You are on page 1of 100

Yeni web sitemiz

yayında!
Artık çok daha dolu, çok daha renkli, çok daha dinamik;
Bilim ve Gelecek dergisinin 14 yıldır ürettiği zengin bilimsel,
felsefi içeriğin çok daha iyi yansıdığı, bu içeriğe çok daha
kolay ulaşabildiğiniz bir sitemiz var!
www.bilimvegelecek.com.tr adresinde yayındayız;
okurlarımızı bekliyoruz!

Ayrıca web sitemiz


artık mobilde!
Bilim ve Gelecek’e
e-abone olun!
Bilim ve Gelecek’in
içeriğini çok daha geniş
kesimlere ulaştırabilmek
için e-abone kampanyası
başlatıyoruz!
E-abone olanlar derginin
son sayısının tüm
içeriğinin yanı sıra, Bilim
ve Gelecek’in çıkmış tüm
sayılarına hem PDF hem
de web sayfası olarak
ulaşma fırsatı bulacaklar. Bu, büyük bir bilim hazinesine
kavuşmak demek.
E-abonelik ücreti yıllık 30 TL. Web sitemiz üzerinden kredi
kartı ya da havale yoluyla kolayca e-abonelik ya da basılı
dergi aboneliği gerçekleştirebilirsiniz. Herkesi e-abone
olmaya ve yakınlarını da e-abone yapmaya davet ediyoruz!
Gelin, bu kampanyayı bir bilim ve aydınlanma hareketine
dönüştürelim!
BİLİM ve GELECEK KİTAPLIĞI
WEB SİTESİ YAYINDA
“kitaplik.bilimvegelecek.com.tr” adresinden yayınevimizin tüm
kitaplarına ve dergi sayılarımıza kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Mobil
uyumlu web sitemizden güvenli bir biçimde alışveriş yapabilir ve basılı
dergi abonesi olabilirsiniz. Sitemizden tüm kitaplarımızı
% 30 indirimli olarak edinebilir, son 10 sayıdan önceki dergileri
5 TL’ye satın alabilirsiniz. 50 TL ve üzeri alışverişlerde kargo ücreti
ödemeden kitap ve dergileri edinebilirsiniz.
Aydökümü
Bilim ve Gelecek
Aylık bilim, kültür, politika dergisi Geçmişi damıtıp geleceğe uzanmak
SAYI: 185 / TEMMUZ 2019
GENEL YAYIN YÖNETMENİ Bilimsel Devrim ve Aydınlanma döneminin temel niteliklerini ve
Ender Helvacıoğlu büyük isimlerini işleyen dosyalar sadece tarih incelemeleri olarak
İDARİ İŞLER
Deniz Karakaş Volkan Tozan okunmamalı. Güncel önemleri de var. Birincisi hâlâ Modernite sürecini
DAĞITIM yaşıyor insanlık. Hatta Modernite’nin henüz ilk adımlarının atıldığı bile
Süleyman Altuğ
TEKNİK HAZIRLIK
söylenebilir. Gelecekte bu sürecin daha derinleşerek, çeşitlenerek, tüm
Baha Okar dünyayı kapsayarak ilerleyeceği görülecektir. Elbette geri düşüşlerle ve ileri
ADRES atılımlarla dolu geniş bir süreçtir bu. Dolayısıyla ilk Modernite adımını
Caferağa Mah. Moda Cad. Zuhal Sk. 9/1
Kadıköy / İstanbul incelemek, özümsemek, insanlığa katkılarını ve sınırlılıklarını kavramak ve
TEL: (0216) 345 26 14 / 349 71 72 (faks)
miras edinmek, günümüzü de aydınlatan bir ışık ve geleceğe uzanmamızı
www.bilimvegelecek.com.tr
E-posta: bilgi@bilimvegelecek.com.tr sağlayan bir manivela olacaktır. Hele dünyada modernleşmenin sancılarını
YURTİÇİ ABONELİK KOŞULLARI en fazla çeken ülkelerden biri olan Türkiye’de…
1 yıllık: 160 TL / 6 aylık: 80 TL
(Bilgi almak için dergi büromuzu arayınız.) İkincisi, bu dosyalar, böylesi atılım dönemlerinin kendi iç süreçlerini
Kurumsal abonelik: 1 yıllık 200 TL kavramak açısından da önemli. Tuğla üstüne tuğla koyarak biriken, her
YURTDIŞI ABONELİK KOŞULLARI
Avrupa ve Ortadoğu için 80 Euro adımında çok çeşitli tartışmaların yapıldığı, sapmaların yaşandığı, ortaya
Amerika ve Uzakdoğu için 150 Dolar atılan birçok düşüncenin elendiği ve sonuçta kapsamlı bir büyük anlatıya
e-ABONELİK KOŞULLARI
1 yıllık: 30 TL / 6 aylık: 20 TL dönüştüğü fikirsel süreçlerdir bunlar. Bir anda bugün okuduğumuz
(Bilgi almak için: www.bilimvegelecek.com.tr ) biçimleriyle oluşmamışlardır. Elbette toplumsal gelişmelerin zemininde,
7 RENK BASIM YAYIM FİLMCİLİK büyük mücadeleler verilerek, büyük acılar çekilerek oluşmuşlardır. Bu
LTD. ŞTİ. ADINA SAHİBİ
Ender Helvacıoğlu iç sürecin çeşitli halkalarını (ve her halkanın katkısını ve sınırlılığını)
SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ kavramak günümüzde vereceğimiz mücadele açısından da önemlidir. Ne
Deniz Karakaş
BASILDIĞI YER
geri düşüşlerde karamsarlığa kapılmalıyız ne de yaşanan atılımın bir son
Ezgi Matbaacılık (Sertifika no: 12142), olduğunu sanmalıyız.
Sanayi Cad. Altay Sok. No: 10,
Çobançeşme - Yenibosna/ İstanbul Elinizdeki sayının Descartes ve Gassendi’yi ele alan Rıfat Saltoğlu
Tel: (0212) 452 23 02
imzalı kapak dosyası bu perspektifle okunmalı. Öte yandan “Mikropları
DAĞITIM: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama
YAYIN TÜRÜ: Yerel - Süreli (Aylık)
gören ilk kişi: Mercek ustası kapıcı Leeuwenhoeck” başlıklı makale de
ISSN: 1304-6756 DİLİ: Türkçe aynı dönemin, insanların yaşam standardının yükselmesi açısından çok
BÜRO ve TEMSİLCİLERİMİZ daha önemli bir alanındaki ilk adımını anlatıyor. Hepimizin hayatına hâlâ
ANKARA BÜROSU: 100. Yıl İşçi Blokları Mah., 1540. dokunan bu sürecin anıt isimleri olarak Louis Pasteur, Robert Koch bilinir.
Sok., 32/1, Çankaya-Ankara / Tel: (0312) 806 27 75
Temsilci: Uğur Yıldırım / Tel: (0505) 710 46 03 / Ama onların da omuzlarında yükseldiği kişiler var. İlk mikrop avcısı olan
uguryildirimugur@gmail.com
Hollandalı mercek ustası Leeuwenhoeck’un yaşamını ve keşif sürecini
BÜYÜKÇEKMECE BÜROSU: Mimaroba Mah., Mustafa
Kemal Bulvarı, No: 36-A/2, Büyükçekmece/İstanbul ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Temsilci: Ahmet Doğan / (0532) 333 84 15 /
ahmetdogan51@hotmail.com Geçmiş mirası ele alan yazıların yanı sıra bilimin geleceğini tartışan
BARTIN: Uğurcan Erdem / (0534) 454 55 01 / güçlü makaleler de var bu sayımızda. Prof. Dr. Nebil Reyhani’nin
haberlesme77@gmail.com
“Kozmolojinin yeni problemi: Ölçme hatası mı, yoksa yeni bir fiziğin
İZMİR: Levent Gedizlioğlu / (0532) 256 88 64
Osman Altun / (0541) 695 19 97 habercisi mi?” başlıklı makalesi genişleyen evren düşüncesi zemininde
Baha Okar / (0535) 016 47 74
yapılan ölçümlerin ve tartışmaların fizikte yeni bir atılıma yol açma
SAMSUN: Hasan Aydın / (0505) 310 47 60 /
hasanaydn@hotmail.com potansiyelini irdeliyor. İzlem Gözükeleş bilişim teknolojindeki gelişmeleri
ESKİŞEHİR: Cemil Can Vural / (0530) 683 29 35 / cinsiyetçilik açısından sorguluyor. Ogan Güner, hayli popüler olan ve
cemilcanvural@hotmail.com
TARSUS: Uğur Pişmanlık / (0533) 723 47 89 /
çok tartışılan Çernobil dizisini geleceğe dönük bir perspektifle ele alıyor.
aratosdergisi@gmail.com Umarız bütün bu yazılar hakkıyla okunur ve tartışılır.
TİRE: Bahar Işık / (0533) 217 71 96 /
isikbahar@gmail.com ***
AVUSTURYA: Murat Naroğlu / murat.naroglu@gmail.com Kerem Cankoçak’ın Bilim ve Gelecek Kitaplığı’ndan yeni çıkan “50
BELÇİKA: Emre Sevinç / emre.sevinc@gmail.com Soruda Maddenin Evrimi” kitabı hemen ilgi çekti. Yaz aylarında dağıtımda
KANADA: Erdem Erinç / erdem_e@hotmail.com aksaklıklar olabileceğini düşünerek, okurlarımıza bu kitabı Bilim ve
İSTANBUL ÜNİV. TEMSİLCİSİ: Erkin Öncan
(0543) 649 9400 / erknoncn@gmail.com Gelecek Kitaplığı’nın web sitesinden özel bir indirimle edinebileceklerini
ÇUKUROVA ÜNİV. TEMSİLCİSİ: Barış Ata duyurmak istiyoruz.
(0533) 499 35 53 / brsata@gmail.com
Bu arada Cem Say’ın “50 Soruda Yapay Zekâ” kitabı yaz aylarında
HACETTEPE ÜNİV. TEMSİLCİSİ: Selim E. Arkaç
(0506) 663 84 12 / selimbio@gmail.com da hız kesmedi. 11. baskısı en kısa zamanda okurların elinde olacak.
İTÜ TEMSİLCİSİ: Deniz Şahin Sonbahar sezonunda çıkarmayı düşündüğümüz “50 Soruda Evrim
(0530) 655 82 26 / calideniz@yahoo.com
ODTÜ TEMSİLCİSİ: Gamze Yüksel
Kuramı”, “50 Soruda Genetik” ve “50 Soruda Blokzinciri” adlı
(0507) 067 11 06 / gamzeyuksel13@gmail.com kitaplarımızın da hazırlığı sürüyor.
SİNOP ÜNİVERSİTESİ TEMSİLCİSİ: Özkan Kalfa Zorlu ama sonucu güzel olan bir seçim sürecinden sonra okurlarımız
(0541) 814 16 32 / berke__442@hotmail.com
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TEMSİLCİSİ: Mustafa Balay nihayet tatile çıkacaklardır. Tatilde Bilim ve Gelecek okuyun.
(0538) 737 22 16 / mustafabalay@gmail.com Dostlukla kalın…
ZONGULDAK B. ECEVİT ÜNİV. TEMS.: Yağmur Bulut
(0534) 246 40 42 / bulutyagmur@gmail.com Bilim ve Gelecek
1
İçindekiler
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI
4
Rıfat Saltoğlu
Bilim Devrimi’nde Descartes ve Gassendi’nin
mekanik doğa felsefeleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Ogan Güner
Çernobil: Algı ve karar mekanizmalarına dair
kamuoyu hafızası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20

Prof. Dr. Nebil Reyhani


Kozmolojinin yeni problemi: Ölçme hatası mı,
yoksa yeni bir fiziğin habercisi mi? . . . . . . . . . . . . . . . 26 Bilim Devrimi’nde
Selçuk Şentürk Descartes ve
Allen Kuşakları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34
Gassendi’nin
BİLİŞİM DÜNYASINDAN / İzlem Gözükeleş
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ses asistanları . . . . 36
mekanik
Paul de Kruif
doğa felsefeleri
Mikropları gören ilk kişi:
Mercek ustası kapıcı Leeuwenhoeck . . . . . . . . . . . . . . 44
Rıfat Saltoğlu
Dr. Deniz Akgün
Meme kanserinden nasıl korunabiliriz? . . . . . . . . . . . . 54
17. yüzyılın başlarında modern bilimin otoritesini gerçekten
Sovyet bilimcilerle Einstein’ın siyaset tartışması . . . . 58 tehdit eden üç farklı düşünce geleneği vardı: Aristotelesçilik,
Doç. Dr. Hasan Aydın okültizm ve kuşkuculuk. Gözleme, deneye ve hesaplamaya
Hans Reichenbach’ta klasik mantığın yetersizliği ve dayanan modern bilimin bu alternatif gelenekleri alt
sembolik mantığın işlevselliği sorunu . . . . . . . . . . . . . 64 etmesi kolay olmadı. Bu mücadele modern bilimin lehine
Dr. Mehmet Emin Şeker kapanmasaydı, şimdikinden farklı bir bilim anlayışımız
Hans Reichenbach’da nedensellik sorunu. . . . . . . . . . . 73 olabilirdi. Bu savaşımda modern bilimin yanında saf tutmuş
ETNOGRAFİ NOTLARI / Dr. Ahmet Kerim Gültekin
düşünürler arasında, kurdukları kapsamlı felsefi sistemlerle
Senkretizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80 öne çıkan Descartes ve Gassendi de vardı.
Doç. Dr. Tülin Acar
Sözcükler, bilimin dili, aklın yoludur . . . . . . . . . . . . . 83

Çernobil:
20
MATEMATİK SOHBETLERİ / Ali Törün
Riemann Hipotezi:
160 yıllık problem çözülüyor mu? . . . . . . . . . . . . 86 Algı ve karar
BULMACA / Hikmet Uğurlu . . . . . . . . . . . . . . . . 88
mekanizmalarına dair
KİTAPÇIL / Özer Or . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89
kamuoyu hafızası
Batuhan Saç
Ruh kavramına dair bir damar . . . . . . . . . . . . . . . 90 Ogan Güner
Melis Mine Şener Avşar
Ormanın ortasında, huzur içinde . . . . . . . . . . . . . 91
Çernobil dizisi çok tartışılıyor.
Irmak Gültekin Anti-Sovyet kara propagandası mı,
Öte-beri: Sultan Komut ile nükleer enerjinin reddi mi?
‘Öte’ kitabına dair söyleşi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92
Peki Çernobil’i algı ve başka açılardan
Ünlü bilim tarihçisi George Sarton’ın okumak mümkün mü?
çağları simgeleyen bilimciler listesi . . . . . . . . . . . 96

2
Kozmolojinin yeni problemi:
Ölçme hatası mı, yoksa yeni bir fiziğin habercisi mi? 26
Prof. Dr. Nebil Reyhani
Empirik veriyi eldeki teorilerle uyumlu şekilde
yorumlama olanağı kalmadığında, başta uçuk gelen
teoriler bile bilimsel bir seçenek olabilir. Eğer evrenin
genişleme hızını ölçmeye çalışan iki grubun vardığı
farklı sonuçların ikisinde de gerçekten hiçbir hata
yoksa yine böyle bir durum karşısındayız demektir.
Ya bunu varsayan teorilerden en azından biri
doğruysa, ya da doğru teorinin eli kulağındaysa?

BİLİŞİM DÜNYASINDAN / İzlem Gözükeleş GENİŞ AÇI / Prof. Dr. Sedat Ölçer

Toplumsal Mikropları gören ilk kişi:


cinsiyet
eşitsizliği ve
Mercek ustası kapıcı
Leeuwenhoeck
44
ses asistanları
Paul de Kruif / Çeviren: Mithat Enç
Eğitimsizdi. Manifaturacı
olarak hayata atıldı.

UNESCO’nun yayımladığı rapor birbiriyle 36


ilişkili iki sorunu tartışıyor. Birincisi cinsiyetçi önyargıların
Hollanda’nın Delft
kentinin belediyesinde
kapıcılığa başladı.
teknolojilere nasıl kodlandığı. İkincisi ise dijital Kimsenin yapamadığı
becerilerdeki toplumsal cinsiyet eşitsizliği. güçte mercekler yaptı.

Sovyet bilimcilerle Einstein’ın Hans Reichenbach’ta

58
siyaset tartışması klasik mantığın yetersizliği ve
sembolik mantığın işlevselliği
sorunu
Soğuk Savaş’ın yeni
başladığı dönemde Doç. Dr. Hasan Aydın
önde gelen dört Sovyet
bilimci Einstein’ın “dünya Klasik mantık varken sembolik mantığa
devleti” önerisini sertçe neden gereksinim duyulmuştur? Türk
eleştiren bir Açık Mektup felsefe yaşantısına sembolik mantık
yayımlarlar. Einstein da ve bilim felsefesi dersleriyle katkıda
önerisini savunan ve bulunmuş olan Hans Reichenbach, klasik mantığın yanına

64
gerekçelerini açıklayan sembolik ya da modern mantığı yerleştirirken,
bir yanıt yazar. hareket noktası olarak söz konusu sorudan yola çıkar.

3
Kapak Dosyası

Bilim Devrimi’nde Descartes ve


Gassendi’nin mekanik doğa felsefeleri

17. yüzyılın başlarında modern bilimin otoritesini gerçekten tehdit eden üç farklı
düşünce geleneği vardı: Aristotelesçilik, okültizm ve kuşkuculuk. Gözleme, deneye
ve hesaplamaya dayanan modern bilimin bu alternatif gelenekleri alt etmesi kolay
olmadı. Bu mücadele modern bilimin lehine kapanmasaydı, şimdikinden farklı
bir bilim anlayışımız olabilirdi. Bu savaşımda modern bilimin yanında saf tutmuş
düşünürler arasında, kurdukları kapsamlı felsefi sistemlerle öne çıkan Descartes ve
Gassendi de vardı.
Rıfat Saltoğlu

1
7. yüzyılın başlarında Batı’da modern bilimin geli- “okült/gizli” güçlerin yardımıyla doğa yasalarının
şiminin önündeki en önemli engel Hıristiyanlık ol- bazı insanların yararına manipüle edilebileceği
mamıştır. Modern bilimin ciddi rakibi, sanılanın varsayımı olan okültizm ve birçok düşünürün ye-
aksine, Hıristiyanlık değil modern bilime alternatif niden canlandırdığı herhangi bir şeyi bilmenin o-
düşünce gelenekleri olmuştur. Bir Rönesans bilgi- lanaklı olup olmadığını sorgulayan kuşkuculuk.
nine göre, bilim çok farklı biçimler alabilirdi. Hat- Gözleme, deneye ve hesaplamaya dayanan mo-
ta bilim, doğayı incelemenin birçok olası yolundan dern bilimin bu alternatif gelenekleri alt etmesi ko-
sadece biriydi. Günümüzde olmasa da 17. yüzyılın lay olmamıştır. Bu mücadele modern bilimin lehi-
başlarında modern bili- ne kapanmasaydı, şimdikinden farklı bir “bilim”
min otoritesini gerçekten anlayışımız olabilirdi. Bu savaşımda modern bili-
tehdit eden üç farklı dü- min yanında saf tutmuş düşünürler arasında, -adı
şünce geleneği vardı: 13. pek bilinmeyen- Marin Mersenne (1588-1648) dı-
yüzyıldan beri hem bili- şında William Gilbert (1544-1603), Galileo Galilei
me hem de teolojiye on- (1564-1642), René Descartes (1596-1650), Pierre
tolojik ve epistemolojik Gassendi (1592-1655), John Locke (1632-1704) ve
temel sağlayan ve mo- Isaac Newton’ın (1642-1727) adları sayılabilir.
dern bilimin gelişimini
sınırlayıcı bir rol oyna- Çoğalan Aristotelesçilik
yan Aristotelesçilik, do- Aristotelesçi doğa felsefesi, fiziksel dünya hak-
ğal ya da doğaüstü bazı kında olası soruların çoğuna yanıt üreten bütüncül,
tutarlı ve güçlü bir sistemdi. Sistemin çekirdeğini A-
Marin Mersenne (1588-1648). ristotelesçilik oluştursa da, Ptolemaios astronomisi
Adı pek bilinmese de modern
bilimin yanında saf tutmuş ve Galenci tıp ile bütünleşmiş organizmacı bir doğa
düşünürler arasındadır. felsefesiydi. Üniversitede okutulduğu şekliyle gele-

4
rememişti. “Sonuç; geleneksel sko- şünceler Desiderius Erasmus’un
lastisizmin, tasfiye, yeniden yorum- (1466-1536) Deliliğe Övgü (1515)
lama ve okumalarla en son düşünce adlı yapıtında da dile getirilmektey-
tarzları ve buluşlarıyla uyumlu hale di. Filozoflar, Erasmus tarafından,
getirilmesiyle, Aristotelesçiliklerin deliliğin mutlu biçimlerinin ardın-
çoğalması oldu” (Henry, 2009: 63). dan koşmakla suçlanıyordu:
“Sayısız evren inşa ederlerken,
Okültizm tehdidi Güneş’i, Ay’ı, yıldızları, gezegenle-
16. yüzyıl bilginlerinin çoğu, dö- ri parmaklarıyla ya da sicimle ölç-
nemin bilimlerini çok cazip bulma- meye çalışırlarken, yıldırımların,
mıştır. Rönesans büyü geleneğine rüzgârların, ay ve güneş tutulmaları-
ivme kazandıran Cornelius Agrip- nın ya da diğer bazı açıklanması güç
pa (1486-1535) De occulta philosop- doğa olaylarının nedenlerini yorum-
hia (Okült felsefe, 1535) adlı çalış- larlarken, ne de güzel saçmalarlar;
masında evreni “entelektüel, göksel hiç tereddüt etmeksizin, sanki bu
Antik Yunan filozofu Aristoteles. Rönesans ve elemental dünyalar” olarak üç doğa olaylarının gizlerinden sorum-
döneminde onun kavramlarına yöneltilen kısma ayırmıştı. Güç, entelektüel lu mimarlarmış gibi, sanki Tanrılar
birçok eleştiri Aristotelesçiliklerin
çoğalmasına yol açtı.
âlemin meleklerinden iniyor, gök- meclisinden aramıza katılmışlar gi-
teki yıldızlar yoluyla elemental dün- bi; tabii bu arada Doğa da onların a-
neksel Aristotelesçilik -Ortaçağ’dan yaya ulaşıyordu. Bunların her birine tıp tuttuğu fikirlere gülmekten kırı-
beri Thomas Aquinas ve diğer kili- karşılık gelen değişik bir tür büyü lır.” (Deliliğe Övgü, s.139)
se babalarının çalışmaları sayesin- söz konusuydu. Agrippa bu eserinde Okült geleneğin “doğa”sı, İtal-
de- “bilimlerin kraliçesi” sayılan te- büyüyü şöyle tanımlamaktaydı: yan doğa filozofu Giambattista della
olojinin rakipsiz hizmetkârı kabul “Büyü, mucizevi niteliklere, en Porta’nın (1535-1615) en önemli ça-
ediliyordu. 16. yüzyılın sonu ve 17. yüce gizemlere yönelik bir yetenek- lışması Magia naturalis’inde (4 kitap,
yüzyılın başında, Güneş-merkezli tir [sanattır]. Bu sebepten dolayı o, 1558; “Doğal Büyü”) görülebilir:
astronominin ortaya çıkışıyla birlik- doğa, güç, nitelik, töz ve töze ait o- “Porta iki tür büyü tanımlamıştı,
te, birçok doğa filozofu, Dünya-mer- lan nitelikler hakkında düşünmeyi ‘ilki ünlü değildir’ ve ‘kötü ruhlarla’
kezli varsayımlara dayanan Aristo- ve doğanın eksiksiz bilgisini gerekti- ilgilidir. İkincisi ise doğal büyüdür
telesçiliğin, doğa felsefesi için artık rir. [Büyü] bize, varlıklar arasındaki ve öğrenen kişiler tarafından kabul
yeterli bir temel sağlamadığını dü- sempati ve antipatileri; birbirlerine görür. Porta’nın anlatımına göre ‘do-
şünmeye başladı. Ancak Aristoteles- tatbik etme yoluyla varlıkların nite- ğal büyü nesnelerin gizli ve bilinme-
çiliğin teolojiye sağladığı metafizik liklerini birleştirmeyi ve aşağı var- yen özellikleri’ aracılığıyla gerçekle-
temel çok güçlüydü ve bu durum, lıkların bu niteliklerini de, hükmü şir... Tüm yaratıklarda bir merhamet
Aristotelesçiliği de yıkılmaz kılı- altında bulundukları göksel cisimle- vardır... Yunanlılar buna Sempa-
yordu. Aynı nedenle, mekanizma- rin güçleri ve niteliklerine bağlama- ti [uyuşum] ya da Antipati derler...
cı doğa felsefeleri de dine en uygun yı ve onlarla eşleştirmeyi ve nihayet Bazı şeyler karşılıklı bir dil konuşu-
hizmetkârların kendileri olduğunu bu suretle mucizevi eserler üretmeyi
Erasmus Deliliğe Övgü’sünde bilimle
kanıtlama gayreti içinde olmuşlardır. öğretir… Büyü, en yetkin felsefeye uğraşanları, deliliğin mutlu biçimlerinin
Aristoteles kaynaklı ve çeşitli sko- yani doğa felsefesine ait en mükem- ardından koşmakla suçlamıştır.
lastik filozoflarca biçimleri değiştiril- mel ve en temel bilimdir… Doğa
miş kavram ve değerlerden bazıları felsefesi, dünyada var olan şeylerin
yeni bilimin önünde ciddi birer en- doğasını, onların nedenlerini, etki-
gel oluşturmuşlardı. Yeni bilim ol- lerini…, zaman ve mekânlarını…,
gunlaşmaya başlamadan önce “felsefi bütünlüğünü ve parçalarını öğretir.”
bir ameliyatla” bu engellerin ortadan (Çörekçioğlu, 2005: 86)
kaldırılması gerekiyordu. Özellik- Agrippa De Vanitale Scientarum
le dört teori, doğal dünyanın anla- (1530) adlı diğer çalışmasında ise
şılmasında merkezi bir rol oynuyor “okültizm ve diğer tüm bilimlerin”
gibiydi. Bunlar “türlerin çoğalması, anlamsız oldukları için göz ardı e-
tözel biçimler, dört element ve dört dilmeleri gerektiğini öne sürüyordu.
neden”di (Gjertsen, 2000: 251). “Agrippa’ya göre, örneğin gökbilim,
Copernicus, Tycho Brahe, Willi- Tanrı ya da Doğa yerine, boşuna dış
am Gilbert, Johannes Kepler, Gali- merkezlik, ilmekler, ortak merkezli-
leo Galilei, Francis Bacon gibi bir- lik, geri devimler vb. tartışmalarıy-
çok isim, Aristotelesçi skolastik la ilgileniyordu ve matematikçilerin
doğa felsefesini belirli yönlerden e- ıvır zıvırlarından ve saçmalıkların-
leştirmiş ama hiçbiri onun yerine dan başka bir şey değildi.” (Gjert-
konacak yeni bir felsefe sistemi öne- sen, 2000: 246-247) Benzer dü-

5
yormuş gibi bir araya gelirken bazı- Bu nitelikler birinci olarak sıcaklık,
ları da farklılık ve uyuşmazlık göste- soğukluk, kuruluk ve ıslaklığı; ikin-
rir.” (Gjertsen, 2000: 247) ci olarak da yumuşaklık, sertlik, tat-
Porta’ya göre doğal büyü doğal lılık ve ekşilik ile doğrudan duyular-
felsefenin uygulamalı bir parçasıy- la algılanan diğer nitelikleri kapsar.
dı ve doğal büyü yoluyla insanların Bir Aristotelesçi için doğal şeyler bu
gereksinim ve amaçlarına hizmet et- niteliklerle açıklanmalıdır ve algıla-
mek mümkündü. Ancak doğal bü- namayan niteliklerin devreye sokul-
yü önceki felsefi geleneklerden ba- ması bir tür başarısızlıktır. Gizli ni-
ğımsız olarak ortaya çıkmış değildi. telikler (occult qualities) doğrudan
Rönesans’ın büyüsel bilimi Yeni Pla- duyularla algılanamayıp, sadece do-
toncu eserlerden ve Rönesans Aris- laylı olarak, etkileri aracılığıyla ayırt
totelesçiliğinden çok şey almıştır: edilirler ve açık niteliklerin operas-
“Rönesans esnasında, özellik- yonlarına indirgenemezler. Bir okül-
le Giovanni Pico della Mirandola tist temel olarak gizli niteliklere baş-
(1463-1494) ve Pietro Pomponazzi vurur. Uzun bir doğal büyü geleneği
(1462-1525) gibi Aristotelesçi filo- içinde mıknatıs, amber ve torpil ba-
zoflar, büyü geleneğinin daha doğa- lığı gibi doğal nesneler ve horozdan
cı yönlerini canlandırdılar (Bu gele- korkan aslan efsanesi gibi mitolo-
nekte büyüsel etkiler, şeylerin, doğal jik olgular doğal büyünün örnekle-
fakat okült nitelikleri kullanılarak ri olarak kabul edilmişlerdir. Bütün
ortaya çıkarılıyordu). Bunun yanın- bu nesnelerin ortak bir özelliği bu-
Giambattista della Porta’nın Magia naturalis’i.
da, Marsillio Ficino (1433-99) ve lunur. Bunların hepsi de Plotinos’un
Tommaso Campanella (1568-1638) lunan etkilere yol açtığı söylenebi- çekim (attraction) olarak adlandır-
gibi Yeni Platoncu filozoflar, daha lir. Çünkü Bilim Devrimi’ndeki rolü dığı uzaktan etki (action at a dis-
ruhçu veya demonik bir büyü biçimi tartışılmaz olan deneyciliğin önemli tance) ile çalışırlar. Aphrodisiash
geliştirdiler.” (Henry, 2009: 52) kaynaklarından biri de büyü gelene- Alexandros’a atfedilen Problemata’da
Spiritüel (ruhçu) ya da demonik ği olmuştur: uzaktan etki şu şekilde açıklanır:
büyü, büyücünün emirlerini yerine “Eğer Bilim Devrimi içinde büyü- “Niçin mıknatıs taşı sadece demi-
getirmeleri için melek ya da demon- nün oynadığı rolü anlamak istiyor- ri çeker? Niçin amber olarak adlan-
ları çağırmasına dayalıdır. Doğaüstü sak doğal büyü diye adlandırılan bi- dırılan toz sadece çöp ve kuru sama-
güçlere sahip olmayan bu doğal ya- çimin, büyü geleneğinin baskın yönü nı bir araya getirerek yükseltir? Ve
ratıklar (melekler ve demonlar) do- olduğuna dikkat etmemiz gerekir. neden aslan horozdan korkar? Deniz
ğal büyüyü kullanarak sadece doğal Doğal büyü, belirli şeylerin gizli/o- torpedosundan haberi olmayan biri
işler başarabilir. Okültizmin, özel- kült güçleri bulunduğunu ve bunun- var mıdır? Ona bir değnekle doku-
likle “spiritüel” ya da “demonik” yo- la diğer şeyleri etkileyip açıklana- nanın bedenini nasıl uyuşturduğun-
rumuyla modern bilimin önünde bir mayan hadiselere neden oldukları dan? Ben size sadece deneyle bilinen
engel teşkil ederken, “doğal” yoru- varsayımı üzerine kurulmuştur. Ba- ve fizikçilerin adlandırılamaz özel-
muyla modern bilime katkıda bu- şarılı bir doğal büyücü olmak, iste- likler adını verdikleri böylesi şeyle-
Tommaso Campanella. Campanella gibi nen sonucu elde etmek için, bizzat rin daha geniş bir listesini hazırlaya-
yeni-Platoncu filozoflar, daha ruhçu veya nesneleri ve onların her birinin di- bilirim. Her biri için iddia edilen bu
demonik bir büyü biçimi geliştirdiler.
ğerine nasıl etkide bulunduğunu bil- garip adlandırılamaz şey, onların ne-
meye dayanıyordu. Rönesans doğal denlerinin açıklanması için yeterli-
büyücülerinin, kendi büyü tarzları- dir.” (Çörekçioğlu, 2005: 111)
nın doğanın bilgisinden başka bir şe- Uzaktan etki, okült/gizli ve bü-
ye dayanmadığını ileri sürdüklerine yü geleneklerinde kabul edilmesi-
o kadar sık rastlarız ki, günümüz ta- ne rağmen, genellikle doğa felse-
rihçilerinden biri [William L. Hine], fesinden (fizikten) ve teolojiden
bu tür bir düşünme tarzını, gerçek (dinden) dışlanmıştır. Genel ola-
büyü diye düşündüğü şeyden ayır- rak Tanrı’nın bile uzaktan etkide
mak için ‘Rönesans naturalizmi’ şek- bulunamayacağı varsayılmıştır. U-
linde adlandırmamız gerektiğini ileri zaktan etki, Francis Bacon ve Isaac
sürer.” (Henry, 2009: 52) Newton’ın çalışmalarıyla doğa felse-
Okültizmin parçaları olan gizli fesinde, René Descartes ve takipçile-
nitelikler ve uzaktan etki terimlerini rinin çalışmalarıyla da teolojide ka-
de tanımlamak gerekir. Aristoteles- bul edilir hale gelmiştir. Newtoncı
çi açık nitelikler (manifest qualiti- uzaktan etki düşüncesi, Newton’ın
es) dört element ya da onların karı- ölümünden yüzyıl sonra ana akım
şımından ortaya çıkan niteliklerdir. fizikte yerleşik hale geldi.

6
reddettiği için 1553’te, Calvin’in Ce- bazı hayvanların hoşuna giden şeyin
nevre’sinde yakılarak idam edilmiş- diğerlerince itici bulunmasını açık-
ti. Bu olay tolerans fikrini harekete lar. Bu aynı mecazda, insanın hay-
geçirdi. Basel’de hocalık yapan bir vanlar üzerinde iddia ettiği üstünlük
Fransız klasikçi Sebastian Castellio de tartışma konusu edilir. (2) Fark-
hoşgörüyü savunduğu Whether He- lılıklar insanların kendi aralarında
retics are to be Persecuted (Sapkın- daha az değildir. Vücut ve ruh bi-
lar İdam Edilmeli mi?, 1554) reylere göre farklıdır; bu da ister is-
adlı bir inceleme kaleme temez temsillerin ve tutumların çe-
aldı. Castellio sonra- şitliliğine neden olur. (3) Duyular
ki eserinde, The Art farklıdır, aynı nesne tat açısından
of Doubting’te (Kuş- hoş, ama koku bakımından nahoş
ku Duyma Sana- gelebilir. Bu durum nesne hakkında
tı), daha epistemo- bir yargıda bulunmayı engeller. Da-
lojik argümanlar hası, nesne -örneğin bir elma- du-
ortaya koydu. yularımızın algılayabildiğinden baş-
Cornelius Agrippa. Büyüyü mucizevi Castellio’nun din- ka özelliklere de sahip olabilir. (4)
niteliklere, en yüce gizemlere sel konularda aşı- Duyumlar koşullara ve düzenekle-
yönelik bir sanat olarak tanımlamıştır.
Agrippa’nın “De occulta philosophia”sı
rı kuşkucu olduğunu re göre farklıdır; örneğin, bal sarı-
döneminde etkili olmuş bir incelemeydi. düşünen bazı çağdaşla- lık hastalığı olana acı gelir; izlenim-
rı din dışı alanlarda kuşku- ler de uyanık ya da uyuklar olmaya
“Newtoncı uzaktan etki kavramı- culuğun çekimine kapıldı. Sextus göre değişir. Dolayısıyla, bir nesne-
na tepki on dokuzuncu yüzyılın ilk Empiricus’un Pyrrhonculuğun Ana nin neye benzediği söylenebilir a-
yarısında ortaya çıkmaya başladı ve Hatları adlı yapıtının 1562’de Hen- ma ne olduğu söylenemez. (5) Ko-
yirminci yüzyılın başlarında Albert ri Estienne tarafından ilk modern numlar, mesafeler ve yerler algıları
Einstein’ın (1879-1955) önceden u- çevirisiyle birlikte, bu duygu da- değiştirir. (6) Her duyum içsellikle
zaktan etkiye bağlanan gravitasyo- ha da güçlendi. Ortaçağda pek bi- dışsallık arasındaki bir karışımın ü-
nel çekim olayının gerçekte gravi- linmeyen bu yapıt, antikçağda ge- rünüdür. (7) Duyumlar nesnelerin
tasyonel kütleler tarafından eğilen lişmiş olan kuşkuculuğun kapsamlı miktarına ve oluşumuna göre de de-
uzayın bir sonucu olduğu önerisiyle bir açıklamasını sunmaktaydı. Bu ğişirler. Az miktarda kullanıldığında
doruğa ulaştı.” (Henry, 2015) çeviriyle birlikte modern felsefeyi yararlı olan bazı ilaçlar güçlü dozda
biçimlendiren Sextus Empricus ve zararlı olabilir. (8) Her şey, yargıla-
Pyrrhonculuğun dirilişi Antik Yunan kuşkuculu-
Phyrrhon. MÖ 365-275 yılları arasında yaşamış,
Antik Yunan kuşkuculuğunun ğu yeniden keşfedilmiştir. kuşkuculuğun kurucusu ünlü Yunan düşünür.
Rönesans’ın sonuna doğru yeni- Pyrrhonculuk’un kurucu-
den canlanışının arka planında, bi- su hiçbir şeyin bilineme-
limsel sorgulamanın yükselişi de- yeceğini savunan, Büyük
ğil, okyanusun karşı tarafında farklı İskender zamanında ya-
kültür ve dinlerin keşfedilmesi, şamış, Elisli Phyrrhon’du
Avrupa’da Katolik ve Protestan te- (MÖ 365-275). Kuşku-
ologların, Reform ve Karşı Reform cu argümanlar Sextus’un
sürecinde kendi konumlarını sağla- Pyrrhonculuğun Ana Hat-
ma alma kaygısı vardı. Bu teologlar ları’ndaki sunumuyla on
diğer tarafın bilgi iddialarına kuşku- mecaz ya da -yargının as-
culuğu kullanarak yanıt verdi: “Ka- kıya alınmasına yol açan-
tolikler, Protestanların Tanrı bilgi- yordamlar biçiminde siste-
si hakkındaki iddialarını çürütmek matikleştirilmişti.
için kuşkuculuğu kullandılar, Pro- “(1) Farklı üremiş ve
testanlar ise aynı şeyi Katoliklere dolayısıyla vücutları fark-
yaptılar. Sonuçta tarafların her bi- lı oluşmuş canlı varlıklar
ri, diğer tarafın iddia ettiği bilgiden arasındaki farklılıklar ay-
çok, kendi iman anlayışını yücelt- nı nesnelerin aynı etkile-
me noktasına vardı.” (Zack, 2019: ri yaratmamasını sağlar.
105) Ayrıca hem Katolikler hem de Örneğin, bazı hayvanların
Protestanlar sapkın buldukları kişi- gözleri sarı, diğerlerinin
leri ölüm cezası ile yargılamaktay- gözleri beyaz ya da başka
dılar. Küçük kan dolaşımını bulan bir renkse, bunların renk-
İspanyol fizikçi Michael Servetus, leri kavrayışı da ancak
Teslisi ve İsa’nın Tanrı olduğunu farklı olabilir. Bu farklılık,

7
Kuşkucu Sextus Empiricus. cak mı soğuk mu ol- zı karar verme araçlarına, böyle bir
Rönesans’ta yapılan duğu yargılaması aracı ayarlamak için bir deneye, bu
ilk modern çevirisi
çok etkili olmuş yapılmamalıdır. deneyi doğrulamamız için de bazı
Pyrrhonculuğun Ve böylece, başka araçlara ihtiyacımız vardır: Bir
Ana Hatları’nın
yazarıdır.
tüm mecaz- daire etrafında dolanıp duruyoruz.”
ları izleye- (Kenny, 2017: 129)
yana ve göz- rek en son Bu nedenle bilimin insanlığa su-
lemlenene şu sonu- nabileceği çok az şey vardı. Ye-
bağlı olarak ca ulaşırız: ni bilimlerin bilgilerinde bir ke-
görecedir. Tüm konu- sinlik yoktu. Aynı konuda farklı
(9) Karşılaş- larda yargıla- teorileri savunan biliminsanları ara-
maların sürekli ma yapmaktan sında anlaşmazlık vardı ve bilimsel
ya da ender nite- vazgeçmeliyiz.” bilgi sürekli değişiyordu. Ptolemaios
liği nesnelerin algı- (Gjertsen, 2000: evrenin Yer-merkezli olduğunu, Co-
sını değiştirir: Su bol- 258) pernicus ise Güneş-merkezli oldu-
ken değersiz gözükür, ender ğunu savunmuştu. Montaigne’e göre
bulunduğunda değerli. (10) Yaşam Montaigne’in kuşkuculuğu bir gün bu iki teoriyi de bir kenara
tarzları, gelenekler, yasalar, inanç- 16. yüzyılda Sextus Empiri- atacak yeni bir teorinin ortaya ko-
lar, uluslara ve topluluklara göre cus’unkisi gibi antik kuşkucu yapıt- nacağı kuşkusuzdu. Ama biri diğe-
farklıdır.” (Lévy, 2016: 62) ların yeniden keşfi, entelektüellerin rinden daha doğru olmayacaktı. Bu
Aklın şeylerin özünü, görünüş- dikkatini insanın bilişsel yetilerinin yaklaşım Montaigne’i, yeni gökbi-
lerin ardındaki gerçekliği, kavrama güvenirliğine karşı olan bir dizi ar- limsel buluşların, mevcut kargaşayı
yetisine sahip olmadığı düşüncesine gümana yöneltti. Bu yeni kuşku- artırıp artırmadığı sorusuna götür-
dayalı Pyrrhonculuk, insanların ilke culuk en etkili ve güzel bir şekilde dü. Ona göre Copernicus’un astro-
olarak, salt kendilerine görünenleri, ünlü Denemeler’in yazarı Michel de nomi sistemi, gökler hakkında ne
göründükleri biçimleriyle bilebile- Montaigne’in, bir İspanyol teolo- kadar az şey bilebileceğimizi göste-
ceklerini ileri sürer. Bu farklı insan- gu savunmak için yazdığı Apology ren, geçici bir matematiksel hevesin
lara farklı biçimlerde görünen şey- for Raimond Sebond’unda (Raymond sonucu ortaya çıkmıştı:
lerden hangisinin doğru olduğunu, Sebond’un Savunusu) ifadesini bul- “Kıvrak zekâlarda, istedikle-
hangisinin gerçeği yansıttığını nihai du. Bu yapıt ilksel Pyrrhonculuğun ri her şeyi güzel gösterme yetene-
anlamda belirlemek olanaklı değil- dirilişine yol açmış Rönesans kuş- ği vardır; ancak benim gibi sıradan
dir. Nitekim bu bağlamda Pyrrhon- kuculuğunun zirvesi olarak kabul e- bir insanı inandırmak için bir şeyi
culuk düşünülebilecek her iddiaya dilen baş döndürücü bir eserdir. bunca allayıp pullamak, aslında ka-
karşı, biri iddiayı destekleyen diğe- “Sextus gibi Montaigne de hiç- nıtlarının ne denli zayıf olduğunu
ri çürüten olmak üzere birbiriyle çe- bir şeyin bilinemeyeceğini id- göstermeye yetiyor da artıyor. Gök-
lişik iki ayrı kanıt getirilebileceğini dia eden Pyrrhoncu kuşkuculu- ler ve yıldızlar üç bin yıldır dönü-
belirtir. Tek başına bu paradoksal ğu aşırı bir biçimini savunuyordu. yor; insanlar Samoslu Kleanthes’e ka-
durum bile insanın hiçbir şeyden Montaigne’in, duyuların ve aklın Ünlü “Denemeler”in yazarı Michel de
kesinkes emin olamayacağını, şaş- yanılabilirliğine dair kullandığı ör- Montaigne. Bir İspanyol teologu savunmak
maz bir bilgiye ulaşmanın olanak- neklerin çoğu Sextus’un eserlerin- için yazdığı Apology for Raimond Sebond’u
Rönesans kuşkuculuğunun zirvesi olarak
sız olduğunu tanıtlamak için yeterli- den alınmıştır. Fakat argümanı bo- kabul edilir.
dir. Bu durumda yapılması gereken, yunca kullandığı klasik alıntılar
bilginin idealardan ya da formlar- Sextus’tan değil, Epikuros’un Latin
dan oluştuğunu söylemek gibi ya- takipçisi Lucretius’un muazzam şii-
rarsız kurgular üretmek değil, her- ri ve Rönesans’ın bir diğer keşfi o-
hangi bir konuda nihai anlamda bir lan On the Nature of Things’ten [Şey-
yargı vermekten özellikle sakınarak, lerin Doğası Üzerine] alınmıştır.”
yargı gücünü bütünüyle askıya al- (Kenny, 2017: 127)
maktır (epokhe). Pyrrhonculara göre Montaigne’e göre ne duyular ne
bilge kişi, “O tam olarak kesinlikle de akıl güvenilirdir. Ona göre, insan
böyledir” demekten kaçınan, bunun bilgilerinin tümü duyu deneyimin-
yerine “Bana öyle görünüyor” ya da den gelse de insanlar şeyleri fark-
“Böyle de olabilir, şöyle de olabilir” lı farklı algılarlar. Hepimiz yanılsa-
deme içtenliğini gösteren kişidir. malara kapılabilir, düşler görebilir
Çarpıcı bir örnek şöyledir: ve algı yanılması yaşayabiliriz. Bun-
“Alexander’ın yardımcısı olan De- ların dışında Montaigne bir de “öl-
mophon, başkalarından farklı olarak çüt sorunu”nu gündeme getirmiştir.
güneşin altındayken titrer ve gölge- “Nesnelerden aldığımız görüntü-
de ısınırdı. Bundan ötürü, günün sı- ler hakkında karara varmak için ba-

8
dar, Theophrastus’a göre de Yer’in terince nedenimiz vardır. Üstelik za- çünkü akıl yürütmenin bütünüy-
Zodyak’ın eğik yörüngesi üzerindeki manla üçüncü bir kuram ikincinin le sağlıksız olduğunu öne sürdü. O-
ekseninde döndüğünü ileri süren Si- karşısına da dikilebilir. Aristoteles- nun kuşkuculuğu imana değil ak-
rakuzalı Hiketas’a kadar buna inanı- çi ilkelerden önce, şimdi bu ilkelerin la karşıydı. Aslında kuşkuculuğun
yordu. Ve çağımızda Copernicus bu bize yetmesi gibi, başka ilkeler insan imanı ve gizemciliği yüceltmek için
öğretiyi tüm astrolojik sonuçlara u- aklına yetiyordu. Bu insanların bizim bu tarz kullanılmasının kökleri İs-
yacak biçimde temellendirdi. Bundan buluş tarihimizin başlangıç noktası lam felsefesine, özellikle de İmam
nasıl yararlanabiliriz? Bin yıl sonra olan ilimleri neydi, hangi ayrıcalık- Gazzali’nin (1058-1111) yazılarına
bu ikisinin tahtına kurulacak üçüncü lara sahiptiler? Artık onlar da öncel- kadar uzanır. Montaigne’e göre fel-
bir öğretinin çıkıp gelmeyeceğini kim leri kadar reddedilmeye açıklar.” (De sefi görüşler antikçağdan beri hep
bilebilir? (...) Yeni bir kuramla karşı- Santillana, 2006: 190) çatışıp durduğu için, felsefe planın-
laştığımızda ondan şüphelenmek ve Montaigne, dinsel inançların te- da, yalnızca, yargının askıya alınma-
daha önceki çelişik kurama nasıl ina- meli olan iman ile aklı karşılaştır- sını (epokhe) gerektiren Pyrrhoncu-
nıldığını düşünüp taşınmak için ye- dığında imanın en iyi yol olduğunu luk kabul edilebilirdi.

MODERN BİLİMİN FİLOZOFU: RENÉ DESCARTES


16. ve 17. yüzyıllar boyunca bir- Doğa böyle mekanize edilmiştir ve
çok doğa filozofu, en azından 13. birçok nitelik öznel sayılmıştır. Bu
yüzyıldan beri hem felsefeye (bi- yaklaşım, duyusal bilginin kuşkucu
lim) hem de teolojiye (din) onto- eleştirisine yanıt sağlamakla birlikte
lojik ve epistemolojik temeller sağ- doğanın matematikselleştirilmesini
layan Aristotelesçiliği reddetmiştir. pekiştirmiştir.” (Osler, 2016: 235)
Aristotelesçi doğa felsefesine yöne- Bu noktada tarih sahnesine çı-
lik eleştiriler bölük pörçüktü ve or- kan René Descartes’ın (1596-1650)
tada Aristotelesçiliğin bütünsel bir diğer mekanikçilerden daha etkili
alternatifi yoktu. Aristotelesçiliği şu olmasının nedeni kapsamı Aristo-
ya da bu yönüyle eleştiren ve bazı- teles’inki kadar geniş bir doğa fel-
ları mekanik doğa felsefenin ilk ta- sefesi sistemi geliştirmiş olmasıdır:
raftarları arasında yer alan düşünür- “Descartes’ın kurduğu büyük ya-
lerden (Söz konusu olan düşünürler pının olağanüstü başarılı olmasının
arasında Bernardino Telesio [1509- nedenlerinden biri Avrupa kültürü-
1588], Francesco Patrizi [1529- René Descartes (1596-1650). Diğer ne bir sistem olarak tanıtılmasıdır.
filozoflardan daha etkili olmasının nedeni
1597], Petrus Severinus [1540- kapsamı Aristoteles’inki kadar geniş bir doğa
Bu, büyücülük ve dirimselcilikten
1602], David van Goorle [ö. 1612], felsefesi sistemi geliştirmiş olmasıdır. hiç söz etmeyen, akıl üzerine kuru-
Sebastian Basso [verimli dönemi Descartes Le Monde’u yayıma hazırladığı
1550-1600], Walter Warner [1570- çacıklarının düzenlenişi, hareketleri sırada, Galileo’nun Katolik Kilisesi tarafından
1642], Thomas Hariot [1560-1621] ve çarpışmaları bağlamında açıkla- suçlanıp mahkûm edildiğini öğrenmiş ve
söz konusu çalışmasını mevcut biçimiyle
ve Nicholas Hill’in [1570-1610] ad- maya çalışmıştır. yayımlamaktan vazgeçmiştir.
ları sayılabilir) hiçbiri, doğa felse- “Örneğin, kurşunun sudan daha
fesinin sorularına verilebilecek en yoğun olduğunu açıklamak için bir
doğru yanıtların kendisinde olduğu- mekanizma filozofu kurşunun met-
na çağdaşlarını ikna etmeyi başara- reküp başına sudan daha çok madde
mamıştı. Bu düşünürlerden hiçbiri parçacığı olduğunu söyleyecektir.
ya kapsamlı bir felsefe geliştireme- Mekanik açıklama Aristotelesçi a-
miş ya da mekanik felsefenin yol aç- çıklamalardan farklıdır. Aristoteles-
tığı teolojik soruları yanıtlama gi- çilik, maddeye gerçek nitelikler ba-
rişiminde bulunmamışlardır. 17. ğışlamakta ve kurşunun sudan daha
yüzyılda Aristotelesçiliğe alternatif fazla mutlak ağırlığa sahip olmasına
olarak görülen doğa felsefesi kök- başvurarak bu nitelikleri yoğunluk-
lerini klasik Epikurosçuluktan alan taki farklılıkları açıklamak için kul-
mekanizmdir. Bu dönemde yıldı- lanmaktadır. Mekanizma felsefesi-
zı parlayan mekanik doğa felsefele- nin ayırıcı özelliği, birincil ve ikincil
ri bütün doğal fenomenleri herhan- nitelikler doktrinidir; bu doktrine
gi bir uzaktan etkiye başvurmadan göre, maddeye gerçekte sadece bir-
madde ve harekete dayanarak açık- kaç ‘birincil’ nitelik bahşedilmiştir
lamayı hedeflemiştir. Mekanik doğa ve bütün diğerleri (örneğin renk, tat
filozofları, doğal olayları, maddenin veya koku) birincil niteliklerin duyu
gözlenemeyecek kadar küçük par- organlarımıza etkisinin sonucudur.

9
lu ve doğa bilimlerini, doğa felsefe- kesi olarak kabul edebileceğim yar-
sini ve dini (Ortaçağ Skolastik fel- gısına ulaştım.” (Yöntem Üzerine
sefesinden farklı biçimde) birbiriyle Söylem, Bölüm IV)
bağlantılandırmayı başarabilen bir Filozofun ikinci görevi ise siste-
sistemdi. Son olarak, entelektüel matik kuşkunun kuşkuculuğa yol
devrimin kuşku dolu bir dönemin- açmasına engel olmaktır. Bu işlevi
de, insanlara dünyanın tutarlı, u- yerine getiren ilke ise ünlü Cogito,
yumlu ve bütünsel bir tablosunu su- ergo, sum’dur. Descartes bu ilk ilke-
nuyordu.” (Rossi, 2009: 117) den sisteminin diğer ilkelerini tü-
retir. Eğer ben düşünmüyor olsay-
Descartes’ın Montaigne’e dım, var olduğuma inanmam için
yanıtı: Cogito ergo sum bir nedenim de olmazdı; dolayısıy-
Descartes kendi özgün felsefe sis- la ben bütün görevi düşünmek olan
temini sistematik kuşku yöntemi- bir tözüm, bir beden olmak benim
ni kullanarak kurmuştur. Ona göre özümle ilgili bir şey değildir. Aynısı
filozofun ilk görevi yanlışa düşme- diğer bütün insanlar için de geçerli-
mek için kuşku duyulabilecek her dir. Böylece Descartes ilk temel tezi-
şeyden kuşku duyarak yola koyul- René Descartes’ın 1644 tarihli Felsefenin
ni ortaya atar: İnsan özü düşünmek İlkeleri’nin ilk bölümü metafiziği, diğer
mak olmalıdır. Duyular bizi bazen olan bir varlıktır; o res cogitans’dır. bölümleri ise büyük ölçüde fiziği kapsar.
aldatır, matematikçiler bazen hata- Daha sonra sırasıyla Tanrı’nın ve dış
lar yapar, biz uyanık mı yoksa uy- dünyanın varlığını kanıtlayan Des- Kökleri metafizik
kuda mı olduğumuzdan asla emin cartes sistemini tamamlar. gövdesi fizik
olamayız. Descartes’ın sözleriyle: Descartes, İlk Felsefe Hakkında René Descartes’ın yeniçağ bilimi-
“Herhangi bir biçimde anlığı- Meditasyonlar’ında, felsefeyi önceki nin kurucularından birisi olarak ka-
ma girmiş olan her şeyin düşleri- yüzyılda gelişen kuşkuculuk tehdi- bul edilmesinin nedeni, ampirik bil-
min yanılsamalarından daha doğru dinden kurtarma görevini üstlendi. giye yaptığı doğrudan katkılarından
olmadığını kabul etmeye karar ver- Bunu yapmak için, önce çürütmek değil matematik alanındaki buluş-
dim. Ama hemen sonra ayrımsadım istediği kuşkucu konumu ortaya larından ve yeni metafiziği kurma-
ki, böyle her şeyi yanlış olarak dü- koyması gerekiyordu. Bu nedenle sından dolayıdır. Descartes’a göre,
şünmeyi isterken, gene de bunu dü- Birinci Meditasyon’da Montaigne’in bilimde kesinlik ancak matematikle
şünen benim bir şey olmam zorun- izinden gider, ama argümanları da- sağlanabilir ve matematik, doğanın
luydu. Ve bu düşünüyorum, öyleyse ha belirgin ve daha derli toplu ta- gizemini açığa çıkaran biricik anah-
varım, ‘je pense, donc je suis’ gerçek- nımlar. Duyularla varılan kanıların tardır. Nitekim ele aldığı ve önemli
liğinin kuşkucuların en aşırı sayıl- doğruluğu, önce algıda yanılmadan katkıları olan mekanik, hidrostatik
tılarının hiçbirinin sarsamayacağı kaynaklanan düşüncelerle, sonra da ve optik konusundaki çalışmaların-
denli sağlam ve güvenilir olduğu- rüya argümanıyla sorgulanır. da matematiği bir yöntem olarak
nu görünce, hiç duraksamadan onu İkinci Meditasyon’da Descartes, kullanmıştır. Descartes, matemati-
aramakta olduğum felsefenin ilk il- cogito sayesinde kendi varlığını ka- ğin geometriye uygulanmasıyla bir-
nıtladığı ünlü argümanı oluşturarak likte ortaya çıkan analitik geometri-
Descartes Felsefenin İlkeleri’nde eylemsizlik
ilkesini “Her şey başka bir şey onu bu kuşkulara bir son verir. Cogito nin de kurucusudur.
değiştirmediği sürece, bulunduğu durumda Descartes’ın, epistemolojisini üzeri- Koyré’ye göre yeni bilimin ve ma-
kalır ve ancak başka şeylere rastlayınca
durumunu değiştirir” biçiminde tanımlar.
ne kurduğu sağlam zemindir. Kötü tematiksel kozmolojinin ilkelerini
ruh onu birçok konuda aldatabilir, “açık ve seçik olarak formüle” eden
ama var olmadığı halde var olduğu- Bruno ya da Galileo değil Descartes
nu düşündürerek oyuna getiremez. olmuştur. Ancak Descartes, madde
“Ama eğer beni aldatıyorsa, hiç ve uzay kavramlarını gereksiz yere
kuşkusuz ben de varım; ve beni di- özdeşleştirmiş olduğu için bu konu-
lediği denli aldatsa bile, gene de bir da (17. yüzyıl biliminin sorunlarını
şey olduğumu düşündüğüm sürece, çözebilecek) mükemmel bir başarı
hiçbir zaman yok olmamı sağlaya- elde edememiştir (Koyré, 1998: 81).
maz. Böylece bu konu üzerine iyi- Descartes matematiği, felsefe yön-
ce düşündükten ve her şeyi dikkat- teminin modeli olarak ele almış ve
lice sorguladıktan sonra, Varım, Ego böylece matematik kesinliğine sahip
sum, ego existo önermesinin onu bir düşünce sistemi kurmaya çalış-
bildirdiğim ya da anlığımda kavradı- mıştır. Bir model olarak matematik,
ğım her zaman zorunlu olarak doğ- her türlü akıl yürütme işleminde bi-
ru olduğu vargısını çıkarmalıyız.” ze yol gösterecektir. Descartes’a gö-
(İlk Felsefe Hakkında Meditasyonlar, re, matematikteki gibi, doğruları fel-
meditasyon II, madde: 3) sefe alanında da keşfedebilirsek, çok

10
sayıda tartışmaya son verebiliriz: mümkün olacağını kesin bir şekilde değilse evrendeki şeylerin insanoğ-
Tanrı’nın varlığını, ruhun ölümsüz- ifade etmiştir. Skolastik felsefede “fi- lunun faydalanması için var olduğu-
lüğünü, dış dünyanın gerçekliğini nal neden” -Aristoteles’in tanımladı- nu kabul etmek artık mümkün de-
tanıtlayabilir; ve böylece bilimler i- ğı gibi- “bir şeyin uğruna meydana ğildir. Descartes’ın deyişiyle:
çin sağlam bir zemin oluşturabiliriz. geldiği şey” olarak tanımlanmıştır. “Her şeyin bizim faydalanmamız
Descartes’ın deyişiyle, Bu fizik anlayışına göre, Tanrı’nın, için yaratılmış olması tamamen ola-
“Geometricilerin en güç tanıtla- yarattığı evren ile ilgili “iyi amaçla- sılık dışıdır ... ve böyle bir şey var-
malara ulaşmak için yararlandıkla- rı”, yaratılan evrendeki her şeyin “fi- saymak, özellikle fizikle uğraşırken
rı bu uzun ama yalın ve kolay akıl nal nedeni” olarak kabul edilmiştir. tamamen gülünçtür ve beceriksiz-
yürütme zincirleri beni insan bilgisi- Buna göre, örneğin Ay’ın final ne- liktir. İnsanın hiçbir zaman görme-
nin erişebileceği her şeyin aynı yol- deni gece Yer’i aydınlatmaktır. Böy- diği ve düşünmediği birçok şeyin
da birbirini izleyebileceğini ve yal- lece fizik teolojiyle temellendirilmiş varlığı ya da bir zamanlar var oldu-
nızca doğru olmayan herhangi bir olmaktadır. Ancak Descartes’a göre, ğu kuşkulanılabilecek bir şey değil-
şeyi doğru olarak kabul etmekten doğası gereği sonsuz olan Tanrı (ve dir.” (Cottingham, 1996: 178)
kaçınmamız ve bir vargıyı ötekin- Tanrı’nın niyetleri), sonlu/sınırlı in- Fiziksel olaylara teleolojik/teolo-
den çıkarsayabilmek için zorunlu o- san zihni tarafından kavranamaz. jik yaklaşıma işaret eden “Niçin ol-
lan düzene her zaman dikkat etme- “… ereklerden çıkarsanması- muştur?” sorusunun yerini, yeni
miz koşuluyla, sonunda kendisine na alışılmış bütün nedenlerin [fi- yaklaşıma işaret eden “Nasıl olmuş-
ulaşamayacağımız denli uzak ya da nal nedenlerin] fiziksel ve doğal tur?” sorusu alır. Descartes’a göre
ortaya çıkaramayacağımız denli gizli konularda hiçbir geçerliği bulunma- matematik, fiziksel nesneler dünya-
olan hiçbir şeyin olamayacağını im- dığına beni inandırmaya yetiyor; zi- sının gizlerini ortaya koyan biricik
gelemeye götürdü.” (Yöntem Üzerine ra haddini bilmezliğe düşmeksizin araçtır. Descartes’a göre bir bilmece
Söylem, Bölüm II, madde:11) Tanrı’nın nüfuz edilemez erekleri- ya da bir sır olan doğanın dili şifre-
Descartes’a göre “ilk felsefe”, bü- ni araştırmaya, keşfetmeye girişebi- li bir yazı ile yazılmıştır ve bu şifreyi
tün bilimlerin ilk ve ortak ilkeleri- leceğimi doğrusu düşünemiyorum.” çözen anahtar matematiktir. Mate-
ni içeren bilim olan metafiziktir. Bu (İlk Felsefe Hakkında Meditasyonlar, matik, akla; akıl da Tanrı’ya bağlı-
nedenle Descartes, Skolastik felsefe- meditasyon IV, madde: 6) dır, ondan kaynaklanır. Descartes’ın
nin metafiziği ifade eden “Prima Phi- Görüldüğü gibi Descartes 17. metafizik spekülasyonlarının geri-
losophia” deyimini de korumuştur. yüzyıla kadar fiziksel olaylar için de sinde matematiksel bir fiziğe yer aç-
Metafiziğin konusuna Tanrı’nın, ru- geçerli bir ilke olarak kabul edilen mak düşüncesi vardır. Bu nedenle
hun özellikleri ve diğer temel bilgi- “final neden” ilkesini metafizik açı- Descartes, Arşimet’i de ele almış ve
ler girmektedir. Descartes’ın felsefe dan eleştirmektedir. Bu eleştiriye ila- referans vermiştir:
anlayışına göre önce bütün evrenin veten Descartes, final neden ilkesiyle “Bu referans, Descartes’ın eski bi-
nasıl çerçevelendiğini genel hatlarıy- ilgili ve sonsuz evren anlayışına da- limsel çalışmalardan yaptığı övü-
la inceleriz; daha sonra tikel olarak yalı bir görüş daha ortaya atmıştır. cü alıntılardan birkaçı olması bakı-
dünyanın doğasını araştırmaya giri- Bu görüşe göre, eğer evren sonsuzsa mından önemlidir. Descartes’ın (ve
şiriz. Descartes’ın deyişiyle, “Felse- ve insan/dünya evrenin merkezinde Galileo’nun) kucakladığı eski düşü-
fe bir ağaç gibidir: kök, gövde ve dal- Descartes insanı bir ruh olarak tanımlıyordu. İnsan bedeninin ise bir makineden farkı yoktu.
lar. Kökleri metafizik, gövdesi fizik
ve dalları da diğer bilimlerdir. Diğer
bilimler de başlıca üçe ayrılabilir: he-
kimlik, teknik ve ahlak” (Felsefenin
İlkeleri, 1983: 45). Bu tanımla uyum-
lu olarak Felsefenin İlkeleri’nin ilk
bölümü metafiziği, diğer bölümleri i-
se büyük ölçüde fiziği kapsar.

Niçin değil, nasıl


Descartes için teleolojik tasarım-
ların ve açıklamaların tıpkı mate-
matikte olduğu gibi fizik bilimin-
de de hiçbir yeri ve anlamı yoktur.
Descartes’tan sonra fiziksel olay-
lar yeni bir yaklaşımla ele alınma-
ya başlanmıştır. Fiziksel evreni, ya-
ni res extensa’yı, hareket halinde bir
makine olarak tasarlayan Descar-
tes, bilimsel gelişmenin ancak final
neden kavramının terk edilmesiyle

11
René Descartes. Onun bilgilerdir. İkincil özel- Descartes, aslında Skolastik dönem-
görüşleri, tıpkı günümüzde likler, yani renk, ses den beri yapılmakta olan bir ayrımı,
olduğu gibi, bilim ve
felsefenin birlikteliğinin vd. gibi nitel özel- yani teoloji ile felsefe ayrımını derin-
güzel bir örneğini sunar. likler insana bağ- leştirmiştir. Descartes, ruh ile beden
lıdır, dolayısıy- arasında kesin bir ayrım yaparak te-
nürün yoğun la nesnenin asli olojinin ve felsefenin konularını bir-
bir şekilde ma- yönünü temsil birinden iyice ayırmıştır. Aslında
tematiksel a- etmezler.” (U- “zihin-beden problemi” esas olarak
raştırmalarla ral, 1994: 40) antikçağ ve ortaçağ felsefesinin değil
meşgul olması 17. yüzyılın bir problemidir; çünkü
ise şaşırtıcı de- İnsan: 17. yüzyıldan önce, -zihin ya da ruh-
ğildir.” (Barry, ruh mu, tan farklı bir anlamı olmadığı kabul
1996: 11) beden mi? edilen- duyu algısı bedenin ayrılmaz
Bilimde ke- Descartes’ı bir parçası olarak kabul ediliyor ya
sinlik arayışı için- modern felsefe- da “bilinç durumu” ile “dış dünya” a-
de olan Descartes, nin kurucusu ya- rasında temel bir ayrım yapılmıyordu
Le monde (Dünya) ad- pan bir neden de (Rorty, 1997: 188). Görüldüğü gibi
lı yapıtında “içinde şeyle- teoloji ile felsefenin konu- Kartezyen düalizmi, felsefe ile teolo-
rin mutlak özünün matematiksel larını birbirinden ayırmış olma- ji (günümüzün terimleriyle ‘bilim’ i-
terimlerle tanımlandığı” yeni bir fi- sıdır. Descartes, felsefi ve bilimsel le ‘din’) arasında esaslı bir ayrışmaya
ziksel nesneler dünyası tasarlamış- sorunları “bir teolog olarak” ele al- işaret etmektedir. Descartes’ın ruh i-
tır. Bu doğa “Geometrik bir şebeke mamıştır. Ancak bu ayrımı yapmış le madde arasında yapmış olduğu ay-
üzerine inşa edilmiştir”. Bir bakıma olması Descartes’ın teolojik prob- rım onun töz anlayışıyla yakından il-
matematiksel bir doğa felsefesi inşa lemlerle uğraşmadığı anlamına gel- gilidir. Ancak Descartes’ın bu ayrımı
ederek matematiksel fiziğe ya da bi- mez. Bu ayrımın önemi, fiziksel ve ruhla bedenin nasıl etkileştiği soru-
limde kesinliğe zemin hazırlamıştır. psikolojik dünyayı kendi iç kural- nunu ortaya çıkarmıştır. Pek ikna e-
Descartes’ın deyişiyle: ları çerçevesinde ve bağımsız birer dici olmasa da Descartes bir çözüm
“Geometricilerin nicelik dedi- alan olarak incelenmesine olanak üretir: “Beyindeki pineal bez rasyo-
ği ve kanıtlarına konu olarak aldı- sağlamasındadır. Descartes’a göre nel ruhun mekânıdır. Ruhun pine-
ğı nicelikten başka bir ‘madde’ ta- insan, “özü (essentia) düşünmekten al bezdeki titreşimleri, canlılık ruhu-
nımıyorum; bu ‘madde’nin ancak başka bir şey olmayan” bir varlıktır: nu harekete geçirir ve böylece korku,
bölümlerini, şekillerini ve hareket- “Kendisi ile çok yakından bağlı sevgi ya da öfke gibi karmaşık zihin-
lerini ele alıyorum; ve nihayet buna olduğum bir bedenim olsa da, gene sel süreçler ortaya çıkar.” (Whitfield,
ilişkin, bir geometri kanıtının yeri- de bir yandan yalnızca düşünen ve 2008: 166)
ni tutabilecek ölçüde apaçık olma- uzamsız bir şey olmam ölçüsünde Descartes, tözü önce sonlu ve
yacak hiçbir şeyi kabul etmek iste- kendimin açık ve seçik bir ideasını sonsuz olmak üzere ikiye ayırır.
miyorum. Bu biçimde, tüm doğa taşıdığım için, ve öte yandan bede- Sonsuz töz olan Tanrı, asıl tözdür.
olayları açıklanabileceği için, fizik- nin yalnızca uzamlı ve düşünmeyen Tanrı kendinden vardır, yaratandır.
te burada açıklanandan başka ilke- bir şey olması ölçüsünde seçik bir i- Sonlu töz ise asıl töz olan Tanrı ta-
ler alınması gerektiğini ya da başka- deasını taşıdığım için, açıktır ki bu rafından yaratılmıştır. Sonsuz töz,
larını istemek zorunda olmadığımızı ben, eş deyişle, beni ben yapan ru- sonlu töz gibi düşüncenin bir obje-
düşünüyorum.” (Felsefenin İlkeleri, hum bedenden gerçekten ayrıdır ve si ya da inceleme konusu değildir.
II. Bölüm, madde: 64) onsuz var olabilir.” (Descartes, İlk Descartes, Ortaçağ’dakine benzer
Görüldüğü gibi Descartes, doğa Felsefe Hakkında Meditasyonlar, me- bir yolla Tanrı’nın varlığını kanıtla-
felsefesinin ilkeleri olarak matema- ditasyon XI, madde: 9) mış ve sonlu tözü, res extensa ve res
tiksel ilkeleri kabul etmekte ve ma- Görüldüğü gibi, Descartes’a göre cogitans olmak üzere ikiye ayırmış-
tematiksel kavramlar ile tanımlana- insan ruhu insan bedeninden tama- tır. Res extensa, fiziksel, yer kapla-
mayan bir madde kavramını kabul men farklıdır ve bir bedene sahip ol- yan yani uzamlı varlık; res cogitans
etmediğini açıkça belirtmektedir. madan da var olabilir. Descartes’a gö- ise düşünen varlık demektir. Diğer
Descartes bilimde kesinliğin ancak re insan, temelde maddi olmayan ve bir deyişle Descartesçı felsefede do-
matematik ile mümkün olduğuna i- ruhani varlık olduğu için, doğa felse- ğa res extensa, zihin de res cogitans
nanır. Bu görüşün doğal sonucu ise, fesinin konuları arasında yer almaz. olarak yeniden tanımlanmıştır.
“Galileo’da da karşımıza çıkmış Felsefe, doğanın bir parçası olan in- Descartes’ın fizik varlığı bir maki-
olan birincil ve ikincil özellikler ara- san bedeni ile ilgili araştırmalar yapa- ne olarak tasarlamasının bir sonucu
sında birincil olanlara öncelik veril- bilir ancak zihin (ruh, can) üzerinde da, doğanın insandan bağımsız var-
mesidir. Nitekim Descartes için nes- araştırma yapamaz. Dolayısıyla Des- lığının kabul edilmesidir. Bedenden/
neyi nesne kılan özellikler, ölçme cartes, insan ruhunun teolojinin (ki- doğadan bağımsız olarak var olabi-
yoluyla yani nicel bir dil ile o nes- lisenin) ilgi alanında olduğunu kabul len ruh/düşünce (yani insanın özü)
ne hakkında ortaya konulabilecek etmiştir (Trusted, 1994: 70). Böylece gibi, doğanın kendisi de ruhtan ya

12
da düşünceden bağımsız bir şekilde anlaşılmaktadır. Descartes’ın bu o- “Le Monde’umu sana yeni yıl ar-
var olabilir. Descartes’ın metafiziği- kuldayken ödev olarak Galileo’yu mağanı olarak göndermeyi plan-
nin bu yönünü, “Bu dünyanın dü- öven bir sone yazmış olduğu da lamıştım ... Ama sana şunu söyle-
şünceyle hiçbir ilgisi yoktur, şayet bilinmektedir. Ancak “Yüce Kral meliyim, Galileo’nun, Sistemi del
hiçbir insan var olmasaydı dahi o- Henri’nin ölümü ve Floransa Büyük mundo’nun [yani Dialogo] geçen
nun bütün mekanizması var olmaya Dükü’nün Tanınmış Matematikçisi yıl İtalya’da basıldığını duyduğumu
ve işlemeye devam edecektir” şek- Galileo Tarafından Saptanmış, Jüpi- sandığım için, geçenlerde Leiden ve
linde ifade etmek de mümkündür. ter Çevresinde Başıboş Dolaşan Yıl- Amsterdam’da onu bulup bulama-
“Öte yandan, özü düşünme olan dızlar ya da Bazı Yeni Gezegenlerin yacağımı soruşturunca, kitabın ba-
içsel bir dünya vardır ki algılama, Bulunuşu Üstüne” adını taşıyan söz sılmış olduğunu ama bütün kopya-
isteme, hissetme, hayal etme vs. gi- konusu sonede, evrenin merkezin- larının Roma’da hemen yakıldığını
bi biçimlerde [kendisini gösteren] de dünyanın olduğu görüşü de, an- ve Galileo’nun cezaya çarptırıldığını
bağımlı süreçlerdir; uzamlı olma- laşılır nedenlerle, muhafaza edilmiş- söylediler. Bu beni o kadar şaşırttı ki,
yan bir dünyadır ve -en azından bi- tir (Rodis-Lewis, 1997: 21; Ariew, yazdıklarımı neredeyse yakmaya ya
zim onun hakkındaki bilgimize gö- 1997: 51). Galileo ve Kepler’in ça- da en azından kimseye göstermeme-
re- diğerinden [yani res extensa’dan] lışmalarını yakından takip ettiği an- ye karar verdim. Zira bir İtalyan’ın,
bağımsızdır. Ancak Descartes res laşılan Descartes, felsefe sistemini hatta Papa’nın desteklediğini duydu-
cogitans’la daha fazla ilgilenmemiş- oluştururken Yer’in hareket ettiği ğum birinin, yeryüzünün hareketini
tir, ona ilişkin tanımları kısadır ve görüşünden yola çıkmıştır. Metafi- saptama girişiminden başka, ki onun
adeta yeni [felsefi] hareket içinde ziğini Aristotelesçi ayüstü dünya ve yaptığı da budur, hiçbir şeyle suçla-
teleolojinin reddini bütünüyle sağ- ayaltı dünya ayrımına değil Coper- nabileceğini düşünemiyorum. …Bu
lamak için zihin dünyasında ne ol- nicusçu kozmolojiye dayandırmış- saptama yanlışsa, o zaman benim fi-
duğunu açıklamakta final neden- tır. Le Monde (Dünya) adlı yapıtının ziğimin bütün temellerinin yanlış ol-
lere dahi başvurmaz. Oradaki her 10 . Bölümü’nde “Yer, Güneş’in et- duğunu kabul ediyorum; çünkü aynı
şey, düşünen tözün bir biçimidir.” rafındaki bir girdabın içinde hareket saptama bu temellerden de kolaylık-
(Burtt, 1980: 119). eden bir gezegen” olarak betimlen- la çıkarılabilir. İncelememin her par-
Görüldüğü gibi res extensa ve miştir. Ancak ne yazık ki Descartes çası bununla o kadar bağlantılı ki
res cogitans’ı kendi içine kapalı töz- Le Monde’u yayıma hazırladığı sıra- her şeyin sakat kalmasına yol açma-
ler olarak tanımlayan Descartes, bu da, Galileo’nun Katolik Kilisesi tara- dan bunu aradan çıkaramam. Ancak
tözlerden daha çok ilkiyle yani res fından suçlanıp mahkûm edildiğini en küçük bir kelimesi bile kilise ta-
extensa ile ilgilenmiştir. O felsefi öğrenmiş ve söz konusu çalışması- rafından onaylanmayan bir tartışma-
ilgisini res cogitans’tan çok res ex- nı mevcut biçimiyle yayımlamaktan yı yayımlamayı dünyayı verseler iste-
tensa üzerinde yoğunlaştırmıştır. vazgeçmiştir. Descartes Mersenne’e mem, bu nedenle incelememin tahrif
Descartes’ın özellikle res extensa ile yazdığı Kasım 1633 tarihli mektu- edilmiş halini yayımlamaktansa onu
ilgilenmesi, doğa felsefesinin ken- bunda Le Monde’u neden yayımla- göz önünden kaldırmayı tercih edi-
di içinde ve ayrıntılı olarak ele a- maktan vazgeçtiğini şöyle açıklar: yorum.” (Clarke, 2016: 126)
lınması anlamına gelmiştir. Onun Descartes, İlk Felsefe Hakkında
Descartes yayımladığı çalışmala-
res extensa ile ilgili görüşleri (günü- Meditasyonlar’ında, doğa felsefesini rında ise, aynı kaygıyla, Yer’in ha-
müzdeki anlamlarıyla) biyoloji, fi- kuşkuculuk belasından kurtarmaya çalışmıştı. reket etmesi konusuna ya hiç de-
zik, astronomi ve fizik gibi bilimle- ğinmemiş ya da Yer’in hareket
re yeni bir yön kazandırmış; onların etmediği düşüncesinin daha doğ-
bazı sorunlarına çözüm üretmiştir. ru olduğunu şeklen bildirmiştir. Bu
Res extensa’nın bu denli öne çıkma- bağlamda Descartes’ın aslında Gü-
sı, canlılar dünyası dâhil, her türlü neş-merkezli astronomiyle uyumlu
fiziksel varlığın mekanik kuralların yapıtı Felsefenin İlkeleri’nde “kesin
geçerli olduğu bir makine olarak ta- anlamda söylersek Dünya hareket
sarlamasına olanak sağlamıştır. etmez” (Ariew, 1997: 59) görüşü-
ne yer vermesi bizi yanıltmamalıdır.
Maskeli filozof Gerçekte Descartes gençliğindeki
Matematiğin “doğanın sırlarını a- düşüncelerine bütünüyle sadık kal-
çığa çıkarmak için ihtiyaç duyulan mıştır. “Sahneye adım atmak üze-
en sağlam anahtar” olduğuna ina- reyim ve maskeyle çıkıyorum” sözü
nan Descartes’ın döneminin önemli ona aittir. Bu bağlamda Descartes
bilimsel çalışmalarını takip ettiği gö- “resmi felsefeyle karşı karşıya gel-
rülmektedir. Örneğin Descartes’ın, mekten kaçınmak isteyen ve bunu
gönderildiği Cizvit okulunda, Ciz- kendi bakış açısından asla taviz ver-
vit gökbilimciler tarafından da doğ- meden yapmayı başaran gönülsüz
rulanmış olan Galileo’nun gökbilim- bir devrimci” olarak tanımlanabilir
sel gözlemlerinden haberdar olduğu (Rossi, 2009: 120).

