You are on page 1of 161

LA ROCHEFOUCAULD

ÖZDEYiŞLER
(MAXIMES)

Çeviren:
YAŞAR NABİ

VAR L I K YAYINEVİ
Ankara Caddesi, İstanbul
BüYüK ESERLER KİTAPLIGI : 171

Varlık Yayınları, sayı : 1522


İstanbul'da Ekin Basımevi'nde basılmıştır
Kasım, 1969
ÖN SÖZ

. Ciddi bir değer taşıyan her edebi eserde birta­


kım özlü düşünceler bularak bunlardan seçme özde­
yişler meydana getirmek mümkündür. Ama doğru­
dan doğruya özdeyişlerden kurulu eserler pek az,
bunlartn içinde de üstlerine yığılan yüzyılların ağır
yükü altında ezilmeyerek ayakta kalmış ve hele
klasikler arasında yer almış olanlar büsbütün kıt­
tır. işte Türk okurlarına tam çevirisini ilk defa sun­
duğumuz bu kitap onlardan biri, örnek olanı ve öy­
le sanıyorum ki, en büyüğüdür.
Özdeyiş söylemek çok kolaydır, derler. Gerçekten
öyledir. Biraz kafası işleyen herkesin elinden gelir.
Ama okuyanın üzerinde derin bir etki bırakan, zi­
hinde uzun düşüncelere yol açan ve öyle çabucak
hatırdan çıkmayan büyük sözler yaratmak o kadar
kolay olmasa gerektir. Nasıl ki biraz okumwı yaz­
mış herkes şiir yazabilir ama büyük şair seyrek ye­
ti�ir.
O derin anlamlı, birkaç kelimenin içine bütün
bir hayat felsefesini sığdıran atasözlerini dü.şünün.
Anlatılması pek uzun ve güç bir gerçeği, bir öğüdü
kısacacık deyiverdikleri için her zaman ve her fır­
satta dilimizin ucuna gelen o boyca küçük, anlam­
ca büyük sözleri sanat eseri saymamak elden gelir
mi? işte La Rochefoucauld'nun ôzdeyişler'i de böyle-
6 Ö Z D E Y İ Ş L E R

dir. Bunlar dünya ve insanlar üzerinde çok düşün­


müş olgun bir kafanın bütün hayat tecrübesini, ge­
reksiz ayrıntılardan tamamiyle ayıklanmış birer
komprime halinde bize sunmaktadır. Bu hayat tec­
rübesi, gerçi pek de gülümser bir yüzle karşımıza
çıkıyor değildir. Acı ve bedbin bir felsefedir bu.
,
Ama La Rochefoucauld nun kötümserliği bazıları­
nın iddia ettikleri gibi, ruh uyuşturucu, umutsuz·
luk doğurucu bir kötümserlik değil, sadece gerçek­
leri bütün acılığı ve çıplaklığı ile göstererek insanı
hayatta korkunç düşkırılarla karşılaşmaktan koru­
yan ve hayallerle süslenmiş bir aleme değil, gerçek
hayata hazırlayan yapıcı ve olumlu bir kötümser­
liktir.
Yazar, insan ruhu üzerindeki kötümser gözlem­
lerini belki fazla genelleştirmiş, belki biraz aşırılı­
ğa götürmüştür. Ama bu, anlatmak istediği ger­
çeklere, onları şemalaştırarak zihne daha kolaylıkla
,
yerleştiren bir biçim vermiştir. La Rochefoucauld ­
nun X V Il. yüzyıl adamları ve daha çok yak!ından
tanıdığı saray ve kişizadeler çevresindeki gözlem­
lerinin bir özeti olan ôzdeyişler, insanda ortak ve
ebedi olan zaafları yakalamasını, ve ruhun en kuy­
tu köşelerinde gizli kalan ayıpları gün ışığına çıkar.
masını o kadar iyi bilmiştir ki aradan geçen üç yüz­
yı"la karşın bu gerçeklerin hiç de değişmiş olmadı­
ğını, her dönemin insanına uygulanabileceğini görit­
rüz. Yazar, bu başarısını, adam oğlunun geçici özel­
likleri üzerinde durmayarak asıl ve değişmez olan
vasıflarını bulup ortaya koymaya çalışmış olmasına
borçludur.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 7

La Rochefoucauld'nun eserinden yana, ya da


karşı, pek çok sözedilmiş, hakkında, belki taşıdığı
düşüncelerin sayısından çok kitap yazılmıştır. Onun
edebi veya ahlaki değerini hor görmek isteyenlerin
sayısı ne kadar kalabalık olursa olsun yüzyıllardan
beri eserini çevrelemekte devam eden ilgi, değerinin
en açık bir delili değil midir? Görüş keskinliği, hi­
civ kudreti, vuzuhu ve vecizliği ile Fransız ruhunun
ve dehasının en mükemmel temsilcilerinden biri sı­
fatiyle bu eserin) bugüne olduğu gibi, yarına da
aynı gücle geçeceğine şüphe yoktur.

