Professional Documents
Culture Documents
Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın U. Eco
Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın U. Eco
KİTAPLARDAN
KURTULABİLECEĞİNİZİ
SANMAYIN
Umberto Eco
J.-C. Carrière
Çeviri: Sosi Dolanoğlu
Umberto Eco
J -C Carrière
KİTAPLARDAN
KURTULABİLECEĞİNİZİ
SANMAYIN
Can Yayınları 1894
N'espérez pas vous débarrasser des livres, Jean-Claude C arrière & Um berto Eco
© 2009, Éditions G rasset & Fasquelle
© 2 0 1 0 , Can Sanat Yayınlan Ltd. Şti.
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.
1. basım: 2010
3. basım: Haziran 2012
Bu kitabın 3. baskısı 1 000 adet yapılmıştır.
C A N SA NA T YAYINLARI
YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.
Hayriye Caddesi N o. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul
Telefon: (0212) 2S2 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33
www.canyayinlari.com
yayinevi@canyayinlari.com
KİTAPLARDAN
KURTULABİLECEĞİNİZİ
SANMAYIN
Umberto Eco
J.-C Carrière
Sosi Dolanoğlu
İçindekiler
Önsöz..................................................................................... 9
Açılış: Kitap ölmeyecek........................................................15
Kalıcı veri depolama ortamlarından daha geçicisi yoktur.... 21
Tavuklar yolun karşısına geçmemeyi bir asırda öğrendi..... 40
Waterloo Muharebesi’ne katılmış olan herkesin
ismini saymak........................................................................58
Elenmişlerin rövanşı............................................................. 70
Bugün yayımlanan her kitap bir post-incunabula’d n .......... 93
İlle de bize ulaşmayı isteyen kitaplar............................. . 122
Geçmişle ilgili bildiklerimizi alıklara, ahmaklara
ya da hasımlara borçluyuz................................................. 141
Kendini gösterme merakını hiçbir şey durduramaz.......... 152
Aptallığa övgü.................................................................... 165
İnternet ya da Damnaîio Memoriae’nin imkânsızlığı........ 182
Ateş vasıtasıyla sansür........................................................191
Okumadığımız bütün kitaplar........................................... 208
Mihraptaki kitap ve "Cehennem”deki kitaplar..................223
İnsan öldükten sonra kütüphanesine ne olur?...................249
Önsöz
1. Latince “beşik” anlamına gelen incunabula, XV. yüzyılda, yani matbaanın henüz
“ beşikte” olduğu devirde basılmış kitaplar için kullanılan bir terimdir. (Ç.N.)
nen veya korkulan teknolojik devrimlerin durduramayacağı
bir çeşit "bilginin ve muhayyilenin tekerleği” gibi görünüyor.
Bu iç rahatlatıcı saptamayı yaptığımıza göre, asıl tartışmaya
girişebiliriz artık.
Kitap teknolojik devrimini yapmaya hazırlanıyor. Peki,
kitap nedir? Raflarımızda, bütün dünyanın kütüphanelerinin
raflarında, insanlığın kendini yazacak duruma geldiğinden beri
biriktirdiği bilgileri ve hayalleri kapsayan kitaplar nedir? Zihnin
onlar aracılığıyla çıktığı bu serüvene dair nasıl bir imgeye sa
hibiz? Bize hangi aynaları tutuyorlar? Bu üretimin sırf köpüğü
nü, etrafında kültürel uzlaşmaların oluştuğu şaheserleri dikkate
alacak olursak, unutuşun daima yok etmekle tehdit ettiklerini
güvenli bir yere koymaktan ibaret olan asıl işlevlerine sadık ka
labilir miyiz? Yoksa bu yazı bolluğunun da ayırıcı niteliği olan
olağanüstü fukaralığı dikkate alarak, kendimize dair daha az
gurur okşayıcı bir imgeyi kabullenmeli miyiz? Kitap, artık çık
mış olduğumuzu zannettiğimiz karanlıklan bize unutturduğu
farz edilen kendimizle ilgili ilerlemelerin simgesi midir ille de?
