You are on page 1of 100

www.sinyalvegoruntuisleme.

org
5 Ekim 2019 • Cumartesi
08.30-09.30 Kayıt
09.30-10.00 Açılış Konuşmaları
BİLGİSAYAR MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
ELEKTRİK ELEKTRONİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
10.00-10.40 Prof. Dr. Fatoş YARMAN VURAL • ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Bilgisayarlı Görü: Görebilen Makineler Yapma Bilimi
10.40-11.20 Doç. Dr. Seniha Esen YÜKSEL • HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Görünenin Ötesini Görebilmek
11.20-11.30 Ara
11.30-12.10 Doç. Dr. Selim AKSOY • BİLKENT ÜNİVERSİTESİ
Tıbbi Görüntü Analizi ve Uzaktan Algılama Uygulamaları İçin
Zayıf Öğreticili Öğrenme
12.10-12.50 Doç. Dr. Nazlı İKİZLER CİNBİŞ • HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
Videoları Anlama: Hareketler, Etkileşimler ve İşaret Dili
12.50-13.30 Öğle Arası
13.30-14.10 Prof. Dr. Tayfun AKGÜL • İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Zor Koşullarda Yüz Tanıma
14.10-14.50 Prof. Dr. A. Murat TEKALP • KOÇ ÜNİVERSİTESİ
Derin Öğrenme ile Görüntü/Video İşleme ve Sıkıştırma:
Yeni Yaklaşımlar
14.50-15.10 Ara
SEKTÖREL UYGULAMALAR OTURUMLARI
15.10-15.50 Dr. M. Umut DEMİREZEN • ROKETSAN
Yapay Zeka ve Sürü Zekası Teknolojileri:
konferansa katılım için: Zeki Havacılık Uygulamaları
15.50-16.30 Murat BAL • HAVELSAN
Havelsan'da Derin Öğrenme ve Uygulamaları
online kayıt 16.30-16.40 Ara
16.40-17.20 Osman Selami BUDAK • AVEO
Provea Hassas Tarım Karar Destek Sistemi

6 Ekim 2019 • Pazar


KURS: DEEP LEARNING
Dr. Emre Akbaş • ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

KURS: OPENCV VE KERAS İLE GÖRÜNTÜ İŞLEME VE GÖRÜNTÜ SINIFLANDIRMA


AI LABS BİLGİ TEKNOLOJİLERİ

Kurslar hakkında ayrıntılı bilgi ve kayıt için web sayfamızı takip ediniz.
Aydökümü
Bilim ve Gelecek
Aylık bilim, kültür, politika dergisi Newton’dan günümüze…
SAYI: 188 / EKİM 2019
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Bu sayıda dikkat çekmek istediğimiz iki makale var. Birincisi, geçmiş
Ender Helvacıoğlu birikime ait: Newton’u konu alan kapak dosyası. Diğeri ise günümüzün
YAZI İŞLERİ
Gülseli Kırgıl ve daha çok da geleceğin teknolojilerinin toplumsal boyutlarıyla ilgili:
İDARİ İŞLER Gözetim kapitalizmi. Bilim ve Gelecek dergisinin birbiriyle bağlı iki temel
Deniz Karakaş Volkan Tozan
DAĞITIM
yöneliminin güçlü örnekleri.
Süleyman Altuğ Newton’un katkıları bilimsel devrimin ilk büyük dalgasının doruk
TEKNİK HAZIRLIK
Baha Okar noktasıdır. Modernite atılımının en önemli unsurlarından biri olan bilimsel
ADRES devrimi kavramak sadece fizik ve astronomi alanındaki gelişmeleri
Caferağa Mah. Moda Cad. Zuhal Sk. 9/1
Kadıköy / İstanbul öğrenmek değildir. Yeni bir toplumsal sistemin, yeni bir uygarlık modelinin
TEL: (0216) 345 26 14 / 349 71 72 (faks)
www.bilimvegelecek.com.tr
temelinde yükselen yeni bir düşünce tarzının, geçmişi hangi noktalarda
E-posta: bilgi@bilimvegelecek.com.tr aşarak oluştuğunu kavramaktır asıl mesele. Bilimsel devrim bu büyük
YURTİÇİ ABONELİK KOŞULLARI kopuşun bilim alanındaki yansımasıdır. Uygarlık tarihinin belki de en
1 yıllık: 200 TL / 6 aylık: 100 TL
(Bilgi almak için dergi büromuzu arayınız.)
Kurumsal abonelik: 1 yıllık 250 TL
önemli dönemecini temsil eden Modernite’nin çeşitli bileşenleriyle (felsefe,
YURTDIŞI ABONELİK KOŞULLARI bilim, siyaset vb.) ele alınması Bilim ve Gelecek’in ana hatlarından biri.
Avrupa ve Ortadoğu için 80 Euro
Amerika ve Uzakdoğu için 150 Dolar Newton dosyasının bu perspektifle okunmasını öneriyoruz.
e-ABONELİK KOŞULLARI Genel anlamda insanın kaderini kendi ellerine alması olarak
1 yıllık: 30 TL / 6 aylık: 20 TL
(Bilgi almak için: www.bilimvegelecek.com.tr ) niteleyebileceğimiz Modernite bitmiş bir süreç değil. Hatta bitmek bir yana
7 RENK BASIM YAYIM FİLMCİLİK henüz ilk dalgalarının yaşandığını belirlemek gerek. Bu mücadele hâlâ çok
LTD. ŞTİ. ADINA SAHİBİ
Ender Helvacıoğlu sıcak ve insanlığın esas gündemi. İnsanlık nasıl aydınlanacak, sınıflılıktan
SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ
Deniz Karakaş nasıl kurtulacak, toplumlar nasıl özgürleşecek, yani kendi kaderimizi
BASILDIĞI YER kendi ellerimize nasıl daha güçlü ve geri vermeyecek biçimde alacağız?
Ezgi Matbaacılık (Sertifika no: 12142),
Sanayi Cad. Altay Sok. No: 10, Hâlâ temel soru bu. Bu noktada özellikle vurguladığımız diğer dosyamıza
Çobançeşme - Yenibosna/ İstanbul
Tel: (0212) 452 23 02 geliyoruz. Bugün çok küçük bir azınlık sınıfın (küresel burjuvazinin)
DAĞITIM: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama hâkim olduğu öyle bir dünya sistemi var ki, uygulamaları bütün Modernite
YAYIN TÜRÜ: Yerel - Süreli (Aylık)
ISSN: 1304-6756 DİLİ: Türkçe kazanımlarını tehdit ediyor ve bir çöküşü temsil ediyor. Gözetim
BÜRO ve TEMSİLCİLERİMİZ kapitalizmi makalesi bu uygulamaların hangi noktalara ulaştığını
ANKARA BÜROSU: 100. Yıl İşçi Blokları Mah., 1540. irdeliyor ve hepimizi uyarıyor.
Sok., 32/1, Çankaya-Ankara / Tel: (0312) 806 27 75
Temsilci: Uğur Yıldırım / Tel: (0505) 710 46 03 / Dolayısıyla sözünü ettiğimiz iki makale bizce birbirini tamamlıyor.
uguryildirimugur@gmail.com
Hacimli makaleler; okunması ciddi bir emek istiyor. Bilim ve Gelecek
BÜYÜKÇEKMECE BÜROSU: Mimaroba Mah., Mustafa
Kemal Bulvarı, No: 36-A/2, Büyükçekmece/İstanbul okurunun bu nitelikte olduğunu biliyoruz.
Temsilci: Ahmet Doğan / (0532) 333 84 15 /
ahmetdogan51@hotmail.com ***
BARTIN: Uğurcan Erdem / (0534) 454 55 01 / 20. yüzyılın önde gelen düşünürlerinden ve toplumbilimcilerinden
haberlesme77@gmail.com
İZMİR: Levent Gedizlioğlu / (0532) 256 88 64
Immanuel Wallerstein 31 Ağustos günü 88 yaşında hayata gözlerini
Osman Altun / (0541) 695 19 97 yumdu. Kapitalist-emperyalist dünya sistemini bütünsel biçimde analiz
Baha Okar / (0535) 016 47 74
SAMSUN: Hasan Aydın / (0505) 310 47 60 / eden ve geleceğine ilişkin çıkarımlarda da bulunan çok önemli bir
hasanaydn@hotmail.com bilimciydi Wallerstein. Elinizdeki dergide herhangi bir yayın yapamadık
ESKİŞEHİR: Cemil Can Vural / (0530) 683 29 35 /
cemilcanvural@hotmail.com ama önümüzdeki sayılarda Wallerstein’ın düşüncelerini ve katkılarını ele
TARSUS: Uğur Pişmanlık / (0533) 723 47 89 / alan yayınlarımız olacak.
aratosdergisi@gmail.com
TİRE: Bahar Işık / (0533) 217 71 96 / ***
isikbahar@gmail.com Bilim ve Gelecek’in İstanbul merkez bürosu ve Büyükçekmece
AVUSTURYA: Murat Naroğlu / murat.naroglu@gmail.com
Temsilciliği yeni sezonla birlikte bilimsel konferanslara ve kurslara
BELÇİKA: Emre Sevinç / emre.sevinc@gmail.com
KANADA: Erdem Erinç / erdem_e@hotmail.com başlıyor. Temsilciliğimiz Kerem Cankoçak’ın “Kuantum ve Gerçeklik”
İSTANBUL ÜNİV. TEMSİLCİSİ: Erkin Öncan başlıklı konferansıyla başladı, her ay bir toplantıyla etkinliklerine devam
(0543) 649 9400 / erknoncn@gmail.com
ÇUKUROVA ÜNİV. TEMSİLCİSİ: Barış Ata
edecek. Merkezde ise Mehmet Barış’ın üstlendiği bir felsefe atölyesi Ekim
(0533) 499 35 53 / brsata@gmail.com ayında başlıyor. Çeşitli sohbet toplantılarının yanı sıra iki kurs daha
HACETTEPE ÜNİV. TEMSİLCİSİ: Selim E. Arkaç düşünüyoruz. Bunları da yakında ilan edeceğiz.
(0506) 663 84 12 / selimbio@gmail.com
İTÜ TEMSİLCİSİ: Deniz Şahin ***
(0530) 655 82 26 / calideniz@yahoo.com
İki güzel haberle bitirelim yazımızı. Orkun Durmaz ve Oya Gözel
ODTÜ TEMSİLCİSİ: Gamze Yüksel
(0507) 067 11 06 / gamzeyuksel13@gmail.com arkadaşlarımızın bir bebekleri dünyaya geldi. Süreyya Deniz’e hoş geldin
SİNOP ÜNİVERSİTESİ TEMSİLCİSİ: Özkan Kalfa
(0541) 814 16 32 / berke__442@hotmail.com
diyoruz. Arkadaşımız Ahmet Kerim Gültekin, İlda Alçay Sepetoğlu ile
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ TEMSİLCİSİ: Mustafa Balay hayatını birleştirdi. Kerim-İlda çiftinin mutluluklarını paylaşıyoruz.
(0538) 737 22 16 / mustafabalay@gmail.com Dostlukla kalın…
ZONGULDAK B. ECEVİT ÜNİV. TEMS.: Yağmur Bulut
(0534) 246 40 42 / bulutyagmur@gmail.com Bilim ve Gelecek
1
İçindekiler
KAPAK DOSYASI
KAPAK DOSYASI
4
Rıfat Saltoğlu
Newton’un doğa felsefesi
Deney, matematik ve büyü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Söyleşi: Nazlı Karol, Murat Öner, Ergi Deniz Özsoy


Prof. Dr. Esin Kâhya ile söyleşi
‘Bilim tarihi bilinmeden bilim yapılamaz’ . . . . . . . . . . . 24

Can Albayrak
Frankenstein ya da Modern Prometheus’da
canavarlığın sorgulanması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

BİLİŞİM DÜNYASINDAN / İzlem Gözükeleş


Enformasyonel kapitalizmden
gözetim kapitalizmine . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34

Cem Oran
Newton’un doğa felsefesi
Deterministik kaos ve Edward Lorenz . . . . . . . . . . . . . 43

Dr. Deniz Akgün


Deney, matematik ve büyü
Cinsel organların kanserlerinden
nasıl korunabiliriz? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46
Rıfat Saltoğlu
Prof. Dr. Yusuf Bozkurt Isaac Newton (1642-1727) hem fizik hem de astronomi
Dondurulmuş yaşam mümkün mü? . . . . . . . . . . . . . . 50 alanında kendinden önce birbirinden kopuk olarak elde
MERAK ETTİKLERİNİZ edilmiş bilimsel buluşları ve onların sonuçlarını kapsayan
Gülseli Kırgıl bir sistem kurmuştur. Bilime katkıları arasında en bilineni
Duyu organlarımız nasıl işler? . . . . . . . . . . . . . . . 54 evrensel çekim kanunu ile ilgili olandır. Bunun dışındaki
Alp Hamuroğlu büyük buluşları (Leibniz ile eşzamanlı olarak) diferansiyel ve
Batı Roma neden ve nasıl çöktü? . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 integral hesabın geliştirilmesi, sıcak bir nesneden kaybolan
GENİŞ AÇI / Prof. Dr. Sedat Ölçer
ısı oranının, o nesnenin çevresindeki sıcaklıkla olan farkına
Bilimi ve insanlık tarihini değiştiren yolculuk bağlı olduğunun keşfedilmesi ve beyaz ışığın gökkuşağının
Beagle’ın devriâlemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70 renklerinden oluştuğunun bulunmasıdır.
Ender Helvacıoğlu Klasik fizik, doruğuna Newton ile ulaşır.
‘Dışarıdan bilinç’ meselesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 75

Dr. Eşref Atabey


Kaz Dağları ve Kirazlı altın madeni . . . . . . . . . . . . . . . 80
Prof. Dr. Esin Kâhya ile söyleşi
MATEMATİK SOHBETLERİ / Ali Törün
‘Bilim tarihi bilinmeden
Bilmecedeki renkli polinom! . . . . . . . . . . . . . . . . . 86
bilim yapılamaz’
BULMACA / Hikmet Uğurlu . . . . . . . . . . . . . . . . 88

KİTAPÇIL / Özer Or . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89 Söyleşi: Nazlı Karol, Murat Öner, Ergi Deniz Özsoy
Barış Kapukıran “Bütün bilimlerin temeli sistematik bir yapılanmaya
Manzaralar: Umudu dürten denemeler. . . . . . . . . 90
dayanır. Herhangi bir bilim dalını alın, bunu göreceksiniz.
Melis Mine Şener Avşar Biyolojide canlı dediğinizde, hemen tasnif etme ihtiyacı
Derdimizin sebebiyiz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 91
hissedersiniz: Bitki mi, hayvan mı, insan mı? Belirli bir
Koray Sert sistematik hat üzerinden düşünürsünüz. Canlıyı böylelikle
Enformasyonalizmin yükselen eliti:
anlar ve tarif edebilirsiniz. Bu yolla bir tasnif de yapmış
Netokratlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92
olursunuz, tasnifin temeli ise felsefedir. Felsefe,

2
Ender Helvacıoğlu
Fatma Hanım’ın anıları: Hemheme. . . . . . . . . . . . 96
muğlak düşünceler bütünü değildir.”
24
34
BİLİŞİM DÜNYASINDAN / İzlem Gözükeleş

Enformasyonel kapitalizmden
gözetim kapitalizmine
Endüstriyel kapitalizmin doğaya zarar verme pahasına
gelişmesi gibi, gözetim kapitalizmi ile şekillendirilen
enformasyon uygarlığı da insan doğası pahasına gelişiyor.
Google, Facebook ve diğer gözetim şirketleri mahremiyet
ihlallerinden vazgeçebilirler mi? Gözetim kapitalistlerinden
mahremiyet istemek veya internette ticari kapitalizmin
sonlanması için lobi yapmak H. Ford’dan Model T arabaları
elle yapmasını veya bir zürafadan boynunu kısaltmasını
istemek gibidir. Bataklığı kurutmak gerekir.

Frankenstein ya da
Modern Prometheus’da
canavarlığın sorgulanması
50

Dondurulmuş yaşam mümkün mü?

Can Albayrak 30 Prof. Dr. Yusuf Bozkurt


Canlı hücrelerin dondurularak uzun yıllar muhafaza edilmesi
Mary Shelley eserinde, geleneksel canavar kavramını ve gerekli durumlarda çözdürülerek kullanılabilmesi bilim
değiştirir. Geleneksel kötü canavar-iyi insan ikiliğini kırarak, dünyasını ilgilendiren önemli konulardan biri. Yürütülen
iyilik ve kötülük yargılarında bulunma seçeneğini bize başarılı araştırmalar, insan vücudunun bütünüyle
bırakır. dondurulmasına yönelik çalışmalar için basamak teşkil ediyor.

Deterministik kaos ve Batı Roma neden ve nasıl çöktü?


43 Edward Lorenz
Cem Oran
Alp Hamuroğlu
“Roma’nın etrafında bir boşluk yaratıldı ve barbarlar
Lorenz’in kanat çırpan kelebek tarafından istila edilmeyen bu yerlerde barbarlık
metaforu, başlangıç koşullarındaki kendiliğinden doğdu.” (A. Césaire)
ufak bir değişimi temsil eder; bu
değişim zincirleme bir etki yaratarak
nihayetinde büyük ölçekte sistemin
öngörülebilirliğini tamamen ortadan
58
kaldırır. Bu durum, lineer olmayan
deterministik sistemler için de geçerlidir.
Yani bir sistemin deterministik olması
onu öngörülebilir yapmaz.

3
Kapak Dosyası

Newton’un doğa felsefesi


Deney, matematik ve büyü
Isaac Newton (1642-1727) hem fizik hem de astronomi alanında kendinden önce
birbirinden kopuk olarak elde edilmiş bilimsel buluşları ve onların sonuçlarını
kapsayan bir sistem kurmuştur. Bilime katkıları arasında en bilineni evrensel çekim
kanunu ile ilgili olandır. Bunun dışındaki büyük buluşları (Leibniz ile eşzamanlı
olarak) diferansiyel ve integral hesabın geliştirilmesi, sıcak bir nesneden kaybolan ısı
oranının, o nesnenin çevresindeki sıcaklıkla olan farkına bağlı olduğunun keşfedilmesi
ve beyaz ışığın gökkuşağının renklerinden oluştuğunun bulunmasıdır. Klasik fizik,
doruğuna Newton ile ulaşır.
Rıfat Saltoğlu

N
ewton, yaygın biçimde Charles Darwin (1809- ri ve Renkleri Üzerine Bir İnceleme, 1704; Latince
1882), Albert Einstein (1879-1955) ya da Niels baskısı 1706; 3. Baskısı 1717) adlı eserlerinde top-
Bohr (1885-1962) gibi tüm zamanların büyük bi- lamıştır.
lim dehalarından biri olarak kabul edilir. New- Günümüzdeki Newton imgesi, yaklaşık ola-
ton 17. yüzyılda yaşamış olduğu için bu kabul da- rak, Nobel ödüllü bir astrofizikçi olan Subrah-
ha da önemlidir; çünkü Einstein ile Bohr, bilimsel manyan Chandrasekhar’ın (1910-1995) sunduğu
gelişmeler açısından, 20. yüzyılda yaşamış olma- gibidir: “Sergilediği bilim görüşü, yazışındaki du-
nın avantajına sahiplerdi. Gerçekten de yaklaşık i- ruluk, bulduğu yeni şeylerin sayısı öyle bir fiziksel
ki yüzyıl boyunca, “klasik fiziğin krizi” diye anılan ve matematiksel kavrayış sergiler ki, bilimde her-
döneme kadar, fiziğin tümü esas olarak Newton’un hangi bir zamanda bir koşutu yoktur.” Benzer bir
görüşlerinden ibaret sayılmıştır. şekilde Newton’un Philosophiae Naturalis Princi-
Newton yapmış olduğu bilimsel çalışmalarını pia Mathematica’sı da “modern bilimin temelini a-
büyük ölçüde Philosophiae Naturalis Principia Mat- tan yapıt” olarak bilinir (aktaran Yardımlı, 1998:
hematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlke- 6). Newton’a yönelik hemen hemen dinsel bir ta-
leri, 1687; genişletilmiş 2. Baskısı 1713; 3. Baskı- pınmaya varan tutumun arkasında onun neredeyse
sı 1726) ve Opticks, or A Treatise of the Reflections, tek başına kalkülüsü, evrensel yerçekimi yasasını
Refractions, Inflections and Colours of Light (Optik, ve optik kuramını keşfeden bir deha olduğu varsa-
ya da, Işığın Yansımaları, Kırınımları, Bükülümle- yımı yatar.

4
Newton’un annus mirabilis’i 1665 ve 1666 yıllarında, veba salgı- Newton elmaların ve Ay’ın düşü-
Oysa bir varsayım olarak “de- nı döneminde oldu; çünkü o dönem- şünü de düşünmeye başladığı 1666
ha” iyi bir açıklama değildir. Ço- de, en verimli keşif yıllarındaydım ve yılında, Descartesçı mekanik özü (et-
ğu zaman, söz konusu olan bili- matematik ile felsefeye her zaman- her) yerçekiminin kaynağı olarak
minsanının, düşünsel anlamda, kinden çok kafa yoruyordum.” (ak- gören doktrini benimsemişti. Ether
doğru zamanda doğru yerde olma- taran Henry, 2016: 218; Köşeli ayraç konusunda Descartes’la hemfikirdi.
sıdır. Newton da doğru zamanda içindeki açıklamalar sonradan eklen- Descartes’a göre ether, dünyanın çev-
ve doğru yerdeydi. Peki, Newton miştir.) resinde bir girdap gibi dönmektey-
kendi çalışmalarını nasıl değerlen- Bilim tarihçisi John Henry, di. Bu ether girdabı, bir yandan Ay’ı
dirmiştir? Sonraki yıllarda New- Newton’un anlattıklarının büyük öl- Dünya’nın çevresindeki yörüngesin-
ton, en verimli çalışmasını 23 ya- çüde doğru olduğunu ve annus mi- de tutarken diğer yandan elma gibi
şında Cambridge Trinity College’da rabilis’ini gerçekten yaşamış olduğu- ağır nesnelerin serbest bırakıldığında
genç bir akademisyenken veba sal- nu belirtir; ancak kütleçekimini bu yerin yüzeyine düşmesine neden olu-
gını sırasında yaptığını söylemiş- dönemde bulmuş olduğu şu ifade- yordu. Descartes’ın evren sisteminde
tir. Cambridge Üniversitesi’nin veba sine katılmaz: “Gezegenleri yörün- öteki gezegenlerin de girdapları var-
salgını nedeniyle kapanması üzeri- gelerinde tutan kuvvetlerin, çevre- dı ve Güneş’in çevresinde, yerküre
ne Newton’un Lincoln yakınların- lerinde döndükleri merkezlere olan dâhil gezegenleri düzenli yörüngeleri
da Grantham’daki evinde geçirdiği uzaklıklarının kareleriyle ters oran- üzerinde taşıyan büyük bir anaforun
1665/1666 yılları Newton’un annus tılı olmaları gerektiği sonucuna var- olduğu varsayılıyordu:
mirabilis’i (muhteşem yılı) olarak dım.” Newton her notu, her kâğıt “Newton 1684 yılına kadar bu
bilinir. Newton gençlik dönemi- parçasını saklayan biri olduğu için düşünce sistemini benimsedi. Ger-
nin “muhteşem yılı”nda yaptıklarını onun hayatını araştıranlar neyi ne çekten de, 1666 yılında yazdığı me-
yaşlılık döneminde şöyle anımsar: zaman yaptığını belirleyebilmişler- tinler, onun yerçekimini yalnızca
“1665 yılı başında dizilerin yak- dir. Henry’ye göre Newton, kuşku- dünya ve dünya-ay sistemi içinde
laşım değerlerinin hesaplanmasının suz, bir elmanın yere düşmesine ne- düşündüğünü göstermektedir; görü-
yöntemini ve herhangi bir ikiterim- den olan kuvvetle Ay’ın Dünya’nın nüşe göre, 1675 yılına kadar, bu sis-
lideki herhangi bir değerin böyle bir çevresinde dönmesini sağlayan kuv- temi güneşi ve öteki gezegenleri de
diziye indirgenme kuralını buldum. vetin aynı kuvvet olduğunu bu dö- içine alabilecek derecede genelleş-
Aynı yılın Mayıs ayında Gregory ve nemde anlamıştır: tirmemişti. Bu nedenle, Newton’un
Slusius’un tanjant yöntemini bul- “Ama bu, Newton’a ait orijinal bir 1666 yılındaki yerçekimine bakış a-
dum; Kasım’da flüksiyonların doğ- fikir değildi. Bir cismin kütleçekimi çısı, 1687 yılında ‘Principia’da açıkla-
rudan yöntemini buldum [yani, di- nedeniyle düşmesi ile gezegenin yö- nan yasanın evrensel boyutuna sahip
ferensiyel hesabı]. Ertesi yılın ocak rüngesinin aynı koşullarla yapılan değildi.” (Dobbs & Jacob, 2000: 30)
ayında renk kuramını [yani, 1704’te açıklaması, herhangi bir Descartes- Newton’un, “muhteşem yılın-
Opticks’te yayınladığı içeriğin büyük çının zaten alışkın olduğu bir dü- da” yaptığı şey Descartes’ın haklı o-
bölümünü] buldum; ertesi Mayıs’ta şünceydi. Descartes’ın çalışmala- lup olmadığını görmek için kendi
ters flüksiyon yöntemine girdim [ya- rını (işlerine geldiği için) unutup, matematik becerilerini sınamak ol-
ni, integral hesabı buldu]. Aynı yıl, Newton’un ‘evrensel kütleçekimi’ni muştur. Newton’un “Ay’ın yörünge-
kütle çekiminin Ay’ın yörüngesine keşfini bir evreka anı olarak ileri sinde kalması için gereken kuvveti,
uzandığını düşünmeye başladım; bir sürenler, William Stukeley (1687- Yerküre’nin yüzeyindeki kütle çe-
kürenin içinde daireler halinde dö- 1765) ve Henry Pemberton (1694- kimi kuvvetiyle kıyasladığımda, so-
nen bir yuvarlağın, kürenin yüzeyine 1771) gibi ilk kuşak dini biyografi nuçların oldukça yakın olduğunu
uyguladığı kuvvetin hesaplanmasını yazarlarıydı.” (Henry, 2016: 219) buldum” derken anlatmak istediği
keşfettikten sonra, Kepler’in, geze- 1690 tarihli bir çizimde Cambridge’in Trinity College’ı. Newton’un odaları, sağ alt köşede,
genlerin devir sürelerinin yörünge- Büyük Kapı’yla Trinity Kilisesi’nin arasındaydı.
lerinin merkezine olan uzaklıkları-
nın bir buçuk katı olduğu kuralından
yola çıkarak [Kepler’in gezegenlerin
devinimlerine dair üçüncü yasasına
gönderme], gezegenleri yörüngele-
rinde tutan kuvvetlerin, çevrelerinde
döndükleri merkezlere olan uzaklık-
larının kareleriyle ters orantılı olma-
ları gerektiği sonucuna vardım. Böy-
lelikle, Ay’ın yörüngesinde kalması
için gereken kuvveti, Yerküre’nin yü-
zeyindeki kütle çekimi kuvvetiyle kı-
yasladığımda, sonuçların oldukça ya-
kın olduğunu buldum. Bütün bunlar

5
budur. Bu döneminde, gezegenlerin yanan mekanik felsefe bir yandan lışması, mekanikçi felsefe ile büyü
biri merkezden dışarı doğru (mer- Hıristiyan Avrupası’ndaki mekanik (ya da deney) geleneğinin mükem-
kezkaç), diğeri de dışarıdan merke- araçların yaygınlığı ile güçlenmiş, mel bir karışımıdır.
ze doğru (merkezcil) olan iki kuvvet diğer yandan teolojiyle uyumlu ha- “Kraliyet Derneği’nin yaklaşı-
arasındaki denge sonucunda sabit le getirilmişti: mı doğal büyü geleneğine dönüş
yörüngelerinde dolandıklarını ile- “Tıpkı insan zanaatkârların, batı olarak görülebilir. Büyücü, çoğu
ri süren Descartesçı varsayımı kabul Avrupa’da yaygın olan mekanik sa- zaman, bir şeyin nasıl işlediğini bil-
etmiş görünmektedir. atleri, matbaa makinelerini, rüzgâr mediğini itiraf etmek zorunda kalır
“Ay’ın Yerküre çevresindeki dö- ve su değirmenlerini düzenleyip (Onun için de büyülü ya da gizli o-
nüşleri (tıpkı başınız üzerinde dön- yaptıkları gibi, Tanrı da dünya-ma- larak tanımlar), ama o şekilde işle-
dürdüğünüz sapandaki taşın dön- kinesini yapmış ve ona insanların diğini deneyle gösterebilirdi. Krali-
düğü dairenin merkezinden dışarı anlayıp öğrenebileceği yasalarla ha- yet Derneği’nin Francis Bacon’dan
gitme eğilimi olduğu gibi) merkez- reket gücü kazandırmıştır.” (Dobbs esinlendiğini, Francis Bacon’ın da
kaç kuvvetine yol açıyordu, ama & Jacob, 2000: 14-15) doğal büyü geleneğinden esinlendi-
karşısında, daima aşağı doğru de- 1660’lı yıllarda ortaya konul- ğini dikkate aldığımızda, doğal büyü
vinerek Ay’ı Yerküre’ye doğru iten muş birçok mekanik felsefe içinde, yöntemlerine bu dönüş çok şaşırtıcı
-Descartes’ın vorteks (girdap) fizi- Newton’u etkilemiş olan iki Fransız değildi.” (Henry, 2016: 221)
ğine göre oluşan- parçacık akımları filozofu vardı: Rene Descartes (1596- Newton’un felsefi konumu kı-
vardı. Ancak bir elma (ya da yeryü- 1650) ve Pierre Gassendi (1592- saca Principia (İlkeler) adıyla bili-
zündeki herhangi bir nesne), aşağı 1655). Descartes Aristoteles’ten bu nen yapıtının adına da (Philosophi-
doğru devinen parçacıkların kuvve- yana ilk bütünsel dünya sistemi- ae Naturalis Principia Mathematica)
tiyle karşılaşacak kadar merkezkaç ni ortaya koymuş, Gassendi ise ye- yansımıştır. Bu yapıtın adı, her şey-
kuvvetinden etkilenmiyor, dolayı- ni bilime uygun atomcu bir ontoloji den önce Descartes’ın Felsefenin
sıyla merkezcil kuvvetin etkisiyle geliştirmişti. Bunların dışında New- İlkeleri’ne bir göndermedir:
yere düşüyordu. Descartes, bu se- ton, Walter Charleton (1619-1707) “Newton’un başyapıtının başlığı
naryonun doğru olması gerektiği- Robert Boyle (1627-1691), Thomas Kartezyen fiziğe karşı aldığı tutumu
ne kanıta dayanmadan karar vermiş, Hobbes (1614-1679), Kenelm Digby ifade etmektedir: Felsefenin İlkele-
hesaplamasını yapmamıştı.” (Henry, (1603-1665) ve Henry More (1614- ri yapısı itibariyle matematikseldir.
2016: 219-220) 87) gibi İngiliz filozoflarından da et- Newton, Descartes’ın tersine, do-
kilenmiştir. ğa felsefesinin ilkelerini ifade eder-
Mekanik felsefe ve okültizm “Boşlukta (uzayda) bölüneme- ken matematiksel bir dil kullanmış,
17. yüzyılda mekanik doğa fel- yen atomların dolaştığını öngö- aynı zamanda deneycilik kültürünü
sefelerinin ortaya çıkması büyü ge- ren Gassendi’nin sistemi Descar- üstlenmiş ve ampirik temelleri ol-
leneğine olduğu kadar Aristotelesçi tes’ınkinden oldukça farklıydı ve mayan varsayımlara ilişkin Bacon’cu
düşünce geleneğine de bir karşı çı- Gassendi’nin sistemleri Charle- kuşkuyu bilimsel yöntemine dahil
kış anlamına geliyordu. Çünkü me- ton tarafından yapılan çevirilerle, etmiştir.” (Rossi, 2009: 239)
kanik felsefeler Aristotelesçi yakla- İngiltere’de geniş kitlelerce tanındı. Öte yandan 17. yüzyılda “Doğa
şımı ifade eden doğanın yaşayan bir R. Boyle hem Descartes’ın hem de Felsefesi”, genel anlamda, astrono-
organizma gibi olduğunu değil, bir Gassendi’nin sistemlerini çalışmış, mi, optik, statik, mekanik gibi doğal
makine gibi çalıştığını ileri sürüyor- fakat ikisi arasında bir seçim yap- olaylarla ilgili incelemeleri ve mate-
du. Felsefi kökeni Epicurus ve Luc- maktan kaçınarak, her ikisinin belli matiği kapsamaktadır. Kimya büyük
retius gibi antikçağ filozoflarına da- noktalarını almıştır.” (Dobbs & Ja- ölçüde tıp ile ilgi içinde (iatrokim-
Newton 1665’te bir hiperbolün altındaki alanı hesaplamaya çalışırken, cob, 2000: 15) ya) düşünülmüştür. Newton’un
işlemi 55. basamağa kadar yürütmüştü. Mekanik Principia’sı, hem astronomiyi hem
felsefe dışın- de fiziği kapsayan bir eserdir. Yani
da, Kraliyet Newton’un bu eseri kendisinden ön-
Derneği’nin ce Copernicus, Kepler ve Galileo gibi
(The Royal So- biliminsanlarının fizik ve astronomi
ciety) geliş- alanında yapmış oldukları çalışmala-
tirdiği tipik rın devamı niteliğindedir. Newton’un
deneysel fel- Principia’sı, 17. yüzyılda astronomide
sefe yaklaşı- olduğu kadar fizik alanında da en ö-
mının New- nemli çalışma olmuştur.
ton üzerindeki
biçimlendiri- Descartes’a karşı
ci etkisini fark Newton, Principia’da yüzyıllar
etmek önem- boyunca Aristoteles fiziği içinde e-
lidir. Aslında le alınmış olan ve Galileo ile önemli
Newton’un ça- ölçüde dönüşüme uğramış olan hare-

6
Cambridge’de Lucas kürsüsü Eylemsizlik ilkesini Principia’da Newton bu sorunun ya-
matematik profesörü olan tıpkı Descartes gibi ta- nıtını, evrensel çekim ilkesini ifade
Isaac Barrow, Newton’un
parlak zekâsını ilk fark eden nımlayan Newton, eden gravitasyon kavramında bulur.
kişilerden biriydi. gezegen hareketle- Newton’a göre, Yer’in çevresinde do-
rini açıklama nok- lanan Ay’ı yörüngesinde tutan kuvvet
ket sorununu yeni- tasında farklı bir ile yeryüzünde bir elmanın düşme-
den ele alır. Galileo, yol izleyerek, ge- sine neden olan kuvvet aynı kuvvet-
devinim sorununu zegenlerin ey- tir. Yer’in elmayı kendisine çektiği gi-
eylemsizlik ilkesi lemsizlik ilkesi bi Ay’ı da çektiğini ifade edebilmek
temelinde ele alarak gereği neden doğ- için Newton çekimi ifade eden “at-
yeniden tanımlamış- rusal değil de dai- raksiyon” terimini değil, ağırlık ka-
tır. Güneş-merkezli resel hareket yaptık- zanarak düşmeyi içeren ‘gravitasyon’
astronomi sistemine uy- ları sorusunu tekrar terimini kullanmıştır. Bunun nedeni,
gun bir fizik kurmuş olan ele almıştır. Gezegenler o dönemde hâlâ yaygın olan, sadece
Galileo’nun çalışmaları saye- neden Güneş’in çevresinde ay-altında bulunan cisimlerin ağırlık
sinde Copernicus sisteminin yol açtı- dolanırlar da uzaklaşıp gitmezler? kazanabileceği ve yıldızların ise bir a-
ğı bazı soruları (Örneğin, eğer Dün- Demek ki bir şey onu bu hareketi ğırlığının olamayacağı görüşüne karşı
ya dönüyorsa nasıl oluyor da yukarı yapmaya zorluyordur. Newton’a gö- Newton’un yıldızların sıradan elma-
doğru fırlatılan bir cisim tekrar fır- re bu “şey” tanımı gereği “kuvvet” lardan farklı olmadıklarını kışkırtıcı
latıldığı noktaya düşüyor?) yanıtla- denilen şeydir. O halde bu durumu bir biçimde vurgulamak istemesidir
yarak o dönemde Copernicus’a yö- ortaya çıkaran, yani gezegenlerin (Vigoureux, 2008: 296). Newton’un
neltilen eleştirilerin bertaraf edilmesi doğrusal hareketlerini değiştiren bir bu yasası bütün evrende geçerli ol-
sağlanmıştır. Ancak, sorunun gök kuvvet söz konusu olmalıdır. duğu için evrensel bir nitelik taşır.
mekaniğini ilgilendiren yönü, -yani Newton’un bu akıl yürütme biçi- Bu olayı açıklamaya çalışan Newton,
gezegenlerin niçin dairesel hareket mi onu çok daha genel bir anlayışa şöyle bir düşünce deneyi tasarlamış-
yaptığı gibi sorunlar- henüz tam ola- ulaştırmıştır. Eylemsizlik ilkesinden tır: Bir dağın tepesinden atılan mer-
rak açıklanamamıştı. kaynaklanan düzgün doğrusal ha- mi yerçekimi nedeniyle A noktasına
Newton zamanında gezegenlerin reketten her türlü sapma belirli bir düşecektir. Daha hızlı fırlatılırsa, da-
niçin dairesel hareket yaptığına i- kuvvetin iş başında olduğunun gös- ha uzağa, örneğin A’ noktasına düşer.
lişkin en gelişmiş bilimsel açıklama tergesidir. Bu düşünme tarzı doğa Eğer ilk atıldığı yere ulaşacak bir hız-
Descartes’a aitti. Ona göre gezegen- yasalarını kavrama yönünden çok la fırlatılırsa, yere düşmeyecek, ka-
ler, tıpkı akıntıya kapılmış gemile- yararlıdır. Ne zaman “sabit bir hızla zandığı merkezkaç kuvvetle, çekim
rin sürüklenmeleri gibi, onları Gü- sonsuza kadar doğrusal bir hareket kuvveti dengelendiği için, tıpkı doğal
neş etrafında dönmeye zorlayan ve içinde olmayan” bir cisim görsek, bir uydu gibi Yer’in çevresinde dola-
ether diye adlandırılan uçsuz bu- bu cismin belirli bir kuvvetin etkisi nıp duracaktır. Paul Valery bu buluş
caksız akışkan bir madde girdabının altında olduğundan emin olabiliriz. için “Herkes Ay’ın düşmediğini gö-
içindeydiler. Bu açıklama çok yalın “Newton, Descartes’ın İtalyan biliminsanı Galileo Galilei. Newton kendi fizik
görünmesine karşın bazı sorunlara Principia Philosophiae’sin- yasalarını geliştirirken, Galileo’nun hareket yasalarını
yol açıyordu: de yaptığı gibi, Principia kullanmıştı.
“(1) Her şeyden önce bazı geze- Mathematica’sını devini-
genlerin etraflarında dönen uydula- min üç yasasına dayandı-
rının hareketini açıklayabilmek için rırken, yasalarına kuvvet
ek girdapların işin içine sokulması- kavramını da almıştır. Des-
nı gerektirir; (2) ardından, Kepler cartes ise büyünün kuvvet
yasalarını (özellikle üçüncü yasayı) düşüncesini yasalarının dı-
açıklamakta karşılaşılan zorluk ne- şında tutmaya özen göster-
deniyle, ether denen akışkanın yo- miştir. Bugün Descartes’ın
ğunluğunun uzaklığa göre değişme- yasalarının tamamen yan-
si gerektiğini ortaya koyar; (3) son lış olduğu düşünülmekte,
olarak da, kuyrukluyıldız hareket- Newton’unkiler ise hâlâ fi-
lerini açıklamanın olanaksız hale zik biliminin -görecelilik
gelmesiyle, güneşin gezegenleri et- ve kuantum kuramlarıyla
kileyen girdabına benzer başka bir açıklanabilen olgular ha-
girdap daha yarattığı; bu girdabın riç- büyük bölümünün te-
diğerinden tamamen bağımsız ola- melini oluşturmaktadır.”
rak sadece kuyrukluyıldızları etki- (Henry, 2016: 221)
lediği; hatta zaman zaman karşı a- Peki, eylemsizlik hare-
kıntıya neden olduğu gibi bir kabule ketinden sapmaya yol açan
zorlar.” (Vigoureux, 2008: 354) kuvvet ne tür bir kuvvettir?

7
rürken, Ay’ın düştüğünü görebilmek oluşmuş cisimlerin- karşıtlık görme-
için Newton olmak gerekir” demiştir den içinde devinimlerini yerine ge-
(Vigoureux, 2008: 292). Ancak gör- tirdikleri bu sonsuz ve homojen boş-
düğümüz gibi bu fikir “Newton’a ait luğun kendisi. Bu Newton evreninde
orijinal bir fikir” değildi. hiç kuşkusuz dördüncü bir bileşen,
Bu şekilde Yer’in etrafında dönen yani evreni bir araya getirip tutan çe-
cisimle Ay’ın hareketi arasında her- kim vardır. Ancak çekim evrenin ya-
hangi bir fark kalmayacağı için her pısında bulunan bir öğe değildir; ya
iki hareket de aynı statüde olacaktır. fizik-üstü bir güçtür -Tanrı’nın ey-
Daha sonra yapay uyduların yapıl- lemi- ya da Tanrı’ya ait doğa kitabı-
masına temel olacak ilkeyi de böyle- nın içindeki sözdizim kuralını bildi-
ce ilk kez ortaya atmış olan Newton, ren matematiksel bir sınırlamadır.”
Aristoteles fizik ve kozmolojisinin (Koyré, 2006: 21)
ayırmış olduğu ay-altı dünya ile ay-
üstü dünyayı kesin bir şekilde bir- Newton’un büyük sentezi
leştirerek her iki bölgede de aynı Gravitasyon (kütleçekim) evren- Newton 1671’de bu aynalı teleskopu Kraliyet
fizik kurallarının geçerli olup olma- sel, yani evrenin her yerinde aynı ol- Cemiyeti’ne sundu.
dığı tartışmalarına son vermiştir. duğu için hem ağır cisimlerin düş- yaratıcılarının bilgilerini aşan bir
Newton fiziği Descartes fiziğin- mesine hem de Ay’ın ve gezegenlerin bilgeliğe sahipler, öyle ki, ilk yazıl-
den farklı olarak, yalnızca bir yo- belli bir yörüngede hareket etmeleri- dıkları günden daha fazlasını içer-
rumlama tekniğiyle ve yöntemiyle ne yol açmaktadır. Çünkü evrendeki diklerine her gün tanık oluyor, her
sınırlı değildir. Koyré, Newtoncı ev- bütün cisimler birbirlerini çekmekte- gün farklı bir yönlerini keşfediyo-
renin Kartezyen evrenden farklı ola- dir. Bu çekimin miktarı ise cisimlerin ruz.” (Vigoureux, 2008: 303)
rak iki değil (uzam ve devinim) üç kütlelerinin çarpımıyla doğru oran- Newton, evrenin her yerinde ge-
öğeden oluştuğuna işaret eder: tılı, cisimlerin aralarındaki uzaklığın çerli olduğunu kabul ettiği kütleçe-
“Böylece, Descartes’ın evreninin karesiyle ters orantılı olarak değişir. kim yasası yoluyla ay-üstü dünya
tersine, Newton’un evreni iki değil Bu yasa matematiksel olarak ve mo- ve ay-altı dünya ayrımını kesin bir
(uzam ve devinim), üç öğeden oluş- dern bir gösterimle aşağıdaki formül- şekilde ortadan kaldırarak evren-
muş olarak tasarlanmıştır: (1) Mad- le ifade edilebilir. Bu formüldeki Fg sel bir sisteme ulaşmıştır. Bu sistem
de, yani karşılıklı olarak ayrılmış ve kütleler arasındaki çekim kuvvetini; “Newton’un sentezi” olarak bilinir.
yalıtılmış, sert ve değiştirilemez -a- G kütleçekim sabitini; m1 ilk kütleyi, Kütleçekim ilkesinin Newton’un sis-
ma özdeş olmayan- sonsuz bir sayıda m2 ikinci kütleyi; r ise iki kütle ara- teminde tüm evrene uygulanabilen
parçacık; (2) devinim, yani parçacık- sındaki uzaklığı gösterir: bir yasa olmasının ötesinde anlamı
ları varlıkları açısından etkilemeyen, vardır. Bu yasa sadece evrenin fark-
 (m .m ) 
ama yalnızca onları sonsuz, homojen Fg  G.  1 2 2  lı dünyalarını birleştirdiği için değil,
boşlukta oraya buraya aktaran tuhaf  r  tüm evrende her şeyi birbirine bağ-
ve paradoksal ilişki-durum; ve (3) u- Evrendeki tüm cisimlerin uyduğu ladığı/ilişkilendirdiği için de evren-
zay, yani cisimciklerin -ve onlardan yasanın bu kadar basit bir formülle seldir. Descartes’ın gökcisimlerinin
Descartes’a göre ether, dünyanın çevresinde ifade edilebilmesi doğa felsefesi (fi- hareketlerini açıklamak üzere ge-
bir girdap gibi dönmekteydi. zik) açısından matematiğin önemi- liştirdiği girdap teorisi bu anlamda
ni ortaya koyar. Bunun dışında tüm evrensellikten yoksundur. Örneğin
doğal olayların basit ve anlaşılabilir Descartes “her gezegenin diğerlerin-
bir biçimde ifade edilebileceğine i- den bağımsız olarak uydularını ken-
lişkin umut yaratır. Newton’un ya- di girdabına çekip döndürdüğüne”
pıtına verdiği adı (Doğal Felsefenin (Vigoureux, 2008: 308) inanıyordu.
Matematiksel İlkeleri) bu bağlam- Günümüzde doğa yasalarının başına
da da değerlendirmek gerekir. “Ay- “evrensel” sıfatı eklemeye artık ge-
altı dünya” için kullanılamayaca- rek duymasak da Newton dönemin-
ğı düşünülen matematiği yapıtının de bu düşünce çok yeni ve devrimci
başlığında kullanarak çağdaşlarını olduğu için mutlaka vurgulanması
şaşırtmıştır. Newton’dan sonra bi- gerekiyordu.
lim dünyasında matematiğin gücü- Günümüzde de “Newton yasala-
ne duyulan güven artarak devam et- rı” olarak bilinen üç aksiyom klasik
miştir. 19. yüzyılın sonunda Alman mekaniğin ve dinamiğin temelini o-
fizikçi Heinrich Hertz’in şu sözleri luşturur. Newton’un Principia’daki
bu güveni ifade eder: ifadesiyle:
“Matematik formüllerin kendi- 1) Bir cisim ona uygulanan kuv-
lerine özgü bir varoluşları olduğu vetler tarafından durumunu değiş-
duygusuna kapılmamak olası değil; tirmeye zorlanmadıkça dinginliğini

8
ya da doğru bir çizgide üniform ha- ip ise, cismin düz bir doğru boyun- sini doğrulayacak bir şekilde içerdi-
reketini korur. ca uzaklaşıp gitmesini engelleyen ği söylenebilir. Newton’un hareketi
2) Hareket değişimi uygulanan “kuvvet”e benzetilebilir. açıklarken çekim kuvveti kavramını
hareket ettirici kuvvet ile orantılı- Gerçekte bir gezegeni Güneş’e kullanması Galileo’nun yeryüzünde
dır ve o kuvvetin uygulandığı doğru bağlayan böyle görünür bir ip ol- fırlatılan cisimlerle ilgili olarak orta-
çizginin yönünde olur. madığı için, tam bu noktada ya koyduğu sorunun daha doğru bir
3) Her etkiye her zaman karşıt Newton’un tamamen kendine ait (o- çözüme kavuşmasını sağlamıştır. Ga-
olan eşit bir tepki vardır; ya da, iki rijinal) üçüncü yasası işlemeye baş- lileo bu sorunu, cismin düz bir yü-
cismin birbiri üzerindeki karşılık- lar: “Her etkiye her zaman karşıt o- zeyin bir noktasından fırlatıldıktan
lı etkileri her zaman eşittir ve karşıt lan eşit bir tepki vardır; ya da, iki sonra bir başka bir noktasına düş-
parçalara yöneliktir. cismin birbiri üzerindeki karşılık- mesi olarak ele almıştı. Galileo’ya gö-
Newton’un ilk yasasına göre “Bir lı etkileri her zaman eşittir ve kar- re fırlatılan bir cismin izleyeceği yol
cisim ona uygulanan kuvvetler tara- şıt parçalara yöneliktir.” Bu yasa ge- bir parabol olacaktır. Newton aynı
fından durumunu değiştirmeye zor- reği, “bir cisim diğerine uzaktan bir sorunu küresel bir yüzeyin (örneğin
lanmadıkça dinginliğini ya da doğ- kuvvet uygularsa, ikinci de birinci- yeryüzünün) bir noktasından hava-
ru bir çizgide üniform hareketini ye eşit ama zıt yönde bir kuvvet uy- ya fırlatılan bir cismin daha sonra bu
korur.” Bu ilkeyi ilk olarak Galileo gular. Ay Dünya’yı, Dünya’nın Ay’ı kürenin merkezine çekilmesi şeklin-
ortaya atmış, Descartes ise onu tam çektiği büyüklükte bir kuvvetle çe- de ele alır. Newton’un ele aldığı şe-
olarak formüle eden ilk kişi olmuş- ker. Bu, Dünya ve elma için de ge- kilde düşünüldüğünde havaya fır-
tu. Onların bıraktığı yerden başla- çerlidir; şu farkla ki, bu örnekte latılan cisimlerin izlediği yolun bir
yan Newton bu ilkeyi (eylemsizlik) uygulanan kuvvet elmanın konu- parabol değil, elipsin bir bölümü ol-
kendi mekanik sistemine dahil et- munda gözle görülür bir değişikliğe duğu ortaya çıkar. Fırlatılan cisimle-
mişti. Bu yasaya göre, üzerine hiçbir yol açarken, Dünya çok büyük ol- rin yeryüzünde izlediği yol, Ay’ın Yer
dış kuvvet etkimeyen bir cisim, aynı duğu için etkilenmez”. (Christian- çevresindeki eliptik yörüngesinin bir
yönde sabit bir hızla hareket etmeyi son, 2000: 90) bölümü gibidir (Bixby, 1997: 146).
sürdürecektir. Bu yasa gökcisimleri Newton bu üç kuvvet yasasıyla, Newton gezegen hareketleri soru-
için de geçerlidir. Eğer bir gezegen modern fiziğin dinamik dediğimiz nunu çözerken, aynı zamanda, antik
“ona uygulanan kuvvetler tarafın- dalını kurmuştur. Birinci yasa ey- dönemden beri sorulagelen “Evren
dan durumunu değiştirmeye zorlan- lemsizlik, ikinci yasa kuvvet ivme sistemini harekete geçiren şey ne-
madıkça” Güneş’in yanından geçip yaratır, üçüncü yasa ise “etki-tep- dir?” sorusunu da Descartes ve Kep-
sonsuza kadar dümdüz gidecektir. ki” ilkesi olarak bilinir. “Etki tepki ler gibi doğal bir nedene bağlayarak,
Oysa ki Newton’un matematiksel yasası” çoğu kez yanlış bir biçimde ama bu kez kesin olarak yanıtlamış
olarak kanıtladığı gibi, gezegenler “etki ve tepkinin sonuçlarının eşitli- oluyordu. Daha önce bu “şey”in do-
Güneş’in çevresinde eliptik yörün- ği” olarak anlaşılır. Eşit olan kuvvet- ğa felsefesi içinde Aristoteles’in or-
geler çizerek dolanırlar. Peki, neden lerdir, yoksa bu kuvvetlerin neden taya attığı İlk Devindirici ya da ge-
birinci yasa uyarınca bekleneceği gi- oldukları sonuçlar değildir. leneksel/dinsel bir bakışla bazen bir
bi, bir doğru boyunca uzayda yol al- Newton’a göre çekim kuvve- gemi, bir at ve bazen de melekler ol-
mazlar? İşte bu noktada Newton’un ti cisimlerin ağırlığına karşılık gelir. duğu düşünülüyordu.
ikinci yasası işlemeye başlar: “Hare- Newton “ters kare yasasına başvura- “Aristoteles her bir gökcismi için
ket değişimi uygulanan hareket etti- rak bir cisim düşerken” çekim kuv- bir hareket ettirici, bir tür akıl ön-
rici kuvvet ile orantılıdır ve o kuv- vetinin yarattığı ivmenin hemen he- görmüştü ama bu görüş tektanrı-
vetin uygulandığı doğru çizginin men sabit kaldığını göstermiştir. Bu lı bir din tarafından kabul edilebile-
yönünde olur.” Bu yasanın daha ba- nedenle Newton’un genel çekim ya- cek bir şey değildi. Küreleri hareket
sit ifadesi, yörüngedeki gezegenin sasının Galileo’nun sabit ivme ilke- ettirenler meleklerdi ve bazı Orta-
Güneş’e doğru dik açıda çekildiğini çağ resimlerinde
söyler. Gezegenin birinci yasa uya- melekler manive-
rınca dışa doğru hareket etme eği- lalarla gök cisim-
limi, Güneş’in kendine doğru çeki- lerini hareket etti-
miyle tam olarak dengelenir. Dışa
doğru hareket etme eğilimi Christi-
aan Huygens tarafından “merkezkaç Büyük Kuyrukluyıldız
önce 1680’de, sonra
kuvvet”, çekim kuvveti ise Newton tekrar 1681’de
tarafından “merkezcil kuvvet” ola- ortaya çıktı. John
rak adlandırılmıştır. Bu ilke bir ben- Flamsteed, ikisinin
de aynı kuyrukluyıldız
zetmeyle şöyle anlatılabilir: Bir ipin olduğunu söyledi.
ucuna bağlı bir cismi başımızın ü- Newton aynı fikirde
zerinde hızla döndürdüğümüzü dü- değildi, ancak
Flamsteed’in verilerini
şünelim. Bu örnekte cisim bir geze- inceledikten sonra
gene, ipi tutan el Güneş’e; aradaki fikrini değiştirdi.

9
rirken gösterilmekteydi.” (Whitfield
2008: 94)

Boşlukta uzaktan etki


Newton Principia’da gökyüzün-
deki hareketlerin uzaktan etkiyle bi-
çimlendikleri eylemsizlik yasasıyla
işleyen bir evren sistemi kurmuştu.
Kütleçekim yasasına göre evrendeki
bütün cisimler karşılıklı olarak bir-
birlerini çekmekteydi. Ancak bu iki
temel soruna yol açıyordu. Aradaki
onca mesafeye karşın, sözgelimi ev- Newton Principia’da kuramlarını sınamak ve doğrulamak için ayrıntılı kuyrukluyıldız gözlemleri
kullandı.
renin iki ucunda yer alan iki cisim
birbirleri üzerinde nasıl etkide bu- “Böyle bir çekime inanabilmemiz lamaya yetecek kadar neden varsa
lunabilir? Bu soru önemli olmak- için evrenin her yanında birbirle- başka nedenler ileri sürmenin gereği
la birlikte yanıtsız değildi; örneğin ri olmadan yapamayan farklı ruhlar yoktur. Dolayısıyla böyle bir varsayı-
mıknatısın etkisini uzayı dolduran olduğuna inanmak yetmez, bu ruh- ma ihtiyacı yoktur. İkinci ve daha ö-
görünmez bir madde aracılığıyla i- ların aralarında bir haberci olmadan nemli bir neden ise şudur: Newton
lettiği kabul ediliyordu. Kısaca in- çok uzaklarında olan biteni anlaya- tüm teorisini Descartesçı düşüncenin
sanlar uzaktan etkiye alışmışlardı. cak ve ona göre güçlerini uygulaya- tersine doğal nesnelerin birbirlerine
Asıl sorun boşlukta uzaktan etkiyi cak kadar da akıllı olmaları gerekir.” değmemeleri üzerine kurmuştur. E-
varsaymaktan kaynaklanıyordu. (Vigoureux, 2008: 198) ğer cisimlerin birbirlerine değmesini
Daha önce boşluğu aşarak u- Boşlukta uzaktan etki Descartes- sağlayan “cisimlerin parçaları arasın-
zaktan etki gösteren çekim görüşü çılar tarafından “astrolojik bir gö- daki ince aralıklarla özgürce yayılan
Fransız matematikçi Gilles Roberval rüş” olarak görülmüş ve bunu savu- bir ortamı” (Newton, 1998: 67) kabul
(1602-1675) tarafından bir varsayım nanları doğa felsefesine okült nitelik etseydi kendi teorisiyle çelişecekti.
olarak ileri sürülmüştü. Roberval’a sokmakla eleştirmişlerdir. Gerçek- Aslında Newton Principia’dan
göre Yer’in Güneş etrafındaki yö- ten de Newton’un uzaktan etki ilkesi (1687) önceki döneminde ether var-
rüngesi bir düşme hareketinin değil, herhangi bir mekanizmadan çok da- sayımını bir biçimde kabul etmek-
Yer’in Güneş tarafından ışınsal bir ha gizemli görünüyordu. Leibniz ve teydi. 1679’da annesinin ölümünden
çekimle çekilmesinin bir sonucu- Huygens gibi Descartesçı gibi büyük sonraki altı yıl içinde Newton’un tam
dur. Roberval’e göre Güneş’in ışınsal düşünürler, Newton’u mekanist fel- bir yalıtılmışlık içinde Hermetik ge-
çekimi, uzayı dolduran etherin Yer’e sefenin bilimden attığı okült kuvvet- lenek ve simya üzerine çalıştığı bilin-
uyguladığı Arşimet kuvveti tarafın- leri yeniden canlandırmakla suçladı- mektedir. Yine bu dönemde çekme
dan dengelenmekteydi. Mersenne’e lar. Onlara göre kütleçekimini kabul ve itme etkilerini Hermetik geleneğin
yazdığı bir mektupta Descartes bu etmek bizi cisimlerin bir ruhu oldu- okült “sempati” ve “antipati” terim-
görüşü şiddetle eleştirmiştir: ğu varsayımına götürür. Bu da fizik- leri içinde yorumlamaya başlamış ve
Newton’un Philosophiae Naturalis Principia sel nesnelere cin, peri gibi okült nite- bunların matematiksel çözümlemeye
Mathematica’sının iç kapağı. Kısaca Principia likler yüklemeye çalışmak demektir. açık olduklarını ileri sürmüştür. Ay-
olarak adlandırılan yapıt ilk olarak 5 Temmuz “Bu tepki, Newton’un kütleçe- nı yıl (1679) ether görüşünü de terk
1687’de Latince olarak yayınlanmıştır.
kim anlayışının tüm büyük bilimsel ettiği anlaşılmaktadır. 35 yıl kadar
devrimler gibi epistemolojik teme- sonra, Opticks’in ikinci basımında,
le dayanıyor olmasından kaynaklan- ether görüşü, kütleçekiminin nede-
maktaydı. Newton’un kitabına ver- ni olarak, Newton’da yeniden ortaya
diği başlığın önemi de buradadır: çıkmıştır. Newton kütleçekimini sa-
Descartes’in mekanist bilimi, varsa- dece ethere dayanarak değil, “cismin
yımsal yapı ve bağıntı zincirleriyle iş çeşitli öğelerini bir arada tutan yapış-
görürken, uzaktan etki ve gravite an- ma” gibi şaşırtıcı başka olgularla da
layışı matematiksel analize dayanıyor açıklamaya çalıştı. Tüm bu çabalara
ve bu büyük kuvvetlerin kökenine ya karşın kütleçekiminin nedeni anlaşı-
da doğasına ilişkin bir varsayım ö- lamaz olarak kaldı. Günümüzde de
nermiyordu.” (Whitfield, 2008: 193) durum farklı değildir:
Newton Descartesçıların bu dü- “On sekizinci yüzyıl düşüncesi
şüncesini, öncelikle, ilkelere daya- -yalnızca bir iki istisna dışında- an-
narak reddetmiştir: Yaptığı hesap- laşılamazı kabullendi. Ernst Mach’ın
lamaları ether olarak adlandırılan dile getirdiği gibi: ‘Açıklamanın ve-
bir ortamı varsayarak yapmamıştır. rili bir başlangıç noktası olarak, u-
Newton’a göre doğal olayları açık- zaktan eylemde bulunan kuvvetleri

10
kullanmak alışıldık oldu, ve köken- bert Hooke’du (1635-1702). Hooke, (kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi,
lerini araştırma güdüsü neredeyse Micrographia (1665) adlı kitabında mor, eflatun) kapladığı alanlardı.”
büsbütün ortadan kalktı.’ Sonrala- renklerin eğik ve karmaşık açılarla (Henry, 2016: 227-228)
rı sorun çok başarılı bir biçimde a- yayılan ışıklardan oluştuğunu savun- Tayfta işaretlediği yedi farklı ren-
lan kavramı içine gizlendi.” (Koyré, muştu. Hooke’a göre, renkler genel gin, bir oktavı oluşturan yedi nota-
2006: 270) olarak, açıktan koyuya doğru bir de- nın seslendirilmesi için monokord-
Newton, kütleçekiminin nasıl iş- recelendirme oluşturuyordu. Kırmızı da aynı uzunluğa karşılık gelen
lediğini açıklayamadığını çekinme- saf beyaz ışığa en yakın olandı ve ma- geçişlerin yapılması gerektiğini ile-
den itiraf etmiş olsa da, kütleçekimi- vi de siyahtan önceki son basamak- ri sürmüştür. Newton’un şemasına
nin çeşitli durumlarda nasıl işlediğini tı. Newton, yaptığı deneylerle fark- göre beyaz ışık, tüm diğer ışıkların
en ince ayrıntılarına kadar göstere- lı renklerin farklı açılarda kırıldığını çıkardıkları “seslerin” görkemli bir
bilmiştir; dahası gezegenlerin devi- kanıtlayarak Hooke’un teorisine kar- uyumuydu. Bu noktada bilim tarih-
nimlerini matematik hesaplamalar- şı çıkmıştır. Newton’un bu görüşü çisi John Henry ilginç bir ayrıntıya
la doğru olarak tahmin edebilmiştir. büyük tartışmayla karşılandı. Çünkü işaret eder:
Newton’un başarısı, mekanik felsefe- herkes, beyaz ışığı, yani ışığın ilk saf “Aslında, 1670-1672’de Camb-
yi okültizmin (doğal büyünün) etki biçimi olan Güneş ışığını Tanrı’nın ridge Üniversitesi’nde öğrencilerine
ve güçlerinin gerçekliğine olan inanç- yarattığını düşünüyordu. verdiği optik derslerinde Newton,
la bir araya getirebilmesinde yatar. Newton “Kraliyet Cemiyeti”nin tayfta ancak beş rengi belirleyebil-
mesleki ilkelerine uygun olarak, Op- diğini söylemiştir; ama ‘imgeyi bir-
Newton ve optik tick’teki amacını okuyucuya şu söz- birleriyle daha incelikli orantılı bö-
Newton’u optik çalışmalarına yö- lerle bildiriyordu: “Bu kitapta benim lümlere ayırabilmek için’ mor ve
nelten şey dönemindeki mercekli amacım, ışığın özelliklerini hipo- turuncuyu özellikle eklemiştir.
teleskopların kusurlu olmaları, ya- tezlerle açıklamak değil, uslamla- Francis Bacon bunu onaylamaz-
ni renkli ve çarpık görüntü verme- ma yoluyla önermek ve deneyler- dı.” (Henry, 2016: 228) Gerçekte
leriydi. Bu kusurları elemek için, le kanıtlamaktır.” Böyle yazmış olsa gökkuşağında en fazla beş ya da al-
1668’de ilk yansıtıcı teleskobu tasar- da Newton, beyaz ışıkla ilgili teolo- tı renk görülebilir. Bugün hepimizin
ladı ve yaptı. Bu teleskopta ışık, içbü- jik bir araştırmaya girmekten ken- gökkuşağında yedi renk olduğuna i-
key bir ayna tarafından toplanıyordu. dini alamadı. Sonunda Newton, tıp- nanmamızın tek nedeni Newton’un
1672 yılında ise beyaz ışığın, prizma- kı Kepler’in Tanrı’nın neden göksel otoritesidir; onun büyük bir bili-
dan geçerken renklere ayrılmasını in- daireler yerine eliptik yörüngeleri minsanı olmasıdır. Newton’un en
celedi. Prizma aslında MS 1. yüzyıl- seçmiş olabileceğini sorduğu gibi, büyük araştırma konusu teolojiydi
dan beri bilinmekteydi. Bir prizma Newton da Tanrı’nın neden beyaz ve ışık konusu da bir istisna değildi:
ile, beyaz ışığı, spektral renklerine a- ışığı renkli ışıkların karışmasının “Işığın, Newton için optik yasala-
yırdı ve izole ettiği her rengin, ikin- bir sonucu olarak seçmiş olabile- rından daha başka bir önemi vardı,
ci bir prizma kullanıldığında bir daha ceğini sordu. Yanıtını bulmak için çünkü hem Hıristiyan hem de Neop-
ayrışmadığını gösterdi. Newton, baş- Pythagoras’ın antik büyü geleneği o- latoncu düşünce sistemlerinde, ışığa
ka bir deneyde ise renkli ışınların, i- lan “Kürelerin Müziği”ne bakmıştır. tanrısal bir öz yüklenmişti. İncil’de
kinci bir prizmadan geçirildiklerinde Newton Opticks’te tıpkı yedi nota a- İlk kez 1704’te yayımlanan Opticks’in iç
özgün kırılma açılarına döndüklerini rasındaki oktavlar gibi, yansıyan bir kapağı. Newton bu kitabını Latince yerine
ve yeniden bir araya gelerek beyaz ı- tayfın renkleri arasındaki oranların İngilizce yazarak, Principia ile olduğundan
daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı
şığı oluşturduklarını da göstermiştir. da aynı olduğunu ileri sürmüştür: başarmıştı.
Tüm bu deneylerin sonucunda New- “Tayfın üzerine düşeceği şekilde
ton, renkli ışınların birbirinden ayrı kâğıdı tuttum. Gözleri renkleri ben-
olduğunu ve beyaz ışığın da hepsinin den daha keskin ayırt edebilen bir
bir karışımı olduğunu göstermiştir. yardımcım bu sırada düz çizgilerle
Bu oldukça şaşırtıcı bir sonuçtu. tayf boyunca renklerin sınırlarını i-
Aristoteles’ten Descartes’a ka- şaretledi; kırmızının, turuncunun,
dar genelde kabul edilen, renkli ışı- sarının, yeşilin, mavinin, morun ve
ğın, Güneş’in beyaz ışığı olan saf ı- eflatunun. Bu işlemi defalarca, aynı
şığın bozulmasıyla oluştuğuydu. ve farklı kâğıtlarla yineledikten son-
Newton’un zamanındaki doğa filo- ra, gözlemlerin birbirleriyle uyum-
zoflarının çoğu, Aristoteles’in renk- lu olduğunu gördüm ve (tayf) sö-
lerin aydınlığın (beyaz) ve karanlığın zünü ettiğim çizgilerle, tıpkı müzik
(siyah) karışımı olduğunu görüşünü akordlarına benzer biçimde ayrılı-
benimsenmekteydi. Kısaca tüm renk- yordu. Böylelikle, bu perdenin üze-
lerin saf beyaz ışığın değişik durum- rindeki bir perdenin, bir tonun, mi-
ları oldukları düşünülüyordu. Böy- nör üçlü, dörtlü, beşli, majör altılı,
le düşünenlerden biri de “Kraliyet yedili ve sekizlinin ve bu aralıkla-
Cemiyeti”nin Deney Müdürü Ro- rın gösterildiği yerler, birkaç rengin

11
anlatılan yaratılış öyküsünde, Tanrı çinde şu ya da bu renk konusunda
her şeyden önce ışığı yaratmıştı ve ı- bir algı uyandıran belirli bir güç ya
şık, Neoplatoncu felsefede tanrısallı- da yetenek dışında bir şey yoktur.
ğın hem sembolü hem de aracısıydı. Tıpkı bir zilin sesinin [...] bir titre-
Işık çevresinde oluşturulmuş meta- şimden başka bir şey olmaması gi-
fiziğin Hıristiyan Avrupası’nda uzun bi, havada nesne tarafından yayılan
ve seçkin bir geçmişi vardı. Newton bir hareket dışında bir şey yoktur
daha sonra, ışığın simya literatürün- ve bu titreşimler duyu sisteminde
de de, tanrısal bir yaratıcılık ile öz- bir ses biçiminde algılanır, işte bir
deşleştirildiğini görecekti.” (Dobbs nesnenin rengi de şu ya da bu tür-
& Jacob, 2000: 33-34) de bir ışını diğerlerinden daha çok
Bununla birlikte Newton’un renk yansıtma eğilimi dışında bir şey de-
problemini köklü bir biçimde dö- ğildir; ışınlar da bu onların şu ya da
nüştürdüğü açıktır. Descartes ve bu hareketi duyu sistemine yayma
Hooke’dan farklı olarak Newton ı- yeteneğinden başka bir şey değildir
şıktaki renklere neden olan değişik- ve duyu sisteminde bu hareketler
Newton’un ışığın doğasıyla ilgili çığır
liğin, “ışığın doğal bir özelliği oldu- renk biçiminde algılanırlar.” (Rossi, açıcı nitelikteki makalesi Kraliyet Cemiyeti
ğuna” inandı. Renkler (genel olarak 2009: 248-249) tarafından yayımlandığında, dönemin en
düşünüldüğü gibi) doğal cisimlerin büyük doğabilimcisi Christiaan Huygens bu
Newton ve simya çalışmayı “fazlasıyla usta işi” diye nitelemişti.
ışıkları yansıtması ya da kırmasıy-
la oluşmuyordu, bunlar Newton’un Simyanın başlıca hedefi metalle- ne dert, bela üstüne bela - Yan ateşim
deyişiyle “Farklı ışınlar için fark- ri altına dönüştürmeyi başarmaktı. yan, kayna kazanım kayna - Atıp i-
lı olan orijinal ve doğal özelliklerdi: Ama simya hiçbir zaman, yalnızca çine, karıştıralım kaynayan kazanı;
Bazıları yalnızca kırmızıyı, bazıları bir maddenin incelenmesi için kul- Üste kurbağa ayağı semender gözü;
yalnızca sarıyı ve bazıları da yalnız- lanılmamıştı. Bunun dışında, simya- Bir parça köpek dili, az da yarasa tü-
ca yeşili gösteriyor ve bu böyle de- cılar gençliği yeniden kazandıran ve yü.” (çev. Bülent Bozkurt, Remzi Ki-
vam ediyor”du (Rossi, 2009: 248). yaşamı belirsizce uzatan gizemli bir tabevi)
Newton renk sorununu yalnızca bir iksir üretmeye de çalışırlardı. Simya Bu açıdan bakıldığında
algılama (psikoloji) sorunu olmak- Newton’un döneminde, başka yer- Newton’un evinde de içi garip mad-
tan çıkarmıştır. Renk aynı zaman- lerde olduğu gibi, İngiltere’de de ö- delerle dolu bir kazan bulundur-
da kırılma açıları hesaplanabilen ve lümle cezalandırılabilen tehlikeli bir duğunun öğrenilmesi bir skandal
matematiksel olarak ele alınabilen uğraştı. sayılabilir, ki sayılmıştır da: Do-
fiziksel bir problemdi. Bir cismin 17. yüzyıl İngiltere’sinde büyü- ğa filozoflarının en büyüğü nasıl
rengi yüzeyinin soğurganlığıyla iliş- cülerin kaynayan kazanlarda büyü olur da büyüyle -çağdaş bilimin-
kiliydi. Newton’un sözleriyle: yapması tehlikeli ama “sıradan” bir sanlarının yok etmeye çalıştığı hu-
“Kırmızı görünen ya da nesne- uğraştı. Shakespeare’in Macbeth’in- rafenin ta kendisiyle- uğraşırdı?
nin kırmızı görünmesini sağlayan de, bir mağarada geçen sahnede, üç Christianson’a göre, Newton’dan ka-
ya da kırmızıyı üreten [...] ve böy- büyücü kadının kaynayan bir kaza- lan yazılardaki dört milyon sözcük-
le süren şeye ışın diyeceğim. Aslın- nın etrafında hep bir ağızdan şarkı ten bir milyon kadarı simya üzeri-
da ışınlar renkli değildir. Bunların i- söylemesi de olağandı: “Dert üstü- nedir. Bu sayı fizik ya da matematik
üzerine yazdıklarının her birinden
Newton’un çok önemli dediği deneyi gösteren bu çizimde, Güneş’ten gelen ışığın bir
prizmadan geçerek kırıldıktan sonra ikinci bir prizmadan geçerken bir kez daha kırılması daha fazladır:
görülüyor. Renkler hiç değişmemişti. “Tuhaf görünse de, Isaac Newton
belki de tüm simyacıların en büyü-
ğüydü. Öldükten sonra geriye sim-
ya üzerine yüzlerce elyazması sayfa
ve Index Chemicus (Kimya İndek-
si) adlı olağanüstü belge bırakmıştı.
‘İndeks’te, düzinelerce simya kita-
bında bulunan bilgilere en azından
5000 atıf içeren 879 başlık vardı.
Newton, sayısız deney yapmasının
yanı sıra, gözden kaçırabileceği en
küçük bir ipucunun bile Dünya’nın
yapısını açıklayacak evrensel mad-
denin anahtarını gizliyor olabilece-
ği korkusuyla simya üzerine her şeyi
ne yapıp edip okumuştu.” (Christi-
anson, 2000: 72-73)