13
Fizik ve kozmoloji olsaydı, bir “var olan yokluk” ola- de hareketin var olduğu şeyden tü-
Descartes’ın Tanrı kavramı daha caktı. “Yokluğun” ise hiçbir özelliği müyle ayrı ya da şekli, şekle sahip
önceki felsefecilerin Tanrı kavramın- ve dolayısıyla hiçbir boyutu olamaz nesneden yalıtılmış olarak düşü-
dan farklıdır. Onun Tanrı’sı “yarat- (Koyré, 1998: 82). Descartes, fizik- nemem; ya da son olarak, şekli ol-
tığı şeyler tarafından simgelenmez; sel dünyada boşluğun varlığını kök- mayan bir şey harekete sahip ola-
kendisini onlarda anlatmaz”. Diğer ten reddetmiş ve bu konuda antikçağ bilirmiş gibi ya da hareket yeteneği
bir deyişle Tanrı ile evren arasında ve ortaçağın geleneksel düşüncesine olmayan bir şey bir şekle sahip ola-
bir benzerlik yoktur (Koyré, 1998: bağlı kalmıştır. bilirmiş gibi yapamam.” (Haldane &
81). Descartes’a göre, Tanrı tarafın- Descartes’ın doğa felsefesinde boş- Ross, 1955: 22)
dan yaratılan evren nitel değil nicel luk kavramına -tıpkı Aristoteles gi- Descartes’a göre doğada var olan
bir evrendir. Bizim nitel dünya ola- bi- yer vermemesi ilgi çekicidir. Bu tek hareket türü yer değiştirme ha-
rak algıladığımız dünya gündelik ha- durum Descartes’ın bilim anlayışı ile reketidir (Felsefenin İlkeleri, Bölüm
yat ve deneyimlerimizin dünyası ya yakından ilgilidir. “Boş uzay” kavra- II, madde: 24). Descartes “yer değiş-
da hatalı duyu-algısının öznel dün- mı geleneksel fiziğin kavramlarının tirme hareketi ya da bir yerden bir
yasıdır. Nicel dünya ise, ancak zihin reddedilmesine yol açtığı gibi, “zihin yere hareket kavramına odaklanarak
tarafından kavranabilir üniform ve ve uzayın ya da daha doğru bir şekil- hayali bulduğu mutlak hareket fik-
geometrik bir dünyadır. Zihnimizde- de res cogitans ve res extensa’nın ge- rinden kaçınmaya” çalışmıştır (Cot-
ki açık ve seçik idealar sayesinde ni- netik ilişkisini koparır. Bu nedenle tingham, 1996: 110). Descartes’ın
cel dünyanın kesin bilgisine ulaşırız. boş uzay Kartezyen bilim projesinin deyişiyle asıl hareket, “Maddenin
Descartes’ın nicel evreninde cisim, u- başarısını tehdit eder, çünkü zihin ve bir bölümünün, ya da bir cismin,
zay ve uzam özdeş kabul edilmiştir. uzay arasındaki akrabalık ilişkisini doğrudan doğruya ilişkide bulundu-
İlk olarak, Descartes’a göre, mad- dışlar.” (Barry, 1996: 42) ğu ve durgun olarak varsaydığımız
de ya da cismin özünde yalnız uzam Descartes’a göre maddenin bir ö- cisimlerin yanından diğer cisimle-
vardır: “...cismin özünü sert, ağır, zelliği de, uzam ya da uzay bakımın- rin yanına geçmesidir” (Felsefenin
renkli olması ya da herhangi bir bi- dan olduğu gibi, bölünme bakımın- İlkeleri, Bölüm II, madde: 25). Des-
çimde duyularımıza dokunması de- dan da sınırsız olmasıdır. Diğer bir cartes hareketi, tıpkı Galileo gibi,
ğil, yalnız uzunluk, enlilik ve de- deyişle Descartes’a göre madde sınır- maddenin bir var olma tarzı olarak
rinlikçe uzamlı olması oluşturur.” sız bir şekilde bölünebilir bir yapıya görmüş ve böylece dinamik bir ev-
(Felsefenin İlkeleri, Bölüm II, mad- sahiptir; bölünmez atom yoktur: ren modeli ortaya koymuştur. “Ey-
de: 4). O, uzam (extension) terimi i- “Yalnızca kendilerine herhan- lemsizlik” kavramını yeniden ta-
le “uzunluk, genişlik ve derinliği o- gi bir sınır getiremediğimiz şeyleri, nımlayan Descartes, antikçağın ve
lan her şeyi” kastetmektedir. Diğer örneğin dünyamızın uzamını, mad- ortaçağın devinimsizliğin esas ka-
bir deyişle “uzam ile uzamlı nesne- denin parçalarının bölünebilirliğini, bul edildiği fizik görüşüne temelden
nin kendisi” bir ve aynı şeydir (An- yıldızların sayısını vb. sınırsız ola- karşı bir ilke ortaya koymuştur. An-
lığın Yönetimi İçin Kurallar, kural rak görmeliyiz.” (Felsefenin İlkeleri, cak Descartes, boşluğu reddeden ve
XIV, madde: 8). Bölüm I, madde: 26). yer kaplayan katı cisim görüşünden
İkinci olarak Descartes, iki cis- Descartes hareketi, kesin bir şe- hareketin nasıl türetilebileceği so-
mi birbirinden ayıran şeyin “boşluk” kilde ölçülebilir özellik olarak ele rununu doyurucu bir şekilde çöze-
değil duyularımızla fark edemeyece- almış ve hareketten birincil bir nite- memiştir. Yalnızca yer kaplayan bir
ğimiz kadar “ince” bir madde olan likmiş gibi söz etmiştir: varlık olarak kavranan cisim, tanımı
ether olduğu görüşünü ileri sürmüş- “Aynı cismin hareketi ile şekli a- gereği pasif olacak ve kendiliğinden
tür. Bruno ve Kepler’de de bir örne- rasında biçimsel bir ayrım vardır... ; hareket edemeyecektir. Descartes,
ğine rastladığımız bu görüşü Descar- ama bununla birlikte hareketi, için- bu sorunu çözmek için evrendeki
tes daha ileri bir noktaya taşımıştır. ilk hareket ettirici olan Tanrı fikrine
Descartes’in görme teorisi diyagramı.
Descartes için “madde” tarafından başvurmuştur. Hareketin ilk nedeni
doldurulan ve maddeden bağımsız olan Tanrı, maddeyi hareketli bir şe-
bir uzay yoktur. Çünkü madde ve kilde yaratmıştır ve söz konusu ha-
uzay özdeştirler ve ancak soyutla- reket miktarı korunmaktadır. Bu
ma yoluyla zihinde ayırt edilebilirler. ilk hareket ettirici görüşü Descar-
Diğer bir deyişle cisim uzayda değil, tes döneminde ve sonrasında yay-
yalnızca başka cisimler arasında bu- gın olarak kabul edilen bir görüş o-
lunmaktadır ve cismin doldurduğu lacaktır. Bu görüş aslında Galileo ve
uzay kendisinden başka bir şey değil- Newton’ın da kabul ettikleri eski bir
dir. Descartes’ın deyişiyle “Cismin ö- Aristotelesçi düşüncedir.
zünü oluşturan uzam yerin özünü de
oluşturur” (Felsefenin İlkeleri, Bölüm Uzay, zaman ve sonsuzluk
II, madde: 10-11). Ayrıca boşluk, fi- Filozofların anladığı anlamda
ziksel olduğu kadar tanımı gereği de boşluğun olanaksızlığını (Felsefenin
olanaksızdır. Çünkü eğer boş uzay İlkeleri, Bölüm II, madde: 16) ileri

14
sürmüş olan Descartes madde, uzay olan Tanrı’dır, evren ise “belirsiz”dir olması, bu dönme hareketi ve yo-
ve uzam kavramlarını özdeş kabul (Koyré, 1998: 84-86). Felsefe ta- ğunluk farkı sayesinde mümkün o-
ettiği için “Fizik dünyada madde ve rihinde sonsuzluk kavramı, Duns labilmektedir.
hareketten başka bir şey yoktur” so- Scotus’tan (1265-1308) beri yalnızca “Descartes plenum’u kabul et-
nucuna ulaşmıştır. Diğer bir deyiş- Tanrı’ya ait temel bir özellik olarak mekle uzaktan etkiyi ve gravitasyo-
le, uzayı madde ile özdeş kabul etti- ele alınmış olduğu için, çağdaşları, nu temellendirmekle kalmamış, ci-
ği için maddeden bağımsız bir uzay, Descartes’ın Tanrı’nın “sonsuzluğu- simlerin hareketinin açıklamasını
yani “mutlak uzay” kavramına sa- nu” evrenin “belirsizliğinin” karşı- mekanik bir tarzda yapabilmiştir.
hip olmamıştır. Benzer bir şekilde sına çıkarmasını teologları hoşnut Nitekim Descartes’ın gravitasyon te-
Descartes’ın hareketten bağımsız za- etmeye yönelik bir girişim olarak yo- orisi, doğruluğu bir kenara bırakı-
man ya da “mutlak zaman” kavramı rumlamışlardır. Newton’un yakın ar- lırsa, hem gökcisimlerinin hem de
sorununu ele almadığı anlaşılmak- kadaşı Henry More da dikkatleri bu dünya üzerindeki cisimlerin hare-
tadır. Zaman kavramını daha çok, noktaya çekmiştir. ketini tek bir kavramsal şema içinde
hareketin ölçüsü olarak tanımladığı Koyré’nin işaret etmiş olduğu gi- birleştirebilmiştir. Descartes ışık ve
süre hakkında düşünmenin bir yolu bi, Descartes’ın uzayı belirsiz kabul manyetizm konularını da yine aynı
olarak ele alır. Descartes tıpkı mad- etmesinin sonuçlarından biri sabit mekanik bakış açısı ile açıklamaya
denin sonsuz bir şekilde bölünebi- yıldızların küçük ya da büyük, u- çalışmıştır.” (Ural, 1994: 42)
leceğini düşünmesi gibi zamanın da zakta ya da yakında olmaları gibi so- Descartes’ın bu görüşleri, tıpkı
sonsuz olarak bölünebilir bir özelli- runların metafizik bir sorun olmak- günümüzde olduğu gibi, bilim ve
ğe sahip olduğunu düşünmüştür: tan çıkarak yalnızca gökbilimsel bir felsefenin birlikteliğinin güzel bir
“Genel olarak süreden ayırt etti- soruna dönüşmesi olmuştur. Benzer örneğini sunar. Ayrıca bu birlikte-
ğimiz ve hareketin sayısı dediğimiz bir şekilde, uzayın sınırsızlığı kav- lik bilimin ve felsefenin tek başına
zaman, bizim süreyi düşünce biçi- ramını, yani evrenin homojenliği ya gelişmediğini ve anlaşılamayacağını
minden başka bir şey değildir. Çün- da evrenin her yerinde aynı yasala- net olarak gösterir.
kü hareketle olan şeylerin süresinin, rın geçerli olmasını “açık bir olgu- Descartes’ın felsefesi, modern bi-
durgunlukta olan şeylerin süresin- ya” dönüştürmüştür. Evren birbirin- limin mekanistik teorisini kendi i-
den başka bir şey olmasına aklımız den ayrı bütünlerin (ayaltı dünya ve çinde tutarlı hale getirme girişimi-
ermiyor. İki cisim, biri hızlı bir diğe- ayüstü dünyanın) bağlantısız topla- dir. Bu girişim ortaçağdaki teoloji
ri de yavaş olarak, bir saat kadar ha- mı değildir. Descartes’a göre, bir bü- ile metafiziğin uzlaştırılmasına ben-
reket ettiklerinde, birinde diğerinden tün olan evrende tıpkı Güneş Siste- zemektedir. Descartes’ın çözmek-
daha fazla hareket kabul etmemize mi gibi sınırsız uzayda birbirlerini te zorlandığı sorunların “hemen
karşın, birinin diğerinden fazla za- sınırlayan sistemler ve madde gir- hemen hepsi, bu uzlaştırma görevin-
man harcamadığı apaçıktır. Ancak dapları vardır: den” kaynaklanmıştır (Thilly, 1995:
tüm şeylerin süresini aynı ölçü altın- “Yer ve göğün aynı maddeden ya- 333). Ölümünden sonra, 1664 yılın-
da toplamak (anlamak) için, genel- pıldığını çıkarmak güç değildir, hat- da Descartes’ın eserlerinin çoğu Ro-
likle günler ve yıllar gibi düzgün ha- ta birçok dünya var olsa bile, onla- ma Katolik Kilisesi tarafından yasak
reketlerin süresinden yararlanıyoruz rın da yine bu maddeden yapılmış kitaplar listesine (o zamanki adıy-
ve bu süreye, onu bu biçimde karşı- olmaları gerekir, dolayısıyla birçok
Felsefenin İlkeleri’nden bir sayfa. Descartes’a
laştırdıktan sonra, zaman diyoruz; dünyanın var olamayacağı açıkça göre sınırsız uzayda birbirlerini sınırlayan
halbuki gerçekte, bu yolla adlandır- söylenebilir. Çünkü özü yalnız u- sistemler ve madde girdapları vardır.
dığımız şey, nesnenin gerçek süresi zunluk, genişlik ve derinlikçe uzam-
dışında bir düşünce biçiminden, baş- lı olmak olan maddenin şimdi için-
ka bir şey değildir.” (Felsefenin İlkele- de diğer dünyaların var olabileceği
ri, Bölüm I, madde: 57) tüm aslı esası olmayan mekânları
Uzam (extension) ve madde kav- kapladığını ve kendimizde başka bir
ramlarını özdeşleştirmesi Descartes’ı, madde ideası bulamayacağımızı an-
uzayın ve maddi dünyanın sınır- lıyoruz.” (Felsefenin İlkeleri, Bölüm
sız olduğu görüşüne ulaştırmıştır. II, madde: 22)
Bir şeye sınır çizmek, o şeyi aşma-
yı gerektireceği için maddi dünya- Evren bir plenumdur
nın sınırlı olduğu düşüncesi çelişki- Görüldüğü gibi Descartes’a göre
li olacaktır. Ancak Descartes’a göre evrende bir doluluk (plenum) söz
sonsuz olan yalnızca tek bir varlık konusudur. Dolu bir ortamda (gök-
vardır, o da Tanrı’dır. Evrenin bi- cisimleri de dâhil) cisimler, bir gir-
timsizliğini ifade edecek sonsuzluğu, dap (vortex) hareketi yaparlar. Her
-sonsuzluk (infinitum) terimini ev- fizik varlık gibi plenum da yer kap-
ren için kullanmak istemediğinden- lar. Descartes’a göre fiziksel bir nes-
belirsiz (indefinitum) terimiyle ifade nenin hareketinin diğer bir fiziksel
etmiştir. Diğer bir deyişle, “sonsuz” nesnenin varlığına karşın mümkün

15
la İndex’e) dahil edilmiştir. Ancak vermeyi başarmış ve ortaçağdakin- Eylemsizlik ilkesi
Descartes’ın bilim ve felsefe anlayı- den farklı olarak dinamik bir evren Descartes’ın tarihsel açıdan en ö-
şı, birkaç yıl gibi kısa bir sürede res- tasarımı ortaya koymuştur. Diğer nemli bilimsel başarısı, daha önce
mi yasaklara karşın üniversitelerde taraftan Descartes’ın bilim ve felse- Galileo’nun keşfetmiş olduğu ey-
ve dinsel örgütler içinde çok sayıda fede ortaya koyduğu görüşler, teo- lemsizlik ilkesini tanımlamasıdır.
taraftar bulabilmiştir. Hollanda’daki lojik, fizik ve metafizik türden yeni Galileo, mekaniğini dayandırdığı
üniversitelerde erken bir tarihten i- sorunların ortaya çıkmasına zemin eylemsizlik ilkesini keşfetmiş, fakat
tibaren serbest bir şekilde öğretilen hazırlamıştır. Söz konusu sorunla- tam bir tanımını yapamamıştı. “Ey-
Descartesçılık Fransa’da, ancak u- ra örnek olarak; Tanrı’nın evrendeki lemsizlik” (inertia) terimi ortaçağda
zun bir süreden sonra, 18. yüzyı- yeri, res cogitans ve res extensa ayrı- genellikle fiziksel nesnelerin “hare-
lın ortalarında, eğitim kurumların- mından kaynaklanan Kartezyen dü- ketsiz olma durumu”na ya da “ha-
da saygın bir konuma yükselmiştir. alizmi (insanın özü sorunu ya da in- reketsizliğe geçme eğilimi”ne işaret
(Jolley, 1997: 260, 271) sanın evrendeki yeri sorunu) ya da etmek için kullanılmıştır. Eylemsiz-
Özetlemek gerekirse Descartes, madde, uzay ve uzam kavramlarının liğin bu şekilde tanımlanması, yer
matematiğe dayalı yeni bilimin ve özdeşleştirilmesinden, yani boşlu- değiştirme hareketi yapan bir cis-
yeni evren anlayışının metafizik il- ğun reddinden kaynaklanan hareke- min “doğal yer”ine ulaştığında hare-
kelerini belirlemiştir. Nicel bir do- tin nasıl mümkün olabildiği sorunu ketsiz kalacağı, yani hareketin geçici
ğa felsefesi geliştirmiş, madde ve u- gösterilebilir. Descartes’ın yol açtığı bir durum olarak kavrandığı ortaçağ
zay kavramlarını matematik bir dille diğer bir tartışma konusu da uzay ve kozmolojisine de uygundur. Buna
ifade etmeyi başarmıştır. Buna bağ- zamanın tanımıyla ilgili olmuştur. karşılık Descartes eylemsizlik ilkesi-
lı olarak, Galileo gibi birincil ve i- Descartes’ın fizik anlayışı Galileo ni “hareketin korunumu” olarak ta-
kincil nitelikler arasında bir ayrım fiziğinin bir yorumu olarak ortaya sarlamıştır. Eylemsizlik ilkesinin bu
yapmış ve nesneyi nesne kılan (ya- çıkmıştır. Hareket ile ilgili görüşleri tasarımı ise Copernicusçu kozmolo-
ni birincil) özellikler olarak nicel ö- kendisinin geliştirdiği evren görüşü- jiyle uyum içindedir.
zellikleri kabul etmiştir. Coperni- ne bağlıdır. Ona göre evrende boşluk Descartes’a göre hareketin ilk
cus sisteminden kaynaklanan ve ilk yoktur; evren bir plenum’dur. Cisim- nedeni Tanrı’dır ve evrendeki top-
kez açıkça Bruno tarafından orta- ler bu plenum içinde yanlarındaki ci- lam hareket miktarını korumaya al-
ya konulan “sonsuz evren” anlayışı simleri iterek hareket ederler. Balığın mıştır. Cisimler bu toplam hareketi
Descartes tarafından nicel bir tarz- yüzerken etrafındaki suyu itmesi ör- birbirlerine aktararak yer değiştirir-
da yorumlanmış ve kabul edilmiş- neğinde olduğu gibi, bir cismin hare- ler ve hareket cismin ayrılmaz bir
tir. Copernicusçu bir evren (sonsuz, ket etmesi diğer cisimlerin harekete özelliğidir. Descartes Felsefenin
homojen ve nicel evren) anlayışına geçmesine neden olur. Benzer biçim- İlkeleri’nde hareket ve hareketsizli-
dayandırdığı doğa felsefesini, teoloji de gezegenlerin hareketleri de bir ğin, bir cismin iki farklı biçimi oldu-
ile felsefeyi birbirinden ayıracak bir girdap hareketi yapan gezegenler ara- ğunu belirtir. Bir cismin aynı anda
tarzda tanımlamış olan Descartes’ın, sı etherin hareketiyle gerçekleşir. Es- birden fazla harekete sahip olabile-
ayrıca fizikte teleolojik yaklaşımı kinin gezegenleri taşıyan gök küre- ceğini kabul eden Descartes, üç il-
(“final neden” ilkesinin) terk etti- si anlayışı yerine, girdap halinde bir ke (ya da yasa) ortaya kayar: 1. ey-
ği görülmektedir. Descartes, ayrı- araya gelerek gezegenleri taşıyan ve lemsizlik ilkesi, 2. düzgün doğrusal
ca Galileo tarafından keşfedilen ey- onları yörüngelerinde döndüren çok hareket ilkesi ve 3. etki ilkesi. Des-
lemsizlik ilkesinin açık bir tanımını küçük parçacıklardan oluşan ince bir cartes ilk ilkeyi şöyle tanımlar: “Her
sistem tasarlamıştır. şey başka bir şey onu değiştirmedi-
René Descartes ile İsveç Kraliçesi Christina.
Girdap modeli ay- ği sürece, bulunduğu durumda ka-
nı zamanda “madde lır ve ancak başka şeylere rastlayın-
ancak madde üze- ca durumunu değiştirir.” (Felsefenin
rinde işler” inancı- İlkeleri, II.37) Bir cismin harekete
na dayandırılmıştı. geçtikten sonra hareketine devam
Descartes’ın bu gö- edeceğini ve hiçbir zaman kendili-
rüşleri fizik bilimine ğinden bu hareketini durdurmaya-
somut bir katkı yap- cağını ileri sürdükten sonra, ikinci
mamış olsa da geliş- ilkesini şöyle tanımlar: “Harekette
tirdiği kozmolojiyle olan her cisim hareketine doğru bir
ayaltı dünya ile a- çizgi doğrultusunda devam etme-
yüstü dünya ayrımı- ye çalışır.” (Felsefenin İlkeleri, II.39)
na karşı çıkarak her Aynı yapıtta üçüncü ilke şöyle ta-
iki dünyada da aynı nımlanır: “Harekette olan bir cisim,
fizik yasalarının ge- kendinden daha güçlü bir şeye rast-
çerli olduğu görü- larsa, hareketinden bir şey yitirmez,
şünü ayakta tutmuş- [yön değiştirir] ancak harekete ge-
tur. çirebileceği kendinden daha zayıf

16
bir cisimle karşılaşırsa, ona verdiği nüne geçmiş ve etkin biçimde yerini du. Geliştirilen önemli alternatifler
kadar kendi hareketinden yitirir.” almıştı. Bununla birlikte Descartesçı arasında -Thomas Hobbes’un ve Sir
(Felsefenin İlkeleri, II.40) sistemin belirgin sorunları mekanik Kenelm Digby’nin yanı sıra- Pierre
17. yüzyılın ilk yarısında meka- felsefenin birbiriyle yarışan model- Gassendi’nin (1592-1655) mekanik
nik felsefe Aristotelesçi felsefenin ö- lerinin ortaya çıkmasına neden ol- felsefesi de vardı.

ATOMCU ONTOLOJİ: PIERRE GASSENDI


Aix’de felsefe, Paris’teki Kraliyet sa dayalı tanıtlamalardan meydana
Koleji’nde matematik profesörü olan gelmesi ve bunun temellerinin nasıl
Pierre Gassendi (1592-1655) aynı olması gerektiğine ilişkin görüşle-
zamanda Katolik bir rahip ve Digne ri yanlıştı. Ona göre yapay, biçimsel
papazıydı. Kepler, Galileo, Hobbes, bir mantığın kuralları, şeylerin do-
Descartes ve Mersenne gibi dönemi- ğasını arayışta kimseye yol göster-
nin önde gelen düşünürleriyle ya- mez. Gassendi’nin sözleriyle:
kın ilişkisi vardı. Montaigne’den son- “Bir pirenin doğasının eksiksiz
ra hem dinsel Ortodoksluğa hem de bilgisine ulaşmamda, mantık bana
geleneksel otoriteye karşı Phyrrhon- nasıl yollar üretecektir ki?... Eşya-
cu kuşkuculuk ile anti-Aristoteles- nın doğasını inceleme ve nihayetin-
çiliği birleştiren özgür düşünürler de de açıklama, Fizik ve diğer bilim-
(libertines érudits) arasında yer al- lerin alanları değil de, mantığın alanı
dı. Gassendi de, tıpkı Descartes gibi, mıdır? Eşyanın saklı doğasının pe-
Aristotelesçiliğe ve okültizme karşı şine düşme ve onu ortaya çıkarma-
mücadele etti; ama Descartes’ı da sert da mantığa ne tür bir yetenek ihsan
bir biçimde eleştirmekten geri dur- edilmiştir?” (Woolhouse, 2019: 71) Epikuros (MÖ 341-270). Helenistik felsefenin
madı. Fizik, astronomi, optik ve me- Gassendi’nin epistemolojik i- en önemli düşünürlerinden birisidir. 17.
kanikle ilgilendi ve özellikle doğa fel- nançları ile bilimsel pratiği arasın- yüzyılın mekanik doğa felsefeleri, köklerini
klasik Epikurosçulukta bulmuştur.
sefesi ile matematik felsefesi alanında daki yakın bir ilişki vardı. Gassendi
özgün düşünceler geliştirdi. Yaşadı- Exercitationes paradoxicae adversus ğından hem de kesin bilginin olana-
ğı döneme egemen olan Aristoteles- Aristoteleos (1624 - Aristotelesçilere ğından şüphe eden kuşkuculuktan
çi doğa felsefesinin yerini alacak yeni Karşı Paradoks Alıştırmalar) adlı ilk uzak durarak, gözlemlenebilir dün-
bir doğa felsefesi geliştirmeye çalışan yapıtında Skolastik düşünceye yö- yanın bilimsel bilgisine ulaşılabilece-
Pierre Gassendi, Hıristiyanlık inan- nelttiği temel eleştiri, bilimde kesin ğini savundu. Farklı filozofların ra-
cıyla mekanikçi bir atomculuğu bir- bilginin olabilirliğine karşıydı. Gas- kip iddialarının hiç de tatmin edici
leştirerek Aristotelesçiliğe karşı Epi- sendi, bilimde kesinliğin ne müm- olmaması yüzünden, Gassendi önce,
kurosçuluğu yeniden canlandırdı. kün ne de gerekli olduğunu öne Michel Montaigne ve Pierre Charron
17. yüzyıl başlarında Aristote- sürerek Aristoteles’e karşı çıktı. Gas- gibi, doğanın bilimsel bilgisinin in-
lesçiler, felsefe ve bilginin ilerleme- sendi, ayrıca, hem bir şeye ilişkin san zihni tarafından kavranamaz ol-
si konusunda tutucu ve engelleyici kesin bilginin mümkün olduğunu duğu inancına yöneldi; ancak daha
bir rol oynamaktaydılar. Aristote- savunan Descartesçıların dogmacılı- sonra, Descartes gibi, kendine özgü
lesçilerin asıl amacı, doğru bilginin Atomcu Demokritos MÖ 460-370’lü bir kuşkuculuk geliştirdi. Bu “ılım-
ortaya çıkarılması değil, tartışma- yıllarda yaşamıştı. Atomculuk eski bir lı kuşkuculuk” bize şeylerin özünü
felsefe olmasına karşın doğa felsefesinde
da öne geçme ve başarı kazanmay- paradigma konumuna yükselmesi için 17.
ve fenomenlerin içsel nedenlerini bi-
dı. Onlar deney ve gözlem üzeri- yüzyılı beklemek gerekmiştir. lemesek de görünüşler dünyasının
ne değil, kelimeler ve argümanlar güvenilir bir bilimini geliştirebile-
üzerine odaklanıyorlardı. Geçmişe ceğimiz ve deneye dayanan olasılık-
çok fazla bakıyor ve otorite olarak çı bir bilgiye ulaşabileceğimiz yön-
gördükleri Aristoteles’in sözlerine temi sağlıyordu. Onun bu metafizik
ve yapıtlarına aşırı bel bağlıyorlar- kuşkuculuğu, bilimsel bilginin sınır-
dı. Aristoteles’in yapıtlarını açıklı- lı, geçici ve “fenomenolojik” yapısını
yor, parlatıyor, yorumluyor ama de- bilerek kabullenmenin temeli oldu.
neysel gözlem ve araştırmaya çok Şeylerin özünü yalnızca Tanrı bilebi-
az zaman ayırıyorlardı. Gassendi, lirdi. Diğer bir deyişle, şeylerin gizli
temelinde Aristoteles’in Organon’u niteliklerini bilemeyiz. Şeylerin gizli
bulunan Skolastik felsefe ve eğitimi gerçek doğalarına doğrudan erişme-
çok yönlü eleştirmiştir. Bu eleştiri- miz (onları bilmemiz) mümkün de-
lerden birisi de onun scientia ya da ğilse de, görünüşlere ilişkin bilgimiz
bilginin örgütlü bütünlüğü anlatısı- bunu dolaylı yoldan yapabilir. Gas-
dır. Gassendi’ye göre “bilim”in kıya- sendi doğruyu yanlıştan ayırmak i-

17
şeyleri araştırdığımız yöntemle araş- larını derinden etkilemiştir (Koyré,
tıralım […] Cisimleri en iyi şekilde 1994: 170). Gassendi’nin asıl başa-
anlamak için anatomiden, kimyadan rısı modern bilimin ihtiyaç duydu-
ve bu tür diğer yardımcılardan ya- ğu bir ontolojiyi kabul etmiş olma-
rarlanalım, onları ayrıştırarak neler- sıdır. Bu ontoloji, Demokritos ya da
den ve hangi prensiplere göre yapıl- Epikuros’un atom ve boşluğu temel
dıklarını öğrenelim ve başkalarının alan ontolojisidir. Galileo doğayı
da yapılabilmiş olup olmayacağını matematikselleştirerek modern bi-
ya da ileride yapılıp yapılamayacak- limin temelini atmış, Descartes ise,
larını görelim.” (Rossi, 2009: 151) bu yolda fazla ileri giderek, “aşırı ge-
Doğanın mekanik bir açıklama- ometrikleştirmeye” yönelmişti. Bir
sını vermeye çalışan Gassendi, var- bakıma Descartes fiziği salt geomet-
sayımların deneysel sınamaya tabi riye indirgemeye çalışarak maddi
Pierre Gassendi’nin bir resmi. Gassendi’nin
tutulması gerektiğini öne sürerek gerçekliğin her türlü kendine özgü-
mekanik felsefesi Descartesçı sistemin deneye dayalı modern bilimin gelişi- lüğünü reddetmiştir (Koyré, 1994:
belirgin sorunlarına bir çözüm olarak ortaya minde etkin bir rol oynamıştır. 170). Descartes kendi sisteminde
çıkmıştır.
Gassendi’nin Disquisitio madde ve uzayı özdeşleştirmiş ve
çin belirli bir ölçütün olup olmadığı- metaphysica’da (Metafizik Söylev, boşluk kavramına yer vermemiştir.
nı sorar: 1644; Descartes’ın İlk Felsefe Hak- Gassendi ise, fiziksel maddenin ge-
“Bu önerisini detaylandırırken kında Meditasyonlar adlı yapıtındaki ometrik uzayla özdeşleştirilmesi-
Gassendi, üç tür ‘gizli’ şeyin olduğu- görüşlerle tartışmasının ürünü olan ne karşı çıkmış ve Descartes’ın (ve
nu söyleyen Yunan düşüncesine da- bir kitap) ­ortaya koyduğu deney- Aristoteles’in) evrenin bir plenum
yanır. Bazı şeyler, örneğin yıldızların ciliği ve olasılıkçılığıyla yakından (doluluk) olduğu görüşünün karşı-
sayısının tek mi çift mi olduğu, tama- bağlantılı­ matematiğe ilişkin görüş- sına evrenin atomlardan ve boşluk-
mıyla gizlidir; bu konudaki gerçeği leri, Descartes ve diğer çağdaşların- tan oluştuğu görüşünü koymuştur.
asla bilemeyiz ve bilemeyeceğiz. Di- dan oldukça farklıdır. Gassendi’ye Ama Gassendi atomcu görüşü
ğerleri sadece geçici olarak gizlidir, göre matematik, Descartes ve Ga- salt spekülatif düzeyde savunmuş
örneğin görüşümüzü kapatan bir bi- lileo gibi düşünürlerin iddia ettiği değildir. Atomun ve boşluğun var-
nanın ardında yangın olup olmadığı gibi, şeylerin nedenlerini ya da iç- lığını deneysel olarak kanıtlamaya
gibi; gidip görerek bunun bilgisine sel doğalarını olanaklı kılmaz; o yal- çalışmıştır. Örneğin, yakın zaman-
sahip olabiliriz. Ancak Gassendi için nızca deney verilerini düzenlemekte da keşfedilmiş olan mikroskopla-
en önemlileri doğal olarak gizli o- kullanabileceğimiz bir araçtır. rın atomları görünür kılacak kadar
lan şeylerdir. Geçici olarak gizli olan Gassendi aslında keşifleri olan bir güçlü hale geleceği günü bekler-
şeylerin tersine, bunlar ‘kendi doğa- bilimadamı değildir. Bununla birlik- ken, mevcut mikroskopları, kendi
ları gereği açık hale’ gelemezler, an- te kendi döneminde Descartes’la kı- atom teorisi lehine deneysel kanıt-
cak ‘yine de başka bir şey aracılığıyla yaslanabilecek ve ona rakip büyük lar toplamak için kullandı. Tuzların
[onları] bilip anlayabiliriz’. Derideki bir bilimadamı olarak görülmüştür. ve minerallerin mikroskopik gözle-
gözenekler bunun klasik bir örneği- Onun çalışmaları, Boyle’un ve özel- minden yola çıkarak, makroskopik
dir: bunlar ‘kendiliklerinden bizim i- likle Newton’un bilimsel çalışma- dünyadan atomlara kadar, doğanın,
çin algılanır hale gelemezler, ancak Bir teolog olan Gassendi’nin, Diogenes temel örüntülerini tekrarladığını ö-
yine de onların deride var oldukları Laertios’un Epikuros’un Yaşamı ve Hazcı ne sürmüştür.
Ahlâkı Üzerine X. Kitabına İlişkin Düşünceler
sonucunu terlemeden çıkarabiliriz.’” adlı çalışması, 1649.
Gassendi varlığı töz ve nitelik o-
(Woolhouse, 2019: 79) larak ikiye ayıran Aristotelesçi onto-
Gassendi’ye göre insan yalnız- lojinin temellerini de eleştirmiştir.
ca modellerle ya da kendi elleriyle Varlığı bu şekilde bölmenin doğru
yapmış olduğu yapay ürünlerle, ya- olmadığını ileri süren Gassendi “boş
ni makinelerle temsil edilebileceği uzay”ın töz ya da ilinek olmadığını
şeyler hakkında bilgi sahibi olabilir- “ama yine de bir şey” olduğunu ve
di. Mekanik felsefeye göre gerçeğin bir “hiç” olmadığını ileri sürmüştür
anlaşılması büyük dünya-makinesi- (Koyré, 1994: 171-172). Gassendi
nin içindeki makinelerin nasıl işle- iki temel konuda Descartes’a karşı
diğini bilmeyi gerektiriyordu. Gas- çıkmıştır: 1) Gassendi Descartes’tan
sendi ölümünden sonra yayımlanan farklı olarak atomların var olduğu-
Syntagma Philosophicum da (Felsefe- nu, yani fiziksel anlamda madde-
ce Soruşturma, 1658) Tanrı yapımı nin sonsuza kadar bölünemeyeceği
doğal nesneler ile insan yapımı ma- görüşünü ortaya atmıştır. 2) Gas-
kineler, yani yapay nesneler arasın- sendi Descartes’tan farklı olarak
da açık bir analoji kurdu: “madde”nin “uzam” ile özdeş oldu-
“Şimdi doğayı kendi yarattığımız ğunu kabul etmemiştir.

18
Gassendi’ye göre uzayın geomet- Tümertekin, Cogito, 10: 41-62.
rikleştirilmesi maddenin geometrik- 2) Barry, James (1996), Measures of Science Theological
leştirilmesine yol açmaz. Uzay, son- and Technological Impulses in Early Modern Thought,
Evanston: Northwestern University Press.
suz parçalara ayrılabilir fakat cisimler 3) Burtt, Edwin Arthur (1980), The Metaphysical Foundation
aynı şekilde bölünemezler. Gassendi of Modern Physical Science, London: Routledge & Kegan
atomcu ontolojisi sayesinde, sonra- Paul.
dan başarı kazanacak olan cisimcikli 4) Clarke, Desmond M. (2016), Descartes, Çev. Nur Nirven
ışık teorisini, eylemsizlik yasasını ve ve Berkay Ersöz, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
barometrik olguların yorumunu üre- 5) Cottingham, John (1996), Descartes Sözlüğü, Çev. Bülent
Gözkan vd., İstanbul: Sarmal Yayınevi.
tebilmiştir. (Koyré, 1994: 173)
6) De Santillana, Giorgio (2006), Serüven Çağı Filozofları,
Gassendi profesyonel olarak ast- Çev. İbrahim Yıldız ve Aydın Gelmez, Ankara: Adapa Yayınevi.
ronomiyle ilgilenmiş; Ptolemaios, 7) Descartes, Rene (2007), İlk Felsefe Hakkında
Copernicus ve Brahe sistemleri a- Meditasyonlar – Gassendi’nin Meditasyonlar’a İtirazı ve
rasında bir senteze ulaşmaya çalış- Descartes’ın Bu İtirazlara Yanıtı, Çev. İsmet Birkan, Ankara:
mıştır. Ses hızının ölçülmesi gibi Pierre Gassendi’nin ressam Louis-Édouard BilgeSu Yayıncılık.
ölçmeye ilişkin deneyler yapmıştır.
Rioult tarafından yapılan resmi. 8) Descartes, Rene (1996), “Anlığın Yönetimi İçin Kurallar”
Söylem, Kurallar, Meditasyonlar içinde Çev. Aziz Yardımlı,
Yaptığı deneylerden biri de düşme “[Gassendi’nin] çekime duydu- İstanbul: İdea Yayınevi.
hızına ilişkindir. Bu deneyi ile hızın, ğu inanç, yani kütleçekimini [gra- 9) Descartes, Rene (1983), Felsefenin İlkeleri, Çev. Mesut
Varron’un ileri sürdüğü gibi kat edi- vity] açıklamak için çekimi [att- Akın, İstanbul: Say Yayınları.
len uzayla orantılı değil, Galileo’nun raction] kullanması Gassendi’nin 10) Erasmus, Desiderius (2010), Deliliğe Övgü, Çev. Çiğdem
ileri sürdüğü gibi zamanla orantılı Galileo’nun ilerisine geçmesine ve Dürüşken, İstanbul: Kabalcı Yayınevi.
olduğunu tespit etmiştir. Ayrıca ye- kendini yalnızca daireselliğin büyü- 11) Gjertsen, Derek (2000), Bilim ve Felsefe Dün-Bugün,
Çev. Feride Kurtulmuş, İstanbul: Say Yayınları.
rin hareketli mi yoksa hareketsiz mi sünden kurtarmakla kalmayıp ‘ya-
12) Haldane, Elizabeth S. & Ross, G.R.T. (1955), The
olduğunu ortaya çıkaracak olan ve tay’ ve ‘dikey’ (‘yukarı’ ve ‘aşağı’) Philosophical Works Of Descartes Volume II, New York: Dover
Aristoteles ve Ptolemaios zamanın- yönlerin ayrıcalıklı bir karaktere sa- Publications, Inc.
dan beri tartışılan bir deneyi ilk kez hip olduklarını yadsıyarak, hepsinin 13) Henry, John (2015), “Action at a Distance”,
yapmıştır (sonuçtan emin olduğu i- eşdeğerliklerini öne sürmesine de o- Encyclopedia of Renaissance Philosophy, M. Sgarbi (ed.)
çin Galileo bu deneyi yapmamıştır). lanak sağlar.” (Koyré, 2006: 310) Switzerland: Springer International Publishing.
Gassendi’nin 1641 yılında yaptığı Gassendi’nin atomcu teoriyi sa- 14) Henry, John (2009), Bilim Devrimi ve Modern Bilimin
Kökeni, Çev. Selim Değirmenci, İstanbul: Küre Yayınları.
bu başarılı deney, hareket halindeki vunmasının teolojik bir bedeli de ol- 15) Jolley, Nicholas (1997), “Descartes Felsefesinin Kabul
bir geminin tepesinden atılan bir ta- muştur. Aynı zamanda teoloji eğiti- Edilmesi”, Çev. Doğan Şahiner, Cogito, 10: 253-272.
şın nereye düşeceği ile ilgilidir: mi almış bir papaz da olan Gassendi, 16) Kenny, Anthony (2017), Batı Felsefesinin Yeni Tarihi
“Bilim tarihinin görüş noktasın- Epikuros gibi fiziksel dünyanın boş- III. Cilt Modern Felsefenin Yükselişi, Çev. Volkan Uzundağ,
dan, Galileo’nun (ve Bruno’nun) de- lukta hareket eden bölünmez atom- İstanbul: Küre Yayınları.
vinen bir geminin direğinden düş- lardan oluştuğunu kabul etse de, 17) Koyré, Alexandre (2006), Bilim ve Devrim-Newton, Çev.
Nur Küçük, İstanbul: Salyangoz Yayınları.
meye bırakılan bir taşın veya küçük ondan farklı olarak, teolojik bir ka-
18) Koyré, Alexandre (1998), Kapalı Dünyadan Sonsuz
bir topun direğin dibine düşeceği, bulle Tanrı tarafından yaratılmış Evrene, Çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea.
gerisinde kalmayacağı önesürümü- sonlu sayıda atomların meydana ge- 19) Koyré, Alexandre (1994), Yeniçağ Biliminin Doğuşu, Çev.
nün gerçekliğini Marsilya limanında tirdikleri dünyanın, kör bir zorun- Kurtuluş Dinçer, Ankara: Gündoğan Yayınları.
vali Kont d’Allais’in (1641’de) ken- lulukla, yani “şans eseri” değil bel- 20) Lévy, Carlos (2016), Kuşkuculuk, Çev. Işık Ergüden,
di hizmetine verdiği bir kadırga ü- li bir amaç doğrultusunda, kısaca Ankara: Dost Kitabevi Yayınları.
zerinde gerçekleştirdiği bir dizi de- “takdiri ilahi” sonucunda oluştuğu- 21) Osler, Margeret J. (2016), “Mekanik Felsefe”, Batı
Geleneğinde Bilim ve Din Tarihi, Gary B. Ferngren (editör),
neyde son derece etkili ve görkemli nu savunmuştur. Çev. Tuğce Ayteş, İstanbul: Say Yayınları, 235-242.
bir biçimde tanıtlamış olma değe- Bilim tarihi açısından Gassen- 22) Rodis-Lewis, Geneviève (1997), “Descartes’ın Yaşamı ve
ri onundur. […] ayrıca kendini da- di, öz/nitelik, dinamis/energeia kav- Felsefesinin Gelişmesi”, Çev. Alp Tümertekin, Cogito, 10: 17-40.
ireselliğin büyüsünden kurtarma- ramlarına dayanan klasik Aristote- 23) Rorty, Richard (1997), “Bedenden Ayrı Var Olma
sıyla Galileo’nun ötesine geçebilmiş lesçi ontolojinin yıkılmasına büyük Yetisi”, çev. Doğan Şahiner, Cogito, 10: 187-197.
ve aynı De motu’da eylemsizlik ilke- katkı sağlamıştır. Ortaya koyduğu 24) Rossi, Paolo (2009), Modern Bilimin Doğuşu, Çev.
Neşenur Domaniç, İstanbul: Literatür Yayıncılık.
sinin doğru bir formülasyonunu ve- yeni ontoloji sayesinde boşluğun
25) Thilly, Frank (1995), Felsefe Tarihi, Cilt I, Çev. İbrahim
rebilmiş olmak gibi büyük bir değer varlığını ya da gerçekliğini göstere- Şener, İstanbul: Sistem Yayınları.
de onundur.” (Koyré, 2006: 295) bilmiştir. Gassendi bilimsel konu- 26) Trusted, Jennifer (1994), Physics and Metaphysics:
Gassendi’nin astronomideki ba- larda çok çaba harcamış ve kendin- Theories of Space and Time, London and New York: Routledge.
şarısının temelinde Kopernik i- den sonrakileri etkilemiş olsa da asıl 27) Ural, Şafak (1994), Bilim Tarihi, Cilt III, İstanbul: Ağaç
le Kepler’in birleşik etkileri altında etkisini, tıpkı Descartes gibi, bir fi- Yayınları.
gravitasyonu çekimin bir etkisi ola- lozof olarak göstermiştir. 28) Whitfield, Peter (2008), Batı Biliminde Dönüm Noktaları,
Çev. Serdar Uslu, İstanbul: Küre Yayınları.
rak anlaması vardı. Hareket halinde- 29) Woolhouse, Roger Stuart (2019), Ampirist Filozoflar,
ki gemiyle ilgili deneyi bu anlayışla KAYNAKLAR çev. Gökhan Murteza, İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
yorumladığı için Galileo’nun ilerisi- 1) Ariew, Roger (1997), “Descartes ve Skolastisizm: 30) Zack, Naomi (2019), A’dan Z’ye Felsefe, Çev. Şükrü
ne geçebilmişti: Descartes’ın Düşüncesinin Anlıksal Arka Planı”, Çev. Alp Alpagut, İstanbul: Say Yayınları.

19
Çernobil: Algı ve karar
mekanizmalarına dair kamuoyu hafızası

Çernobil dizisi çok tartışılıyor. Anti-Sovyet kara propagandası mı, nükleer enerjinin
reddi mi? Peki Çernobil’i algı ve başka açılardan okumak mümkün mü? İhtiyaç ile risk
arasında sıkışmış halde, irili ufaklı kararlar zinciriyle yönetilen teknolojilere muhtacız.
Hal böyleyken risk karşısında doğru algılama ve doğru karar verme mekanizmaları
ile ilgili tartışmak daha anlamlı olabilir. Üstelik kusursuzluğun beyhude bir çaba
olduğunu bilerek... Kusur baki ise risk hep vardır. Bunu sürekli bize hatırlatacak bir
“kamuoyu hafızası” olarak seyrettim Çernobil’i.

Ogan Güner

A
merikan yapımı beş bölümlük Çernobil mini di- arasındaki fark konu edilebilirdi. Öneriyi yaparken
zisi, sene boyunca heyecanla beklenen Game of üzerime bir yazı ihalesi kalacağını bilmiyordum,
Thrones’u gölgede bırakıverdi ve beraberinde bir- oysa önceki tecrübelerimizden tahmin etmeliydim.
çok tartışmayı getirdi. Çernobil felaketini yaki- Bu noktada Ender Helvacıoğlu cevap hakkını kul-
nen yaşayan, “Gönül rahatlığıyla çayınızı için, ba- lanabilir.
kın ben içiyorum” diyen bakanları hâlâ hatırlayan Peki, hiçbir uzmanlığım olmayan bir konu hak-
Türkiye’nin diziye gösterdiği ilgi ve tetiklediği tar- kında ne yazacaktım? Akkuyu santralinin betonun-
tışmalar önemli. Hele nükleer enerjinin sıcak bir daki çatlağın Çernobil’le bir bağlantısı olup olmadı-
gündem olduğu, dahası Rusya’nın Türkiye’de nük- ğı konusunda kelam edecek halim yoktu. Dizideki
leer reaktör ihalesi aldığı bir dönemde... bilimsel açıklamaların, felakete giden olaylar zinci-
Çernobil dizisinin yarattığı gündeme paralel ola- rinin doğruluğunu teyit edecek veya yanlışlığını is-
rak dergide bu konuyu işleme önerisi benim başı- patlayacak halim de olmadığına göre, yazacaklarım
mın altından çıkmıştı. Dizinin hem medyada hem ancak Çernobil dizisini etkilenerek izleyen birinin
de sosyal medyada insanlar arasında yarattığı tar- bilgisi dahilinde olabilirdi. Dolayısıyla takip eden
tışmanın üç konu başlığında toplanabileceğini ve satırları bu çerçevede okumanızı isteyeceğim.
bu konu başlıkları çerçevesinde 30 yıl önce yaşa-
nan Çernobil felaketini tekrar işleyebileceğimizi Belgesel ile kurgu arasında...
önermiştim. Birinci konu başlığı, dizide anlatılan Çernobil dizisi giderek popülerleşen “docudra-
şekliyle yaşanan olaylar zincirinin bilimsel açıdan ma” kategorisinde tanımlıyor kendisini. Yani bel-
doğruluğu olabilirdi. İkincisi medyadaki yazıların gesel ile kurgu arasında bir yerde. Belgeselin en-
birçoğunun odaklandığı gibi bu dizinin bir anti- formatik gücünün kurgunun dramatik gücüyle
Sovyet kara propagandası olup olmadığı tartışılabi- birleşmesi denebilir buna ama kurgunun devre-
lirdi. Ve üçüncü bir başlık olarak, bugünün nük- ye girdiği bir yerde belgeselden yer yer taviz ve-
leer teknolojisi ile Çernobil’in nükleer teknolojisi rilmemesi ve seyircinin duygusal olarak manipüle

20
edilmemesi mümkün değil elbette. tin anatomisi olarak değil, olağanüs- dalla (Cambridge Analytica gibi)
Diziyle ilgili yabancı ve yerli med- tü bir mücadelenin hikâyesi olarak ortaya çıkan bu terim, alternatif bir
yada çıkan “Çernobil Dizisi ve Ger- da izledim dolayısıyla. Bu yüzden, hakikat anlatısının, özellikle sosyal
çekler” başlığı altında toparlanabi- diziye yönelik “Sovyetik” eleştirile- medya gibi ademimerkeziyetçi ağ-
lecek yazıların içeriğine baktığımda ri de elimden geldiğince takip ettim. lar üzerinden, yalanlarla, suni bil-
ise dizide yüzde yüz belgelere bağ- Özellikle Amerikan basınında Çer- gilerle inşa edilebildiği bir dönemi
lılık bekleyen, yaşananların doğru- nobil felaketinin Sovyet rejiminin tarif ediyor. Mazin de Çernobil fe-
luğuna halel getirmeyen minör bir otoriter yönetiminin eseri olduğuna laketini saran yalanlar ağına vurgu
dizi hata listesi çıkıyor ortaya. Ço- dair birçok yazı çıktı. Anlaşılabilir, yapıyor ve hakikatin önemine dair
cukların tatil gününde okul ünifor- geçelim. Bizde ise dizinin anti-Sov- bir hikâye anlatmak için yola çık-
ması ile görünmesi, bir bilimcinin yetik bir kara propaganda eseri ol- tığını söylüyor. Anti-anlatıya (anti-
itfaiyeci ile benzer konutta oturması duğuna dair birçok yazı okuduk. Di- narrative) karşı da anlatıyı seçtiğini
gibi dönemin Sovyet gündelik yaşa- zinin kasıtlı olarak Sovyet sistemini söylüyor. Mazin’in sözlerine bakın-
mına ait detaylardaki hatalar. Ya da karalamak için üretildiğini savunan ca dizinin gerçekten anti-Sovyetik
patlamayı takip eden ilk birkaç gün bu yazılar ne yazık ki yine olayların bir propaganda filmi olarak tasar-
içinde yaşanan bir helikopter kaza- akışında somut bir çarpıtma bulamı- landığını sanabilirdik, ancak ortaya
sının gerçekte birkaç ay sonra ya- yor ve “Bu felaketler kapitalist sis- çıkan ürün Çernobil’i bir kara pro-
şanmış olması. Evet, bunlar dizinin temde de olur” gibi bir önermeyle paganda filmi olarak değerlendir-
hataları olabilir, ama okudukları- çerçeveleniyor daha çok. Kim aksi- memizi imkânsız kılıyor. Sadece di-
mın içinde dizinin “belgesel” tarafı- ni söyleyebilir ki? Çernobil’in belge- zi üzerinden değil, her tür belge ile
nın manipüle edildiğine dair hiçbir sel ve dramatik alanlarının gri nok- sabit ki, patlamanın boyutları giz-
somut veriye denk gelemedim açık- tasında kalan bu ideolojik alt-metin lenmiştir, bölge iletişime kapatıl-
çası. Dolayısıyla dizinin hem bilim- en çok tartışılan başlıktı herhalde. mıştır. Bu gerçekleri anti-Sovyetik
sel açıdan hem de olay akışında tu- Dizinin sona ermesinden neredeyse propaganda çarpıtmaları olarak yo-
tarlı olduğu sonucunu çıkarabiliriz. bir ay sonra hâlâ benzeri yazılar çık- rumlamak mümkün değildir. Da-
Bilhassa dizinin son bölümünde- maya devam ediyor. hası yukarıda bahsettiğim, nükleer
ki yargılama sahnesinde Legasov’un Dizi gerçekten de bir anti-Sovyet patlama sonrasındaki topyekûn mü-
mavi ve kırmızı bir dizi levha eşli- kara propagandası olarak mı tasar- cadele dizide hakkıyla yansıtılmak-
ğinde, bir nükleer reaktörün çalışma lanmıştı? Amerikan film endüstrisi tadır. Hatta aynı röportajda Craig
prensibini ve felakete giden olaylar 30 yıl sonra Çernobil’i niye hatırla- Mazin mealen şöyle diyor: “Bu fe-
zincirinde birbirlerini dengeleyen ma gereği hissetmişti? ABD ile Rus- laket ABD’de yaşansaydı, bölgeyi
bu prensiplerin nasıl altüst olduğu- ya arasında sürekli tırmanan siya- boşaltıp enterne ettikten sonra her
nu açıkladığı 15-20 dakikalık anla- si ve askeri rekabet yüzünden mi? şey oluruna bırakılırdı. Öleceklerini
tım, sıradan insanlar için neredeyse İlk akla gelen neden bu olsa gerek. bildiğimiz için kimseyi o bölgenin
bir nükleer enerji dersi niteliğinde. Oysa dizinin yaratıcısı Craig Mazin içine sokmazdık. Oysa Sovyet va-
Yargılanmakta olanlar o gece reak- ile yapılan bir röportajlar serisinde tandaşları inanılmaz bir fedakârlık
tördeki testin başındaki Dyatlov ve Mazin, Çernobil’in başka bir gün- ve inançla, ölümün gözlerine baka
amirleri Brukhanov ile Fomin’dir. cel tartışma zeminine oturduğu i- baka büyük bir felaketi önlemiştir.”
Legasov, yanlış kararlar zinciri so- çin ilgi gördüğünü söylüyor: Post- Benim izlenimim dizide SSCB’nin
nucu (ki bunlardan sadece biri bi- Truth (Hakikat Sonrası). Trump’ın güvenlikçi anlayışı ile küresel bir
limsel bir hatadır) Dyatlov’un nasıl ABD Başkanlığı koltuğuna oturdu- nükleer felaketi önleme iradesinin
bir felakete yol açtığını anlatır. Bu ğu son seçim sonrası bir dizi skan- denge içinde anlatıldığıdır.
sahneye ilerleyen satırlarda tekrar Diziden patlama anı görüntüsü.
döneceğiz.

Sovyet mirası olarak


Çernobil
Çernobil’i seyrederken etkilen-
memek mümkün değil. Bilinçli bir
yaşımda şahit olduğum bu felaket-
le ilgili ne kadar az şey bildiğimi
fark ederek seyrettim kendi adıma.
Çernobil’de bir nükleer felaket ya-
şandığını ve bunun uzun süreli, ge-
niş bir coğrafyaya yayılan sonuçları
olduğunu biliyordum da, daha bü-
yük bir felaketin önlenmiş olduğu-
nu bilmiyordum açıkçası. Bu benim
eksikliğim. Diziyi sadece bir felake-

21
Yalan mı, hata mı? man aradaki sınırları belirsiz ol- Devam ediyoruz: Test tarihi ay
Ama bir farkla. Mazin’in ima etti- makla birlikte dört ana faktörden sonuna denk geldiğinden ve fabrika-
ği gibi Çernobil felaketini post-truth bahsediyor: 1) Bir sorunu fiili olarak larda aylık üretim kotaları tutturul-
çerçevesinde değerlendiremeyiz. Ne- ortaya çıkmadan önce öngörmede maya çalışıldığından Kiev’den, fabri-
den mi? Post-truth, suni bir bilgi mi- başarısız olmak, 2) Sorun ortaya çık- kaların 10 saat daha enerjiye ihtiyacı
marisiyle hakikati etkilemeyi, hatta tığında sorunu algılamada başarısız olduğuna dair bir emir gelir. Duru-
sıfırdan inşa etmeyi ifade ediyor, oy- olmak, 3) Sorunu algıladıktan sonra mu değerlendirmek için toplanır-
sa Çernobil felaketinin sebebi “yalan- sorunu çözme girişiminde hata yap- lar. Dyatlov testi 10 saat ertelemenin
lar” değil. Bu felaket bir dizi hatalar mak ve 4) Sorunu çözmeyi deneyip fark etmeyeceğini söyler. Biraz gidip
zinciriyle gerçekleştikten sonradır ki girişimlerinde başarısız olmak. kestirecek ve testi yönetmek için ge-
Sovyet devletinin ve bürokratlarının 26 Nisan 1986 gününe geri dö- ri gelecektir. İlk ve muhtemelen en
güvenlikçi önlemleri (yalanları da di- nelim. Reaktörde bir güvenlik tes- büyük hata Jared Diamond’un 1 no-
yebiliriz) devreye giriyor. Yani yalan- ti yapılacaktır. Bu test için bir gün lu maddesidir: Sorunu fiili olarak
ların felakete sebebiyet vermesinden reaktörün gücü yarıya düşürülmüş. ortaya çıkmadan öngörememek.
değil, felaketin bir süreliğine de olsa Ardından güç % 50 daha düşürü- Bu kararda biri bilimsel diğeri yö-
dünyadan gizlenmesinden söz ediyo- lecek ve test başlayacaktır. Sorum- netimsel denebilecek iki hata var-
ruz. Bu güvenlikçi refleksi bir rejime lular, testi bizzat yönetecek olan dır. Nükleer tepkime sırasında Xe-
ve ideolojiye bağlamak ise birçok ta- Dyatlov, onun üstü Fomin ve o- non maddesi ortaya çıkmakta ama
rihi örnekle sabit ki abesle iştigaldir. nun da üstü Brukanov’dur. Testin tam kapasiteyle çalışan bir reaktör-
Oysa diziyi anti-Sovyetik kara propa- başarıyla tamamlanmasının ardın- de Xenon maddesi dengelenmekte-
ganda diye değerlendiren “sol” kanat- dan Brukanov’un Moskova’ya terfisi dir. Oysa yarım kapasite çalışan bir
tan yazılar kendi etraflarında geniş beklenmektedir. Bu Fomin ve Dyat- reaktörde Xenon maddesi denge-
bir çember çizdikten sonra sosyalist lov için de birer basamak yukarı tır- lenemediği için artmakta ve çekir-
bir rejimin doğası gereği insani hata- manma ihtimali demektir. Sadece dek üzerinde baskı yaratmaktadır.
lardan, kişisel hırslardan, yanlış grup yönetici değil bilimci de olan bu yö- Dyatlov başta olmak üzere sorumlu
kararlarından azade olduğu, Çerno- netim ekibinin yanlış kararlarında nükleer fizikçiler bu bilimsel bilgiye
bil bağlamında bunu tartışmanın bi- bu kişisel terfi beklentisinin ne ka- haiz değildir. Bilimci ile teknokrat
le sosyalizme saldırı olduğu gibi garip dar rol oynağını bilemeyiz, ama fe- arasındaki farklardan biri de bu ola-
bir noktaya varıyor. Bakın burası çok laketin sebebi olmasa da hatalı ka- bilir mi? Teknokrat için asıl itici güç
önemli! Biraz bunu tartışalım. rarlar zincirinde bilinçdışı bir etkisi testin yapılmasıdır. Xenon ile ilgili
olasıdır. Beklentiler algıyı etkiler. bu bilgiye haiz olmamak bir ölçüde
Toplumlar ve anlaşılabilir, ama bilimci olarak ha-
felaketler reket eden birinin, ertelemenin do-
Makaleyi kurgu- ğuracağı bilimsel riskleri analiz et-
lamaya çalışırken mesini bekleriz.
imdadıma yetişen, Dyatlov evine gidip kestirir ve 10
birkaç yıl önce oku- saat sonra işinin başına döner. Tes-
duğum bir makale- te devam etme kararındaki yönetim-
yi hatırlamak oldu. Çernobil nükleer güç santralindeki reaktör
Tekrar okudum: “Ba- kazası sonucunda oluşan radyoaktif kirliliği
zı Toplumlar Niçin ortadan kaldırmakla görevlendirilmiş kişilerin
çalışmaları.
Felaket Getiren Ka-
rarlar Alırlar?”, Ja-
red Diamond (Kül-
tür, Edge Serisi, Alfa
Yay., 2012). Bu ma-
kalede Jared Diamond, bugünden
geriye dönülüp bakıldığında “bile
bile lades” denebilecek felaketler-
de grup içi karar alma mekanizma-
larının nasıl işlediğini ve nasıl kör
noktalar barındırdığını tartışıyor.
Diamond’ın söyledikleri ışığında
Çernobil’deki olgular zincirini oku-
mayı deneyelim mi?
Makalede grupların (ve takiben
toplumların) karar almada başarısız
olmalarını etkileyen faktörler tartı-
şılıyor demiştik. Diamond çoğu za-

22
sel hata ise 10 saatlik ertelemenin, Uzak ile yakın algısı bakarsak, bu sorun, Gorbaçov’un
çok daha deneyimsiz, test prosedür- Moskova. Patlama olduğu bilgi- bakanlar kurulu başkan yardımcı-
leri konusunda eğitilmemiş gece var- siyle birlikte bir kriz masası kurul- sı Shcherbina’yı Legasov ile birlikte
diyasına denk gelmesidir. Test başlar muş ve nükleer fizikçi Valery Le- bölgeye göndermesiyle bertaraf edi-
ve işler sarpa sarar! Dyatlov’un tes- gasov bu komiteye dahil edilerek lecektir ancak. Dizinin iki başkahra-
ti zorlamasıyla reaktör önce durma Gorbaçov’un başkanlık edeceği top- manını böylece tanımış oluruz.
noktasına gelir, ardından kontrol e- lantıya çağrılmıştır. Legasov top- Reaktöre gelen ikili, felaketin
dilemez bir şekilde tırmanır enerji. lantıya girmeden reaktörden ge- gerçek boyutlarını kendi gözleriyle
Son çare AZ-5 denen, reaktörü tama- len itfaiye raporunu karıştırır ve görecek ve kabulleneceklerdir. Le-
men kapatacak soğutma çubuklarını sıradan kanıtları bilimsel bir göz- gasov felaketi tarif etmekte ve ne ya-
devreye sokan acil durum düğmesi- le değerlendirerek, kitabi olarak pılması gerektiğini söylemekle yü-
dir. Prosedüre uygun olarak düğme- mümkün olmayan çekirdek patla- kümlüdür bilimci olarak. Ama asıl
ye basarlar. Ve bir patlama olur. masının gerçekleştiğine kanaat ge- felaket henüz gerçekleşmemiştir.
tirir. Toplantıdaki bürokratlar ge- Çekirdeğin beton zemini delerek ye-
Sorunun algılanması len raporlara dayanarak “her şeyin raltı sularına karışmasıyla birlikte
Reaktörün diğer birimlerinde ça- kontrol altında” olduğunu söyler- yaşanacak olan felaket gerçekleşmiş
lışanlar patlamayla ilgili bilgileri ler. Legasov ayağa kalkar ve soru- olanla kıyas kabul etmeyecektir. Bu
getirirler ama Dyatlov patlamanın nun Moskova’dan algılandığından noktadan sonra izlediğimiz zama-
boyutlarını algılayamaz. Veya algı- çok daha vahim olduğunu iddia e- na karşı verilen kıyasıya bir müca-
lamayı reddeder. Bilinen tüm ihti- der. Legasov burada bir bilimci cid- deledir. Dizinin ağırlıklı bölümü de
maller dahilinde çekirdeğin patlama diyetiyle, ortaya çıkan bir sorunu fedakârlığın yanı sıra Shcherbina’nın
ihtimali yoktur. Patlamaya şahit o- algılamadaki başarısızlığın en sık irade ve çabasıyla tüm Sovyetler Bir-
lanlar aksini söylese de bunun hid- karşılaşılan nedenlerinden biriyle liği kaynaklarının seferber edildiği,
rojen tankı patlaması olduğundan e- mücadele etmektedir aslında: Uzak bir yıla yayılan bu mücadeleyi anlat-
mindir Dyatlov. yöneticiler sorunu. Sorunun fiilen maktadır aslında. Evet, patlamanın
Geliyoruz 2. maddeye: Sorun or- ortaya çıktığı sahadan uzak olmak, ve yayılan radyasyonun boyutları
taya çıktığında sorunu algılamada sorunu algılamada başarısız olma- dünyadan gizlenmiştir ama yapılma-
başarısız olmak. Çünkü kitabi bilgi- nın hiç de azımsanmayacak bir ne- sı gereken her şey, aktarılması gere-
ler bunun mümkün olmadığını söy- denidir çünkü. Dizide anlatılana ken her kaynak bölgeye aktarılmış-
lemektedir ve muh- tır. Shcherbina tüm
temelen insani bir bölgenin boşaltıl-
tepki olarak Dyat- masını sağlayama-
lov bu kadar devasa sa da Pripyat’ı he-
bir hata yapmış ola- men tahliye ettirir.
bileceğine inanma- 50 bin kişilik şehir
maktadır. Dyatlov, 3 saat içinde tahliye
Fomin ve Brukanov edilecektir. Tahliye
toplanırlar ve elle- planları daha şehir
rindeki cihazlarda- kurulmadan hazır-
ki ölçümlerle birlik- lanmıştır.
te her şeyin kontrol
altında olduğu bil- Tahliye edilmiş Pripyat
gisini Moskova’ya kentinden görüntüler.
geçerler. Ölçülen
radyasyon, reaktör-
deki küçük ölçüm
cihazlarının maksimum değerine
denktir tesadüfen. Ölümcül bir de-
ğer değildir. Çekirdek patlaması-
nın olmadığından emindirler. Daha-
sı Dyatlov’un söylediklerinden emin
olmak eğilimindedirler. Olayın öyle-
sine göbeğindedirler ve olaydan do-
layı sorumludurlar ki, sorunu oldu-
ğundan daha küçük algılamışlardır.
Bu algıda devlet mekanizması için-
de başlarına gelecek cezayı hayal et-
menin de bir payı olabilir mi, müm-
kündür. Ama tek sebep olamaz.