Kitapların bize sözünü ettikleri şey tam olarak nedir?
Kütüphanelerimizin sağladığı, kendi kendimizi daha açık
yüreklilikle tanımaya yönelik tanıklığın mahiyetine dair bu
endişelere, bir de bize kadar ulaşmış olan şeylere dair sorular
eklenir. Kitaplar, az ya da çok esinlenen insan dehasının yarat
tığı şeyin sadık yansıması mıdır? Bu soru ortaya atılır atılmaz,
kafaları bulandınr. Onca kitabın yanıp kül olduğu ve olmaya
da devam ettiği ateşleri birden hatırlamazlık edebilir miyiz?
Sanki kitaplar ve derhal simgesi haline geldikleri ifade özgür
lüğü, onlann kullanımını ve dağıtımını denetlemeye, bazen
de ebediyen onlara el koymaya meraklı onca sansürcüyü ya-
ratmışçasına. Örgütlü bir yok etme eylemi söz konusu olma
dığında ise, ateş, sırf yakmak ve küle döndürmek tutkusuyla,
koskoca kütüphaneleri sessizliğe gömdü; tutuşturulan odun
yığınları, birbirlerini beslercesine, bu denetlenemez bolluğun
bir çeşit düzene sokuşu meşrulaştırdığı fikrini devam ettirir
oldu. Şu halde kitap üretimi tarihi, daima yeni baştan başlanan
hakiki bir bibliyokost1 tarihinden ayrılamaz. Sansür, cahillik,
JEAN-PHILIPPE DE TONNAC
1. Üzerinde yazılı bir verinin y er aldığı her çeşit malzeme (taş, papirüs, kâğıt
vs.), metnin tamamında “maddi ortam " olarak anılacaktır. (Ç.N .)
denedi, fakat onunki (belli bir estetik uyumu korumak
adına) çekirdekleri de limon suyuyla birlikte geçiriyor.
Kitap değerini kanıtladı, aynı şekilde kullanmak üzere
kitaptan daha iyisini nasıl yapabileceğimiz bir muamma.
Belki bileşimine giren unsurlar gelişim gösterecektir,
belki sayfalan kâğıttan olmayacaktır artık. Fakat neyse o
olarak kalacaktır.
1. “V ar olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!” Shakespeare, Hamlet,
Sabahattin Eyuboğlu çevirisi, Remzi Kitabevi, 1974. (Ç.N .)
Vergilius’un gölgeler diyarı, Einstein’vari bir uzam-za-
manın önbelirtisidir. Bu yolculuğun birkaç sayfasını
okurken, Vergilius’un çoktan sanal âleme, sessiz avatar-
lann koşuşturduğu dev bir bilgisayarın derinliklerine in
miş olduğunu düşündüm. O âlemde karşınıza çıkan her
kes vaktiyle biriydi ya da günün birinde biri olma ihti
malleri var. Marcellus, Vergilius’un sağlığında, Aeneis’te
insanların çok bel bağladığı harika bir gençtir fakat ne
yazık ki çok genç ölür. Bu gence, “Sen, Marcellus olacak
sın” (Tu Marcellus erris) diye seslendiklerinde -halbuki
okurlar onun öldüğünü bilir-, buradaki olanca sanal bo
yutu, unutulmaz biri olabilecek, âdeta Tann’nın gönder
diği beklenen kurtarıcı olabilecek kişinin olanca potansi
yelini görürüm, o ise yalnızca Marcellus, genç bir ölü
olacaktır.
Vergilius, şimdilerde içine dalmaya bayıldığımız bu
sanal âlemi önceden sezmiştir sanki. Cehennem’e iniş,
dünya edebiyatının farklı yönlerden ele aldığı çok güzel
bir temadır. Aynı anda hem uzamı hem zamanı alt etmek
için, yani ölüler veya gölgeler diyarına nüfuz etmek ve
aynı anda hem geçmişte hem gelecekte, hem varlıkta hem
hiçlikte yolcuduk etmek için bize sunulmuş tek yoldur.