12
canlanan mekanikçi felsefelerin an- de gelen Newton uzmanlarından
tik atomculuğa paralel olarak ateiz- Richard S. Westfall bize, Newton’un
me neden olacağı endişelerini azalt- simya sanatına “başka hiçbir simya-
mak için büyük uğraş vermişlerdi.” cının asla sahip olmadığı özgün en-
(Dobbs & Jacob, 2000: 35) telektüel araçlarla” yaklaştığını söy-
17. yüzyılın mekanikçi filozof- ler. Onun matematikçi yönü her
ları Hıristiyanlık ile atomcu felse- zaman baskın çıkmıştır. Newton’un
feyi uzlaştırma yönünde çok çaba en başından mekanikçi felsefeye
harcamışlardır. Hatta bazıları da- karşı mesafeli olduğu ve mekanik-
ha da ileri giderek, antikçağ atom- çi felsefenin kategorilerinin doğa-
cularından farklı olarak, atomların nın karmaşıklığını ifade etmekte
arasına bir Hıristiyan Tanrı yerleş- fazlasıyla kısıtlayıcı olduğuna inan-
tirmişlerdi. Atomların düzenlenişi dığı da göz önünde bulundurulma-
Kütleçekim evrendeki her şeyi etkiler. Bu yalnızca tanrısal güçlerle açıklanabi- lıdır. Newton’un simyaya karşı olan
nedenle lokal değil evrenseldir. lirdi; doğada bir tasarım (planlanmış uzun süreli ilgisinin mekanikçi fel-
Newton’un yayımlanmamış sim- bir organizasyon) vardı. Tasarım bir sefenin dayattığı kısıtlayıcı sınırlara
ya elyazmalarını 1930’larda ele ge- “Tasarımcı”nın varlığını gösteriyor- karşı bir isyan göstergesi olduğu ra-
çiren ve üzerlerinde ilk inceleme- du. Bu yaklaşım, 17. yüzyıl atomcu- hatlıkla söylenebilir:
lerden birini yapan tanınmış İngiliz luğunun temelini oluşturdu. “Sanıyorum Newton’un simya-
iktisatçı John Maynard Keynes ol- “İşin zor yanı, Tanrının, modern ya olan ilgisini mekanik düşüncesi-
du. Elyazmalarını inceleyen Keynes, bilimin ortaya çıkardığı fiziksel ya- nin doğa felsefesine getirdiği sınır-
provokatif bir biçimde, Newton’un salara göre işleyen evreni nasıl iş- lamalara karşı isyanın açığa çıkması
“ilk modern biliminsanı” değil “son lettiği üzerinde düşünüldüğünde olarak görmek gerek. Hakikatin pe-
büyücü” olduğu açıklamasını yaptı: ortaya çıktı ve bu zorluk özellik- şinde koşmak Newton’un hayatının
“[Newton] büyücülerin sonuncusu, le, yalnızca madde ve hareketin ka- özüyse, ilk aşkıyla sonsuza kadar
Babillilerin ve Sümerlerin sonun- bul gören açıklamalar olduğu Kar- tatmin olmasını beklemenin bir an-
cusu, görülür ve anlaşılır dünyaya tezyen (Descartesçı düşünce biçimi) lamı yok. Mekanik felsefe arzusuna
bakışı 10.000 yıldan biraz daha az sistemde hissediliyordu. Descartes, belki de çok kolay boyun eğmişti.
bir süre önce entelektüel kalıtımı- Tanrının evreni sürekli ve aktif o- Tatmin olmamış bir halde araştır-
zı üretmeye başlayanlarla aynı olan larak iradesi ile desteklediğini söy- masını sürdürmüş, simyada ve o-
son büyük düşünürdü.” (Yardımlı, lese bile, Henry More ve ötekileri, nunla bağlantılı felsefelerde kendini
1998: 18) Descartes’ın Tanrısını sarayında o- asla bütünüyle teslim etmeyecek gi-
Aslında Newton’u simya çalış- turmayan bir krala benzetiyorlardı. bi görünen sonsuz zenginlikte yeni
maya iten simyanın ruhsal boyu- Başlangıçta maddeye hareket ver- bir sevgili bulmuştu. Ötekiler insa-
tuydu. Bununla birlikte Newton’un miş, fakat daha sonra tanrısal dik- nı usandırırken bu yeni sevgili hep
geleneksel olmayan kendine özgü katini yarattıklarının üzerinden çek- daha fazlasını istetiyordu. Newton
hedefleri vardı. Newton 17. yüzyıl mişti.” (Dobbs & Jacob, 2000: 37) otuz yıl boyunca ona ciddi biçimde
mekanikçi felsefelerin teolojik ve bi- Newton hem fiziği hem de teolo- kur yaptı.” (Westsfall, 2018: 313)
limsel problemlerini simya aracılı- jiyi -ki bir bütün olma- Newton düşünce deneyi ile yatay ateşlenen bir topun kaçış
ğıyla çözmeyi amaçlıyordu. 1660’lı ları gerekiyordu- ilgilen- hızını gösterdi. Top güllesini atan kuvvet ne kadar büyükse,
yılların başlarında Newton teolojik diren soruna doğrudan oetrafında
kadar uzağa düşer. Yeterince güçlü atılırsa, gezegenin
dönüp dağa geri döner. Yalnızca kaçış hızında
bir problemle karşılaşmış ve simya- ve dürüst bir biçimde uzaya fırlar.
nın buna bir çözüm getirebileceğini yaklaştı. Mekanik do-
düşünmüştü: ğa felsefesi, yani hare-
“Newton ve daha yaşlı çağdaşla- ket halindeki maddenin
rı Isaac Barrow (1630-77), Henry mekanik eylemi yeterli
More ve Ralph Cudworth (1617- değildi. Newton’a göre
1688) yaşadıkları yüzyıllarda yeni- mekanik eylem doğada
den canlanan mekanikçi felsefelerin gördüğümüz (buna “kör
-özellikle Descartes’ınkinin- ateist metafizik gereklilik” a-
potansiyellerinden endişe duymak- dını vermişti) çeşitliliği
taydılar. Antik çağların atomcuları üretemezdi; her zaman
günümüzdeki anlamıyla tam bir a- ve her yerde aynıydı.
teist olmasalar da, genelde böyle gö- Newton için çeşitliliği
rülmekteydiler, çünkü maddeyi o- sağlayan neden madde-
luşturan atomların tanrısal bir yol nin içindeki Tanrısal il-
gösterme olmadan rasgele hareket keydi. Newton simya ça-
ettiklerini ileri sürmüşlerdi. Descar- lışmalarında bunu aradı.
tes, Gassendi ve Charleton, yeniden Bilim tarihçisi ve ön-

13
Newton ve rer peygamber olarak
Kitab-ı Mukaddes görmüyordu. Onla-
Newton’un dinsel inançları Hı- rın bu kehanette bu-
ristiyanlığın resmi inançlarından lunma isteği, kendile-
farklıydı. Newton gizli bir heretikti. rini eleştirilerin odak
Tüm hayatı boyunca İsa ve Hıristi- noktası yapmakla kal-
yanlık hakkındaki gerçek fikirleri- mamış, aynı zamanda
ni gizlemeyi başardı. Newton ölüm dinsel çevrelerin nef-
döşeğindeyken iki şahit huzurunda retini kazanmalarına
Kilise’nin yapacağı dini töreni iste- neden olmuştur. Tan-
mediğini açıkladı. rının amacı çok daha
Newton’un simya gibi üzerin- başkaydı. Bu ve Es-
de çalıştığı alanlar ya doğrudan ya ki Ahit’in kehanetle-
da dolaylı olarak din ile ilgiliydi. ri, insanların gelecek-
Newton’un üzerinde çalıştığı konu- teki olaylar hakkında
lardan biri de Kitab-ı Mukaddes’in duyduğu meraklarını
doğru yorumuydu. Aslında New- gidermeleri için değil;
ton’un Kitab-ı Mukaddes’i yorum- kehanetlerin gerçek-
lamaktaki amacıyla simya çalışma- leştiği olaydan sonra, Newton, Kitab-ı Mukaddes’i dikkatle okuduktan sonra, Hazreti
larının amacı aynıydı. Eğer doğru kâhinlerden çok Tan- Süleyman’ın Kudüs’te yaptırdığı tapınağın planını çizebilmişti.
yorumlanırsa kutsal metinlerin ta- rının dünya gözünde büyük bir var- yalnızca birkaç yıl ayırmıştır. Bu kı-
rihsel verilerle olan paralelliğini gö- lık olarak ortaya çıkması için vardı. sa çalışma sürecinden sonra, 4. yüz-
rülebilir ve dolayısıyla Tanrı’nın ev- Çünkü çağlar önce olacağı söylenen yıldan bu yana süregelmiş Hıristiyan
rendeki eylemi kanıtlanabilirdi. bir olayın gerçekleşmesi, evrenin ve geleneğinin yanlış bir yolda olduğu-
Newton’un 1670’li yıllardan hayatı- dünyanın tanrısal bir güç tarafın- nu ve kendisinin ilksel Hıristiyan-
nın sonuna dek Kitab-ı Mukaddes’te- dan yönetildiğini kanıtlayacaktır.” lığın gerçeğine yaklaştığına inan-
ki kehanetler üzerinde çalıştığı dü- (Dobbs & Jacob, 2000: 50) mıştır. Bu inancıyla, yeni bulgu ve
şünülmektedir. Newton için simya Newton, gerçek dinin kanıtları- düşüncelerini sonuna kadar savun-
Tanrı’nın fiziksel evrende sürdürdü- nı putperestlik yerleşmeden önce- muştur. Çünkü bu, Tanrı’nın doğa-
ğü bir eylemken, tarih de Tanrı’nın ki ilk insanlar arasında bulabilece- sını belirleyecek düşünsel ve teolo-
toplumsal dünyada sürdürdüğü bir ğine inanmaktaydı. Newton’a göre jik bir konuydu.
eylemdi. Bu yüzden simya kadar ö- bilgeliğin kaynağı “sadece doğa ki- “Onyedinci yüzyıldaki Ortodoks
nemliydi. Newton’un sözleriyle: tabında” değildi, aynı zamanda “bir- Hıristiyan öğretisi teslis inancı-
“Yorumcuların hatası, gelecek za- çok kutsal metinde” bulunmaktay- na dayanıyordu; yani Tanrının ‘üç-
manlardaki olaylar hakkında, Kutsal dı. Newton’un sözleriyle “Bu Felsefe te bir’ ya da ‘birde üç’ olduğuna i-
Kitap’ta yazılanlara bakarak keha- ilminde, Tanrı Hazreti Süleyman’ı nanılmaktaydı. Tanrıyı oluşturan
netlerde bulunmak olmuştur; oysa dünyanın en büyük büyük filozofu bu üç Kişi, (Baba Tanrı, Oğul Tan-
Tanrı Kutsal Kitap yazarlarını bi- yaptı”. “Eski dünya boyunca her yer- rı ve Kutsal Ruh) birbirine eşit ve eş
Edmond Halley Newton’un denklemlerini kullanarak, 1682’de de ortak bir plana göre derecede sonsuz ve sonuçta tek bir
görülen bir kuyrukluyıldızın yörüngesini hesapladı ve 1531 ile inşa edilmiş, ‘prytanea’ varlıktı. Newton bunu kabul etme-
1607’de gözlemlenen kuyrukluyıldızla aynı olduğunu gösterdi. (kamu binaları) diye mişti.” (Dobbs & Jacob, 2000: 51)
adlandırdığı tapınak- Newton 17. yüzyılın, kendi döne-
lar bulur.” (Westfall, minin insanıydı. Günümüzün bir-
2016: 161) Bu nedenle çok düşünüründen farklı olarak,
Newton’un, tasarımın- o bilim ve din arasında bir çatışma
da doğanın gizemle- görmemiş, dünyanın Tanrı olmadan
riyle ilgili ipuçları bul- işlemeyeceğine inanmıştı.
mak ümidiyle Hazreti “Aslında Yaratıcı düzenli olarak a-
Süleyman’ın Kudüs’te raya girmese, kehanette öngörülen a-
yaptırdığı büyük tapı- letin bir parçası olarak, gezegenler,
nağın ayrıntılı planları- kuyrukluyıldızlar ve yıldızlar hızla
nı çizmesinde şaşılacak bir araya gelir ve sonunda evren ya-
bir şey yoktur (Christi- vaş yavaş çöker ve patlardı. Daha
anson, 2000: 75). sonraki bir düşünürler kuşağının, o-
Büyük bir olasılık- nun keşfettiği mekanik yasalarının,
la Newton, kehanetler içinde Tanrı’nın hiç de hayati, hatta
üzerinde en az elli yıl gerekli bir rolü olmadığı bir evren sis-
boyunca çalışsa da bu teminin çerçevesini oluşturduğu yo-
konuya yoğun olarak lundaki iddiası dışında pek az şey Isa-

14
ac Newton’u bu kadar kızdırabilir ve rensel çekim yasası ve dinamiğin Newtoncı fiziğe yönelik ikinci e-
üzebilirdi.” (Christianson, 2000: 79) üç ilkesi cisimlerin serbest düşüşü, leştiri Ay’ın düzensiz hareketleriy-
gezegenlerin yörüngelerini, Ay’ın le ilgiliydi. Bernoulli gibi Kartezyen
Kartezyenler hareketlerini, denizlerdeki gel-git gökbilimciler Ay yörüngesindeki dü-
Newton’a karşı olaylarını ya da ağırlık gibi birbirin- zensizlikleri ether içindeki girdaplar-
Robert Hooke ve Newton, yakla- den oldukça farklı fenomenlerin a- la açıklarken Newtoncılar Güneş’ten
şık olarak aynı zamanda gezegenle- çıklanmasına giden yolu açmıştır. kaynaklanan etkileri hesaplıyorlardı.
ri Güneş’e, Ay’ı da Yer’e doğru çeken Bununla birlikte Newtoncı fizik ö- D’Alembert ve Clairaut Principia’nın
kuvvetin, taş ve elmaların düşmesi- zellikle İngiltere dışında sıkı bir mu- ilk baskısından 60 yıl sonra, 1745 yı-
ne neden olan çekim kuvvetiyle ay- halefetle karşılaşmıştır. Newtoncı lında Ay’ın yörüngesindeki düzensiz-
nı olduğu görüşünü savunmuşlardır. fiziğe Kartezyenlerin yönelttiği eleş- likleri Newtoncı teori içinde açıkla-
Newton’un yaşamı meslektaşları ve tiriler üç başlıkta ortaya konabilir: mayı başarmışlardır.
karşıtlarıyla bitmek bilmez kavgalar- Yer’in biçimi, Yer ve Ay’ın ilişkileri- Kuyrukluyıldızların hareket-
la doludur. Bunlardan biri de Robert nin düzensizliği ve son olarak Yer i- leriyle ilgili olarak Newton ve
Hooke ile giriştiği bu öncelik tartış- le kuyrukluyıldızların ilişkisi. Descartes’ın teorileri tam bir karşıt-
masıdır. Düşüncelerini kamuya yir- Newton çekimin etkisiyle Yer’in lık içindeydi. Newton’a göre kuy-
mi yıl daha önce açıklayan Hooke’un yarıçapının kutuplarda ekvatora o- rukluyıldızların varlığı ether girdabı
ve daha sonra açıklayan Newton’un ranla daha kısa olduğunu hesapla- olmadığının kanıtıydı. Gözlemlere
ortaya attığı evren kavramı iki sorun mıştı. Huygens de Yer’in basıklığı göre kuyrukluyıldızlar “güneş gir-
ortaya çıkarmıştır: konusunda Newton’la aynı görüş- dabına” karşı hareket ediyorlardı ve
1) Çekim kuvveti, birbirini çeken teydi. Newton ve Huygens’in bulgu- bu olanaksızdı. Çünkü bu durum
iki cisim arasındaki uzaklığa göre ları gökbilimci Jean Richer’in (1630- aynı zamanda etherin gezegenleri
nasıl değişmektedir? 1696) gözlemleriyle uyumlu olsa harekete geçiremeyecek kadar dü-
2) Çekim kuvveti, hem yeryü- da iki Kartezyen gökbilimci, Domi- şük yoğunlukta olduğunu gösteri-
zündeki hem de gökyüzündeki ci- nique Cassini (1625-1712) ve oğlu yordu. Newtoncılar ise kuyrukluyıl-
simlerin hareketlerini öngörmede Jacques Cassini (1677-1756) tara- dızların hareketlerini kendi teorileri
nasıl kullanılabilir? fından yapılan ölçümlerle taban ta- çerçevesinde açıklamaya giriştiler.
1666 yılında dikkatini bu sorun- bana çelişiyordu. Bu gökbilimcile- Doyurucu bir açıklama için kuy-
lar üzerinde yoğunlaştıran Newton, re göre Yer bir portakalı değil, tam rukluyıldızların gezegenler gibi e-
kararlı bir dairesel yörüngede kala- tersine, Yer’in yarıçapının kutuplar- liptik yörüngelere sahip oldukları-
bilmesi için, bir gezegenin Güneş’e da daha uzun olması nedeniyle bir nın ve düzenli aralıklarla Yer’den
ve Ay’ın da Dünya’ya hangi oran- limonu andırıyordu. Üstelik çeşitli gözlenebileceklerinin kanıtlanma-
da düşmesi (dönerek hareket etme- kereler yapılan özenli ölçümler on- sı gerekiyordu. Bu tartışma Halley
si) gerektiğini matematiksel olarak ların bulgularını doğruluyordu. ve Clairaut tarafından Newton teo-
çözmüştür. Bu matematiksel düş- Newtoncılarla Kartezyenler ara- risini doğrulayacak biçimde nokta-
me oranının gezegenin hızı ve dai- sında 30 yıl süren bu tartışmaya teo- lanır. Halley 1456, 1531, 1607 yıl-
resel yörüngesinin yarıçapı ile nasıl rik öneminin yanı sıra coğrafyayı ve larında görülen kuyrukluyıldızların
değiştiğini de keşfetmiştir (Kuhn, denizciliği ilgilendiren pratik öne- aynı yıldız olduğu varsayımından
2007: 410). Newton, bu keşiflerin- minden dolayı XV. Louis el koymuş hareket ederek 1759 yılında gökyü-
den yola çıkarak iki önemli mate- ve Bilim Akademisi’nden bu soruna zünde tekrar görüleceğini hesaplar.
matiksel sonuca ulaşmıştır. bir çözüm getirmesini istemiştir. So- Halley kuyrukluyıldızının bu tarih-
İlk sonuç Newton’un, Kepler’in run hem ekvatorda hem de kutup- te gökyüzünde belirmesi Newtoncı
gezegenlerin hızları ve yörünge ya- larda yapılan ölçümlerle Newton’un teorinin üstünlüğünü ilan eder (Üç
rıçapları ile ilgili olan 3. yasasını te- lehine 1744 yılında çözülmüştür. büyük tartışmayla ilgili daha ayrın-
mele alarak “gezegenleri Güneş’e çe- Simyacılar yüzyıllarca sıradan metalleri altına ya da gümüşe çevirmek için bir yol bulmaya
ken kuvvetin, gezegenlerin Güneş’e çalıştılar. Newton’un defterinde, simyacı taşının -özel güçlere sahip olduğu varsayılan madde-
olan uzaklıklarının karesiyle ters o- bu çizimi bulunur.
rantılı olarak azalacağını” bulma-
sıdır. İkinci sonuç ise, ters kare ya-
sasının Yer’e düşen uzaktaki Ay
ile, yakından düşen taş arasında-
ki düşme oranı arasındaki ayrımı
da açıklayabileceğini göstermesidir.
Newton’un bu buluşlarıyla birlik-
te Kepler’in kendisi tarafından bi-
le “çok uyumsuz” olarak görülen üç
yasası birdenbire evren sisteminde
aydınlatıcı bir konum kazanır.
Newton’un ortaya koyduğu ev-

15
tılı bilgi için bkz. Vigoureux, 2008: ikinci aşaması ise tümdengelime
408-416) dayalıdır. Diğer bir deyişle bilim-
17. yüzyılda matematik, meka- sel yöntem analiz ve sentez öğeleri-
nik, astronomi ve optik alanında ni kapsamaktadır (Copleston 1991:
ortaya çıkan birikimlerin -sentez- 209). Newton’a göre matematik, bi-
lenerek- bir teoriye dönüştürülme- limsel çalışma sürecinde zihne yar-
si Newton tarafından başarılmıştır. dımcı olur. Principia’nın önsözünde
Bundan dolayı 17. yüzyıl “Newton Newton, matematiği fiziksel feno-
çağı” olarak da bilinir. Newton, söz menleri açıklayan “faydalı bir araç”
konusu birikimi sağlamış olan bili- olarak ele aldığını ifade etmiştir:
minsanlarına olan borcunu “[diğer- “Antikler (Pappus’un bizlere söy-
lerinden] daha uzağı görmekteysem, lediği gibi) doğal şeyleri araştırma-
bu, devlerin omuzlarının üzerinde da en büyük önemi mekanik bili-
durduğumdandır” sözüyle dile ge- mine verdikleri için ve modernler
tirmiştir (Burtt, 1980: 207). tözsel formları ve okült/gizli nite-
Gökbilimci Edmond Halley, hem Principia’nın likleri yadsıyarak doğa fenomenleri-
Newton’un yöntemi basım masraflarını üstlenmiş hem de editör ni matematiğin yasaları altına alma-
Newton’a göre, felsefi düşünü- olarak Newton’a yardım etmişti. ya çabaladıkları için, bu incelemede
şün ilk kuralı basitlik ilkesidir. lere yönelmelerini sağlayan yerçeki- matematiği felsefe ile ilgili olduğu
Newton’un tanımladığı basitlik ilke- mi kuvvetlerini türetiyorum. Sonra ölçüde geliştirdim.” (Newton, 1846:
si daha önce Galileo’nun kullandığı bu kuvvetlerden, yine matematiksel xvü)
ilkenin biraz değiştirilmiş şeklidir: olan başka önermeler yoluyla, geze- Newton’un “hem mükemmel bir
“Doğal şeylerin görüngülerini a- genlerin, kuyrukluyıldızların, ayın matematikçi hem de iyi bir empi-
çıklamak için hem doğru hem de ve denizin hareketlerini çıkarsıyo- rist” olduğu kabul edilir. Burtt’ün i-
yeterli olanlardan başka hiçbir nede- rum. Doğa fenomenlerinin geri kala- şaret ettiği gibi Newton için deney,
ni kabul etmeyeceğiz. Bu amaçla fel- nını mekanik ilkelerden aynı türden “fiziksel olayların açıklanması süre-
sefeciler doğanın hiçbir şeyi boşuna akıl yürütme yoluyla türetebilmemi- cinde her aşamaya eşlik etmesi ge-
yapmadığını ve daha azın işe yaraya- zi dilerdim, çünkü çeşitli nedenlerle reken bir rehber ve doğrulayıcıdır”.
cağı zaman daha çoğun boşa oldu- tümünün de belli kuvvetlere bağım- Galileo ve Descartes’tan farklı olarak
ğunu söylerler; çünkü doğa basitlik- lı olabilecekleri kuşkusuna götürül- Newton, “doğanın bütünüyle mate-
ten hoşlanır ve gereksiz nedenlerin düm. Kuvvetler ki onlar yoluyla ci- matiksel olduğu”nu kesin bir şekil-
gösterişine öykünmez.” (Newton, simlerin parçacıkları, şimdiye dek de ileri sürmemiştir (Burtt, 1980:
1846: 384) bilinmeyen kimi nedenlerle, ya kar- 212). Çünkü Newton, “matematik-
Fakat Newton’un bilimsel ça- şılıklı olarak birbirlerine doğru itilir sel gerçeklerle fiziksel gerçekler ara-
lışmalarında kullandığı yöntem- ve düzenli figürlerde birbirlerine tu- sında ayırt edici bir fark” olduğuna
den söz etmek gerekirse, bu yön- tunur, ya da birbirlerinden geri iti- inanmıştır. Newton, Universal Arith-
temin adı matematiktir. Nitekim lir ve uzaklaşırlar. Bu kuvvetler bi- metic (Evrensel Aritmetik) adlı yapı-
Newton’un eserinin başlığı da (Do- linmeyince, felsefeciler şimdiye dek tında Galileo ve Descartes’tan fark-
ğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri) Doğa araştırmasında boş girişimler- lı olarak “bazı problemlerin hiçbir
doğa felsefesinde bir yöntem olarak de bulunmuşlardır; ama umarım bu- suretle matematiksel dile tam ola-
matematiğin temel önemine işaret e- rada ortaya koyulan ilkeler ya bu rak çevrilemeyeceğini” ima etmiştir.
der. Newton Principia’nın önsözün- felsefe yöntemine ya da daha doğru Bu nedenle Newton için matemati-
de şöyle yazar: bir başkasına belli bir ışık düşüre- ğin, yalnızca duyusal deneyimle or-
“Bu çalışmayı felsefenin mate- cektir.” (Newton, 1846: xvüi) taya konan sorunların çözümü i-
matiksel ilkeleri olarak öneriyo- Yukarıdaki alıntıdan anlaşılabi- çin bir yöntem olduğunu söylemek
rum, çünkü felsefenin bütün a- leceği gibi Newton’a göre, doğa fel- yanlış olmayacaktır. Ancak yine de
ğırlığı şundan oluşuyor görünür: sefesinde matematik merkezi bir rol Newton’a göre “matematik, daima
Hareket fenomenlerinden doğanın oynamaktadır ve ayrıca bütün fizik- deney üzerine modellendirilmelidir”
kuvvetlerini araştırmak ve sonra bu sel olayların “matematiksel meka- (Burtt, 1980: 213).
kuvvetlerden çıkarak başka feno- nik” aracılığıyla açıklanması ihtima- Newton için “her önemli bilimsel
menleri tanıtlamak. Birinci ve ikin- li ya da umudu vardır. Newton için adımın başında ve sonunda dikkatli
ci kitaplardaki genel önermeler bu bilimsel çalışma süreci birbirini ta- deneme olmalıdır, çünkü anlamaya
amaca yöneliktir. Üçüncü kitapta kip eden iki aşamadan oluşmakta- çalıştığımız her zaman duyusal ol-
evren sisteminin açımlamasında bu- dır: 1) Belirli hareketlerden kuvvet- gulardır; ancak anlama kesin oldu-
nun bir örneğini veriyorum; çünkü lerin çıkarımı/bilinmesi, 2) Diğer ğu ölçüde, matematiksel dilde ifa-
önceki kitaplarda matematiksel ola- hareketlerin de bilinen bu kuvvet- de edilmelidir” (Burtt, 1980: 222).
rak tanıtlanmış önermeler yoluyla lere bağlı olduğunun gösterilmesi. Newton’a göre matematiğin “ideal
üçüncüde gök fenomenlerinden ci- Görüldüğü gibi Newton’un yönte- kesinliği” deneyin ise “tutarlı empi-
simlerin güneşe ve çeşitli gezegen- minin birinci aşaması tümevarıma rik göndermesi” vardır. Matematik-

16
sel ve deneysel metotların birbirini Yukarıda ifade edildiği gibi New- Bu durumda yalnızca göreli konum
tamamladığına ve ayrılmaz olduğu- ton “matematiksel doğa felsefesinin” ya da göreli hareket ölçülmüş olacak-
na inanan Newton için bilim, do- ya da fiziğinin temellerini kurmak i- tır. Ama eğer uzayın kendisi -ilke o-
ğal dünya süreçlerinin kesin mate- çin metafizik sorunlarla da ilgilen- larak- referans noktası olarak seçi-
matiksel formülasyonudur (Burtt, miştir. Newton, fizik biliminde iv- lebilirse mutlak bir referans noktası
1980: 226). Burtt’e göre “bilimin a- me ve kuvvet kavramları arasında elde edilmiş olacaktır. Uzayın kendi-
ralıksız gelişimi” içinde Newton, kurduğu ilişkinin metafizik düzey- sinin mutlak bir referans noktası ola-
“tümdengelimli ve matematiksel ol- de bazı sorunlar içerdiğini fark e- rak alınabilmesi halinde fizik de mut-
duğu kadar empirik ve deneysel o- der ve profesyonel bir filozof gibi lak konum ve mutlak hareket gibi
lan iki önemli ve verimli bilimsel söz konusu sorunları ele alır. Örne- kavramlara dayandırılabilecektir. Le-
hareketin ortak varisidir. Newton, ğin Newton fiziğine göre kuvvet iv- ibniz, bir nesnenin konumunun baş-
Copernicus, Kepler, Galileo ve me yaratır ve bu nedenle kuvvet iv- ka bir nesneye gönderme yapmadan
Descartes’ın varisi olduğu gerçe- me ile ölçülmelidir. İvme ise birim tespit edilemeyeceği görüşünü be-
ği kadar Bacon, Gilbert, Harvey ve zamandaki hareket hızı değişikliği- nimsemiş olduğu için “nihai bir ger-
Boyle’un takipçisiydi; ve eğer yön- dir. Hareket hızındaki değişiklikleri çeklik olarak uzay kavramını” (Trus-
temini iki görüşe bölmek mümkün ölçmek için bir cismin hareket hızı- ted, 1994: 98) reddetmiştir.
olsaydı, Newton’un esas ölçütünün nı bulmamız, bunun için de belli bir Zamanın ölçülmesinde de benzer
matematiksel olmaktan çok empirik zaman boyunca bir cismin kat etti- bir sorun vardır. Nesnelerin değiş-
olduğu söylenebilirdi.” (Burtt, 1980: ği yolu ölçmemiz gerekir. İvme ve mesinden (Nesnelerin görünümle-
213-214) kuvvetin bulunması, hareket eden ri, konumları değişmektedir) dolayı
Görüldüğü gibi Newton’da em- bir cismin mekânının/uzayının ve farkına varabildiğimiz zaman kavra-
pirik olanın merkezi bir önemi var- zamanının belirlenmesini gerektir- mının önemi Antikçağdan beri kabul
dır. Evrensel mekaniğin bir kısmını mektedir. Diğer bir deyişle söz ko- edilegelmiştir. Hiçbir nesnenin deği-
oluşturan geometri mekaniğin di- nusu ölçümler ivme ve kuvvetin bu- şimi gözlemlenmeseydi, zaman hiç-
ğer dallarıyla birlikte cisimlerin ha- lunması için gerekli hesaplamaların bir şekilde ölçülemezdi. Diğer bir de-
reketlerinin tekil bir bilimini oluştu- temelini oluşturmaktadır. (Trusted, yişle zaman, benzer olayların art arda
rur. Bu bilim “orijinal olarak pratik 1994: 97) gelişine bağlı olarak ölçülebilmekte-
ihtiyaçlara cevap olarak” (Burtt, dir. Aslında günümüze kadar zama-
1980: 215) geliştirilmiştir. Sonuç o- Mutlak uzay nı ölçmek için geliştirilen hiçbir a-
larak Newton’un yöntemi “hipote- Tüm yönlere doğru sınırsız bir şe- let (atom saatleri dahil) mükemmel
tik-dedüktif yöntem” olarak adlan- kilde yayılan homojen bir uzay var- olmamıştır. Bir öncekine göre daha
dırılabilir: sayımı, tek başına ele alınan bir düzenli olan ölçüm sistemi geçer-
“Newton özellikle Principia i- nesnenin uzaydaki konumunun be- li kabul edilmiştir. Newton fiziğinin
le yalnızca yepyeni bir evren tab- lirlenmesine yardımcı olamaz. Çün- (kuvvet ile ivme kavramı arasında
losu çizmekle kalmamış, felsefede kü bir cismin uzaydaki konumu kurulan ilişkinin) yol açtığı metafizik
ve bilimde önemli bir yeri olan ye- (pozisyonu) başka bir nesneye bağ- sorunlardan birisi de “mükemmel ol-
ni bir yöntem (hipotetik-dedük- lı olarak belirlenir. Aynı şekilde ko- mayan bir şekilde ölçebilse de, ken-
tif yöntem) oluşturmuş, yeni felse- num değişikliği kavramı da tek bir disi mükemmel olarak düzenli bir a-
fi ve bilimsel problemlerin ortaya nesne için anlam taşımaz; diğer nes- kış içinde olan, hareketten bağımsız
çıkmasına neden olmuştur. Söz ko- nelerle ilişkisi içinde bir anlamı var- mutlak bir zaman var mıdır?” (Trus-
nusu hipotetik-dedüktif yöntem, dır. Örneğin uzayda iki cismin gö- ted, 1994: 99) sorunudur.
indüksiyonu da kapsaması bakımın- reli konumlarının değişmesi halinde Newton, ortak duyuya dayalı u-
dan Descartes’ın dedüktif yöntemi- iki cisimden hangisinin hareket ettiği zay, zaman, hareket, yer kavramları-
ne karşı bir özelliktedir. Dolayısıyla sorununun cevabı tümüyle referans Newton’un yakın arkadaşı filozof John Locke.
Newton, yalnızca bilimsel çalışması noktası olarak hangi cismin alındı-
açısından değil, yöntem ile ilgili gö- ğına bağlı olacaktır. Referans nok-
rüşleri bakımından da bu çağı [yani tası olarak eğer iki cismi birleştiren
17. yüzyılı] etkileyen bir düşünür- doğrusal çizginin orta noktası ka-
dür.” (Ural, 1994c: 46) bul edilirse her iki cisim de bu nok-
Fark edileceği gibi Newton’un taya göre konumlarını değiştirebilir.
yöntemi “ölçüme ve matemati- Trusted’ın (1994: 98) deyişiyle “bu
ğe dayalı Galileo metodunun” ben- gibi hareketlere ilişkin sorular fiziğe
zeridir. Bu nedenle Newton, fiziği metodolojik problemler çıkarır” ve
Descartes’tan (ya da rasyonalistler- “bu problemleri cevaplandırmak için
den) çok daha ileri götürebilmiştir. referans noktalarına ilişkin metafizik
Newton’un başarısındaki diğer bir et- varsayımlarda” bulunulması gerekir.
ken de metafiziksel ve fiziksel teori- Görüldüğü gibi, uzaydaki bir nes-
lerinin “çok sayıda yaratıcı hipotez” nenin konumu diğer bir nesne refe-
(Trusted, 1994: 93) içermesidir. rans alınarak belirlenebilmektedir.

17
na karşı mutlak, gerçek ya da mate- Newton’un mutlak uzay kavra- ton, 1846: 78).
matiksel -Newton için bu nitelemeler mı, Descartes’ın -cisim ile özdeşleş- Newton’a göre, mutlak hareket
eşdeğerdir- zaman, uzay, hareket ve tirildiği için- cisimle birlikte hare- mutlak uzay açısından harekettir ve
yer kavramından söz etmiştir (Koyré, ket eden uzay kavramından farklıdır. göreli hareket mutlak harekete işa-
1998: 125). Diğer bir deyişle New- Newton’a göre Descartes’ın uzay kav- ret eder (Koyré, 1998: 128). Mutlak
ton, uzayda mutlak konumların ol- ramı göreli uzay olarak adlandırıla- uzay duyumlarımız tarafından erişi-
duğunu ve evrende düzenli bir za- bilir. Göreli uzay hem Aristotelesçi- lebilir olmadığından mutlak hareketi
man akışı olduğunu düşünmüştür. ler tarafından hem de Kartezyenler belirlemek çok zor, hatta olanaksız-
Şimdi sırasıyla Newton’un mutlak u- tarafından göreli uzayın altında ya- dır. Çünkü uzaydaki nesneleri mut-
zay ve mutlak zaman konusundaki tan mutlak uzay ile karıştırılmıştır. lak uzaya bağlı mutlak hareketleri
görüşlerini ele alalım. Newton’un de- Newton’un deyişiyle, “göreli uzay bakımından değil, diğer nesnelerle
yişiyle, “Mutlak uzay [spatium abso- mutlak uzayların hareket edebilir bir ilişkisi bakımından, yani göreli ha-
lutum], kendi doğasında, dışsal her- boyutu ya da ölçüsüdür ki, duyuları- reketleri açısından algılarız (Koyré,
hangi bir şey ile ilişki olmaksızın, her mız onu cisimler açısından konumu 1998: 129). Newton’un deyişiyle:
zaman benzer ve hareketsiz kalır” yoluyla” tespit eder. Newton’a göre, “Tikel cisimlerin gerçek hareket-
(Newton, 1846: 77). mutlak uzay ve göreli uzay arasında lerini görünürdeki hareketlerinden
Newton, uzayın herhangi bir kıs- yapılan ayrım gibi cisimlerin uzayda saptamak ve etkili olarak ayırt et-
mını -uzaydaki herhangi bir cisim- kapladıkları mutlak ve göreli uzaylar mek aslında çok güç bir sorundur;
den farklı olarak- mutlak konumla- arasında da bir ayrım yapılması gere- çünkü içinde bu hareketlerin yer al-
rın belirleyicisi olarak ele alır: kir. Böylece Newton, Henry More’un dığı devinmez uzayın parçaları hiç-
“Zaman parçalarının düzeninin uzay kavramını ve bu kavrama dayalı bir biçimde duyularımızın gözle-
değişmez olması gibi, uzay parça- olarak hem geleneksel anlayışa hem mi altına girmezler. Yine de durum
larının düzeni de değişmezdir. Bu de Kartezyen anlayışa yöneltilen e- bütünüyle umutsuz değildir; çünkü
parçaların yerlerinden dışarı çıkarıl- leştirileri geliştirmiştir (Koyré, 1998: bize yol gösterecek kimi akıl yürüt-
dığını varsayarsak, (eğer anlatıma i- 126). melerimiz vardır - bir yandan gerçek
zin verilebilirse) kendilerinin dışına hareketlerin ayrımları olan görünür-
çıkarılmış olacaklardır. Çünkü za- Mutlak ve göreli devinim deki hareketlerden ve öte yandan
manlar ve uzaylar, bir bakıma, tüm Newton’a göre, mutlak uzay ve gerçek hareketlerin nedenleri ve et-
başka şeylerin olduğu gibi kendileri- göreli uzay arasında yapılacak bir kileri olan kuvvetlerden. Örneğin,
nin de yerlerindedirler. Tüm şeyler ayrım, zorunlu olarak mutlak ve gö- eğer onları birbirine bağlayan bir
ardışıklık düzeni açısından zamanda reli hareketler arasındaki ayrıma, kordon aracılığıyla birbirinden be-
yerleşmiştir ve konum düzeni açı- mutlak ve göreli hareketler arasın- lirli bir uzaklıkta tutulan iki küre
sından uzayda yerleri olmaları özle- daki ayrım da mutlak uzay ve za- ortak ağırlık merkezlerinin çevresin-
rinden ya da doğalarından ötürüdür mana işaret edecektir. Newton’un de döndürülecek olsaydı, kordonun
ve şeylerin birincil yerlerinden oy- deyişiyle, “Mutlak hareket [motus gerginliğinden kürelerin hareketle-
natılabilir olması saçmadır. Bunlar absolutus] bir cismin bir mutlak rinin ekseninden kaçma çabalarını
öyleyse mutlak yerlerdir ve o yerler- yerden bir başkasına ötelenmesidir saptayabilir ve buradan dairesel ha-
den ötelenmeler biricik mutlak ha- ve göreli hareket, bir göreli yerden reketlerinin niceliğini hesaplayabi-
reketlerdir.” (Newton, 1846: 79) bir başkasına ötelenmesi”dir” (New- lirdik.” (Newton, 1846: 82)
Greenwich’teki Kraliyet Gözlemevi’nde bulunan Sekizgen Oda. Bu alıntıdan anlaşılabileceği gibi
Newton, sayesinde mutlak hareket-
lerin (ve böylece mutlak uzay ve za-
manın) kanıtlanabileceği ve ölçülebi-
leceği iki yol önermiştir. Bunun için
kısmen gerçek hareketlerden fark-
lı olan görünür hareketlerden yo-
la çıkılabileceği gibi, kısmen gerçek
hareketlerin nedenleri ve etkileri o-
lan kuvvetlerden de yola çıkılabi-
lir. Burtt’ün dikkatimizi çektiği gibi,
Newton’un mutlak hareket doktrini,
göreli hareketin kavranmasına engel
olacak bir özellik taşımamaktadır.
Newton’un bu konudaki görüşlerini
cisimler uzaysal ilişkilerini şöyle ya
da böyle kesin olarak değiştirirler
ve referans sistemimiz keyfi/göreli
değildir biçiminde özetlemek müm-
kündür (Burtt, 1980: 255). Bununla

18
birlikte Newton, göreli konum ve gö- Mutlak zaman
reli hareket ölçümleri ile yetinmemiz Newton “zaman”ı temel bir me-
gerektiğini kabul etmiştir: tafizik postüla olarak kabul etmiş,
“Ama uzayın parçaları görüleme- mutlak zaman konusunda tartış-
yecekleri ya da duyularımız yoluyla maya girmemiştir (Trusted, 1994:
birbirlerinden ayırt edilemeyecekle- 100). Newton zamanı, harekete bağ-
ri için, bu yüzden onların yerine du- lı olmayan “kendi başına bir olgu-
yulur ölçülerini [sensible measures] sallık” olarak ele alır. Newton daha
kullanırız. Çünkü şeylerin hareket- önce Descartes’a karşı Yeni-Platon-
siz olarak görülen herhangi bir cis- cu zaman anlayışını savunmuş olan
me göre konumlarından ve uzaklık- Henry More’un yapmış olduğu gibi
larından tüm yerleri tanımlarız ve (Henry More’a göre zaman hareket-
sonra böyle yerler açısından, cisim- ten bağımsız olarak Tanrı’da ya da
leri bu yerlerden kimilerinden baş- ideaların ardışıklığında varolan bir
kalarına aktarılıyor olarak düşüne- olgusalıktır) Aristotelesçi zaman an-
rek tüm hareketleri hesaplarız. Ve layışına karşı Yeni-Platoncu görüşle-
böylece, mutlak yerler ve hareket- ri savunmuştur. Zaman Descartes’ın
ler yerine göreli olanları kullanırız.” öne sürdüğü gibi sübjektif bir şey
(Newton, 1846: 79) değildir. Newton’un deyişiyle,
Gerçek ve göreli hareketler ci- “Mutlak, gerçek ve matematiksel
simler üzerinde etkide bulunan kuv- zaman [tempus absolutum, verum,
vetler yoluyla ayırt edilebilirler. Bir Kraliyet Cemiyeti’nin başkanlığına seçildiği mathematicum], kendiliğinden ve
cisim mutlak anlamda hareket edi- 1703 yılında Newton. kendi doğasından, dışsal herhangi
yorsa bir kuvvetin etkisi söz konusu- Koyré’ye göre Newton’un doğru- bir şey ile ilişkili olmaksızın eşit ola-
dur. Diğer bir ifadeyle mutlak hare- sal harekete karşıt olarak dairesel ha- rak akar [aequabiliter fluit].” (New-
ketin göreli hareketten farkını ortaya reketin mutlak özelliğini keşfetmesi, ton, 1846: 77)
koyacak olan hareket türünde etki mutlak uzay görüşünü doğrulamış- Newton, başka bir adla süre ola-
yaratan bir kuvvetin varlığı tespit e- tır. Söz konusu keşif, Newton’un u- rak adlandırılan mutlak zaman ile
dilebilmelidir (Koyré, 1998: 129). Bu zay kavramının metafizik bir işlevi ölçülebilen zaman ayrımının yapıl-
olanağı sunan hareket türü doğrusal yerine getirdiği kadar empirik bilgiye ması gerektiğini düşünmüştür. Öl-
hareket değil, dairesel ya da çember de açık olduğunu göstermiştir. Diğer çülebilir zamanı ise “göreli zaman”,
hareketidir. Newton’un deyişiyle: bir deyişle Newton’un uzay kavramı, “görünürdeki zaman” ya da “ortak
“Mutlak hareketi göreli hareket- bilimin temel kavramı olarak kabul zaman” olarak adlandırmıştır:
ten ayırt eden etkiler dairesel hare- edilebilmesinin koşullarını yerine ge- “…göreli, görünürde ve sıradan
ketin ekseninden geri kaçma kuvvet- tirmiştir (Koyré, 1998: 130). Bu ne- zaman sürenin hareket aracılığıyla
leridir. Çünkü salt göreli bir dairesel denle Newton’un yukarıdaki görüş- duyulur ve dışsal (ister doğru ister
harekette böyle hiçbir kuvvet yoktur leri Huygens ve Leibniz’le başlayan biçimdeş olmayan olsun) bir ölçü-
ama gerçek ve mutlak bir dairesel ha- eleştirilere karşın geçerliliğini koru- südür ki, genellikle gerçek zamanın
rekette bunlar hareketin niceliğine yabilmiştir (Koyré, 1998: 131). yerine kullanılır; örneğin bir saat,
göre daha büyük ya da daha küçük- Koyré’nin işaret ettiği gibi, bir gün, bir ay, bir yıl gibi.” (New-
türler.” (Newton, 1846: 80) Newton’un dairesel hareketle il- ton, 1846: 77)
Newton’a göre, dairesel hareket gili görüşleri, birçok bilimsel ge- Newton’a göre zamanı ölçmekte
ya da çember hareketi her zaman lişmenin sonucu olarak ortaya çı- kullandığımız “duyulur ölçüler”in
merkezkaç kuvveti yaratacağı için kabilmiştir. Söz konusu bilimsel mutlak zaman akışını ölçüp ölçme-
mutlak harekettir. Çünkü diğer ci- gelişmeler eski evren ve dairesel ha- diğini bilemeyiz:
simlerin konumunu dikkate alma- reket anlayışının terk edilmesi, uza- “Tüm hareketler hızlandırılabi-
dan, dönmekte olan bir cisimdeki yın geometrikleştirilmesi ve eylem- lir ya da yavaşlatılabilir, ama mut-
merkezkaç kuvvetinin tespit edil- sizlik ilkesinin temel hareket yasası lak zamanın akışı herhangi bir de-
mesi mümkündür. Bir harekette- olarak kabul edilmesidir. Dairesel ğişime açık değildir. Hareketler ister
ki merkezkaç kuvvetinin varlığı söz hareket yapmakta olan bir cisim, hızlı isterse yavaş olsunlar ya da is-
konusu hareketin dairesel hareket eylemsizlik hareketinden farklı ola- terse hiç olmasınlar, şeylerin varo-
olduğunu gösterecektir ve hareketin rak hareket yönü sürekli değişen bir luşunun kalıcılık süresi aynı kalır ve
hızının ölçülebilmesine olanak sağ- hareket olacaktır. Bu nedenle dai- dolayısıyla bu sürenin onun yalnız-
layacaktır. Newton’un dairesel mut- resel hareket, eylemsizlik hareketi ca duyulur ölçüleri olan şeylerden
lak hareket anlayışı ve bu anlayışın gibi üniform bir hareket değil, sü- ayırt edilmesi gerekir.” (Newton,
sonuçları, olguları dikkate almayan rekli olarak ivmelenen bir hareket- 1846: 78-79)
Kartezyen göreli hareket kavramı- tir. İvmeli hareket ise saf öteleme- Yukarıda kısmen değindiğimiz
nın sınırlarını ve geçersizliğini orta- ye (yerden yere nakil) karşıt olarak gibi Newton’un zaman konusunda-
ya koymuştur (Koyré, 1998: 130). mutlaktır (Koyré, 1998: 131). ki görüşleri Descartes ve Leibniz’in

19
zaman tanımlarından farklıdır. Des- Anlama Yetisi Üzerine Bir Deneme,
cartes, zamanın hareket ile, daha İkinci Kitap, Bölüm VIII, madde: 9:
doğrusu “en düzenli” hareketlerle 179-180)
ölçülmesi gerektiği görüşünü savun- Locke ikincil nitelikleri tanımlar-
muştur. Ancak Descartes “en düzen- ken ise şöyle der:
li” hareketin nasıl tespit edilebilece- “Nesnelerin bizde birincil nite-
ği ya da mutlak bir standardın nasıl likleri yardımıyla çeşitli dış duyum-
sağlanacağı gibi sorunları cevapla- lar [yani renk, ses, tat gibi duyum-
mamıştır. Descartes gibi Leibniz de lar] üretmesini sağlayan güçlerine
zaman kavramını mutlak olarak e- de ben ikincil nitelikler adını veriyo-
le almamıştır (Trusted, 1994: 100). rum.” (İnsanın Anlama Yetisi Üzeri-
Leibniz’e göre uzay gibi zaman da ne Bir Deneme, İkinci Kitap, Bölüm
görelidir. Leibniz uzay ve zaman i- VIII, madde: 10: 180).
le ilgili görüşünü “uzayı zaman gibi Newton’un da aralarında bulun-
yalnızca göreli bir şey olarak görü- duğu İngiliz empiristler, “görüleme-
yorum. Onu bir birarada-varoluşlar yen küçük tanecikleri” maddenin
düzeni olarak görüyorum, zaman da Alman filozof Gottfried Wilhelm von Leibniz, bileşenleri olarak düşünmüşlerdir.
bir ardışıklıklar düzenidir” şeklinde diferansiyel ve integral hesabı Newton’dan Yukarıda işaret edildiği gibi bu ta-
ifade etmiştir. Leibniz, Newton ve bağımsız olarak geliştirmişti. neciklerin birincil niteliklere sahip
Clarke’ın savunmuş oldukları mut- Newton, maddenin söz konusu te- oldukları ve aynı zamanda cisimle-
lak uzay ve mutlak zaman görüşü- mel özelliklerine eylemsizliği de ila- rin ikincil niteliklerinden sorum-
nü “kimi modern İngilizlere özgü ve eder (Koyré, 1998: 133). lu oldukları kabul edilmiştir. New-
bir put/idol” sayarak reddetmiştir ton kütleyi “bir cisimdeki madde ya
(Copleston 1996: 45, 47) Birincil ve ikincil nitelikler da tanecik miktarı” olarak tanımla-
Newton, kendi döneminde ya- Galileo ve Descartes gibi Newton mıştır. Dolayısıyla Newton fiziğinde
şamış ve cisimcik/tanecik (corpus- da birincil nitelikler ve ikincil nite- kütle cisimlerin birincil bir özelliği
cular) felsefesini savunmuş olan likler ayrımı yapar. Yukarıda işaret olarak ele alınır. (Trusted, 1994: 94)
düşünürlerin maddenin yapısına i- edildiği gibi Newton için maddenin Newton’a göre küçük bir cismin
lişkin görüşlerini paylaşmış ve ge- başlıca temel ya da birincil özelli- daha büyük bir cisme göre daha çok
liştirmiştir. 17. yüzyılın cisimcik/ ği yer-kaplama, katılık ve hareket- tanecikten oluşması ve dolayısıy-
tanecik felsefesi günümüzdeki an- liliktir. Isaac Newton’un ve Robert la daha büyük bir kütlesinin olma-
lamıyla bir atom teorisi değildir. Boyle’un1 hayranlık duyduğu bilim- sı mümkündür. Bu durumda daha
Bu felsefede ilke olarak bölünmez sel ve metafiziksel görüşlerinden ha- küçük olan cismin yoğunluğu daha
kabul edilen cisimciklerin günü- reket eden John Locke’un birincil ve büyük olacaktır. Diğer bir deyişle ı-
müzün molekül kavramını çağrış- ikincil nitelikler arasında yapmış ol- sınma ve soğuma gibi etkenler yü-
tıran bir anlamı vardı. Newton’a gö- duğu ayrım, Newton’un birincil ni- zünden herhangi bir cismin yoğun-
re maddenin tanecikli bir yapısının telikler tanımına dayanır(2) (Musgra- luğu değişebilir. Bununla birlikte
olması maddenin temel bir özelli- ve, 2013: 149). Ancak Newton’dan cismin içindeki cisimcik/tanecik sa-
ğidir. Madde küçük ve katı parça- farklı olarak Locke’ta birincil nite- yısı aynı kalacak ve kütlesi sabit o-
cıklardan oluşmuştur. Newton’un likler ölçülebilir özelliklerden zi- lacaktır. Bu nedenle Newton, “mad-
deyişiyle,“eğer tüm cisimlerin tüm yade “cisimden tamamen ayrılamaz de miktarı”nı ya da “kütle”yi cismin
katı parçaları aynı yoğunlukta iseler olanlar” şeklinde tanımlanır. Bu- temel/birincil özelliği olarak ele a-
ve gözenekler olmaksızın seyrelti- nunla birlikte hem Newton’a hem lır. Newton’a göre bir cismin kütle-
lemiyorlarsa, o zaman bir boş uzay de Locke’a göre bütün özellikler du- si hareket hızından da etkilenmez.
ya da vakum kabul edilmelidir.” yusal deneyime bağlı olmadan var- (Trusted, 1994: 95) Bu görüş geçer-
(Newton, 1846: 396) dır ve objektif gerçekliğe sahiptirler liliğini, cismin kütlesinin hareket
Newton’un maddeye yükledi- (Trusted, 1994: 94). Locke birincil hızından etkilenebileceği teorisinin
ği yer-kaplama, sertlik, içine-işlene- nitelikleri tanımlarken şöyle der: ortaya atıldığı 20. yüzyılın başlarına
mezlik, hareketlilik gibi temel özel- “Öncelikle, hangi durumda olur- kadar korumuştur.
likler Henry More ve dönemin diğer sa olsun cisimden kesinlikle ayrıl-
atomcu düşünürlerin maddeye yük- maz olan nitelikler vardır ve ne ka- Newton-Leibniz tartışması
ledikleri özelliklerle aynıdır. New- dar değişim ve başkalaşım geçirirse Kartezyen eylemsizlik ilkesinden
ton Demokritos’un madde teorisi- geçirsin, üzerine ne kadar güç uygu- yola çıkan Newton, kuvveti eylem-
ni benimseyerek Aristotelesçi doğa lanırsa uygulansın cisim bu nitelik- sizlik hareketine karşı koyan ya da
felsefesine alternatif bir ontolojiden lerini korur... Cismin bizde katılık, hareketin hızını değiştiren bir olgu
yola çıkar. Newton’un defterine yaz- uzam, şekil, hareket ya da hareket- olarak ele alır. Newton’a göre kuv-
dığı gibi, “ilk maddenin atom olma- sizlik ve sayının yalın idelerini üre- vet, hareket eden bir cismi durdu-
sı gerekir ve bu madde fark edileme- ten bu niteliklere ben kökensel ya da rabilir, duran cismi harekete geçi-
yecek kadar küçük olabilir”. Ancak birincil nitelikler diyorum.” (İnsanın rebilir, hareket halindeki bir cismin

20
hızını artırabilir ya da azaltabilir ya dayanarak “mükemmel bir kütleçe- evresi olarak kütleçekim kuvveti-
da bir cismin doğrusal bir çizgi üze- kim yasası” formüle etmiştir. Kütle- nin gerçek bir kuvvet olarak değil,
rindeki yönünü değiştirebilir. Ayrı- çekimi yasası, “astronomi ve meka- matematiksel bir kuvvet olarak e-
ca Newton kuvveti, gezegenleri ka- niğinin tek bir matematiksel hareket le alınması yeterlidir. (Koyré, 1998:
palı yörüngede tutan bir olgu olarak biliminde birleştirilmesidir ve bu so- 137) Newton’un felsefesi matema-
da ele alır. Daha da önemlisi New- nuca Borelli, Huyghens, Wren, Hal- tiksel bir doğa felsefesi olduğu için
ton, Descartes’tan da ileri giderek ley ve Hooke’un çalışmasının ışığı söz konusu kuvvetleri matematik-
ivmenin kuvvetle doğru orantılı ol- altında ulaşılmıştır” (Burtt, 1980: sel kavramlar ya da ilişkiler olarak
duğunu bulmuştur. Burada “ivme” 241). ele alır (Koyré, 1998: 163). Bu ha-
hız değişikliği anlamındadır, ya- Newton kütleçekim ilkesini, Ga- zırlık evresi tamamlandıktan sonra
ni cismin hızında bir artış, azalma lileo ya da Descartes’ın yapmış ol- fenomenlerin gerçek nedenlerinin
ve/ya da doğrusal çizgideki yolun- duğu gibi cisimlerin (maddenin) te- araştırılmasına geçilebilir. New-
da herhangi bir değişim demektir mel bir özelliği olarak ele almamıştır ton kütleçekim kuvvetinin boşluk-
(Trusted, 1994: 95). (Koyré, 1998: 135). Newton’a gö- ta nasıl etkili olabildiği sorununu
Eylemsizlik hareketinin so- re, bir cismin çekim kuvveti, tıp- dikkate alarak kütleçekimin nede-
yut niteliği, yani “ideal” biçi- kı bir cismi oluşturan parçacıkların ninin maddi olamayacağı sonucu-
miyle -üniform düzgün doğrusal kütlelerinin toplamının cismin küt- na ulaşmıştır. Newton, “sürekli o-
hareketin- duyusal bir şekilde göz- lesini ortaya çıkarması gibi, cismin larak belli yasalara göre davranan”
lemlenememesi, eylemsizlik ilkesi- (atomik) parçalarının bir işlevidir bu neden ya da etki ile Tanrı’ya i-
nin spekülatif bir şekilde tanımlan- (Koyré, 1998: 135). Ancak Newton şaret etmiş, ancak bu görüşünü açık
masına olanak vermiştir. Galileo, çekim kuvvetini cismin ya da parça- bir şekilde ifade etmemiştir. New-
Descartes ve Leibniz eylemsizlik il- cıkların temel bir özelliği olarak ka- ton, kütleçekimin nedeniyle ilgili
kesini, Tanrı’nın kusursuzluğunu bul etmemiştir. Newton için çekim, görüşlerini Richard Bentley’e yaz-
gösteren metafizik bir ilke olarak ele “değişmez bir kurala göre üzerlerin- dığı mektuplarda ortaya koymuştur
almışlardır: de etkide bulunan dışsal bir kuvve- (Koyré, 1998: 138).
“Fakat Newton eylemsizlik ilke- tin bir etkisidir” (Koyré, 1998: 136). Newton’un Descartes’tan farklı o-
sini metodolojik bir kural olarak ele Newton’un çekim konusunda Des- larak uzay ve madde arasında ayrım
aldı. Bu kuralı bilinen kütlelerde ya- cartes, Huygens ve Henry More ile yapmış olması cisimler arasında ka-
rattıkları ivmeyi ölçmek ve karşılaş- paylaştığı ortak nokta “madde uzak- lan uzayda neyin varolduğu soru-
tırmak suretiyle, kuvvetleri ölçmek tan etkide bulunamaz” görüşüdür. sunu ortaya çıkarır. Newton, daha
ve karşılaştırmakta kullandı. Bu Newton’a göre bilimsel çalışma önce uzay ile cisimler arasında ay-
kütlelerin kendileri sabit bir kuvvet, yapabilmek için kütleçekim kuvve- rım yapmış olan Bruno ve Kepler gi-
çekim kuvveti kullanılarak ölçülebi- tinin, nasıl bir özellik (fizik ya da bi cisimlerin arasında kalan uzayın
lirdi.” (Trusted, 1994: 95) metafizik) taşırsa taşısın kesin ma- etherle kaplı olduğu görüşünü ile-
Newton fiziğinde kütle ağırlık- tematiksel kurallara göre işlediğinin ri sürer. Newton’un farkı, evrendeki
la aynı değildir. Kütle klasik fizikte gösterilmesi yeterlidir. Bir hazırlık uzayı dolduran “ether” tanımından
maddenin birincil bir özelliğidir ve kaynaklanır: “Çok in-
Newton ölümünden iki yıl önce, 1725’te 82 yaşındayken.
her zaman sabit bir değere sahiptir. ce ve çok esnek bir töz-
Ağırlık ise bir cisme uygulanan çe- dür, bir tür aşırı ölçüde
kim kuvvetidir. Ay Dünya’dan da- seyrek gazdır ve evren-
ha küçük bir kütleye sahiptir ve bu deki uzayı tam olarak
nedenle de daha az çekim gücü var- doldurmaz.” (Koyré,
dır. Yani Ay’da bir cismin kütlesi 1998: 132) Diğer bir
aynı kaldığı halde ağırlığı daha az- deyişle Newton’un et-
dır. Uzayda ise bir cismin ağırlığı heri aralarında boşluk
yok denecek kadar azalır (Trusted, olacak kadar çok kü-
1994: 96). çük parçacıklardan o-
Daha önce ele aldığımız gibi gök- luşur. Newton’a gö-
cisimlerini yörüngelerinde tutan re, evrenin her yeri
kuvvet sorununu gündeme getiren Descartes’ın varsaydığı
düşünür Kepler’dir. Kepler, astro- gibi dolu (plenum) ol-
nomide eliptik hareket ilkesiyle ge- saydı hareket de ola-
zegenleri yörüngeleri üzerinde taşı- naksız olurdu (Koyré,
yan “kristal küre” açıklamasına son 1998: 133). Daha doğ-
vermiş ve bir çekim teorisi geliştir- rusu Newton’a göre,
meye çalışmıştır. Newton ise hem evrenin tam olarak do-
Kepler’in hareket kanunlarının fay- lu olması durumunda,
dalanarak(3) hem de kütle ile ağırlık uzay harekete direnç
kavramları arasında yaptığı ayrıma göstereceği için hare-

21
ket pratikte olanaksız olacaktır. Di- evrensel kütleçekim teorisine yö- göre, Aristoteles ve Descartes’ın
ğer taraftan uzayın çok ince ve sey- nelttiği eleştiridir. Söz konusu e- Tanrı’ları yalnızca “felsefi” Tan-
rek etherle kaplı olduğunun kabul leştiriye göre, Newton kütleçekim rı’lardır. Newton’un Tanrı’sı yalnız-
edilmesi fiziksel ya da gökbilimsel teorisiyle doğa felsefesine anlam- ca “felsefi” bir Tanrı değil, Hıristi-
hareket açısından sorun yaratmaya- sız bir okült/gizli nitelik sokmuştur yanlığın (İncil’in) dünyayı yaratan
caktır (Koyré, 1998: 159). Görül- (Koyré, 1998: 170). ve yarattığı dünyanın efendisi olan
düğü gibi Newton’un ether kavramı Newton Principia’nın sonunda bir Tanrı’dır. (Koyré, 1998: 172)
boşluk ve dolayısıyla hareket kavra- yer alan “Genel Not”ta kütleçekimin Koyré’nin İncil’den yaptığı benzet-
mına izin verecek bir şekilde tanım- nedenini fenomenlerden yola çıka- meye göre Newton’un Tanrı’sı, Ya-
lanmıştır. rak tespit edemediğini ve fenomen- ratılışın ilk altı gününde yaptığı
Piskopos George Berkeley (1685- lerden çıkarsamadığı için de hiçbir gibi dünya üzerinde çalışmasını ha-
1753), Joseph Raphson’un New- hipoteze başvurmadığını (“Hypothe- len sürdürmekte olan bir Tanrı’dır.
ton metafiziği ile ilgili görüşleri- ses non fingo”) ifade etmiştir: Leibniz’in Tanrı’sı ise İncil’deki Sab-
ni(4) dikkate alarak, Newtoncılığın “Fenomenlerden çıkarsanamayan bath Günü’nün (Musevilikte ve ba-
temel kavramları olan mutlak uzay her şey hipotez olarak adlandırılma- zı Hıristiyan Kiliselerde haftanın ta-
ve mutlak zaman kavramlarının te- lıdır. Hipotezler ister metafiziksel pınmaya ve dinlenmeye ayrılan son
olojik tehlikelerine işaret etmiş ve isterse fiziksel olsunlar, ister okült/ günü) Tanrı’sına benzetilebilir. Bu
söz konusu kavramları eleştirmiş- gizli isterse mekanik niteliklere iliş- Tanrı tüm işini bitirdikten sonra
tir (Koyré, 1998: 169). Berkeley’e kin olsunlar, deneysel felsefede hiç- -dünyanın tüm mümkün dünyaların
göre algılanamaz bir olgusallık dü- bir yerleri olamaz. Bu felsefede tikel en iyisi olduğunu gördükten sonra-
şünülemez. Aynı şekilde mutlak u- önermeler fenomenlerden çıkarsan- dünyaya artık müdahale etmeyen
zay da algılanamayacağı için olgusal mış ve daha sonra tümevarım yoluy- bir Tanrı’dır. (Koyré, 1998: 183)
anlamda varlığından söz edilemez. la genelleştirilmişlerdir. Cisimlerin 1715 ve 1716 yılarında teoloji
Berkeley’in eleştirileri(5) Newton ü- içine-işlenemezlik, hareketlilik ve i- ve doğa felsefesi ile ilgili konularda
zerinde etkili olmuş ve Principia’nın tici kuvvetleri ile hareket ve kütle- Newton’un Leibniz’le olan tartış-
ikinci baskısına “felsefi” yöntemini çekim yasaları böyle keşfedilmiştir.” ması, Newton’un öğrencisi ve dos-
ortaya koyan “Genel Not”u ekleme- (Newton, 1846: 506-507) tu olan Samuel Clarke (1675-1729)
sinin nedenlerinden biri olmuştur. Görüldüğü gibi Newton için ya- tarafından yürütülmüştür. (Koyré,
Diğer neden Leibniz’in Newton’un salar/ilkeler hipoteze başvurmadan 1998: 180; Copleston, 1991: 219)
da keşfedilebilir. Newton’un Opticks’ini Latince-
Newton’un Westminster Abbey’deki mezarı.
Ayrıca bu tutum ye çevirmiş olan Samuel Clarke,
doğa felsefenin ge- Leibniz’in Newton’a yönettiği eleş-
lişmesini sağlar. tirilere (Leibniz’e göre Newton’un
Newton’un Op- Tanrı’sı evrene sürekli müdahale
ticks’teki deyişiy- eden beceriksiz bir Tanrı’dır) kar-
le, “Ama iki ya da şılık verirken Newtoncı Tanrı’nın
üç hareket ilkesi- seçme özgürlüğü olduğu, Leibniz’in
ni fenomenlerden Tanrı’sının ise zorunluluk çerçe-
türetmek ve daha vesinde davranan bir Tanrı oldu-
sonra bize tüm ci- ğu görüşüne yer vermiştir. (Koyré,
simsel şeylerin ö- 1998: 184)
zelliklerinin ve ey- Clarke ile Leibniz’in tartışma-
lemlerinin nasıl sını takip eden on yıllarda New-
bu açık ilkelerden toncı bilim ve felsefe giderek daha
çıktıklarını söyle- fazla ağırlık kazanmıştır. Newtoncı-
mek felsefede çok lığın bu yükselişi, aralarındaki fark-
büyük bir adım o- lara karşın Newtoncılığa karşı or-
lacaktır, üstelik o tak cephe kuran Descartesçılar ve
ilkelerin nedenleri Leibnizciler tarafından durdurula-
henüz ortaya çıka- mamıştır. Newtoncılık 17. yüzyılın
rılmış olmasa bile” sonunda tam olarak egemenliğini
(Newton, 2004: kurmuştur. (Koyré, 1998: 206) New-
137). toncılığın zaferinin bir bedeli de, da-
Newton, fi- ha önce Tanrı’nın bir etkisi olarak
ziksel olayları a- yorumlanan çekim kuvvetinin artık
çıklarken meta- maddenin bir özelliği olarak kabul
fizik görüşlerini edilmesi olmuştur. Çekim kuvveti-
Tanrı’ya dayandır- nin cisimlerin temel ya da birincil ni-
mıştır. Koyré’ye teliklerinden biri olarak ele alınması

22
leri çekme gücü” ol- 10) Koyré, Alexandre (2006), Bilim ve Devrim-Newton, çev.
duğuna inanmışlardır. Nur Küçük, İstanbul: Salyangoz Yayınları.
11) Koyré, Alexandre (1998), Kapalı Dünyadan Sonsuz
(Koyré, 1998: 207;
Evrene, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi.
Newton, 1998: 128; 12) Locke, John (1999), İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir
Popper, 1996: 216- Deneme (II.Kitap), çev. Meral Delikara Topçu, Ankara: Öteki
217) Yayınları.
Newton, bilindiği 13) Musgrave, Alan (2013), Sağduyu, Bilim ve Şüphecilik
gibi “devlerin omuz- - Bilgi Kuramına Tarihsel Bir Giriş, çev. Nur Küçük, İstanbul:
larında oturduğu için İthaki Yayınları.
14) Newton, Isaac (2004), Philosophical Writings, edited by
öteleri görebildiğini” Andrew Janiak, New York: Cambridge University Press.
söylemiştir. Kendi- 15) Newton, Isaac (1998), Doğal Felsefenin Matematiksel
si muhtemelen bu sö- İlkeleri (Seçmeler), çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea
ze pek inanmamak- Yayınevi.
taydı. Ancak bu söz 16) Newton, Isaac (1846), The Principia: Mathematical
Newton’un kendin- Principles of Natural Philosophy, Translated by Andrew Motte,
New York: Published By Daniel Adee.
den öncekilere borcu-
17) Popper, Karl (1996), “Bilimin Amacı”, Sağduyu
nu oldukça iyi anla- Filozofu: Popper, çev. ve der: Cemal Güzel, Ankara: Bilim ve
Newton’un ilk portresini 1689’da, dönemin en popüler portre tır. Bununla birlikte o Sanat Yayınları, 213-228.
ressamı Sir Godfrey Kneller yapmıştı. O tarihte Newton 46 kendinden öncekilerin 18) Rossi, Paolo (2009), Modern Bilimin Doğuşu, çev.
yaşındaydı. Neşenur Domaniç, İstanbul: Literatür Yayıncılık.
basit bir devamcısı ol-
Principia’nın ikinci baskısına “önsöz” madığı gibi kendinden sonrakilerin 19) Trusted, Jennifer (1994), Physics and Metaphysics:
yazan Roger Cotes’la başlamıştır: basit bir öncüsü değildir: Theories of Space and Time, London and New York:
Routledge.
“Cisimlerin uzam, devinebilirlik “[Newton’un] insanoğlunun elin- 20) Ural, Şafak (1994), Bilim Tarihi, Cilt ÜI, İstanbul: Ağaç
[mobility], ve içine-işlenemezlikle- deki bilginin ana çekirdeğine katkı Yayınları.
rini ancak deneyler yoluyla biliriz ve yolunda yaptığı keşifler, kendisin- 21) Vigoureux, Jean-Marie (2008), Newton’un Elmaları, çev.
yerçekimlerini de aynı yolda biliriz. den öncekilerin ve sonrakilerin ke- Nedim Demirbaş, İstanbul: Alkım Yayınevi.
Üzerlerine gözlemler yapabileceği- şiflerini aşar. Modern dünyanın baş 22) Westsfall, Richard S. (2018), Newton: Isaac Newton’un
miz tüm cisimler uzamlı, devinebi- mimarıydı. Işığın ve devinimin ka- Biyografisi, çev. Orhan Düz, İstanbul: Alfa Yayınları.
23) Westfall, Richard S. (2016), “Isaac Newton”, Batı
lir ve içine-işlenemezdir; ve bundan dim felsefe bulmacalarını çözdü; fi-
Geleneğinde Bilim ve Din Tarihi, Gary B. Ferngren (editör),
tüm cisimlerin, ve kendilerine iliş- ilen yerçekimini keşfetti. Gökci- çev. Ümit Hüsrev Yolsal, İstanbul: Say Yayınları, 156-163.
kin hiçbir gözlem yapmadığımız ci- simlerinin seyrinin nasıl tahmin 24) Whitfield, Peter (2008), Batı Biliminde Dönüm Noktaları,
simlerin, uzamlı ve devinebilir ve edileceğini gösterdi; böylece evren- çev. Serdar Uslu, İstanbul: Küre Yayınları.
içine-işlenemez oldukları vargısı- deki yerimizi belirlemiş oldu. Bilgi- 25) Yardımlı, Aziz (1998), “Usdışı İnsan ve Ussal Evren”
nı çıkarırız. Böylece üzerlerine göz- yi, somut ve tatbikî bir mesele hali- Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri (Seçmeler) içinde,
lem yapabildiğimiz tüm cisimlerin ne getirdi; onu nicel ve kesin kıldı. İstanbul: İdea Yayınevi.
ağır olduklarını buluruz; ve bundan Birtakım ilkeler ortaya koydu. Bun-
tüm cisimlerin, ve üzerlerine hiç- lara Newton yasaları denir.” (Gle- DİPNOTLAR
bir gözlem yapmadıklarımızın da a- ick, 2016: 15) 1) Robert Boyle, algılanan nesnedeki çeşitli özelliklerin
ğır oldukları vargısını çıkarırız. E- duyu organlarındaki atom ya da “gözenekler”in
ğer durağan yıldızların cisimlerinin etkileşimiyle zihindeki oluşumunu On the Origin of Forms
KAYNAKLAR and Qualities (Şekillerin ve Niteliklerin Kökeni Üzerine) adlı
ağır olmadıkları çünkü yerçekimle-
1) Bixby, William (1997), Galileo ve Newton’un Evreni, çev. yapıtında ele alır.
rinin henüz gözlenmediği söylene-
Nermin Arık, İstanbul: Tübitak ve Yapı Kredi Yayınları. 2) Newton’un en derin düşüncelerini bilenlerden biri John
cek olursa, aynı nedenle ne uzamlı 2) Burtt, Edwin Arthur (1980), The Metaphysical Foundation
Locke’tu. Newton ve Locke arasında 1690 yılında başlayan
ne devinebilir ne de içine-işlenemez of Modern Physical Science, London: Routledge & Kegan canlı mektuplaşma Locke’un 1704’teki ölümüne dek
oldukları çünkü durağan yıldızla- Paul. sürmüştür.
rın bu özelliklerinin de henüz göz- 3) Christianson, Gale E. (2000), Isaac Newton – Bilimsel 3) Newton, gravitasyon kanununu formüle ederken Kepler’in
lenmediği söylenebilir. Kısaca, ya Devrim, çev. Zekeriya Aydın, Ankara: TÜBİTAK Kitapları. hareket kanunlarının kendi keşfettiği ayrıntıları kullanmıştır.
yerçekiminin tüm cisimlerin birin- 4) Copleston, Frederick (1996), Felsefe Tarihi, Cilt IV, Bölüm 4) Joseph Raphson kendi felsefesinde, Henry More’un
c, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi. geliştirdiği yer-kaplama kavramından faydalanmıştır. Joseph
cil nitelikleri arasında bir yeri olma- 5) Copleston, Frederick (1991), Felsefe Tarihi, Cilt V, Bölüm
Raphson maddi-olmayan yer-kaplamayı Tanrı’nın bir özelliği,
lıdır, ya da uzamın, devinebilirliğin ab, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi. maddeyi de yaratılmış bir varlık olarak ele almak suretiyle
ve içine-işlenemezliğin olmamalıdır. 6) Diderot ve D’Alembert (1996), Ansiklopedi ya da Bilimler, Spinozacı görüşten uzak durmaya çalışmıştır.
Ve eğer şeylerin doğası cisimlerin Sanatlar ve Zanaatlar Açıklamalı Sözlüğü, çev. Selahattin 5) Berkeley’e göre, “kuvvet”, “gravitasyon” ve “çekim”
yerçekimi tarafından doğru olarak Hilav, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. gibi terimler fizik ya da metafizik özellikler olarak değil,
açıklanmıyorsa, uzamları, devinebi- 7) Dobbs, Betty J. T. & Jacob, Margeret C. (2000), Newton “matematiksel hipotezler” olarak ele alınmalıdır. Berkeley
lirlikleri ve içine-işlenemezlikleri ta- ve Newtonculuk Kültürü, çev. Gökçen Ezber, İstanbul: Newton’u şu şekilde eleştirmiştir: “Şimdi moda olan büyük
İzdüşüm Yayınları. düzeneksel [mekanik] ilke çekimdir. Bir taşın yere düşmesi,
rafından doğru olarak açıklanmaya- 8) Gleick, James (2016), Isaac Newton, çev. Mehmet Doğan, ya da denizin Aya doğru yükselmesi kimilerine böylelikle
caktır.” (Newton, 1998: 128) İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınları. yeterince açıklanmış gibi görünebilir. Ama bunun çekim
Bazı Newtoncılar ise Cotes’u iz- 9) Henry, John (2016), Bilimsel Düşüncenin Kısa Tarihi, çev. tarafından yapıldığının söylenmesiyle nasıl aydınlanmış
leyerek, maddenin özünde “cisim- Ayşe Mine Şengel, İstanbul: Akılçelen Kitaplar. oluruz?” (Copleston 1991: 323-325).