Dük de La Rochefoucauld, prens de Marsillac,


taşıdığı VI. François ünvanından da anlaşılacağı
üzere Fransa'nın en eski ve soylu ailelerinden biri­
ne mensuptur. Doğum tarihi münakaşalı olmakla
beraber genellikle 1613 yılında Paris'te doğmuş ol­
duğu kabul edilmektedir. V. François'nın oğlu olup,
babasının ölümüne kadar prens de Marsillac adını
taşımıştır. Tahsilinin derme çatma ve eksik kalmış
orduğu söylenir. Babası kendisini, o zamanın soylu­
ları arasında adet olduğu üzere, pek genç yaşta as­
keri bir göteve tayin ettirmiştir. Blois kasabasında
babas
. ının sürgününü paylaştığı sırada matmazel de
V ivonne'la evlendi. Bu kadın kendisine beş erkek
ve üç kız çocuğu vermiştir.
Dük de La Rochefoucauld, o zamanki adiyle
pre1t8 de Marsillac, genç yaşta devrinin siya.si entri­
kalarında birinci derecede rol oynamaya başlamış-
8 ÖZD E Y İ Ş L E R

tır. Yüksek soyluluk mertebesi ve ruhunun, henüz


fikir ve sanat yoluna dökülmem� olan, ateşli tut­
kuları, onu devleti idare eden bakanlar ve hatta ha­
nedanla çatışmaya götürüyordu. Zamanın en nü­
fuzlu şahsiyeti olan Kardinal de Richelieu'nün aman­
sız düşmanlarından biri oldu. İspanya ile gizli il�ki­
leri olduğundan şüphe edilen kıraliçeye hizmetlerde
bulundu, hatta kıralın ilgilendiği matmazel d'Hau­
tefort'u kaçırmaya bile kalkıştı.
Çevirdiği entrikalar yüzünden prens de Marsil­
lac tevkif edilerek sekiz gün Bastille zindanında
hapsedildi, sonra da Verteuil'deki arazisine sürüldü.
Sevgilisi ve suç ortağı olan düşes de Chevreuse İs­
panya'ya kaçtt. Paris'in hareketli ve entrikalı ha­
yatına alışmış olan prens de Marsillac Verteuil'de
sıkıldı ve gene rahat durmadı. Richelieu'nün can
düşmanı Cinq-,Mars'ın projeleriyle ilgilendi. Bir
yandan da İngiltere ile ticari ilişkilerde bulunuyor­
du. 1642'de Richelieu öldü. Bunun üzerine Prens de
Marsillac saraya döndü. 1643'de kıral Xlll. Louis öl­
dü, kıraliçe naip, Mazarin hükümet reisi oldu. Ama
kıraliçe sadık ve vefalı adamını mükdfatlan<brma­
dı. Prens de Marsillac da bu nankörlüğe canı sıkıla­
rak hoşnutsuzlara katıldı. Uzun zamandan beri sev­
diği madam de Chevreuse'ün sadakatsizliği gücüne
giden prens bu sefer de düşes de Longueville'le se­
vişmeye başladı. Duc d'Enghien'in ordusiyle birlik­
te sefere çıktı ve Mardick kuşatmasında bir kurşun
yarası aldı. Uzun süren iyileşme döneminde meşhur
Fronde isyan hareketi hazırlandı. Prens de Marsil­
lac hemen Poitou'dan koşup geldi ve iç savaşın şef-
Ö Z D E YİŞ L E R 9
lerinden biri oldu. Savaşlar, Conde'nin Paris'i ku­
şatmasından sonra 1 1 mart 1649 anlaşmasiyle sona·:
erdi. Nüfuz ve itibardan çok mücadele zevkine düş­
kün olduğundan birinci planda bir mevkie yüksel­
mek elinde iken buna önem vermedi. 1650'de Conde,.
Conti, Longueville tevkif edildfler. Prens de Mar­
sillac düşes de Longueville'le birlikte Normandiya'ya
kaçtı. Sonra duc de Bouillon'la birleşerek Bordeaııx'­
yu zaptettiler (31 mayıs 1650). 1650 şubatında baba­
sının ölümünden sonra prens de Marsillac, ·dük de
La Rochefoucauld ünvanını taşımaya başlamıştı. Bor­
deauxşehri tekrar Mazarin tarafından zaP.tedildi. La.
Rochefoucauld ParWe gelerek karışıklıklar hazvlr a­
maya devam etti. Parlamento binasında kardinal de
Retz'i öldürtmeye kalkıştı, ama Conde ile beraber
Paris'ten ayrılmak zorıında kaldı. Aynı tarihte ma-·
dam de Longueville beş yıllık ilişkilerinden bıkarak
duc de Nemours'la aldkalandı. La Rochefoucauld bu.
ayrılıktan hoşnut kalmadı değil ama başkasının ken :­
disine tercih edilmesi de onurıına dokundu. İç savaş
devam ediyordu. İki taraf Paris kapılarında karşı-­
laştı. La Rochefoucauld yüzünden yü,ralandı. Az kal­
sın gözlerini kaybediyordu. Tedavisi uzun sürdü.
Tekrar sahneye çıktığı zaman kıralı Paris'te buldu.
Conde İspanyollara geçmiş ve FPonde şefleri affedil­
mişti.
O tarihten sonra La Rochefoucauld saray entri­
kalariyle dolu hareketli hayatına son verdi ve kişisel'
tutkularından sıyrılmı§göründü. Ailesine ilgi vemu­
habbetini esirgemeyen XI V. Louis'nin teveccühün­
den faydal,anarak kendini fikir ve sanat hayatına·
1.0 Ö Z D E Y İ Ş L E R

