You are on page 1of 77

TİYATRO

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

NESLİHAN AKSOY
DUYGU ŞEREMET
TİYATRO

ORTAÖĞRETİM
10.SINIF

YAZARLAR

NESLİHAN AKSOY

DUYGU ŞEREMET

1
TİYATRO

3
TİYATRO

ÖNSÖZ
Sevgili öğrenciler…

Bu kitapta göstermeye bağlı edebi türler kategorisinde bulunan


tiyatronun tanımını, türlerini, terimlerini; tarihsel gelişimini, Türk
ve dünya edebiyatına yansımasını örnekli metinlerle
bulacaksınız. Bu doğrultuda tiyatroyu genel bir çerçevede
etkinliklerle anlamlandırabilmeniz, kavrayabilmeniz adına bu
kitap size yol gösterici bir rehber ve kaynak olacaktır.

Bu kitabı tasarlamamıza destek olan Ankara Üniversitesi Eğitim


Bilimleri Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitim
Bölümü öğretim üyesi Sayın Dr. Necmettin Teker’e
teşekkürlerimizi bir borç biliriz.

5
İÇİNDEKİLER
➢ KAZANIMLAR…….…….…………………………………………………7

➢ ÖN YETERLİLİK TESTİ………………………………………………...8-13

➢ METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI……………………………….……….14

➢ TİYATRO NEDİR?............................................................................ 15

➢ TARİHSEL GELİŞİMİ…………………………………………………16-17

➢ TÜRK EDEBİYATINDA TİYATRO………………………………….….18-19


➢ TİYATRONUN YAPI UNSURLARI…………………………………………20

➢ TİYATRO TÜRLERİ……..……………………………………………21-23

➢ TİYATRO TERİMLERİ…………………...……………………………24-25

➢ CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU………………………………26

➢ ORHAN ASENA…….…………………………….27
➢ HÜRREM SULTAN…………………………….28-39
➢ NECATİ CUMALI………………………...………. 40
➢ YARALI GEYİK………………...……………...41-48

➢ GÜNGÖR DİLMEN………………..……………….49
➢ MİDAS’IN ALTINLARI………………………….50-61
➢ HASTALIK HASTASI………………………….62-65

➢ YAZMA ETKİNLİĞİ…………...………………………………………….66

➢ SÖZLÜ İLETİŞİM ETKİNLİĞİ……………………………………………...67

➢ ÜNİTE SONU DEĞERLENDİRME SORULARI………..………………...68-77


TİYATRO

TİYATRO
Anahtar Kavramlar

Dekor, dram, komedi, trajedi, sahne, kostüm, jest, suflör, replik

KAZANIMLAR
• Öğrenci metinlerin sınıflandırılmasında tiyatronun hangi grup içerisinde
sınıflandırıldığı hakkında genel bilgiye sahip olur ve bunu sözlü ve yazılı bir
şekilde ifade edebilir.
• Tiyatronun tanımını açıklayabilir
• Tiyatronun Dünya ve Türk edebiyatındaki tarihsel gelişimi hakkında bilgi
edinir ve ikisi arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları açıklayabilir.
• Tiyatronun yapı unsurlarını, türlerini ve terimlerini açıklayarak örnek
cümleler içerisinde kullanabilir.
• Cumhuriyet Dönemi Türk tiyatrosu hakkında bilgi edinir ve bu dönemin öne
çıkan bazı tiyatro yazarlarının edebi kişiliğini ve eserlerini açıklayabilir.
• Cumhuriyet Döneminde verilen tiyatro eserleri ile Dünya edebiyatındaki
tiyatro eserleri arasındaki benzerlik yahut farklılıkları tespit edip
örneklerle tanımlayabilir.
• Yazma bölümünde yazma teknikleri hakkında bilgiye sahip olur ve kısa bir
tiyatro metni yazabilir.
• Radyo tiyatrosu hakkında genel bir bilgiye sahip olur ve bu tiyatronun
ilkelerini göz önünde bulundurarak kısa bir radyo tiyatrosu yazabilir.

7
ÖN YETERLİLİK TESTİ
I. Dramatik örgü tiyatro eseri içindeki olay örgüsüdür.
II. Tiyatronun kökeni eski Yunan'daki dini törenlere dayanır.
III. Tiyatro metinlerindeki temel ifade biçimi anlatma biçimi anlatmadır.
IV. Modern anlamda tiyatro Türk edebiyatında 19.yüzyılda görülür.
V. Oyundaki kişiler iletinin okura ulaşmasını sağlayan temel unsurdur.
1.Bu parçada tiyatro ile ilgili verilen bilgilerden hangisinde yanlış bir bilgi
verilmiştir?
A) V B) IV. C) III. D) II. E) I.

ZİBA DUDU: Haydi oğlum gelin hanımın duvağını aç da yüzünü gör. Biraz gönlün
açılır.
MÜŞTAK BEY: Şeytan görsün yüzünü!
ZİBA DUDU: Aç evladım, aç! Sevgilin olup olmadığına şüphen kalmasın. (Habbe
ile beraber Müştak’ı gelinin duvağını açması için zorlarlar. )
MÜŞTAK BEY: İstemem! (Elini çekerken Sakine hanımın duvağı ile iğreti saçı
eline ilişir, elinde kalır. Sakine’nin yüzü ve ak saçları açılır.) Bu ne?
ZİBA DUDU: Vaaay! Zavallı kızcağızın sırma gibi nazik saçlarını yolup çıkardı.
MÜŞTAK BEY: Haklısın, beyaz saçları sırma gibi. Baksana, nasıl parlıyor

2. Bu metin aşağıdaki tiyatro türlerinden hangisinin özelliklerini


taşımaktadır?

A) Komedi B) Dram C) Trajedi D) Orta oyunu E) Feeri

3.Aşağıdakilerden hangisi tiyatronun yapı unsurlarından birisi değildir?

A) Mekân B) Zaman C) Kişiler D) Dramatik Örgü E) Kahraman anlatıcı

4. Aşağıdakilerden hangisi dram türünün özelliklerinden biri değildir?

A) Olaylar tarihten ya da günlük yaşamdan alınabilir.


B) Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur.
C) Olaylar, çirkin dahi olsa sahnede gösterilir.
D) Kişiler hangi kesimden olursa olsun dramda yer alır.
E) Fransız edebiyatının usta sanatçıları Corneille ve Racine bu türde başarılı
yapıtlar ortaya koymuşlardır.
TİYATRO

5. Tiyatro ile ilgili bilgilerden aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?


A) Göstermeye bağlı görsel ve işitsel bir sanattır.
B) Mutlaka yazılı bir metne bağlı oynanır.
C) Tuluat tiyatrosu doğaçlama oynanan halk tiyatrosudur.
D) 19.yüzyılda edebiyatımızda modern anlamdaki ilk örnekleri görülür.
E) Yenileşme Dönemi'nde tiyatro sosyal ve siyasi düşünceleri topluma aktarmak
için bir araç olarak kullanmıştır.

6. Aşağıdakilerden hangisi trajedi ve komedinin ortak özelliklerinden biridir?


A) Perde arası olmadan oynanma
B) Konuların günlük hayattan seçilmesi
C) Her türlü olayı sahnede canlandırma
D) Seçkin ve ağır dil kullanma
E) Kahramanların sıradan insan olması

7.Yabancı bir eseri; yer adları, şahıs adları, deyimleri, gelenek ve


görenekleri ile yerli hayata uygulayarak çevirmeye ---denir.
Bu cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) adapte

B) mütercim

C) aktarma

D) çeviri

E) Jest

8.Aşağıdakilerden hangisi geleneksel Türk tiyatrosu çeşitlerinden biri


değildir?

A) Karagöz

B) Meddah

C) Trajedi

D) Hacivat

E) Orta Oyunu

9
Çıkış noktası Antik Yunan kültüründeki dinî inanışlar olan ----, bağ bozumu tanrısı
Dionysos adına yapılan törenlerden doğmuştur.
9.Bu cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Fabl B) Öykü C) Tiyatro D) Masal E) Destan

10.Klasik tragedya ile ilgili aşağıda verilenlerden hangisinde bilgi yanlışı


yapılmıştır?

A) Üç birlik kuralı vardır.

B) Koro ve diyalog bölümlerinden oluşur.

C) Beş bölümden oluşur ve manzumdur.

D) Kahramanlar günlük yaşamdan seçilir.

E) Vurma, yaralama gibi kötü olaylar sahnede seyirciye gösterilmez.

11.Klasik komedya ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Çirkin, kaba olaylar seyirciye gösterilebilir.

B) Konusunu günlük yaşamdan alır.

C) İnsanları eğlendirme amacı taşır.

D) Üslupta soyluluk aranmaz.

E) Üç birlik kuralına uyulmaz.

12.Geleneksel Türk tiyatrosu ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

A) Sahne ve kostüm önemlidir.

B) Halkın ortak ürünüdür.

C) Kalıplaşmış sözlerin bulunduğu bölümler vardır.

D) Güldürürken ders verme amacı taşır.

E) Sözlü gelenekten doğmuştur.

13.Geleneksel Türk tiyatrosu ile Batı tiyatrosunu karşılaştıran aşağıdaki


cümlelerden hangisinde bir bilgi yanlışı yapılmıştır?
TİYATRO

A) Geleneksel Türk tiyatrosu doğaçlama icra edilirken Batılı tiyatro yazılı metne
göre sahnelenir.

B) Türk halk tiyatrosunda belirli tipler varken Batılı tiyatroda kişiler değişkendir.

C) Türk halk tiyatrosunda icrada kadın oyuncu yokken Batılı tiyatroda vardır.

D) Geleneksel Türk tiyatrosu türlerinin tamamı tek kişilik oyunlardır, Batılı


tiyatroda kişi sayısı fazladır.

E) Geleneksel Türk tiyatrosunda konular güldürmeye yönelikken Batı tiyatrosunda


her türlü amaç güdülür.

14.Orta oyunundaki kişilerle ilgili aşağıda verilenlerden hangisinde bir bilgi


yanlışı vardır?

A) Pişekâr, Karagöz oyunundaki Hacivat’a benzer; bilgiç, akıl hocası bir tiptir.

B) Kavuklu, Nekre (güldürücü, komik) ve İbiş adlarıyla da anılır ve Karagöz’e


benzer; kaba, cahil ama içten bir tiptir.

C) Zenne, orta oyununda kadın tiplerini canlandıranlara verilen isimdir.

D) Çelebi; zengin, mirasyedi, çıtkırıldım, çapkın bir tiptir.

E) Kambur ya da cüce, mahallenin kabadayısıdır ve her zaman öldürdüğü kişilerle


övünür.

11
METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

Metinler,
• Gerçeklikle ilişkileri
• Kullanılan anlatım türü
• Metnin içeriği
• Yazılış amacı
• Kullanılan anlatım tekniği
• Dilin kullanımı ve işlevi
• Biçimsel özellikler gibi yönlerden sınıflandırılır.

Bu açıdan metinler, işlevleri bakımından sanatsal metinler ve öğretici metinler


olmak üzere ikiye ayrılır. Sanatsal metinlerin içerisine olay çevresinde gelişen
göstermeye bağlı metin türleri yani tiyatro ve türleri girer.
TİYATRO

TİYATRO NEDİR?

Herhangi bir olay, durum veya tasarının sahnede canlandırılması amacı ile yazılmış

eserlere "dramatik metinler" denir. Bu metinlerin sahnede canlandırılması ile

ortaya çıkan sanat da “tiyatro” olarak adlandırılır. Tiyatro kelimesi Eski

Yunan'da "bir oyunun oynandığı yer" i karşılamaktaydı. Tiyatro belirli bir metne

dayalı olarak sahnelendiği için hem edebî bir tür hem de güzel sanatların bir dalı

olarak değerlendirilir. Tiyatro metinleri genellikle sahnede canlandırılmak üzere

yazılır ancak çok nadir de olsa sadece okunmak üzere kaleme alınmış tiyatro

eserleri de bulunmaktadır.

Tiyatro pek çok diğer sanat dalı gibi dinî törenlerden doğmuş, zamanla bu

niteliğinden sıyrılarak bir sanat hâline gelmiştir. Tiyatronun kökeninin, insanın

doğa olaylarını kendi beden hareketleriyle temsil etme çabalarına dayandığı

söylenebilir. Tarihi Sümer ve Mısır gibi eski uygarlıklara kadar uzanan tiyatro,

özellikle Eski Yunan'da gelişmiş ve çeşitlenmiştir. Eski Şamanist inanç ve

törenleri de tiyatronun doğuşunda rol oynamıştır.

