You are on page 1of 21

Kapak Dosyası

Bilimin ve
felsefenin
Thales, Anaksimandros ve
öncüleri Anaksimenes

Miletoslu düşünürler, mitolojik evren tasarımlarını kökten dönüştürecek bilimsel


buluşlara imza attılar. Güneş tutulmasını öngördüğü söylenen Thales bir
gökbilimci olarak ünlenmiş; Anaksimandros Yer’in evrenin merkezinde hiçbir şeye
dayanmadan durduğunu ve gökcisimlerinin görünürde karmaşık ve düzensiz
devinimlerinin geometrik modeller kullanılarak açıklanabileceğini ileri sürmüş;
Anaksimenes ise seyrelme ve yoğunlaşma düşüncesiyle modern matematiksel fiziğe
giden yolu açan bir ilke keşfetmiştir. Miletoslu filozoflar dünya düzenini “tasarım”
kavramıyla açıklamadılar. Bu yaklaşım felsefe açısından son derece önemli
sonuçlara yol açmıştır. “Doğa” derken canlı, kendisindeki değişimleri başlatabilen
ve dünyanın kendisinden meydana geldiği, gerçek bir maddi tözü anlıyorlardı.

Rıfat Saltoğlu

M
ısırlılar ve Mezopotamyalılar kimi doğal olayları Erken Yunan biliminin ayırt edici özelliği, bi-
oldukça dakik bir biçimde gözlemleme konusun- limsel teorinin “doğa felsefesi” olarak bulunmuş
da ustalaşmışlardı. Ama onların “açıklama”ları mi- olmasıdır. Doğa felsefesiyle birlikte ilk kez mitolo-
tolojinin dışına çıkmayı hiçbir zaman başaramadı. jiyi yerinden edebilecek bir alternatif ortaya çıka-
Mitolojik açıklamalar, ironik biçimde, bilgi verme- bilmiştir. Bu alternatif, doğaya ilişkin deneyim ve
dikleri gibi, bilimsel bilgiye giden sorgulama yolu- gözlemlerin teorik bir çerçevede anlamlı kılındığı
nu da tıkarlar. Hangi kültürde olursa olsun, olayla- Antik Yunan’a özgü yeni bir bilim anlayışıdır. Bu
rın nedeni tanrıların dilekleriyle açıklandığı sürece, anlamıyla bilim ilk kez İyonyalı doğa filozoflarıy-
orada hiçbir bilim var olamaz. Doğal olayların de- la başlamıştır. John Burnet’in (1863-1928) Erken
netlenemez doğaüstü varlıklarla açıklanması, doğa- Yunan Felsefesi’nde oldukça kesin bir dille belirtti-
ya içkin koşulları araştırmayı en başından olanak- ği gibi “Bilimin ‘dünya üzerine Helenik yolda dü-
sız kılar. şünmek’ olduğunu söylemek onun yeterli bir be-

2
timlemesidir. Bu nedenledir ki bilim düzeni açıklayan bir ilke bulma ar- ğal şeyler bütünü anlamını da taşır,
Yunanistan’ın etkisi altına girmiş o- zusu tarafından motive edildiklerini yani (kosmos-κόσμος), ‘dünya’ söz-
lan halklar arasında olmanın dışında gösteriyor. Başka bir deyişle, onlar cüğüyle aşağı yukarı eşanlamlı hale
hiçbir zaman var olmamıştır” (Bur- karmaşık fenomenleri tek bir açık- gelir” (Collingwood, 1999: 55-56).
net, 2013: 5). Bu anlayış daha sonra layıcı ilkeye ya da küçük bir açıkla- “Süs, düzen, doğal ve görüle-
modern bilime evrilmiştir. yıcı ilkeler grubuna indirgeme çaba- bilir evren, fizik evren” anlamları
Antik bilim ve tıp tarihçisi G. E. sı içinde olmuşlardır. Bu çabalarıyla kozmos’un doğa ile ilişkisini gösterir.
R. Lloyd’a göre ise “bilim” aslında da doğal ve tanrısal olan arasındaki Eski bir felsefi gelenek “gökyüzü-
antik değil, modern bir kategoridir. ayrımı belirginleştirmişlerdir. ne evren diyen ilk filozofun” Pytha-
Ona göre günümüzün “bilim” teri- İlgilendikleri ana konu doğa (phu- goras olduğunu (Diogenes Laertios,
mine tamı tamına eşdeğer bir terimi sis/φύσις) olduğu için Aristoteles ta- 8.48) bildirse de, “bir düzen olarak
Antik Yunan’da bulmamız olanak- rafından “doğa düşünürleri” (physio- evren” düşüncesi Anaksimandros ve
sızdır. Bunun yerine bilimsel olarak logoi/φυσιολογοι) olarak adlandırılan Anaksimenes’e kadar geri götürüle-
nitelenebilecek belirli entelektüel İyonyalı filozofların eserlerine antik- bilmektedir. Kozmos sözcüğünün
disiplinlere gönderme yapan philo- çağ boyunca ayrım gözetmeden “Do- Empedokles’e kadar “düzen, bu ev-
sophia (bilgelik sevgisi, felsefe), e- ğa Üzerine” (περί φύσεως) başlığı renin düzeni, düzen olarak evren”
pisteme (bilgi), theoria (düşünceye uygun görülmüştür. Collingwood’a anlamlarını kazanarak üç evreden
dalma, spekülasyon) ve peri physeos göre İyonyalı filozoflar “Doğa ne- geçtiği görülmektedir. Platon zama-
historia (doğa üzerine soruşturma) dir?” sorusunu her zaman “Şeyler nına gelindiğinde, kozmos sözcü-
gibi Yunanca terimler bulunur. Bu ne(y)den yapılmıştır?” sorusuna dö- ğü filozoflar arasında, evrene işaret
terimlerin her birini özel bağlamın- nüştürerek cevaplandırmışlardır. Bu eden teknik bir terim olarak felsefi
da “bilim” olarak çevirmek yanıltıcı tutumun kökeninde ise doğa sözcü- dile yerleşmişti.
değildir. Benzer bir biçimde “Yunan ğünün “ilk ve asıl anlamı”nın, bir bü- Yunan düşüncesinde dike (adalet),
bilimi” teriminin Antik Yunan filo- tüne değil de bir “ilkeye”, bu sözcü- nomos (yasa), moira (kader), kozmos
zoflarının belirli düşünce ve teori- ğün de asıl anlamıyla bir principium’a, (düzen) gibi temelde siyasal olan ö-
lerine gönderme yapan kısa bir an- arkhê’ye (αρχή) ya da kaynağa gön- ğelerle doğal ya da kozmolojik öğeler
latım olarak kullanılmasında da bir dermede bulunması yatar: arasında karşılıklı ilişki olduğu var-
sakınca yoktur (Lloyd, 1970: xv). “Yunan yazınıyla ilgili ilk belge- sayılmıştır. Evren siyasi fikirler te-
Yunan bilim ve felsefesinin lerimizde, φύσις her zaman İngiliz- melinde anlaşıldığı gibi, siyasal yapı
Aristoteles’ten beri Thales’le başlatıl- ce ‘nature’ sözcüğünün ilk anlamı da evrenin sonsuz düzeninden yola
ması bir geleneğe dönüşmüştür. An- olarak kabul ettiğimiz anlamı taşır. çıkarak anlaşılmıştır. “Siyaset haya-
cak Miletoslu düşünürlerin neyi a- Her zaman bir şeyin içinde bulunan tında adaletin egemenliği Yunancada
raştırdıkları ya da tam olarak neyi ya da sahiden ona ait olan ve o şeyin kozmos demektir, ancak doğa hayatı-
başardıkları noktasında kimi tartış- davranışının kaynağını oluşturan bir nın karşılığı da kozmos’tur.” (Jaeger,
malar devam etmektedir. Bu bağlam- şey demektir. Bu, sözcüğün ilk Yu- 2012: 54) Antik Yunan düşünürleri
da ilk filozofların düşüncelerinin ne nan yazarlarından beri taşıdığı tek için evrenin en ilginç yanı, özellikle
ölçüde felsefi, bilimsel ya da mitolo- anlamdır ve Yunan yazın tarihi bo- Güneş, Ay ve yıldızların göksel sah-
jik/dinsel öğeler içerdiği sorgulanan yunca değişmez. Ne ki ender olarak, nede sergilediği düzendi. Bu düşü-
konuların başında gelir. Bu tarihsel görece geç bir tarihte, ikinci anlamı nürlere göre kozmos’un, kendisinden
sorgulama üzerinden felsefenin bi- olan doğal şeylerin tümü ya da do- kronolojik olarak önce gelen kaos-
limle ya da dinle olan güncel iliş- Babil yaratılış mitosu Enuma Eliş’e göre ‘başlangıçta, sadece su ve onun üzerinde salınıp duran
kisi de açıklanmaya çalışılır. Temel sis’ vardı. Tatlı suların efendisi Apsu ve tuzlu suların yöneticisi Tiamat ortaya çıkarak suları
sorunlardan biri ilk filozofların dü- birleştirdiler. Sonra dişi Tiamat’la eril Apsu’nun birlikteliğinden diğer tanrılar doğdular. Bu
tanrılardan Marduk, anatanrıça Tiamat’ı yenerek yeryüzü ve gökyüzünü oluşturdu.
şüncelerini yönelttikleri konuyla ilgi-
lidir. İlk filozofların ana nesnesi olan
“arkhê teorileri” Sokrates öncesi do-
ğa felsefesinin önemli bir öğesidir.
Doğada birbirleriyle görünürde
ilişkisiz nesnelerin çokluğu, çeşitli-
liği ve değişimi felsefeden önce mi-
tolojik terimlerle, teolojik olarak a-
çıklanmaktaydı. Doğa, sıradan bir
gözlemci için her zaman kaotik bir
görüntü sergiler: Yaprak yeşilken
kızarır, gökyüzü maviyken kara-
rır, yaşayan canlılar ölür… Miletos
Okulu’yla ilgili elimizdeki bilgiler,
ilk filozofların doğanın bu kaotik
görüntüsü altında bir düzen ve bu

3
layıcı ilkeye indirgemek istemişler- nolojik açıdan da) önemli bir ye-
dir. Aslında bu birci (monist) açık- re sahip olduğu İyon polislerindeki
lama ya da çok sayıda gerçeği “bir”e anti-despotik bir karaktere sahip o-
indirgeme eğilimi, “bütün şeyle- lan rasyonel münazara sürecinin so-
rin bir’den doğması ve bozulup bir’e nucu olduğu”nu (Platanakis, 2015:
dönmesi”, Yunan dünyasında Mou- 123) söylemek mümkündür. Bu ba-
saios gibi efsanevi ozanlara kadar ge- kımdan Sokrates öncesi felsefenin
ri gider (Diogenes Laertios, 1:3). İlk- İyonya’da, Miletos, Ephesos, Klazo-
çağ felsefe tarihçisi W. K. C. Guthrie, menia, Samos gibi ticari olduğu ka-
doğa felsefesini başlatan bu eğilimin dar siyasi olarak da gelişmiş liman
neden ortaya çıktığını, “insan zih- kentlerinde boy göstermiş olması şa-
ninde, değişim esnasında var olmaya şırtıcı değildir. Ticaret yoluyla deniz-
Babil evreninin sembolik bir çizimi. Bir Babil devam eden kalıcı bir şeyler aramaya lere hâkim olan Miletosluların MÖ 6.
mitosuna göre, Güneş ve Ay’ın yerin altından
geçebilmesi için bir tünel kazılıdır. Babilliler yönelik köklü bir eğilim”le (Guthrie, yüzyılda 80’den fazla koloni kurma-
gökcisimlerini dakik biçimde gözlemlemiş 2003: 70), kısaca “insan doğası”yla a- ları özgüvenlerini artırmış olmalıdır.
olsalar da, onların devinimlerini açıklayacak çıklamayı dener. Bilim tarihçisi John Kendi kentlerini İyonya’da “ilk inşa
teorik modeller ortaya koyamamışlardır.
Henry ise, bu açıklama biçimini ik- edilen kent” ve “kentlerin anası” ola-
la arasındaki en temel fark da bura- na edici bulmaz: “Ancak bana göre rak nitelemeleri anlamlıdır.
daydı. Bu nedenle ilk filozoflar do- bu inandırıcı değil. Siyasi zeminin, Felsefi girişimin, en azından
ğal fenomenlerin ve gökcisimlerinin Yunandaki düşünme biçimleri hak- başlarda, mitolojik köklerinden
-akılcı analiz ve açıklamalara konu kında daha doğru bir ipucu verdiğini bütünüyle kopmuş olduğu söy-
edilebilecek kadar- iyi düzenlenmiş düşünüyorum. Yunanlara göre insan lenemez. Doğa felsefesi içinde mi-
bir sistem oluşturduğuna inanmışlar- ve Tanrılar arasındaki başlıca fark, tolojik öğeler sürekli gerilemiş olsa
dı. Antik Yunan’da kozmos (kosmos- insanların yazgılarını bilmemeleriydi. da ilk filozoflarda bu öğeler olduk-
κόσμος) terimi önceleri “tayfaların o- Yunan toplumunda siyasi farkında- ça belirgindir. Öyle ki onların ev-
turma düzeni” (Homeros, Odysseia, lık ve siyasi katılım vurgusu, birçok renin başlangıcına ilişkin ifadeleri
13.77), “askeri düzen” (Homeros, İl- Yunan yazarın tanıklık ettiği gibi, ki- Hesiodos’un Thegonia’sını andırır.
yada, 12.225) ya da “iyi-düzenlenmiş şinin yazgısı üzerinde olabildiğin- Diodorus Siculus’un (The Library of
politik yaşam” (Herodotos, Tarih, ce denetim kurma çabasıydı. Bunu History, 1.7.1.) isim vermeden ak-
1.65) gibi belirli toplumsal düzen yapmanın bir yolunun olası koşul- tardığı, İyonya filozoflarından alın-
türlerine işaret etmekteydi. Genel an- ların değişkenliğini ortadan kaldıra- dığı belli olan bir öyküde anlatıldığı
lamda ise düzen için kullanıldığı gö- cak türden bir siyasi dengenin kurul- gibi: “Evrenin ilk halinde gökyüzü
rülmektedir (Herodotos, Tarih, 2.52; ması olduğuna inanılıyordu” (Henry, ve yeryüzü bir biçimdeydi, yapıla-
9.59). Charles Kahn’a göre iyi top- 2016: 6). rı birbirine karışıktı. Daha sonra, bu
lumsal düzen filozoflar tarafından Antik Yunan’da (yasal teori ve pra- cisimlerin birbirinden ayrılmasıyla
bilinçli bir analojiyle kozmik düze- tikleri de içeren) sosyopolitik alanda evren gözle görülebilir düzenin tü-
ne uygulanmıştır (aktaran Adams, ortaya çıkan devrime kozmolojik dü- münü içine aldı. Hava, devamlı de-
2008: 6). şüncede bilimsel bir devrim eşlik et- vinim özelliğini kazandı; yapı ola-
Antik Yunanlılar “kozmos”ta gü- miştir. Siyasi kader üzerinde dene- rak hafif ve yüzer olduğu için onun
zellik de gördüler. Düzenle ilgili çe- tim kurma girişimi fiziksel dünyayı ateş kısmı en yüksek bölgelerde bir
şitli anlamlarına ek olarak kozmos anlama çabalarına
Homeros’a göre yeryüzü. Homeros ve Hesiodos gibi ozanlar
sözcüğü “dekorasyon” ve “süsleme” da taşınmıştır: Do- eserlerinde Güneş’in batıda battıktan sonra, yeri saran
gibi estetik anlamlara da sahipti. Ö- ğal şeylerin sürekli Okeanos’un çevresinde altın bir tekneyle yolculuk ettikten sonra
zellikle de kadınların süslenmesi değişiminin altında doğuda yeniden doğduğunu anlatıp durmuşlardı.
anlamında kullanılmaktaydı: “Ka- değişmez bir gerçek
dınlar bayramlıklarını giyinip geldi- olmalıydı. Yunan si-
ler, en güzel takılarını takınmışlar; telerinde “bütün şey-
süslenmişlerdi” (Herodotos, Tarih, lerin bir’den doğma-
5.92). Böylece bilinçli bir analojiyle sı ve bozulup bir’e
fiziksel dünyaya uygulanan kozmos dönmesi” düşüncesi-
sadece “iyi düzenlenmiş yapı” anla- nin ortaya çıkıp yay-
mına değil “güzellik artırıcı düzen” gınlaşması da, yeni
anlamına da geldi. Antik Yunan filo- siyasal zeminin bir
zofları “zarif bir evrende” yaşadığı- etkisi olarak görüle-
mızın farkındaydılar. bilir. Öyleyse “koz-
Bu nedenle Thales, Anaksimand- mosun açıklanmasın-
ros ve Anaksimenes değişimin içinde daki anti-mitolojik
değişmeyeni, yani düzeni aramışlar rasyonel tavrın, ara-
ve karmaşık fenomenleri tek bir açık- larında Milet’in (kro-

