Professional Documents
Culture Documents
Yayına Hazırlayan
Özden Ankan
INTER:J!HI�4
katkılanyla
ISBN 975-414-306-4
Ulrich Im Hof
AVRUPA'DA
AYDlNLANMA
Çeviren:
Şebnem Sunar
İçindekiler
Avrupa'yı Kurmak 9
Tarihsel Dönem ll
1. Aydmlanma ve Yeni Işık ll
2. Aydmlanma'nm Aıt Alam Olarak 18. Yüzyıl 17
II Dönüm Noktası 19
1. lliikiimdarfann Dünyası 19
2. Soylular 33
3. Rıılıban Smıf 40
4. Kentli Otta Smıf 54
5. Köyiiiler 66
6. Ila/k 72
Notlar 270
AVRUPA'YI KURMAK
Tarihsel Dönem
k �ııll.ıııılıııı·1ııı. \d;�cııli yı ll a n J an
başlayarak - Aydınlanma
t, ;ı�•.ı'ıııLı olarak kavranabilmiştir. Yine de an
lıiı t,·;ığ lanıını
r;ı� 1 •J. yıı1yılda kabul edil ebilmiştir. Buna koşul olarak ışık kav
ı ;ı ııııııa d�:ği�ik birkşimkrde rastlanabil ir: Aydmlannıa ve ışık,
ıJ:�ıir/iik re ışık . "Aydınlanmak . .. çeşitli örtme ve gizlernele ri
giiz önünden kaldı rmak, akılda ve yürekte onu ışıklandıracak ve
bunu ısılacak olan ışığa yer vermek, insanın bel i rleniminin ger
çek mutluluğu tehdit ettiği yerde doğruluğun ve düzenin alamna
gi rmek demektir." Wieland "gözlerimiz için ışık ne anlama geli
yorsa, insan aklı için aynı anlama gelen düşünce ve yaym özgür
lüğünden söz etmektedir. Genç He rder kendi çağının ayırt edici
özelliğini belirtirken onu "ışık/ andın/mış yüzyılmuz, bu en aydm
lık yüzyıl" olarak adlandırmıştır.
Bu biçimiyl e JJ/unıiniso - İtalyanca teri m- ol dukça ycnidir,
ancak 20. yüzyılda yaygınlaşmıştı r. 18. yüzyılda Fransızcadan ak
tarılarak kabul edilmiş gibi görünen /uci i lunıi illunıinato ile ye
tiniliyordu. "Un seeo/o cosi illuminato conıe il nostro" (Bizimkisi
gibi aydınlanmış bi r yüzyıl) ya da "La /egislazione, il conınıercio,
la pubb/ica gloria e sic11rzm dipendono da '/ımıi del/e nazioni... "
(Yasa koyma, ticaret, resmi ün ve güvenlik, ul usların aydınJan
masına (/umi) bağlıdı r.) "İtalya, bu akıl ve ışık yüzyılırun İngilte
re, Fransa ve Almanyası'nın yanına bir çırpıda yerleştirilebilir
mi? İtalyancanın, kültürlü bir Avrupalının hala bilmesi ve İngi
lizceden daha iyi hakim olması ge reken bir dil oluşu dikkate de
ğerdir. İtalya'da Rönesans'ın özgür zamanlan hala unutulmamış
tır! İspanya, eski terim //uminisnıo'nun yerini al an I//ustracion ' u
kullanmaktadır. Gerçi İspanya, Avrupa'da geri kalmışlığın örne
ği ola rak görülmektedir; fakat Bourbon M onarşisi'ni n akıllı yö
neticile rinden önemli aydınlanmacılar çıkarmış ve bunlann çaba
l a rına sahne olmuştur. Ancak bir İspanyol o zamanla r aydınların
durumu hakkında "que... estudian a Newton en su warto y e.-:<pli
can a Arislote/es en su catedra,"3 demek zorunda kalmıştır. Ev
de, özel alanda, İngiliz doğabilimeisi Newton'ın yöntemine göre
araştırma yapılıyor, ancak gereksiz güçlüklerle karşılaşmamak
için resmi üniversite alanında sorunlar hala Aristotel es' e göre
/ıydmlanma ve Yeni Işık 15
Deği§en Toplum
1. Hükümdarları n Dünyal;jı
Krallar
Saray Erktim
Binbir Gece Masal/an'ndald gibi büyülü bir bahçe yaratır dı. Sonba
harın ortasında gerçekten de varlı�ın ı koruyan en güzel portakal
bahçelerinin üzerine 1000 ayak uzunlu�unda ve 100 ayak genişli�in
de, portakal a�açlarını kışın etkilerden koruyan dev bir sera yaptır
mıştı. Seranın duvarlarındald sayısız soba, ısı yayıyordu. Büyük se
ranın bütün kubbesi, en güzel yeşili taşıyor ve tek bir payandası bi
le fark edilmeyecek şekilde adeta havada duruyordu. Portakal
a�açları, meyvelerinin a�ırlı�ı altında ezilmişlerdi. Tıpkı sonbahar
da oldu�u gibi üzüm dolu ba�lardan geçiliyordu; meyve a�açları
zengin meyvelerini sunuyordu. D i�er portakal a�açları, kameriye
gibi bir ku b be oluşturuyordu. Bütün bahçe taze yaprakla doluydu.
Otuzdan fazla havuzun fısldyesinden so�uk su fışkırıyor, yukarıda
gösterişli, yıldızlı bir gökyüzü oluşturan 100.000 lamba, aşa�da en
güzel çiçek tarhlarını aydınlatıyordu.
