Professional Documents
Culture Documents
'Ağır' KliaplarlJi:isi: JJ
İngilizce'den Çevirenler
Çöküşü
Serpil011ral:·Alx/JI//uh Ydmt1:
Yoıyıma Hazırlayanlar
Tlmcay BirJ."011-Tamer To.rı111
DUzclti
Soiı KcJ/ırnllık
W.W. Norton&Company/1992
boısımınd:ın çevrilmiştir,
© Richard Scnnctı
Kapak Tasarım ı
Orhall De!im'llıı111
Kapak Düzeni
GiJ!.re Alper
Baskı ve Cilt
Mart Matbaacılık Sanatları (0 212) 321 23 00 (f'bx)
Merkez Malı. Burcu Sok. 61J Ka.�ıı!ıa11e-İs1tmbııl
AYRfNTJ YAYfNLARf
1-Jobyar Mah. Cemal NmJir Sok. No.: 3 EnıinönU - İstanbl!l
Tel.: (02!'.!) 5 1 21500-01 ·05 Faks:(0212)5J215 11
WV.'\Y.ayrintiyayinlari.com.ır & info@:ıyrinıiy:ıyinlari.t·oın.tr
"AGIR" KİTAPLAR DİZİSİ
KiTLE VE iKTiDAR ı\ÇIKLAMALT DÜZÜLKE
Elim Cııni'lti Çok Boyutlu Bir Maccr.ı.
Edwin A. Ah/mu
!NSANLIÔIN MAHRF..M TARiHi
Tfı,.,ıdot(' ZdJin
Yu.ıı:ıııiıı G. İııcctıj)Ju & Nelxıhul ıt. Çonıuk
METiN ÇÖZÜMLEME!..ERI
RUJ LEKESi
Yirminci Yil:.::yılıu Gizli Tıııihi Oişlllik. Gll:r.cUik,vc Şidtlcl Samıahnda
& A. K11r
Grl.'il Murcııs K AOIN VE BCOENl
HlZI ·ntc YAPAN HiKAYELER Yt1st•111in G. lııre•ı1U11
DiSiPLiN
Askeri !ınııı Ürcıiminin So�yoJuji.�i ve Tarihi
Ufrirlı Briid.:./inJ;
CAZ K]TABI
R:ıgtiıııc'dnn Fu.�ioıı ve Sonrn_�ına
Joudıim-Erıısr Bı:n:ndı
CINSELLlGIN TARiHi
Midıc!Fmır:111ılı
SÜRÜDEN DEVLETE
Tı>plum�I B:ıı! Üıcrim.·
Psikunalilik Deneme
E11,ç<'11<: E11riqııc:
ÇOKLUK
!mparnıorluk ÇıığınJa Suvaş ve De molmısi
Midwt'IHurıfı & ıimmıir� Nt•1:.ri
MUTFAK SAVAŞ!
Danıak 7..c,•kinin Jeopolitiği
C!tristi(lıı Bourfuıı
Birinci Bölilm
Kamusal sorun
1. KAMUSAL ALAN . .. 15
.. 20
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
32
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
D. Şin1dideki !{t:Çmiş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43
il. ROLLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 48
A.Roller 54
R. Kamusal roller . . ..
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
59
62
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . · . . . . .
.
A.Aktör . .. . .
.. 2 68
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
B. İzleyici . .. . . . . .. . .
111. 73
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
A. Şehre gelenler . . . . .. .
... X. KOLEKTİF KİŞİLİK . . . . .. . . . 285
8. Yaşadık/an yerler . . 80
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1848: .. 291
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
308
. . . . . . . . . .
311
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
34 6
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. 349
. . . . . . . . . . . . . . . . .
8. Karizma ve hınç . 35 6
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
3 63
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
D.Molekülün par':.·alanrşı .. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .
C. Elektronik n7edya geçmişreki sessizliği pekiştirir .
. 3 69
. . . . . . . . . . .
D. Star sisten1i . . . . . .
148
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
381
. . . . . . . . . . . . . . .
B. Diderot' nun rol yapma paradok..r;u .. . . A. Bir cen1aat çevresinde kurulan barikatlar . . . .
.158
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
. 38 6
. . . . . . . . . . . . .
39 6
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
D.Rousseau'nun kehanetleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
C. Cemaatin insani hedelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
419
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
VII. SANAYİ KAPİTALİZMİNİN KAMUSAL YAŞAM D. Narsisizm modern çağlarrn Protestan ahlô.kıdır .
176
. . . . . . . . . . .
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ . . . . ..
A. 19. yii;;yrl kent sakini yeni bir kişilik miydi? . 177
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
B. Şehirde yerleşme . . . . . . ..
185
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
D.Kamusal enıtia .. . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
C. Sahne, soka.�ın aruk anlatmad�ğı hir hakikati dile getirir -"SUÇLUYORUM"/ Emile Zola . . 451
. 233
. . .
4 63
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
E. Geçnıişe haşkaldırılar . . . ..
�� �3
. . . · . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Kendi içine kapanmış her insan, bütün öteki insanların
kaderlerine ilgisiz bir yabancı gibi davranır. O insan için tüm
insan türü, çocukları ve yakın arkadaşlarından oluşur.
Hemşerileriyle ili�kilerine gelince, aralarına katılır ama onları
görmez; dokunur ama onları hissetmez; yalnız kendi başına
ve kendisi için vardır. Ve bu şartlarda kafasında bir aile
metlıumu kalmışsa bile artık bir toplum mefhumu yoktur.
Tocqueville
Birinci Bölüm
TEŞEKKÜRLER
Öncelikle bu kitabın amacını bclirlcmcmdeki yardımları için Clifford Curzon Kamusal sorun
ve Murray Pcralıia 'ya teşekkür ederim. Yazma aşamasında, Petcr Brooks,
Clifford Gccrtz. Richard Gilınan, Carolinc Rand Herron, Anne Hollandcr,
Hcrbcrl Mcnzcl, Orcst Ranum, C;;ırl Schorske, Richard Tre.xler ve Lionel Tril
Jing'in y:.ırdın1larını gördüın, Elyazmaları üzerinden yaptıkları yorumları için
Ben Barber, Ju;:ın Corr:tdi. Marion Knox, Lco Marx ve David Riesman'a te
şekkür cdcrinL Metni ayrıntılı bir biçimde okuyarak yorumlayan David Her
ron 'tı özel te�ckkürlcrimi borçluyum.
Bu kitabın araştırmaları Marcia Bystryn, Bernard McGranc, Mark Sa1mon
ve Christina Spcllman'ın yardımlarıyla yürütüldü. Büyük bir sabır göstererek
eksiksiz bir çı.ılışma yı.ıpan Marcia Bystryn'a özellikle teşekkür ediyorum.
Nihayet, yazınu işindeki rehberlikleri için Robert Gottlicb ve Angus C�ı
meroıı'a teşekkür ediyorum. Bobbie Bristol kitabın ortaya çıkışını sağladı,
Jack Lynclı de metnin dilini arılaştırmamu yardım etti.
ln.stitute for Advanccd Study, the Lincoln Center for thc Performing Arts,
thc Mctropolitan Muscum of Ncw York, Harvard University, the BibliothCque
Nationalc, Cambridgc University ve Ncw York Univcrsity kütüphaneleri çalı
ş�tnlarına ve yöneticilerine teşekkür ediyorum. Bu kitabın ar.ıştınna ve çalış
ma aşam�ısında finansal yardım thc lnstitutc for Advanccd Study, the John Si
mon Guggcnhcim Foundation ve Ford Foundation'dan geldi. Elyazmaları
Ccntcr JOr Policy Rescarch personeli tarafından dizildi. Hepsine kolektif ça
lışmaları ve iyi niyetleri için teşekkür ediyorum.
1
K amu s al alan
ağırlık erotizm terimlerinden cinsellik terimlerine kaydı. Cinsellik Örneğin, 19. yüzyıla ait "baştan çıkarma" sözcüğü ile modem
kişisel kimlikle ilgili olmasına rağmen Viktorya dönemindeki ero- bir terim olan "ilişki" sözcüğünün nasıl farklı anlamlan olduğunu
tizm toplumsal ilişkilerle ilgiliydi. Erotizm, cinsel ifadenin eylem- bir düşünün. Baştan çıkarma, bir kişi (bu kişinin erkek olması ge-
rekmiyor) tarafından bir başkasında toplumsal kuralları ilılal eden
lerle -yapılan seçimle, bastırılarak, etkileşimle- dışa sızması anla-
bir duygunun uyandırılmasıydı. İhlal, ilgili kişinin tüm toplumsal
mına geliyordu. Cinsellik ise bir eylem değildir; bir varlık durumu-
ilişkilerinin geçici olarak da olsa sorgulanmasıru gerektiriyordu.
dur. Bu varlık durumunda, fiziksel aşk edimi, birbiriyle yakın iliş-
Suçluluk duygusu yoluyla sembolik olarak, ilılalin ortaya çıkması
kide olan insanların duygularının hemen hemen pasif ve doğal bir
durumunda ise fiili olarak kişinin eşi, çocukları, ana babası da işin
sonucudur.
içine dalı.il olurlardı. Modem "ilişki" terimi, bu risklerden tümden
19. yüzyıl burjuvazisi erotizm terimlerini hemen hemen her za-
arınınıştır. Çünkü fiziksel aşkın toplumsal bir eylem olduğu görü-
man korkuyla telaffuz ediyordu. Bu nedenle de ifadeler önce bir tür
şünü reddetmektedir. Fiziksel aşk artık duygusal bir yakınlık soru-
baskı süzgecinden geçiriliyordu. Tüm ciıısel faaliyet bir ilıJal duy-
gusunun gölgesi altındaydı; bir kadının bedeninin bir erkek tarafın-
nudur ve özünde, bir insanın yaşanıındaki öteki toplumsal ilişkiler
ağının dışında yer almaktadır. Artık bir ilişki yaşayan birine, evlilik
dan ihlali, toplumsal kuralların iki iişık tarafİndan ihlali ya da daha
içi olsun ya da olmasın, bu ilişkinin kendi ana babası ile bağlantılı
temelli bir ahlak kodunun homoseksüellerce ihlali... Modem toplu- :
olmasını doğal karşılamak, yani biri ile bir aşk ilişkisine girdiğinde
mun geniş kesimleri baskı ve korkuya isyan ettiler ki bu aslında iyi :
başka birinin kızı ya da oğlu olarak statüsünün değişeceğini düşün
bir şeydi. Ancak bu arada, malıremiyet ideallerinin modern imgele- ;
mek mantıksız gelecektir. Denilecektir ki bu,. bireysel bir durum, ki
me kattığı renk yüzünden, fiziksel aşkın da, insanların giriştiği tüm
şilik faktörlerine bağlı bir sorundur, toplumsal bir konu değildir.
diğer toplumsal faaliyetler gibi ona özel bir anlam yükleyen kural- :
Daha özgür düşünen kişiler arasında, evlilikle bağlantılı olarak ay
!arı, sınırları ve zorunlu kurguları olabileceği görüşüne de tepki :
gösterildi. Cinsellik, benliğin ifşası haline geldi. Bu, eski kölelikle ; · nı tartışma yapılacaktır. "İ lişki" sözcüğü, bu boş ve özelliksiz söz-
cük, toplumsal düzeyde konuşmalar yoluyla paylaşılabilen bir irn-
yer değiştiren yeni bir kölelikti.
ge olarak, cinselliğin bir tür değer yitimine uğradığıru göstermekte
Cinselliğin, kim olduğumuz ve ne hissettiğimizle ilintili geniş
dir. Cinsel baskıya isyan ederken, cinselliğin toplumsal bir boyut
taşıdığı görüşüne de isyan etmiş olduk.
Özünde bu denli iyi niyetli olan cinsel özgürlük çabalan neden
benlikle ilgili çözümsüz, sihirli bilmeceler haline geliyor? Mahre
r
1
!inde yaşarlar. Her türlü taahhütten uzak durmak ve sürekli "Ben ki
mim?" sorusunu yanlt!ayabilecek bir tanım aramak insaria acı verir,
ama her şeyi alt-üst eden bir hastalık da değildir. Diğer bir deyişle
miyetin bütün amaçlara hizmet eden bir gerçeklik ölçütü olduğu bir narsisizm, kendi yıkımını kışkırtacak koşullan yaratmaz.
toplumda deneyim iki şekilde düzenlenmektedir ki, her ikisi de bu Cinsellik alanında narsisizm, fiziksel aşkı herhangi bir kişisel ya
amaçlanmamış yıkıcılığa yol açar: Birincisi, böyle bir toplumda, da toplumsal taahhütten uzak tutar. Taahhüt olgusunun kendisi bile
narsisizmin temel insani enerjileri öylesine harekete geçirilir ki, kişiye, onun kendini tanımak ve kendini tamamlayacak '.'doğru" ki-.
bunlar sistematik ve sapkın bir biçimde insan ilişkilerine girer. İkin şiyi bulmak için "yeterince" deneyim edinme fırsatlarını kısıtlar gö
cisi, böyle bir toplumda insanların birbirlerine karşı "dürüst" ve sa rünmektedir. Narsisizmin egemenliği altındaki her cinsel ilişki, ta
hici olup olmadıklarının sınanması, mahrem ilişkilerde görülen tu- rafların birliktelikleri ne kadar uzun sürerse o oranda daha az doyu-
R haf bir piyasa tarzı mübadele ölçütü haline gelmiştir. rucu olmaktadır. ıL
Klinik arılamda narsisizm, kişinin kendi güzelliğine duyduğu Narsisizm ile cinsellik arasındaki başlıca ilişki, insanların kendi
aşk şeklindeki popüler görüşten kesin olarak ayrılır. Daha geniş an bedenleriyle ilgili olarak yarattıkları imgelerin terimleriyle tasvir
lamda, bir karakter bozukluğu olarak, neyin benliğin tatmininin ala edilebilir. Paris'te yıllar süren ilginç bir araştırma, insanların beden
nına ait, neyin bu alanın dışında olduğunun algılanmasını engelle 1 lerini ne denli kendi cinselliklerinin eksiksiz bir tanımı olarak ele
yen kendine dönüklük halidir narsisizm. "Bu kişi ya da olay benim 1 alırlarsa, bedenin "simgeleşm�sinin" onlar için o denli zorlaştığını
için ne ifade eder?" şeklindeki bir takıntıdır. Diğer ins.anlann ve dış f'.
"
göstermiştir. Cinsellik beden biçimi içinde sabitlenmiş bir mutlak
edimlerin kişisel önemleri öylesine vurgulanır ki, söz konusu kişi durum haline geldikçe, bu bedenlerin kendileri olan insanların do
ler ve olaylar kendi başlarına anlamsız hale gelirler. İlginçtir ki, ğadaki bazı canlılarda, örneğin bitkilerdeki fal!ik biçimleri hayal et
benliğin bu kendine gömülmesi benliğin gereksinimlerinin tatmini meleri ve bir pistonun ya da körüğün devinimleri ile bedensel hare
ni engeller. Amacına ulaşma ya da bir başkasıyla ilişki kurma nok ket arasında ilişki kurmaları da giderek güçleşmektedir. Bedenin
tasındaki kişinin, "Aslında istediğim bu değildi" duygusuna kapıl mutlak bir cinsel durum olarak ulvileştirilmesi narsisçedir, çünkü
masına neden olur. Narsisizm böylelikle, hem berıliğin gereksinim cinselliği kişinin yalnızca bir vasfı; bir etkirılik yerine bir varlık du
lerine tam arılamıyla gömülme hem de gereksinimlerin tam olarak rumu haline getirir, böylelikle kişiyi yaşayabileceği ya da yaşaya
doyurulmasını engelleme şeklinde ikili bir özellik taşır. mayacağı cinsel deneyimden yalıtır. Araştırmanın sonucuna göre;
Narsistik karakter bozuklukları artık terapistlerin karşılaştıkları bu narsisizm bedenin "metaforik" tasavvurunda bir gerilemeye, ya
psişik sıkıntı türlerinin en yaygın kaynağıdır. Freud'un erotik ve ni fıziksel bir şeyden bir sembol yaratmak şeklindeki idrak faaliye
baskıcı toplumundaki başat şikayetler olan histerik belirtiler büyük tinin yoksullaşmasına yol açmaktadm Bu, bir toplumda erotizmin
ölçüde kaybolmuştur. Bu karakter bozukluğunun ortaya çıkmasının yerini cinsellik aldığında, duygusal eylemlere duyulan inanç da ye
nedeni, yeni bir tür toplumun bu rahatsızlığın psişik bileşenlerinin rini varlığın duygusal durumlarına duyulan inanca bıraktığında yı
gelişmesini teşvik etmesi; onun kendi koşullarının ve tekil berıliğin kıcı psikolojik etkilerin neden öne çıktığını açıklamaktadır. Bu, top
sınırlan dışında, yani kamusal alanda anlamlı toplumsal ilişkilere lumun Eros'a bile kamusal boyut vermeyi reddetmesi durumunda
girilebileceği anlayışını öldürmesidir. Bu rahatsızlığın toplumsal zincirlerinden boşalan bir yıkıcılığın işaretidir.
bir biçim aldığı ortam hakkında yanlış bir izlenim uyandırmamak Narsisizm kendini en yaygın şekilde bir tür ters çevirme işlemi
için, bunun ne tür bir sıkıntı olduğunu özgülleştirmeye dikkat etme ile belli eder: "Keşke daha fazla hissedebilseydim, gerçekten hisse
liyiz. Bu karakter bozukluğu, ne kaçınılmaz olarak psikoza yol açar debilseydim, o zaman başkaları ile ilişki kurabilir, 'gerçek' ilişkile
ne de onun egemenliği altındaki kimseler devamlı akut bir kriz ha- re girebilirdim. Yazık ki, hiçbir karşılaşma anında yeterince bir şey-
!er hissetmiyorum." Bu ters çevirme işlemi görünürde kendini suç mantıksal sonucu can sıkıntısıdır. Bu tükeniş, belli bir andaki doyu
lamayı içermektedir, ama bunun altında, "Tüm dünya beni atlatı mun aslında ulaşılabilecek en yüksek doyum ohnadığı ya da tersi
yor" hissi yatmaktadır. ne çevirirsek, ilişkinin "gerçek" olması için kişinin aslında yeterin
İnsanın kendi iç malzemesinden hareketle bir kimlik buhnası ce duygulanmadığı şeklindeki narsis yaklaşımla mükemmel bütün
yönündeki bu nafile arayışı pekiştiren ikinci bir yıkıcı güç daha var leşmektedir.
dır. Bu· güç en iyi şekilde, insanlarla tam amaçlı konuşmalar yapa- , Narsisizm ve benlik ifşaatının piyasa mübadelesi şeklindeki ya
cak uzman görüşmecilerin eğitimiyle ilgili örneklerle açıklanabilir. 1 pısı, malırem ortamlarda duyguların ifade edilmesini yıkıcı hale ge
Acemi görüşmeciler ilk seanslarında, üzerinde çalıştıkları kim tirir. Sonu gelmez bir doyum arayışı vardır, ama aynı zamanda ben
seleri sadece birer "veri kaynağı" olarak değil, gerçek insanlar ola lik doyuma ulaşılmasına izin vermez. Bu benlik dilinin gücünü bu
rak gönne kaygısına. kapılırlar. Birlikte keşfe çıktıkları eşit insanlar gün, ilişkilerin ve başka kişilerin "sahiciliği"ni ölçmek için kullanı-
24 olarak ilgilenmek isterler onlarla. Bu övgüye değer arzu daha baş lan kod haline gelmiş sözcüklerde bir ölçüde yakalayabiliriz. Belli R
langıçta tuhaf bir durumla sonuçlanır: Söz konusu kişi ne zaman olayların veya başka kişilerin bizinıle kişisel bir "alakası" olup ol
kendi özel yaşamıyla ilgili bir ayrıntıyı ya da duyguyu ele verse, madığından ve ilişkilerde kişilerin birbirlerine "açık" olup ohnadık
görüşmeci de buna kendi yaşamından bir örnekle karşılık verir. Bu larından söz ederiz. Bunların ilki, diğer kişiyi kendi ilgisinin ayna-
durumda, inceleme konusu olan kişiyi "gerçek bir insan" olarak ele sı olarak görüp ölçmeye yarayan, ikincisi ise toplumsal etkileşimi
almak, piyasa tarzı bir mahremiyet mübadelesine dönüşür; onlar si piyasa tarzı mübadele yoluyla yapılan itiraflarla ölçmeye yarayan
ze bir kart gösterince siz de onlara bir kart gösterirsiniz. bir kılıftır.
Görüşmeciler, kendilerini ortaya serdikçe görüşme konusu olan 19. yüzyılda burjuva ailesi, özel yaşam duygusu ile ev dışındaki
kişinin duygularını dışa vunna şansını yitirdiklerini anladıkları za kamusal dünyanın son derece farklı koşulları arasındaki aynnu ko
man bu karşılıklı ifşaat pazarlamasından vazgeçmektedirler. Bu rumaya çalıştı. İkisi arasındaki sınır belirsizleşmişti, çoğunlukla da
şansı ancak soru sorarak ya da sessizce oturup ilgili kişinin konuş ihlal ediliyordu. Bu sınır erotik alanda korkunun yönlendirdiği bir
maya devam etmesini bekleyerek elde edebilirler. Belli bir sürenin el tarafından çiziliyordu, Fakat hiç değilse, toplumsal gerçekliğin
sonunda, daha duyarlı görüşmeciler, bir başka insana duygusal dü farklı alanlarının ayrılığını ve karmaşıklığını korumak için bir giri
zeyde eşit biri gibi davrarunak için onunla karşılıklı ilişki içinde ol şimde bulunulmuştu. Geçen yüzyılın burjuva yaşamında herkesin
mak ve onun gösterdiği her şeye karşılık ona bir şey ifşa etınek ge çabucak unuttuğu bir nitelik vardı: Özündeki saygınlığı. Deneyim
rektiği düşüncesinden rahatsız ohnaya başlarlar. İşte bu noktada pi alanları arasında bir ayrım yapmak ve böylelikle alabildiğine dü
yasa mübadelesi temelli bir ınalıreıniyet idealinden daha sahici bir zensiz, acımasız bir toplumdan bir üslup söküp çıkarabilmek için
malıremiyete doğru yol alırlar. Gerçek malıremiyet ilişkisinde ben çaba gösteriliyordu; kuşkusuz, marazi ve nafile bir çabaydı bu.
liği çevreleyen sınırlar yalıtıcı ohnayıp tersine, onu başkalarıyla ile Marx, bu saygınlık soıununu en az Weber kadar iyi kavramıştı.
tişim kurmaya teşvik edebilir. Thomas Marın'ın ilk romanlarında bu saygınlığın kaçınıhnaz çökü
Görüşmeciler, başlangıçta piyasa mübadelesi benzeri malıremi şü incelenmekle birlikte ona övgüler de düzülür.
yet anlayışlarını daha genelde topluma ha.kim olan varsayımlardan İnsanlar politika alanında ve geniş ölçekli bürokrasi içinde hiç
almışlardır. İnsanların ilişkileri birbirlerini tanıyacak düzeyde yakın tanımadıkları kişilerle aktif yaşan1lar sürdürdüklerinde bile benlik
olursa, kişiler arasındaki bilgi akışı karşılıklı ifşaata dönüşür. Söz sorunlarının tuzağına düşülmüşse, şu sonuca ulaşmamız akla yatkın
konusu iki kişi için ifşaat sona erdiğinde piyasa tarzı mübadelenin, olacaktır: Sorunun boyutları burjuva yaşamında psikolojinin gide
yani ilişkinin de sonu gelir. "Artık söylenecek bir şey kahnamıştır"; rek artan öneminden bellidir. Bu psikolojik sorun, katılım ve grup
her biri diğerini "tamam" sayar. Mübadele benzeri mahremiyetin eyleminin sosyolojik sorunlarından tamamen kopuk olarak görüle-
bilirdi. Ama aslında bir şeylerin yer değiştirmesi söz konusuydu; mesele zarınedilebilir yanlışlıkla; insanların toplumsal eylemde bu
benlik sorunlarına duyulan ilgi arttıkça, belli toplumsal amaçlar lunma "iradelerini" ya da "arzusunu" yitirdikleri söyleı;ıebilir. Saf
için yabancılarla bir araya geliş azaldı; yani psikolojik sorun katılı psikolojik durumları gösteren bu sözcükler yanıltıcı olabilir, çünkü
mı yolundan saptırdı. Örneğin, cemaat gruplarında insarılar birlikte tüm bir toplumun iradesini nasıl olup da yitirdiğini ya da arzularını
hareket edebilmek için birbirlerini kişisel olarak tanımaları gerekti nasıl değiştirdiğini açıklamazlar. Dahası bu sözcükler, sanki insan
ğini düşünürler ama hemen· sonra, kişisel olarak karşılıklı ifşaata ların toplumsal iradesini aşındırmış ve arzularını değiştirmiş olan
dayanan eylemsizleştirici süreçlere kısılıp birlikte hareket etıne ar çevre birdenbire kollarını açarak bu değişmiş bireyleri kucaklaya
zularım giderek yitirirler. cakmış gibi, bu kendine dönüklük durumundan silkinebilmeleri
Toplumsal ilişkiler içinde kişiliğini ortaya serme ve toplumsal için insarılara terapik bir çözüm önermeleri bakımından da yanıltı
eylemin kendisini başkalarının kişiliklerini nasıl gösterdiği açısın- cıdırlar.
k dan ölçme arzusu iki şekilde adlandırılabilir: Öncelikle bu, toplum
sal bir fail olarak kendini kişisel niteliklerini sergileyerek sahici kıl
ma arzusudur. Bir eylemi iyi, yani sahici kılan, eylemin kendisi de B. ÖLÜ KAMUSAL ALAN
ğil onu yapan kişilerin karakteridir. Bir kişi hakkında sahici biri ol
duğu yargısı verildiğinde ya da bir bütün olarak toplumun insanın Kamusal alan boşaltılıp terk edildiği oranda, mahrem ilişkileri te
sahiciliğiyle ilgili sorunlar yarattığı söylendiğinde kullanılan dil, mel alan bakış açısının çekim gücü artmaktadır. Çevre, en fiziksel
psikolojik sorunlara daha fazla ağırlık verelim derken toplumsal ey düzeyde, insanları kamusal alanın anlamsız olduğunu düşünmeye
lemin değerinin nasıl düşürüldüğünü açığa çıkarmaktadır. Sağdu iter. Şehirlerde mekan diİzenlemesinde görülen bir durumdur bu.
yumuz bize iyi insanların kötü şeyler yapabileceklerini söyler. Ne Gökdelenlerin ve diğer büyük ölçekli binaların planlarını çizen mi
ki, bu sahicilik dili sağduyumuzu kullanmamızı güçleştirmektedir. marlar, kamusal yaşamla ilintili güncel fikirleri dikkate alarak çalış
İkinci olarak, kendini, güdülerini ve duygularım sahici kılma ar mak zorunda olan ve bu yüzden de bu kodları ifade edip başkaları
zusu, bir tür Püritenliktir. Cinselliğimiz ne denli özgürleşse de, Pü nın gözleri önüne sermekle yükümlü az sayıdaki profesyonel ara
ritenin dünyasının tanımı olan kendini haklı çıkarma gerekliliğinin sındadırlar.
yörüngesinden çıkmış değiliz. Bunun da özel bir nedeni vardır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra inşa edilen, tam anlamıyla
Narsis duygular daha çok, "Yeterince iyi miyim?'', "Yeterli mi Uluslararası Okul'a ait sayılabilecek ilk gökdelenlerden biri, New
yim?" gibi saplantılı sorular üzerinde odaklanır. Bir toplum bu tür York'taki Park Avenue'da bulunan Gardan Bunshaft'ın Lever Ho
duyguları harekete geçirdiğinde, yani eylemin nesnel karakterini use'u idi. Lever House'un zemin katı, kuzey tarafında bir kulesi
azımsayıp, faillerin öznel duygu durumlarının önemini abartrtğın olan üstü açık ve geniş bir avludur. Avlunun diğer üç tarafı zemin
da, eylem içinde kendini haklı çıkarmaya ilişkin bu sorular "sem den bir kat yükseklikte alçak bir yapı ile çevrilmiştir. Sokaktan av
bolik bir edim" yoluyla sistematik bir şekilde öne çıkacaktır. Ben luya girebilmek için at nalı şeklindeki bu alçak yapının altından ge
liğin meşruluğuna ilişkin saplantılı bu soruların öne sürülmesiyle çilir. Burada sokak seviyesi ölü bir alandır. Giriş katı olan bu kısım
oluşmaya başlayan kamusal ve özel ilgi alanlan arasındaki yer de hiçbir etkinlik için kullanılamaz; burası yalnızca içeriye geçiş yolu
ğişimi, artık ne dine ne de maddi zenginliğin manevi sermayenin dur. Ulushırarası Okul tarzında inşa edilmiş bu gökdelenin biçimi
bir biçimi olduğuna inanan bir kültürde, Protestan ahlakının en işlevi ile uygunsuzdur; çünkü biçim düzeyinde minyatür bir kamu
aşındırıcı unsurlarını carılandırmıştır. sal alanın canlandırılması isteği ifade edilirken, binanın işlevi ka
Psişik bakımdan kendine dönüklüğün artışı ile toplumsal katılı n1usal bir ıneydanın doğasına, yani insanları ve çeşitli etkinlikleri
mın azalması arasındaki yer değişiminin kendisi de psikolojik bir kaynaştırma arzusuna aykırıdır.
Iacak değil, geçip gidilecek bir alandır J?urası. Merkezi holdeki az
Bu aykınlık, daha da geniş bir çatışmanın bir parçasıdır. Ulusla
sayıda beton bank üzerinde geçici bir süre oturmak bile insana, çok
rarası Okul, büyük ve geniş binaların inşasında yeni bir düşünce
geniş ve boş bir alanda teşhir ediliyormuşsunuz gibi son derece ra
olan görünürlük düşüncesine bağlıydı. İnce çelik desteklerle çerçe
hatsız edici bir duygu verir. Centre'ın "kamusal" holü Blooms
velenmiş olan hemen hemen tamamı camdan duvarlar, binanın içiy
le dışı arasındaki farklılaşmayı en aza indirmektedir. Bu teknoloji,
bury'nin bu alana sınırdaş olan ana caddelerinden etr ru:ı çitlerl.e
çevrili iki dev rampayla ayrılır. Giriş holü, sokak sevıyesınden bır
S. Giedion'un görünürlüğün zirvesi, geçirgen duvar ideali adını
buçuk metre kadar yüksektedir. Brunswick Centre'ı sokakt ka
verdiği şeyin elde edi!ınesini sağlar. Amıi bu duvarlar aynı zaman an
.
zayla gelebilecek herhangi bir ani istilaya ya da, daha kotusu, ge
da hava sızdırmayan barikatlardır da. Lever House, geçirgen o!ına
zintiye çıkmış insanlara karşı korumak için akla gelen her şey ya
larına rağ'.men, bina içindeki faaliyetleri sokaktaki yaşamdan soyut
pılmış gibidir. Bu iki blokun yerleşim düzeni sanki apartman sakin
�
layan du ar!arıyla yeni bir tasanın kavrayışına öncülük etti. Bu ye-
lerini sokaktan, holden ve meydandan etkin bir biçimde yalıtmak -22_
_bl_ ni tasarım kavrayışında görünürlüğün estetiği ile toplumsa! yalıtım
için yapılmışİ:ır. Sera duvarının ayrıntılarında ortaya çıkan görsd
iç içe geçer.
anlatım bir binanın içi ile dışı arasında hiçbir fark olmadığı mesa1ı-
Görünürlüğün ortasında yalıtı!ınış!ık paradoksu New York'a öz
nı verir. Hol, kompleksin yerleşim düzeni ve rampaların verdiği
gü bir şey olmadığı gibi, New York'un suç oranı giderek artan bir
toplumsal mesaj ise Brunswick Centre'1 "dışarıdan", "içerideki"
şehir olması da bu tür tasarımlardaki ölü kamusal mekfuıın yeterli
muazzam bir engelin ayırdığıdır.
açıklaması değildir. Londra'nın Bloomsbury semtinde inşa edilen
Canlı kamusal alanların yok edilınesi, mekanı hareketliliğe ba
Brunswick Centre'da ve Paris'in bir kenar semtinde inşa edilen Sa f ğımlı kılma gibi çok daha sapkın bir fikri içermektedir. Savunma
vunma Bakanlığı kompleksinde aynı paradoks, yine ölü bir kamu
sal alanın varlığı ile sonuçlanmıştır. � Bakanlığı binasında da Lever House ve Brunswick Centre'da oldu
ğu gibi kamusal alan belli bir kullanım için değil yalnızca geçip
Brunswick Centre'da, beton bir merkezi giriş alanının yanların
da yükselen iki dev ·apartman kompleksi vardır. Kompleks iki yana
kat kat bir merdiven biçiminde yükseldiğinden, bir tepenin yamacı
1
1
'.
gitmek içindir. Savunma Bakanlığı'nda kompleksı oluşturan çok
sayıda ofis binasını çevreleyen zeminde az sayıda antrepo da var
dır, ancak asıl amaç bu boş alanların otomobil ya da otobüsten ın
na kurulan Babil'in asma bahçelerine benzer. Brunswick Cent
re'daki sıra sıra apartman daireleri büyük ölçüde camla kaplıdır. ı dikten sonra ofis binalarına ulaşmayı sağlayan bir geçiş alanı ola
rak hizmet görmeleridir. Zaten, Savunına binasının planıru yapan
Apartman sakinleri böylelikle içerisiyle dışarısı arasındaki engelle
ri ortadan kaldırarak içeriye bol miktarda ışık girmesini sağ!ayan 1 ların bu zemini başka bir işlev için düşündüklerine ve bloklarda bu
lunan insanların bu alanı kullanmak isteyebileceklerine ilişkin hiç
bir sera duvarı görürler. İçeriyle dışarının böylesine iç içe geçişi il
bir kanıt yoktur. Zemin, planı çizenlerden birinin deyişiyle, "dikey
ginç bir biçimde soyut bir niteliktedir; hoş bir gökyüzü manzarası
bütünün trafik akışını temin eden bağlantıdır". Bu, kamusal meka
vardır ama binalar öyle bir açı ile yükselirler ki o çevredeki diğer
nın "hareket"in bir türevi haline ge!ınekte olduğu anlamına gelir.
binalarla hiçbir ilişkileri olmadığı gibi onları göremezler de. Blok
lardan biri Londra'nın en güzel meydanlarıİıdan birine açılabilece f Hareketin türevi olarak alan f'ıkri, özel otomobillerin ürettiği ha
1
reketin uzamla ilişkileri ile tam bir paralellik içindedir. Otomobil
ği halde ona arkasını dönmüştür. Bina herhangi bir yere dikilebilir
ler, şehirde tur atıp çevreyi görmek için kullanılınazlar; eğlenmek
miş gibi durmaktadır; yani besbelli ki tasarımcıları, değil olağanüs
l
amacıyla araba kullanan gençler dışında. Tersine, otomobil hareket
tü bir şehir merkezinde olduklarının, belli bir yerde olduklarının bi
özgürlüğü sağlamaktadır; bir yerden diğer bir yere giderken, metro
le farkında değillermiş.
da olduğu gibi belirlenmiş duraklarda durma zorıınluluğu olmaksı
Brunswick Centre'dan çıkarılacak asıl ders, merkezi hol konu
sundadır. Burada birkaç dükkan ve .geniş boşluklar vardır. Kullanı- 11 zın ya da otobüsten metroya ya da asansörden yaya yürümeye ka-
1
'
dar değişik hareket tarzlarına geçmeksizin A noktasından B nok tında olunca, sosyalleşme azalır ve sessizlik tek savunma tarzı ha
tasına seyahat edebilirsiniz. Demek ki kentin sokakları çok özel bir line gelir. Bu tür ofis planlaması, tersinden de ifade edilebilen, gö
işlev kazanmaktadır: Ulaşımı olanaklı kılmak. Işıklarla ya da tek rünürlük ve yalıtım paradoksunu en yüksek noktasına çıkarmakta
yönlü yollarla ve benzeri kurallarla hareket aşın düzeyde sınırlanın dır. İnsanlar, biricik varlık nedeni onları bir araya getirmek olan ka
ca sürücüler gerilir ya da öfl<elenirler. mu alanında nasıl kendilerine has yerlere ihtiyaç duyarlarsa, aynı
Günümüzde, şu ana dek hiçbir kent uygarlığının yaşamamış ol- ·
şekilde, aralarında maddi engeller çoğaldıkça daha fazla sosyalle
duğu bir hareket kolaylığı içinde olmamıza karşın hareket, günlük şirler. Başka bir deyişle, insan sosyalliğini hissedebilmek için baş
faaliyetlerimiz içinde en çok kaygı yaratan unsur haline gelmiştir. kalarının yakın gözlemlerinden uzak olmaya gerek duymaktadır.
Bu kaygı, bireyin sınırsız hareketini mutlak bir hak saymamızdan Yakın temas arttığı anda sosyallikle düşüş başlar. İşte, bürokratik
doğar. Özel otomobil bu hakkın kullanımı için uygun bir araçtır. etkinlik mantığının bir başka biçimi...
_lQ_ Bunun kamusal alanlar, özellikle de kent sokakları üzerindeki etki İnsanların kendilerine yabancı bir ortamda malırum edildikleri _JJ_
si şudur: Bu alanlar özgür hareketin hizmetine sokulmadıkça an şeyleri malırem ilişkiler alanında aramalarının bir nedeni, hem de
lamsız hatta çıldırtıcı bir hale gelirler. Modem ulaşım teknolojisi, en somut nedenlerinden biri, ölü kamusal alanlardır. Kamusal görü
sokakta var olmanın yerine coğrafi sınırlamaları yok etme arzusunu nürlük ortasında yalıtım ile psikolojik etkileşime yapılan aşırı vur-
koyar. gu birbirini tamamlar. Örneğin, kişi kamusal alanda başkalarının
Savunma Bakanlığı ya da Lever House planlarının mantığı ula gözetimine karşı sessiz kalarak kendini koruma gereği duyduğu
şım teknolojisiyle işte bu açıdan uyumludur. Her ikisinde de kamu oranda, doğan boşluğu, ilişki kurmak istediği insanlara kendini aça-
sal alan hareketin bir işlevi haline geldikçe, kendine has bağımsız rak doldurur. Burada tamamlayıcılık ilişkisi vardır; çünkü toplum-
deneyim olma anlamını yitirmektedir. sal ilişkilerin tek bir, genel dönüşümünün iki farklı ifadesi söz ko
"Yalıtım" şu ana kadar iki anlamda kullanıldı. Birincisi, yalıtım nusudur. Zaman zaman, bu tamamlayıcılık durumunu görgü kural
kentin kalabalık nüfuslu yüksek binalarında oturanların ya da çalı larının ve nezaket ritüellerinin ortaya çıkardığı benlik maskeleri
şanların bu binaların kurulu olduğu çevreyle ilişkilerinin kesilmesi açısından düşünmüşümdür. Bu maskeler kişisel olmayan ilişkilerde
anlamına gelir. İkincisi, kişi, hareket özgürlüğü adına kendini özel artık önemini yitirmiştir ya da yalııızca züppelere mahsus bir şey
otosu içinde yalıttıkça, kendi hareket amacına hizmet eden bir araç oldukları düşünülmektedir; yakın ilişkilerde ise başkasını tanıma
olmak dışında çevresinin bir anlamı olabileceğini düşünmeyecektir. önünde engel gibi görülmektedir. Acaba sosyalliğin ritüel maskele
Kamusal alanlardaki toplumsal yalıtımın biraz daha acımasız bir rini böylesine küçümsemek, kültürel bakımdan bizleri gerçekten de
üçüncü anlamı daha vardır: Doğrudan doğruya kişinin başkaları avcılık ve toplayıcılık dönemindeki kabilelerden daha fazla ilkel
karşısındaki görünürlüğünden kaynaklanan yalıtımdır bu. leştirmiyor mu?
Geçirgen duvar fikri, pek çok mimar tarafından binaların dış yü insanların kendi sevişmelerine bakışları ile sokakta yaşadıkları
zeyleri kadar içinde de uygulanmaktadır. Bütün bir katın tek bir ge şeyler arasında bir ilişki kurmak abarıılı görünebilir. Biri çıkıp da
niş ve açık alana dönüşebilmesi için, ofis duvarları yıkılarak görüş kişisel ve kamusal yaşam tarzları arasında bu türden bağlantıların
engelleri ortadan kaldırılmakta ya da ortadaki geniş açık alanı çev olduğunu tartışmasız kabul etse bile, makul bir biçimde bunların ta
releyen bir dizi özel ofis düşünülmektedir. Ofis planlamacıları he rihsel köklerinin oldukça zayıf olduğu itirazında bulunulabilir.
men, duvarların yıkılmasının ofis verimliliğini arttırdığını öne süre Kendini cinsel sınırlamalardan kurtardıkça içe dönen kuşak, Ikinci
ceklerdir. Çünkü onlara göre, insanlar gün boyunca birbirlerinin gö Dünya Savaşı sonrası k-uşağıdır; ayrıca kamusal alanın en yüksek
zü önünde olursa dedikodu yapma ve çene çalma ihtimali azalacak, fiziksel talıribatı yine bu kuşak zamanında ortaya çıkmıştır. Bunun
kendilerine çekidüzen vereceklerdir. Herkes birbirinin gözetimi al- la beraber, kitabımızın tezi, dengesiz bir kişisel yaşamın ve içi bo-
şalmış kamusal yaşamın göze batan belirtilerinin uzun zamandan
yüzyıl ortalarında, tiyatro izleyicilerinin oluşturduğu topluluk anla
beri oluşmakta olduğudur. Ancien regime'in çökmesi ve yeni bir
mında kullanılmaya başlanan "kamu" sözcüğünün bu daha modem
kapitalist, seküler, kentli kültürün oluşmasıyla başlayan bir deaişi-
. o
tanımını ayrıntılı olarak inceleyen bir çalışma yapmıştır. İzleyiciler-
mın s,onuçlarıdır bunlar.
den oluşan kanrn, XIV. Louis zamanında moda olan la cour et la
ville, yani "saray ve kent" deyimiyle anlatılırdı. Auerbach, bu tiyat-
C. KAMUSAL ALANDA DEGİŞİ MLER ro kamusunun aslında elit bir grup olduğunu keşfetmişti; saray ya
şamı açısından bakıldığında bu durum bir keşif sayılmayacak denli
"Kamusal" ve "kişisel" sözcüklerinin tarihi, Batı kültüründeki bu bariz olmasına karşın, kent yaşamı açısından bakarsak önemli bir
temel değişimi anlayabilmemiz için anahtar rolü oynar. "Kamu" keşifti. l 7. yüzyılda Paris'te la ville çok küçük bir gruptu. Aristok-
.R sözcüğünün İngilizcede bilinen ilk kullanımı "kamu"yu toplumun rat değil tüccar kökenliydiler ve yalnızca utandıkları için değil, sa
rayla ilişkilerinin kolaylaşması için de tüccarlıklarını örtbas etme ıL
ortak çıkarı ile bir tutmaktadır. Örneğin, 1470'te Maloıy, İmparator F3
Lucyos'tan "Roma'nuı kamusal iyiliğini [publyke wele] sağlayan yönünde tavırlar takınıyorlardı.
diktatör" diye söz ediyordu. Yetmiş küsur yıl sonra, buna sözcüğün "Kamusal" olanın kimleri içerdiği ve "kamuya" çıkıldığında çı
"genel gözleme, açık ve ortada olan" şeklinde yeni bir anlamı daha kılan yerin neresi olduğu konusu, 18. yüzyıl başlarında hem Lond
eklendi. Hail, 1542 tarihli Chronicle'da, "İçlerindeki kini tutamayıp ra'da hem de Paris'te öne çıkmaya başladı. Burjuvalar artık toplum
kanıusal ve özel alanlarda haykırdılar" demekteydi. "Özel" sözcü sal kökenlerini örtbas etme kaygılarından sıyrılıyordu; onlardan her
ğü burada üst düzey devlet erkanından, "ayrıcalıklı" kişi anlamında yerde vardı. Yaşadıkları şehirler toplumdaki çok çeşitli grupların
kullanılmıştır. 17. yüzyıl sonlarına gelindiğinde, "kamu" ve "özel" ilişkiye geçtikleri bir dünya haline geliyordu. Bu arada "kamu" söz
karşıtlığının bugünkü kullanımlarına benzer bir biçim almakta ol cüğü modem anlamını kazanmış ve dolayısıyla artık yalnızca aile
duğunu görüyoruz. "Kamusal" sözcüğü herkesin denetimine açık ve yakın arkadaş kesimlerinden farklı konumu olan bir toplumsal
olan anlamına gelirken, "özel" sözcüğü kişinin ailesi ve arkadaşla yaşam bölgesi değil, görece çok çeşitli insanları içine alan, tanıdık
rı ile sınırlan'ın mahfuz bir yaşam bölgesi anlamındaydı. Steele, lar ve yabancıların oluşturduğu kamusal alan anlanıına da geliyordu.
1709'da, Tat!er'ın bir sayısında, "insanların kamusal ve özel etkin Mantıksal olarak, çeşitlilik taşıyan şehir ahalisini çağrıştıran bir
likleri üzerindeki ... etkiler"den söz eder. Butler da 1726'da
Ser sözcük vardır: "kozmopolit". 1738 'deki kayıtlara göre Fransız di
mons adlı kitabında, "Her u;san, kamusal ve özel olmak üzere iki linde "kozmopolit", her yere girip çıkabilen, aşina olduğu şeylerle
tür yetisine göre değerlendirilmelidir" diye yazıyordu. "Kamuya hiçbir alakası ya da benzerliği olmayan' durumlarda da rahat hare
çıkmak'" (Swift) deyimi, bu coğrafyaya göre anlaşılan topluma öz ket edebilen kimsedir. Sözcük aynı anlamıyla İngiliz dilinde çok
gü bir ifadedir. Eski tarz kullanınılar İngilizcede bugün tamamen daha erken ortaya çıkmış olmasına karşın 18. yüzyıla kadar pek
terk edilmiş değildir, ancak modern referans terimlerinin temelinde kullanılmamıştı. Toplum içine (kamuya) çıkan anlamında bu yeni
bu 18. yüzyıl kullanımı vardır. "kozmopolit", mükemmel bir kamusal insandı. Sözcüğün İngilizce
Fransızcada le pub/ic sözcüğünün anlanıları da hemen hemen deki eski bir kullanımı 18. yüzyılda burjuva toplumunca benimse
aynıdır. Le public, Rönesans döneminde yaygın olarak ortak çıkar necek olan genel anlanıın bir işaretiydi. Howell, 1645'te yazdığı
ve politik topluluğu ifade etmiş ve giderek sosyalliğin özel bir böl Mektuplar' dan birinde, "Gerçek bir kozmopolit, bir asker olarak
gesi haline dönüşmüştür. Erich Auerbach, ilk kez Fransa'da, 17. geldim bu dünyaya. Ne ev bark ne toprak ne de mevkide gözüm
var" diyordu. Bir servet ya da feodal yükümlülükleri miras almayan
* Türkçede "halkın arasına karışmak" deyimini kullanmak daha uygun olurdu' ama kozmopolit, bu dünyevi çeşitlilik içinde gönlü neyi çekerse onun
"kamu" vurgusunu korumak istedik. (ç.n.)
peşinden gidecekti.
i,
-�
Böylece "kamu", aile ve yakın arkadaşlar dışında geçen yaşam r uygun toplumsal bağların sancısız ve adil bir biçimde şekillenmiş
anlamına geliyordu: Bu kamu bölgesinde çok çeşitli, karmaşık top olduğunu düşünmek de pek doğru olmayacaktır. İnsanlar endişe
lumsal gruplar kaçınılmaz olarak bir araya gelecekti. Bu kamusal içinde, bu yeni kentsel duruma bir düzen getirecek ve aylıı zaman
yaşamın odak noktası büyük şehirlerdi. da bu yaşamla aile ve arkadaşlardan oluşan özel yaşam arasına bir
Dilde görülen bu değişimler 1 8 . yüzyıl kozmopolislerindeki çizgi çekecek konuşma, hatta giyim kuşam tarzları yaratmaya çalış
davranış ve düşünce tarzlarına denk düşüyordu. Şehirler büyüdük tılar. Kamusal düzenin ilkelerini bulmaya yönelik arayışlarında sık
çe krallığın doğrudan denetiminden bağımsız sosyallik ağları, ya lıkla, işlevsel bakımdan yok olup giden bir çağa uygun konuşma,
bancıların düzenli olarak buluşabilecekleri yerler de genişledi. Bu, giyim ve ilişki tarzlarına başvurdular ve bu tarzları yeni ve acıma
şehir içinde devasa parklar yapmaya, sokakları dinlenme amacıyla sız şartlarda anlamlı kılmaya çalıştılar. Artık yabancı bir alana nak
gezintiye çıkan yayalara uygun hale getirmeye yönelik ilk çabala- ledilmiş olan geç dönem Ortaçağ toplumundaki eşitsizlikler bu sü-
K rın görüldüi'iü devirdi. Kahvehanelerin, ardından kafe ve hanların "' reç içinde çok clalıa acı verici ve katlanılmaz bir hal aldı. Ancien re- 2.�
B o
. ı
sosyal merkezlere dönüştüğü, tıyatro ve opera salonlarının eskiden ı• gime in kozmopolisindeki kamusal yaşamın değerini takdir edebil
.
..\
'
olduğu gibi koltuklarını aristokrat hamilerin paylaştırdığı yerler ol mek için onu romantikleştirmeye gerek yoktur. Kaotik ve kafa ka-
maktan çıkıp açıktan yapılan bilet satışlarıyla geniş bir kamu kesi rıştırıcı toplumsal koşullarda toplumsal bir düzen yaratma çabası
mine açıldığı devirdi. Kentin nimetleri dar bir elit kesimden geniş aynı anda, ancien regime ' in çelişkilerini bir kriz noktasına taşımış
bir toplumsal yelpazeye açıldı; öyle ki emekçi sınıflar bile, kendi ve grup yaşamı için bugün bile yeterince anlaşılamamış oliJmlu fır
bahçelerinde gezintiler yapmak ya da tiyatroda bir gece resepsiyo satlar yaratmıştı.
nu "'vermek", eskiden sadece elit kesime ayrılmış bir alan olan 1 8. yüzyıl büyük şehirlerinin yurttaşları, tavırlarıyla olduğu ka
parklarda gezinti yapmak gibi sosyal bazı adetleri benimsemeye dar inançlarıyla da kamusal yaşamın ne olup ne olmadığını tanını
başladı. lamaya çalıştılar. Kamusal ve özel arasında çizilen çizgi, öz olarak
Serbest zaman alanında olduğu gibi zorunluluk alanında da, ya örneğini kozmopolit, kamusal davranışta bulan medeni talepleri;
bancılar arası alışverişe uygun toplumsal etkileşim kalıpları gelişti; i: örneğini ailede bulan doğanın talepleri karşısında dengeleyen bir
bunlar değişmez feodal ayrıcalıklara ya da krallığın izniyle kurul � çizgiydi. Onlara göre bu talepler birbiriyle çelişiyor, onlar da bütün
muş tekelci denetime bağlı değildi. 18. yüzyıl kent pazarları, Orta lüklü bir bakış açısıyla birinden yana seçim yapmayı reddedip her
çağ sonlarındaki ya da Rönesans 'taki öncelierine hiç benzemiyor ikisini de dengede tutuyorlardı. Yabancılara karşı duygusal anlam
du; yapısal olarak rekabetçi idi. Satıcılar, sürekli değişen ve kim ol ' da tatmin edici bir tutum sergilerken aradaki mesafeyi de korumak,
duklarını pek bilmedikleri alıcı gruplarının ilgisini çekebilmek için 1 18. yüzyıl ortalarında insan denen hayvanı toplumsal bir varlığa dö
yarışıyordu. Nakde dayalı ekonomi yayılıp kredi, muhasebe ve ya ı, nüştürmenin aracı olarak görülüyordu. Buna karşılık aile ve derin
tırım usulleri rasyonel hale getirildikçe, yapılan işler ofislere, dük · ! dostluklar kurma yetenekleri insani yaratımlar olmaktan çok doğal
kanlara taşındı ve giderek kişisel olmayan bir zemine oturdu. Elbet potansiyeller olarak görülüyordu. İnsan kendini kamusal alanda ya
te, bu gelişen şehirlerin hem ekonomilerinin hem de sosyallikleri parken, özel alanda, öncelikle de aile yaşantısı içinde doğasını ger
nin bir hamlede eski iş ve eğlence tarzlarının yerine geçtiğini söy çekleştiriyordu. Kozmopolit merkezdeki kamusal ve özel yaşam
lemek yanlış olur. Henüz yeterli oranda düzenlenmemiş, genişleyen ayrımında özlü ifadesini bulan medeni talepler ile doğal talepler
özel girişimcilik koşullan altında, yabancılar arasında geçen bir ya arasındaki gerilim yalnızca çağın yüksek kültürüne nüfuz etmekle
şama uygun düşen çok yeni ilişki türleri ile varlığını hala sürdüren kalmnınış, sıradan yaşam alanlarına da yayılmıştı. Bu gerilimler,
kişisel yükümlülük tarzları bir arada bulunuyordu. çocuk yetiştirmeye ilişkin kılavuzlarda, ahlaki yükümlülükler üze
Ayrıca, gelişmekte olan bir şehir ve burjuva sınıfı yaşantısına rine kaleme alınmış risalelerde ve kamuoyunun insanın haklarına
ilişkin inançlarında ortaya çıktı. Kamusal ve özel, birlikte, günü- ne kazananların ne de kaybedenlerin anladığı bir ekonomik düzenin
müzde toplumsal ilişkiler "evreni" adını verebileceğimiz şeyi oluş- şoklarından kendilerini münıkün olan her biçimde koruma çabası
turuyordu. na sürükledi. Zamanla kamu düzenini denetim altına alma ve bi-
18. yüzyıl şehrinde kamusal düzen için verilen mücadele, kamu- çimlendirme iradesi zayıfladı ve insanlar daha çok kendilerini ko
sa! ve Özel yaşamın talepleri arasındaki gerilim, her dönemde görü- roma kaygısına düştüler. Aile bu korunma yollarından biri haline
len istisnalar, sapmalar ve alternatif tarzlar o dönemde de olmasına geldi. 19. yüzyıl boyıınca aile tikel, kamusal olmayan bir alanın
karşın, bütünlüklü bir kültürün şartlarını oluşturuyordu. Ancak, Ay- , merkezi olmaktan giderek çıkarak, kamusal alandan daha yüksek
dınlanma çağında kamusal ve özel coğrafya arasındaki mevcut den- ' ahlfild değerler taşıyan, salt kendi başına bir dünya, idealize edilmiş
genin karşısında 1 8 . yüzyıl sonu patlayan büyük devrimler ile daha f bir sığınak görüntüsü veriyordu. Burjuva ailesi, otorite ve düzenin
modem zamanlardaki ulusal bir sanayi kapitalizminin yükselişinin iı tehdit altında olmadığı, maddi varoluşun güvenliğinin gerçek bir
_l!i._ ardından ufukta kamusal ve özel olana dair fıkirlerde temel bir de- :• evillik içi aşka eşlik ettiği ve aile üyeleri arasındaki işlere başkala- R
ğişim belirir. :1 nnın bumunu sokmadığı yaşam olarak idealize edildi. Aile, toplu-
Bu değişimde rol oynayan üç etken vardı. Birincisi, büyük şehir-,!, mun saldığı dehşetten kaçışııı bir sığınağı haline geldikçe, adım
f' adım büyük şehirlerdeki kamusal alana değer biçmek için kullanı
deki kamusal yaşam ile 19. yüzyıl sanayi kapitalizmi arasındaki iki-
!'lan bir ahlilki kıstas haline de geldi. İnsanlar, aile ilişkilerini bir öl
li ilişkiydi. İkincisi, 19. yüzyıldan başlayarak, insanların yabancıyı;
ve bilinmeyeni yorumlama tarzını etkileyen yeni bir sekülerizm an- f çüt olarak kullanarak, kamusal alanı, Aydınlanma çağında olduğu
layışınııı oluşturulmasıydı. Üçüncüsü ise ancien regime'de bizzat � · gibi sıııırlı bir toplumsal ilişkiler kümesi gibi görmek yerine, kamu
kamusal yaşamın yapısından gelen ve sonralan bir zayıflık haline; �},�al yaşamı ahlfild bakımdan sefil bir yaşam olarak görmeye başla
dönüşmüş bir güçtü. Bu güç, kamusal yaşamın 18. yüzyılın sonun'? li clılar. Mahremiyet ve istikrar ailede bütünleşmiş görünüyordu. Bu
da ortaya çıkan politik ve toplumsal kargaşanın ağırlığı altında ani;;.[!' ideal düzen karşısında kamusal düzenin meşruluğu tartışma konu-
1
den ölmediği anlamına geliyordu. Kamusal coğrafya, görünürde sa- ::• suydu.
pasağlam, aslında içten değişime uğrayarak 1 9 . yüzyıla uzandı. Bu i Sanayi kapitalizmi de bizzat kamusal alanın maddi yaşamı üze
miras, sekülerizmin ve kapitalizmin yeni güçlerini, onların da ken· k rinde eşit ölçüde ve doğrudan etkide bulunuyordu. Örneğin, giyim
disini etkilediği kadar etkiledi. Kamusal yaşamın dönüşümüyle : de seri üretim ve tek tek terzilerin ve dikiş atölyelerinin seri üretim
özellikle güçlü atletlerin başına gelen çöküş arasında paralellik ku- ' kalıplarını kullanmaları, kozmopolit kamunun çok farklı kesimleri
rulabi!ir; öyle ki, bu atletler görünüşte güçlerinden bir şey yitirme· nin hep birlikte benzer görünüşler aldıkları ve kamusal göstergele
den gençliklerini korurlar, ama bir zaman sonra vücudu içeriden i rin ayrıksı özelliklerini yitirdikleri anlamına geliyordu. Gelgelelim
durmaksızın kemiren çöküş birdenbire ortaya çıkar. Bu kendine has hiç kimse, toplumun bu suretle tek tip hale geldiğine inanmıyordu;
hayatta kalma biçimi yüzünden, ancien regirne kamusallığının izle,. makineler, toplumsal farkların -ki bunlar, yabancılarııı hızla çoğal
ri modem yaşamdan ilk bakışta sanıldığı kadar silinmiş değildir. makta olduğu bir ortamda hayatta kalmak için bilinmesi zorunlu
Sanayi kapitalizminin kentli kamusal kültürle girdiği ikili ilişki olan, önemli farklardır- gözlerden silinmesi ve yabancıların da çö
öncelikle kapitalizmin 19. yüzyıl burjuva toplumunda hız kazandır- zülmesi imkansız bir gizem haline gelmesi demekti. Makine ile üre
dığı özelleşme baskılarında kendini gösterir.. İkinci olarak da, kitle- , tilen çok çeşitli mallar ilk kez ticari amaçla, büyük satış yerlerinde
sel üretim ve dağıtım nedeniyle, kamusal alandaki maddi yaşamın kamuya sunulduğunda elde edilen başarı kullanışlılık ve ucuzluk
özellikle giyim kuşam konusunda "mistifıkasyonu"nda ortaya çı- sayesinde değil, bu gizemden faydalanma sayesinde olmuştu. Fi
kar. ' ziksel mallar giderek tek tipleştiklerinde bile, insani nitelikleri öne
19. yüzyıl kapitalizminin yol açtığı sarsıntılar inıkilnı olanları, çıkarılarak reklam ediliyor ve anlaşılması için sahip olunması gere-
ken cezbedici bir giz havasına sokuluyorlardı. Marx buna "meta fe 19. yüzyılda gelişen sekülerlik ise tamamen zıt bir doğrultuday-
tişizmi" diyordu; seri üretim patlamasından, görünümlerin türdeş dı. Njkınlıktan çok bir içkinlik koduna dayanıyordu. Anlık duyum,
leşmesinden ve maddi nesnelere mahrem kişiliğin özellik ya da sı anlık olay ve anlık duyguların anlaşılabilmeleri için, bundan böyle
fatlarının yakıştınlmasından son derece etkilenen çok sayıda kişi önceden var olan bir tasarıma uydurulmaları gerekmiyordu. Içkin,
den yalnızca biriydi Marx. "ansal", "olgusal", salt kendi içinde ve kendi başına bir gerçeklikti.
Böylece kapitalizm ve kamusal coğrafya arasındaki etkileşim Olgular sistemden daha inanılır idiler; daha doğrusu, olguların
iki yönde gelişti; biri, kamudan aileye geri çekilme, öteki ise kamu mantıksal dizilişi bir sistem oluşturuyordu; 18. yüzyıldaki, fenome-
sal görünüş konusunda ortaya çıkan yeni bir kafa karışıklığıydı ki, ne bir yer veren; ancak doğanın fenomene aşkın olduğu doğa düze-
her şeye rağmen ki\ra dönüştürülebilen bir kafa karışıklığıydı bu. ni böylece tersine dönüyordu. İnancın materyalleri olarak nelerin
Buradan yola çıkılarak, sanayi kapitalizminin tek başına kamusal
hizmet görebileceği konusundaki bu yeni ölçü, fiziksel nesneler
-1!!_ alanın meşruluğunu ve bütünlüğünü yitirmesine yol açtığı sonucu
üzerine çalışmalar kadar psikolojiye de yön verdi. 1 870'lere gelin- -12-
na varılsa da, bu sonuç kendi mantığı içinde bile kabul edilemez.
diğinde, "duygu"nun belirdiği tüm somut koşullar ve "duygu"nun
Bu tek tip fiziksel malların psikolojik çağrışımları olması gerektiği
kendini açığa vurduğu somut işaretler ortaya çıkarılabildiği takdir-
ne insanları böylesine inanmaya iten neydi? İnsanlar neden bir şe
de, "duygu"yu kendi içinde anlamlı bir şey olarak ele almak makul
ye sanki o şeyin insani özellikleri varmış gibi inansın ki? Bu inan
görünüyordu. Bundan dolayı hiçbir koşul ya da işaret, a priori ola-
cın birkaç kişinin çıkarına olması, onu çoğunluğun neden destekle
rak, yersiz görülüp gözardı edilemezdi. İçkinliğin seküler bilginin
diğini açıklaınaz.
ilkesi olduğu bir dünyada her şey önemlidir; çünkü her şey önem
Bu sorun, ancien regime den miras kalan kamusal yaşamı dün
' .
kazanabilir.
yevi yaşama duyulan inanç açısından bir değişime uğratan ikinci et
' Seküler bilgi kodunun bu yeniden yapılanması kamusal yaşam
kenle ilgilidir. Bu inanç sekülerliktir. Seküler sözcüğü şu ya da bu
biçimde kutsal olana karşı olma anlamında alınırsa, sözcük tek bo- , üzerinde köklü bir etkide bulundu. Bu, kamu içindeki görünüşlerin,
yutlu ve donuk bir hale gelir. Sözcüğün dünyadaki şeyleri ve insan ne denli aldatıcı olurlarsa olsunlar, yine de çok ciddiye alınması ge
ları anlaşılabilir kılan semboller ve tasavvurlar olarak kullanılması rektiği anlamına geliyordu; çünkü görüntüler maskenin ardındaki
daha uygun olur. Sanının, en iyi tanım şudur: Sekülerlik, hayatta ol kişiye ait ipuçları verebilirdi. Bir kişinin tüm görüntüleri bir şekil
duğumuz süre içinde, her şeyin neden böyle olduğu hakkındaki de gerçekti, öncelikle somut olduğu için. Gerçekten de bu görüntü
inancımızdır; biz öldükten sonra kendisi de sorun olmaktan çıkacak bir giz olsaydı, bu onun daha da ciddiye alınmasını gerektirirdi; gö
bir inançtır bu. rüntü hangi temelde; a priori, zihinden çıkarılabilir ya da diğerlerin
Seküler terimler 1 8 . yüzyıldan 19. yüzyıla değin açık bir değişi den ayrılabilirdi? Bir toplum şeylerin kendi başlarına anlamlarının
me uğradı. "Şeyler ve insanlar", 1 8 . yüzyılda, kendilerine doğa dü olduğu ilkesine bağlıysa, idrak aygıtına çok derin bir özkuşkuculuk
zeni içinde bir yer verilebildiği zaman arılaşılabilir idiler. Bu doğa unsuru katınış olur; çünkü bu durumda her aynın işlemi bir hata da
düzeni fiziksel, elle tutulabilir bir şey olmadığı gibi, dünyevi şey olabilir. Böylece, 1 9 . yüzyılın büyük ve zenginleştirici çatışkıların
lerle sınırlı bir düzen de değildi. Bir bitki ya da duygu doğada bel dan biri ortaya çıktı; insanlar, kaçarak kendilerini özel ve ahlfild üs
li bir yer kaplıyordu, ama ne doğanın bir minyatürünü ne de bütü tünlüğü olan bir alana kapatmak isteseler de, yaşamı, örneğin ka
nünü anlatıyordu. Bu yüzden, doğa düzeni aşkın bir sekülerlik dü musal ve özel boyutlarına göre, böyle keyfi bir biçimde sınıflandır
şüncesine dayanıyordu. Bu görüş bilim adamlarının ve entelektüel manın başlarını belaya sokacak bir körlük olabileceğinden korku
lerin çalışmalarına girmekle kalmayıp, çocuk disiplinine ve evlilik yorlardı.
dışı ilişkilerin ahli\kiliğine ilişkin tavırlar gibi gündelik olaylara ka Fiziksel nesnelerin psikolojik boyutları olduğuna ilişkin fantezi
dar uzandı. bu yeni seküler düzende mantıklı hale gelmişti. İnanç, içkinlik ilke-
sinin egemenliğine girince, algılayan ve algılanan, iç ve dış, özne mun oluştuğunu tahayyül etmelerini beklerler. Bu, insanlık tarihine
ve nesne arasındaki farklılıklar siliniyordu. Eğer her şey potansiyel pervaneböceğinin yaşam evreleri temelinde yaklaşan bir görüştür.
olarak önemliyse, kişisel ihtiyaçlanmla ilgili olan şeylerle benim Ne yazık ki, insanlık tarihine ait bu krizalit teorisi hiçbir konuda
dolaysız deneyim alanımla ilgisi olmayan, kişidışı' şeyler arasında kent konusundaki çalışmalar kadar kötü sonuç doğurmamıştır. Bir
sınır çizebilmem nasıl mümkün olacak? Hepsi önemlidir ya da hiç birine zıt siyasi görüşlerden yazarlarca kullanılan "kentsel sanayi
biri değildir, ama bunu nasıl bilebilirim ki? B u yüzden, nesne ve devrimi" ve "kapitalist metropol" gibi kavramların her ikisi de şeh-
duyum kategorileri arasında ayrım yapmamalıyım, çünkü onları rin 19. yüzyıldan önce bir şey, kapitalizm ve modernizm etkisini
ayırırken hatalı bir sınır yaratıyor da olabilirim. Nesnelliğin ve ol gösterdikten sonra ise tamamen başka bir şey olduğunu ima eder.
gulara körü körüne bağlılığın yüzyıl önce bilim adına gördüğü iti Buradaki yanılgı, belli bir yaşam koşulunun başka bir duruma ge
bar gerçekte, şimdiki radikal öznellik çağı için bilinçsizce yapılmış çerken bulanıklaştığını görebilmekteki başarısızlığın da ötesinde,
.!!!L bir ön hazırlıktı. hem kültürel ayakta kalma gerçeğini hem de tüm devralınan şeyler ..1.L
Sanayi kapitalizminin kamusal yaşama etkisi onu ahlfil<.i anlam gibi, bu mirasın yeni bir kuşakta yarattığı sorurıları kavrayamamak-
da meşru bir alan sayan anlayışı zayıflatınak olurken, yeni seküle tan gelir.
rizmin etkisi bu alanı ters yönde zayıflatmak, yani insanların karşı Burjuvazi, o kamu denen şey içinde, insanların başka herhangi
sına duygu, şaşkınlık ya da basitçe ilgi yaratan hiçbir şeyin kişinin bir toplumsal ortamda ya da bağlamda yaşayamayacakları duyum
özel yaşam alanından a priori dışlanamayacağı ve keşfedilmeye de samalar ve insan ilişkilerini yaşadıkları inancını koruyordu. Ancien
ğer belli bir psikolojik niteliği hep taşıyacağı hükmünü koymak ol riigime' in şehir mirası, endüstri kapitalizminin özelleştirici itkile
muştur. Gelgelelim, kapitalizm ve sekülerizm bir arada incelendik riyle başka bir biçimde birleşmişti. Kamu, alılilk ihlallerinin ortaya
lerinde bile, değişim faktörlerinin kamusal alandaki etkisinin ne ol çıktığı ve hoş görüldüğü yerdi; kamusal ortamda saygınlık kuralla
duğuna ilişkin eksik bir bakış açısı, daha doğrusu, çarpıtılmış bir re rı kırılabilirdi. Eğer özel alan, ailenin idealleştirilmesiyle yaratılmış
sim sunmaktadır. Zira bu iki gücün toplamı toplumsal ve bilişsel fe bir sığınak, bir bütün olarak toplumun teröründen korunmaya yara
laketin tan1anılanması demek olurdu. Yabancılaşma, çözülme gibi yan bir sığınak ise, bu idealin bedellerinden özel türden bir dene
bilinen bütün mahşeri klişelerin sıralanması gerekecekti o zaman. yimle, yabancılar arasında geçen ya da daha önemlisi, birbirine ya
Gerçekten de kamusal boyutun çatırdayışının öyküsü bu kadarla bancı kalmaya kararlı insanlar arasında geçen bir deneyimle kaçıla
bitseydi, burjuvazi içinde kitlesel ayaklanmalar, politik fırtınalar ve bi!irdi.
özü farklı da olsa sosyalistlerin 19. yüzyıl kent proletaryasında or Ahlilk dışı [immoral] bir alan olarak kamu, kadınlar ve erkekler
taya çıkacağını umut ettiklerine eş düzeyde bir öfke patlaması yük için çok farklı şeyler ifade ediyordu. Kadınlar için, kirlenerek ve
selmiş olurdu. "kargaşa dolu, almış başını giden bir girdap" (Thackeray) içine sü
Yerleşik bir kent kültürünün bu yeni ekonomik ve ideolojik güç rüklenerek erdemlerini yitirme tehlikesine girdikleri bir yerdi. Ka
ler dünyasına yayılması onları dengeledi ve son derece çelişkili ve mu ile rezalet fikri yakından ilişkiliydi. Bir burjuva erkek için ka
sancılı duygular arasında, hiç olmazsa bir süre için, düzen benzeri mu farklı bir ahli\ki özellik taşıyordu. Bir kişi, kamuya girerek ya
bir şey sağladı. Tarihçiler bu miras konusunda kör kalmayı tercih da yüzyıl önce sıradan konuşmalarda sık sık kullanılan bir ifadeyle
ediyorlar. Bir devrimden "dönüm noktası" olarak ya da endüstri ka söylersek, "kendini kamuda yitirerek", evde baba ve koca olarak ki
pitalizminin gelişinden bir "devrim" olarak söz ederken çoğu za şiliğinde somutlandığı düşünülen baskıcı ve otoriter saygınlık özel
man, okurlarından daha önce bir toplumun olduğunu, devrim sıra liklerinden sıyrılabilirdi. Öyle ki erkekler kamusal yaşamın alılilk
sında hu toplumun durduğunu ve sonrasında da yepyeni bir toplu dışı oluşunu, kadınlar gibi onun sadece bir rezalet alanı olduğu şek
.. İng. lmpersonal: Kişisel o/may�n. (ç.n.-) linde değil, alttan alta bir özgürlük alanı sunduğu şeklinde yorum-
!uyarlardı. Örneğin, 1 9 . yüzyıl lokantalarında, saygın bir kadının, D . ŞİMDİDEKİ GEÇMİŞ
aralarında kocası bulunsa bile, bir grup erkekle birlikte yemek ye
mesi sansasyona yol açardı. Oysa bir burjuva erkeğin kendinden Günlük konuşma dilinde, bir şeyi "bilinçdışı" yapmaktan ya da bir
daha düşük seviyeden bir kadınla dışarıda yemek yemesi sessizce, başkasına yönelik gerçek duyguları ele veren "bilinçdışı" dil sürç
anrn özenle geçiştirilirdi. Aynı nedenden dolayı, Viktorya devri er mesinden söz ediliyor bugünlerde. Psikanalitik olarak bu kullanı
keklerinin evlilik dışı ilişkileri bazen geçmiş için tahayyül edebile mın anlamsız oluşunun hiç önemi yoktur. Açık olan, duyguların ira
ceğimizden daha açıktan yürütülürdü, çünkü bunlar hiilii aileden dedc�ı açığa vurulduğuna inanılmasıdır ki, bu inanç geçen yüzyılda
çok uzak bir toplumsal alanda, "dışarıda" ve bir anlamda bir alıliik kamusal ve özel yaşamın dengesiz hale gelmesiyle oluşmuştur. Ge
cehenneminde yaşanıyordu. çen yüzyılın sonlarında, karakter özelliklerinin iradedışı açığa vu
Dahası, geçen yüzyılın ortalarına gelindiğinde, yabancılarla bir- rulması nosyonu kendini en açık şekilde, "kafanın fiziksel biçimin-
R liktelikten gelen deneyim, kişiliğin oluşumunda acil bir gereklilik den yola çıkılarak karakterin ol..-unması" demek olan frenolojiye sık �
sorunu olarak görülmeye başlanmıştı. Yabancılara kendini açmayan sık başvurulmasında ve psikologların kafatasının biçimi ve diğer
birinin kişilik güçleri gelişmeyebilir, yaşam karşısında aşın dene fiziksel özelliklere göre geleceğin suçlularını belirledikleri krimi
yimsiz ve naif kalabilirdi. 1870-1880' !erin çocuk yetiştinneye iliş nolojideki Bertillon ölçümlerinde göstermiştir. Her ikisinde de psi
kin el kitaplarında ve yeniyetmelere yönelik okul kitaplarında, ya kolojik anlamda bir kişinin ne olduğu, iradesi dışında ve fiziksel
bancılarla ilişkiden kaynaklanabilecek dünyevi tehlikelerden kaçın olarak belirlenebilirdi; kişilik, yönlendirilmeye ve kesin olarak bi
mak ve bu tehlikeleri kandırılarak kötü yola özendirilmeyecek ka çimlendirilmeye yatkın olmayan bir durumdu. Darwin'inki gibi da-
dar iyi tanunak konusundaki çelişkili görüşlerle tekrar tekrar karşı ha rafine yaklaşımlarda gelip geçici duygusal durumların da irade-
laşıyoruz. Ancien regime de kanrnsal
' deneyim, toplumsal düzenin dışı açığa vurulduğu düşünülmekteydi. Gerçekten de, ilk psikanali-
oluşumuyla bağlantılıydı; son yüzyılda ise kişilik oluşumuyla bağ tik araştırmaların çoğunluğu Darwin'den türetilen bir ilke üzerine
lantılı hale geldi. Özgelişimin bir gereği sayılan dünyevi deneyim temellendirilmişti: Yetişkinlerde ilksel süreci incelemek olanaklı-
günlük inanç kodlarında olduğu kadar, geçen yüzyıl kültürünün bü dır, çünkü bu süreç yetişkinlerin iradesi ve denetimi dışındadır. Ge
yük yapıtlarında da yansıtılmıştı; bu tema Balzac'ın Sönmüş Hayal nelde, buna bağlı olarak, Viktorya çağında insanların giyimleri ve
ler, Tocqueville'in Amlar adlı kitaplarında ve Sosyal Darwinci!erin konuşmalarıyla kişiliklerini açığa vurduklarına inanılırdı. İnsanlar,
eserlerinde yer alır. Bu yaygın, sancılı ve akıldışı tema, kamusal de bu göstergeleri biçimlendirmeye güçlerinin yetıneyeceğinden, aksi-
neyimin değerine duyulan, eskiden bugüne taşınmış inançla yeni ne bunların iradedışı dil sürçmeleri, bedensel jestler, hatta süslenme
seküler öğretinin birleşmesinden doğuyordu. Yeni ·sekü!er öğretiye tarzları aracılığıyla kendilerini ele vereceğinden korkuyorlardı.
göre tüm deneyimler eşit değerdeydi, çünkü benliğin oluşumunda Sonuç olarak, özel duygularla bu duyguların kamusal teşhiri
hepsinin de eşit potansiyel önemi vardı. arasındaki sınır silinebilir, iradenin düzenleme gücü buna karşı
Son olarak, şimdiki zamandaki deneyimlerimiz içinde önceki koymaktan aciz olabilirdi. Kamusal ve özel alan arasındaki sınır ar
yüzyılda gerçekleşmiş dönüşümlerin ne gibi izlerinin bulunduğunu tık azimli insanların çizdiği bir şey olmaktan çıkmıştı; böylelikle,
sormamız gerekiyor. Özelleşme, meta fetişizmi ya da sekülerizm kamusal alanın kendi başına gerçekliği inanılır olmaya devam ettiy
gibi görünüşte soyut etkenler yaşantımıza hangi yollarla giriyorlar? se de, ona egemen olmak artık toplumsal bir etkinlik olarak görül
Kişilikle ilgili mevcut yaklaşımlar içinde geçmişle bağlantılı biçim müyordu. Kamusal alanda karakterin iradedışı açığa çıkmasına iliş
lerin dördü dikkat çeker. kin bu fikirler bugün halk dilinde yanlış bir biçimde "bilinçdışı"
davranış olarak adlandırılan şeyin ilk habercileriydi.
J 9. yüzyıl bunalımının ikinci belirtisi günümüzün sıradan poli-
tik konuşmalarından izlenebilir. Çıkarları kendi inançlarına, seç
görüşlerin kökleri geçen yüzyılda sınıf savaşlarında kullanılmaya
menlerine ya da ideolojisine yabancı olan grupları da cezbedebilen başlanan anti-ideolojik silahtadır.
bir lideri "güvenilir'', "karizmatik" ve "inanılır" olarak betimleme Üçüncü bağlantı, karakterin iradedışı açığa vurulduğu düşünce
eğilimindeyizdir. Modem bir politik liderin, "Özel yaşamımı boş sine ve özel imgelemin kamusal imgeleme dayatılmasına karşı bir
verin; benimle ilgili olarak bilmeniz gereken tek şey ne kadar iyi yüzyıl önce insanların kullandıkları savunına mekanizmalarıyla il
bir temsilci ve yönetici olduğum ve görevim esnasında neler yap gilidir. Bu savunma mekanizmaları tuhaf bir yol izledi ve sanat ic
mak istediğimdir" düşüncesinde ısrar etmesi intihar olurdu. Oysa,
ra edenleri kamusal şahsiyetler olarak bugün sahip oldukları özel
daha birkaç gün önce sanayi kesiminin ücretlerinden alınan vergi
statüye yükseltmeye insanları özendirdi.
leri arttırmış olsa bile, muhafazakar bir Fransız devlet başkanının
insan hissettiklerini elinde olmaksızın belli ediyorsa, kamusal
işçi sınıfından bir aileyle yemek yemesi bizi heyecanlandırır ya da
herhangi bir duygunun, cünılenin ya da tartışmanın anlamı da ko
44 kahvaltısını kendisi hazırlıyor diye bir Amerikan başkanının bir ön
nusan
.
o kişinin karakterine bağlıysa, insanlar içyüzlerinin anlaşıl- .!!Ş_
cekinden daha samimi ve güvenilir olduğuna inanırız. Bu politik .
masından hiçbir şekilde kaçınamaz. Bu durumda en emın savunına
"güvenilirlik", özel imgelemin kamusal imgelem üzerine dayatıl
yolu hiçbir şey hissetmemek, açığa vurulacak bir duygu taşıma
masıdır ve yine, geçen yüzyılda bu iki alanın davranışsal ve ideolo
maktır. Bugün Vikıorya çağının baskıcılığı, toplumsal züppeliğin
jik olarak birbiriyle karıştırılması sonucunda gelişmiştir.
ve cinsel korkunun bir karışımı olarak suçlanmaktadır. Oysa bu gü
Psikolojik imgelemin kamusal alanda satılık şeylere dayatıldığı
dülenimlerin arkasında, o kadar ilginç olmasa da en azından anlaşı
nı görmüştük. Aynı türden bir süreç ilk kez çarpıcı bir biçimde 1848
lır bir neden yatıyordu: Heyecan ve duyguların bir kez uyandıkla
devrimler ipde kendini gösteren politikacıların, sokağa dökülmüş rında onları gizlemek için harcanan irade gücünü aşarak açığa çık
kalabalık karşısındaki davranışlarıyla başladı. Kamusal alanda et
tıklarının düşünüldüğü bir ortamda duygulardan uzaklaşmak, yara
kinlik yürüten bir kişiye bakıldığında algılanan şey, o kişinin niyet
lanmayı önlemenin tek yoludur. Örneğin, insanlar ilgi çekmemek
leri ve karakteriydi; öyle ki o kişinin söylediklerindeki doğruluk
için mümkün olduğunca az mücevher, takı takarak ve sıradışı bir
sanki nasıl bir insan olduğuna bağlıydı. Bu koşullarda kamu içinde
biçimde süslenmeyerek karakterlerini öteki insanlardan gizlemeye
gözlenen kişi eğer bir politikacı ise, sözü edilen dayatmanın, keli
çalışıyorlardı; bu her bir dönemde yalnızca birkaç tür kumaş kalıbı
menin politik anlamıyla derin bir anti-ideolojik etkisi olurdu. Top nın popüler hale gelmesinin nedenlerinden biriydi. Oysa teknik ba
lumsal sorunlarla ilgili bir görüşün ya da daha iyi bir toplum anla kımdan aynı makinelerle çok çeşitli modellerin üretilmesi müm
yışının inanılırlığı o andaki izleyicilerin davanın başını çeken kişi kündü.
ye ne kadar .yakınlık duyduğuna bağlıysa, bir görüş kendi başına
İnsanlar aynı zamanda hem olabildiğince az dikkat çekmek isti
nasıl anlamlı olabilir ve sürekli bir eyleme nasıl ön ayak olabilir?
yorlar hem de tiyatroda kostümlerin dramatis personae'nin karak
Bu şartlar altında kamusal ifade sistemi bir kişisel temsil sistemine
terlerini, tarihsel ve toplumsal konumlarını tam olarak yansıtması
nı talep etmeye başlıyodardı. Yüzyılın ortasında sahneye koyulan
dönüştü; kamusal bir şahsiyet ne hissettiğini başkalarına gösterir ve
inancı doğuran şey de bizzat bu duyguların açığa vurulmasıdır.
tarihi oyunlarda aktörlerden, Danimarkalı bir Ortaçağ prensini ya
Özel olanın kamusal olana dayatılması burjuva kitle için oldukça
da Romalı bir imparatoru gerçekten olması gerektiği gibi temsil et
çekiciydi, ama öte yandan da toplumsal hiyerarşinin daha alt sırala
meleri bekleniyordu. Melodramlarda kostüm ve jestler öylesine dü
nndakilerin bu koşullara inandırı!abilmeleri gerekiyordu; bu başa
zenlenmişti ki, çabuk ama küçük adımlarla sahneye çıkan bir ada
rılabildiği oranda hakiki bir kişilik edinmek için gereken burjuva mın daha hiç ağzını açmadan oyundaki kötü kişi olduğu anlaşılırdı.
"saygı" esaslarını dayatına yoluyla sınıf tahakkümü sağlanabilecek Daha genelde, icra sanatlarında, yaşamın tersine, kişinin güçlü bir
ti. Kısaca, kamusal alanda "sahicilik" ile ilintili olan günümüzdeki biçimde öne çıkması ve kişiliğin saltanat sürmesi bekleniyordu.
Aktör ve müzisyenler ancien regime ' de ulaşabildikleri hizmetkar �
rreri çekilerek savunma ve sessizlik. Benlik takıntısı, geçen
yüzyı-
.
Mahrem ıyet,
lık konumlarının çok üstünde bir sosyal statüye yükselmişlerdi. İc lın bu bilmecelerini yadsıma yoluyla çözme çabasıdır.
çabası
racıların toplumsal yükselişi, insanların duygularını bastırarak kişi kamu sorununu kamusal olanın varlığım yadsıyarak çözme
erinin yıkıcılık
liklerinin anlaşılmasından kaçındıkları sıradan burjuva yaşam tarzı dır. Her yadsıma gibi bu da geçmişin yıkıcı özellikl
etti. 1 9 . yüzyıl devam
na bütünüyle aykırı bir biçimde, güçlü, heyecan uyandıran, ahlfilci ları oranında sağlamca yerleşmesine hizmet
bakımdan kuşkulu bir kişilik sergilemelerine dayanıyordu. ediyor.
Karakterlerin iradedışı ifade edildiği, özel olanın kamusal olana
dayatıldığı başkalarınca kişiliğin okunmasına karşı tek savunmanın
duygulardan feragat etmek olduğu ve mahremleşme yolundaki bu
toplumda, kişinin kamu içindeki davranışı köklü bir biçimde değiş-
..1!2_ mişti. Kamusal alanda sessiz kalma, kişinin ezildiğini hissetmeksi
zin kamusal ya�ama, özellikle de sokaktaki yaşama katılabilmesi
nin tek yoluydu. 19. yüzyıl ortalarında, Paris ve Londra'da, ardın
dan da diğer Batı başkentlerinde önceki yüzyılda görülenlere hiç
1 benzemeyen ya da bugün Batı dışında dünyanın çoğu yerinde görü
len bir davranış modeli gelişti. Yabancıların birbirleriyle konuşma
hakkının olmadığı, herkesin arkasına gizlenebileceği bir kalkana
sahip olma ve yalnız kalma hakkının kamusal bir hak olduğu nos
yonu yerleşti. Kamusal davranış bir gözlem, pasif bir katılım, bir
çeşit röntgencilik sonınuydu. Balzac bunu "gözün gastronomisi"
diye adlandırdı; kişi her şeye açıktı, herhangi bir olayda rol alması
nın bir zorunluluk olmaması koşuluyla kendi ilgi ve etki alanında
var olan hiçbir şeyi a priori reddetmiyordu. Bir hak olarak görün
meyen sessizlik duvarı, kamu içinde bilgi edinmenin öteki erkek ve
kadınların, olayların ve yerlerin gözlenmesi sorunu olduğu anlamı
na geliyordu. Bilgi bundan böyle toplumsal ilişkiler yoluyla üretil
meyecekti.
Modem kamusal yaşamın başına bu denli dert olan görünürlük
ve yalıtım paradoksu, son yüzyılda biçimlenen kamu içinde sessiz
kalma hakkından doğmuştur. Görünürlük ortasında başkalarından
yalıtlanma, kaos içinde olmasına karşın yine de çok çekici olan bu
alana girmeye cesaret edildiği zaman suskun kalma hakkında ısrar
edilmesinin mantıklı bir sonucuydu.
1 9. yüzyıldaki kamusal yaşam krizinin mirasından söz etmek,
bir yanda kapitalizm ve sekülerlik gibi yaygın etkenlerden, öte yan
da da şu dört psikolojik koşuldan söz etmektir: karakterin iradedışı
açığa vurulması, kamusal ve özel imgelemin üst üste oturtuln1ası,
il odalarının almasının, benlik sorunlarına giderek daha fazla gömül
Roller memizle ilişkisi olabileceğini söylemektedir. Ama bu ilişki tam ola
rak ne anlama gelmektedir ve uzantıları nelerdir?
İkinci zorluk tanımlanması daha da zor türdendir. Bu temaların
tüm genelliğine rağmen, bunları ele alan yazarların çoğu zaman,
kamusal alandaki erozyon fikrinde yatan ama bu söylemin terimle
rinde doğrudan bir belirgirılik kazanmayan başka bir konuda yaz
dıkları ya da el yordamıyla başka bir konuya yaklaştı.klan görülü
yor. Bu sorun, insanların kendilerini ifade ettikleri toplumsal koşul
lar sorunudur. İnsanı bir duygudaşlık, bir uyan yaratabilecek şekil-
de duyguların�. başkalarına açıklamaya teşvik eden toplumsal koşul- ��
lar nelerdir? Iıısan sıradan deneyimlerini ifade etmek için ne tür
toplumsal koşullarda yaratıcı güçlerini harekete geçirir? Bu sorular,
lı1sanın, bugün yalnızca sanatın özel korumaya alınmış sahasında
toplanmış görünen enerjileri, eğer kullarırrsa ne zaman doğal bir bi
çimde kullanacağını açığa kavuşturmaya hizmet eder. Toplumun
benlik saplantısı konusundaki çağdaş yazının büyük bölümü bu
saplantının insanların birbirlerine karşı açık olmalarını engellediği-
ni ve hepimizin sanatsız sanatçılar olduğumuzu ilan etmektedir. Pe-
ki ama, mahrem saplantıların aşındırdığı sanat neyin nesidir?
Yöntem sorunuyla, güdük ifade sorunu arasında ilişki vardır.
Kendine dönüklük içinde israf edilen beceri oyun oynama becerisi
dir ve oyunda başarılı olmanın şartı da yabancılardan oluşan bir iz
leyici topluluğunun varlığıdır, fakat aynı oyun mahrem kişiler ara
sında anlamsız hatta yıkıcı olmaktadır. Tavırlar, görenekler ve ritü
Kamusal ve özeJ yaşam arasındaki dengenin değişmekte oluşu mo el jestlerle oynama, kamusal ilişkileri oluşturan ve kamusal ilişkile
dern toplum üzerinde çalışan pek çok yazarın ilgisini çekmiş, ama rin duygusal anlamlarının türetildiği kaynaktır. Toplumsal koşullar
aynı zamanda onları şaşırtmıştır. Bu şaşkınlık iki türlü olmuştur. kamusal alanı aşındırdığı ölçüde, insanların oynama kapasitesini
Konunun genişliği şeklinin belirlenmesini güçleştirir. Söz konu kullanımı da rutin olarak engellenir. Mahrem bir toplumun üyeleri,
su olan, şehirlerdeki kamusal mekfuıların erozyonu, siyasal söyle sanattan mahrum sanatçılar haline gelirler. Bu oynama tarzları "rol
min psikolojik terimlere tercüme edilmesi, sahne sanatçılarının ka ler"dir. Şu halde, modern kültürde kamusal ve özel arasındaki kay
musal kişilikler olarak özel bir statüye yükseltilmeleri, kişidışılığın mayı anlamanın bir yöntemi, bu kamusal "roller" deki tarihsel deği
kendisinin ahlfilci bir kötülük olarak yaftalanması gibi çok çeşitli şimleri araştırmak olacaktır. Kitabımızın yöntemi de budur.
meselelerdir. Ne gibi bir özgül deneyimin ve ne türden "veriler"in Toplumsal analiz günümüzde bir dil kargaşası içinde yürütüldü
genel temaya ilişkin olduğunu bilmemizin zorluğu da aynı sorunun ğünden, modern kültürde toplumsal ve psikolojik taleplerin denge
bir diğer yanıdır. Örneğin sağduyu, toplumsal merkezler olarak şe sizliğini anlamak için bugün revaçta olan bazı fikirleri açığa kavuş
hir sokaklarının ve meydanlarının yerlerini banliyölerdeki oturma turarak başlamak yararlı olabilir. Doğrudan doğruya bu sorurıla uğ-
raşanlar çok farklı ilci kampa ayrılıyorlar: Kampın birinde, kendini !ine gelir ve o insan kendini o kadar az ifade edebilir. Kendine dö
psikolojilc yaklaşıma kaptırmış bir toplumun ahlfilci durumuyla ilgi nüklük koşullarında benliğin anlık açılımları şekilsizleşir. "Bakın
lenen yazarlar, diğerinde de bu değişimin tarihsel kaynaklarını hissediyorum", bariz bir biçimde narsisizmdir, ancak Trilling, "Sa
Marksçı geleneğin terimlerini kullanarak açıklamaya çalışanlar yer na yalnızca hissetme çabamı gösterebilirim" şeklindeki o kadar ba
almaktadır. riz olmayan formülün de aynı itkiye bağlı olduğunu aynmsamışnr.
Ahliikçılar her ne kadar bu tarihsel dengesizliğin yol açtığı insa David Riesman'ın Yalnız Kalabalık'taki argümanı karşı uca sav
ni ifade sorunları ile daha çok ilgilenmişlerse de, asıl meseleleri rulmuş olsa da, bu tarihsel değişimle ilgili meseleleri kavrayış tarzı
herhangi bir toplumun yaratıcı potansiyelleri hakkında bir teoriden Lionel Trilling'le neredeyse aynıdır. (Daha az tanınsa da eşdeğerde
çok, özellikle insanların ne zaman kendi duygularını ifade etme önem taşıyan eğitim sosyolojisi üzerine olan yapıtı ile Trilling'in
derdine düşseler ifade edemedikleri şeklindeki modern paradoks ol- tummuna yaklaşmıştır.) Ya/mz Kalabalık ile yetişen Amerikan ku-
.J.Q_ muştur. Bu paradoks, Alman sosyolog Theodor Adorno'nun Sahici şağı yazarın niyetlerini yanlış yorumlamaya yatkındı. Onlar yazarın K
F4 /iğin Dili adlı yapıtının, hakikat-olarak-öznelliğe karşı bir dizi Amerilcan toplumundaki iç yönelimli ve özel ihtiyaçlara dönük Pro
Fransız psikanalistin başı çektiği saldırıların ve en son olarak da bu testan kültürünün yerine, insanlardan başkalarının ihtiyaçları ve ar
çıkışların en güçlüsü olan Lionel Trilling'in son yazılarının konu zularına daha fazla açıklık beklenen bir kültürü koyma eğilimini
suydu. tenkit ettiğini sanıyorlardı. Gerçekten de tüm zorluklarına karşın
Trilling, yaşamının sonlarına doğru modern kültürde "sınırsız" Riesman, öteki-yönelimliliğin Amerilcan yaşamı için, hatta aynı yo-
bir benliğe duyulan inanç üzerine yazmaya başlamıştı. Bu çalışma lu izlerse Avrupa toplumu için de iyiye doğru bir değişim olacağını
ların ilki olan İçtenlik ve Sahici!ik'te Trilling, kendini ifşa etmenin düşünüyordu. Riesınan'ın değerlerinin yanlış anlaşılması okurları-
bir ifade etme edimi anlamına gelmediğini göstermeye çalışıyordu. nın içinde yaşadıkları kültürün mantıki bir sonucuydu, zira söz ko
Sorguladığı konu özellikle dilde bu gerçeği somutlayan bir deği- ', nusu kuşak, bomboş bir toplumsal dünyadan kaçmak ve o dünyayı
şimdi ki, söz konusu değişim 19. yüzyıldan önce konuşulan kişisel ' kınamak için psikolojik yaşamdan yararlanma arzusu duyan bir ku
içtenlik dilinden, 19. yüzyıldan sonra konuşulan bireysel sahicilik şaktı. Bir eylemden önce "kafa kafaya vermeye" aynı değeri biçen
diline bir kaymaydı. Trilling, içtenlilc ile kişinin özel alanda hisset !960'lar kuşağının ne bu bomboş dünyayı kınamaları ne de ardın-
tiklerinin kamu içinde açığa vurulmasını; sahicililc ile de bir kişinin dan o dünyaya isyan etmeleri egemen kültüre bir meydan okuma
kendi hissetme çabalarını doğrudan bir başkasına açık etmesini kas sayılabilirdi; aksine, farkında olmadan, boş bir kamusal alan ile üs
tediyordu. Sahicilik tarzları, kamusal ile özel arasındaki farkları sil tesinden gelemeyeceği sorumluluklarla aşırı yüklenmiş bir malırem
mektedir. İnsanlığın başka bir kişi hakkında duyulan yaralayıcı alan arasındaki dengesizliği pekiştirmişti bu kınama ve isyanlar.
duyguları ondan gizlemek demek olabileceği ve olduğundan farklı Riesman'ın yapıtının önemi sadece yanlış anlaşılmasından kay
görünerek duygularını bastırmanın ahlil.ki bir ifade olduğuna ilişkin naklanmıyor kuşkusuz. Aynca, Riesman'ın tarihsel bir hareketin
fikirler, sahiciliğin koruması altında anlamlı olmaktan çıkarlar. Bu- , seyrini yanlış yorumlaması da söz konusu değildir, zira onun öteki
nun yerine, kendini açığa vurmak inanırlığın ve hakikatin evrensel yönelimli toplumundan iç yönelimli bir topluma doğru bir gidiş ol
ölçütü haline gelir. Peki ama başkasına kendini ifşa ederken açığa muştur gerçekten de. Riesman'ın başarısı, bu genel ve çok yönlü
vurulan nedir? Bu noktada Trilling, edebi metinlerin analizi ve her sorun için sosyopsikolojik bir dil yaratmış olmasıdır. Dahası, mah
şeyden önce de Sartıe'ın eleştirisi yoluyla, bizim psilcolojik anlam rem yaşama aşırı ağırlık verilmesinden ve bunun benlikleri konu
da "narsisizm" kavramıyla ifade ettiğimiz bir fikre ulaşır. Kişi his sunda saplantılı insanların ifade gücünü etkilemesinden kaygı du
sedilen şeyin nesnel içeriğinden çok gerçekten hissedebilme üzerin yanların neden toplumsal düşüncenin belirli bir geleneğine ait ol
de ne kadar yoğunlaşırsa, öznellik o kadar kendi içinde bir amaç ha- duklarını ilk kez ortaya koyan Riesman'dı. Bu gelenek, 19. yüzyıl-
da Alexis de Tocqueville'in yapıtlarıyla kurulmuş olan gelenektir. Dünya Savaşı'ndan sonra Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü
Tocqueville bu modem eleştirel bakışı ilkinden beş yıl sonra ya-·. (Frankfurt Okulu) üyelerinin çalışmalarında somutlanır. Savaş ön-
yımlanan Amerika' da Demokrasi adlı yapıtının ikinci cildinde baş- cesi günlerde, Enstitü üyeleri, özellikle Theodor Adomo, hem gün-
latır. Birinci cilt, eşitlikle özdeşleştirilen demokrasinin, yönetici ço- lük yaşantı düzeyinde hem de Hegel'inkiler gibi daha felsefi nos-
ğunluğun azınlıkları ve muhalifleri baskı altına alması tehlikesiyle. yanlar açısından, duyguların sahiciliği kavranıına ilişkin büyük
karşı karşıya olduğunu tespit ediyordu. İkinci ciltte ise politikadan.· çaplı analizlere girişmişti. Savaştan sonra da Jurgen Habermas ve
çok eşitliğin mevcut olduğu günlük yaşam koşullan ve muhalifle-. Helmut Plessner gibi daha genç üyeler bu çalışmaları "kamu" ve
rin bastırılması tehlikesinin yerini alan daha karmaşık ve farklı bir . "özel" sözcüklerinin anlamlarındaki değişim açısından yürüttüler.
tehlike vurgulanıyordu. Tehlikeler artık yurttaş kitlesinin düşmanla, Habermas, insanların toplumsal yaşanıın kamusal boyutları hakkın
rından. değil, kendi içinden gelmektedir. Tocquevi!le kaba eşitlik] da neler düşündüklerini ortaya çıkarabilmek için kanaat araştırma-
_g_ koşullarında, yaşamın mahrem alanlarının giderek artan bir öneıııt lan yürüttü. Plessner ise kamusal ve özel arasındaki ağırlık değiş- 21-
kazanacağına inanıyordu. Kamu, kişinin kendisi gibi olan·• inesini şehrin karakterindeki değişinılere bağladı. Bu genç kuşak,
başkalarından ibaret olduğu için, kamusal sorunlar, ortak çıkarları.ı Adomo ve Max Horkheimer'ın psikolojik derinliğinden bir miktar
(örneğin eşitlik) gözetecek devlet görevlilerinin ve bürokratların ek uzaklaşarak daha "ekonomik" bir yaklaşımı önemsediler. Kuşkusuz
!erine bırakılabilirdi. Böylece, yaşamda uğraş verilecek sorunlar' , buradaki ekonomi, yaşam araçlarının üretimi olarak geniş anlamıy
daha da psikolojik bir karaktere bürünecekti; çünkü devlete güven · ;( la anlaşılan ekonomidir. Bunu yaparken de, Marx'ın burjuva ide
olojisindeki "özelleşme" üzerine; yani modem kapitalizmin kişisel
duyan yurttaşlar malırem alan dışında olup bitenle ilgilerini kese- il
ceklerdi. Peki, sonuçta ne olacaktı? d•c olmayan piyasa koşullarında çalışan insanlar için geliştirdiği, işle-
Tocqueville bunun ikili bir sıkıştırma olduğunu düşündü. İnsan-; :İ rine aktaramadıkları hislerini aile ve çocuk yetiştirme alanına akta
ların gönüllü olarak atılacakları duygusal risk .derecesi giderek aza,· ;ı rarak telafi etıne eğilimi üzerine yazdıklarına dayandılar. 1
lacaktı. Hırslı olacaklar, ama asla büyük tutkular beslemeyecekler ';.
ve bu tutkuların esiri olmayacaklardı; çünkü tutku ınalıreın yaşamın
Sonuçta ortaya çıkan, "özelleşme"nin terminolojisindeki olağa
l'•. · nüstü arılaşmaydı; ama bu yazarlar, özellikle de Plessner bunun
1
y
istikrarını tehdit ederdi. İkincisi, benliğin tatınini son derece güçle-· ·� karşılığında ağır bir bedel ödediler. Marksist ortodoksiye yaklaştık
şecekti; nedeni de, Tocqueville'e göre, herhangi bir duygusal ilişki, �· ça, betimledikleri illetler daha da tek boyutlu hale geldi: İnsan, ken
bireyciliğin varacağı "ifadesiz yalnızlığın" değil, toplumsal ilişkiler ı; di özyıkıcılık eğilimleri ve ifade eksiklikleri yıkıcı bir sistem tara
· · ·,;. fından pekiştirilen bir yaratık değil, bizzat kendi duygularına içsel-
ağının bir parçası olarak algılanırsa ancak anlamlı olabilirdi.