4
araya geldi ve bunun sonucu olarak sıdır. Ancak bu izlenim yanıltıcı ola- dışında, onların düşünceleri hak-
Güneş ve öteki gökcisimleri bütü- caktır. Gerçekte ilk filozoflar önce- kında birincil kaynaklardan yoksu-
nün dönüşüne yakalandılar. Bu a- kilerden farklı bir düşünce ve pratik nuz. En temel kaynakların başında
rada kirli ve çamurlu kısım, ıslak içinde olmuşlardır. Düşünceleri ki- kendisinden önce yapılmış çalışma-
kısımların yoğunlaşmasıyla, taban- mi mitolojik öğeler barındırsa da, ları, düşünceleri ele alıp değerlen-
daki ağırlığı nedeniyle çöktü. Son- onlar aslen doğal dünya içinde bir diren Aristoteles’in eserleri vardır.
ra, durmadan karışan ve çalkalanan düzen ya da denge aramışlardır. Bu Aristoteles’in öğrencisi Theophras-
ıslak kısımlar denizi oluşturdu, da- amaçla doğayı içeriden yöneten bir tos ve bunları takip eden Simpliki-
ha katı kısımlarsa yumuşak, çamur- ilke (ya da ilkeler grubu) önermek os ve doksograflar da bu filozoflarla
lu toprak haline geldi. Yeryüzünün suretiyle birtakım indirgemeci stra- ilgili kimi bildirimlerde bulunmuş-
yüzeyi, güneşin sıcaklığıyla katılaşıp tejiler geliştirmişlerdir. lardır. Yunanlıların Trajik Çağında
mayalandı; sonra birçok yerde, ıs- Bu bağlamda ilk doğa filozofları Felsefe’de Nietzsche’nin (1992: 23)
lak kısımlar, üzeri ince zarlarla kaplı olarak kabul edilen Thales, Anaksi- söylediği gibi Miletoslulardan “bize
kokmuş akıntılar çıkaran yumruları mandros ve Anaksimenes’in birbi- pek az bilgi kalmış olması ve onla-
oluşturdu: donmuş toprak üzerin- riyle bağlantılı şu iki sorudan hare- ra ait herhangi tam bir şeyden yok-
den aniden çok sıcak bir hava geçti- ket ettikleri anlaşılmaktadır: “Her sun olmamız, gerçekten bir bahtsız-
ğinde bataklıkta hâlâ görebiliriz bu- şeyin kendisinden meydana geldi- lıktır”. Bununla birlikte, söz konusu
nu. Bunlardan da, sıcaklıkla canlı ği ana ilke ya da madde nedir?” “İ- düşüncelerin aslını ortaya çıkarmak
yaratıklar doğdu...” (aktaran Thom- kincil şeyler birincil şeylerden hangi amacıyla, eldeki bildirimleri yeniden
son, 1997: 172-173) süreçle ortaya çıkarlar?” Bu soru- kurgulamak mümkündür. Bu yapıl-
Bu öykünün yüzeysel bir okuma- lar daha sonra, kendi terminoloji- dığında Miletosluların bilim ve fel-
sı ilk filozofların mitolojik anlatıla- sini geliştirmiş Aristoteles tarafın- sefe tarihi içindeki yerleri belirginlik
rı farklı bir terminolojiyle tekrarla- dan şöyle betimlenecektir: “Şeylerin kazanacaktır. Felsefe tarihçileri kimi
maktan başka bir şey yapmadıkları arkhê’si (başlangıcı, ilkesi, ana mad- noktalarda anlaşamasalar da en te-
gibi bir yoruma yol açabilir. Gerçek- desi) nedir?” “Suntheton’ların (bi- mel konularda ortak görüşlere ulaş-
ten de çarpıcı benzerlikler söz konu- leşik cisimlerin) genesis’i (doğuşu, mıştır. Örneğin çoğu felsefe tarihçisi
sudur. Örneğin evrenin başlangıcın- oluşu, tözsel değişmesi) nedir?” (A- Miletoslu düşünürlerle -hatta bütün
da göğün ve yerin ayrılmamış olması ristoteles, Metafizik I.8, 989a) Ne Sokrates öncesi filozoflarla- kozmo-
farklı mitolojik evren tasarımlarının var ki Thales, Anaksimandros ve gonilerden kozmolojilere geçildiği
(kozmo-mitolojilerin) ortak nokta- Anaksimenes’le ilgili, birkaç fragman konusunda hemfikirdir.

THALES: İLK DOĞA FİLOZOFU


Aristoteles Miletos Okulu’nun gün ortasında gece olduğunu görün-
kurucusu ve ilk temsilcisi olarak ce bir barış sözleşmesi yaptılar.”
Thales’i gösterir. Genel kabul gören Yakın zamanlara kadar Thales’in
bu yaklaşımın da etkisiyle Thales, bu öngörüsünü Sümerlerden öğ-
MÖ 6. yüzyılın başlarında doğal şey- rendiği Saros döngüsü olarak bili-
lerin maddi temeline ilişkin görüşle- nen 18 yıl 10 gün 8 saatlik bir pe-
riyle ilk doğa filozofu olarak kabul riyot hesabını kullanarak yaptığına
edilir. inanılmaktaydı. Günümüzde ise bu
döngünün kimi yanlış hesap ve yo-
Thales Güneş tutulmasını rumlara dayandığı düşünülmekte-
öngördü mü? dir. Giovanni Schiaparelli ve Otto Thales.
Aslında Thales’in ünü, fizik ya E. Neugebauer gibi bilim tarihçi-
da geometri alanındaki görüşlerin- lerinin çalışmaları bizlere MÖ
den çok, astronomi alanındaki -o 300’den sonra bile başarılı tah-
günün koşullarında ulaşılması ola- min şansının oldukça az ol-
naksız- bir “başarı öyküsü”nden ge- duğunu göstermiştir. Thales’in ön- konusu tutulmanın, Thales’in döne-
lir. Thales’ten yaklaşık 150 yıl son- görüsünün ders kitaplarında uzun minde öngörülmesinin olanaksız ol-
ra yaşamış Herodotos’un Tarih’inde süre yer alması bilim tarihinin mit- duğu anlaşılmaktadır. “Thales, be-
bildirdiğine göre, “Lydia kralı Alyat- lerine güzel bir örnek oluşturur. As- lirli bir bölgede Güneş’in ne zaman
tes ile Med kralı Kyaxares denk ko- lında Thales’in bilgilerinden yarar- tutulacağını ve tutulmanın kısmi
şullarda savaşıyorlardı; savaşın altın- landığı Babilliler de, tutulmaların mi tam mı olacağını tahmin etmesi-
cı yılında, bir çarpışma sırasında gün tam zamanını belirlemek için değil, ni sağlayacak astronomi bilgisinden
aniden yerini geceye bıraktı. Bu Mi- tutulmanın gerçekleşip gerçekleş- kesinlikle yoksundu. Daha dünya-
letoslu Thales’in o yıl gerçekleşeceği- meyeceğini bilmek için gözlem yap- nın küre olduğundan ve paralaksın
ni İyonyalılara önceden söylediği ka- maktaydılar. Son hesaplamalara gö- hesaba katılması gerektiğinden bile
rarma olayıdır. (1) Lydialılarla Medler re MÖ 28 Mayıs 585’e tarihlenen söz habersizdi. Yoksa Thales’inkinden

5
başka kestirimler de olurdu ve bun- ve incelenmesine kendini adayan Aynı konuda Plutarkos, Yedi Bilge
lar Thales’inki gibi yaklaşık da ol- ilk Yunanlı olarak Thales, bilimin adlı yapıtında şöyle der: “Görünen
mazlardı” (Guthrie, 2003: 60). bu branşının yaratıcısıdır” (Deming, şudur ki Thales, aklıyla pratik yara-
Bilimsel açıdan tutulmaları ön- 2010: 20). Paradoksal gibi görünse rın ötesine geçip, akıl yürütmeye gi-
görmekten belki daha önemli olan de doğanın nesnel-bilimsel kavranı- rişenlerden birisidir. Geri kalanlar
tutulmaların nedenini açıklamak- şı, doğa üzerine öznel-bireysel bilgi- aklın ününü, politikada arayanlar-
tır. Bilindiği kadarıyla ne Babillilerin ler üreten düşünür tipini ilk kez ta- dır” (aktaran Tekeli vd. 1999: 22).
ne de Thales’in, tutulmaların nede- rih sahnesine çıkarmıştır. Diğer bir Bu bildirimlere göre geometri ilk
ni konusunda bir açıklaması olma- deyişle Thales’in doğayla ilgili gö- defa Thales’le birlikte önermesel ni-
mıştır. Gerçi Babilliler, özenle hazır- rüşleri kendi yeteneğiyle sergiledi- telik kazanarak tümdengelimsel bir
ladıkları kataloglardan yararlanarak ği kendi görüşleri olmuştur (bkz. bilime dönüşmüştür. Thales’e bu bi-
bir yıldız ya da gezegenin yılın han- McClellan III ve Dorn, 2008: 72). çimde yüklendiği anlaşılan önerme-
gi gününde hangi konumda olacağı- Bilgi üreten yeni bir düşünür imge- ler şunlardır: 1) Bir dairenin çapı
nı önceden kestirebiliyorlardı. Ama sinin doğuşudur bu. daireyi iki eşit parçaya böler. 2) Bir
onlar bu katalogları gökcisimlerinin ikizkenar üçgenin taban açıları eşit-
nasıl devindiklerini anlamak için de- Thales’in geometrik tir. 3) Kesişen iki doğruda ters açılar
ğil, pratik kaygılarla (yerde gerçekle- önermeleri eşittir. 4) Bir yarım dairenin içine çi-
şecek olayları, müneccimlik yoluyla Thales’in daha az tartışmalı ba- zilen açı bir dik açıdır. 5) Bir üçgen
öngörmek için) hazırlamaktaydılar. şarısı geometri alanındadır. Çağ- tabanı ve taban açıları verilerek be-
Alexandre Koyré’nin deyişiyle: “Ön- daşları, Thales’in Mısır’dan önem- lirlenir (Guthrie, 2003: 66). Bu bil-
görü ile öndeyi bilim demekse, hiçbir li matematik bilgileriyle döndüğüne dirimlere göre algılanabilir nesne-
şey Babil gökbiliminden daha bilim- inanır. Bu konudaki bildirimler, ilk lerden çizgileri, açıları ve yüzeyleri
sel değildir. Ama bilimsel çalışma ö- bilim tarihçisi sayılabilecek Ro- soyutlama becerisi göstermiş ilk Yu-
zellikle kuramsal bir çalışma diye gö- doslu Eudemos’un (MÖ 370-300) nanlı düşünür Thales’tir. Ancak bu
rülür, -benim gibi- kuramın olmadığı ve Eudemos’a dayanan Proklos’un önermelerin onun bazı pratik başa-
yerde bilimin olamayacağına inanılır- (412-485) eserlerinde bulunur. rılarından yola çıkılarak (örneğin,
sa, Babil bilimi tanınmayacak, bilim- Eudemos’a göre Thales üçgenlere i- “denizdeki gemilerin uzaklıklarını
sel kozmolojinin Yunanistan’da baş- lişkin çok sayıda teorem bulmuş ve ölçebildiğine göre Thales ilgili öner-
ladığı söylenecektir; çünkü kuramsal gemiler arasındaki mesafeyi hesap- meyi biliyor olmalıdır” biçiminde a-
bilginin düşünsel gerekliliğini ilk kez lamıştır. “Hieronymos’un bildirdiği- kıl yürütmelerle) Thales’e yüklen-
anlayıp dile getirenler Yunanlılardır” ne göre, [Thales] gölgemizin bizim- miş olduğu da unutulmamalıdır.
(Koyré, 2000: 110). le aynı uzunlukta olduğu zamanı
Güneş ve Ay tutulmalarının tam gözleyerek, piramitleri gölgelerine Doğa felsefesinin kurucusu
tarihini ve nedenini açıklayama- bakarak ölçmüştür” (Diogenes La- Öte yandan Thales’in, doğa felse-
mış olsa da Thales astronomi bili- ertios, 1.48). Ancak Thales’ten kal- fesiyle (bir bakıma fizik bilimiyle)
mi ile ilgilenen ilk Yunanlı düşü- ma hiçbir yazılı belge olmadığından uğraştığı, daha büyük bir kesinlikle
nürdür: “Yıldızların araştırılmasına bu bilgilerin neye dayandırıldığı bi- bilinmektedir. Bu nedenle belki de
linmemektedir. Antik kay- Thales’in asıl başarısını astronomi-
naklara göre Thales, arazi de ya da geometride değil, Mısırlıla-
ölçümüyle ilgili bazı he- ra ve Babillilere tamamen yabancı o-
saplama yöntemlerini ö- lan doğa felsefesinin kurucusu ve ilk
zel pratik amacından so- temsilcisi olmasında aramak gere-
yutlamış, genelleştirmiş ve kir. Diğer bir deyişle Thales’in öne-
böylece geometriye teorik mi, doğaya ilişkin felsefi soruyu ilk
bir temel kazandırmıştır. kez formüle etmesinde ve mitolojik
Proklos’a göre Thales, “İl- varlıklara referans vermeden cevap-
könce Mısır’a gitti ve bu lamasındadır. Thales’in doğa felse-
çalışmaları (geometriyi) fesini ya da kozmolojik görüşlerini
Yunanlılara tanıttı. Bizzat üç noktaya indirgeyerek ele almak
kendisi, pek çok temel ö- mümkündür: 1) Her şey, tanrılarla
nerme keşfetti; diğer pren- doludur. 2) Su, her şeyin arkhêsidir.
siplerin ışığı altında, onları 3) Yer su üzerinde yüzer.
kendisinden sonra gelen- Thales’in ilk görüşü doğal olarak
lere öğretti. Onun yöntemi Yunan Mitolojisini çağrıştırır. Yunan
daha genel (daha kuramsal Mitolojisine göre egemen tanrılar,
ve daha bilimsel), diğerle- çoğu zaman yere inerler, doğal dün-
rinin yöntemleri ise daha yanın nesneleri arasına karışırlar; söz
ampirikti” (aktaran Tekeli gelimi, zeytin ağaçları arasında ge-
vd. 1999: 22). zindikten sonra tekrar gökyüzünde-

6
ki Olympos’a dönerlerdi. Doğal dün- hip olması anlamına gelebilir. Ancak da doğayı tanrısallıktan uzak tuttuğu
yanın içindeki bu doğaüstü varlıklar bu durumda Thales’in “tanrı” sözcü- ve insan aklının doğayı anlayabile-
insanları sürekli gözler, yargılar ve ğünü geleneksel anlamının dışında cek kapasitede olduğu varsayımıyla
uyarırdı. Bir bakıma kutsal olan do- kullandığını kabul etmek gerekecek- hareket ettiği anlaşılmaktadır. Doğal
ğal olanı kapsar ve yönlendirirdi. Bu tir. Thales’in dile getirdiği “nihai ana- olayların açıklaması olarak her çe-
nedenle ilk filozofların hem tanrıla- madde etkindir ve kendi içinde bir şit doğaüstü gücün reddedilmesine
rın hem de doğa’nın (ki yeni öğe bu- değişme ilkesi içerir. Thales’in her ve kendi değişme ilkesini kendisin-
dur) özellikleri üzerine düşünmüş şeyin tanrılarla dolu olduğunu söy- de barındıran arkhê (αρχή) arayışına
olmaları şaşırtıcı değildir. lediğinde kastettiği şey muhtemelen dayalı doğa felsefesini başlatan kişi-
Bununla birlikte doğa felsefesinin budur. (...) Thales’in teolojik bir yar- nin Thales olduğu kesindir.
kurucusu kabul edilen Thales’in “her gıda bulunmadığı akla uygun görü-
şeyin ve her yerin tanrılarla dolu” ol- nüyor” (Jones, 2006: 20). Evrenin
duğu söyleminin mitolojik kabul- Bu bağlamda Thales’in maddeyi kozmogonik öğesi: su
lerin bir tekrarı mı, yoksa felsefi bir canlı olarak kabul eden hilozoist dü- Aslında tıpkı Mısırlılar ve Mezo-
bakışı mı yansıttığı günümüze dek şünürlerin başında geldiği söylenir. potamyalılar için olduğu gibi Yunan-
süren bir tartışmanın konusu olagel- Hilozoizm Yunanca madde (hyle) ve lılar için de, doğaüstü ve doğal olan
miştir. Konuyla ilgili olarak Ünlü Fi- canlı (zoon) sözcüklerinden oluştu- aynı ortamda varlığını sürdürebilmiş-
lozofların Yaşamları ve Öğretileri adlı rulmuş bir terimdir. Ancak bu terim, tir. Doğa filozoflarının başarısı doğal
eserinde Diogenes Laertios’un (2010: kendisinden sonra gelen diğer dü- olanı doğaüstü ile açıklamaktan vaz-
21) bildirimi tam olarak şöyledir: “O- şünürler gibi Thales’in de “cansız” geçmelerinde yatar. Bu, ilk filozofla-
na göre, her şeyin başlangıcı sudur, madde kavramını henüz tanımadı- rın fiziksel dünyayı fiziksel terimler-
evrenin canı vardır ve cinlerle (dai- ğı, madde ve güç arasında bir ayrım le açıklama yolunda zorlu bir girişim
monlarla) doludur.” Bu konuda A- gözetmediği unutulursa yanıltıcı ola- başlattıkları anlamına gelir. Onlar
ristoteles, oldukça temkinli bir çıka- bilir. Bu nedenle düşünce tarihinde doğal şeylerin o andaki biçimlerine
rımla, Thales’in bir “dünya ruhu”na felsefe ve bilimi mitolojiden ayırma- hangi aşamalardan geçerek ulaştık-
inanmış olabileceğini düşünmüştür: nın bir yolu, düşüncenin ne ölçüde larını ve gelecekte de nasıl değişebi-
“Kimileri evrene ruhların karışmış animizm, antropomorfizm ve hilo- leceklerini açıklamaya çalışmışlardır.
olduğunu öne sürüyor; belki Thales zoizm barındırdığı olmuştur. Sonuç Ancak doğal şeylerin hangi öğelerden
bu yüzden her şeyin tanrılarla do- olarak, “her şeyin ve her yerin tan- oluştuğunu ya da görünen yüzeyleri-
lu olduğuna inanmıştır” (Metafizik, rılarla dolu” olduğunu söylemiş olsa nin altında görünmeyen hangi özel-
I/5, 411a7-11). Ancak, Aristoteles’in da, Thales’in bilimsel açıklamaların- likleri barındırdığını araştırmak son
temkinli yaklaşımından uzaklaşan Mitosta logos, logosta mitos bulunur. Felsefenin doğuşu logosa doğru ileri bir adımdır.
Antakyalı Aetius gibi daha sonraki
kimi filozoflar dünya-ruhu öğretisi-
ni Thales’e kesin olarak yüklemeyi
tercih etmişlerdir. Bu yorumun öne
çıktığı dönemde Thales’in ateist o-
lup olmadığı da tartışılmıştır. Aslında
Thales’in ateist olup olmadığını belir-
leyecek kesin bildirimler olmadığı i-
çin bu tartışma son derece spekülatif
kalmıştır. Burnet’nin (2013: 44) be-
lirttiği gibi “Thales’in bir ateist olup
olmadığı biçimindeki eski tartışma-
ya girmemiz gereksizdir. Eğer ardıl-
larına dayalı olarak yargılayabilecek-
sek, pekâlâ suya ‘tanrı’ demiş olabilir;
ama bu herhangi bir belirli dinsel i-
nancı imlemez.” Yine, başka bir yer-
de Aristoteles “[ö]yle görünüyor ki,
bize anlatılanlara göre Thales, demiri
çektiği için, mıknatıs taşının bir ruhu
olduğunu iddia ettiği doğruysa, ru-
hun bir hareket ettirici güç olduğu-
nu düşünmektedir” (Ruh Üzerine I/2,
405a19) bildiriminde bulunur. Bu i-
ki bildirim birlikte yorumlandığın-
da “her şeyin tanrılarla dolu olması”,
Thales için her şeyin canlı güçlere sa-

