You are on page 1of 9

PEYAMİ SAFA DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU

1.KİTABIN KONUSU:

Çocukluğundan beri bacağından rahatsız olan ve kimseyi dinlemeyen birisinin, hayaller peşinde
koşarken başından geçen olaylar.

2.KİTABIN ÖZETİ:

Yazarın küçüklüğünden beri çektiği hastalık onu hastahanelerden tiksindirmiştir. Fakat durumu
ciddiyetini korumaktadır. Annesi ile kenar mahallelerin birinde virane ahşap bir evde
yaşamaktadır. Bir gün ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastahaneden döndüğünde evde
annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada
annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktaruna gidip ona
gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu merak
ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl
olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir
yazardan getirmesini istediği kitapları alır. Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e
görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla
konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le
birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve aralarında dört yaş olmasına
rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden emin olmaz. Bahçede
konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet oralı
olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği
üzerine uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.

Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına
rağmen baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz
uyumadan Nüzhet yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete
başlarlar. Ertesi gün yazar erkenden doktora gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister. Fakat
yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet
şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider. Sabah olunca yazar Kadıköy’e gider ve paşanın istediği
kitapları alır ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktora gider
fakat operatörün dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan
baston kullanması ve iyi yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar
içeriye girdiğinde kendisinden gizli birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye
oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında
çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile
doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in
odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside uyurlar.

Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam
doktor Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor
hakkında görüşlerini sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi
de içinden yazara karşı kin tutar.
Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini
duyar ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesinin de o gün paşalara geleceğini
duyması kararını değiştirmesine neden olur. Hızla geçen günlerden sonra nihayet evine dönen
yazarın ağrıları gün geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durumun
ciddiyetini hatırlatır ve yerinden bile kıpırdamamasını ister. Evi birden kalabalıklaşan yazarın
yakınları onu teselli etmeye çalışır. Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi
gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör
kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç aylık bir sürede bacağını kurtarmak için
hastahanede kalması gerektiğini söyler. Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu
Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya
dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen günlerin sonunda ameliyat günü gelir.
Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğun ancak yer basamayacağını
söyler.

Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la
nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı
onu hastahaneden taburcu ettirirler.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:

Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve hayallere peşinden koşmamalıyız. Aksi takdirde kaybeden
yine biz oluruz.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Yazar: Tek bacağından acı çeken ve ümitleri peşinde rüyalar aleminde koşan birisi.

Nüzhet: Yerinde duramıyan yaşam dolu son derece hareketli birisi.

Paşa: Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı birisi.

Yengesi: İçten pazarlıklı kızının iyiliğini düşünen bir anne.

Nurefşan: Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi.

Doktor Ragıp: Bakımlı ve kültürlü bir doktor.

Doktor Mithat: Yazarın doktoru.

Operatör: İnsanliğa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Kısa ve anlaşılması güç bi kitap.Yazar kitaptaki şahısları psikolojik yönden ele


almıştır.Sürükleyici bir kitaptır.
6.KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:

Peyami Safa İstanbul’ da 1899 yılında doğdu. Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik
hastalığının başlaması, on üç yaşında iken de hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden
düzenli okul öğrenimi göremedi, kendi kendini yetiştirdi. “ Biri Yerli ve Kopanlıklar Kralı” adlı
(1913) ve “ Üç Kardeş” adlı (1918) birer hikayelik iki küçük kitap çıkarıyor, Fagfur (1918) vb.
gibi sanat dergilerinde hikaye çevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu.Savaş sonunda, kardeşinin
isteğiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı. Çıkardıkları “ Yirminci Asır” adlı bir
akşam gazetesinde “ Asrın Hikayeleri” genel başlığı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı.
İlk otuz kırk tanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman çok beğenildi; yazar devrin ileri
gelen bazı sanatçıları ( Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yahya Kemal Beyatlı, Ömer Seyfettin vb.)
tarafından teşvik edildi.O tarihten sonra yalnız gazetelerde çalıştı. Fıkra, makale ve roman yazarı
olarak geniş bir üne ulaştı. Bu arada “ Kültür Haftası (1936) ve Türk Düşüncesi (1953-1960)” adlı
iki de dergi çıkardı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında kendini Faşizm akımına kaptırdı; savaş
sonrasında calıştığı parti gazetelerine göre ikide bir ağız değiştirerek siyasal bir dengesizlik içinde
bocaladığı, genellikle gerici bir takım görüşlerin savunuculuğunu yaptı. Atatürkün sağlığında “
Türk İnkılabına Bakışlar(1938)” adlı bir kitap yazmışken Atatürkün ölümünden sonra devrin
düşmanı bir yol tutu. 1961’ de İstanbul’ da öldü.