Dul bir e şin çevresindeki saray ileri gelenle rine örnek ola
rak 1 750 sonralarında Erlangen' da Brandenburg- Bayreuth sınır
kontunun dul e şi Sophie Caroline Maric'yi ele alalım: İdare, bir
mabeyincinin, Künberg Baronu'nun elindcydi. Sınır kontunun
e şinin çevresinde saraylı iki hanım, aynı zamanda üniversitede
öğrenim gören soylu iki paj ve Korsİkalı vekilharç Mattea Cella
vardı. Nedimeler, uşaklar, lakeler, ulaklar, hizmetkarlar, a şçı
lar, fa ytoncular, yatakları toplayan ve gümüşleri pariatan hizmet
çiler olmak üzere toplam 21 hizmetliye para sayılıyordu. Yakla
şık 40 ki şiden olu şan bu saray ileri gelenleri, küçük suçlar için
dul kontesin insafına sığınırlardı. Bunların tümünün ücreti, arala
rında orman idareleri ve ticaret lancaları da bulunan 14 resmi
dairenin verdiği vergilerden ödeniyordu.
Yolu Schwaben, Franken ve Vcstfalya'dan geçen bir İtalyan
yazar hayretle şöyle yazıyordu:
A bbe: Başkeşiş ( ç. n. )
46 Değişen Toplum
yorlardı. Bir tek XIV. Benedictus (1740 -58) dışında papalar, ya
zınsal - bilimsel dünya tarafından da pek ciddiye alınmıyorlardı.
Papa, kendisine kilise devleti adını ve ren ve hükümdan da kili
seye ait en yüksek unvaru taşıyan, kötü yönetilen, köhnemiş bir
dinsel prenslikteki İtalyan bir prensten başka bir şey değildi. Na
poleon önce ihtiyar Papa VI. Pius'u, ardından da hale fi VII. Pi
us'u cezalandırmaksızın Roma' dan sürdürdüğünde ve onlara sür
güne gönderilen tutuklular gibi davranabildiğinde, en düşük nok
taya ulaşmıştı.
• Anabaptist/cr. 16. yüzyılda. küçük çocuklara uygulanan vanizin her türlü kulsayıcı değc
rini yadsıyan ve din bilincine varını§ yeti§ıdnlcrin yeniden vafliz edilmeleri (genellik
le suya sokularak) gerektiğini ileri süren 1-Irisliyanlara ve tarikalianna verilen ad
(ç. n. ) .
Rulıban Smıfı 51
" Üçüncü sınıf' * kavramından insanlığın geri kalanı, bir başka de
yişle ezici çoğunluk anlaşılmaktadır. Ancak üçüncü sınıf, uzun
zaman önce bölümlenmişti; kentlerde etkin olan buıjuvalar ve
toprağı işleyen köylüler, en azından ilk bakışta ayırt edilebiliyor
lardı.
J erzy Wojtowicz, 18. yüzyılda kentler hakkındaki kitabında
şöyle demektedir:
• Ortaçat boyunca sırasıyla üç önemli sınıf vardı: Soylular, din adamları ve kenlliler.
"Dördüncü sınır ise Fransız Devrimi'yle ortaya çıkmış olup, işçiler ve köyl üleri tem
sil etmektedir (ç. n.).
Kentli Ona Smıf 55
Jlansa: "Birlik", "grup" anlamına gelen erken dönem Yukarı Almanca sözcük; Orta·
ça�'da Almanya, İ ngiliere ve Fransa'nın kuzeyinde kurulan tücca r lar birli�i (ç.n. ) .
56 Değişen Toplum
Tüccarlar
kez eşi tarafından desteklenen bir tüccar, bütün işi az bir perso
nelle yürütmekte ve gözetim altında tutmaktaydı. Buna ek ola
rak bir de - bu özellikle cumhuriyetler için geçerlidir - kent si
yasetine bağlarum söz konusuydu. Cumhuriyete karşı duyulan so
rumluluğun ve ticari ilginin bu ayrılması zor karışımı, zamanın
az ya da çok bir kısmını kente ayırmayı anlaşılır kılmaktaydı.
Friedrich Cari von M oser, tüccarlar için karanlık bir tablo çi
ziyordu. Felemenk'teki bir ikametİnden şöyle söz etmektedir:
Zanaatkôrlar
M aien ülke birli�i en büyük güç ve hükü mdar olacak, kayıtsız şart
sız atama yapabilecek ve işten el çektirebilecektir. Kim ülke b irli�i
nin en büyük güç ve hükü mdar oldu� una, kayıtsız şartsız atama ya
pabilece�ine ve işten el çektirebilece�ine karşı gelirse ya da buna
karşı b i r tavsiyede bulunursa, b ir delili�e kalkışmış olacak ve 100
altın sikke para cezasına çarptırılacaktır; hükümet makamlarının,
ceza mahkemesinin ve di�er mahkemelerin hakkı n eyse, onlara o
bırakılacaktır ve köylülerin hakkı n eyse, onlara da o b ırakılacaktır.
Böylece sonu nda bizim hiç istemedi�imiz barış haberi gelmişti; çün
kü genç, atak insanlar ön lerine bir engelin çıkmasını istemezler.