23
Prof. Dr. Esin Kâhya ile söyleşi
‘Bilim tarihi bilinmeden
bilim yapılamaz’
“Bütün bilimlerin temeli sistematik bir yapılanmaya
dayanır. Herhangi bir bilim dalını alın, bunu göreceksiniz.
Biyolojide canlı dediğinizde, hemen tasnif etme ihtiyacı
hissedersiniz: Bitki mi, hayvan mı, insan mı? Belirli bir sistematik hat üzerinden
düşünürsünüz. Canlıyı böylelikle anlar ve tarif edebilirsiniz. Bu yolla bir tasnif de yapmış
olursunuz, tasnifin temeli ise felsefedir. Felsefe, muğlak düşünceler bütünü değildir.”

Söyleşi: Nazlı Karol, Murat Öner,


Ergi Deniz Özsoy

P
rof. Dr. Esin Kâhya ülkemizin önde gelen bir bi- mek için görüşmeye gittiğimde öncelikli olarak
lim tarihçisi. Esas olarak biyoloji ve tıp tarihi ala- hangi bilim dalının tarihi üzerinde çalışmak istedi-
nındaki çalışmalarıyla tanınan Kâhya, 1941 Anka- ğimi sordu. Ben de öncelikli olarak matematik de-
ra doğumlu. 1964 yılında Ankara Üniversitesi Dil meme karşın, o bana biyoloji ve tıp tarihi çalışmamı
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bitirdi. Aynı yıl bu önerdi. Bunun için de, fakültede aldığım derslerin
okulun Bilim Tarihi Kürsüsü’nde lisansüstü çalış- dışında, fen fakültesinden dersler almam gerekiyor-
malarına başlayarak 1971’de edebiyat doktoru un- du. Bunun için de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi
vanını aldı. Esin Kâhya, 1986 yılında Dil ve Ta- Biyoloji Bölümü’nden Genel Zooloji, Genel Botanik,
rih-Coğrafya Fakültesi’nde dekan yardımcılığı ve Genel Jeoloji, Fizyoloji ve Filogeni gibi bazı temel
1994-1997 yılları arasında aynı fakültede Felsefe dersleri aldım. Bu dersler biyoloji tarihi çalışmala-
Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. rımda yardımcı olduğu gibi, mezuniyet tezim olan
Esin Kâhya’nın İbn Sinâ üzerine çalışmaları ay- Darwinizm konusundaki çalışmalarımı yürütmeme
rıca önem taşır. İbn Sinâ’da çeşitli hastalıkların ele de önemli katkıları oldu. Özellikle de Prof. Dr. Ni-
alınışını incelemiştir. Bu konudaki en kapsamlı ça- hat Şişli çalışmalarımda yardımcı oldu.
lışması İbn Sinâ’nın El-Kanun fi’t- Tıb adlı eserinin Fen fakültesinden aldığım dersler arasında en il-
Arapçadan Türkçeye çevirisidir. Kâhya, Türklerin ginci Genel Zooloji dersiydi. Ders, FKB bağlamında
ve özellikle Osmanlıların tıp alanındaki çalışmala- veriliyordu Tıp, Eczacılık, Diş Hekimliği öğrenci-
rını tanıttığı geniş kapsamlı yayınlarıyla bu alanda leri bu dersi almak zorundaydılar ve Prof. Dr. To-
önemli bir boşluğu da doldurmuştur. Esin Kâhya lunay, dersi verdikten sonra, dersin son çeyrek sa-
son olarak Fuat Sezgin Bilim Ödülü’nü almıştır. atini soru cevap kısmına ayırıyor ve öğrencilerden
Değerli biliminsanımız Prof. Dr. Esin Kâhya ile soru alarak, onları cevaplıyordu. Bu uygulama do-
yaşam öyküsü, geçmişteki ve hâlâ devam eden ça- layısıyla ders öğrencilerin çok dikkatini çekiyordu;
lışmaları, Türkiye’de bilim tarihi alanının serüveni deyim yerindeyse, tam bir şamata idi. Ancak Genel
ve sorunları üzerine söyleşi yapmak istedik. Söyle- Botanik dersinde de kalabalık olmamıza rağmen ay-
şiyi Bilim ve Gelecek dergisi adına Murat Öner, Ergi nı eğlenceli atmosfer yoktu; hocamız Nimet Hanım
Deniz Özsoy ve Nazlı Karol arkadaşlarımız gerçek- dersi anlatıp çıkıyordu. Fizyoloji ve Filogeni ders-
leştirdi. Kendilerine teşekkür ediyoruz. leri ise bölüm dersi, yani sadece biyoloji öğrencile-
rinin aldığı bir dersti. Fizyoloji hocamız Selahattin
Neden tıp tarihi? Okay Bey, sessiz, sakin bir kişiydi; laboratuvarlarda
- Hocanız Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı ile çalışma- kendisine asistan Ayşe Hanım yardımcı oluyordu.
ya nasıl başladınız? Jeoloji dersi de yine esas öğrenciye verilen bir
- Ben henüz Felsefe Bölümü’nün üçüncü sınıfın- dersti; benden başka bölüm dışından öğrenci yok-
dayken, o zaman hazırlanması zorunlu olan mezu- tu. Hatta bir gün Melih Hoca, neden yardımcı ders
niyet tezimi hocamla çalıştım. Tez konusunu seç- olarak verilen jeoloji dersini almadığımı sordu. Ben

24
de emekli olunca jeolog olarak çalış- tan olarak göreve başla-
mayı düşündüğümü söyleyince baş- dıktan sonra, günümüz-
ka bir şey söylemedi. Ancak daha de de olduğu gibi, Hocam
sonra düşündüğümde neden böyle Aydın Sayılı’nın da öne-
bir cevap verdiğimi hâlâ çözmüş de- rileriyle bir seri tıp der-
ğilim. sini yardımcı ders olarak
Kendi bölümüme geldiğimde ise seçtim. Bunlardan ilki
(DTCF), durum daha da farklıydı. Mikrobiyoloji idi; daha
Çünkü sınıfta yardımcı olarak alan sonraki yıl Anatomi, His-
öğrenciler dahil 4 kişiydik; bilim ta- toloji ve Embriyoloji’yi
rihinde ise 2 öğrenciydik. Allah rah- seçtim. Anatomi hoca-
met eylesin, diğer arkadaşımı (Ke- mız Doğan Taner’di, yeni
mal) Almanya’da geçirdiği böbrek profesör olmuştu. Daha
ameliyatı sonrası kaybettik ve ben sonra İzmir’de tıp fakül-
sınavlara tek öğrenci olarak girdim. tesi kurulunca Mikrobi-
yoloji hocamız Melahat
Tıp tarihine ilk ne zaman Hanım’la oraya geçti. Ba-
ilgi duymaya başladınız? na mikroskopta nasıl a-
Felsefe bölümü 4 yıllıktı; gerçi raştırma yapılması ge-
hâlâ öyle. Bizim zamanımızda ilk iki rektiğini öğretti. Ayrıca Esin Kâhya’yı biyoloji ve tıp tarihine yönelten hocası ünlü
bilim tarihçimiz Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılı (1913-1993).
yıl bölümde verilen bütün dersleri mini canlılarla makros-
almak zorunluydu, yani Bilim Tari- kobik varlıklar arasındaki paralelizm ekol bilim tarihi çalışmalarınızı na-
hi derslerinin yanı sıra, Yabancı Dil, ve ilişkiyi onun bize verdiği araştır- sıl şekillendirdi?
Psikoloji, Pedagoji, Sosyoloji, Siste- ma ödevlerinden öğrendim. Bu ça- - Yurtdışında araştırma yapmak,
matik Felsefe ve Mantık derslerini lışma konularımdan birisi Miyco- aslında hangi ülke olduğu da çok
de alma zorunluluğu vardı. Ben iki bacterium tuberculosis’ti. Konuyu M önemli değil, oraya ne kadar inti-
yıl bölümde verilen genel dersleri salonunda doktorların karşısında bi- bak ettiğinizle ilgili bir konu. Çün-
aldıktan sonra ve yazılı, sözlü sınav- ze (Konuyu birlikte hazırladığım ar- kü öncelikli olarak, toplum yapısını
larda başarılı olduktan sonra, Histo- kadaşım Yusuf’la beraber. Yusuf şim- gözleyip hareketlerinizi ona göre a-
rik Kürsü’yü, yani Bilim Tarihi-Fel- di Kayseri’de tıp fakültesinde görev yarlamanız; bulunduğunuz ülkenin
sefe Tarihi Kürsüsü’nü seçtim. Bu yapmakta) anlattırmıştı. Histoloji ho- doğru ve yanlışlarını ve de hassasi-
bağlamda olmak üzere, yabancı dil camız, daha sonra da zaman zaman yetlerini, mümkün olduğu kadar be-
(Klasik dil seçme zorunluluğu var- görüştüğüm İlhan Kesre idi. Çalış- lirlemeniz gerekir. Ayrıca, her ülke-
dır; ben de Arapçayı seçtim) ve fen malarım sırasında hep yanımda oldu. nin farklı eğitim sistemi olduğundan
derslerini, bölüm derslerimin yanı öncelikli olarak bir akademisyen
sıra aldım. Doğu ortaçağında bilim veya bilimsel araştırıcı olarak onla-
1964 yılında DTCF’nin Felsefe - Hem Doğu (Hindistan) hem de rın sistemini öğrenmeniz gerekiyor.
bölümünden mezun olduktan son- Batı (İngiltere, Fransa) görmüş bi- Ayrıca, kişisel olarak felsefe, top-
ra, aynı yıl Ekim ayı içinde bölümde risi olarak Türkiye’nin durumu- lum bilimleri ve psikoloji temel eği-
yapılan asistanlık sınavına girdim ve nu nasıl değerlendiriyorsunuz? timi görmüş bir kişi olarak ister is-
Bilim Tarihi Kürsüsü’ne (Ana Bilim İngiltere’de ve Fransa’da da çalışma- temez, toplum yapısını, yasaklarını
Dalı) asistan olarak atandım. Asis- larınızı sürdürdünüz ve bu iki farklı mukayese ediyordum. Örneğin ay-
nı olay karşısında bir İngiliz ve bir
Söyleşi sırasında: (Soldan sağa) Nazlı Karol, Ergi Deniz Özsoy, Murat Öner ve Esin Kâhya.
Fransız’ın çok farklı tepki verdiğini
görüyorsunuz. Doğu toplumların-
da ise, onlardan çok daha farklı ko-
nular önemli olduğu ve çok farklı
prensipler geçerli olduğu için iyi i-
letişim kurabilmek için gözlemci ol-
manız gerekiyor.
Öncelikli olarak Türkiye’deki e-
ğitim açısında, Cumhuriyet Tür-
kiye’sinin temel prensiplerinin ne
kadar yerinde olduğunu ve düşü-
nülerek belirlendiğini fark ettim. Ö-
zellikle İngiltere’deki belli yaştaki
çocuklarda zekâ testiyle yapılan be-
lirlemeler çok ilginçtir. Belli testler-
den geçen çocuklar yeterli görülme-

25
diği takdirde, sadece lise son sınıfa verilebiliriz. 9. yüzyılda yaşamış, tür bakanının değişmesi dolayısıyla,
kadar rutin bir eğitim alıyorlardı, geometrinin temellerini atan kişi. bu eseri çevirip bakanlığa teslim et-
ancak daha ileri seviyeye eğitimleri- Astronom olan birini söylemek ge- meme rağmen, basılmadı; muhtelif
ni taşıyamıyorlardı. Hindistan’da ise rekirse, Fergani’yi söyleyebiliriz. O, muhakkike gönderdiler, ancak çe-
sınıf ayırımı dolayısıyla, belli grup- Batlamyus’un sistemini İslam dün- viride kusur bulmak yerine onlar u-
ların eğitim şansı hemen hemen yasına adapte ederek evren siste- zun bir süre çeviri nüshayı ellerinde
yok gibiydi. Ayrıca bir kadın ola- mini şekillendiren kişidir. Bu ör- tutup, konularıyla ilgili olmadığını
rak bize verilen şansın ne kadar ö- neklerin hepsi 9. yüzyılda yaşamış söyleyerek iade ettiler. Böyle böy-
nemli olduğunu da çeşitli ülkelerde biliminsanları, yani İslam dünya- le aradan 7 sene geçti. Herkes bana
kadınlara tanınan hakları karşılaştı- sında bilimsel faaliyetin temelleri- “Bastır şu kitabı dışarıda” diyordu,
rarak fark ettim. İlginç bir şekilde, nin atılmasını sağlamış insanlardır. ama o zaman bazıları da “Çeviriyi
bütün bu ülkelerden kadınların en devlet için yaptı, ama doğru dürüst
rahat ettiği ülkenin İngiltere oldu- İbn Sinâ’nın yapamadığı için kitabı geri çekti” di-
ğunu fark ettim. Hatta İngiltere’dey- El-Kânûn’unun yeceklerdi. Ben bu ikinci görüşe gö-
ken bunu dile getirdiğimde bir İn- basılış öyküsü re hareket ettim, çeviri nüshayı ba-
giliz “Elbette bizim asıl idarecimiz - İbn Sinâ’nın El-Kânûn Fi’t-Tıbb kanlıktan geri çekmedim.
Kraliçe’dir” demişti. eserini yazılışından bin yıl sonra Bu yaşananların üzerinden se-
Türkçeye kazandırdınız, bu süreç kiz yıl geçtikten sonra bir haber gel-
- Ortaçağ İslam bilim tarihinde nasıl gerçekleşti biraz bilgi verebilir di, kitabın Bakanlık tarafından bastı-
sizce en önemli biliminsanları ve dü- misiniz? rılacağı söylendi. Bakanlıktaki Yayın
şünürler kimlerdir? - Kültür Bakanlığı bana bir tek- Komisyonu Başkanı’nın odasında
- En önemlilerinden biri Harez- lif getirdi. Seneyi tam hatırlamıyo- toplandık. O zamanki Atatürk Kül-
mî’dir. Günümüzde kullandığımız rum ama Kültür Bakanlığı’nda bir tür Merkezi Başkanı Sadık Bey de o-
rakamları bulan kişi Harezmî’dir. komisyon toplanmış ve 1000 İslam radaydı. Sadık Hoca, bu kitabın ya-
Bu rakamlar İslam dünyasın- eserinin Türkçeye kazandırılma- yın hikâyesi nedir diye sordu. Ben de
da kullanılmadı ve şimdi de kul- sı yönünde bir karar vermiş. Bu du- süreci anlattım, raporları okuduğu-
lanılmıyor. Harezmî’nin önerdiği rum benim dışımda şekilleniyor, ben mu söyledim. Kitabın konuyla ilgi-
rakamlar daha sonra yapılan çevi- komisyonda değildim. Tarih bölü- si olmayan insanlara gönderildiğini,
rilerle Avrupa’ya geçiyor ve biz de münde hoca olan bir arkadaş geldi, onların da kitabı okuyup hatalı bö-
Avrupa’dan alarak kullanıyoruz. bu toplantıdan ve karardan bahsetti. lümler üzerinde düzeltme yapacağı-
Dolayısıyla Harezmî, sayı sistemi- Toplantı sırasında böyle bir karar a- na kitabı bekletip 8 ay sonra “Çalış-
nin temeli olan rakamları, sem- lındığını ve İbn Sinâ’nın tıp ile ilgi- tığım konu ile ilgili değildir” yazısını
bolleri bulan kişidir. Ayrıca ikinci li eseri, el-Kanun’un çevrilmesi için yazıp gönderdiklerini söyledim. Bu
dereceden denklemlerin geomet- beni önerdiğini söyledi. Resmi yazı- yazıyı yazmak için 8 ay mı beklenir?
rik çözümlerini vermesi açısından nın da gelmesiyle birlikte istenen e- Kitabın bir tıp eseri olduğu başlığın-
da önemli çalışmaları var. Kısacası serin Süleymaniye Kütüphanesi’nde- dan belli. Kitap 11. yüzyılda yazılmış
bugünkü cebir ve matematiğin te- ki nüshasının bir mikrosu çalışmam bir tıp eseri ancak hazırlanan çeviri-
melini atan kişi denebilir. Bir baş- için bana temin edildi. Ben bu çeviri- yi gönderdikleri kişiler hekim değil,
ka örnek olarak da Sabit b. Kurra’yı yi yaptım, tamamladım, ancak, Kül- felsefeci değil; konuyla hiç alakası ol-
mayan kişilere gönderilmiş bu metin.
Prof. Dr. Esin Kâhya, İbn Sinâ’nın El-Kânûn Fi’t-Tıbb adlı eserini yazılışından bin yıl sonra
Türkçeye kazandırdı. Ardından Sadık Hoca, nüshayı aldı
ve Atatürk Kültür Merkezi’nde ba-
sılmasını sağladı. Açıkçası iyi ki öyle
olmuş, çünkü daha sonra bakanlıkta
yine değişimler yaşandı ama Atatürk
Kültür Merkezi, bütün dedikodula-
ra rağmen, kitabı basmaya devam et-
ti. Ben, daha sonra diğer ciltlerini de
(Kitap 5 ciltten meydana gelmiştir,
burada baskısı geciken birinci cildi-
dir) Türkçeye çevirdim. Eserin şimdi
yeni baskıları yapılıyor. İlginç şekil-
de, eser hakkındaki dedikoduların da
yararı oldu: reklam yerine geçti. “A-
caba bu kitapta ne varmış” diye dü-
şündü insanlar. Hikâye böylece son-
lanmış oldu. Hâlâ kitap hakkındaki
söylentiler devam etmekte. Neyse, o-
luyor hayatta böyle şeyler.

26
Yeni çalışmalar tarafından da tanınan birisi olarak dir ve bu durumu İbn Sinâ’nın Ka-
- Son dönemde yaptığınız ve yap- bu iki camiayı karşılıklı olarak de- nun’unu okuduğunuz zaman da fark
makta olduğunuz çalışmalarınızdan ğerlendirebilir misiniz? ediyorsunuz. İnsanın kafasının bir
söz eder misiniz? - Bu iki camianın iç içe olduğu- şeyleri tasnif etmek, gruplandırmak,
- Murat’la biyoloji tarihi üzerine nu Galen’i okuyunca daha iyi anla- grup aralarındaki münasebeti belir-
bir kitap çıkardık. Kitap iki müsta- dım. İbn Sinâ’da da bu durum gö- lemek üzerinden yapılandırılmış ol-
kil kısım halinde çıktı. Onun dışın- ze çarpıyordu. Mesela İbn Sinâ’nın duğunu görüyorsunuz.
da ben, Dioscorides’in Materia Me- kitabı anatomi ile başlamaz. Ancak
dica’sını çevirip yayımladım. Bu günümüzdeki birçok tıp kitabı, ön- - Türkiye’de biyoloji tarihi çalış-
eser dünyada bilinen ilk eczacılık ce anatomi, sonra fizyoloji ve daha malarının niteliğinin düzeyi nedir?
kitabıdır. Son olarak da, 12. yüzyıl- sonra patolojiyi içerecek şekilde dü- - Biyolojide canlıyı anlayabilmek
da kaleme alınmış olan, Zehravi’nin zenlenmiş. İbn Sinâ ise “Tıp nedir?” için sistematik çalışmalar yapmak
Cerrahiyetü’l-İlhaniye kitabını Türk- der ve bu kitaba canlıyı ve insanı ir- gerektiğini günümüz biyologları an-
çeye çevirdim. Bu eser, en az İbn deleyerek başlar. Bu irdeleme yak- lamıştır. Bir biyolog olarak canlıyı
Sinâ’nın kitabı kadar meşhur- laşık 35-40 sayfa sürer. İkinci ciltte tanıyabilmek için, neyin nerede ol-
dur. Yine klasik İslam eserlerinden ise felsefenin canlılarla ve biyolojiy- duğunu bilmek zorundasınız, yoksa
Mustaufî Kazvini’nin Nuzhatu-l- le ilgisi gösterilir. Bu kitapta çok ay- gruplar arasındaki münasebeti kav-
Qulûb adlı eserinin zooloji kısmını rıntılı sınıflandırma sistemleri var rayamazsınız. Aslında biyolojinin en
Türkçeye çevirdim. Bu eser de Ata- ve kitap gösteriyor ki, felsefe olma- zor yanı da sistematiğidir. Bu siste-
türk Kültür Merkezi tarafından ya- dan canlıyı anlamak mümkün değil. matiği bilmeyenlerin evrim teorisi
yımlanmaktadır. Çünkü felsefe, sistematik bir düşün- konusunda olduğu kadar mukaye-
Belki yine Murat ile birlikte bir ce verir. seli anatomi vb. biyoloji ile ilgili ko-
çalışma yapabiliriz. Ben metni çe- Bütün bilimlerin temeli aslında nularda da başarılı çalışmalar yap-
viririm, o da felsefi boyuta dair gü- sistematik bir yapılanmaya dayanır. ması mümkün değildir.
zel bir giriş yazar. Güzel bir çalışma Herhangi bir bilim dalını alın, bunu
olabilir. Şimdi Galen’in Method of göreceksiniz. Biyolojide siz canlı de- - Türkiye’de bilim tarihi çalışma-
Medicine kitabını çeviriyorum, çok diğinizde, hemen tasnif etme ihtiya- ları ne durumda?
güzel bir kitap. Tıp felsefesine da- cı hissedersiniz değil mi? Bitki mi, - Bizim fakültede Bilim Tarihi
ir bölümler var içerisinde. Bitkiler- hayvan mı, insan mı dersiniz? Bura- dersleri veriliyor, bu alanda yetişmiş
le ilgili, hayvanlarla ilgili kitaplar ü- da “Nedir?” derken, canlının neden arkadaşlarımız var. Matematik tari-
zerinde çalıştım. Bunların bir kısmı oluştuğunu belirlemeye çalışırsınız. hi konusunda çalışan arkadaşlar var.
ortak çalışmalardır. Bazısı ise müs- Belirli bir sistematik hat üzerinden Astronomi ve matematik alanında
takil yayınlardı. Hint’te Bilim diye düşünürsünüz. Yapısal değerleri- ders veren arkadaşlar var, ancak bi-
bir kitabım çıkmıştı. Burada, Hint’te ni düşünürsünüz, canlıyı böylelikle yoloji tarihi konusunda çalışma yü-
MÖ 2000’lere kadar giden astrono- anlar ve tarif edebilirsiniz. Bu yolla rüten pek kimse yok. Biyoloji tarihi
mi, matematik ve tıp çalışmaların- bir tasnif de yapmış olursunuz, tas- bilmeden de biyoloji yapılır mı bil-
dan söz edilir. Çin’e dair, Çin’de Fel- nifin temeli ise felsefedir. Felsefe, miyorum açıkçası. Daha önceden
sefe ve Bilim diye yine geçtiğimiz muğlak düşünceler bütünü değil- yapılmış çalışmaları bilmeden na-
sene bir kitabım çıktı. Osmanlı’ya
Türk Tarih Kurumu, 19 Temmuz 1931’de Ankara Halkevi’nde Atatürk’ün başkanlığında
dair bir kitabımı Prof. Dr. Ayşegül toplandı.
Demirhan Erdemir’le birlikte ya-
yınladık. Bu kitap, Bilimin Işığında
Osmanlı’da Tıp ve Tıbbi Kurumlar i-
simli kitabımdır.
Ben aslında İslam dünyasında-
ki bilimsel faaliyetlerle ilgili çalış-
malarıma, İbn Sinâ’nın çalışmaları-
na ilgi duymamdan çok daha önce
başlamıştım. Nitekim ilk çalışma-
larımdan birisi Câbir Bin Hayyân’la
ilgili kitabımdır. Eser kimya tari-
hi açısından önemli bir el kitabıdır.
Şimdi bu kitap yeniden basılıyor.

‘Bütün bilimlerin temeli


sistematik bir yapılanmaya
dayanır’
- Türkiye’de felsefeciler tarafın-
dan bilindiğiniz kadar tıp camiası

27
sıl ilerleyeceksiniz? Örneğin, hücre- olması (DTCF’de öğrenci olduğum den bahseder misiniz?
nin nasıl bir canlı birimi ve nasıl bir için), şüphesiz ki çok önemli; - Evet, yaklaşık 15 senedir süren
yapı olduğunu bilmeden biyoloji ta- özellikle de bir üniversite öğrencisi bir proje. Herhalde bu sene bas-
rihi yazılamaz. Ya da biyoloji tarihi için çok şey ifade ediyordu. Türk mak niyetindeler. Tıp camiasında
bilmeden biyoloji alanında çalışma Tarih Kurumu, sanki evime gider yüzde 95 oranında yabancı terim-
yapılmamalıdır. O yapının nasıl bir gibi gidebildiğim, kütüphanesini ler kullanılıyor. Bu proje o terim-
gelişim süreci sonrasında o duruma rahatlıkla kullanabildiğim bir yerdi. lerin Türkçelerini üretmek üzerine
geldiğini bilmeden o yapıyı anlamak Doktoram için yurtdışından üç kuruluydu. Tıp Terimleri Sözlüğü
mümkün mü? gün içinde malzeme getirten bir oluşturuldu, değişik dallardan pek
kurum. Yine TTK, çalışmalarımda çok hekimin bulunduğu bir çalış-
Türk Tarih Kurumu’nun çok önemli olan bazı eserleri ma oldu. Benim de 100 kelimelik
önemi British Library veya Bibliotheque bir katkım oldu çalışmaya, yakın
- Sizin için Türk Tarih Kurumu’nun Nationale’den belli bir süre için zamanda projenin tamamlanmış
özel bir anlamı var, vaktinizin çoğunu getirterek, çalışmalarımda destek hali de çıkacak.
burada geçiriyorsunuz. Biraz bundan olan bir kurumdu.
bahseder misiniz? Oranın personeli bana daima yar- - Eğer bilim tarihçisi olmasaydı-
- Tarih Kurumu iyi bir araştırma dımcı oldu. Hâlâ orada, çalışmala- nız hangi mesleği seçerdiniz?
enstitüsü. Atatürk, Türk kültürünün rım için verilmiş, kütüphanenin üs- - Resim ve heykel ile ilgiliydim.
incelenmesi açısından önemli tünde bulunan bir yer var ve zaman Uzun zamandır, karikatür çizerek
iki kurum kurmuş; bunlardan zaman TTK’ya giderek, o karelde ça- rahatlıyorum.
biri Türk Tarih Kurumu, diğeri lışma yürütüyorum. Kataloglar gel-
ise Türk Dil Kurumu. Buralarda diğinde bana gösterirler; konumla Bilim tarihçisi olmak
zamanın en iyi tarihçileri ile en ilgili olan kitapları seçerim. Böylece, için…
iyi dilcileri görev yapmış; çeşitli kurum kütüphanesinin zenginleş- - Türkiye’de bilim tarihi çalış-
çalışmalar yürütmüşler. Dolayısıyla mesinde yardımcı olmaya çalışıyo- malarının geleceği hakkında ne
Tarih Kurumu, Türkiye için çok rum. Dolayısıyla öğrenciliğimin bi- düşünüyorsunuz?
önemli bir kurum. Sadece Türk rinci yılından başlayan bu TTK ilgisi - Bilim tarihçisi olmak zor, des-
tarihi açısından da değil, Batı’nın hâlâ devam ediyor. tek görmüyorsunuz. Teşvik edilmi-
tarihinin incelenmesi açısından TTK sadece Türkiye’ye değil, yorsunuz. Ayrıca çok zor bir alan,
da oldukça önemli bir yere sahip. dünyaya hizmet eden bir kurum. çünkü öncelikle belirli bir alanda
Hint ve Çin tarihi ile erken dönem Güzel kitaplar var ve ben de kitapla- belli düzeyde bilgi sahibi olmanız
Türk uygarlıkları konusundaki rım basıldığında bir nüshasını oraya gerekiyor; ayrıca o alanın tarihçe-
araştırmaları yapmış ve yapmaya da hediye etmeyi görev addediyorum. sini bilmek zorundasınız. Bunun i-
devam eden bir kurum. Benim için Çünkü kütüphane çok kullanılıyor. çin öğrencilikten başlayarak hangi
önemli olmasının nedenlerinden Bu kurumun başarımda büyük payı bilim dalı ile ilgili çalışacaksanız,
biri aradığım pek çok kitabı orada olduğuna inanıyorum. o paralelde ders almanız gerekiyor.
bulmam. Fotokopinin olmadığı Bir biliminsanı bilim tarihçisi ola-
bir dönemde, araştırıcı için zengin - Türk Dil Kurumu’nda bir sözlük bilir mi? Bilim tarihçisi olabilmek
bir kütüphanenin çok yakınında projesinde yer alıyorsunuz, bu proje- için sadece alan bilgisi yeterli de-
Esin Kâhya, Ankara Kitap Fuarı’nda Atatürk Kültür Merkezi standında.
ğildir. Kültür tarihi bilmesi, belli
düzeyde felsefe de bilmesi gerekir.
Gerçek bir tarihçi kronoloji bile-
cek, sosyal tarih bilecek, dinler ta-
rihi ve felsefi ortamı bilecek... Bu
birikimiz olmadan, bir tarihçi ola-
rak ne yapabilirsiniz ki? Bilim ta-
rihi ise ikili bir disiplindir; siyasi
tarih elbette bileceksiniz, düşünce
tarihi de bileceksiniz, belli düzey-
de bilimsel bilgiye sahip değilseniz,
bilim tarihi yapmanız biraz zor ola-
caktır. Örneğin erken dönemde A-
nadolu’daki bilimsel faaliyeti, in-
celeyebilmeniz için en az bir bilim
dalında belli düzeyde bilgi sahibi
olmanızın yanı sıra, Antik uygarlık-
ların kültürel faaliyetleri, siyasi ya-
pılanmaları konusunda da bilgi sa-
hibi olmanız gerekecektir.

28
Frankenstein ya da
Modern Prometheus’da
canavarlığın
sorgulanması
Mary Shelley eserinde, geleneksel canavar kavramını değiştirir. Geleneksel kötü
canavar - iyi insan ikiliğini kırarak, iyilik ve kötülük yargılarında bulunma seçeneğini
bize bırakır. Frankenstein ve yaratığının yaptığı şeyler karşılıklıdır ve birbirlerini
canavarlaştırırlar. Geleneksel canavar hikâyelerinden farklı olarak, burada bir
insanın da canavarlaşabileceğini görürüz. Gerçek canavarın hangisi olduğu tartışmalı
hale gelir.
Can Albayrak

C
anavarlar kötü ve yabancı olarak görülen özellik- ri Şeytan’la karşılaştırıp özdeşleştirir ve bir kişilik
lerin cisimleşmiş halleridir ve kimlik bu kavramın kazanır.
oluşturulmasında önemli rol oynar. Ne ki, Mary
Shelley, Frankenstein ya da Modern Prometheus ro- Yabancılaşmış yaratık
manında yabancılaşmış canavar kavramına farklı Üzerinde durulması gereken ilk nokta, yaban-
bir bakış açısından yaklaşarak, bu geleneksel kav- cının kim olduğu ve neyi temsil ettiğidir. Elsie B.
ramı değiştirmiştir. Birçok canavar hikâyesinin Mitchie’ye göre yaratık, Victor Frankenstein’in
tersine, yaratığına düşünme ve konuşma şansı ve- temsil ettiği burjuva sınıfının karşısındaki yabancı-
rerek, okuru canavar kavramını farklı görmeye laşmış işçi olarak görülebilir. Tıpkı bir 19. yüzyıl
sürükler. Böylece okuyucu, yaratıkla empati kur- işçisi gibi, yaratık hem bu dünyanın bir parçasıdır,
ma ve onun canavarlığını sorgulama şansı kaza- hem de onun dışındadır. İnsan hayatının keyifli
nır. Shelley, yaratık ve yaratıcısı arasında bir iliş- yanlarını yaşayamamakta, yalnızca karnını doyu-
ki kurarak, geleneksel canavar perspektifine farklı racak yiyecek bulabilmektedir. Yaratık insanlarla
bir ruh katar ve canavar-insan karşıtlığını değiş- temasa geçmeye çalıştığında derhal saldırıya uğrar
tirir. Bu yolla, yaratıcının mı yoksa yaratığın mı ve eziyet görür. İnsanüstü gücüne karşın, kendini
gerçek canavar olduğu sorusunu akıllara getirir. çaresiz ve acınası hissetmektedir. Marksist teoriye
Yaratıcı ve yaratık yabancılaşır ve bu yabancılaş- göre işçiler, üst sınıfların yaşamlarını sürdürmele-
ma onları birbirine bağlayarak, geleneksel iyi in- rini sağlayan biricik güç olsalar da, yarattıkları bu
san-kötü canavar kavramını kırar. Bu göreceli du- zenginlikten pay alamamakta ve sefalet içinde ya-
rumu yaratan kilit nokta, canavarın bir kimlik şamaktadırlar. Bu anlamda Victor Frankenstein bir
kazanmasıdır. Geleneksel canavarların tersine, ro- kapitalist olarak düşünülebilir. Tıpkı üst sınıf gibi,
mandaki yaratık bir dil öğrenir, kitaplar okur ve Victor yaşamın tadını çıkarabilmektedir, bir sevgi-
bir kimlik kazanır. John Milton’ın Kayıp Cennet’i lisi ve bir ailesi vardır ama yaratığını yok edilmesi
yaratık için bir kişisel gelişim kitabı olur. Kendi- gereken bir ucube olarak görmektedir. Onu büyük
ni Kayıp Cennet’in kötü ve yabancılaşmış karakte- bir tutkuyla yaratır, över ve şöyle der:

30
“Uzuvları orantılıydı ve yüzü çok
güzeldi. Çok güzeldi! Yüce Tanrım!
Sarı derisi alttaki kasları ve damarla-
rı ancak kaplıyordu, siyah saçları ışıl
ışıl ve dalgalıydı, dişleri inci gibiy-
di, ama bu güzellikler içlerinde dur-
dukları boz renkli göz çukurlarıyla
neredeyse aynı renkteki sulu gözle-
riyle, buruşuk teni ve düz siyah du-
daklarıyla korkunç bir karşıtlık o-
luşturuyordu.” (Shelley 734/3392)
Frankenstein ürettiği şeye kar-
şı yabancılaşmış hisseder. “O iğrenç-
liği seyrettim -yarattığım dehşet ve-
rici canavarı-.” (Shelley 748/3392)
Yaratığın yaptığı her şey Victor
Frankenstein’in hayatını olumsuz et- Yaratığın ve Victor Frankenstein’in karşılıklı eylemleri birbirlerinin yaşamlarını etkiler ve onları
kiler ve yabancılaşma sürecini hız- yalnızlığa ve dışlanmaya iten süreci belirler.
landırır. Michie bunu şöyle özetler: tek düşüncesi yaratığından intikam Viktor’un yaratığına söz verdiği eşi-
“Marx, işçinin emeğiyle ürettiği ürü- almak olur. Yaratığı onu adım adım ni yaratmaktan vazgeçip öldürmesi-
ne yabancılaşmasının iki sonucunu çevresine yabancılaştırır. Victor’a is- dir. Viktor ve yaratığının arasındaki
şöyle betimler: ‘Doğaya ve insana ya- teklerini kabul ettirir, sevdiklerinin ilişki burada kopar. Bu daha tamam-
bancılaşma’. Marx’ın açısından yakla- hayatlarıyla tehdit eder ve Victor’un lanmamış dişi yaratığı öldüren bili-
şırsak, yaratığın Victor’un yabancılaş- kendi hayatının nesnesi olmasına minsanı, yaratığın normal bir hayat
masının dışsallaşımını temsil ettiğini neden olur. Hikâyedeki anlatım da sürdürme umudunu onunla birlikte
söyleyebiliriz. Yaratık, Victor’un dış buna göre değişmeye başlar. Yara- yok eder. Yaratığın tek isteği yaratı-
dünyayla kurmaya çalıştığı her tür tık hikâyesini anlattıktan sonra, o a- cısı tarafından kabul edilmektir ama
bağı kırmaya çalışır.” na kadar hikâyenin ana karakteri o- Viktor onun bu umudunu öldürür ve
Yaratığın ve Victor Franken- lan Victor, artık yan karakter olmaya onu bir ucube konumuna indirger:
stein’in karşılıklı eylemleri birbir- başlar. Romanın gidişatını belirleye- “Defol! Sözümü tutmayacağım ve
lerinin yaşamlarını etkiler ve onları memektedir ve artık yaratığı tarafın- çirkinlikle kötülükte senin tıpkın o-
yalnızlığa ve dışlanmaya iten süreci dan oynanan oyunun bir piyonu ol- lacak bir şey daha yaratmayacağım!”
belirler. Victor Frankenstein yaratı- maya başlamıştır. (Shelley 2503/3392) Birbirlerine sa-
ğı tarafından yaşama yabancılaştırı- Yaratım sürecinden sonra artık vaş ilan etmişlerdir. Bu savaş ile kar-
lır. Sevdiklerinin ölümlerini bir bir onun için her şey değişmeye baş- şılıklı yabancılaşma süreçleri daha da
izler ve eşini de kaybettikten sonra lar. Kendi tutkularına ve uzmanlığı- hızlanır. Yaratığın işlediği cinayetler,
Frankenstein ya da Modern Prometheus adlı romanın yazarı
na karşı bile yabancı- Victor’un insanlıktan çıkmasına ve
Mary Shelley (1797-1851). laşır. “Çalışmalarımın canavarlaşmasına neden olmaya baş-
sona erdiği ve makûs lar. İntikam peşindeki bu iki cana-
talihimin başladığı o varın savaşının tek çözümü taraflar-
korkunç geceden be- dan birinin yok olmasıdır. Yaratık,
ri doğa felsefesinin a- Frankenstein’in sevdiklerini öldürüp
dından bile tiksiniyo- onu sevgiden yoksun bırakarak, ken-
rum artık.” (Shelley di karanlığına sürükler ve durumları-
901/3392) Frankens- nı eşitler. İki yaratık da artık sürgün-
tein işine pişmanlık dedir ve sonsuza kadar ıssız yerlerde
ve nefretle yaklaşma- birbirlerini kovalamaya mahkûm ol-
ya başlar. Yetenekleri muşlardır. Bu topluluktan uzakta ıs-
onu yoldan çıkarmış, sız bölgeler, karakterlerin dışlanmış-
bir canavar yaratma- lıkları ve yalnızlıklarını temsil eder.
yı başarmıştır ve ar- Yaratık Viktor’un yaşamını de-
tık hayatının tutkusu ğiştirmeye başlayıncaya kadar, Vik-
olan işine karşı ken- tor ve yaratığının toplumsal konum-
dini yabancı hisset- ları zıttır. Viktor üst sınıf bir aileye
mektedir. Öte yandan mensup bir doktorken, yaratığı top-
yaratık da Victor ta- lumun dışındadır. İşte yaratık onu
rafından yabancılaş- bu hayattan yoksun kılar ve her şe-
tırılmaktadır. Bura- yini kaybetmesine yol açarak kendi-
daki anahtar nokta, ne benzetir. “Kendi ruhum mezarın-

31
dan kaçtı ve benim için değerli olan bireylerin Frakenstein’in yaratığına yargıyla kaplı olmadığı zaman aslın-
her şeyi yok etmeye mecbur bıra- karşı davranışları da bunun bir örne- da sevgi ve cömertlikle doludur’ der
kıldı.” (Shelley 1056/3392) İkisi de ğidir. Canavarlarla ilgili bir başka ro- yaşlı DeLacey ve yaratık da şöyle kar-
nefret ve intikam arzusu içinde ya- man olan Son Dilek’ten vereceğimiz şılık verir: ‘Onlar dünyadaki en mü-
şayan canavarlar olmuşlardır. Anne bir örnek, konuyu anlamamıza yar- kemmel varlıklar ama bana karşı ön-
K. Mellor’a göre, Frankenstein’in a- dımcı olacaktır: yargıyla dolular. Ben özümde iyiyim,
dını duyduğumuzda bize yaratığı “‘İnsanlar’ dedi Geralt arkadaşı- hayatımda şimdiye kadar kimseye
çağrıştırmasının nedeni budur. na dönerek, ‘Canavarlar uydurma- zarar vermedim, hatta bir ölçüde fay-
“Romanın sonunda, Victor ve ya- yı severler. Çünkü bu sayede kendi dalı bile oldum. Fakat korkunç bir
ratığı artık birbirinden ayırt edile- canavarlıklarını daha az hisseder- önyargı insanların gözlerini kapatmış
mez. Tek bilinci, tek intikam ru- ler. Ne zaman burunlarının ucu- ve samimi bir dost görecekleri yerde
hunu, tek kaderi taşımaktadırlar. nu göremeyecek kadar sarhoş olsa- yalnızca tiksinç bir canavar görüyor-
Daha yalın söylersek, Frankenste- lar, çalsalar, dolandırsalar, karılarını lar.’” (Shelley 1961/3392)
in ve adını verdiği yaratık aynıdır. dövseler, tuzağa düşmüş bir tilki- Bu dil becerisi, hikâyesini yaratı-
Mary Shelley’nin romanının sinema yi baltayla öldürseler ya da son tek cısı Doktor Frankenstein’e de açma-
ve çizgi roman versiyonları tarafın- boynuzlu atı oklarla delik deşik et- sını sağlar. “Hikâyemi dinle ve an-
dan beslenen toplu hayal gücündeki seler, gündoğumunda kulübelerine cak sonunda karar ver beni terk edip
imgede, Frankenstein ismi artık ca- giren Lanet’in onlardan daha cana- etmemeye ya da acımı paylaşıp pay-
navara geçmiştir.” (Mellor 99) varca olduğunu düşünmek hoşları- laşmamaya.” (Shelley 1437/3392)
na gider. O zaman kendilerini daha Burada dikkat çekici nokta, bir
Yaratığın dil öğrenmesi ve iyi hissederler. Vicdanları yatışır.’” “canavar”dan yaratıcısıyla böyle bir
canavarlığı (Sapkowski 2515/4416) diyaloga girmesinin ve hikâye anlat-
Başka bir tartışma konusu da ya- Yaratığın canavar olarak görül- masının beklenmemesidir. Böyle bir
ratığın canavar olup olmadığıdır. Bu mesinde en önemli rolü dış görünü- “canavar” okuyucunun kafasındaki
durum roman boyunca belirsizliğini şü oynar. Dışlanmasının ana nedeni imgeyi değiştirmektedir.
korumaktadır. TDK sözlüğüne gö- korkunç görüntüsüdür ve bunu bir Konuşmayı öğrenmesi, aslında
re canavarın bir tanımı şöyledir: “A- dil öğrenerek kapatmaya çalışır. Dil bir korku nesnesi olan yaratığa bir
cımasız, kötü ruhlu, zalim (kimse).” öğrenip konuşmaya başladıktan son- kişilik kazandırır. Bu süreç, okuyu-
“Canavar” ve “yabancı” terimleri bir- ra, yaratığın canavarlığı okuyucunun cuya, yaratığın eylemlerinin neden-
birleriyle ilişkilidirler. Yabancı olarak gözünde görece bir niteliğe bürünür lerini anlama ve onu “kötülük” ve
görülen kimse, kavram veya grup, çünkü onunla empati kurma şansını “canavarlık” kavramları çerçevesin-
insanların gözünde kolayca canavar- yakalar. Okuyucu, yaratığı ebeveyn- de değerlendirme fırsatı verir. İn-
laştırılabilir. Bu canavarlık yakıştır- leri tarafından terk edilip kırlara atı- sanların gözünde kötü bir canavar
masıyla, bir kişi ya da topluluk, ey- lan kayıp bir çocuk olarak görebilir. olan Frankenstein’in yaratığı için bu
lemlerini haklı çıkartabilir. Kitaptaki Eğer bu yaratığın konuşma yeteneği yaftadan kaçmasının anahtarı yara-
olmasaydı, her zaman kö- tıcısındadır. Frankenstein’in gün-
Yaratık, öğrendiği dil ile kendisini ifade ederek korkunç
görünümünü telafi eder. tülüğün vücut bulmuş hal- lükleri sayesinde yaratıcısının kim
leri olarak görülen canavar olduğunu öğrenir ve onu bulup sev-
klişelerinden farkı kalmaz- gisini kazanmayı kafasına takar. Ay-
dı. Bunu anlamak için ya- rıca, ondan bir de eş isteyecektir. Dil
ratığın nasıl göründüğü ve bilgisi onu ucube olarak gören yara-
nasıl konuştuğunun ara- tıcısını sakinleştirmesine yardımcı
sına bir çizgi çekilmelidir. olur ve kendisini dinletmeyi başarır.
Yaratık, öğrendiği dil ile İlk diyaloglarından sonra, yaratıcısı
kendisini ifade ederek kor- için artık kesinkes bir canavar değil,
kunç görünümünü telafi uzlaşabileceği bir canlı varlık olur.
eder. Ne ironiktir ki, ken- Frankenstein’in yaratığı için yap-
disini ifade ettiği ilk insan makta olduğu “dişi”yi yok etmesi,
kördür. Bu karşılaşma bi- yaratığın yaratıcısına olan inancını
ze, insanların yaratığın dış kaybetmesine ve gerçek anlamda bir
görünüşünü dikkate alma- canavara dönüşmesine neden olur.
salardı nasıl davranacakla- Victor Frankenstein’i insan toplu-
rına dair ipucu verir. munun bir temsilcisi olarak görebi-
“‘Ben körüm ve çehre- liriz. Simgesel olarak, yaratığın tüm
ni görüp karar veremiyo- iyi niyeti özel olarak yaratıcısı tara-
rum ama sözlerinde beni fından, genel olarak ise toplum tara-
samimiyetine ikna eden bir fından yok edilmiştir ve bir canavar
şeyler var. İnsanların kalp- olmaya zorlanmıştır. Yaratık yeni-
leri bencillikten doğan ön- den tanımlanarak, kabul edilen ka-

32
lıba uydurulmuştur. Bir insan olarak
doğmadığı için, dil öğrense ve kim-
lik kazansa bile insan olarak kabul
edilmez. O, ne olursa olsun, Victor
Frankenstein için yok edilmesi gere-
ken bir canavardır. Kurdukları em-
pati bunu değiştirmeye yetmemiştir.

Yaratığın kendini
şeytanla özdeşleştirmesi
Yaratık dil öğrenirken, aynı za-
manda bir kişilik edinme sürecin-
den geçmiştir. Bu süreçte, benlik bi-
linci John Milton’ın Kayıp Cennet
adlı kitabı tarafından şekillendirilir. Mary Shelley, geleneksel kötü canavar-iyi insan ikiliğini kırarak, iyilik ve kötülük yargılarında
Bu hikâyeyi gerçek bir hikâye sana- bulunma seçeneğini bize bırakır.

rak okumuş ve karakterleri de gerçek kendimi çığlıklarıyla acılarına boğa- canavar hikâyelerinden farklı olarak,
karakterler sanmıştır. Kendini kita- bilirdim.” (Shelley 1891/3392) burada bir insanın da canavarlaşabi-
bın kahramanları Adem ve Şeytan i- Aralarındaki bir benzerlik de, ya- leceğini görürüz. Gerçek canavarın
le karşılaştırır. Her iki kahramanla da zar tarafından bu varlıklara verilen, hangisi olduğu tartışmalı hale gelir.
ortak noktaları olduğunu keşfeder. kendini ifade etme şansıdır. Şeytan Böyle olmasının önemli bir nokta-
Yaratılış süreci Adem’e, yaşamın için- da, Frankenstein’in yaratığı da ko- sı, yaratığın konuşma yeteneğidir.
deki durumu Şeytan’a benzemekte- nuşabilmekte ve bakış açılarını o- Bir dil öğrenerek kendine bir kişilik
dir. Yaratık bu durumu şöyle açıklar: kuyucuya anlatabilmektedirler. Bu kazandırır ve bu sayede yaratıcısıy-
“Kayıp Cennet içimde çok fark- sayede kötülükle yaftalanan karak- la eşit koşullarda karşılaşma olana-
lı ve derin duygular uyandırdı. Ora- terlerin gerçekten de böyle görülme- ğı kazanır. Her ne kadar bu yeteneği
daki çeşitli durumları kendiminkine yi hak edip hak edilmediklerini sor- sayesinde yaratıcısının kafasında so-
benzettim. Tıpkı Adem gibi, benim gularlar. Örneğin Şeytan, kendisini ru işaretleri uyandırmayı, hatta onu
de hiçbir varlıkla bağım yoktu. Fakat bir zalim tarafından haksız yere sür- kendisi için bir eş yaratmaya ikna et-
onun durumu benimkinden her yö- gün edilmiş biri olarak görmekte- meyi başarsa da, Frankenstein’in iç-
nüyle farklıydı. Çoğunlukla Şeytan’ın dir. Hıristiyan bakış açısına göreyse, sel önyargılarını kıracak ölçüde etki-
durumuma en çok uyan simge oldu- haddini aşıp yaratıcısına isyan ettiği li olamamıştır. Sonunda, bir canavar
ğunu düşündüm. Çünkü ben de o- için cezalandırılan, asi bir suçludur. olarak yaftalanmaktan kaçamamıştır
nun gibiydim. Ne zaman koruyu- Frankenstein’in yaratığının durumu ve bu özellik, üzerine yapışıp kalmış-
cularımın kutsamalarını hissetsem, da buna benzemektedir. Şeytan’a tır. Artık öyle davranmak zorunda-
kıskançlığın acı safrası içimde kaynı- konuşma yeteneği verilmesi, okuyu- dır. Çünkü insanlığa tutunacağı son
yordu.” (Shelley 1891/3392) cuya bu iki görüşü karşılaştırma o- dal olan yaratıcısının sevgisi de uçup
Şeytan da onun gibi yaratıcısı ta- lanağı tanır. Yaratık, eninde sonun- gitmiştir. Tüm bu süreç boyunca, o-
rafından kötü olarak yaftalanmış ve da olmaya zorlandığı kimlikte, yani kuyucuya kötü bir canavar olup ol-
dışlanmıştır. Cennet’in zevklerini ta- canavarlıkta sıkışıp kalır. Artık o- madığını sorgulama olanağı verir.
damamaktadır. Bu durum, dünyasal nun için tek çare, bir canavar ol-
yaşamın bir parçası olamayan yaratı- duğunu kabul etmek ve kendinden KAYNAKLAR
ğın durumuyla benzerlik taşır. Ayrıca beklenen şekilde davranmaktır. Bu 1) Brantlinger, Patrick. “The Reading Monster.”
bu kitabı, Frankenstein’in günlükle- trajik bir durumdur, çünkü gerçek- Frankenstein, Mary Shelley. Edited by J. Paul Hunter, W. W.
ri içinde olmak üzere, okuduğu baş- ten bir insan olabileceğine inanmış Norton & Company, 2012. Print.
ka kitaplarla da karşılaştırır. Hepsinin ve öyle davranmaya çalışmıştır. 2) Lamb, John B. “Mary Shelley’s Frankenstein and Milton’s
birleşimi, onun benlik bilincini ve ki- Monstrous Myth.” Nineteenth Century Literature, vol. 47,
şiliğini oluşturmuştur. Kendisini, tıp- Yaratığın durumunun no. 3, 1992, pp. 303–319. JSTOR, JSTOR, www.jstor.org/
kı Şeytan gibi, yaratıcısına isyan eden göreceliği stable/2933709.
3) Mellor, Anne. K. “Frankenstein and the Sublime.”
bir varlık olarak konumlandırır. Sonuç olarak, Frankenstein’in ya- Approaches to Teaching Shelley’s Frankenstein. Stephan
“Lanet olsun sana yaratıcım! Ne- ratığının, saf kötülükle özdeşleştiri- C. Behrendt. New York: Modern Language Association of
den yaşıyordum ki? Neden tam o len geleneksel canavarlardan farklı America, 1990. Print.
sırada bu kadar kötücüllükle ba- olduğunu söyleyebiliriz. Yazar, ge- 4) Michie, Elsie B. “Frankenstein and Marx’s Theories
ğışladığın var oluşun kıvılcımını sön- leneksel kötü canavar-iyi insan iki- of Alienated Labor.” Approaches to Teaching Shelley’s
Frankenstein. Stephan C. Behrendt. New York: Modern
düremedim ki? Bilmiyordum, çünkü liğini kırarak, iyilik ve kötülük yar-
Language Association of America, 1990. Print.
keder ruhumu daha ele geçirmemiş- gılarında bulunma seçeneğini bize 5) Sapkowski, Andrzej. The Last Wish. New York: Hachette
ti. Hissettiklerim yalnızca öfke ve in- bırakır. Frankenstein ve yaratığının Book Group, 2008. Kindle Edition.
tikam isteğiydi. O çiftliği ve içindeki- yaptığı şeyler karşılıklıdır ve birbir- 6) Shelly, Mary. Frankenstein or Modern Prometheus.
leri büyük bir zevkle yok edebilir ve lerini canavarlaştırırlar. Geleneksel Adelaide: University of Adelaide, 2013. Kindle Edition.

33
Bilişim Dünyasından İzlem Gözükeleş izlem@gözükeles.net

Enformasyonel kapitalizmden
gözetim kapitalizmine
Endüstriyel kapitalizmin doğaya zarar verme pahasına gelişmesi gibi, gözetim
kapitalizmi ile şekillendirilen enformasyon uygarlığı da insan doğası pahasına
gelişiyor. Google, Facebook ve diğer gözetim şirketleri mahremiyet ihlallerinden
vazgeçebilirler mi? Gözetim kapitalistlerinden mahremiyet istemek veya internette
ticari kapitalizmin sonlanması için lobi yapmak H. Ford’dan Model T arabaları
elle yapmasını veya bir zürafadan boynunu kısaltmasını istemek gibidir. Bataklığı
kurutmak gerekir.

İ
stanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İma- de olsa- tehlikeli kılıyor. En başta veri toplandığı
moğlu, seçimden iki gün önce yaptığı bir açıklama- yerde kalmıyor. Başka yerlere taşınıyor ve diğer ve-
da sporu yaşamın her dönemine ve alanına yaya- ri kümeleriyle birleşiyor. Bugün insanları yürüme-
caklarını belirtti.(1) Spora olan ilgiyi artırmak, hem ye teşvik etmek için kullanılacak bir uygulamayla
bireysel hem de takım sporlarını herkes için erişile- toplanan veri yarın başka amaçlar için kullanılabi-
bilir kılmak, spor tesisi olmayan mahalle bırakma- lir. Çünkü şimdiye kadar böyle oldu ve bunun baş-
mak, spor tesisi olmayan okulların belediye tesisle- ka türlü olabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler
rinden yararlanmasını sağlamak gibi güzel vaatleri ve bunu uygulayacak irade olmadığı sürece böyle
vardı. İmamoğlu’nun İstanbul’u herkes için yürü- olmaya devam edecek. Birkaç yıl içinde belediyeler
nebilir bir şehir haline getirme ve fiziksel olarak kendilerini akıllı şehir tartışmalarının içinde bula-
yaya ulaşımını iyileştirme vaadi de iç açıcıydı. Bun- cak. Hazırlıksız ve şirketlere karşı savunmasız du-
lar zaten yerel yönetimlerden beklediğimiz hizmet- rumdayız.
ler. Veriyi, gözetimi ve bunlara dayalı iş modelleri-
Fakat daha sonra açıkladığı “İstanbul Yürü Be ni tartışmamız, farklı yerlerdeki deneyimleri ince-
İstanbul” adlı mobil uygulama hakkında ciddi en- lememiz, toplumsal çıkarları gözeten politikalar
dişelerim var. Bu uygulamayla İstanbullular yürü- geliştirebilmemiz gerekiyor. Söz konusu iş model-
dükçe puan biriktirecekler ve kazandıkları puanla- leri giderek yaygınlaşıyor. Bu bağlamda, artık mah-
rı belediyenin ulaşım, kültür-sanat ve diğer sosyal remiyet ve tekel gibi sözcüklerin yetersiz kaldığını
etkinliklerinden ücretsiz faydalanmak için kullana- savunan Shoshana Zuboff’un 2019 yılının başında
bilecekler. Oyunlaştırma stratejisiyle insanlar yürü- yayımlanan Gözetim Kapitalizmi Çağı (The Age of
meye teşvik edilecek ve böylece kent hareketliliği Surveillance Capitalism) adlı kitabı gözetim uygu-
artacak. lamalarını ve kuralsızlığı tartışmak için iyi bir baş-
Verinin doğası, bu tip uygulamaları -iyi niyetli langıç noktası olabilir.

34
Zuboff (2019), kapitalizmde gö- vurgu güç ilişkilerinin göz ardı edil- nuel Castells ise enformasyonun
zetim kapitalizmi adını verdiği yö- mesine neden olur. Zuboff (2019) her toplumda önemli olduğunu ve
nelimin ortaya çıkışını ve gelişimini da bu hataya düşüyor. Bunun yanın- çağın farklılığını anlatmak için en-
inceliyor. Endüstriyel kapitalizmin da gözetim kapitalizmi adını verdi- formasyonel teriminin daha uygun
doğaya zarar verme pahasına geliş- ği dönüşümde üretimden çok tüke- olacağını savunuyordu. Castells en-
mesi gibi, artık gözetim kapitalizmi time odaklanıyor. Kitabının adı her formasyonel terimini “enformasyon
ile şekillendirilen enformasyon uy- ne kadar gözetim kapitalizmi olsa üretimi, işlenmesi ve aktarımının,
garlığı da insan doğası pahasına ge- da içinde bolca gözetim, biraz da ka- bu tarihsel dönemde ortaya çıkan
lişiyor. Gözetim kapitalizminin in- pitalizm var. Gözetim kapitalizmi- yeni teknolojik koşullar nedeniyle
sanlığı nasıl tehdit ettiği konusunu nin bir zorunluluk olmadığını, ka- üretkenliğin ve gücün temel kayna-
başka bir yazıda tartışacağım. Bu ya- pitalizmin gözetim kapitalizminden ğı haline geldiği özgül bir toplum-
zıda gözetim kapitalizminin geliş- farklı biçimde de gelişebileceğini, a- sal örgütlenme biçimi”ni ifade et-
me koşulları ve şirketlerin strateji- ma son yıllarda gözetim kapitalizmi- mek için kullanıyordu. Kapitalizm
leri üzerinde durmak istiyorum. Bir nin hegemonyasını güçlendirdiğini, yerli yerindeydi ama yine de iyim-
zamanlar ben de Facebook yerine gözetim kapitalizminin günümüzde serlik ve umut vardı. Sonraki yıllar-
ademimerkeziyetçi sosyal ağları sa- Apple’ın temsil ettiği veriyi sadece da sosyal ağlarda örgütlenen top-
vunuyor, Chrome ve Explorer yeri- ürünlerini iyileştirmek için kullanan lumsal hareketlerle bu iyimserlik
ne Firefox kullanıyor, sosyal ağlarda alternatiften daha tehlikeli olduğu- zirveye çıktı.
“gereksiz” paylaşımlar yapmamaya nu savunuyor. Günümüzde ise yüzyılın başın-
çalışıyordum. “Çevrimiçi ortamlar- Morozov’un (2019) eleştirileri son daki iyimserlikten eser kalmadı. Ne
da paylaşım yaparken, paylaştığımız derece önemli. Buna karşın kendisi- değişti? Zuboff (2019) bu değişimi
kişisel verilerin gelecekte olumsuz nin de kabul ettiği gibi tüm kuram- işlevleri aynı ama vizyonları farklı i-
sonuçlar doğurabileceğini de düşü- sal sorunlarına rağmen bu kitap in- ki akıllı ev uygulamasıyla anlatıyor:
nelim, paylaşım yaparken ilerisini sanların Google ve Facebook’u daha Aware Home (Uyanık Ev) ve Nest.
de düşünerek hareket edelim. Kişi- dikkatli izlemelerine neden olacak- Gözetim kapitalizmi öncesinde
sel veri güvenliği, kişinin kendisiyle tır. Zuboff (2019) kitabında gözetim bilişim sistemleri daha farklı değer-
başlar” diyen Kişisel Verileri Koru- kapitalizminin toplum mühendisli- lerle ele alınıyordu. 2000 yılında bir
ma Kurumu Başkanı Prof. Dr. Faruk ği uygulamaları, insan doğası, hak ve grup bilgisayar bilimcisi ve mühen-
Bilir’in uyarılarına uyuyordum. An- özgürlükler üzerine etkileri gibi ko- disi Aware Home adlı projede bir
cak yazının devamında tartışacağım nuları da tartışıyor. Ama ben bu ya- araya gelir. Aware Home, her yer-
gibi bu önlemler giderek anlamsız- zıda gözetim kapitalizmini var eden de olan bilişim (ubiquitous compu-
laşıyor. tarihsel koşullar ve şirketlerin bu ko- ting) için canlı bir laboratuvar ola-
Zuboff’un (2019) çalışmasın- şullardan nasıl yararlandığı hakkında caktır. Proje ekibi, canlı ve cansız
da, “yönetici kapitalizmi” kavramı- yazdıklarına odaklanacağım. süreçlerin, evin içindeki ayrıntılı
nı ortaya atan Alfred Chandler’in bağlam bilinçli algılayıcılar ağı ve e-
ve dolayısıyla onun hocası Talcott Gözetim kapitalizmi nedir? vin sakinlerinin kullanacağı giyile-
Parsons’un tarihsel olaylara yakla- 20. yüzyıl sona ererken insanlar bilir teknolojiler tarafından yakalan-
şımından kaynaklı çeşitli sorunlar enformasyon teknolojileriyle ge- dığı bir ev-insan simbiyozu (ortak
var. Evgeny Morozov, Capitalism’s len değişimi kavramaya ve adlan- yaşam) hayal etmektedir. Ekip, yeni
New Clothes (Kapitalizmin Yeni El- dırmaya çalışıyorlardı. En yaygın veri sistemlerinin tamamen yeni bir
biseleri) başlıklı yazısında Zuboff’un adlandırmalar enformasyon toplu- veri alanı yaratacağını; bu bilgiye ve
yararlandığı kuramsal çerçeveden mu ve bilgi toplumuydu. Dönemin güce erişim hakkının ev sakinlerin-
kaynaklı sorunları ayrıntılı bir şekil- önemli sosyal bilimcilerinden Ma- de olması gerektiğini düşünmekte-
de ele alıyor.(2) Parsons’a göre top- Shoshana Zuboff ve “Gözetim Kapitalizmi Çağı” adlı kitabı.
lumsal sistemlerin belirli ihtiyaçları
vardır ve bu ihtiyaçların giderilme-
si sisteme içseldir. Büyük tarihsel
değişimlerde sosyal sistemlerin ih-
tiyaçları ve dolayısıyla onu oluştu-
ran parçaların işlevleri ve işleyişle-
ri de değişir. Bir adaptasyon süreci
başlar ve tarihi Parsonsçu çerçeve-
de değerlendiren tarihçiler bu süre-
ce çalışırken değişen dış çevre ko-
şullarında gerçekleşen başarılı ve
başarısız adaptasyonlara yoğunlaşır-
lar, seçmeci bir tarih arayışıyla ken-
dilerine kanıtlar ararlar. Morozov’a
(2019) göre adaptasyona yapılan

35
dir. Tüm dijital yeniliklere rağmen Zuboff (2019), bireyi güçlendiren eksiksiz olarak anlaşılamayacağını
ev, eski zamanlarda olduğu gibi i- bilişim sistemlerinden bireyin üze- öne sürüyor. Bugün gözetim kapita-
çinde yaşayanların özel bir sığınağı rinde hakimiyet kuran bilişim sis- lizminin uygulamalarını çoğunluk-
olarak kalacaktır. Aware Home’un temlerine nasıl ve neden geçtiğimi- la tekel ve mahremiyet kavramları
tasarımı bu düşünceler doğrultu- zi, bunun sorumlularını sorguluyor. çerçevesinde eleştiriyoruz. Zuboff
sunda şekillenir. Güven, bireyin Dijital rüya, yerini nasıl gözetim ka- (2019) gözetim kapitalistlerinin fa-
kendi yaşamı üzerindeki egemenli- pitalizmine bıraktı? aliyetlerinin tekelci olduğunu ve
ği ve özel bir alan olarak evin doku- Zuboff (2019), gözetim kapitaliz- mahremiyeti tehdit ettiğini kabul e-
nulmazlığını esas alınır. mi için aşağıdaki tanımları yapıyor: diyor. Bununla birlikte söz konusu
2018’e gelindiğinde 36 milyar do- 1) Gizli ticari çıkarma (extrac- kavramların yeni rejimin en önemli
larlık bir akıllı ev piyasası vardır ve tion), tahmin ve satış uygulamala- ve benzeri görülmemiş gerçeklerini
bu piyasanın 2023’te 151 milyar do- rı için insan deneyimini ücretsiz bir tanımlamak ve bunlara itiraz etmek
lara erişeceği öngörülmektedir. An- hammadde olarak kabul eden bir e- konusunda yetersiz kaldığını düşü-
cak Aware Home üzerine çalışan konomik düzen. nüyor.
ekibin “bireyin kendi yaşamı üze- 2) Mal ve hizmetlerin üretiminin Gözetim kapitalizminin bir araç
rindeki egemenliği” düşüncesi ye- yeni bir küresel davranış değişikliği ya da teknoloji olmadığına dikkat
rini “şirketlerin bireyin yaşamı üze- mimarisine dayandığı asalakça bir e- çeken Zuboff (2019), gözetim kapi-
rindeki egemenliği”ne bırakmıştır. konomik mantık. talizmini “teknolojiyi içine çeken ve
Google’ın Nest adlı termostatı A- 3) İnsanlık tarihinde eşi benzeri onu eyleme geçiren bir mantık” ola-
ware Home’ın hedeflediklerini ya- görülmemiş bir şekilde zenginliğin, rak ele alıyor. Gözetim kapitalizmini
pıyor: Kullanım ve ortam hakkında bilginin ve gücün yoğunlaşmasıyla dijital teknolojilerden ayrı düşüne-
bilgi topluyor; ev sakinlerinin dav- kendini gösteren kapitalizmin alçak meyiz, ama gözetim kapitalizmi di-
ranışlarından öğreniyor; fırın, yatak, bir mutasyonu. jitalleşmeyle gelişen kapitalizmden
araba gibi ağa bağlı diğer ürünler- 4) Gözetim ekonomisinin temel farklıdır. Yeni rejimi anlamak için
den veri topluyor. Evde olağanüs- çerçevesi. zaman zaman platform, algoritma,
tü bir hareket algılandığında, sis- 5) 19. ve 20. yüzyıllarda endüst- yapay zekâ vb adlandırmalar kulla-
tem ışıkları yakabiliyor, ev sahibini riyel kapitalizmin doğal dünya için nılıyor. Ancak gözetim kapitalizmi
ya da başkalarını durumdan haber- bir tehdit olması gibi 21. yüzyılda platformlardan, makine zekâsından
dar edebiliyor. Nest, Google’ın diğer insan doğası için ciddi bir tehdit. ve algoritmalardan yararlanıyor ol-
hizmetleriyle bir arada çalışabiliyor. 6) Toplum üzerinde hakimiyet sa da bunların hiçbirine indirgene-
Ama Aware Home’un aksine kul- kuran ve piyasa demokrasisi için ür- mez. Büyük Beşli’nin (Apple, Goog-
lanıcılar kendi verilerine sahip de- kütücü zorluklar çıkaran yeni bir a- le, Amazon, Microsoft ve Facebook)
ğiller. Toplanan veri Google’ın su- raççı (instrumentarian) gücün kö- benzer strateji ve çıkarları vardır.
nucularına yükleniyor. Bu verilerin keni. Fakat Apple diğerlerinden farklı o-
kullanım hakkı Google’da. Eğer ci- 7) Mutlak kesinliğe dayalı kolek- larak gözetim kapitalizmi doğrul-
hazları sorunsuz bir biçimde kullan- tif bir düzen dayatmayı hedefleyen tusunda hareket etmemektedir -en
maya devam etmek istiyorlarsa kul- bir hareket. azından şimdilik-. Gözetim kapita-
lanıcıların önlerine gelen ve şirketin 8) Yukarıdan bir darbeyle kritik lizminde veri toplama yöntemleri
ev üzerindeki hakkını tanımlayan insan haklarına el konulması: halkın ve amaçları farklıdır. Bir firma kul-
sözleşmeleri imzalamaktan başka egemenliğinin alaşağı edilmesi. lanıcılarının izniyle ve sadece ürün
çaresi yok. Aksi takdirde donmuş Zuboff (2019), gözetim kapitaliz- ve hizmetlerini iyileştirmek amacıy-
borular, çalışmayan duman alarmla- minin tarihte örneğine rastlanmamış la veri topluyorsa sadece kapitalizmi
rı ya da bilgisayar korsanı saldırıla- bir olgu olduğu üzerinde duruyor icra ediyordur.
rıyla karşı karşıya kalabilirler. ve halihazırda olan kavramlarımızla Gözetim kapitalizmi çerçevesin-
de faaliyet gösteren şirketler ise elde
ettikleri davranışsal verinin bir kıs-
mını sundukları ürün ve hizmetleri
geliştirmek ve iyileştirmek için kul-
lanırlarken arta kalan davranışsal
veriler makine zekâsı olarak bilinen
ileri üretim süreçlerini beslemek i-
çin kullanılır. Bu üretim sürecinin
sonunda şimdi, gelecekte ve daha
sonra ne yapacağımızı öngören tah-
min ürünleri çıkar. Kısacası,
- Gözetim kapitalistleri kullanı-
cıların kişisel verilerini satarak para
kazanmazlar, tam tersine onları çok
iyi korumak zorundadırlar.