Tocqueville geleneğini izleyen günümüz yazarlarının çok azı bu ·; leştirdiği korkunç bir sistemin pençesinde kıvranan, yabancılaşmış
geleneğin genetik temelini, yani "Psişik illetler eşitlik koşullarının .�- bir yaratık haline geldi. Katıksız bir kurban edilme dili oluştu. Ka
var olduğu bir toplumun ürünüdür" görüşünü kabul eder. Ne Tril- '· tıksız kurban kaderin sillelerinin pasif bir muhatabı olduğundan,
ling'in ne de Riesman'ın yapıtlarında malırem bakış açısına eşitli- gerçek kurban edilişin tüm karmaşıklığı ve özellikle de Tocquevil-
ğin "neden olduğu" söylenir. Eşitlik değilse, nedir o halde? İşte, ah- le yanlısı okul yazarlarının fark etıniş oldukları kişinin kendi aşağı:
la.ki içgörüsünün bütünselliğine ve mahremiyetin yarattığı ifade tı- laruşına aktif katılımı ortadan silinmişti.
kanıklığı hakkında duyduğu insancıl kaygısına rağmen modem � Bu okullardan her biri ötekinde olmayan bir güce sahiptir. İlkin-
çağda bu okulun karşısına dikilen zorluk da buradadır. · ; de bir anlatım gücü ve mahrem görüş olgularını kavrama özelliği
Mahremiyet düşüncesine ilişkin ikinci modem yaklaşım gerçek- f
· var; ikincisinde, bu olguların nasıl oluştuğuna ilişkin, her ne kadar
ten de bu nedenleri ele alıyordu ve sonuçta ortaya çıkan alıliiki ve 'i Marksist "özelleşme" konusuna daraltılmış olsa da gelişkin bir dil
psikolojik karmaşayla pek ilgilenıniyordu. Bu yaklaşım, İkinci •; vardır. Bununla beraber birinci okul, kendine dönüklük sorununun
arkasında çok daha temel bir sorunun yattığına inanmaktadır. İn !arın nasıl davrandıklarının tüm bu kataloglaştınlmasının ötesinde,
sanların ifade potansiyelinin bir dizi toplumsal koşul tarafından teş "duruma uygun" davranışa ne değer biçtikleri sorusu vardır. İnanç
vik edilebileceğini, ama aynı zamanda bu koşulların kişinin kendi ve davranış kodları bir araya gelerek bir rolü oluşturur ve rollerin
özyıkıcı güdülerini de destekleyebileceğini düşünüyorlar. Frankfurt tarihsel açıdan incelenmesini bu derece güçleştiren tam da budur iş
Okulu'nun genç kuşağı, bu gizli soruna, modern toplumun hastalık- z, te. Çünkü kimi zaman yeni davranış modelleri eski inanç kodları ile
!arının yabancılaşma, kişiliksizleşme ve bunun gibi bildik tüm fela yorumlanmaya devam ederken, kimi zaman da aynı türden bir dav
ket klişeleriyle dile getirilmesine karşı giderek duyarsızlaştı. ranış, insanlar onun anlamıyla ilgili yepyeni tanımlara ulaşmış ol
Bu sorunların üstesinden gelebilmek, hem konuya tarihsel yak salar bile, varlığını normalden uzıın sürdürecektir.
laşabilmek hem de tarihsel sonuçların karmaşıklığına duyarlı ola Roller özel türden inançlar gerektirir. Böylesi bir inancı, "ide
bilınek, aynı anda hem bir yöntemi hem de bir teoriyi gerektirir. oloji" ve "değer" gibi birbiriyle bağlantılı iki sözcükten ayırarak
2'L Toplumbilimciler sıklıkla, sanki bir yöntem kişiyi belli bir hedefe bunu görebiliriz. İnanç ideolojiden basit bir şekilde ayrılabilir. "İş- 25_
ulaştıran tarafsız bir araçmış, sanki bilimle uğraşanlar bir soruna çiler sistem tarafından kazıklanıyor" ifadesi ideolojik bir ifadedir.
belli bir teoriyi "uyarlarmış" gibi yazarak hem kendilerini hem de Böyle ideolojik bir ifade, verili bir dizi toplumsal koşul açısından,
başkalarını yanıltırlar. Biz kamusal rollerin aşınmasını incelerken, mantıklı olsun ya da olmasın, bir idrak [cognition) işidir. İdeoloji,
aynı zamanda konumuza ilişkin bir teori de olan bir araştırma tarzı onu savunan kişinin davranışına bilinçli olarak katıldığı noktada
benimsiyoruz. Yani, bize göre konu gözle görülebilenden çok daha inanca dönüşür. İdeoloji sıklıkla inanç ile karıştırılır, Çünkü idrak
fazlasını, insanların kendilerini birbirlerine güçlü bir biçimde ifade düşünce ile kanştınlınaktadır. "Seni seviyorum" dilin bir parçası
edebildikleri koşulların ne olduğu yolundaki gizli soruyu barındırı olarak tutarlı bir idrak ifadesidir; inanılır olup olmadığı ise onun
yor. tam bir cümle olması, uygun bir anda birisi tarafından bir diğerine
söylenmiş olması ve benzeri dışında başka faktörlere bağlıdır.
İnsanların toplumsal yaşam hakkındaki kanaatlerinin çoğu hiç
A. ROLLER bir zaman davranışlarına yansımaz ya da davr�larını fazla etki
lemez. Bu pasif türdeki ideoloji sıklıkla modem kamuoyu yoklama
Bir "rol" genellikle bazı durumlar için uygun olurken bazıları için larında kendini gösterir. İnsanlar arıket yapan kişiye kent sorunları
uygun olınayan davranış olarak tanımlanır. Ağlamak genelde "rol" ya da siyahların aşağılık oldukları hakkındaki kanaatlerini söyler
olarak tanımlanamayan bir davranıştır; ancak bir cenazede ağlamak ler. Anketçi de onların ne hissettiklerine ilişkin doğruyu yakaladığı
"rol" tanımına girebilir; yani söz konusu duruma has, uygun olan ve nı sanır. Çünkü bu kanaatler ile bilgi veren kişinin sosyal statüsü,
beklenen bir davranıştır. Rollere ilişkin incelemelerin birçoğu, han eğitimi ve benzeri şeyleri arasında rasyonel bağlantı kurulabilir. Ve
gi tür davranışın hangi tür duruma uygun olduğunu sıralayan bir ka sonra bu kişiler arıketçiye aktardıklarının aksi davranış gösterirler.
talog iken, roller hakkındaki mevcut teoriler de toplumların uygun Bunun çarpıcı bir örneği, 1970'!erin başında Amerika' da görüldü:
luk tanımlarını nasd oluşturdukları üzerinedir. Ancak, genellikle bu İşçi sendikası bürokratları Vietnam Savaşı 'na karşı olan protestocu
kataloglarda gözden kaçan şey rollerin yalnızca insanların mekanik ları "vatansever olmamak"la suçlarken, savaşın sona erdirilmesi
bir şekilde, doğru yer ve zamanda, doğru duygusal belirtileri anın için hükümete en büyük baskıyı da onlar yapıyordu. Kanaatleri de
da sergiledikleri pantomirnler ya da sessiz gösteriler olınadığıdır. ğil de inançları konu alan bir araştırma bu nedenle, eylemlerle bağ
Roller aynı zamanda, insanların kendi davranışlarını, başkalarının lı olan, somut olarak o eylemleri etkileyen duyguların ve niyetlerin
davranışlarını ve içinde bulundukları durumları hangi şartlarda ve incelenmesidir. Rollere ilişkin inanç kodları biçimsel olarak ideolo
ne kadar ciddiye aldıkları gibi inanç kodlarının da parçasıdır. İnsan- jinin eylemli kılınması şeklinde tammlanabilir. Bu eylemli kılma
1
1
ise dilsel tutarlılık dayatmaları yoluyla değil, toplumsal koşulların
etkisiyle gelişir.
ı nelde, dünya tiyatrosunun bir tek seyircisinin olduğu ve o seyirci
nin, yani Tanrı'nın, aşağıda caka satarak kılıktan kılığa giren çocuk
"Toplumsal değerler" ve "değerler sistemi" ifadeleri sosyal bi· ' larını göklerden kederle seyrettiği düşünülürdü. 18. yüzyılda, dün
!imlerin gündelik dilin başına sardığı belalardır. İtiraf etmeliyim ki, yadan tiyatro sahnesi olarak söz edilmeye başlandığında, insanlar
"değer"jn ne olduğunu hiçbir zaman anlayamamışımdır. Değer, biri
'
takındıkları tavırlar için yeni bir seyirci düşlemeye başladılar. Bu
"şey" değildir. Eğer insanların toplumsal . dünyalarıru rasyonalizd seyirci artık Tanrı değil birbirleriydi; o kutsal keder yerini günlük
ederken kullandıkları dilden bir parça ise, o zaman ideolojinin bir ' · yaşamda oynanan rollerden, biraz kinik bir tarzda da olsa keyif al
parçası olarak ele alınmalıdır. Yok eğer "değer", "muteber bir fikir'' maya hazır bir seyirci topluluğu olduğu hissine bıraktı. Toplumla ti
demeks.e o zaman da tam bir karmaşaya düşeriz. "Özgürlük" yatronun özdeşleştirilmesi daha yakın zamanlara kadar Balzac'ın
"adalet", farklı zamanlarda farklı kişiler için farklı anlamlan olan, İnsanlık Komedyası adlı eseri, Baudelaire, Marın ve ilginçtir, Freud
J:Q... muteber f'ıkirlerdendir; bunları toplumsal değerler olarak tanımla· K
� �anı �.
maJ< kendi başına hangi nedenlerle öyle değerlendirildilderine iliş· Bu kadar çok el değiştirdiği ve bu kadar uzun bir zamana yayıl
kin hiçbir fikir vermez. dığı düşünülürse, bir tiyatro sahnesi olarak toplum imgesinin tek bir
Demek ki inanç, toplumsal yaşamın mantıksal idrakinin (ideolo, anlamı yoktur tabii ki. Ama değişmeyen üç alılfil<i aruaca hizmet et
jinin) eylemli kılınması olarak alınacaktır. Bu eylemli kılma, dilsel il miştir. Birirtcisi, toplumsal yaşamın temel sorunları arasına yanılsa
tutarlılık kura!larırun dışında gelişir; "değer" terimi de yeterince :i ma ve aldanmayı katması; ikincisi, insan doğasuu toplumsal eylem
açık olmayan bir terim olduğundan terk edilecektir. Dahası, rollere fi den ayırmasıdır. Bir aktör olarak insan inanç doğurur; icra arunın ve
ilişkin inançlar, ne Tann' nın doğasında ne de insanın fizyolojik olu- ;: koşullarının 'dışında o inanç belki de doğmayacaktır. Bu nedenle
şumunda odaklanır; özgül davraruş edimlerine bağlıdırlar. Bu ı, inanç ve yanılsama bu toplum imgesi içinde birbirlerine bağlıdır.
inançlar, bir kişinin kırlarda yürürken içinden gelerek dua ederken Benzer şekilde, oynadığı herhangi bir role bakarak bir aktörün do
değil de kilisede dua ederken neler hissettiğiyle ilgilidir. O kişinin, ğasını çıkarabilmek olanaksızdır. Başka bir oyun ve sahnede tama
ne tür bir cerrahi müdahalenin bedenini öldürücü bir sıvıdan kurla· men farklı bir kılıkta ortaya çıkabilir; öyleyse, toplum tiyatrosunda
rabileceğine ilişkin yaklaşımı ile cerrahi üzerine genel görüşleri insan doğasını eylemlerden çıkarsamak nasıl olanaklıdır?
farklı türde inançlardır. Tann'ya duyulan genel inanç ile O'na kili· Üçüncüsü ve en önemlisi, ıheatrum mundi imgeleri insanların
sede dua ederken duyulan inanç arasında hiçbir mantıksal farklılık günlük yaşamda icra ettikleri sanata dair resimlerdir. İşte bu sanat
olmayabileceğini öne sürmek akla yatkındır; doğrudur, hiçbir fark oyunculuk sanatıdır ve onu icra eden insanlar da "rol" yapmaktadır
olmayabilir, ama olabilir de. Tek tek durumlar üzerinde durarak, lar. Balzac gibi bir yazar için bu roller insanların farklı durumlarda
inancın eylemle ilişkisinden ne gibi inanç farklarının türediğini in· takmak zorunda oldukları çeşitli maskelerdir. İnsanlığın sorunlarını
celemek olanaklıdır ve bu farklar "dünya görüşleri", "kültürel zih· bir tür comedie olarak algılayan başka yazarlar için olduğu kadar
niyetler'' vb. şeyleri araştıranların gözünden kaçabilir. Balzac için de maskelerden ibaret bir yaratık olarak insan, ne insan
Sosyologlarca pek anımsanmasa bile rollerle ilgili çalışmaların doğasının ne de tek bir ahliik tarumırun hiçbir biçimde davranıştan
Batı düşüncesinde çok eski bir geçmişi vardır.. Toplumla ilintili en . çıkarılamayacağı düşüncesine mükemmelen uyar.
eski Batılı düşüncelerden biri, bizatihi toplumun bir tiyatro sahnesi Modern sosyologlar, kaba bir biçimde "duruma özgü davranış"
olarak görülmesidir. Bir theatrunı mundi geleneği vardır. Platon'un olarak tanımladıkları maskelerle giderek daha çok ilgilenmeye baş
Yasalar adlı eserinde insan yaşamı tannlar tarafından sahneye ko· i ladıkça, klasik alıliiki kaygıların silinmiş olması ironik bir durum
nan bir kukla gösterisiydi; Petronius'un eseri Satyricon'un ana te· ': dur. Belki de bu, bilgi alanında uğranılan basit bir yenilgiydi. Rol
ması '.�
e.hr tiyatro olarak toplumdu. Hıristiyanlık zamanında, ge· !' analistleri çoğu zaman, sanki "bilim öncesi" çağda benzer fikirler
.
1
t
bilinmiyormuş gibi yazarlar. Belki de toplumun "bilimcileri" insan 1 rübe kazanmazlar.
davranışının ve insan ahlfilGnın bir şekilde farklı olduğuna ve bili- ıf:ı'i Böylesi durumlarda kazanılan tecrübeyi dikka
te almama pahası-
de durulm ası, ahli\k!a
min yalnızca bunların ilkine hitap ettiğine inanma eğilimindedirler. ıı na, rollerdeki durağan davranış öğesi üzerin
n temel bir ahlilk i varsayı
Ancak, sanıyorum, modern sosyologların theaırum mundi geleneği ilgisizmiş gibi görünen bu araştırmanı
de bağlılık öğesine pek yer
çerçevesinde yol açtıkları bu görüş zayıflaması ve zemin daralma-
(1 . mından kaynaklanır. Söz konusu roller
al dışı karakterler hariç, çe-
sında rol oynayan başka bir etken daha vardır. Bu etken de kamu- yoktur. Sakatlar ve çılgınlar gibi norm
ya çok az rastl"'1ır. Ashnda:
sal ve özel yaşamın ağırlıklarındaki kaymayla ilgilidir ve önde ge- şitli rollerden oyuncular arasında duygn
Goffm� bıi rolün kişılerını
len çağdaş rol analisti Erving Goffman'ın yapıtında tüm çıplaklı belli bir rol acı çekmeyi gerektiriyorsa,
aksine "durmaksızın kıvrn-
ğıyla gözler önüne serilıniştir. toplumsal koşullarına kafa tutamayan,
un asli tanımına [controllıng
Goffman insanlık durumlarını Shetland Adalan'ndaki çiftçiler- nan, dönen ve kıvrılan birey; durum
.2L den ruh hastalarına, fiziksel deformasyona uğramış insanların so tığında bile..... bir hokkabaz .52..
definition] uygun olarak kendini bırak
olan..... bireyler'.' olarak an-
runlarına kadar geniş bir yelpazede araşttrmış; şehirlerdeki trarık ve sentezci, bir uzlaştırıcı ve yatıştırıcı
düzenlemelerini, reklamları, kumarhaneleri ve ameliyathiıneleri in latır.
abazlık, deneY,irni karma-
celemiştir. Goffman, insanlar arası etkileşimlerin oluşmasında as "Asli tanımlar" sabit olduğu için hokk
le Goffman okıiiu yazarları
lında büyük payı olan küçük parçalan ve alışverişleri gözden kaçır şık hale getiren şeydir. Bir başka deyiş
n konusunu oluştu�an �o
mayan, son derece zeki ve duyarlı bir gözlemcidir. Çalışmasındaki genel bir toplum teorisi yerine, bu kitabı
sergiliyorlar; yanı, yogun
zorluklar tüm gözlemlerini teorik bir sisteme dökme çabasına girdi dern hastalı aın temel belirtilerinden birini
ğinde ortaya çıkar. ,;;
duygnlar y atacak toplumsal ilişkileri
tasavvur etme yeteneksizli
"uzlaşarak" ve "yatıştıra
Goffman'ın ilgi alanına giren "salınelerin" her biri sabit bir du ği ya da insanların ancak geri çekilerek,
verdikleri bir kamusal ya
rumdur. O salıne nasıl oluşmuştur, salınede rol alanlar salıneyi ha rak" davrandıkları ve davranışlarına yön
reketleriyle nasıl değiştirirler, hatta her bir sahne toplumda var olan şam tasavvuru.
daha etkin tarihsel güçler nedeniyle nasıl ortaya çıkabiliyor ya da
ortadan kaybolabiliyor; Goffman bu sorularla ilgilenmez. Kitapla
rındaki durağan, tarihsiz salıneler toplumu, insani ilişkilerde insan
B . KAMUSAL ROLLER
ların hep bir denge durumu kurma peşinde olduklarına, hareketleri
ler, giderek birer ifade me
ni karşılıklı olarak dengeleyerek beklentileri bilinir kılan bir istik Nasıl oldu da rol yapmaya ilişkin terim
ızlaştırılmalan ve yatıştırıl
rar noktası yaratana kadar birbirleriyle alışverişte bulunduklarına selesi olmaktan çıkarak insanların tarafs
k için öncelikle theaırurn
ilişkin inancından doğmaktadır; dengeli hareketler verili bir duru maları meselesine dönüştü? Soruyu açma
rnuııdi klasik okulu kapsamındaki ahliiki sorun
u, özellikle de rol
ma ait "roller"dir. Bu yaklaşımda hakikat unsuru yitmiştir; çünkü
rollerini hisseder�k oy
Goffman bu düzenlemelere müdahale edebilen kopmalara, düzen yapmanın ifade edici olduğuna, insanların
şeyler kazandıklarına ılışkin
sizliklere ve değişimlere karşı sağırdır, aslında ilgilenmez onlarla. nadıklarında bir aktörün gücünden bir
lar rollerini oynadıkları sı
İşte size, sahnelerden oluşan ama hiçbir olay örgüsü taşımayan bir inancı ele almak gerek. Peki ama, insan
toplum manzarası. Böyle bir sosyolojide olay örgüsü ve tarihe yer rada, tutkularına ne oluyor?
duyulan inanç ile gö
olmadığından, terimin tiyatro dilindeki anlamıyla karakterler de Tiyatroda, aktörün canlandırdığı karaktere
ıklı bir bağlantı- vardır.
yoktur; çünkü eylemleri insanların yaşamlarında hiçbir değişikliğe reneklere duyulan inanç arasında karşıl
edecekse şayet, göreneklere
yol açmaz, ortada olan sonu gelınez uyarlamalardan başka bir şey Oyun, poz ve rol; bunlar bir şey ifade
sal yaşamın en iyi ifade
değildir. Goffman'ın dünyasında, insanlar bir şeyler yapar ama tec- inanmak gerek. Görenek tek başına kamu
aracıdır. Ancak, neyin inanılır olacağını ma!ırem ilişkilerin belirle de istisnadırlar; çünkü işin erbapları belli bir dönemde gelişen yük
diği bir :gağda görenekler, düzenler ve kurallar yalnızca kendini sek sanatın toplum içinde ancak çok seçkin bir kesimle ilişkili ol
başkasııia açmanın önünde durur; bunlar malırem ifadenin engelle duğunu söylemektedirler.
ridir. Kamusal ve ma!ırem yaşam arasındaki dengesizlik büyüdük Yüzyılımızda sanatı bir bütün olarak toplumla ilişkili görmeye
çe insanlar kendilerini daha az ifade ederler. İnsanlar psikolojik sa başlayanlar, doğal olarak antropologlar olınuşlardır. Ancak bu iliş-
hiciliğe önem vererek günlük yaşamda sanatla bağlarını yitiriyorlar, ki antropoloji dışında da popüler olunca, sanat anlayışı karşıt yön-
çünkü aktörün temel yaratıcı gücünü kullanmakta, benliğin dışa dö de bir tür züppeliğe batarak bayağılaştı. El sanatlarından oluşan ve
nük imgelerine duygu yükleyip onlarla oynamakta yetersiz kalıyor genellikle antropologlar tarafından gerçek estetik üretim olarak cid
lar: Böylelikle biz de hipotezimize ulaşmış oluyoruz: Teatrallik, diye alınan bir halkın sanatından, sadece sınırlı sayıda bir grup sa-
malıremiyetle kendine has, düşmanca bir ilişki içindedir; teatrallik nat yapıtının toplumun bütününe hitap edebildiği "halk sanatı"na,
.!!!L kamusal yaşamla aynı şekilde kendine has, ama dostça bir ilişki "medya"ya gelinmiştir. Medya, kendini ifade yönünde herhangi bir J!.L
içindedir. bilinçli çabanın yerine daha tarafsız ve işlevsel iletişim nosyonunun
Yabancılardan oluşan bir seyirci topluluğonun bir tiyatro ya da geçtiği "halk sanatı"nın ürünüdür. "Araç mesajdır" deyişi ancak
müzikholdeki deneyimleri onların sokaktaki deneyimleri ile ne şe ifadenin kendisi bir mesaj akışına indirgendiğinde anlamlı olur. Ge
kilde karşılaştırılabilir? Her iki alanda da ifade etme eylemi görece nelde, toplumla kurulan ilişki genişledikçe, bu ilişkiyi meşru kılan
bir yabancılar ortamında vuku bulur. Güçlü kamusal yaşam süren sanat çoğu zaman zayıflamaktadır; ciddi sanat ve toplumsal yaşam
bir toplumda sahne ve sokak arasınd.a benzerlikler olması gerektir; 19. yüzyıldaki kadar birbirlerinden kopuktur, yalnızca terimler ters-
her iki alanda da insanların kendilerini ifade etme biçimlerinde kar yüz olınuştur.
şılaştırılabilecek bir şeyler olmalıdır. Kamusal yaşam zayıfladıkça Bu yüzden, sahne sanatlarıyla toplumsal ilişkiler arasında bağ
bu benzerlikler de silinecektir. Sahne ve sokak arasındaki bu· ilişki kurmaya çalışan kişi en azından, ciddi, gerçek ve hakiki sanatın
yi incelemek için en uygun mekfuı büyük şehirdir. Yabancıların ka toplumda yaygın bir durumu anlamakta yardımcı olabileceği görü
labalıklar içinde yaşamasının en belirgin olduğu ve aralarındaki şüne açık olınalıdır. Neden sonuç söyleminden uzak durmak da eşit
ilişkilerin de özel önem kazandığı ortam şehir ortamıdır. Özetle, ka� derecede önemlidir. Örneğin, 1750'deki Paris sahne kostümleri ile
musal ve malırem yaşamlar arasındaki ağırlığın değişmesi konusu, Paris sokaklarında giyilen elbiseler benzerlik taşıyordu. Anlamsız
kişisel olınayan, burjuva, seküler bir topluma dayalı modem kamu- · bir çaba ile hangisinin diğerini belirlediğini araştırmak yerine, ev
sal yaşamın ilk kez kök saldığı mekfuıda yani kozmopoliste, sokak için uygun olduğu düşünülen giysilerden epeyce farklı olan sahne
taki ve sahnedeki rollerin değişiminin karşılaştırmalı ve tarihsel in kostümleri ve sokakta giyilen elbiseler arasındaki benzerliklerin ka
celemesiyle aydınlatılmalıdır. mu alanındaki beden imgeleri hakkında bize neler anlattığını araş
Sahne· sanatlarındaki inandırıcılığı sokaktaki inandırıcılıkla kar tırmak daha değerlidir. 19. yüzyılda sahne kostümleri ve sokak giy
şılaştırmak tedirginlik yaratacaktır; çünkü bu, sanatla toplumu yan . sileri ayrışmaya başladığında, ·kamuda bedene ilişkin yaklaşımda
yana getirmek demektir ki 19. yüzyıldan bu yana tedirgin edici bir da bir değişiklik oluşuyordu ve bu değişimin boyutları, söz konusu
eşleştirmedir bu. 19. yüzyıl sonlarında tarihçiler sanatı toplumsal ayrışma üzerine de çalışarak incelenebilir.
yaşamı incelemede araç olarak kullandıkları zaman, genellikle sa
natçıları korumaları altına alanlar ve çağın önde gelen kişileri gibi
dar bir elit kesimin yaşamlarından söz ederlerdi. Toplumu bütünüy
le anlayabilmek için. sanatı anahtar olarak gören Matthew Amold ve
Jakob B urckhardt aklımıza gelebilir, ama bunlar kendi dönemlerin-
C. ŞEHİRLERDE KAMUSAL ROLLER lamalarına ve iddialarına tanık olan insanlar genellikle o kimsenin
geçmişi hakkında hiçbir bilgiye sahip değildirler ve benzer hareket
Neden-sonuç, etki-tepki vb. kavramlar kamusal yaşam
ile sahne sa lere, açıklamalara ve iddialara ilişkin geçmiş deneyimleri de yoktur.
natları arasındaki ilişkiyi anlatmak için yetersiz kalsala
r da, sahne Şu halde, buradaki seyirci açısından, belli bir kişiyle ilgili deneyi
ve sokak arasında mantıksal bir ilişki vardır. Bu ilişkiyi
dört bölüm mine ait olmayan bir ölçüye dayanarak, o kişinin verili durumda
de ele alabiliriz: İlk olarak, tiyatronun genelde toplum
ile değil, çok inanılır olup olmadığı konusunda bir yargıya ulaşmak son derece
özel bir toplum türüyle, yani büyük şehirle ortak bir
meselesi var güçtür. İnancın dayanağı olan bilgi o anda var olan durumla sınırlı
dır. Seyirci meselesidir bu; özgül olarak, yabancılardan
oluşan bir bir bilgidir. Bu nedenle, inancın oluşması, bizzat o durumun içinde
ortamda bir kişinin kendi görüntüsünü nasıl inandırıcı
kılacağı me kişinin nasıl davrandığı, konuşmaları, jestleri, hareketleri, giysileri
selesi. İkincisi, bir şehirde yabancılar karşısında görünü
mleri inam- ve dinleme tarzına bağlıdır. İki kişi bir akşam yemeğinde karşılaşır-
..§2.. lır kılmanın kuralları ortaya çıkabilir ki, bu kurallar o
dönemde sah lar; biri ötekine haftalardır depresyonda olduğundan söz eder. Bu- M
neye verilen tepkileri düzenleyen kurallarla bir içerik
sürekliliği ta rada seyirci konumunda olan dinleyicinin bu tür ifadelerin doğru
şır. Böylece seyirci her iki alanda da ortak bir rol
oynayabilir. luğu hakkında yalnızca yabancının depresyon duygusunu nasıl can
Üçüncü olarak, ortak bir seyirci meselesi ortak bir inanılır
lık kodu landırdığına bakarak bir fikir edinebilmesi ölçüsünde, böylesi gö-
yoluyla çözülebildiği oranda, bir kamusal coğrafya
yaratılır. Bu, •
rüntüler de o kadar "kentli" bir nitelik taşırlar. Şehir, ):ıunun gibi
iki kamusallık ölçütüne göre olur: Yakın çevreler ve
kişisel bağlar 1 canlandırma sorunlarının rutin olarak yaşanacağı bir yerleşim biri
dışındaki dünya bilinçli olarak tanımlanmış hale gelir
ve bu ortak midir.
kod yardımıyla çeşitli toplumsal ortamlarda ve yabanc
ı gruplar ara Şehirde imkansız olan şey tiyatroda izin verilmez glan şeydir.
sında davranışlar rahatlar. Dördüncüsü, bu kamusal coğrafy
a var ol Seyirci, oyuncunun özel yaşamı hakkında ne bilirse bilsin, bildikle
duğu ölçüde, toplumsal ifade her bir benlik için mevcu
t ve somut ri onun sahnede yaptığına inanması için yetersiz kalacaktır. Bir ak
olan duygunun öteki insanlara yeniden takdimi olarak
değil, kendi törün yerinde barış çağrılarına imza atmış olması onu bir Coriola
içlerinde ve kendiliklerinden anlamlı olan duyguların
başkalarına nus rolünde ciddiye alabilmemiz için tek başına yeterli değildir. Ya
takdimi olarak anlaşılacaktır. Buraya kadar dört tip yapılanmadan
da kendi özel gönül işlerini teşhir ettiğinde, bir tek bu hareketi onu
söz edildi: seyirciler, inancın kurallarındaki sürekli
lik, kamusal güvenilir bir Romeo yapmaz. Bir zamanlar "yıldız kişilikler" olma
coğrafya ve ifadenin yapılanması. Bu soyut mantık
sal ilişkiler dizi statülerinin rüzgfuıyla yol alan kimi aktör bozuntuları vardır ki yük
si içinde somut insani deneyimler gömülüdür.
selişleri pek uzun sürmemiştir. Kente özgü .durumlarda, genellikle
Ne kadar şehir varsa bir şehrin ne olduğunu algılamanın
da o ka bir yabancının davranışındaki gerçeklik payını ölçmemizi sağlaya
dar farklı yolu vardır muhtemelen. Bu yüzden basit
bir tanım cazip ·cak dışsal bilgiden yoksun oluruz; tiyatroda ise aktöre tamamen ya
gelebilir. En basiti şöyle olabilir: Şehir, muhte
melen yabancıların bancısıymış gibi yaklaşırız ki, oynadığı rolde inandırıcı olsun; zira
tanımın doğru
bir araya geldikleri, insani bir yerleşim yeridir. Bu
rolünü beş yıl, beş ay ya da beş gün önce nasıl oynadığı seyircinin
sayılabilınesi için yerleşimin geniş, heterojen bir nüfusu
olınalı, nü hafızasında kalamaz. Şu halde, bir yabancıya inanmak gibi, tiyatro
fus yoğun olarak bir araya toplanmış olmalı, insanla
r arası piyasa da oluşan inanç da, o anki karşılaşmayı bilinebilir gerçekliğin sını
mübadelesi bu yoğun, heterojen yığının birbiriyle
etkileşimini sağ rı olarak görme sorunudur. Her ikisinde de seyirciler açısından dış
lamalıdır. Yaşamları birbirlerine dokunan böyles
i bir yabancılar or sal bilgi söz konusu değildir; şehirde zorunluluktan, tiyatroda ise
tamında, bir aktörün tiyatroda karşılaştığına benzer
bir seyirci soru kural gereği.
nu vardır.
Böylece, tiyatrodaki kostümle sokak giyimi arasında ya da Co
Yabancılardan ibaret bir ortamda, bir kişinin hareke
tlerine, açık- riolanus gibi trajik bir karakteri canlandırma üslubu ile politikacıla-
rın bir sokak kalabalığı önündeki davranış üslubu arasındaki ben maya can atarken, bir taşralı yalnızca her gün görerek tanıdığı kişi
zerlikler rastlantısal bir ilişkinin ötesine geçer, çünkü her iki alanda lerde gözlemlediği şeylere inanır. Elbette, Ortaçağ'dan itibaren Ba-
da rastlantısal seyirci ilişkisinden fazlası vardır. tılı toplumların merkezinde insanların sahne aktörleri ile gerçek in
İnsanların aktörlere, toplumun da tiyatro sahnesine benzediği sanları birbirine karıştırdıklarını, buna karşın günümüzde, deyim
görüşü geleneksel theaırum mundi okulunca özenle korunmuştu; yerindeyse, bizimkinden daha masum toplumlarda her ikisini de bir
çünkü aslında bu ortak seyirci sorunu geçmişte, ortak bir inandırıcı gördüklerini ileri sürmek yanlış olur. Aksine, 18. yüzyıl gibi bir dö
görünüm kodu geliştirilerek birçok kez çözümlenmiştir. Elbette, nemde, aktör ve yabancı aynı şekilde değerlendiriliyordu ve bir ki-
Platon zamanındaki ortak kodların Marivaux zamanında tıpkıba şi sanat alanındaki birisinden ne öğrenebilirse, sanat alanındaki ki-
sımlarının yapıldığını söylemek istemiyoruz, ama arada bir köprü şi de kişisel olmayan toplumsal yaşam alanında ötekinden aynı şe-
kurulduğu ortaya çıkıyor. Bu geleneğin sorunu, ortak olanın yaradı- yi öğrenebiliyor ya da ötekine başvurabiliyordu. Bu nedenle sanat,
.!J:L. lıştan geldiğini varsayma kolaylığına kapılmasıdır. Sahnede yaşam konusunda gerçek bir öğretmen olabiliyordu; kişinin tahay- ��
inanma ile sokaktaki yabancılara inanma arasında köprü kuran ku yül sınırları genişlemişti, halbuki, başkasına oyun oynama, poz ta
ralların doğasında toplumdan topluma çok büyük bir çeşitlilik var kınma ve benzerlerinin ahlfilci bakımdan sahici görülmediği bir çağ-
dır. Hiyerarşik statülerin çok keskin etiketlerle belirlendiği toplum da bu sınırlar daralnuştır.
larda, örneğin bir yabancı, davranışları, jestleri ve konuşmalarından Bir başka deyişle, kamusal coğrafyanın yaratılınası ile toplum
edinilen ipuçlarıyla, toplum basamağında ait olduğu yere yerleştiri sal bir fenomen olarak tal1ayyül gücünün büyük bir ilgisi vardır. Bir
linceye kadar titizlikle incelenir; kendisine ilişkin bu bilgiler genel bebek ben olan ile ben olmayanı ayırabildiği zaman sembol yarat
likle doğrudan kendisinden sorulınaz. Ortaçağ'da Hindistan'ın bir ma yetilerini zenginleştirecek ilk ve en önemli adımı atmış olur: Ar
çok kentinde durum böyleydi. Bu kentlerdeki popüler oyunlarda tık her sembol bebeğin kendi ihtiyaçlarının dünyaya yansıtılması
aynı jestler ve konuşma titizliği görülmekteydi. Bu denli keskin hi olınak zorunda değildir. Bir kamusal alan anlayışı yaratmak da ay
yerarşik etiketlerin bulunmadığı ya da mevki olgusunun tek başına nı şekilde bebeklikteki bu psikolojik ayrıştırmanın yetişkinlerdeki
inandırıcı bir görünümün parametrelerini belirlemediği toplumlar toplumsal karşılığıdır ve buna koşut sonuçlar doğurur; öyle ki, top
da, sahne ile sokak arasındaki köprü başka yollarla kurulabilir. 18. lumun sembol yaratma kapasitesi artar; çünkü gerçek, dolayısıyla
yüzyıl ortalarındaki Paris 'te hem sokak giysileri hem de sahne kos da inanılır olanın talrnyyül edilmesi artık hissedilenlerin durmadan
tümleri için beden salt bir çatı; üzerine perukların, gösterişli şapka benlik tarafından doğrulanmasına bağlı değildir. Kamusal coğraf
ların ve diğer süslemelerin koyulduğu cansız bir mankendi. Beden, yaya sahip bir kentli toplumun belli bir tahayyül gücü de olduğun
süslenecek bir nesne olarak ilgi çekiyordu ve bedeni giydiren ka dan, kamunun değer yitirmesi ve malıremiyetin yükselişe geçmesi
rakter de aynı ölçüde inanç artırıyordu. Özel aile ortamı içinde ise o toplumdaki tahayyül kiplerini derinden etkiler.
daha özensiz, ama son derece canlı bir giyim anlayışı gelişmişti. Son olarak, yabancı ve aktörle ilintili olarak genel bir seyirci so
Seyirci·sorununa yanıt olarak sahne ile sokak arasında köprü ku runu ile karşılaşan, bu sorunu ortak inanç kodlarıyla çözümleyen ve
rulunca, kamusal bir coğrafya ortaya çıkmış olur. Bu aşamadan böylece toplumda ciddi bir kamusal alan anlayışı yaratan bir kentli
sonra artık hem tanınınayan insanların hem de düşsel karakterlerin toplumda insani ifade, kim yaparsa yapsın ya da kim kullanırsa kul
gerçekliğine sanki tek bir alan içindelermiş gibi inanmak mümkün lansın, gerçek olan jest ve sembollere bakarak anlaşılacaktır. Bu
dür. yüzden duygular takdim edilirler. Bu sözünü ettiğimiz yapılanma
Balzac bir keresinde taşralı ile kozmopolit arasındaki farklardan lar değişim geçirdikçe, ifade tarzında da bir değişim olur. Bu du
bu şekilde bahsetmiştir: Bir kozmopolit yalnızca hayalini kurabildi rumda, konuşanın kim olduğu, giderek daha büyük oranda söylenen
ği yaşam tarzlarına ve henüz karşılaşmamış olduğu insanlara inan- şeyin ne ifade ettiğini belirler; tikel bir konuşmacı tarafından yaşan-
mış duyguların başkalarına, kişiliğinin bir parçası, kendinin bir ifa ; kiir tutumlar vardı. Hem 1 840'lar hem de 1890'lar için incelenen
desi olarak temsili çabalan ağır basar. Bu dördüncü tip bir yapılan . konular, 1750'ler için olduğu gibi, bedenin imgeleri, konuşma mo
ma güçlü bir kamusal yaşam ile psikolojide ifade araçlarının nes delleri, aktör olarak insan, kamusal ifade teorileri ve kentin maddi
nelliği denilen şey arasındaki ilişkiyi somutlaştırır; kamusal alan koşullarıdır. Politika, gözlerimizin çok sık Paris 'e çevrilmesine ne
çözüldükçe, ifade araçları öznelleşir. den olacaktır, çünkü devrimin ve karşı devrimin bu şehirde yarattı
Tiyatro ve toplum arasında ilişki kuran bu dört mantıksal yapı, ğı krizler, başka yerlerde daha az uç örnekleriyle ve daha az belir
İngilizcedeki kuralsız fiilleri akla getirirler; nasıl kullanılacağını bir gin olarak ortaya çıkan kamusal dünyadaki çatlakları iyice öne çı
kez kavrayan biri tarafından rahatlıkla anlaşılabilir. Bu dört yapı karmıştır.
birlikte, 18. yüzyıl ortalarında Paris ve Londra'da görece güçlü bir Böylesine geniş bir alana yayılmış 10' ar yıllık ilç dönemin ince
varlık gösteren kamusal yaşamı oluştururlar. Seyirci sorununun şe- lemesine tarihçiler "postholing" diyorlar. "Posthole" yöntemleri ta
_QQ_ birde tiyatrodakinden farklı kavranmaya başlanmasıyla, yabancıla rihsel güçlerin etki alanını ve aynı zamanda da belirli bir anın iğne- _E_
FS
nn karşısındaki inanç ve davranış kodları iki alanda birbirinden den ipliğe araştırilmasıyla elde edilen. kimi ayrıntı zenginliklerini
kopmaya başladı. Kamusal roller aynlınca, anlamlı bir kamusal betimlemeye çabalar. Bu tarih yöntemi, değişimin böyle bir zaman
coğrafyanın gerektirdiği her iki koşul da bir karmaşaya ve nihayet, diliminde ortaya çıkmasının nedenleri konusunda teoriyi davet et
modem çağda da, çözümsüzlüğe itildi. Kamusal alan giderek belir mekle kalınaz talep de eder; çünkü, sanıyorum bu yöntem anlık
sizleştikçe, toplumun insan ifadesini kavrayış biçimi de takdimden olumsallıklar ya da salt rastlantılardan elde edilen somut veriler te
temsile dönüştü. melinde yapılan açıklamaları en aza indirmektedir. Olumsallık ya
Bu kitapta, kamusal yaşamın unsurları öncelikle, l 750'lerdeki da rastlantı, kapitalizm ya da sekülerizm kadar gerçek olduğuna gö-
Paris ve Londra'da görüldüğü haliyle inceleniyor. Bu iki şehrin se re, "posthole" yöntemi, entelektüel maharet konusunda kazandığını
çilmesinin nedeni büyük bir şehrin kamusal yaşamında nelerin ulu doğrulukta [veracity] kaybetmektedir.
sal kültür farklılıklarını aştığını görmektir. 1750'li yılların seçilıne Tarihsel bir hareketi yerli yerine oturttuktan sonra kitap, son bö
nedeni ise bu dönemin her iki şehrin de görece serpilmiş olduğu za lümünde, günümüz Batı toplumundaki kamusal ve mahrem arasın
manlar olması ve deneyimleri bizim başlıca ilgi alanımızı oluştura daki dengesizliğin ne anlama geldiğini incelemeye girişmektedir.
cak olan burjuvazinin bu dönemde gelişmeye başlamasıdır. Bu sı Ancak bir budala bu kadar çok materyal üzerinde ahkfun kesebilir
nıf, yani burjuvazi kendine, la ville'in toplumsal köklerini gizledi ki, bu da elinizdeki çalışmada neyin "kanıt" olarak kabul edilip ne
ği günlerde olduğundan çok daha fazla güveniyordu. Kitapta ince yin edilemeyeceği sorusunu akla getirir.
lenen konular; kamusal alandaki görsel ve sözel tezahürler, kamu
sal ve özel arasındaki farklılıklar, bu ayrılığın henüz belirmeye baş
layan yeni bir politik harekette yol açtığı belirsizlikler, aktör olarak D. KANIT Mf, AKLA UYGUNLUK M U ?
insan, tiyatro ve kent ilişkileri üzerine çağdaş teoriler ve son olarak
da ancien regime büyük kentlerinin maddi şartlarıdır. Ampirik toplumsal araştırmalarda "kanıt" sözcüğüne talihsiz bir
Bu dünyanın yitişini ana çizgileriyle belirlemek için 19. yüzyıla anlam yüklenmiştir: Verili bir sürecin araştırılmasının ardından or
ait lO'ru· yıllık iki dönem, 1 840'lar ve 1890'lar incelendi. 1840'lar- taya atılan tek bir açıklama geçerlidir, başka hiçbiri değil. Günü
da ve 1850'lerin başlarında, kamusal alanın görsel ve sözel tezahür- müzde nicel çalışmalarda geriye gidiş analizleri, "ehi" ya da "gam
leri üzerinde endüstriyel kapitalizmin etkisi iyice belirginleşmişti.
l 890'lru·da ise 1840'1'ırdaki kamusal yaşama ait ilişkilere karşı ge-
rek konuşmalarda gerekse giyimde kendini açıkça belli eden isyan-
ı
, ma" ölçümleri, bir dışlama hiyerarşisi düzenleyerek alternatif yo
rumlar arasından bir seçim yapmak için kullanılmaktadır. Nicel ça
hşmalar, argümanları çoğu zaman ve hatalı olarak aynı tarzda ka-
l
i
1
nıtlamaya çalışırlar. Araştırmacı bir konu hakkında bilinen her şeyi sında çekirdek ailenin nasıl bir sığınağa dönüştüğünü incelemekte
en ince ayrmtısına kadar elden geçirmelidir. Aksi halde kendi argü dir. Düzensizliğin Yararları adlı kitabım kişilik yapılarının bolluk
manıyla çelişip çelişmediğini bilemeyeceği veriler olabilir. Doğru ve zenginlik ekonomisi ile nasıl kesiştiğini; bu yüzden de insanla
ya dışlamalar yoluyla ulaşılması temelinde yeni kanıtlarm keşfi çe rın gerçek anlamda her tür kamusal ilişkinin ayrılmaz bir yanını
lişki yaratıyorsa, başlangıçtaki tez geçersiz olmalıdır; zira aynı ko oluşturan acı, belirsizlik ve sınırlanma zorunluluğuna ilişkin dene
nuya ilişkin birbirine zıt iki yorum, nasıl eşit ölçüde doğru olabilir yimlerinden arınmaya çaba gösterdiklerini anlatır. Sınıfın Gizli Ya
ki? raları ise toplumsal sınıfın günümüzde nasıl bir kişilik sorunu ola
Kanıtın çürütülmesiyle dışlamaya dayanan bu ampirizm, bana rak yorumlanmaya başlandığına ve bunun da nasıl sınıfın depoliti
göre, gerçek bir entelektüel dürüstlük nosyonuna aykırıdır. Entelek zasyonu sonucunu doğurduğuna ilişkin bir incelemedir. Son kita
tüel dürüstlüğü, tam da çelişkinin gerçekliğini kabul ederek ve de- bım benim açımdan tüm bu çalışmaları kapsayan genel bir çerçeve-
.M... ğişmez bir önermeye ulaşma umudundan vazgeçerek yakalarız çün dir; tümünün tarihsel ve teorik zeminini oluşturmaktadır. Bu neden- _Q2_
kü. Kanıt çürütme pratikte garip bir kaidedir: Bizi merceği giderek le, bu kitapta ara ara söz konusu çalışmalardaki yorum ve argüman
daha dar bir alana odaklanmaya götürür sanki; öyle ki, bir konuda hatalarını (artık onları bir bütünün parçaları olarak gördüğümden)
ne kadar çok şey "biliyorsak" o kadar çok ayrıntı biliyoruz demek �
düzelteceğ n için okurun beni bağışlayacağını umuyorum.
tir. Bu kanıtlama biçiminin kaçınılmaz ürünü zilınin uyuşturulması
dır, çünkü tüm veriler elde olmadıkça bir yargıda bulunmaya izin
vermez.
Nitel araştırmada ise, bu endişe yaratan sözcüğün kullanılması
ille de gerekliyse, "kanıt" mantıksal ilişkilerin ortaya serilmesidir;
nitel araştırmacı akla uygun yaklaşım sergileme yükümlülüğü altı
na girmiştir. Giderek, bu yükün, bir açıklama lehine bir diğerini, !
mantıksal tutarlılıklarını dikkate almaksızın, dışlayan bir araştırma
cının duyduğu yükümlülükten daha ağır ve daha çetin olduğunu dü
şünmeye başladım. Ampirik akla uygunluk, somut olarak betimle
nebilen olgular arasındaki mantıksal bağlantıları gösterme mesele
sidir. Bu tanım, bir filozofu mutsuz kılabilir ve belki de "bilim ada
mı"nı çalışmaktan alıkoyabilir, ama öyle umuyorum ki, zeki ve in
celikli düşünen genel okurun beklentilerine yanıt verecektir. Eğer o
okur şu kitapta, bir modern toplum hastalığının nasıl ortaya çıktığı-
na dair makul bir analiz bulabilirse, kitap başarılı olmuş demektir;
eğer kitabı okuduktan sonra bu sıkıntıyı açıklamak için alternatif
bir yaklaşım düşünebiliyorsa, bu daha da iyi olur.
Son olarak, kitabını hakkında önceki çalışmalarımla bağlantılı
olarak bir şeyler daha eklemem gerekiyor. Son on yıldır, çoğunluk
la da farkında olmadan, toplumsal geri çekiliş sorunu üzerine yazı
yorum. Şehre Karşı Aileler, 19. yüzyıl Chicago'sunda şehir endüst
riyel bir bölgenin merkezi haline gelirken, toplumun geneli karşı-
1 !''
il.1
'I
1
'
ikinci Bölüm
.1
• 1
Ancien Regim e ' in
kamusal dünyası
il 1
S eyirci: B ir yabancılar topluluğu
liniyor; ama bu insanlar, zaten hiçbir zaman, hatta Güneş Kral za "ne olduk
"gelip geçici" bir yer olduğunu anlatıyordu, çünkü şehir
manında bile, Versay 'ın tumturaklı saray yaşamından kaçtıkları üşrü. Eskı Pa
bir ları bilinmeyen" bu yığınların göç etmesiyle büyüm
sığınak olarak gördükleri şehirden tamamen kopmamışlardı. Onla anlamak gi
risliler için "konuştukları kişilerin gerçek karakterini"
rın geri dönüşü, kendi evlatlarının ölümü ile rükenmekte olan bir ı.
derek daha da zorlaşmaktayd
Paris'i yeniden şenlendirmek için gerekli nüfusu pek sağlayamazdı. kafala
Bu imgeleri, 1900'deki New Yorklular ve Bostonlulann
Louis Henry'nin bazı araştırmalarına dayanarak, Londra gibi Pa tırın. A' 'er
rındaki dışarlıklı olarak yabancılar imgesiyle karşılaş : �
ris' in de nüfusunun kente en az iki günlük uzaklıktan gelen, genç ndırılmış
. kan kentlerinde yabancılar etnik önyargılara göre değerle
ve bekar olan, ama Ingiltere'deki gibi kıtlık ya da savaş nedenleriy imajlar yüzünd en ilişki kurmak için uy
ve haklarındaki olumsuz
le kente sürülmeyip .kazmıçlannı arttırmak için kendi arzularıyla . Defoe ya da Mariva u x' da ise
gunsuz ya da tehlikeli görülmüşlerdir .
kasabalarını terk edenlerle beslendiğini ileri sürmek akla uygun gö ılar şehrı, Lond
herhangi bir önyargı yoktu; onların bildiği yabanc
rünüyor. Genç bekarların içgöçünün nüfusunu yansı kadar artırdığı ere gö
ralı İrlandalılar dışında, etnik, ekonomik veya ırksal özellikl
Londra, zamanının dev şehirlerinden biri görünümündeydi. Paris gruplarıyla
re bölünemezdi. Göçmenlerin büyük bölümünün aile
ı, onları daha da "meçhu l yı
· - Bu tersinir bir tor:ııü I değildir; yani ölümler doğumlardan 75 kat fazla değildir. birlikte olmayıp tek başlarına olmalar
H
· Buttan, konuyla .ılgıh
. tum
verili faktörler ışığında, nüfusu olduğu gibi korumak ve CT
"'ınlar"
haline getirmişti.
i arttırmak için neyin gerektiğinden bahsediyor. nmek-
, Londra çok sık olarak, "bir büyük apse" şeklinde betimle
görerek şaşkına dönerdik. Evler en fazla 3-4 m. genişlikte sokakla
teydi. Bu sözcüğün 18. yüzyıl başlarındaki anlanu pek hoş değildi.
rasıkışnrılınıştı ve aralarında hiç beklenınedik çok geniş açık alan
Yumru, içinden her tür pis sıvınııı aktığı bir açık yaraydı. Ama ye
lar vardı. Gerçekten de, Paris· duvarlarının yakınındaki yeni binala
ni ayaktakımını anlatmak için kullanılan "meçhul yığınlar" gibi na
ra ya da Londra 'daki City ile Wesnninster arasındaki sahipsiz ala
zik deyimlerin ardında yatan kimi duyguların doğru bir ifadesiydi. j
Bu insanlar birbirlerini nasıl anlayabileceklerdi? Bağlan kopmuş, )i
"
na yaklaştıkça evlerin yoğunluğunda ağır ağır bir azalma yerine,
yetişkin kişiler bunlar; ne geçmişlerine ait bir iz taşıyorlar ne de '! kaynaşan caddelerin ani bir kesinti ile son bulup, hemen hemen kır
başka ülkelerden göçenlere özgü tuhaflıkları vardı. Aralarındaki }ı sal malikaneler şeklinde düzenlenıniş birbirinden kopuk evlerin
bir sayısal sorun değildir. Belirli bir toplumsal olguyu belirtmekte-''! Ortaçag kasabalarının meydanlarından hem görünüş hem de işlev
ii bakımından kökten farklı bir meydan ilkesine göre yeniden düzen
dir. Şehir büyüdükçe, nüfusu da sorun haline gelir.
lenmişti. Londra'daki meydan tasarımı ilkeleri Paris'in alanlarına
göre, Örtaçağ geçmişinden oldukça farklı bir biçimde kopmuştu.
B. YAŞADIKLARI YERLER Ancak geçmişe bu iki karşıt başkaldırı da aynı toplumsal sonuca
yol açtı.
Bu nüfusun kısa sürede şehirdeki çeşitli bölgelere dağılacağı, her j 1680 '!erde Paris 'te başlayan meydan inşası daha önceki iki eser
bölgeniri' belirli ekonomik ve sosyal özelliklerinin olması dolayısıy- ıl le; Bemini'nin Roma'daki eseriyle ve XIV. Louis ve mimarlarının
la yaban�ıların sınıflandırılmasının da kolaylaşacağı sanılabilir. Ne :1 Versay'daki eseriyle bağlannlıydı. Roma'da, Bernini'nin St. Peter
var ki bu ekolojik süreç, hem Paris hem de Londra'da 1670'lerden \ önündeki Piazza Obliqua'sı bütünüyle Rönesans'taki planlı meydan
itibaren denetlemelere ve karışıklıklara konu olmuştur. Karışıklık- · inşa enne eğilimine bir kafa tuunaydı. Bernini, meydanların Röne
!ar, iron�� bir şekilde, artan kent nüfusu ile başa çıkmaya yönelik ! sans tarzıyla çevresi kuşatılarak ve uysallaştırılarak değil, biçimsel
tasarımla boş yerlerin enginliği sergilenerek kullanılmasından ya
··
artışı küçük küçük yeniden düzenlemelerle üstesinden gelinen "ek" edilen Place Vendome'ın ve 1706'da tamamlanan Place des Invali
bir fenomen değildir. Nüfus artışları genellikle şehir ekolojisinin des'in ana ilkesidir ve Jacques Ange Gabriel'in 1763 'te yaptığı Pla
.
bütünüyle yeniden düzenlenınesini gerektirir. Şehirler, kristali her ce de la Concorde 'la zirveye ulaşmıştır.
yeni kaıkıda yeniden biçim alan kristaller gibi düşünülmelidir. Bu büyük kent mekanlarının bazılarının mimarian Versay'da ça
Eğer 1 640'larda Paris'te ya da 1666'daki büyük yangından ön lışmak üzere eğitilmişlerdi; örneğin Hardouin-Mansard Versay Sa
ceki Londra'da bir gezinti yapacak olsaydık, modern standartlara rayı'nın inşasının denetiminde bulunduktan sonra Place Vendô
göre pek küçük bir coğrafi alanda düpedüz sıkıştırılmış insanları me'un inşasına katılmıştır. Fakat nasıl Versay, odaları, katlan ve
bahçeleri ile sakinlerinin zihinlerine hiyerarşik bir tavrı ağır ağır itiyordu: kafe, park ve tiyatro.
yerleştiren bir düzen mekanı, dolayısıyla 1660'ların Paris'ine özgü Londra' da da, kalabalıklar için serbest bölgeler anlamında mey
bir çare olarak tasarlanmışsa, 1 8 . yüzyıl başlarındaki Paris de Ver dan 1666- 1740 döneminde sona erdi; ama tümüyle karşıt bir yol iz
say ölçü alınarak düzenlenmişti. Geniş kentsel mekanlar etrafı ku leyerek. 1 666 büyük yangınından soma Londra kentinin yeniden
şatan sokaklardaki tüm etkinlikleri bir araya toplamak için değildi; inşası için öne sürülen pek çok plandan en görkemlisi Christopher
sokak, meydan yaşamına giriş yeri olmamalıydı. Versay 'daki her . •ı
Wren'inkiydi. Bu planlar II. Charles tarafından anında reddedilmiş
tür mimari yapı birer odaktı, oysa meydan bir odaktan çok, ortasın- 'ı ti. Eğer gerçekleştirilebilselerdi, planlar Londra'ya, Bemini'nin
da sınırlı etkinliklerin, çoğunlukla da gelip geçme ya da taşıma et Roma'da yarattığı ya da Hardouin-Mansard'ın daha ileride Paris'te
kinliklerinin cereyan ettiği kendi başına bir anıt olmalıydı. Her şey oluşturacağı türde gösterişli odak noktaları sağlamış olacaktı. Ger
bir yana, bu meydanlar tasarlanırken akıllarda ortalıkta dolanan, çekten de, Wren'in planının bertlmsenmemesi, kısa süre önce Lond-
JiL toplaşan bir kalabalık yoktu. Hardouin-Mansard bu yüzden tezgiih ra'nın tam ortasında boy göstermiş olan, planlarını Inigo Jones 'un R
F6 ]arı, akrobasi gruplarını ve diğer türden sokak ticaretini meydanlar çizdiği "Covent Garden" türü meydanın da reddedilmesi anlarnına
dan kovmaya çalıştı. Ayrıca meydanlardaki kafelerin bina içinde geliyordu. "
kalmalarına, postanelerin ise tümüyle meydanlardan uzaklaştırıl Ama meydanlar inşa edilerek nüfusun şehirde barındırılması
masına çalıştı.'' fıkrinden vazgeçilmemişti. Covent Garden bölgesinde Bedford Dü
Sonuç, hem Ortaçağ hem de Rönesans Paris 'inde mevcut olan . kü ve Bloomsbury'de Southampton Kontu sınıra blok evler inşa et
meydan yaşamının zayıflatılması oldu. Amold Zucker'in tek bir meye başladılar. "Meydanlar irrasyonel bir biçimde bölgeye dağı
yerde gerçekleştirilen tüm şehir etkinliklerinin "örtüsü" dediği tılmıştı, birbirinden ayrı ama tam anlamıyla kopuk değildi." Mey
meydanlar bir zamanlar çok çeşitli işlevleri yerine getirirken, şeh danların esas özelliği, Covent Garden 'daki gibi sokak satıcılarıyla,
rin kalabalık yaşamı artık parçalanmış ve dağıtılmıştı." akrobatlarla, çiçekçilerle ve benzerleriyle doldurulmamasıydı. Kü
Gerçekten de, bu boş alanları temizlemesi beklenen yıkma ve çük korular ve ağaçlarla donatılacaklardı."
yeniden yapma faaliyetleri Parisli geniş kitleleri 1660'ın merkezle Çoğunlukla, İngilizlerin şehri inşa ederken, kır havasını koruya
rinden çıkararak şehir dışındaki geniş alanlara sürdü. Invalides çev bilmek amacıyla evlerini çevrilmiş bir çiçek bahçesinin etrafına
resindeki soylu aileler ve onların uzantısı olan uşak ve hizmetçi yı dizdikleri söylenir. Bu ancak yarı yarıya doğrudur. Bloomsbury'de
ğını 18. yüzyıl başlarında Marais'e geri döndü; St.-Sulpice önünde ki bu evler kentli özellikler taşıyordu ve gruplar halinde inşa edil
ki temizlenmiş arazi hizmetçileriyle birlikte küçük bir soylular kü mişlerdi. Londra'da City'nin yanmamış kesiminde inşa edilen evle
mesini St.-Germain-des-Pres'deki boş alanlara çekti. Paris'in nüfu ri andırıyorlardı. Modem bir insan, bir mısır tarlasının ortasına park
su arttıkça büyük mekanlar çevresindeki alanlarda nüfus yoğunlu yerleri, trafik ışıkları ve gerekli yan düzenlemeleriyle bir gökdele
ğu daha da arttı, fakat bu merkezler artık kalabalığın aynı yerde çe nin dikildiğini ve bu gökdeleni diken kişinin bunu oraya çok yakın
şitli faaliyetleri yürütmek için bir araya geldiği noktalar olarak hiz da başka gökdelenlerin de dikileceği umuduyla yaptığını tahayyül
met vermiyordu. 1 1 edebilirse, Bedford ve Southampton malikiinelerinin yapilmasında
Evlerin bulunduğu kontrollü bölgelerin tersine, Ortaçağ ve Rö ki zihrriyete ilişkin bir rıkir de edinebilir."
nesans meydanları serbest bölgelerdi. 18. yüzyılın başındaki anıtsal Dağınık meydanların yaratıcıları ticareti meydana sokmamakta
meydanlar ise insanların şehirde yığınlaşmasını yeniden yapılandı çok kararlıydılar. Bedford, işportacıları ve seyyar satıcıları alanlar
rırken kalabalığın işlevini de yeniden yapılandırmıştı, çünkü insan dan çıkarma hakkı için hükümete başvurdu. 1690'larda bu yasağı
ların toplanma özgürlüğünü de değişime uğratmıştı. Kalabalığın uygulamak kolay olmadı, ama yasak 1720'lerde etkili oldu. Mey
toplanması özel bir etkinliğe dönüştü; bu etkinlik üç yerde yürütü- dan en incelikli türde evlerin ortasında bir doğa müzesine dönüş-
müştü. Gerçekten de, onu oluşturanların beklentileri gerçekleşmiş yüze geldiklerinde başvurabilecekleri referans standartları sağlamış
ti. Meydanların yakınına evler yapıldı ve giderek bölge, eski City olacaktı; hiyerarşi hil.la güvenilir bir inanç ölçütü olarak hizmet gö
kadar kalabalıklaştı. rebilirdi. Ancak, tüm bu demografik değişimlerle birlikte büyük şe
Demek ki, Paris'te olduğu gibi Londra'da da meydanların plan hir ekonomisi yabancılar arasındaki ilişkilerde açık bir ölçüt olan
lanması yoluyla nüfusun yeniden yerleştirilmesi, meydanı buluşma hiyerarşi ölçütünü aşındırdı. Bir yabancı söz konusu olduğunda hi
ve gözlem yapma olmak üzere iki tür kullanunı olan merkezi bir yerarşi belirsiz bir ölçüt haline geldiği için; "seyirci" sorunu doğ
yer olarak geri getirdi. Acaba zamanın insanları serbest bir bölge · muştu.
olan alanın bu şekilde sınırlanmasına karşı ne hissetmişlerdi? De
foe, !720'lerin canlı bir tablosunu çiziyor:
C. KENT B URJUVAZİSİNDEKİ DEGİ Ş İ MLER
Her müteahhit aklına esen yere ev diktiği. insanlar da buna ses çıkarmadı�
ğı için güzelim Londnı bir bina yığını haline geldi. Bütün bunlar �yl�si�e ._;
. 18. yüzyılın ilk yarısında İngiliz ve Fransız ekonomileri ulus!arara
bir kargaşa içinde gerçekleşti ki şehrin çehresı yamru yumru, şekılsız hır
r s,ı ticarette önemli bir büyüme yaşadılar.. İngiltere' nin dış ticareti
şey olup çıktı.15
l.(OO'den 1780'e iki kat arttı; pazar alanı Avrupa' dan, başlıca alıcı
.>
Kentin büyümesi bir merkez, bir odak yitinri anlamına geliyordu. • (olan İngiltere'nin denizaşırı kolonilerine kaydı. Fransızlar boşluğu
Büyüme, Defoe'ya zamanın ağır ağır olgunlaşan zorunlulukları;. d9ldurarak bir zamanlar İngiltere'nin yaptığı gibi ticaretlerinin bü
olarak görünmüyordu. Birdenbire oluveren bir şeydi: yük bölümünü diğer Avrupa ülkeleriyle yürüttüler. "
Ticaretteki bu artış her iki ülkenin başkentlerinde büyük bir etki
Öncelikle. bu çağda yazanlar için, özel ve dikkate değer bir kriz olarak ilk�:'
yarattı. Londra ve Paris, hem ülke içi çeşitli bölgeler arasında hem
göze çarpan şey ..... Londra şehrinde ve civarındaki binalardaki olağanüs� ,
ıü artıştır. Artık sokaklar ve soylulard ait malik.fuleler haline gelen bu ge"'._: .de ülke içine ve dışına akan mallar için ticari dağıtım noktaları ve
niş :.ırazi, cüsse ve kitle olarak sonsuz büyüklükteki bu bütün, bizim zama�;; >denizaşırı gemicilik ticari fınansman merkezi olına!arının yanı sıra
nımız<la. hem de birkaç yıllık bir süre içinde oluşturuldu. . 1 "
.
başlıca liman kentleriydiler. Ticaretteki bu güçlü atılımın hem fizik
se! hem de toplumsa! sonuçları oldu. Londra'da Thames üzerinde
Londra ve Paris nüfusunun yol açtığı toplumsa! sorun, bir yabancı ,
gelişen ticaret tıpkı yeni meydanlar gibi, kentin batıya doğru uzan
ile birlikte mi yaşamak, yoksa bir yabancı mı olınak sorunu idi: ·
m�sına yol açmaktaydı. Paris'te de Seine Nehri üzerindeki ticari
Kent yoğunluğuyla ilintili yeni gelişen toplumsa! sorun, çeşitli Y�j; gelişme kenti batıya doğru genişletti, giderek daha çok sayıda nh
bancı imajlarının oluşturulabilınesi açısından, yabancıların rutı� .
tını ve antrepo Tui!eries boyunca ve İle de la Cite'yi kuşatarak ken
olarak nerelerde görünür olabilecekleri sorunuydu. Eski buluşma'
. tin merkezine doluştu.'"
alanı, çok-amaçlı kullanılan meydan, Paris'te kendisi anıtlaşan bir
· Toplumsa! bakımdan ise ticaretin gelişmesi şehir toplumunun fi
yere dönüşerek, Londra' da da bir doğa müzesi haline gelerek yok .
nansa!, ticari v.e bürokratik sektörlerinde iş olanakları yarattı. Her
edilmişti. Böylece demograf öyle bir ortam yaratıyordu ki, o ortam,•
iki şehirde de "burjuvazinin gelişmesinden" söz ederken, üretimden
da yabancı bir meçhuldü.
: çok dağıtım faaliyetleri ile uğraşan bir sınıf kastedilir. Şehre gelen
Toplumsal grupların hiyerarşik yapıları şehirde etkilenmeden,
· genç insanlar tüm bu merkantil ve ticari faaliyet içinde işlerini bul
kalmış olsaydı, birbirlerinin seyircisi olarak yabancılar yine de, rol-.
dular. Aslında işgücü kıtlığı gibi bir şey vardı, çünkü okuryazar iş
!erini oynama yükünün büyük bölümünden, anlık bir sa!ıne çerçe-.'
çi talep eden işlerin sayısı okuma yazma bilen insanların sayısından
vesinde inandırıcı o!abilıne zorunluluğundan kaçınabilirlerdi. Zira,.
fazlaydı. Bir şehirdeki yoğunluk dengesi gibi, var olan iş dengesi de
bu hiyerarşi içindeki yer, görev ve nezaket imgeleri, insanlara yüz
bir kristal gibi tepki vermektedir: 18. yüzyıl başkentlerindeki yeni
ticari faaliyet orada daha önce var olanın üzerine eklenmemişti. daki düzenin aynısı Londra' da da kurulmuş oldu. Gelgclelinı, kent
Şehrin tüm ekonomik yapısı onun etrafında yeniden kristalize ol ticaretinin lisansları eski ilıracat ya da ithalat lisanslarına benzemi
muştu. Örneğin, küçük zanaatkarlara rıhtımlardaki atölye kiraları yordu. East India Conıpany'nin bir dönem çay alım satımını elinde
aşırı pahalı geliyordu; ticaret erbabı içeri doluşurken onlar merke bulundurması gibi, belli bir fırına artık bir malı alıp satma hakkını
zin, dolayısıyla başkentin dışına kaymaya başladılar. tek başına elinde tutamıyordu, ancak birkaç firma fuarlarda ve ge
Bu orta sınıf burjuvazinin gelişmesinde bizi ilgilendiren konu, nellikle yasadışı yollarla aynı malları satabiliyordu. Böylelikle, re
açık bir sınıf kimliği sorunudur, çünkü böyle bir kimliğin yokluğu kabetin doğası belli bir bölgede tekel olabilme mücadelesinden, ay
bir meçhul olarak yabancı kavrayışını güçlendirmiştir. rı ayn her bölgede verilen ticari mücadelelere dönüştü. Her iki şe
Bir yazar Paris'ten bahsederken, burjuvazisinin kendisinin yeni hir de uluslararası alım satımın düğüm noktası haline geldikçe iç
olduğunu bildiğini, ama ne olduğunu bilmediğini söylemektedir. pazarlan da örtüşür hale geldi."
!.. 17. yüzyılın Şehirlerin Ekonomisi adlı kitabında, bu tür kentsel JJ2.
,
la cour et la vil/e günlerindeki öncülerinin kendilerini Jane Jacobs
gizleme çabalarının tam tersine, 18. yüzyıl ortalarındaki merkantil büyümenin rekabetin baskısından kurtulmak için sürekli satacak
kesimlerin kendilerine güvendikleri söylenebilir. Yine de, bu şehir yeni tür mallar ve hizmetlerin ve rekabetin henüz girmediği yeni
lilerin kendilerini nasıl gördüklerine ilişkin bir belirsizlik vardı: bölgelerin aranmasına yol açtığını iddia etmektedir. Söz konusu ar
Yepyeni insanlardı, ama bu ne demekti? Diderot'nun kendi zama güman genel biçimiyle pek çok tarihçiyi öfkelendirir; ama biraz de
nındaki burjuva yaşamını ele alan Le ?ere de Famille gibi oyunla ğiştirildiğinde, bu iki şehirde gelişen belli olgulara anlam kazandı-
rında karakterler toprağa dayanmayan bir hayatı, hatta refahı bile rır. İş alanları parçalandığında, babaların kendi yaptıkları işi çocuk
bir giz olarak görürler. larına devretmeleri çok zorlaştı. Nedeni basitti: Babalar işin ancak
"Biz kimiz?" sorusuna ilişkin herhangi bir yanıt getirilmeyişinin yansını devredebiliyorlardı. Miras olarak sermaye ya da iş becerisi
bir açıklaması merkantil sınıfların belki de kendine güvenden ken bırakabilirlerdi ama bir müşterileri, arz kaynağını vb. garanti ede
dini beğenmişliğe henüz geçmemiş olmalarıdır. Bir diğeri de, bu sı mezlerdi. Dahası, babaların iş için çetin rekabete girmek zorunda
nıfın ekonomik oluşumu göz önünde bulundurulduğunda, güvenli kaldıkları koşullarda oğullar kaçarak kendilerine görünüşte (aslın-
öz tanımları yapmanın zorluğudur. İnsanların görmezden geldiği da yanıltıcı bir görünümdü bu) daha bakir görünen becerilerine uy-
bir sınıftı; yepyeni ve genişleyen bir sınıf. Mirasa konmak değil, gi gun ticaret ya da iş alanlarında yeni bir pazar oluşturmaya girişiyor
rişimcilik esastı. Eski Rönesans ya da Rönesans sonrası merkanti- · lardı. 18. yüzyılda Londra ve Paris'te ticaretin yaygınlaşması aile
list sınıflara oranla çizgileri son derece belirsizdi. Çünkü kentte ti içindeki iş sürekliliğini parçaladı. Sonuçta, bir yabancının "kim" ol
caret arttıkça kent pazarının doğası da değişmişti.18. yüzyıl başla duğunu basit olarak aile geçmişine dayanarak belirlemek güçleşti."
rında bu pazar verili bir bölgede ya da malda ticaret tekeli için re 18. yüzyıl kent ekonomisinin kristali yeniden biçimlenirken, pi
kabetten, o bölge içinde ya da mal ticaretinde rekabete kaydı. Tica yasaların iç içe geçmesi nedeniyle eski mevkilerin altüst oluşu yu
retin basamaklarında orta sınıf kimliğini istikrarsız kılan, işte pa karıdan aşağıya, merkantil işgücünden el emeğine doğru W.iy-0rdu.
zardaki bu değişimlerdi. Bu en açık şekilde esnaf loncalarında görülmekteydi. Hem Paris
Örneğin, hem Londra 'da hem de Paris 'te, bu yük miktarlarda hem de Londra' d.a loncalar, 17. yüzyıl sonlarında çok büyük sayıda
malın satıldığı' açık hava pazarları bu dönemde kuruldu. Gemiler emekçiyi kucaklıyordu; 18. yüzyıl ortalarında lonca emekçilerinin
den mallar sattılar ve şehrin belli bölgelerinde faaliyet yürüttüler. sayısı düştü. Genel açıklama, -örneğin Sombart'ınki- loncaların
Ortaçağ fuarlarının tersine, Saint Germain ve Halies fuarları her sa endüstri toplumunun gereksindiği .hareketli emek havuzuna uyum
tıcıya verilen devlet patentli ruhsatlarıyla, kalıcı etkinliklerdi. . sağlamadığıdır. Fakat böyle bir açıklamayı benimsemek, 18. yüzyıl
1640'!arda Covent Garden'ın inşası ile kentin açık hava pazarların- şehir tarihini henüz gerçekleşmemiş şeylere bir hazırlik şeklinde
görmek olur. Kaplow'un işaret ettiği gibi, kent emekçilerinin ya üst seviyede yeni mevkilerin yaratılınası karşısında yenik düştü.
şamlarında lonca çalışmasını çok daha gelip geçici işler için terk et Böylece, görünüşler alaru nereden gelıniş olduğunuz, nereye ait
melerine yol açan doğrudan sebepler varrlı. Lonca içinde hayat bo ·· olduğunuz, size sokakta rastladığımda ne yapıyor olduğunuz gibi
yu çalışarak işçilikten ustalığa geçmek teorik olarak olanaklı idiyse standartlarla kolayca çizilemiyordu. Bunu yine, 20. yüzyıl başında
de, pratikte uzak bir olasılıktı. 18. yüzyıl Paris loncalarında, "ister New York'un demografisi ile karşılaştırın: New York göçmenleri
hayat boyu düz işçi olarak çalışsınlar isterse chdmbrelans olsunlar, konuştukları dille hemen ayırt ediliyorlardı, genellikle tüm aile bir
bu emekçilerin yoksulluğu had saflıadaydı, hareket olanakları da sı likte göç ediyordu ya da ailelerini sonradan trenle getirtiyorlardı;
fırdı ve bu duruma lonca dışındaki kardeşlerinden daha çok hınç şehrin etnik alt bölgelerinde kümeleniyor ve geldikleri menıleketle
duyuyor olabilirdiler". 18. yüzyılda loncaların Sombart'ın öne sür rindeki yörelerine, hatta köylerine göre ayrılmış bloklarda yaşıyor
düğü nedenlerle işlevsel olarak azalrlığı doğru olsa bile, bu loncala- lardı. New York'ta bir zamanlar bu etnik alt grupların her biri, mey
88 rın çok d'!ha bilinçli bir şekilde terk edildiği de bir gerçektir; çünkü danı, Paris 'teki meydanların Ortaçağ ve Rönesans kullarumına _fü
·
loncalardiıki gençler için, babanın üyeliği sayesinde onlara verilen benzer tarzda kullanıyorlardı. Sokak, üzerinde merkezi bir noktada
çalışma hakkı ileride işsiz kalmamalarıru garantilemediği gibi "ge- · 'İnşa edilmiş olan kilisesi .ile alışverişe, buluşmalara ve rastgele göz
lecek" de vaat etmiyordu." lem yapmaya elverişli idi. 18. yüzyıl ortalarının Paris ve Londra
Orta sınıflar içinde mal satma rekabeti nasıl yayıldıysa, işçi sı sı'nda yabancılar bu türden otomatik örgütlenme tarzlarına sahip
nıfının alt kesimleri arasında da hizmet satma rekabeti yayılrlı. 17. değillerdi.
yüzyıl sonunda Paris ve Londra'da uşakların toplam sayısı uşak ta Gelin kesin kurallarımız olmadığı konusunu açıklığa kavuştu
lebini çok çok aşıyordu. Bu işgücü fazlası 18. yüzyılda daha da art- . . ' ralım, çünkü burada çizilen portre bu haliyle ancien regime kozmo
tı. Uşakların arzı, talebi o kadar aştı ki, uşakla birlikte çocuklarının < : politlerinin, insanların yüzsüz ve boş olduğu Kafkavari soyut bir
da bakımını üstlenmek patronlara çok ağır gelıneye başladı. Yaşlı <·evrende yaşadıkları şeklinde kavranabilir. Ancak durum böyle de
uşakların tüm ailesini alıkoymaktansa, gençleri tutmakla evin bakı- . ğildi; 1 8 . yüzyıl başkenti insanların yabancılarla ilişkilerini renk
mı daha ucuza mal oluyordu. Şehir yoluyla uluslararası ticaret ya ' lendirmek ve tanımlayabilmek için çok büyük çabalar harcadıkları
yılınca şehirdeki hizmet ekonomisi parçalara ayrıldı; zanaat içi, rbir yerdi; önemli olan çaba göstermek zorunda olmalarıydı. Şehir
hizmet içi rekabet büyüdü; insanları ayıran işin yapıldığı yer kavra yaşanımın maddi koşulları, insanların ötekileri, geldikleri yer, aile
mı yıkıldı." geçmişleri ya da mesleklerine göre rahatlıkla ve "doğal" olarak eti
Bu iki canlı şehrin demografi ve ekonomileri, yabancının bir' · :. ketlemek konusunda duydukları güveni zayıflattı. Kişinin ötekiler
meçhul, en azından kısa bir süre içinde olgusal bir inceleme yoluy .'. le ilişkilerini renklendirme çabası, bu toplumsal alışverişlere bir bi
la kolayca bir yere konulamayan bir meçhul olarak tanımlanmasına , çim verme çabası anlamlı bir seyirci anlayışı yaratma çabasıdır. Ya
hizmet etmiştir. İnsanlar şehre gitmek üzere aile bağlarını kopardık ,·. bancılardan oluşan bir ortam içinden bu anlamlı seyirci topluluğu
larında akrabalıkların, eşin dostun ve geleneklerin onlara bir yararı · nu yaratmak için gereken çalışmanın çapma ilişkin bir fikrinüz ol
olmadı. Nüfus, çok sayıda insanın kolayca toplanmasına ve sosyal- ,, ması açısından, yeni kent toplumuna ait görgü kurallarının bir bö
!eşmesine elverişli olmayan meydanlar etrafında yığılınasıyla olu- , \ lümünü eski saray toplumundaki benzer kurallarla karşılaştırabili
şru1 yeni kentsel birimlere dağıldığında yabancıları rutin gözlenıler iriz. Daha önce hiç karşılaşmamış olan iki yabancı için sosyalleşme
le tanıyabilmek daha da güçleşti. İç içe geçmiş karmaşık bir bütün ···, . 'ıiin ilk adımında bu toplumsal incelik, sorular, selamlaşmalar, tanış
oluşturan pazarlar ekonomik etkinliklerin istikrarlı olduğu bölgeleri ' ,<malar ve dedikodularla ilgili kurallardan oluşur.
yıktığı zan1an, mesleki "yer" işlevini yitirdi. Kuşaklar arası statü ko- .
puklukları arttı; mevkilerin miras bırakılabilmesi, hem alt hem de
D. SARAYD A Kİ VE ŞEHİRDEKİ İLİŞKİLER Monsieur le Mar
vanlar her iki taraf için de kesinlikle gerekliydi:
quis, Monsieur l' avocat ile konuşurdu. Bu şartlar altında yapılan
1750'lerdeki Parislilerin ve Londralıların davranışlarını gözlemle- ' , komplimanlar ötekinin bilinen özelliklerini onun yüzüne;karşı aşırı
yenler, iki şehir arasındaki farklılıklardan çok bu iki şehrin nezaket övmek şeklinde oluyordu. Saint-Sirnon'un anılarında, birbirlerini
kuralları bakımından taşradan bu denli farklılaşmalarına şaşırmış "şunları şunları yapmış olan kişiyle karşılaşmaktan mutluluk duyu
lardı. İngiltere ve Fransa' daki saray yaşamının farklılığıyla karşı yorum" gibi sözlerle onurlandıran insanlardan söz edilir. "Şunlar
laştıklarında şehirlerin ne denli benzer hale geldikleri de dikkatleri şunlar" dediğimiz ise genellikle karşıdaki kişinin savaştaki kahra
ni çekmişti. manlıklarının, aile bağlarının listesi olurdu. Ya da daha düşük mev
İngiltere'de saray yaşamı II. Charles döneminden başlayarak kiden biri söz konusu ise karakterinde ona ün kazandıran güçlü
Fransa' da XIV. Louis döneminde gelişen saray yaşamından tama- yanlar sergilenirdi. Daha ilk karşılaşmada bir kişiyi övgülere boğ-
!L men farklı yönde yol almıştı. İngilizler, sıkı Püriten kuralların ar mak toplumsal bağ kurmanın bir yoluydu." .2.L
dından toplumlarında kendini teklifsiz keyif almaya, vurdumduy Saray egemenliğindeki bir toplum yapısı bu tür iltifatları ve se
mazlığa ve büyük ölçüde idari ve politik düzensizliğe kaptırmış bir lamlaşmaları kolaylaştırmaktadır. Versay dışında bu saraylar kü
saray yaşamının biçimlendiğini gördüler; bu 1660'tan 1688'e kadar çüktü ve bir kimsenin ünü ve geçmişi küçük cemaat içinde kolay
sürdü. Louis döneminde Fransızlar ise Fronde karışıklıklarının ar lıkla yayılabiliyordu. En kalabalık olduğu zamanlarda Versay'daki
dından bilinçli olarak resmi, düzenli, yüksek düzeyde disiplinli ve insanların sayılarına ait tahminler büyük ölçüde değişmektedir. An
bu resmiliğin ve düzenliliğin giderek güçlendiği bir saray yaşamı cak Saint-Simon ve W.H.Lewis gibi dönemin yazarlarının yazıla
nın biçimlendiğini gördüler. Bu durum 1 7 1 5 'e kadar sürdü. İngilte rından anlaşıldığı kadarıyla, sarayda karşılaşmaları mümkün insan
re' de, 1690'lardan başlayarak gelişen kentsel büyüme dalgasına, lar içinde alt gruplara ait insanların sayısı da daha tanıştırılmadan
gerek politik yaşamın gerekse de saray yaşamının giderek artan is haklarındaki bilgilerin sözlü olarak yayılabileceği kadar azdı. Ayrı
tikrarı eşlik etmekteydi; yani, Londra'nın gelişmesi ile istikrarlı, sı ca, takdimin önemi, kişinin karşılaşabileceği yabancıların statüsüne
nırlı bir monarşinin gelişmesi el ele ilerliyordu. Fransa' da kralın ilişkin geniş bir soruşturma yapmasını gerektiriyordu."
gücü ile Paris'in gücü uzlaşmaz çelişkiler taşıyordu. Louis Versay'ı Böyle bir durumda doğal olarak çeşitli dedikodu biçimleri geli
yarattı; artık Tuileries sürekli ikametgfilı değildi, çünkü böylece şiyordu. Dedikodu öteki insanlara ilişkin sınırlanmamış bilgi alış
soyluları daha iyi denetleyebilirdi; ayrıca saray kaçacak bir boşluk, verişiydi; onların günahları, sorunları ya da kuruntuları ayrıntılarıy
bir yer bırakmayan sıkı bir hiyerarşi demekti. l 715'te XIV. Lo la, inceden inceye tahlil ediliyordu, çünkü sarayda bu tür malırem
uis'nin ölümü üzerine XV. Louis'nin yönetimi altında gelişen Pa şeyler herkesin bilgisi dahilindeydi. Dahası, dedikodunun toplum
ris'e doğru kayma Versay'ın kurumları pahasına gerçekleşmişti. sal mevki ile çok doğrudan bir ilişkisi vardı. Saint-Simon'un yazı
Demek ki politik açıdan İngiltere ve Fransa'nın saray tarihinde yal larında alt düzeyde biri, daha yukarı mevkiden biririe hiçbir zaman
nızca karşıtlar kıyaslanabilir. Toplumsal açıdan ise belirli benzerlik onun hakkında bir şeyler bildiğini ya da dedikodusunu duymuş ol
ler vardı.2-' duğunu belli etmezken, yukarı mevkideki kişi kendinden daha aşa
17. yüzyıl ortası saraylarında, yalnızca Fransa' da değil, Alınan ğı mevkiden biri ile daha ilk karşılaşmasında, onu küçümseme ama
ya, İtalya ve İngiltere' de de farklı mevkilerden insanlar arasındaki cı taşımaksızın onun hakkında duyduğu dedikodulardan söz ederek
selamlaşmalar kişilerin birbirleri hakkında edinmiş oldukları bilgi bunların gerçekten doğru . olup olmadığına ilişkin tartış�aya gire
ler temelinde övgüler düzülmesini gerektiriyordu. Tabii ki övgüle bilınektedir.
re boğulması gereken kişi, daha üst mevkide olandı. Nitelikli kim Yetn1iş yıl sonra Londra'da ve Paris'te görüntü değişffiişti. Da
s�lerle niteliksiz kimseler arasındaki ilişkilerde mevki belirten un- ha açık olması için, saraya yönelmeden önceki haliyle aynı toplum
>
sal sınıfı analiz edelim. 1750'de Lord Chesterfield oğlunu, tanıştı Chesterfield oğluna yazdığı mektuplarda duygularını başkalarından
rıldığı kişinin ailesi hakkında herhangi bir imada bulunmaması ko gızleyerek yaşamayı öğrenmenin altını çiziyordu. 1747'de, oğluna
nusunda uyarıyordu, çünkü onun ailesi ile arasında nasıl bir duygu şunları öğütlemekteydi:
sal ilişki olduğunu kesin olarak bilmek olanak dışıydı; ya da Lond
ra'nın bu "karışıklığı"nda bir kişinin doğru dürüst bir aile düzeni S�nin yaşındakileri � �rl<.�k yanı. sizi kurnaz ve tecrübeli kişiler için kolay
bır lokmaya ve gcçıcı bır hevese dönüştüren ihtiyatsız içtcnliğinizdir.....
olup olmadığından bile emin olunamazdı. Yabancılarla dolup taşan
Artık yaşama atıldığına göre, sana sunulan bu tür dostluklardan sakın
nüfusu yoğun bir çevrede, kişiye ve onun bilinen niteliklerine öv Bunl�rı büyük nezaketle karşıla, fakat inanma; övgülerle karşılık ver, fa�
güler düzen selamlaşmalar giderek güçleşti. Genelde artık beylik kat guvcn duyma.2'1
selamlaşma deyimleri vardı. Bunların kabul edilebilirlikleri kendi
başlarınahrer mecaz olarak ne kadar genel geçer ve ağdalı olduk- ; �
Birkaç gün son a C esterfield öğüdünü daha da genişletir; 1747 yı-
_
J!L !arına bağlıydı. Bunlar ayrunsız herkese onıın itibarını hiçbir şekil lı, Chesterfıeld ın ogluna, Paris ve Londra gibi büyük şehirlerin tu- -2.
de zedelemeksizin söylenebilirdi. Nitekim bir iltifatın esası, dolay zaklarına ancak bir maske takarak karşı koyabileceğini söylediği,
sızlığa ve kişiselliğe başvurmaksızın karşıdakini onurlandırınaktı."' yaşam boyu sürecek oldukça uzun bir söylevin başlangıç yılıydı.
14
zensizlik meselesiydi; ikincisi onun üzerinde yükselen duygusal bir ... ayırmayıp sokağa da egemen kılacak kostümlerle boy gösteriyor
olarak iki ilkeye göre biçimlenmişti: Biri beden, diğeri söz ile ilin- 'iı lıklar sürüyorlardı. Peruklar fazla büyük ve özenliydi. Kadınların
tiliydi. Beden mankendi, konuşma ise bir simgeden çok bir işaret saç modelleri de aynı özenle yapılırdı; üstelik bu modellerde son
olarak görülüyordu. Birinci ilkeye göre, bir şey ifade eden canlı bir · derece ayrıntılı gemi modelleri, meyve sepetleri, hatta minyatür fi
varlık yerine bir manken gibi hizmet eden beden ile insan, üzerin . gürlerle temsil edilen tarihsel sahneler bile görülürdü. Hem kadın
deki giysiler, zihinlerde bir tür buluş, süsleme ve uzlaşım konusu ların hem de erkeklerin tenleri soluk kırmızı ya da mat beyaza bo
olarak canlandırılıyordu. İkinci ilke yoluyla ise konuşmaya, dışsal yarurdı. Maskeler takılırdı, ama sırf sık sık çıkarılarak eğlenmek
durumlara ya da kişi olarak konuşmacıya gönderme yapmak yeri için. Beden, oynanacak hoş bir oyuncak haline gelmişti sanki.
ne, kendi içinde ve kendi başına anlamı olan bir şey olarak kulak Sokakta geçirdiği ilk anlarında modern seyircimiz, herkesin bu
veriliyordu. Her iki ilke yoluyla da, başkalarına gösterilen davranış · denli açık seçik etiketi olduğu bir yerde düzene ilişkin bir sorun ol
ları fiziksel ve toplumsal duruma ilişkin kişisel vasıflardan ayırabil madığı sonucuna varacaktır. Eğer bu ·gözlemci biraz tarih bilgisine
mişlerdi ve böylece de "kamu alaru"na ilişkin bir coğrafya yaratma sahipse, söz konusu düzen için çok basit bir açıklama getirecektir:
yolunda ikinci bir adım atrnışlardı. İnsanların yaptığı yalıuzca yasaya uymaktı. Çünkü hem Paris hem
. de Londra' daki nizanınamelerde, toplumsal hiyerarşideki her mev
ki için, kılık kıyafet kanununa "uygun" bir takım giysi belirlenmiş
ti ve bir mevkiye ait olanların başka bir mevkidekilerin kostümünü
., kullanmaları yasaklanmıştı. Kılık kıyafet kanunu özellikle Fran
sa'da karmaşıktı. Örneğin, eşleri işçi olan l 750'lerin kadınlarının
ustabaşı eşleri gibi giyinmelerine izin verilmiyordu. ''Tüccarların" hiydi. İşte burada kamusal ve özel alanlar arasındaki kopuklukla
eşleri de soylu hanımların kullandığı belirli süsleri kullanamazlar ilintili ilk koşul ortaya çıkar: Daha doğal olan özel alanda bedenin
dı.Jı kendi başına bir anlamı vardır. Squire, Regence dönemi için şuna
gınlığını gerçekten yansıtıp yansıtmadığını söyleyebilmek için çok imgelerin bildik olması gerekiyordu. 17. yüzyıl sonlarının hantal
az veriye sahipti. Kozmopolit merkezlere göçenlerin çoğu kendi dış görünüşlerİHİn muhnfaza edilmesi basitçe geçmişin bir uzantısı
yörelerinde artık açılmayan yeni meslek alanlarının peşine düşmüş olarak görülemez. Amaç, toplumda ait olunan yeri gösteren imge-
lerdi. Peki, gözlemcinin sokakta gördükleri bir yanılsama mıydı? ler kullanarak sokakta bir toplumsal düzen oluşturmaktı.
Eşitlikçi bir toplumun mantığına göre, insanlar sosyal farklılık Kentsel yaşamdaki değişimler göz önüne alınırsa,, bu çabanın
larını sergilemek zorunda değilse bunu yapmazlar. Eğer hem yasa zorluklarla karşılaşacağı açıktı. Bir kere, çoğu yeni merkantil mes
hem de yabancılık sizin seçtiğiniz bir "kimliğe bürünmenize" izin leğin 17. yüzyılda örneği yoktu. Örneğin bir gemicilik firmasının
veriyorsa kim olduğunuzu tanımlama çabasına da girmezsiniz. Ne muhasebe-tahsilat kısmında çalışanların giyebilecekleri uygun giy
var ki, ancieıı regime şehrine uygulandığında bu eşitlikçi mantık if sileri yoktu. İkincisi, büyük kentlerdeki esnaf loncalarının çökme
las eder. Kılık kıyafet yasalarının Batı Avrupa'da seyrek olarak yü siyle, lonca işaretleri taşıyan alışıldık giyim tarzlarının büyük bölü
rürlükte olmasına ve büyük kentlerin sokaklarında gördüğünüz in mü işe yaramaz oldu, çünkü çok az sayıda lonca üyesi kalmıştı. Bu
sanların özgeçmişi hakkında bilgi edinmenin güçlüğüne karşın, güçlüğü aşmak için kullanılan bir yöntem de, kişinin kendi mesle
toplumsal konumlara göre giyinme kodlarına uymaya yönelik bir ği ya da işi ile az çok yakınlığı olan herhangi bir mesleki giysiyi se
·istek vardı. İnsanlar bunu yaparak, sokaktaki yabancılardan oluşan çip sokakta giymesiydi. Bu insanlar kendi konumlarını aşan tarzda
karışıma bir düzen getirmeyi umuyorlardı. giyinemezlerdi. Aslında, kayıtlara göre, giyim konusunda yalnızca
Kentli orta ve yukarı sınıf üyesi çoğu Fransiz ve İngiliz'in kos alt orta sınıf üyeleri yer yer kuralı çiğniyordu. Öte yandan bu eski
tümleri 17. yüzyıl sonlarından 1 8 . yüzyıl ortalarına kadar daha is kostümler farklı fakat eşit meslekten kişilerce giyildiğinde, giyen
tikrarlı, hele önceki seksen yıla oranla çok daha istikrarlı bir kesim ler kendi özel yerlerini simgelemesi için elbiselerde değişiklik yap
ve genel biçim benzerliği göstermekteydi. Kadınlarda yayvan etek ma kaygısı da taşımıyorlardı. Taşısalardı zaten garip olurdu; kos
lere ve ideal erkek formu konusundaki büyük değişim -şişmanlık tümler, arıları giyen kişiyi tanımayan sokaktaki insan için bir anlam
tan zayıf ve ince belli olmaya- dışında, l 8. yüzyılda 17. yüzyıl son taşımazdı, aynca alıştığı kıyafetleri neden değiştirecekti ki? İnsan
larının belli başlı modellerinden vazgeçilmemişti. Gelgelelim, tüm ların aslında giydikleri şeye ait olup olınadıklan, sokakta belli bir
bu kalıpların kullanım tarzı değişmekteydi." yeri olan birisi olmak için tanınacak bir şeyler giymek istemeleri
17. yüzyıl sonlarında her zaman giyilebilen kostümler 1 8 . yüz kadar önemli değildi."
yıl ortalarında yalnızca sahne ve sokak için uygun görülüyordu. 18. Gezintiye çıktığında bir kasap ya da şahin avcısı gibi giyinen ta
yüzyılda ev içinde, bol ve sade elbiseler hemen tüm sınıfların terci- � Galler Prensi George'un saltanat naipliği. (ç.n.)
giderlerdi. Paris'te de sınıflar arasında İngiltere 'dekine benzer bir
vukçuluk şirketindeki bir dağıtıcı hakkında konuşurken, onun bir
zaman kayması vardı, ama elbette orada oyuncak bebeklere gerek
kostüm giydiğini, bu kostüm nosyonunun tıpkı tiyatrodaki bir aktö
· yoktu."
rün kostü.mü gibi o kişinin davranışını kavramamızda yardımcı ola-
nı Bebekler gerçek insan boyutlarına çıkarılsaydı, geriden izleme
cağını söyleriz ve bu tarz bir giyime bir uzlaşım sonucu varıldığı .
sıstem � sınıfları ayıran çizgilerde içinden çıkılmaz bir bulanıklık
·
hemen aplarız.
yaratabilirdi. Ya da şöyle diyelim; orta ve üst tabakalar arasındaki
18. yüzyıl sokak giyimini cazip kılan, geleneksel kostümlerle
farklılıklar o hale gelirdi ki, orta tabakanın giydikleri moda tutkunu
yeni maddi şartlar arasındaki uygunsuzluğun kimseyi başka birinin
hanımefendilerin gençliklerinde giydiklerinin tam bir yankısı olur
kılığına girmeye zorlamadığı, aksine kendi kimliğini oldukça ek
ay du. Aslında, bebekler gerçek boyutlara dönüştürüldüğünde kostüm-
siksiz yansıtan kostümler giydiği aşırı olmayan örneklerde bile,
nı giyim ve görenek anlayışının var olmasıyd ı. Evdeki giyim, kişi- . �
.. ler i tematik olarak sadeleştirilmişti. Bebeklere gerek duyulmayan
�
ıoo nin bedenine ve ihtiyaçlarına yanıt verirken, sokakta ötekilere sizin · Pans te de aynı sade modeller gündemdeydi. Sonuçta, orta sınıf ka- JJ2
ta- ; dutları aristokrat çağdaşlarının gençliklerinin zayıf ama aynı za-
kim olduğunuzu biliyormuş gibi davranma fırsatı tanıma amacı
u; ·' manda daha yalın bir uyarlamasıydılar."
şıyordu. Kişi kendi yarattığı sahnede bir şahsiyet haline geliyord
olmak değil, ş�i emin Bir tür sokakları düzenleme aracı olarak giyim kodları insanla
kostüınler kiminle aşık attığınızdan· emin
. rın kim olduğunu keyfi bir biçimde de olsa açıkça belirlemede işe
mişsiniz gibi davranabilmek için vardı. Chesterfield oğluna öteki
insanların dış görünüşlerine aldanmamasını öğütlüyordu; insanlar yarıyordu. Geriden izleme sistemi ise bu açıklığı tehdit edebilirdi.
olabilecekleri gibi değil de oldukları gibi kabul edilirse yaşam da Kendi konumunu aşan tarzda giyinen karısına orta sınıftan bir zey
ha sosyal olurdu. Bu bakımdan da, kostümlerin onları giyenden ve tinyağı tüccarının tepkisi, Lady's Magazine adlı 1784'te yayımla
giyenin bedeninden bağımsız bir anlamı vardı. Beden, evdekinin nan bir dergide aşağıdaki şekilde yer alrmştı:
arasında iyice keskin bir hal alıyordu. Bunun nedeni devrin kadın
Yağcının karısı ya da bir başkası chemise de la reine giyiyor, taklit
nüfusu arasında modanın yayılmasına yol açan araçlarda yatmak-
ler de mükemmel yapılıyorduysa insanlar kiminle muhatap olduğu
taydı. .
nu nasıl anlayabileceklerdi? İşte, bir kez daha, sorun bir mevkiden
Toplumun gerek orta gerekse üst tabakalarında, Londralı kadı- ."'
emin olınak değil, rolünü kendinden emin olarak oynamaktır."
nın zevki için model Fransa'ydı. . Bu on yıl boyunca, orta tabakadan
Bu yüzden, kendi mevkiini aşan kostümlerle dolaşan bir kadın
İngiliz kadınları genellikle üst tabakadan Fransız kadınlarının on
la alay etmek, hatta diğer yabancılara onun bir sahtekar olduğunu
on beş yıl önce giydiklerini giydiler. Fransız kostümleri oyuncak
söylemek nezaketsizlik olarak görülmüyordu. Gelgelelim bu utan
bebekler yoluyla yaygınlaştırılıyordu; bebekler günün modasına en
dırma, kostümlerin kendisi gibi belirli bir coğrafyayla ilgiliydi:
uygun şekilde giydirilir 'ICe satış elemanları bavullarına . on beş yir
Kendi evinizdeki sosyal bir toplantıda mevkiini aşan kostümler
mi tane \ninyatür marıken doldurarak Londra'ya ya da Viyana'ya
içinde biri olduğunda, ona sokakta layık görüldüğü şekilde davran .hanımlann dizlerini bükmeleri gerekiyordu. Lester şöyle yazar:
mak büyük kabalık olurdu.
Poııf au sentin1ent en seçkin saray stiliydi ve saça bahçe görüntüsü veren
Aristokrat ve büyük burjuva sınıflarının giyimi daha alt sınıfla ağ:ıç dalh1rı, kuşlar, kelebekler, oraya buraya iliştirilmiş karton küpidonlar·
rın giyimi ile karşılaştırılarak artık bir yere oturtulabilir. Bedenin hatta sebzelerden çeşitli süsler bağlanıyordu.
yerleşik göreneklere göre tarunmasının bir aracı olarak bir marıken
gibi giydirilmesi ilkesi, toplumdaki yukarı ve aşağı kesimleri, rast Böylelikle başın şekli, alınla birlikte tamamen gizlenmiş oluyordu.
gele bir ziyaretçinin ilk anda fiilen giyilen kostümlerden yola çıka Baş gerçek ilgi odağının; yani peruk ya da saç tuvaletinin kaidesi
rak tahmin edebileceğinden çok daha fazla birbirine yaklaştırınıştır. idi;19
Ya da daha açıkça, üst tabaka bu ilkeyi mantıksal sonucuna götüre Bireysel karakteri örtme çabalan hiçbir yerde yüze yapılan mü
rek, bedensel tasavvuru kelimenin kitabi anlamında bedensiz bırak- dahaleler kadar belirgin olmamıştı. Hem kadınlar hem de erkekler
<. mıştır. Bu rastgele ziyaretçi bir an için durup da üst tabakanın giyi yüzlerinde kırmızı ya da beyaz boya kullanıyorlardı. Bu şekilde ın3
mine ilişkin bu canlılık ve fantezinin altında neyin yattığı üzerine tenlerinin doğal rengini ve kimi lekeleri gizleyebiliyorlardı. Yeni-
düşünürse şunu fark eder: Peruk, şapka ve yelekler dikkatleri giyen den moda olan maskeler her iki cins tarafından da takılmaktaydı."
kişinin üzerine çeker çekmesine; ama bunu, kendi başlarına birer Yüzü örtmenin en son aşaması boya ile yapılan küçük benlerdi.
nesne olarak süs nitelikleriyle yaparlar, yoksa giyen kişinin yüzü ya Bu uygulama 17. yüzyılda başlamış olmakla birlikte an'cak
da siluetinin özelliklerini ortaya çıkarmakta yardımcı olmazlar. 1750'lerde yaygınlaşabilmişti. Londra'da bu tür benler kişinin
Şimdi, tepeden tırnağa inceleyerek, üst tabakaların bedenin nesne Whig ya da Tory oluşuna göre yüzün sağ ya da sol yanına koyulur
leştirilmesi noktasına nasıl vardıklarını görelim. du. XV. Louis döneminde benler Parislilerin karakterini göstermesi
Şapka ve saç modası erkekler için peruk ve şapkalardan, kadın için 1.-ullanılırdı. Gözün köşesinde olunca tutkuyu, yanağın ortasın
ka
lar için de aralarına yapay küçük figürler yerleştirilmiş, dalgalı ve da homoseksüelliği, burunda ise cilveyi temsil ederdi. Bir kadın
bağlanmış saçlardan oluşuyordu. Perukların 1 8. yüzyıl ortalarında tilin memelerinde benler olduğu söylenirdi. Yüz yalruzca fona dö
kağıt
ki evrimi üzerine Huizinga şöyle yazar: nüşmüştü; soyut karaktere ait bu ideogramlann.. çizildiği bir
tı.41
..... 1 8.