23
Elbette Legasov bu mücadele- bulgular aktarılmamıştır. sında ses kayıtları bırakarak iki yıl
de yer alan tek bilimci değildir. Di- Diamond’ın kategorisindeki ilk i- sonra intihar etmesinden sonra ola-
zideki kurgusal Khomyuk karakte- ki madde Çernobil felaketinde baş- caktır. Devlet her yerde olduğu gi-
riyle temsil edilen yüzlerce bilimci rol oynamış gibidir. Ancak SSCB’nin bi hatalarını çok geç kabullenmiştir.
bu mücadeleye destek vermiştir. Bir üçüncü ve dördüncü maddelerin bir Her rejim ve ideoloji altında devlet,
yandan felaketin bertaraf edilme- şekilde üstesinden geldiği rahatlıkla bir bürokratik aygıt olarak hatasını
si ile uğraşırken diğer yandan çe- söylenebilir. 3) Sorunu algıladıktan uzun bir zaman sonra kabullenir.
kirdeğin patlamasının sebebinin sonra sorunu çözme girişiminde ö-
peşine düşer bilimciler. Ulaştıkla- lümcül bir hata yapmamışlar ve 4) Kamuoyu hafızası
rı sonuç AZ-5 acil durum mekaniz- Sorunu çözmeyi deneyip girişim- Peki, Çernobil dizisinin faydası ne-
masındaki yapısal bir sorundur. Bu lerinde başarısız olmamışlardır. O dir? Yukarıda söz etmiştik, Diamond
mekanizmanın yetersizliği ve tehli- güne kadar sıradan bir bürokrat o- bir felaketin daha önceki tecrübe-
keleriyle ilgili bilimsel tespitler ya- lan Shcherbina, Moskova’daki diğer lerinin aktarılmaması durumun-
pılmıştır vaktiyle ama devlet arşiv- siyasetçiler gibi sorunu algılamada da doğru algılanmama ihtimalinin
lerinin dehlizlerinde unutulmaya, gecikmiş olsa da çözme konusun- yüksekliğinden dem vuruyor. Sade-
göz ardı edilmeye mahkûm edilmiş- da bilimcilerle birlikte çalışarak ba- ce Çernobil değil benzeri tüm nük-
tir bu bulgular. Diamond’a göre bir şarmıştır bunu. Yüz binlerce insa- leer felaketlerin bilimsel kayıtları zi-
felaket ortaya çıkmadan onu algıla- nın çabalarıyla elbette... Shcherbina, yadesiyle mevcut olduğundan ve bu
madaki başarısızlığın iki farklı ne- Çernobil krizindeki yönetim başarı- konularda çalışan uzmanlarca eri-
deni vardır. O toplumun bunu daha sını 1988 yılında Ermenistan depre- şilebilir olduğundan emin olsak da
önce tecrübe etmemiş olması ve- mi sonrasında da gösterecektir. “kamuoyu hafızası” diyebileceğimiz,
ya tecrübenin unutulması ve çeşit- Dizinin son bölümündeki mah- en az bilimsel hafıza kadar önemli
li sebeplerle sonraki nesillere akta- keme sahnesine dönecek olursak... bir başka boyutu vardır felaketlerin.
rılmaması. Çernobil felaketinde bu Legasov ve diğer bilimciler yö- İnsan, kaygı altında yaşamaya pek
iki sebebin iç içe geçtiği söylenebi- neticilerin hatalı kararlarını orta- müsait bir varlık değil. Felaket teh-
lir. Yaşanan felaket bir ilktir ve ne ya dökerler. Mahkeme, sorumlula- likesinin en yüksek olduğu yerlerde
yapılması gerektiği anlık kararlar- rı cezalandırmaya kararlıdır. Ancak kaygı oranının en düşük seviyede ol-
la, deneme/yanılma yöntemleriyle reaktördeki yapısal sorunu kabul- ması gibi tezat bir durum var. Tam
belirlenmelidir. Diğer yandan, olası lenme konusunda da bir o kadar di- da bu yüzdendir ki İstanbul sakin-
bir felaketin ipuçlarını içeren bilim- rençlidir. RBMK reaktörlerindeki lerinin en rahatsız olduğu bilgi ger-
sel kayıtlar arşivlerin derinliğinde u- yapısal sorunların devlet tarafından çekleşmesi kaçınılmaz olan büyük İs-
nutulmaya terk edilmiştir. Bilimsel kabullenilmesi, Legasov’un arka- tanbul depremiyle ilgili bilgiler değil
mi? Depremin bilgisini edinmek iste-
miyoruz çünkü bu gündelik hayatı-
Patlama
sonrası. mızı sekteye uğratacak şekilde kaygı
ve endişe yaratıyor bizde. Kapatıyo-
ruz kendimizi ve felakete kadar hu-
zura sığınıyoruz. Yeryüzünün tekto-
nik katmanlarının hareketlenmesiyle
oluşacak, engellenemez ve kaçınıla-
maz bir depremi beklerken kendini
kapatma durumu bir nebze anlaşıla-
bilir. Ama birey/grup/toplum algı ve
kararlarıyla yönetilen her sistem (sa-
dece nükleer enerji olarak değil, yük-
sek teknoloji ile birlikte yüksek risk
içeren her tür şeyi düşünebiliriz) fe-
lakete gebe. İhtiyaç ile risk arasın-
da sıkışmış halde, irili ufaklı karar-
lar zinciriyle yönetilen teknolojilere
muhtacız. Hal böyleyken risk kar-
şısında doğru algılama ve doğru ka-
rar verme mekanizmaları ile ilgili tar-
tışmak daha anlamlı olabilir. Üstelik
kusursuzluğun beyhude bir çaba ol-
duğunu bilerek... Kusur baki ise risk
hep vardır. Bunu sürekli bize hatırla-
tacak bir “kamuoyu hafızası” olarak
seyrettim Çernobil’i.

24
Kozmolojinin yeni problemi:
Ölçme hatası mı, yoksa
yeni bir fiziğin habercisi mi?

Empirik veriyi eldeki teorilerle uyumlu şekilde yorumlama olanağı kalmadığında


başta uçuk gelen teoriler bile bilimsel bir seçenek olabilir. Eğer evrenin genişleme
hızını ölçmeye çalışan iki grubun vardığı farklı sonuçların ikisinde de gerçekten
hiçbir hata yoksa yine böyle bir durum karşısındayız demektir. Ya bunu varsayan
teorilerden en azından biri doğruysa, ya da doğru teorinin eli kulağındaysa?

Prof. Dr. Nebil Reyhani


Muğla Üniversitesi Felsefe Bölümü

K
ozmolojide yeni bir ölçüm problemi var. Birbirin- İskenderiye’de güneş ışığının öğle vakti yere tam
den bağımsız iki ekip iki farklı yoldan aynı şeyi dik olan bir kazığa göre 7,2 derecelik bir eğimi ol-
ölçtü ve farklı sonuçlar buldu. Problem kozmolo- duğunu ölçmüş. Eratostehenes doğru bir tahminle
jinin değil, bu iki ekibin problemi diye düşünebi- Güneş’in uzaklığının Dünya’nın çapıyla karşılaştı-
lirsiniz. Sonuçta ya bu iki ekipten birinin bulduğu rıldığında sonsuz denecek kadar büyük olduğunu
sonuç yanlış, diğeri doğru ya da her ikisi birden düşündüğünden Syene ve İskenderiye’ye düşen ı-
yanlış ve doğru sonuç belki ikisinin ortası, belki şınların birbirine paralel olacağını varsaymış. Bir-
de tamamen ilgisiz. Fakat bu defa mesele bu ka- birine paralel iki doğruyu kesen üçüncü bir doğ-
dar basit değil. Şu analojiyle anlatmayı deneyebi- runun (kazık!) oluşturacağı ters açılar birbirine
lirim: Dünya’nın çevresini bilimsel olarak ciddiye eşit olacağından bu iki şehir arasındaki mesafenin
alabileceğimiz bir yolla ilk ölçen kişi MÖ 3. yüz- Dünya’nın çevresinin 7,2 derecelik bir yayı ka-
yılda yaşamış olan Cyrene’li Eratostehenes’tir. An- dar olacağını bulmuş. Artık bütün yapması gere-
tik adı Syene olan bugünkü Mısır’ın Asvan ken- ken bu iki şehir arasındaki mesafeyi fiziksel ola-
tinde yaz gündönümünde öğle vakti Güneş öyle rak ölçmektir. 7,2 derece bir çemberin ellide biri
tam tepede olurmuş ki bir kuyunun içine bakan olduğundan Dünya’nın çevresi bu ölçümün sonu-
dipte kendi gölgesini görür, ama kuyunun dışa- cunun 50 katı olacaktır.
rıda hiç gölgesi olmazmış. Eratostehenes bu ay- Bulduğu sonuç bugün bildiğimiz değerle tam
nı şeyin neden Syene’nin biraz kuzeyinde bulu- olarak aynı olmasa bile oldukça yakındır. Arada-
nan İskenderiye’de yaşanmadığını merak etmiş. ki farkı ölçümlerdeki, özellikle de bu iki şehir a-
Bu sorunun yanıtını bulduğunda buradan hare- rasındaki mesafenin ölçülmesindeki hata payıyla
ketle Dünya’nın çevresini hesaplayabileceğini fark açıklayabiliriz. Bu Eratostehenes’in hesaplamala-
etmiş. Önce Syene’de bu olayın yaşandığı gün rında dayandığı kabullerin doğru olduğu anlamı-

26
na geliyor. Örneğin Dünya yuvar- burada yalnızca kozmolojiyi değil Evrenin genişlemesinin
laktır ve çekül doğrultusundaki bütün bilimleri, dolayısıyla en te- hızı problemi
bütün doğrular bu yuvarlağın mer- melde bilim felsefesini ilgilendiren Edwin Hubble, Samanyolu dışın-
kezinde kesişir; Syene ile İskende- problem şu: Eğer ilk başta kabul e- da başka galaksileri kendi gözleriy-
riye üzerinde parlayan güneş çok dilemez gibi gelen bir fikre sarılma- le gören ilk kişidir. Daha tam olarak
çok uzaklardaki aynı Güneş’tir gi- mızı haklı kılan tek şey -en azından söylemek gerekirse: Mount Wilson
bi. Peki ya bu ölçümde dayandı- bu örnekte- ölçümlerde hata yap- Gözlemevi’ndeki gelişmiş cihazlar
ğı kabullerde hiçbir problem olma- madığımızdan emin olmamızsa, ha- sayesinde daha önceleri gaz ve toz
masına ve ölçümün dakikliğinden ta yapmadığımızdan tam olarak ne bulutu olduğu düşünüldüğünden
kuşku duymamızı gerektirecek hiç- zaman kesin olarak emin olabili- nebula olarak sınıflandırılan obje-
bir sebep bulunmamasına rağmen riz? Ya da, kesin olarak emin olmak lerin aslında kendi galaksimizin dı-
Eratostehenes’in bulduğu sonuç hiç mümkün mü? şında başka galaksiler olduğunu
günümüzde ölçülen değerden ka- Eratostehenes’in hikâyesi, hatırla- keşfetti. Evrende Samanyolu dışın-
bul edilemez ölçüde farklı olsaydı? tayım, sadece bir analojiydi. Bugün da sayısız başka galaksinin olması
Tekrar edeyim: Eratostehenes’in a- kozmolojinin önündeki problem ne gerektiği varsayımı görece eskidir.
kıl yürütmesinde hiçbir hata bula- yerkürenin ne de evrendeki başka Kant’ın 1755 tarihli Evrensel Doğa
madığımız gibi varsayalım ki ölçüm bir objenin boyutuyla ya da bu obje- Tarihi Ve Gökler Kuramı adlı eserin-
aletlerinin dakikliğinde de herhan- ler arasındaki mesafeyle ilgili. Kaldı de, örneğin, Samanyolu’nun evren-
gi bir kusur gösteremiyoruz. Acaba ki, evrendeki mesafelerin aynı kal- deki sayısız benzerlerinden sadece
bu ölçümden günümüze kadar ge- madığını, evren sürekli genişlediği i- biri olduğunun açıkça varsayıldığı-
çen iki bin küsur yıllık süre içinde çin bu mesafelerin de sürekli arttığı- nı görürüz. Buna benzer varsayımlar
dünyamızın sıcak suyla yıkanmış nı Edwin Hubble’dan beri biliyoruz. kuşkusuz çok değerli tahminler olsa
yün kazak gibi çektiğini düşün- Henüz kesin olarak bilmediğimiz, da kozmoloji ilk defa Hubble ile bir-
mek makul bir seçenek gibi görü- bu nedenle bizi burada asıl ilgilen- likte gözlemsel olarak, yani salt spe-
nür müydü? Bu, ilk bakışta, kabul diren şey bu artışın hızı. Önümüz- külatif değil, empirik olarak, galak-
edilemez derecede “uçuk” bir fikir deki problem Hubble sabiti adı ve- simiz dışına uzandı.
gibi görünüyor. Ne var ki ölçüm- rilen bu değere ilişkin. Biri evrenin Yine de, Hubble’ın asıl büyük ba-
lerde hata olasılığını kesin olarak “bebeklik” dönemine ait “fosil” ka- şarısı tek başına bu değil. Hubble,
dışlayabiliyorsak bu seçenek bile yıtlardan, diğeri ise lokal grubumu- keşfettiği bu galaksilerden hangisi-
bilimsel bir çıkış noktası olarak ka- za ait gözlemlerden hareket eden iki ne bakarsa baksın, istisnasız her bi-
bul edilebilir. Bilim tarihinde böy- grup birbiriyle uyuşmayan iki fark- rinden gelen ışıkta kırmızımtrak bir
le “uçuk” fikirlerin büyük düğümü lı sonuç buldu. Her iki grup da ha- kayma olduğunu buldu. Redshift o-
çözdüğü örnekler çoktur. 19. yüz- ta yapmadığından emin. O halde çö- larak bilinen bu fenomen bir Dopp-
yılın sonlarında Michelson-Mor- züm ne? ler efektidir. Bir ova boyunca düm-
ley deneyleri uzayı eter adı verilen
bir maddenin kapladığı hipotezine Dünya’nın çevresini bilimsel olarak ciddiye alabileceğimiz bir yolla ilk ölçen kişi MÖ 3. yüzyılda
aykırı sonuçlar verdiğinde George yaşamış Cyrene’li Eratostehenes’tir.
FitzGerald ile Hendrik Lorentz bu
hipotezi kurtarmak için birbirle-
rinden bağımsız olarak çok “çılgın”
bir fikir ortaya attılar. Bugün “Lo-
rentz contraction” ya da “Lorentz-
FitzGerald contraction” olarak bili-
nen bu fikre göre cisimler hızlarına
bağlı olarak büzüşüyor olmalıydı-
lar. Sonuç olarak gerçi eter hipote-
zini kurtarmaları mümkün olmadı,
ama bu fikirleriyle Einstein’ın özel
görelilik teorisinin temellerini at-
mış oldular. Özellikle Lorentz’in
çalışmaları Einstein’ın teorisi için o
kadar temel öneme sahiptir ki özel
görelilik teorisine başlarda bu ne-
denle Lorentz-Einstein teorisi de-
niyordu. O halde, eğer gerçekten
başka seçenek kalmamışsa yerkü-
remizin bir kazak gibi çektiğini dü-
şünmek bilim tarihinde örneği hiç
duyulmamış bir şey değil. Fakat

27
düz uzanan ıssız bir yolda biricik ses pernikus ilkesi adı verilir. Demek olduğunu söyleyemeyiz. Yani en ni-
kaynağı olan bir aracın ufuktan size ki, nasıl en uzaktaki yıldızların bi- hayet durmamız gereken bir nokta
yaklaşırken çıkardığı sesi, bir de sizi le üzerine bastığımız yerin etrafın- olacak. İlk defa Georges Lemaître’ın
geçip ufukta kaybolana kadar sizden da döndüğünü varsayan Aristote- ortaya attığı bu fikirden, bilindi-
uzaklaşırken çıkardığı sesi karşılaş- les-Ptolemaios astronomisini teyit ği gibi, daha sonra Big Bang Teori-
tırın. Bu farka aslında hemen her- için gezegenimizin bu varsayıma si (Büyük Patlama) ortaya çıkacak-
kes günlük yaşamından aşina olsa dayanak olabilecek hiçbir fazladan tır. Evreni oluşturan her şeyin 13,8
da ilk defa olarak Avusturyalı fizik- özelliği olamayacaksa evrende tüm milyar yıl önce tek bir noktada top-
çi Christian Doppler buna fizik için- galaksilerin bizden köşe bucak ka- lu olduğu ve uzamın genişlemesiy-
de bir açıklama getirmeyi başarmış- çacağı kadar bir kusurumuz da o- le (patlama!) bugünkü şeklini aldı-
tır. Ses dalga şeklinde yayıldığı için lamaz. Makul tek açıklama galak- ğını söyleyen bu teori çok değişik
ses kaynağının gözlemci doğrultu- silerin gözlemlenen bu hareketinin şekillerde teyit edildiği için bugün
sunda hareketli olması durumunda fiziksel olarak kendi hareketleri ol- hemen hemen tartışmasız kabul gö-
ses dalgalarının frekansı yükselecek madığı, bunun bu galaksilerle ara- rür.
ve gözlemcinin duyduğu ses normal- mızda bulunan uzam dediğimiz şe- Fakat bu teoriye dayanak olan,
den daha tiz olacak, aynı ses kay- yin ta kendisinin genişlemesinden burada özetlemeye çalıştığım feno-
nağının gözlemciye ters doğrultu- kaynaklanan bir efekt olduğuydu. men, henüz yine de tam olarak an-
da hareketli olması durumunda ise Hangi yöne bakarsak bakalım bü- laşılmış değil. Genişlemek uzamın
ses dalgalarının frekansı azalacak ve tün galaksiler bizden uzaklaşıyor, doğasından kaynaklanan bir özellik
gözlemci normalden daha kalın bir çünkü uzam her yerde genişliyor. gibi görünüyor. Karşı karşıya oldu-
ses duyacaktır. Galaksiler ne kadar uzaktaysa göz- ğumuz sorun henüz bunun tam o-
Işık da dalga olarak yayıldığın- lemlenen hareket o denli daha hız- larak ne anlama geldiği bile değil.
dan aynı şey optik için de söz ko- lı oluyor, çünkü aramızda ne ka- Bu savı şimdilik anlamını tam ola-
nusudur. Bize yaklaşan nesneler- dar çok mesafe varsa, genişleyecek rak kavrayamasak da doğru saya-
den gelen ışık maviye (blueshift), o kadar çok uzam var demektir. U- biliriz. Fakat o zaman, en azından
bizden uzaklaşan nesnelerden ge- zam, demek ki Newton’ın düşündü- bu genişlemenin hızını empirik o-
len ışık ise kırmızıya (redshift) ka- ğü gibi, Descartes geometrisinin ko- larak doyurucu bir tamlıkla orta-
yar. Hubble galaksilerden gelen ışı- ordinatlar ekseni üzerinde mutlak ya koymak mümkün olmalı. Ne var
ğın kırmızıya kaymasından, doğru olarak ölçülebilecek, bunun dışında ki Hubble sabiti adı verilecek olan
olarak, bu galaksilerin bizden uzak- fiziksel nesnelerle hiçbir etkileşim bu değeri ölçme çabaları bizzat Ed-
laştığı sonucunu çıkardı. Fakat me- içinde olamayacak salt bir çerçeve win Hubble’ın kendisine kadar geri-
sele şu ki, yalnızca belirli bir yön- değildi. Uzam dediğimiz şeyin do- ye gitse de, iki binli yılların başın-
de olanlar değil, hangi yönde olursa ğasında, demek ki, olduğu gibi ka- da bile bu değeri kabul edilebilir bir
olsun istisnasız hepsinde gözlemle- lamamak, genişlemek var. hata payıyla ölçmek mümkün olma-
niyordu aynı fenomen. Dahası, ga- Ama uzamın sonsuza kadar ge- dı. Bu nedenle bu sorun yeni milen-
laksiler ne kadar uzaktaysa bizden nişleyeceğini düşünmekte abes hiç- yumun başlarından itibaren bilimin
o kadar daha hızlı uzaklaşıyorlardı. bir nokta yoksa da, bu genişleme- en öncelikli konularından biri ol-
Kopernikus’tan beri gözlemci ola- yi geriye takip etmek istediğimizde du. Bu problemin çözümü için bir
rak bulunduğumuz noktanın evren bunun da sonsuza gidebileceği- yol eski çözüm çabalarını çok da-
içindeki herhangi bir noktaya göre ni söylemek artık mümkün olmaz. ha hassas ölçümlerle tekrarlamak-
hiçbir ayrıcalıklı özelliği olmadığı- Çünkü evrenin daha az genişlemiş tı. Uzak yıldızların, galaksilerin
nı biliyoruz. Buna bu nedenle Ko- halinin bir noktadan da daha küçük uzaklığı 20. yüzyılın başlarından i-
tibaren “kozmik mesafe merdive-
Edwin Hubble, Samanyolu dışında başka galaksileri kendi gözleriyle gören ilk kişidir.
ni” (“cosmic distance ladder”) adı
verilen, başlangıçları (ilk basama-
ğı) Eratostehenes’ten bile öncelere
giden bir yolla hesaplanır. Ne var
ki bu yolla 2001 yılında yapılan bir
ölçüm1 bile Hubble sabitini ancak
yüzde 10’a varan bir yanılma payıy-
la saptayabildi. Bu nedenle proble-
min çözümü için bu yolda ilerle-
meye devam edenlerin önceliği bu
“merdiven”i çok daha hassas inşa
etmek olacaktı. Aynı problemin çö-
zümü için önerilen ikinci bir yol ise
Hubble zamanlarında bile daha hiç
kimsenin hayal edemeyeceği yepye-
ni bir yönteme dayanıyor.

28
Kozmik mikrodalga yıldır yeryüzünde hiç dinozor ya- bugüne kadarki en detaylı haritası-
arkaplanı şamıyor. Ama toprak altından çıka- nı çıkarmak üzere Planck araştırma
Bilim insanları 1940’lı yıllar- rılan fosil kayıt sayesinde bilimin- uydusunu uzaya fırlatır. Planck uy-
dan itibaren eğer big bang teori- sanları dinozorlarla ilgili hemen her dusunun sağladığı verilerden eldeki
si doğruysa bunun evrende bugün hipotezi test edebiliyorlar. Kozmik sorulara yanıt bulmak için dünyanın
gözlemlenebilir bir izi olması ge- mikrodalga arkaplanı da aynı şekil- her yanından biliminsanları ekipler
rektiğini öngörmeye başladı. Ya- de evrenin oluşumunun ilk dönem- kurar. Bu ekiplerden birinin ama-
pılan hesaplamalar evren henüz lerine ilişkin teorilerin test edilme- cı Hubble sabitini o güne kadar hiç
380.000 yaşında iken, yani bugün sinde mihenk taşı işlevi görüyor. mümkün olmadığı kadar düşük bir
bildiğimiz maddenin yapıtaşları o- Belki bundan da önemlisi, bu ar- yanılma payıyla belirlemektir. Bul-
lan atomların henüz oluşmadığı bir kaplana ilişkin detaylı bir bilgi bize dukları sonuç % 2’nin altında bir
dönemde, tüm uzamı elektroman- şu an içinde yaşadığımız evrene i- belirsizlik oranıyla 1 megaparsec’te
yetik bir ışımanın doldurmuş ol- lişkin evrenin yaşı, evrendeki mad- 67,74 km/sn’dir.2
ması gerektiğini gösteriyordu. Bu de, karanlık madde yoğunluğu, ka-
ışıma gerçi uzamın genişlemesine ranlık enerji ile oranları ve evrenin Kozmik mesafe merdiveni
bağlı olarak enerjisini büyük ölçü- geometrisi gibi sorulara daha ön- ve paralaks yöntemi
de kaybetmiş olacaktı (redshift!). ce mümkün olmayan bir kesinlik- Planck ekibinin tüm yaptığı a-
Ama hesaplamalar bu ışımanın yi- le yanıt verme imkânı sunuyor. Bu raştırma uydusunun deyimin ger-
ne de mutlak sıfır noktasının net kesinlik arkaplanın mümkün ol- çek anlamıyla uzay boşluğundan
olarak ölçülmeye elverecek kadar duğu kadar detaylı bir haritasına çıkardığı verileri analiz etmek ol-
üstünde bir değerde olması, do- bağlı olduğu için NASA bu amaç- duğundan buradaki işin tek tek yıl-
layısıyla bugün de bütün evrende la 1989 yılında “Cosmic Backgro- dızları gözlemleyen, karşılaştıran,
gözlemlenebilir olması gerektiğini und Explorer” (COBE) adlı araş- kataloglayan geleneksel astronomi
öngörüyordu. Sonradan “kozmik tırma uydusunu yörüngeye fırlatır. ile neredeyse hiçbir ilgisinin kal-
mikrodalga arkaplanı” (“cosmic COBE’nin çözünürlüğü pek çok so- madığını söylemek mümkün. Oysa
microwave background” = CMB) runun aydınlatılması için yeter- binyılların bilgi birikimini mevcut
adını alacak olan bu ışımanın keş- li olmadığından yine NASA 2001 teknoloji ile hayal edilemeyecek bo-
fi bütün bilim tarihinin en güzel hi- yılında “Wilkinson Microwave Ani- yutlara taşıyan astronominin Hubb-
kayeleri arasındadır. Asıl amaçları sotropy Probe” (WMAP) adında i- le sabitinin belirlenmesinde söyle-
uydularla haberleşmede daha etki- kinci araştırma uydusunu devreye yeceği bir söz de olacaktır. Hubble
li antenler geliştirmek olan bilimin- sokar. 2009 yılında ise bu defa Av- sabitini bu “klasik” yoldan bulmaya
sanları geliştirdikleri yeni antenle- rupa Uzay Ajansı (ESA) arkaplanın çalışanların izledikleri yol, en temel-
rini uzayın hangi yönüne çevirseler Hubble galaksilerden gelen ışığın kırmızıya kaymasından, bu galaksilerin bizden uzaklaştığı
aynı frekans aralıklarında bir gü- sonucunu çıkardı. Dahası, galaksiler ne kadar uzaktaysa bizden o kadar daha hızlı
rültü tespit ediyorlardı. Bir yerde uzaklaşıyorlardı.
gözden kaçan bir hata olup olma-
dığını kontrol eder, antenin içinde
yuvalanan güvercinlerin yuvaları-
nı uzaklaştırır, pisliklerini temizler
ve yeniden denerler. Ama sonuç
aynı olur. Anteni nereye çevirseler
hep aynı arkaplan sinyali. Çok geç-
meden bu sinyalin az ötede, sadece
60 km mesafede bulunan Princeton
Üniversitesi’nde başka bir ekibin a-
radığı büyük patlama kalıntısı ol-
duğu anlaşılır. Sonradan birer No-
bel ödülüyle taçlanacak olan bu
rastlantısal keşif big bang teorisinin
bugüne kadarki en önemli teyidi
olmuştur. Bununla birlikte kozmik
mikrodalga arkaplanının (CMB) bi-
lim için önemi big bang teorisi için
kanıt oluşturmaktan çok daha faz-
ladır.
Kozmik mikrodalga arkaplanı
(CMB) için evrenin bebeklik döne-
minin fosil kaydı benzetmesi yap-
mak hiç yersiz olmaz. 65 milyon

29
de, gözlemlenen galaksilerin bizden tıp kendimize çekerek tekrarlarsak belirli bir mesafe kadar hareket et-
uzaklıklarının doğru bir şekilde öl- parmağımız gözümüze daha yakın- miş görünecektir. Şimdi bu mesa-
çülmesine dayanır. Fakat galaksi- ken hareketin daha çok, uzaklaştı- fenin 360 derecelik ufuk çizginizde
ler bizden öyle akıl almaz derecede ğında ise daha az olduğunu görürüz. kaç derece kapladığına, eğer dağ a-
uzaktırlar ki bu mesafeyi doğrudan Buradaki paralaks bizim derinlik al- ğaca göre yeterince uzaksa, bulun-
ölçmenin hiçbir yolu yoktur. Tek gımızın da temelidir. İlginçtir ki, duğunuz noktadan da baksanız, a-
yol bu mesafeyi bildiğimiz başka neredeyse burnumuzun dibindeki ğacın olduğu yere gidip oradan da
mesafelerden karşılaştırma yoluyla nesnelerin uzaklığını kestirmemizin baksanız, ölçülebilir bir fark ortaya
çıkarsamaktır. Yukarıda da değindi- temeli olan bu fenomen bize yıldız- çıkmayacaktır. (Birbirine yakın du-
ğim gibi bu yönteme “kozmik mesa- lar kadar uzak mesafeleri ölçmemi- ran iki yıldız arasındaki mesafenin
fe merdiveni” (“cosmic distance lad- zi de mümkün kılıyor. Fakat yakın- dağın tepesine çıkıp baksanız daha
der”) adı veriliyor. daki nesnelerin uzaklığını kestirmek yakın olmayacağı gibi.) Fakat ağa-
Bu “merdiven”in ilk basama- için iki gözümüz arasındaki mesafe cın durduğu yerden bakabilseniz
ğı, kökeni Eratostehenes’in zama- yeterliyken daha uzak nesnelerin u- dağdaki bu mesafenin ufuk çizgi-
nından bile öncelere dayanan pa- zaklığını ölçmek için bu mesafeden sinde kapladığı açısal büyüklük ile
ralakstır. Bir otomobilde giderken çok daha fazlasını baz almak gereke- tam geriye dönüp bakacak olsanız
pencereden baktığımızda yakındaki cek. en başta belirlediğiniz 100 metrelik
ağaçların çok hızlı, daha uzaktakile- Arka planda sarp dağların yük- mesafenin kapladığı açısal büyük-
rin daha yavaş hareket ettiğini, çok seldiği dümdüz ovanın orta yerin- lük birbirinin aynısı olacaktır. Bu-
uzaklardaki tepelerin ise neredeyse de, gözünüze kestirdiğiniz bir ağa- nunla eşkenar üçgenin tepe açısını
hiç hareket etmediğini gözlemleriz. cın uzaklığını bu yöntemle ölçmek belirlemiş oldunuz. Eşkenar üçge-
Bunun nedeni daha yakında bulu- istediğinizi varsayalım. (Basit tri- ni ortadan ikiye bölerseniz bir açı-
nan nesnelerin daha büyük bir pa- angulation ya da nostaljik tını- sının bulduğunuz paralaks açısının
ralaks değerine sahip olmalarıdır. lı güzel Türkçesiyle nirengi böyle yarısı olduğu, kısa ayağının ise 50
Paralaks buna göre aynı nesneye i- bir ölçüm için daha uygun bir yön- metre olduğu bir dik üçgen elde e-
ki farklı noktadan baktığımızda bu tem, ama sizin zoru seçtiğinizi var- dersiniz. Üçgenin diğer dik uzun-
nesnenin arkada sabit kabul edebi- sayalım.) Önce bulunduğunuz yer- luğunu belirlemek için gerekli olan
leceğimiz bir fon üzerinde kat etti- de, arası diyelim 100 metre olan artık basit trigonometri hesabıdır.
ğini gözlemlediğimiz mesafedir. Bu- iki nokta belirleyin. Tabanını bu i- Hipparkos MÖ 130 yıllarında bu
nu doğrudan bir gözümüzü kapatıp ki noktanın belirlediği, tepe nok- yöntemi kullanarak ayın uzaklığı-
başparmağımızı uzakta belirlediği- tasında ağacın bulunduğu bir ikiz- nı ölçmüş ve bu mesafenin yerkü-
miz bir noktanın hizasına getirerek kenar üçgen elde etmiş oldunuz. renin çapının 59 katı olduğunu bul-
de deneyimleyebiliriz. Kapalı olan Şimdi bu noktalardan ilkinden bak- muş. Bugün bildiğimiz değer 60,3
gözümüzü açıp diğerini kapatalım. tığınızda arkadaki dağlarda ağacın olduğuna göre Hipparkos’un doğru-
Parmağımızın fon üzerinde başka hizasına denk düşen noktayı not ya epeyce yaklaştığını söyleyebiliriz.
bir noktaya “hareket ettiğini” göz- edin. İkinci noktadan baktığınız- (Hipparkos’tan önce Aristarkus bu-
lemleriz. Aynı şeyi kolumuzu uza- da ağaç arka fondaki dağ üzerinde nu başka bir yöntemle ölçmüş, ben-
zer bir sonuç elde etmişti.) Paralaks
Big Bang (Büyük Patlama) Teorisi, evreni oluşturan her şeyin 13,8 milyar yıl önce tek bir
noktada toplu olduğu ve uzamın genişlemesiyle bugünkü şeklini aldığını söyler. yöntemiyle ölçtüğümüz mesafelerin
güvenilir sonuç vermesi en başta ta-
ban olarak belirlediğimiz mesafenin
yeterince büyük olmasına bağlı. Oy-
sa yeryüzünde seçebileceğimiz en
büyük mesafe yerkürenin çapı ka-
dardır. Giovanni Cassini ve ekibi ilk
defa gerçekten bu ölçülere çıkmayı
başaran biliminsanları olmuşlardır.
1672 yılında Jaen Richer ile birlik-
te dünyanın iki uç noktasından (Pa-
ris ve Fransız Guianası) aynı anda
yaptıkları gözlemleri karşılaştırarak
Mars’ın paralaks değerini ölçmüş ve
buradan ilk defa olarak Mars’ın u-
zaklığını belirlemişlerdir. Kepler’in
üçüncü yasası bütün gezegenler için
güneşten ortalama uzaklıkları ile o
gezegenin yılının uzunluğu arasında
değişmeyen bir bağıntı kurar. Mars
ile Dünya arasındaki mesafenin bil-

30
gisinden, başka bir ölçüme gerek “standart mum” (“standard candle”) ğını hesaplamayı mümkün kılar. O
kalmadan, yalnızca Kepler’in bu ya- adı veriliyor. halde bir galaksinin bizden uzaklı-
sası kullanılarak güneş sisteminde- Bu yöntemi ilk bulan ve “stan- ğını tespit etmek için bu galaksinin
ki diğer mesafeler ve en önemlisi dart mum” terimini bilimsel lite- içinde bir “standart mum” bulmak
Dünya ile Güneş arasındaki mesafe ratüre kazandıran kişi 1868-1921 yeterli olacaktır. Bu astronomik ob-
(1 AU) hesaplanabilir. Bununla bir- yılları arasında yaşamış olan Ame- jelerin uzaklıklarının hesaplanma-
likte burada doğal bir sınıra da gel- rikalı bilim insanı Henrietta Swan sında gerçek anlamda bir devrimdir.
miş oluyoruz. Çünkü güneş sistemi Leavitt’tir. Bilimin henüz neredey- Yine de, bu yeni yöntemin binlerce
dışındaki mesafeleri ölçmede taban se tamamen erkek egemen bir dün- yıllık mağrur bir geçmişi olan pa-
olarak kullanmak için yerkürenin ya olduğu bir dönemde çalıştığı ens- ralaks yöntemini gereksiz kıldığını
çapı çok küçük kalır. Fakat bu gö- titüde Leavitt’e uygun görülen rol söylemek mümkün değil. Tersine,
ründüğü kadar büyük bir problem “computer”, yani hesaplayıcı olmak- yakın çevremizdeki bazı Cepheid’le-
değil. Sonuçta yerküremiz bizi uza- tı. Yapması beklenen oldukça rutin rin uzaklıklarını paralaks yöntemiy-
yın derinliklerinde bir o yandan bu bir biçimde yıldızlara ait fotoğraflar- le hesaplayabiliyor olmasak bu yeni
yana, bir bu yandan şu yana taşıyıp dan hareketle onları parlaklıklarına yöntem aracılığıyla çok daha uzak
duran bir uzay gemisi. Bu seyahati- göre kataloglamaktı. Leavitt bunu yıldızların mutlak uzaklıklarını he-
miz esnasında 6 ayda bir önceki ko- yaparken Cepheid adı verilen yıl- saplamak mümkün olamazdı. “Koz-
numumuza göre Güneş’ten ortalama dızlarda ilginç bir özellik fark eder. mik mesafe merdiveni” ifadesindeki
uzaklığımızın iki katı (2 AU) kadar Cepheid adını Cepheus takımyıldı- merdiven benzetmesinin asıl anlamı
yer değiştirmiş oluyoruz. Bu mesa- zındaki Delta Cephei’nin adından a- da budur.
fe bizden çok uzak olmayan yıldız- lır. Ortak özellikleri parlaklıklarının Bu “merdiven”in daha da üst ba-
ların gözlemlenmesinde ölçülebilir değişkenliği olduğu için bu yıldız- samağına “standart siren” adı ve-
bir paralaks yaratmak için yeterlidir. lara “değişken yıldızlar” (“variable riliyor. Bu yöntem Samanyolu dı-
Fakat daha uzak yıldızlar söz konu- stars”) adı da verilir. Leavitt bu yıl- şındaki galaksilerden gelen ışığın
su olduğunda bu paralaks o kadar dızların parlaklıklarındaki periyot- yukarıda değindiğim kırmızıya kay-
küçülecektir ki 10-15 ışık yılından lar ile bu yıldızların mutlak parlak- ması (redshift) olgusuna dayanır.
daha uzak yıldızların uzaklığını bu lıkları arasında bir ilişki olduğunu Fakat bu yöntemin işleyebilme-
yöntemle ölçmek artık mümkün ol- keşfetti. Bu yıldızların periyotlarının si için de en azından yakındaki ba-
maz. Bunun için bambaşka bir yol uzunluğu ya da kısalığı onların mut- zı galaksilerin uzaklığının “standart
gereklidir. lak parlaklıklarına bağlı görünüyor- mum” yöntemiyle belirlenebilmiş
du. Yani yıldız ne kadar parlaksa olması gerekir. Yani ölçme işine ilk
‘Standart mum’ yöntemi periyodu da o kadar uzun sürüyor- iki basamağı atlayarak doğrudan bu
Gökteki yıldızlar malum partinin du.3 O halde bir Cepheid’in periyo- basamaktan başlamak yine müm-
amblemi gibi her biri aynı tip, diye- dunun uzunluğundan onun mutlak kün değil. “Standard siren” yönte-
lim 100 wattlık ampul olsa onlardan parlaklığını hesaplamak mümkün mi içinde değerlendirilebilecek çok
gelen ışığın parlaklığı bize mesafe- olacaktır. Bu da bu yıldızın mutlak yeni bir teknik empirik olarak tes-
yi hesaplamanın bir yolunu verebi- parlaklığı ile bizce gözlemlenen par- pit edilmesi henüz birkaç yıl öncesi-
lirdi. Fakat gökyüzünde Güneş’ten laklığını karşılaştırarak onun uzaklı- ne dayanan gravitasyon dalgalarının
daha soluk yıldızlar olduğu gibi on-
dan on binlerce kez daha parlak o-
lanları da var. Uzaklardaki 1000
wattlık ampulün hemen yanı başı-
mızdaki 10 wattlık ampulden da-
ha parlak görünecek olması göreli
parlaklığı mesafelerin kestirilmesin-
de bir seçenek olmaktan çıkarır. Fa-
kat eğer şurada gördüğümüzün 10
watt, burada gördüğümüzün 1000
wattlık ampul olduğunu, yani yıl-
dızların bizce gözlemlenen değil,
mutlak parlaklıklarını belirlemenin
bir yolu olsa iş değişirdi. Gökyüzün-
de gördüğümüz yıldızların çok bü-
yük çoğunluğu için bu mümkün de-
ğil. Fakat ilginçtir ki belirli bazı tip
objeler için bunu belirlemek müm-
kün. Mutlak parlaklıklarını belirle-
yebildiğimiz bu objelere 20. yüzyılın
başlarındaki keşiflerinden itibaren

31
ölçülmesine dayanır. Bu yeni teknik lirsizlik oranını mümkün olduğu timal olarak ortaya çıkıyor.” Bu u-
bizden çok uzak galaksilerin uzaklı- kadar aşağılara çekmek amacıyla ye- yuşmazlığın bu nedenle ancak yeni
ğının ölçülmesinde çok daha hassas niden aynı işe girişti. Buldukları so- bir fizik ile çözülebileceğine inanan
sonuçlar elde edebilmemizi sağlaya- nuç: sadece % 2-3 arasında bir be- çok kişi var. Bu yönde atılan ilk a-
cak gibi görünüyor. lirsizlik payıyla 73 km/sn/Mpc. Bu dımlar akademik dergilerde yayım-
sonuç Hubble Teleskopu grubunun lanmaya başladı. Riess bu “egzotik”
‘Biz tamamen farklı şeyler 2001’de yayımlanan sonucunu aşa- teoriler karşısında net bir tutum al-
ölçüyoruz’ ğı yukarı teyit etse de, asıl etkileyi- masa da onun çözümün nerede yat-
1990 yılında uzaya fırlatılan ci yanı belirsizlik oranının bu ka- tığına ilişkin belirli bir fikri var. Bu-
Hubble Uzay Teleskopu’nun yerdeki dar aşağılara çekilebilmiş olmasıydı. gün yaygın olarak kabul gören Alan
teleskoplara göre en önemli avantajı Fakat iki grubun elde ettiği sonuç- Guth’un enflasyon teorisine göre
kozmik mesafe merdivenini çok da- lar arasındaki bu uyum Planck gru- evren doğumunun ilk saniyelerin-
ha güvenilir sonuçlar veren bir yön- bunun sonucuyla karşılaştırıldığın- de “enflasyoner” bir hızla genişle-
tem haline getirebilecek olmasıydı. da tam bir felaket oluyordu. Planck di. Riess’in kendisinin bulunmasına
Yıldızlardan gelen ışık, atmosfer ko- grubu aynı sabiti 67 km/sn/Mpc ola- öncülük ettiği karanlık enerji bize
şullarından önemli ölçülerde etkile- rak ölçmüştü. Üstelik belirsizlik pa- evrenin genişlemesinin içinde bu-
nir. Yeryüzü koşullarından hiç etki- yı sadece % 1-2 aralığındaydı. lunduğumuz dönemde de artış gös-
lenmeyecek olan bu uzay teleskopu Adam Riess çalışmalarıyla bili- terdiğini söylüyor. Riess bu ikisi
standart mumların belirlenmesi, ka- mi karanlık enerjinin keşfine götü- arasında “erken karanlık enerji” a-
libre edilmesi gibi işlerde bu neden- ren üç biliminsanından biridir. Bu dını verdiği bir başka dönemin da-
le çok daha güvenilir sonuçlar ve- başarısından dolayı 2011 yılında di- ha bulunabileceğini düşünüyor. Bu
rebilirdi. Yine de, bu görev, Hubble ğer iki isimle Nobel ödülünü pay- “erken karanlık enerji” birbiriyle
Uzay Teleskopu’nun asıl amaçların- laştı. Riess’e göre Planck grubuyla uyuşmayan bu iki sonucun arasın-
dan biri değil, bu amaçlara ulaşma- kendi grubunun sonuçları arasında daki farkı açıklayabilir. Mesele şu
nın yollarından biriydi. Hubble’ın görünürdeki bu uyuşmazlık bu iki- ki Guth’un enflasyon teorisi yaygın
amaçlarından üç tanesi henüz plan- sinden birinin yanlış olduğu anlamı- kabul görse de bu enflasyonu neyin
lama aşamasında “anahtar proje” o- na gelmiyor. Ona göre “bu, basitçe, tetiklemiş olduğuna ilişkin bir fikri-
larak belirlenmişti. Bu anahtar pro- iki deneyin uyuşmaması değil”. Bu- miz yok. İçinde bulunduğumuz dö-
jelerden biri Hubble sabitini hata radan çıkan sonuç, bu nedenle, ona nemdeki artışın sebebi olan karan-
payı % 10’dan küçük olacak şekil- göre şu: “biz tamamen farklı şeyler lık enerjinin kaynağı konusunda da,
de belirlemekti. Bu proje kendisi- ölçüyoruz”.5 Ölçümlerden biri bu- “karanlık” teriminin yeterince vur-
ne koyduğu amacı başarıyla yerine gün gördüğümüz evrene ilişkin, di- guladığı gibi, herhangi bir ipucun-
getirdi ve sonuç 2001 yılında ya- ğeri ise evrenin erken dönemlerine dan yoksunuz. “Erken karanlık e-
yımlandı.4 Evren yüzde onluk bir ait. Bu nedenle, Riess’e göre, “eğer nerji” konusunda durumumuz hiç
belirsizlikle 72 km/sn/Mpc hızla ge- bu iki değer uyuşmuyorsa, o zaman daha iyi olmayacak. New York Times
nişliyordu. 2005 yılında John Hop- bu ikisini birbirine bağlayan kozmo- “Have Dark Forces Been Messing
kins Üniversitesi’nden Adam Riess lojik modelimizde kaçırdığımız bir With The Cosmos?” (“Zamanında
önderliğinde başka bir grup bu be- şeyler olduğu çok kuvvetli bir ih- Evrene Karanlık Güçler mi Musal-
Cepheid adı verilen yıldızların ortak özellikleri parlaklıklarının değişkenliği olduğu için bu lat Olmuş?”) başlığıyla bu konuyu
yıldızlara “değişken yıldızlar” (“variable stars”) adı da verilir. ele alan bir makale6 yayımladı. Ev-
renin genişlemesinde varsaydığı bu
sıçrama dönemlerinin nedeni konu-
sunda görüşlerine başvurulan Riess
bir email ile gazeteye şu yanıtı verir:
“Belki de evren ara sıra bunu yapı-
yordur?”

Doğru teorinin eli


kulağında mı?
Başta söylemeye çalıştığım gi-
bi, empirik veriyi eldeki teorilerle
uyumlu şekilde yorumlama olana-
ğı kalmadığında başta uçuk gelen
teoriler bile bilimsel bir seçenek o-
labilir. Eğer bu iki grubun vardı-
ğı sonuçlarda gerçekten hiçbir hata
yoksa yine böyle bir durum karşı-
sındayız demektir. Ama vardığımız
bu noktada belirli bir ümitsizliğe

32
kapılmamak çok zor. Bu noktadan ölçümlerde gerçekten hiç hata yok- expanding faster than all expectations: https://www.
bakınca evren sanki bize sırlarını sa? Ya bunu varsayan teorilerden en nationalgeographic.com/science/2019/04/hubble-
kötü bir gizem filmi gibi açıyormuş azından biri doğruysa, ya da doğru constant-universe-expanding-faster-than-all-expectations/
3) David W. Hughes, Six Stages in the history of astronomical
izlenimi veriyor. Bu türden vasat teorinin eli kulağındaysa? unit, Journal of Astronomical History and Heritage 4(1): 15-
filmlerin ortak özelliğidir: bir gi- Thomas Kuhn ölümsüz eseri Bi- 28, 2001.
zem yaratıp seyirciyi sürüklersiniz, limsel Devrimlerin Yapısı’nda yeni 4) Dennis Overbye, Have Dark Forces Been
ama baştaki gizeme bir açıklama ge- teorilerin bilim dünyasında nasıl ka- Messing With the Cosmos?: https://www.nytimes.
tirmek öyle kolay bir iş olmadığı i- bul gördüklerine ilişkin naif bir i- com/2019/02/25/science/cosmos-hubble-dark-
çin bunun altından kalkamayınca nancımız olduğunu yüzümüze vu- energy.html
5) Ethan Siegel, This Is How Astronomers Will Resolve The
yepyeni bir gizem yaratarak önce- rur. Bu inancımıza göre eski teoriye Expanding Universe Controversy, https://www.forbes.
ki gizemi unutturmaya çalışırsınız. inananlar yeni teorinin doğruluğuna com/sites/startswithabang/2019/02/01/this-is-
Evren de daha bir gizemi tam çö- ikna edilir, böylelikle yeni eskinin how-astronomers-will-resolve-the-expanding-universe-
zememişken bizi büsbütün yeni gi- yerini alır. Oysa aslında olan biten controversy/#9de73ea2cda6
zemler karşısında bırakıyor, bu Kuhn’a göre şudur: Eski teoriyi sa- 6) Ethan Siegel, Cosmology’s Biggest Conundrum Is A
gizemlerin çözülebilir olduğuna iliş- vunanlar ölür. Meydan yeni teoriyi Clue, Not A Controversy: https://www.forbes.com/sites/
startswithabang/2019/05/03/cosmologys-biggest-
kin inancımız da günden güne azalı- savunanlara kalır. Bu nedenle, bazı
conundrum-is-a-clue-not-a-controversy/#2bcb9ace78ea
yor. Bu iki grubun sonuçlarında bir konularda yaşlıların fikrini sormak, 7) Ramin Skibba, A Radically Conservative Solution
hata olduğunu göstermek bu neden- yalnızca nazik değil, kimi zaman a- for Cosmology’s Biggest Mystery: https://www.
le -en azından biz tarafsız izleyiciler kıllıca olabilse de, burada karşımıza quantamagazine.org/a-radically-conservative-solution-
açısından- çok daha arzu edilebilir çıkan türden bir ikilemle ilgili neye for-cosmologys-biggest-mystery-20180501/
olabilir. Her ne kadar bu hesaplama- inanmak gerektiği konusunda genç- 8) “The Phantom Universe” - There’s a New ‘Unknown’
Messing with the Cosmos: https://dailygalaxy.
lar tekrar tekrar gözden geçirilmiş ler gönül rahatlığıyla kendi bildikle-
com/2019/03/the-phantom-universe-theres-a-new-
ve her iki grup da kendi sonuçların- rini okuyabilirler. Sonuçta evrenin unknown-messing-with-the-cosmos-weekend-feature/
dan emin görünse de bu olasılığın kötü gizem filmlerine göre önemli
tamamen dışarıda bırakıldığını söy- bir farkı var. Bu film hiç bitmediği
lemek mümkün değil. Burada ele- için eninde sonunda eldeki gizemle- DİPNOTLAR
yebileceğimiz olasılık en fazla rast- rin tamamen makul bir şekilde açık- 1) Final results from the Hubble Space Telescope key project
lantısal herhangi bir hata yapıldığı lanacaklarını ummak için bir nede- to measure the Hubble constant: https://arxiv.org/abs/
olabilir. Rastlantısal hatalar, tanım- nimiz olacak hep. Bu nedenle, filmi astro-ph/0012376v1
ları gereği rastlantısal oldukların- seyretmeye yeni başlayanlar filmden 2) Planck 2018 results. VI. Cosmological parameters:
https://arxiv.org/abs/1807.06209
dan, ölçüm tekrarlandığında aynı sıkılanların oflayıp puflamalarını 3) Period-Luminosity Relation for Variable Stars: https://
şekilde tekrarlanmaları olasılığı çok duymazlıktan gelebilir. www.astronomynotes.com/ismnotes/s5.htm
düşüktür. Oysa bunun yanında bi- 4) Final results from the Hubble Space Telescope key project
lim pratiğinde kaçınılması çok daha to measure the Hubble constant: https://arxiv.org/abs/
KONUYLA İLGİLİ OKUMALAR astro-ph/0012376
zor olan sistematik hatalar vardır.
İÇİN KAYNAKÇA 5) Rob Garner, Mystery of the universe’s expansion
Bu tip hatalar kullandığımız ölçüm
1) Rob Garner, Mystery of the Universe’s Expansion Rate rate widens with new Hubble data: https://phys.org/
aletlerinden kaynaklanıyor olabile- Widens With New Hubble Data: https://www.nasa.gov/
news/2019-04-hubble-universe-faster.html
cekleri gibi, hesaplamalarımızın da- feature/goddard/2019/mystery-of-the-universe-s- 6) Dennis Overbye, Have Dark Forces Been Messing With
yandığı kimi örtük kabuller de böy- expansion-rate-widens-with-new-hubble-data the Cosmos?: https://www.nytimes.com/2019/02/25/
le bir hataya yol açıyor olabilir. Bu 2) Michael Greshko, The universe seems to be science/cosmos-hubble-dark-energy.html
nedenle, buradaki
Ya yapılan ölçümlerde gerçekten hiç hata yoksa? Ya bunu varsayan teorilerden en azından biri doğruysa, ya da
kusur gün yüzüne doğru teorinin eli kulağındaysa?
çıkarılmadığı sürece
deneyimizi ne kadar
tekrar edersek ede-
lim hep aynı hatalı
sonucu buluruz. Söz
konusu iki grubun
asıl önemli uğraşla-
rı, tabii ki, bu tipte
sistematik bir hata
olmadığından emin
olmak. Fakat bu tip-
teki hatalar söz ko-
nusu olduğunda ta-
mamen emin olmak
çok zor, neredeyse
imkânsız.
Peki ya yapılan

33
Allen Kuşakları
Allen Kuşakları yeryüzünden uzaklığı bin km ile 60 bin km arasında değişen ve
Dünya’mızı hem Güneş’in hem de diğer yıldızların zararlı radyasyonundan koruyan
yapılardır. İlk keşfedildiklerinde insanoğlunun uzaya gitme hayalleri önünde engel
gibi dursalar da sonradan onları aşmanın yolu bulundu. Allen Kuşakları olmasaydı
kim bilir belki de Dünya’da yaşam olmayacaktı.

Selçuk Şentürk

A
llen Kuşakları olarak bilinen ve Dünya’yı halka Kuşakları, içerisinde bulunan canlı ve cansız ya-
şeklinde saran radyasyon alanı, 1958 yılında Dr. pılara aşırı derecede zarar verir. Bu nedene daya-
Van Allen tarafından Amerika’nın ilk uydusu o- narak 1969 yılında Ay’a insanlı iniş yapan Apollo
lan Explorer 1 fırlatıldıktan sonra keşfedilmiştir. 11’in Ay’a gitmediği ileri sürülmüştür. Ay’a gider-
(1)
Dünya’nın etrafında iç içe geçmiş simitler şek- ken bu kuşakların içinden geçilmesi gerektiği ve
linde bulunurlar ve yüksek seviyede radyasyon i- bunun zarar görmeden yapılamayacağı öne sürüle-
çerirler. Radyoaktiflik seviyeleri çeşitli noktalarda rek, Apollo 11’in Ay’a iniş yapmadığı iddia edilmiş-
değişkenlik göstermekle birlikte bazı dış etmenler- tir. Ancak bu doğru değildir. Çünkü Allen Kuşak-
den etkilenebilir. Dünya’nın manyetik alanı yüzün- ları 1958 yılında keşfedilmiştir, dolayısıyla Apollo
den oluşan bu kuşaklar, Güneş rüzgârından gelen 11 yolculuğa başlamadan önce NASA’nın bu rad-
enerji yüklü parçacıkları içine hapseder. Bu sayede yasyon alanlarından haberi vardır. NASA bu rad-
Dünya’yı hem Güneş’ten hem de diğer yıldızların yasyonun etkisini en aza indirmek için Explorer
zararlı ışınlarından koruyan bir kalkan görevi gö- 3, Pioneer 3 ve Luna 1 tarafından kuşaklardaki yo-
rürler. Ayrıca Kuzey Işıkları’nın oluşmasında Allen ğun ve hafif radyasyon bölgelerini tespit etmiş, o-
Kuşakları’nın büyük oranda etkisi bulunur. labilecek en az radyasyon maruziyetini sağlayan
Allen Kuşakları’nın yüksek radyasyona sahip bir güzergâh seçmiştir. Bu yüzden gidilecek mesa-
olmasının nedeni hapsettiği iki proton ve iki nöt- fe uzamıştır. Ayrıca radyasyondan korunmak için
rondan oluşan çekirdeklerdir. Bu yüzden Allen Apollo 11’e çeşitli maddeler ile kalkan yapılmıştır.
Yine de astronotlar bu bölgeden geçerken radyas-
Apollo 11’in rotası. NASA’daki bilim insanları kuşaklardan
mümkün olan en az seviye radyasyon maruziyeti ile geçebilmek yona maruz kalmıştır, ancak bu radyasyon sağlığı
için, resimde koyu renk ile gösterilen radyoaktivite açısından tehdit etmeyecek kadar azdır.(2)
yoğun olan bölgeye fazla yaklaşmadan ilerleyecek bir rota Ayrıca Sovyetler Birliği de Allen Kuşakları’nda-
çizdiler. (https://www.popsci.com/sites/popsci.com/files/
styles/655_1x_/public/import/2014/image-of-Apollo-11-and- ki radyasyonun etkilerini gözlemek amacıyla 1968
van-allen-belts.gif) Eylül ayında Zond 5’i uzaya gönderdi. Bu uzay ara-
cının içerisinde 2 kaplumbağa, meyvesinekleri, so-
lucanlar, bakteri kolonisi ve bitki tohumları bulu-
nuyordu. Ay’a gönderilen araç Ay’ın etrafında bir
tur attıktan sonra başarıyla Dünya’ya geri döndü.
Yapılan inceleme sonucu uzay aracının içinde bu-
lunan canlılar hayati bir zarar görmemişti. Artık u-
zaya insanlı bir uzay aracının gönderilebileceğine
ikna olunmuştu.(3)
Allen Kuşakları’nın yapısı hakkında biraz bilgi
edinelim. Allen Kuşakları, temelde iç ve dış olmak
üzere ikiye ayrılır.

İç kuşak
Allen Kuşakları’ndan içte olanı, yaklaşık olarak
yeryüzünden bin km ile 6 bin km arası bir uzaklık-
ta bulunur. Güneş etkinliği fazla olduğunda veya
Güney Atlantik Anomalisi gibi coğrafi bölgelerde

34
na karşın Nature Physics dergisinde
yayımlanan bir makaleye göre, uzay
tsunamisinin sebep olduğu üçün-
cü bir Allen kuşağı gözlemlenmiştir.
Bulgulara göre ultra düşük frekans-
taki yoğun plazma dalgaları, dış ku-
şaktaki radyasyonu belli bir miktar-
da gezegenler arası uzaya taşıyarak
üçüncü yeni bir kuşak oluşturuyor.(6)
Özetle, Allen Kuşakları yeryü-
zünden uzaklığı bin km ile 60 bin
km arasında değişen ve sınırlarının
zaman zaman dış etkilerle esneye-
bildiği, Dünya’mızı hem Güneş’in
hem de diğer yıldızların zararlı rad-
yasyonundan koruyan yapılardır.
Temelde iki kuşak olsa da son bul-
gulara göre bazı koşullarda üçüncü
yeni bir kuşak da oluşabilmektedir.
İlk keşfedildiklerinde insanoğlunun
Allen Kuşakları kutuplarda yok denecek kadar az iken ekvatorda oldukça yoğundur. Bunun uzaya gitme hayalleri önünde engel
sebebi dünyanın manyetik alanının kutuplarda çok az iken ekvatorda fazla olmasıdır. (https:// gibi dursalar da sonradan onları aş-
www.nasa.gov/sites/default/files/thumbnails/image/van_allen_probes_discov_new_rad_belt_
cal.jpg) manın bir yolu bulunmuştur. Öte
yandan Allen Kuşakları olmasaydı
bu uzaklık yeryüzünden 200 km’ye şak elektronları, Dünya atmosferi kim bilir belki de Dünya’da yaşam
kadar düşebilir.(4) Bu iç kuşak, çok ile çarpışmalar, manyetopozda ka- asla var olmayacaktı.
büyük miktarlarda KeV enerjiye sa- yıplar ve dışarıya doğru radyal di-
hip elektron konsantrasyonları ve e- füzyondan dolayı sürekli olarak u-
nerjileri 100 MeV ve daha fazla olan zaklaşır. Dış kemer iç kemerden KAYNAKLAR
protonları içerir. Bu parçacıklar güç- daha büyüktür ve parçacık hareket- 1) https://www.space.com/33948-van-allen-radiation-
lü manyetik alan tarafından hapse- leri büyük oranda dalgalıdır. Ener- belts.html
dilmiştir. Kemerler bazen Dünya’nın jili parçacıkların akıları, Güneş’in 2) https://www.bilgeyik.com/van-allen-kusagi-319
merkezinden biraz kayabilir, bu du- manyetik alanından veya plazma- 3) https://en.wikipedia.org/wiki/Zond_5
4) https://en.wikipedia.org/wiki/Van_Allen_radiation_
rum gerçekleştiğinde iç kuşak, Gü- daki bozukluklar tarafından ha- belt
ney Atlantik Anomalisi’nde yüzeye rekete geçirilen jeomanyetik fırtı- 5) Lejosne, S., & Roederer, J. (2016). The “zebra
en yakın duruma gelir. nalar yüzünden çarpıcı bir şekilde stripes”: An effect of F region zonal plasma drifts on the
Mart 2014’te, iç kuşakta Van artıp azalabilir. Artışlar fırtına-kay- longitudinal distribution of radiation belt particles. Journal
Allen Sondaları tarafından zeb- naklı enjeksiyonlar ve manyetosfe- Of Geophysical Research: Space Physics, 121(1), 507-518.
ra çizgilerine benzeyen şekillere rin uzantısındaki parçacıkların iv- doi: 10.1002/2015ja021925.
6) Mann, I., Ozeke, L., Murphy, K., Claudepierre, S., Turner,
rastlanmıştır. Daha sonra yapılan melenmesinden dolayı meydana
D., & Baker, D. et al. (2016). Explaining the dynamics of
açıklamada, Dünya’nın manyetik gelebilir.(4) the ultra-relativistic third Van Allen radiation belt. Nature
alanındaki eğim ve Dünya’nın dö- Kuşaklar temelde iki tane olması- Physics, 12(10), 978-983. doi: 10.1038/nphys3799.
nüşünün bir osilasyon üretmesi yü-
İki kuşağın dışında üçüncü bir kuşak oluşmuştur.
zünden zayıf bir elektrik alanın iç (Resim: Yuri Shprits, Adam Kellerman, Dmitri Subbotin/UCLA)
kuşak boyunca sızdığı söylenmiş-
tir. Aslında, zebra çizgileri ionosfe-
rik rüzgârların kuşak üzerindeki iz-
leriydi.(5)

Dış kuşak
Dış kuşak temelde Dünya’nın
manyetik alanı tarafından yakala-
nan yüksek enerjili (0.1 MeV - 10
MeV) elektronlar içerir. Dış kuşak
iç kuşaktan daha değişkendir ve
Güneş aktivitelerinden gelen etki-
lerden kolay bir şekilde etkilenir.
Yeryüzünden yüksekliği 13 bin km
ile 60 bin km arasındadır. Dış ku-

35
Bilişim Dünyasından İzlem Gözükeleş izlem@gözükeles.net

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve


ses asistanları

UNESCO’nun yayımladığı rapor birbiriyle ilişkili iki sorunu tartışıyor. Birincisi cinsiyetçi
önyargıların teknolojilere nasıl kodlandığı. İkincisi ise dijital becerilerdeki toplumsal
cinsiyet eşitsizliği. Teknolojiye gömülü cinsiyetçilik, kadınların toplumsal konumunu
kötüleştirdiği gibi ikinci sorun birinci sorunun kronikleşmesinin koşullarını yaratıyor.