13
TARİHSEL GELİŞİMİ

Avrupa'da Üst Paleolitik Çağdan (İ.Ö 40-10 bin yıl önce) kalma mağara
resimlerinde, ellerine ve yüzlerine hayvan postları geçirmiş insanların ritmik
hareketler yaptığı görülmektedir. Bunlar, maske ve köstüm kullanımının,
dolayısıyla tiyatronun ilk örneği sayılır. Maske, kişinin kendi kimliğinin aşarak
başka kimlikleri ve daha genel varlık biçimlerini temsil etmesinin en etkin
yollarından biridir.
Başlangıçta canlı insanların kurban edildiği bu boğuşma ve ölümler zamanla
simgeleşti, iki ayrı gücün çatışması da yerini tek bir gücün ölüm ve yeniden
dirilme törenine bıraktı. Tiyatro ilk kez 6. yüzyılda Yunan toplumunda dinsel
törenden özerkleşerek bir sanat türü haline geldi; dinsel ya da pratik ölçütlerle
değil, estetik ölçütlerle değerlendirilen bir "oyun" a dönüştü. Yunan toplumunda
tiyatronun öncülü, şarap, bereket ve bitkiler tanrısı Dionysos'u kutsamak için
yapılan Bacchanolia şenliklerinde bir koronun söylediği dithyrambos şarkılarıydı.
Koro, bu şarkılarda, farkı kişilerin konuşmasını canlandırmak için söz ve tavır
değişikliğinden yararlanıyordu. Daha sonra, oyuncu ve oyun yazarı Thespis,
koronun karşısına, farklı kişilikleri farklı maskelerle temsil eden bir oyuncu
koydu. Böylece daha karmaşık konular ele alınabiliyor, farklı anlatım biçimleri
denenebiliyordu. İÖ 534'te Atina'daki ilk tiyatro şenliğinde, Thespis'in bir
tragedyası ödül kazandı. Bu tarihten sonrada tragedyalar Dionysos şenliklerinin
bir parçası olarak gelenekselleşti.
TİYATRO

Roma, tiyatroya özgü bir katkı


yapmaktan çok Yunan
tiyatrosuna öykünmekle
yetinmiştir. Bununla birlikte,
Roma toplumunun estetik bir
eşiği aşamayan, ama belli bir
canlılığı sürdüren yöresel bir
oyun geleneği vardır. Bunlardan
biri, yöresel hasat şenlikleri ve
evlilik törenlerinde hokkabaz-
oyuncu- şarkıcıların söylediği ve
belli bir temsil öğesini de
barındıran carmina
Fescenninay'dı. Güney
İtalya'da doğan ve IO 3.
yüzyılda Roma'da yaygınlaşan
bir başka yöresel türde fabula
Atellanay'dı. Fars, parodi ve
siyasal taşlama öğelerini içeren
bu oyunlar, İtalyan tiyatrosuna
palyaço Maccus ve budala
Bucca gibi tipler kazandırdı.
Roma'da tiyatroya gidenler,
özelliklede Terentius'un daha
düşünsel içerikli oyunlarını
izleyenler nüfusun sınırlı bir
kesimini oluşturuyordu. Roma
tiyatrosu, en baştan beri,
zevklerine cevap vermeye
yönelikti.

15
TÜRK EDEBİYATINDA TİYATRONUN TARİHİ
GELİŞİMİ

Batılı anlamda tiyatro Türk edebiyatına Tanzimat döneminde girmiştir. Bu


dönemden önceyse, Türklerin Anadolu'da geliştirdikleri, dramatik olan veya
olmayan seyirlik oyunları vardı. Buna göre Türkiye'de genel anlamda tiyatronun
gelişimi siyasal tarihin dönüm noktalarına ve bu dönemlerin toplum ve kültür
alanlarındaki etkilerine göre dört dönemde incelenir;

a) Geleneksel Türk Tiyatrosu (1839 öncesi)

b) Tanzimat ve İstibdat Dönemi Türk Tiyatrosu (1839-1908)

c) Meşrutiyet Dönemi Türk Tiyatrosu (1908-1923)

d) Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu (1923 ten günümüze)

a) İslami yaşam ilkelerinin, esnaf loncalarının ve sarayın yönlendirmesiyle


biçimlenen geleneksel kültürün köylü ve halk tiyatrosu türlerini kapsar. Köylerde
oynanan seyirlik oyunlar dışında kalan halk tiyatrosu genellikle kentlerde, en çokta
İstanbul'da gelişmiştir.

Köy seyirlik oyunları: Yazılı metin yoktur. Oyunun çatısı, oyuncuların yeteneği ve
seyircilerin gösteri sırasındaki tepkileriyle biçimlenir. Anadolu'da düğünlerde,
TİYATRO

bayramlarda veya yılın belirli günlerinde köylülerin kendi aralarında, oyun yapma,
oyun çıkarma adı altında gerçekleştirdikleri tiyatro gösterisidir.

Meddah: Anlattığı hikâyenin içindeki söyleşmeleri taklit ve ses değişikliği yoluyla


kişileştirerek meddahlığı dramatik bir gösteri haline sokar. Meddahlar oldukça
zengin bir hikâye dağarcığına sahiptirler. Meddahlar gösterilerini çoğu zaman
kahvehanelerde bir yükselti üzerinde gerçekleştirmişlerdir.

Karagöz: Bir gölge oyunudur. Bir doğaçlama türü olan karagözde komedi öğesi ağır
basar. Gerilimi merak öğesi sağlar. Sözcükleri yanlış anlama, ters yanıtlar verme,
ağız taklitleri, kötü ve gülünç duruma düşme entrikaları karagöz oyunundaki
gülmeceyi sağlayan öğelerdir.

Orta oyunu: Çevresinde seyircilerin oturduğu bir alanda, oyuncuların belli bir
metne dayanmadan, doğaçtan oynadığı geleneksel Türk gösteri sanatıdır.

b) Tanzimat tiyatrosu batılı anlamda tiyatronun başladığı dönemdir. Tanzimat


döneminde öteki edebiyat türlerinde olduğu gibi, oyunlarda da toplumsal yarar ön
plana geldi. Oyunlarda, toplumun aksayan yönlerini işleyen tiyatro yazarları, ibret
verici sonuçlar çıkarılmasına özen gösterdiler.

Siyasal baskının etkisiyle Servet-i Fünun tiyatrosunda da gözle görülür bir


sönüklük vardı. Güllü Agop'un Gedikpaşa'daki tiyatrosunun 1884'te Ahmet
Mithat'ın Çerkez Özdenleri adlı oyununun temsili nedeniyle II. Abdülhamit
yönetimince yıktırılmasından sonra Batılı anlamdaki tiyatronun yerini tuluat
tiyatrosu aldı.

c) Meşrutiyet döneminde tiyatro, toplumsal gelişimi izleyen dinamik bir


görünüm kazanmıştır. Sansürün kaldırılması kısa zaman içinde yeni topluluk ve
oyuncuların ortaya çıkmasına, yasak nedeniyle oynanamayan oyunların
sahnelenmesine yol açmıştır. Bu dönemde tiyatro siyasal ve hukuksal düşüncelerin
tartışıldığı bir kürsü olarak kabul edilmiştir.

17
TİYATRONUN YAPI UNSURLARI

DRAMATİK
ÖRGÜ

MEKAN ZAMAN

ÇATIŞMA KİŞİLER

Dramatik Örgü: Tiyatro eserindeki olay örgüsüdür. Her olay, iletiyi seyirciye
ulaştırmak için oluşturulan bütünün parçasıdır. Temel ve yan çatışmalardan doğan
olaylar, neden-sonuç ilişkisi ile birbirine bağlanır. Dramatik örgü perde, sahne vb.
bölümlemeler etrafında düzenlenir.

Yer (Mekân): Olayların geçtiği çevredir. Canlandırılan olaylar, yaşandığı zamana ve


çevreye uygun bir dekor ile sahnede yansıtılır. Oyunun geçtiği yeri canlandırmak
için kullanılan ışık, eşya gibi araçların tümü dekoru oluşturur. Tiyatroda mekân
işlevsiz değildir. Oyunu daha iyi anlamak için mekân-zaman-olay ilişkisinin göz
önünde bulundurulması gerekir.

Zaman: Olayların başlangıcı ile bitişi arasında geçen süredir. Tiyatro metninde
olaylar; kronolojik zaman, düğümden başlatılan zaman, sonuçtan başlatılan zaman
ve düzensiz zamanlardan biri ile sıralanabilir.

Çatışma: Dramatik örgünün gelişmesinde basamakları ortaya çıkaran, kişiler


arasındaki iç ve dış mücadeleler, anlaşmazlıklardır. Karşıt duygu, düşünce ve
isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile ortaya çıkar. Sosyal statü,
ekonomik durum, psikolojik yapı, eğitim ve kültür gibi unsurlardaki keskin
farklılıklar çatışmayı belirleyen etkenlerdir.

Kişiler: Tiyatro eserinde aralarında çatışma bulunan ve böylelikle olayları var eden
insanlardır. Kişiler, iletinin okura / izleyiciye ulaşmasını sağlayan temel unsurdur.
Tip ve karakterler çevrelerinden soyutlanmadan toplumsal, fiziksel ve psikolojik
özellikleriyle verilir.
TİYATRO

TİYATRO TÜRLERİ

TRAJEDİ

KOMEDİ

DRAM

TRAJEDİ

İzleyicide korku, acıma ve heyecan duygularını uyandırarak ruhu kötülüklerden


arındırmayı amaçlayan tiyatro türüdür. Trajedi tiyatrosunun en önemli
temsilcileri Eski Yunan edebiyatından Euripides, Aiskhylos ve Sophokles’tir.

• Konularını tarihten ve mitolojiden alır.


• Trajedinin konu edindiği insan, eğitimli ve soyludur.
• Kahramanlar krallar, kraliçeler, prensler, tanrılar, yarı tanrılardır.
Sıradan insanlar kahraman olmaz.
• Kaba ve çirkin sözler kullanılmaz.
• Seyirci önünde öldürme, yaralama gibi olaylar canlandırılmaz, sahne
gerisinden seyirciye duyurulur.
• Manzum olarak yazılır ve genellikle aralıksız oynanan beş perdeden
oluşur.

19
KOMEDİ

Kişisel ve toplumsal sorunları güldürücü ögelerle kullanarak anlatan tiyatro


türüdür. Komedi türünde seyirciyi güldürürken düşündürmek amaçlanır. Korkaklık,
cimrilik, dalkavukluk gibi huy ve davranışlar abartılarak seyirciye aktarılır.

Komedinin en önemli temsilcileri Eski Yunan edebiyatında Aristophanes ve XVII.


yüzyıl Fransız edebiyatında Molière’dir.

• Konular günlük yaşamdan alınır.


• Kahramanlar, halkın içinden olur.
• Üç birlik kuralına geçerlidir.
• Kaba şakalar, söz oyunları, imalar önemli yer tutar.
• Öldürme, yaralama gibi olaylar sahnede canlandırılır.
• Manzum olarak yazılır ve aralıksız oynanan beş perdeden oluşur.
• Perde görevini üstlenen koro ve diyalog bölümlerinden oluşur.
TİYATRO

DRAM

Yaşamı acıklı ve komik yönleriyle beraber yansıtan tiyatro türüdür. Klasisizme


tepki olarak XVIII. yüzyılda romantizm akımıyla beraber ortaya çıkmıştır.
Klasisizmin akla ve sağduyuya önem verirken, romantizm ise duygu ve hayali öne
çıkaran bir edebî akımdır.

• Konularını günlük hayattan ve millî tarihten alır.


• Kahramanları toplumun her kesiminden olabilir.
• Kişiler iyi ya da kötü olarak tek yönlüdür.
• Üç birlik kuralına uyulmaz.
• Kaba ve argo sözlere de yer verilebilir.
• Öldürme, yaralama gibi olaylar sahnede canlandırılır.
• Dram nazım ve nesir şeklinde yazılabilir.
• Perde sayısı belli değildir, yazarın tercihine bağlıdır.

21
TİYATRO TERİMLERİ

Adaptasyon: Yabancı dilde yazılmış bir eseri, yerli isimlerle yaşama uydurma

yoluyla çevirme, uyarlama.

Aktör: Erkek tiyatro sanatçısıdır.

Aktrist: Kadın tiyatro sanatçısına denir.

Antik Tiyatro: Eski Yunan-Latin tiyatrosuna verilen isimdir.

Bale: Çeşitli dans ve ritmik hareketlerle anlatılan müzikli, sözsüz gösteri

türüdür.

Dekor: Tiyatroda sahneyi eserin konusuna göre döşeyip hazırlamada

kullanılan eşyanın genel adıdır.

Diyalog: İki kişi arasındaki karşılıklı konuşmadır. Aynı zamanda konuşmaya

dayanılarak yazılmış eserdir.

Doğaçlama: Oyuncunun, konuya bağlı fakat metne bağlı kalmadan, içinden

geldiği gibi konuşması ve davranması.

Dublaj: Tiyatroda yahut sinemada oyuncunun rolüne hazır olmasıdır. Yabancı

dil ile yazılmış bir eserin yerli dile çevrilmesi, oynanmasına da denir.

Dublör: Tiyatro ve sinemada yedek rol oyuncusudur.

Epizot: Trajedinin öğelerini oluşturan diyalog bölümlerinden her birine denir.

Fars: Toplumsal aksaklıklara yer veren kaba ve ahlaklı halk komedisi.

Fasıl: Karagöz ve orta oyununda asıl olayın geçtiği bölüm. Tiyatroda perde

karşılığı kullanılır.

Figüran: Bir oyunun kalabalık sahnesini doldurmak için kullanılan konuşmayan

ya da birkaç sözcük söyleyen şahıslar, kişiler.

.
TİYATRO

Mimik: Bir duygu ve düşüncenin kaş, göz, ağız, yüz hareketleriyle


anlatılması.

Monolog: Tek kişinin konuşması. Tek kişilik taklitli bir komedyen türü.

Opera: Müzik eşliğinde söylenen şarkılı oyunlardır.

Operet: Eğlenceli konular üzerine yazılıp bestelenmiş tiyatro eseridir.

Pandomim: Romalılarca ortaya atılan jest ve mimiklerle sergilenen sözsüz


oyun.

Perde: Tiyatro eserinin bölümlerinin her biridir.

Rejisör: Tiyatro ve sinema oyunlarında oyuncuların rollerini dağıtıp oyunu


düzenleyen sanatçı, yönetmen.

Replik: Sahne oyunlarında konuşanların birbirlerine söyledikleri sözlerin


her birisi.

Rol: Sahne sanatlarında oyuncuların gerçek kişileri sahnede canlandırması.

