gelen veba
salgınına karşı “günah keçisi” ayini kullanılmıştır. Bu ayinle ilgili de şu ifadeler yer
almaktadır: Bir eşek getirir ve düşmanın ülkesine doğru sürerler ve şöyle derler: “Ey
Yarriş! Sen bu ülkeye ve kampına felaket verdin, bu eşeğin onu yüklenmesini ve
düşmanın ülkesine götürmesini sağla”20

Bu bilgiler ışığında Hitit ordusunun seferlerden önce veya sefer sırasında


dualardan, fallardan, ayinlerden ve kehanetlerden yararlanıldığını söyleyebiliriz. Din ve
mistik olaylar Hitit seferlerinde ve ordu içerisinde önemli bir yer tutmuştur. Kralların
tanrılardan izin almadan, onlara dua etmeden sefere çıkmamaları dinin onlar için ne
kadar önemli olduğunu bize göstermektedir. Hatta Hitit kralları kendilerine bağlı olan

17
Dinçol (1982). s.87.
18
Ahmet Ünal (1983), Hitit Sarayındaki Entrikalar Hakkında Bir Fal Metni, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları
19
Dinçol (1982).s.65.
20
Gurney O.R. (2001). Hititler, Dost Kitapevi Yayınları, Ankara s. 138.

9
krallıklardan gelmesi gereken yardımın yeterli olmadığında onları din ile tedirgin etmiş,
onları tanrıların gazabıyla ve fal ayinleriyle tedirgin etmişlerdir.

Tarih boyunca, komutan ve askerlerin psikolojik durumları savaşın durumunu


değiştiren faktörlerden olmuştur. Hitit ordusunda da askerlerin savaşa moral olarak
motive olmaları savaşlarda üstünlük kurmalarına yardımcı olmuştur. Hitit ordusunda
birçok psikolojik hazırlık vardır. Bunlardan en çok bilinen ve asker üzerinde etkili olan
“yemin etme”dir. Yemin etmek bir şekliyle söz vermektir. Askerlerin etmiş oldukları bu
yemin, onlara kutsal değer ve yargılarını tekrardan hatırlatıp savaş meydanında daha
korkusuzca savaşmalarını sağlıyordu. Askerlerin vermiş oldukları bu söz komutanlarına
veya ordularına değil, tanrılarınaydı. Bu durum askerler üzerinde ki baskıyı arttırmıştır.
Bu baskı olumlu veya olumsuz bir şekilde askerleri etkilemiş olabilir ama savaş
meydanında ettikleri yemin akıllarına geldiğinde kahramanlaştırmıştır. Eğer içlerinde
biraz korku uyanırsa, verdikleri söz tanrılara olduğu için belki onları adım atmaya
itmiştir.

Eskiçağ toplumlarında yaşayan insanlar başlarına gelen her olayı tanrılardan


geldiklerine inanmışlardır. Başlarına gelen bir felaket, salgın hastalık, yenilgi gibi
durumların tanrılar tarafından onlara verildiğini düşünmüşlerdir. Bu durum gösteriyor ki
askerlerin ettikleri yeminleri bozmaları durumda tanrıları tarafından bir felaketle
karşılaşmak onları savaş sırasında etkilemiştir. Tanrılar tarafında lanetlenmek düşüncesi
askerler üzerinde etkili olmuştur. Anladığımız kadarıyla askerlere ettirilen yeminler,
savaş öncesi yapılan önemli psikolojik hazırlıklardandı.

Alt düzey subaylar ve ordu personeli göreve yemin seremonisiyle başlamaktadır.


Ayrıca yemini çiğneyenler ciddi yaptırımlarla tehdit edilmişlerdir. 21 Askerler aynı
zamanda kraliçeye ve prense de sadık kalacaklarına dair yemin etmişlerdir. Yeminlerini
bozduklarında başlarına gelecek olan felaketler yeminlerinde onlara anlatılmıştır.

Yeminden bir parçanın çevirisinde ise şu satırlar okunmaktadır:

Sonra arpayı ve arpa ekmeğini ellerine verir, onları ezerler ve o şöyle söyler:
“Arpayı değirmen taşları arasında öğüttükleri su ile karıştırdıkları, pişirdikleri ve
(sonra) parçaladıkları gibi, kim bu antları bozarsa, kim krala, kraliçeye ve prenslere
ve Hatti ülkesine kötülük yaparsa, bu antlar onları tutsun! Onlarında aynı şekilde
kemikleri öğütülsün! O da aynı biçimde suda (boğulsun)! O da aynı biçimde
parçalansın! Onunda kötü bir alın yazısı olsun!’ Ve adamlar bağırırlar: ‘Öyle
olsun!’. ‘Bu arpanın nasıl yeşerme gücü artık yoksa o tarlaya götürülüp nasıl tohum
olarak artık kullanılamazsa, ekmek olarak nasıl artık saklanamazsa, kim bu antları
bozar ve krala, kraliçeye ve prenslere kötülük ederse, ant tanrıları da onun geleceğini
yok etsinler! Karısı erkek ya da kız çocuk doğurmasın! Arazisi ve tarlaları ürün
vermesin! Sığırları buzağılamasın, koyunları kuzulamasın!”22

21
Gurney (2001), s. 138.
22
Dinçol (1982), s. 61.

10
Bu yeminin içeriğine baktığımıza askerlerin yeminlerinden döndüklerinde
başlarına ne gibi belaların geleceği anlatılmıştır. Askerler bir şekilde devletlerine
krallarına ve kralın ailesine sonsuz bağlılık göstermek zorunda kalmışlardır. Metinde
geçen sözlerin şiddeti dikkat çekicidir. Askerlerin yeminlerini bozduğu takdirde, varsa
ailelerine bile belalar okunmaktadır. Onları çocuksuz kalmakla ve bereketsiz tarlalarla
korkutmaktadır. O dönem toprak bir insan için beklide her şey demekti. Topraktan
ziyade bir insanı çocuğuyla korkutmak, askerleri komutan karşısında elleri kolları bağlı
bir duruma sürüklemiştir.

Bir yemin töreni sırasında ayinler eşliğinde şu sözler söylenmektedir:

Bir kadının giysilerini, bir ayna ve bir örekeyi getirirler, bir oku kırar ve
şunlar söylenir: “Burada gördüğün kadın eşyaları değil mi? Onları buraya yemin
(töreni) için getirdik. Bu yeminleri her kim çiğnerse ve krala, kraliçeye ve prense
kötülük yaparsa, bu yeminler onu erkekten kadına döndürsün, askerleri kadın olsun,
kadın gibi giyinsinler, başlarını örtsünler! Yayları, okları kırılsın ve ellerine sopayla
vurulsun ve ellerine aynayla öreke tutuşturulsun!”23

Yemin metinlerinde yeminini çiğneyen kişilerin başına gelecek olan felaketlerin


detaylı ve farklı tarza yaptırımlar olduğunu okumaktayız. Askerler içerisinde evli olan
bir kişi ailesiyle korkutulmuş. Toprak ekip mahsule ihtiyaç duyan bir tımarlı asker
bereketsizlikle korkutulmuş. Yeminini bozacak olan asker elinden yayının ve okunun
alınmasıyla tehdit edilmiştir ve ellerinin sopalanması bir daha kılıç tutamaması için
verilecek olan bir ceza olabilir. Bir asker için en önemli olan şey ağır basan erkeklik
duygularıdır. Bu duyguların yemin tanrıları tarafından alınması ve onları birer kadına
çevirmesi istenmiştir. Anlaşıldığı üzere farklı felaketlerle ordunun içinde ki her farklı
karaktere psikolojik bir yaptırım uygulanmıştır.

Etkileyici bir şekilde ifade edilen lanetleme yöntemleri ile dikkat çeken bu
metinlerde felaketleri uygulama görevi yemin tanrılarına verilmiştir. Yeminlerini
bozacak her asker tanrıyla baş başa bırakılmış ve daha etkileyici bir yol izlenmiştir.
Verdikleri sözlerin insanlara olmayışını böyle daha mantıklı bir şekilde anlayabiliriz.

Seferlere çıkmadan yapılan dualar, yerine getirilen dini görevler, kehanetler, fal
baktırmaları Hitit ordusunda dinin çok büyük bir yer kapladığını gösterir. Dinin bu
kadar önemli olduğu bu toplumda, edilen yeminlerin askerler üzerinde moral anlamında
oluşturacağı etkiler kaçınılmazdır. Askerlerin vazife alırken veya sefere çıkmadan
yemin etmeleri onlar üzerinde bir etki oluşturmuştur. Aynı zamanda Hitit devleti ve
kralları, savaş alanında askerleri ettikleri yeminleriyle, devletlerine ve orduya
bağlılıklarını güvence altına almışlardır.

2. Hitit Ordusunun Seferleri ve Savaş Stratejileri


23
Bryce (2003). s. 129.

11
Böylesine önemli bir konumda yıllarca hüküm sürmüş düşmanlarına karşı gerek
savaş alanında gerek diplomatik yönden üstünlük kurmuş bir devletin yapmış olduğu
seferler ve bu seferlerde izlemiş olduğu stratejiler büyük önem taşımaktadır.
Uyguladıkları sefer politikalarını, nerelere ne sıklıkta sefer düzenlediklerini ve en
önemlisi bu seferlerin altında yatan sebepleri inceleyeceğiz. Aynı zamanda sefer
sırasında izlenen yolları ve taktikleri göreceğiz. Böylece Hitit krallığının bu bölgede
önemli bir güç olurken, düzenledikleri seferler bizi bilgilendirecek. Düşmanlarının kim
olduğu, karşılarında ki ordunun gücü seferleri daha büyük hale getirmektedir.