36
- Gözetim kapitalistleri insanla- durumu ise hâlâ belirsiz. Telekom vermeye ve bunun sonucunda ara-
rın hareketlerini yüksek bir kesin- şirketleri de gözetim kapitalizmi ma motoru daha çok tercih edilme-
likle tahmin edebilen tahmin ürün- doğrultusunda saldırgan hamleler ye başlandı. Diğer deyişle kullanıcı-
leri satarlar. yapıyorlar. Gözetim kapitalizmi şu ların ve arama motorunun birbirine
- Google ve Facebook gibi başlı- an için sadece reklamcılıkla ilgiliy- ihtiyacı vardı. Böylece Google ken-
ca gözetim kapitalistlerinin müşteri- miş gibi görünüyor. Ancak Zuboff dine biçtiği “dünyanın enformas-
si kullanıcıları değildir. Kullanıcılar, (2019) Fordizmin sadece araba üre- yonunu organize etme ve bunu eri-
gözetim şirketlerinin davranışsal ve- timiyle sınırlı kalmaması gibi, göze- şilebilir ve yararlı yapma” görevini
ri kaynağıdır. tim kapitalizminin de reklamcılık- başarıyla yerine getiriyordu.
- Gözetim kapitalistlerinin müş- la sınırlı kalmayacağını ve Google’ın Apple ve Amazon da benzer çev-
terileri tahmin ürünlerini satın alan diğer şirketler için bir rol model o- rimlerden yararlanarak ürünlerini
diğer piyasa aktörleridir. Bu aktörler lacağını iddia ediyor. Bu neden- ve hizmetlerini iyileştiriyorlardı. Fa-
şimdi, gelecekte ve daha sonra ne le, Google’ın enformasyonel kapi- kat Google’ın ciddi bir sorunu vardı:
yapacağımızı öğrenmek ve kendi çı- talizmden gözetim kapitalizmine Apple ve Amazon’un satacak ürün-
karları doğrultusunda uygun müda- yolculuğu, değişimi anlamak için ö- leri ve bunu talep eden müşterile-
halelerde bulunmak istedikleri için nemli. ri vardı. Google’ın ise sadece arama
bu ürünlere para verirler. Google, 1998’de Larry Page ve yapan kullanıcıları vardı ve onlar
Gözetim kapitalistleri, müşterile- Sergey Brin tarafından kuruldu. Şir- da Google’ın müşterisi değildi; eko-
rine daha isabetli tahminler yapabi- ket ilk yıllarında liberal Amerikan nomik bir değişim, fiyat ve kâr yok-
len tahmin ürünleri satabilmeleri i- değerlerine bağlı tipik bir teknolo- tu. Arama hizmeti için kullanıcılar-
çin kişiler hakkında olabildiğince ji şirketiydi. 2000’li yılların başın- dan bir ücret talep etmek ise riskli
fazla veri toplamak ve veri akışını da Google, arama yapan kullanıcı- bir seçenekti. Forrester Research’tan
otomatikleştirmek zorundadırlar. ların hizmetleriyle etkileşiminden bir analiste göre Google’ın para ka-
Ancak gözetim kapitalistlerinin ni- çıkan verilerin önemini keşfetti zanabilmesi için fazla seçenek yok-
hai hedefi insan davranışlarına mü- ve bu ham verileri toplamaya baş- tu: Yahoo gibi bir portal açacak, bir
dahaledir. Tahmin ürünü, insanla- ladı. Zuboff’un (2019), Kenneth portalla ortaklık yapacak ya da tek-
rın davranışlarını alıcının çıkarları Cukier’dan aktardığı gibi 1990’lar- nolojisini lisanslayıp büyük bir şir-
doğrultusunda yönlendirebildiği ve da diğer arama motorlarının da ketin kendisini satın almasını bek-
şekillendirebildiği ölçüde alıcılar i- böyle bir şansı vardı ama kullana- leyecekti. Bu arada yatırımcılar,
çin değerli olacaktır. Örneğin, bir mamışlardı. Google, kullanıcı etki- Google’ın geleceğinden endişe edi-
uygulama alışkanlıklarınızı analiz e- leşimlerinin bir yan ürünü olarak el- yor ve baskılarını artırıyorlardı.
derek yemek yediğiniz saati tahmin de ettiği veriyi önce sunduğu arama Google ise giderek büyüyen ve-
edebilir. Ama buna konum bilginiz hizmetini iyileştirmek için kullan- ri hazinesinden, hesaplama gü-
de eklendiğinde sizi yaklaşmakta ol- maya başladı. İnsanlar öğrenmek i- cünden ve sorguları reklamlarla
duğunuz bir Adana kebapçısına gi- çin Google’a başvuruyor, Google da eşleştirmedeki uzmanlığından ya-
debileceğinizi tahmin edecektir. A- insanlardan öğreniyordu. Bu kar- rarlanabileceği farklı bir yol tercih
ma ya vegansanız? Bu nedenle, daha şılıklı ilişki sayesinde Google’ın al- etti. Reklamlar, arama sorgularında
kesin tahminler ve yönlendirmeler goritmaları daha isabetli sonuçlar yer alan kelimelere göre gösterilme-
için daha doğru verilere gerek var- Zuboff’un gözetim kapitalizmi için yaptığı tanımlardan biri: Gizli ticari çıkarma, tahmin ve satış
dır. uygulamaları için insan deneyimini ücretsiz bir hammadde olarak kabul eden bir ekonomik
Zuboff (2019) Google’ı, gözetim düzen.
kapitalizminin Ford’u olarak görü-
yor. Ford gibi Google’ın da kapita-
lizme yeni bir model getirdiğini ve
bu modelin hızla yaygınlaştığını sa-
vunuyor. Bu nedenle, Google’ın iş
modeli ve stratejileri kitapta önemli
bir yer tutuyor.

Google
Gözetim kapitalizmi, Google ta-
rafından icat edildi ve geliştirildi.
Kısa bir süre sonra da Facebook ve
Microsoft tarafından taklit edildi.
Zuboff’a (2019) göre son zaman-
larda Amazon da “kişiselleştirilmiş
hizmetler” ve üçüncü taraf gelir-
ler vurgusuyla gözetim kapitalizmi-
ne doğru hareket ediyor, Apple’ın

37
de toplar. 2002’de 347 milyon dolar aldı. Facebook da henüz kâr etme-
olan geliri 2003’te 1,5 milyar dolara, yen bir startup olan sanal gerçeklik
2004’te 3,4 milyar dolara ulaşır. firması Oculus için 2 milyar dolar,
Google büyürken şirket kuru- WhatsApp için de 19 milyar dolar ö-
cuları piyasa karşısında kendilerini dedi.
sağlama almayı da ihmal etmediler. Google ve Facebook’un bu satın
2004’te Google halka arz edilirken almaları çılgınlık olarak değerlendi-
şirketin kurucuları ikili hisse ya- rildi. Google’ın CEO’su Schmidt bu
pısını tercih ederek şirket içindeki alımın nedeni hakkında pek konuş-
yecek, davranışsal veriden yararla- hakimiyetlerini mutlaklaştırdılar. mazken, Zuckerberg hizmetleri mil-
narak belirli bir bireyi hedef alacak- Bu yapıda, A ve B sınıfı hisseler var- yarlarca kullanıcıya erişene kadar
tı. Page ve Brin ilk başta pek istekli dı. A sınıfı hisselerin oy sayısı bir, B gelir elde etmeyi düşünmediklerini
olmamalarına rağmen reklamların sınıfı hisselerin oy sayısı ise ondu. söylüyordu. Sonuçta ikili/üçlü hisse
kendilerini kurtarabileceğini fark B sınıfı hisselerin çoğunu elinde tu- yapıları sayesinde her iki şirketin sa-
ettiler. Page, sonlarının Nicola Tes- tan Brin ve Page, şirkete dışarıdan hiplerinin bir yönetim kuruluna ya
la gibi olmasını istemiyordu. İcat gelebilecek baskıları engelleyebile- da hissedarlara hesap verme gibi bir
etmekten daha fazlasını yapmaları, cekler ve çekinmeden radikal ka- zorunlulukları yoktu. Kamuoyuna
para kazanmanın yollarını bulmaları rarlar alabileceklerdi. 2011’de de da artık fazla bilgi vermemeyi tercih
gerekiyordu. C sınıfı, oy hakkı olmayan hissele- ediyorlardı.
Bu radikal karar Google için yeni ri piyasaya sürdüler. 2017’de Brin 2003 yılındaki “Hedefli Rek-
bir dönemin başlangıcı oldu. Kulla- ve Page, B sınıfı hisselerin yüzde lamcılıkta Kullanmak İçin Kullanı-
nıcıların dijital arayüzlerle etkileşi- 83’üne sahipti ve oy oranları yüzde cı Bilgileri Oluşturma” (Generating
minden elde edilen verinin bir kısmı 51’di. Google, Silikon Vadisi’nde- User Information for Use in Targe-
yine kullanıcılara sunulan hizmetle- ki diğer şirketlere de örnek oldu. ted Advertising) başlıklı patentin-
rin iyileştirilmesi için kullanılacak- 2012’de Zuckerberg de Facebook’ta de kullanıcı profili oluşturmak için
tı. Bu, onların Google’ı kullanma- benzer bir hisse yapısını uygulaya- hedeflediği iş modeli hakkında açık
ya devam etmesinin bir gereğiydi. rak kontrolü ele geçirdi. seçik bilgiler veren Google’ın göze-
Ama arta kalan veri bundan sonra Kurucuların şirketlerinin tam tim kapitalizminde ilerledikçe ke-
reklamcılık dünyasına hizmet için kontrolünü ele geçirmesiyle Goog- tumlaştığını da atlamamak gereki-
kullanılacaktı. Bundan sonra Goog- le ve Facebook arasında büyük bir yor. Günümüzde başta Google ve
le dünyanın gördüğü en geniş kap- yarış başladı. Yüz tanıma, artırılmış Facebook olmak üzere gözetim şir-
samlı ve teknolojik olarak gelişmiş gerçeklik, derin öğrenme disiplin- ketleri, kişiler hakkında her şeyi bil-
hammadde (veri) tedarik operas- lerindeki çalışmalarını yoğunlaştır- mek isterlerken kendi faaliyetlerinin
yonlarını icat etmeye ve kurumsal- maya ve bu alandaki şirketleri bir gizliliğine büyük önem veriyorlar.
laştırmayı temel önceliği haline ge- bir satın almaya başladılar. Fakat a- Google’ın patronları kamuoyuyla
tirmeye başladı. sıl hamle yeni veri kaynaklarının ele daha az ve dikkatli paylaşımlar ya-
Zuboff’un (2019) yazdığı gibi geçirilmesiydi. 2006’da Google, his- pıyorlar ve çalışanlardan faaliyetleri
reklamcılık bir tahmin oyunudur. sedarlarını şaşırtan bir hamleyle, he- hakkında konuşmamaları isteniyor.
Reklamın davranışlar üzerinde et- nüz 1,5 yıllık bir startup olan ve te- Gizlilik, gözetim şirketlerinin fa-
kili olabilmesi için doğru mesajın, lif hakları ihlali davalarıyla uğraşan aliyetlerini rahatça yürütebilmeleri
doğru zamanda ve doğru kişiye u- Youtube’u 1,65 milyar dolara satın için gerekliydi. Ama nasıl oluyor da
laştırılması gere- Gözetim kapitalizmi, Google tarafından
kir. Google’a kadar icat edildi ve geliştirildi. Kısa bir süre
reklamların sanat- sonra da Facebook ve Microsoft
tarafından taklit edildi.
sallığı ve sağdu-
yuya hitap etmesi
ön plandadır. Ama
reklamcılık bilim-
sel bir temelden
yoksundur. Şimdi
ise kullanıcıların
çevrim içi ayak izlerinden elde etti-
ği davranışsal veriyi insanların be-
lirli zamanda ne yaptığını, ne dü-
şündüğü ve ne hissettiğini tahmin
etmek için kullanmaya başlayan Go-
ogle reklamcılığa giderek artan ma-
tematiksel bir kesinlik kazandırma-
ya başlamıştır. Bunun meyvelerini

38
bu kadar göz önünde olan şirketler Ulusal Güvenlik Ajansı) da yasala- mak, düzenlemeleri sınırlamak ve
böyle gizli faaliyetlerde bulunabili- ra uyması gerekirdi. Fakat 11 Eylül yeni düzenleme girişimlerini za-
yordu? Bu gizli faaliyetlere geçme- sonrasında NSA daha serbest hare- yıflatmak ve engellemek Google’ın
den önce bunun için gerekli özgün ket etmeye başladı ve ardından hem iş modelinin sürekliliği için şarttı.
tarihsel koşullara bakmakta fayda Google’a ihtiyaç duyan hem de ona Zuboff’un (2019) altını çizdiği gi-
var. geniş bir hareket alanı sağlayan el- bi hem veri elde etme işinin kural-
verişli bir ortam ortaya çıktı. sız bir ortamda devam etmesi hem
Neoliberalizm ve Eğer terörist örgütler ABD’de bir de verilerin sıfır maliyetli olması
11 Eylül saldırıları saldırı hazırlığındaysa örgüt eleman- gerekiyordu. Lobi faaliyetleri için
Gözetim kapitalizmi özgün tarih- larının dijital izler bırakacakları ve 2014’te 17 milyon dolardan fazla
sel koşullarda ortaya çıktı ve gelişti. bu izlerin birleştirilmesiyle saldırıla- (neredeyse Facebook’un harcadı-
Gözetim kapitalizmini dijital tekno- rın önlenebileceği düşüncesi yaygın- ğı paranın iki katı), 2018’de de 18
lojilerden bağımsız düşünemeyiz a- dı. Bu düşünce de internetteki her i- milyon dolardan fazla harcadı. Üs-
ma onun önünü açan neoliberalizm zi kayıt altına alma girişimleri için telik lobi faaliyetlerinde ABD ile de
oldu. Neoliberalizme göre tüm dü- meşru bir ortam sağlıyordu. Bu dö- sınırlı değildi, sık sık sorun yaşadığı
zenlemeler külfetliydi ve bürokrasi nemde istihbarat birimleri ve şirket- AB’de de güçlü lobi faaliyetleri yü-
insanlar üzerinde egemenlik kurdu- ler arasındaki işbirliği derinleşti. De- rütüyordu.
ğu için reddedilmeliydi. Firmaların mokratik sınırlamalara tabi hükümet Üçüncüsü, hükümetin ve
kendi kendilerini düzenleyebile- organları, şirketlerin serbestliğinden Google’ın (ve onunla ilişkili firma-
cekleri, kendi standartlarını koya- yararlandılar. Şirketler de daha rahat ların) çalışanları arasındaki kar-
bilecekleri ve bu standartlara uyup hareket etmeye başladılar. şılıklı yer değiştirmelerdi. Obama
uymadıklarını izleyebilecekleri ve Zuboff’un (2019) işaret ettiği gi- döneminde 197 hükümet çalışa-
hatta kendi davranışlarını yargılaya- bi Google bu dönemde dört temel a- nı Goggle’a ya da onunla ilişkili fir-
bilecekleri iddia ediliyordu. Ayrıca landa konumunu güçlendiren ham- malara, 61 Google çalışanı da Beyaz
hükümet, ileri teknoloji firmalarıy- leler yaptı. Saray’a ya da diğer resmi kuruluşla-
la karşılaştırıldığında çok daha ya- Birincisi, gözetim kapitalistle- ra geçti.
vaş işleyen bir mekanizmaya sahipti. rini zenginleştiren verinin ABD Dördüncüsü, Google’ın akademik
Hükümet teknolojiyi düzenlemeye başkan adaylarının seçimi kazan- araştırmaları ve sivil toplum hare-
çalışırken, teknoloji de hızla değiş- masına da yardımcı olabileceğini ketlerini kendi uygulamalarının sor-
tiğinden yapılan düzenlemelerin ge- göstermesiydi. Obama’nın 2008’de- gulanmasını yumuşatacak ve kimi
çerliliğini kaybettiği, teknoloji fir- ki seçim kampanyasında Google’ın zaman da engelleyecek biçimde et-
malarının sorunları yine teknolojik CEO’su Schmidt ekiplerin organi- kilemeseydi. Google, sahne arkasın-
çözümlerle aşmasının daha verimli zasyonunda ve en yeni veri strateji- da hükümet düzenlemelerine karşı
olacağı öne sürülüyordu. lerinin uygulanmasında başrol oy- çıkan konuşmacıların katıldığı pa-
Neoliberalizm rüzgârları esiyor- nadı. Schmidt seçim sonrasında da neller düzenliyor; düzenleme, reka-
du. Hükümet içinde de iş dünyasın- Obama’nın çok yakınındaydı. bet, patentler vb konularda Google’ı
da da şirketlerin kendi kendini de- İkinci önemli adım lobi faali- destekleyen araştırma ve politika ra-
netiminin kolektivizmin ve gücün yetleriydi. Çevrimiçi mahremi- porları hazırlayan üniversite profe-
merkezileşmesinin panzehiri olduğu yet korumalarını ortadan kaldır- sörlerini aktif olarak destekliyordu.
görüşü yaygındı. Ancak yine de 11 Günümüzde başta Google ve Facebook olmak üzere gözetim şirketleri, kişiler hakkında her
Eylül sonrası gelişen olağanüstü ko- şeyi bilmek isterlerken kendi faaliyetlerinin gizliliğine büyük önem veriyorlar.
şullar olmasaydı şirketlerin hareket-
leri kısıtlı olacaktı. 11 Eylül 2001’in
hemen öncesinde, Zuboff’un (2019)
gözetim kapitalizmi adını verdiği
durum henüz yokken bile mahre-
miyet ihlalleri gündemdeydi. FTC
(ABD Federal Ticaret Komisyonu -
Federal Trade Commission) düzen-
lemenin karşısında olmasına rağ-
men mahremiyet nedeniyle web
ortamının düzenlenmesini günde-
mine almak zorunda kalmıştı. 11
Eylül 2001’deki saldırılarla beraber
her şey değişti, mahremiyet yeri-
ni güvenliğe bıraktı. Yalnız ABD’de
değil Avrupa’da da istihbarat ve gü-
venlik güçlerinin yetkileri genişletil-
di. Normal şartlarda NSA’nın (ABD

39
Böylece Google, kullanıcıların verilerini ele geçirme süreci politik, selliğini artırır ve üreticinin çıkarına
davranışsal verilerine ulaşabilmek i- iletişimsel, yönetimsel ve yasal stra- gibidir. Google ise kendine yeni ve-
çin rahatça yeni alanlar açmaya baş- tejilerin bileşimiyle dikkatlice orga- ri toplama kanalları açmak istemek-
ladı. E-posta, Android, giyilebilir nize ediliyordu. te ve var olan kanalları korumaktır.
teknolojiler vb teknolojilerle hayatı- Daha önce belirttiğim gibi Bu bağlamda, 2009 yılında Goog-
mıza daha çok girdi. Bundan sonra Google’ın tüm faaliyetleri görünür le ve Motorola arasında çıkan so-
kayıt altına aldığı çevrimiçi dünya- değildir. Örneğin Harvard Business run Google’ın “açık”lığının (ve plat-
ya ek olarak çevrimdışı dünyayı fet- School’dan Benjamin Edelman 2010 formda söz sahibi olmayan açık
he yöneldi. yılında Microsoft’un Internet Explo- kaynaklı yazılımların) sınırlarını da
rer tarayıcısında kullanılan ve goog- gösteriyor. Motorola, Google’ın üc-
Kuralsızlıktan le.com’a gitmeden arama yapmasını retsiz konum servisini daha iyi so-
yararlanmanın yolları sağlayan Google Toolbar eklentisi- nuç verdiğini düşündüğü Skyhook
Google müşterilerini -kullanıcı- nin -diğer arama motorlarının so- Wireless ile değiştirmek istediğinde
larını değil- daha çok mutlu edebil- nuçları da dahil olmak üzere- açılan Google buna şiddetle karşı çıkar ve
mek için web bağlantısı tıklarından her web sitesinin URL adresini şir- iki şirket arasındaki anlaşmayı dur-
ve arama sorgularından sonra yeni kete ilettiğini fark eder. Kullanıcılar durmakla tehdit eder.
veri kaynakları elde etti: Metinler, bu eklentiyi kapatsalar bile eklenti Zuboff’un (2019) aktardığı E-
e-postalar, fotoğraflar, şarkılar, me- sadece görünürde kapanmakta, kul- xodus Privacy ve The Yale Privacy
sajlar, videolar, konumlar, iletişim lanıcının web tarayıcısının izlenme- Lab’ın raporuna göre masum bir uy-
örüntüleri, eğilimler, tercihler, ilgi si devam etmektedir. gulama neredeyse hiç yoktur. Tele-
alanları, duygular, hastalıklar, sos- 2008 yılında Google, mobil ci- fonunuzdaki uygulama sizi şimdi ta-
yal ağlar, alışverişler vs. Zuboff’un hazlar için teknoloji üreticileri ve kip etmiyorsa bile sonraki hafta ya
(2019) vurguladığı gibi Google bir kablosuz operatörleri ile bir araya da ay izlemeye başlayabilir. Uygula-
arama şirketiydi ama akıllı ev cihaz- geldiğinde ilk akla gelen Google’ın ma, temiz görünse bile içinde henüz
larına, giyilebilir teknolojilere, sü- Apple ile rekabet etmek istediği- tespit edilmemiş izsürücüler (trac-
rücüsüz arabalara vb. yatırım yapı- dir. Fakat Google, akıllı telefon ve ker) olabilir. Geliştiriciler uygula-
yordu. Facebook bir sosyal ağdı ama tablet satmakla değil, veri hazinesi- manın sonraki versiyonlarına izsü-
drone ve artırılmış gerçeklik tekno- ni büyütmek ve reklamcılara sattı- rücü ekleyebilirler. Masum görünen
lojileri üzerine çalışmaktaydı. He- ğı tahmin ürünlerini iyileştirmek- hava durumu ve el feneri gibi uygu-
def, kullanıcılar hakkında daha fazla le ilgilenmektedir. Uygulamaların lamalar bile saldırgan biçimde, ak-
veriye sahip olabilmekti. Google Play’e yüklendiği Android, la hayale gelmeyecek veriler toplar.
Sürekli yeni veri kaynakları ve iPhone’dan farklı olarak uygulama Örneğin, FidZup adlı izsürücü, ses
bunlardan yararlanmanın yolları a- geliştiricilerin çok daha kolay kat- yayıcı (sonic emitter) ve mobil tele-
ranıyor, test ediliyor ve işlevsel hale kıda bulunabildiği bir platformdur. fonlar arasında bir iletişim geliştir-
getiriliyordu. Gmail ve Android gibi Fakat Google Play’i cihazlarına ön- miştir. Alışveriş merkezlerinde veya
ölçeklenebilir ürünler incelikle işle- ceden yüklemek isteyen üreticilerin dükkânlarda insan kulağı tarafın-
niyor ve kurumsallaştırılıyordu. “İ- lisans alması ve Google’ın diğer uy- dan duyulamayan bir ses yayılmak-
şe yaramayan” ürünler ise terk edi- gulamalarını (Arama, Gmail, Goog- ta, akıllı telefon bu sesi alarak ko-
liyordu.(3) Bir ürünün yolu tıkanırsa le Pay, Google Maps, Google Photos numunu bildirmektedir. Elbette ki
başka yollar aranıyordu. Bu sadece gibi) da kurması gerekmektedir. Bu insanlar FidZup’ı değil Fransa’daki
teknik bir beceri değildi. Kullanıcı uygulamalar satılan telefonun işlev- restoranlar ve oteller hakkında reh-
berlik yapan Bottin Gourmand gibi
bir uygulamayı kurduklarını sanır-
lar ve takip edilirler.
Önceki bölümde, teknoloji şir-
ketlerinin düzenlemeden kaçınmak
için kendi kendilerini düzenleyebi-
leceklerini, devletin hantal bürokra-
sisinin hızla gelişen teknolojiye ayak
uydurmakta zorlandığını, karşılaşı-
lan sorunları teknolojik çözümler-
le aşmanın daha hızlı ve verimli ol-
duğunu iddia ettiklerini yazmıştım.
Örneğin şöyle bir şey akla gelebilir:
Android telefonlarda yukarıda be-
lirtilen kötü uygulamaları tespit e-
den ve faaliyetlerini engelleyebilen
bir teknik çözüm geliştirilemez mi?
Belki geliştirilebilir ama Disconnect

40
güzel bir örnek. Google, webdeki
sayfaları kayıt altına aldıktan son-
ra Google Maps, Google Earth ve
Google Street View ile yeryüzüne
yöneldi. 2007’de sunduğu Google
Street View uygulamasıyla kullanı-
cılar sokakları sanal olarak gezebili-
yorlardı. Tabi Google’ın bu hizmeti
verebilmesi için üzerinde tepesinde
360 dereceli kameralar olan araçla-
rının sokakların fotoğrafını çekmesi
gerekiyordu. Hizmet başlatıldığında
Google’ın mahremiyet danışmanı
Peter Fleischer, yoldan geçen insan-
ların mahremiyetine saygı duyduk-
Alışveriş merkezlerinde veya dükkânlarda insan kulağı tarafından duyulamayan bir ses larını ve istedikleri takdirde görün-
yayılmakta, akıllı telefon bu sesi alarak konumunu bildirmektedir. tülerinin kaldırılması için basit bir
vakasının gösterdiği gibi geliştirilse rak sunulan yazılımları hatırlayalım. süreç geliştirdiklerini duyurdu. Yol-
bile Google buna izin vermeyecek- Gerekli gördükleri durumlarda ra- dan geçen insanların görüntülerinin
tir. 2011 yılında Google’ın iki eski kiplerinin parasını, zamanını ve ka- kaydedilmesi bile başlı başına bir
çalışanı ve bir mahremiyet hakkı a- rarlılığını yıpratmaya çalışırlar. Ama sorundu ve çeşitli tepkilere neden
vukatı Disconnect, Inc. adlı şirketi çoğu zaman faaliyetin ifşası ve dire- oluyordu. Görünürde şirket insan-
kurar. Disconnect, masaüstü bilgi- niş kaçınılmazdır. Zuboff’un (2019) ları rahatsız eden bir faaliyette bu-
sayarlar ve mobil cihazlar için geliş- listelediği gibi kitapların sayısallaş- lunmaktaydı; buna rağmen görünür
tirdiği uygulamalarla kullanıcının tırılmasında, Google Street View’in ve tartışılabilir bir sorun vardı. Ama
mahremiyetini ve güvenliğini koru- Wi-Fi ve kamera aracılığıyla kişi- 2010 yılında Alman Federal Veri
mayı, gizli izsürücüleri tespit etme- sel verileri toplamasında, sesli ileti- Koruma Komisyonu’nu sokaklarda
yi hedeflemektedir. Disconnect’in şimlerin kaydedilmesinde, mahre- dolaşan Street View arabalarının ö-
hedefinde görünmez ve şüpheli ağ miyet ayarlarının atlatılmasında, zel kablosuz ağlardan gizlice kişisel
bağlantıları vardır. Ancak Google bu arama sonuçlarının manipülasyo- veri topladığını ilan ettiğinde soru-
uygulamanın Google Play’de olma- nunda, arama verilerinin kapsamlı nun bununla sınırlı olmadığı görül-
sını yasaklar! olarak saklanmasında, akıllı telefon- dü. Google sadece kablosuz ağların
Google (ve diğer gözetim kapi- ların konum verilerinin takibinde, adını ve kablosuz yönlendiricilerin
talistleri) Zubof’un (2019) anlattığı giyilebilir teknolojiler ve yüz tanı- tanımlayıcı adreslerini topladığını
gibi sürekli veri elde edebilecekle- ma yeteneklerinde, kullanıcı verile- ama ağdaki kişisel verileri toplama-
ri yeni kanallar yaratma peşindedir. rinin ticari amaçlar için gizlice top- dığını söyleyerek suçlamaları red-
Faaliyetlerini sınırlayan düzenleme- lanmasında, kullanıcı profillerinin detti. Fakat Almanya’daki bağımsız
lerin yokluğu ya da zayıflığı şirket- tüm Google uygulama ve cihazla- güvenlik uzmanlarının araştırma-
lere engelsiz ve denetimsiz hareket rında bir araya getirilmesinde Goog- sı sonucunda Google, ağlara izinsiz
edebilecekleri bir alan sağlar. Kul- le aleyhine açılmış çok sayıda dava sızdığını itiraf etmek zorunda kaldı.
lanıcıların verilerine el konulması vardır. Kanada, Fransa ve Hollanda da Stre-
dört adımda gerçekleşmektedir: A- Zuboff’un (2019) ayrıntılı olarak et View araçlarıyla Google’ın ağlar-
kın, alıştırma, uyarlama ve yönlen- ele aldığı Google Street View vaka- daki ad, telefon numarası, e-posta,
dirme. sı veri toplamadaki pervasızlık için konum, fotoğraf, video, ses, tarayıcı
Akın aşamasında şirketler savun- Google Street View vakası veri toplamadaki pervasızlık için güzel bir örnek.
masız gördüğü alanlara saldırır. Bu
dizüstü bilgisayarınız, telefonunuz,
bir web sayfası, yaşadığınız cadde,
attığınız bir e-posta, web’de hediye
aramanız, paylaştığınız fotoğraflar,
ilgi alanlarınız, hisleriniz, yüzünüz
vb. olabilir. Şirket, bir direnişle kar-
şılaşana kadar verileri istifler. Kulla-
nıcıları baştan çıkarır, ilk tepkileri
görmezden gelir, rakiplerini ezme-
ye ve bitirmeye çalışır. Büyük ko-
talı e-posta hesaplarının ve ücretsiz
bulut depolama servislerinin çıktı-
ğı zamanları, oyunları, servis ola-

41
alışkanlıkları, web’de gezilen yerler yı bıraktığını söyledi.
gibi bilgileri aldığını keşfetti. 12 ül- Zuboff (2019), şirke-
kede Google hakkında soruşturma te inanıp inanamaya-
başlatıldı. Google ise olayın sehven cağımızı sorguluyor,
gerçekleştiğini, deneysel bir projede inansak bile Street
çalışan Google mühendisinin hatası View’in şimdiye ka-
olduğu belirterek kendini aklamaya dar topladığı verinin
çalıştı. Kablosuz ağlara izinsiz sız- yerli yerinde durdu-
manın proje yöneticilerinin bilgisi ğuna dikkati çekiyor.
dışında gerçekleştiği ve Google po- Ayrıca şirket sorum-
litikalarını ihlal ettiği için mühen- luluğu tek bir mü-
dis hakkında şirket içi bir soruştur- hendisin üzerine yı-
ma başlatıldığını duyurdu. FCC’nin karak ve gerçekte
(Federal Communications Com- yaptığı işi perdeleye-
mission - ABD Federal Haberleşme rek kamuoyunu uzun süre farklı bir ların içine girmenin yollarını arar,
Komisyonu) yürüttüğü soruşturma anlatıyla oyaladı. arabaların giremediği yerler için sırt
ise bir hata olmadığını, veri topla- Üçüncü aşamada Google, uygula- çantaları, üç tekerlekli taşıma araç-
manın bilinçli bir biçimde yapıldı- malarını değiştirmeye zorlandığında lar, kar arabaları ve çekme arabaları-
ğını gösteriyordu. yüzeysel ama etkili taktiklerle hü- nın kullanımını özendirmeye çalışır.
Street View, tipik bir akın ham- kümet yetkililerinin, mahkemelerin Şirketler serbestçe hareket etti-
lesidir. Direnişle karşılaşıldığın- ve kamuoyunun istediği uyarlama- ği ve faaliyetleri düzenlenmediği i-
da ikinci aşamaya, alıştırmaya ge- ları yaparak Street View vakasında çin aynı senaryo, Google veya di-
çilecekti. FCC’nin soruşturma Japonya’da hükümetin talebi doğ- ğer şirketler tarafından tekrar tekrar
kapsamında Google’a gönderdiği rultusunda tanımlanabilir yüz gö- sahnelenir: Çocukları izleyen oyun-
mektuplar şirket tarafından geçiş- rüntülerini bulanıklaştırmayı kabul caklar, evleri dinleyen akıllı televiz-
tirildi; olayın kahramanı mühendis etti. Almanya için Street View’deki yonlar, abonelerini her yerde takip
ifade vermeyi reddetti. En sonunda ev görüntülerini bulanıklaştırdı. En eden telekom şirketleri... Şirketlerin
da FCC, soruşturmaya engel olduğu radikal karar Hamburg’daydı. İzin- faaliyeti ortaya çıkana kadar zaten
için Google’a 25.000 dolar ceza kes- siz veri toplaması nedeniyle 150.000 çok fazla veriyi stoklamış ve kullan-
ti. Street View, 2007’de yollara in- avro ceza verdi ve Google elindeki mış olduklarından bundan sonra-
miş ve 2010 yılına kadar gayrimeş- verileri silmeyi kabul etmek zorun- ki yaptırımlar o kadar etkili olama-
ru yollardan üçte biri ABD’de olmak da kaldı. maktadır. Asıl sorun, ilk aşamanın
üzere 600 milyar byte kişisel veri Kısacası önce bir veri kaynağına nasıl engellenebileceğidir.
toplamıştı. 2010’da skandalın ortaya saldırdı, sonra geri çekildi ve yetki- ***
çıkmasından sonra 2013 yılına ka- lilerin isteklerini yerine getirdi. Ama Google, Facebook ve diğer göze-
dar hakkında açılan birçok dava so- Google’ın yapamayacağı tek şey ve- tim şirketleri mahremiyet ihlallerin-
nuçlanana kadar veri toplamaya de- ri toplamayı bırakmaktır. Yönlendir- den vazgeçebilirler mi? Zuboff’un
vam etmiş olmaları da olası. Şirket, me aşamasında şirket veri toplama (2019) yazdığı gibi gözetim kapi-
Street View ile kişisel veri toplama- operasyonlarını yönlendiren yeni talistlerinden mahremiyet istemek
söylem, yöntem veya internette ticari kapitalizmin
ve tasarım öğe- sonlanması için lobi yapmak Henry
leri geliştirmek Ford’dan Model T arabaları elle yap-
için yeniden ha- masını veya bir zürafadan boynunu
rekete geçer. Ya- kısaltmasını istemek gibidir. Batak-
şadığımız ger- lığı kurutmak gerekir.
çek dünyayı
tamamen sayı-
sallaştırma gibi DİPNOTLAR
bir hedefleri ol- 1) https://www.birgun.net/haber/imamoglu-ne-
duğundan Stre- yapacaklarini-sasirdilar-259431
2) https://thebaffler.com/latest/capitalisms-new-clothes-
et View’in dur- morozov
durulması zaten 3) https://killedbygoogle.com/
söz konusu de-
ğildir. Daha id- KAYNAKLAR
dialı hedefler-
1) Morozov, E. (2019), Capitalism’s New Clothes, The
le, Pokemon Go Baffler, February, 4.
ve Cartograp- 2) Zuboff, S. (2019), The age of surveillance capitalism:
her gibi uygu- The fight for a human future at the new frontier of power,
lamalarla bina- Profile Books.

42
Deterministik kaos ve
Edward Lorenz
Lorenz’in kanat çırpan kelebek metaforu, başlangıç koşullarındaki ufak bir değişimi
temsil eder; bu değişim zincirleme bir etki yaratarak nihayetinde büyük ölçekte
sistemin öngörülebilirliğini tamamen ortadan kaldırır. Bu durum, lineer olmayan
deterministik sistemler için de geçerlidir. Yani bir sistemin deterministik olması onu
öngörülebilir yapmaz. “Deterministik Kaos” ifadesi tam da bu tür sistemlerdeki
kaotikliği ifade etmek için kullanılır.

Cem Oran

K
aos kuramı, hayli geniş bir bilim dalı olan ve günü- nun nedeni, her bir cismin diğer ikisi üzerinde küt-
müzde disiplinlerarası bir araştırma sahasını kapsa- leçekim etkisinin olması ve bu çekimin uzaklığın
yan dinamiğin bir alt koludur. Esasında fiziğin bir karesiyle ters orantılı olarak (yani lineer olmayan
branşı olan dinamiğin matematiksel temelleri, 17. şekilde) etkimesidir. Bu, kütlelerin en küçük hare-
yüzyılın ortalarında Newton’ın -Leibniz ile birlik- ketinde dahi üzerine etkiyen çekim kuvvetinin de-
te- diferansiyel denklemleri keşfetmesinin akabin- ğişmesi ve dolayısıyla lineer olmayan bir geribil-
de hareket ve evrensel çekim yasalarını geliştirmesi dirimin ortaya çıkmasına neden olur; cisimlerin
ve bunların Kepler’in gezegensel hareket yasalarını hareketleri kaotikleşir. Bu nedenle, birbirleri etra-
açıklamak için bir araya getirmesiyle atıldı. New- fında hareket eden kütlelerin izledikleri yolun u-
ton, iki kütlenin birbirine uyguladığı kütleçekimin, zun vadede nasıl bir şekil alacağı tahmin edilemez.
aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olma- Bu noktada durum umutsuz görünüyordu.
sına dayanarak “iki cisim problemi”ni (“İki küt- Dönüm noktası 19. yüzyılın sonlarında,
le problemi” ismiyle de bilinir), yani o zaman için Poincare’nin çalışmalarıyla geldi. Poincare nicel so-
Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketini hesaplama rular yerine nitel olanlara vurgu yapan yeni bir ba-
problemini çözüme kavuşturdu. kış açısı getirmişti. Örneğin, gezegenlerin zamanın
Newton’dan sonraki nesil fizikçi ve matematik- her bir anındaki kesin konumunu sormak yerine,
çiler, Newton’ın analitik metotlarını üç cisim prob- “Güneş sistemi daima kararlı (stabil) mıdır veya
leminin (Örneğin, Güneş, Dünya ve Ay’ın birlikte bazı gezegenler sonunda sonsuzluğa doğru kopup
Meteoroloji simülasyonları üzerine öncü hareketi) çözümü için gidecekler midir?” gibi sorular sordu. Poincare bu
çalışmalar yapan ve kaosa modern niteliğini genişletmeye çalıştı- tür soruları analiz etmek için güçlü bir geometrik
kazandıran Edward Lorenz (1917-2008). lar ancak kısa sürede yaklaşım geliştirdi. Bu yaklaşım zaman içerisinde
bu problemi çözme- gökcisimlerinin mekaniğinin ötesine geçen uygu-
nin o kadar da kolay lamalarıyla birlikte dinamiğin modern bir konu-
olmadığı ortaya çık- su haline geldi. Poincare ayrıca deterministik, yani
tı. On yıllar boyu sü- rasgeleliğin olmadığı sistemlerin başlangıç koşul-
ren çabalardan son- larına hassas bir şekilde bağlı, periyodik olmayan
ra, aslında üç cisim davranışlar sergileyebildiğine değinen ilk kişiydi.(1)
probleminin çözül-
mesinin, yani üç cis- Lorenz’in makinesi
min de hareketlerini Ancak kaos, bu yüzyılın ilk yarısı boyunca ar-
veren açık formülle- ka planda kaldı; dinamik büyük ölçüde lineer ol-
rin elde edilmesinin, mayan osilatörler ve bunların fizik ve mühendis-
analitik olarak müm- likteki uygulamalarıyla ilgileniyordu. Bunun esas
kün olmadığı anlaşıl- nedeni, lineer olmayan osilatörlerin, radyo, radar
dı. Bu üç kütlenin ha- ve lazer gibi pek çok teknolojinin geliştirilmesinde
reketlerinin dayandığı hayati öneme sahip oluşuydu. Diğer yandan, ku-
denklemler bir araya ramsal düzlemde Birkhoff, Kolmogorov ve niceleri
geldiklerinde çözüle- Poincare’nin geometrik metotlarını ileriye taşıyarak
mez oluyorlardı. Bu- klasik mekaniğin derinlemesine anlaşılmasını sağ-

43
hâkim anlayışı- reci çok uzun olduğundan Lorenz,
na göre, dinamik makineye süreci en başından değil
yasaları geçmiş i- ortasından itibaren inceleme komu-
le gelecek arasın- tu verdi. Bunun için sekansın ilk ya-
da matematiksel rısının bir önceki çıktıdaki bilgileri-
kesinliğe dayanan ni başlangıç koşulu olarak makineye
köprülerdi. Yasa- elle girdi. Daha sonra rivayete gö-
ları anlamak de- re hem makinenin gürültüsünden
mek, doğayı an- kaçmak hem de bir fincan kahve iç-
lamak demekti. mek üzere ofisinden ayrıldı. Yakla-
Laplace’ın tüm ev- şık bir saat sonra ofisine döndüğün-
reni bir makine- de gördükleri şaşkınlık vericiydi.
Üç cisim probleminin karmaşık dinamiğini gösteren bir simülasyon ye benzeten ve is- Makineden yeni çıkan dökümün bir
çıktısı. Daireler kütleli cisimleri, çizgiler ise yörüngeleri gösteriyor. tediğimiz takdirde öncekini tıpatıp tekrarlaması gere-
Simülasyonu denemek için (6) numaralı kaynağa bakabilirsiniz. onun herhangi bir kiyordu. Oysa yazıcıdan yeni çıkan
layan çalışmalar gerçekleştirdiler. parçasının gelecekteki durumunu dökümün bir öncekiyle alakası yok-
1950’lerde yüksek hızlı bilgisayar- hesaplayıp görebileceğimiz yönün- tu. İki sonucu gösteren eğriler aynı
ların ortaya çıkışı, dinamik alanının deki meşhur görüşü -kuantum dev- noktadan başlamalarına rağmen, za-
tarihinde önemli bir köşe taşı ol- rimiyle birlikte büyük bir darbe ye- manla birbirinden öyle hızlı uzakla-
du. Bilgisayarlar, nümerik yöntem- se de- makro ölçekteki olaylar için şıyorlardı ki birkaç aylık bir zaman
ler aracılığıyla denklemlerin eskiden bilim dünyasındaki hükmünü sür- zarfında aradaki benzerlik tama-
mümkün olmayan bir şekilde dene- dürüyordu. Hava durumunu bilgi- men ortadan kalkıyordu. Yani bü-
ye tabi tutulmasını ve lineer olma- sayarda modellemenin arkasında ya- tünüyle farklı iki sistem oluşmuştu.
yan sistemlerle ilgili sezgiler geliş- tan felsefe işte tam da buydu. Lorenz’in ilk tepkisi makinenin her
tirmeyi olanaklı kıldı. Bu deneyler, Şunu belirtmek gerekir ki, zamanki gibi arıza verdiğini düşün-
meteoroloji simülasyonları üzerine Lorenz’in simülasyonunda ne sis mek oldu. Ancak kısa sürede fark
öncü çalışmalar yapan ve kaosa mo- vardı ne bulutlar ne de yağmur; sa- etti ki, sorun makineden değil ma-
dern niteliğini kazandıran (Bunun i- dece ağır ağır değişen ama yine de kineye eliyle girdiği sayılardan kay-
çin 1991 yılında Kyoto Ödülü’ne la- bir yaz gününün öğle saatlerine ta- naklanıyordu. Lorenz’in sayıları gir-
yık görülmüştür) Edward Lorenz’i kılıp kalmış bir hava durumu vardı. mek için referans aldığı dökümde
1963’te atmosferin kaotik dinamiği- Yine de bu basit meteoroloji modeli, yerden kazanmak için sayılar üç ha-
nin keşfine götürdü. kendi zamanı için sıra dışı bir geliş- neye yuvarlanmıştı. Lorenz’in bil-
Lorenz’in kullandığı “bilgisayar” meydi ve birçok biliminsanının aklı- gisayara girdiği sayı 0,506’ydı, oysa
bir kablo yumağından ve vakum- nı başından almaya yetmişti. Makine bilgisayarın hafızasındaki gerçek sa-
lu tüplerden meydana gelen koca bir sayfaya dakika başı günlük mete- yı 0,506127’ydi. Lorenz binde birlik
bir metal yığınıydı ve MIT’deki ofi- oroloji verilerini ifade eden rakamlar bir farkın sonucu etkilemeyeceğini
sinin büyük bölümünü işgal ediyor- basıyordu. Bu rakamlara bakılarak düşünerek yanılmıştı.
du. Üstüne üstlük gürültücüydü ve hâkim rüzgârın belirli bir zaman için Ama Lorenz’in hakkını yemeye-
sık sık arıza çıkartıyordu. Kendi za- hangi yönde ve hızla estiği, hava sı- lim, zamanın meteorolojik ölçüm
manının en ileri teknolojisi olan bu caklığı ve basınç değişimleri gibi bil- cihazlarının hassasiyeti düşünüldü-
makine atmosfer ve okyanuslar i- giler görülebiliyordu. Lorenz kendi ğünde, bunun akla yatkın bir ka-
çin gerçekçi bir simülasyon yarat- icadı olan bir görselleştirme yönte- bul olduğu söylenebilir. Üstelik ta-
mak için elverişli değildi. Nitekim mi aracılığıyla, seçtiği bir değişkenin mamen determinizme dayanan bir
Lorentz’in bilgisayarındaki iklim -mesela, hava akımının yönünün- denklem setinin hükmettiği bir
modeli oldukça basite indirgenmiş zaman içerisindeki değişimini gös- modelden söz ediyoruz. Aynı baş-
bir modeldi; sadece 12 denklem- teren verileri grafiğe döküyordu. Bu langıç koşulları sağlandığı sürece
den meydana geliyordu. Bunlar sa- grafikler sayesinde örneğin, kıtanın denklemler daima aynı çıktıları ve-
yısal kurallardı, sıcaklık ile basınç iki ucu arasındaki batı rüzgârının recektir. Dolayısıyla, başlangıç ko-
arasındaki ve basınç ile rüzgâr hızı kuzeyden güneye salınımı gözlene- şullarındaki ufak bir farklılaşmanın
arasındaki ilişkileri ifade ediyordu. biliyordu. da çıktıya ufak değişimler şeklinde
Lorenz, hava olaylarını etkileyen sa- yansımasını beklemek oldukça ma-
yısız etkinin içerisinden deneme ya- Küçük etkilerin kuldür. James Gleick’in “Yaklaşık
nılma yoluyla bu 12 kritik denklemi büyük sonuçları olarak doğru ve kesin bir girdi yak-
çekip çıkarmıştı. Bunlar Lorenz’in Her şey 1961 yılının bir kış gü- laşık olarak doğru ve kesin bir çık-
bilgisayarındaki atmosfer için bir nünde, Lorenz’in rüzgârın salınım tı verir” şeklinde ifade ettiği Batı
nevi Newton kanunlarıydı ve bun- hareketindeki ardışık sekanslardan biliminin temel düşüncesi bunu ge-
dan sonrası için bütün iş bu kanun- birini uzun uzadıya inceleyebilmek rektirirdi. “Algılanamayacak kadar
ların (yani fizik yasalarının) deter- için kestirme bir yola başvurmasıyla küçük etkiler ihmal edilebilir” ol-
minizmine bırakılmıştı. Dönemin başladı. Bir sekansın hesaplanma sü- malıydı. Oysa Lorenz’in simülasyo-

44
nunda başlangıç durumundaki ufak
değişimler uzun vadede birbirinden
apayrı sonuçlar doğuruyordu.

Kelebek etkisi
Dinamik sistemlerin başlangıç ko-
şullarına bu derece hassas bağlılı-
ğı genellikle “kelebek etkisi” ismiy-
le bilinir. Bu kavram adını Lorenz’in
1972’de yayımladığı “Brezilya’daki
bir kelebeğin kanat çırpışı Teksas’ta
bir kasırga başlatabilir mi?” başlık-
lı makalesinden(7) alır. Lorenz’in ka-
nat çırpan kelebek metaforu, başlan- Lorenz’in bilgisayarından çıkan sonuç dökümü: İki sonucu gösteren eğriler neredeyse aynı
noktadan başlamalarına rağmen, zamanla birbirinden hızlı uzaklaşıyorlar.(2)
gıç koşullarındaki ufak bir değişimi
(Lorenz’in örneği için ufak bir yuvar- luş yoktur. Bunun doğruluğunu test os, şu anın geleceği oluşturduğu, a-
lama hatasını) temsil eder; bu deği- etmek için gelecek haftanın hava du- ma yaklaşık şu anın yaklaşık geleceği
şim zincirleme bir etki yaratarak ni- rumu tahminlerini inceleyip gerçek oluşturmadığı durumdur.”(1)
hayetinde büyük ölçekte sistemin hava durumuyla karşılaştırmak ye-
KAYNAKLAR
öngörülebilirliğini tamamen ortadan terlidir. Günümüzün en gelişmiş ha-
1) Steven H. Strogatz, Nonlinear Dynamics and Chaos,
kaldırır. Bu durum, lineer olmayan va modellerinin dahi dört veya beş 1994, Perseus Books.
deterministik sistemler için de geçer- günden daha uzak gelecek için has- 2) James Gleick, Kaos: Yeni Bir Bilim Teorisi, 2000, Tübitak
lidir. Yani bir sistemin determinis- sas öngörülerde bulunamadığı açıkça Yayınları.
tik olması onu öngörülebilir yapmaz. görülür. 3) Ziauddin Sardar, Iwona Abrams, Kaos: Düzenzislikteli
“Deterministik Kaos” ifadesi tam da Lorenz’in hava durumu modeli el- Düzeni Anlamak İçin Çizgibilim, 2011, NTV Yayınları.
bu tür sistemlerdeki kaotikliği ifade bette hayli basite indirgenmiş bir mo- 4) Jacob Bekenstein, Of Gravity, Black Holes and Information,
2017, Di Renzo Editore.
etmek için kullanılır. En hassas öl- deldi, ama gerçek atmosferin kaotik
5) Danforth, Christopher M., “Chaos in an Atmosphere
çümler dahi küçük hatalardan muaf özünü içerisinde barındırıyordu ve Hanging on a Wall”, 2013, Mathematics of Planet Earth.
değildir, dolayısıyla atmosfer olayla- Lorenz büyük dehasıyla bu özü yaka- 6) https://evgenii.com/blog/three-body-problem-simulator/
rı gibi lineer olmayan, karmaşık sis- lamayı başarmıştı. Yazımızı Lorenz’in 7) https://www.ias.ac.in/article/fulltext/reso/020/03/
temlerde kelebek etkisinden kurtu- kendi kaos tanımıyla bitirelim: “Ka- 0260-0263

BİLİM VE GELECEK İSTANBUL DERSLERİ BAŞLIYOR

“Felsefenin Tesellisi”
Mehmet Barış Albayrak
“Anlam, ıslık çaldığımızda yanımıza gelen bir köpek değil,
sonsuza dek kendi çabamızla ve beraberce inşa ettiğimiz bir evdir.”
Bir yanda rutin iş hayatının sıkıntısı ya da geçim sıkıntısı gibi kaygılar, diğer yanda biricik hayatımızın
her gün ayaklarımızın altından kaydığı, hayatımızı yaşayamadığımız hissi...
Günümüzde neredeyse tüm bireylerinin deneyimlediği varoluşsal bir yazgı...
Bu atölye, modern bireyin bu açmazlarına bir çözüm önermiyor; kişisel bir terapi ya da iyileşme süreci de vaat
etmiyor, ama şu varsayımdan yol çıkıyor: Güçlü bir düşünme deneyimi şaşırtıcı içgörülere yol açabilir.
Güçlü bir düşünme deneyiminin en iyi kaynağı da güçlü ve dolayısıyla sarsıcı felsefi düşüncedir. Buradan yola
çıkarak, bugün bize zorlu yaşam sanatında ışık tutabilecek, kaygılarımızı, marazlarımızı unutturmak için değil, bizi
güçlendirmek ve harekete geçirmek için teselli edebilecek felsefi düşünceleri inceleyeceğiz.

1. Ders: Herakleitos:Doğaya bakma sanatı (16 Ekim Çarşamba Saat:19:00) 5. Ders: Arthur Schopenhauer:Aktif Pesimizm (13 Kasım Çarşamba Saat:19:00)
2. Ders: Platon:Mağara alegorisi ve içsel dönüşüm (23 Ekim Çarşamba Saat:19:00) 6. Ders: William James: Melankolinin Önemi (20 Kasım Çarşamba Saat:19:00)
3. Ders: Aristoteles:Mutlu Yaşam (30 Ekim Çarşamba Saat:19:00) 7. Ders: Martin Heidegger: Otantik Yaşam (27 Kasım Çarşamba Saat:19:00)
4. Ders: F.W.S. Schelling:Kozmolojik sorumluluk (6 Kasım Çarşamba Saat:19:00) 8. Ders: Jean-Paul Sartre : Varoluşun Anlamı (4 Aralık Çarşamba Saat:19:00)

NOT: 16 Ekim Çarşamba günü başlayacak olan derslerimiz 8 haftalık bir zaman dilimini kapsayacaktır. Katılım sınırlıdır.
İletişim için: Bilim ve Gelecek • Tel: 0216.349 71 72 • bilgi@bilimvegelecek.com.tr

45
Cinsel organların kanserlerinden
nasıl korunabiliriz?

Prostat kanseri ve rahim ağzı kanseri örneklerinde olduğu gibi kanserden korunma
konusundaki sağlık uygulamalarının tartışmalı yönleri var. Bunun nedeni sağlık
uygulamalarının yapısal sorunları. Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesinin önlenememiş
olması, özünde basit tekniklere dayalı olan koruyucu sağlık uygulamalarını
karmaşıklaştırmış, çıkar çatışması tartışmalarının içine çekmiş ve kimi zaman içinden
çıkılamaz duruma getirmiştir.
Dr. Deniz Akgün

G
ünümüzde kanser tanısı konulan kişi sayısının art- testi sonrasında gereksiz tanıların da konmasından
masının nedenlerinden birini kanser taraması hiz- kaynaklanıyor. Avustralya’da tarama testi ile prostat
metlerinin yaygınlaşması oluşturuyor. Örneğin gü- kanseri tanısının gereksiz olarak konulması sıklığını
nümüzde prostat kanseri tanısının fazlalaşmasının araştıran bir çalışmada ülkede konulan prostat kan-
nedenlerinden birini bu hastalığın erken tanısına seri tanılarının yüzde 41’inin gereksiz tanı (tarama
yönelik tarama testlerinin kullanıma girmesi oluş- olmasaydı kişide yakınmaya yol açmayacak doku
turuyor. Bazı ülkelerde tarama testi olarak prosta- değişiklikleri) olduğu sonucuna ulaşıldı.(1)
ta özgü antijen (PSA) testinin kullanıma girmesiyle Konuyla ilgili yapılan beş farklı araştırmanın ve-
prostat kanseri tanısı sıklığı dramatik şekilde arttı. rilerinin analiz edildiği bir çalışmada prostata öz-
Bu durum erken tanının yanında, gereksiz tanı ris- gü antijen testi (PSA) ile yapılan taramanın ge-
kini de artırıyor. Günümüzde prostat kanseri tanı- reksiz prostat kanseri tanısı sıklığını artırırken,
sının dünya genelinde en sık konulduğu ülke olan prostat kanserine bağlı ölüm riskini kayda değer
Avustralya’da tarama testi olarak prostata özgü an- şekilde azaltmadığı sonucuna ulaşıldı.(2) Bu neden-
tijen testinin kullanılmaya başlanmasıyla prostat le Türkiye’nin de içinde olduğu birçok ülkede bel-
kanseri sıklığında üç kattan fazla artış görüldü. Ta- li bir yaş aralığındaki erkeklerin tamamını hedef-
rama testinin henüz kullanıma girmediği 1982 yılın- leyen prostat kanseri taraması gibi bir uygulama
da Avustralya’da yaşam boyu prostat kanseri tanısı bulunmuyor.
konma sıklığı yüzde 6,1 iken, tarama testinin kulla- Sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasının pros-
nıma girmiş bulunduğu 2012 yılında yüzde 19,6’ya tat kanseri tanısını artıran bir yönünün bulunması
çıktı. Kısa bir zaman diliminde bu düzeydeki artışı- hastalığın sıklığında ülkeden ülkeye büyük farklı-
nın hastalığın sıklığındaki gerçek artıştan kaynak- lıklar oluşmasına da yol açıyor. 2012 yılında ABD
lanması olanaklı değil. Bu artışın bir bölümü tarama ve Avustralya’da yeni ortaya çıkan prostat kanseri

46
sıklığı 100.000’de 100’ün üzerindey- de bulunabilecek diğer endokrin yı-
ken, Hindistan’da 100.000’de 7 ola- kıcılar arasında çevresel östrojenler
rak bildirildi. Dünya’da prostat kan- ve anti-androjenler, bisfenol A, kalı-
serinin yüzde 60’ı, prostat kanserine cı organik kirleticiler, ultraviyole ı-
bağlı ölümlerin ise yüzde 40’ı Kuzey şık filtreleri, kadmiyum, arsenik gibi
Amerika ve Avrupa ülkelerinde or- maddeler yer alıyor. Endokrin yıkı-
taya çıkıyor. Prostat kanseri günü- cıların tekil olarak kanserojen etki
müzde, erkeklerde en sık gözlenen gösterdiğini ortaya koymak zor ol-
ikinci kanser türünü oluşturuyor. sa da, birkaç risk faktörü bir araya
Prostat kanserine bağlı ölümler ise geldiğinde kanser riskinin arttığını
Dünya genelinde rahim ağzı kanseri tanısı
erkeklerde kanser ölümleri arasında gösteren çalışmalar var. Yapılan bir konulan hastaların yüzde 70’i düşük ve orta
beşinci sırada yer alıyor. Bu yönüy- çalışmada pestisitleri düzenli olarak gelirli ülkelerde, yüzde 20’sinden fazlası ise
le prostat kanseri diğer kanser tür- kullanmasının yanı sıra yakın akra- Hindistan’da yaşıyor.
lerine göre daha az ölümcül seyre- balarından birinde prostat kanseri yıkıcı maddelere maruziyet ve fakir
diyor. 2012 yılında dünya genelinde öyküsü olan çiftçilerde prostat kan- diyet yer alıyor.
erkeklerde yeni ortaya çıkan kanser- seri riskinin anlamlı şekilde arttığı
lerin yüzde 15’ini (1,1 milyon ki- sonucuna ulaşıldı.(6) İşlenmiş kırmı- Pap testi
şi), kansere bağlı ölümlerin ise yüz- zı et ve yağdan zengin beslenmenin Rahim ağzı kanseri tarama test-
de 7’sini (0,3 milyon ölüm) prostat de prostat kanseri riskini artırabile- leri aracılığı ile erken tanı konula-
kanseri oluşturdu. ceği gösteren veriler bulunuyor.(7) bilen bir hastalık. Bu şekilde henüz
kanser oluşumu gerçekleşmeden a-
Prostat kanserine Rahim ağzı kanseri normal hücrelerin bulunduğu do-
yol açan etkenler Cinsel organların sık görülen kan- ku bölgesine yönelik tedavi ile
Prostat kanserine yol açan etken- serlerinden bir diğerini ise rahim ağ- kanser gelişimi önlenebiliyor. Ta-
ler tam olarak belirlenebilmiş değil. zı kanseri oluşturuyor. Rahim ağzı ramada rahim ağzından alınan hüc-
Riskin artmasına yol açtığı düşünü- kanseri dünya genelinde kadınlar- re örneklerinin incelenmesi yoluyla
len etkenlerin bir bölümünü endok- da sık görülen kanser türleri arasın- (Pap testi) burada anormal hücre-
rin yıkıcılar oluşturuyor. Aynı meme da dördüncü sırada yer alıyor. 2018 lerin bulunup bulunmadığına bakı-
kanserinde olduğu gibi prostat kan- yılında dünya genelinde yeni orta- lıyor. Pap testinin ismi 1930’lu yıl-
serinin de daha sık görülür hale gel- ya çıkan kadın kanserlerinin yüzde larda testi ilk kez uygulayan George
mesinde endokrin yıkıcıların katkısı- 6,6’sını rahim ağzı kanseri oluştur- Papanicolaou’dan geliyor. Tarama i-
nın olduğu düşünülüyor. Bu konuda du. Prostat kanserinin tersine rahim le bazı ülkelerde rahim ağzı kanse-
suçlanan maddelerin başında tarım ağzı kanseri düşük ve orta gelirli ül- rinin sıklığı ve buna bağlı ölümlerin
zararlıları ile mücadelede kullanılan kelerde daha sık görülüyor. Dünya azaldığı belirtiliyor. 1979-2013 yıl-
kimyasallar (pestisitler) geliyor. Ya- genelinde rahim ağzı kanseri tanı- ları arasında yapılmış 360 çalışma-
pılan bazı çalışmalar prostat kanse- sı konulan hastaların yüzde 70’i dü- nın verilerinin analiz edildiği bir ça-
rinin çiftçilerde daha sık olduğunu şük ve orta gelirli ülkelerde, yüzde lışmada Pap testi ile yapılan rahim
gösterdi. Çiftçilerde prostat kanse- 20’sinden fazlası ise Hindistan’da ya- ağzı kanseri taramasının ilerlemiş
rinin daha sık görülmesinin, pestisit şıyor. Rahim ağzı kanseri 1990’lı yıl- rahim ağzı kanseri sıklığını yüzde
hazırlama ve uygulama faaliyetiyle lara kadar gelişmekte olan ülkelerde 44, rahim ağzı kanserine bağlı ö-
ilgili olabileceği belirtiliyor.(3,4) Pros- kadınlarda en sık görülen kanser du- lümleri yüzde 35 oranında azalttığı
tat kanseri riskini artırdığı düşünü- rumundaydı. Sonraki dönemde gö- sonucuna ulaşıldı.(8) Bir dizi araştır-
len pestisitlerin başında metilbromid, rülme sıklığı hızlı bir şekilde artan manın verilerinin değerlendirildiği
klorprifos, fonofos, koumafos, forate, meme kanseri, rahim ağzı kanserinin başka bir analizde ise Pap testi ile
permetrin ve butilat geliyor.(5) önüne geçti. Rahim ağzı kanserine taramanın, yayılma eğilimi göste-
Prostat kanseri oluşumuna etki- yol açan risk etkenleri arasında başta ren rahim ağzı kanseri riskini yüz-
insan papilloma vi- de 65 azalttığı sonucuna ulaşıldı.(9)
Prostat kanseri diğer kanser türlerine göre daha az ölümcül rüsünün (HPV) bazı Rahim ağzı kanseri taraması sırasın-
seyrediyor.
alt tipleri tarafından da yöntem olarak İnsan Papilloma
oluşturulanlar olmak Virüsü’nün (HPV) DNA’sının bu-
üzere cinsel bölge in- lunup bulunmadığına da bakılabili-
feksiyonları, sigara yor. Finlandiya’da yürütülen tarama
içme, çok sayıda ço- programının sonuçlarının değerlen-
cuk doğurmuş olma, dirildiği bir çalışmada ise HPV testi
çok sayıda cinsel e- ile Pap testinin benzer duyarlılıkta
şi olma, uzun süre olduğu ancak HPV testinin gereksiz
yüksek dozlu doğum tanı (yayılmacı olmayan doku deği-
kontrol hapı kullan- şikliğine kanser tanısı konması) ris-
mış olma, endokrin kini artırdığı sonucun ulaşıldı.(10)

47
İnsan papilloma virüs aşısı muna katkıda bulunabiliyor. Rahim rahim ağzı kanserine karşı koruyucu
Rahim ağzı kanserine yol açan ne- ağzı kanserine yakalanan kadınların olmasının beklendiği sıkça dile geti-
denler arasında yer alan insan papil- çoğunda insan papilloma virüsünün riliyor. Samantha Gotlieb, “Tam Ola-
loma virüs infeksiyonu son dönemde cinsel bölgede yerleşmiş olduğu tes- rak Kanser Aşısı Değil” başlıklı kita-
güncel konulardan biri haline gel- pit edildi. Ancak insan papilloma vi- bında insan papilloma virüs aşısının
di. İnsan papilloma virüsünün bili- rüsü infeksiyonunu geçiren herkeste kanserden korunma yöntemi olarak
nen 100’den fazla alt tipi var. Bu alt rahim ağzı kanseri ortaya çıkmıyor. tanıtımı ve pazarlanması için ABD’de
tiplerin 40 tanesi kişiden kişiye cin- Yani insan papilloma virüsü infeksi- Merck firması ile halk sağlığı aktör-
sel yolla bulaşabiliyor. Virüs ile kar- yonu rahim ağzı kanseri gelişmesinin lerinin iyi hazırlanmış bir planı uy-
şılaşmış kişilerin bir bölümünde her- yeterli koşulu değil. gulamaya koymuş olduklarını belir-
hangi bir hastalık belirtisi ortaya İnsan papilloma infeksiyonların- tiyor. Gotlieb, insan papilloma virüs
çıkmıyor. İnsan papilloma virüs alt dan korunmak amacıyla piyasaya aşısı ile ilgili yürütülen kampanya
tiplerinin bazıları ise insanlarda cin- çıkmış HPV aşıları bulunuyor. İnsan sırasında aileleri aşı uygulamasına
sel organlarda siğil oluşumuna neden papilloma virüsü aşısının rahim ağzı yönlendiren bilgilerin ön plana çıka-
olabiliyor. Virüse yönelik bir teda- kanseri aşısı olarak kabul edilip, edil- rılırken, hastalığa yönelik yürütülen
vi bulunmuyor ancak oluşan siğil- meyeceği konusu ise henüz tam ola- tarama programları ve aşının henüz
ler çeşitli yollarla tedavi edilebiliyor. rak açıklığa kavuşturulabilmiş değil. cinsel aktif yaşama geçmemiş kişiler-
İnsan papilloma virüsünün bazı alt Bununla birlikte pazarlama süreçle- de etkili olduğu şeklindeki bilgilerin
tipleri ise rahim ağzı kanseri oluşu- rinde insan papilloma virüs aşısının aktarılmadığını belirtiyor.(11)
İnsan papilloma virüsünün bilinen 100’den fazla alt tipi var. Bu alt tiplerin 40 tanesi kişiden Bu aşının etkinliğinin değerlendi-
kişiye cinsel yolla bulaşabiliyor. rilmesi amacıyla konuyla ilgili yayın-
lanmış 26 araştırmanın verileri 2018
yılında yayınlanan bir çalışmada ana-
liz edildi. Çalışmanın raporunda da-
ha önce bu infeksiyonu geçirmemiş
15-26 yaş arası kadınlarda insan pa-
pilloma virüs (HPV) 16 ve HPV 18
alt tiplerinin tespit edildiği kanser
öncüsü doku değişikliklerinin önlen-
mesinde, piyasadaki aşıların yüksek
etkinlikte olduğu sonucuna ulaşıldı.
Kanser öncüsü doku değişiklerinin
tamamının önlenmesinde ise sadece
piyasada bulunan dört virüs alt tipi-
ni içeren aşının yüksek etkinlikte ol-
duğu, iki virüs alt tipini içeren aşının
ise kanser öncüsü doku değişiklik-
lerinin bazılarının önlenmesinde et-
kili olduğu sonucuna ulaşıldı. İnsan
Korunmak için altı öneri papilloma virüs aşısının 24 yaşın-
- Endokrin yıkıcı maddelerin sağlık etkisinin kontrolüne yönelik çalışma- dan sonra uygulandığı kadınlarda ise
ların yapılmasını kamu otoritesinden talep edin. kanser öncüsü doku değişikliklerinin
- Ailesinde veya yakın akrabalarında prostat kanseri öyküsü olan ya da id- önlenmesinde aynı derecede etkili
rarla ilgili geçmeyen yakınması bulunan 40 yaşın üzerinde bir erkekseniz olmadığı sonucuna ulaşıldı. Çalışma-
prostat kanseri taramanızı yaptırın. nın raporunda vurgulanan bir baş-
- İleri yaştaki erkeklerin tamamına yönelik prostat kanseri taramasının ka konu, insan papilloma virüs aşısı-
gereksiz tanı riskini artırdığını ve birçok ülkedeki kanser tarama progra- nın halihazırda sadece kanser öncüsü
mı kapsamında bu tür bir uygulamanın bulunmadığını bilin. doku değişiklerini önleyici etkisinin
- Rahim ağzı kanseri taramalarının hastalığın yükünün azaltılmasına kat- belgelenmiş olmasıydı. Araştırmanın
kıda bulunduğu gösterilmiştir. 30-65 yaş aralığında bir kadınsanız gele- raporunda rahim ağzı kanserinin biz-
neksel Pap testi yoluyla rahim ağzı kanseri taramanızı yaptırmayı ihmal zat kendisinin önlenmesi açısından
etmeyin. ise aşının etkisinin izlendiği sürenin
- Güncel bilgilere göre HPV aşısı yaptıran kişilerden elde edilmesi bekle- yeterli olmadığı ve verilerin sınır-
nen bilimsel faydanın, kanser öncüsü kabul edilen doku değişikliklerinin lı olması nedeniyle herhangi bir de-
önlenmesiyle sınırlı olduğunu bilin. ğerlendirme yapılamayacağı belirti-
- Ticari hedeflere odaklanmış sağlık hizmetleri marifetiyle hastalıklardan liyor.(12) İnsan papilloma virüsü aşısı
korunamazsınız. Sağlık hizmetlerinin kamulaştırılması çabalarına destek henüz 2006 yılında ruhsatlandırıldı.
olun. Risk etkenleriyle karşılaşma ile kan-
ser hastalığının ortaya çıkışı arasın-

48
da 10 yıllarla ifade edilen bir sürenin günümüzde kanserin daha sık görül- Reviews 2013, Issue 1. Art. No.: CD004720.
geçtiği biliniyor. Kansere yol açtığı mesine yol açtı. Kanserin toplumda 3) Use of Agricultural Pesticides and Prostate Cancer
düşünülen risklerden belirli bir yön- yol açtığı gerçek yükün ortaya kon- Risk in the Agricultural Health Study Cohort. https://doi.
org/10.1093/aje/kwg040
temle kaçınma ile kanserin ne ölçü- ması, risklerin değerlendirilmesi ve
4) Meyer TE, Coker AL, Sanderson M, Symanski E. A
de önlenebileceğinin ortaya çıkması önleyici politikaların belirlenmesi ö- case-control study of farming and prostate cancer in
için de geçmesi gereken bir süre var. nem taşıyor. Ancak prostat kanse- African-American and Caucasian men. Occup Environ Med.
Yukarıda bulguları özetlenen araştır- ri ve rahim ağzı kanseri örneklerin- 2007;64(3):155-160.
manın raporunu yazan biliminsanla- de olduğu gibi kanserden korunma 5) Endocrine disruptors and prostate cancer risk. https://
rının belirttiği gibi insan papilloma konusundaki sağlık uygulamalarının www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2822396/
virüs aşısının rahim ağzı kanserine tartışmalı bazı yönleri var. Konunun 6) Use of agricultural pesticides and prostate cancer risk in
karşı koruyucu olup olmayacağını ya tartışmalı olmasının başlıca nedeni- the Agricultural Health Study cohort. https://www.ncbi.nlm.
nih.gov/pubmed/12727674
da ne ölçüde bir koruma sağlayacağı- ni sağlık uygulamalarının yapısal so- 7) Vlajinac H  , Ilic M , Marinkovic J , Sipetic S. Journal
nı söylemek için henüz erken. runları oluşturuyor. Sağlık hizmetle- of B.U.ON. : Official Journal of the Balkan Union of
Cinsel organ kanserleri arasında rinin ticarileşmesinin önlenememiş Oncology [01 Oct 2010, 15(4):698-703].
yer alan diğer kanserleri ise rahim olması, özünde basit tekniklere da- 8) Role of pap-test in cervical cancer prevention: a systematic
iç dokusu (endometrium) kanseri yalı olan koruyucu sağlık uygulama- review and meta-analysis: https://doi.org/10.1093/
ve kadın yumurtalık (over) kanse- larını karmaşıklaştırmış, çıkar çatış- eurpub/cku165.115
ri oluşturuyor. Rahim iç dokusunun ması tartışmalarının içine çekmiş ve 9) Screening for cervical cancer: a systematic review and meta-
kanseri kadın kanserlerinin yüzde kimi zaman içinden çıkılamaz duru- analysis. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/23706117
10) The HPV test has similar sensitivity but more overdiagnosis
beşini, yumurtalık kanseri ise yüzde ma getirmiştir. Artmış hastalık risk- than the Pap test—A randomised health services study on
dördünü oluşturuyor. Rahim iç do- leriyle başa çıkılabilmesi için sağlık cervical cancer screening in Finland. https://onlinelibrary.
kusu kanseri fazla kilolu kadınlarda alanının kamulaştırılması gerekir. wiley.com/doi/full/10.1002/ijc.27850
daha fazla görülüyor. Bu iki kanser 11) Gottlieb SD. Not Quite a Cancer Vaccine. Rutgers
türü için risk artışına yol açan bir DİPNOTLAR Univercity Press. 2018.
diğer etken grubunu da yine endok- 12) Arbyn  M, Xu  L, Simoens  C, Martin‐Hirsch  PPL.
1) Pathirana T, Hayen A, Doust J, et al Lifetime risk of prostate Prophylactic vaccination against human papillomaviruses to
rin yıkıcı maddelere maruz kalınma- cancer overdiagnosis in Australia: quantifying the risk of prevent cervical cancer and its precursors. Cochrane Database
sı oluşturuyor.(13) overdiagnosis associated with prostate cancer screening in
of Systematic Reviews 2018, Issue 5. Art. No.: CD009069.
Gerek yaşam süresinin uzamış ol- Australia using a novel lifetime risk approach. BMJ Open 2019; 9.
13) Endocrine disrupting chemicals (EDCs) and female
ması, gerekse de yaşam boyu kar- 2) Ilic D, Neuberger MM, Djulbegovic M, Dahm P. Screening
cancer: Informing the patients. https://www.ncbi.nlm.nih.
şılaşılan risklerin artmış olması for prostate cancer. Cochrane Database of Systematic
gov/pmc/articles/PMC4801991/

Prof. Dr. Mehmet Dağ


Doç. Dr. Hasan Aydın
ORTAÇAĞ İSLAM
KÜLTÜRÜNDE FELSEFE
- Akımlar, Filozoflar ve Temel Sorunlar -
Ortaçağ İslam Kültüründe Felsefe: Akımlar, Filozoflar ve Temel
Sorunlar, ortaçağ İslam kültüründe felsefenin serüvenini
ele alıyor. Bu bakımdan, öncelikle, Ortadoğu’nun kültür
mirasının tarihsel temelleri irdeleniyor; Doğu Hıristiyanlığından
süzülerek gelen Yunan, Hint ve İran kültür ürünlerinin
Ortadoğu’da geçirdiği değişim ve nihayet İslam kültüründe
boy veren felsefede oynadığı roller gözler önüne seriliyor.
Ardından, ortaçağ İslam kültüründe ortaya çıkmış çeşitli felsefi
akımlar, temel temsilcileri ve tartıştıkları temel sorunlar,
özgün eserlerine dayanılarak nesnel-betimsel bir dille ortaya
konuluyor. Bu bağlamda, İhvân esSafâ, İbn er-Ravendî,
Ebu Bekr Zekeriyâ er-Râzî, Kindî, Fârâbî, Âmirî, İbn Miskeveyh,
İbn Sînâ, Gazzâlî, İbn Bacce, İbn Tufeyl, İbn Rüşd, İbn Haldûn,
Sühreverdî ve Molla Sadrâ gibi filozofların düşünceleri,
bağlı oldukları akımlar temelinde irdeleniyor.