Sahne: 1. Eserin oynandığı yer. 2. Perdelerin içinde kişilerin oyuna girip


çıkmalarıyla oluşan küçük bölümler.

Senaryo: Tiyatro eserlerinin sahnelerini ve akışını gösteren yazılı metin.

Skeç: Genellikle bir nükteyle son bulan, az kişili ve yalın şakacı bir içeriği
barındıran kısa kısa oyunlardır.

Suflör: Tiyatroda, kuliste bulunarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip


hatırlatan yardımcı.

Tirat: Oyuncunun adeta bir hatip gibi yaptığı uzun, coşkulu, kesintisiz
konuşma.

Tuluat: Yazılı metne dayanmayan, hazırlıksız olarak sahnede akla gelen


sözlerle oynanan oyun

Jest: Tiyatro sahnesinde sanatçıların el, kol vb. beden hareketlerine denir.

Kostüm: Sinema ve tiyatroda rol gereği giyilen kıyafetlerin genel adı.

Kurgu: Bir eserin, dil, biçim ve içerik olarak farklı ya da aynı cinsten
parçalarını bir araya getirme.

23
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU

Cumhuriyet döneminde tiyatro, yeni Cumhuriyet’in


ilkelerini halka aktarmada bir araç olarak hızla
yaygınlaşmaya başlamıştır.

Bu dönemde çocuk tiyatrosu çalışmaları yapılmış,


kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış,
devlet konservatuarı açılmıştır.

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında; değişen


yaşam tarzının sonucunda yaşanan aile dramları,
değer çatışmaları, köy gerçekliği, gelenekler,
köyden kente göçün yarattığı problemler, toplumsal
ve ekonomik adaletsizlikler, Osmanlı tarihindeki
önemli olaylar ve kişiler konu olarak ele alınmıştır.

Sade, açık bir dille nazım nesir karışık olarak


tiyatrolar yazılmıştır.

Geleneksel tiyatroyla (karagöz, orta oyunu vs.)


modern tiyatronun özelliklerinin bir arada görüldüğü
eserler ortaya konmuştur.

Bireysel duygu ve düşünceler de sosyal


kurumlardaki değişimler de tiyatrolarda
sahnelenmiştir.

Cumhuriyet dönemindeki ilke ve inkılâpların


sonucunda akılcı ve bilimin öne çıktığı eserler
yazılmıştır.
TİYATRO

ORHAN ASENA
1922 yılında Diyarbakır’da doğan sanatçı, ilk ve
ortaöğrenimini Diyarbakır’da tamamladıktan sonra
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1945’te
mezun olmuştur. Anadolu’da çeşitli yerlerde ve yurt
dışında doktor olarak görev yapmıştır. Lise yıllarında
edebiyata yönelmiş ve yazdığı tiyatrolarla çeşitli
ödüller almıştır. 1998 yılında “Devlet Sanatçısı”
unvanını almıştır. 15 Şubat 2001 tarihinde ölmüştür.

Edebi Kişiliği:

• Edebiyat yaşamına şiir ve öykü yazarak başlayan Orhan Asena, 1950


yılından sonraki Türk edebiyatımızın en önemli tiyatro yazarlarından
olmuştur

• Aldığı ödüller, tiyatroya katkıları ve yazdığı eserler nedeniyle “Türk


tiyatrosunun Shakespeare’ı” olarak anılmış olan sanatçının ilk oyunu
Tanrılar ve İnsanlar’dır.

• Devlet sanatçısı unvanı da alan Orhan Asena, eserlerinin konularını


tarihten, mitolojiden ve toplumun yaşadığı hayattan almıştır. “Başkaldırı,
insan mücadelesi” sanatçının oyunlarının başta gelen temasıdır.
• Toplumcu bir tiyatro yazarıdır.
• Psikolojik ve toplumsal alanları kapsayan konuları işlemiş, tarihi olayları da
konu alarak işlemiştir.
• Tiyatrolarında mitolojiden yararlanmıştır.
• Tarihten yararlanır. O: “Tiyatro bence tarihin sustuğu yerde başlar.” der.

Eserleri:

• Tiyatro: Tanrılar ve İnsanlar, (Gılgamış), Hürrem Sultan, Tohum ve


Toprak, Simavnalı Şeyh Bedrettin, Atçalı Kel Mehmet, Karacaoğlan, Fadik
Kız

25
HÜRREM SULTAN

Kanunî Sultan Süleyman Macar Seferi’nden zaferle dönmüştür. Halk bu zaferi

coşkuyla kutlar, dışardan uğultu hâlinde gürültüler yükselir ve arada bir top sesleri

duyulur. Dışarıda halk bu coşkuyu yaşarken içeride Kanuni’nin gözdesi ve beş

çocuğunun annesi Hürrem Sultan; kızı Mihrimah’a ve onun kocası Rüstem’e bu

seslerden korktuğunu söyler. Çünkü Kanunî, seferden Gülbahar Sultan’ın oğlu

Şehzade Mustafa’yla dönmüştür. Hürrem Sultan, halkın Mustafa’ya duyduğu sevgi

ve bağlılığın daha da arttığını hisseder. Tahta en yakın şehzade de yaş itibariyle

Mustafa’dır. Hürrem Sultan, Mustafa başa geçerse kendi çocuklarının (Selim,

Bayezid, Cihangir, Mihrimah’a) hayatının tehlikeye girmesinden korkar. O yüzden

Rüstem ve Mihrimah’a bu düşüncesinden bahseder ve onları da yanına çekerek

Mustafa’yı tahttan uzaklaştırmanın yollarını arar. Hürrem Sultan, oğlu Bayezid’i de

Şehzade Mustafa konusunda yanına çekmeye çalışır ama başaramaz. Çünkü

Bayezid, Mustafa’yı sever ve ona inanır.

Aşağıdaki bölümde Macaristan Seferi’nden sonra Kanuni’nin Şehzade


Mustafa’yla yaptığı konuşmasını okuyacaksınız.
TİYATRO

TABLO: I
SAHNE: III
(Kanuni’nin arz odası. Kanunî ve Mustafa.) KANUNÎ, (Mustafa’ya bir ferman
uzatarak). — Safevilerin fitne ve fesadını önlemek için Amasya eyaletini size
münasip görürüm. Biz dahi cennetmekân pederimiz Selim Han zamanında orda
bulunduk.

MUSTAFA, (Babasının önünde yere kapanır). — Emriniz baş üstüne hünkârım.

KANUNÎ, (Oğlunun önünde durur, yüzünde yumuşak çizgiler belirmiştir). — Eh


artık bir baba oğul gibi konuşabiliriz.

MUSTAFA, (Babasının elini öper, bekler).

KANUNÎ, — Seni ateşte denedim oğlum, sen istediğim adamsın. Bu devletin istediği
adamsın. Seni bir de sulhta denemek isterim.

MUSTAFA, — Biz saadetlû hünkârımızın izinden ayrılmamayı en münasip buluruz


efendimiz. Muvaffakiyet o yoldadır biliriz.

KANUNÎ, (Ciddî).— Sulhu idare etmek, harbi idare etmekten çok güçtür. Bunu
unutma. Bu hep böyle olagelmiştir. Hep böyle ola gidecektir. Harp, müşterek
düşman insanları birbirine bağlar, aradaki küçük nifaklar unutulur, ben sen kavgası
ortadan kalkar. Ama sulh, bu küçük kinleri, nifakları besler, ben sen kavgası alır
yürür. Bütün geçimsizlikler, kardeş kavgaları sulhta kendini gösterir. (Bir an durur,

27
sonra işleyici) benim akıllı, temkinli oğlum, sulhu başarmaya çalış. Asıl büyük
muvaffakiyet budur.

MUSTAFA, — Belli hünkârım.

KANUNÎ, (Âdeta içindeki bir yarayı ifşa eder gibi). — İnsanlar sulhta ne haddini
bilmez olurlar bir bilsen oğul. İstekleri bitmez, rahatları onları tedirgin eder,
birbirine düşürür. (Samimî) ben dahi korkarım sulhtan, korkarım da arayı uzatmam.
Haydi artık gidebilirsin. (Mustafa baş eğer, kapıya yönelir. Kanunî birden hatırlamış
gibi). Bir şey daha… (Mustafa durur Kanunî oğluna yaklaşır, bir zaman onu seyreder.
Sanki söylemek istediği kelimeleri arar gibidir.) Orada kendini alıştır oğul…(Bir sır
verir gibi) Devlet idare etmeye alıştır kendini. Onun için de her şeyden önce
yalnızlığa alıştır. (Köşedeki tahtını gösterir) Bir gün şunun üstünde pek yalnız
kalacaksın, pek…

MUSTAFA, (Sarsılmış). — Allah velinimetimize uzun ömürler versin efendim. Allah


o günleri göstermesin efendim.

KANUNÎ, (Acı bir gülüşle). — Gösterecek oğul, gösterecek. İstesek de istemesek


de… Bizim arzumuz o güne şimdiden hazırlıklı bulunmaktır. İkimizin de hazır olması.
(Tahta şöyle bir ilişir) Bunun üstünde rahatlık düşünülmez Mustafa’m, bunun üstüne
çıktığın zaman bir de bakarsın ki: Dünya, o senin tanıdığın dünya değil.

MUSTAFA, (Sabırsız bir hareket yapar).

KANUNÎ, (Tahttan iner). — Şimdiden bilmen iyi olur diye söylüyorum. (Oğluna
doğru yürür, ona söylediği her sözü kendi hayatının tecrübelerinden çıkarıp söyler
gibidir.) Seni seven dostların gün gelecek senden yılacak, yılgın insan artık
sevemez. (…) Rahim olman gerek, fakat zayıf değil. Temkinli, uyanık, hassas olman
gerek, fakat evhamlı değil. (Bir an sükût Kanunî pencereye doğru yürür, dışarıyı
seyretmeye koyulur, âdeta yüzünü oğlundan gizler gibidir.) Gün gelecek oğlunu bir
başka gözle göreceksin. (Mustafa irkilir.) En kötüsü de bu. Hayatına sebep olduğun
insanın senin hayatına kastedeceği korkusu. Ölüm harp meydanlarında kırk bin
şekle bürünse, kırk bin türlü önüne çıksa, bu kadar korkunç olamaz. (Acı bir sesle)
Ben bunu gördüm oğul, ben bunu yaşadım, ben bunu bilirim.

MUSTAFA, (Aşikâr bir duygululukla atılır). — Allah bin türlü belamızı versin, biz
velinimetimiz efendimizin saadetinden ve selâmetinden gayri bir şey düşünürsek.

KANUNÎ, (Devamla). — Bu hislerimizi şimdiye dek kimseye açmamıştık. Babam


cennetmekân Selim Han kendi babasını tahtından ederken içimde bu kırılışı
duydum. O zaman küçüktün sen, el kadar bir bebek. Bir gün büyüyeceğini düşündüm,
büyüyüp bir erkek olacağını, şimdiki gibi güçlü, kuvvetli bir erkek. Sonra karşıma
TİYATRO

dikileceğini düşündüm. Gençlik sende kuvvet sende. Bir çekişte tacımı başımdan
çekip alabileceğini düşündüm. Ya… İşte böyle oğlum. Küçücük bir bebektin sen
henüz. Hatırlayamazsın. (Acı bir gülüşle) Ne yaptım bilir misin? Beşiğinden kaptığım
gibi seni duvardan duvara çalmak istedim. Ama o kadar küçüktün ki, o kadar zayıf,
o kadar masum bir duruşun vardı ki kucağımda, usullacık beşiğine yatırdım ve ilk
defa o gün öptüm seni. Galiba sadece bir hükümdar olmayıp, bir baba olduğumu da
o gün keşfettim. Haydi artık git. (Mustafa çıkar, ışıklar bu tarafta sönerken
Hürrem’in has odasına yanar.)

Anadolu’da çıkan karışıklığı fırsat bilen Hürrem; uzun bir aradan sonra Kanuni’ye

Mustafa’yla ilgili birtakım söylentiler olduğunu, ona ihanet ettiğini, tahtında gözü

olduğunu ifade eder. Kanunî duyduklarından, Mustafa ise babasına kendini

anlatamamaktan dolayı üzgündür. Kanunî işin aslını öğrenmesi için Rüstem’i

Mustafa’nın yanına, Amasya’ya gönderir. O da Hürrem Sultan’la anlaştığı gibi

Mustafa’yı suçlu duruma düşürür ve Mustafa, Kanuni’nin emriyle öldürülür.

Mustafa’nın ölüm haberini alan halk yıkılır. Bayezid, Mustafa’nın ölüm haberini

alınca çok üzülür ve hemen Bursa’dan saraya döner. Bayezid ve Cihangir, Mustafa’ya

yürekten bağlıdır ve onun masum olduğuna inanırlar.

29
Aşağıda Bayezid’in Mustafa’nın ölüm haberiyle sarsılıp Bursa’dan saraya
dönmesi ve bu ölüm olayıyla ilgili Hürrem Sultan’la Rüstem’i sorumlu tuttuğu
bölümü okuyacaksınız.

TABLO: V
SAHNE: V
Öncekiler-Bayezid

BAYEZİT, (Bir fırtına gibi girer, kılıcından hâlâ kan damlamaktadır. Gözleri
yuvalarından fırlamıştır.) — Hani nerede? Hünkâr babamız nerede? Karındaşımız
Mustafa nerede? Size sorarım. Nerede? (Hürrem’le Rüstem’in önünde durur)
İşittik Mustafa katledilmiş. Doğru mu?

HURREM, (Telaşlı). — Yaralısınız oğlum, yaralısınız aslanım.