7
derece zordur. Bir taşı sorguya çeken nimleri/özellikleri değişenin, bunun ve varlıktan varlığa geçen havanın in-
herkesin fark edeceği gibi doğanın var olanların öğe ve arkhêsi oldu- ce parçası aether olarak ışıldar. Yine,
kendisi bir şey söylemez. Herkesin ğunu söylerler, bu yüzden de hiçbir su çöktüğünde ve çamura döndüğün-
gözleri önünde açık duran ama bir şeyin varlığa gelmediğini ve olma- de toprak halini alır. Thales böylece
şey söylemeyen doğaya ilişkin, onun dığını düşünürler” (Aristoteles, Me- göstermiştir ki, bir bakıma, diğer ö-
adına konuşmak, yani alternatif teo- tafizik, I/3, 983b7vd.). ğelerin temeli ve nedeni sudur” (Ho-
riler ortaya koymak gerekir. Ancak Thales’in felsefesini anlamak ba- meric Problems, 22).
bu durumda bile Herakleitos’a ait ol- kımından “başlangıç”, “köken”, “ilk Geç döneme ait olması ve Stoa-
duğu bildirilen “Doğa kendini gizle- neden” ve “ilk yer” anlamlarına ge- cı anlatım tarzından dolayı bu son
meyi sever” sözünün işaret ettiği teh- len Yunanca “arkhê” terimi kritik bildirimin güvenilirliği tartışmalı
likenin farkında olmak gerekiyordu. bir önem taşır. Aristoteles şöyle de- da olsa sudan dönüşümün genel bir
Belirli açıklamalarla hemen doğanın vam eder: şeması olarak kabul edilebilir. Bu-
özünü kavradığımızı sanmamalıyız: “Bununla birlikte onların hepsi bu gün modern insana tuhaf gelebile-
“Thales’le birlikte, bütünüyle farklı arkhênin sayısı ve türüyle ilgili olarak cek Thales’in temel öğe olarak su
bir açıklama düzeyine, doğa bilgisin- aynı görüşte değildirler. Bu tür felse- düşüncesi kendi dönemi için aslın-
de ilerlemenin mümkün olduğu bir fenin kurucusu olan Thales, arkhênin da gözlemlerle uyuşan akla yatkın
düzeye ulaşırız. Bu andan itibaren, ‘su’ olduğunu söylemektedir (Bun- bir teoriydi. John Burnet’in açıkladı-
gerçekten teoriler vardır. Yani, içsel dan dolayı, o, yeryüzünün suyun ü- ğı gibi: “Şimdi meteorolojik kaygıla-
tutarlılıkları ve ampirik açıklıkları te- zerinde yüzdüğünü söylemiştir). O- rın Thales’i kabul ettiği görüşe nasıl
melinde eleştiriye, gözden geçirilme- nu bu inancına götüren şey, herhalde götürmüş olabileceklerini anlamak
ye ya da reddedilmeye açık, dünya her şeyin sıvı bir varlıktan beslendi- güç değildir. Öyle görünür ki, bildi-
hakkında önermeler vardır” (Jones, ği, sıcağın kendisinin de ondan çıktı- ğimiz tüm şeyler arasında en çeşitli
2006: 18). ğı ve onunla varlığını sürdürdüğüne şekillere giren başlıcası sudur. Onu
Öyleyse Thales bugün bilimsel ilişkin gözlemi olmuştur (kendisin- katı, sıvı ve buhar biçimlerde tanı-
teori olarak adlandırdığımız şeyi ilk den meydana gelinen, budur her şe- rız ve böylece Thales pekâlâ gözleri-
kez ortaya koymuş kişidir. Thales’e yin arkhêsi). Öyleyse bu yargıya bun- nin önünde sudan başlayan ve geri-
göre katı görünüşüne karşın, tüm lar ve her şeyin tohumunun sıvı bir ye yine suya dönerek sürmekte olan
evren sudan oluşmaktaydı. Çevre- doğaya sahip olması, suyun da sıvı evren-sürecini gördüğünü düşün-
mizdeki her şey sudan geliyor ve doğaların arkhêsi olması sayesinde müş olabilir. Buharlaşma fenomeni
su diğer öğelere dönüşerek fiziksel varmıştır” (Aristoteles, Metafizik, I/3, doğal olarak gökcisimlerinin ateşi-
dünyayı oluşturuyordu. Onun doğa 983b21vd.). nin denizden çektikleri nem tarafın-
felsefesinin ve kozmogonisinin ay- Aristoteles şunu da söyler: “Kimi dan sürdürüldüğünü düşündürebi-
rıntıları bilinmese de, konuyla ilgili de yeri, toprağı suyun üstüne koyu- lir. (…) Su yağmurda yine aşağı iner;
genel felsefi ilkelerinden bazıları bi- yor: bu kuram, bize ulaşanların en ve son olarak, erken kozmolojistlerin
linmektedir. eskisi. Miletoslu Thales bunu ile- düşündükleri gibi, toprağa dönüşür.
Aristoteles şöyle der: “Felsefeyle ri sürmüş. Yani yer, bir tahta parça- (…) Son olarak, toprağın bir kez da-
ilk uğraşanların pek çoğu her şeyin sı ya da böyle bir şey gibi suyun üs- ha suya döndüğünü düşündüler -çiy,
ilkelerinin yalnızca madde biçimin- tünde yüzerek duruyormuş (nitekim gece- sisleri ve toprak altındaki kay-
de olduğunu düşündüler; zira tüm bunlardan hiçbirinin havanın üs- nakların gözleminden türetilen bir
var olanların kendisinden çıktığı, ilk tünde durması doğal değil, ama su- düşünce” (Burnet, 2013: 43).
kendisinden meydana geldiği ve en yun üstünde duruyorlar). Sanki yeri Yukarıdaki bildirimlere dayana-
son kendisine bozulduğu şeyin, ou- taşıyan su ve yer üzerine aynı so- rak her şeyin arkhê’sinin su olduğu-
siası [tözü] baki kalan ama etkile- run çıkmıyormuş gibi!” (Aristoteles, nu söyleyen Thales’in -anakronizme
Aristoteles’e göre Thales, her şeyin
Gökyüzü Üzerine, II/13, 294a28vd.). düşmeden- bilimsel madde teorisi
arkhê’sinin ‘su’ olduğunu düşündüğü için Aristoteles’in bildirdiklerinin dı- geliştirmiş ilk filozof olduğu söyle-
yerin de su üzerinde şında, Thales’in doğa ve evren tasa- nebilir. Ancak Thales’in “Su, her şe-
yüzdüğünü
söylemiştir.
rımı üzerine ilave tek bilgimiz yin arkhê’sidir” görüşüyle, her şeyin
Heraclitus Homericus’tan ge- başlangıçta su olduğunu mu, yoksa
lir: “Evrenin kozmogonik her şeyin sudan gelmeye devam et-
öğesinin su olduğunu tiğini mi kastettiği belirsizdir. Kesin
söyleyen ilk kişinin olan şey Thales’in suyu mitolojik bir
Miletoslu Thales ol- öğe olarak değil, ampirik verili bir
duğu genellikle ka- madde olarak ele aldığıdır. Diğer bir
bul edilir. Bu akış- deyişle Thales’in ifadeleri kutsal ka-
kan töz kendisini bul edildikleri için tartışılmadan ka-
her duruma kolayca bul gören, insanbiçimci-mitolojik
uyarlar, düzenli ola- düşünceleri değil, tartışılabilen, test
rak farklı formlar alır. edilebilen ya da reddedilebilen tür-
Buharlaştığında hava olur den bilimsel önermeleri örnekler.

8
Nietzsche’ye göre, “Thales’in dü- gârlarıdır” (Herodotos,
şüncesinin değeri -hatta ispat edile- Tarih, II 20).
mez olduğu görüldükten sonra da- Thales gökten “dolu”
şu noktadadır ki, bu söz muhakkak yağmasını da, insanla-
mitos’tan ve allegori’den sıyrılmış rın Zeus’u ya da Hera’yı
bir anlamda söylenmiştir. Birdenbi- gücendirmesiyle değil a-
re bir Thales’i meydana getirmiş o- ma atmosferdeki suyun
lan Yunanlılar, yalnız tanrıların ger- donmasını içeren doğal
çekliğine inandıkça ve bütün doğayı, süreçlerle açıklamıştır
bu tanrı-insanların yabancı kıyafet- (McClellan III ve Dorn,
lere bürünmüş maskeli şekilleri ve 2008: 73). Thales’in gö-
şekil değiştirmeleri (metamorfozla- rüşlerini olağanüstü kı-
rı) olarak gördükçe, gerçekliğin her lan özelliklerinden biri
türlüsünün tam karşıtı olarak kal- de sunduğu açıklamaların
mışlardır. Onlar için insan, şeylerin tümüyle genel oluşudur.
doğruluğu ve çekirdeği idi; bunun deni gibi doğaya ilişkin başka tez- O açıklamalarını tek bir depremi, tek
ötesinde her şey görünüş, aldatıcı o- ler de ileri sürmüştür. Thales’e gö- bir Nil taşkınını ya da tek bir dolu
yun idi. (…) Fakat Thales şöyle de- re depremler, yer diskinin üzerinde yağışını değil, tüm depremleri, tüm
di: ‘Şeylerin gerçeği, insan değil, su- yüzdüğü sudaki titremelerden kay- Nil taşkınlarını ve tüm dolu yağışla-
dur.’ O, ilkin, suya inandığı ölçüde naklanır. Aslında Thales depremle rını açıklamak için yapar. Thales’in
doğaya inanıyor. Thales, matematik- ilgili mitolojik söylemin natüralist genel açıklamalarının bir sonucu da,
çi ve astronom olarak, mitos ve ‘alle- bir yorumunu yapmış, tanrısal öğe- ancak tek tek olaylara uygulanabile-
gori’ olan her şeyden buz gibi soğu- yi yok saymıştır. Depremler mitolo- cek “tanrıların kaprisleri” varsayımı-
muştu.” (Nietzsche, 1992: 28) jik söylemde “toprağı kuşatan, yeri nı gereksiz kılması olmuştur. (2)
Öte taraftan Thales’in yerin su ü- sarsan, uğultulu ve acımasız Tan-
zerinde yüzen ya da bir şeyin üzerin- rı Poseidon’un” eseri olarak görülü- Thales’in sıçraması
de duran bir cisim olduğu biçimin- yordu. Thales ise depremleri, ilginç Thales’le birlikte ilk kez ve açık-
deki eski ve güçlü görüşü devraldığı bir biçimde, dünyada gördüğümüz ça mitostan logosa geçilmiştir. Bu
ve sürdürdüğü de doğrudur. Gerçek- şeylere (gemilere, yüzen kalaslara) başarısını Thales “Şeylerin arkhê’si
ten de Aristoteles’e kadar yerin küre- benzeterek açıklamıştır. Seneca’nın nedir?” sorusuna ve bu soruyu
sel olduğu ve hiçbir şeye dayanma- bildirdiğine göre, “Thales dünyanın mitolojik-dinsel olmayan, eş deyişle
dığı filozoflar arasında yaygın olarak su tarafından taşındığını öne sürü- laik-natüralist bir içerikle cevaplama-
dile getirilen bir düşünce olmamış- yor. Dünya bir gemi gibi hareket e- sına borçludur. Burada yanıtın doğru
tır. Bu bakımdan yerin düz olduğu- diyormuş ve suyun hareketliliği ne- olması çok önemli değildir. Bundan
na inanan Anaksimenes’in (MÖ 570- deniyle sallandığı zaman insanlar daha önemlisi, doğal şeylerin çok-
500), Anaksagoras’ın (MÖ 500-428), deprem oluyor diyormuş” (alıntıla- luğunun içinde ya da altında bulun-
ve Demokritos’un (MÖ 460-370) yan Capelle, 1994: 62). duğu varsayılan birliğin aranmasıdır.
Thales’in ardılları olması şaşırtıcı de- Thales’in doğayla ilgili ileri sürdü- Diğer bir deyişle arkhê’nin su oldu-
ğildir. (bkz Aristoteles, Gökyüzü Üze- ğü tezlerden biri de Nil taşkınlarına ğu önermesi yanlış da olsa Thales’in
rine, II/13, 294b) Öyle anlaşılıyor ki ilişkindir. Aslında Mısırlıların dakik (ve onun İyonyalı ardıllarının) yak-
Thales yeri, su tarafından kuşatılmış gözlemlere dayalı astronomi bilgi- laşımı hem doğal bir nesneyi seçme-
ve su üzerinde yüzen düz bir disk leriyle oluşturdukları Nil’in taşkın- si hem de “basit” olması bakımından
ya da bir daire olarak tasarlamıştır. larını önceden haber veren bir tak- doğruydu. Epistemolojik bir ilke o-
Thales’in bu görüşünü mitolojinin vimleri vardı. Mısırlılar bu takvim lan basitlik ilkesi bilime giriş kapısı-
dışında, ampirik bir bağlamda dile sayesinde, “Sirius yıldızının güneş- dır. “Bu, madde kuramının başlangı-
getirmesi ise bilimsel türden sorula- ten hemen önce, şafak öncesi göğün- cı olan ve normal algılama düzeyinin
rın fark edilmesini sağlamıştır. Onun de ne zaman belirmeye başlayacağını altındaki fiziksel dünyanın yapısıyla
bu görüşüyle kozmo-mitolojiler için- (‘helyak doğuşu’) kestirebiliyorlar- ilgili bilimsel bir kuram oluşturma gi-
de hiçbir zaman sorgulama konusu dı ve Sirius’un yükselişinin, taşkının rişimine işaret etmektedir” (McClel-
yapılmamış “yeri olduğu yerde tutan yaklaşmasının işareti olduğunu bili- lan III ve Dorn, 2008: 74).
dayanak” probleminin ilk kez günde- yorlardı. Ama hesaplarının kesinliği, Ayrıca Thales’in bu “basit” ceva-
me geldiği söylenebilir. Nil’in Osiris’in keyfine göre yüksel- bı da üç bakımdan gelişmeye açıktır:
diği inançlarını yıkmamıştı” (Bauer, “Birinci olarak, maddeler hiyerarşisi
Doğal olayları doğaüstü 2016: 16). içinde Thales’in suya verdiği yer tar-
varlıklara başvurmadan Ama Thales aynı olayı mitolojik tışılmaz olarak kalamaz. Onun yeri-
açıklamak varlıklara başvurmadan açıklar: “Nil ne başka maddeleri veya ana madde-
Doğal olayları doğaüstü varlıkla- sularının taşma nedeni, (akış yö- leri koyma yolunda önerilerin ortaya
ra başvurmadan açıklayan Thales, nünün tersine eserek) onun denize atılabileceği açıktır. İkinci olarak bu
depremlerin ve Nil taşkınlarının ne- dökülmesini engelleyen etezyen rüz- öğreti bir başkasının zihninde sözü

