Professional Documents
Culture Documents
0 dakikada
ARİSTOTELES
g endaş
Paul Strath ern bu kitab ın d a A ristoteles felsefesini
a n a b allarıy la e le alm ıştır.
Paul S trath ern A ristoteles'in d o ğ d u ğ u keııti yana
yak ın a aram ıştır. S o n u n d a b ir A k d e n iz fırtın ası
e sn a sın d a , y ağ m u r a ltın d a , k u rd u n k u şu n
u ğ ra m a d ığ ı h a ra b e lik te O 'n u n izini b u lm u ştu r.
Burası S la g ir a ’dır. Paul S tra th e r n ’e g ö re A ristoteles
“Staıgiritli'V lir. Ö yle ya, batı felsefesin i lıenı ku ran ,
h em d e yıkan ad am b a şk a n e re li o la b ilir!?
B u kitab ın k u rg u su n d a -A ristoteles’ in d o ğ d u ğ u -
h ir k en tin a r a ııış öy kü sü a k ıp gid er. B u a r a d a , bu
“b ü tü n z a m a n la rın en b ü y ü k fılo z o fu "n u n yaşam
öy kü sü d e an latılır.
B izle re felsefeyi öy k ü selliği iç in d e an latm ayı
h e d e fle m iş y azar A risto te le s'in fe lse fe sin i d e an a
b atlarıy la ciziverir.
90 DAKİKADA ARİSTOTELES
PAUL STRATHERN
90 D ak ik ad a A ristoteles
Yeni Seri: 15
90 D ak ik ad a Filozoflar: 1
© G en daş A .Ş.
B irinci B asım
O cak 1998
IS B N 975-7809-34-9
D irektör
H a şa n Ö ztoprak
E ditör
A dnan Özer
K a p a k T asarım ı
M u rat B ozkurt
Dizgi
E r a (512 36 76)
K a p a k ve İç B a sk ı
K a y a M atb acılık
Cilt
İtim a t M ü cellith an esi
G en daş A.Ş.
Ç atalçeşm e Sk . No: 19
C ağaloğlu -İstan b u l
Tel-Fax: (0212) 520 82 12 - 527 10 20
Kuzey Y unanistan’da, H alkidikya
Yarım Adası’nın köylerinden biri olan
Stagira’dan yükselen yamaçların tepe
sinde, pek de etkileyici olmayan bir
Aristoteles heykeli bulunur. Filozofun
ifadesiz yüzü çam ağaçlarıyla kaplı te
pelerin üzerinden uzaklara, Ege deni
zinin mavi sularına bakar. Beyaz mer
merden yapılm ış heykel, güneşin kız
gın ışınları altında parlar. Aristoteles’i
omuzlarından açık bir elbiseyle tasvir
eden heykelin sol elinde hafiften tahrip
edilmiş bir yazı rulosu vardır. (Söyle
nenlere bakılırsa bu tahribat hediyelik
eşya düşkünü, Arjantinli bir profesö
rün eseridir.) Heykeli taşıyan temel ta
şın üzerine Yunanca şu kelimeler işlen
miştir: “Stagiralı Aristoteles”
Aristoteles dünyaya gözlerini I.O.
384 yılında açtı. Ancak burada bulu
nan heykelin aksine, Aristoteles’in do
ğum yeri modern Stagira değil, - elim
deki rehbere göre - kalıntıları günümü
ze dek ulaşan ve buradan pek uzak ol
mayan aynı isimde antik bir köydür.
Mermer Aristoteles’le hayal kırıcı bu
luşm amdan sonra, kalıntıların bulun
duğu köye doğru yola koyuldum. Okul
dan az önce çıkmış bir Batm an, siyah
plastik peleriniyle dönüp kıyıyı işaret
ederken, bana o antik köyün, çok ya
kında, kıyıya doğru uzanan yolun biraz
aşağısında bulunduğunu anlattı.
Denize doğru inen bu bozuk yolda,
kavurucu sıcağın altında bir saat k a
dar yürüdüm. Kayalık tepelerin üze
rinde deli gibi gürleyen gök, şiddetli bir
fırtınanın habercisiydi. Sonunda bir
sürücü beni arabasıyla terk edilmiş
sayfiye yeri ile madenci barınakları
arasında ürkünç bir karışım olan Stra-
tonion köyüne kadar götürdü. Issız sa
hilde kapalı olan bir cafe’yi onaran ma
rangozdan, antik Stagira’nın kuzey yö
nüne uzanan eski bir yolun biraz uza
ğında bir yerlerde olduğunu öğrendim.
Demek ki yürümeye devam ede
cektim, çünkü beni arabasına alan yar
dımsever sürücü arabasıyla şimdiye
dek yedi tepeyi aşm ıştı bile ve yakında
uzakta başka hiçbir araç görünmüyor
du. Sonbahar yağmurlarının, ülkenin
bu bölümünde inanılmaz derecede şid
detli olabileceğini öğrenmem uzun sür
medi. B ana sonsuzmuş gibi gelen bir
süre boyunca küçük bir kaya çıkıntısı-
mn altında bekleyip durdum; bu arada
tufan misali seller ağaçsız tepelerden
aşığıya doğru akıyordu. K aranlıkta et
rafımı saran şimşekler çakıyor, gök gü
rültüsü ise ortalığı inletiyordu. Doğa
nın bu hokuspokusu sona erdiğinde ne
aradığım kalıntıları, ne de beni geri gö
türecek bir araç bulabildim. îliklerime
kadar ıslanm ış ve beni yanıltarak yan
lış Stagira’ya getiren Aristoteles heyke
li yüzünden kızgın bir haldeydim. Bu
apaçık dolandırıcılıktı. Modern Stagi-
ra ’nm, sırf aynı ismi taşıyor diye, ken
disini Aristoteles’in doğum yeri olarak
sunm aya hakkı yoktu. O zam an pekâlâ
New Orleans’e de Orleanlı Azize Ja n
D ark’ın heykeli dikilebilirdi. Bu geziye
harcadığım parayı güzel bir Aristoteles
kitabına yatırabilirdim...
Aristoteles, Makedonya’nın Yuna
nistan’a ait bölümünde bulunan bir
köyde, antik Stagira’da dünyaya geldi.
Günümüzde Yunanlılar Türklere ne
kadar sem pati besliyorlarsa, İ.Ö. 4.
yüzyılda da Makedonya’ya karşı o ka
dar sem patiyle bakıyorlardı. Ancak
Stagira anavatandan kopuk değildi;
K iklad ad alar grubuna bağlı And-
ros’tan kalkıp o yöreye yerleşen bir Yu
nan kolonisiydi.