ESERLERİ:

Yalnızız, Fatih Harbiye, Şimşek, Bir Tereddütün Romanı, Sözde Kızlar, Mahşer.

PEYAMİ SAFA DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU

ROMAN HAKKINDA

Roman bir anlamda Peyami Safa’nın kendi hayatını anlattığı otobiyografik bir romandır.
Peyami Safa'nın bu romanı Türk klasiklerinin ilk psikolojik eserleri arasında yer alır. Peyami
Safa bu romanında, insan ruhuyla bedeni arasındaki ilişkiyi anlatır. Romanın ilk baskııs 1937
yılında yapılmıştır.

Meçhul bir kemik hastalığıyla hastanelerde yıllarda mücadele eden on beş yaşındaki küçük
bir çocuğun acı dolu, sıkıntılı, bunalımlı tedavi süreci; tedirginlik, eziklik, yalnızlık duygusu;
doktorların olumsuz konuşmalarına rağmen hayata tutunma mücadelesi romanın konusudur.
Genç hasta akrabası olan bir Paşa Kızına âşık olmuş, olumsuz joşullara rağmen bu aşkından
dolayı ümitlere kapılmıştır. Fakat hem bacağını hem de aşkını kaybetmek tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Roman sevilmenin ve aşık olmanın gücü ile iyileşme sürecinin hızlandığı
konusuna da yer vermiştir. Böylelikle ruhun beden üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkileri
de romanda ele alınmış olur.
Peyami Safa, “Sultan Abdülhamit döneminde Sivas'a sürgün olarak gönderilen babasını, iki
yaşında kaybetti. Annesi Server Bedia Hanım, kocasının ölümünden sonra İstanbul'a taşındı.
Büyük maddi sıkıntılar içinde yaşamaya çalıştılar. Tüm bu sıkıntılara, Peyami Safa'nın 9
yaşındayken yakalandığıve bütün ömrünce etkilerini gördüğü kemik hastalığı da eklendi.
Doktorlar tarafından kolunun kesilmesine karar verilmesine rağmen, Safa buna izin vermedi.
17 yaşına kadar hastane koridorlarında zor bir hayat geçirdi. Çocukluk yıllarına ait
izlenimlerini daha sonra "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" adlı eserinde romanlaştırdı”

Roman Çocuk- Nüzhet ve Doktor Rağıp arasında cereryan eden üçlü aşk konusu üzerinde
şekillenir. Romandaki çatışmalar bu üçlü aşk üzerinde başlayıp ve bitecektir. Hasta Çocuk –
Nüzhet ilişkisinin olumsuz sonuçlanmasını gerektirecek pek çok etken vardır. Hasta Çocuk
on beş, Nüzhet ise on dokuz yaşındadır. Hasta Çocuk, dört yaş küçük olmasına rağmen
Nüzhet’ten daha olgun bir kişiliğe sahiptir. Nüzhet havaî, şımarık, sorumsuz, basit bir kızdır.
Üstelik Nüzhet’in annesi ilişkiye karşıdır. Kızını bir doktora evlendirmek istemektedir. Paşa
da kızının sadetinin peşindedir. Üstelik Hasta çocuk fakir, yaşça küçük ve, sakat kalma
durumundadır. Rakibi ise sağlıklı ve zengin bir doktordur. Roman bu çelişkiler üzerine
kurulan çatışmaları yansıtır. “İlk önce Cumhuriyet Gazetesinde tefrika halinde yayımlanan
roman, hem otobiyografik roman türünün başarılı bir örneğidir. Bu roman Peyami Safa'nın
en fazla basılan ve beğenilen eseridir. Eser, ilk baskısından son baskısına kadar her zaman
ilgiyle karşılanmış ve sevilerek okunmuştur ”

KİTABIN KONUSU:

On beş yaşındaki bu çocuk, yedi yaşından beri bacağındaki kemik hastalığından hastane
hastane dolaşmaktadır. En sonunda ayağının kesilmesi gerektiğini öğrenir. İyileşmesi için
heyecansız, sakin, huzurlu bir yaşam gerekmektedir. Fakat kendisinden dört yaş büyük ve
kendilerinden çok zengin bir Paşa kızına aşık olmuştur. Paşa Kızı Nüzhet de bu aşkına cevap
verecek gibi davranmaktadır. Bacağından rahatsız olan ve kendisinden dört yaş büyük bir
Paşa kızına âşık olan bir gencin hem aşkına hem de bacağının kesilmesinden kurtulmak için
gösterdiği mücadele ve çatışmalar romanın çerçevesini oluşturur. Genc hasta, bir yandan
kesilmek üzere olan bacağından bir yandan da kaybetmek üzere olduğu sevgilisinden dolayı
hem fiziki hem de ruhsal çok büyük acılarla tedavi olmaktadır.

ROMANIN ŞAHIS KADROSU


Hasta Çocuk: ( Anlatıcı) Romanın kahramanı ve ben merkezli anlatıcısıdır. Kesilme tehlikesi
olan bacağından acı çeken, kendinden yaşça büyük ve oldukça zengin bir paşa kızına âşık
olarak onunla evlenmeyi hayal eden ve ümitleri peşinde rüyalar âleminde yaşayan,
bacağının ağrıları ile fiziki, olmayacak rüyalar ve aşklara kapılmasından dolayı da ruhsal
manada acılar yaşayan birisi. Kuruntulu karamsar, hastalığın ve acıların çok erken
olgunlaştırdığı birisidir. Hasta sakat ve olmayacak düşlerin peşinde koşan yozlaşmış bir
karakterdir.

Nüzhet: Yerinde duramayan yaşam dolu, hareketli bir genç kız. Paşanın kumral saçlı ela
gözlü tek evladıdır. Babası ve annesi tarafından şımartılmış birazcık da hoppa görüntülü bir
genç kızdır. Hasta çocuk ile bile gönül eğlendirmekten ve ona ümit vermekten çekinmeyen
uçarı bir Paşa Kızı

Paşa: Disiplinli, yardım sever ve dediğim dedik, inatçı bir adam. Okumayı seven babacan
yapılı bir tip. Yengesi: İçten pazarlıklı kızı Nüzhet’in iyiliğini düşünen bir anne. Nurefşan:
Köşkün hizmetçisi ve yazarın mutluluğu için elinden geleni yapan birisi.

Doktor Ragıp: Bakımlı ve kültürlü bir doktor. Kendine güven duyan bakımlı bir tip. Doktor
Mithat: Yazarın doktoru. Operatör: İnsanlığa faydalı olmaya çalışan bilinçli bir tıp adamı.

MEKÂN

Anlatıcı hasta Çocuk ile annesinin yaşadığı gecekondu evi, Erenköy’deki köşk ve hastane
odaları romanın temel mekânlarıdır.

ZAMAN

Olaylar birinci dünya savaşının başladığı yıllarda İstanbul’da geçmektedir.

KİTABIN ANA FİKRİ:


Bize verilen öğütleri ciddiye almalı ve olmayacak ve ulaşılamayacak hayaller peşinden
koşmamalıyız. Ulaşmak istediği hedeflerde gerçekçi olmayanlar, hüsrana uğramaya
mahkûmdur. Davul dengi dengine çalar hesabı dengimiz olmayan hedefler ve aşkların
peşinden koşarsak kaybeden biz oluruz.

ROMANIN ÖZETİ:

İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde annesiyle beraber oturan babasını kaybettiği için
yetim kalmış olan on beş yaşındaki bir çocuk, küçüklüğünden beri, bacağındaki kemik
hastalığından hastane hastane dolaşmaktadır. Onca tedaviye rağmen bacağının durumu hala
ciddiyetini korumaktadır.