Gövdeye de aynı işlemler uygulanmaktaydı. 1 740'larda kadınlar
yüzyılın ortalarından itibaren. bukleli ve kulakların üzerine kadar
inen. perçemi çok yukarıda ve enseye gelen yerine de bir düğüm atılan pe mü
ruklar ortaya çıkmıştır. Doğanın taklit edilmesi yolunda her tür iddiadan göğüslerini daha da çok sergilemeye başladılar, ama yalnızca
ben
vazgeçilmi.şti; peruk tamamen süs içindi. cevherler takabilecekleri ya da (umuyoruz ki) seyrek olarak,
de kol yenlerinin kenar
lerle süslenen bir fon anlamında. Erkekler
rini artı
Peruklar pudralanıyor ve pomatlarla pudranın yerinde kalması sağ larında bağcıklar ve üstten dikilen başka süslerle zarafetle
in
lanıyordu. Huizinga'nın anlattığı en popüler stildi, ama pek çok rıyorlardı. Bedenin incelmesiyle birlikte, bedensel dış çerçeven
e olanak
başka stil de vardı; aynca peruklar olağanüstü özenli bir bakun ge sadeleşmesi, süslenmede çeşitliliğe ve daha fazla esnekliğ
rektimıekteydi.'" tanıyordu."
giz
Saçlarının tuvaleti konusuna kadınların yaklaşımını en iyi anla Kadınların etekleri bacaklarını ve ayaklarını büyük ölçüde
tan, La Belle Poule idi. Bu isimdeki bir gemi, bir İngiliz donanma lemekteydi. Erkeklerin pantolonları ayaklarını örtmüyo rdu. Tersi
bölüyordu
sını yenilgiye uğratarak, saç tuvaletinde yeni bir modanın ilham ne, bu dönemde, tozluklar bacağı görünüş olarak ikiye
kaynağı olmuştu. Bu modelde saç denizi carılandmyordu ve La ve tüm ilgi, 1700'ler başında ve sonunda olduğu gibi bacağın bütü-
B elle Pou/e un maketi saçın içine yerleştiriliyordu. Pouf au senti
.
'
nüne değil, ayakkabılara yöneliyordu. Kollar ve bacaklar yüz ve geliniyordu; insanlar tiyatroda da aynı şekilde onları görmemeyi is
omuzlar gibi süslerin takılacağı birer fon idiler." tiyorlardı. Seyrek de olsa, el emeğine dayalı kimi saygın meslekler
Gövdenin süslenecek bir nesne olması sokak ile sahneyi birbiri de güzelleştiriliyordu; özellikle hizmetkarlar bu gruptaydı. Paris 'te
ne bağladı. B u ikisi arasındaki köprü hem net ve açıktı hem de de modacı Martin tarafından giydirilen hizmetkarlar, "her taraflarında
ğildi. Açıktı, çünkü her iki alanda da kostümler taklit ediliyordu. şerit ve kurdelelerle, ipekler ve satenler içindeydiler: Bu tip, döne
Açık değildi, çünkü sahne tasarımcıları alegorik ve fantastik karak min porselen üzerine işlenen figürleri sayesinde zamanımıza kadar
terleri hiilii, bedenin bir manken olması ilkesinden hareketle düşü korunabilıniştir." 1753 'te Madam Favart'ın bir keresinde sandalet
nüp carılandırıyordu. Ayrıca daha önce tanımladığımız sokak giyi ler, kaba saba kostümler ve çıplak bacaklarıyla taşralı hakiki bir
minin sahnede taklit edilmesinin yasak olduğunu belirtmek de ge emekçi kadın gibi sahneye çıkması seyircilere iğrenç gelmişti."
rekir. Sahne kostümleri var olan sınıfsal sınırlar ve genellikle muhafa
ıo4
Onur kırıcı yoksulluk sınırının üzerindeki her kesimin sokak zakar giyim çizgileri dahilinde, daha çok yeni peruk modellerinin, ır,
kostümleri hiç değiştirilmeksizin sahne kostümü olarak da kullanı yüz benlerinin ve yeni mücevheratın denendiği bir zemindi. Tıpkı
labiliyordu. Fakat bunların 18. yüzyıl ortalarında tiyatroda kullanı Rönesans 'ta tasarımcıların yeni mimari biçimleri önce sahnede de
mı, en azından modem bir seyirci açısından, bazı gariplikler taşır. kor olarak denemeleri gibi, 18. yüzyıl ortasının kadın terzileri de
Moliere'in komedileri gibi görece çağdaş dekorlu oyurılarda, 18. yeni modelleri günlük sokak kostümüne dönüştürmeden önce ço
yüzyıl ortası seyircileri, bir yatak odası sahnesinde bile sokak kos ğunlukla sahnede denerlerdi.
tümleri giymiş oyuncular görüyorlardı. Malırem sahneler için giyi B elirli türde kostümlerden Paris'te dönemin büyük kostüm tasa
len mahrem kostümler yoktu. Tarihsel dekor içinde geçen oyurılar runcıları Martin ve Boquet' in izlediği kostüm yaratma ilkelerine
da, oyun Antik Yunan'da da geçse, Ortaçağ Danimarkası'nda ya da doğru ilerledikçe, tiyatronun sokağa hükmeden dış görünüş kuralı
Çin' de de geçse, sahne kostümü olarak sokak kostümleri kullanılı ile köprü kurduğu pek açık olmayan bir başka biçim daha kendini
yordu. Othello, David Garrick tarafından modaya uygun ve özerıli gösterdi.
bir peruk ile; Spranger Barry tarafından da resmi bir şapka ile can Martin, tiyatro kostümlerine XIV. Louis zamanında görülmemiş
landırılmıştı. John Kemble'ın oynadığı Harrılet ise bir beyefendi gi bir hafiflik ve zarafet kazandırmıştı. Onun Romalı karakterler için
bi giyinmişti ve pudralı bir peruğu vardı. Tarihsel takdim fıkri; bir hazırladığı kostümler tuhaf bir abartı taşıyordu. 18. yüzyıl ortasın
Danimarkalı ya da bir Mağriplinin belli bir zamanda ve mekanda daki halefi Boquet bu fantezi unsurunu devralmıştı. Alegorik figür
neye benzediği fikri, teatral tasavvurun büyük ölçüde dışındaydı. ler acayip yaratıklar olmaktan çıkarak bedeni örten dekoratif unsur
l755 'te bir eleştirmen, "Dramatik sanatlarda tarihsel birebirlik im lar toplamına dönüşmüştü; ama bedenin hareketleri ve biçimiyle ta
kfuısızdır ve sanatı öldürür" diye yazıyordu.44 mamen ilgisizdi. Aktris Matmazel Lacy, Amour dans l'Egle rolüne
Demek ki sahne kostümleri ile sokak giysileri arasındaki köprü, göğüsleri açık çıkınıştı, fakat bu kasıtlı olarak yapılmamıştı. Kos
sanatın yaşamı yansıtması için duyulan genel bir arzunun parçası tümcünün elinde göğsü süsleyecek dantelaların altına koyacak ku
olarak düşünülemez. Bedenin imgeleriyle kurulan köprü ise dekor maşı yoktu. Gövdenin çıplak kalan üst kısmı tüm ilginin asıl odağı
ve zamanın aynasında çarpılıyordu. Buna ek olarak, kostümde gö olan dantelalar için bir arka fon gibiydi. Aktör Paul, Zephire rolün
rülen sahıı'e ve sokak benzerliğinin kendisi toplumsal konumla ilgi- de göğsünün olmaz bir yerine bağlanmış bir kumaşla görünüyordu;
li bir olgu'tarafından sınırlandırılmıştı. . ama bunun önemi yoktu, çünkü kostümcünün göğsü giydirmek gibi
Söz ko�usu on yılın tiyatro seyircileri, canlandırılan karakterler bir derdi yoktu, onun derdi, güzel ve zarif bir kumaşı sergilemekti."'
toplumun ,alt tabakalarından olduğunda her iki alan arasında keskin Bu tiyatro kostümcülüğünün geliştirdiği şey, günlük yaşamdaki
bir süreksizlik talep ediyorlardı; bu zavallılar şehirde görmezlikten dış görünüş kuralı, yani gövdenin bir manken olmasıdır. Alegorik
figürler "çağdaş giyimin'', zaten kendisi de fantez
i düzeyinde öz dilerini bu denli özgürce ifade edebiliyorlar? Ancien regime şehri
gürlüğü ve toplumsal üstünlüğü ifade eden sokak
giyiminin "fan nin tüm karmaşıklığı görünürdeki bu paradoksta gizlenmektedir.
tastik hale getirilmesiydi".
�· Onların kendiliğindenlikleri, kendinizi ifade edebilmek için tam
Laver, "kostümün temel çizgilerinin modada
görülen dalgalan 'r. olarak açığa vurmalısınız şeklindeki anlayışı sorgulanabilir kılmak
malarla değiştiğini" yazar. Bu, normal giysile ·
r için de geçerlidir; ,, tadır. Doğal insanı kendini ifade eden bir yaratık olarak, toplumsal
herhangi bir kadının sokakta Amour dans l 'Egle .;; insanı da düşünceleri ve duygulan kendine ait olmadıkları için za-
kılığında gezmeyi
düşünebildiği zamanlarda da salıne ve sokak arasınd
vardı. l 750'!erin Paris ve Londra'sında bedensel dış
aki bir köprü 1' yıf, parçalanmış ya da çelişik bir varlık olarak algılamak 'Büyük ·
görünüşe iliş Devrim'den sonra ortak Romantik anlayış haline geldi ve daha son
kin kurallar sokak ile sahne arasında neredeyse
katıksız denebile e ra da hem entelektüel hem de popüler kültüre yayıldı. Bu yaklaşım
cek türden bir yapısal süreklilik gösterir."
106 Pastoralizmdir. En son şeklini 1 960'1arda kenti terk eden az sayıda
/07
Bir an için ileriye bakarsak, 18. yüzyıl ortasındaki . . .
ev içi giyi- insanın (ve terk etmeyı ısteyen çok sayıda ınsanın) taşranın doga1 - o
"'.' '.i ''. topluluğunun konuşmasını anlayabilmek için önce kaba çizgilerle,
.
�
bunların Rom tik çağda ya da Devrirn'i yapa yurttaşlar
arasında
bir işkolu olarak tiyatronun nasıl yürütüldüğünü bilmek gerekir.
gerçek1eşme1erını bek1erız, ama ge1ın görün kı söz konusu davra-
ruşlar çoğunlukla bu dönemlerde görülmeyip daha çok 18.
<•
;.·.·•··''., .·,.·. .
1750'lerde hem Paris'te hem de Londra'da resmi kuruluşlu tı-
\j
yüzyıl
yatrolar, "patent" ya da "lisans" verilmiş evler yanında daha popü
ortasının peruklu, cicili bicili seyircisinde ortaya çıkmaktadır.
Be ler bir tabanı olup da ötekilerle eşit statü elde etme mücadelesı ıçın
aumarchais 'nin kafiyelerle anlatılan politikasına karşı protesto
lıkları atan, poııf aıı
çığ
sentiment'!ı bir kadındır; Lekain'in talihsizlik
de olan tiyatrolar vardı. Paris'teki iki ticari fuar (St. Laurent ve �t.
Germain fuarları) 17. yüzyıl sonlarından itibaren akrobatları, sırk
lerine kendinden geçerek ağlayan da saçları pomatlanmış
bir erkek.
gösterilerini ve bir tür commedia deli' arte' ı barındırıyordu. Theat
Yaşamları kişisel olmayan ve soyut göreneklerle yönetile �
n in re Ita!ien bu kaynaktan doğdu. Her iki kentte de opera vardı, her ıkı
sanlar nasıl oluyor da bu denli kendiliğindenlik göstereb
iliyor, ken-
şehirde de ruhsatlı tiyatroların yöneticileri en ciddi trajedilerin or-
tasında bile bale ya da fars antraktları koyuyordu. 18. yüzyıl ortalarında Londra ve Paris 'te oyun repertuvarı ol
Comedie Française 1 7 8 1 'den önce eski salonlarında 1500 seyir dukça farklı idiyse de -örneğin, Fransızlar o dönemde Shakespe
ciye, yeni haliyle ise belki 2000 kişiye ev sahipliği yapıyordu. Ho are'in bir barbar olduğunu düşünüyorlardı- her iki kentte de seyir
gan'ın 18. yüzyıl oıtası Londra'sı için verdiği rakam 1500 civarın cilerin davranışı oldukça benzerdi. Örneğin, 1750'lerde salıneye
dadır. Elizabetlı devri tiyatroları için Harbage'ın tahminleri 1750 ve baktığımızda, yalnızca aktörleri değil çok sayıda da seyirci görürüz.
2500 arasında değişmektedir, demek ki 18. yüzyıl binası daha kü Bunlar salınede yer satın alabilen üst tabakadan genç insanlardı. Bu
çük boyutlardaydı. Karşılaştırılacak olursa, Metropolitan Opera "delikanlılar" canları isterse sahnede şöyle bir dolaşır; localardaki
House 3600 kişiliktir, Covent Garden ise biraz daha az." arkadaşlarına el sallarlardı. Aktörlerle iç içe ve salınede seyircilerin
Tiyatroya giden insanların sayısı kaçtı? Paris için veriler Lond- • gözleri önünde olmaktan hiç rahatsız olmazlardı, hatta bu hoşlarına
ra'ya oranla daha iyi. 18. yüzyıl ortalarında ComıSdie Française, se- giderdi. 1 8. yüzyıl ortalarında, seyircilerin açıklığı ve kendiliğin-
! 08 . den!iği, oyuncu ile seyircinin aynı dünyaya ait olduğu, bunun ger
yircilerden büyük ilgi görmekteydi; 1737'de yılda 100.000'in altın
da olan seyirci sayısı sürekli artarak 175 1 'de 160.000'e, 1765 'te çek yaşam olduğu, orada geçenlerin seyirciye son derece yakın bir
175.000'e çıktı. Ancak bu sayıların ilginç bir öyküsü vardı. Fransız şeyler olduğu anlayışına dayanmaktadır. Mitlıridates salınede otu
lar artan sayılarda yeni oyunları izlemeye gitmiyordu. 1730' dan• ran kapı komşunuzun ayakları dibine düşerek ölmüş, ne gam. '
1760'a kadar repertuvara çok az sayıda yeni oyun eklenmişti. İngi . Ölüm, seyircileri modern bir gözlemciyi rahatsız edebilecek bir
liz sahneleri için de bu durum geçerliydi. 1750'de, düzenli olarak duygusallık sergilemeye kışkırtıyordu:
salınelenen oyunları, artık tamamen bildik olmalarına karşın daha
.....kendilerine sunulan çeşitli karakterlerin derin acılarıyla içli dışlı olmuş- :
çok sayıda insan izlemekteydi."
Jardı. Doyas[ya gözyaşlarına boğuluyorlardı..... Bir ölüm sahnesinin ardın- :
Seyirciler hakkında bir ilk bilgiye daha ihtiyacımız var. Bu top dan hem erkekler hem de kadınlar ağladı; kadınlar çığlık atıyor, zaman za-1;
lulukta kimler vardı? Gerek Londra'da gerekse Paris'te, Comedie man da bayılıyorlardı. Oyuna öylesine kapılıp gitmişlerdi ki, yabancı bir
Française'de ya da Garrick'in tiyatrolarında seyirciler arasında çok ziyarclçi, "bir trajedide gülünç kaçabilecek bazı sözler duydukları zaman
sayıda emekçinin varlığından söz edilemezdi; çünkü biletler aşın
bile gülnıemclerinc'' çok şaşırmıştı. Halbuki, Almıı.n seyirciler gülerdi.51 '
pahalıydı. Londra'nın tiyatro seyircisi Paris'in elit ağırlıklı seyirci
Oyuncularla seyircilerin iç içe geçmeleri, etkilendikleri zaman se
sine göre daha orta ve üst kesimlerin bir karışımını yansıtıyordu.
yircilerin aşırı duygusallık göstermeleri, yirmi yıldan sorıra Come- .
Ama Fransız tiyatrosunda da orta tabaka mensupları, öğrenciler ve
die Française yeni binasına taşındığında zemin katın sessizliğinin:
entelektüeller için ayrılan yerler vardı. Bu yerler zemin kattaydı ve
tiyatro tasarımının "çarpıcı bir başarısızlığı" olarak görülüp olum
eski Comedie Française binasında bu yerlerden oyun izleyenler·
suz bulunmasını açıklayabilir. Fakat duyguların sergilenmesi gibi,
ayakta dururdu. Comedie Française 1 7 8 l 'de yeni binasına taşındı
1750'lerdeki oyuncu ve seyircilerin iç içe geçmeleri de aslında Di
ğı zaman seyirci davranışına ilişkin ilginç bir durum oluştu. Zemin
onysoscu bir kendini bırakma ya da ortak bir töreye uyarken seyir
katta oturma yerleri vardı, önceden yer ayırtılabiliyordu; orta taba- .
ci ve oyuncuların tek ve aynı insana dönüştükleri bir ritüel değildi.
ka artık daha konforlu olabilecekti. Buna karşın zamanın sahne ya
Bu seyirciler oyuna kapıldıkları kadar da denetimliydiler. Kendile
zarları zemin kaun konforlu hale gelmesiyle tiyatro üzerine ölü top
rini gözyaşına boğan oyunculara karşı objektif ve oldukça eleştirel
rağı serpildiği yorumunda bulunmuşlardı. Salonun arka tarafların
tavır içindeydiler. Seyirci, oyuncuya doğrudan müdahale etmekten
dan bağrışmalar gelmiyordu ve ayakta oyunu izlerken bir şeyler yi
yanaydı; bunu da bir "noktalar" [pointing] sistemi ve bir "halletme"
yen insanlar yoktu artık. İzleyicinin sessizliği sanki bir oyuna git
[settling] sistemi ile yapıyorlardı.
menin keyfini azaltmış gibiydi. İşte bu tepki, seyircinin kendiliğin
Daha önce gördüğümüz gibi gerek Londra'nın gerekse Paris'in
denliğini ve katılımını anlamak için bir ipucudur."
e, tiyatroda
devlet lisanslı tiyatrolarının repertuvarlarında eski ve bilinen oyun Iım, doğrudan karışmamıza bir engel mi var? Bu temeld
Aktör, keyif ver
lar vardı. Her oyunda seyircinin iyi bildiği ve dört gözle beklediği kendiliğindenlik bir toplumsal mevki sorunuydu.
r ya da acındır ır, fakat bir kilhya ya
anlar vardı. Bir aktör ya da aktris böyle bir "nokta"da hemen sah mesi için oradaydı. Bizi güldürü
nenin önüne gelir, repliğini, ortada bir yerde yüzünü kalabalığa dö da hizmetçi gibi denetimimiz altındadır."
aşağı statü-
nerek söylerdi. Seyirciler bu doğrudan çağrıya ya yuhlarla ve ıslık Ancak bu denetimli kendiliğindenliğin aktörün daha
yeterli değildir. Bu
larla yanıt verirlerdi ya da oyuncu rolünü çok iyi başardıysa, de görülmesi temelinde açıklanması tek başına
değişimlerin, aktö-
yaşları, hıçkırıklar ve ayılıp bayılmakla" karşılık vererek tekrarını tek başına alındığında, oyunculuk mesleğindeki
i değişim lerle bağlantısını
isterlerdi. Ao<nı şey yedi sekiz kez yinelenebilirdi. Bu, oyunun öy rü izleyenlerin toplumsal karakterindek
çok işaretlerle
küsünün dışında anlık bir "tekrar"dı. "Nokta"lar hem sahne kural gölgeler. Yine bu, tek başına, seyircinin simgelerden
ış biçimi arasındaki
ları gereği olması gerekenleri kesintiye uğratan uzlaşma anları inandırıcı olabilen konuşma anlayışı ile davran
konuşma, konuş- J.1L
J.lQ de. seyirciyle oyuncu arasında doğrudan birleşmenin gerçekleştiği ilişkiyi gölgelemektedir. Bir işaret sistemi olarak
cı olduğu ndan, akt.ör ve
anlardı.52 ma dili hakkındaki modem fikirlere yaban
özetiyle giriş yapa-
"Halletme" suflör ve aktör ilişkisiyle ilgiliydi. Bir aktör salıne seyirci açısından önemli değişimlerin kısa bir
de sözleri unuttuğunda doğal olarak aşağıya, suflöre doğru lım.
çoğu turnelere çı
du. Izleyiciler onun bu durumunu fark ederse suflörün söyledikleri 17. yüzyıl ortalarında profesyonel aktörlerin
u. Halka açık düzenl i tiyatrolar da
ni duymasını engellemek için yüksek sesle yuhalar, ıslık çalardı. kan k"llmpanyalarda yer alıyord
uluk mesleği başı
Aktörü bu yolla, çoğunlukla da toptan "hallederlerdi"." kuruluyordu -Paris'te üç tane vardı- ama oyunc
aktörün bi�likte çalış
Söz konusu kendiliğindenlik yalnızca ayrıcalıklı seyircilere ait boşluk içindeydi, o saraydan bu saraya koşan
ve Londra'daki kent
bir ayrıcalık değildi. 1740'1arda bir dönem, Th6iltre Italien'in pan tığı kişiler durmadan değişiyordu; çünkü Paris
tomim dışında herhangi bir şey sahnelemesi yasaklanmıştı. Tiyatro ı vardı. Yeni hamiler bulmak,
tiyatrolarında yalnızca sınırlı iş olanağ
i."
nun bilinen seyircileri buna oyuncuların sessizce canlandırdığı söz aktörün hiç yakasını bırakmayan bir gereksinimd
da p.em trajedi
cükleri hep bir ağızdan okuyarak karşılık verdi. İngiliz seyirciler Sahne ekonomisi öyleydi ki, "aktör" aym zaman
ydı; yani.iş bulduğu
öyle gürültücü ve hassastı ki, tiyatroların çoğunun periyodik olarak oyuncusu, komedyen hem de şarkıcı· ve dansçı
Daha da önemlisi, kendine
iç donanımının değiştirilerek yeniden dekore edilmesi gerekiyordu; sarayda her ne olması isteniyorsa oydu.
ım en aza indiriyordu.
çünkü seyirciler sahnede olup bitenlere onaylayarak ya da öfkele yeterli tiyatro salonlarının yokluğu, yer ayrım
'da da izlenebilir
nerek tepki gösterirken çok büyük zararlara yol açıyorlardı." Paris'te sahneye çıkan ekip, taşrada ya da Versay
Seyircilerdeki bu coşku ve kendiliğinden duygulanma kısmen di.�7
himayeye daha az
aktörlerin toplumsal statülerinden dolayı ortaya çıktı. Aktörler bu Londra'da Restorasyon, krallığa ve aristokrat
görece kısa bir sezon
dönemde bir tür hizmetkar olarak kabul ediliyordu; kötü, ahlaksız bağımlı, daha çok kendine yetebilen, her yıl
de bir avuç haminin eli
hizmetkfulıır idiler. Müzisyenler ve aslında tüm sahne sanatçıları bu açık, halktan müdavimleri olan; ama yine
için özellikle doğruy
kesime dahil ediliyordu. 1 8 . yüzyıl şehrinde, XIV. Louis dönemin ne bakan bir tiyatro ortaya çıkardı. Bu, opera
konserleri de Lond
de Versay'da olduğu gibi, hizmetkarlarla ve onların yanında başka du. Enstrüman çalan müzisyenlerin halka açık
önce başlam ıştı; konserler
larıyla son derece serbestçe konuşulurdu. Kadınlar giyinik değilken ra' da, Paris ya da Roma'ya oranla daha
ve çalanlar da barda
erkek hizmetkarlardan kendilerini sakınınazlardı, çünkü hizmetkar bir anlamda taverna yaşamının bir parçasıydı
e görülüyorlardı."
lar gerçekten önemsenmiyordu. Gelelim tiyatroya: Salınedekiler bi içki tezgiihında çalışanlara paralel bir statüd
gerek saraya ait gerek se kentsel bir faali
ze hizmet etmek için burada bulunuyorlar; şu halde neden biz de 17. yüzyıl ortalarında,
istikrarsızdı. Sıradan sanatçı
"nokta" ve "halletme" yöntemleriyle kendimizi ortaya koymaya- yet oJarak "'sahne sanatı" başıboş ve
�şağı statüde kabul ediliyor, üstün yetenekleri olan sahne yönetme olanağı sağlamaya özen gösteriliyordu ve soylulara ait localar gide
ni ya haminin zevkine bağımlı oluyor ya da Londra'da onu tüm iş rek seyircinin ilgi odağı olmaktan çıkıyordu. Serinletici içecekler
lerin yükünü taşıyan bir çilekeş olarak gören küçük seyirci toplulu artık hamilerin özel bölınelerinde değil, oyun sırasında koltuklar
ğunun hizmetkfuı sayılıyordu. arasında gezinen satıcılar tarafından ikram edilmeye başlamıştı. Fu
Tiyatro seyircileri 18. yüzyıl ortalarındaki görünümlerinden çok aye bir giriş yeri olmaktan çıkarak perde aralarında kullarulan birı
farklı bir düzenleme içindeydi. Oyun, opera veya vokal; her tür ic tür buluşma yeri haline geldi. Biletlerin hamiler tarafından birer ar- '
ra sırasmda seyirci davranışmm odak noktası o günün hamisi kim mağan gibi dağıtılması bir istisna haline gelınişti; artık biletler ti
se oydu. Çevresindekiler onun neyi onaylayıp neyi onaylamadığına , yatro binasında satılıyordu. Bu değişiklikler hiçbir şekilde icranın
bakarak davranıyorlardı. Sanatçılar seyirci topluluğunun tamamını ,,' demokratikleşmesini getirmemişti. Hamiler, oyun başına düşen sa
değil, yalnızca küçük bir kesimini hoşnut etme peşindeydi. Tiyatro : : yıları çok fazla artsa da halii rağbetteydi ve seyirci koltuklan mev
1 12 ,
binalarmm tasarımı da bu mevki farklarıru yansıtıyordu. Tiyatroda · . , kilere göre ayrılmaya devam ediyordu. Olan şuydu; tiyatronun ken
en iyi localar kraliyet mensuplarına ya da senyörlere ayrılmıştı. 17. f,,c;1isi daha ulaşılabilir hale geldi; kral ya da saraydaki soylular tara
yüzyıl Londra tiyatrolarında da görüşü iyi yerleri az sayıda hamiye ,'fından insanlara "lütfedilen" bir eğlence olmaktan çıkıp şehrin top
ayırırlardı, seyircilerin geri kalanı salıneyi değil, bu azınlığı daha · , lumsal yaşamının bir odağı oldu. Profesyonel oyunculuğun "rutin
iyi görebiliyordu. leşmesi", kendiliğindenliğini yitirmesi onun ölümü anlamına gel
18. yüzyıl başlarında, tiyatro ve seyircileri yeni bir biçim kazan miyordu; mesleki istikrarın getirdiği yeni koşullar tiyatroyu, ona
maya başladı. Paris ve Londra'nın belli başlı tiyatroları, yardım ' eğlencenin ötesinde işlev yüklemeye başlayan seyirci açısından da
,
alan ve çeşitli ayrıcalıklara sahip kuruluşlar haline geldiler. Duvig ' ha güvenilir bir araca dönüştürmüştü.
naud 'nun sözleriyle, "tiyatro giderek bir kurum, aktör de bir bürok Seyirci topluluğu bir büİün olarak icra hizmeti görenlerin çalış
rat değilse bile, en azından belli zamanda belirli miktarda duygu malarını kısmen desteklemeye başlayınca, seyirci tepkisini göste
üreten düzenli bir işçi" haline gelmişti. B öylece başıboşluğun sonu rirken daha duyarlı olmaya başladı. 17. yüzyılda kuşkusuz, saraylı
geldi. Diğer devlet görevlileri gibi, Paris'te ve Londra'daki aktör de , seyircinin duyguları yoğun olmakla birlikte prensin ya da eğlence
bu tiyatrolardan birinde, resmi aylık masraflarını karşılasın ya da , .yi sağlayan soylu şahsiyetin bir baş işaretiyle denetlenebiliyordu;
karşılamasın, düzenli bir iş bulma peşindeydi." upkı haminin oyuncuları denetlemesi gibi onlar da konukları olan
co:nedie Italienne ya da Comedie de la Foire gibi izinli ama li- ·. seyircilerin davranışlarını denetlerlerdi. 18. yüzyılda bu sınırlı hi
sans sahibi olmayan tiyatrolarda, daha istikrarlı bir zeminde düzen maye sisteminin tedricen parçalanmasıyla seyirci de üzerindeki
_
li bir hanıiler grubunun desteğiyle, bazıları da el altından hükümet yükten kurtuldu.
yardımıyla çeşitli gruplar oluşuyordu. Londra'da ise az bir devlet • Seyirci sayısının artışıyla birlikte, aktör ve seyirci arasında yeni
desteği görmelerine karşın, hem ruhsatlı hem de geçici izinle çalı- .türde bir ilişki doğdu. Aktörün işi, satırların beceriksizce ezberden
şan tiyatrolar istikrarlı bir hale gelmişti.'• okunması olmaktan çıkıp çok çalışma gerektiren bir uğraş olınuştu.
,
Sahne oyunculuğunun istikrar kazanabilınesinin nedenlerini pek .' .Aktör salt küçük bir azınlık üzerinde etki yaratmaya değil, tiyatro
,
uzaklarda aramamak gerekir. Ancien regirne şehrinde halk tiyatro ,dakilerin bütününe ulaşmaya çalışıyordu. Seyirci oyunları tanıdık
yu Antik Atina'daki gibi görmeye başlamıştı: Az sayıda haminin ça bir özveri bekler olınuşıu; oyunun nasıl gelişeceğini bilerek, ak
gözetiminde, onları hoşnut etmek için bir vesile değil, bir bütün törün oyunculuğunun ayrıntıları üzerinde yoğunlaşmaya başladılar.
olarak avanun bir toplantı yeriydi tiyatro. l 720'Ierden sonra inşa ' Bir eleştirmene göre, seyirciler "hikayenin akışı açısından" oyuna
edilen tiyatroların tasarımları bunun bir göstergesiydi; seyircilerin daha az ilgi gösterirken, kendi başına estetik bir deneyim olarak
yalnız sınırlı bir kesimine değil, çoğunluğuna engelsiz bir görüş "canlandırma" işiyle daha fazla ilgileniyorlardı. Bugün Kuzey İta!-
ya'da operaya giden biri bu durumu hala yakalayabilir: Önemli miyordu; çünkü onu ya da herhangi bir başka aktrisi "yalnızca rol
olan hareket değil, andır. yapan" biri olarak algılamıyorlardı. Bir oyun gerçeği "simgelemi
18. yüzyıl ortası başkentinde, hareketin değil anların önem ka yordu"; oyun gerçeği kendi görenekleri aracılığıyla yaratıyordu.
zandığı gösteride, konuşulan sözcükler simgelerden değil, işaretler Madam Favart tam da bu nedenle sahneden kovulmaktaydı. Biri
den oluşuyordu. "Simge" modem anlamıyla, belli bir şeyin ya da kalkıp da hizmetçileri için gözyaşı dökerse işlerin sonu nereye va
şeylerin yerine geçen bir işarettir. Simgelerden söz ederken, örne rırdı? Beaumarchais aynı nedenle seyircilerine karşı mücadele üs
ğin, "gönderge"si olduğundan, ''öncel"inden söz ederiz. Örneğin, tüne mücadele vennişti. Seyircilerin hizmetçi Figaro'nun başkarak
,.
şöyle bir kullanımda simge kendi başına gerçekliğini kolayca yitir- ter olması karşısında hayrete düşmelerinin nedeni hayali bir masal
mektedir: "Şunu söylediğinde ya da şu sözcüğü kullandığında as ülkesinde olmak istemeleri değildi; Figaro, ona inanmamak ellerin
lında ne demek istiyorsun?" İşaretlerin şifresini çözme düşüncesi- den gelmediği için rahatsız ediyordu onları."
'.� nin toplumsal kökenlerinden birinin izi bir asır öncesinde, 19. yüz Tiyatronun tüm görevi, kendi kendine yeterli içsel bir inandın- .l.12
yıl şehrindeki görünüşlerin yorumunda yakalanabilir: Dış görünüş, cılık standardı oluşturmaktır. Bu görev ifadelerin simgeler değil
gerçek bireyi içinde gizleyen bir kılıftır." işaretler olarak görüldüğü toplumlarda daha kolay başarılmaktadır.
1 8 . yüzyıl ortasında, işaretin simgeye bu şekilde dönüşümü, ve Bu gibi toplumlarda "yanılsama"nın gerçekdışılık gibi bir yananla-
rili bir ifadenin ardında bir dünyanın olduğuna dair bu varsayım ar mı yoktur ve teatral yanılsamanın yaratımı "gerçek yaşam"ın unu
tık yabancı olacaktı. Konuşmak, güçlü, etkili ve her şeyden önce tulması, gizlenmesi ya da ondan kaçılnıası değil, belirli bir ifade gü
kendine yeterli, duygusal bir beyanda bulunmaktı. Konuşmanın cünü gerçekleştirmedir. Böyle bir yanılsama mılayışının bir işaret
böyle bilinçli olarak işlenmesi ya da bedensel imgelemle bilinçli toplumundaki çarpıcı bir örneği, 1750'lerin sonlarında sabnedeki
olarak oynanması hiçbir şekilde göreneklerin ürettiği şeylerden oturma yerlerinin kaldırılması üzerine Parislilerin yaptığı yorumdur.
sapmaya yol açmıyordu. Pouf au sentiment kılığındaki kadın ken 1759'da, seyircinin tamamının engellenmeden oyun izlemesi
dini "yapmacık" bulmuyordu, pouf kendi içinde bir ifadeydi. Ya için koltukların sahneden atılmasının iki ayrı anlatımı var., Birinde,
nında oturanın ayaklan dibine düşerek ölen aktör ölüydü ve şu an zengin bir adamın Comectie Française'e sahnedeki yerlerih gelirine
da biz bu durumun ne kadar "yersiz" olduğunu düşünsek de o bu eşit bir ödeme yaptığı söylenir. Diğerinde ise değişim Voltaire'e
olaya tepki veriyordu. O nihai sözel işareti düşünün; sabne ışıkları- , bağlanır ve eğer doğruysa, daha ilginç bir versiyondur. S,·emiramis
nın önündeki 'noktayı': Hareketin tamamen durdurulduğu bu mut ( 1748) gibi oyunlarda, kalabalık sahnelerde ve büyük gqsterilerde
lak an, herkesin aktöre öfkelenmesine ya da o noktada gözyaşlarını Vo!taire çok sayıda oyuncu çalıştırıyordu. 1759'daki oyunun sahne
koyvermesine yol açıyordu, çünkü oyuncunun jesti keridi başına ta lenmesi sırasında bu sayı öylesine yüksekti ki, sabnedeki oturma
mamıyla inandırıcıydı. Jestin geçtiği sabneye ilişkiri bir gönderge yerlerinin kaldırılması gerekmişti. Daha sonra 1762'de Garrick de
yoktu. aynı şeyi yaptı. Sonuç, sahnedeki "yanılsama" duygusunun artması
İşaretlere ilişkin bu idrak sistemi aslında muhafazakar bir güçtü. oldu. Zamanın oyun yazarlarından Colle bakın konuyu nasıl dile
Son derece dağından ve anlık yargılar veren 1 8 . yüzyıl seyircisi da getiriyordu:
ha önce yapılmamış olanı yapmayı deneyen bir aktör ya da tiyatro
Ses daha iyi duyuiabiliyor ve yanılsama daha büyük. Artık ne Sezar'ı ön
yazan üzerinde çekilmez bir denetim kurabilirdi. Paris seyircisinin
sıradaki sahne kOltuklarından birinde oturan bir aptalın peruğundan çıkan
bakımsız ve paspal kılıklı bir hizmetçiyi gerçekçi bir biçimde can Lozları fırçalarken ne de Mithridates'i tanıdık eşin dostun t<tm ortasında
landıran Madmn Favart'ı nasıl reddettiğini anımsayalım; bunu şim son nefesini verirken görüyorsunuz.
di anlamlandırabiliriz: Favart'ın amacı seyircinin o sefil haline
sempati duymasını sağlamaktı; ama onların ellerinden bir şey gel- Colle ayakların sahnede görünmediği yerde "yanılsama"nın daha
•·. leştirmeyi kolaylaştıran bir işlevi daha yerine getiriyordu : O dö- ı
başarılı olduğundan söz ederken bir işaretin mükemmelleştirilmesi
·
.
.açıklanır, sonunda keyfıne bakmak üzere yerine otururdu. Aslında
işaretleri sisteminin hüküm sür.düğü kent kurumu kahvehane i
·
,:Yif d�nen şey öteki insanlarla konuşma sorunuydu ve konuşma
Yüzyılın ortalarında, yabancıların toplandığı yeni kurumlar doğdu: t mel bır kurala tabi idi: Enformasyonun mümkün olduğunca ek
7
Likör servisi sunan kafe ya da publar, ilk lokantalar ve gezinti park · siksız olması için, mevki ayırımları geçici olarak askıya alınıyordu.
lan. Bu yeni kurumların bazılarında kahvehanelerdeki konuşma,
Ora� oturan herkesin, tanısın tanımasın, istediği ile konuşmaya,
sistemi aynen korunurken, ötekilerde parçalanmıştı. 18. yüzyıl or-'.'.
' yetkilı olsun ya da olınasın istediği konuya katılmaya hakkı vardı.
talarını izleyerek konuşma anlayışları kahvehaneler, kafeler ve: .
' Kahvehanede konuşurken karşıdaki insanın toplumsal kökenine de
parklardakine benzemeyen yeni tür bir toplantı yeri olan erkekler
ğinmek dahi çirkindi, çünkü sohbetin özgür akışı engellenebilirdi.'''
k-ulübü oluşmaktaydı. Demek ki kurumlar bakınıından ilk akla ge
len, bir yandan 18. yüzyıl tiyatrosu ile biraz daha erken döneme ait : 18. yüzyıl, toplumsal mevkilerin kahvehaneler dışında son dere
ce önem taşıdığı bir çağ oldu. Konuşma yoluyla bilgi toplamak için
toplanma yeri arasında tam bir köprü olduğu, öte yandan ise
zamanın ınsanları kendilerine bir kurgu yarattılar; toplumsal ayrım
1750'lerde bu köprünün yerinde durduğu fakat onun yanı sıra dac . , !arın olmadığı k-ıırgusu. Bir beyefendi kahvehanede oturmaya karar
ha parçalı türden bir konuşmanın yürütüldüğü başka kurumların da!
vernıışse, toplumsal merdivende kendinden aşağı olanların sınırsız
var olduğudur. En önemlisi, tiyatro binasına yapılan dış fuayeler ve
ve özgür konuşmalarına ses çıkaramazdı. Bu durum kendi konuşma
eklentiler önemli sosyal merkezler haline geliyordu ve buralarda
kalıbım üretti.
seyirciler arasında gerçekleşen sohbet, oyun sırasındaki seyirci-.
· · ' Kahvehane ohbetlerine ilişkin Addison ve Steele'ın kaydettiği
oyuncu diyaloğundan hemen hemen farksızdı. . �
diyalogların çogu genelde yalnızca onların zihinlerinin bir ürünü
Kahvehane, l 7. yüzyıl sonlarında ve 18. yüzyıl başlarında gerek
değildir. Bunlar, insanların ortak bir zeminde katılınalarına izin ve-
Lo.ndra gerekse Paris için ortak bir buluşma yeriydi. İngiltere 'nin ·
. ren türde bir sohbetin kayıtlarıdır. İnsanlar uzun bir masanın etra
kahve piyasasına daha fazla hakim olınasına bağlı olarak Londra'da
fında oturup, en ince ayrıntısına kadar anlatılan savaşların ya da
kahvehanelerin sayısı daha da fazlaydı. Kahvehane romantikleştiri-·
önemli şahsiyetlerin öykülerini dinlerken, anlatıcıdan, yani dar zih
len ve aşırı idealleştirilen bir kurumdur: Neşeli, nazile konuşmalar,
nıyetli küçük memurdan, gereksiz hoşgörü sahibi saray mensubun
tatlı anlar ve yakın dostluklar; tümü bir fıncan kahve etrafında ger- .
dan ya da zengin bir tüccarın soysuz küçük oğlundan gelen öykü
çekleşiyordu, cin içilen yerlerin alkollü sessizliği henüz bilinmiyor
lerı ya da tasvirleri "bir yere" k.oymak için yalınzca gözlerini ve ku-
du. Dahası, kahvehaneler, onları geçmişe dönük olarak romantik-
!aklarını kullanmak zorundadırlar. Ancak, konuşmacının karakteri . lama" ve "halletme" uy.arlamalarının kafelerde tecrübe edildiğini
ni bir yere koyma işi hiçbir zaman orada bulunanların birbirlerine gösteriyordu; herhangi birinin bir "nokta"ya (günlük dildeki kulla
karşı kullandıkları sözler arasına sokulmamalıdır. Uzun aralıklarla nııru bu tarihten kalmadır) değinmek için ansızın ayağa kalkmasını,
tekrarlanan cümleler sarf edilir, herkesin daha önce en az yüz kere ayrıca cüırılelerin tekrarlanması isteminin de yadırganmadığını da
duymuş olduğu, bilinen tasvir cümlecikleri yinelenir ve içlerinden gösteriyordu. Bir konuşmacı sıkıcı bulunduğunda dinleyiciler onu
birisi "kendisini dinleyenlerden herhangi bir kişiye" ilişkin bir ima gürültü yaparak "hallederler", yani sustururlardı.
da bulunursa, masadakilerin yüzleri asılır. Kahvehane sohbeti, mev Ne ki, tüm kafeler tiyatrolarla aynı çizgide yürümedikleri gibi,
ki, soy, beğeni gibi anlam simgelerinden tamamen ayrı, aslında on bir işaret sistemi olarak konuşma da 1 8. yüzyıl ortalarına kadar
lara meydan okuyan, bir işaret sistemiyle anlatmanın uç örneğidir. günlük yaşam içinde bütünlüğüyle ve bozulmadan kendini koruya
İnsanlar böylece söz konusu kahvehanelerde kendi duygularını, madı. Çok çeşitli konuşma biçimlerinin ortaya çıktığı Paris kafele-
18 kişisel geçmişlerini ya da mevkilerini ele vermeksizin sosyallikle . . . . 1 19
rınden en ıyı tanınanı, yıyecek şarap ve kahve suruna l"ısansı olan -
�
)
. :ırdı. Gündüz bile kentin en gözde semtlerinde korkunç cinayetler
anlamda kulüpler özel yaşam alanıydı. üze! sohbetin yalnızca ko-
••
Kulü p sohbetleri, konuşmacının kişisel durumu ile belli bir me muya açık parktı. l 730'larda büyük bir ciddiyetle, yeni parkların
safenin korunduğu işaret sistemi olarak konuşmaya meydan oku
inşasına ve bakımsız alanların parklara ve gezinti yerlerine dönüş
yordu. Bilmek istediğiniz ilk şey ne konuşulduğu değil, kimin ko
türülmesine başlandı.
nuştuğuydu. Bunun doğrudan sonucu da bilgi akışının parçalanma
Yüzyılın ortalarındaki St. James Parkı başta olmak üzere, park
sıydı. Arkadaşlaruıızla birlikte kulüpte olduğunuz zaman dünyada
ta yürüyüş yapmak ya da arabayla gezinmek çok sayıda Londralı
neler olup bittiğini öğrenebilme şansıruz kahvehane günlerinde ol
için günlük bir alışkanlık olmuştu:
duğundan çok daha sınırlıydı.
Bu sınu-lılık, 18. yüzyıl ortasında tüm dışlayıcılıklarına karşın
Yabancı ziyaretçiler Londra parklarınd:.ı..... İngilizlcrin "özel dchası"na ait
kulüplerin neden zor bir dönem geçirdiğini açıklamaktadır. Yoğun bir şey görüyorlardı: Gariptir ama, hoşgörüyle kar�ılanan farklı sınıftan in
toplumsallaşmanın yaşandığı bu çağda, kulüplerin sınırlamaları kı sanların bir arada ''gezinti" tutkularını.
sa zamanda sıkıcı olmaya başladı. Oliver Goldsmith, Turk's Head
Kulübü üyelerine 1773'te yaptığı bir uyarı ile bunu çok iyi dile ge Parkta kitle halinde yürüyüşler yapmak giderek daha önceleri kah
tirmişti. Kulüp üyelerinin yirmiye çıkarılması gerektiğini savurırnuş vehanelerin sağladığı, sınıflar arasında sosyalleşmenin aracı haline
ve "Kulübü genişletmek olunılu bir çeşitlilik getirecektir, çünkü geldi. Ancak süreç içinde konuşma biçimleri değişmişti."
bu konuşma kodla-
Leopold Mozart'ın St. James Parkı'nda ajlesiyle yaptığı bir işleriyle uğraşan hizmetkfirlar kesimi içinde de
' . .
zintiyi anlatan ilginç bir mektubu var: ·' ın taklit edildiğini öne sürebilecek kanıtlarımız var
liğind enliği şimdi
; . ıs. yüzyıl tiyatrosundaki konuşmanın kendi
da tam ve düzgü n bır
.bir. anlam kazanıyor. Seyirci tiyatroda, dışarı
Knıl ve Kraliçe arabı.tlarıyla geldiler ve hepimiz çok farklı giyinmiş olma�'
rnıza karşın bizleri tanıdılar ve selamladılar; Kral özellikle camı açarak b��1 a ifade edebi liyor
şını dışarı uzatıp gülümsedi. başı ve elleriyle bizi selamladı; özelJikle'dC ' biçimde yaşayamadığı konularda kendini açı�? .
lerde, herha ngı bırısı Turk.s Head Ku
üsladımız Wolfgang'ı. . du.Tiyatronun dışında, 1750'
die"deki yabancı
lübü'ndeki arkadaşlarına ya da "Cafe de la Come
Gözler önünde geçen bu karşılaşmanın özelliği, kişilerin birbiriy { lara duygularını aynı yoğunlukta gösterebilirdi,
ama St. James Par
zdı. . . .
iletişim kurdukları sürenin yalnızca bir an olmasıydı: Kral kemı0'. ·ki'nda yürüyüş yaparken bu kesinlikle olama
rmen ı burad a ..
şoyle bır ıtı-
cıya ve onun dilhi oğluna jest yapmıştı. Saatlerce oturup sıcak kah�, yat eleşn
.. · · Belli bir okula dahil bir edebi . . 123
tıyatr o1ar dak' ı goren
. ekse 1 b'ır -
velerini yudumlayarak çene çalmamışlardı. (Tabii ki krallar böyte abilir: "Konuşmadan, bu
· .razda bulun ış se-
yapmayacaklardı, ama 1700'lerde dükler bile bunu yapmazdı.) Tıp�· söz ediyorsunuz. İleri düzeyde bir üslup edinm
. işfü'etmiş gibi hangı bır
z, ama he
kı kahvehanelerdeki kenqiliğinden sohbetler gibi; St. J ames pa:ı;? yircinin kendiliğindenliğinden söz ediyorsunu . '.
..
ıye gunluk yaşam-
kı'ndaki yürüyüşler kendiliğinden temaslardı, yalnızca artık kendi'.' sanatta kuralların ve 'yapıntı'nın [artifice] seyırc
ilme imkanı v�rdi
Jiğindenlik anlık bir mesele haline gelmişti." . da öyle kolay hissedemeyeceği duygulan tadab .
Parisliler Tuileries' i İngilizlerin St. James Parkı 'nı kullandıkları (i! ğinin farkında değil misin iz? Tiyat royu tasvir edıyo rsunuz, ıkı şe
.
ma, ınsanlar bırbırle
gibi kullanıyorlardı, ama iki değişiklikle. O zamanlar gemilerin vı' ' hirdeki ! 750' lerin tiyatrosunu değil." Bu tartış
en simgeler değil, işaret-
zır vızır işlediği Seine Nehri kıyısında dizilmiş bahçelere St. Ja� riyle göreneksel çerçevede ilişkilere girerk
mes' in kır havası verilemememişti, çünkü manzaraya sık sık yük ·
ler söz konusudur düşüncesine bağlanır.
sini tarihsel koşulların
gemileri giriyordu; aynca Tuileries bir suç mekanı haline gelmişti. . Bu itiraz zekice olsa da dil ve inanç ilişki
lar bir işarete inan
,Her ikisinde de ortak olan, ilk kez kamusal ortamda sessizlik ilke dışında ele alması açısından sorunludur. İnsan
ıp çağırmamaktadır
sinin filizlenmesiydi. Artık saatlerce oturup konuşmak yoktu, yal dıkları her durumda bunu göstermek için bağır
nışları ile sanat ..karşı
pızca bir gezintideydiniz ve her şeyi, herkesi geride bırakıp yürür- · lar: Comedie Française'deki 18. yüzyıl davra
o seyir cisinin davranışları
�ünüz.74 sında sessiz sakin oturan modern tiyatr
Gerek Londra gerekse Paris'te, parkta veya sokakta karşılaşan · ılık sokaktaki konuşma ve
arasında dünya kadar fark vardır. Bu farkl
. Bir iş etin yaşama
yabancılar çekinmeden birbirleriyle konuşabiliyorlardı. 1740'larda, giyim kuşam kuralları için de söz konusudur ":':
. onun ne tu den bır ışa-
hangi sınıftan olursa olsun erkeklerin zevkleri arasında, t.anımadık geçirilme tarzı (şamatalı ya da sessızce, vs.) �
lan bir kadına onunla konuşmak istediklerini göstermek için panto olduğ unu belirler. Belli bir "nok ta"nı n üzennde yogunla�.an ız
ret
çok bir konuşma_nın sonunda
min1deki gibi şapkalarını yana devirmek vardı. Kadın arzu ederse leyici, tabii ki bir oyunun ya da daha .
bır ışaret dilını yaşaı:ıakta-
vanıtlayabilirdi. Fakat bu sokak alışverişleri hiçbir şekilde erkeğin alkışlayan seyircininkinden farklı türde .,
rndının ve ailesinin kapısını çalma hakkı olduğu anlamına gelmez dır. •
sınıra bakacağız.
kamusal giyim tarzıydı. Bedene ve ihtiyaçlarına cevap veren, rahat
·•
!!'. ğıda ve dezavantajlı olursa olsun belli temel haklara sahiptir. Han-
<- gi haklardır bunlar? Kökleri 1 8 . yüzyıla uzanan iki beylik formülü-
12 7
müz var: Yaşam hakkı, özgürlük ve mutluluk arayışı; özgürlük,
eşitlik ve kardeşlik. Bunlardan yaşamı, özgürlüğü ya da eşitliği ir
delemek, mutluluk arayışı ve kardeşliği irdelemekten daha kolay;
çünkü ikinciler, eş düzeyde temel haklar olmaktan çok birinci grup
takilerin elde edilmesine bağlı görünüyorlar. Onları diğerlerine eşit
ağırlıkta görmeyişimizin nedeni, 18. yüzyılda gelişen ve onlara te-
mel olan varsayımı yitirmiş olmamızdır. Şöyle ki, psişenin doğal
bir itibarı vardı; psişik gereksinimlerin bu bütünlüğü aynı zaman
da, doğa ve kültür arasında kurulan bir karşıtlıktan da geliyordu.
Kişinin duyguları incitilir, aşağılanır ve utandırılırsa, bu ona ait
mülkiyete elkoyulması ya da keyfi olarak hapse atılması gibi kişi
nin doğal haklarının çiğnenmesi demektir. Kişi böyle bir aşağılan
maya maruz kaldığında bu duruma neden olan toplumsal şartları
değiştirerek yarasını sarma hakkına sahiptir. Bu psişik bütünlüğün
Kamusal yaşamın maddi motivasyonları v e duygusal
ifade araçları, bir formülü mutluluk arayışı, öteki formülü de kardeşlikti. Bu psi
modern gözlemci için kamusalın karşıtı olan özel olana
ilişkin bel şik haklara sahip olan birey değil doğal insandı. Tüm insanların
li nitelikleri akla getirir. Benliğe daha yakın olan bu aile ve arkadaş
mutluluğu ve kardeşliği isteme hakkı vardı, çünkü doğal olan kişi
lar alanında, insanların daha çok özgün yanlarını, ayrı
kişiliklerini dışı ve birey dışıydı.
ve bireyselliklerini ifade etmekle ilgileneceklerini düşünm
ek akla İnsanların mutlu olma hakkına sahip oldukları nosyonu. modem,
uygun düşer. Ne var ki bu akla uygun beklenti, bir çarpıtma
dır; 1 8 . Batılı bir fikirdir. Çok yoksul, katı hiyerarşiye tabi olan ya da .din
yüzyılı, geçen yüzyılda biçimlenen özel yaşam açısından
ele al sel inançların güçlü olduğu toplumlarda psişik tatmin kendi içinde
maktır bu. 1 9 . yüzyıl öncesinde, benliğe yakın olan alan biricik
ya bir amaç olarak çok anlamlı değildir. Kültür karşısında doğanın bu
da ayrı kişiliğin ifade edildiği bir alan olarak düşünülmüyordu.
kendine hak iddiası 1 8. yüzyılda, özellikle İngiltere, Fransa, Kuzey
Özel olan ile bireyin evliliği henüz gerçekleşmemişti. Bireyse
l du İtalya ve Kuzeydoğu Amerika' da biçimlenmeye başlamıştır. Her
yuma has özellikler henüz toplumsal bir biçim kazanmanuştı; karmaşık tarihsel gelişimde olduğu gibi bu iddia da gelişkin lıaliy
çün
kü, benliğe yakın alan doğal, evrensel insan "sempati"siyle düzen- le doğmamıştı. Atalarımız, mutluluk arayışına somut bir toplumsal
biçim vermek için, bir şekilde bu karşıtlığı ifade edebilecek imge ve lan doğayı bir tanrı, biricik maddi ifadesi aile içindeki sevgi olan
deneyimleri bulma mücadelesi verdiler. Buldukları bir yol kamusal aşkın bir fenomen olarak gönnekle birlikte, buna dayanarak doğa
ve özel arasında ayrım yapmaktı. Büyük kentlerin coğrafyası yurt-, yı kusursuz kabul edip ilahlaştırmıyorlardı. Frank Manuel'in coş
,
taşlarına, doğa ve kültür üzerine düşünmenin bir yolu olarak doğal kulu deyimiyle Aydınlanma, tanrılarıyla "saygıya dayalı fakat asla
olanı özel olanla, kültürü de kamusal ile özdeşleştirerek hizmet et kölece o!ınayan" bir ilişki içindeydi. Ortaçağ boş inançlarının aksi
ti. Bu yurttaşlar belirli psişik oluşumları göreneksel düzenlemeler- , ne doğa insanı çaresizliğinden kurtarıp kendi gücüne umutla bağ
le asla bozulamaz ve parçalanamaz, kamusal terimlerle ifade edile- , lanmasını sağladı. Özel/doğa ve kamusal/kültür karşıtlığı içinde ele
mez, aşkın ve yarı dinsel fenomenler olarak yorumlayarak, kendic , , alındığında bu tavır, iki alan arasındaki ilişkilerin mutlak düşman
,
!erine bir yol belirlediler. Elbette tek yol değildi bu, fakat doğal lık o!ınaktan çok bir denetimler ve dengeler sorunu olduğu anlamı
hakların belli bir toplumun tanıdığı sınırlı hakları aştığı, somut bir , na geliyordu. Özel alan kamusal alanı, göreneksel ve keyfi ifade
1 28
yoldu.
,
'; kodlarının bir bütün olarak kişinin gerçeklik anlayışını ne ölçüde �J
Doğa ve kültür arasındaki bu karşıtlık özel kamusal karşıtlığı , etkilediğinden yola çıkarak denetliyordu. Bu sınırların ötesinde, ki
yoluyla somut hale geldikçe, aile de giderek doğal bir fenomen ola- , şinin bir yaşamı, kendini ifade etıne biçimi ve hiçbir göreneğin buy-
rak görülüyordu. Aile, sokak ya da tiyatro gibi bir kuruluş değil, , , ,, ruk!a yok edemeyeceği bir dizi hakları vardı. Fakat, kamusal alan
"doğanın kucağıydı". Buradaki düşünceye göre, doğal ve özel olan. • ' da özel, alan karşısında düzeltici konumundaydı; doğal insan bir
eğer birse her insanın girdiği aile ilişkileri onun doğa ile ilişkisi ola- ' , lıayvandı; bu yüzden kamusal alan, yalnız aile sevgisi kodlarına
caktır. Doğanın düzeni ancak en uyumlu zihinler tarafından tanım bağlı bir yaşamın ürettiği doğaya has bir eksikliği düze!tınekteydi:
lanabilir olsa gerekti, ama bu aşkın fenomen daha genel bir anlam Bu eksiklik yabanı!lıktı. Kültürün kusuru adaletsizlikse, doğanın
da tartışmalıydı. Çünkü aile içindeki duygusal ilişkileri tartışmak kusuru da kabalıktı.
aslında doğaya ilişkin sorunları tartışmaktı. İki alandan söz edilirken, onların molekiiller olarak düşünülme
İşte bü yüzden aile içindeki psişik etkileşimler bugün bizim ki- ,' si gereğinin nedeni budur. Bu alanlar atbaşı giden farklı toplumsal
şidışı ya' da soyut diyeceğimiz biçimlerde ele alınıyordu. 1 8 . yüz ortamların ürünü, birbirini düzeltici işlevi olan insani ifade tarzla
yılda psikoloji, belirli organların ne miktarda bedensel sıvı ürettiği , nydı.
,
ne bağlı olarak, karakterin her dört durumdan ya da bazı yorumlar- , İkinci uyarı dil sorunudur. Kamusal alan nasıl ki evrimleşen, za
da yedi durumdan birinde açığa çıktığı Rönesans'taki bedensel ', ,' man içinde biçimlenen bir fenomen idiyse, özel alan da öyleydi. Ai
"özsu" nosyonunu yerinden ediyordu. Yeni nosyon, bedenin işlev , le adım adım özel bir kurum olarak kabul edildi. Ailenin, dolayısıy
sel süreçlerinden çok insan türünün işlevsel birliği ile belirlenen do la da sokağa alternatif olan sosyal bir ortamın keşfedilmesi, yavaş
ğal "sempatiydi". Psikoloji, fizyolojiye değil, farklı türsel davranış • seyreden başka bir içsel buluşa bağlıydı: Bu buluş, insan yaşamının
ların sınıflandırılması anlamına gelen doğal taksonomiye dayanı , ancak bir aile ortamında gelişebilen çok özel, doğal bir evresi olan
yordu. Bu sempati tüm insanlara mahsustu ve en açık şekilde doğa çocukluktu. Kamusal ve özel alanlardan sabit durumlar olarak söz
nın kucağında, ailede görüRi,iyordu; adı üstünde, toplumsal konum , etmek kolayımıza geliyor. Gerçek"te bu ikisi karmaşık evrimsel zin
ları ne olursa olsun, insanlar doğal bir merhamet duygusunu, öteki- , cirlerdi.
!erin gereksinimlerine karşı doğal bir duyarlılığı paylaşmaktaydı.
İnsanların doğal haklarının olduğu da insan doğasının bu şekilde ta
nımlanmasının mantıklı bir sonucuydu.
Bu özel, doğal dünyayı inceleyebilmek için iki uyarıda bulun
mak durumundayız: İlki, bu soruna duyarlı Aydınlanma Çağı insan-
A. K A MUSAL İFADENİN S!NlRLARl VARDIR ilgisini çekiyordu. Aynı şekilde oyuncak askerler de. Oyunların, be
beklerin ve oyuncakların böylesine paylaşılmasının en açık nedeni
Somut düzeyde görsel ve geçiş sürecinde sözel kamusal ifadenin yaşamda farklı yaşta insanlar arasındaki keskin ayırımcılığın henüz
nasıl sınırlandığını gördük. Ev kıyafeti bedenin ihtiyaçlarına, rahat olmamasıydı. Philippe Aries'in deyimiyle, çocuk, çok erken yaştan
lığına ve hareketlerine yanıt veriyordu. Kamu içindeki giyim tarzı itibaren "neredeyse yetişkin" olduğundan eğlenme tarzlarında da
ise bu ihtiyaçlardan bağımsız oluşturulmuştu. Evde ve kamu içinde ! !• çocuklara has bir şey olamazdı. 17. yüzyıl sonlarında ve 18. yüzyıl
konuşma özünde birbirine benzerdi, ama özel alan kişinin kiminle başlarında çocukluk ve erişkinlik arasında daha önce görülmedik
konuştuğunu denetleyebildiği yerdi; örneğin özel kulüplerin üyele- keskin sınırlarla belli türde oyunlar çocuklara ayrılırken, belli tür
ri, katıldıkları topluluklardan, "aile ortamının benzeri" diye söz et- dekiler de yasaklanıyordu.
mekteydiler. :(
'
1 8. yüzyıl ortalarına gelindiğinde, otoriteler şans oyunlarının
,
'
30 aiderek çok özel bir yeri olan varlıkları --çocukları- ba-
Ailenin D .
ancak dünyadaki sınırsız kötülüklerin bilincinde olanlara uygun L'.L
� .
rındıran doğal bir yapı olarak algılanması kamusal ıfadeye daha olabileceğine inandıkları için bu oyunlar çocuklara yasaklanmıştı.
kapsamlı sınırlar getirdi. İnsanların iki yüzyıl önce çocukluğu keş 1752'de okulların açık olduğu sürede tenis ve bilardo ustalarının
fettiklerini anlamamızı Philippe Aries'in Çocukluğun Tarihi adlı bütün Fransa'da müsabaka yapmaları yasaklarımıştı, çünkü bu
yapıtına borçluyuz. Kitap, bütünüyle yeni bir alan açıyordu: tarih oyunlar sırasında büyük bahislere tutuşuluyordu. Çocukların bütün
içinde değişmeden kalan biyolojik bir biçim yerine, tarihsel bir bi bunlarla başa çıkamayacak kadar naif oldukları düşünülmekteydi."
çim olarak ailenin incelerunesi. Buluşları David Hunt ve John De 1 8 . yüzyıl boyunca, daha önceki iki yüzyılda da olduğu gibi, ço
mos tarafından genişletilip geliştirilen Aries, 1 8 . yüzyıl ortasında cuklmfa yetişkinler şarkı söyleme ve müzik faaliyetlerine hep bir
yetişkinlerin kendilerini çocuklarından temelde farklı yaratıklar likte katılıyorlardı. Ancak 1 8 . yüzyılın ilk döneminde yetişkinler
olarak görmeye başladıklarını ortaya koyuyordu. Çocuk artık kü gruplar içinde yüksek sesle okumayı yersiz ve çocuksu bulmaya
çük bir erişkin olarak görülmüyordu. Çocukluk, özel ve nazik bir başladılar. Bunun yerine, sessiz okunması koşuluyla, basılı haldeki
aşama olarak algılanırken yetişkinlik zıt bir anlamda tanımlanıyor halk hikayeleri bile aruk yetişkinlerin olmuştu. Sessiz okundukları
du. Ari es' in yararlandığı kanıtlar çoğunlukla orta ve yukarı kesim için, bu masallar küçükler için uygunsuz görülmekteydi. Yetişkin
lerden kentli insanlara ait aile kayıtlarıydı. Bunun bir nedeni vardı için konuşma, kamu içinde, bizzat kendi sözcüklerini kullanma me
tabii; yaşam aşamalarının bu şekilde eklemlenmesi bu insanların selesiydi.'"
kamusal yaşamın sınırlarını tanımlamasına hizmet ediyordu. Koz Kozmopoliten davranışın yalnız yetişkinlere uygun görülmesi
mopolit merkezlerde yerleşik erişkin insanlar, karmaşıklığı, girdiği bir yanıyla, oyun nosyonlarının bu değişimi yüzündendi. Çocuk ne
kılıkları ve hepsinden önce, yabancılarla girilen rutin ilişkileriyle -mevkisini tam olarak gösterebilir ne de bedeninin imgeleriyle oy
kamusal yaşamı yalnızca erişkinlerin dayanabileceği ve hoşlanabi nayabilirdi. Gerçekten de, zengin aristokrat giyimli, m�vkilerine
leceği bir yaşam olarak görmeye başladılar. uygun giyimli çoculdarı konu alan 17. yüzyıl sonlarının'tabloları,
Kamusal yaşamın erişkinlerle sınırlanmasının ilginç bir başlan hatta 18. yüzyıl İspanyol tabloları, 1750'lerin Londra ve Paris'inde
gıcı vardı; bu, kısmen çocuklara ve erişkinlere has oyun tarzlarının absürd bulunuyordu. Çocuklar çocuklara yakışan ve onları yetiş
adım adım ayrılmasından doğmuştu. kinlerden tamamen ayrı bir kitle olarak yansıtan giysiler �iymeliy-
17. yüzyılın son dönemlerine kadar çocukları ve yetişkinleri eğ
·
diler.
lendiren oyunlar arasında pek fark yoktu, yani çocuklara ait, yetiş-
kinlerin kendi ilgi alanları dışında gördükleri oyunlar çok azdı.
;
ı·
Benzer şekilde tiyatroda da, şayet büyükleriyle gelmeferine izin
'
verilmişse çocuklardan beklenen, varlıklarını belli etmeyeçek kadar
Zengin kostümlerle giydirilmiş oyuncak bebekler her yaşta insanın sessiz olmalarıydı. 17. yüzyıl sonlarının tiyatro seyircisi·çocuklar
üzerine elimizde herhangi bir çalışma yoktur, ancak Congreve ve ce aile duygusunun ne denli zayıf olduğunu ele vermektedir. Gibl
Wycherley oyunlarında çocuklar seyirci olarak bulunmuştu ve on ban, ilgisiz ebeveynin eline kalmış olduğundan söz eder (hakikaten
lara erişkin bir seyirci gözüyle bakılıyordu; izledikleri oyunlar göz bir teyzesi tarafından kurtarılmıştır); Talleyrand ise anne babasıyla
önünde tutulacak olursa, erişkinlerle eşit bir konumda olmaları da aynı evde hiç yatmamıştır. Toplum merdiveninden yukarı çıktıkça
ha da ilginçtir. bir çocuğa doğrudan verilen ana baba ilgisi ve şefkatinin, bayağılı
Çocukların konaklama yerleri olarak hizmet veren publara ve ğın bir göstergesi sayıldığı görülür. Hem Paris hem de Londra'da,
hanlara girmelerine kesin bir yasak koyulmasa da kafeler, kulüpler orta ve yukarı orta sınıflarda çocuklar dadının elinden doğruca ko
ve gruplar elbette yetişkinlere aitti. Addison ve Steele' in kimi anla leje, yani 7-12 yaş arasındakilere bakan (bakım, sürekli fiziksel ce
tılarındaı;ı anladığımıza göre, çocuklar kahvehane konuşmalarına zalandırma şeklinde yorumlanıyordu) bir kuruluşa geçerlerdi. 18.
karıştıkl;rrında alaya alınıp azarlanırlardı. Kulüpler ise çocukların yüzyıl ortalarının önde gelen pediatristleri James Nelson ve George
IJZ
kabul edilebileceği mekanlar değildi. 18. yüzyıl ortalarının Paris ta Armstrong, okurlarım "çocuklarına karşı yadırgatıcı ilırnalleri ve il- Jj
vernalar! çocuklar için tehlikeli yerlerdi, çünkü ellerine bir şişe iç gisizlikleri" yüzünden azarlıyorlardı. Yani Swift'in çağcıllarının
ki geçebilirdi. Bu, ahlaki açıdan değil fiziksel sağlık açısından teh Mütevazı Bir Öneri 'yi okurken hissettiklerinin küçük bir şoktan
likeli görülüyordu. daha fazlası olduğuna şüphe yok.77
Çocukluğun özel konumuna duyulan ilginin giderek artması ka- , Bunlara karşın, çocuklara yönelik insani olmayan yaklaşımlar
musal ifadeye işte bu şekilde belirli sınırlar getirmiştir. Bu sınırla üzerine tartışmalar böyle yaklaşımların olup olmadığı noktasında
rın toplumda kamusal alanın erişkinlerin oyun alanı olduğunu ya da ' düğümlenir. Çocukların benzer şekilde ihmali Batı Avrupa'da da
erişkinlerin bu alan dışında oynayamayacaklarını gösterdikleri söy- · yüzyıllarca sürmüştü. 18. yüzyıl ortasında pek çok insan için ken
lenebilir. 1750'de bir baba oğlunun oyuncak bebeğini giydirmekten dileriyle ilgili bir tartışmanın sürmesi sıkıntı verici olmaya başla-
utanmakla beraber, sokağa çıkmak için giyinirken kendisi de aynı , mıştı. Çocukların insanın elini kolunu bağladığını düşünmekten
biçimde oynamaktaydı. ' , kaynaklanan sıkıntı da, tıpkı reforrnistlerin bu düşünceyi taşıyan in
Çocuk kamuya ait değilse, aileye ait olmasını sağlayan koşullar · sanların davranışlarından duydukları sıkıntı gibi, bizzat çocukluk
nelerdir? Aile, çocuk için kamusal yaşamın yapamayacağı neyi ya- · denen özel bir evre fikrinin gelişmesinden doğmuştu. Artık, bede-
pabiliyordu? İşte, bu sorulara yanıt aranırken insanlar aileyi "doğa · nin faaliyeti sonucu özel ve bağımlı bir insan türünün doğduğu gö
nın kucağı" olarak görmeye ve yeni ifade ilkelerini keşfetmeye baş-. rülüyordu. Ona karşı duyulan korku, duygudaşlık ve şaşkınlık gibi
,
]adılar. bu bağımlılık vurgusu da yeni bir şeydi.
Politik felsefede "doğa durumu" düşüncesinin kökleri Ortaçağa
, kadar uzanır. Çocuğun savunmasızlığının giderek daha iyi algı
B. DOÔAL İFADE lanması 18. yüzyıl başında doğa durumunun ne olduğuna ilişkin da
KAMUSAL ALANIN DIŞINDADIR lı� somut, deneye dayalı bir arılayış doğurdu. Bu bir hipotez değil,
' • insan yaşamının gerçeğiydi.
Çocukluğun birbirini izleyen aşamalarını ve aile içindeki doğal ifa- ' , Çocuk bağımlılığının farkına varılması korunma hakları anlayı
deye duyulan inancı anlayabilmek için, işe söz konusu döneme aiti:
jını getirdi. Bu hem Fransa'da hem de İngiltere'de 1750'lerde ve
aykırı olguları ele alarak başlamak gerekir. Turgot'nun "İnsan ço�
• J760'1arda sütarmeliği düzenleyen ve kolejlerdeki kötü muameleyi
cuklarından utanç duyar" ya da Vandermonde'in İnsanTürünü Mü-, engelleyen yasalarla yaşama geçti. Çocuğun korunması gereği şöy
kemmelfeşıirme Araçları Üzerine Deneme adlı yazısında, "Çocuk- , · : le açıklanıyordu: Doğada savunmasız her kişi, doğum, yaşam şart
!arım sevdiğini düşünen birinin yüzü kızarır" sözleri, iki yüzyıl ön-. ;.Jarı ve ebeveyninin eğilimleri gibi rastlantısal durumlara bakılmak-
sızın bakım ve rahat etme hakkına sahiptir. Böylelikle aile ilişkile rünüşleri inandırıcı kılan ifadeye taban tabana zıttı.
ri mercek altına yatırılıyordu. Doğal olgunlaşmanın aşamaları Sempati teorisi halen bilimsel olarak ele alınmamıştır, çünkü
önemsendikçe, aile içindeki her insanın da önemi artıyordu. İşte, psikologlar psişe üzerine "ilk" ya da "bilim öncesi" teorileri özgün
"yaşam hakkı"nın iki yüzyıl önceki arılamı buydu; salt var olınanın olınayan, eskimiş teoriler olarak görme eğilimindedirler. Dide
ötesinde, değer verilme ve sevilme hakkıydı bu. Çocuğu toplumun rot'nun Encyclopedie için topladığı ve Beccaria'nın da Suçlar ve
diğer kişilerinden farklı kılan güçsüzlüğü ve savunmasızlığı onun Cezalar Hakkında için kaynak sağlayan çeşitli doğal karakter tas
ihmal edilmesi için gerekçe olamazdı. Doğal zayıflığı ona, bu za virlerinin en azından iki ortak özelliği olduğu söylenebilir. Doğal
yıflığından yararlanabilecek ve çocuğu "hesaba katmayabilecek" sempatiler birtakım "istekler"i kapsamaktadır ki bu istekler bunları
ana babadan başlamak üzere, toplum karşısında haklar sağlıyordu..
hisseden kişinin gerçek ihtiyaçlarından ağır basmazlar; buna karşı-
1
Aydınlanma'nın doğa düzeni ahliiki yükümlülükler getiren bir
lık insanların istekleri "ölçülü" olduğu sürece, verimli olına, bakım,
1- düzendi. Doğa ile bakımın keşfi, bakım ihtiyacı ve bakım hakkı bir .. !. 5
arkadaşlık gibi aynı şeyleri arzu ederler. Olçülü istekler,. Young- -
birinden ayrılmazdı. Bakım hakkı konusundaki tartışmada çocuğun
man'in deyimiyle, "türe özgü olup, bireyin keyfine bağlı olmayan
tarafında yer alanlar için sonuçta bakım tanımı iki yönlüydü: Bun
isteklerdir. "7''
lardan birinde, çocukta iyi bir mizaç geliştirmek üzere hoşgörülü
Bu satırlardan çıkan ilk şey, doğal davranış içinde olan kişinin
bir disiplin savunuluyordu. Mary Wollstonecraft şöyle yazar:
yalın davrandığına inanmanın mantıklı sayılmasıdır. Doğanın düze
Mutlu olmak için buşkalarına bağımlı olunan (ve bağımlılık düşüncesinin ni karmaşıktı, hem öylesine karmaşık ki, verili herhangi bir olgu ya
oluştuğu) tek dönem çocukluk yıllarıdır. Gereksiz kısıtlamalarla bu yılla da toplumsal durum onu bütünüyle ifade edemezdi. Buna karşın,
rın zehir edilmesi acımasızlıktır. Şefkat kazanabilmek için şefkat gösteril doğanın birey üzerindeki etkisi, onda basit, karmaşık ol.mayan de
melidir. .
neyimlere yönelik bir beğeni uyandırmaktı. Ev içinde, doğal duy
Diğer görüşe göre ise çocuğun yetiştirilmesinde anne ve babanın gunun ifadesi anlamına gelen rahat, sade giysilere yönelik ilginin
her ikisi de rol almalıydı. Pediatrist Nelson kadınların kendi bebek artışını ele alalım. Geçmişe dönüp baktığımızda bu öylesine man
lerinin bakımıyla ilgilenmelerini ve babaların da otoriteyi kolejlere tıklı geliyor ki, kültürlerin çoğunda ailenin öneminin, tam da insan
bırakmamaları gerektiğini savunmaktaydı. Aslında, ebeveynliğin ların evde oldukları zaman giyinip kuşanmayı arzu etmelyriyle vur
tüm çelişik duygularına karşın, l 750'lerde toplumun orta tabaka gulandığı kolayca unutuluyor. Yalınlığa duyulan inanç görenek dü
sında her iki tarz da yaygınlaşıyor ve yukarı orta sınıf üyesi ana ba şüncesini yersiz kıldı; çünkü sempatik bir ifade, anlamı,,kişinin sı
baların önemli bir bölümünü etkilemeye başlıyordu. Tabii, gerçek nırlandırılan türden ihtiyaçları yani doğal istekleri ile dayranışların
aristokrat eğitim hfila iki alternatif ilkeye göre yürüyordu; katı di ilişkisi bakımından alırken, kamusal alanda giyim ve konuşma, an
siplin ve ana babanın ortalıkta görünmemesi.'" lamı jestlere ve işaretin kendisine yerleştirir.
Ailenin yerine getirebileceği özel görev, yani aciz olanların ba İkincisi, tüm insanlar etkinliklerini aynı isteklere bağlı olarak
kımı görevi artık ailenin doğal işlevi olarak görülmeye başlamıştı. ölçtükleri için, doğal sempatilerin bir kişiden ötekine farklılaşmadı
Bakım işi aileyi sosyal düzenlemelerden uzaklaştırdı. Nelson işte ğına inanmak makul bir şeydi. Pratikte bu, kişinin doğal davranma
bu yüzden, evlat edinme, evlilik sözleşmeleri ve dullara düşen mül sı durumunda göze çarpmadığı ve kendini özel, benzersiz bir şekil
kiyet payına hiçbir gönderme yapmaksızın, ailenin işlevleri üzerine de göstermediği anlamına geliyordu. Doğal arzuların hem yalınlığı
bir kitap yazabilınişti. Böylece bu doğal işlev billurlaşırken aile nı hem de sıradışı olmayışlarını anlatan çok uygun bir 1 8 . yüzyıl
içindeki doğal ifadeye ilişkin görüşler de ortaya çıkıyordu. Doğal deyimi vardı: tevazu.
"sempati" olarak adlandırılan bu ifade tarzı, kamusal alanda dış gö- Ailenin bakıp büyütme işlevinin doğal ifade sisteminde bir yeri
vardı. Aile ilişkilerinin ya övmek ya da yermek amacıyla "yabanıl" ler ve o zavallı kurbanların can çekişmelerini "eğlendirici" bulurdu.
olduğu ileri sürüldüğünde, bunun anlamı, aile halkası içinde, özel Zayıflara bakma yönünde doğal bir yükümlülük ve tüm insanlık
likle de çocukların bakımı sırasındaki duygusal taleplerin, yetişkin için geçerli olan psişik arzu kavramları, birtakım insanların başka
lerin .aile dışındaki ortamlarda birbirlerine yönelttikleri taleplerden larına reva görebileceği ezaya bir doğa sınırı koydu.M0
çok daha basit olmasıydı. Anne baba olmanın zorluklarını takıntı Madenıki genelde hiyerarşinin doğal sınırlan vardı, öyleyse hi
haline getirmiş bizimki gibi bir dönemin, çocuk büyütmenin diğer yerarşinin ritüelleri göreneklerden, icat edilen ve heınf"ıkir olunan
toplumsal sorunlardan daha az karmaşık bir şey olarak görülmesini şeylerden ibaretti. Bu davranışlar, hiyerarşi fikrinin kendisi gibi,
anlaması zordur. Ancak, anne baba olmanın psişik gereksinimleri o şeylerin düzeni içinde sabit ve mutlak olma gücünü yitirdiler. B u
dönemde öylesine mütevazı şeyler olarak görülüyordu ki aile, eriş düşünceden hareketle, bir sonraki mantıksal adım, doğal ifade ilke
kinlerin doğal yalınlıklannın kendisini ifade edeceği en uygun yer lerinin görenek nosyonuna getirdiği sınırlamaları görmektir. B u
136 haline gelmişti.
adım atıldığında, özel doğal dünyanın kozmopoliten kamusal yaşa- .l
Burada, bireyin koşulları her ne olursa olsun, psişenin ve ifade mm kendine has dünyasına karşı bir engel olarak işlev görebilece-
nin bir bütünlüğü ve onuru vardı. B u doğal psişenin bütürılüğünden ği ilke olarak kabul edilmiş olur.
zamanla bir dizi doğal hak ortaya çıktı. Hapishaneler üzerine yaz Kamusal yaşamın göğüsleyemeyecekleri gerekçesiyle çocuklara
dığı kitapta Beccaria tutuklunun insanca muamele görme konusun yasaklanmasında bu sınırlamanın işaretlerini görmüştük. Erişkinler
da doğal haklara sahip olduğunu ileri sürüyordu; çünkü toplum arasında psişik sıkıntılara yönelik aynı sınırlama hem görsel hem de
onun suçunu affedilemez olarak tanımlasa da, bir kez hapishaneye
sözel davranışta geçerliydi. Kendi mevkiini aşan bir kıyafetle dola
giren kişi bir çocuk kadar bağımlı oluyordu ve bu nedenle de belli
şan birisi aile fertleri tarafından ya da kendi evinde asla ayıplaııma
ölçüde bir şefkati hak ediyordu; tamamen zayıf bırakıldığından te
ma!ıydı. Doğaıun kucağı sayılan bu alanlarda, kişinin öteki kişiye
mel bakım görmesi onun doğal hakkıydı. Bu, iyi yürekli yetkilile
çektirebileceği acının bir sınırı vardı. Ev ortamında terslenmek bir
rin bir ihsanı değildi. Gardiyanları onun kendileriyle benzer arzula
hakaret olurken, sokakta hakaret sayılmıyordu. Bunlar, çok daha
rı paylaşan, kendilerinden hiç de farklı bir varlık olmadığının farkı
önemli bir meseleyle ilintili basit örneklerdir: Mutluluk arayışı, psi
na varmalıydılar. Toplumda işlediği bireysel suç ne olursa olsun, in
şik bütünlük duygusuna ve "insan" olarak kendine ve başkasına
san deni_len bir hayvan olarak sahip olduğu kişidışı karakteri de
saygıya dayandığı için, kamusal görenekler dünyası bu arayışı za
mutlaka .bir dürüstlük taşıyordu. Böylece, ortak bir doğanın tanın
yıflatmamalıdır.
ması ve 'doğal bağımlılık teorisi belli politik hakların psişik temeli
Buna karşılık kamusal dünya, gerçeğin eksiksiz bir tanımı ola
ni oluşturdu.
rak mutluluk ilkesine sınırlama getirmektedir. Doğanın toplumsal
Bakıp büyütme ve doğal arzunun yalınlığı kavramlarından çıkan
durumlara in esse aşkınlığı nedeniyle görenekler alanı doğayı de
doğal haklar, en geniş anlamda acının eşitsiz dağılımı üzerindeki sı
ğiştirememesine karşın, kamusal kültür doğanın etkilerini uysallaş
nırlamalardan ibaretti. Bir başka kitabımda, 1 8. yüzyılda insan onu
tırma amacına hizmet ediyordu. Voltaire Rousseau'ya ürılü yanıtın
ru düşüncesinin eşitlik kavramından nasıl koparıldığını ve doğal
da, insaıı denilen doğal hayvanın sahip olabileceği dört ayak üze
onurun ancak öbür uçtaki karşıtına yani eşitsizliğe, hem de eşitsiz
rinde yürüme zevkini çok uzun zaman önce yitirmiş olduğunu söy
liğin özel bir türüne sınırlamalar getirdiğini göstermeye çalışmış
lüyordu. Bu yanıt ertesi yıl bir İngiliz doktor tarafından yayunlanan
tım. Erken dönem modern Avrupa toplumundaki statülere ilişkin
hayli popüler bir bilimsel yapıtta yankısını bulmuştu. İngiliz doktor
görenekler insanları öylesine bölmüştü ki, aynı türe ait olduklarının
yapıtında, doğal insan toplumunu bir kümes dolusu mutlu, sevimli
bilincinde bile değillerdi. Kendi mevkiindekilere karşı merhametli
bir kadın olan Madam de Sevigne, vakit geçirmek için idarrıları iz- ördeğe benzetmişti: "Bakım ve sadelik tamam, fakat ne yazık ki
toplumsal zarafet neşeli vaklamalardan ibaret; doymuşlnktan gelen ·
. bireysel karaktere duyulan inanca bağlanması ile ilgili olarak, 18.
·
bir geğirme en asil söylem sayılıyor."
yüzyılda -bu sözler çok anlamlı- ilk "bireysel özgürlük şampiyon-
· 1anndan" biri olduğu düşünülen bir adamın deneyimini aktarmak
:istiyorum. Bu adamın öyküsü, ancien regime toplumunu sarsan da
a sonraki kopuşun göstergesiydi. Bir "bireysel özgürlük şampiyo-
C. KAMUSAL VE ÖZEL,
TOPL U M UN BİR MOLEKÜLÜ GİBİDİR
'ıu" olarak kariyerinin çok kısa ömürlü olması nedeniyle doğa ve
""!tür molekülünü ne tek başına ne de uzun vadeli olarak başarıyla
Kamusal ve özel ifade tarzları birbiriyle çelişen şeyler olmakt art irbirinden koparabilmişti, fakat onun deneyimi bu kopuşun bir
{
·
son'ın da düşünceleri gerçekten net ve açıktı; tam bir idari dil kul
lanıyorlardı ve Wilkes'i konumlandırabilclikleri nesnel bir söylem
alanları vardı. Bu, kurumlaşmış alanın, geçmişin, bilinenin alanıy
dı. Wilkes ve taraftarları işte bu kurumlaşmış netliğe karşı ayakla
nıyorlardı. Onlar özgürlüğü arayan yenilikçilerdi. Ne var ki bu ye- ·
ni fıkrin anlamı, zamanın ve aşinalığın imtiyaz fikrine yüklediği ,
açıklık ve nesnellikten yoksundu; zaten mümkün de değildi bu;
Wilkesçiler bu ilkenin anlamını bir insanın davranışlarında yer et
miş bir şey olarak görebiliyorlardı ancak.
İşte molekül böyle parçalandı. Özgürlük doğal sempati düzeni
nin bir parçası değildi; kamusal düzen olarak görenek düşüncesine
karşı konumlandırılmıştı. Neydi o halde? Wilkes'in zamanında çok ·�
bir b31vuru noktasıdır; kamusal y31amın maddi ve ideolojik koşul
VI ları dağılıp parçalanınca ve sonunda ancien regime'in çöküşüyle ta
Aktör o l arak insan mamen silinince, insanın kamusal alan içinde kendisini nasıl gördü
ğü bu b31vuru noktasına bakılarak çıkarılabilir.
Bir aktör olarak kamusal insan: İmge, çağrışınılar yapsa da ek
siktir; çünkü esas olan, onun arkasında durup ona bir cisim kazan
dırmaktır. Bu, duygu takdimi olarak ifade kavramına denk düşer ve
bundan da aktörün kimliği çıkar: Kamusal aktör, duygularını tak
diııı eden insandır.
, Duyguların takdimi olarak ifade, iki bölüm önce incelediğimiz
konuşma işaretleri gibi pratikleri kapsayan genel bir ilkedir. Diye- 14
!im ki birisi bir başkasına babasının hastanedeki son günlerini anla
tıyor. Tüm ayrıntıların olduğu gibi aktarılması bile bugün dinleyen-
:: de İnerhamet uyandırmaya yeterli olacaktır. Dakikası dakikasına
. ııktarı!an izleninıler bizim için ifade olgusu demektir. Fakat çekilen
acıların ayrıntılarıyla aktarılmasının hiç kimseye hiçbir şey ifade et
;meyeceği bir toplum ya da bir durum düşünün. Yaşanan arıları ak
taran kişi o arıları yalnızca canlandırmakla kalmayıp, vurgulamak
·:.üzere kimi ayrıntıları seçerek, kimilerini üstünkörü geçerek, hatta
.;yanlış aktararak yeniden biçinılendirınek zorundaydı, çünkü onları
·
'dinleyicinin kafasındaki ölüm anlayışına uygun bir biçime ve mo
d.ele uydurmalıydı. Bu şartlarda konuşmacı ölümü dinleyicisine öy-
le ayrıntıları öne çıkararak sunar ki, arılatı ölümün merhamet uyan
dıracak bir olay olduğu görüşüne uyar. "Merhamet" arılatılan her
ölümde farklı değildir; yaşanan her deneyime göre değişmeyen, ba-
hatta bir kötülüğü kınayabilir. Dahası, büyük kentteki insanların şöyle özetliyordu:
lan
kıyaslamayı aklından bile geçirmezdi, ama asıl neden, rahibin söy-
ve Eli;?:abcth çağı drama yazarlarında görüldüğü şekliyle, insan
. !evinin sahnede mümkün olan her şeyden doğal olarak kat kat üs-
yaşamının anlamı hakkındaki koyu kötümserliğe ya da insanlarla ·
,,
tlere ulaşma sürecinde, bir ak
çıkarabildiğini biliriz. Bunun nedeni, canlandırılan ifadenin doğa . nun esas karakterine ulaşılır. Bu işare
duyacağı gibi duymamaktadır.
sında yatmaktadır: İletilecek duygular üzerinde cidden çalışmaksı- :, .tör bu duyguları ilettiği seyircilerin
Diderot çoğunlukla bu şekil
zın, onları göstermek için muhakeme ya da muhasebe yapmaksızıiı; .;· Aktörün kendisi de duygusuz değildir.
,
aktörün jestlere ilişkin duyguları
herhangi bir ifade bir kereden fazla canlandırılamaz." de yanlış yorumlanır; halbuki,
dırdığı duygulardanJarklılaş-
Diderot'nun ortaya attığı teori salıne tekniğinin hilelerinden da, vardır ama bu jestlerin seyircide uyan
ha fazlasını içerir. Duyguların ifadesinde yapıntının doğaya üstün- ,
lüğüne işaret eder. Diderot soruyu şöyle sorar:
;:' mıştır.100
İfadelerin dayanıklı ve istikrarlı olına
,.. ·
larının yegane yolu u tur- � ••
nır: Kasıtlı olarak incelikli olduğu, kendi içinde bir dünya olduğu ·
deı:ken Madam Clairon "Hesaplılık olmaksızın nasıl rol yapılır şa
ve konuşmasıyla seyircinin koşullarından başka her şeyi gösteren ,
bir biçim olduğu ölçüde ifade edicidir. Özetle, Diderot başarılı rol
Şıyo � �
" şeklinde ani bir çıkış yaptı. Dugazon ad aktör hemen
· iıUldı. "Amacımız dramatik sanatın var olup olmadıgıru bilmek de
yapmaktan takdim olarak duygu teorisine geçiyordu. Bir aktörün
yarattığı duyguların bir biçimi ve kendi içlerinde anlamı vardır.
�
. · il... .. fakat bu saııatta kurgunun mu yoksa gerçekliğin mi egemen
. olacağuıı belirlemektir.'' Madam Clairon "Kurgu"; Madam Dumes-
·
.
·
Tıpkı matematiksel bir formülün, kim yazmış olursa olsun, kendi-. ,�-< , 1(14
, mi "Gerçeklik der.
• •
ne ait bir anlamı oluşu gibi. Bu ifadenin oluşması için insanlar do-. ,· .
' c: Varılaıı sonucun sıradanlığuıa karşın, bu tartışmanın en önemlı
ğal olmayan tarzda davranmalı ve zaman içinde tekrar edilebilmesi
•·. yanı her iki tarafın da paylaştığı bir varsayımdı. Remond de Sainte
olanaklı uzlaşımlar ve formüller bulmalıdırlar.
. )\!bine ve Riccoboni'nin 1750'lerde Diderot ile yazışmalarından,
Geriye dönüp bakıldığında Diderot'nun görüşlerinin çağının ka- .
daha sonra 19. yüzyıla doğru Coquelin gibi aktörlerin görüşlerine
musal yaşaınuıa bir tür düşünsel destek olduğu görülür. Fakat Dide:
.·. değin tümü, Diderot'nun temel düşüncesini kabul etmişti. B� da rol
rot hiçbir şekilde çağcılı Parislilerin sözcüsü olarak yorumlanamaz. . ·
, yapma eyleminin bağımsızlığıydı; yani metinden bağımsı.::lıgı. Du
!778 'de nihayet biten çalışması 1830'a kadar basılmadı. 1750'ler-.
"yarlılık ve hesaplılık arasındaki savaş, aktörün sarf etmesı g�r�ken
de tiyatroda Diderot'nun görüşlerini kesin bir şekilde reddederek . ,
sözc0üklerle bu duyguların uygunluğuna değil, o an ne hissettığı ko
onun yerine doğal sempatilere önem veren yazarlar vardı. Gerçek-,
, nusundadır. Piskopos Bossuet, 17. yüzyılda ünlü bir vaazında ce
ten de, Paradox, Remond de Sainte-Albine'e ait ünlü bir inceleme
\naatine "Nasıl olur da benim belagatımdan etkilendiğiniz halde
olan Le Comı?dieıı'e ( 1 747) bir yanıttı. Le Comı?dien kısa sürede '
John Hill tarafından İngilizceye, sonra 1769'da Sticotti tarafından · ·
gfuıahi ,,;.ınızı
Tanrı'ya itiraf etmezsiniz?" sorusun� yöneltmişti.
. · Seksen yıl sonra, "Eğer büyük bir konuşmacıysa çok ınanmış olma-
sı gerekirdi" gibi bir önenneye pek kula
k asmaksızın, belki de ha/ •. rinlikli, ne kadar içgörülü olursa olsun, korkunç bir amaca hizmet
raretli bir biçimde, cemaatini yaktığı ateş
i ne kadar kontrol ettiği v�· ediyordu. Rousseau, büyük şehrin anatomisinden, in�an]ığ ın -:-koz
ne kadar o ateşin etkisinde olduğu üzerinde .
fılcir yürüterek Bossu,. 'mopolitenliğin zıddı olan- psikolojik anlamda sahicı ılışkılerı yal
et' in büyük bir konuşmacı olarak nitelikle
rini tartışmak mümkiliı nızca politik tiranlık sayesinde kurabileceğini çıkarıyordu ve bu tur
olacaktı. Diderot zamanında her iki taraf
da rol yapma olgusunu se' : bir tiranlığı onaylıyordu.
küler hale getirdi, onu dışsal hakikat göst
ergelerinden kopardı. Di� Kuramını oluşturduğu sırada içinde bulunduğu şartlar yazdıkla
derot'nun savlan seküler düşünceyi bir ifad
e teorisi olarak mantık''. rına ilişkin kimi ipuçları verebilir. 1755 ile 1757 aras'.nd� !'raı:sız fi
sal sonucuna ulaştınyordu: Rol yapma, beli
rli bir metinden bağım' lozof d' Alembert, Cenevre kenti üzerine Encyc/opedıe d� �ır ma
sız anlamı olan bir etkinlik idiyse, aynı zam
anda belirli bir oyuncu kale yazdı. D' Alembert kentte hiç tiyatro olmadığını be!ırtıyordu.
dan, onun özel duygularından,
158 gelip geçici ruh durumlarından da Cenevre'nin Kalvinist geleneklerinden haberi olan d'Aleıpbert'ı bu
159
bağımsız olması gerekirdi. . . -
Bu seküler rol fikrinin tamamlanması onu · hiç şaşırtmamıştı. Cenevrelilerin, "aktör gruplarının suslenıp pus-
şehirle bağlantılan lenme meraklarının, sefahat iilemleri ve başıboşlukların gençlere de
dıran Rousseau 'ya kalmıştır. .
sirayet etmesinden korktuklarını biliyordu''. Fakat kent dı� ınd� bı-
risi �!arak bu katı ve zevklerden elini eteğini çekmış şehırde tıyat
C. ROU SSE A U ' N U N TİYATRO -ŞEH roya hoşgörüyle yaklaşılmaması için �ir neden göre�'.yord� � Hatta
RE tiyatronun yurttaşlar için iyi bile olacagını sanıyordu. Incelıgın za
YÖN ELTT iGi SUÇ LAM A
rafetine, duyarlılığın tadına teatral etkinliklerin yardımı olmaksızın
Ne gariptir ki, kentteki kamusal yaşamın
en sadık araştırmacısı ve ' ulaşmak çok güçtür" diye yazıyordu.'"
.
en büyük yazarı, bu yaşamdan nefret ede D'Alembert'in duygulan Fielding'inkilere çok b�n;ıyord�. B u
n biriydi. Jean-Jacques. .
Rousseau kozmopolitenliğin uygarlığın ileri duygular aslen Cenevreli olan ve bırkaç yılını Parıs te ge?ırmış
bir düzeyi değil, cana
varca bir büyüme olduğuna inanıyordu: Rou olan Rousseau'yu kızdırdı. 1758'de D'Alemberı'e Mektup u ya
sseau tüm çağdaşların-,• .
dan daha ayrıntılı bir şekilde, adeta bir yınıladı. Bu mektup, d' Alembert'in söylemek '.stedıklerınden
kanser araştırması yaparca- · . 50.k
sına inceledi büyük şehri. İlgisi Paris üze daha fazlasına verilen bir yanıttı. Dramanın polıtik olarak sansuru
rinde yoğunlaşıyordu. Pa- .
ris'teki yaşamın teatral niteliklerinin Avr nü haklı göstennek için, d'Alembert'in değerlerinin bir kozm�po
upa'daki tüm başkentlere ·
yayıldığını düşünüyordu. Rousseau yaln litle aynı olduğunu göstennesi gerekmişti. Aynca'. kozmopolıt�n
ızca kendi çağının bir anla
tıcısı ve bir ahliik yorumcusu olarak oku d "erlerin küçük bir kasabaya yayılmasıyla orada dının yıkılacagı
kak yaşamının iç içe geçmesini kınarken
modem şehrin bütünlüklü ve derinlikli
nmamalıdır. Sahne ve so
, bir ifade ortamı olarak �
n �e sonuçta insanların, aktörlerden "duyarlılığın tadı"nı alarak,
ille teorisini de kaleme al ,
derin ve dürüst bir iç yaşama sahip olmaktan çıkacaklarını be!ırt-
mıştır. • • lOt>
mıştı. .
Rousseau şehri sekiiler bir toplum olarak
betimleyen ille yazar Rousseau 'nun karşıtlıklarının tümü -kozmopolıt, k"uçu"k kasaba·,
dı. Bu sekülerliğin belirli bir şehir tipinden rol yapma, sahicilik; özgürlük, adil tiranlık- bir tür bozulma kura
, yani kozmopolit baş
kentten doğduğunu ille o gösterdi; yani "ke İnından· moeurs'ün yozlaşmasından doğar. Moeurs davranışların,
ntsel" yaşamdaki sürek
sizlikleri görerek bir kozmopolitenlik
teorisine ilk kez o ulaştı. değerle;in ve inançların kesişmesi olarak çevrilebili� ı s . yüzyıl y�
Kozmopoliste kamusal inanç kodlarını zarlan bu sözcüğü "değer yönlendirme", "rol tanımı gıbı . . terimlenn
güven ve oyun gibi temel
psikolojik deneyinılerle ve kent psikolojisini
bir yaratıcılık psikolo ve diğer sosyolojik terimlerin tam kapsayamadığı bir an]amda ��
.
jisiyle ilk bağlantılandıran da yine oydu.
Tüm bunlar, ne kadar de- lanırlar; moeurs davranış biçiminin bütünüdür, kışının uslubud�r. 0
Rousseau 'ya göre insanlar çalışmayı, aileyi ve yurttaşlık gorev-
!erini aşan bir üslup edinirlerse, moeurs yozlaşır. İşlevsel yaşam mak onlara toplumsal ilişkiler için daha çok şans tanıyacaktı. Kafe
bağlamının dışına çıkmak, yaşamı üretmeyen, beslemeyen zevkler lere ziyaretler, gezinti yerlerinde yürüyüşler ve benzerleri... Sosyal
peşinde kÖşmak; bu yozlaŞmaydı. Rousseau 'yu okumanın bir yolu lik boş zamanın meyvesidir. İnsanlar daha çok ilişkiye girdikçe bir
yozlaşmayı, bizim "bolluk" diye söz .ettiğimiz olguyla özdeşleştir birlerine daha bağımlı olurlar. Böylece, bizim kamusal diye adlan
diğini göimektir. ıox ' dırdığımız sosyallik biçimlerini Rousseau toplumsal karşılıklı ba
Bir erkeğin ya da kadının yozlaşması bu kadar kolay mıdır? . ğırn!ılık ilişkileri olarak görüyordu. Mektup'ta, insanların zorunlu
Mekıup'un başlangıcında Rousseau bunun zor olduğunu iddia eder: :; luk bağlarını koparmış karşılıklı bağımlılık ilişkilerini ürkütücü
"Bir babanın, oğulun, kocanın ve yurttaşın yerine getirmesi gereken. < ·Olarak nitelendiriyordu.
öylesine yüce görev!eri var ki, bunlar can sıkıntısına yer bırakmaz ,İnsanlar bir tür benlik duygusu yüzünden başkalarına bağımlı o
lar." Ardından hemen düzeltir, çünkü düşman, uçan zevkler, yeni · lurlar. Dış görünümlerini başkalarının gözünde onaylanacak şekil-
160 eğlenceler, kafelerin boş dedikoduları biçiminde, her yerdedir. Ça � de sunarlar, böylece kendilerini iyi hissederler. Lionel Trilling, Ro- �1j
lışma alışbinlığı "kendinden hoşnutsuzlukla, aylaklıkla, basit. ve usseau'nun Mekıup'taki savını şöyle özetler:
doğal olan zevklere kayıtsız kalarak" yitirilir. Bir başka deyişle, in-. .