Aristoteles’in babası Nikomakhos,
Büyük İskender'in büyükbabası olan
Makedonya kralı Amyntas’ın özel heki
miydi. Daha sonra derin bir dostluğa
dönüşen bu ilişki, görünüşe bakılırsa
Nikomakhos’a hatırı sayılır bir servet
sağlam ıştı. Stagira civarında ve Yuna
nistan’ın bazı diğer bölgelerinde gayrı-
menkuller edinmişti. Genç Aristoteles
eğitimli hekimlerce belirlenen bir at
mosferde büyüdü, ancak babasını çok
erken yaşta kaybetti. Bunun üzerine,
Anadolu’da bir Yunan kenti olan Atar-
neus’a gönderilerek, dayısı Proxe-
nos’un himayesine verildi ( .Ç.n. Beh-
ram kale ).
Birçok genç mirasçının yaptığı gi
bi, Aristoteles de, hiçbir rahatsızlık
duymadan, kendisine miras kalan ser
veti har vurup harman savurm akta ge
cikmedi. Eski ve güvenilir olmayan ak
tarım lara göre Aristoteles elindekileri
şarap, kadın ve eğlenceye yatırm ış,
hatta, sonunda para sıkıntısına düştü
ğü için, belirli bir süre orduya katılm ak
zorunda kalmış. Ardından S tag ira’ya
dönüp hekim olmuş. Otuz yaşına geldi
ğinde memleketi olan kente tekrar sır
tını dönüp Platon’un akademisinde öğ
renim görmek üzere Atina’ya gitmiş.
Burada tam sekiz yıl kalmış.
Ortaçağın kutsal kaynaklar araştı
ran ve Aristoteles’i de bir aziz olarak
ilan etmeye kararlı olan bilginleri bu
tür kaynakları görmezlikten geldi. B i
yografilerine, onun adını kötüye çıkar
tabilecek bu tür unsurları ya hiç dahil
etmediler ya da doğrudan doğruya ya
lanladılar. Ancak Aristoteles’in gençlik
yılları ile ilgili ikinci bir antik rivayet
vardır. Çok daha sıradan ve sıkıcı
(ama, doğrusunu söylemek gerekirse,
daha inandırıcı) olan bu kaynağa göre,
Aristoteles on yedi yaşındayken akade
miye girmiş. Ne var ki hayat hikâyesiy
le ilgili bu versiyonda da genç filozofun
bir çeşit “Coşkunluk Akımı” sürecinden
ancak belli belirsiz bir şekilde bahsedi
lebilir.
Her neyse; Aristoteles akademide
k ısa sürede dinginleşti ve kendini
bütünüyle öğrenimine verdi. Yaşıtları
içerisinde en akıllı kişi olarak ün yap
m ası ve Planton’un öğrenciliğinden,
onun meslek arkadaşı konumuna yük
selmesi uzun sürmedi. Görünüşe göre,
Aristoteles Platon’a başlangıçta adeta
tapıyordu. H atta onun başlangıçta yüz
de yüz elli oranında Platon öğretisi ta
raftarı olduğundan oldukça eminiz.
Felsefesi Platon’un ilkelerini esas al
maktadır. Ama Aristoteles, adı Platon
da olsa, bir ustanın peşinden gideme
yecek denli başına buyruk biriydi. Ken
disine örnek aldığı Platon’un eserlerin
de ne zaman bir çelişkiye rastlasa (ve
ya, tanrı korusun, bir hataya), bunları
Platon’a bildirmeyi görev sayıyordu, ki
bu da zam anla ustasının sinirine doku
nuyordu. Görünüşe göre, dönemlerinin
bu en büyük iki şahsiyeti, gerçekte
hiçbir zaman kavga etmemiş olmakla
beraber, aralarına belirli bir mesafe
koymayı isabetli bulm uşlardı. Pla-
ton’un Aristoteles’i “ayaklı akıl” ve evi
ni “sah af dükkanı” olarak nitelendirdi
ğini biliyoruz. Bu nitelendirmeler Aris
toteles’in meşhur koleksiyonuna taş at
mak içindi. Her şeye karşı doyumsuz
bir merak duyan geleceğin yıldız adayı,
sahip olabileceği tüm nadir yazıları sa
tın alıyordu ve böylece dünyada kendi
özel kütüphanesine sahip olan ilk kişi
oldu.
Genç akademisyen ya kendisine
m iras kalan gayrımenkuller ya da da
ha sonra elde ettiği serveti sayesinde
hatırı sayılır bir gelire sahipti. K ısa bir
süre içerisinde kültürlü davranışları ve
buna uygun yaşam biçimiyle (ki bu ya
şam tarzı tam da bilginliğine uygundu)
tüm Atina’da ün yapmıştı. Günümüze
aktarılan bilgilere göre Aristoteles pel
tek peltek konuşan, cılız bacaklı, çelim
siz biriydi. Süslü şeyler giymiş olması
beki de cılız görünüşünü telafi etmek
içindi. Sandaletleri ve giysileri daima
son modaya uygundu ve parm akları
değerli taşlarla kaplı yüzüklerle sü s
lüydü. Yoksul biri sayılam ayacak P la
ton bile Aristoteles’i kütüphanesi nede
niyle kıskanıyordu. Yaşadığı rahat h a
yata rağmen Aristoteles’in erken dö
nem eserleri (kaybolanlar) genelde va
roluşun anlamsızlığını ve ölümden son
raki yaşam ın sevinçlerini irdeleyen di
yaloglardan oluşuyordu.
Zamanla Aristoteles, yaşam ın te
orik ve pratik yanlarına karşı duyduğu
bilgi açlığını bastıram az oldu. Bu ne
denle Platon’un öğretisini artan bir
oranda gerçeklerle karşılaştırdı. Pla
ton, algıladığımız dünyanın sadece gö
rüntülerden oluştuğunu düşünüyordu.
Ona göre, gerçek olan şeyler aslında al
gıladığımız dünyanın ardında duran,
şekillere veya ideallere benzeyen ide-
alardır. Görüntüler dünyasının nesne
leri ancak, esas olan idealar dünyasına
katıldıkları oranda gerçektirler. Ona
göre, benim şu anda sokaktan aşağıya
yürümekte olduğunu gördüğüm kahve
rengi köpek, köpeklik ideasına (ya da
şekline) katıldığı için bir köpektir. Bu
nunla birlikte, kahverengi olmasının
nedeni, onun kahverengililik ideasının
(veya idealinin) bir parçası olmasın
dandır. Asıl gerçek, algılanabilir dün
yanın ardında, idealar dünyasındadır.
Platon, dünyayı sonuç olarak din
sel esaslardan yola çıkarak yorumlar
ken, Aristoteles gerçeğe bilimsel bir
açıdan yaklaşm a eğilimi içerisindeydi.
Bu nedenle dünyayı basitçe gerçekdışı
olarak nitelendirmek ona ters geliyor
du. Ne var ki seçtiği düşünsel yol, düz
bir yol değildi. Öncelikle olgu ve nesne
leri Birincil ve ikincil tözlere ayırdı.
