Professional Documents
Culture Documents
Gündüz Vassaf - Tarihi Yargılıyorum PDF
Gündüz Vassaf - Tarihi Yargılıyorum PDF
Gl
] ..,
-
1Clt{(Q� qryo�ı)
(�
GÜNDÜZ VASSAF • Tarihi Yargılıyorum
GÜNDÜZ VASSAPın kh:aplan: Ctnnttın Dibi, Ctlıotllt'lllt! Ovga, � Scsimitı Duyıır
madılı/Avnqxı'dG Tılrit lKi Çootlılatı, Zdı4 \t ülı4 Tatlai Ncdirl Nt Dtgildir?,
Anntm Bdltu, 'fO Yıl Onu 40 yıl Sonnr Amcnlıa • Rı.sya, Tarilıl Yaıgılıyonun.
Uet:işim Yayınlan
Binbırdirek Mcydaru Sokak Iletişim Han No. 7 Cagaloglu 341221stanbul
Tel: 212.51622 60-61-62• Faks: 212.5 1612 58
e-maU: Uctisim®ilctisi.m.com.tr web: wwwileıisim.com.tr
•
GÜNDÜZ VASSAF
Tarihi
Yargılıyornın
.. l l e t ı , ı m
Boıim için tarihi şiirsellqtiren
Babam Dr. Ethtm Vassaf'a
Bu kıtap Harvard Ünrversitesı Ortad<>Qu �rmaları
Merkezi'nde 3 Mayıs 2006'da ve Sofya Üniversite
si'nde düzenlenen Krıminoloji Kongresi'nde 29 AQus
tos 2006'da verdKjım ko,uşmalann birleştirilmiş ve
genişletılmış şeklidir. Beni bu toplantılara davet et
mekle metnın oluşmasının yolunu açan Cemal Kafa.
dar. lenore Martin ve Paolo Giulinı ıle yazdıklarımın
kilapiaşmasını öneren Selçuk Esenbel'e, metnı oku
yup düşüncelerini paylaşan Engın Akarfı. Leyla Kayhan
ve Betül Tanbay'a, kapak ıasanmı içın Hakkı Mısırfı<>Q
Iu'na teşekkür ederim. Tabii ki hata. eksık, göze, kula
Qa hoş gelmeyen ne varsa sorumlulugu bana ait.
"Tarihin bizi donattıgı kıt malzemeyle
insanı yargtlamayı kesinlikle reddediyorum."
Mahatma Gandhi
lÇlNDEXlLER
I.
TARİH VE TOTALlTARlZM
lsrail .-25
BitmtJı TüJı�nrruJı Bilmeym Başlıuı OmtJılcr 6
Ve Magdurlar 9
Ulusal Masallanmızda Kendimizin Katli ·---··---·· ··-.3 1
Kimi n Kalıramanbn? _32
Kim.lerdensiniz? .35
Ulusal Tarihin Tarihe Dire 7
---- -·40
Tarih Ne lşe Yarar? Şizofren Kimlikli Tarlhim.iz ___ 42
Yanndan Bakınca Bizim Neytınlı tlginç? ____ __ #
Babamın Sesi -· ..·-··-········- -·----
-·
- - ·-··· ·-
· - .. .. 4-7 -·····
u.
TAR1Hl YARGIUYORUM
KAYNAJ<ÇA_
·--· -·---- -·- ·---·· -·-- ..···-- -· --- -- _153
Onsöz
14
l.
T ARlH VE TOTALlTARlZM
Merhumu Nasıl Bilirdiniz?
17
12 Eylül ve YÖK'le birlikte Bogaziçi Üniversitesi'nden istifa
etmeden Once Şerif Mardin'le yapugımız bir sobbette,
onun, T ürkiye'de biyografı, otobiyografi yaztınının yok de
necek kadar az oldugunu söylemesi destek oldu. Eski Yu
nan'da, Roma'da otobiyografi varken ilk Türkçe otobiyogra
fı ancak 16. yüzyılda Yeni Delhi'de yazılan Babiirname. Son
yıllara kadar da bu tür kitaplar yazılmazdı.
Neden diye düşündügürnde aklıma şunlar gelmişti.
Cumhuriyet'in ilk ytllannda kimin biyografısi yazılabilir
di ki?
Paşalan, padişahlan yazacak olsamz, onlar vatan haini bi
liniyor. Kadılan, hocalan yazsanız, onlar da gerici. Geçmişi
ni, yeni yarattıgı yan miwloJık bir sis perdesiyle Onüp süs
leyen genç cumhuriyet yarına bakıyor. Tarihini sıfırdan baş
lauyor. Tek tük biyografi çahşmalannın en bilinenleri Fatih
Rıfkı Atay, Şevket Süreyya Aydemir gıbi Ataturk'ün maiye
tinde çalışaniann Atatürk'ü aniatmalan ki, onlar da, konu
ya mesafe alamadan, arşivten araştırmadan yazılmış methi
ye düzeyinde.
Biyografı eksikliginin nedenleri arasında, bu tür eserlerin
cemaatten cemiyete geçmiş toplumların ürünu oldugu da
düşünülebilir. Toplulugun men[aati ugruna, cemaaue var
olamayan veya sindiriJen birey, cemiyetin ürünu. Njal� Sa
ga, Mahabarat.a gibi lzlanda ve Him efsaneleri, her ne kadar
bir kişinin macerasını dile getiriyor olsa da, asti anlaulan,
bir cemaatin dünyası, adetlen, yaşadıktan. Her şeyin payla
şıldıgı cemaatte ihtiyaç duyulmayan birey, ancak yalnızlaş
masına olanak tanınan cemiyette sivriliyor. Don Kişot'la bir
likte romanın tarihsel çıkışından da bildigirniz gibi, birey
cemaatlere degil cemiyetlere Ozgü. Cemaanen cemiyete ye
ni geçmekte olan, hem de geçmişini silerek yeni bir tarih
yazmına başlanan Cumhuriyet'te, biyografiye yer yoktu.
Ancak şimdi, aradan neredeyse yüz yıl geçtikten sonra,
18
Türkiye'de yeni kuşaklar Osmanlı tarihçisi olabilmekte, ki
tap raflarımızda biyografiye, otobiyografiye rastlanmakta.
Geçmişin yükünden kurtulmak isteyen Cumhuriyet, gü
cünü geçmişinden degil gelecege inancından alarak yola
çıkmak istedi. Benim gibi, anne babalan Osmanlı lmpara
torlugu'nda dogup büyürlükten sonra (babamm dogumu
1898, anneminki 1904), Cumhuriyet'te yaşayan, yaşlanan
larm çocuklan bilecektir. Annem de babam da, Rumeli kö
kenli. lkisi de, 1948 Birleşmiş Milletler tanımına göre soy
kmm sayılabilecek Balkan'lardaki Müslüman-Türk katli
amından söz etmezlerdi. Tıpkı Osmanlı'nın son yıllannda
ki, gene aynı tanıma göre, Ermeni soykınmından söz etme
dikleri gibi. Bugün, kimliklerini mazlum olmakla özdeşti
renlerin yaptıklannm tersine, Cumhuriyet'in ilk kuşagı, bir
tek kendi felaketlerinden söz edip, "Bizim canımız can, on
lannki patlıcan" demedi. Geçmişle ugraşmadılar. Yanna
bakolar.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihin sıfırlanmasının tek ömegi
degil tabii. Fransız, Sovyet devrimleri aynı şeyi yaptı. Roma
lmparatorlugu, aynı topraklarda yerlerine geçtiklerinin geç
mişini yok sayarak, kurdun ernzirdigi Romulus ve Remus
efsanesiyle başlar. Romalılar kendilerinden önce bu toprak
lara egemen olan Etrüskleri tarihten o denli silerler ki, hala
çözemedigimiz dilLeri bile unutturulur.
Dünyanın ilk tarihçileri, Haükarnaslı Herodot ve Thuky
dides'le başlayan eski Yunan tarihi de bir bakıma öyle. On
lar da, dört bin yıllık Mısır tarihinin farkında olmalanna
ragmen, kendi başlannda olup bitenler üzerine odaklandı.
Zamanla hafızamızdan, tarihten silinen Mısır uygarhgı an
cak Napolyon'un Osmanlı lmparatorlugu'na saidmsından
sonra keşfedildi. Unutulan dilinin anlaşılması için de
Champollion'un Rosetta Taşı'nın karakterlerini çözmesi ge
rekti.
19
Geçmişi, ancak kendilerine ulaşabilen malzemeyle deger
lendirebilecek olan tarihçilerin bir sorunu, özellikle km lma
noktalannda, toplurolann yeni egemenlerinin tarihi sil baş
tan yapma arzusu. Böyle dönemlerde gelecege aktarılması
engelleneo tarih yakılıp, yagmalanıp, imha ediliyor. Merak
edilmesi gericilik diye ayıplanıyor, araşunlması kınanıyor,
araşurmacının başına dert açabiliyor. Tarih, sadece zamanın
degil, baskının da altında gömülüyor. Yeni tarihçilerio geç
mişe erişmesine köprüler anhyor.
Terzi Tarihçiler
20
at, saatin yüz dakikadan oluştugu devrimci Cumhuriyet
takvimi var.
lgneyi başkalanna batırmadan Once çuvaldızı kendimize
sokahm. Şimdi yazacaklanm, henüz kitabı yeni okumaya
başlamış birçok okuru belki kızdıracak, kitabı ellerinden at
maya yöneltecek. Yazmamaksa metne haksızlık. Once kendi
yaşadtklanrnızı, bildiklerimili birlikLe buyüteç aluna koy
malı ki, sıra başkalanna geldiginde, "Biz"- "Onlar" dıye ta
raf tutmaktan arınmış olarak kitabın amacına, bizatihi tari
hin ta kendisine, neyin nasıl yazıldıgına odaklanabilelim.
Nuım Hikmet'ın "Don naia gelip uzak Asya'dah" diye
başlayan mısrası Türkı)re Cumhuriyeti'nin resmt tarihinin
özeti. Türklerin "Ata"sı Mustafa Kemal'in ulusuna benim
setmek istedigi "Güneş Dil Teorisi" siparişini alan silbaştan
cı tarihçilerimiz, bir millet yaratabilmek için kimligimizin
adresini degiştirdi.
Imparatorlukta "etrak-ı bi idrak" diye aşagılanan, milleti
soroldugunda lslllm ya da Osmanlı diye cevap veren Turkler,
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kendilerini yeni kurulacak
ulusun nesnesi konumunc!a bulurlar. Bir anektoda göre Türk
kimliginin oluşmasının Oneülerinden bir Osmanlı aydım
Frarısa'da Milli Kütüphane'ye gitliginde giriş kartı doldurma
sı istenir. Milliyet hanesinin yanına lslam yazmca, "Bu sizın
dininiz" diye reddedüir. "Osmanlı" yazar, "Bu da imparator
lugunuzun adı" derler. Çaresiz kalınca aklına "Türk" yazmak
gelir. BOylece kütüphaneye girip, Türk kimlikli bir ulus dev
letin doguşuyla sonuçlanacak çalışmalarını sürdürür.
Vatandaşlan için katıksız, saf bır tarih yaratmak isteyen
Cumhuriyet'le birlikte Osmanlı, Selçuklu ve IslAm geçmişi
tarihin ı;Oplügüne anlırken, başta Sümerlerle, Hititler ol
mak üzere, Çin ve Hindistan'dan Avrupa'ya kadar yeryü
zünde tüm dil ve uygarlıkların kaynagı olarak Orta Asya
Türkleri gösterilir. Çankaya'nın bu resmt görüşünü kanıtla-
21
sınlar diye devlet bursuyla Avrupa'da yetişlirilen tarihçiler
yurda doneınce sipariş uzerine tarih yazarlar.
O yıllann Ankarası'nı HalillnaJcık şöyle anlaur:
22
milyon kızıJderilinin, kınm ve kaüiamlarla, lO milyona in
miş olması.
Kızılderili tarihi anlamsızlaşonlarak da unutturulmuş. Kı
zılderili isimlerine verilen yeni anlamlarla, anlamlan anlam
sızlaştınlmış. Soykırıma ugraulan Cherokeeler otomobil
markası; Iroquislan tek bir devlette birleştiren Hiawatha, Bo
gaz'da seyreden ABD başkansolasunun teknesi; lrak işgali
öncesi Mezopotamya'yt yerle bir eden ABD füzeleri, Toma
hawk; askeri helikopterleri, Apache; beyazların Boston dedi
gi Shawmut, banka. Yahudi soykınmından sonra Almaniann
otomobillerine, sürat teknelerine, süs köpeklerine, bankalan
na Yahudi isimleri verdiklerini düşünebiliyor musunuz?
Ulus devletlerin, dinlerin, ABD'de Şükran Günü kutlama
lan gibi sorgulanmayan, ezberlere dönüştürülen, zamanla
gerçek gibi algılanan efsaneleri var. Hele günümüzde yal
nızlaşan insanın, kimlik bulma, kimlik pekiştirme yarışın
da; başkalarından farklı olduklannı, başkalarından üstün,
güzel, kahraman, zeki, hatta herkesten çok ezilmiş, herkes
ten çok haksızhga ugramış olduklannı kanlllama çabaların
da, neler neler uyduruluyor, ııeler neler söylenebiliyor.
Hangi ulusun, hangi toplulugun tarihini deşersek deşe
lim, ulusal masallannda kuruluş öykülerinin günün koşul
lanna göre uyduruldugunu, degişen gerçekiere göre tarihle
rine çeki düzen verip geçmişlerini algılamalarını degişlir
melerirıin, şaşırucı degil sıradan oldugunu görürüz.
Güney Afrika
Dünyanın gelmiş geçmiş en ırkçı rejimlerinden biri ola
rak 20. yüZ}'lla dehşet damgasmı vuran Güney Afrika Cum
huriyeti'nin, tarihçileri aracuıgıyla vatandaşianna benimset-
23
lirdigi söylem; kuş uçmaz kervan geçmez bu vahşi belde
nin, kahnru çeken, topraklarını işleyen, dlllerine Afrikaans
adını vererek yöreyle bütünleşen Hollandalı beyazların, sö
mürgeci İngiliz emperyalizmine karşı mücadelesidir!
Hollandalılar davalannda ne kadar haklı olduklarının bir
kanıu olarak ıngilizlerin kurdugu dünyanın ilk temerküz
kamplarında, kadın ve çocuk�arla birlikle ölen 26.000 va
tandaşlarını gösterirler.
Kuzey Avrupa'nın, iklimi berbat, gökyüzü karanlık ülke
lerinden Afrika'ya el koymaya gelen Ingilizlerle Hollandalı
lar kendi aralannda çarpışadursun, ikisi de buradaki uygar
lıklan yok sayarlar. Taribçileri. bu topraklann öyküsünü be
yaz adamın gelişiyle başlatırken, nadiren söz ettikleri Zulu
lar gibi yerlilere, din düşmanı, vahşi yarauklar olarak bakar
Lar. Yalanlarıyla yiizleşmeleriru zorunlu kılan tarihi gerçek
lerle karşılaşınca, gerçegi inkar ederler. Arkeologlar, Zim
babwe uygarlıgının kalınulanyla karşıJaşuklannda bunların
vahşi siyahilere ait olamayacagını, yöreye bır ara gelen Arap
ya da Hintli tüccarların eserlerı oldugunu iddia ederler.
Kendilerine Boer adını veren Hollandahlann, apanheid
rejimlerinin kuruluş mitolojisinde ırkçılıklarını haklı gös
terme çabalarındaki yolculukları, iki bin kusur yıl öncesi
ne, Tevrat'a dayandırılır.
Sömürge tarihçileri, beyaz adamın uygariaştırma misyo
nu olarak, vahşi addettikleri siyahileri Hıristiyanlaştırmala
nnı dogal karşılarlar. Ama Tanrı'nın sıyahileri niçin vahşi
ve ilkel yaraıngına gerekçe bulmakta zorlanırlar. Ta ki kur
tuluşu Eski Ahit'te, Adem ve Havva'nın ogulları Habil ve
Kabil'de bulana kadar. Okul kitaplarına, beyaz ırkm Ha
bil'den, Afrikalılann ise kardeş katili Kabil'den türedigini,
Tanrı'nın Kabil'in soyunu cezalandırmak için Afrikalıları bu
halde bırakugını yazarlar.
Manchester'da, sanayi tarihi müzesinde karşılaşmışum.
24
Güçlu olduklannı Afrikaltiann gözlerine soka soka beliet
mek için her fırsatı kollayan beyazlar, Afrika'ya demiryolu
dOşedikten sonra 19. yüzyılın başında sanayi devriminin en
güçlü simgesi lokomotifleri de beyaza boyarlar. Demiryo
lunda çalışan siyahileri, kömür tozundan kararan beyaz lo
komotifi sürekli temiz tutmaya mahküm ederek onlara
hadlerini bildiren bir anlayış1 taSaVVUr edebiliyor musunuz?
Ama sonunda Güney Afrika halkım kamplarda, tellerle
çevrili bölgelerde yaşamaya zorlayan ırkçı rejimin yıkılma
sıyla, tarihçiler de şimdi yeni bir tarih yazmaya başladı.
Siyasi güçlerin yazdtrtogı yalan tarihin başka bir çarpıcı
ve çagdaş Omegi, Hobsbawm'ın ll. yüzyılda Haçlı Seferle
ri'nin Kudüs ve dolaylarında kurduktan beyliklere benzetti
gi lsrail.
ısrail
25
tablosu çizdiler ki, sanki Filistinliler binlerce yıl bu toprak
ları ekip biçmemişlerdi. Tarih yazımlarında dünya bastnına
hAkim çevrelerse, burayı "Topraksız insanlar için insansız
topraklar" C'A !and withom a people, for a people without
a land") yalanıyla tanımlar. lşgal ettikleri topraklardan sür
dükleri Filistintileri hiç görmemiş olan İsrailli yeni kuşak
lar bu yalanlara inandılar. İsrail'in kuruluşundan sonra elli
yıl boyunca bu ülkede dogup büyüyenler, başka ülkelerden
buraya gelip yerleşen Yahudiler, sanki Filistinliler burada
hiç yaşamamış, binlerce yıldır tek bir agaç dikmemiş gibi,
lsraillilerin çölü yoktan var ettiklerine inancillar ("Out of
nothirıg we made the desen bloom"). Uluslararası toplantı
larda varlıklarını inkar edemedikleri Filistinlilerin, toprak
larını gönüllü olarak terk euikleri söylendi.
Yeni kuşaklar bu uydurma tarih görüşüyle 2000'li yıllara
kadar kandınldı. Başka birçok ülkede oldugu gibi, onlar da
elli yıl boyunca topraklanna göz diken düşmaniarına karşı
haklı olduklan duygusunu tarihçiterin yalanianna dayanıp
benirnseyerek, topraklan için can vermeye, başkalarını öl
dürmeye kendilerini vakfeuiler.
Ta ki l998'de arşivler açıldıkLan, lsrail'in "Yeni Tarihçileri"
diye adlandmlan Benny Morris gibi tarihçilerle Ahoron Co
hen gibi politikacılar, bu yalanların aksini kanıtlayan belge
lerle karşılaşıncaya kadar. Özellikle ilk Başbakan Ben Guri
on'un "Haganah" adlı savaş çetesine verdigi, Filistin toprakla
rında yaşayaniann köylerinden sürülmesi emriyle Lydda'daki
gibi enıik temizlernelerin ortaya çıkması, ısrail'in resmi tari
hini bir çırp1da tehlikeye düşürdü, eleştiriye açı verdi.
26
Hangi ülkenin geçmişine baksanız kocaman yalanlar ya
ratmışlar, işlerine gelmeyen şeylerden söz etmemeyi, onlan
sessizlige gömmeyi tercih etmişler.
Bugün Ruslara, "llk Rus devletini kim kurdu?" diye sora
cak olsanız verecekleri "Siavlar" cevabının yalan olduguna
inandımıakta zorluk çekersiniz. Rusya'yt, kuzeyden gelen
İskandinavyalı akıncılarla tüccarların, bu yörelerde yaşa
yanlan devlet çatısı alunda birleştirerek kurduklarının hafı
zalardan sildirilmiş olması, tarihin ne denli buz üstOne ya
zılmış siparişlerden oldugunun başka bir örnegi degil mi?
Çin'de Uygur ve Tibetlileri yok sayıp, susturup katleden,
Çin tarihini Han'lann tarihinden ıbareuniş gibi yazanlar da
aynı konumda.
* * *
* * *
* * *
27
Caroline Elkins'in sözlü tarihi de kapsayan araşurmaları
sonucu BriLain� Gulag (lngiltere'nin Gulag'ı) adıyla yayımla
nan kitabı, Kenya'da tarihin susturuldugunun, sessiz bırakıl
dıgının başka bir ömegini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Oysa Elkins, Harvard Üniversitesi'nde doktora ögrenci
siyken, Ingilizierin Kenyalılan uygarlaştırrnaktaki başanla
rını anlatan bir tez yazmak için yola koyulmuş. Elkjns, da
ha çahşmalannın başında, Ingilizierin sistematik bir şekilde
Kenya'nın bagunsızhgtyla sonuçlanan döneme ilişkin belge
leri imha ettigini ögt"enir. Zamanla, lngilizlerin, topraklarını
ellerinden aldıklan köylülerin başkaldırma hareketini has
urmak için onlan ıemerküz kamplarına, dikenli tellerle
çevrili köylere yerleştirdiklerinti, yüz binlerce köylüyü kat
leuiklerini, 1009 kişiyi asoklarını keşfeder. lngilizlerin tari
hi susturmaktaki başansı Mau Mau diye adlandırdıkları
başkaldırma hareketine katılan Renyalılan vahşi, ilkel yara
uklar olarak göstermeleri, dünyanın olup biteni önemseme
yip ilgilenmemelerini saglamışur.
* * *
* * oJt
28
yanı. ABD'de Kızılderililerin, 19. yl)zyıbn sonlanndan
l934'e kadar, güneş tannlanna ibadet etmesi, tannlan için
dans etmesi yasaku.
* * *
Ve Magdurlar
30
Nümberg Mahkemelerinde Naziler soykırım ve ınsanlıga
kasıt suçlarından yargılanmadılar. Ikinci Dünya Savaşı'nda
Ingiltere ve ABD'nin hava bombardımanıyla katleuikleri si
villenn sayısı, Almanlar'ın öldürdüklerinden çok. Kendile
rinin de işledigi cürümlerden düşmanlarını yargıtayamayan
galiplerin, Nürnberg Mahkemelerinde Almanlan suçladık
lan tek şey, başkalannın topraklarına zorbalıkla el koymak
üzere saldmp savaş başlatmış olmalanydt. Galipler, yeni
lenlerle aynı savaş suçlarını işlediginden, Nümberg'de Al
manlan, Tokyo Mahkemelerinde Japonlan ancak saldırgan
lık nederuyle yargtlayabildiler.
Eger gelecegin tarihine bır mıras bırakılacaksa, tarih ya
zarken kim haklı kim haksız kavgalanmızda taraf tutma, ha
kem olma gelenegirniz artık olmasın. Geçmişimizi anlamak
ile yargılamak kargaşasında bocalayan tarihçinin hakemligi
günümüzün propaganda\anna esir olmaya mahkUm.
Geçmiş soykımnlar bizi ofkemizde bogdugunda, günü
müzde olup bitene duyarlı olamayacak kadar sesimizin kı
sılmasına neden oluyor.
31
1980 sonrası Türkiye Cumhuriyeti tarihinin iki yıllık döne
miyle sınırlı.
- 1.683.000 kişi fişiendi
- 7.000 kişi için idam cezası istendi
- s ı 7 kişi için idam cezası verildi
- 50 kişi asıldı
- 14.000 kişi vatandaşlıktan allldı
- 171 kişi işkenceden öldü
- 400 gazeteci için 4.000 yıl hapis cezası istendi, 3.315 yıl
hapis cezası verildi.
Sovyetler Birligi, Çin, lspanya, Almanya, Fransa, Yuna
nistan, $ili. Meksika... Güzel günler görmek adına iç duş
man addettiklerimizden, birbirimizden kunulmanın örnek
leri çok.
Kimin Kahramanlan?
32
hir Savaşı) ölümüne kadar her fırsatta savaş kollayan, savaş
çıkarmak, savaşlara kaulmak isteyen Winston Churchill.
Akdeniz'de bir yatta dolanırken, o zamanki lngiltere Başba
kanı'nın kansı Lady Asquith ınanzaranın güzelligine bakıp,
"Mükemmel," deyince bakın ne demiş:
33
Mao var. Marx ve Engels'in Komünisı Manifestosu'ndan il
ham alıp işçi sınıfı devrimi yapmak isteyen, Çin'de işçı ol
madıgından, devrimi koyh:ılerle yapmak üzere yola çıkan
Başkan Mao. O koylulerı devrım kahramanı ilan etmiş,
köylüler de onu. Çin'in 2.000 yıllık tarıhinde öncü rolü oy
nadılar sa[saı..asıyla köylüleri kahramantaşuran Mao nun ik
Lidan döneminde, Çin'de 70 milyon kadar ınsanın açlıktan
öldügü, bır kısmının da sıyasi nedenlerle öldün:ıldugü tah
min edilıyor. Aç bır köylünün agaç kabugunu kemınrken
yakalanıp. devlet malına zarar verdi gerekçesiyle ıdam edil
dıgini okumuştum.
Kahraman köylü afışleri, kahraman köylü operaları sade
Çin'de degil, dünyada un saldı. Köylünün kalmadıgı Belçika
gibi sanayileşmiş ülkelerde, Paris'te, lsı..anbul'da, New York'ta
Maocular köylü devrimi yapmaya kalkıştı. Mao'nun ölü
münden sonra, "Önemli olan fareyı yakalayan kedinin rengi
degil farenin yakalanmasıdır" sozlerıyle, sosyalizmı Lerk e
dip, komünist diktayla kapitalıst ekonomiyi bırleşuren
Çin'de, bugün dokunulmazlıgı olan Mao hala kahraman.
Aklımda genç Karayip Cumhuriyeti eski Ingiliz sömürge
si Barbados'un başkenu Brıdgetown'un merkezındekı MKah
ramanlar Meydanı"nda gördügum Amirat Nelson heykeli
var. Üç yuz küsur yıllık sömürge tarıhleri boyunca kendi
kahramanlan olmadıgından, ama kahramanlara düşkun
lokJerinden, Barb�doslular kendilerint somürgele�urenlerin
kahramanını kahramanlaşurmışlar. Bridgeıo v.. n'da 3)'nt
meydandaki saat kulesi de 1 97S'le buraya ilk geldigımde
Londra'daki saati gösteriyordu
Sahneyi gene degişurıyorum. Aklımda, o zamanl..ı Bau Al
manya'da, Marburg'da, sevgHimle televizyonda film seyrelli
gim bir akşamusu:ı var Sevgilimin babası Ingiltere'de Sir
Francis Orake'i canlandırmasıyla unlenen bir aktör. Drake,
16. ylizyılda ALias ve Pasifik OkyanQ!)Iarında lspanyollan,
34
digerleri fırtınalarda battıktan sonra elinde kalan tek gemi
siyle mat etmiş. Avrupa'ya ilk tütünü o getirmiş. İngiliz de
niz imparatorlugu, varlıgını Kraliçe Elizabeth'in kaptan-ı
deryası Francis Drake'e borçlu. Sevgilimin babası, Ingiliz te
levizyonunda iki yll boyunca her hafta Drake'i canlandırmış.
Ekranda bir zaferden digerine koşmuş, ingiliz bayragını
dünyanın yedi denizinde dalgalandınnış. Drake dediklerin
de, Ingiliz halkının gözünde sevgilimin babası canlanıyor.
Marburg'da televizyon kanallarını kanşurırken ekranda,
gemisinin güvertesinde, kaptan kılıgında gene çıkıverdi
karşımıza. Almanlar fılmlerinde altyazı kullanmadıklann
dan, sevgitim önce Almanca konuşan babasını garipsedi.
Asıl garipsedigi, babasının kahraman degil kötü adam ol
masıydı. Filmde İspanyolların perişan ettigi hain ingiliz
kaptanını, rolünün hakkını vererek oynuyordu. Meger In
giltere'de gösterime girmeyen bu film, tspanya piyasası için
çevrilmiş.
Kahramanlanmızı kahraman, düşmanlarımızı düşman
yapan, bizim onlara nasıl bakngımız, tarih şablonumuza ki
mi seçip, nasıl yerleştirdigimiz. Kimi kahramanlanmız tu
kaka olurken, adı sam unutulmuşlann, ölümlerinden yüz
yıllar sonra "çagdaş" deger yargılarımızla benimsenmesi,
sevgilimin babasının bir çırpıda rol degişlirerek Ozetledigi
tarihsel bir süreç.