Seferler sırasında arazide sıcak çarpışma anında, sefere hazırlanırlarken veya


ortada savaş bile yokken uygulanmış olan stratejiler, beklide her şeyin kaderini
belirliyordu. Bu kadar hassas olan bir konuda Hitit devletinin uygulamış olduğu
stratejik hamleler ciddi anlamda onların da kaderini etkileyecektir.

2.1. Hitit Seferleri


Hititlerin varlıklarını koruma konusunda karşılaştıkları askeri ve diplomatik
sorunlar, temelde mekânsal konumu ve ekonomik nedenlerden kaynaklanmıştır. 24 Her
devlette olduğu gibi Hitit devleti de devamlılığını sağlayabilmek için ekonomik ve
siyasi gücünü geliştirerek devam etmeliydi. Bulundukları konum devletlerin kaderleri
açısında çok önemli olmuştur. Bir devletin gelişmesinde bulunduğu konumun coğrafi
özellikleri, su kaynakları, toprak özellikleri, denize olan mesafesi, yer altı kaynakları ve
iklimi o devletin gelişmesi açısından bir numaralı faktörlerdendir. Bulundukları konum
açısından komşu devletleri ve bu devletlerin güçleri önem taşır.

Eskiçağda Anadolu toplumları için stratejik öneme sahip olan alanlar


Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Kuzey Suriye’dir. Fakat Hititlerin güneydoğuya
yönelmeleri Anadolu’da siyasi birliği bütünüyle sağlamadan gerçekleştirilememiştir. Bu
nedenle Kral Anitta önce Anadolu’nun merkezinde siyasi birliği sağlamaya çalışmıştır. 25
Anitta siyasi birliği sağlamak için çeşitli seferler düzenlemiştir.

I.Hattuşili’de (M.Ö. 1650–1620) ilk olarak Anadolu içlerine hareket etmiş ve


Kapadokya’da siyasal otoritesini sağladıktan sonra güneydoğuya açılan muhtemel sefer
yollarını, Kilikya kapılarını ve Fırat havzasını kontrol altına almıştır. Böylece askeri
hedeflerini yoğunlukla Güneydoğu ve Kuzey Suriye’ye yöneltmiştir. Ayrıca bu askeri
politika tüm Hitit tarihi boyunca izlenmiştir. I. Hattuşili’nin halefi I. Murşili’de
(M.Ö.1620–1590) Hitit Devleti’nin güneydoğu politikasını devam ettirmiş ve Halep’i
zapt ederek selefinin yarım bıraktığı işi tamamlamıştır. I. Murşili yine Hitit Devleti’nin
güneydoğu politikasının devamı ve bu bölgede Hitit gücünün yerleşmesi açısından
önemli olan, Hurilerle mücadeleyi sürdürmüştür. Böylece Hititler eski Ön Asya’nın
önemli üç kültür merkezi, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu’nun birbirleriyle ilişkiye

24
Macqueen (2001). s. 58.
25
Turgut Yiğit (1994), I.Hattuşili Dönemi (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara, 217.

12
geçtiği, ticaret yollarının kesiştiği, önemli doğal zenginliklere ve stratejik öneme sahip
Kuzey Suriye’yi kontrol etmişlerdir.26

Bazı kaynaklardan biliyoruz ki Hitit ordusu Babil seferinde kendi topraklarından


çok fazla uzaklaştıkları için lojistik destek anlamında sıkıntı çekmişlerdir. Bu durum
sonrasında ganimetleri bile orada bırakıp geri dönmüşlerdir.

Hitit ordusunda lojistik konusunda askeri ihtiyaçların karşılanmasının önemi ele


almıştık. Bu durumda bize gösteriyor ki organizasyon anlamında yeterli olmadığınızda
ele geçirebileceğiniz bir yeri bile bırakıp gelmek durumunda kalabilirsiniz.

I. Murşili’nin düzenlediği askeri seferler sonucu Hattuşa’dan ayrı kalması


yönetici sınıftan kişilerin ona komplo hazırlamalarına ve I. Murşiliye suikast
düzenlemelerine neden olmuştur. Söz konusu komplolar sonucu devlet kargaşa
dönemine girmiştir. Bu zafiyeti fırsat bilen Karadeniz kıyılarında konargöçer hayat
süren Kaşkalar ise Hitit Devletinin merkezine kadar akınlar düzenlemişlerdir.27

Merkezi yönetimde kralın kendine sağdık adamlarının olmasının önemini


anlatan bu bilgi beklide kralların askerlere ve yüksek rütbeli kişilere o kadar yemin
ettirmesini anlamlı hale getiriyor.

Telipinu’nun yazdırdığı tahta çıkış yasası ile birlikte kargaşa dönemi son
bulmuştur. Dönemin bir diğer özelliği ise ilk defa yabancı bir krallık olan Kizzuvatna
Kralı İşputahşu ile antlaşma yapılmış olmasıdır. Böylece Hitit Devleti askeri siyasetine
diplomasi yöntemleri de katmıştır. Telipinu (M.Ö.1510-1485) ayrıca yukarı Fırat
boylarına seferler düzenleyerek bölgenin güvenliğini sağlamıştır.28

Telipinu sonrası Büyük İmparatorluk dönemi olarak isimlendirilmektedir. Bu


dönemin ilk iki kralı II. Tuthalya (M.Ö. 1445) ve Arnuvanda’dır (M.Ö.1400–1370).
Kral eşlerinin Hurrice Nikalmati ve Aşmunikal şeklinde isimler taşıması söz konusu
kraliçelerin Hurri kökenli oldukları yani Hitit krallarının Hurri asıllı kızlar ile evlenerek
Güney Doğu Anadolu’daki sınırlarını güvenliğine dair tehditleri bertaraf etme ve ayrıca
olası bir direnişe karşı Hurri desteğini sağlama hususunda önemli bir girişim
yaptıklarının göstergesidir. Böylece Hitit ve Hurri kökenli kraliyet aileleri soylu bir
karışım oluşturmuşlardır. I.Hattuşili ve I. Murşiliyle başlayan Kuzey Suriye’ye yayılma
siyaseti sonucu Hititler Yukarı Mezopotamya ve Kuzey Suriye’deki Hurrili Prenslerle
savaşmışlardır.

Fakat daha sonra bu prenslikler bir devlet örgütü altında birleşerek Mitanni ya da
diğer adıyla Hanigalbat’ı kurmuşlardır.29

26
Yiğit T. (1994). I.Hattuşili Dönemi (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara
27
Dinçol (1982), s. 30.
28
Ekrem Akurgal (1993). Hatti ve Hitit Uygarlıkları, Net Turistik Yayınlar Sanayi ve Ticaret A.Ş, İstanbul
29
Dinçol (1982), s. 30.

13
Hitit kralları siyasi evlilikler yaparak komşu devletlerle ilişkileri güçlendirmiştir.
Bu durum politik açıdan önemlidir. Birçok devlet yöneticisinin yapmış olduğu siyasi
evlilikler Hititlerde de görülmektedir.

Baba ve oğul olan II. Tuthalya (M.Ö.1445) ve Arnuwanda (M.Ö. 1400-1370)


askeri seferlerin pek çoğunu birlikte yapmışlardır. Bu iki kral tüm güçlerini Anadolu
birliğinin sağlanmasına harcamışlardır. Arnuwanda seferlerinin çoğunu Kaşkalılar
üzerine olmuştur. Çünkü biliyoruz ki Kaşkalılar devletin her boş anında ansızın gelip
Hitit şehirlerini yağmalıyorlardı. Hitit ordusu sefere çıktığında yine Hitit köy ve
şehirlerini yağmaladıklarını biliyoruz.

Daha sonraki krallardan I. Şuppiluliuma (M.Ö.1370–1340) döneminde fetih


hareketi aynen devam ettirilmiştir. Hitit Devletinin siyasi tarihinde önemli bir yeri olan
askeri seferleri Anadolu ve Kuzey Suriye seferleri olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Anadolu seferlerinde amaç Anadolu’da dağılmaya başlayan siyasi birliği tekrar
oluşturmaktır.

Bu amaçla Kaşkalılara ve Arzawa ülkelerine karşı sefer yapılmıştır. Antlaşmalar


yolu ile Kizzuwatna (Çukurova) ile Azzi ve Hayaşa (tahminen Yeşilırmak havzası)
bölgeleri emniyete alınmıştır. Mitanni ülkesi ile ittifak içinde olan İşuva memleketine
sefer düzenlenmiş ve bu sefer sonucu İşuwalılar Hititlerin tebaası haline getirilmiştir.
Daha sonra İşuwa’dan Alşe ve Şuta ülkelerine geçerek bunları da itaati altına almıştır.
Arkasını böylece emniyete aldıktan sonrada Mitanni devletinin idare merkezi olan
Waşşugani’ya saldırarak bu devleti ortadan kaldırmıştır. Daha sonra harekâtına devam
eden I. Şuppiluliuma Fıratı geçerek Halpa (Halep), Mukiş (Merkezi Allalah), Ugarit,
Nuhasse, Kinza (Kadeş) ve Katna (Tel el Mişrife) şehirlerini zapt ederek bir sene içinde
Hitit devleti hudutlarını Lübnan dağlarına ve Şam civarındaki Abina’ya kadar
uzatmıştır.30

I.Şuppilulima’dan sonra genç yaşta tahta geçen II. Murşili (M.Ö. 1339-1310)
biri dışında tüm seferlerini Anadolu içlerine yapmıştır. II. Murşili iki yıl süren bir sefer
sonucunda Arzava’yı yerle bir edip kralı öldürülmüştür. Kuzeydeki Kaşkalılara karşıda
mücadele ederek seferler düzenlemiş ancak kesin neticeler alınamamıştır. Doğuda Azzi-
Hayaşa Krallığı II. Murşili’nin hükümdarlığının yedinci yılında tümüyle yeniden fetih
edilmek durumunda kalınmıştır. Hükümdarlığının dokuzuncu yılında Mısır devletinin
kışkırtmasıyla Suriyeli prenslerin isyan çıkarmaları üzerine Suriye’ye sefere çıkmıştır
ve İmparatorluk ordusunun sadece ortada görünmesi Suriyeli prenslerin dize
getirilmelerine yetmiştir.31

II. Muwatalli (M.Ö.1310–1285) kral olduğunda ülkenin güneydoğu sınırları,


Mısır firavunlarının toprak talepleri yüzünden tehlikededir. Bu sebeple Hitit kralı bu
bölgeye yapacağı seferlerini daha iyi yönetebilmek için askeri bir üs kurmak amacı ile
başkentini Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır. Böylece Hattuşa’ya kral olan kardeşi
30
Kınal (1998), s. 102, 103, 104.
31
Gurney (2001), s. 37,38.