Bilim ve Gelecek Kitaplığı • www.bilimvegelecek.com.tr • 0216.349 71 72

49
Dondurulmuş yaşam mümkün mü?
Canlı hücrelerin dondurularak uzun yıllar muhafaza edilmesi ve gerekli durumlarda
çözdürülerek kullanılabilmesi bilim dünyasını ilgilendiren önemli konulardan biri.
Yürütülen başarılı araştırmalar, insan vücudunun bütünüyle dondurulmasına yönelik
çalışmalar için basamak teşkil ediyor. Bu konudaki başarı, kriyoprezervasyonun
kalitesinin yanı sıra yeniden canlandırma teknolojisinin kalitesine bağlı olarak
şekillenecek.
Prof. Dr. Yusuf Bozkurt
İskenderun Teknik Üniversitesi

İ
nsan vücudunda bulunan hücreler zaman içerisin- Yaşlanmanın nedenleri ve bunu başlatan sin-
de bölünebilme özelliklerini kaybeder, yaş ilerle- yaller tam olarak bilinmemekle birlikte, hücre
dikçe yavaş yavaş ömürlerini tamamlar ve sonuçta DNA’sının kimyasal reaksiyonlar sırasında gördü-
“ölüm” kaçınılmaz olur. Dolayısıyla, hücrelerin ö- ğü hasar ve yıpranma ile hücre zarında, enzimlerde
mürlerini tamamlamasıyla bireyin ömrünü tamam- ve önemli yapısal proteinlerde oluşan bozulmalar,
laması arasında paralellik bulunmaktadır. hücre yaşlanmasının nedenleri arasında gösterilir.
“Yaşlanma” olarak belirtilen süreç, hücre- Ayrıca, hücrelerdeki tamir ve geri dönüşüm meka-
sel bazda birçok değişikliği beraberinde getirir. nizmaları yavaşladıkça hasarlı hücre oranının art-
“Yaşlanma” ile ilgili olarak hücrelerde meyda- ması ve zamanla hücre içerisinde biriken atık ve
na gelen değişimler konusunda her geçen gün ye- zehirli maddelerin verdiği zararlar da hücrelerin
ni bilgiler elde edilmektedir. Elde edilen bilgiler, ömrünü kısaltır. Bu nedenlerden dolayı, hücreler-
“yaşlanma”nın beyinde başladığını, merkezi sinir deki programlanmış ölüme karşın aynı oranda ye-
sistemindeki hücrelerin yani nöronların kaybı ve ni hücre oluşmaması, canlıyı her geçen gün ölüme
kan akışındaki azalmaya bağlı olarak beyin meta- yaklaştırır.
bolizmasında fonksiyonel değişiklikler oluştuğunu
göstermektedir. İnsanoğlunun ölümsüzlük mücadelesi
Bu bağlamda, hücreleri birbirine bağlayan ge- Önceleri insan vücudunu mumyalayarak ölüm-
çiş yolları daralır ve hücreler arası mesaj geçiş hı- süzlüğe taşıma fikrine sadece eski Mısırlıların sahip
zı yavaşlar. Bunun sonucunda tanıma, öğrenme ve olduğu düşünülüyordu. Ancak, dünyanın birçok
bellek işlevleri azalarak tepki zamanı uzar. Dolayı- yerinde mumyalanmış insan vücutlarının bulun-
sıyla, keskin bir zekânın yerini zor öğrenen ve u- masıyla, insan vücudunu ölümsüzlüğe kavuşturma
nutkan bir beynin alması yaş ilerledikçe ortaya çı- fikrinin her toplumda çok önemli yeri olduğu an-
kan kaçınılmaz bir gerçektir. laşılmıştır. Bu fikir günümüzde de mevcut olmakla

50
beraber, vücudu “mumyalama” ar- Günümüzde kriyoprezervasyon
tık mazide kalmış, gelişen teknolo- biyoteknolojisi; özellikle biyomedi-
jiyle birlikte yeni bir kavram ortaya kal (tıp, veterinerlik) ve biyoloji te-
çıkmıştır: “İnsan bedeninin dondu- melli (biyoloji, genetik, tarım) bilim
rulması”. dallarında hücre, doku ve embri-
Alaska’da buzullar arasında bulu- yoların dondurularak korunmasın-
nan bazı insan cesetlerinin yüzlerce da rutin olarak uygulanmakta olup,
yıl geçmesine rağmen hiçbir bozul- çeşitli canlılara ait hücre, doku ve
maya uğramadığının görülmesiyle embriyoların metabolik fonksiyon-
birlikte, “İnsan vücudu kendi kont- ları inaktif halde yıllarca dondurula-
rolümüzde hiç bozulmadan yıllarca rak muhafaza edilmesi mümkün o-
saklanabilir mi?” sorusunun yanıtı labilmektedir.
aranmaya başlandı.
MÖ 2500’lü yıllarda soğuğun Kriyoprezervasyon nedir?
medikal alanda kullanıldığı dü- Kriyoprezervasyon  veya diğer a-
şünülse de, bu konudaki ilk a- dıyla  kriyokonservasyon, hücrele-
dım, Spallanzani (1776) tarafın- rin, dokuların, organların veya diğer
dan kurbağa, aygır ve insan sperm biyolojik yapıların çok düşük sıcak-
hücrelerinin karda dondurulma- lıklarda (katı karbon dioksit kulla-
sının bu hücreleri etkisiz hale ge- nılarak -80°C’de ya da sıvı azot kul-
İtalyan Spallanzani, 1776’da kurbağa,
tirmeyip, geçici bir hareketsizlik lanılarak -196°C’de) soğutularak aygır ve insan sperm hücrelerinin karda
yarattığının ve ortam sıcaklığının bütün biyolojik ve kimyasal aktivi- dondurulmasının bu hücreleri etkisiz hale
artmasıyla tekrar canlılık kazan- tenin durdurulmasına ve gelecekte getirmeyip, geçici bir hareketsizlik yarattığını
ve ortam sıcaklığının artmasıyla tekrar canlılık
dığının keşfedilmesi ile atılmıştır. kullanılabilmesi amacıyla muhafaza kazandığını keşfetmişti.
Spallanzani’nin bu keşfi, hücrelerin edilmesine dayanan bir biyotekno-
dondurularak korunmasına yönelik lojidir. Bu biyoteknoloji sayesinde nek, Körfez Savaşı’na katılan birçok
sürecin başlangıcı olarak nitelendi- ultra düşük sıcaklıklarda donduru- Amerikan askerinin savaşta sakat
rilebilir. lan ve koruma altına alınan biyolo- kalma ya da ölüm durumunda, eş-
Bilimsel ve modern anlamda i- jik materyaller, canlı türüne özgü lerinin onların spermlerini kullana-
se canlı hücre dondurma çalışmala- sıcaklık değerlerinde çözdürüldük- bilmesi için savaşa katılmadan önce
rı, 1949 yılında Polge ve arkadaşları lerinde eski fonksiyonlarını kazana- spermlerinin dondurulmasını iste-
tarafından gliserolün kriyoprotek- bilmektedir. meleridir.
tan (soğuk şokuna karşı koruyucu) 1953 yılında Bunge ve arkadaşları
özelliğinin keşfedilmesinden son- -196 dereceden gelen tarafından dondurulmuş-çözülmüş
ra başlamış olup, ilk dondurulan yaşam insan spermasından elde edilen ilk
hücre ise sperm hücresi olmuştur. Kriyoprezervasyon yöntemiy- canlı doğumun gerçekleştirilmesiyle
Bu tarihten itibaren kriyobiyoloji; le hücrelerin dondurularak yıllar- özellikle tüp bebek tedavisi alanında
hücre, doku, organ ve organizma- ca muhafaza edilebilmelerine veri- epey bir yol kat edilmiş durumdadır.
ların dondurulmasını inceleyen bi- lebilecek en başarılı örnek, çeşitli Günümüzde sperm örneğine benzer
lim dalı olarak önemini artırmış ve canlı türlerine ait sperm hücreleri- şekilde birçok hücre ve doku don-
dondurulup çözdürülen hücrelerin dir. Günümüzde insanlar, çeşitli ne- durularak yıllarca korunabilmekte-
fonksiyonel özelliklerinin daha iyi denlerle sperm hücrelerinin “sperm dir. Kadınların meme kanseri, bazı
anlaşılması, kriyobiyolojinin birçok bankaları”nda dondurulmuş hal- otoimmun hastalıklar, hematopoetik
bilim alanında gelişmesine olanak de korunmalarını istemektedir. Bu kök hücre nakli ve tümör tedavisin-
sağlamıştır. duruma verilebilecek en çarpıcı ör- de kullanılan kemoterapi ve radyote-
rapi, ovaryum dokusundaki yumurta
Günümüzde insan embriyosu başarılı bir şekilde dondurulup çözülebilmektedir ve tüp bebek rezervlerini azaltarak ovaryum yet-
sürecinin çok rutin bir parçası haline gelmiş durumdadır.
mezliğine sebep olabilmektedir. Bu
nedenle ışın tedavisi öncesinde ovar-
yum dokuları dondurularak muhafa-
za edilebilmektedir.

Embriyoların dondurulması
Gliserolün 1949 yılında sperm
hücrelerinin dondurulmasında ba-
şarıyla kullanılması, embriyoların
da dondurularak muhafazası için
gerekli araştırmaların yapılmasına
önayak olmuştur.

51
Embriyoların dondurulması i- rın çözüldükten sonra tekrar can- cens böceği larvalarının yaşama geri
se 1950’li yıllardan itibaren özel- lanma oranları artık yüzde 90’ların dönüp büyüdüklerini gözlemlemiş-
likle deney hayvanları üzerinde- üzerindedir. lerdir.
ki çalışmalarla başlamış olup, ilk İngiliz araştırmacı Dr. Smith’in,
başarılı embriyo dondurma işle- Canlı türlerinin hamsterler üzerinde yaptığı araştır-
mi 1972 yılında fare embriyoların- dondurulması mada, donma sonucunda beyinle-
da gerçekleştirilmiştir. Daha sonra Kuzey Kutbu’ndaki bazı balık, rinde yüzde 50 oranında buz kris-
Wilmut ve Rowson DMSO (Dime- bitki ve sinek türleri yaşadığı soğuk talleşmesi oluştuğunu ve çözdürme
tilsülfoksit) kullanarak dondurup ortamlarda (suda, havada ve toprak- sonrasında ise beynin tekrar eski
çözündürdükleri fare ve sığır emb- ta) dokularında herhangi bir tahri- fonksiyonlarına kavuştuğunu be-
riyolarından gebelik elde ettiklerini bat meydana gelmeden yaşamlarını lirlemiş olması, beyin hücrelerinin
bildirmiştir. devam ettirebilmektedir. Bu canlı- donmaya dayanıklı olduğunu gös-
1970’li yıllar aynı zamanda insan ların soğuk ortamlarda yaşamlarını termesi açısından oldukça önemli-
embriyolarının dondurulması pren- devam ettirebilmeleri için vücutla- dir. Dr. J. R. Kenyon ve arkadaşları
siplerinin oluşturulduğu yıllar ol- rında antifriz özelliğe sahip prote- ise, donma derecesinde bir köpeğin
muştur. Dondurulup çözdürülerek inleri (AFP) salgıladıkları ortaya kalbinin durmasını sağlayarak çöz-
anneye transfer edilen insan embri- konmuştur. Bu bileşikler, vücut sı- dürme işlemi sonrasında yaşama ge-
yosundan ilk gebelik 1984 ve 1985 vılarının donma noktasını düşüre- ri döndürmeyi başarmışlardır. Tüm
yıllarında Avustralyalı araştırma- rek ve buz kristallerinin oluşumu- bu gelişmeler sonucunda doğa bi-
cılar tarafından elde edilmiştir. Bu nu engelleyerek, hücre ve dokuların ze göstermiştir ki, sürüngen, amfi-
yıllardan sonra yüzbinlerce bebe- düşük sıcaklıklara dayanıklılıklarını bi, solucan ve böcek gibi canlıların
ğin, dondurucuda muhafaza edilen artırmakta ve canlıyı donmaktan ko- kriyoprezervasyonu mümkün ola-
embriyolardan doğması sağlanmış- rumaktadır. bilmektedir.
tır. Günümüzde artık insan embri- Bu noktadan hareketle bilimin-
yosu başarılı bir şekilde dondurulup sanları doğal veya rekombinant AFP Adım adım
çözülebilmektedir ve tüp bebek sü- proteinlerini, hayvan oosit ve sper- insan vücudunun
recinin çok rutin bir parçası haline malarının, kırmızı kan hücrelerinin dondurulmasına
gelmiş durumdadır. ve fare karaciğer hücrelerinin don- 1960’lı yıllarda bir grup bilimin-
Embriyoların dondurularak sak- durulmasında etkin olarak kullan- sanı, “insan vücudunun kriyopre-
lanması ve daha sonra kullanılma- mıştır. Bazı balık türlerinin embri- zervasyon yoluyla dondurulması” ü-
sı uzun yıllardan beri ülkemizde ve yolarına, Drosophila melanogaster zerine çalışmaya başladılar. Projenin
tüm dünyada başarıyla uygulanmak- ve bazı bitkilere AFP gen transfer- ortaya çıkış noktasını, “Henüz teda-
tadır. Dondurmanın en sık uygulan- leri yapılarak ve bu yolla transge- visi bulunmayan hastalıklara gele-
ma nedeni, transfer sonrasında fazla nik canlılar elde edilerek, canlılarda cekte çözüm bulunarak, dondurulan
embriyoları saklayarak gebelik oluş- bu proteinin salınımı gözlenmiştir. insanların hastalıklarının tedavi e-
madığında veya doğum yapıldıktan Ancak, AFP’lerin etkileri transge- dilmesi ve onları hayata geri dönüş-
sonra tekrar gebelik isteği olduğun- nik balık, sinek ve bitkiler üzerin- lerinin sağlanması” oluşturdu. Öte
da çifte kolayca yeniden gebelik de yapılan çalışmalarla sınırlı kalmış yandan üzerinde yoğunlaşılması ge-
şansı vermektir. olup, bu proteinlerin memeli can- reken konulardan birisi de, hücreleri
Ancak son yıllara kadar klasik lılardaki etkileri henüz bilinmemek- ve dokuları yerlerinden çıkararak ve
bilgi olarak taze transferlerin daha tedir. parçalayarak yok edebilen buz oluşu-
üstün sonuç verdikleri kabul edil- Basit metabolizmaya sahip böcek- munun engellenmesidir. Bu neden-
mekteydi. Önceki yıllarda dondur- ler üzerinde çalışmalar yürüten Ja- le amaç “dondurmak” yerine “camsı
ma sonrası embriyo canlılık oranları pon biliminsanları, kriyoprezervas- aşamaya” (vitrifikasyon) hızlı soğu-
şimdiye göre daha düşüktü. Ancak yon yöntemiyle -30⁰C dondurup ma ile yumuşak bir geçişin sağlan-
günümüzde uygulanan gelişmiş -180⁰C’de muhafaza ettikten sonra masıdır. Bu amaçla, şeker ve nişasta
dondurma teknikleri ile embriyola- çözdürdükleri Cnidocampa flaves- gibi basit maddeler viskozitenin de-
İnsan spermasının ve yumurtasının dondurulup çözülmesi, artık rutin uygulamalardan biri. ğiştirilmesi ve hücre zarının korun-
ması amacıyla kullanılmaktadır. Ay-
rıca DMSO (dimetil sülföksit), etilen
glikol, gliserol ve propanediol gibi
kriyoprotektan adı verilen kimyasal
maddeler donma esnasında, antifriz
proteinler (AFP) ise çözülme sırasın-
da hücre içi buz oluşumunun önlen-
mesi amacıyla bu işlemde yer almak-
tadır.
Diğer taraftan bazı biliminsan-
ları ise dondurulan insanları haya-

52
jisinin kalitesine bağlı olarak şekille-
necek.

KAYNAKLAR
1) Bunge, RG., Sherman, JK. (1953), Fertilization capacity
of frozen human spermatozoa. Nature (London). 172:767-
768.
2) Bozkurt, Y. (2017), The role of cryobiology in
conservation of aquatic genetic resources. Saarbrucken,
Germany. Lambert Academic Publishing, 94p. ISBN: 978-3-
330-05346-5.
3) Bozkurt, Y. (2018), Introductory chapter: Application
fields of cryopreservation biotechnology. In: Bozkurt Y.
(editor), Cryopreservation Biotechnology in Biomedical
Karaciğer kanseri olan ve tedaviye yanıt vermeyen 73 yaşındaki Amerikalı biliminsanı James and Biological Sciences. IntechOpen Publisher Ltd. p. 1-4.
Bedford 1967’de, kendi isteğiyle, ileride kanserine bir çözüm bulunabileceği düşünülerek
London, UK. ISBN: 978-1-78984-680-5.
dondurulan ilk insandı.
4) Grischenko, V.I., Chub, N.N., Lobyntseva, G.S., Demina LG,
Chadayev VE (1987), Creation of a bank of cryopreserved
ta geri döndürmenin imkânsız ol- özellikle organlara ve dokulara kan human ovarian tissue for allotransplantation in gynaecology.
duğu görüşünde olup, bu yöntemin akışının geri sağlanması oldukça zor- Kriobiologia, 3: 7-11.
özellikle organların cryo tüplerde layıcıdır. Yanıt bekleyen sorulardan 5) Hovatta, O., Silye, R., Krausz, T. et al. (1996),
korunmasında ve organ nakillerin- birisi de, insan beyninin tam olarak Cryopreservation of human ovarian tissue using
de kullanılmasında işe yarayabile- yeniden hayata döndürülebilecek şe- dimethylsulphoxide and propanediol-sucrose as cryoprotectants.
ceği düşüncesindedir. İnsanlar üze- kilde kriyoprezervasyonunun müm- Hum. Reprod., 11: 1268-1272.
6) Polge, C., Smith, A., Parkes, A. (1949), Revival of
rinde kriyoprezervasyon çalışmaları kün olup olmayacağıdır. spermatozoa after vitrification and dehydration at low
hızlı bir şekilde yürütülmekte olup, temperatures. Nature, 164: 166.
basit dokuların (yumurtalar, sperm, Sonuç 7) Spallanzani, L. (1776), Observations and experiments
kemik iliği, kök hücreleri, kornea, Canlı hücrelerin dondurularak around freezing of sperm and eggs in humans and annals.
deri) düzenli olarak dondurulma- uzun yıllar muhafaza edilmesi ve Rome, Moderna.
sı ve çözülerek nakledilmesinde ru- gerekli durumlarda çözdürülerek 8) Verheyen, G. (2010), Outcomes, safety and effectiveness
for cryopreservation of ejaculated, testicular and epididymal
tin olarak kullanılır durumdadır. kullanılabilmesi bilim dünyasını il- sperm. ALPHA Conference Budapest 30th April - 2nd May
Yine parmaklar ve bacaklar gibi “ba- gilendiren önemli konulardan biri 2010.
sit” vücut bölümlerinin kriyopre- olmaya devam ediyor. Yürütülen ba- 9) Walters, EM. Benson JD. Woods EJ. Critser JK. (2009),
zervasyonu konusunda çalışmalar şarılı araştırmalar, insan vücudunun Sperm Banking: Theory and Practice. The history of sperm
başlamış olup, hayvanlar üzerinde bütünüyle dondurulmasına yönelik cryopreservation. Cambridge University Press. Edited by
yapılan araştırmalarda, bazı karma- çalışmalar için basamak teşkil edi- Pacey AA. and Tomlinson M. 1-10.
10) Whittingham, DG., Leibo, SP., Mazur P. (1972), Survival
şık organların (böbrek, mide, bağır- yor ve umut verici bir yolda olundu-
of mouse embryos frozen to –196°C. Science, 178: 411-414.
saklar) kriyoprezerve edilip çözül- ğu görülüyor. Bu konudaki başarı, 11) Wilmut, I., Rowson, LEA. (1973), The successful low
meleri sağlanmış ve canlıya tekrar kriyoprezervasyonun kalitesinin ya- temperature preservation of mouse and cow embryos. J.
başarıyla nakledilmiştir. İnsan or- nı sıra yeniden canlandırma teknolo- Reprod. Fertil. 33: 352-353.
ganlarının nakli şu anda soğutulmuş
ve donmamış organlara dayanıyor
olsa da, tüm organların tedavisel a-
maçlar için kriyoprezervasyonunun
geliştirilmesi amacıyla yoğun çalış-
malar devam etmektedir.
Bu alanda yapılan araştırmaların
en belirgin örneği, karaciğer kanseri
olan ve tedaviye yanıt vermeyen 73
yaşındaki James Bedford’un 12 Ocak
1967’de, kendi isteğiyle, ileride kan-
serine bir çözüm bulunabileceği dü-
şünülerek dondurulan ilk insan ol-
masıdır. 1991 yılında vücudu görsel
olarak değerlendirilen Bedford’un
vücudunda belirgin bir bozulmaya
rastlanmamıştır.
Esasında, tüm vücudun canlandı-
rılması kendi içinde zorluklar içerir.
Çünkü organların homojen bir şe-
kilde işlevlerine başlayabilmesi için

53
Merak Ettikleriniz

Duyu organlarımız
nasıl işler?
Çevremizi duyularımız yoluyla algılıyoruz.
Bu nedenle bir duyunun oluşumuna yardımcı
olan organların çok önemli işlevleri var.
Bu organlar, görmemizi, işitmemizi,
koku almamızı, tat almamızı ve nesneleri
hissetmemizi sağlar. Peki, bu yapılar
temel işlevlerini nasıl yerine getirir?

Gülseli Kırgıl

S
inirbilim çalışmalarının sonuçlarına göre sayısı gözün iç basıncını dengeler ve gözün şeklini korur.
30’u aşan duyu organına sahibiz. Ancak birbirleriy- Gözün hareketini kontrol eden göz dışı kaslar için
le koordinasyon halinde çalışan 5 duyu organımız, bağlantı sağlaması açısından sklera, göz küresinin
temel duyularımızı oluşturuyor: Göz, kulak, bu- kuvvetini ve esnekliğini oluşturur. Gözün orta taba-
run, dil, deri. Yazımızın konusu duyu organlarımı- kası, dış tabakanın aksine kılcal damarlarca zengin
zın nasıl işlediği… bir yapıya sahiptir. Bu tabaka içerisinde de öne çıkan
iki yapı bulunur: İris ve göz merceği. İris yapısı, gö-
Nasıl görüyoruz? zün korneasının arkasında bulunan düz, halka şek-
Görme organı olan göz, dış tabaka, orta taba- lindeki zarsı yapıdır. Bu yapının ortasında gözbebe-
ka ve iç tabakadan oluşur. Bu katmanların bazıla- ği denilen, büyüklüğü ışınlara bağlı olarak ayarlanan
rı beynimizle doğrudan bağlantılıdır ve göz tarafın- dairesel açıklık bulunur. İris yapısı, kişilerde göz
dan çevremizden toplanan sinyaller bu yolla beyne renginin ifade edildiği yapıdır. Işık miktarının olma-
iletilir. Bu sinyallerin oluşturduğu görsel, çeşitli sı gerekenden fazla veya az olması, görme olayının
mekanizmaların işlemesinin ardından görüntüye gerçekleşmesini engelleyebilir. İşte iris bu noktada
dönüşür. Gözün en dış katmanı olan ve göz yuvar- devreye girer. İris yapısı göz bebeği ile uyumlu çalı-
lığını saran tabakaya dış tabaka adı verilir. Bu ta- şır ve ışık miktarına göre göz bebeği açıklığı ayarla-
baka, saydam tabaka olarak bilinen kornea ve göz nır. Bu çalışma şekli, beyin tarafından kontrol edilir.
akı olarak bilinen sklera yapılarından oluşur. İlk Orta tabakanın bir diğer önemli elemanı göz
olarak kornea, göze gelen ışık sinyallerinin odak- merceğidir. Göz merceği, irisin arkasında bulu-
lanmasında büyük bir rol oynar. Göz merceği ve nur. Kornea tarafından kırılan ve iris tarafından e-
kornea, görme olayının ilk basamağı olan ışınların milen ışık ışınları göz merceğine düşer ve mercek
toplanmasında uyum halinde çalışır. Işık ışınları yoluyla kırılan ışınlar ağ tabaka üzerine düşürülür.
korneaya çarptığında, kornea ışınları göz merceği- Mercek boyutunu ayarlayan kaslar, göze gelen ışı-
ne denk gelecek şekilde büker. Bu ışık kırınımı yo- ğın miktarına bağlı olarak kasılıp gevşeme hareket-
luyla ayarlanan objektif, ışınları retina adı verilen leri yapar ve mercek kalınlığını ayarlar. Mercekte
bölge üzerine düşürür. Bu noktada kornea yoluyla yaşanan herhangi bir sorun görmeyi ciddi derece-
sağlanan ışık kırınımı, kameraların fotoğraf çekme de etkiler. Görme bozukluklarının büyük bir kısmı
prensipleriyle benzerlik taşır. göz merceğinin çalışma şekli ile ilgilidir. Bu çalış-
Ayrıca gözü çeşitli darbelerden korumak, gözü ma şeklinin düzenlenmesi için optik biliminin ön-
nemli tutmak, göz üzerindeki yaraların iyileşmesine cülüğüyle çeşitli iyileştirmeler (gözlük, lens vb.)
yardımcı olmak için gözyaşları korneaya akar. Kor- yapılmaktadır.
nea, mikroplara ve göze zarar verebilecek diğer par- İç tabakadaki retina, gözün arka kısmında bulu-
çacıklara karşı engelleyici bir işlev görür. Bu, tek ba- nan ağsı bir tabakadır. Optik sinirin yakınında ko-
şına kornea yoluyla yerine getirilemez. Kornea bu numlanmıştır. Temel işlevi, göz merceği tarafından
işlevi, göz kapakları, kirpikler, gözyaşı ve göz akı odaklanan ışınları alarak optik sinire iletilecek sin-
yapısı ile paylaşır. Son olarak kornea, güneşten ge- yallere dönüştürmektir. Retina içerisinde ışığa du-
len zararlı ultraviyole ışınlarını engelleyen bir filtre yarlı hücreler (reseptörler) bulunur. Bu fotoresep-
işlevi görür. Bu tabakadaki ikinci yapı olan sklera, törler, ışık yoğunluğu ve renk gibi temel özellikleri

54
tespit eden hücrelerdir. Ağsı yapıda Görme organı olan
bulunan bu fotoreseptörler, çubuk göz, dış, orta ve iç
tabakadan oluşur.
ve koni reseptörleri olarak adlandı- Bu katmanların
rılır. Çubuk şeklinde olanlar büyük bazıları beynimizle
doğrudan bağlantılıdır
oranda siyah-beyaz görüşü ve ci- ve göz tarafından
simlerin şeklinin algılanmasında iş- çevremizden toplanan
leve sahipken, koni hücreleri renk- sinyaller bu yolla
beyne iletilir.
li görüşü sağlar. Retina tarafından
işlenen ışık ışınlarına dair bilgiler,
beyinde görüntünün oluşumunu
sağlamak için optik sinire yönlendi-
rilir. Optik sinir aldığı bilgiyi beyne
iletir ve böylelikle beyinde görüntü
meydana gelir. Kulak kanalının (işitme kanalı) kemikleri. Bunun yanı sıra orta ku-
içerisinde ilerleyen ses dalgaları bir lak, oval pencere adı verilen yapı ile
Nasıl duyuyoruz? süre sonra dış kulağın en önemli bi- östaki borusunu içerir. Kulak kana-
Çevremizi fark etmemiz için çok leşeni olan kulak zarına ulaşır. Ku- lı boyunca ilerleyerek kulak zarına
önemli duyu organlarından biri o- lak zarı, işitsel kanalın sonunda bu- gelen ses dalgaları, burada bulunan
lan kulağın işlevi, ses dalgalarını top- lunan bir zardır ve aynı zamanda da kemiklere iletilir. Bu üç kemik bir
layıp beyne iletmektir. Kulak, üç te- dış kulaktan orta kulağa geçiş nok- köprü oluşturur, bu bölgedeki en
mel katmandan oluşur: Dış kulak, tası işlevi görür. Kulak zarı son de- son kemik olan üzengi, oval pence-
orta kulak ve iç kulak. Dış kulağın rece hassas bir yapıya sahiptir ve ses reye bağlanır. Oval pencere, iç ku-
işlevi, ses dalgalarının algılanıp titre- dalgalarının bu zara ulaşmasıyla bir- lakta bulunan salyangoz yapısını
şimlerin orta kulağa iletilmesidir. Or- likte kulak zarı titreşir. Bu titreşim- (koklea) kaplayan bir zardır. Kulak
ta kulak ses dalgalarının dış kulaktan lerin işlenmesi yoluyla da duyma zarının titreşmesinin ardından ses
iç kulağa iletirken, iç kulak sesin iş- gerçekleşir. Kulak zarının bu önemli dalgaları; çekiç, örs ve üzengi bo-
lenip beyne iletilmesini sağlar. Ana- işlevi nedeniyle kulak kanalı, kulak yunca ilerler ve oval pencereye doğ-
tomisine odaklanacak olursak dış zarını korumak için hafifçe kavisle- ru hareket eder. Ses dalgaları kulak
kulak, “pinna” adı verilen kulak kep- nir. Böylelikle böceklerin kulak za- zarı üzerinden oval pencereye iletil-
çesinden oluşur. Kulağın dışarıdan rına ulaşması gibi pek çok olumsuz diğinde orta kulak, ses dalgalarının
görünen tek bölgesi olan dış kulak, durumun gerçekleşmesi zorlaşır. basıncını iç kulağa girmeden ön-
ses dalgalarıyla karşılaşan ilk kat- Aynı zamanda kulak kanalında bu- ce yükseltir. Orta kulakta bulunan
mandır ve sesi toplayıp ileten bir hu- lunan kulak kiri (cerumen), toz ve bir diğer önemli yapı, östaki boru-
ni gibi çalışır. Bu huni işlevi olmaz- böcek gibi istenmeyen maddelerin sudur. Bu yapı, kulağı yutağa açan
sa, ses dalgaları işitme kanalına daha kulak zarına ulaşmalarını engeller. bir köprü işlevi görür. Östaki boru-
doğrudan bir yol ile giriş yapar. Bu Orta kulak, kulak zarı ve oval sunun temel işlevi kulak zarının her
durum ise, seslerin duyulmasını ve pencere arasında kalan bölgedir. Or- iki tarafındaki basıncı eşitleyip ku-
anlaşılmasını zorlaştırır. Kulak kep- ta kulak yapısı, duyumun gerçek- lak içindeki basıncı dengelemektir.
çesinin ardından ses dalgaları, ken- leşmesi için çok temel bir biçimde Çoğu durumda basınç otomatik o-
dilerini iç kulağa ulaştıracak olan ku- çalışan üç kemik içerir: Çekiç (mal- larak ayarlanabilir ancak bu durum
lak kanalı boyunca ilerler. leus), örs (incus) ve üzengi (stapes) gerçekleşmediği takdirde yutkunma
hareketi ile birlikte basıncın eşit-
Orta kulağın iltihaplanması durumunda duyum güçlükleri yaşanır.
lenmesi sağlanır. Bu hareket, östaki
borusunu açılmaya zorlar ve basın-
cı dengeler. Kulak zarına gelen tit-
reşimler oval pencereye iletildikten
sonra ses dalgaları iç kulağa doğru
ilerler. Salyangoz yapısında ses dal-
gaları elektriksel darbelere çevrilir.
Daha sonra bu sinyaller beyin tara-
fından sese dönüştürülür.

Solunum ve kokuların
algılanması
Üzeri deri kaplı kıkırdaklardan o-
luşan bir organ olan burnun temel
işlevi, kokuların algılanmasıdır. Ko-
ku alma, burun tarafından toplanan
bilgilerin beyne iletilmesi ile gerçek-

55
leşir. Koku organı olan burnun, işit- şur. Ancak genel itibariyle “tat” ve- Temel olarak dört adet tat du-
me olayının gerçekleşmesinde de iş- ya “lezzet” olarak ifade ettiğimiz yusu bulunur. Bu temel tatlar, ek-
levi bulunur. Yani burun, solunumu şey, duyumlardan oluşan bir demet- şi, acı, tatlı ve tuzlu olarak isimlen-
sağlamanın yanı sıra pek çok olayın tir.  Sadece dil ve tat almayla değil, dirdiğimiz özellikleri taşır. Bunlara
oluşumunda işlev sahibidir. koklama ve görmenin de dahil ol- 1900’lerin başında Japon araştırma-
Kıkırdak duvarı (septum) yo- duğu birçok duyunun işleyişi ile o- cılar tarafından “umami” de eklendi.
luyla burun içerisinde iki yolun a- luşan lezzet hissi, besinin görseli ile, Bu tatların algılanması, tat tomur-
çılacağı bölmelenme gerçekleşir. koku ve besinin sıcaklığı gibi özel- cukları adı verilen yapılarla sağla-
Böylelikle yüz içerisinde sinüs boş- liklerin birleşmesiyle oluşur. Bur- nır. Tat tomurcukları, dilin yüzey
lukları denilen karmaşık bir ka- numuz tıkalı olduğu durumlarda, tabakasında bulunan minik nokta-
nal sistemi ile hava cepleri oluş- tükettiğimiz besinlerden tat alama- cık şeklindeki yapılardır. Sinir ağı-
muş olur. Burnun her iki tarafında mamızın temel nedeni budur. Böyle na bağlı çok sayıda duyu hücresine
bulunan geçitler, iki farklı bölge- durumlarda tat algısı da donuklaşır. sahiptirler ve bu nedenle lezzet du-
ye (koana ve nazofarenks) açılır. Tat alma ve koku alma duyumları, yusunun oluşumu burada başlar.
Bu yapılardan nazofarenks, ağzın doğrudan istemsiz sinirlere bağlıdır. Her bir tat tomurcuğu, 10 ila 50 a-
hemen arkasına denk gelen bölge- Dolayısıyla kötü bir koku veya tat rasında duyusal hücreye sahiptir. Bu
ye bakar ve bu yolla, solunan ha- alımında aniden mide bulantısı ya- hücreler bir araya gelerek bir kapsül
vanın akciğere ulaşması sağlanır. şanması durumu gerçekleşebilir ya oluştururlar. Bu yapı, ince bir par-
Bu anlamda burun, solunum siste- da iştah açıcı bir koku mide özsuyu- mağı andıran duyusal hücre ağlarına
mi için bir geçit işlevi görür. Ayrı- nun üretimini artırabilir ve ağız su- bağlanır. Bu yolla, tada dair bilgiler
ca burun içini kaplayan ince kıllar lanması yaşanabilir. beyne aktarılır.
ve mukus üretimi yoluyla çevrede Dil, kendini kolayca yenileyebi-
bulunan maddelerin, burun içine Tat tomurcuklarına bakış len bir organdır. Öyle ki, dilde mey-
girişini önler. Burun içerisinde bu- Tada dair temel duyumlar, dil yü- dana gelen herhangi bir hasar kısa
lunan kemoreseptörler, koku mole- zeyinde yer alan tat algılayıcı resep- bir süre içerisinde düzelir. Bu kap-
küllerinin tanınmasını ve bilgilerin törler yoluyla tanınan maddelerin samda dil, içerdiği tat tomurcukları-
işlenmesini sağlar. “Kemoreseptör” beyne sinyal göndermesi ile oluşur. nı da kısa periyotlarda yeniler. Bah-
ifadesi, bu reseptörler için algıla- “Papilla” adı verilen tat tomurcuk- sedilen 5 temel lezzetin yanı sıra,
nabilir madde olarak görülen esas larının önemli bir işlevi bulunur. 100.000’i aşkın sayıda lezzetin ol-
moleküllerin kimyasallar olduğu- Eskiden “Bu tat tomurcukları, tüm duğu bilinmektedir. Bu tatların or-
nu ortaya koyar. Kokunun algılan- tatları algılayabiliyor olsalar da di- taya çıkışı ise, besinlerin içerdiği
ması, diğer bütün duyularda oldu- lin belirli bölgelerinde özelleşmiş çeşitli kimyasalların tanınması yo-
ğu gibi beyinde gerçekleşir. Koku işlevlere sahiptirler” denilmekteydi luyla olur. Örneğin tatlı olarak ni-
alımı, karada yaşayan canlılarda ol- ve dil, duyumlara göre bölmelendi- telendirilen tadın oluşumu için be-
dukça gelişmiş durumdadır. rilmekteydi. Ancak dilin farklı böl- sin içeriğinde yüksek oranda glikoz,
Tükettiğimiz ekşi bir üzümün, gelerine farklı tatları algılama işlevi fruktoz gibi maddeler yer almalıdır.
bir ilacın veya bir kurabiyenin bize yükleyen bu anlatı doğru değildir. Tuzlu olarak nitelendirilen tadın o-
hissettirdiği “lezzet“ hissi, şüphesiz Dilin her noktası tat alımında işlev luşumu için, çeşitli minerallerin dil
dil üzerindeki tomurcukların besin- sahibidir, ancak dilin kenarları, di- tarafından algılanması yeterlidir. A-
lerden gerekli bilgiyi almasıyla olu- lin ortasına göre daha hassastır. cı lezzetinin oluşumunda çok sayı-
da madde etkin rol oynar. Ekşi tadın
“Lezzet” kavramı, dil ve burnun ortak işlevi sonucunda oluşur.
oluşunda ise, asidik çözeltiler veya
çeşitli iyonlar öne çıkar. Umami ise,
Japoncada “lezzetli” anlamında kul-
lanılan bir sözcüktür. Bu tat, genel i-
tibariyle et suyunun veya domatesin
tadı olarak tariflenir. Lezzet artırıcı
ve koruyucu olarak paketli gıdalar-
da kullanılan glutamat tuzları, uma-
mi tadını verirler. Bu tuzlar, sağlı-
ğa yüksek oranda zarar verebilir. Bu
nedenle, paketli gıdaların sık tüke-
tilmemesi önerilir.

Çevreyi sinir uçlarımızla


algılamak…
Deri, bütün vücudumuzu saran
ve iç alanımızı dış ortamdan koru-
yan bir yapıya sahiptir. Ortalama 20

56
metrekarelik boyutu ile deri, vücu- bölgedeki hücre miktarında büyük lamaktır. Dermis ayrıca derinin en
dun en büyük ve en ağır organıdır. değişimler gözlenmez. Epidermis temel işlevi olan temas yoluyla his-
Vücudumuzda bu kadar yüksek o- tabakasında meydana gelen bu sert setmeyi sağlayan hücreleri de içerir
randa bulunan deri, farklı birçok iş- yapı oluşumu, derinin kendini ko- ve aynı şekilde bu dokular ter bezle-
levi de yerine getirir. Örneğin, vü- rumak için geliştirdiği bir özelliktir. ri de içerirler. Bu nedenle, hissin o-
cudumuzu dış etmenlerden korur. Genel itibariyle epidermis, ayak ta- luşumu ve ter üretimi bu noktadaki
Nem, soğuk ve güneş ışınlarının or- banı ve avuç içi gibi bölgelerde da- hücreler aracılığıyla gerçekleşir. Bu
ganlarımızı doğrudan etkilemesinin ha kalın olarak gözlenen bir tabaka- hücreler yoluyla toplanan bilgi, sinir
önüne geçer. Bu noktada deri, vü- dır. Epidermis ayrıca, deri renginin ağlarına ve oradan da beyne taşınır.
cudu koruyan bir bariyer gibi işler. oluşunda da etkilidir. Deriye renk Bu noktada irdelememiz gereken
Koruyucu bariyerliğin yanı sıra, vü- veren melanin pigmentini üreten son tabaka, alt tabaka olarak adlan-
cut sıcaklığının korunması gibi pek hücreler, cildin en dışındaki bu kat- dırılan “hipodermis”tir. Hipoder-
çok önemli işleve de sahiptir. Su- manda bulunur. Cildimiz fazla mik- mis, genel itibariyle bağ doku ve
suz kalma durumunun önlenmesine tarda Güneş ışığına maruz kalırsa, yağdan oluşur. Deri, bu katman yo-
yardımcı olur, aşırı sıcak veya soğu- fazla miktarda pigment üretimi ger- luyla kemik ve kas dokuya bağla-
ğun olumsuz etkilerinin oluşmasını çekleşir, bu nedenle ciltte koyulaş- nır. Alt katman, dermis katmanının
engeller. Sıcaklık, aşırı soğuk, yük- ma meydana gelir. Bu hücreler, cilt kıvrımları ve o kıvrımlar arasındaki
sek basınç, kaşıntıya sebebiyet vere- renginin oluşumunun yanı sıra cil- boşluklardan meydana gelir. Bu boş-
cek bir böcek ve benzeri durumların din ultraviyole ışınlardan korunu- luklar, yağ ve sudan meydana gelen
vücudumuz tarafından hissedilme- mu için de çalışırlar. bir madde ile doludur. Bu noktada
sini sağlar. Bütün bu işlevlerle yük- Orta tabaka olarak bilinen dermis yağ, kemikleri ve eklemleri darbe-
lenen deri, üç katmandan oluşur: tabakası, epidermisin hemen altında lerden korur ve izolasyon işlevi gö-
Dış katman (epidermis), orta kat- bulunur. Bu tabaka, yoğun elastik rür. Ayrıca yağ tabakası yoluyla vü-
man (dermis) ve alt katman (hipo- liflerden meydana gelmiş bir ağdır. cut sıcaklığının dengede kalması da
dermis). Bu tabakaların boyutları, Bu ağsı tabaka, derinin güçlü ve sağ- sağlanır. Bu tabakadaki yağ hücrele-
vücudunuzda bulundukları bölge- lam olmasında etkilidir. Deriye esas ri, D vitamini gibi bazı maddelerin
lere göre değişkenlik gösterir. Aynı gerginliğini verir. Deride meydana üretiminde de etkilidir.
şekilde bu tabakaların kalınlığı da gelen aşırı gerilmelerle dermis taba-
yaşa bağlı olarak değişkenlik gös- kasında yırtılmalar meydana gelebi-
terebilir. Genellikle yaşlı insanların lir ve “çatlak” adı verilen yapılar o- KAYNAKLAR
genç insanlardan daha ince derileri luşur. Bu durum, hamilelik yaşayan 1)https://nei.nih.gov/health/cornealdisease
vardır. kadınlarda ve kısa sürede yüksek ki- 2) https://www.allaboutvision.com/resources/sclera.htm
Epidermis, derinin en dışında bu- lo alımı yaşamış insanlarda gözlene- 3) https://www.healthline.com/human-body-maps/retina
lunan tabakadır ve saç, tırnak gibi bilir. 4) https://www.hear-it.org/The-inner-ear-1
yapıların temelini oluşturan keratin Orta tabaka olan dermis, sinir a- 5) https://www.hear-it.org/The-ear—a-magnificent-organ
6) https://www.livescience.com/52341-nose.html
üreten hücrelerden oluşur. Bu du- ğı, kıl kökü ve kılcal kan damarla-
7) https://www.mhealth.org/patient-education/89973
rumun yanı sıra derinin dış katma- rı içerir. Kılcal damarların ana işlevi, 8) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK279408/
nı olan epidermisin üç temel işlevi vücut sıcaklığındaki değişimlerde 9) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK279255/
vardır. Bunlar, yeni hücrelerin üre- çeşitli mekanizmaları işleterek bu 10) https://www.medicalnewstoday.com/articles/
tilmesi, vücudun korunması ve cilde sıcaklığın dengede kalmasını sağ- 320435.php
renginin verilmesidir. Temel meka- Çevremizi vücudumuzu kaplayan deri yoluyla hissederiz. Dokunma duyusu bu hissin ortaya
nizma şöyle işler: Deride yeni hüc- çıkışında etkilidir.
reler üretildikçe, eski hücreler deri
yüzeyine doğru itilir. Burada biriken
görece eski hücreler zamanla ölür
ve sertleşir. Bu hücreler, birbirleri-
ne yakın şekilde paketlenir ve cildin
dış bölgesini kaplar.
Epidermis sürekli bir biçimde
kendisini yeniler. Bu durum, epider-
misin alt katmanlarında yeni hücre-
lerin oluşması ve bu hücrelerin dört
hafta içinde cilt yüzeyine taşınması
yoluyla gerçekleşir. Epidermis yü-
zeyinde meydana gelen herhangi bir
tahribat, epidermisin alt katmanla-
rında gerçekleşen hücre yenilenme-
lerinin artmasıyla karşılanır. Böyle-
likle deride dökülmelerin yaşandığı

57
Batı Roma neden ve
nasıl çöktü?

“Roma’nın etrafında bir boşluk yaratıldı ve barbarlar tarafından istila edilmeyen


bu yerlerde barbarlık kendiliğinden doğdu.” (A. Césaire)(1)“Sorulması gereken,
Roma’nın çöküşünün Batı’daki imparatorluğu olduğu kadar, Doğu’dakini de ne
derece etkilediğidir.” (J. Goody)(2) “Barbarlar Batı tahtı üzerinde hak iddia eden son
kişiyi öldürdüler, ona ait belirtileri paket edip Roma Senatosu ile anlaşarak, bunu
Bizans’a gönderdiler. Artık yeryüzünde Batı İmparatorluğu yoktu.” (A. Ribard)(3)

Alp Hamuroğlu

B
ir yol olarak Akdeniz, toplumların birbirleriyle iliş- Avrupa’da uygarlıklar ve “barbarlar”
kilerini sağladığı gibi, uygarlığın gelişmesini de ko- Bir Akdeniz uygarlığı olan ve bugünkü Yuna-
laylaştırdı. Anadolu, Mezopotamya, Doğu Akdeniz, nistan coğrafyasında kent devletleri şeklinde or-
Mısır, Girit vb. uygarlıklar birbirlerini etkilediler. taya çıkan Grek uygarlığı (MÖ 746, sonlanması
Milattan üç-dört bin yıl öncesinde Doğu Akdeniz yaklaşık MÖ 146), köleci toplumun belki ilk ör-
merkez olmak üzere bütün Akdeniz boyunca tica- neği olarak tarih sahnesinde yerini aldı. Kendisin-
ret yapıldı. Birbirlerine verecek malları olan top- de uygarlık adına ne bulunuyorsa hepsi doğudan
lumlar, ticaret yaparken kültürel ve teknik bakım- alınmaydı. Ticaret işlevini geniş alanlarda yürüt-
lardan değiş tokuş da yapıyorlardı. tü. Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e kadar koloniler
Bilimlerin gelişmesi, doğaya hâkim olma konu- kurdu. Kendisinin batısına ve kuzeyine hiç önem
sunda olanaklar yaratırken üretim düzeylerini de vermedi. “Avrupalılar”dan da hep uzak durdu. Bü-
yükseltti ve çeşitlendirdi. Tarım devrimini metal tün çevreyi bilir ve tanırken, kendisinin batısını ve
kullanma ile ilgili teknolojik gelişmeler ve buluş- kuzeyini bilmedi, tanımadı. Doğu’nun ürünlerini
lar izleyecekti. ve özelliklerini ta Uzak Doğu’dan Akdeniz’e taşır-
Astronomi, takvim, matematik, geometri, hesap, ken, ta en uzaktaki Çin’le bile ilişki kurmuş ve alış-
para, yazı olarak uygarlığın bütün göstergeleri, Do- veriş yapıyorken, yanı başındaki Avrupa’dan ne bir
ğu Akdeniz ve çevresi olan her yerde aynı zamanda şey aldı, ne de onlara bir şey verdi.
olmamakla birlikte sürekli gelişme gösterdi. İtalya yarımadasında ilk yüksek uygarlık Et-
Daha Doğu’da ortaya çıkan nehir ovalarının uy- rüsklerledir. MÖ 10. yüzyılda Anadolu’dan küçük
garlıklarıyla Akdeniz ve bütün bölge ilişki içinde gruplar halinde gelen bu “yabancı” toplum, bir-
oldu, ticari ve kültürel alışverişler yapıldı. kaç yüzyıl geçtikten sonra İtalya’ya damgasını vur-

58
du. 750 yılında Roma kentini kur- Tarım yapan göçebe topluluklar rasında ayrım yapıyor, onları aşağı,
muşlardı. Roma kent devleti krallık durumundaki avcı Cermen kabile- kendilerini üstün görüyorlardı.
olarak orada ortaya çıkacaktı. Kral- leri yazı bilmiyor, para kullanmıyor- “Avrupalılar” Roma için de bir an-
lığın ilk dönemlerinde Roma’yı Et- lardı, kent hayatı yaşamamışlardı.(8) lam taşımıyorlar, hatta kim oldukları
rüsk Kralları yönetti. Etrüskler, MÖ Takvimleri olmadığı gibi takvime ih- ve nasıl oldukları konusunda merak
600-500 yıllarında bütün İtalya’ya tiyaçları da yoktu; tarımcı toplum ol- bile uyandırmıyorlardı. İlk fark eden
ve -Kartaca ile yaptıkları ittifak ile- madıklarından doğanın düzeninin ve ve ayrımı yapan “Galya Fatihi” Juli-
Akdeniz ticaretine hâkim oldular.(4) doğa olaylarının tarıma etkisiyle il- us Sezar’a (MÖ 100-44) kadar Roma-
Köleci sistemi benimsemediler. Ka- gilenmeleri söz konusu olmazdı, ge- lılar, Keltlerle (“Galli”lerle) Cermen-
dın-erkek eşitliği bakımından olum- rekmezdi. Ekin biçmeye başlama, leri birbirlerinden ayırt edemezlerdi.
lu örnek olarak bilinen bir gelenek- hasadın sonu, bağbozumu, gün dö- İmparator Sezar’ın De Bello Gallico
leri vardı.(5) nümü, tohum-ekim zamanı, baha- (Galya Savaşları) adlı kitabı Cermen-
Gene İtalya’da ortaya çıkan bir rın başlaması, nadas vb’nin zamanla- ler hakkında ilk yazılı bilgileri içer-
kent devleti olan Roma (MÖ 753- rı ve dönemleri onlar için belirleyici mekteydi. Daha sonra Romalı tarihçi
MS 1453), Grek uygarlığının mira- önemde olmadığından bütün tarım Tacitus (MS 55-116), bu halkı anla-
sını devralarak gelişme gösterdi. Kö- toplumlarında olan kutsal günleri ve tacak, tanınmalarını sağlayacak ve
leci üretim sistemini sürdürdü, daha bayramları olmazdı. Fark ettikleri ve Germania, Germani, Germanus, Ger-
da ilerletti. Akdeniz ticaretini, son- ilgilendikleri, sadece mevsimlerdi. manicus sözcüklerini kullandığından
ra da bütün Akdeniz’in hâkimiyetini Barınma-korunma-yiyecek sorunla- onlar için bu adların kullanılmasının
ele geçirdi, zaman içinde büyük bir rının azaldığı baharın gelişi, herhal- ve yerleşmesinin öncüsü olacaktı.(11)
imparatorluk oldu. de tek şenliklerinin nedeni olmalıydı. Ancak Roma’nın Avrupa’daki
Keltler, Cermenler, Slavlar, Vi- Bir Doğu Avrupa ve Batı Asya kav- macerası sanki geçiciydi. İmpara-
kingler, Normanlar gibi -bunların bir mi olan Slavlar, zaman zaman yer de- torluğun genelindeki düzeyi orala-
kısmı doğu yönünden bölgeye gelmiş ğiştirmekle birlikte köy toplulukları ra aynen taşımadı, Avrupa adeta u-
olmakla birlikte- Avrupa’nın “yerli- halinde yaşayan barışçı toplumlar- cundan tutuldu. Yaptığı, kültürel
si” olan kavimlerin iki-üç bin yıl ön- dı. Bütün Avrupa dilleri başta olmak uygulamalarla ve yaşama biçimiyle
cesine kadar yüksek bir uygarlıkları üzere birçok dile Latince slawe’den (yıkanma kültürü, hamam vb.) bir-
ve önemli bir devletleri olmadı. Av- gelerek yerleşmiş olan “köle” sözcü- likte, esas olarak hâkimiyetinin ge-
rupalılar hep kabile örgütlenmesi ve ğü (Fransızcada esklave, İngilizcede reği olan yolları döşemek ve şanına
ilişkileri içinde kaldılar. Yerleşik top- slave, Almancada sklave, İtalyancada uygun binalar yapmaktan ibaretti.
lumlar halini alamadılar, tarım devri- schiavo, Arapçada çoğulu sakalibe o- Nitekim küçülürken ilk terk ettiği
mine katılamadılar. Putlara dayanan lan sakleb vb.), Slav kavimlerinin ge- yerler, en kuzeyden başlayarak batı,
dinleriyle göçebe ve yarı-göçebe ka- nel adından türemişti.(9) kuzey ve Avrupa olacaktı.
bileler olarak hep birbirleriyle savaş- Grekler, Avrupalılarla, onları kö-
tılar, birbirlerini kırdılar. le yapmak dışında bir ilişki içinde Romalılar ve Cermenler
Çok yer değiştiren ve neredeyse olmadılar. “Barbar”(10) olarak nite- Roma İmparatorluğu, Akdeniz’i
bütün Avrupa’ya yayılan Keltler, MÖ ledikleri Avrupalılarla kendileri a- tamamen ele geçirdikten sonra
5. yüzyılda bugünkü Fransa coğraf- Etrüskler, MÖ 600-500 yıllarında bütün İtalya’ya ve Akdeniz ticaretine hâkim oldular. Köleci
yasının batısına yerleştiler. İberia ve sistemi benimsemediler. Kadın-erkek eşitliği bakımından olumlu örnek olarak bilinen bir
Britanya’ya da gitmelerine karşın en gelenekleri vardı.
uzun ömürlü krallıkları Galya’da ol-
du.(6) Diğer Avrupalılara göre uygar-
lık düzeyleri daha yüksekti, hatta
Avrupa’nın en ilerileriydiler.
Avrupalıların en önemli, hareket-
li ve etkili kavmi olan Cermenler çok
sayıda boy ile oldukça dağınık du-
rumdaydılar. Avrupalılar arasında en
büyük nüfus olan Cermenler, bazıla-
rı büyük ve geniş ailelerden (Sippen)
ibaret olan kabileler halinde yaşıyor-
lardı.(7) Gotlar, Lombardlar, Lango-
bartlar, Tötonlar, Alemanlar, Sakson-
lar, Vandallar, Franklar, Thüringler,
Burgundlar, Gepidler, Jütler, Herul-
lar, Kimberler, Ruglar, Skirler, A-
lenler, Salienler, Hermundurenler,
Süevler, Markomannenler; bütün
bunlar Cermenlerin bir kısmıdır.