Hasta Çocuk, sol dizindeki meçhul bir hastalıktan dolayı yedi yıldır tedavi görmektedir.
Birkaç kez ameliyat olmasına, türlü ilaçlar kullanmasına rağmen dizindeki iltihap bir türlü
geçmemiştir. O gün yine doktora gitmiş, Doktorlar, sargıyı açmış, iltihabın şiddetli olduğunu
görüp, pansuman ettikten sonra, dizini yeniden sargıya almışlardır. Annesi ile birlikte kenar
mahallelerin birinde virane ahşap bir evde yaşayan bu çocuğun ruh hali git gide bozulmaya
başlamıştır. Doktorlar bacağının kesilmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştır.

O gün yeniden ameliyat olması gerektiğini öğrenip hastaneden çıktığında hemen eve
gitmez, biraz moral bulmak, hastalığıyla ilgili her şeyi unutmak için bir süre şehirde, kırlarda
dolaşır. Eve geldiğinde evde annesini bulamaz ama odanın halinden annesinin şiddetli bir
baş ağrısı geçirdiğini anlar. O sırada annesi gelir. Yazar ise annesini üzmemek için ona
gerçekleri anlatmaz. Annesini üzmemek için doktorların aksine olumlu şeyler söylese de
annesi her şeyin farkındadır. Annesine Erenköy’e ve uzaktan bir akrabaları olan Paşa’nın
evine gitmek istediğini söyler. Annesi izin vermiş paşanın da onu merak ettiğini söylemiştir.

Ertesi gün önce paşanın yanına gider. Paşa sağlık durumunun nasıl olduğunu sorunca
kaçamak cevaplarla olayı geçiştirir. Paşa’nın on dokuz yaşında Nüzhet adında bir kızı vardır.
Hasta Çocuğun kalbinde Nüzhet’e karşı güzel duygular uyanmaktadır. Buraya daha önceleri
de gelip gitmiş bu evde kalmış boş vakitlerinde paşanın romanlarını okumuştur. Hasta Çocuk
ile Paşa sohbet ederken içeriye kızı Nüzhet girer. Paşa, Nüzhet’ten okuyabilmesi için kitap
ister. Nüzhet çıkınca, Paşa, hasta çocuğa bir de Doktor Ragıp’a görünmesini tavsiye eder.
Paşanın uzaktan akrabası olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşup, ona kitap
okumaktadır.

O akşam yine bir roman okumaktadır fakat paşa uyuyunca Hasta Çocuk ile Nüzhet bahçeye
çıkar ve havuz başında sohbet ederler. Delikanlı on beş yaşında, Nüzhet on dokuz
yaşındadır. Delikanlı aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir.Nüzhet’e
duyduğu aşk, Hasta Çocuğa hastalığını, mutsuzluğunu, yalnızlığını, ezikliğini unutturmuştur.
Bu sohbet esnasında Nüzhet, kendisini Ragıp adında bir doktorun istediğini söyler. Bu haber
Hasta Çocuğu çok sarsar, ancak Nüzhet’in “Ragıp Bey beni istedi diye, ben de hemen
evlenmiyorum ya… Hem ben daha on dokuz yaşında ......

Kitabın Özeti:

Romanın kahramanı on beşine basmıştır. Yedi yaşından beri dizindeki yaradan acı çekmektedir.
Muayene için 9’ncu Hariciye Koğuşu’na gider, kemik veremine tutulduğunu, ayağının kesilmesi
gerektiğini öğrenir. Ancak sakin yaşarsa, iyi beslenirse ağır ağır iyileşecektir. Oysa, bir annesi
vardır, o çok yoksuldur. Akrabaları olan Paşa’dan yardım isterler. Paşa hastayı Erenköy’deki evine
alır. Delikanlı burada Paşa’nın on dokuz yaşındaki güzel kızı Nüzhet’e aşık olur. Kız da kendisini
sever. Fakat kız zengin bir doktorla evlendirilecektir. Delikanlı buna çok üzülür. Bunalım geçirir.
Bu yüzden ayağı daha da kötüleşir. Evden kaçarak hastaneye yatar. Doktorlar büyük çaba
göstererek onu sakatlıktan kurtarırlar. Ayağı kesilmeden ameliyatla iyileşen delikanlı hastaneden
çıkar. Ama sevdiği kızın bir gün sonra sözü geçen doktorla evlendiğini duyar.