9
edilen maddenin, onun çeşitli özel tileri olarak kalırlardı. Daha önce var de Thales ilk Yunan filozofu sayılı-
biçimlerinden hiçbiri olmaması, on- olmamış bir şeyi, yani doğa felsefe- yor” (Nietzsche, 1992: 28).
ların tümünün üstünde ve dışında, sini yaratan bu büyük başarı, Lewis Son olarak Aristoteles sonrası kay-
ayrımlaşmamış, farklılaşmamış bir Wolpert tarafından “Thales’in sıçra- naklar, aralarında Thales’in de bulun-
şey olması gerektiği fikrini doğura- ması” olarak adlandırılmıştır: “Mito- duğu ilk filozofların sınırsız sayıda
bilir; nitekim doğuracaktır. Nihayet lojinin deli gömleğinden ve her şeyi evrenleri savunmuş olabileceklerini
bu ana madde, arkhê ile onun görü- insanla ilişkili olarak kavrama alış- bildirmektedir. Thales, zaman içinde
nüşleri arasındaki farklılık, büyük kanlığından özgür düşünceye yapı- sırayla ya da aynı anda var olan çok-
ölçüde şüpheci tohumlar içermek- lan olağanüstü bir sıçrama.” (Wol- lu evren görüşlerinden birini savun-
tedir. Çünkü, eğer ana varlık görün- pert, 1994: 50) Thales’in büyük bir muş olabilir mi? Bilim tarihçisi And-
düğü şeylerden farklı olup, görünen atılım yaptığı kesin olsa da, onun rew Gregory’nin cevabı olumsuzdur:
şeyler veya varlığın görünen biçim- düşüncelerinin ne ölçüde dinsel- “Thales herhangi türden çoklu evre-
leri ana varlığı yansıtmıyorlarsa, mitolojik, ne ölçüde bilimsel-felsefi ne (kosmoi) inanıyor muydu? Dok-
bundan görünen şeylerin ve değiş- öğeler içerdiği felsefe tarihçileri ara- sografların kanıtları buna aykırıdır.
melerin aldatıcı oldukları sonucu- sında halen tartışılmaktadır. Belki de Pseudo-Plutarch bize açıkça “Thales
na geçmek hiç de zor olmayacaktır” sorunu Nietzsche’nin şu saptaması ve takipçilerinin tek evrene inandık-
(Arslan, 2006: 91-92). ışığında ele almak gerekir: “Yunan larını” söyler. Stobaeus yalnızca tek
Thales’in belki de en büyük ba- felsefesi görünüşte anlamsız bir esin- evrene inananların uzun bir listesi-
şarısı doğal dünyayı doğal terim- ti ile ve şu sözle başlıyor: Su, her şe- ni verir ve Thales bu listenin başın-
lerle açıklarken “doğa” kavramını yin ‘menşei’ ve ana-kucağıdır. - Bu da yer alır. Simplikios ise tek ya da
keşfetmesidir. İlk filozofların so- noktada durup ciddileşmek gerçek- çok evrene inananları sınıflandırır-
ruşturmasına konu olan “doğa” ten gerekir mi? Evet, hem de üç ne- ken Thales’ten bahsetmez. Bu, yal-
(phusis–φύσις) teriminin Miletos denden ötürü. İlkin, bu söz, şeylerin nızca Thales için değil, aynı zaman-
kökenli olması rastlantı değildir. A- menşei üzerine bir anlatışta bulun- da Anaksimandros ve Anaksimenes
raştırılabilmesi için “doğanın” nesnel maktadır; ikincisi, bunu tasvirsiz ve için de önemlidir. Her üçü de, şema-
olarak tanımlanmış olması gereki- masalsız yapmaktadır; nihayet üçün- tik haliyle, doksografların iyi bildiği
yordu. Doğayı bir tür içsel organi- cüsü, örtülü bir halde olmakla bera- gibi, x ister su, ister sınırsız isterse
zasyona sahip otonom varlık olarak ber, ‘her şey birdir’ düşüncesini için- hava olsun, “her şeyin x’den yaratıl-
kavramadan önce depremlerin, Nil de taşımaktadır. İlk neden Thales’i dığına ve x’te yok olduğuna” inanır-
taşkınlarının ya da dolu yağışlarının din ve batıl inanç ile bir arada göste- lar. Bu inanç, tek başına, doksograf-
doğal fenomenler olarak görülmesi riyor, fakat ikincisi, onu bu toplulu- ların onlara birbirini izleyen evren
olanaksız olurdu; mitolojide olduğu ğun içinden çıkarıp doğa araştırıcısı inancı yüklemeleri için yeterli değil-
gibi yalnızca kaprisli tanrıların belir- olarak tanıtıyor; üçüncüsü sayesinde di” (Gregory, 2008: 29).

ANAKSİMANDROS: KOZMOLOJİDE DEVRİM


Thales’e oranla Anaksimandros’un mandros sınırsız’ı (apeiron) şeylerin
(MÖ 610-546) doğa felsefesi hak- arkhê’si ve öğesi olarak benimse-
kında daha fazla güvenilir bilgi ve miş, arkhê için bu adı ilk defa kul-
daha fazla tartışma vardır. Thales’in lanan da o olmuştur. Ancak arkhê
aksine Anaksimandros’un “Yunan- olarak suyu ya da diğer öğelerden
lar arasında doğa üzerine bir ince- birini değil, bütün gökyüzünü ve o-
leme yayımlamak cesaretini göster- nun içindeki kozmosu üreten baş-
miş ilk kişi” olduğu söylenir. Onun ka bir sınırsız doğayı kabul etmiş-
aralarında başlıkları Doğa Üzerine, tir. Anaksimandros’un biraz şiirsel
Yeryüzünün Tasviri, Sabit Yıldızlar, bir tarzda söylediği gibi: “Şeyler ne-
Küre olan kimi eserleri yazdığı bildi- lerden meydana gelmişlerse zorun- Anaksimandros.
rilmiştir. Ancak bu eserlerin hiçbiri lu olarak yok olup onlara dönerler;
günümüze kalmadığı için onun gö- çünkü onlar birbirlerine zamanın leler genellikle Anaksimandros’un
rüşlerini dolaylı olarak biliyoruz. düzenlemesine göre adaletsizlikleri- kendi sözleri olarak kabul edi-
nin cezasını ve kefaretini öderler.” lir. Bundan sonra Simplikios, tıpkı
‘Su’ değil ama ‘apeiron’ Dört öğenin birbiri içinde değişme- Aristoteles’le Theophrastos’un yaptı-
(sınırsız) sini gözlemlemiş olan Anaksimand- ğı gibi bu düşünceleri yorumlamaya
Anaksimandros’un görüşlerini ros herhalde bunlardan hiçbirini te- girişir: “Belli ki dört öğenin birbirine
büyük ölçüde Theophrastos’un ö- mel [dayanak] olarak kabul etmek dönüştüğünü gözlemleyince bunlar-
zetiyle aktaran Simplikios’un söz- istemiyor, tersine bunların yanında dan birinin geri kalanların temelin-
leri iyi bir başlangıç noktasıdır: bulunan başka birini benimsiyordu” de yattığını düşünmek aklına yat-
“Praxiades’in oğlu, Thales’in ardı- (alıntılayan Gregory, 2008: 30). madı ve o yüzden bunların dışında
lı ve öğrencisi Miletoslu Anaksi- Bu özette altını çizdiğimiz cüm- bir şey öne sürdü. Dahası genesis’i a-

10
sıl öğenin nitel bir değişimiyle değil, bir hamledir. Aristoteles bu sorgula- var oluşu hakkındaki Orphik öğre-
karşıtların ebedi devinim tarafından maya filozofun adını anmadan şöyle tinin bir uygulamasının izlerini gör-
ayrılmasıyla açıklar” (aktaran Guth- değinmiştir: “Ne ki, sonsuz bir cis- müşlerdir.” (Zeller, 2008: 57) Ancak
rie, 2003: 89). min tek ve yalın olması da olanaksız: asıl tartışma Anaksimandros’un bu
Thales bir öğenin diğerine dönü- ne kimilerinin dediği gibi o öğelerin sözlerle evrenin başlangıcını mı yok-
şümünü doğal kabul ettiği için deği- dışında olup öğeler ondan doğsun, sa sonunu mu betimlediği konusun-
şimi açıklama gereği duymamıştı. A- bu anlamda ne de genel anlamda. dadır. Bir yoruma göre bildirilen şey
naksimandros ise arkhê’nin su olması Bazı düşünürler; ötekiler, aralarında evren düzeninin kendisinden başla-
durumunda, ısı ya da ateşin varlı- sonsuz olan tarafından yok edilmesin dığı apeiron’a, yani formsuz hale geri
ğının açıklanamayacağını fark et- diye hava ya da suyu değil, ‘sonsuz’u dönüp yok olacağıdır. Bunun karşı-
miş görünür. Ona göre şeylerin özü böyle alıyor: nitekim öğeler birbir- sında konumlanan yoruma göre ise,
ya da ilkesi Thales’in varsaydığı gibi lerine göre karşıt, sözgelişi hava so- bu bildirim yalnızca mevcut dünya
su değil ama apeiron’dur. Suyun ate- ğuk, su nemli, ateş sıcak; bunlardan düzeninde karşıtların birbirlerine dö-
şi oluşturduğu düşüncesi, ateşin su- biri sonsuz olsa ötekiler yok olurdu. nüşümünü anlatır. Aetius’un metni
yu kaynatıp bitirmesi ya da suyun a- Bu öğelerin ondan kaynaklandığı bir ilk yoruma örnektir: “Praksiades’in
teşi söndürmesi gözlemiyle uyuşmaz. başka şeyin varlığını savunuyorlar” oğlu Miletoslu Anaksimandros var o-
Anaksimandros’un arkhê’yi apeiron (Aristoteles, Fizik, 204b22). lan şeylerin ilk ilkesinin ‘sınırsız’ ol-
olarak tasarlamasının nedeni “oluş Anaksimandros’un düşünce tari- duğunu söylüyor; her şey bundan
sona ermesin diye”dir (Aristoteles, hindeki ileri hamlesi modern fizik varlığa gelir ve ona dönerek yok olur.
Fizik, 208a8). Aristoteles’e göre, A- teorilerinden sonra daha iyi anlaşıl- Böylece sayısız dünyalar doğarlar ve
naksimandros apeiron’u somut bir mıştır: “Anaksimandros’la birlikte çıktıkları kaynağa karışırlar” (akta-
cisim olarak tasarlamış olsa da, onu fizik kuramı dev bir hamle yapar ve ran Guthrie, 2003: 113).
var olan herhangi bir duyusal mad- modern dünyada çok farklı biçimde Bu yorumu zayıflatan noktaların-
deyle özdeşleştirmemiştir. Her şe- yeniden ortaya çıkana kadar, fizikçi- dan biri Anaksimandros’a yükleni-
yin temeli olarak su ya da gözle gö- lere durmadan geri adım attıran bir len bildirimlerin hiçbirinde yok olu-
rünen başka bir öğe fikrini reddeden kavrama ulaşır: ‘algılanamayan’ kav- şun nasıl olacağının açıklanmamış
Anaksimandros, bunun yerine daha ramına” (Guthrie, 2003: 90). olmasıdır. Diğer bir nokta da bu yo-
az belirlenmiş, adsız bir ‘töz’ koyar. Anaksimandros’un özgünlüğü rumun geçerli olması halinde söz ko-
Bu tözü de yoksunluk belirten olum- sağlam temellere dayalı, “Şeyler ne- nusu cümleyle, onu izleyen cümleler
suz önek a- ile “sınır” anlamındaki lerden meydana gelmişlerse zorun- arasında anlamlı bir bağın kurula-
peras’tan oluşan apeiron sözcüğüyle lu olarak yok olup onlara dönerler; mayacak olmasıdır. Öyle görünüyor
dile getirmiştir. Yunanca “apeiron”un çünkü onlar birbirlerine zamanın ki Anaksimandros dünyanın sonun-
“sonsuz”, “sınırsız” ya da “belirsiz” düzenlemesine göre adaletsizlikle- dan çok başlangıcıyla ilgilenmiş ve
anlamları vardır. Apeiron hem nice- rinin cezasını ve kefaretini öderler” dünyanın sürmesini sağlayan süre-
lik bakımından sınırsız olanı, hem de bildirimi çoğunlukla farklı biçimler- ci betimlemiştir. Anaksimandros’un
nitelik bakımından belirsiz olanı ifa- de yorumlanagelmiştir. “Bazıları on- özgün bildiriminin tek anlamı “za-
de eder. Bu noktada Aristoteles’i iz- da, bütün evrende insanın günahkâr manın düzenine göre”, yani yıl için-
leyerek Anaksimandros’un apeiron’u Hans Exterkate’ın imgesel çizimiyle kozmolojik görüşlerini öğreten Anaksimandros.
niceliksel anlamda kullandığını var-
saymak akla yatkındır. Dolayısıyla
Anaksimandros’un en önemli kav-
ramı olan apeiron’u “sonsuz” ya da
“belirsiz” olarak değil, nicel anlamı-
na uygun olarak “sınırsız” olarak an-
lamak ve kullanmak gerekir (Ars-
lan, 2013: 99; Gregory, 2008: 30).
Anaksimandros “sınırsız” kavramı-
nı kullanarak iki karşıt öğeyi, ya-
ni sıcak ve soğuğun varlığını, tek bir
tözden yola çıkarak açıklamayı de-
nemiştir. Anaksimandros’un, konuy-
la ilgili oldukça ayrıntılı bir açık-
lamasının olduğu anlaşılmaktadır.
Özetlersek her zaman genç, her za-
man canlı ve sonsuz hareketli olan
apeiron’dan önce sıcak ve soğuk çık-
mıştır. Anaksimandros’un gözlemle-
nebilir öğelerden biri olarak arkhê’yi
sorgulaması düşünce tarihinde ileri