G
eçen sezon uygulanan VAR (Video Assistant Refe- Böyle bir sistemin istenildiği gibi çalışıp çalış-
ree - Video Yardımcı Hakem) sistemi, maç sonrası mayacağını veya nasıl yan etkileri olabileceğini
yaşanan birçok tartışmanın önüne geçti. VAR saye- kestiremiyorum. Belki hakem hakkında ileri ge-
sinde hakemler tereddüt ettikleri gol ve penaltı po- ri konuşamamak maç izlemenin tadını kaçıracak.
zisyonlarında daha doğru karar verebildiler. Ama Ama yalnız futbolda değil, gündelik hayatın bir-
maç sonrasında hakemlerin hatalı kararlar verdi- çok alanında yaşadığımız adaletsizliklere karşı ço-
ğine dair iddialar yine günlerce gündemi işgal etti. ğumuz 2+2=4 kesinliğinde bir adaleti düşlüyoruz.
Sonuçta VAR karar vermiyor, sadece hakemin po- Hâkimlerin herkesin uymak zorunda olduğu ya-
zisyonları tekrar izleyerek durumu yeniden değer- salara göre karar vermesini; sanığın din, ırk, sınıf
lendirebilmesini sağlıyordu. veya siyasi görüşünün hâkimin kararını etkileme-
Peki VAR sistemi, şu anki uygulamanın ötesin- mesini istiyoruz. İş başvurularımızın nesnel olarak
de, son kararları da verebilecek düzeyde olsa da- değerlendirilmesini; özgeçmişlerin cinsiyet, doğum
ha iyi olmaz mı? Top, kale çizgisini ya geçmiştir yeri gibi işle ilgisi olmayan nedenlerle sümen altı
ya da geçmemiştir. Defans oyuncusu, ceza alanı i- edilmemesini; hükümetlerin sosyal politikalarında
çinde topa ya elle müdahale etmiştir ya da etme- akılcı ve adil olmalarını umuyoruz.
miştir. Bu kadar basit, değil mi? Karar hakkı maçın Peki insanların yerine makineleri geçirdiğimiz-
orta hakeminde değil de dijital sitemde olsa, siste- de (hâkimlerin, iş başvurularını değerlendirenlerin
min kararlarındaki matematiksel kesinlik sayesin- ve hükümetlerin yerini dijital sistemler aldığında)
de futbol yorumcularının büyük bir kısmı susmak dünya daha mı adil olacak? Cathy O’Neil, Weapons
zorunda kalır. Hakem hatalarını veya hakem üze- of math destruction: How big data increases inequa-
rindeki baskıları tartışmak zorunda kalmayız. Belki lity and threatens democracy (Matematik İmha Silah-
o zaman da futbol yorumcularının yerini bilgisayar ları: Büyük veri nasıl eşitsizliği artırıyor ve demok-
korsanlarının VAR sistemlerine saldırdığını iddia rasiyi tehdit ediyor?) başlıklı kitabında günümüzde
eden bilişim güvenliği uzmanları alır. Ama bu bile kullanılan dijital sistemlerin adaletsizliği nasıl artır-
hafta sonu ekranları dolduran kısır tartışmaları iz- dığının örneklerini sunuyor. Algoritmik sistemler,
lemekten çok daha iyidir. beklenen tarafsızlığı sağlayamıyor. Bu sistemlerin

36
kararlarının nesnel olacağı varsayı- natif olmaksızın, olması gerektiği karşımıza çıkmıyorlar. Sanal ajanlar,
mını gözden geçirmemiz gerekiyor. gibi olmuştur. Örneğin, Amazon’un dijital asistanlardaki cinsiyetçi eği-
Yapay zekâ dünyasındaki çok az Alexa’sı, Apple’ın Siri’si gibi birçok limlere (hatta daha belirgin) sahipler,
sayıdaki kadın araştırmacıdan biri ses asistanının neden kadın olarak ama henüz yaygın değiller ve deney
olan Fei-Fei Li, derin öğrenme sis- cinsiyetlendirildiğini pek sorgula- aşamasındalar.
temlerini tanımlarken “yanlılık (bi- mayız. Ancak yapay zekâ, teknolo- Bazı ses asistanları, kullanıcılar-
as) girer, yanlılık çıkar” ifadesini jileri araştırma laboratuvarlarından la hem sözlü hem de yazılı iletişime
kullanıyor. Yapay zekâyı yönlendi- çıkıp sıradan tüketici ürünleri hali- geçebilseler de genellikle sözlü ile-
ren algoritmalar tarafsızmış gibi gö- ne gelirken daha dikkatli ve sorgula- tişime uygun bir tasarıma sahipler.
rünse de, algoritmaların çıktısını yıcı olmamız gerekiyor. Fei-Fei’nin Ses asistanları çoğunlukla soru sor-
şekillendiren veri ve uygulamalar ta- vurguladığı gibi bu sistemlere giren mak, müzik açmak, hava durumunu
rafsız değil (https://www.wired.com/ yanlılık, yine yanlılık olarak çıkıyor öğrenmek, zaman belirlemek, radyo
story/fei-fei-li-artificial-intelligence- ve yeni teknolojiler hâlihazırdaki e- dinlemek, alarm ayarlamak, haber
humanity/). Bunun ilk başta teknik şitsizliklerin üzerinde yükseliyor. ya da spor karşılaşmalarını dinle-
bir sorun olduğu; veri kümeleri da- Yapay zekâ teknolojileri daha faz- mek, oyun oynamak ve yemek tarifi
ha dikkatli seçilirse ve daha özenli la insan benzeri iletişim kapasitesine almak için kullanılıyor. Kullanıcılar
uygulamalar geliştirilirse, daha taraf- eriştikçe, raporda tartışılan cinsiyet ses asistanlarından akıllı telefonlar
sız ve adil sistemlerin olabileceği dü- sorunları daha önemli hale gelecek. veya Amazon’un Echo’sunda oldu-
şünülebilir. Ancak UNESCO’nun ya- Rapor, teknolojideki cinsiyet sorunu- ğu gibi akıllı hoparlörler aracılığıy-
yımladığı rapor (I’d blush if I could: nu neden dijital asistanlar ekseninde la yararlanabiliyorlar. Yemek yapar-
closing gender divides in digital skills ele aldığını üç maddede özetliyor: ken çoğunlukla akıllı hoparlörler,
through education, https://unesdoc.u- - Dünya çapında yaygın olarak araba kullanırken de akıllı telefonlar
nesco.org/ark:/48223/pf0000367416) kullanılmaları. tercih ediliyor. Akıllı hoparlörler en
teknik değil, politik bir sorunla karşı - Cinsiyet gözüyle nadiren ince- çok oturma odası, mutfak ve yatak
karşıya olduğumuzu gösteriyor. Ra- lenmeleri. odasında kullanılıyor.
por, hâlihazırdaki toplumsal eşitsiz- - Toplumsal cinsiyet eşitliğini gö- Ses asistanlarının işleyişi kısa-
liklerin yapay zekâ sistemlerini nasıl zeten toplumlar ve eğitim sistemleri ca dört adımdan oluşuyor: Kullanı-
etkilediği ve buna karşı yapılabile- inşa etmeye çalışan devlet kurumla- cının sorgusunun alınması (birinci
cekler hakkında önemli tespitlerde rı ve uluslararası örgütlerin nadiren adım), alınan sorgunun anlaşılma-
bulunuyor. sorunu fark etmeleri. sı (ikinci adım), uygun bir yanıtın
Raporun başlığı (I’d blush if I co- Dijital asistanlar, iki açıdan di- hazırlanması (üçüncü adım) ve ha-
uld), “Yapabilseydim, kızarırdım”, ğer etkileşimli teknolojilerden fark- zırlanan yanıtın kullanıcıya okun-
Apple’ın ses asistanı Siri’nin kendi- lı: Birincisi, dijital asistanların yapay ması (dördüncü adım). Karmaşık ve
sine “Hey Siri, you’re a bi***.” diye zekâ sayesinde açıkça kodlanmamış geniş veri yığınlarına dayanan ikin-
hakaret eden kullanıcılara (eskiden) veya insanlar tarafından özel olarak ci ve üçüncü adımlar, çoğunlukla
verdiği yanıta atıfta bulunuyor. Siri, belirtilmemiş çıktılar üretebilmeleri. internetteki güçlü işlemciler ve ya-
artık bu hakarete “Buna nasıl yanıt İkincisi ise çok çeşitli kullanıcı sor- Cathy O’Neil, Matematik İmha Silahları:
vereceğimi bilmiyorum” diye kar- gularına yanıt verebilmeleri. Büyük veri nasıl eşitsizliği artırıyor ve
şılık veriyor. Siri ve diğer ses asis- Rapor, dijital asistanları üç gruba demokrasiyi tehdit ediyor? başlıklı kitabında
günümüzde kullanılan dijital sistemlerin
tanları, cinsiyetçi yanlılıkların tek- ayırıyor: sohbet botları (chatbots), adaletsizliği nasıl artırdığının örneklerini
nolojik ürünlere nasıl kodlandığını sanal ajanlar (virtual agents) ve ses sunuyor.
gösteren güzel bir örnek. Rapor bir- asistanları (voice assistants).
biriyle ilişkili iki sorunu tartışıyor. Sohbet botları, yazılı iletişim için
Birincisi yukarıda belirttiğim gibi geliştiriliyor. Çoğunlukla fiziksel bir
cinsiyetçi önyargıların teknolojile- biçime sahip değiller. Bazen temsili
re nasıl kodlandığı. İkincisi ise diji- olarak insan yüzü veya çizgi karakter
tal becerilerdeki toplumsal cinsiyet görselleri kullanılıyor. Sanal ajanlar
eşitsizliği. Yazının devamında da gö- ise ses asistanlarından farklı olarak fi-
receğimiz gibi teknolojiye gömülü ziksel bir biçime de sahipler. Kullanı-
cinsiyetçilik, kadınların toplumsal cılar karşılarındaki sistemin fiziksel
konumunu kötüleştirdiği gibi ikinci biçimini dijital ekranda veya artırıl-
sorun birinci sorunun kronikleşme- mış gerçeklik ortamında görebiliyor.
sinin koşullarını yaratıyor. Rapor, gündelik hayatta kullanım-
larının artması ve belirgin cinsiyet-
Dijital asistanlar çi konuşmaları nedeniyle özellikle
Gündelik hayatta, teknolojinin ses asistanlarına odaklandığını be-
onu geliştirenlerin değer ve yargı- lirtiyor. Sohbet botları da yaygın; fa-
larını içerdiğini çoğu zaman atla- kat bu teknolojiyle iletişim yazılı ol-
rız. Sanki her şey, başka bir alter- duğundan çok belirgin bir cinsiyetle

37
ne büyük önem verdiklerini ve bu-
nun için çeşitli testler yaptıklarını
biliyoruz. Bu nedenle, ses asistanla-
rında kadın sesini kullanmalarının
rastlantısal değil, bilinçli bir politi-
kanın sonucu olduğunu düşünebi-
liriz. Amazon ve Apple kararlarını,
insanların kadın sesini erkek sesine
Yapay zekâyı yönlendiren tercih ettiğini gösteren çok sayıda a-
algoritmalar tarafsızmış gibi
görünse de algoritmaların kademik çalışmaya atıfta bulunarak
çıktısını şekillendiren veri savunuyor. Müşteri memnuniyeti
ve uygulamalar tarafsız
değil mi?
her şeyden önce geliyorsa ve müşte-
riler dijital asistanların kadın sesiyle
konuşmasını istiyorsa, amacı kâr et-
pay zekâ uygulamalarının desteğiyle hızla konuşmalı bir internete bıra- mek olan bir şirketin başka bir şansı
gerçekleştiriliyor. Sesli bir aramanın kıyor. yoktur. Fakat rapor, durumun savu-
metinsel bir aramaya göre 150 kat- İnsan-bilgisayar etkileşimi bir nulduğu gibi siyah ve beyaz olmadı-
tan fazla makine, güç ve alana ge- web tarayıcısı yerine insan gibi din- ğını gösteriyor. Birçok insanın pes
reksinim duyduğu tahmin ediliyor. leyen ve konuşan cihazlardan olu- erkek sesini tercih ettiğini; insan-
Ses asistanları kullanıcı sorgularına şan akıllı sistemler aracılığıyla ger- ların yetkeli açıklamalar dinlerken
bağlamı göz önünde bulunduran ya- çekleştirilecek. Bu değişimi çok net erkek, yardım alırken kadın sesini
nıtlar veriyor. “Hava nasıl?” sorusu, görebiliyoruz; webde anahtar keli- sevdiğini; genellikle de karşı cinsin
kullanıcının konumu dikkate alına- meler yazarak yapılan aramalar hız- sesini tercih ettiğini yazan araştır-
rak yanıtlanıyor. Asistan, kullanı- la yerini sesli aramalara bırakıyor malar da var. Ayrıca ses asistanla-
cının dünün veya yarının değil, bu- (Tablo 1). İnsan bilgisayar etkileşi- rında erkek sesi seçeneği sunuldu-
günün hava durumunu öğrenmek mi metin odaklı olmaktan çıkarak ğunda bazı kadınların ses ayarını
istediğini biliyor. Ses yardımcısının ses odaklı olmaya başlıyor. Dijital kadın sesinden erkek sesine çektiği,
daha nitelikli yanıtlar verebilmesi asistanlar artık televizyonlardan a- ama benzer bir davranışa erkeklerde
kullanıcı hakkında ne kadar bilgi- rabalara, termostatlardan elektrik rastlanmadığı görülmüş.
ye sahip olduğuna bağlı. Kişinin her lambalarına kadar her yerdeler. İnsan-bilgisayar etkileşimi üzeri-
zamanki alışkanlıkları veya progra- Ciddi bir değişimin ilk günlerin- ne çalışan araştırmacılar, kadın se-
mı bilindiğinde daha özelleşmiş ya- deyiz. Ancak bu değişim sürecinde sinin daha yardımsever olarak algı-
nıtlar hazırlanabiliyor. bazı küçük (!) ayrıntıları atlamamak landığını doğruluyor. Ama bunun
Amazon (Alexa), Microsoft (Cor- gerekiyor. İsterseniz yazının deva- nedenleri hakkında net değiller; bu
tana), Apple (Siri) ve Google (Go- mını okumadan önce bu ses asistan- algı, kadını çocukları büyüten ki-
ogle Assistant), hacim ve kullanım larının (Alexa, Siri, Cortana ve Go- şi olarak gören toplumsal normlar-
sıklığı dikkate alındığında ses asis- ogle Assistant) neden kadın olarak dan besleniyor olabilir. “Yardımcı
tanı pazarında kaydadeğer bir paya cinsiyetlendirildikleri (adlarını ve kadın” stereotipi farklı bağlamlarda
sahipler (Büyük Beşli’nin beşincisi, seslerini dikkate alarak) ve bu terci- da karşımıza çıkıyor. Örneğin oyun-
Facebook da piyasa girmeye hazırla- hin toplumsal ilişkilere etkisi üzeri- larda merkezdeki erkek karakterlere
nıyor). Dünyada bu şirketlere ait i- ne biraz düşünün. yardımcı olan kadın karakterler var.
ki milyardan fazla internet bağlantılı Ayrıca 2016 tarihli bir araştırma-
cihaz var. Çin’de ise Alibaba, Baidu Ses asistanları neden ya göre 1926’dan bu yana filmlerde-
ve Xiaomi’nin kontrol ettiği bir ses kadın sesiyle konuşuyor? ki yapay zekâ karakterleri ilk başta
asistanı pazarı var. Şirketlerin, müşterilerinin ürün- erkekken, son 20 yılda kadın karak-
Akıllı telefonlar çok hızlı yayıl- leriyle nasıl etkileşime girecekleri- terlere doğru bir eğilim var. Sade-
mıştı. Fakat ses asistanları, akıllı te-
Tablo 1
lefonlardan çok daha hızlı yayılıyor;
2021’de dünyadaki ses asistanı sayı-
sının insanlardan fazla olması bek-
leniyor. Bu şirketlerin öncülüğün-
de büyük bir dönüşüm yaşanıyor.
Gartner’a göre 2020 yılında insan-
lar dijital asistanlarıyla eşlerinden
daha fazla konuşacaklar. Ses asista-
nı teknolojisinin ilerlemesi ve yay-
gınlaşmasıyla beraber web sayfaları,
bağlantılar, görseller ve metinlerden
oluşan bildiğimiz internet de yerini

38
ce karakterin cinsiyeti değişmiyor; Erkek ağırlıklı lur. O istemezse, çok geç olana ka-
insanlık için bir tehdit olan yapay proje ekipleri dar bilemezsin.
zekâ karakterleri yerlerini insanlığın Şirketler, bazen açıkça, bazen de - Alexa, Dövüş Kulübü’nün ilk
hizmetindeki yapay zekâ karakterle- üstü kapalı olarak tüketicilerin is- kuralı ne?
rine bırakıyor. tekleri doğrultusunda ses asistanla- - Dövüş Kulübü hakkında konuş-
Bunun yanında, raporda ilginç rında kadın sesini tercih ettiklerini ma.
bir anekdot aktarılıyor. Dijital asis- savunuyorlar. Yalan söylemiyorlar, - Alexa, kim denizin altındaki bir
tanların atası sayabileceğimiz araç inandıkları şeyi söylüyorlar. Piyasa- ananasın içinde yaşıyor?
navigasyon sistemlerini kullanan er- nın istekleri ve şirketlerin kâr hırsı - Sünger Bob Kareşort.
kekler, yol tariflerini (500 metre git, önemli bir etken. Ama rapor, ses a- - Alexa, kimi arayacaksın?
sola dön vb.) bir kadından almak is- sistanlarının erkek ağırlıklı ekipler - Hayalet avcılarını.
temediklerinden navigasyon cihaz- tarafından geliştirildiğine ve onların - Alexa, güç seninle olsun.
larında çoğunlukla erkek sesi tercih bakış açılarını ve espri anlayışlarını - Ve güç her zaman seninle olsun.
ediliyordu. Hatta 1990’ların sonun- içerdiğine dikkati çekerek yeni bir Görüldüğü gibi dijital asistan-
da kadın sesinden talimat almak is- tartışma başlatıyor. lar sadece kadın sesiyle konuşmu-
temeyen sürücülerin şikâyetleri ne- Bilişim teknolojileri sektörün- yor, içinde erkek espri anlayışını da
deniyle BMW 5’ler Almanya’da geri de yer alan kadınların oranı olduk- barındırıyor. New York’daki Yapay
çağrılmış. Bu tarihsel deneyimler- ça düşük. OECD’nin G20 ülkeleri- Zekâ Şimdi adlı enstitünün 2017 yı-
den sonra şirketler, yetkeci mesajla- nin istihdam verilerine dayanarak lında yayımlanan aynı adlı raporun-
rı erkek sesiyle, yardım amaçlı hiz- yaptığı çalışmaya göre kadın BT uz- da vurgulandığı gibi:
metleri de kadın sesiyle sunmaya manlarının oranı % 13 (Kore Cum- “Yanlılık, yapay zekâ sistemlerin-
başlamış olabilirler. Örneğin Japon- huriyeti) ve % 32 (Güney Afrika) de onları tasarlayanların popülas-
ya’daki borsa simsarlarının kullan- arasında. McKinsey’in yakın za- yonun dar bir kümesi olması nede-
dığı sistemde hisse fiyatları kadın manlı bir araştırmasına göre önde niyle ortaya çıkabiliyor. Yapay zekâ
sesiyle bildirilirken işlemleri onay- gelen teknoloji firmalarının üst dü- geliştiricileri çoğunlukla erkek, yük-
latmak için erkek sesi kullanılıyor. zey pozisyonlarındaki kadınların o- sek maaşlı ve benzer teknik eğitime
Özetle, ses asistanlarının kadın ranı % 35. 2017 tarihli bir araştır- sahipler. İlgi alanları, ihtiyaçları ve
sesi ile konuşması rastlantı değil. maya göre kadın teknik çalışanların yaşam tecrübeleri mutlaka yarattık-
Söz konusu ses asistanlarına cin- oranı Apple’de % 23, Google’da % ları yapay zekâya yansıyor. İster bi-
siyetleri sorulduğunda Siri, cinsi- 20, Microsoft’ta % 17,5. Google’ın linçli ister bilinçsiz olsun, yanlılık,
yetsiz olduğunu; Google Assistant, yapay zekâ sayfalarında listelediği içerme ve temsil etme sorunlarını
her şeyi kapsadığını; Cortana, tek- 641 kişiden sadece 60 kadarı kadın. yansıtır. Teknoloji alanlarında ka-
nik olarak sonsuz veri hesaplama Bir başka araştırmaya göre yapay dın ve azınlıkların eksikliği, özellik-
bulutu olduğunu söylüyor. Sade- zekâ ve veri bilimi pozisyonlarına le yapay zekâda, iyi biliniyor. Yapay
ce Alexa, kadın olduğunu kabul e- başvuran adaylardan sadece % 1’i zekâ, tarafsız veya nötr değil. Tek-
diyor. Ancak Apple’ın 2015’teki bir kadın. Kısacası, geleceğin teknolo- nolojiler değişimin ajanları oldukla-
reklâmında aktör Jamie Foxx’un Si- jisinden bahsediyoruz ama bu ge- rı gibi içinde yaratıldıkları bağlamın
ri ile flört ettiğini; şirket metinlerin- leceğin inşasında yer alan ekiplerin da ürünüdür. Makine tahminleri ve
de ses asistanlarından “she” diye söz içinde kadınların temsil oranı çok
Siri ve diğer ses asistanları, cinsiyetçi
edildiğini görüyoruz. Bu nedenle, düşük. yanlılıkların teknolojik ürünlere nasıl
çevrimiçi bir forumda söz konusu Dolayısıyla günümüzdeki ses a- kodlandığını gösteren güzel bir örnek.
yardımcıların insanların imgelemin- sistanlarının erkek ağırlıklı ekipler
de nasıl yer aldığı sorulduğunda, ne- tarafından geliştirildiği dikkate a-
redeyse tüm betimlemelerin genç, lındığında ses asistanlarının itaatkâr
çekici kadınlara işaret etmesi şaşırtı- kadın hizmetkârlar olarak karşımıza
cı değil. Şirketler zaten bunu istiyor çıkmaları ve erkeklere uygun espri-
ve ses asistanlarını buna göre geliş- lerle donatılmaları gayet doğal. Aşa-
tiriyor. ğıda Alexa’ya sorulan bazı sorular ve
Çin’de Baidu ve Xiaomi’nin üret- Alexa’nın espri anlayışını gösteren
tiği ses asistanları da ya sadece ka- yanıtları var:
dın sesiyle konuşuyorlar ya da Ba- - Alexa, mutlu musun?
tı’daki meslektaşları gibi varsayılan - Sana yardım ettiğimde mutlu-
ayarları kadın sesi. Alibaba’nın Ali- yum.
Genie adlı ses asistanı ise sektördeki - Alexa, kız arkadaşım olur mu-
bu eğilimlerin dışına çıkarak kadın sun?
veya erkek sesi olarak adlandırıla- - Seni arkadaş olarak seviyorum.
mayacak çizgi karaktere benzeyen - Alexa, Chuck Norris’i bul.
bir sesle konuşuyor. Cihazın şekli - Eğer Chuck Norris onun nerede
de çizgi kediye benziyor. olduğunu bilmeni istiyorsa, seni bu-

39
performans, insan kararları ve de- düşünüyorlar. Ancak etik kodlar da cının konuşmasının uygunsuz ol-
ğerleri ile sınırlandırılmıştır ve ya- tek başına yeterli olmamakta, bunla- duğunu belirtmekten kaçınıyorlar.
pay zekâ sistemlerini tasarlayan, ge- rın teknik uzmanlıkla birleştirilmesi Ayrıca Siri erkeklere karşı daha to-
liştiren ve bakımını yapanlar, bu gerekmektedir. leranslı. Kadınlardan gelen tacizle-
sistemleri dünyayı algıladıkları gibi Ses asistanlarındaki kadın ses to- re karşı daha net bir üslupla “Bu hoş
şekillendireceklerdir.” nu, kadınların yardımsever, uysal değil!”, “Ben bu tip bir kişisel asis-
Alexa, Cortona, Google Assistant ve yardımcı olmaya istekli hizmet- tan değilim” diye yanıt veriyor.
ve Siri gibi ses asistanlarını gelişti- çiler olduğu sinyalini vermektedir. Ses asistanları, cinsellik veya cin-
ren erkek ağırlıklı homojen takımlar Kadın dijital asistanların yayılma- sel içerik hakkında sağlıklı bir ile-
bu teknolojilerin kullanıcılarla etki- sı, kadın ve asistan arasındaki ilişki- tişimi teşvik etmedikleri, açık taciz
leşimini de şekillendiriyor. Bir ses yi kuvvetlendirmekte; kadınları hiz- karşısında pasif kalmaları nedeniy-
tonunun veya espri anlayışının al- met eden kişi olarak gören ve buna le cinsiyetçi mecazların pekişmesine
tından çeşitli toplumsal sorunlar or- uygun davranmayan kadınları ceza- yardımcı oluyorlar. 2017’nin sonun-
taya çıkıyor. landırma eğiliminde olan bir kültü- da tüketicilerden gelen tepkiler nede-
rün pekişmesine neden olmaktadır. niyle üretici şirketler cinsel sataşma-
Cinsiyetlendirilmiş Dolayısıyla teknoloji, cinsiyet eşit- lara karşı daha az toleranslı olmaya
ses asistanlarının sizliğini yalnızca tekrarlamamakta başlamışlar. Ama yine de hakaretlere
neden olduğu sorunlar daha da artırabilmektedir. karşı yetersiz kalabiliyorlar.
“Genç adamlar iyi bir ürün orta- Ayrıca ebeveynlerden gelen
ya koymuşlar. Ses asistanı, şirketlere şikâyetler, emir cümleleriyle iletişim Şirketlerin aldığı önlemler
iyi para kazandırıyor ve kimse tüke- kurulan asistanların lütfen, teşekkür Tüketicilerden gelen tepkiler, şir-
ticilere bir yardımının dokunmadı- ederim gibi kelimeleri yeni öğrenen ketleri ürünlerini değiştirmeye zor-
ğını iddia edemez. Asistanın kadın çocukları olumsuz etkilediğini gös- luyor. Şirketlerin başlıca çözümü, ses
sesiyle konuşması neden sorun ol- teriyor. Birçok insanın sohbet bot- asistanlarına erkek sesi eklemek ve
sun ki?” diye düşünenler çıkabilir. larıyla konuşurken (karşısındakinin varsayılan ayarları kaldırarak ses se-
Rapor, kadın olarak cinsiyetlendiri- robot olduğunu bilmesine rağmen) çimini doğrudan kullanıcıya bırak-
len ses asistanlarının kız çocukları aldıkları hizmete karşılık teşekkür mak oluyor. Cihazlara erkek sesi ek-
ve kadınlar hakkında olumsuz me- ifadeleri kullandıkları biliniyor. İn- lemenin pahalı ve karmaşık olması
sajlar içerdiğini savunuyor. sanlar, dijital asistanlara karşı nasıl nedeniyle bu işlem zaman alabiliyor.
Günümüzdeki yapay zekâ model- davranmalı? Bu konuda bir belirsiz- Çünkü basitçe kadın sesini erkek se-
leri, internetteki büyük veriden bes- lik var. Fakat insanların dijital asis- siyle değiştirmekten söz etmiyoruz.
lenerek geliştiriliyorlar. Bu süreçte tanlara davranışlarıyla birbirlerine Örneğin, dijital asistanların erkek
yapay zekâ sistemleri, yararlandıkla- davranışları arasında karşılıklı, bir- versiyonları bir, beş, on gibi daha ke-
rı veri kümelerinde yer alan tarihsel birini etkileyen bir ilişki olduğuna sin niceleyiciler kullanmaya meyilli.
kültürel ilişkileri de ediniyorlar. Bu dikkat etmek gerekiyor. Şirketler bu Kadın versiyonlarında ise birkaç, bi-
edinme sürecinde uyanık olunması konudaki endişeleri dikkate alan ü- raz gibi daha genel niceleyiciler kul-
gerekiyor. Microsof’un Twitter me- rünler de geliştiriyorlar. Amazon’un lanılıyor. Elbette asistanın espri anla-
sajlarından beslenen sohbet botu 15 2018’de yayımladığı Echo Dot Kids, yışının da değiştirilmesi gerekiyor.
saat içinde feminizmden bir kült ve kibar olmayan sözlere yanıt verme- Google, ancak 2017’nin sonunda
bir kanser olarak söz etmeye başla- yecek biçimde programlanabiliyor. erkek sesini ekleyebildi. Amazon’un
mış, cinsiyet eşitliğini de feminizme Dijital asistanların temel sorun- Alexa’sı ve Microsoft’un Cortana’sı
eşitlemişti. Microsoft daha bir gün larından biri de sözlü cinsel tacize hâlâ sadece kadın sesiyle konuşuyor.
dolmadan sohbet botunu geri çek- saptırıcı, caydırıcı veya özür dileyen Ama Alexa’da beceri geliştirme gi-
mek zorunda kalmıştı. Bu neden- tepkiler vermeleriyle ilgili. Asistan- bi sınırlı kullanım amaçları için (ço-
le araştırmacılar bu tip sistemlerin lar, taciz içerikli sözlere karşı şaka- ğu zaman ünlü birine ait) erkek sesi
dikkatlice kontrol edilmesi ve ah- cı veya olumlu yanıtlar veriyorlar. seçilebiliyor. 2011’de piyasaya çıkan
laki kodlarla aşılanması gerektiğini Olumsuz yanıtlardan veya kullanı- Siri, erkek sesi seçeneğini 2013’te ek-
lemiş. Siri’de kullanılabilen 21 dilden
Dijital asistanlar artık televizyonlardan arabalara, termostatlardan elektrik lambalarına kadar
her yerdeler. 17’sinde varsayılan ses, kadın sesi.
Arapça, Britanya İngilizcesi, Hollan-
daca ve Fransızcada varsayılan ses,
erkek sesi. Apple, bunun nedeni hak-
kında bir açıklama yapmamış. Ama
raporda şirketin bu kararının söz ko-
nusu ülkelerdeki erkek hizmetçi/u-
şak çalıştırma geleneğiyle ilişkili ola-
bileceği yorumu yapılıyor.
Dijital asistanların cinsiyetlendiril-
mesinden kaynaklı sorunlardan ka-

40
ne gidilmesi, buna uygun eğitim po-
litikalarının geliştirilmesi gerekiyor.
Bu bağlamda, gelişmiş ülkeler
ciddi bir paradoksla karşı karşıya.
Azgelişmiş veya gelişmekte olan ül-
kelerde birçok alanda kadın erkek e-
şitsizliği yaşandığından BT sektörün-
de çalışan kadınların oranının düşük
olması beklenmedik bir durum de-
ğil. Ancak bilgisayar programlama
becerilerindeki cinsiyet farkını gös-
teren aşağıdaki tabloda daha eşitlik-
çi bir toplum yapısına sahip Avrupa
ülkelerinde, farkın daha fazla olduğu
görülüyor (Tablo 2).
Katar’da programlama yetenek-
lerini geliştiren kadınların sayısı er-
keklerden fazla. Elbette bu durum
Amazon ve Apple kararlarını, insanların kadın sesini erkek sesine tercih ettiğini gösteren çok
sayıda akademik çalışmaya atıfta bulunarak savunuyor.
mezuniyet sonrasında Arap kadın-
larının işgücüne katıldığı anlamı-
çınmak isteyen bazı şirketler ise daha nı modelleri neyin normal ve neyin na gelmiyor. Lüksemburg, İzlanda,
az cinsiyetlendirilmiş makine sesleri- anormal olduğunu da belirliyor. Ses Norveç, İsveç, Danimarka, Belçika
ni kullanmayı deniyorlar. Bu strateji, asistanları, bugün olduğu gibi, söz- ve Hollanda bilgisayar programlama
kullanıcıların ve özellikle çocukların lü tacizle yüzleşmek yerine onu alt- becerisindeki cinsiyet farkının en
makinelere insani nitelikler atfetme- tan alarak çalışmaya devam ederler- çok olduğu ülkeler.
sinin önüne geçebilir. Ama günü- se kullanıcılar bunu standart olarak Bir yanda zayıf BT sektörüne sa-
müzde tam tersi bir eğilim (insana görmeye başlayabilir. Bu nedenle ra- hip ve işgücüne katıl(a)mayan ka-
daha çok benzeyen makineler yap- porda, ses asistanlarına hemen şim- dınlar var. Bu, yıllardır devam eden
ma) olduğunu da atlamamalı. di müdahale etmenin önemi üzerin- sorun. Diğer yanda ise gelişmiş BT
de duruluyor. sektörü ve dijital teknolojilere yön
Ne yapmalı? Rapor, bu müdahalenin en iyi ka- verebilme potansiyeli olan ancak ka-
Yarın telefon asistanları erkek se- dınlar tarafından yapılabileceğini sa- dınların dijital becerilerinin düşük
siyle veya cinsiyetsiz makine sesiy- vunuyor ve kadınların teknoloji ge- olduğu Batılı ülkeler var. Batılı ülke-
le konuşmaya başlasa insanlar bunu liştirme süreçlerine (en başından en lerde kadınlar neden bilişim sektö-
yadırgamayacaktır. Fakat birkaç yıl sonuna kadar) aktif katılımına vur- ründe yoklar? Bu sorunun nedenle-
sonra yaşanacak bir değişim insan- gu yapıyor. Eğer kadınlar katılım i- rini ve çözüm yollarını tartışmadan
ları şaşırtacak ve bazılarını rahatsız çin yeterli teknolojik becerilerden kadınların teknoloji geliştirme sü-
edecektir. Ayrıca şu anki ses asista- yoksunlarsa öncelikle bunun üzeri- reçlerine katılımını sağlamak zor.

Tablo 2

41
Nitekim yapay zekâ alanında çalışan 12’ye düşmüş. ABD’de bilgisayar ve lar ise daha çok telefonun arama ve
kadınların az olmasından şikâyet e- enformasyon biliminde uzmanla- hesap makinesi gibi temel işlevleri i-
diliyorsa bunun nedenini yukarılar- şan kadınların oranı son 30 yılda % le ilgililer. Kadınların % 97’sinin in-
da değil, eğitimin ilk basamakların- 37’den % 18’e düşmüş. Benzer dü- ternet kullanmasına rağmen sade-
dan başlayarak aramak gerekiyor. şüşlere Latin Amerika, Avustralya, ce % 48’i sosyal ağını genişletiyor ve
Kore Cumhuriyeti gibi birçok ülke- sadece % 21’i sağlık, yasal haklar ve
Dijital becerilerdeki de de rastlanıyor. ulaşımla ilgili aramalar yapıyor. İn-
toplumsal cinsiyet Geçmiş yıllarda kadınların er- terneti iş bulma amaçlı kullanma o-
eşitsizliği keklere göre satın alma gücünün ve ranları erkeklere göre daha az. Diji-
Raporda, dijital becerilerin gü- mali bağımsızlığının sınırlı olma- tal becerilerde daha üst basamaklara
nümüzde matematik ve okuma yaz- sı nedeniyle cihaz ve bağlantı üc- çıktığımızda da kadınların içerik ü-
ma gibi temel bir gereksinim olma- retlerinin düşmesinin dijital tek- retme veya son teknolojileri kullan-
ya başladığı; bu becerilerden yoksun nolojilerdeki cinsiyet eşitsizliğini ma oranlarının daha düşük olduğu-
olanların teknolojiyi kontrol etmek azaltacağı düşünülürdü. Fakat çeşit- nu görüyoruz. 29 ülkede üniversite
yerine onun tarafından kontrol edil- li ülkelerde yapılan araştırmalar diji- öğrencileri arasında yapılan bir araş-
me ve yerel, ulusal ve küresel toplu- tal becerilerin eksikliğinin ekonomik tırmaya göre yeni teknolojilerin ilk
luklardan izole olma riski ile karşı engellerin önüne geçtiğini gösteriyor. uygulayıcıları çoğunlukla erkekler.
karşıya oldukları vurgulanıyor; cin- Dijital becerilerdeki eksikliğin inter- Kadınların bilişsel becerilerde geri
siyet farkının dijital beceriler üze- net kullanımının önünde bir engel kalması daha üst seviyeleri de etkili-
rindeki kalıcılığı ve sorunun ciddi- olmasından kadınlar daha çok etkile- yor. Teknolojik yeniliklerin geliştiril-
yeti ortaya konuyor. niyorlar. Kadınlar, bilişim teknoloji- mesinde kadınların oranı çok düşük.
Mobil telefonlardaki uygulamala- lerine erişim ve onları kullanma için Örneğin, Google’daki teknik pozis-
rın kullanımından geniş veri küme- bir neden görmediklerini söylüyor- yonların % 21’inde kadınlar var. Ma-
lerini analiz etmek için kod yazmaya lar. Fakat teknolojiyi bir ihtiyaç ola- kine zekâsında bu oran % 10’a düşü-
kadar geniş bir alanda dijital beceri- rak algılama, onu kullanabilme bece- yor. 2017’de en üst düzey yapay zekâ
lerdeki cinsiyet farkını görebiliyo- rileriyle yakından ilişkili. Raporda da konferanslarının katılımcılarının sa-
ruz. Avrupa Komisyonu’nun 2018 belirtildiği gibi bir teknolojiyi kullan- dece % 12’si kadınmış. Kadınların
yılında yayımlanan bir çalışması, mak için yeterli beceriye sahip olun- teknoloji geliştirme süreçlerindeki
2011’den itibaren iş olanaklarının madığında onun yararlarını küçüm- eksikliği kaçınılmaz olarak ortaya çı-
artmasına rağmen kadınların bilişim seme yönünde bir eğilim doğuyor. kan ürünlere de yansıyor.
teknolojileriyle ilgili çalışmalara ka- 25 ülkede gerçekleştirilen bir a-
tılımının düştüğünü gösteriyor. Son raştırmaya göre genç erkeklerin mo- Kadınlar neden
on yılda Birleşik Krallık’ta program- bil telefonları oyundan finansal hiz- bilişim teknolojilerinden
lama ve yazılım geliştirme işlerinde metlere kadar çeşitli amaçlar için uzak duruyor?
çalışan kadınların oranı % 15’ten % kullandıkları görülüyor. Genç kız- Ülke ve topluluk düzeyinde yapı-
lan etnografik araştırmalara göre a-
Kadın dijital asistanların yayılması, kadın ve asistan arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmekte;
kadınları hizmet eden kişi olarak gören ve buna uygun davranmayan kadınları cezalandırma taerkil kültür sıklıkla kadınların ve
eğiliminde olan bir kültürün pekişmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla teknoloji, cinsiyet genç kızların dijital becerilerini ge-
eşitsizliğini yalnızca tekrarlamamakta daha da artırabilmektedir. liştirmelerini engelliyor. Teknoloji-
nin bir erkek alanı olarak anlaşılma-
sı genç kızların dijital becerilerine
duydukları güveni olumsuz etkili-
yor. OECD ülkelerinde yapılan bir a-
raştırmaya göre 15 yaşındaki erkek-
lerin % 5’i, genç kızların ise % 0,5’i
bilişim teknolojileri ile ilgili bir kari-
yer düşünüyor. Önceki bölümde de
aktardığım gibi geçmiş yıllarla karşı-
laştırıldığında kadınların BT ile ilgi-
li işlerden uzaklaştığı olgusuyla karşı
karşıyayız. Hatta İkinci Dünya Sava-
şı sonrasında sanayileşmiş ülkelerde
programcılık daha çok bir kadın i-
şi olarak görülmekteydi. Titiz ve ta-
limatları adım adım izlemede iyi ol-
dukları için kadınların programcılığa
uygun oldukları düşünülüyordu.
Ne değişti de kadınlar program-
lama alanından çekildiler? Rapor-

42
da, kişisel bilgisayarların evlere gir- tamlarıyla sınırlı olmamalı, kadın- memek gerekiyor. Şirketler etik ku-
mesiyle yaşanan gelişmelere işaret ların ve genç kızların çeşitli ortam- rullar kuruyor, bu doğrultuda yapı-
ediliyor. Kişisel bilgisayarlar ön- larda (ev, okul, mahalle, işyeri vb.) lan araştırmalara sponsor oluyorlar.
cesinde programcılığa kadınlar ve beceri kazanmalarını sağlayacak bir Benkler, algoritmik bir kara kutu-
erkekler daha eşit şartlarda başla- yaklaşım benimsenmelidir. nun içinde toplumsal yanlılıkların
yabiliyorlardı. Ama kişisel bilgisa- - Lisans ve lisansüstü seviyelerde görünmez ve anlaşılmaz hale gele-
yarların erkek çocukların odalarına BT alanlarında uzmanlaşmayı seçen bildiklerini; yalnızca kâr elde etmek
konulmasıyla eşitlik kadınlar aley- kadınlar teşvik edilmelidir. için tasarlandıklarında algoritmala-
hine bozuldu. ABD’de 1990’larda - Bilişim teknolojileri, örgün e- rın halkın çıkarlarından ayrılacağını
yapılan bir araştırmaya göre odası- ğitim içine gömülmelidir. Genel o- yazıyor.
na bilgisayar konulan erkek çocuk- larak, tüm ders ve eğitim seviye- UNESCO’nun dijital beceriler-
ların sayısı kızların iki katıydı. Ba- lerinde BT becerilerini, bilgisayar deki toplumsal cinsiyet eşitsizliği-
balar erkek çocuklarının bilgisayar bilimlerini ve bilgisayımsal düşün- ni tartıştığı raporu bu nedenle de
becerilerini geliştirmelerini daha ceyi müfredata dahil eden bir eğitim önemli. Sorunun görünür kılınma-
çok teşvik ediyordu. Böylece reka- politikası izlenmelidir. sı, ardından gelen kamuoyu tepkisi,
betin giderek kızıştığı bir sektörde - BT’yi gündelik hayatta anlamlan- şirketleri ürünlerini gözden geçir-
kadınlar deneyim eksikliği nede- dıran eğitim dışı etkinliklerle kadın- meye ve bazı değişiklikler yapmaya
niyle yarışa daha dezavantajlı baş- ların motivasyonları artırılmalıdır. zorluyor. Fakat şirketlerin uygula-
lıyorlardı. - Uzaktan eğitim olanakları ancak malarını veya algoritmalarını değiş-
Bu süreçte oluşan teknoloji kli- dijital becerileri belirli bir düzeyde tirmesi bir düzeye kadar yardımcı
şeleri, kızların özgüvenlerini de o- olan kadınlara yardımcı olacaktır. oluyor. Çünkü sorunun temelinde
lumsuz etkiledi. 21 ülkede yapılan Yetişkin kadınlar için, enformel öğ- bu teknolojilerin bir şirketin çizdi-
bir araştırmaya göre ilköğretim ve renme, dijital beceriler geliştirmek i- ği çerçeve içinde, erkeklerin ağırlık-
ortaöğretimin ilk yıllarında bilgisa- çin kullanılabilecek tek yol olabilir. ta olduğu, kültürel olarak homojen
yar ve enformasyon okuryazarlığın- Bu nedenle, kadınların güven için ekipler tarafından geliştirilmesi ya-
da kız öğrenciler, erkeklerden daha bir araya gelebileceği mekânlar oluş- tıyor. Ekiplerde cinsiyet eşitliği ve
iyiler (Türkiye ve Tayland’da belir- turulmalıdır. kültürel çeşitlilik sağlanmadan bu
gin bir fark yok). Buna karşın kız - Eğitimciler, eşitsizlik sorunları tip sorunlar kaçınılmaz.
öğrenciler kendilerini daha yetersiz hakkında eğitilmelidir.
görüyor. Daha sonraki yıllarda kız- - Kız çocukları- OECD ülkelerinde yapılan bir araştırmaya göre,
15 yaşındaki erkeklerin % 5’i, genç kızların ise % 0,5’i
ların teknolojiyle ilgili derslere il- nın dijital sektöre bilişim teknolojileri ile ilgili bir kariyer düşünüyor.
gisi önce yavaşça, daha sonra hızla giden çeşitli yolları
düşüyor. Üniversiteye gelindiğinde görmelerine ve ken-
bilişim teknolojileri ile ilgili bir bö- dilerini teknoloji
lüm okuyan çok az sayıda kız kalı- mesleklerinde hayal
yor. Dünyada, bilişim teknolojileri etmelerine yardımcı
ile ilgili bir dalda eğitim alan kadın- olacak rol modelleri
lar, kayıtlı öğrencilerin üçte birin- tanıtılmalıdır.
den azını oluşturuyor. İş hayatında - Kadınları dış-
ise kadınlar, dijital sektördeki işgü- layıcı uygulamalar-
cünün % 24’ünü oluşturuyor. ITU dan ve dilden kaçı-
verilerine göre mobil uygulama ve nılmalıdır. Örneğin
yazılım geliştirenlerin sadece % 6’sı BT iş ilanlarında eril
kadın. dil (rekabetçi, lider-
Genel olarak toplumdaki eşitsizli- lik, aktif, kendinden
ğin azalmasının eğitim ve çalışma ha- emin vb.) çok yay-
yatına da yansıyacağı beklenir. Fakat gındır.
beklentinin aksine Finlandiya, İzlan- ***
da, Norveç ve İsveç gibi en yüksek Harvard Üniver-
düzeyde cinsiyet eşitliği olan ülke- sitesi’nden Yochai
lerde teknoloji alanına girmeyi tercih Benkler’in Nature’da
eden çok az kadın var. Bu nedenle, yayımlanan yazısın-
genel politikalarla yetinilmemesi, bi- da (https://www.na-
lişim teknolojileri özelinde politika- ture.com/articles/
ların da üretilmesi gerekiyor. d41586-019-01413-
Raporda, dijital teknolojilerdeki 1) savunduğu gi-
eşitsizliği gidermek için önerilen ba- bi şirketlerin yapay
zı politikalar şunlar: zekânın kurallarını
- Müdahaleler örgün eğitim or- yazmasına izin ver-

43
Mikropları gören ilk kişi:
Mercek ustası kapıcı
Leeuwenhoeck
Eğitimsizdi. Manifaturacı olarak
hayata atıldı. Hollanda’nın Delft
kentinin belediyesinde kapıcılığa
başladı. Mercek yontmaya karşı delice bir sevgisi vardı. Kimsenin yapamadığı
güçte mercekler yaptı. Yağmur damlası içindeki “sefil hayvancıkları” ilk kez o
gördü. Royal Society’nin büyük bilginleri onun keşiflerini kabul etmek ve içlerine
almak zorunda kaldı. İlk mikrop avcısı olarak, insanlık için herhangi bir kıtanın
keşfinden daha önemli olan bilimsel atılımın yolunu açtı.

Paul de Kruif
Çeviren: Mithat Enç

B
undan üç yüz elli yıl önce, Leeuwenhoeck adında Okuyacağınız makale, bir zamanların Milli Eğitim
kimsenin tanımadığı bir adam, ilk olarak, binler- Bakanlığı tarafından 1951 yılında yayımlanan
ce çeşit ufacık yaratığın yaşadığı esrarlı bir dünyayı Mikrop Avcıları adlı kitabın (Bilim Eserleri Serisi,
seyretmişti. Bu yaratıklardan bazıları canavar gibi Paul de Kruif, Çev. Mithat Enç) ilk bölümüdür.
yırtıcı, bazıları da dost ve faydalıydı. Birçoklarının Mikropları ilk kez gören Hollandalı mercek ustası
keşfi ise insanlık için herhangi bir kıta veya takı- Leeuwenhoeck’un öyküsünü anlatıyor. 350 yıldır
madaların keşfinden daha önemliydi. insanlığın yaşamına en fazla etki eden bilimsel
Adı anılmayan ve pek az hatırlanan Leeuwen- atılımı Leeuwenhoeck başlattı. Ardından Pasteur’lar,
Koch’lar gelecektir. Bu belediye kapıcısının inanılmaz
hoeck, bugünün insanları için o küçücük bitki ve
öyküsünü ilgiyle okuyacağınızı sanıyoruz. Sonraki
hayvanlar, onun keşfinden önce ne kadar meçhul sayılarımızda “mikrop avcıları”nın diğer büyük
idiyseler, hemen hemen o kadar meçhuldür. İşte isimlerinin öykülerini de okurlarımıza sunacağız.
şimdi anlatacağımız mikrop avcılarının ilki olan bu
Leeuwenhoeck’un hikâyesidir. Bu, onu takip eden maaşlı, keyfi yerinde bir fen bilimi profesörü haline
cesur, azimli ve meraklı araştırıcıların, ölüm savaş- gelebilir. Fakat kendinizi bir de Leeuwenhoeck’un
çılarının masalıdır. Bu, onların efsane âlemine ben- zamanında, üç yüz elli yıl önce tasavvur edin. Li-
zeyen yeni dünyayı yorulmadan ve usanmadan gö- seyi bitirmişsiniz, bir meslek seçmeye hazırlanı-
zetleyişlerinin sade bir tarihidir. O mikrop avcıları yorsunuz ve içiniz öğrenmek isteği ile doludur.
ve ölüm savaşçıları bu dünyanın haritasını meyda- Kabakulaktan yeni kurtulmuşsunuz. Babanıza bu
na getirmeye çalıştılar. Bu işle uğraşırken karan- hastalığın sebebinin ne olduğunu soruyorsunuz.
lıklar içinde bocaladılar. Becerisizlikler ve hatalar O, size şişirici kötü bir cinin içinize girdiğini söylü-
yaptılar; yersiz ümitler uyandırdılar. Fazla cüretli yor. Onun bu izahı, sizin üzerinizde derin bir etki
olanları canlarını verdi, daha doğrusu inceledikle- yapmamış olabilir. Fakat onun söylediklerine inan-
ri küçük katiller tarafından öldürüldüler, küçük ve mış görünmeye ve kabakulağın neden olduğu hak-
belirsiz bir zafer içinde kayboldular. kında daha fazla kafa yormamaya karar verirsiniz.
Bugün, bir fen adamı olmak saygıdeğer bir şey- Çünkü babanızın sözüne inanmadığınızı açıkça
dir. Fen adamı sıfatını taşıyanlar memleketin ö- gösterecek olursanız adamakıllı bir kötek yemeniz
nemli bir unsurunu meydana getirmektedirler. ve belki de evden kapı dışarı edilmeniz muhakkak-
Bunlar için her şehirde laboratuarlar kurulmuştur. tır. Babanız otoritenin ta kendisidir.
Çoğu zaman başarıları, daha iyice başarılmadan, Dört yüz yıl önce, Leeuwenhoeck doğduğu za-
gazetelerin ilk sahifelerini doldurmaktadır. Hemen man dünya işte böyleydi. Dünya kendini batıl inanç-
her genç üniversite öğrencisi araştırma alanına gi- lardan kurtarmak işine henüz girişmiş bulunuyor;
rebilir ve yavaş yavaş rahat bir kolejde dolgunca bilgisizliğinden ötürü yüzü daha yeni yeni kızarma-

44
ya başlıyordu. Bu, dikkatli gözlem ve diliydi. Bu, kültürlü insanların ba- velere yerleştirirdi. Bugün bir bilgin
aydın düşünme yolu ile gerçeği bul- lıkçı, çerçi ve hark kazıcılarının di- yetmiş beş dolar vererek mükemmel
mak anlamına gelen fen biliminin li diye dudak büktükleri anlaşılmaz ve pırıl pırıl bir mikroskop satın ala-
henüz beceriksiz çocuk bacakları ü- bir dildi. O zamanlar bilgili insanlar bilir. Vidalarını çevirip gözünü mer-
zerinde emeklediği dünya idi. Bu, ö- Latince konuşurdu. Fakat Leeuwen- ceğe uydurur ve aletin nasıl yapıldığı
lü bir adamın vücudunu kesip in- hoeck bu dili okumayı bile bilmiyor- hakkında kafasını yormadan da keşif-
celediği için Seretus’un yakıldığı ve du. Okuyabildiği tek kitap Felemenk ler yapar. Hâlbuki Leeuwenhoeck’un
Dünya’nın Güneş etrafında döndüğü- dilinde basılmış bir İncil’di. Bunun- durumu böyle değildi.
nü ispata cesaret ettiği için Galile’nin la beraber bilgisizliğinin kendine bü- Tabi komşuları Leeuwenhoeck’un
zindana atıldığı bir dünya idi. yük faydası dokunmuştur. Çünkü biraz kaçık olduğunu söylüyorlar-
günün bilgince sayılan tüm saçma- dı. Fakat o ellerini yakıp kabartmak-
Eğitimsiz, ama… larından habersiz olarak, yalnız ken- ta devam ediyordu. Ailesini unutup
Antony Leeuwenhoeck 1632’de di fikirlerine, kendi akıl yürütmesine dostlarına aldırış etmeden sessiz ge-
Hollanda’da Delft şehrinin ma- ve kendi gözlerine inanmak zorun- celerde tek başına, karışık ve esrarlı
vi yel değirmenleri, çukur sokak- da kaldı. Bu iş de kendisi için hiç güç işlerinin üzerine eğilmiş uğraşıp du-
ları ve yüksek kanalları arasında değildi. Çünkü Antony Leeuwenho- ruyordu. Komşuları ona kıs kıs gü-
doğmuştu. Ailesi dürüst ve çok say- eck kadar dik kafalı ve inatçı bir a- lerken bu adam, ufacık şeyleri büyük
gıdeğer insanlardı. Çok diyorum, dam dünyaya gelmemiştir. bir mükemmellik ve açıklıkla göste-
çünkü sepetçilik ve bira imali ile uğ- ren, çapı üç milimetrelik ufacık, ku-
raşıyorlardı. Bira imalatçılarına da ‘Kendi merceğimi sursuz mercekler yapmanın yolunu
Hollanda’da çok saygı gösterilir. kendim yaparım’ bulmuştu. Evet, o çok kültürsüz bir
Leeuwenhoeck babasını pek kü- Bir mercekle bakarak eşyayı gö- adamdı. Lakin bütün Hollanda’da bu
çükken kaybetmişti. Annesi de ze görünüşlerinden daha iyi görmek mercekleri yapmayı başaran da oydu.
oğlunu, memur olarak yetişme- herhalde eğlenceli bir şey olacaktı. Komşuları hakkında da “Akılları bir
si için okula göndermişti. Fakat o, Fakat mercek satın almak mı? Bu o- şeye ermediği için onların kusuruna
on altı yaşında okuldan ayrılarak nun yapabileceği bir iş değildi. Yer- bakılmaz” diyordu.
Amsterdam’da bir manifaturacının yüzünde onun kadar vesveseli insan
yanına çırak olarak girmişti. Onun az bulunurdu. Mercek satın almak Mikroskop başında
üniversitesi burası oldu. Günümü- mı? Onu kendisi yapacaktı. Hayatı- yirmi yıl
zün genç fen adamlarından birinin, nın karanlık kalan bu yirmi yılı için- Artık bu kendini beğenmiş ma-
basma topları arasında, para çekme- de gözlükçüleri dolaşmış ve mercek nifaturacı, merceklerini, eline geçen
cesinin çıngırağını dinleyerek, insa- yontmanın esaslarını öğrenmişti. her şeyin üzerine çevirmeye başladı.
nı yıldıran bir metelikçilikle alışve- Simyacıları ve eczacıları ziyaret e- Bununla bir balinanın kas dokusu-
riş ettiğini, Hollandalı ev kadınlarına derek maden filizlerinden madenle- nu ve kendi derisini seyretti. Kasaba
nezaket göstermeye çabalayarak öğ- rin nasıl çıkarıldığının sırlarını öğ- giderek öküz gözleri dilendi veya sa-
renimini tamamladığını bir tasavvur renmeye çalıştı ve kuyumcuların tın aldı. Öküz gözünün billur cismi-
edin! İşte Leeuwenhoeck bu üniver- marifetlerini acemi acemi taklide gi- nin yapısına hayran oldu. Cam par-
sitede tam altı yıl tahsil etmişti. rişti. Olağanüstü titiz ve mükemmeli çacığı altında narin lifleri halat gibi
Yirmi bir yaşında manifaturacı seven bir adamdı. Bu Adı anılmayan ve pek az hatırlanan Leeuwenhoeck, bugünün
dükkânını bırakarak Delft’e döndü, yüzden Hollanda’nın insanları için küçücük bitki ve hayvanlar onun keşfinden önce ne
evlendi ve orada kendi manifaturacı en iyi mercek yontu- kadar meçhul idiyseler, o da hemen hemen o kadar meçhuldür.
dükkânını açtı. Bunu takip eden yir- cusu kadar mükem-
mi yıl içinde onun hakkında birbi- mel mercek yontmak
ri arkasına iki defa evlendiğinden ve bile onu memnun e-
çoğu ölen birçok çocukları olduğun- dememişti. Kendi
dan başka pek az şey bilinmektedir. yaptıklarının mev-
Yalnız bu arada Delft belediye daire- cudun en iyisinden
sine kapıcı tayin edildiğini ve mercek daha iyi olması la-
yontmaya karşı delice bir sevgi pey- zımdı. Bunu başar-
dahladığını da kesin olarak biliyoruz. dıktan sonra bile, ü-
Saf camdan itina ile ufacık mercekler zerlerinde saatlerce
yapabildiği takdirde, cisimleri gözle uğraşmaktan kendi-
göründüklerinden çok daha ileri bir ni alamazdı. Sonra
şekilde görebilmenin mümkün ol- bu mercekleri alev-
duğunu işitmişti. Onun yirmi yaşın- ler, garip koku ve du-
dan kırkına kadar olan ömrü hakkın- manlar arasında ken-
da çok az şey bilinmektedir. Fakat o di eli ile eritip yaptığı
günlerde, cahil bir adam sayıldığına bakır, gümüş veya al-
hiç şüphe yoktur. Bildiği tek dil ana tından küçük çerçe-

45
kalınlaşan koyun yününü, kunduz emin olamı-
tüyünü ve geyik kıllarını saatlerce yordu.
seyretti. Bir sineğin kafasını itina ile “Mikros-
açtı. Beynini mikroskobunun ince- kopla ilk de-
cik iğnesine geçirdi. Bu sineğin ko- fa bakanlar,
ca beyninin hayret edilecek kadar şimdi bunu,
açık olan ayrıntısına hayran olmuş- sonra da şunu
tu. Düzinelerle çeşitli ağaç kesitleri- görüyorum
ni inceledi ve bitki tohumlarını şa- derler. Usta
şı gözlerle seyretti. Pirenin iğnesi bir gözleyici
ile bitin bacaklarının büyütülmüş bile aldanabi-
eşsiz mükemmeliyetini ilk gördü- lir” demişti.
ğü zaman “olur şey değil” diye ho- “Ben bu göz-
murdandı. Bu Leeuwenhoeck denen lemlere bir- Bilimde eğitimsiz bir meslekten olmayan kişinin temel bir keşif yapması,
adam, rahatsız edeceğini düşünme- çok kimsenin yeni bir bilim dalı oluşturması ve insanlık tarihinin akışını değiştirmesi sık
den etrafındaki her şeyi koklayıp inanmayaca- değildir. Leeuwenhoeck basit mikroskop keşfi ile bu düşünceyi değiştirmeyi
başarmış bir isimdir. Foto: İlk basit mikroskoplardan birinin şeması.
karıştıran bir finoya benziyordu. ğı kadar çok
Leeuwenhoeck kadar, her şey- vakit harcadım, fakat bunu severek şey, bir ötekisi ise kavanoz içinde
den şüphe eden insan dünyaya gel- yaptım. Bu kadar sıkıntıya niçin kat- küçük bir örümcek getirmişti. Ko-
memiştir. Arıların iğnesini ve bitle- landığımı ve bunun faydasının ne o- lej mensupları uzun mumların ışığı
rin bacaklarını usanmadan tekrar lacağını soranlara hiç kulak asma- altında toplanmıştı. Önce sessizlik,
tekrar seyrederdi. Bu örnekleri garip dım. Ben bunları, bu gibi insanlar sonra gürültüsüz bir deney ve işte
mikroskobunun iğnesine saplı ola- için değil yalnız filozoflar için ya- raporları: “Ejderha boynuzunun to-
rak aylarca bırakır, başka şeyleri de zıyorum.” Leeuwenhoeck yirmi yıl zu ile bir daire çizilip örümcek orta-
seyredebilmek için yeni mikroskop- böylece hiçbir dinleyicisi olmadan sına yerleştirildiğinde örümcek he-
lar yapardı; böylece yüzlerce mik- çalıştı. men dairenin dışına kaçtı.”
roskobu olmuştu. Sonra yeniden o Tabii “ne kaba saba bir iş” di-
eski örneklerine, ilk hatalarını dü- ‘Görünmeyen Kolej’ yeceksiniz. Lakin bu kolejin üye-
zeltmek için dönerdi. Gözlediği şey- Fakat tam bu sıralarda, 17. yüzyıl lerinden birinin kimya biliminin
lerden hiçbirisi hakkında bir kelime ortalarında, yeryüzünde büyük işler kurucularından Robert Boyle ve di-
bile yazmıyor; aynı şartlar altında hazırlanıyordu. Fransa, İngiltere ve ğerinin Isaac Newton olduğunu u-
yüzlerce gözlem esnasında aynı şey- İtalya’nın şurasında burasında tek nutmayın. İşte Görünmeyen Kolej
leri görmeden hiçbir şeyin resmini tük insanlar, bilgi diye ortada do- böyleydi. İkinci Charles tahta çı-
çizmiyordu. Bundan sonra da gene laşan her şeye burun kıvırıyorlardı. kar çıkmaz uydurma bir bilim ku-
Sürekli daha etkin büyüteçler üreterek
Bu asiler; “Artık biz Aristo şöyle de- rulu olmak sefaletinden kurtularak,
en sonunda bir su damlasında son sürat mişti, Papa böyle buyurmuştu”lara “Royal Society of England- İngil-
koşuşturan canlı kalabalığını görme kulak asmayacağız. “Biz ancak tek- tere Krallık Kurumu” haline geldi.
kapasitesine sahip olan Leeuwenhoeck’un
mikroskopu. rar tekrar kendi gözlerimizle gö- Antony Leeuwenhoeck’un ilk din-
rebildiklerimize ve terazilerimizin leyicileri bunlar oldu. Delft’de An-
hassas ibrelerine inanacağız ve de- tony Leeuwenhoeck’un haline gül-
neylerimizden alacağımız cevaplar- meyen bir tek adam vardı, bu da
dan başkalarına kulak asmayaca- Renier de Graaf’tı. Royal Society of
ğız” diyorlardı. Bu asilerden birkaçı England’ın lord ve centilmenleri,
İngiltere’de “Görünmeyen Kolej” a- insan yumurtalığında bulduğu il-
dını verdikleri bir kurum meydana gi çeken şeyleri kendilerine bildir-
getirmişlerdi. Bunun görünmez ol- diği için Renier de Graft’ı kurumun
ması gerekti. Zira, cevap bulmaya muhabir üyesi yapmışlardı. Leeu-
çalıştıkları bazı soruları Cromwell wenhoeck ise aksi bir adamdı. Her-
denen o adam işitecek olursa, ken- kesten şüphe ederdi. Buna rağmen
dilerini hainler ve dinsizler diye as- Graaf’ın ne Hollanda ne İngiltere
tırabilirdi. O ciddi, ağırbaşlı araştırı- ne Avrupa ve ne de yeryüzünde e-
cılar ne deneyler yapıyorlardı! şi bulunan mercekleri ile bakma-
“Ejderha boynuzunun tozu ile sına müsaade etmişti. Graaf’ın bu
yere bir daire çizip içine bir örüm- mikroskoplarla gördüğü şeyler
cek koyarsan dışarı çıkamaz.” İşte kendisini şöhretinden utandırmış-
o zamanın bilgilileri böyle diyordu. tı. Hemen kaleme sarılarak Royal
Fakat Görünmeyen Kolej’in adam- Society’ye haber verdi.
ları ne diyecekti? Birisi ejderha boy- “Leeuwenhoeck’un, keşifleri hak-
nuzunun tozu olduğu söylenen bir kında size bilgi vermesini sağlayın.”

46
esaslı keşiflerinden birçoğu basit, kıl gibi incelttiğini seyrediyor. Ma-
hatta şaşılacak kadar basit gözükür. ria babasına çok bağlıydı. Şu budala
İnsanlar, binlerce yıl burunlarının u- komşularından hiçbirinin babası ile
cunda duran şeyleri görmeden nasıl alay etmesine izin veremezdi… Fa-
bocalayıp çabalamışlardı! İşte mik- kat Allah rızası için söyleyin, o da
roplarla da böyle olmuştu. Bugün bu kıl gibi cam boru ile ne yapacak-
bütün dünya onların sinema perde- tı.
leri üzerinde oynayışlarını seyrede- Bu, dalgın, gözleri faltaşı gibi açık
biliyor. Pek de bilgin sayılmayacak ihtiyarın elindeki ince cam boruyu,
birçok kimseler onları mikroskop al- ufak parçalara kırıp, bahçeye düşen
tında yüzerken gözlemiştir. En ace- yağmur miktarını ölçmek için kon-
mi tıp öğrencisi de size, bilmem kaç muş toprak çanağın üzerine eğil-
türlü hastalığın basillerini gösterebi- diğini, kızın gözetleyişini bir düşü-
lir. Öyle ise mikropları ilk defa gör- nün. İhtiyar, toprak çanağın üzerine
menin güçlüğü ne olabilir ki? eğiliyor, sonra laboratuarına dönü-
Delft’de Antony Leeuwenhoeck’un haline yor, küçük cam boruyu mikrosko-
gülmeyen bir tek adam vardı, bu da Renier ‘Bu yağmur damlasının bunun iğnesine geçiriyor…
de Graaf’tı. içinde ufacık hayvanlar var!’ Bu sevgili ve kaçık babası neyle
‘Kapıcı’nın keşifleri Fakat hadi küçümsemeyi bir tara- uğraşıyordu? İhtiyar, merceğine gö-
Leeuwenhoeck de, hitap ettiği fi- fa bırakalım da Leeuwenhoeck doğ- zünü uyduruyor, gırtlaktan hafif bir
lozofların derin bilgilerini takdir et- duğu zaman mikroskop olmadığını sesle birkaç kelime homurdanıyor.
mekten aciz, cahil bir adamın bütün ve ancak on paralığı beş kuruş ka- Derken birdenbire
kendine güveni ile bir gün Royal dar büyüten el pertavsızları bulundu- Leeuwenhoeck’un heyecanlanmış
Society’nin isteğini cevaplandırmış- ğunu hatırlayalım. Eğer kendi eliyle sesi işitiliyor: “Buraya gel çabuk…
tı. Bu, uzun bir mektuptu ve yeryü- durmadan yenilerini yonttuğu sayısız Bu yağmur damlasının içinde ufacık
zündeki her konuya dokunuyordu. mercekleri olmasaydı, bu Hollandalı, hayvanlar var, yüzüyorlar, oynaşı-
Mektup, onun bildiği tek lisan olan peynir kurdundan daha ufak bir şey yorlar. Gözlerimizle görebildiğimiz
Hollanda konuşma dilinin sadeli- keşfedemeden ihtiyarlayıp giderdi. yaratıklardan bin defa daha küçük
ği ile yazılmıştı. Mektubun başlığı: Onun bir deli azmiyle daima ve dai- bunlar… Bak, ne keşfettiğimi gör.”
“Bay Leeuwenhoeck tarafından imal ma daha iyi mercekler yapmaya uğ- Leeuwenhoeck’un şeref günü doğ-
edilmiş olan bir mikroskopla deri ü- raştığını okudunuz. Münasebetsiz bir muştu. Büyük İskender Hindistan’a
zerinde, siyil, et ve saire, bir arının fino köpeğinin merakı ile en mahrem kadar gitmiş ve hiçbir Yunanlının o
iğnesi ve saire üzerinde yapılan göz- ve iğrendirici şeyleri muayene ettiği- zamana kadar görmediği muazzam
lemlerden örnekler” idi. Royal Soci- ni gördünüz. Evet, işte bütün bu arı filler keşfetmişti. Fakat İskender için
ety esas itibariyle Leeuwenhoeck’un iğnesi, bıyık kılı ve bilmem ne üze- at ne idiyse Hindular için de bu filler
yeni mercekleri ile görebildiğini rinde durmadan göz yorması, onu, o kadar doğal ve günlük şeylerdi. Ca-
söylediği şeylerden derin bir hayrete oyuncağı altın çerçeveli bir mercek- esar, İngiltere’ye gitmiş ve gözlerine
düşmüştü. Royal Society’nin Sekre- le, bir yağmur damlası- Leeuwenhoeck’un okuyabildiği tek kitap Felemenk dilinde
teri Leeuwenhoeck’a teşekkür etmiş nı seyrettiği günkü ani basılmış bir İncil’di. Bununla beraber bilgisizliğinin kendine
ve ilk mektubunu diğerlerinin de iz- keşfine hazırlamıştı. faydası da dokunmuştur. Çünkü günün bilgince sayılan tüm
saçmalarından habersiz olarak, yalnız kendi fikirlerine, kendi
leyeceğini umduğunu eklemişti. O gün gördükleri iş- muhakemesine ve kendi gözlerine inanmak zorunda kaldı.
Gerçekten bunu takip eden el- te bu tarihin başlangı-
li yıl içinde ondan yüzlerce mek- cı olmuştur. Leeuwen-
tup daha alınmıştı. Bunlar, cahil hoeck gözlem yapmaya
komşuları hakkında acı sözlerle do- bağımlılık derecesinde
lup taşan, şarlatanları teşhir eden ve düşkündü. Gökten ye-
batıl inançların nasıl kurnazca istis- ni düşmüş iri bir yağ-
mar edildiğini anlatan, kendi sağlı- mur damlasına bakma-
ğı hakkında gevezelikler eden uzun yı onun gibi garip bir
mektuplardı. Fakat bu lordlar ve adamdan başkası düşü-
centilmenler, hemen her mektup- nebilir miydi? Suyun i-
ta, abur cuburla doldurulmuş satır çinde sudan başka ne
ve paragrafların arasına sıkıştırılmış olabilirdi? Hafif tertip
olan, bu kapıcı ve manifaturacının kaçık babasına çok i-
sihirli gözlerinin yaptığı ölmez ke- yi bakan kızı on dokuz
şiflerin, mükemmel ve eksiksiz be- yaşındaki Maria’nın ha-
timlemelerini okumak şerefini elde lini bir düşünün, ihti-
edebiliyorlardı. Hem de ne keşifler! yarın cam bir tüp aldı-
Geriye bakacak olursak, bilimin ğını, kızıl aleve tutarak

47
inanamadığı vahşiler görmüştü. La- İnsanların, mucizelere inanmamaya, incelediğini tahmin edemeyeceğiniz
kin bu Britanyalı yabaniler birbirle- fakat daha mucizeli gerçekleri mey- binlerce şey arasında bir hayli uğraş-
rine göre, Romalı komutanların Cae- dana çıkarmaya başladığı o masum tı. Hesaplar yaptı. “… Bu son söyle-
sar için olduğu kadar doğaldılar. Kim günlere kadar gitmeyi, sizi de gö- diğim hayvan büyükçe bir bitin gö-
bilir Balboa, Pasifik Okyanusu’nu ilk türmeyi ne kadar isterdim. Bu ba- zünden bin defa daha küçüktür”.
gördüğü zaman ne kadar büyük bir sit Hollandalının yerinde olmak, bu Leeuwenhoeck çok dakik bir adam-
gurur duymuştu? Oysa Balboa’ya gö- “sefil hayvancıkların” kabadayıca dı. Çünkü bugün biz, yetişkin bir bi-
re Akdeniz ne ise, Orta Amerika’da dolaşmalarına ilk göz attığı zaman tin gözünün on binlerce dişi ve erkek
yaşayan bir kırmızı derili için de Pa- onunla bir arada bulunabilmek; o- kardeşlerininkinden daha büyük ve-
sifik o kadar günlük ve doğal bir nun kafa ve gövdesinin içine girerek ya daha küçük olmadığını biliyoruz.
manzara idi. Fakat ya Leeuwenho- onun heyecanlarını duyabilmek ne
eck. Delft şehrinin bu belediye kapı- olağanüstü bir şey olurdu. Bunu dü- Nereden geliyorlar?
cısı, gözle görülmeyen küçük mah- şünmek bile baş döndürüyor. Fakat bu yağmur damlasının gö-
luklara özgü masal âleminin anahtar “Sefil Hayvancıklar!” Evet iş- rülmemiş küçük sakinleri acaba ne-
deliğine gözlerini uydurmayı başar- te onlara verdiği isim buydu ve si- reden gelmişlerdi? Bunlar gökten
mıştı. Dünyanın kuruluşundan beri ze evvelce de söylediğim gibi Lee- mi düşmüşlerdi? Yoksa kimse farkı-
bunlar, kimse farkında olmadan ya- uwenhoeck her şeyden şüphe eden na varmadan yerden toprak çanağın
şamışlar, üremişler, dövüşmüşler ve bir adamdı. Bu hayvancıklar gerçek içine mi girmişlerdi? Veya kapris-
ölmüşlerdi. Bunlar kendilerinden on olamayacak kadar ufacık ve gerçek lerle dolu bir Tanrı’nın aklına esmiş
milyon defa daha iri olan insan sürü- olamayacak kadar gariptiler. Böyle- de yoktan mı var edilmişlerdi? Le-
leri üzerine atılıp bütün bir ırkı mah- ce elleri mikroskobunu tutmaktan euwenhoeck da 17. yüzyılın bütün
veden canavarlardı. Bunlar ağızların- uyuşuncaya kadar bunları seyretti; Hollandalıları gibi Allah’ın varlığı-
dan alev püsküren ejderhalardan ve uzun müddet gözlemenin doğurdu- na samimiyetle inanıyordu. Allah’tan
yüz kafalı masal canavarlarından da- ğu yakıcı yaşlar gözlerini perdele- daima, her şeyin yaratıcısı diye söz e-
ha korkunç yaratıklardı. Bunlar be- yinceye kadar baktı. Fakat sonunda derdi. Tanrı’ya yalnız inanmakla kal-
bekleri ılık beşiklerinde ve kralları aldanmadığını anladı. İşte şurada da mıyor, ona karşı derin bir hayranlık
sağlam kalelerinde öldüren sessiz ka- onlardan var. Hem aynı cinsten de- duyuyordu. Arıların kanatlarına böy-
tillerdi. ğil. Bak şu ilk gördüğümden daha i- le harikulade bir güzellik verebilmek
Leeuwenhoeck’un yeryüzünde- ri. Fakat iki taraflarındaki inanılma- için o nasıl bir varlık olmalıydı? Bu-
ki bütün insanlardan önce seyrettiği yacak kadar ince bacakları ile çabuk nunla beraber Leeuwenhoeck bir
bu âlem, görünmeyen, değersiz, fa- çabuk hareket ediyor. Dur… İşte bir materyalistti. Sağduyusu ona haya-
kat amansız, bazen de dost varlıkla- üçüncü, bir dördüncü çeşidi daha. tın yine hayattan çıktığını öğretmiş-
rın dünyasıydı. İşte bugün, Leeuwen- O kadar küçük ki şeklini bile iyice ti. Basit inancı da ona Allah’ın, ya-
hoeck’un en büyük günüydü. seçemiyorum. Fakat canlı oldukla- şayan her şeyi altı günde yarattığını
rı muhakkak. Çünkü küçük tüpün ve bu makineyi işlettikten sonra, i-
‘Sefil Hayvancıklar!’ içindeki bir damlalık su âleminde yi gözlemcileri ödüllendirmek, tah-
Bu adam şaşırtıcı olaylar ve koşarak büyük mesafeler alıyorlar… mincilerle blöfçüleri de cezalandır-
imkânsız şeylerle dolu olan doğaya amma da kıvıl kıvıl mahluklar ha! mak üzere makamına kurulduğunu
karşı duyduğu hayranlık ve şaşkın- “Duruyorlar… Adeta bir yere tu- söylüyordu. Bu küçük yaratıkların
lığı göstermekten hiç utanmıyordu. tunuyorcasına hareketsiz kalıyor- gökten yağmur halinde yere düşme-
Antoni van Leeuwenhoek’un basit lar. Sonra bir topaç süratiyle ken- leri gibi olmayacak bir ihtimal üze-
mikroskoplarından biri. (Boerhaave Müzesi, di etraflarında dönüyorlar ve içinde rinde tahmin yürütmekten vazgeçti.
Leiden Hollanda)
hareket ettikleri dairecik de ancak Tabi Tanrı bu hayvanları yoktan da
ufak bir kum tanesi kadar.” Leeu- var edemezdi. Fakat dur hele… kim
wenhoeck işte böyle yazmıştı. bilir belki de… Evet, bunların nere-
Bütün bu, ilk bakışta fayda- den geldiğini anlayabilmek için tek
sız gibi gözüken çabalamalar bir yol vardır. “Deney yapacağım” di-
Leeuwenhoeck’un dik kafalılığından ye kendi kendine mırıldandı.
ileri geliyordu. Bütün ömrünce he- Bir şarap bardağını iyice yıkayıp
men hemen hiç kuramla uğraşma- temizledi, kuruladı ve evinin saça-
mıştı. Şunu bunu ölçüp biçmekte i- ğındaki oluktan hızla dökülen yağ-
se şeytanca bir ustalığı vardı. Fakat mur suyunun altına tuttu. Sonra kıl
bu kadar küçük olan şeyleri ölçebil- kadar ince cam tüplerinden birisi i-
mek için nasıl bir ölçek yapabilirdi. le ufacık bir damla aldı. Bunu mer-
Dar alnında çizgiler belirdi. ceğin altına yerleştirdi. Evet… İşte
“Acaba bu ufacık yaratıkların en yine oradaydılar. Bu hayvancıklar-
küçüğü ne büyüklüktedir?” Kafası- dan birkaçı damlanın içinde yüzüp
nın örümcek ağı gibi karışık hatıra- duruyordu. “Hatta çok taze yağmur
ları içinde, ne kadar mükemmellikle suyunun içinde bile bulunuyorlar.”