Kitap Hakkında Yorumlar ve Yargı

«Bu romanın en karakteristik hususiyeti bizde o ana kadar hiç temas edilmiyen bakir bir mevzuu
ele almış olmasıdır. Fizioloji ile psikolojinin el ele verdiği hastalık ve maraz tahlili romanları ki
frenk edebiyatında böyle romanların kıymetlilerini tıp fakültelerinde bile talebenin istifadesi için
okutuyorlar. Romanın ikinci hususiyeti roman kahramanının isimsiz oluşudur. Bütün
edebiyatımızda kahramanın adı olmayan ilk roman budur sanırım. Niye böyle? Çünkü romanın
kahramanı müellifin kendisidir; kendi adını zikretse romana uymayacak, başka bir ad taksa
hakikatten ayrılmış olacak, öyleyse en iyisi kahramanı adsız bırakmaktır.» (İsmail Habip).

«9 uncu Hariciye Koğuşu’nun bir tek kahramanı var: 9 uncu Hariciye Koğuşu. Bu kitap, bütün bir
fakir çocuklar hastahanesinin romanıdır. Burjuvanın çocuğu 9 uncu Hariciye Koğuşu’nda yatmadı,
o ve onun anası, babası o beyaz duvarların kabusunu duyamaz. 9 uncu Hariciye Koğuşu’nda halkın
çocuğu yatıyor, benim oğlum yatacak, onu ancak biz anlarız. Peyami’nin bu kitabı tam mükemmel
ve ciddi manasile yenidir. Bu kitabın ruh tahlilleri bile dehşetli ve derin hakikat vesikalarının
senfonisidir. Peyami’nin romanı realisttir, fakat eski manada fotoğraf realizmi değil; şeniyetlerin
abidesini yapan ve bunu yapmak için bir sıra tahlil ve terkiplerden mürekkep bir kompozisyon
vücuda getiren diyalektik bir realizim.» (Nazım Hikmet).

«9 uncu Hariciye Koğuşu, bir ruh çözümlemesi romanıdır. Yazar, gözlemlerini bilinenden
bilinmiyene, bilinçten bilinçaltına doğru uzatarak, insan ruhunun en karanlık köşe bucaklarını
bilinç üstüne çıkarmaya çalışmış, bunda da gerçekten üstün bir başarıya ulaşmıştır. Roman
kahramanının çektiği hastalık, yazarın, çocukluğunda geçirmiş olduğu hastalığa benzemektedir.
Bu bakımdan, 9 uncu Hariciye Koğuşu, otobiyografik bir nitelik göstermektedir.» (Cevdet
Kudret).
Kitabın olayları birinci dünya savaşının başladığı yıllarda İstanbul’da geçmektedir. Kahramanın babasını
kaybettiği için yetim kalmış olan on beş yaşındaki bir çocuk. Hasta çocuk ile annesinin yaşadığı
gecekondu evi, Erenköy’deki köşk ve hastane odaları romanın temel mekânlarıdır.

On beş yaşındaki bu çocuk, yedi yaşından beri bacağındaki kemik hastalığından hastane hastane
dolaşmaktadır. Tedaviye rağmen bacağının durumu hala ciddiyetini korumaktadır. En sonunda ayağının
kesilmesi gerektiğini öğrenir. Yazar ise annesini üzmemek için ona gerçekleri anlatmaz. Kendi doktaruna
gidip ona gözükmesi gerektiğini söyler. Annesi yazarın Erenköye gideceğini öğrenince paşanında onu
merak ettiğini söyler. Ertesi gün yazar önce paşaya gider. Paşa ilk olarak sağlık durumunun nasıl
olduğunu sorar yazar da kaçamak cevaplar vererek olayı geçiştirir. Daha sonra odaya Nüzhet gelir
yazardan getirmesini istediği kitapları alır.

Kızı gidince paşa yazara bir de doktor Ragıp Bey’ e görünmesini tavsiye eder. Paşanın uzaktan akrabası
olan yazar küçük yaşlardan beri onunla konuşur, ona kitap okur. O akşam yine bir roman okumaktadır
fakat paşa uyuyunca Nüzhet’ le birlikte beahçeye gider ve muhabbet ederler. Yazar on beş yaşında ve
aralarında dört yaş olmasına rağmen Nüzhet’ i sevmektedir. Ancak onun da aynı duyguları hissetiğinden
emin olmaz. Bahçede konuşurken doktor Ragıp’ ın Nüzhet’ i istediğini duyunca önce üzülür ama Nüzhet
oralı olmayınca, duyduğu şüpheye rağmen keyfi yerine gelir. Daha sonra Nüzhet annesinin isteği üzerine
uyumaya gider ve yazar da kendine olan tüm güvenini kaybeder.