Böylelikle sanal bir ölümsüzlük biçimine ulaşmak için.
Bir başka örnek beni daima etkilemiştir. Mahabha-
rata ’da Gandhari adında bir kraliçe hamile kalır ama bir
türlü doğuramaz. Ne var ki çocuğunun, eltisinin karnın
da taşıdığı çocuktan önce dünyaya gelmesi için -zira ilk
doğan kral olacaktır-, doğumu mutlaka yapmalıdır. G üç
lü kuvvetli bir hizmetçiden, bir demir çubuk alıp var
gücüyle kamına vurmasını ister. Bunun üzerine vajina
sından demir bir top fırlayıp yerde yuvarlanır. Demir
topu atmak, ortadan kaldırmak isterken, biri ona bu de
mir topu yüz parçaya bölmesini ve her parçayı bir kü
pün içine koymasını öğütler, böylece yüz oğlunun doğa
cağı kehanetinde bulunur. Gerçekten de böyle olur. Suni
döllenmeye dair bir imge değil mi bu? O küpler bizim
deney tüplerimizin habercisi değil mi?
Örnekleri kolayca çoğaltabiliriz. Gene Mahabhara-
fa’da, sperm muhafaza edilmiş, bir yerden başka yere
nakledilmiş, yeniden kullanılmıştır. Bakire Meryem, bir
gece, Çalanda’da, bir İspanyol köylüsünün kesik bacağı
nın yerine yenisini takar: Alın size organ nakli. Kim bilir
kaç klonlama, erkeğin ölümünden sonra kullanılmış
sperm vardır? H atta uzak bulutların içinde sonsuza dek
kaybolup gittiğini sandığımız ama laboratuvarlarda ku
rulan hayallerden yeniden fırlayıp çıktığını gördüğümüz
keçi başlı, ejder kuyruklu, aslan pençeli kaç khimaira ?
1. Papa li. julius (Giuliano della Rovere), yaptırdığı San Pietro in Vincoli
Kilisesi’ndeki kabrini Michelangdo’ya ısmarlamıştır. Musa heykeli de sanatçı
nın tasarladığı kabrin bir parçası olarak o kilisededir. (Ç.N.)
2. Michelangelo Antonioni 31 Temmuz 2007’de öldü. (Ç.N.)
kişinin aklına ilkin Pietro Germi, Luigi Comencini, Dino
Risi, İtalyan komedisi gelir. O zamanlar bizim gözümüz
de yan-tann olanların sonunda unutulmasından korku
yorum biraz. Milos Forman gibi bir yönetmen, yeniyet-
meliğinde İtalyan yenigerçekçilik akımının filmlerini,
özellikle Vittorio de Sica’nınkileri görüp sinema yapma
ya özenmiş. Ona göre bir yanda İtalyan sineması vardı,
übür yanda Chaplin.
t . Bilinen ilk incunabula'dır. Toplam 1 2 8 2 sayfa olan iki ciltten oluşur, h er say
fada kırk iki satırlık iki sütun bulunur. (Ç .N .)
2. Entretiens sur la fin des temps, C atherine David, Frédéric Lenoir ve Jean-
Philippe de T onn ac tarafından Jean-Claude C arrière, Jean Delum eau, Um -
U.E.: Parmak hesabı yapmak yeterli, öyle değil mi?
10, ilk onluğun parçasıdır. Demek ki 100 yüzlüğün par
çasıdır. Yeni bir yüzlüğün başlaması için, 31 Aralık 1500’e
-on beş kere yüz- ulaşmak gerekir. Bu tarihi keyfi olarak
saptamak tam snopça bir davranış, zira 1499’da basılmış
bir kitabı 1502’de basılmış bir kitaptan farklı kılan hiçbir
şey yok. Eski ve değerli kitap satıcıları, 1501’de basılma
bahtsızlığına uğramış bir kitabı iyi fiyata satabilmek için,
büyük bir ustalıkla, onu post-incunabula olarak adlandı
rırlar. Bu anlamda, söyleşilerimizin sonucunda çıkacak
olan bu kitap bile bir post-incunabula olacaktır.