48
Fakat gerçekte bu da bir şey ispat e- ayağı takılıyordu. Bütün insanların rını ve biberli su damlasında tam iki
demezdi. Çünkü bunlar oluklarda en yordamlısı olduğu gibi geleceğe a- milyon yedi yüz bin tane bulundu-
yaşayabilir ve yağmur suları onları it hiçbir görüşü olmayan ve daima a- ğunu anlattı.
sürükleyip getirebilirdi. radığından başka şeyler bulan biriy- Bu mektup İngilizceye çevrildi.
O zaman büyük, porselen bir ta- di. Yeni hayvancıkları harikuladeydi. Artık ejderha boynuzunun mucizeli
bak aldı. Tabağın içi mavi sırlıydı. Fakat bu ona yeterli gelmiyordu. Da- kerametlerine inanmayan ağır başlı,
Bunu tertemiz yıkadı. Bununla yağ- ha iyi görmek, sebepler bulmak i- şüpheci bilginlerin huzurunda okun-
murun altına çıkarak, düşen dam- çin burnunu durmadan her yere so- du ve bu bilgin topluluğunu şaşırttı.
lalar içine çamur sıçratmasın diye, kuyordu. Biberin acılığı neden ileri Ne… Hollandalı, memleketinin nü-
büyük bir sandığın üzerine koydu. geliyordu? Kendi kendine sorduğu fusu kadarını bir tek damlaya sığdı-
İlk toplanan suları, tabağı daha iyi sorulardan biri de buydu. Biber tane- rabileceği hayvanlar keşfettiğinden
temizlemiş olmak için, çalkalayıp ciklerinin üzerinde herhalde tırtık- söz ediyordu. Saçma. Allah’ın yarata-
döktü. Sonra toplanan yeni damla- lar olsa gerek. Biber yediğimiz zaman bildiği en küçük mahlûk hiç şüphe-
cıkları dikkatle cam tüplerinden bi- bunlar dili tırmalıyor, diye tahmin siz peynir kurduydu.
rine alarak laboratuarına döndü. yürüttü. Fakat biberde acaba gerçek- Fakat üyelerden birkaçı onun
“İspat ettim. Bu suyun içinde u- ten böyle tırtıklar var mıydı? yazdıklarına dudak bükmediler. Bu
fak mahlûklardan bir tek bile yok. Böylece bir zaman karabiber ile Leeuwenhoeck, hayret edilecek ka-
Bunlar yeryüzüne gökten düşmü- uğraştı durdu. Aksırdı, terledi ama dar hesaplı ve her işi eksiksiz yapan
yorlar”. merceğin altına yerleştirecek kadar bir adamdı. Şimdiye kadar kendile-
Gene de son yağmur suyunu mu- ufak biber tozu bulamadı. Bunun ü- rine yazdığı her şeyin doğru olduğu-
hafaza etti. Saatlerce ve günlerce o- zerine biberi yumuşatmak için haf- nu bulmuşlardı. Böylece bilgin kapı-
nu seyretmeye devam etti. Nihayet talarca suda ıslattı. Sonra incecik bir cıya, mikroskobunu nasıl yaptığını
dördüncü günün sonunda küçük iğne ile görünmeyecek kadar ufak ve gözlem metotlarını ayrıntıları i-
hayvanlar toz zerrecikleri ve ince biber taneciklerini bir yana ayırdı ve le anlatmasını rica eden bir mektup
tüy parçaları ile birlikte suyun için- bir damla su ile birlikte kıl gibi ince gönderildi.
de gözükmeye başladılar. cam tüplerinden birinin içine çekti Bu, Leeuwenhoeck’u telaşlandır-
Ama o bunlara hemen kulak a- ve baktı… dı. Delft’in kaba ahmaklarının ken-
sacak bir adam değildi. Bir in- Burada, hatta bu irade sahibi ada- disine gülmelerine aldırış etmiyordu
san topluluğu düşünün ki gayet e- mın bile zihnini allak bullak eden ama, ya Royal Society. O, bunları fi-
min bulundukları hükümlerini bir bir şey vardı: biber taneleri üzerin- lozof sanmıştı. Bu ayrıntıları onlara
Leeuwenhoeck’un sağduyu ile yap- de bulunmakta olan ufak tırtıkla- yazmalı mıydı? Yoksa bugünden iti-
tığı basit deneyimlerinin zorluğu ile rı unuttu. Meraklı küçük bir çocuk baren yaptığı her şeyi onlardan sak-
karşılaştırsınlar. gibi sayılamayacak çok çeşitli küçük lamalı mıydı? “Hey yarabbi, bu es-
Acaba Royal Society’ye keşfettiği hayvancıkları seyretmeye başladı. rarlı şeyleri ortaya çıkaracak usulleri
bu bilinmeyen hayat âleminden he- Bunlar sevimli hareketlerle yürüyor, mi yazmalı imişim?.. Bunları başar-
men bahsetmeli miydi? Hayır, o ka- yan yatıp yuvarlanıyordu. mayı öğrenmek için ne kadar terle-
dar aceleye gerek yoktu. O ağırkanlı yip didindim, mikroskop ve gözlem
bir adamdı. Merceğini her çeşit sula- Royal Society’nin yollarımı mükemmelleştirmek için
rın üzerine çevirdi. Laboratuvarının huzurunda bir alay ahmağın alaylarına katlan-
değişmeyen havası içinde tuttuğu su- Böylece Leeuwenhoeck aramadan dım” diye kendi kendine homurda-
ya, bir testi içinde evinin yüksek da- küçük, yeni hayvancıklarını ürete- nışını göz önüne getirebilirsiniz.
mında muhafaza ettiği suya, Delft cek bir yol keşfet-
Basit ama son derece ihtisaslaşmış mikroskobu ile Van Leeuwenhoek
şehri kanallarının pek de temiz ol- mişti. Artık bütün daha önce kimsenin görmediğini, görebildiğini gördü. O minik
mayan suyu ile kendi bahçesindeki bunları Lond- merceklerin taşlanması konusunda oldukça becerikliydi.
derin kuyunun soğuk suyuna baktı. ra’daki o büyük
Her yerde bu hayvanları buldu. Akıl adamlara yaza-
almayacak ufaklıkları karşısında ağzı bilirdi. Duyduğu
açık kaldı. Binlercesi bir araya getiril- hayreti açıkladı.
se bir kum tanesi kadar tutmayacak- Bir kâtibin özenli
larını buldu. Onları peynir kurtları i- el yazısı ile onla-
le karşılaştırdı. Bir at karşısında ufak ra çok uzun say-
bir arı neyse, bunlar da bu pis hay- falar içinde, sade
vanın karşısında öyle kalırlar dedi. küçük kelimeler-
Bir sürü sivrisineğin havada uçuşla- le, bu ufacık hay-
rı gibi, kendi aralarında halim selim vancıklardan bir
yüzüşen bu hayvanları seyretmek- milyonunun bir
ten hiç yorulmuyordu. Bu adamın, el kum tanesi kadar
yordamı ile araştıran biri olduğu mu- tuttuğunu ve ko-
hakkaktı; yordamlıydı ve aradığı şeye layca çoğaldıkla-

49
Fakat yaratıcılara dinleyici la- gösteren, fakat elinden kapıp yerler hazırlamak üzere Dr. Molyneux’yü
zımdır. Royal Society’nin bu şüphe- korkusuyla onları yanına yaklaştır- Hollanda’ya bile gönderdi. Molyne-
cilerinin de, küçük hayvancıkları- mayan mağrur fakat korkak bir ço- ux, Leeuwenhoeck’a mikroskopla-
nın yokluğunu ispat edebilmek için, cuğa benziyordu. rından birini satması için, o güne
kendinin onları keşfederken terledi- Bunun üzerine Royal Society, Ro- göre oldukça yüksek bir fiyat teklif
ği kadar didinip terleyeceklerini bi- bert Hooke’la Nohemiah Grew’yu etti. Herhalde bunlardan birini feda
liyordu. İncinmişti. Fakat yaratıcıla- en mükemmel mikroskopların ya- edebilirdi. Zira laboratuvarının et-
ra dinleyici de lazımdır. İşte bunun pılmasına ve karabiberlerden en i- rafındaki dolaplarda bunlardan yüz-
için onlara uzun bir cevap yazarak yi bir su hazırlamaya memur etti. lercesi bulunuyordu. Hayır, hayır…
asla abartmadığını belirtti. Hesapla- 1677’nin Kasım ayında Hooke, yap- Royal Society centilmeninin gör-
rını açıkladı (Modern mikrop avcı- tığı mikroskop koltuğunda oldu- mek istediği bir şey var mıydı? İşte
ları da, ellerindeki bütün aletleri ile ğu halde derin bir ilgi ile toplantıya burada bir şişenin içinde fevkalade
ondan ancak biraz daha doğru he- geldi. Zira Antony Leeuwenhoeck garip, henüz doğmamış ufak isti-
sap yapabilmektedirler). Bu hesap- yalan söylememişti. Evet, o sihirli ridyeler var. Şurada da birbirine hiç
larını bölme, çarpma, toplama iş- hayvancıklar işte buradaydılar. Ü- benzemeyen ufacık canlı hayvan-
lemleriyle destekledi. Bu yüzden de yeler yerlerinden kalkarak mikros- cıklar. İşte bu Hollandalı, bir eliyle
mektubu bir ilkokul öğrencisinin a- kobun etrafına toplandılar. Gözle- misafirinin bakması için mikrosko-
ritmetik defterine benzemişti. Niha- rini merceğe uydurup baktılar: “Bu bunu tutarken gözünün kuyruğu i-
yet Delft’de birçok kimsenin bu ga- adam sihirbaz bir gözlemci olma- le de hiç şüphesiz ziyaretçilerinin
rip küçük hayvanları merceğinin lı” diye haykırdılar. Bu Leeuwen- en dürüstü olan bu adamın bir şeye
altında alkışlarla seyrettiğini ekle- hoeck için büyük bir gün olmuştu. dokunmamasına veya bir şey aşır-
yerek mektubunu bitirdi. Onlara Bir müddet sonra da Royal Society mamasına dikkat ediyordu.
Delft’in saygıdeğer hemşerilerinden ona üyelik verdi. Ve kendisine gü- “Aletleriniz harikulade şeyler” di-
alınmış şahitlik belgeleri yollayabi- müş kılıfı üzerinde kurulun arması ye Molyneux bağırmıştı. “Her şeyi
lirdi. Bunlardan birisi rahip, diğeri bulunan nefis bir üyelik diploma- İngiltere’de bizim elimizdeki mercek-
noterdi; ayrıca sözlerine inanılacak sı yollandı. O da: “Hayatımın ge- lerden bin defa daha açık gösteriyor.”
sekiz kişi daha vardı… Ama onlara ri kalan günlerinde size sadakatle Leeuwenhoeck da: “En iyi merce-
mikroskoplarını nasıl yaptığını anla- hizmet edeceğim” diye karşılık ver- ğimle, özel gözlem metodumu size
tamazdı. di. Gerçekten de sözünün adamıy- göstermeyi ne kadar isterdim. Fakat
O kuşkucu ve güvensiz bir adam- dı. Doksan yaşında ölünceye kadar, bunu yalnız kendim için saklıyorum
dı. Seyretmek isteyenlerin gözleri- dedikodu ve bilimle karışık mek- ve hiç kimseye göstermiyorum, hatta
ne küçük aletlerini kendi elleriy- tuplarını yollamakta devam etti. Fa- kendi aileme bile.” demişti.
le tutardı. Daha iyi görebilmek için kat onlara mikroskop göndermek
onlara dokunmaya kalksalar he- mi… Maalesef hayatta bulunduk- Ağızdaki hayvanat bahçesi
men kendilerini evinden kapı dışa- ça buna imkân yoktu. Hatta Ro- Her yerde bu küçük hayvan-
rı edebilirdi. Tıpkı elindeki iri, kır- yal Society, görünmezler âleminin lardan vardı. Bu yarı görünmez
mızı elmayı arkadaşlarına uzaktan bir kapıcı kaşifi hakkında bir rapor mahlûk sürülerinin her yerde -ağzı-
Leeuwenhoeck’un yeryüzündeki bütün insanlardan önce seyrettiği bu alem, görünmeyen, nın içinde bile- bulunduğunu Royal
değersiz, fakat amansız, bazen de dost varlıkların dünyasıydı. Society’ye bildirdi. “Her ne kadar el-
li yaşına girmiş bulunuyorsam da
dişlerim az rastlanacak kadar sağlam
kalmıştır. Çünkü her sabah onları
tuzla ovalamak gibi bir alışkanlığım
vardır. Azı dişlerimi de bir hilal-
le temizledikten sonra hepsini bir-
den kuru bir bezle iyice silerim” di-
ye yazmıştı. Bütün bunlara rağmen
büyütücü bir ayna ile baktığı zaman
dişlerinin arasında ufak beyazımtı-
rak nesne neden yapılmıştı. Bunlar-
dan bir parçasını dişleri arasından
kazıyarak çıkardı. Saf yağmur suyu
içinde eritti. Sonra da bu eriyiği ince
tüplerinden birinin içine çekip mik-
roskobunun iğnesine geçirdi ve la-
boratuvarının kapısını kapadı.
Tüpü merceğin boz sisliliğinden
odak noktasına getirdiği zaman, net
olarak görebilmeye başladığı bu şey

50
neydi? Tüpün içindeki suda inanıl- Society’ye yazmak istediği özellikle Gerçek aşkı
mayacak kadar ufak bir hayvan, yı- şu olmuştu: “Bu ihtiyarın ağzı evvel- Yıllar geçti. O, küçük manifatu-
lanbalığı gibi kıvranıp duruyordu. ce hiç görmediğim bir yaratığa mi- racı dükkânını işletmeye devam et-
Diğer bir çeşidi de ileriye doğru bi- safirlik ediyordu. Bu, diğerleri ara- ti. Delft şehri belediye dairesinin i-
raz yüzdükten sonra birdenbire sında vücudunu yılan gibi ahenkle yice temizlenmesine işaret etti. O,
kendi etrafında topaç gibi dönme- çöreklendirip açarak hareket eden Leeuwenhoeck daha haşin ve ku-
ye, sonra da tuhaf taklalar atmaya bir varlıktı. İncecik tüpün içindeki runtulu bir hale geldi. Yüzlerce mik-
başlıyordu. Bazıları eğri çomakçıla- su damlası bu hayvanlarla doluydu.” roskobu ile gözlemler yapmaya her
ra benziyor, bir başkası da sarma- Leeuwenhoeck’un yüzlerce gün biraz daha fazla vakit ayırıyor-
şık gibi, eğilip bükülerek ve ağır a- mektubunun hiçbirinde bu ufak du. Hayret verici yüzlerce keşif yap-
ğır hareket etmekten başka bir şey mahlûkların yapması olası zararlara tı. Kafasından tutup cam bir tüpün
yapmıyordu. Hollandalı gözlerinin değinmediğine şaşabilirsiniz. Oysa içine soktuğu ufacık bir balığın kuy-
etrafında kızıl bir halka meydana bunları içme sularında bulmuş, ağ- ruğunda Leeuwenhoeck herkesten
gelinceye kadar bunları seyretti. Ha- zının içinde yakalamıştı. Yıllar geç- önce kanın, temiz kan damarların-
reket ediyorlardı, öyle ise canlı idi- tikçe onları kurbağa ve beygirlerin dan pis kan damarlarına geçtiği kıl-
ler. Bundan şüphe edilemezdi. De- bağırsaklarında ve hatta kendi pis- cal damarları gördü. Bu suretle de
mek ki ağzının içinde bir hayvanat liğinin içinde bile bulmuştu. Ken- İngiliz bilgini Harwey’in keşfetti-
bahçesi vardı. Bunlar arasında elas- di ifadesiyle, “Bazen ishale tutuldu- ği kan dolaşımı bilgisini tamamla-
tiki değnekçikler şeklinde bir takım ğu nadir zamanlarda” sürü halinde dı. Hayatın bütün kutsal, mahrem
mahlûkçuklar da görülüyordu ve di- çoğaldıklarını görmüştü. Ama bir ve romantik şeyleri, onun merceği-
ni törenlerdeki azametli piskopos- an için bile ishalinin bu ufacık hay- nin yorulmak bilmeyen gözleri için
lar gibi şuraya buraya gidip geliyor- vanlardan ileri geldiğini tahmin e- araştırma malzemesinden ibaretti.
lardı, sonra suyun içinde, zıvanadan dememişti. İşte bu hayal kısırlığı Leeuwenhoeck insanın sperması-
çıkmış bir tirbuşon gibi fıldır fıldır ve ihtiyatlılık yüzünden acele hü- nı keşfetti ve eğer tamamen masum
dönen helezon şeklinde çöreklen- küm vermek istemeyişi, yazdıkla- bir insan olmasaydı soğukkanlı a-
miş çeşitleri vardı. rını okumaya vakit bulurlarsa, mo- raştırmalarının sonuçlarından deh-
Bu meraklı adam için kendisi de dern mikrop avcılarına birçok şeyler şete düşerdi. Yıllar geçti ve bütün
dahil ele geçirdiği herkes bir deney öğretecektir. Zira sonraki yıllar- Avrupa onu tanıdı. Rusya Çarı De-
hayvanı idi. Bir gün ağzındaki mah- da binlerce mikrop birçok durum- li Petro saygısını sunmak için yanı-
lukçukları seyretmekten yorulmuş, da vücutta hastalık anında sadece na kadar geldi. İngiltere Kraliçesi de
sonbaharın sararttığı yapraklarını tesadüfen bulunmalarına rağmen, sadece onun mikroskobunun mer-
kanalların kahverengi aynası üze- yüzlerce hastalığın basili olarak ile- cekleri ile seyredilebilecek harika-
rine döken yüksek ağaçların altına ri sürülmüştür. Leeuwenhoeck bir ları görebilmek için Delft’i ziyaret
gezmeye gitmişti. Oynadığı bu o- şeyi bir başka şeyin nedeni olarak etti. Royal Society adına birçok ba-
yun yorucu bir şeydi. Biraz dinlen- göstermekte çok ihtiyatlı davranır- tıl inançları yıktı ve Isaac Newton’la
mesi lazımdı. Fakat orada, çok ilgi dı. Onda her şeyin sonsuz karma- Robert Boyle’den sonra kurumun
çekici ihtiyar bir adamla karşılaş- şıklığını kendine haber veren sağ- en önemli üyesi oldu. Fakat bu şan
mıştı. “Bu ihtiyar adamla konuşu- lıklı bir içgüdü vardı. Bu da, hayatı ve şeref onun başını döndürdü mü?
yordum” diye Royal Society’ye yaz- yöneten birçok nedenlerden birisini Hayır, döndürmedi, zira ta başlan-
mıştı. “… Bu ihtiyar çok dürüst bir ayırt ederek her şeyin nedeni diye i- gıçtan beri o kendisini yeterli dere-
hayat geçirmişti ve bütün ömrünce leri sürmek hatasından onu alıkoy- cede yüksek görüyordu. Küstahlığı
bir kere bile brendi içmemişti. Tü- muştur. sınırsızdı. Fakat kendisini ve bütün
tün kullanmamış ve nadiren şarap
Leeuwenhoek’un tasarımını değiştirmiş olduğu bir başka mikroskop. (Leiden, Boerhaave
içmişti. Bu sırada gözlerim tesadü- Müzesi)
fen ağzına takıldı, dişleri berbat bir
durumdaydı. Bunun üzerine dişle-
rini son defa ne zaman temizledi-
ğini sordum. Bütün hayatı boyunca
dişini bir kere bile temizlemediği
cevabını aldım.”
Gözlerinin bütün ağrılarını unut-
tu. Bu ihtiyarın ağzında herhalde
küçük hayvanlardan oluşan eşsiz bir
hayvanat bahçesi bulunmalı idi. A-
damı laboratuarına sürükledi. Mera-
kının bu pis fakat erdemli kurbanını
çalışma odasına sürükledi. Şüphesiz
bu ağızda o mahlûklardan milyon-
larcası bulunuyordu. Fakat Royal

51
insanları çevreleyen sisli sırrı dü- ne anlarlardı. Bu yüzden Leeuwen- ye kendi kendine homurdandı. Ama
şündükçe duyduğu alçakgönüllülük hoeck kötü mahmurluğu hakkında durun hele. Biraz önce dudakları-
de aynı derecede idi. Felemenklile- epeyce saçma olmakla beraber ken- nı kabartacak kadar sıcak olan kah-
rin tanrısına hayrandı. Fakat onun dine özgü teoriler kurmuştu. Kanı- vesini içmişti. Küçük hayvanları bu
gerçek tanrısı hakikatti: “İnatla ken- nın küçük küreciklerle dolu olduğu- sefer ön dişlerinin arasında aramıştı.
di fikirlerime saplanıp kalmak iste- nu biliyordu. Bunları ilk defa gören Bunu da tam kahvesini bitirdikten
mem, anlayabileceğim mantıklı ne- kendisiydi. Bu küçük küreciklerin sonra yapmıştı. Öyleyse… Büyültü-
denler gösterilirse, onları bir tarafa temiz kan damarlarından pis kan da- cü bir aynanın yardımı ile azı dişle-
bırakarak başkalarının fikrini kabul marlarına geçebilmek için çok ince rine uzandı.
ederim. Bu tam bir hakikattir. Zira kılcal damarlardan geçmesi gerekti- “Yaşasın. Büyük bir hayretle o-
hakikatleri, gücümün yettiği oranda ğini de biliyordu. Bu incecik damar- rada, inanılmayacak kadar çok kü-
gözlerimin önüne koymaktan baş- ları ufacık bir balığın kuyruğunda çük hayvanlardan gördüm. Evvel-
ka bir amacım yoktur. Sahip oldu- keşfeden adam kendisi değil miydi? ce anlattığım yaratıklardan o kadar
ğum küçük yeteneği, dünyayı eski Öyle ise fazla kaçırdığı gecelerden çok vardı ki insanın kendi gözleriyle
dinsiz batıl inançlarından kurtarıp sonra kanı temiz kan damarlarından görmeden inanmasına imkân yok-
hakikate götürmek ve ona bağlan- gerektiği gibi geçemeyecek kadar tur.”
masını sağlamak için kullanmak is- koyulaşıyor demekti. Dolayısıyla ka- Sonra tüpler içinde duyarlı de-
tiyorum.” nını sulandırmak lazımdı. İşte Royal neyler yaptı. Mikroskopları su için-
Society’ye böyle yazmıştı: “Biraz faz- de banyo suyundan biraz fazla ısıt-
Sıcak kahvenin etkisi laca kaçırdığım akşamlar, sabahleyin tı. Bir an içinde hayvancıklar oynak
Hayret edilecek kadar sıhhatli bir kalkar kalkmaz üç dört bardak sıcak hareketler ile şuraya buraya koş-
adamdı. Seksen yaşına geldiği hal- kahve içerim. Hem bunun, ağzımın maktan vazgeçtiler. Suyu tekrar so-
de küçük hayvanlarını göstermek dayanabileceği kadar sıcak olmasına ğuttu fakat canlanmadılar. Öyle ise
ve doğmamış istiridyeleriyle hay- dikkat ederim. Bu tabi beni terletir. ön dişler arasındaki hayvancıkları
rete düşürmek için mikroskobunu Eğer bu sağlığımı düzeltmezse bütün öldüren, içtiği sıcak kahveydi. Bü-
misafirlerine tuttuğu zaman elleri bir eczacı dükkânının faydası olma- yük bir hızla onları tekrar seyret-
titremiyordu bile. Fakat bütün Hol- yacağına eminim. Ateşim yükseldi- ti. Fakat yine canı sıkıldı ve şaşırdı.
landalı erkekler gibi akşamcılığı se- ği vakit de yıllardan beri aldığım tek Çünkü küçük hayvanlardan hiçbi-
verdi. Tek rahatsızlığı da böyle ak- tedbir budur.” rinin başını kuyruğundan ayırt e-
şamların ertesi günü duyduğu bir tür Bu sıcak kahve içmek de onu, demiyordu. Bir yönde ileriye doğ-
kötü mahmurluktan ibaretti. Dok- küçük hayvancıklarla ilgili yeni bir ru gittikten sonra duruyorlar, geriye
torlardan nefret ederdi. Öyle ya, vü- gerçeğe götürdü. Yaptığı her iş o- dönmeden yine geldikleri yönde ay-
cut yapısı hakkında kendisinin bildi- nu tabiatın yeni bir gerçeğine ulaş- nı hızla yüzüyorlardı. Fakat bunla-
ğinin binde birini bile bilmedikleri tırıyordu. Zira bütün varlığı ile ağ- rın kafaları ve kuyrukları, karaciğer-
halde bunlar vücut hastalıklarından zı açık, gözleri büyümüş peri masalı leri, beyinleri ve hatta kan damarları
Leeuwenhoek’un Royal Society’e gönderdiği
dinleyen bir çocuk gibi merceğinin olması lazımdı. Düşünceleri kırk yıl
mektup örneklerinden biri. (Fotoğraf: Mike altında geçen o ufacık dramlara gö- önceki çalışmalarına, pire ve peynir
Peel. www.mikepeel.net) mülmüştü. Aynı tabiat hikâyesini kurtlarına gitti. Göze o kadar basit
tekrar tekrar okumaktan asla yor- ve kaba görünen bu hayvanlar güçlü
gun düşmüyordu. Bunun içinde da- merceği altında, insan kadar karma-
ima, keşfedilebilecek yeni bir nok- şık ve mükemmel bir hale gelmişler-
ta vardı. Tabiat kitabının sayfaları, di. Elindeki en kuvvetli mercekleri
doymak bilmeyen merakının elinde kullandığı halde altındaki bu küçük
yıpranmış, uçları kıvrılmıştı. Mik- hayvancıklar, ufacık değnekçikler
ropları ağzında keşfettikten uzun ve tirbuşonlardan başka bir şey de-
yıllar sonra bir sabah müthiş kah- ğildiler. Böylece Royal Society için
ve tedavisinin doğurduğu terler a- mikropların kan damarlarının geniş-
rasında bir kere daha dişleri arasın- liğini hesap ederek kendini tatmine
daki beyazımtırak şeylere bakmıştı. uğraştı. Fakat şunu da hatırda tutun
Bu da ne? Küçük hayvancıklardan ki, bir an için bile mikroplarda böy-
bir tane bile yoktu. Daha doğrusu le damarlar görüldüğünü ima etme-
canlı bir tane kalmamıştı. Zira bir- mişti. Sadece tasavvur edilemeyecek
çoğunun cesedi ile hastaymışçasına küçüklükleri hakkında tahminler
halsizce hareket eden birkaç tane- yürüterek bu bayları şaşırtmak isti-
sini fark eder gibi olmuştu. “Aman yordu.
yarabbi; İnşallah Royal Society’nin
büyük lordlarından biri bu yaratık- ‘Hayat, hayatla geçiniyor’
ları ağzında bulamayarak gözlemle- Antony Leeuwenhoeck bu mik-
rimi yalancı çıkarmaya kalkmaz” di- ropların insan hastalıklarını doğur-

52
duğunu anlamayı başaramadıysa ve ışıldayan gözlerini açtı: “Sonbaharda İşte mikrop avcılarının ilki böy-
bu “sefil yaratıklar”ın katilce rolleri- olgunlaşan meyveler en dayanıklı o- le bir adamdı. 1723’te 91 yaşın-
ni önceden haber bile, bu görünmez lanlardır” dedi. Seksen beşini hayatı- da ölüm döşeğinde yatarken dostu
canavarların kendilerinden daha bü- nın sonbaharı sayıyordu. Hoogveit’i çağırttı. Elini kımıldata-
yük mahlûkları yiyip öldürebilecek- Leeuwenhoeck gösterişçi bir a- mıyordu. Bir zamanlar ışıl ışıl ya-
lerini göstermişti. Bir gün Delft’in damdı. Halkın, “Ooo….” ve nan gözleri sislenmiş ve göz kapak-
kanallarından topladığı midyeler ve “Aaaa….”larını işitmeyi pek sever- larına ölümün ağırlığı çökmüştü.
istiridyeler ile uğraşıyordu. Anala- di. Ama bu hayret edenlerin, yarı Ona: “Dostum zahmet olmazsa ma-
rının karnında henüz doğmamış o- görünmez âlemini gözetlemeye izin sanın üzerindeki o iki mektubu La-
larak bunlardan binlercesini bul- verdiği, yahut parçalı bohçaya ben- tinceye çevirttir ve Londra’ya Royal
muştu. Bu yavrucukları analarının zeyen mektuplarını yazdığı filozof Society’ye yollayıver” demişti. Böy-
dışında bir bardak kanal suyu içinde ve bilimseverler cinsinden olmasını lece de elli yıl önce verdiği sözü ye-
büyütmeye uğraşmıştı: “Acaba niçin isterdi. Ama o, bir öğretmen değil- rine getirmişti. Hoogveit de bu son
her ana midyenin karnında bu ka- di. Meşhur filozof Leibinz’e “…Tek mektupta şunları ilave etmişti: “Bil-
dar çok yavru olduğu halde kanal- bir kişiye bile öğretmenlik etmedim. gin baylar size ölen dostumun bu
larımız midyeden tıkanmıyor?” diye Çünkü birine edersem diğerlerine son sözlerini hoşunuza gideceğini
mırıldandı. Hemen hemen her gün de etmem gerekir. Bu suretle kendi- umarak yolluyorum.”
bardağın dibindeki embriyoya mer- mi esir ederim. Oysa ben özgür bir İşte mikrop avcılarının ilki hayata
ceğini çevirerek bunların büyüyüp insan olarak kalmak istiyorum” diye gözlerini böyle yummuştu.
büyümediğini kontrol ediyordu. Fa- yazmıştı. Leibniz: “… Fakat hariku- Bundan sonra zekâsı çok daha
kat bu da neydi? Hayretle kabuğun lade mercekler yapmak ve bu yara- parlak olan Spallanzani, hayali bin
içindeki et kısmının ortadan kaybol- tıkları gözlemek için gençler yetiş- kat daha kuvvetli olan Pasteur, mik-
duğunu fark etmişti. Bunlar binler- tirmezsen buldukların yeryüzünden ropların insanlara getirdiği ıstırabı
ce ufacık mikrop tarafından hücuma kaybolur gider” demişti. ortadan kaldırmak için birçok şeyler
uğrayarak yeniyordu. “Leyden Üniversitesi’nin öğren- yapmış olan Robert Koch gelecek.
“Hayat hayatla geçiniyor. Bu gad- ci ve profesörleri uzun zaman önce Bunlar ve diğer birçokları bugün
darca bir şey, fakat tanrının irade- benim keşiflerimden hayrete düş- büyük şöhretlere sahiptirler. Fakat
si bu olsa gerek” diye felsefe yaptı. müşlerdi. Bunun üzerine talebele- hiçbirisi bu Hollandalı belediye ka-
“Tabi bu da bizim iyiliğimiz için o- rine öğretmek üzere üç mercek ya- pıcısı kadar doğru ve şaşılacak dere-
luyor. Eğer küçük midyeleri yiyecek pıcısı tuttular. Fakat sonunda ne cede hatasız değildi. Hepsi de onun
ufacık hayvanlar olmasaydı bu mid- çıktı?” Bağımsızlığını seven Hol- parlak sağduyusundan birçok ders-
yeler kanallarımızı tıkardı. Çünkü landalı şöyle devam ediyordu: “Be- ler alabilirlerdi.
her ananın karnında bunlardan bin- nim anladığıma gö-
den fazla var.” Leeuwenhoeck her re hiçbir şey... Hiçbir
şeyi kabul ediyor ve her şeyi takdir şey. Çünkü kursların
ediyordu. Bu yönden o, günün ço- hemen hepsi bilgi ve-
cuğu idi. Çünkü çağdaşı olan araştı- rerek para kazanmak
rıcılar kendilerini takip eden Paste- yahut da ne kadar bil-
ur gibi, Allah’a meydan okumaya ve gin olduklarını dünya-
doğanın kendi çocukları olan insan- ya göstererek herkesin
lara gösterdiği manasız gaddarlığa saygısını kazanmak i-
karşı yumruklarını sıkmaya henüz çindir. Bunların hiç-
başlamamışlardı. birisinin, bizden sak-
lanan varlıkları ortaya
Son yıllar çıkarabilmek ile bir i-
Seksenini geçti ve kuvvetli vü- lişiği yoktur. Binler-
cuduna rağmen onun da dişleri dö- ce kişinin arasında bir
külmeye başladı. Hayatın önüne ge- tekinin bile bu gibi e-
çilmez kışının gelişinden şikâyet tütleri yapmaya gücü-
etmedi. Bunun yerine sallanan dişini nün yetmeyeceğine e-
çekerek merceğini çürümüş kökün minim. Çünkü bunun
içindeki mikroplara çevirdi. Öyle ya için sonsuz zamana
onları bir kere daha niye görmek is- ihtiyaç var. Birçok pa-
temesin? Evvelce yaptığı binlerce ralar harcanması la-
gözlemle gözünden kaçmış olan ufak zım. Eğer bir şey ba-
tefek farklar olabilirdi. Seksen beşin- şarmak isteniyorsa
de iken dostları gelerek ona artık ça- insanın daima kendi
lışmayı bırakmasını ve dinlenmesini düşünceleri ile baş ba-
söylemişlerdi. Kaşlarını çattı ve hâlâ şa kalması gerekir.

53
Meme kanserinden
nasıl korunabiliriz?
Kadınlarda en çok görülen kanser türü olan meme
kanseri toplumda her 8 kadından 1’ini yaşamının
herhangi bir döneminde etkiliyor. Meme kanseri
görülme sıklığının hızla artması, kişisel risklerin
dışında toplumun genelini etkileyen risklerin
varlığından kaynaklanıyor olmalı.

Dr. Deniz Akgün

K
anser hastalığının toplumda görülme sıklığı son bir- madde ile özellikle yaşamın erken dönemlerinde
kaç on yılda hızlı bir şekilde artış gösterdi. Hemen karşılaşılması meme gelişimini etkileyerek yaşamın
herkesin yakınlarından kansere yakalanan birileri sonraki dönemlerinde kanser oluşumuna zemin
var. Geçmişte ölüme yol açan hastalık nedenleri ara- hazırlayabiliyor. Meme dokusunun normal gelişimi
sında ön sırada yer almayan kanserler, günümüzde için hipotalamo-hipofiz aksındaki sinyal iletiminin
en çok ölüme neden olan ikinci hastalık durumuna sağlıklı bir şekilde işlemesi gerekiyor. Endokrin yı-
geldi. Kansere yakalanan bireylerin yaşam süresi kı- kıcı maddeler bu işleyişin normal şekilde olmasını
salıyor ve yaşam kaliteleri bozuluyor. Kansere yaka- engelliyor. Endokrin yıkıcıların etkisi ile vücuttaki
lanan kişilerin kendilerinin yanı sıra yakınlarının da hormonların yapımı ve yıkımı etkileniyor. Doku-
yaşamı olumsuz etkileniyor. Görülme sıklığı bu hız- lardaki hormon algaçlarının bloke edilmesi ve sa-
la artarsa kanserlerin ölüme yol açan hastalıklar ara- yısının değişmesi ile hormonal iletilerin bozulması
sında birinci sıraya gelmesi kaçınılmaz. da endokrin yıkıcıların etkisi ile ortaya çıkabiliyor.
Endokrin yıkıcılar kişileri henüz anne karnınday-
Meme kanseri riskini artıran etkenler ken, ergenliğe geçişte ya da yetişkinlikte etkileye-
Kadınlarda en çok görülen kanser türü olan me- biliyor. Bisfenol A, dioksin ve fitoöstrojen gibi bazı
me kanseri toplumda her 8 kadından 1’ini yaşamı- endokrin yıkıcıların henüz anne karnındayken etki
nın herhangi bir döneminde etkiliyor. Bazı durum- göstererek yaşamın sonraki dönemini etkilediği bi-
lar meme kanserine yakalanma riskini artırıyor. liniyor.(2)
Ailede meme kanseri öyküsü olması, erken yaş-
ta adet görmeye başlama, adetten kesilme yaşının Kanserojen kimyasallar her yerde
geç olması, çocuk sahibi olmama ya da geç çocuk Meme kanserine yol açan toksik kimyasallar
sahibi olma bunlardan bazıları. Sık alkol tüketi- çevremizde çok sayıda kaynaktan ortaya çıkıyor.
mi ile sık radyografi çekimi nedeniyle iyonizan ı- Tarımsal üretimde kullanılan tarım kimyasalları ve
şınlarla karşılaşma da meme kanserine yakalanma endüstriyel hayvancılıkta kullanılan büyüme hor-
riskini artırıyor. Ancak meme kanserine yakalanan monları, yiyecekler aracılığıyla kanserojen mad-
kadınların % 50-70’inde bilinen risk faktörlerin- delerle karşılaşma riskine yol açıyor. Yiyecek ve
den hiçbirisi bulunmuyor.(1) Meme kanseri görül- içeceklerin paketlendiği plastik kutuların yapısın-
me sıklığının hızla artması, kişisel risklerin dışında daki bisfenol A, teflon tavalarda yapışmayı önleyi-
toplumun genelini etkileyen risklerin varlığından ci madde olarak kullanılan perfluorooktanoik asit,
kaynaklanıyor olmalı. Bu risklerin en önemlisi- mobilyalarda kullanılan yanmayı geciktirici kimya-
ni ise toksik kimyasallarla karşılaşma oluşturuyor. sallar, kişisel bakım ürünlerinde bulunan fitalatlar
Meme kanserine yol açtığı düşünülen kimyasallar ve parabenler, temizlik ürünleri ile boyalarda bu-
arasında polisiklik aromatik hidrokarbonlar, po- lunan nonifenoller de kanserojen etki riski taşıyor.
liklorinli bifeniller, formaldehit, organoklorlu pes- Riskli maddelerin tekil etkisi üzerinde yapılan ça-
tisitler, bisfenol A, fitalatlar ve parabenler gibi en- lışmaların sonuçlarında kanser riskindeki artış net
dokrin yıkıcılar yer alıyor. şekilde ortaya konmamış olsa bile, farklı maddeler-
Endokrin yıkıcı olarak etki gösteren bir grup le çoklu etkilenimin sonuçlarının kontrollü deney-

54
lerle ortaya konulması kolay değil. netiminde yapılmasından kaynakla- değişim değerine indirgenmesi ola-
Bu tür kapsamlı çalışmaları yapma- nıyor. Besinlerin ve günlük yaşamda rak tanımlanabilir. Baudrillard’a gö-
sı gereken kamusal organizasyon- kullanılan diğer ürünlerin insanla- re güzel olmak iş dünyasındaki ba-
lar ise günümüzde işlevlerini yerine rın sağlığına zararlı olup, olmadık- şarı gibi, beden düzeyinde seçilmiş
getiremiyor. Sağlıklı yaşam hakkı i- larının denetim altında tutulmasını olma göstergesidir.
le uyumlu olmayan kapitalist üre- sağlayacak etkin kamusal mekaniz- Kadın bedeni ve güzelliği ile ilgili
tim ilişkileri, etkin kamusal denetim maların oluşturulması gerekli. An- şekillenen söz konusu kültürel algı,
mekanizmalarının oluşturulması- cak böylesi mekanizmaların oluştu- bedenin yeniden keşfinin; bronzlaş-
na engel oluyor. Sık görülen kanser rulması serbest rekabet ve mülkiyet ma, spor, temizlik ve makyaj ürün-
türleri konusunda insanlar adeta hakkı ile çelişiyor. Bu çelişkinin leri, parfümler, masaj ve kürleri gibi
kendi kaderlerine terk edilmiş du- toplum yararına çözümü için ü- nesnelerden geçerek sağlanmasına
rumda. rün tedarik sistemlerinin kamusal- yol açıyor. Baudrillard’a göre göster-
laştırılması gerekir. Kapitalist üre- geler olarak bedenin ve nesnelerin
Az zehirli mi tim ilişkileri kapsamında şekillenen kuramsal eşdeğerliği, aslında “Satın
çok zehirli mi? kültürel doku da kadınların sağlığı- alınız, kendinizle barışık olacaksı-
Çevresel kanserojenlerden ko- nı riske atan bir başka etken haline nız” sihirli eşdeğerliğine olanak ta-
runma konusunda bireysel olarak gelmiş durumda. nımaktadır.(4)
ortaya konulan çabalar ise sorunun
çözümü açısından yeterli değil. Ta- Kapitalizmde Meme kanserinin daha
rımsal üretimde kullanılan pestisit- kadın güzelliği sık görüldüğü meslekler
lerin (tarım ilaçları) yol açacağı risk- Jean Baudrillard bedenin statü- Günümüzde kadınlar tüketici
lerden korunmak için kişilere hangi sünün bir kültür olgusu olduğunu kimliklerinin yanı sıra üretici kim-
ürünlerin pestisit kalıntısı açısından belirtmektedir. Buna göre bedenle likleriyle de artmış kanser riski ile
riskli olduğunu bildiren kirli düzine ilişkinin örgütlenme tarzı şeylerle karşı karşıya kalmaktadır. Bazı mes-
türü ürün listeleri yapılıyor. ABD’de ilişkinin örgütlenme tarzını ve top- leklerde çalışan kadınlarda meme
1993 yılında kurulan Çevre Çalışma lumsal ilişkilerin örgütlenme tarzını kanserinin daha sık görülmesi çalış-
Grubu isimli bir organizasyon tara- yansıtıyor. Geleneksel düzende, ör- ma biçimlerinin kanser oluşumun-
fından hazırlanan listede yer alan 12 neğin köylüde bedeni narsistik ku- daki etkisine işaret ediyor. Sağlık
besini tüketmenin tarım ilacı kalın- şatma ve gösterisel algılama söz ko- çalışanları, askeri personel, gazeteci-
tısı nedeniyle sağlık açısından risk- nusu değilken, kapitalist toplumda ler, yöneticiler, sanatçılar, laborant-
li olduğu belirtiliyor. 2019 yılı için özel mülkiyetin genel statüsü aynı lar ve telefon operatörleri meme
hazırlanan listeye göre ABD’de üre- zamanda bedene, toplumsal prati- kanserinin daha sık görüldüğü mes-
tilen çilek, ıspanak, kıvırcık lahana, ğe ve bu pratiğin zihindeki temsili- lekler arasında yer alıyor. Tıbbi a-
nektarin, elma, üzüm, şeftali, kiraz, ne uygulanır olmuştur. Baudrillard raç-gerecin mikroptan arındırılma-
armut, domates, kereviz ve patates günümüzde kadın için mutlak, din- sı (sterilizasyonunda) işlemlerinde
tarım ilacı kalıntısı açısından riskli sel bir buyruğa dönüştüğünü ve de- kullanılan ürünlerinden biri olan e-
ürünler arasında yer alıyor.(3) Benzer ğiştokuş edilen bir göstergeler man- tilen oksidin insanlar için kansero-
şekilde tüketime sunulan besin dışı zumesinden öte bir şey olmadığını jen olduğu (Grup 1 kanserojen) bi-
farklı ürün kategorileri için de kir- belirtiyor. Buna göre güzellik eti- liniyor. Çözücüler ve bazı sanayi
li düzine listeleri var. Çevre Çalışma ği, bedenin tüm somut değerlerinin, kimyasalları ile mesleki olarak kar-
Grubu tarafından kirli düzine liste- tüm kullanım değerlerinin (ener- şılaşma da meme kanseri sıklığını
sinde bulunanlar yerine tüketilme- ji, hareket, cinsellik) tek bir işlevsel artırıyor. Benzer şekilde vücudun
si önerilen temiz ürünler listeleri de
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü.
bulunuyor. Tarım ilacı kalıntısı açı-
sından az riskli olması nedeniyle tü-
ketilmesi önerilen besinler arasında
avakado, mısır, ananas, soğan, pa-
paya, patlıcan, lahana, karnabahar,
kivi, kuşkonmaz, brokoli, kavun ve
mantar yer alıyor. Üreticilerle tüke-
ticilerin sözüm ona serbestçe kar-
şılaştıkları piyasa mekanizması, az
zehirli ve çok zehirli ürünlerin ta-
mamını beğeninize sunmuş durum-
da. Tercih sizin.
Besinler başta olmak üzere ürün
tedarik sistemlerinin insanların sağ-
lıklılarını dikkate almayan yapısı,
günümüzde üretimin, tekellerin de-

55
uyku-uyanıklık döngüsünü bozan ri tarama programı ile kötü huylu vet edilen her 2000 kadından 1’inin
vardiyalı çalışma rejiminin meme olmayan (non-invaziv) meme tü- erken tanı aracılığıyla meme kanse-
kanseri riskinin artırdığını gösteren mörlerinin saptanması sıklığı ar- rinden ölmesinin önlenebilmesi için
çalışmalar bulunuyor.(5) Üretim sü- tarken, kötü huylu (invaziv) meme 10 kadına gereksiz yere meme kan-
recinde karşı karşıya kalınan sağlık tümörlerinin saptanması sıklığının seri tedavisi uygulandığı hesaplandı.
risklerinin kontrolüne yönelik çalış- artmadığı sonucuna ulaşıldı.(6) Bu Ayrıca 200’den fazla kadının gerek-
malar ise yapılmıyor. Bu durum ka- çalışmada kötü huylu olarak sapta- siz konulan meme kanseri tanısı ne-
rar vericiler tarafından sorun olarak nan meme kanseri tümörlerinin % deniyle belirsizlik ve huzursuzluğu
görülmüyor ve umursanmıyor. 39’unun gereksiz tanı (over-diag- içeren psikososyal sorunlar yaşadığı
nosis) olduğu görüldü. Meme kan- sonucuna ulaşıldı.(9)
Erken tanı taramalarının seri taraması ile gereksiz tanıların Meme kanseri günümüzde gi-
etkisi düşük arttığı sonucuna diğer ülkelerin ta- derek yaygınlaşmış ve önemli bir
Meme kanserinin önlenmesi ça- rama programlarının değerlendiril- sorun durumuna gelmiş olsa da
lışmalarının sınırlıklarından birini diği çalışmalarda da ulaşıldı. Meme hastalığın kontrolüne yönelik çalış-
sağlığın sosyal ve çevresel belirle- kanseri taraması ile gereksiz meme malarda henüz daha yolun başında
yenlerinin göz ardı edilmesi oluştur- kanseri tanısı konulan kadın oranı bulunuluyor.
maktadır. Güncel tıp uygulamala- Norveç’teki tarama programında %
rı kapsamında meme kanserinden 15-25(7), Hollanda’daki tarama prog- Meme kanserinden
korunmada kanser taramalarına ve ramında ise % 52(8) olarak bulundu. korunmak için 6 öneri
erken tanıya yönelik hizmetlere o- Yapılan çalışmalarda tarama prog- 1) Kanserojen olduğu düşünülen
daklanılmış durumda. Son yapılan ramlarının ilerlemiş meme kanse- besinlerden ve toksik kimyasallar-
çalışmalar ise meme kanseri tara- rinin azaltılmasındaki etkinliğinin dan uzak durun.
malarının kanser yükünün azaltıl- sınırlı olduğu ya da hiç olmadığı so- 2) Kozmetik ürünlerin sağlık et-
masındaki etkinliğinin düşük ol- nucuna ulaşıldı. Meme kanseri ta- kisini göz önünde bulundurun, bu
duğunu ve bazı olumsuzlukları nısı üzerine yürütülen çalışmaların ürünleri düzenli olarak kullanmak-
beraberinde getirdiğini gösterdi. sistematik olarak değerlendirildi- tan kaçının.
Danimarka’daki kanser tarama ği ve 39-74 yaş arası 600.000 kadını 3) Düzenli fiziksel egzersizin me-
programının sonuçlarının analiz e- kapsayan bir çalışmada ise 10 yıl bo- me kanserine karşı koruyucu oldu-
dildiği bir çalışmada meme kanse- yunca meme kanseri taramasına da- ğu gösterilmiştir, olanak buldukça

Diğer ülkelerde kullanımı yasak olan birçok tarım ilacı


ABD’de hâlâ kullanımda
Cem Oran
Haziran ayının başında Environmental Health dergi-
sinde yayımlanan rapora göre, Avrupa Birliği, Çin veya
Brezilya’da çevre ve halk sağlığına potansiyel zararla-
rı nedeniyle kullanımı durdurulmuş veya aşamalı ola-
rak durdurulma sürecinde olan toplam 85 tarım ilacı
ABD’de hâlâ kullanımda bulunuyor.
Portland, Oregon’daki Biyolojik Çeşitlilik
Merkezi’nde araştırmacı olan Nathan Donley’in
500’den fazla kimyasalın dört büyük tarım devindeki
onay durumunu karşılaştırdığı çalışmada, açık hava-
da kullanılan bu 85 kimyasalın 72’sinin Avrupa Birli- ABD’nin 2016 yılında kullandığı ve Avrupa Birliği tarafından
ği, 17’sinin Brezilya ve 11’inin Çin tarafından kullanı- yasaklanmış tarım ilaçlarının toplam miktarı yaklaşık 146 milyon
mının yasaklandığı veya kademeli olarak durdurulma kg. Bu miktar, ülke çapında kullanılan tarım ilacı miktarının dörtte
birinden fazlasına karşılık geliyor.
aşamasında olduğu belirtiliyor. Ayrıca bunlardan en az
iki ülkede yasaklanmış olanların çoğunun son 10 yılda Avrupa Birliği tarafından yasaklanmış tarım ilaçla-
ABD’deki kullanımında bir azalma olmadığı ortaya ko- rının toplam miktarı yaklaşık 146 milyon kg’ı bulu-
nulmuş. Diğer yandan bu ülkelerden en az birinde ha- yor. Bu miktar, ülke çapında kullanılan tarım ilacı
len kullanılmakta olup ABD’de yasaklı bulunan sadece miktarının dörtte birinden fazlasına karşılık geliyor.
4 kimyasal var. Buna ek olarak, aynı yıl kullanılan tarım ilaçlarının
Rapora göre, ABD’nin 2016 yılında kullandığı ve yaklaşık 18 milyon kg’ı Çin’de, 12 milyon kg’ı ise

56
fiziksel olarak aktif bir yaşam sürün. 2010, İstanbul, s:163-192. mammography screening: results from the Norwegian
4) İyonlaştırıcı radyasyon kay- 5) Weiderpass E, Meo M, Vainio H.; “Risk factors for breast screening program”, Ann Intern Med. 2012;156:491.
cancer, including occupational exposures”, Saf Health Work. 8) Autier Philippe, Boniol Magali, Koechlin Alice, PizotCécile,
naklarından kaçının, gerekli olma-
2011;2(1):1–8. doi:10.5491/SHAW.2011.2.1.1 Boniol Mathieu; “Effectiveness of and overdiagnosis from
dıkça radyografi çekilmeyin. 6) Jørgensen KJ, Gøtzsche PC, Kalager M, Zahl PH; “Breast mammography screening in the Netherlands: population
5) Ailenizde meme kanserine ya- cancer screening in Denmark: a cohort study of tumor based study”, BMJ2017; 359 :j5224
kalanan kişi varsa ya da meme kan- size and overdiagnosis”, Ann Intern Med., 2017 Jan 10. 9) Gøtzsche PC, Jørgensen KJ.; “Screening for breast cancer
seri açısından kişisel olarak riskli doi:10.7326/M16-0270. with mammography”, Cochrane Database of Systematic
gruptaysanız meme kanseri tarama- 7)  Kalager M, Adami HO, Bretthauer M, Tamimi Reviews, 2013, Issue 6. Art. No.: CD001877. DOI:
larınızı aksatmadan yaptırın. RM.; “Overdiagnosis of invasive breast cancer due to 10.1002/14651858.CD001877.pub5.
6) Meme kanseri sıklığının azal-
Çözücüler ve bazı sanayi kimyasalları ile mesleki olarak karşılaşma da meme kanseri sıklığını
tılması amacına ulaşmak için birey- artırıyor.
sel çabaların yeterli olmayacağını bi-
lin. Kanserden korunabilmeniz için
çalışma ve yaşam alanlarındaki risk-
lerin farkında olunması ve kontrol
altına alınması gerekir. Çalıştığınız
ve yaşadığınız yerlerin sağlığı des-
tekleyici ortamlara dönüştürülmesi-
ni amaçlayan politik organizasyon-
lara destek olun.

KAYNAKLAR
1) Breast Cancer Action, “What You Should Know About
Breast Cancer & the Environment”, www.bcaction.org
2) Macon MB, Fenton SE; “Endocrine disruptors and the
breast: early life effects and later life disease”, J Mammary
Gland Biol Neoplasia, 2013;18(1):43–61. doi:10.1007/
s10911-013-9275-7
3) Environmental Working Group; www.ewg.org
4) Jean Baudrillard, Tüketim Toplumu, Ayrıntı Yayınları,

Brezilya’da kullanımı durdurulmuş veya aşamalı ola- durdurma kararları giderek artmış. Rapora göre, ta-
rak durdurulma sürecinde olan ilaçlar arasında. Ra- rım endüstrisi tarafından gönüllü olarak kullanımı
porda konuyla ilgili olarak, ABD’nin zararlı ilaçların durdurulan ilaçlar, genellikle EPA’nın verdiği izin
kullanımını önleme konusunda diğer tarım devleri- süresini doldurmuş ve piyasada daha etkili ve ucuz
nin bu derece gerisinde kalmasının korkunçluğunu muadilleri bulunan ilaçlardan meydana geliyor. Şir-
ifade ediyor. Diğer devletlerce halk sağlığına karşı ketlerin harç ödeyerek bu ilaçları tekrardan EPA’ya
ciddi riskler taşıdıkları gerekçesiyle yasaklanmış yüz onaylatmak yerine, yeni çıkan ilaçlara yönelmeyi da-
milyonlarca kg kimyasalın hâlâ kullanımda olması ha kârlı bulması burada önemli bir etken oluyor. Bu-
gerçeği, ABD’nin bu alandaki yasal önlemlerinin ye- nun doğal sonucu olarak, ABD’de tarım ilaçlarının
tersizliğini gösteriyor. kullanımdan kaldırılması kararı sıklıkla, insan ve
1970’te kurulan Birleşik Devletler Çevre Koru- çevre sağlığında yarattıkları olumsuzluklardan ziya-
ma Ajansı (EPA), insan sağlığı ve çevrenin korunma- de ekonomik gerekçeler ön plana konularak alınmış
sını gözeterek hangi tarım ilaçlarına onay verileceği- oluyor.
ne karar veren ABD’deki yegâne merci. Rapora göre, Yasaların zayıflığı, EPA’nın bu konudaki düzenleyi-
ABD’de kullanımı durdurulan tarım ilaçlarına bakıl- ci rolünü etkin bir şekilde yerine getirememesiyle bir-
dığında, 1970’ten beri toplam 134 ilacın yasaklandığı leşerek, hangi tarım ilaçlarının kullanımda kalıp, han-
görülüyor. Ancak bunlardan sadece 37’si EPA tarafın- gilerinin kalmayacağını bizzat tarım ilacı endüstrisinin
dan yasaklanmış. Geriye kalan 97’sinin ise, bu ilaçlar kontrolüne bırakıyor. Raporda, “EPA’nın bu gönüllülük
için EPA’dan bizzat izin almış olan tarım endüstrisin- mekanizmasına bağlılığı değişmediği sürece, ABD zarar-
deki gruplar ve şirketler tarafından gönüllü olarak kul- lı tarım ilaçlarının engellenmesinde diğer ülkelerin geri-
lanımı durdurulmuş. Raporda belirtildiğine göre bu sinde kalmaya devam edecektir” diye belirtiliyor.
durum gösteriyor ki, ABD hangi ilaçların kullanımdan
kaldırılacağının belirlenmesinde birincil olarak, ilaç
endüstrisinin gönüllülüğüne dayanan bir yaklaşımı be- KAYNAKLAR
nimsiyor. Bu konuda yasal sorumluluğu olan EPA ise 1) https://ehjournal.biomedcentral.com/articles/10.1186/s12940-019-0488-0
ikinci planda kalıyor. 2) https://biologicaldiversity.org/w/news/press-releases/united-states-uses-85-
Yıllar içerisinde EPA’nın aldığı yasaklama kararla- pesticides-outlawed-in-other-countries-2019-06-06/
rının sayısı azalırken, özel şirketlerin aldığı gönüllü 3) https://www.sciencenews.org/article/united-states-pesticides-banned-other-countries

57
Sovyet bilimcilerle
Einstein’ın siyaset tartışması
Soğuk Savaş’ın yeni başladığı dönemde önde gelen dört Sovyet bilimci Einstein’ın
“dünya devleti” önerisini sertçe eleştiren bir Açık Mektup yayımlarlar. Bu önerinin
ABD’nin sömürgeci politikalarına çanak tutmak anlamına geldiğini belirtirler. Einstein
da önerisini savunan ve gerekçelerini açıklayan bir yanıt yazar. Metinlerde bu
öneriden yola çıkarak emperyalizm, sömürgecilik ve sosyalizm-kapitalizm çatışması
konuları da tartışılır.

O
kuyacağınız iki belge, önde gelen dört Sovyet bilimcinin Albert Einstein’ı eleştiren açık mektupları ile
Einstein’ın bu mektuba yanıtıdır. Tartışma konusu, Einstein’ın ısrarla önerdiği “dünya devleti” önerisidir.
Tartışmanın ekseni bu olmasına karşın metinler, genel dünya siyaseti, emperyalizm, sömürgecilik ve sos-
yalizm-kapitalizm çatışması konularında da fikirler içeriyor. Tartışmanın Soğuk Savaş’ın başladığı döneme
denk geldiği gerçeği de bilinmeli.
26 Kasım 1947 tarihli Açık Mektubu kaleme alan Sovyet bilimcileri, Sovyetler Birliği Bilimler Aka-
demisi Başkanı fizikçi Sergey Vavilov, koloitler alanında tanınmış bir kimyacı ve Moskova Bilimler A-
kademisi Koloidal Elektrokimya Enstitüsü Müdürü olan A. N. Frumkin, su altında kristallerin olu-
şumu üstüne eseriyle tanınmış Leningrad Akademisi Fiziksel Kimya Enstitüsü Müdürü A. F. Joffe ve
kimyasal kinetik alanında otorite sayılan Moskova Akademisi Fiziksel Kimya Enstitüsü Müdürü N. N.
Semyonov’dur.
Metinleri, Albert Einstein’ın bilim alanının dışındaki bazı konulardaki düşüncelerini içeren “Dünyamı-
za Bakış” başlıklı derleme kitaptan (Alan Yayıncılık, 2. Baskı, Eylül 1990, Çeviriler: S. Eyüboğlu, A. Erhat,
V. Günyol, C. Çapan, İ. Öztürk, Y. Anday) aktarıyoruz. Okuyacağınız metinleri İ. Öztürk Türkçeleştirmiş.

58
Sovyet bilginlerinin Einstein’a yazdıkları açık mektup:
Einstein’ın yanlış düşünceleri
Ünlü Fizikçi Albert Einstein yal- cedir. Doğrusu gerçekten bu kadar
nız bilimsel buluşlarıyla tanınmış uzak bir öneri bulup öne sürmek
değildir. Son yıllarda siyasal ve top- güç olsa gerek.
lumsal sorunlara da büyük ilgi gös- İlkönce “dünya devleti” ve “sü-
termiştir. Radyolarda konuşmakta, per devlet” düşünceleri hiç de atom
gazetelerde yazmaktadır. Kamu ya- çağının doğurduğu şeyler değildir.
rarına çalışan bir sürü kurumda ü- Atom çağından çok daha eski dü-
ye bulunmaktadır. Nazi barbarları- şüncelerdir. Söz gelimi, Milletler
nı protesto için zaman zaman sesini Cemiyeti kurulurken bunlar görü-
yükseltmiştir. Sürekli bir barışın sa- şülüp konuşulmuştur.
vunucusudur. Yeni bir savaş tehli- Ayrıca bu düşünceler zamanımız-
kesine ve Amerika’da askerlerin bili- da hiç de ilerici düşünceler değildir.
mi büsbütün kendi buyrukları altına Bunlar sanayici ülkelerin büyük bir
alma eğilimlerine karşı çıkmıştır. kısmına hâkim bulunan kapitalist
Einstein’ın tutumu umulduğu ka- tekellerin milli sınırları içinde sıkı- Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi Başkanlığı
dar sağlam ve açık olmamakla be- şık durumda bulunduklarını göster- da yapmış fizikçi Sergey Vavilov (1891-
1951).
raber onu bu çalışmalara yönelten mektedir. Bu tekeller, dünyayı içine
insanlığa hizmet aşkı Sovyet bilgin- alan büyük bir pazara, dünya ham- çekten bağımsız ve özgür bir devlet
lerince ve bütün Sovyet halkınca yü- madde kaynaklarına, sermayelerini durumuna getirdi. Sosyalist ekono-
rekten alkışlanmaktadır. Ama geçen- yatıracak başka ülkelere muhtaçtır- mimizin, teknolojinin, bilim ve kül-
lerde ileri sürdüğü bazı düşünceler, lar. Politika ve yönetim alanların- türün tarihte şimdiye dek görülme-
bize sadece yanlış görünmekle kal- daki üstünlükleri sayesinde, büyük miş bir hızla ilerlemesini sağladı.
mamakta, Einstein’ın o kadar can- devletlerin bu tekellere bağlı çıkar- Yurdumuzu uluslararası barış ve gü-
dan benimsediği barış davasına da larından faydalanarak yeni alanlar venliğin en sağlam kalesi haline ge-
düpedüz zararlı olmaktadır. elde etmek, başka ülkeleri siyasal ve tirdi. Halkımız iç savaşta, bir küme
Barış uğrunda en etkili şekilde ekonomik bakımdan boyunduruk emperyalist devletin müdahalesine
nasıl çalışılabileceğini bilmek gibi altına almak ve orada kendi mem- ve Nazi istilâcılarına karşı girişilen
çok önemli bir sorunu aydınlatmak leketindeymiş gibi serbestçe hâkim büyük savaşlarda yurdun bağımsız-
amacıyla bu noktaya dikkati çek- rolü oynamak amacıyla devlet çarkı- lığını savundu.
mek ödevimizdir sanıyoruz. Bu ba- nı kendilerinden yana işletebilirler. Şimdiyse “dünya süper devleti”nin
kımdan, Doktor Einstein’ın taraftar Geçmişte kendi yurdumuzun ba- öncüleri bizden, kapitalist tekellerin
olduğunu söylediği “dünya devleti” şından geçen olaylardan biliyoruz dünya egemenliği için göz kamaştırı-
düşüncesi iyice incelenmelidir. bunu. Çarlık devrinde Rusya, serma- cı bir bayraktan başka bir şey olma-
Bu düşüncenin her kafadaki ön- yenin çıkarlarına kölece hizmet eden yan bir “dünya devleti” için bu ba-
cüleri arasında, sınırsız bir yayılma gerici rejimi, ucuz el emeği ve geniş ğımsızlıktan vazgeçmemizi istiyorlar.
yolunda onu paravana olarak kulla- doğal kaynakları ile yabancı kapi- Bizden bu çeşit bir şey istemek
nan damgalı emperyalistlerden baş- talistler için iştah açıcı bir parça idi. düpedüz saçmadır. Böyle bir isteğin
ka, kapitalist ülkelerde, işin aslını Fransız, İngiliz, Belçika ve Alman fir- saçma oluşu yalnız Sovyetler Birliği
bilmeden bu düşüncenin akla yatkın maları ülkemizde, kendi yurtların- bakımından değildir, İkinci Dünya
oluşuna kendini kaptırmış bir yığın da elde edemeyecekleri büyük ka- Savaşı’ndan sonra birçok ülke, em-
aydın bulunmaktadır. zançlar sağlayarak yırtıcı kuşlar gibi peryalist baskı ve kölelik sistemin-
Serbest düşünceli bu barışçıl kişi- beslenmişlerdi. Faizli ödünç paralar den yakasını kurtarabildi. Bu ülkele-
ler, bir “dünya devleti”nin dünyada- vererek Çarlık Rusya’sını kapitalist rin halkları, iç işlerine yabancıların
ki bütün kötülüklere karşı etkili bir Batı’ya bağlamışlardı. Çarlık hükü- karışmasını engelleyerek siyasal ve
deva, sürekli bir barış için de güven- meti yabancı bankalardan elde ettiği ekonomik bağımsızlıklarım sağlam-
ce olduğu inancındadırlar. paralarla devrimci hareketleri aman- laştırmaya çalışmaktadırlar. Bundan
Bir “dünya devleti”ni savunan- sızca bastırmış, Rus bilim ve kültürü- başka sömürgelerde ve bağımlı ül-
lar, belli başlı kanıt olarak şunu ile- nün gelişmesini geciktirmiş ve Yahu- kelerde milli kurtuluş hareketleri-
ri sürmektedirler: Bu atom çağında di aleyhtarı akımları kışkırtmıştır. nin hızla yayılması, artık daha fazla
milli egemenlik tarihsel bir kalıntı- Büyük sosyalist Ekim ihtilâli, köle durumunda kalmak istemeyen
dan başka bir şey değildir. Belçika yurdumuzu dünya kapitalist tekel- yüz milyonlarca insanda milli bilin-
delegesi Spaak’ın Birleşmiş Milletler lerine bağlayan siyasal ve ekonomik cin uyanmasını sağladı.
Genel Kurulu’nda dediği gibi moda- bağımlılık zincirlerini kırdı. Sovyet İşe yarar bir sürü sömürme alan-
sı geçmiş, hatta “gerici” bir düşün- hükümeti yurdumuzu, ilk defa, ger- larını kaybeden ve daha fazlasını da

59
kaybetme tehlikesi ile yüz yüze bu- Einstein’ın düşüncesine göre,
lunan emperyalist ülke tekelleri, el- Genel Kurul yeniden kurulmalı, a-
lerinden yakalarını sıyıran milletleri, ra vermeden çalışan bir dünya par-
şu can sıkıcı mili bağımsızlıktan yok- lamentosu haline getirilmeli ve Gü-
sun bırakmak ve sömürgelerin ger- venlik Konseyi’nden daha üstün bir
çekten özgür olmalarını önlemek i- otorite ile donatılmalıdır. Einstein
çin ellerinden geleni yapmaktadır. (Amerikan diplomasisini tutanların
Bu amaçla emperyalistler askeri, si- her Allah’ın günü belirttiklerini tek-
yasi, ekonomik ve ideolojik çeşitli sa- rarlayarak) Güvenlik Konseyi’nin
vaş yöntemlerine başvurmaktadırlar. veto hakkı yüzünden felce uğra-
Bu toplumsal düzeni e l v e r i ş l i dığını ileri sürmektedir. Doktor
ve uygun buldukları içindir ki, em- Einstein’ın planına göre yeniden ku-
peryalizmin ideologları gerçek milli rulan genel kurul son kararı almaya
egemenlik düşüncelerini gözden dü- yetkili olacak ve beş büyüklerin oy
şürmeye çalışmaktadırlar. Başvur- birliği ilkesi terk edilecektir.
dukları yöntemlerden biri, onların Einstein’ın önerdiğine göre Bir-
dediğine göre, kurulduktan sonra leşmiş Milletler’e katılacak delegeler
emperyalizmi, savaşları, uluslarara- şimdiki gibi hükümetlerce atanma- Leningrad Akademisi Fiziksel Kimya Enstitüsü
Müdürü A. F. Joffe (1880-1960).
sı düşmanlıkları ortadan kaldıracak malı, halkoyu ile seçilmelidirler. İlk
ve evrensel yasanın zaferini sağlaya- bakışta bu öneri ilerici, hatta kökten dan yoksun etmek için hilelere, özel
cak olan bir “dünya devleti” tasarısı- bir değişiklik gibi görünebilirse de yoklamalara, özel vergilere başvu-
nı savunmaktır. bugünkü durumu hiçbir şekilde dü- rulmaktadır. O yaygın oy satın alma
Dünya egemenliğini elde etmek zeltemez. usulünden, milyoner gazete sahip-
isteyen emperyalist güçlerin sömür- Böyle bir “dünya parlamentosu” lerince yönetilen ve halk yığınlarını
me ve yutma istekleri, böylece sah- seçimlerinin pratik olarak ne olaca- etkileme aracı olarak kullanılan ge-
te ilerici bir düşüncenin görünüşleri ğını bir düşünelim. İnsanlığın bü- rici basının rolünden söz açmak is-
ardına saklanmakta ve kapitalist ül- yük bir bölüğü sömürgelerde ve temiyoruz.
kelerde bazı aydınları (bilgin, yazar bağımlı ülkelerde yaşamaktadır. Bu- Bütün bunlar, Einstein’ın ileri
vb.) bu sahte ilerici düşünce etrafın- ralarsa bir avuç emperyalist devle- sürdüğü biçimde, bir dünya parla-
da toplamaktadır. tin valileri, askeri birlikleri, mali ve mentosu için yapılacak seçimlerin,
Geçen Eylül ayında, Birleşmiş Mil- sınai tekellerince yönetilmektedir. kapitalist dünyanın bugünkü koşul-
letler Teşkilatı’ndaki delegasyonlara Örnek bulmak için çok uzağa gitme- ları altında ne kılığa gireceğini gös-
açık bir mektup yazan Doktor Eins- ye lüzum yok. Yunanistan’da İngiliz termektedir. Böyle bir parlamen-
tein, milli egemenliği sınırlamak a- kasaturalarının gölgesinde kralcı fa- tonun yapısı şimdikinden daha iyi
macı ile yeni bir tasarı önermektedir. şist idarecilerin yönettiği referandu- olmayacak, halk yığınlarının gerçek
Koloitler alanında tanınmış bir kimyacı mun gülünçlüğünü hatırlamak ye- duygu ve düşüncelerinin, sürekli bir
ve Moskova Bilimler Akademisi Koloidal ter. Ama genel seçimlerin biçimsel barış için gösterecekleri istek ve u-
Elektrokimya Enstitüsü Müdürü olan olarak yer aldığı ülkelerde de durum mutların karikatürsel bir gölgesi o-
A. N. Frumkin (1895-1976).
daha iyi olmayacaktır. Sermayenin lacaktır.
hâkim bulunduğu burjuva demok- Bilindiği gibi Genel Kurul’da ve
rasilerinde genel seçime katılma ve Birleşmiş Milletler’in öbür komitele-
oy verme özgürlüğünü gülünç bir o- rinde Amerikan delegasyonunun eli
yun haline getirmek için kapitalist- altında tıkırında işleyen bir oy me-
ler bin bir hile ve kurnazlığa baş- kanizması vardır. Çünkü Birleşmiş
vurmaktadırlar. Einstein, ABD’de Milletler üyelerinin büyük çoğun-
son yapılan kongre seçimlerinde, luğu ABD’ye bağlıdırlar ve dış poli-
seçmenlerin yalnız yüzde otuz do- tikalarını Washington’un istekleri-
kuzunun sandık başına gittiğini hiç ne uydurmak zorundadırlar. Birçok
şüphesiz bilmektedir. Güney eya- Güney Amerika ülkesi, sözgelimi
letlerinde milyonlarca zencinin oy tarım sistemi tek ürüne bağlı ülke-
hakkından yoksun olduğunu; ya da ler, bu ürünlere belli bir fiyat biçen
çoğu zaman yapıldığı gibi, linç edil- Amerikan tekellerine boyun eğmek
mek yıldırısı altında, sözgelimi aşırı durumundadır. Durum bu olunca,
gerici ve zenci düşmanı olan senatör Amerikan, delegasyonunun baskı-
Bilbo gibi en korkunç düşmanlarına sı altında Genel Kurul’da efendileri-
oy vermek zorunda kaldıklarını ge- nin buyruklarına uygun oy veren bir
ne hiç şüphesiz bilmektedir. çoğunluğun kendiliğinden meydana
Gezgin bir hayat süren, yoksul gelmesinde şaşılacak bir şey yoktur.
ırgat ve göçebe milyonları oyların- Bazı hallerde Amerikan diploma-

60
sisi, alacağı tedbirlere dışişleri bakan- ister “gözlemci” olarak örgüte katı-
lığınca değil, Birleşmiş Milletler’in labilmesi için bir açık kapı bırakarak
bayrağı altında başvurmaktadır. Ün- onsuz hareket etmekte haklı olacak-
lü Balkan Komisyonu ya da, Kore’de larını açık mektubunda önceden be-
seçimleri gözetlemek için kurulan lirtmiştir.
komisyon bunun örnekleridir. Bir- Doktor Einstein, gerçekte, Ameri-
leşmiş Milletler’i; Amerika Dışişle- kan emperyalizmini açıkça savunan-
ri Bakanlığı’nın bir şubesi durumu- lardan ne denli uzak olursa olsun, bu
na sokmak amacıyladır ki Amerikan öneri, aslında onların önerilerinden
delegasyonu bir “Küçük Kurul” tasa- pek az farklıdır. Kısaca bu önerilerin
rısını kabul ettirmeye çalışmaktadır. özü şudur: Birleşmiş Milletler Örgü-
Amaç, beş büyüklerin oy birliği ilkesi tü, ABD’nin politikası için bir silâh,
ile emperyalistlerin tasarılarının ger- yani emperyalist amaç ve tasarıları
çekleşmesine büyük bir engel olan maskeleyen bir paravan haline getiri-
Güvenlik Konseyi’nin yerine bu ku- lemezse bu örgütten vazgeçilmeli, o-
rulu işletmektir. nun yerine, Sovyetler Birliği ile halk
Einstein’ın önerisi de aynı sonuca demokrasileri dışında yeni bir “ulus-
ulaşacaktır. Böylece sürekli bir barı- lararası” örgüt kurulmalıdır. Kimyasal kinetik alanında otorite sayılan
Moskova Akademisi Fiziksel Kimya Enstitüsü
şı ve uluslararası işbirliğini kolaylaş- Einstein bu çeşit tasarıların ulus- Müdürü N. N. Semyonov (1896-1986).
tırmak şöyle dursun, üstelik yabancı lararası güvenlik ve işbirliğine ne
sermayenin alışık olduğu kazançları kadar zararlı olduğunu anlamıyor tedir. B. Milletler Örgütü’nün üyesi
elde etmesini önleyen rejimler kur- mu? olan devletlerin tutmalarını istediği
muş olan milletlere saldırmak için Biz Einstein’ın yanlış ve tehlikeli yol, daha güçlü bir uluslararası gü-
bir paravan ödevi görecektir. Ameri- bir yola girmiş bulunduğuna inanı- venliğe götürmemekle kalmayacak,
kan emperyalizminin durmadan ya- yoruz. Einstein çeşitli siyasal, ekono- aynı zamanda yeni uluslararası an-
yılmasını kolaylaştıracak, bağımsız- mik ve toplumsal sistemlerin bulun- laşmazlıklara da yol açacaktır. Sadece
lıkta direnen milletleri bu silahtan duğu bir dünyada bir “dünya devleti” ve sadece yeni uluslararası anlaşmaz-
da yoksun bırakacaktır. ham hayali peşinde koşmaktadır. El- lıkların daha çok savaş anlaşmasına
Einstein’ın kaderi, ne yazık ki, bette, ekonomik ve toplumsal yapıla- ve kapitalist tekellerin daha çok ka-
barışın ve uluslararası işbirliğinin en rı ayrı olan devletlerin, bu ayrılıklar zanç sağlamasına yarayacaktır.
azılı düşmanlarının aşırı isteklerine az olmak şartıyla, siyasal ve ekono- Einstein’a bilgin olarak, kamu ya-
ve tasarılarına gücül olarak yardım mik bakımdan işbirliği yapmamaları rarını gözeten barış davası uğrunda
etmek olmuştur. Einstein bu yönde için hiçbir sebep yoktur. Ama Eins- elinden gelen çabayı harcayan bir
o kadar ileri gitmiştir ki, şayet Sov- tein sürekli bir barışın ve gerçek bir insan olarak çok büyük değer ver-
yetler Birliği bu çeşit yeni bir örgü- uluslararası işbirliğinin amansız düş- diğimiz için son derece açık ve dip-
te katılmak istemezse, öbür millet- manlarına serbestçe davranma ola- lomatik süslerden uzak bir dille ko-
lerin, Sovyetlerin ister üye olarak, nağı veren siyasal bir kukla istemek- nuşmayı ödev bildik.