Aristoteles’e göre birincil tözler elbette
dünyaya ait şeylerdi, ikincil olanlar da
idealar ve şekiller. Başlangıçta bu töz
lerden hangilerinin gerçek olduğu ko
nusunda kararsızdı. Kararsızlığını et
kileyen unsurlardan biri de, kuşkusuz
Platon’a duyduğu saygıydı (ne de olsa
Platon, onun, bu fikirleri ilk olarak or
taya atan yaşlı öğretmeniydi). Ama
içinde yaşadığı dünyanın gerçek oldu
ğu görüşü Aristoteles’te gitgide ağırlık
kazandı. Böylece Aristoteles, Platon’un
öğretilerinden uzaklaşm aya başladı.
M etafizik ile ilgili öğretilerinde
Platon’a belirgin bir şekilde bağlı kal
mış olmasına rağmen, zaman içerisin
de onun felsefesini ters yüz ettiği bile
söylenebilir. Platon şekilleri idea ola
rak görürken, Aristoteles şekilleri (ya
da kendi deyişiyle “genel geçerlileri”)
dünyanın tözlerine dahil olan, tek baş
larına var olmayan hakikatlar olarak
gördü. Aristoteles, Platon’un idealar
öğretisine karşı bir çok yıkıcı argüm an
geliştirdi. Ne var ki, eleştirilerinin, pe
kâlâ kendisinin geliştirdiği genel ge-
çerliler kuramı için de geçerli olduğunu
anlam am ış olsa gerek. Tarih içerisinde
bunu fark etmeyen sadece kendisi ol
madı. Bu durum sa düşün tarihinde
önemli sonuçlara neden oldu. P la
ton’un kuram ları, Aristoteles’in deği-
sikliklere uğratılm ış öğretileri şeklin
de, ortaçağ felsefesi üzerinde çok etkili
oldu. Eserlerin bol m iktarda karanlık
noktaya sahip olması ve belirgin çeliş
kiler içermesi bir şanstı, zira kuram la
rı hakkında geliştirilen birbirinden
farklı yorumlar ortaçağ bilginleri ara
sında sonu gelmez tartışm alara neden
oldu. Yanılgılar, kilisenin öğretilerin
den sapan fikirler, ayrılıkçı öğretiler ve
şeytan tarafından kulaklara fısıldanan
yanlış yorumlar hakkm daki bu tartış
m alar sayesinde, en azından belirli bir
felsefe yapma eylemi tarih boyunca
ayakta kalmayı başardı. Bazı ciddiye
alınm ası gereken bilginlere göre söz
konusu tartışm aların bir kısmı sadece
bir takım yazım hataları üzerineydi ve
bu hatalar yazılı eserleri çoğaltan orta
çağ yazıcılarının, zaman içerisinde yıp
ranan parşömenlerde okunamayan ke
limeleri bazen kendi kafalarına göre
tam lam alarından kaynaklanıyordu.
Platon 347’de öldü ve Akade-
mia’nın yönetici m akam ı boşaldı. Pla-
ton’un en çalışkan öğrencilerinden ya
rım düzine kadarı bu saygıdeğer m aka
mın ancak tek bir adam tarafından dol
durulabileceği inanandaydı. Ne var ki,
hepsi de birbirinden farklı bir kişiyi
düşünüyorlardı (genelde kendilerini).
Aristoteles de bu noktada bir istisna
değildi. Platon’un dayısı olan Speusip-
pos’un bu m akam a getirilmesini nef
retle kabullendi. Speusippos’un morali
hep bozuk biri olduğu söylenir; hatta
bir keresinde, ders sırasında havladı
diye bir köpeği kuyuya attığı anlatılır.
Söylentiye göre, en belirgin hizmetle
rinden biri, fırınlara atılacak odunların
taşınm asını kolaylaştıran bir aygıtın
icadıdır. O dönemde akademinin say
gınlığını sağlayacak kişinin Speusip-
pos olması bir talihsizlikti. Speusip-
pos’un sonu da hüzünlü oldu. Kinik Di-
ogenes’le (Kinizm; İ.Ö. 400 yıllarında
Anthisthenes tarafından geliştirilen
felsefe: Kinikler, gerçek mutluluğun
maddi olanaklar, politik güç ya da sağ
lıklılık gibi dış özelliklerden oluşmadı
ğını vurgularlar. Diogenes Anthisthe-
nes’in öğrencisiydi .Ç.n.) Atina’nın ago
rasında giriştiği bir tartışm a sonunda
tüm insanların gözü önünde rezil olun
ca, utancından intihar etti. Speusip-
pos, öğretileri iki bin yıl boyunca düşün
dünyasının temelini oluşturan Aristo
teles’le tinsel olarak yarışabilecek dü
zeyde değildi. Akademinin başına onun
getirilmiş olması ise, Platon’la olan ak
rabalığından kaynaklanıyordu. Atama
kararı açıklandığında haksızlığa uğra
dığı hissine kapılan Aristoteles, Ati
na’yı terk etti ve kendisi gibi haksızlığa
uğradığını düşünen arkadaşı Ksenok-
rates de peşinden gitti.
Aristoteles Ege denizini aşarak ,
gençliğini geçirdiği A tarneus’a gitti.
Anadolu’nun bu köşesi o dönemde Yu
nanlı paralı asker Hadım Herm ias’ın
egemenliği altındaydı. Hermias, Ati
na’ya yaptığı bir yolculuk sırasında zi
yaret ettiği akademiden oldukça etki
lenmiş biriydi ve bu nedenle Aristote
les’e kucak açtı. Hermias Atarneus’u
Yunan kültürünün merkezi yapmak is
tiyordu; metropolden gelen bu tanın
mış entellektüel de kendisine bunu na
sıl başaracağı konusunda fikir verebi
lirdi.
Aristoteles’in politik felsefesi ço
ğunlukla, değişik tipteki devletlerin;
yani monarşinin, tiranlığın, oligarşinin
ve demokrasinin ve bunların en iyi
hangi şekilde yönetilebileceğinin anali
zinden oluşuyor. Aristoteles politika
dan iyi anlayan biriydi. Bu nedenle,
Platon’un idealistik dayanakların ın
aksine, pragm atik bir durum alış savu
nuyordu. Platon Devlet adlı eserinde fi
lozof kralın ütopik devletini nasıl yö
netmesi gerektiğini anlatır (ki bu dev
let idaresi, tüm ütopyalarda olduğu gi
bi oldukça dayanılmaz bir diktatörlük
te son buluyordu). Aristoteles ise ger
çekten var olan bir devletin nasıl idare
edilebileceğini ortaya koyuyor. Biyoloji
alanına dek varan gözlemlerine göre
devlet topluluğu doğal bir oluşumdur.