Şimdi, sorunuza cevap vereyim. Sahip olduğum in-
cunabula sayısı yalnızca otuz kadar, fakat tabii ki elimde
“olmazsa olmaz'lar (günümüzde böyle demek pek re
vaçta) var, mesela Hypnerotomachia Poliphili (Polip-
hilo’nun Rüyasındaki Aşk Kavgası), Liber Chronicorum/
Nümberger Chronik/Chroniques de Nuremberg (Nürn-
berg Vakayinamesi), Ficino tarafından çevrilmiş olan
hermetik kitaplar, benim Gülün Adındaki karakterler
den biri yaptığım Ubertino Da Casale’nin Arbor vitae
crucifbcae'si (Çarmıha Gerilmiş Hayat Ağacı) vs. Kolek
siyonum bellî bir yönelimi yansıtıyor. Bir Bibliotheca Se-
miologica Curiosa Lunatica Magica et Pneumatica, yani
gizli ve sahte bilimlere ayrılmış bir koleksiyon. Dünya’nın
hareketi konusunda yanılmış olan Ptolemaios var ama
haklı çıkan Galileo yok.
b e rto Eco, Stephen Jay Gould ile gerçekleştirilen söyleşiler, Pocket, 1999
(Fr. kitaptan); Zamanların Sonu Ü stüne Söyleşiler, çeviren: N ecm ettin Kİmil
Sevil, Yapı Kredi Yayınları, 2 0 0 1 . (Ç .N .)
U.E.: İlki, Ars magnesia (Manyetizma Sanatı) hariç
bütün eserleri var bende, resimsiz küçük bir kitap oldu
ğu halde dolaşımda değil. Kircher'in henüz tanınmadığı
dönemde çok az sayıda nüshası basılmış olduğu için
muhtemelen. Bu kitap çekicilikten o kadar yoksundu ki,
kimse onu itinayla korumayı aklından geçilmemiştir.
Ama bende Robert Fludd’m eserleri de var ve onun gibi
başka çılgınların da.
1. Baskı kâğıdı katlanmış olduğundan, iki yapraktık yani d ö rt sayfalık form alar
dan oluşan kitap. (Ç .N .)
J.-C.C.: Sophokles’in bir trajedisini bulmak hâlâ
mümkün müdür sizce?
1. C ervantes, Don Quijote, ikinci cilt, s. 4 4 2 , çev.: Bertan O naran, Sosyal Ya
yınlar, 1982. (Ç .N .)
za direndiği için bir şaheser olmuştur. Geleceğe kalmak
için anlamsız kelimeler söylemek yeter bazen.
1. Balzac, Goriot Baba, s. İ 38, çev.: Tahsin Yücel, Varlık Yayınevi, 1972. (Ç.N .)
mi hatırlıyorum, âşık olmuştum, niye onun Caravaggio
çapında bir deha olarak görülmediğini düşünüp durdum.
Onlarca yıl sonra, La Tour yeniden keşfedildi ve göklere
çıkarıldı. Bunun üzerine çok popüler oldu. Bazen bir ser
gi düzenlemek (ya da bir kitabın yeni baskısını yapmak)
bu ani merak ve hayranlığı kışkırtmaya yeterli olur.
J.-C.C.: Hayır.
1. Katolik Kilisesi'nin dogmalarına karşı bir doktrin veya görüş ileri süren ve
bu nedenle mezhep sapkını ilan edilen kişi. Daha geniş anlamıyla, kendi dininin
ilkelerinden sapan kişi. (Ç .N .)
Geçmişin bütün izleri kaybolduğunda, onu yeniden ku
rup canlandırmak için elimizde o edebiyatçı delilerin, o
şüpheli dâhilerin (André Blavier onlann kaderi üzerine
uzun uzadıya eğilmişti) eserlerinden başkasının olma
ması gibi bir şey bu.