Einstein’ın Sovyet bilginlerine yanıtı


Rus meslektaşlarımdan dördü, Bu cevap “gerçeği”, ya da tutulacak le halinde öldürme niyetiyle girişilen
New Times’da yayımlanan bir açık “doğru yolu” bildiği hayaline kapıl- Alman istilaları, iç savaş sırasındaki
mektupla bana iyi dilekli bir saldırı- maksızın elverişli bir çözüm yolu yabancı müdahaleleri, Batı basınında
da bulundular. Zahmet etmişler. Gö- bulmak için büyük bir kaygıyla çalı- açılan sistemli kara çalma kampan-
rüşlerini temiz yürekle ve yalansız şan bir insanın cevabıdır. Aşağıda gö- yası ve Rusya’yı yenmek için bir alet
dolansız belirtmeleri de ayrıca hoşu- rüşlerimi biraz katıca belirtiyorsam olarak ileri sürülen Hitler’in destek-
ma gitti, insan işlerinde anlayışlı bir bunu sadece açık olmak ve kolay an- lenmesi göz önünde bulundurulursa
yol tutmak, ancak karşısındakinin laşılmak için yapıyorum. bu kabuğuna çekilme eğilimini anla-
düşüncelerini, nedenlerini ve kaygı- Mektubunuz genellikle sosyalist mak güç değildir. Bu eğilim ne kadar
larını açık seçik anlamaya çalışmakla olmayan ülkelere, özellikle Amerika anlayışla karşılanacak bir şey olursa
olur. Ancak o zaman insan dünyayı Birleşik Devletleri’ne yöneltilmiş bir olsun, Rusya için de, öbür milletler i-
gözleriyle görebilir. Bütün iyi niyet- saldırı gibi sunulmasına rağmen, sal- çin de az belalı değildir. İlerde daha
li kişiler, ellerinden geldiğince karşı- dırı hattınızın arkasında, bir savun- fazlasını da söyleyeceğim.
lıklı olarak böyle bir anlayışın geliş- ma tutumu ve düşüncesi bulundu- Saldırınızın başlıca hedefi, benim
mesine yardımcı olmalıdırlar. Ben bu ğunu sanıyorum. Buysa, sınırsız bir bir “dünya devleti” kurulmasını des-
anlayış içinde, Rus meslektaşlarım- kendi kabuğuna çekilme eğilimin- teklememdir. Yalnız, sosyalizmle ka-
dan ve başka okuyucularımdan on- den başka bir şey değildir. Rusya’nın pitalizm arasındaki ayrılık konusun-
ların mektubuna karşılık, aşağıdaki son 30 yıl içinde yabancı devletler da birkaç söz söyledikten sonra bu
cevabı kabul etmelerini isteyeceğim. yüzünden çektikleri, sivil halkı küt- önemli sorunu tartışmak istiyorum,

61
çünkü bu aykırılık karşısındaki tutu- ması ile bunların insanlar arasından savaşa başvurmaksızın dünyanın ge-
munuz, uluslararası sorunlar üstün- tamamıyla silineceğini sanmak gi- ri kalan kısmını ekonomik bakım-
deki görüşlerinizde ağır basar görün- bi bir yanılgıya düşmemeliyiz. Böyle dan ele geçirerek sömürme niyetinin
mektedir. Toplumsal sorunlar nesnel bir inancın tehlikesi önce şuradadır: saklı bulunduğunu ispatlamaya çalı-
olarak ele alınacak olursa şu durum Bir çeşit kilise yönetimi haline gel- şıyorsunuz. Bu devletin son savaştan
görülür: Teknik ilerleme, ekonomik mek bütün “müminler”de bağnaz bir beri kendi başına giriştiği hareketleri
mekanizmayı gittikçe artan bir mer- hoşgörüsüzlük doğurur. Bu da ken- kendinize göre eleştirerek bu suçla-
keziyetçiliğe ulaştırmıştır. Geniş öl- dinden olmayanları hain, aşağılık ve manızı doğrulamaya uğraşıyorsunuz.
çüde sanayileşmiş bütün ülkelerde, kötü insanlar olarak görmesine yol Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu
ekonomik gücün oldukça küçük sa- açar. Bir kere bu noktaya varıldı mı, ABD’nin, dolayısıyla Amerikan kapi-
yıdaki insanın elinde toplanmış ol- “imansızlar”ın eylem ve inançlarını talistlerinin oynattığı basit bir kukla
ması, aynı zamanda bu ilerlemeden anlamaya da imkân kalmaz. Böyle- olarak göstermeye çabalıyorsunuz.
doğmaktadır. Kapitalist ülkelerde, si katı inançların insanlığa ne kadar Bu türlü kanıtlar benim üzerimde
bu insanlar hareketlerinin hesabını yersiz acılar çektirdiğini, eminim ki, bir çeşit masal etkisi bırakmaktadır.
kamuya vermek zorunda değildirler. tarihten biliyorsunuzdur. Çünkü inandırıcı değildirler. Ama
Sosyalist ülkelerdeyse böyle bir zo- Her hükümet özü bakımından bir iki memleketin aydınları arasında-
runluluk vardır. Çünkü oralarda bu kötülük taşır kendinde. Yani soysuz- ki derin özgeliği (alienation) açıkça
gibiler, siyasal gücü kullananlar gibi laşarak zorbalığa kaymaya elverişli- belirtmektedirler. Bu özgelik, karşı-
halka hizmetle görevli kişilerdir. dir. Bununla beraber, sayıları çok az lıklı olarak yapmacık ve üzücü bir
Ülkenin yönetimi, hiç değilse bir olan anarşistler bir yana, her birimiz şekilde birbirinden uzak durmanın
dereceye kadar, elverişli bir düzey- uygar bir toplumun hükümetsiz var bir sonucudur. Düşünce alışverişine
de ise, sosyalist bir ekonominin ken- olamayacağını da biliriz. Sağlam bir yer verilmiş ve bu alışveriş geliştiril-
di sakıncalarını belirli bir biçimde toplumda, halk sistemi ile hükümet miş olsaydı, belki herkesten çok ay-
giderek azaltan yararlı yönleri bulun- arasında, hükümetin soysuzlaşarak dınlar, iki memleket arasında, ortak
duğu yolundaki görüşünüzü paylaş- zorbalığa kaymasına engel olan bir sorunlar konusunda bir anlayış ha-
maktayım. Hiç şüphe yok ki, bütün çeşit dinamik bir denge vardır. Bu çe- vası yaratmaya yardım edebilirlerdi.
milletlerin (bu türlü milletler var ol- şit bir soysuzlaşma tehlikesi, hükü- Böyle bir hava, siyasal işbirliğinin
duğu ölçüde) son derece büyük güç- metin yalnız silahlı kuvvetler üzerin- verimli bir yönde gelişmesi için ön-
lüklere rağmen, ilk olarak planlı bir de değil, bütün eğitim, haberleşme ceden gereklidir. Madem ki şimdilik
ekonomiyi güçlü bir çabayla uygula- ve hatta her yurttaşın ekonomik var- “açık mektup”la konuşmak gibi şu
ma alanına çıkarmış olmasından do- lığı üzerinde yetkili bulunduğu bir can sıkıcı yola başvuruyoruz, ben de
layı Rusya’yı takdir edecekleri gün ülkede daha büyüktür elbette. kanıtlarınıza karşı tepkilerimi kısaca
gelecektir. Gene sanıyorum ki kapi- Bunu sadece şunun için söylü- yazıvereyim.
talizm, ya da isterseniz serbest teşeb- yorum: Sosyalizm bütün toplumsal Ekonomik oligarşinin, kamusal
büs sistemi diyelim, işsizliğe engel o- sorunların çözüm yolu olarak dü- hayatımızın bütün dallarında çok
lamayacak, teknik ilerleme arttıkça şünülemez. Belki böyle bir çözüme güçlü bir etkisi olmadığını hiç kim-
işsizlik de süreğen bir şekilde artacak olanak hazırlayan bir ortam olarak se yalanlamayı düşünemez. Bu et-
ve kapitalizm gene üretim ile halkın düşünülebilir. ki gene de fazla abartılmamalıdır.
satın alma gücü arasında sağlam bir Genel tutumunuz içinde beni en Franklin Delano Roosevelt, çok güç-
denge kuramayacaktır. çok şaşırtan nokta mektubunuzdaki lü grupların umutsuzca karşı koy-
Öte yandan, bütün toplumsal ve şu havadır: Ekonomik alanda anarşi- malarına rağmen üç defa başkan
siyasal kötülüklerden kapitalizmi so- nin aşırı düşmanı olduğunuz halde, seçildi. Hem de bu, büyük çapta ka-
rumlu tutmak ve sosyalizmin kurul- uluslararası politika alanında sınır- rarların alınması gereken bir zaman-
Einstein: “Sosyalizm bütün toplumsal sorunların çözüm yolu olarak sız bir bağımsız- da oldu.
düşünülemez. Belki böyle bir çözüme olanak hazırlayan bir ortam lık istemekle a- Amerikan hükümetinin savaş so-
olarak düşünülebilir.” narşinin candan nundan beri güttüğü politikaya ge-
avukatlığını yapar lince, onu doğrulamaya ya da açıkla-
görünmektesiniz. maya kendimi ne istekli ne de yetkili
Devletlerin ege- görüyorum. Amerikan hükümetinin
menliğini sınır- atom silahları konusunda ileri sür-
lama teklifi, size düğü önerilerin hiç değilse ulusla-
doğal bir hakkın rüstü bir güvenlik örgütü yaratmak
çiğnenmesi gibi çabası olmadığı da ileri sürülemez.
gelmekte ve kı- Bu öneriler kabule değer olmasa bi-
nanmaktadır. le, hiç değilse uluslararası güvenlik
Üstelik ege- sorunlarına gerçek bir çözüm yolu
menliği sınırlama bulmak için yapılacak görüşmelere
düşüncesinin ar- bir temel ödevi görebilirdi. Aslında
kasında, ABD’nin Sovyet hükümetinin kısmen olum-

62
suz, kısmen savsaklayıcı tutumudur ödeme ancak ilerde
ki, Amerika’nın iyi niyetli insanları- ABD’nin fazla ithalat
nın, istedikleri halde “savaş kışkır- yapması ile gerçek-
tıcılarına” karşı koymak için poli- ten ödenebilir. Dün-
tik etkilerini kullanmalarını oldukça yadaki altının büyük
güçleştirmiştir. ABD’nin Birleşmiş bir kısmının niçin
Milletler Genel Kurulu’nu etkileme- ABD’ye geldiğini bu
sine gelince, bana kalırsa bu sadece olay açıklamaktadır.
ABD’nin ekonomik ve askeri gücün- Bu altın, bir bakıma
den ileri gelmemekte, aynı zaman- ancak yabancı mal-
da hem ABD’nin, hem de Birleşmiş ların satın alınma-
Milletler’in güvenlik sorununa ger- sı için kullanılabilir
çek bir çözüm yolu bulmak çabasın- ki, biraz önce anlat- “Bir dünya devletini savunuyorum. Çünkü insanoğlunun şimdiye
dan ileri gelmektedir. tığım nedenlerden dek içine düşmüş olduğu bu korkunç tehlikeyi ortadan kaldırmanın
Veto hakkı konusundaki tartışma- ötürü buna imkân bundan başka yolu olmadığına inanıyorum. Yok olmaktan
kurtulmak amacı bütün ötekilerden önce gelmelidir.”
ya gelince, öyle sanıyorum ki, onu yoktur. Hırsızlara
ortadan kaldırmak, ya da etkisiz hale karşı özenle korunmakta olan bu al- kınılmaz bir şey midir? Karşılık-
getirmek için girişilen çabaların baş- tın akıllı bir yönetimin ve ekonomi lı mektuplarla tartıştığımız bütün
lıca nedenini, ABD’nin arka düşün- biliminin bir anıtı olarak hazinede aykırılıklar ve çekişmeler, içinde
celerinden çok veto hakkının kötüye yatmaktadır! Dünyanın ABD tara- bulunduğumuz tehlikeye kıyasla
kullanılmış olmasında aramalıdır. fından sömürüldüğünü ciddiye al- önemsiz şeyler değil mi? Bütün mil-
Şimdi müsaadenizle, Amerikan mak, açıkladığım nedenlerden dola- letleri aynı ölçüde tehdit eden bu
politikasının başka milletleri eko- yı benim için zordur. tehlikeyi ortadan kaldırmak için eli-
nomik bakımdan ele geçirmeye ve Açıkladığım durumun gene de mizden geleni yapmak zorunda de-
onları sömürmeye çalıştığı yolun- ciddi politik bir yönü vardır. ABD, ğil miyiz?
daki düşüncenize geliyorum. Amaç gösterdiğim nedenlerle, üretimi- Eğer sınırsız bir millî egemen-
ve niyetler üstünde kesin bir şey nin bir kısmını yabancı ülkelere lik anlayışına ve uygulamasına takı-
söylemek sağlam bir yol değildir. göndermek zorundadır. Bu ihracat lır kalırsak, bu demektir ki her ül-
Bu konudaki göze görünür etkenle- ABD’nin bu ülkelere verdiği ödünç ke, amaçlarına ulaşmak için savaşçı
ri yakından inceleyelim. ABD yete- paralarla karşılanmaktadır. Doğru- araçlar kullanmak hakkını kendinde
ri kadar üretim araçlarına, bütün ö- su, bu borçların ilerde nasıl ödene- görecektir. Bugünkü koşullar altın-
nemli endüstri ve besin maddelerine ceğini kavramak güçtür. O halde bu da her millet buna ulaşmak için ha-
sahip bulunmaktadır. Bütün önem- ödünçler, her istenileni elde etmek zırlanmak zorundadır. Bu demektir
li hammaddelere de sahiptir. Ama için, kuvvet politikasının buyruğun- ki, her millet ötekinden daha üstün
“serbest teşebbüs” inancı yüzünden, da bir silah gibi kullanılabilen bağış- olmak için bütün gücünü kullana-
halkın satın alma gücü ile ülkenin lar olarak düşünülebilir. Bugünkü caktır. Bu korkunç yıkım üstümüze
üretim gücünü dengede tutmayı ba- koşulları ve insanoğlunun genel ö- gelmeden, bu amaç, bütün kamusal
şaramıyor. Bu yüzden işsizliğin kor- zelliklerini göz önünde bulundura- hayatımızda ağır basacak ve genç-
kunç derecede artması gibi sürekli rak bunun gerçek bir tehlike oldu- liğimizi zehirleyecektir. Bir parça
bir tehlike vardır. ğunu açıkça kabul etmekteyim… sağduyumuz ve insanlık duygumuz
Bu yüzden ABD, dış ticaretini ö- Her çeşit buluşlarımızdan ve her kaldığı sürece buna göz yummama-
nemli derecede artırmak zorundadır. çeşit maddeden bir silah yapma ve lıyız.
Bunsuz, üretim düzeninin tümünden dolayısıyla insanlık için bir tehlike “Dünya devleti”ni desteklerken
sürekli ve verimli olarak faydalana- yaratma eğiliminde olan uluslarara- benim kafamda yer alan tek düşün-
maz. Eğer ihracat hemen hemen aynı sı bir durumla karşı karşıya bulun- ce budur. Ama başkaları, aynı a-
değerde ithalatla dengeli bir şekilde duğumuz doğru değil midir? Bu soru maçla çalışırken kafalarından neler
karşılanmış olsaydı bu koşullar gene bizi en önemli konuya getirmektedir. geçebileceğini göz önünde bulundu-
de zararlı sonuçlar doğurmazdı. Ya- Bunun yanında ötekiler çocuk oyun- ramam. Ben bir dünya devletini sa-
bancı milletlerin sömürülmesi ancak cağı kalır. Hepimiz biliyoruz ki, kuv- vunuyorum. Çünkü insanoğlunun
ithalatın emek değeri ihracatınkini vet politikası, er geç, savaşa varır. Sa- şimdiye dek içine düşmüş olduğu
büyük ölçüde aştığı zaman mümkün vaş ise, bugünkü koşullar altında, bu korkunç tehlikeyi ortadan kal-
olabilirdi. Her ithal edilen mal, üre- tarihte şimdiye kadar görülmemiş bir dırmanın bundan başka yolu olma-
tim makinesinin bir kısmını işsizliğe ölçüde insanların ve dünya nimetle- dığına inanıyorum. Yok olmaktan
mahkûm edeceği halde gene de itha- rinin toptan yok olması demektir. kurtulmak amacı bütün ötekilerden
latı kısmamak için bütün çabalar e- Tutkularımız ve soydan geç- önce gelmelidir.
sirgenmemektedir. me alışkanlıklarımız yüzünden bir- Bu mektubun tam bir ciddilik ve
Bunun içindir ki, yabancı ülke- birimizi, korunmaya değer hiçbir dürüstlükle yazılmış olduğuna ina-
ler ABD’nin ihraç mallarını ödeye- şey bırakmamacasına yok etmeye nacağınızdan eminim. Umarım ki o-
cek durumda değildirler. Çünkü bu mahkûm olduğumuz gerçekten sa- nu aynı anlayışla karşılarsınız.

63
Hans
Reichenbach’ta
klasik mantığın
yetersizliği ve
sembolik mantığın
işlevselliği sorunu
Klasik mantık varken sembolik mantığa neden gereksinim duyulmuştur? Bu soru, hem
klasik mantıkla sembolik mantığın ilişkisini çözümlemek hem de sembolik mantığı
temellendirmek için yaşamsaldır. Türk felsefe yaşantısına sembolik mantık ve bilim
felsefesi dersleriyle katkıda bulunmuş olan Hans Reichenbach, klasik mantığın yanına
sembolik ya da modern mantığı yerleştirirken, hareket noktası olarak söz konusu
sorudan yola çıkar.
Doç. Dr. Hasan Aydın
OMÜ Felsefe Bölümü

V
iyana çevresinin etkili filozofları arasında yer alan
Hans Reichenbach (1891-1953), kendi adıyla öz- Bu çalışma, “Hans Reichenbach’ta Klasik Mantığın
Yetersizliği ve Sembolik Mantığın İşlevselliği Sorunu”
deşleşen bilimsel felsefenin (scientific philosophy)
adıyla, VII. Mantık Çalıştayı’nda sunulmuş, çalıştay
kurucusudur.1 Alman kökenli olan düşünür, kitabında, s.75-95 arasında yayımlanmıştır.
Hitler’in iktidara gelmesi üzerine soyunda Yahudi-
lik bulunduğu gerekçesiyle baskılara uğramış, 42 bach, ünlü fizikçi Einstein’ın dostu idi. Felsefi ya-
yaşında Türkiye’ye sığınarak, 1933-1938 yılları ara- zılarında ve yapıtlarında, mekan, zaman, determi-
sında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde hem nizm, tümevarım gibi felsefe kavramlarını fiziğin
bölüm başkanlığı yapmış2 hem de modern mantık, yeni verilerine dayanarak eleştiriyor, bilimde, ö-
bilim kuramı ve felsefe tarihi dersleri okutmuştur.3 zellikle fizikte determinizm yerine olasılığın geçer-
Bu yüzden onun, modern Türkiye’de hem sembo- li olduğuna inanıyor, doğa yasalarının istatistiksel
lik mantık hem de bilim felsefesinin doğuşu ve ge- olduğunu ileri sürüyordu.8 Felsefe ve yeni bilim-
lişiminde öncüler arasında yer aldığı söylenebilir. de, Aristoteles mantığından ayrı yeni bir mantı-
Kaynardağ’ın da dediği gibi, “bilimsel felsefe ve lo- ğın gerekli olduğunu belirtiyor, Ernst Mach’ın de-
jistik4 gibi alanlar o zamanlar Türkiye’de yeni tanı- neyciliği ile Bertrand Russell’ın yeni matematiksel
nıyordu.”5 Bu bakımdan Reichenbach’ın derslerini mantığını birleştirmeye çalışıyordu ve buna Lojis-
çeviren, Macit Gökberk, Nusret Hızır, H. Vehbi E- tik adını veriyordu.9 Bu temelden hareketle, spekü-
ralp gibi düşünürler6, onun etkisiyle Türkçede mo- latif olarak nitelediği metafizik ağırlıklı geleneksel
dern mantığın ilk kavramlarını yaratanlar arasın- felsefeyi de eleştiren Hans Reichenbach, metafiziği
dadır. Macit Gökberk, “Reichenbach’ı çevirirken saf dışı eden yeni bir bilimsel felsefe tasavvuru öne-
tutulduğum, karar veremediğim terimler olurdu; riyordu. Ona göre, spekülasyon felsefede geçici bir
Nusret Hızır’a sorardım; karşılıkları birlikte bulur- aşmayı simgeler; bu aşamada henüz felsefe sorun-
duk; böylece lojistik terimlerinin bir bölümünü ben larının çözümlerine el veren mantıksal araçlar ge-
Türkçeleştirdim; bir bölümünü de Nusret Hızır ile lişmemiştir; buna rağmen felsefede bilimsel yakla-
Türkçeleştirdik”7 diyerek bu durma işaret eder. şım vardır ve her zaman da olmuştur.10 Bu yüzden
Fizik formasyonuna sahip olan Hans Reichen- bilimsel olanın dışında kalan sözler, felsefe değil, e-

64
debiyattan ibarettir.11 Klasik mantık ve
Anlaşıldığı kadarıyla, onun bi- yetersizliği
limsel felsefe tasavvuru, “mantıksal Hans Reichenbach’a göre, mantık
empirizmden” ve “bilimsel düşün- bilimi eski Yunanlıların bir buluşu-
me biçiminden” köklü izler taşır ve dur. Kuşkusuz bu saptama, Yunan-
büyük ölçüde geleneksel-speküla- lılardan önce, mantıksal düşünme-
tif-rasyonalist felsefenin eleştirisin- nin yok olduğu anlamına gelmez.
den hareket eder.12 Buna göre, gele- Mantıksal düşünme, düşünce kadar
neksel-rasyonalist felsefe tasavvuru, eskidir; aslında başarılı her düşün-
kapalı bir dil kullanmak, edebi ana- ce eylemi, mantıksal kurallara bağ-
lojiyi açıklama sanmak, sözde açık- lı olarak yürüyen düşüncedir. An-
lamaya yönelmek, kesinliği aramak, cak bu kuralları pratik düşünme
olgu ile değeri birbirine karıştırmak, eylemlerinde bilmeksizin olağan bir
filozofun bireysel yaşantısında kö- biçimde kullanmakla, onları belir-
ken bulan duygusal etkilere kapıl- tik bir biçimde dile getirip bir teo-
mak gibi bir dizi hatalarla doludur.13 ride toplamak başka bir şeydir. İşte
Felsefe her zaman, mantıkla şiirin, mantıksal kuralları belirlemeye iliş-
rasyonel açıklama ile öykünün, ge- kin bu teorik çalışma Aristoteles i-
nelleme ile analojinin karıştırılma- Hitler’in iktidara gelmesi üzerine, soyunda le başlamıştır.24 Aristoteles’in man-
Yahudilik bulunduğu gerekçesiyle baskılara
sından zarar görmüştür.14 Spekülas- uğramış olan Reichenbach, 42 yaşında tık çalışması, bugün mantığın özel
yona eğilimli felsefeci, gerçeği yanıt Türkiye’ye sığınarak, 1933-1938 yılları bir bölümü olarak görülen, “sınıf-
verme isteğine, açık-seçikliği renk- arasında İstanbul Üniversitesi Felsefe üye ilişkisi” üzerinde yoğunlaşır. A-
Bölümü’nde bölüm başkanlığı yapmıştır.
li konuşma tutkusuna feda etmiş- ristoteles, “sınıf-üye ilişkisi” olarak
tir.15 İşte geleneksel-spekülatif fel- dern matematiksel ya da simgesel görülen bir çıkarsama türünün ku-
sefenin hatalarını ayıklamanın en mantığı dayanak noktası almalıdır. rallarını formüle etmiştir. Sınıf de-
etkin yolu, felsefeyi, sorun çözme Onun deyişiyle söylersek, deneysel yince, insanların oluşturduğu sı-
başarısı gösteren ve deneyseli önce- yaklaşımın yanında “modern ya da nıf, kedilerin oluşturduğu sınıf, ya
leyen bilime ve bilimsel düşünceye simgesel mantığın kuruluşu, bilim- da yıldızların oluşturduğu sınıf gi-
yaklaştırmak, onu sınanabilir olan sel felsefenin en başta gelen özellik- bi, her türden küme ya da grup ak-
alanla sınırlamak, metafizik nitelik- lerinden biri olmuştur.”20 O, bilim- la gelir. Sözgelimi, bir mantıkçı
li edebi analojilerden ve sözde açık- sel felsefe tasavvurunda köklü bir için, “Sokrates bir insandır” öner-
lamalardan uzaklaştırmak, felsefe- yer verdiği simgesel ya da modern mesi, sınıf-üye ilişkisini örnekler;
den duygusal yaklaşımları saf dışı mantığı temellendirirken, ikili bir Sokrates’in insan sınıfının üyesi ol-
etmektir.16 Bunu başarmak, Francis yaklaşım sergiler. İlkin mantık ta- duğunu belirtir. İşte sınıf üye iliş-
Bacon’un yaptığı gibi, tiyatro putla- rihinden yola çıkarak, klasik man- kisine dayanan ve Aristoteles’in ay-
rını yıkmakla eş değerdir.17 tığın yetersizliklerini gözler önüne rıntısıyla ele aldığı çıkarsama türüne
Ona göre, felsefeci, sözcükleri- serer; ardından modern mantığın tasım ya da kıyas adı verilir. Bu tür
ni her tümcesi anlamlı olacak bi- doğuşunu, teorik ve pratik işlevleri- tasımın en tipik örneği şudur:
çimde kullanma eğitimi almış bir ni ele alır.21 Tüm insanlar ölümlüdür.
biliminsanı gibi, önermelerini öy- Bu makale, Hans Reichenbach’ın Sokrates bir insandır.
le oluşturmalı ki, onları doğrulama Bilimsel Felsefenin Doğuşu adlı yapı- Sokrates ölümlüdür.25
olanağını daima elinde tutmalı, is- tının “Modern Mantık” isimli bölü- Reichenbach’ın İstanbul Üniversitesi’nde
patlarında uzun akıl yürütme süre- müyle22, Türkiye’de verdiği mantık çalışmasıyla birlikte onun çevirmenliğini
yapanlardan biri de Nusret Hızır’dı.
cinden rahatsız olmamalı; soyut dü- dersleri notlarını içerdiği anlaşılan
şünmeden korkmamalıdır. Ancak Lojistik adlı yapıtından yola çıka-
bir biliminsanı gibi, soyut düşünce- rak23, “klasik mantığın yetersizliği”
siyle gözleri, kulakları ve parmakla- sorunu ile bu yetersizliği aşmaya yö-
rının dokunuşuyla aldığı duyu veri- nelen “sembolik ya da modern man-
lerinin birleşmesini başarmalıdır.18 tığın teorik ve pratik işlevselliğini”
Bu da yetmez, tıpkı sağın bilimler- göstermeyi amaçlamaktadır. Böyle-
de (denetlenebilir ölçü ve hesapla- likle betimsel bir yaklaşımla Hans
ra dayanan bilimler) olduğu gibi, Reichenbach’ın klasik mantıkla mo-
matematiksel mantığı kullanmak- dern mantık arasında nasıl bir ilişki
tan korkmamalıdır.19 Şu halde Hans kurduğu ve modern mantığı nasıl te-
Reichenbach’a göre, bilimsel bir te- mellendirdiği gösterilmiş olacaktır.
melden, biliminsanının benimsedi- İstanbul Üniversitesi felsefe bölü-
ği gibi sağın bir yöntembilimden ha- münde mantık dersleri verdiği için,
reket eden filozof, kanıtlamalarında onun görüşleri Türk mantık tarihi a-
hem deneysel yaklaşımı hem de mo- çısından da önem taşımaktadır.

65
Reichenbach’a göre, ilk bakışta bir tefrik (ayrım) yapmak lazımdır. zorunlu sonuçlar çıkarsamak için
bu türden çıkarsamalar önemsizmiş Mantık bakımından netice (sonuç) kullanılan önemli bir araçtır. Reic-
gibi görülür.26 Nitekim Bacon’dan mukaddemlere (öncüllere) nazaran henbach için dedüktif olan mantık
beri pek çok eleştirmen, bu tasım yeni bir şey öğretmez; fakat psikolo- gibi matematikte de bütün önerme-
türünün, bilgide bir ilerleme yarat- jik bakımdan yeni bir şey öğretebi- ler, bir takım totolojilerden ibaret-
madığını ileri sürmüştür. Eğer biz lir. Çünkü iki mukaddemi (öncülü) tir. Dedüktif yaklaşımlar ve disip-
öncülleri biliyorsak, sonucu da bili- bilince, onlara mündemiç (içkin) linler, totolojiktir diye bir kenara
yoruz demektir; çünkü sonuç öncül- olan netice (sonuç) henüz düşü- bırakılmaz. Bir totoloji, mantıksal
lerde gizil olarak vardır. Bu durum- nülmemiş olabilir. Şu halde burada bakımdan olmasa da, psikolojik ba-
da, tasımın meşru olması, zorunlu mantıki mana ile psikolojik mana- kımdan bir şey öğretebilir. Şu hal-
sonuç doğurması, ancak çıkarılan so- yı birbirinden ayırmalıdır. Bir cüm- de, Reichenbach’a göre, kıyasa yeni
nucun yeni bir şey söylememesi ile lenin mantıki manasında ondan çı- bilgi vermediği yönündeki eleşti-
olasıdır. İşte tam burada hayati bir karılabilecek bütün zaruri neticeler ri, “mantıksal bilgi” ile “psikolojik
soru ortaya çıkmaktadır: Acaba bi- (sonuçlar) mündemiçtir (içkindir). bilgi”yi birbirine karıştırmaktan i-
limler, özellikle deneysel bilimler, sa- Fakat psikolojik manada zaruri ne- barettir ve yerinde bir itiraz değil-
dece tasımı kullanmakla bir ilerleme ticeler (sonuçlar) unutulmuş olabi- dir.29 Tabi buna, deneysel bilimler
yapabilir mi? Yine matematik tasımı lir. Bir kimsenin farkında olmadan açısından bakıldığında, daha karma-
kullandığına göre, şöyle bir soru da mütenakız (çelişkili) iki kaziyeyi (ö- şık bir durum ortaya çıkar. Deney-
sorulabilir: Matematik bize aksiyom- nermeyi) ortaya atabilmesi de bu- sel bilimler tümevarıma dayanır ve
larda söylenenden fazla bir şey öğre- nu gösterir. (…) Şu halde kıyas bi- Aristoteles tümevarımı kesin sonuç
tir mi?27 Reichenbach, bu sorulara, ze psikolojik bakımdan yeni bir şey vermemesi yüzünden eleştirir. Reic-
“mantıksal anlam” ile “psikolojik an- öğretebiliyor demektir. Bunun için henbach, bilginin olasılık yorumuna
lam” arasında ince bir ayrım yaparak birçok hallerde kıyas yapmak gere- yönelerek, tümevarımı olasılıkla te-
yanıt vermeye çalışır ve şöyle der: kir. Aksi takdirde neticeden haberi- mellendirmeye çalışır.30
“Katoliklerde günah çıkarma miz olmayacaktır. Rahip ve şövalye Ona göre, tasıma yapılabilecek
âdeti vardır ve rahip bu esnada öğ- misali bunu gösterir.”28 yegâne eleştiri, bilimsel akıl yürüt-
rendiklerini bir sır gibi saklamak Reichenbach’a göre, kıyas ya da melerin tümünün tasım ya da kıyas
mecburiyetindedir. Bir gün olduk- tasım, pratik yaşamda da çok sık zincirine indirgenememesidir. O,
ça meşhur bir rahip bu sahadaki çok kullanılmaktadır. Söz gelimi ver- Aristoteles’i kastederek şöyle der:
garip tecrübelerini anlatırken şunu gi dairesine vergimizi yatırmak için “Onun oluşturduğu mantık, belli
söylüyor: ‘Benim ilk günah çıkarttı- gittiğimizde, şu sorunla karşılaşı- bazı akıl yürütme biçimlerinin ötesi-
ğım adam bir katildi.’ Bu sırada bir rız: Vergimizi nereye vereceğiz? Bu ne geçmez. Sınıf dışında ilişkiler de
şövalye içeriye giriyor ve: ‘Rahiple a- sorunun yanıtı, nerede oturduğu- vardır.”31
ramızda çok hususi bir dostluk mü- muza bağlıdır. İstiklal caddesinde Reichenbach’ın “sınıf dışında iliş-
nasebeti vardır; onun ilk günah çı- oturuyorsak, orada oturanlar, ver- kiler de vardır” ifadesi, Aristoteles
karttığı kimse benim’ diyor. Şüphe gilerini 105 nolu odada verirler. İş- mantığının eksikliğini vurgulamaya
yok ki, orada bulunanlar, bu iki ka- te 105 nolu odaya gitmemiz için bir dönüktür. Ona göre bir ilişkinin bi-
ziyeyi (önermeyi) birleştirerek bir kıyas yapmamız gerekir. Çünkü so- reysel üyeleri değil, ikili, üçlü, hatta
kıyas yapmışlar ve şövalyenin ka- nucun zorunlu olması ancak bu sa- çoklu üyeleri olabilir. Örneğin “Sok-
til olduğunu öğrenmişlerdir. Man- yede olasıdır. Sonuç öncüllerde gizli rates Platon’un öğretmenidir” der-
tık tarihinde çok münakaşa edilen olmasaydı, sonuç kesin olarak doğ- ken dile getirilen gerçek, Sokrates’le
bu meseleyi halletmek için mühim ru olmayacaktı. Bu yüzden kıyas, Platon’a ilişkindir. “…nın öğretme-
ni” ile belirtilen bu ilişki, sınıf üye
Fizik formasyonuna sahip olan Hans Reichenbach, ünlü fizikçi Einstein’ın dostu idi.
ilişkisi değildir. Aynı şekilde, “Ah-
met Ayşe’den büyüktür” önermesin-
de, “… den büyük” ile dile gelen i-
lişki de böyle iki kişiye ilişkindir. Bu
türden ilişkiler, üç ya da daha faz-
la birey arasında da olabilir. Sözge-
limi, “Bolu, Ankara ile İstanbul a-
rasındadır” ya da “Osman Ayşe’yi,
Murat’tan kıskanmaktadır” üç üye-
li ilişkilerdendir. İlişkisel çıkarım-
ları, sınıf mantığı ile dile getirmek
olanaksızdır. Bu yönüyle, Aristote-
les mantığı, “Sezar Bürütüs’ün ba-
bası ise, Bürütüs Sezar’ın oğludur”
çıkarımını ispatlayamaz. Sınıf-üye
ilişkisine dayanan mantığın, bu çı-

66
ca bizim kullandığımız diller ölçü- Reichenbach’a göre, felsefede man-
sünde, bu tür gelişme için tüm ola- tık ölçüsünde sorunların çözümü
naklara sahipti. Kaldı ki, Aristoteles teknik bilgi gerektiren başka bir a-
bu ilişkilerin varlığını da biliyordu. lan gösterilmez. Mantık sorunlarını
Nitekim onun Kategoriler kitabın- renkli edebi betimlemelerle ele al-
da, “…den büyük” ilişkisinin iki bi- maya olanak yoktur; bu sorunların
reyli bir ilişki olduğunu açıkça be- çözümü matematiksel türden yön-
lirttiğini görürüz. Buna rağmen o, temler kullanmayı gerektirir. Çö-
çıkarsama mantığını bu tür ilişkile- züm bir yana, problemin dile geti-
ri kapsayacak denli geliştirmemiş- rilmesi bile çoğu kez matematikte
tir.36 Şu halde, neden geliştireme- olduğu kadar teknik bir dile ihti-
miştir sorusu önem kazanmaktadır. yaç duyar. Aslında mantıkta teknik
Reichenbach’a göre bunun nedeni, bir dile yer vermekle, Aristoteles i-
sınıf mantığının kurucusunun man- le onu izleyenler, bu alanda önemli
tık çalışmasını tamamlamaya zaman bir katkıda bulunmuşlardır. Ne var
bulamayacak kadar metafizik sorun- ki, ortaçağların ayrıntılarda kalan
lara dalmış olmasıdır. Fakat durum birkaç önemsiz katkısı dışında 19.
böyle de olsa, onu izleyenlerden bi- yüzyıla gelene değin, mantıkta bir
risi bu işi üstlenebilirdi. Böyle bir ilerleme göze çarpmaz. Büyük ma-
şeye kimsenin kalkışmaması garip- tematikçiler, bilimlerini son derece
Hans Reichenbach’ın Bilimsel Felsefenin tir.37 O şöyle der: etkin bir çözümleme tekniği ile do-
Doğuşu adlı yapıtının Modern Mantık bölümü
“klasik mantığın yetersizliği” sorunu ile
“Öyle görünüyor ki, mantığın ye- natırken, mantığın tekniği ilkel dü-
bu yetersizliği aşmaya yönelen “sembolik tersizliği, Aristoteles’in aklından bi- zeyde olduğu gibi kalmış, uzun yıl-
ya da modern mantığın teorik ve pratik le geçmemiştir. Çömezleri ayrıntı- lar boyunca mantık bilimi, bir tek
işlevselliğini” göstermeyi amaçlar.
larda, birçok eklemeler yapsalar da, büyük adamın uğramadığı boş bir
karımın biçimini dile getirmesine o- ustanın çizdiği sınırları pek aşama- alan olarak varlığını sürdürmüştür.
lanak yoktur.32 Bu örnekler, kıyasın dılar. Birbirini izleyen yüzyıllar bo- Reichenbach’a göre, bunun nedeni,
yegâne akıl yürütme biçimi olmadı- yunca gelişmeye yönelik hemen soyut düşünme yeteneği gelişkin o-
ğını; ona indirgenemeyecek akıl yü- hemen hiçbir değişiklik olmadı. lanların mantığı değil matematiği
rütme biçimlerinin bulunduğunu Mantık tarihi, iki bin yılı aşkın bir tercih etmeleridir. Bu, Aristoteles’in
göstermektedir.33 süre kurucusunun elinden çıktığı yaşadığı dönemde bile böyle olmuş-
O halde mantık tarihi bakımın- gibi kalan bir bilimin garip durumu- tur. Söz gelimi, Pythagoras ve Euc-
dan Aristoteles’in buluşunun ö- nu gözler önüne sermektedir.”38 lides gibi kişilerin matematiğin ku-
nemi nedir? Reichenbach’a göre, İyi de mantık biliminin bu ga- rulmasında kullandıkları mantıksal
Aristoteles’in buluşunu önemli kı- rip durumu nasıl açıklanabilir? İ- çözümleme, Aristoteles’in mantığın-
lan şey, “çıkarsamanın içeriğin- ki bin yıllık bir sürede matematik da ulaşılan analitik başarıdan daha
den bağımsız ayrı bir biçiminin ol- ile bilimlerin kaydettikleri bü- üstündür.39 Reichenbach şöyle der:
duğunu göstermesidir”. Sözgelimi, yük gelişmelerle karşılaştırıldığın- “Aslında matematik kafanın yar-
Sokrates’e ilişkin olarak yukarıda da, mantık verimli bilgi bahçesinde dımı olmaksızın mantık ilkel düzey-
verilen çıkarsamada, öncüllerle so- çorak ve durağan bir toprak parça- de kalmaya adeta mahkûmdu. Kant,
nuç arasındaki ilişki, söz konusu sı olarak kalmıştır. Bu çoraklığın mantığı ilerletme yolunda herhan-
sınıf ve üyesinden bağımsızdır. Ya- ve durağanlığın nedeni ne olabilir? gi bir başarı göstermemekle birlik-
ni formel/biçimsel açıdan başka sı- Aristoteles’in mantık çalışması, bugün mantığın özel bir bölümü olarak görülen, “sınıf-üye
nıf ve üyeler için de geçerlidir. Çı- ilişkisi” üzerinde yoğunlaşır.
karımların biçimlerini incelemekle
Aristoteles, mantık bilimine giden
yolda en büyük adımı atmıştır. Bu-
nunla da kalmamış, “özdeşlik” ve
“çelişmezlik” gibi mantığın temel
ilkelerini de formüle etmiştir.34 Re-
ichenbach, Aristoteles’in klasik
mantık bakımından yaptığı şeyi ö-
nemser, fakat onu bir ilk adım ola-
rak görür.35
Reichenbach, sınıf mantığını o-
luşturan bir kimsenin, ilişkiler man-
tığını geliştirmesinin güç olmadı-
ğına inanır. Üstelik Aristoteles’in
kullandığı dil, yani Eski Yunan-

67
te, ilk kuruluşundan bu yana geliş- tur. B. Russell ile birlikte, “matema- Simgesel mantık sayesinde çözüm
me kaydetmeyen tek bilimin mantık tiksel mantıkçı” diye nitelenen bir olanağı bulan bu teorik sorunları,
olması karşısında hayretini gizleme- filozof türünün ortaya çıktığı görü- Reichenbach’ın söyleminden yola
yerek durumu yadırgar.”40 lür. Böylelikle, uzay ve zaman felse- çıkarak, üç ana çerçevede ele almak
fesi gibi yeni mantık da, geleneksel olasıdır.
Sembolik mantık: felsefenin değil, ama matematiğin İlki, sembolik mantık, mantık-
Teorik ve pratik işlevselliği toprağında yeşermiştir.44 O şöyle la matematiğin ilişkisini yeni bir a-
Reichenbach, mantıktaki dura- der: çıdan incelemeye olanak vermiş-
ğanlığın, 19. yüzyılın ortasından i- “Simgesel mantığın kurulmasıy- tir.48 Bu bağlamda şu soru ön plana
tibaren değişmeye başladığını söy- la on dokuzuncu yüzyılın felsefeye çıkmıştır: Düşünce ürünlerini ko-
ler.41 Aslında, ona göre, mantıkla getirdiği katkılara bir yenisi eklen- nu alan iki soyut bilime neden ge-
ilgilenen ilk büyük matematikçi G. di. (…) Tüm bilimlerde başarılı so- reksinmemiz olsun? Mantık ve ma-
Leibniz olmuştur. Ulaştığı sonuçlar nuç veren uygulama değeri yüksek tematik birbirine indirgenemez
devrimsel niteliktedir ve eğer oluş- bir tekniğin geliştirilme işi mantık mi? Reichenbach’a göre, bu soru-
turmaya koyulduğu sembolik no- alanına kaydı. Mantıksal teknik aynı yu ele alan Bertrand Russell ile A.
tasyon programını diferansiyel he- zamanda bilgilerimizin temellerini N. Whitehead, mantıkla matema-
sapları geliştirmede açığa vurduğu incelemede etkin bir araç olduğunu tiğin temelde özdeş olduğu, ma-
büyük enerji ve kafa gücüyle sonuna gösterdi. Bilimsel düşüncenin gide- tematiğin aslında mantığın, nicel
dek götürüp gerçekleştirseydi, sim- rek daha karmaşık bir biçim alması uygulamalarda gelişen bir kolu sa-
gesel mantığın gelişmesi yüz elli yıl- karşısında böyle analitik bir çözüm- yılabileceği sonucuna ulaşmışlardır.
lık bir zaman kazanmış olacaktı. Ne lemeye büyük bir gereksinim var- Matematiği mantığa indirgemek-
var ki, bu yoldaki çalışması dağınık dı. Kısacası bilgi bahçesindeki ço- le B. Russell, Euklides dışı yeni ge-
kalmış ve yaşadığı dönemde kimse- rak toprak parçası, matematiğin üst ometrilerin ortaya çıkmasıyla baş-
nin ilgisini çekmemiştir.42 Ancak 19. düzeyde gelişmiş teknikleriyle işle- layan ve Reichenbach’ın sentetik a
yüzyıldadır ki, bu çalışmalar, mek- nen verimli bir toprak niteliği ka- priori’nin yıkılışı diye nitelediği bir
tuplardan ve yayınlanmamış kimi zandı.”45 evrimi tamamlamıştır. Bilindiği gibi
kaynaklardan derlenip toplanmıştır. Reichenbach, sembolik bir notas- Kant yalnız geometrinin değil, arit-
İşte 19. yüzyılın ortalarına doğru, G. yonun mantık bilimine girmesinin metiğin de sentetik a priori nitelik-
Boole ve De Morgan gibi matema- neden önemli olduğu sorusunu da te olduğu kanısındaydı. Aritmetiğin
tikçiler, mantığın kural ve ilkeleri- irdeler. O, bu soruya sembolik no- temel ilkelerinin salt mantık ilkele-
ni matematiksel notasyon türünden tasyonun hem teorik hem de pratik rinden çıkarılabilir olduğunu ispat-
simgesel bir dille formüle etmeye gi- alandaki işlevselliğini göstererek bir lamakla B. Russell, matematiksel
rişmişlerdir. Onları, G. Peano, C. S. farkındalık oluşturmaya çalışır.46 zorunluğun analitik nitelikte ol-
Peirce, E. Ashröder, G. Frege ve B. duğunu göstermiş oldu. Şu halde,
Russell izlemiştir.43 Reichenbach’a Sembolik mantığın teorik Reichenbach’ın anlayışına bakılır-
göre, B. Russell’ın üzerinde önemle yararları sa, matematikte sentetik a priori di-
durmak gerekir; çünkü onun A. N. Mantıkçı, sembolik notasyon sa- ye bir şey yoktur; o analitiktir.49 Ne
Whitehead ile yaptığı matematiğin yesinde daha önce fark etmediği bir- var ki, mantık ve matematik anali-
temellerine ilişkin çalışma mantık çok teorik sorunu anlama, analiz et- tik nitelikte ise, boş demektir; baş-
tarihinde bir dönüm noktası olmuş- me ve çözme olanağı bulmuştur.47 ka bir deyişle mantık ve matematik
Pythagoras ve Euclides gibi kişilerin matematiğin kurulmasında kullandıkları mantıksal fiziksel nesnelerin özelliklerini di-
çözümleme, Aristoteles’in mantığında ulaşılan analitik başarıdan daha üstündür. le getirmez. Rasyonalist filozofların,
mantığı ve matematiği dünyanın ba-
zı genel özelliklerini betimleyen bir
bilim sayma yolundaki ısrarlı giri-
şimlerini biliyoruz; onların gözün-
de özellikle mantık varlığın bilimi,
yani bir tür ontoloji idi. Onlar, “ev-
rende her şey kendisiyle özdeştir”
türünden ilkelerin bize nesnelere i-
lişkin genel bilgi verdiği kanısında
idiler.50 Reichenbach, bu düşünürle-
rin görüşlerini eleştirerek şöyle der:
“Gözden kaçırdıkları nokta şu ki,
bu tür bir cümlenin bize sağladığı
tüm bilgi, “özdeş” sözcüğünün ta-
nımını belirlemenin ötesinde bir şey
değildir. Gene cümleden öğrendiği-
miz şey nesnelerin bir özelliği değil,

68
yalnızca dilsel bir kuraldır. Mantık Ona göre, simgesel mantık, 19. bile eski diye nitelenen şeyler vardı.
dilin kurallarını formüle eder; man- yüzyılda kurulan yeni bir matema- İkinci tür özelliklere “yüklemlenebi-
tığın analitik ve boş olması da bun- tiksel disiplinin geliştirilmesinde ge- lir” ötekilerine de “yüklemlenemez”
dandır. Mantığın analitik niteliğini, nişçe uygulanma olanağı bulmuştur. adını verebiliriz. Böylece tüketi-
boş olma nedenini daha net bir bi- Bu disiplin kümeler teorisi diye bi- ci bir sınıflama ile karşı karşıya ka-
çimde açıklamak istiyorum. Man- linmektedir. “Küme” sözcüğü, Aris- lırız; her özellik ya yüklemlenebi-
tık cümleleri öyle birleştirir ki, orta- toteles mantığındaki sınıf sözcüğü lir ya da yüklemlenemez türdendir.
ya çıkan bileşik cümlenin doğruluk ile aynı anlama gelir. Ama matema- O halde, yüklemlenemez özelliğini
değeri onu oluşturan basit cümlele- tikçilerin geliştirdiği kümeler teo- nasıl sınıflamalıyız? Önce yüklem-
rin doğruluk değerinden bağımsız- risi, Aristoteles mantığının sınıflar lenemez özelliğinin yüklemlenebilir
dır. Örneğin, şu bileşik cümleyi a- hesabından öylesine farklıdır ki, iki türden olduğunu düşünebiliriz. Bu
lalım: ‘Ne Napolyon, ne de Sezar 60 sözcüğün aynı anlama geldiğini söy- takdirde adlandırdığı özelliği kendi-
yaşına dek yaşamadıysa, Napolyon lemek kişiyi ister istemez duraksa- si de taşıyor demektir; yani yüklem-
60 yaşına dek yaşamadı demektir.’ tır.52 Reichenbach sözünü şöyle sür- lenemez özelliği yüklemlenemezdir.
İmdi bu cümle, Napolyon veya Se- dürür: Şimdi de yüklemlenemez özelliği-
zar ister 60 yaşına dek yaşamış ol- “Geleneksel sınıf mantığının gü- nin yüklemlenemez olduğunu dü-
sun, ister daha önce ölmüş olsun nümüzde bile ders kitaplarını dol- şünelim. Buna göre, yüklemlenemez
doğrudur. Demek ki, cümle adı ge- durmaya devam etmesi açıklanma- adlandırdığı özelliği taşıyor; öyle i-
çen kişilerin yaşına ilişkin bize bil- sı güç bir olaydır. Bu, bir benzetme se, yüklemlenemez yüklemlenebilir
gi vermemektedir. Mantık boştur yaparsak, otomobil dururken kağnı türden demektir. Böylece yüklem-
derken bunu anlatmak istiyoruz. Ö- kullanmayı yeğlemek gibi bir şey- lenemez özelliğini nasıl sınıflarsak
te yandan verdiğimiz örnek mantık- dir.”53 sınıflayalım bir çelişkiye düşmek-
sal ilişkilerin neden zorunlu olarak Sembolik mantığın ikinci teorik teyiz.55 Çünkü karşımıza, a ⊃~a; ~a
doğru olduğunu da göstermektedir. başarısı, dil ile üst dilin ayrımına ⊃ a türünden bir ilişki çıkmakta-
Doğrulukları zorunludur, çünkü yol açmasıdır.54 Reichenbach’a gö- dır. Reichenbach’a göre, sadece a ⊃
hiç bir empirik gözlem onları yan- re, simgesel mantık her zaman başa- ~a paradoks demek değildir; ancak,
lışlayamaz. Bir ansiklopediye bakıp rılı olmuştur denemez. Bazı güçlük- a ⊃ ~a; ~a ⊃ a türünden karşılıklı i-
Napolyon’un 54 yaşında öldüğünü lere de yol açmıştır. Bu güçlükleri çerimler söz konusuysa, paradoks
öğrenirsek, örneğimizdeki cümle bulan B. Russell bunları sınıflar te- söz konusudur.56 Bu tür paradokslar
yanlışlanmış olmaz·; aynı şekilde 65 orisinin paradoksları olarak formü- ciddi problemlere yol açmaktadır.
yaşında öldüğünü öğrenmiş olsay- le etmiştir. Sözgelimi, bir özellikten Reichenbach’a göre, Eski
dık, bu da cümlemizi yanlışlamaz- söz edince, bu özelliğin kendisinin o Yunan’dan beri fark edilen para-
dı. Mantıksal zorunluk ile boşluk özelliği taşıyıp taşımadığını sorabili- doksların incelenmesi ve tipler te-
bir arada gider ve birlikte mantığın riz. Genellikle bu böyle olmaz. Söz- orisi çok önemli bir ayırıma yol
analitik ya da totolojik niteliğini o- gelimi, “kırmızı” özelliği kırmızı, açmıştır. Bu ayrım, dil ile üst-dil ayı-
luşturur. Salt mantıksal önermelerin “mavi” özelliği mavi değildir. Ama rımıdır.57 Olağan dil çoğunluk nes-
tümü totolojik türdendir, örneğimiz kimi özellikler için böyledir. Örne- nelere ilişkin olduğu halde, üst-dil,
gibi; bir şey söylemezler ve bize şu ğin, “eski” özelliği eskidir; “belirli” dili nesneleştirir, onu konu edinir.
totolojik önermeden, ‘yarın yağmur özelliği belirlidir. “Eski” özelliği es- Örneğin, bir dil teorisi oluşturdu-
yağacak, ya da, yağmayacak’, ne da- kidir; çünkü tarih öncesi çağlarda ğumuzda, bu teorinin dili üst-dildir.
ha az, ne de daha fazla bilgi verirler. B. Russell ile birlikte, “matematiksel mantıkçı” diye nitelenen bir filozof türünün ortaya çıktığı
Ne var ki, bileşik bir önermenin to- görülür.
tolojik nitelikte olup olmadığını her
zaman ortaya çıkarmak o kadar ko-
lay değildir. Şu bileşiği alalım: “Eğer
herhangi iki kimse ya birbirlerini se-
viyor ya da birbirlerinden nefret edi-
yorlarsa, o zaman, ya tüm insanla-
rı seven bir kimse vardır ya da her
kimse için ondan nefret eden bir
kimse vardır.’ Mantık bu bileşiğin a-
nalitik olduğunu ispatlar, ama anali-
tik olduğu açık değildir.”51
Reichenbach’a göre, kimi mate-
matikçiler ve mantıkçılar, matema-
tik ve mantığı analitik sayma gö-
rüşüne tepki göstermişlerse de,
matematiğin ve mantığın başarısı ve
kesinliği analitikliğine bağlıdır.

69
Ayrıca, “sözcük”, “cümle” gibi söz- ve alınmaması gereken özelliklerini den pek çok karmaşık matematiksel
cükler üst-dile ait sözcüklerdir; çün- inceler.58 problemlere çözüm getirebilmiştir.62
kü dilden söz etmektedir. Yazında Üçüncüsü, simgesel mantık, fi- Leibniz, simgesel mantık yeterince
üst-dile geçiş genellikle alıntı işare- zik, biyoloji ve hatta sosyal bilim- geliştirilirse, tüm bilimsel çekişme-
tiyle gösterilir. “Ankara” sözcüğün- lerde uygulama alanı bulmuş, teorik lere son verilebileceği öndeyisinde
den söz ettiğimizde sözcüğü alıntı düzlemde üç değerli mantık ile ola- bulunmuştu. Buna göre, bilimin-
işaretleri arasına koyarız. Örneğin, sılık mantığının gelişimine yol aç- sanları durmadan tartışacaklarına,
“Ankara”da altı harf vardır, oysa mıştır.59 Bu açıdan simgesel mantı- “haydi hesaplayalım” diyeceklerdi.
Ankara Türkiye’nin başkentidir. İ- ğın matematik dışında başka bilim Reichenbach’a göre, modern man-
ki dil yeterince birbirinden ayrı tu- alanlarında da önemli uygulamaları tıkçı bu denli iyimser değildir; çün-
tulmazsa birtakım paradokslara yol olduğu söylenmelidir. Kuantum fi- kü bilir ki, makina dedüktif mantık
açar. Bu nedenle dil düzeylerindeki zikçileri araştırmalarının doğru ya çerçevesinde çalışır ve böylece so-
ayırım mantığın zorunlu ön koşulla- da yanlış diye belirleyemeyecekleri nuç makinaya verilecek öncüllerin
rından biridir. “Şu anda söylediğim birtakım önermelere yol açtığını gö- nitelik ve içeriğine bağlı kalacaktır.
yanlıştır” cümlesi çelişkiye yol açar; rünce, o tür önermeleri üç-değerli Bu yüzden modern mantıkçı hiç de-
çünkü eğer cümle doğruysa yanlış- bir mantık sisteminde ele almanın ğilse bazı problemlere çözüm geti-
tır, yanlışsa doğrudur. Böyle bir dil olanaklı olduğu görülmüştür. Re- rebilirse bununla yetinmeye hazır-
kendisinden söz ettiği ve de dil dü- ichenbach, üç-değerli mantık der- dır.63
zeyleri ayırımına uymadığı için an- ken, doğru-yanlış değerleri arasına Reichenbach, sembolik mantığın
lamsız sayılmalıdır. Üst dil üzerin- belirsiz diye üçüncü bir kategori- teorik işlevselliğini felsefeye taşıya-
deki çalışmalar, çoğu kez semantik ye yer veren mantıktan söz eder. Bu rak sözünü şöyle sürdürür:
ya da semiyotik (semiotics)den en mantığın yapısı, kuantum fiziğinde- “Mantık felsefenin teknik kolu-
genel bir simgeler teorisinin oluş- ki uygulaması düşünülmeden önce, dur; salt bu nedenle filozof için ge-
turulmasına yol açmıştır. Teori her simgesel mantık yöntemleri kullanı- reklidir. Tekniğin sağladığı açıklık
türlü dilsel ifade biçimlerinin özel- larak oluşturulmuştur. Aynı şekilde ve kesinlikten çekinen eski biçim
liklerini amaçlamaktadır. Dilsel ifa- çok-değerli başka sistemler de geliş- filozof simgesel mantığı felsefenin
de biçimleri arasına, kullandığımız tirilmiştir. Bunlardan, olasılık öner- dışında tutmak için onu matema-
dil gibi anlam iletişimine araçlık e- melerinin yorumuna elverişli bir ta- tiğin bir parçası sayma eğiliminde-
den trafik işaretlerini veya resimleri nesi, iki değerli mantığın doğru ve dir. Ama bu amacında pek başarılı
de alıyoruz. Öte yandan şiir, söylev yanlış kategorileri yerine, sıfırdan olamamıştır o. Mantık derslerinde
gibi duygusal türden dil biçimle- bire kadar değişen sürekli bir olası- simgesel notasyonu öğrenen yeni
ri simgeler teorisinde psikolojinin lık ölçeği koymaktadır.60 Simgesel kuşaklar yeni mantığın değerini ko-
yardımıyla incelenir. Mantık dilin mantık sadece fizik de değil, biyolo- layca kavrayabilmekte ve uygulama-
yalnızca bilişsel (cognitive) kulla- jide de uygulama alanı bulmuştur.61 sı üzerinde ısrarlı görünmektedirler.
nımı ile ilgilenir. Dilin araçsal (ins- Bu mantık sosyal bilimler için de ya- Notasyona dayanan tüm diğer tek-
trumental) kullanımının incelen- rarlı olabilir; hatta mantıksal prob- nikler gibi simgesel mantık da önce
mesi ise başka bir bilime, semantik lemlerin kompüter diline çevrilme- zor ve anlaşılmaz görünür öğrenci-
bilime, ihtiyaç gösterir. Böylece mo- sine yardımcı olabilir ve bu yoldan ye; mantığın bu görünümden çıkıp
dern mantığın gelişmesi başka bir insani gücünü aşan çetrefil prob- mantıksal düşünmeyi kolaylaştıran
bilimin oluşmasına yol açmıştır; bu lemlerin çözümü kolaylaştırılabi- ve kavramlara açıklık sağlayan et-
bilim, dilin mantıkta ele alınmayan lir. Nitekim bu araçlarla daha şimdi- kin bir araç olduğu ancak belli bir
Sembolik mantık, mantıkla matematiğin ilişkisinin yeni bir açıdan incelemeye olanak vermiştir. eğitim sürecinden sonra anlaşılabi-
lir. Simgesel mantık derslerindeki
deneyimlerimden başlangıçta çoğu
öğrencinin notasyondan ürküp nef-
ret ettiğini bilirim; ama çok değil i-
ki haftalık bir çalışmadan sonra du-
rum değişir, simgelere karşı şaşırtıcı
bir ilgi tüm sınıfı sarmaya başlar. A-
ma gene de birkaç öğrenci ilk tepki-
lerini sürdürmekten geri kalmazlar.
Öyle görünüyor ki, nefret edilmek
ya da tutkuyla sarılmak simgesel
mantığın yazgısıdır. Nefretini hoş-
lanmaya dönüştüremeyenler bilim-
sel felsefeyi bırakıp şanslarını başka
alanlarda, sözgelimi, insan düşünce
güçlerinin daha az soyut uygulama-
larında denemelidirler.”64

70
Sembolik mantığın pratik yonun önemini gösterir. Bu yönüyle şımcı bir tavır takınmakta ve klasik
yararları simgesel notasyon tekniği, bilimsel mantığı sembolik mantıkla tamam-
Reichenbach’a göre, mantıkta sorunların hem dile getirilmesinde lamayı önermektedir. Ona göre,
sembolik notasyonun kullanılması- hem de çözümlemesinde kullanıla- Aristoteles’in kurduğu klasik man-
nın, teorik yararının yanında önem- bilir.68 Reichenbach bu bağlamda, tık, sınıf-üye ilişkisine odaklıdır ve
li pratik sonuçları da olmuştur. Bu bir deneyimini dile getirir. bu yönüyle eksiktir. Buna rağmen
pratik yararları üç ana başlık altında “Bir otomobil kazasında bey- Aristoteles mantığı, formel tasım
toplamak olasıdır: ni hafif zedelenen bir öğren- yollarını göstermek ve mantık ilke-
İlki, problem çözmeyi kolaylaştır- cim, karmaşık cümlelerin anlamı- lerini belirlemek bakımından hayli
mıştır.65 Reichenbach bunu matema- nı kavramakta güçlük çektiğinden önemlidir. Ancak onun sınıf-üye i-
tikten seçtiği bir örnekle açıklamaya şikâyetçiydi. Ona biraz önce verdi- lişkisine odaklı yapısı, tüm akıl yü-
çalışır. Ona göre, matematiksel no- ğim örnek türünden eksersizler ö- rütme biçimlerini içermediği için,
tasyon sistemi, karmaşık sorunların nerdim; birkaç haftalık çalışmadan onun çoklu ilişkileri içerecek den-
çözümünde işlevseldir. Diyelim ki, sonra fazla bir güçlüğünün kalmadı- li geliştirilmeye gereksinimi vardır.
Elçin şimdiki yaşından beş yaş bü- ğını gelip söyledi.”69 Bu ise ancak mantıkta matematik-
yük olsaydı, Yalçın’ın 12 yıl önceki Üçüncüsü, sembolik notasyon, sel notasyonu kullanmakla olasıdır.
yaşından iki kat daha büyük olurdu. dilin gramer yönden çözümlen- Ona göre, 19. yüzyılda ortaya çıkan
Ama Yalçın şimdiki yaşından 9 yaş mesinde önemli bir uygulama ala- matematiksel ya da simgesel man-
büyük olsaydı, Elçin’in dört yıl önce- nı bulmuştur.70 Okullarda öğreni- tık, Aristoteles’ten itibaren durağan
ki yaşının üç katı daha büyük olur- len gramer çoğunlukla Aristoteles ve çorak bir alan olan mantık alanı-
du. İki kardeşin yaşları nedir? Böyle mantığına dayanır, oysa bu man- nı yeniden canlandırmış, bu canlan-
bir problemi kafamızda, verilen sa- tığın dilin yapısal özelliklerini tü- ma teorik ve pratik bakımdan pek
yıları toplayarak, çıkararak, olsaydı- müyle belirlemeye elverişli olduğu çok başarı sağlamıştır.
ları göz önüne alarak çözmeye çalış- söylenemez. Aristoteles’in ilişkiler Simgesel mantığın ortaya çıkışı
mak, kafa karışıklığına ve sonuca bir mantığına geçemeyişinden olacak ve gelişimi, teorik bakımdan, man-
türlü ulaşamamak gibi bir duruma ki, gramerciler her cümlenin bir öz- tık-matematik ve gerçeklik ilişkisi-
yol açar. Ancak elimize kalemi alıp, ne ve bir yüklemden oluştuğu gi- nin yeniden tartışılmasına; Kant’ın
Elçin’in yaşını x, Yalçın’ın yaşını y ile bi bir yanılgıya düşmüşlerdir. Oysa sentetik a priori savının sarsılması-
göstererek problemi denklemle yaza- bu yorum, birçok cümle için yeter- na, mantık ve matematiğin analitik
rak, klasik cebir kurallarıyla kolayca sizdir, hatta yanlıştır. Örneğin, “A- ve totolojik yapısının kavranması-
çözebiliriz. İşte bu durum notasyon li uzun boyludur” cümlesinde, Ali na yol açmıştır. Bu haliyle mantık ve
tekniğinin bir başarısıdır. Buna ben- özneyi, uzun boylu yüklemi temsil matematiğin, dış dünyaya uygulan-
zer problemler mantıkta da vardır ve eder. Oysa “Ali Veli’den daha u- masına karşın, ona ilişkin bir bilgi
mantıkta matematiksel notasyon sis- zun boyludur” cümlesinden, “ … vermediği savı geçerlilik kazanmaya
teminin kullanılması, mantıksal çıka- den daha uzun” bir ilişki olduğun- başlamıştır. Yine, mantık ve mate-
rımlarda büyük kolaylık sağlar.66 dan, hem Ali hem de Veli öznedir; matikte ortaya çıkan paradoksların
İkincisi, sembolik notasyon, yal- cümlede yüklem yoktur. Aristoteles fark edilmesine ve kısmi çözümüne
nızca problem çözmeye yarayan bir mantığına bağlılıktan kaynaklanan Hans Reichenbach, Steven Gimbel ve Anke
araç değil, ama aynı zamanda, anla- yanlış anlamalar dilbiliminin geliş- Walz’ın kaleme aldıkları Einstein’ı Savunmak
ma açıklık getirme ve mantıksal dü- mesini büyük ölçüde engellemiştir. isimli çalışma.
şüncenin işleyişini kolaylaştırmak Bu bakımdan mantıkçı ile dilbilim-
bakımından da yararlıdır.67 Söz geli- cinin işbirliği yeni gelişme olanak-
mi, “Kleopatra’nın 1938’de yaşadığı- ları açmıştır. Örneğin, mantıkçının
nı ama ne Hitler ne de Mussoluni ile gözüyle bakıldığında sıfat, zarf, fiil
evlendiğini söylemek elbet de yan- çekimleri, kipler ve dilin daha pek
lıştır” cümlesini ele alalım. Bu cüm- çok diğer özellikleri yeni bir yorum
le ile ne denmek isteniyor? Matema- kazanmıştır. Karşılaştırmalı dilbilim
tiksel mantıkçı, önermeyi simgesel çalışmalarında da nötr bir çözümle-
olarak nasıl dile getireceğimizi gös- me aracı olarak simgesel mantığın
terir, sonra cebirde x ile y için öner- önemli işlev yüklendiği görülür.71
diğimiz birtakım işlem kurallarına
benzer kurallar aracılığıyla bazı dö- Değerlendirme ve sonuç
nüştürmeler yapar, sonunda verilen Öyle anlaşılıyor ki, bilimsel fel-
cümlenin, “Kleopatra, 1938’de sağ sefeden yana tavır alan Hans Reic-
olsaydı, ya Hitler ya da Mussolini i- henbach, klasik mantığı tümüyle
le evlenirdi”, anlamına geldiğini size gereksiz görmemektedir. Bu yönüy-
söyler. Verilen karmaşık cümlenin le, yaşadığı dönemde tartışma konu-
siyasal yönden büyük önem taşıdığı su edilen, klasik mantık-sembolik
söylenemez; sadece, sembolik notas- mantık ikilemi konusunda, uzla-

71
olanak sağlamış, çok değerli man- DİPNOTLAR 36) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147.
tıkların ve olasılık mantığının olu- 1) Bkz. Yaman Örs, Bilimsel Felsefenin Işığında, İmge Kitabevi, 37) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147.
şumunun yolunu açmıştır. Bu man- Ankara, 2007, s.103 vd. 38) Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147.
tık kuantum fiziğinde de önemli bir 2) Bkz. Arslan Kaynardağ, “Filozof Hans Reichenbach’ın 39) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147-
Türkiye’deki Yılları ve Etkileri”, Türkiye’de Cumhuriyet 148.
işlev yüklenmiştir. Yine bu mantık 40) Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.148.
Döneminde Felsefe, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 2002,
biyolojide ve bazı sosyal bilimlerde s.353. Kant, Saf Aklın eleştirisinin girişinde, mantığın kurucusu
istatistik yaklaşımların doğuşuna, 3) Reichenbach, felsefe tarihine çok fazla ilgi duyan birisi Aristoteles onu o derece yetkin bir biçimde ortaya koydu ki,
mantık problemlerinin bilgisayar değildir; mecbur kaldığı için felsefe tarihi okutmuştur. Bu iş ona bugüne değin ne ileriye ne de geriye geri bir adım atılabildi
diline çevrilmesine katkılar sağla- sıkıcı geldiği için, Ernst von Aster’in Türkiye’ye çağrılmasına diyor. Alber Menne, Kant’ın bu kanısının yanlış olduğunu
mıştır. Pratik açıdan ise, olasılık he- önayak olmuştur. Bkz. Arslan Kaynardağ, Filozof Hans düşünmektedir; çünkü mantığın kendi zamanına kadarki
Reichenbach’ın Türkiye’deki Yılları ve Etkileri, s.344, 355. gelişimini hesaba katmamaktadır. Bkz. Lokman Çilingir,
saplamalarının ve karmaşık akıl yü- Mantığa Giriş, Albert Manne’den çeviri, Elis Yayınları, Ankara
4) Lojistik sözcüğü sadece askeri bağlamıyla biliniyordu;
rütmelerin matematiksel notasyon 2005, s.9.
felsefi anlamı pek bilinmiyordu. Kaynardağ bu konuda
diline dökülmesine olanak sağlamak Eralp’tan ilginç bir anekdot aktarır: “Bir gün üniversiteye 41) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
suretiyle kolay algılanması, anlam genelkurmaydan askerler gelmiş profesör (Hans Reichenbach) s.148; Hans Reichenbach, Lojistik, s.94.
konusunda açıklık ve berraklığa u- bize de lojistik konferansı versin demişler. Kendilerine iki terim 42) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
laşılması, dilin gramer bakımından arasındaki anlam farkını anlatınca isteklerinden vazgeçip geri s.148; Hans Reichenbach, Lojistik, s.94.
döndüler.” Bkz. Arslan Kaynardağ, Filozof Hans Reichenbach’ın 43) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
yeniden çözümlenişi gibi konularda,
Türkiye’deki Yılları ve Etkileri, s.345. s.148; Hans Reichenbach, Lojistik, s.94.
önemli avantajlara yol açmıştır. 44) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.148.
5) Bkz. Arslan Kaynardağ, Filozof Hans Reichenbach’ın
Reichenbach, tüm bu başarıla- Türkiye’deki Yılları ve Etkileri, s.342. 45) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
rına rağmen, sembolik ya da mate- 6) Bkz. Arslan Kaynardağ, Filozof Hans Reichenbach’ın s.148.
matiksel mantığın, kimi filozoflarca, Türkiye’deki Yılları ve Etkileri, s.342. 46) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149-
felsefenin dışında tutulmak ve ma- 7) Arslan Kaynardağ, Filozof Hans Reichenbach’ın Türkiye’deki 154.
Yılları ve Etkileri, s.343. 47) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.150.
tematiğe dâhil edilmek istendiğinin
8) Bkz. Hans Reichenbach, Kuantum Mekaniğinin Felsefi 48) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.150.
farkındadır. O, bu tür filozoflara, 49) Hans Reichenbach böyle düşünmesine rağmen aksini
Temelleri, çeviren: Deniz Ölçek, Alfa/Bilim Yayınları, İstanbul
simgesel ya da matematiksel mantı- 2014, s.13 vd. düşünenler de vardır. Her şeyden önce, mantığı matematiğe
ğı felsefenin dışına atmaya çalışmak 9) Bkz. Arslan Kaynardağ, Filozof Hans Reichenbach’ın özdeş sayan görüş, bizzat mantıkçılar ve matematikçiler
yerine, bilimsel felsefeyi bırakıp Türkiye’deki Yılları ve Etkileri, s.340. tarafından ciddi bir tartışma konusu olmuştur. Sözgelimi
şanslarını insan düşünce güçlerinin 10) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.9. H. Poincare, matematiğin yapısı ve kuruluşu bakımından
daha az soyut alanlarında aramaları- 11) Bkz. Arslan Kaynardağ, Filozof Hans Reichenbach’ın dedüktif/kanıtlamacı bir disiplin olarak mantığa benzerliğini
Türkiye’deki Yılları ve Etkileri, s.340. vurgulamakla birlikte, onun konusunu kurarken endüktif
nı önermektedir. Ona göre, eğer bi- ve sezgisel bir yaklaşıma dayandığını savunmuştur. Kimi
12) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
limsel bir felsefe yapılacaksa, sem- çeviren: Cemal Yıldırım, Remzi Kitabevi, İstanbul 1993, s.9 vd. matematikçiler, matematiğin hala tıpkı Kant’ın dediği gibi,
bolik mantık ya da matematiksel 13) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.12 sentetik a priori olduğunu savunmaya devam etmektedirler. Bu
mantık kaçınılmazdır. Bilimsel fel- vd. açıdan söz konusu konuda bir uzlaşımın olduğu söylenemez.
sefe yapan filozof, bu mantığa bu- 14) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, Bkz. Doğan Özlem, Mantık, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul
run kıvıramaz. s.16. 1994, s.280-281.
15) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.10. 50) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.150.
Bilimsel felsefeden yana tavır alan Hans 16) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.202 51) Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.150-151.
Reichenbach, klasik mantığı tümüyle gereksiz vd. 52) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.151.
görmez. Bu yönüyle, yaşadığı dönemde 17) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.9. 53) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.151-
tartışma konusu edilen, klasik mantık- 152.
sembolik mantık ikilemi konusunda, uzlaşımcı 18) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.12.
bir tavır takınır ve klasik mantığı sembolik 19) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.154. 54) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.153.
mantıkla tamamlamayı önerir. 20) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.146. 55) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
21) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.146- s.152; Hans Reichenbach, Lojistik, s.71.
154; Hans Reichenbach, Lojistik, çeviren: H. Vehbi Eralp, İÜ 56) Bkz. Hans Reichenbach, Lojistik, s.68-69.
Yayınları, İstanbul 1939, s.1-95. 57) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
22) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.146- s.153; Hans Reichenbach, Lojistik, s.68 vd.
154. 58) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.153.
23) Bkz. Hans Reichenbach, Lojistik, s.1-95. 59) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.153-
24) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.146. 154.
25) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, 60) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.153.
s.146; Hans Reichenbach, Lojistik, s.45-46. 61) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.154.
26) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.146. 62) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.154.
27) Bkz. Hans Reichenbach, Lojistik, s.53. 63) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.154.
28) Hans Reichenbach, Lojistik, s.53. 64) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.154.
29) Bkz. Hans Reichenbach, Lojistik, s.54. 65) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149.
30) Bkz. Hans Reichenbach, Olasılık ve Tümevarım, çeviren: 66) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149.
Hasan Aydın, Üniversite ve Toplum, cilt: 7, sayı: 2, 2007, s.1-7. 67) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149.
31) Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147. 68) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149.
32) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147. 69) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu,
33) Bkz. Hans Reichenbach, Lojistik, s.55. s.1149.
34) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.146- 70) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149.
147. 71) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.149-
35) Bkz. Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.147. 150.