Önerdiği önlemler ise çoğu kez Machi-
avelli’yi hatırlatır. Aristoteles, politika
nın nasıl işlediğini biliyordu. Aynı za
manda politikanın, bir işe yarayabil
mesi için, efektif olması gerektiğini de
biliyordu. Bu, onun ideallere sahip ol
madığı anlamına gelmemelidir. Bir bü
tün olarak bakıldığında, Aristoteles’e
göre, aklı başında bir devletin anlam
ve amacı, kendisi gibi eğitimli insan
lardan oluşan bir zümreyi ortaya çıkar
m ak ve onları koruyup kollamaktır.
Ancak bunun her zaman mümkün ol
madığını da kabul ediyordu. Aristote
les’e göre başarılı bir tiranlığın gerçek
bir tirana ihtiyacı vardır. Ancak bir po
lis devletinde eğitimli bir elit tabakaya
yer yoktur. Aristoteles, bir yerde tiran-
lığın alternatif bir biçimine de değinir.
Buna göre tiran, kabul edilebilir, ılımlı
şartların koşullarını yaratabilm ek için
dindar olduğu izlenimini verebilir.
Aristoteles’in, bir tiran olan Herm ias’ı
eğitmeye çalışırken muhtemelen kolay
ve çabuk yolu seçtiği iddia edilir. Ama
bana kalırsa bunu yapmış olması pek
akla yatkın değil. Bununla, Aristote
les’in; tek tip insan yaratm a, halkın te-
rörize edilmesi ve soyulması, insanla
rın büyük kamu yapılarının in şaatla
rında çalıştırılm aları ve uyuklamayıp,
büyük bir lidere ihtiyaç duyduklarını
hatırlam aları için; ara sıra küçük bir
savaşın başlatılm ası gibi, gerçek bir ti-
ranlığın varlığını sürdürebilmesi için;
vazgeçilmez ve tipik olan önlemler için
u ğraştığın ı söylemek istem iyorum .
(Aristoteles’in bu analizi daha çok Pla-
ton’un filozof kralının, hem de, örneğin
Saddam Hüseyin’in politikasına uyu
yor.)
Aristoteles politik felsefesini ta sar
ladığında artık genç bir insan değildi.
Herm ias’ı kanatlarının altına aldığın
da henüz Platon’un Devlet ‘ine bağlı bi
riydi. Ancak bu şartlar altında bile,
Platon’un filozof kral ile ilgili öğretisini
mevcut koşu llara uyarlam ış olması
mümkündür. Ona göre bir tiran olan
Hadım H erm ias’ın filozof olmasına ge
rek yoktu, yeter ki, bir filozofun tavsi
yelerine kulak vereceğini garanti etsin-
di. Aristoteles, herhangi modern bir si
yaset bilimcisinin tarafsızlığıyla deği
şik devlet biçimlerine yönelik tehditle
ri inceleyerek, örneğin hangi şartların
bir ihtilale neden olabileceğini araştır
dı ve monarşilerin, aristokrasilerin, de
mokrasilerin ve Uranlıkların varlıkla
rını nasıl koruyabileceklerine dair ön
lemler içeren kataloglar geliştirdi.
A ristoteles, olgunluk çağlarına
y aklaştığın da halen bir dandy idi
(Dandy: Modaya aşırı derecede düşkün
olan, abartılı giyinmeyi seven .Ç.n.),
am a buna rağmen oldukça sadeydi.
(Sade bir elbise ve sandaletlerle sınırlı
tuttuğu giyimine bakılacak olursa sa
dece ölçülü bir şekilde modaya olan
düşkünlüğünü tatm in edebiliyordu.)
Sonra birden, onu yakından tanıyan
herkesi şa şırta ra k , aşık oldu. Adı
Pythias’tı ve H erm ias’ın sarayında ya
şıyordu. Kimine göre Pythias Hermi-
a s’ın kızkardeşiydi, kimine göre evlat
lığı. Bazı (genelde güvenilir olan) kay
naklara göreyse, aslında H erm ias’ın
metresiydi. (Herm ias’ın fizyolojik enge
li göz önünde bulundurulursa bu iş
Pythias için oldukça keyifli bir meslek
olmuş olmalı.) Söylentilerdeki çelişki
ler Pythias’m bir çeşit saray metresi ol
duğu varsayım ına olanak tanıyor. Bu
durumda Aristoteles acaba Profesör
Unrat ve onun “mavi meleğinin” erken
bir örneği mi? (Yazar burada Heinrich
Mann’ın, 1871-1950 Professor Unrat
adlı kitabına değiniyor. Kitabın kahra
manı olan profesör, çevresinde saygın
ve ciddi biri olarak tanınan, ancak bir
genelev kadınıyla ilişkisi bulunan bir
adamdır. Kitap daha sonra “Mavi Me
lek” adıyla sinemaya uyarlandı. Mavi
meleği Marlene Dietrich canlandırdı.)
Her neyse; Pythias Aristoteles’in
eşi olduğunda bakire bir kadın değildi.
Bunu Aristoteles’in şu notundan çıkar
tabiliyoruz: “Bir erkeğin karısından
başka bir kadınla ve bir kadının koca
sından başka bir erkekle olan cinsel
münasebetine gelince, sıfatlarım ız karı
koca olduğu sürece bahsi geçen müna
sebette bulunmak kesinlikle ve her
şart altında yasak olmalıdır.”
Bundan çıkartılabilecek sonuç, o
dönemlerde evlilik öncesi cinsel ilişki
lerin pekâlâ normal karşılanan bir şey
olduğudur. Yukardaki tümce Aristote
les’in evlilik kurumunun zedelenmesi
ile ilgili düşüncelerinde yer alır. Aristo
teles ile ilgili olarak, insanlar arasın
daki ilişkiler söz konusu olduğunda,
muhtemelen oldukça sınırlı olan kişisel
tecrübelerini genelleştirdiği izlenimi
vardır. Örneğin, en uygun evlenme ya
şının erkeklerde 37, kadınlarda ise 18
olduğunu belirtir. Bu yaşlar tam tam ı
na kendisinin ve Pythias’ın evlilik tari
hindeki yaşlarına denktir. K işisel ola
rak Aristoteles, hitabet ve tartışm a
alanlarında da parlak biri olmuş olabi
lir, am a hayal gücü onun pek de yete
nekli yanlarından biri değildi.