BAYEZİT, — Hayır, bunlar benim kanım değil, benim kanım içime akar. Bunlar bana
engel olmak isteyen köpeklerin kanı.

HURREM, — Ne?.. Buna cesaret ettiler ha? Aslanıma saldırmaya cesaret ettiler
ha?

BAYEZİT, — Ne onların gözü beni görürdü o telâşede, ne de benim gözüm onları…


Doğru Bursa’dan gelirim valide. Geceli gündüzlü at süreriz, Her şey bitmiş olmasa
bari.

HURREM, — Hünkâr dönüşünüze çok sevinecek.

BAYEZİT, (Parlayarak). — Bana Mustafa’mdan, Mustafa’mdan haber verin


işittiklerimin yalan olduğunu söyleyin. (Yalvarır gibi) Yalan değil mi valide? Yalan.
Mustafa gibi bir evlât katledilir mi? Mustafa gibi bir yiğide kıyılır mı? (Hürrem’le
Rüstem başlarını eğer ve susarlar) (Bayezid dehşetle) Demek gerçek? (Âdeta
çarpılmış gibidir) Bir ümide doğru koştuğumuzu zannederdik. Yolumuzun sonunda
Mustafa’yı bulacağımızı zannederdik, önce şu çılgınlar sürüsüne çarptık başımızı…
Sonra da sizin su gibi sükûtunuza demek gerçek ha? Gerçek (Pencerenin önüne gelir
dışarıya bakar) Şimdi anlıyorum bu adamları. (Bir tiksinti ifadesiyle.) Ya ben ne
yaptım? Atımı sürdüm üstlerine, kılıcımı onların Mustafa için çarpan kalplerinin
kanıyla kirlettim. Lânet olsun. (Kılıcını kırıp atar.)
TİYATRO

HURREM, — Öyle söyleme yavrum, öyle söyleme aslanım. Bu sözlerinle validenin


kalbini kırarsın.

BAYEZİT, (Döner, onun yeni yeni farkına varıyormuş gibi). — Ya nasıl söylememi
isterdiniz valide? İyi ettiniz mi diyecektim? Eliniz var olsun mu diyecektim?
(Teessürünün en üst hududunda) Ah bilmeliydim, bilmeliydim…(Kafasını yumruklar)
O gün o gün anlamalıydım bunu, o zaman anlamalıydım.

HURREM, (Onu teskine çalışır gibi). — Bayezid’im, oğlum.

BAYEZİT, (Taşkın). — Bunu sen yaptın. (İkisine birden) Bunu siz yaptınız, siz ikiniz.
Niçin yaptınız ha? Nasıl yaptınız? Sen valide, sen böyle bir evlât doğurabilir miydin
ki?

HURREM, (Endişeli). — Sus oğlum, duyanlar gerçek sanır sonra.

BAYEZİT, (Bağırarak). Yalan mı ya? Sandınız ki onun ölümüyle her şey düzelir,
hepimiz biraz daha aydınlığa kavuşuruz. (Annesinin bileklerinden yakalayıp
pencerenin önüne getirir) Bak valide, şu inen akşamı görüyor musun? Şu karanlığı?
Karanlığı bekleyen şu korkunç adamları? Âliosmanın kaderi böyle olmamalıydı,
babamızın kaderi böyle olmamalıydı.

HURREM, (Kendini toparlamaya çalışarak). — Istırabınıza hürmet ederiz oğlum,


Mustafa değerli bir çocuktu.

BAYEZİT, (Kahredici bir ıstırap içinde). — O bizim ışığımızdı, sen söndürdün. O


bizim ümidimizi sen mahvettin, (Ruhunun bütün isyanını haykırarak) Şimdi ne olacak
bilir misin ha? Şimdi ne olacak? Öz evlâtların birbirine düşecek. Birbirimizi
yiyeceğiz, düne kadar kendimi emniyette hissediyordum, Mustafa’nın ismi dahi
hayatımızın teminatıydı. Şimdi kime güveneceğim ha? Kime? (… )

RÜSTEM, (Vaziyete müdahale etmek ihtiyacını hissetmiştir). — Çok heyecanlısınız


Şehzadem. Görüp, işittikleriniz büyük bir darbe oldu sizin için. Biraz istirahat
buyursanız. (İnandırmaya çalışır gibi) Mustafa Hünkârımız efendimize karşı geldi.

BAYEZİT, (Vahşi bir hiddetle döner). — Yalan söylersin bre nabekâr, yalan! Dünya
bir araya gelseydi, bir araya gelseydi de vadedilseydi ona, yine de babasının
sakalının tek teline değişmezdi. Zincirlerin zaptedemiyeceği bir aslanken babasının
bir sözüne bent oldu. Buraya geldi, bir kuzu gibi: kendi ayağıyla: kurban olmaya…
Çocuk değildi… Budala da değildi… Nereye gittiğini biliyordu… Niçin gittiğini

31
biliyordu. Böyle olduğu halde irkilmedi bile… Ölümden korkmazdı. Alçaklıktan
yılardı, alçaklar elinde kaldı yazık.

RÜSTEM, (Hürrem’e). — Şehzade bizi kasteder sultanım.

BAYEZİT, (Ona doğru atılır). — Yaaa… yaa… yaa… sizi kastederim devletlû, size
söylerim. Her kim ki alınır ona söylerim.

HURREM, (Rüstem’le Bayezid arasına girerek). — Size daha ehemmiyetli bir vazife
verilmiştir paşa, unutmayın.

RÜSTEM, (Baş eğer çıkar.) (…)

HURREM, (Kahrolarak). — Yeter… Yeter… Yeter…

BAYEZİT, (Aynı haykırışla ve ellerini ileri doğru uzatarak). — Şu ele bak valide şu
ele… Oğlunun elleri bu… Bu el onun eli kadar temiz mi? Bu el onun eli kadar kuvvetli
mi? Bu el onun eli kadar hünerli mi? Bu el devlet atının dizginini onun kadar sıkı
tutabilir mi? Siz bir insana değil valide, bir devlete kıydınız.

HURREM, (Tam bu teslimiyet içindedir, inleyerek). — Nasıl? Nasıl


söyleyebiliyorsun bunları oğul? Ben sizin için yaptım, ne yaptımsa sizin için yaptım.
(Hıçkırır.)

BAYEZİT, (Müthiş bir feveranla). — Tamam işte… Tamam ya ben de bunu, bu


itirafını bekliyordum… (Birden Kanuni’nin arz odasına doğru koşar babasının kapısını
yumruklamaya başlar) İhanet baba, ihanet… İhanet… İhanet…

HURREM, (Uzaktan aynı teslimiyetle). — Sizin için korkardım ama, artık


korkmuyorum. Kendim için korkardım, ama artık korkmuyorum.

CİHANGİR, (Merdivenlerin başında şehzade Cihangir görünür, erimiş, süzülmüş,


bitmiştir âdeta bir hayal gibidir. Sahne kararır.)
TİYATRO

Halk, Şehzade Mustafa’nın ölümünden sorumlu tuttuğu Rüstem Paşa’yı


istemektedir. Sarayın önünde toplanan halkın öfkesi dinmez. Bunun üzerine halkı
kışkırttığı düşünülen Mustafa’nın yakın dostu şair olarak ünlenmiş Yahya yakalanıp
saraya getirtilir. Önce Rüstem Paşa’nın karşısına çıkarılan Yahya, Rüstem Paşa
karşısında da susmaz ve Şehzade Mustafa olayı ile ilgili Rüstem’in sorumlu olduğunu
vurgular. Bunun üzerine Rüstem, Yahya’yı Kanuni’nin karşısına getirir.

Aşağıda tiyatronun son bölümü olan, Yahya’nın Kanuni’nin karşısına getirildiği,


bu esnada Kanuni’nin de Rüstem ve Hürrem’le yaptığı konuşmayı okuyacaksınız.

TABLO: V

SAHNE: VIII

Yahya, Rüstem, Kanunî, Hürrem

RÜSTEM, — Efendimiz, pek büyük saygısızlık eder, pek büyük küfürde bulunur.

KANUNÎ, (Acı bir sesle). — Öyledir, şair tayifesi hep öyledir. Küçük kelimelerden
hoşlanmazlar…

33
(Batıcı bir eğlenişle) Tahtımın etrafında senin gibi uyanık, senin gibi müdebbir
vezirler ne kadar lâzımsa, tab’amla benim aramda da böyle sözünü sakınmaz uyanık
kafalı insanlara ihtiyacım vardır. Bırakalım bu adamlar yazsınlar… Onlar yazsınlar
sonra biz onların yazdıklarını alıp okuyalım… Bakalım yaptıklarımız dışardan iyi mi
görünür, kötü mü? Serbest bırakın onu. (Yahya’yı serbest bırakırlar.) Ötekileri de
(Yahya selâmlar ve çıkar.) (Kanunî Rüstem’e döner) Onlar bize ayna tutarlar
Rüstem. (Batıcı bir alayla) Yüzün temizse bak, değilse kaçın. (Çok üzgün) Ben o
aynayı birkaç kere kendime tuttum Rüstem, ne söyler bilirim. (Hurrem’e döner,
mânalı) Artık ihtiyarladım Hürrem, aynalarda eski yüzümü bulamıyorum. Sen
bulabiliyor musun? (Rüstem’e döner) Ya sen? (Güler, ağır korkunç bir gülüştür bu)
Aynalardan korkunuzu anlıyorum. (Ortaya) Tez ışık getirin bana.

(…HURREM, (Koşar, Hünkârın elinden şamdanları almak ister). — Hünkârım…

KANUNÎ, (Onu da kenara doğru iterek) — Sen de şöyle kenarda dur.


(Merdivenlere doğru yürürken) Yalnız kalmak istiyorum bu gece. Yalnız kalmak ve
düşünmek. (Bu kelimedeki harikulâde manayı sanki birden keşfedivermiş gibi
birkaç kere tekrarlar.) Düşünmek… Düşünmek… Düşünmek…

(Merdivenlerden birkaç basamak çıkmışken, geriye doğru seslenir) Nasıldı o beyit


Rüstem?

(Okur.)

Hatası gayri muayyen, günahı nâmalûm

Zehi şehidi ü said, zehi şehi mazlûm

(Ağır ağır basamakları sonuna kadar çıkar. Beride Hürrem’le Rüstem insiyaki
olarak birbirlerine yaklaşırlar.)

HURREM, (Fısıltılı bir sesle). — Korkuyorum.

RÜSTEM, — Ben de…..


TİYATRO

ETKİNLİK

1.Okuduğunuz metinde Kanuni’nin, oğlu Mustafa’ya sulhu idare etmenin harbi idare
etmekten zor olduğu ile ilgili söylediği sözlerine katılıyor musunuz? Düşüncelerinizi
nedenleriyle açıklayınız.

2. Metinde Kanuni’nin Mustafa’ya yaptığı konuşmasında devleti idare etmenin yalnızlığı da


beraberinde getirdiğini söylemesini neye bağlıyorsunuz?

3. Okuduğunuz metinde Bayezid’in Şehzade Mustafa ile ilgili söylediği “Zincirlerin


zaptedemiyeceği bir aslanken babasının bir sözüne bent oldu.” Cümlesini toplumumuzdaki
aile kavramını da göz önünde bulundurarak açıklayınız.

4. Okuduğunuz metinden hareketle aşağıdaki unsurları belirleyip verilen şemalara yazınız.

mekan çatışma

kişiler zaman

35
5. Okuduğunuz metinde Kanunî, şairlere bakarak yaptıklarının dışarıdan nasıl göründüğünü
anlayabileceğini belirtir. Bu durum size şairlerin toplumdaki yeri ile ilgili neler
düşündürmektedir? Açıklayınız.

6. Metinde geçen “bekliyen, inliyerek, göremiyeceğim” kelimeleri günümüzde “bekleyen,


inleyerek, göremeyeceğim” şeklinde yazılmaktadır. Bunun sebebini açıklayınız.

7. Mekân ve dekor unsurları geleneksel tiyatroda standart bir özellik gösterir. Modern
tiyatroda ise aynı standardın korunduğunu düşünüyor musunuz? Okuduğunuz metindeki
görsellerden yararlanarak düşüncelerinizi nedenleriyle açıklayınız.

8. Metindeki karşılıklı konuşmaların metnin dil ve anlatımını nasıl etkilediğini açıklayınız.

9. Metnin konusunu ve kişilerin özelliklerini de göz önünde bulundurarak bu tiyatroda


dekorun nasıl düzenlenmesi gerektiği konusundaki düşüncelerinizi belirtiniz.

10.Metindeki ana düşünceyi ve yardımcı düşünceleri belirleyerek verilen şemalara yazınız.

11. Oyuncular, bir tiyatro metnini kişilerin özelliklerini göz önünde bulundurarak kendi
tarzlarına Buna göre Kanunî ve Mustafa’nın konuştuğu bölümlerde ses tonu, vurgu ve
tonlamanın nasıl olması gerektiğini belirleyiniz.

12. Orhan Asena’nın tiyatroyla ilgili “Tiyatro tarihten yararlanır, tarihi kullanır ama
tarihe teslim olmaz, kendini bağlamaz.” düşüncesinin metne nasıl yansıdığını açıklayınız
göre yeniden yorumlayıp canlandırırlar.
TİYATRO

NECATİ CUMALI

Necati Cumalı, Yunanistan sınırları içinde kalmış olan


Florina’da doğmuştur. 1921 yılında dünyaya gelen
Necati Cumalı, İzmir’de eğitim ve öğretim hayatına
devam etmiştir. İzmir Atatürk Lisesi’nden mezun
olduktan sonra 1941 yılında Ankara Üniversitesi,
Hukuk Fakültesi’ni bitirmiştir. Evli olan Necati Cumalı,
eşinin dış işlerindeki görevi nedeniyle İsrail ve Paris’te
de bir müddet yaşadıktan sonra yurda dönüşte
İstanbul’a yerleşmiştir. 2001 yılında İstanbul’da ölmüştür.