59
Avrupa’da da yayılmıştı, kuzeye doğ- çine almak istemezdi. Örneğin, Cer- yaşamaya başlayan “özgür Cermen-
ru ilerlemiş, kendisiyle temas eden menlerin Roma sınırlarına girmesi ler”, Roma vatandaşlarına göre iki
ve kendisiyle hep savaşan Avrupalı- yasaktı, izinle girenlerin de hakları kat vergi ödemek zorundaydılar.
ların, donanımlı devlet örgütlenme- sınırlıydı. “İnsan muamelesi” gör- Para ilişkilerini, toprak eşya üret-
siyle, yüksek uygarlıkla ve daha ileri mezlerdi, bir Roma vatandaşı ile ev- meyi sonradan Roma Uygarlığı’nda
kültürel kurumlarla ilk karşılaşma- lenmelerinin ya da ilişkiye girme- gördüler. Roma’nın Galya’da, kendi
sına ve tanışmasına vesile olmuştu. lerinin cezası idamdı. Barbarların topraklarında çalıştırdığı Akdeniz-
Ancak Avrupalılar bu karşılaşmadan sınırlarından içeri girmesini önle- li-Doğulu ve Afrikalı zanaatkârların
yararlanmaya henüz hazır değildi. mek için Roma, kuzey sınırlarında, (çömlek ve cam ustaları) Ren
Vahşi hayatın içinde uygarlığın ge- limes adını verdiği yüzlerce kilomet- Nehri’nin doğusunda imalathaneler-
rekleri onlara ters geliyordu. Örne- relik bir “Çin seddi” inşa etmişti ve de çalışmaları sonucu çömlekçilik,
ğin, “Töton vahşilerine göre, ‘sağlıklı’ sızmalar, sık inşa edilmiş karakol- camcılık gibi zanaatları öğrendiler.(15)
insan vahşi bir hayvan gibi davrana- larda legionlar tarafından önlenmek- Cermenler, ata binmeyi ve onu bi-
bilen kişiydi”.(12) Bu yüzden yüksek teydi.(13) Kıtadaki bu seddin benzeri nek hayvanı olarak kullanmayı bil-
örgütlenme düzeyindeki gelişmiş bir İngiltere’de de aynı şekilde yapılmış- mezlerdi ve at eti yerlerdi. Kilise,
devletle karşılaştıklarında buna u- tı. MS 122’de İmparator Hadrianus yüzyıllar sonra, Hıristiyanlığı kabul
yum sağlayamadılar. Hem boyun eğ- (76-138) tarafından inşa ettirilen, eden Cermen kabilelerin at eti ye-
mediler hem de “devletleşerek geliş- Tyne Nehri’yle Solway Halici arasın- mesini yasaklamak zorunda kalacak-
me” yoluna girmediler. Yağmacılıkta, da 120 km. uzunluğundaki “Hadri- tı. Atın kurban edilmesi ve at eti yen-
göçebelikte ve toprağa bağlı olmayan an Duvarı”, İskoçlar ve Piktler gibi mesi “iğrenç ve menfur bir suç”tu.(16)
tarımcılıkta ve toplayıcılıkta kaldılar. “vahşi” kavimlerle ilişkiyi kesmek Çünkü Roma’ya -ve atı tanıyan bü-
“Avrupalılar” iki ve üç bin yıl ön- için tasarlanmıştı (Ancak garnizon- tün uygarlıklara- göre at, ulaşımda ve
cesinde, yakınlarındaki Doğu’yu, larda asker bulundurulamamasın- savaşta en önemli ve değerli olan şey-
Orta Doğu’yu da pek bilmezlerdi. dan dolayı iki kez aşılacaktı).(14) di ve yenemezdi. At önemliydi, yene-
Kendilerinden başka bir şey bilme- Cermenler, Roma’da köle ve asker rek ziyan edilemezdi. At olmasa ge-
yen Avrupalılar, Avrupa içinde çok olarak bulunabilirlerdi. Ancak Roma, niş imparatorluğa hâkim olunamaz,
yer değiştirdiler, ama Doğu uygarlı- kolayca boyun eğmeyen, üretime ve savaşlar kolay kazanılamazdı.
ğının bir Akdeniz devleti olan Roma disipline uymayan özellikleri yüzün- Avrupalılar içinde özellikle Cer-
İmparatorluğu Avrupa’nın kuzeyba- den onlardan yine de kaçınırdı. Köle menler, Roma uygarlığı ile tanışma-
tısına doğru yayılana kadar da kendi olarak değerleri düşüktü. Asker ola- larından sonra da “herkesin birbirini
“uygarlık”larından başka bir uygar- rak da tercih edilmezlerdi. İyi savaş- tanıdığı toplum”dan çıkmak isteme-
lıkla karşılaşmadılar. çılar, dövüşçülerdi ama sadakatleri diler, “başkaları”yla bir araya gelme-
Barbarlar uygarlığı sevmezler ve olmadığından, kolay “ihanet” ettikle- meye çalıştılar, böylece değişmeye ve
benimsemezler ama ona saygı ve rinden dolayı güvenilmezdiler. gelişmeye direndiler. Cermenler ya-
hayranlık duyarlardı. Roma’ya da Roma’nın kuzey bölgelerde kont- salara uymakta “yeteneksizdiler”. Kız
böyle bir duygu içinde bakarlar, sı- rol edemediği durumlarda sınırlar- kardeşini alıp götürerek Honarius’la
nırlardan içeri girmek, imparator- dan giren Cermenlere özgürlük ver- evlendirip Roma imparatoruna eniş-
luk hizmetinde olmak isterlerdi. diği olurdu ama örneğin Galya’da te olan Got kralı Athanulf’un “Ro-
Ama Roma, “barbar” Avrupalıları i- (kuzeybatı Fransa‘da) izin verilerek ma tarzı” ifadesiyle, “Gotların sı-
nır tanımaz barbarlığı yasalarla asla
İtalya’da ortaya çıkan bir kent devleti olan Roma, Grek uygarlığının mirasını devraldı. Bütün
Akdeniz’in hâkimiyetini ele geçirdi, zaman içinde büyük bir imparatorluk oldu. uyuşamıyor”du.(17) Bu şekilde bir
Cermen kralın ifadesiyle de -5. yüz-
yıl başında- teyit edilmiş olduğu gibi,
Avrupalı “barbarlar” ile ilgili olum-
suz izlenimler algı olmaktan çok ol-
guydu. Nitekim yüzyıllar sonra bile
bu özellikler sırası geldiğinde sürekli
tekrarlanıp duracaktı. “İbni Haldun,
kuzeyli barbarlardan öğrenilecek
hiçbir şey olmadığına inanan Tole-
do kadısı Said ibn Ahmed’den iki yüz
yıl sonra, ‘Orada neler olup bittiği-
ni Tanrı bilir’ demişti. Onlar insan-
lardan çok hayvanlara benziyorlar-
dı.”(18)

Roma İmparatorluğu ve
dinsel “tolerans”
Roma İmparatorluğu ve devleti-

60
nin çoktanrılı bir dini vardı. Grek de kalsa “eşit” olmuşlardı, ama “Av- nında, Roma’nın gücünün doruğun-
uygarlığının tanrıları model alınmış rupalılar” gene kapsam dışındaydı. da olduğu dönemde devletin bütün
ama adları değiştirilmişti. Roma çok bölgeye tam hâkimiyeti, pax Romana
yayılmış bir imparatorluk olarak sı- Roma İmparatorluğu ve denilecek olan “Roma Barışı”nı ge-
nırları içinde sayısı beş yüzden faz- Hıristiyanlık tirmişti. Kendisine karşı çıkılamadı-
la olan çok farklı inanış ve dinleri MS 2. yüzyıldan sonra din hali- ğı gibi Roma, hâkimiyet alanlarında
barındırıyordu ve bu yüzden -ayrı- ne gelen İsa taraftarlığı Roma tara- çatışmalara da izin vermezdi. Herke-
ca mecburen- çokdinliydi. Yani Ro- fından önceleri umursanmazken, se gücü yettiği için, kimse kendisine
ma topraklarında “din özgürlüğü” 200 yılından başlayarak tehlike ola- karşı çıkamadığı için “barış” vardı.
vardı. Her topluluk, her halk ken- rak da görülmeye başlandı. Eşitlikçi, İki yüzyıl kadar sürdü. İlkçağ kül-
di dinini koruyabilir, herkes istediği paylaşmacı ve barışçı Hıristiyanlık türünün bütün Akdeniz havzasına
dine mensup, istediği inanca sahip otorite olan Roma’yla uyumsuzluk i- yerleşmesini sağlamıştı.
olabilirdi. Hiçbir farklı din ve inanış çindeydi, muhalefet de ediyordu. O Ayrıca MS 200 yılı geride kalma-
baskı görmezdi. Bu “tolerans”, im- zamana kadar baskılar itaatsiz Yahu- ya başladığında imparatorluğun bir-
paratorluğun ayakta kalmasının ve dilere yönelikti, ama artık şiddetten liğini ve her yerdeki hâkimiyetini
varlığını sürdürebilmesinin bir ge- Hıristiyanlar da payını alacaktı. Za- sürdürebilmek iyice zorlaşmıştı, pax
reğiydi. man zaman Hıristiyan kıyımları ya- Romana sona ermiş, otorite bütün
Doğu toplumlarında “çokdinli- pıldı, ama bazen de “şefkat” göste- tebaaya ve kitlelere boyun eğdirmek
lik”, yalnız imparatorluk ve büyük rildiği oluyordu, çünkü Hıristiyan için yetersiz kalmaya başlamıştı.
devlet gereği ve mecburiyeti değil, kitle büyüyordu.(19) Bir şeyler yapma imkânına sahip
aynı zamanda birlikte var olma ve Bunların yanı sıra İmparator bir hükümdar olarak bunları ilk fark
birlikte yaşama geleneğinin de so- Kommodus’un (MS 161-192) ölü- eden İmparator Konstantin’di (MS
nucu ve mirasıydı. Birlikte yaşama münden sonra başlayan istikrarsız- 272-337). Tek tanrılı bir dinle, Hıris-
kültürü ise çokdinliliğin kültürel lık döneminde resmi Roma dini de tiyanlıkla “anlaşmanın” ve imparato-
temeliydi. Yakın Doğu’daki uygar- çöküş sürecine girmişti. run tekliğini tanrı tekliğiyle birleştir-
lığın çokdinli toplumlar içinde ge- Roma İmparatorluğu, MÖ son mek, birinci adımdı. İkinci adım ise,
lişmesi bir gelenek oluşturmuş, bu yüzyılda bütün Akdeniz ve çevre- merkezi doğuya kaydırmaktı. Böy-
gelenek tektanrılı dinlerin de orta- sinde, kültürel, hukuksal, teknik lece imparatorluk hem doğru din-
ya çıkmasını ve birbirini takip etme- vb. gelişmelerin merkeziydi. An- le, hem de doğru yerden yönetilebi-
sini sağlamıştı. Tektanrılı dinler de, cak imparatorluğun maddi temeli- lecektir.(20) Tarihin Roma’ya dayattığı
yüksek inanışlar temelinde çokdinli ni oluşturan ve gücünü sürdürme- bu koşullar imparator için tercihten
Doğu’nun ürünü olacaktı. sini sağlayan üretim ve mali ağırlık, çok bir zorunluluk olarak uygulandı.
Roma İmparatorluğu Doğu Akde- imparatorluğun doğu kesimindey- Tektanrı inancı olumlandı, tek-
niz’deki ve Kuzey Afrika’daki yayıl- di. İtalya yarımadasındaki yönetim tanrılı din Hıristiyanlık devlet ola-
masında toplumlara din özgürlüğü merkezi ve Avrupa’daki Roma’nın rak tanındı, “tolerans” kapsamına
tanıyor olmasına rağmen, merkezi- beslenme kaynağı bile doğudaydı. alındı, serbest bırakıldı. 311 yılın-
yetçi, sömürücü, baskıcı, köleci, kan Bunun anlamı, imparatorluğun ba- da imparator kendisi Hıristiyan ol-
dökücü ve zalim bir idareye sahipti. tı ve doğu bölümleri arasında den- du, ama bununla yetinmedi, herkes
Roma toprakları içinde olanlar gesizlik olduğuydu. Zengin, var- de kendisi gibi Hıristiyan olacak-
Roma vatandaşı olabilirlerdi ancak lıklı, üretimci doğu kısmı, batıdaki tı. Bu, Avrupa’nın tekdinlileşmesi-
sınırları dışındaki halklar “barbar”dı, Roma’yı ayakta tutuyor gibiydi. nin dayandığı temeldir. “Ertesi yıl
geri insanlar olmasalar bile kabul e- Augustus (MÖ 63 - MS 14) zama- işi öyle abarttı ki, önce Hıristiyan
dilemeyecek, sindirilemeyecek de- Tarım yapan göçebe topluluklar durumundaki Cermen kabileleri yazı bilmiyor, para
recede ilkel görülürlerdi, bu yüzden kullanmıyorlardı, kent hayatı yaşamamışlardı.
onların hiçbir hakkı olmadığı gibi,
vatandaşlık hakları da olamazdı. Ya-
ni herkese vatandaşlık hakkı tanına-
bilir, ama “barbarlara” tanınmazdı,
Avrupalı barbarlara ise asla. Çün-
kü Avrupa barbarları, daha geri top-
lumlar olduklarından barbarların en
“kütü”süydü. İmparator Caracalla
(MS 198-217), 212 yılında bir fer-
manla köleler hariç herkese vatan-
daşlık hakkı tanımıştı, bu genel af gi-
bi bir şeydi, bundan çeşitli Avrupalı
olmayan “barbar gruplar” ve Roma
devleti ile çatışmalı geçimsiz Yahu-
diler bile yararlanmış, kâğıt üzerinde

61
olanlara vatandaşlık hakkı verme- Theodosius (347-395) 379’da Hıris- istendiği Doğu Hıristiyanlığı.(25)
yi vaat etti, sonra Hıristiyan olma- tiyanlığı Roma İmparatorluğu’nun Dinsel farklılaşma, bölgelerin kültü-
yanların vatandaşlık hakkını elle- resmi dini haline getirdi, tahtla Ki- rel farklılığından ve toplumsal alış-
rinden alacağını ilan etti. Devamı da lise arasındaki ittifak, işbirliği ve da- kanlıkların benzemezliğinden kay-
getirildi. İmparator 313’te Milano yanışma doğal ve olması gereken bir naklanıyordu ama ayrılık her alanda
Fermanı diye anılan hoşgörü söz- sonuca ulaşmış oldu. İkinci olarak karşıtlıklar gerektiriyordu. Rekabet,
leşmesini yayınladı. Buna göre Hı- da başkent büyüdü, yerleşti, işlev dinsel alanda da ortaya çıkacaktı.
ristiyanlık oldukça iltimaslıydı.”(21) kazandı, merkezliği devraldı. Roma, Avrupa’ya yeni dinini gö-
Ancak fermanın dinsel olmaktan türmüştü, sınırları dışındaki top-
çok “toplumsal” bir özelliği olduğu- Roma ikiye ayrıldı ama lumlarla ilgilenmiyordu ama tebaa,
nu belirtmeliyiz. Çünkü “tolerans”, Hıristiyanlık da bölündü yani bütün uyruklar Hıristiyan ol-
dinlere değil, Hıristiyanlığa -daha Theodosius öldüğünde impara- malıydı. Bu dayatma, büyük zor-
doğrusu Hıristiyanlara- yönelikti. torluk, “doğu” ve “batı” olarak i- lukların nedeni oldu. Misyonerlik
(22)
Örneğin, Yahudiler ve Musevi- ki oğlu arasında yönetim açısından sistemi işlemiyordu. “Kilise” bar-
lik “Milano”nun kapsama alanı dı- paylaştırıldı, başkentler de ikileşti barlar içine misyoner göndermeye
şındaydı. Zaten daha sonra da bü- -batıda Ravenna-. Batı Latincede ka- hem isteksizdi, hem de bu konuda
tün başka inançlar yasaklanacaktı. lırken, Doğu Latinceye Grekçeyi ek- çok beceriksizdi. Kaldı ki barbarlar,
Böylece “tolerans” sona ermişti. Bu, ledi. Batı, Avrupa’da dinsel olarak -Türkçedeki karşılığı putataparlık
“dinlerin özgürlüğü”nün yerini, tek Roma’nın merkezliğini sürdürürken olan- Pagan dinlerinden misyoner-
bir dinin birleştiriciğine bırakması doğu, bütün Hıristiyanlık merke- ler vasıtasıyla ve onların propagan-
anlamına geliyordu. zi olmaya yöneldi ama ancak Doğu daları ile vazgeçmiyorlardı. Misyo-
Sorunların batıda, çözümlerin Hıristiyanlıklarından yalnızca biri nerlik faaliyeti yürütmeye çalışan
doğuda olmasının gereği olan ham- olacaktı. Batı’da Papalık kurumu o- vefakâr din adamları yalnızca başa-
le, eski Bizantion kentinin -bugün- luştu, Doğu’da imparator dinsel “yö- rısız olmakla kalmıyor, aynı zaman-
kü İstanbul’un “sur içi”- başkent o- netici” de oldu. Böylece Roma dev- da görevle gittikleri yerlerden çoğu
larak belirlenmesi ve Nova Roma letiyle birlikte Hıristiyanlık da ikiye zaman bir daha geri de dönemiyor-
olarak yeniden inşa edilmesiydi. 324 ayrılmış oluyordu. lardı, öldürülmekteydiler.
yılında, sonradan Konstantinopolis Batı Hıristiyanlığı Avrupa’ya uyar- Roma İmparatorluğu Avrupa’ya
adını alacak olan Bizantion başkent lanmış bir Hıristiyanlık olarak, birin- götürdüğü Hıristiyanlığı tebaasına
olmuştu. cisi tekdinliliğin, ikincisi yerel Pagan -özellikle ilk yeni toplum olan Gal-
Yeni başkent, yalnız Doğu’ya yak- dinlerin ve Avrupa toplumlarının i- yalılara- benimsetemediği gibi, kıta-
laşmakla kalmıyor, ticaret yolları- nanışlarının karıştığı yeni bir din ya yaymada da başarısızdı. Paganlar,
nın da ortasında olduğundan her şe- şeklini almıştı. Doğu Roma’nın Hı- Hıristiyanlık için uygun topluluklar
ye hâkim olma konusunda imkân da ristiyanlığı, Hıristiyanlığın kaynak- olmasa gerekti!
yaratıyordu. Ayrıca Marmara bölge- larına daha yakın ve Doğu’nun özel- Roma Cermen topluluklarını sı-
sinde “kentin gereksinimlerini Ka- liklerine sahip olarak çokdinliliğe nırları dışına sürdüğü, sınırları dı-
radeniz ve Ege kıyılarından getirile- açıktı. Doğu Roma, devlet ve toplum şında tuttuğu ve Hıristiyanlaştırmak
cek mallarla karşılama”nın kolaylığı düzenine hâkim haliyle ise köleciliği istemediği için Hıristiyanlık -birkaç
olduğu gibi, “savunma açısından da Batı’da ve Batı’ya bırakmıştı.(24) istisnai durum dışında- ilk önceleri
elverişli bir konuma sahipti”.(23) Aynı Romalar gibi yolları ayrılan Cermen kabilelere bulaşmamıştı. 3.
4. yüzyıl boyunca iki süreç de iki Hıristiyanlık, her geçen gün hem yüzyıldan itibaren Roma toprakla-
güçlenerek sürdü: Milano Ferma- farklılıklarını belirginleştirerek, hem rında yerleşme izni verilmiş çok az
nından altmış yıl sonra İmparator de birbirlerine karşı düşmanlaşarak sayıdaki Cermen kabileleri de Hı-
İmparator Sezar’ın De Bello Gallico (Galya Savaşları) adlı kitabı Ortodoks ve Kato- ristiyanlığa geçmemişlerdi. Zaten
Cermenler hakkında ilk yazılı bilgileri içerir. lik olarak iki kol- Hıristiyanlığa geçmeye hazır olma-
dan kendilerini in- dıkları gibi Hıristiyan olmak istemi-
şa etti. yorlar, hatta Hıristiyanlaşmaya dire-
Roma İmpara- niyorlardı.
torluğu’nun iki- Roma için bir “tehlike” olarak
ye ayrılması (395) düşünüldüklerinden aslında isten-
devlet dininin de miyorlardı ama Roma, 4. ve 5. yüz-
ikiye ayrılmasını yıllardan sonra yayıldığı alanlarda
getirdi: Roma’nın egemenliği altına aldığı Avrupalı bar-
merkezinde ve yö- bar kavimlere ister istemez dilini ve
netiminde oldu- isteksizce Hıristiyanlığı da götürdü.
ğu Avrupa Hı- Bütün tektanrılı dinler tarih bo-
ristiyanlığı ile yunca hep yerleşik tarım toplumla-
Konstantinopolis’in rının dini olmuştur. Tektanrılı bir
merkez yapılmak din olarak uygar tarım toplumla-

62
fus yoğunluğunun az- zünden iç içe olmuştu. O dönemden
lığı yüzünden boş arazi sonra birbirlerinin kaderlerini de
çoktu, ancak el değme- belirleyeceklerdi.
miş, yerleşime uygun Roma topraklarına giren Cer-
olmayan yerlerle karşı- menlerin durdurulması mümkün
laşılıyordu, “göçmenler olmuyordu ama kitleler halinde ge-
sınırlı miktarda temiz- len kafileler artık imparatorluğun
lenmiş alanlar ve işle- Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde de-
nebilir topraklar için ğil, İtalya’da ve bütün yarımadaday-
yarışmakta”ydılar. dı. Üstelik bunlar yalnız savaşçılar-
Avrupa tarihini bü- dan ibaret de değildi.
yük ölçüde şekillendi- Roma İmparatorluğu’nun Avru-
recek olan bu göçler pa tarihi Kavimler Göçü’yle birlikte
Kavimler Göçü olarak artık bambaşka bir yön almıştı. Ba-
adlandırıldı. Sürekli ka- tı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı-
lınacak yer bulununca- na Kavimler Göçü’nün neden oldu-
ya kadar süren “gezin- ğu sık sık ileri sürülecek ve sürekli
tiler”, kimi tarihçilere tekrarlanacaktır.
göre 1000 yıldan fazla
sürmüştür. Bu kaotik Cermenler Romalı,
akışkanlığın o dönem- Cermenler Hıristiyan mı?
de Roma İmparator- Gerilikleri yüzünden benimsen-
Romalı tarihçi Tacitus (MS 55-116).
luğu açısından önemi, memeleri dolayısıyla Cermenlerin,
topraklarına önlene- Roma Hıristiyan olduktan ve Hıris-
rının dini Hıristiyanlığın, yerleşik mez bir şekilde yığılan bu yüz bin- tiyanlığı yaymaya başladıktan son-
uygarlığa geçmemiş topluluklar ta- lerce ve milyonlarca insandan kay- ra, Hıristiyan olmaları bile isten-
rafından benimsenmesi zordu. Cer- naklanıyordu. Roma tarihi boyunca memişti; hatta bazen Hıristiyanlığa
menler Hıristiyanlık ile karşılaştık- esir edilmiş, getirilmiş, satılmış, kul- kendiliklerinden tek tük geçmek is-
ları zaman henüz bir tarım toplumu lanılmış ama benimsenmemiş ve iç- teyenlerin talepleri çoğunlukla geri
haline gelmedikleri için, yerleşikli- selleştirilmemiş kavimlerle Roma bu çevrilmişti. Bu arada ne yapıp edip
ğin özelliklerini tam olarak edine- sefer başka bir şekilde karşılaşıyor- Hıristiyan olan Cermenlerin ve diğer
medikleri için Hıristiyanlaşamıyor- du. Barbarlar yüzyıllarca Roma ta- Avrupalıların Hıristiyanlıkları güven
lardı. rafından öldürülmüş, kovalanmış, vermezdi, onların gerçek Hıristiyan
sürülmüştü ve hep istenmemişlerdi olmadıkları düşünülürdü. Kitlesel
Kavimler Göçü ama onlarla bir arada olmaktan hep bir şekilde Hıristiyan olanlar günlük
(375-600/800) kaçınmalarına rağmen artık Romalı- hayatlarında eski dinlerini sürdü-
4. ve 5. yüzyıllarda Asyalı Hun- lar barbarlarla bu zorunlu “göç” yü- rürlerdi. Hıristiyanlaştırılmak isten-
ların Avrupa’ya yaptıkları akın- MS 122’de İmparator Hadrianus (76-138) tarafından inşa ettirilen, Tyne Nehri’yle Solway
lar, Avrupa’nın doğusu ve kuzeyin- Halici arasında 120 km. uzunluğundaki “Hadrian Duvarı”, İskoçlar ve Piktler gibi “vahşi”
de bulunan kavimleri batıya doğru kavimlerle ilişkiyi kesmek için tasarlanmıştı.
sürmüştü. Hunlardan kaçan ve ço-
ğunluğu Cermenler ve Keltler o-
lan kavimler, Akdeniz kıyılarına,
İspanya’ya, Atlantik sahillerine ve
İngiltere’ye kadar gitmişti. Zamana
yayılmış olmakla birlikte göçler ki-
mi durumlarda son derece hızlı ya-
şanmış ve travmatik olmuştu. Örne-
ğin, Alanlar elli yıl içinde, 5 bin km.
ötede olan bugünkü Portekiz’in gü-
neyine kadar gitmişti.(26) Konvoyla-
rın birbirine karışması, “trafik sıkı-
şıklığı” yüzünden farklı kavimlerin
yollarda iç içe geçmesi, yerleşilen
bölgelerde harmanlaşmalar olması,
bu sarsıcı göç sürecinin olguları ara-
sındadır. Nehirler ve dağlar geçişler
için coğrafi engelleri oluşturuyordu,
güzergâhlar fazla çeşitli değildi, nü-

63
diklerinde de Hıristiyanlığa geçmek
konusunda direndiler. Çok uzun sü-
reler Hıristiyanlığa geçmeden, kendi
ilkel dinlerini korudular.
Cermenler, Kavimler Göçü sü-
recinde ve takip eden dönemde
Roma’ya tam olarak dahil oldular.
Bir kısmı benliğini, kimliğini ve dili-
ni kaybetti ve eridi, Romalılar içinde
kayboldu; bir kısmı Cermen olarak
ama Romalılaşarak siyasal görevler
üstlendi. Ordunun neredeyse bütü-
nü barbarlardan oluşur hale geldiği
gibi, Vandallardan Stilicon, Gotlar-
dan Gainas ve Alemanlardan Rici-
mer gibi Cermenler ordu kademele-
rinde yükseldi, komutan oldu.(27)
MS 2. yüzyıldan sonra din haline gelen İsa taraftarlığı Roma tarafından önceleri
Cermenlerin Roma kurumlarına umursanmazken, 200 yılından başlayarak tehlike olarak da görülmeye başlandı.
ve yaşantısına herhangi bir olumlu
etki ve katkıları olmadı ama Hıristi- altın ve gümüşü sürekli Doğu’ya ak- meyen hastalıklar görülüyor, salgın-
yanlığa geçirildikten sonra Avrupa- mıştır. Daha ayrılık olmadan önce lar nüfusu kırıp geçiriyordu. İnsan
lılar, Hıristiyanlığı kendi dinleri, a- Roma İmparatorluğu mali bakımdan gücü eksikliği kendini her bakım-
lışkanlıkları ve özellikleri yönünde zaten iflas etmişti(28): Başka neden- dan hissettiriyordu, çok yerde nüfus
değişikliğe uğratacaklardı. lerin de eklenmesiyle siyasal olarak neredeyse yarıya inmişti. Roma’nın
yönetilemez durumdaydı, toplumsal gücünün tükenmesinde bunun da
Doğu kendini kurtardı, olarak çözülmüştü, dayandığı sistem önemli bir payı vardı.(29)
Batı Roma ne olacak? sürdürülebilirlik özelliğini kaybet- Durum buyken iki Roma’nın kar-
Grek dönemi ve Roma mişti, bütünsel varlığını sürdürecek şılıklı durumları ise şöyleydi:
İmparatorluğu’ndan başlayarak Av- kaynakları kalmamıştı vb. Doğu’nun nüfusu daha fazlaydı.
rupa, Doğu ile ticaret ve Doğu’dan Roma İmparatorluğu’nun 3. yüz- Doğu kendini besleyebiliyor, daha-
gelen malların alımı yüzünden, de- yıldan sonraki zorluklarının da altın- sı ihraç edebiliyordu. Daha çok ver-
ğerli maden kaybeden bir süreç yaşa- da her şeyden önce ekonomik temel gi ve asker toplayabiliyordu. Doğu
mıştır. Çünkü Avrupa ithalat ağırlık- olarak, hiç ihraç malı olmayan ithalci Roma’nın alanı olan Doğu Akdeniz
lı dış ticaret yapıyordu. Avrupa’nın (dışalımcı) Batı Roma’nın bütün de- sahilleri ve taşrası üretimciydi.
ğerli madenler birikimi- Batı bölümünde yoksulluk artı-
İmparator Caracalla (198-217), 212 yılında bir fermanla
köleler hariç herkese vatandaşlık hakkı tanımıştı. nin tükenmiş olması ya- yor, kentler geriliyor, buna karşılık
tıyordu. Doğu Akdeniz Doğu’da kentler büyüyordu. Batı a-
ülkelerinden Çin’e ka- dalardan ve Afrika mısırından besle-
dar bütün Asya coğraf- niyordu. Batı Roma üretimden yok-
yasında altın ve gümüş sundu. Ticaret bağlantılarının hepsi
fazlası ortaya çıkmış- Doğu’daydı.
tı. Dengesizliğin gideril- “Batı Asya’da inşa edilmiş Palm-
mesi mümkün değildi. yra ve Apamea gibi muazzam kent-
Roma ayakta durabilme lerin” batıda hiçbir karşılığı ve ben-
şansını kaybetmişti. zerleri yoktu.(30) İmparatorluğun
Gidilen alanların ge- doğusu zaten hep ilerdeydi ama
nişlemesi, ticari ilişki- Roma’nın rakibi olan Doğu Roma o-
lerin ve toplumlararası nu daha da fazla geçecekti.
temasların yoğunlaş- Tekdinlilik uygulaması impara-
ması MS 1. ve 2. yüzyıl- torluğa Avrupa’da zarar vermişti.
larda mallar, teknikler Çünkü büyük devletler ve impara-
ve düşünceler yanı sıra torluklar geniş alana yayıldıkları ve
bulaşıcı hastalıkların da farklı köken ve inanışta toplumla-
bölgeden bölgeye taşın- rı içinde barındırdığı için çokdinli,
masını sağlamıştı. Bun- çokinanışlı olmak zorundaydı. Aksi
dan en çok etkilenen halde devletin birliğini ve istikrarı-
yerlerden biri İtalya ve nı sağlayamazlardı. Tektanrılı bir di-
hareketli Roma alanla- ni benimsemek, çokdinliliği sürdür-
rıydı. Daha önce görül- mek şartıyla yararlı olabilirdi ancak

64
öyle yapılmadı. Hıristiyanlık müt- yologlara bildirmektedir. Bilimsel ce, gevşemiş ve silikleşmiş sınırlar
tefik yapılmıştı, ama ihtiyaca yanıt yanları ile de klasik çağın uygarlığı, savunulur olmaktan tamamen çıktı.
vermeyen, yapay ve yararlı olmayan sonunda imparatorluğun siyasal bir- Caracalla Antlaşması, imparatorluk
bir müttefik olmuştu. liğini bozan ve Avrupa’da karanlık sınırları içinde oturanlara vatandaş-
Ayrıca Batı Hıristiyanlığı, doğu- çağı resmen başlatan barbar istilala- lık hakkı tanımıştı.(34) Bu, barbarlar
daki Hıristiyanlıklardan farklı ö- rından yüz elli yıl önce ölmüştü.”(33) için duvarların yıkılması demekti!
zellikler kazandı. Latince hâkimdi. Köleci Roma devleti, yeni yük- Cermenler Roma topraklarında ön-
Oysa doğuda Grekçe ve doğu dil- selen toprak aristokrasisi ve para- lenemez bir şekilde dolaşıyorlardı ar-
leri, geleneklerle birlikte varlığı- lı askerlerin siyasal etkisinin ortaya tık.
nı koruyordu. Avrupa Hıristiyanlı- çıkmasıyla toplumu belirleme yete- İmparatorluğun çöküş süreci, dü-
ğı, Latince dayatması yüzünden kıta neğini yitirmeye başlamıştı. Köle- zenin çürümesi ve nüfus azalma-
toplumlarıyla Hıristiyanlık inancını ci sistemin mekanizmaları büyüyen sıyla birlikte yürüyordu. Geniş im-
buluşturamadığı gibi, yobazlığı da buhranı gideremiyor, hatta hafiflet- paratorluk topraklarını, kuzeyde
sınır tanımaz bir hal almıştı. Avru- meyi bile başaramıyordu. Köleci ü- Cermen bölgelerindeki “büyük bir
palılar dinin bütün safsatalarına i- retim tarzıyla birlikte yapı da çök- açlık ve perişanlık içindeki halkla-
nanmak, bütün dolduruşlara gel- müştü. Kuruyan köle kaynakları ve rı ile doğu ve güney bozkırlarının
mek durumundaydı. Toplumların tırmanan köle fiyatları köle emeği- kıskanç göçebelerinden korumak i-
gelecekleri açısından bakıldığın- nin verimsizliğine yol açmıştı. Mer- çin” devamlı ve her zamankinden
da Avrupa Hıristiyanlığı Avrupa’nın kez, organları besleyemez duruma daha büyük bir ordu vazgeçilmez
hayatını karartmıştı. Avrupa’nın ge- geldi; bu nedenle onlar kendilerin- hale gelmişti. Yerli halkın yetmez-
ri kalmasının nedenlerinden biri -a- ce bir idare tarzına yöneldiler. E- liğinden doğan eksiklik, dışarıdan
ma en önemlisi- Hıristiyanlık ol- yaletler önce bağımsızlaştı, sonra getirilen paralı askerlerle karşılan-
muştur. Avrupa’nın kurtuluşu ve üstünlük kurdular. İspanyollar, Gal- maya çalışılınca masraflar olağanüs-
gelişmesi de bu yüzden dine karşı yalılar, Doğulular Senato’yu ele ge- tü arttı.(35) Paralı asker giderleri, bü-
mücadele temelinde yaşanacaktır. çirdiler, imparatorlar ve imparatori- yük silahlı gücün donatılması için
Aydınlanma, Reform, Rönesans ve çeler İspanya, Galya, Afrika, Suriye gereken ama kaynağının bulunma-
dinin öğretilerine karşı ve ona rağ- kökenlilerden bile oluyordu. sında zorluk çekilen mali güçsüzlü-
men bilimin verdiği mücadele. Roma için besin ve ticaret ih- ğün üstüne çöktü.
Sonuç olarak ayrılıkta “Doğu ta- tiyacının giderildiği yol olan Ak- Roma’nın üstünlüğünü kaybetme-
rafı her bakımdan üstündür. Ekono- deniz hâkimiyeti bitmişti, artık sinin altında senato ve halk meclisle-
mi ondadır, kültür ondadır, uygarlık mare nostrum yoktu. Otorite yeter- rinin birer gölge haline gelmesi yatı-
ondadır, jeopolitik avantaj ondadır sizliği kölelerinin itaatsizliklerine yordu. Bunun altında da çökmekte
vb. Ancak karşı tarafın, Avrupa’nın, ve ayaklanmalarına yol açıyordu. olan ekonomi vardı. Bu yüzden ikti-
tükenmez düzenbazlıkları, beklen- Bu yüzden imparatorluk barbar is- darlar, kendini ülkeyi yönetemez bir
meyen atakları, bitip tükenmez o- tilalarına direnme gücünü de gös- durumda bulmaya başladılar. Güç,
yunları, inanılmaz sahtekârlıkları ve teremedi. Göçlerin baskısı Roma en iyi şekilde kurulmuş olan devlet-
şaşırtıcı saldırıları olacaktır”.(31,32) İmparatorluğu’nun zaafıyla birleşin- ten imparatora ve lejyonlara geçmiş-
Doğu Roma, avantajlı durumun- İmparator Konstantin (MS 272-337) tektanrılı bir dinle, Hıristiyanlıkla “anlaşmanın” ve
dan daha uzun ömürlü olmak açı- imparatorun tekliğini tanrı tekliğiyle birleştirmenin adımlarını atmıştı.
sından yararlanacaktı.

Batı Roma İmparatorluğu’nu


kim yıktı?
Ve Batı Roma İmparatorluğu’nu
476’da yıkanlar, barbar Avrupalı
kavimler oldu! Sayıları, birikimle-
ri, donanımları ve askersel becerile-
ri Romalılarınkine göre çok geriydi
ve yetersizdi. Ama buna rağmen ya-
pabildiler. Çünkü karşılarında yıkıl-
maya ve yok olmaya hazır bir Roma
vardı.
“MS 250 yılına gelindiğinde, refa-
ha benzeyen ne varsa ortadan kalk-
mıştır. Roma ekonomisinin iflas
ettiği açıkça ortaya çıkmıştı. İmpa-
ratorluğun sonraki dönemlerinde
halkın tüm sınıflarının doğurgan-
lıklarındaki ünlü gerileyiş, bunu bi-

65
ti. Bu lejyonlar zaman içinde, daha
önceleri içlerine hiç alınmayan bar-
barların çoğunlukta olduğu birlik-
lerdi. “Romalı olmayanlar” Roma
tarihinden artık koparılamazlardı.
İmparatorlar da aynı şekilde Romalı
olmaktan çıkmaktaydı. Antonin gibi
bir Galyalı, Marcus Aurelius gibi bir
İspanyol, Septimus Severius gibi bir
Afrikalı imparator olmuştu. Devamı
da geliyordu. Suriyeli imparatorlar
Hıristiyanlığı yetersiz bulup, Doğu i-
nançlarını yaymaya yöneldiler. Arap
olan Philippus (244-249), Roma’nın
kuruluşunun 1000. yılını kutladığın-
da (247), başkentini değiştirecek o-
lan Roma İmparatorluğu’nun ayakta
kalacak hali yoktu.(36)
Cermen akınlarının Roma sınır- Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması (395) devlet dininin de ikiye ayrılmasını getirdi.
ları içinde başarılı olmasının bir ne- Roma’nın merkezinde ve yönetiminde olduğu Avrupa Hıristiyanlığı ile Konstantinopolis’in
merkez yapılmak istendiği Doğu Hıristiyanlığı.
deni de, yoksul ve köle köylülerin
barbarları kurtarıcı gibi görerek se- gelmiş ve bir eğitim almış olanlar bi- olmayan bir askeri zorbalık düzenine
vinçle karşılamaları, Cermenlerin le düşmanlara sığınıyorlar”dı, “dev- dönüşmüştü”. Görevliler “genellikle
Roma’ya, yöneliketlerine saldırgan- let baskısı altında ölmemek için, Ro- şiddet kullandıkları ve zorbaca dav-
lıklarına bu yüzden önemli bir di- malılarda olması gereken insanlığı randıkları için böyle bir düzen halk
renç -hatta hiçbir direnç- göster- barbarlarda arıyorlar”dı, “Çünkü tarafından” hiç olumlu görülmüyor-
memeleridir. Roma’da, başlangıçta artık Romalıların barbarlara yakışır du.(39) Romalı kitlelerde memnuni-
özgür köylüler olan, kendi sahip ol- insanlık dışı davranışlarına taham- yetsizlik olağanüstü artmıştı.
duğu toprağı ekip biçen plepler, ta- mül edemiyorlar”dı. “...özgürlük Böylece, “Barbarlar Roma halk
rihin akışı içinde mülksüzleşmişti. görüntüsü altında köle olmaktansa, kitlesinin etkin ya da pasif bir bi-
Bu memnuniyetsiz, mülksüzleşen köle görüntüsü altında özgür yaşa- çimde kendileriyle işbirliği yapma-
ve ayaktakımına dönüşen kitle, ken- mayı yeğliyorlar”dı.(38) sından yararlanmıştı”.(40)
di başına hareket edemezdi ve inisi- Bu arada “İlk uzun ve acı bir iç sa- Roma’yla bir mücadeleleri var-
yatifsizdi, ama Roma devletine zarar vaş ve istila dönemi sırasında (235- dı ama Roma’ya karşı savaşmaları
verecek her şeyin yanında yer alma- 284 yılları arasında) Roma impara- ve saldırılarının Roma’yı fethetmek
ya da hazırdı.(37) “...iyi bir aileden torluk yönetimi artık üzeri örtülü niyetiyle bir ilgisi yoktu. Amaçları,
Yeni başkent Konstantinopolis, yalnız Doğu’ya yaklaşmakla kalmıyor, ticaret yollarının da
imparatorlukta bir bölgeye yerleş-
ortasında olduğundan her şeye hâkim olma konusunda imparatorluğa büyük imkân da mekten ibaretti.
yaratıyordu. “Geleneksel üretim tarzına da-
yanan, şefler tarafından tarıma ve
kırda tecrit edilmiş hayata sahip o-
lan Cermen barbarları, toprak mül-
kiyetinin temerküzünün eski tarım
düzenini altüst etmiş bulunduğu
Romen eyaletlerini” kolayca kendi-
lerine tabi kılmışlardı.(41)
Bu süreç, Romalı olmaktan kaçış
süreci, Roma yurttaşlığını reddediş
süreci olacak ölçüde belirgindi.
Avrupa Hıristiyanlığı, Batı Roma
ortadan kalkınca, böylece dayanaca-
ğı devlet gücünü de kaybedince yok
olmanın eşiğine geldi. Onu bu gidiş-
ten kurtaran da Cermenler olacaktı.

Batı Roma İmparatorluğu


yaşayabilir miydi?
Roma İmparatorluğu’nu uygarlık-
tan nasibini alamamış bu barbar ve

66
Vizigotlar İspanya ve Fransa’nın ba-
tısında, Burgundlar Galya’da, Lom-
bardlar ve Ostrogotlar İtalya’da, çok
uzun ömürlü olamayan krallıklar
kurdular. Roma kenti, önce 455’te,
Kuzey Afrika’daki Roma toprakları-
nı istila eden Genseric komutasın-
daki Vandallar, 472’de de Süevler
tarafından tekrar yağmalandı.
Bugünkü Fransa topraklarında
kurulan Frank krallığı uzun yaşama
gücüne sahip olan tek Cermen yapı-
lanmasıydı.
Doğu Roma İmparatorluğu, Ro-
ma İmparatorluğu’nun mirasının
4. ve 5. yüzyıllarda Asyalı Hunların Avrupa’ya yaptıkları akınlar, Avrupa’nın doğusu ve tek sahibi olarak Akdeniz-Avrupa
kuzeyinde bulunan kavimleri batıya doğru sürmüştü.
geniş bölgesinin rakipsiz gücüydü.
ilkel Avrupa toplulukları yıkmış ol- Eğer başkent Roma’dan alınıp do- İtalya’ya yöneldi, eski Roma toprak-
du!(42) “Herhangi bir uygarlığı yık- ğuya kaydırılmasaydı ve doğu kısmı larının Afrika’daki bölümlerinin ö-
makla ve yalnızca bu nedenle daha batıdan ayrılmasaydı, imparatorlu- nemli bir kısmını tekrar sınırlarını
üst bir uygarlığa ulaşmak olası” ol- ğun tamamı tarihten silinecekti. Ay- içine aldı. Evet rakipsizdi, ama Bü-
madığı(43) gibi, yıkılan uygarlığı sür- rılma, imparatorluğun doğu kısmını yük Roma İmparatorluğu’nun gü-
dürmeleri bile mümkün değildi, kurtarmıştır. cünde de değildi. Bu yüzden birkaç
barbarlar Roma uygarlık düzeyini yüzyıl içinde batısındaki yerlerin
tevarüs edecek özelliklerden yok- Roma sonrası hepsini kaybetti, tam bir Doğu dev-
sundular. Avrupa tarihi leti olarak Balkanlardan Suriye’ye u-
Yüzeysel tarih, Batı Roma’nın Böylece “Roma’sızlığa” girilen zanan alanda kaldı.
“barbarlar tarafından yıkıldığı”nı ya- dönem, Avrupa’da Orta Çağ’ın baş- Doğu Roma İmparatorluğu, sü-
zıyor ancak görünüşün altı dolduru- ladığı ve bütün Avrupa’nın karanlı- rekli küçülerek bin yıl daha yaşaya-
lacak ve olaya, toplumsal ve nesnel ğa gömüldüğü bir dönemin başlan- cak ama hiç olmazsa Hıristiyanlığı
tarih olan bilimsellik olarak bakıla- gıcıdır. temsil etme ve Hıristiyanlığa merkez
cak olursa, imparatorluğun ortadan Vizigotlar İllirya’ya (397) geçti- olma yolunu arayıp duracaktı. An-
kalkmasının “nedeni(nin) başka yer- ler, sonra İtalya’ya yerleştiler. Ala- cak ona “Doğu Hıristiyanlığı”nın en
lerde aranması gerektiği” uyarısında ric komutasındaki bu kol, Roma’yı büyük ve tek devleti olmak dışında
bulunanlara kulak vermek zorunlu 410’da ilk ele geçirenler ve yağma- bir şans kalmamıştı.
olur.(44) Vurgulayalım ve olayın özü- layanlardı: “Evreni fethetmiş olan İslam’ın Avrupa’nın batısındaki
nü tekrar belirtelim; “barbarlar olma- o kent fethedilmiş”ti!(46) Franklar yayılmasına karşı Frank Krallığı’nın
saydı ve saldırmasalardı” da Roma ta- Galya’ya (406) saldırdılar. Vandal- İspanya kuzeyindeki “başarıları”,
rihten gene silinecekti! lar, Süevler ve Alanlar İspanya’da Hıristiyanlığın Avrupa’da hayat-
Barbarlar saldırıya geçtiği zaman kendilerine yer aradılar (409). Bur- ta kalmasını sağladığı gibi, Hıristi-
ise savunulabilir bir “Roma” bulun- gundlar Savoy’da (443) kendi yö- yanlığın merkezi olma imkânını da
muyordu. Yıkılan Roma, uzun bir netimlerini kurdular. Daha sonra önüne sermişti! Acaba gerçekten
yıpranma döneminden geriye ka- Barbarlar saldırıya geçtiği zaman savunulabilir bir “Roma” bulunmuyordu. Yıkılan Roma, uzun
landı. bir yıpranma döneminden geriye kalandı.
“Azalan kaynaklara talep artı-
yordu, oldukça büyümüş ordunun
maaşları ödenemiyordu. Savunma
harcamalarını karşılayacak yeni fe-
tihlerin yapılmasını düşünmek bile
imkânsızdı. Vergiler arttıkça şehir-
leri terk edip kendine yetecek şekil-
de kırsal bölgelerde yaşayanların sa-
yısı arttı. Harcanan paranın azalması
ordunun zayıflaması anlamına geli-
yordu, bu da barbar paralı askerlere
muhtaç olmak demekti, bu da daha
fazla paraya mal oluyordu.”(45) Da-
hası var mı, her şeyin sonu gelme-
miş mi?

67
öyle mi? Hıristiyanlığın geleceğini 4) Gordon Childe, Tarihte Neler Oldu, Alan Yayıncılık, İstanbul 2) Goody, Tarih Hırsızlığı, s.84.
İslam’ın “yenilgisi” mi sağlamıştı?(47) 1982. 3) André Ribard, İnsanlığın Tarihi, Say Kitap Pazarlama,
5) Yrd. Doç. Dr. Fatma Çapan ve Baran Güvenç, “Kavimler İstanbul 1983, s.186.
Avrupa’nın tek dini olacak Hıris-
Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü”, 21. 4) Geniş bilgi için bkz. Dora Jane Hamblin, Die Frühzeit
tiyanlık (Katoliklik), keşifler ve sö- Yüzyılda Eğitim ve Toplum, cilt 6, sayı 18, Kış 2017 des Menschen / Die Etrusker, Hans-Heinrich Wellmann,
mürgecilik dönemlerinde Papalık (https://dergipark.org.tr/download/article-file/444170, Nederland 1975; Davies, Avrupa Tarihi, s. 175-79; Türk
yönetiminde dünya dini olacaktı. erişim 31 Ağustos 2019). Tarihinin Ana Hatları / Kemalist Yönetimin Resmi Tarih Tezi,
Avrupa tarihçiliği -en önemli ör- 6) Norman Davies, Avrupa Tarihi / Doğu’dan Batı’ya Kaynak Yayınları, İstanbul 1999, s.257-270.
nek, Gibbon-, Roma İmparatorluğu Buz Çağı’ndan Soğuk Savaş’a Urallar’dan Cebelitarık’a 5) 18. yüzyıl Etrüsklerin keşfedilişi, 19. yüzyıl ise Etrüsklerin
sonrasında “Roma uygarlığının do- Avrupa’nın Panaroması, İmge Kitabevi, Ankara 2006. Avrupa “bilimcileri” tarafından önem ve etkilerinin yok
7) Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin edilmeye çalışılma yüzyıllarıdır. Avrupamerkezciliğin Greko-
ğuya kayması karşısında” düş kırık- Kökeni, Sol yayınları, Ankara 1976. Romen tarihini öne çıkarma, parlatma ve olduğundan başka
lığına kapılmıştı. Nedeni, “Akdeniz 8) Jack Goody, Batıdaki Doğu, Dost Kitabevi Yayınları, türlü bir hale getirme çabalarına feda edilmek istenen Etrüsk
birliği”nin dağılmasının, Avrupalı- Ankara 2002. uygarlığı konusunda bilgi için bkz. Bilim ve Ütopya, Kapak:
ların kendilerini içine yerleştirmek- 9) Alp Hamuroğlu, Hıristiyanlık, İslamlık ve Avrupa / Roma Uygarlığının Kökenindeki Doğu / Etrüskler, sayı 138,
ten hoşlandıkları “Yunan-Latin Doğu’dan Batı’ya Uygarlık Kapıları (Endülüs, Sicilya, Haçlı Aralık 2005.
Antikçağı’nın devamı” oldukları Seferleri), Bilim ve Gelecek Kitaplığı, İstanbul 2016. 6) Keltler konusunda geniş bilgi için bkz. Kathriyn Hinds,
10) Thierry Hentch, Hayali Doğu / Batı’nın Akdenizli Doğu’ya “Keltler”, Bilim ve Gelecek, sayı 97, Mart 2012, s.44-60;
“düşüncesini hoş görülmeyecek ka-
Politik Bakışı, Metis Yayınları, İstanbul 1996. ve Duncan Norton-Taylor, Die Frühzeit des Menschen / Die
dar zedelemekte” olmasıdır.(48) 11) John M. Hobson, Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, Kelten, Hans-Heinrich Wellmann, Nederland 1976.
Avrupa tarihyazımı, “Avrupa uy- Yapı Kredi Bankası Yayınları, İstanbul 2007. 7) Cermenler konusunda geniş bilgi için bkz. Kathriyn Hinds,
garlığı olan Roma uygarlığının” yü- 12) Jacques Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı, Doğu Batı “Cermenler”, Bilim ve Gelecek, sayı 99, Mayıs 2012, s.40-55.
rüyememiş olmasından, Batı Roma Yayınları, Ankara 2017. 8) Childe, Tarihte Neler Oldu, s.80.
tarihten silinirken Doğu Roma’nın 13) Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol 9) Köleciliğin en sistemli yapıldığı Antik Çağ Avrupa’sında
bin yıl daha yaşamasından üzüntü- Yayınları, Ankara 1976. Slavlar, Roma legionlarında köleler arasında en büyük
14) Karl Marx - Friedrich Engels, Kapitalizm Öncesi Ekonomi çoğunluğu oluşturuyordu. Çünkü köleci üretim tarzının en
lüdür. Tamamen haklıdırlar, çünkü Biçimleri, Sol Yayınları, Ankara 1967. somut yaşandığı İtalya ve Mora yarımadalarına komşu olan
“Roma gerçeği”, Doğu uygarlığını, 15) Karol Modzelewski, Barbarların Avrupa’sı, Türkiye İş Slavlar, köleci düzenin yerleştiği bölgelere bazen kendileri
Doğu uygarlığının gücünü, Doğu uy- Bankası Yayınları, İstanbul 2011. geliyorlar, ama çoğunlukla da üzerlerine seferler yapılıyordu.
garlığının gerçekliğini ve en önemlisi 16) Henri Pirenne, Hz. Muhammed ve Charlemagne, İmge Bu kolaylıkların yanı sıra, savaşçı olmayan “barışçı” ve
Avrupamerkezciliğin tutarsızlığını ve Kitabevi, Ankara 2006, s.25-26. uysal Slavlarda “yakalanmaya” uygun özellikler de vardı.
yapaylığını göstermektedir. 17) J.M. Roberts, Avrupa Tarihi, İnkılap kitabevi, İstanbul 2010. Çok direnmezler, çok diklenmezler ve yakalandıktan sonra
18) Werner Stein (hrsg.), Die wichtingsten Daten hayatlarını köle olarak geçirirlerdi.
der Weltgeschichte / Der Kultur Fahrplan, Herbig 10) Barbar: Grekçe barbaros ve barbaroi sözcükleri,
Verlagsbuchhandlung, München 1998. “anlaşılmayan bir dilin bar-bar-bar diye gevelenerek taklit
KAYNAKLAR
19) George Thomson, Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler edilmesinden doğmuştur. Antik Yunanlar anlamadıkları bir
1) Martin Bernal, Kara Atena / Eski Yunanistan Uydurmacası / Tarihöncesi Ege - I, Payel Yayınevi, İstanbul 1983. dili bu şekilde taklit ederlerdi. Kendilerine yabancı bir dil
Nasıl İmal Edildi? (1785-1985), Kaynak Yayınları, İstanbul konuşan tüm halkları da böyle adlandırmışlardı. … Romalı
1998. şair Ovidius dilini bilmediği bir yere sürgüne gönderildiğinde
DİPNOTLAR
2) Fernand Braudel, Bellek ve Akdeniz / Tarihöncesi ve barbarous hic ego sum, qui non intellegor ulli / et rident
Antikçağ, Metis Yayınları, İstanbul 2007. 1) Aimé Césaire, “Sömürgecilik Üzerine Söylev”, Barbar Batı
/ Bir Aimé Césaire Kitabı (ed. Güneş Ayas), Doğu Kitabevi, stoilidi verba latina (‘burada barbar olan benim, kimse
3) Fernand Braudel (yönetiminde), Akdeniz / Tarih, Mekân, dilimi anlamıyor’)” diye yazmıştı (Ovidius, Tristia, 5. 10.,
İnsanlar ve Miras, Metis Yayınları, İstanbul 2008. İstanbul 2015, s.131-32.
s.37 vd.). Hatta, anlaşılmayan dilleri konuşan halklar,
Roma kenti, 455’te, Kuzey Afrika’daki Roma topraklarını istila eden Genseric komutasındaki kendi dillerini konuşmadıkları için küçümseme ve aşağılama
Vandallar tarafından yağmalandı. olarak “dilsiz halklar” şeklinde ifade ediliyordu. “Bu terimi
[barbarlık terimini] Yunanlardan alan Romalılar, barbarlık
ve uygarlık arasındaki farkı vurgular biçimde terime ikinci bir
anlam yükleyerek kullandılar.” (Barbarlar sözcüğü hakkında
bilgi kaynağı ve Ovidius’tan alıntıyı akt. Karol Modzelewski,
Barbarların Avrupa’sı, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul
2011, s.XIII-XIV.) Roma’ya göre, Grekler barbar sayılmıyordu.
11) Tacitus’un Germania adlı kitabında Cermenlerin
“toplumsal ve siyasal örgütlenmeleri, savaş tarzları, suç
ve ceza kavramları, evleri, giyim ve saç kesimleri, evlilik
törenleri, cenazeleri, tarım teknikleri, yeme içme, ziyafet,
tartışma ve küfür etme alışkanlıkları” anlatılmaktadır (Mary
Fulbrook, Almanya’nın Kısa Tarihi, BÜ Yayınevi, İstanbul
2014, s.23 vd.). Bu konuda geniş bilgi için bkz. Friedrich
Stieve, Geschichte des Deutschen Volkes, Verlag von R.
Oldenburg, München-Berlin 1941, s.8 vd.; ve Veit Valentin,
Knaurs Deutsche Geschichte, München-Zürich 1960, s.23 vd.
12) Erich Fromm, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Payel
Yayınevi, İstanbul 1994, s.110.
13) Limesle ilgili geniş bilgi için bkz. Davies, Avrupa Tarihi,
s.212 vd; Stieve, Geschichte des Deutschen Volkes, s. 28 vd;
Valentin, Knaurs Deutsche Geschichte, s.24 vd.
14) J. M. Roberts, Avrupa Tarihi, İnkılap Kitabevi, İstanbul
2010, s.102-103. Birbirine on altı kaleyle bağlanan ve

68
her 1,5 km’de bir kulesi bulunan taştan “duvar”ın her iki 28) “Mal karşılığı külçe altın ihraç eden Roma ekonomisi 43) Baykan Sezer, “Tarihte Doğu-Batı Çatışması Ders Notları
yanında da hendekler bulunuyordu. sonunda iflas etmişti” diye yazan Goody de aynı görüştedir; / 1996-1997”, ed. Ertan Eğribel - Ufuk Özcan, Tarihte Doğu-
15) Childe, Tarihte Neler Oldu, s.176-177. Ayrıca H. Tarih Hırsızlığı, s.83. Batı Çatışması, Doğu Kitabevi, İstanbul 2017, s.89.
Pirenne’in Hz. Muhammed ve Charlemagne adlı eserinin 29) McNeill, Dünya Tarihi, s.169. 44) Bu konuda çarpıcı ve net bir açıklama getiren
birinci bölümünde Roma devleti ile Cermen kabileler 30) Goody, Tarih Hırsızlığı, s.84. Yazar ayrıca, belirtilen kaynak olarak bkz. Josep R. Llobera, Modernliğin Tanrısı
arasındaki ilişkiler ve bu temasın değişik süreçleri bütün sayfada ve devamında imparatorluğun doğusu ile batısını / Batı Avrupa’da Milliyetçiliğin Gelişimi, phoenix, Ankara
dikkate değer yanlarıyla anlatılmaktadır; bu konuda 15-49. ayrıntılı bir şekilde karşılaştırmaktadır. 2007, s.7. Yazar şöyle diyor: “Ne olursa olsun, MS 4.
sayfalar arasında çok iyi bir özetleme yapılmıştır. 31) Bu konuda özet bilgiler için bkz. Hamuroğlu, Doğu’dan yüzyılda yaşayan barbar istilacılar çok azdı (her halk
16) Félicien Challaye, Dinler Tarihi, Varlık Yayınları, İstanbul Batı’ya Uygarlık Kapıları, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, s.61-87 en çok on binlerle ifade edilebilirdi) ve kendi başlarına
1972, s.199. ve 245-353. Roma egemenliğine son vermiş olamazlardı… Roma
17) F. Lot, Pfister ve Ganshof, Histoire de Moyen Age, cilt 32) Dr. Alp Hamuroğlu, “Kölecilik ve Köleci Sistemin İmparatorluğu’nun sessizce çöktüğü resmi unutmamak”
1, s.412’den akt. Pirenne, Hz. Muhammed ve Charlemagne, Evrenselliği ile Avrupamerkezcilik - 2”, Bilim ve Ütopya, sayı gerekmekteydi.
s.25-26. 303, Ağustos 2019, s.16. 45) Roberts, Avrupa Tarihi, s.110.
18) Eric Hobsbawm, Tarih Üzerine, Bilim ve Sanat Yayınları, 33) Childe, Tarihte Neler Oldu, s.184. 46) O günlerde Filistin’de bulunan Aziz Hieronimus’un ünlü
Ankara 1999, s.339. 34) Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı, s.26. yakınmasından; akt. Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı, s.36.
19) Örneğin, Caracalla “affı” aslında Hıristiyanlar içindi. 35) Childe, Tarihte Neler Oldu, s.184. 47) Tarihçiler, İslam’ın yayılmasının Frankların askeri
Hıristiyanlık o günlerde hoşgörü kapsamına alınmıştı ve 36) Hubert Deschamps, Sömürgeciliğin Sonu, Remzi başarıları yüzünden durdurulmadığını, İslam’ın zaten
imparator Caracalla’nın, süt annesi Hıristiyan olduğundan Kitabevi, İstanbul 1965, s.6-7. yayılma sınırına varmış olduğu için “Avrupa’nın
“Hıristiyan sütü” emdiği hatırlanmıştı, ama arkasından, af 37) K. Marx - F. Engels, Seçme Yazışmalar - 2 (1870-1895), kurtulduğunu” ve Hıristiyanlığın Avrupa’da bu sayede
da, hoşgörü de ortadan kalkacak Hıristiyanlara eziyet ve Sol Yayınları, Ankara 1996, s.106-107. “yaşamaya devam ettiğini” belirlemektedirler. İslam’ın
vahşet dönemi tekrar başlayacaktı. 38) Salvien’den akt. Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı, s.31- Avrupa’nın batısındaki yayılmasının, Frank devletinin
20) Bu konuda geniş bilgi için bkz. Hamuroğlu, Doğu’dan 32. Merovenj Döneminde (476-750), sıfatı saray yöneticisi
Batı’ya Uygarlık Kapıları, s.61-67. 39) McNeill, Dünya Tarihi, s.184-85. olmakla birlikte Frank krallığını yöneten Charles Martell’in
21) Aynı eser, s.54. 40) Le Goff, Ortaçağ Batı Uygarlığı, s.31. (688-741) idaresindeki Frank ordularınca 732’deki Tuors ve
22) Bryan S. Turner, Max Weber ve İslam / Eleştirel bir 41) Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s.264. Poitiers savaşlarıyla durdurulduğu yazılıdır. En son 738’de
Yaklaşım, Vadi Yayınları, Ankara 1997, s.114. 42) Avrupalılar açısından “barbar” sözcüğü, Romalıların Narbonne, Arap güçleri tarafından ulaşılan son nokta oldu.
23) William H. McNeill, Dünya Tarihi, Kaynak Yayınları, küçümsediği ve aşağılamak anlamı yüklediği içerikle yaygın Tehdit edilebilir, fethedilebilir, savunulabilir ve kurtarılabilir
İstanbul 1985, s.185. Yazar, Roma İmparatorluğu’nun olarak düşünülmek ve kullanılmakla birlikte, burada, ilkelliği- bir varlık olarak Avrupa kavramının ilk bu savaşlarla ortaya
“varlığını hiç bir kesintiye uğramaksızın 1204’e kadar geriliği vurgulamak amacıyla yorumlanabilecek bir olumsuz çıktığı, eğer savaşlar başarılı olmasaydı İslam’ın “bütün
sürdürebilmesini başkentin bu konumuna borçlu” olduğunu değerlendirmeyi içermemekte, bir toplumbilim terimi batı toplumunu, batıp gitmiş, kökü kurumuş, olduğu yere
da belirtmektedir (1204’te Konstantinopolis, 4. Haçlı Seferi olarak üretim biçimlerinin belirli bir aşamasındaki toplumu saplanıp kalmış uygarlıklar arasına” itebileceği yazılmış,
sırasında Haçlılar tarafından alınmış ve tarihin en büyüğü, nitelendirmektedir. Barbarların, uygarlara “barbarlık hatta “Hıristiyan alemini yok oluştan” bu savaşlardaki
en korkuncu denilecek ölçüde yağmalanmıştı; bilgi için bkz. aşılamak” şeklinde uygarlık çizgisine katkısı ve “tarihin yengilerin kurtardığı düşünülmüştür. Frankların kurduğu bu
Hamuroğlu, Doğu’dan Batı’ya Uygarlık Kapıları, s.292-297). önündeki engeller”in kimi zaman barbarlar tarafından Cermen imparatorluğunun (Regnum Francorum) sonradan
24) Köleci üretim biçiminin Greklere ve Roma ortadan kaldırılması da, “barbar” sözcüğünün, yalnızca Fransa olacak batı bölümü (Neustria), İslamiyet’e batıdaki
İmparatorluğu’na özgü olduğuyla ilgili olarak bilgi için bkz. geriliği ifade eden bir olumsuzluk olarak düşünülmemesini, son çizgi olarak sınır oldu. 734’te Avignon, 743’de Lyon,
Dr. Alp Hamuroğlu, “Kölecilik ve Köleci Sistemin Evrenselliği nesnel anlamıyla ele alınmasını gerektirir. Örneğin, Avrupa 759’da Narbonne, Franklar tarafından geri alındı. Aslında,
ile Avrupamerkezcilik”, Bilim ve Ütopya, sayı 302, Ağustos barbarları (Örneğin, barbarlığın yukarı aşamasındaki buralara kadar gelenlerin, yerleşik bir düzen kuracak olan
2019, s.49-59. Cermenler) “can çekişen Avrupa”yı gençleştirmiş ve “taze ordular değil, uç sınırlarda seferler yapan akıncı gruplar
25) Roma’nın Hıristiyanlaşması, ikiye ayrılması ve dinsel- barbar kanı” Avrupa’yı canlandırmış, “Avrupa uygarlığı”, olması, İslam’ın bu bölgede zaten sınırlarına ulaşmış
kültürel farklılaşmalar konularında geniş bilgi için bkz. barbarların Roma’yı yıkarak modern devletlerin ortaya olduğunu gösteriyordu. (Erdmute Heller, Arabeskler ve
Hamuroğlu, Doğu’dan Batı’ya Uygarlık Kapıları, s.47 vd. çıkmasını sağlamalarıyla tarih sahnesine girmiştir. Geniş Tılsımlar / Batı Kültüründe Doğu’nun Tarihi ve Öyküleri, İmge
26) Davies, Avrupa Tarihi, s.245. bilgi için bkz. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kitabevi, Ankara 2000, s.63-66.)
27) Pirenne, Hz. Muhammed ve Charlemagne, s.19. Kökeni, s.217-220. 48) Hentch, Hayali Doğu, s.33.

69
Geniş Açı Prof. Dr. Sedat Ölçer sedatolcer@yahoo.com

Bilimi ve insanlık tarihini değiştiren yolculuk


Beagle’ın devriâlemi

HMS Beagle gemisinin ünlü devriâlemi insanlık tarihinin belki de en önemli bilimsel
devrimine yol açmıştır. Ünlü seyahat, Beagle’ın 27 Aralık 1831 günü Devonport
(Plymouth, İngiltere) limanında yelken açmasıyla başlar. Kaptanlığı Robert FitzRoy
üstlenmiştir. Kaptan, seyahat boyunca birlikte sohbet edebileceği, kültürlü ve iyi
eğitimli bir dosta ihtiyaç duyar. Charles Darwin yolculuğa böylece dahil olur.

C
harles Darwin Özyaşamöyküsü’nde şöyle der: dayanaklı olmayan bu tip gemilerden denizciler
“Beagle’ın seyahati çok açık biçimde hayatımın en “yüzen tabut” olarak söz ederlermiş. Darwin’in ka-
önemli olayı olmuş ve tüm kariyerimi belirlemiştir. tıldığı Beagle’ın ikinci keşif seyahatinde geminin 76
Zihnimin ilk gerçek eğitimini bu yolculuğa borçlu yolcuya ev sahipliği ettiğini düşünürsek, gemiden
olduğumu hissetmişimdir hep.” HMS Beagle gemi- ziyade hıncahınç dolu bir “yüzen hücre”den söz et-
sinin ünlü devriâlemi insanlık tarihinin belki de en mek daha isabetli olacaktır. Doğa bilginliği çırak-
önemli bilimsel devrimine yol açmakla kalmamış, lığına soyunan 22 yaşındaki Darwin, kısmen sö-
aynı zamanda felsefenin ve düşünce tarihinin de külmüş ve bakıma alınmış Beagle’ı yola çıkmadan
yepyeni bir zemine oturmasına imkân sağlamıştır. önce 1831 yılında ilk kez gördüğünde, derin bir
Ünlü seyahat, Beagle’ın 27 Aralık 1831 günü De- hayal kırıklığına uğrar; bu avuç kadar gemide ge-
vonport (Plymouth, İngiltere) limanında yelken lecek iki yılını nasıl geçireceğini düşündükçe, içini
açmasıyla başlar. Ancak bu mütevazı, sıradan ve karalar bağlar -ki yolculuk ilk planlandığı gibi iki
pek de şan şöhrette gözü olmayan geminin sıra dışı değil, beş yıl sürecektir-. Ancak yola çıktıktan son-
yolculuğunu tarihi bir perspektiften değerlendire- ra daha olumlu bir tavır takınacak, hatta kendisine
bilmek, onun kaderiyle birlikte örülen insan kader- tahsis edilen kıç kasarası altındaki harita odasının
lerini daha iyi anlayabilmek için, daha eskilere, yıl- darlığı, tüm kitap ve çalışma dokümanlarının he-
lar öncesine uzanmamız gerekir. men elinin altında bulunmasını sağladığından, bir
Royal Navy tarafından on toplu ve iki direkli bir avantaj teşkil edecektir.
brik olarak inşa edilen HMS Beagle (HMS: Her/His Beagle’ın kariyeri esasen üç ayrı uzun menzil-
Majesty’s Ship - Majestelerinin Gemisi, Beagle: Bir li seyahatten oluşur: 1826-1830 yılları arası Gü-
cins av köpeği), Mayıs 1820’de ilk suya indirildi- ney Amerika, 1831-1836 arası dünya turu ve 1837-
ğinde, bir keşif gemisinin sahip olması gereken 1843 arası (bu yazıda ayrıntısına girmeyeceğimiz)
gözlem ve ölçüm olanaklarına henüz sahip değil- Avustralya seyahatleri. Sonraları İngiltere sahille-
dir. Ancak 1826 yılında ilk keşif gezisine çıkmadan rinde vardakosta olarak işlev görecek, 1870 yılın-
önce, teçhizatı misyonuna hizmet edecek şekilde da sökülmek üzere donanma tarafından elden çıka-
değiştirilir, manevra kabiliyetini artırmak amacıy- rılacaktır.
la bir mizana direği eklenerek üç direkli bir yelken- İlk Güney Amerika seyahatinde HMS Beag-
li haline getirilir. Oldukça küçük bir gemidir Beag- le, Patagonya ve Ateş Toprakları (Tierra del Fue-
le: Uzunluğu sadece 27.5 metre, azami genişliği ise go) sahillerinin ayrıntılı haritasını çıkarmakla gö-
yaklaşık yedi metredir. Sert hava koşullarına pek revlendirilen Kaptan Phillip Parker King ve onun

70
komuta ettiği HMS Adventure ge- rında Kaptan Stokes ve
misi önderliğinde gerçekleştirilen mürettebatı, çok ağır
önemli bir keşif seferine eşlik eder. koşullar altında gün-
Hâkimiyetini tüm dünyaya yaymak lerce mücadele verir.
gayretinde olan İngiliz İmparatorlu- Ancak koşullar o ka-
ğu için bu tip görevler hayati nite- dar zorlaşır ve baskı i-
likteydi. Zamanın uluslararası kon- le stres düzeyi o denli
jonktürünü anımsayalım: Napolyon artar ki, sonunda, Ma-
Savaşları’nın (1803-1815) sona er- cellan Boğazı’ndaki Pu-
mesi ve Pax Britannica diye adlan- erto Famine limanın-
dırılan görece barışçıl bir dönemin da depresyona giren
yaşanmaya başlamasıyla, küresel Kaptan Stokes kendi-
bir hegemonya kurmaya özlem du- ni kabinine kilitler ve
yan Britanya’nın eline altın bir fır- on dört gün boyunca
sat geçmişti. Gerçi sadece Britanya hiç kimseye görünmez;
değil, birçok İspanyol kolonisinin sonra kafasına bir kur-
bir bağımsızlık savaşı vermesi son- şun sıkarak intihar e-
rası kartların tekrardan karıldığı bu der. Bu olay sonrasın-
coğrafyada Fransa, İspanya, Porte- da geminin en kıdemli
kiz, Kuzey Amerika ve bir parça da subayı konumunda bu-
Rusya yeni nüfuz bölgeleri yaratma- lunan William Geor-
nın yarışı içerisindeydi. Bu yüzden ge Skyring komutan- Beagle’ın kaptanlığına getirilen Robert FitzRoy İngiliz
deniz yollarının gemilerine açılma- lık görevini üstlenir ve Kraliyet Donanması’nın genç, geleceği parlak ve muhteris
sı ve özellikle de Güney Amerika sa- HMS Beagle’ı Macel- subaylarından biridir.
hillerinin ayrıntılı haritasının elde e- lan Boğazı’nın adalar labirentinden evrim kuramının oluşturulmasıyla
dilmesi Britanya için stratejik açıdan başarılı bir şekilde çıkarıp Ekim sonuçlanacak olan olaylar zincirine
son derece önemliydi... 1828’de sağ salim Rio de Janeiro’ya bir halka daha eklenmiş olur.
HMS Beagle’ın 1. Güney Ameri- ulaştırır. Ancak burada beklenme-
ka seferine kaptanlık eden Pringle dik bir olay gerçekleşir. Bu kentin Kimdir Robert FitzRoy?
Stokes, misyonun belki de en çetin limanında toplanmış bulunan bir- İngiliz Kraliyet Donanması’nın
kısmıyla, Ateş Toprakları sahille- çok Kraliyet Donanması gemisi- genç, geleceği parlak, muhteris su-
rinin iskandil edilmesiyle görev- ne komutanlık eden Amiral Robert baylarından biridir FitzRoy. Ka-
lendirilir. Bu meşum, ıssız ve bir o Otway, HMS Beagle’ın kaptanlığına ra kuvvetlerinde generalliğe kadar
kadar da kasvetli, aralıksız hüküm Skyring’i değil de, gemilerin birin- yükselmiş babası tarafından Kral 2.
süren şiddetli rüzgâr ve sağanakla- de subay olarak görev yapmakta o- Charles’ın soyundan, annesi tarafın-
ra maruz kalan takımadalar diya- lan Robert FitzRoy’u atar. Böylece, dan ise aristokratik bir İngiliz-İrlan-
dalı kökenli aileden gelir. 12 yaşında
Oldukça küçük bir gemidir HMS Beagle: uzunluğu sadece 27.5 metre, azami genişliği
ise yaklaşık yedi metredir. Denizciler, sert hava koşullarına pek dayanaklı olmayan bu tip Deniz Harp Okulu’na kabul edilmiş,
gemilerden “yüzen tabut” olarak söz ederlermiş. farklı misyonlarda yer almıştır. 1828
yılında HMS Beagle kaptanlığına a-
tandığında henüz 23 yaşında olduğu
halde denizcilik konusunda ve özel-
likle de Güney Amerika ve Akdeniz
sularında katıldığı görevler sayesin-
de hayli geniş bir deneyime sahip-
tir. Beagle’ın bu ilk Güney Amerika
seyahatinde, Rio de Janeiro’dan ha-
reketle, gemiyi tekrar Macellan Bo-
ğazı ve Ateş Toprakları’nın azgın
sularına sürecek, yarı kalmış sonda-
lama ve haritalama görevini başarıy-
la tamamlayacaktır. Ancak hayatının
seyrini değiştirecek beklenmedik bir
olay ile de karşı karşıya kalacaktır.
28 Ocak 1830 günü, FitzRoy ta-
rafından Cape Desolation Burnu’nu
ölçümlemek amacıyla görevlendi-
rilmiş, bir subay ve altı adamdan
oluşan ekibin filikası, yerliler ta-

71
rafından çalınır. “Beagle’a geri dön-
me imkânından yoksun kalan Mr.
Murray ve ekibi, ağaç dalları ve ça-
dır tenteleri ile bir kano, hatta da-
ha doğrusu sepetimsi bir şey yapmış
ve bu araçla Beagle’a dönebilmişler.
Kayıp kayığımızın peşine düşülmüş
fakat çalınan ekipmanın (kronomet-
re, teodolit ve başka diğer ölçüm a-
letleri) çoğu ele geçirilebilmişse de,
aramalar sonuçsuz kalmıştı” diye
yazacaktı FitzRoy daha sonraları bu
olay hakkında. Ancak bu aramalar
sırasında rehber, tercüman ve gerek-
tiği takdirde rehine olarak kullanıla-
bileceği düşünülen dört yerli ele ge-
çirilir. Rio de Janeiro’ya geri dönüş Genç Darwin için, beş yıla yakın süren yolculuğun toplam üç yıl ve bir ayı karada keşif
gezileriyle geçmiştir.
seyahatinde, gemideki yerliler hak-
kındaki planlarını şöyle açıklar Fitz- da, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, da hassasiyet gösteren FitzRoy kendi
Roy: “... Yanımızdaki Ateş Toprak- başka misyonların önceliğini baha- cebinden de maddi katkıda bulunur.
lıları İngiltere’ye götürmeye karar ne ederek, bu taahhüdünden vazge- Örneğin gemide beş kronometrenin
vermiştim; geleneklerimiz ve dilimiz çer. HMS Beagle’ın 2. Güney Ame- bulundurulmasının Amirallik tara-
ile tanışmanın doğuracağı faydala- rika seyahati ancak FitzRoy’un bazı fından yeterli olacağı düşünülmüştür
rın, kendi ülkelerinden kopuşlarına sözü sayılır kişileri araya sokması ve ancak FitzRoy, boylam tespitinin gü-
derman olacağına kesinlikle inanı- özellikle de Deniz Haritacılığı Ofisi venirlik ve hassasiyetini artırmak a-
yordum. Kaldı ki onları ilk gemiye başkanlığını yapan Kaptan Francis macıyla 22 tane ek zaman ölçme aleti
alışımda böyle bir niyet beslemiyor- Beaufort’un, Güney Amerika sahil- satın alır. Geminin donatımına ken-
dum; o anda, yani henüz kendi sa- lerinin haritalanması için ikinci bir di cebinden katkıda bulunuyor olma-
hillerine yakınken, onları sadece keşif seyahatine ihtiyaç duyulduğu sı, FitzRoy’un Beagle’a ne kadar bağlı
alıkoymayı düşünmüştüm; fakat da- yönünde destek vermesiyle gerçek- olduğunun ve bu yolculuğu ne kadar
ha sonra, mutlu ve sağlıklı halleri- leşebilecektir. Eğer Ateş Topraklı- önemsediğinin açık bir göstergesidir.
ni görünce, onları İngiltere’ye götü- ların ülkelerine iade edilmesi söz Fakat bu noktada FitzRoy’un karak-
rüp, mümkün mertebe eğitip Ateş konusu olmasaydı, Beagle’ın tarihi terinden ve ruhsal durumundan söz
Toprakları’na geri getirmenin, ken- yolculuğu büyük ihtimalle gerçek- setmek için bir parantez açmamız ge-
dileri, hemşerileri ve bizler için ha- leşmeyecekti. rekiyor.
yırlı olabileceğini düşünmeye başla- FitzRoy bu yolculuğu titizlikle ha-
mıştım.” zırlar. Geminin Devonport limanı Sorunlu bir ruhsal yapı
tersanesinde kapsamlı bir bakımdan Kaptan Robert FitzRoy, denge-
İkinci keşif gezisine geçirilmesi, üst güvertesi ve alt kap- siz ve depresif bir ruh haline sahipti.
hazırlık lamasının yenilenmesi, dümeni, top- Hoşgörülü ve mülayim karakteri ani-
İngiltere’ye geri döndükten bir ları ve diğer birçok parçasının son den değişebiliyor, saldırgan bir hale-
müddet sonra, Ateş Topraklıları teknolojiye uygun biçimde değiştiril- tiruhiyeye bürünebiliyordu. Etkisin-
kendi ülkelerine iade etmek üzere mesinin masrafları Deniz Kuvvetleri den kurtulamadığı iki intihar olayı,
bir geminin tedarik edileceğine da- tarafından karşılansa da, hazırlıkla- bu ruhsal durumun oluşmasına kat-
ir FitzRoy’a güvence verilmiş olsa rın en iyi şekilde yapılması konusun- kıda bulunmuştu şüphesiz. Bu olay-
ların ilkinde, bir aralar İngiltere’nin
Beagle’ın devriâlem rotası. Dışişleri Bakanlığı’na yükselmiş, Vi-
yana Kongresi’nde önemli bir rol oy-
namış, önde gelen pek çok pozisyon-
da yer almış, ancak zaman zaman
depresyon nöbetlerine maruz kalan,
annesi tarafından akrabası Lord Cast-
lereagh, karıştığı bir eşcinsellik skan-
dalı sonunda, bir mektup açıcısıyla
boğazını keserek 1822 yılında canı-
na kıymıştı. İkinci olay ise, yukarı-
da hikâye ettiğimiz Beagle’ın ilk yol-
culuğunun kaptanı Pringle Stokes’un
Ateş Toprakları’ndaki intiharıdır. İş-