72
Hans Reichenbach’da
nedensellik sorunu

20. yüzyılın önemli bilim felsefecilerinden biri olan Hans Reichenbach olasılık ve
nedensellik üzerine çalışmalar yapmış, olasılıkçı mantık olarak bilinen üç değerli
mantığı kurmuştur. Reichenbach “nedensellik” kavramını derinlemesine inceler ve
kuantum fizğindeki gelişmelerle birlikte değerlendirir.

Dr. Mehmet Emin Şeker


Giresun Üniversitesi

N
“ edensellik” kavramı olgularla ilgili neden-sonuç i- yapısında mı vardır yoksa bizim zihnimizin bir ü-
lişkisinin ya da öncelik-sonralık durumunun na- retimi, bir alışkanlığı mıdır? 20. yüzyılın en büyük
sıl birbirine bağlandığıyla ilgili açıklamaları konu fizikçilerinden Albert Einstein “Tanrı zar atmaz”
alır. Zaman içerisinde olan bir şeyin hemen arka- derken, nedenselliğin doğanın içinde var olduğunu
sından bir başka şey geliyorsa ve bu art arda gelme anlatmak istemiş ve ona cevap veren bir diğer bü-
süreklilik arz ediyorsa, zamanda önceliği olan du- yük fizikçi Niels Bohr da “Tanrı’ya ne yapması ge-
rumu sonraki durumun nedeni sayarız. Neden ara- rektiğini öğretme Albert” derken nedenselliğin do-
ma durumuna öylesine alışmış durumdayız ki bu ğanın bir özelliği olmadığını anlatmak istemiştir.
durumun herhangi bir ihlalinde bile farkedemedi- Antik Yunan felsefecilerinden itibaren bazı fel-
ğimiz bir başka nedenin devreye girdiğini varsaya- sefeciler özellikle de kuşkucular nedensellik öğ-
rız, ancak kesinlikle nedensiz olduğunu düşünme- retilerine şüpheyle bakmışlar ve bu öğretileri dog-
yiz. Günlük dilde de sık sık kullandığımız “neden” matik bulmuşlardır. Antik Yunan kuşkucusu ve
kavramı, doğa olaylarının ya da kendimiz dahil bir hekim olan Sextus Empiricus zamanımıza ka-
tüm insanların yapıp ettiklerine bir şeylerin sebep dar ulaşan eserlerinde Antik Yunan düşüncesinin
olduğunu varsaymamızdan ileri gelir. Günlük ya- argümanlarını paylaşır. Aenesidemus’un sekiz ar-
şantımızın bir zorunluluğu gibi görünen neden a- gümanını aktaran Empiricus, neden kavramının
rama alışkanlığı sistematik ve belirli ölçütlere göre duyuya açık olmaması sebebiyle üzerine uzlaşma-
yapılınca ortaya çıkan şeye bilim denir. Bilim, olay- ya varılamayacak bir konu olduğunu iddia eden ilk
ların nedenlerini araştırarak, daha sonra o neden- argümanıyla başlayarak diğer yedi argümanı da sı-
leri kontrol altına almak suretiyle üzerinde haki- ralar.1 Ayrıca Empiricus evrende bir değişimin de
miyet kurarak doğaya hükmetme çabasındadır. Bu olmadığını çünkü “nedenin çürütüldüğünü”, do-
yüzden felsefe tarihinin en eski dönemlerinden iti- layısıyla neden olmayan bir evrende değişimin de
baren felsefenin konusu olmuş olan “nedensellik” olamayacağını öne sürmüştür.2 Tarihte birçok fi-
kavramı doğal olarak bilimlerin de merkezinde bu- lozof bu konuyu tartışmış ve görüşlerini ileri sür-
lunmuştur. Nedenler ve onlardan kaynaklı sonuç- müştür. David Hume da nedenselliğin alışkan-
lar kontrol edilebilirse ileride olacaklar kestirilebi- lıktan kaynaklandığını ve gerçekte nedenselliğin
lir demektir (determinizm). “Nedensellik” doğanın olmadığını ileri süren düşünürlerdendir. Nedensel-

73
liği yadsıyan, birisi antik çağ filozo- gelip dayandığında çok farklı bir farklı olduğunu şu ifadelerle açıklar:
fu (Sextus Empiricus) diğeri aydın- durum meydana çıkar. Kuantum fi- “Heisenberg Belirsizlik Yasası ola-
lanma çağı filozofu (David Hume) ziğinin keşfi, bildiğimiz doğa yasa- rak bilinen bu eşitlik kuantum meka-
iki düşünürün de empirik düşünce- larının, yani her yerde her zaman niğinin olasılıkçı karakterini ortaya
de olmaları ve empirizmin gelişme- işlediğini varsaydığımız doğa yasa- koymaktadır. Buna karşın, yukarıda
sinde rol oynamaları ilginçtir. larının, atomik düzeyde işlemedi- da belirttiğimiz gibi kuantum meka-
Kepler, Galileo ve Newton ile bir- ğini bize öğretmiştir. Bu durumun niği sıradan bir olasılık teorisi değil-
likte modern bilim doğmuştur. Me- ortaya çıkardığı en büyük problem dir. Fizikçi John Bell basit bir fiziksel
kanik kanunlarının keşfi her şeyin “nedensellik kavramı”nın yeniden sistem ile ilgili olasılıkların sıradan
bir nedeni olduğu ve her nedenin sorgulanması olmuştur. Daha ön- bir olasılıkçı tanımlama ile bağdaş-
sonucu belirleyeceği düşüncesini ce belirttiğimiz gibi “nedensellik mayan bazı eşitsizlikler için yeterli
sağlamlaştırmıştır. Modern bilimin kavramı”nın en büyük dayanağı her olduğunu kanıtlamıştır.4 Bell’in elde
etkisi ile evren belli kurallara göre zaman her yerde aynı etkilerin aynı ettiği sonuçlar kuantum mekaniği-
işleyen bir makina olarak algılanmış sonuçları doğuracağını garanti eden nin sıradan olasılık teorilerinden ne
ve determinist model benimsenmiş- evrensel yasa anlayışıdır. Buna göre, kadar farklı olduğunu göstermekte-
tir. Böylece “evrensel yasa” fikri de bir etkinin nasıl bir sonuç doğuraca- dir.”5 1982 yılında Alan Aspect ve ar-
insan düşüncesine yerleşmiş olur. ğı bilinen yasalar yardımıyla öngö- kadaşları tarafından yapılan deneyler
Evrensel yasaların kabul edilmesi, rülebilir demektir. Ancak bilinen bir Bell teoremini doğrulamıştır.6
belirli bir etkinin aynı şartlar altında yasa yoksa sonuç da belirsiz olmak-
her zaman aynı sonucu vereceğinin tadır. Kuantumun keşfiyle ortaya çı- Reichenbach’da tümevarım,
de kabulüdür. Fizikteki bu gelişme- kan kriz öyle büyüktür ki neredeyse olasılık ve bilginin sınırları
ler tüm bilimleri ve dolayısıyla fel- dönemin tüm fizikçilerini felsefeci Bilimdeki bu gelişmeler yeni bir
sefeyi etkilemiştir. Felsefe de daha yapmıştır desek abartı olmaz.3 paradigmanın ortaya çıkmasına ne-
belirlenimci düşünceye doğru kay- Artık atomaltı fizikte kesinlik den olmuştur. Dönemin tüm bili-
mıştır. İşte böyle bir paradigma içe- kalmamıştır. Bundan sonra atomal- minsanları ve felsefecileri gelişmeler-
risinde David Hume “nedensellik” tı fizik olasılık yasalarıyla ifade edi- le ilgilenmek zorunda kalmışlardır.
düşüncesini sorgulayabilmiş birkaç lecektir. Ancak bu olasılık yasaları Mantıksal empirizmin kurucuların-
düşünürden biridir. determinist olarak tanımlanan, yani dan ve 20. yüzyılın önemli bilim fel-
hava durumu gibi ya da tanecikle- sefecilerinden biri olan Hans Reic-
Nedenselliğin modern rin hareketleri gibi bizim tüm olası- henbach da zamanın entelektüelleri
çağdaki durumu lıkları hesaplama gücünden yoksun gibi gelişmeleri takip etmiş ve ken-
Kuantum fiziğine kadar geçen olmamızdan kaynaklanan olasılıklar di görüşlerini ayrıntılı olarak ortaya
dönemde biliminsanlarının hemen değildir. Atomaltı olaylar bizim il- koymuştur. Olasılık ve nedensellik
tümü nedensellik kavramından pek ke olarak da saptayamayacağımız o- üzerine çalışmalar yapmış, olası-
şüphe etmemiş ve bu düşünceyi me- laylardır. Bu saptanamamazlık ilkesi lıkçı mantık olarak bilinen üç de-
kanik ve düzenli işleyen evrenin ge- de Heisenberg tarafından formüle e- ğerli mantığı kurmuştur. Felsefe ve
rekli şartı arasında saymışlardır. Ev- dilmiş ve “Heisenberg Belirsizlik İl- mantık eğitimi almış olan Reichen-
rensel yasalarının her şart altında ve kesi” olarak adlandırılmıştır. David bach 1915’de olasılık kuramına iliş-
evrenin her yerinde geçerli olacağı Ruelle, Rastlantı ve Kaos adlı eserin- kin teziyle doktorasını tamamlamış
varsayılmıştır. Kuantum fiziğine gi- de iki olasılık teorisinin birbirinden daha sonra fizik, mantık ve felse-
den zaman diliminde gaz molekül- Albert Einstein “Tanrı zar atmaz” derken, nedenselliğin doğanın içinde var olduğunu anlatmak
leri gibi küçük parçacıkları içeren istemiş ve ona cevap veren bir diğer büyük fizikçi Niels Bohr da “Tanrı’ya ne yapması
büyük kitlelerin hareketleri meka- gerektiğini öğretme Albert” derken nedenselliğin doğanın bir özelliği olmadığını anlatmak
istemiştir.
nik yasalar yerine olasılık yasalarıy-
la yorumlanmıştır. Böyle bir sistem-
de tek tek taneciklerin hareketlerini
saptamak prensip olarak mümkün
olsa da teknik olarak mümkün ol-
madığından böyle olgular olasılık
yasaları ile açıklanmıştır. Burada ö-
nemli olan şey, bu taneciklerin ha-
reketlerinin prensipte belirlenebilir
olmalarıdır. Yani bu olaylar ilke o-
larak tahmin edilebilir durumdadır-
lar, sadece bizim teknik olarak her
parçacığı takip etme imkânımız ol-
madığından olasılıksal yorum ter-
cih edilmekte ve işimizi kolaylaştır-
maktadır. Ancak iş kuantum fiziğine

74
fe üzerine çalışmıştır. Hitler dönemi Empiricus evrende bir değişimin kahveyi ayrı ayrı görse ve
olmadığını çünkü “nedenin
Almanya’sından ayrılan birçok bili- çürütüldüğünü”,
birleşmiş olarak gör-
madamından biri olan Reichenbach dolayısıyla neden se hemen birleşik
1933-38 yılları arasında Türkiye’de olmayan bir evrende halin ayrı halden
değişimin de
kalmış ve Türkiye’de felsefenin geliş- olamayacağını öne
sonra geldiğini
mesine katkıda bulunmuştur. sürmüştür. anlayacaktır. Bi-
Reichenbach “nedensellik” kavra- risine bir evin
mını derinlemesine inceler ve kuan- le matematiksel yanmış halini
tum fizğindeki gelişmelerle birlikte yasaların yapısı- gösteren fotoğ-
değerlendirir. Modern fiziğin orta- nı taşır”9. Filozof rafla yanmamış
ya çıkmasıyla birlikte birçok felsefe- doğayı anlamak i- halini gösteren fo-
cinin ve hatta Galileo’dan günümü- çin en güçlü yön- toğraflar gösterilirse
ze tüm modern dünyanın bilime aşırı temin hipotetik-de- kişi yanmamış evin za-
güvendiğini, hatta bilimi Tanrı’ın ye- düktif metot olduğunu manda ilk resim olacağını
rine koyduğunu, böylece bilimin her belirtir. Bu yöntem gücünü “do- anlayacaktır. Kişi olayları zaman-
söylediğinin mutlak doğru olarak ka- ğada tüm olup bitenler arasında ma- da arka arkaya görmediği halde ne-
bul gördüğünü belirten Reichenbach, tematiksel ilişkilerle dile getirilmeye den ve sonucu ayırmakta ve gerçek-
bunun büyük bir yanılgı olduğunu elverişli sıkı bir düzen olmalıdır. Bu leşmiş olgulara göre, zamanda onlara
söyler.7 Kant’ın da böyle bir yanılgıya düzen ‘nedensellik’ diye belirlenmiş- öncelik-sonralık sırası verebilmekte-
düştüğünü belrterek onun sentetik-a tir”10 şeklinde açıklar. dir. Dolayısıyla tersinmez olaylarda
priori düşüncesini eleştirir. Reichenbach, her olgunun bir ne- dönüşü olmayan olay zamanda ikin-
Empirik bir filozof olan Hume’u deni vardır türünden bir agümanın ci sırada olandır. Buna rağmen Reic-
inceleyen Reichenbach, filozofun hiçbir şey ispatlamadığını söyler. İn- henbach, bu durumun mantıksal bir
indüktif çıkarımın güvenilmezliği düktif yöntemin geleceğe dair kesin zorunluluk olmadığını da belirtir.
hakkındaki düşüncelerine hak ver- bir şey söyleyemeyeceğini bu yönte- Tersine çevrilemezlik yasası istatis-
mekle birlikte köktenci bir empiriz- min kesin kabul görmesi için geçmiş tiksel bir yasadır. Olasılık yasalarıy-
me yönelmenin bilgiyi olanaksız kı- ve gelecek tüm olayların incelenmesi la ilişkilidir ve deterministlik olarak
lacağını belirtir.8 Hume’un bilimin ve her birinin nedeni olduğunun gö- yorumlanabilir. Bir başka incelemesi
öndeyici yönünü yok saymakla i- rülmesi gerektiğini ifade eder. Tüme- Einstein’ın görelilik ilkesi üzerinedir.
şin içinden çıktığını anlatır. İndük- varım sorununu inceleyen birçok dü- Buna göre ışığın hızı sınırlıdır. Bu
tif yöntemin bilim için yeterli olma- şünürden biri olan Bertrant Russell durum eşzamanlılık denen olgunun
yacağını belirten Reichenbach, bu da “evrensel yasaların yarın işleyip önüne geçer. Böylece nedensellik ya-
yöntemle kimsenin yerçekimi yasası işlemeyeceğinden emin olamayız” sasına uygun görünür. Eşzamanlılı-
gibi bir yasayı bulamayacağını belir- derken aynı şeyi söylemektedir.11 ğın olması nedensellik ihlaline yol
tir. Buna göre modern bilimin başa- Reichenbach, nedensellik kav- açacaktır. Çünkü neden ve sonuç ay-
rısı gözlemle birleşen matematiksel ramını birçok açıdan ele alır. Bun- nı anda vuku hulamaz. Olguların za-
dedüksiyondan gelmektedir. Böyle- lardan bir tanesi nedenin zamana man içine yayılan olaylar silsilesi ha-
ce matematik yasaları sadece olgula- göre incelenmesidir. Yani önce gele- linde gerçekleşmesi gereklidir. Bu
rın düzenlenmesinin değil, aynı za- nin ondan sonra gelecek olanın ne- yüzden ışığın hızının bir üst sınırı ol-
manda öndeyinin de aracı olmuştur. deni olduğu düşüncesidir. Nedeni, ması eşzamanlılığın olmadığı anlamı-
Reichenbach’a göre “doğa yasaları birbiriyle bağlantılı iki olgudan ön- na gelecektir.
gereklilik ve evrensellik özellikleriy- ce gelen olarak yorumlamanın doğ- Kuantum fiziğinin ve onun önem-
David Hume “nedensellik” düşüncesini sorgulayabilmiş birkaç ru olmadığını belirtir; li dayanaklarından birisi olan Hei-
düşünürden biridir. çünkü yapmak istedi- senberg Belirsizlik İlkesi’nin gelişti-
ği neden sonuç ilişki- rilmesinden sonra fizikte determinist
sini zamana göre de- olasılık kuralları yerini determinis-
ğil, zaman sıralamasını tik olmayan olasılık kurallarına bı-
neden-sonuç ilişkisine rakmıştır. Yani atomik oluşumlar
giderek tanımlamak- nedensel yoruma elverişli değildir.13
tır.12 Kolay anlaşılması Bu da başlangıç koşulları aynı olan
için tersinmez süreçler- iki molekülün aynı şekilde hareket
den örnek verir. Süt ile edeceğinin hiçbir garantisi yok de-
kahvenin karışması so- mektir. Daha önce, en azından ilke
nucu rengin değiştiğini olarak olayların deterministik şekil-
görürüz ve bu sürecin de gerçekleşitiğini ancak çok sayıda
bir daha süt ile kah- molekülün takibinin imkânsız olma-
veyi ayırmak için geri sından dolayı bizim sınırlandığımızı
döndürülemez olduğu- söylerken, kuantum fiziğiyle beraber
nu biliriz. Birisi sütle ilke olarak da moleküllerin hareketi-

75
ni önceden kestirme imkânımız kal- ichenbach yeni bir öneri getirerek henbach, klasik mantığın iki değer-
mamış olmaktadır. Bu noktada ön- cevap arar: li kesin durumları yerine üç değerli
ceki durumu da detaylıca irdeleyen “Tahmin imkânı, tekrar edi- bir mantık oluşturma yoluna gitmiş-
Reichenbach, aslında klasik fizikte len tümevarım yolu başarıya götü- tir. Yeni önerdiği yöntemle, tüme-
bile nedensellik ilkesinin yalnızca i- recek şekilde olayların bir tasnifi varımın ispatının mantıksal olarak
deal nesneler için doğru sayılabilece- imkânını gerektirir. Bu manada tü- mümkün olmadığını ancak en yük-
ğini, çünkü bizim hiçbir olayı en ince mevarım yönteminin uygulanabil- sek olasılığın ancak (bizim bildiğimiz
ayrıntısına kadar aydınlatamayacağı- mesi, tahmin imkânının zorunlu kadarıyla) tümevarım yöntemiyle
mızı belirtir. Yani kuantum fiziği bil- şartıdır. Şöyle de söylenebilir: Eğer doğru tahmin edilebileceğinin ispatı-
diğimiz yasalara ters düşmeseydi bi- tahmin mümkünse, tümevarım yo- nı verdiği düşüncesindedir. Kısacası,
le biz normal yasalara göre işleyen lu tahminler yapmanın yeterli şartı- ispat sonucun doğruluğuna yönelik
bir evrende mekanik olayların ger- dır. Belki başka yollar da var, fakat değildir, doğru olma ihtimali en yük-
çekleşmesi sırasında, bağlı oldukla- biz bilmiyoruz; bu sebeple bizim i- sek sonucun tahminine götüren, eli-
rı çok sayıda değişkenin hepsini bir- çin tümevarım tahminlere varmanın mizdeki en doğru yolun ispatıdır. Bu
den kontrol etme ve bilme şansına zorunlu usulüdür.”17 yol bilginin (konul olarak elde edilen
sahip olamayacağımız için nedensel- Bizim için kesin öngörülerde bu- bilgi) zorunlu şartı gibi görünmekte-
liğin ispatı bizim için mümkün ol- lunmak imkânsızdır. Yapabileceği- dir.20 Bundan başka yapabileceğimiz
mayacaktı.14 Buna göre biz sadece i- miz tek şey olasılığı yüksek tahmin- bir şey yoktur. “Biz ancak tahminle-
deal durumları öngörebiliriz, fakat lerde bulunmaktır. Artık önermeler rin zorunlu şartlarını ve bunlar ara-
doğa ideal durumlara uymaz, ancak mantıksal olarak doğru ve yanlış ola- sında en iyi şartları gerçekleştirebili-
yaklaşır. Bu durumda bizim verebi- rak değil, yanlış-doğru arasında ola- riz. Bilimsel yöntemin manası budur.
leceğimiz tüm sonuçlar da yaklaşık sılıksal olarak ifade edilebilen bir ya- Bunun bize başarı sağlayıp sağlama-
sonuçlar olacaktır. Bu deneysel bir sı- pıda verilmelidir. Böyle bir önermeyi ması, kudretimizin haricinde bulu-
nırlılıktır. Ayrıca mantıksal sınırlılık- Reichenbach, “konul”18 (posit) ya da nan şartlara tabidir.”21 Bu bağlamda
lar da vardır. Tümevarım yönteminin “misse”19 olarak adlandırır. Bu tip bir doğa, nedensellik yasalarına değil de
bir şeyin mantıksal ispatı için müm- önerme, doğru olduğunu bilmedi- olasılık yasalarına bağlı görünmekte-
kün olmadığını bildiren Reichen- ğimiz halde, doğru imiş gibi ele alı- dir. Bilimadamı da geleceği bilen bir
bach, nedensellik sorununu tümeva- nan bir önermedir. Olasılığı yüksek peygamberden çok bir kumarbaza
rım sorunundan ayırır. Nedenselliğin olan önermeler bu şekilde düşünüle- benzer ve bizlere sadece en iyi olası-
doğanın kendisinde bulunduğunu bilir. Örneğin, bir zar atıldığında za- lıkları söyleyebilir.22
varsaysak bile bunu tümevarımsal rın altı gelmeme olasılığı gelme ola- Kesin bilginin imkânsızlığını
yöntemlerle ispatlayamayacağımı- sılığından daha büyüktür. Bu olasılık ve olasılıksal bilginin elimizdeki
zı belirtir. Ancak bu durum doğada 5/6’dır ve altı gelme olasılığından beş yegâne araç olduğunu ortaya koy-
nedensellik yoktur anlamına da gel- kat daha fazladır. Bu yüzden biz ola- duktan sonra Reichenbach, indük-
memektedir. Yani doğada ontolojik sılığı 5/6 olan konulu diğer konula siyona güvenmekten başka şansımız
olarak bir nedensellik olsa bile bu- tercih ederiz. Olasılığın işlevi sadece olmadığını söyler. Dış dünyanın ve
nun ispatı bizim için mümkün gö- budur. Reichenbach dış dünya üze- kendi kişiliklerimizin varlığına iliş-
rünmemktedir. Nedensellik varsa da rine ve aslında her Atom altı olaylar bizim ilke olarak da saptayamayacağımız olaylardır.
bizim ispat gücümüzün dışındadır. şey üzerine bilgi- Bu saptanamamazlık ilkesi de Heisenberg tarafından formüle edilmiş
Hume’un da tümevarımsal yöntem- mizin ancak bu şe- ve “Heisenberg Belirsizlik İlkesi” olarak adlandırılmıştır.
le ilgili ortaya koyduğu tek şey tü- kilde değerlendiri-
mevarımsal sonucun doğru olduğu- leceğini söyler. Dış
nun ispat edilemeyeceğidir.15 Ancak, dünyanın varlığı
bu tersinin doğru olduğuna kanıt da da bizim için bir
değildir. Bu durumun tersini ispatla- konuldur. Olası-
mak da benzer sınırlılıklardan dolayı lığı çok yüksek o-
mümkün görünmemektedir. lan bir konuldur.
Bu incelemelerden çıkan en ö- Burada artık kesin
nemli sonuç; Eğer doğanın içinde bilgi yoktur, ola-
bir nedensellik varsa (ontolojik ne- sılığı yüksek olan
densellik) bizim bunu ispatlayama- veya düşük olan
yacağımızdır. O halde bizim yap- ihtimaller vardır.
mamız gereken şey epistemolojik Biz olasılığı yük-
nedenselliğin peşine düşmek olma- sek olan ihtimal-
lıdır.16 Ontolojik kesinliğin olmadığı leri bilgi kabul e-
yerde ve önceden gösterildiği gibi, derek yolumuza
tümevarımın da ispatının mümkün devam etmeliyiz.
olmadığı yerde epistemolojik kesin- Bir olasılık mantı-
liğin imkânı var mıdır sorusuna Re- ğı geliştiren Reic-

76
kin bilgilerin de birer konul oldu- Yani çok yüksek ihtimalle
ğunu ifade eden Reichenbach, ancak hepimizin ortak olarak dene-
tüm bunları konullamak için eli- yimlediğimiz ve doğru oldu-
mizde doyurucu neden vardır der.23 ğunu düşündüğümüz şeyle-
Klasik bir problem olan “bir ev biz ri doğru saymalıyız, bunu bir
bakmasak da varlığını sürdürmek- uzlaşım olarak yorumlamalı-
te midir?” sorusunu irdeleyen filo- yız. Dünya gerçekten var mı-
zof “Biraz yakından baktığımızda, dır gibi sorulara aksiyle karşı-
elimizde hiç kanıtın olmadığını gö- laşmadığımız için var cevabı
rürsünüz. Kanıtımız yoktur, çünkü vermeli ve böyle yolumuza
gözlemlenmeyen nesneleri gözlem- devam etmeliyiz. Çünkü bun-
lediğimizi, hiçbir zaman söyleye- ların aksiyle şimdiye kadar
meyiz.”24 diyerek konuyu kapatır. hiç karşılaşmadık. Bir şeyin
Öyleyse dünyada kesin olarak bile- gözlemle doğruluğunu göste-
bileceğimiz hiçbir şey yoktur. Böyle rebiliyorsak bu durum anlam-
bir durumda iki şey yapabiliriz: Bi- lıdır diyebiliyoruz. Doğruluğu
rincisi, biz bakmasak da ev oradadır hiçbir gözlemle belirleneme-
ve fizik yasaları bildiğimiz gibi işle- yen bir cümlenin anlamsız Reichenbach, nedensellik kavramını birçok açıdan ele
mektedir. İkincisi ise biz bakmadı- olduğunu belirten Reichen- almaktadır. Bunlardan bir tanesi nedenin zamana göre
ğımızda ev yoktur ve fizik yasala- bach, anlamın doğruluğa bağ- incelenmesidir.
rı bildiğimizin dışında işlemektedir. lılığı olarak ifade ettiği yöntemi mo- İşin ilginç yanı atomaltı dün-
Reichenbach iki betimlemeninde dern bilimin temeli ve bilimsel yada madde bildiğimiz madde ol-
doğru olabileceğini ancak bizim i- felsefenin de vazgeçilmez bir parçası ma özelliğini kaybetmektedir. Mad-
çin daha kolay ve kabul etmesi da- olarak görür26: de hem dalga hem parçacık özelliği
ha makul olanın birincisi olduğunu “Anlamın doğrulanabilirlik ölçü- göstermektedir. Tek yarık ve çift ya-
söyler. Bu durumda yapılması gere- tünü benimseyenler, davranışlarıyla rık deneyleri parçacıkların, yarık-
ken şey fizik yasalarının biz bakma- tutarlı bir dil konuşurlar. Onlar için ların sayısını bilerek ona göre fark-
dığımızda da aynı şekilde işlediğini dil, deneyimler dünyasından kopuk lı davranış sergilediğini göstermiştir.
kabul etmekten ibarettir. Ne de olsa boş bir sistem değil, tam tersine, de- Bu da bildiğimiz nedensel yasalara
bu güne kadar tersini kimse ispatla- neyim ve etkinliklerimizi betimleme ters düşmektedir. Atom düzeyinde,
yamamıştır. Bu betimlemeyi normal işlevi olan bir sistemdir.”27 makrokozm düzeyine benzer bir ne-
sistem olarak adlandırır.25 Biz baktı- densellikten bahsetme imkânı kal-
ğımızda ya da bakmadığımızda dün- Kuantum fiziği ve mamıştır.31 Kuantum düzeyde göz-
yanın bizim betimlemelerimize uy- nedensellik lemlenemeyenler için hiçbir normal
gun davranması mutluluk verici bir Kuantum fiziğiyle beraber artık sistem olmadığı bilinen bir gerçek-
olaydır. nedensel yasalar yerini tümüyle ola- tir.32 Böylece atom fiziğinden edin-
sılık yasalarına bırak- diğimiz deneyimler bizi somut töz
“Neden” kavramı, doğa olaylarının ya da kendimiz dahil
tüm insanların yapıp ettiklerine bir şeylerin sebep olduğunu mıştır.28 Daha önce kavramını terk etmeye, fizik gerçek-
varsaymamızdan ileri gelmektedir. bahsettiğimiz gibi ku- liği anlattığımız betimlemede köklü
antum mekanik olay- bir değişikliğe gitmeye ve iki değer-
lar bildiğimiz dünya li mantığın dilini bırakmaya götür-
betimlemelerinden ay- mektedir.33
rılır. Atomaltı dünya- “Böylece fiziğin yorumlanmasın-
da biz bakmadığımızda da da genel olarak kabul edilen an-
neler olduğunu bilme lamın doğrulanabilirliği kuramına
şansımız ilke olarak göre, nedensel yasaların varlığı fi-
da yok gibi görünmek- ziksel olarak anlamsız kabul edilme-
tedir. Çünkü burada lidir. Nedensellik, gözlemsel veriler
gözlemlenemeyen nes- arasındaki ilişkilere dönüştürüleme-
neler gözlemlenen nes- yen boş bir iddiadır.”34
nelere ait yasalarla ha- Reichenbach, kuantum fiziğin-
reket etmezler29: de sonuçların yorumlanması yoluy-
“Gözlemlenmeyen la dahi nedensel ilişkilere ulaşama-
nesneleri denetleyen yacağımızı bildirir. Yani sonuçlara
ilişkiler, nedenselli- bakarak onlara sebep olan neden-
ğin postulatlarına ters ler kestirilemezler demektedir. Be-
düşmektedir; birtakım lirsizlik ilkesi, kuantum mekaniği-
nedensel aykırılıklara nin temel ilkelerinin üzerine kurulu
yol açmaktadır.”30 olduğu kanıtıyla desteklenen deney-

77
sel bir ifadedir. Peki, ileride bu du- sının tanımını, nedenselliğin öner- bul edilebilir tanımlardan oluşan
rumu değiştirecek yeni bilimsel ke- melerini sağlayacak şekilde vermek durumları inceleyerek bunlara ka-
şifler olamaz mı sorusuna böyle bir mümkün değildir. Olgular arasının bul edilebilir yorum demektedir.41
durumun mantıksal olarak müm- betimlemelerinin kümesi hiçbir nor- Bu kuantum mekaniğinde tek tek
kün olduğunu söyleyerek yanıt ve- mal sistem içermez. Bu, kuantum olaylarla ilgilenmek yerine gözlem-
rir. Ancak bu yanıt sadece düşük mekaniğinin temel ilkelerinin bir lenebilir olayların istatistiğiyle ilgi-
bir olasılık gibi görünmektedir. Ba- sonucu olarak ispatlanabilir.”39 Bu lenmek anlamına gelmektedir. Bu
zı saygın fizikçiler “saklı değişken- sonuca olağandışılık ilkesi demek- kısıtlayıcı yorumlarla kuantum me-
ler” olarak adlandırılan bir grup tedir. Bu durumda iki yolumuz var kaniksel iddiaları kısıtlamış oluruz
değişkenin çözümlenmesi ile belir- gibi görünmektedir. Birincisi olgu- ancak bu bize çok da bir şey kaybet-
sizlik ilkesinin ortadan kalkacağı- lar arası olayların yorumunda kar- tirmemektedir. Böylece gözlemsel so-
na inanmış olsalar da böyle bir var- şımıza çıkan olağandışılıkları asga- nuçların belirli bir olasılıkla öngörü-
sayım için yeterince deneysel kanıt ri düzeye indirmektir. Bunu ancak lebileceği söylenebilir. Eğer nedensel
bulunmamaktadır.35 Dahası v. Ne- belli bir düzeye kadar başarabiliriz. yasalar olduğunu biliyor olsaydık ve
umann “saklı değişkenin” olamaya- Olağandışılıkları tamamen ortadan belirsizlik yaratan başlangıç koşulla-
cağının kanıtını vermiştir. Ancak bu kaldıramayız. İkinci yol ise daha rının olasılığına sahip olsaydık bile,
kanıt kuantum mekaniğin yasaları- köklü bir çözümdür. Olgular arası- bundan daha iyisini yapamazdık diye
nın doğru olduğu varsayımına da- nın normal betimlemesi yapılamadı- ekler. Yani “klasik-istatistiksel yön-
yanır. Eğer bu yasaların doğru ol- ğına göre olgular arasının betimle- temlerle öngörülebilen her gözlemsel
madığı ileride birgün gösterilebilirse melerini terk etmektir. Bu durumda sonuç, kuantum mekaniksel yöntem-
o zaman kuantum mekaniği de be- kuantum mekaniği sadece olgusal lerle eşit derecede öngörülebilir ola-
lirsizlik ilkesi de yeniden sorgula- olaylarla sınırlandırılacaktır. Böyle- caktır.”42 demektedir.
nabilecektir.36 Her şeye rağmen ku- ce nedensellikle ilgili problemlerden Böyle bir yorumun akla yatkın-
antum mekanik yasaların kanıtları kurtulabiliriz. Reichenbach, sadece lığını ve yararını anlattıktan sonra
oldukça kuvvetli görünmektedir. olgularla ilgili ifadelerle sınırlandı- Reichenbach, kendi üç değerli man-
Heisenberg kendi ilkesini yorum- rılan yoruma kuantum mekaniğinin tığını bu yorum ile birleştirir. Üç de-
larken belirsizliğin gözlem yoluyla kısıtlayıcı yorumları demektedir. ğerli mantığın hiçbir nedensel ola-
nesnenin etkilenmesinden, bozul- Olgular arasının tam bir betimleme- ğandışılık içermeyeceğini, uygun
masından kaynaklandığı sonucuna sini içeren yorumlaraysa ayrıntılı bir sistem biçiminde olduğunu ifa-
varmıştır. Ancak Reichenbach, be- yorumlar demektedir.40 de etmektedir. Bu yorumda kuan-
lirsizlik ilkesi ile gözlem tarafından Olgular arasını betimleyemeye- tum mekaniğinin klasik yorumun-
bozulma arasında bir bağlantı oldu- ceğimize göre onu terk etmek ak- dan farklı olarak geçmiş değerlerin
ğunu kabul etmekle birlikte durumu la yatkın görünmektedir. Seçim bi- ölçümüyle ilgili bir sınırlama yok-
tersten okumanın daha doğru olaca- zimdir. İki yoldan hangisinin doğru tur, sadece şu andaki değerler be-
ğını ifade eder. Buna göre belirsiz- olduğunu kanıtlama şansımız da lirsizlik ilkesi ile sınırlandırıldık-
lik ilkesi gözlem yoluyla nesnede- yoktur. İkisinden biri diğeri kadar ları için kesin olarak ölçülemezler.
ki bozulmaya işaret etmektedir. Bu doğru olabilir. Bu noktadan sonra Bohr-Heisenberg’in anlamsız olarak
yorum aslında Reichenbach’ın, be- Reichenbach, kısıtlayıcı yorumu ter- kategorilendirdiği bu değerleri Reic-
lirsizliğin doğanın kendisinde bu- cih etmekte ve onun pragmatik kul- henbach, belirsiz olarak kategorilen-
lunduğunu kabul ediyor olması de- lanımını göstermeye çalışmaktadır. dirir.43 Reichenbach bu yorumu, ne-
mektir. Çünkü gözlemin kendisinin Gözlemlenemeyen varlıklarla ilgili densel olağandışılıkları da eleyerek,
yarattığı bozulmanın tek başına be- ifadelerin doğru olup olmadığını is- sistemin ölçüm yapılmadan önce de
lirsizliğe götürmeyeceği matematik- patlamakla uğraşmamıştır çünkü o- birbirine bağlı olduğunu varsaydı-
sel olarak ispatlanmıştır demekte- na göre bu durum anlamsızdır. Ka- ğından, Bohr-Heisenberg yorumun-
dir.37 Bu da bozulmanın gözlemden
değil gözlemden önce gelerek gözle-
me etki ettiğinin kabulüdür. Acaba
bilmediğimiz nedensel olağandışılık-
lar yaratmayan bir yorum bulamaz
mıyız sorusunu tekrar soran Reic-
henbach, böyle bir yorumun olmadı-
ğını da kanıtlayamayız demektedir.
Eğer varsa bile böyle bir kanıtı sağla-
yan yorumun varlığından hiçbir za-
man emin olamayız.38
Reichenbach, kuantum fiziği i-
çin yorumları, olgular ve olgular a-
rası olarak ikiye ayırarak sonuçları
şu şekilde yorumlar: “Olgular ara-

78
dan daha avantajlı olarak ifade et- DİPNOTLAR 17) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.90
miştir.44 1) Sextus Empiricus. Kuşkuculuk. Ayrıntı, İstanbul 2017, s.87 18) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.178.
2) Empiricus, 231 19) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.90
3) Werner Heisenberg, Parça ve Bütün. Çev. Ayşe Atalay. 20) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.90
NOT: Bu çalışma, Doç. Dr. Hasan 21) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.93
Aydın’ın doktora düzeyinde verdiği Düzlem Yayınları, 1990. S. 85-110.Bu kitapta ünlü kuantum
fizikçilerinin birçok konu üzerine tartışmalarını bulmak 22) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.184
“Nedensellik Sorunu” adlı ders için, 23) A.g.e.s.198
mümkündür.
ödev olarak hazırlanmıştır. 4) James T. Cushinng, Fizikte Felsefi Gelişmeler. Çeviri: B. 24) A.g.e.s.136
Özgür Sarıoğlu, Sabancı üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2003. 25) A.g.e.s.137
KAYNAKLAR 5) David Ruelle . Rastlantı ve Kaos. Çeviri Deniz Yurtören. 26) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.190.
TÜBİTAK Yayınları, Ankara 2006, 20. Basım, s.95 27) A.g.e.s.191.
1) Sextus Empiricus, Kuşkuculuk. Ayrıntı, İstanbul 2017.
2) Werner Heisenberg, Parça ve Bütün, Çev. Ayşe Atalay. 6) Alain Aspect, Jean Dalibard, and Gérard Roger. Experimental 28) A.g.e.s.126.
Düzlem Yayınları, 1990. Test of Bell’s Inequalities Using Time-Varying Analyzers. Phys. 29) A.g.e.s.139.
3) James T. Cushinng, Fizikte Felsefi Gelişmeler, Çeviri: B. Rev. Lett. 49, 1804 – Published 20 December 1982.. Bu 30) A.g.e.s.139.
Özgür Sarıoğlu, Sabancı üniversitesi Yayınları, İstanbul, deneyin sonuçlarına göre kuantum fiziğinde yerellik ihlal 31) A.g.e.s.140.
2003. edilmekte yani eşzamanlılık mümkün olmaktadır. Bu da sonuç 32) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.142.
4) David Ruelle, Rastlantı ve Kaos, Çeviri Deniz Yurtören. olarak nedenselliğin de ihlali anlamına gelmektedir. 33) A.g.e.s.143.
TÜBİTAK Yayınları, Ankara 2006 (20. Basım). 7) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu. Çeviri: 34) Hans Reichenbach. Kuantum Mekaniğinin Felsefi Temelleri.
5) Alain Aspect, Jean Dalibard, and Gérard Roger, Cemal Yıldırım. Bilgi Yayınevi, Ankara, 2000, s.41. Çev.: Deniz Ölçek. Alfa Yayınları, İstanbul 2014.S. 19.
Experimental Test of Bell’s Inequalities Using Time-Varying 8) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.73. 35) Hans Reichenbach. Kuantum Mekaniğinin Felsefi
Analyzers, Phys. Rev. Lett. 49, 1804 - Published 20 9) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.83. Temelleri, s.35.
December 1982. 10) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.83. 36) A.g.e.s.35.
6) Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, Çeviri: 11) Bertrand Russell. Felsefe Sorunları. Çeviri: Vehbi 37) A.g.e.s.39.
Cemal Yıldırım. Bilgi Yayınevi, Ankara, 2000. Hacıkadiroğlu. Say Yayınları, Ankara, 2017, s.75-82. 38) A.g.e.s.64.
7) Bertrand Russell, Felsefe Sorunları, Çeviri: Vehbi 12) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.115. 39) A.g.e.s.64.
Hacıkadiroğlu. Say Yayınları, Ankara, 2017. 13) Hans Reichenbach. Bilimsel Felsefenin Doğuşu, s.125. 40) Hans Reichenbach. Kuantum Mekaniğinin Felsefi
8) Hans Reichenbach, Bilime Yeni Pozitivist Bakış-İstanbul 14) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış-İstanbul Temelleri, s.65.
Konferansları, Çeviri: Nusret Hızır, Halil Vehbi Eralp, Epos Konferansları.Çeviri: Nusret Hızır, Halil Vehbi Eralp. Epos 41) A.g.e.s.196.
Yayınları, Ankara 2013. Yayınları, Ankara 2013. S.83-84. 42) A.g.e.s.227
9) Hans Reichenbach, Kuantum Mekaniğinin Felsefi 15) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.82. 43) A.g.e.s.277
Temelleri, Çeviri: Deniz Ölçek, Alfa Yayınları, İstanbul 2014. 16) Hans Reichenbach. Bilime Yeni Pozitivist Bakış, s.89 44) A.g.e.s.287

Hasan Aydın - Mehmet Dağ


Felsefi Antropolojinin Işığında
Hz. MUHAMMED ve KURAN
Bu eserde, Kuran’ın ayrıntılı bir okuması yapılarak
Müslümanlığın kutsal kitabının zaman ve mekâna bağlı tarihsel
niteliği kanıtlanıyor. Hz. Muhammed-Kuran, Kuran-seslendiği
toplum ve Kuran-insanlığın kadim kültürel mirası ilişkileri felsefi
ve bilimsel olarak ele alınıyor.
Hasan Aydın şöyle yazıyor:
“Eğer Kuran tarihsel ve yöresel bir metinse mutlak ve evrensel
olamaz; sadece o dönemin bilişi, dili ve kültürü içinde bir
devinim yaratmıştır. O dönemin sorunlarına yanıt vermiştir.
Kozmolojik ve değerlere ilişkin öğretileri de o döneme aittir.
Sunduğu bilgi ve değerler açısından bugünü bağlayan
bir tarafı olmaz.”
“Kuran’ın tarihsel ve yöresel bir metin olduğunu göstermek
onun değerini azaltmaz. O insanlık tarihinin klasik ve estetik
metinlerinden birisidir. Hatta Hicaz bölgesi Araplarının
7. yüzyıldaki antropolojik ve siyasi özelliklerine ilişkin tarihsel
bir belge konumundadır. Hz. Muhammed’in ve Kuran’ın yaptığı
şey dönemi için ilerici bir hamledir.”

Bilim ve Gelecek Kitaplığı • www.bilimvegelecek.com.tr • 0216.349 71 72

79
Etnografi Notları Dr. Ahmet Kerim Gültekin ahmetkerim78@gmail.com

Senkretizm
Senkretizm kavramı karışma, melezleşme,
kaynaşma anlamlarını karşılayacak biçimde
kullanılan analitik bir araçtır. Günümüzde ise,
kavram, çoğunlukla kültürün dinsel boyutuyla
ilişkili süreçlere ve öğelere dair analiz çerçevesi
niteliği kazanmıştır. Bu meyanda, antropolojik
kültür kuramlarının önde gelen kavramlarından
kültürleşmenin dinsel boyutundaki karşılığıdır.

S
enkretizm, kültürel görüngülerin analizinde, çoğu nin de yaratıcısıdır. Bu yolla maddi ve manevi kül-
zaman birbirine yabancı (hatta kimi durumlarda tür öğeleri toplumlar arasında sürekli hareket ha-
karşıt) inanç öğelerini (ya da ritüelleri) ahenkleş- lindedir ve zamanla da içerildikleri yeni kültüre
tirme girişimidir. Farklı toplumsal gelenekler gi- eklemlenerek özgün biçimler kazanırlar. Kültürleş-
bi gündelik hayata dair kültür örüntüleri arasında me, söz konusu içerilmiş yeni kültür formlarını i-
benzerlikler kurma eylemini işaret ettiği kadar, ör- şaret ederken, senkretizm, bu kategorideki dinsel
neğin, farklı düşünce okullarına ait kuramlar arası (mitik) söylemler, yazılı (kutsal, edebi) metinler,
etkileşimler gibi yeni düşünsel sentezleri de kapsa- kültler, ritüellerle ilişkilidir.
yıcı nitelikte kullanılan bir kavramdır. Bu haliyle, Etimolojik olarak incelendiğinde de kavramın,
yabancı/öteki kültürlere ait söylemlerin, davranış- politik boyutuyla, iç içe geçen ya da birleşim sonu-
ların, inanmaların, ritüellerin, geleneklerin veya cu gibi anlamlar taşıdığı görülebilir. Senkretizmin,
maddi kültür öğelerinin (göç, savaş, fetih, sömür- Antik Yunan’daki syn (eş) öneki ve krasis (karışım)
geleştirme, ticaret, mübadele vb.) temaslar yoluyla kelimesinden türetilen synkrasisten dönüştürülerek
kültürler arasındaki karşılıklı hareketini ve zaman- ortaya çıktığı bilinir. Yunancadaki σνγκρητισμο´ζ
la (aynı öğelerin evrimiyle) ortaya çıkan yeni tekil (synkretismos) ve σνγκρητι´ζειν (synkretizen) keli-
kültürel formları ifade eder. Nihayetinde senkre- meleri, Plutarch’a (MS 45-125) kadar klasik yazın-
tizm karışma, melezleşme, kaynaşma anlamlarını da görülmez. Ancak Plutarch, terimi, Morolia isim-
karşılayacak biçimde kullanılan analitik bir araçtır. li eserindeki “Kardeş Sevgisi Üzerine” (On Brotherly
Günümüzde ise, kavram, çoğunlukla kültürün Love - Peri Philadelphias) bölümünde dışarıdan ge-
dinsel boyutuyla ilişkili süreçlere ve öğelere dair len düşmanla yüzleştikleri zaman kendi aralarında-
analiz çerçevesi niteliği kazanmıştır. Bu meyanda, ki farklılıkları, husumetleri kenara bırakan ve ortak
antropolojik kültür kuramlarının önde gelen kav- tehdide karşı birleşen Giritlileri anlatmak için türet-
ramlarından kültürleşmenin (acculturation) dinsel miştir. Synkeretismos, bu itibarla, müşterek düşmana
boyutundaki karşılığıdır. İnsanlık tarihi boyunca karşı birleşen Girit şehirleri federasyonu anlamına
toplumlar sürekli hareket halinde olmuşlar, birbir- gelmektedir. Bu kullanımıyla senkretizm, oldukça
leriyle çeşitli vesilelerle temas etmişlerdir. Toplum- net politik belirlenimle, belirli bir amaç için birbiri-
sal (iç ve dış) ilişkilerdeki etkileşimsel devingenlik ne karışmış, politik olarak birleşmiş demektir.
ve tarihsel süreklilik, kültürün dinamik karakteri-
Kültürleşme, söz konusu içerilmiş yeni kültür formlarını işaret
Rönesans sonrasında
ederken, senkretizm, bu kategorideki dinsel (mitik) söylemler, Antik dönemden itibaren 16. yüzyıla kadar teri-
yazılı (kutsal, edebi) metinler, kültler, ritüellerle ilişkilidir. min kullanımına rastlanamasa da Erasmus’un Opus
Epistolarum eserinde farklı bakış açılarının olumlu
birliği içeriğiyle yeniden ortaya çıkar. Bilindiği üze-
re Rönesans’ın ardından Antik Yunan düşünürleri-
ne yeniden dönülerek klasik ortaçağ kilise söylemi
antik felsefi tartışmalarla yeniden yorumlanacaktır.
Bu ahenkleştirme eğilimi, Aydınlanma devriminin
yarattığı dinsel (ideolojik ve politik) eleştiriyi ve he-
nüz ilk adımları sayılabilecek laik toplumsal (huku-
ku) örgütlenmeyi göğüsleme, karşı argümanlar ü-
retme motivasyonuyla da açıklanabilir. Nitekim bu
tarihsel izlekte kavram, 16. ve 17. yüzyıllarda, günü-

80
müzde de izleri sürülebilecek olum- ellerin yanı sıra var- Eski Yunan dini ve
suz çağrışımlar içeren niteliğini ka- lığını koruyan halk Eski Mısır dini
zanacaktır. Öncesine kadar düşünsel inançları bağlamın- arasındaki senkretizmin
bir örneği olan
yahut pratik boyutta kültürel form- da, yabancı yahut er- tanrı Hermanubis.
ların benzerlikleri arasında süreklilik ken dönem (dinsel)
ilişkileri türetmeye yarayan aynı içe- öğelerin kültürel ka-
rik, bu defa bozulma, yozlaşma, sap- bulü (içerilmiş biçi-
ma, özünden uzaklaşma anlamlarını mi) anlamında kul-
kapsayan yeni anlam kategorilerini lanılmaya devam
dâhil içerecektir. Kıta Avrupa’sında etmiştir. 19. yüzyıl
Rönesans, Reform ve Aydınlanma ve 20. yüzyıl başla-
seyrinde beliren büyük ekonomik, rında dünya gene-
sosyal, siyasal, ideolojik dönüşüm- linde etkisini sürdü-
lerin bağrında yeşeren Protestanlık ren farklı uluslaşma
gibi yeni dinsel yorumlar ve Hıristi- ideolojileri ve dene-
yan Ortodoksiyi işaret eden merkezi yimleri, kavramla il-
Katolik kilise söylemi (politikası) a- gili olumlu ve olum-
rasında çeşitli uzlaştırma girişimleri, suz yaklaşımları da
böylelikle senkretizmle suçlanacak- yeniden şekillendirecektir. Senkre- ropolojinin kadim konusu/nesnesi
tır. Dinsel biricikliği bozma, deje- tizm, çok-kültürlü ulus devletlerin ilkel (ve geleneksel) dünyanın dra-
nere etme, ilkesizleştirme anlamıyla kamu yönetimi açısından düşünül- matik ve hızlı dönüşümüne şahitlik
kavram, karışarak bozulma durumu- düğünde, yerel (kültürel) farklılık- edilir. Kapitalist sermayenin küresel
nu tarif eder. ları merkezi iktidara tabiiyet, tebaa hareketinin hızlanması, doğal kay-
Senkretizm, her ne kadar Orto- olma, birbirine benzeme, birlikte ya- naklar ile tüketici piyasalarında bü-
doks kabul edilen söylem ve pratik- şama, ortak gelenekler paylaşma gibi yük rekabet alanlarının ve gerilimle-
lerin bozulması anlamında olum- söylemlerle birleştirmesi bakımından rin türemesi, iletişim-bilişim-ulaşım
suzlansa da Hıristiyan misyoner (olumlayıcı içeriğiyle) işlevseldir. teknolojilerinde yaşanan hızlı iler-
rahipler (veya Müslüman simetrisi Ancak ulusal kimlikleri özcü (pri- leme ve sömürgeciliğin tasfiyesi gi-
misyoner dervişler) eliyle uygulan- mordiyalist) kültürel devamlılığa, bi geniş ölçekli tarihsel, ekonomik,
mış ve bizatihi devletler tarafından değişmezliğe dayandıran tekçi ulusal politik ve askeri etkenler belirleyici
da desteklenmiş yayılmacı asimi- kurguların ağırlık kazandığı yerde, hale gelmiştir. Klasik antropolojinin
lasyon taktiğidir. Örneğin, tıpkı da- yozlaşmış olmayı, bozulmayı işaret tarihi dışlayıcı yaklaşımlarla, yapı ve
ha eski tarihsel devirlerde (antikite- eden olumsuz bağlamıyla değerlen- fonksiyon kuramlarıyla araştıradur-
de ve hatta daha evvelinde, Neolitik dirilmiştir. Bu çerçevede beliren an- duğu kırsal bağlamlı halklar (küçük
sonlarında beliren uygarlık [devlet- ti-senkretizm, saflık ve Ortodoksi a- ölçekli topluluklar) hızla (örneğin,
leşme] süreçlerinde) olduğu üzere, dına, kültürel tekilliğin savunusunda kent boyutuyla alt-kültür grupları-
fethedenler, üzerinde ekonomik, sos- öne çıkmış teorik bir yaklaşımdır. na) dönüşmeye başlamış ve yaşadık-
yal, askeri hâkimiyet kurdukları kül- ları mekânlar da araştırmacılar için
türlerin kutsal öğelerini kendi dinsel 20. yüzyılın ikinci artık riskli, tehlikeli, sakıncalı, ya-
formlarında hep içermişlerdir. yarısından günümüze saklı hale gelmiştir. Ulusal (yahut
Yine de 19. yüzyıl boyunca kav- 20. yüzyılın ikinci yarısından iti- sosyal) kurtuluş savaşları, işgaller
ram, merkezi dinsel söylem ve ritü- baren, Avrupa merkezli klasik ant- ve işgal karşıtı hareketler, ayrılıkçı-
Kıta Avrupa’sında Rönesans, Reform ve Aydınlanma seyrinde beliren büyük ekonomik, bağımsızlıkçı politik örgütlenmeler,
sosyal, siyasal, ideolojik dönüşümlerin bağrında yeşeren Protestanlık gibi yeni dinsel yorumlar silahlı mücadeleler, istikrarsızlık-
senkretizmle suçlanmıştır. lar, askeri darbeler, ayaklanmalar bu
gibi coğrafyalarda araştırmacıların
karşılaştığı (sıklıkla da mağduru ol-
dukları) politik şiddetin günümüz-
deki aktörleridir. Bu konjonktürde,
senkretizm bağlamında, çağdaş ant-
ropoloji sömürgecilik ve sömürgeci-
lik sonrası dinsel (büyüsel) inanma
ve pratiklerin değişimi ve (daha ö-
nemlisi yaşanan dramatik, hızlı kül-
türel dönüşümde ne tür uyarlanma-
lar gösterdikleri) bu topluluklarca
nasıl araçsallaştırıldıkları gibi ko-
nuları ön plana çıkarmıştır. Göç-
men gruplar, mülteciler, azınlıklar,

81
uyum (yahut çatışma) ve geçiş sü- sosyo-kültürel temasların ve alışve- mış olarak, karşıt yaklaşımlar sunan
reçleri ile özellikle ekonomik, poli- rişlerin kaçınılmaz, doğal niteliğine görüşlerin (ve aralarındaki ihtila-
tik sebeplerle göçlerin yöneldiği ül- vurgu yaparak, özcü kültür (kim- fın) mevcut literatür ve söylem içe-
kelerde çok-kültürcü kamusal ve lik) yaklaşımları karşısında sıklıkla risinde baskın olduğu rahatlıkla ifa-
dinsel politikalar bağlamında çeşitli kullanılan bir argüman olur. Politik de edilebilir. Buna göre senkretizm
senkretizm yaklaşımları görünür ol- ve sosyal örgütlenme, dil, din, akra- konusunda kendi içinde çelişir gö-
muştur. balık sistemleri, edebiyat, sanatlar, rünen çeşitli yaklaşımlar da göze
20. yüzyılın sonlarından günü- teknoloji gibi kültürün maddi ve çarpar.
müze ise dünya genelinde yaşanan manevi öğeleri ile toplumsal ilişki Örneğin bir inanma biçimi olarak
etnik ve dinsel canlanma süreçleri biçimleri için bu yaklaşım uyarlana- Aleviliği özgül nitelikleriyle, bağım-
nihayetinde, pek çok kültürel kim- bilir. Kimi antropologlar, yerelleşme sız bir kültür varlığı olarak ele al-
lik farklı politikleşme deneyimi tec- ve küreselleşme kavramlarının ana- mak yerine, Türk ulusal kimliğinin
rübe etmiştir. Dolayısıyla kültürel lizinde de bu içeriğiyle kullanışlı o- Müslümanlık öncesi dinsel gelenek-
kimliklerin (bilhassa dinsel kim- labileceğini ileri sürmüşlerdir. lerinin İslam diniyle özgün bir sen-
liklerin) özgünlüğü, saflığı, tarihsel Öte yandan kültürün tamamının tezi olarak değerlendiren görüşler,
kökleri, sınırları gibi konular gün- yahut kimi öğelerinin tekil nitelikle- onu, Hıristiyanlık, Musevilik ya da
delik hayatın sosyo-politik boyu- rine dair (etnosantrik tutumla orta- antik İran dinleri gibi bölgesel olası
tundaki ilişkiler açısından belirleyi- ya çıkan) olumsuzlayıcı vurgusuyla kültürel etkilerden dikkatle ayırmak
ci hale gelmiştir. Politik arenadaki senkretizm, kültürel süreçlerin etki- ister. Bu tarihsel duraklar ve benzer
gerilimler, bilimsel nitelikte bilgi a- leşimsel gerçekliğini göz ardı eden kültür örüntüleri arasındaki benzer-
lanlarından devşirilen kavramların tartışmalı bir tutum yaratır. Örneğin liklerden, devamlılıklardan hareket-
önemini ve prestijini artırmıştır. A- günümüzde çoğu dini (ve politik) o- le ileri sürülen görüşleri ise Türk
kademik bağlamıyla senkretizm, bu torite (kavramın dinsel inanmalarla milli kimliğini yozlaştırmaya, boz-
itibarla, kimlik aidiyetlerinin yeni- ve pratiklerle ilişkili akademik bağ- maya, bölmeye yönelik art niyetli,
den tanımlanmasını ima eden her lamına istinaden), onu, saf olmama bilinçli girişimler olarak kodlar. A-
tartışmada yahut yazılı eserde, sık- yahut kirlenme, bozulma imasıyla leviliğin, Türk milli geleneklerinin
lıkla başvurulan katalizör açıklama çoğunlukça kabul edilmiş (ve genel- İslam’la kavuşmasıyla ortaya çıkan
çerçevesine dönüştürülmüştür. Ço- likle resmi) belirli bir dinsel bağla- senkretik biçimi olduğu tezi bu ka-
ğunlukla politikleşmiş kültürel kim- ma göre farklı bulunan inançlar için bullerle inşa edilir.
liklere dair türetilen fikirlerin kabul kullanmaktadır. Buna karşın Aleviliği farklı tarih-
görmesi yahut itirazla karşılaşma- sel, toplumsal, dinsel etkilerle şekil-
sı durumlarında, senkretizm, olum- Türkçe yazında lenmiş senkretik bir inanma biçimi
lu yahut olumsuz kimi anlam setleri Senkretizm, Türkçe yazında ve olarak tarif eden görüşler ise, onu,
taşımaktadır. Örneğin (pozitif sos- söylemde bağdaştırmacılık olarak antik Anadolu, İran, Hindistan fel-
yal bilimlere göndermeyle) olum- karşılık bulmuştur ve Türkiye’nin sefi dinleri ile tek tanrıcı erken or-
layıcı içeriğiyle senkretizm, mevcut yaşadığı sosyo-ekonomik, poli- taçağ inançlarının özgün sentezi o-
kültürel çeşitlilik ve çok katmanlılık tik çalkantılar akademik yaklaşım- larak tanımlama eğilimindedir. Her
içinde farklı ele alınan (ayrıştırılan) ları ve buradan devşirilen kavram- iki yaklaşım da senkretizmi, kültü-
öğelerin özgül bileşimini ve bu yeni ları da doğrudan belirlemektedir. rel karşılaşmaların tarifinde ve orta-
formun kültürel tekilliğini vurgular. Senkretizm bahsinde, bu süreçle- ya çıkan süreçlerin analizinde kate-
Biyolojik ve kültürel evrimin sürek- rin Türkiye’de doğrudan gözlem- gorik bir araç olarak kullanır. Ancak
liliği bağlamında toplumlar arasında lenebileceği alanların başında ise üretilen bilginin (Alevilik bağlamın-
Alevilik-Bekta- da) hâlihazırda politik saflaşmayı i-
Senkretizmin Türkiye’de doğrudan gözlemlenebileceği alanların başında
ise Alevilik-Bektaşilik yazını gelir. şilik yazını ge- şaret eden söylemlerde üstlendiği
lir. Alevilik a- role göre, senkretizm kavramı da o-
raştırmaları, lumlayıcı-kurucu yahut olumsuzla-
1980’lerle bir- yıcı-kanıtlayıcı gibi değişken içerik-
likte kültürel ler taşır.
kimliklerin po-
litikleşme sü- KAYNAKLAR
reçlerine pa- 1) Brix, H.J. (2006), “Sycncretism”, Encyclopedia of
ralel biçimde, Anthropology, California: Sage P.
Türkiye’de hız- 2) Greenfield, S. ve Droogers, A. (Eds.). (2001), Reinventing
la popülerlik religions: Syncretism and transformation in Africa and the
kazanmıştır. A- Americas. New York: Rowman and Littlefield.
3) Stewart, C. ve R. Shaw. (1994), Syncretism/Anti-
levilik üzerine, Sycretism: The Politics of of Religious Senthesis. London:
özcü ve bağ- Routledge.
daştırmacı ku- 4) Su, S. (2011), Hurafelet ve Mitler, İstanbul: İletişim
tuplara ayrış- Yayınları.

82
Sözcükler,
bilimin dili,
aklın yoludur

Bilimsel bir araştırma, tanımı ve eylemi gereği, araştırma sürecini betimleyen


inceleme, çözümleme, karşılaştırma, değerlendirme, uygulama ve benzeri sözcüklerin
manalarını içinde barındırır. Araştırma eyleminin kendisini çağrıştıran sözcükleri, tezin
adında yinelemeye gerek yoktur.

Doç. Dr. Tülin Acar

B
u yazının yazılış amacı, araştıran, sorgulayan ve çö- Araştırmanın dizgesel süreci
zümleyici bir duruş sergileyenlerin kanatlarını da- Bir araştırma eylemi, ilkin merak duygusunun
ha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Aynı dile getirilişi -yazılı, sözlü ya da düşünsel- soru
zamanda da bir özeleştiridir. Görülen o ki  kalıp- sormakla başlar. Kendi sorduğumuz sorulara, ilkin
laşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, te- kendimiz cevaplar üretiriz ki bu cevap önermeleri-
mellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otorite- ne hipotez kurma denir. Sırasıyla hipotezlerin ya-
ye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize ve ni öngörülen cevapların sınanması için bir yöntem
kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Şimdi tüm belirlenir, veriler toplanır, toplanan veriler çözüm-
bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” lenir, çözümleme sonuçları yani bulgular yansız bir
sözcüğünü yatıralım. biçimde açıklanır, sonuçlara dayalı çıkarımlarda ve
Türk Dil Kurumunun (TDK) Güncel Türkçe önerilerde bulunulur. Bu sıralı süreç, bilimsel bir
sözlüğüne göre ‘araştırma’ sözcüğünün ilk ve  yay- araştırmanın dizgesel olması demektir. Bu dizgesel
gın anlamı: “araştırmak işi, araştırı, istikşaf, tahar- sürecin, bilimsel bir nitelik olarak adlandırılabil-
ri, tetkik”tir. İkinci bir anlamı daha var: “bilim ve mesi için de gerekli olan ilke, araştırma sürecinin
sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, a- yazılı olarak raporlanmasıdır. Neden? Çünkü yapı-
raştırı.”  Araştırma sözcüğünü, şayet bir terim ola- lan bir araştırmanın dizgesel sürecinin yazılı olarak
rak ele alındığında anlamı, kısmen günlük ve yay- raporlanması, araştırmaya bir  “eser”  niteliğini ka-
gın anlamından farklılaşmaktadır. Bir terim olarak zandırmaktadır. Eserin bir başka deyişle raporlan-
“araştırma”, bir gerçeği ortaya çıkarmak, bir soru- mış bir araştırmanın, meslektaşlarla paylaşılması o
nu çözümlemek ve eldeki verileri artırmak için bi- eserin aynı zamanda doğrulanabilir veya yanlışla-
limsel yöntem ve tekniklerden yararlanılarak yapı- nabilir olabileceğinin bir tür açık bildirisi olacaktır.
lan düzenli çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırma sürecinin dizgeli bir biçimde yapılması
Güncel ve terim anlamları birlikte ele alındığın- ve yazılması, o araştırmaya “bilimsel araştırma” ni-
da araştırmanın, bir eylem olduğunu ve bu eyle- teliğini kazandırıyorsa şayet (ki öyledir) bu durum
min bir yöntemi olduğunu rahatlıkla çıkarsayabili- aynı zamanda araştırmayı eserleştirmektedir. Öy-
riz. Araştırma sözcüğünü, araştırma işinin dizgesel leyse üniversitelerde yüksek lisans, doktora prog-
bir süreci içinde barındırması bakımından da ayrı- ramlarında yazılan tezlerin her birini hem bilimsel
ca kavramsallaştırılabiliriz. bir araştırma hem de bir eser olarak düşünebiliriz.