Hayal gücü zayıf ve üstelik kuru
bir ciddiyete sahip olan Aristoteles’in,
yazdığı Poetika‘sıyla şimdiye dek ede
biyat üzerine yazılan eserlerin en etki
leyicisini yazmış olması elbette ironik
bir durumdur. Buna karşın, bir şair
olarak tüm filozofların tartışm asız en
yeteneklisi olan Platon, tanrı ve kahra
man methiyeleri haricinde tüm şairane
eserlerin y asak edilmesi gerektiğini
söylüyordu. (İnsan, “Platon bizi neler
den mahrum bırakmak istiyordu” diye'
sormadan edemiyor.) Aristoteles ise şi
ir sanatına fazlasıyla önem veriyor ve
onu, felsefeye daha yakın olduğu için,
tarihten daha önemli buluyordu. Aris
toteles’e göre tarih, salt tekil olaylarla
ilgilenirken, şiir sanatı evrenselliğe da
ha yakın durmaktadır. İşte tam bu
noktada kendisiyle çelişiyor ve Pla-
ton’un dünya görüşünü aktarıyor olma
lı. Aristoteles’in, “Tragedya, ruh uyarıl
sın diye acıma duygusu ve korku uyan
dırıyor” şeklindeki meşhur tümcesi te
mel bir görüştür. Kendisi de oldukça
derin düşünceli ve genelde ciddi bir in
san olduğu için tragedyanın analizi ko
nusunda başarılı biriydi. Ne var ki, şen
oyunlarda, yani komedyada, Aristote
les’in benzer bir analiz başarısından
söz etmek mümkün değildir. Ona göre,
komedyada kötü insanların taklitleri
yapılır ve gülünç olan, çirkinliğin ko
mik biçimde tebdil-i kıyafetidir. En da
hiyane estetik bile san at tarafından
yaratılan karm aşıklığı yok etme konu
sunda ancak küçük bir adım atabilir.
Ancak, komedyayı temeline dek analiz
etmek isteyen kişi, sonunda muz kabu
ğuna basıp düşen biri olur.
Aristoteles, evlenişinden kısa bir
süre sonra A ssos’ta bir okul kurdu. Üç
yıl sonra da Midilli A dası’nda bulunan
Mytilene’ye yerleşti ve burada da bir
okul kurdu. Aristoteles’in o devirlerde
bitkilerin ve hayvanların sınıflandırıl
masıyla ilgilendiği bilinmektedir. N u
munelerini en çok, etrafı neredeyse ta
mamen dağlarla çevrili Geras Körfezi’-
nin sahilinde aram ayı severdi. Bu kör
fezin mavi suları, Midilli Adası Olim-
pos’unun yam açları dibinde yer alır ve
günümüzde bile, muhtemelen tıpkı o
devirlerde olduğu gibi, halen muhte
şem bir görünüme sahiptirler. Yamaç
lar bahar aylarında birer çiçek tarlası
gibidir; Aristoteles’in zamanında bura
larda kurtlar, yaban domuzları, vaşak
lar ve hatta dağlarında ayılar yaşardı.
Dünyanın ilk doğa kaşifi için bulun
maz bir cennet. Doğa hakındaki eserle
rinde Aristoteles bir sınıflar ve türler
hiyerarşisi oluşturm aya çalışıyor, an
cak var olan malzemenin zenginliği
karşısında kalkıştığı işin altından kal
kamaz oluyordu. Doğanın bir am aca ve
her ayrıntının bir işleve sahip olduğun
dan emindi. Doğada her şeyin bir anla
mı bulunduğunu iddia ediyordu. Biyo
lojinin Darwin’in evrim kuramı saye
sinde bu bulgulardan bir adım öteye gi
debilmesi için iki bin yılı aşkın bir za
manın geçmesi gerekti.
A ristoteles’in en büyük başarısı
m antık alanındadır. D aha doğrusu
onun mucididir. Ona göre mantık, tüm
öğrenme olgusunun temeliydi. Platon,
diyalektik metod sayesinde (soru-cevap
şeklinde gelişen tartışm a) bilgi edinile
bileceğini keşfetmişti. Ancak Aristote
les bu metodu kendi buluşu olan tüm
dengelim ile geliştirdi ve şekillendirdi.
Belirli gerçeklerin saptanm ası sırasın
da, keşfedilen gerçeğin ötesinde, zorun
lu olarak bir şeylerin daha ortaya çıktı
ğı görülmektedir. Örnek olarak aşağı
daki şu iki ifadeyi ele alalım:
“Tüm insanlar ölümlüdür.”
“Tüm Yunanlılar insandır.”
O halde bundan şu sonucu çıkartabi
liriz:
“Tüm Yunanlılar ölümlüdür.”
Bu sonuç m antıksal olarak kaçınıl
maz ve aksi iddia edilemez bir şeydir.
Aristoteles mantığını “çözüp ayır
m ak” anlamına gelen “Analytika” ola
rak isimlendirmiştir. Ona göre her bi
lim ve her bilgi alanı prensiplerden ve
ya mutlak doğrulardan (genel geçerli
likten) yola çıkmalıdır. Mantık sayesin
de ise bunlardan gerçekler ortaya çı-
kartılabilir (veya analiz edilebilir). Ge
nel geçerliliği olan şeyler ise bilimlerin
veya bilgilerin etki alanlarını tanım
larlar ve bu alanları önemsiz veya ko
nuyla ilgisiz elementlerden ayırırlar.
Örnek olarak biyoloji ve şiir, kendileri
ni karşılıklı olarak konu dışında bıra
kan önermelerle hareket ederler. Aris
toteles’e göre mitolojik hayvanlar biyo
lojinin konusu olmadıkları gibi, biyolo
jik metinleri de manzumeler şeklinde
yazmanın bir anlamı yoktu. Bu man
tıksal hareket noktası yeni bilgi alanla
rının doğmasına ve bunlar da yeni ger
çekler keşfetmesini sağlayan potansi
yellerin açığa vurulm asına neden oldu.
Geliştirilen tanım lar yeni yeni ortaya
çıkan doğa bilimlerinin gelişimini en
geller derecede dar gelmeye başlayın
caya kadar iki bin yıl gibi bir sürenin
geçmesi gerekti.
Aristoteles, henüz hayatta olduğu
zam anlarda bile Yunan dünyasının en
büyük tini olarak olarak kabul edili
yordu. Bu arada MakedonyalI Philipp
Yunanistan’ı yenmiş ve birbirleriyle
sürekli sürtüşm e halinde olan kent
devletlerini tek bir devlet çatısı altında
kendi monarşik egemenliği altına al
mıştı. Philipp, Aristoteles’e dikkafalı
oğlu İskender’in özel öğretmeni olma
önerisini getirdi. Ne de olsa Aristoteles,
daha önceden babası da Philipp’in ba
basının özel hekimi olduğu için aileden
sayılırdı. Böylece, çok isteyerek olm asa
da, kendisini sorumlu hissettiği için bu
kraliyet önerisini kabul etti. İstemeye
istemeye Makedonya’nın başkenti Pel-
la’ya doğru yola koyuldu.
Pella günümüzde yarım düzine sü
tundan ve çakıl taşı mozayiklerinden
ibaret bir harabedir. Bu harabeler Se
lanik’ten Yunanistan’ın batı sınırına
doğru uzanan işlek otoyol üzerinde bir
yerlerde bulunuyor. Buralarda Antik
Yunan’m ilk başkentinin bulunduğu
düşünülecek olursa, yöre şaşılacak
denli ifadesiz. H atta Pella, Büyük İs
kender’in tüm dünyayı fethetmek üze
re giriştiği o megaloman seferinden
sonra eski dünyanın ilk (ve aynı za
manda son) başkenti bile olmuştu.