Bana, subay olaca�ım ve kariyer yapabilece�im konusunda tatlı dil
dökülmüştü. Barışla b irlikte her şey sona erdi çünkü bizim eski, sö
züm ona iyi düzenimize göre bir yurttaş, benim ömrüm boyunca
pek de gıpta etmedi�im onurlu görev olan başçavuşluktan daha
yüksek bir göreve atanmak için ço�unlukla başvuruda bul u na maz
dı. Bizde devlet içinde önemli bir adam olmak için ya soylu ya da
çok paralı olmak gerekiyordu ; felsefi geçerlili�inin her mantıklı in
sanın derhal gözüne çarpaca�ı iki yararlılık. Zaman zaman ilişkiler
ve tavsiyeler de iş yarıyordu; yetene�in rastlantısal olarak fark edil
mesi ise, daha da ender görülen bir durumdu ... Görev için adam
ların ve görev olmayan şeyler için de ada mcıkların arandı�ı savaş
ta, sık sık istisnaiara rastlanmaktadır; zümre zihniyetinin büyük kız
gınlı�a yol açtı�ı burada yeniden, herkesin de�eri kadar etkili oldu
�u yolu ndaki eski, ilkel, densiz d oku nulmaz hak, hiç de ender ola
rak ortaya çıkrnamaktaydı.
İşçiler
Daha sonra güçlü iplikçi kadınlar dikka timi çekti. İplik e�iren ka
dınlar, fazla yüksek olmayan iplik çıkrı�ının önünde oturuyorlardı;
birço�u iplik çıkrı�ını, üst üste koydukları ayaklarıyla sabit durum
da tutuyor, di�erleriyse bu işi, sol ayakları geride olmak üzere sa
dece sa� ayaklarıyla yapıyordu. Sa� elleriyle kasna�ı döndürüp elle
rini yetişebildi�ince ileri ve yukarı kaldırıyorlardı; böylece güzel ha
reketler oluşuyor, vücudun zarif bir dönüşüyle ve kolların yuvar
lak tombullu�uyla zayıf bir gövde, kendini pek uygun bir şekilde
gösteriyordu; özellikle son motifin yönü, çok resimsi bir kontrast
oluşturuyordu, öyle ki en güzel kadınlarırnız gitar çalmak yerine ip
lik çıkrı�ı kullanmak isteselerdi, gerçek çekiciliklerini ve zarafetleri
ni kaybedeceklerinden korkmalarına gerek kalmazdı.
Böyle bir çevrede içimde zorla yeni duygular uyanıyordu; gıcırda
yan çıkrıkların az buçuk bir belagatı vardı; kızlar ilahi okuyor ve
daha ender olmakla birlikte başka şarkılar da söylüyorlardı.
Kafeslere asılmış iskete ve saka kuşları kendi aralarında şakıyorlar
dı; birçok iplikçi kadının çalışt�ı odadan başka bir yerde, daha can
lı bir yaşamın görüntüsü kolay b ul unamaz.
Avrupa ve Devletleri
1. Dünyanı n Durumu
1 785'te Siyasal Barometre adi altında elden ele dolaşan bir bro
şür, buna benzer bir bilanço çıkarmaktadır.
Churriguerizm: 17. yüzyıl başı ile ıs. yüzyıl sonu arasında İ spanyol mimarh�ıru ve süs
leme heykelcili�ini etkileyen bir üslup ( 17. ve 18. yüzyılda üyelerinden birçoğu maran
gozluk, mimarlık ve heykelcilik alarunda etkinlik gösteren İ spanyol Churriguera aile
sinin adından). (ç.n.)
90 A v1upa Devlet/en"
• Büyük Britanya ve sömürgelerini simgeleyen kaı.lın figürü: ba�ını.la miğfer, e l i nı.le ucu
ç:ııallı mızrakla temsil eı.lilir. (y. n . )
Eskiyen Monarşi/er ve Cumlıwiyetler 93
1. "Cemiyet" Hareketi
Özgürlüğün yeni ruhu, hareket, her şeye merak demek olan Ay
dınlanma, sadece düşünürlerin, filozoflann, yazarların ve zaman
la uyum halinde ve onun içinde etkin olan tek tek herkesin ilgi
lendiği bir konu değil, özellikle örgütlü ve örgütsüz toplulukla
rın ilgilendiği bir konuydu. ı
Toplumsal birlikler çoğunlukla dost çevrelerindeki görüşme
lerin bir sonucuydu. Aydınlanmacılar için dostluk, hakkında sü
rekli yazılar yazılan çok önemli bir konuydu. Oldukça etkili bir
İngiliz dergisi olan Spectatordan bile "dostluğun nimeti", "bu ya
şam iksiri" hakkında bilgi edinilebilirdi2 " Bir dostluk cemiyeti
kuruldu": 18. yüzyılda bir cemiyet kuruluşunun bildirimi bu ya
da buna benzer bir şekilde dile getirilmekteydi. " Bir dostluk ce
miyeti" kurulduğunda söz konusu olan şey, bu dost çevresini za
manın kültürel, sosyal ve ekonomik koşullannın reforme edilme
si için verimli kılmaktı. Onlar için söz konusu olan şey, dünya
nın daha iyi hale getirilmesinde işbirliği yapmak üzere emulati
on' da, " teşvik"te bulunrnaktı. Yalnızca loncalardaki ya da mesle
ki ve dini olarak sınırlanmış amaçları ve geleneksel örf ve adet
leriyle kardeş topluluklanndaki gibi eski toplwnsal biçimlerde
takılıp kalmak istenrniyordu. Reformların yeni işlevi, gelişmekte
olan bilim, genişiernekte olan kültürel eğitim ve yetersiz sosyal
yardım alanlannda Aydınlanm a'nı n büyük ütopyası için başarı
sağlamaktı.
18. yüzyılda Avrupa ve Amerika'nı n gittikçe sıklaşan toplu
luklar ağı tarafından, en iyi şekilde çağdaş "cemiyet" (Sozietiit,
"Cemiyet" Hareken· 103
çimini her yönden tatmin ediyor gibi görünen şeyler danışmaya gö
türülüyor ve kısa bir süre üzerinde düşünüldükten sonra u nutulu
yor. Kısacası toplulu�un toplantılarında, tam da daha bilge, daha
akıllı ve daha mutlu olmak için kendimizi övmüş oldu�umuzda, sa-
dece kendirniz için çaba göstermiş oluyoruz.