Kiınlerdensiniz?
35
Ulusal tarihimiz biraz da birbirlerine aşık olanların yarat
tıkları geçmiş gibi.
Tamşugımız günü kutlayıp andıkça birlikteligimizi pekiş
tiriyor, tanışmadan önceki hayatımızdan seçtiklerımizden,
o güne dogru ilerleyen adımlardan oluşan bir geçmış yaratı
yoruz. Eger olduysa, başka sevgiiiierin kollarında geçen
mutlu anlar sansüre t.akıhyor. Tanışmamızın kaçınılmazligı
na irıandıkça, şarkısından hatıra nesnesine kadar kendimi
ze ait bir dünya kuruyor, yeni birlikteligimizden yola çıka
rak başkalanm dost, düşman, ötekı diye aynşunyoruz.
Herhalde "kaçınılmaz geçmiş" uyduruluşuna en iyi ör
nek, Bau uygarlıgının eski Yunan'dan başlayıp mutlu sona,
günümüz egemenligine erişmiş oldugu ınancı. Açın Bau
aleminde herhangi bir tarih kitabını, Yunan'dan başlar, Ro
ma'dan, Batı Avrupa'dan geçip, Bizansı neredeyse es geçe
rek, lslam'ın aydınlanma uzerindekı köprü rolunden sözel
meyerek, bugünlere gelir.
Ya bir film şeridi gibi gözümüzde yer eden, Ona Asya'dan
gelip Anadolu'ya yerleşen biz Türkler?
Biz, biz miyiz?
A l p Arslan ve Selçuklular l07l'de Malazgirl'ten sonra
Anadolu'ya kaç kişi yerleştiler ki? DNA araşnrmaları bugün
Anadolu nüfusunun en çok % 30'unun Orta Asya kökenli
oldugunu gösteriyor. Her ne kadar milli tarih bılincimiz he
pimizi bırleşlirdigi söylenen Türk kanına dayandınlsa da,
Tiirhlerin Tarihi kitabmda jean-Paul Roux, "Türklenn cia
marlannda eski Türk kanından, elmacık kemıklerını çıkık
ve gözlerini çekik yapan o kandan daha çok yabancı, Mo
gol, Çinli, Yunanlı, Kafkas, Rus, Afrikalı kanı akmaktaclır"
der. Bence gene de eksik bir liste. Sankı hiç "kız alınıp ve
rilmemiş gıbi" bin küsur yıl bir arada yaşadıg1mız Yahudile
rin, Ermenılerin, Künlerin adı geçmiyor.
"Rus" adının İskandinavya'dan gelmesine, Rus devletinı
36
ilk, Kiev havzasında yaşayanlan dize getirip birleştiren Vi
kinglerin kurmuş olmasına ragmen , günümüz Rusya ı.arihi,
Slav şablonuna göre uydurolmuş bir tarihtir. Bulgaristan'da
Bulgarların bir Türk kavimi oldugundan söz etmeyenler de
Slavlan yüceltir. Mao'nun, köylü hareketiyle iktidan ele ge
çirdigi Çin'de, Komünist Partisi'nin buyrukları dogrultu
sunda yazılan tarihlerinde günümüzdeki mutlu sona köylü
isyanlanmn birikimiyle gelindigi yazılır. Bir bölüm Müslü
man'ın Hindistan'dan kopmasıyla hiç yoktan birdenbire var
olan Pakistan'da, ulus bilincini yaratmak için 5.000 yıllık
bir tarih uydurulur. Osmanlılardan bagımsızlaştıktan sonra
Yunanistan'da, klasik Atina dönemiyle devamlılık icat edile
rek tarih uydurma çabalarma , Hobsbawm gibi istisnalar dı
şında, çogu Avrupa tarihçisi sessiz kalmıştır. lspanya'mn
kuruluşunun kahramanı, Endülüs'te, Müslümanlara karşı
savaşn diye bilinen El Cid, Müslüman ve de Hıristiyanların
hesabına dövüşen paralı bir askerdir.
ABD'de, 20. yüzyılm başında, neredeyse İngilizce gazete
sayısı kadar Almanca gazete basılırdı. Her iki Dünya Sava
şı'nda da Almanlarla çarpışan ABD'de yaratılan yeni tarihte,
lngiHz asıllıların varlıgı vurgulanıp abartılırken Alman kö
kenli aileler soyadlarını degişıirdi. Benim gençlik günlerim
de New York'ta "Germantown" (Alman şehri) olarak bili
nen Manhattan'ın dogu yakasında bugün bu ismi kullan
mayı deneyin, size aydan gelmişsiniz gibi bakarlar.
Tarihte yeni kimlikler oluştukça, kimliklere uygun tarih
ler uyduruluyor, eski kimlikler unuuuruluyor.
37
budur" diye dayattıktan sonra tarihçileri geçmişin aynnula
n üzerinde uzmanlaştırdılar. Kitlelerin tek tip elbise giyme
si, herkesin aynı bilinçle şanlanması istendi, meçhul bir
düşmanın varlıgı sürekli hissettirildi. lşte hlllll duygulan
şahlandıran, dünyanın ilk milli marşı Marseillaise'den bir
kıta:
38
ABD'ye eskiden göç edenler adlannı degiştirir, "memle
ket karnın doydugıt yerdir" şianyla yeni ülkelerine kaynaş
maya gayret eder, azınlık olmak istemezlerdi. 1960'lı yılla
rın ortalanna kadar ABD'li siyahHer de kurtuluşu beyazlar
gibi olmaya çabalamakLa aradılar. Çeşit çeşit kremlerle ten
lerinin rengini açmaya, kıvırcık saçlarını düzelnneye çalışu
lar. O dönem siyahi dergilerinde çıkan reklamlar beyaz gibi
olmayı, beyazlara özenmeyi teşvik eder. Bugün ABD herke
sin ortak bir potada benzeştigi degil, tersine insanların ay
nşugl bir topluluk. Tek tip Amerikalı yerine Lehli, Afrikalı,
Yunan, İtalyan vb. çeşit çeşit Amerikalılar var.
tkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'ya işçi göçü de sadece
bu ülkelerin demografik yapısını degiştirmekle kalmadı,
"çok kültürlü" toplum anlaylŞı çeşitli emik ve dini gruplan
kamplaşurdı, gettolaştudı. Bugün herhangi bir Bau Avrupa
ülkesinde okutulan ulusal tarihin o ülkede dogup büyüyen
lerle ilgisi sınırlı. Anık tarih kitaplannda birbirlerinden çok
(arklı insaniann yaşadıgı bir Avrupa vurgulanıyor.
Bir tek, yerli halk Ainolann soykırımından sonra homo
jen bir toplum oluşturan, yaşianan nüfusuna ragmen göç
almayı reddeden, yabancılardan hoşlanmayan, gelecegini
işçiler yerine robotlarda gören japonya'da ya da lzlanda gibi
saf kalmış ülkelerde ulusal tarihin geçerliligi var.
Oysa ulus bilinçlerinin kalebemleri oları tarihçiler, gerçek
anlamda çok uluslu olan ülkelerinde, gelecege hAll!. tozlan
mı,ş bir paradigmanın ayrıoutarım sunmakla meşguller.
Avrupa Birligi'nin kurulmasıyla. yüzyıllardır birbirleriyle
savaşmış ülkelerin busumet dolu tarihlerinin yeniden yazı
mı, ortak bir Avrupa tarihi yazmak yerine ulusal tarih ki
taplarından birbirlerini rencide edecek maddelerin çıkarıl
masl, yumuşaulrnasından ibareL Yeni bir tarih yazmak yeri
ne, herkesin işine gelecek sansürle işi halletmeye çalışıyor,
bildik tepsilerde sunduklan tarihle geviş getiriyorlar. Bal-
39
kan ülkelerinde de husumetten arındırılmış, benzer tarih
yazma girişimleri var.
Ya Batı sömürgeciliginin, Afrika, Ortadogu gibi yörelerde
yaşayaniann özelliklerini hiçe sayarak emperyalizmin eel
veliyle çizdikleri ulusal sınırlar içine hapsettigi. ulus devlet
ler? Bölünmüş ailelerin, bölünmüş kabilelerin, bölünmüş
halkların zorlandıgı yapay siyasi ortamlarda, suni teneffüsle
yaşaulan bir Ürdün'ün, sömürgecilerin bol-yöne.t politikala
nnın dogurdugu Burkina Faso'nun, Papua Yeni Gine'nin,
bayraklar seçip milli marşlar bestelettirdikten sonra, ulusal
tarihlerini "ke.şfedip" yazmalannın ne anlamı olabilir ki?
Tarihlerinin yazılmas1, sırf bagımsız devlet oldular diye ulu
sal havayolu kurmalanndan farklı degil. Nasıl olsa o hava
yollarını büyük şirketlerin yutacagı, isimlerinin, renkleri
nin de.gişecegi gibi, tarihleri de buza yazılanlar üstüne kan
dökülmesinden öteye gitmeyecek.
Ne var ki, bu ülkelerden Harvard ve Oxford gibi seçkin
üniversitelerde okumuş kimi gençlerin çabası ve tabii hoca
lannın da destegiyle, eski modeli tekrarlayarak ulusal para
digmalar çerçevesinde tarih yazma sevdasının daha uzun
süre desteklenecegi bir ortamda yaşryoruz.
Eric Hobsbawm, "Haşhaş tohumu nasıl afyon müptelası
nın hammaddesiyse, milliyetçi. köktenci ideolojilerin oluş
masında tarih aynı işlevi görür," der ve ilave eder: "lstedik
lerini tariht kaynaklarda bulamazlarsa uydururlar."
40
ortası, M.Ö. 1350 yıllarında volkanik patlamayla çöker.
Aradan 3.500 yıl geçer. Burada kazı yapan Spyridon Mari
natos adlı Yunanlı arkeolog volkanik küllerin o günden beri
gizledigi Minos uygarlıgına ilişkin kalınnlar ve birkaç bina
da, daha dün yapılmış gibi taze duvar resimleri bulur. Dün
ya basını "Atlantis bulundu" diye manşet atar. Linear A
(Çizgi A) adı verilen bu toplumun yazısı hala çözülmüş de
gil. Haklannda ne biliyorsalk, duvar resimlerinden, günü
müze kalan tek ruk nesnelerden çıkarıyoruz.
Bir kışırru, sanat tarihçisi eşim Lyvia ile SanlOri'nin kuze
yinde, Minoslulardan kalma duvar resimlerinin bulundugu
Kea Adası'nda geçirdim. Bu toplumun tarihini anlayabil
mek, bilmecenin parçalarım birleştirmekten geçiyor. Ada
daki müzenin bekçisi Lefteris her sabah eşime çalışma salo
nunu açugmda, onu, bir uygarlıgm tek tanıkları, üç bin yıl
lık evlerin, mabetierin yıkıntılarından ana kalan, parmak
büyüklügünde binlerce parça karşılıyordu. Lyvia'nın işi,
hangi parçanın hangi duvardan düşmüş olabilecegini tespit
etmek, parçalan eksik bir bilmeceyi tamamiareasma neyin
resirolenmiş olabilecegine ilişkin varsayımlarda bulunmak,
buradan yola çıkarak hayvanları, bitkileri, insanları, tören
leri, dinleri, savaşlarıyla Minos uygarlıgının tarihini anla
maya çalışıp yazmaku. Dünyada bu işi yapan, bu işi yapabi
lecek bilgiye haiz yirmi kişi var yok. 1.500 yıl sürmüş koca
bir uygarhgı anlama serüveni, bu kadar az sayıda insanın,
bu kadar sınırlı, anlaşılması güç malzemeyi nasıl yorumla
yacaklarına bagh.
Tarihçilelin malzemelerine erişebilmelerinin önünde baş
ka engeller de var. "Gizli tarih" bunlardan biri. Birkaç yıl
önce, Çin'de kadınların aralannda geliştirdikleri özel bir al
fabeyle, erkekleri dışiayarak yüzyıllardır haberleştigi ortaya
çıktı. Kadınlar günlük tutmuş, mektuplaşmış asırlar boyun
ca, erkeklerden gizli bir kadın tarihini kaydetmişler.
41
Tarihi gizlemek devletler için de olagan, sıradan bır olay.
Dünyaya yayılmış Katolik "vatandaşlarına" devletler gibi
hesap verme sorumlulugu olmayan Vatikan'ın bin kusur
yıllık arşivlerinde kimbilir neler gizlidir?
Bir yanda Çin'de Mao'nun "kultur devrimi"nde oldugu
gibi eski Çin eserlerini imha edıp tarihı unutturanlar, bır
yanda yok olmuş bir uırihi canlandırmaya çalışanlar.
Geçmişi tarihleşlirmenin cunlmle kucaklaşan boyutlan
da var. İngiltere eski Başbakam Margaret Thatcher'ın oglu
Mark, Ekvator Ginesi'nde darbe girişiminden tutuklandı,
annesinin araya girmesi ve kefaletiyle serbest bırakıldı. Gi
ne'nın petrol kaynaklarını pazadamak için çete kuran
Thatcher ve ahbaplan, işbirlikçi cumhurbaşkanı adaylan ve
bu iş için tuttuklan paralı askerleriyle, Ingiltere'nin bilgisi
dahillnde hükümeli devirmeye çalışırken yakalandılar. Gü
ney Afrıka hukCımetinin istibbaratı sayesinde yakayı ele
vermeseler, kimbilir bu darbe Bau basınında demokrasi adı
na nas1l anlatılacak, Ekvator Ginesi halkına yeni kahraman
ları okul kitaplarında nasıl sunulacaku?
Turkiye de, darbe tarihlerinin okul kıtaplannda sürekli
degiştirildigi, darbeleri "zinde kuvveller" deyimiyle meşru
taşuran tarihçilere ödül veren, darbed adlarını sokak isim
lerine, kültür merkezlerine veren bir ülke.
42
Tarihçiler genellikle yaşadıklan dönemlerin deger yargı�
larımn noteri, güç ilişkilerinin cambazı; içselleştirdikleri
egemen düşüncenin el feneriyle tarihe ışık tunuklan, tarihi
aydınlaı:tıklan zannına kapılanlar.
Geçmişin havasını bugüne yansıtmasını en çok tarihçiler�
den beklerken, en çok tarihçiler günün havasıyla bize geç
mişi teneffüs etlirenler.
Tarihçiler, istisnalar dışında, şu ya da bu şekilde şartlan
dıklan için istediklerini gün ışıgma çıkartıp istemediklerini
es geçen, olanları, söylenenleri bağlamlarından soyutlayıp
yöntemlerinin, ideolojilerinin kalıplarına yerleştirenler.
Bristol Üniversitesi'nden john Vincent, tarihin, kazanan
Iann tarihi oldugunu hanrlatırken, şu çarpıcı örneği verir:
Roma lmparatorlugu'ndan kalan dokümanların % 90'ı, im�
paratorlugun Hıristiyanlıgı benimsediği donerne ait. O yüz
yıllardan nelerin günümüze kalacağını paganlar kararlaşur
mış olsaydı, Roma tarihi diye bugün bildiklerimizin kayna
gı bambaşka kayıtlardan oluşacaku.
Düzenin gerçek diye kaydettiği tarih1, gerçek oluyor.
lşte dinlerin mudzelere inanmalan sonucu gerçek diye
kaydettikleri anılar, tanıklıklar. Hele Hıristiyanlarm cadılan
yargıladıklan, cadılann cadılıgını kanıtladıklan mahkeme ka
yıtları. Bugün biz "cadılar gerçek değildi" derken, aslında ca
dılann gerçekliğine inanmayan günümüzün egemen düşün
cesinden ve geçmişte yargılananlardan yana tavır alıyor, o gü
nün egemen düzenine karşı başka bir gerçeği savunuyoruz.
Tarih denilen şeyin, nasıl olduğumuzdan çok, düne bu
günden nasıl bakugımızm göstergesi oldugunu tarihçiler de
aruk biliyor. Tarih diye yazılanlar, çok [arklı uygarlıklar
kurma potansiyelimizden gerçekleştirebildiklerimizin kü
çücük bir göstergesi; kimi uygarlıkların başka uygarlıklan
engeUemesinin, yaşamlarını kısa kesmesinin hikllyesi. Gü
ney Amerika'da Aztek ve tnka uygarlıkları Avrupalılar tara-
43
fından imha edilip kendilerine yabancı bir din ve kültürle
bütünleştirildiklerinde, iki yüz yıllık geçmişleri bile yoktu.
Tarihimizin ne oldugunu geçmişimizden neleri seçip gü
nümüze taşıdıgımız, neye, niçin, nasıl bakugımız belirliyor.
Tarihi, Quentin Skinner'ın öngördügü gibi, müzikten mi
mariye, resimden felsefeye kadar geçmişte bizim çeşilli ne
denlerle var ettigirniz ortamla, bizi şimdi var eden ortamın
ilişkilendirilmesi canlandmyor.
Gelecegimizin olası binbir gelecekten hangisi olacagı geç
mişimizde neyi önemsedigimizle de ilgili.
Tarihçi, geçmişte aradıklarıyla gelecegimizin habercisi
olabileceginin ne kadar bilincinde, sorumlulugunun ne ka
dar farkında? Farkındaysa evrensel ahlaki degerler üzerine
kurulu, özgür ve adil bir toplum onun için ne kadar önem
li? Çalışmalanna, araşurdıklanna, yazdıklanna ne ölçüde
yansıyor?
E.H. Catt'rn sordugu gibi: "Tarih ne işe yarar?"
44
neredeyse imkansız oldugunu gösteriyor.
Toynbee, Ingiltere'de Kamu Arşivleri (Public Records Of
fice) kuruldugunda, ileride kimsenin ilgisini çekmez, çok
da yer tutar diye demiryollan yapımıyla ilgili tüm belgele
rin imha edildigini anlatır. Kaybolan, donyanın ilk demir
yollarına ait bilgilerdir.
Günlük yaşannmızın en dogal alışkanlıklarını kayda de
ger bulmaytz.
ABD'de ı:anmla ugra.şanlar nufusun % l'inin altında. Yeni
teknolojilerle yakında belki geleneksel ı:anm sona erecek,
gen mühendisligiyle yiyeceklerimiz laboratuvarlarda üreti
lecek. Gün gelir de geleneksel tanma dönmemiz gerekirse
becerebilecek mıyiz topra�n. toprakta çalışaniann unutul
muş dilini anlamayt?
lletişim ve bilgi çagtnda üretmekten uzaklaşan tOrümüz,
psikologlann "O�nilmiş çaresizlik" (leamed helplessness)
diye adlandırdıgı konumda. Geçenlerde Boston'da bir dos
tum 1 7 yaşındaki oglunun hayatında çivi çakıldıgtm gör
medigini söyledikten sonra, "Yann Çin birdenbire ihracatı
m durdursa Amerikalılar donsuz dolaşmaya mecbur kala
cak" derken, en basit ugraşlanmızın olagan sayılmaması ge
rekrigini vurguluyordu.
Bugün neye önem verdıgimiz tarihe bakışımızı da etkili
yor. 20. )rfizytlın son çeyreginde gundelik hayat, tarihçiler
için birdenbire önem kazandı. Gel de şimdi Avrupa köylü
sünOn 9. yüzytlda nasıl yaşadıgının malzemesini bul.
Avrupa Orı:açagt'nda yapılan tablolarda çocuklar yetişkin
suratlanyla resmedilir. Bugun en hafif hastalıklarından çöp
adam resimlerine kadar her şeyiyle ilgilendigımiz çocukla
no, ergenlik çagına ölmeden varabilmelerinin sorun oldugu
o dOnemierde boyle ilgi olmadıgından bilgi de yok. Michel
Foucault'nun Deliligin Tarihi eserindeki gibi, delilerin üs
tünden düzenin meşruiyelinin sorgulanabilecegi, Ona-
45
çag'da kimin aklından geçebilirdi? Günümüzde delilik üze
rine yazılan kitaplar, Ort.açag'da Tanrı ve peygamberler üze
rine yazılanlardan çok.
Başı.a ABD olmak üzere devletler biyolojik ve kimyasal si
lahlarını gizlilik içinde geliştirmekten öte, bunları gizli yer
lerde depoluyor. Varlıgımız ıçin birincil derecede tehlikeli,
en ufak bir insan beceriksizlıgi ve haı.asıyla sızma tehlikesi
olan bu ölümcül maddeleri, ileride bir gun bulmak, imha
etmek gerekirse bulabilecek miyiz? Her gOn cürüm üstüne
cürüm işleyen gelişmiş ülkelerin şirketleri zehirli auklannı,
Afrika ülkelerine gömmekle, denizlere atmakla meşgul. Ge
lecelue bunların etkisizleştirilmesi istenırse izleri nasıl bu
lunacak? 2006'nın sonlarına dogru Fildişi Sahili'nin eski
başkenLi Abidjan'da on binlerce insanın zehirlenmesi, kus
ması. sekiz kişinin olmesiyle ortaya çıkan toksik atık ola}'l
gelecekteki felaketlerin de habercisi.
Afrika'ya zehir aı.an Probo Koala adlı gemi Panama'ya ka
yıtlı. Tayfası Rus. lşletmeci şirket Yunan. Gemiyi kiralayan
şirket Arnsterdam'da, şirketin merkezi lsviçre'de. Gunluk
işler Londra'da bır bürodan yönlendiriliyor Suç ışleyenler,
bu dolambaçlı OrgOLienmeyle, usta canıler gibi arkalannda
iz bırakmıyorlar.
Savaşların, işsizligin ve dogaya müdahalemizin sonucu
olarak göçe zorlanan milyonlarca insanla birlikte, tarıhleri
de yok oluyor. Sırf Çin'de "Three Gorges Dam" (Üç Bogaz
Barajı) adlı barajın yapılmasıyla topraklarından olup oraya
buraya dagılan insan sa}'lSt 1.4 milyon. Göçe zorlananların
çocukları, belki başka dillerle konuşacaklan yeni mekanla
nnda atalannın yüzlerce. binlerce yıl yaşadıgı yerlerle ilgili
neyi haurlayacaklar? Dünyamızda yaşanan göçlerle böyle
nice yer, tarihiyle birlikte yok olmaya mahkUm.
Tarihi yok olacakların tarihini tutan, Oykülerini, şarkılarını
kaydeden, mezar ıaşlanna son bır defa bakan kaç kişi var?
46
Babamın Sesi
47
lngilizce'nin, bugünün Amerikası'nda benim çocukluguma
göre çok daha hızlı konuşuldugunu, eskiden bir dakikada
diyetim beş kelime konuşulurken -kelimeler de kısaltıldı
gından- şimdi belki iki misli o1dugunu söyleyebilirim. Daha
çabuk konuşuyor, daha çok kelime kullanıyoruz. Günlük
konuşmalanmızda, telefonda, e-postalanmızda, tekst yolla
mada dilimiz, bilgisayar programı korourlanna benzeyen,
edebi kimligini yitiren, pragmatik bir araç haline dönüşüyor.
Tilrumüzün evrimiyle toplumsal ilişkilerimiz açısmdan,
hangi hızla ve nasıl konuştugumuzun bir önemi olmalı.
Sanmıyorumki birileri, içinde yaşadıgtmız bu degişimin
kayıtlarını tutuyor olsun.
Binlerce yıllık yaşam tarzlannın tarihte son tanıklarıyız.
48
edilmedigi, incelenmedigi için kaybolup gidiyor. Farklı ko
şullarda, tanm toplumu Oneesi nasıl oldugumuzun tanıklı
gı, binlerce yıllık tarih, anlaşılınadan yok oluyor. Günü
müzde bu insaniann en çok peşine düşenler, onların gele
neksel ilaçlarının, otlarının genetik yapısının, patentini
alan bio-korsanlarla çok uluslu ilaç şirketleri.
1
Babamm ses kayıtlarına dönersek, ileride bir gün l960'lı
yıllarda sadece psikıyatristlenn degil, diger dokıorlann da
tuttuklan kaynlardan yola çıkıp araştırma yapmak isteyen
tarihçi, teknolojik engellerden ötürü bu bilgilere ulaşama
yacak. Bir dönemin hastatarla ilgili bilgileri, Rosetta taşı bu
lunana kadar çözülemeyen Mısırlıların dili gibi anlaşılmaz
kalacak. Mutlaka bugün, ClA, FBI gibi kuruluşlarda bu bil
gileri okuyabiJecek cihazlar vardır. Ancak 2082'de bu konu
da tez yazmak isteyen bir doktora ögrencisinin teknolojiye
ulaşmakta yaşayacagı güçlükleri, çalışmasının ne kadar pa
halıya mal olacagını, hatta bu nedenle konusunu degiştire
cegini, şimdiden gözümün önüne getirebiliyorum.
Sorun, beş bin kosur yıl süren yazı ve matbaa geçmişi
mizden sonra, birini bırakıp yenisini kullandıgımtz geçici
teknolojilerin, ileride erişilemez, aniaşılamaz olmasından
da ibaret degil. Tarihçilerio elindeki en dayanıklı kayıt mal
zemesi MlA Mezopotamya'da ilk yazılanmız için Sümerlile
rin kullandıklan tabletler. Papirüs kilden, kagıt papirOSten
daha az dayanıklı. Çogu kitap ve gazetelerimizde kullandı
gımız ucuz kagıdın omn:ı yüz yıl bile degU. Silmerlerin kil
tabietlerini hala okuyabilirken. bugün kullandıklanmtz, bı
rakın gelecegin tarihçileri tarafından anlaşllmasını, biz bile
olmeden yok oluyor.
Bilgisayarımızın aniden çOkmesini, içindeki bilgilerin
yok olmasını bir kez yaşamamış bile olsak, çogumuz bir ya
kınımızın bu durumla karşılaşugının mutlaka tanıgızdır.
Korkum. elektronik, dijital orumlarda saklanan bilgilerimi-
49
zin, adını koyamadıgım bir tur elektro-manyetik radyas
yonla, dünyadaki tüm bilgi saklama sistemlerini çökertebi
lecegi. Tarihimizin ilk bilgi kayıt malzemelerinin kalıcı ol
masına Ozen gOsteriliyordu. Yeni teknolojilerle kaydettikle
rimiz buza yazılan yazı gibi. Hele nano teknolojilerin neler
getirecegini havsalamızın alabilmesi için daha çok erken.
Babamın sesi kayboldu. Bugun kendi sesimiz kaybolma
tehlikesiyle karşı karşıya.
so
siydi. George Bush'un eski Savunma Bakanı Donald Rums
feld'in işkence yöntemlerini savunurken. "Ben de günde on
saat ayaktayım" sözleri Batı'da da özgürlüklerimizin alenen
yok edildiginin belinisi. ABD ve Ingiltere başta olmak üzere
yeni teknolojilerle izlenen, biometrik yöntemlerle fişlenen,
DNA ömegi kaydedilen her vatandaşa potansiyel suçlu ola
rak bakılıyor. Gel de korkmadan tarihin oluşumuna kani.
İngiltere, tren istasyonlarına, havaalanlanna, parklara, so
kak köşelerine, alış-veriş merkezlerine yerleştirilmiş 4.2
milyon kamerayla (her 14 kişiye bir kamera düşüyor) dün
yada vatandaşlannın davranışlarını en çok kaydeden, izle
yen ülke. Yeni geliştirilen Optag sisteminde, havaalaniann
da yolcuların yanlannda taŞıdıklan chiplerle her adımlan
izlenecek. Son haber bu ülkede oturaniann çöplerinin de
denetlenecegi. Yunanistan ve Portekiz'den sonra lngiltere,
kagu, şişe, plastik vb. çöpterin aynşunlmadan atılmasında
Avrupa sonuncusuymuş. Devlet katındakiler herkesin evi
nin önüne btraktıgı çöp kutusuna, hangi tür çöpün hangi
miktarda atıldıgını ölçen bir elektronik aygıt yerleştirmeyi
kararlaştırmışlar. lngilizler şikayetçi. Şikayetlerinin nedeni
ayrıca ürkütücü: Edilgenleştirildikçe yilirdikleri özgürlük
lerinin farkında olmayanlar, çöp kayıt teknolojisi için bele
diyeye ödeyecekleri ücretten müşteki.
lster terörizine karşı çıkmak bahanesiyle olsun ister çev
reyi korumak adına, özgürlügümüzü teslim alıyorlar.
21. yüzyıl totalitarizminin başarısı, gelecekten günümüze
baloldıgında sessiz, edilgen kitlelerin tarihi mi olacak?
Eskiden imparatorluklann hapishaneleri, Bastille ve To
wer of London gibi, adlanyla bile ünlüydü. ABD imparator
lugu o denli izlenemeyecek bir tarih bırakıyor ki, yasalara
tAbi olmasın diye Guantanamo'daki askeri üssünden başka,
çeşitli ülkelerde kurdugu korsan hapishanelerinin sade yeri
degil mevcudiyetleri bile gizli.