İşte burada, İ.Ö. 342 yılında, antik
dünyanın en büyük düşünürü, zamanı
nın en büyük megalomanını eğitmeye
çalışıyordu. Aristoteles 42, İskender ise
13 yaşındaydı. Buna rağmen dizginle
rin İskender’in elinde bulunduğunu
duymak kimi şaşırtır ki? Bu dikkafalı
genç öğrenci, öğretmeniyle birlikte ge
çirdiği üç yıl içersinde hemen hemen
hiçbir şey öğrenemedi. Buna rağmen
A ristoteles’in düşünceleri İskender
üzerinde şaşılacak derecede etkili oldu.
Örnek olarak, büyük usta Aristoteles,
Yunanlıların bilinen tüm halklardan
fazlasıyla üstün oldukları şeklinde sar
sılmaz bir kanıya sahipti. Ona göre Yu
nanlıların en iyi lideri, Homeros’un
destan kahram anı Akileus gibi ve aynı
zamanda Yunan uygarlılığın en son ke
şiflerine vakıf olan biri olmalıydı. Aris
toteles’in, bu tür bir adamın tüm dün
yayı fethedebileceğine dair inancı tam
dı. İskender, Aristoteles’in olmasını ar
zuladığı bir şahsiyete erişmemesine
rağmen, adı geçen bu ideal kahram an
ile öğrencisi arasındaki ürkünç benzer
lik inkâr edilemez. Gerçekte tarihin bu
iki büyük şahsiyetinin k arşılaşm ası
üzerine ancak varsayım larda buluna
biliriz, zira bu konuda gümümüze ula
şan çok az bilgi mevcuttur.
Ancak Aristoteles’in, vermiş oldu
ğu hizmetin karşılığında Philipp’ten
doğduğu kent olan Stagira’nm yeniden
inşa edilmesini istediği bilinmektedir.
Kent, Philipp’ın, H alkidikya Yarım
Adası üzerinde giriştiği bir fetih seferi
sırasında yanlışlıkla yerle bir edilmiş
ti. Ve görünüşe göre Büyük İskender,
çıktığı büyük fetih seferi sırasında top
lattığı bir dizi bilinmeyen bitki ve egzo
tik hayvanı sınıflam ası için eski hoca
sına gönderdi. Bahçe yapımı ile ilgili
bir efsaneye göre Orta A sya’dan Avru
pa’ya bu sayede ilk Rhododendron (Alp
Gülü) gelmiş. Eğer bu gerçekse Aristo
teles yanılmış olmalı, zira eski Grek
çe’de Rhododendron gül ağacı anlamı
na gelmektedir.
336’da MakedonyalI Philipp cina
yete kurban gitti ve on altı yaşındaki
genç İskender tahta geçti. Vakit kay
betmeden tüm taht isteklilerini idam
ettikten sonra Makedonya, Arnavut
luk, Bulgaristan ve Tuna kıyılarına
dek uzanan fetih seferlerine girişti. Ar
dından güneye yöneldi ve Yunanlılara
buralarda kimin borusunun öttüğünü
bir kez daha hatırlattı. (Bu arada Ati
na’nın kuzey batısında bulunan Tep
kentini dumanı tüten bir enkaz haline
getirdi.) Ardından eski dünya olarak
bilinen yerlerin, yani Kuzey Afrika ve
Taşkent ile Kuzey Hindistan’a dek uza
nan Asya topraklarının fethine başladı.
İyi ki Aristoteles, İskender’e verdiği
coğrafya derslerinde ondan Çin’in var
lığını gizlemişti. Çin’in varlığı, döne
min Batı dünyası tarafından henüz bi
linmiyordu.
Artık İskender’in kafasında başka
şeyler vardı ve Aristoteles’e daha fazla
ihtiyaç duymuyordu. Bu nedenle Stagi-
ra’ya dönmesine izin verildi. Aristote
les Pella’dan ayrılmadan önce sarayın
entellektüel kişisi olarak dayısı Kallis-
tenes’i tavsiye etti. Ancak bu cömert
jest neredeyse hayatına mal olacaktı,
çünkü Kallistenes çenesi düşük biriydi
ve bu durum onu tehlikeye sokabiliyor
du. Aristoteles ayrılmadan önce dayısı
nı çenesine hakim olması konusunda
uyardı. İskender dünyanın fethine so
yunduğunda Kallistenes yetkili saray
tarihçisi olarak ona eşlik etti. Ne var
ki, genç Makedonya kralı, Pers hüküm
ranlığı altında bulunan topraklardan
geçen yolu çarpışarak açmaya çalıştığı
sıralarda Kallistenes kendisine um ar
sız eleştirileri yüzünden birçok düş
man edinmiş olmalı. Bu iş kötü bir şe
kilde son buldu; bazıları K allistenes’i
komploculukla suçladılar. Bunun üze
rine İskender onu taşınabilir bir kafese
kapattırdı. Yolculuk sırasında K alliste
nes çölün kavurucu sıcağı altında telef
oldu. Yaralar içerisinde bulunan türlü
böcek kaplı bedeni öyle iğrenç bir hal
aldı ki, sonunda İskender onu bir a sla
na yem yaptı. Bütün başarılı megalo
m anlar gibi İskender'de de paranoyak
yanlar vardı: Kallistenes’in sözde iha
netinden Aristoteles’i sorumlu tuttu.
Aristoteles’in ölüm emrini neredeyse
imzaladığı, ancak Hindistan seferinin
hazırlıkları nedeniyle bunu unuttuğu
söylenir.
Beş yıl Stagira’da yaşadıktan son
ra A ristoteles A tina’ya geri döndü.
339’da Speusippos öldü ve akademinin
yönetici makamı tekrar boş kaldı. M a
kamın başına bu sefer de, bir zam anlar
şarap içme yarışında (Syrakus’da her
yıl Diyonisos’un sarayında düzenlenen
düzenlenen şenlikler .Ç.n.) taçı kazan
mış olmasına rağmen çevresinde disip
linli ve saygın biri olarak tanınan ve
Aristoteles’in eski bir arkadaşı olan
Ksenokrates geçti. (Yirmi yıl sonra bir
gece su fıçısına düşerek boğuldu.)
Aristoteles kendisini nasırına ba
sılmış gibi hissetti, öyle ki, kendisine
ait bir okul kurm aya karar verdi ve
onu kentin surları dışında, Likabe-
tos’un yamaçları dibinde bulunan bü
yük bir spor salonunda kurdu. Bu sa
lon yakınındaki Apollon Lykeios tapı
nağına aitti. (Yunanca Lykos kelimesi
kurt anlamına gelir ve Apollon’un sıfat
larından biriydi.) Bu nedenle Aristote
les’in okulu Lykeion olarak anıldı. Bu
ad günümüze dek ulaşm ış ve Almanca
Lyzeum, Fransızca lycée olarak varlığı
nı sürdürmektedir (Türkçe’de lise ola
rak .Ç.n.).