·
Askerlerin, fark edilmek için kendi askeri ayrun iş<ıretleri vardı. Su
bayların, savaş ve barış dönemlerinde birbirlerini tanımaları için
kendi parolaları vardı. .. Ve bizim de birbirimizi ayırt etti�irniz söz
lerimiz vardı. Örne�in: Jachin, Boas, kadrat, pusula, Bleiwag, Kütt,
Hiram, Salomon vb. Tam da bu gizler, gittikçe daha yavan bir du
ruma gelen dünyada çekici bir etki yaratıyordu.
Masonlar 139
Ütopya ve Reform
ses, ilk kez şimdi geriye do�ru d c�il, ileriye do�ru tınlıyordu: Bu
ça�. kurtuluşunu ideal bir geçmişin sözüm ona yeniden üretilmc
sinde dc�il. aklın ve tinin kendi güçlerine güven duymakta arıyor
du. Hayal edilen bir geçmiş yerine hayal edilen dünycvi bir gele
cek, ilk kez insanlı�ın gözünün ö n ünde bulun uyord u ! . . . i nsan uo
�asının iyili�i, mükcmmclli�c olan yatkınlı�ı. c�itimin ilerlemesi
inanç kuralı olmuştu . Şimdi tanınan ve sevilen do�anın ... aklı, her
zamankinden daha arı bir sevgiyle izlc�ini izlcdi�indc, her şey da
ha iyi olacaktı." 1
152 Ütopya ve Refonn
18. yüzyılın düşünürleri, yüzyıllannı " felsefe yüzyıl"ı saym '1 alış
• .
fenin oldukça eneıjik bir yandaşıydı. Diderot, kısa bir süre sonra
ansiklopedi girişimini tek başına ele almış ve ansiklopedi çıkma
dan önce ısınarlama ve satın alma yoluyla ansiklopediyi parasal
yönden güvenceye bağlamıştı. İnsan bilgisinin sınırlarını bilen
ve bunu akla ve deneyime dayandıran akıllı bir matematikçi ve
ölçülü bir filozof olan d'Alembert, ona yardım ediyordu.
1 Temmuz 175l'de ilk cilt yayınlanmıştı: par ıme societe de
gens de /ettres (bir grup edebiyatçı tarafından yayınlanan) Encyc
/ophlie ou Dictionnaire raisonne des sciences, des arts et des nıeti
ers. Ansik/opedi'nin yayınlanması, göz açıp kapayıncaya kadar
büyük bir başanya dönüşmüştü - ruhhan çevrelerin, özellikle de
Cizvitlerin bu "Şeytan İncili"ne sövmelerine ve nüfuz sahibi siya
setçiler ve öncelikle de Madame de Pompadour girişimi destek
lediklerinden sadece geçici bir etki yapan bir kraliyel yasağı çı
kartabilmelerine karşın (ya da tam da bu yüzden) Ansik/opedi,
çeşitli güçlüklere karşın 29 yıl sonra tamamlanmıştı ve 13'ü en
iyi nitelikteki tablo ve resimleri içeren toplam 36 cildi kapsıyor
du. Bundan böyle - yetkili bir yönetirnde - bilginin her alanında
zamana uygun ve aydınlanmacı - mantıksal, gerçi oldukça laik,
fakat bütünüyle de din dışı olmayan bir şekilde bilgi sahibi olu
nabilirdi.
Fransız Aydınlanması'nın önde gelen isimleri, 175 l'de n baş
layarak Ansik/opedi'ye destek veren aydın ve filozoflar toplulu
ğuna dahildi:
Bordeaux par/enıent'ının, bir başka deyişle bölgesel yargıçlar
heyetinin eski başkam Montesquieu, Ansik/opedi'nin ilk cildinin
yayınlanmasından birkaç yıl önce Avrupa hukukunun gelişiminin
felsefi bir çözümlemesi ve sistematikleştirilmesi olan Esprit des
Lois sı nı (Kanunların Ruhu) yayınlamıştı.
'
sonra Leibniz, var olan dünyanın, olası en iyi dünya olduğu sap
tamasında bulunmuştu. Dünya, Tann'run aklında önceden tasar
lanmıştı. Akıl, insana kendi doğası olarak verilmişti. İnsan, dün
yayı çözümleme, bütününde ve parçalarında onu taruma yetisine
sahipti.
Descartes'ı n ve Leibniz'in matematiksel - manbksal olarak
tarunabilir niceliklerin üzerine kurduğu bu düşünmeyle felsefe,
ilahiyatla aynı düzeye gelmişti. Yüzyılın ikinci yarısında Katolik
bir ilahiyatçırun kendini şu şekilde dile getirmesi doğaldı:
bir insanın yaptıklannda ve yapmadıklannda kendi aklından baş
ka yargıcı olmaması ve bundan dolayı kendinden başka hiç kim
seye hesap vermek zorunda olmaması, aklın içinde kurulmuş
tur" 3 1783'de lmmanuel Kant, Was ist Aııfkliinmg? (Aydınlan
ma Nedir?) sorusuna verdiği ünlü yanıtında bir bilanço çıkarmış
tır:
Protestanlık ve Aydınlanma
Kato/ik Aydınlanma
" Elik"i, yani ahlak felsefesini kendi yönlerinden etki altına alan
hukuksal görüşteki değişmeler, ilahiyat görüşlerindeki değişime
uymaktaydı. Bu olayların gidişi, birbirine koşut gerçekleşmekte
ve birbirini karşılıklı olarak etkilemekteydi. İlahiyatçılar hukuk
kuramlanyla ilgilenmekle ve hukukçular da ilahiyatın dünyasın
da yaşamaklaydılar.