Edebi Kişiliği

• Edebiyat hayatına şiir yazarak başlamıştır. Aşk, kadın, tutku şiirlerinin yanı
sıra, düzeni eleştiren, savaşlara karşı çıkan, haklıları ve mağdurları savunan
şiirler de yazarak eleştirel bir üslup kullanmıştır. Şiirin yanında roman,
hikaye ve piyes yazmıştır. Birçok romanı sinemaya uyarlanmıştır. Cinsellik ve
suç eğilimlerini sıkça işlemiştir.
• Tiyatro eserlerinde günlük hayattan, Ege insanından, aşk, sevgi ve ıstıraptan
bahsetmiştir. Yaşama sevincini bu duygular üzerine bina eden yazar,
avukatlık mesleğinden de etkilenmiştir.
• Şiirlerinde garip akımından etkilendiği görülen şair ve yazar Necati
Cumalı’nın, özgün bir dil kullanarak mecazsız ve süssüz bir şekilde anlatım
gerçekleştirdiği görülmektedir.

Eserlerinden bazıları şu şekildedir:

*Susuz Yaz, Yağmurlu Deniz, Güneş Çizgisi, Yalnız Kadın, Tütün Zamanı

37
YARALI GEYİK

Oyun, bir nişan hazırlığı ile başlar. Avcı Duran’ın sevdiği kız Güdü’yü, şehre

kapıcılığa gidip de her nasılsa müteahhitlik yapıp milyoner olan biri istemiştir.

Duran’ın kırk gün aradan sonra eve döndüğü gün nişan davulları çalmaktadır. Böyle

bir durum karşısında Duran, ideali olan avcılık ile aşkı arasında bir tercih yapmak

zorunda kalır. Av tutkusu baskın gelir ve Duran sevdiğini bir başkasının almasına

göz yumar. Herkes para ve alelade duygular ardında koşarken o, tek hedefi olan

koca geyiğin peşini bırakmaz. Usta bir avcı olan Duran, kasabayı tedirgin eden ve

özellikle kadınlar arasında korku salan bir ayıyı öldürür. Kasabalının çok korktuğu

bu hayvanı öldürdüğü için Duran, belediye başkanı yapılmak istenir.


TİYATRO

Aşağıda Duran’ın belediye başkanı yapılması için hazırlanan şenlikte,


avlamak istediği geyikle Duran arasında geçen konuşmayı ve Duran’ın
şenlikten ayrılırken Hatice ile vedalaştığı bölümü okuyacaksınız.
BİRİNCİ BÖLÜM

YEDİNCİ TABLO

ŞENLİK

(...)

Geyik — Hadi çabuk ol... (Duran sesin geldiği yöne döner. Gerilerde bir kayanın
üstünde durmuş kendisine bakan geyiği görür.) Niye durdun?

Duran — Sen?

Geyik — Şaşırdın mı?

Duran — Büyüledin beni..

Geyik — Kutlarım. Başkan oluyorsun. Hadi, acele et! Bekletme kalabalığı. Eski
sevgilin, yenisi, hep belediye alanında.

Duran — Başkanlıkta gözüm yok benim.

Geyik — Bir kez daha düşün. Senin için fırsat.

Duran — Ben yolumu seçeli çok oldu..

Geyik — Dinle, bak neredeyim?

Duran — Görüyorum!

Geyik — Aşağıları uçurum!

Duran — Daha önce de gördüm.

Geyik — Vakitken geri dön. Başkan ol! Rahat edersin. Düzenli bir evin, çocukların
olur..

Duran — Güldü’yü yitirdikten sonra mı?

Geyik — Yitirdiğin hiç değilse Güldü’yle kalır..

39
Duran — Ufacık bir çocuktum onu sevmeye başladığımda. Kim o sevginin yerini alır?
Boşluğunu doldurur?

Geyik — Bir türlü gerçekçi düşünemiyorsun!

Duran — Çıkarımı düşünemiyorum demek istiyorsun!

Geyik — Senden önce çok avcılar geldi geçti bu dağlardan. Hiçbiri yaklaşamadı
yanıma. Ya çabuk döndüler senin kapıldığın bu hevesten ya da..

Duran — Biliyorum! Hep o hikâye: Kayalardan düştüler öldüler!

Geyik — Senin de sonun o!

Duran — Göreceğiz! Bütün kurtlar kuşlar tanık olsun! Dikildiğin o kayalardan


omuzlarıma vurup ben indireceğim seni! Ben!

Geyik — Ne geçecek eline?

Duran — Alnımda yazılı bu benim!

Geyik — Ne geçecek eline dedim?

Duran — Gücümü deneyeceğim. Gücümü kanıtlayacağım..

Geyik — Sonra?

Duran — Düşünmedim!

Geyik — Ben söyleyeyim: Yükseklerin yalnızlığı. Yalnızlığın artacak Her geçen gün
biraz daha uzaklaşacaksın başkalarından. Yükseklerde uçanlar yalnız uçarlar..

Duran — Alnımda yazılı bu benim!

Geyik — Değiştirebilirsin!

Duran — Çok geç!.

Geyik —Hadi, iyi düşün. Tepme ayağına gelen fırsatı, başkan ol!

Duran — Elimde değil!

Geyik — Unutma dediklerimi. (Geyik kaybolur.)

Duran — Dur, dinle.. (Yöresine kulak verir. İleriye atılır. Durur.) Geliyorum öyleyse..
(Geri döner. Sahneden çıkacağı sırada.)
TİYATRO

Hatice — (Girer) Duran! (Duran’a doğru koşar.) Nerelerdesin? (Duran, Hatice’ye


doğru döner.) Bir saattir aramadığım yer kalmadı. Yalnız ben değil bütün eşin
dostun ardında. Hadi gel.. (Elini alır, Duran’ı çekip götürmek ister.) Belediye alanını
bir görsen hıncahınç! Kalkıp iniyor!. Hadi.. (Duran’ın kımıldamadığını görünce kendisi
de olduğu yerde kalır.) Gelmeyecek misin?

Duran — Hayır!

Hatice — Nasıl olur? Bütün kasaba Duran diye inliyor! İçiyor, eğleniyorlar. Yığınla
armağan hazırlamışlar sana. Bak, yaşaları duyuyor musun? (Uzaktan hafif uğultular
gelir.)

Duran — Eksik olmasınlar!

Hatice — Hadi gidelim. Sabırsızlanıyorlar. Az önce başkan belediyenin


merdivenlerine çıktı konuştu; kalabalığı yatıştırmak için. Başkanlığı devredecek,
nişan takacak sana.

Duran — Ben kimseden bir şey istemedim.

Hatice — Sen istemesen de halk istiyor! Sen korkudan kurtardın, hiç yaşamadığı
bir sevinç yaşattın kasabaya. Başkanlık hakkın.

Duran — Yapamam!

Hatice — Neden? Neyin eksik?

Duran — Avcıyım ben! İyi avcıyım ama iyi başkan olamam! Uğraşamam o tür işlerle..

(...)

Duran Hatice ile vedalaştıktan sonra kimseye haber vermeden şenlikten ayrılır.

Duran’ın belediye başkanlığı teklifini kabul etmemesinin üzerinden yirmi yıllık bir

zaman geçer. Eski değerler yerini yenilere bırakmıştır. Duran’ın yakın arkadaşı

İlyas artık atlara koşum yapmaz; turistik çanta, kemer, takılarla uğraşır. Seyis

Hüseyin İstanbul’a gitmiş, ün ve para kazanmıştır. Sefer’in salaş dükkânının yerini

benzin istasyonuyla restoran almıştır. Duran’ın annesi Fatma Hanım ölmüştür.

Duran hâlâ tutku ve hayallerinin peşindedir. Sevgisiz ve idealsiz yaşayamayan

41
Duran, Güldü’yü unutmamakla birlikte Bahar adında genç bir kızı sevmektedir.

Duran’ın iyi bir avcı olmasıyla gurur duyan Bahar, Duran’ı çok sevmektedir. İkisi

evlenmeye karar verir. Duran ava giderken Bahar da annesine evlilik kararını

bildirecektir.

Aşağıda Duran’ın koca geyikle karşılaşıp onu vurmasını ve sevdiği insanlarla


yaptığı veda konuşmasını okuyacaksınız.

İKİNCİ BÖLÜM

SEKİZİNCİ TABLO

KOCA GEYİK

Dağda bir düzlük. Sahne aydınlandığında boştur. Koca geyik görünür. Sahneye
girer. Hızla birkaç adım ilerler. Sonra yürüyüşü ağırlaşır, sahnenin ortasında durur,
bakınır, havaya kulak verir, yerleri koklar, yine ilerler. Az sonra Duran görünür…

Duran — Gördüm seni! Bu kez kaçamazsın elimden. (Geyiğin çıktığı yönden çıkar.
Işıklar sahnenin gerilerinde bir iki kez bir geyiği, bir Duran’ı gösterir. Geyik en son
gerilerde bir kayanın üstünde durur. Başka bir kayanın üstünde Duran görünür. Her
iki kayanın altı uçurumdur. Duran çiftesini doğrultur, ateş eder. Vurulan geyiğin
sesi duyulur. Duran’ın ucunda durduğu kaya yarılır, Duran aşağılara yuvarlanır. Az
sonra uçurumun dibinde, acılar içinde doğrulur. Sırtını bir kayaya dayar. Köpeği
TİYATRO

gelir, yanında durur.) Vurdum! Ağır yaraladım. (Acılar içinde) Kötüyüm. (Eliyle ağzını
yoklar) Kan! (Mendilini çıkarır, kanı siler) Kurtulamam. Kaldım, kayalarda kaldım. Bu
iş bitti. (Güçlükle gülümser, köpeğini okşar) ama vurdum! Dediğimi yaptım sonunda.
Omuzuna saplandı kurşunum. Elimle koymuş gibi biliyorum. Çok yaşayamaz
ardımdan.

Bahar — Ben Güldü’yüm.

Duran — Gördün değil mi? Vurdum?

Bahar — Vuracaksın demiştim! Sezgilerimde yanılmam.

Duran — Hep uğur getirdin bana. Sevgili Baharım.

Bahar — Güldü!

Duran — Bütün ömrümce tek kadın sevdim ben. Sevdiğim tek kadındı. Hep o kadına
bağlı kaldım. Onu aradım. O sen oldun sonunda. Çok geç geldin, çok geç buldum seni.
Nişanlım kaldın, telsiz duvaksız.

Bahar — Ben mutluyum.

Duran — Bir kez daha söyle! Sevdin değil mi beni? Bir kez daha! Sevdin değil mi?

Bahar — Hâlâ inanamadın mı?

Duran — Hâlâ seviyor musun?

Bahar — Çok! Ömrüm oldukça da seveceğim.

Duran — Bağışla beni!

Bahar — Neden? Bağışlanacak bir şey yapmadın ki! Mutlu ettin beni. Senin gibi
yürekli bir avcı bir daha zor gelir bu dağlara.

İlyas — Doğru söylüyor. Kendine sadık yaşadın. Kendine ihanet etmedin.

Duran — Sen de gördün değil mi geyiği vurduğumu?

İlyas — Gördüm. Omuzundan vurdun.

Duran — Bu koca geyikti.

43
İlyas — Hep gördük.

Duran — Öyleyse anlat başkalarına.

İlyas — Anlatacağım. Başkaları çocuklarına anlatacak. Her dinleyen görmüş gibi


olacak seni.

Duran — Hep bugüne erişmek için yaşadım.

İlyas — Biliyorum.

Duran — İnsanın kanında var bu. Kayalardan kayalara uçan geyiklere erişmek.
Dünyaları buyruğuna almak. Bütün açlıklar insanın kanında var.

İlyas — Yalnız soylu olanların. Kanındaki sese kulak verenlerin. Duran — En güzele,
en iyiye ulaşmak istedim.

Bahar — En sevgiliye.. Yankılar — En güzele, en iyiye, en sevgiliye!

İlyas — İçinden gelen sese uydun ürkmedin..

Yankılar — Ürkmedin!

Duran — Başka türlü yaşamak elimde değildi.

Bahar — Başka türlü olsaydın seni sevemezdim! Kalbimde kimsenin alamayacağı bir
yere ulaştın… Fatma

— Bir insanın yaşarken yapabileceği ne gelirse elinden yaptın. Boşuna yaşamadın.

NECATİ CUMALI
TİYATRO

ETKİNLİK
1.Metinde geçen “İnsanın kanında var bu. Kayalardan kayalara uçan geyiklere
erişmek. Dünyaları buyruğuna almak. Bütün açlıklar insanın kanında var..” cümlelerindeki
altı çizili kelime ve kelime gruplarının anlamlarını cümlenin bağlamından hareketle tahmin
ediniz. Tahminlerinizi TDK’nin Türkçe Sözlük ’ünden kontrol ediniz.

2.Metinde yer alan “Yükseklerde uçanlar yalnız uçarlar.” cümlesini metnin bağlamını göz
önünde bulundurarak açıklayınız.

3. Avcı Duran’ın kendisine verilmek istenen görevi kabul etmemesinin nedeni nedir?

4. Metinde geyik nasıl bir sembolik anlam taşımaktadır? Açıklayınız.

5. Metinde Avcı Duran, idealindekini gerçekleştirmek için nelerden vazgeçmektedir?

6. Metnin son bölümünde Avcı Duran, yaşamının hesaplaşmasını yaparken neler


hissetmektedir?