Lykeion bir üniversiteye Platon’un
akademisinden çok daha fazla benzi
yordu. Her on günde bir öğrenciler ku
rulu yeni bir yönetici seçerdi. Fakülte
ler başarılı öğrencileri kapm ak için ya
rışırlardı ve bir kaç kez bir ders saati
planının uygulam aya sokulm ası bile
denendi. Lykeion değişik bilim sel
alanlarda araştırm alar yürütüyor ve
sonuçları öğrencilere bildiriyordu. Pla
ton’un Akademia’sı öğrencilerine siya
set ve hukuk konularında temel bilgi
ler aktarm aya özen gösterirdi: Öğren
ciler, mevcut yönetici sınıfın gelecekte
ki temsilcileri olacaktı. Bu açıdan ba
kıldığında akademi bu yüzyılın b aşla
rındaki Oxford veya Heidelberg Üni
versiteleri ile karşılaştırılabilir. Buna
karşın Lykeion bir anlam da zamanının
M assach u setts Institute of Techno-
logy‘si (kısa adı M.I.T) olarak görülebi
lir.
Bu iki eğitim kurumu arasındaki
farklılıklar, Aristoteles ile Platon’un
felsefeleri arasındaki farklılıkları yan
sıtıyor: Platon Devlet adlı eserinde üto
pik bir toplum’un tasarım ını yaparken,
Aristoteles, mevcut Yunan kent devlet
lerine ait anayasaların kopyalarını bi
riktirmeyi ve her birinden en iyi nokta
lan seçmeyi tercih ediyordu. Yeni bir
anayasa oluşturmak isteyen kent dev
letleri Lykeion’a başvururdu. Buna
karşın hiç kimse, Platon’un devletini
kurm aya kalkışmadı. Ne yazık ki, Aris
toteles’in aynntılı politika araştırm ala
rı bir parça gereksiz olmuştu ve gerek
siz olmalarını sağlayan kişi de, Aristo
teles’in “en kötü öğrencim” dediği kişi
den başkası değildi. Yeryüzünün şekli
şem ali topyekün değişmeye yüz tutu
yordu: Büyük İskender’in im paratorlu
ğu egemen kent devletlerinin sonu an
lamına geliyordu, tıpkı günümüzde bir
kıta üzerinde gerçekleştirilen çeşitli
birlik ve birleşmelerin bazı ulusların
bağımsızlığına son verebildiği gibi. Ne
var ki, görünüşe göre, ne Aristoteles,
ne de Atina’nın okullarında bir araya
gelen diğer büyük düşünürler bu dev
tarihi değişikliği algılayamadı. Tıpkı
Marx’tan Nietzsche’ye uzanan 19. yüz
yıl düşünürlerinin ufukta görünmeye
yüz tutan Amerika hakimiyetini göre
medikleri gibi.
Aristoteles öğrencilerine, onlarla
bir ileri bir geri gezinirken ders anlatı
yordu “peripatos” Okul binaları a ra
sında üzeri kapalı bir avlunun adı
.Ç.n.) Bu nedenle Aristoteles’in taraf
tarlarına ve öğrencilerine Peripatetik-
ler adı verilir.
Aristoteles, tüm evrensel dahilerin
ilki ve belki de en büyüğü idi. Deniz k a
buklarının şekillerinden sterilliğe k a
dar her şey hakkında bilgi edinir ve ko
nuşurdu. Söylenenlere bakılırsa, A ris
toteles, ilgi gösterip üzerine eğildiği
her bilgi alanını (Akademia’nın im tiya
zı olan m atem atik hariç) değişikliğe
uğratmıştır. Mantığın mucidi olarak
kabul edilir. (Ona benzer nitelikte bir
mantıkçının ortaya çıkması için iki bin
yılı aşkın bir zamanın geçmesi gerekti.)
Bir metafizikçi olarak hemen hemen
Platon’a eşdeğer nitelikteydi ve u stası
na ahlak ve bilgi kuramı konusunda
fark bile atıyordu. (Buna rağmen daha
ilginç olan düşünür Platon’dur. Aristo
teles, bir çok sorunun cevabını bulmuş
olabilir, am a temel soru ve sorunların
hangileri olduğunu ilk belirleyen kişi
Platon’dur.)
Yüzyıllar boyunca Aristoteles eşit
felsefe demekti. Ortaçağda öğretileri
bir çeşit kutsal doktrin olarak görüldü
ve bu nedenle her türlü gelişime engel
oldu. Ancak Aristoteles, ortaçağ düşün
binasının mimarı olsa bile, bu binanın
sonuçta bir hapishaneye dönüşmesi
onun suçu değildi.
A ristoteles’in kendisi buna asla
izin vermezdi. Eserleri çelişkilerle do
ludur ve onun daima sorgulayıcı ve
ilerleme yolunda sürükleyici olan aklı
nı yansıtırlar. Dünyaya dair varsayım
larla boğuşm aktansa onu araştırm ayı
tercih ederdi. Yanılgılarından bile bir
takım şiirsel tespitler türetildi: “Sinir
ve öfke kalbin çevresindeki kanın kay
nam asıdır”, “Gözü mavi yapan gökyü
zünün aksıdır” Gerçek Yunan gelene
ğine uygun olarak insanoğlunun gele
ceğini ve gelişimini eğitimde görüyor
du. Aristoteles’e göre eğitimliler ile eği
timsizler arasındaki fark, yaşayanlar
ile ölüler arasındaki fark gibidir. Buna
rağmen eğitim konusunda sa f bir iyim
ser değildi: “Eğitim iyi zam anlarda bir
güzellik, zor zam anlarda ise bir sığı
naktır.” Yaşamının sonlarına doğru bi
raz kibirli biri olmuş olabilir, am a eser
lerinden, insani acılara yabancı olma
dığı anlaşılmaktadır. Tüm yaşam ı bo
yunca bir öğretmen olarak kalm ış ve
hiçbir zaman bir kam u görevinde çalış
ma arzusunda bulunmamıştır. Buna
rağmen tarihte hiçbir insan dünyanın
üzerinde Aristoteles kadar büyük bir
etki bırakmadı ve bırakm ayacaktır da
diğebiliriz - tabii eğer kötü adamın teki
günün birinde yine de nükleer başlıklı
bir roketin düğmesine basm azsa.
Şanslıyız, zira görünüşe göre Aris
toteles iyi bir insandı. Ona göre insa
noğlunun nihai hedefi mutluluğun ara
yışı olmalıdır. M utluluksa, insanın, ya
pabileceğinin en iyisini yapm asıdır.