, .....aktörün karakteristik hastalığı seyirciye de bulaşır; bu hastalık başka
san sürekli bir yozlaşma tehlikesi içindedir.'"' ' kişileri canlandırarak rol yapma sonucunda benliğin körelmesidir..... aktör
Tarihçi J ohan Huizinga, oyunu, ekonomik olandan sıyrılma ola- ·, · başkasını canlandırarak bir insan olarak kendi varlığını zayıflatır.111
rak tanımlar; bununla günlük uğraşlar, yaşamsal görevler, ödevler.
dünyasını aşan bir etkinliği kasteder. Oyun bu anlamıyla Rousse Boş zaman ve dinlenme durumunda erkek ve kadınlar, aktörlerin
au 'nun düşmanıdır. Oyun yozlaştırır."' 'moeurs'ünü kaparlar. Bağımsızlıklarını yitirmiş olınanın önemi
Oyun, en azından geçici bir boş zaman koşulunda vardır. Boş ·
maskelenmiştir, çünkü oynamaktadırlar: Kendilerini yitirmenin
zaman ile kötülük arasında Protestanların kurduğu ilişki, insanların< zevkine kapılmışlardır. Rousseau'nun sözleriyle,
zorunlu görevleri olmadığı zaman kötü olan doğal tutkularına tes
.....temel amaç zevk almaktır ve insanlar eğlendiği sürece bu amaca ulaşıl
lim oldukları düşüncesini içerir. Oyun yoluyla kendini açığa vuran · mış olur.112
doğal insan, tembel, obur, baştan çıkarıcı, hovardadır. Calvin böyle
düşünüyordu ve Cenevre onun tarafından, insana dur durak verme- · , Bulunduğu şehir için bir tiyatro önerildiğinde Rousseau'nun da kar
yerek günah işlemesini önleyecek biçimde örgütlenmiştir. şı saflara katılması rastlantı değildi. Tiyatro, hafifmeşrep kitaplar ya
Calvin 'in mükemmel bir teokrasi örneği olarak küçük şehir fik da resimlerden daha tehlikeli bir sanat dalıydı, çünkü yaşam müca
ri çok açıktı. Ekonomik açıdan yaşayabilir bir çevre, savaş zaman . delesi vermek zorunda olmayan kadın ve erkeklerin kötü yanlarını
larında korunma sağlayan fiziksel bir mekan, ama hiilil. nüfusun de .· uyandırıyordu. Benliğin yitirilmesinin aracıydı.
vamlı gözetim altında tutulabileceği kadar küçük bir yerdi bu şehir. Bu noktada büyük, kozmopolit şehir ortaya çıkar: bu şehrin ka
Dinsel bir yaklaşımla, küçük kentin avantajı insanın doğal düşkün musal kültürü, benliğin yittiği yerdir.
lüğünü bastırmak için en güvenli politik araç olınasıydı. Rousseau Bütün şehirler, bir araya toplanmış çok sayıda insanın yaşadığı,
ise insanlığın doğuştan iyi olduğu düşüncesi için mücadele verirken merkezi bir pazarı ya da pazarları olan, işbölümünün ileri bir düze
politik denetimi de meşru görüyordu. Bu nedenle onun moeurs ve ye taşındığı yerlerdir. Bunlar şehirlerin tümünde moeurs'ü etkile
küçük şehir ilişkisine yaklaşımı Calvin'inkinden daha karmaşıktır. · yen koşullardır. Rousseau küçük şehir üzerindeki etkinin doğrudan
İnsanlar küçük şehir yaşamının katı kurallarından kurtulsalar ne olduğuna inanır. 1° Küçük şehir, yaşam mücadelesi veren iyi, na
ler olurdu? diye soruyordu Rousseau. Ya da erkekler ve kadınların muslu insanların erdemlerinin meyvesini verdiği yerdir. Londra ve
gerçek anlamda boş zamanı olsaydı? Yaşamsal görevlerden kurtul-
Paris 'te ise tersine, ekonomi, aile geçmişi ve öteki maddi koşullar künlüğüylc. bUyük ihtiyaçlarla ahlllkı bozulmuş, hayal güçleri yalnızca ca
yaşam tarzlarını dolaylı etkiler; bunlar doğrudan şehirli insanın vo navarlar doğuran ve yalnızca suçlan teşvik eden insanlarla dolu büyük şe
hirde..... herkes kamusal alandaki gözlerden kolayca sakınıp gizlenerek
lonıe'sini, yani iradesini etkiler. Moeurs, bu iradenin arzularına
yalnızca iyi yanlarını sergilediği için moeurs ve onurun bir hiç olduğu bü
bağlı olarak sonradan ortaya çıkar.' " yük şehirdc..... 11 5
B u aynın niye yapılmıştır? İki nedeni var. Birincisi, böyle bir
ara sözcüğü kullanarak Rousseau büyük şehirden özel ahlfil<i te İtibar; tanınmak, kabul edilınek, seçilmek. Büyük bir şehirde ün pe
rimlerle söz etmiş olur. Rousseau modem liberalizmin şehirdeki şinde koşmak kendi içinde bir amaç olur; araçları da sııhtek1irlık,
kötü davranışların kötü toplumsal koşullardan kaynaklandığı, suç uzlaşılar ve kozmopolit şehirde insanların serbestçe takındıkları ta
luların aslında kurtarılmayı bekleyen soylu bir ruha sahip olduğu vırlardır. Yine de bu araçlar şaşmaz bir biçimde hedefe götürürler,
yolundaki formülasyonlarını aşmaktadır. Büyük şehirler Rousseau çünkü kişi toplum içinde bir Yüce Güç'ün aracı olan devletin dayat-
��� için önemlidir; çünkü insan varlığının merkezini, iradesini çürütür tığı sabit bir "yeri" yoksa, görünümüyle oynayarak kenq0ine bir yer 10..
ler. edinmeye çalışır. Rol yapmak yoz bir şey olduğundan kişinin dış
İkincisi, toplumsal ve ekonomik ilişkilerin büyük şehirdeki kar görünüşüyle oynayarak elde etmek istediği tek şey alkıştır. Rousse
maşıklığı, herhangi bir durumda karşınızdaki kişinin ne iş yaptığın au'ya göre, kozmopolis dinin inanılırlığını da yıkar, çünkü kişi Yü-
dan, kaç çocuk baktığından, kısaca nasıl yaşadığından yola çıkarak ce Güç 'ün ona verdiği kimliğe boyun eğmek yerine keıidi kendine
. (
nasıl bir insan olduğunu çıkaramayacağınız arılamına gelir. Şehir bir yer edinebilir ve kendi kimliğini kazanabilir. Itibar peşinde koş-
deki sosyal ilişkilerin karmaşıklığı karakterlerin maddi koşullardan ma erdem arayışı ile yer değiştirir.
okunmasını güçleştirir. Aynı şekilde, kozmopolit merkezin ekono-. Birden çok Rousseau vardır. Yapıtlarının çoğu birbiriyle çelişir
mik doğası, şimdi "artık sermaye" diye nitelediğimiz fazlayı birik ya da farklı bakış açılan içerir. Emile' deki Rousseau rol yapma, iti
tirir. Orası, zenginlerin boş zaman etkinlikleriyle servetlerinin tadı bar ve din üzerine düşünceleri açısından Mekıup'taki Rciusseau ile
nı çıkardığı, yoksulların da onları taklit ettiği yerdir. Sermayenin aynı değildir. İıiraflaı"daki Rousseau Mekıup'taki kısıtlamaları kıs
yoğunlaşması bir avuç insanın gerçek anlamda boş zamanının ol men aşmıştır. Mektup 'ı.�, mantıksal sonucuna götürülmüş oldukça
ması, kalan çoğunluğun da kıskançlıkla "aylak" hale gelmesi, yani uç bir konum söz konusudur."''
maddi çıkarlarını zevk ve sefaya dayalı bir yaşam "stiline" feda et Buna karşın, Rousseau'nun yapıtlarında kozmopolit kamusal
meleridir. yaşam suçlaması hep görülür. Julie'den bir bölüm:
Böylelikle Rousseau büyük şehri, verili bir durumda herhangi .
bir yabancının yaşam tarzına bakarak nasıl bir insan olduğunun an Saatler nasıl yirn1i dört saat için kuruluyorsa, bu insanların da ertesi gün
ne düşüneceklerini öğrenebilmek için her gece toplum içine çıkmaları ge
laşılamayacağı bir ortam olarak algılar. Onunla karşılaşabileceğiniz ,jı rckiyor. 1 17
muhtemel durumlar işlevsel bir amaç için değil de, işlev dışı sos- /:,
yalleşme, toplumsal ilişki olsun diye toplumsal ilişki bağlamındaki J Aşağıda da aynı romandan alınmış, Emst Cassirer'in, "Uydurulmuş
karşılaşmalardır. Boş zaman oyunlarına ilişkin analizini bu kavra hiçbir şey yok, her bir sözcük Rousseau'nun kendi Paris deneyimi
yışa dayandırır. Boş zaman olunca, salt ilişkinin sağladığı zevk için ne ait" dediği, bir pasaj var:
insanlar daha çok ilişki kurarlar. Gerekliliğin dışında ne kadar çok
ilişki kurarlarsa o denli aktörleşirler. Hem de aktörün özel bir türü İnsanlar bana son derece dostça yaklaşıyorlar; binlerce nezaket gösterisi
yapıyorlar. her çeşit hizmette bulunuyorlar. Fakat ben de tam bundan şika
ne dönüşürler: yetçiyim. Daha önce hiç görmediğiniz birisinin nasıl olur da bir anda ar
kadaşı olabilirsiniz'? Gerçek insani ilgi, dürüst bir ruhun saf ve asil coşku
Dinsiz ya da ilkesiz, entrikacı, aylak, tembellik ve uyuşuklukla, zevk düş- su; tüm bunlar büyük dünya geleneklerinin talep ettiği içtenliksiz nezaket
göstCrilcrinden (ve sahte görünüşlerinden) çok farklı bir dile sahiptir. 11� ğe ilişkin kurgular ve üsluplar üretir. B u uzlaşımlar kendi başına var
olur; kişinin karakteriyle hiçbir ilişkileri yoktur. Rousseau duygula
Büyük şehir bir tiyatrodur. İlkesel olarak senaryosu da itibar arayı rın bu şekilde takdiminden hiç hoşlanmamaktadır; o karakterin da
şına dayarur. Şehir insanlarının hepsi belli türde bir sanatçıdır, ak ha içe dönük bir biçimde gözlemlenmesinden yanadır. İşte Rousse
tördür. Kamusal yaşamda oynarken, doğal erdemlerle bağlarını yi au'nun temsil ile takdim karşıtlığı üzerine görüşlerinin bir kısmı:
tirirler. Sanatçı ve büyük şehir uyum içindedir ve sonuç da ahliiki ·.
Böylece hoş bir paradoks ortaya çıkıyor. Aktör için sorun şöyle
maktan söz ettiği küçümseme yüklü bir pasaj vardır, fakat işlenen ' ' .dir: Hakarete ve övgüye duyarlı olan aktör, iyi ve kötünün, erdem
günahın ağırlığı açısından bunu cinayet ya da tecavüzle bir tutmak' , ve kötülüğün belli tanımlarının olduğu bir dünyaya girer. Benzer
'
olanaksızdır. 'i:şekilde, büyük şehirdeki sorun da aşırı miktarda cemaatin olması
Rousseau 'nun şehir eleştirisi parlak bir başlangıçtan bayağı bir / :dır. Ne türden olursa olsun cemaat değerleri çok önemlidir, çünkü
sona doğru gitmektedir; sonuçta kırsal kesimin basit ve doğrucu · :insanlar bu değerlere göre davranarak itibar kazanmaya çalışırlar.
köylüsü k.utsanır. Rousseau, argümaruru yavanlıktan ansızın ve dra-'. ' Küçük şehrin daha iyi değerleri, yaşamsal erdemleri vardır; fakat
matik bir şekilde terimlerini değiştirerek kurtarır. . Mektup'un sonlarında Rousseau küçük şehre ait ikinci bir erdem
Rousseau konuya erdem/çalışma, kötülük/boş zaman paradig- '·
daha ortaya atmıştır. Küçük şehir, daha çok yalıtlanmaya izin verir,
malarıyla girer. Büyük kent bir telaş ve acele içindedir. Cenevre'de 'insanların cemaatin standartlarını önemsememesine ve "yüreklerin
ki uyuşuk ev-iş-kilise döngüsünde bulunmayan türde bir elektrik ' de ne taşıyorlarsa onu aranıalarına'' izin verir. Rousseau küçük şeh
enerjisi vardır. Mektup'un ortalarında, yeni bir eylem ölçeği salıne ri şöyle özetler:
ye çıkar' Çılgınca gidip gelmeler, anlamsız eylemler büyük şehri
niteler, çünkü hayatta kalma baskısı olmayınca insan ancak çılgın- ' ..... daha orijinal ruhlar. daha yaratıcı çalışma, gerçek anlamda daha yeni
şeyler orada bulunur, çünkü insanlar daha az taklitçidir; ellerinde az sayı
ca dönüp durur. Küçük şehirde, eylem daha ağır bir hızla yürür; bu
da model olduğu için yaptıkları her şeye kendilerinden daha çok şey katar
da boş zamanların kişinin eylemlerindeki ve benliğindeki gerçek hır.1�:ı
doğaya yansıması demektir. '"'
Rousseau 'nun bu ani çıkışı, insani ifadenin genel biçimi üzerin Bir sanatın, tiyatronun yasaklanması, düşünce reformu ne kadar
de büyük şehrin yaptığı etkiyi artık gösterebildiği için yapar. Ger haklıysa o kadar haklıdır. Gerçekten de, eğer tiyatro gelişirse ahlak
çek yaratıcı ifade doğru bir benlik arayışındaki insanın ifadesidir; kuralları gelişemez. Cenevre gibi bir kentte tiyatro insanları davra
bu buluş(ınu da sözcüklerle, müzik ve resimlerle ifade eder. Sanat nışlarına model aramaya ayartabilir. Cenevre'de, politik tiranlığın
yapıtları 'psikolojik bir soruşturmanın raporları gibidir. Karşılıklı göbeğinde insanların yaratıcı bir şekilde eşsiz hale gelmeleri gere
toplumsal bağımlılık ilişkileriyle başlayan büyük şehir sanatı benli- kir. Büyük bir şehirde sansür yararsızdır; bir kere oyun üretildikten
ÜçüncU Bölüm
sonra ne tür oyunların üretildiği o kadar önemli değildir. Sahnede
ki aktör her Parislinin özel yaşamda ulaşmayı arzu ettiği model
{9 .
yüzyılda
1z4 kamusal y a ş a m karg aşası
dir.
O. ROUSSEAU"NUN KEHANETLERİ
Charles Tilly, 19. yüzyıl toplumuna doğru gelindiğinde, sözcük! aynı yadsıma eşliğinde yürür.
•; ek de yalnız
rin bu sıradan kullanımının yetersizliklerini çok iyi göstermiş ••. ·. Yeni odak noktamız 1 9 . yüzyıl başkentidir ve gider
' bölümden ilk ikisinde, Paris ve
Şehri "şehir" yapan, uluslararası ölçekte idari, mali ve yasal bir si.�, ca Paris olacaktır. Önümüzdeki dört
sal alan içinde bireysel kişili-
!emdi. 19. yüzyılda kentleşme kentsel adetlerin yayılmasından daf ondra'nın maddi bakımdan ve kamu
ştıkları konusuna ağırlık
ha fazlasını anlatıyordu; "modem", gelenek karşıtı güçlerin d · " e duyulan inanç bakımından neleri payla
_
Kısmen kıtlıktan, kısmen kırsal mülk sahipliğinin yeni biçiminden modem New York gibi, başkaları için
r Paris'te tüm yaşamla:ını kemi
•
ve tarımın kapitalistleşmesinden dolayı yığınlarca köylü ve çiftçi . kulu bir yer oldu. Sarıki Avrupalıla
yandan da gözlerini: bu hasta·
yurdunu yuvasını terk ederek Avrupa' daki şehirlere, bilinmeyen ren bir hastalık görüyorlardı, ama bir
yerleşim bölgelerine ya da Amerika, Arjantin ve Brezilya' ya gitti. dan alamıyorlardı.
Yerlerinden edilen bu insanlar, köklerinden kopmalarıyla yaşadık
ları genel sarsıntının bir uzantısı olarak belki yabancılarla günübir
lik ilişkiye gireceklerdi.
Böylece, 1 9 . yüzyıl kır nüfusunun, şelrir yaşamının, şehir sınır
larının ötesinde bir anlamı olacak demekti. Bu, büyük şehirde ka
musal davranıştaki her değişim anında bölgelere de yayılacak de
mek değildi; aksine, topraksız kalan ve göçer olan insanlara, sürek
li köksüzliiğüiı bir koşulu olarak görünen şelrir yaşamı artık tama
men uzak ve yabancı gelmiyordu. Kırsal kesim de yabancılar ara
sında yaşama sorunuyla yüz yüzeydi; bu anlamda da şehrin seyirci
sorununa yabancı değildiler, ama bu sorunu hafızalarında kalan
geçmiş geleneklerinin filtresinden geçiriyor, ya da köylüler şehre
göçmek zorunda kaldıklarında, hemşerilerinden ya da anadilini ko-
Vll 'yerleşik kalıbına göre düzenlendi; ama bu durum adım adım da ol
S anayi kapitalizminin kamusal sa değişti. Şehre akın edenlerin de geçmişe dayanan belli kökleri
y a ş am üzerindeki etkileri vardı. Çoğu hi\la genç ve bekardı. Yüzyıl ilerledikçe ve tarımsal al
:tüst oluş şehir dışında geniş alanlara yayıldıkça, grup daha köklü ve
birleşik aile birimi şeklini alıyordu.
19. yüzyıl ba�kentlerinin ekonomisi ancien regime 'de var olan
, apıları da kısmen genişletınekteydi. Ticaret, finans ve bürokrasi
aşkentlerin başlıca faaliyet alanı olmaya devam ediyordu. Fabri
.
;kalar toprağa aç işletmelerdir; genellikle, eğer şehir içinde yer al
mışlarsa, toprağın daha ucuz olduğu kenar bölgelerdedirler. Atölye-
,Jer daha çok şehir merkezine kurulan işletınelerdir; hem daha küçük
,
�ji
m de daha az mekanizedirler. 1 9 . yüzyıl başkentlerinde bu tür
erli sanayiler çoğunlukla ticaretle, hızlı ve küçük ölçekli birimler-
', e, sömürgelerden ve öteki Avrupa ülkelerinden sağlanan hammad
'denin ileri düzeyde uzmanlaşmış yöntemlerle perakende satış mal-
1anna dönüştürülmesiyle bağlantılıydı.
Bu başkentlerin iç ekonomileri yeni bir ekonomik uğraşın doğ
. masına yol açtı. Şehir nüfusunun böylesine artması sonucu, pera
kende ticaret hiç olmadığı kadar karlı duruma geldi. Alıcı kitlesi,
k)asik açık hava pazarları ve küçük dükkanlar yerine satış mağaza
arında odaklanan yeni türde bir kamusal ticaret başlattı. Bu yeni
perakende ticarette, 19. yüzyıl kamusal yaşamının tüm karmaşası
ve sorunları ortaya çıktı. Bu ticaret, kamusal alanda oluşacak deği
şimlerin bir paradigmasıydı. Bu yeni kamusal ticareti anlayabilmek
'jçin, maddi yaşamın kendinden önce gelen şeyleri ne ölçüde büyüt
"Kentsel devrim" ve "sanayi şehri" bir asır öncesinin değişimlerini:/ tüğünü görelim.
betimlemede kullanılan iki beylik ve yanıltıcı tanımdır. İlkinin yol
açtığı yanılgıya göre 19. yüzyılda şehirlerin gelişimi öylesine aşın- '
dır ki, daha önce var olan şehirlerle çok az ilişkilidirler. İkinci ya
A. 1 9 . YÜZYIL KENT SAKİNİ
YENİ BİR KİŞİLİK MİYDİ?
nılgı ise, bu büyümenin, tipik olarak, kentli nüfusun dev fabrikalar- ,
daki imalatla aşina olduğu yerlerde ortaya çıktığı görüşüdür. Oysa
)9. yüzyıl başkentlerinde nüfus artışı öyle hızlıydı ki, sırf rakamla
aslında, nüfusta en fazla büyüme, geniş ölçekli sanayiye pek sahip!
)
:' ııcelemek bile insanı hayli ilginç sonuçlara götürüyor. Nüfus bi
olmayan büyük şehirlerde gerçekleşti. Kuşkusuz, nüfusun böylesi;
ne arttığı hiç görülmemişti. Bu nüfusun bakımı ve ekonomik açıdan
imcisi A.F. Weber'in Paris'e ilişkin rakamları şöyledir:
l
l-J
1841 935.261 1 801 864.845
1861 1 . 174.346 1821 1 .225.694
1881 2.269.023 1841 1 . 873.676
1896 .2.536.834 1861 2.803.989
1881 3.834.354
Bu sayıların ne anlama geldiğini belirleyebilmek için 1801 'deki 1891 4.232. 1 1 8
nüfusu 100 kabul edip sonraki artışı bu temele göre gösterelim. Bu
na göre Paris dışındaki on iki büyük kentin, Fransa nüfusunun bü Her ikisi de diğer Avrupa kentlerinden çok daha büyük olmakla bir
tününün ve Paris'in 19. yüzyıl oranlan şöyledir: likte, 18. yüzyılda Londra Paris'ten çok daha büyüktü. Kendi ulu-
sal kültürleriyle ilişkili olarak iki kentin büyüme oranlan birbirine
78 Yıl 12 kent yalandı. Aşağıda Londra'nın, 100.000'in üzerindeki öteki büyük .1Z2.
·12
Fransa Paris
1801 100 100 100 şehirlerin oranlarıyla ulusal (İngiltere ve Galler) oranlan görüyor-
1821 110 120 130 sunuz:
1841 120 154 171
1861 133 268 306 Yıl Ulus Öteki büyük kentler Londra
1881 140 354 414 1 80 1 100 100
1896 143 405 463" 1821 134 100 141
1841 178 158 216
Büyüme çok açıktır: 12 büyük kent Fransa'nın bütününden daba 1861 226 153 324
fazla gelişirken Paris tek başına bu kentlerden daba hızlı büyümüş 1881 292 136 443
tür.4 1891 326 166 489
Londra' nın bu yüzyıl sırasındaki gelişimi de Paris kadar çarpı
cıydı, fakat Londra'nın nüfus tablosunu çıkarmak daha güçtür; çün Fransız ve İngiliz büyüme kalıplarının farklılığı taşralarındaki şe
kü "Londra"nın kesin demografık, idari ve sosyal sınırları yoktu. hirlerin büyüme oranlarından geliyordu; Fransa' dakiler İngilte
Önce idari bir kontluk olarak Londra, sonra bunu çevreleyen, Lond- · re'dekilerden daha fazla ve istikrarlı büyüyordu. Paris :ve Lond
ra'yı "Büyük Londra" yapan dış halka, hatta bu halkanın ötesine ra'nın yüzyıl sürecindeki aşama aşama büyüme oranlan·'. birbirine
uzanan yerleşim alanları vardı. Bu iç içe geçmiş insan yığını, İngil paraleldi.''
tere 'nin diğer kentleriyle ve nüfusun bütünüyle tam olarak aynı Pa B u sayıların anlamını değerlendirebilmek için, o zamana kadar
ris'in Lille ve Fransa ile ilişkisi gibi ilişkiler içindeydi. 1 8 7 1 - 1901 Paris ya da Londra'mn büyüklüğüne yaklaşabilen tek Şehrin, 16
arasında Asa Briggs, "Büyük Londra'nın nüfusu taşradaki yerleşim yüzyıl önceki emperyal Roma olduğunu; ya da hiçbir kentsel yerle
alanlarının tümünden ve bütün olarak ülke nüfusundan da daha hız. şim alanında bu denli kısa sürede böylesi bir büyümenin görülme
11 artmıştır" diye yazıyordu.' diğini anımsamak. gerekir.
Yalnız Londra kontluğu sınırlan içinde kalırsak, 19. yüzyıldaki Bu başkentlerin neden bu denli büyüdüğü karmaşık bir konudur.
büyüme şöyle hesaplanabilir: Şurası çok açık ki, Paris ve Londra'da yüzyıla ilişkin doğum ölüm
oranları, yaşayanlardan yana bir seyir izledi. Tıp ve kamu sağlığı
* Bu oran, Paris'in yukarıdaki ham nüfus verilerinden çıkarılmış oranla pek dengeli alanındaki gelismeler veba tehdidini, yani kent nüfusunun en büyük
değildir; çünkü Paris'e 1 B52'den 1865'e kadar belirli bölgeler katılmış ve bunlar ista-
1istikçilerce tek bir yöntemle incelenmiştir. ; d
düşmanım rta an kaldırdı. Böylelikle şehirdeki ailelerde daha çok
sayıda çocuk dünyaya geldi ve ileride kendi ailelerini kurdular. Şe nülmelidir; kutuya tıkılan cam parçaları o kadar artar ki, bu basınç
hir nüfusu bir biçimde kendi içinden artmış olsa bile, bu artışın ana ile cam parçaları kendiliğinden kırılmaya başlarlar, fakat kutunun
kaynağı şehir dışınd<ın göç olmaya devam etti. Yüzyılın ilk yarısın duvarları yerinde durur. 1 850'de şehir artık hiçbir ek kabul edemez
da, bu akın hfüil. kente belli bir uzaklıktan gelen gençlerden ve bağ duruma gelmiştir; kutu parçalanmamıştır; ama daha geniş, aynı
lantısız kişilerden oluşuyordu. 1850'lere kadar kırsal kesimde bu oranda da sık hatlar boyunca yeniden şekillerırniştir. Basınç süreci
nalım ciddi anlamda başlamamıştı. Başladığı zaman, köylü aileler tekrar eder. Paris, Londra gibi şehir dışı yerleşim bölgelerine sahip
gönüllü göçmenleri tablonun dışına atınadı; yeni göç eden aileler değildi; şehrin biçimi; her zaman artan nüfusla birlikte sınırların
göç halindeki bireylerin saflarına katılıyorlardı. zorlanması yoluyla oluşuyordu.
Bu büyük rakamlara dikkatle yaklaşılınalıdır. Şehir .dışına göç Tarihi boyunca Paris' i içinde barındıran kutu onun suruydu. Sur,
de hayli büyük bir sayıya ulaşıyordu; şehirdeki nüfus sayımında şehirde farklı zamanlarda farklı amaçlara hizmet etti. 1 8. yüzyılda
180 belli bir yılda sayılanlar ertesi yıl kayboluyordu;
özellikle de kök surun şehre saldırılara karşı yaptığı savurırna işlevi sona erdi; ger- .1
lerinden kopmuş köylüler için geçerli olmak üzere; sanki bir dalga çekten de, l 770'lerde surun amacı içerideki nüfusu denetlemekti.
ya kapılıp kasabalara ve kırsal kesime çekiliyorlardı. Peter Knights Surun altmış ayrı kapısından, tümü "octroi" adı verilen bir vergiye
ve Stephan Thernstrom 'un yaptıkları bir çalışmaya göre 19. yüzyıl tabi olan şehrin malları ve imalat ürünleri geçiyordu. Bu Ferrniers
şehir gelişiminin asıl tablosunda, kısa sürede terk etmek ve yerleri Geııeraux Sııru'ydu (yani Vergi Toplayıcıları Suru). Sur şehrin
arkalarından gelen yeni bir istikrarsız göçmen yığını tarafından 1840'lara değin yasal sınırıydı. 1850'lerin sonunda Baron Hauss
alınmak üzere büyük şehirlere sürüler halinde düzensiz bir biçimde mann şehre yasal, yönetsel ve yerleşimse! yeni bir sur inşa etıneye
akan insanların ortasında ya da altında kalıruş yerleşik şehir sakin başladı. Bu yeni sur fiziksel bir yapısı olmayışıyla önceki surlardan
lerinin sayısındaki belirgin düzenli artış görülecektir. ayrılıyordu.
19. yüzyılın ilk yarısında, Paris'in artan nüfusuna Ferrniers Ge
neraux Suru dahilinde yer bulunması gerekiyordu. Var olan konut
B. ŞEHİRDE YERLEŞME alanları kısa sürede dolınuştu. Evler daha sonra kendi içlerinde ye
niden bölündü, bu da yeterli olınayınca eski binaların üst katlarına
Şehre gelen kararlı ve kararsız göçmenler arasındaki farklar hak yeni katlar eklendi. Bir önceki yüzyılda boş bırakılan kamusal mey
kında yeterince bilgiye sahip olınadığıınız için bu göçmenlerin yer danları anımsayacak olursanız, 19. yüzyılın başlarında bu meydan
leşim deneyin1lerinin farklı olup olınadığını yani temel nüfus yo ların doldurulmadan kaldığını ve artık nüfusun üst üste yığıldığı
ğunluğu durumunu da bilemiyoruz. Chicago üzerinde yaptığım in · bölgelerin bu meydanları sardığını tahayyül edebilirsiniz. Amerika
celemeye göre şehirde uzun vadeli ikamet eden orta sınıf insanları lılar, nüfus yoğunluğu 1930'1arda Aşağı Doğu yakasındaki göçmen
şehrin çevresine taşınırken daha kısa süreli ikamet eden işçiler şeh
· topluluklarınuıkinden fazla oları bir nüfusun Central Park büyüklü
rin içinde yaşıyordu. 19. yüzyıl Paris'ine ilişkin bir araştırma aynı ğündeki bir kent alanına sıkıştığını düşünerek bu durumu gözleri-
sonucu. verirken bir başkası vermemektedir.' nin önüne getirebilirler."
·
18. yüzyıldaki gibi 19. yüzyıl Paris ve Londra'sı da giderek ar Kum gibi kaynayan bu sokaklarda toplumsal sınıfların ne ölçü
tan yoğunluk sorunlarını oldukça farklı yollarla çözmüştür; aııcieıı de birbiriyle iç içe geçtiği ve birleştiği konusunda tarihçiler arasın
regime , deki gibi bu farklı yollar yine benzer toplumsal sonuçlar ya da pek çok tartışma vardır. 19. yüzyıl başlarındaki bir Paris evi ile
ratmıştır. ilgili klasik imgeye göre, evin birinci katında varlıklı bir aile, ikin
19. yüzyılın ilk yarısında Paris'te nüfus artışının nasıl yaşandı ci katında saygın bir aile ve bu sırayla giderek, çatı katında da hiz
ğını tasavvur edebilmek için cam parçalarıyla dolu bir kutu düşü- metçiler·otui:urdu. Bu imge yanıltıcıdır, fakat bunu atlamak daha da
büyük yanılgı olur. Zira kentin .Haussmann tarafından 1850 ve çeşit sergiler, dükkanlar, hatta küçük fuarlar... .
1860'1arda yeniden kuruluşu sırasında bölgeler içinde sınıfların iç Geçen yüzyılda Paris'in nüfus dağılımında ortaya çıkan mole
içe geçmesi planlı olarak azaltılmıştı. Yüzyılın ilk yansında kişile külleşıne süreci ancien regime şehrinde kamusal meydan olgusuy
re ait evlerin bölünerek tek tek dairelere dönüştürülmesi sırasında la birlikte başlamış olduğunu gördüğümüz bir süreci hızlandırmış
kendiliğinden ortaya çıktığı kadarıyla heterojenliğe, artık mahalle tı. Şehir insanlarla doldukça, bu insanlar birbirleriyle işlevsel bağ
ve semtleri homojen ekonomik birimlere dönüştürme çabası ile lantılarını yitirmeye başladılar. Daha fazla yabancı vardı ve daha
karşı çıkılıyordu. Yeni yapıların ya da onarılan evlerin yatırımcıla yalıtılmış durumdaydılar. Meydan sorunu büyüyerek mahalle ve
rı bu homojenliği akılcı bulmaktaydı, çünkü sermayelerini nasıl bir quartier sorununa dönüşmüştü.
alana koyduklarından eminlerdi. Sınıfların bir ekolojisi olarak bir Toplumsal sınıfların kentte birbirinden yalıtılması geçen yüzyıl
quartiers ekolojisi: Bu, Haussmann'ın hem şehirdeki yurttaşlar da Londra'da da gerçekleşti, fakat bu Paris'te olduğu gibi insanla-
- IRJ
'- arasına hem de şehrin çevresine diktiği yeni surdu. rın içeride sıkışmasıyla değil, şehrin yayılıp genişlemesiyle olmuş
Paris' in yoğunluk sorunu eskisi gibi sürdü; bulduğu boşluğu tu. Şehre yeni alanlar eklendikçe inşaatçılar ekonomik bakımdan
hızla tıka basa dolduran yığınlara karşın sabit bir alan. Grands bo homojen grupların gereksinimlerini karşılamak için geniş yerleşim
ulevards'ın arkasında ve yeni yerler' den uzakta, ikamet amaçlı ve alanları kurdular. Paris'teki gibi, eğer mülk bir sınıfın birbirine ben-
ticari yığılma devam etmekteydi. Fakat quartier'lerin homojen bir zer üyelerine ait ise yatırım daha emin ve güvenli görünüyordu.
sınıf karakteri kazandıracak biçimde düzenlenişi bizatihi yerelcilik Burjuva konutlar söz konusu olduğunda yeni bir bölgenin inşasın-
ve kozmopolitenliğin terimlerini değiştirdi. da tek tip konutlar yapılması yöredeki mülklerin değerlerinde bir
David Pinckney, "Bir asır önce Parisliler genelde birkaç sokağın düşüş olmayacağı anlamına gelirdi. İşçi konutlarının yapımında ise
sınırları içinde yaşıyor, çalışıyor ve eğleniyorlardı" şeklinde bir alıcı konumundaki bir işçi sınıfı nüfusuna uygun seçenekler dahi
gözlem yapmıştı. Haussmann'ın şehri yeniden düzenleyişi çok da linde yapılardaki homojenlik inşaat malzemeleri ve araç gerecin
ha büyük bir sürecin ifadesi ve somutlanışıydı. Bu süreç Chicago toptan alımıyla maliyetlerin düşük tutulabileceği anlamina geliyor-
şehir araştırmacısı Louis Wirth'ün şehrin "bölümlere ayrılması" di du.
ye adlandırdığı, meslektaşı Robert Park'ın da 19. yüzyıl boyunca Londra giderek daha geniş alanlara yayıldıkça fiziksel ayrım ve
şehirde sosyal "moleküllerin" oluşması diye açıkladığı süreçti. Bu uzaklık yoluyla bölgecilik ortaya çıktı; tıpkı Paris'te görece birbiri
bölümler endüstriyel ekonomide giderek genişleyen işbölümünü ta ne yakın bölgelerde konut, yiyecek ve eğlence yeri fiyatlarının fark
mamlıyordu. Yoğunluğu durmadan artan Paris nüfusu bir öbek lılığından dolayı bölgeciliğin ortaya çıkması gibi. Nüfusbilimciler,
toprak üzerinde homojenleşti ve öbekten öbeğe de farklılaştı.' Londra "merkezi"nin (St. James Parkı'nın üst tarafı ve hatta May
Ancien regime Paris'inde, tabii ki yoksul ve zengin bölgeler var fair) ekonomik ve toplumsal anlamda bütünlüklü bir çe".re olarak
dı; ancak "zengin" bölge, çok sayıda zengin kişinin orada yaşadığı kaldığına ilişkin kanıtlar ileri sürmektedirler, ama merke>:_ anlamını
anlamına geliyordu. Yoksa, o bölgede yiyecek, içecek ve konut fi yitiriyordu; Londra bugünkü görüntüsünü almaya, birbipyle bağ
yatlarının diğer bölgelere göre daha yüksek olduğu anlamına değil. lantılı bir mahalleler zinciri olmaya başlıyordu. Londra'rıın yüzöl
Bugünün kentlisi bir yerdeki ekonominin o yer sakinlerinin "refah" çümü bir fabrikaya her gün gidip gelen Londralı işçilerin bir kısmı
düzeyi ile uyuştuğu düşüncesine öyle alışmıştır ki 19. yüzyıl önce nın boş zamanlarının çoğunu yolda geçirdiklerini gösteriyordu. Bu
sindeki mahalleleri zihinlerinde gerçekte olduğu gibi canlandıra . durum, sonuçta, çalışma dünyasından uzakta bir yer olarak oturulan
bilmeleri çok zordur: çeşitli sınıfların aynı evde olmasa da komşu bölgeye verilen önemi arttırıyordu.
binalarda iç içe yaşamaları ve bu müşterilere hizmet verecek çeşit Endüstriyel çağın başkentlerinin endüstrileşmemiş olduklarını
•Fr.: Mahalle, semt. (ç.n.) belirtmiştik. Endüstri Fransa'da İngiltere'de olduğundan farklı an-
lama geliyordu, fakat bu farklılık her başkent için yine benzer so �· . ra yine akşam yemeği için dışarı çıkarken, erkek de işyerine, kulü
nuçlar verdi. 19. yüzyıl Fransız ve Alman ekonomilerinin büyük ta be, belki tiyatroya ya da bir toplantıya giderdi.
rihçisi C!apham, 1848 Fransa'sının İngiltere ölçeğinde bir fabrika Henri Lefebvre' in adlandırdığı gibi, bu "şehir hakkı"nın bir bur
lar sistemine sahip olduğundan kuşku duymaktadır; 1 8 15'e göre juva ayrıcalığı haline geldiğini görmek önemlidir, çünkü günümüz
daha fazla mal ve hizmet üretiliyordu, ama büyük atölyelerde. 19. de vie du quarıier oldukça övgü toplamaktadır. Bugün vie du quar
yüzyılın ikinci yarısında gerçek fabrikalar Paris'e belli bir uzaklık ıier'yi ya da yerelciliğin erdemlerini romantik!eştirenler emekçi sı
ta geliştiler. Nedeni basitti: Paris'in içindeki, hatta yakınındaki ara nıfın yaşam "rengini" kafelerde ya da sokakta arayanlardır, ama bu
ziler fabrika kurmak için çok pahalıydı. Yüzölçümü daha büyük "rengin" geçen yüzyılda kent sahasırun ekonomik olarak basitleşti
olan Londra'da arazi kıt bir mal değildi, fakat belirsiz nedenlerle, rilmesinin ürünü olduğunu unuturlar. Oldukça farklı fakat aynı öl
fabrikalar "büyük Londra" halkası içinde gelişmelerine karşın çüde ağır zincirleri olan ancien regime şehrinin emekçi sınıf üyesi,
1 84 M
anchester ya da Birmingham'daki yoğunlukta bir fabrika ekono bu zincirlerin şehir içinde eğlence, heyecan ve iş aramak amacıyla lJ
misi gelişmemişti. ıu dolaşmasına engel olmadığını gördü. İyi niyetli planlamacıların bu
Chicago kentsel araştırmalar okulu yazarları mahalleden mahal gün yerelciliği ve küçük ölçekli yerleşim birimlerini göklere çıkar
leye, semtten semte hareketliliğin "kentsel" yaşantının özü olduğu maları yeni bir tahakküm biçiminin farkında olunınaksızın güçlen
na inanıyorlardı. Onlara göre bir kentli yalnızca bir tek quartier'yi, dirilmesi ve bir önceki yüzyılda emekçilere empoze edilen, şehrin
bir tek bölgeyi değil, aynı anda bunların çoğunu tanıyan kişiydi. gözden çıkarılmasıdır.
Gelgelelim böyle bir deneyim geçen yüzyılın tüm kentlilerine eşit Bu yüzden "kamusal alanda olma" burjuva büyük-büyükbaba
dağılmarılıştı; sınıfsal bir karakteri vardı. Ekonomik düzeyde
quar larımız için burjuva olmayanlarına göre daha anlamlı bir sorundu
tier ve mahalle yapısı homojenleştikçe, bir semtten ötekine taşın ve çok anlamlıydı. Yaşadıkları dertlere ilişkin bir ironidir bu: Ka
maya yatkın insanlar daha çok onları şehrin başka yerlerine götü musal alımda rutin olarak daha geniş kesimlerden insan yer almış
recek karmaşık çıkarları ve bağları olanlardı; bu tür insanlar daha olsaydı bu alanda yaşanan sıkıntı daha az mı olurdu acaba?
zengin kesimdendi. . Quartier dışında geçen günlük yaşam burjuva
kent yaşantısı oluyordu. Böylelikle, kozmopolit ohnak!a burjuva sı
nıfı üyesi olmıık birbirine yakın anlamlar kazandı. Buna karşı yerel C. ŞANS VE BURJ UVA YAŞAMI
ci!ikle alt .sınıf üyesi ohnak birleşti. Emekçi sınıftan Parislilerin tek
rutin seferi şehrin çalışmayan sınıflarının bulunduğu kesimine; ya Feodal bağları koparan bir toplumda kritik sınıf burjuvazidir. 18.
da öteki işçi sınıfı semtlerine ve belki de alışveriş için yeni mağa yüzyıl Paris ve Londra'sında ticari ve bürokratik işler anımsanma
zalardan birine yapılıyordu. Aslında şehirdeki çeşitliliğin deneyimi . yacak denli eskiye uzanan bir yükümlülüğün yerine getirilınesi de
olan kozmopolitenlik böylece emekçi sınıflara bir tüketim deneyi ğildi. 19. yüzyıl ilerledikçe, aynı kozmopolit burjuva uğraşları yep
tılmamalıdır. Şehirdeki kendi güvenli yerlerini bırakıp gitmek iste- . çalışanı olan işyeri sahiplerinden başlayarak büro işçilerini, me
yen saygın insan sayısı oldukça azdı; özellikle orta sınıf kadınları murları, katipleri, muhasebecileri ve onların üstündeki mesleki ve
arasında yabancılardan sakınma arzusu oldukça güçlüydü. Fakat, idari tabakayı içine alan bir kesim olarak tanımlayabiliriz. Ailele
varlıklıların karmaşık iş, eğlence ve sosyallik istekleri kendilerini riyle birlikte bu grup, 1 870'te Londra nüfusunun yüzde 35 ila yüz
adacıklaruun sınırları dışına çıkarmaya yetiyordu. Kadın, şapkacı de 43'ünü, aynı yılda Paris nüfusunun da yüzde 40 ila yüzde 45'ini
sını, terzisini, kadınlar derneğini ziyaret eder, evde çaya döner, son- kapsayan şaşırtıcı derecede büyük bir gruptu. Başkentlerde, her iki
ülkenin de geri kalan kesiminde olduğundan daha fazla oranda or' ·::rekir. Aslında kısa sürede çok büyük paralar kazanmak ya da kay
ta sınıf üyesi aile vardı; 1867' de İngiltere çapında nüfusun yüzde :betmek olanaklıydı. Sermayesi olan aileler bir ya da en fazla birkaç
23'ü orta sınıftandı.11 ' 'girişime yatırım yapma eğilimindeydiler. O nedenle kötü bir yatı-
Sanayi kapitalizminin İngiltere için Fransa'da olduğundan fark- · . rırn yüzünden düzeyli, saygın aileler mahvolabilirken, iyi bir yatı
lı anlam taşıması gibi, "saygın" bir Londralı olma bilincinin Paris ;.rırnla kişi bir anda kendini yepyeni bir dünyada bulabilirdi. İyi ve
li bir "burjuva" olma bilincinden farklı çağrışımları ve yananlamla' . ;kötü bir yatırım için kurallar nelerdi? Yüzyıl öncesinin yatınmcıla-
rı vardı. Yine de, başkentler arasındaki ayrılıklar uluslar arasındaki ' ; tı karar verecekleri konular hakkında bugünkü meslektaşlarından
ayrılıklar kadar aşırı değildi. Ancien regime başkentinde olduğu gi�,. çok daha az bilgi sahibiydiler. Örneğin, çok az sayıda firma yıllık
bi kozmopolitenlik ulusal sınırları aşmıştı, fakat 19. yüzyılda böyc . kar zarar bilançosu yayımlardı. "Enformasyonun" büyük bölümü
lesi yakın ilişkilerden söz etmek kentin yalnızca bir bölümündeki · dedikodu biçimindeydi. City' .hisse senetleri piyasası, Paris'teki
R6 dünyevilikten 187
söz etmektir. Kozmopolit burjuvazi geçen yüzyılda borsa ve onun yan kuruluşları hiçbir düzenlemeye tabi değildi; öy-
uluslararası bir sınıfa ilişkin kimi özellikler edindi; sanayi ülkeleri' ' ,· le ki firmaların el değiştirdiği hayali piyasalar o dönemde fiili ola-
nin proletaryası ise bunu yapamadı. "Sofistike olma": 18. yüzyılda, ' rak işliyordu. Mal ticaretinde durum daha da kötüydü. Belli başlı
hem Fransa hem de İngiltere'de bu sözcük küçültücü anlamda kul ulusal yatırımlar eşit ölçüde şansa bağlıydı ve genel anlamda hiçbir
lanılırken 19. yüzyılda burjuvazi için bir övgü oldu. Sözcük artık . rasyonaliteyi izlemiyordu. Fransa' da tam anlamıyla dağbaşı dene
dil, ulusal görenekler ve yaş gibi engellere karşın "iyi yetiştirilmiş", bilecek yerlere demiryolları döşeniyordu, çünkü bir gün oralarda
"iyi huylu" kişiler için kullanılıyordu. demir bulunacağı "zarınediliyordu". Panama Olayı gibi büyük
Bir hesaplamaya göre, 1770-1870 arasında Paris'teki çalışan · skandallar her yıl daha az çarpıcı olsa da aynı oranda sahtekarca fi
burjuvazinin artış oranı fazla değildi, belki üçte bir oranındaydı; : yaskolarda yankı buluyordu. Dolandırıcılığın bunca anması, zihin
Asıl değişim, ticaretini yapıp idaresini üstlendikleri şeylerdeydi; se- . lerinde endüstrinin nasıl geliştiğine ilişkin hiçbir ölçü olmayan, o
ri üretilen mallar sistemindeydi. Bu yeni sistemi yaşayanların nasıı' nedenle rasyonel bir yatırım kararının da ne olacağını bilemeyen
anladıklarını kavramak önemlidir. Kısmen eski şehre ait pek çok . yatırımcı sınıf yüzündendi.
tavrı yeni şehre taşıdıkları için onu çok iyi anlayamamışlardı. Sana İnsanların ardışık iyi ve kötü zamanlar arasındaki bağlantıyı dü
yi düzenini nasıl yanlış anladıkları önemlidir, çünkü bu kamusal şünmeye başlamaları ve iş çevrimi [business cycle] diye adlandırı-
alana karşı tüm tavırları şartlandıran temel bir endüstriyel yaşam . lan bir olgunun farkına varmaları ancak 1860'ların sonlarinda ger
görüşünü açığa çıkarır: Bu, burjuva saygınlığının şansa dayanıyor çekleşti. Peki, bu çevrime yol açan neydi? Günümüzde Marx'ın o
olduğu görüşüydü. dönemdeki yazıları sayesinde buna iyi bir açıklama getirebiliriz, fa
Geçen yüzyılın işadamları ve bürokratlarının düzenli bir sisteme kat yüz yıl önce Marx'ı hiçbir borsa simsarı okumuyordu. İşadam
katılma konusunda belirgin bir fıkirleri yoktu. Dahası, yeni sistemi ları iş çevrimini mistik terimlerle açıklıyorlardı. Manchesterlı bir
yönlendirdikleri için en azından kendi yaptıkları işi anladıklarını bankacı olan John Milis, iş çevriminin "aklın bilimine" dayandığı
zannederiz, ama gerçek hiç de öyle değildir. Para kazanmanın ve na inanıyordu; 1876'da William Purdy, genç yatırımcılarırı yaşları
büyük kuruluşları yönetmenin sım çok başarılı olanlar için.bile bir nın ilerlemesinden dolayı kendilerinde sermayenin hızla dolaşımını
gizdi. 1 860'larda ve 1870'lerde Paris ve Londra'nın büyük ölçek sağlayacak fiziksel gücü bulamadıkları için iş çevriminin �ar oldu
li işletmelerinde çalışan işçiler işlerini bir kumar, bir tür şans oyu ğu teorisini geliştinnişti. Fransa'da da çevrimden anlaşılan daha
nu olarak betirnliyorlardı ve bunun en uygun sahnesi de borsaydı. · fazlası değildi. O dönemde kendilerini analiz etmedeki başarısızlık
Varlıklı insanları ürküten yeni ekonomik dürtüyü anlayabilmek larının bu denli kritik bir duruma gelmesinin nedeni geçen yüzyıl
için, o dönemde spekülasyonun ne anlama geldiğini bilmemiz ge- .. Londra'da finans merkezi olan semt. (ç.n.)
daki ekonomik değişimlerin günümüzdekilere kıyasla çok daha ani şanan biçimleriyle nüfus artışları, ekolojik değişimler, yeni sanayi
ve şiddetli olmasıydı; öyle ki, birkaç ayda endüstri ülkesi Fransa, düzenindeki dalgalanmalar son derece büyük ve etkiliydi. Şehir, o
büyüme sürecinde iken bunalıına savrulabilirdi ve durumu iyileşti nedenle, herkesin kafasında amaçsız, köksüz, tehditkar insan yığın
rebilecek hiçbir şeyin işe yaramadığı bir durgunluk döneminin ar larıyla dolu, düzeyli bir yaşam sürdürmenin irade yerine şansa bağ
dından ansızın açıklanması zor bir yükseliş başlardı." lı olduğu. kaçınılması gereken bir yaşam imgesi canlandırıyor ol-
Yatırım sektörlerine egemen olan açıklanması zor istikrarsızlık malıydı.
lar bürokrasilere de egemendi. Credit Foncier gibi dev ölçekli ope Var olan maddi koşullar değildi böylesi bir kavrayışı yaratan.
rasyonlar büyük ve görünüşte uzun vadeli projelere girecek ve an Büyük şehir yurttaşları arasında ve taşrada bir maddi düzensizlik
sızın çökecekti; işlerini sonradan, yeni personelle birlikte, başka bir bilinci vardı, ama aslında şehir yaşamından korksalar bile pek çok
kuruluş devralacaktı. Kimi Fransız tarihçiler, Fransa'nın bürokratik; insan başkente yerleşme özlemindeydi. Yüzyılın tamamı süresince,
188 tarihini yanlı bir biçimde İngiltere'ninkiyle karşılaştırarak Fran- ·· göçmenlerin çoğu, yerlerinden sökülmüş gruplar halinde değil genç J.
sa'da devletin sıkı ekonomik denetiminin bürokratlara daha fazla: ve bekar insanlar olarak kente gönüllü gelmişlerdi. Değişik türden
güvence sağladığını öne sürerler. Bu argüman taşra yaşam şartların •. '. şehirlerin, her iki ülkedeki taşra şehirlerinin sakinleri kendilerini
da geçerli olabilir, ama Londra ve Paris açısından olamaz; çünkü . cehennemin dibini boylamış gibi görme eğilimindeydiler. Bu, bir
paradoksal olarak, Fransa' da devletin merkez organları Paris'te yer · . bakıma bu taşra şehirlerinin yeni sanayi kapitalizminin temeli ol-
alırken, şehir ekonomisinin kendisi bölgelerden ya da taşradan çok: : . ınasındandı. Lille, Lyons, Manchester ve Birmingham' da fabrikalar
daha alt c!üzeyde devlet denetinıine tabi idi. Paris'in Haussmann ta,: · /vardı; bunlar Manchester'ın ekonomisini ve nüfusunu, yani yeni bir
rafından. büyük mali ve ekonomik kayıplara yol açan yeniden inşa ·Şehir yarattılar. Daha eski yerleşim alanlarında bölgesel toplumsal
sı taşradaki bir şehirde mümkün olamazdı; çünkü bürokrasinin ·yaşam dokusu çok nazikti ve kapitalizmin tarıına olan etkisiyle ve
ölümcül elleri sermayenin, işçilerin ve malzemenin çılgınca ve dü fabrikalar tarafından kolayca parçalanıyordu. George Eliot'ın
zensiz birikimine engel olurdu. Middlemarch romanında bir kasabada "büyük bir değişimin" baş-
Saygınlık şans üzerine kuruluyordu: Bu, yayılan ve yalıtılan bir 1angıcı anlatılır; Dickens'ın Little Dorriı inde de benzeri yeni mad
·
·
'
nüfus ile birlikte gelen 19. yüzyılın ekonomik gerçeğiydi. Burjuva di olgular Londra içii:ı ve şehirde sürüp giden yaşamın akışı içinde
zinin değeri burada ortaya çıkar: Bu ekonomiye istikrarlı bir yuva · anlatılır. Middlemarch yerel bir kasabada olanlar, Liıtle Dorrit ise
kurmak, aileyi grup halinde katı görgü kuralları içinde bir yaşama Londra' da olanlar üzerinedir.
yönlendirmek iradeye dayanan bir eylemdi ve belli bir güç sahibi Maddi şartların büyük bir kaos duygusuna yol açmamış olması
olmayı gerektirirdi. Bu katılık bugün boğucu görünür; belki de 19. nın, orta sınıf üyelerinin şehirde yaşamın mümkün olduğu hissine
yüzyıl görgü kurallarıru küçümsememize izin veren şey kapitalist : ··
'kapılmalarının, kozmopolit yaşanıın içinde barındırdığı tüm teröre
ekonominin görece daha düzenli bir hal alması ve bizi daha sıkı ku karşın anlamlı ve önemli olmasının nedeni kuşkusuz, yurttaşların
caklamasıdır. şehirde kent yaşamının ne anlama geldiği, bilinmeyenle nasıl baş
İnsanların kendi dönemlerine ilişkin bilinçleri doğrudan doğru, ·edebileceği, yabancılar karşısında nasıl davranılacağı imgelerine
ya yaşadıkları maddi şartların ürünü idiyse, 19. yüzyıl başkentleri, · ilişkin bir kültürü icat etmek zorunda olmayışlarıydı. Miras alınan
nin buıjuva yurttaşlarının sürekli bir felaket döneminde yaşadıkla- : ' bir kültür vardı. Bu kültür kamusal alandı. Kamusal alan, ancien re
.
rına inanmaları gerekirdi. Geçmişe baktığımızda, şehrin maddi ko-; '· gime'de nasıl ki nüfustaki maddi ve sayısal değişimlere yanıt ola
şullarının nasıl mevcut sanayi düzeninden önce var olan maddi ya-:: :İiık geliştiyse, büyük-büyükbabalarımız için de şehirdeki çok daha
pılanınanın büyütülmüş bir hali olduğunu ve temellerinin o yapıya:. büyük maddi değişimlerin ortasında düzeni korumaya yönelik bir
dayandığını görmek mümkündür. Bununla birlikte, o dönemde ya- >araç olarak var olmuştu. Büyük-büyükbabalarınuzın zamanında
devraldığı hazine tüm miraslar gibi boşa harcandı. Sonunda burju fiyatı yükseltmek ya da düşürmek amacıyla, her türlü hünerlerini
·vazi, geriye hiçbir şeyin kalmadığı noktaya dek, kişisel koşulların gösterirler. Ortadoğu pazar yerlerinde "bu kadar güzel" bir kilimin
belirsizlikleri ile araya belli bir mesafe konarak anlamlı bir yaşam zararına elden çıkarılması ya da satılınası karşısında yapilan elem
sürdürmeyi öngören 1 8 . yüzyıl tarzlarını bozdu. Ama bunun için ve esef gösterileri ya da heyecanlı, öfkeli bağınşmalar satış işlemi
gerekli araçlar parçalansa bile böyle bir yaşam sürme itkisi hep nin asli parçasıdır. Paris'in 1 8 . yüzyıl et marketlerinde bir parça bif
güçlü kaldı. Geçen yüzyılın sonundaki büyük paradoks budur: teğin fiyatını birkaç kuruş daha düşürmek için saatlerce uğraşılır
Maddi koşullar sonunda daha da iyi tanınıp düzene kondukça, ka dı. ı5
musal dünya giderek daha az istikrarlı hale geldi. Pazarlık etınek ve ona ilişkin ritüeller bir kentte günlük tiyatro
Öyleyse, kamusal yaşam bu yeni maddi koşulların ortasında, bu nun aktörü olarak kamusal insanın en alışıldık anlarıdır. Bir top
koşullara tepki olarak, bu koşullar karşısında bir savunma olarak lumda sabit fiyatlar yoksa üretim ve dağıtım sürecinin bir ucunda,
� nasıl sürdürülmüştür? poz vermek, hile ile pozisyon elde etmek, rakibin zırhındaki çatlak- 12.L
· lan fark edebilıne yeteneği yatar. Suni bir biçimde karşılıklı sergi
lenen oyun, alıcı ve satıcıyı sosyal olarak kaynaştırır; oyuna aktif
D. KAMUSAL EMTİA olarak katılmamak para yitirme riskine girmektir.
Boucicault'nun sabit fiyat sistemi, hiçbir rol oynamamanın ris
Bu kamusal yaşam için, 19. yüzyıl başkentlerinde perakende ticare kini oldukça azaltmıştı. Onun serbest giriş nosyonu pasifliği bir
tin nasıl dönüşüme uğradığının ilgi çekici hikayesinden daha iyi bir norma dönüştürdü.
giriş olamaz. Mağazaların doğuşu her ne kadar sıradan bir olay gi Ancieıı regirne Paris'indeki ve 19. yüzyıl başlarındaki peraken
bi görülse de, aslında bu, aktif bir alışveriş alanı olarak kamusal deci kuruluşlarda mağazaya girmek her ne olursa olsun bir şey sa
alanın yerini nasıl insan yaşamında daha yoğun fakat daha az sos tın almak anlamına geliyordu. Etrafa bakınan müşteri dükkanın içi
yal bir kamusal deneyime bıraktığı paradigmasının özüydü. ne değil, açık pazara aitti. Satın almaya ilişkin bu "üstü kapalı söz
1 852' de, Aristide Boucicault, Paris 'te Bon MarcM adında kü leşme" tam anlamını açık fiyat sisteminin gereksindiği dramatik ça
çük bir perakende satış mağazası açtı. Mağaza üç yeni görüş teme
balar düşünüldüğünde kazanır. Satıcı zamanını mallan hakkında
linde kurulınuştu. Parça başına kar oranı düşük olurken, satış hac
parlak, övücü konuşmalarla ve iflasın eşiğinde olduğu için bir ku
mi geniş tutulacaktı. Malların fiyatları sabit olacak ve açıkça belir
ruş bile indirim yapamayacağını anlatarak geçirecekse, sizin bu za
tilecekti. İsteyen herkes onun mağazasına girebilecek, bir şey satın mana değeceğinizden emin olmak zorundadır. Bu oyunu sahneye
alma zorunluluğunu duymaksızın etrafa bakınabilecekti." koymak zaman alır, hızlı satış hacmini kötü etkiler. Düşük fiyat ve
Perakende satış mallarına sabit fiyat uygulanması fıkri ilk olarak. yüksek satış hacmini öngören Boucicault bu teatral davranış zorun-
Boucicault'dan çıkmamıştı. Daha önce, ! 824'te Parissot'nun Belle luluğundan kurtulmuştu."' '
Jardiniere'inde manifatura malları bu ilkeyle satılıyordu. Fakat Bo Boucicault ve onun taklitçileri olan Londra'da Burt, Chicago' da
ucicault bu ilkeyi tüm perakende mallarına ilk uygulayan kişiydi. Potter Palmer neden düşük kar-yüksek satış hacmi ilkesiyle satış
Sabit fiyatlar fikrinin orijinalliğinin bir ölçüsü de şu olabilir: Anci yapmaya başladılar? En basit yanıt, üretim sistemi ile ilgilidir. Ma
eıı regirne'in son yıllarına kadar, perakende satış yapanların ürünle kine üretimi mallar elle üretilenlerden daha hızlı ve daha çok mık
riyle ilgili sabit fiyatları belirten el ilanları dağıtmaları yasalarla en tarda yapılabiliyordu. Bu anlamda mağazalar fabrikalara;karşılık
gellenmişti. Daha insani bir başka ölçü de sabit fiyatların alışveriş düşüyordu. C.Wright Milis endüstriyel bürokrasi temelinde tamam
deneyimi üzerindeki etkisidir.14 layıcı bir açıklama yapmıştır. Beyaz Yakalılar' da sabit fiyaı;.sistemi
Perakende fiyatların dalgalandığı bir pazarda, satıcı ve alıcılar nin gerekçesini şöyle anlatır: Sürümden kazanan mağazalarda çok
sayıda eleman çalıştırılması zorunludur, o nedenle "girişimci ken dı. Orta sınıf ve işçi sınıfının üst kesiminin tüketim düzeyi yüksel
disi satış yapmayacaksa sabit fiyat uygulamalıdır; memurların ya-. di. Mağazaların oıtaya çıkmasıyla, sokakta giymek amacıyla birbi
pacağı pazarlığa güvenemez. "17 rine çok benzer ve makine yapımı olan birkaç takım elbise edinme
Fabrikanın tamamlayıcısı ve kişidışı bürokrasinin ürünü olan düşüncesi buna bir örnekti. Aynca mağazalardan özel amaçlara hiz
mağazalar yine de bir alıcı kitlesi olmaksızın başarıya ulaşamazdı. met eden kap kacak satın almaya başladılar; çok amaçlı güveç ,ve
İşte bu noktada sahneye başkente akın eden nüfus çıktı. Fakat ko tava anlaşılan artık yetmiyordu.
nut yapımı ve pazarlamasına dayalı bir ekonomi bu potansiyel alı Alıcının yeni ve pasif rolü ile tüketimi uyaran yeni unsur arasın
cı kitlesini giderek daha fazla bölgeselleştiriyordu. Şehirdeki eski da bir ilişki vardı. D'Avenel yeni satış mağazalarında satılan malla
sokakların fiziksel karmaşıklığı da bu insan yığııunın bir araya gel rın niteliğini kısaca şöyle betimler:
mesinde bir engeldi. 19. yüzyılın başında, Paris'in dar, kıvrımlı so-
m kakları nedeniyle günümüzde yürüyerek on beş dakika tutan bir yol Üzerinde abartılı bir fiyat olan birinci sınıf mal ya da düşük fiyatla kalite
si düşük bir mal satmak yerine satış mağazaları iyi ve kaliteli maJJarı da
o zaman bir buçuk saat tutuyordu. Bir kişinin quarıier'inden ayrıl
ha önce yalnızca kalitesiz ınallar için geçerli kfrr oranlarıyla satıyorlardı.
ması zaman yitirmesi demekti, ama diğer yandan mağazaların he
defledikleri satış hacmine ulaşmaları için şehrin her yerinden müş Daha önceleri kalitesi düşük mallara uygulanan kar oranlarının or-
teri çekmeleri gerekiyordu. 1860'larda Paris'te grands boule . ta kalitede mallara uygulanması ve alıcıların da eskisinden daha
vards'ın yapımı bunu mümkün kıldı. Paris ve Londra'da birer ula çok mala sahip olmak için daha çok harcaması; işte fiziksel malla
şım sisteminin kurulması bunu daha da uygulanır hale soktu. Pa rın "standartlaştırılması" denen şey budur. Boucicault ve Palmer gi
ris 'te atlarla çekilen arabalar ilk kez 1838'de ulaşıma girmişti, bi zamanın önde gelen perakendecileri, insanların bu tasnif ve tarif
1850'ler en çok çoğaldıkları dönemdi. 1 855'te 36 milyon, 1 866'da } edilemeyen malları almaya yönlendirilınesinde bir sorun olduğunu
107 milyon yolcu taşıdılar. 1871 'deki büyük yangından sonra hız ··• biliyorlardı. Sorunu mağaza dışına taşan bir tür gösteri yaratarak
lı taşıma ve perakende ticaretin aynı şekilde bileşimi Clticago'nun ·çözmeye çalıştılar. Çağrışım yoluyla, mallara içkin olarak sahip ol
gelişimine de damgasını vurmuştu. Bu toplu taşımacılık ne zevk madıkları bir cazibe bahşeden bir gösteriydi bu."
için yapılıyordu ne de izlenen yol sosyal sınıfları kaynaştırıyordu; Satıcının kullandığı ilk yöntem alıcının aklından geçmeyecek
işçileri işyerlerine ve mağazalara götürmek içindi.'" şekilde ürünleri yan yana dizmekti. New York'taki Bloomingdale
Seri üretim malları, bunları idare eden geniş bir bürokrasi ve bir mobilya salonuna uğrayan bir ziyaretçi 19. yüzyıl mağazalarının
alıcı kitlesi; bunların tümü de satıcıyı, daha çok kar amacıyla eski .. · neyi hedeflediğini apaçık görebilir. Döşemenin üzerinde,yüz tane
perakende ticaret modellerini terk etmeye neyin teşvik etmiş olabi-· ·
· aynı büyüklükte tencere yerine o türün yalnızca bir örneği, başka
leceği ile ilgilidir. Alıcının taraf değiştirmeye gönüllü oluşunun ne- . : model bir örnekle yan yana konmuştu. Zola, "Birbirini destekleyen
denini açıklamaz bunlar. Hepsinin ötesinde Parisli alıcının, parası : ve öne çıkaran farklı türden malları yığarak mağaza gücünü on kat
nı ödeme zamanı geldiğinde neden pasif bir kişi olarak kalmayı is <arttırmıştır" diye yazıyordu. O' Avene] de aynı noktayı vurguluyor
tediğini de satıcının kar ediyor olması açıklayamaz. .. du: "Birbiriyle hiç benzerliği olmayan ürünler yan yana getirildi
Önce alıcının perakende ticaretteki aktif rolünü neden isteyerek t
,ğinde sarıki birleşerek birbirlerini destekliyorlar." Bunun nedeni
terk ettiğini basit ve açık bir şekilde ortaya koyalım. Genellikle fi ··· 'neydi? Ürünün kullanım niteliği geçici olarak ikinci planda kalıyor
yatlar mağazalarda, eski tip dükkfuılarda olduğundan daha ucuz de: . :du. "Uyarıcı" idi, insanlar onu satın almak istiyorlardı; çürıkü gelip
ğildi: Bazı mallarda fiyatlar düşmüştü ama bu kazanç bir başka fak-. :
geçici, beklenmedik bir şey halini almıştı; garip bir şey olmuştu."'
tör yüzünden sıfırlanıyordu; çünkü en alçakgönüllü insanlar bile . .. Uyarım birbirine benzemeyen nesnelerin yan yana getirilmesiy
daha önce sahip olmayı hiç düşünınedikleri malları satın alıyorlar, ·,:1e gerçekleştirildi. Perakende satış yapanlar sıradan malların tam
'
ortasına yerleştirmek üzere devamlı egzotik "nouveautes" (yenilik) . ğazalarındaki parçaların kullanımını gizemleştirerek, bir elbiseye
arayışı içindeydiler. Bertrand Gil!e, yabancı malların, sömürgelerin
onu giyen Duchesse de X resmini gösterip "statü" kazandırarak ya
ihraç mallarının yararlı olduğunu söyler; bunlar normalde ticari maJ
ela bir kavanozu bir Mağribi hareminin dekoruyla mağaza vitrinine
·
değildirler. Alıcıyı mağazada ummadığını bulma düşüncesine alış';
:, yerleştirip "çekici" kılarak, perakendeciler alıcıları önce nesnelerin
tınrlar ve böylece o da aramadığı bir malı kendi iradesiyle alını{ ·nasıl ya da ne ölçüde iyi yapıldığını düşünmekten, ikinc_isi de alıcı
olarak mağazadan çıkar. Perakende ticarette sürüm bir tür şaşırtma
lar olarak kendi rolleri üzerine düşünmekten alıkoyuyorlardı. Her
·
ca eylemiyle başarıldı: Satın alma dürtüsü, alışılmadık olanın geçi
. şey orada gördükleri mallardan ibaretti.
ci albenisi, nesnelerin maruz bırakıldığı mistifikasyon sonucunda ·
makta zorlanıyoruz. 19. yüzyıl düşüncesinin büyük ikilemi buydu: kendinizi iffetli ya da seksi hissetmenizi sağlayabilirdi, çünkü giy
Fayda ve somut gerçek üzerindeki soyut ısrar ve pratikte psikomor sileriııiz sizi "ifade ediyordu." 1 860'ta, iki buçuk metre çapında
fik bir dünya kavrayışı. Nasıl ki Marx malların "alıcının kişiliğini dökme denıirden kara bir tencere satın almak için uyarılırdınız çün
ifade ed�n bir görüntü nesnesi" halini aldığını bilinçli olarak kavra kü mağaza vitrininde, "Doğu'nun gizemli, baştan çıkarıcı mutfağı"
dıysa, geçici dış görünüşler de kavrayışlarından kuşku duyulan baş sergileniyordu. Sanayi reklamcılığı imgenin öne çıkmasına dolayı
kaları taiafından, içsel ve durağan karakterin işaretleri olarak yo- sıyla da hem özel bir üretim tarzına hem de insan karakterinin ev
1 96 rumlanıyordu. rensel varlığına duyulan inanca dayanan bir yön şaşrrtma eylenıiy
John Stuart Mili "etholoji" bilimini, yani anlık davranışlardan le birlikte yürür.
kişinin karakterini okuma bilimini olumluyordu. Bu daha soma ka Mistifikasyon etkisine ek olarak, sanayi kapitalizminin kamusal
fatasının biçiminden ya da el yazısının eğiminden yola çıkarak ka alan üzerinde ikinci bir etkisi daha vardı. Kapitalizm özel yaşamın
rakterin okunmasına kadar gitti. Carlyle'ın yazdığı Sartor Resarıus, doğasını değiştirdi; yani kamusal alanın karşısında duran alanı etki
kitabı, "ruhun amblemleri" olan giysiler üzerine bir teori sunuyor ledi. Bu ikinci etkinin belirtileri şehir ticaretinde, mağazaların mey
du. Darwin psikoloji üzerine büyük bir yapıt olan İnsan ve Hayvan dan okuduğu küçük dükkan ve marketlerde oluşan değişimlerde de
larda Duygunun İfadesi'ni yayımladı. Bu kitap, ağlama esnasında saptanabilir.
ki tek tek ayrıntılara bakarak kederin ya da yüzde ortaya çıkardığı 17. yüzyılın sonlarına kadar şehrin merkezi pazarı Parisliler için
belirtilerine bakarak öfkenin arılamını tartışıyordu. Bertillon 'un tüm tarımsal ve el yapımı ürünlerin satıldığı yerdi. XIV. Louis'nin
"krirninal tip" kafatası ölçümleri gibi kriminolojik yöntemler bu ye ölümünden hemen önce, Les Halles daha uzmanlaşmış bir gıda pa
ni etholoji biliminin popüler yansımalarından biriydi sadece. Fiel zarına dönüştü. Sanayi yüzyılının gelişiyle Les Halles foire özelli
ding 'in dünyasının, maskelerin aktörlerin doğasını ifade etmediği · ğini yitiriyordu; ticaret geliştikçe, Ortaçağ sonlarındaki pazar etkin
bir dünyanın sonu gelmişti; maskeler artık yüzlere dönüşüyordu. liğini kutlayan festival ve gösteriler giderek azaldı. Sanayi çağı Les
Perakende ticaret dünyasında, geçen yüzyılda kamusal alandaki Halles'ın uzmanlaşmasını tamamladı; ona yol açmadı."
değişimin ilk unsuruna ait bir işaret ve bu unsurun açıklayamayaca 1 9 . yüzyılda değişen, gıda ürünlerinin alım satımındaki sosyal
ğı bir sorun ortaya çıktı. Kapitalizmin kamusal yaşam üzerindeki şartlardı. l 740'1arda sıkı pazar koşulları döneminde yasalar Les
başlıca iki etkisinden biri kamusal fenomenleri gizemli kılmaktı, Halies' de satış yapanları potansiyel suçlu olarak görüyordu ve yü
fakat bunun başarı koşulu da insanların, nesnelerin de insani vasıf rütebilecekleri etkinliklere önemli sınırlamalar getirilnıişti: reklam
ları haiz olduğuna inanmalarıydı. Yoksa satıcının karı insarıların bu cılıkta belli biçimler yasaklanmıştı, alıcının tamir onarım için belli
na inanmaya nasıl gönüllü olduklarını açıklamıyordu. İnancı anla başlı hakları garantilenmişti ve satıcının satabileceği ürünler yasa
yabilmek için, oluşum halindeki yeni bir karakter fıkrini bizzat an ile belirlenmişti."
larnanuz gerekecek. Les Halles'de satıcıya yönelik bu sınırlamalar 19. yüzyılda kal
Burada da, bu yeni kamusal yaşamın psişik belirtilerinden biri dırıldı. Kari Polanyi'nin yaptıği gibi serbest piyasadan 1 9 . yüzyılın
nin ilk kez ortaya çıkması söz konusudur: Ancien regime de ayrı tu
' asli gerçeği olarak söz etmek satıcının yasaların üzerinde olduğu bir
tulmuş alarılardaki imgenin öne çıkması. 1750'de bir elbisenin his piyasadıın söz etmektir. Oysa satış işleminin kendisi aynı şekilde
settiklerinizle bir ilgisi yoktu; toplum içindeki yerinizi belirten in- "serbestleştirilnıiş" değildi. Zira mağazalarda büyük hacimli alışve-
öte yanda az sayıda
rişin ardından Les Hailes' deki perakende satışlarda sabit fiyatların kültür. Çılgın bir "comedie" olarak şehir; ama
esas olması 19. yüzyılda gerçekleşmişti." kişinin aktif rol oynadığı bir gösteri. .
. . .
.
_
Yaşamdr� do�ru bir çi �gi tutturduğu. için �endisiyle gurur duyan bir kişi ya� kalıcı yükümlülüklerden, görevlerden, feodal ve geleneksel bağlar-
.
nılmazlıga guvc�en bır budaladır. Ilke dıye bir şey yoktur: Yalnızca olay� dan kurtulmuş insan psişesinin bir ifadesiydi gerçekten de. Şehirde
hır vardır, yasa talan da yoktur, kişisel çıkarlar vardır. ııı küçük rüşvetler, düşüncesiz küçük hainlikler, görünüşte önemsiz
ihmaller ahlaki mutlaklar katma çıkarıldılar: Tüm bunlara karşı ko
Maddi şartların bu ortamdaki yaşa
mın niteliği üzerine yaptığı etki
yabilmek için artık kral ya da Tann gibi aşkın ilkeler de yoktu. Şe-
yi dile getirmek için Balzac'm kulla
ndığı imge talih çarkıydı. Bal
hir insan psikolojisinin tüm olabilirlikleri ile yüz yüzeydi; yani her
zac bu imgeyi, kendi toplumlarını
tasvir etmek için kullanan Röne
bir sahnenin bir anlamı vardı, çünkü insan iradesi ve isteği dışında
sans yazarlarının dahi kabul etme
yecekleri bir şekilde kullandı.
İnsanlık Komedyası içinde bir- ?
?06 Balzac 'ta talih artık ne tannlann hiçbir ilke onu gerçekleştiremezdi.
-07
insanlarla oynadığı bir oyun, ne
birini izleyen Özel Yaşam Manzaraları, Taşra Yaşamı Manzaraları,
de Makyavelli'nin dine karşı sava
şan "Şans Kadını"ydı. Balzac
Goriot Boba'yı Kral Lear temelinde kurm Paris Ya<amından
'
Manzaralar başlıkları altında Balzac yaşam
.
dön-
uştu, fakat konuyu mo -
güsündeki aşamaları betimler ve insanlığın tam olarak qlgunlaştıgı
dem bir şehre taşıyan Balzac, talih
çarkı rıkrini Rönesans asaleti ve
tek yer olarak şehri anlatır. Bağımlılık ve yükümlülük t�mamen or
haşmetiyle oturduğu tahtından indir
erek skandallar çamurunun, ka
tadan kalkarken şehirde olgunlaşan nedir? Balzac'ın tıuna yanıtı
ba hesapların ve sahte umutların ortas
ına savurdu. Şans tanrılar ka
tüm yapıtlarında çizmiş olduğu Paris tablolarının belki de en ünlü
tından günlük yaşamın ayrıntıları
na inip sekülerleşince, "talih"in
südür:
kendisi de tam bir başarıyla tam
bir yenilgi arasında, çarkın dura
bi
leceği başka hiçbir ara durum tanım
ayan, bütünsel bir değişim so (Paris'tc) gerçek duygular istisnadır, çıkar oyunlarıyla örselenmiş �u me
runu haline gelir. Işte Gorioı Baba kanik dünyanın çarkları arJ.sında ezilmişlerdir. Bur.ıda erdem yerılır, . ma
' dan bir pasaj:
sumiyet satılır. Tutkular yerlerini yıkıcı zevklere, günahlar� bıra�ıJtır;
_ bı fiya
her şey yüceltilir, analiz edilir, alınıp satılır. Bu pazarda her şçyın
Daha dün çarkın tepesinde bir düşes iken ..... şimdi bir tefeciden para dile� :
necek denli düşmüş: Paris'te bir kadın olmak budur işte. tı vardır ve hesaplar yüzler kızarmadan apaçık gün ışığında yapl'lır. insan
lık yalnızca iki kesimden oluşur: Aldatanlar ve aldatılanlar..... Büyükbab:.�
Rezillik ve sınırsızlık: Şans buydu lann ölmeleri beklenmektedir; dürüstler enayidir; yüce fikirler ancak bır
artık."'
Balzac'ın kent yaşamının yeni şartla , amaç için var olan ar�\çlardır; din yalnızca yönetmek için gerek! � �ir şey
. .
rını tasvir etme arzusu bazı dir; dir.ıyct yapmacık bir şeydir; her şey sömürül � r ve satılır; gulunç �.1-
eleştirmenlerin onu suçlamasına
yol açmıştır; tek yanlı ve kötü nıak kendini reklam etmenin ve kapıları açmanın bır yoludur: Gençler yuz
bir
anlatımcı olduğu söyleniyordu. Örne yaşınd:.\dırlar ve yaşlıları hor görürler.J2
ğin Charles Lalo:
İnsanlık Komedyası temel öğeyi; üretimi elinin tersiyle iterken, spekülas Böylece, Balzac'ta yolumuz, bir önceki bölümde ortaya atılan daha
yonu, yani teferruatı abartmıştır. .
genel bir soruna çıkıyor ki bu, maddi koşullar t�m�lmde şehrın
.
eleştirilmesidir. Yine de Balzac, bu koşulların bılmcmde olmanın
Tabii ki bu tür eleştiriler ciddiye alman
1ayacak kadar aptalcadır
çünkü hiç kimsenin bir ansiklopedi
da ötesine geçmiştir; onları yeni bir gözle okur. Paris Yaşamından
gibi bilgi aktarması beklene
mez; ancak yine de önemli bir nokta
Manzaralar'm başlangıç bölümünde Paris'i "canavarların en tatlı
ya işaret ederler: Neden Balzac
sı" olarak adlandırır; ve gerçekten de, Paris'in her tür dehşetinin
.19. yüzyıl ortalarının Paris'inde istikr
arsızlığı, şansı ve aşın deği
tadını katar. Balzac'ta, şehri bütün iğrenç ayrıntıları içinde incele
şimleri bu derece önemsiyordu? Bu
sorunun bariz bir yanıtı Bal
meye duyulan büyük bir tutku buluruz; okura şehrin ne kadar ber
zac 'ın şehir düzeninin yeni uyarıcıları
nı tarih sırasına koyduğudur;
bat olduğunu göstermekten aldığı keyfi, bu "tatlı" canavara, Parıs
yaşamına 'duyduğu samimi nefreti ortadan kaldırmayan ama onu !umsa! ilişkilerin her yanında vardır, fakat gizemlidir. Peki nedir
bastıran bir aşkı görürüz. Balzac'ı şehir zihniyetinin büyük bir an onu dile getirmenin çaresi? Gözlemci bunu öncelikle ancak ayrıntı
latım ustası yapan da suçlamaları değil bu ikili bakıştır. B u bakış ları şişirerek ve abartarak simgelere dönüştürmeye güçlü bir ilgi du
açısının temelinde Balzac'ın, kişiliğin şehirdeki başlıca toplumsal yarak gerçekleştirebilir. Fakat böyle tutkulu bir ilgi de yaşanıın ay
kategori dlduğuna ilişkin düşüncesi vardı. Bu düşünceyi de dış gö rıntılarını psişik simgelerle abartma sürecini tek başına açıklaya
rünüşlerdeki ayrıntıların analizinden !üretmekteydi. Balzac işte bu maz.
düzlemde çağdaşlarıyla ve onlar adına konuşuyordu. Bu simge yapım sürecini Peter Brooks melodram olarak adlan
·
Balzac'ın ayrıntılara gösterdiği ilgi onun "konuları" ile değil, dırır; bunun nedeni yalııızca Balzac'ın yaşamı boyunca sahneye
"üslubu" ile ilgili bir mesele gibi görülmüştür hep; şimdi ise, bu duyduğu ilgi ve tiyatro oyunları, senaryolar (ilki Le Negre: Melod
onun sanatının esası olarak görülüyor. Balzac'ın ayrıntılara bu öl- rame eıı Trois Acıes idi)yazmış olınası değil, onuu ayrıntıları sim
208 çüde yönelınesi günümüzde ya "romantik gerçekçilik" ya da "me gelere dönüştürecek ölçüde abartma yöntemi ile melodram yazarla- 11
lodram" şeklinde yorumlanmaktadır. Bu iki yorum birbiriyle çelişik rının karakterleri biçimlendirme yönteminin aynı olınasıydı. Bu F.
değilse de kimi önemli farklılıkları vardır. Donald Fanger'ın yo yöntem davranış ya da duygudaki ayrıntının betiıninde kolaylıkla
rumladığı şekliyle, Balzac'ın romantik realizmi fikrine göre yazar, ve doğrudan başka bir ayrıntıya bağlanabilecek olanı sunınaktı;
kişisel günlük yaşamın ayrıntıları üzerinde yoğunlaşmaktadır; çün kendi başına aynntı, göndergesi olmayan işaret, bu türden betimle-
kü yeniden ayrı ayrı ve değişik açılardan ele alındıklarında bunla" . me için ölü sayılır. Okur bir olguyu ancak belli bir tipe dahil olarak,
rın her biri yalnızca bir roman kişisinin karakterini, hatta kişiliğin . bir davranışı da belli bir davranış tipine ait olarak kavramalıdır.
sayısız farklı görünümlerini değil, toplumun bütününün tablosunu · Böylelikle bir melodramdaki kötü adamı, çaresiz genç kızı ve genç
çizen gizi ortaya çıkaracaktır. Toplumun tamamı yaşanıın her bir kurtarıcısını çabucak tanıyabiliriz."
somut ve küçük dışavurumu içinde minyatür halde bulunur; yazar Ancak sahnede bağlantı öyledir ki, bireylerin karakterlerinin an
ve okurları söz konusu gizi açığa çıkarabilmek için tüm yetenekle . cak genel karakter tiplerine uygun olduklarında bir anlamı vardır.
rini zorlamalı, ayrıntılara mantıksal açıdan hak ettiğinin ötesinde Balzac'ın romanlarında ise akış tersinedir. Ayrmtılar ağı öylesine
kendini vererek yaklaşmalıdırlar. Bu büyütme olmaksızın, yaşama örülmüştür ki, genel toplumsal etkenler ancak tekil örneklerde yan
ilişkin küçük eylemlerin, küçük şeylerin herhangi bir anlamı olma kı bulabildiklerinde anlam kazanabilirler. Balzac'ta yöntem, Lu
yacaktır. İnsan kişiliğindeki ve eylemlerindeki küçük ayrıntılara bu kacs'ın da belirttiği gibi günlük yaşamın sıradan uğraşlarında so'
tür yaklaşımı şu sözlerle en iyi özetleyen George Lukacs 'dır: "Bal mutlaşan "toplumsal etkenleri" görmemizi sağlar; bu uğraşlar bir
zac, zamanının tipik karakterlerini dev boyutlarda büyüterek betim kez yerleştiklerinde koparılmaları çok güçtür. Balzac'ın sanatı, bizi
lemiştir..... bunlar asla tek tek insanlarla değil, yalııızca toplumsal yalnızca tikel kapitalistlere inandırarak kapitalizme inanmamızın,
etkenlerle ilgili karakterlerdir." Ayrıntılarla ilgilenmek "gerçekçi" belli yerlerde ve zamanlarda şehirde çalışan sanatçılara ilişkin her
bir tutumdur, ona ilişkin güçlü duygular ise bir "romantiğin" duy ayrıntıyı göstererek "Paris'teki sanatçıyı" analiz etmemizin yolunu
gularıdır; her ikisi birleştiğinde sonuç, her sahnede her bir kişilik açmaktadır. Böylece, toplumsal kategoriler yalnızca onları kişilerin
ten bir bütün olarak şehrin toplumsal düzeni üzerine bir hüküm : yaşamında içkin olarak gördüğümüz zaman inandırıcı sayılırlar.
oluşturmaktır." Herkesi bu yönteme inandırması da Balzac'ı büyük bir sanatçı yap
·
Demek.ki Balzac 'ın toplumsal bir kategori olarak kişiliğe ilişkin ; mıştır: Toplumsal yaşamın yalnızca bu terimlerle inanılabilir olaca
fonnülü şöyledir: Kişilik, içkin ve toplumsal yaşanıın her yanında .; ğı beklentisi Balzac'ı yepyeni ve daha genel bir zihniyetin temsil
olduğu kadar, bir giz, kendi kendini ele vermeyen bir sırdır da. Bal cisi kılmaktadır.
zac 'ın formülü Marx'ın madalyonunun öbür yüzüdür: Kişilik top- Gorioı Baba'nın başlangıcında çok ünlü bir sahne vardır. Bu,
Madam Vauquer'in pansiyonundaki yemek odasının ve Madam Va ikisi arasına, ikisini birbirine bağlayan "donuk gözlü" kadın ayrın
uquer'in anlatıldığı bölümdür. Balzac'ın, toplumu küçük ve önem tısı sıkışmıştır. Bu küçük deyim, bu tarzda yerleştirilerek karakter
siz ayrıntılara dayanan psikolojik simgelere dönüştürme yöntemini lerin her biriyle ilişkilendirilmiştir; fiziksel görünüşe ilişkin bu ay
Mimesis adlı kitabında mükemmel bir şekilde açıklayan Erich Au rıntı, iki karakter tipinin birbirleriyle bağlantılı olduklarının tek so
erbach'ın da bu sahne üzerine ünlü bir yorumu vardır. Tasvir sabah mut "karut"ıdır Meta Söz konusu fiziksel ayrıntıyı bu şekilde ko
saat yedide odanın ve odaya sahibinden önce giren kedinin anlatı yarak, Balzac, benzer olmayanlar arasında bir geçiş olarak onu dil
mıyla başlar. Ardından Madam Vauquer içeri girer. Yüzündeki her sel bir arılam yanında eğretilemeli bir arılam da kazanmaya zorla
özellik bir eğretileme ile anlatılır; daha sorua yüzün tamamı farklı mıştır. Kendinden daha büyük bir şeyi göstermesi için şişirilmiştir.
eğretilemelerle yeniden betimlenir. Bunu giysilerinin her bir parça Kendini olguları gözlemlemeye adamış olan Balzac onları olgular
sının tam bir tablosunun çizilmesi izler. Sorua daha önce belirtil- iileminden böylesi işlemlerden geçirerek çekip çıkarır. Balzac'ın
;;� miş olan ve her biri karakteriyle ilgili bir özelliği yeniden biraz de tüm betimlemeleri gibi bu sahne de, Auerbach'ın deyi�iyle, "oku- fil
ğiştirerek ortaya koyan altı cümle gelir. Auerbach ayrıntılara duyu run mimetik tahayyül gücüne, benzer kişilerin ve ortamların oku-
lan bu bıkkınlık veren derin ilgiyi "şeytani" bulur; bu görme, hiç run hıİfızasında yer etıniş hatıra resimlerine yöneltilıniştir." Bu ya
durmaksızın hissetme tutkusu, bir sabah yemek odasına girmenin o takhane üzerine verdiği ayrıntılarla Balzac bizim "Paris'te bir ya
sıradan kadın için nasıl bir anlam taşıdığı, ilk göfuntüsü üzerinden takhane" ile ilgili bir şey okuduğumuzu düşünmemizi sağlar. Yine
tüm yaşamının özetinin çıkarılması; bu şeytanilik, Fanger'in söz et de bu yatakhane bireysel olanın ötesinde, tipik temsil edici bir ya
tiği romantik gerçekçiliktir. Gözlemcinin büyük bir tutkuyla en kü takhane olarak çizilmemiştir. Onu "benzer kişilerle ve ortamlarla"
çük unsurlara yönelmesidir." ilişkilendiren .tüm dokular, oluştuğu sahneyi kendi iÇinde daha
Ancak Balzac her bir unsuru görebilınemizi tam olarak nasıl önemli kılıyordu. Pansiyon, Paris hapishanesinin tozlu sessizliğini;
sağlamaktadır? Auerbach, Balzac'ın her bir fiziksel ayrıntının daha korsesiyle kötü talihinin kıskacından 1..-ırı tulamayan eviı{ hanımı da
büyük başka bir olguyu ima etınesini sağladığına işaret ediyor; bu Madeleine'i çalıştıran kaşarlanmış fahişeyi çağrıştırıyordu. Top
nu "sa personne explique la pension, cOmrf!e la pension implique sa lumsal dünyada var olan her şeyle doğal bir bağ içinde görünmesi
personne" (pansiyon nasıl kişiliğini anlatıyorsa, kişiliği de pansiyo sağlanarak ayrıntı şişiriliyor, şifreyi çözmek ve gizi kaldırmak için
nu açıklıyordu) ifadesinde olduğu gibi doğrudan ya da Balzac'ın bu can alıcı bir olguya gebe bırakılıyordu. Böylelikle görme biçimi do-
ifadeden hemen sonra pansiyonu hapishane ile karşılaştırması gibi ğal olarak gözlemciyi tüm şehri her bir parçasından anlam fışkırı
çağrışım yoluyla yapıyor. Ya da küçük küçük olgular yan yana ko yormuş gibi tek başına bir dünya olan, her bir salınesi sıkıca kav
nularak konuşturulur: "Örselenmiş, sarkık bedeni odanın ranıp keşfedilıneyi bekleyen bir comedie olarak görmeye sevk edi
kusan duvarlarıyla uyum içindeydi." Ya da ayrıntılar genel bir tas yordu.3r'
vir içine sokularak ansızın taşımadıkları bir anlam kazanmaya itilir Şişirme ve aynı anda da minyatürleştirme; toplumun bu yolla ki
ler: şileştirilmesi iki sonuç doğurur: algılananın istikrarsızlığını ve algı
layanın pasifliğini.
Madam Vauquer :orluklar içinde yaşamış bütün kadınlar gibidir. Onun, fi Balzac'ın yapıtlarında, kostümler tüm görünüşleriyle bireysel
yatı yükseltmek için bir rezalet çıkarmak üzere olan, aynı zamanda da yaz
kişiliğin mevcudiyetini göstermek için elverişli bir konudur. Kos
gısını iyileştirecek her şeye hazır olan bir genelev patroniçesinin masum
ifadesiyle bakan donuk gözleri vardır. tümler yalnızca örttükleri kişinin karakterini göstermekle kalmaz;
Balzac'ın karakterleri kostümlerdeki değişiklikler sayesinde yeni
Orta yaşlı, halinden şikayetçi olan bir kadın imgesinin bir anda kişiler olduklarına inanırlar. Tılsımlı Deri'de Rastignac yeni kos
, memnuniyetsiz bir fahişe imgesini çağrıştırmasını beklemeyiz; bu tümleriyle bir anda "metamorphose" (başkalaşmış) görünür; Sön-
müş Hayaller'de Paris'e henüz gelmiş olan Lucien, bir biçimde moleküle ait stratejik noktadan bütün hakkında konuşmaması bur
doğru elbiseleri giyebilirse patavatsız davranmayacağını, endişeye juva kozmopolitenliğinin gerçekleşmesiydi. Onu Daumier ile karşı
kapılmayacağını düşünür; çünkü yeni giysileri onu "güçlü kılacak laştırın; Daumier 'nin dayanağı belli bir kültürdü; bir yöreye has şe
tır". Goriot Baba'da kostüm değişiklikleri bize ahliiki bir yozlaş hir proletaryasının kültürüydü. Kişilerinin çoğu "penceresinden
mayı haber veren araçlardır. Tamamında, Madam Vauquer'in yatılı gördüğü insanlardı". Sınıflara bakışı da aynı şekilde sabitti: İşçiyi
pansiyonunun analizinde kullanılan kavrayış ilkeleri izlenerek kos
güııahkil.r değil, kurban olarak görme eğilinıindeydi. Toplumsal iliş
tümlerdeki ayrıntıların analiziyle karakterlerdeki değişimler ortaya
kiler zaten bilinirler, yalınzca gösterilmeleri gerekir. Balzac için ise
konmuştur. 37
herkes bir günahkardır. İnsanın zaaflarını tüm çeşitliliğiyle anlaya
Kostümlerin karakterlerde oluşturduğu değişinıler Balzac'ı bel
bilınek için, topluma ait bir molekülün davranış biçimini asla top
lumun geri kalanı için standart almaksızın, şehrin her yanını gez
li bir temaya götürmüştür: Dış görünüşler maskedir; maskeyi yüzü-
212 ne geçiren kişi ayrı ve istikrarlı bir karakter yanılsaması içindedir,
mek gerekir. Özel bir yaşamı ancak "kendi terimleriyle" anlamak ·
kı ayrıntılara dikkat edilmesi ve kendini denetleme gereksinimi yeniden ortaya çıktığı dönemdi; daha sonra ise yüzü tamamen örten
doğdu; h�frfmeşrep olduğuna dair küçük işaretler veren kadın ger kalın peçeler orta sınıf giyiminin özelliği haline geldi."
. İnsanların kişilikleri dış görünüşlerinde aranmaya başlayınca,
çekten de�öyleydi belki de, kim bilir?
"Hafifmeşrepliğin" anlaşılmasında minyatürleştirme bizzat be sınıf ve cinsiyet olguları endişe edilen sorunlara dönüştü. İçkin ha-
. kikatler dünyası, dış görünüşler ile benlik arasındaki mesafenin ko
den düzeyinde işliyordu. Gövdenin başlıca organlan kapatıldığın
dan ve giysiler içindeki kadın bedeni çıplak bir kadın bedeni ile runduğu aııcieıı regime kamusal dünyasından çok daha yoğundur,
benzerlik. taşımadığından, dudakların hafifçe aralanması, tırnakla ama buna karşın çok daha büyük sorunlar yumağıdır. Bir kahvede,
rın biçimi gibi çok küçük şeyler cinselliğin işaretleri sayııniaktaydı. tiyatroda, kişinin giyiminde toplumsal mevkiye ilişkin unsurlar öy
Dahası, kişiyi çevreleyen cansız nesneler ayrıntılarıyla öyle şeyler · lesine belirgindi ki, sahte bile olsalar, toplumsal mevkiye ilişkin
akla getirebilir ki onları gören ya da kullanan insan kişisel oİarak hiçbir soruya gerek olınuyordu. Kişi giysilerinin ilan ettiği kimse
kendinden taviz verdiği hissine kapılabilir. Bazı okurlar büyükba olmasa bile, ilan edilen apaçık görünüyordu. Görenek sayesinde,
balarının evindeki piyano bacaklarının örtülerini ya da yemek ma . kiminle konuştuğunuz konusundaki endişeniz, bir tür şifre çözme
salarının bacaklarındaki örtüleri hatırlayacaktır; nesnenin, her ne işleminin zorunlu hale geldiği Viktorya çağındakinden daha azdı.
olursa olsun, bacaklarının görünmesi uygunsuz kabul ediliyordu. Dış görunüşün ardında gizlenmiş (ya da gizlenmemiş) olan birey ile
Bu derece ahmakça bir iffet gösterisi zihni öylesine gölgeleyebilir bağ kurabilmenin aracı olarak araştırmacı bir mantık zorunludur.
Belli dış görünüşlere egemen olan kuralları, bir kravatın bağlanış Canan Doyle'un Sherlock Holmes hikayelerinden aşağıdakine ben
ala
tarzının "anlamını" ya da topuzlu saça bağlanan bir eşarbın anlamı.- ." zer pasajları (her ne kadar yüzyılın sonlarında olsa da) örnek
'un Baker
nı bilmiyorsanız, sokakta kiminle karşılaştığınız konusunda asla ( lım. "Bir Kimlik Davası"nda genç bir kadın Holınes
emin olamazsınız. Günümüze değin çeşitli şekillerde takıntı haline · sokağındaki dairesinden içeri girer; Holmes kadU)a şöyle bir
bakar
denetim yetisinin kuşaktan kuşağa geçtiği bir aktörler ailesini ör görünür. Yüz yıl önce, belki de tüm bir sınıfı oluşturan insanlar .salt
nekleyerek vurgular." itkilerini ihmal etıne ya da bastırma çabası yüzünden bir psişik fe
İnsan, ifade güçlerini alt evrimsel biçimlerden miras aldığı ölçü laketin kucağına düşmüştü. Ama bunu yapma nedenleri mantıklıy
de duygularını göstermekten kendini alamaz. Uygun koşullarda ke- dı. Bu onların kamusal ve özel yaşam karmaşasıyla baş edebilme
228 tarzıydı. Bir duygu bir kez açıkça hissedilince yabancı kişilere bile:
der kasları, gözyaşı kanalları ve parmak kasları gibi, kişinin deneti
mi dışında çalışacaktır. Darwin duygunun kaynağını ortaya çıkar iradedışı olarak gösteriliyorsa, o halde kendini korumanın tek yolu
insan imgesi yaratabilmeyi başannıştı. Kadın ya da erkek gerçekten maktır. Bedenin giyim yoluyla fiziksel anlamda deformasyonu da
duygulandığında, bu duygu kendini kişinin denetim gücünün öte aynı koşulların ürünüdür: Beden doğal halinden çıkarıldığında artık
sinde gösterecektir. Bu çok önemli anatomik psikoloji yapıtında, konuşamaz; kişi doğanın izlerini tamamen silerse, başkalarının gö
dış görünüşler karakter durumlarının kesin göstergeleri olmuştur. zünde incinebilir olmaktan kurtulur. Viktorya tarzı iffet belki de
Darwin, insanın elinden, izlenimi ifadeden belli bir uzaklıkta tutma "tutkunun yadsınması adını alınış irrasyonel bir tutkuydu" (Lytton
_
gücüne sallip olduğu duygusunu almıştır. Strachey), belki de "başkalarının bastırılınasının kendini bastırarak
Darw\n'in yapıtı, evrim ilkeleri aracılığıyla duygulara ilişkin tamarnlanışıydı" (Bakunin); bu ayrıca, basit bir başkalarından ko-
yorumu· l?akımından değil, dış görünüşleri tarihin, karakterin ve all . 'ruruna çabasıydı; kamusal yaşamın yeni psikolojik anlamı ışığında
laki eğilimlerin göstergeleri olarak kullanmış olması bakımından gerekli olduğu düşünülen bir korunma.
çağının tjpik temsilcisidir. Tıp okullarında, suç eğiliminin kafatası · Benlikle aralarında birer mesafe olan dış görünüşlerin bu neden
biçimiyle saptandığı Bertillon ölçümleri gibi "bilimlerde" de bu le bizleri, dış görünüşleri ve faili değil, fiili övmeye ya da yermeye
yöntem kullanıldı. Genç ·Sigmund Freud'un alanı olan frenoloji, alıştırması gerektiğine inanan Fielding'in yaklaşımından çok fark
mantık olarak yalnızca Bertillon ölçümlerinin kafatasının içine uy' ·: lıydı bu. Carlyle'ın okurları, Darwin'in evrim teorisini kabullen
gulanrı<asıydı: 1890'da doğal cinsel tutkunun sağ ön lopta yoğun' mek zorunda kalmayı istemedikleri gibi onun etkisiyle radikalleş
!aştığı, öfkenin ise medulla tabanının ortasında olduğu düşünülü meyi de istemiyorlardı, ama bu büyük yazarların kullandığı yönte
yordu. Hatta Freud başlangıçta id, ego ve süper egonun beynin ay min popüler yansımaları tıp, kriminoloji ve giyimin yanı sıra cin
n bölümlerinde yer aldığını düşünüyordu. Beden yüzeyinde karak , sellik konusundaki dini vaazlarda görülüyordu.
terin, iradedışı olarak kendini göstereceği fikri en iyi ifadesini 19�
yüzyıl ortalarının cinsel tallayyülünde bulmuştu. Yozlaşma ve za
yıflığı.il göstergesi olan erkek mastürbasyonunun, mastürbasyonda
C. SAHNE, SOKAÔIN ARTIK ANLATMAD!Ôl
BİR HAKİKATİ DİLE GETİRİR
kullanılan elin avucunda istemdışı tüylenmeye; kadın mastürbasyo
nunun ise aksine, pubis kıllarının dökülınesine yol açtığı düşünülü
Kişiliğin kamusal alana tecavüzü, sahne ve sokağın düşünce kodla
yordu.
rı arasında uzanan köprüyü kökten değiştirdi. 1830'1arın sonlarında
kamusal tercih, oyuncuların sahnedeki görilnüşlerinin sokaktaki et rakterleri sergiliyordu. New York'taki Uygulamalı Sanatlar Lincoln
holojik muhakemelerin hiçbirine konu olmamasından yanaydı Merkez Kütüphanesi drama koleksiyonu ise aksine, Th6atre de la
. Ka
mu, en azından sanatta, herhangi bir kişiye bakarak kolayca Portre St. Martin'den kostümler ve onun 19. yüzyıl ortalarındaki
onun
kim olduğunu söyleyebilmeyi talep etmeye başlamıştı. prodüksiyonlarından oluşan sıradışı bir koleksiyondur. 1 3 1. ve 132.
Sahnede
inanılırlık ve gerçek görtınüşlere ilişkin bu istek öncelikle
tarihsel. gravürler, mitolojik bir oyun olan Balıklar Kr allığı 'nda karakterle
kostümlerin aslına uygun oLması talebiyle yüzeye çıktı. rin Zefır ve Eros 'tan yüz yıl sorıra nasıl giyindiklerini gösterir.'"
1830'larda sahnedeki karakterlerin tam olarak doğru kostüml Bir balığı temsil eden her oyuncu genel olarak "balık" değil,
er
içinde ol.malan ve oyunun ait olduğu dönemi olduğu gibi yansıtm özel olarak belli türde bir balığın kafasını canlandıran bir maske ta
a
sı için, çoğunlukla beceriksizce olsa bile tutl..-ulu bir çaba gösteril kıyordu. Bir kadın levrek balığı, bir erkek oyuncu da kılıçbalığıydı
i
yordu. Bu çaba genelde yeni sayılmazdı. Sahnelere aslına vb. Dahası, kostümler pullu bir deri ile kaplanmıştı, öyle ki karşı
uygun
Q_ köylü kılığında çıkan ve 1761 'de gerçekten Türkiye' den ithal edil nızdakinin balıkları canlandıran fantastik bir tip değil, gerçekten
23 1
miş kostümler içinde bir Türk prensesini canlandıran Madam Fa balık olduğunu düşünüyordunuz. Gravürlerin merkezinde yer alan
vart zamanından beri hem Londra hem de Paris sahnelerinde balıklar kralı bir taç giymişti. Tacın tepesinde bir kuyruk vardı ve
aynı
eğilim söz konusuydu. Fakat 1830'larda ve daha sonraki 20-30 bu kuyruğun şekli kafası kralın başına geçirdiği maskeye temcl
yıl
içinde tarihselcilik daha önce sahip olmadığı bir güce kavuşmu olan gerçek balığın kuyruğu ile aynıydı.'"