14
III. Hattuşili de (M.Ö. 1280–1250) Kaşkaları kuzeyde etkisizleştirerek bölgeye
tamamen hâkim olmuştur.32

Kralın bu hamlesi güneye yapacağı seferlerde elini güçlendirir. Başkente uzak


yerlere yapılan seferlerde çekilen lojistik sıkıntıyı bilen kral bu hamlesiyle ordusunu
daha iyi yönetmek istemiştir. Aynı zamanda Hattuşa kralı olan III. Hattuşili de her
seferde Hititlere sıkıntı veren Kaşkalara karşı arkada kalmış, onlarla mücadele etmiş ve
kuzeyde hâkim olmuştur. II. Muwatalli’nin bu hareketi çok zekice düşünülmüş bir
hamledir. Hem güneyde tehditlerle baş etmiş hem de kuzeyde kardeşini “bölgenin kralı”
ilan etmiştir. Biliyoruz ki Hitit devleti önemli bölgelere prensleri gönderip o bölgelerle
özel olarak ilgileniyordu.

II. Muwatalli batıda Arzawa ülkelerine düzenlediği seferlerde Arzawa,


Kuwaliya, Hapalla, ve Wiluşa’yı Hitit devletine vasal krallık olarak bağlamıştır.

Hitit ordusunun zaferleriyle sonuçlanan seferler, karşı devletlerle yapılan


diplomatik antlaşmalarla desteklenmiştir. Hitit devleti yaptıkları bir çok antlaşmada
karşı taraftan savaş anında destek vereceklerine dair söz almıştır. Bu hazırlıklar sürerken
Hitit devleti Suriye üzerinde egemenliğini arttırıyordu.

Mısır Firavunu II. Ramses’in de o bölgede egemenliği ele geçirerek önemli


ticaret yollarını elinde tutma isteği bu iki ülkenin karşı karşıya gelmesiyle
sonuçlanacaktır. II. Ramses bu yolları ele geçirebilmek için Hitit devletini saf dışı
bırakması gerekiyordu. II. Ramses’te ordusunu hazırlayıp bu topraklara sefer
düzenlemeye hazırlanmıştır. İki ülkeninde bu hakimiyet amacı Kadeş savaşının
başlamasına sebep olmuştur. Tüm bu hazırlıklardan sonra Mısır ve Hitit orduları
yaklaşık M.Ö. 1286 da Kadeş’te karşılaşmışlardır. Hitit zaferiyle sonuçlanan savaştan
sonra Hititlerin Kuzey Suriye denetimleri devam etmiştir.33
Kadeş Savaşı’nda Hititlerin elinde üç bin savaş aracı ile on yedi bin zırhlı asker,
Mısır ordusunda ise Amon, Ra, Ptah, Seth isimleri verilmiş dört bölükten her birinde
yirmi bin asker ve iki bin savaş aracı bulunmaktaydı. Mısır ordusu üzerine bir baskın
düzenleyerek üstünlük ele geçiren ve böylece savaşın başında üstünlüğü elinde tutan
Hititler, galip geldiklerini sandılar. Bunun üzerine Mısır’ın yardımcı kuvvetlerle bir
baskın düzenlemesinin ardından üstünlüklerini yitirdiler. Kadeş Savaşı, uzun ve zorlu
bir savaş olmuştur. Ancak uzun süren bu savaşta, galibiyetin hangi tarafta olduğu kesin
olarak belirlenemedi. Bunun üzerine, Asurlular’ın Ön Asya’da gittikçe güçlenmesiyle
oluşan tehdide ve savaşın bir sonuca varamayacakmış gibi görünmesi nedeniyle Kadeş
Antlaşması imzalanarak, Kadeş Savaşı bitirildi. Kadeş Savaşı, Mısır ve Hitit
kaynaklarında farklı sonuçlarla yer almıştır; her bir devlet de kendisini “kazanan” olarak
tarihlerine geçirmiştir.

III. Hattuşili dönemini barış dönemi olarak bilmekteyiz. III. Hattuşili dönemine
ait kaynaklar Batı ve Güneybatı Anadolu’ya seferler düzenlendiğini söylemektedirler.

32
Dinçol (1982), s. 43,44.
33
Macqueen (2001), s., 52.

15
IV. Tuthalya (M.Ö. 1250-1225) döneminde Asur Mitanni devletine son vermiştir
ve Kıbrıs adası da elden çıkmıştır. Her ne kadar Kuzeybatı Anadolu’ya Assuva ülkesi
kralının oluşturduğu koalisyona karşı sefer düzenleyen IV. Tuthalya büyük bir zafer
kazandığını bildirmekte ise de Batı Anadolu’daki Hitit hâkimiyeti sadece sözde
kalmıştı.34
Son Hitit kralı II. Şuppiluliuma Hitit devletinin belkide en zor zamanlarında
devleti yönetme görevini almıştı. Doğudan gelen Assur baskısı, devletin ve ordunun
eski gücünde olmaması Hitit devletini zor durumlara sokmuştur. Bu dönemde ciddi bir
Assur tehdidi vardır. Ama bunlara rağmen II. Şuppiluliuma düşman gemilerini yenip
Kıbrıs’ı ele geçirmiştir.

Hitit ordusunun yaptığı seferlere baktığımızda, ülke içinde ve dışında çeşitli


topraklara, farklı sebeplerle seferler düzenlenmiştir. İlk başlarda Anadolu da sağlam bir
otorite kurma çabasında olan Hitit devleti güçlendikçe sınırları dışında da seferler
düzenlemiştir. Ticaret yollarının ele geçirilmesi yani ekonomik faktörler bir çok devlette
olduğu gibi Hitit devleti içinde önemlidir. Belli bir askeri sefer politikaları olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Yapılan seferlerin ekonomik, güvenlik, iş gücü ve prestij
amaçlı olduklarını görmekteyiz.

2.2. Hitit Savaş Stratejileri


Hitit seferlerinde uygulanan stratejileri, Hititli kralların icraatlarını anlatan
metinlerden, Krali annallerden öğrenmekteyiz. Hitit tarihinde yer alan birçok zaferin
altında bu akıllıca kurulmuş savaş oyunları ve taktikler yatmaktadır. Hitit savaş
stratejisinde öne çıkan genel unsurları üç ana gruba ayırabiliriz.35

a) Çarpışmalarda düşman safları üzerine sağdan ve soldan indirilen süratli çekiç


darbeleriyle savaş alanlarında düşmanı perişan etmek.

b) Düşman kıtalarının birleşmelerini önlemek amacı ile geceleyin süratli yürüyüşler


yapmak.

c) Sefer Bölgelerinde kışlamak gerektiğinde çok yetenekli bir şekilde uzmanlıkla


stratejik bölgelere ordugâhlar kurarak mümkün olduğu kadar hızla yeniden savaş
harekâtına geçmek için hazır bulunmak.

Hitit krallarının birer strateji uzmanları olduğunu söylemek yanlış olmaz. Anitta
yazıtında kral düzenlediği askeri operasyonlarda kullandığı taktiği şu şekilde
anlatmaktadır: “Kuššara [kr]alı şehirden aşağıya [ki]tle halinde ge[ldi,] [ve Ne]ša’yı
geceleyin güçlü bir saldırı ile al[dı]…….[Ulla]ama’yı geceleyin güçlü (bir saldırı) ile
aldım....Hattuša….[ [d]okundu(?). Onu (bir yana) bıraktım. O sonra aç kalınca, onu
tanrı Šiušmi taht tanrısına teslim etti. Onu geceleyin güçlü (bir saldırı) ile aldım,
yerine üzerlik otu (?) ektim”.36 Gece baskınları diğer Hitit krallarının da kullandığı

34
Kınal (1998), s., 121,122.
35
Alp (2001), s., 78,82.
36
Alp (2001), s., 53,54.

16
önemli taktikler arasındadır. II. Murşili yıllıklarında ‘gece baskını’ taktiğini şöyle
anlatmaktadır: ‘Ve gittim ve Piggainareşşa kentini yatağında bastım, insanlarını, sığır
ve koyunlarını yakaladım. Ve ona sahip oldum; ülkeyi ise yaktım.37

Hitit ordusunun yaptığı gece baskınları savaş alanında önemli bir avantaj
kazanmalarını sağlamıştır. Askeri eğitim alırlarken gece eğitimlerinin büyük önem
taşıdığı bilinmektedir. Düşman saflarına gece bir anda yapılan saldırılar, düşmanı
hazırlıksız yakalamıştır. “Ve gündüzleri geceler yaptım. Orduyu cebri yürüyüşle
yürüttüm. Ve ben Büyük Kral, askerler ve arabalı savaşçılarla birlikte gizlice
yürüdüm. Efendim kudretli Fırtına tanrısı bana, efendim tanrı Haşamili’yi gönderdi
ve o, beni görünmez yaptı ve beni kimse görmedi.38 Bu metinde de kral ordusuyla
yapmış olduğu gece yürüyüşünü anlatmıştır.