Hastalığı onu normal yaşından çok daha olgun davranmaya sevk etmiştir. Doktorun ikazlarına rağmen
baston kullanmayan yazar o gece yatakta yorgun ve acı içinde kıvranmaktadır. Henüz uyumadan Nüzhet
yazarın evine uğrar ve uyuyamadığını bahane ederek tekrar koyu bir muhabbete başlarlar. Ertesi gün
yazar erkenden doktora gideceğinden Nüzhet onun uyumasını ister.

Fakat yazar ona karşı olan zaafiyetini daha fazla saklayamaz, onu kendisine çekip bir kere öper ve Nüzhet
şaşkınlık içerisinde koşarak eve gider. Sabah olunca yazar Kadıköy’e gider ve paşanın istediği kitapları alır
ve sonra da annesine bir ay içerisinde gelemeyeceğini yazar. Oradan da doktora gider fakat operatörün
dersi olduğundan görüşemezler. Operatörle akşama görüşebilen yazar ondan baston kullanması ve iyi
yemesi ve dinlenmesi konusunda uyarı alır. İşi bitip köşke dönen yazar içeriye girdiğinde kendisinden gizli
birşey konuşulduğunu anlar ve üzüntü içerisinde bahçeye oturmaya çıkar. Daha sonra Nüzhet gelir ve
yazar içeri girdiğinde annesinin dolabın arkasında çıplak olduğunu söyleyerek onu rahatlatır. Fakat akşam
Nurefşan ona gerçekleri yani Nüzhet ile doktor Ragıp’ın durumlarını konuştuklarını söyler. Yazar hayal
kırıklığına uğrar ve Nüzhet’ in odasına konuşmaya girer. Nüzhet yine yazarı ikna eder. Daha sonra ikiside
uyurlar.

Ertesi günü Nüzhet’ le bahçede geçiren yazar Nüzhet’ le cinsel yakınlaşmalara girer. O akşam doktor
Ragıp yemeğe gelir ve yazar hiç oralı olmaz. Konukları gidince Paşa yazara doktor hakkında görüşlerini
sorar o da Ragıp’ ı Nüzhet’ e yakıştıramadığını söyler bunu duyan yengesi de içinden yazara karşı kin
tutar. Bir gün yazar yengesinin Nüzhet’i mikroplara karşı uyardığını ve eşyalarımızı ayırdım dediğini duyar
ve bunun üzerine evi terketme kararı alır. Ancak annesinin de o gün paşalara geleceğini duyması kararını
değiştirmesine neden olur. Hızla geçen günlerden sonra nihayet evine dönen yazarın ağrıları gün
geçtikçe arttığından annesi onu fakülteye götürür. Operatör ona durumun ciddiyetini hatırlatır ve
yerinden bile kıpırdamamasını ister. Evi birden kalabalıklaşan yazarın yakınları onu teselli etmeye çalışır.
Tekrar fakülteye gittiğinde operatör bacağın kesilmesi gerektiğini söyler fakat buna razı olmayan yazar
birden bayılıverir. Bundan etkilenen operatör kasaplardan farkı olmaları gerektiğini söyleyip yazara, üç
aylık bir sürede bacağını kurtarmak için hastahanede kalması gerektiğini söyler.

Yazar bunu kabul etmek zorunda kalır ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşuna yatırılır. Burası ona hapishane
gibi gelir ve ilk gecesi olaylı biter. Bu korkuya dayanamaz ve bütün gücüyle bağırıp çağırır. Zor geçen
günlerin sonunda ameliyat günü gelir. Ameliyatı bitince yedinci pansumanda doktor bacağın kurtulduğun
ancak yer basamayacağını söyler.

Daha sonra da Nüzhet’ ten gelen karttan Paşanın hastalandığını Nüzhet’ in de doktor Ragıp’ la
nikahlanacağını öğrenir. Acılar içinde geçen günlerin sonunda annesi doktor Mithat ve arkadaşı onu
hastahaneden taburcu ettirirler.

You might also like