ştu.
Kamusal al.an, tiyatronun "zorunlu yanılsama"sını -Moyr Aynı koleksiyonda, 1830 ve 1 840'ların Mercier'nin eserlerinden
Smith'in
ileride uzun uzadıya üstünde duracağımız bir deyimidir bu- hareketle sahneye konan popüler melodramı Paris' in Sırları 'nda
yarat
mak için aslına tam uygunluk istiyordu ." giyilmiş kostümlerin resimleri de vardı. Paris' in Sırlarz'ndaki ka
Ünlü bir 18. yüzyıl aktörünün oğlu olan Charles Kean'in rakterler dışarıdan bakan burjuvaların kolay kolay anlayamadığı
19.
yüzyıl ortalarında Shakespeare'i nasıl sahneye koyduğuna a�ağı sınıfa ait muammalar olarak sunuluyorlardı; kostümlerde or
bakalım.
Macbeth ( 1 853), Vll!. Henry ( 1854), fil. Richard ( 1854) ve Kış ta sınıf ve işçi sınıfını carılandırabilmek için özenli bir çaba görillü
Masalı ( 1 856) oyunlarında hem kostüm hem de sahneye konan ça yordu. 1 8 . yüzyıl ortası tiyatrosunun güzel hizmetçilerden ve "cıvıl
ğın dekoru bakımından tam bir yeniden kurma çabasına girilmiş cıvıl köy manzaralarından" çok uzaklardayız. Edith Dabney'in tari
ti.
Her y�niden kurma için aylar süren araştırmalar yapıLmı hi kostümler koleksiyonu ve Lincoln Merkezi arşivleri, tam aksine,
ştı ve Ox
ford Universitesi'nden bir hocanın da desteği alınmıştı. Hoca, orta sınıf kadınlarının sahne için hazırlanmış giysilerini hiç değiş
bu
"soytarı işinde" adının gizli tutuLması kaydıyla Kean'in tirmeksizin ve tiyatroya uyarlanmaksızın sergiler. SaJ\nede gördü
ödediği
dolgun ücrete razı olmuştu. ili. Richard oyununun afişinde ğünüz, gerçek kişinin kopyası gibidir. Sahne jestleri de; aynı mantı-
Kean
izleyicileri James Laver'in sözleriyle, şöyle uyarmıştı: "Oyunu . ğı izliyordu: Beden "gerçek yaşam"da yapıldığı gibi hareket ettiril
o
zamana değin sahnelenenlerden son derece farklı bir tarihsel meliydi; melodramda bile aktöriln rolü gereği melodr\lffiatik hare
çağın
anlatılmasına fırsat verdiği için seçmişti. Danışman tarihçilerin ketler yapması zevksizlik olarak görülüyordu !850'lerde."
ad
larını belirtiyordu .....ve..... tüm ayrıntıların şüphe götürme Carlos Fischer gibi eleştirmenler kostümlerde gerçeğe uygunluk
z sahici
liğine kefildi."" tutkusunu oyunların sahnelenmesinde özgürlüğün ve düş gücünün
Bu tarihselciliği kendi başına bir kostüm tarihi vakası şeklinde düşmanı görürler, ama biz şu an için estetik yargılan bir tarafa bı
yorumlamak doğru olmaz. Alegorik ya da mitolojik oyunlar
ın kos rakacağız. Sahne ışıklarının bir yanında şöyle bir dışarıdan bakarak
tümlerinde de aynı ısrarla inandırıcı görünüşler aranır ol.muştu
. Le kim olduklarını "bilemeyeceğiniz" giysilere bürünmüş erkek ve ka
C,ompte'ın 18. yüzyıl kostümleri koleksiyonu, hareket
siz beden dınlar vardı. Ama bu insanlar, mahrem "bilginin" giysilerde saklı
üzerine asılan kumaşlarla bezenmiş Zefır ve Eros gibi mitoloji
k ka- olduğuna inanıyordu. Bu insanların tiyatroda bulmaya çalıştıkları
şey ise gördükleri insanların hakiki olduğundan gerçekten kesin ic D. K İ ŞİLİK YE ÖZEL AİLE
emin olunabilecek bir dünya idi. Oyuncular gerçekten oynadıkları
rolü temsil ediyorlardı. Hiçbir hile söz konusu değildi, terslik çıka Kitabın giriş bölümünde hazırlık aşamasının, önceki çalışmalarım:
racak bir indirgeme eylemi görülmüyordu. Sokağın tersine, tiyatro� ilişkirı bazı sorunların su yüzüne çıkmasına yardımcı olduğunu be
da yaşan1 gizlenmiyordu; olduğu gibiydi. lirtmiştim. Bunlardan birini şimdi vurgulamak gerekiyor. Bu sorun
Bu ilginç bir durumdu. Richard Southern gibi tiyatro tarihçileri kamusal yaşam ve onun getirdiği hoşnutsuzluğun antitezi olaral
l 9. yüzyıl ortasından "yanılsama çağı" diye söz ederler. Fakat ya görülen 19. yüzyıl kurumu, istikrarlı burjuva ailesindeki değişinllı
nılsama dünyasında kesinlik vardı. Kozmopolit şehir fiziksel görü ilgili.
nüşün kesinlik taşımadığı bir dünya idi. Yani, yanılsama ortamında, 19. yüzyılda şehirde meydana gelen değişimlerin ailedeki temei
bilinçli irıcelendiğinde, kadın ve erkeklere ilişkirı hakikatlere so- değişimlerle bağını ilk kez sosyolog P.I.Sorokirı fark etti. Kentsel
232 kaktakirıden daha kolay ulaşabilirdiniz. Moyr Smith'in tüm bu ta büyümenin aile biçiminirı "geniş" aileden "çekirdek" aileye dönüş;
rihsel yağmanın gerekli kıldığı "zorunlu yanılsama" arayışından mesine yol açtığına inanıyordu. Geruş ailede ikiden fazla kuşak biı
söz ederken anlatmaya çalıştığı, bir oyunun inandırıcı olabilmesi aradadır ya da aynı kuşaktan olup birden fazla evli çift bir evi pay,
için yer ve zamana ilişkin bir gerçeği -oyuncuların ve izleyicilerin !aşır. Sorokin kozmopolit kültürün karmaşıklığının geniş ailenin bir
kendi yaşamlarında bulamadıkları bir gerçeği- kurması zorunlulu arada tutulmasını güçleştirdiğini, kendi deyimiyle, parçalanmış ge
ğuydu. niş ailelerin "serpintisi" olan basit çekirdek ailenin hayatta kaldığı
Aristoteles bize tiyatronun "şüpheyi gönüllü olarak ertelemeyi" nı düşünüyordu. Sorokin'in öğrencisi Talcott Parsons onun temel
gerektirdiğini söyler. l 9 yüzyıl başkentlerinin sahne kostümleri bu düşüncesini ele alıp tuhaf bir şekilde geliştirdi. Parsons'ın yazıla
düşünceyi aştılar. Şehirde gizemliliği sona erdirmek, bir hakikati rında çekirdek aile geniş aileden çok daha "etkin" bir aile biçirill
dile getirmek için toplum sanata dayanmalıydı, aksi halde erkek ka haline geldi. Çekirdek aile, geruş ailenin enkazından sağ kalan şey
dın herkes o hakikate çoğunlukla hatalı bir yolla, minyatürleştiril olmaktan çok, büyük şehirle simgelenen, yapısını kişidışı bürokra
miş verilerden türeterek ulaşacaklardı. Yani, izleyici ile bu sanat bi si, toplumsal hareketlilik ve büyük bir işbölümünün oluşturduğu
çimi arasındaki ilişki, bir bağımlılık ilişkisi olmaya başlıyordu. On yeni bir topluma verilen pozitif bir yanıttı. Çekirdek ailenin bu or
ların modem başkentte kendileri için kolaylıkla yapamadıklarını ti tamda çok daha etkin olması beklenirdi, çünkü aile içindeki birey
yatro onlar için yapıyordu. Bir yanda gizemlilik, yanılsama, aldat leri daha az bağlanmktaydı. Örneğin, uzun yıllar birlikte çalıştığı
ma ve öbqr yanda da hakikat arasındaki çizgiler 19. yüzyıl ortasın bir büyükbaba için iş değiştirmenin etkilerinin neler olacağını dü
da kendine özgü .bir biçim kazandı: Hiçbir şifre çözme çabası ge şünmek yerine artık eşi ve çocuklarıyla yaşayan kişi ·yalnızca işin
rektirmeyen· sahici yaşam ancak sahne sanatının himayesi altında kendisini ve kişisel bakımdan avantajlarıyla dezavantajlarını tart
ortaya çıkıyordu. mak durumundadır. Böylelikle Parsons, bireycilik, çekirdek aile ve
Böylece kişiliğin yeni şartları kamusal alandaki sahne ve sokak yeni endüstri toplumunu bir araya getirmiştir.'"
ilişkisini değiştirdi. Bu şartlar aynı şekilde kamusal ve özel alan On beş yıl önce, modern aileye ilişkin geçerli görüş buydu; bel
ilişkisini de değiştirdi. Bunu yalnızca özel duyguların iradedışı bir li değişikler geçirmişti, kafa tutulmuştu; fakat sosyolojik çevreler
biçimde kamusal alanda açığa çıkmasını sağlayarak değil, özel de yine de ilgi odağıydı. Asıl sorun, tarihçilerin bunun olgusal yan
alanın en temel kurumu olan aileyi etkileyerek yaptı. lışlığını bilmeleriydi. 19. yüzyıl çekirdek ailelerindeki burjuvalar
aileyi hiçbir zaman önemli bir etkinlik aracı olarak görmedikleri gi
bi çekirdek ailede görünmeyen bir el tarafından geniş ailedekinden
daha büyük bir etkirıliğe de itilmiyorlardı. Gerçekten de, akrabala-
sı değil, analitik bakımdan
rın desteği olmaksızın, insanlar çoğu zaman her yöne savruluyor ve Sorun, bu bakış açısının hatalı olma
diği ailenin gelişim süreciyle
o dönemde sıkça görülen ekonomik felaketlere ansızın yenik düşe- · eksikleri olmasıdır. Ortaya çıkarabil
• konuda 19. yüzyıl sonu Viyana
biliyorlardı. ilintili durağan bir tablodur. Bu
aşağıdaki pas.aj aydınlatıcı bir
Sorokin 'in ekonomik felaketin serpintileri fikri, tarihsel kayıt' sı'ndaki bir burjuva ailesini anlatan
!arla daha çok çakışmakla beraber aile içinde yaşamın nasıl yapı örnektir:
landığına ilişkin bir fikir vermemekteydi. Dahası, bir biçim olarak üst sıralarındaydı. B_u fikirl�uzu- erin
çekirdek ailenin yeni ve 19. yüzyıla özgü bir kurum olmadığı gibi
yeri erdemler listesinin eneviyd
..... istikrarın
i..... Baba düze nın ve
kişinin
somut olarak vücut bulduğu yermutla önemı yal
büyük şehre de özgü olmadığını söyleyebilecek kadar veri vardı. run güvencesiydi ve genelde, ması olmak otoritesi vardı. Yuvanın ynı
19. yüzyılda değişiyor görünen ise kentsel çekirdek ailenin işle yansı sınd
nızca kişinin başarısının ı ayrıntılarının gırm an ge Imi �� rdu. � zaman:
_ esı_ ızı
�� boyle ver� y en,
� sınelmey dış
viydi . . da d�t iş yaşamının can sıkıc Bu çağda yaşayanlar ıçı n � lıtla� � 235
dünyadan uzak bir sığın.aktı. .
Benim gibi hem tarih hem de sosyolojiye ilgi duyan yazarlar,
nuş. her türlü hayat gailesinden özen
le arındırılmış bır ort���a.�ogup bu
böylece ailenin seyri ile biçimini ilişkilendirme sorunu ile karşılaş� yümenin nasıl bir şey olduğunu tasavvur etmek kolay degıldır
tılar. On beş yıl önce aile konusunda tarihsel çalışmalara ciddi bi
ildiğinde burjuva ailenin durağan
çimde başlandığında, kısa sürede, 1 9. yüzyıl ailesi üzerindeki araş Yukarıdaki pasajda, bir araya getir
getiren dört unsuru italik harflerle
tırmalarımızı yönlendirecek formüle ulaştık: Çekirdek aile, toplu bir olusum tablosunu meydana
mun ekonomik ve demograf'ık değişimlerine katılım sağlamak için . U:
yazdı : istikrarlılığa değer biçil
mektedir, çünkü toplum istikrarsı.
n aıle bır
z
ıs
ı olarak hizmet göre
değil, karşı koyabilmek için kullanılan bir araçtı. Ailenin işlevi bir dır; toplumdan çekilmenin bir arac
. B u nede nle yalıtılmıştır. Bu yalıtım
tür sığınak, barınılacak bir yer olmasıydı. Parsons 'un belirttiği gi tikrarlılık timsali haline gelir
olarak hayat gailelerini aile iliş
bi bir "uyum sağlama ve bütünleşme" aracı değildi. Chicago'daki da aile üyelerini bilinçli ve gönüllü
ik ederek başarılı olur. Böyle bir
orta sınıf üyesi aileler üzerine bir çalışmam olan Şehre Karşı Aile kilerine sokmaktan kaçınmaya teşv
n
ır: Öncelikle, burjuva yaşamını
ler' de, çekirdek ailenin, şehirdeki geniş aileler içinde yaşayan in anlatım iki açıdan gerçek dışıd
varsayar, yeter ki insanlar bu eko
sanlara göre gerçekte üretkenlik karşıtı bir noktada, mesleki açıdan ekonomisinin yönetilebileceğini
daha az istikrarlı ve dikey hareketliliğe daha az yatkın olabileceği zımni bir anlaşmayla arıışma arak : .?'
nomiyi herkesin kabul edeceği
nlığın şans a. bağlı oldugu bır
ni kanıtlarla göstermiştim. Kadınların durumu ile ilgilenen öteki aile ilişkileri dışında tutsunlar. Saygı .
ı
larında konuşulmak içı11 ne denl
araştırmacıların, 19. yüzyılda çekirdek ailenin işlevi konusuna yak çağda, para konusu yemek masa
laşımları aynıydı; çekirdek aile kadın ve çocukların aynı anda hem uygunsuz olursa olsun, ekonomi
zihinl�rde u_z � _ �
ıuıula a zdı.'._11
ış, gerı çekılmış aıle, dogal ka
bastırılarak hem de korunarak toplumun bütününden koparıldıkla İkincisi ve daha önemlisi, "yalıtılm
e edildiğine dair ı
f' kirler göz önün
rı mekandı. Juliette Mitchell ve Margaret Bensman gibi yazarların rakterin yalnızca aile içinde ifad
19: yüzy ılda
bir anlam taşıyabilirdi.
de bulundurulursa 1 8 . yüzyılda
kuramsal çalışmalarıyla özelleşmeye ilişkin Marksist nosyonlar ye
ni bir soluk kazandı ve çocuk bakımı, evlilik sorunları, aile tahay ise kisiliain tüm toplumsal ilişk
ilerde içkin olduğu yönün eki �
fikir
T.G.Hatchard'ın Çocuk Eğitiminin ve Bakıcılık Disiplininin İyi düzen sorununu basitleştirir. Her yetişkinin eş ve ebeveyn olarak
olına
leştirilmesi Hakkında Düşünceler başlıklı kitabında (16. baskısı role gereksinimi vardır: Evde büyükanne ve büyükbabanın
rı
1853 'te yapılmıştı) aile içi düzeni kurmada geçerli kurallar, aile bi ması halinde, çocuk onları hiçbir zaman başka birilerlnin çocukla
tek bir yetişkin sevgisi ve ye
reylerinin ·birbirleri karşısında sergiledikleri görünümleri istikrarlı olarak görmeyecektir. Çocukta yalnız
ki davra
kılmanın kurallarıdır. Hatchard dönemin çocukluğa özgü kuralları tişkin beklentisi imgesi oluşacak ve anne babalar önünde
aki davranış
mn tümünü yazmıştı: "Küçük çocuklar ortalıkta görünmeli, ama nış tarzı ile büyükanne büyükbaba ya da amca yanınd
acak
sesleri duyulınamalıdır", "her şeyin bir yeri vardır ve her şey kendi tarzını birbirinden ayırarak seçim yapmak durumunda kalmay
ba
tır. Bir başka deyişle, çekirdek aile
yerinde olmalıdır", "metanet yetişme çağında kazandırılır." Tüm düzgün insani görünü nılerin
esine izin verir.
bunlar kendiliğinden davranışlar karşısında alınmış önlenılerdir. sitleştirilmiş bir insan ilişkileri meselesine dönüşm
Karmaşıklık azaldıkça istikrar artar; birey ne kadar
Hatchard'a göre, çocukta sırf kendisini '�doğru düzgün takdim et az sorunla uğ-
me" anlay;şı oluşturularak bile onun sevgiden itaatkarlığa ve baş raşmak zorunda kalırsa kişiliği de o denli gelişir. .
"Moynıhan
kalarına karşı duyarlı olmaya kadar tüm duyguları geliştirilebilir. Bu tür inançlar 1960' ların siyah ailesi üzerine ünlü
çarpıcı biçimde
Fakat ana babalar da aynı kural ile bağlıydılar. Çocuğun onları sev Raporu"nun habercisi olan 19. yüzyıl belgelerinde
görevliler
mesi için, onun önündeki davranışlarını düzenlerneliydiler. Neleri öne çıkmıştı. 1860' !arda hem Londra hem Paris't e sosyal
r ve bu bozulına
bekleyebileceğini bilen çocukta güven duygusu gelişirdi."' yoksulların ahli\ki bozulmalarından kaygı duyuyo
şartlarına bağlıyorlardı.
Hatchard'da eksik olan, 1 8 . yüzyıl pediatristlerlnin farkında ol yı yok;ulların içinde yaşadıkları aile
n, "dağıl mış yuv "
duğu, ana baba ve çocuk arasındaki doğal sempatiydi, Bunun yeri !860'1arda, J960'larda olduğu gibi, suçlu görüle �
ne duygular geliştiriliyordu; bu duygwlar, kişiliğin biçimlenmesiy idaresinin olağan sorum lusu sayılan kadınd ı. Yı
ve çoğunlukla ev
olarak algılanan as
le ortaya çıkar; istikrarlı bir kişiliğe sahip olmak için aile süreçleri ne J 8 60'1arda ve J960'larda dağılmış bir yuva
da terk edilmiş kadın ger
insanların kendilerini birbirlerine karşı "doğru dürüst takdim" et lında geniş ailenin bir parçasıydı. Dul ya
, tey eye eld�n
melerine dayanmak zorundadır. Ana-babalar çocuklarının davranı çekte yalıtılmış değildi, çocukların anneden dayıya �
aya gıtmek ıçın
şına olduğu kadar kendi davranışlarına karşı da "tetikte" olmalıdır- ele geçirildiği ve kocaların bir başka yerde çalışm :
ortadan kaybolup sonra da geri döndükleri bir ağın içinde yer alı sürdürülmesine de düşmanca bir tutum
ıld
aldılar. Karmaş ık kişilik
anlamınd.� artık istenmeyen
yorlardı. Aile grubu, kıt aile gelirlerindeki değişimlerle baş edebil için bir tehdit ise toplumsal . deneyim
r; ancien regime'deki ka
menin tek yolu olduğundan böylesine çok boyutlu bir hale gelmiş bir şeydir. Bunda tarihsel bir ironi vardı
karşın çok daha istikrarlıydı.
ti. Orta sınıf üyesi sosyal görevliler geniş aileyi bir tür savunma ağı musal dünya, kişidışı karmaşasına
uymanın kendisi, kamusal alan
şeklinde algılamaktan çok ve eğer gerçekten parçalanmış bir birim Yapmacıklığın pratiği, göreneklere
katılık yaratırdı.
olsaydı emekçi sınıfın yaşam koşullarında olagelen feci değişimle da bir berraklık, hatta biçimsel bir
rin bir aile için ne anlama geleceğini tasavvur etmekten çok, belir· Çekirdek ailede istikr arın ne ölçüd e sağlanabildiği hakkında, 19.
listesine bakılarak bir yargıya
siz sevgiden ve o nedenle ev ortamında çocukların şevkinin kırıldı yüzyıl aile hekimliğinin "şikayetler"
i sinirsel gerilim ve parano-
ğından söz ediyorlardı. Belki de şevk kırılması hakikaten vardı; ulaşılabilir. Şikayetler kaygı, uzun sürel
meyecek fiziksel sıkıntılar-
ama sorun, yorumlarında çocuğun duygusal düzeyde istikrarlı ola- yak korkudan kaynaklanan, felaket dene ,
'§. bilmesinin yegane aracı olarak basit çekirdek aileyi gören bu sosyal kronik kabızlığın genel adıydı. 239
dı. "Yeşil hastalık" kadınlardaki
Cari Ludwig, bunun kaynağının
görevlilerin ekonominin yıkıcı gücünün üstünü örtmeleriydi."' Marburg Üniversitesi'nden doktor
hakim olamayarak osurma kor
Modem toplumda kişilik gelişiminin ancak kişisel etkileşimin yemekten sonra kadınların kendine
ası olduğunu öne _ sürü'.ordu.
istikrarlı kılınmasıyla gerçekleşeceği inancını doğuran bir dizi ta kusuyla kalçayı sürekli gergin tutm
ı çıkmaktan, bahçelenne bile ın
rihsel etken iş başındadır. Çekirdek aile yaşamı, söz konusu düşün "Beyaz hastalık" . ise evden dışar
. Bu kadınlar izlendikleri ya da
mekten korkan kadınlarda görülürdü
cenin yaşama geçirilmesinin aracı olarak oldukça uygun görünmek
tedir. Ama dış görünüş ve davranışlara ait her ayrıntı bütün bir ki yabancılar tarafından gözetlendikler
i korkusuna kapılıyorlardı. Ço �
yüzlerine bir solgunluk çökerd� .
şilik durumunu simgeliyorsa, davranışlardaki ayrıntılar değiştiği az açık havaya çıktıkları için de
ıf
ud öncesi) yapıtında, kompuls
Breuer'in histeri hakkındaki (Fre
zaman kişiliğin kendisi çığnndan çıkabilir. Zaman.içinde tutarlı ka
lan bir kişilik için derli toplu bir dış görünüş gerekir. İlksel duygu gülme gibi semptomlar ev içind
e kişinin her zaman hoş görü nme _s -�
ı verilen tepkiler olarak gost :
. e ıı ;
"iyi" duygu olarak görülür. Karmaşık duygu tehdit edici duygudur ni engelleyen depresyonlara karş
ve istikrarlı kılınamaz, kim olduğunuzu gerçek anlamda bilebilmek arasında öyle sık görülen bır ıka �
yordu; bu tepki "saygın kadınlar
yet
l ediliyordu. Kuşkusuz bu şıka
için, parçalan ayırt edebilmeli, öze inebilmelisiniz. Çekirdek aile yet"ti ki neredeyse normal kabu
ıs rapo rları
nitelikteydı; fakat teşh
nin yukarıdan aşağı doğru belirlenen ortamında çocuk kişilik özel lerin tıbbi analizleri fizyolojik
açla
üyordu: Kişinin bedensel ihtiy
liklerini, kendi görünüşlerinden çeşitlilik ve karmaşıklığı kaldırarak belli bir manzara etrafında dön
dışı ve
gularına kadar, kendini istem
ve yalnızca ana babasının basit ve sabit imgelerini sevmeyi öğrene rından aile çevresi içindeki duy
kitaplar ında bulu
usu. 19. yüzyıl tıp
rek geliştirecektir. Onları tutarlı olduklarında inanılır "sayabilir." yanlış olarak dışavurma kork .
es ne
anış ve ıfadeler'.n duzenlenm �
nan "şikayetler" ev içinde davr
Çocuk suçlan alanında uzmanlaşmış Frederic Demety ve Johann
Wichem'de, Lord Ashley'in Avam Kamarası'nda terk edilmiş ço yön elik çaba ların kanıtıdır. Bun
_ �
u şu şekild� e soyleme mumk � _
un
-
da düzenlılıgın ve saflıgın _bır ben
cuklar hakkında yaptığı konuşmalarda ve Londra Hastanesi'ndeki dür: Toplum, üyelerine duygular
empoze ederse, hısten ısyan et
bir grup yeni kuşak pediatristin gözlemlerinde yankısını bulan lik sahibi olmanın bedeli olduğunu
ı haline gelir. Trollop�'un Böy
le
Hatchard'ın tavsiyesi şuydu: Çocuğu çapraşık ve çelişkili deneyim menin mantıklı , belki de tek arac
jlar okuyunca Korkuya ka
lerin tehditlerinden kurtaracak toplumsal ilişkilerin oluşturulması Yaşıyoruz Artık adlı kitabındaki gibi pasa
n:
için mücadele edilmelidir. Çocukta güçlü bir kişilik yaratılmasının pılmaktan kendini alamıyor insa
tek yolu buydu."'
İnsanlar, karmaşıklığı zamana dayanıklı karakterin düşmanı ola
in en başından beri ona karşıesız�ürkı.�stonaolmu
(Paul Montague) ilişkilerinönem el
şt�.
deg-
Bir kadın için bundan daha li ne olab ilirdi ki? Şüph
ra.k gördükleri ölçüde, bir kamusal yaşamın fikrine olduğu kadar
mcmiş yüreğini açınıştı. Başka hiçbir erkek dudaklarına dokunmamış, eli E. GEÇMİŞE BAŞKALDIRILAR
ni tutnıamış ya da hiçbir erkeğin onun gözlerinin içine azarlanmadan hay
ranlıkla bcıknnısına izin vermemişti..... onu kabul ederken bütün istediği Geçen yüzyılın sonunda insanlar, bu psikolojik kültürün verdiği ki
kendisine karşı şimdi ve gelecekte dürüst olmasıydı. mi endişe ve bıkkınlıklardan sıyrılmaya kararlıyilllar. Giyin1de, bi
lindiği kadarıyla, Viktorya tarzı terk edilmeye 1890'1arda başladı ve
Bekaret, saflık, duygularda süreklilik, öteki erkeklere ilişkin bilgi
Büyük Savaş'tan hemen önce Paul Poiret'nin kadınlm korselerin
ve deneyim yoksunluğu; tüm bunlar, yaşamın · ileri dönemindeki
den kurtamrnsıyla güç kazandı. Bu dalla sonra, 1920'1erde tam bir
histerik şikayetlerin kaynağıydı."
başkaldırıya dönüştü; özgürlükçü güçler sonraki otuz yıl için sava-
Histeri, aile içinde kişilik muhakemesinin işareti idiyse, Freud
şı yitirdiler ama geçtiğimiz onyılda şeffaf bluzlar, kalçaları sıkan
ve ötekilerin bunu davranışlarda özbilinç temelli terapi yoluyla gi
pantolonlarla yine zaferlerini ilan ettiler. Böylesi bir tarih tablosu il
dem1eye çalışmaları bir rastlantı değildir. Freud 'dan önceki konu-
240 han1 verici olmakla beraber yanıltıcıdır. Vıktoryenlerin bu kısıtlayı- l;
şarak yapılan terapilerin çoğunda amaç, basitçe belirtilerin gideril
mesi, hasduıın "düzenli" bir yaşama döndürülmesi ve histeriler tüm cı giyim tarzlarına karşı, cinsel baskılara başkaldırının bir uzantısı F
olarak her zaman bir başkaldırı söz konusuyken, bu kısıtlamaların
ayrıntılarıyla doktora gösterilerek hastanın histerilerden sözde (ve
kaynağına ve bireysel kişiliğin kamusal alana girmesine karşı hiç
nadir olarak) kurtarılmasıydı. Buradaki düşünce, duygularınızı bir
kere dile getirdiğinizde, artık geçtiklerini ve onlarla işinizin kalma bir başkaldırı olmamıştır. Giysiler hiil1i karakterin bir göstergesi sa
dığıydı; geçmişinize iniyorlardı. Semptomlara ilişkin özbilinç dü yılmaktadır ve yabancı bir kişinin karakterini üzerindeki giysiler
zenleyici bir araç olarak kabul ediliyordu; psişik derinliklere inmek den çıkarabilmek hfüii ayrın\ılar estetiğine bağlıdır. Sokak dünyası
Freud öncesi tıpta henüz bir hedef değildi. Amaç, "hiikinliyet"ti. Ai ile kostünılere ait sahne dünyası arasındaki bölünme genişlemeye
le içinde duyguların iradedışı açığa vurulmasından doğan gerilİl11, devam etmiştir; bu bölünme yine sahnede gördüğümüz belirli be
densel imgelere göre değil, bu bedensel in1gelerin zihnimize yansı
özbilinç yoluyla görünürdeki davranışın denetimini dayatıyordu.
yan anlamlarına göre olmaktadır.
Freud ve öncelieri arasındaki fark Freud 'un, histerik semptomlar
Dalla genelleştirilirse, kamusal alanda kişiliğe değil de baskıya
üzerine konuşmalarla hastalarmı dalla derinlerdeki düzensiz itkile
karşı yapılan bir başkaldırı, başkaldırı değildir. Bir "kültür devrin1i"
ri ile yüzleştirmeyi istemesinden doğuyordu.
Modem kişilik kavran11Ilın özel ve kamusal yaşamlar arasındaki
oluşur, "karşı kültür" doğar ve yine de eski düzenin tüm kusurları,
davetsiz bir biçimde, ansızın yeni düzende yeniden ortaya çıkar.
dengeleri nasıl etkilediğini artık belirleyebilecek bir konumdayız.
Burjuva yaşamına karşı modem burjuva başkaldırılarında bu öyle
Ancien regime toplumunda kamusal yaşam ile aile yaşamı arasında
yaygın bir özelliktir ki, gözlemci genelde bir kültürel başkaldırının
belirgin bir sınır çizilmişti. Geçen yüzyılda bunun altını çizme iste
anlamsız olduğu sonucuna varır. Bu gözlem tam da doğru sayılmaz.
ği dalla da güçlendi, fakat sınırı çizmenin araçları da giderek kar
Mizaçlara, genel olarak kabul gören tutumlara karşı isyanlar başa
maşıklaştı. Aydınlanma devri ailesi düzenini bir tür doğa anlayışın
rısız olurlar; çünkü kültürel yönden yeterince radikal değildirler.
dan türetti; geçen yüzyılda aile düzeni insani irade temelinde kurul
Kültürel başkaldırının amacı hfüa inandırıcı bir kişilik modeli yara
du. Arzularda tevazu doğanın karakter üzerindeki iziydi; arzularm
tılmasıdır ve bu haliyle de hfüii alaşağı etmeye çabalaillğı burjuva
saflığı ise iradenin kişilik üzerindeki iziydi. Kişilik ilkesi insanların
kültürüne zincirleruniş durumdadır.
bir tablo halinde sabitleştirmeye kararlı oldukları bir alanda yani ai
Hedef kişilik tarafından biçimlendirildiği zaman görülen bu
lede istikrarsızlık oluşturdu.
kendini yenilgiye uğratmanın iyi bir örneği, zaman dilimi olarak
19. yüzyılın ayırdığı, moda alanındaki iki başkalillıının karşılaştırıl
masıyla ortaya çıkar. İlki ancien regime'de bedenin diline karşı bir
başkaldınydı; 1795 'te Paris 'te gerçekleşti. Amacı doğal l_(arakteri ğüslerinin biçimini tamamen belli eden
ı_Jc
, kollan ve diz altı aç elbi�
denirdi. Madam Hamelın gıbı
özgürleştirmekti; "la nature spontanee"nin kendisini kamnsal ola seler giyen kadınlara merveilleuse
k, ince dokunmuş:. kumaştan
rak ifade edebilmesine izin vermekti. İkincisi 1 890'lann ortaların cüretli kadınlar tamamen çıplak olara
e yürüyüşe çıkarlarciı. Thermi
daydı. Viktoryen baskıcılığına ve iffet anlayışına karşıydı, fakat bir şala sarınıp kamuya ait bahçelerd
Madam Tallien, operaya yal
amacı insanların kendi kişiliklerini kamusal alanda ifade edebilıne dor Parisi'nde modanın öncüsü olan
di. Louise Stuart, "bu;şeffaf giy
lerini sağlamaktı. Bu karşılaştınnayı yaparak, modem çağlarda ki nızca bir kaplan derisi içinde gider
emin olabilirsiniz",' diye yazı-
şilik ile kendiliğindenliği birleştirebilmenin güçlüğünü ve benliğin silerle kombinezon giyilmediğinden
özgürleştirilmesini bir inanca dönüştürmenin anlamını kavrayabili yordu."' .
en tabii ki aşırı uçlan temsıl
riz. Madam Hamelin ve Madam Talli
_
ı katlarında yer alan ve daha bir ?
ediyordu. Toplumsal terazinin aşağ
"Devrimci giyim" ne anlama gelir? Paris'te Büyük Devrim.sıra
t sında, iki zıt giyim tarzıriı belirtiyordu: Biri 1791-94 yıllarına ege yıl önce üniforma giyen kadınlar
� �
için bu mer eil/euse'ler eı:ıen -4·'
az aşırı bıçırnlerde, muslının
men olmuştu, öteki de 1795 'te başlayan Thermidor yıllarındakiydi. taklit edilen bir moda yarattılar. Daha
Müslin yalnızca göğüslerin biçi
Bu tarzların ilki zamanımıza yabancı değil. Giysiler fiilen fark altın a bir kombinezon eklenmişti.
önemlisi, beden pozisyon değiş
lı olsa bile, modem Çin' deki giyim ile Robespierre'in Paris'indeki mini göstermekle kalmıyor, daha
i de belli ediyordu."
giyim aynı ilkelere dayanıyordu. Giysiler toplumun eşitliğe yöneli tirdikçe, kol ve bacakların hareketin
en kadın ve erkekler ara
mini simgeleyen üniformalar olmaktadır. Kasvetli bluzlar, basit ke Beden hareketlerini sergilemeyi istey
tlarına yapışmasını sağlama
simli pantolonlar, mücevherlerin, ziynet eşyalarının, tüm diğer süs sında müslin giysilerini ıslatarak vücu
e yaz kış sokaklarda salınıyor
lemelerin ortadan kalkması sanki Paris 'te toplumsal engellerin var yöntemi oldukça yaygındı. Islak hald
zzam bir verem patlamasıydı.
olmadığını gösteriyordu. Robespierre'in Paris'i, ancien regime Pa lardı. Sonuç, Parisliler arasında mua
doğa adına kuru kalına çağrısı
ris 'inde görülen toplumsal mevki etiketlerine doğrudan doğruya Doktorlar sağlık ve son merci olan
"
saldırıya geçmişti; etiketler basitçe ortadan kaldırılmıştı. Beden yaptı. Çok az kişi buna kulak asmıştı. . _ ..
. . . ..
nüm kazandırıyordu."
!890'larda hem Londra'da hem de Paris'te bedeni tüm bu fizik-
olmam gerektiğini anlayamamıştım. Kısa bir zaman içinde, Pek çok ha�ı
"
mefendinin ask uğruna acıyı göze aldıkları sonucuna vardım. Mernelcrıne
sel çarpıtınalardan kurtarmak için çabalar görülüyordu. 1891 'de takı takanları� takı takmayanlara göre çok daha gelişmiş ve yuvarlak hat�
eteklerdeki yastıklar ansızın moda olmaktan çıktı ve onların yerini lı olduğunu fark ettim..... Böylece, meme uçlarımı deldirdim ve ya:atar
kalçalara sıkıca oturan etekler aldı. 1890'ların ortalarında renklilik iyileşince de takılarımı taktırdım..... Hiç rahatsızlık ya da acı vermedıkle�
gerek erkek gerekse de kadın giyiminde yeniden belirdi. Erkekle ; ;, rini söylemeliyim. Tam tersine, sürtünen ve kayan takılar içimi gıdıklıyor,
için kasvete karşı başkaldırı, bastonlar, tozluklar ve kravatlar gibi
hoş duygular uyandırıyor.il(!
ayrıntılarda yeni bir taşkınlığı beraberinde getirmişti. Londralıl
ar Kadınlar meme uçlarını neden deldirdilerse aynı nedenle kendileri
ve Parisliler bu giysileriyle taşradaki kasabalara ya da şehir dışına
ni güya baştan çıkarıcı yapan, hışırtılı ipek iç etekler de giydiler.
gittiklerinde tuhaf karşılanıyor, kınanıyorlardı.'"
Saçlarını ondüle yaptırarak, makyaj yaparak daha cazip hale gelme
Viktoryenlere karşı başkaldırı, yoğunluğu bakımından Bar
ye çabaladılar. Nasıl bir cinsel mesaj iletıneyi umuyorlardı? Meme
ton 'un sert bir dille aşağıda belirttiği gibi, hiçbir zanıan Thermidor
uçlarını deldirme, hışırtılı iç çamaşırlar ve makyaj, duyumsal çeki
yenlerin Devrirn'e ve ancien regime'e karşı başkaldınsıyla karşı ciliğin, .kozmetiklerde olduğu gibi yüzü örten ya da giysilerle gizle
laştırılamazdı:
nen hazırlıklar yoluyla kazanıldığı anlamına geliyordu. Kadını çıp
lak olarak görmeden önce hiç kimsenin meme uçlarındaki takılar
Paris'in özgürleşen kadın yurttaşlarının korselerini ve yüksek topuklu dan haberi olınuyordu, ipek iç etekler hışırtıları yakından duyula
ayakkabılarını fırlatıp atmalarının üstünden yüz yıl geçti. Onların (ve ar
dından tüm Batılı kadınların) torunları ortodok.s bir yaklaşımla bellerini bilse de görünmüyorlardı. 1840'ların koruma ve kapatma amaçlı
60 sanlime kadar sıktılar ve kürdan parmaklı ayaklarını Marie Antoinet giyiminin yerini, 1890'larda bedenin üzerinde; ama dışarıdan görü
te'inkinden daha da yüksek topuklu rugan ayakkabılarına tıktılar.79 lenin altında yeni bir katınan oluşturan çekici elbiseler fikri alınış-
tı. Meme uçlarına takılan küpeler gibi serbestliğe ilişkin bir simge
Erkekler için önemli olan hiila ayrıntılardı -tek göze takılan gözlük-
hfilii gözle görülemiyor. Beş katlı iç eteğin hışırtısı, bunu duyan bir
erkeğin zihninde nasıl bir kadın bedeni imgesi çağrıştırırdı? işliyorlarmış gibi bakılıyordu. Aşağıda 1890'larda Gwen Rave
1890'larıri' giyim tarzındaki katılığa karşı bir başkaldırının daha sa rat'ın kozmetiklerle ilgili bir anısı var:
de giysiler anlamına geleceğini düşünmek mantıklı olurdu; ama as
lında bu ori yıl sırasında giysiler daha karmaşıklaşmış ve simgesel
Bununla birlikte, şu çok kesindi ki. pek gözde olmayan hanımlar ölçülü
leşmişti. Kadınları sınırlamalardan kurtarmamıştı; giyinmek, şimdi
bir şekilde pudra kullanırlardı; fakat genç kızlar asla. Hele hele allık ya da
dudak boyası, kesinlikle. Bu yalnızca kadın oyuncular ya da "belli türde
bedene yeni, cinsel bir kat eklemekti." kadınlar" ya da en kahpesinden "gözde" hanımlar içindi."
Kadın giyiminin özgürleştirilmesindeki bu zorluk, bedeni örten
bir kat giysiyle oluşturulan bu cinselliğin yüzyılın ortasında biçim Orta sınıf kadınlarının, bedene seksi bir kat eklerken, bunu büyük
lenmiş olan giyim fikrini hfüil canlı tutınasından ileri geliyordu. Bu oranda gözle görünmez tarzda yapmalarının nedeni suç işliyor ol
fikre göre giyim bireysel kişiliğin ifadesidir. ma duygusuydu. Beden konuşuyordu, ama gizlice. Kozmetikler
248 Viktoryen ildetlerine yönelik tek cesur meydan okumayclı."' 1
1890' !arda küpe takılıruş meme uçları, iç etekler ve kozmetikler
gözlemcinin yorum yapabilmek için ihtiyaç duyduğu karakter kod Bu dönemde, ideolojik olarak kurtuluş arayışındaki kadınlar için
larıydı. Bir örnek vermek gerekirse; 1890'.ların ortalarında, elbise giyim başka türlü bir simgeye dönüştü. Bu kadınlar bedenlerinin er
sinin altındaki hışırtılı iç eteklerinin sayısı, bir kadının içinde bu kekleri cezbetmek için var olduğu düşüncesinden kurtulmayı ve gi
lunduğu toplumsal duruma ne denli önem verdiğinin göstergesiydi. yinılerinin cinsel imgelerden bağımsızlaşmasıru istiyorlardı. Ne var
Hışırtı belirgin şekilde duyuluyorsa, kadının olabileceğinin en iyisi ki, bu özgürlüğü ifade etınek için seçmiş oldukları giyim erkeklerin
olmayı istediği anlaşılırdı, ama bu yolla kolayca aşırıya da kaçabi giyimiydi; bedenin hareketleri de erkekleşmişti. Onlarla karşılaşan
lir ve o anki durum için fazla şuh görünerek, yanındaki kişilerin ların gözünde, bu özgürlük gösterisi, yalnızca bir gösteriydi ve
"niteliği" hakkında yarulclığıru ortaya koyardı. Bu tür incelikler ara
·
muhtemelen de lezbiyen zevklerin ürünüydü. Kendilerini cinsel
sındaki nüansı görebilmek ve bedeni dengeleyebilmek 1840'1arda · rollerinden kurtaran kadınlarla kendilerini daha seksi kılmaya çalı
olduğu kadar 1890'larda da sorunlu bir etkinlikti. şan kadınların fiziksel görünümleri aynı kapıya çıkıyordu: Başkala
Meme uçlarına takılan küpeler, iç etekler ve giysilerin içine sı rına göre onlar yasak işler peşindeydi."'
kılan parfümler gibi gizli araçlar yoluyla seksi olma çabalan, ya Özetle, bu şartlardaki başkaldırı toplumda bir sapkınlık eylemi
saklanmış belli bir karakterin göstergesiydi. Cinsel açıdan özgür ol ne dönüşür. Sapma, kendi başına bir anormalliktir. Kendini özgür
mak, yukarı tabakadan bir fahişe olmak demekti. l 9 . yüzyıl boyun ce ifade etıne, sapma, anormallik: Kamusal ortamın kişiliği açığa
ca kozmetik kullanımı hep fahişeliği çağrıştırmıştı. 1890'larda vurmanın bir alanına dönüşmesiyle bu üç terim tamamen birbiriyle
Emilie d'Alençon ve La Belle Otero gibi ünlü horizontale'ler' bağlantılı hale gelir. Thermidor döneminde doğal beden, genelde
kremlerin ve parfümlerin kullanımında uzmandı. Daha ileride, insanların sokakta nasıl görünmeleri gerektiği hakkında verilen bir
1908'de Helena Rubenstein şunları söylüyordu: hükümdü. Çıplaklığın sınırlarında dolanmanın yaratabileceği şok,
incroyable'ların ve merveilleuse'lerin suç işliyor oldukları şeklinde
Makyaj sadece sahnede kullanılırdı ve kadın oyuncular kadınlar arasında ifade edilmiyordu. Oysa !890'larda bir kadının ya da Oscar Wilde
ki n1akyJj sanatına ilişkin bir şeyler bilen ve yüzlerine sürdükleri ince pud gibi bir erkeğin özgür olması aykırı olmasından geçiyordu. Bir ki
ra tabakasıyla k;;lmu içine çıkmaya cesaret edebilen tek kadın grubuydu.
şilikler kültüründe özgürlük ötekiler gibi davranmamak, görünme
Bu bir abartı. 1890'larda makyaj malzemeleri seri olarak üretilip mek meselesi haline geliyordu; insanlığın mevcut haliyle nasıl ya
kadın dergilerinde akıllıca reklam ediliyordu. Ama şurası çok doğ şayabileceğinin bir imgesi olmaktan çok, özel bir durumun ifadesi
ruydu ki, çekici olabilmek için bunları kullanan kadınlara sanki suç oluyordu özgürlük.
• Fr.: Fahişe. (ç.n.) Bu türden bir başkaldırıda özbilincin rolü büyük olmalıdır; hem
:"·
de doğrudan doğruya kendiliğindenlik pahasına. Therınidoryenle gerçekten pişiriliyordu. Antoine'ı n
çabalan, kır�
yıl önce başlayan
.
leriydi. Kurdugu tıyatro kısa sure
.rin anılarında sokaktaki yaşamın nasıl olduğu anlatılmaktadır. bir gerçeklik arayışının son dem
hane Mallarme etrafındakı şa
1890'lardaki asilerin arularında ise giysilerimin bana neler hissettir sonra kendilerine simgeci diyen Sıep
� yakınlıkları olan bir grup ressa
diğini anlatılır. Thermidoryen erkek dış görünüşün bilincindeydi, irleri fikirleri ile tam uyuşmasa da
r, Faul Forte öncülüğünde The-
yalnızca eğlence için, sosyal bir amaçla ya da başkalarıyla birlikte mın saldırısıyla karşılaştı. Simgecile
kendisine gülmek için giyinirdi. Kişilik özbilinci ise daha kısıtlayı atre d'Art'ı kurdular."'
a Theatre de l'Oeuvre olarak
cıdır; fantezi oyununda giysiler üzerindeki deneyler tehlikeli olu Theatre d' Art -adlarını hemen sonr
nın mümkün olduğunca birbir
yordu ya da denetimlere tabiydi, çünkü her deney deneyi yapan ki değiştirdiler- oyunun tüin unsurları
şi hakkında bir hükümdür. leriyle uyumlu ve özgür olmasına
'.
çalışıyordu. . 'Gerçek dünyayı",
.
Sapmaların egemen kültürü güçlendiren tuhaf bir etkisi vardır. ve bir referans noktası olarak bu
. �
dünyanın gorun l�rırıı ve yans.ı-
251
Q_ Oscar Wilde 'ın homoseksüellikle yargılanmasından önce de insan bir dramanın bıçımın� , sahne�m
malarını terk ettiler. Bun a karşın
-
ların kendiliğindenliğin, sokağın basitçe yadsınmasından ibaret ol sarınmış Proust 'un, korselerine bağlanmış harumefendilerin ve bas
mayan bir ifade özgürlüğünün imgelerini bulmak için tiyatroya yö tonları, kalkık yakaları, ezilmiş şapkalarıyla beyefendilerin, sokağa
neldikleri. bir dönemdi. Her iki durumda da biçimsel drama sanatı, çıktıklarında böylesi bir ifade özgürlüğünü görebilme, dahası yaşa
izleyicinin günlük yaşam tiyatrosunda başaramadıklarını ona sunu yabilme şansları acaba var mıydı?"'
ı
r haline gelmışle:dı. O�ların yan
• •
.
''has bir anlamı olduğu ölçüde oyuncu kenır,dısı . nı zorla dayatmak ıh . _ _
Fi?
Önceki bölümde, kişilik kültürünün cinsel korkuya "neden olmak� iyacını hissetmeyecektir; o bir taşıyıcı� dek bir .araçtır; sa:ıatın_ı �e
tan'; çok onu "teşvik ettiğinden" söz etmeyi uygun bulmuştuk. Jl arılamla ızleyıcıle-
ıYerli bir beceriyle icra ederse notasyon ıçın olanı bır aracıdır o. No-
·
korkular Batı toplumunu öylesine derinden etkiler ki, hiçbir ç . · barr"lantı kurmalarına imkan sağlayacaka defterın
. ;rın
'·· . den b'ır parça.yı
bunların varoluşunun sorumluluğunu üstlenemez, yalnızca yükünü tasyonun bu gu"cu"nu··n bir sınırı vardır· Not edeb.ılecek çok az nıu-
·
.
ağırlaştırır ya da hafifletebilir. Aynı şekilde, kişilik kültürü icracı sa'., . okumanın onu dinlemekle eş olduğunu iddi a .
natçıyı kendisini özel bir insan türü gibi görmeye özendirdi, fakaf;. gelişkin dans figürler i üzer in� uzu n uzu n duş �n
' zisyen vardır; en ıse
onu gerçekten özel bir insan haline getirmedi. Batı toplumunda b; . mekteyken, dans yapıyor olduklarını öne süre bılecek kor� ogra f
ylı �telıkte �- old
racırun çalışmasını dayandırdığı bir metin vardır ve metin sorunu · hemen hiç yoktur. Bir parçanın notasyonu dola a �ır .e��em t;'.ru
kendisini özgün bir karakter olarak düşünmesinin kaynağıru da ba- \ ğundan notalar, işaretler ve çizgiler yalnızc� .b�şk
rındırır. 1 830'larda ve 1840'larda olanlara baktığımızda, kişilik nün rehberleri olduğundan, icracı asla kendısın ı basıt bır ayna ya
kültürü, gerek kendi gözünde gerekse ötekilerin gözünde bu inancı da tümüyle sadık bir icracı olarak düşünemez.da notasyon ve kışı ..
.
lık
öylesine güçlendirmiş ve bunu da öyle yapmıştır ki, profesyonel ic Müzik tarihinde, 19. yüzyılın ilk on yılın
iki ayn okulda kutup
racı, aktif olan tek kamusal şahsiyet, başkalarının kamusal alanda karşısındaki tavırlar birbiriyle savaş haHnde . md�, bestecılerın
bıçı
güçlü duygular hissetmesini sağlayabilen tek kişi haline gelmiştir. laşmıştı. Bunun nedeni kısmen ve ironik bırıyb ilintılı. olarak 18.
Her aktör ya da müzisyenin sanatına temel aldığı bir metin var kağıt üzerinde bir parçanın nasıl çalınacağ ırıcı. not�yona başla-
dır ve bu metni iki yoldan biriyle kullanır. İki yol arasındaki fark, yüzyılda olduğundan çok daha fazla yönlend ba ve Contınuo sona...tla-
oyuncunun kendi çalışmasının notasyonuna· ne denli inandığında malarıydı. Omeg"in Bach'ın Viyola da Gamlerd
..
e güçlü çalınacagına
dır. Müzikte bu, kağıt üzerindeki müzik simgelerinin bestecinin ka nnda besteci müziğin nerelerde hafif, nere poy a ilişkin kaba ışa
fasındaki müziği ne ölçüde temsil edebileceğini sormak anlamına ilişkin hiçbir işaret koymamıştı, yalnızca tem Çello ve P!yaııo �ona
gelir. Eğer notalar, yükselme ve alçalma işaretleri, tempo işaretleri retlerle yetinmişti. Beetlıoven'in opus 69,tala a sesın azlıgı ve
gibi simgelerin yeterli bir dil olduğuna inanıyorsanız, o zaman ic tı'nda ise tersine, partisyonun değişik nok ��lırınd işar etler bulunuyor
racı olarak üzerinde yoğunlaştığınız parça sizin okuduğunuzu ses ya çokluğuna ve tempoya yönelik çok ayrı ik notasyonunun ıfade
olarak gerçekleştirir. Eğer müziğin yeterli bir biçimde notaya dökü du. Daha da önemlisi, besteci, klasik müz a.ma:ıy.la.'�debı terırrı
lemeyeceğine inanıyorsanız, o zaman yapacağınız şey, kağıt üzerin edemeyeceğini sandığı özellikleri açıklamakqıııl lo, gıbı ışaretler su
de neyin eksik olduğunu ortaya çıkarmaktır. Aktörün de benzer bir ler kullanıyordu. "Calmato" ve "molto tranolgunluk dönemınde da-
",Simgeler ve işaretlerle düzenlenebil.eceğine. (ç.n.) rekli kullanılmaya başlandı; Beetlıoven'in
ha da incelikli hale geldiler ve onun ölümünden sonra besteciler
Liszt'in ünlü, "Konser, benim" sözlerinde somutlaşıyordu. Sanatçı
müzik parçasında anlatılan konu hakkında fikir vermesi için giriş
nın özgün hareketleri, notalar ya da çok güzel akan bir müzik, tüm
bölümünde bir şiirin bütününü kullanmaya başladılar. Ya da Schu
bunlar artık yüksek vasıflı bir icracıdan çok sanatçı bir kişiliğin
marın'ın Kinderszenen adlı yapıtındaki gibi müzik bölümleri için
ürünleri olarak düşünülüyordu."'
karmaşık başlıklar attılar. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde, besteci
Romantizmin esintisi altında tüm sanatlarda içkin sanat ve kişi
nin yaptığı müziğinin karakterini edebi kavramlarla notaya dökme
lik arasındaki benzer bir bağ kuruldu. Raymond Williams, Kültür
çabaları ya Debussy'de olduğu gibi barok üsluplu ya da Satie'de ol
ve Toplum adlı kitabında 1 820'lerde Romantiklerin desteğiyle yara
duğu gibi kendini hicveden tarzdaydı.'"'
tıcı etkinlik ile ilgili sözcüklerin nasıl değiştiğini göstermiştir:
İcracılar giderek artan bu notasyon karmaşasıyla nasıl başede
ceklerdi? Sorunu ele alış bakımından iki rakip okul ortaya çıktı. İl- ..... (bir sanatçının tanımlanışında) beceriye verilen önem giderek duyarlı
2 60 kinde Schumarın ve Clara Wieck yer alıyordu. Onların ardından da lık üzerine kaydı; bu yer değiştirme yaratıcı . ö:gün . . dd!ti gibi sözcük- 2
)erdeki paralel değişimlerle destekleniyordu. Yeni anlayışa göre sanat- .J
. ... . ..
sa'dan da Saint-Saens, Faure ve Debussy geliyordu. Hepsi de işaret sonunda bunlar beceri ve pratikten çok yaradılışla ilgiliydi. Estetik..... yi-
ve simgeler ne denli karmaşık ve müzik dışı olursa olsun, genelde ne "özel bir tür kişiyi" belirten estet'c kol kanat gcriyordu.93
metnin müziğin nasıl olması gerektiği konusıında tek rehber oldu
ğuna inanıyordu; müziğin dili genişletilirse, daha iyi bir dil, izlen Bununla beraber icracı sanatçının romantik şairden, ressamdan ya
mesi o kadar kolay olmasa da, daha bütünsel bir rehber ortaya çıka da deneme yazarından farklı türde bir "özel" kişi olınası gerekirdi.
caktı.'11 İcracı sanatçı, izleyicisinden dolaysız bir tepki almak zorundaydı ki
Öteki okul ISOO'lerin başlarında oluşmaya başlamıştı; icra işiy bu bir şairin durumundan farklıydı: Şair, herkesten yalıttlmış oldu
le kamu içindeki kişiliklerin özel nitelikleri arasında bağlantı kur ğundan, imgeleri ve kafiyelerini asil bir benliğin yaratılınası olarak
maya başlayan da bu okul oldu. Müziğin, özü gereği notasyonun görebilir. İzleyicinin doğrudan mevcudiyetine ek olarak, sanatın
iletme gücünün ötesinde yer aldığını düşünen bu okul, notasyonıın beceriden benliğe Romantik dönüşümü, icracının aracıyla arasında
giderek artan karmaşıklığına da bu olgunun bir kabulü şeklinde ki ilişkinin farklılığı yüzünden de bir piyanist için ressamdan daha
yaklaşıyordu. İcracı bu okulda temel şahsiyetti. İcracı yaratan kişiy farklı olınak zorundaydı. Romantik piyanist, çoğunlukla kendi ese
di; besteci ise neredeyse onun çalıştırıcısı gibiydi. Metne sadakat, ri olınayan, izleyici karşısında yeniden hayat vermeye çalıştığı yer
okulun daha uçtaki icracıları için bir anlam taşımıyordu; çünkü ve zamandan ayrı yer ve zamanda yazılınış bir metne, onu ne denli
metnin müzik ile mutlak bir yakınlığı yoktu. Kağıt üzerindeki par kişiselleştirse de bağlı olmak durumundadır. Şu halde Romantik ic
çalar Mozart'ın yaptığı müziği yansıtınıyorsa neden onlar büyük bir racı, müziği içkin bir deneyim haline getirirken, bir metni hem çal
inançla bunları uygulasınlardı ki? O müziğe yaşam verebilmek için, mak hem de onu kendi benliği için dönüştürmek zorundadır.
deyim yerindeyse, icracının kendisi bir Mozart olınalıdır; icracı, O zamanlar yazılan değerlendirme yazılarına bakacak olursak
ışık saçan sihirli küreyi eliyle yoklayarak bir insanı yoktan var eden müziği içkinleştirmeye çalışan Romantik bir müzisyeni şöyle der
sihirbaza benzer. Bu yüzden bu okul müziği iki şekilde ele aldı: Ön « ken duyacaktık: Uzatınalar, ağırlaşmalar ve rubato bir sesin çıkan!
celilcle, müzik, dondurulmuş metinsel anlamlar yerine dolaysız an ' : ·ctığı anı önemli kılar; genellikle uzun satırların bedeli ritim bozuk
lamlar içeren bir .sanat dalıydı; dolayısıyla müzik içkinlik ilkesi luğu olabilecek, disiplinli bir orkestra çalışması ve bölümler arasın
üzerinde temellendirilmişti. İkinci olarak, icra, parçayı çalarken ic daki denge ve sık bileşimlere ilgi göstermek gerekecek."tir. Her gös
racıda gelişen çok güçlü duyguların güçlü bir şekilde açığa vurul teride bunlar yalnızca bir metni takdim eden icracının ilgi alanına
masına bağlıydı. İcracı ile metin arasındaki yeni ilişki Franz girecektir. Apansız bir hücum, duyumsal ton, sersemletici bir akort;
bu ve benzerleri müziği hemen o anda tamamen gerçek kılan tek gücüne hitap ediyordu. Paganini "fikrinden" hoşlan''."' Berlioz,
niklerdi. onun müziğinden çoğu zaman dehşete kapılırdı. Söz konusu "fikir'\
Bunu yapabilen bir müzisyenin nasıl bir kişiliği olduğu düşünü Paganini'nin müzikteki hakikat anını icra anına dönüştürmesıydı.
lüyordu? 23 Ağustos 1 840'ta Franz Liszt, Paganini'nin ölümü üze Bununla birlikte içkin müzik, gergin bir deneyimdir. Icra bir anlam
rine bir yazı kaleme aldı. Yazı şu sözlerle başlıyordu: da dinleyiciyi şok etme, ona daha önce hiç duymamış olduğu sesle
Pag<ınini..... kamu içine çıktığında, dünya onu süper bir varlık gibi şaşkın ri dinletme ve onun müzik duyularına egemen olma meselesi hali
lıkla izliyordu. Görülmemiş bir heyecan yaratıyordu. dinleyicilerin fante· ni aldı. Besteciler her türden betimleyici edebi terimleri de ekleye
zilcri üzerinde öylesine büyülü bir etki bırakıyordu, öylesine güçlüydü ki, rek ka«ıt üzerine yazılmış notaları canlandırmaya çalışırken, Paga
doğal bir açıklama ile tatmin olamıyorlardı. k
nini o ulundaki icracılar, izleyicilerine en olağan müziğin bile da-
62
ha önce hiç duymadıkları boyutl'.°'nı dinlete�ek konse� v dyorlar-
Bu sözler Paganini'nin kamu içinde nasıl kabul gördüğünü hiç de : 263
abartmıyordu. Macaristan'ın küçük bir kasabasında 1810'd a dı. İçkinlik ve şok duygusu: En bıldık parça bıle, Paganını nın elın- -
dün de yepyeni bir yapıta dönüşüyordu."'
yaya gelen bu kemancı, yalnızca burjuva izleyicilerind
en değil, iş B u ünlü kaba adam, müzisyenlere Schumarın'ın ünlü "bağlı kal
çilerden de devamlı övgü topluyordu. Halk kahramanı
olan ilk mü
zisyendi.�4 mamız gereken otorite, özgün el yazmalarıdır" düsturunu reddet
Sıradışı bir tekniğe sahip olan Paganini müzik zevkin menin mümkün olduğunu gösterdi. Bel canto'nun teknik havaı fi
den yok� '
sundu. Sahnede bütün yaptığı ilgiyi kendi üzerin şek gösterilerini bir orkestra enstrümanına, ope_ra düny�:nın dram
de toplamaktı. Ti' > . _
pik bir Paganini konserinde izleyiciler kemanının ve heyecanını konser salonuna taşıyabilmek mumkundu.
bii, iki ve solll1f . .
üç telinin koptuğuna ve zor bir konçertonun sonlarına Müziği içkinleştiren bir sanatçıda bulunması gereken temel kişı
doğru artık
tüm notaları tek bir tel üzerinde çaldığına tanık olabil 'ıik özelli«i şok edici niteliğidir: Başkalarını şoka sokar, zaten ke�
irlerdi. Onuh ,
;
•
mutlaka hemen oracıkta kadenzler' uydurduğunu duyarl ; , disi şok dici bir insandır. Bu güce sahip olan bir insan "hakim" kı-
ardı. Bun:,' şilik sınıfına girmez mi?
!ar öylesine karmaşık olurdu ki, asıl temayla hiçbir .
benzerliği kal�'
mazdı ; izleyiciler tam anlamıyla bir nota yağmuru Toplumda hakim kişilikten söz edildiğinde bu üç ani�� gelebı
altında şaşkııl. '
kalırlardı. Paganini, sahne dışında kuliste beklemektens lir. hki, başkalarının kendileri için yapamadıklarını onl:ı; ıçın y�pan
e orkestra'" -_
nın bir yerinde gizlenip ansızın sahneye fırlardı kişi; bu, eski kralların yaşamlarını analiz eden Weber ın karızma
ve orkestrayı da ': .
beklenmedik şekilde durdurarak iki üç dakika sessiz nosyonuydu. Kendisi için yapamadıklarını, başkalarının da kendı
ce seyirciyi sü: ,
. zer, ardından birdenbire çalmaya başlardı. En çok leri iÇin yapamadıklarını onlar için yapan kişi anlam':"a gelebılır;
da kendisini yu:
halamaya hazır olan rakip bir izleyici topluluğu önünd bu da Luther'in yaşamını analiz eden Erikson'ın karızma nosyo
e konserine
başlamayı severdi, çünkü sonunda nasıl olsa hepsi nuydu. Ya da son olarak, hiikim bir kişilik, �aşkal�n�, onları� ke_'.1-
icrasından etki' ,
Ienerek onu ayakta alkışlayacaktı. Bir İngiltere turnes dileri için yapmak zorunda oldukları şeylen kendısının yapabıldıg�
i dışında tüm
dünyada olan da buydu. Eleştirmenler ise onda bu denli ni gösteren kişi olabilir; bu kişi kamusal düşünen kişıd'.1".Doll:11 , ha
olağanüstü
olan şeyi açıklayamıyordu. "Onun büyüklüğü biliniy kim kişi izleyicilerini duygu şokuna sürükler. Fakat ızleY.ıcıler bu
ni hayır" diyordu bir eleştirmen. İcrayı kendi içinde
or; ama nede- , ,
duygularını hiçbir şekilde tiyatrodan dışarıya ç ıJaırar
ak gu luk
�
. ya
�
bir amaç görü . Weber ın eski
yordu; gerçekte onun büyüklüğü izleyicilerine müzik şamlanna götüremezler. Hakim şahsıyetın gucu,
metnini unut'
turabi!mesindeydi "' kralları gibi öyle kurumlaşmıştır ki, izleyiciler onu "sıradanla�ıra
.
Paganini kendisinin kabalığından dehşete düşen mazlar." Ne de, Erikson'ın Luther'inin din kardeşleriyle yapugı gı
insanların düş-
bi onunla birlikte bir cemaat oluşturabilirler. Modern koşullarda, ıc
• Bir solo kısmın sonunda sesin gösterişli bir biçimde yükselmesi. (ç.n.) racının eıkisine maruz kalanlar ı;mun kamu içinde "oluşuna" ancak
seyirci kalabilirler. Olağanüstü güçleri ona kendiliğinden duygula nüstü güç, olağanüstü bir teknik meselesiydi. Politika konusuna
rıru gösterme imkanı verdiği gibi, başkalarında da anlık duygular yaklaştıkça inandırıcı kamusal kişiliğin bizzat güç ile birlik alınası
yaratabilecek yeteneği vardır. Tüm karizmatik kişiler gibi, onlara bizi giderek daha çok ilgilendireceği için, biçimsel icra sanatların
hiç benzemez; fakat aynı zamanda da duygulandırdığı her kişiden . da bunun ilk ortaya çıkışına göz atmamızda yarar var.
her zamaıi_yalıtılmış durumdadır. Bunu Liszt'in Paganini'ye övgü Olağanüstü bir teknik gerektiren üstün bir müzik parçasını çala
sünde tüm çıplaklığıyla görmek olanaklıdır: bilmek için kendi kişiliğini öne çıkarma zorunluluğu, ciddi egoizm
okulunda buluşan Liszt, Berlioz ve ötekileri hocaları Paganini'den
.....böylesine h�yecan yaratabilmesine karşın, meslektaşları ile iyi ilişkiler uzaklaştırdı. Bu zorunlulukla çalışan Romantik icracıları gözleyen
kuramıyordu. içinden geçenleri kimse bilemezdi; zengin ve mutlu yaşamı
asla bir -başkasını da mutlu kılmamıştı..... Paganini'nin tanrısı..... kendi ler arasında hiç kimse onun müziksel anlamıru Robert Schumarın
içindcki .kasvctli, kederli "bcn"indcn başkası değildi.'111 kadar iyi yakalayamamıştı, ki o da bunu kendisine çok uzak ve ola
naksız buluyordu. "Lizst'in Etudes ünü dinlemek gerek" diye yazı- 1
'
sahiptirler; aktör onlara meydan okumaz, onları "kışkırtır". larının inatçılığına ilişkin düşünceden, doğallıkla virtüözün önemi
Bu durum, ancien rtgime izleyicisinin, dönemin aktör ve müzis ortaya çıktı. Bunun nedeni virtüözün öteki sanatçılardan daha iyi
yenleri üzerindeki denetiminden çok farklıydı. Orada icracıların ya bir sanatçı olması değildi; bu yaklaşıma göre, olsa olsa ancak çok
pabilecekleri şeyler izleyicinin gerçeği ve bilgisi ile sınırlıydı. Ma olağanüstü yetenekler sanatçı olabilirler; çünkü yalnız sıradışı yete
dam Favart onları şok ettiği zaman, izleyiciler üzerindeki kostümü nekler sesi müziğe dönüştürebilirler.
değiştirtmişlerdi. Paganini'nin izleyicisi şok edilıne anında coşku Virtüözlük toplumsal bir sonuç olarak, hissedilenleri, acılan, ya
doluydu. Bu, sahne ve sokak arasında kurulan köprüden, kamusal da rüyaları asla anlamayacak olanlar üstünde hfil<imiyet kurmanın
duyum imgeleri edinmek için salıneye yeni bir bağımlılık durumu bir aracıydı. Virtüözlük, bu utanılacak bir sır da olsa, hep övgüleri
na geçişin bir ölçüsüdür. Tıpa tıp aynı kostümler içinde olmak baş ni duymak için can atılan o değersiz kalabalıktan sorumlu olmaktı;
ka -bir şey anlatırken- bu alanda doğruyu görünümler söyler- gi bu nasıl ele avuca sığmaz bir aracı fiziksel anlamda zaptetıneye uğ
yilen kostümlerin özgürce seçilmiş alınası başka anlama gelir; sa raşmak ise, aynı şekilde izleyiciyi sanatçının fiziksel mücadelesi
dece salınedekiler özgürce hissedebilir, ki bunların sentezine virtü üzerinde odaklayarak hissetmeye zorlamaktır. Günümüzde Roman
öz icracı ulaşabilir. tik döneme özgü bu kendini şişirme karşısında gülüp geçeriz; ama
Aktif kamusal bir kişilik özel bir güce dayanırdı. Aktif kamusal yine de yalnızca olağanüstü bir icranın "canlı" bir icra olduğuna hii.
kişilik niteliği gösteren Romantik çağ sanatçıları arasında bu olağa- ıa inandığımız doğru değil mi? Sanattan bir mücadele olarak söz et-
miyar muyuz? Dürüst, ciddi; fakat ruhsuz bir ekip oynarken
tarafından çalı Lemaitre 1830'lann bilinen melodramlarında bir caniy�
nan Mozart'ın Fa Majör kuvartetini bir de Budap
sü 'nden dinlediğimizde farklı bir parça dinlediğimiz
eşte Dörtlü Ö
sahnede teki karakterlerden herhangi biriymiş gibi
bash ve uzun
bir anlam yük
duygusuna ka adımlarla, doğal bir şekilde yürüyordu. İzleyici buna
pılmıyor muyuz? Romantik icracılara ait olan, hünerin düşünd ü: Onun oyunda ne
metni aştığı ledi ve bunun bir grand geste olduğu nu
düşüncesinin hil.la etkisi altındayız, ne var ki bizde onların
tutkula yi canlandırdığını biliyorlardı elbette; fakat onun, �
F d ��
rick Lema
:
rı, kendilerini böylesine ciddiye almalarında rolü olan luğunu n bu tür ayrıntılarını degıştırerek kendı
o masumiyet itre'in sahne oyuncu
yok.
�
yaratı ı kişiliğini gösterdiğini düşünüyorlardı d� n
!�
ıet n eki cani
•
inde "hakar .. · o ncuların ortaya çıktıkları bir yer de değildi. Bina, içinde yer
giderek istisna oldu. ıur,
•.· an insanlardan ve etkinliklerden bağımsız olarak beğenilınek üze
Sessizlik disiplini kozmopolit bir fenomendi. Gerek
İngilt' � .:�ardı. insanların birbirlerine değil, ona ilgi duymaları. gerekir. O
re'nin gerekse Paris'in taşra salonlarında izleyiciler
her iki mer 7{ vasa iç mekanlar özellikle bu amaca hizmet eder. Bu kq.c�an sa
deki izleyicilere göre çok daha şamatacıydı. B aşkentle
rden bur da ancak bir tek yaratık, bir şahin izleyicileri tanıyabilır veya
ra gelen sanatçılar bu durumdan hiç de hoşnut değiller ede olan bitenleri anlayabilirdi. İç yapı öylesine gösterişlidir ki
di. Hem ·
·
olarak izliyordu gösteriyi. Paris ya da Londra'd a tiyatro izleyeni� 'için hiçbir yer aynlınamıştı. Mimarının deyimiyle, biric� ereği
geve
.rin sahnedekilere açıkça bir karşılık vermeleri, Edmund Kean'" .,;.,·sessiz bir huşu" olan bir binanın lobisinde sohbet ve samımı
deyimiyle "taşralı gafı" sayılırdı. Veron'un az önceki satırlarda y a Garnier şöyle yazıyord u:
i elikler olmamalıydı. Binası hakkınd
alan, kaba seyirciler imgesi, hem aşağı sınıf mensuplarına hem
de
Batlı, Bordeaux ya da Lille gibi yerlere ait olan "taşralıya" iliş
km
'·
Gözler usulca büyülenmeye başlar. bunu bir tür rüyaya dönüşen düş kur
di.
ma izler; bir mutluluk duygusuna kapı�ırsınız.10\I
19. yüzyıl, Paris, Londra ve Avrupa'nın öteki büyük şehirlerin Bi
· Böylesine uyuşturan tiyatro Richard Wagner'in Bayr�uth Opera
de yeni tiyatroların inşa edildiği dönemdi. Bu tiyatroların oturma nu gösterıyordu. Ancak,
:nası'nda altedilecek olan kötülük nosyonu
kapasiteleri 1 8. yüzyıldakileri geride bırakıyordu. Artık 2.500,
yönde gelişerek aynı şekilde,
' etmis
onun insa ' olduğu ortam ters bir
3.000 hatta 4.000 kişi bir salona doldurulabiliyordu. Büyüklükleri, / ·· insanların sessizliğe zorlanmasıyla sonuçlandı. Bayreuth Opera B.ı-
izleyicilerin sahnedekileri duyabilmek için küçük . salonlardakine kıs
. nası'na 1 872'de başlanmış ve 1876'da bitirilmişti. Binanın dış
göre daha sessiz olmaları zorunluluğunu getiriyordu. Ne var ki, ilginin sahnede üretılen sa
mı sade ve çıplaktı, çünkü Wagner tüm
Garnier's Opera gibi akustiği kötü olan büyük bir salonda bile
ses- · nata odaklanmasını istiyordu. İç yapı iki yönden çok çarpıcıy
dı:
sizliğin sağlanması hiç kolay değildi. Tiyatro binasının inşasındaki miş
• öncelikle tüm oturma yerleri bir amfi-tiyatro tarzında düzenlen
mimari yaklaşım, yeni izleyici anlayışına uydurulmuştu. Gelin, ya-
': ti. İzleyicilerin her biri sahneyi engelsiz görebiliyordu; öteki izleyi
pımı 1870'lerde tamamlanan iki farklı tiyatro binasını karşılaştıra- ·
cileri ise rahatça görebilmeleri gereksizdi; çünkü Wagner bu amaç
hm: Paris 'ıe Garnier Operası ve Bayreuth 'ta Wagner Operası.
Bu la tiyatroya gelinmesini istemiyordu. Sahne, her şeydi.
binalarda karşıt anlayışlarla yola çıkılıp, aynı sonuca ulaşılmı
ştı.'"' Daha da radikal bir ayrımcılıkla Wagner, orkestranın yer aldıgı
_
. lerle ça-
ki öteki şefler de benzer ılke
disiplinini kuran izleyici, ilk ve en renkli Romantik icracı kuşağı Edouard Colonne gibi Paris'te
inde t 'ı
Colonne' a Berlioz'un gençliğ '.':
sahnelerden silinirken bile varlığını sürdürdü. Kamusal bir kişiliğin · lışıyorlardı. Lamoureux ve
fark lı dav ranı lıyo rdu. Burada sorun ..şeflıgın
fanteziye konu olması pasif izleyici ile birlikte varlığını sürdürdü. dığı şeflerden çok
lesıne
sı değil, 1890 'lard� sonra boy
Gerçekten de, kamusal kişilikleri olan insanların fanteziye konu ol� meşru bir !.."Urum olup olınama _ . . yıl
1 9. yuz
en tek bir kişiye verıl�ıgıydı.
ması kendine göre giderek daha da güçlendi ve politikleşti. Fante büyük kişisel ôtoritenin ned
tamamen
izleyicinin gösterdıgı saygı
zinin terimleri iki yanlıydı: Özdisiplini olan izleyici kamusal kişili sonlarında orkestra şeflerine
kah ram ana tapın
ise neredeyse bir
ğe fantezi ürünü bir otorite yükler ve o kamusal benliği saran tüm farklıydı. Lamoureux olayında
n ve onun
urunda "mahcup" olmakta
sınırları ortadan kaldırır. ma söz konusuydu. Onun huz astı an
Seb
iz" hissetmekten; Johann
Bir·özellik olarak kişilik "o.toritesi"ne ilişkin sezgisel bir nosyo la karşısında kendini "yeters
duygular-
şılaşmayacak oldugu turden
numuz vardır. Bu bir lider nosyonudur; başkalarının itaat etmek zo-· Bach'ın oğullarının hiç kar
runda olmaktan çok itaat etmek istedikleri bir lider. Ama suskun bir dan söz ediliyordu . • . "
stu başa-
dızlar" değildi; yanı olaganu
.. ..
izleyici, kamu içinde kendisini ifade eden kişilerde otorite görmek Bu adamlar Roinantik "yıl
rens ler gı
anan dehalar, sihir� azlar, r.
isteyince, otorite fantezisi belli bir yol izler. Duygularını hem gös rılarıyla kamunun onayını kaz
oyle davra
ıyorlardı ve ke�dilerı�� de
terebilen hem de denetleyebilen kişinin zorlu bir benliğe sahip ol bi değil, krallar gibi davran
gruplarını
plini kurar, çeşıtlı muzısyen
ması gerekir ve izleyicilerin gözünde kendini denetleyebilen bir in nılıyordu . Orkestra şefi disi
zor unlu ydu' Or
ilmek için öz-deneıım
sandır. Kendi kendini istikrarlı kılabilmek, ilk Romantik çağda ol denetlerdi · onlara çaldırab .
yu. yıl
duğu gibi, şok etme gücünden çok daha büyük bir güç gerektirir. f
kestra şe ınin bir tiran gibi
davranması gerektiği düş
al karşılan ıyor
ünc
du.
esı,
Bu yem ıc-
�
edeyse doğ . 117
19. yüzyıl müziği bize bu fantezinin, orkestra şeflerinin kamusal · ·ncesinin aksine' ':Ssimdi ner
O
uygun bır ot?rıteydı.
• •
me
.
· ·
· -
uygun düşmemeye başla 1890'larda Paris'te ve Londra'da yeni kurallara mükemmel bır
.
toplumsal bağlar ve yükümlülükler "Ben ne hissediyorum?" sorusu la anılır. Kendi zihninde, neyi istediğine ya da istemediğine ve ne-
karşısında geriye çekilmiştir. Gerçekten de, kişiliğin geliştirilmesi yin kendi çıkarlarına hizmet edip etmeyeceğine ilişkin bir görüş ge
görevi toplumsal eyleme yönelik görevlere aykırı hale gelmiştir. liştiren kişi, gerçekliği de belli bir şekilde sınayacaktır. Yani kendi
Bir önceki yüzyıl ile çağımız arasındaki fark, önceki yüzyılda . sinin gerçekliğe uygunluğundan çok gerçekliğin içinde kendisi için
kişiliğin belirli görevlerinin, her şeyden önce kendiliğinden duygu ne bulunduğuna bakacaktır. Ekonomi jargonundaki "aydınlanmış"
ların -bu duygular aktif bir toplumsal katılım süreciyle oluşmanuş · sözcüğü bunu psikanalitik jargondan daha açık bir şekilde vermek
da olsa- uyanmasının yalnızca kişidışı bir alanda ortaya çıktığına tedir. Belirli bir gerçeklik, bir vadık durumunu özetleme, o durum
inanılmasıydı. Kamusal alana duyulan inancın korunması aileden daki kişinin bir ifadesi olarak yeterli olma yüküyle "aydınlanmış-
ve aileye ilişkin kurallardan kaçmaya yönelik güçlü bir arzuyla ba tır". Bu şekilde bir kez "aydınlanınca", kişinin kendisini somut ve
ğıntılıydı. Kişidışılığa bu sığınmayı günümüzde kınayabiliriz; çün ' · sınırlı ilişkiler aracılığıyla simgelemesinde olduğu gibi, .bu gerçek-
kü erkekler bunu yapabilmekte kadınlara göre dalıa fazla özgürdü. lik sistematik olarak eksik bulunınayacaktır. Aydınlanmış özçıkar
Fakat kamusal olanın kendisi zihinlerimizden ve davranışlarımız herhangi bir duruma ışık tutabilmeyi, onu doğru ve yanlış yüzüyle
dan silinince aile de giderek daha çok ilgi ve çaba gerektirir oldu. görebilmeyi ve sınırları belirlendiğinde sunabileceği gerçek hazları
Aile, duygusal anlamda "gerçek" ilişkilerin neye benzediğini ta keşfetmeyi de beraberinde getirir. Ego işlevinin en iyi tanımının bu
rumlayabilmemizi sağlayan biricik modelimizdir. Aramızdan çok radan türetilebileceğini düşünmüşümdür hep: Bu, arzulamasını de-
zengin olanları bunun dışında sayarsak, aileden başka bildiğinıiz ğil elde etmesini öğrenmektir. Mülkiyetçilik ve buyurganlık gibi
hiçbir kozmopolit alternatif yoktur. Bu yüzden, önceki yüzyılda görünüyorsa da, nasıl elde edeceklerini öğrenmiş olanlar, odaksız
mümkün olan "dikizleme" şeklindeki aileden kaçış bütünüyle red arzuların narsisizmine saplanmış olanlardan daha alçakgönüllüdür-
dedilmemelidir; en azından bu kaçışı başaranlar oldu. ler.
Mahrem toplum iki ilke temelinde kuruluyor. İlkini narsisizm Şu halde, narsisizmi körükleyen bir kültürün, insanları istedikle
olarak tanımlamıştım. Ötekini de bu bölümde yıkıcı gemeinschafı' rini elde etmekten vazgeçirmesi gerekir; kendi özçıkarlarını kavra
adı altında tanımlayacağım. Ne yazık ki, bu toplumbilirn barbarlı maktan insanları uzaklaştırması, yeni bir deneyimi yargılama yete
ğının yararlı, anrn çevrilemez bir anlamı var. Bir önceki yüzyılda neğini köreltmesi ve bu deneyimin her anının mutlak olduğu düşün
cesini uyandırması gerekir. Önceki yüzyılda kişiliğin kamusal ala
� .Gemeinschaft: Alm. Modern toplum karşıtı geleneksel, organik insan toplulukları
ıçın kullanılır. Community'ye cemaat dediğimizden bir karışıklık yaratmaktan na girmesi yargılardaki bu sapmi'yı başlatmıştır.
kaçınmak için sözcüğü olduğu gibi bırakıyoruz. (ç.n.) Bir önceki bölümde kamusal alan içinde sanatçının kişiliğinin
bir "metin" sorunu ile nasıl ilişkilendirildiğini görmüştük. ·Sanatçı topluma uygundur. Burada insanlar işbölümü ilkesini duygularına
dikkatini aktarılan metnin dışına vermişti. Şimdi de, bir politikacı uygularlar, böylelikle öteki insanlarla her karşılaşmaları kendilerini
nın ne zaman, nasıl kamusal bir kişilik olduğunu; dikkatleri bir ancak kısmen verebilecekleri bir olay olur. Tönnies gemeinschafı'm
"metin"den uzaklaştırdıkça nasıl kendi üstüne çektiğini göreceğiz. ortadan kalkmasından üzüntü duymakla beraber onun yeniden do
Metin, dinleyicilerinin ilgi ve gereksinimlerinin toplamıdır. Kamu: ğabileceğine de ancak "sosyal bir Romantiğin" inanabileceğini dü
sal alanda bir politikacının kişi olarak güven yaratabilmesi ölçüsün şünüyordu.
de, inanan kişiler kendi anlamlarını yitireceklerdir. Bir sanat kamu Biz şimdi Tönnies'in bahsettiği "sosyal Romantikler" olduk. Ki
su bağlamında geçerli haliyle yargıların pasiflik ve özkuşku yoluy şinin başkaları karşısında kendisini açığa vurmasının, bu açığa vur
la nasıl askıya alındığını daha önce görmüştük. Dinleyicileri sanat manın toplumsal şartları ne olursa olsun, kendi içinde ahlaki bir iyi·
çıyı yargılamayı değil onunla birlikte heyecan duymayı, onu yaşa- olduğuna inanırız. Kitabımızın başında anlatılan mülakatçıları
288 mayı ister. Aynı şey politik "kişilik" için de geçerlidir. Onun dinle anımsayın. Muhataplarının açığa vurduğu her yeni şey karşısında'
yicileri de kendilerini kaybederler. Onun kendileri için neler yapa kendileri de yeni şeyler açıklamazlarsa onlarla insani ve otantik bir
bileceğinden çok kim olduğu üzerinde odaklanırlar. Bu oluşumu, ilişki kuramayacaklarına inanıyorlardı. Yoksa karşılarındaki insan-1
grubun ego çıkarlarının askıya alınması olarak adlandıracağım. Pek !ara bir "nesne" gibi davranmış olurlardı ki, nesneleştirme kötü bir1
zarif bir deyim olmamakla birlikte kullanışlı bir ekonomik ve psi şeydi. Buradaki cemaat düşüncesi, kişilerin kendilerini ötekilere·
kanalitik bileşimdir. Bu süreç, 19. yüzyıl başkentlerinin politik ya açığa vurdukları zaman onları birbirine bağlayan bir dokunun olu
şamında belirginleşmeye başlamıştı. şacağı inancından kaynaklanır. Aralarında psikolojik bir açıklık ol
Günümüz mahrem toplumunun ikinci özelliği cemaate yaptığı mazsa, toplumsal bir bağ da olamaz. Cemaate ilişkin bu gözlem,
güçlü vurgudur. Bildik tanımına göre bir cemaat bir mahalle, harita gizlenme ediminin, maskelerin, insanların ortak yanını oluşturduğu
üzerinde bir yerdir. Bu tanımlama, 19. yüzyılda şehrin farklı yerle 18. yüzyıldaki "sosyal" [sociable] cemaatin tam karşıtıydı.
rinde bulunan insanların farklı yaşamlar sürmeleriyle, şehrin atomi Hangi türden olursa olsun bir cemaat bir dizi töre, davranış ve
ze olması yüzünden şimdi genel olarak benimsenen bir anlam içe öteki insanlara karşı takınılan tavırla sınırlandırılamaz. Cemaat ay
riyor. Ancak, bu bildik tanım aşırı dar bir yaklaşımıdır da. İnsanlar nı zamanda kolektif bir kimliktir; "kim olduğumuzu" dile getirme
bir arada yaşamalarından kaynaklanmayan türden çok çeşitli cema biçimidir. Fakat sorunu bu noktada bırakırsak, mahalleden ulusa
at yaşarriları sürebilirler. kadar belli bir grup içindeki insanlar kendilerini bir bütün olarak
Sosyolog Ferdinand Tönnies, gemeinschaft ile gesellschaft kav- . gördükleri sürece, her toplumsal gruplaşmanın cemaat olarak gö
ramlarıni karşılaştırarak cemaatin coğrafya dışı anlamını betimle rülmesi gerekir. Sorun, bu kolektif kimlik görüntülerinin nasıl oluş
meye ça"lıştı. Gemeinschaft başkalarıyla dolaysız ve açık duygusal turulduğu ve "Biz kimiz?" sorusuna bir yanıt vermek için insanla
ilişkilerin yaşandığı cemaattir. Tönnies cemaat düşüncesini ge rın hangi araçları kullandığıdır.
sellsclıaft'ın (toplumun) karşısına koyarken, aynı zaman diliminde Cemaat kimliği, en basit şekilde, savaş ya da doğal felaket gibi
var olabilen iki farklı yaşamsal durumu betimlemeyi değil, tarihsel nedenlerle bir grubun yaşamının tehdit edilmesi durumun.da oluşur.
bir zıtlık yaratınayi hedefliyordu. Gemeinschafı, ona göre, geç dö Bu tehdit karşısında insanlar kolektif eylem içine girerken kendile
nem Ortaçağ'da, kapitalizm ve kentleşme öncesi dünyada ya da ge rini birbirlerine yakın hissettikleri gibi, onları sıkı sıkıya bağlaya
len�ksel toplumlarda var olmuştu. Öteki insanlarla doğrudan ve · cak imgeler ararlar. Kolektif özimgeyi besleyen kolektif eylem: Bu
açık duygusal ilişkileri kapsayan gemeinschafı ancak hiyerarşik ittifak, Eski Yunan politik düşüncesindeki ideallerden 1 8. yüzyılın
toplumlarda olanaklıdır. Gesellschafı ilişkileri ise tersine, sabit sta kahvehane ve tiyatrolarındaki konuşmalara kadar uzanır. Karşılıklı
tülerden çok istikrarsız sınıfların ve işbölümünün olduğu modem konuşmalar insanlara bir araya gelerek bir "kamu" oluşturdukları
hissini verir. Genelde güçlü bir kamusal yaşamı olan bir toplumda
Son yüzyıl içinde, kolektif kişilik cemaatleri oluştukça, ortak
ki "cemaat duygusu" ortak eylemin yarattığı bu birlikten ve payla
imgeler ortak eylem için caydırıcı güç olmaya başladı. Kişiliğin
şılan bir kolektif benlik duygusundan doğar.
kendisi anti sosyal bir içerik kazandığında, kolektif kişilik de top
Fakat kamusal yaşamın silindiği dönemlerde ortak eylem ve ko
lum içinde grup eylemine dönüşmesi güç, hatta bizzat ona düşman
lektif kimlik arasındaki ilişki de sona erer. Sokakta birbirleriyle ko
· bir grup kimliği haline geldi. Cemaat, kolektif eyleme değil de ko
nuşmayanlar, grup olarak kim olduklarını bilebilirler mi? O zaman
lektif varlığa ilişkin bir fenomen haline geldi; bir istisna dışında.
kendilerini bir grup olarak görmeyeceklerini söyleyeceksiniz; oysa '.
Grubun yürütebileceği tek etkinlik arınma, başkalarına ' be�z_eı:'.�
geçen yüzyılın kamusal yaşam koşulları, en azından modem za-.
yenlerin" reddedilıneleri ve cezalandınlmalarıdır. Kolektif kişılıgın
manlarda bunun böyle olmadığını göstermektedir. Kafelerde tek
olusturu
' lmasında kullanılabilecek simgesel malzemelerın ıstıkrar
sız olınaları nedeniyle, cemaatçe arınma sonsuza kadar sürer.
başına oturan sessiz insanlar, bulvarlardan kurula kurula geçerken Bu,
� hiç kimseyle konuşmayan flaneur'ler özel bir ortamda olduklarını .
ülkelerine sadık Amenkalılar, otantik Aryan1ar, " gerçek" devnmcı- .
. 29 1
-·
Bana gelince, çıkarmayı istediğiniz kararın altında benim imzam olmaya� queville'i dehşete düşüren şey de kişiliğin bu gücüydü. Tocquevil-
caktır. Bu kanlı bayrağı bana ancak ölüm kabul le şöyle yazıyordu:
gibi kesin bir şekilde onu reddetmelisiniz. ettirebilir. Sizler de benim
Hiç kimsenin [Lamartine'in] doğurduğu yoğun coşkuya benzer bir coşku
Lamartine bu sözlerini daha önce Histoire des
Girondins'te de yaz
verebilrnisi olduğunu sanmıyorum. İnsanların taşkın bir putataparlıkla na�
mıştı ve bu satırları anımsaması zor olmadı.
sıl sevcbi diklerini bilmek için korkunun uyardığı böyle bir sevgiyi gör�
Kitapta, bu cümleler müş olmak gerekir.140
1791 'deki Jirondenlerin önde gelenlerinden
birinin ağzıyla veril
mişti. Lamartine'in söylevleri üzerine Bartho İşbaşındaki bir Lamartine, Beşinci Cumhuriyet'te işbaşında olan
u'nun yaptığı araştır
malar sayesinde biliyoruz ki, Lamartine çoğu De Gaulle gibiydi ya da yozlaşmış haliyle, yolsuzluk suçlamalarına
konuşmasını önceden
prova ederdi ve sıklıkla ayna karşısında çalışır karşı kendisini savunan Richard Nixon gibi. Eğer lider, dikkatleri
dı. Kendiliğinden bir
ılhamla konuşuyormuş gibi görünürdü. Gerçek kamu içinde hissedebilme kapasitesi üzerinde toplayabilirse kendi
te dış görünüsünü
dakika dakika, tıpkı Garrick'in sesinin '
tonlarını ayarlaması gibi sine baskı yapanların taleplerini meşru olmaktan çıkarabilir. Fakat
planlıyordu."" bu tek bir biçimde anlaşılmamalıdır. 19. yüzyıldaki devrimci baş
Söz konusu yığının pasifliğinin belirtileri kaldınlarda lider, orta sınıf örf ve iidetlerini, yani sanat karşısında
nelerdi? Düşman bir
görgü tanığı olan ve Daniel Stern adıyla yazan
aristokrat bir kadın sessizliği, tiyatro dışında ve hem de işçi sınıflarında heyecanın do
ayrıntılı bir anlatı kaleme alır. Kalabalık Lamar
tine'in ne hedefledi rukta olduğu bir anda işçi sınıfı üyesi izleyicilerine empoze etmeyi
ğini anlamak için, sözcüklerinin akışına dikkat
etmek zorundaydr başarmıştı. Modern politikacılar da sınıfsal yapılan çeşitli olan iz
çünkü onun ideolojik bir sorunu yoktu, tuttuğ
u taraf da önemli de · � leyici üzerinde aynı baskıyı uyguladılar. Dahası, süslü retorik artık
ğildi ama nasıl konuştuğu önemliydi. Dikka
tlerini verdiklerinde el moda değildi, ama geçmişle bugünü bağlayan da bu retoriğin kul
de ettikleri şey çok durağandı; onun duygu
patlamaları. O günlerde lanımı ve işleviydi. Ateşli günlerin başlangıcında Laınartine'de
kalabalıklar, Stem'in anlattığına göre, onun
etkisi altına girerek gördüğümüz, sınıf çıkarları üzerinde yer alan kişilik kültürünün gü
"aklın almayacağı bir sessizliğe" gömülüyorl cüdür. Marx, bu ·devrimci hareketin "şairane ve zarif: sözler"ini
ardı. K�ndi acılarını,
çıkarlarını unutuyorlardı. Lamartine onlara "gerçek mücadele" ile ilgisiz görerek, hafife almakla korkunç bir
bağırmadan da hissede
bildiğini, kendi kendini denetlediğini söyled
iğinde, onların şamata hata yaptı. Çünkü sınıf mücadelesini yenilgiye uğratan o, şairane ve
lı ereksiz protestolarını aşağılayan bir zıtlık zarif sözlerdi.
� sergiliyordu. "Kalaba
lıgın..... coşkusuna tek başına benzersiz Tocqueville de Lamartine'i yalnızca rejimin kuklası olarak gör-
bir belagatle boyun eğdir-
mekle ona karşı çok acımasız davrandı; Lamartine ise Dışişleri Ba bir rejimin bile yıkılmasına yol açabilecek şansa bağlı frrsatlan ya
kanı gibi hizmet verdi ve modern bir tarihçi olan William Langer' a kalamaya hazırlardı. Lamartine'in söz konusu aşırı unsurları sustur
göre, ma yeteneği kişiliğin kamu içindeki gücüne bir kanıt olurken, aynı
zamanda da bizzat o kamusal kişiliğin üzerindeki ironik sınırın l;ıir
.....dikkaf:.ılı bir gerçekçi olduğunu gösterdi..... Palmcrston'un hemen bc göstergesidir. Günlük düzen gerekliliği kendisini nihayet dayatınca,
niınscdiği bir barış politikası ilan etti. Gerek Britanya kamuoyu gerekse de
Dışişlcri Bakanlığı Lamartine'i övgü ile karşıladı. Besbelli ki o aklı başın mayıs ortasından itibaren, sokakları dolduran insanlar Lamarti
da biriydi. ne' den çabucak bıktılar. İradelerini kişi olarak onun egemenliğine
bırakmak istemiyorlardı artık, ona olan ilgilerini yitirmişlerdi. Ma
Fakat Paris'in devrimci yığınlarının gözünde onu popüler kılan bu
yıs sonunda ise posasını çıkarıp atınışlardı bile."'
yetenekleri değildi; izlediği dış politika aslında oldukça tepki top-
Kişiliğin grup çıkarlarını askıya alabilme gücünün kaynağına ,
300 lamış ve zayıf bulunmuştu. Devrimin ilk aylarına ilişkin olarak dik
geri dönersek, bir kez daha 19. yüzyılda egemen olan içkinlik öğre- j
kat edilmesi gereken şey şuydu: Lamartine'in sık sık kamuoyunun
tisine, dolayımsızlık inancına ulaşırız. Kişiliğin gücü öyle bir güç
önüne çıkµıası, onun dikkafalı dış politikasıyla yıkılan kamu deste
tür ki, verili bir anda kamusal görünüm kazandığında, tüm geçmi
ğinin yeniden sağlarunasına yönelik bir önlem olarak işlev görüyor
şin ağırlığını, acılı deneyimlerin anılarını, yaşam boyu edinilen ka
du.141
naatleri ansızın dağıtır. Bir kalabalığın bu koşullarda pasifize ola
1830 ile 1 848 arasında görebildiğimiz bir fark da, 1848'le bir
bilmesi için, güçlü bir kişinin görünüşü ve davranışı mutlak bir du
likte Halk artık ortak önlemler alınarak gözetilemeyecek heterojen
rum olarak alınmalıdır. Kalabalık, kamusal şahsiyeti, eylemleri, ba
çıkarlara sahip bir topluluk görünümü kazanmıştı. 1848 yılında,
şarılan ve ideolojisiyle sınamaktan ve ölçmekten vazgeçince bellek
burjuvazi aynı anda hem devrimdeki öncü sınıf hem de kalabalığın
yitimi ortaya çıkar. Tözün bu şekilde değerlendirilmesi, "metne"
gözünde düşmandı. Lamartine halka ilkesel olarak inanıyordu, fa
böylesi bir ilgi gösterilmesi bir grubun ego çıkarını biçimlendirir.
kat tek tek kişiler olarak onlardan hoşnut değildi. Bir· ulusun "asa
İçkin anlam kodları bu ego çıkarının işlerlik kazarunasına karşıdır.
letle" yönetilmesi gerektiğine inanıyordu, fakat asil insanların en
Bu kodlar modern sekülarizmin şartlarını oluşturur.
iyi şekilde bu ilkeyi hayata geçirip geçiremeyecekleri konusunda
Genellikle kalabalığın kaypak olduğu ve başlarına güçlü biri
kaçamak laflar ediyordu. "Şiir"in bir ulusu yücelttiğine inanıyordu,
geçtiğinde kolaylıkla denetim altına alınabilen bir sürü olduğu var
bununla birlikte de haftarun altı günü 1 2'şer saatlik çalışma ile ya
sayılır. Oysa bu genel geçer varsayım doğru değildir.
da farelerin istila ettiği bir apartman ile şiirin ne ilgisi olduğundan
Yığınların denetim altına alınması, bir lidere boyun eğme tarz
emin değildi. Bu nedenlerle, Lamartine' in sınıfından olan insanla
ları, bir toplumda hüküm süren temel düşünce ilkelerine bağlıdır.
rın yönlendirdikleri olaylan anlamaları büyük bir sorundu. Onlar
Modern bir kalabalıkta sınıf çıkarları üzerinde egemenlik kuran ki
sahte Cumhuriyetçiler değil, gerçekten çelişkili duygular taşıyan
şiliği anlamak için, sanıyorum, sektiler ve dinsel inançlar arasında
kişilerdi.
ki farklara geri dönmeliyiz. Örnek olarak, Lamartine ile Rönesans
Parisli kalabalığın karşısında konuşan Lamartine halkın, işçi sı
Floransa'sındaki devrimci bir rahip arasındaki farkları ele alalım.
nıfının devrim sırasındaki en aşırı duygularıyla yüz yüzeydi. Nisan
1484'te San Giorgio manastırında genç bir papaz oturmuş arka
1 848 seçimlerinde Paris emekçi sınıfları orta sınıfın adaylarına oy
daşını bekliyordu. Aniden kilisenin Tarırı tarafından korkunç birce
verdi: Yalnızca 12 sosyalist delege seçilmişti ve Blanqui, Raspail
zaya çarptırılacağı inancına kapılmıştı. Bu durumda birinin felake
gibi önde gelen radikaller başarısız oldular. Yine de, ?ınıflar arası
te uğrayanlara öncülük etmesi gerekecekti ve manastır bahçesinde
uzlaşmazlık her yerde sürüyordu. En uzlaşmaz olanlar, sokaklarda
otururken, Savonarola, kendisinin öncü kişi olacağına ilişkin güçlü
sesi en çok duyulan ve en aktif olanlardı; onlar halkın desteklediği
bir duyguya kapıldı. On yıl içinde, Floransa' da kamuoyunun öncü
gücü oldu. !494'te kent dış güçlerin tehdid
. Floransa'nın düşmanlarıyla uğraşırken
i altındaydı. Savonarola, Bu, şiir, belagat, resim ve heykel gibi neredeyse yok ol�aya yüz t��muş li
kentin temsilcisi ve aynı za.� beral disiplinleri yeniden yaşama döndüren hır. altın çagdır..... ve tum bun
manda da kent duvarları içindeki ahlaki lar Floransa'da olmaktadır.
ses idi. Floransalılara o şa- ·,,
tafatlı görüntülerinden kurtulmaları, iffetli
tapları ve giysileri yakmaları çağrısında
olmayan resimleri, ki- r · • Yüz yıl sonra, Burckhardt'ın çizdiği tablonun tarihsel a�ıdan eksik
bulundu. Bu çağrıya yanıt . :
· · !eri oldu iiu görülüyor, çünkü tabloda bu vakur dunyevılıkle koklerı
verenler arasında tablolarının çoğunu alevle e
rin içine atan Botticelii '
de vardı. Ancak, Lamartine gibi Savonarola
da bir halk lideri ola · daha çok Ortaçağ'a uzanan karanlık duygular yan ana'.d 144 r, :· "
.
rak kariyerinin ansızın sona erdiğini, kentli Robert Lopez, Rönesans düşünürlerı arasında sureklı bır sıkın-
yığınları disipline sokan
gücünün de yitip gittiğini gördü. 143 tı"dan ve insanlığa ilişkin bir "karamsarlık"tan söz ediyor. Bu sıkın-
Aralarında dört asır olan popüler liderle tı, bunalım, yalnızca din adamları değil, Machiavelli gibi politik�
ri karşılaştırmak suyu
02 yağ ile karışt cılar ve Leonardo ve Michelangelo gibi sanatçılar arasında da go-
ırmak gibi bir şey. Fakat bu iki kişi öylesine
benzer de
rülüyordu. Kültürlü elit kesimin "eskataloj�' bir açlığı" old ğu � 301
neyimler geçirdiler ki aralarındaki belli bazı
farklılıklar hemen açı
ğa çıkıyor. Her ikisi de hitabet gücüyle söylenir. Pico della Mirandola gibi rasyonalıstler bıle Kabala nın
var kendi yok bir yetkilisi olmadılar hiç.
yönettiler; hükümetin adı \ mistik isaretlerini incelemek için bir hayli zaman harcıyorlardı. Şe-
Her ikisinin de itibarı ay
nı retoriksel duruş üzerinde temelleniyo
rdu: Onlar, öncülük ettikle
• {
hirli kit e arasında Kilise'ye ve Ortaçağ'ın dinsel imgelemine duyu
ri insanların namus bekçileri ve akıl hocal .. lan inanç gücünü koruyordu.'"
arıydı. İkisi de onları din . . .