7. Bir geyiğin gerçek hayatta konuşması mümkün olmadığına göre Avcı Duran’ın geyikle
konuşma sahnesi ile amaçlanan ne olabilir?

8. Metinden hareketle temel çatışmayı bulunuz.

9. Metindeki temayı tespit ediniz. Bu temanın millî mi yoksa evrensel mi olduğunu


belirtiniz.

10. Metinde yöresel söyleyiş özelliklerine sahip ifadeleri gösteriniz. Bu tür ifadelerin
metne nasıl bir katkıda bulunduğunu açıklayınız.

45
, metinde yer alan kişilerden Avcı Duran, Güldü ve Bahar’ın özelliklerini belirleyiniz
GÜNGÖR DİLMEN

Güngör Dilmen 1930 yılında Tekirdağ'da dünyaya geldi.


İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klâsik Filoloji
bölümü mezunu olan Güngör Dilmen 1959 yılında yazdığı
Midas'ın Kulakları oyunu ile bir derginin açtığı yarışmada
birincilik ödülünü kazandı. Güngör Dilmen Amerikan Yale
ve Washington üniversitelerinde tiyatro öğrenimi gördü.
İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yönetmen yardımcılığı ve
dramaturgluk yapmış olan dilmen TRT İstanbul
Radyosu'nda tiyatro alanında şef olarak çalıştı.
8 Temmuz 2012 tarihinde tedavi gördüğü hastanede vefat etti 1959'da Sinema-
Tiyatro Dergisi'nin açtığı yarışmada, yazdığı tek perdelik oyun Midas'ın kulakları
ile birincilik ödülünü kazanan Dilmen, 1960 yılında İstanbul üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Klâsik Filoloji bölümünden mezun olmuştur.

Edebi Kişiliği

• Öğrencilik yıllarından tiyatro yazarlığına yönelen ve yurt dışında tiyatro


eğitimi gören günümüzün önemli oyun yazarlarındandır.
• Konularını daha çok tarih ve mitolojiden alan Güngör Dilmen
Kalyoncu, oyunlarındaki teknikle dikkatleri çekmeyi başarır.
• Oyunlarında çağın eleştirisini yapar.
• Absürt tiyatronun Türk edebiyatındaki öncülerindendir.
• Edebiyatımızın en önemli absürt tiyatro örneği sayılan "Canlı Maymun
Lokantası"nda Batı'nın gelişmişlik-gelişmemişlik kavramları ile Doğu'nun
madde ve duygu kavramlarını karşı karşıya getirip değerlendirir.
• Oyunlarının konularını tarih ve mitolojiden alır.
• Oyunlarında sağlam tiyatro tekniği, şiirsel dil ve evrensellik dikkat çeker.
• "Midas'ın Kulakları", "Midas'ın Altınları", "Midas'ın Kördüğümü" oyunlarıyla
bir "Midas Üçlemesi" oluşturur. Midas üçlemesinde mitolojiden yararlanır.
• "Midas'ın Kulakları" oyunu ile katıldığı yarışmada birincilik unvanını alır.
TİYATRO

MİDASIN ALTINLARI

Frigya Kralı Midas; altına ve paraya tutkuyla bağlı, cimri biridir. Varı yoğu altınlarıdır.
Hayatta altınlarından daha çok sevdiği başka bir şey yoktur. Midas bu uğurda simya
ilmine merak salar ve uzun yıllar sarayında simyacılar çalıştırır. Ancak simyacılar,
amaçlarına ulaşamazlar. Kızı da veziri de Midas’ın içinde bulunduğu bu durumdan
şikâyetçidirler. Çünkü Midas; kızına gereken ilgiyi göstermeyen bir baba, halkını
düşünmeyen ve onları ağır vergiler altında ezen bir kral konumundadır. Bu sırada Tanrı
Dionisos, Dionisos’un hem hocası hem can yoldaşı olan Silenos ve Silenos’un keçileri
Frigya ülkesinin başkenti Gordium’a doğru ilerlemektedir. Bunu bir oduncudan haber
alan Midas, hemen plan yapar ve Silenos’u hileyle ele geçirir. Dionisos, Silenos’u
kaybettiği için üzgündür. Midas, Silenos’la bir anlaşma yapar. Buna göre Silenos,
saraydan istediği bir şeyi alabilecektir. Midas da Silenos aracılığıyla Dionisos’tan
almayı planladığı şeye kavuşacaktır. Midas, bir yolunu bulup Dionisos’u çağırır ve ona
Silenos’un yerini bildiğini söyler. Bu haberle Dionisos sevinir ve Midas’ı ödüllendirmeye
karar verir. Midas, Tanrı Dionisos’tan kendisine dokunduğu her şeyi altına
dönüştürebileceği tanrısal bir güç vermesini ister. Dionisos, Midas’ın bu isteğini
gerçekleştirir. Midas’la yaptığı anlaşma doğrultusunda Silenos, Midas’ın kızını ister.
Midas bunu kabul etmek istemez ama Silenos kızı sarhoş edip etkisi altına aldığı için
kız, Silenos’u seçer. Durum böyle olmakla birlikte Midas elde ettiği güçten dolayı çok
mutludur.

47
Aşağıda Midas’ın gücünü halka gösterme düşüncesini vezirine açtığı
bölümü okuyacaksınız.

2. BÖLÜM

2. SAHNE

(Midas yalnız. Tek ışık ellerini aydınlatır)

MİDAS

En güçlü dili buldum, konuşuyorum artık.

Neye dokunsam benden tutuşup altın kesiliyor.

(Arka alandan Vezir girer, korkuyla Midas’ı seyreder)

Ama tanığım, görenim yok, oysa tanrılar seyircisiz edemezler.

Halk da hazır beni bekliyor.

Göstereceğim onlara gücümü

çıkıp Gordium’un en kalabalık alanına

dokunacağım bir bir getirdikleri kullantılara

altın edeceğim her şeyi.

Sevinçle, korkuyla kapanıp önümde

onlar da söyleyecek tanrılığımı.


TİYATRO

Kral Midas Frigya’ya altın çağı getirdi,

halktan kopan çılgın alkışlar

dalga dalga adımı sonsuzlaştıracak.

Çığırtkanlar salın dört yana,

Midas altın dağıtıyor

Gordium sokaklarında.

VEZİR

Bu yıkımı olur ülkenin.

MİDAS

Hay benim şaşkın vezirim,

altın dağıtmak mı yıkımı oluyor ülkenin.

İkide bir tepeme dikilip

‘Hazine tamtakır,’ diyen sen değil miydin?

Şimdi çakıl taşları doldur hazineye

hepsini altın edeyim.

Eskiden halktan topluyorduk

Şimdi halka dağıtıyoruz.

VEZİR

İşte felaket de bundan kopacak ya,

anlamıyor musun?

MİDAS

Altın altın… Kişisel tutkuma

toplumsal bir giysi giydirebilirim.

49
Çığırtkanlar salın ülkenin dört yanına,

Midas altın dağıtıyor Gordium sokaklarında.

Haberi alan yurttaşlar meydanda Midas’ın tanrısal gücüne tanık olmak için

toplanırlar. Herkes evindeki bütün eşyasını altına dönüştürtmek için getirmiştir.

Midas gelir ve adeta gösteri yapar gibi herkesin her eşyasına dokunarak altına

dönüştürür. Halk bu durumdan fazlasıyla etkilenir. Gerçekten de ülkeye altın çağı

gelmiştir. Bütün insanlar bu durumdan memnundur. Bugünden sonra halk işe gidip

çalışmaz, üretmez olmuştur. Çalışan tek kişi bile kalmamıştır. Yani insan emeği,

üretim artık yoktur. Halk büyük bir miskinliğe, uyuşukluğa, tembelliğe

sürüklenmiştir. Ancak bu durum çok uzun sürmez. Halk yavaş yavaş uyanmaya

başlar. Silenos, Midas’ın kızıyla tekrar Frigya topraklarına gelir. Kız, içinde

bulunduğu sarhoşluktan kurtulup Silenos’u görünce nasıl böyle birisiyle birlikte

olduğuna şaşırır. Babasına kızar. Midas, kızını Silenos’tan kurtarmak için tutup

çekerken kız, altına dönüşür. Midas, bu durumdan çok etkilenir. Böyle bir güce

sahip olduğu için pişman olur. Halk ise ülkenin içinde bulunduğu durumdan hoşnut

değildir. Herkes yavaş yavaş uyanmaya başlar. Midas’a giderek borçlarını ödemeye

karar verir.

Aşağıda, Midas’ın sahip olduğu güçten duyduğu pişmanlığı anlatan son bölümü
okuyacaksınız.

12. SAHNE

Rüzgârlı bir yamaç. Yanda bir ırmak. Dionisos, Silenos, Keçiler yarı bellerine dek
sarı kırmızı orman yapraklarından bir kümeye gömülmüşler. Yel estikçe yeni
yapraklar düşmede

SİLENOS
TİYATRO

Savurgan mevsim başladı işte,

rüzgârlar biçimsiz esmede.

DİONİSOS

Kalın bir kabuk kapladı gövdemi, soluk alamıyorum,

damarlarımdan çekiliyor can suyum.

Dönüş yolculuğumuz başladı,

iniyoruz karanlık yer altına.

KEÇİLER

Şu gelene bakın, çalılara tutuna tutuna yamaca tırmanan,

yaralı bir hayvan gibi.

MİDAS (Soluk soluğa girer)

Dionisos, kurtar beni bundan, geri al verdiğin gücü

. DİONİSOS

Geri al diyor dönmüş gönlü.

Kolay alınır verilir bir bağış değil ki bu.

(Midas’ın kızını sahneye taşırlar)

MİDAS

Kızımın suçu ne?

DİONİSOS

Çoğu kez yakınları çeker sorumsuz kişilerin cezasını.

MİDAS

Akılsız babanın talihsiz kızı

gençliğine güzelliğine doyamadan altın kesildi.

51
VEZİR

Bari onu bağışla, Dionisos.

MİDAS

Kavuştur onu yeniden ışığa havaya suya

yeniden çarpsın yüreği, alca kanı yürüsün,

sesi ağaçlarda yankılansın, saçları yelde savrulsun.

DİONİSOS

Önce sen, şu ırmakta yıka ellerini ovuştura ovuştura.

Kızı da suya daldırıp çıkarın.

(Midas, ırmağa koşar, ellerini yıkar)

MİDAS

Hah yıkıyorum işte, ellerimin derisini yüzercesine.

Bakalım oldu mu?

(Sevinç çığlığı atar)

Çamur çamur ellerimde tuttuğum

ırmağın çamuru, çamur ellerimde,

altın kesilmiyor. Yaşasın, çamur, çamur.

(Ellerinde sopalar, bıçaklar, kürekler, yabalarla erkekli kadınlı yurttaşlar


sahneye dolar. Yavaş yavaş Midas’ın çevresini alırlar)

Şu çamurdan bir taç yapayım kendime.

YURTTAŞLAR (Homurdanırlar)

Vurun sağ komayın deliyi ülkeye felaket getirdi

. DİONİSOS (Silenos’a)

Tanrılar da susar halkın konuştuğu yerde.


TİYATRO

Biz kenara çekilelim,

kendileri bir sonuca bağlasınlar aralarındaki davayı.

MİDAS (Zoraki bir alayla)

Ellerinizdekini altınlaştırmaya mı getirdiniz?

Geç kaldınız geç kaldınız yurttaşlarım.

Alın artık benden geçti,

bakın, çamurdan bir taç vardı başımda

elimde çamurdan bir asa.

Uzak durun, yaklaşmayın yanıma!

I. YURTTAŞ

Altın seline boğdu ülkeyi.

MİDAS

Ama geçti artık geçti.

II. YURTTAŞ

Doğru söylüyor, altın değil elindekiler

. MİDAS

Değil ya değil, bakın dokunuyorum

zambağı mor yapıyorum, zambağı zambak yapıyorum,

tut delikanlı, sevgiline verirsin.

(Zambağı genç bir adama atar)

Bakın dokunuyorum, toprak toprak

kürek kürek…

Tutuyorum, bağrımda çarpan bu yürek.

53
Dokunuyorum, kendimi insan yapıyorum.

(Midas’ın kızı yavaş canlanır, Midas sevinçle izler)

MİDAS’IN KIZI

Ne oldu bana, neredeyim ben? Dünya doluyor gözlerimden içeri, canım dünya her
şeyi ilk kez görüyor gibiyim.

VEZİR

Altın değil tüm dünya nimetleri.

YURTTAŞLAR

(Coşkuyla toprağı taşı tutarlar, su içerler)

Ağaç ağaç, ateş ateş, toprak toprak, su su.

VEZİR

Her şeyin hakkını vererek yaşamalı.

I. YURTTAŞ

Hey, narlara bakın narlara, altın değil.

I. KADIN YURTTAŞ

Kokulu sarı ayvalar altın değil.

II. YURTTAŞ

Su kıyısında hışırdayan sazlar altın değil.

II. KADIN YURTTAŞ

Leylekler, kurbağalar, alabalıklar altın değil.

III. YURTTAŞ

Altın değil hava kabarcığıyla suya dalıp çıkan su örümceği.

DİONİSOS

Selam ol canlara ki
TİYATRO

tüm yaradılışa açıktır yürekleri, bir tek nesneye tutsak değil.

YURTTAŞLAR

Kahrolsun altın.

VEZİR

Ve yaşasın altın,

yaşamı yeniden kazandık biz

altın sayrılığının sonucunda.