51
Yaşadıgınıız tarih gizleniyor, yaşadıgımız tarih kayboluyor.
Geçmişin de hep gizli kapaklı taranan olmamış mı?
Bizim, hem günümüzü kaydetmekteki yöntemlerimiz iz
buakmayan cinsten, hem de toplumlarımıza egemen güç
odaklan da dahil olmak uzere, tarihimizde her zamankinden
daha çok izlendigirniz için iz bırakmamaya gayret ediyoruz.
Hayalet Ztplinlu
Stalin döneminde ABD, Sovyetler Birligl'nin peşpeşe imal
ettigi çok sayıda zeplinden urker olmuştu. Haurlatmakta
yarar var. Uçak kullanmamız, Nazilerın medar-ı iftibarı
Hindenburg'un 1937'de New jersey'e inış yaparken aniden
infılak etmesinden sonra yaygınlaştı. Göklere hakimiyetin
ölçüsü, en agır yük taşıyabilen, en uzun mesafeyi katedebi
len, en hızlı gidebilen zeplinlere kimin sahip oldugu idi. Ya-
sı
tak odaları, lokantaları, konser salonları, kütüphaneleriyle,
üç Boeing 747 uzunlugunda Hindenburg ve benzerleri, gü
nümüz teknolojisiyle karşılaştınldıgında bile gıpta edici.
Uçaklardan önce, zeplinlerin şaşalı yıllarında, Avrupa'dan
Güney ve Kuzey Amerika'ya giden yüz binlerce yolcu, ok
yanuslan bu gökyüzü transatlantiklerinde aşu.
Stalin dOneminde Sovyet zeplinleri ABD'yi telaşlandınr.
Asya'yı boydan boya, St. Petersburg'dan Vladivostok'a, her
yenisi mesafeleri bir Oncekinden daha hızlı kateden zeplin
lerin haberleri, sosyalizmin göklerdeki başansı, zeplinleri
teker teker tanıtan posta pullarında bile dile getirilerek
dünyaya duyurulur.
Sovyetler Birligi. çOktükten sonra, arşivler yagmalanıp açık
pazarda satılmasa, ileride tarihçiler 20. yüzyılın amansız
zeplin yarışında Sovyetlerin üstün çıkngmı, üstelik bunu
ClA kaynaklarının da dogruladıgını yazacaktı. Yalaniara
ABD de kanmış. Sovyetler iiç beş zeplin yapmış, o kadar!
53
nin arşivlerini oluştururken korkulu rüyası. Ôzellikle
ABD'de, her başkanın evraklarını, adianna kurulacak olan
kuruphandere gidecegi bilinciyle üretmeleri, arşivleri daha
açılmadan şaibeli kılmakta. "Tarih hakkımda ne karar vere
cek?" kaygısı, ileride bu kararı verecek olanlara "uygun"
malzeme saglamak arzusuyla Onuşüyor. lnce totalitarizmde
bilgiler sade günün kamuoyunu yönlendirmek degil, gele
cegin tarihçilerini de etkilemek üzere üretiliyor.
Zamyetinlerden, Orwellerden bu yana kOprünün alundan
çok sular aku. Bilginin, herhangi bir ı:ırun gibi imal edihp,
pa ketleru p dagı uldıgt , günümüzde kabul leni len bir o lgu.
,
54
len, Yahudi düşmanı, Ford otomobil şirketinin salıibi
Henry Ford. Savaşın bitiminden yıllar sonra şirketin prestij
yitirip geçmişinin tartışılmasıyla Ford çözümü, tarihçitere
sipariş ettigi şirket tarihinde buldu. Artık şirketlerin de,
devletler gibi "resmi tarihleri" var. Yeni yetişen tarihçiler,
Hilal-i Alımere (Kızılay) talim edeceklerine, şirket tarihçisi
olarak iyi para kazanabiliyor.
Şirketlerin korkusu, prestij yitirmeleriyle satışlannın dü
şecegi endişesinden ibaret degil. Son y1lların en büyük
skandallarından biri, lsviçre !bankalarının, Nazilerin ölüm
kamplarında katletligi Yahudilerin mirasçılarına ölüm serti
fikası getirme zorunlulugu gibi engeller çıkararak paraları
na el koymasıydı.
Ke.za ITT gibi Amerikan şirkellerini Şili'de devletleştiren
Ailende lıükümetiyle, lngiliz petrol .şirketlerini tran'da dev
letleştiren Musadclık hükümetinin devrilmesinde bu şirket
lerin aynadıklan roller Ylllardtr örtbas ediidiyse de, birkaç
karikau1r nedeniyle bile Danimarka malianna karşı dünya
çapında bir boykotun ortaya çıkabildigi düşünüldügünde,
şirketlerin çıkarlarını koruyabilmek için kamuoyunun du
yarlılıklarını denetleme gayretleri de kaçınılmaz.
Evrensel ahlak ilkelerini çigneyen, uluslararası yasalan
ilılal eden, küresel ısınma, çevre kirliligi, nükleer atıklar gi
bi konularda tarih önünde suçlu konumunda olan şirketle
rin, gelecekte yargılanıp, büyük tazminaLiar ödeme zorluk
larıyla karşıla.şmalan gündemdeyken, "yarın için yarına
karşı" şimdiden hazırlanmaları kaçınılmaz. Özetle, günü
müzde yeni bir uzmaniaşma alanı olarak yaygırılaşan şiT
keder tarihi, gelecegin tarihçilerinin önünde örülen kalın
bir sis perdesi
Para-tarih ilişkisinin en ters tepen örneklerinden biriyse,
Fransız Devrimi'nin oluşumunda bardagı taşırarı son damla
olarak degerlendirilen "Ekmek bulamıyorlarsa pasLa yesin-
ss
ler" sözleriyle halkı ayaklandıran, giyolinde başı vurulan
Kraliçe Marie Antoinette'ln boyle bir şey dememiş olması.
Leeds Üniversitesi'nden Simon Burrows, kraldan para sız
dırmak isteyen lngiliz dolandıncılannın iftira dolu broşür
ler basıp krala şantaj yapuklannı, kralın bu broşürleri satın
alıp imha euintigini, ancak kayıt meraklısı bir saray bürok
rannın broşürlerin metnini kopya elligini ve isyancılar Bas
lille'i basuklannda kopyalan bulaniann kraliçenin sözlerini
halk arasında yaydıgını beliniyor.
56
zamankinden daha çok kayda geçiriyoruz yapuklarımızı,
ancak her şey de her zamankinden daha kolay yok edil.iyor,
daha çok siliniyor.
Telefonla, kolaylıkla silinen e-postayla tarihçilerio en kıy
metli malzemelerinden birisi olan mektup tarihe kanşu.
Arnk posta kutulanmızdan tek çıkan famralar ve reklamlar.
Kendine Ozgü bir edebi tür saytlabilecek aşk mekLubu da
yok artık. Elektronik ortamda anonim aşklar bilgisayar
oyunlannda, tabir caizse kansız savaşlar gibi. Aşk rnekm
bunun ortadan kalkmasıyla, çagımızda aşkın ifadesini, aşk
ilişkilerini acaba nasıl anlayabilecek, hangi malzerneye göre
degeriendirecek gelecegin tarihçileri?
Evet, eskisinden daha çok haberleşiyoruz. Ama yazdıkla
mnız oluşur oluşmaz silindikçe, geçmişimizden iz bırakmı
yoruz.
Eskiden teknolojiler yontma taş, cilalı taş gibi isimlerle,
binlerce ytllık dönemlere damgasını vururken, teknolojile
rio yenilertip degiştigi sureler kısaldıkça kısalıyor. Hızın
esas oldugu iletişim teknolojisinde istikamet belli.
Giderek kuçolen ekranlarda kısa şifreli mesajiara indir
genmiş düşüncelerimizle duygulanmızı, mektuba göre çok
daha az kelime ve harf kullanarak, dilimizi zenginleştiren
gramer kurallannı hiçe sayarak birbirimize aktarıyoruz. Ye
ni iletişim teknolojilerinin dilimize ve dolayısıyla dOşOnce
rnize yoksullaştıncı etkisiyle esnekligimizi yitiriyor, atıllaşı
yoruz. Doganın ve insanın gizlerini çözmekte anahtar rolü
nü oynayan yazılı ifademiz; paslanmış, orası burası kop
muş, egrilmiş çarpık bir araç olarak, zaten aşılması zor ku
şaklar arası mesafenin anlamlı ktlınmasım, geçmişin ania
şılmasını daha da zorlaşnracak. DOşOnce yapımızın, beyni
mizin bitişsel özelliklerinin, bizden beş yüz yıl önce yaşa
yanlarla arasındaki mesafe, elli yıl sonrasından bize baka
cak olanlarla bir gün karşılaşunlabiUrse belki çok daha ya-
57
kın gözukecek. Hızla degişen dilimizde ifade ve düşünce
Larzlarımız degişlikçe, gelecegin tarihçilerinin günumazun
zihin yapısını anlamalan da gOçleşecek. Şizofren kimlikli
tarihimizin bugünden geçmiş zamanın ruhunu yakalaması
daha da zor olacak.
Sesimizi tanıyan, anlayan, yazıya dOnüştüren mevcut tek
nolojiler aracılıgıyla yakın bir gelecekte yazıyla yapukları
mızı sözle yapabilecegiz. Bilgisayanınıza "açıl" diyecegiz
açılacak, "dediklerimi yaz" diyecegiz yazacak, "gönder" di
yecegiz gönderecek, "sU" diyecegiz silecek. Ekraniann başı
na geçip, yan yerine sesli, görüntülü mesajlar bırakacagız.
Hayalimız kolaylaşacak. Dokunmatik yaşanumızda yazı
nın yeri azalacak. Gün gelecek, gelecegın tarihçilerine eski
si gibi yazı bırakmayacagız. Bu degişimle birlikte belki ön
göremedigimiz bambaşka bir tarih anlayışı ortaya çıkacak.
58
açık olsa da, keyfiyeti engelleyen, tutarlılık gerekören özel
likleri var. lktidarlannı korumak için işkenceye başvuran
rejimler bile, iddialarmı meşru kılahilrnek için yazılı, imzalı
ifadelere mecbur.
Metinler, şu ya da bu tür degerierin bekçiligini yapukları
gibi, metinler üzerinde degişimin de, anlık duygu yerine
düşünce yoluyla, uzl.aşmayla saglanmasını kaçınılmaz kılı
yor. En popüler diktatörleri bile geçici, onlann baskıcı ana
yasalarını bile ktlan da bu özellik olsa gerek.
Tarih öncesi toplumlarda, neyin mümkün neyin müm
kün olmadıgı, kim güçlüyse onun agzından çıkan bir çift
söze baglıydı. Yazıoın oluşmasıyla egemenlerin sözlerini
kayda geçirmeye başladık. Kayıtlarla birlikte, egemenler de,
tariht miraslan da sorgulan ır oldu. Kayıtlarla birlikte, tica
reti, günlük yaşamı, devletlerin birbirleriyle ilişkilerini, ya
zılı metinlere, sözleşmelere, antlaşmalara baglayan hukuk
gelişti. Artık devletlerin, şirketlerin çagdaş cürümlerinin
sırrı, kayıt tutma sistemlerinde gizli. Bilgi, depolama sis
temlerinin karmaşıklıgında gizlendikçe ve silinmezse, gele
cekte kayıtları incelemek isteyen tarihçiler karşılarında aşıl
maz engeller bulacaklar.
Sadece günlük yaşamlanrnızda degil, devletlerarası ilişki
lerde de siyaset yapma biçimi yazıdan söze kayıyor. Eski
den karadan, denizlerden, at sıronda, kalyonlarla, bir dev
letten digerine haberler taşmırdı. Günümüzde devlet baş
kanları, başbakanlar ulak oldu. Mektup alıp gönderme yeri
ne, uçaklarına atlayıp bir yerden bir yere gidiyor, kapalı ka
pılar ardında konuşmalarla, gizlice devlet politikalarmı çizi
yor, dünyanın gidişine yon veriyorlar. Belgesiz diplomasi
çagındayız. Tanıklıgumz, sahte gülümsemelerle el sıkıştık
ları bildik senaryolu basın toplanılları. Yüz yüze görüşme
dikleri zamanlar, telefonda konuşuyorlar. Gene yaz1h belge
yok. Ne konuşuldugundan, ne kararlaşnnldıgından, kendı
59
hükümet üyelerinin bile çogu zaman haberi olmadıgı gibi,
gelecegin tarihçileri, olsa olsa tercümanların gizli tutmuş
olabilecekleri günlüklerle yelinnneye mecbur kalacak.
Yann için kaybolan, sadece nelerin konuşuldugu karar
laştınldıgı degil. Yazılı belgelerden yararlananlar aynı za
manda diplomasinin nasıl yürütüldugunün, kişiler ve dev
letlerarası güç il işkilerinin, hitap tarzlannın, psikodinami
ginin de malzemesine sahiptiler. Kanuni Sultan Süley
man'm Fransa Kralı François'ya hitap ederken, "Ben Jıi, sul
tanlar su1tanı, hakanlar hakanı, hükumdarlara ta{ vemı, Ai
lah'ın yeryüZündeki gölgesi... diye başlayıp, saurlarca sırala
n
60
min hangi kitabı aldıgını, okudugunu, hükümetin talebi
üzerine ilgili kişiye haber etmeksizin büdinnek zorunda.
Açık raf sistemi olan Ingiltere'deki Cambridge Üniversi
tesi'nin kütüphanesinde, yamyamltk üzerine kitaplan ince
lemek istedigimde, bunlara bakabilmem için özel izin ge
rekligi sOylenmişti. Ideolojik duyarWıklarumz kadar türü
müzün "ayıplan" da bilgiye ulaşmamızı engelleyebiliyor.
Hoşumuza gitmeyen, işimize gelmeyen geçmişimize ula
ştiması istenmiyor.
Bin nüsha basılan bir kitabın bin kopyası var demektir.
Kitaplann bir kısmının başına kaza gelse, bir kısmı Nazi Al
manyası'nda Kristalnacht'da ya da Türkiye'de 1 2 Eylül aske
ri rejimi boyunca "zararlı", "tehlikeli" addedildiginden, sa
hipleri ya da devlet tarafından yakılıp yok edilse, bir kısmı
zamanJa kaybolsa bile genede birkaç kopyasının tüm hadire
leri atlatmasına, sonraki kuşaklara kalmasına fırsat var. Bir
kitabın, birden fazla nüshası olması tahrifau da engelliyor.
Biri çıkıp, "(alanca kitapta falanca şeyler yazıyor" diye yalan
yanlış birşeyler söyleyince, aym kitaba sahip başkalan "Ha
yır, bak falanca sayfada şöyle degil böyle yazıyor" diyebili
yor. Bagtamından kopamlıp başka anJamlar yüklenen alınn
lar için, "Bak, yazar, kitabın önceki sayfalannda şöyle de de
miş, yazılanlan çarpıuyorsun" diye uyarabiliyor. Ya da Tür
kiye'de, mahkemede intihalle suçlanan, 12 Eylül'ün YÖK es
ki Başkanı lbsan Dogramac1, iddialan reddedip, "Ben kitabı
mı Benjamin Spock'tan çok daha önce yazmışom" deyince,
"Haydi o zaman göster o tarihte yazdıgını söyledigin kitabı"
denerek yüzleşmeye mecbur bırakılabiliyor.
Kitaplar, bir düşüncenin, binlerce tastikli noter vesikası
gibi.
Fransız Devrimi'nde yayımlanan ansiklopedi, kilise ve
aristokrasinin bilgi üzerindeki tekelini ktrmakta önemli rol
oynamış, Avrupa'da Aydınlanma'rnn kitlelere yayılmasını
61
saglamıştı. Oysa 2 1 . yüzyılın, birçok dilde yayımlanan dün
ya çapmdaki internet Wikipedia ansiklopedisi, kitlelerin al
daulıp yönlendirildikleri bir savaş alanı olmaya aday. Kulla
nıcıların yazıroma kauldıgı Wikipedia'daki maddelerin içe
rigi, elektronik ortamda her an tazelenip istege gOre degişti
rilebildiginden, ansiklopedi, bilgilerin depolandıgı bir yer
ken, amk yaz boz tahtası. En son, 2006 ABD meclis seçim
lerinde iki rakip adayın geçmişleriyle ilgili ansiklopedideki
maddelerin, adaylan küçük düşürecek şekilde degiştirile
rek, ilaveler yapılarak, tahrif edilmesi buna bir Ornek. Bilgi
maddesi sayı.sının sınırsız, Wikipedia'nın gönüllü bilgi ko
miserlerinin sayısının sınırlı oldugu bu eşiLSiz ilişkide ge
nellikle tahri[atın farkında olunmuyor. Yukandaki ömegi
bilmemizin nedeni, olayı, her iki adayın taraftarlarının hası
na yansıtmış olması. Yoksa Osmanlı lmparatorlugu'nda Ma
runi ve Yezidilerin konumu gibi uzmanlık gerektiren, sınırlı
sayıda kişinin ilgilenecegi. bir maddede yapılacak tahrifatın
kim farkında olacak ki? Ansiklopedide yer bulan bu tür
maddeleri her an çarpıtma keyfiyetimiz bizim gelecek ku
şaklara bırakacagrmız mirasın parçası. En geniş paydanın
da katılabilirliginin mümkün oldugu ortamlarda ve de an
cak kritik düşUnceyle vanlahilen dogrulanmızı bu sefer de
katılunemın denetimsiz keyfine terk etmiş oluyoruz.
Bilginin tahrifatı kadar önemli olan bilginin erişilebilirli
gi. Dünyamızda en çok başvurulan kaynak Google. tlgilen
digi.miz konuyu girdigimizde ekranda karşımıza ilk çıkan,
yüz binlerce, bazen milyonlarca referanstan ilk on tanesi.
Kendi adımla bile ilgili 80.600 referans içinde, vergi dairesi
nin bildirdigi annemin evini kaça satugımdan kimin hangi
yazısında benden söz ettigine, Caretta kaplumbagalannın
korunmasıyla ilgili imza kampanyalanndan, kitap şirketle
rinin sanş ilanlanna kadar ço� ne idügü belirsiz kayıtlar
var. Ama benim de çok Onemsedigim, Türkiye'de psikoloji
62
tarihiyle ilgıli çalışınama auf, bilmem kaçıncı sırada. Ekran
daki yıgınlarca bılginin içine o denli gömülmfış ki, bul de
seniz ben bulamam. En çok dikkati çeken, ilgili sayfa açıl
dıgında ilk on sırada olanlar. Bilgilerin sıralanması, en çok
hangilerine başvurulduguna göre belirleniyor. Tarihte neyin
önemli oldugu Google'ın tekelinde! Bilginin, sıralamanın
neresinde olacagı manipülasyona açık. O denli açık ki, ka
yıtlan Ost sıralara yüksellmekte uzmanlaşmış şirketler var.
Guanlian Weehly'de okudugum bir haberin başhgı şöyle:
"Google tarihi sOmürgeleştiriyor.,. Washington Posl, New
Yorh Tımes gibi birçok gazetenin arşivine ortak olan Goog
le, 200 yıl geriye giderek 18. yüzyıla kadar olup bitenler
hakkında bilgi sunuyor. Bundan böyle birçok araştırmacı,
tarihçi, birinci elden kaynaklann peşine düşmenin zahme
tine katlanmak yerine, aynı ölçüde saglıklıdır inancıyla bil
gilerini, her rürlü müdahaleye açık, Google'ın elektronik
ortamından aiacak. Oysa Google verdigi bilgilerle daha
şimdiden tarihi alt üst etmeye, devletleri birbirine düşur
ıneye aday.
Tebriz'in nerede oldugunu belirtirken Google'ın bu şehir
den "halen tran hudutlan içinde olan Güney Azerbey
can'da" diye söz etmesi, geçenlerde lran hükümetinden sen
tepkilere neden oldu. "Tebriz ve Güney Azerbeycan 4.000
yıldır lran'a aittir" diyen hükümet sözcüsü Google'ı, Iran'in
içişlerine kanşmakla suçladı. 19. yüzyılda Kuzey Azerbey
can'ı topraklanna katan Rusya'dan sonra, Stalin'in de Ikinci
Dunya Savaşı ertesi geri kalan kısmını alma çabasını hatır
Latan sOzcü, Google'ın girişimini, bu bölgenin bagımsız
Azerbeycan Cumhuriyeti'yle birleştirilmesine yönelik bir
ABD provakosyonu olarak gördügünü açıkladı.
Eskiden kitaplar el yazısıyla kopya edilip çogalrılırken,
günümüzde kütOphanelere s1gamayacak sayıda kitap basıt
ması. bilgileri muhafaza etme biçimimizi degiştiriyor. Tek-
63
sas'da, Houston Üniversitesi'nin iki yıl önce yapılan yeni
kütüphanesinde kitap yok. Bu kitapsız ktltüphanede, bilgi
ler dijital olarak kayıtlı. Kitaba ulaşmak isteyen onu ekran
da bulup, okuyor. E-posta, mektuplan kaldırdıgı gibi, uzun
vadede kitaplarımız da e-kitap olacak. Google, Harvard,
Cambridge gibi dünyanın ileri gelen üniversitelerinin kü
tüphaneleriyle yapugı anllaşmaya göre, bu kururolann tOm
kitaplannı elektronik ortama dönüştürmeye başladı bile.
Bu gidişle Google ya da benzeri bir kuruluş, yüzyılımız
bitmeden dünyanın, hem de dijital ortamda, tek merkezi
kütüphanesi olabilir.
Merkezi otorite tarafından elektronik ortamda muhafaza
edilen kitap emsalsiz, yani tek kalınca, tahrifaun, başka
kaynaklarta denellenmesi olasahgı ortadan kalkıyor. Buyu
run, bilgilerin, gazete yazılannın, arşiv kayıllannın ege
menlerin çıkarlarına göre degiştirildigi George Orwell'in
1 984'üne.
Yukarda yazdıklarım bilim kurgu senaryosu degil Aşagı
daki Ornekten görulecegi gibi, dünyamızın en az dörue biri
için şu anda geçerli.
Geçenlerde (Nisan 2006), ABD'de, Çin'le ilgili bir meclis
komisyonunun oturumunu canlı olarak televizyoncia sey
rettim. Bir uzman, Yahoo, Google, Sun Micro Systems gibi
şirketlerin Çin'deki rolünden söz etti. Anlauıklan dehşet
verici. Şirkeller Komünist Panisi'yle anlaşarak, Çin'deki in
ternet sistemini o şekilde kurmuşlar ki, ancak bu tek partili
rejimın onayladıgı bılgılere ulaşılabıliyor. Dünya nufusu
nun dörtte birini oluşturan Çiniiierin internette ulaşabile
cekleri bilgi ve tarih evreni, Komünist Parusi'nin doktrinle
riyle denedi ve sınırlı. Evinizdeki bilgisayardan Google'a gi
np "demokrasi" diye tuşladıgınızda karşınıza çıkan bilgiler,
totalitarizmin demokrasi anlayışının eleginden geçmiş
maddelerden ibaret. Google gibi şirketler, Çin polisi ve g\l-
64
venlikten sorumlu istihbarat kurumlanyla da işbirligi ha
linde. Kişilerin e-posı.alanyla internet kullanımlan denet
lendiginden, rejime ters gelenler, kaygılan para kazanmak
olan bu çokuluslu şirketler tarafından güvenlik güçlerine
ihbar ediliyor. Google, denelimsiz diktatorya! konumuyla
dünyanın tek bilgi belirleyicisi olma yolunda. Sahip oldugu
You Tube şirketi aracılıgıyla da. hangi "video"ların gosreri
lip hangilerinın gösterilmeyeceğine karar vererek -ömegin
Taytand'da krala karşı olanlan gösterimden kaldırıp. askere
karş1 olanlara müdahale etmezken-, ülkelerin siyası gele
ceklerini şirket tercihine göre yönlendirebiliyor.
Aynı şekilde Bush yönetimi de, haberleşme şirketlerinin
ışbirligiyle, ABD'de istedigi zaman istedıgi kişinin e-postası
nı okuyarak, telefon konuşmasını dinleyerek, ülke çapında
casusluk yaptı, vatandaşlannı denetledi. Anayasaya gOre bu
suç; Başkanın görevinden alınmasını, şirketlerin yargılan
masını, faaliyetlerinın durdurulmasını, tazminat oderneleri
ni gerektiriyor.
Totaliter mekanizmaların guçlenip dünya çapında yay
gınlaşarak uygulamalannı sürdürmesiyle gelecegin tarihçi
leri her zamankinden çok bilgi gizlemesı, çarpuması ve yok
edilmesiyle karşılaşacaklar.
Bilgi şirketlerinin diger bir etkinlik alanı haberleşmemizi
saglamak oldugundan günümüzde siyasi eylemler de aniann
aracılıgıyla ıfade edilir oldu. Şirketler, ı.arihin kaydından da
öte, aruk oluşmasırun , yönlendirilmesinın parçası. Meydan
larda, sokaklarda yüz binierin protestosunun günümüzde
bilgisayar aracılıgıyla da oluşrurulan, paylaşılan, iletilen me
tinler çerçevesinde yurutulebiliyor olması, tarihimizin yarına
nasıl yansıyacagıru etkileyecek. Diyelim ABD'de, bilgısayarla
n başmda bır milyon kışı ortak bir metinde anlaşıp Irak sava
şını protesto ettiklerini Beyaz Saray'a e-postayla ileuiler. Eyle
mimiz oturdugumuz yerde, parmaklanmızm ucunda. Ancak
65
on kişinin Beyaz Saray Onunde protestosu haber olur, kamu
oyuna yansır, ı:arihe intikal ederken, belki bir milyon kişmin
eylemi, yagtnadan geçen yagrnur bulutu gibi uçup gıdecek.
DOnyanın gidişall hakkında her zamankinden çok fikir
sahibiyken, düşüncelerimizi, tavnmızı yeni sessiz teknolo
jilerle ifade euigimizden, çevremizı apolitik bilıyor, oyle
bildikçe biz de çaresizleşiyor muyuz? Kolay, ucuz ve teleku
laklara ragmen milinglerde coplanma tehlikesi olmadıgm
dan nispeten tehlikesiz bır ifade tarzı olan yeni tur eylemle
rimiz kamuoyuna yansımadıkça, omuz omuza, göz göze
paylaşılmadıkça, tarih Onunde etkinligini yiliriyor mu?
Forrest Gump lllmmden bildigimiz, gorumulerın mani
pulasyonu ıle kahramanımızto gerçekten tarıhl olayiann
içinde yer almış gibi gosterilmesi, teknolojinin yalanı nasıl
gerçek gibi gösterebileceginin eglenceli bir örnegi. Sovyet
ler Birligi, siyaset sahnesınden çıkardıgı liderlerıni tarihten
silmekle ünlüydü. Bu nedenle Lenın ve Troçki'nın birlikte
fotagrafiannı bulmak mumkün degil. Troçki'nin olması ge
reken yerde hep boşluk var. Artık ge�mişle o denlı oyna>'a
biliriz ki eskı filmlerden sigara içılmesini bile sılmemiz
mümkl1n. Ses kayıtlannda oynayarak, günümuzden, tarih
ten, istedigirniz kişiye, ist-:digimizı SOyletmemız de müm
kün. Buna blogcuların özgür sorurnsuzlugunu da ekleyince
günümüz teknolojisi gelecegin tarıhçılenne karşılaşılmadık
sorunlar sunacak.
Merkezi otorite olarak devleLierin, dınlerın, bilgıyı, kitap
lan, haberleşmeyi denetlernesi toplumumuzun tarihi kadar
eski. Artık şirketler de aynı rolde. Guçleri, devletlerden öte.
Sadece bilginin kullanımını denetlemekle kalmıyor, giderek
bilgının sahibi de olma konumuna gelıyorlar. Dunyanın en
zengın insanı, bilgisayarlanmızı her açugtmızda küreselleş
memizin milli marşı tabır ettigim "ding dong dong" sesli
Microsofl'un sahibı Bill Gates'in, tanhtmizin en paha biçil-
66
mez eserlerinden sayılan leonarda da Vinci'nin el yazmala
nndan oluşan Ldcester Codex'ini satın alması, bilgi impara
torlugunu kendi eüyle taçlandırmasının simgesL
Gelecegin tarihçilerinin önündeki engellere, devletlerin
denetiminin ötesinde boylece bir yenisi eklendL Bilgi üret
mek, yaymak konumunda, devletlerden de güçlü, bizatihi
bilginin sahibi Google, Microsoft gibi özel şirketler.