II. Murşili’nin yıllıklarında yer alan başarılı bir savaş oyunu ise şu şekilde
anlatılmıştır: “Böylesi haberleri (yani, Pitaggatalli diye birinin Hitit ordusunun
Şarpidduva kentine girmesini önlemek için komplo kurduğuyla ilgili haberi) alır almaz,
Altanna’yı depo haline getirdim ve ordunun levazımını orada bıraktım; fakat orduya
savaş düzeninde yürüyüş emri verdim. Ve düşmanın ileri karakolları olduğu için,
Pitagalli’nin etrafını sarmaya girişseydim, ileri karakollardaki gözcüler beni
göreceklerdi, dolayısıyla benim yetişmemi beklemeyecek ve benden önce kaçmış
olacaklardı. Bu yüzden, yüzümü aksi yönde, Pittaparaş’a doğru çevirdim. Fakat
akşam olunca geri döndüm, Pitaggataliş’in üstüne yürüdüm. Bütün gece boyunca
yürüdüm ve şafak vakti Şapidduva’nın eteklerine ulaştım. Ve güneş doğar doğmaz
saldırmak için ilerledim. Pitaggatalli’nin beraberinde getirdiği 9.000 kişi savaşa
katıldı ve onlarla dövüştüm. Tanrılar benden yana oldu, mağrur Fırtına Tanrısı,
benim efendim, Arinna’nın Güneş Tanrıçası, benim hanım efendim…,ve ben
düşmanı mahvettim.39

Askeri taktik ustası olan II. Murşili isyan eden Nuhaşşe’ye uyguladığı askeri-
politik taktikle dize getirmiştir. Metinde bu konu şöyle anlatılmıştır: “ Onu piyadeler ve
arabalı askerlerle Nuhaşşe’ye gönderdim. Ve ona şöyle talimat verdim: ‘Nuhaşşeliler
düşman olduklarından, git, onların ekinlerini yak ve zarara sok!’ O, gidip,
Nuhaşşe’nin ekinlerini yaktı. Onları zarara soktu. Nuhaşşe kralları, babama ve bana
ettikleri andı bozmuş olduklarından, ant tanrıları tanrısal güçlerini gösterdiler…
Kinza (=Kadeş) kralı Aitakama’nın en büyük oğlu, (yandaşı olan Nuhaşşe’nin) nasıl
zarara uğradığını ve ekinlerinin azaldığını görünce, babası Aitama’yı öldürdü…
Kinza (=Kadeş) ülkesi tekrar benim yanıma geçti. Fakat ben, onları uyruk olarak
kabul etmedim. İçtikleri andı bozdukları için, onlara şöyle söyledim: ‘Ant tanrıları
öçlerini alsınlar. Oğlu babasını öldürsün, kardeş kardeşini öldürsün ve kendi etini
kendi canını bitirsin’.O (komutanlardan biri) Kinza’ya gitti ve Kinza’yı aldı. 40

37
Dinçol (1982), s., 62.
38
Dinçol (1982), s., 63.
39
Gurney (2003), s., 96.
40
Dinçol (1982), s., 41.

17
II. Murşili savaş alanına bile çıkmadan düşmanlarını politik gücüyle kontrol
altına almıştır. Bu durum onun siyasi ve askeri zekasını görmemiz için önemli bir
kaynaktır. II. Murşili, Azzi-Hayaşa bölgesini de psikolojik savaş stratejileriyle
kendisine bağlamıştır. Hitit devleti bu taktikle düşmanının elindeki tahıllarını yok etmiş
ve onları ekonomik anlamda zor duruma düşürmüştür. Aynı zamanda bu stratejik
hareketle diğer düşmanlarına da göz dağı vermişlerdir.

Kadeş savaşı Hititlerin askeri seferlere hazırlıklarının nasıl olduğunu anlamamızı


sağlaması ve uyguladıkları askeri stratejiyi göstermesi açısından çok önemlidir.
Tahminen M.Ö. 1286 yılında yapıldığı düşünülen Kadeş savaşı öncesinde Muvatalli
yaptığı antlaşmalarla kendisine bağlı bütün vasal krallıkların ve beyliklerin bu savaşa
katılmalarını istemiştir. Mısır kaynakları kendilerine karşı savaşan güçler için şu
ülkelerin isimlerini aktarmışlardır: “Hatti, Arzawa, Pidaşa, Dardanoi, Maşa, Karkişa,
Lykia, Wiluşa, Aravanna, Kaşga, Kizzuwatna, Kadı, Kargamış, Halpa, Nuhaşşa, Kadeş,
Ugarit, Muşanata, Kabşu, İnişa, Nahrina ”. Mısırlıların saydığı bu 21 ülkenin dışında
Muvatalli’ye 10.000 piyade ve 700 savaş arabası veren Hayaşa krallığını da bu listeye
eklemek yerinde olacaktır.41 Savaşlardan önce kendilerine hem askeri hem de stratejik
ortaklar bulan Hitit kralları, sefer öncesinden, savaş meydanına çıkacakları zamana
hazırlıklarını yapmışlardır.

Mısır ordusu topraklarından çıkıp kuzeye hareket etmişlerdir. II. Ramses


ordusunun başında yoluna devam ederken Hitit ordusunda kaçtığını söyleyen iki kişiyle
karşılaşmıştır. Gerçekte Hitit ajanı olan bu iki asker, Hitit ordusunun Halep yakınlarında
olduğunu söylemişlerdir. Muvatalli ise Kadeş yakınlarında büyük bir orduyla
beklemektedir. Bu ajanların yanlış bilgi vererek yanılttıkları II. Ramses ordusuyla
bulunduğu konumdan harekete geçerek Kadeş yakınlarında ki bir ovada karargah
kurmaya gitmiştir.

Bu sırada Amon tümeni Kadeş’in güneyindeki ovada ilerlemekte, Ra tümeni


nehri geçmekte, Path ve Seth tümenleri ise güneyde çok daha uzak bir noktadan
karargâha ulaşmaya çalışmaktadır. Öğleden sonra karargâh yakınlarında iki Hititli casus
yakalanarak konuşturulmuş ve gerçekler öğrenilmiştir. Gerideki tümenlere bilgi
gönderildiği sırada Hitit ordusu güneydeki Re tümenine baskın yaparak Mısır ordusu
bozguna uğratılmıştır. Amon ve Ra tümenlerinin bozguna uğramasıyla savaşın bittiğini
sanan Hitit ordusuna yetişen Ptah ve Seth birlikleri saldırmış ve savaş berabere bitse de
bu durumdan Hititler, Mısır ordusu geri çekildiği için Şam’a kadar dayanarak kazançlı
çıkmışlardır.42

Bu savaşta Hitit ordusunda istihbarat sisteminin ne kadar kurnazca kullanıldığını


görmekteyiz. Birden yapılmış olan baskının “yıldırım” taktiği olduğunu biliyoruz. Bu
taktikle Mısır tümenleri bozguna uğratılmış ve dağılmaları sağlanmıştır. Yıldırım
taktiğinden bahsedecek olursak düşmanlar saflarına ansızın yapılan hamlelerdir.

41
Kınal (1998), s., 51,52.
42
Kınal (1998), s., 52,53.

18
Düşmanı savunmasız anında yakalamak Hitit ordusu için büyük avantaj sağlardı. Hitit
savaşçıları eğer düşmanlarına bir anda baskın düzenleyip mağlup edemezlerse
düşmanları dağlık bölgelere kaçıyorlardı. Belki de bu durum Hitit ordusu için ani
baskınları zorunlu bir strateji haline getiriyordu.

Diğer bir savaşma şekli olan kuşatma savaşları daha çok sabır gerekteren bir
çarpışma yöntemiydi. Eğer düşman birlikleri kaçıp güvenli bir bölgede bekliyorlarsa
veya bir kenti almaya gittilerse kuşatma yapılması gerekmektedir.

Anitta yazıtında yaptığı kuşatma savaşlarını şöyle anlatmaktadır: “O sonra aç


kalınca, onu tanrı Šiušmi taht tanrısına teslim etti.”43 Burada Anitta kuşattığı yeri aç
bırakarak teslim olmaya zorlamıştır.

II. Murşili Arinnanda Dağ’ına yaptığı askeri seferi anlatırken kuşatma savaşında
ne tür taktiklere başvurduğunu şöyle anlatmaktadır: “Ve ben Arinnanda Dağı’na sefere
çıktım. Bu Arinanda Dağı ise pek diktir, denize değin uzanır, ayrıca çok yüksek ve
geçit vermezdir; ayrıca kayalıktır ve atlarla yukarı tırmanmak olası değildir. Fakat
bütün düşman halkı orayı işgal etmişti ve bütün yaya askerleri de yukarıdaydı.
Yukarı atlarla çıkmak olası olmadığı için, ben majeste ordunu önünde yayan
yürüdüm ve Arinnanda dağına yayan tırmandım. Ve (yukarıdaki) halkı açlık ve
susuzluğa terk ettim. Açlık ve susuzluk onları perişan edince, onlar aşağı gelip
ayaklarıma kapandılar: ‘Efendimiz! Bizi mahvetme! Bizi uyruğuna al ve bizi
Hattuşa’ya götür’. Ve ben….onları Arinanda Dağından aşağı götürdüm. Yalnız ben
kendi evime 15.500 NAM.RA (=sürülen sivil tutsaklar) aldım.Askerlerin arabalı
savaşçıların… kaç NAM.RA aldığını saymak olanaksızdı.”44 Burada yine kral kuşattığı
yerin aç susuz kaldığından bahsetmektedir. Kuşatılmış bir kent zaten ticari anlamda
dışarıdan bir şey alamaz.