11
de mevsimlerin birbirini izlemesine dırdığı kabul edilmektedir. Muhte- le Anaksimandros ve dönemi için
göre karşıt öğelerin birbirine dönü- melen ilk kez Anaksimandros tara- “madde” sözcüğünü kullanmak bile
şümüdür: “Yaptıkları ‘haksızlık’ ate- fından kullanılan arkhê terimi hem bir bakıma anakronizmdir.
şin kendi alanının ötesine geçip ra- kozmogonik hem de ontolojik bir
kibi olan suyun bir kısmını yutup ilkedir. Bu terim hem “Başlangıçta Anaksimandros’un
yok etmesidir ya da suyun ateşe ay- ne vardı?” ya da “Kozmos nereden kozmolojik tasarımı
nısını yapmasıdır. (…) Bir karşıt baş- çıktı?” sorusuna, hem de “şeylerin Anaksimandros için apeiron’un
kasının alanına girince öbürü misil- yapısının temelinde neyin bulun- “doğurduğu” kozmos kesinlikle dur-
leme yapıp kaybettiği alanı geri alır. duğu” ya da “varlıkların neden o- gun bir “çocuk” değildir. Ona göre
Ateş soğuyunca bulut olur, ama bu- luştuğu” sorusuna bir cevaptır. Bu- apeiron’dan karşıtların ayrışmasıy-
lut yağmur olup yağar ve topraktaki rada bir probleme işaret edilebilir: la birlikte kozmosun (dünya düze-
nemi tazeler. Sıcakla kuru ve soğukla Anaksimandros’un arkhê’si, yani sı- ninin) oluşum süreci de başlamıştır.
yaş arasındaki gelgit yıl içinde mev- nırsız neden başka bir yapılandırma- Ana hatlarıyla bu süreç, apeiron’daki
simlerin değişiminin açık bir ifadesi- dan ziyade iyi düzenlenmiş bir koz- “ebedi devinimin” neden olduğu bir
dir” (Guthrie, 2003: 93). mosa yol açmıştır? Aristoteles’in bu “ayrışma” süreci olarak betimlenmiş-
Anaksimandros’un bu görüşüy- konuda Anaksimandros gibi filozof- tir. Bu ayrışma sürecinde apeiron’un
le Yunan düşüncesinin köklü ve ların “hilozoist” anlayışlarına gön- bir bölümü dünyayı oluşturmak ü-
güçlü bir arka plana sahip temel derme yapması ilginçtir: “‘Sınırsız’ zere ondan kopmuş ve kendini il-
bir anlayışını, yani “karşıtlar” kav- bir ilke-başlangıç taşıyamaz… Bunun kin iki karşıta, yani sıcağa ve soğu-
ramını felsefenin gündemine taşı- için dediğimiz gibi onun başlangıcı ğa ayrıştırmıştır. Şu betimleyici pasaj
mış olduğu söylenebilir. Ne var ki yok, tersine o öteki nesnelerin baş- Theophrastos’a aittir: “[Anaksimand-
Anaksimandros’un bu fikri ilk kez langıcı olarak görünüyor, ‘her şeyi ros] der ki sıcağı ve soğuğu ilksiz-
felsefi bir dille ifade etmeye çalıştı- çepeçevre sarıp her şeyi yönetiyor’(3): sonsuzdan doğurabilme yeteneğin-
ğı sırada töz (substance) ile özellik tıpkı, zihin ya da dostluk-kin gibi, deki bir şey bu evrenin başlangıcında
(attribute) arasında açık bir ayrım sonsuzluk dışında başka nedenler ondan ayrıldı. Bundan bir alev küresi
yapma olanağı bulunmamaktaydı. kabul etmeyenlerin dediği gibi. Son- doğdu ki, yeryüzünü çevreleyen ha-
Anaksimandros’un yaptığı şey tıp- suzluk tanrısal bir şey de olsa gerek, vaya tıpkı bir ağacın çevresindeki ka-
kı “sınırsız” sıfatını adlaştırdığı gi- çünkü Anaksimandros ile çoğu doğa- buk gibi sımsıkı uydu. Bu koparılıp
bi karşıtları “sıcak,” “soğuk,” “yaş” bilimcisinin dediği gibi ölümsüz, or- belli halkalarda kapatılınca, güneş,
ve “kuru” sıfatlarıyla adlaştırmak, tadan kalkmayan bir şey” (Aristote- ay ve yıldızlar var oluşa geldi” (akta-
onları tıpkı birer varlık gibi düşün- les, Fizik, 203b7). ran Burnet, 2013: 52-53).
mek olmuştur. Felsefede töz ile ö- Aristoteles Anaksimandros’un da Anaksimandros’a göre önce kar-
zelliğin açıkça ayırt edilebilmesi için içinde olduğu Miletoslu hilozoist fi- şıtlarla yüklü doğurgan bir tohum
Platon ve Aristoteles’i beklemek ge- lozoflarla sonraki düşünürleri ayırır. apeiron’dan ayrılır ve sonrasında so-
rekmiştir. Ancak bu ayrımdan son- Bunun nedeni Empedokles ile A- ğuk bir nemli kütleyi sarmalayan a-
ra toprak, su, hava ve ateş gibi öğe- naksagoras gibi sonraki filozofların teşli bir küreye dönüşür. Soğuk
lerin sıcak, soğuk, yaş ve kuru gibi kendi kendini devindiren canlı bir nemli kütleyle ateşli küre arasında
karşıt niteliklerden bir ya da birka- madde fikrini doyurucu bulmayıp karanlık hava (aer) bulunur. Bu aşa-
çını taşıdığı söylenebilmiştir (Guth- ayrı bir devindirici güç tasarlamaya mada sadece iki ana karşıt öğe, yani
rie, 2003: 91-92). başlamalarıdır. Anaksimandros’dan kuruyu içeren sıcak ve ıslağı içeren
Anaksimandros’un -töz ile özellik sonraki monist filozoflar kendi soğuk birbirinden ayrılmıştır. Çevre-
arasında bir ayrım gözetmemiş olsa maddi arkhê’lerine açıkça bilinç ve deki kuruyu içeren sıcağın merkez-
da- arkhê kavramını felsefeye kazan- zekâ yüklemişlerdir. Devindirici ne- deki ıslağı içeren soğuk üzerindeki
den (=ruh) ve maddenin bütünüyle etkisinden sis doğmuş ve yine sıcağın
birbirinden ayrıldığı kavramsal etkisiyle sonunda ıslakla kuru da ta-
süreci başlattığı için bu mamen ayrılarak karayla denizi oluş-
yaklaşımı kritik bir a- turmuştur. Aetius’un sözleriyle “De-
şama olarak görmek niz kökensel nemden geriye kalandır.
gerekir. Bu neden- Ateş onun çoğunu kurutmuş ve geri
kalanını kavurarak tuza çevirmiştir”
(aktaran Burnet, 2013: 54).
Anaksimandros altı
ve üstü düz, silindir Bu kesintisiz sürecin bir sonraki
biçimindeki dünyayı aşaması olan gökcisimlerinin oluşu-
böyle hayal etmiş mu ise, aşağı yukarı, şöyledir: Yeni
olmalı. Onun bu anlayışı
arkaik dünya resminin doğmuş evrenin çevresindeki ateş-
kalıntısıdır. Ancak yerin, li küre merkezdeki suları buharlaş-
evrenin merkezinde tırmış, yükselen buharın ya da sisin
serbestçe ve desteksiz olarak
yüzdüğü anlayışı da bir o basıncıyla ateşli küre farklı halkala-
kadar önemliydi. ra bölünmüş ve bu halkalardan her

12
birinin çevresini yoğun bir sis kap- Kozmolojide devrim
layıp kuşatmıştır. Evreni sarmalayan Ayrıca Anaksimandros’un özgün
bu halkalarda ya da çarklarda bazı olduğu kadar korkusuz bir düşünür
solunum delikleri bulunur ve bu de- olduğu da belirtilmelidir. Güneş’in
liklerden fışkıran ateşler yerden ba- Yer’le aynı büyüklükte (aynı çapta)
kıldığında gökcisimleri olarak algı- olduğunu savunması, kendi zama-
lanır. Öyleyse Güneş, Ay ve yıldızlar nı için, çarpıcı bir cesaret örneğidir.
yerin çevresinde dolaşan sis tünel- Çünkü sonraki yüzyılda Güneş’in
leriyle sarmalanmış ateşten çarkla- Peloponnessos’tan daha büyük ak-
rın görünür halleridir. Bu ateşten kor bir taş olduğunu söyleyen Anak-
çarkların kimi noktalarda görünür sagoras mahkemeye çıkarılmıştır.
olması günümüzde bir gaz boru- Thales Yer’in su üzerinde yüzen
sundaki kaçağın alevlenmesine ben- Anaksimandros’un kozmosu. Gökcisimleri, bir cisim olduğu biçimindeki eski
zetilebilir. Hippolytos ve Aetius’un evrenin merkezinde serbestçe ve desteksiz bir görüşü benimsemiş ve sürdür-
gökcisimlerinin oluşumuna ilişkin olarak yüzen yerin altından geçerek dönerler. müştü. Anaksimandros’un kozmo-
bildirimlerine göre: “Gökcisimleri Güneş’ten ya da Ay’dan yakın oldu- lojisini özgün kılan yönlerinden biri
evrenin ateşi tarafından ayrılan ve ğu varsayımı sabit yıldızları evrenin Yer’in bir desteğe gereksinimi oldu-
hava tarafından kuşatılan birer ateş en dış çevresine yerleştiren geç Yu- ğu fikrinden kendini kurtarmış ol-
çarkıdır. Solunum-delikleri, boruya nan astronomisine aykırıydı. Ancak masıydı. Oysa Anaksimandros Yer’in
benzer belli geçitler vardır ki, onlar- Yunan astronomisinin henüz emek- biçimi konusunda da -tarihçiler ta-
da gökcisimleri kendilerini gösterir. leme aşamasında olduğu düşünülür- rafından yeterince takdir edilmeyen-
Bu nedenledir ki solunum-delikleri se, bunun fazla bir önemi yoktur. O- özgün bir fikir(4) geliştirmiştir. Ona
tıkanınca tutulmalar yer alır. Ve ge- nun astronomisinin asıl önemli olan göre Yer derinliği genişliğinin üçte
çitlerin tıkanma ve açılmaları ne- yanı geliştirdiği son derece radikal biri kadar olan silindirik bir forma
deniyle Ay şimdi büyüyor ve sonra düşüncelerdedir. Anaksimandros, sahiptir. Hippolytos’un bildirdiği-
küçülüyor görünür. Güneş’in çarkı her şeyden önce, göğü katı bir to- ne göre: “Yeryüzü boşlukta asılıdır,
(yeryüzünün) büyüklüğünün 27 ka- noz, dünyayı da içi boş bir kutu ola- yerinde hiçbir şey tarafından tutul-
tı (iken) Ay(ınki) 18 kat büyüktür. rak tasarlayan eski düşünceden ken- maz. Her şeyden eşit uzaklığı nede-
Güneş tümünün en yükseğidir ve en disini kurtarmış görünmektedir: niyle durduğu yerde kalır. Şekli ko-
aşağıda olanlar yıldızların çarkları- “Onun zamanına dek gökyüzü, vuk ve yuvarlaktır ve taş bir sütun
dır” (aktaran Burnet, 2013: 55). dünyanın en son sınırı olarak algıla- gibidir. Biz yüzeylerden biri üzerin-
Bu kozmolojik tasarımda sırasıyla nıyordu. Güneş, Ay ve yıldızlar in- deyiz ve öteki karşıt yandadır” (ak-
yıldızlar, Ay ve Güneş’i taşıyan çark- sanlığın gözünde, dünyamızın ta- taran Burnet, 2013: 54).
lar, karmaşık çemberler çizerek ye- vanı olan aynı gökyüzünde, bizden Anaksimandros hocası Thales’in
rin etrafında dönerler. Çarklar varsa- eşit uzaklıkta yer değiştiren varlık- uçsuz bucaksız okyanus üzerinde
yımı gökcisimlerinin yörüngelerini lardı. Anaksimandros gökyüzüne yüzen Yer görüşünün ortaya çıkardı-
ve yere niçin düşmediğini açıklar bakarak ilk kez onda bir kubbenin ğı sorunun muhtemelen farkındaydı:
gibidir. En yakın çarkın üstünde tavanını görmeyip gökcisimlerinin “Eğer Yer okyanusun üstünde duru-
yıldızlar vardır; ortadaki çarkın ü- çok farklı uzaklıklarda konumlana- yorsa, okyanus neyin üzerinde duru-
zerinde Ay, en uzaktaki çarkın üs- bilmiş olacaklarını kafasında can- yordu?” Anaksimandros’un kozmo-
tünde ise Güneş vardır. Bu çarkların landırdı. Gökyüzünün derinliğini lojisinde bu soruna kesin bir çözüm
birbirine uzaklığı 9, 18 ve 27 sayı- gördü” (Rovelli, 2014: 79). önerilmiştir: Silindir biçimindeki
larıyla formüle edilir. Ancak Dirk Anaksimandros’la birlikte Yer, küresel bir evrenin merkezinde
Couprie’nin (2011: 121-137) göster- “Gaya’nın dört bir yanını saran Ura- desteksiz durmakta ve onun hem üs-
diği gibi bu sayılar kesin bir ölçümü nos, yıldızlı Gök” (Hesiodos, Theogo- tünde hem altında gökcisimlerinin
ifade etmezler; formül “uzak”, “da- nia, 127) mitosundan, yani kapalı bir dönebileceği bir boşluk bulunmak-
ha uzak”, “ondan da uzak” demenin kutuya benzeyen bir Dünya nosyo- taydı. Anaksimandros, Yer’in altı ve
bir yolu gibi görünmektedir. nundan açık bir dış uzayın içinde yü- üstü arasındaki farkı ortadan kaldı-
zen Dünya tasarımına geçilir. O bir ran, Yer’i çevreleyen okyanus fikri-
Gökyüzünün bakıma, kozmos’un açık uzayını icat ni gereksiz görmüş gibidir. Belki de
derinliğini görmek etmiştir. Bu icadın çok önemli etkileri okyanusu zihninden silince geriye,
Bir bakıma Anaksimandros’un olan bir kavramsal yenilik olduğu a- uzayda yüzen bir disk kaldı. Onun
astronomisinin oldukça ilkel olduğu çıktır. Bilim felsefecisi Karl Popper’ın bu olası akıl yürütme tarzı modern
söylenebilir. Onun evren sisteminde şu değerlendirmesi abartılı değildir: bilimin “basitlik ilkesi”ne de uygun-
gezegenler ve sabit yıldızlar arasında “Bana göre Anaksimandros’un bu dur. Yer’in altında da üstünde de
bir ayrım yapılmadığı gibi, bu cisim- [yerin uzayda asılı olduğu] fikri, bü- boşluk vardır. Bu kozmolojik devri-
ler birlikte yere en yakın konumda tün düşünce tarihinin en yürekli, en me yol açan oldukça ileri bir atılım-
yer alan aynı küresel düzleme yer- devrimci, en olağanüstü fikirlerden dı. Aslında bu düşünsel ilerlemenin
leştirilmişti. Elbette yıldızların yere biridir” (aktaran Rovelli, 2014: 81). hazmedilmesi Anaksimandros’un

13
kimi ardılları için hiç de kolay ol- mesi gereksin?” diye sorarak tersine kadar ardışık var olan evrenler ta-
mamıştır. Yaklaşık iki yüzyıl son- çevirir. O halde “yukarı” ve “aşağı” sarlamıştır (Zeller, 2008: 58). Ama
ra Platon’un Sokrates’in ağzından gibi yönleri belirleyen Yer’dir. Dü- Zeller’i güçlü bir biçimde eleştiren
Anaksimandros’u övmesi buna ta- şüşün yönünü de Yer belirler. Gü- John Burnet’e göre ise Anaksimand-
nıklık eder: nümüzün kimi okul kitaplarında, ros sınırsız sayıda evrenin (ya da
“Öncelikle şuna ikna oldum: Yer “Yer niçin düşmüyor?” sorusunu ce- göklerin) aynı anda varlığından söz
küreselse ve gökyüzünün ortasın- vaplayan ilk kişinin Newton olduğu etmiş olmalıdır (Burnet, 2013: 49-
daysa, düşmemek için ne havaya ne yazsa da bu doğru değildir. 51). Ölümünden sonra Zeller’in
de böylesi başka bir güce gereksinim Bir düşünür olarak Anaksiman- Grek Felsefesi Tarihi’ni yeniden bas-
duyar. Göğün bütün kısımlarındaki dros’un etkileri Copernicus, Galileo, kıya hazırlayan Wilhelm Nestle,
homojenlik ve Yer’in kendi iç dengesi Newton ya da Einstein’la kıyaslanabi- Burnet’in argümanlarını ikna edici
onu bulunduğu yerde tutmaya yeter- lecek boyuttadır. Couprie’nin (2011: bulmuştur. Daha sonra F. M. Corn-
lidir. Çünkü homojen bir şeyin orta- 99) belirttiği gibi Anaksimandros’un ford 1934’de yazdığı bir makalesin-
sında dengede duran bir cisim, her- kozmolojik düşüncedeki başarıları de, kanıtları baştan sona incelemiş
hangi bir yana daha çok ya da daha üç noktada özetlenebilir: ve Zeller’in lehine yeni argümanlar
az eğilim göstermeyecek, devinimsiz 1) Gökcisimleri tam daire biçi- bularak evrenlerin ardışık var olaca-
ve mükemmel bir denge içinde kala- minde ve yerin altından geçerek dö- ğı görüşünü şiddetle desteklemiştir
caktır” (Platon, Phaidon, 108e). nerler. (Guthrie, 2003: 119-120). Diğerle-
“Yer neden düşmüyor” sorusu- 2) Yer, evrenin merkezinde ser- rinden farklı olarak G. S. Kirk ve C.
na Anaksimandros dâhice bir ce- bestçe ve desteksiz olarak yüzer. H. Kahn ise Anaksimandros’un tek
vap bulmuştur. Bu Aristoteles’in de 3) Bütün gökcisimlerinin Yer’e u- bir evren düşünmüş olduğunu ile-
bir şekilde yararlanacağı kuramdır: zaklığı aynı değildir. ri sürer. Daha yakın tarihlerde R. D.
“Eskilerden Anaksimandros gibi ki- Aristoteles sonrası kaynak- McKirahan, birlikte var olan evren-
mileri Yer’in benzerlik, eş uzaklık lar, Anaksimandros’un sınırsız sa- ler görüşünü savunurken, A. Finkel-
yüzünden durduğunu söylüyor. Ni- yıda evrenleri (apeiroi kosmoi: berg, ardışık var olan evrenler görü-
tekim ortada yerleşen ve sınırlara άπειροι κόσμοι) ya da sınırsız sayı- şünü desteklemiştir (Gregory, 2008:
göre eşit olan şeyin daha çok yuka- da gökleri (apeiroi ouranoi: άπειροι 32). Anaksimandros’un sisteminin,
rıya, aşağıya ya da yanlara devinme- ουρανοί) tasarlamış ve bu tasarıma -günümüzün çoklu evren (multiver-
si söz konusu değil. Aynı anda kar- inanmış olduğunu bildirmektedir. se), çoklu dünyalar yorumu (many-
şıt yöne devinmesi ise olanaksız, Anaksimandros’un evrenle ilgili sa- worlds interpretation) büyük pat-
dolayısıyla duradurması zorunlu. Bu vunmuş olabileceği üç pozisyon var- lama (big bang), büyük çöküş (big
kuram zekice…” (Aristoteles, Gök- dır ve hangisine inandığı konusun- crunch) ya da Newtoncu biricik ev-
yüzü Üzerine, B.13, 295b, 10–16) da önemli tartışmalar yapılmıştır: ren teorilerini andıran- söz konu-
Bu cevap şöyle sadeleştirilebilir: Zaman içinde sırayla var olan, ya- su alternatif konumlardan en çok
Yer düşmez, çünkü oraya doğru dü- ni ardışık evrenler, aynı anda, yani birlikte var olan sayısız evren görü-
şeceği hiçbir belirli yöne sahip değil- birlikte var olan evrenler ve tek bir şü ile uyumlu olduğu söylenebilir.
dir. Olağanüstü ve kusursuz biçimde evren. Eduard Zeller’e göre Anaksi- Çünkü sonsuz sayıdaki evren için
doğru olan bu argüman “Yer neden mandros kendi kozmolojisinin pos- sonsuz miktarda apeiron’a gereksi-
düşmüyor?” sorusunu, “Niçin düş- tulatlarıyla uyum içinde, sonsuza nim olacağı açıktır.