Örneğin On Emir gibi İncil'den çıkarılabilen bir hukuk bulu
nuyordu. Bunun dışında Antik Çağ'da düzenlenmiş bir hukuk
vardı. Roma Hukuku'nda şöyle deniyordu: Jmis praecepta sımt
lıaec: lıoneste vivere, a/tenmı non /aedere, sıtıtm cıtiqıte tribıtere.
(Hukukun temelleri şunlardır: Dürüstçe yaşamak, hiç kimseye
zarar vermemek, kendine ait olanlan herkese vermek.) Her eği
timli kişi, Cicero'un insarun ve yurttaşın " ödevler"ini geçerli ol
mak üzere belirlediği De offıciis'le eğitiliyordu. Ortaçağ, Eski
Çağ'ın ve Hristiyanlığın hukuk tasarımiarım birleştirmeyi ve
tüm Hristiyan dünyası için geçerli olan bir sistem geliştirmeyi ba
şarmıştı. Buna jus naturae, yani doğal hukuk adı veriliyordu.
Ancak Reform'la birlikte şimdiye değin her şeyden daha faz
la yetkisi olan hukuk düşüncesi bölünmüştü. Protestan tasarımla
rı, Katolik tasarımların karşısında duruyordu. Bütün taraflar için
savaşta ve barışta geçerli olabilecek kuralları n yokluğu hissedili
yordu. Felemenkli Hugo Grotius, 1625'te be Jııre Belli ac Pa
cis'in (Savaş ve Barış Hukuku) üç kitabında doğal hukuk ve dev
letler hukuku için yeni bir temel yaratmayı denemişti. ilkin hu
kuk yetkelerinin o anki durumunu çözümlemekteydi: İlk olarak
"devlet anlayışı" adı verilen güç ya da çıkar sahibinin hukuku
vardı. İkinci olarak sadece devlet düzeyinde geçerliliği olan örf
ve adetlere dayanan hukuk vardı. Üçüncü olarak her dönemin
birbirine uygun olmayan felsefi öğretici likirieri geliyordu. Dör
düncü olarak Eski Çağ'ın erken Ortaçağ'a geçişle bir yasada
Doğal Hukuk, İnscuı Hakianna Giden Yol 1 73
Söz konusu olan ister Tann ' run yeryüzündeki akla uygun impara
torluğu olsun, ister yurttaş hakianna dayanan monarşi ya da ser
best üretim ve serbest ticaretle ekonomi düzeni olsun, ı8. yüzyıl
da din, siyaset ve ekonomi alanlannda gelişen düşüncelerin hep
si ütopik bir karakter taşıyordu. Doğa bilimleri ve teknik daha
az ütopik bir etki gösteriyordu; çünkü ı7. yüzyılla birlikte birbiri
ni izleyen "keşifler", çağdaşlan taraf ında n çoğu kez anlaşılmasa
da, gerçeklikti. Gerçekte - ütopya - yani kurgu, doğabilimleri
ve tekniğe de yabancı değildi; o olmaksızın ona uygun keşiller
yapılamazdı ve - göreceğimiz gibi - hala bazı ütopyalar, yüzyı
lın araçlanyla çözülemeyen sorunlar kalmıştı.
Doğa bilimleri, matematik ve teknik, halk arasındaki yerini
uzun zaman önce almıştı. Matematik ve fizik Eski Çağ'dan Or
taçağ'a aktanlan ve üniversite kürsülerinde okutulan yedi eski
özgür sanatın arasındaydı; gerçekteyse daha çok kıyıda kalmış
lardı ve uzun bir süredir ilahiyalın hizmetindeydiler. Çeşitli et
kenler, her şeyden önce de gittikçe önem kazanan gemiciliğin
gerekleri ıs. ve ı6. yüzyılda büyümeye neden olmuştu. ilahiyat
ta katı biçimciliğin sistemleri ı 7. yüzyılda birçok bakımdan tutu
cu ve dizginleyici bir etki gösterirken, birçok eğlencesi ve yan
uğraşı olan bu bilim, sessizce ilerlemeye devam ediyordu.
ı8. yüzyılda ilerlemeye devam ediliyordu. Zürichli doktor ve
doğabilimci Johann Jakob Scheuchzer, bu oluşu ı 72l'de dikkate
değer bir şekilde yazıya dökmüştür. Scheuchzer (ı672 - ı 733),
birçok bakımdan bu çağın tipik bir doğabilimcisidir. Bir kere or
ta tabakadan, !onca özelliği taşıyan Zürichli belediye meclisi
üyeleri soyundan olan iyi bir aileden gelmekteydi. Babası da
doktordu. Tıp eğitimini Utrecht'te, yani sadece doğabiliminde
değil, ayru zamanda düşün alarunda da açıklığıyla tamnan Fle
menk Cumhuriyeti'nde tamamlamıştı. Kendi cumhuriyetinde
188 Ütopya ve Refonıı
İ ktidar sahibi hükümda rlardan bir kez daha resmi bir görevi olma
yan sivil kimselere geliyor u m ve Seeher'in v e Drebbelius 'un
pelpe
Illi m obilis ini Guerike'nin ve Boyle'un amliae pneumaticae ya d a
' ,
Scheuchzer burada hemen, yüzyıl için büyük önem taşıyan iki bu
luşu anmaktadır. O zaman bile bir hayli özenli mekaniğiyle, za
manı tam olarak bölme ve böylece ondan gittikçe daha iyi yarar
lanabilme olanağıyla saatler, yüzyılın asıl simgeleri olma duru
muna yükseltile bilir; gerçekte bundan böyle eski dünyanın zama
na bağlı olmayan rahatlığına veda edilmesi gerekiyordu. Özütic
me tenceresi, sonunda 18. yüzyılda tekniği baştan aşağı değişti
recek olan buhar makinesinin icat edilmesi sonucuna götürmüş
tü. Buhar makinesi Lwıar Society nin teknisyen ekibi tarafından
'
Antik Çağ'ın yanı sıra daha yeni tarih ve a nayurt tarihi - Histo
na Patriae - ortaya çıkmıştı. Doğal hukuk, hukuk fakültelerinde
kendi yolunu açıyor ve Aristoteteles etiğinin yerini alıyordu.