Dinsel baö, Floransalıları bir arada tutan bırkaç egeden bırıydı.
.. _ .
çağ'ın o düşsel insan uykusundan uyand le ilgili ]480'lerdeki birkaç sınamanın ardından, 1490'da Floran
ırılmış ilk seküler şehirler
olarak ele alıyordu. Burckhardt 'ın analiz ?
sa'ya yerleşti, 1491 'de San Mar�o'nun aşrahibi oldu e daha son
;
i Marsilio Ficino gibi Rö
nesans liderlerinin düşüncelerini temel almak raki dört yıl boyunca da şehrin ahl1iki vıcdanı olarak hızmet verdı.
taydı. Ficino şöyle ya .
Savonarola da, Lamartine gibi açık ve özgün bir düşünür değıl-
zıyord u:
di. Felix Gilbert, Savonarola'nın entelektüel yaşamının pek çok ala
*Dünya ve hayatın sonrasına ilişkin öğ reti. (ç.n.)
kasız kaynağın karışımıyla biçimlendiğini, teolojik dogmalarının ·daha dindar olmanız gerekir."'"
da alışılmış klişeler olduğuna işaret ediyor. İnsanların onun etrafın Lamartine'in dünyasında, hiçbir şey o anın ötesine geçmez. Dış
da toplaşma nedeni onlara özel bir dünya görüşü sunması değildi.'" görünüşler kendine yeterlidir, kendine göre gerçektirler; sonuçta,
Onlara verdiği, yaşamlarının ne kadar utanç verici olduğu, bunu izleyiciler bir kez disipline sokulunca, pasifleşirler. İzleyicilerin
değiştirebilmek için ne yapmaları gerektiği şeklinde çok basit bir tüm gördüğü, konuşmacının kendilerinden üstün olduğudur. Öyle
mesajdı. Savonarola'nın konuşmaları kokuşmuş lüks yaşamın en ise nasıl oluyor da ona uysalca boyun eğmeyi doğru buluyorlar?
küçük ayrıntılarını dramatize ediyordu. En çok kullandığı araç tak Rahip clış görünüşler dünyasını aşan bir gücün aracısı olduğu için,
litti: "Şimdi kürkler içinde olsaydım, ne kadar da gülünç olurdum." izleyicileri utandırıldıkları ve rahibi kendilerinden üstün gördükle
Kendisini dinleyenlere bir ayna tutarak, kişi olarak kendisi üzerin ri o dolaysız durum içine hapsedilmiş değildirler.
de yoğunlaşmalarını sağlıyor, baktıklarında ise, onlara kendisinde Bu rahibin teşvik ettiği en ünlü eylemlerden biri, şehirdeki "şa
304 somutlaşan günalılarının ne kadar korkunç olduğunu göstermiş olu tafatlı şeylerin" yakılmasıydı. 1496 ve 1497'de Savonarola artık �
yordu; bunun ardından ansızın durumu onların aleyhine çevirerek yürürlükte olmayan eski bir göreneği hortlattı. Floransalı çocukla
yaptıkları:iıdan dolayı onları cezalandırıyor ve yaşamlarını nasıl de rın kapı kapı dolaşıp küfür sayılan lüks resimleri, kürkleri, giysi ve
ğiştirmeleri gerektiğini en ince ayrıntılarıyla anlatıyordu.'" kitapları toplamaları için bir gün düzenledi. Toplananlar şehirde
Savon;ırola 'nın konuşması başlaclığında dinleyicileri ona karşı merkezi bir yere yığılıyor ve çoğu o an uydurulan dualarla yakılı
genellikle düşmanca, hatta bayağı saldırgan bir tutum takınıyorlar yordu. Botticelli'nin de çocukların baskıları karşısında tablolarıyla
dı. Yalnızca kiliselerde değil, kamusal meydanlarda, önceden hazır ateşe katkıda bulunduğu sanılıyor.'"
lık yapmaksızın, pazar yerlerinde de konuşmalar yapıyordu. La Thomist düşüncede, içsel tören ile dışsal tiyatro arasında bir ay
ınartine gibi tüm dikkatleri kişi olarak kendi üzerinde toplarken on nın yapılır. Erkek ve kadınların, mükemmel olmayan varlıklar ol
ları utandırıyordu ve an be an sergilediği duygularını konuşmasının dukları için dışsal törene gereksinimleri vardır. Ortak dualar, tütsü
konusuna dönüştürüyordu. Rahip, yine de şairden iki şekilde fark ler ve müzik Tanrı 'nın kutsandığı iç dünyaya giden yollarclır. Dış
lıydı. sal tiyatro "büyüleyici erdem" yerine geçer. Savonarola'nın yaptığı
Öncelikle, rahip, dinleyicilerini susturmak ve onları zaptetınek da dışsal tiyatro için sahneyi kiliseden şehre taşımaktı."'
ten daha fazlasını hedefliyordu. Davraruşlarıru değiştirmek için on Büyüyü, aşkınlığın dogmalarını, rahipler ve onların abuk sabuk
ları eyleme teşvik ediyordu. Lamartine ise yalnızca pasifleştirmeye luklarını başından savmanın bedeli insanların büyük bir politik ko
çalışıyordu. Rahip dinleyicilerden yanıt beklerken, şair yalnızca bo nuşmacı tarafından uyuşturulmaya hazır hale gelmeleridir. O ko
yun eğdirmek peşindeydi. Bütün yer ve zaman, ortam ve niyet fark nuşmacının icrasının kalitesi dışında başvurulacak hiçbir standart,
lılıkları göz önünde tutulduktan sonra, rahibin niçin reform terimle hiçbir gerçek yoktur. Oysa rahip her zaman aşkın bir gücün temsil
riyle, şairin de niçin feragat etme terimleriyle konuştuğu konusun cisi olarak rolüne bağlıdır. Tarırısal inayetin somut simgesi olabilir;
da geriye temel bir yapısal neden kalır. Bu rahip, herhangi bir rahip fakat ona sahip olduğunu asla iddia edemez. Rahip kendisine ina
gibi, yüce bir gücün yalnızca bir aracıydı. Kamu içinde, kişiliğine nanların zihinlerini dumura uğratır, fakat onların ifade güçlerini öz
iliştirilmiş anlamın tümü başka bir dünyadan geliyordu. Rahip ola gür bırakır; gerçekten de, ritüel adı altındaki tüm dramatik eylem
rak, ne denli doğrudan merak uyandırıcı olursa olsun, görünüşü lerle onları kendisi ile Tanrı'yı paylaşmaya teşvik eder. Seküler po
kendi başına asla bir anlam taşımıyordu. Retorik gücü her zaman litikacı, yandaşlarına somut olanın, dolaysız anın mutlak gerçekliği
kişiliğinin ötesine uzanır. Dinleyiciler ritüel eylemlerle Tarırısal inancını verir ve bunu yaparken de onların kendi ifade güçlerini ve
olana katılarak, ona kendileri üzerinde etkili olduğunu gösterirler. kendi ego çıkarlarını yıkar. Dinsel ve sektiler koşullarda insanlar iki
Bossuet'nin sözlerini anımsayın: "Belagat sizi duygulandırıyorsa farklı uyuşturucu kullanırlar: İlki kafalarını bloke eder, ikincisi ise
iradelerini.
neyi kapsadığı onlar için bir gizdir. Ledru-Rollin, bir a;kadaşına
Bir disiplinci, ister rahip ister sektiler bir
lığa ,.Siz rezilsiniz" ya da "Siz bana muht
hatip olsun, bir kalaba şöyle yazıyordu "M. Lamartine herkesi duygulandırmıştı/fak t o � �
açsınız" dediğinde "siz" nuyu ya da ne söylediğini hiç hatırlamıyorum." Ledru-Rollın m,
derken kimi kastetmektedir? Rahip insanı
n bütününü kastetmez, merkez solun bir lideri olarak, elinde 1 848 'de işçilere hitap eden
çünkü insanoğlu bütünüyle bu dramatik ilişkiy
e ya da herhangi bir saiYlam bir metin vardı. Bu, onların çıkarlarını ve taleplerini dile ge-
"
dünyevi meseleye dahil değildir. İnsanın
bir yanı, Tanrı 'nın doku tiren bir metindi. Gelgelelirn neden söz ettiği bile hatırlanmayan
nabildiği yanı, her zaman bu dünyadan
ve bu dünyadaki günahla Lamartine ile kıyaslandığında, smırlı bir ilgi uyandırıyordu.
rından uzaktır. Paradoksal biçimde, Savon
arola gibi bir rahibin si ı 825-1848 arasındaki yıllarda, politikacılar kendi retorikleri ve
zin rezil olduğunuzu söyleyebilmesinin ve
sizin kendinizi bağışlat kendi kamusal görüntüleri üzerinde salıne sanatçıları, özellikle de
manızı bekleyebilmesinin nedeni de budur
. "Siz"in bir yanıruz, ya-
� ni iradeniz ile günahlarınız arasında belli bir
mesafe vardır.
aktörler ve erkek solo şarkıcılar ile ilişkili olarak düşünmeye başla-
. " ,.
dılar. Liszt'in arkadaşı ve hayranı olan Lamartıne, Lıszt ın kamusal - 30
7
Dolayımsız mevcut olanın gerçek olduğu
modem sektiler kül ününü kıskanıyordu ve "Yarattığın coşku ile dünya yönetilebilirdi"
türde kalabalığa ikna edici bir şekilde "Siz
rezilsiniz" denilince, on diyerek hayranlığını belirtiyordu. Ledru-Rollin, aktör Frecterick Le
lar bu rezilliklerinden nasıl kurtulabileceklerd
ir? Benliğin tamamı maitre'in kamu üzerindeki etkilerini inceledi ve taraftarlarına,
suçluluk duyar. Rezil biri olmaktan kurtul
manın tek yolu kişinin Fransa'da solun zafer kazanmasını istiyorlarsa Frecterick'in neden
kendini göstermemesi, dikkatleri üzerine çekec
ek biçimde davran Parisli yığınlar için bir kahraman olduğunu öğrenmeleri öğüdünü
mamasıdır. Konuşmacı, "Bana muhtaçsınız
" dediği zaman ona ina verdi. Geraldine Pelles, !830'larda Batı Avrupa'da kahramanlık
nırsanız, o an için kendinizi bütünüyle ona
teslim edersiniz. İnsan� sembollerinin genel bir "aktanmı"ndan bahseder. Farklı bakış açı-
!ar grup olarak ego çıkarlarını bastırmaya
karşı zayıftırlar. Duygu ları olan insanlar, bir zamanlar politika için duydukları coşkuyu sa-
sal eşitsizlik sorunu hatiple dinleyicileri arasın
da çok daha fazla or nat alanına aktarmaya başladılar. Napolyon efsanesi sönünce, Sa
taya çıkar. Eşitsizlik ilişkide son derece mutla
k şekilde hissedildiği natçı gerçekten inanılır bir kamusal kişilik imgesiyle onun yerini al-
için zayıf kalan taraf sessizliğe gömülür.
Din adamı olmayan kesim, dı. Bu aktarım gerçekleştikten sonra politikacılar sanatçıların nele-
bilim adamları, fenomenler dünyasının
filozofları; yani, ampirik ve re katlandıkları ve nasıl davrandıklarına ilişkin kamusal inanışa gö-
dolayımsız olanı hakikatin ölçüsü halin
e getirenlerin tümü, bu po
re kendi modellerini seçtiler, zira sözü edilen katlanma ve davranış
litik aracı farkında olmadan keskinleşti
rmiştir.
biçimi kalıramanlığın yeni bir ölçüsünü oluşturuyordu.'"
"Karizma" sözcüğü, bir kişinin "İnayet"e
mazhar olduğunu gös Lamartine, bu karizmatik imgelem aktarımının ardından gelen
.
terir. Bir rahip için "Inayet"in anlamı, kendisi bir ritüeli ya da
bir politikacıları temsil eden ilk şahsiyetti. Napolyo� 'dan beri Lamar
ayini yönetirken Tanrı 'nm gücünü geçic
i olarak ona aşılamasıdır. .
'. ;
tine'in yaşadığı toplum oldukça uzun yol katetmışt . Aus erht za z.
Sokakların rahibi Savonarola için, bu .
anlamı bir parça değiştirip
ferinden sonra, eski bir düşmanı, Napolyon'u Sezar dan oen gorul�
onun karizmasıru dinleyicilerinde yaşam .
larını değiştirme istemi memiş "'cesareti ve girişkenliği'' nedeniyle övmüştü.. Rusya'dakı
doğuracak duygulan teşvik ederek göste
rdiğini söylemeliyiz. Ra bozgundan sonra da, aynı kişi onu delilik sınırlanndakı nafile çaba
hip, kendi reform eylemlerine bir katal
onların gözünde Tanrı 'nın habercisidi
izör hizmeti gördüğü sürece �
sı nedeniyle yermişti. Napolyon 'un karakteri, yaptığı işler en. çıka
r.
rılıyordu, oysa Lamartine'in kamunun gözleri önünde hıçbır şey
Şayet Lamartine' i karizmatik bir icrac
ı olarak adlandırmamızın yapması gerekmiyordu. Formel . sanatlardaki icra kuralları metnın
bir anlamı varsa, dinleyicilerinde, onlar
da kesinlikle bulunmayan
aşkınlığıru getirdi; politikaya uyarlarsak, bu kurallar ıcracıyı ıcra
bir şeye kendisinin sahip olduğu duygu
sunu yaratabildiğini söyle k
atından ayırdı. Lamartine'in ln1şağı tarafından artık ey mlerden
memiz gerekecektir. Ama bu "şey"in
ne olduğu, ondaki "inayet"in
yola çıkılarak anlaşılamayan kişilik, kendine ait bağımsız bir statü
kazandı. Onun çağını bizim çağımızın tohumu kılan da bu kopmay ortak kin1liğinize ilişkin bir fikir oluşturursunuz.
dı. Şifre çözme, ayrıntı sayılacak bir davranışı bir karakter durumu
Lamartine gibi bir konuşmacının gizli gücü, mistifikasyondan nun bütününün simgesi olarak almaktır. Tıpkı bir fular renginin, bir
yararlanmasından kaynaklanıyordu. Elinde hiçbir metin yoktu, bu bluzdaki kapatılmamış düğmelerin sayısının bir kadının cinsel ra
sayede de herhangi bir dışsal hakikat ya da gerçeklik standardı ile hatlığım siffigeleyebilmesi gibi dış görünüşteki ve davranışlardaki
ölçülmekten sıyrılıyordu. Niyetlerinin ve duygularının niteliğini çok küçük ayrıntılar politik tavrı simgeleyebilir. Bu ayrıntılar, ide
değiştirerek, yönetme meşruluğunun kendi başına yeterli bir teme olojiyi ne tür bir insanın benimsediğini gösterir gibidir. Örneğin, iş
line dönüştürebilir ve böylece, eğer bir Goebbels olsa, normal ze çi sııufından bir konuşmacı çok şık giyinmişse onun kişisel görünü-
kalı çok sayıda insanı Yahudilerin hem komünist hem de uluslara şündeki bu aykırılığa öylesine dikkat edersiniz ki, her söylediğinin
rası bankerler olduklarına inandırabilirdi. Bunun, bir yığın insanı bir yanılsama olduğuna inanmaya başlarsınız. Bu durumda, ne an-
.I08 Jo
bir bakireq.in yaptığı doğuma inandırabilmekten daha mı az, yoksa latmak istediğini nasıl göründüğüne bakarak çözmüş olursunuz.
daha mı çok mistik olduğu tartışmaya açıktır. Benzer şifre çözümü edimleriyle politik bir topluluk anlayışı
Proleter devrimleri çağı sona erdi; Romantik icracılar çağı da. oluşturulabilir. Bir görüşü ya da ötekini benimseyen kişiler arasın
Renk, tutku, tumturaklı sözler olmaksızın zamanımıza kalmış oları da, anlayışınıza en çok hangisinin uygun düştüğünü belirlemek için
şey, idrak yapısıdır: İnandırıcı bir kamusal olay, inandırıcı bir ey ayrıntıları ararsınız. Bu ayrıntılar, sizin için, çelişkinin gerçek ka
lemle değil, inandırıcı bir kamusal kişilik tarafından yaratılır. Poli' rakterinin göstergesi olur; çelişkinin neye ilişkin olduğunu simge
tika ve sanatın buluşmasının sahiden estetik nitelikleri yitirildikten ler. İdeolojinin, inanılır olup olmadığı bu ayrıntıya ilişkin davranış
sonra, geriye kalan yalnızca cehaletperverlik; bir "kişilik politika lar yoluyla ölçülmeye başladıkça, politik mücadelenin kendisi de
sı"nın felç edici etkisidir. dalıa kişisel hale gelir. Küçük anlar ya da olaylar büyük önem taşır
görünürken, politik dil minyatürleşir; çünkü bu ayrıntılar sayesinde
kimin kavga verdiğini ve böylece kendinizin hangi tarafa ait oldu
B . GEMEINSCH AFT ğunuzu öğrenirsiniz.
Bu yolla oluşan politik cemaat bir gemeinschafı'tır. Burada, in
Lamartine'in deneyimi Sol için bir ders olarak okunabilir: Kişiliğe sarılar nereye ait olduklarını bilebilmek için kendilerini açığa vur
duyulan inanç, işçi sınıfının kendisine ve çıkarlarına ilişkin anlayı mak üzere başkalarını ararlar ve açığa vurma edimleri neye inanıl
şını yıkabilir. Çıkarılan ders, kişiliğin modem kültürde algılanış bi ması gerektiğinden çok kimin neye inandığını simgeleyen ayrıntı
çimiyle, gerçek bir politik cemaatin düşmanı olduğudur. Ancak, bu ları kapsar. Bir benliğin açığa çıkarılması politik yaşamın gizli gün
ders çok basit kalıyor. Lamartine tarafından kullanılan kişilik mal demidir ve fantezide, kimin kavga verdiğini açığa çıkaran bu ayrın
zemeleri ve kendini ifade simgeleri politik bir mücadele içindeki tılar, kolektif bir kişiyi temsil etmek üzere şişirildiğinde, politik ce
gruplar tarafından kolektif olarak kullarulabilir. Savaşan kamplar maat ideolojik özelliğinden sıyrılıp ahlfild bir katılığa bürünür.
kendilerini savaşan kişiler olarak görebilirler: Kamplardan birinde Üyeleri arasında alt düzeyde etkileşim olan, bireysel, istikrarsız
ki ya da ötekindeki insanlara benzerliğinizle kampların birine ya da kişilik fikirlerinin baskın olduğu bir toplum, fantezi aracılığıyla
ötekine ait olabilirsiniz; bu benzerliği onların davranışlarını göz ' muazzam ölçülerde yıkıcı kolektif kişiliklerin doğmasına zemin ha
lemleyerek ya da kendi davranışlarınızla karşılaştırarak kuramaya zırlar. Kolektif kişi fantezisi şaşaalı alına eğilimindedir, çünkü çok
cağınız gibi onların ihtiyaçlarının sizin ihtiyaçlarınıza benzeyip az sayıda simgesel ayrıntı dışında ötekilerle ilgili gerçek bilgi çok
benzemediğine karar vererek de kuramazsınız. Sekizinci bölümde , sınırlıdır. Kolektif kişinin özellikleri yine aynı nedenle soyuttur.
geçen "şifre çözme" [decoding] yoluyla ötekilere benzerliğinize ve .· Kolektif kişi kolaylıkla ilgi alanı dışına çıkabilmektedir. Bu bir ya-
·
karışabilirdi. Politi
nıyla soyutluğundan, bir yanıyla da kişiliğin algılanma tarzlarının tak davalar ve ortak inançlar ortak benliklerle
ya da devrim ci niucadelele
algılanan kişiliği istikrarsızlığa itmesindendir. Ve son olarak, kolek kadaki bu cemaatler, politik kavgaların
şehird e görül düğü anla
tif kişilik bir kere oluştuğunda, artık cemaat için kolektif eylem zor rin başka bir yerde değil, yalnızca büyük
tler, şehirdeki yabancılar
dur; çünkü herkes için hiç değişmeyen bir tek kaygı söz konusudur mında "kentsel" değildir. Bu politik cemaa
lama kodunun genel
ki, o da kimin bu istikrarsız, muhteşem kimliğe sahip olup, kimin arasında ortaya çıkan bir görünüşleri yorum
kents eldirler. Politika, sözcüğün
dışlanacağıdır. Böyle bir cemaat dışarıdan gelerılere düşmandır. politik dili etkilemesi anlamında,
büyü k şehirde ortaya çı
Kolektif kişiliğin "gerçekten" kimde somutlaştığı, kimin gerçek bir ikinci anlamıyla "kentsel"dir. Yani, ilk kez
idrak tarzıdır ki, hiçbir
Amerikalı, safkan bir Aryan ya da gerçek bir devrimci olduğu ko kan, sonra da toplum geneline sıçrayan bir
lar özel bir yerden gel
nusunda bir çekişme sürüp gidecektir. coğrafi etken söz konusu olmaksızın, insan
başlarlar.
Geçen yüzyılda kamusal kültürde oluşan çatlaklar bu türden yı miş olanların göileriyle yaşamı görmeye
,
fl. kıcı cemaat fantezilerinin oluşmasını teşvik etti. Kişiliğin kamusal
alana girmesi, bir kolektif kişinin aslında somut bir kişi gibi olma
C. DREYFUS DAVASI : YIKICI GEMEINSCHAFT
sı gerektiği anlamına geliyordu. Bunun tersine, somut bir kişinin de
kendisini kolektiflik içinde görebilmesi gerekirdi ki, bu şemaya gö
jik çatışmarun çifte dramı"
re, toplumsal ilişkiler kişiliğin doğasını dönüştürmez. Yüzyıl orta Dreyfus Davası, "soruşturma ve ideolo
lde bir casusluk öyküsü
larında Delacroix 'nın devrimci bir cemaate öncülük eden alegorik olarak adlandırılmıştır. Soruşturma, teme
Alfre d Dreyfus, Fransa'ya kar
"Ozgürlük"ünün artık inandırıcı olmamasının bir nedenidir bu. Ale dür: Bir subay olan Yahudi yüzbaşı
luk mu yapıyordu? Eğer yap
gorik kişi, kişiliği dönüştürür. Onun yerine, tek bir birey olarak so şı İtalyanlar ve Almanlar adına casus
a atanlar kimlerdi ve bunu ne
mutlaştırılabilen, fantezi ürünü bir kolektif kişi geçmelidir. Kendi madıysa, onun casus olduğunu ortay
asında bulgular açığa çık
lerini bu bireyin kişiliğinde tanıyanlar doğrudan birbirleriyle ko den yapmışlardı? Bu öykünün her aşam
a da ortaya çıkıyordu. Da
nuşmasalar da olur. Gerçekten de, 19. yüzyıl onlara sessizce yalnız tıkça, kanıtın anlamıyla ilintili bir çatışm
kanıtların casusluk eylemine
kalma hakları olduğunu öğretti. Yıkıcı Gemeinschaft'ın temeli bu va uzadıkça, davaya bulaşan taraflar
az ilgilenirken, bu kanıtları
şekilde atılmış oldu: Ortak eylemler yerine, öteki insanlarla bir var ilişkin neler söylediğiyle giderek daha
daha çok çatışan iki cemaati tanımlama
kta kullanmaya başladılar.
lık durumu olan duygusal ilişkiler paylaşılıyordu. Toplum içinde
casus hikayesi cepheleşme
cemaat, yalnızca vites boşa alındığında çalışan bir motora benzedi. Belirli bir anda yollar kesişir ve artık
ane olmaktan başka bir şey de
Cemaat duygusunun yıkıcı etkilerini iki alanda sorgulayacağız: yoluyla cemaat oluşturmak için ceph
.
Ilki ait olmanın dili ve Ocak 1898'de Dreyfus Davası'nda olducru ğildir. Bu kesişme anı Ocak 1 898'dir."'
ır. Eğer tüm dikkatimizi
gibi ait olmayanlarla yaşanan çatışmanın dili. İkincisi ise, orta s :U İşin polisiye tarafı son derece karmaşıkt
suçuna ilişkin sorulara yol
radikallerinin meşru biçimde bir proleter cemaate ait olma diliyle Dreyfus 'u casusmuş gibi gösteren ve
ak bu öykü şöyle gelişmiş
nasıl mücadele ettikleriyle ilgilidir. açan olay üzerinde yoğurılaştıracak olurs
Radikal politikada ya da çatışma durumunda, cemaat dili ku ti: 154
i ataşesine gönderilmek
rumsal ya da ideolojik meseleleri psikolojik sorunlara dönüştür Eylül 1 894'te Paris 'teki Alman asker
mektup bulundu. Bordereau
müştür. Çatışma halindeki ya da liderlik konumundaki insanların üzere yazılmış olduğu ileri sürülen bir
n askeri bilgi veriyordu
·
ilişki
taktıkları maskeler kişiliklerinin açığa vurulması olarak görülmeye adı verilen mektup Fransız ordusuna
kaleme alınmıştı. El yazı
.
başlayınca bu meseleler çabucak kişinin dış görünümünü haklı çı ve anlaşılan bir Fransız subay tarafından
fus 'un el yazısıydı. Drey
karma girişimlerine dönüşebiliyordu. Kişinin bir meseleye sahip sı görünüşe bakılırsa Yüzbaşı Alfred Drey
ardından askeri 9osyalarda
çıkması kendini haklı çıkarması sorunu haline geldi. Şu halde, or- fus hemen tutuklandı. Tutuklanmasının
suçunu sabitleştiren başka belgeler de beliriverdi. Alman
askeri ata Henry adındaki bir subay. Yüzleştirilince, Dreyfus aleyhine bu bel
şesinin, casus kişiye gönderme yaparak İtalyan meslek geyi de, öteki belgeleri de düzenlediğini itiraf etti. 3 1 Ağustos 'ta
taşına ismi
nin baş harfi "D" olan bir ajandan bahsettiği bir mektup
bunlar ara kamuoyu, Henry'nin hapishanede, yargılanmayı beklerken kendi
sıı1daydı. Dreyfus, Aralık 1894'te gizli bir askeri mahkem boğazını kestiğini, Esterhazy'nin de ortaya attığı sahte kanıtlar yü
e karşısı
na çıkarıldı. Suçlu bulundu. 5 Ocak 1895 'te kamuya
açık bir tenzi zünden yeniden mahkeme karşısına çıkmaktansa çareyi İngi!tere'ye
li rütbe merasimine sokuldu; madalyaları söküldü, kılıcı
kırıldı. Ar kaçmakta bulduğunu öğrendi. Ayrıca Fransız Ordusu komutanların
kasından ömür boyu Şeytan Adası'na sürgün edildi.
Hapishanede dan General lloisdeffre istifa etmişti. Tüm bu olanlardan sonra
onunla ilişkide olacak herkese onunla asla konuşmamalar
ı emredil Dreyfus'un yeniden yargılanması zorunlu olmuştu. Dava 1899
di.
Ağustosu'nda, Rennes'de görüldü. Sonunda Dreyfus serbest bıra
Mart l 896 'da Fransız askeri istihbaratının yeni komuta
3 12 Picquart, ·Alman
nı Albay kıldı ve 1906 'da rütbelerine ve itibarına yeniden kavuştu.
ataşesinin çöp kutusundan Fransız gizli ajanı olan Tek başına böyle bir casusluk öyküsünün Fransız kamuoyunu bu 1
temizlikçi kadın tarafından çalınan bazı evrakları ele
geçirdi. Bu derece etkilemiş olmasını geçmişe bakarak değerlendirmek ve an
evraklar arasında bir petit bleu' vardı. Bu pelit bleu Albay
Ester layabilmek çok zor. François Mauriac, 1 965'te "Dreyfus Davası sı
rasında küçük bir çocuktum. Ama tüm yaşamın1ı doldurmuştu" der
hazy adında başka bir Fransız subaya yazılmıştı ve Picquar
t, Ester
hazy'nin ajan olabileceğinden kuşkulanmaya başladı. Esterha
zy so ken, Leon Blum da onun modem Fransa'nın tüm sorunlarının kay
ruşturması sonucunda el yazısına ait örnekler bulundu
. Bu yazı nağındaki "temel sorun" olduğunu düşünüyordu. 1898'den itibaren
Picquart'a tanıdık gibi geliyordu; Dreyfus'a ait olduğu
düşünülen Dava ile ilgili her yeni olay Paris 'teki ve bazı taşra şehirlerindeki
bordereau 'daki yazıyı anımsadı. Bazı araştırmalar daha yaptıktan sokak göstericilerini harekete geçirdi. 1 898'den 1900'e kadar kafe
sonra, ağustos sonunda her iki olayda da Esterhazy'nin
ajan oldu lerde bir Dreyfus yandaşı ya da karşıtı yan masada Dava konusun
ğuna ve Dreyfus'un haksız yere hapse atıldığına karar
verdi. da konuşan birilerini duyunca hemen kavgaya tutuşuyordu. 14 Şu
1897' de, haberlerin sızması ve Dreyfus ailesinin çabaları
saye bat 1898'de Figaro'da yayımlanan bir karikatürde Dreyfus Dava
sinde, Senato İkinci Başkanı Scheurer-Kestner de Dreyfus sı'ndan söz açılınca meydan kavgasına dönüşen bir aile yemeği gö
'a yar
dımcı olma eğilimine girdi. 1897, kesin bilinmeyen rülüyordu. Sayısız örnek bu karikatürün olayları aslına göre pek de
manevraların
ve soruşıum1ada çok az bir ilerlemenin olduğu yıldı. fazla abaıtmadığını kanıtlıyordu. 155
Bununla bir
likte, bağlantının açıklığı ve kamuoyu baskısı Esterha Tablodaki unsurlar yalnızca dedektiflik hikayesindeki ayrıntılar
zy'nin mah
kemeye çıkarılmasını zorunlu kılmıştı. Askeri mahke olduğu sürece, dava "Dava" değildi. Aynı şekilde, Dava'nın Fran
mede yargı
lanmasına, 1 0 Ocak 1898'de başlandı. 1 1 Ocak'ta,
bir gün sonra, sız toplumundaki farklı güçler arasındaki çatışmaya neden olan bir
dava sonuçlandı. Oybirliğiyle aklanmıştı. 1 2 Ocak'ta Picquar mesele olduğu söylendiğinde de, yarattığı heyecan anlaşılmaz ola
t or
duya ihanetten tutuklandı, daha sonra da suçlu bulund
u. 13 Ocak'ta rak kalır. İdeoloj ik çatışmanın genellikle Ordu, Kilise ve yüksek
Dreyfus ve öteki kurbanların yaşadıkları karşısında Zola, burjuvaziyi temsil eden "eski Fransa" ile çatışan üç Fransız devri
"J'Accu
se"ü yayımladı.
minin mirasçısı olan "yeni Fransa" arasında geçtiği söyleniyordu.
Bir bakıma, soruşturma safhası aynı yılın 1 3 Ağustosu
'nda son Komün sonrasında ve Fransa Prusya savaşından sonra da bu iki ke
simin çatıştığı pek çok durum yaşanmıştı; fakat hiçbir zaman tutku
buldu. 13 Ağustos gecesi hükümette görevli bir kişi
Dreyfu s'a kar
şı kullanılan belgelerin birinde sahtekarlık yapıldı
ğını fark etti. lar, Dreyfus Davası'nda olduğu denli şiddetli bir noktaya yüksel
Dreyfu s'a ait bir mektubun ortasından bir bölüm
bir başkasına ek memişti. Bu dava, söz konusu tutkuları ateşli bir savaş meydanına
lenmişti. Bunu yalnız bir kişi yapabilecek konum
daydı: Albay taşıyan çatışma üzerinde temellenmiş kolektif bir kişiliğin oluşma
El yazısı, özel ulakla iletilen bir tür telgraf.
..
sıydı.
atlar yağ
rdi; yüZanüze gülümseyip iltif
Eski Fransa, Dreyfus'u niçin yok etmek istemişti? İdeolojik ya- . sakınırlar. Yahudi bir muhbi 8'den ön
sırları satan kişiydi. Ocak 189
mı Fransa'n k_'.' �
�
n i yenilgilerini ve Fransa-Prusya savaşını izleyen . dıran, arkanızdan da ulusal
e bir cemaat vardı ki, bu cep
heden �u
yıllarda geçırdıgı ozgüven sarsılmasını gösterir. Çeşitli politik gö- : ceki on yılda, takım halind bun a haz ır degıl-
mel rakipleri henüz
_
ruşlere sahıp çok sayıda insan, Prusyalılarla 1 87 1 'de yapılan sava' : ruşmaya hazırdı, fakat muhte
şı Fransız subaylarının yetersiz oldukları için kaybettiklerine inanı- di. baş:
cemaat dilinin nasıl gelişmeye
Şimdi de anti Semitik sağda
·
yordu. Bu savaştaki Fransız askerleri Prusyalıların bile say aısını e gelen �ntı
ve 189 0'lı ilk yılların önd
·
up d' etat hazırlığına giren çok ünlü bir subay olan General Boulan- • . Yahudi ihanetiyle uzenbazdı. 26 -
- ·1 , b'ır d''
n degı
3 15
114 oer
a . . sızm ıştı ; açık bir düş ma
- nın yandaşlarını terk ederek metresıyle birlikte Belçika sınırını du kademelerine Dreyfus'un
re Paro/e 'de çıkan "Yüzbaşı
'
geçerek k çması da bardağı taşırmıştı. Ordunun ulusun güvenine Aralık 189 4 tarihli, La Lib yfu s'u suç mahal
: kalede Drumont, Dre
·
ihanet ettıgı kuşkusu yaygınlaşmıştı. Ordu liderleri de bu kuşkula Ruhu" başlığı taşıyan bir ma
.
rın acısını ıçlerınde duyuyorlar ve kendilerini bir şekilde temize çı' linin dışına çıkarır:
ışt r, fa�a �lk .sine �arşı �u ?. işl���
karmaya can atıyorlardı. miş
(Dreyfus] güveni kötüye kullanm � esı �ıçın, �onc ehk le bır ulke sını n ol
1 880'lerin sonunda, dindar köylüler ve kent küçük burjuvazisi tir. Bir insanın ülkesine ihanet ede
bılm
arasında olduğu gibi eski Fransa'nın liderleri arasında da Fransa'yı ması gerekir.
Yahudilerden kurtarma kampanyası başlatıldı. Doğallıkla, Yahudi bu nedenle de,
bir ülkeye ait olamaz ve
ler k_1 asık günah keçisiydi, fakat sürekli bir hedef değillerdi. Bir Yahudi, özü gereği hiç
a için Fransız sırlarını satm
aniak "Yahu-
1 880 lerm sonund: Yahudilere karşı yeni bir kampanya başlatıldı, Drumont'un sözleriyle, par
_
··
bir şeydir."'"'
.
çunku _ eski Fransa nın kusurları taraftarlarınca içerideki hainlerle dilerin ellerinde olmayan i Semiderin
bir anti Semitizm dili, ant
dış gii çl_erin marifetleri olarak görülmeye başlandı. Bu kampanya İdeolojik düzeyde, bu tür
izlem�k üzere geliştirilmiş_
tir. ;'ah�dıler
nın onculerının _ Makyavelci olduklarını düşünmek gereksiz; onlar geçmişteki günahlarını tem ıle bagı var:
dırır. Bu dilin başka bır dıl
b kaları a olduğu kadar kendilerine' de, denetimleri dışındaki den nefret etmek onları arın 189 5 yıllarındakı
� � anti Semitlerin 1894 ve
ugursuz guçlerın onları neden iktidarsız kıldığını açıklamak istiyor dır. Drumont'un ve öteki atan ir i��a �
udilere karşı durmaya can
lardı. yazılarında hep kaypak Yah e omegın,
rdu. Bu kendini reklam etm '
C pheleşmeyle yoğrulan bir cemaatte iki rakip taraf olması nın kişiliği dramatize ediliyo .şınde ol
� s'un Ruhu" makalesının bıtı
gerekır. Sız ve kardeşlerinizin ancak ortak bir düşmanınız olursa Drumont'un "Yüzbaşı Dreyfu elerini
esini Dreyfu s'a ilişkin düşünc _ _
gerçek kardeşlik ruhunu hissedebilirsiniz. Fakat, Dreyfus Dava duğu gibidir. Drumont makal bıtırır:
ilgili düşüncelerini sıralayarak
sı 'nda rakip taraflar inişli çıkışlı bir seyir içinde gelisti. Eski Fran özetleyerek değil, kendisiyle
h
sa'nın güçleri uzun yıllar boyunca, dramatik bir cep eleşmede rol
Hep cesareti en kolay kırılabilen,
�n zayıf, en duygu�al insa� olm�.şu�
r [ote kı
dur.
an
almalarını sağlayacak bir retorik geliştirmekteydiler. Fakat, karşı erdiğim cesaretı bana sızle
_ Ülkemi uyandırmak konusunda göst tehl ikes ini açığ a çıkarara k,
Yah udi
karşıya kalabıleceklerı somut, canlı bir düşman 1 898 'e kadar orta ti Semitlerl verdiniz ..... Kitaplarım. iştir..... Bu kita plar ı tek ba�ım�
et verm
da görünmüyordu. Bu tarihten önceki on yılda eski Fransa tabii ki sc:vrrili Fransama büyük bir hizm ı.
enin sesine itaat ettim: "Konu�!" ded
tümü de Yah dilerce çevrilen dolapların ve ihanetlerin ya diğı sis� yaz:mazdım·. Yalnızca yüce bir irad
� Konuştum.
perdesıyle ugraşmak zorunda kaldı. Ne var ki, Yahudiler do<faları
gereği, diyordu anti Semitizm doktrini, açıkça kavgaya girm kten :
Drumont için anti Semitizm onun kişisel değerinin, dürüstlüğüniin fakat onun lehine olan görüşler dağınık, yetersiz ve çelişkiliydi.
alametiydi. Ondan kendini frenlemesini ya da uzlaşmasını nasıl iste 1 2 Ocak'ta Dava bir sona ulaşmış görünüyordu: Esterhazy ak
yebilirlerdi? Drumont için Dreyfus Davası, onun, yani Drumont'un lanmış, Picquart da onu suçladığı için tutuklanmıştı. E. Zola'nın
kendisi olmasııun simgesiydi."' L'Aurore 'de 13 Ocak'ta yayımlanan "J'Accuse" başlıklı yazısının
Vahşi doğada şebekler, aralarındaki yabancı şebeklerin kıçlarını önemi, söylemin terimlerini Dreyfusçuların cemaat oluşturabile
avuçlayarak ya da onlar için yaprak ve ot toplayarak onlara dostluk cekleri bir biçimde belirleyerek, ölü doğmuş bir harekete hayat aşı
ve güven sinyalleri verirler. !890'!arın ortalarında Paris'te, muhte lamasından geliyordu. Zola, "Dreyfusçular" olarak, "Biz kimiz?"
melen yalnızca simgesel anlamda benzer bir fenomen gelişmişti. sorusunu yanıtlamakta ve Dreyfus karşıtlarının imgelemine zıt olan
· Yahudi nefreti, Drumont' unki gibi nefret itiraflarına ve bu itiraflar imgeleri bulmakta başarılıydı. Bunu, kişi olarak bir Dreyfusçuyu
da kişinin Fransa'ya ilişkin en derjıı duygularııu, entrikacılar karşı- karakterize etmek üzere melodram tekniklerini kullanarak yaptı.
316
sındaki dürüstlük ve cesaretini ifade eden klişelere dönüştü. İtiraf Böylece, artık biri diğeri olmaksızın var olamayan iki düşman ta- 1
lar ötekilere itirafta bulunan kişinin dost ve güvenilir olduğu sinya raftan oluşan durağan· bir cepheleşme tamamlanmıştı.
lini veriyordu. Bu işaretlerden bir cemaat duygusu doğdu. Döneme L' Aurore'un özel baskısı çok büyük heyecan yarattı. Birkaç sa
ilişkin anılarda, masalarda yan yana oturan insarıların imalar ve şif atin içinde üç yüz' bin adet satılmıştı, insanlar bir gazete alabilmek
re sözcüklerle öteki misafirlerin duygularını sezmeye çalıştıkları için birbirleririi yiyordu. Zola'nın adı her yerdeydi. Makalesi, yelli
akşam yemeği sohbetlerinden söz edilir. Bu yemekİerde, eğer ze enerji kazanan Dreyfusçular tarafından taşra kesimine de postalan
min uygunsa içlerinden biri, Yahudilerden dehşete kapÜdığı itira mıştı. Yazdığı metni, adım adım, analiz ederek, Zola'nın cepheyi
fında bulunur, Fransa'nın içindeki düşmanlarından kurtulmasının politik tartışmadan yeni türde bir .cemaat diline nasıl taşıdığını gö
gerekliliğim vurgulamak için yumruğunu masaya indirir. İnsanlar relim. (Metnin tamamı kitabımızın sonunda yer alıyor.)""
gözle görülür şekilde harekete geçirilmişlerdir ve bir duygu seli "]'Accuse'', Cumhuriyet'in Başkanı Felix Faure'e hitap eden bir
odayı doldurmuştur. İşte, bir bankerin sözleri: mektup niteliğindedir. Neden ona yazılmıştır? En açık nedeni, onun
devlet başkanı olmasıdır; fakat bu açık neden doğru değildir. "J'Ac
Her şey Çok tuhaf' bir biçimde kişi.sellikten uzak. İnsan bu samimi it§aatla cuse"ün hedefi 1881 tarihli karalama ve iftira yasası uyarınca yaza
rı kabullç:nir ya da sessiz kalır, sonra masadan kalkar, sigara ve konyağa
doynıu�tur, bir süredir ısrarla kendisine içini döken kişinin kim olduğuna rının tutuklanmasını sağlamaktı. Böylece, Zola'nın yalan söylediği
ili�kin h(çbir fikri de yoktur.
ıs� gerekçesiyle yargılanması, Dreyfus Davası'nın yeniden gündeme
gelmesini sağlayacaktı. Faure ne böyle bir davayı açabilir ne de
Fakat, anfrSemitizm dili geçici bir cemaat duygusu .için malzeme durdurabilirdi. Bu metnin M. Faure'e yazılmasına neden olan asıl
sağlamasına karşın duygu henüz tam inşa edilmemişti, çünkü aslın retorik cümlesi, onun "ülkenin en yüksek yetkilisi" olduğunu (4.
da ortada hiçbir gerçek karşılık yoktu. Dreyfus 'un suçlu olduğuna paragraf) belirten cümleydi. Fransa'nın halkını ve tüm yargıçlarını
şüpheyle bakanlar bir avuçtu ve hiçbir şekilde Dreyfus'un infazcı temsil ediyordu. (Halbuki yasal açıdan Başkan yargının başı sayıl
ları gibi tahrik olmamışlardı. Bu adamı savunanların ayıu tutkuyla mıyordu, örneğin Amerika başkanı gibi sonsuz af yetkisi yoktu.)
yanıp tutuşmaları için Ocak 1 898 'e kadar beklemek gerekti. Zola'nın Faure 'ye ilk dört paragraftaki hitabı açısından bu bilgi
Anımsayacaksınız, Ocak 1898'deki casusluk hikayesi, Ester
lerin önemi vardır. Bu karşılıklı bir konuşmadır. Bu ilk dört parag
hazy'nin yargılaıunasına yol açmıştı ve onun aklanmasının ardın
ratia Zola, Faure' i uyarır ve onu bağışlar. Uyarısı çok çarpıcıdır:
dan onu suçlayan Picquart tutuklanmıştı. Bundan bir yıl önce,
Dreyfus 'un avukatları giderek basında yer almaya başlamışlardı ve Bu iğrenç Drcyfus Davası olayı adınıza-yönetiminize diyecektim- sürül
duruşmalar Dreyfus'un durumuna çok büyük bir ilgi uyandınnıştı; mek istenen ne kura bir lekedir! (2. paragraf)
boş oluşuyla ş��kına çevi-
Fransa yirmi beş yıl önce kralları ve imparatorları halletti; kendini · yıda modern yorumcuyu içinin tamamen
eye başlayabılırız. B u ar-
zi bir hükümdar sanmayın, çünkü bu kendinizi eski Fransa'nın ren sonraki argümanlarına bir anlam verm. . man-
anlayışına uygun bır
uzantısı olarak gördüğünüz anlamına gelir. Bu davaya kendi kişisel gümanlar 19. yüzyıldaki kamusal kişilik
onurunuz açısından dürüstçe yaklaşın. Eşitliğin anlamı, benlikler tığa sahiptir. .
'nın Drey fus' u kını.m
5. ve ı ı . aras ında ki paragraflarda, Zola
arasında mesafe olmamasıdır. Davayı bu iki olumsal terimle izah
t. Tüm bun
ettikten sonra, Zola'nın bağışlayıcı sözleri gelir: "Sizin gibi onurlu tongaya d uşur
. .. <>u··ne ilişkin iddiası yer alır. Çok basi
. ·· du0
bir insanın (gerçeği) bilmediğine inanıyorum." İki samimi arkadaş !arı bir kişi yapmıştır;
olarak konuşmuyorlarsa şayet Venedik'ten gelip Fransız tabiyetine (4. paragraf)
Yarbay Paty du Clam. Bütü n mesele odur.
geçen bu Emile Zola kim oluyor da Fransa Başkanı'nı bağışlı
yordu? ir kanıtı yoktur. 5. paragrafta 112_
'_
8
Zola'nın karutı? Hukuki, somut hiçb
"Her
Zola, kendisini bu davanın neden ilgilendirdiğini de aynı terim- tırmayla bunun kanıtlanacağını söyı:;·
. bize "samimi" bir araş cakl a dır. 6. pa
lerle açıklar. Emile Zola ne Dreyfus 'u ne herhangi bir ordu mensu lesinler, bula
şeyi söylemek zorunda değilim, ince r.
ce
bunu tanır, ne de herhangi bir şekilde bu Dava'dan zarar görmekte un t�ng�:'� duşu . rul ebıle
ragrafta Zola, Paty du Clam'ın Dreyfus'
dir. Öyleyse neden el atmıştır? 3 . paragrafta, Zola okura kendini çıktıgını soykmenın � _r ete
ği ihtimali ortaya çıktığı anda sahneye
kanıt peşınde degıldır,
şöyle kabul ettirir: Öncelikle, konuşmayı "göze alacağını", "gerçe
rı 0Jdug" unu" öne sürer. Zola hukuki, somut
ği anlatacak cesareti göstereceğini" söyler. Bir başka deyişle, bu da ızca kişı·ıı·k açısından yo-
·· kü bu davada doğru ya da yanlış yaln "
çun
vadaki varlığının ilk göstergesi cesur bir insan olmasıdır. Dahası:
.
'ın igrenç bırı· oJdug� " ma inan. �
rumlanacaktır. Eğer bizi Paty du Clam .
oyun oynayan kişı tabı kı ı
dırabiliyorsa, 0 zaman, Dreyfus' a
"Konuşmak görevimdir; suç ortağı olmayacağım." Suç ortağı oldu
ğunu düşünen kimdi ki? Bu cümleler şunu ifade eder: Dava'ya ve men ardı?dan Zola onu.n ka
Paty 'dir. Paty du Clam'ı suçlamanın h�
olaya katılan herkes gerçek bir karakter sahibi olduğunu kanıtlamış ır. O bır entrıkacı, bır ro
rakterini süslü ifadelerle anlatmaya gırış
olur. Katılınamak ise kişisel cesaretten yoksunluktur. B u cesaret id kadınlarla geceyansı buluş
mantiktir ve gizli oyunlardan, gizemli
diası kendine has bir vicdani itirafın yolunu hazırlar; Zola konuş du Clam'ın komplosunu�
malarından zevk alır (Paragraf 5). Paty
mayı göze almasaydı;
başarılı olınasının nedeni kurumsal
�
güçlerin bir .'b�n fatemelerı
ya da subay sınıfının kendini aklamak .
�
ıstemes� degıld!T. ayır, ne :
Gecelerim, uztıklarda bir yerde, işlemediği bir suç yüzünden en korkunç
cek kışısel guce sahıp ol
işkencelere maruz kalan suçsuz bir insanın hayaliyle karabasana dönüşür� deni Paty du Clam'ın insanları uyutabıle 0
dü. masıdır;
Bir gazeteci üslubuyla cesaretinden ve "karabasanlı gecelerinden" çünkü 0 ispiritizma ile. büyücülük ile ruhlarla ilgilenmektedir. (6. Parag�
rat)
söz edişinde önemli olan onun içtenliği değildir; önemli olan, inan
dığı şeyleri, ne denli derin olduğuna bakmadan, izleyicilere aktar tamamlar. İşbaşında bir şeytan,
Karakter halkasını misıifıkasyon
ma tarzıdır. "J'A cc use de, vicdanın sesine, kendi kahramanlığına . .. raman ve onların aras ında da
.. u teşhir edecek bir kah
onun ıçyu. . zun . msı. z bır
.
"
. ay-
dikkatleri çekerek söze başlamaktadır. Bir vicdan taşıyor olmasını yargıç vardır. One
.
•
paragraf, yine Drumont'un yaptığı gibi, okura en son imge olarak J902'den sonra iki kam
·
sanların, Zola'nın onlara verdiği şeyi istediklerini söyleyebiliriz ki Cemaatin biçimlenmesin dini öldürm�
kalmamıştı. Henry'nin ken
Zola'mn onlara sunduğu, Dreyfus'un özgür bırakılması aerektiifuı � renebilecekleri hiçbir şey
dünya görüşünü sarsmaz.
Olay en kısa su
cl ai� ol
ilişkin bir dizi mantıksal neden değil, kolektif bir mücad eye si Dreyfus düşmanlarının
mensubunun kahramanca
eylemlerinden
manın diliydi. rede, asil bir Katolik ordu harıyla Paty du
lanır. Yine Henry'nin inti
"J'Accuse"ün asıl içeriği, Yahudi Yüzbaşıyı ne tür kişilerin sa- bir yenisi şeklinde yorum
Clam'ın aklanması Dreyfusçuların kılına dokunmaz. Zola'nın
yıflatır. Kim olduğunuzu ilan etmek size benzemeyen ötekilerle
"komplo" fikrine Dreyfusçular anında sahip çıktı: Hipnotizrna us
ilişkileri düzenlemekten daha büyük önem kazanır. Dreyfus Dava
tası Paty du Clam, Henry 'yi bir akşam kafeye götürerek uyutmuş ve
sı cribi bir bunalımın ortaya çıkardığı büyük tutkuların ortasında,
ona sahte belgeler hazırlatmıştır.
Dreyfus Davası, dış görünüşü benliğin işaretleri olarak ele alan
La::ıartine'in Parisli yığınları soktuğu ölümüne itaat ile kıyaslana
bilecek durağan ve ruhsuz bir dizi insan ilişkisi olmasının nedeni
kodun uç noktası, tarihsel bir mantıki aşırılık örneğidir. Maske or
budur.
tak bir yüzü sergiler; zira cemaat var olacak, herkesin yüzü bu or
tak yüzde tanınacaksa, maske katı ve durağan olmalıdır. Her iki ta
rafta da, cemaatin varlığı birbirlerine sergiledikleri dış görünüşle
D. GERÇEK RADİKAL KİMDİR?
ı;inden vazgeçmedikleri sürece olanaklıdır.
324
Bu cemaat dili önceki yüzyılda, aslında yasaklanması gereken bir 1
Sahnede, Dr. Weltschmerz'in her eyleminin onun ahlfil<i karak-
teri ile belirlendiğini bilirsiniz, sokakta da Dreyfus için gösterilen
alanda belirmeye başladı: radikal politika alanında. Bu dil burjuva
her adalet belirtisinin, Fransa'nın saygın halkına karşı Yahudilerin
radikallerinin proleter hareketlerinde yasal bir yere sahip olduklar�
gizli oyunlarının sonucu olduğuna da inarursnuz; fakat tiyatrodaki
nı düsünmelerine hizmeretti. Şimdi, Marksist hareketlerde kolektıf
nin aksine, dürüst olmadıkları için, zalimlerin, Yahudilerin ve onla
rı destekleyenlerin var olma hakları bile yoktur. Dış görünüşlerin
i
kişili in özellikle neden ortaya çıkmaması gerektiği halde nasıl
olup da çıktığını görelim .
inanılırlığından kaygı duyulan bir kültürde, sahne dışındaki melod
Olayların, kaçınılmaz olarak olmasa bile mantıksal olarak top
ramlar ke:ndinize ancak düşmanlarınızı yok ederseniz inanabilece
lumsal koşulları izlediği şeklindeki bir tarih görüşü 19. yüzyılın,
ğinizi ileri süren kaçınılmaz mantığı taşır. Eğer onlar kendilerine
günümüzde hfüa yerini koruyan belki en büyük mırasıdır. Bu fikir,
inanabiliyorlarsa, siz kendi dış görünüşünüze ilişkin inancınızı na
ulusların "kaderleri" olduğunu düşleyenleri, 19. yüzyıl anarşıstlerı
sıl koruyabilirsiniz? Ya bir cemaat içindeki üyeliğinize? Her eylem
nin çoğu, Saint-Simon'un kimi yandaşları, toplumsal Darwincilerin
kişiliğe ilişkin bir simge ise; Dreyfus taraftarı ya da karşıtı olmanın
büyük bölümü ve Marx'ı izleyenler tarafınd'.'11 paylaşüıyordu.
önemi burada yatıyorsa, kendi simgesini taşımayanlar sahici değil . .
Marksist tarihsel diyalektikten söz etmek, her bın bır onceki aşama
dirler, yalancı ve düzenbazclırlar ve bu nedenle de yok edilmelidir
lardaki çelişkiler sonucunda doğmuş olan deneyim aşamalarından
ler. Sahne melodramlarırun bir sonucu yoktur; karakterlerinde her
söz etmektir. Bu görüş ile o kadar içli dışlı olduk ki, soru ve cevap
hangi bir değişimi teşvik etmez; fakat politik melodramda bir tek
lardan oluşmuş bir dini risale gibi ezberden anlatılabilir: B� .tez
sonuç vardır ki, o da kişinin kendi dış görünüşünü istikrara kavuş
kendi antitezine dönüşür; bu antitez içinde aynı durumlar ve kişiler
turmasının l5iricik yolunun düşmanlarını yok etmek olduğunu öne
yeni bir ışık altında görülür; ve bu antitez yine ya bir devrim süre
sürmektir. Kolektif bir kişiliğin mantığı tasfiyedir.
ci sonucu bir senteze ya da maddi ve entelektüel yemden oluşumun
Ortak bir kişilik ile cemaat duygusunun bu özdeşleştirilişinden
sonu gelmez devinimi içinde, yeni bir antiteze, bir anti-antiteze ula-
yola çıkarsak, müzakere, bürokrasi ve idari ilişkilere ilişkin dili ta
şarak dönüşüme uğrar.
man1en farklı bir alan olarak görmek gayet doğaldır. Bu yüzden
İronik bir şekilde, bu soru cevap kitabıru ezberden ogrendik en
. .. v •
�
yüzyılımızın başında bir cemaat yaşamı ile devlet yaşamının farklı
sonra ondan kuşkulanmaya yol açan olaylara da tanık olduk. Dun
türde olduğunu düşünmenin mantığı gelişti. �
yanın yarısından fazlası şu ya da bu şekilde Marx'ın öğretil rine
Cemaat kendi başına önemsenmeye değer ise, ters işleyen bir
bağlı hükümetlerce yönetiliyor; gelgelelim bu hükümetlerın yonet
domino kuramı ile yönetilir. Müzakere, cemaat için büyük bir teh
tiği toplumlar, Fourier ve Saint-Simon'la birlikte, Marx'ın mantık,
dittir: Konumları değiştirir ve düzenler, böylece cemaat ruhunu za-
sal olarak devrime hazır buldukları toplumlarla taban tabana zıttır.
Sömürgeleştirilmişlerdir ya da henüz endüstriyel bakımdan geliş kişiliğini inanç ya da toplumsal eylem aracılığıyla simgelemekten
memişlerdir, hatta bazı açılardan, Marx'ın doğrudan toplumsal ya uzak olması gerekir. Rousseau kamu içindeki insanın ne kadar düş
pılanışından tarihsel bir gelişme mantığı çıkardığı Avrupa'ya özgü manıysa, Marx da o kadar ateşli taraftandır.
durumların dışında kalırlar. · Gelgelelim hepimizin çok iyi bildiği ve kendisine Marksist di
Tek başına hiçbir kuşak, kesinlikle hiçbir kitap, bu yerinden yen bir yaratık var ve o, bu esneklikten nefret ediyor. Kimi zaman
edilmiş kaderin paradoksunu açıklayamaz. Yine de, kitabımızda şu bir "ideolog", kimi zaman da "dogmatik" deniyor bu kişiye. Bun
ana kadar izi sürülen kentsel kültür döngüsü bu paradoksun en azın lar, radikal bir hareketi sadece en kötü yandaşlarının karakter yapı
dan bir boyutuna ışık tutabilir: Psikolojik deformasyon kültürü, ra sı ile tanımlama bakımından uygun sayılabilecek etiketlerdir. O, da
dikal, diyalektik değişimlere bağlananlar üzerinde etkilidir, öyle ki, ha doğru ve dar anlamda, orta sınıftan gelen bir kişidir; insani ne
tarih teorinin gözleri önünde akıp giderken savunma durumuna ge- denlerle ve geçmişe ya da kendi geçmişine duyduğu öfke sonucun-
2
� çerler: da, bir radikal olan orta sınıf üyesidir. Toplumda adalet ve hak ara- 3 7
Marx tüm yazılarında, insanları yeni olayların etkisi altında yışlarını işçi sınıfı ile özdeşleştirerek radikal olur. Ezilenlerin ateş-
inançlarını yeniden belirlemeye iten diyalektik tarihsel güçlerden li taraftarı oluş nedenleri örneğe göre değişse de, işçi sınıfı ile iliş
bahseder. Maddi koşulların bilinci belirlediği sloganı kolayca vul kisindeki sorun hep aynı kalır: Onların hareketinin nasıl meşru bir
garize edilmiştir ve hfila edilmektedir. Marx bununla olsa olsa, top- . parçası olmaktadır? Bu kişi, kendi eğitimi, görgüsü ve mülkiyet an
lumdaki her yeni maddi durumun inançların yeniden belirlenmesi layışıyla ezilenler cemaati içindeki varlığını nasıl meşru kılar?
ni getirdiğini, bunun tek nedeninin de dünyanın bu inançları değiş
Marx ve Engels onu tanıyordu, çünkü sorunları ortaklı. Kendisi
meye zorlaması olduğunu kastediyordu.
ni bir radikal olarak meşru kılma sorununu, içinden türediği burju
Kişinin kendi inançlarım yeniden belirlemesinin psikolojik ba
va kültüründeki dış görünüş kodları aracılığıyla çözdü. Aldığı her
kımdan karşılığı nedir? Ya diyalektik düşünmesinin? Bir inanç onu
konum, tartıştığı her konu, bir devrimci olarak kendi kimliğinin
savunan kişi için çok derin ve yoğun biçimde kişisel ise, kişinin
ağırlığı altında eziliyordu. "Doğru" strateji tartışması onun gözün
inandığı şey onun kimliğini belirleyecek duruma geldiyse, o zaman
de hemen karakterle ilgili bir çatışma halini alıyordu: Kim "gerçek"
inançlardaki herhangi bir değişim benliğinde çok büyük altüst oluş
devrimciydi? Hangi devrimci taktiklerin doğru olduğu . tartışması
ları gerektirir. Öyleyse, inanç ne denli kişisel ve benlikle ilişkiliyse,
nın ortasında asıl tartışılan, kimin meşru bir radikal olduğuydu.
değiştirilmesi de o denli güçleşir.
Yanlış strateji savunan, yanlış fraksiyona katılan ve yanlış bir çizgi
Bu yüzden diyalektik bilinç neredeyse olanaksız bir insani güç izleyen rakiplerinin radikallikle ilgileri olamazdı. Ideolojik "yanlış
gerektirir. Dünyaya ve dünyadaki adaletsizliklere ilişkin tutkulu bir ları" nedeniyle radikal cemaate ait değillerdi.
ilgi duyan bir ideoloji var ortada; ama bu ideoloji, tarihsel durum Radikalin meşruluğuna ilişkin sorular 1848'den so�a işçi sını
değiştiği zaman tüm bu taahhütlerin doğasının askıya alınmasını, fının radikal cemaatlerinden üyelerin kendileri tarafıncjan sorulu
yeniden düşünülmesini ve düzenlenmesini talep etmektedir. İnanç yordu. 1848 Devrimi'nde, L'Ate/ier gibi işçi sınıfı gruplarının bu
hem şiddetle savunulacak hem de aynı zamanda benlikten belli bir orta sınıf devrimcilerine kendi kavgalarında bir yer verıpeyi yadsı
uzaklıkta tutulacaktır ki, kişisel bir kayıp ya da mahremiyetin teh maları sürecinin nasıl geliştiğini görmüştük. İngiltere'de 1850'ler
likeye atılması duygusuna kapılınmaksızın değiştirilebilsin. de, adına ve çıkarına devrim yapılacak işçi sınıfının yanında yer
Konuyu bu şekilde koyduğumuzda Marx'ın diyalektik imgele alıp yardım etmeye gelen burjuva entelektüellerine karşı aynı düş
minin şehir yaşamı terimleri içinde incelediğimiz bir kavrama çok manlık gözlemlenebiliyordu. Gerçekten de, devrimci kadrolar için
yakın olduğunu görürüz: Kamusal davranış kavramı. Kişinin kav deki sınıf uzlaşmazlığı, 19. yüzyıl radikal politikasının yazılmamış
rayışının diyalektik olabilmesi için dışarıda, kamu içinde olması ve olan çok önemli tarihidir.
Bu sekter tutku doğrudan doğruya içkin sektiler kişilik kodları ..... bir anlamda Fransa'nın koşullarıyla ilgisi olmadığı gibi, onu değişen
nın bir ürünüdür. İnandırıcı bir dış görünüş kişiliğin açığa vuruldu zaınana uyarlamak için de çok az çaba gösteriliyordu. Fransa'da ücretler
epeyce arttığı sırada bile ücretlerin düşmek zorunda olduğunu söylüyorlar
ğu bir dış görünüştür; fakat burada, zorunluluktan dolayı, yerinden
. dı . . ... Teoriye yaptıkları vurgu atıl dogmaların durmaksızın yinelenmesi
edilmiş bir kişilik söz konusudur. Onun yerinden edilmişliği ve geç haline dönüşüp yozlaşmıştı.
mişi, yoldaş olarak yanlarında yer almak istediği insanların onu an
cak bir yabancı olarak algılamalarına yol açar. O zaman başvurdu Guesde, inançtaki diyalektik değişimler fıkrini altüst ederek kendi
ğu gruba ait olma koşulları ise inançlarının gücü sayesinde onu ye sini Marksçı bir devrimci olarak meşru kılan bir liderin ta kendisiy-
ır.o
ni bir insan olarak tanımlar. Maskesi değişken değil, sabit olmalıdır di.
ki, kendine inanabilsin. Radikal zekasını bağnazca hırslara dönüş Yüzyılımızın başlarında, Fransa' da solun iki tür ihaneti görülür.
türse bile, bunu "otoriter" bir kişiliği olduğu için değil; -gerçi bazı İlki, Clemenceau'nun 1 906-1909 arasındaki yönetiminde kendini
328 durumlarda bu da geçerli olabilir- yabancı bir cemaat içinde kendi gösterir; iktidardaki oportünistlere karşı olan radikal, kendisi ik- l
sini meşrulaştırmak istediği için yapar. Ait olabilmek için aldığı ko tidar olunca radikal inançlarını ve eski yandaşlarını terk eder. Gues
numlan kendi toplamı ve özü haline getirmelidir; bu konumlar de'nin ihaneti ise başka türlüydü. Onun örneğinde, kişinin devrim-
onun açığa vurduklandır; "devrimci" olmaktan çok �'devrimci ola ci olmaya yönelik derin tutkusu yüzünden devrime ihanet etmesi
bilme arzusunun" ağırlığını taşırlar. Modem ideolog aldığı her tav söz konusuydu. İnandırıcı bir devrimci olmak, bu kişisel konumu
rı müzakere kabul etmez bir şey olarak görmektedir; çünkü. hepsi de meşrulaştırmak, yüzyılın sonunda diyalektik ideali terk etme mese
onun gerçekten göründüğü gibi olup olmadığı, ezilen yığınlar için lesi haline gelmiştir.
de meşıu,bir yeri olup olmadığı gibi zor sorular etrafında dolanır. Politik görüşlerini, toplumsal koşulları sürekli yeniden yorum
Bu tipjn ortaya çıkması Birinci Entemasyonal'e kadar uzarur. lamaya yönelten bir grubun, diyelim ki, belli bir ülkedeki sendikal
İkinci' de artık en büyük güç odur. 19. yüzyıl Fransası'nda bu tipin örgütlenme konusunda mutlak bir konum benimsemiş olmaları,
yarattığı sorun Jules Guesde'nin yaşamında tam olarak gözler önü yine diyelim ki, bir Yeni Kudüs'e inananların dogmatikliğinden
ne serilmişti. Guesde, 1880'lerin sonunda, Fransa' da, Marksist gö daha çok yıkıcılık içerir; çünkü doğruluğu çok daha kolayca sor
rüşleri sosyalist harekete zorla sokan kişiydi. Tam bir küçük burju gulanabilir. Kamusal davranış ile kişisel ihtiyaç arasındaki
va taşra entelektüeliydi. Babas.ı öğretmendi. Bir genç olarak; kendi mesafenin kapanmasının maddeci bir devrimci için taşıdığı anlam,
kendinden kuşkulanma, gönüllü yoksulluk ve tutuklanma dönemle bir Püriten 'e göre çok daha büyüktür. Eylemin biricik nedeninin
rinin hepsi "işçilerin dürüstlüğüne gıpta etmesinin" sonucuydu. yitirilmesi anlamına gelir bu.
Marksist kuramın bir uyarlamasını alıp, katı bir şekilde Fransız ya Stalinizmin tehlikelerine duyarlı olan biri buna şiddetle karşı çı
şamına uygulamaya çalıştı ki, bu başlangıçta işbirliği yapmış olsa kabilir ve kişisel ihtiyaçların kamusal sorunlar bağlamında değer
lar da Marx'ı rahatsız etmiş bir uyarlamaydı. Marksizmin bu basit, lendirilmemesinin, sonunda "devrimin ihtiyaçlarının" toplumu in
değişmez uyarlaması ile Guesde radikal bir lider olarak konumunu sanlıktan çıkardığı çorak bir dünyaya yol açabileceğini söyleyebi
meşrulaştırdı. Gerçek bir işçi olan Jean Dormoy'le girdiği liderlik lir. Ama ben başka bir şeyin peşindeyim. 19. yüzyıl politikasının
mücadelesini kazandı. Jean Dormoy onun kadar radikal, ama daha trajedisi, ki gerçekte de bir trajedi söz konusudur, şudur: Kültürel
esnek bir kafa yapısı olan bir çelik işçisiydi. Dormoy, Fransız eko güçler başkaldırmış olanları tutsak etmiş olduğu gibi, mevcut eko
nomisinde 1880'lerde ortaya çıkan değişimlerden dolayı kafasının nomik düzeni savunanları da tutsak etmiş, bunu da politik araçlar
karıştığını açıkladığı zaman Guesde çok sağlam duruyordu ve "da kullanarak yürütülen vahşi bir kendini suçlama kampanyası yoluy
ha yiğit olduğundan daha sahici bir devrimci" olduğunu ileri sürü la yapıruştır. Bu kültür, radikalleri insanlıktan çıkarabiliyordu. Da
yordu. 1898'de Guesde'in çevresinde toparlamakta olan hareketin hası, politik aydınlar arasında giderek artan bir bilinç felci görülü-
Dördüncü Bölüm
yordu; bu felç, kozmopolit kültürdeki yıkıcı eğilimlerden kaynakla, .
Mahrem toplu m
nıyordu; sanıldığı gibi devrimci dogmaların mutlakçı niteliklerin-!.
den değil.
1 9 . yüzyıl başkentlerinin kültürü, değişime karşı güçlü bir silah .
r
.
_
'.
mez, çiinkü 'biz"e ilişkin kolektif imge asla sağlam
laşıp pekişmez.
.
değildir Ritüel, anlamı doğrudan toplumsal yaşam
ın ötesine geçen
:� :
Gerç ten a t olan msan birimleri giderek küçüldüğü
için bu kar ve tanrıların ezeli hakikatleriyle bağlantılı olan
ifade eylemine ka
deşlıgm yegane mantığı parçalanma ve iç böliinmedir. al davranışları dinsel
Kardeşliğin, · tılmaktır. 18. yüzyıl kozmopolitle rinin kamus
kardeş katlıne yol açan bir uyarlamasıdır bu. olmad ığım göstermek
ritüelin insanların rol yapmaları için tek yol
� an sosyal ni
. .
Psiş ve toplum arasındaki savaşın ikinci cephesi bireyin
kendi tedir; şişinme, iğneleme, mübalağa insanların doğrud
R:
ıçındedır. o!ünii oynaması için kendisine hiçbir kişidış
ı alan bıra yetlerle birbirlerine rol yapabileceklerinin göster
geleridir. Ancak,
kıl n_ı�
yan bır toplumda, kişi rol yapma ve oyun oynama kapasit koyara k yapma cık ıfadelerle
esi bunu benlik ile araya belli bir mesafe
_
nı yıtırır olmaya çalışır
. yaparlar; kendilerini ifade etmezler fakat ifade edici
Klasik theatrum mundi geleneği toplumu tiyatro zü insanların
. ile, giinlük lar. Kişilik sorunlarının toplumsal ilişkilere tecavü
�
edımlerı d rol yapma ile eşleştiriyordu. Bu gelene da zorlaştıran bır
k toplumsal ya oyun güçlerinden yararlanmalarını giderek daha
ş �n_ı
ı estetik terımlerle ifade ederken tüm insanları oyuncu da gelişen bu tecavüz, başkala
olarak gücü harekete geçirir. Geçen yüzyıl
.
goruyo rdu, çünkii tüm insanlar rol yapabilirlerdi. Bu imgele un ağırlığını yük
min so rına yönelik bir ifade jestine özbilinçli bir kuşkun
runu tarıhsel olmamasıdır. 19. yüzyıl kamusal kültiir kişidışı du
tarihi, baştan ledi: Gösterdiğim gerçekten ben miyim? Benlik sanki,
�ona kendı ıfade güçlerine olan inançlarını giderek
yitiren, sıradan rumlarda benliğin denetim gücünü n ötesind e varlık buluyordu.
msanların günlük yaşamda yapamadıklarını yapabi aya yüz tutmuş tu.
len ve kamusal Benlik ile aramızdaki mesafe kapanm
alan içinde inandıncı duygularını açıkça ve özgürc bir benlik
e ifade eden kişi Kamusal alana duyulan inanç son bulduğuna göre,
olarak oyuncuyu yücelten insanların tarihiydi. nlerin oyun
mesafesi duyusunun zayıflaması, dolayısıyla da yetişki
ir. Fakat bu
Bunlru:a karşın, klasik theatrum mundi imgeleminde
belirleyici oynamalarının güçlüğü bir adım daha ileri gitınişt
olan estetik yaşam olarak toplumsal yaşam vizyonu çevresiyle, toplum daki konum una ilişkin
nda doğru bir önemli. bir adımdır. Kişi,
� ;
a� ardır. Toplumsal ilişkiler, ortak bir kökten geldikl
eri için este olgularla, başkalarının gözündeki görünü müyle oynam ayı tahayyül
tık ılışbler olabılırler. Bu ortak köken, çocukluk dönem na getiren esas
. indeki oyun . edemez, çünkü bu koşullar artık kendisini meyda
deneyımlerınde yatmaktadır. Oyun, sanat değildir; tlerinde orta sınıf
fakat belirli bir şeylerdir. 19. yüzyılın sonundaki işçi sınıfı hareke
estetik etkinlik için belirli bir hazırlıktır. Bu estetik mesafe sine sahip olmam aktan gelen
etkinlik, belirli ideologlarının sorunları benlik
bir zorl�ktan doğuyordu; bu tür orta sınıf radikalleri, fikirlerinde Mahrem bir toplumun insanlar arasındaki medeniyetsiz davra
olabilecek değişmeler yüzünden kendilerinin de değişebileceklerin nışları nasıl körüklediğini ve bireyde oyun hissini nasıl kırdığını in
den ya da meşruluklarını yitirebileceklerinden çekindikleri için ko celedikten sonra, kitabımızı şu soruyla bitirmek istiyorum: Mahre
numları konusunda katı bir tavır benimsemeye yatkındılar. Oynaya miyet ıı·angi anlamda despotluktur? Faşist devlet, mahrem despot
mıyorlardı. luğun bir biçimidir; geçim zorlukları, çocukların bakımı, çirrılerin
Oyun oynama yeteneğini yitirınek, dünyevi koşulların şekil ve sulanması da öteki biçimidir. Fakat bunların hiçbiri kamusal bir ya
rilebilir şeyler olduğu anlayışını yitirmektir. Toplumsal yaşamla oy şamdan yoksun bir kültürü sorgulamak için uygun değildir.
nayabilmek, mahrem arzulardan, ihtiyaçtan ve kimlikten belli bir
uzaklıkta, ayrı olan toplumsal bir boyutun varlığına dayaıur. Mo
dern insan için, ·sanattan mahrum bir aktör olmak, insanların evde
344 oda müziği dinlemek yerine plak dinlemeyi yeğlemeleri olgusun
dan çok daha ciddi bir sorundur. İfade yetisi temel bir düzeyde ke
silmiştir; çünkü kişi, ifadenin sahiciliği sorunu ile etkili ifade soru
nunu birleştirmek üzere, dış görünüşünü kim olduğunun temsilcisi
kılmaya çalışmaktadır. Bu şartlar altında her şey güdülemeye dönü
şür: Hissettiğim gerçekten bu mu? Gerçekten bunu mu kastediyo
rum? Neysem o oluyor muyum? Güclülenlınlerin berıliği mahrem
topluma, insanların duyguların nesnel, biçimlendirilmiş işaretler
olarak takdimiyle oynamakta kendilerini özgür hissetınelerini en
gellemek için müdahale eder. İfade, sahici duyguya bağımlı kılın
mıştır, ne var ki burada insan daima kendi duygularında sahici ola
nın ne olduğunu hiçbir zaman billurlaştıramamak gibi narsistçe bir
soruna saplanmıştır.
Modem insanın sanatsız bir aktör olması narsisizmi oyunun kar
şısına koyar. Çalışmamızın sonuç bölümünde, bu karşıtlığı sınıfsal
bakımdan ele almaya çalışacağız. Toplumsal sınıf insan nitelikleri
nin ve yeteneklerinin bir ürünü olarak görüldüğü sürece, sınıf ko
şullarını değiştirmımin kavranabilmesi çok zordur; bu koşullar ken
diliklerinden değişeceklerdir. Bunun yerine, özellikle de proleter ya
da burjuva olmayan ama ikisi arasında olanlar, içlerindeki kendile
rini böyle tanınılanamaz ve kinıliği belirsiz bir konuma getiren o
şeyin ne olduğunu sorma eğilimindedirler. Kendine ait kuralları,
hem de değiştirilebilir olan kurallarıyla toplumsal bir durum olan
sınıf kavrayışı yitirilmiştir. Kişinin "yetenekleri" onun durduğu ye
ri belirler:.,Sınıfsal gerçeklerle oynamak zorlaşır; çünkü kişi, benli
ğin içsel doğasına çok yakın olan gerçeklerle oynuyor görünecek
tir.
Xll
Ka riz m a me den iye tte n kop du. Rahip kutsal sözcükleri mırıldandığı zaman, "Tanrı 'nın inayeti"
uyo r
ile dolardı. Böylece kişi olarak durumu ne olursa olsun yerine ge
tirdiği ritüeller anlamlı kılınırdı. Karizma öğretisi ağırlıklı olarak
medenileşmişti; insana özgü zayıflıklara hoşgörü ile yaklaşırken,
aynı zamanda da dinsel hakikatin üstünlüğünü ilan ediyordu.
Karizma dinsel anlamını yitirirken, medeni bir güç olmaktan da
çıktı. Seküler bir toplumda "karizma" güçlü bir lidere atfedilince li
derin gücünün kaynağı dinsel bir toplumda olduğundan daha gi
.zemli olur. Güçlü bir kişiliği güçlü kılan nedir? Geçen yüzyılın ki
şilik kültürü bu soruyu kişinin ne yaptığı değil, ne hissettiği üzerin-
de odaklanarak yanıtladı. Güdüler iyi ya da kötü olabilir kuşkusuz, .ı47
fakat geçen yüzyılda insanlar artık onları bu şekilde gönfı,üyorlardı.
Kişinin içsel itkilerinin ifşası heyecan vermeye başlamıştı. Kişi, ka
musal alan içinde kendini açığa vurabiliyor, ama bun\). karşın da
kendini açığa vurma sürecini denetleyebiliyorsa, heyec� verici bir
insan olarak görülüyordu. Onun güçlü olduğunu hissediyordunuz,
fakat nedenini açıklayamıyordunuz. Bu seküler karizmadır: Psişik
bir striptiz. İfşa olayının kendisiydi heyecan yaratan, yoksa ifşa edi-
len açık ya da somut bir şey yoktu. Güçlü bir kişiliğin tılsunı altın
dakiler pasifleşirler, etkilenerek duygulandıkça kendi gereksinimle-
rini unuturlar. Karizmatik lider böylece izleyicilerini Kİlise'nin da-
ha eski, incelikli tılsımı altında olduğundan daha iyi ve gizemli bir
şekilde denetlemeye başladı.
!930'1arda yaşamış olup, hem sol kanadı hem de faşist politika
!
M:den yet ' kişinin başkalarına
. yük olmamasıdır. "Karizma"nı
n Ka
cıları gözlemlemiş herhangi bir kişi bu tür sektiler bir karizmatik ki
tolık ogretıdeki en eski kullanım şiliğin medeniyetsizliğine ilişkin sezgisel bir anlayışa sahiptir. Ama
larından biri, bu medeniyeti
dinsel bu sezgisel anlayış yanıltıcı olabilir. Böyle bir anlayış karizmatik
terımlerle tanımlar. Rahipler
kötü ahlaklı ya da zayıf insa
nlar olabi
..
lırlerdı; gerçek dogmalardan kişinin demagog ile aynı kişi olduğunu ima eder; demagogun kişi
habersiz olabilirlerdi,· kimı· zam
an din
se1 gorev1erın · ı· yerine rretirmek
. . eı
ya da kuşkucu olabılırlerdı.
, .
isteyebilir, kimı zaman da k
_
aygısız
liği öyle güçlüdür ki izleyicilerini şiddete yönlendirebilir; kendileri
şiddet uygulamasa bile lider ve yakın çevresi uyguladığında hoşgö
Rahip olarak güçleri ne tü'r .
•
kişı1er o1-
dukiarına ya da b llı. bır .
anda kendilerini nasıl hissettik rürler. Bu sezgisel fikirde yanıltıcı olan, ortada şiddet yanlısı bir de
� lerine bağlı
1.'aydı cemaatlerının Tanrı ile magog yoksa politikadaki karizma gücünün de uykuya yatacağına
� : düşünsel, duygusal bir bağ
.
:
ıçın kilıseye geldıklerınde rahi
bin kendini iyı· hissetmeme .
kunnak
sı ya da
.
bizi inandırmasıdır. Aslında liderin karizmatik olması için hiçbir
"fkerı oluşu yuz
o . .. olağanüstü, şeytanca ya da kahramanca niteliği olması gerekmez.
� .
unden Tanrı ile iletişim kur
elerı durumunda rahipler onla
amayacaklarını öğren-
rı ağır bir yük altına sokmuş
olacak
Sıcak, sade ve tatlı olabilir, görmüş geçirmiş ve ince düşünceli ola
ardı. "Karızma" öğretisi bir bilir. Fakat insanları kendi zevkleri, eşinin kamu içinde giyim tarzı,
anlamda bu sorun etrafında dola
nıyor- köpeklere olan sevgisi üzerinde odaklandırabilirse, onları şeytani
teorilerini. Bu teoriler, özellikle modern bir sınıfın, küçük burjuva,
bir kişi kadar kendine bağlayabilir ve gözlerini kör edebilir. Sıradan
zinin geçirdiği karizmatik politika deneyimi üzerinde bir perspektif
bir aile ile bir akşam yemeği yiyerek kamtıoyunda muazzam bir il
sağlar. Bu karizmanın elektronik teknolojisi ile ilişkisine bakmamız
gi uyandırabilecek, bir gün sonra da ülkedeki işçileri yıkıma uğra
gerekir. Son olarak, seküler karizmayı anlayabilmek için, kitabı
tan bir yasayı yürürlüğe koyacaktır; akşam yemeği haberinin heye
mızdaki tarihsel incelemelerin teması olan, sokak ve sahne arasın
canı içinde asıl eylemi gözden kaçırılarak geçiştirilmiş olacaktır.
daki kıyaslamaya bakmamız yararlı olacaktır. Modern karizmatik
Ünlü bir komedyen ile golf oynayacaktır ve milyonlarca yurttaşın
politikacı bir rock yıldızı ya da opera primadonnası mıdır?
emeklilik maaşından kesinti yapmış olması da gözden kaçırılacak
tır. Karizma, geçen yüzyılda başlatılan kişilik politikasından doğan,
günlük politik yaşamı istikrarlı kılmaya yönelik güçtür. Karizmatik
A. KARİZMA KURAMLARI
lider politikanın, sorunlu meselelerden, ideolojinin bölücü sorunla-
.ı4s rından kaçınarak sakin bir seyir izleyebilmesini sağlayan bir faildir.
Politikacıların kendi özel yaşamlarının çok önemsi:ı; ayrıntılarıyla
Anlamak zorunda olduğumuz seküler karizma biçimi işte budur.
yarattıkları heyecanda tehlikeli bir şeyler olduğu anlayışı formel
Dramatik değildir, aşırı da değildir; ama bu haliyle neredeyse müs
karizma çalışmalarının doğumuna yol açtı. Kişiliğin bu gücünden
tehcen bir şeydir.
duyulan korku, "karizma" terimini soyutlayan ve toplumsal köken
Willy Brandt gibi başarılı bir politikacı somut ideolojik taahhüt
lerinin çözümlemesini yapan ilk sosyofog olan Max Weber'in dü
lerde bulunma talihsizliğine uğramışsa, kişisel görüşleri ve tavırla
şüncesini etkisi altına almıştı. Weber karizma konusuna Ekono"! i ve
rı astları tarafından öylesine biçimlendirilecektir ki, televizyonda '.
Toplum adlı başyapıtını yazmakta olduğu 1899- 1 9 1 9 arasında o yıl
.
ve basında etkilerini ve dolayısıyla tehditkar niteliklerini yitirecek
larda ağırlık vermişti. Kitap ilerledikçe, üçüncü bölümünün gırışın
lerdir. Astları ise onun ne kadar iyi, dürüst bir insan olduğunu gös
de eksiksiz bir kuram oluşturana dek Weber, karizma fikrini tekrar
termek peşindedirler. Kendisi eğer iyiyse, savunduğu şeyler de iyi
tekrar tanınılayarak olgunlaştırdı.
olmalıdır. Modern politikada, "Bilmeniz gereken yalnızca inancım
"Karizma" terimi, Freud'un 1930'larda yazmış olduğu Bir Ya
ve gerçekleştireceğim programlardır, özel yaşamım sizi ilgilendir
nılsamanın Geleceği adlı yapıtında yer almadığı gibi Freud, We
mez" görüşünde ısrar etınek, intihardır. İntihardan kaçınmak için,
ber'in yapıtına gönderme de yapmaz. Freud'un karizma ile ilgilen
katıksız bir p�litik irade taşıdığı görüntüsü vermekteki zaafları yen
mediğini söylemek yine de aptalca bir ukalalık olur. Freud'un ana
mek gerekir. Politik görüşlerden güdülenime doğru 'bu sapma nasıl konusu Weber'ioki ile aynıdır: Herhangi bir kişi, nasıl olur da ka
başarılmaktadır? Giscard ya da Kennedy'nin inceliği, Enoch Po
lıtsal bir hak ile ya da bir bürokrasi içinde yükselerek değil de, ki
well'ın hırsı ve Brandt'ın nezaketi örneklerinde olduğu gibi, dikka
şilik gücüyle muktedir olabilir ve meşru bir yönetici olarak görüne
timizi liderin itkilerine verdiğimizde, politikacı bu itkilere göre
bilir?
kendiliğinden davrandığı, ama kendi kontrolünü de kaybetınediği
Weber ve Freud, politik iktidar anlamında kişilik gücünün çö
görüntüsü veren makul bir lider olur. Bu kontrollü kendiliğindenlik
zümlemesini yaparken, 19. yüzyılın ortalarında biçimlenen heyecan
başarıldığı zaman itkiler gerçek görünür. Bu nedenle politikacı ina
yaratabilen [electrifying] kişiliğin tarih boyunca görülen karizmatik
nabildiğiniz bir kişi olur. Günlük yaşamda itki ve denetim çelişkili _
kişinin modeli olduğunu varsaydılar. Heyecan yaratabılen kışılik,
görünür. Söz konusu çelişki, geçen yüzyıldaki duyguların iradedışı,
böyle olmayı kendi üzerine bir giz perdesi örterek başarır. Freud ve
denetlenmeyen ifadesi inancından türemiştir. Böylelikle politikacı
Weber'in karizmatik kişinin ördüğünü düşündükleri bu "yanılsa
işgal ettiği mevkide hiçbir iş yapmasa bile aktif görünebilir.
ma" ikisinin de paylaştığı derin bir kuşkudan kaynaklanır. Ne Fre
Uyuşturucu karizmayı incelemenin en iyi yolu, bu yüzyılda et
ud ne de .Weber, Tanrı'nın gerçekte inayetini dünyaya bağışladığına
kili olan iki teoriyi de ele alarak işe başlamaktır; Weber ve Freud'un
inanıyorlardı. Bu nedenl
e, herhangi bir kişi aşk
:
. ı. ya Ç �� ğı zaman, onun kişisel
ın bir fail olarak or
gücü ancak dünyevi güç
� Weber düzensizlik anlarını gelip geçici görmesine karşın Freud,
� n evı ı tıya
� � ? _ çla
rla desteklenen bir yan
lerle �1 Bir Yanılsamanın Geleceği adlı yapıtında düzensizliği insan yığın
ılsama olabilirdi. Yani,
ikısı de bır toplumdaki h,. arının sürekli yöneldikleri doğa durumu olarak görür. Freud bunu
aşkın inançlara kafa tutu
b
� lI
_ !aJ1çlan ınsanlann inanm
yordu; her ikisi
alannı sağlayacak seküle
cf · etkili bir dille şöyfo aktarıyordu:
·
dıklerı çalkantıların gösterg manlarda çözemeyeceğini sandığı bir düzensizliğe saplanır ve Yu
, esiydi. '
karı' dan yardım umar. İki teori arasındaki bu farktan derin bir ayrı-
!ık ortaya çıkıyor: Freud, karizmatik şahsiyetin düzeni oluşturan !ar kendisinin kişiliği ile ilişkilendirilmiş olan coşkunun bir yankı
duygusal'bir lider olduğuna inanır. Weber 'e göre ise karizmatik li sıru kazanır. İşte ancak, düşmüş insandan mevkiye geçilen bu nok
der bir kere sahneye çıkarsa, kaosu daha da derinleştirir. Weber'in tada, karizmanın istikrar sağlayıcı bir güç olduğu düşünülebilir; in
İsa' sı anarşiktir. Örneğin, tüm grup çelişkilerini çok yüksek bir sim sanlar, büyük bir insanın bir zamanlar o mevkiyi doldurduğunu
gesel düzeye, aydınlatılmış olan ve olmayan gruplar arasındaki bir anırnsayacaldarı için mevki bazı duygular yaratır ve böylelikle bel
mücadeleye yükseltir. Bu sıcak ortamda, karizmatik liderin taraftar li bir meşruluk kazanır. Ne var ki, bu "ölümden sonraki" karizma,
ları her an onun aleyhine dönebilirler: lideri daha önce sarıp sarmalayan tutkunun zayıf bir yankısıdır ve
lider daha hayattayken, karizmanın gücü bozucu ve anarşiktir.
Karizmatik otorite doğallıkla istikrarsızdır. Karizma sahibi karizmasını yi Freud, toplum düzeni ile yanılsama ilişkisine Weber 'de olmayan
tirebilir. "Tanrısı tarafından terk edildiği" duygusuna kapılabilir..... Taraf
tarları "güçlerinin onu bıraktığını" sanabilirler. Ardından misyonu son bu bir tarzda bakar. Freud 'a göre:
35
F2
lur ve yeni bir karizmatik kişinin ortaya çıkması umut edilir.4
Bir inancın güdüleniminde önde gelen faktör istek gerçekleştirimi oldu-
Karizma neden kaçınılmaz bir şekilde tökezler? Bu soruyu yanıtlar
ğunda ve bu inançla gerçeklik arasında ilişkiler, tıpkı yanılsamanın kendi
sinde olduğu gibi dikkate alınmadığında o inanca yanılsama deriz.
ken Weber yine yanılsama imgesine başvurur. Karizmatik liderin
taraftarları onun kendilerine "refah getirmesini" umarlar. O ise ni Kitleler içgüdüsel tutkul arının engellenmesini istemediklerine göre,
yetlerini refahı sağlayacak eylemlere dönüştüremez, çünkü onun karizmatik liderin onlar adına bir düzen arzusunu harekete geçire
yarattığı hava aslında yalnızca ortak bir yanılsamadır; bu nedenle, rek yanılsama yoluyla gerçekleştirdiği istek nedir?'
başarısızlığa ve bir sahtekar olarak dışlanmaya malıkı1mdur. Weber, Freud bu soruyu sanki günümüzün tüm psikanaliz klişelerini tek
bununla ilgili bir örnek olarak, sel baskınlarında tanrılara yakaran bir klişede toparlayarak yanıtlar. Her çocuk, gelişiminin bir nokta
Çinli imparatorun öyküsünü anlatır. Sel sona ermeyince taraftarları sınd� sevilen ilk ebeveyn olan anne yerine babayı koyar. Çocuk, bu
onu kendilerinden farksız bir kişi olarak görürler ve iktidarı gasp et yer değiştirme konusunda çelişik duygularla doludur; babasını ne
miş bir sahtekar olduğu için cezalandırırlar. kadar özler ve ona hayranlık duyarsa o kadar da ondan korkar. Ba
Bu, karizmatik yanılsamanın iç çelişkisidir; fakat Weber ekono basını hfila tehlikeli ve dışarıdan biri, çocukla anne arasına zorla gi
mik rasyonalitenin yasalarının da karizmayı çelmelediğini öne sü ren kişi olarak düşünür. Çocuk, bir yetişkin olup aile dışındaki düŞ
rer: man dünyaya adım attığı zaman babasında bulduğu bu özellikleri
yeniden keşfeder;
Her karizma, ekonomik rasyonalite tanımayan çalkantıl<.1rla dolu, duygu
s�ıl bir yaşamdan, maddi çıkarların ağırlığı altında boğularak ağır ağır ölü korku duyduğu, öfkesini yatıştırmaya çalıştığı; ama öte yandan da kendi
ıne doğru yol alır, var olduğu her saat onu bu sona daha da yaklaştırır. sini koruma görevini ellerine verdiği tanrılar yardtır kendine.
Toplum, "günlük çalışmanın rutin kanallarına geri akınca", insanlar Bu yanılsama karizmatiktir: Babaya duyulan sevgi ile karışık kor
kendi islerine ilahi bir müdahale olsun istemezler. Weber'in savun-
' ku, liderin gerçekleştirdiği istektir. Din, babalığın toplumsal örgüt
duğu görüş, can sıkıntısı ve tekdüzelik ruhunun karizmatik lidere lenişidir.7
olan isteği yok ettiğidir. Karizma insanları dünyevi görevlerden Bu tür yineleme ve yeniden keşfetme görüşleri öylesine tanındı
kurtaracak ,bir frıntezi olarak ortaya çıkmaz.' ki, Freud 'un yapıtının gücü çoğunlukla gölgede kaldı. Dinsel sim
Weber argümanını şöyle sürdürüyor: Karizmatik bir lider yıkıl . gelerin çok derin bir biçimde kabul mü gördüğü, yoksa yalnızca
dığı zaman karizma fenomeninin kendisi yok olmaz, "rutinleşir", kimsenin pek kulak asmadığı mükemmel kurgular olarak var olma
yani karizı 1atik liderin bulunduğu konum ya da mevki, bir zaman- larına izin mi verildiği, yoksa açıktan açığa mahkum mu edildiğine
'
.
bakmaksızın, Freud, her toplumda tanrılara inancın olduğuna inan-:>
.. Her iki yazar da karizmanın Dionysosçu olduğunu düşler, oysa
mamızı ister. II. Philip'in İspanya'sı, Kennedy'nin Amerik ·
a'sı;, , sektiler bir toplumda, karizma çok ' daha uysal ve daha sapkın bir
Mao'nun Çin'i, bunların tümü dini toplumlardır, hem de aynı tarz':''
şeydir. Modem karizma, devletin değişi'.11e yönelik talepler doğura
da. Üçünde de çocuksu bir yer değiştirme hüküm sürer. Her üçün' ;;i ,bilecek kişidışı yargı yetisine karşı iyi bır savunma sılahıdır. Bu sa
de de karizmatik liderler vardır. Weber, karizmayı tarihsel bir
ola { vunma iktidarın liderlerin güdülenimlerini öne çıkararak gizlenme-
olarak ele almamızı isterken Freud ona yapısal ve işlevsel bir değiş-!
mez olarak bakmamızı ister. Freud için karizmatik devletin başan-i
�
: si yolu la yapılır; böylece, devlete ait günlük işlerin sürmesi sağla-
.
' nır. Karizmanın ilkömeksel anı insanların öfkeli bir tanrı yaratma
sı, liderin refah devleti sözü değil, çocuklukta olduğu gibi yeniden' et
.;, larına neden olan bir mahşer ya da insanların bir baba-tanrı icat
psikolojik olarak bağımlı olına şansı vermesidir. de
tikleri bir fera"'at ritüeli değildir. Tanrılar öldüğünde, kariz�atik
5
!j-
Onuncu bölümde irdelenen Savonarola'nın Floransalılar La-
, ;
neyimin ilk ö nek anı, politikasından hoşlanılm asa da, "çekici" bir
35
�
martine'in de Parisliler üzerinde kurduğu disiplin arasındaki k ıt-·
•. politikacı için oy verme anıdır.
. . .
·;
!ık, bu global yaklaşımların her birinde karanlıkta kalan unsurlan ,'
Sektiler karizma, Dionysosçu deneyımden oylesıne uzaktır kı,
.. --
kaçarlar. Şimdi, gelişkin bir edilmektedir; sözgelirni yakın dönemin bir başkan yardımcısı,
çözümleme, aslında bu yönetim düzen .
inin tepesinde küçük bir grup
"Eğer New York City denize açılıp gitseydi, Amerika saygı insan
insanın iş görmekte olduğunu ve bu insan . � .
ların kişisel olarak muaz lar için daha 'sağlıklı' bir yer olacaktı" sözleriyle kendısını dınl
zam bir güç kullandığını gösterebilir. �
Fakat, hınçtan doğan öfkeyi . yen bir grup asker emeklisinden bol alkış alınıştı. Kent karşıtlıgı
büyüten şey güce ilişkin bu görüş değil
dir. mantıksal olarak komplo kuramından gelir; bir araya gelip komplo
Kişilerin oluşturduğu düzen, daha çok
soyut, gözle görünmez kurmak için, düzenin, hiç kimsenin öteki hakkında fazla'bir şey bil
bir insanlar sınıfının haksız araçlarla aşağı
daki dünyayı dışlama ko mediği bir yere, gizlerin ve yabancıların bulunduğu bir :rere ihtiya-
nusunda uzlaştıkları düşüncesidir ve "hak
sız" terimi bu mitin anah
cı vardır. Şehir, mit için mükemmel bir yerdir.
tarıdır. Bir bürokraside sosyal mevki ;
meziyetle belirlenmelidir; 18.
Gelgelelim, hınç dalgasına binen bir politikacı kaçıı ılmaz ola
yüzyıl sonlarında dile getirilen yeten ;
ekle kazanılan kariyer nosyo
rak kendine yönelen bir tehdit ile karşı karşıya kalır. Hıncı ne den
nu, burada en önemli anlamını kazan
mıştır. Fakat, tepedekiler ara
li iyi örgütlerse, o denli güçlü, zengin ve etkili olur. Peki sonra ha
sında yeteneksizler vardır; bunlar arala
rında birleşirler, yetenekli
rekete geçirdiği insanları nasıl muhafaza edecektir? Salt güç kazan
insanları dışlarlar ve böylece varlıklarını
sürdürürler. Demek ki, mış olmakla, çizgiyi aşmış ve kendisini düzene karşı kçyması için
eğer aşağıdan biri iseniz, statü eksikliğini
z sizin suçunuz değildir; bir mevkiye getirmiş olanlara ihanet etmiş olmuyor mu? Işte, ken
onlar size ait olanı sizden çekip almış
lardır. Mitin, kendi kendine disi de artık, onu destekleyenlerin hınç duydukları sistemin bir par
hizmet eden bu özelliği hınç duygusunu
bütünüyle tanımlamaz. Ki
çasıdır.
şiler düzeninin geliştirmiş olduğu şey,
bir tür kendine güven tarzı Politikacı, "inandırıcılığına" yönelen bu tehdit ile seküler an
dır; onların kendileri için üzülmeye, görün
ür değerleri için kaygı lamda karizmatik bir şahsiyet haline gelerek başa çıkabilir. Bu sta
lanmaya ihtiyaçları yoktur, oysa küçü
k adam her zaman yolunu tü öfkesinin başarılı pratikçisi, aslında sürekli olarak insanların il
zorla açması gerektiği duygusunun ağırlı
ğı altında ezilir. Münasip, gisini kendi politik eylemlerinden ve tutumlarından uzaklaştırıp
yani meziyete dayalı hiyerarşinin bozu
lmuş olduğu hissini ve fazla
kendisinin ahlfild niyetleri içinde massetmelidir. Böylece var olan
zorladığı korkusunu içeren statü endiş
esinin, Fransız, İngiliz ve
isleyiş huzur içinde uyumaya devam edecektir; çünkü onun düzene
Amerikan meslek yapılanmasında aşağı
benzer şekilde ve güçlü olarak hissedildiğ
beyaz yakalılar sektöründe
karşı öfkesi, gücüne dayanarak yaptıklarıyla değil, itkileri ve güdü
i biliniyor. leri ile algılanır. Hınç'ın politik lideri yönetim içinde daha yüksek
Gelişmiş kapitalist ülkelerde fiili iktida
rın giderek artan görün- lere tırmanmaya kararlıysa geçen yüzyıl ortalarında biçimlenen ki-
şiliğe ilişkin tüm yaklaşımlardan ders almalıdır. şarabileceği bir iştir. Nixon kamuoyunun ilgisini itkisel yaşamı üze
Hınç'ın gücünü kullanmaya çalışan politik bir aktör olarak Ni rinde odaklandırarak uyuşturma işini yürüttü ve dikkatleri özellikle
xon incelenmeye değer bir şahsiyettir. İlk politik mücadelelerinden de itkilerini apaçık sergileyebildiği gerçeğine çekti. Bu, onun ger
itibaren kendisini sürekli düzene karşı bir savaşçı olarak gösterdi ki, çek adına orada olduğu anlamına geliyordu. Duygularının basma
söz konusu düzen, komünistler ve vatan hainleriyle ortaklık için kalıp olması önemsizdi. Aslında basmakalıplık reçetenin bir bölü
deydi. Alger Hiss'e karşı giriştiği kavga, Doğu Kıyısı'nda Hiss'i müydü; kamuoyunu politikacının eylemlerinden psikolojik motifle
güya kanatları altına alan eski tüfeklere karşıydı. Helen Gahagan rine yöneltmek ancak kendiliğinden sıradanlık üstünde durarak ola
Douglas 'a karşı Kongre'ye seçilmek için yürüttüğü kampanya, ko naklıydı. Checkers Söylevi Lamartine'in Parisli işçiler karşısında
münistlere "yumuşak" davranan sosyete üyesi bir züppeye yönelik gerçekleştirdiği Şubat söylevleri kadar büyük bir politik pasifleştir
ti. me edin1iydi. Tek farkı; romantik sanatçı "kamusal şiir" adını ver
360
Gelgelelim Nixon işbaşına geçtikten çok kısa bir süre sonra, ba- diği kendi hissetme kapasitesinden bir sİn1ge oluşturmasına karşı
şarılı küçük burjuva lider sorunu ortaya çıktı. Nixon'ın kendi ikti lık, aynı retorik tavır Nixon 'da yalın bir psikolojik ifşa görünümün
darına ilişkin sorunla ilk karşılaşması 1952'deki kampanya skanda deydi. Checkers Söylevi'nden aldığı yanıt, Nixon' a yaklaşık yirmi
�
lıyla su yüzüne çıktı. Zengin işadamları, politik amaçlar için ku la beş yıl hizmet edecek bir ders verdi: Hınç'tan yararlanılabilir ve ka
nılmak üzere gizli bir "rüşvet fonundan" para vermişlerdi. Bu tür ·muoyu politikacının kişisel gücünü ve zenginliğini incelemekten
gizli fonlar, büyükşehir aygıtının işlerliği bakımından her Amerika saptırılabilir; yeter ki yabancıların önünde duygularını apaçık gös
lının yakından tanıdığı bir şeydir. Gerçekten de, 1940'ların sonla terebilsin.
rında su yüzüne çıkan şehir politikacılarıyla ilgili bu tür skandallar Güdülere odaklanma tüm politikacılara açık bir tekııiktir ve el
ya hafife alınıyor ya da üstü kolayca örtülüyordu. Ne var ki gerçek bette mevcut tek retorik yaklaşım da bu değildir; ama hınçtan ya
te dolar olarak küçük bir miktar olan Nixon'ın aldığı gizli para bü rarlanma girişiminde bulunan kişi için başarının zorunlu şarudır.
yük bir sorun oldu. Düzeni ele alan bu yasa ve düzen politikacısı Yoksa onu o makama yerleştiren kamuoyu, düşmanlarından biri
nın tavrı, kişisel ve kindar denebilecek kadar ahlakçıydı: Her şeyi olarak daha sonra ona karşı cephe alacaktır. Sektiler karizmanın
temizleyecek ve cinayetten paçayı sıyıranları disiplini altına alacak ciddiyeti, politikacının söz konusu saptırma anlarına en az izleyici
tı. Ansızın bambaşka bir politikacı olınakla suçlanmıştı. leri kadar "inanmasından" gelir.