Gerçek altını kazandık biz.

Altındır Us

insanın en değerli cevheri

ve insan çoğu kez kendi dışında arar onu.

YURTTAŞLAR

Altındır köylünün alnından sildiği

tarlada soluk soluğa,

altındır özgürlük uğruna

kanla gözyaşıyla

yürüyen soylu kavga.

(Flüt sesleriyle Dionisos, Silenos ve Keçiler ayrı yönde, Midas, Kızı, Yurttaşlar ayrı
yönde sahneden çıkarlar.)

I. KADIN YURTTAŞ

Kokulu sarı ayvalar altın değil.

II. YURTTAŞ

Su kıyısında hışırdayan sazlar altın değil.

II. KADIN YURTTAŞ

55
Leylekler, kurbağalar, alabalıklar altın değil.

III. YURTTAŞ

Altın değil hava kabarcığıyla suya dalıp çıkan su örümceği.

DİONİSOS

Selam ol canlara ki

tüm yaradılışa açıktır yürekleri, bir tek nesneye tutsak değil.

YURTTAŞLAR

Kahrolsun altın.

VEZİR

Ve yaşasın altın,

yaşamı yeniden kazandık biz

altın sayrılığının sonucunda.

Gerçek altını kazandık biz.

Altındır Us

insanın en değerli cevheri

ve insan çoğu kez kendi dışında arar onu.

YURTTAŞLAR

Altındır köylünün alnından sildiği

tarlada soluk soluğa,

altındır özgürlük uğruna

kanla gözyaşıyla

yürüyen soylu kavga.

(Flüt sesleriyle Dionisos, Silenos ve Keçiler ayrı yönde, Midas, Kızı, Yurttaşlar ayrı
yönde sahneden çıkarlar.)

IŞIKLAR KARARIR

Güngör DİLMEN, Toplu Oyunları


TİYATRO

ETKİNLİK
1.Okuduğunuz metinde vezirin “Her şeyin hakkını vererek yaşamalı” sözüne
katılıyor musunuz? Açıklayınız.

2. Metinde “altın” nelere benzetilmiştir? Nedenleriyle açıklayınız.

3. Vezire göre Kral Midas’ın hangi davranışı toplumda bozulma ve çözülme


yaratacaktır? Belirtiniz.

4. Vezirin Midas’a olan tepkileri sizce normal midir? Açıklayınız.

5. Metne göre insanın en değerli cevheri nedir? Düşüncelerinizi sözlü olarak


ifade ediniz.

6. Midas’ın özelliklerini de göz önünde bulundurarak iyi bir yöneticinin nasıl


olması gerektiğiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

7. Midas’ın sahip olduğu güce sahip olmak ister miydiniz? Düşüncelerinizi


nedenleriyle açıklayınız.

8. Eserde mitolojik unsurların yer alması sizce anlatıma nasıl bir katkı
sağlamıştır?

9. Metinde olayın gerçekleştiği zaman, mekân ve kişilerle ilgili hangi


özelliklere ulaşılabilir? Belirtiniz.

10. Metnin dil ve anlatım özellikleriyle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Metinden


örneklerle açıklayınız.

11. Okuduğunuz metnin olay örgüsünü belirleyiniz. Olayları oluş sırasına göre
aşağıdaki şemaya yazınız. 57
HASTALIK HASTASI

Argan, tedavisini daha ucuza getirebilmek için, mesleğinde çok başarılı olduğunu

zannettiği genç bir doktorla kızını evlendirmek ister. Oysa Argan'ın kızı başka bir

genç adamla evlenmek istemektedir. Argan'ın karısı ve doktoru da onun

kuruntularından faydalanıp servetine el koymak niyetindedir. Hizmetçi Toinette

ise her şeyin farkında olan tek kişidir. Dolayısıyla düğümü çözebilecek kişi de

Toinette'dir.

Aşağıda, Argan’ın kızını evlendirmek istediği kişi hakkında düşüncelerini açıkladığı

bölüm verilmiştir.

SAHNE V
ARGAN, ANGELIQUE, TOINETTE
ARGAN — (iskemlesine oturarak.) Şöyle gel bakayım kızım! Sana, sanırım hiç
beklemediğin bir haber vereceğim. Seni birisine istiyorlar. Ne o? Gülüyor musun?
Öyledir ya, evlenmenin sözü bile hoştur; hele kızlar için bundan tuhaf şey olamaz.
Ah! Doğa, doğa! Belki de öyle görüyorum ki, sana evlenmek isteyip istemediğini
sormaya bile gerek yok, kızım.

ANGELIQUE — Her ne buyurursanız uymayı görev bilirim, babacığım.

ARGAN — Böyle söz dinleyen bir kızım olduğuna doğrusu çok hoşnudum. Öyleyse
sorun çözümlendi... ben söz verdim.
TİYATRO

ANGELIQUE — Her buyruğunuza körü körüne uymak boynumun borcudur,


babacığım.

ARGAN — Üvey analık bu ya, karım benden hem senin hem de küçük kardeşin
Louisonʼun rahibe olmanızı sağlamamı istiyordu; öteden beri aklı buna takılmış
kalmıştı.

TOINETTE — (Yavaşça.) Hınzır karının kim bilir ne hesapları vardır.

ARGAN — O bir türlü bu evlenmeye razı olmak istemiyordu; ama ben ona söz
geçirdim, hem öbür tarafa da söz verdim.

ANGELIQUE — Ah, babacığım bana yaptığınız iyiliklere öyle minnet duyuyorum ki!

TOINETTE — Doğrusu buna ben de sevindim; sizin bütün ömrünüzde yaptığınız en


doğru iş, bu iş.

ARGAN — Adamı daha görmedim; ama görünce hem benim hoşnut olacağımı hem
senin hoşlanacağını söylediler.

ANGELIQUE — Elbette hoşnut olursunuz, babacığım.

ARGAN — Nasıl! Sen gördün mü?

ANGELIQUE — Bu işi onaylamanızdan yüreklenerek size içimi açabileceğim için,


artık ne saklayayım: Doğrusunu isterseniz, biz bundan tam altı gün önce, bir
rastlantıyla tanışmıştık; size yapılan başvuru, bizim işte bu ilk tanışmamızdan sonra
birbirimize karşı duyduğumuz ilginin sonucudur.

ARGAN — Onlar bana bundan söz etmediler; ama ben şimdi daha hoşnut oldum,
sanırım bu işin böyle oluşu daha iyi; yakışıklı, aslan gibi bir delikanlı olduğunu
söylüyorlar. (...)

TOINETTE — Aman efendim, siz bunca servet sahibi olduğunuz halde, nasıl olur
da kızınızı bir doktora vermek istersiniz?

ARGAN — Vereceğim işte. Sen ne karışıyorsun, (...)?

TOINETTE — Aman Tanrı aşkına, birdenbire parlamayın! Anlamadan, dinlemeden


azarlamaya başlıyorsunuz. Öfkemize kapılmadan, hep birlikte şu işin enini boyunu
bir hesap etsek olmaz mı? Ha şöyle, soğukkanlılıkla konuşalım. Bir kez, siz ne amaçla
böyle bir karar veriyorsunuz, lütfen söyler misiniz?

59
ARGAN — Benim amacım şu: Ben hasta, sakat bir adam olduğum için kendime bir
doktor damat bulup hekimlerle hısım akraba olarak, hastalığıma karşı bilimin
yardımını sağlamak; vücuduma gereken ilaçların kaynaklarını evimin içinde
bulundurmak; böylece de istediğim kadar muayene olup reçete yazdırabilmek
istiyorum.

TOINETTE — Ha şöyle, işte siz, kendinizce bir neden söylemiş oldunuz; bakın,
böyle tatlı tatlı konuşup danışmak ne hoş oluyor. Ama efendim, şimdi biraz da elinizi
vicdanınıza koyun da öyle söyleyin; siz gerçekten hasta mısınız?

ARGAN — Ne dedin sürtük, gerçekten hasta mıyım, ha? Demek ben gerçekten
hasta değilmişim, öyle mi edepsiz? TOINETTE — Öyleyse, pek iyi efendim, evet,
siz hastasınız; bunun için kavga etmeyelim. Evet, siz çok hastasınız; işte artık bir
diyeceğiniz kalmadı. Ama kızınız sizin için değil, kendisi için kocaya varacak. Kendi
de hasta olmadığı için bir doktorla evlenmesine hiçbir gerek yok...

ARGAN — Ben kendim için onu doktora veriyorum; helal süt emmiş bir kız,
babasının sağlığına yarayacak bir kocaya sevine sevine varır.

TOINETTE — Vallahi efendim, izin verirseniz size dostça bir öğütte bulunayım
mı?

ARGAN — Söyle bakalım, neymiş?

TOINETTE — Siz bu sevdadan vazgeçin.

ARGAN — Niçin, neden?

TOINETTE — İşte nedeni: Kızınız bu işe kesinlikle razı olmayacak

. ARGAN — Kesinlikle razı olmayacak mı?

TOINETTE — Hayır, olmayacak.

ARGAN — Benim kızım mı?

TOINETTE — Evet, sizin kızınız. Mösyö Diafoirus de dünyanın bütün Diafoirusleri


de ona vız gelir! (Ve sahne kararır.)

Moliere, Hastalık Hastası


TİYATRO

ETKİNLİK

1.Türk edebiyatından verilen tiyatro örnekleri iler Batı edebiyatından verilen tiyatro
örneği arasında farklılıklar var mıdır? Varsa bu farklılıklar ne tür farklılıklardır?
Açıklayınız.

2.Bu metinlerden yola çıkarak Türk ve dünya edebiyatındaki tiyatronun özelliklerini


karşılaştırmalı bir şekilde açıklayınız.

3.Okuduğunuz metnin teması nedir? Açıklayınız.

61
YAZMA

Radyo oyunu, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dünyada ve bizde radyonun
başlıca türü olmuştur.

Dünya radyo oyunları edebiyatının nitelikli örnekleri de Türkçeye çevrilmiş ve


mikrofonda seslendirilmiştir. Ankara, İstanbul ve İzmir radyolarında “Arkası
Yarın” ve “Çocuk Bahçesi” adları ile radyo oyunları yayımlanmıştır. Kuşak ve eğlence
programlarında ise skeçlere ve parodilere sıklıkla yer verilmiştir.

Türkçe radyo oyunu edebiyatında radyo oyunu geleneğini oluşturmuş ilk özgün
yazar Behçet Necatigil’dir. Necatigil’e göre gerçek radyo oyunu, düşle gerçek
arasıdır; gerçeküstü ögeler ve sembollerle beslendiği gibi alegorik ve trajiktir.
Yazarından, oyuncusundan, dinleyicisinden incelmiş bir zevk ve saygı bekler; aynı
zamanda düşündürücüdür. Sembollerden kuvvet alır, mecazla güçlenir; şiire
yakındır, şiirsel arka plan ister. Seçkin radyo oyunlarının önemli bir özelliği de tıpkı
tiyatro edebiyatında olduğu gibi bu metinleri okuyucunun edebiyat metni olarak
okuyabilmesidir. Ünite boyunca okuduğunuz tiyatro metinlerinden bir bölümü ya
da beğendiğiniz başka bir tiyatro metnini radyo tiyatrosuna dönüştürünüz. Metni
radyo tiyatrosuna dönüştürürken aşağıdaki özellikleri göz önünde bulundurunuz.

Dinleyicide konuşma yapan oyuncuyu seyrediyormuş duygusu uyandırmak için

metinde dramatik bir dil kullanınız. Metinlerde kullanılan ve göze hitap eden
tasvir gibi görsel unsurların yerini işitsel ayrıntıların almasına dikkat ediniz
TİYATRO

SÖZLÜ İLETİŞİM

Radyo tiyatrosu, kaynağını edebiyattan ve özellikle tiyatrodan alan kendine özgü


sanatsal bir program türüdür. Televizyonun henüz yaygınlaşmadığı dönemlerde
yoğun olarak dinlenen radyo tiyatrolarında klasik edebiyat yapıtlarından
uyarlamalar yapıldığı gibi özgün oyunlar da yazılmıştır.

• Behçet Necatigil’in “Yıldızlara Bakmak” adlı radyo tiyatrosunu dinleyiniz.

• Yazma bölümünde oluşturduğunuz tiyatro metnini bilişim teknolojilerini


kullanarak sınıfta seslendiriniz. Bu seslendirme çalışması sırasında aşağıdaki
bilgileri göz önünde bulundurunuz.

Karakterleri seslendirirken duyguları tam anlamıyla yansıtmak amacıyla vurgu ve

tonlamalara dikkat ediniz.

Canlandırdığınız oyunun gerektirdiği ses efektlerini (at kişnemesi, kapı zilinin


çalınması, bebek ağlaması vb.) önceden hazırlayınız.

Yalın, akıcı, şiirsel bir söyleyişle dinleyicinin dikkatini oyunun üzerine çekmeye
özen gösteriniz.

Repliklerin söylenmesi sırasında oyuncuların telaffuzuna ve oyunun dinleyicinin

ilgisini çekmesine dikkat ediniz.

63
ÜNİTE SONU DEĞERLENDİRME SORULARI

Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerlere doğru kelimeyi/kelimeleri yazınız.

1. 1950 Sonrası Türk Tiyatrosu’nda işlenen konularda bir çeşitlilik söz konusudur.

Bazı eserlerde bireysel, bazılarında ………………., bazılarında da ………………… konular

işlenmiştir. Orhan Asena ……………………................. adlı eserinde Kanunî Dönemi’ndeki

Osmanlı’yı; Necati Cumalı, …………………. adlı eserinde ideallerinin peşinden giden

Duran karakterini; Güngör Dilmen ise …………………………………… adlı eserinde bireysel

tutkularının esiri olan ve dokunduğu her şeyi altına dönüştürerek halkı da

tutkularına alet eden Kral Midas’ı anlatmıştır.