83
Doktora tezi başlıkları bir kuramı test etme işlemlerini için- değil midir? Aynı sözcüklerle bir-
Şimdi ülkemizde yapılan doktora de barındıracaktır. Bir bilimsel araş- birini tekrarlayan ‘doktora tezi baş-
eserlerinin sadece adlarını/başlıkla- tırma olarak düşünülen doktora tez- lıklarıyla’ bu ülkenin, tarım, hukuk,
rını inceleme/araştırma konusu ya- lerinin adlandırılmasında kullanılan sağlık veya ekonomi alanlarındaki
palım. Merak edilen durum: doktora sözcüklerin niteliği, bilim alanının sorunlarına farklı çözüm yolları üre-
tezlerinin adlarında (tez başlıkların- kısır ve sığ sözcüklerle sınırlı tutul- tilebilir mi?
da) kullanılan sözcüklerin zengin- masının bir tür kanıtı olarak düşü- Şayet doktora tezi bir araştırma i-
liğinin (ya da kısırlığının) olup ol- nülmektedir. O nedenle bir araş- se “araştırma” eyleminin inceleme,
madığıdır. Buradan da ilgili alanın tırmanın bir başka deyişle doktora uygulama, karşılaştırma, değerlen-
felsefesinin yapılıp yapılamadığına tezinin adında veya başlığında araş- dirme, çözümleme, geliştirme gibi
dair çıkarımlarda bulunalım. O hal- tırma eylemine özgülenen sözcükleri sözcükleri akla getirdiğini nereden
de, cüret edelim. İzaha başlayalım. (ki bu sözcükler, inceleme, karşılaş- çıkardığımı düşünebilirsiniz. Sor-
Hazır mısınız? tırma, uygulama, değerlendirme, çö- gulayabilirsiniz, şüphelenebilirsi-
Yükseköğretim kurumunun ulu- zümleme, örneklem üzerinde çalış- niz. Bu şüphenin peşine düşelim ve
sal tez arama veri tabanından dokto- ma, bir yöntemi sınama, bir kuramı acaba kendimizden başkaları da ay-
ra tezi başlıklarını bir tür veri olarak test etmedir) kullanmaya gerek var nı şeyi mi düşünmüşler midir, bu-
ele alıyorum ve veri toplama ölçüt- mıdır? Peki, belirlenen ölçütlere gö- nu test edelim. “Doktora tezi ifadesi
lerim: 2015-2018 yılları arasında, E- re listelenen 1590 adet tezin adlan- size hangi sözcükleri çağrıştırmak-
ğitim Bilimleri Enstitülerinden çık- dırılmasında (tez başlığında), ‘bilim- tadır?” sorusu sosyal medya üze-
mış, eğitim-öğretim konu alanında, sel bir araştırma eylemini’ çağrıştıran rinden farklı demografik özellikle-
Türkçe dilinde, Sosyal grubunda, sözcüklerin kullanılma sıklıkları na- re sahip kişilere yöneltilmiştir. Bu
tez durumu onaylanmış doktora tez- sılmış, Tablo 1’e bakalım. soruya cevap veren 282 kişiye göre
lerinin sadece başlıklarıdır. Belirtti- 2015 yılında kabulü YÖK tarafın- “Doktora tezi” ifadesinin çağrıştır-
ğim bu ölçütler aynı zamanda  me- dan onaylanmış doktora tezlerinin dığı sözcüklerin seçilme sıklıkları
rak ettiğim konunun sınırlarıdır. % 46’sında, 2016 yılı için % 45’inde, Tablo 2’de gösterilmiştir.
Ölçütler arasında özellikle eğitim- 2017 yılı için % 44’ünde ve 2018 yı- Tabloya göre doktora tezi ifa-
öğretim konu alanının seçilmesinin lı için % 46’sında araştırma eylemi- desi katılımcıların % 83’üne araş-
bir nedeni bulunmaktadır. O ne- nin dizgesel süreçlerini içinde ba- tırma; % 78’inine, yöntem/geliştir-
den, eğitim-öğretim konu alanında rındıran “inceleme, çözümleme, me çalışması; % 72’sine inceleme;
üretilen bilimsel tezlerin niteliğinin, karşılaştırma, değerlendirme, uygu- % 66’sına çözümleme; % 65’ine de-
başta ekonomi, hukuk, sağlık, ulaş- lama” sözcüklerinden en az birinin ğerlendirme, % 60’ına karşılaştır-
tırma, inşaat, gıda, tarım konu alan- kullanıldığı tespit edilmiştir. Dikkat ma ve uygulama sözcüklerini çağ-
larındaki sorunların çözümlenme- ediniz bu doktora tezleri, eğitim-öğ- rıştırmıştır. Bu şunun ispatıdır ki
sinde oldukça belirleyici bir unsur retim konu alanında üretilmiştir. Ö- “doktora tezi”,  araştırma eylemini,
olduğunun düşünülmesindendir. Bu zellikle eğitimde istenen sıçramanın araştırmanın dizgesel sürecini  için-
bakımdan eğitim-öğretim konu ala- neden yapılamadığı bir parça açık de barındıran sözcükleri akla getir-
nında üretilen tezlerin niteliği, ilkin
tezin adından başlanarak değerlen- Tablo 1: Bilimsel bir araştırma dizgesini çağrıştıran sözcüklerin doktora tez adlarında kullanılma
sıklıkları.
dirilmiştir.
Şimdi belirlenen ölçütlere gö- 2015 Yılı 2016 Yılı 2017 Yılı 2018 yılı
re veri kaynağından 2015 yılında Toplam Toplam Toplam Toplam
Sözcükler tez tez tez tez
424; 2016 ve 2017 yıllarında 409’ar; Sıklık Sıklık Sıklık Sıklık
sayısına sayısına sayısına sayısına
2018 yılında 348 adet olmak üzere oranı oranı oranı oranı
toplam 1590 adet doktora tezi lis- İnceleme/
telenmiştir. Bu tezlerin  içeriklerini, 103 %24 100 %24 102 %25 90 %26
incelenmesi
yöntemlerini, bulgularını, sonuçları- Araştırma/
nı bir kez olsun okumadan tezlerin araştırması/ 27 %6 17 %4 17 %4 19 %5
bütününe ilişkin bir “nitelik” etiket- araştırılması
lemesinde bulunulmadığını özellik- Çözümleme/
2 %0,1 0 %0 4 %1 2 %1
le altını çizerek belirtmek isterim. çözümlenmesi
İlgili ölçütlere göre incelenen dok- Karşılaştırma/
15 %4 16 %4 22 %5 12 %3
karşılaştırılması
tora tezlerinin sadece adlarıdır.
Merakımızın temellendirilmiş sa- Değerlendirilmesi 31 %7 30 %7 24 %6 25 %7
vı, söz konusu doktora tezi, aynı durum/kuram/
zamanda bilimsel bir araştırma ise yöntem/uyarlama/ 12 %3 12 %3 10 %2 10 %3
geliştirme çalışması
araştırma eylemine özgü olan incele-
me, karşılaştırma, uygulama, değer- bir uygulama/
5 %1 11 %3 3 %1 1 %0,3
uygulanması
lendirme, çözümleme, örneklem ü-
Toplam 195 %46 186 %45 182 %44 159 %46
zerinde çalışma, bir yöntemi sınama,

84
Tablo 2: Doktora tezi ifadesinin çağrıştırdığı mektedir.  Araştırma demek incele- Ciddi bir çaba gösterilerek hazır-
sözcüklerin seçilme sıklıkları me yapmak, değerlendirme yapmak, lanan araştırmaların adlarında (tez
karşılaştırma yapmak, uygulama başlıklarında) kullanılan sözcükler-
Doktora tezi” ifadesi Toplam
size hangi sözcükleri Sıklık katılımcı yapmak, çözümleme yapmak de- de tekrarlamalar değil zenginlik; ay-
çağrıştırmaktadır?” sayısına oranı mek. İşte bu noktada  kanatlarımızı nılık değil özgünlük; basitlik değil
açalım ve yükselelim. Anladığımızı derinlik önemsenmelidir. Dahası,
Araba kullanma 9 3%
bu defa anlamlandıralım ve yorum- bir tezin adında zenginlik, derinlik
Araştırma 235 83% layalım. Yaptığımız araştırmaları ad- veya özgünlük yoksa kıt sözcükler-
landırırken kullandığımız sözcük- le bilim alanının felsefesi yapılabilir
AVM’de alışveriş 5 2% leri bir kez daha düşünelim.  Acaba mi? Bunu bir düşünelim. Bir dokto-
gereksiz tekrarlara mı düşüyoruz? ra tezi aynı zamanda ilgili alanın fel-
Çözümleme 186 66% sefesinin de yapılabildiğini  gösterir.
Sonuç İngilizce kısaltması PhD. olan “doc-
Değerlendirme 184 65%
Bilimsel bir araştırma, tanımı ve tor of philosophy” ifadesi, doktora
eylemi gereği, araştırma sürecini be- tezi yazanlar tarafından bilhassa dü-
Ispanak yemeği 3 1%
timleyen inceleme, çözümleme, kar- şünülmelidir. Acaba yazılan dokto-
İnceleme 202 72% şılaştırma, değerlendirme, uygulama ra düzeyindeki çalışmalarda/araştır-
ve benzeri sözcüklerin manalarını i- malarda/tezlerde ilgili bilim alanının
Karşılaştırma 169 60% çinde barındırır. Araştırma eyleminin felsefesi yapılıyor mu, yapılabiliyor
kendisini çağrıştıran sözcükleri, te- mu? Felsefe yapmak için ‘dil’ önemli
Maç izleme 1 0% zin adında yinelemeye gerek yoktur. bir araçtır. Dildeki sözcüklerin bil-
Bir başka deyişle, “tez adlarında/baş- gisi, sözcüklerin nasıl kullanıldığı
Oyun oynama 9 3%
lıklarında” gereksiz yere uzatılan ve önemlidir. Unutulmamalıdır, ilgi-
Parkta gezinti 1%
sürecin kendisini ifade eden “…üze- li bilim alanında yanlış sözcüklerle,
4
rine bir inceleme, üzerine bir araştır- doğru bir felsefe yapılamaz… Dola-
Uygulama 168 60% ma, üzerine bir karşılaştırma, detaylı yısıyla, dil olmadan felsefe olmaz;
bir inceleme, bir uygulama, ampirik felsefe olmadan da bilim alanında
Yöntem/geliştirme bir çalışma  vb.”  sözcüklerin kulla- nitelikli bir araştırmadan söz edile-
78%
çalışması 220
nılmasına hiç gerek yoktur. mez.

85
Riemann Hipotezi:
ma- 160 yıllık problem çözülüyor mu?
te- Ü nlü matematikçimiz Cahit Arf’ın sözüdür: “Şu
Zeta fonksiyonun gizemini anlayabilsem o an

ma-
ölmeye razıyım”. Ömrünün son 25 yılını Riemann
hipoteziyle uğraşarak geçiren Cahit Arf gibi yüz-
lerce matematikçi bu hipotezin doğruluğunu (ya

tik
da yanlışlığını) kanıtlamak için çabaladı ve çabalı-
yor. 1900’de matematikçilerin çözmesi için 23 so-
ru belirleyen Alman matematikçi David Hilbert, bu
problemi sekizinci sıraya koymuş ve şöyle demişti:
“Eğer 500 yıl uyuduktan sonra uyanırsam, ilk so-
rum, Riemann hipotezi ispatlandı mı olacak.”
Riemann Hipotezi ünlü Alman matematikçi lesi bir “milenyum probleminin” çözümü için ma-
Bernhard Riemann tarafından 1859’da öne sürülen tematikçilerin kolektif bir çalışma içinde olmala-

soh-
bir varsayımdır. Matematikçiler bu varsayımın ka- rı heyecan verici. Burada, 1998’de yaşamını yitiren
nıtının matematiğin geri kalanı üzerinde çok derin ve kolektif bir matematikçi olan Paul Erdös’ün şu
etkiler yaratacağına inanıyorlar. Ayrıca, hipotezin sözünü hatırlamakta fayda var: “Benim için soruyu

bet-
doğru olduğunu kabul edip kitaplar dolusu araştır- kimin çözdüğü değil, çözülmesi önemli.”
ma yapan matematikçilerin olduğu biliniyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayında matematikçilerden olu- Kanıt yolunda büyük bir adım
atıldı mı?

leri
şan bir ekip bir milyon dolar ödüllü bu milenyum
probleminin çözümü için çalıştıklarını ve şimdiye Atalanta’daki Emory Üniversitesi’nde sayı te-
dek yaptıkları araştırmanın sonuçlarını açıkladılar. orisyeni ve ortak çalışmanın yazarı olan Ken O-
Bu kolektif çalışmayla henüz Riemann hipotezinin no, yaptıkları çalışmayı şöyle özetliyor: “Riemann
(RH) kanıtlanmadığını ama sayılar teorisi alanında Hipotezi’ne eşdeğer olan çok teknik bir kriteri tek-
bazı problemlerin çözüme kavuştuğunu öğrendik. rar gözden geçirdik ve bu kriterin büyük bir kıs-
Fermat’nın Son Teoremi, Poincare sanısı gibi mını kanıtladık”. Ono, matematikte “Jensen-Polya
büyük ödüllü problemlerin bireysel sayılabilecek polinomları” adıyla bilinen polinomlarla ilgili bir
uğraşlarla çözüme kavuştuğunu düşünürsek, böy- kriterden söz ediyor.

Riemann Hipotezi
Bu hipotez matematiğin kompleks a-
naliz alanında yer alan ve asal sayılarla
bağlantılı olan bir problem. İlk olarak
1737’de Euler, sayılar teorisiyle ana-
liz arasında şaşırtıcı bir ilişki olduğunu
gözlemleyerek
1 1 1
 (s)  1     ...
2 s 3s 4 s
serisiyle asal sayılardan oluşan başka Riemann Hipotezi ünlü Alman matematikçi Bernhard Riemann tarafından
bir seri arasındaki bağı keşfeder. Son- 1859’da öne sürüldü.
rasında bu seri üzerinde Chebyshev ve Gauss ça- dar çok bilgi edilir. Riemann bazı negatif çift sa-
lışır ve bu konuda önemli gelişmeler kaydedilir. yılar dışındaki bütün sıfırların, yani  ( s )  0
Ali Törün 1859’da Riemann, bu serinin asal sayıların dağı- denklemini sağlayan s karmaşık sayılarının reel
lımıyla olan ilişkisini kesinleştirerek, zeta fonksi- kısımlarının x = 1 doğrusu üzerinde olduğunu
yonun sıfırlarıyla (yani  ( s )  0 denkleminin çö- 2
zümleriyle) asal sayıların dağılımı arasındaki bağı tahmin etmiştir. Hardy, 1914’te sonsuz sayıda sı-
a_torun60@hotmail.com gösterir. fırın bu doğru üzerinde olduğunu kanıtlamıştır,
Zeta fonksiyonun sıfırları üzerinde ne kadar ama hangi sıfırların nasıl bu doğru üzerinde yer
çok kontrol sağlanırsa asal sayılar hakkında o ka- aldığı iki yüz altmış yıldır kanıtlanamıyor.

86
20. yüzyılın en önemli matematikçilerinden Johan
Jensen ve George Polya 1927’de öne sürdükleri krite-
rin doğruluğunun kanıtlanması halinde RH’nin de doğ-
ru olacağını kanıtladılar. Geçtiğimiz 92 yıl boyunca ma-
tematikçiler Jensen ve Polya’nın öne sürdüğü kriterin
kanıtlanmasının çok zor ve kullanışsız olduğunu düşü-
nüp, bu yolla RH’nin kilidinin açılamayacağına karar ve-
rerek bu yöntemi terk ettiler.
Günümüz matematiğinin önemli isimlerinden Don
Zagier’in de içinde bulunduğu ekip yeniden 90 küsur
yıllık Jensen-Polya fikrine dönerek farklı bir bakış açı-
sıyla RH’ye beyaz bayrak sallatmayı amaçlıyorlar. Mate-
matikçiler makalenin RH için mutlak bir çözümün ha-
bercisi olmadığını ama bu yöndeki ilerlemenin hem Prof. Ken Ono, “Çalışmamızın güzelliği sadeliği” diyor.
RH’nin kanıtlanması çabalarına hem de sayılar teorisine
önemli katkıları olacağını belirtiyorlar. Ken Ono, “Ma- değerlendiriyor: “Bu çalışmada Riemann Hipotezi’ne yö-
kalemizin güzelliği sadeliği” diyor ve şöyle devam edi- nelik kanıtların sunulması bile tek başına çok güzel bir
yor: “Yeni teknikler icat etmiyoruz veya matematik- sonuç.”
te yeni nesneler kullanmıyoruz, ama Riemann Hipotezi Matematikçiler bu makalenin Riemann Hipotezi’ni
hakkında yeni bir görüş veriyoruz.” kanıtlamaktan uzak kaldığını belirtmekle birlikte ileri-
Makalenin yazarı olmayan Săo Paulo ye doğru atılmış büyük bir adım olarak görülmesi gerek-
Üniversitesi’nden matematikçi Dimitar Dimitrov, “Rie- tiğini belirtiyorlar. Biz matematikseverler içinse böylesi
mann Hipotezi’yle ilgili herhangi bir yönde ilerleme bü- çalışmalar ölmeden önce Riemann Hipotezi’nin kanıt-
yüleyici. Jensen-Polya kriteri üzerinden bir yol almanın landığı haberini alacağımızın umudunu tazeliyor.
imkânsız olacağı düşünülüyordu, ama başardılar.” açık-
lamasını yaparken, yine ortak çalışma içinde yer alma- KAYNAKLAR
yan Stanford Üniversitesi’nden bir matematikçi ve RH 1) https://www.livescience.com/65577-riemann-hypothesis-big-step-math.html
uzmanı Kannan Soundararajan ise makaleyi şu sözlerle 2) https://www.sciencedaily.com/releases/2019/05/190521162441.htm

87
Bulmaca Hikmet Uğurlu

Soldan sağa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15
1) “Maden”, “Film Bitti”, “İki Kadın”, 1
“Yengeç Sepeti” gibi filmleri de yö-
netmiş, çeşitli ulusal ve uluslararası 2
ödüllü, 1942 Yozgat doğumlu, ge- 3
çenlerde sonsuzluğa uğurlanan ünlü
yapımcı, senarist ve yönetmenimiz. 4
– İlkçağda, bir ya da birkaç kentten 5
oluşan ve kendi yasalarıyla yöneten
devlet. 6
2) “Ölüm …. bahar ülkesidir bir rinde”. 7
(Y. K. Beyatlı). – İsviçre’de bir kent.
8
– Haldun Taner’in bir öykü kitabı.
3) Türkü, ezgi. – İskandinav söylencebi- 9
liminde evrendeki ilk canlıya verilen 10
ad. – Başlangıçta yer alan. – Ünlü bir
otomobil markası. 11
4) Argoda “ilgilendirmek”. – François 12
önadlı, 1540-1603 yılları arasında ya-
şamış ünlü matematikçi. Yukarıdan aşağıya – Bir cetvel. – “… gözlü nazlı dilber /
Seni senden sakınırım / Kandan değil
5) Antik çağda seçimlerde içine ad pu-
1) Emperyalizm. hay efendim / Seni candan sakını-
sulalarının atıldığı kap. – Korkup çe-
2) Yüzyıl. – Sinema, tiyatro gibi yerlerde rım.” (Gevheri)
kinme, sakınma.
gece gösterisi. 10) Kara haberci, şom ağızlı. – “Üç” anla-
6) Sahip. – Almanya’da bir kent. – Saka- mında yabancı bir ek. – Halk dilinde
3) Yara bere üstüne konan kocakarı ilacı.
ğı da denilen bir hayvan hastalığı. – Görme özürlü. – İran’ın plaka imi. “şaşkın, serseri, budala”
7) Ömür süren, yaşayan. – Eski dilde 4) Telli bir çalgı. – “… Derler Adıma” 11) Adı bir tiyatroya da verilen, 1921-
“ok”. – Satranç oyununda derecelen- 1974 yılları arasında yaşamış, ünlü
(William Saroyan’ın bir yapıtı) .
dirme yöntemi. sinema ve tiyatro oyuncumuz. – Işık,
– Sporcunun tekniklerini geliştirmek
aydınlık.
8) Sırça. – Adana yöresinde “sürgün”. ve pekiştirmek amacıyla hayali bir ra-
kibe karşı yaptığı karate çalışmasına 12) Papua Yeni Gine’nin para birimi.
– “Gürer …” (ünlü orkestra şefimiz).
verilen ad. – Romanya’da bir kent.
9) Uzak. – Burdur, Isparta yöresinde 13) Terbiyesiz kimse. – Başlıca yiyeceği-
5) İlk sigorta poliçesine ek olarak düzen-
“salça”. – üye. – Çok istekli. miz. – Yunan söylencebiliminde kötü-
lenen yeni bölüm. – Efsane
10) M. Sadık Aslankara’nın bir romanı. lük tanrıçası.
6) “Üzülerek söylüyorum ki, yazık ki”
– Gözenekli dokularda, dışarıdan anlamında kullanılan bir söz. 14) Üzeri yufka kaplı, meyveli ya da ka-
hava girmesi ya da orada hava oluş- kaolu bir pasta çeşidi. – “En azından,
7) Prens, şef. – Belli iki yer arasında gi-
ması sonucu ortaya çıkan şişkinlik. daha aşağı olmaz” anlamında kullanı-
dip gelebilme işi, ulaşım. lan eski bir söz.
– Milan Kundera’nın bir romanı.
8) Antalya’nın 30 km. kuzeybatısında 15) “Namus Uğruna”, “Elim Sende”, “Ka-
11) Güdü, saik. Sulak yer. – Şenliklerde bulunan, eski dönemlere ait önemli yıp Aşıklar” gibi filmlerde oynamış,
caddelere konan süslü kemer. buluntuların elde edildiği ünlü mağa- pek çok tv dizisinde rol almış, geçen-
12) Uzakdoğu’ya özgü bir dövüş sporu. ra. – Terazi, tartı, ölçü aleti. lerde 92 yaşında sonsuzluğa uğurla-
– Doğal, tabii. 9) Güzel sanat. – Kırgızistan’ın plaka imi. dığımız unutulmaz aktörümüz.

Haziran sayımızdaki bulmaca teknik bir sorundan dolayı yanlış


GEÇEN SAYININ YANITI

yayınlandığından ödül kazanan olmadı, bunun için tüm okurlarımızdan


özür dileriz. Bu durumda, Temmuz bulmacamızı doğru yanıtlayacak
okurlarımız arasından belirleyeceğimiz üç kişi, geçen ayki bulmacanın
ödülü olan, Martin Rees’in Say Yayınları’ndan Kozmostaki Evimiz adlı
kitabını kazanacak. Çözümlerinizin değerlendirmeye girebilmesi için,
en geç 20 Temmuz tarihine kadar posta, faks veya e-posta yoluyla
elimize ulaşması gerekiyor.
Kolay gelsin…

88
Ruh kavramına dair Ormanın ortasında,
bir damar huzur içinde
Batuhan Saç Melis Mine Şener Avşar
Ruh Sorusu / Ahmet Soysal Ağaçlar / Hermann Hesse

Öte-beri: Sultan Komut ile Ünlü bilim tarihçisi


‘Öte’ kitabına dair söyleşi George Sarton’ın
Irmak Gültekin çağları simgeleyen
Öte / Sultan Komut bilimciler listesi

KİTAPÇI
RAFI
Kitapçıl

Ruh kavramına dair bir damar


rum: “Uyuşmaların, ayrışmalardan daha
Batuhan Saç önemli olduklarını fark edeceğiz ki bu,

K üçük Nasreddin’i haylazlık edece-


ğine, eli bir iş tutsun diye terzi ya-
nına çırak verirler.
söz konusu dinlerin deyim yerindeyse
esin ortaklığını kanıtlamaktadır.”
Üniversitede psikoloji lisans eğitimi
Ruh Sorusu,
Ahmet Soysal,
İki yıl kadar sonra bir gün anası onu almış birisi olarak, ruh kavramının ye-
Monokl Yayınları,
karşısına alıp sorar: terince değil neredeyse hiç tartışılmadı-
2013, 112 s.
“Nasıl oğlum, terziliği biraz öğrene- ğını bildiğimizi söyleyebilirim. Bu ko-
bildin mi?” nuda eğitim tarzımızı eleştirmenin de sinde yaptığı çalışmalara dair de ayrı bir
“Yarı yarıya öğrendim ana!” der. “Ar- son derece kısır bir yolculuk olacağını başlık sunuyor: “Ruh’un Jenealojisi”. Bu
tık elime ne verseler sökebiliyorum. tahmin ediyorum. Ama lisans eğitimi iddialı başlığa dair eklenmesi gereken
Dikmeyi de öğrendim mi tamam!” konusuna değinmemin sebebi de Ah- önemli bir bilgi de Ruh Sorusu kitabının
Ahmet Soysal’ın Ruh Sorusu kitabını met Soysal’ın yaptığı tartışmaların yer- aslında bir üçlemenin parçası, yani pek
tanıtırken bir Küçük Nasreddin olarak leşik terminolojiyi sarsacak kadar kuv- çok farklı ilişki ağı içerisinde olduğu.
yazıyor olacağım. Yani kumaşı sökme- vetli olduğunu düşünmem. Kitapta ruh Üçleme, Ahmet Soysal’ın İtkisel Man-
yi bilen ama dikmeyi tam da becereme- sorunsalına yönelik tartışmalar teoloji, tık, Ruh Sorusu ve Canlı Alev kitapla-
yen biri olarak.1 Ruh Sorusu 2013’te Mo- ontoloji, psikoloji, etik ve estetiğin a- rını kapsıyor. Ve bu kitapta da İtkisel
nokl Yayınları’ndan çıkmıştı. Dolayısıyla lanlarına dâhil oluyor; kitabın deyişiyle Mantık’taki bir çalışmanın benzerinin
kitapla tanışmış olanlarımız varsa neden her birinin “kesiştiği” alana. Kitap, ter- de olduğunu ifade ediyor yazar. Bu ça-
Küçük Nasreddin şakasıyla başladığımı minolojiyi tartışırken aynı zamanda bir lışma, kimi Fransızca kavramları ve te-
anlayacaklarını düşünüyorum. Kitap- tartışmacının kendisini nasıl sorumlu rimleri henüz kurulmamış ve kurulma-
la tanışmamışlar içinse, sıkı bir örgüy- hissettiğini de gösteriyor. Bahsettiğim sı için büyük çaba gösterilmesi gerektiği
le karşı karşıya olduklarını ifade etmeye “sorumlu” paragrafı doğrudan alıntılı- ifade edilen Türkçe felsefe diline da-
çalışıyorum. Kitap geniş bir felsefi-teo- yorum: “Yerleşik bir terminolojiyi sars- ir çalışmalar için yardıma çağırıyor ay-
lojik birikim içeriyor. Bu ifadeler Özer manın yaratacağı sorunlar göz ardı e- nı zamanda. Kitabın bir tür sorumluluk
Or’un geçen sayıdaki Okumanın da, dü- dilemez, ama temelsiz yerleşikliğin ve hissini de taşıdığını tekrar ifade etmeyi
şünmenin de yaşı var2 metnine de gön- alışkanlıkların düşünce karanlığını sür- kıymetli görüyorum. Bu bağlamda, kita-
derme yapıyor. Yani bazı eserleri oku- dürmekten başka bir işlevi olamayaca- bın elli dokuzuncu sayfasında yer alan
mak kimi zaman erken sayılabilir. Özel ğının da bilincine varılması gerekir.” İbn Arabi alıntısının da son derece et-
olarak Ruh Sorusu’nu okurken, yani bir Ve şöyle devam ediyor: “Türkçe özgün kileyici olduğunu söylemeliyim.4 “Tan-
okur olarak, tam olarak böyle bir his bir düşünce doğacaksa, bu, en başta, rı başkası’dır (başka insan’dır)” görü-
vardı içimde: “Galiba birkaç ay sonra o- doğru terimlerin kullanımıyla olanaklı şünün anlatıldığı ve kitabın tamamında
kumalıyım.” olacaktır.” hassasiyetini gördüğümüz bu pasaj, ki-
Bu noktaya kadar ifade ettiklerim- Ruh Sorusu kitabı sorunsal olarak tabın taşın altına koyduğu eli de anla-
den okurun ödevime çalışmadığım iz- sunduklarını çözümlediğini ifade etmi- tıyor.
lenimi edinmesini istemem. Söylemek yor. Ancak yeni sorular sormaktan da Ruh Sorusu kitabının kavram hakkın-
istediğim, Ruh Sorusu’nun yavaş yavaş geri durmuyor. Günümüz Türkçesin- da yapılacak bir inceleme için son dere-
okunup işaret ettiği noktalara dönüle- de psükhe’nin “ruh” olarak kullanımı- ce zengin bir damar olduğunu söylene-
rek kavranabilecek bir kitap olduğu. Ya- nın gelenekselleştiğinden bahsediyor ki- bilir. Benzer bir şekilde, kitabın kendini
ni yüklü cümlelerin olduğu, virgüllerin tap. Ardından bu terminolojinin yerine öne çıkardığı bir başka alan da izledi-
bol olduğu bir eser. Kitap hem kavram psükhe’nin kökensel karşılığı nefs’i öne- ği yol ve kronolojik disiplin. Dolayısıy-
tartışmalarını içeriyor hem de kutsal ki- riyor, nefs kavramının anlam zenginliği- la son olarak, Ruh Sorusu’nun belirttiği
tap okumaları yapıyor. Ardından da fel- ni vurguluyor.3 Öncesinde ve sonrasın- yönlerin, yaptığı vurguların paylaşılma-
sefi metinlerdeki ruh kavramını tar- da şu soruları da soruyor Soysal. Ruh sını ve tartışılmasını umuyorum.
tışıyor. Ahmet Soysal iki ana bölüme kavramı, Nefs (Psüke, Anima, Ame, Se-
ayırıyor Ruh Sorusu’nu. Birinci ana bö- ele, Soul…) kavramını da içerecek bo- DİPNOTLAR
lümde ruh sorunsalının çerçevesini çiz- yutta genişletilebilir mi? Ya da tam ter- 1) Malum, tekstil ve text kelimesi arası ilişkiyi biliyoruz.
meye çalışıyor. Diğer bir deyişle hari- si, Ruh kavramı, teolojinin, ontolojinin, Yazıyla kumaş arasında da böyle bir etimolojik bağ
tasını çıkarıyor. İkinci ana bölümde ise psikolojinin, etik’in ve estetik’in bir ke- mevcuttur. Hatta metnin “olay örgüsü” de deriz.)
okumalar gerçekleştiriyor. Bu okuma- sişmesinin olanağını sunmamakta mı- 2) Özer Or, Okumanın da, düşünmenin de yaşı var, Bilim ve
ların rotası ise Yahudilik, Hıristiyanlık dır? Gelecek, Haziran 2019, s.96
ve İslam’da ruh hakkında yazılmış, söy- Ruh konusuna dair tartışmayı 3) Ahmet Soysal bu noktada Plotinos’un eseri Enned’lar
38’de, Nous ile Psükhe arasındaki bir geçişliliğin ve bir
lenmiş olanlar. Yani üç tanrıcı gelenek- Suhreverdi’den, İbn Arabi’den, Kabba-
türden iç içe’lik olanağının ifade ettiğini örnek olarak
te ruh kavramının ortaya çıkışını krono- la hakkındaki notlardan da okuyoruz. gösteriyor.
lojik olarak inceliyor Soysal. Eklediği şu Hemen ardından, Parmenides, Plotinos 4) İbn Arabi, Nurlar Haznesi - “Mişkatü’l-Envar” - 3. Bölüm ,
uyarının önemli olduğunu düşünüyo- ve Hegel’i inceliyor Soysal. Kitap içeri- 18. Hadis (98), s.166-167; çev. M. Demirci, İz Yay., 2001)

90
Ormanın ortasında, huzur içinde
kuşların aerodinamik yapısından uçak-
Melis Mine Şener Avşar lar, taç yapraklı çiçeklerden Fibonacci

B ir kitabı okumanın en keyif verdi-


ği zamanlar, metnin insanı yarattı-
ğı dünyanın içine götürdüğü anlardır
dizisi… Bir çırpıda sayılacak hayatımızın
pek çok öğesi hep tabiatın insan eliyle
taklidi. Bu kitapta ise insanlar ve ağaçlar
Ağaçlar, Hermann Hesse,
Çev. Zehra Aksu Yılmazer,
bence. Bir denizin kıyısında dalgaların arasındaki duygudaşlığa yakın benzer-
Kolektif Kitap,
sesini duyar, güneşin yavaş yavaş ba- likler göze çarpıyor. Yaşlandıkça bilge-
2018, 104 s.
tışını izlersiniz. Önünüzde ağlayan bir leşen, yapraklarını gücünün son zerre-
çocuk, koşuşan gençlerin neşeli sesleri, sine kadar tutan, bunun için direnen ve nız. Bu adam bize suyun ağaç dallarına
beraber çay içtiğiniz arkadaşınızın anlat- sonra bir anda uçup giden çocuklarının yürümesini, fırtınada kırılan ağacın etra-
tıkları… O anda, orada, doğayla aranı- yerine pes etmeden yenilerini büyüten, fa saçılmış tohumlarından doğan yeni fi-
za kimse giremez. Kitap okurken sade- ya da ölüme karşı boyun eğen ağaçlar. lizlerini, bir dahaki kışa çıkamayacak bir
ce siz varsınızdır, herkes silinir ve iyi bir Hesse hepsiyle tanıştırıyor bizi. Kitap ağaçtan fidelediği genç ağacı, belki de o-
kitap sizi kendi dünyasına çeker. Her- kırka yakın metin ve şiirden oluşuyor. nun meyvelerini yeme fırsatı olamayaca-
mann Hesse’nin Ağaçlar’ı, uzun zaman- Kiminde ıhlamur, kiminde şeftali, bazen ğını bilerek incelikle, sadelikle anlatıyor.
dır, çoğunlukla tercih ettiğim kitapların bir kayın, bazen de bir kestane ağacı o- Binaları, parkları etraflarındaki ağaçlarla
doğası gereği mümkün olmayan, yaşa- luyor başrolde. Kimiyle genç bir seyyah- belleğine kaydeden birinin gözünden ta-
madığım bu kitabın içine çekilme his- ken, kimiyle ilerlemiş yaşında karşılaş- biatı izlemek, daha önce fark etmediği-
sini verdi bana. Gerek kitabın inceliği, tığından bahsediyor yazar ama kitabın miz pek çok detayla karşılaşma şansını
gerekse içindeki çizimler çarçabuk oku- geneli yaşlılığına dair gibi. Olumsuz bir veriyor. Yazarın bir erguvan ağacı uğruna
yup bitirebileceğini düşündürüyor oku- anlam içermiyor aslında bu kelime: ya- kiraladığı ev, yıllar yılı o ağacın filizlen-
ra. Ama içinde öyle kocaman bir dünya, şamış, öğrenmiş, biriktirmiş, damıt- mesi, çiçeklenmesi, sonra fırtınada kırıl-
çeşit çeşit ağaçlarıyla bir orman yaratmış mış, birleştirmiş ve kendine ait bir görüş ması, fırtınanın yaşanan habitata yaptık-
ki Hesse; bilerek yavaş yavaş okuyor, ve- şekillendirmiş, bunu bilgece paylaşıyor ları ve ağacın arkasında kalan boşluk...
dalaşmak istemiyorsunuz. yazar. “Guguk kuşunu ömrümün her yı- Bu hepi topu 2 – 3 sayfalık metni okur-
Tabiat mükemmel bir sistemle binler- lında görmüş değilim, hepi topu on - on ken, yazarın bunu sadece sizinle paylaştı-
ce yıldır devam ediyor düzenini sürdür- iki kez görmüşümdür, bundan sonra da ğına inanabilirsiniz. Sanki puslu bir son-
meye. Biz, ne kadar çok teknoloji üretir- pek karşılaşamayacağız zaten, bacakla- bahar akşamında, belki dışarıda kuvvetli
sek üretelim, ne kullanırsak kullanalım, rım eskisi gibi değil, ürkek kardeş guguk bir rüzgâr varken, bir fincan çay eşliğinde
matematik, fizik, elektro manyetik, na- çok yakında sadece oğullarım ve torun- o erguvan ağacının başına gelenleri yal-
noteknoloji… Hepsi, hepsi doğanın bir larım için ötecek. Onu iyi dinleyin to- nızca size, yeri geldiği için, anlatıyormuş
parçasının taklidi üzerine temelleniyor. runlar, çok şey bilir o, ondan bir şeyler gibi hissettiriyor Hesse.
Suyun kaldırma kuvvetinden gemiler, öğrenin!” diye yazdığında yaşamının son Bir de ölüm var kitabın sayfaları ara-
yıllarında olduğunu düşündü- sında sıklıkla hissettiğimiz. Ağaçların ve
Hermann Hesse rüyor biraz da. insanın ölümünü nazikçe bir araya geti-
Kitapta sanki ağaçların rerek anlatıyor çoğu zaman. Bazen hiç
gözünden bir anlatım var. bahsetmese de insanın ölümle mücade-
Onların duyduğu hisleri anla- lesini okuyorsunuz satırlarda. “Hayatım
yan biri anlatıyor ağaçları. Sa- boyunca bir sürü ağaç dikmiştim, bir ta-
dece dışarıdan baktığımızda ne daha dikmesem de olurdu. Döngüyü
gördüğümüz kahverengi ka- yine burada da bir kez daha yenilemeye,
buklar, kalın gövdeler, açık- hayatın çarkını bir kez daha döndürme-
lı koyulu yeşil yapraklar değil; ye, obur ölüme yeni bir ganimet yetiş-
bir yaşam mücadelesi, hayatta tirmeye karşı direnç vardı içimde. İste-
kalma, direnme ve paylaşma da miyordum.” Ağaçlar duru anlatımıyla,
var anlatıda. Bir de yalnızlık… tabiatı sevenler, ağaçları, kuşları ve bit-
Kitabı okurken yalnız bir adam kileri tanımak isteyenler için özendirici
resmi beliriyor insanın hayalin- bir başlangıç kitabı. Aynı zamanda yazma
de. Bir ormanın kıyısındaki e- uğraşında okurlara sade bir dille nasıl bir
vinde, kaldığı bir otel odasının ihtişam yaratılacağını gösteriyor. Sözün
balkonunda, çevresinde olup özü, Hesse’nin çeşitli zamanlarda çeşitli
biteni izleyen, üstelik bu kadar yerlerde yayımlanan metinlerinden derle-
ince detayları fark edebilen biri, nen bu kitap okumanın zevkine varmak
yalnız başına olmalı. Ama yal- için biçilmiş kaftan. Hayatın koşturmaca-
nızlığa bırakılmış değil, çoğun- sını bir yana bırakıp ormanın ortasında,
lukla onu tercih etmiş bir yal- huzur içinde oturmak gibi.

91
Kitapçıl

Öte-beri: Sultan Komut ile “Öte” kitabına dair söyleşi


Bize hiç benzemeyeni, öfkelendi-
Irmak Gültekin ğimizi, tiksindiğimizi, nefret ettiğimi-

B azı kitapları insanın iç dünyasında


çıkabileceği bir keşif gezisi imkânı
sunabilmesi bakımından kıymetli bulu-
zi, yabancı olanı dışarıda sanırız. Oysa
o, içimizden dışarı çıkmıştır. İçimizde
olmasına katlanamadığımız için dışa-
rum. Her kitapta rastlanabilecek bir ni- rı yansıtılmıştır belki de. İçimizdeki bu
telik değil. Bu niteliğe sahip kitapların parça, bizim ruhsal dengemizi tehdit
da her insan için bu keşif gezisini kesin- ediyor, bu tehdidin getirdiği gerilimle
likle vaat ettiğini söyleyemem. Bu özel kalmak da epey zor oluyorsa onu dışarı
Öte, Sultan Komut,
bir karşılaşma. Kendi iç dünyasında çı- atmak ve ona dışarıdan bakmak daha
Everest Yayınları,
kacağı keşfe hazır olmalı insan ve ancak güvenli gelir. Çok rahatsız olduğum,
2019, 105 s.
hazırsa bunu ona vaat edebilecek kitabı feci öfkelendiğim ve nefret duygusu
eline alır zaten. Tesadüfen seçtiğimizi hissettiğim şeylere/insanlara/tavırlara sek daha bütünlüklü, daha özgür, daha
sanırız çoğu kez. Oysa bu keşif gezisine böyle bakmaya çalışırım: Bu benim barış dolu olabiliriz. Kendi içimizdeki
hazır olmayan, kitabıyla karşılaş(a)maz. içimdeki hangi parçayı tetikledi ve ben bu dönüşüm, diğerleriyle olan ilişkileri-
Ben böyle olduğuna inanırım. Psikanali- kendimde karşılaşmaktan korktuğum mizi de etkiler.
ze merak sarmış biri olarak da tesadüf- neyi karşımdakine yansıttım? Nelere Sultan Komut’un Öte’sindeki öykü-
lerin hakikatine her seferinde şaşırırım. “ben” dedim de, neleri “ben olmayan” lerde bir bakın bakalım, “ben olmayan”
Öte, bu türden karşılaşmaların mey- diye öteledim? Dr. Bahar Tezcan’ın ö- kimleriniz var? Böylece sizinle söyleşi-
dana gelmesini iyi bir ihtimal ile barın- nemli bir paylaşımı var buna dair: mize başlamış oluruz. Sultan Komut ile
dırdığını düşündüğüm bir kitap. Kitabın “Düşmanım dediğin o kişide kendinle söyleşimize de aşağıdan dâhil olun, buy-
yazarı, sevgili hocam Sultan Komut’un karşılaşmak riski var,” diyor ve yorum- run.
tam karşısındaki masaya geçmem de luyor.
yalnızca hoş bir tesadüf olmasa gerek o- Yukarıda bahsi geçen mekaniz- - “Öte”, ilk öyküden itibaren insanı i-
fiste. Onun iç dünyasından göreceğim, ma, psikanalitik kuramda “projeksiyon çindeki “öteki” ile yüzleştiriyor. Bizi bi-
alacağım, özdeşleşeceğim ve ayrışacağım (yansıtma)” adıyla, insanın ruhsallığının ze çarpıyor aslında öyküler. İçimizde bir
şeyler varmış. savunma mekanizmalarından biri olarak yerlerde ötelediğimiz meselelere doku-
Bu kitabın nesi var? Neden okunma- geçer. Psikanalize ilgiliyseniz, yansıtma nuyor. Sizin için kitabınızın temel mese-
lı? Neden önemli? Nasıl bir anlamı var? ile ilgili pek çok yazına rastlamak müm- lesi nedir? Bu kitap neyi dert ediyor?
Bu soruların cevaplarını veremem. Çün- kün; kendinize ilgiliyseniz, bir gün için- - Cevap sizin sorunuzda gizli esa-
kü bilmiyorum. Ama yine de şöyle ce- de bile yansıtmaya başvurduğunuz hal- sen. “İlk öyküden itibaren insanı için-
vaplar vermek gelir içimden: Bu kitabın lerinize rastlamanız mümkün. deki öteki ile yüzleştiriyor” diyorsu-
nesi var diye sorarsanız; sizin ruhsal ih- Bir de “ben” ve “ben olmayan” (me / nuz. Herhangi bir metnin esasında neyi
tiyaçlarınızda ne eksikse bunda o var. not me) var. Bu konseptler de psikanali- dert ederse edinsin okurun kendi için-
Neden okuyayım derseniz; siz o nede- tik kuramlarda Sullivan’ın teorisinde yer deki derde dokunduğunu düşünüyo-
ne bilinçli olarak erişemeseniz bile de- alıyor. “Ben” dediğimiz yapıyı tanımla- rum. Farklı referanslar verebilirim a-
rinlerde bir sebebiniz muhakkak var- mak nispeten daha bilinçli yaptığımız ma doğrudan söyleyeyim: Metinden
dır ve bir bakarsınız kitabın satırlarında bir şey oluyor. Ben diye cümleye başla- çıkardığımız aslında bizim konumu-
dolaşır gözleriniz. Önemi ve anlamına dığımızda, ardına sıfat(lar) koymak çok muzla ve ötekilik durumlarımızla ilgi-
gelince, vesilesiyle bir keşif gezisi nasip daha rahat ve kolay. Neyin “ben” oldu- lidir. Burada benim ifade ettiğimden zi-
olursa size o geziden kalan en güzel ğunu bildiğimizi sanıyoruz. “Ben şu- yade, o öykülerde okurun karşı karşıya
hatıra olacaktır; bazen keşfinizden yum”, “ben iyiyim”, “ben iyi biriyim”, geldiği bir anlamda yüzleştiği ötekilik-
memnun kalmasanız bile. “ben güçlüyüm”, “ben akıllıyım” gibi ler önemli. Mesela yakın zamanda Öte
Birazdan aşağıda okuyacağınız söyle- şeyleri söylemek ve ‘ben olan’ kümesine hakkında kaleme alınan bir yazıda “Ka-
şi ve elbette kitabın kendisi size kitaba dâhil etmek çoğumuz için daha kolay, dın özneyle erkek devlet, anlatı evrenin-
dair çok şey söyleyecektir. Herkese fark- daha makul ve daha kemikleşmiştir. Oy- de adeta “kast” temelinde geçirgensizlik
lı şeyler söyleyecek, herkesle farklı ko- sa bazı şeyleri “ben”in yanına eklemekte yansıtıyor.” diye ifade edilmiş. (M. Sa-
nuşacaktır bu kitap. Ben ona dair neler zorlanırız. “Ben deliyim”, “ben zayıfım”, dık Aslankara, Cumhuriyet Kitap Eki).
söyleyebilirim diye yoğunlaşınca bu ki- “ben güçsüzüm”, “ben öfkeliyim”, “ben Mutlulukla katılıyorum.
tapla çok temel bir meselenin yolunu nefret doluyum” diyebilmek neden da- Bu kitabın içindeki öyküler olduk-
keşfe çıktığımı fark ettim. Bu yol, “ben” ha zordur? Herkes bir parça güçsüz, bir ça uzun bir zaman diliminde yazıl-
ve “ben olmayan”ı yürümekten geçiyor. parça deli, bir parça iyi, bir parça kötü dı ve bir dosyaya evrildikten sonra as-
Kitap boyunca her çevirdiğim sayfada, oysa… lında bir dert etrafında döndüklerini
her yeni öyküde bir tanıdığa, bir de hiç “Ben olmayan” diye ötelediğimiz ta- fark ettik. Bu konuda editörüm Meh-
tanıdık gelmeyen “ötede” birine rastla- raflarımızı bilincimize ne kadar çıkara- met Said Aydın’ın önerisiyle ilk toplam-
yabiliyorum. bilir, onların ne kadar farkında olabilir- dan çıkardığım metinler de oldu. Kalan

92
metinler zaman içerisinde düzenlen- oyunla buluşunca okuyucuyu ebeliyor - Hikâye bağlamında değil belki a-
di, deyim yerindeyse yeniden yazıldı. ve oyuna çekiveriyor. Aynı zamanda bir ma yazılış süreçleri açısından karşılaş-
Belki benim kendi varlığımı konumlan- akademisyen olarak, dilin içerikle olan tırdığımda öykülerden birini seçebilirim
dırmamla, kendi metnimi yeniden oku- etkileşimi hakkında neler söyleyebilirsi- belki. Son öykü, Kadınadam, diğerle-
duğumda olanaklar keşfetmemle de geli- niz? Hatta şunu da merakla ekleyebili- rinden farklı bir süreçten geçti. O öykü
şen bir süreç bu. Her yeni okuma ve her rim; dil ve içerik etkileşiminin okurdaki hem farklı zamanlarda yazılmış bir-
yeni yazmada metin evrildi denebilir. Bu etkisi nasıldır? den çok öykü ve metnin bir araya ge-
nedenle sabit, durağan bir dert olma- - Teşekkür ederim öncelikle. Ne ka- lerek kendi içinde bir bütün oluşturma
sa gerek. Okuru yönlendirmek, derdim dar başarılı olduğum okur ve eleştir- hem de kitaptaki diğer öykülerle temas
budur, demek yerine kitabın derdinin menlerin yorumlarıyla benim de ölçe- etme çabasının bir sonucu. O olmadan
okurun derdiyle kol kola yürüdüğünü bileceğim bir durum olmakla beraber diğerlerini okumak mümkün ama ek-
düşündüğümü söyleyeyim. Okur olarak öykülerin dili en çok önemsediğim hu- sik diyebilirim. Aslında şöyle de diye-
sen nerelerde durup düşündüysen, seni sus oldu. Ne anlattığımdan ziyade nasıl bilirim: Kadınadam diğer öyküleri ku-
ne yaraladı ya da öfkelendirdiyse odur anlattığımla ilgilendim daha çok. Yıllar caklamaya onlara kapı açmaya çalışıyor.
derdi Öte’nin. içerisinde yaptığım düzenlemeler dil ve Onu diğerlerinden bu şekilde ayırmış o-
biçim düzenlemeleriydi. Bunu yapar- layım. Onun dışında senin bahsettiğin
- Kitabın bana çağrıştırdığı bir kelime ken çeşitli imgelere, seslere, kokulara, anlamda bir hikâyeyi paylaşmanın o-
var: tekrar. “Tekrar”larına sıkışmış in- duygulara, öfkelere yaslanmaya çalış- kuru dâhil etmeye çalıştığım bir süreci
sanlar, adeta semptomu “tekrar” olmuş tım. zedeleyebileceğini düşündüğümden
ruhsallıklar… Ne dersiniz bu tekrar ko- Bir akademisyen olarak değil belki paylaşmamayı tercih ediyorum.
nusunda? ama bir okur olarak da içerikten ziya-
- Az önce bahsi geçen yeniden yaz- de dili önemsiyorum. Kelime seçimleri, - İçimizde “öte”lediklerimizi nasıl
ma süreçlerinde bu tekrarları da göz- onların cümle içerisindeki kullanımla- “beri”mize getiririz sizce?
den geçirdim aslında. Öte adı dosyadan rı, birden çok anlam ifade edebilmele- - Öte’yi beri’den ayrı kurgulamak
sonra ortaya çıktı. Tekrarları anlatma- ri, kurgunun içerisindeki senin tabirin- imkânsız. İlişkisel zıtlık diye tanımlaya-
ya çalışırken bundan bahsetmeliyim. le “oyunlar”, ötelenen anlam ve ifadeler, biliriz bu ikiliyi. Zıt olmalarının sebebi
Birçok öykü kitabında kitabın adı bir eksik bırakılanlar, metinler arası gön- birbirleriyle olan ilişkileri. Bu soruya ce-
öykünün adıdır. Ben öyle olsun iste- dermeler, yazarın bilinçli bıraktığı pen- vap verirken ötelemenin kaynağına da
medim. Bir şekilde hepsini ifade etsin, cereler beni hep etkilemiştir. O metin- odaklanmak iyi olabilir.
aynı zamanda hepsini dışarıda bırak- lerde içerikten, anlatılan hikâyenin ne Bilinçli olarak orada olanlar, ken-
sın istedim. Öte böyle bir kavram be- olduğundan ziyade yazarın bana açtığı di “öte”lediklerimiz bir açıdan
nim için. Hep orada olan ama asla ger- kapıya odaklanırım ve metne dâhil ol- “beri”mizdedir de. Onu öte pozisyonun-
çek olmayan, hep yaşanan ama asla maya çalışırım. Kapılarını sıkı sıkıya ka- da bekletmemiz bizden uzaklaşmasına
sorgulanmayan, hem burada yanımız- patmış metinler bazen hikâye açısından ya da aksine bize yakınlaşmasına daya-
da hem de çok uzağımızda olan. Be- daha etkileyici olsa da beni okur olarak namamaktan kaynaklı olabilir. Kasıtlı
nim çocukluğum amcamların eviyle dışarıda bırakıyor. “öte”lemek bu bahsettiğim.
bizim ev arasında geçti. İki kardeş bi- Ötelemek zorunda bırakıldıklarımız
tişik nizam bir ev inşa etmişlerdi, ortak - Elbet her öykünüzün bir hikâyesi ise zaten berimizde olmasını istedikleri-
bir duvarımız vardı yani. Evde değil- var. Hikâyesini bilhassa anlatmak iste- miz. İzin verilse belki biz oyuz, o kişi,
sem ötedeydim. “Sultan nerede?” “Öte- yeceğiniz bir öykünüzü seçseniz ve bi- o eylem, o duygu, o durumuz. Kesin ce-
de.” Ötede olmak hem evde olmak hem zimle paylaşsanız bu hangisi olur? vap vermek zor.
evde olmamak demekti. Bu üzerinde
düşünmeyi sevdiğim bir kavram. Fi-
il olarak düşündüğümüzde de benzer
yerden okuyabilirim. Ötelediğimiz her
şey bir nevi ifa etmeye en yakın oldu-
ğumuz yine de bunu gerçekleştirme-
diğimiz, gerçekleştirmeyerek her da-
im ifaya hazır beklettiğimiz; bu haliyle
beden ve zihin yüzeyimize yapışan ve
gerçek olmadıkça bizimle yaşayan bir
edim. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak
ötelediğimiz her şey o edimin tekra-
rı. Kitaptaki tekrarları bu bağlamda o-
kuyabiliriz belki. Böyledir demek iste-
mem, böyle okunabilir.

- Dille oyun oynuyorsunuz kitabı-


nızda. Öykülerin içeriği, dilinizdeki

93
Kitapçıl

manda, psikanalizin kendisine yönelik Bilimin Anlamı bilim felsefesini işaret


etkileri de göz önünde bulunduran dü- ediyor. Tim Lewens, başlıca bilim felse-
KİTAPÇI şünümsel bir çerçevede irdeleniyor. fecileri Karl Popper ve Thomas Kuhn’un
RAFI Bilinç-Bilincin Kaynağını ve Zihin
teorilerinden yola çıkarak, bilimi, bilim
felsefesinin büyüteci altında inceliyor,
ile İlişkisini Daha İyi Anlamak için bilimdeki etik ve ahlâki sorunların izini
Çizgibilim sürüyor. İnsanların karar alma mekaniz-
Kozmoloji- Çok Kısa Bir Başlangıç David Papineau-Howard Selina, Çev. Sinan Köseoğlu, malarından, bilimin gerçeklerine ve mit-
Peter Coles, Çev.Füsun Limboz, İKÜ Yayınevi, 2019, 145 s. Say Yayınları, 2019, 173 s. lerine; siyasi tartışmalardan, bilimsel in-
Astrofizik profe- Çizgibilim dizisinin bu kitabında, celemelerdeki önyargılara kadar uzanan
sörü Peter Coles, bu çoğu kişinin genellikle bilimin dayan- geniş bir yelpazede bilim felsefesinin
kitapta kozmoloji dığı sınır olarak gördüğü bilinç konu- yadsınamaz rolünü tartışıyor.
çalışmalarının tarihi- suna pek çok açıdan bakılıyor. Zihin
ni anlatırken kozmo- ile madde arasında- Neden Ortaklıklar Kurarız?
logların en güncel ki ilişki felsefi plan- Michael Tomasello, Çev. Bahar Tunçgenç, Alfa Yayınları,
sorularını da okur- da ele alınıyor; si- 2019, 134 s.
larla paylaşmayı he- nir mekanizmaları, Binlerce yıldır doğamızın kökenleri
defliyor. Kozmoloji, korteks etkinliği ve üzerine yorumlarda bulunmakta ve ce-
insanın evreni ve evrenle ilişkisini anla- kuantum mekaniği vaplar aramaktayız. Eski zamanlarda in-
ma çabası olarak görülebilir mi? Var o- yoluyla bilinci açık- san doğası tanrıların yansıması olarak
lan her şeyi konu edindiğine göre, ne- lamaya yönelik bi- görülüyordu. İnsanlar kendi yarattıkla-
den olmasın? Galaksiler ve yıldızlardan limsel kalkışmalar rı tanrılara verdikleri insani özellikleri
temel taneciklere kadar uçsuz bucaksız değerlendiriliyor. Bilinç nasıl bir şey? geri yansıtarak, kendilerinde tanrıların
bir araştırma alanında evren hakkında Bilinç ile zihin arasında nasıl bir ilişki doğasını görmekteydi. Darwin’le birlik-
bugüne kadar öğrenebildiklerimiz veya var? Hayvanların da bilinci olduğunu te doğanın bir parçası olduğumuzu an-
hâlâ belirsiz kalan noktalar nelerdir? Bü- söyleyebilir miyiz? Gibi soruların yanıt- ladık. Peki etrafımızdaki doğada insani
yük Patlama sırasında ne oldu? Galak- ları aranıyor. özellikler var mı? Ya da insan doğasının
siler nasıl şekillendi? Evren hızlanıyor özellikleri diğer hay-
mu? “Karanlık madde” nedir? Kozmik Kütleçekim-Ağır Bir Konu Üzerine Kısa vanlarda var mı? İş-
mikrodalga zemindeki dalgalanmalara Gezinti te uzun süreden be-
yol açan nedir? Yazar, bu ve benzeri so- A. Zee, Çev. Tonguç Rador, Ginko Bilim, 2019, 181 s. ri askıda duran bu
ruların yanı sıra uzayın genişlemesi, za- Kütleçekim kitabı, Einstein’ın kütle- temel sorunun ce-
manın başlangıcı ve yönü, kuantum fi- çekim kuramı üzerine yazılmış bir ki- vapları nihayet veri-
ziği, her şeyin teorisi, çoklu dünyalar, tap.Einstein’ın yüzyıl önce öngördüğü lebiliyor. Bu kitabın,
büyük çöküntü ve daha birçok konuda kütleçekim dalgalarının keşfiyle başla- toplumsal ilişkilerin,
merak edilenlerle birlikte herkesin anla- yan A. Zee, okura Einstein’ın kütleçe- toplumsal bilişin ve
yabileceği benzetmeler kullanarak olura kim kuramının derinliğini tanıtmadan insana özgü ortaklık kabiliyetlerinin ge-
ulaşmayı amaçlıyor. önce fiziğin önceki köşe taşlarının, özel- lişimsel ve evrimsel süreçlerini anlama-
likle Newtoncı kütleçekimin ve elektro- mıza büyük katkıları olacak.
Psikanaliz ve Göç manyetizmanın özetini sunuyor. Yazar
Kolektif, Der. Nesli Keskinçz Bilen, İthaki Yayınları, kitabına mizah unsuları da katarak bu Neşriyât-ı Mûsıki: Osmanlı Müziğini
2019, 304 s. kavramların daha iyi anlaşılmasını sağ- Okumak
İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma lamayı amaçlıyor. Gönül Paçacı Tunçay, VakıfBank Kültür Yayınları, 2019,
ve Geliştirme Derneği (Psike İstanbul) 1020 s.
tarafından Boğaziçi Üniversitesi’nde ge- Bilimin Anlamı Hayatını Türk müziğine vak-
çen sene düzenlenen 11. Psikanalitik Tim Lewens, Çev. Kerem Kaynar, İletişim Yayınları, fetmiş olan büyük müzik bilgini-
Bakışlar Sempozyumu’nda sunulmuş 2019, 256 s. miz Rauf Yektâ Bey, meşgalesi “hava-
tebliğlerin derlendiği bu kitap, küresel- Kara deliklerin var olup olmadığın- ya düğüm atmak”tan farklı olmayan
leşmenin ve savaşların beraberinde ge- dan saçlarımızın neden uzadığına kadar mûsıkişinasların geniş bir boşluk i-
tirdiği etkiler sonucunda insanlar için akla gelebilecek neredeyse her soruya a- çinde çalışmak mecburiyetinde ol-
günden güne daha yakıcı bir gerçeklik çıklamalar getiren bilimin başarılı olup duğunu söyler. Bu ironik ve latif i-
haline gelen göç meselesine psikanalizin olmadığı ya da in- fade, bugün Türk mûsıkisi alanında
hassas merceğinden nasıl bakılabileceği- sanlığa ne denli ya- araştırma yapan herkes için ziyadesiyle
ne dair çeşitli örnekler sunuyor. Her biri rarlı olabildiği söz geçerlidir. Zira Osmanlı’nın en meşhur
alanlarının uzmanı olan kişilerce kaleme konusu olduğun- bestekârlarından biri olan İsmail Dede
alınmış yazılardan oluşan bu derleme- da, bu sorulara nasıl Efendi’nin kayıtlı iki bin eserinden yal-
de, göçün ruhsallık üzerinde doğurduğu yanıt vermek, han- nızca beş yüzünün günümüze intikâl
sonuçlar sadece bireysel veya toplum- gi yolu izlemek ge- edebildiği bir tarihsel seyir içinde,
sal bir düzlemde ele alınmıyor. Aynı za- rekir? Bu noktada, mûsıkimizin geçmişteki izlerini sürmek,

94
gerçekten “havaya düğüm atmak” kabi- Biliyorum Çok Kalabalıksınız yamamış bir ruhsal huzursuzluk belge-
linden bir çabayı gerektirir. Gönül Paça- Alain Badiou, Çev. Işık Ergüden, Sel Yayınları, 2019, 64 s. si olmaktan öteye geçememiştir.” …gibi
cı Tunçay, kırk yılı aşkın bir süredir bu Alain Badiou, kışkırtıcı soru ve tespitlere dair irdele-
olağanüstü çabayı sarf ederek benzerine her yaştan gençle- meler bu kitabın konusunu oluşturuyor.
az rastlanır miktar ve çeşitlilikteki mal- ri “yoldan çıkarma
zemeyi derleyip tasnif etmeyi ve bütün daveti”ne bu kez o- Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi
bu birikimi tek bir kitaba sığdırmayı ba- dağına öteki ve siya- Raj Patel, Jason W. Moore, Çev. Serkan Gündüz, Kolektif
şardı. El yazması ve matbu notalar, güfte set kavramlarını ala- Kitap, 2019, 288 s.
mecmuaları, nazariyat kitapları, biyog- rak Gerçek Yaşam’da Yarım binyıllık sömürgeci kapita-
rafiler, dergiler, konser programları ve kaldığı yerden de- lizmin anatomisi sayılabilecek bu ça-
boş nota defterlerine varıncaya kadar vam ediyor. “Öte- lışma,  apaçık ortada durduğundan
her türlü malzeme Neşriyat-ı Mûsıki ad- ki” üzerine düşünürken insanlığın tüm olsa gerek, çoğunlukla önemseme-
lı bu kitapla Osmanlı Müziğini Okumak farklılıklarına rağmen müşterek özel- diğimiz  doğa, para, emek, bakım, gı-
niyetinde olanların ilgisine sunulmak- liklere sahip olduğunun altını ısrar- da, enerji ve yaşamın ucuzlatılmasıy-
ta... Kitapta her türden belge tanıtılmış, la çizerek; hem ırkçılık denen belanın la  kapitalizmin  insanlarla yaşam ağı
evrakın büyük bölümü çeviri yazısıyla müşterekliklerimizi aşındırma çabası- arasındaki ilişkileri nasıl kontrol etti-
verilmiş, tespit edilen repertuarın tama- na hem de yüzyılımızda “fark”ın kutsa- ğinin izini sürüyor. İlk kapitalist ü-
mına yakını “Ekler” bölümünde liste- nıp “aynı”nın düşünce sahasının dışında rün şekerin üretiminden kapitalist sı-
lenmiştir. Neşriyat-ı Mûsıki adlı bu ki- bırakılmasına itiraz ediyor. Birini diğe- nırların genişlemesine uzanan süreçte
tap, içerdiği malzemeler araştırmacılar rine tercih etmektense ikisinin birlikte doğa-toplum, kadın-erkek ikiliğinin,
tarafından ele alındığında, tezlere konu hareketine odaklanan bir düşünce kur- sömürgeciliğin, ırkçılığın, yerli müca-
olduğunda, literatüre eklendiğinde kırk mak gerektiğine, özgürlüğe giden yolun delelerinin, savaşların, krizlerin, isyan-
yıllık bir emek maksadına ulaşmış ola- ancak bu diyalektik sayesinde inşa edi- ların bu yedi ucuz şeyle ve birbirleriyle
caktır. lebileceğine vurgu yapıyor. “Siyaset” ü- nasıl ilişkilendiğini irdeleyen, günümü-
zerine ise günümüzde geçerli on üç tezi zün krizlerini ele alan özgün bir neoli-
Fanon’un yorumlayarak bir rota önerisinde bulu- beral ekonomi eleştirisi Yedi Ucuz Şey
Hayaletleri nuyor: Sermayenin ayakta kalmak için Üzerinden Dünya Tarihi  bugün bulun-
Kolektif, Ed. Fırat Mollaer, İt- savaşa nasıl muhtaç olduğunu gözler ö- duğumuz yere nasıl geldiğimizin ve da-
haki Yayınları, 2019, 288 s. nüne sererken, olumsuz sloganlara sı- ha adil, sürdürülebilir bir medeniyet i-
“Hayaletler, mo- kışmış muhalefetin eylem kapasitesini çin nasıl ilerlememiz gerektiğinin ufuk
dern toplumla- arttırmak için de taktikler geliştiriyor. açıcı bir anlatısı. Çoğu insan için geze-
rın ayrılmaz par- Giderek düşmanına benzeyen bir siyasal genin sonunu hayal etmek kapitalizmin
çaları, kurucu jargonu ve eylem envanterini reddetmek sonunu hayal etmekten daha kolay
çelişkileri veya fark unsurlarıdır. gerektiğini anımsatan Badiou, etkili bir
Ekonomik eşitsizliklerin yanı sı- mücadelenin el çekmesi ve gücünü yo- Başka Bir Hikaye
ra kültürel eşitsizliklerin üzerinde do- ğunlaştırması gereken odakları sarih bir Kolektif, Can Yayınları, 2019,
laşan hayaletler. İşte, hiç kimse bu biçimde açıklıyor. Çoğunluğun kanaati- 256 s.
hayaletlere Frantz Fanon’dan daha çar- ne karşı, hakikatin zarafetini ve müca- Tarihçilerden
pıcı bir biçimde dikkat çekmemiştir.” delenin dirayetini hatırlatan bir çağrı... Başka Bir Hikâye  ay-
Bu kitap, altbaşlıkta ifade edildi- nı kuşaktan 14 genç
ği gibi, Fanon’la konuşmayı sürdür- Mimarlığın Kehaneti tarihçinin arşiv bel-
me arzusunun ürünü. Kitabı oluşturan Edoardo Persico, Çev. Nilüfer Uğur Dalay, Janus Yayıncı- gesi, gazete kupürü,
makalelerin anafikri, Fanon düşün- lık, 2019, 112 s. günlük, mektup gibi tarihsel bir malze-
cesindeki eleştirel potansiyelleri orta- “Bütün Avrupa’da etkili olan bir mi- meden ya da metinden yola çıkarak kur-
ya koymak biçiminde ifade edilebilir. mari akım vardır ve kendini bu akımın guladığı öykülerden oluşuyor. 19. yüz-
“…biz onu unutmuş olsaydık da Fa- dışında tuttuğunu sanan ülkelerde bile yılın ikinci yarısında Osmanlı ve 20.
non bizimle konuşmaya devam ede- beğeniler belli bir doğrultuya yönelmek- yüzyılın ilk yarısında Cumhuriyet top-
cekti. Elinizdeki kitapta bu konuşmaya tedir. Acaba İtalyan mimarlar bunun lumunun sıradan insanlarını, yaşamları-
eleştirel-rasyonel bir biçim vermeyi, o- farkında mı?” “İtalya’da yeni mimarlık nı ve olaylarını merkeze alan öykülerin
na yeniden siyasal biçim kazandırma- ülke dışı kaynaklı çağrışımlarla doğmuş- bir araya getirildiği kitap, tarih ile ede-
yı amaçladık. Hayaletsiz bir gelecek tu.” “Bize göre İtalyan “Rasyonalizm”i biyat ilişkisini yeniden sorgularken bu
mümkün mü?” ölmüştür. Suni bir ilişkinin hem tarihyazımı hem de ede-
Fırat Mollaer’in editörlüğünü de üst- yenilik ihtiyacından biyat açısından ilginç örneklerini sunu-
lendiği kitaba yazılarıyla ve çevirileriyle ya da yurtdışındaki yor. Katkıda Bulunanlar: Ali Sipahi, Fa-
emek verenler: Barış Ünlü, Güneş Ayas, benzer akımları tak- tih Artvinli, Nurçin İleri, Özge Ertem,
Elçin Aktoprak, Abdurrahman Aydın, lit etme hevesinden Özgül Özdemir, Müge Özbek, Çiğdem
Vefa Saygın Öğütle, Ömer Mollaer, Ju- doğmuş, sorunun Oğuz, Ebru Aykut, Erkan Oruçoğlu,
dith Butler, Immanuel Wallerstein, Ho- belirtilerini tutarlı Gamze İlaslan, Barış Zeren, Gülhan Bal-
mi Bhabha, Fırat Mollaer, Andrew Ryder bir biçimde tanımla- soy, Tülin Ural, Ufuk Adak.

95
Kitapçıl

Ünlü bilim tarihçisi George Sarton’ın


çağları simgeleyen bilimciler listesi
B
“ ilim Tarihi”ni bir disiplin haline getiren Belçikalı Sarton’ın listesi
kimyager ve tarihçi George Sarton’ın (1884-1956) MÖ 6. yüzyıl: Thales ve Pythagoras
anıt eseri “Bilim Tarihine Giriş” (Introduction to the His- MÖ 5. yüzyıl: İki Hippokrates
tory of Science) başlığını taşır. Sarton, üç ciltlik bu dev MÖ 4. yüzyılın ilk yarısı: Platon
eserine bir ömür vermiştir MÖ 4. yüzyılın ikinci yarısı: Aristoteles
Eserin birinci cildi dokuz yıllık bir hazırlık zamanı a- MÖ 3. yüzyılın ilk yarısı: Euclid
lır ve iki bin yıllık dönemi kapsar. Sarton ikinci cilt i- MÖ 3. yüzyılın ikinci yarısı: Archimedes
çin de 13 yıl çalışır. Üçüncü cildin tamamlanması ise 27 MÖ 2. yüzyılın ilk yarısı: Cato the Cencor
yılını alır. Bu çalışma için 3400 kitaba, 13500 risaleye MÖ 2. yüzyılın ikinci yarısı: Hipparchos
ve 80000 kart ve diğer belgeye ulaşmıştır. Sarton’ın ese- MÖ 1. yüzyılın ilk yarısı: Lucretius
ri Antik dönemden 14. yüzyılın sonuna kadarki süreci MÖ 1. yüzyılın ikinci yarısı: Virgil (Publius Vergilius Maro)
kapsar. 1. yüzyılın ilk yarısı: Celsus
Sarton insanlığın sahip olduğu tüm bilgi birikimin 1. yüzyılın ikinci yarısı: Pliny (Gaius Plinius Secundus)
birçok farklı toplum ve bölgeden geldiğini savunarak, 2. yüzyılın ilk yarısı: Ptolemy (Batlamyus)
bilimin insanlığın ortak üretimi olduğunu iddia eder. Bu 2. yüzyılın ikinci yarısı: Galen
yaklaşımıyla yaşadığı dönemde hakim olan ve tarihi An- 3. yüzyılın ilk yarısı: Alexander of Aphrodisias
tik Yunan-Batı hattından ibaret gören Avrupamerkezci 3. yüzyılın ikinci yarısı: Diophantos
uygarlık anlayışına da karşı çıkar. 2. cildi hazırlarken A- 4. yüzyılın ilk yarısı: Iamblichos (Iamblichus Chalcidensis)
rapça öğrenir, Ortadoğu’yu gezer ve İslam bilimcilerinin 4. yüzyılın ikinci yarısı: Oribasios
el yazmalarını inceler. 5. yüzyılın ilk yarısı: Fa-hsien
Sarton Tarihsel Materyalist değildir. Bilimsel gelişme- 5. yüzyılın ikinci yarısı: Proclos (Proclus Lycaeus)
leri, içinde yeşerdikleri toplumsal koşullarla bağı için- 6. yüzyılın ilk yarısı: Philoponos
de ele almaz; sanki bilimin sosyo-ekonomik koşullardan 6. yüzyılın ikinci yarısı: Alexander of Tralles (Alexander
bağımsız kendine göre bir akışı vardır. Bu önemli bir ek- Trallianus)
sikliktir, bilim ve uygarlık ırmağının neden öyle değil de 7. yüzyılın ilk yarısı: Hsüan Tsang (Xuanzang)
böyle aktığı konusunu derinlemesine anlamayı engel- 7. yüzyılın ikinci yarısı: I-Ching (Chang Wen-ming)
ler. Oysa aynı dönemde etkili çalışmalar yapan tarihsel 8. yüzyılın ilk yarısı: Bede
materyalist bilim tarihçileri de vardır. Fakat yine de ka- 8. yüzyılın ikinci yarısı: Cabir İbn Hayyan
ba Batı-merkezciliğe karşı çıktığı için yaptığı çalışmalar 9. yüzyılın ilk yarısı: El-Harezmi
saygıdeğerdir. 9. yüzyılın ikinci yarısı: El-Razi
Sarton “Introduction”da milattan önce 6. yüzyıldan 10. yüzyılın ilk yarısı: El-Masudi
milattan sonra 14. yüzyıla kadar her elli yıllık dönemi, 10. yüzyılın ikinci yarısı: Ebu-l Vefa
o dönemin en önemli çalışma- 11. yüzyılın ilk yarısı: Ebu
larını yapan biliminsanları ya George Sarton Reyhan El-Biruni
da filozoflarıyla simgeleştirir. (1884-1956). 11. yüzyılın ikinci yarısı: Ö-
Bu simge isimlere baktığımız- mer Hayyam
da, Sarton’ın Ortaçağ Doğu uy- 12. yüzyılın ilk yarısı: Willi-
garlıklarının insanlığa yaptıkla- am of Conches, İbn Ezra, İbn
rı katkılara hak ettikleri değeri Zühr
verdiği görülür. 12. yüzyılın ikinci yarısı: Ge-
Aşağıda Sarton’ın listesi- rard of Cremona, İbn Rüşd,
ni veriyoruz. Görülecektir ki, Maimonides
İyonya’dan (Miletos) başla- 13. yüzyılın ilk yarısı: Robert
yan yolculuk, Ege’nin karşı ya- Grosseteste, İbn Baytar, Jacob
kasına geçip oradan Roma ve Anatoli
İskenderiye’ye, giderek Çin’e, 13. yüzyılın ikinci yarısı: Ro-
sonra İslam coğrafyasına doğ- ger Bacon, Jacob ben Mahir
ru devam etmiş; 12. yüzyıldan İbn Tibbon, Kutbeddin Şirazi
itibaren Avrupalılar da kervana 14. yüzyılın ilk yarısı: Ebu-l
katılmaya başlamıştır. Sarton e- Fida, Levi ben Gerson,
serine devam edebilseydi, 15. Occam’lı William
yüzyıldan günümüze liste her- 14. yüzyılın ikinci yarısı: Ge-
halde Batılı bilim ve düşün in- offrey Chaucer, İbn Haldun,
sanlarıyla dolacaktı. Hasdai Crescas

96

You might also like