67
Tarihçilerin, hele yakın dönemleri incelerken, duygulan
run, aitliklerinin esiri olmalan kaçınılmaz. Ele almak iste
dikleri konuları seçer, dile getirir, yorumlarken, egemen
düzenin baskısı olmasa bile alışkanlıklanndan, sessiz uyum
mekanizmalanndan etkileurneleri de dogal. Zaten bunu bil
digimizden, olaylan ele alış biçirnimizi incelemek de ı:arih
bilim dalının bir parçası. Ancak '-her belge okuyana göre
degişir, farklı kimlik kazanır, başka gerçegi yansıur" diye
gören postmodern yaklaşım, gelecegin tarihçilerinın kafası
nı kanşurmaktan başka işe yaramayacak. Kuşkusuz belge
ler mutlak degil. Yoksa, tarihçinin ugraşı arşivcilik olsaydı,
tarih belgelerden ibaret olurdu.
Esas olan ne tarihçinin belgeye yansıtugı, ne de belgenin
tarihçiye.
Belgeler ve tarihçileri, ayrı ayn akukt.an sonra aynı nchir
de birleşen derelere benzetiyorum. Ikisinin, zamanın ruhu
nu yansıtan bir butOnde birleştigini göremedikçe, nesneler
le olayların gölge ve yansımalarında kayboldukça, gelecege
kaygan, bölük pörçük bir dünyayla, tutumsuzlugumuzdan,
tav1rsıı.lıgımızdan kaynaklanan bir ahlaksızlıgı da miras bı
rakıyoruz demektir.
68
rnek. Çeşitliligi.n korunması evrimin sürekliliginin geregi.
Yaşadıklanmızın, düşündüklerimizin kaydedilip, korunma
sı, Amazan ormanlannın korunmasından farklı degil. Gele
cegin toplumlan, günümüzde yaşadıgımız toplumların ev
rimi sonucu ortaya çıkacak. Bildiklerimiz güç odaklannda
tekelleştikçe, "Mc Medya" giiçlendikçe, gelecegin lekdüze,
totaliter dünyasına davetiye çıkanyoruz demektir.
llk bilinen efsanemiz Gılgamış Destanı'nı yazana kadar
belki binlerce yıllık bir sözlü tarih bellegi.ne sahip olma gü
cümüzü göstermişken nasıl oluyor da bugün bellegi.mizin
çok kıt oldugu, her şeyi hemen unuttugumuz soylenince,
bu sanki evrensel bir gerçekmiş , türüroüzün bir özelligiy
miş gibi başımızı tasdik edercesine sallıyoruz?
Günümüzde kullanılan haber teknolojisi, reklamlar gibi
anlık, dikkat çekici, sesli görüntüler üzerine kurulu. Özel
likle ekrandan aynı anda gelen çeşitli simge ve mesajlarla
izleyici bogtılurken, karşılaşugı bolluk önünde de bilgilen
dirilelim sanıyor. Bunun en iyi ömegi ABD kamuoyu.
Düzen böyle ayakta duruyor.
Kıt olan bellegi.miz degil.
Bellegimizi duyarsızlaştıran, bilincimizi edilgenleştiren
bir taarruzla karşı karşıyayız.
Anketler de nasıl düşündügümüzün degi.L, o gün için na
sıl yönlendirildigimizin bir ölçütü.
Gelecegin tarihçilerinin günümüze bakmalanndaki en
gelleri kaldumanın yolu, teknoloji ve tekelleşmenin tehdit
lerine önlem alarak, hepimizin günün tarihçisi olması.
Kimimiz bir yerin, nesnenin, duygu ya da çagnşımlannın
günlügünü tutabilir, kimimiz o gün yaptıklarımızın. Kimi
nin konusu, çevresinde degişen dogayı kaydetmek olabilir,
kiminin teması aşkın, özverinin tanıkhgı. Kimi korkularını
yazabilir, kimi rüyalanOL Kimi kartpostal biriktirir, kimi in
cik boncuk. "Gelecekten günümüze bakuklannda, ne bil-
69
melerini isterdik?" sorusunun cevabını, bizim için degerli,
keyifli olanlan akLararak ayn ayn verebiliriz.
Fotografla, ses kaydıyla, günümüzün kokuları ve dokula
nyla her birimiz gelecege mektuplanmızı yazabiliriz. Anne
ve babalanmızın genlerini raşıdıgımız gibi, günümüzün ta
rihini kaydenneyi kuşaktan kuşaga sürdürebiliriz. Çıkarla
rına ters geldiginden, günümüzü oldugu gibi kaydetmek is
temeyen güçlerin tarihimizin malzemesini belirlemesine
müsaade edecegimize göre, biz de kaydedelim aklımıza ne
geliyorsa, içimizden ne geçiyorsa.
70
lmemet aracılıgıyla satın aldıgımız kitaplann, müzigin
kayıtlan var. Amazon, Netflix gibi kuruluşlar hangi tür ki
taplardan, filmlerden, müzikten hoşlandıgımızm profillni
çıkanyor. Kredi kartlanmızdan nerede ne yedigimizi, nere
de kaldıgtmlZl, ne zaman nereye giltigimizi, içkiden iç ça
maşınna kadar, neler sann aldıgımızı izliyorlar. Kamusal
alanlara, sokaklara, alışveriş merkezlerine, binalara yerleşti
rilmiş kameralar her an yaptıklarımızı izliyor, kaydediyor.
Dış güçlerin saldırısı, kayıtları, özel yaşantımızı kamusal
laştınyor.
Ama modern insan da, kendi nzasıyla özel yaşamını, özel
yaşam alanını yok ediyor.
Freud'un da etkisiyle duygulanmızı , şuuralomızı, rüyala
nmızı önce psikiyatristlerle, derken neredeyse önümüze ge
len herkesle paylaşmaya başladık. Birbirlerini tanımayan
insanlar, ilgilerine göre onlan biraraya geLiren binbir çeşit
gruplarda, yaşantılannın aynnularını. duygu ve düşüncele
rini paylaşıyorlar.
Özel yaşantımız eglence sanayisinin parçası. "Reality
Show'' denilen programlarda, hayatımızia ilgili ne varsa teş
hir ediyoruz. Çekirdek ailenin çözülmesiyle, yalnızlaşıp
ilişki agını yitiren birey, bir zamanlar özel sayılan dünyası
nı, anonim ilişkilerinde telafi euneye çabalıyor. Okullarda,
iş yerlerinde uzmanlar, oldugumuz gibi olmamızı, birbiri
mize açık olmamızı ögütlerken, özel dünyamızın yok olma
sını teşvik ediyor.
Sonuçta özel yaşantıya müdahale, ister dışımızdaki top
lumsal denetim mekanizmalanndan gelsin, ister kendi ge
reksinmelerimizden, modem dünyamızcia kamusallaştırılan
birey ona malı oluyor. Başkasının çocugunu yapmak için
kiraladıgımız bedenlerimizden, satılık genlerimize kadar,
birey parsellenip özelleştiriliyor. Özgür bireyin yerini tüke
tici birey alıyor. Birey, tüketilen nesneye dönüşüyor. Cema-
71
atten cemiyete geçtigimizde özel dünyasını keşfeden birey,
tarihimizin bu aşamasında özel yaşamını yitirerek, genleri
mizin bile kaydını tutmaya haztrlanan, totalüer güçlere tes
lim olmanın eşiginde.
Birkaç yıl Once lzlanda'nın meclis kararıyla tüm vatan
daşlannın genetik yapısıyla ilgili bilgileri bir ABD şirketine
salması, gelecekte bizleri neler beklerliginin habercisi .
Özel alanımtzı korumanın Uk şartı, özel alanımız oldugu
bilincini yaşatmamız. Gelecege mektup yazmak, günlük
tutmak, bunun yollarından biri.
n
II.
T ARlHl YARGILIYORUM
Herodot'tan Günümüze Tarih Eleştirisi
74
leklerine, kilaplannın fihristierine yerleştirmemiş, savaş çı
gırtkanlanm banş havartlerine tercih eLmişler.
Tarih adına ön plana çıkarttıklanmız, ileride tarihçiterin
hangi konulan ele alacaklannı etkiliyor. Onlara bugünden
yapabilecegimiz uyan, ilk tarihçimiz olarak bilinen Balikar
naslı Heredot'la onu izleyen Thukydides'ten bu yana, tari
i ledigirniz yolun eleştirisi olabilir.
himizi kaydetmekte z
Kalemlerimiz savaş için hazırolda durmuş.
Dünyanın ilk tarih kitabı olarak bilinen kitabının ilk
cümlesinin sonuna dogru, bilinen dünyayı gezmiş tozmuş
olmasına ragınen, Hemdot eserinde özellikle neyi yazmak
istedigini, "Lki ırk (Perslerle, Helenler) nasıl birbirleri)ıle
çauşmaya tutuşru" sözleriyle açtklar.
Ardından Thukydides, Atina-Sparta savaşlanru yazar.
Roma uygarhgmın kuruluş efsanesi Aeneid, Virgil'in "Ar
ma vinmıque cano" (Silahlann ve insanın şarkısırlu bu) söz
leriyle; Odysseia ise "Kutsal Troya'nın yerle bir edilişiyle"
cümlesiyle başlar. tlyada'nın ilk cümlesinde, savaştan sonra
Hades'i boylayan Akhalılann akıbeti, Türklerin ilk kitabı
olarak bilinen Kutadgu Bilig'de Kun Togdu'nun "Sen aske
rinle bir memleketi ele geçirince zenginleşirsin... askerin
annkça yeni ganimet gelir... bu böyle gider" sözleri vardır.
Insan tabiannda olan savaşiann Allah'ın dünyayı yarattıgm
dan bu yana oldugunu yazan, savaşları haklı haksız olanlar
diye ikiye ayıran lbn Haldun. " ... Hakstz savaşlar, Araplar,
Türkler, Türkmenler, Kürtler gibi çöllerde yaşayan vahşi
milletlerde görülür" diye yazar. tık dünya tarihi yazarlann
dan Taberi'ye göre Nuh peygamberin gemisini yapmasın
dan önceki dönemdeki hayali toplumsal sınınandırmarun
başında savaşçılar vardtr.
Her yerde savaş, her yerde savaşçı.
Efsanelerimiz de, tarihçilerimiz de, bizleri savaşlarla, sa
vaşçLlarla tanışurdı. Bugün de tarih deyince ilk aklımıza ge-
75
!en muzaffer savaşçılann, savaşçı imparatorluklann isimle
ri. Hangi ülkede, hangi yüzyılda olursa olsun, ögt'encilere
gına gelmesine ragmen, en çok savaşlar, kalıramanlar ve sa
vaş sonrası yapılan antlaşmalar üzerinde durulur.
Sun Tzu'nun Bingfa (Savaş Sanatı) adlı kitabı, yazıldı�m
dan iki bin yıl sonra hala Stalin ve Mao'nun el kitabı olabi
liyordu. Saldırganlıgı reddeden, Aikido'nun kurucusu Mori
hei Ueshiba'nın Banş Sanatı kitabının adını bilen, bilmiyor
sa yoklugunu hisseden bir başbakan, başkan dünyada var
mı acaba?
Herkes biliyor savaş çıkarmanın kolay, barışı korumanın
zor oldugunu. Gene de toplumun olanaklanru, devlet büt
çelerini, beyin gücümüzü olası savaşlara seferber ederken,
haklı bildigirniz savaşianınıza gerekçe yaratabilmek için
provakasyonlara bile başvuruyoruz. Başkalannın savaşlara
hazırlıgı, yatkınlıgı üzerine casusluk yaparken. herhangi bir
toplumun tarihte bir "barış casusu" oldu mu acaba?
Barışı korumak için, banş adına devletlerimizin maddi ve
manevi yatınm yapmamasma ragmen, tarihimizde bu denli
banş olması kayda de�er.
Kayda deger ama kaydedilmiyor.
lik tarihçilerimizden Thukydides, Sparta ile Atina arasın
da çıkan Pelepones savaşlanru şu nedenle yazdı�nı söyler:
76
belirtilerini anlatıyor, nedenlerini araşnrrnıyor. Tarihçiler
de, nedeni araşrıracaklanna nas1lı dillerine doladılar. Savaş
Iann nedenlerinin, banşın olabilirliginin, gündeme gelmesi,
17. yüzyılda kraliıkiann yerine cumhuriyetierin kurulma
sıyla banşın gelecegine inanan Kanı, Montesquieu ve Tho
mas Paine'i; 19. yüzyılda, yönetim biçimi ne olursa olsun,
u1uslararası ticareti n savaşları gereksiz kılacagına inanan
john Stuart Mill'i ve nihayet Birincı Dünya Savaşı'nm kı
yımlanna isyan edenleri bekledi.
Tarihimiz boyunca savaşçıların yüceltildigı tarihçi top
lumlanmızda banş aşagılandı. banş ıstemek erkeklige, er
keklik onuruna yakıştınlmadı. Ister Enarun'un, PerUdes'in
Alinası, ister 1 5 . yuzyılda Floransa , Ceneviz gibi şehir dev
letleri, ister bugünün Türkiyesi'nin egemen söylemi olsun,
savaşmak erkeklik onurunun doruk noktası, asaletin kanın,
toplumun şanı olarak algllandı.
Uygarlık adına göklere çıkanlan eski Yunan'da barış iste
yenlerin tek örnegi tiyatroda, o da ancak bir komedide.
Aristophanes'in LysisLrata'sında ikinci smu vatandaş adde
dilen kadınlara düşer barış isternek Üstelik sanki kadınia
nn tek gücü dişüikleriyrniş gibi erkeklere ..sizinle yatmaya
cagız" diye şantaj yaparak. Seks boykotu, iradesiz diye su
nulan kadınların sekse düşkünlükleri yüzünden sona erer.
Spartalı Atinalı erkekler şanh savaşianna devam eder.
20. yüzyıl savaşları, orduların çarpışmasından çok "top
yekün savaş" stratejileriyle ulus devletlerin vahşetine, as
kerlerin de yeni silahlarıyla kitle katliamına dönüştükçe, ta
rihimizde ilk defa roplum, egemen düzenin tabularını yıka
rak savaşa karşı çıku. Birinci Dünya Savaşı'nda cepheye git
meyi reddedenler vatan haini diye kurşuna diziliyordu. Ça
nakkale'de 1976'da, 30 yaşımda kısa dönem askerlik yapar
ken, askerlik yapugımdan ötürü kendimi vatan haini his
setmiştim. Devlet, doktorası olan bir psikolog olarak ben-
77
den yararlanacagına, hiç olmazsa bana birkaç agaç diktire
cegine, eski bir silahla bir hedefe beş alu kurşun sıkınam
için beni besledi, yaurdı, giydirdi, üstüne de maaş verdi.
Bugün savaş halinde olan birçok ülkede bile vicdani retçi
olmak gençlerin yasal hakkı oldugu gibi, isterlerse askerlik
lerini kamu hizmellerinde, okullarda, hastanelerde, yerine
getirebiliyorlar. Bir zamanlar savaşta ölenler kahramania.şn
nlırken, kamuoyunda savaş aleyhtarlıgını kışkınır korku
suyla, ABD'nin lrak Orneginde oldugu gibi, anık devieLler
ölülerini gizliyor, zorunlu askerlige tepkiler nedenıyle pro
fesyonel ordular kurmaya mecbur kalıyor.
Buda'nın, lsa'nın ögretileri gibi istisnalar dışında asırlardır
savaş edebiyauyla beslenen toplumlarunız. türüroüzün ben
ce asıl dogal halinin ifadesiyle nihayet 20. yüzyılda, Remar
que'ın Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, Hasek'in Aslan Asher
Şvayh, Heller'in Catch-22 gibi savaş karşıu eserleriyle karşı
laştı. Gandhi'yle tanıştı ve nihayet barışın aşagılanmayıp
toplumca kabul görmesinirL, erkeklerin savaşçı yetiştirilme
mesinin, sivil hasJetleri benimsernelerinin tanıgt olduk.
Oysa deger yargılarımızın asırlardn barışı yadsıyan tu
tumları, tarihçiterin de savaşın insanın dogal hali oldugu
iddialarmı dogrulamasını kaçınılmaz kıldı. Bu kitabı yazar
ken Bostan'da gittigim kütüphanenin tarih kitaplarına ay
rıJmış bölümünde dalanırken dikkatimi çekti, kitapların
belki üçte biri savaşla ilgiliydi. Savaşmak askerlerin tek işi,
ama bunca konu varken, tarihçiler savaşlan yazmaktan
kendilerini alamamış. Savaşın tarihimizdeki yerinin, dep
rem gibi, veba gibi felaketler içinde olması gerekirken yazı
lan, zaferler üzerine kurulu bir tarih. Küçük yaşlanmızdan
itibaren bize okutrurulan, benimsettirilen tarih, savaşın
toplumlann patolojisinin bir açıklaması olacagtna, manuk
la ahiakın bizi terk eltigi ortamlan meşrulaştıran bir yakla
şımın ifadesi.
78
Columbia Ü niversitesi'nin himayesinde her yıl ABD'nin
en iyi gazeteci ve yazarianna verilen Pulitzer Ödülü'nü,
atom bombasının Nagasaki'ye atılmasını anlatan yazısıyla
1945 yılında William Laurence almış. Odal alan yazısından
birkaç cümle. Önce atom bombası:
79
Banşı Yazmayan Tarihçiler, Savaş Düşkünü Efsaneler
so
olara göre belki Amerika'da Vırginia sahillerine kadar- ula
şır. Tek bir ülkeyi işgal etmez. Amaç savaş degil, gittikleri
yerlerde Çin'i tanıtmak, ticaret yapmaktır. Beraberlerinde
porselen, el yazmalan, çay, ipek ve müzik aletleri görururler;
zürafa, baharat gibi mailarta geri dönerler. Çin, her ülkeden
önce icat ettigi barut, pusula, önlü arkalı yelken sistemi, do
nanması ve askerleriyle danyayı fethedebilecekken Ming lm
parator Zhu Di, bu seyahatlerden dönen donanmasını yakıp
Çiniilere deniz aşm seyahati yasaklar. lmparatorluk Koruüç
yus ögtetisinin etkisiyle 600 yıl boyunca içine kapanır.
Neden?
Neden gücü oldugu halde emperyalizmi benimsememiş
bir ülke gerçegini tarih bilincimizde baş tacı etrnezken, Pi
casso'nun banş güvercinine konacak yer bulamamanın ka
ramsarhgına kapıldık? ·
81
maz akıbeti olarak sunuyoruz. Birçok kişi için uygarlıgınn
zın başta gelen yazarlanndan Shakespeare'in eserlerinde de
savaş ve katliamlardan geçilmiyor.
Tarihimize bakıp şunu rahathkla söyleyebilirim, insan sa
vaşa ne kadar yatkınsa, en az o kadar, hatta daha [azla ban
şa da yatkın.
Soguk Savaş döneminde ABD i l e Sovyetler arası savaş
çıkmamasını, ikisinde de nükleer silahlar olmasına borçlu
oldugumuzu, en muteber profesörden en saygın devlet ada
rnma kadar söylemeyen kalmadı. Onlara "saçmalLyorsun"
diyen olmadı. Tarihimizde bu tür silahlar yokken de yaşa
nan barış dönemlerini, nükleer silahiann varlıgına borçlu
olmadıgımızı kolaylıkla göz ardı edebiliyoruz.
Türk-Yunan düşmanlıgı, ebediyen varmış gibi, kaçınıl
maz bir olguymuş gibi gösterilir. Iki halkın Anadolu'da bir
arada bin yıla yakın yaşadıkları, Bizans, Selçuklu ve Os
manlı lmparatorlukJarının tarihinin tozlannda örtülü bıra
kılır; günün husumetle beslenen siyasi dinamik ve çıkarla
rına ters düşrügünden, bu hoşgörülü yaşamı mümkün kı
lan koşullar örnek gösıerilecegine göz ardı edilir.
Yüz yıl öncesine kadar Ortadogu'da Yahudi, Hıristiyan,
Müslüman sulh içinde yaşamışken, dünya kamuoyu onları
çatışır bilir. Engin Akarlı'nınki gibi, 1920'de Batı müdahale
edene kadar Lübnan'da barış ve istikrarı belgeleyen istisnai
çalışmalar dışında, bu ülkede demokrasinin tesis olmaması
nı Dogu'nun geri liginde arayan günümüz tarihçilerinin ço
gu bu aymazlıgın parçası. Günümüzdeki çatışmalarla ilgili
uzmantıklarını popüler medyada usanmadan konuşturan
lar, tarihimizin en büyük kısmını oluşturan normal barışçıl
ilişkileri ve birliktelikleri göz ardı ediyorlar.
Batılı Hıristiyanların saldırısıyla başlayan, Müslümanlarla
birlikte Yahudileri ve Ortodoks Hıristiyanlan katleden Haç
lı Seferleri, Aslan Yürekli Richardlanyla, Selahaddinleriyle
82
ilkokul kitaplarına, filmiere konu olurken, lslam'ın kuruluş
yıllarında Muhammed'in savaş taktisyenligi vurgulanırken,
banş içinde geçen Kudüs'ün bin ytThk tarihinden söz edil
mez. Nazilerin ölüm kamplannda 1941-45 arası süren Ya
hudi soyktrımı bir daha yaşanmasın diye duyarlılı�mızı
belleklerimizde taze tutarken, Yahudilerin beş yüz yıllık
Endühis döneminde Müslümanlarla birlikte uygarhklannın
Altın Çagı'ru yaşadıkları, Moses Maimonides gibi düşümlr
lerin günümüze buradan seslendikleri, bu barış dönemini
mümkün kılan özelliklerle birlikte tarihin dipnotları ara
sında bırakılır.
Tıpkı Hindistan'ın Alun Çag1 gibi.
lngilizler, 1857 katliamayla Yeni Delhi'de son Mo�ol lmpa
ratoru Sahadır Şah'ı devirene kadar Hindistan'da uzun dö
nemler barış içinde yaşayan Müslümanlarla Hindular Taj
Mahat gibi Dogu kültürünün emsalsiz örneklerini verdi. Batı
sömürgeciliginin böl-yönet anlaflŞı, bugün bu bölgede nük
leer silahiara sahip iki düşman ülkeye neden olmadı mı?
Eskimolarda Savaş
83
marun kör ve sagır ortanunda, bunlann hatırlaolmasını is
temeyen Yahudiler de çok Araplar da.
Gelecegimize nasıl bakacagımızı geçmişimize nasıl baku
gımız belirliyor.
Bugün kendi çatışmalanının çözemiyorsak, hiç olmazsa
yannın tarihçilerine, bir zamanlar nelerin mümkün oldu
gunu haurlatmayı sürdürelim.
lnuit (Eskimo) tarihinde hiç savaş oldu mu acaba? Kan
davalan dışmda husumet çıkugında taraflar karşılıklı şarkı
larla auşıyor ya da güreşe tutuşuyorlar. Ne rüzgar tanrılan
var ne de ulu yaraocılan. Ne bir öbür dünya var cezalandı
nldıkları ne de bu dünyada toprak ugruna savaş verip, mal
mülk ugnına birbirlerini katlediyorlar.
lnuit tarihi, ilgisini çekmiyor taribçilerimizin. Bu işi ant
ropologlara bırakmışlar.
Tarihin bir amacı, modem tarihin kurucusu Ranke'ye gö
re olanı oldugu gibi anlatmak ise (wie es eigentlich gewesen)
aruk olanı, oldugu gibi göremeyecegimizin bilincindeyiz.
Ama şimdiye kadar yapugımız gibi gelecegimizi geçmişimiz
de gömmek yerine, geçmişimizi zenginleştirmek, şiddet ka
lıplanndan özgürleşlirmek de bizim elimizdeyken, akıntıya
kürek çekmek konumunda bırakıyoruz kimi tarihçileri.
Şiddetsiz bir geçmişimizin de oldugunu es geçmemizden
ibaret degil aymazlıgımız. Dünyanın sonunu getirecek diye
hop orurup hop kalkugımtz olası çauşmaların banş içinde
geçiştirildiginin tanıklan da sanki biz degiliz.
Totaliter rejimler, şiddetle karşı çıkıldıgından degil, asıl
güçlerini yilirdikleri için de yok olup gidebiliyor.
Evet, 20. yüzyıl belki türüroüzün en vahşi çagı idi. Bunu
kerrat eelveli gibi tekrarlamayan tarihçi kalmadL. Hitler,
Stalin, Mao ve Pol Pot rejimlerinin katliamlan dışında ABD
ve Sovyetler Birligi, savaştırdıklan uydulan aracılıgıyla
dünyada nice katliam ve tahribata neden oldular. Fark et-
84
medigimiz ise 20. yüzyılın, şiddete başvurulmadan nice to
talitarizmin de tarih sahnesinden silindigi bir yüzytl oldu
gu. Bu yüzyıl, kimi en güçlü dikta rejimlerinin bile, belki
de tarihimizde ilk defa, zora başvurulmadan, savaş çıkma
dan, yıkılıp yok olmalanyla da haurlanmalı.
20. yüzyılın sonlanna dogru inandıncıhklarını yitiren
donyanın iki süper gucünden biri, Sovyetler Birligi ve onun
hegomanyasmda Dogu Avrupa'da totaliter rejimierin hepsi,
tran'da Şah'ın diktatörlügü, sonuçlannı begenelim, begen
meyelim, killelerin tek bir SÖzüyle, "yeter" demesiyle teslim
olmadı mı?
tç savaştarla iktidara gelen Portekiz'de Salazar, tspanya'da
Franko rejimleri, faşizmden demokrasiye devrim olmadan,
silahlı çatışma olmadan, banş içinde geçmedi mi? Güney
Afrika'daki ırkçı (apartheid) rejimini şiddete başvurarak
yıkmak amacıyla kurulan, Mandda'nın hapiste geçirdigi 27
yıl boyunca başkanlıgını yaptıg1 Afrika Ulusal Kongresi
(ANC) sonunda Güney Afrika mallanmn dünya çapında
boykotu sonucu tek bir kişiyi hapishaneye atmadan iktida
ra gelmedi mi?
Amerikalılar, Saigon'daki elçilik binalannın damından
helikopterlerle kaçarken biten Vietnam Savaşı, çok daha
önce ABD sokaklarındaki yürüyüşlerle, üniversitelerdeki
açık oturumla. la, Beyaz Saray ve Pentagon'daki protestolar
la, gençlerin savaşa gitmeyi reddetmesiyle sona ermişti.
Çogumuzun sandıgının tersine günümüzde banşı tesis
etmek, geçmişten Oç almakı.an, geçmişten hesap sormakıan,
geçmişi cezalandırmaktan geçmiyor. Türkiye'nin Kenan Ev
ren gibi darbecilerinden; ABD'nin, Vietnam'da, Kamboç
ya'da, Timorlardaki ka[Jiamın mimarlanndan Henry Kissin
geriardan aklandıgının belirtisi, bu insanların yargılandıkla
n degil sokaga çıkmaktan, tarihten ve toplumdan uı.anacak
lan gün olacak. Bizim yüzüroüze bakmaktan yüzlerinin kı-
as
zaracagı gün olacak. Bunun için de önce kendimizle yüzle
şebilmemiz lazım. Mesele toplurolann geçmişlerini tek tük
sembolik örneklerle yapay yargılamalanndan öte.
86
nümüz tarih metadolojisinin geçerli sayılan yaklaşımları
dogrulrusunda hangi tür tebliglerin dergilerde yayımlanaca
gı, hangi konuların kongrelerde tamşılacagı Bau'da belirle
niyor. En zengin kütüphaneler Bau'da. Maddi olanaklarla
donanımlı, düzgün ve güvenli çalışma koşulları orada. Ya
raucılık ve ahla.ki açıdan bu hakimiyet Batı'da çalışanlann
tekeline b1rak1lmamalı. Tabii başta Çin gibi, tarihlerini gtz
lerneye yeltenen kimi ülkelerin arşivlerini kapalı tutup, ar
şivlere girmek isteyenleri de sakıncah görmesinin, Batı'nın
ayncalıkh konumunda etkisi var.
George Orwell'in 1984 adlı kitabında totaliter rejimin
sözcüsü O'Brien, tarihin kim tarafından nasıl yaz1ldıgının
önemini vurgular:
2 1 . Yüzyılda Demokrasi:
"Non Titulo, Sed Exerdtio Talis?"
87
vaşlanyla, ınsanhga karşı cOrümleriyle, dünyayı hepımiz
için olabileceginden daha sıkıntılı bir yer haline getinyor.
Parlamenter demokrasi kisvesi altında hükümeLierin dik
tatörlük mertebesine geldiklerinin donyada örnekleri çok.
lik aklıma gelen Putin'in Rusyası. Çin'in zaten demokratik
olma iddiası yok. Güney Amerika'da Venezuela gibı ülkeler,
sosyalizm adına, Sovyetler'de çoktan iOas eden tek parti sis
temine kaymakta.