Bunun dışında üniversitelerde, her gün �e kadar bazı yerler
de anadille ders verilse de, Latince egemendi. Üniversiteye gi
den yol, on yaşlan dolaylarında başlanan ve derslerin Latince
olarak okutulduğu okullardan geçiyordu. Ders dili olarak ulusal
dilin ve yabancı dillere mesafenin ortaya çıkması, ancak 19. yüz
yılla birlikte gelmişti. Bunun dışında üniversite ve liseler eski ya
pılara sıkı sıkıya bağlı kalmışlardı: Önerilen ders kitapları, ders
biçimi olarak konferans türü, sınav yöntemi olarak bilimsel tar
tışma. En geniş anlamıyla yazın üzerine sohbet, gerçekte genel
likle profesörlerin egemen olduğu sa/on' ların, bilimsel cemiyet
lerin ve okuma topluluklarının işiydi.
Ancak üniversiteler geleneksel üç akademik mesleğe hazırlı
yor, eğitimli ilahiyatçılar, hukukçular ve az bir uygulama ilişki
siyle hekimler yetişiyordu. Fakat uygulama, yüzyıl sonlarına doğ
ru tıp fakültelerinde önemli değişikliklere yol açacaktı. O zama
na kadar Doctor Medicinae, hastalığa teşhis koyan ve onu bilim
sel olarak çözümleyen uzmandı. Doktorluğun a raç- gereç kul
lanmayı gerektiren kısmı, doktorların yamağı olarak hiçbir aka
demik eğitime sahip olmayan cerrahiann işiydi. Tıp bilimindeki
ilerlemeler, ya bizzat üniversitelerde ya da tıbbi - cerrahi toplu
luklarda yeni yönelimlere zorluyordu. Modem doktorun yolu
açılmıştı.
Ancak şimdi toplum ve devletinin, titiz bir eğitim ve öğretim
le başka mesleklere acilen gereksinimi vardı. Her şeyden önce
mühendislerin yetiştirilmesi gerekiyordu; çünkü teknik ilerime
her yerde kendini hissettiriyordu. Doğramacılar, inşaat ustaları,
köprücüler, mimarlar uzun zamandır vardı. Ancak şimdi mate
matiksel - geometrik yollarla bunların sistematik eğitim ve öğre
time başlanmıştı. Öncelikle Fransa mühendislik okuları geliştir
mişti: 1 718'de Eco/e des lngenieıus, 1 747'de Eco/e des Ponts et
Clıaıtsees, 1765'te Eco/e du Genie marin, 1778'de Eco/e des Mi
nes; tümü de Paris'teydi ve güçlü bir şekilde askeri çıkarlar için
1 98 Ütopya ve Refomz
1756'da ahlaksal - ekonomik haftalık dergi Der Wırt ıtnd Die Wır
tin de şu istem okunabilirdi: "Bırakın, birleşmiş güçlerle kardeş-
'
Eğitim - Okul - Halk Aydmlanması 201
dır; şeyler, uzak bir gelecekte zayıf bir etki yaratmaktadır. Ancak
hastalık başladı�ında, o n u gerektiren ilaçlar düşünül mektedir. O
zaman da ürküt ücü hayal gücü n ü büyü ten bazı zorlukları aşmak
için bazen gayret ve istencin, bazen de sabrın eksikli�ini çekerek
gözü müzün önü nde birine verilen zararın önünü kesrnek üzere ço
�u kez bir tutku dürtüsü n e yenilnıedi�i takdirde do�al bir cansızlık
bizi engellemektedir. Kendi güçlerimize güvensizlik de kusurlu b ir
ka)n aktan akabilir; bunun temelinde insanların başarıya ba�lı olan
yargılar karşısında duyulan kölelere özgü bir korku yatabilir; özsay
30
gımız, yanılmış olma tehlikesini sürdürmek istemiyor .
dan sonra 17. yüzyıl içinde Cizvitler, 1750 ve 1776 yılları arasın
da iki sömürgeci devlet arasında bölüşülene ve yeniden köle ya
şantılanna geri dönene değin Kızılderililerin 31 Redııcciones'de
himayenin keyfini çıkardığı Paraguay ve Yukarı Peru arasındaki
İspanyol/Portekiz sınır bölgesinde teokrasilerini kunnuşlardı.
İngiliz Quaker William Penn, Kızılderililerle yaptığı toprak
sözleşmelerini bu topraklarda gerçekleştirmişti. 1680 tarihli izin
belgesinde "vahşi yerlileri, iyi ve adil bir şekilde medeni toplu
ma ve Hristiyan dinine yaklaştırma"yı üzerine alıyordu. Locke
ve Shaftesbury gibi İngiliz aydınlanma.cıları Penn' e danışıyorlar
dı. İngi1t�re'de olduğu gibi hoşgörü sorunu söz konusuydu. " Kut
sal deney" gerçekte uzun süre başanya ulaşamamıştı; bununla
birlikte Kuzey Amerikalı Kızılderililerin yazgısı çok iyi bilin
mektedir.
