Adalet toplum içinde barış , eşitlik ,uyum , düzen yaratma
görevlerine sahiptir. Bu görevleri uygularken beslendiği
kaynaklar toplumun değer yargıları bütünüdür. Değer yargıları toplumdan topluma ve zamana bağlı olarak farklılık gösterir. Bu farklılıkların sonucunda adaletin doğru tahsis edilmesi için çeşitli görüşler ortaya çıkmıştır. Jeremy Bentham için yapılması gereken doğru şey faydayı maksimize etmektir. Ona göre faydanın zarardan fazla olduğu her eylem uygulamada doğrudur.Fakat toplumun genelinin memnuniyetini esas alan bu görüş birey haklarının ihlaline açık bir kapı bırakır ve çoğunluğun mutluluğu için bazılarının mutsuz olması gerekliliğini savunur. Bana göre bu görüş toplumda egemen sınıfın tahsis edilemeyen adalet üzerinden rant sağlamasına ön ayak olmaktadır . John Stuart Mill , Bentham’ın faydasız faydacılığındaki çoğunluk için bireyin özgürlüğüne müdahalenin haksız olduğunu , bireyin başka bir bireye zarar vermediği sürece özgürlüğünün engellenemeyeceğini bireyin özgürlüğüne gösterilen saygının zamanla daha büyük bir mutluluk yaratacağını savunur.Mill toplumun muhalif görüşleri hoşgörüyle karşılamasının bireye kendini gerçekleştirmek için imkan sunacağı görüşündedir.Lakin toplumda muhalif görüşlerin fazlalaşması toplumun ortak değerlerinin yitirilmesine zamanla hoşgörünün yerini kargaşaya bırakmasına bireylerin özünün zayıflamasına da yol açabilir. Imanuel Kant ‘a göre ahlakın bir amacı maksimize etmek ilgili olmadığını söyler bunun yerine ahlak bireylere kendi içlerinde amaç olarak saygı gösterilmesidir.Ahlakı çıkarlara ve tercihlere dayandırma ahlakın saygınlığını yok eder .Bu durumda ahlak bizi doğruya yöneltemez . Bizi doğruya yöneltecek olan kendi bakış açımızı ahlak yasası olacak şekilde gerekçelendirmemizdir. Bakış açım toplumsal olarak belirlendiğinde tamamen özgür değilimdir. Burada biyolojik ihtiyaçlar ve toplumsal gelenekler dışarıda tutulmalıdır.Birey kendi özerk eylemi dışında hiçbir eylemden ahlaki olarak sorumlu değildir. Kant’a göre anayasa çoğunluğun mutluluk anlayışıdır .Çoğunluğun diğerlerine bazı değerleri dayatmasının ürünüdür. Adaletin ve hakların anayasadan değil insanların uydukları varsayımsal bir sözleşmeden türediğini ifade eder.Bu sözleşme adelet ortamını sağlamaktadır. Gelgelelim ki bana göre tüm ulusların birleşip böyle bir sözleşmeye uymaları mümkün değildir .Tarafların anlaştıkları şeyin adil olmama sorunu ortaya çıkabilir . Güçlü taraf zayıf tarafa istediklerini dikte ederek de bir anlaşmaya zorlamış ve aynı zorlamayla bunun adil olduğu kabul ettirmiş olabilir. Bu yüzden hakların direkt olarak bir anlaşmadan değil de bireylerin üstünde bulunan bir kurumun zayıf tarafın da haklarını eşit olarak kullanmasını sağlayacak şekilde güvenceye alıp yasalar bütünü oluşturması daha doğrudur. Adaletin hak edene verilmesi : Aristoteles Aristo için adalet insanlara , her bireye hak ettikleri şeyi vermektir .Adalet amaca uygunluğa göre ayrım yapar . Mesela liderlik vasfına sahip birinin liderlik görevine uygun görülmesi gibi. Diğer türde yapılan ayrımlar adil sayılmaz. Ahlaki hayat mutluluğu amaçlar . Mutluluk erdemle uyumlu bir ruhun eylemidir .Ahlaki erdem alışkanlık sonucu ortaya çıkar.Yapılarak öğrenilen bir şey olduğundan ilk olarak doğru eylemleri yapmalıyız.Bu hukukun öncelikli amacıdır. Aristoteles’in görüşünde özgürlüğe yer bırakmamıştır var olan tek şey doğuştan gelen amaca uygunluk ve bunun amaca uygun olarak verilmesidir.Bireylerin özgürce seçebilmesine saygı duyulmamıştır. Kitapta geçen yaklaşımların hiçbiri adaletin uygulanması için yeterli değildir . Bu yaklaşımların hepsinde tek taraflı olarak değerlendirilme yapılmıştır.Oysa bu durum yanlıştır .Örnek olarak iki farklı şehir düşünelim . Bu şehirlerden birinde sanatçılara çok fazla saygı duyulmakta ve diğer meslek sahipleri sanatçılar kadar değerli görülmemektedir . İkinci şehirde ise sanatçılık mesleği anlamsız ve değersiz görülmektedir .Siz iki şehirde de belli zaman aralıklarıyla bulunmuş bir sanatçısınız . İkinci şehirde mesleğinizi birinci şehirdeki gibi yapıyor olsanız da değer görememeniz adaletsiz değil midir? Ya sadece ikinci şehirde yaşıyor olsaydınız ve birinci şehire gitme şansınız olmasaydı meslek değiştiremiyor olsaydınız Kant’a göre hakkınızı elde edemezsiniz . Faydacılara göre adalet için sevmediğiniz başka bir meslek yapmanız gerkmektedir bu da mümkün değildir . Aristo’nun görüşüne göre ise adalet hak edeni bulamaz .Bana göre bu yaklaşımlardaki ortak yanlış sadece bireyin eylemlerinin ele alınıyor olmasıdır fakat var olan sistemin eleştirisi yapılmamıştır . Sistemler eğer bizim ihtiyaçlarımıza cevap verecek niteliklerde değillerse adalet uygulanamaz hale gelir .Tamamen düzgün işleyen bir düzenin varlığını düşünerek fikirler ortaya atmak saçmalıktır .Domino taşlarını dizerken birini fazla aralıklı koyduğunuzu düşünün sonuca ulaşamazsınız .İşte bu kitapta size domino taşlarını dizdittirir fakat ne nasıl dizeceğinizi söyler ne de dizdikten sonra yapmanız gerekeni.