1. (L a t) Erken bunama. (Ç .N .)
U.E.: Chesnier-Duchen adlı bir beyefendi, 1843’te,
Fransızcayı hiyerogliflere çevirmek için bir sistem geliştir
miş, böylece tüm halklarca anlaşılabilirmiş. Chassaignon
adlı bir beyefendi 1779’da Cataractes de l'imagination,
déluge de la scribomanie, vomissement littéraire, hémorragie
encyclopédique, monstre des monstres (Muhayyilenin Ka
taraktı, Yazma Hastalığı Tufanı, Edebî Kusma, Ansiklo
pedik Kanama, Canavarlar Canavarı) başlıklı dört cilt
yazmış, içeriğini tahmin etmeyi size bırakıyorum (mese
la kitapta, methiyeye bir methiye ve meyankökünün
kökleri üzerine bir düşünce bulunuyor).
En ilginci, deliler üstüne yazan delilerdir. Gustave
Brunet, Les Fous littéraires’de (Edebî Deliler) (1880),
çılgın eserler ile ruhsal sorunlardan muhtemelen çok
çekmiş kişilerin elinden çıkma ciddi eserler arasında hiç
bir ayrım yapmaz. Harika listesinde, 1718’de Âdem’in
boyu posu üstüne bilimsel bir inceleme sunmuş olan
Henrion olduğu gibi Cyrano de Bergerac, Sade, Fourier,
Newton, Poe ve Walt Whitman da var. Sokrates’i ele alır
ken, hiç yazmadığına göre aslında onun bir yazar olma
dığını kabul eder ama tanıdık bir şeytanı olduğunu itiraf
eden birini (bfesbelli ki monomaniden mustariptir) deli
ler arasında sınıflandırmanın daha uygun düşeceğini be
lirtir.
Blavier, edebî deliler hakkındaki kitabında (bin beş
yüz başlık arasında!) yeni kozmogonilerin havarilerini,
geri geri yürümenin avantajlarını öven sağlıkçıları, de
miryollarının ilahiyatını inceleyen Madrolle adlı birini,
1829’da Démonstration de l’immobilité de la Terre (Dün-
ya’nın Hareketsizliğinin İspatı) diye bir kitap yayımla
mış Passon adlı birini ve 1878’de Dünya’nın kendi etra
fında kırk sekiz saatte döndüğünü ispatlayan Tardy adlı
birinin çalışmasını sıralar.
J.-P. de T.: Foucault Sarkacı’rnia bir yayınevinden söz
edersiniz, İngilizcede vanity press deniyor, yani masrafları
yazarca karşılanmak üzere kitap yayımlayan yayınevi.
Böyle başka şaheserlerin ortaya çıktığı yer de gene orası...
J.-C.G: Aklıma başka bir alıntı geldi: “Ben iyi bir ai
leden değilim. Çocuklanmsa iyi bir aileden.” Bu sözleri
eden kişi mizahçı değilse, en azından halinden memnun
bir ahmak. Monsenyör Quelen’a dönelim. Ne olursa ol
sun, ortada Paris başpiskoposu olan biri var, tamam, ke
sinlikle çok muhafazakâr bir kafa yapısına sahip ama o
sıralar Fransa’da büyük bir ahlaki otoritesi var.
f
U.E.: O halde tanımımızı düzeltelim. Aptallık, kafa
sızlığı kibirle ve sebatla idare etmenin bir şeklidir.
1. S tan d art fo rm a n a basılıp belli bir rakam ın üzerinde baskı yaptıktan sonra,
daha ucuz fiyata satılm ak ü zere, genellikle k arton kapakla basılan ve cep te
taşım aya uygun b o y u tta ü retilen kitap. (Y.N.)
lüks sunacak durumu yoktu. Metro parasızdı, sıcaktı, in
sanların gidip gelmesinden hiç rahatsız olmuyordu. O
zaman düşünmüştüm, hâlâ da düşünürüm, o adam ideal
okur muydu, yoksa hepten sapıtmış bir okur muydu
diye.