Demokrasilere gOnOmOzde meşruiyeL gôrüntusu veren
seçimler, her seferinde egemen duzenin pekiştirilmesiyle
sonuçlanıyor. DO.Zenin çıkarianna ters düşen seçimler sayıl
mıyor. Sosyalistlenn seçildigi Şili, MOslomanlann seçıldigi
Cezayir, bagımsızlık yanlısı Arısude'ın seçildigı Haili'de
egemen güçler darbe yapıp düzenlerıni sürdürüyor. Avru
pa'da, Amerika'da, dünyanın başta gelen demokrasileri, Bir
leşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, desteklerliklerı bu dar
belerirı arlwında yerini alıyor.
Kayıtlı seçmenierin % SO'sinden çogunun oy bile kullan
madıgı, seçimlerdeki baraj sistemlerinden ötürü kullanılan
oylann meclise yansımadıg1 birçok ulkede, asugım astık,
kestigim kesük hükümeLler azınlık oylarıyla iktidarda. Hele
ABD'nin askert üslerini donyanm dört bir yanına yayan son
başkanı, ilk seçimlerde rakibinden daha az oy aldıgı halde
mahkeme kararıyla başkan oldu.
Demokrasiterin olmazsa olmazı oy vermek, demokrasi
nin özü olmaktan çıkıp afyon u olma yolunda.
Seçimlerde vatandaşiara birşeylerin degişecegi.nin düşleri
pazarlanıyor, umut tacirleri birşeylerin degişebileceglnin
hayalini satıyor. Gerçekten adU bir dünya düşleriyle yola çı
kan politikacılar da var. Onların ayagı kaydınlıyor, kandın
lıyor, etkisizleştirilip bazen de öldurüiOyorlar.
Düzen devam ediyor.
ABD'de seçimler, basket, beyzbol, hokey ve futbol ligle-
88
rinde şampiyonluk maçlan sıklıgında. Maçlarda oldugu gi
bi, yitirilen bir seçimin ardından yeni oyuncutarla başka bir
seçimin beklentisi canlı tutuluyor. Heyecan doruk nokta
stnda kalıyor. SenalO ve kongre üyelerinin üçte biri, iki yıl
da bir yenileniyor, cumhurbaşkanı dört yılda bir. Bir seçim
bitmeden digeri başlıyor. Vali, eyalet parlamentosu, seçimle
gelen polis şefi, başsavcı gibilerini de ilave ederseniz
ABD'liler neredeyse süreklı seçim halinde. Münavebeli ola
rak farklı adaylar ve parLiler kazandıkça, ABD'li birşeylerin
degiştigi, degişebilecegi inancının iyimserligiyle yaşıyor. Bir
şeyin degişmediginin farkına varabilenler, bir sonrakı seçım
beklentisiyle, taze tuLUyor inançlarını.
Kendisini hiç sorgulamadan, degişen isim ve gorumulerte
düzen devam edıyor.
Seçimlerle tazelenen umut şartlanmamızla, düzenin dOn
me dolaptannda kıth yükselip kıth iniyor umutlanmız.
Şu anda savaşlarıyla dünyada adaletsizligi pekiştirenler,
diktatOrlükle degil, demokratik sistemlerle idare edilen ül
keler.
Bu sistemden radikal bir dönüş olursa, seçimlere baglılı
gımıza ragmen degil, umutlarımızm uçuculugu yüzünden
yeni bir düzeni benimsemeye t�ne oldugumuz için olacak.
Ama nasıl bir düzen?
Tarihe bakogımızda, totaliter dUşler peşinde asugım asttk,
kestigim kestik, imparatorluklarla diktatörlükler, kaotik dö
nemlerin çaresizllgi üzerine yükselmiş. Umutsuzlugun, açlı
gm, korkunun kol gezdigi dönemlerde sıgınmışız çaresizli
gimizi seferber edip bizi Ozgürlüklerimizden vazgeçinerek
sınımıza btnen rejimlere, vazgeçilmez addeuigimiz güçlü
liderlerle dikı.atOrlere.
Bezecek miyiz?
Eli kulagında mı yeni dünya imparatorluklanyla dlkta
tOrler?
89
Ezberimizi tekrarlamakla yetinir, dünya çapında sari bir
hastalıga yakalanmış gibi ah başımtza neler neler geldi diye
dövünmemizi, bükemedigimiz eli Opmeyi surdurursek,
evet! 20. yuzyıhn LOtalıter düzenlerı btzim beklentilerimizle
beslenerek, omuzlanmıza aldıklarımıza boyun egmemizle
yükseldi.
Ancak şunu da unutmamalıyız: Topluma �on vermek ıste
yen her harekelin, bu hareketlere mensup kışıler ve önderle
rin de bize ihtiyacı var. Onlar da, devletler gıbi. bizden aldık
Lan destekle meşrulaşıyorlar. Eger günümüzde, her zaman
kinden çok baskıya, yalan dalana başvuruluyor; Tanrı'ya, ef
sanevi liderlere, bayrak, düşman, terör gibı simgelere sıgını
yorlarsa, meşruiyetlerint yilirdiklennin farkında oldukları,
bizlere güvenmedikleri, bizlerden korktukları içın. Btz baskı,
dikta rejimlerinden korktugumuz kadar, onlar da btzden
korkuyor. Ozgürlugun olmazsa olmazlanndan bin ise korku
suz toplumlarda yaşamak.
2 L . Yüzyılda Din
90
le.ştiklerinde, kendilerinden farklı inançlara sahip olanlara
karşı bestedikleri hoşgörüsüzlüklerini sergilediler. Ortado
gu'ya dinler arası barış, normal düzene dönüş, Batılı Hıristi
yanların saldınlarının sona ermesiyle geri geldi. Günümüz
de aym şekilde Yahudilerle Müslümanlar arası çatışma, elli
yıl önce, gene Batı'da vahşetin tanıklarının, soykırımdan
kurtulanların, işgal ettikleri topraklarda kurdukları devlet
sonucu çıktı. Yoksa Yahudiler, sonradan gelen iki tek Tanrı
lı dinin mensuplan Hıristiyan ve Müslümanlarla, onak kül
tür ve ekonomilerden beslenerek, karşılıklı etkileşim içinde
gündelik yaşamlarını 1500 yıldır bu topraklarda sürdürü
yorlardı. Keza Asya'da Budistlerle jainlerin 2500 yıllık or
tak tarihlerinde tek dini savaşları yok. Başkalarıyla çatışma
olasılıgında yaşadıklan yerlerden geri çekilmeyi, Hindis
tan'dan, Çin'den, Viemam'dan ayrılmayı tercih etmişler.
lster Ortadogu'da olsun ister Hindistan'da, 2 1 . yuzyılda
dinler arası çatışmalar eskiden oldugu gibi, Tanrı'yı, melek
leri, cennet ve cehennemİ yorumlayış biçimlerimizden,
Tanrı şöyle degil böyle söylemek istemiştir diye gerekçeler
le cepheleşmemizden kaynaklanmıyor. Devletler başkalan
nın dinini degiştitmek üzere birbirlerine saldırmıyor. En
aşın Hıristiyanlar arnk, "lsa'nın katili" diye Yahudileri suç
lamıyor. Bilakis günümüzde ABD imparatorluguna yOn ve
renler kıyamet günü beklentilerınde ısrail'i kollayan judeo
Hıristiyan oluşumlu kOktenci akımlar.
Binlerce yıllık dini aidiyetlerimiz siyasal ve külturel kim
liklere büründü.
Modem dünyamızın ahlaki çöküntüsüyle karşı karşıya
oldugumuzdan neredeyse herkes, fikir birligi etmışcesine
şikayetçi. Şikllyet edilen boşlugu, koşullar elverişli olması
na ragmen, yeni peygamberler, yeni dinler doldurmuyor.
Bildik dinlerin siyaset sahnesinde boy göstermesi eski ko
numlarını andırıyor. Ancak eskiden egemen konumda olma-
91
lannın gücünün gelirdigi esneklikte sürdürebildikleri uzlaş
macı çogulculugun tersine, daha katı bir tavır takınıyorlar.
Aydınlanma'dan sonraki yüzyıllarda dinsizlik de bir tür
din olur. Devlet, toplumsal ilişkilerin dılzenlenmesinde di
nin oynadıgı rolü yerine getirirken; 2 1 . yüzyılda varhklannı
yeniden anlamlı kılmak için çabalayan geleneksel dinler,
bugün devlet-din aynmmda yilirdikleri dünyevi güçlerini
telafi etmenin arayışında.
Günümüz tarihinin sahnesinde dinler dünyevi adaletsiz
lik ve ahlaksızlıktan yakınmanın, siyaset gütmenin aracı
oluyor.
Mürit yoklugundan kilise binalannın diskoteklere, hatta
camilere bile çevrilebildigi Avrupa Birligi ülkelerinde, Tür
kiye gibi her fırsatta Müslüman oldugu hatırlatılan bir ül
kenin Hıristiyanlar arasına katılmasına duyulan tepki dini
degil, siyasi ve kültürel kaynaklı. Yoksa 20. yüzyılın serma
ye ve iş gücü göçleriyle, dinlerin uyuşmazlıgı çoktan sona
erdi. Küresel sermayede her dinin parası var.
Bayrakit Köktencilik
92
dır diye, gQndelik yaşamda dinin yeri olmadıgı iddiasıyla,
dtlzenin istikrarsızlık ve adaletsizliginde insaniann isyan ve
istikrar arama duygusuna karşı tavrımızı daha ne kadar
sürdürecegiz?
lyi ya da kötü, din ve devlet ilişkitennde yenı oluşan, za
marumızın ruhunu yansıtan toplumsal dinamiklere tanıklı
gımız tarihe bakışımıza yansımıyor.
lnançlarımLz ugruna kolaylıkla kışkırulan, farklılıkları
vurgulanan dini aidiyellerimiz degil mi dünyalı olma bılin
cimizin yerleşmesini, yaygınlaşmasını kostekleyen? ..Öteki"
dinden bildigirniz kişiyle baş başa kalıp beraber oldugu
muzda, ..Aslında hepimiz aynıytz, dünyamızı mahveden ba
şımızdakiler" diyen biz degil miyiz?
Konu din olunca tarihçiler yazmıyor dinin toplumsal ev
rimini, nasıl algılandıgının degişimini. Darwin'in tahundan
indirdigi Tann'nın toplumsal evriminin tamklıgında tarih
çiler sessiz kaldı. Laik toplurolann oluşmasıyla çogu tarih
çiler dinin toplumsal rolünü göz ardı elli, dinle ılgilenmez
oldu.
Dinler tarihine sanki modemizme geçişle son nokta kon
du. Mesele tarihçinin dini, toplumun yeni donuşümlerinin
içine yerleştirememesinde, toplumsal işlevini göz ardı eL
mesinde.
Atalanmız her şeyde, doga üstü güçleri, Tann'yı görüyor
lardı. Gökyüzü gürluyorsa gürleyen, su çaglıyorsa çaglayan
Tanrı'ydı. Tanrt, ayak bastıgımız toprak, içtigirniz su, başı
mızın üstundeki agacın yapraklanndaydı. '"Pameizm" adını
verecegimiz bu inancımızda Tanrı her yerdeydi, her şeydi.
Zamanla soyudar olduk Tannlanmız1. Tannlarımızın isim
leri oldu; kımlikleri, tapınaklan oldu. Mevsimlerin, gecele
rin, gündüzlerin, aşkın ve savaşın, kumarda şansın, toprak
da hasatm Tannsı vardı amk. Tannlarımız once binlercey
di, sonra yüzlerce. Bazen onlar da bizım adımıza birbırlen-
93
ne dtışerken, biri bizi kollamazsa digerine adak sunardık.
Erken öten horozun akıbetine ugrayan Mısırlı lknathon'u
saymazsak, iki bin yıl Once insanoglu Leke i ncti rdi Tanrısını.
Tanrı tek, dınler, birı;ogumuz için tek Tanrılı oldu.
Tanrı'nın ıradesini yorumlama yetkısi tek merkezlı ör
gütleri n tekeline geçti� ölçüde de lek Tanrı toLalitarizmi
başladı.
Günlılk yaşantınıızın her alanını deneLiedi tek Tanrımu.
Evlenmemizi, çocugumuza isim verilmesını, ne zaman neyi
yi yip ye meyecegimiz i , mirasımızı, çalışma saallerimizi,
dükkaniann bile hangi gunlerde hangı saatlerde açılıp ka
panacagını denetledi. Devlet ve dinin modern za manlarda
birbirinden ayrılması , bırçok alanda bilimin dinın yerini al
masıyla, Tanrı Ozel yaşanumız.ın uzantısı oldu; duada, dini
bayramlarda, olum gıbi istisnai günlerde anılan bır va rl ıga
dOntışul. Gücünden yiuren dın, günumuzde her wrlü top
lumsal tatminsizligimizden yola çıkarak, farklı yerlerde,
farklı biçimlerde ifadesini buldugu siperlerden k!ih savunu
yor, kAh saldınyor.
Dinin evrimsel sılrecındekı degişen rolune deginmeyen;
dinı, toplumsal yapı ve geçmışimizi incelememiz.de bir sa
biL gibi degeriendiren tarihçılenmiz, tarıhımiz1 ve dolayısıy
la kendimizi anlarnamazın önı.:ıne duvar Ordılklerı gibi, du
varı aşacaklarına ge lecegin tarihçilerıne devrederek, daha
da yılkseltmiş oluyor, dokunulmazlık zırhına burünen din
duvarını daha da aşılmaz kılıyorlar.
Dirlin dokunulmazlıgında, gün dogdu kalledilen kurban
lanyla din üzerinden siyaset yapan lara . Hıristiyan, Hindu,
Müslüman ve Şimocu akLmlar, günumuzde bırçok ülkede
milliyetçilikle harmanlanarak. )abancı düşmanlıgı zeminm
de UOteki"ne karşı seferber ettiklerı bayraklı köktencıltkle
mi lyonları peşlerinden surılklüyor.
94
Tek Tannlı Dinlerden, Tannlı, Tannsız Yeni Diniere
95
sanla kaynaşmış, farklı dinlerin varlıgına alışmış. farklı dın
lerden eıkilenip nice dönüşümler geçirmış. Nispeten genç
bir uygarlık olan Avrupa, Lanrn toplumuna, şehirlerde yaşa
maya, Mezopouımya'dan, Mısır'dan, lndus vadisinden üç
dört bin yıl sonra geçmiş. Hıristiyanhgı benimsedikten son
ra Lanhimizin en tekdüze, kapalı, degişmez din anlayışına
sahne olmuş.
6.-7. yüzyıldan itibaren Hırisliyanlıgın egemen oldugu
Avrupa, kendi dinlerinin aynnulanmn Letikledigi bir savaş
meydanı. Aynı dınden ınsaniann Constantinople'da 1204'te
kiliseterin yagmalanmasıyla bırbirierine tahammülsuzlükle
ri yetmiyormuş gibi, Haçlı Sererteriyle de lslarn'a savaş açu
lar. lsa'mn eski dininın mürillerine uıharnrnül ederneyip en
gizisyonda yakukları Yahudilerin, lspanya'da, tngiltere'de,
Fransa'da yüzlerce yıl boyunca yaşamalarmı yasakladılar,
Rusya'da pogromlarla kademler. 20. yuzyıla geldigimızde
bile Aydmlanma kültürlerine ragmen, Almanya'da Yahudi
leri, Bosna'da Müshimanlan soykınına lılbi tuuular. lngihe
re'de, Irianda'da yüz yıllar boyunca savaşan Katoliklerle
Protestanlar daha geçenlerde silahlarını bırakular.
Avrupa, dini devletten ayırınakLa Oncıl ve ilk olmasını
belki bu kanlı, hoşgOrılsüz geçmışine borçlu. 17. yüzy1lda,
Protestaniarta Katoliklerin kıtanın dört bir yanında birbirle
rini kıyasıya kallettikleri "Otuz Yıl Savaşlan"ndan sonra
Westphalia Barışı'yla, Avrupaltlar, hiç olmazsa kendi dinle
rinin çeşilliligini barındırınayı becerebildı.
Batı'nın modem Larihi boyunca barbar gözüyle bakugı
Türkler ise 20. yüzyıla kadar tarihlerinde bir dınler resmi
geçidinin uınıgı.
Turkler şamanlıkLan sonra, [arklı yer ve dönemlerde Bu
dizrn, Taoizm, Manişeizm, Hınstiyanlık ve Hazar ımpara
torlugunda topluca Yahudiligi benirnsedikleri gibi, Islam
adına kurduktan devletlerde de, etkılenip etkilediklen baş-
96
ka dinlerle birlikte yaşadılar. Onlara hukuk sisteminde özel
bir yer tanırken, Batılılar Hıristiyanlık zırhına burundü.
Dinin degişebilirliginin Bau dışmda başka çok örnegi var.
Mısır'da yaşayanlar, flravunlann çok Tanrılı dinlerinden
lknathon döneminde bir ara tek Tanrılı bir etine, Romalılar
la Hıristiyanlıga, Abbasilerle lslam'a geçti ler. Endonezyalı
lar, Budist ve Hindu olduktan sonra Müsliimanlıgı benim
sediler. Katı bilinen japonlar, 6. yüzyılda benimserlikleri
Budizm ve Çin kültürunü, esiki dinleri Şintoizmle harman
ladılar. Bir ara H1ristiyanlıgm ülkelerinde yayılmasım teşvik
ettiler, son yüzyılda ise modern dünyanın, Batı yaşam tarzı
nın öncülerinden oldular. Rusya hıtkimiyeti alunda yaşayan
kimi Müslümanlar, toplum ve Çar'la buriinleşliler; lslam'ın
halifesi, temsilcisi sıfatı vurgulanan son Osmanlı sultanlan
na baglılık hissetmediler. Dünyamn en kapalı ülkelerinden
Çin, Mao doneminde dinleri yerine geçen komünizm dışın
da, Taoizm, Konfüçyusçuluk. Budizm ve yer yer lslam ve
Şamanizm'in oluşturdugu kültür ve din mozaigı. Sayılma
yacak kadar çok din, dil ve kültürün birarada yaşadıgı çag
daş Hindistan başka bir örnek.
Huntington'un dinler üzerine kurulu medeniyetler çatış
ması tezinin bir Batılıdan çıkması tesadüf degil!
97
kendi topraklannda karşılaşuklan, farklı bir din ve ülkeler
den gelen göçmenlerle birarada degil, yan yana yaşamayı
bile sindiremiyorlar.
Batı'ya özgü. bildikleri evrensel degerierden kendileri ko
puyor, bu degerierin başka kültürlerde de oldugunu yadsı
yorlar. Aydınlanma'dan bu yana demokrasıyi içseUeştirdik
ten sonra, iki yeızyıldtr emperyalisl konumlanyla dünyayı
hakkaniyelSiz kılmanın çelişkisinde, şizofrenik bir görüntü
içindeler. Angio-Amerikan guçlerinin -Irak öme�nde ol
dugu gibi- demokrasiyle emperyalizmi bagdaşorma gafiet
lerinin bulıranında bocalıyorlar. "lyi niyetimiz Laketir edil
miyor" diye yakınıp, dünya tarafından anJaşılmazlıklannın
(!) düş kınklıgı ve öfkesinde saldırganlaşıyorlar.
Kuvözde yaşayan bir bebekmiş gibı kendiJerini yabancı
etmeniere o denli kapaınnşlar ki, dünyayı dolaşırken bile
alıştıklarından vazgeçemiyor, gittikleri yerlerde kendi lo
kanlalanm, otelleri, kendi dillerinden konuşan insanları,
şartlandtklan yaşam tarziamu anyorlar. Bunlan bulamamak
kimileri için tehlike çanlannı çalıyor; en açtk fikirlileri, ya
bancı ortamlarda bulunmayı macera olarak algılıyor.
Bau son iki yüz yıldır danyayı hegemonyası allına alır
ken, Batı'nın tarihi, başkalannın da larihi oldu. Sömürge
leştirilen alkeler Bau'nın tarihini ögrenmek, deger yargılan
nı benimsemekten öle, kultOrel ve kurumsal anlamda Ba
u'yla zorunJu olarak bütılnleşirken, Batı'da evrenselleşmeye
yönelik bilinç, 20. yüzyllın ilk yansında doruguna urma
nan emperyalizmin dOnya paylaştmı savaşlanyla lepetaklak
oldu. Her şeyin en iyisinin, en dogrusunun kendilerinde ol
duguna inandtklan benmerkezci bir dünya gOrüşüyle, baş
kalamu aşagıladılar, tarihlerini kuçılmsectiler, yaşam biçim
lerini yıkmaya koyuldular. Hele sanayi devriminden sonra,
donyanın neresinde olursa olsun birbirine benzeyen wp
lumsal yaşantımızdan ötilrü, çeşitli uygarlıklann dogayla ve
98
birbirimizle ilişkimize, çalışma hayatımıza yönelik farklı
yaklaşımlan tekdüzeleşir oldu. Buna ragmen çeşitli ülkeler,
Banlılaştınlmalanna ragtnen kendi dil, din, sanat, tarih ve
adetlerini bir ölçüde koruyup gerçek anlamda çok kültürlü
olurken günümüzde evrenselleşrnesi kaçınılmaz bir dOnya
nın ilk vatandaşlan oldular.
Batı'nın bugün oturdugu "uygarlık biziz" tahtından düne
ve yarına bu benmerkezci küçümseyici gözlerle bakmaması
için, tarihi yeniden yazılmayı bekliyor. Bir zamanlar mo
dernleşme kurarncılannın inandıgı gibi, Batı'da yaşamayan
larm gelecegi, Batı'nın tarihinin tekerrürü gibi yaşanmıyor.
jack Goody'nin kitabının başlıgında Ozetledigi Theft of His
tory'de (Tarihin Çalınması) dünya tarihi de, Batı'nın teke
linden kurtanldıktan sonra hep birlikte yeniden keşfeditip
yazılmayı bekliyor.
Dünyada neyin nerede oldugunu tanımlamamızda pusu
lamtz kıble diye Batı'yı gösteriyor. Uzakdogu ülkeleri nere
ye, kime gOre uzak? Avrupa için "ortabau".· Amerika için
"uzakbatı" tabirleri kullanılsaydı, bunlara evrensellige karşı
Onyargılı ifadeler diye bakılmaz mıydı?
Bu arada çoktan miyadını doldurmuş olmasına ragmen,
günümuz tanışrnalannda, edebiyatında suni teneffüsle ya
şatılan Dogu-Bao ikilemi de pop kühürümüzde direnişini
sürdüruyor. Edward Said'le doruk noktasına ulaşan bu tar
uşmanın tortusunda, Dogu-Bau arasında hakkaniyet ya da
benzerlik aramak bizi evrerıSellige karşı yapay bır ikileme
hapsediyor.
Sorun, evrensel bir tarih yazımına dogru yola çıkarken ,
Batı'nın aşamalı geçmişini ileriye dogru bir istikametmiş gi
bi algıladıgımız bakışımtzdan Batı'yla birlikte Ozgürleşmek,
farklı külturterin evrensel degerierini topluca Ozumsemek.
99
Tarih Efsane, Efsane Gerçek Olunca
100
ni degiştiren ya da tarihsel süreçlerin sarsılmaz kurallarının
belirleyiciligidir.
Fazla üstünde durmay1z, toplumsal hareketlerin hangi
koşullarda başarılı, hangi koşullarda başansız olduklannın.
Siyasi, iktisadi, cografi etmenleri inceleyen tarihçiler çeşitli
konularda toplum bilincinin oluşmasını, kitlelerin homur
danmasını, siyasileşmesini genellikle es geçer, hele demok
rasilerde seçmenierin oylannın kantitatif incelemesiyle ye
tinirler.
20. yüzyllda, Vlemam hariç, barış harekellerinin, başka
bir savaşta tekrar başlayana kadar, saman alevi gibi söndü
günü kaç defa gördük. Toplumu dönüştürme, etkileme sü
recindeki çabalarımız, banş yolunda başarı ve başarısızlık
lanmız tarihsel süreçleri içinde irdelenmedikçe, yoksun ka
lıyor yeni kuşaklar geçmişin tecrübesinden.
Egemen düzenin savaş tarihçileri, tarihimiz boyunca yeni
taktik ve stratejHerle tekamül ettirdigirniz savaşların daha
"iyisinin" yaptiabitmesi için harp akademilerinde en ince
ayrıntıtarla ugraşırken, aklımızdan geçmiyor savaş tarihi ol
dugu gibi, neden banş tarihi diye bir disiplin olmadıgını
sorgulay1p talep etmek, okullarımızda derslerini vermek,
üniversitelerimizde kürsülerini kurmak. Böylece kötürnser
lige, savaşların kaçınılmaz oldugu düşüncesine kaptlıyor,
barışın ancak savaşla saglanabilecegi safsatasıyla kendimizi
aldatıyoruz.
Seçimlerde oy vermeyen, gazete okumayan, düzenden
kendilerini hertaraf edenleri apolitik olarak tanımlayıp, si
yasi davranışlarımızı dllzenin kalıplaşmış tantmları içinde
incelerken; yeni hareketlerin, yeni tavuların, günümüzde
oluşturdugu yaşam biçimleri üzerinde durmuyor; toplum
sal dinamikleri, egemen düzenin biçtigi roller açtSından in
celemekten öteye gidemiyoruz.
101
Tarihte Bireyin Rolü: Galileo, tran Şahı.. . Ben
102
ya gittik. Kaldıgımızın ikincil günü otel, biz hariç, müşteri
lerden boşaltıldı. Dönemin D1şişleri. Bakanı lhsan Sabri
Çaglayangil'le tran'ın diktatörü Şah Rıza Pehlevi başbaşa
müzakerelerde bulunmak üzere birkaç günlügüne otelimize
yerleştiler. Günümüzde dünyanın binbir felaketiyle şokla
nıp duyarsıziaşmış bilincimizin tersine, o yogun tepkili yıl
lanmızda, gizli servisi Savak'ın işkenceleriyle anılan lran
Şahı, dünyada demokratik muhalefetin en çok nefret ettigi,
görüldügü yerde bir kaşık suda bagulacak kişi konumun
daydı. Çaglayangil, babamı siyaset hayatından tanıdıgm
dan, otelde birlikte kaldıgımız günlerde bize yakınlık gös
terdi, üzüntümüzü paylaştı, Şah'la birlikle dördüroüzün
sohbet ettigimiz, çay, sigara içtigirniz vesileler oldu.
"Acaba Şah'ı öldürerek tarihin akışını degi.ştirebilir mi
yim, lran halkını zulümden kurtarabilir miyim?" düşüncesi
o günlerde aklundan çıkmadı. Marx'ın Feuerbach için yaz
dıgı ünlü l l . tezinde dedigi gibi meselenin özü dünyayı de
giştirmekse, örnrum bo) u bundan iyi bir fırsat karşuna çı
kabilir miydi? Güçlükle uyuyabildigim o günlerde, kendi
kendime sürekli taroşır oldum bireyin tarihteki rolünü. Bir
ulusun makus talihinin degişmesi, birkaç santim ötemdey
di. Ama cinayetirole asıl degi.şecek olan tarih degil, sıradan
bir isim daha eklenecek olan tarihimizdeki katillerin sayı
sıydı. Sanki Avusturya veliahn öldürülmese Birinci Dünya
Savaşı çıkmayacak; New York'ta lkiz Kuleler'e intihar saldl
nsı olmasa ABD, Asya'da Çin'i, Rusya'yı çevreleyen üsler
kurmayacak, Afganistan'a girmeyecek, Irak'ı işgal etmeye
cekti.
Tesadüfler sonucu dogru zamanda, dogru yerde olan,
dogru kişileri efsaneleştirerek yaranyoruz tarihi yönlendir
digini söyledigirniz kahramanlanmm.
Tarihimizin vazgeçilmez bireyler safsatasından bir başka
örnek Galileo Galilei.
103
Güneşin dünyanın etrafında degil, dünyanın güneşin et
rafında döndügünü kanıdayarak Kopemik'in kuramını dog
rulayan Galileo, ahiilki çöküntü içinde olan Valikan'ın ikti
darını temelden sarsınca, Papa çOzümü, Galileo'yu işken
ceyle tehdit ederek, söylediklerini yalanlatunnakta buldu.
Galileo tövbe etti, kahramanken inzivaya çekildi. Ozgürlük
yaniuarını hayal kınklıgına ugratması, onlann gözünden
düşmesi ya da izinden gidenlerin davalanndan vazgeçmesi,
tarihin degişmesini engellemedi. Galileo, düzeni alt üst
eden çalışmalarını gizlice sürdürdü. Katolik Kilisesi'nin
dünyevi iktidarı sona erdi
Kendisinden, kahramanlık bekleomesinin ne kadar ibret
verici oldugunu Galileo, Brecht'in agzından, şu sOzlerle ifa
de eder: "Ne yazık, kahramana ihtiyacı olan memlekete."