1952'deki tehdit karşısında Nixon 'ın başarılı olan çözümü, hın Talleyrand ile sözgelimi Nixon arasındaki fark, Talleyrand'ın sı
cı. kışkırtarak güç kazanan tüm politik şahsiyetlerin başvurmaları rasıyla Autun Piskoposu, devrin1ci güç simsarı, Napolyoncu bakan,
gereken çözümdür. Ünlü'"Checkers Söylevi"nde Nixon kamuoyu Napolyon karşıtı bakan, X. Charles'ın yaltakçısı, Burjuva Lo
nun ilgisini duruma ilişkin olgulardan kendi mahrem güdülerine, uis'nin uşağı olınak gibi oynadığı rollerin her biri ile kendisi arasın
düşüncelerinin niteliğine ve iyi niyetlerine kaydırdı. Milyonlarca da açık ve alaycı bir mesafe koymasına karşın, Nixon'ın canlandır
televizyon izleyicisinin karşısında ağladı, fakat denetimini yitirmiş dığı role gerçekten inanmasıydı. Bu inanç, temel fıkir olan seküler
görünmemek için ağlamayı fazla uzatmadı. Gerçekten hissedebildi likten kaynaklanır. Modern hınç politikacısı tek başına kamuoyunu
ğini gösterecek kadar ağladı; o gerçek ve inanılabilir bir kişiydi. saptırmak için görüntü yaratmakta uzman kişi olarak görülemez.
Karısının "devlet malı kumaştan" yapılmış mantosundan söz etti. Onun erdem maskeleri onun için gerçektir; iyi niyet ve güçlü duy
Kamuya kendi köpeği Checkers'ı sevdiği gibi tüm köpekleri seven gularını dile getiren açıklamaları, bu açıklamalara pratikte bağlı
bir insan olduğunu söyledi. O iyi bir insandı ve bu yüzden insanlar kalmasa da ya da kendisini bu mevkiye getiren öfkeli esnaf ve za
artık parayı düşünmemeliydi. naatkiirııı ihtiyaçlarını dikkate almasa da, onu aklamaktadır. Ameri
Bellek yitiminin etkin kılınması seküler karizmanın kolayca ba- ka Birleşik Devletleri'nde Watergate skandalını bu denli ilgi çekici
�� an, B şkan 'ın kam önünde yala
� n söylemesi değil, olaylarla ilin:
�
tılı her bır yalanın kışısel onu ·•· se modern hınç için geçerli olan şey, eylem ile kişisel itki arasında
runa ve iyi niyetine ilişkin bey
k'UŞ�tılmış olması ve bu beyanla
anlar!� . · ki parçalanma ve ayrıca liderin dinleyicilerinin gözündeki kişisel it
ra Başkan'ın kendisinin de gerç
. ek' kiden doğan meşruluğudur.
ten ınanmasıydı. Bu ıtıra flar onu yalan söylediği gerçeğiy
mekt : ,�
.
alıkoydu; oyle kı yaklaşık bir
le yüzleş
yıl kadar duygusal "hasıraltı '
Kültürel sürekliliği açıklayabilmek için, bir konuşmacının so
�tme ışlemını başarıyla yerine • kaktaki yabancılardan oluşan bir kalabalığa yaklaşımını belirleyen
..
ı birisi var; düzeni aşağılıyor, kında doğallıkla konuşurlar. Fakat televizyon izlemede Ve özellikle
her za-
man bır dekor v gösteriş ardı
. . � _ na gizlendiği için kendi duygula dikkatini televizyona vermede yaygın olan tarz televizyonu kendi
rı
bo boş bırı- Obur y da ıse
� _ � bu mitsel düzen küçük insana başımıza ya da ailemizle izlememizdir. "Medya" kamusallığın iki
karşı
aşagılayıcı bı_r tavır ıçıııde, faka
t bu düzen kişileri aslında bu özgü ilkesi olan çeşitlilik deneyimine ve toplumun mahrem halkadan
venı hak etmıyorlar; dahası, her
nasılsa, tüm toplumu bölmek belli bir uzaklığı olan bir bölgesinde yaşanan deneyime aykrrıdır.
iste
yen ayaktakımı ile birlikte bir
komplo peşindeler. Bunu söy!erken, formülün kendine yeterli oluşundan rahatsızlık du
19. yüzyılın işçilerle "ikna edic
i şekilde konusabilen" muhafa yuyorum. Çünkü kamusal yaşamdan çekilmeye ilişkin itkiler bu
zakar politikacısı, izleyicilerine
görgü kurallarırun ağırlığını hiss
�
bir an için bile Isa orta sınıf
ın
aletlerin ortaya çıkışından çok önce başlamıştı; teknolojinin bir ca
ettiren bir kişiydi; işçi 'sınıfına navar olduğu şeklindeki alışılmış senaryodan yola çıkıp bunların da
duy
gularınızın ne kadar mukemm
el olduğunu gösterin, bakın nası cehennem aygıtlitrı olduğunu söylemek doğru değildir. Bunlar, in
l say
gılı lacaklar Statü peşindeki
°. : modern girişimcinin, izleyicile sanların ilıtiyaçlarını karşılamak için yine insanlarca bulunmuş alet
rine
gorgu dersten ver 1esin gere
? : k yoktur; onlara girişimcinin lerdir. Elektronik medyanın karşıladığı ihtiyaçlar, geçen 150 yıl bo
duygu
larının ne kadar ıyı oldugunu
gösterme tekniği unutmaların yunca oluşmuş, kendini bir kişi olarak daha fazla bilınek ve hisse
a hizmet
eder. Gerek 1 9. yüzyılın muh
afazakar yığınlarının denetim debilmek için toplumsal etkileşimlerden çekilme yönündeki kültü-
i gerek-
re! itkilerdir. Bu aygıtlar, toplumsal etkileşimle kişisel deneyim ara ya, geçen yüzyılda tiyatrolarda ve konser salonlarında biçimlenme
sındaki savaşımın silahlarından biridir. ye başlayan kalabalık halinde sessiz kalma tarzlarını pekiştirir;
Öncelikle elektronik medyanın en başta ele aldığımız boş kamu E.T.A.Hoffınann'ın şehrin sokaklarında gözlediği, zahiri bir seyir
sal alan paradoksunu yani yalıtım ve görülebilirlik paradoksunu ne ci, pasif bir tanık fikrini güçlendirir.
şekilde somutlaştırdığını görelim. Hiçbir izleyici televizyondaki politik süreci; seyreden, aracı ola
Kitlesel medya, toplumda olupbitenler üzerine insanların sahip rak politikacı, başka seyredenden oluşan bir üçlü olarak algılamaz.
olduğu bilgiyi sonsuza dek arttırır ve onların bu bilgiyi politik ey İlişki ikilidir ve politikacının dış görünüşü, yarattığı izlenim, mas
leme dönüştürmelerini de sonsuza dek engeller. Televizyonunuza kenin niteliği seyredenin ilgi odağıdır. Her ikisi de televizyonda bir
yanıt verme olanağınız yoktur. Yalnızca onu kapatabilirsiniz. An politikacıyı izleyen New York'taki bir kişi, Alabama'daki başka bir
cak, huysuz ve garip biriyseniz hemen arkadaşlarınızı telefonla ara- kişiye ilişkin nasıl daha fazla bilgi sahibi olabilir ki? Böylece poli
364 yıp televizyonda iğrenç bir politikacının konuştuğunu söyleyebilir tik kampanya çalışanları, politik komitelerin, seçmen kayıtlarının 1!
ve televizyonlarını kapatmaları için onları da zorlayabilirsiniz; ver ve benzerlerinin örgütlenmesinde televizyonun zayıf bir araç oldu
diğiniz her karşılık gözle görülmez bir eylemdir. ğunu; etki alanı dar olsa da, kişisel örgütlenmelerden daha iyi so
18. yüzyıl ortasının parlamento konuşmalarında, tiyatrodaki gi nuçlar alındığını anladılar.
bi, başarılı bir ifade, anlamlı bir cümle, izleyiciler tarafından "nok Elektronik medya içinde yapılandırılan ikili ilişkiden ve pasiflik
talanırdı"; yani istek üzerine tekrar edilebilirdi. Bu nedenle, İngiliz mantığından görünürlük ve yalıtılmışlık paradoksu doğar. B u para
parlamento konuşmaları onları kayıtlardan okuyacak olan bir mo doksun terimleri modem yapı teknolojisiyle karşılaştınlabilir: Kişi
dern okurun tahmin edebileceğinden çok daha uzun sürerdi. Politik daha çok şey görür ve daha az karşılıklı ilişkiye girer.
icranın modern koşullarında aynı etkiyi uyandırabilmek için, yerel İletişimde var olan bu paradoksun ilk sonucu yayındaki politika
istasyonunuza telefon edip böyle bir cümlenin yinelenmesini rica cının izleyicilerine karşı çok özel eşitlik şartlarıyla yaklaşması ge
etmeniz gerekirdi. Konuşmasının sonunda bir mucize sonucu talih reğidir. 20 milyon insan bir kişiyi televizyonda konuşma yaparken
siz politikacınız, tüm tekrar isteklerini alacak ve onları alt alta sıra izleyince, konuşmacı, onların tümüne tek bir kategoriye ait olarak,
layarak bir tür anında referandum gibi, 4. paragrafın tekrarı için yuıttaş olarak davranmak durumundadır. Herhangi bir endüstri ül
30.000 telefon aldığını, konuşmanın sonlarındaki ulusal onur kısmı kesinde, sınıf ve etnik gruplar mozaiği öylesine zengindir ki, tele
için de 1 3:000 telefon aldığını söyleyecekti. Ama zaman sınırlama vizyondaki politikacı bu çeşitli grupların tümüne en yalın terimler
sı yüzünden yalnızca ilk iki paragrafı yineleyebilecekti. Düş kırık le seslenecektir. "Otuz yaşın altındakilere şuııu söylemek istiyo
lığına uğrattığı 1 3.000 kişiye de birkaç söz edemez miydi? Onların rum... " gibi. Ancak, iyi bir izlenim bırakmak istiyorsa, açık ve so
bu meseleye ne kadar öneni verdiklerini iyi bilirdi ... mut olmalıdır; izleyici topluluğuııun büyüklüğü ise tersine soyut te
Radyo ve televizyon izleyicinin müdahalesine izin vermez; ya rimlerle konuşması gerektiği anlamını taşır. Medya uzmanları bu
yın sürerken politikacıya tepki gösterecek olursanız, onun bir son nun sonucunda aşırı özele inme tehlikesinden söz ediyorlar. Fakat
raki cümlesini kaçırabilirsiniz. Size onun bir şeyler anlatabilmesi aslında bunun bir tehlikesi yoktur. Bu şartlardaki eşitlik, politikacı
için sessiz olmakzorundasınız. Olası tek yanıt verme yolu, bir yo yı programlarında somut ve özgün olmamaya teşvik eder. Bu da po
rumrnnun yinelenecek ve tartışılabilecek olanları seçmesidir. Yo litikacının zaten hazır olduğu bir şeydir. İzleyicilerine eşit davran
rumcu, geçen yüzyılın sessiz izleyicileri için, seyirci kaldıkları et ması, ideolojik sorunlardan kaçınma aracına dönüşür ve herkesi gi
kinlikleri yorumlayan eleştirmenin işlevini tam olarak üstlenir, fa derek politikacının kişiliğine herkesçe değerlendirilebilen ve payla
kat yorumcunun daha eksiksiz bir denetimi vardır; çünkü anında şılabilen bir şey olarak güdülerinin kavranmasına yöneltir. Yayın
müdahale eder. Pasiflik bu teknolojinin "mantığıdır". Kitlesel med- larda politik kişiliklere bu ölçüde dönüklük, sanki birkaç yönetıne-
nin kaprisiymiş ve medya kendi "soru zen
mluluğunun" farkında olan güçlü bir nefret iç içe geçmişti; bunıaı; d:şarlıklılar, Hükümet,
"ciddi" bir medya olsa ortadan kaldırılab
ilecek bir seçenekmiş gibi;' gin Kuzeylilerdi; bu yelpaze öyle genıştı ki, net tespıtler �apılamı
lci
tle�el medyaya sürekli, yayına aldıkları
politikacıların kişilikleri' yordu. Bu nedenle, haberler, bir kişi üzerind e od�lan dıgı zam
ı:'.
1,
uzerınde çok fazla yoğunlaştıkları için ı açıga
saldınlmaktadır. Bu tür yo· bir kısır döngüy e düşülm üş oluyord u: Hıncın gızlı katların
rumlar yapısal sınırlamaları ve iletişimin
bu biçimlerinin doğasında . çıkarmak için Wallace 'ın kendisinin kişisel geçnüşi, g dülenirn � i ve
var olan güdülenim üzerinde "yoğunlaş
·
Oyleyse şu çok açıktır ki, bir kez güç elde ettiğinde hınç _
esıne _
ızın verılme-
politi "asp yapmasına ve kamuya 10-12 yalan söylem
kacısının dikkate alması gereken savunma zırhı için elektron
medya pekaJii uygundur. Karına bir okulun kapısında durarak
ik ;
. ecek miydi? Ama bu, Nixon'ın kendisinin daha önce hıç kulhın
�
öfkesı yo uyla tum
siyah madığı gerçekçi bir ölçü olurdu. Düzene olan _ _
çocukların girmesini engellemeye çalışan George Wallac Nıxon , kendısı yonetıcı
e'ın tele yaşamı boyunca meşruiyet peşinde koşan
vizyondaki o meşhur görüntüsünü düşünün. Siyahlara karşı üyle farklı ve ken
direni olduğu zaman, kamunun kendisini bir anda bütü�
şin simgesi Wallace ile, her zaman "zenci severler"e duyulan erden daha ger-
daha di politik rakiplerini yargılarken kullandıkları terıml
çekçi terimlerle yargılayacağını zannetti. noirs' ya da Yahudiler, varoşlardaki beyaz okullarında siyahlar.
Hınç politikacısına gerekli olan ve medya tiırafından güçlendiri Seküler karizmadan modem toplumda, toptan, bir sığlaştırıcı
len güdülenim içinde özümlenme, bu şahsiyetlerin imtiyaz alanları güç olarak söz etınek, karizmatik lidere duyulan açlığın kendisinin
için tek gerçek tehlikeyi oluşturur; devamlı olarak gayrimeşru du zayıf ve önemsiz bir istek olduğu anlamına gelmez. Tersine, verili
ruma düşme tehlikesi içindedirler; çünkü yaşamlarının bir alanında modern kişilik terimleriyle inanılır bir kahraman arayışıdır, bu;
ki başarısızlıkları kişiliklerinin baştan aşağı kötü oluşunun göster Kahramana Tapınma Yüzyılı adlı yapıtında Eric Bentley, 19. yüzyıl
gesi sayılır. Nasıl ki kişilik politikası, kamusal ilginin kişisel karak
ortalarında ortaya çıkan inandırıcı kalıramanlara duyulan açlığı çö
teri etkili kamusal eylem bazında ölçmekten saptırılmasıysa, ka
zümlemiştir ve modern toplumun göstergelerinden birirıin de bu
rakterin tüm unsurları herhangi bir gerçek referans olmaksızın sim
toplumda kalırammılar bulma uğraşının sürekli düş kırıklığına yol
geselleşince, her kusur ansızın özyıkımın bir aracı durumuna gele-
açan bir uğraş olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu arayışın sonuç ver
368
bilir.
memesinin bir nedeni, modern toplumdaki kişidışı kamusal yaşa- �
Yine, eğer politikacıyı yalnızca suçüstü yakalanan bir numaracı
mın çökmesidir: Kahramanın albenisinin kaynağı güdüleri olunca
olarak algılarsak bu fenomenin etkisi yitip gider. Çünkü politikacı
kalıramanlığın içeriği önemsizleşti.
her görünüm anının bir gerçek olduğuna inanır; taktığı her maske
Politik söylemin içeriğinin daralması kendi başına önemlidir,
gerçek karakterinin bir işareti olduğu için, önemsiz sorunlarla hızlı
ama aynı zamanda da kişiliği temelinde varlığını sürdüren bir poli
bir şekilde kuşatılabilir; politikacı yıpranmaya başlayana dek bunun
tikacı ile kamusal bir kişilik olarak algılanan bir sanatçı arasındaki
farkında olmayan kamuoyunun gözünde bu sorunlar büyük buna
önemli bir ayrımı belirler.
lımlara dönüşebilir. 1 973'te İngiltere' de "toprak skandalları" adıy
la bilinen şey, uzaktan ve tali olarak başbakanın çalışmaları üzerin
de etkili olan olayların yol açtığı bu bütüncül tehdit duygusunun D. STAR Sİ STEMİ
klasik bir örneğinden ibarettir.
Genel ·bir kural olarak, insanlar sorunların üstesinden gelmeleri Ancien regime'de sahne üzerinde inandırıcı olanla günlük yaşamda
beklenen liderlerin kişiliklerini daha çok önemsedikçe, içkin mezi inandırıcı olan arasında bir köprü vardı. Kamusal bir şahsiyetin ki
·
yetleri ve .tehlikeleri yüzünden kamuoyunu giderek çok daha az so şilik terimleriyle algılanmasının, sahne ve sokak arasında kurulan
runun haı:ekete geçirdiği söylenebilir. Politik ilginin genelde daral yeni tür bir köprü olduğu smulabilir. Gerçekten de televizyonun po
ması mantıksal olarak, II. Dünya Savaşı'ndan sonraki hıncın belir litika üzerindeki etkisi, genellikle politikacının sanki bir aktörmüş
gin daralmasına yol açmıştır. gibi davranma zorunluluğu bağlamında incelenir. B u klişe bir an
1930'lardaki politik söylemin bütünüyle yaralanmış gurur diline lamda doğru iken bir başka açıdan da önemli yanlışlara yol açabil
dönüşümünün tersine, savaş sonrası hınç politikacıları giderek ken mektedir.
di kullanımlarına uygun daha az sorun bulabiliyorlardı. Dalgalan- · Bir kişilik olarak politikacıda inandırıcı olan özellikler, güdüle
makta olan devlet tahvilleri, enerji sorunları, ticaret açıkları, kamu ri, duyguları ve "dürüstlüğüdür". Tüm bunlarla, politikacının sahip
sağlığı ya da güvenliği krize dönüşmeden somut olarak kolayca al olduğu güçle neler yapacağı ile ilgilenmeme pahasına ilgilenilir.
gılanmıyorsa, aynı zamanda bunların, toplumdaki dürüst kişilere Politikanın içeriği böylece politikada yer alan kişiliğin algılanma
acı çektirmek için ayaktakımı ile ortaklığa giren adaletsiz kişilerin sıyla daralır. Söz konusu içerik daralması güçlü bir kişilik olarak
bir komplosu olmadıkları da doğrudur. Artık hınç politikacıları için benimsenen bir sanatçının icrasında ortaya çıkmaz. Mick Jagger ve
kullanılabilir manevra alanı neredeyse bütünüyle dışarıdakilere kar Bruce Springsteen sahnede hipnotik kişilikler yansıtırlar, fakat bu
şı içeridekilerden ibarettir: İngiltere' de Asyalılar, Fransa' da pieds
• Fr.: Kara kafalılar. (ç.n.)
onların çok iyi rockçı oldukları gerçeğini
değiştirmez. Benzer şekil 800 klasik piyanist ve "sözünü etmeye değer" beş konser salonu
de Casals'ın büyük bir insan olarak algıla
nması, onun bir çello sa �
var. Bir yıl içinde 800 piyanistten 30-35'i bu salonl rda solo yapar
natçısı olmasını engellememiştir. Geçe
n yüzyılda beliren icracı ve �
lar. Otuzunun içinden en az yansı öyle tanınmıştır ki, er yıl s n
.
� �
sanatçı sorununu metin bağlamında incele
rken, meselenin müziğin, n
ye çıkar. Her yıl New York'ta yaklaşık 1 5 yeni pıy�ı�t salon ıç'.
dramanın ya da dansın "içeriği" pahasına
kişilik meselesi olmadığı kendileri ödeme yaparak konser verirler. Onlar ıçın Carnegıe
nı görmüştük. Icracının, bir kişilik olara
k icracının do!iru çok
. o dan eseri Hail' deki Resital Salonu gibi küçük bir salonu doldurmak bile
yazılı metm karşısında öncelik kazan
drama ya da müzik üretilmektedir. Oysa
dığında farklı türden bir dans �
güçtür. Akıllı piyanistler arkadaşlarının arkadaşlarına e ildiği � tüm
çevresinde kişidışı karşılaşmalardan oluşan zorunluluklar örgüsü !erinde nelere yol açtığını ölçmek için cemaat yaşamı arayışının bir
ne. Saalmon 'un kafasından geçen ise, ikametgfilıların, dükkfuıların mecburiyet haline gelmesi gerçeğinin ötesine, insanların aynı top-
ve ofislerin aynı binada yer aldığı endüstri öncesi kentsel haneydi; · rak parçasını paylaştıkları kişilerle yüz yüze, açık ve yakın ilişkile-
ama büyük şehre ilişkin sitemleri de yerindeydi. Buradaki çok iş re nasıl özlem duyduklarına bakmalıyız.
Ievliliğin yıkılması ve alanların kullanımının onları kullananlar de' Büyük toplum bu özlemleri pratik olduğu kadar ideolojik bir
ğişse bile değişmemek üzere tasarlanması yalnızca başlangıç yatı yolla da biçimlendirmiştir. Bunu kalabalık imgeleri yoluyla yap
rımı açısından rasyoneldir. mıştır. Çünkü bu imgeler, insanların zihinlerinde cemaat imgesin
Kamusal alanın bu şekilde yıkıma uğratılmasında hesaplanması den ayrılmaya başlamıştır; aslında cemaat ve kalabalık artık birbi
gereken nihai bedelin bir parçasını, yine kendisinin yarattığı cema
rine zıt görülmektedir. Kalabalığın içindeki burjuva, geçen yüzyıl
ate yapılan paradoksal vurgu oluşturur. Zira, kentin atomlara ayrıl
da kendi çevresinde bir sessizlik zırhı geliştirdi. Bunu korktuğu için
ması, diyelim ki, anne ve babaların çalışırlarken, oyun oynayan ço yaptı. Bu korku, bir ölçüde sınıf sorunuydu, ama yalnızca o da de
cuklarını izlemelerini de güçleştirse bile, insan ilişkileri kurma aç ğildi. Ne bekleyeceğini bilememek, kamu içinde bir saygısızlıkla
lığı duyulmasına yol açan da yine aynı boşluktur. Amerikan banli '
. karşılaşma kaygısı, kamusal ortamda olduğu zamanlarda kendisini
yölerinde bu açlık gönüllü birliktelikler oluşturularak giderilir; or sessizlik aracılığıyla yalıtmaya çalışmasına yol açtı. Ancien regi
tak bir görevin yerine getirilmesi ya da eşsiz bir deneyime girişmek me'deki, kendisi gibi kalabalık yaşam kaygısını çok iyi bilen mu
adı altında insanlar, cemaatlerinin planlamacıları tarafından başları adili gibi kamu içinde sosyalliğini denetlemeye ve düzenlemeye
na sanlan coğrafyanın belalarını defetme şansına kavuşurlar. Bu kalkmadı; tersine silmeye çalıştı, öyle ki sokaktaki burjuva, bir ka
yüzden, banliyölerde araştırmacılara dinsiz olduğunu söyleyen in labalığın içindeydi, ama kalabalıktan biri değildi.
sanlar arasında çok sayıda kilise müdavimi bulunmaktadır. Bu yüz Günümüzde yaygın olan kalabalık imgelemi ise bir anlamda 19.
den, IL Dünya Savaşı sonrasındaki bebek patlaması sona ermişken, yüzyıla ait yalıtım fikrinin bir uzantısıdır. Lyn Lofland ve Erving
artık yetişkin çocuklara sahip ana babaların büyük çoğunluğu okul Js.
Goffman 'ın yapıtları, örneğin, tüm ayrıntılarıyla kalabalı sokakta
aile birliklerindeki üyeliklerini hfilil. sürdürmektedirler. Amerikan
ki yabancıların birbirlerine güvende olduklarının küçük ipuçlarını
kentleşme uzmanları arasında, banliyölerin "gerçek" cemaatler vermek için başvurdukları ritüellerin aynı zamanda nas.ıl onların
olup olmadığına ilişkin uzun ve sonu gelmez bir tartışma yirmi yıl yalıtlanmalarına yol açan bir araç olduğunu incelemiştir: Bir yaban
dır süregelmektedir. Böyle bir sorunun ortaya atılmasında asıl cıya güvenli olduğunuzu anlatabilmek için gözünüzü dikip bakmak
önemli olan nokta cemaatin insanların zihinlerinde bir sorun haline yerine bakışlarınızı yere indirirsiniz; yaya olarak birbirinizin geçiş
yolunu açık bırakaıak yol verirsiniz; bir yabancıyla konuşmanız lojisinin", insanın tek başına bir yaratık olarak mı, yoksa toplumsal
gerekiyorsa, "affedersiniz" diye söze başlarsınız vb. Bu davranış bir grubun bir parçası olarak mı ele alınmasına bağlı olduğu üzeri
tarzı spor olaylaıındaki gevşemiş kalabalıkta ve politik mitinglerde neydi. Kalabalık, normalde öteki insanlara karşı sergilediği tavrın
bile gözlemlenebilir. aksine üyelerindeki kendiliğinden şiddet ve zorbalığın dizginlerini
Fakat, bir başka açıdan da modern kalabalığın imgeleri 19. yüz bırakıyordu. Le Bon görüşleri için hiçbir bilimsel dayanak öne sür
yıldaki korkuyu öylesine genişletmiştir ki, kalabalıklara ilişkin dü müyordu, ama hayvanlar üzerinde deney yapan benzer yaklaşımla
şünce ve yaklaşımlarda bütünüyle yeni bir ilke ortaya çıkmıştır. Bu ra sahip başka bir grup insanın bilimsellik iddiası vardı. Farelerden
na göre kalabalık, insanın en hayasız tutkularının kendiliğinden ifa yararlanan bu deneyciler, farelerde, laboratuvarda kalabalık halinde
de edildiği tarzdır; kalabalık iplerinden kurtulmuş bir hayvan-in bir arada bulundukları zaman bir "davranış çöküntüsü" gözlemlen
sandır. Biı kalabalık imgesi açık sınıfsal bir karakter içerir: Kalaba- diğini söylüyorlardı. Her bir fare kendi bölgesini dışarıdan gelenle
384 lık içinde' aktif olarak duygularını ifade edenler genellikle lümpen re karşı vahşice koruyordu, müthiş kötüleşiyorlardı; kalabalık, bir .
pro!eıarya, alt sınıflar ya da tehlikeli toplumsal uyumsuzlar olarak tür psikotik çılgınlığı teşvik ediyordu. Hayvanların davranışların
görülürler. 1960'lann sonlarında Paris'teki kent ayaklanmalarında, dan insan davranışına ilişkin bir sonuç çıkarılabilsin ya da çıkarıla
aynı yıllaıda Amerikan şehirlerindeki ayaklanmalarda olduğu gibi, masın, bu bilimsel iddialar giderek bir saçmalığa dönüşür. Gün
muhafazakar basın ve onun izleyicileri, "kötü" öğrencileri ve "kö içinde psikotik olmalarına karşın, bu fareler gece birbirlerine soku
tü" siyahlan kalabalıkları talırik edenler şeklinde betimliyordu ve larak uyurlar; ötekilere sokulamayıp ortalıkta dolaşanların ise ciddi
ilk örnekte, Figaro'nun deyimiyle, bunlar, "dağılmış yuvalardan ve uykusuzluk sorunları vardır. Öteki hayvanların çok azı kalabalığa
sefaletten" gelenlerdi, ikinci örnekte ise Başkan Yardırncısı'nın de aynı biçimde tepki verir; kafes fareleri kalabalığa normal ortamla
yimiyle, "ayyaş serserilerden başka bir şey değillerdi". Böylece rında olduğu gibi tepki vermezler; çünkü kalabalık onlar için aşina
aşağıdan gelen tehlike ile kalabalığın sesinden gelen tehlike birle bir şeydir. Kalabalık hakkındaki "bilimsel" teoride önemli olan şey
şir; fakat bu birleşme kendi başına, bir kalabalığı bir canavaıa dö kusurları değil, araştırmacıları çok özel bir durumu, kalabalıkların
nüştüren ipinden kurtulmuş kendiliğinden duygulara karşı duyulan psikolojik kötü eğilimleri gibi genel bir metafor getirmeye iten kül
korkuyu tam anlamıyla açıklayamayacaktır. Bu korkuları dile geti türel varsayımlardır. Üstü örtülü biçimde onaylanan, az sayıda bi
ren saygın insanlar yalnızca daha başına buyruk olan yoksul kötü reysel ilişkiye yer veren, sınırları açıkça belirlenmiş, yalın bir me
siyahlaıdan ırkçı bir şekilde söz etmiyorlar; Amerikan ayaklanma kanın düzeni ve disiplini sağladığıdır.
larının ilk ortaya çıktığı zamanlarda, araştırmacılar, sıklıkla ayakıa Modern kalabalık imgelerinin modern cemaat fikirlerine ilişkin
kımını yeren ve yergilerini bir kalabalığın içinde herkesin kontrolü- · sonuçları vardır. Daha yalın bir ortamda düzen kurulabilir, çünkü
nü yitirebileceği yorumuyla bitiren insanlarla karşılaşmışlardı. Bu bireyler öteki bireyleri ve her birey de kendi yerini bilir. Gürültü pa
durumda kalabalık, kötücül bir sınıfın kendini ifade etme aıacı ol tırtı kopardığınızda komşularınız sizi tanır ve bilirler, ama bir kala
duğu kadaı kötücül bir kendiliğindenliğin nedenidir. balık içinde hiç kimse sizi tanımaz. Bir başka deyişle, cemaatin bir
Sosyal bilimler alanındaki yapıtlar, kendiliğinden kalabalıkların tür gözetim işlevi vardır. Fakat o cemaat aynı zamanda insanların
şiddetine kaışı duyulan korkunun popüler duygulardan daha derin birbirlerine açık ve özgür oldukları bir yer nasıl olabilir? Modem
ama yine de aynı çerçevedeki örneklerini sunmaktadırlar. Sosyal cemaat yaşamında insaıiların aynı anda hem duygusal olarak açık
psikoloji disiplini Gustave Le Bon'un yapıtlarına kadar uzanır; oldukları hem de birbirlerini kontrol etmeye çalıştıkları özel rolleri
Gustave Le Bon yüzyılın başlarında, kalabalıkların bireylerin duy yaratan çelişki tam olarak budur. Bu çelişkinin sonucu, yerel cema
gularında neden olduğu sıradan ve dürüst yurttaşı bir canavara çe at yaşamının görünüşte düşmanca bir ortamda bir tür kardeşlik gi
viren dönüşümleri ele alıyordu. Başlıca örneği de bir insan "psiko- rişimi iken, çoğunlukla kardeş katline dönüşmesidir.
Kardeş katlinin iki anlamı vardır. İlk ve dolay
sız anlamı kardeş;,, • Forest Hills, Queens beldesi sınırları içinde, çoğunluğuYahudi
!erin birbirine düşmeleridir. Birbirine açılırl
ar, bu özaçılırn temelin;;. . lerden oluşan bir orta sınıf kesimidir. Birkaç yıl önce bir New York
de karşılıklı beklentileri vardır ve ikisi de
birbirini eksik bulur. Kar- ; Belediyesi konut projesinin bu bölgede gerçekleştirilmesi planlan
deş katli ikinci olarak, bu zihniyetin dünya
ya yönelmesidir. Biz bir dı; bölge siyah ailelerin akınına uğrama. tehdidi altında kalmıştı.
cemaatiz; gerçeğiz; dış dünya bizim kim
olduğumuzu bilerek bize Şansımız var ki, arabulucu Mario Cuomo 'nun tuttuğu günceler sa
. ·
Böyle bir sürecin gerçekleşmesini başla karşılaştığı şeyle karşılaşıyordu. Belediye toplantıları bır komedıy
ngıçta hiç kimsenin isteme
diği bir çevrede, dış dünyadan bu geri çekili di; örneğin birinde, orada bulunamayan bir kurul üyesi, oyunu kul
şin bir örneğine göz at
mak bilgilendirici olacaktır. Aklıma New lanmak üzere yerine bir temsilci ile okunmak üzere cemaatin orta
York 'taki Forest Hills tar
tışması geliyor ki bunu şehir dışında bilen ya getirdiği meselelere ilişkin "tepkilerini" özetleyen bir bildirisini
çok azdır, fakat içindeki
ler için müthiş yıkıcı olmuştur. Forest Hills göndermişti. Bu davranış, Corona'yı olduğu kadar, Forest Hills'i
'te bir cemaat grubu yal
nız politik hedefler için birleştiler ve gider de, politikacıların ve onların kurduğu komisyonların, durumdan : :
ek kendi içlerine kapan _
dılar. Cemaattekiler arasındaki ilişkiler ki!enen çevre halkının ne düşündüğünü hiç mi hiç önemsemedıgı
şehirde olup bitenlerle uğ
raşmaktan daha önemli olmaya başladı. ne ikna etmişti.
Forest Hills davasının bir
açıdan Dreyfus Davası ile doğrudan bir Forest Hills halkı için, belediyenin onların itirazlarının meşrulu
ilişkisi var; çünkü her iki
sinde de cemaat aşama aşama, bakımı ğunu kabul etmesi çok önemliydi. Bağnaz ırkçılar olmadıklarını;
ve büyütülmesi cemaat için
deki insanların başlıca uğraşı haline gelen ama kenar mahalle insanlarının suç oranının yüksek oldu�unu, ço
kolektif bir kişilik çevre
sinde biçimlendi. Ama bu modern cema /
cukları için kaygı duyduklarını ve semtlerinin fiziksel o arak yok
at mücadelesi, aynı zaman
d� da şehrin atomlarına ayrılışının topla edileceğini ısrarla anlattılar.
m etkisini gösterir.
Forest Hills halkının olaya ilgisi arttıkça, belediyenin cemaat
danışma. mekanizması, Değerlendirme Kurulu ve benzerleri, bölge kete geçirdi, çünkü orta sınıftan siyahların çoğu, çevrelerinde refah
sakinlerinin şikayetlerine kulak asmaksızın, canla başla projeyi ta devletinin eline bakan komşularının olması yönünde bir istek taşı
mamlamaya çalıştılar. Sonunda yasal formaliteler bitirildi ve inşaat mıyorlardı. Forest Hills grubu bunun farkındaydı ve kendi durum
başladı. Semt sakinleri geri kalan tek çareye, medyaya başvurdular. larının desteklenmesi için, yardımlarla yaşayanlara karşı işçi sınıfı
Kamusal gösteriler yaptılar; Belediye Başkanı Lindsay'ı Demokrat üyesi siyalılardan yararlanmaktan geri kalmıyordu. Fakat projeyi
Parti başkan adaylığı için kampanya yürüttüğü Florida'ya kadar iz
· aktif olarak destekleyenler, özellikle de yukarı sınıftan siyahlar ve
leyip konvoyunu taciz ettiler ve televizyon kameralarının çekim beyazlar, bunu, cemaatin her şeyi eline yüzüne bulaştıran belediye
alanına girmeye çalıştılar. yönetimine karşı duyduğu öfkeyi pekiştirecek şekilde yaptılar.
Bu kamusal kampanya Belediye Meclisi'ni ürküttü. Şehir ile 14 Haziran 1972'de, projeden yana olan şehir gruplarının ortak
semt arasındaki çelişki giderek içinden çıkılınaz hale gelince, Baş- sözcüsü ile yaptığı bir konuşmada, Cuomo şunu kaydetti: "Bunlar
388
kan Lindsay, Mario Cuomo 'yu bilirkişi ve bağımsız yargıç olarak cemaat sakinlerinden olmadıkları ve doğrudan etkilenmedikleri için l
atadı. Cuomo, insanların neler söylediklerini, nasıl davrandıklarını ..... bu gruplar için meseleye ulvi 'ahlil.k ilke.leri' temelinde yaklaş
mümkün.' olduğunca kesin bir şekilde belirlemeye çalıştı. Belki de mak çok daha kolaydır." Projeyi destekleyenlerin, aşağı sınıftan iş
en değerli olan da böylece elde edilen kayıtlardı, çünkü olup biten galcileri tanımadan olayı ahlil.k temelinde değerlendirenlerden oluş
lere ilişkin herhangi bir teoriden bağımsız ve doğrudan bir yöntem tuğu anlaşılıyordu; onlar ne derse desin, söyledikleri yalandı; çün
di bu.' kü buradaki görüntünün gerçeklikle ilişkisi bariz şekilde aldatıcıy
Cuomo'nun yaptığı bir anlamda basitti. Gözlemlerde bulundu, dı. Böylelikle, acılar içindeki cemaat kendisini bir ahlil.k adası ola
konuştu, tartıştı; Forest Hills'in lehine bir uzlaşma sağladı. Uzlaş rak görmeye başladı. Cuomo'nun Forest Hills Yahudilerinde gördü
ma, Başkan tarafından ve ardından da sorumlu hükümet organı ğü, 1890'1arın Paris'ini gözlemleyenlerin Drumont gibi anti Semit
olan Değerlendirme Kurulu' nca gönülsüz de olsa benimsendi. Ama ler arasında gördükleri şeydi: Tüm dünya çürüyüp körleşiyor ve
bu pratik kazanımlar o zaman cemaat için önemli bir şey olmaktan önemli olan yalnızca bizleriz. "'
çıktı. Tıpkı Dreyfus savaşçılarının olayın boyutlarını politik bir dra Oysa çatışmanın başlangıç safhalarında yaşanan "kimse bizi an
ma olmaktan çıkarıp cemaat uğruna kavgaya tutuşmaya çevirmele lamıyor" gibi duygular genellikle bilinçli olarak abartılıp manipüle
ri gibi; bu ırksal-sınıfsal anlaşmazlık içindeki insanlar da o çizgiyi edilen görünüşler takuımaktan ibaretti. Başlangıçta cemaat içinde
aştılar ve başlayan yeni dönemde normal politik kanallardan elde ki insanlar belli bir hedef düşünmekteydi; projeye son verebilmek.
edilen sonuçlar onlara anlamsız gelıneye başladı. Cemaat her üye Ahlil.ki bir öfke duyma rolünü oynayarak belediyenin belirli ödün
sinin faziletinin amansız bir savunucusu oldu. Politikacılara ve bü ler vermesi için uğraşıyorlardı.
rokrasiye aldırmadan meşruiyetlerini iddia ettiler; cemaatin yasal 12 Temmuz 1 972'de, Cuomo, Forest Hills liderlerinden Birbach
olarak vazgeçilmez haklan olduğunu savunmuyorlardı ama sanki ile bir toplantı yaptı; Birbach projenin kendi taleplerine uygun ola
acı çekmenin ne olduğunu yalnızca cemaat insanları, Forest Hills rak değiştirilmemesi durumunda kendi evini de bir siyaha satacağı
Yahudileri bilirmiş, yine yalnız onlar kamusal konutlandırmanın nı, ardından da beyazların yığınsal olarak göç etmelerini sağlayaca
manevi değerini takdir edermiş gibi davranıyorlardı; cemaat insan ğını, "tüm cemaati altüst edeceğini" ilan etti. Cuomo korktu mu?
larına direnmek ahlil.k dışı ve muhtemelen anti Semitik bir davra Pek sayıln1az, çünkü öfkeyle konuşan Birbach'ın aslında söyledik
nıştı. lerini kastetmediğini biliyordu. "Nasıl tavır alacaklarını dikkatle
Sosyal yardımlarla yaşayanlara atılan çamurun, ırksal temelleri planlamışlar," diye yazdı. "Birbach kavgaya sık1 başlayacaktı.""
kadar güçlü sınıfsal temelleri de vardır. Bu yüzden New York'taki 14 Eylül'de Cuomo "kum torbalan dizme" hilesinin nasıl işledi-·
Forest Hills konut projesi s'iyah cemaat içinden çok az kişiyi hare- ğini kaydeder. Cemaatten bir grup, öncelikle Belediye Başkanı'nın
bu işin başını çekmesi durumunda bir ödün vermeye yanaşacakla• gelmeleridir. Bunun nedeni, insanların, modern toplumu yönetıne
nna dair Başkan'a söz vermişti. Hemen ardından da, gizlice, Baş' ye başlayan kişilik şartlan yoluyla dış görünüşlerin mutlak gerçek
kan 'ın yer aldığı kurulda bulunan öteki üyelerin bu ödün aleyhine · olduğuna inanma eğilimleridir. Bir grup insan politik amaçlarla bir
oy vermeleri sağlanarak Başkan oyuna getirilmiş . olacaktı. Kimse . araya gelince kendilerine ortak duruş noktalan tayin edıfrler ve ta
nin desteklemediği bir şeyi destekleyecek ve dışlanmış olacaktı. yin ettikleri o duruş temelinde davranmaya başlayarak giderek o
Cuomo'nun bundan çıkardığı sonuca göre, "bu klasik bir tezgfilııı, . . durusa inanırlar, onu takıntı yaparlar ve savunurlar. Bu duruş, güç
·
' .
ama o zaman aktif olarak bu politik oyuna katılan herkes, bu tü� oyununda elde edilen yeni bir konum değil, kim olduklı\r:ının ger-
taktikleri kaçınılmaz değilse bile izin verilebilir görüyordu." Cuc çek bir tanımına doğru atılan bir adımdır. New York Bel�diyesi gi-
omo bu söylediklerine şöyle bir açıklama getirir: "Böylesi bir cin bi güçlü bir kuruma meydan okuyan güçsüz gruplar için, başlangıç-
fikirlilik umut kırıcı olsa da bunun başka türlü de olabileceğine ta kullanabilecekleri tek maske ahlaki maskedir. Tabii ki, bu ahlaki
3
2 inanmak giderek naiflik gibi görünür.'"' öfke çığlıklarını samimiyetsiz olarak değerlendirmek doğru olmaz; 91
Bu oyunlar eğer salt hile ve aldatmaca meselesi olarak kalsaydı, önemli olan bu değil. Bu temelde kavgaya tutuşan çoğu cemaat gru-
bir gözlemci, bilirkişinin de naifliğini yitirdiği sonucunu rahatlıkla bu kendi hakiki ahlii.ki öfkelerini kendilerini meşru kılma yolu ola-
çıkarırdı. Hile ve aidatına politik cephanenin klasik silahlandır. rak kullanırlar. Burada olan şey, modern toplumda egemen olan
Gerçekten de, siyaset bilimcisi Norton Long tarafından geliştirilen inanç kodlarının onları giderek bu öfkenin asla ödün verilemeye
kentsel yapıya ilişkin çağdaş bir teoride, bu tür oyunlar olmaksızın cek, hatta gerçek eylemlerle dahi dinmeyecek kadar değerli olduğu-
kent dokusunun parçalanacağı öne sürülmektedir. Norton Long, na inandırmasıdır, çünkü artık kolektif bir kişi olarak onların kim
Oyunların Ekolojisi Olarak Şehir adlı yapıtında şöyle yazıyor: �lduklarının bir tanımı haline gelmiştir. Bu noktada, psikoloji, po
"Oyunlar ve oyunculan istedikleri sonuçlara ulaşabilmek için ke-. litikayı yerinden eder.
netlenirler; teritoryal sistem doymuş ve düzen sağlanmıştır." Long, Bu olgu için retorik yoluyla yönetim, ideolojik bunama gibi pek
bu sözleriyle, Birbach gibi oyuncuların kendi hilelerinin iyi ve ya' çok başka isimler de var ve bu isimler daha çok grupların meşru ta
rarlı olduğunun bilincinde olduğunu kastetmiyor; kastettiği Hob leplerini yerin dibine batırmak isteyenler tarafından kullanılan yer
bes 'un bir zamanlar yazmış olduğu gibi, kendi çıkarını düşünme gilerdir. Bu süreçte kötü olan politik talepler değil, kişiliğin kültü
nin, insanları kişisel arzularının ötesinde yatanlara karşı körleştirdi rel şartlarının iddialı bir grubu ele geçirip, kendisini giderek duygu
ğidir. Long'un oyunların ekolojisi kavramı bu gayri resmi hilelerin sal bir kolektiflik olarak görmesine yol açmasıdır. Tam o noktada
şehir içinde bir güç dengesi yarattığını öne sürer. Long, şehri çatış dünyaya bakan çehre sertleşir ve cemaat çok daha yıkıcı bir iç işle
maların ürettiği bir denge durumu olarak görür; şehir kavramı Loc yişe sürüklenir.
ke 'un genelde topluma bakışına benzer. Long, şehir sakinlerinin sı Forest Hills olayında değişim üç aylık bir süreyi kapsadı. Eylül
nırlı alanlar içinde "rasyonel olduklarını ve bu alanlara ilişkin he ortalarında, günce yazarının sözleriyle, insanlar "daha önceleri ina
deflere ulaşmaya çalışarak toplumsal bakımdan işlevsel hedefleri nıyor gibi yaptıkları şeylere gerçekten inanmaya" başlıyorlardı.
başardıklarını" söylemektedir." Dreyfus Davası 'nın tersine, katalizör olarak hizmet eden tek bir
Bu tür teoriler bir cemaat içindeki rol yapmayı cemaat dışında olay ya da küçük küçük olaylar söz konusu değildi. Aynı öfkeyi
ki mevcut güçlerle ilişkisi bağlamında tanımlar. Ahlfil<i tavırlar, uz paylaşmaları giderek daha çok insanı ister istemez, bu sergileme
laşmazlık maskeleri ve benzerleri cemaatin bu dünyadaki amaçları olayının birbirleriyle bir tür birlik içinde olduklarının göstergesi
na ulaşmada ne kadar uygun olduğunu anlamaya yararlar. Bununla olarak düşünmeye alıştırmıştı. Aynı öfkeyi paylaşmak cemaat için
birlikte, modern cemaat rollerine özgü olan şey, yalnızca güç aracı de konuşmanın bir yolu haline gelmişti ve bu duyguyu paylaşma-
olduğu sanılan maskelerin, kendi içlerinde birer amaç durumuna yan herkes şüpheli kişiydi.
·
Konuyla ilgili olarak iki ayrı çift, Gordonlar ve Sternler 13 Ha özelliklerinin iyileştirilmesidir.
ziran' da onu görmeye geldiler. Emekli bir öğretmen olan Gordon New York'un çoğu kesimleri gibi Forest Hills de oradaki insan
ders notları elinde, tam takım hazır gelmişti. "Başlangıçta tam pro ların Yahudi olmaları ve bunun geçmişte de böyle olmuş olması ne,
fesyonel gibi soğukkanlılıkla konuşmaya çalışıyordu, ama çok geç deniyle bir Yahudi bölgesidir. İbranice artık hiç duyulmuyor ve İb
meden kendi korkularına yenildi ve sonunda bana bağırıp çağırma ranice gazeteler de giderek yok oldu. Birkaç kosher kasabı olabilir,
ya başladı." Cuomo şöyle aktarıyor: "Onun karşısında şeytanın çünkü kosher sığır etleri hiili\ kentte bulunabilecek en taze et olma
avukatı rolünü oynamak mümkün değildi; kendi konumuna ters dü · özelliğini korumaktadır, ama böylesi dükki\nların sayısı çok azdır.
şen herhangi bir soru sormak şeytanın ta kendisi olmak demekti ..... Elli yaşın altında çok az Yahudi kendi ana dilinde bir cümle konu
Sözlerini sesinin en üst perdesiyle sona erdirdi: 'Karıma saldırıp ır şabilir ya da yazabilir; ama dualar ezberden okunur. Daha yaşlı
zına geçecekler ve sen kalkmış bana makul olmamı söylüyor- New York Yahudileri arasında birkaç yıl öncesine kadar, kalıplaş
3 92 sun! "'14 mış Yahudi tiplemesinin aksine davranmak için büyük çabalar gös- l
Cuomo, Haziran'da, bu ortak hassasiyetin çerçevesini oluştura teriliyordu; yüksek sesle konuşmamak, "klancı" görünmemek, işte
cak etıük şartlara da bir göz attı. 1 9 Haziran' da, cemaat kadınlarını ya da olnılda saldırganca davranmamak gibi bunların tümü de ka
temsilen bir delege Cuomo'yu ziyaret etti. Bilinen tekdüze konuy lıplaşmış tiplemelerin ne denli ciddiye alındığını gösterir. İbranice
la söze başladılar: "Emek vermeyenler pahalı apartmanlarda otur bir kelime olan yenta, hem saldırganca kaba hem de budala bir in
mayı hak etmezler." Fakat sonraki çıkarımları daha çarpıcıydı. Cu .�. �'. san anlamındaydı; şimdi yirmili yaşlarında olan Yahudiler arasında
lr i
omo 'ya onların "Yahudi karşıtı bir başkan tarafından kendilerine ise bu sözcük "Yahudi gibi" davrananlara yakıştırılmaktadır. Etnik-.
karşı bir fesadın içine sokulduklarını; Coronalı İtalyanlara siyahla likteki bu sterilizasyon yukarı doğru bir hareketliliğe sahip olsun
5,
rı defettikleri için çok kızdıklarını" söylediler. Bir kez daha, Yahu olmasın, Amerika'daki etnik grupların çoğunun yaşadığı bir du-
dilerin toplum kurbanı oldukları duygusuna kapılmışlardı." rumdur. Dil, beslenme tarzı, aile içi saygı görenekleri; bunların tü
Yahudi paranoyası mı? Etnik yalıtım mı? Sorun, bunların ne an mü, doğrudan utanç verici değilse bile, ikircikli duygular uyandırır.
lama geldiğidir. Göç sırasında Avrupalı ve Asyalı göçmenlerin çoğu çok dindar
İnsanların yaşamlarının etnik boyutları, bir kolektif kişilii!;in köylüler ve çiftçiler olduğundan, yitirilen temel deneyim dinsel idi.
yansıtıldığı cemaat süreçlerine karşı özel olarak duyarlıdır. Geçmiş Etnik bir grup şimdi kendisi hakkında yeni bir bilince ulaştığında,
te etnik kesimlerin ihtiyaçlarına gözlerini kapatan bir dünyaya çev ii.detler yeniden canlandırılabilir; fakat ortak ruh yok olmuştur. Bu
rilen bir öfke maskesi katı bir maskeye dönüşür ve dayanışma ve inancı saran adetlerden oluşan dış kabuk, öteki insanlarla kurulan
ihanet sorunları acı bir biçimde birbirine karıştırılır. Batı Avrupalı çok özel ve sıcak bir ilişki ve birliktelik hissini tanımlayabilmek
ve Amerikan kentli topluluklarda etnik kökenin, grup yaşamına iliş için yenilenmiştir. Amerika'da insanlar, Yahudiler, İtalyanlar ve Ja
.kin sınıfsal ilkelerden daha yeni ve "anlamlı" bir ilke olarak keşfe ponlar olarak aslında geçmişin töre ve ii.detlerinin kaynaklandığı
dilmekte olduğu bir gerçektir. Burjuva kesiminin dış dünyaya karşı "aynı iç bakışı" yani dinsel inancı paylaşmazken, "aynı dış bakışı"
etnik isyanları bu dünya ile daha kolayca bütünleşebilmektedir; ka paylaştıkları için kendilerini birbirlerine yakın hissederler.
tılan insanlar da öfkeli, acımasız ve tutarlı olurlar; sistem önceki gi Bu "dış bakış" ve algı ortaklığı, bu cemaat duygusu nasıl hare
bi sürer. Etnik kökenin modern cemaat rolleri için bu denli mükem kete geçirilecektir? En basit yolu, dışarıdan gelen saldırılara diren
mel bir araç olmasının nedeni, etnik kökenin politik, dernografık ve mektir; gerçekten de, bir gruba yapılan saldın, grubun zilıninde
hepsinden önce dinsel çözümlerin iyileştiremediği bir şey ile; yaşa onun kültürüne yapılan bir saldırıya dönüştüğünde, insanlar yalnız
mın duygusal anlamda iyileştirilmesi ile ilgili olmasıdır. Burjuva ca birbirlerine güvenebileceklerine inanırlar. Saldın altındaki etnik
tipi etıüklik, kültürün kendisinin değil, yitik bir kültürün kişilik bir cemaat neleri paylaşır? Forest Hills'tekiler, Yahudi olmaktan
utanmayın, ayağa kalkın,
kendinizi koruyun ve öfk
eli olun d"ıyor- .:
· ·rı··
!ardı. Fakat etnık bir kim Cemaat doğallıkla iktidar araçların;ı, komisyonlara, resmi oturum
bu k01ektı"f kişı
liği paylaşmak bir du
. . , bu öfkeli Yahudi
uyu
'
. pay1aşmaks . a : lara vb karşı duruma geldi; dünyaya onlann sahteliklerini ve ahlii
e ı·ı oımazsa v : .
o1amaz mı? Bu saçma bir
kimdir?
· o··fk ıah udı ·
.
ki açıdan sahici olmadıklarını göstererek bu mekanizmaliırı parça
.
dokunmadan etnık kabuğu
tekrara düşmek olur. İna
yeniden canlandırmak dur
ncın m rkezine � lamayı umuyordu. Onların sahteliğine inandıktan sonra, cemaatin
umunda, ın- . onlarla yürütebileceği hiçbir şey olamazdı; aksi halde bu onların
sanlann pay1aşınak zorund
a oldukları şey, öteki insa
na ilişkin bir varlık nedenleriyle uzla�mak anlamına gelirdi Forest Hills davası
şey duyma arzularıdır. Bu
şartlarda cemaat, inanmada .
lık du um dur
� � :
�
endisini yaln ızca içsel tutkular ve
n çok bir var-
dışs.al geri çe
• nın ironik sonucu, bürokratik yetersizliğin projeyi uzun zaman işle
mez hale getirmesi ve Forest Hills halkının cemaat dışından biri
ki 1me ı1e surdurur.
,
94
Demek ld'Cuomo'nun, daha işin baş
ında, olaylara ilişkin çar
olarak hiç güvenemedikleri belediyenin atadığı arabulu,cu Mario
Cuomo'nun, onların çıkarlarının en etkili sözcüsü durumuna gel-
- pıtmalan duzeltmeye
çalıştığı zaman Forest Hil
ls kadın1annın li- . 9
3 5
'.· � . . d.ı. 17
•
�
kın ın mayı, soyledikle
�
etnik bir tehdidin kokusu
rını bile dinlenmedikleri
nu alarak "b a- � Cemaat içi dayanışmayı korumak için politikanın dolambaçlı
"ni not etmi ol yollarından kaçınılması halinde, dayanışma ile ihanet arasındaki
�ası hıç de şaşırtıcı değildir. Eğer Cuomo ile görüş
bır grup olsalardı, Yahudil
er olarak saldırı altında olm
alışverişine çık
.
� çizgi kaçınılmaz olarak karışacaktır Bu tikel cemaatte, bir kişinin
.
aları sayesın- herhangi bir ödün verilmesine karşı çıkması, onun Yahudi olmak- ·
de b"ırb"ırı eru1e bağlılık,
· kar deş lik,
an
� birlik ve saflık duygularınd tan utanmadığı şeklinde anlaşılıyordu. O dönemde cemaate yaptı
dogan o ana ılışkin . güçlerini kaybed
erlerdi. ğım ziyaretlerde, sık sık İsrail' den yana olmakla yerel konut proje
Cuom , z ı Eylül' de katıldı
� ğı bir toplantıyı anlatırken, siyle ilgili hiçbir ödüne yanaşmamanın aynı şey olduğunu söyleyen
laşmanın ıyı. bır . betımle bu katı
mesini yapar: insanların konuşmalanna tanık oldum. Toplantılar sırasında insan
Forest Hills cemaati, son birkaç aydır olduouu ı:::ırrı"b·ı, şımdı lar devamiı acımasızlık ve kararlılık sınavlarına tabi tutuluyordu ve
.
!arının sehrin ileri gel 1 . . d
" . de başlıca sılah- konut inşasından yana eğilim gösterenler al1lfild bakımdan tehlikeli
ve ka�u�llenme beklem:�: ��i;���� =t�:�����ğ�n ;.��� �? ho�görü ce t
nçlerini abartıyorlar. Vue ız��;'r:��:ta �nu
derecede bozulmuş bulunuyordu. Gerçekten de, Yahudi Savunma
yapabı/n1ck için güçlerini ve:;1�dire
men yapm.._cu..·ık olan şey.
Birliği (bir militan grup) bu "ödün vericilerden" birinin işyerinin
kendi kendini iletip besl s
n1a .'c:err
,
,.., elonu
:t eııe '' ..şur.
•
" o··
un, .nerek bagTırıp çag"ıraneniryu··zvek·ı"
sonıın'la' ya
u . n l ıa�-
s
.l
camına "Bir Daha Asla!" sözlerini karalamışlardı; bu, konut yapı
·
tepı
·sakın ı, c./aJ1a o11ce
Uilf
.
c.ıen sadece inan1yor ,.,
- Rore mından yana tavır takınmakla, hiç direnmeksizin Nazi ölüm kamp
oihi ,.,
oörun
st Hılls
� ·· d""k/
ll eı.ı· şeylere arn
· k ınaM
•
nıynrlardı.11• �
.
larına gitmenin özde aynı olduğu anlamına geliyordu.
Bu şirin, sessiz cemaat kendisini bir Yahudi gettosuna dönüştür
Eylül sonlarında, duygud dü, kendi duvarlarını ördü. Üyeleri ahlaki öfke piyasasında bir tez
aşlık içinde daha sıkı birl
ik olduk!
��
Forest Hills sakinleri, For d ,
est Hills dışındaki dünyay ' gah kapmış gibi davranıyorlardı Cemaat içindeki çatışmanın içeri
a teve ıe .
Y�aşıyordu. "Bir mucize ği hiçbir şekilde Guesde ve onun partizanları arasında incelediği
bekleyin" diyorlardı; geç
miş eylem1er'·"
temıze çıkacağı ve "hiçbir miz ideolojik çatışma konularıyla benzerlik taşımıyor. Fakat bir ta
proje"nin kabul edilmeyec :
eg"ı· bır
" mucı-
u ı ı·ktidar mekanizmal
ze- Bu arada da, fi·ı· vır almanın giderek katı, simgesel bir kolektif benlik edinmeye dö
nn . Bir 'sehır
· de gerçek guç .
.. , bır
arının iplig
.. alışverış
tur . me
" ini pazara çıka-
selesi 'olduğuna gö-
nüşmesi şeklindeki süreç aynıdır. 1 960'ların, orta sınıfa meydan
.. um
.. ette .
�. � .
r huk . önerile
n gelen fııli okuyan siyal1 cemaat hareketleri, yakın yer ve zamanlarda benzer
�: r cemaate kokuşmuş ve .
nuy rdu çünkü bunlar kir]"ı o. u
? yal nızca kıs mi ödünlerdi Cemaatin d : duvarların örülmesiyle sonuçlandı, çünkü uzun erimli planlarda ya
�
yebılecegı tek gerçek güç
, bütünüyle tatmin olmakt .
ı -her e �� da taktiklerde anlaşmazlığa düşen fraksiyonlann her biri. kendisini
��
Z kere edılemez bır tale
f ptir- ve böyle bir tatn1ine "halkın" meşru sesi olarak görmeye başlamıştı Dışarlıklılar, beyaz
asla ul ı maz. .
lar gibi öteki siyal11ar da uzak durmalıydılar.
C. CEMAAT İN İNSANİ BEDELLERİ Cemaat içi dayanışma uğruna verilen mücadelenin toplumdaki
genel politik yapılar açısından istikrar sağlayıcı bir işlev gördüğü
Antropologlar toprak esasına dayalı, cemaat içi katılaşma için
ya nü kavrrunak için her an her yerde komplolar hazırlandığına inanan
lancı-türkşim (pseudo-speciation) terimini kullanıyorlar. B u
terim bir kişi olmak gerekmiyor. Tıpkı karizmatik deneyimin insanları,
le, bir kabilenin gerçekten insani olan tek insan topluluğuymuş söz konusu politik yapılarla uğraşmaktan alıkoyması gibi, cemaat
gi
bi davranması kastediliyor. Öteki kabileler onlar kadar insan değil oluşturma çabaları da dikkatleri bu yapılardan başka yönlere çeki
dir; ya da' hiç insru1 değildir. Eğer modern cemaat süreçleri basitçe yor. Kardeş katli fırtınaları ve gerilimleri sistemin sürdürülmesine
bu antropolojik çerçevede değerlendiriliyor olsaydı, sürecin esasına hizmet ediyor. Burada da, karizmatik deneyimde olduğu gibi, top
ilişkin bir şeylerin yitirilmesi kaçınılmazdı. Bu hoşgörüsüzlüğün lumdaki kişisel hırsların toplum düzenini bozmakla karıştırılması
giderek büyümesi aşırı gururun, küstalllığın ve grup içi özgüven
in son derece kolaydır. Aslında olmlar tan1 tersidir; insruılar cemaat
3 96 ürünü değildir. Bu, cemaatin ancak
sürekli bir duygu körüklenme hırslarına kapıldıkça toplumsal düzenin temel kurumlarına dokun- '
siyle var olduğu, çok dalla kırılgan ve özkuşkucu bir süreçtir.
Bu maz olurlar. Karizmatik liderlikte olsun, cemaat duygularının teme
histerinin nedeni ise insanın doğuştan gelen yıkıcılığının·dayanışma
linin oluşturulmasında olsun, politikada kişisel güdülenim mesele
eyleminde iplerinden boşalması meselesi olmayıp, kültürel şartların
lerinden baştan çıkarma olarak söz etmek, bir eğretilemeden değil
zorlama ve dürtme olmaksızın gerçek toplumsal bağların son dere
sistematik bir yapısal olgudan söz etmektir. Bir cemaat olmak için
ce yapay görünmesine yol açar hale gelmiş olması meselesidir.
mücadele veren insanlar, birbirlerinin duygularıyla dalla önce hiç
Atomlarına ayrılmış toplumsal alanlardan oluşmuş bir toplumda olmadığı kadar içli dışlı oldukça, "yerel katılım" ve "yerel müdalla
insanlar hep birbirlerinden kopmaktan korkarlar. Bu kültürün in le"ye ne kadar istekliyseler, iktidar kurumlarına, kafa tutmayı bıra
sanlara öteki insruılarla "bağ kurabilmeleri" için sunduğu materyal
kın, onları anlrunaktan bile o kadar uzaklaşırlar.
ler içgüdülere ve niyetlere ilişkin istikrarsız simgelerdir. Simgelerin Çoğu kişi tarafından ilerici görülen yerleşim yeri plmlrunaların
karakterlerinin sorun teşkil etmesi nedeniyle, onları l..-ullananların da özel türde bir ademi merkeziyetçilik hedeflenmiştir. Yerel birim
bir yandan da devrunlı onların gücünü sınrunak zorunda kalmaları ler, ballçeli bmliyö evleri, kasaba ya da semt meclisleri oluşturul
kaçınılmazdır. Nereye kadar gidebilirsiniz, ne ölçüde bir cemaat muştur; kağıt üzerinde yerel denetim güçleri amaçlanmaktadır, fa
duygusu taşıyabilirsiniz? İnsanlar gerçek duyguları uçlardaki duy
kat aslında tüm bu yerel kuruluşlar hiçbir gerçek güce sa'!ıip değil
gularla eşitlemek zorunda kalacaklardır. Akıl Çağı'nda, insruılar
dir. Karşılıklı bağımlılığı had safuaya erişmiş bir ekonomide yerel
kendilerini modern bir oyun salonunda ya da barda utanç verici bu sorunlarda yerel kararlar bir yanılsamadır. İyi niyetli ademi merke
lunabilecek duygusal gösterilere verdiler. Oysa kim olursanız olun ziyet çabaları, Forest Hills bunalımındaki kadar aşın uçlarda olma
bir tiyatroda ağlrunanın kendi içinde özel bir anlamı vardı. Modern sa da yapısal açıdan bunaltıcı bir benzerlik taşıyan cemaat ritiınle
bir kardeşlik grubunda yaşanan duygular, esas olarak sizin ne ri doğurur. Cemaat içinde herhangi bir şeyi değiştirebilecek güce
tür
bir insru1 olduğunuzun ve kardeşinizin kim olduğunun ilanıdır. sallip olduklarını düşünen insmların, cemaatin gerçek sözcüsünün
Böylece çarpıcı duygu gösterileri, öteki insanlar nezdinde, kim olduğu konusunda şiddetli mücadelelere girdikleri bu yerel
sizin
"gerçek" olduğunuzun işaretleri haline gelir ve sizi de havaya kavgalara her kent planlrunacısı tanık olacaktır. Söz konusu müca
so
kup ateşleyerek "gerçek" olduğunuza inmdırır.
deleler insanları cemaat içi kimlik, dayanışma, egemenlik konula
Şimdi kent planlamacılarının, bir bütün olarak şehirde anlrunlı rında öylesine meşgul eder ki, gerçek güç müzakerelerinin yapıla
krunusal alanlar ve krunusal yaşamı yeniden canlmdırmak yerine,
cağı an gelip çattığında ve cemaatin yüzünü, gerçek gücün sallibi
şehir içinde yerel düzeyde bir cemaat duygusu oluşturnıaktan
dem olan dalla geniş şehir yapılarına ve devlete çevirmesi gerektiğinde
vururken, pervasızca oynadıkları ateşe bir bakalrm.
cemaat kendi içine o denli dalmıştır ki, dışarıya karşı sağırlaşmıştır,
tükenmiştir ya da parçalanmıştır. lu açılmıştır. insanların yeni itkileri olursa, cemaat çatırdar; artık
. Kişidışılıktan ürken bir toplum, doğası gereği dar görüşlü kolek aynı duyguları paylaşmayacaklardır; değişen kişi cemaate "ihanet
tif yaşam fantezileri geliştirir. "Kim olduğumuz" meselesi ileri dü
etıniş" . olur; bireysel sapmalar büt!inlüklerinin gücünü tehdit et
zeyde seçici bir tahayyül eylemi olur: Kişinin yakın çevresi, işye
mektedir; işte bu nedenlerle insanların izlenmeleri ve sınanmaları
rindeki çalışma arkadaşları , ailesi. Kişinin tanımadığı insanlarla,
gereklidir. Birbiriyle bu denli çelişik şeylermiş gibi görünen güven
yabancı; ama onun etnik çıkarlarını, aile problemlerini ya da dinini
sizlik ve dayanışma birleşmiştir. Cemaat dışı dünyanın yokluğu, ce
paylaşabilecek insanlarla özdeşleşmesi zorlaşır. Kişidışı sınıfsal
maati yanlış anlaması ya da onu umursamaması aynı şekilde yo
bağlar gibi, kişidışı etnik bağlar gerçek bağlar değildir; kişi onlarla
rumlanır. Kardeşlik duyguları doğrudan ve çok güçlü bir. şekilde
ilişkisini tanımlarken "biz" diyebileceği insanları kişi olarak tanı
hissedildiğine göre, ötekiler bizi nasıl anlayamıyorlar ve neden bi
mak zorunda olduğunu hisseder. Tahayyül ne kadar yerel kalırsa, şu
ze karşılık vermiyorlar? Dünya güçlü arzular karşısında neden bo-
.
l türden bir psikolojik mantığın yürütüldüğü toplumsal çıkar ve so yun eğmiyor?. Bu soruların tek yanıtı cemaat dışı d.unyanın,.ıçerı"de- l99
. · -
-
'i;
ayırmak da eşit ölçüde önem taşıyor. Günümüzün bu yaklaşımı dan birisi oyunu bilme faaliyetinin bir biçimi olarak değerlendirir;
oyunu kendiliğindenlik ile özdeşleştirir ki, bu yanlıştır. Oyunda sü � çocukların oyunlarında nasıl simgeler ürettiklerini ve yaşları büyü
regelen estetik eğitim unsuru, çocuğun, sonradan uydurulan kural dükçe bu simgelerin giderek nasıl karmaşık bir hale geldiğini ince
larla biçimlendiğinde, kişidışı davranışın ifade gücüne inanmaya ler. Öteki okul ise oyunu davranış olarak ele alır ve simgelerin olu
alıştırılmasına bağlıdır. Çocuk için oyun, kendini olduğu gibi ifade şumuyla ilgilenmeyip daha çok çocukların birlikte oynadıkları
oyunl:ır sırasında işbirliğini nasıl öğrendikleri, saldırganlığı nasıl
4
etmenin antitezidir.
40 ifade ettikleri ve yenilgi karşısında ne denli hoşgörülü olabildikle- ±
Çocukluk dönemine ilişkin oyun ile günümüzde onu giderek za-
yıflatan yetişkin kültürü arasındaki ilişki, iki psişik ilke arasında riyle ilgilenmektedir.
görülen bir çatışma biçiminde anlaşılabilir. Bunlardan bir tanesi ço Bilme kampında yer alanlar yaratıcı çalışmayla oyun arasındaki
cukları, kurallarla belirlenen kişidışı bir durum için güçlü duygular ilişki üzerinde duruyorlar, fakat bu girişimleri iki bakımdan sıkıntı
beslemeye ve söz konusu durum içinde ifadeyi, daha çok haz ver ya düşer. Birincisi, çoğu yazarın oyunu ve "yaratıcı fiil''i neredey
mesi ve başkalarıyla sosyal ilişkilerini arttırması için o kuralların se eşanlamlı olarak tanımlamış olmasıdır; ateşli Freud yandaşları
yeniden oluşturulması ve mükemmelleştirilmesi olarak görmeye bunu, böylesi duyguların taklidini öne çıkaran hocalarını izleyerek
yapmışlardır:
yönlendiren ilkedir. Bu, oyundur. Yetişkinleri, kendi eylemlerine ve
ilişki kurdukları kişilere ait güdüleri büyük bir tutkuyla ortaya çı Yarutıcı yazarın yaptığı, oyun oynayan çocuğunkiyle aynıdır. O, çok cidM
karmaya yönlendiren yetişkin kültürüne hakim olan ilke ile çelişir. diye aldığı bir fantezi dünyası, yani gerçeklikten çok keskin bir biçimde
Bu içsel nedenlerin ve sahici dürtülerin keşfi, insanlar soyut kural ayırdığı. ama büyük miktarda duygu yüklediği bir dünya yaratır.....
larla daha az engellendikçe ya da kendilerini "klişelerle", "basma
kalıp duygularla" ya da öteki göreneksel işaretlerle ifade etmeye Freud'u şu sonuca iten bir hükümdü bu:
aras' d ne gibi bir ilişki var? Bebekler için, çevre ile her karşı!zj e
n. � _ , dır. Oyun oynama fikrinde birleştikleri zaman çocuk!� benım�
m� buyuk rıskler ın
le yüklüdür; daha önce hiç yapmamış olduğu şey: ·• dikleri sosyal anlaşma risk, hayal kırıklığı ve doyum saglam�ın :
len yapacaktır ve bunların kendisini yaralama ya da eğlend larını, ılgilerı nı
inne celikli bir karışımını içerir. Çocuklar hayal kırıklık
olasılıklarından habersizdir. Oyun davranışı hayal kırıklığına uğra-
·. durumun kendisi üzerinde yoğunlaştırarak, oyunun kurallarını ger
ma korkusunun riske girme isteği tarafından yenilgiye uğratıl misket
dığı çeğin kendisi gibi görerek hafifletirler. Örneğin, bir çocuk _
noktadır. Fakat riske girme de kolayca yenilgiye uğratılabilir.
Pi oyununda devamlı kaybediyorsa, yaşadığı üzüntü başk �
bır oyu�
aget' nin çocuğu yukarıdan sallanan renkli oyuncaklarını döndür ' lı-
ür oynamayı önermesiyle hafiflemez. Oysa oyunun ıı:nacı gerçek
ken rastlantıyla güneş ışığı tam gözüne gelseydi, canı yanaca ı,
IO
k ve ,. - in" verdig·i hayal kırıklığı hissinden kaçmayı saglamak .olsayd 4 1 1
g
bebek o an için oyuncakların ipini elinden bırakacaktı. Konuş yerme , h er- -
ulabi- . · bunu önermek yapılacak en mantıklı şey olurdu. Bunun
�
lece düzeyde bir dile kavuşmak, önceden bilinmeyen deneyi
. nıle kesin kazanma şansının eşit olması için öteki oyuncularla
oyunu n
rın rıskinı azaltmada kritik bir dönemdir; çünkü bebek artık de anlaşm a zemin i arayac aktır. Bu
dene kurallarının değiştirilmesi yönün
me-yanılma yöntemine ya da anne babalarca getirilen açıklan a soyut b�_ r
ması anlaşma arayışı sırasında, her oyuncu kuralların oldukç
güç yasaklamalara güvenmek yerine öteki insanlardan bu kırıklıgı
risklere düzeyde tartışıldığı geçici _bir erteleme içine girer. Hayal
ilişkin bilgiler edinebilir. Buna karşın, 4-6 yaş grubu oyunları "duruma
riske hissi benlik mesafesini ve Lionel Festinger'in deyimiyle,
girme niteliğini korumaktadır. Dört yaşındaki bir çocuk körükler."
normal
şartlarda altı yaşındaki çocuğun yapabileceği ve yap'mak isteyec " ığı"
ba<>lıl
� e tetik
eği Oyunun kurallarının niteliği üzerinde yapılan ç ışma, �
şeyl:rden uzak tutulacaktır. Oysa, oyunda, onunla eşit olma ve n bir uzlaş ımın ıfad edıcı nı
baş öncesi çalışmadır. Bu çalışma, varıla �
ka bır koşulda tanıyamayacağı bir sosyal durumu keşfetme ara·ın anma sı
şansına teliği üzerinde durur ve bir çocuğa uzlaşılan bu kurall
sahiptir.
nı öğretir. Onu belli türde bir estetik çalışmaya� .ı�ra
�
e meY,e hazır
Riske girme sorunu önemlicfu, çünkü çocukların oyun sırasın ettıgı ıçerıg e y�n�ltme
da lar; çünh.ii çocuk kendini bir "metnin" ifade ,
öğrendikleri benlik mesafesinin yeni bir karmaşık boyutunu
anla �
yi öğrenir. Oyun çocuğa, hemen o an ?yuma _ulaş��
ıs ;.
egını _erte
mamızı sağlayacak bir araçtır. Oyun üzerine Freudçu yapıtların _ zaman, ıfade
bü lediği ve bunun yerine kuralların içerıgıyle ılgılendıgı _ _ ka
yük bölümü oyundan alınan zevki çocukların "gerçek" dünya ülasyo n yetenegı
da ya ettiği şeyler üzerinde bir denetleme ve manip
şadıkları hayal kırıklığı duygusunun ve sınırlamaların karşıtı cı hesabın
olarak zanmayı öğretir. Oyun sırasındaki anlık bir zevk ya da �
görmektedirler. Aslında oyundaki risk endişe yaratmaktadı _ eylemler
r ve sü dan ne denli uzaklaşırsa, bir durumun denetırnıne ılışkin
rekli yenilen çocuklar için de hayal kırıklığıdır oyun. Fakat cü kulağ ı" ge liştirm ek
sonuç de 0 denli gösterişli olur. Müzisyenler "üçün _
ta çocuklar yıne_ de, Freud'un deyimiyle yetıyı kazan
"sanki gerçeğe geri çağn ten söz ederler. Bu bir kendini duyma yetisidir ki bu
lıyorlarmış gibi" oyunu _bırakmazlar. Hayal kırıklıkları onları sıııız;
oyu dıihnızda pratik yaparken aynı kalıpları üst üste tekrarlamaz
na daha da fazla çeker. Ozellikle bu özel alanda benlikle
mesafe olduğu için, hayal kırıklığı yüzünden çekilme, hayal
arada bir �
bu kişinin kendisi ile eylemleri arasına benlik mesaf esi koyrı: asıdır
ve bşı bır
kırık ki, sanki bir başkasının icrasını duyuyormuş gibi olur
_
lıgının yarattığı tepkisizlik sendromları ortaya çıkmaz.
çizginin neyi yansıtmasını bekli�orsa onu yansıtana :.k � � ? � çı g ı
Bir duruma ilişkin hayal kırıklığını, o durumla ilgili gelism oyun , uçunc u ku
elere adım adım veniden biçimlendırır. Çocuklukta
�
sürek i ilgiyi v o d rumdan belli bir zevk almayı yalnız
� � �
ca ldukça lak" inancU:ın ve ilk deneyimlerinin geliştirilmesiyle,
yetişkinlik
sofistike yetışkınlerın aynı anda yaşayabileceklerini sanırız arı eylemı
. Çocuk dönemi estetik çalışmasına bir hazırlıktır. Oyun kurall
lar da oyun sırasında bu karmaşıklığı yaşarlar, fakat çoğu onu nitelik sel de-
yetişkin nesnelleştirmek, ona belli bir mesafe koymak ve
ğişiıne uğratmak için ilk şanstır. ğını öğrenirler. Örneğin, bir labirent oyununda normal olarak bir
Oyun, "üçüncü kulak" inancını geliştirmenin yanında, bir başka birlerine karşı saldırgan tutum içinde olan çocuklar oyunu değiştir
şekilde de icraya hazırlar. Çocukları, ifadenin yinelenebileceği fik meleri gerektiği anda birden aralarında rekabet yokmuş gibi birbir
rine alıştırır. Laboratuvar ortamında çocuklara oynadıkları oyundan lerine .yakınlaştılar. Sosyalleşme yeteneği ve kural oluşturma ara
söz etmeleri istenip oyunun "başıboş ortalıkta gezinmekten" ne gi sındaki ilişki, altı yaşındaki çocuk ile dört yaşındakinin aralarında
bi farkları olduğu sorulunca, alacağınız tek yanıt "bir oyunda, her oyun oynarken de ortaya çıkar; altı yaşındaki çocuk oyunu eşit ko
şeye yeniden başlamak zorunluğu yoktur" olacaktır. Bence bu söz şullarda oynayabilmeleri için kendine uygun bir "handikap" icat
leriyle, oyunlarını oynarken yinelenebilir nitelikte etkinliklerin var eder.
olduğunu anlatıyorlar, oysa ortalıkta başıboş gezinirken birbirleriy Davranış bilimcilerinin iddia ettikleri gibi, oyun, çocuğun çevre
le her türlü deneme-yanılma ilişkisini yaşamaları gerekmektedir ile baş edebilmedeki genel güçsüzlüğüne bağlı olarak, onun dünya
4 12 (altı yaşındakiler için hangi oyuncakların ya da eşyaların kimin de daki hayal kırıklıklarına bir yanıttır: Çocuk oyunda denetlenen bir -'
netimi altında olduğu çoğunlukla bir deneme-yanılma sorunudur). çevre yaratır. Fakat bu çevre ancak kurallara uymak için kendinden
Oyunun o an ortaya çıkan bir anlamı vardır, çünkü belli kuralları bir özveride bulunarak yaşatılabilmektedir. Çocuklardan biri kendi
vardır. Bununla birlikte, bir iki hafta içinde kuralları değişime uğ liğinden, diyelim ki, kolay bir hedef koyarak, kendisine doğrudan
ramış oyunlarda en son belirlenen kurallara "viikıf olan" çocuklar, bir doyum sağlaması için, kuralları değiştirirse oyunu bozar. Oyun
aralarına yeni katılan çocuklara kuralların geçirdiği değişimlerin ta da çocuk, böylelikle, genelleştirilmiş hayal kırıklığı hissinin yerine,
rihini aktardıktan sonra onları oyuna başlatınaktadırlar; böylece ye bu hissin daha sınırlı ve belirli bir biçimini, geciktirmeyi koyar ki
ni gelenler geçerli olan kuralların neyi ifade ettiğini bilirler; kural bu da oyunun yapısını belirler ve oyuna iç gerilimini, yani "dra
lar mutlak veriler değil sonradan üretilmiş olduklarından, çocuklar ma"sını sağlar. Gerilimin kendisi oyunda çocuğun ilgisini canlı tu
üretimin nasıl olduğunu açıklayarak birbirleriyle sosyal ilişkiler ge tar, besler.
liştirirler. Bu bir kere olduğunda artık kural yinelenebilir. Çocukluk dönemi oyununun içeriği ironik bir şekilde yetişkin
Diderot'nun ifade teorisinde iki iddia öne sürülür: - İlki, estetik oyunlarından çok daha radikal bir soyutluk taşır. Çocuk oyun oy
ifadeler yinelenebilir ifadelerdir; ikincisi, birey, Üzerlerinde çalışa narken oyun alanı dışındaki dünyaya kapılarını kapatır; Huizin
bilmesi, dµzeltebilmesi ve geliştirebilmesi için ifadeleriyle araya ga'nın deyimiyle, onu "yalıtır." Çocukların oyunda oyuncaklarını
yeterli bir .ımesafe koyar. Bu estetik çalışmanın kökeni, çocukluk ve diğer nesneleri olduğundan başka şeyler gibi görmelerinin nede
dönemi oyunlarında benlik mesafesinin öğrenilmesinde yatar. Ben ni budur. Oyun oynayan bir yetişkinin ise oyunda alternatif bir dün
lik mesafesi oyunları yoluyla çocuk kuralları yineleyerek işletebile yada gibi davranması gerekmez; oyun dışı dünyada var olan aynı
ceğini ve lturalların değiştirilemez doğrular olmayıp, kendi deneti simgeler ve anlamlar kalabilir, yalnızca yeniden tanımlanmaya ko
mi altındaki uzlaşımlar olduğunu öğrenir. Duyguların takdiminin nu olurlar. Örneğin, kahvehanede kullanılan özenli konuşma kalıp
kökleri aileden öğrenilenlerde değil, oynanan oyunlardadır. Anne ları daha farklı toplumsal ortamlardaki konuşma kalıplarına alterna
babalar kurallara uymayı öğretirler; oyun ise 1.-uralların biçimlendi tif olmaktan çok.eşit mevkilerde olmayan insanlar arasındaki söy
rilebilir olduğunu ve ifadenin kurallar koyulduğu ya da değiştirildi lemin serbestçe akışma zemin sağlamak gibi özel bir amaca hizmet
ği zaman ortaya çıktığını öğretir. Dolaysız haz, dolaysız alıkoyma ediyordu. Sonuç toplumsal bir kurguydu; insanlar, o an için, arala
ve doiaysız üstünlük askıya alınmıştır. rındaki farklılıklar hiç yokmuş "gibi" davranıyorlardı.
Benlik mesafesi ifadeye ilişkin belirli bir tavır oluşturur; aynı Beşinci bölümde görmüş olduğumuz gibi, ancien regime'de ço
şekilde öt,eki insanlara yönelik de belirli bir tavır oluşturur. Çocuk cuğun oyun dünyası yetişkinlerin oyun dünyasından ayrılmaya baş
lar oyunda birliktelik ilişkisinin kuralları birlikte koymaya dayandı- lamıştı. Elinde oyuncaklarıyla çocuk, artık kendine has oyunları
olan yetişkin insandan ayrılmıştı. Rol yapmaya ve duygul
arın tak lir. Bilinçdışı teorisinin orijinali Freud'a ait değildi; bu düşünce da
dimine ilişkin ancien reginıe ilkeleri yetişkin toplum
içinde giderek ha gerilere, Herakleitos' a kadar gider. Orijinal olan, onun, bilinçdı
yok oldu; yaşam döngüsü içinde yeni bir ritm doğdu.
Çocuk yetiş şı. psişik süreçler teorisini bir yanda bastırmaya öte yanda da cinsel
kin kültürünün ciddi işlerine bulaştıkça, çocukluktan
yetişkinliğe liğe bağlamasıydı. Freud bilinç yokluğunun iki boyutlu psişik bir
geçiş, oyun alışkanlığının yitirilmesine dönüştü. Huizin
ga 'nın altı fenomen olduğunu, günlük yaşamda elde edilemeyen şeyleri bir tür
nı çizdiği gibi, yetişkin dönemimizde başkalarını oyun oynark
en iz bastırma yöntemi olduğunu ve yaşamın, var olmak için bilinçli bir
lemeyi "gevşetici" buluruz, spora tutkun da olabiliriz,
fakat bu tür eklemlenmeye ihtiyacı olmayan bir biçimi (libidinal enerji) olduğu
gevşemeleri büyük ciddiyet taşıyan "gerçekliğin" uzağın
da duran nu görebilen ilk kişiydi.
bir dünyada yaşarız. Gerçeklikte oyun duygusunun yitirilm
esi, bu Yüzyılımızda, psikanalizin kuruluşunda temel alınan klinik ve
bölümün başında Freud'u n ifadeleriyle de somutlaştınldı<>
bı gibi, bir riler giderek azalmıştır. Histeriler ve histerik oluşumlar elbette hilla
4 kayıp ya da daha kesin
- . 41'
olarak bastırmadır; çocukluktaki sosyalleşe- görülmektedir, n e. var ki artık sıkıntı semptom1arı arasında on
.. de ge- -·
ilirler ki bu iş, ma nıf olgusu kişiliğin süzgecinden geçince, ortaya çıkan şey, insanla-
kinenin çalışmasını sağlayan işlerin aşamasıyla
değil, sonuçların nn "birbirleriyle geçinmelerine" ilişkin problemlerdi. Sınıf sorunla-
derlenmesi aşamasıyla ilgilidir. Ya da satış bölüm
ünde teknik mal rı insanlarla ilgili bilınecelere dönüştü. Mills, özellikle insanları ör
lar satışıyla görevli bir kişi, yeni türde bir mal
geldiğinde daha ön gütsel ve kişidışı hedefler gözetmekten caydıran şeyin eylemlerin
ceden o malı tanımadığı için işletmenin başka bir
bölümüne kaydı tam orta yerinde, başkalarının ne hissettikleri, dürtülerinin ne oldu-
rılabilir."
ğu konularına gömülmeleri olduğunu fark etmişti."
Bu işlemler sonucunda bürokrasi içindeki konu
munu koruma Savaş sonrası dönemin emek örgütçüleri, bürokrasilerdeki aşağı
yeteneği belli bir işi ne kadar iyi becerebildiğiyle
değil, kimilerini orta mevkileri, örgütlenmesi en güç kesim; nakit para, yarar ve kar
henüz daha öğrenmemiş olduğu pek çok iş becer
isine sahip oiınay şılıklı yardımlaşma meselelerinden örgüt içindeki kişisel "staW"
Ia ilgilidir. Her işi yapma becerisine vurgu aynı
zamanda bir insan meselelerine en kolay sapabilen kesinl olarak betimlemişlerdir. Ilk
olarak kişiler arası işbirliği, duygudaşlık ve
alışveriş becerileri ya akla o <>elen kesinl olan sekreterlerin durumunda olduğu gibi, kol
nında işçinin "doğuştan" gelen yeteneğine de .
yapılan bir vurgudur. emeğine dayanan iş gruplarına kıyasla çok daha kötü koşullardald
Ironik bir şekilde, kişinin yeri uzmanlık becer
isine (sözcüğü en ge işlere katlanmaya gönüllü olanlar hep vardır; çünkü bu alt düzeyde
nış anlamıyla kullanıyoruz) ne denli az bağlı hale
gelirse yetenek ve ki beyaz yakalılara ait işler "saygın"dırlar, saygın oldukları için de
sosyalliğine de o denli değer biçilir.
"kişisel"dirler. B-ir İngiliz işçi kesimi örgütçüsünün sözleriyle,
İster devlet sektöründe isterse özel teşebbüste
olsun, geniş bü- · "saygın bir kişi oiınayı saygın işin ölçüsü görmek büro emekçileri
rokrasilerde mevki değişimlerini reddetmek
bir intihar sayılır. Bu, nin yaşamlarını kurumsal terimlerle değerlendirmek isteıııemeleri
dşinin inisiyatifsiz olduğunu, daha da kötüsü
"katılımcı" olmadı<>ı- o
ne yol açıyor." Bunun yerini, grup çıkarlarını gözetmekte.isteksiz
lt gösterir. "Değerli" bir eleman nasıl
ki bir dizi işin icrasında ye- lik, ancak örgütleyenin yoğun çabalarıyla kırılabilen bir kişisel ya
:eneklilik gösteren işçi demekse, ekibin bir parça
sı olmak, katılım lıtlanma anlayışı alıyor.
;ı ve uysal olmak da bürokratik yapı için değe
rli olan uygun kişile Yeni sınıflar üzerine yazan yazarlar arasında, insanlarlJl toplum
sal konumlarının benliklerinin aynası olduğuna inanmasına "yanlış
'afası beceriler taşımak demektir. "Esneklik" bu
değere takılan po
:itif isimdir; ve işbaşındald kişinin işlevsel
olarak kendi maddi ko bilinç" olarak yaklaşmak kanıksanır oldu. Belki de kişinin değişken
•ulları ile arasında hiçbir mesafenin kalmamış
. olduğu anlamına ge ve istikrarsız işinin kişiliğinin ifadesi olduğu fikri belli bir bürokra
ır. Insan olarak doğası, yani "potansiyeli"
göz önünde tutularak tik işleyişin yarattığı bilinçtir; yani bu işleyişin bizzat işçinin bilin
'argılanmaktadır.
cinde yansımasıdır. İş içindeki konumun sabit olmayan hiçbir şeyi
pu şekilde değerlendirilen bir kişi, kişilik ve
sınıfsal konum ara- yansıtmayan bir ayna olan benliğin aynası olduğuna ilişkin bu im-
ge sınıf sisteminden çıkan narsislik duygunun vardığı ilk sonuçtur. ler ve itkilerin benliğidir; aktif benliktir. Ne ki, toplum içinde aktif
Fakat, benlik ile mevki arasındaki mesafenin silinmesi, tek başı değildir; orada pasif "bana" vardır. Bu savunma, insanları Milis ve
na, bu karakter bozukluğunda kendini gösteren dağılma hissinin işçi sınıfı örgütçülerinin yukarıdaki satırlarda duygusuz olarak �te
özel bir işareti olan duyguyu, yani kişinin eylemlerinde asla kendi ledikleri şekilde davranmaya hazırlar. Bu bölünmede, endüstrıyel
ni bulamadığı duygusunu ve ilişkilerdeki pasifliği yaratamazdı. İşin psikologların "kayıtsız işçi"yi tahlil ederken yaptıkları karakter bo
tuhafı, teknolojik classes moyennes içinde, bu pasiflik; işlerinin ba zukluğu edebiyatında açıkladıkları gibi, uyum bozukluğu ya da
şındayken kendilerini gösteren çıplak ışık karşısında kendileri için nonnal olmayan bir şey yoktur. Mantığı insanların kendi kendine
psikolojik bir zırh yaratmaya çabaladıkları zaman ortaya çıkar. Di yetme sorunlarıyla meşgul etmek olan bir toplumda hissedebilme
li manipüle ederek direnirler ki bu dil, büyük firmaların hizmet sek nin mantıklı bir yoludur; çalışma ve öteki toplumsal eşitsizlik so
töründe çalışan kol emekçilerinin yanı sıra bizzat beyaz yakalı bü- runları bu imge etrafında yapılanır.
424 rokratlar üzerinde yapılan incelemelerde görülen, işbaşındaki ben Sınıfsal mevkinin kişidışı ya da dayatılmış göründüğü toplum- -'
liği betimiemede kullanılan bir modeldir. İşbaşındaki benlik "Ben" !arda tanımlanamaz bir mevkide olmak kişisel bir utanç kaynağı de
[I] ve "Bana" [me] olarak ikiye bölünür. Birinci tekil şahıs "Ben", ğildir; kişinin bir işçi olarak işgal ettiği mevkiin iyileştirilmesi ko
yani aktif benlik kurumun yargıladığı benlik değildir; "Ben'', emek laylıkla, bir sınıf olarak, öteki kişilerin de konumlannı iyileştirmek
çinin güdülerinin, duygularının ve itkilerinin benliğidir. Paradoksal le bağlantılı görülebilir. Oysa sınıf kişisel yeteneklerin yansıması
olarak, başarı gösteren ve ödüllendirilen benlik, başa gelen, "bana" olursa, özsaygının mantığı yukan doğru hareketliliktir; hareketli
olan olaylarla ilintili olarak, pasif dil ile betimlenir. Onlan başaran olamamak, kurumsal olasılıkların buna engel olduğu bilinse bile,
"Ben" değildir.34 bir şekilde o kişinin kişiliğini ve kişisel yeteneklerini geliştirmede
Böylece,, Amerika'da bu tür emekçiler üzerine yapılan bir ince ki başarısızlığına bağlı görünür. Böylelikle sınıfsal mevki kaygısı
lemeye göl"e, işçiler terfi olayından "onlar"ın "bana" verdikleri bir ve özellikle de bir sınıftan ötekine sıçrama kaygısı, gerçek ve geliş
şey olarak,' soyut bir biçimde söz ederler; "Ben X ve Y'yi yaptım" miş bir kişilik için yeterli olma konusunda duyulan kaygı ile birle
ve bir terfiyi "hak ettim"şeklinde konuştuklan çok seyrek duyulur. şir. Böyle bir düşünceniı1 var olması durumunda benzer mevkide
Orta düzey işlerde çalışan emekçiler işlerinden söz ederken "Ben" olan başkalarıyla özdeşleşmek güçtür; genelde soyut bir kişi ortak
öznesini kullandığında öteki emekçilere ilişkin kardeşçe ilişkilere çıkarları kabullenebilir, fakat çıkarların karşılıklı benimsenmesiyle
ve duygulara açıktır. İşin muhtevası dışında, aktif bir "Ben" mev bu çıkarlar için harekete geçen grup arasına bir kişisel yeterlilik kı
cuttur; işin muhtevası içinde ise, pasif bir "bana" benliği sarar. yaslaması girer. Kişi gerçekten kendi yeteneklerini kullansaydı o
Pasif davranış işlevsel bir amaca hizmet eder. Kişi ve işçiyi eşit zaman başkalarıyla birlikte girdiği kişidışı eylenılerle "kendini kü
leyen maddi bir durumda biz herhangi bir şeye yol açmamışız da o çültmek" durumunda kalmazdı. Buna karşın, kişinin yetenekleri
başımıza gelmiş gibi davranmak korunmacılıktır. Buna karşın, ak hiçbir zaman somutlaşmaz ve açığa vurulmaz.
tif "Ben"in yargılanan, ödüllendirilen ya da eleştirilen aktörden ko Teknik işçiler, benlik ile toplumsal sınıfın iç içe geçtiğine inanı
parılmasındaki güçlük, işin kendisinin kişinin yeteneklerinin kulla lan bir kültür içinde yaşıyorlar; çünkü herhangi bir kurum içindeki
nılmasının bir sonucu olması durumunda, kişinin şöyle bir çelişki yaşan1 ancak benliği yansıttığı ölçüde bir anlam taşıyor. Bilgisayar
ye düşmesidir: Bir yanda mevki kişiliğin bir ürünü olur; öte yanda programcıları üzerine Fransa' da yapılan bir inceleme bunun için
ise kişi işyerindeki deneyinılerini sanki orada kişiliği bürokratik iş açık bir formül getirir; insanlar kurumda "yabancılaşmayı" değil
lerliğin pasif bir alıcısıymış gibi görerek kendini korur. kurumla "zoraki bağlanmayı" yaşarlar, öyle ki işletmeye ait en sı
Benliğin "Ben" ve "bana" şeklinde bölünmesi, kökeni genel radan etkinlik bile onların içtenlikle paylaştıkları çıkarlar haline ge
inanç kültüründe yatan şartlardan gelmektedir. Gerçek benlik güdü- lir. Sonuç, insanların toplum içinde sahip oldukları özsaygının de-
rinden sarsılmasıdır. Açıkça dışlarunazlar, ama açıkça kabul de edil sisizmin klinik profili içind �
?lmadı
ğini bilen egoist bir kişinin nar teorı
. Bu paradoks, yıne de analıtik
mezler; gerçekte berıliğe yönelik tutarlı hiçbir sınır getirmeyen bir " ının daha önce altını çizmiştik r; A h/d
gerçeklik içinde geçerlik kazanabilmek için durmaksızın kendileri !ın benzersiz bir buluşu değildir.
Çünkü Weber'in
klasik yapıtında kullandıg
Pro ı
ı
stan
form
. .
ulu n
kı ve Kapitalizmin Ruhu adlı
ni sınarlar. Her kalıba girebilen bu benliğin inanılırlığı nedeniyle,
her kalıba girebilen teknolojik emekçilerden oluşan yeni bir sınıfın aynısıdır; Weber, egoizm ile "dü
'.
nyevi çil�ciliği ' karş� k!lfş.ıy.� :
g tır
muyle
cilik analizı ile şımdikı gorunu
yaratılması mümkün hale gelir. Fakat aynı şekilde, benliğin ve miştir. .Weber'in dünyevi çile par alel lik oyl esıne
omen arasındaki
mevkinin birbirini yansıtan imgeler olduğuna inanılması, iktidar "yeni" olan bir psikiyatrik fen tlu bır ımg e
ca tesadüf esen mı, mu
sisteminin ihtiyaçlarının mekanik bir türevi değildir. Üçüncü bö güçlü ki, bu benzerliğin yalnız , bu ar-
ünmeye zorlanıyoruz. Yoks� �
lümde analiz ettiğimiz makine üretimi ve emtiaya "fetiş" olarak . sel rastlantı mı olduğunu düş etk enl er bır şek ilde
l
inanma isteği arasında var olan ilişkiyi, her kalıba giren işçilere
.
SiSt kendine dönükltig " ü ortaya çıkaran kül rüre . . ? 427
i mı d ır.
•
Narsisizmin enerjileriyle oyun enerjilerinin çelişik olduğundan man Protestanlık onun için ihs el kayıtlar
çek bir tarib mi, yoksa tar
söz ettik. Oyun kavramının "zoraki bağlanma" fenomeni ile dolay da değildir; çalışmasının ger utlama�ı I!lı
fikirlerin entelekrüel bır soy
sız bir ilgisi vardır. Bu pasif durumdaki insanlar işletmenin kuralla dan alınan belli başlı genel ışmayı bır tur
arsızdır. Fakat eğer bu çal
rına karşı koymayı ya da onlarla oynamayı düşünmezler; işletme, olduaunu belirlemekte kar lıyız yap'.t
ak okursak, ki kanımca ok�ma ;.
yeteneklerini kullanarak içinde yol almaları gereken mutlak ve sta ahl la ilgili hikaye olarak
inin güc ünü kaz anır . Ne dıı : W � ber ın m'.
tik bir gerçekliktir. Mesele, işletme yapısından hoşlanıp hoşlanma en iyi ve en ateşli bölümler .
in (Ka toliklik ) yitirilmesi ve kapıtalızmın yükselı
dıkları değil, onu veri olarak benimsemeleridir. Benimsedikleri öl ti? Ritüel bir din ak amacıyla
gider: Benliği geçerlı kılm
çüde de onun kurallarını "sorunsallaştıramazlar." Halbuki oyunda şi genel bir sonuca doğru ut yaşantılar
"dünyevi çileciliktir": Som "
başarısızlık halinde yapılan budur. doyumun yadsınması. Bu ı ldu gum.:' gos.te
k, insan, getçek bır kiş �
Oyun, kuralların niteliği üzerinde çalışma zevki verir. Narsisizm dan zevk almayı yadsıyara . gos
ma yı ertele yeb ilm e yet eneği, güçfü b �. ılıgın kış
ise aksine çileci [ascetic] bir etkinliktir. Bunun neden böyle olduğu riyor. Haz duy . zevklerın-
m anlamak ve çileciliğin etkisi altındaki kişilerin ifade güçlerini
imlerle, bu, kendını rıtuel
ter"rresi sayılıyor. Protestan ter e, �arasını baş
arın afıf dır, kapitalist terırnlerl
1asıl aşındırdığını görebilmek için, kavramı psikiyatristlerin elin d en arın dırma , gün ahl . . . . b edense!
!en çekip alarak yeniden toplumsal ve tarihsel ortam içine yerleş- na ait bir işle tm ede kul lanma yoluyla kendısı. ıçın
kaları rıtu�l Y,a da har
Dünyevi çilecilik böylece
irmemiz gerekiyor. haz duymayı yadsımadır.