72
iyi bir kanıt düşünemiyorum.” Gemi sonuçlanmıştır. Darwin de bu ilkel
mürettebatının Darwin’e “filozof” insan manzarası karşısında duyarsız
lakabını takmış olması, FitzRoy’un kalamaz. “Bu tür insanları görünce,
bu gözlemini doğrular niteliktedir. bunların hemcinslerimiz olduğunu
ve onlarla aynı dünyada yaşadığımı-
Beş yıllık devriâlem zı kabullenmekte zorlanırız” der ve
Plymouth sahillerinden ayrıldık- sorar: “Aklımız geçmiş yüzyıllara u-
tan sonra yelkenlerini güney istika- zanır ve sorgular, acaba bizleri yara-
metine açan HMS Beagle, bu ikinci tanlar da bunlar gibi olmuş olabilir-
okyanus aşırı seyahatinde, sırasıyla ler mi diye?”
Madeira, Kanarya, Tenerif, Yeşil Bu- Beagle, 20 Ekim 1835’te Galapa-
run ve Fernando de Noronha adala- gos Takımadaları’ndan ayrılıp Büyük
rı güzergâhını izleyerek, 16 Şubat’ta Okyanus’u doğudan batıya kat eder,
Ekvator hattını geçip, 28 Şubat’ta, 18 Haziran 1836 tarihinde Güney
yani yola çıktıktan tam iki ay sonra, Afrika’nın Cape Town kentinden ay-
İngiltere’ye döndükten sonra, hem Kaptan Brezilya’nın Salvador kentinde de- rılarak, ilk önce Afrika’nın batı sa-
FitzRoy hem de Darwin yolculuklarını kaleme
alırlar. Seyahatnameleri ilk olarak 1839 mir atar. Bu tarihten başlayarak üç hillerini izler, Brezilya’ya uğrayıp
yılında üç ciltlik ortak bir eser şeklinde yıl sekiz aya yakın bir süreyle, ya- konakladıktan sonra Azorlar’dan ge-
yayımlanır. Ciltlerden üçüncüsü Darwin’in ni 20 Ekim 1835’e kadar, Güney çerek, İngiltere’ye, Plymouth’un da-
kitabıdır.
Amerika’nın ilk önce doğu sonra da ha batısında bulunan Falmouth ken-
te bu sebeplerden dolayı, HMS Beag- batı sahilleri, Falkland Adası ve Gala-tinin limanına 2 Ekim 1836 günü,
le ile yolculuğu sırasında, akli denge- pagoslar dâhil olmak üzere yakın ve yola çıktıktan tam 1737 gün son-
sini korumaya yardımcı olabilecek, uzak çevredeki adaların kıyıları da ö- ra ulaşır. Ancak şunu da vurgulaya-
seyahat boyunca birlikte sohbet e- zenle ölçülür ve haritaları çıkarılır. lım ki Darwin için, beş yıla yakın sü-
debileceği, hatta yemeklerini birlikte HMS Beagle Ateş Toprakları’na ren yolculuğun toplam üç yıl ve bir
yiyebileceği, kültürlü ve iyi eğitimli varır varmaz, taşıdıkları üç yerli ayı karada geçmiştir. Karaya vardık-
bir dosta ihtiyaç duymuştu FitzRoy. (Dördüncü yerli İngiltere’de hayatı- larında Darwin çoğu zaman, bazen
Dolayısıyla bu pozisyona talip olan nı kaybetmiştir) ve onlara eşlik eden birkaç saat, bazen birkaç gün ve ba-
genç Darwin ile tanıştığında, kendi- rahip Richard Matthews, FitzRoy’un zen ise haftalarca süren keşif gezileri
sine güvenebileceği ve içini dökebile- büyük ümitler bağladığı yeni bir mis- gerçekleştirmiştir.
ceği kişiyi bulduğuna ikna olmuştu. yon merkezi kurma projesini gerçek- İngiltere’ye döndükten sonra,
Kendi ruhsal durumu hakkında ya- leştirmek amacıyla karaya indirilir. hem Kaptan FitzRoy hem de Dar-
nılmamıştı FitzRoy, çünkü yolculuk Ancak dokuz gün son- Robert FitzRoy’un mezarı.
sırasında, bir ara depresyona girecek, ra aynı bölgeye tekrar
kaptanlıktan -geçici olarak- istifa e- döndüklerinde, Kap-
derek kendini kabinine kilitleyecek- tan FitzRoy hiç beklen-
ti, tıpkı Beagle’ın bir önceki kaptanı medik bir tabloyla kar-
gibi. şı karşıya kalır: yerliler,
FitzRoy hakkında şu değerlen- “vahşi” hallerine dön-
dirmede bulunacaktı Darwin yolcu- müşlerdir; hayati teh-
luğu esnasında ablası Susan’a yazdı- likede bulunan rahip
ğı bir mektupta: “Sıra dışı ama asil Matthews, ancak ge-
karakterli ancak maalesef çok özel miye sığınarak canı-
bir mizaca sahip. Bunun ilk başta nı kurtarabilir. Yakla-
kendisi farkında... Sonunun ne o- şık bir yıl sonra, HMS
lacağını bilemiyorum, pek çok a- Beagle aynı toprakla-
çıdan parlak olacağından eminim, ra bir kez daha uğra-
ama öte yandan çok mutsuz bir so- dığında, İngiltere’den
nu da olabilir, korkarım.” Yeri gel- getirilen yerlilerden bi-
mişken, FitzRoy’un Kaptan Francis ri sahilde peydahlanır.
Beaufort’a Darwin hakkında bahse- Çıplak bir halde, el ha-
dişini de aktarmış olalım: “Darwin reketleri ve hatırlayabil-
çok hassas, çalışkan ve çok hoş bir diği İngilizcesiyle, diğer
sofra arkadaşı. Gemi hayatının yolu- iki yerlinin nasıl kendi
nu yordamını bu kadar hızlı ve esas- eşyalarını çalıp ortadan
lı öğrenebilen hiçbir kişi görmedim. kaybolduklarını anlatır.
Sahip olduğu sağduyu ve uyumlu- FitzRoy’un “vahşi ırkla-
luk hakkında ‘Ona karşı herkes say- rı medenileştirme” de-
gı ve sevgi duyuyor’ demekten daha neyi tam bir fiyaskoyla

73
win yolculuklarını kaleme alırlar. dığı bir mektupta: “Güney Amerika le İngiltere’ye geri çağrılacaktı. 1857
Seyahatnameleri ilk olarak 1839 yı- (yolculuğumda) üç farklı olgu güçlü yılında Darwin’i Downe’daki evinde
lında üç ciltlik ortak bir eser şeklin- bir şekilde ortaya çıkmıştı: Birincisi, ziyaret edecek ancak dindar görüşle-
de yayımlanır. Ciltlerden üçüncüsü Güney’e doğru ilerlendiğinde, mev- ri nedeniyle evrim kuramına şiddet-
Darwin’in kitabıdır. İlk basımdaki cut türlerin yerini, yakından ilintili le karşı çıkacaktı. Başarısız bir siyasi
adı Günlük ve Yorumlar’dır, kısa bir başka türlerin almasıydı. İkincisi, G. kariyere karşın, kayda değer bilim-
süre sonra Araştırmalar Günlüğü ve Amerika’ya yakın adalarda yaşayan sel katkılarda bulunacaktı: özellik-
daha sonra Beagle’ın Yolculuğu başlı- türlerin, ana karada yaşayanlar ile le meteoroloji ve hava raporu disip-
ğı ile ayrı olarak basılır. ortak özelliklerinin olması ve onlar- linlerinin gelişmesinde önemli payı
*** la benzeşmeleriydi. Bu beni derin- olacak (Günümüzde “Met Office”
Beş yıllık dünya gezisi, Darwin’e den şaşırtmıştı, özellikle Galapagos olarak bilinen İngiltere’nin Meteoro-
çok sayıda gözlem yapma olanağı Takımadaları’nın bitişik adacıkların- loji Departmanı’nı kurdu), yeni bir
sağlamıştır, ancak bunlar ilkin birbi- da yaşayan canlı türleri arasındaki barometre teknolojisi geliştirecekti.
rinden kopuk, tamamlanmayı bek- farklılıklar. Üçüncüsü ise, yaşamak- Ancak depresyon nöbetleri yakası-
leyen bir yapbozun parçaları gibi- ta olan dişsizler ve kemirgenlerin, nı bırakmayacaktı. Bu nöbetlerin bi-
dir, hatta çoğu zaman bir açıklama soyları tükenmiş türler ile ilintile- rinde, 30 Nisan 1865 Pazar günü ya-
sunmaktan ziyade, kafa karıştırıcı riydi. Günümüzde yaşayan arma- taktan kalkacak, kızı Laura’yı öpüp
bulgulardır. “Birbirinden kopuk ol- dilloların zırhına benzeyen dev bir tuvalet odasına geçecek ve orada bir
guların, kısa bir süre sonra çekici- zırhı yer altından çıkardığım an his- ustura darbesiyle boğazını keserek
liğini yitirdiklerini” kendisi de iti- settiğim şaşkınlığı asla unutamam.” canına kıyacaktı. Öldüğünde tam 60
raf eder. HMS Beagle ile yolculuğu Beagle yolculuğu sonrasında Fitz- yaşındaydı...
sırasında Darwin’in zihnine ekilen Roy kariyerine devam edecektir ve
evrimsel düşüncenin tohumları, an- geminin üçüncü seferinin kaptan-
KAYNAKLAR
cak zamanla filizlenip serpilecek- lığını başka bir subay yapacaktır.
1) Charles Darwin, The Voyage of the Beagle, Wordsworth
tir. Güney Amerika yolculuğunun 1841 yılında Parlamento’ya seçile- Editions Limited, 1997.
başlıca kazanımlarını şöyle topar- cek, hatta 1843 yılında Yeni Zelanda 2) Charles Darwin, Autobiography, Norton Paperback, 2005.
layacaktı 1864 yılında ünlü Alman valiliğine atanacaktı. Fakat bu göre- 3) James Taylor, The Voyage of the Beagle, US Naval Inst
hayvanbilimci Ernst Haeckel’a yaz- vindeki düşük performansı nedeniy- Pr, 2008.

KİTAPÇILARDA

Alp Hamuroğlu
Hıristiyanlık, İslamlık ve Avrupa

DOĞU’DAN BATI’YA
UYGARLIK KAPILARI
(Endülüs, Sicilya, Haçlı Seferleri)

Orta Çağ, Hıristiyanlığın karanlık çağı, İslamiyet’in altın çağıydı. Avrupa, İslam uygarlığından
birçok şey aldı. Doğu’dan Batı’ya doğru olan bu uygarlık güzergâhında üç “kapı” öne çıkar:
Birincisi “Avrupa’nın batısındaki Doğu” denebilecek Endülüs’tür. İkincisi Sicilya’da oluşan
“İtalyan İslamı”dır. Üçüncü büyük etkileşim ise Hıristiyanlığın “Haçlı Seferleri” ile oluştu.
Çalışmasını esas olarak Orta Çağ ile sınırlayan Alp Hamuroğlu, Hıristiyanlığın doğuşunu,
bir imparatorluk dini haline gelirken geçirdiği dönüşümü, İslam’ın yükselişini özetledikten sonra
bu “üç kapı”yı tek tek ele alıyor. Avrupamerkezci tarih anlayışının bilimdışı bir adlandırmayla
“Batı mucizesi” dediği modern Avrupa’nın ortaya çıkış sürecindeki Doğu ve İslam etkisini vurguluyor.

Bilim ve Gelecek Kitaplığı - www.bilimvegelecek.com.tr

74
‘Dışarıdan bilinç’ meselesi

Sosyalizm teorisi, Lenin’in de vurguladığı gibi, ancak “mülk sahibi sınıfların eğitim
görmüş temsilcileri tarafından, aydınlar tarafından” geliştirilebilir. Peki, Marksistler
nasıl Marksist olur? Bu burjuva aydınları nasıl sosyalist aydınlara, işçi sınıfının
aydınlarına dönüşür? Kendi başlarına sosyalist bilince ulaşamayacak olan işçilere
bu bilinci verecek olan sosyalist aydınlar bu bilinci nasıl edineceklerdir? Aydınların
“dışarısı” neresidir?
Ender Helvacıoğlu

S
ıradan işçilere ve emekçilere sosyalist bilincin an- bi sınıfların eğitim görmüş temsilcileri tarafından,
cak dışarıdan verilebileceği meselesi sosyalistlerin aydınlar tarafından geliştirilen, felsefi, tarihsel ve
kadim bir tartışmasıdır. Politik bir tartışma oldu- iktisadi teorilerden doğup gelişmiştir. Toplumsal
ğu kadar, öncü-kitle diyalektiği, öncü parti, kit- konumlarıyla, modern bilimsel sosyalizmin kuru-
leler içinde parti çalışması gibi -başta örgüt ku- cuları, Marx ve Engels’in kendileri de, burjuva ay-
ramı olmak üzere- kuramsal boyutları ve bilgi dın katmanındandırlar.”(1)
teorisine uzanan felsefi boyutları da bulunur. E- Açık bir nokta ama yine de belirtelim: Le-
sas olarak Lenin’in tamamen bu konuya hasretti- nin bu eserinde “kendiliğinden bilinç”in kendi-
ği ve Rusya’daki çeşitli sosyalist gruplarla tartıştığı si ile değil, kendiliğinden bilinci abartan, kutsayan
Ne Yapmalı? adlı eserinden kaynaklanır. Ama fark- ve sosyalist bilinci küçümseyen kesimlerle, yani
lı boyutları da düşünüldüğünde Marx ve Engels’in “kendiliğindencilik”le (çeviride “kendiliğindenlik”
de, Mao Zedung’un da bu çerçeve içinde değerlen- sözcüğü tercih edilmiş) mücadele eder. Lenin’in
dirilebilecek çözümlemeleri mevcuttur. bir olgu olan “kendiliğinden bilinç”e nasıl yaklaştı-
Lenin 1902 yılında kaleme aldığı Ne yapmalı?’da ğı ise ayrı konudur.
fikirlerini net bir biçimde formüle eder: Anlamlı bir tartışma için, her yapıt gibi Ne
“İşçiler arasında sosyal-demokrat (o dönemde Yapmalı?’nın da hangi koşullarda yazıldığını göz
“komünist”lere verilen ad) bilincin olamayacağını önüne almak gerekir. Lenin bu kitabı, döne-
söyledik. Bu bilinç onlara dışardan getirilmeliydi. min Rusya’sında sosyalistler içinde etkin olduğu-
Bütün ülkelerin tarihi göstermektedir ki, işçi sınıfı, nu düşündüğü ekonomizmle, kendiliğindencilik-
salt kendi çabasıyla yalnızca sendika bilincini, yani le, trade-unionculukla (mücadeleyi sendikacılıkla,
sendikalar içerisinde birleşmenin, işverenlere karşı kooperatifçilikle ve ekonomik mücadele ile sınırla-
savaşım vermenin ve hükümeti gerekli iş yasaları- mak) hesaplaşma hedefiyle yazmıştır. Bu nedenle
nı çıkarmaya zorlamanın vb. gerekli olduğu inancı- kurama ve dışardan bilince özellikle vurgu yapma-
nı geliştirebilir. Oysa sosyalizm teorisi, mülk sahi- sı anlaşılır. Örneğin bürokratizmle, tepeden inme-

75
ci eğilimlerle tartışan bir yazıda el- eğitimi yoluyla mı verilir? Öte yan- masına rağmen, hiçbir zaman yeterli
bette başka vurgular öne çıkacaktır dan, bu yollarla verilen ve sosyalist olmamıştır.
ve Lenin’in bu tür yazıları da vardır. olduğu iddia edilen bilincin gerçek- Peki, Marx ve Engels’in bilinçle-
İkincisi, Ne Yapmalı?’nın yazıl- ten sosyalist olup olmadığı nasıl be- rindeki -aynı zamanda geçmiş biri-
dığı dönemde (1902) Rusya’da sos- lirlenecektir? Bunun kıstası nedir? kiminden köklü bir kopuş anlamına
yalist hareketin henüz zayıf ve toy Bunlar spekülatif sorular değildir. da gelen- sıçramaya neden olan dina-
olmasıdır. Burjuva ideolojisinin sos- Hatta işçilerin sosyalist bilince nasıl mikler nelerdi? Bu soruya yanıt vere-
yalist ideolojiye oranla çok daha eriştikleri sorusundan çok daha ku- bilmek için; Marx ve Engels’in 1840
köklü olduğunu vurguladıktan son- ramsal ve felsefi boyutlar içerirler; başlarında etkin bir düşünür olarak
ra Lenin, -deyim yerindeyse- çubu- bilginin kaynağı nedir ve o bilginin ortaya çıkmalarından, 1844’te çalış-
ğu dışardan bilinçten yana neden doğruya yakınlığının ölçütü nedir malarını ortaklaştırmaya karar ver-
büktüğünü de şöyle açıklar: türünden felsefi meselelerle ilişkili- dikleri güne kadarki yaşamlarını kı-
“Ve herhangi bir ülkede sosya- dirler ve yanıtları bazı yönleriyle “iş- saca gözden geçirmek gerekli.
list hareket ne denli genç ise, sosya- çilere dışardan bilinç” konusuna da Marx Berlin’de öğrenimini sür-
list olmayan ideolojiyi güçlendirme ışık tutabilir. dürürken, sol-Hegelcilere katıl-
yolundaki bütün girişimlere karşı o Bu sorular sosyalist olduğunu id- dı. Sol-Hegelci düşüncenin bir ne-
denli gayretli savaşım verilmeli, ve dia eden her kişi (ve örgüt) için ge- vi teorisyenliğini yapan Ludwig
işçiler o denli kararlı bir biçimde, çerlidir, ama bizzat bilimsel sosya- Feuerbach’ın yazdığı yazı ve kitap-
‘bilinçli unsurun abartılması’na vb. list kuramın kurucuları olan Marx ve lar, içlerinde Marx’ın da bulunduğu
karşı feryat eden kötü danışmanlara Engels’in nasıl Marksist olduklarını demokratik ve tanrı-tanımaz fikirle-
karşı uyarılmalıdır.”(2) belirlemek bu soruların yanıtını ver- re sempati duyan gençleri büyük öl-
Kısacası, Lenin’in Ne mek için iyi bir örnek oluşturabilir. çüde etkilemişti.
Yapmalı?’daki yaklaşımları bu top- Marx 1841 yılında eski Yunan
lumsal ve öznel koşullar bilinerek Marx, nasıl Marksist oldu? felsefesi üzerine bir tez hazırlayarak
tartışılmalıdır. Her yazılanı, kendi Genç Marx ve Engels’in teorik doktorasını aldı, fakat kariyer yap-
bağlamı içinde -doğal sınırlılıklarını gelişmeleri, sol-Hegelcilikten, Fe- manın fikirlerini terk etmek anlamı-
da dikkate alarak- değerlendirmek uerbach’çılıktan başlayıp, o dönem na geleceğini anlayınca akademiyi
gerekir. aydınlar arasında hayli popüler olan bıraktı. Ocak 1842’de Köln’de çık-
Fakat biz, şimdilik konunun baş- sosyalist fikirlerden geçerek, temel maya başlayan bir muhalefet yayını
ka bir boyutunu ele almak istiyoruz. ilkelerini kendilerinin geliştirdiği Rheinische Zeitung’da başyazar ola-
bilimsel sosyalizmin ilk basamak- rak çalışmaya başladı. Marx bu ga-
Peki, aydınların ‘dışarısı’ larına varan bir çizgi izler. Bu geli- zetede ilk siyasal yazılarını yazdı ve
neresi? şim, topu topu dört senede, Marx ve ilk kez yoğun bir siyasal mücadele
Sosyalizm teorisi, Lenin’in de Engels’in gençlik dönemlerini kap- içinde bulundu. Marx’ın başyazarlı-
vurguladığı gibi, ancak “mülk sahi- sayan 1840-1844 yılları arasında ğında, Almanya’da halen etkili olan
bi sınıfların eğitim görmüş temsil- gerçekleşir. feodalizme karşı devrimci bir mu-
cileri tarafından, aydınlar halefet yürüten gazete Mart 1843’te
tarafından” geliştirilebi- hükümet tarafından kapatıldı.
lir diyelim… Peki, Mark- Marx’ın, bir yıl süren siyasal sava-
sistler nasıl Marksist o- şım deneyimi kafasındaki Hegelci ka-
lur? Bu burjuva aydınları lıntıları sildi ve Feuerbach’çılığı da a-
nasıl sosyalist aydınlara, şıp sosyalizme hazır hale gelmesine
işçi sınıfının aydınlarına
Marx ve Engels’in eğitimle edindikleri “felsefi,
dönüşür? Kendi başları- tarihsel ve iktisadi teoriler” emekçi pratiği
na sosyalist bilince ula- ile temasa geldiği noktada sosyalist bilinç
şamayacak olan işçilere oluşabilmiştir.
bu bilinci verecek olan
sosyalist aydınlar bu bi-
linci nasıl edinecekler-
dir? Aydınların “dışarısı” neresidir? Elbette ikisi de hem
Kimsenin anasından sosyalist ola- o güne değin etkili ol-
rak doğmadığını veya sosyalist bilin- muş felsefe okullarını,
cin vahiy yoluyla verilmediğini bil- hem de çağdaş fikir a-
diğimize göre, sosyalist olmak çok kımlarını incelemiş-
kişisel ve tesadüfî bir olgu mudur? lerdi. Fakat geçmiş
Sosyalist bilinç, diğer aydınlara (ve bilgi birikimini dağar-
aydın adaylarına), bu bilinci önce- cığına katmak, bilgiyi
den bir şekilde edinmiş olanlar tara- ilerletmek için gerek-
fından mı, yani okuyarak veya parti li koşullardan biri ol-

76
yol açtı. 1843 Kasım’ında Paris’e git- rer filozof değil- “Marksist”tirler! sındaki kanallar sürekli açık olmalı-
ti. Paris 1830’dan beri çeşitli işçi mü- Feuerbach üzerine yazdıkları tezle- dır. Sadece emekçileri sosyalist yap-
cadelelerine sahne olmuş, sosyalist rinde de felsefecilere bu yöntemi ö- mak için değil, daha da önemlisi o
fikirlerin yaygın olduğu devrimci bir nerirler. Yani yorumlamak yetmez, aydın kişi veya örgütün sosyalist o-
merkez konumundaydı. değiştirmek gerekir; mevcut teori larak kalmasını sağlayabilmek için…
Marx Paris’te aradığını buldu: yetmez, yeni pratik gerekir. Sadece öğretmek için değil, öğren-
Burjuvazinin kuyruğundan ayrılıp, Marx ve Engels 1847’ye kadar yaz- mek ve yenilenmek için de…
kendi öz çıkarları için mücadeleye dıkları çeşitli makale ve kitaplarda Aslında Lenin de adı geçen yapı-
atılan ve örgütlenen proletarya. İş- Hegelciliği ve Feuerbach’çılığı aştık- tında bunu vurgular, “Kendiliğin-
çilerle olan bu teması, katıldığı söy- ları noktaları açıklarlar ve o dönem den unsur, özünde tohum halindeki
leşiler ve pratik mücadeleler, bilin- geçerli olan küçük burjuva sosya- bir bilinçlenmeden başka bir şey de-
cinde bir sıçramaya yol açtı. Marx, lizmi ile kendileri arasındaki fark- ğildir” diye yazar.(3) O “tohum”, bir
kafasındaki büyük ideallere han- ları ortaya koyarlar. Marx’ın “1844 emekçi için de, eğitim almış bir ay-
gi toplumsal güce dayanarak, hangi El Yazmaları” 1845’te Engels ile bir- dın için de gerek şarttır. O tohum ol-
sınıfın dinamizmiyle ulaşabileceği- likte yazdığı “Kutsal Aile”, 1845- madan sosyalist bilinç de olmaz. Bir
ni net bir biçimde Paris’te kavra- 46’da “Alman İdeolojisi”, 1847’de Marksist, serada veya saksıda yetiş-
dı. Fransa’da bir sayı yayınlanabilen Proudhon’u eleştiren “Felsefenin mez. Ayrık otlarıyla temas etmeden,
“Fransız Alman Yıllıkları” adlı der- Sefaleti” adlı eserleri ile Engels’in pratiğin içine girmeden, pür-i pak
giyi çıkardı ve burada ulaştığı fikir- 1845’te yazdığı “İngiltere’de Emekçi kalmaya çalışarak sosyalist bilinç ge-
leri ortaya koydu. Sınıfların Durumu” ile 1847’de “Ko- lişemez. Hem ne malum pür-i pak ol-
Friedrich Engels de siyasal haya- münizmin İlkeleri” adlı eserleri, bi- duğu iddia edilen kuramın (veya po-
tına genç Hegelcilerle ilişki kurarak limsel sosyalist kuramın temellerini litikanın), bırakın pür-i pak olmayı,
başladı. 1841-42 yıllarında Berlin’de attıkları, o döneme kadar edindikleri doğru olduğu? Bunun tek kıstası yi-
askerliğini yaparken Feuerbach’ın felsefi ve pratik tecrübeleri özetledik- ne pratiktir, emekçilerin bağrıdır.
Hegelcilere yaptığı eleştirilerden et- leri çalışmalardır. Son olarak, neden ustala-
kilenmişti ve radikal demokrat bir rı Feuerbach’ın değil de Marx ve
çizgiye sahipti. 1843’te Manchester’a, Sosyalist bilincin kaynağı Engels’in bilimsel sosyalist kurama
babasının yanında çalışmak üzere Bu kısa yaşam öyküsü parçasın- ulaşabildiğini irdeleyelim. Bu soru-
gittiğinde henüz sosyalist değildi. dan hangi sonucu çıkarabiliriz? Bi- nun yanıtı teorinin nasıl ve kimler
Kapitalizmin beşiği İngiltere’nin limsel sosyalist kuramın yaratıcıları tarafından geliştirilebileceği konu-
sanayi merkezi Manchester’da pro- olan Marx ve Engels’in bu kurama u- sunda güzel bir örneği oluşturuyor.
letaryayı tanıdı. Babasının işyerin- laşmalarının altındaki dinamik, işçi- Feuerbach, tüm hayatı boyunca
de işçilerle görüştü, onların yaşam lerin ve emekçilerin şu veya bu dü- sınıf mücadelelerinden uzak kalmış,
tarzlarını inceledi. İşçilerin sefil ko- zeydeki mücadeleleridir. Onların oturduğu küçük bir Fransız kasaba-
şullarda, yoksulluk içinde geçen ya- eğitimle edindikleri “felsefi, tarihsel sında pratikten kopuk felsefi soyut-
şamları Engels’i etkiledi. Engels’in ve iktisadi teoriler” bu emekçi prati- lamalar arasında gezinip durmuştur.
İngiltere’de geçirdiği ilk yıllarda ği ile temasa geldiği noktada sosyalist Bu konumu Feuerbach’ın toplumsal
Çartist hareketin saflarında müca- bilinç oluşabilmiştir. Bu pratik olma- savaşımların ortaya çıkardığı yeni
deleye katılması, işçi sınıfının ya- saydı veya onlar temasa geçmeseydi- sorunlardan ve bu sorunları çözme
şamı ve davranışları konusunda ler, Marx ve Engels de birer parlak çabasından uzak kalmasına neden
yaptığı dikkatli gözlemler, düşün- burjuva kuramcısı olarak kalacak- olmuştur. İşte tam da bu nedenle
celerinin kökten değişmesine ve bi- lardı. O halde ironik bir biçimde şu Feuerbach, siyasi mücadeleye dolay-
limsel sosyalizme doğru yol alma- sonuca varabiliriz: Sosyalist bilincin
sına neden oldu. Engels, 1845’te esas kaynağı, emekçilerin kendiliğin- Sosyalist bilinç, diğer
yazdığı “İngiltere’de Emekçi Sınıfla- den bilincidir! Daha doğrusu teori-
rın Durumu” adlı makalesinde, yap- nin esas kaynağı, toplumsal pratiktir. aydınlara, bu bilinci önceden
tığı gözlemleri teorileştiriyor ve bi- Yani emekçilerin kendiliğinden bir şekilde edinmiş olanlar
limsel sosyalizmin ilk eserlerinden bilincini de yabana atmamak gere-
birini oluşturuyordu. kir. Bununla bir şekilde birleşeme- tarafından mı, yani okuyarak
1844 yılında Paris’te tanışarak yen ve feyiz almayan bir bilinç sos- veya parti eğitimi yoluyla
düşünsel çalışmalarını ortaklaştı- yalist bir bilinç olamaz. Aydınlara da
ran bu iki felsefeci ve aktivist, hiçbir sosyalist bilinç “dışarıdan” verilir. O mı verilir? Öte yandan, bu
masa başı çalışmasında yapamaya- “dışarısı” emekçi sınıfların, kitlelerin yollarla verilen ve sosyalist
cakları keşiflerini bu pratikler içinde bağrıdır. Ve bu bir kere yapılıp biten
gerçekleştirdiler: Proletarya dünyayı bir süreç de değildir. Bir kere sosya- olduğu iddia edilen bilincin
değiştirebilir ve yepyeni bir sistemin list olan kişi veya örgüt, artık bu ko- gerçekten sosyalist olup
kurucu öncüsü olabilir. nuda “bağışık” olacak diye bir şey
Genç Marx ve Engels bu keşifle- yok. Sosyalist olduğunu iddia eden
olmadığı nasıl belirlenecektir?
rinden sonra artık -sadece parlak bi- kişi veya örgüt ile emekçi pratiği ara- Bunun kıstası nedir?
77
sız bir biçimde katılan ve saf tutan, eylem vardı; doğanın evriminde de, başlı başına devrimin ve sosyalizmin
toplumsal sınıfları ve gelişmeleri ya- canlılığın evriminde de, insanın evri- kendisidir. Parti bir “amaç” değildir,
kından izleyen eski öğrencileri Marx minde de, toplumun evriminde de… zorunlu bir “araç”tır. Kısacası, par-
ve Engels tarafından aşılmış ve geri- “Söz”ü bu “eylem” yarattı. ti (yani sosyalist bilinç) fazla “dışarı-
de kalmıştır. dan” kalırsa, onun yapacağı şey -eğer
Kendiliğindenciliği elbette eleş- Kitleler nasıl dönüşür? bir şey yapabilirse- sosyalizm olmaz.
tirmek gerekir. Fakat bu eleştiri- Bilinç dışardan verilir; ama na- Sosyalizm “kendisi için sınıf (ve top-
yi “kendiliğinden bilinci” eleştirme sıl? Sosyalist bilince ulaşmış örgüt lum)” ile gündeme gelebilir; “kendisi
noktasına kadar götürüp abartanlar, ile kendi başlarına taş çatlasa ken- için parti” ile değil. “Kendisi için sı-
beslenme kaynaklarını kesmiş ve so- diliğinden bir bilince ulaşabilecek nıf” ile “kendisi için parti” arasında
nuç olarak kendiliğindenciliğe hiz- emekçi kitleler arasındaki açı nasıl ters orantı vardır.
met etmiş olurlar. Çünkü sorun ken- kapatılacaktır? Marx’ın bu noktada son derece
diliğinden bilinci eleştirmek değil, Bu sorunun sadece “teknik” bir öğretici bir çözümlemesi var, Marx
onun sosyalist bilince nasıl dönüşe- sorun olduğunu, bir örgütlenme ve şöyle yazıyor:
bileceğinin yollarını bulmak, bunun kitleler içinde propaganda çalışması “Devrim, yalnızca yönetici sınıfı
için çabalamaktır. Bu yaklaşım kav- sorunu olduğunu düşünmek kadar devirmenin başka yolu olmadığı için
randığında “kendiliğinden bilinç” hatalı bir şey yoktur. Böyle bir yakla- değil, fakat aynı zamanda onu devi-
küçümsenecek, aşağılanacak bir şey şım, sosyalist devrimin ne olduğunu, ren sınıf ancak ve ancak bir devrim
değil, çıkış noktası olarak değerlen- diğer devrimlerden (örneğin burjuva içinde kendisini geçmişin birikmiş
dirilebilecek bir olgu olur. Bir sosya- demokratik devrimlerden) ne farkı pisliklerinden temizleyebileceği ve
list örgüt, kendiliğinden bilince ka- olduğunu kavramamak anlamına ge- böylece toplumu yeniden kurabile-
pılarını kapatarak değil, onu kendi lir. Sosyalizm sadece kapitalizmi de- ceği için de zorunludur.”(4)
pratiği içinde dönüştürmeye ve ge- virmek değildir; sınıflılık durumunu Marx burada, devrimin sadece bir
liştirmeye öncülük etmeye çalışarak tümden ortadan kaldırmak demek- iktidar değişimi olmadığını, asıl ola-
sosyalist olarak kalabilir. Bunu yap- tir. Marx, tarihte ilk kez bir sömü- rak devrimi yapan emekçi sınıfların
mayan sosyalist örgütün sosyalistliği rülen sınıfın (proletaryanın), kendisi kendi pratikleri içinde dönüşümle-
ancak “kendinden menkul” olur ve ve giderek tüm toplum için harekete ri olduğunu belirtiyor ve kitlelerin
ciddiye alınacak bir tarafı kalmaz. geçebilme potansiyeli bulunduğunu, devrimci pratiğinin devrim ve sos-
“Bilinç dışarıdan verilir” formü- ezilen insanlığın bu düzeye geldiği- yalizm için belirleyiciliğini vurgu-
lü diğer boyutları göz ardı edilir, tek ni savlar. Sosyalist devrim, -burjuva luyor. Bu vurguyu Marx’ın 19. yüz-
başına ele alınır ve kutsanırsa, tipik demokratik devrimlerde olduğu gibi- yıldan 20. yüzyıla, hatta günümüze
burjuva yaklaşımı ile araya sınır çe- bir sömürücü sistemin yerini başka tuttuğu bir ışık olarak görmek ge-
kilemez. Lenin’in devrimci formü- bir sömürücü sistemin alması değil, rek. Sosyalizm, bilinçli terzilerin
lü, bilenler bilmeyenlere anlatsın sömürünün tümden ortadan kaldı- topluma biçtikleri “mükemmel”
formülüne, eğitimin her şeyin anah- rılması demektir ve proletarya bunu bir elbise değildir; o elbise kitlele-
tarı olduğu formülüne dönüşür. Te- yapabilir. Zaten Marx’ın -kendi de- rin devrimci pratiği içinde dikilir.
ori-pratik diyalektiğini göz ardı eden, yimiyle- en büyük buluşu da budur. Emekçiler dışardan yapılacak salvo
bilginin kaynağının yine bilgi oldu- Sosyalizm partinin iktidarı değildir, atışlarıyla değil, ancak kendi pratik-
ğunu savlayan görüştür bu, yani ide- emekçilerin iktidarıdır. Bu da sadece leri içinde dönüşebilirler, dönüştü-
alizm… Tıpkı İncil’in ilk cümlesi o- teknik bir sorun değildir. Yani bilinç- rülebilirler. Öncünün rolü, bunun
lan “Başlangıçta söz vardı” önermesi ler arasındaki açının kapanması so- kanallarını açmaya çalışmaktır.
gibi. Oysa biliyoruz ki, başlangıçta runu, partinin teknik bir derdi değil,
Ya ‘bilinç vericiler’
Kitleler, devrim yapa yapa dönüşürler, devrimcileşirler.
yozlaşırsa…
Bilinç vericilerin (yani öncü par-
tinin) yozlaşmasına karşı ne gibi si-
gortaların geliştirilebileceği mesele-
si sosyalizm pratiklerinin en önemli
sorunlarından biriydi. Hep kitlelerin
(öğrencinin) geriliği-yozluğu üze-
rinde kafa yoruldu. Peki, öncülerin
(öğretmenin) yozlaşması? Sosyalist-
lerin iktidarda olduğu dönemde çok
daha yakıcı olmasına karşın, mu-
halefet dönemlerinde de farklı bi-
çimlerde kendini hissettirir bu so-
run. Partilerin tüzükleri, gelenekleri
ne ölçüde sigorta işlevini görebilir?
Bunların yeterli olmadığını, gerek

78
20. yüzyıldaki sosyalizm pratikle- rin yozlaşmasıdır. Kendiliğinden bi- “emekçi iktidarı” olmasının gereği
rinde gerekse tek tek kendi dene- lincin sosyalist bilince ihtiyacından budur. Yoksa “emekçi iktidarı” ko-
yimlerimizde gördük. Bu sorun sa- çok, sosyalist bilincin kendiliğinden laylıkla “parti iktidarı”na dönüşe-
dece iç tedbirlerle çözülemiyor. bilince ihtiyacı vardır. Emekçilerin bilir; kaldı ki geçmiş deneyimlerde
Sıradan emekçinin bir sigorta- partiye ihtiyacından çok, partinin e- dönüşmüştür de...
sı vardır: O doğal olarak bir sınıfın mekçilere ihtiyacı vardır. Çünkü Kendiliğinden bilincin sosyalist
üyesidir. Verdiği yaşam kavgası, en Modernite, aydınlanma, devrim ve bilince dönüşmesi en önemli so-
doğalından sınıf mücadelesidir. Ay- sosyalizm -bilincinde olsun veya ol- run; ama bu sorunun çözümü dışa-
dının (öncünün) ise böyle bir sigor- masınlar- esas olarak emekçi kitlele- rıdan bilinç şırınga etmekte değildir.
tası yoktur. O sınıfını kendisi seçer rin ihtiyacıdır; aydının, öncünün ve Bu, ancak burjuva sosyalizmi, devlet
ve sürekli yeniden seçmek duru- partinin değil. O halde yozlaşma so- sosyalizmi olabilir. Çözüm sürek-
mundadır. Emekçinin doğal bir kö- runu yukardan aşağıya çözülemez, li devrimdir; “dayatılan” demokrasi
kü vardır, ama aydının yoktur. Bu ancak aşağıdan yukarıya çözülebilir. değil, “doğrudan” demokrasidir. En
durum onun savrulmasına yol aça- Bu dinamiğin ve onun mekanizma- üsttekinin değil en alttakinin tekrar
bilir. Özellikle iktidar gücü (Hem larının oluşması ve bu mekanizma- ve tekrar harekete geçmesidir. Kolay
büyük hem de küçük iktidarları ların emekçi kitlelerin inisiyatifinde değil, ama başka çare yok. Kitleler,
kastediyorum) savrulmalara ve yoz- olması, gerek sosyalizmin kurulması devrim yapa yapa dönüşürler, dev-
laşmalara neden olabilir. Aydın (ön- gerekse insanlığın toplumsal evrimi- rimcileşirler.
cü) bunu kendi kendine bir derece- nin sürmesinin tek garantisidir. Yani Bu konu sadece sosyalizmin de-
ye kadar önleyebilir, ama tamamen devrim sürekli olmalıdır. Devrim ge- ğil, genel anlamda Modernite’nin de
önleyemez. Bu bilincin ona “dışar- rekirse sosyalist iktidara veya iktidar temel sorunudur. “İnsanlık nasıl ay-
dan” verilmesi gerekir; “dışarı”nın parçalarına karşı da yapılmalıdır. dınlanacak?” sorusuna yanıt arayı-
onu sürekli beslemesi, zorlaması, Bu, kolay bir şey değil. Kendili- şı… Geleceğin temel sorusu.
denetlemesi ve ayar vermesi gerekir. ğinden bilincin, ya da daha doğru-
“Dışarısı”, emekçi kitlelerin doğal su doğal bilincin gelişmesi ve düze- DİPNOTLAR
sınıf mücadeleleri, yani kendiliğin- yinin artması ile olanaklı. Fakat bir 1) V. İ. Lenin, Ne Yapmalı?, Çev. Muzaffer Erdost, Sol
den bilinçleridir. Buradan beslen- tedbir olarak, “devrim hakkı”nın, Yayınları, 10. baskı, Ankara, 2016, s.38-39.
meyen bir öncü, bir sosyalizm, her “iktidarları devirme hakkı”nın tü- 2) Aynı eser, s.50.
türlü yozlaşmaya açık hale gelir. züklere ve anayasalara (küçük-bü- 3) Aynı eser, s.37.
4) K. Marx, Marx’ın Toplum Kuramı - Seçme Metinler, Çev.
Sosyalizm için asıl tehlike de, kit- yük toplum sözleşmelerine) kon- Özer Ozankaya, Doğan Yayınları, Ankara, 1971 s.19 (Alman
lelerin yozlaşması değil yönetenle- ması gerekir. Sosyalist iktidarın İdeolojisi’nden).

Mektuba dökülmüş anılardan


Ege’de Kurtuluş Savaşı
Prof. Dr. Engin Berber
Yunan işgali sırasında Ege’de yaşanan olayları, bizzat
yaşayanlar aktarıyor! İzmir ve çevresinde, işgal
sırasında yaşanan direniş ve zulüm öyküleri bütün
çıplaklığıyla ve yaşayanların hafızasında kalan halleriyle
gözler önünde… İşgalden 39 yıl sonra Ege’nin yerel
gazetelerinde yayımlanmış ve sonra tarihin tozlu
raflarına terk edilmiş olan anılar yeniden canlanıyor.
Prof. Dr. Engin Berber’in arşiv çalışmasıyla ortaya
çıkardığı ve yazım hataları dışında hiçbir müdahalede
bulunmadan okuyucuların dikkatine sunduğu bu
mektup-anılar, Milli Mücadele döneminin çok az bilinen
bir bölümüyle ilgili birinci derece tanıklıkların yanı
sıra, o dönemin sosyolojisine ilişkin de önemli ipuçları
barındırıyor.

Bilim ve Gelecek Kitaplığı • www.bilimvegelecek.com.tr • 0216.349 71 72

79
Kaz Dağları ve Kirazlı altın madeni

Yeraltı ve yerüstü kaynakları bu ülkenin değeridir; bilim, akıl ve vicdan ölçütleri


içinde, bu kaynaklar elbette değerlendirilebilir. Ancak maden işletmeciliğinde asla
göz ardı edilemeyecek üç önemli koşul bulunur: Doğanın mutlaka korunması, kamu
yararının önceliği, hukuk ve şeffaflık içinde bu işlerin yürütülmesi. Ülkemizde maden
işletmeciliğinde bu üç önemli koşulun tam tersi yapılıyor.

Dr. Eşref Atabey


Jeoloji Yüksek Mühendisi / Tıbbi Jeoloji Uzmanı

B
ugün dünyayı en çok ilgilendiren çevre sorunu ve kaynakları, topraktaki organizmalar, ormandaki
Birleşmiş Milletler’in Çevre Deklarasyonu, ilk de- yaban hayatı, kısaca yaşamın ta kendisidir.
fa, Hitit Kralı 4. Tutalya tarafından deklare edilmiş-
tir. O tarihlerde Anadolu’da toplam nüfus 600.000 Kaz Dağları
civarında olmasına karşın, 4. Tutalya çağlara şöyle Kaz Dağları ismiyle anılan ve Edremit
seslenmiş: “Su kaynakları tüm nesillerin korunma- Körfezi’nin kuzeyinden başlayıp Çanakkale ile Ba-
sı gereken malıdır. Her kim ki su kaynaklarını tah- lıkesir arasında uzanan dağın antik çağdaki ismi İ-
rip ede, hayvanını getirip buraları kirlete, çöp ata; da Dağı idi. Hakkında anlatılan pek çok efsane ve
kafası orada kesile. Bu kaynakları kutsuyorum.” Bu mit bulunan dağ, aynı zamanda Alplerden sonra en
nedenle Anadolu’da su çıkan her yere bir anıt yapı- fazla oksijen üreten dağ olma özelliğine sahiptir.
lıyor (Demirsoy, 2019). Toros Dağları, Munzur Dağları gibi bir dağ silsile-
Çanakkale Kirazlı’da altın madeni için ağaç ke- sidir. En yüksek tepeleri Karataş 1774 m, Babadağ
senlere, doğayı tahrip edenlere şu soruyu sormak 1765 m’dir. Türkiye’nin en önemli orman varlığı
gerekiyor: Susuzluktan ölmek üzeresin, sana bir da Kaz Dağları’ndadır. Çam, meşe, gürgen, kayın,
ton altın ile bir bardak su teklif ediyorum; seçene- sedir, ladin, köknar, kestane ağaç türleriyle tam bir
ğin bir bardak su mu, yoksa bir ton altın mı? Senin oksijen ve su deposudur. Birçok yaban hayatı çeşit-
için o an hangisi daha kıymetli? Orman su demek, liliğini bünyesinde barındırır.
toprak demek, hava demek, oksijen demek, kısaca
yaşam demek. Altınsız yaşayabiliriz, ancak oksijen- Biga Yarımadası ve Kirazlı altın madeni
siz, susuz yaşayamayız. Edremit, Balıkesir, Bandırma çizgisi batısında-
Kirazlı’da aslında kesilen, ağaçlarla birlikte su ki coğrafi alan, Biga Yarımadası diye tanımlanır.

80
jındaki radyasyonlu kumlar, Ayva-
cık’taki radyasyonlu kayalar, asbest
vd, çevresel ve halk sağlığı sorunları-
na değinilen “Çanakkale ili tıbbi je-
olojik unsurları ve halk sağlığı” adlı
çalışma, önemi kavranamadığından
maalesef basımı gerçekleşmedi. Şim-
diki sorunların çözümüne belki ışık
tutabilir, yol gösterebilirdi.

Madencilik ve çevre
Altın madeni projesi nedeniyle tehdit altında bulunan Kaz Dağları’nın genel görünümü. Madenciliğin sebep olduğu çevre
kirlenmesi katı sıvı ve gaz olmak ü-
Biga Yarımadası jeolojik özellikle- Biga Yarımadası’nın ekonomik zere üç gruptur (Köse, 1985).
ri bakımından Türkiye’nin en fazla jeolojisi ve potansiyeli 2002-2004 Katı: Örneğin yüzde 1,2 bakır içe-
mineral ve maden içeriğine sahiptir. yılında MTA-İTÜ ortak projesiy- ren kayaçtaki bir bakır yatağı değer-
Yarımadada başlıca altın, gümüş, le ortaya kondu (MTA, 2012). Son lendirilirken, cevherin çok ince tane
kurşun, çinko, bakır, demir, cıva, yıllarda yabancıların sponsorluğun- boyutuna öğütülmesi gerekmektedir.
molibden, volfram, mangan olmak da altın yataklarının işletilmesine Zenginleştirme sonucunda da çok
üzere 205 çeşit metalik maden yata- geçildi. Altınla ilgili çevre sorunu fazla miktarda ince boyuttaki artık,
ğı vardır. Haritaya bakıldığında 19 2007 yılından beri basında yer aldı. yağan yağmurun, rüzgârın etkisiyle
yerde altın zuhuru gösterilmiştir. Ne yapılması gerektiği ya da yapıl- çevreye yayılmaktadır.
Çanakkale Kirazlı Kartaldağ’da 50 maması gerekenler biliminsanları ve Gaz: Sülfürlü cevherler fazla mik-
bin ton, Madendağ’da 8 milyon ton, STK’larca ortaya kondu. tarda kükürt içerdiklerinden kavur-
Bayramiç Alakeçili’de 56.537.693 Ben de Çanakkale çevresindeki ma esnasında SO2 açığa çıkmakta-
ton altın hesaplanmıştır (MTA, çalışmalarımı elimden geldiğince bu dır. Ortaya çıkan SO2 gazı çevreye
2009). Madeni işletecek olan şirke- sorunları ortaya koyup, kitaplaştır- yayılırsa çevredeki canlıları tahrip
tin web sayfasında Kirazlı, Ağı Da- mıştım. 2013 ve 2015’de Çanakkale ederek doğal dengeyi bozmaktadır.
ğı ve Çamyurt olmak üzere 3 pro- belediyesine yayımlanması için sun- Sıvı: Cevher zenginleştirme es-
jesi yer almaktadır. Bunun anlamı, muş olduğum, Çanakkale ilinin jeo- nasında ince öğütülmüş malzemeye
Kirazlı’dan başka alanlarda da al- lojisi, maden ve enerji kaynakları, su fazla miktarda su ve kimyasal mad-
tın için ağaçlar kesilecektir. Ma- kalitesi, arsenik sorunu, metalik ma- deler ilave edilmektedir. Bu yüzden
dendağ ve Kartaldağ altın yatakla- den ve kömür ocaklarından kaynak- atık sularda sağlığa zararlı organik ve
rı (Astrya Madeni) Strabon’un (MÖ lanan asit maden drenaj suyunun inorganik maddeler bulunmaktadır.
40) coğrafya kitabında söz ettiği gi- etkisi, maden işletmelerindeki atık Altın-gümüş işleme tesisleri, metal
bi Troyalılar döneminde, muhteme- çamuru ve pasa sorunu, arsenik, flor kaplama sanayi, sülfürlü cevherlerin
len daha sonra Bizans ve Roma dö- ve borca zengin kaplıca sularının a- flotasyonla zenginleştirildiği kon-
nemlerinde işletilmiştir. En son ise lıcı derelere salınması, Geyikli pla- santratör tesisleri en büyük siyanür-
1850’li yıllarda Astyra Gold Mining
Solda: Altın, kurşun, çinko, bakır ve demir zuhurları. Sağda: Antik Asytr altın madeni ocağı
Co. adında İngiliz şirketince giri- (Yıldırım ve Cengiz, 2002).
şimlerde bulunulmuş, ancak işleti-
lememiştir.

Çanakkale ilinde
tıbbi jeolojik sorunlar
Çanakkale ilinde metalik maden
ve kömür ocakları ile kömür sant-
rallerinden kaynaklanan toprak, su
ve hava kirliliği yıllardan beri süre-
gelmektedir. Lapseki Koru Dere’de-
ki kurşun ocağı atıkları ve oluşan
asit maden sularının Koru Dere su-
yunu kirlettiği, Etili kömür ocakla-
rındaki çukurlarda biriken suda, ja-
rosit oluşumlarının yeraltı sularını
kirlettiği, Çan kömür santrallerin-
den baca tozlarının toprağı ve çevre-
yi, gazlarının ise havayı kirlettiği bi-
linmektedir (Atabey, 2015).

81
madenciliğindedir. (Dilek, 2009). Ö-
zellikle su ve toprak kaynaklarının a-
ğır metallerce ve toksik elementlerce
kirletilmesinde Asit Maden Drenajı
(AMD) öne çıkmaktadır.

Asit maden drenajından


kaynaklanan su kirliliği
Altın madeni alanındaki sülfür-
ce zengin minerallerin bozunması
sonucunda yeraltı sularında oluşan
oksitlenme, yüksek sülfat derişimi,
asidik ortama, Kirazlı Kartaldağ al-
tın cevherleşmesinde pirit, marka-
zit, galen, kalkopirit, azurit gibi mi-
neraller eşlik eder. Bu minerallerin
yer aldığı yığın, yağmur suyuyla ya
da liç yöntemiyle ıslandığında, ge-
rekli önlem alınamadığında asit ma-
den drenajı dediğimiz asidik bir su-
Altın madeni sahaları (https://dogubiga.com/projelerimiz/).
yun oluşumuna yol açar.
Kırma, öğütme ile tanelerin yü-
lü artık su kaynaklarını oluştururlar. depolanması işlemi, hem arazi kay- zey alanları artacağından, yağmur
Madencilik faaliyetleri diğer en- bına, hem de uzun süreli kontrol ge- suyu ile yıkanma etkisiyle asidik su-
düstri faaliyetlerine göre çevrenin fi- reksiniminden dolayı su ve toprak yun miktarında artış olacaktır. Pasa-
ziksel ve kimyasal olarak bozulma- kirliliğine neden olur. Faydalı ele- nın yıkanması ve atık havuz sistemi
sının doğrudan nedenidir. Doğası ment ya da minerallerin zenginleşti- içinde asit maden drenajı oluşabilir.
gereği alternatif yer seçimi şansı bu- rilmesi ve kazanılması sırasında sü- Kirazlı altın madeni ocağında,
lunmadığından, çoğu zaman, tarım, rece katılan kimyasallarla kirletilmiş “Asit maden drenajına neden ola-
orman ve canlı yaşam alanlarını, ta- sıvı ve katı atıkların depolanması bir cak yağmur sularının işletme saha-
rihi ve doğal sit alanlarını bozma, diğer sorundur. sına minimum miktarda girebilme-
az çok zarar verme durumu ile kar- Sülfürlü mineralizasyon ve alte- si için işletme sınırlarının kanallarla
şı karşıya kalınmaktadır. Madencili- rasyon içeren maden işletmelerinde çevrileceği ve bu sayede yağmur su-
ğe ilişkin faaliyetler birkaç aşamada ve sonrasında ortaya çıkan “Asit Ma- larının işletme sınırlarına girmesi-
olup, her birinde doğa farklı olarak den Drenajı” (AMD) ve bununla bir- nin engellenerek asit maden dre-
zarar görür (Dilek, 2009). likte oluşan ağır metal kirliliği tama- najının önleneceği, akabinde saha
En zarar verici faaliyetler, maden men insan faaliyetleri sonucu ortaya içerisine girecek olan yağmur suları-
işletme (çıkarma), zenginleştirme, çıkar. Kıymetli metal madenciliğinde nın pasa sahasından ‘Susuzlandırma
metal tasfiyesi ve kazanılması gibi karşı karşıya kalınan, faydalı element Havuzları’na aktarılacağı, pH den-
işlemlerden dolayı ortaya çıkan kir- ya da mineral içerikleri milyonda/kı- gesi sağlandıktan sonra kapalı dev-
leticilerdir. Bununla birlikte made- sım (tonda/gram) olarak çok büyük re işletme sistemine alınarak işletme
nin büyüklüğü ve fiziko-kimyasal hacimlerde ekonomik olabilmelerin- suyunda kullanılacağı belirtilmiş-
yapısı ile faaliyetin süresi de önem- den dolayı doğa tahribatının -atık ve tir”.(1) Ancak bunun mümkün ola-
lidir. Açık ocak maden işletmecili- pasalar da göz önüne alındığında- ne mayacağı açıkça ortadadır.
ğinde doğa tahribatı üretim sırasın- kadar büyük olacağı ve çevrenin ne Kirazlı altın madeninde altın dı-
da doğrudan olmaktadır. kadar büyük risk altında kalacağı- şında, pirit, kalkopirit, markazit, ga-
dır. “Altın, tenör ve tenöre bağlı ka- len, sfalerit, kalkosin, kovellin, azu-
Madenciliğin çevre etkileri zı miktarı açısından diğer birçok ma- rit, limonit saptanmıştır. Asit maden
Madenciliğin çevreye etkileri, fi- denlerden ayrılır.” (Karadeniz, 2008) drenajıyla toprakta ve yeraltı suyun-
ziksel ve kimyasal yolla olan ha- Örtü kazı miktarı hariç sadece da olası zenginleşebilecek ağır metal-
va, su ve toprak kirliliği, topografya cevher açısından kazı miktarı çok ler içme suyu ile alındığında sağlık
ve morfolojinin bozulması, gürül- büyüktür. Örneğin bir ton kömür i- sorunlarına yol açabilir. Bu metal-
tü ve titreşim, ekolojik dengenin ni- çin yaklaşık bir ton kömür kazılır. lerden kurşun, toksik (zehirli) bir
cel ve nitel bozulmasıdır. Cevhere Bir ton demir için, iki-üç ton demir elementtir. Kirazlı altın madeninde
ulaşmak için kazılan örtü ve fayda- cevheri kazılır. Bir ton bakır için 100- faaliyet yapılan alanların yakın yöre-
lı mineral içermeyen altere zonla- 150 ton bakır cevheri kazılır. Ancak lerindeki köylerin sakinleri olumsuz
rın büyük hacimlerde depolanması, bir ton altın için yaklaşık 300.000 sağlık sorunları yaşayabilir. Kullanı-
cevher zenginleştirme işlemlerinden ton altın cevheri kazılır. Yani oran lan suların ve asidik suların, alınan
itibaren oluşan ince taneli atıkların bazında doğa tahribatı en fazla altın tüm önlemlere rağmen kontrolsüz

82
bir şekilde işletme dışına çıkması ha- li havada aynı keskin kokuyu yayar. Siyanür yüksek derişimlerde top-
linde, topografik özellikler nedeniy- Havada daha çok gaz formunda hid- rak mikroorganizmaları için toksiktir
le Biga bölgesini etkileme ihtimalinin rojen siyanür olarak bulunan siya- (zehirlidir) ve toprak yoluyla yeraltı
bulunduğu bilinmektedir. Bu asidik nür, küçük miktarlarda ince toz par- suyuna geçebilir. Siyanür, havadan,
ve ağır metalce zengin su, su kaynak- tikülleri olarak da bulunabilir. HCN içme sularından, toprağa temas eden
larının ve toprağın kirlenmesine yol havada 1-3 yılda yarılanır. Su yüze- cilt yoluyla, siyanür bulaşmış yiye-
açar. Kirlenmenin tarım alanlarına, yinde bulunan siyanür de HCN for- ceklerin tüketilmesiyle vücuda alına-
yeraltı ve kaynak sularına, toprağa, muna dönüşür ve buharlaşır. Meta- bilir. Solunum yoluyla alınan yüksek
ekolojik sisteme, yöre halkının sağlı- lik minerallerin siyanür çözeltisinde, miktarda siyanür insan için son de-
ğına zararı olacağı aşikardır. altın minerali kalaverit, gümüş mi- rece zararlıdır. Kısa sürede beyin ve
nerali arjantit 24 saatte kolay çözü- kalbi etkileyerek koma ve ölüme ne-
Atık barajı ve atık havuzu nür. Bakır minerali olan azurit yüzde den olabilir. Düşük düzeyde siyanü-
Atık havuzu barajlarının yıkıl- 94,5, malakit yüzde 90,2, kalkopirit re uzun süre maruz kalma sonucun-
ması bir risktir. Altın madeninin yüzde 5,6; çinko minerali olan sfa- da solunum güçlükleri, kalp ağrısı,
bulunduğu alan Kuzey Anadolu lerit yüzde 18,4; antimon minerali kusma, kan değişiklikleri, baş ağrısı
Fayı’nın güney kollarının üzerinde, stibnit yüzde 21,1 oranında çözünür, ve triot bezinde büyüme ortaya çıka-
aktif fayların arasında yer alır. Yöre- kurşun minerali galen ise alkalen or- bilir. Cilde siyanür teması irritasyon
de sık sık deprem olmaktadır. Atık tamda çözünür (Karadeniz, 2015). ve yaraların açılmasına neden olabi-
barajlarında drenaj yeterli değilse ve Maden Mühendisleri Odası ta- lir. İnsanda gösterilememekle birlik-
bunlara yağmur ve deprem gibi dış rafından, Kirazlı altın madeni ÇED te, hayvan deneylerinde siyanürün
etkenler katkıda bulunuyorsa, du- raporunda, siyanürün kullanılması doğumsal bozukluklara neden olabil-
raylılığını kaybeden barajlar yıkıla- aşamasında yığın liçi yöntemi uygu- diği ve üreme sisteminin etkilendiği
bilir. Atık havuzundaki atık çamuru lanacağı, daha güvenli olan tank liçi gösterilmiştir (Karadeniz, 1996, Ata-
ve pasalar dereye deşarj olur, suları yönteminin tercih edilmediği ve bu- bey, 2015).
ve toprağı kirletir (Atabey, 2010). nun teknik nedenlerinin belirtilme-
Dünya’daki resmi veriler altın diği tespit edilmiştir (MMO, 2019). Madenin yeraltı suyuna
madenlerinin yol açtığı felaketle- Çinko ve kadmiyum siyanür iyon- etkisi
rin başında siyanür sızıntısının gel- larıyla zayıf metal siyanür bileşikle- Kirazlı altın madeninde çok faz-
diğini gösteriyor. 1971-2015 yılla- ri, bakır, nikel, gümüş ve demir, si- la su kullanılacaktır. Bu su, yeral-
rı arasında kayıtlara geçen 16 altın yanür iyonlarıyla orta kuvvette metal tından ya da kaynak sularından elde
madeni kaynaklı felaketin 7’si siya- siyanür bileşikleri yaparlar. Kuvvetli edilecektir. Çanakkale’ye içme su-
nürlü suyla bağlantılıdır. Ayrıca söz metal siyanür bileşiklerinin çözünür- yu sağlayan Atikhisar Barajı beslen-
konusu 16 felaketin 6’sı Kanadalı lükleri düşüktür. Yapılarında altın, me havzası alanında bulunmaktadır.
şirketlerin işlettiği madenlerde ya- gümüş, demir, cıva ve kobalt vardır İşletme sırasında yeraltı suyu olum-
şanmıştır. 1971 ve 2000’de Roman- ve güçlükle ayrıştıkları için serbest suz etkileyecektir. Kaynaklar ya yön
ya, 1984 ve 2000’de Papua Yeni Gi- siyanür iyonunu da güçlükle verirler. değiştirecek, kuruyacak ya da aza-
ne, 1995’de Guyana, 1995, 1998, lacaktır. Çekilen su, kaynakların ve
2014 ve 2015’de Kanada, 1996’da Siyanürün sağlığa
etkisi Altınsız yaşayabiliriz ancak oksijensiz ve susuz yaşayamayız.
Filipinler, 1998’de Kırgızistan,
2003’de Honduras, 2004’de Gana, Siyanürün yüzde 25’i
2005’de Laos, 2009’da ABD, 2015’de uygulama sırasında gaz
Arjantin’de altın madeni kaynaklı şeklinde atmosfere ka-
felaketler olmuştur.(2) Atık barajla- rışacaktır. Yüzde 75’i
rının yıkılmasıyla siyanürlü atıklar çıkartılan parçalanan
çevreyi, toprağı, nehirleri kirletmiş- kayayla muamele edile-
tir. Atık çamuru gelişigüzel derele- cektir. Siyanürün en ö-
re, vadilere atılırsa, atık barajı sız- nemli etkisi aslında top-
dırmazlığı sağlanmazsa canlı yaşamı rakta hareketsiz duran
tehdit altına girer. ağır metalleri, yani kur-
şunu cıvayı, antimonu
Siyanür ve çinkoyu hareketli ha-
Siyanür, hidrojen siyanür (HCN), le getirmesidir. Bu ağır
sodyum siyanür (NaCN) ve potas- metaller toprakta hare-
yum siyanür (KCN) gibi bileşikler ketsiz iken, bitki kökleri
biçiminde ya da serbest olarak bulu- tarafından alınamıyor a-
nur. HCN renksiz bir gazdır. Keskin ma hareketli hale geçince
ve bayıltıcı, bademe benzer kokusu bitki kökleri tarafından
vardır. Beyaz katı maddeler olan sod- alınıyor ve bitkinin bün-
yum ve potasyum siyanür ise nem- yesine geçiyor.

83
yeraltı suyunun dengesini bozar. Bu olduğu gibi bu kaynaklar elbette de- sayfasında yer alan bilgiye göre, Ki-
da ekolojik dengenin alt üst olma- ğerlendirilebilir. Maden işletmeci- razlı altın madeni ömrü  süresince
sı anlamına gelir. Halkın kullandığı liğinde asla göz ardı edilemeyecek toplamda 514 bin ons altın, 3,5 mil-
kaynak suları kuruyabilir ya da ye- üç önemli koşul bulunur: Doğanın yon ons gümüş üretimi planlanmış.
tersiz kalabilir. Kirazlı altın made- mutlaka korunması, kamu yararının Yaklaşık yatırım  maliyeti 168 mil-
ninde kullanılacak olan sızdırmaz- önceliği, hukuk ve şeffaflık içinde yon Amerikan Doları ve 300 kişi ça-
lık (membran) ne kadar iyi olsa bile bu işlerin yürütülmesi. Ülkemizde lışacak. Ağı Dağı altın madeni öm-
maden ocağı ve pasalardan kaynak- maden işletmeciliğinde bu üç önem- rü boyunca yaklaşık 1,146 milyon
lanan asit maden drenaj suyunun su li koşulun tam tersi yapılıyor. Çevre ons altın, 2,470 milyon ons gümüş
kaynaklarını ve toprağı kirletmesini tamamen gözden çıkartılıyor, kamu üretimi planlanmış, yaklaşık yatı-
önlemek mümkün değildir. yararı gözetilmiyor, yapılan işlerde rım maliyeti 310 milyon Amerikan
Kirazlı maden ocağında, “Yeral- şeffaflık bulunmuyor. Doları ve 400 kişi çalışacağı belirtil-
tı suyunun kullanılmayacağı, su ih- Yaşamımızın gıdasını oluşturan mekte.(1)
tiyacını gidermek amacıyla işletme- oksijeni, suyu bünyesinde taşıyan Bugün Türkiye’de tüm madenle-
ye 28 km uzaklıkta (Çanakkale’ye ormanı, toprağı, fauna ve florayı ko- rin GSMH içindeki payı yüzde dört.
75 km uzaklıkta) Çan ilçesine rumayı mı, yoksa ormanda çıplak Vatandaşa madende ölmek, Kana-
bağlı Zeybekçakır köyü civarın- bir alan oluşturarak bu değerlerimi- dalının deyimiyle “taş taşımak” dü-
da 3.490.000 m3 aktif kapasite- zin yok edilmesini sağlayan maden- şüyor. Bu geçmişte de böyle oldu.
li Altınzeybek Göleti yaptırıldığını, cilik faaliyetini mi tercih edeceğiz? Birileri köye gelip, maden var diye
bu göletin işletmesinin DSİ Genel Yapılacak olan, yaşam ögelerini yok kazmaya başlıyor. Yoksulsanız, üç
Müdürlüğü’nce yapılacağı ve bu etmeden, akılcı yöntemlerle yeral- kuruşluk para ve iş bulma hayaliy-
göletten kendileri ile birlikte yöre tından yararlanmak olmalıdır. le kabulleniyor. Sonra ne mi oluyor?
halkının da yararlanacağı” ifade e- Kesilen ağaçlar… Geyik, karaca,
dilmektedir (MMO, 2019). Bu da Kirazlı altın madeninden tavşan, yaban domuzu, tilki, kirpi,
sonuçta doğanın dengesini bozan kim ne kazanacak? sincap, karıncalar, sürüngenler, am-
bir uygulamadır. “Türkler taş taşımakta çok iyi- fibiler, kuşlar ve daha pek çokları-
ler” ifadelerini millet olarak biraz nın yaşam alanları yok oluyor. Ma-
Maden işletmelerine dur incinerek izledik. Kaz Dağları’nda denden sonra dikilen ağaçlar ilk hali
demeli mi? 15 yıllık işletme süresi dolup, doğa gibi olmaz. Kayaçların toprağa dö-
Dünyada madencilik endüstri- geri döndürülemez şekilde tahrip e- nüşümü milyonlarca yıl alıyor. Fi-
si yılda 7-9 milyar m3 su kullanıyor. dildikten, çevredeki yeraltı suları ve dan dikilen zemin aynı zemin değil.
Ormanları yok ediyor. Ayrıca ma- sulama barajları siyanür ve asit ma- Zeminin kazılmasıyla yeraltı su den-
den şirketleri yılda 180 milyon ton den drenaj sularıyla kirlendikten gesi bozuluyor. Yeraltı düzeni mil-
atığı dünyanın her yerindeki nehir, sonra kim ne kazanmış olacak? Bu- yonlarca yılda oluşuyor. Madencilik
göl ve okyanuslara boşaltıyor. Ba- radaki rezerv 3 milyon ons altın ola- faaliyeti, dünyanın var oluş tarihin-
zı ülkeler yabancı maden şirketleri- rak öngörülüyormuş. Bu da 4 milyar den beri olan yapıyı bozuyor.
nin gücünü dizginliyorlar. Örneğin dolar ediyormuş. Sadece 100 milyon Bugüne kadar işletilen altın ma-
Bolivya’da hükümet, bütün mineral- dolarlık yatırım yaptıkları söylenen denlerinden ne kadarı çıkarıldı? Bu-
lerin Bolivya halkına ait olduğunu Kanadalı firmanın kasasına toplam- nun ne kadarı ülkemizde kaldı? Re-
ileri sürerek, 500 yıllık yabancı en- da 4 milyar doların yüzde 96’sı gi- faha ne kadar katkısı oldu? Madenin
düstri egemenliğine son verdi. rerken, devletin kasasına bunun sa- tahribatından dolayı çevrenin bozul-
Yeraltı ve yerüstü kaynakları bu dece yüzde 4’ü, yani 160 milyon ması, kesilen ağaçlar, yok olan ta-
ülkenin değeridir; bilim, akıl ve vic- dolar girecekmiş. rım, hayvancılık, yaban hayatı, fa-
dan ölçütleri içinde, tüm dünyada İşletmeyi yapacak firmanın web una ve flora, yüzey ve yeraltı suları
Kirazlı’daki altın madenine karşı protesto hareketlerinden bir görüntü. vb. zararları karşılanıp artı değer ya-
ratılabildi mi?