104
tünde duran sürahinin aluna koydugu bilyenin Filistin'i,
sallanmaya başlayan sürahinin Ortadogu'yu temsil ettigini
söyleyerek, lsraii-Filistin çatışması çözülmeden, ne Ortado
gu'ya ne de dünyaya banş gelemeyecegini belirtmişti.
Arafat'La konuşmamızdan bu yana geçen otuz yılda Orta
dogu'da daha da çok kan dökülmüş, sayısız arabuluculuk
girişimi iflas etmişken, o gün Harvard Üniversitesi'nde banş
için önerilen çözüm, toplantıda esen hava, aymazlıgımızın
ibret verici bir ifadesi oldu. Konuşmacının sosyal bilimciler
tarafından takdirle karşılanan önerisi, ABD'de eski Başkan
Carter'ın yıllar önce Sedat ve Begin'i Amerika'da yanyana ge
tirip Mısır'ın İsrail'i tanımasını sagladıgı gibi, bugün de lsrail
ve Filistin liderleri arasında aynı şeyin yapılmasıydı. Konuş
macı için tek sorun arabuluculuk yapacak kişinin insan
haklan ihlalleriyle dünya çapında itibannı yitiren Bush ola
mayacagından, yerine kimin bulunabilecegiydi. Konuşma
al�larla bittikten sonra toplantıya. katılaniann birbiri ardı
na ortaya atugı arabulucu isimleriyle barışa yaklaşmış olma
nın duygusu salona yayıldı. Şu ya da bu isme itiraz gelme
siyle bir an için yaşanan burukluk, yerini başka bir ismin
önerilmesiyle tekrar barışa yaklaşıldıgı coşkusuna bıraktı.
Toplantıya katılanlar düşüncelerinin dogruluguna o ka
dar inanıyorlardı ki, Mısır'da Sedat'm bir suikast sonucu öl
dürülmesini, Mısıriılarta İsraillilerin arasında husumelin gi
derilmek bir yana bugün her zamankinden fazla oldugunu,
barışın saglanmasının birarada yaşama inancından geçtigi
ni, banşın barometresinin insan oldugunu, eger biliyorlar
sa, unutmuşlardı.
Toplantının sonuna dogru, beni bir psikolog olarak da
çok etkileyen eski bir tecrübemi paylaşum.
Anlattıklanm, Arafat'la görüşmemiz nedeniyle Beyrul'tay
ken, göçmen kamplannda Filistinü yuva çocuklarıyla yaptı
gım araştırmanın sonuçlanydı. Beş alu yaşlanndaki yuva
105
çocuklarından Filistinli bir çocugun resmini yapmalarını is
temiştim. Hepsinin bildigirniz çöp adam türünden yapugı
resimlerdeki çocuklann elinde bir de kalaşnikof vardı. Bu
nu anlamgımda, toplanuda başlar, "Filistinlilerin çocuklan
nı terörist olsun diye yetiştirdiklerini biliyorduk" dereesine
sallandı. Araştırmarnın ikinci kısmında, aynı çocuklardan
lsrailli bir çocugun resmini yapmalarını istemiştim. Hepsi
kagıdın Ost kısmına çarpı işaretleri, her çarpı işaretinin alu
na da, kagıdm dibine kadar inen noktalar yapmtşu. Çarpı
lar o günlerde Beyrut semalannda aniden beliren lsrail sa
vaş uçaklarını, noktalar da uçakların atugı bombaları ifade
ediyormuş. Yuva çocukları, savaş uçaklanndan tanıdıkları,
hayatlannda hiç görmedikleri lsraillileri, insan olarak bile
tahayyül edemiyordu.
Toplantıdaki sosyal bilimciler, çevrelerinden o kadar ko
puktu ki, barış istemelerine ragmen farkında bile degillerdi
savaş magduru çocuklann halel-i ruhiyesinin.
İsrail'in 2006 yazındaki son Lübnan saldınsında, iki ülke
de yaşayanların haberieşebilmesi için blog kuran Charles
Chuman, "En büyük cürOm düşmanını tanımamak, onu in
san olarak inkar etmek" demiş. ispanya iç savaşına katılan
George Orwell de düşmanını tammasını anlaur. Şehir içi bir
çauşma esnasında, bir elinde pantolonu, hayatını kurtar
mak için kaçan bir adam görür, ona ateş edemez, "Buraya
faşistlerle savaşmaya gelmiştim, ama pantelonsuz bir adam
faşist olamaz, o da benden farksız bir insandı" der.
lsraillilerle Lübnanltiann savaş sürerken haberleşmesini
saglayan başka bir blogcu, Mustafa Hamoui'ye göre de:
"Haberleşmek hiçbir zaman kötü olamaz, birisine ondan
nefret euigini söylemek çok daha iyi, çünkü sana 'neden'
diye sordugunda diyalog başlayacaktır."
Tarihimizde banşı mümkün kılan ortam ve konulan in
celemedigimiz sürece, gelecegin tarihçilerini de mahkom
106
kılmıyor muyuz günümüze bakuklarında savaşlan incele
meye? Onlan da mahküm kılmıyor muyuz, insanın yazgısı
nın savaş olduguna inanmaya?
Savaşlann kaçınılmaz olduguna inanarak, davetiye çıkar
mıyar muyuz savaşlan n kaçınılmazhgına?
Tolstoy, Anna Karmina romanına şu ünlü cümlesiyle baş
lar: "Mutlu aileler birbirlerine benzer. Mutsuz ailelerin
mutsuzlugu kendilerine özgüdür." Böyle başlar mutsuz bir
kadının öyküsü ve imihanna kadar sayfalar boyunca mut
suzlugu sürer gider. Rornanda, operada, hayatta başkalan
nın mutlulugu ilgimizi pek çekmiyor, mutsuzluk üzerine
en ufak bir belirti, bir dedikoduysa, günlenınizi işgal edi
yor, hayal gücümüzü beslıyor. Nice yazar mutlu olmak için
yaşamadıklannı bile neredeyse övünçle söyleyebiliyor!
Neyi ekersen, onu biçersin. Mutsuzlugumuzun, neyin iyi
degil de kötü gitliginin üstünde durdukça, huzursuzlukla
nmızı dalga dalga gelecege yayıyoruz. Mutsuzlugumuzun
üstünde durarak mutlu olamayacagımız gibi, savaşiann üs
tünde durarak da savaşlan engelleyemeyiz. lnsanda güzeü,
saglıklıyı yeşertrnenin yolu, güzelden, saglıklıdan söz et
mekle mümkün. Tersi degil.
tki örnek:
Uygarlıklannı yok eden beyaz adamın yüzyıllarca zulmü
nü çeken Afrikalılarla, sömürgecilige karşı önce Fransa,
sonra'da ABD karşısında 50 yıl direnirken milyonlarca ölü
veren Vietnamlılar, kimliklerinde anıtlaşurrnadıklan ısurap
dolu bir geçmişi hatırlatmak yerine dünyada ortak bir gele
cegin her şeye ragmen güler yüzlü temsilcileri.
107
ri boyunca klinik psikologlar mutsuzlugumuzun psikodi
namiklerini ögrenir. Mutlu insaniann nasıl mutlu oldukla
nnı bilmez, bizi mutlu yapan etmenleri araşurmazlar. Biri
mutlu, biri mutsuz iki yoksul insanın arasındaki farkın ne
reden geldigini açıklayamazlar.
Psikolojide "askert psikoloji" diye bir uzmanlık alanı var
ken, banş psikolojisi" yoklUr. Tarihte de "askert tarih" di
..
108
inandmimak istiyoruz ki, aitliklerimizin apotellerini takıp
hepsi birbirinden "haklı savaşlanmız" sürüp gidebilsin.
lleride gunümuzü inceleyecek tarihçilerio bu inançlan
surdurup surdürmemeleri, haklı haksız savaş ikileminden
özgürleşmeleri bizim elimizde.
Birşeyler için, canımızı feda etmenin dogru olduguna ta
rih boyunca o denJi şartiandınidık ki. Kendi kendimle, si
zinle yılksek sesle tamşmak istedigim şu: Özellikle son
yüzyıllarda göklere çıkardıgımız memleketimiz için savaş
mayı, inancımız ugnına ölmeyı, gözden geçirmemiz gerek
miyor mu? Annemin, "lnsan vatanı için Olmemeli, vatanı
için yaşamalı" sözleri aklımda.
Çek halkı, Sovyetler, ülkelerini işgal ettiginde Prag'da şe
hir meydanında çaresizlikten kendini yakan bir ögrenciyi,
jan Palach'ı kahramanlaştırdı. Wenceslas Meydanı'nda her
yıl onu anma törenleri düzenliyorlar. Ad1 giderek unutulan
sa, ülkesindeki polis devletini vatandaşlanndan aldıgı güçle
kan dökılirneden demokrasiye donuştürmek isteyen, Prag
Baharı'nın miman, Çekoslavakya'nın işgalinden sonra ücra
bir köyde orman memurluguna sürülen, emekliliginde ses
siz sedasız ölen başkanları Alexander Dubçek.
Türkiye'de de 27 Mayıs askert darbesini alkışlayanlar bi
le, ordunun düzmece Yassıada Mahkemesi'ni aşagılayan
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın "men" tavrını takdir eder
ken, mahkeme başkanma "Reis Bey" diye hitap elli diye
Adnan Menderes'i neden küçürnsediklerini düşünüyorum.
Sakın olumden korktugumuz için, korkumuzu belli et
memek için, bize hain, korkak denmemesi için, kendimızi
Olumlerine kahramanca gidenlerin yerine koydugumuzdan
onları baş tacı ediyor olmayalım?
Uygarlıgımızın bu aşamasında ölüme "kahramanca git
mek" deyiminin ne arılama geldiginin artık toplumca sor
gulanması gerekmiyor mu?
109
Selçuklular Anadolu'yu fethettikten sonra, Türklerle ev
lenen, din degiştirip Müslüman olan, Türk ismi alan Rum
lar, toplu halde sonuna kadar savaşmalı mıyclılar Türklerin
boyunduruguna girmernek için?
Türkler Anadolu'yu işgale gelirken haksız, lstiklal Sava
şı'nda Anadolu'da topraklannda direnirken haklı mıydılar?
ingilizie rin silahlandırdıgı Araplar Osmanlı'ya karşı bagım
sızhklan için savaşırken haklı, gene aynı savaşta Bau em
peryalizminin Ortadogu'ya yerleşmesinin yolunu açarken
haksız mıydılrr?
Bugün Asur, Babil, Mısır tarihini inceleyenlerden, halen
bu mpraklarda oturanlardan, kim ırgalıyor eski savaşların
haklı mı haksız mı oldugunu?
Geçmişi bu açıdan sorgulamazken, yakın tarihimizdeki
savaşlan haklı haksız diye ayırmaya teşneyiz. Bu savaşlar
hakkında fazla bir şey bilmesek de, ister Irak'ta olsun ister
savaş çıkana kadar adını bile duymadıgımız bir ülkede,
hangi tarafı tutarsak tutalım aslında haktan degil savaştan
yana bir tavır sergiiemiş oluyoruz.
Günümüzde, ahlak, adalet örtüleriyle sarmaladıgımız
haklı savaş anlayışırnızı geçmişe bakugımızda kaale bile al
maz, "Roma mı yoksa Kartaca mı haklıydı?" diye sormak
akhmlZln ucundan geçmezken, günümüz savaşianna gelin
ce, "aru!� bilinçlendik, haklı ve haksız savaşı birbirinden
ayırt edebiliyoruz" diye kendimizi kandınrken savaş1 teşvik
etmiyor muyuz?
Savaşlarm hepsi haksız ve her haksız savaş bir başka hak
sız savaşa gebe.
110
Avrupa, yeryüzünde en çok sıklıkla, en çok savaşın çıktıg1
yer. Din savaştan, dil savaşlan, hanedan savaştan, ideolojik
savaşlar... Saymalda bitmeyecek nedenlerle, saymakta bitme
yecek kadar savaş. Afrika'ya, Asya'ya, Amerika'ya uygarlık
götürüyoruz iddiasıyla buralan sömürgeleştirip insanlan kö
leleştiren bu küçücük kıta, çanşmalannı herkesin başına sal
dıgl Birinci ve tkinci Dünya Savaşlannı da çıkarmış.
Dünyaya karşı pişman olduklarının emaresine rastla
madım.
Tarihi bir kararla, savaş yerine ticaret yapalım şianyla Av
rupa Birligi'ni kurduktan sonra, ilk yaptıklan işlerden biri,
kin, düşmanlık duygulanyla dolu okul kitaplanndaki ulu
sal tarihlerini gözden geçirip, degiştirmek oldu.
Avrupalı emperyalist devletlerin sömürgeterindeki gücü
"böl-yönet" yöntemlerine, dint provokasyonlara da dayalıy
dı. Yeni kurulan ulus devletler de içselleştirdikleri bu yükle
yola koyulmaya mecbur kaldılar. Fırından yeni çıkmış,
kahramanlanyla katmerli ulusal tarihleriyle, başkalarıyla
geçinememenin önceden atılmış tohumlarını biçtiler. Beş
alu yaşlannda ilkokul çocuklannın kalplerine, beyinlerine,
husumet ve geçimsizlik tohumlannı saldılar. lşte son yüzyı
lın Ortadogu'su.
Nereden geldigimizi, kim oldugumuzu beliettiren ulusal
tarihler, kışkınılan dint aidiyetler bizi efsanelerimizin kuk
lalan yaptı. Okullarda okutularılardan farklı bir dünyanın
varlıgıyla ancak, yabancı yayımlarda, seyahat edebiidiysek
yurt dışında karşılaşabildik. Ne komşularımızın bizi nasıl
gördüklerini ögrenebildik ne de onları tanıyabildik. ABD'li
ler bugün güney sınırını geçip çahşmaya gelen Meksikalı iş
çilerden kaçak diye şikAyet ederken, Meksikalılann, "Tarih
lerini ögrensinler, 100 yıl önce topraklanmızı işgal edip,
Teksas'ı, California'yı ilhak eden ABD'nin sınm bizi geçti"
dediklerinin farkında degil. Ben, Osmanlı lmparatorlu-
111
gıt'nda "Ermeni tebcirini" bu konuda tek kelime geçmeyen
okul kitaplanmızdan degil, ancak yurt dışmda üniversite
deyken ögrendim. Bilgi Üniversitesi'nde 2005 yılında yapı
lan "lmparatorlugun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenile
ri" adlı toplantıya katılan kon�macılanmn birçogunun ko
nuyla ilk defa yurt dışındayken aşina olmalan tesadüf degil.
Günümüzde, ulusal davalada ilgili tartıŞmalı konularda
diyalog adı alunda temaslar, genellikle, taraflar maça çıkar
casına hazırlandıgından, önyargtları pekiştirmekten başka
işe yaramıyor. lster Türk-Ermeni sorunu olsun, ister Ingil
tere-trlanda ya da Estonya-Rusya, tarihe milli maç yaparca
sına çıkmaya soyunanların iddiataşmalan herkes için hüs
ranla sonuçlanırken, "karşı tarafın" görüşünü, kendilerini
onların yerine koyarak anlamaya çalışanlar da hainlikle
suçlanıyor. Hatta taraflar bu kişilerin üzerine odaklanıyor,
onlar da, tarihten sahne çalmışcasına, husumetlerin hedefi
oluyor. Birbirlerine karşıt tezler sunup tarihçinin hakemlik
yapmasını isteyenler, bilmiyor Iki geçmişi anlamak ile yargı
lamak karşısında hocalayanların hakemligi günümüzün
propagandası olmaya mahkUm.
Tarihsel sorumlulugumuz husumetlerimizi yarına devret
memeyi gerektirirken, ulusal kimliklerimiz tarihimizi anla
mayı engelledigi gibi, günümüzde de yeni kuşakların, bam
başka bir baglam içinde eski kavgalara taraf olmasma neden
oluyor. Benim ulusal kurtuluş savaşım neden iyi de, bana
karşı yapılan kötü? Osmanlı'ya karşı bagımsızlıklan için sa
vaşanların, Orne�n Bulgarlar ve Yunanlıların, Osmanlı'ya
"hain", "sanlmış" deyip ulus devlet kurma mücadelesi ve
ren Türklerden ne farkı var?
Tarihimize evrensel degerlerimizle bakabilmemiz, kendi
mizi başkalarının açısından da görebilmemize baglı. Suriye
li, Türk'ün tarihini incelesin, ABD'li Meksika'nın. Ancak
tecrübelerimizi karşılaşnrdıgımızda birbirimizi, kendimizi
112
anlayabilir, hep birlikte, ulus devlet sınırlanm aşan bir dün
ya tarihi yazmaya koyulabiliriz. Deli saçması arşiv savaşla
nnda düşmanhgımızın çöplüklerinde eşelenmek, kendi so
runlanmızı dev aynasında büyütmek yerine, bizim herke
sin, herkesin bizim sorunlanmızın tarnşmasına katılmasım
saglamah, kendimize mesafe alabilmeli, "ötekini" insancıl
laştırabilmeliyiz.
Tarih anlayışımız buna ne kadar hazır emin degilim.
Cenevre'de World University Service'in (Dünya Üniversi
teler Birligi) ev sahipligi yapugı bir toplantıda benden 1 2
Eylül döneminde Türkiye'de askerin YÖK'ü kurmasıyla
özerkligini yitiren üniversiteler üzerinde konuşma yapmam
istenmişti. Tam konferans salonuna girecekken, o güne dek
toplaoutann kendi sorunlan üzerine odaktanmasına alışmış
Güney Amerikalılar oturumu boykot etti.
Modern tarihin kurucusu Leopold von Ranke şöyle der:
Yani savaş.
Başka bir tarihçi, Carr ise, ulus devlet aitliginin dinin ye
rini aldıgını anlatırken 19. yüzyıla gelindiginde ulus ugruna
öldürmek takdir edilirken din savaşlannda çarpışanlann
aşagılandıgından söz eder.
Bu arılayış bizi bugüne getirdi.
Dünyayı tanımak, dünyamn tarihini ögrenmek için her
zamankinden çok imkanımız var. Artık lbn Baruta'nın,
Marko Polo'nun yollannı milyonlarcamız aşındırıyor, arke
ologlar, sanat taribçileri, amropologlar sayLSız çalışmalarıyla
bizi bize tanıuyor. İnsanın evreTLSel tarihini zenginleştiTip
derinleştiren bunca malzeme varken ulusal tarihlerimizin
sınırında daraldıkça daralıyoruz. Kopemik devrimine rag-
113
men, dünyanın güneşin etrafında döndügüne alışamayan
lar, dünyayı evrenin merkezi olarak görmekte ısrar etmişti
Bizler de, çevremize ulusal devletlerimizin dürbünlerinden
baktyoruz. Dünyanın her tarafına yayılı çıkarlarına ragınen
ABD'nin bile televizyon kanalları, dergUeri, gazeteleri her
yıl dış haberlere daha az yer ayırıyor. Türkiye'de, Türk'ten
başka insanlann yaşadıgırun söylenınesini hala bölücülük
sayanlar var. Dünyada, evrende, yerimize ilişkin ufkumu
zun açılmasına ragmen tarihe bakışımız daralıyor.
Ancak başkalannın aynalannda da kendimizi gördügü
mıizde husumetlerimizi aşıp ortak tarihimizin bilincinde
evrensel bir gelecegi gerçekleştirebiliriz.
Önemli olan tarihin nasıl yorumlandıgı. "Yeter ki," der
NietzSche, "hayan, türümüzü yüceitici olsun".
114
Bize yakın, en barışçıl bildigirniz türler de şiddete başvu
ruyor. Bunu elli yıl boyunca Tanzanya ormanlannda şem
panzelerle yaşayan Jane Goodall'm çalışmalarıyla, yunuslan
izleyenterin gözlemlerinden biliyoruz. Şempanzeler zaman
zaman iktidar kavgası için savaşliklan gibi, sevgili, güler
yüzlü yunuslanmız da (ilk duydugumda beni de müthiş
hayal kmklıgına ugnmı) topluca ır.za geçiyor, bebeklerini
öldürüyor, kendi ailelerinden porpo ise lan, onlarla rekabet
'
115
200 milyon insanı katlettik. Peki, vahşetimizin kalıtımsal
olmadıgını kanıtiasak da magara insanından bu yana süre
gelen yaşantımıza bakıp, kültürümüz açısından tOrümüzde
vahşetin kaçınılmaz oldugunu söyleyebilir miyiz?
Maria adlı sekiz yaşında bir kız 1875'te tspanya'da Alta
mira civannda babasıyla yüniyüşteyken oraya buraya bak
ma merakıyla kaybolup kendisini bir magarada bulunca,
bir anda 15.000 yıl önceki yaşamımızın da tanıgı oldu. Kar
Şlsında canlı gibi duran bogalar, türüroüzün tarihinde ilk
yapugı resimlerden örnekler vardı. Indi'den bildikleri , dün
yanın M.Ö. 4004 yılında yarauldıgına inananlar daha Dar
win'in 1859'da yayımlanan Türlerin Kökeni kitabının şoku
nu atlatamarnışken, şimdi de vahşi bildikleri ilkel insan ka
lıntılan yerine usta ressamların eserleriyle karşılaşmıştı.
Son buzul çagının bitmesine dogru 50.000 yıl önce başla
yan avcı-toplayıcı dönemimizde, diger hayvanlarla az çok
benzer koşullarda yaşayan insan, onlar gibi hem avdı hem
de avlanan. Insanla diger hayvanlar arasında, dogaya ve bir
birlerine karşı eşillik hakimdi. Bu dönemden kalan insan
kemiklerinde, muhtemelen açlıktan kaynaklanan tek tük
yamyamlık belirtilerine rastlaruyarsa da magara resimlerin
den de bildigirniz gibi insanın avı başta mamutlar, geyikler,
dag keçileri, bizonlar gibi başka hayvanlardı.
Magaralarda da bu hayvanların resimleri var.
İnsanın, resimlerinde başka insanları düşman olarak gos
termesine, tarihin çok daha sonraki dönemlerinde, ilk ta
rım toplumunda tanık oluyoruz.
Magara resimlerinde insan, nadiren resmedildiginde, bu
kıtabın kapagında oldugu gibi, ya elinin iziyle belirtiliyor ya
da çocuk resimlerini andıran çöp adamlarla. Sırtına mızrak
saplanmış gibi gözüken birkaç insan resmi dışında, bu dö
nemden kalma magaralardaki yüzlerce duvar resimlerinde
insanlan savaşırken, birbirlerini avlarken, öldürürken göste-
116
ren tek bir resırn yok. Hepsi usta ressamiann elinden çıkmış
birbirinden canlı hayvan resimlerinin tersine, çöp adam tar
zında çizdikleri tek tük insan resimleri, o dönemde insanın
kendisinden çok hayvanlan önernsediginin belinisi.
Kendileri gibi acı çeken, kanı akan, ölen hayvaniara insan
o denli saygılı ki onlara yeniden hayat vermek istercesıne bu
hayvanlann kafataSı, iskelet ve derisini muntazam bir şekil
de biraraya getirip gömdükleri "mezarlar" bile yapmtŞlar.
Ozetle, Oç kıtada bulunan yüzlerce magara resimlerinin
hiçbirinde insanın insanı avladıgı, insanın insanla savaşugı
na ilişkin belirtı yok. Modem insanın, yani bizim kuhürü
mUzOn başlangıcında bambaşka bir yaşam biçimi egemen.
lnsanlann birbirlerini düşman olarak resmetmesine ancak
on binlerce yıl sonra, uygarlıgımızın başlangıcı dedigirniz
Sumerlenn savaş tutSaklannın öldurulmesini muhürlerinde
resmettigi Uruk'da, aynı yıllarda Mısır'da Hierakonpolis'te
mezar resimlerinde, M.Ö. 3300 yıllannda rastlıyoruz. (Bkz.
On iç kapak.)
Hemdot'un o güne kadar bilinen tarihi başlatugı Mısır fi
ravunu Nanner'in (Menes) döneminden kalma kabartma
larda da, Narmer duşmanlan nı alt ederken gösterilir.
"llkel" insan, birbirine degil, dogaya, başka hayvaniara
karşı mücadele içınde. Ne var ki, dinlerimiz, tarihçılenmiz
ve biz, bu insanlara hep ilkelligı, vahşeti yakışurdık. Maga
ra resimleri tspanya'da Altamira'da ve 1 940'ta Fransa'da
Lascoux'da bulunduklannda, kimse bunlann eskiden yapıl
mış olacagına inanmak istemedi, resimler için modem res
samiann oyunu, şakası dendL Ta ki bu tür resimlerin don
yanın çeşitli yörelerinde daha 1 00 kusur magarada bulun
masına, carbon 14 yöntemiyle yaşı inkar edilemeyecek ke
sinlikle kanıtlanana kadar.
Banşçıl bonobolarta saldırgan şempanzeler gibi, Karayip
lerin yerli insanlanndan Karibler, tarihte saldırganlıklanyla,
117
Tainolar barış severlikleriyle tanınıyor. Amazon'da, genel
likle çanşmadan kaçınan Yanomamalı erkekler gergin bir
ortamda karşılaşuklarında şiddeLle ellerini kendi gögüsleri
,
118
durdurmasının güç oldugunu biliriz..." diye başlayan mek
tubunu yazar. Haberleri olmaksızın Küba ve Türkiye'nin
sırundan yaptıklan pazarlıklarla her iki devletin kendisini
galip ilan etmesiyle, Washington ve Moskova savaş çıkan
maktan vazgeçer.
Sovyetler ve ABD nflkleer savaşın eşigine geldiginde,
olup biteni şaşkınlık ve korkuyla izledik. Bir başlasa, hınç,
öfke ve inlikamın bulaşıcıhgında, propaganda eşliginde sari
hastalık gibi yayılacaktı.
Şu da unutulmamalı: Savaştınlan insanlar, gözleri kararn
larak yıllarca birbirleriyle vuruşturulanlar, her şeye ragmen
banştan o kadar yana ki, devlet dur deyince, bir fırtmamn
aniden bitmesi gibi savaşmayı, çatışmanın tam ortasında
durdurabiliyorlar.
Hakem düdügüyle biten futbol maçı gibi, tam sabah saat
l l'de Birinci Dünya Savaşı bitmiş.
Bir lngiliz askerinin günlügünden:
119
Kuş gribi Omeginde oldugu gibi, giderek toplu halde ya
şayan tılrümüzde hastalıklar kolayca dünya çapında yayıl
dıgı, saghgımızm korunması güçleştigi gibi, saldırganlık da
en ücra toplumlan etkisi altma alıp savaşurabiliyor. Tanm
toplumuna göre avcı toplayıcı günlerinde daha saglıklı
olan� daha uzun yaşayan tılrümüz, son yüzyılda saglıklı ya
şam koşullarını geliştirdikçe, şaş1lacak derecede uzun yaşa
masını becerdi. Yüzyılımııda bu sürenin 150 yıla çıkaca�nı
öngörenler var. Ölümsüzlük bilimin hedefieri dahilinde.
Toplumsal banş girişimleri açısından henüz emeklerne
çagmdayız.
Birleşmiş Milletierin kuruluş gerekçesinde şu sözler vardır:
120
önceki kabıle hayauru bugün de sürdürebiten kimi yeriiierin
huzurlu, barışç1l yaşamlannda yok denecek kadar az olan
saldırganlıkJannda, çogunun verdigi en büyük ceza, adetle
rine uymayanları sorgüne yollamalan. Uunlı yaşamlanyla,
günümüz modem insanı karşılaşnrılmgında, bırakın savaş
larırnızı, aile içindeki şiddetimiz bile patolojik boyutlarda.
Öldürdakleri düşmanlannın kafataslarını kaynanp, ku
çültüp, kötü ruhlardan anndırdıktan sonra tekrar düşman
Ianna iade eden j(varos gibi Amazan'da yaşayan saldırgan
lıklanyla ünlü birçok kabile de var. Ama elimizdeki bilgiler
savaşların, yerleşik toplumlarda biriktirilebilen maddi ola
naklarla sürdürülebildigini, savaşçı insan sıfau ve sınıfının,
iş bölümü ve uzmaniaşma sonucu ortaya çıkmasıyla başla
dıgını gösteriyor.
losanın zamanla vahşileşligini, toplumlarımızda insan
vahşetinin doruga çıktıgını, 20. yuzyıldaki Nazılerin ölüm
kamplan, Japonların Asya'da mezalimi, ABD'nın Hiroşima
ve Nagasaki'de atom bombalarını siviHere karşı kullanması
dogrulamıyor mu? İnsanın uygariaştıkça kendisine güveni
artarken, "ötekine" düşman gözüyle bakması, aşagılaması
ögTenilmtŞ bir vahşetin belirtisi degil mi?