Kuşatma savaşlarında sonuca gitmek için birçok taktik denenmiştir. Hititlerce


kuşatmalarda uygulanan bu taktikleri sıralayacak olursak.45

a) Kentin teslim olması halinde yağmalanmama garantisi verilerek kentin kansız


alınması.

b) Kuşatmanın kışa sarkması durumunda kuşatmanın bırakılarak bir sonraki yıla


ertelenmesi.

c)Kente ani gece baskını yapılarak halkın şaşkınlığından faydalanmak. Bu


çarpışmalarda esas saldırı ana kapıya yapılmaktadır ve kapı büyük kütüklerle kırılmaya
çalışılmaktadır.

d)Uzun kuşatmalarda ise şu stratejiler uygulanmıştır, kentin surlarına ulaşan toprak


rampalar ve kuleler inşa etmek, atlan geçişler sağlamak için tüneller kazmak ve şehrin

43
Alp (2001), s., 54.
44
Dinçol (1982), s., 63.
45
Bryce (2003), s., 130,131.

19
kapılarını kütüklerle sürekli dövmek ve tüm bu taktiklerin sonuç vermediği durumlarda
ise kenti “tecrit” ederek halkı aç ve susuz bırakmak.

Bu maddelerden yola çıkarak kuşatma savaşlarında da çeşitli taktikler


uygulanmıştır. Konunun başında Hitit krallarının strateji uzmanları olduklarını
söylemiştik. Hitit kralları kuşatma savaşlarını yine kendi yapılarına uygun şekilde
yönetmiş ve başarılı olmuşlardır.

Hitit kralları askerlerini stratejilerini uygulayabilecek en iyi hale getirmek için


eğitmişlerdir. Bu stratejileri akıl edecek bir kral ne kadar önemliyse bu taktikleri savaş
meydanında gerçekleştirecek askerlerde bir o kadar önemlidir. Savaş alanında düşmanı
hazırlıksız yakalamak, düşmanın dikkatini dağıtmak, içeriye ajan göndererek
dezenformasyona sebep olmak, gibi stratejiler düşmanların en hazır oldukları anda bile
onları dağıtmaya yöneliktir. Savaş alanında bir anda 10.000 kişilik bir orduya yeni bir
emir verip bunu uygulamak zor bir iştir. Hitit ordusu savaşın her türlüsüne hazır
olduklarını bize göstermektedir.

Hitit devletinin orduları, kurnaz komutanların, bu orduyu oluşturan güçlü ve


savaş anında her şeye hazırlıklı askerlerin bir araya geldiği seferlerde, savaş alanında iyi
işler çıkarmışlardır. Bu durum zekânın ve bilek gücünün bir araya geldiğinde neler
yapabileceğine iyi bir örnektir. Ortada bir savaş olsun ya da olmasın düşmanlarının her
zaman zaaflarını kollayan bu ordu en iyi fırsatta düşman ordularının ve kentlerinin
tepesine ansızın çökmüştür. Hitit devletinin bu önemli coğrafyada, büyük bir devlet
olmasında bu davranışlarının önemli bir payı vardır

3. Hitit Askeri Teçhizatı


3.1. Piyade Teçhizatları
Bugün olduğu gibi eskiçağ dünyasında da piyade kuvvetleri ordunun en temel
unsurunu oluşturmuştur. Hitit krallarının icraatlarını anlatan metinler, askeri valilere ve
kale komutanlarına gönderilen emir metinleri ve askeri yemin metinleri, Hitit ordu
güçleri hakkında bilgi veren yazılı kaynaklardır. Bunların dışında şehirlerde ve kaya
anıtlarındaki tasvirler, arkeolojik kazılarda bulunan bezemeli çanak çömlek parçaları ve
diğer maddi buluntular da oldukça önemli bilgiler vermektedir. Elde bulunan
kaynaklardan anlaşıldığına göre, Hitit ordusunda piyade sayıca arabalı savaşçılardan
daha fazladır.46 Anitta döneminde yaya askerlerin sayısı 1400 iken arabalıların sayısı
sadece 40 dır. Kadeş savaşına katılan Hititli askerlerin sayısını ise Mısırlı kaynaklar
17000 piyade ve 3500 savaş arabası olarak vermektedir.47 Piyade teçhizatları savaş
alanında askere güç düşmana olabildiğince zarar verebilecek şekilde yapılmıştır. Bu
silahların yapımında masrafları ve savaş sırasında askerlerin rahatlıkla taşıyabilecekleri
ekipmanlar olmasına dikkat edilmiştir.

46
Gurney (2001), s., 94.
47
Dinçol (1982), s., 62.

20
Savaş uzmanı John Keegan İlkçağ ordularının silah teknolojisi için şu
değerlendirmeyi yapmaktadır: “Devletlerin kurulmaya başlandığı ve yerleşik bölgelerin
dışında yaşayan savaşçılar tarafından saldırıların düzenlendiği dönemde, savaşlarda
kullanılan en önemli araçlar taş, tunç ve atlardı ve hepsi değişik nedenlerden dolayı
doğada sınırlı miktarda bulunurlardı. Taşı işlemek çok uzun süren bir iştir. Tunç az
bulunan madenlerin alaşımıdır. Atlar ancak dünyanın belirli bölgelerinde yer alan
otlaklarda süvari birliklerine yetecek sayıda yetiştirilebilir. Eğer taş, tunç ve at
savaşlarda kullanılan tek malzeme olarak kalsaydı, herhangi bir savaşın şiddeti ve hacmi
M.Ö. 1. binlerde gerçekleşenlerin düzeyini aşamayacaktı ve büyük nehirlerin bereketli
vadilerinde yaşayanların dışında kalan insanlar hayvan yetiştiriciliği ve ilkel çiftçilikten
öteye geçemeyeceklerdi.” (Keegan,1995: 357.) Yazarın burada yaptığı değerlendirmede
önemli bir faktör olarak ifade ettiği tunç madeni konusundan yola çıkılarak öncelikle
madenler değerlendirilirse, silahlar konusuna daha sağlam bir giriş yapılmış olacaktır.
İlkçağ ordularının en can alıcı noktası olan silahları değerli hale getiren yapımlarında
kullanılan madenlerdir.

3.1.1. Saldırı Silahları


Hitit askerlerine baktığımızda, özellikle piyadelere ait türlü silahlar bulunmuştur.
Silahları en genel hatları ile şöyle sınıflamak da mümkündür:

* Mızrak ve kargılar

* Orak biçimli palalar

* Anadolu kökenli düz kılıçlar

* Hançer benzeri kısa kılıçlar

* Baltalar

Piyadeler, ikinci binyıl başlarında mızrak ucunu sapa bağlamak için, kıvrık,
bazen ucu "düğmeli" bir pırazvana(kılıç veya bıçak gibi silahların kabza içinde kalan
kısmına verilen isim) kullanılır ve sap ucunu bıçak ağzı yüzeyine daha sıkı tutturmak
için, ağız üzerine yivler açılırdı. Benzer pırazvanalar büyük çivi benzeri bir madeni
parçayı mızrağın diğer ucuna tutturmak için de kullanılırdı. Bunun temel işlevi silahı
dengelemekti ama eylem sırasında düşmana saplamaya ya da yürüyüş molalarında
toprağa batırmaya da yarıyordu. Binyılın sonlarında daha etkin bir form olan yuvalı
mızrak ucu tanıtıldı. Bunun hareket sırasında saptan çıkma olasılığı daha azdı. Anadolu
tepelerinde Hitit askeri, orak biçimli olup keskin kenarı kıvrık bıçağın dış tarafında
kalan vahşi görünümlü palalar da taşırdı. Maden işleme tekniklerinin düz bıçaklı uzun
kesici aletler yapabilecek kadar gelişmesi, ikinci binyılın sonlarını bulmuştu. 2 metre
boylarında ki mızraklar hem piyade hem de savaş araba mürettebatların tarafından
yıkıcı bir etkiyle kullanılırdı.