A. GÜNGÖR B.TEMEL C.NECATİ


DİLMEN ÇATIŞMASI CUMALI

D.PAYDOS E.OLAY
F.BAY HİÇ
ÖRGÜSÜ

G.DRAM Ğ.DEKOR H.KİŞİLER

I.DİYALOG J.ORHAN
İ.PERDE
ASENA

1. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri tiyatro


türünün Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’ndaki önemli temsilcilerindendir?

(………………………………………)

2. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri tiyatro


türünde en çok kullanılan tekniklerdendir?
TİYATRO

(………………………………………)

3. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri tiyatro


türünde temayı belirleyen kavramlardandır?

(………………………………………)

4. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri tiyatro


türü ile ilgili terimlerdendir?

(………………………………………)

5. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri


Sabahattin Kudret Aksal’ın yazdığı tiyatro türündeki eserlerdendir?

(………………………………………)

6. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri tiyatroda


“bir perdenin açılıp kapanmasına kadar geçen bölüm” ve “iki kişinin karşılıklı
konuşması” olarak ifade edilen terimlerdendir?

(………………………………………)

7. Yukarıda harf ile gösterilen kutucuklardan hangisi ya da hangileri Cevat


Fehmi Başkurt’un yazdığı tiyatro türündeki eserlerdendir?

(………………………………………)

5 ÜNITE

8. Aşağıdaki metni tema, dil ve anlatım özelliklerini göz önünde bulundurarak


devam ettiriniz.

TOMBALA

(Bir oda. Sağ dipte bir kapı. Mutfağa açılır. Geride dar, uzun bir pencere. Solda
bir başka kapı.

Odanın bütün eşyası eski, yıpranmış. Pencerede yeşili solmuş bir perde. Altındaki
dantel perde ise bir zamanlar öğünülecek denli güzelmiş. Şimdi sararmış, yer yer
dökülmüş.

Pencerenin solunda bir büfe. Üstünde irili ufaklı çerçeveler içinde kız, erkek genç
kişilerin fotoğrafları.

Bebeklik fotoğrafları vb. Duvarlarda yine çeşitli yaşlarda aynı kişilerin


fotoğrafları.

65
Büfenin önünde, sahnenin ortasına doğru oldukça geniş, on kişi alabilecek bir
yemek masası.

Çevresinde kiminin bacağı, kiminin arkalığı kırılmış on kadar iskemle.

Pencereyle soldaki kapı arasında geniş bir divan. O da iyice yıpranmış.

Odanın orasına, burasına serptirilmiş koltuklar, sehpalar. Biri pencerenin önünde,


diğeri sağda, yerde, iki saksı. Büfenin üstünde ayrıca bir çalar saat.

Bu odanın, ilk bakıldığında kalabalıkça bir ailenin oturma-yemek odası olduğu


anlaşılır. Burada her şey, uzun yıllar kullanıldığını, şimdi ise bir yığın anı ortasında
tozlanmaya bırakıldığını söyler.

Perde açıldığında geniş masanın bir ucunda çok yaşlı bir erkekle onun hemen
yakınında çok yaşlı bir kadın oturmaktadır. Tombala oynamaya
hazırlanmaktadırlar. Numara torbası erkeğin kucağında.

Erkeğin gözünde gözlük, kadının kulağında bir işitme aracı vardır.)

YAŞLI KADIN: (Çocuksu, ince bir sesle konuşur) İkimiz mi oynayacağız?

YAŞLI ERKEK: (Sesi iyice kısıktır. Fakat hep bağırarak konuşur. Bu ses ancak “su
içeceğim” dediği zamanlar ufalır, kısılır) Ya ne yapacağız?

YAŞLI KADIN: İki kişiyle hiç tadı olmaz.

YAŞLI ERKEK: Oynamayı sen istedin!

YAŞLI KADIN: Hiç de ben istemedim! Sen istiyorsan oynayalım, dedim.

Adalet AĞAOĞLU, Tombala


……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
TİYATRO

……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………………………………………….....
……………………………………………………………………………………………………………………

TIYATRO.
9. ve 10. soruları aşağıdaki metne göre cevaplayınız.

(…)

HURİ — O kızdan hayır yok demedim mi sana?

Osman, yavrum, zenginin gözü zenginde olur.

Başka kız mı yok dünyada!

Gel vazgeç oğul bu işten.

Babası açıkça söyledi,

Osman kim benim kızımı almak kim dedi,

dengini bilmeli herkes, açlığını mı

bölüşmek ister kızımla dedi, kestirip attı.

O konak, o tarlalar ona

sanki babasından kaldı. Ne tez unuttu

babamın kapısında çalıştığı günleri,

tarlamızda ter döktüğü,

ahır temizlediği günleri,

Dünya böyledir işte; bugün bana

yarın sana. Düşmez kalkmaz bir Allah.

Rahmetli babanın hastalığı

mal mülk bırakmadı elimizde,

67
sattık savurduk.

OSMAN — Sağlık olsun ana, üzme canını.

Gün doğmadan neler doğar.

HURİ — Bu kız başına iş açar diye korkarım oğul,

herif bir yakalarsa seni

Ayşe’nin penceresi altında,

yer yerinden oynar alimallah!

(…)

Turan OFLAZOĞLU, Allah’ın Dediği Olur

9.Yukarıda okuduğunuz metin size göre klasik tiyatro metinlerinden hangi


yönüyle ayrılmaktadır?

……………………………………………………………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………………………..

10.Okuduğunuz metinde kullanılan deyimler, anlatımı nasıl etkilemiştir?


Belirtiniz.

……………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………..……………………

……………………………………………………………………………………………………………………………..

11.Metinde yer alan konuşmalar günlük konuşma dilinin bir örneği sayılabilir
mi? Metinden örnek cümlelerle belirtiniz.

……………………………………………………………………………………………………………………………

………………………………………………………………………………………………………………………..……

………………………………………………………………………………………………………………………..……

12 Yukarıdaki metni, sanatçının üslubunu örnek alarak devam ettiriniz.

……………………………………………………………………………………………………………………………

……………………………………………………………………………………………………………………………..

……………………………………………………………………………………………………………………………..
TİYATRO

…………………………………………………………………………………………………………………….5 ÜNITE

Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları okuyunuz ve doğru seçeneği işaretleyiniz.

13. I. Özellikle 1950 sonrasında tiyatro türünde gelişme yaşanmıştır.

II. Bireysel, toplumsal, evrensel pek çok konu işlenmiştir.

III. Eserler genellikle sahne tekniğine uygun değildir.

IV. Yazarlar sanatı, halkı eğitmek için bir araç olarak kullanmışlardır.

V. İç konuşma, diyalog, gösterme gibi anlatım tekniklerinden yararlanılmıştır.

Yukarıdaki ifadelerden hangisi ya da hangileri Cumhuriyet Dönemi tiyatrosu


için söylenemez?

A) I ve II

B) I ve V

C) II ve III

D) III ve IV

E) IV ve V

14. Sayın dinleyiciler () karşınızda TRT muhabiri Oktay Karlık ( ) İstanbul( )un
Sirkeci semtindeki otellerden en büyüğü olan Ferah Oteli( ) nde bugün saat 20(
)40 sıralarında, bayram olması sebebiyle son dönemlerin en büyük havai fişek
gösterisi yapılmış ve gök adeta renk cümbüşü hâline gelmiştir( )

Bu parçada yay ayraçla gösterilen yerlere gelmesi gereken noktalama


işaretleri aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir?

A) (,) (!) (’) (’) (.) (.)

B) (!) (.) (’) (’) (:) (.)

C) (;) (!) (’) (’) (.) (.)

D) (!) (.) (’) (’) (.) (.)

E) (,) (!) (’) (’) (:) (.)

69
15.Ülkemizde yerli oyun yazarları büyük bir gelişme göstermekle birlikte,
yapıtları dış dünyada henüz değerlendirilememiştir. Oyunlarımızın gerçek değeri
ve evrenselliği ancak böyle bir değerlendirme ile ortaya çıkabilecektir. Bu amaçla
her şeyden önce Türk edebiyatındaki eserlerin iyi çevrilmesi, sonra bu çevirilerin
tiyatro toplulukları yoluyla dünya sahnelerine sunulması gerekir.

Bu parçaya göre yerli oyunlarla ilgili doğru bir değerlendirme yapmanın temel
koşulu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Eserlerin yurt dışındaki tiyatrolarda da oynanması

B) Çeviri eserlerin oynanmasına ağırlık verilmesi

C) Yerli eserlerin yabancı dile düzgün çevrilmesi

D) Yerli oyun yazarlarının teşvik amacıyla ödüllendirilmesi

E) Oyunların ortak çalışma yöntemiyle yazılması

16.Günümüz Türk tiyatrosu, XIX. yüzyılın ortalarından başlayarak Batı tiyatrosu


doğrultusunda gelişmektedir. Bu süreçte tiyatromuz, bir yandan dünya
tiyatrosunu yakından izleyip yeni oluşumları seyircisine iletmeye çalışırken bir
yandan da kendi kimliğini bulma çabası içine girmiştir.

Bu parçadaki altı çizili kelime grubunun anlamı aşağıdaki cümlelerin hangisinde

geçmektedir?

A) Evrensel değerleri işleyen metinleri okumaya özen gösterirdi.

B) Eserlerinin çoğunda bireylerin iç dünyalarını ayrıntılı işledi.

C) Kültürel mirası koruma bilinci her bireyde olmalıdır.

D) Gerçeklerle hayalleri iç içe veren bu oyunu çok beğenmiştik.

E) Yazdığı son eserde nihayet kendi gerçeğini yakalamıştı.

TIYATRO

17. Koçyiğit Köroğlu 1961-1962 tiyatro sezonunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda


sahnelendi.

Bu oyununda Ahmet Kutsi Tecer’in yeniden halk kaynağına yöneldiği görülüyordu.


Yazarın şiirli bir dille oyunlaştırdığı bu ünlü halk destanında, olay dizisinin
TİYATRO

iskeletini Köroğlu’nun duyarlı kişiliği ile ona destek olan yandaşlarının ve halkın
ahlaki değerleri oluşturur. Oyun iki bölümden ve altı tablodan oluşmuştur.
Tabloların bir bölümü Köroğlu’nun yaşadığı Çamlıbel’de ve başka açık alanlarda,

bir bölümü Bolu Beyi’nin konağında geçer.

Bu parçada Koçyiğit Köroğlu adlı tiyatro eseri ile ilgili aşağıdakilerden


hangisine değinilmemiştir?

A) Konusuna

B) Nerde geçtiğine

C) Ne zaman sahnelendiğine

D) Yazarının kim olduğuna

E) Türk edebiyatındaki önemine

18. Yaşanmış ya da yaşanabilir olayların belli kişilerle konuya uygun bir dekor
içinde, belli bir sahne düzeninde topluluk önünde canlandırma sanatına verilen
genel addır. Bugün tiyatro, tiyatro eseri, oyun, piyes sözcükleri aynı anlamda
kullanılmaktadır.

Tiyatro, ele aldığı konunun işleniş tarzı ve müzik, edebiyat, dans vb. gibi sanat
dallarından yararlanması bakımından pek çok sanat dalıyla ilişki kurar.

Bu parça aşağıdaki soruların hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Tiyatro nedir?

B) Tiyatronun toplumdaki yeri nedir?

C) Tiyatronun konusu nedir?

D) Tiyatronun tarihsel gelişimi nedir?

E) Tiyatronun diğer türlerden farkı nedir?

19.Bir perdelik oyun veya kısa oyun, adından da anlaşıldığı üzere bir perdeden
ibaret kısa dramatik eserdir. Temsil süresi, perde sayısının azlığından dolayı
kısadır.

71
Bunlar XIX. yüzyıl sonundan önce müstakil bir tür olarak pek azdır. XIX. yüzyıl
sonuna doğru küçük deneme tiyatrolarının sayılarının artması, şekil olarak bir
perdelik oyunların gelişmesini sağlamış ve bu tür gelişip yaygınlaşmıştır. Şimdiki
kullanılışında genellikle iki veya üçü bir arada oynanmaktadır.

Bu parçadan hareketle bir perdelik oyunlarla ilgili aşağıda verilenlerden


hangisine ulaşılamaz?

A) Günümüzde tek tek sahnelenmediğine

B) Genellikle komedi tarzında yazıldığına

C) Bir tür olarak adını XIX. yüzyılın sonunda aldığına

D) XIX. yüzyılın sonlarında yaygınlaştığına

E) Bu türdeki oyunların dramatik eser özelliği taşıdığına


TİYATRO

KAYNAKÇA

1. KENAN AKYÜZ, MODERN TÜRK EDEBİYATININ ANA ÇİZGİLERİ

2. İSMAİL ÇETİŞLİ, CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI

3. ORHAN ASENA, HÜRREM SULTAN

4. NECATİ CUMALI, YARALI GEYİK

5. GÜNGÖR DİLMEN, MIDAS’IN ALTINLARI

6. MOLLİERE, HASTALIK HASTASI

7. www.eba.gov.tr

73
TİYATRO

NOTLAR

……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………
……………………………………………………………………………………

75
“Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkılaplarda
başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak
olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında
yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum
kalacaklardır.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

DEVLET TİYATROLARI KAPATILMASIN. MİLLET


SANATTAN VE SANATKARDAN MAHRUM KALMASIN!

You might also like