Hele tarım toplumundan sonra toplu halde yaşamaya
başlamamızm acemiliginde birbirimizle boguşur bulduk
kendimizi.
İster başka türlerde olsun, isler insanda, sıkışunlmtŞ or
tamlarda topluca yaşayaniann davranışlanndaki çarpıcı de
gişiklerden bıri şiddetin anması. Dunyanın neresinde olur
sa olsun, kırsal kesime göre şehirlerde cürüm oranı, intihar,
ırza geçme, cinayet daha yüksek.
Toplu halde, dar alanlarda birlikte yaşama geçmişimiz
çok yeni.
Daha alışamadık ... Tersine lopluluk içinde yalnızlaştık.
ABD'de bugün insanlar biraraya gelip gülme dersi alıyor.
121
Modem uygarlıklanmızda, kendimizi dar alanlara sıkış
tırdıkça, psikologlann kafeslere koydukları farelerde de
gözlemledigi gibi vahşileştik. Daha yeni yeni şehirlerimizi
yaşanır kılmak, insancıllaşurmak, yaşadıgımız şehirlerin de
"vatandaşı" olmak bilincine vanyoruz.
Yeni mekanlanmızda gülmeyi bile tekrar ôgteniyoruz.
122
larumz kitlelerin talebi, tabandan gelen önlenemez bir dal
ganın gücünden çok, küçük bir azınlıgm toplumun belirli
kesimlerini harekete geçirmesinin sonucu. Fransız, Sovyet
devrimlerinde de bu böyle, Türkiye, ABD, Hinctistan gibi
ülkelerin bagıınsızlık mücadelelerinde de. Mustafa Kemal,
Vladimir llyiç yola çıkoklannda parmakla sayılacak kadar
azdı cumhuriyeti ya da komünizmi isteyenler. Azınlık ol
dukları sonradan ikisinin de devrimlerini koruyabilmek
için kurduktan totaliter/otoriter yönetim tarzlanndan, tek
parti sistemlerinden belli degil mi? Fransız Devrimi'nden
bu yana çok iyi bildigirniz gibi her devrim kendi çocuklan
nı yemedi mi?
14 Ocak 2007'de ABD Başkanı Bush'u televizyonda, Sixty
Minutes adh bir programda seyrettim. lrak'a 20.000 asker
daha yollayacagını ilan etti. Bush televizyona çıkmadan bir
hafta önce yapılan genel seçimlerde halk, tercihini askerle
rin geri çekilmesini talep eden Demokrat Parti'den yana be
lirtmişti. Röportajı yapan gazeteci Bush'a anayasanın kendi
sine verdigi başkomutan yetkisini kullanırken savaşın isten
mediginin farkında olup olmadıgını sordu. Şu sözlerle cevap
verdi Bush: "Ben yalnız silahlı kuvvetlerin degil, egitimin de
başkomutaruyım. Bir görevim, savaş için halkımı egitmek."
Tarihi boyunca neredeyse sürekli savaş halinde olmasına
ragmen halkı savaşa inanmadıgı için onlan "egitmek" zo
runlulugunda hisseden Bush, dört yıl önce bu savaşı halkı
m kandırıp yalan söyleyerek, "Irak kitle imha silahlanyla
bize saldıracak" diye başlarmakla kalmadı, seferber ettigi
güçlerin savaş çıgırtkanlıgıyla saldırganlıgı popülerleştirdi.
Amerikalılar savaş caniısı olduktan, içgüdüleriyle savaşsız
duramadıkları için degil, yalan söylendigi, aidatıldıklan
için savaşı başlangıçta destekledi.
Tıpk1, tarihte başka imparatorluklann, devletlerin mübah
kıldıklan savaşlan destekleyenlerimiz oldugu gibi.
123
Şu an doruk noktasındaki Amerikan emperyalizminin
başlangıcı ve aradaki serüvenleri de, insaniann savaş ihtiya
cı degil, onları yalanla savaştırmak üzerine kurulu.
ABD'nin dünya çapmda bir güç olması, ilk olarak 19. yüz
yLlm sonlannda güney yanmkürede İspanyol egemenligine
karşı başlatngt savaşlarla, Filipinler, Meksika ve Küba'yı
kendi nüfuzu alnna geçinnesiyle başlar. ABD ilk savaşı Kü
ba'da başlanr. Savaş başlamadan önce gazeteler Havana'ya
muhabirierini yollar. Bu gazetelerden biri sonradan Orson
Welles in furUaş Kaııe fılmiyle de ünlenecek, Randolph He
'
Ve cevap:
Remington, Havana.
"Lutfen kal.
Foto�aflar senden, savaş benden.
WR. Hearst."
124
ticarete zorlayarak Onceki Bau imparatorluklarından [arklı
olarak, sömürge edinmeden sOmürgeleşti.rmek politikasını
başlaur. Atlas ve Pasifık Okyanuslannda, Karayiplerde, Ha
waii'de, Guam'da ele geçirdigi üsleriyle de ABD, imparator
lugtınu saglama baglar. Türkiye'de de Halide Edip ve arka
daşlarının, emperyalizme karşı ABD'den "Filipin tipi man
da" talepleri bu döneme denk gelir.
ABD, Lkinci Dünya Savaşı'na, kimilerine göre önceden ha
berli oldugu, japonların Pearl Harbor saldınsı gerekçesiyle
girer. Ancak bu karar alu ay once, lngtllere'nin savaşı surdü
recek parası kalmadıgını söyleyen Churchill'le Roosevelt'in
Kanada kıyılannda bir savaş gemisinde yapukları gizli top
lannda alınmışur. Toplantıda ABD Başkanı, Churchill'den,
savaşa girme karşıJıgtnda masranarını ABD'ye faiziyle Odeye
cegine, ilaveten ıngiltere'nin müstemlekderindeki özel tica
ret haklanndan da vazgeçeceginin taahhüdünü alır. Karayip
lerde ve Kanada'da kimi askeri üslerini de ABD'ye devreden
ingiltere, savaşa katktsmm karşılıgı, % 2 [aizli elli yıllık bor
cunun son taksidini 29 Aralık 2006'da ABD'ye Oder.
ABD'nin Vietnam Savaşı için parlamentosundan yetki al
ması da düzmecedir. Başkan johnson, "uluslararası sularda
Vietnam gernilerimize saldırdı" yalanıyla Kongre'den savaş
yetkisi alır. ABD'nin yenilgisiyle sonuçlanan, bir milyondan
fazla Vietnamlının oldünildügü savaş yıllarca sürer.
lrak malum. Anglo-Amenkan emper>•alizmının yapışık
ikizleri, Saddam kitle imha silahlarıyla Bali'ya saidıracak
yalaruyla savaş suçlan nı işlemeye koyuldu.
ABD istisna degil. OsmarıJı hangi gerekçelerle Viyana ka
pılarına dayandı, lskender Makedonya'dan Hindistan'a ka
dar ordularını peşinden sürüklerken neler anlattı, Cesar
Rubicon'u neden geçti? Belki de hesap verme konumunda
olmayan imparatorların ganimet vaadleri, kitlelerin tann
Laşrndıgı imparatorlara kullugu yetiyordu.
125
Tarihi ununurmanın en kolay yolu, Olülerimizi yeni sa
vaşlara da davetiye çtkaran saygı tOrenleritnizde tarihi ko
nuşmalarla anmak. Oysa Birinci Dünya Savaşı bittikten
sonra Avrupa'da çürüyen cesetleri toplama ihalesini kaza
nan Yorkshirelı bir Ingiliz şirketi, "mıntıka temizliginden"
sonra da ölülerin kemiklerini bir zamk fabrikasına sattı.
Bugün Avrupa'nın en ücra koylerinde bu askerlerin anısına
anıtlar var.
Tarihi yazmanın en kolay yolu "neden" gibi rahatstz edici
sorular sormamak.
Tarihte hiçbir savaş "Biz istiyoruz" diye başlamadı.
Tarihte birçok savaş "Biz isuyoruz" diye bitti.
Yapılan tüm savaşlar düşmana degil, bize karşı.
126
zın, Tanrı'nın yeryüzünde temsilcileri olduguna inanıyor,
buyruklannı baş tacı ediyorduk.
Birarada yaşamamn ilkelerini Evrensel lnsarı Hakları Be
yannamesi'nde dile gelireli yüz yıl olmadı. Vicdanen savaş
mayı reddetmek demokrasilerde vatandaş hakkı. Budistler,
Quakedar gibi milyonların mensup oldugu dinler savaşa
karşı. Yaktn zamana kadar kadının erkekle eşit olmamasını
dogal karştlıyorduk. Daha annemin Amerika'da okudugu
yıllarda Harvard mezunu kadınlar, ögietmenlikten öteye gi
demiyor, okul müdfın1 olamıyorlardı. Binlerce yıl gündelik
yaşamımızın parçası olan kölelik yasaklanalı 200 yıl olma
dı. Peygamberimiz diye yücelttigirniz Hz. lbrahim'in oglu
nu Tanrı'ya kurban olarak sunmasını inancımızın gösterge
si diye övündügümüz günlerden, birçok ülkede idam ceza
sını kaldırdıgımız günlere geldik.
Dünyada bu kadar boş alan ,varken, kendimizi sıkışık ko
şullarda yaşamaya mahkom ettigirniz halde, daha büyük fe
lakeller yaratmamış olmamıza, türtimüzün kendisini koru
ma içgüdüsüm1n başarısı diye bakabiliriz. lnsanın, toprak
tan, dogadarı kopup, göklere yükselen binalarda, altlı üstlü,
birbirini tanımadan, birbirine selam vermeden yaşayabil
mesi, ibret vericiyse de, en ters koşullarda bile yaşamasını
becerebilecegimizi göstermesi bakınundan umut verici.
1lk insan topluluklarında doga ile denge içinde var olma
mız kendiliginden oluşan bir yaşam biçi.miydi. Dünyanın
gelecegini tehlikeye soktugumuzun bilincine varmamızın
otuz yıllık geçmişi var yok.
Dogarun duyarhlıgına, dünyanın kırılganlıgına dikkati
mizi çekerek yeni teknolojiler ve yaşam biçimlerimizin ya
ramgı tehlikelere bizi ilk uyaran Murray Bookchin'in Th�
Synthetic Environment (Yapay Çevre, 1961) ile Rachel Car
son'un Silent Spring (Sessiz Bahar, 1962) kitaplarının yazı
lış tarihlerini duşünlirsek, dunyayı korumak üzere imzala-
127
nan Kyoto Protokolu'ne bu kadar kısa zamanda varmamız,
rurümü.zun olaganüsLü gücünün, ögrenmeye ve degişmeye
açıkltgmın, esnekliginin ifadest.
l skoçyalı Charles Lyell, 1830'da ]eoloji'nin 1/keleri kiı.abım
ve bu kilapı.an büyük ölçüde etkilenen arkadaşı Darwin
1859'da Türlerin Kökeni'ni yazana kadar, dunyamn ve insa
nın 6.000 yıl Once yarauldıgına inanırken, bugün tarihin
nesnesi kadar öwesi de oldugumuzun bilincine vardık.
128
mak yerine, en geniş bir taribt açıdan, başlangıçtan bugüne
nereden nereye geldigimizi gözden geçirmenin zamaru.
Gelecegin tarihçilerine mirasımız kendimizi tarumamız,
kendimizi tanıma çabamız olsun.
130
Ama şunları da unutmayalım.
Emik, dint, cinsel kimlikleTimizle binbir gruba bölünüp
haksızlık en çok bize yapılıyor diye adımızı duyurma yanşın
da kimlik politikalarunızm gönOUü tutsaklan olurken, başı
boş bırakngumz iktidarlan bir o kadar daha güçlendirdik
Evrensel degerierin hepimiz için geçerli olacagt bir dünya
kurmak yerine, bu degerieri ancak kendimize şemstye ola
cak ölçüde benırnser olduk.
Aydınlanma'dan bu yana bir tür dini inanca dönüşen po
zitivizmden kurtulalım derken, her şeyin göreceligini abart
ugımız postmodernizmin kaygan, zeminsiz ortamında bir
birinden anlaşılmaz düşüncelerin sagırlar diyalogunda kay
bolduk
"Ben bireyim" diye, bize dayaulan çoktan seçmeli özgür
lük ştklarınm edilgen tüketicileri olurken, lunaparklanmı
zın dönme dolaplannda yönsüz kaldık.
'"Ben bireyim" diye farklılıgımızı yüceltirken, küreselle
şen karar odaklan için cüceleştik, hepimiz istatistik olduk.
"Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz ıçin" diyenleri gele
cekte bir tek Alexander Dumas'nın Üç Silahşorler'inden, da
yanışmacı toplumların özgür bireylerini Nazım Hikmet'in
..Yaşamak bir agaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeş
çesine" dizesinden mi bilecekler?
tık modern roman Don KişoL'Ia birlikte, edebiyatımız ister
katil olsun ister aşık, hep kendi kaderini çizen bir kahrama
nın öyküsü. Oglumuz Dogan geçertlerde bu yapayilktan ya
kındı. Don Kişot'La kadim dostu Sancho Pancho birliku�. yo
la çıkarlar, onca yol kateder, başlanndan birlikte bunca olay
geçerken, öykumüz Don Kişot'a aiuir. 20. yüzyda geldigi
mızde kahramanlardan kurtulan tek tük yazarlanmız, bunu
ancak düzenin beklemilerine karşı çıkan Jaroslav Hasek'in
Şvayk'ı, joseph Heller'in Yossarian'ı gibi anti-kahramanla
nyla yapabildL Bir türlu vazgeçemedigimiz kahramanların
131
izini karşu kahramanlarla sürdurduk. Samuel Beckett'a gel
digimizde, sahneye bile çıkmayan başka bir kahramanı Go
dot'yu bekler dururuz.
Gunluk yaşanumızda hangimiz kahramanız ki? Yalnızlı
gımızda hacalarken kahraman mı olmaya özeniyoruz? Ce
maatlerln, ailelerin parçalanmasıyla bırlıkte hepimiz kendi
mizln yalnız kalmış baş kişisiyiz o kadar. Romanların kah
ramanlannda, kendimizin abanılmış, dev aynasına yansıul
mış hayatlarını okuyoruz. Roman kahramanlarını benimse
memiz kendimize tutsaklıgımızla kahraman yaratmanın
kolaylıgına sıgınan romancıların ifadesi.
132
mizle insan gibi konuşturduk. Işte uygarlıgımızm paha bi
çilmez harikalanndan Mikelanj'ın Vatikan'da, çıplak bede
nini tülbentle örtmüş, saçı sakalı birbirine karışık tanrısı.
Yeryüzünde kurdugumuz insan merkezciligimizin tahtın
dan, eski roketlerimizin çöplügü yapugımız uzaya da hük
meden biziz. Hele tek Tanrılı dinlerimizle batı! inançları
mızdan, Aydınlanma'yla da Tanrı'nın delaletinden bagım
sızlaştıgtmızı iddia ettigim.izden bu yana, tarihimizden, ya
nnımızdan sorumlu olan, ona yön veren tek bizmişiz gibi
davranıyoruz.
Böylece tarih yazınımız insanın yaptıklarından, insanın
insanla mücadelesinden ibaret kalıyor.
Tarihimizi, bilimsel oldugu iddiasıyla sınıf savaşı gibi ka
nunlarla açıklayanlanmız oldugu gibi, güçlü liderlerin tarih
yaramklarına inananlanmız da az degil. Bunlara inanır,
bunları yazarken, evrim halinde bir yaratık oldugumuzu,
evrimimizin çevremizle, dogayla ilişkilerimiz sonucu ger
çekleştigini göz ardı ediyor, tarihimizi bu dognıltuda yaza
rak gelecegin tarihçilerini de yanlış yönlendiriyoruz. Evet,
tür olarak geliştikçe çevremizi denedemeyi ögrendik. Ama
nerelerde nasıl barındıgımız, neyle beslendigimizi, hangi
hayvanları ehlileşlirip ehlileştiremedigimizi, hangi toplu
lukların neden tarıma geçemedigini çevremiz belirlemedi
mi? Asya'da atı ehlileşliren, Afrika'da zebrayı neden ehlileş
tiremedi?
Tarihimizi yazarken vurgumuz insanı çevresinden soyut
lamak oldu. Akdenizde donanmalarımızın zaferleriyle im
paratorluklar kurabildiysek, Akdeniz havzasında deniz, ge
mi yapa yapa kuraklaştırdıgımız ormanlanmız vardı. Cen
giz Han, sınırlan bir uçtan digerine uzanan koca kara impa
ratorlugunu, kıtalan boydan boya kateden atları olmasaydı
kurabilir, İslam ordulan Arap çöllerinde, Afrika'da devesiz
zafere ulaşabilir miydi? Truva gibi deniz kıylSında kurul-
133
muş şehirlerin, sular çekilince tepelerde kalmış kalıntıları
örnek olarak dunnasma ragmen, d oganın tarihimizi nasıl
belirlediginin üstünde istisnahr dışında durmadtk.
Farklı çevrelerden gelenlerin tarihlerinin farklı oldugu gibi,
çevremiz farklı olsaydı tarihimiz de bildigi:mizden farklı ola
caktı. Tarih yazınımuda çevrenin rolünü unuttuk� unuttuk,
insanın rolünü abanukça abaırtuk. lklim degişiklikleri, bek
lenmedik bir şekilde yagmurlann azalması, havanın ısınması
ya da soguması, kimbilir tarihimizi, nerelere neler ekip eke
mec 'gimizi , nerelere göç ettigimizi nasıl etkiledi? Kayıt lan
tutulmadıgı için şimdilik bilemiyoruz. Yakın bir zamana ka
dar insaru, dogasından soyutlayarak yazdık Geçmişi irieele
yen yeni teknolojilerle tarih yeniden yazılabilir. Yazılıyor da.
Yeter ki tahumızdan ineli m.
Kapıdaki felaketin korku ve telaşında, küresel ısınınayla
kutupların eriyecegi, yüzyıhmız bitmeden Londra'nın, New
York'un sular alunda kalabilecegi olasıhgıyla, yeni yeni far
kına varıyoruz doganın belirleyici rolünün. Ben bu saurları
yazarken, Pasifik adalannda Vanuatulular dön bin yıldır
yaşadıklan toprak larını terk etmekteydi. Bengal Körfezi'n
deki Lohachara Adası dünyamuda bu nedenle terk edilen
ilk yerleşim yeri. Suların alunda kaldı. Lohachara artık sa
dece haritalarda var. Burada yaşayanlar Sagar Adası'na yer
leşmiş. Orası da yavaş yavaş yok olmakta.
Operalanyla, s enfoni leriyle kültürüroüze izle rini bırakan
Schubert, Brahms, Dvorak, Donizetti, Verdi, Pucci ni' ni n ad
lanm verdigirniz Pasifik adalannın da batmaya aday olması
uygarlıgımızın ne denli dogaya baglı oldugunun bir hanr
Iat ması mı?
Çevrenin tarihimiz üzerine etkisinin incelenmesi sosyal
bilimlerde yeni dogmakta olan bir alan. Ta 20. yüzyllın or
talarına gelmemiz, Bloch, Febvre, Braudel ve Annates Tarih
Ekolü'nü beklememiz gerekci bu adımın aolabilmesi için.
1 34
Bugünlerde okumakta oldugum Michael Cook'un yazdıgı A
BriefHistory of the Human Race (Insanm Kısa Tarihi) gioi ki
taplar bu yaklaşımın tek tük örneklerinden. Gene de, tari
hin cografya, jeoloji, antropoloji, psikoloji, biyolÇ>jiyle ortak
alanlarda buluşması yaygınlaşıyor. Çevremizle diyalektik
ilişki içinde oldugumuz anlayışıyla, tarih bilincimiz, tarihi�
mize nasıl baktıgımız da degişecek.
Hükmedenleri hükmetmekten kurtaracak ancak kendile
ridir. Tahumızdan kendimizi indireJim ki, türnınüzün gele
cegini, geçmişimizin kibirinden özgür kılahm.
Tarih, insanın yapuklanndan da öte, insanı insan, dünya
yı dünya, evreni evren yapan her şeyin toplamı.
135
Babam Aydın'da genç bir doktorken mesleginden nasıl
pişman oldugunu anlatmıştı. Birisini idam etmişler. Ölü ra
porunu irnzalayacak. Lnfazı resmileştirecek hükümet tabibi
ni bulamamışlar. Adam meydanda sallanıyor. Babamı bulup
raporu imzalatmışlar.
Uluslararası Af Örgütü doktorlan, infazda hazır bulunup
tutanaklan imzalamalan Hipokrat yeminiyle bagdaşmadıgı
için, dünya çapında bir kampanyayla, tabip odalan kanalıyla,
bu görevi kabul etmemeye çagırdı. Çagnya kulak asılmadı.
Uyumlu doktor vahşetinin başka bir ömegini çocuklugıtm
dan haurlıyorum. Yıl 1962, Yassıada, istanbul. Askert mahke
menin idam karan üzerine Adnan Menderes, gizlice biriktir
digi uyku haplanyla intihara ıeşebbüs eder. Doktorlan Men
deres'in midesini yıkar, hayanm kurtanr. Nedense giderayak
prostat kontrolü yapma geregini de duyar, alelacele yazdıklan
''Saghgı yerindedir" raporuyla Menderes'i idam sehpasına
yollayıp, ölü raporunu imzalarlar. Kirndi bu doktorlar diye
merak etmişimdir. En kutsal mesleklerimizden diye bildigi
rniz up mensuplan, vahşete bu denli uyumluysa, bizim hali
mizi, nelere muktedir oldugumuzu düşünmek ürpertici.
Uyum saglamak, toplumdaki yerimizi korumaktan öte,
başımızın belaya girmesini önleyebiliyor. Güvende bisset
medigimiz toplumlarda uyum saglayarak, kendimizi, yakın
lanmtz.ı koruyabiüyoruz. Uyum saglamanm toplumsal be
delini de böylece kuşaktan kuşaga aktarmış oluyoruz. Ço
cukların, "Savaşta ne yaptın baba?" sorusuna verilerneyen
cevaplar, veremedi�miz cevaplar bu bedelin ifadesi.
137
deneyde de, deneklere, birinin digerinden kısa oldugu ilk ba
kışta belli olan iki sicimden hangisinin uzun oldugu sorulur.
Cevap veren ilk on bir kişiye, önceden gizlice talimat veril
miş, kısa olana uzun demeleri istenmiştir. Sıra denege gelin
ce, öncekilerin dediklerine uyarak, kısa olana o da uzun der.
Bu araştırmalara ragmen uyumu, tüm olumluluklarıyla
kabul ediyor; uyurnun saglıksız ve patolojik olabilecegin
den söz etmiyoruz.
138
Tuvalulular, memleketlerini terke zorlanacaklannı bile
bile, htzla yaklaşan son gelmeyecekmiş gibi tüketim çılgın
lıgına uyum saglarken bizden farklı mı davramyorlar?
Dünyayı yaşanmaz kılar, başka gezegenlerde gelecegimizi
ararken ulus devletlerimizin savaşlanru da uzaya "yolcu be
raberinde" götürmeye niyetleniyoruz.
Uyumlu olmamızı kamksayıp sorgulamamamız bizi
uyum milptalası yaptı. ldealimiz ahenk ve düzen. Tür ola
rak patolojimiz o halde ki düzeni uyumlu, insanı uyumsuz
görüyoruz. insanı anlayabilmek, kendimizi tanıyabilmek
için Alman psikiyatristi Wilhelm Reich'ın çoktan unutulan
şu sözleri belki her zamankinden geçerli:
139
olurken, Papa Yarikan'daki selefierinin ögretisine, uyum
saglıyor.
Son kahvesini içmeden önce, kamera önünde veda mesa
jını okuyan intihar bombacısı cennete gidecegine inanıyor.
Şehit diye anıldıgtnda, kahramanlaştınldıgmda, o cemaali
ne, cemaati ona uyum saglıyor.
Hükümetleri, Hiroşima ve Nagasaki'ye atom bombası
atıp yüz binlerce sivil katiettikten sonra, New York'ta, Ti
mes Square'de coşkuyla toplanan Amerikalılar, savaşın biti
şini kudarken ülkelerine baglıltklanna, sona eren savaşın
zaferine uyum saglıyor.
Toplum olarak başımıza gelen felaketierin önemli bir kıs
mı son derece uyumlu olmamızdan kaynaklanmıyor mu?
Biz degil miyiz egemen düzene uyumu, ahlaki degerieri
mizin üstünde rutan, vicdanımızı susturan? Biz degil miyiz
ahlak adına iktidara soyunanlara vicdanımızı teslim eden.
Gene biz degil miyiz, savaş insanın kaçınılmaz hali di
yenlere, uyumlu uyumlu başıllliZl sallayan?
Gündemde olan, oyunun kurallannı degil, oyunu degiş
tirmek.
Belki terslik daha tarım toplumu günlerimize, dogayla
uyumlu yaşamımızdan çıkıp, dogayı bize uydurma gayret
Ierimize dayanıyor. Dogayı zap:t etmenin, kendimizi diger
canlılardan farklı kılmanın zafer sarhoşlugunda türümüzün
iktidanm ilan ederken, insanın insana kullugunun da to
humlarını atuk. Avm başarıyla sonuçlanması için birbirine
uyumlu olması gereken insanı, işbirligi yerine, boyun eg
meye uyumlu kıldı.k. Egemenlerin murlak gücüne karşı,
kendimizi ancak sıgmabildigimiz cemaatlerimizde güvende
hissettik. Zamanla, baskı toplumlan ve cemaatlerin tekdü
zeligine tepldmiz, haklanmızı devlete karşı güvenceye al
mak için yapugı sosyal kontratlarla, teknoloji ve bilimin ge
lişmesi için de gerekli olan yaratıcı uyumsuz bireyde ifade-
140
sini buldu. Günümüzdeyse, çaresizligimizden sıgındıgımız
aidiyediklerimizin esenligimize çözüm olmadıgını fark et
menin şaşkınlıgı, dogaya yeniden uyum saglayabilmek için
dayanışmacı bireylerin arayışı içindeyiz.
lsLatistiklere göre, 2006'dan beri Lürümüzün yarısından
fazlası, yoksulluk ve cürüm varoşlanyla kuşatılmış, kendi
hallerine terk edildikleri şehirlerde yaşıyor. Gelecegin şe
hirleri Dubai'deki mimari barikalann degil, Kahire mezar
lıklarında, Rio varoşlarında yaşayan milyonlarm dünyast.
Dünyayı bu konuma getiren egemen düzen, insaniann ne
den aç bırakıldıgı, neden sömürüldügü sorusunu bir kez
daha gündeme getiriyor.
Çıkarlarımız öyle gerektirdigi, vicdanlanmız rahatladıgı
için bu temel soruyu sormayı, sosyalizmin çökmesiyle ar
tan sosyal adaletsizlikle, dünya nüfusunun % S'inin dünya
zenginliklerinin % SO'sine sahip oldugu bir ortamda, Karl
Marx'ın her zamankinden daha fazla geçerli olan kapitaliz
min eleştirisini unutmadık mı?
Sormadıklanmızı haurlamanın zamarn gelmedi mi?
Dünyayı hepimiz için daha yaşanmaz kılarken, bir yan
dan her konuda uzmanlaşmamızın aymazlıgı içirıdeyiz. Ay
rıntıları keşfederken bütünü göremememiz, geleceklen ba
kıhnca, "güler misin aglanacak halimize" dedirtecek absürd
bir komedi gibi.
Daha iyi bir gelecek için ille de hep bir şeyler yapmak ge
rekmiyor. Bir hahambaşı, ABD l l Eylül'den sonra Afganis
tan ve lrak'a saldıracagına Başkan Bush 40 günlük yas ilan
edip dünyayı 40 gün boyunca, "ne oldu, niçirı oldu" diye
sessizce düşünmeye davet etmeliydi diyor. Taoisl felsefede
wu wei'in karşılıgı olan "hiçbir şey yapmamak" da ermişlik
sayılıyor.
Sicilirniz ne kadar kötü olursa olsun, en bencil toplumla
nmızda bile süregelen, türüroüzün en önemli ve esrarengiz
141
özelliklerinden vicdammızın sırrını, evrimimizde rolünü
kimse keşfedemedi.