21
Ayrıca Hitit savaşçıları yontularda sık rastlanan bir tür kama ya da hançer de
taşırdı. Kabzası genellikle hilal biçimli olur ya da belki yalnızca törensel kullanım
amacıyla özenle hayvan başlarıyla bezenirdi. Hem kabartmalarda hem de Boğazköy’de
gerçek örneklerinde görüldüğü gibi bu silah da genelde hafif kıvrık olurdu. Namlusu
nervürlü, kabza başı ise hilal şeklinde olan kısa saplama kılıcı, her rütbe ve sınıftan
milislerin kullandığı standart Hitit silahıydı. Saplama kılıçları ile kesici kılıçlar göğüs
göğüse savaşırken, özellikle de Hititlerin beklenmedik düşman saldırılarına daha açık
oldukları dağlık araziler veya ormanlık işe yarıyorlardı.48

Askerlerin her an silahlı olması için muhtemelen kısa kılıçları kemerlerine


sıkıştırılmış halde hep bellerinde duruyordu. Uzun kılıçlarda silahhanede mevcuttu. Bu
tür bir silah, 1991 senesinde Hitit başkentindeki aslanlı kapı yakınlarında bulunmuştur.
Kil tabletlerden elde ettiğimiz bilgilere göre Assuva Konfederasyonu olarak geçen bir
batı ülkeleri ittifakına karşı 14. Yüzyıl başlarındaki Kral Tuthaliya’nın kazandığı zaferi
belgeleyen bir yazıt bulunmaktadır. İbarede şöyle yazar:”Büyük Kral Tuthaliya, Assuva
ülkesini yerle bir ettiğinde bu kılıçları efendisi Fırtına Tanrısı’na adadı.” Kılıç belki de
bu harekâtta alınmış ganimetin bir parçasıydı.49

Hitit askerinin taşıdığı bir diğer silah da baltaydı, iki ana biçimi vardı: bir delik
yardımıyla sapa sabitlenenler ve yassı ağızları sapta açılan bir yarığa sokularak
sabitlenenler. Genelde bu tür baltalarda, bıçağın sapa tutturulan kısmının her iki yanında
çıkıntı ya da kulaklar vardı ve Anadolu'nun pek çok yerinde yaygın olarak
kullanılıyordu, imparatorluk döneminin sonlarına doğru, demir baltalar kullanıma
girmeye başladı.

Hitit piyadesini en belirgin şeklide gösteren figür ise Hattuşa’da Kral Kapısını
oluşturan sütunun iç yüzeyindeki kabartmadır (Levha 1-2). Bu savaşçı sadece kemerli
bir etek giymektedir. Ayrıca savaşçının belinde hilal kabzalı bir kılıç bulunmaktadır.
Elinde ise savaş baltası taşımaktadır. Hitit piyadelerinin ana saldırı silahı, savaşılan mekânın
yüzey şekillerine göre değişmiştir. Açık alanda düzenli savaşların mümkün olduğu Kuzey
Suriye’de piyadeler, uzun mızraklar kullanmışlardır. Ancak Anadolu tepelerinde ise silah olarak
orak biçiminde kıvrık ve keskin tarafı dışa bakan palalar taşımışlardır. Ayrıca hafif piyade silahı
olan ok ve yay’da kullanılmıştır. Bunlar kaya anıtlarında stilize biçimde betimlenmiştirler
(Levha 3-4). Hitit piyadesinin kullandığı kılıçlar, mızraklar ve ok uçları Hititlerin
rakiplerinde olduğu gibi bronzdan yapılmadır (Levha 5-6-7-8-9). Hitit teknolojisi demir
silah üretebilmektedir. Fakat bu silahlar nadir ve çok pahalıdır. Bu nedenle demir
silahlar törenlerde altın ve gümüş silahlarla yan yana görülmektedir.

Yapılan Arkeolojik kazılarda bu dönemde kullanılan pek çok farklı stilde


üretilen bronz ok ucu ortaya çıkarılmıştır (Levha 5-8-10). Hitit piyadesinin donanımları
hakkında esas bilgileri Hitit savaşçı ve tanrı kabartmaları vermektedir. Silah olarak
kılıç, balta ve mızrak taşıyan askerler görmekteyiz. Yazılıkaya kabartmasında açıkça
görülebilen savaşçı tanrıların düzenli ilerleyişi, Hitit piyadesinin savaşta düşman
48
Bryce (2015), s., 29
49
Bryce (2015), s., 29

22
üzerine ani ve kararlı yürüyüşünün bir örneği olarak gösterilebilir. Her ne kadar
buradaki tanrıların ellerinde orak biçimli silahlar bulunsa da (Levha 1), Hitit piyadesi,
temel saldırı silahını, savaştığı coğrafi zeminin niteliğine göre değiştirmekteydi. Hitit
piyadesi içinde bir de hafif piyade birliği bulunmaktaydı. Donanımları ok ve yay olan
bu birlik, savaş arabalarının atıl kaldığı alanlarda ve ilk saldırıya uzun menzilli silahlarla
geçilmesi gereken yerlerde devreye giriyordu.

Geç Hitit döneminde bu birliğe ait olduğu sanılan Aramileşmiş görünümdeki


okçu asker figürü büyük krallık dönemindeki hafif piyadelerle ilgili bir izde
taşımaktadır. Yine Kadeş Savaşı’nı anlatan bir Mısır kaynağına göre Hitit savaşçıları :
“ne ok atabiliyorlar, ne de mızrak savuracak takati kendilerinde bulabiliyorlardı.”
ifadesiyle ok ve mızrak kombinasyonlu piyadeleri bize anlatmış olmaktadır.

Savaşlarda kullanılan ok uçları da genelde bronzdandır. Kullanılan ok uçlarının


ortası kalındır ve kabarık ya da düz bir omurgası bulunmaktadır. Bu yapı genellikle
savunma zırhını delebilecek tek yapının omurgalı ve yivli ok ucu olmasıyla
açıklanmaktadır. Ok uçlarında orta bölgenin kalın oluşu okun saz sapın içine
gömülmesini engellediği gibi aynı zamanda hedefe vuruşta da etkisinin azalması
engellenmiştir. Yay kat kat ahşap ve boynuz tabakaların yapıştırılmasıyla imal edilen,
son derece esnek ve güçlü “bileşik” tipteydi. Ahşap veya kamıştan ok saplarına genel
olarak gömme dipli ve kancalı ok başları raptediliyordu.

Bütün bu silahlar %90 ölçek bakır ve %10 ölçek kalaydan dökülmüş tunç
alaşımından imal edilmiştir. Hititlerin savaştaki başarılarının sebebi olarak demir silah
kullandıkları düşünülmüştür. Ama bu yanlış bir düşüncedir. Demir silah üretimi oldukça
maliyetlidir. Bu tür silahlar genel olarak törenlerde veya kralın akranlarına hediye
olarak vermiştir. Tunç kullanımında tek bir sıkıntı vardı, o da Geç Tunç Çağı’ndaki
Anadolu’da Hititlerin ihtiyacını karşılayacak miktarda kalay madeni bulunamamasıydı.
Ticaret yollarının geçtiği bölgelere hükmetmek bu yüzden çok önemliydi.

3.1.2. Savunma Silahları


Başına sorguçlu bir miğfer takan, kısa bir eteklik giymiş, silah olarak kılıç, balta
ve mızrak taşıyan, zincirli ya da plakalarla örülü zırh kuşanmış bir Hitit yaya askeri
figürü ortaya çıkmaktadır.50 Mısır rölyeflerinde Hitit savaşçıları uzun giysili tasvir
edilmişlerdir (Levha 11). Fakat bu giysinin Suriye’nin sıcak ovaları için tasarlanmış bir
tür üniforma olduğu düşünülmektedir. Hitit piyadelerinin savunma amaçlı kuşanmış
oldukları bu giysi başlarda bahsettiğimiz, ordunun savaşacakları alana göre teçhiz
atlandıklarına örnek olarak gösterebiliriz.

50
Bryce, (2003), s., 126

23
Hattuşaş’ın üç ana kapısından birinin içi kısmına oyulmuş, neredeyse iki metre
boyunda yetişkin bir erkek figürü uzun bir tüyle süslü, kulak ve ense örtüleri bulunan ve
muhtemelen meşinden yapılmış olan bir miğfer ile beli kemerli kısa bir etek giymiştir.
Muhtemelen deriden yapılmış etek, birbirine geçen spiraller ve çapraz çizgilerle
süslüdür. Savaşçının çıplak üst gövdesinden tel tel bir tutam tüy bitmiştir. Uzun saçları
miğferinin altından sırtına dökülür. Hitit savaşçılarının saçları, bazı tasvirlerde kalın bir
örgü halinde boynun arkasından sallanır. Uzun saç modası belki de savaşçılara oklar,
mızrak darbeleri ve kılıç yaralarına karşı ek koruma sağlamak için zuhur etmiştir. 51
Bacaklarının dizden aşağısını baldır zırhıyla korunmaktadır. Bu betimlemenin uzun
yıllarca bir Hitit kralını tasvir ettiği sanılmıştır. Ama bu tasvir, savaşçı kıyafeti giymiş
bir Hitit tanrısıdır ve figür IV. Tuthaliya’nın hükümdarlığında ( 1237-1209) oyulduğu
için de muhtemelen, kralın “hamisi” olan Şarruma’dır. Hitit askerleri muhtemelen bu
şekilde bir ekipmanlaşmaya sahipti.