ANAKSİMENES: DEĞİŞİMİN AÇIKLANMASI


Anaksimandros’un dostu, öğ- şeylerin varlığını ondan aldığı ve
rencisi ve ardılı olduğu kabul e- yok olurken yine ona döneceği şey.
dilen Miletoslu Anaksimenes’in Bununla birlikte Anaksimenes’i il-
(MÖ 588-524) Doğa Üzerine (περί gilendiren asıl sorun -öncellerinin
φύσεως) adlı bir eseri olduğu bilin- doyurucu bir biçimde çözemediği-
mektedir. Ancak onun bu eserin- değişim sürecinin nasıl gerçekleşti-
den de günümüze yalnızca birkaç ğiydi. Anaksimenes şöyle düşünmüş
cümle kalabilmiştir. Bir kozmogoni- olabilir: “Dünya düzenini doğal ne-
si olmadığı görülen Anaksimenes’in denlerle açıklamak için bu düze-
sistemini ilginç kılan özellikler- nin başlangıcında öyle bir süreç bu-
den biri, Anaksimandros’un nere- lunmalıdır ki, maddenin bu süreçle
deyse betimlenemez apeiron’unu bir form değiştirdiği bugün de doğru- Anaksimenes arkhê’si: hava
yana bırakıp başka bir arkhê seç- lanabilsin. Anaksimenes tam da bu Anaksimenes arkhê’nin, sınırsız
mesidir. Anaksimenes’e göre ha- türden doğrulanabilir bir doğal süreç ama belirli bir şey, yani hava oldu-
va Anaksimandros’un apeiron’uyla öne sürecektir: seyrelme ve yoğun- ğuna inanıyordu. Anaksimenes’in
aynı anlamda arkhê’dir, yani doğal laşma süreci” (Guthrie, 2003: 133). görüşlerini Theophrastos’un öze-

14
tiyle aktaran Simplikios’un söz- Anaksimandros’un apeiron’una gö- lurken yine ona döner. Şöyle diyor:
leriyle: “Eurystratos’un oğlu ve re ilk bakışta bir gerileme gibi görün- ‘Hava olan ruhumuz bizi nasıl bir a-
Anaksimandros’un yoldaşı Miletos- se de Anaksimenes’in arkhê olarak rada tutuyorsa, nefes ve hava da bü-
lu Anaksimenes de şeylerin altında “hava”yı seçmesi teorisiyle uyum- tün kozmosu kuşatır.’ Nefes ve hava
yatan tek bir sonsuz töz öne sürü- luydu. Yoğunlaşma ve seyrekleş- eşanlamlı kullanılmıştır” (aktaran
yor, ama o bunun karakterini Anak- me yoluyla doğal şeyleri oluşturma- Guthrie, 2003: 144).
simandros gibi belirsiz bırakmak sı mümkünse o zaman artık arkhê’yi Anaksimenes’e atfedilen bu frag-
yerine belirli hale getirerek buna ha- Anaksimandros gibi apeiron, yani be- mana göre evren tıpkı insan gi-
va diyor ve onun farklı tözlere göre lirsiz bir şey olarak düşünme zorun- bi canlıdır ve hava solumakta-
seyreklik ve yoğunluk bakımından luluğu da ortadan kalkıyordu. Di- dır. Eğer bu fragman doğruysa
farklı olduğunu söylüyor. Seyrelince ğer yandan Anaksimenes’in “hava”sı Anaksimenes’in eski, ama hâlâ etkin
ateş haline geliyor; yoğunlaşınca ön- Anaksimandros’un sisteminde iki te- ve yaygın bir halk inancını izlediği
ce rüzgâr, sonra bulut ve daha çok mel karşıt yanı oluşturan ateş küre- kesinlikle söylenebilir. Yunancada
yoğunlaşınca da önce su, sonra top- si ile onun içindeki soğuk ve nemli ruh anlamına gelen psykhe sözcü-
rak ve taş haline geliyor. Başka her kütle arasındaki yeri dolduruyordu ğü aynı zamanda soluk, nefes, solu-
şey bunlardan meydana gelir. O da (Burnet, 2013: 61). Böylece havanın nan hava anlamına gelir. Arapça nefs
ebedi devinimin olduğunu öne sü- seyreldiğinde daha sıcak, yoğunlaş- (ruh) ile nefes (soluk) sözcüklerinin
rüyor ve onu değişimin nedeni sayı- tığında daha soğuk olduğu imgeleni- de aynı kökten gelmesi, nefes-ruh
yor” (aktaran Guthrie, 2003: 134). yordu. Ancak o dönemde “aer”in an- özdeşliğinin dünya çapında nasıl ka-
Anaksimenes’in görüşlerini lamı oldukça genişti. bul gördüğünü örnekler. Canlılık il-
Theophrastos’a dayanarak akta- “Anaksimenes’in sözünü ettiği kesi olarak kabul edilen ruha sahip
ran Hippolytos’un sözleri biraz da- hava o ad ile adlandırmamamız ge- olmakla nefes alma arasındaki ilişki
ha fazla bilgi içerir: “Anaksimenes’in reken pek çok şeyi kapsar. Normal bütün kültürlerde gözlenmiş olma-
söylediğine göre arkhê sonsuz ha- durumunda, en eşit olarak dağıldı- lıdır. Yunanlarda nefes-ruh özdeş-
vadır, varlığa gelen, geçmişte varlı- ğında, görülmezdir, ve o zaman bi- liğine hem felsefede hem de felse-
ğa gelmiş ya da gelecekte var olacak zim ‘havamıza’ karşılık düşer; solu- fe dışında rastlanır (Guthrie, 2003:
ne varsa. Tanrılar ve tanrısal olan da duğumuz hava ve esen rüzgârdır. 141; Arslan, 2013: 122-123). Mik-
dahil, hepsi ondan varlığa gelmiş- Ona πνεῦμα (pneuma/hava/yel) de- rokozmos (küçük evren) ile mak-
tir. Başka her şey onun ürünlerin- mesinin nedeni budur. Öte yandan, rokozmos (büyük evren) benzet-
den meydana gelmiştir. Şimdi formu sis ya da buharın yoğunlaşmış ha- mesinin yaygınlığı Anaksimenes’in
bakımından hava şöyledir: Eşit da- va olduğu biçimindeki eski düşün- de havayı hem arkhê ve tanrısal,
ğılım halindeyse (ya da tekbiçimliy- ce henüz sorgusuzca kabul edilir” hem de insan ruhunun maddesi o-
se: όμαλώτατος) görünmezdir; ama (Burnet, 2013: 61). larak gördüğü düşüncesine götürür
sıcak, soğuk, ıslak ve devinim onu Anaksimenes’le birlikte aer söz- (Mikrokozmos-makrokozmos ano-
görünür hale getirir. Sürekli devi- cüğünün birincil anlamı evrilerek lojisi daha sonra bütün düşünce ta-
nim halindedir, yoksa değişen şeyler günümüzdeki çevremizdeki görün- rihinde karşımıza çıkacak bir ben-
değişemezdi. Seyrelince ve yoğunla- meyen töz anlamına gelmeye baş- zeşim örneğidir. Bu benzeşim ilerde
şınca değişik görünür formlara gi- lar. Ama onu doğa felsefesinin te- aralarında Platon’un, Stoacıların da
rer. Daha ince dağıtılınca ateş haline meli yapması, havaya temel bir işlev bulunduğu filozofları “insan ruhu”
gelir. Öte yandan rüzgârlar yoğun- yüklemesine neden olmuştur. Ev- yanında bir “dünya ruhu” olduğu i-
laşma sürecindeki havadır ve bulut rende havaya büyük bir işlev yük- nancına götürecektir).
yoğunlaşma (düz anlamı: “keçelen- leyen Anaksimenes aynı işlevi insan Anaksimenes’e göre hava tanrı-
me”) yoluyla havadan meydana ge- ruhuna da yüklemiş görünmektedir. saldı ama tanrı değildi: “Din ona
lir. Bu sürecin devamında su meyda- Aetius’un aktardığına göre: “Anaksi- pek çekici gelmemiştir. Belki tanrı-
na gelir ve daha ileri bir yoğunlaşma menes var olan şeylerin kaynağının lar vardı: Öyleyse başka her şey gibi
toprağı meydana getirir, ama bütün hava olduğunu bildirmiştir, çünkü tanrılar da havayla biçimlendirilmiş-
bunların en yoğunlaşmış biçimi taş- her şey ondan varlığa gelir ve yok o- tir, hava ise canlıdır (havanın ebedi,
tır. O halde varlığa gelişte en önem- Anaksimenes’e göre Yer havada yüzen düz bir disktir. Gökcisimlerinin hareketi, tıpkı bir
li bileşenler karşıtlardır: sıcak ve so- şapkanın başın etrafında dönmesi gibi, yanal yöndedir. Onun astronomisinde gece Güneş’in
ufkun altına inmesiyle değil, hem yerden uzaklaşması hem de yüksek kuzey bölgesinin ardında
ğuk” (aktaran Guthrie, 2003: 135). kalmasıyla açıklanır.
Hippolytos ise Anaksimenes i-
çin şöyle diyor: “Yıldızlar topraktan
kaynaklanmış, çünkü yerden yükse-
len nem seyrelince ateşi oluşturmuş,
bu ateş yükselince de yıldızlar oluş-
muş. Yıldızların bölgesinde onlar-
la birlikte dönen toprağa benzer ci-
simler de varmış” (aktaran Guthrie,
2003: 146).

15
nedensiz devinimi başka nasıl açık- lenen retrograt(7) hareketin ilk bilim- Yer, düzlüğü, yassılığı nedeniyle alt-
lanabilir ki?) ve bizim içimizde de sel açıklamasını görebiliriz. Yıldızlar taki havaya karşı yapıyormuş (hava
bedene bütünlük ve canlılık kazan- bölgesinde dönen topraksı cisimler da çıkacak yeterince yer bulamadığı
dıran psykhe olarak kendini göste- varsayımı da büyük bir olasılıkla Gü- için, aşağıda birikmiş duruyormuş),
rir” (Guthrie, 2003: 152). neş ve Ay tutulmaları ile Ay’ın evre- tıpkı su saatindeki su gibi. Sıkıştırıl-
lerinin ilk doğal açıklaması içindir. mış ve durgun havanın çok fazla a-
Anaksimenes’in kozmolojisi Hippolytos’un bildirimiyle: “Aynı ğırlığı taşıyabildiği konusunda da
Anaksimenes’in ayrıntılı bir koz- yolda Güneş ve Ay ve ateşli bir do- pek çok örnekler veriyorlar” (Gök-
mogonisi olmasa da bir kozmolojisin- ğaları olan başka gökcisimleri geniş- yüzü Üzerine, 294bl3).
den söz edilebilir. Ona göre sıkışan/ liklerinden ötürü hava tarafından Anaksimenes bir masa yüzeyi gibi
keçeleşen hava kozmosta ilk olarak desteklenir. Gökcisimleri topraktan düz olduğu için Yer’in havanın üstün-
düz yeryüzünü meydana getirmiştir. nemin ondan yükselmesi yoluyla ü- de durabildiğini ileri sürerek Thales’in
Bu konu daha fazla açıklanmamış- retildi. Bu seyrelince, ateş varlığa ge- maddi dayanak fikrine geri dönmüş-
tır. Bundan sonra topraktan yükselen lir ve yıldızlar böyle yükseğe çıkmış tü. Bir bakıma Anaksimenes’in açık-
nemin ya da buharın seyrelmesiyle ateşten oluşur. Yıldızların bölgesinde lamasının Thales’in varsayımından
önce ateş oluşur; ateşin bölümleri- onlarla birlikte dönen toprağımsı ci- daha anlaşılır olduğu söylenebilir.
nin havayla sıkıştırılıp bir araya ge- simler de vardı. Ve der ki, gökcisim- Yer’in su üzerinde yüzmekte olduğu-
tirilmeleriyle de gökcisimleri oluşur. leri başkalarının sandığı gibi yeryüzü- nu söyleyen Thales, suyun kendisinin
(5)
Güneş ve Ay ateştendir. Yıldızlar nün altında değil, ama bir şapkanın neye dayandığını açıklayamamaktay-
“göğün kristal tonozunda çiviler gibi başımızın çevresinde dönmesi gibi dı. Oysa Anaksimenes’in havası, des-
çakılı durur”lar.(6) (Burnet, 2013: 62) onun çevresinde devinir. Güneş gö- tek olmayınca aşağı düşen suyun du-
Gökcisimlerinin tam daireler çizdi- rüşten gizlenir ve bunun nedeni yer- rumunda olduğu gibi olumsuz bir
ği görüşünü Anaksimandros’tan dev- yüzünün altına gitmesi değil, ama özellik barındırmıyordu. Çünkü ha-
ralsa da bu cisimlerin yerin altından yeryüzünün daha yüksek parçaların- vanın, olduğu yerde durmak için bir
geçtikleri fikrini benimsemez. Gökci- dan gizlenmesi ve bizden uzaklığının şeye dayanmak zorunluluğu yok-
simlerinin hareketi tıpkı bir şapkanın artmasıdır. Yıldızlar uzaklıklarının tu. Bununla birlikte evreni küre ola-
başın etrafında dönmesi gibi, yanal büyüklüğü nedeniyle sıcaklık ver- rak kabul eden Anaksimandros’un i-
yöndedir. Gece ise Güneş’in ufkun mez” (aktaran Burnet, 2013: 62). lerici görüşüyle kıyaslandığında
altına inmesiyle değil hem yerden u- Anaksimenes’in, Yer’in evre- Anaksimenes’in -evreni yarımküre
zaklaşması hem de yüksek kuzey böl- nin merkezinde hiçbir şeye dayan- kabul eden- daha ilkel, yani mitolojik
gesinin ardında kalmasıyla açıklanır. madan asılı durduğunu ileri süren bir inanca geri döndüğü açıktır. As-
Kimi “gökcisimleri sıkışmış havanın Anaksimandros’un cüretkâr fikri ye- lında Güneş ve Ay’ın Yer’in altından
direncinden ötürü yollarında geriye rine tıpkı Thales gibi maddi daya- geçmeyip çevresinde dolaştığı fikri
döner”ler (Burnet, 2013: 62). Bu bil- nak varsayımını kabul etmesi dikkat Babillilere kadar geri giden mitolo-
dirimde gezegen hareketlerinde göz- çekicidir. Bu varsayım ilk bakışta jik bir kabuldür. Homeros ve Hesio-
makul görünse de dos da, eserlerinde, Güneş’in batıda
Anaksimenes. Aristoteles’in be- battıktan sonra, Yer’i saran Okeanos
lirttiği gibi bu mad- nehrinde altın bir tekneyle yolculuk
di dayanak fikrinin ettikten sonra doğuda yeniden doğ-
kendisinin de ka- duğunu anlatıp durmuşlardı. Bunun-
nıtlarla desteklen- la birlikte Anaksimenes’in astronomi
mesi gerekiyordu: alanında Anaksimandros’tan önem-
“Anaksimenes, A- li bir noktada ileri gittiğine işaret e-
naksagoras ve De- den bir bildirim de vardır. Buna gö-
mokritos Yer’in re Anaksimenes, yıldızların Yer’e
duradurmasının Güneş’ten daha yakın olduğu yönün-
nedeni onun düz deki yanlış görüşü terk etmiştir: “Yıl-
olmasıdır, diyorlar. dızlar mesafelerin uzaklığından dola-
Aşağıda bulunan yı ısı vermezler.”
havayı kesmemek- Anaksimenes’in arkhê olarak bili-
te, düz cisimlerin nen öğelerden birini seçerken haklı
yaptığı gibi, bir ka- nedenleri olsa da, bu seçimin koz-
pak biçiminde ört- molojisinin ayrıntıları üzerindeki et-
mekteymiş. Çünkü kileri talihsiz olmuştur. Yer bir kez
düz cisimler kar- daha dayanağa ihtiyaç duymuş ve
şı koydukları için hava üzerinde yüzen masa-benzeri
rüzgârla kolay de- disk olarak imgelenmiştir. Güneş,
vindirilemezler. Ay ve yıldızlar da havada “yaprak-
İmdi bunun aynını lar gibi” yüzen ateşten diskler olarak