Ama acaba yapabileceğimizin en iyisi
nedir ? Aristoteles’in inancına göre in
sanoğlunun sahip olduğu en değerli şey
aklıdır ve her kim olabildiğince çok za
manını aklın sa f kullanımı sayesinde
kuram üretmekle geçirirse, en mutlu
ve iyi insan odur. Bu ifade hedonizmin
(hazcılık .Ç.n.) m asum ane ve bilgiç
oyun tarzıdır. (En büyük ve en uzun sü
reli hazzı ne yaparak elde ederim?)
Kuşkusuz, Aristoteles’in öğrencisi İs
kender de kendi yapabileceğinin en iyi
sini yapm aya çalışıyordu ve sayısız in
sana acı ve ölüm getirdi. Yine de, bu
durumdan öğretmeninin sorumlu oldu
ğu şeklindeki suçlam aya karşılık vere
rek, Aristoteles’in bu tür ahlaki taşkın
lıkları ünlü Altın Denge öğretisiyle diz
ginlemeye çalıştığı söylenebilir. Bu öğ
retiye göre her erdem, iki aşırı uç ara
sındaki orta noktadır. Ne yazık ki bu
durum bizleri ya orta kararlılığın övgü
süne ya da kılı kırk yarm aya sürükle
mektedir. Eğer hakikati yalan ile doğ
ru olmayan bir şeyin doğallaştırılm ası
arasındaki çizginin ortasına yerleşti
rirseniz bu tinsel olarak bir fikir olabi
lir am a mantık ve ahlak açısından ta
mamen değersizdir. (Aristoteles bunu
iddia etmedi am a argüm anlarındaki
boşlukları doldurmak için benzer bir
şeyi söylemek zorunda olurdu herhal
de.)
Hayatının son dönemlerinde Pythi
as öldü. Aristoteles kendisini evli bir
erkek olarak oldukça iyi hissetm iş ol
malı, zira bir süre sonra, ilk oğlu Niko-
makhos’un annesi olacak hizmetçisi
Herpyllis ile evlendi. 323 yılında Ati
na’da İskender’in öldüğü haberi yayıl
dı. İskender Babil’de generalleriyle içki
alemi yaparken ölmüştü. Atina halkı
kültürsüz MakedonyalIların egemenli
ğine karşı uzun zamandır kin besliyor
du ve İskender’in ölümüyle birlikte
duygularını açığa vurdu. Aristoteles
Makedonya’da doğduğu ve onun en bü
yük evladının eğitim iyle ilgilendiği
için o da Makedonya karşıtı havanın
bir kurbanı oldu. B aşk a dayanaklar
bulunamadığı için onu kısaca tanrıta
nımazlıkla suçladılar. Davacı Euryme-
don suçlam asını Aristoteles’in yirmi yıl
önce destekleyicisi olan A tarneuslu
H erm ias’in ölümü nedeniyle yazdığı
methiyeye dayandırdı. Atina’nın ayak
takımı kan görmek istiyordu ve eğer
Aristoteles Sokrates’den farklı biri ol
m asaydı kuşkusuz ölüme mahkum edi
lirdi. Aristoteles’in kahram an olmak
gibi bir niyeti yoktu. Kendi deyişiyle
“Atina’ yı felsefeye karşı ikinci kez bir
günah işleme durumundan uzak tut
mak için” çekip gidecek kadar akıllı bi
riydi.
Atina’dan ayrılma kararı Aristote
les için hiç de kolay alınmış bir karar
değildi. Ne de olsa bu karar aynı za
manda okulundan, Lykeion’dan ayrıl
mak anlamına geliyordu. Sevdiği kü
tüphanesinden ve araştırm a notlarını
içeren arşivine ulaşm a olanağından
mahrum bırakılan yaşlı filozof, Khal-
kis’te, babasından m iras kalan bir çift
liğe çekildi. Khalkis, Atina’nın kuze
yinde, yaklaşık 50 km uzaklıkta, kıyıya
paralel bir şekilde uzanan Euböa ada
sında, ada ile an akara arasında dar bir
boğazın bulunduğu yerdedir. Bu boğaz
daki suların açıklanam ayan bir özelliği
vardır. Ege’de gelgit olayına rastlan
m am asına rağm en bu boğazdaki güçlü
akıntı herhangi bir anlaşılabilir neden
olmadan günde birkaç kez yönünü de
ğiştirmektedir. Buranın yerli insanları
arasın d a şöyle bir efsane anlatılır:
Aristoteles birçok gününü bu doğa ola
yını açıklamaya çalışm akla geçirmiş ve
bunda başarılı olamayıp, hayatında ilk
kez bir yenilgiyle tanışınca suya atla
yıp boğulmuş.
Daha güvenilir kaynaklara göre
Aristoteles, K halkis’e göçmesinden bir
yıl sonra, 63 yaşındayken, 322 yılında
bir mide rahatsızlığından ölmüştür.
Bir diğer aktarım a göreyse boğanotun-
dan elde edilen ve akonit içeren bir
özütü içerek intihar etmiştir. Söz konu
su özüt o dönemlerde ilaç olarak kulla
nılıyordu. Bu nedenle Aristoteles’in a s
lında intihar etmek gibi bir niyet içer
sinde olmadığını ve kendi kendine re
çete olarak yazdığı bu ilacın dozajını iyi
ayarlayam adığım tahmin etmekteyim.
Buna rağmen, Lykeion’un kaybı onu
hayatı anlamsız bulduğu bir noktaya
sürüklemiş olması pekâlâ mümkündür.
Aristoteles’in vasiyeti şu ölümsüz
sözlerle başlar:”Umarım her şey yolun
da gider, ancak olurda bir aksilik çıkar
sa...” Devamında çocuklarının nasıl ba
kılacağını anlatır ve kölelerinin serbest
bırakılm asını ister. Ardından vasiyeti
ni uygulayacak kişiye, eğer Herpyllis
tekrar evlenmek isterse, onun layık
olan bir adam a verilmesini buyurur.
Vasiyetnamesi Aristoteles’in, karakte
ri, bir deha olmuş olması dolayısıyla
bozulmayan, yavan, am a nam uslu ve
terbiyeli bir adam olduğu izlenimini
veriyor. Vasiyetnamesini, parasının bir
bölümüyle Stagira’da gerçek boyutla
rında bir Zeus bir de Athena heykelinin
yapılmasını isteyerek bitirir. Terk edil
miş kalıntılar arasında bn heykellerin
tek bir izine dahi rastlanmıyor artık.
K üçük
A ristoteles
A lıntılar
H âzinesi
Erdem : Doğru Ölçü
Poetika
Tragedyanın Doğuşu
Poetika
Yasa ve Hukuk
Politika 2
K u ra m ın Y a ra rı Ü zerin e
9 789757 809340