Hitit piyadesini en belirgin şeklide gösteren figür ise Hattuşa’da Kral Kapısını
oluşturan sütunun iç yüzeyindeki kabarmadır (Levha 1-2). Bununla birlikte başında bir
miğfer vardır ve bu miğfer kulakları da koruyacak şekilde tasarlanmıştır. Aynı zamanda
boynun arkasından aşağıya doğru sarkan bir sorgucu vardır. 52 Miğferli savaşçıya bir
başka örnekse Boğazköy’de bulunan ve 1400’lere tarihlenen bir çanağın iç yüzeyine
kazınan bir resimde görülmüştür (Levha 12). Seramik bir kâsenin iç tarafına çizilmiş
olan bu betimlemeden, günümüze ancak kimi parçalar kalmıştır. Bu figüründe başında,
kulak ve ense örtülerine sahip olup arkasına uzun bir tüy takılmış bulunan mir miğfer
vardır. Öte yandan bu miğfer, savaşçı tanrının giydiğinden çok daha inceliklidir
çaprazlama çizgilerle süslendiği gibi bir sorguç ile boynuz şeklindeki bir çıkıntıya
sahiptir. Savaşçı, eşmerkezli çember deseninde bir çıkıntıya sahiptir. Kolu dirseğinin
altına inen bir ceket giymiştir. Bu ceket bir pul zırh gömleği kapatıyor olabilir. 53Ortaköy
“Şapinuva” kazılarında ise kral sarayında bronz bir miğfer ve zırh bulunduğu
açıklanmıştır. Boğazköy kazılarında bulunan bronz zırh pulları askerlerin zırh da
kullanmış olabileceğini düşündürmektedir.54

Hem Hitit hem de mısır kabartmaları, en üst rütbeli Hitit askerlerinin bile savaş
kıyafetlerinde emirlerinde ki askerlerden bariz bir biçimde ayrışmadığını gösterir. Farklı
bölgelerden gelen askerlerin farklı zırh ve kıyafet giydikleri bilinmektedir. Savaş
alanında birliklerini bilebilmek için seçilebilecek renklerde miğferler takmış olabilirler.
Hitit savunma teçhizatının en önemli öğesi, Kadeş kabartmalarında gerçektekinden
küçük betimlenmiş olsa da, vücudu boyundan kalçaya kadar örten kalkandır.
Dikdörtgen şeklindeki kalkanın alt ve üst kısmı hafifçe içbükeydir. Ahşap bir çerçeveye
kösele gerilerek yapılan kalkanları koşucular kullanırdı. Bu kalkanların en önemli
özelliği hafif olmalarıydı. Alışıldık dikdörtgen kalkanları ise Hititlerin destek devlet
orduları kullanırdı. Yeni – Hitit döneminde ( MÖ 1. Binyıl) teçhizata eklenen küçük

51
Bryce, (2015), s., 25
52
Gurney (2001), s., 90
53
Bryce (2015), s., 26-27
54
Macqueen, s., 69.

24
yuvarlak kalkanlar, krallığın son birkaç on yılı hariç, Geç Tunç Çağı Hititleri tarafından
hiç kullanılmadı.55

Hitit piyadelerin giymiş oldukları kıyafetlerin genel olarak ince ve ağır


olmadıkları düşünülmekte. Çünkü savaş anında ani baskınlarla düşmanını sersemletmek
için seri olmaları gerekmektedir. Askerler genel olarak uzattıkları saçlarını örerlerdi
bunun amacı boyunlarını korumak olabilir. Üstlerinde de hafif kumaştan dikilmiş, beli
kemerli ve kolları bileğe ya da dirseğin biraz altına kadar uzayan bir kıyafet olurdu. Bu
giysi ya dizüstü ya da ayak bileği uzunluğunda olurdu. Daha kısa kıyafet savaş alanında
hızlı hareket etmesi gereken koşuculara ait olduğu da düşünülebilir. Meşin yahut tunç
miğfer sefer boyunca kafadan çıkarılmazdı. Çeneden kalçaya kadar uzanan kalkan,
ahşap üzerine bir çerçevenin üzerine sıkıca kösele gerilerek imal edilirdi. Bu kalkanlar
özellikle araba sürücüleri ve koşucu hafif piyadeler tarafından kullanılıyordu.

3.1.3. Diğer Ekipmanlar


Hitit piyadelerinin saldırı ve savunma silahları dışında kullandıkları ekipmanlar
sınırlı sayıda olmakla birlikte çok fazla buluntuda bulunmamaktadır. Yine
kabartmalardan yola çıkarak söylenebilecek olan sadaklar ve potin tarzında ki
ayakkabılarıdır. Bütün herkes, sert ve taşlı zeminde yüzlerce kilometre yürürken
kendilerine avantaj sağlayacak olan burnu yukarı kalkık ve köseleden yapılma potin
giyerlerdi. Ayaklarında, parmak uçları havaya kalkık deri pabuçlar vardır. Asker
teçhizatının temel parçası olan bu pabuçlar, hem yürüyüşte hem de muhaberede
giyilirdi. Hattuşaş’ da ki savaşçı tanrının ayakları çıplak olsa da, bir Hitit savaşçının
sağlam ve dayanıklı pabuçları olmadan Anadolu’nun çetin arazisine veya Suriye
çöllerinin kızgın kumlarına dayanması mümkün değildir.

Hitit piyadelerin bünyesinde bulunan okçuların kullandıkları sadaklar 20 ila 30


kadar ok alıyordu. Fakat okçulardan ise Hitit metinlerinde sadece bir kez
bahsedilmektedir. Fakat çoğul halde okçular olarak gördüğümüz bu terimin kıt’a
olduğunu düşündürecek bir kayıt henüz bulunamamıştır. Ayrıca kılıçlarını bellerinde ki
kemere taktıkları bilinmektedir. Kullandıkları bu kemerlerinde savaş anında hem giysiyi
tutmak hem de kılıçlarını sokmak için kullanmışlardır.

3.2. Savaş Arabası Teçhizatları


Savaşların kaderini değiştiren, orduların gücüne ciddi anlamda güç katan savaş
arabalarının tarih sahnesine çıkış noktasının Sümerler olduğu düşünülmektedir. Hitit
İmparatorluğu’nun askeri gücü, Mısır ve Asur memleketlerinde olduğu gibi savaş
arabasının geliştirilmiş olmasında yatmaktadır. Fakat savaş arabası yeni bir teknoloji
değildir. Hititlerden çok daha önce Sümerler tarafından iki tür savaş arabasının
kullanıldığı bilinmektedir. Bunlardan biri iki tekerlekli diğeri ise dört tekerlekli savaş

55
Bryce (2015), s., 29

25
arabasıdır.56 Nitekim Ur kral mezarlarında bulunan ve ‘Ur Standardı’ denilen eserin bir
yüzünde bir Sümer kralı askerleri ve savaş arabaları ile sefere giderlerken tasvir
edilmiştir.57 ( Levha 13). Bu öneme sahip olan savaş arabalarının nasıl bir yapıda
oldukları önemli bir yer tutmaktadır. Savaş arabalarının iç ve dış aksamları, saldırıda
nasıl bir işlevselliğe sahip olduklarını alt başlıklarda incelenecektir.

3.2.1. Saldırı Silahları


Hitit ordusunun kaymak tabakasını savaş arabalarının oluşturduğunu
bilmekteyiz. Hititler savaş arabasının geliştirilmesinde önemli bir öncüdür. Savaş
arabalarının ana saldırı unsuru üzerinde ki okçu veya mızraklı askerlerdir. Bu
askerlerinde sıkı bir eğitim programından geçtiğini bilmekteyiz. Savaş arabalarının hızı,
dengesi ve yapısal özelliği ile üzerindeki askerlerin sistematik bir biçimde kullanılması
savaş arenasında bir devrim sayılabilir. Savaş arabalarının genel yapısal özelliğine
baktığımızda dingilden öne doğru uzanan uzun bir kasnağın iki yanına koşulu aygırlar
tarafından çekilirdi. Hitit savaş arabalarının üstünde büyük ihtimalle biri sürücü diğeri
savaşçı olan iki kişi bulunmaktaydı.

Araba savaşçısının silahı, kasanın yanlarında ki tirkeşlerden birinde duran yay ve


sırtındaki sadakta taşıdığı oklardı. Savaş arabaları, bir taraftan saldırılarda seri ve kıvrak
hareket için hafif olmalı, diğer taraftan da yeri geldiğinde bir üçüncü kişiyi alabilecek
olmalıydı. Uzun sefer mevsiminin zorluklarına dayanabilecek kadar sağlam
yapılmalıydılar. Hititlerin savaş arabaları düzenli bir hücumla piyade hatlarını yarıp
geçebilecek ağır donanımlı bir durumdaydı. Bu durum göz önüne alınarak, arabaların
asıl öldürücü silahı yakın mesafede etkili saplama mızrağı olmuştu. Mızrak, milin arka
uç yerinde gövdenin ortasına tutturulmuştu. Arabalarda kasanın sağ arka tarafında
dışarıya meyilli bir mızrak ve kasanın tam ortasında bir kalkan, bunun yanında yan
panelde de bir ya da iki tane okluk asılı durmaktadır. Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere
dışarı doğru sarkan mızrak saldırı anında düşman birlikleri dağıtmak anlamında
önemliydi. Diğer bir açıdan savunma amaçlı olabileceği de düşünülebilir. Düşman savaş
arabalarının veya askerlerinin at arabasına fazla yaklaşmaması içinde kullanılmış
olabilir. Ama genel görüş bu mızrakların saldırı amaçlı kullanılmasıdır. Savaş
arabasının saldırı anlamında üzerindeki asker ve arabanın yapısı çok önemlidir. Çok
fazla dile getirilen fakat somut bir kayıt bulunmamış olan tekerler üzerindeki
çıkıntılarda saldırı ekipmanı olarak söylenebilir. Savaş arabalarının savaş alanındaki
durumunu Cream şöyle betimlemiştir: “Sarı toz bulutları içinde karşıdan fırtına gibi
gelen bu süvari ordusu karşısında kişneyen atlar, haykıran insanlar ve parıltıları göz
kamaştıran arabalardan oluşan bu görüntü karşısında piyadenin en sağlam cephesi
dahi göçüyordu. İlk saldırıda dağılmayıp direnen asker, baş döndürücü hızlarıyla
dolanıp duran savaş arabalarının arasında kalmanın dehşetini tanıyacak, üzerine
yağan okları, nallar altında parçalanan insanları görecektir; dönüp duran bu
hercümercin içinde belki arabalar parçalanacak, ama her parçası birini yaralayacak,
belki atlar mızraklanıp devrilecek ama devrilirken birkaç savaşçıyı da altına alıp
ezecektir.”( Ceram, 2002: 107)

Mısırdaki Luksor sarayının nizamiye kapılarından biri üzerinde tasvir edilen


Kadeş çarpışmasında Mısır ve Hitit kuvvetlerinin kullandıkları savaş arabaları
56
Gurney (2001)., s., 92
57
Füruzan Kınal ( 1983), Eski Mezopotamya Tarihi, T.T.K Basımevi, Ankara, 124.