Kimilerine göre bu özelligimizi Tann bahşeaniş, kimine
göre vicdanımız, genlerimizden gelen bir ses. Yüz kızanıcı
suç, deyim olmaktan öte fizyolojik yapımızdan kaynaklanı
yor. Dogruyla yanhşı.ayırt etmek ahlaki olmaktan öre biyo
lojik olarak da türüroüzün parçası. Yalan söyleyince yüzü
müzün kızarmas1, yalan söyleyince cildimizin elektrik titre
şirolerindeki degişim; insanın dogal olarak ahlaklı bir varlık
oldugunun ifadesi, ahiakın türüroüzün evriminde vazgeçil
mez bir yeri oldugunun kanıtı. Bizim türüroüze özgü oldu
gunu sandıgım birbirlerini tammayanlar arasında bile olan
özverinin de, tarihimiz boyunca rekabete dayalı bunca top
lum normumuza ters düşmesine ragmen varlıgım sürdüre
bilmesi, bizim henüz dogamızın potansiyelini degeriendire
cek toplumlarda yaşamadıgımızm1 bu toplumlan kurama
dıgımızın belirtisi degil mi?
Sorun, tarihimizde kendilerini farklı kutuplarda bulan
uyumlu insan ile ahlaklı insanı birleştirebilmemizde; "ne
kadar da uyumlu" diye her fırsatla çocuklanmızın başını
akşamaktan vazgeçebilmekte. Yüzümüz kızarına özelligini
kaybetmedikçe tarihimiz de yüz kızarucı olmayabilir.
143
aşagılık, hain, canı beş para etmez, çagdaş degerierden yok
sun olarak tanıtıldı ki, asker "canı cehenneme" diyerek,
onu gönül rahallıgıyla ı.arih samnesinden silsin.
Ulus devletle birlikte düşman, karşı cephedeki askerden
Ote, Oteki ülke oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda Alman ordu
lannın stratejik doklrinini geliştiren Ludendorfrun "topye
kUn savaş" kavramıyla birlikte ordular ordularta degil, ülke
ler ülkelerle savaşır oldu. Yeni bir uzmanlık alanı olan psi
kolojik savaş tüm ülkenin yıldırılıp yenilmesini esas aldı.
Ulus devieLler gençleri askere almakla kalmadı, vatandaş
lannın ruhunu da askere aldı.
Ingiltere ve Fransa krallıklan savaşugında, savaş esnasın
da bile bu ülkelenn vatandaşlan birbirlerinin ülkelerini zi
yaret edebilirken, 20. yuzyılda. çoluk çocuk demeden Ame
rikalılar kendi ülkelerinde yaşayanjaponları, lngilizler ken
di ülkelerinde yaşayan Almanları, savaşçıymış gibı esir
kamplannda ruuular.
Türüroüzün tarihinde ilk kez, hele bilgisayar teknoloji
sinden bu yana, yetişkinler gençlerden ogreniyor. Gençler
usta, yetişkinler çırak oldu. Dünya nüfusu gençleşiyor.
Gençler egemen düzeni takmtyor, savaşianna sıruarını çe
viriyor. Günümüzde çauşmalar en çok paralı askerlerle,
adaletsizlige karşı infıalin Letikledigi fanatikler arasında.
Günümüzde devletleri, askeri psikologlan en çok kaygı
landıran, modern dünyanın nimetlerinden yararlanmaya
alışmış, babalan gibi itaatkar olmayan, düzenin koflugunu
gören, ftlmlerinde, müziklerinde duzenin degerieriyle dalga
geçen gençleri , savaş makinasının parçası haline getireme
mek. Bu ulkelerin nufuslan yaşlandıgı gibi, gençlenn çogu
isteseler bıle askere alınacak durumda degil. lngiliz ordusu
nun bir raporuna gore 18-25 yaş arası erkek nüfusun üçte
ikisi asker olamayacak kadar şişman. ABD'de bugün zorun
lu askerlik olsaydı Irak ve Afganistan'da savaşı engelleyecek
144
güçte bir muhalefet olabilirdi. Gelişmiş zengin toplurnlara
mecbun askerligi dayaLamayan egemen düzen, çözumu pa
rah askerlerde, bugün Irak'ta kısmen oldugu gibı savaşın
özelleştirilmesinde, şirketlerin çalışurdıgı "guvenlik eleman
larında" buluyor. Gelecek için yeni nano teknolojilere, in
sansız, cephesiz savaşlara, pilotsuz uçaklara, mureueba[Slz
gemilere, sakatlandıgında kendini tamir eden robot askerle
re, düşman gemilerine yanaşıp onları batırsın diye sırtianna
bomba bagladıklan yunuslara, hayvan alemine güveniyorlar.
Birinci Dünya Savaşı'nda, barış egilimlerine ragmen genç
ler savaşa gitti. Bugün Batı'da tersi söz konusu. Savaşmak
istemeyen gençler savaş külruruyle yelişiyorlar.
Askerlenn çöllerde, ormanlarda giydıkleri kamunaj kıya
fetleri, caddelerde, konserlerde asker olmak ıstemeyenlerin
sırtında. Ergenlik çagında delikanlılar haftada 20-30 saat
bılgisayar başında sanal savaş oyunlarında, oraya buraya
saldınp bu ulke benim, o ülke senin, insan oldurmekle
meşgulken aynı zamanda dünyada olup bıten savaşlara kar
şı ilgisiz ve bilgısizler. lngılrere'de yaşadıgumz 1990'lı yıl
Larda, o zaman dokuz yaşındaki oglumuz gibi ilkokul ço
cuklarının War Hamnıer (Savaş Çekici) oyununu oynayabil
meleri için, ülkenin birçok şehrinde hafta sonları toplan
dıklan oyun merkezleri \ardı. Mc Donald:S hamburgercile
rinin dunya çapında yayılması gibi, War Games adı alunda
bu savaş oyunları merkezlerı başka birçok ülkede de var.
Hollywood'un deger yargılarını yayrnaktaki rolünü, askeri
degerierin egemen oldugu, ABD ordusunun yatırım yapugı,
savaş oyunlan endüstrisi devraldı. Gençlenn sanal oyunla
rı, gerçek savaşlan gündelik yaşantılarında meşrulaşonyor;
savaşları, gunlük yaşamın dogal bir uzanusı gibi görmeleri
ni saglıyor Savaş yeni kuşaklann oyunu olunca, Blair, Bush
gibi savaş suçlulannın da ülkelerinde başbakan, başkan ola
bilmesi bu patolojik dtlzenin ne denli içselleştinldiginin,
145
bu patolojik düzenle ne denli uyum içinde oldugumuzun
ifadesi. Çocuklann oynarken �mış" gibı yaparak dügmelere
basmalanyla, yetişkınterin basuklan dugmelerle savaşlannı
yürütmelerindeki duyarsızlıklan, bilgi çagındaki türümüzu
bilinçsiz kıJıyor.
"Yaz yıl sonra, bin yıl sonra tarih bizi nasıl yargılaya
cak?" sorusu bile ayrrıazlıgımızın ifadesi. Sen etrafı bunca
mahveı, yapnklannla binlerce turü yok el, savaşların yetmi
yormuş gibi dünyanın gelecegini ipotek aluna al, sonra da
gel sor, benim ıçın gelecekte ne dıyecekler diye!
147
Sorun, bilim adamlannın iddıa euigi gibi dünyamızdaki
yaşam koşuHanna haız daha 10.000 gezegenin olup olma
dıgında de�il. ilgisizligimizde. Sorun, bizi aşan uygarlıkia
nn olup olmadıgında degil, bencılligımizde, özgurluk anla
yışınuzla bireysel sorumluluklarumzı bagdaşuramamamız
da. Sorun, onlar da bize benziyorlarsa, haberleri donyaya
ulaşana kadar, kendilenni kısır kavgalannda yok etılllŞ ola
bi 1meleri nde.
Şimdiye dek yaşamış t\1rlerin en başanhlanndan dinazor
lar gibi başka birçok ttlnln yok olma nedenı, dunyamıza
çarpan bır meteor. Benzer bir kıyamet her an olabilir. Tek
nolojimizin geldigi bu dOzeyde her an sonumuzu getirebi
lecek böyle bir (acia ıçin bırakın hazırlıklı olmayı, önceden
haberimız olup olmaması bile umurumuzda degil. Meteora
karşı gelecek, onu yok edecek, rotasını degiştirecek bır ön
lem alabilmeli, donyanın en çok eıkılenecek bölgelerint bo
şaltmak, ona göre yiyecek, su stoklan yapmak için bir pla
nmuz olmalıydı btle demiyorum. llk farkına vardıgımda bu
denlı ılgısız oldugumuza inanmakta guçluk çekmişlim.
Yıl 1997. Hale-Bopp meteorunun dunyadan gözle görülur
şekilde yakın geçeceginden, meteorun en i}i hangı saatle ne
reden görülebilecegini gazeteler, televızyonlar bıldinyor, biz
dunyahlan sanki bir havai fişek gösterisıne davet ediyordu.
İngiltere'de yaşadıgım koyde, Great Uvermere'de Şölen hava
sı esıyor, evlenınizin bahçelerınden olayı ayn ayn seyretmek
tense, geceleri köy meydanında LOplanıyorduk. Adını, şehir
ışıklanndan uzak New Mexico çöllerınde uzayı gözellerken
keşfeden ıkı amatör astronot, Jım Bopp ve john Hale'den
alan meteorun upuzun alevden kuyrugu görmeye degerdi.
Hale-Bopp gibı, şimdiye kadar tespıt ertigımız metearia
nn çogu, "kafayı uzaya takmış" amatörler tarafından bu
lunmuş. Çizdigirniz yapay sınıriann ardından tehlikeli diye
duşman belledigtmiz komşulanmıza karşı güç ve silahları-
148
mtzt seferber eden bizler, uzaydan gelecek tehlikeye karşı
dünyanın bekçiligini çöllerdeki tek tük amatör astronomla
nn eline Leslim etmişiz. Uygarlıgımızın bir asteroidun çarp
masıyla son bulmasının, başımıza ı.aş düşmüşçesine, ancak
son anında farkında olacagız.
Kitabın son saurlannı yazdıgım bugünlerde New York TI
mes gazetesinde yazısını okudugum bir astronot tam bu ko
nuda elimiz kolumuzun bagh olmastndan yakınıyor, dün
yanın en zengin devleti ABD hiç olmazsa alınabilecek On
lemlerin araşunlması için bütçesine beş on kuruş ayırsın
diye yalvanyordu.
Son buzul çagından bu yana ancak 50.000, LOplu halde
yaşamaya başladıgımız tarun toplumundan bu yana 10.000
yıllık geçmişimizle, tür olarak ancak emekleme çagında bir
bebekken, elimizde dünyayı yok edebilecek nükleer silahla
nmız var. Bebeklerin annelen. babalan vardır kendilerine,
çevrelerine zarar vermelerini engelleyen. Bizim boyle şansı
mız yok.
Gelecekte tarihçiterin hakkımızda ne yazacagının cevabı,
gelece�miz olup olmayacagına da baglı.
149
Sonsöz
ısı
ne işe yarar?n sorusuna, merakımızı gidermek, okuyunca
keyif almak, ogrenmek, geçmişimizi anlamak gibi bildik
nedenleri saydıktan sonra, "Daha iyi yaşayabilmemizen diye
cevap verir.
E.H. Carr da çagdaş tarihimizin yeni başladıgını, gelece
gin oluşmasında kendimizi bir güç olarak ancak son iki yüz
yıldır görmeye başladıgımızı söyler.
Yolumuz açık.
152
l<AYNAKÇA
Kitaplar
Akarlı, E., The Long Peace: Ollaman Ldıanon, 1861-1920, University of Califomia
Press, 1993.
Arendı, Hanna, The Hwnan Conditiı)n, University o( Chicago Press, Chıcago,
1958.
Arendı. Hanna, On Violmcc, Harcoun. Brace & World, New York. 1970.
Anes, P., Couurits ofChlldhod, Pimlico,londr.ı, 1996.
Arisıophanes, Lynsırata, O�ron Books, londra, 2005.
Annsu-ong, Kan:n. A Slıon Hirıory ofMyt.h, Canongaıe. Edinburgh, 2005.
Aruz, joan (ed), Art of ıht first Ciıie.s, Metropolitan Museum of An, New York,
2003.
Atay. F. R., Çankaya, lsunbul, 1969.
Babwmamcı-Memoirs of Babur, Prinu cınd Empc:ror. The Modem Ubrary, New
York, 2002.
Baıwjee, S., Dıırxcı Puja, Rupa & Co., Yeni Delhi, 200ot.
&ckeıt, S., Waitingfor Godıx, Faber and Fabcr, londra, 1965.
Berlin, 1., Hist.orfccıl lneviıabilil); Oxford University Press, Londra, 1953.
&rhn, l., Four Essays on UDtrt}( Oxford University Press, Oxford, 1979.
&nu!, M., BlO(;k Athaıa: The Afro-Asiatic Roou of Claulcal Civifization, Ruıgers
University Press, New Brunswick. N.j., 1987.
Black,J., Wlıy Wars Happrn, Reakıion Books, Londra, 1998.
Black,J., Using History, Hodder Amold. Londra, 2005.
Bloch. M .• The Hisıoricın� Crcıfı, Alfred A. Knopf. New York. ı 963.
Boumc, R, Cradie of Violaıcc: How Besteni \\Vtcıfnııu Mobs lgniıc:d ıht American
Revoluıion? john W\lcy & Son.s, Hobokcn, NJ., 2006.
Braudd, F., Mc:mory cınd the Mediıuranean, Vlntagc: Books, New York, 2002.
Brechı, B., Ufc: ofGcıli!eo, Arcadc, New York, 199-t.
Burke. P., New Perspcchvcs oo Histoncal 'Wriıing. Penn Staıc University Press, Uni
versity Park, Pcnnsylvania, 1991.
Carson, Rachel, Silaıt Spring. HoughLon Miffi.in Boston, 2002
Carr. E., What ls History?, Alfred Knop{. New York, 1962.
153
Ccrvanıes, Don Qıuxocc, Ecco, N�w York, 2003.
Chang, jung, Hallıday, J MQQ, Anebor Books, New York, 2006.
Chesıer, J., Digiıal Dcsııny- Ntw Mcdia and the FıııutT of Dcmoaacy. New Press,
LondB, 2007.
Churdılll, W., The Rivcr War An Histoncal Accoıını of ıhc Reconqucsı of Soudan,
Lıbraray of lmpeıUI llıstory, Londra, 19H.
Colhngwood, RG., Eswys ın the Plıilosophy of Hıstory. Unıvemıy of Texa.s Press,
Ausun, 1965.
Cook, M.A., BriqHistory of the Human Rlıcc, W. W. No rıon, New York. 2003.
Dalryınpl�. W., The La.st Mugftal The Fal! of a Dynast) Dclhı, 1857, Knopf, New
York. 2007.
Darwin, C., The Origin of the Spcms and dır \<byagc of the Bcagl�. Alfred Knopf,
New York, 2003.
Dhaınınapada, Slıylight Paılıs Publuhıng, Wooclsıock. Verınom, 2002.
Dumas, A., The Th�Tt Mııskctctrs, New York, Vikıng, 2006.
Durant W.·Durmt. And, The Lessons of Hi.st.ol); Sımon and Schuster, New York. 1968.
Elkırıs, Carohne, Bntaın\ Gulag · The Bnıuıl W of Enıpı�T ın Korya, jonathan Ca-
i>(, Londra, 2005.
Fagan, B., Human Prrlııstory and ıhe firsı Ch·ilizaıions, The Teachıng Company.
Choınully, Vırginıa, 2003
Folq. R., Hıımans Bejort Humanity. Blackwell, Oxford. 1995.
Fromkın, D., A Pcacc ıo W All Peacc-The Fall of the Ouoman Empin and the C�T·
aııon of ılte Middlc Eası, Henry Holt and Company. New York. 1989.
Foucault, M., History of Madntss, Routledge, New York. 2006.
frılSCr, Nancy, Framıng}ıısıict ın a Globallung \\Wicl, New Ltft RC\1\ew, NovDec,
2005
Fukuyı.ına. E, Tht End of Hısıory and ı1tt Lası Mm, Free Press, New York, 1992.
Ga.s.seı,J., An Inurp�Tıation of Unıvcncı.l History. W.W Norıon, New York, 1973.
Glover,J , A Moral History ofıltt Twmticth Cmtury. Londra, jonathan Cal>(, 1999
Goodall,jane, Thr Chl.mpcın:cc: The iliing Lınlı Btıwun "Man" and "Btast", Edın-
burgh Umversiıy Press, Edınburgh. 1992.
Goody.j., The Thcft of History, Cambndge Uruversıty Press, Cambndge. 2006.
Gwllner, E., Plough, Sword and Boolı- The St:nıctun of human History. Uruversııy of
Chıcago Press, Londra, 1988
Guılaıne, J.· Zammıt, jean, Ongıns of War. Violrnce In Prdırsıory, Blackwell, Ox
ford, 2005.
Halıl Inalafı Kilabı: Tanlıcılmn Kıubıı., Söyleşi: Emıne Oıykar.ı. Türkıye Iş Bankası
Ktllulr Yayınları, Istanbul, 2006.
Hasck. J , The Good Soldıcr Sveylıa and Hu fonıınts ın the World Wcu; Everyınan5,
Lonm, l993.
!Idier, J., Catch 22, Sen!mn; New York, 1996.
Htrodoı.. t1ıstorifi, Cambndge Unıversııy Pn:ss, 2002.
Hobbes, T., l...niatlıan, Oxford Unlveniıy Press, New York, 1998.
Hobsbawm, E., The Age of Extmnes History of the \\brld 19H-1991, Vinıage Bo
oks, New York. 1996.
1 54
Hobsbawm, E., On Hisıory. Abacus, Londr.a, 2005.
Homtrus, TlK llia.d, Penguın, N� York, 2003.
Homerus, 11te Odyssey,jolın.s Hopkıns Uruversııy Press. Ba!timore, 2001.
Huntingıon, S., The Qa.sh of Civiliz4dons and tlıı: Rtmaking of \\i>rld Ordu; To-
uchsıone, New York, 1997.
Huxley, A., Brcıve New World, Ptrennial Classics, New York, 1998.
lbn Haldun, The Muqaddimah, Princelon Universıty Press, Pnnceıon, 2005.
Kagan, D., On tlıc Origins ofWar; Doubleday, New York, 1995.
Kanı.. 1., Pcrpttual Peau, &:ek. L, (ed.) Bobbs-Merrlll Company. lndianapolis, 1980.
Kenııedy, P., Tlıt Rüt and Fall j
o Grtaı PO\ıltrı, Vııııage Books, New York, 1989.
Kı.ııadgu Bilig. Türk Tarih Kunımu, An!kara. 1974-79.
l.apham, L (ed.), The Endofılıe 'Mırld. Sı. Manin's Press, New York, 1997.
Ufton, R.j., Rtvolutlonary lmmonaliry, Mao Tsr-ıung and tlıe Clıincse Culıural Rtvo-
lııılon, Random House, 1968.
Ludwig, E., Nııpolton, Modem Ubm-ay, New York. 1953.
Mahabaraıa, Uruversıty ofCalifornia Press, lkrkeley. 1973.
Marx, K., TlK German ldcology, Progrtss Publishers, Mosllova, l976.
Morris, B.. 1948 and Afur: hratl cınd the Paltstenians, Oxford, Ciarendon
Press,!994.
Morris, B., Binh of ıhe Paltsıaılan Rcjugu Problem, 1947-49, Revisiu�d 2004,
Cambridge University Press, 1989.
Morrison, W., Crimi11ology, Civillsaıion & The New World Orıkı; Routledge Caven-
dish, Abingdon, Oxfordshlrc, 2006.
Njal� Saga, Penguin, 2001, Londra.
Nl.eı:z.sche, E, Thus Spok.t Zaraıhııstra, Cambridge University Press, New York, 2006.
Nleı:z.sche, F., Urufmdy Mcditatioıu, Cambndge University Press, Caınbrid�. 2006.
Nljinsky. V., The Dıary of Wıslaw Nıjıns•y, Faraar, Sı:raus and Gıroux, N� York.
1999.
Orwell G.• NintUm dghıy-Jmır. Secker & Warburg, Londra. 1999.
Oı. A., A Talt ofl..oYc and Darlıncss, Ha:n:oun. Orlando, 2001.
Pindan Viaory Songs, Jolın.s Hopklns University Press, Baltimore, 1980.
Pinker, S., Tlıt Blanh Slat.c: Tlıt Modc.nı Dcnial of Human Naturc, Viking, New
York, 2002.
Plumb,j.H, The Deaılı ofthe Pası. Houghton Mifllin, Boston, l970.
Polybios, The lf'ısıoriı:s, Harvard University Press, Bostan, 1979.
Ra.nke, L, Tht Stcret of 'Mırld History, Forbam Unıversi:ıy Press, New York, 198 ı.
Robuts, A., The �ga Cou.p. Briilih Mm:aıary Plot to Srizc Oi1 Bıllions in Afriuı.
Profile Books, Londra, 2006.
Rouıc.,J.P.. Ttlrklcrin Tari!ıi, Kabala Yayınevı, lsctanbul, 2007.
Rudgley, R., Los! Civilisaıions of the Sıonc Age. Cc:mury, Londra, 1998.
Saltuk, A-, P4tcht.s ofMy Ufefrom 191 0-199'1, Peva PubUcadons. Istanbul, ı996.
Spencer, AJ.. Early Egypc. British Muscum Press. Londra. l993.
Spengler, 0., Duline ofthe Wı:st, Alfred Knopf, New York, ı 926.
Sun Tzu, The An of War (Ping Fa), Modern Ubrary, New York, 2000.
Sureyya, $., Tck Adam: Mustafa Kemal'in Hayatı, Rcrnzi Kiuıpevi, lstanbul, 1973,
155
Tabcri, The HisLory ofAl Taban, Statc Unıvcrsııy of New York Pnss. Albany. New
York, 1989.
Taylor, T , The Prc-huıory of Sex, Founh Esuıe, Londra, ı997.
The Eplc ofGilgiVII!slt, Pcnguın Oassla, Mıddltsex, 1970.
The Spanisiı-American Waı; (ed.) Robinson, Mary, Ol.scovery Enıerprlses Ltd., Car-
lısle, Mtisachuseu.s, 1998.
Thomas, Elıubeth, The Honnltıs Pcoplc, Vinıage, New York, 1989.
Thukydıdes, The PcloponnncsiaJı WaT, Uruvı:rsııy o( Chicago Press, Chıcago, ı989
Tolsıoy, L. \Var and Pcacc, Vikıng, New York, 2006
Toynbce. A., A Study of Hbıory. Dırford Unıversııy Press. New York. ı 947.
Toynbee, •.., Civili;ıaııon on Tıial, Oxrord Unıvcrsııy Pn.s.s, Oxrord, 1948.
Toynbee, A., Urban, G., Toynbcc on Toynbcc, Oxford University Press, New York.
1974
Toynbee, A., lkeda. D., The Toynbtt lUda Dialogııc, Kodansha lruemauonal Uml
ted, Tokyo, 1976
Tuınan, J., 100 'Mıys Amcnco ls SctTWıng Up The "wld, Harper Percnn!.al, New
York, 2006.
Tuchmann, Barbara, The Proı.ıd Tower, MacMıllan, New York. 1966.
1\ımbull, C., The forcsı Ptoplc, Simon &r Schuster, New York, 1962.
Ueshıba, M., The Art of Pcace, Shambala, &sıon, 2005
Vassaf, G., Turkey. in lnıcrnaıional Psychology. (ed ) Sexton, V'ırginia, Hogan, J.,
Unıversııy of Nebra.ska PTess, lincoln, 1992.
\.'2ssJI, G., AnnDıt Btlkıs, lltll$ım Yayınlan, Istanbul, 2000.
Vass.af, G Cclı.cnncmc cA·p Gımddılı Haycııuı T«alıtanzm, llClJŞlm Yayınbn, Is
•
tanbul, ı 999
Vassaf, G., Cmntlbı Dıbı: Modem Zammılarda Eglcncdı• Hll)at, llı:nşım Yayınlan,
Istanbul, 2003.
Vincenı, J., An lntdligcnı Pcrson\ Guidc to HIJIDry, Duckwonh Overlook, Londra,
2006.
Virgll, The Amcid, vı•ıng. New York. 2006
Wilkınson. T., Gtncsıs oftJıc Plıaraolu: Tbames &r Huclson, Londra. 2003
Wilson, E., Sociobıology- The New Synıhcss
i , Bdknap Pnss, Cambndgı:, 2000.
Zamycıin,Y., Wc, Modem Lıbrary. New York, 2006
\.VIndschuıtlı:, K., The Killing oj Hıstory, Macitay PTess, Austnlia, 199-4.
Wtangham, R., Pcıcrson, D, Dmıonic Males: Apcs and tJıc Origin oj Human Vio/cn-
ct, Hougluon Millin, New York, 1996.
Wtanglwn. R., Wil.son, M., Comparativt Ra.tcs of Viol(ri(C ın Clıimpan.lccs and Hu-
m.ans, Pnmaıes, c. i7, sayı 1, Ocak 2006.
•• Tlıl Pollrlcs ofHtslDI')I. Beacon Pnss. Boston. ı 970.
l.ınn, H
Zınn, H., nı� Fıın.n of Hıstory. Common Collf1I&C Press, Monroe, Maine, 1999.
Zı.nn, H., A PtOpld Huwry ofıJw: United SıattS, Pcrmnıal Cbssıcs, New York., 2003.
Gueıe ve Dergiler
lan Samplı:, "Stı:plKn Hawklng is uncenain about ıht fuıure," Gııanfian Wulıly,
ı ı Agusıos 2006.
1 56
"A lost Culture Emergcs" , National Gaıgraphic, Mm, 2001.
"Bioggıng wıthouı bordus", Guaniıan \\�clıl), 15 EylUl 2006.
"Bush suıkcs daım ıo conııol space", Guardıan �edi)\ 27 Ekım 2006.
"Evıdence puts dolphins in new lıght as kıllers". Nn. lorlı TınK.S 6 Ocak l Q96
"Cooglc news coloruza hısıory", Guardian \\cflıly 1 EylUl 2006
"Cooglc ıo block vıdeo clıps that Thaıs �y ınsulı kıng", New York Tımcs, 12 Ma·
yıs 2007.
"lranuın auıhontics oumıged afıcr Googlc rclocaıcs city of Tabriz", Guardian Wt·
tlıly, ı 7 Kasım 2006.
"lvory Coast govemmmı resigJU over dumpıng of deadly wasıe" Guardıan Wc·
clıly, 15 Eylül 2006.
"KıllerAsıcroıd", New York Times, l l Man 2007.
"l..Junchıng a � kınd of warfan," Guardran \\ctlıl.), 10 Kasım 2006.
Maır, P. Rulıng the Void? The Hollowıng of Wcstcm Dcmocra<:) New Ltfı Rnıew
)(asım-Aralık 2006.
Monbıoı. G. "The Dcnııl lndu5try", Guurd1411 Wulıl.)� 29 Eylül 2006
"Opıum of the lıvıng Room". Guardıan \\'rclıly, 17 Kasım 2006.
"Robot shakes a leg to compleıc ıts mlssıon", Guardian Wukly. 10 Kasım 2006.
"Survelllıınce society is all around us", GuarJian Wttlıly. 10 Kasım 2006.
"Suspecı n:ıııon", Guardian Wctlıly, 10 Kasım 2006
"
"Tag passengers for safcr aırporıs , Cuarılıan \Vtchly. 3 Kasım 2006
"The addıcuvc cnC}-clopedıa", Guardıaıı Wtchi.Y. 1 EylUl 2006
"The cosı o( savmg the planc.ı ıs JUSl one )'Car's gro...'th", Guardian \\'ttlıly, 13
Ekım 2006
Tlıt New }'orlın; 6 Kasım 2006.
"Two-tbırds of tccnagc.rs ıoo &.ı to bt soldiers", GıuırdiOI'I \Valıl), lO Kasım 2()()()
·wamıng of chaos over c.lccuoruc balloı". Gııardıan Wulıl_ı.: 3 Kasım 2006.
"Work sıaru on US gcrm war&.rc proJect", Guardian �alıly, ll Agusıos 2006
lnıcrncı
Dı Bcnedeııo, G., Ergüven, Ayşe (vd), "DNA diversııy and populauon admıxturc
In Anııtoha", Amc.ıican journııl of Physıcal Anlhropology, c. 115, s. 2. 25 Mayıs
2001 (pöf dosyası).
Toplanular
"Gıttk Hıstonograpby ın the fourıh Century BCE Dcclınc or �clopmcnı, A
\\'orkshop ın the Depanmcnı of Classıcs." Harvard Um•·cr51ıy, 2 Şubat 2007.
157
Büyük patlama ve Evren'in doguşu . 13. 7 milyar yıl önce .. ..
1 58
•
�ıı nı it�mmı
9 789750 5050 4 1