Doğa hakkı
Doğanın doğal hakları bulunmak-
tadır. Bu hakkı insanların koruma-
sı gerekiyor. Doğanın hakları, in-
san hakkından önce gelir. Bolivya,
2012’de doğanın yaşam, yaşam çe-
şitliliği, su, temiz hava ve restoras-
yon gibi haklarını tanıdı. 2018’de
Kolombiya’da, Mahkeme, Kolombi-
ya Amazon’unu hükümet tarafından
korunması yönünde karar verdi. Ek-
vador Anayasası Pacha Mama ya da

84
doğanın varlığına, haklarına saygı i- Dilerim, Kirazlı altın madeni so- Uygulama ve Araştırma Merkezi yayın no: 1, Ankara.
çeren hakları tanıdı. 2018’de Hindis- runu çözülür; ağaçlar ve doğa kur- 4) Atabey, E. (2018), Suyun Hikâyesi, Asi Kitap: 65,
tan Yüksek Mahkemesi, hayvanlar a- tulur; bu sayede yeni açılacak altın Araştırma: 45, 1. Baskı Şubat 2018, İstanbul.
5) Demirsoy, A. (2019), Uygarlık ve Bilim, Asi Kitap,
lemi bireylerinin haklarını ilan etti. ve metalik maden ocaklarına da bü- İstanbul.
Yeni Zelanda’da, Maori kabileleri ve tünsel ve çevreci bir yaklaşım ge- 6) Dilek, S. (2009), Maden-madencilik, altın ve çevre,
hükümet arasında anlaşma yapılarak, tirilir. Ormanların kesilmesi, kü- TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Altın polimetal
dağlardan denize Whanganui neh- resel iklim değişikliğinin olumsuz Sempozyumu, 20-21, Şubat, 2009.
ri hakkında 2017’de koruma yasasını etkilerini artırır. Altın madeni gi- 7) https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/...
kabul etti. ABD, 2006’da Pensilvan- bi endüstriyel ormansızlaştırmalar, 8) https://dogubiga.com/projelerimiz/...
ya doğal topluluk ve ekosistemlerin 9) https://tr.euronews.com/2019/08/07/dunyada-
küresel iklim değişikliğinin kötü et-
altin-madeni-felaketleri-listenin-basinda-siyanur-ve-kanadali-
haklarını korumak için yasa çıkarttı. kilerini ve erozyonu artırmakta, top- sirketler-var
rağa ciddi şekilde zarar vermektedir. 10) Karadeniz, M. (1996), Cevher zenginleştirme tesis
T.C. Anayasası’nda çevre Unutmayalım, yaşamak istiyorsak artıkları, çevreye etkileri önlemler, Maden Mühendisleri
T.C. Anayasası’nın 56. maddesi önce doğayı korumalıyız. Çözüm i- Odası yayını.
şöyledir: “Herkes, sağlıklı ve dengeli çin geç sayılmaz. 11) Karadeniz, M. (2008), Asit maden drenajı ve çözümler,
bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Maden Mühendisleri Odası yayını.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını 12) Karadeniz, M. (2015), Altın: Bir yılan hikâyesi, Cinius
korumak ve çevre kirlenmesini ön- DİPNOTLAR yayınları, İstanbul.
1) https://dogubiga.com/projelerimiz/ 13) Köse, M. (1985), Atık sulardaki siyanürü parçalama
lemek devletin ve vatandaşların gö- yöntemleri (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/
2) https://tr.euronews.com/2019/08/07/dunyada-altin-
revidir.” 327b1649d06bf74_ek.pdf).
madeni-felaketleri-listenin-basinda-siyanur-ve-kanadali-
Bir cm dalın bile kopartılması- sirketler-var 14) MTA (2009), Türkiye yeraltı kaynakları (illere göre),
na izin verilmeyen Kanada’da (Çi- Yerbilimleri ve Kültür Serisi-5, Ankara.
çek açan bir ağacın 40 cm’lik bir da- KAYNAKLAR 15) MTA (2012), Biga Yarımadası’nın genel ve ekonomik
lını koparana 40 dolar, yani cm’si 1 1) Atabey, E. (2010), Türkiye’de antropojenik (insan jeolojisi, MTA Özel Yayın Serisi-28, Ankara.
dolar ceza kesilmiştir), çevre ve sos- kaynaklı) unsurlar ve çevresel etkileri, MTA Yerbilimleri ve 16) TMMOB Maden Mühendisleri Odası (2019), Çanakkale
Kültür Serisi-7, Ankara. ilinde yürütülen altın madenciliği arama ve işletme
yal dokuyu koruyan aynı ülkenin
2) Atabey, E. (2015), Çanakkale ili tıbbi jeolojik unsurları ve çalışmaları ön inceleme raporu, 7 Ağustos 2019, Ankara.
şirket yetkilileri çıkarları için Kaz halk sağlığı (www.esrefatabey.com.tr). 17) Yıldırım, S. ve Cengiz, İ. (2002), Şahinli (Lapseki) altın
Dağları’nda binlerce ağacın kesilme- 3) Atabey, E. (2015), Elementler ve sağlığa etkileri, madeni sahasının jeolojisi ve jeokimya raporu, MTA Rapor
sine seyirci kalıyorlar Hacettepe Üniversitesi Mezotelyoma ve Medikal Jeoloji No: 10839, Ankara.

85
Bilmecedeki renkli polinom!
ma- B u yazıda bir bilmeceyi daha doğrusu basit bir
sayma problemini ele alıp, yapacağımız çözümle

te-
şaşırtıcı özelliklere sahip bir polinom elde edeceğiz.
Matematiksel düşünmenin sürpriz zarafetiyle
karşılaşacağınızı umduğum yolculuğumuza başlı-

ma-
yoruz.
Bir oyunu, kare masa etrafında oturarak ikişer o-
yuncudan oluşan iki takımın oynadığını varsayalım

tik
ve doğal olarak güvenli bir oyun için aynı ekipteki
iki kişiden biri diğerinin yanında oturmamalı. Bu
koşula göre takımlar kaç farklı şekilde oturabilir-
ler? Aynı takım oyuncularının nerede oturduğuyla
ilgilenmiyoruz.
Takımları siyah ve beyaz olarak isimlendirirsek,
siyah takımdan bir oyuncu aşağıdaki şekle göre
masanın kuzeyine oturduğunda beyaz takımın o-

soh-
yuncuları batı ve doğu tarafına, diğer siyah oyuncu luyla bu oyunculardan seçeceğimiz dört oyuncuyu
da güney tarafına oturmalı. kaç farklı şekilde oturtabileceğimizi hesaplayalım.
Bu durumda masanın kuzey tarafındaki koltuk

bet-
için üç seçenek var: Siyah, beyaz ya da mavi. Ay-
nı ekipteki iki kişiden biri diğerinin yanında otur-
mayacağından doğu ve batı için iki seçenek oldu-

leri
ğunu söyleyebiliriz, ama güney taraftaki masa için
kaç seçeneğin olacağı belirsizdir; çünkü eğer kuze-
ye siyahı, batıya beyazı, doğuya da beyazı oturttuy-
sak güneye siyah ya da mavi takımdan bir oyuncu-
yu oturtabiliriz yani, iki seçeneğimiz olur. Ama öte
Masanın kuzey tarafına beyaz takımdan bir o- yandan kuzeye siyah, batıya beyaz, doğuya mavi ta-
yuncu da oturabilir. Bu yüzden bir başka düzenle- kımdan bir oyuncu oturtursak güneye sadece siyah
me de aşağıdaki gibidir. takımdan bir oyuncu oturtabiliriz.

Bu yüzden iki ayrı durumu düşünmeliyiz: Ma-


Bu düzenlemelerde dikkat çeken nokta şu: Ku- sanın batı ve doğu tarafındaki renklerin aynı veya
zey tarafındaki (diğer yönlerdeki koltuklar da ola- farklı olması. Her iki durumda da kuzey için 3 se-
bilir) koltuğun rengini belirlediğimizde diğer kol- çeneğimiz var, eğer batı ve doğu tarafındaki renk-
tukların renkleri de belirlenmiş oluyor. ler aynı ise doğu için iki, batı için bir renk seçene-
Şimdi, sadece iki düzenlemenin olabileceği- ğimiz var demektir. Son olarak batı ve doğu aynı
ni yukarıdaki gibi görsel yoldan değil de işlemler- renk olduğundan güney için iki farklı seçeneğimiz
le bulalım. Kuzey yönündeki masa için iki renk olacaktır. Bu durumda yine çarpma yoluyla sayma
seçeneğimiz var: Siyah ya da beyaz. Bu durumda yöntemini kullanarak toplam 3×2×1×2 = 12 seçim
Ali Törün diğer masaların renkleri için bir seçeneğimiz kalı- yapabiliriz.
yor. Böylece okurların okul yıllarından hatırlayaca- Eğer batı ve doğu tarafındaki renkler farklı ise
ğı çarpma yoluyla sayma adı verilen yöntemi kul- kuzey için yine üç, doğu ve batı için sırasıyla yine
lanabiliriz: 2×1×1×1 = 2. bir ve iki ama bu kez güney için bir seçeneğimiz o-
a_torun60@hotmail.com Şimdi de ikişer oyuncudan oluşan üç takımın ol- lur. Bu durumda toplam 3×1×2×1 = 6 farklı seçim
duğunu varsayalım. Bu takımları da siyah, beyaz ve yapabiliriz.
mavi renklerle isimlendirelim ve yine aynı ekipteki Böylece üç farklı renkle kaç farklı seçim yapabi-
iki kişiden biri diğerinin yanında oturmamalı koşu- leceğimizi bu iki durumdan elde edilen seçenek sa-

86
yılarını toplayarak bulabiliriz: 12+6 = 18. 46 yıllık problem ve şah mat!
Probleme üçüncü bir rengi eklemek çözümü biraz Çizgelerin düğümlerinin “renklendirilmesinden” el-
karmaşıklaştırdı, ama bu çözümdeki yöntemi daha fazla de edilen bu özel polinomlara “kromatik polinomlar” a-
sayıdaki renk için kullanıp harcadığımız emeğin meyve- dı veriliyor. Bu yüzden yukarıda elde ettiğimiz polinom
lerini toplayabiliriz. da bir kromatik polinom. Bu polinomlara bakarak çiz-
Problemi genel çözüme kavuşturmak için renk gelerin, çizgelere bakarak da polinomların yapısıyla il-
sayısını x alalım. Renk sayısından bağımsız ola- gili birçok özellikten söz edilebilir ve oluşturulabilecek
rak, tıpkı yukarıdaki gibi her zaman göz önünde bu- sonsuz sayıda çizgeye sonsuz sayıda kromatik polinom
lundurmamız gereken yine iki durum vardır: Ma- yazılabilir.
sanın batı ve doğu tarafındaki renklerin aynı veya 1964’te kromatik polinomların yapısıyla ilgili İtalyan
farklı olması. Elimizde x farklı renk olduğundan kuzey matematikçi Gian-Carlo Rota tarafından bir varsayım
tarafı için x seçeneğimiz olur. Batı ve doğu tarafındaki ortaya atıldı. Rota varsayımı kromatik polinomların kat-
renkler aynı ise doğu x–1, batı 1, güney x–1 farklı şe- sayılarıyla ilgiliydi, şu öngörüde bulunuyordu: Her kro-
kilde renklendirilebilir. Dolayısıyla toplam x.(x–1).(x–1) matik polinomda katsayılarının mutlak değeri alınarak
farklı seçenek oluşur. Eğer batı ve doğu tarafındaki oluşturulan dizide en büyük sayıya kadar olan terimler
renkler farklı ise bu kez kuzey için yine, ama bu kez ba- artarak, en büyük sayıdan sonraki terimler ise azalarak
tı ve doğu için x–1 ve x–2 seçim yapabilirken güney için sıralanırlar. Örneğin yukarıdaki kromatik polinomun
de farklı seçenek oluşur. Bu durumda da toplam x.(x–1). katsayılarının mutlak değerlerinden oluşan diziye baka-
(x–2).(x–2) renklendirme yapabiliriz. lım: 1, 4, 6, 3. Bu dizide en büyük sayı 6, dizi 6’ya kadar
Böylece artık x farklı renkle kaç farklı seçim yapabile- artan, 6’dan sonra azalan. Daha geniş bir diziye bakalım:
ceğimizi bu iki durumdan elde edilen seçenek sayılarını 2, 3, 5, 7, 9, 8, 7, 6, 5. Bu dizide de aynı özelliğe sahip
toplayarak bulabiliriz: sayı 9.
P(x) = x(x–1)2+ x (x–1)(x–2)2. Rota varsayımı ikinci olarak şu hipotezi savlar: Kro-
Elde ettiğimiz bu ifade matematikte adına polinom matik polinomun katsayılarının mutlak değerlerinden
ya da çok terimliler denilen bir matematiksel nesnedir. oluşan dizide ardışık üç terim arasında şu bağıntı var-
Bir polinomun kökleri o polinomu sıfırlayan x değerle- dır: Dıştaki iki sayının çarpımı ortadaki sayının karesin-
ridir. Örneğin yukarıdaki polinomum bir kökü 1’dir ve den küçük ya da eşittir. Örneğin 2, 3, 5, 7, 9, 8, 7, 6,
P(1) = 0’dır, aynı şekilde P(2) de sıfıra eşittir. 5 dizisinden herhangi ardışık üç terim alalım: 3, 5, 7.
Şimdi, bu kökleri daha iyi yorumlayabilmek için ma- Bu sayıların ortasındaki sayı olan 5’in dışında kalan sa-
sayı ortadan kaldıralım ve oyuncuları birbirlerine çizgi- yıların çarpımı 5’in karesinden küçüktür. (3×7 ≤ 25) Bu
lerle bağlayarak aşağıdaki şekli oluşturalım. dizi incelendiğinde aynı eşitsizliğin ardışık her üç terim
için geçerli olduğu görülür. Rota varsayımı bu kuralın
her kromatik polinom, yani çizgelerin bitişik düğümle-
rinin farklı renkte olması için yapılabilecek seçimlerin
sayısını veren her polinom için geçerli olduğunu öne sü-
ren bir varsayımdır.
Rota varsayımı tüm tekil örneklerde doğrulansa da
genel bir kanıt yaklaşık 46 yıl boyunca yapılamamıştı.
Yukarıdaki gibi şekillere matematikte çizgeler adı ve- 2017 yılında Karim Adiprasito, June Huh, Eric Katz i-
riliyor. Bir çizge, düğüm ve kenarlardan oluşuyor. Bura- simli üç genç matematikçi bu varsayıma beyaz bayrak
da masadaki oyuncuları ifade eden daireler düğüm, dü- sallatmayı başardı.(2) Adiprasito, Huh ve Katz bu çalış-
ğümleri birbirleriyle birleştiren doğru parçaları da kenar malarıyla matematiğin Nobel’i olarak kabul edilen Fi-
olarak adlandırılabilir. elds madalyasının sahibi oldular. Bu arada, bu kanıtın
Bu çizgede x farklı renk için bitişik düğümlerin aynı öncülerinden olan June Huh’un okul yıllarındaki başarı-
renkte olmamasının, aynı takımdaki oyuncuların birinin sızlığı nedeniyle matematikçi olmaktan ümidini keserek
diğerinin yanında oturmamasıyla aynı olduğu dikkati- edebiyata yöneldiğini ve şair olduktan sonra ünlü bir Ja-
nizi çekmiştir sanırım. Dolayısıyla bitişik düğümlerin pon matematikçiyle tanışmasının ardından akademik
farklı renkte boyanması için olası tüm seçeneklerin sa- düzeyde matematik yapmaya başladığını belirtmek iste-
yısı yukarıda elde ettiğimiz P(x) polinomudur. Bu po- rim. Matematik dünyasında pek rastlanmayan bir olay!
linomda x(x–1) ortak parantezine alıp, (x–2)2 yerine Bir sayma probleminden çizgelere, çizgelerden poli-
x2–4x+4 yazarsak P(x) aşağıdaki gibi yazılabilir. nomlara ulaşmak… Çok farklıymış gibi görünen bu ma-
P(x) = x(x–1)(x 2– 3x+3). tematiksel alanlar arasındaki ilişkiyi her keşfedişimde
Bu polinomun köklerinin yukarıdaki çizgede bir an- Galileo’nun meşhur sözü gelir aklıma: “Evrenin dili ma-
lamı vardır. Eğer bu çizgeyi tek bir renk kullanarak tematiğin diliyle yazılmıştır.”
renklendirseydik her düğüm aynı renk olacaktı, yani
bitişik iki düğüm farklı renkte boyanmayacaktı. Bunun
anlamı P(1) = 0 olmasıdır, yani bitişik düğümlerin farklı KAYNAKLAR
renkte olmasının sıfır yolu vardır. Aynı durum P(2) = 0 1) https://www.quantamagazine.org/color-me-polynomial-20190813/
için de geçerlidir. 2) https://mattbaker.blog/2015/12/14/hodge-theory-in-combinatorics/

87
Bulmaca Hikmet Uğurlu

Soldan sağa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15
1) “Bizimkiler” dizisiyle unutulmazlar 1
arasına giren, 1941 Ankara doğumlu,
sosyoloji çıkışlı, yakınlarda sonsuzluğa 2
uğurlanan, senarist, yönetmen, oyun-
cu ve yazarımız. – Kimyada “eksi uç”.
3
2) Üç Urartu kralının adı. – Başrollerin- 4
de Bruce Willis ile Richard Gere’nin
oynadığı bir M. Caton-Jones filmi.
5
– Yunan mitolojisinde Artemis ile 6
Apollon’un annesi.
3) Ateşböceği. – Kadında üretranın iki 7
yanında bulunan iki küçük beze veri- 8
len ad. – Bir sayı.
4) “... toplamak” (bir işte geri kalmak). 9
– Salatası ve ruletiyle ünlüdür. – Göv- 10
de yapısı.
5) Polonya’da bir ırmak. – Çanakkale 11
Boğazı’na döşediği mayınlarla sava-
12
şın kaderinde büyük rol oynayan ge-
mimiz. – “... çekmeyiz uğrarsak eğer
Yukarıdan aşağıya 9) Dua. – Samiler’de gök tanrısı. – Uzak-
dert ü belaya” (Bağdatlı Ruhi)
lık bildiren sözcük.
6) Sauna. – Yunan mitolojisinde dokuz 1) Göğe bakmaktan korkma. – Kenar 10) Rusya’da bir ırmak. – Ülkemizin ilk
esin perisinden biri. süsü. yerli otomobili
7) Rey. – Denizayısı da denilen bir fok 2) Van’ın bir ilçesi. – Evcil bir geyik türü. 11) Korkusuz. – Zonguldak yöresinde “ot-
türü. – Doğu Anadolu’da bir göl.
3) Formalite icabı. – Kılıç, bıçak, vb. kesi- lak”.
8) Güzel koku. – Güreşte bir oyun. – Gü-
ci silahların uzun ve keskin bölümü. 12) “Nazik ...” (Aziz Nesin’in bir öyküsü)
zel sanat.
4) Etiyopya’da bir soyluluk ünvanı. – İs- – Kamboçya’nın para birimi.
9) “Hava, gaz” anlamında kullanılan
viçre ve Fransa’da ırmak. – Bağışla- – Nikel’in simgesi.
yabancı bir önek. – Bir göz rengi.
ma. 13) Bir cetvel. – Tanrı, ilah. – Belli, açık.
– Gürcistan’ın para birimi.
5) “Sabahleyin ... kalkanlar / Hasta halin 14) Canlı bir varlığın yapabileceği bazı
10) Madagaskar’ın plaka imi. – Kızlar,
ne diyenler / Sana bir tas su verenler işleri yapan mekanik ya da elektrikli
kadınlar. – Tavlada “iki”. – “Hem ya-
/ Başındaki sağlar d’olur” (Karacaoğ- araç. – Behçet Necatigil’in bir şiir be-
rından hem yoldaştan hem köyden /
lan). – Gümüş balığı. tiği.
Ayrı düşen garip kullar ... çeker.” (A. İ.
Özkan) 6) Bir şeyi isteyerek, sevinerek yapma. 15) Yaşamı boyunca yazdığı beş şiirden
– “Tırnak” anlamına gelen, bazı bi- birinde “Bir zamanlar başımı okşayan
11) Atatürk’ün doğduğu kent. – Batı Afrika
limsel terimlerin yapısına giren bir
kıyılarında esen çok kuvvetli siklon. bu soğuk eller / Gösteriyor şimdi gi-
yabancı önek.
12) “... olmak” (parçalanmak). deceğim yeri / Dudaklarım unutmuş
7) Galyum’un simgesi. – Gece gösteri- öptüğü şeyleri / Gözlerimde gölleni-
– “Perge’nin Roma Devri Heykeltraş-
lığı”, “Toroslar’da Antik Bir Kent” gibi mi. – Lekesiz, şaibesiz. yor ışıklar / Gördüm deme almadıy-
yapıtları da üretmiş, 1914-2001 yıl- 8) Dingil. – “Kendi kendine yetme”, “Ka- san zirveyi” diyen, 1931 doğumlu,
ları arasında yaşamış, ömrünün son rakter”, “Görev” gibi yapıtları üret- geçtiğimiz Ağustos ayında aramızdan
yıllarını Antalya ve özellikle Perge’ye miş, 1812-1904 yılları arasında yaşa- ayrılan Nobel Edebiyat Ödülü sahibi
adamış ünlü arkeoloğumuz. mış Samuel önadlı İskoç yazar. Afrika kökenli Amerikalı yazar.

Eylül sayımızdaki bulmacayı doğru yanıtlayan okurlarımızdan Ekim


GEÇEN SAYININ YANITI

Bulut (İzmir), Özgür Aydın Karacan (İstanbul) ve Burak Tarakçı


(İstanbul) Howard Gardner’ın Alfa Yayınevi’nden çıkan Eğitilmemiş
Zihin adlı kitabını kazandı. Ekim bulmacamızı doğru yanıtlayacak
okurlarımız arasından belirleyeceğimiz üç kişi ise, Tamer Kaya’nın
Ginko Bilim Yayınevi’nden çıkan Evrim adlı kitabını kazanacak.
Çözümlerinizin değerlendirmeye girebilmesi için, en geç 20 Ekim
tarihine kadar posta, faks veya e-posta yoluyla elimize ulaşması
gerekiyor. Kolay gelsin…

88
Ender Helvacıoğlu
Fatma Hanım’ın anıları:
Hemheme

Manzaralar: Umudu dürten denemeler Derdimizin sebebiyiz


Barış Kapukıran Melis Mine Şener Avşar
Manzaralar: Sanat Üzerine Yazılar / John Berger İki Rüya Dokuz Gerçek / Hakan Bıçakcı

Enformasyonalizmin yükselen eliti: Netokratlar


Koray Sert
Netokratlar -Fütürika Üçlemesi 1 / Alexander Bard, Jan Söderqvist

KİTAPÇI
RAFI
Kitapçıl

Manzaralar: Umudu dürten denemeler


önünde sonunda gelecekte yaratılacak
Barış Kapukıran olanların devrimci anlamını göstereceği-

Y azı yazmayı her zaman devrimci bir


eylem olarak gören John Berger’in
düşüncelerini şekillendiren bireylerden,
ni iddia eder.
“Antikacıyla devrimcinin iki ortak
noktası olabilir; bugünü bir veri olarak
Manzaralar: Sanat
Üzerine Yazılar,
yoldaşlardan, sanatçılardan, köylerden, kabul etmemeleri ve tarihin onlara bir
John Berger,
köylülerden, işçilerden, sanatçılardan, görev vermiş olduğunun farkında olma-
Çev. Beril Eyüboğlu,
mekânlardan söz ettiği yazılarının bir a- ları” der Walter Benjamin’i anlatırken ve
Özlem Dalkıran,
raya getirildiği kitap Manzaralar. ekler: “Tavrı, tarihsel zaman içinde de-
Oğuz Tecimen,
Frederick Antal’ı anlattığı deneme- ğişmez bir nesne bulmaya gereksinim
Metis Kitap,
sinde onun iyimserliğinden bahseder. duyan bir düşünürün tavrıydı.”
2019, 264 s.
Batı kültürünün çürüyüşünü tüm bo- Gabriel Garcia Marquez’in
yutlarıyla görebilmesine rağmen anlam- hikâyelerinin önemine değinir: “Hayat “Sanat doğaya öykünmez, yaratılışa
sızlığın ve umutsuzluğun kol gezdiği, yaşanmış olanı her zaman basitleştirme öykünür, kâh başka bir dünyayı öner-
herkesin çılgınca kendini kanıtlamak i- eğilimi taşır; belli bir tür hikâyenin anla- mek için kâh doğanın sunduğu o kısa-
çin çabaladığı bir çağda, onun entelek- tılmasının sebebi, işte bu basitleştirmenin cık vaat anını büyütmek, onaylamak,
tüel açıdan hep sakin kaldığını söyler. oportünizmiyle rekabet edebilmektir.” toplumsallaştırmak için. Sanat, doğa-
Max Rapael’i tanımlarken şu cümle- Rosa Luxemburg’a şöyle seslenir: nın ancak zaman zaman göz ucuyla bi-
leri kurar: “Kimileri karşı karşıya kaldı- “Kitleler” yazmıştın 1900’de, “aslında ze gösterdiği şey karşısında verilmiş bir
ğı şeyden nefret ettiği için mücadele e- kendi liderleridir, diyalektik olarak ken- tepkidir. Sanat, potansiyel olumlamayı
der, hayatlarını enine boyuna tartmış di gelişim süreçlerini yaratırlar…” hiç bitmeyen bir olumlamaya çevirmeyi
başkalarıysa varlıklarına anlam vermek Romantiklerin ikilemini gözler önü- amaçlar” ona göre.
arzusuyla. İkincilerin mücadelesi daha ne serer: “Araştırmacı maceraperestlik i- Ve saf tutar Berger, Filistinlileri ve on-
sebatkârdır. Max Raphael, ikinci türün le hastalıklı bir rahatına düşkünlük. Saf ların direnişlerini anlattığı “Taşlar” adlı
seçkin bir örneğidir.” Sanatın alternatif romantikler için dünyanın en romantik denemesinde. “Ben fethedilmişlerin değil,
bir gerçeklik önerme yetisinin artık bir olmayan iki şeyinden ilki, hayatı olduğu galiplerin korktuğu mağlupların arasında-
nesneyi -iyi kötü- tasarlama yetisine in- gibi kabullenmek; ikincisi de onu değiş- yım. Galiplerin devri her zaman kısadır,
dirgendiği bir çağda “İdealle gerçek ara- tirmeyi başarmaktır.” Bu ikilem günü- mağlupların ise anlatılamayacak kadar
sındaki kaçınılmaz uçurum ne kadar de- müz aydınının pek çoğunun da ikilemi uzun” der. “Ölümle sonlanan hikayele-
rin olursa halihazırdaki dünyanın neden değil mi? rini dinlemek yoksulluğun nasıl bir şey
böyle olduğu, bu hale nasıl geldiği soru- John Berger’in kübistlerden, köylüler- olduğunu düşündürür. Yoksulluk, ne-
larının önlenmesinin mümkün olama- den, sanat tarihinden bahseden deneme- redeyse imkânsız, en güç kararları alma-
yacağını” Raphael’in ağzından anlatır. lerinde sorgulayıcı, yenilikçi, sınıfsal bir ya zorlar insanı. Yoksulluk, bu neredeyse
“Yaratıcı zihin, doğası gereği katı gibi bakış var ama en çok da umut… “Beyaz imkânsızı yaşamaktır” Berger için. Nere-
görünen nesneleri eritir ve şu an içinde Kuş” adlı denemesinde “Umut ilkesi ve deyse imkânsızın peşinden koşan yoksul
bulunduğumuz dünyayı oluşum ve ya- kötülüğün varlığı üzerine konuşmadan Filistin halkının hikâyelerini anlatır.
ratım sürecindeki bir dünyaya dönüş- estetik hakkında konuşamazsınız” diye- Bir başka denemesinde “Öfkeni his-
türür” diyen Raphael’in bu cümlesinin rek bunu bir kez daha vurgular. settim, daha doğrusu öfkeli bir tahamül-
le birleşmiş bir sonraki ümidimizin hızlı
John Berger adımlarını duydum” derken umut tıkış-
tırır öfkenin içine. Yıkıcı bir öfkeden
çok, yıkıp yeniden yapmayı arzulayan
yapıcı bir öfkedir bahsettiği.
Yeniden hayal etmeye, farklı biçim-
lerde görmeye bir davet Berger’in Man-
zaralar kitabı. Güzel kitapları bitirmek
bir yönüyle ölümdür benim için. Kitap
biter, gözlerinizi önceki yaşamınıza son
kez kapatır, düşünür ve hayatınızı süz-
geçten geçirirsiniz. Gözlerinizi yeni bir
hayata, daha olgun, daha bilinçli bir ha-
yata açarsınız. Bu da bir diğer yönüdür
güzel kitapları bitirmenin: Yeniden do-
ğarsınız, yeni bir umutla…
John Berger, işte bu umudu dürtüyor
Manzaralar’da.

90
Derdimizin sebebiyiz
döneme denk gelmemesinden ötürü çok
Melis Mine Şener Avşar sevdiğimiz bir yazarın kitabının önce-

İ nsan mutsuz olduğunda mı fark e-


der hayatının tekdüze olduğunu? Bir
çemberin içinde dönüp duran hamster
kilere göre daha az karanlık ya da daha
az komik olduğunu düşünürüz. İki Rü-
ya Dokuz Gerçek, işte o zamanımıza mı İki Rüya Dokuz
misali, birbirinin benzeri günler geçirdi- denk geliyor, yoksa yazarın zamanına Gerçek, Hakan Bıçakcı,
ğini? Yıllardır sürüp giden bazı şeylerin mı denk geldi, okur olarak vereceğimiz Karakarga Yayınları,
aslında arzularımıza, hayallerimize, ü- bir karar. Seçtiği konuları genellikle ha- 2019, 94 s.
mitlerimize uzak olduğunu anlayınca mı yatın karanlık, loş ya da mutsuz bölge-
mutsuz oluruz yoksa? lerine yerleştirerek yazmayı tercih eden bağlamasından mı? İllüstrasyon düş-
Hayatının sıradanlığından yorulmuş Bıçakcı bu kitabında, belki de hikâyenin künlerini bir yana bırakırsak, ilk seçe-
başkahramanımız büyük metro altgeçit- büyük bölümünün geçtiği lunapark yü- nek ağır basıyor bence. Çizimler kitabın
lerinin herhangi birinden geçmiş olan- zünden, bu kez o karanlığın en derin- genelinde hissettiğimiz o aşinalık hissini
ların kolaylıkla gözünde canlandıracağı lerine davet etmiyor bizi. Tabii bu ki- artırıyor. Hangi romanını okursak oku-
bir yeraltı pasajında, televizyonlar için tapta da insanın karşılaştığı o ikilemler, yalım, esas oğlan ya da esas kız, ne iş-
kumanda satan bir dükkan işletmekte- hayatın yoran yanları, yalnızlıklar, mut- le meşgul veya nasıl bir çevrede yaşıyor
dir: Kumandan. Tekdüzeliğinden bu- suzluklar var. Fakat o “Apartman Boş- olursa olsun, her zaman bir şekilde “bi-
naldığı hayatına zaman zaman karakol- luğu” karanlığında kaybolmuyoruz. Loş zim hikâyemizi” anlatan Bıçakcı’nın son
da gönüllü teşhis ekibi üyesi olarak renk ve yabancı bir koridorda ışıkları açma- karakteri de yine “biz” oluyoruz çizim-
katar. Kendi kendine bu kez işlenen su- dan ilerlerken duyduğumuz o tedirgin- lere bakınca. Kendi hayatımız kadar sı-
çun muhtevası ya da suçlunun tipi hak- liğe benzer bir duyguyla, kitabın içinde ra dışı ya da kendi hayatımız kadar sı-
kında çeşitli senaryolar üreterek, ba- ilerliyor, hep bir kırılma anı bekliyoruz. radan.
zen de pasaj komşuları hakkında felaket Beklediğimiz kırılma, beklediğimiz şe- Kahramanın hikâyesinde bize göre
hikâyeleri kurgulayarak beyin jimnastiği kilde gelmiyor belki ama bu hayal kırık- neredeyse hiç önemi olmayan detaylar i-
yapar. Bu eğlenceleri dışında rutin, hat- lığı değil, aksine bir ferahlama yaratıyor. çin bir ay öncesinden hazırlanıp, hayatı-
ta sıkıcı bir hayatı vardır. Bir gün lise- Rüyalar gerçeklere, gerçekler hayallere mızın eksenini belirleyen olayları sanki
deki platonik aşkı Canan’la karşılaşması karışıyor. bir başkasına aitmiş gibi uzaktan izledi-
gördüğü rüyanın gerçekleştiğini sanma- Gerek yeraltı pasajındaki dükkânlar, ğimiz zamanları görüyoruz. Bir yandan
sına neden oluyor ve kimi zaman esra- gerekse lunaparka dair detaylar o ka- bizden bahseder gibi tanıdık, bir yan-
rengizleşen bir serüvene doğru sürükle- dar ayrıntılı anlatılmış ki tasvir edi- dan da gerçek olamayacağını bildirecek
niyor. Bir yerden sonra gördüğü rüyalar len mekânlar çocukluğumuzda severek kadar uzak olayları aynı karakterlere
yüzünden yaptığı tercihler, rüyalarla baktığımız, okuduğumuz üç boyutlu yaşatmak yazarın becerikli olduğu ko-
gerçeklerin arasındaki çizgileri silmeye kitaplar gibi gözümüzün önünde yük- nulardan. Bir rüyanın peşine takılıp be-
başlar. seliveriyor. Eserin bir özelliği de, çi- lirsizlik dolu bir yolculuğa çıkmanın ya-
Hakan Bıçakcı’nın yirmi yıla yaklaşan zimlerle zenginleştirilmiş olması. M. şı olsa olsa on beştir çünkü. Ama diğer
yazarlık geçmişinde roman, öykü, ince- Kutlukhan Perker ismi çizgi roman se- yandan bazen hepimiz her gün aynı işe
leme ve şimdi de novella olarak tanımla- verlere tanıdık gelebilir. 2000’lerin ba- gitmekten sıkılıp, “işi gücü bırakıp bir
nan bu kitabıyla ondan fazla eseri mev- şında Amerika’ya yerleşen Perker The sahil kasabasına yerleşme hayali” ku-
cut. Bazı kitaplar okuduğumuz zamanın New York Times’tan MAD’e kadar pek rarız. Tabii ki bu hayalin bütün detay-
tam da öyle bir dönemimize denk gel- çok yayında çizgileriyle yer bulmuş, ları bellidir kafamızda, belirsizliğe yer
mesinden mi bilinmez; bize daha karan- DC Comics / Vertigo’dan çıkan bazı çiz- olmaz hayallerde. Bıçakcı’nın sağlamcı-
lık, daha komik, daha hüzünlü ya da da- gi romanlara imza atmış. Bu kitapta da lıkla hayatın akışına kapılmışlık arasın-
ha eğlenceli gelir. Bazen de yine öyle bir kapaktan itibaren illüstrasyonlarıyla bi- da gezinen kahramanı bazı noktalarda
zi kahramanla yüz “ya ben olsaydım” sorusunu akla getiri-
yüze getiriyor. Çi- yor. Yazar, bu kitabıyla bizi sınırlarımı-
zimler olmasay- zın başladığı ve bittiği yerleri düşünmek
dı belki biraz daha için bir suyun kıyısına götürüyor. Ger-
düşkün, bezgin ha- çeklerimiz nerede başlar, nerede hayal-
yal edebilirdik kah- lerimize karışır, onlardan nerede ayrılır?
ramanımızı. Onu hiç Seçimlerimizin, daha doğrusu seçme-
yadırgamadan be- diklerimizin ardında bizi bekleyenleri
nimsememiz çizgile- düşünmek de cesaret gerektiren bir ey-
rin yeterli olmasın- lemdir. İki Rüya Dokuz Gerçek yazarın
dan mı, yoksa daha sadık okurlarını şaşırtmıyor. Bıçakçı ile
kapaktan hayal gü- ilk kez tanışan okurları ise kişisel hesap-
Hakan Bıçakcı cümüzü bir çizime laşmalar içeren bir yolculuk bekliyor.

91
Kitapçıl

Enformasyonalizmin yükselen eliti: Netokratlar


Koray Sert

M atbaanın icadından günümüze ile-


tişim araçlarının yaygınlaşma sü-
recini izleyen internet devrimiyle bir-
Netokratlar
likte içerisine düştüğümüz bakış açısı,
-Fütürika Üçlemesi 1,
“eskiye oranla daha az zamana sahip ol-
Alexander Bard,
mamamıza rağmen özgün bir zaman ek-
Jan Söderqvist
sikliği” hissiyatını beraberinde getirmiş
Çev. Göral Erinç Yılmaz,
gibi. Okunacak, görülecek veri yığını ve
Karakalem Kitabevi,
bunlara erişim kolaylığı karşısında za-
2015, 190 s.
manın gittikçe kısalıyor görünmesi, ka-
ramsar bir yetişememe tedirginliği ile rolsüzce hızlandığı, Ulaşılabilirliği en üst düze-
kültür tüketiminde hızlanma ihtiyacını sadece haberin çar- ye çıkmış karmaşık enformas-
da dayatabiliyor. Türlü kanallardan dur- pıtılmasının yetme- yon ortamında karar yetkinli-
maksızın içeri sızan böylesi “enformas- diği bir durumda, halkla i- ği uzmanlık bölgeleriyle kısıtlanmış,
yona erişimin talebi aştığı” bir durum ne lişkiler uzmanları, rıza mühendisleri çoğunluk adına söz söyleme hakkı
anlama geliyor olabilir? vasıtasıyla bizzat hakikatin kurgulan- imkânsızlaşmıştır. Ortaçağ loncalarına
Netokratlar’da Alexander Bard ve dığı enformasyon düzenine geçilerek benzeyen özerk enformasyon topluluk-
Jan Söderqvist, geç kapitalizmin sürekli siyasete yönelik toplumsal güveninin larınca kullanılan değerlendirme ve bağ-
hızlanan enformasyonla tanımladıkları kaybedilmesi de kapitalist ilerlemenin lam hünerine dayalı kültürel sermaye,
evresini ekonomik belirlenimci tarihsel doğal sonucuydu. Bu noktada yazar- kapalı ağlardan (networks) enformasyo-
bir analizle ele alıyor. Üretici güçlerin lar, geleneksel medyanın enformasyon nel ekonomiye hükmeden netokratik sı-
teknolojik belirleyiciliği eşliğinde feo- bombardımanı paralelinde internetle nıfın yeni iktidar zemindir. Burada artık
dalizmde kilise-kral, kapitalizmde dev- gelişen katılım olanakları ile izleyici- eski tip sınıf karşılaşmaları yerine, bilgi
let-özel mülkiyet kurumlarında vücut nin konumunu da içeren süper kaotik üretim ağlarını kültür hegemonyası ile
bulan iktidar alanının, kapitalizmin ile- bir bilgi üretim tarzının git gide özelleş- tutan netokratlar ve içerik tüketicileri-
ri aşamasında bilindik sınıfsal yapılar- miş ağlarda akan netokrasiyi çağırdığını nin (tüketim proletaryası-consumtariat)
dan farklılaşarak enformasyona daya- bildiriyor. Yoğun enformasyon sağanağı ikiliği konusudur. İktisadi sermayenin
lı bir toplumsal biçim aldığı tespitinde altında yönetim olanaklarının yitirildi- geri plana atıldığı böylesi bir okuma-
bulunuyorlar: Netokrasi. Netokratlar’ın ği, toplumun hiyerarşik bütünlüğünün da akla gelen sorulardan biri şu oluyor:
temel tezlerinden biri mevcut kapita- parçalandığı, yazarlarca plurarşi kavra- bilgi ağı derebeyliklerinde “netokratlar
list organizasyonda, “artık enformas- mıyla betimlenen böylesi bir bağlam yi- gerçekten de diğerlerini umursamazlar
yonla yaratıcı herhangi bir şeyin elde timi durumunda arzu edilen, “genel de- mı, yoksa bu görmezden geliş yapmacık
edilmesinin mümkün olmadığını” ö- ğerlendirme ve bağlamdır”. olup diğerlerinin gözünde seçkinlikleri-
ne sürüyor. Erken kapitalist dönemde “İnternette herkes kendisi gibi düşü- ni kanıtlamak için midir? (bariz şekilde
burjuvazi kendi sınıf çıkarlarını doğal nen insanlar arar ve onlarla fiziksel u- paraya önem vermezler çünkü yeterince
evrensel değerler olarak sunarken en- zamdaki çatışmaların bulunmadığı yeni paraları vardır). Dahası, mal varlıkların-
formasyonu kontrol aracı olarak kulla- bir sanal uzam inşa eder. Kimse hiçbir dan bağımsız biçimde, ne ölçüde ve tam
nabiliyordu. Ancak bilgi akışının kont- ortak noktasının bulunmadığı bir grup olarak hangi anlamda iktidardadırlar?”
Jan Söderqvist (solda) ve Alexander Bard. arayışına girmez. (1. Slavoj Zizek, Bedensiz Organlar)
İronik biçimde
netin (the Net) Netokratların dünya görüşü
sunduğu aynı nedir?
düşüncede in- Kitabın beşinci bölümünde Bard ve
sanlar bulma ve Söderqvist daha önceki kısımlarda sınıf-
iletişim kurmak sal tahlilini yaptıkları netokratların fel-
istemediğimiz sefi temellerini araştırıyor. Felsefe tari-
kişilerden kaçın- hini kabaca “totalistik” ve “mobilistik”
ma imkânı, ay- olarak ikiye ayıran yazarlar, totalistik
nı zamanda ne- adını verdikleri hattı üç durak üzerin-
ti demokrasiyi den izliyor. Platon ilk durağınca şekil-
savunmanın bir lendirilen totalistik geleneğin en ayırt
biçimi olarak işe edici özelliği büyük sistemler inşasıdır.
yaramaz hale ge- Bu sistemler insan ve toplum için “doğ-
tirir.” runun” ne olduğu ile ilgili soruya ve-

92
rilmiş yanıttır. Totalistik felsefede soru genlerin yanı sıra
yol, cevap hakikattir; hakikat amaçtır. memlerin ve De-
Soru cevabını bulduğunda bilgelik sev- leuzecü kümele-
gisi (felsefe) sona erer, bilgi açığa çıkar, rin bir başlangıç
bilgelik makamına geçilir. Platon bu ha- noktaları, tekil-
kikatlerin hâlihazırda bulunduğunu (ei- likleri vardır. Fe-
dos-idealar) ve onlara akıl yolu ile ula- nomen, tekrar
şabileceğimizi bildirir. Yazarlara göre tekrar yeni tekil-
totalistik felsefenin ikinci durağında bu- likler, yeni kar-
lunan Hıristiyanlık öğretisi ise Platon’un maşık örüntüler
bu hakikat ütopyasına katılmakla bir- meydana getire-
likte ütopyayı şimdinin dünyasında de- rek bu tekillik-
ğil, geçmişte (kayıp cennet) ve gelecek- ten sonsuzluğa
te (kıyamet sonrası) kurgular. Üçüncü doğru genişler...
durak olan çağımız totalistleri için ise tüel-sanal kimlikler, totalistik “doğal Dünya, ortaya çıkan gen ve mem küme-
ütopya, ne Platon gibi hâlihazırdadır ne birlik miti” surlarına gedik açmaya baş- lerinin düğüm noktaları olduğu tek bir
Hıristiyanlıkta olduğu gibi dünya önce- lamışlardır. Virtüel-sanal çiftlemesi De- organik ağ, her şeyi kapsayan bir net o-
si-sonrasına gönderir. Ütopya, siyasi et- leuze düşüncesini netin sahasına çekme larak algılanır.”
kinlik ile dünyada kurulması gereken imkânı sağlamasından ötürü kullanışlı- Mobilistik düşünce için Deleu-
bir şeydir. Platon’dan günümüze idea- dır. Deleuzecü arzu kuramında nesneye ze en büyük felsefeci ise Foucault da
lar tanrıya; tanrı insana dönüştürülerek ihtiyaç duyulmaması gibi mobilistik ge- en büyük tarihçi konumuna gelmiştir.
büyük totalistik hat çizilir. “Hem feoda- lenekte de düşünce kendi içinde değer- “Foucault’ya göre, toplumda ‘doğal’ olan
lizm hem de kapitalizm boyunca bütün lenir. “Deleuze arzunun (yokluğu arzu- hiçbir şey yoktur. Kelimenin kendisi bi-
kayda değer toplumsal güçler ve mitler nun hareketini tetikleyen ve sürdüren) le iktidardakilerin totalistik hırslarının,
totalistik bir yapı altında toplanmıştır.” nesnesinin olmadığı konusunda ısrar et- istenmeyen her şeyi ‘doğaya aykırı’ ol-
Yazarlara göre evrensel anlamda ka- mektedir: arzu her zaman gideceği yere duğunu iddia ederek yok etme arzusu-
bul görmüş totalistik düşünce artık her ulaşmış bulunan, gideceği yer hareketi- nun bir ifadesidir. Sosyal çatışmalarda
yönden yoğun bir saldırı altındadır. Ay- nin ta kendisi olan saf biçimde virtüel esas amaç tanımın gücünü ele geçirmek-
dınlanma sürecinde bilimsel devrim- harekettir.” (2. Slavoj Zizek, Bedensiz tir.” Enformasyon kuramcılarının genel-
lerin yarattığı paradigma değişimiyle Organlar) likle iyimser bir tahminle ağ şeffaflığı
Dünya’nın Güneş sisteminin merkezin- Ian Buchanan tarafından, batı felse- üzerinden düşündüğü toplumsal açık-
den kayması, burjuvazi için uzlaşılması fe geleneğindeki “eksiklik ya da ihtiyaç lık ve demokrasi umudu ise bu nokta-
sorun yaratacak bir gerçeklik değil, ak- olarak standart olumsuz arzu” tasav- da yazarlara göre olsa olsa yeni sömü-
sine “eski feodal iktidar yapısıyla müca- vurundan farklılaşarak radikal bir pers- rü ilişkilerini gizleyen iyi bir netokratrik
delede son derece kullanışlı bir silahtı”. pektif değişikliği sunduğu öne sürülen propagandadır. “Anarşistler Net’in çe-
Buna karşın insanın varoluştaki üstün Deleuze ve Guattari’nin arzu politika- kiciliğine kapıldı, çünkü Net’te sınır-
konumunun sorgulanması, totalistik sının virtüel hareketi, belirli bir nesne- ların varolmadığı görülüyordu. Ancak
hümanizm ütopyasının evrensel değer- ye yönelme yerine sürekli farklılaşma neo-liberalizmin ‘Serbest Pazarları’ için
lerini kendi özel birlik mitinin (devlet) imkânlarıyla potansiyel sınırsızlığı içeri- de aynı şeyler söylenebilirdi. Sınırları
birleştirici harcı olarak kullanan dün- sinde barındırır. (3. Ian Buchanan, De- olmayan bir dünya, eski modele naza-
ya görüşü için kabul edilemezdi. Bura- leuze ve Guattari’nin Anti-Ödipus’u) ran kimi bakımlardan daha da baskıcı
da yazarlar totalistik felsefe karşısına, Virtüel hareketin sonsuz olanaklar a- olmaya başlıyor.” (Hakim Bey, Geçici
Deleuze’ün içkinlik düzlemine öykünen, lanı genel bir bakışla kavranabilir değil- Otonom Bölgeler)
Nietzsche-Darwin-Deleuze mobilistik dir. “Dolayısıyla burada söz konusu o- Önceki üzerini örtme stratejile-
hattını çekiyor. Köklerini Herakleitos’a lan, farklılaşan hızlarla ve karmaşıklığı rine benzer biçimde, mobilistik fel-
kadar götürdükleri mobilistik felsefe ya- bizim anlama kapasitemizi aşan örintü- sefenin erdemlerini kullanarak tü-
zarlara göre düşünce tarihi boyunca to- lerle tüm yönlerde değiştiği ve genişledi- ketici sınıfa üstünlüğünü dayatan
talistik yapı karşısında güçlü bir alterna- ği için, varoluşun insan bilinciyle sınır- “enformasyonalizmin yükselen eliti ne-
tif oluşturamamıştır. Ancak yazarlarca, landırılamayacağı bir dünya görüşüdür.” tokratların perspektifinden” yazılan Fü-
Kopernik devrimini kendi alanına taşı- Böylece varoluşun tam hakikatine ulaş- türika Üçlemesi’nin ilk kitabı Netok-
yarak insanın varoluştaki tahtını salla- ma iddiasını terk eden mobilistik dü- ratlar, kapitalizm sonrasını ilan etmede
yan Kant ve monizmiyle Dekartçı ikici- şünce, araçsal olarak ütopik hedeflere aceleci görünen bazı çıkarımlarına kar-
liğin ötesine uzanan Spinoza’ya vurgu ulaştırmasından ötürü değil, kendi saf şın ağdaki dolaşım-değişim ilişkilerine
yapılarak işaret edilen mobilistik hat, virtüelliğinde enformasyonalizm tarafın- yönelik ilgi çekici tartışmalar üretirken
gelişen yeni enformasyon durumuy- dan selamlanır. Kitapta Nietzscheci “e- güncel politik, etik sorunlara temas edi-
la birlikte eski dikey bilgi hiyerarşileri- bedi hale geliş” mefhumuna referansla yor. Üçlemenin diğer kitapları “Küresel
ni aşındırmaya girişir. Bu noktada artık, ebediyetçiler (eternalists) ismiyle tanıtı- İmparatorluk” ve “Makine Bedenler”,
ütopyanın evrensel değerlerinden kopa- lan netokrasi filozofunun gözünden bu Karakalem Kitabevi tarafından Türkçe
rak yatay düzlemde harekete geçen vir- durum şöyle izlenir: “Tüm varlıkların, basılı olarak bulunuyor.

93
Kitapçıl

Kitap şu sorulara yanıt arıyor: Köpekler 2560 yılını gösteriyor. Kitap, günlük
konuşabilseydi, onu anlayabilir miy- hayatı şekillendiren ölçü birimlerinin
KİTAPÇI diniz? Etrafımızı çevreleyen hayvan- hikâyelerini bir araya getiriyor.
lar aslında nasıl düşünürler? Ve insan-
RAFI lar gerçekten onları anlayabilir mi?  Bu Çürümenin Estetiği
kitap, hayvanlar hakkında bilgilendiri- Mehmet Ulusoy, Berfin, 2019, 384 s.
ci ve esprili konuları anlatırken,  felse- Mehmet Ulusoy
Hayvanları Anlamak fe tarihinden tartışmalar ve örneklerle, bu kitapta, emperya-
- Köpek ve Kedi Severler i- güncel bilimsel bulgulardan, hayvanla- list Yeni Ortaçağ’ın
çin Felsefe, Lars Svendsen, rın yalnız hissedip  hissetmediğine ka- kültürel biçimi ola-
Çev. Murat Erşen, Redingot, dar onlarca felsefi soruya da cevap ver- rak postmoderniz-
2019, 187 s. meye çalışıyor. mi incelerken, “Tü-
Hayvanlar dün- ketim Toplumu” da
yayı nasıl algılar? Uzun Lafın Kısası denen bu çağın dü-
Bir kedi ya da köpek - Dünyayı Ölçmeye Nasıl şünce ve yaşam tar-
olmak aslında nasıl bir şeydir? Hayvan- Başladık, Graeme Donald, zını, sanat anlayışını çok boyutlu ele
ları Anlamak  kitabında Lars Svendsen; Çev. Mevlüde Betül Sarıtaş, alıyor.  Batı merkezli kapitalist uygarlı-
insanlara, hayvanların dünyasını anla- Maya Kitap, 2019, 191 s. ğın yaklaşık 250 yıllık gelişim dinamik-
yabilmeleri için ipuçları sunuyor. Hay- Uzun Lafın Kı- leri içinde kültür ve sanatın serüvenini
vanların  iletişimini, zekâsını, yalnız- sası, okuru öl- ele alıyor. Ayrıca Romantizm, Moder-
lığını ve acısını anlatırken çok daha çü birimlerinin nizm, Gerçekçilik, Toplumsal Gerçek-
temelinde de insan ve hayvanların nasıl hikâyelerinin keşfedileceği bir yolcu- çilik vb diğer sanat akımlarını inceliyor
birlikte yaşayıp bir çeşit arkadaşlık ku- luğa davet ediyor ve şu sorulara yanıt ve tartışıyor. Özellikle burjuvazinin ge-
rabileceğini inceliyor. Svendsen, şem- arıyor: Dünyayı ölçen ilk insan kim- ricileşmeye başladığı 1848’lerden itiba-
panzelerden ahtapotlara  birçok hayvan di? Şubat ayı neden daha kısa? İçin- ren, liberal-bireyci öznelcilik ve gerçek-
türünden örnekler sunuyor ancak asıl de bulunduğumuz yıl neye göre belir- çi-toplumsallık ekseninde çağdaş sanat
odak noktası günlük hayatta, insanla- lendi? Neden Çinlilerin takvimi 4717, akımlarının nasıl ayrıştığı, hangi aşama-
rın en yakınında olan kedi ve köpekler. Myanmar’ın ki 1378 ve Budistlerin ki lardan geçtiği ve yeni biçimler aldığı ge-
niş bir çerçevede ele alıyor.

Ginko Bilim’den CepteBilim kitapları Modern Ortadoğu’da İşçiler ve Çiftçiler


Joel Beinin, Koç Üniversitesi Yayınları, 2019, 244 s.
Ginko Bilim yayınları Cepte bilim serisi adıyla üç yeni kitap yayımladı. Serinin Modern Ortadoğu’da İşçiler ve
ilk kitabı Termodinamik Tarihine Kısa bir Bakış. Ferhat Sarı’nın hazırladığı bu ki- Çiftçiler’de Joel Beinin, 18. yüzyılın or-
tap, Kuantum, görelilik ve evrim kuramlarınsan sonra popüler kültürde kendisine tasından başlaya-
yer bulmuş bilim disiplini olan termodinamiğin en meşhur iki yasasını ele alıyor rak Osmanlı İmpa-
ve termodinamiğin tarihsel öyküsüyle iç içe geçmiş biliminsanlarının yaşamları ü- ratorluğu ve onun
zerinden aktarmaya çalışıyor. devamı niteliğinde-
İkinci kitap ise Evrim-İnsanın Kökenini Çözme Hikayesi. Tamer Kaya tarafın- ki Müslüman ço-
dan hazırlanan kitapta, örneklerle evrim süreci, evrimin temel ilkeleri ve insanda- ğunluğa sahip Bal-
ki izlerine değiniliyor. İnsanlığın evrimi keşfetme serüveninin anlatısı etrafında, kanlar, Türkiye,
yaşamın ortaya çıkışı, canlıların ve insanın evrimi, akılda ka- Ortadoğu ve Ku-
lıcı bulgularla açıklanıyor. Evrimin sorgusuzca reddedilmesi zey Afrika’daki dev-
veya insanlığa zararlı olacak şekilde yorumlanması eğilimle- letlerdeki çiftçiler, kentli zanaatkârlar
rinin nedenlerine de yer verilen bu kısa içerikte, mümkün ve modern işçi sınıfının tarihini anlatı-
olan en kapsamlı bilginin okuyucuya akıcı bir dille aktara- yor. Sıradan insanların siyasi, ekono-
bilmesi amaçlanıyor. mik ve toplumsal hayatlarına dair Hin-
Üçüncü kitap Nörofelsefe ve Bilinç, Burçak distan Madun Çalışmaları ekolünden
Özkan’ın kaleme aldığı bir kitap. Nörofelsefe, zi- esinlenerek yeni bir bakış açısı sunu-
hin/bilinç kavramlarını ve bu kavramlarla bağlan- yor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Tür-
tılı olan etik, sorumluluk, özgürlük vb. sorunları kiye Cumhuriyeti’ne geçiş sürecine de
başta nörobilim ve evrimsel biyoloji olmak üzere, oldukça geniş bir yer ayıran Beinin, bu
bilimsel bulgulardan hareketle soruşturan disip- süreci çalışan kesim açısından bir ko-
lindir. Bu metinde nörofelsefi bir yaklaşımla, “bi- puş değil süreklilik anlatısı olarak yo-
linç” ve “kimlik” arasında birbirini yapılandıran, rumluyor. 20. yüzyılın sonlarına kadar
dönüştüren bir etkileşim tanımlanmaya yönelin- Ortadoğu’da çalışan kesimin yeni ge-
miş, fakat öncesinde her iki kavram ayrı ayrı, etimolojik açı- lişen kapitalist dünya düzeni içerisin-
dan ele alınmaya ve nörobilim ve evrimsel biyoloji bulgula- de nasıl konumlandığını kısmen kendi
rından yola çıkılarak çerçevelenmeye çalışılmıştır. yaşadığı deneyimler ve ilgili ülkelerde

94
(özellikle Mısır’da) yaptığı çalışmala- R. James’ten “Mezzotint”, Ambrose len komünün başardıkları ve karşılaştığı
rından kısmen de ikincil kaynaklar üze- Bierce’ın erken dönem eko-gotik ese- sorunlar, toplumsal hareketler açısından
rinden inceliyor. ri “Evdeki Asma”, Perceval Landon’ın çıkarılabilecek pek çok kıssaya zemin
unutulmaz hortlak öyküsü “Thurnley oluşturuyor. Siyasal tarihte nadir rast-
Tarihöncesinde Dil Manastırı”, F. Marion Crawford’ın kor- lanan bu demokratik ve barışçıl geçişi
Alan Barnard, Çev. Mehmet kunç “Çığlık Atan Kurukafa”sı, Arthur Suny en ince ayrıntılarıyla anlatmayı he-
Doğan, Boğaziçi Üniversitesi Morrison’ın tekinsiz mücevheri “Üst defliyor. Bakü Komünü, aynı zamanda,
Yayınları, 2019, 220 s. Kattaki Şey”, E. F. Benson’ın düşsel ve Kafkasya’nın kavgalı iki halkı –Ermeni-
Alan Barnard gotik şaheseri “Kuledeki Oda”, H. P. ler ve Azerbaycanlılar– arasındaki geri-
Tarihöncesi Dil ki- Lovecraft’ın, korku edebiyatı tarihin- limlerin tarihsel arka planına dikkat çe-
tabında, avcı-top- de dönüm noktası olarak kabul edilen, kiyor.
layıcıları, kendi şart- Cthulhu mitosunun nüvesinin ortaya
larında anlayarak yaşamlarını inceliyor. çıktığı “Dagon” öyküsü bu derlemede Hitler Üzerine Notlar
Okuma yazma bilmeyen insanlar ola- bir araya geliyor. Sebastian Haffner, Çev. Hulki
rak dili nasıl algılıyorlar? Dili ne amaçla Demirel, 2019, 208 s.
kullanıyorlar? Dilbilgisine ilişkin bilgi- Dünyanın Kitapları Kitap, Hitler’in
leri hiç yok mu yoksa dilbilgisiyle oyun- Orhan Tüleylioğlu, Karakar- hayat hikâyesinin
lar oynamaktan keyif almalarına yetecek ga Yayınları, 2019, 128 s. ve icraatlarının, kı-
kadar bir dilbilgisi anlayışları bulunu- Dünyanın Kitap- sa bir  özetini su-
yor mu? Bugüne dek yapılmış belli baş- ları, farklı zamanlar- nuyor. Sonrasında,
lı araştırmaları ve kuramları ele alarak dan ve coğrafyalar- nasyonal sosyalizmin liderinin “başarıla-
bu tür soruları irdeleyen Tarihöncesin- dan yazarı, sanatçıyı rını” ele alıyor Haffner; yani faşizmin bu
de Dil, dilin evrimine ilgi duyan herkesi ve filozofu bilinme- en “yetkin”  ve korkunç örneğinin nasıl
tatmin etmeyi hedefliyor. yen yönleriyle bir mümkün olabildiğine bakıyor.  Oradan
araya getiriyor. Orhan Tüleylioğlu, u- “yanılgılarına” “suçlarına”, “hıyanetine”
Bilimsel Düşünüşe Giriş nutulmaz izler bırakmış bu isimleri ol- geliyor. Yol açtığı “medeniyet faciası” i-
Hüseyin Batuhan, Fol Kitap, 2019, 328 s. dukları kişi yapmış anekdotları anla- le insanlık değerlerine hıyanetten gay-
Bilimsel Düşünüşe Giriş, okurda tırken okuru durup düşünmeye, ilham rı, bizzat  Almanya’ya, Almanlara da hı-
“bilgi sevgisi” uyandırmak ve “bilim- almaya, devam etmeye davet ediyor. yanet. Üzerine çok yazılmış bir bahiste,
sel düşünüş” alışkanlığı kazandırmak a- Kitap, Borges’ten Yaşar Kemal’e, Susan özgün olmayı ve düşündürtmeyi  başa-
macındadır. Din, ahlak, politika ve ide- Sontag’dan Gandhi’ye, Le Guin’den Sa- ran bir eser olmayı amaçlıyor.
olojilerin yaydığı “özlemsel düşünüşler” bahattin Ali’ye, ünlü yazarların az bili-
karşısında Hüseyin Batuhan, “bilgi”nin nen yönlerini keşfetmeye davet ediyor. Kültür
araçları ile kuşanmayı öneriyor. Teo- Terry Eagleton, Çev. Berrak Göçer, Can Yayınları, 2019,
rik felsefenin temel problemleri olarak Bakü Komünü 1917-1918 152 s.
bilgi ve inanç, soru ve sorun arasında- Ronald Grigor Suny, Aras Yayıncılık, 2019, 368 s. Terry Eagleton, sömürgecilikten ve
ki fark, bilginin Antik kökenleri, man- Suny’nin 1972 onun neredeyse ideolojik kılıfı olarak
tık ve önermeler; pratik felsefe ve çağı- tarihli Bakü Komü- ortaya çıkan antropolojiden sanayi Av-
mızda izdüşümü olan bilimsel, bilimdışı nü kitabı yalnızca rupa’sına, Alman Romantiklerinden Bri-
inançlar, belgeleme, evrim teorisi ve de- çevreden bir bakışla tanya işçi sınıfına, İrlandalı devrimciler-
mokrasi tartışmalarına, eleştirel ve bilim- Sovyet Devrimi’nin den kültür endüstrisine, Jakobenlerden
sel düşünüş ile bakabilmeyi öneriyor. bütünlüğüne kat- 11 Eylül’e ve neoliberal üniversitenin
kıda bulunmakla postmodern kültür kuramcılarına uza-
Klasik Korku Öyküleri kalmamış, aynı za- nan geniş bir yelpazede, modernliğin
Kolektif, Çınar Yayınları, 2019, 200 s. manda devrim tari- başlangıcından günümüze uzanan dö-
Klasik Korku Öyküleri’nde insana hi içinde son derece özgün bir deneyim nemde, kültürün serüvenini kapsamlı
dair dehşet, uygarlığın huzursuzluk- olan Bakü Komünü’nü gölgeden aydın- bir yaklaşımla ele alıyor. Eagleton’a göre
ları, evin ve ailenin tekinsizliği, ölüm lığa çıkarmayı amaçlıyor. Emek tarihi postmodern kültürel farklılık, çeşitlilik
ve bilinmeyenle kurulan ilişkinin kop- genellikle büyük merkezlerle ilgilidir. ve kapsayıcılık fetişizmi geç kapitaliz-
ma noktaları birleşiyor. Kitapta yer a- Suny, Bakü’nün bütün çelişkileri ve iş- min piyasa ve tüketim mantığıyla uyum
lan öyküler şöyle; Charlotte Perkins çi hareketinin kendine has özellikleriy- içindedir. Her türlü dışlamaya ve hiye-
Gilman’ın feminist- le birlikte işçi hareketi için nasıl önemli rarşiye karşı durdu-
gotik öyküsü “Sa- bir merkez haline dönüştüğünü gösteri- ğunu öne süren bu
rı Duvar Kâğıdı”, yor. Rus, Müslüman, Ermeni gibi fark- mutlak kültürelci tu-
Mary E. Wilkins lı etnik gruplardan emekçilerin bir ara- tum, tüm radikalliği-
Freeman’ın önem- da yaşadığı kozmopolit bir petrol ve işçi ne rağmen siyasi o-
li eseri “Luella Mil- kenti olan Bakü’de Bolşevik önder Is- larak güçlendirici ve
ler”, hayalet öykü- depan Şahumyan’ın önderliğinde, Pa- devrimci olmaktan
lerinin üstadı M. ris Komünü’nden esinlenerek ilan edi- uzaktır.

95
Kitapçıl

Fatma Hanım’ın anıları: Hemheme


Ender Helvacıoğlu
Özlem Eren’in “Hemheme”* adlı romanı önümüzdeki ay Bilim ve Gelecek

G öynüklü Fatma… Bir Anado-


lu kadını… 20. yüzyılın başın-
da doğmuş, çocukluğu ve gençliği bü-
Kitaplığı’ndan çıkacak. Roman, çocukluğunu ve gençliğini 20. yüzyılın başların-
da yaşamış bir Anadolu kadınının, Fatma Hanım’ın tuttuğu günlüklere dayanıyor.
Okuyacağınız metin Ender Helvacıoğlu’nun, babaannesinin öyküsünü konu alan
tün dünyanın karmakarışık olduğu, bu kitaba yazdığı önsözün bir bölümüdür.
Anadolu’nun da bu karmaşanın göbe-
ğinde bulunduğu bir dönemde geçmiş. ma, Fatma Hanım, benim babaannem: meşakkatli işi becermiş. Bununla da ye-
1. Dünya Savaşı, 600 yıllık bir impara- Fatma Helvacıoğlu. Hemheme, babaan- tinmemiş, anılara bir edebiyat estetiği
torluğun yıkılışı, bu yıkımın içinden ye- nemin çocukluğunun ve gençliğinin de katmış. Anılara sadık kalarak onla-
ni bir cumhuriyetin doğuşu… Savaşlar, öyküsü. Yaşlılığını tanıdığım, az da ol- rı bir roman haline getirmiş. Bu da cid-
işgaller, ölümler, katliamlar, sürgünler, sa birlikte vakit geçirdiğim, 40 yıl önce di bir emek gerektiriyor, entelektüel bir
salgın hastalıklar, kayıp üstüne kayıp- 20 yaşındayken yitirdiğim sevgili baba- emek. Bunlar profesyonel emekler. Bir
lar… Bin bir türlü acı. Fakat bunca a- annemin, sadece kırıntılarını bildiğim a- yönü daha var ki Özlem’in, kıymetini
cının ve yıkımın içinde yine de yeşeren ma şimdi tüm ayrıntılarıyla öğrendiğim bilebilecek bir adres derken esas onu
yaşam direnci, çocuk saflığı, gençlik kı- gençlik öyküsü. kastediyorum. Özlem, çok genç yaşta
pırtısı, tüm tutku, hüzün ve hınzırlıkla- Fatma Hanım’ın çoğu benzerinden 12 Eylül faşizminin sillesini -çoğumuz-
rıyla aşk… İşte Fatma Hanım’ın ilk 30 bir farkı var; bu kitap da o sayede ortaya dan daha fazla- yemiş bir kadın. Evet,
yılı. çıkmış zaten. Anılarını yazmış. Defter- bizim kuşağın “büyük olayı” da 12 Ey-
Bütün bunlar bize çok olağanüstü ge- ler doldurmuş, yazmış da yazmış… Eski lül. Öte yandan, yine genç yaşta sevdik-
liyor ama o dönemde yaşamış herkesin Türkçeyle… Sayfalar dolusu içini dök- lerini yitirmiş bir kadın Özlem. Fatma
benzer öyküleri vardır. Herkes, az ya da müş. İşte bu, herkesin yaptığı bir şey de- Hanım’la benzerlikleri var, okuduğu-
çok etkilenmiştir bu karmaşadan. Do- ğil. İyi ki yapmış… nuzda anlayacaksınız. Dolayısıyla bu
ğaldır yani, herkese gelen düğün bay- Babaannemin anı defterlerinin oldu- kitabın sıcacıklığı, sadece anıların ya-
ram… ğu, bir efsane gibi dolaşırdı bizim -ne zarından değil romanın yazarından da
Fakat yine de ben bu kitabı büyük yazık ki- birbirinden kopuk büyük aile- kaynaklanıyor. Dedim ya, güzel bir ad-
bir heyecanla, kâh şaşırarak, kâh ağlaya- mizin içinde. Nerededir, kimdedir, am- rese gitmiş defterler. Fatma’yı anlayabi-
rak, kâh gülümseyerek bir çırpıda oku- camda mıdır halamda mıdır, yoksa on- lecek, hissedebilecek bir adrese… Bü-
dum. Çünkü bu kadın, Göynüklü Fat- ların çocuklarında veya torunlarında tün aile adına teşekkür ediyorum ona.
mıdır bilinmezdi; belki bilinirdi de bi- Bir kökümüzü ortaya çıkardı; kendimi-
Fatma Helvacıoğlu’nun gençlik resmi. zi de daha iyi anlamamıza aracı oldu.
linmezdi… Fatma Hanım’ın bu defter-
leri ablama (Nilgün Erinç Helvacıoğlu) Kitaptaki anılar babaannem 30 ya-
bırakmak istediği söylenirdi bizim çekir- şındayken bitiyor. Yani Fatma Hanım’ın
dek ailede. Ama ablam da yaklaşık 40 yıl çok sevdiği eşi Raşit Bey’i kaybettiği ve
önce Kanada’ya yerleştiği için izini sü- üç küçük çocukla bir başına kaldığı dö-
rememişti bu defterlerin. Ben ise kendi neme kadar sürüyor. Oysa 50 yıl daha
derdimdeydim, yani devrimin peşindey- yaşadı Fatma Hanım. Tahminim, sonra-
dim, kopuktum aileden. sını da yazmıştır babaannem. Belki onlar
Ama bu defterler yıllar boyu san- da bir gün ortaya çıkar.
dıklarda, çekmecelerde kaldıktan son- Yaşlılıklarında tanıdığımız insanların
ra sonunda Özlem Eren’in eline geçmiş. gençliklerindeki fırtınalı yaşamlarını,
Tesadüf değil elbet. Özlem de aileden. duygularını, aşklarını anlamakta zorluk
Fatma Hanım, Özlem’in halası. Ah, bi- çekeriz. Yaşlı tanıdıklarımızın gençlik
zim kopuk ailemiz… Özlem’i uzaktan sırları şaşırtır bizi. İster istemez ben de
duymuşluğum vardı ama hiç tanıma- böyle bir duyguya kapıldım bu kitabı o-
mıştım. Fatma Hanım tanıştırmış oldu kurken. Güzeller güzeli Fatma Hanım’ın
bizi, ölümünden 40 yıl sonra… Şimdi o öyküsü müdür, yoksa benim babaanne-
halasının anılarının yazarı, ben de ba- min mi?
baannemin anılarının editörü ve yayım- Okurlar böyle bir şey hissetmeye-
cısı… cekler. Onlar Göynüklü Fatma’nın
Güzel bir adrese gitmiş defterler. hikâyesini okuyacaklar. Ben ise… Seni
Kıymetini bilebilecek bir adrese. Öz- çok seviyorum Fatma… Seni çok sevi-
lem, bir araştırmacı gazeteci. Bu anı yorum babaanneciğim…
defterleri ciddi bir araştırma gerekti-
riyor; olayların geçtiği mekânları tanı- (*) Hemheme: (Osmanlıca) 1) Rüzgârın esmesi ile ağaç
mak, tarihlerini araştırmak… Özlem bu yapraklarından çıkan sesler. 2) Aslan bağırması.

96

You might also like