Sömürgecilik, öncelikle 18. yüzyılda Amerika kıtasına zenci
köleler olarak getirilen Afrikalılan özellikle etkilemişti. Üç yüz
yıl boyunca okyanusun öte tarafı na götürülen insan sayısı yakla
şık 10 milyondu. Köle ticareti doğal bir şeydi; hatta başka yerler
den gelen Afrikalılar, düşman komşulannı seve seve teslim edi
yorlardı. Siyahlar Latin Amerika' da Katalik - Latin kökenli ve
daha az katı bir çevreye - özellikle Brezilya' da - bir dereceye
kadar entegre olurlarken, Protestan - Britanya damga lı Kuzey
Amerika' da kendi kültürel kimliklerini geliştirebilme leri bir
hayli zaman almıştı. Bu, ancak başlamakla olan 19. yüzyılda ha
rekete geçen Hristiyanlaşmayla gerçekleşecekti.
18. yüzyılın ikinci yansında birçok Avrupalı ve beyaz Ameri
kalı, asıl olup bitenin farkına varmıştı: Farklı renkli ve farklı kül
türlerden insaniann korkunç bir şekilde yok edilmesi; sadece kö
leleştirme ve aşağılama değil, aynı zamanda yerlilerin, karşısın
da direnç gösterernedİğİ hastalıklann bulaştınlmasıyla gerçekleş
tirilen bir soykınm. Böylece sömürgecilik karşıtı sesler yüksel
ıneye başlamıştı. Las Casa'nın raporuna dayanarak Voltaire bir
den fazla yerde durumu abartmış olabileceğini, ama geri kala
nın hala birini dehşete düşürmeye yeterli olduğunu söylemekte
dir. Sömürü anlayışı şimdi aydınlanmacı ateş altına ginnişti.
Geniş Dünyaya Dognt Büyük Açılım 213
Kadm bir akademi başkam ve kadın bir felsefe doktoru gerçi is
tisnaydı. Ama bunlar, kadınların eşdeğer bir eğitim üzerinde
hak iddia etmeye başladıklarının göstergesiydi. İster üniversite
öğrenimi yoluyla ister özel ders yoluyla olsun, gerçekte buna sa
dece resmi okul kurumunun dışmda ulaşılabiliyordu. Gerçekten
de özel öğretmenler bundan böyle şatolarda soyluların oğulların
dan çoğunlukla daha işlek zekaya sahip olan kız çocuklarıyla da
234 Bağımsızlık - Eski Ba�kılardan Kurtuluş
Kadınlara şimdi hızlı bir kavrama yetene�i ve canlı bir fantezi veril
miş, ama ayn ı zamanda psikolojik koşuUu, kadın cinsinin sinirsel
yapısının neden olarak ileri s ü rüldü�ü derinlemesine refleks ve
mantık yeten eksizli�i teşhisi ko n m uşt u . Buna göre akıkı refleksler
ve düşünsel Ç<Jbalar, daha güçlü olan erke�in organizmasına sak
lanmıştı. Bu epistemolojik argü man, fizyolojik bir argümanla des
tekleniyord u : Psikolojik m izaa kadına, anne ve eş olarak toplumda
ki yerini göstermektedir. Bu n u n son u cu , kadın yaşamının cinselleş
10
tirilmesidir.
Cinsiyetierin Rolü Üzerine Ta11ışma 235
1. Radikal Aydınlanma
yazdığı Messias ile bütün bir kuşağı göz yaşianna boğan Klop
stock aracılığıyla gerçekleşti. K1 opstock' un duygusallığına Rous
seau da kendi kötümser kültür anlayışını ekledi: 7 " Yaratıcının
elinden çıkan her şey iyidir ama insanın elinde yozlaşır." Rous
seau şunu da ekliyordu: '.' Bütün geçmiş yüzyıllar içinde, insanla
rın bu kadar çok okuduğu ve bu kadar kültürsüz olduğu, bizim
çağımız gibi başka bir çağ daha yoktur." Lichtenberg bu çağ hak
kındaki görüşlerini daha da sert sözcüklerle ifade etmekteydi:
" Fazla okumak içimizde bir tür öğrenilmiş barbarlık doğurdu.'' 8
İnsanlar çökmekte olan bir çağda yaşadıklannı hissetmeye başla
mışlardı.
1 770' lerde Alman gençliği isyanım Stumı und Drang ( Çoş
kunluk) hareketiyle gösterdi. Bu harekette her şey çılgın, kon
trolsüz, egzantrik ve pariaktı - Aydınlanma'nın daha önceki
temsilcilerinin yaptığı gibi sıkıcı, ortalama, dengeli ve saygıde
ğer değildi. Gençler hem sözcük anlamıyla hem de mecazi ola
rak sarhoşluk içindeydi. Geceler boyunca eğleni yor, eski halk
türkülerinde sözü edilen bozulmamış köylü kızlannın çekiciliği
ne övgüler düzüyordu. Tiyatro sahnelerinde, Aydınlanma ' nın ilk
zamanlannın duygusal ahlak öğütlerinin yerini Ortaçağ şövalye
ve haydutlan aldı. Uluslar, Ortaçağ'ı yeniden keşfettiler. Alman
ya'nın abartılmış akılcılığa gösterdiği bu tepki daha sonra bütün
Avrupa'ya yayılacaktı. 1 8 10'da Almanya üstüne yayınlanan kita
bında Madame de Sta 1 şaşkınlık içinde şöyle yazıyordu:
hatta geç Ortaçağ'a bir dönüş yok muydu? Artık aşılmak istenen
geçmiş günlerin düşman görüntüleri yeniden canlandırılmıyor
muydu? Eşit bir doğa kanunu ve hangi ulustan olursa olsun her
insan için geçerli etik felsefesiyle Aydınlanma yeni ve ortak bir
tell).el yaratma amacından yola çıkmamış mıydı? Tek bir bütün
olarak insanlık; farklı ideolojileriyle her devletin karşısına çıka
rılan güç bu değil miydi?