·
ukleşmı�
etmektedir. Itki daha ıçe do�
cama yoluyla sosyalliği yok kıl re e �ur
yasaklamak, kendine ve öte � � .
tir. Kendine dünyevi zevki
bildirimde bulunmaktır. We
ber çıle� ı�ın �
D. NARSİSiZM MODERN ÇAGLAR!N
PROTESTAN AHLAKJD!R
biri olduğuna ilişkin bir
ethosun doğasına ulaşıy ; o �
. Çe ıldıgı ın
doğasına değil, sektiler bir �1'.lıı
p b�kalarının
dini cezalandffan bır.
zivada Tanrı huzurunda ken olma�ı tu
lünyada saldırgan bir tutumla zevk peşinde koşan, sahip oldukla ünmez; onunki, benlıgın yok
ından ve kendisinden hoşnut olan, istediğini nasıl elde edebilece-
gözündeki görünümünü düş
çile cilikti r. We ber'in C.alvin'i ya da Be
n Fr �n ı bu
rün den bir
dünyada kişi olarak bir değerleri olduğunu göstermek isteyen çile
cilerdir. çalışan birer özyadsımadır. Günümüzde egemen olan cinsellik
Çilecilik ve narsisizmin pek çok ortak yanı var: Her ikisinde de anlayışı ve görünüşte daha liberal çağımız ise aksine gerçekte ben
"Ne hissediyorum?" takıntısı vardır. Her ikisinde de öteki liğin önceliğine ilişkin bir iddia olan zevklerin sürekli yadsınması
di hissettiklerine ilişkin denetimleri ve dürtülerini göstermeklere ken na varmaktadır. Kadınların orgazm olamama korkusu ya da erkek
liğin bir değeri olduğunu göstermektir. Yine, ikisi için de kişinin, ben lerin yeterince boşalma sağlayamama korkusunun, 1.960'ların son
netimi dışında dünyevi deneyime katılmak değil, benliğin dünyaya de larında New York'ta yürütülen bir çalışmaya göre, kişının partnerı
yansıınası söz konusudur. ni tatmin edememe endişesi ile pek fazla ilgisi yoktur. Daha fazla
Weber'in neden bir Protestan ahlfilcı fikrini geliştirdiğini soracak orgazm ve boşalım olsun diye cinsel davranış değiştirilirse, ne ka
olursak, olası yanıtlardan biri bunun Weber'in, sekülerizm ve kapi- darırun yeterli olacağı hakkındaki beklenti düzeyi de buna koşut
1.:/.li talizmin psişe üzerindeki bileşik sonuç olarak yükseltilir; bu durumda kişi hfilii. cinsel davranışının gerçek
larını gösterme
duğudur; bu iki etkeni seçmiş olması da rastlantı değilyönte mi ol
dir. Bunlar
ten "tatmin edici" ve "anlamlı", vs. olması için gereken "yeterlilik" �
benlik dışındaki deneyimlere duyulan inancın aşınmasına düzeyine ulaşamaz. Kohut'un narsisizmin ezici talepleri olarak be
olurlar. İki,etken birleşerek, saldırgan, kendine güvenen bir güçnede n
ola
timledi�ii. Weber'in zihninde ise çilecilik olarak biçimlenen şey bu
rak benliği yok etmekle kalmamış, değerini takıntısal tür bir �zyadsırna idi. Kişi gerçekleşmemiş olduğundan, enerjileri
nesnesi haline getirmişlerdir. Her ikisi birlikte kamusalendiş enin
yaşam ı
kendisi üzerinde odaklanır.
aşındınnışlardır. Modem toplumda seferber edilmiş olan narsisizmin çileci ka
Weber' in seçtiği çileci dürtüler, kendini haklılaştırma gayesi ta rakteri, klinik literatÜrde ortaya çıkan iki duygu durumuyla sonuç-
şıyan çileci davranış, narsis enerjilerin nasıl kişilerarası dene lanır. Biri kapanma korkusu, öteki de boşluk. . edicı
. . olma
dönüştürülebileceğinin anlaşılmasında önemli verilerdir. Narsisyime itki
Beklentilerin, mevcut davranış biçiminin asla tatının
çileci kendini haklılaştırmaya göre formüle edilerek toplumsallaşır. masını sağlayacak birime sürekli yükselmesi bir "kapanma" yoklu
Kişinin işinde yeteneklerini gösterme arzusu taşıması gibi, bu ken cru docrurur. Bir hedefe ulaşma duygusundan kaçınılır, çünkü o za
dini haklılaştırma itkilerinin sonucu, başkalarından uzak ::ıan deneyimler nesneleşmiş olur; belli bir şekil, bir bi?im alacak
hatta ilgiyi benlikten uzaklaştıracak bir eylem türü olduğundan durmak, ve böylece kişiden bağımsız varlık bulacaktır. Sınırsızlıgı �aşamak
kalarıyla birlikte yürütülen faaliyetlere katılmamaktır. Bu çekilbaş me
için, kişi çileciliğin bir biçimini yaşamalıdır ya da Weber ın, Cal
nin sonucu da, bizzat eylem fikrinin, yaşanıın bir dizi uzlaşılarda vin'in dindarca ritüellere karşı duyduğu korku hakkında yazarken
ibaret olduğu kavrayışının son bulmasıdır. n belirttiği gibi, somutlaştırılmış gerçeklik kuşku uyan�ırmalıdır.
y,uulma olasılığı en yüksek kılavuz olan sağduyu, bizlere ken Benlik ancak sürekliyse gerçektir; yine ancak sürekli ozyadsıma
dine dönüklükle çileciliğin birbirine karşıt olduklarını ile sür�kli kılınır. Kapanma gerçekleştiği zaman deneyimler benlik
den nerede iç içe geçtikleri üzerine somut örnekler vermsöyle ek
diğin
yarar
ten kopar ve bu durumdaki kişi bir kaybolma tehdidi altında gibi
olabilir. Geçen yüzyılın erotik korkuları çileciliğin en yüksek noklı dir. Narsistik bir itkinin niteliği, sürekli öznel bir durum olması ge
tası olsa gerek. Ne var ki, bir kadının iffetliliğinden dolayı gizli bir rekliliğidir.
' gurur duyduğunu, bekaretini "kendisi için reklam" şekli Çileciliğin rol oynadığı narsisizmin ikinci özelliği boşluktur.
ğünü düşünmek de büyük bir yanılgı olurdu. 19. yüzyıl eroti nde gördü "Keşke hissedebilseydim" formülasyonunda özyadsıma ve �endın.e
terimlerle betimlenseydi, tehlikeli görünen tüm cinsel kork zmi bu dönüklük sapkın bir gerçekleşmeye ulaşırlar. Hıssedemedıg":" bır
kendinden iğrenme sona ererdi. Bu terimler aynı zamanda Webeular, şey gerçek değildir; fakat hiçbir şey de hissedemiyorum. Benlik dı
dünyevi çileciliğini açıklar; \ıunlar ilgiyi benlik üzerine çekmr'in eye
şı alanda gerçek olabilecek herhangi bir şeyin var�ğına k".:şı sav�n
ma mükemmel hale getirilmiştir; çünkü boş olduguma gore benım
i insan
haline gelir; bu arayışı ötek
çıkarabilmek, kendini arayışı
1ışımda hiçbir şey canlı değildir. Terapi sırasında hasta ilgisini top
için özen gösterildiği de söyl �
nemez.
layamadığı için kendisini suçlar, fakat görünürde müthiş bir ken ların gözünde anlamlı kılmak
le an
olduğu söylenirse bunu kesınlik
linden iğrenme taşıyan bu suçlama gerçekte dışarıya yöneltilmek Onlara kişinin arayış içinde
:edir. Asıl formül, hiçbir şeyin benim hissetmemi sağlamaya yetme lamak durumundadırlar.
n
temsil edilmesi inancının, geçe
Üçüncü bölümde duyguların
ıeceğidir. Boşluk peçesi altında, ben istemedikçe hiçbir şey benim
ıissetmemi sağlayamaz şeklindeki daha da çocuksu bir şikayet ya yüzyılda duyguların iradedışı
dışavurulması fıkrıyle nasıl bag
"
'.
a ntılı
ar. Aynca, her zaman çok arzuladıklarını sandıklan bir şey olan bir hale geldiğini görmüştük.
Dar ."
win 'in kuralı ı anımsayın: .
Kışı ne
ın ırade
i gösterir. Narsısızm, karakter
dşi ya da bir etkinlik karşısında boş kalmaktan gerçekten acı çe yaparsa yapsın hissettiklerin
rına taşımaktadır.
e edilmesi fıkrini mantıki uçla
'enlerin karakterlerinde ise, öteki insanların ya da olduğu haliyle ' ifad
dısı
un
seferber edildiği ölçüde. oyun
özetle, bir toplumda narsisizm 431
1
:eylerin asla yeterince iyi olamayacaklarına ilişkin itiraf edilmeyen,
.
. il ..
' B oy- -
ted . ır.
ifade ilkesı güç endır mek
�izli bir inanç yatar. ifade ilkesine tamamen zıt bir
si tabii
göreneklerin kuşkulu görünme
Narsisizmin çileci nitelikleri bu psişik durumu belirli ifade tür le bir toplumda meziyetin ve
yıkımını
·
atılması aynı zamanda bir politik davranış ilkesinin de yenilenme yundığı yerler dışında çok az dipnot verilmiştir. Kendi başına "Darwinci teori" ya da bir
"Frcudçu yaklaşım" anlamsız olduğundan, başka bir yazarın teorisindeki argümanı çözüm
sidir. İnsanlar toplum içinde çıkarlarının peşine saldırganca düşebil lerken her bir fikir için özgUl pa..'>ajlan aldım.
meyi öğrendikleri ölçüde kişidışı hareket edebilmeyi de öğrenmiş
oluyorlar. Şehir, bu eylemin ve öteki kişilerle onların birer kişi ol İKİNCİ BÖLÜM
duklarını bilme zorunluluğunu duymadan bir araya gelmenin an
l. Bu iki ancieıı rJgime şehriyle ilgili iyi bir tartışma için bkz. Femand Br.ıudcl, Capi
tali.�m and Moıeria/ Life (New York: Harper & Row, 1973), s. 430.
lamlı olduğu forumun öğretmeni olmak durumundadır. Bunun saç
ma bir rüya olduğunu sanmıyorum; şehir, hemen tüm uygarlık tari 2. A.g.y., s. 4 3 1 .
hi sürecinde aktif toplumsal yaşamın, çıkar oyunları ve çelişkileri 3. Louis Chevalier. Lahoring Clai!·se.� and Dangerous Classes. İng. çev. Frank Jellinek
ıi.� Is Faslıion (New York: Harper, 1943), s. 328: R. Turner Wilcox, The Mode in flats and 66. Ellis, a.g.y., s. 238.
-:addres.� (Ncw York: Scribncr's, 1 959). s. 145-46, 67. Je:ın Mour:.t ve Paul Louvet, "Le Cafe Procope," Rel'ue Hehdomadaire, Annee 38,
39, Le,'\ter and Kerr, Historic Costumı: (Peoria. 111.: Chas. A. Bennett, 1 967), s, 147�48; Tome il, s. 3 1 6-48, bu krıfeye dair en ciddi çrılışmrıdır.
�
68. H nry B. Whcatley. f!ONW'lh's london (New York: Buttan and Co., 1909), s. 301: rot (New York: Oxford Univcrsity Press. 1972). s. 414-16; Felix Vexler. St11dies iıı Diderot
's
A.S. Turberville. John.uuı'.� Erıgland (Oxford: Clarendon Press, 1933), 1. 180-81. E.wlıetic Natııralism (New York: doktor.ı. tezi, Columbia University, 1922).
69. Ja�cs Boswell. li[c of Sanıuel Johtıson, aktar.ın Ellis, a.g.y.. s. 229. 96. Diderol, Paradox. s. 14,
70. Coser, a.g.y., s.24: Wheatley, a.g.y. . s. 272. 97. A.g.y.. s. 25.
7 1 . Aktaran Ellis. a.g.y.. s. 230. 98. Aklanın a.g.y., s. 20: a.g.y.• s. 23.
72. T�rbcrvillc. a"�.y., s. 1 82. 99. A.g.y. . s. 25.
73. En:ıi!y Andel'!'on (der. ve lng. çev,), Leuers of WA. Mozarı and !Jis Family, C. I 100. A.g.y. . s. 15.
(Londra: Macmillan and Co.. 1938). 1 0 1 . Aktaran a..�.y.. s, 25.
74. Louvre'daki lnstitut de Chalcographie koleksiyonundan bir tablo Seine ve Tuileri 102. A.g.v.. s. 32-33. italikler bize aiıtir.
103. T. Cole ve H. Chinoy. Ac:tors on Actiııg (gözden geçirilmiş ba,.kı; New
cs'dcki iş yoğunluğunu çok güzel anlatır. Bahçeler nehirden duğılan Lr.ıfiğin geçiş ve düzen York:
83. Qucnne!I, a.g.y.. s. 1 8 1 -82. biçimi iyi bir örnektir. Rousseau, a.g.y.. s. 147-48'de ek olar.ık verilmi�tir.
84. Wilkes Posıgate'<le yeniden basılan bir mektupta bu düelloyu anlatır, a.g.y., s. 45-50. 1 14. A.g.y., s. 58.
85. Rude, a.g.y.• s. 17-73 en kavrnyışlı anlatımdır; Trc/oar. a.g.y.. s. SI-79, biraz naif ot
Wm n:.ı.<>ilıaıleri maksatlı olmadığı gibi, itiraflar' da kaydedılcn
1 15. A.g.y.. s. 58-59. .
Enıi/e'deki oluylar
.
XV, 1 10.
324. 32. HonorC (de) Balzac, Scenes de la Vie Parisiemıe (Paris: Edition de BCguin),
6, A.F. Weber. a.g.y. . s. 46.
ingilizce tercümesi, Fanger, a.g.y.. s. 37-38.
33. Yorum için bkz. F:ınger, a.g.y., s. 28-64. Lukacs'dan alıntı ıçın bkz. s. 1 7
. .
7. Richtird Sennett, Funıilies A,c:ainst the City, Joint Center far Urban Studies·of Harvurd
?_ and M.I.T. için veri kayıtlarında, "sınıf ve ikamet süresi" karşılaştınnası. 34. Yorum için bkz. Brooks. Melodrama, s.. 1-64. 443
literaıure. ing.
8. David H. Pinkney, Napoleon ili and the Rehuilding of Paris (Princeton: Princeton 35. Erich Auerbach. Mimesis: The Representaıion of Rea!ity in Wesrern
University Press, 1958), s. 6-9. çev. Willard R . Tr.ı..�k (Princeton: Princeton University Press, 1968), s. 469.
9. Aktaran a.g.y.. s. 17; Wirth için bkz. Louis Wirth, "Urb:.ınism asa Way of Life," Cla,f 36. Balzac, a.�.y.. s. 470'ten alıntı; Auerbach, s. 471 'den alıntı. ,
sic Essays mı the Cıılıure of Ciıı'es (Ncw York: Appleton-Centuıy-Crofrn, 1969) içinde, der. (Clyazma.�ı). s.
37. Rebecea Foıkn1an Mazieres, "Le VCtement et la Mode chez Balzac"
Richard Sennett, s. 143-64; Park için bkz. Robert Park, "The City...." a.g.y., s. 9 1 - 1 30. 3.
10. J.H. Clapham, Ecoııonıic Deve/opment of F..,rance and Germany, /815-1914 (4. ba 38. Squire'den aktaran . a.g.y.. s. 159.
. .
sım: Londr:.ı: Cambridge University Pre.ss, 1968), s. 70-71 . 39. Boucher. a.g.y.. s. 408; Burris-Meyer, a.g.y., s. 273; Wılcox, The Mode ın Hars and
.
1 1 . Bkz Richard Sennett. Families Againsı ıhe City (Cambridge, Mass.: Harvard Univer Headdres.f, s. 213� Wilcox, The Mode Jn Footwear, s. 1 3 1 .
sity Press, 1970), "orta sınır· tanımının sorunlarının tam bir ıartışma.�ı için bkz. 5 ve ı ı . bö 40. Bkz. Boehn, a.g.y., s. 1 0 v e l 1 .
lümler. Roy Lewis and An�us Maude, The English Mı'ddle C/asses (Londr.ı: Phoenix House, 4 1 . Boucher,'(ı,g.y. . s . 385-86. . .
42. Burriı;-Meyer, a.g.y., s. 1 39; Faiıfax Proudfıt Walkup, Dre.uıryg rhe
1949). Kısım I. Bölüm. 3. lngiltere'nin. farklı ortamlarında orta sınıfların gücü hakkında ni Parı: A Hısuıry
!\. 244.
cel verilere dayanmasa da mükemmel bir ı.artışma içerir. 1867 verileri için, bkz. J, Burnett, of Cosıımıe fm· the Theatre (�eW York: Appleton·Centuıy-Groft�. 1938),
P/enry and Wmıt (Londra: Pelican. l 968), s. 77. 43. Barton, a.!(.y.. s. 424, 445.
12. S.G. Checkland, The Rı'se of lndustrial Society in England, 1815-1885 (New York: 44. Angcloglou, a.g.y., s. 89.
St M<.ırtin's Press. 1966). s. 425-26. 45. Barton. a.g.y.. s. 425. 444, 395; Burris.-Meyer. a.g.y., s. 273.
13. H. Pasdermadji:m, Tlıe Departnıent Store: /ts Origins, Evo/ttıion, and Economics House. 1964). s.
46. Aktar.m Steven Marcm:. The Other Victorians (New York: Random
(Londr.ı: Newman, 1954), s. 3-4.
5-6
14. Bcrtr.tnd Gille, "Recherches sur l"Origines des Grands Magasins Parisien.�."
ile de France (Paı:h>. 1955), Yii, 260-6 1 içinde; Martin Sainl-Leon, Le Petit Comnıerce
� Parı's et 47. Angeloglou. a.g.y.. s. 96. .
Doubleday.
Fran 48. A. Conan Doyle, The Complere Sherlock Holme.� (Garden Cıry. N.Y.,:
çai.� (Paris, 1 9 1 l ). s. 520-21 .
1 930), '· 96
49. Balzac'dan aktaran Pritchett, a.R·Y·· s. 166'dan alıntı.
15. Bkz. Clifford Gecrtz, Pedd/ers and Princes (Chicago: University of Chicago
Prcss, . .
1963), passim. genışletıl·
50. Carlyle'd<.ın aktar.ın. a.g.y•• s. 89; sonraki tema 1. Kitap'ın 10. Bölümünde
16. Pasdennadjian, a.g.y., s. 4, 12.
miştir. . .
17. C. Wright Milis, White Col/a; (New York: Oxford Universiıy Press, 1957), Unıver!tıty Press,
5 ı . Philip Rosenberg, The Seı>enth Hero (Cambridge, Mass.: Harvard
.
s. 178.
18. Pasdcnnadji�ın. u.g.y., s. 2. not 4; Sennett, Ft1milies Against the City, BI. 2.
1974). s. 46'dan alıntı. Bu yazarın müthiş ı.artışma.�ı için b �
. s. 45-55.
of Emotıo11 iti
.. . . .
19. G. D'Avencl , Les Grand Mag.ı.�ins," Revue des Deıtx Mondes, Temmuz
15, 1894. 52. Bu çözümlemede kullanılan busım, Charles Darwın, The E.xpresswn
20. Emile Zola'dan aktaran Pasdermadjiaıı, a.g.y., s. 12. Mmı arıd Aninıals. Cilt X, The Works (l[ Charles Darwin (New York:
Appleton, 1&96: AMS
2 ı. Gillc, a.g.y., s. 252-53.
tar.ıfından yeniden ba.�ıldı).
22. Pa.-.dennadjian, a.g.y.• s. 32.
53. A.g.y.. s. 178.
54. A.g.y.. s. 179-83.
23. Kari M:ırx, Capital, İng. çev. Sanıuel Moore ve Edward Aveling (New York:
Modem
Libr.ııy; ilk bask.J 1906), s. 82-85 /Kapira/ 1-//-111, çev. A.Bilgi, Sol Y., 1986, 1990,
1992J 55. A.g.y.. s. 188-89.
24. Charlcı; Fegdal, Chose.ı· et Ge11s de,ı· Hal/es (Paris: Athena. 1 922). s. 2 1 1 56. A.g.y.. s. 353'tcn alıntı; son nokta s. l 83-84'te tartışılmaktadır.
-20; M. Ba
urit. les Hal/es de Paris dcl.ı' Romanl' it Nos Jmırs {Paris: M. Baurit, 1 956), 57. Lrıver. Drama. s. 155; Smith in Souther. a.g.y., s. 257'den alıntı.
s. 46-48.
25. Jean Martineau, Les Hal/es de Paris dt}.� Origine.ı· ô 1789 (Paris: Mondaresticr,
tarih 58. Lavcr. Drama, s. 209.
siz.). s. 214-15. la Porte St-Mar-
59. Galerie Dranıatique, klişeler New York Public Library. ThCiltre de
26. Pııul Maymırd, Les Modes de Venle des Frııiıs et li!gıınıes aux !-fal/es
Cenrrales de tin bölümü, wıa bölüm. 1 3 1 . ve 132. klişelerden alınmıştır.
Parİl' (Paris: Sirez, 1942), s. 35. 60. Alan Davidson'ın Medirerranean Seafood (Londr.ı: Penguin, 1972) kiı.abının Caı.a
27. Fegdal. a.g.y.. s. 123; Martineau, a.g.y., s. 242-43. ıogııc of Fish bölümündeki çizimlerle karşılaştırılar.ık oluşturuldu.
6 ! . Galerie Dranurtique. platcs 37, 38. 4 !; Dabney, a.g.y., s. 39; bkz. "Costume::;: Eng rini eklemiştir.
lish Clippings:· Envclopc C. ıhc Library for the Pcrforming Arts. Llncoln Center'dc melod� 9 1 . Bkz.. örneğin, Alfrcd Einstein. Music in the Romantic Era (Ncw York: Norton,
r-.unatik harCkctlcrlc ilgili çizimler.: Carlos Fiseher'dcn aktaran Laver. Drama, s. 155. 1947), s. 124'tc ki Mendel:;sohn t.artışma.�ı.
62. P.I. Sorokin. Cultural wıd Social Mobiliıy (Glcncoe, ili.: Frec Press, 1959). s. 270: 92. Liszt'ten ;,ıktar.ın Eleanor Percnyi. Lis=t: The Artist as Romantic Hero (Boston: At·
Talcolt Parsons ve E.F. Bales. Fanıily (Glencoe. Itl.: Frcc Prcss, 1954) ve Parson'un aile ko� lantic Month!y Press. Little, Brown & Co.. 1974). s. 49.
nusundaki yazılarının bibliyognı.fyası için bkz. Scnnctt. Familü:s Against the City. 93. Aktaran, Ruymond Williams. Cu/ture and Society, 1780�1950 (New York: Harper &
63. Sennett, Fami/ie.\' A,ı:ain.l't the City; Julict Mitchell, Wnman's esı(ıte (New York: Row, 1966). ı;, 44.
Panıheon, 1971); Aries a.,r:.y., sonuç. 94. Franz Liszt alıntısı için bkz. "Paganini." Gazelte Musicale. Paris. 23 Ağustos, J 830,
64. AJJ;m Janik ve Stephen Toulmin. 'tVittgen�·teı'n's Vıenna (New York: Simon and 95. Bu antiklerin eleşlircl olm<L�a da. en eksiksiz anlatımı Renee de Saussine'in, Paga·
Schu:;ter. 1973). :;. 42-43. 11i11i biyogrnlisindc bulunur. ()'Jew York: McGraw-Hil!, 1954), s. 20.
65. T.G. Hatchard, !-lı'lıt.�for ıhe lmprow:n1ent ofEarly Education and Nw:�ery Discipli 96. Bkz. Waıter Beckett. Li:r:.t {New York: Farr..ır, Str..ıus. und Cudahy, 1956), s. 10.
ne (Londnı., 1853). çeşitli yerlerde, 97. Robcrt Schuın;,ınn'dnn aktar.ın Cari Dori:.ın, Tlıe Hisıory of Music in Peıformarıce
66. Danicl Patriek Moynihan, Report on the American Negro Family (Washington, D.C.: (Ncw York: Norron. 197 l ). s. 224.
U.S. Dept. of Labor. 1965). çeşitli yerlerde. 98. Liszt'dcn akwnın Bcckett. a.g.y.• s. 10.
444 99. Robert Schumann. Oıı Music and Mııl·ician:;, lng. çcv. Pau[ Rosenfe!d (New York, .
.
67. Joseph Hawes, Childre11 in Urhan Society (New York: Oxford University Press,
-- 1971), çcşitli yerlerde. 1946), s. 150.
,
68. Anthony Trollope. The Way We Live Now (Londr.c Oxford Univcrsity Press, 1957; 1 00. Robcrt Baldick. The Life and Times ofFrtdirick Lenıaltre (Fair Lawn, N.J.: Essen
ilk defa 1 874-1875 yıllarında tefrika olarak ba.<>ıldı), s. 391. lial Books. Oxford University Prcss, 1 959). özellikle s,' 52-54.
69. Burris-Mcyer, u.g.y., s. 91: Squire, a:g.y.• s. J 35'ıen alıntı. 1 0 1 . Gautier'den aktaran a.ı.:.y.• s. 1 4 1 .
70. Bu yorum Squire. s. t35'teki yorumdan farklıdır. 102. Bkz. Emest Newm:.ın. Tlıe Man Liszt (New York: Ca,<;.sell, 1934), s . 283; Saehcve
7 1 . 1790'tla Fransa'daki en soı';\uk kışlardan biri yaşandığı için bu davranış bir hayli sı- rell Sitwcll, Li.l'zı (New York: Dover. 1967). s. 136.
rndışıdır, 1 03. Pierre VCron. Pari.ı· S'Anııı.ı·e (Paris: Lcvey FrCres, 1 874), s. 36.
72. Boucher, a.g.y., s. 343: Wi!cox, The Mode in Hats ond Headdn:ss, ::;, 1 88-89. 104. Hogan. a,g,y.. s. xcii. Kısıtltınmış alkışa tarih koymak zordur. Bazı �ehirlerde fark�
73. A.g ..\',. s. 1 89. lı mtiziğe farkl ı ;.ılkış tutulurdu. Mesela ı 870'ler Viyan:ısı'nda bir senfoninin bölümleri anı
74. Jean Duvignaud. Sm.:iolo,ıJe dıı Th<!ôıre (Paris: Presses Universituires de Fnmcc, sında alkışlamak ı;örgüsüzlük iken. bir konçertonun bölümleri arasında alkış;,ı izin verilirdi.
1965). '· 238. !05. Grcen. a.g.y.. s. ı 68; Simon Tıdworth. Thearres: An Archiıectural and Cultural Jlfa-
75. Burris-Meyer, a.g.y., s. 90. tory (New York: Praeger, 1973). s. 173.
76. Boucher, a.g.y .. s. 343-44. 1 06. Bkz. örneğin, Duvignaud. L'Acteıır. J 9 l 3 'te Le Sacr<! du Printemps üzerinde kopan
77. Barton, a.g.y.. s. 46 !; Eterrwl Masq11erade (New York Public Library Collcction, ta fırtına son noktaya iyi bir örnektir. G:.ırrick'in zamanında bu özel olay, sır.ıdan bir iş gibi gö
rihsiz). s, 230: Borton, a.g.y., s. 343-44. rülebilirdi.
7R. Nevil Truman Pitman, Hisıoric Co.\'/unıing (Londra: A.I. Pitman &. Sons, 1967), s. 107. S. Joseph, Tlıe Sıoty of tlıe Playhouse in England (Londr.ı: Barric & Rockcliff.
109: Broby�Johanscn. a.g.y.. s. 195. 1 963), B. 7.
79. Aktar.ın Barton. a.g.y.. s. 498. 108. Tidworth. a.g.y.. s. 158,
80. Aktaran Angelog!ou. a.g.y., s. 103. 109. Gan1ier'den aktaran a.g.y. . s. 1 6 1 .
8 1 . Ell'rııal Masquerade. s. 209: Wilcox. The Modf.! in Hats a11d Headdress, s. 266. 1 1 0. Richard Wag:ııer'den tıkttlrtın a.g.y.. s . 172.
82. Hclcna Rubenı;tein'dan aktar.ın Angcloglou, a.g.y., :;. 107 Gwen Ravenıt, Period Pi� 1 l 1 . Bkz. Jacqucs Barzun. Darwiıı. Murx, Wa,�ner (Garden City, N.Y.: Doubleday.
ece (Londnı: Faber tınd Faber. 1 952). 105. Bu anı, söz konusu alanın şahane bir anlatımıdır. 1 958): birkaç yerde müzikal lmtalar ı;,ışısa da Wagncr'in niyetlerini en iyi anlatan kitaptır bu.
83. Broby-Johansen, a"ı:.y.• s. 200. 1 12. Cari Sehoı'Skc. "Politics and Psyche in Fin-de-SiCcle Vienna." America11 Historical
84. Laver. Concfae Hi.wory of Fashimı. s. 216. Reı·iew, Temmuz 1 9 6 1 . s. 935.
85. Bunlar Cornelia Otis Skinncr'in Bemhart konusundaki kit.ıhı Madame Satah 1 1 3. Arthur Young. The Coııcerı Tradiıhm (New York: Ray. 1965), s. 2 1 1 , 203.
{0.ımbridgc, Ma.<>s.: Rivcrside Prcss, l 967fda kötü bir biçimde bıısılmışlardır. Orijinal klişe 1 1 4. 18. yüzyıl progr..ım duyurusu için bkz. Hogan, a.g.y•• s. lxxv.
ler Hurvard Thc:.ıtre Collection. Harvard College Library'de. 1 1 5. Einstein, a.g.y.. s. 37-40,
,
86. Yakın dönemlerde Bakst kostümlerinin bir müzayedesi bahar 1 972 'de Londr..ı'da ya 1 1 6. Hoş bir örnek için bkz. Hecıor Berlioz. Memoirs, Ing. çev. David Caims (New
pı idi; burada giysiler çok güzel sC fgilcn;işti� ama şimdi, ne yazık ki, özel koleksiyonlara da York: Knopf. 1969), s. 230�3 1 .
ı';\ıldı!ar. Boris Kotchno. Diaghilev and t/ıe Ballets, Rus.ws, İng. çev. Adrienne Foulke (New
York: Harper & Row. 1970): The DraYı'İnJ;S of L<!on Bak.\'/ (New York: Dover Publications,
1 1 7. Young. a.g.y.. s. 236-48.
[ 18. Richardson. a.g.y.• s. 142.
1972). 1 1 9. Bkz. Walter Benjmnin. /llunıinations, der. Hannah Arendt (Ncw York: Schoeken
87. Richard Buckle. Nijin,\·ky (New York: Siman and Schustcr, 1971). Books. 1969). "Baudclttire."
8X. Akt:tr..ın F;ınger. a.g.y., s. 261 -62. 120. ı\.g.y.• s. !73.
89. Bu kanlılar geniş olarak David B:.ımett, The Peifnrnw11ce ofMusic (New York: Uni 1 2 1 . Caceres. a.g.y.. s. 173.
vcrsc, l 972)'de·tartışılmışlır. 122. Brian Harrison'un H.J. Dyos ve Michael Wolff (der.), Tlıe Victorı'an City. C. 1 (Bas
90. Okur.ı'Baeh ve Beethoven'ın Peten; baskılan öneriliyor ki ikisi de Urrexr'e yakın ton: Routledgc & Keg:ın Ptıul. 1973) içindeki "Pubs" adlı yazısı pub yaşamının en iyi gün·
dır: lnternatiomıl ya da Schirmer gibi basımlarda modem editörler çok sayıda kendi işaretle- cel anJutımını verir. Brian H:.uTison. Drink and ıhe Victorians (Londra: Fı:tbcr and Faber.
971). s. 45. 147. Fc:lix Gilbert, "The Vencti<ın Constitution in Florentinc Poliıical Thought," Nicolui
123. John Woode, C!ııb,\' (Londru: 1900), çeşitli yerlerde. Rubinstein, der.. Florerıtine S//.ıdies (Londra: Faber und Faber, 1968) içinde, s. 478.
124, A.g.y. 148. Pa.o;quale Villari, The Life and Tımes o/ Girolumo Savanarola, İng. çeV. L. Yillari
125. Richurdson. a.,ı:.y.• s. 128; bkz I>..ıvid H. Pinkney, Napoleon il/ t1nd ıhe Rehuilding (Londr.t: T. Fisher Unwin, 1 888), J, 106,
f Paris (Princcton: Princeton Universlty Pres.-:, 1958). ::. 73'ıeki harita; Raymond Rudorff, 149. Bkz. G. Savanurola, Prediche sopra Eıechiele, der. R. Ridolfi, C. 1 (Roma, 1 955).
'he Belle Ep(}qııe: Parı',t in t/u.' Nitıeties (New York: Saturday Rcview Prcss, 1 973), s. 32, 1 50. Bıı gösteri düny.ı.<:ının şahane bir anlatımı için bkı.. Rnlph Roedcr. The Marı of the
49-50. Renaissance.
126. Leroy·Bcaulieu, La Q11estio11 Oııvriere au XİX SiCcfe'dcn akuıran Richardson, 1 5 1 . Savanarola. a.K.y.. s. 1 68.
.g.y.• s. 88; oturup edebiynl ndamlunnı seyreden insanların ve bundan gocunmayan edebi· ı 52. Bkz. Geraldinc Pelles. Art, Artist and Sol'iety (Englewood Cliffs. N.J.: Prentice�
tttçıların güzel bir nnlatımı için bkz. Henri d' Almer..ıs. "La LittCr.ıture au Cafö sous le Se· Htıll. 1963).
)nd Empire," Les Oeııvres Lihre.ç, No. 135 (Eylül 1 932). J 53. Roderick Kedward, The Dreyfııs A/fair {Londra: Longmans, Green. 19ı;59), s. 8.
154. Olayın bu kısmının en yalın anlatım için bkz. Douglus Johnson, Fronce and
127. Roger Sh<tıtuck. The Banqueı Years, BI. 1. the
Bu
128. Kalabalıktaki çeşitlilik konusunda bkz. Ernest Labroussc. Le Mouvement Ouvrier Drcyftıs Af!air (New York: Walker, 1967); aynca bkz. Guy Chapmı:m, The Dre;fııs Affair.
' fes ldt!es S(Jciales an Frtttıce de 1815 d la Fin du XIX Siecle (Paris, 1 948), s. 90� David konuda yazılanlar, kt.işkusuz. çok fazla. Oluya bizzat karışmış olma�ın:.ı ragmenJoseph
Re
ve 447
inckney. The French Reı•nlutiorı of 1830 (Princeron: Princeton Univcn;ity Prcss. 1 972), s. in:.ıch'm muuzzurı1 çalışm11sı hfilii remel kaynaktır. Buradaki anlatım Johnson, Chapman
52-58. . Kcdward'den alınmıştır.
129. T.J. Clark, The Ahsnlııte Bourgeois (Greenwich, Conn.: Ncw York Gnıphic Sociefy, 155. Mauriac'den akıar.ın a..r;.y., önsöz; beJki de, olayın ha.'<s<.ı.�iyetini korurken ü�t orta
�73). s, 19. sınıf ıutumunu y:ınsıtan, tar:.tflı da olsa, en ilginç çalışma Murcel Proust'un Jean Sante
130. A.g.y•• s. 9-30. uil'üdilr.
1 3 1 . Priscilla Robert<:on, The Revnlıııions of 1848: A Social Histnry (Princeton: Prince 156. Edou;ırd Drumont, "L. Ame de Capt Dreyfus." La Lihre Parole, 26 Ar.ılık 1894:
m Universiry Press, !967), s. 1 9-23. kısaltılmış bir çevirisi için bkz. Louis Snydcr, The Dre;fus Case (New Bnmswick. N.J.: Rut
132. Aktar:.ın Georges Duvcau. 1848: The Making ofa Revnlution, İng. çev. Anne Car gen; University Prcss, 1 973), s. 96.
r (New York: Panthcon. 1967), s. xix; aynca bkz. Kari Marx, The 18th Bnımaire ofLouiJ 157. A.g.y.
mwparte; çevirmeni belli değil (New York: Internation:.ıl Publishers, 1 963), s. 2 1 . [Louis 15R. ArsCnnc de Marloque. Mtmnires (Paris: özel basım, ıarihsiz), BibliothCque Nati-
rmapart'ın 18 Brumaire' l, çc:v. S. Belli, Sol Y.. 1 9901 onulc, İng. çev. R.S.
133. Şekiller, Duveau, a.g.y., s. xxi'dc. 159. Johnson. a.g.y.. s. 1 1 9: ti.im metin bu kitapta mevcut olduğu ve tüm alıntılar belli
134. Theodorc Zeldin. France 1848-1945 (Oxford: Clarendon Press, 1973), s. 484. par.tgr.ıflar.ı gönderme yaptığı için, alıntılar tek tek verilmemiştir.
135, Duvcau. a,g,y., s. 33-52. 1 60. Aktarnn Zeldin. a.g.y., s. 750-5 I.
136. H.R. Whitehouse, TheLife ofLamarıine (Bostan: Houghton Mifflin, 1 9 1 8), ll, 240.
J 37. Elias Regnault, Hlstoire dır Gouvernemenı Provisoire (Paris, tarihsiz), s. 130. (Ki-
p özel olar.ık bao;ılmıştır; mevcut kopyal:tr, Pnris'rcki the BibliothCque Nationale. Paris, ve DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ew York Public LibnLry'de.)
138. L:unartine. M,�molres Po/iliqııes (Patis. tarihsiz), il, 373'ten aktaran L. Barthou, ı. Max Wcber, Econrmıy and Sodety. der. Guenther Roth ve Claus Wıttich (New York:
ımartine Orclleur (Paris: Hachettc. 1 926). s. 305-09. Bedminster Pres::. 1968), 111. 1 1 12.
139. Bkz. Whitehouse. a,g.y., s. 242-45; Regnault'den aktar.ı.n a.g.y.• s. 130; Whiteho· 2. Sigmund Frcud. The Fııtııre ofan J!lu.�iorı (New York: Anchor, 1957), s. 7. IBir Yanıl-
c:, a.g.y.. s. 241; Alexis de Tocqueville, Recol/ections. ing. çev. Stuart de Maıros (Londra: wmw11111 Geh·ce.�i, çev. M.Z. Kars, Kaynak Y.• l 985].
.•
omo. Frırcst Hi/ls Dı'ary. (Ncw York: Rnndom House, 1 974). İzleyen çözümlemeler o kitnp
ıcelli'den aktar..ın cı.,ı:.y.. taki sonuç yazısından çıkanlmıştır.
..
145. Robcrt S. Lopez. H:ırd Timcs and the lnvcsrmcnt in Culture," The Re11aissa11ce, 10. A.g,y.. s. 6 1 .
r ES.\'tl)'.�. {der.) Wallace Ferguson (Ncw York: Harper Torchbook, 1954) içinde, s. 45; Eu· J 1. A.g.y• • s. l 03.
nio G:ırin. La Culıw·a Filo.wifı'ca del Rirıa.w:imenıo ltaliano (Florence, l 961 ), çeşilli yer· 12. A ..�.,1·.. s. 1 28-29.
'de: Richard Trexler, "FJorentine Rcligious Expericnce: The Sacrcd lmage," Stııdies in the 1 3 . Norıon Long. "The Local Community us an Ecology of Games,"' der. Edward Ban
naissauce, xıx ( 1972). 440-41. fictcl, Uthan Gnw:rrımenı (Yeni baskı: New York: Free Prcss, l 969). s. 469.
.
146. Richard Sennctt, "Thc Demognıphie Hisıory of Rcnaiss.ınce Ftorencc . (h<ızırhk 14. Cuomo, a.g.y.. s. 56.
una.-:ınd:ıki m:ık;ıle). 15. A.g.y.. s. 67.
16. A .,ı.;.y. , :>. 1 34.
17. 1\.g.y.• s. 147-49. Ek
18. Evrcinoff'dan aktaranlar Stanford Lyman ve Marvin Scott. The Drama ofSocia/ Re
ality (Ncw York: Oxford Univcrsiıy Prcss, 1975). s. 1 1 2 bu iki yazardan yapılan doğrudan
alıntılar s. 1 1 l 'de.
19. Siı;mund Freud. "Crcative Writers and Day-Drcaming," The Sıandard Edition ofılıe
Psyl'fıofrıgiı'al Work.1' ofSigmııııd Freııd. IX (Londr.ı: Hogarth. 1959). 144.
20. Bkzi Arthur Kocst!er. Tlıe Acı ofCreatio11 {New York: Macmillan, 1 964), çeşitli yer
lerde.
2 ! . Bk.ii Ernst Kris, P.\)'Ôıoaııa!yıı'c Exploratioııs in Art (Ncw York: Schocken, 1964),
çocuk oyunlİnda karik:ıtürün p:;işik ecdadıyla ilgili bir taruşma için için özellikle bkz. s. 173-
203.
22. Huizinga, a.g.y.. s. 7-9.
23. Jc:ın Phıgct, Play. Dreanı.\". and /mitatiotı itı Childhood (Londnı: Heincmann. 195 ! ) ,
448 çeşitli yerlerde, özel likle Bl. ı.
24. P:-;ikolog, oyundaki hayal kırıklığının bu analizinin Fcstinger'in idrak uyuşmazlığın
daki durum takviyesi fikrine yakın olduğunu anlayacakllr. Bkz. Lcon Festinger, A Theol)' of
Cogııirfre Dissrmaııce (St:mford, Calif.: Stanford Univcrsity Press, 1957); also "The Psycho
logical Effccts of Jnsufticient Reward:;," America11 P.ıychofogi.\'f, 1961, C. 16, No. 1 . s. 1 - 1 l .
25. Sigmund Freutl. Oıı Narci.�sisnı (Londra: Hogarth, 1957; ilk baskı 1 9 14).
26. Hcinz Kohut. Tlll' Analysfa of thf! St!lf (New York: lntemational Univcrsities Press,
1971), '· 33-34.
27. Olto Kernberg. "Structur.ıl Derivatives ofObject Relationshi ps," /nternational .lour-
11al of P.ı)'ciıoaıwly.ı·is. C. 47. 1 966, s. 236-53; Kcmberg, "Factors in thc Psychoanalytic Trc
aımcnı of Narcissisıic Pcrsoımlities." Joıır11a! of the American Psychoaıurlyıic Association,
1970. C. 18. No, 1, s. 5 1 -85; Kohut. a.g.y., s. 22-23.
28. D.W. Winnicott. "Tnınsiıiontıl Objecto; and Transilional Phcnomena," lnternatimwl
Jmırııal rıf Psyc/uı(lııalysİ.I'. 1 953. C. 34, :;, 89-97.
29. B'u görü� D<.micl Bel! (The Conıiııg of Pm,:t-lndustrial Socieıy) ve A!ain Tour:.Unc (la
Prodııcıioıı de la Soch'rO gibi farklı yazarlarda ya da Andre Gorz ve Scrgc Mallct gibi fark
lı stratcji:-;tlcrde görUlür.
30. Amerika Bir!e�ik Dcvlctlcri 'ndc, kendilerini işçi sınıfından çıkmış, ancak bilrokralik
kayıtlard<.l hillD. işçi kalan kişiler olarak gören mavi yakalı i�çi gruplarına sıklıkla rastlanır. Bu
konuda özellikle Bl:ıuncr'in teknolojik işçilerle ilgili çalışmasına bkz.: Robert Blauncr, Ali
eııatirm aud Frcedrını: The Fac:loı)' and lts lndusıry (Chicago: Univcrsy of Chicago Press.
1 967).
3 1 . Jane Yeline. "Buremıcratic lmpenıtivc:; for ln:;titutiontıl Growı.h: A Ca.-;e Study" {cl
y;.ızması).
32. "Çok yönlü çalışma" terimi R.J. Lifton·ın "Protean Man," Partisa11 Revfow, C. 35.
No. 1 (Kış. 1 968). s. ı 3-27'den alınmıştır. Çok yönlü ç.ılışmanın en iyi anlatımı Mil!:-;,
a.g.y.'de; bu Wr çalışmanın getirdiği eğitsel/teknolojik beceri sorunu en iyi çözümlcme.�i için
bkz. Chrislophcr Jcncks ve David Ricsman, Thl! Academic Revolııtion (Garden City, N. Y.:
Doublcday, 1961-i).
33. C. Wrig:ht Mili:;. "The Middlc Clas:-;cs in Middle-Sizcd Citics," Aml!rican Sociologi
ca! Neview, C. il. No. 5 (Ekim 1946), s. 520-29.
34. Bkz. Scnnctt ve Cobb, a.g.y., s. 1 93�97.
" S u ç ! uyorum ! '"
S ayın Cumhurbaşkanı M . Felix Faure ' a Açık Mektup
Sayın Başkan,
Daha önce beni kabul etmiş olma inceliğinizden dolayı size te
şekkür borçluyum. Onurunuzun ve şu ana dek hep yükselen başarı
nızın bir daha hiç silinmeyecek, utanç verici bir leke tehdidi ile
'
karşı karşıya olduğunu söylememe izin verin.
En alçakça iftiralardan alnınızın akıyla çıkarak gönüllerde taht
kurdunuz. Rusya ile yapılan ittifakın Fransa'da yarattığı bayram
havasına öncülük etmekten mutlu görünüyorsunuz ve emek, haki
kat ve özgürlük yüzyılı olan büyük yüzyılımızı taçlandıracak Ev
rensel Sergi'nin görkemli zaferine başkanlık etmeye hazırlanıyor-
* L'Aurore, 1 3 Ocak 1 898. Emile Zata Oavasr adlı kitaptan. (New York: Benjamin R.
Tucker, 1 898), s. 3·14.
sunuz. Fakat, bu iğrenç Dreyfus olayı adınıza, -yönetiminize diye
Bordereau bir süredir, genel felç nedeniyle ölen İstihbarat Daire
Başkanı Albay Sandherr'in elinde bulunuyordu. Elbette, bugün ol·
cekfün- sürülmek istenen ne kara bir lekedir! Adalete ve gerçeğe
son bır darbe daha vurularak, bir savaş konseyi emirlere uyduğu ge
duğu gibi o zanrnn da belgeler kaybolınuş, "uçmuştu". Bordere·
rekçesiyle Esterhazy'i suçsuz bulma cesaretini gösterdi. Sonunda
au 'nun yazan araştırılırken, a priori olarak bu kişinin ancak Genel·
bu da yapıldı! Fransa'nın alnına bir leke sürüldü; bu toplumsal ci
kurmay'dan ve bir topçu subayı olabileceği sonucuna varıldı; bor·
dereau'nun ne denli yüzeysel incelendiğinin göstergesi olan ikili
nayetin sizin yönetiminiz altında işlendiği tarihe geçecektir.
bir yanılgıydı bu; çünkü yapılacak etraflı bir inceleme ile söz konu·
Onlar her şeye cesaret edebildiklerine göre, ben de edeceğim.
su kişinin Kara Kuvvetleri'nden bir subay olduğu kanıtlanır. Onlaı
Mahkeme olayı tüm açıklığıyla ve eksiksiz olarak ortaya koymaz
araştırmalarını kendi çatıları altında yaptılar; yazıları incelediler;
sa, daha önceden söz verdiğim gibi, gerçeği söyleyeceğim. Konuş
sarıki bir tür aile içi sorunmuş gibi. Karargfilıta baskına uğratılacak
mak görevimdir; suç ortağı olmayacağım. Yoksa, gecelerim, uzak-
452 !arda bir yerde, işlemediği bir suç yüzünden en korkunç işkencele
. tı bu hain ve oradan defedilecekti. Bir kısmı bilinen bir öyküyü yi
nelemek istemiyorum. Dreyfus 'tan kuşkulanıldığı anda Binbaşı
re maruz kalan suçsuz bir insanın hayaliyle karabasana dönüşecek.
Paty du C!am sahneye çıktı. O andan itibaren Dreyfus'u keşfedeıı
Ve,. Sayın Başkanım, size bu gerçeği isyan halindeki dürüst bir
)3inbaşı C!am olınuştur. Dava onun davası olınuştur, haini şaşırtıp
insan olarak tüm gücümle haykıracağım. Sizin gibi onurlu bir insa
yenilgiye uğratmak ve itiraflara zorlamak için elinden geleni yap
nın bu gerçeği bilmediğine inanıyorum. Öyleyse, gerçek suçlular
mıştır. Kuşkusuz ki, istihbaratı hiç yeterli görünmeyen General
çetesini fükenin en yüce makamı olan size değilse, kime anlatabi
Mercier, kendini kilise işlerine kaptırmış olan Genelkurmay Başka
lirdim?
m General Boisdeffre ve vicdanını susturarak birçok olaya karışan
Önce,, Dreyfus'un yargılanması ve suçlu bulunmasina ilişkin
Genelkurmay Başkan Yaı·dımcısı General Gonse da işin içindedir,
gerçeği gpzden geçirelim.
Ama bunların hepsiııi yöneten, suyun başını tutan ve hipnotizma
Her şey baştan sona, uğursuz bir adamın başının altından çık
ederek onları uyutan Binbaşı Paty du Clam'dır. Binbaşı ispiritiz·
mıştır; o zamanlar binbaşı olan Yarbay Paty du Clam. Tüm Dreyfus
mayla, büyücülük ve ruhlarla ilgilenmektedir. Talihsiz Dreyfus üze
olayına o neden olınuştur. Dürüst bir araştırma ile eylemleri ve so
rinde bu adamın ne gibi deneyler yaptığı, onu hangi tuzaklara dü
rumlulukları açıklanmadıkça bunun anlaşılması mümkün değildir.
şürmeye çalıştığı, hangi çılgın soruşturmalara tabi tuttuğu, baştar
Anlaşılması güç, delişmen bir zihniyeti olan bu adam, okuduğu
sona işkenceye dayanan canavarca fantezilerini ona nasıl uyguladı
günlük gazete tefrikalarından etkilenerek çalınmış belgelerden
isimsiz mektuplardan, gizli buluşmalardan, geceleri çarpıcı dediko : ğını kimse bilemez.
Ah! İşin başında olup bitenleri gerçek ayrıntılarıyla bilenler ka
dular yaymaya çalışan gizemli kadırılardan hoşlanır. Dreyfus 'a bor
bus geçirdiklerini sanırlar. Binbaşı Paty du C!am, Dreyfus'u tutuk
dereau 'yu dikte etme fıkri ona aittir. Bordereau'yu aynalarla kap
layıp hücreye kapatıyor. Hiç zaman yitirmeden koşup Bayan Drey
bnmış bir odada incelemeyi hayal eden de odur. Binbaşı Forzinet
. fus' a bir şey söylememesi için gözdağı veriyor; yoksa kocasının işi
ıı onun elinde fenerle uyumakta olan sanığın yanına girmek için
. . bitıniş olacaktır. Bu arada Dreyfus yırtınıyor, masumiyetini haykı
ızın venlmesini istediğinden söz etti. Aslında amacı sanığın yüzüne
nyor. Ardından sorgulaına, bir onbeşinci yüzyıl tarihçesi gibi, biı
ansızın ışık tutarak uyku sersemliğiyle suçunu itiraf etmesini sağla
giz perdesi altında, ilkel yöntemlerle yapılıyor. Bunların tümü de
. maktı. Her şeyi anlatınam gerekmez; eğer biraz araştırılırsa her şey
tek bir çocuksu kaıuıa dayandınlıyor, o da yalnızca bayağı bir iha
açığa kavuşturulacaktır. Yalnızca şunu açıklamalıyım: Dreyfus ola
net değil, utanmasızca bir dolandırıcılık olan şu bordereau saçma
yını malıkemeye götürmekle görevli bir askeri savcı olan Binbaşı
sı. Saçma, çünkü verildiği öne sürülen sırların hemen tümü değer
Paty du Clam, tarih ve sorumluluk sırasına göre, işlenen korkunç
siz şeylerdi. Bu konuda eğer ısrar· ediyorsaın, bunun nedeni daha
adlı hatanın en önde gelen suçlusudur.
eride bu yumurtadan, Fransa'nın hasta düşmesine yol
açacak olan nı öğreniyoruz. Aralarından biri, Bay Gobert, istenilen karara var
Drkunç adaletsizlik, gerçek bir suç çıkacak olmasındandı
r. Adli ya madı crı için askeri tarzda azarlanmış. Bir de Dreyfus'a karşı tanık
tlgının nasıl gerçekleştiğini, Binbaşı Paty du Clam 'ın tezgii.h
111 buna nasıl yardımcı olduğunu, Genera
lan- lığa ;elen 23 subay vardı. Onların sorgusuna iliŞkin bir bilgimiz
l Mercier'nin, General yok. Hiç değilse tümünün de aleyhte tanıklık etmediğinden emi�iz
oisdeffre ve General Gonse'un nasıl aldanabildiklerini,
bu hatanın ve bunların Genelkurmay mensupları olduklarının altını çızmehyız.
ırumluluğunu adım adım nasıl üstlendiklerini, sonraki aşamad
a bu Bu bir aile davasıdır; orada hepsi kendi evlerindedirler ve unutul
ınılgıyı tartışma götürmez kutsal bir gerçek olarak kabul
ettirmek mamalıdır ki, bu davayı Genelkurmay istemiştir, sanığı suçlu bul
ffeğine nasıl inandıklarını tüm ayrıntılarıyla göstermek isterdim
. mustur, şimdi de ikinci kez cezalandırmaktadır.
-�1
mi, bilşlangıçta savsaklama ve kavrayış noksarılığında
n başka bir
y yoktu . En kötüsü, çevrelerinin dinsel tutkularına ve mesle
E vet, eldeki tek kanıt bordereau'ydu ve bilirkişiler de onunla il-
ki ön gili fikir birliğine varamamışlardı. Konsey oturumunda yargıçların
trgılara yenik düşmüşlerdi. İşin yürümesi için budala 5
lıklara ses çı ister istemez beraat vereceklerinden söz edilir. Bu nedenle, umutsuz 4 5
trmıyorlardı.
· bir inatla, hüküm giydirmeyi haklı çıkaracak gizli, karşı koyulmaz
Sonunda Dreyfus savaş konseyinin huzuruna çıkarıldı.
Kayıtsız bir belge ortaya atılıyor. Ama bu belge açıkça gösterilmi'.?r. Bu her
rtsız gizlilik talep edildi. Bir hain, sının düşmana açarak
Alman seyi meşru kılan, önünde eğileceğimiz, görünmez ve bılınmez hır
ıparatoru'nun Notre Dame' a girmesini sağlayacaktı da
etkili sessizlik ve gizlilik önlemler.i alamayacaklardı.
onlar da �anrı. Bu belgeyi tüm gücümle reddediyorum. Belki de küçük ka
Olacak iş dınların söz konusu olduğu ve bir yerinde herhangi bir D ... .'den ya
ğil! Fransız ulusu şaşkınlık içindeydi. Korkunç şeyler
fısıldaşılı da karısı için çok düşük bir bedel ödendiğini düşünen bir eşten söz
r, tarih adına iğrenç ihanetler ağızlarda dolaşıyor ve ulus
çaresiz, edilen bir belge! Hani, ulusal savunma çıkarlarını zedeleyen, gele
yun eğiyor. Öyle ağır bir ceza da yok. Suçlunun rütbesi
nin kamu cekte bir savaşa yol açabilecek belge nerede? Hayır, hayır, bu bir
ünde sökülüşü alkışlanacaktır, pişmanlık içinde bu lekeyi
taşıya yalan, hem de iğrenç ve ahlaksızca bir yalan; çünkü dokunulmazlık
� yaşaması istenecektir. Peki. Avrupa
'yı ateşe atabilecek denli zırhı altında yalan söylüyorlar, öyle ki kimse onları suçlayamıyor.
llikeli olan ve söylenemeyen, karardıkta bırakılan şeyler
gerçek Fransa'yı ayaklandırıyorlar, sonra da meşru duygu selinin ardına
ydi? Hayır! Bütün kurgu yalnızca Binbaşı Paty du Clam'ı
n çılgın gizleniyorlar. Yürekleri sızlatarak, kafaları karıştırarak ağızlan .ka
val gücüne dayanıyordu. Her şey en gülünç türden günlük
gaze patıyorlar! Daha büyük bir yurttaşlık suçu olabilir mi?
tefrikalarını gizlemek içindi. Bunu anlamak için yalnızc
a savaş Bunlar, Sayın Başkan, adli bir hatanın nasıl yapıldığım gösteren
lseyi huzurunda okunan iddianameyi incelemek yeterli
dir. olgulardır. Manevi kanıtlar, zengin bir adam olarak Dreyfus 'un du
Ah! Böylesi bomboş bir iddianameyle bir insanın suçl
�abilme rumu, bir saik yokluğu, ardı arkası kesilmeyen bir masumiyet çığ
'ir adaletsizlik abidesidir. Dürüst bir insanın bu suçlam
ayı, Şey crı• onun Binbaşı Paty du Clam'ın sıradışı hayal gücünün, dini or-
Jıo
Adası'nda ödenen ölçüsüz bedeli düşünerek, çileden çıkmad '
an tamın ve çağımızın yüz karası "Yahudi avının" kurbanı oıgugu ger-
�
olarak, tüm insanlık bilimi geleceğin hakikat ve adalet tapınağını mıştır. Bir yanda gerçeğin aydınlanmasını istemeyen suçlular, öte
yanda da gerçeğin ortaya çıkması için yaşanılarını feda etmeye ha
oluşturmaya çalışırken, kılıcı çağdaş Tarırı kabul etmek de büyük
zır adaletperverler. Daha önce söyledim, şimdi de söylüyorum: Ger
bir cinayettir.
çeği toprağa gömerseniz, orada birikir ve öylesine güçlenir ki, pat
Derin bir tutkuyla arzuladığımız gerçeğin ve adaletin hiçe sayıl
ladığı anda kendisiyle birlikte her şeyi havaya uçurur. Yaklaşmakta
dığını, ayaklar altına alındığını ve karanlıkta bırakıldığını görmek
olan felaketin sonuçlarına hazır olup o!ınadıklarını göreceğiz.
ne büyük bir yıkımdır! Bay Scheuner-Kestner'in ruhunda bir çö
Mektubum çok uzadı, Sayın Başkan; bir sonuca varmak gereki
küntü olabileceğinden kuşkulanıyorum. Sanıyorum ki, sonunda
yor.
Bay Kestner senatodaki gensoru sırasında bir devrimci gibi davra
nıp içini dökmediği, her şeyi yıkmadığı için pişman olacaktır. O bü Yarbay Paty du Clam'ı adli hatanın şeytani işçisi olarak suçluyo
rum. Sonra da uğursuz eserini, üç yıldan beri en şaşırtıcı ve baştan
yük ve dürüst insan, doğruluk içinde geçen yaşamının insanı olarak
sona suç olan dalaverelere başvurarak savunmakla suçluyorum onu.
kalmıştır. Gerçeğin kendi kendine yeterli olduğuna, özellikle her
General Mercier'yi, düşüncesizliği yüzünden, çağımızın en bü
şeyin gün gibi açık göründüğü bir sırada başka türlü düşünüleme
yük haksızlığında suç ortağı olmakla suçluyorum.
yeceğine inanmıştır. Yakında güneş parlayacağına göre, ne diye her
General Billot'yu, Dreyfus'un masumiyetine ilişkin elindeki ke
şeyi tersyüz etsindi? İşte bu güven dolu serinkanlılığı yüzündendir
sin kanıtları saklamakla, şerefleri tehlikeye düşen subayları siyasal
ki, Kestner korkunç biçimde cezalanmıştır. Aynı şeyi Albay Picqu
bir amaçla kurtarmak için, insanlığa ve adalete karşı ihanetle suçlu
art ıçın de söyleyebiliriz. O ki, ağırbaşlılığı ve yüksek onuru uğru
yorum.
na General Gonse'un mektuplarını yayımlamak istememiştir. üst
General Boisdeffre'i ve General Gonse'u aynı suçun ortakları
lerinin kendisine çamur attığı, en umulmadık ve en onur kırıcı bi
olarak suçluyorum. Birisi, hiç kuşkusuz dinsel hırsı yüzünden, öte
çimde mahkemeye verdikleri zaman bile gösterdiği titizlik ve disip
ki ise belki, ordu personelini dokunulmaz sayacak kadar mesleğe
lın aşkı onu daha da değerli kılmak-tadır. Şeytan boş durmayıp kö
bağlılığından, suça ortak olmuşlardır.
tülükler peşinde koşarken, işleri Tanrı 'ya bırakan temiz yürekli ve
General Pellieux ile Binbaşı Ravary'yi, vicdansızca soruşturma
yapmakla suçluyorum; yani soruşturma acımasızca taraf tutular
ak D izi n
yapılmıştır; ki, ikincinin raporu, naif bir küstahlığın muhteşem
bir
abidesi olarak elimizdedir.
Üç yazı uzınaıu, Belhomme, Varinard ve Couard'ı uydurm
a ve
füzmece raporlar düzenlemekle suçluyorum. Yapılacak tıbbi
mu
wene sonunda bu kişilerin görme ve zihin özürlü oldukları saptan-
11azsa suçlanıadan kurtulamazlar.
Savaş dairesi subaylarını, basında özel!ikle L'Eclair [Şimşe
k] ve
c'Echo de Paris [Paris'in Yankısı] gazetelerinde, kamuoyunu
şa
prtmak ve işledikleri suçu örtbas etınek için iğrenç bir kampa
nya
;ürütınekle suçluyorum.
J750'1er 66, 67 aktörler ailesi 228
Son olarak, Birinci Savaş Konseyi 'ni, gizli kalaı1 bir belgeye 1830 Devrimi 292, 293. 294. 300 ahın fikri 29
da J840'1ar ve 1890'lar 66, 67 Alcmbert, Jean d' &cyclopı!die 159
ıaılarak bir sanığa hüküm giydirdiği için hukuku çiğnemekle
suç 1848 Devrimi 44, 291, 292�297, 300, 307, 327. Alençon, Emilie d' 248
uyorum. İkinci Savaş Konseyi'ni de yukarıdan gelen emre 33R algılayan ve algılanan 40
uyarak, J 960'1arkuşağı 5 1 alışveriş merkezi 381
ıir suçluyu, suçunu bile bile aklayarak ağır adli suç işleme ulkışlama 269
kle, böy A
ü la vicrime 244
alkolizm Z79. 280
ece Birinci Konsey' in yasaya aykırı davranışını örtbas Alnıany.o. 90
etınekle
ıuçluyoruııı. a priori 39, 40, 46 ıımblemler 219
Acton, Doktor 220 Amerika 174, 354. 424
Bu suçlamalarda bulunurken, 29 Temmuz 1 88 1 gürılü basın açık hava p:ızarlan 86 Amerikalılıır 291
ya Amerikan uyaklanmal.o.n 384
;asının 30. ve 3 1 . maddelerine karşı gelindiğini, bu yasanı Addi�on 132
n iftira Addiı;on ve Steele 1 1 7 Amerikan banliyöleri 382
ıuçlarına ceza belirlediğini bilmiyor değilim. İsteyerek ademi merkeziyetçHik 397 Amerikan kentleri 79
kendimi adil ıir.ınlık 159 Amerikan toplumu 1 8
ehlikeye atıyorum. Adomo, Tiıeodor 53, Salıiciliifin Dili 50 Amour dans l'EglC 106
Agnew, Spiro 357
Suçladığım kişilere gelince, onları tanımıyorum ve hiç :ımpirik 67, 68
görme
ancien regime 32,35, 36, 38,41 , 42,46,66, 73,
ahlfik dışı [immor.ıl] 41 ana babalar 133. 134, 136, 236, 237, 353
lim. Onlara karşı hiçbir kinim yok. Onlar benim için toplum ah11lk ihlalleri 4 1
a kö nhlük kunı.llan !65 74, 89. 98, 107, J J2. 139, 149, 150. 166, 169,
!ilük eden kişilerdir. Benim burada yaptığım, gerçeğin
ortaya çık :ıhl:'.ikçılar 50 110. 111. 112. 111. ıso. 182. 183. 185, ıs6.
ııasını ve adaletin gerçekleşmesini hızlandırmak için ahUiki kaygılıır 57 189, J90, 1 9 J , 196,214.221. 234. 239,240.
devrimci bir ahlüki kıstas 37 241. 242, 246. 255, 256, 264, 294, 296, 369.
raca başvumıaktaı1 başka bir şey değildir. :,ıhlliki maske 391 383, 413. 414
ııhlfiki mutlaklar 207 anonnallik 249
Bir tek tutkum var: Bunca acılar çeken ve mutluluğu hak
eden aile 16, 35, 37. 38, 4 1 , 53, 87. 128. 129. 132, !33, ıınıi Semitizm 314, 315, 316, 357, 388, 389
ısarılık adına duyduğum aydırılık tutk'Usu. Coşkulu protes 135, 136, 159, 188, 198. 202, 232-238. 2.'i6, ıınfı-slmgesel 124
tom yü 282, 286. 334, 338, 339. 398. 414 Antoine 250, 251
�ğiınden kopan bir çığlıktu·. Cesaretleri varsa beni ağır aile baSl:ın 88 .o.nıropoloji 6 1
ceza mah aile dUzeni 240 ar.ıç mesajdır 61
emesine çıkarsınlar ve herkesin önünde soruşturma
açılsın ! aile ı;ruplan 79 araçsal dUnya 339
Bekliyorum. aile ilişkileri 134 1.1.raştınnııcı 68 ,
aile ortamının benzeri 130 Ari�. Philippc 1 3 1 . 234, Çocukfıığim Tarihi 130
Sayın Başkan, derin saygılarımı kabulünüz umuduyla. ııile yaşamı 240 annma291
Akıl ÇııSı 396 . aristokraı 75, 102
aktifbenlik 425 Aristoıeles 232
:ıktör 96, ı ı ı , ıso. 153-157, 159, ı 6 t , 1 62, 165. Arjantin 174, 362
E M İ LE Z O L A 258, 264, 267. 401, 403 nrkadaşlık 16. 339, 398
Amold, Matthcw 60
aktör ve mUzisyenler 46 Ann.�trong, Gcorge 133
aktör ve seyirci ! ı I , l 13
aktör ve yabancı 65 artık sennaye 162
aktör-in:ı:ın 67, 150. 1 5 1 . 152, 171, 255 Aryanlar 29 l
aktörler 95. 109, 1 10, 269, 307, 402 arzu 27, 240
A�hlcy. Lord 238 Bayreuth'ta Wagner Oper..ısı 270 bircyııel özgürlük şanıpiyonl:ın 139 burjuva kU!tUrU 330, 337
askeri yas:ılar 17 Beııumarchais, Pierre de 106, l ı 5 bireysel sahicilik dili 50, 166 burjuva sınıtlan 420
<ı:fırı ıniktıırda cemauı 165 bebekler 407, 409, 410 bireysellik 217 burjuva cipi etniklik 392
Birlı:şik Cephe 29 ı
aşkınlık 39 Bcccaria. Cemre 137, Suçlar ı•c Cc=alar Hukkıııda Birinci Entema."yomıl 32X burjuvıı toplumu 36
burjuvazi :!O, 33. 40, 41, 66, 73, 74, 75, 86, 97,
Atgeı. Eug�ne 282 burjuva yaşam tarzı 46, 241
bedcn 23,6J, 64. 96, 99, JOO, 103, !06. 1 14, 17 1.
135
utlar!ıı çekilen ımıbular 192 Binninghımı 184. l 89, 217
atomlarına ayrılmış toplumsal nl:ın 396 226, 228, 229, 2 31, 243-245, 249, 251, 252 biyogmfılcr 341 !70, 175. 185, 188, 190. 212. 231. 279. 282
Auerbach. Erich 32. 33. 2 1 1 . Mime.ı·is 210 bedenin dili 24( biz ve onlar 76 burjuvazinin geli�mcsi 85
Augustus gağ.ı 15. 17, 74 bedenin imgeleri 67 Bizet, Georgc.'> 260 burjuvazinin yUk."eli�i 75
uvcılık ve toplayıcılık :'i l bedenin ne.'>rlelcştiri!mesi 102 Bluck Mııss 139 Burke, Edmund 142, 146
Avenel. G . d ' 193 bedensel jc.'>tlcr 43 Blıın4ui. Auguste 300 Burt 191
ııvukatlar 97 bedensel öz.�u 128 Bloomingdale's 193 Butler, Alban; Serman:; 32
Avusturya 372 Bt:dford, W, Russetı 83 Bloomsbury 83 buyurganlık 287
ııyukkabılur 215 Beethoven, Luding van apııs 69, Çello, Piyano Blum, U!on 3 1 3 bürokmsi 73. 192. 422
Aydınlunm:ı 37, 128, 129, !34, 202, 203, 336 Sonatı 259 bluzlar 241 bUrokr..ıtik emek 419
Butr Avrupa ı s
Ballı. Englund 270. 28! bilinmeyen 378, 379, 398 Burckhanlt. Jakob 60. 303, ;ıafyıı'da Rii11c:ı:a11s ccmaut ili�kileri 17
Billot, Gcner..ıl 321, 456. 457, 458, 459, 461 Uygarlı.if.ı 302 cemaat merkezi 381
Butılı burjuvu toplumu 400 bir sahne olar.ık dUnya 151 burjuva 34, 44, l 85, ı 8Cı, 292. 294, 344, 366, 383 Cenevre 159, 160. !64, l65
Barılı oyuııl:ır 408 Birb:ıch, Jerry 389, 390 burjuva aile 2.�5. 25. 37, 233 centilmen 219
Bııudelaire, 57. 170, "Modem YU1Jamm Resı;..ımı" birey 127, 435 burjuva devrimi 293 Cenır.ıl Park 181
d111nıbrclwıs 88
burjuva kent ya�antısı ! 84
277 bireycilik 18, 1 7 1 , 233 burjuva cntelt:ktüellcri 327
bayr.ık 297 bireysel karakter fark lan l 38 Champ de Man; 169
B:ıyreutlı Oper:ı Bimısı 269, 271. 272 bireysel ki�ilik 147, 149, 171 burjuva kozmopolitenliğ.i 213 Charles, II. 90
clıt.'nıisı: dı: la rı:iııı:
Clıecken; Söylevi 361
çocuklıır 130-133. 137, 236-238, 343, 405, 409, dikiş m:ıkinesi 2 1 5 Dreyfusçular 317. 323, 324
101
41 1-413 dikizciler 2.'i7, 258 Dnımont 316, 320, 389
Chestcrfie!d 100
çocukluk 129. 134,403.404 , 4 1 4 Drumonı, Edouard 315. "Yüzb:ışı Drcyfus'un
Che.�terfield, Lord 92, 93 dikizcilik 205
çözillme40
Dııdıcs:ı:e de X 195
dikizleme 286 Ruhu" 322
84
dışsal tiyatro 305 dOşünUmsel 202
�lemenceau. Georı;es 329 Defoe 79.
diyalektik 330 düzen 60, 96, 97. 99, 106, 385, 4 1 9
;ıerkenwe/I 139 Degas 257
diyalektik bilinç 326 dUzen.�iz 96, 350. 351, 355. 356
;libum, Van 375
Degas, "Apsent lçen Kadın" 282
;oııt:, Ch:ırles 1 1 5, 1 1 6 diyatro 221
değer 55, 56 E
:oıonne. Edouard 275 dogmatik 327
değer yargılan 419 Ea.�t India Company 87
mııEdie 57, 199, 2 ı 1 doğa 20 I , 244
değer yönlendirme l 59 ecdaı 406
:omt:die de la Foire l 1 2 doğa durumu 133
ı 15,
değerler sistemi 56 efendi 2 1 9
doğa dtlzcni 38. 39, 134. 200
:omt:die Fr.mçaise !08. !09. 1 ! 9 , 152. 271, değişim 40
doğa ve kUltUr 127, 128 ego çıkan 3 0 1 , 306
281 dcği�im teorisi 172, 173
doğa ve kültür molekUIU 139 egoizm 427
omEdie Jııımaiııe 254 Del:ıcroix 294. 3 1 0
doğ:ı l :ıl:ın l27 eğitim pıırkı 381
�omt:die Ita!ienne ı 1 2
Delacroix, Halka Önt.:ıilıik Etlen Ö:giirlıik 293 Einstein, Alfrcd 273
'Jmnıt.'ditı ıft.'ll'llr/e 107 doğal hıık l 36, ! 38
demııgog 347 cloğ:ıl ifade 137 ekoloji 171
'omm Doyle. Slıerlor'k Holnws 223 Demet, Frcderic 238
doğııl k:ır.ıktcr 202, 203, 204, 237, 242, 402 ekonomi 53
·ongrevc, W. 132
demogr.ıf 84
demiryoll:ın 187
oppee, Le 1'11.rsmu 251 doğal uıçııııııük ı 38 ekonomik kan.şıklık 236
doğal özgUrlük !38 el emeği 87
oriolanus 63 demogr.ıfık 85
doğul senıp:ıti 128, 138. 237 el ııanatlan 6 1
oramı cemuaıi 387 Demos, John 130
doğ:ıl senıp:ııi dUzeni 146 elbiseler 2 1 6
ouard 462 dengeli hareketler 58
doğal sempatiler 156 Elioı, Georgc Middlenuırdı 189
ıtıp d'eı111 3 1 4 despotluk 345, 433, 436
doğııl taksonomi 128 dit kesim ı l 9
ovenı Gıırclen 83, 86, !08 devlet 324, 338. 355
Oominikenler 303 EH:z:ıbeth ç:ığı 152
r&!iı Foncier 188 devletle ilişkiler 1 6
Donnoy, Jeıın 328 emekçi sınıf 270
tıomo. Mario 387-390, 392, 394, 395 devrim 40, 295, 300
Dorv:ıl, Maric 266 en uygunun h:ıyatta ka!mıı.�ı 1 7 1
Jışma 159, 160 devrimci 245, 327, 328, 329
Douglas 360 endüstri ı 83, 187
,y l l K
devrimci dogmalıır 330 endüstriyel bUrokr.ısi 1 9 ı
doyum 41 ı
Doyle, A. Con:ın, Slwrlock flolmes 223
vrc 338
kirdek ııi!e 233, 234, '237, 238. 239, 253 devrimci giyim 242 endilsıriyel kapiıalizm 66
doyum ıır.ıyışı 25
devrimci milcııdeleler 3 1 ı Engels, F. l 98
<ıır gözeımcycn 406, 407 devrimler 36, 294, 297 entelektüel dUrilstlük 68
drıınwıis per.wnac 45
ıeci l:ısceıic] 426, 428 dönllm nokıusı 40
Dickens 254 entropik 2 1
n 242, 354
Dickens. Liule Dorriı 189
erdemiçalışma ı 64
Dreyfus Davası 291, 310, 3 l 1 , 313, 314, 316, 317, erdem ve kötiJIUk 165
n oyunlıın 408
Diderot 156. 157, 158, 226, 257, 412, Pıırudok.r 324, 325. 330, 338. 386, 39 ı
ı!uklık 242
155. Encydnpedie 135. 157, Rol Yapmamıı Dreyfus, Alfred 3 1 1-316, 318, 319, 322, 388, 452, Erik.�on, Erik 148. 263
cuğun sııvunmasızhğı 133
Parlldok.wı 152
eri�kin!ik ı 3 l
453. 454. 455, 456, 458. 459 Erikson, Kai 250
cuk oyunu 409, 410, 413 Oidcroı 86, 150, 153, 154, 155
Dreyfus. Mathicu 457
erkek giysilı!ri 247 fi:ı.:iksel aşk 20, 2 1 . 23 Gilbcrt. Felix 303 H
erkck!er kulUbil 1 1 6, 120 fiziksel ıerimlcr!c ifode 227 Gi!Je. Bertnınd !94 Habukkuk, H.J. 77
Eros 2J j1{Jne11r 170. 277. 278, 290 girişimcilik 205 Habennas, Jurgı:n 53
hafifrne:ırep 218. 220, 22 ı
erotik 25, 42R Flaubert, G. 223. Mudamc Boı•ury 433 Giscur<l 348
erotik yaşam 2 1 Flor.ınsıı 301, 302, 303 giyim 35. 43, 9X. 99, 135, 214. 218, 221, 229. hükim karuktı:r 264
erotLt.ın 20. 23 fuire 197
IO 1
241. 245, 2.47, 248, 249. 256 hlikim kişilik 263
e,"kaıulojik 303 Forest Hillıı 386-389. 393-395. 397 giyim ko<ll:m Halifax, Lord 141
eski düzen 74, bk:ı.:. ancien regimc Forte, P..ıul 251 giyim kuşum 3(ı halk 16. 293, 294
esnur loncal:ırı 87, 99 Forzinetti 452 giyim turzı 130, 1 4 1 . 156, 214. 219, 242, 253 halk sanutı 6 1
E."ıerh:ızy, Biııbuşı 312, 313, 3 16, 317, 320, 321, Fourier, C. 325 giyinıdı: seri üretim 37 halkın ar.ısın'J kanşmak 32
452. 455, 456. 457. 458, 459 Fnınçois Prcmier 282 giyimde sırudışılık 2 1 6 Hali. E. Clırımicle 32
c,-.ıctik 26 l Fr.ınkfurt Okulu 53. 54
ı ıs, 13 ı . 197, 204. 215, 217, 224.
giysi felserc.�i 224, 225 lıalletme 109, l lO, 1 19 , 257
estetik etkinlik .142 Fr'Jnklin . 8 . 1 42 , 427 giysiler 63, Hamclin, Madıım 243
e;:it!ik 136 Fr
.msa
• 90. 127. 140, 178, 179, 183. 184, 186, 187, 225, 290 humi i l i , 1 1 2, 1 1 3
eşitlik koşutı:ırı 32 188, 279. 292, 313. 314, 316, 3 !8, 322, 323. gizlilik !98. 199 Hamlet 104
4()�
eşitlik ve k:ırck:--ılik 127 324, 328. 329 Glu.�ı;ow 281 hanlar 120, J 32
etekler !03, 216, 246 Fr.ın.�a'da pieds noirs 368 Goebbels 308
' Han.�lick, Eduard 273
-- ctho!oji 196, 224, 226, 230. 274, 292 Fransa-Prusya sav'JŞJ 3 1 4 Goffman, Erving 58, 59, 383 hapishane 136, 2 1 2
('//uı,� 198 frenoloji 43, 224, 228 Gold�mith, Oliver 120 H:ırbnı;c. A . J 08
ıxı.
Euston Cerııer 3 8 ! filg 173 göç eden ailclı:r Disipli11İlıi11 İyileştirilmesi Hakk111du Dii�iinceld
ev 182. 255 göçler 78 236
ev kıyafeti 130 G ı;öçmenler 79, 1 80, 189 Haussmann, Baron 1 8 1 , 182, 188, 280, 281. 377,
ev-iş-kilise 164 Gabrie!, Jacques Ange 8 1 göğüskr 103, 243 38!, 382
evlilik 2 1 Gah'Jgun, Helen 360 gönüllü etkinlik 406 huyal kırıklığı [frustr.ıtionj 410, 4 1 ! , 4 1 3
evlilik dışı cinsel kaçıımak!ur 142 Galler 179 görenek 59.60, !24, 135. !36, 137, 146, 166.203, Hegcl 53
evlilik dışı ilişkiler 38, 42 Gumier, C. 271. 282 239, 343, 434 Hı:nry, HJ. 313, 322, 323, 324
Evrcinoff, Nicolas Yaşcmıda Tiyarro 401 Gamier's OpCr.ı 270 ı;örı;U kur.ıllan 3 J , 89, 170, l R8, 256 Henry, Louis 78
evrim teorisi 201. 227, 229 Garrick. Duvid 104. 1 1 5, 152, 155. 156, 298 gönne sanatının ilkeleri 278 Herukleitos 4 1 5
eylem 2fı. 32.9, 362, 363, 4 ! 9 gastronomi 205 görünilrliiğiln ortasındu y:ılıtıhm�lık 28 Herder, J . 2 1 7
eylemlilik i l e itki 417 Gautiı:r, T. 267 görünilrlük 365 Hervey, Lord 222
gazete 1 1 7,215. 296, 371
ı 04.
görüntırlilk ve yalıtım 3 1 . 46 heyecan y-.ır.ıtabilen [electrifyinı;] kişilik 349
F geçirgen duvar 30 gövde !05 Highgu!e 435
fabrikıılar 184. 189, 1 9 1 . !92 gelişmiş kupit:ılizm 358 göze buınıuk 277 Hiıt. John 156
Faııger. Donuld 208, 254 xemein.rc/ıu/t 286, 288. 289, 308, 309, 310, 338, gö:ı.:ı:ıim 30
kar:ıkıer 26. 43, 45, 46. 58, 59, 9 1 , 103, 106, 128,
Kaplow, J. 88
ı 69
aşkınhi;ı 137 keder 226, 227
Jardin des Pl:ıntes kumus:ıl konu�m:ı 1 1 9, 173
keder ka.'>lan 227. 228
eylemle ilişkisi 56 kamusal killtUr 137, 253, 284, 333, 334
Jardin Turc r 69
kederli 264
kıır.ıllarmdaki :ıUreklilik 62 kamusal mahremiyet 283
jc.�t 45, 63, 64, 65, 135. 149, 155, 220, 221. 434 Kemb\e, John 104
5, 38, 39. 42. 54, 56, 57, 202, 326. 330, kamusa! olay 308
jestler kodu 1 4 [ kendiliğinden kalabalıklar 384
jeıı d' esprit 225 kamusal p:ı.�itlik 280
kendiliğindenlik 107. 1 10, l l l . 113, 1 1 6 , 203,
odları 95. 96, 250 lmmusaJ roller 49, 54, 66
Joachim, J, 260
� davr.ını� ko<lhırı 55, 66
242, 250, 252. 253. 269, 404
kamu:;:ı.I sorunlar 1 8
Johnson, Samuel 140, 146, 280 kendine dönüklük 26, 27
cı 76 kamusal şahsiyetler 45
Jone.'>, Jnigo 83
ı •
kendini ifşa 50
44 kamusal �iir361
jouruaux de raı uil 294 kendini özgUrce ifade etme 249
76, 20! kamusal terimler l28
Jung, C. 4 1 5 Kennedy, J,F. 348
06. 351 kamusal ticaret 177
Jtfu 376
Junius 335 kent ayaklanmaları 384
kamusal ve göreneksel 107
kent ekonomisi 87
kamuı-ı�ı1 ve özel 36. !26. 128. 138
z..:17, 246, 270, 279-281 , 283. 371, 372, 381, 4
40
kent kıırşıtı önyargı 359 kol emeği 419. 420 kültUr devrimi 241, 245
kent k!Jltilril kol saatleri 2 1 5 , 2 1 9 kühür dUşnımıı 274 Londrıı. Bloom.�bury. Brunswick Cemre 28, 29
kenı pazarı 34, 86 kolektif benlik 290. 395 kültOrd zihniyetler 56 Loııs Beuch 372
kcııı pl:mlamacıları 396. 399 kolektif kişi 309. 324 külıOr!ü o!ına kaygısı 273 Long, Norton Oyım/(lrm Eko/ojil'i Oturak Şelıir
keııt sokakları'30 kolektif kişilik 3 1 O, 32.'i, 338, 34 ! , 399 kilpeler 247 390
keıııin atomlaru ayrılması 382 kolektif kişilik cem:ıaıleri 29 ı Lopez. Robcrt 303
kentin maddi koşulları 67 kolektif yaşam 398 L Louis, XIV. 8 1 . 90. 105, 1 10
kcnıleı;me 174
Ludwig. Cari 239
komplo 324. 359 l'Atelil:r 294, 327 Louis. XV. 90, 103
kentli 435 komplo teorisi 357 l'Edıo dt! Pcıris fP;ıris'iıı Yankısı) 462
kentli k!J!tür 3 2 kompul�if 367 L' Edair IŞim�ekl 462 Lukacs, George 208, 209
kcnL�d 173, 174. 3 1 1
fu coıır et tu ı·iffe 86
kompulsif ilgi 366 lu Bı:llt! Prmlc 102 Lııther 263
kcntscl devrim ı 76
la Diorwııu 2 1 8
konser salonu 274, 371 IOmpen proletarya 384
kentsel mckıinlar 82
fu 11uıure spm11ı111ie 242
konuşma 35,43, 63.64,96, 107. l l l . 1 1 6, 1 17, Lymıın. Stanford ve Scott, Mıırvin Toplumsal
kentsel negatif özgürltlk dönemleri 244 1 1 8, 1 19, 123. 124. !30, !35, 156. 204, 283 Gerçek/ijfi11 Dramu.w 402
kentsel sanayi devrimi 41
fu l'ille 33, 66 F.
konuşma biçimleri 1 2 1 Lıı Porte St. Martin Tiy-.ıtrosu 268 Lyon 2 ! 7
472
Kcmberg. Olto 4 1 7 konuşma işaretleri 149 Lyons. 189, 372
Kcyncs,J.M. 421 konuşma kodları 122 Lacy. Matmazel 105
-- kılık kıyufct kanunu 97. 98 konuşma modelleri 67 ludy's Muga:iııe 101 M
kılıksız 79
N. 206, 303
konuşmak 1 14 Lalo, Chıırles 206 nıaC'1rmıi 243
kilise 303 konuşmalar 290 Lıımartine, A. de 295, 297-308, 32!, 325, 335, Machiavelli,
kimliğe bürünme 98 Kopcnhag Kraliyet Gtlzel Samı.tlar M!lzesi 2 1 6 354, 361. Hi,wrıire dı;s Giırmdin.r 296. 298, MacMillan Tiyatrosu 371
kimlik 75, 76. 107. 148, 258, 406 koreogr.ıfi 2.'i9 Lamoureux. Charles 275 maddi koşullar 190, 326
kimliklerinden emin olma 75 korseler 241 Lıınger. Wil!iam 300 mııddi yaşam koşulları 96
kısıtlam::ılar 138 korunma haklan 133 Latin Qmıncr 282 mağ.azalar ! 9 1 , 192, 193, 197, 278
ki�idı.�ı !27. 128. 285, 286. 402. 404, 436 ko,ı·Ju:r 393 Lııver, Janıes 106, 230 mahalle 182, !84
ki�idışı kamusal ya!jllm 369 kosıilm 45, 106. 214. 252 Le Bon. Gııstave 384, 385 mııhrem 337
ki�idışı kat".ıkter 136 kostUmler 98� 1 0 1 . 104, 2 1 l , 2L2. 230, 23l, 251, Le Conıpte 230 mahrem alan 20, 52
ki�idışı şeyler 40 264 le PCre de Familfı; 86 mahrem bir toplum 345
kişidışılık 138. 281, 330. 334. 335, 336. 338, 378, kozmetikler 248, 249 le pu!Jlic 32 mahrem despotluk 432. 433
398, 400, 435 mahrem dil 1 1 9
Leccb.
kozmopolis 34, 35. 60 Ledru-Rolliıı.A. 307
kişiliğin doğası 3 1 0 kozmopolit 33. 37, 64. 93. 98, 107. 158. 184, 185. E. 372 mahrem ilişkiler 19, 24, 27. 60, 399, 436
ki�iliğin içkinliği 2 1 2
IO(ı
186, 217, 233. 270. 286 Leli!bvre. Henri 185 mahrem ili�kiler alam 3 1
ki�i!iğiıı irndedışı açığa vurulması 2 ı 2 kozmopolit burjuvazi 186 Lekaln muhrcm toplum 286, 338, 339
kişiliğin istikr.m;ız!ığı 2 1 2 kozmopolit kamu 283 Lem:ıitre. F. 266, 267. 268, 307 mahrem ve doğal 107
ki�iliğiıı kamusal alana girmesi 286 kozmopolit k!Jlltir 330
Oıtı•rii!re au XIX Sii!cle
Leonardo daVinci 303 mahremiyet 17, 18, 22, 37. 47, 52. 282. 334, 345
kişilik 43, 107. 1 7 1 , 2()()..205, 208. 222, 236-239. kozmopolit şeJıi r 1 6 1 , 163, 217, 232 Leroy-Beaulicu, Q1teJ'fia11 433-436
246, 253, 2..'i5, 256, 266. 276. 290, 299. 301. kozmopoliı yaşam 150, 152, 189 282 mahremiyet ideolojisi 334
307, 328. 335. 370. 391, 402. 403. 417, 422. kozmopo!iten 159 Le.� Halle.� 197, !98 mııhremiye:ı mübadelesi 24
434 kozmopoliten burjuvazi 2 1 4 Lesıer !03 muhzenler 280
kişilik anıyışı 1 9 kozmopolitenler 2 1 2 . 2 1 8 , 343 Levi-Stntuss. C. 20 l makine toplumu 2 l 7
ki�ilik kUlt!Jrü 258. 340 makineler 37
Lewis. W.M. 9 l
kölelik 20, 170 Levinown 38 l
Jdşilik olu�umu 42 kötülük/boş z:ıman 164 maky-.ıj 248
kişilik otoritesi 274 köylO ve çiftçi J 74 libidinu! enerji 4 1 5 Mallarm�. Stt:phane 251
kişilik politikası 362. 368, 370 köylUter 180 lihre Par11fe La 3 1 5 Malory, T. 32
kişiliksizle:ıme 54 krav:ıtlar 216, 219, 222 lider 274, 299, 3 0 1 . 302. 329. 3 4 1 . 351, 353 Manche.�ter 184, 189. 281
kişinin üslubu 159 kriminal tip 196 liderlik 172. 285. 328 mıınken bebekler 2 1 5
ki�isc! 32 kriminoloji 43 Lille 178, 189, 270 manken olar.ık beden 124
ki.�iscl duygular 18 Kris, Emst 406 liman kentleri 85 Mımn, 11ıoma.� 25, 57
k'ı�i�e! dllıilstlük 330 kukuletalı başlıkl:ır221 Lind�ııy, J,V. 388 Maııııel. Fr.ınk 129
kişisel içıcnlik dili 50 kulUp!er 1 1 9, 120. 130, 132, 280, 281 Liszt. Fr.mz 260, 262, 264, 265, 267. 273, 307, Marcus, Sıeven Öteki Viktaryenler 220
Marivaux, P. d 64, 199, la Vie de Maricmne 92.
iUd 363 79, le PoyJ·a11 Pan•e11u 79
kişisel ilişkiler 20 kumpanyalur 1 1 1 Etııdes 265
kişisel kuml!ar 60. 408. 409, 4 1 J , 412, 4 1 3 Uoyd's of London l 1 7
kişisel kar.ıkter 198 kurban edilme dili 53 Locke. Jolın 138. 390 Mark.�ist 327, 328, 329
kişisel ve kamusal yaşam tanlan 3 ı kurgu 157 Lot1aııd, Lyn 38.1 Mark�isı hareketler 325
klıuıcı 393 kuşkulu 79 lokanıa J 16. 283 M:ırk�isr oıtodoksi 53
klişeler 404 Kuzey lııılyn 127 lonca 88 Marksist tarihsel diyalektik 325
klo.�ırofobi 432. 433 Marksizm 328
ı ı ı.
Kuzeydo�u Amerika 127 Londnı 77, 8 1 , 83-93, 97. 100, 103, 106, 107, 108,
Kniı;lıts, Peter 180 ı 12, ı 16-ı ıs. 120. 122. 133. 139, ı 4 ı . Mıırmonte!, J. 157
Koesller, Arthur 406
küçUk burjuvalar 219, 328, 357, 358 109.
küçOk kaı;aba 150, 159 143. 144. 1 5 1 . ! 6 1 . 175. 178-181, 1 83, 1 85, Manin ve Boquet 105
Kohuı. Heinz4J6. 417. 429 k!Jçük şehir 160, 1 6 1 , 164, 165 IR6, 188, 189, 1 9 1 . 192, 195, 215, 222, 230. Marx ve Engels 327
'arx, K. 25, 38, 53, 187, 196, 208. 218, 295, 296, modern çağ ı 6 nokta 1 1 4. ı 16, 123 özel/doi;'ll 129
299, 326. 327. 328, Kupiıal 194 özell�me 42, 53
ıı.�ke 57. 97, 103. 196. 212. 2s3, 289. 299, 3 ıo.
modem kalnbnhk 385 nokwlama l l 9, 257. 364
modem kapit.tlizm 399 noktalar 109, 1 10 özgllrlt!Şme 337
324. 328. 330, 336, 340, 390 modem karizma 355 Norılı Briımı 140, 1 4 1 , 145 özgllrlllk 127, 138. 145, 146, 147. 159, 249
:ısıürbasyon 228 modem kent klll\Urii 150 not.tsyon 258. 259, 260 özı;Urlilk alanı 4 1
auri:ıc. Fr.ınçois 3 1 3 modem kişilik 240 ıırım•f!cııl!Es (yenilik) 194 özgUrlUk ve :ıdalet 56
aurr.ıs, Charle.� 323 mod�m psikoloji 1 8 nllfus 78. 1 7 1 . 174. 176, 177, 180, 183. 185, 1 88 özgilrlilk ve mutluluk ar.ıyışı 127
mc:ime du Camp 170 modem toplum 19, 402 nUfus artışı 80 özkuşku 288
ayfoir 183 modem ulaşım teknolojisi 30 nüfus olu�umu 79 özne ve nesne 40
cC:ırthy, J, 357 öznellik 50
eçhul 75, 84, 88
modem Yaşam 333
nwe11rs 160, 1 6 1 , 162, 163 0-Ö
eçhul kişiler76 Moli�rc 104 oburluk 205 p
m·rroi 1 81
eçhul yığınlar 79. 80. 92 molto tranquil/o 259 Pa�nini, N. 262. 263. 264, 265, 268. 373, 374
::deni 435, 436 monoloı; 283 ofis planlanrncılan 30. 3 1 P..ılmer. Potter 1 9 1 . 193
!deniyet 339, 340, 346
:deniyetsizlik 340. 341
Moıısicur /'avncat 9 1 okul 338, 339 Pıın:ım:ı Olayı 187
pmıtolonlar 103, 219, 24 1 , 245, 246
P..ıris s ı -84. 86-92, 97, 99. ıoı, ıos.109, ı ı ı, 475
Monsieur le Marqui$ 9 1 olay örgllsü 58
edine 340 Montcsquieu, İran Mekwhu 152 oper.ı 107. 1 1 1. 1 !2, 1 14, 269-272.282,283
!dya 6 1 , 337, 341, 363-367. 370 nımteurs 1 l2. 1 14, 1 16, l lS-120, 122. 133. 1 4 1 , 158,
·
159 orke.�ır.t şelleri 274, 275
�krup 164 Moynihan Raporu 237 Or:;:ıy. Comıe A. ı.1 ' 2 1 6 162-164. 169, 170, 173, 175, 17�. 17S..1 8 1 . 183-
:l0<lranı 208, 209, 266. 324 Mozart 260 Orta Bllyilklllkteki Şehirlerde Orta Sınıflar 423 188, 190-192. 195, 198, 199. 204-207. 2 ( 1 , 212.
:1111 peuple 294 215, 217, 218, 222, 230. 237. 242. 244-246,
2.'iO. 251. 254, 266, 267, 270, 272, 275, 276,
Mozart, Fa Majör kııl'ltrff!Iİ 266 orta sınıf ailesi 198
toplumbilimciler 54
mgeci 25! St.-Ginnain-de;-Pres 82 tanınm:ıyıınhır 342 ıoplum 17, 56.57,59, 173,401
mgelcr 123. 396, 405 Sralinist kilçilk komUnist 433 tamfsızl:ıştırılma 59
inger. 1. 2 1 5 Stalinizm 329 tasfiye 291 toplumsal değerler 56
nıf 1 7 , 74. 285, 288, 292. 344, 4 1 8 , 420, 424, star 376 taşra 2 1 8 toplumsal düzenin oluşumu 42
42.'i, 426 star sistemi 370, 374, 375 t:ışmlı64 toplumsal eıkenler 209
nıf bilinci 292 statü 358 t:ışr..ıh ı;afı 270 toplums:ıl eylem 26, 27
nıfkimliği R6 Steelt:, Sir R. 32, 132 ı:ışmy:ı özgll 2 ! 7 toplumsııl forkl:ır 37
mfkilltilrü 213, 420 Stem, Daoiel 298 Taılcr 32 toplumsal hiyemrşi 97
nıf milcadcle.�i 299. 41 R Sticoııi 156 tuvem:ılar 120. 280 toplumsal hiyeroglif 194
�
nıt' uzla�mazlığı 327 Stuart, Louise 243 tek i�tevli kent 38 l
nıfvc cinsiyet 218, 221 ;:,.·ty/e dupendıı 244 ıck rı:nk 2 1 8 toplumsal katılımın ıızıılması 26
nıflıı� ar.ısında sosyall�me 121 suçlular ı 62 ıek renkli giysiler 250 ıoplumsal koşullar49
nırsııı deği�im 75 sunör ve aktör l 1 0 tek tip 2 1 4 toplumsal kumll:ın ihlııl 2 1
ı
nıfaııl konum 422 sui 1:eneri.I' 1 8 tek tip giyim 195 toplumsal merkezler 48
nıfsal mevki 42.'i suskun izleyici 268 tekdüzelik 352 toplumsal mevki 221
ı ıo
nır:.:ız benlik 337 suskunluk 269, 274 teknik işçilcr 425 toplumsa! uyumsuzlıır 384
itte, Caıni!lo 377, 378 sus 102 ıekr:ır toplumsal yru;am 18. 344
1
,
ixıus, V. 1 2 1 sUsleıne 96 tcl:mr eclilı:bi!ir toplumsal fiiller 156 toplumun anlamını yiıinnesi 283
yah cem:ı:tı lııırı:keıleri 395 sUslenme 43, 103 televizyon 363. 364, 36.'i', 3(ı9 topt:ın .�atış 198
mith, C.T. 7X siltannclik 133 temsil ite tııkdiın 165 tozluklar 103
Swift. J. 32, Mıiteı·a:ı Bir Öneri 133
şııir 26 ı. 304, 354
mith, Moyr 230. 232 teokrasi 160 Tönnies, Fcrdinand 288, 289
>fistike olma 1 R6 tempi 172. 240 Trilling, Lionel 5 1 , 52, 1 6 1 , İçteıllik ve Sahicilik
�,:
>.�y:ıli.�t hareket 40. 328 şizofrenik dil 4 1 5 1 1 0- 1 1 3, 1 1 5, 1 1 6, 1 19. 123, 124. !2R, 13l. 150. uzl:ışmı 96
ısyalist!er 40 şok etme 274
'
1 5 1 . !56, 157, 1 6 ! , 165, 230-232,2.'i l , 263, üçüncil kul:ık 4 ! 1 , 4 ı 2
1
>syallc�me 3 1 , 93, 96, !62, 413, 4 1 4 şok ıııktikleri 268 266, 269. 270, 272, 273, 274, 277, 278. 279, Un ile ünsUzlllk 370
>s)"..ıllik ! 6 1 , 170, 256, 3RO, 399. 404, 427. 434 289, 299. 342, 401. 402 Uniformalar 242
T Us!up 160
tiyatro kafc!eri 12 ı
>syopsikolojik bir dil 5 1 ıiyıııro izleyicileri 33
ouıhampıon 83 tabldot yemek 283
outhem, Richard 232 tııhııkküm 435 tiyatro kosıüınJ..,ri 2.'i'O V-W
Vandennonde, A. İnsan Tıiriiııii
ı 12
ıyııın 79 t..ıhayytll gücü 65 tiy:ıtro sahne.�i 56, 57, 64
foımiş lla.wıller 2Q'i takdim 236 tiyatro seyircilt:ri Mıikenımı:lleşıirmı: Araı;ları O:.ı:rinı: Dı:nı:me
66
lz96 t..ıkdimden temsile 66 tiy:ııro v e operJ salonları 34 132
ı 19
)zel kumusıı! ifade l 30 ı:ıklit76 ıiy:ırro ve toplum Varinard 462
varlıklı burjuvazi
Ta!boı, W. 141
ıt:killasyon 186 1'.ılbot, Lord Wı!!iıım 140 ıiy:ıtroı.l:ı kostüın)er45
priııg..�ıeen. Bruce 369 verem 243
5
tiyatrokmsi 402
.ruirc, G . 9 9 , 2 1 4 ııı!ilı 206 Tocı.ıueviııe;Aleıds de 3, 73. 299, Amerik1J'da veron. M. Pierrı: Pari.r S'Amııse 268
Vcr:;ay 8 1 , 82, 90. 9 1 . l J O yansıtma 290
ı•ie Ju qıııırıiı:r 185 yapıntı 123. 154
ı•o/oıııl!
yatırımcı sınıf 187
! 62 yatışunlmıı 59
Vohairc, 92, 1 1 5, 137, 273, Sl!nıirıınıi.I' 1 1 5 yelekler 102
Waı;ner, Rit:hurd 269, 271, 272 yeni gelenler [arrivalsj :;nııfı 420
\.V:ıllace, Gcorı:;c 362, 366, 367 Yeni Gine 74
Walpolc. Hor.ıcı: !42 yeni ı:ınıtlar 423
Wcbcr, A.F. l TI
Watergate 361 Yeni Sol 380
480 Wı;:bcr, M;ıx. 25, 263, 348, 350. 351, 352, 353,
yem(t 393
yerel katılım 397
yıkıcı gcmdruchaft 2 9 ı
Wılkcs,J. 139. 140. 1 4 1 , 142, 144. 145, 146, 147, yetişkin oyıınlan 4 1 3
166. 257, 293, Kııdııı Ü:eriıu: Dcnı•me 143
Wortlı L.2 15
Wo!!:;ıonecruft, Mary 134 yukarıdakiler ve aşağıdakiler 76
yurttaşlık 159. 339
Wren. Chrisıoplıer 83 yllz 103, 2 1 2. 227.330
Wriglcy. E.A. 78 yOzgöz olma [overcxpoı;urej 375
Wycherley. W. 132
z
y Zefir ve Ero:; 230, 231
yabancı 75, 87, 88, 89. 383, 384 Zc!din, Theodore 296
y:ıb:ıııcı akını 79 Zora, E. 193. 3 1 8-324, "Suçluyorum" ()'At:c:ııse{)
y:ıb:ıncıl:ır 37, 4 1 , 42, 46, 49, 60. 62, 75, 76, 84, 291, J'At.·cuse 312, 317, 318, 320-322, Nana
94. !06. ı 16, 124. 174, 189, 218, 340. 359 282
IJ(ı
y:ıbancıt:ı�ma 40, 54, 217, 334, 378 'zornki bağlanma 426
yalr.ınıl 129, zorunlu yanılsama 230, 232
Yahudi avı 455 Zucker, Amold 82
Y:ıhudi!er 314-316, 323. 324, 357, 369, 387-389,
392-395, 398, 458.,459, 4(ı0
yakın çcvre-339, 398
yııkm ilişkileri 3 !
y:ıkmlık 334
yalancHür!c.şim (p,w:ııdo-.ı'f>cdatiorı) 396
yalınlık !35, 136
yıılıtılmı�lık 205, 256. 282, 284, 292, 365. 408
yalılıın 30. 235. 378, 383
yaruını ve görülebilirlik 3(ı4
yalnız kalabalık 283
yanılsam;ı 1 J 5, 352, 353, 356, 362
yanılsama çıığı 232
y:ınlış bilinç 423