16
düşünülmüştür. Sonuçta gökcisim- tarafından bölündüğü zaman parıl- sefesinin gelişimini derinden etki-
leri, gece Yer’in altına inmek yerine, dayan denizin durumunda” oldu- lemiştir. Anaksimenes’e göre evren
bir şapka gibi ancak yanal yönde dö- ğu gibi (aktaran Burnet, 2013: 62). tek bir arkhê’den meydana geldiyse
nebilmiştir (Burnet, 2013: 63). Gökkuşağı ise ışıyan Tanrıça Iris’in doğadaki tüm değişimler de o tözün
Anaksimenes’in astronomisi, ge- görünmesiyle değil, Güneş ışınla- verili bir uzamda azalıp çoğalması-
nel olarak, Anaksimandros’unkine rının yoğunlaşmış hava üzerinde- nın sonucu olarak açıklanabilir. O-
göre bir gerilemeyi temsil eder. ki etkisiyle açıklanır: “Gökkuşağı na göre ebedi devinimiyle hava ak-
Anaksimandros’un hiçbir şeye da- Güneş’in ışınları aşırı yoğunlaşmış tüel olarak iki tür değişime tabidir:
yanmadan evrenin merkezinde du- hava üzerine düşünce doğar. Bu ne- Seyrekleşme (μάνοοσις, άραίωσις)
ran silindirik Yer tasarımı, küresel denle ön bölümü Güneş’in ışınları ya da genişleme (χαλαρόν) ile yo-
Yer düşüncesinin önündeki engelle- tarafından yakılmış olarak kırmızı ğunlaşma (πυκνωσις) ya da büzül-
ri kaldırmıştı. Onun bu tasarımı sa- görünürken, öteki bölüm nemin ba- meye (συστέλλεσθαι).
yesinde, yalnızca bir kuşak içinde, şatlığından ötürü koyudur. Ve gece Kimi eksikliklerine karşın
“silindirik Yer”den “küresel Yer”e Ay tarafından bir gökkuşağının üre- Anaksimenes’in Thales ile başlayan
kolayca geçilebilmiştir. Bilindiği gibi tildiğini söyler, ama bu sık değildir, düşünce çizgisinin doruk noktasını
Yer’in küreselliği fikri Pythagorasçı- ve bunun nedeni sürekli olarak bir oluşturduğunu söylemek mümkün-
lara bazen de Pythagoras’ın kendisi- dolunayın olmaması değil, ama aynı dür. Onun verimli olmuş seyrelme
ne bağlanır. Platon’dan ve özellikle ışığının Güneş’in ışığından zayıf ol- ve yoğunlaşma teorisi bir bütün ola-
Aristoteles’in deneysel kanıtlarından masıdır” (aktaran Burnet, 2013: 62). rak Miletos öğretisi ya da onun ta-
sonra ise Batı’da artık (bir-iki istisna Anaksimenes depremleri toprak- mamlanması olarak görülmelidir.
dışında) hiç kimse yerin bir küre ol- ta kuraklıkların ve güçlü yağışların Anaksimenes’in katkısı, öncellerin-
duğundan şüphe duymaz: “Lactan- yol açtığı kırılmalarla açıklamıştır. den miras aldığı sistemi tamamla-
tius (yak. 240-320) gibi dikkate de- Aristoteles’in (Meteoroloji, 365b6) yan, kritik bir katkıdır.
ğer istisnalar dışında Latin Babalar anlatımıyla: “Anaksimenes’e göre Yer Anaksimenes’in hayati fikri
her zaman küresel Yer’i kabul etmiş- ıslanırken ya da kururken kırılır ve arkhê’nin bir yandan başka element-
tir. Yer’in küresel olduğu görüşünü böylece kopup düşen yüksek toprak lere dönüşürken, bir yandan da asli
açık bir şekilde kabul eden Ambro- kütlelerinden dolayı sarsılır; deprem- doğasını yitirmemesi, koruyor olma-
se (yak. 339-97), Jerome (yak. 347- lerin kuraklık ve aşırı yağış dönemle- sıyla ilişkilidir. Anaksimenes doğal
420) ve Augustine’in (354-430) etki- rinde olması da bundanmış: kurak- şeylerin başlangıç ya da kökenlerini
si altındaki Batı kilisesinin yükselişi lıkta yeryüzü kurur ve açıklandığı oluşturan arkhê fikrine, önemli bir
ile birlikte düz-dünya hızlı bir şekil- gibi çatlar, yağmur Yer’i aşırı ıslak ek “ilke” daha kazandırmıştır. Bu ye-
de Kilise’de sorun olmaktan çıkmış- hale getirince de Yer parçalara ayrı- ni ilkeyi şöyle tanımlayabiliriz: “Bir
tır” (Schadewald, 2016: 543). lırmış” (aktaran Guthrie, 2003: 152). şey’in, bir yandan, sonsuza dek, asli
Bununla birlikte Latin Kilise Ba- kimliğini korurken, öte yandan, görü-
bası Lactantius (yak. 240-320) ve Anaksimenes’in hayati nür dünyanın geçici ve değişen olgu-
Bizanslı tacir Cosmas Indicopleustes katkısı: Nitel farkların larına dönüşebileceği ilkesi” (Tarnas,
(MS 550) gibi istisnai yazarlar, düz nicel farklara indirgenmesi 2011: 47-48). Burnet Anaksimenes’in
dünya görüşünü savunmayı sürdür- Her ne kadar Anaksimenes kap- felsefe tarihindeki etkisini şöyle a-
müş ve gökcisimlerinin devinimle- samlı ve tutarlı bir kozmos tasarımı çıklar: “Çağdaşlarının gözünde ve
rini tıpkı Anaksimenes gibi açıkla- ortaya koyamamış ve birçok bakım- daha sonra uzun bir süre boyunca,
mışlardır: “Güneş gece olduğunda dan Anaksimandros’un gerisinde Anaksimenes’in Anaksimandros’dan
kuzey dağının arkasında kaybolur” kalmış olsa da, geliştirdiği yoğun- çok daha önemli bir kişilik olduğu-
(Couprie, 2011: 163). laşma ve seyrelme fikri ile doğa fel- nu anlamak bizim için kolay değildir.
Anaksimenes’in meteorolojik ol- Nürenberg kroniklerinde Thales ve Anaksimenes’in çizimleri.
guları betimlerken görüş ayrılığının
izin verdiği ölçüde Anaksimandros’u
izlemiş olduğu görülür. “Rüzgârlar
hava yoğunlaştığı ve itilerek hız-
la ileriye atıldığı zaman üretilir; a-
ma daha da yoğunlaşır ve kalınlaşır-
sa, bulutlar yaratılır; ve son olarak,
suya döner.” Dolu ve kar da benzer
bir süreçle üretilir: “Dolu düşmek-
te olan su donunca üretilir; kar suda
hapsedilmiş biraz hava olduğu za-
man.” Anaksimenes şimşeği Anak-
simandros gibi, bir bulutun rüzgâr
zoruyla parçalanmasının sonucu o-
larak görmüştür. Tıpkı “kürekler

17
Ve gene de olgu kesindir. Göreceğiz kuram açıktır ki tüm ayrımları nicel Zaman içinde sırayla var olan, yani
ki, Pythagoras, Anaksimandros’u o- olarak görmek zorundadır. Birincil ardışık evrenler ve aynı anda, ya-
nun gökcisimlerini açıklamasında iz- tözün birliğini kurtarmanın biricik ni birlikte var olan evrenler. Aslın-
lemiş olmasına karşın, evren üzerine yolu tüm türlülüklerin verili bir u- da Anaksimenes’in kozmolojisinin
genel açıklamasında Anaksimenes’e zayda onun az ya da çok bulunma- postulatları gözetildiğinde ne ardı-
çok daha fazla borçluydu. Daha öte sına bağlı olduğunu söylemektir” şık ne de birlikte var olan evrenle-
göreceğiz ki, sonraki bir tarihte bi- (Burnet, 2013: 60-61). rin gerekli ve anlaşılır olduğu kolay-
lim bir kez daha İyonya’da yeniden Nitel farklılıkları ilk kez nicel fark- ca iddia edilemez. Ayrıca, Thales’in
dirildiği zaman, bağlandığı felsefe lara indirgeyen Anaksimenes’in yeni ve Anaksimandros’un durumunda
‘Anaksimenes’in felsefesi’ idi” (Bur- ilkesini matematikte uygulamış olma- olduğu gibi, Anaksimenes’in hava’sı
net, 2013: 64). sı o zaman için söz konusu olamazdı. da ardışık evrenlerin varlığını gerek-
Anaksimenes’in düşüncenin iler- Bununla birlikte Anaksimenes’in da- tirmez. Anaksimenes’in kozmoloji-
lemesine katkıda bulunduğu temel ha o zamandan, fiziksel fenomenlerin sinde evrenin bozulması ya da yok
noktadan birini Guthrie şöyle açıklar: matematik denklemlerle ifade edildi- olması için hiçbir neden olmadığı
“Onunla birlikte aer sözcüğü birincil ği nicel bir açıklama vermemiş olsa için ardışık evrenler kavramına da
anlamı olarak bugün bizim hava de- da, bunun yolunu açtığı söylenebilir. gerek yoktur (Gregory, 2008: 49).
diğimiz, çevremizdeki görünmeyen Renk ve ses gibi nitel farkların nicel Bununla birlikte Anaksimenes’in
töz anlamına gelmeye başlar. Her şey farklara indirgenebileceği ve böylece hem ardışık hem de birlikte var o-
nihai olarak bu tözün değişik biçim- bilimsel olarak betimlenmiş sayıla- lan sayısız evrenlere inandığı-
lere bürünmesiyle oluşsa da, bu ad e- cağı fikri bütün modern fizik bilimi- nı belirten bildirimler mevcuttur.
sas olarak sis, buğu, bulut ya da mad- nin dayandığı bir varsayımdır. Fizik- Anaksimenes’in birlikte var olan ev-
denin görünür herhangi başka bir sel fenomenlerin ilk nicel açıklaması renleri savunduğu bildirimi Aetius’a
formundan çok bu töz için kullanı- Anaksimenes’in değil haklı olarak aittir: “Anaksimandros, Anaksime-
lır. Anaksimenes’e kadar aer sözcüğü Pythagorasçıların hanesine yazıla- nes, Arkhelaos, Diogenes, Leukip-
genelde buğu, sis ya da karanlığı ifa- bilir. Ama ilkenin öne sürülmesiyle pos, Demokritos, Epikouros sınırsı-
de ediyordu, en azından görüşü bu- birlikte hâlâ izlenen bu yolda ilk te- zın içinde, her dönüşe göre sınırsız
lanıklaştıran ve çevresini sardığı nes- mel adım atılmıştır. Anaksimenes’in dünyalar olduğunu söyler” (Guth-
neleri saklayan bir şeyi gösteriyordu” bu görüşü Demokritos’un ve Leukip- rie, 2003: 122). Simplikios (Physics,
(Guthrie, 2003: 139). pos’un atomcu teorisini hazırlaması 1121,12.) ise Anaksimandros’un
Diğer nokta çok daha önemlidir: bakımından da ayrıca önemlidir. “birlikte var olan evrenler”ine kar-
Anaksimenes’le birlikte düşünce ta- şı Anaksimenes’in “ardışık evrenleri”
rihinde görünüşteki tür ya da nite- Anaksimenes’te ‘evren’ savunduğunu bildirir: “Anaksimenes,
lik farklılıkları ilk kez nicel farklara Aristoteles sonrası kaynaklarda Herakleitos ve Diogenes ve daha son-
indirgenip ortak bir kökene dayan- Anaksimenes’in “sayısız evrenler”e ra Stoacılar, zamanın belirli periyot-
dırılır. Burnet bunun Miletosluların inandığı yolunda bildirimler vardır larına göre, sürekli aynı kalmayıp za-
kozmolojisini ilk kez tutarlı kıldığı- ama bunların doğruluğunu kanıt- mana göre farklılaştığı halde, doğmuş
nı belirtir: “Çünkü her şeyi tekil bir lamak Anaksimandros’ta olduğun- ve yok olabilir tek kozmos’un sürekli
tözün bir biçimi olarak açıklayan bir dan daha zordur. Anaksimandros’a var olan kozmos olduğunu söyledi-
yüklenen bildirim- ler” (alıntılayan Gregory, 2008: 49).
lerde görülen güçlük Simplikios’unkine benzer bir bil-
Anaksimenes’e yükle- dirim de Aristoteles’ten gelir: “Her-
nen bildirimlerde faz- kes evrenin doğmuş olduğunu savu-
lasıyla kendini gösterir. nuyor, ama bunlardan kimi doğmuş
Ancak güçlüğe aldır- olan evrenin ebedi olduğunu, kimi
maz görünen felsefe ta- de bazı başka bileşik nesneler gibi
rihçisi Zeller’in konuy- yok olabilir olduğunu söylüyor; baş-
la ilgili yargısı kesin kaları da dur durak bilmeden hep
gibidir: “Güvenilir bir değişerek yok olduğunu, bunun hep
tanıklığa göre Anaksi- böyle sürdüğünü ileri sürüyorlar,
menes, Evren’in sürek- sözgelişi Akragaslı Empedokles ile
li, nöbetleşe bir yapım Ephesoslu Herakleitos” (Aristoteles,
ve yıkım aşamaların- Gökyüzü Üzerine, 279b13ff.).
dan geçtiği konusunda Bu pasajda Aristoteles’in Empe-
Anaksimandros’la hemfi- dokles ve Herakleitos’un adını a-
kirdi” (Zeller, 2008: 59). narken Anaksimenes’ten söz et-
Söz konusu bildirim- memesi anlamlı görünmektedir.
ler Anaksimenes’in şu iki Simplikios’un bir Stoacı otorite ta-
görüşten birini savunmuş rafından yanıltılmış olması güçlü bir
olduğuna işaret ederler: olasılıktır.

18
MİLETOS OKULU’NUN ETKİLERİ
Görüldüğü gibi Miletoslu filo- ce önemli bir ilke
zofların esas ilgisi evrenin “yuka- keşfetmiştir. Bu
rıda” (τὰ μετέωρα) olan bölümleri, başarılar baş dön-
yani gökcisimleri, bulutlar, gökku- dürücü denebile-
şakları ve şimşekler gibi doğal fe- cek bir hızla ger-
nomenlere yönelmiştir. O dönemde çekleşmiştir.
astronomik olaylar ile meteorolojik Öte yandan Mi-
olaylar arasında bir ayrım gözetilme- letoslu düşünür-
miş, bu nedenle örneğin, gökcisim- lerin arkhê soru-
leri kimi zaman ateşlenmiş bulutlar nunu gündeme
olarak açıklanabilmiştir. Ne var ki getirmeleri en az
Aristoteles’in “gök” (οὐρανός) ve “a- bilimsel buluşları kadar önemlidir. ları yaratıyordu. Tanrılar doğaüstü
yaltı” bölgesi arasında yaptığı ölüm- Tarihsel açıdan asıl önemli olan, varlıklar olmalarına rağmen doğanın
cül ayrımdan sonra gökcisimleri ile “Arkhê nedir?” sorusuna verilen tek içindeydiler. Felsefi açıdan physis’in
meteorolojik fenomenlerin farklı do- tek yanıtlardan çok, bu yanıtların öne çıkması mitolojik açıklamaların
ğada olduğu düşünülmeye başlan- ortak özellikleridir. İlk filozofların yerini doğal nedenlerin, yani dışsal
mıştır. Bu ayrımla birlikte “meteoro- arkhê olarak belirledikleri su, hava zorlamanın yerini içsel gelişimin al-
logia” (μετεωρολογία) sözcüğünün ya da apeiron’unun ortak özelliği du- ması anlamına geliyordu. Miletoslu
şimdiki sınırlı anlamı ortaya çık- yusal/fiziksel bir nesne olmalarıdır. düşünürlerin doğa anlayışı rasyonel,
mıştır. Burnet (2013: 27) “Böyle bir Doğal olayların doğal süreçlerle a- evrimci ve hilozoist (canlı madde-
ayrım yapmadıkları sürece, erken çıklanması düşünce tarihinde çok ö- ci) bir doğa anlayışıydı. Bu filozoflar
kozmolojistler Aristoteles’ten da- nemli bir kırılmayı temsil eder. Baş- “evrimci çizgide düşündükleri ölçü-
ha bilimsel idiler. Görüşleri düzelt- ka bir deyişle İyonyalı “fizikçiler” de” mitoslardan arındırdıkları önce-
meye ve gelişmeye izin veriyordu; doğaya içkin tekil bir ilke (monizm) ki düşünme biçimini de korumuş-
Aristoteles’in kuramı bilimin büyü- aracılığıyla birbirinden çok farklı lardır. Evrenin evrimini filozoflar,
mesini durdurdu” derken haklıdır. görünen cisimlerin niteliklerini ve teogoni yazarlarından farklı olarak,
Bu yaklaşımları sayesinde Miletos- değişimlerini açıklama yolunda da- kişileştirilmiş tanrılara değil doğal
lu düşünürler, yalnızca birkaç kuşak ha önce hiçbir kültürde görülmemiş nedenlere bağladılar. “Ancak mit-
içinde, mitolojik evren tasarımlarını zorlu bir girişim başlatmışlardır. Bu- ler de filozoflar da bunu bir yaratım
kökten dönüştürecek bilimsel buluş- nunla birlikte ortaya attıkları “Ev- saymadılar; bir ilk tanrının kendi dı-
lara imza atmıştır. Güneş tutulma- ren hangi doğal nesneden meydana şındaki bir ilksel maddeyi işleme-
sını öngördüğü söylenen Thales bir gelmiştir?” sorusuna ve verdikleri si olarak düşünmediler” (Guthrie,
gökbilimci olarak ünlenmiş; Anak- cevaplara (su, apeiron, hava) baka- 2003: 154).
simandros Yer’in evrenin merkezin- rak Miletoslu filozofların günümüz- Sonuç olarak hem Hesiodos gi-
de hiçbir şeye dayanmadan durdu- deki anlamıyla materyalist(8) oldu- bi teogoni yazarları hem de Miletos-
ğunu ve gökcisimlerinin görünürde ğu sonucuna da ulaşmamak gerekir. lu filozoflar dünya düzenini tasarım
karmaşık ve düzensiz devinimlerinin Conford’un da dile getirdiği gibi, (τέχνη-tekhne) kavramıyla açıkla-
geometrik modeller kullanılarak a- “Altıncı yüzyıl filozoflarını anlaya- mamışlardır. Bu yaklaşım felsefe a-
çıklanabileceğini ileri sürmüş; Anak- caksak eğer, anlıklarımızdan, meka- çısından son derece önemli sonuçla-
simenes ise seyrelme ve yoğunlaşma niksel devinim içindeki atomistik ö- ra yol açmıştır. Miletoslular “doğa”
düşüncesiyle modern matematik- lü madde kavramını ve. . . madde ve (phusis-φύσις) derken canlı, kendi-
sel fiziğe giden yolu açan son dere- ruh ikiciliğini (düalizmini) çıkart- sindeki değişimleri başlatabilen ve
İyonya Okulu filozofları: hava, ateş, su, malıyız” (alıntılayan Guthrie, 1999: dünyanın kendisinden meydana gel-
sonsuzluk. 37). diği, gerçek bir maddi tözü anlıyor-
Sokrates öncesi doğa filozofları- lardı. Bu nedenle “doğaya su, hava
nın maddeyle ruhu birbirinden a- ya da sınırsızın yanı sıra tanrı ya da
yırma gereksinimi duymadıklarını, tanrısal derken Miletosluların dile
hatta “madde” kavramına sahip ol- getirdiği şey buydu” (Guthrie, 2003:
madıklarını belirtmiştik. Miletoslu 155). Bu bağlamda mitolojinin kişi-
filozoflar “madde”yi değil “doğa”yı sel tanrılardan ilahi bir hilozoizme
açıklamaya çalışmışlardır. Antik Yu- (canlı maddeciliğe) geçişin büyük
nan dininin kökeninde canlı, ölüm- bir değişim sayılamayacağını savu-
süz ve yaratıcı doğa (physis–φύσις) nan görüşlere, örneğin, Hesiodos’u
düşüncesi yattığı için “yaratma” e- “erken İyonik sistemlerden yalnız-
dimi tanrılara ait bir özellik değildi. ca çok ince bir çizginin ayırdığını”
Kitab-ı Mukaddes’in tanrısının tersi- söyleyen Cornford’a katılmak ola-
ne, tanrılar doğayı değil doğa tanrı- naksızdır (Gregory, 2008: 51-52).