26
resmedilmiştir. (Levha 14). Hititlerde ise savaş arabalarını sadece Mısırın Kadeş
savaşını tasvir eden kabartmalarından tanımaktayız. Diğer taraftan Kargamış
kabartmaları üzerindeki savaş arabaları ise Geç Hitit devrine ait olduklarından, daha
ziyade Asur sanat tesiri altında kalmıştır. Fakat bu iki devre ait tasvirler mukayese
edildiğinde her iki devirde de Hitit savaş arabalarının iki tekerlekli ve her iki tekerleğin
altı çubuklu olduğu görülmektedir. Aralarındaki fark ise Kargamış tasvirlerindeki savaş
arabalarına iki asker binmektedir(Levha15). Kadeş savaşlarındaki arabalarda biri
sürücü, ikisi cenkçi olarak üç asker görmekteyiz (Levha 16),

Kadeş savaşında gördüğümüz üç kişilik mürettebatın görevleri şöyledir: Bu


savaşçılardan biri arabayı kullanmakta, diğeri onu taşıdığı kalkan yardımıyla
korumakta, üçüncü kişi ise, ok ve mızrakla savaşmaktadır. Savaşçının okluğunda 30
kadar ok bulunmaktadır. Kalkanlar ya dikdörtgen ya da dik tutulmuş çifte balta
şeklindedir. Arabaların üç kişilik mürettebata sahip olması yakın dövüşte, Hititlere belli
bir üstünlük sağlamış olmalıdır.58 Bu bilgilerden anlaşıldığı üzere Hitit savaş arabasının
saldırı silahları üzerinde ki askerlerdir. Yapısal anlamda bir insandan kat kat güçlü olan
savaş arabaları en sade halleriyle bile düşman askerlerin üzerine gittiğinde önemli bir
tehdit oluşturur. En sade betimlemelerinde bile, kaba yapılı, büyük tekerli savaş arabası
görmekteyiz(Levha 17).

Hitit ordusunun galip geldiği Kadeş Savaşı'nda, Hitit ordusunda 3500 araba
bulunduğu söylenirse saldırı alanının en az 8 kilometre olması gerekir. Hiçbir koruyucu
zırhı olmayan yaya askerlerin, 100–200 metre uzağında daireler çizen biri sürücü diğeri
okçu birisi de koruyucu üç kişiden oluşan savaş arabası ekibi dakikada altı kişiyi
vurabilirdi. On araba on dakikada beş yüzden fazla yaralıya neden olabilirdi. Bu
hesaplamadan sonra düşünüldüğünde savaş arabalarının savaş alanında bulunduğunda
saldırı gücüyle düşman birliklere yaratacağı korkunç bir zarar ortaya çıkmaktadır.

Hitit ordusunun göz bebeği olan savaş arabalarının saldırı potansiyeli tekrar
ifade etmek gerekirse arabanın fiziksel yapısıyla birlikte üstünde ki askerlerin iyi bir
kombinasyonundan geçmektedir. Savaşa hazırlık kısmında da incelediğimiz üzere
atların ve askerlerin eğitimleri uzun ve zorlu bir süreçten geçer. Bu durumda ortaya
savaş alanında düşmanlarına ciddi anlamda üstünlük sağlamaya yaramıştır.

3.2.2 Diğer Ekipmanlar


İdeal savaş arabası, hafif ve manevra kabiliyeti yüksek olanıdır. Bu arabaların
gövdeleri deri kaplı ahşap bir kasadan oluşturulmuştur. Gövdenin alt kısmından geçen
bir sırığın her iki yanına birer at koşulmuştur. Fakat Hititlerin arabalı savaşlardaki
üstünlüğü sadece bu araçlara sahip olmalarına bağlı değildir. Çünkü Hititlerin tüm
düşmanlarında söz konusu arabalar mevcuttur(Levha 18). Asıl üstünlükleri bu yeni
modeli kendi amaçlarına uyarlamış olmalarıdır. Çünkü savaş arabası tasarımlarında en
önemli sorun, hız ve manevra yeteneğini saldırı ve savunma gücü ile
birleştirebilmektir.59 Savaş arabalarının fiziksel özellikleri arasında gördüğümüz, deri
kaplı ahşap kasa ve alt kısmından geçen sırığın saldırı ve savunma amaçlı bir amaçları
olmadığı için diğer ekipmanlar kısmında söyleyebiliriz. Arabanın vazgeçilmez unsuru
olan tekerlekler tahtadan yapılmıştır. Genel olarak zorlu ortamlarda kullanıldıkları için
58
Dinçol (1983)., s., 62.
59
Macqueen, (2001)., s., 63.

27
düzenli bir bakım görmesi gerekmektedir. Bildiğimiz gibi bazı arabaların savaş sonrası
kullanılmaz hale gelmeleri sonucunda kullanılabilecek olan aksamları başka arabalara
devşirilirdi. Bu durum tekerlekler için çok fazla mümkün olmayabilir.

Belki savaşların kaderini belirleyen özelliğin arabanın manevra ve hız kabiliyeti


olduğu belirtilmişti. İşte arabaya bu niteliği bahşeden en önemli mekanik aksamı
dingilidir. Burada da Anadolu tarzı savaş arabasının kendine özgü bir yapıya sahip
olduğu söylenebiliri. Gerçi M.Ö. I. binin ilk yarısında Anadolu ve tüm Önasya
ülkelerinde kullanılan arabaların dingilleri sabittir ve üzerlerinde dönen tekerleklerle
hareket etmektedirler. Fakat zaman içerisinde oluşan değişimle, M.Ö. II. Binin ikinci
yarısına ait Hitit arabalarında dingilin, kasanın tabanının alt orta kısmından biraz önde
yer aldığı ve M.Ö. I. binin başlangıcındaki Geç Hitit araba tasvirlerinde bu geleneğe
kısmen uyularak dingilin kasanın tabanının alt orta kısmına tutturulduğu görülür.

Arabaların mekanik yapısının yanında diğer bir önemli öğesi de kuşkusuz


arabayı çeken atlardır. Geç Hitit arabalarının tek atlı olarak betimlenmesine karşın, diğer
tüm kanıtlar iki atla çekildiklerini göstermektedir. Anadolu betimlerinde üç atlı
arabalara rastlanmaz. Özellikle belirtmek gerekir ki M.Ö. I. binin ilk yansında M.Ö. 9.
yüzyıl ile erken M.Ö. 8. yüzyılda arabalar iki veya dört atla çekiliyor olsa bile, her koşul
altında, bu atlardan sadece ikisi boyunduruğa koşulmaktadır.60 Bu boyunduruk sistemi
çok hayati önem taşır. Zira arabaya devinimi verecek hayvanların gücünün arabayla
bağlantısı bu sisteme bağlıdır. İncelediğinde, kullanılan ve atların boynu için üzerinde
bir kavis bulunan sabit boyunduruk tipi görmekteyiz(Levha 19). Bu yeni boyunduruk
tipi hayvanların düzgün ve uyumlu adım atmasına ve ayrıca çekiş gücünün artmasına
yardımcı olduğundan, M.Ö. 9. yüzyıl boyunduruklarının kullanıldığı koşumlamaya göre
daha gelişmiş bir koşumlama sistemidir.

Atların başında bulunan kayışlar ise başlık elemanı olarak adlandırılmaktadır.


Başlık kayışı, yanak kayışları ve gırtlak kayışından oluşmaktadır. Ayrıca başlık sistemi
içinde ek olarak bir kaş bandı ve burun bandı da bulunabilir. Hitit savaş arabası
tasvirlerinde çok net olarak kaş ve burun bandını göremesek de çöllerde uzun süre
savaşmış olmaları göz önünde bulundurularak atların daha sağlıklı bir şekilde savaş
alanında kalmaları için kullanmaları mümkündür. Geç Hitit savaş arabalarına ait göz
siperlikleri, alınlıklar, boyunluklar, göğüs plakaları, sorguçlar ve çıngıraklar, at giysileri
ve miğferler de bulunmaktadır. Bunların yapımında izledikleri yol büyük olasılıkla
kültürel izler taşımaktadır. Bu aparatlar belki atları süslemek beklide savunma amaçlı
yapılmıştır.

Savaş arabalarının saldırı ve savunma amaçlı olmayan diğer ekipmanlarına


baktığımızda genel olarak arabanın güçlü ve kıvrak olması için uygulanmış işlemler
görmekteyiz. Kasalarının biçimleri ve dingil önem taşımaktadır. Diğer aparatlara
baktığımızda atların savaş arabasına sabit bir biçimde kalabilmesi için kullanılmış
ekipmanlar görmekteyiz. Bu ekipmanların sağlam olmaları gerektiği kadar rahat hareket
etmeyi de sağlaması gerekmektedir. Bu yüzden işçilik ve mekanik bilginin bir arada
bulunması gerekmektedir.

60
Gündüz (2000)., s., 243

28
LEVHALAR

29
Levha 1: Boğazköy, Kral Kapısı’nın sol iç kısmından Hitit savaşçı figürü.

30
Levha 2: Aynı figürün desen çizimi.

31

You might also like