Vatan sevgisi Aydınlanma' nı n yurttaşlık bilinciyle kaynaştırı
labilse kozmopolitizm düşüncesi kurtarılabilirdi. Yapılması gere
ken, Montesquieu ve diğerlerinin izi ni sürüp insanları evrene yö
neltmekti. İnsamn ilk ilgi alanı bu durumda ailesi, köyü, kentiy
le içinde yaşadığı yurt olurdu. E n küçük bölgedeki bu yurttaşlık
bilincinin sınırlannı ulus belirler, ulus da böylece dar kapsamlı
varlıkların aşılmasını kolaylaştıran pek çok enerj i kaynağını ha
rekete geçirirdi. Ne var ki ulusa da tüm insanlığın yalnızca bir
parçası gözüyle bakmak gerekirdi. Bir ulus ancak kendine hüma
nizmanın yol göstermesine izin verdiğinde güvenilirlik kazanır
dı. Aydınlanmacı yurtseverin amaçları işte bunlar olmalıydı.
Geç Aydınlanma'dan bu konuda iki görüş:
Ya da:
çok yakın olan Lavater bile yeni pietist Alman Hristiyan Cemi
yeti hareketiyle karşılaştığında şöyle demekten kendini alama
mıştır:
Niyetleri kötü de�il, ancak ışık eksik, ayrıca. da özgür, araşıırıcı bil-
9
gilenme r u h u .
Kişisel olarak bana yararlı ancak aileme zararlı olacak bir şeyle ta
nışırsam, hemen bunu gözü m ü n önünden çekip atarım. Aileme ya
rarlı vatanıma ise zararlı olabil ecek bir şeyle karşılaşt�ımda o n u
u n u l m aya çalışırım. Ülkeme yararlı a m a Avru pa'ya zararlı olabile
cek ya da Avrupa'ya yararlı o lm akla birlikte insan b�a zarar vere
cek b ir ş rd'le karşılaştı�ımda ise b u n a kesinlikle bir cinayet gözüyle
1
bakarım.
Notlar
Tarihsel Dönem
De�işen Toplum
Avrupa ve Devletleri
Aydınlanma'nın Taşıyıcıları
Ut opya ve Reform
2. a.g.e.. s. 245.
3. Solothum'daki ( İsviçre) kilise başkanı F. Ph. Gugger'e göre alıntılayan Im
Hof /Capitani, Hlveıische Gsellschafi, /, içinde, s. 145.
"
4. !. Kanı, Was isı Aujkliirung? Berlinische Monaıszeitschrifi. Aralık. 1783.
5. M. Vorhees, The History ofPhi Beta Kappa, Washingıon. 1946.
6. S. Werenreıs. Opuscula theologica, philosophica et philologica. Basel
1782/2 - Il, s. 376.
7. Lindt. Pietismus, s. 152, 146, 158.
8. G. E. Lessing, Erziehımg des Menschengeschlechts, s. 81 - 91. Lessing Werke.
Rille (der.), Cilt 8, s. 611.
9. J. Barbeyıac (der.). De Juri Belli ac Paris de Grotius, Amstcrdam 1 729. Prefa-
ce. s. XXXIV.
10. Pilati, Vo}'ages, ı, s. 302, II, s. 37.
11. Badinter, Condorceı. s. 19.
12. Voltaire, Traite de la Tolerance, Lozan 1959, s. 152/153.
13. Fenelon, Telenıaque. 10. Kitap, s. 165.
14. F. Venıuri, Settecento riformatare da Murati a Beccaria. Torino 1969. s. 709.
15. Hazaro, Crise. II, s. 66/67.
16. J. Locke, Two trearises on government, 95. madde, 89. madde.
17. Pilati. Vo}'ages, ı, s. 77, 82, 83.
18. Voltaire, Louis Xl": . s. 610/611.
19. P. Hen;che, Die französche Physiokraten Vorliiufer der Griinen ader
Bahnbrecher desAgrobusiness?, Zeitschrififtir Agrargeschichte und Agrosozi
ologie, 38 (1990), s. 147/148.
20. Im Hor, Geselliges Jahrundert. s. 94.
21. a.g.e . . s. 96 - 102.
22. Montesquieu, Caractere, s. 7.
23. J. W. Goethe, Maximen und Rejlextionen.
24. Im Hor, Geselliges Jahrımdert, s. 102.
25. A. Staehelin, Geschichte der Universitiit Basel /632- 1818, Basel 1957, s. 437.
26. H. Böhning, Vielfalt der literari�chen Formen, A lltag und "Volk" in der Pub
lizitiit von Gebrauchsliteratllr der deutschen A ujkliirımg, Weimarer Beitriige
Il, 1990, s. 1758/1759, 1759/1760, 1763.
27. Bödeker, Religiositiit, s. 1 14.
28. Kopitzsch, Hamburg, s. 98.
29. Biıterli, Welt, s. 132.
30. A bhandlımgen und Beobachtımgen der ökononıischen Gesellschafi zu Ban,
3. yıl, Bem 1762, Ö nsöz. s. XXVII/XXVIII.
31. Kopitzsch, Hamburg, s. 193.
32. a.g.e. , s. 72.
33. Im Hor, Geselliges Jahrımdert, s. 159.
1. Geniş Diinya}'a Biiiik Açılım bölümü için bkz. Bitter li. Welt, s. 130, 190, 167,
193. 177.
2. Hazard, Crise, s. 17/18.
Notlar 2 73