19
Nitekim İyonya geleneğinin asıl et- Miletos Okulu.
kisi de, akıllı tasarım fikrini teşvik
etme biçiminde değil, tam tersi yön-
de olmuştur: “Doğaya içkin tanrısal
bir doğurucu güç kavramını savun-
mak gittikçe zorlaştığı ve bağım-
sız bir varlığın zihninden kaynakla-
nan tasarım ya da sanat fikri ciddi
bir rakip olarak henüz ortaya çık-
madığı için nihai neden olarak geri-
ye tek seçenek kalmış oldu: rastlantı
ya da akla dayanmayan kör bir zo-
runluluk. Bunlar Atomcuların el at-
tığı nedenlerdi ve İyonya geleneği
de mantıksal sonucuna Atomcular-
da ulaştı. (…) İlk neden olarak salt göre, ateş, su, toprak ve hava, bun- 2) Aristoteles (1997a); Gökyüzü Üzerine, Çev. Saffet Babür,
mekanik ve ereksiz biçimde işleyen ların hepsi doğa ile rastlantının ü- Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
bir ‘doğa’yı yüceltirken, akıllı tasa- rünüdür sanatla hiçbir ilgileri yok- 3) Aristoteles (1997b); Fizik, Çev. Saffet Babür, İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları.
rımı hem önem hem zaman açısın- tur; bunlardan sonraki cisimler de 4) Aristoteles (1996); Metafizik, Çev. Ahmet Arslan, İstanbul:
dan ikincil, salt beşeri âlemde geçer- Yer, Güneş, Ay ve yıldızlar, tama- Sosyal Yayınları.
li bir şey addeden bu felsefe, beşinci mıyla cansız olan bu öğelerden oluş- 5) Arslan, Ahmet (2006); İlkçağ Felsefe Tarihi-1 Sokrates Öncesi
yüzyılda geleneksel din, ahlak ve ya- muştur; her biri kendi içindeki güç- Yunan Felsefesi, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
sa sisteminin muhaliflerince derhal le, sıcakla soğuğun, yaşla kurunun 6) Bauer, Susan Wise (2016); Batı Biliminin Öyküsü -
benimsendi ve doğa felsefesi saha- katıyla yumuşağın ve karşıt unsur- Aristoteles’in Yazılarından Büyük Patlama Kuramına, Çev.
Mehmet Moralı, İstanbul: Alfa Yayınları.
sını çok aşan bir alanda etkili oldu. ların rastlantı sonucu birbirine ka- 7) Burnet, John (2013); Erken Yunan Felsefesi, Çev. Aziz
Sokrates’in ahlakla ilgili fikirlerini rışmasıyla zorunlu olarak ortaya çı- Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi.
dördüncü yüzyıl başında miras alan kan ne varsa hepsinin uyum içinde 8) Capelle, Wilhelm (1994); Sokrates’ten Önce Felsefe, Cilt
Platon için bu durum maneviyat i- birleştiği şekilde, rasgele hareket e- I, Çev. Oğuz Özügül, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
çin tehditti ve Platon bütün zihinsel derek bu şekilde ve bu nedenle tüm 9) Collingwood, R. G. (1999); Doğa Tasarımı, Çev. Kurtuluş
melekelerini bu tehdide karşı sefer- gökyüzünü, bütün gökcisimlerini, Dinçer, Ankara: İmge Kitabevi.
10) Couprie, Dirk L. (2011); Heaven and Earth in Ancient
ber etti” (Guthrie, 2003: 155-156). bütün hayvanları ve bitkileri oluş-
Greek Cosmology, New York Dordrecht Heidelberg London:
Platon’un nefret ettiği bu tutumun turmuştur; bütün mevsimler de bir Springer Publishing.
kökeninde kuşkusuz başta Thales, akıl, bir tanrı ya da bir sanat saye- 11) Deming, David (2010); Science and Technology in World
Anaksimandros ve Anaksimenes’in sinde değil, dediğimiz gibi doğa sa- History, Volume 1: The Ancient World and Classical Civilization,
bulunduğu İyonyalı ilk filozofla- yesinde ve rastlantı sonucu bundan McFarland & Company, Inc., Publishers Jefferson, North
rın doğa felsefeleri bulunmaktaydı. oluşmuştur. Daha sonra bunlardan Carolina and London.
12) Gregory, Andrew (2008); Ancient Greek Cosmogony,
Platon’un bu filozoflarla ilgili ifade- sanat ortaya çıkmış, ölümlü öğeler-
London: Duckworth.
leri düşünce tarihinde tekrar tekrar den oluştuğu için kendisi de ölüm- 13) Guthrie, W. K. C. (2011); Yunan Felsefe Tarihi-I /
karşımıza çıkan felsefi bir mücade- lü olarak sonunda birtakım eğlence- Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve Pythagorasçılar, Çev. Ergün
lenin betimlemesi gibidir: “Onların ler yaratmıştır: gerçekle hiçbir ilgisi Akça, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
dediğine göre en büyük ve en gü- olmayan, kendisiyle aynı özden, re- 14) Guthrie, W. K. C. (1999); İlkçağ Felsefesi Tarihi, Çev. Dr.
zel şeyleri doğayla rastlantı yarat- sim, müzik ve bunlara yardımcı sa- Ahmet Cevizci, Ankara: Gündoğan Yayınları.
natların yarattığı imgeler” (Platon, 15) Henry, John (2016); Bilimsel Düşüncenin Kısa Tarihi,
mıştır, küçük şeyleri de sanat; sanat
Çev. Ayşe Mine Şengel, İstanbul: Akılçelen Kitaplar.
ilk büyük eserlerin oluşum ilkeleri- Yasalar, X:889A). 16) Heraclitus Homericus (2005); Homeric Problems, Edited
ni doğadan alarak, hepimizin ‘sanat and Translated by Donald A. Russell and David Konstan,
eseri’ dediği bütün küçük şeylere bi- KAYNAKLAR Atlanta: Society of Biblical Literature.
çim vermiş ve ortaya koymuştur… 1) Aristoteles (2000); Ruh Üzerine, Çev. Zeki Özcan, 17) Herodotos (2012); Tarih, Çev. Müntekim Ökmen,
Daha da açık söyleyeceğim. Onlara İstanbul: Alfa Yayınları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Milet kalıntılarından bir görüntü.

20
18) Hesiodos (1977); Hesiodos Eseri ve Kaynakları, Çev. 33) Tarnas, Richard (2011); Batı Düşüncesi Tarihi, Cilt I, Çev. “Böyle bir hipoteze gereksinim duymadım!”
Sabahattin Eyuboğlu ve Azra Erhat, Ankara: TTK. Yusuf Kaplan, İstanbul: Külliyat Yayınları. 3) Aristoteles burada düz anlamı “dümenle idare etmek”
19) Homeros (2008); İlyada, Çev. Azra Erhat ve A. Kadir, 34) Tekeli, Sevim [ve diğerleri] (1999); Bilim Tarihine Giriş, olan κυβερνάν (kybeman) fiilini kullanıyor. Aynı
İstanbul: Can Yayınları. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. fiilin felsefe dışı bağlamlarda tanrılar için de kullanıldığı
20) Homeros (2008); Odysseia, Çev. Azra Erhat ve A. Kadir, 35) Thomson, George (1997); Eski Yunan Toplumu Üzerine bilinmektedir. Arkhê yönlendirme ya da yönetme gücüne
İstanbul: Can Yayınları. İncelemeler - İlk Filozoflar, Çev. Mehmet H. Doğan, İstanbul: sahipse bir biçimde bilinçlidir. Bu nedenle Anaksimandros’un
21) Jaeger, Werner (2012); İlk Yunan Filozoflarında Tanrı Payel Yayınevi. ve benzerlerinin arkhê’sine Aristoteles’in tanrısallık
Düşüncesi, Çev. Güneş Ayas, İstanbul: İthaki Yayınları. 36) Wolpert, Lewis (1994); Bilimin Doğal Olmayan Doğası, yüklemesi normal görünmektedir.
22) Jones, W. T. (2006); Klasik Düşünce, Batı Felsefesi Tarihi, Çev. Evcimen Perçin, İstanbul: Sarmal Yayınevi. 4) Kimileri Yer’in küresel olduğunu düşünerek
Cilt I, Çev. Hakkı Hünler, İstanbul: Paradigma Yayıncılık. 37) Zeller, Eduard (2008), Grek Felsefesi Tarihi, Çev. Ahmet Anaksimandros’un silindirik modelinin önemini
23) Koyré, Alexandre (2000); Bilim Tarihi Yazıları, Çev. Aydoğan, İstanbul: Say Yayınları. kavrayamamıştır. “Küre modeli hiçbir durumda Arz’ın formu
Kurtuluş Dinçer, Ankara: TÜBİTAK Kitapları. meselesine yönelik ‘doğru’ çözüm değildir: Bu yalnızca,
24) Laertios, Diogenes (2010); Ünlü Filozofların Yaşamları DİPNOTLAR silindirik modelden biraz daha fazla ve elipsoid modelden de
ve Öğretileri, Çev. Candan Şentuna, İstanbul: YKY. 1) Herodotos’un sözünün (οὖρον προθέμενος biraz daha az isabetli bir modeldir” (Rovelli, 2014: 70).
25) Lloyd, G. E. R. (1970); Early Greek Science: Thales to ἐνιαυτὸν τοῦτον ἐν τῷ δὴ καὶ ἐγένετο) 5) Anaksimenes’in bütün gökcisimlerini yerden/topraktan
Aristotle, London: Chatto & Windus edition, in English. düz çevirisi tutulmanın belli bir yılın sonundan önce olacağı türeten ve verimli olduğu söylenemeyecek bu görüşü
26) McClellan III, James E. ve Dorn, Harold (2008); Dünya anlamına gelir. Ama Diels “ἐνιαυτός” sözcüğünün Hesiodos’un mitsel kozmogonisini andırır: “Toprak bir varlık
Tarihinde Bilim ve Teknoloji, Çev. Haydar Yalçın, Ankara: burada özgün “yaz gündönümü” anlamında kullanılmış yarattı kendine eşit: Dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı
Arkadaş Yayınevi. olduğunu iddia ederek, “tutulmanın tarihini Thales’in bir ay Gök’ü” (Theogonia, 126-127).
27) Nietzsche, Friedrich (1992); Yunanlıların Trajik Çağında içerisinde öngörmüş olması gerektiği” yorumuna yol açmıştır 6) Yunan düşüncesinde çok ender görülen “katı kristal küre
Felsefe, Çev. Nusret Hızır, İstanbul: Kabalcı Yayınevi. (Burnet, 2013: 39). Guthrie ise “ἐνιαυτός” sözcüğünün o ya da küreler kavramı”nın geçiyor gibi göründüğü yerler son
28) Platanakis, Charilaos (2015); “Yasal Prosedürlerin Milet zamanlar yaygın olan “yıl” ve yaygın olmayan “gündönümü” derece tartışmalı ve kafa karıştırıcıdır. Guthrie’nin (2003:
Kozmolojisi Üzerindeki Etkisi”, A. Kadir Çüçen - Harun Tepe (Yay. anlamlarına işaret ederek, Thales’in tutulmanın yalnızca yılını 149) işaret ettiği gibi “Kozmosun düzenine ilişkin yaygın
Haz.), Miletli Filozoflar: Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes bildirmiş olabileceğinde ısrar eder (Guthrie, 2003: 60-61). tasarım Anaksimandros’taki gibi kaldı: Ortada Yer, Yer’in
içinde, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu, 123-137. Karışıklık Türkçe Herodotos Tarih’lerine de yansımıştır. Birçok yüzeyinde su, onun çevresinde hava ya da buğu, en dışarıda
29) Platon (2012); Phaidon, Çev. Nazile Kalaycı, İstanbul: baskısı yapılan Müntekim Ökmen (Türkiye İş Bankası, 2012) da gökcisimleri dahil olmak üzere, ateş vardı.”
Kabalcı Yayınevi. çevirisinde “Bu ışık tutulmasını Miletoslu Thales, Ionialılara 7) Yer’den gözlenen biçimiyle gezegenlerin devinimi
30) Platon (2007); Yasalar, Çev. Candan Şentuna ve Saffet daha önceden bildirmişti; yılına, gününe kadar” denilirken, oldukça karmaşıktır; belli bir doğrultuda ilerlerken durup
Babür, İstanbul: Kabalcı Yayınevi. yakın tarihli Furkan Akderin (Say Yayınları, 2017) çevirisinde önce geriye sonra tekrar ileri doğru devinir gibi görünürler,
31) Rovelli, Carlo (2014); Miletli Anaksimandros ya da “Aslında Miletoslu Thales bu güneş tutulmasının ne zaman yani “retrograt” devinim yaparlar.
Bilimsel Düşüncenin Doğuşu, Çev. Doç. Dr. Atakan Altınörs, gerçekleşeceğini çok önceden bildirmişti” denilmektedir. 8) Günümüzdeki anlamıyla “materyalist” terimi, şeylerin
İstanbul: Bilge Kültür Sanat. 2) Öyle görünüyor ki Thales’e tanrıların doğa olaylarında nasıl nihai ve en yüksek nedenleri olarak, madde (matter) ve
32) Schadewald, Robert J. (2016); “Düz-dünya Görüşü”, Batı bir rol oynadığı sorulmuş olsaydı, Fransız Pierre Laplace’ın ruh (spirit) alternatifleri arasında bir seçim yaparak tinsel
Geleneğinde Bilim ve Din Tarihi, Gary B. Ferngren (Editör), (1749-1827) kendisine Tanrı’nın yeni evren sistemindeki olana herhangi bir yaratıcı güç yüklemeyi reddetmiş kişiyi
Çev. Yasmina Peker, İstanbul: Say Yayınları, 542-545. rolünü soran Napoleon’a verdiği cevabın benzerini verirdi: ifade eder.

21

You might also like