verdi. Hicivli sohbetleri kibar meclislerinde pek ho­


şa gidiyordu. Eski fırtınalı aşkların yerine artık ma"
dam de Sabw_, madam de Sevigne, madam de La Fa­
yette gibi yüksek kültürlü kadınların dostlukların­
dan zevk alıyordu. İlkönce anılarını yazdı. B·u ya­
zı ele geçirilerek 16 62'de Kolonya'da yayınlandı.
Uyandırdığı öfkeler yüzünden eserini inkar etmek
zorunda kaklı. Bu anılar, devrinin güzel bir tasviri
ise de tamamiye
l kendi kaleminden çıkmış değildir.
En ünlü eseri olan Özdeyişler el yazması halinde
Hollanda'da elden ele dolaştığı için La Rochefou­
cauld eseri ·s
i temeyerek 16 65'te yayınladı. "Maxime"­
ler, yazarın hayatında daha dört kere basılmıştır. En
eksiksi;::i 16'18'de çıkanıdır ki içinde 504 "Maxime"
vardır. Aime Martin 1822'de,sonra Gilbert ve Gour­
dault 18 6 3 -8 3'te, ve Pauly 188 3'te eserin yeni ba­
sımlarını meydana getirmişlerdir. 18 6 3'te Barthe­
.lemy La Rochefoucauld'nun basılmamış eserleri
başlığiyle 25 9 "Maxime" yayınlamışsa da bunların
çoğu variyantlardır.
16"12'de dük de La Rochefoucauld'nun başına
feldketler geldi. Büyük oğlu ordunun Rhin nehrini
geçişi sırasında ağır yaralandı ve oğullarından biri,
Malta şövalyesi, vurulup öldü. Ama genç dük de
Longueville'in ölümü kendisine bunlardan da büyük
bir darbe oldu. Bııçocuğun,düşes de LongufYVitle'le
uzun sevişmelerinin bir ürünü olduğu ve dükün bu
çocuğu meşru oğullarından fazla sevdiği söylenir.
Dük de La Rochefoucauld 1 680'de Paris'fo ölmüş•
t
. ür.
La Rochefoucauld'nun kendi kalemiyle
kendini tasviri

Orta boyluyum, iyi serpilmiş mütenasip bir en­


damını vardır. Tenim esmerse de oldukça pürüzsüz­
dür; alnım yüksek ve makul bir genişliktedir; göz­
lerim kara, ufak ve çukurlarına gömülü, kaşlarım­
sa kara ve kalın, ama biçimlidir. Burnumun ne şe­
kilde olduğunu söylemekte güçlük çekeceğim, çünkü
burnum ne koçvari, ne basıktır, ne büyüktür, ne de
sivri, hiç değilse bana öyle geliyor. Bütün bildiğim
şudur ki burnum küçük olmaktan çok büyüktür ve
biraz fazlaca aşağı düşer. Ağzım büyük ve dudak­
larım genellikle oldukça kırmızı ve ne iyi, ne de kö­
tü biçimlidir. Dişlerim beyaz ve muntazamcadır.
Önce bana gerdanımın biraz fazlaca olduğunu söyle­
mişlerdi: bir fikir edinmek için şimdi yokladım ve
aynada muayene ettim ama ne hüküm vereceğimde
hala tereddütteyim. Yüzümün şekline gelince, ya
dört· köşe, ya ovaldır: bunlardan hangisi olduğunu
kestiremiyorum. Saçlarım siyah ve doğuştan kıvır­
cıktır, aynı zamanda başımın güzelliğini iddia etti­
recek kadar sık ve uzundur. Çehremde kederli ve
vakur bir eda vardır: bu birçok kimselere, benim ki­
birli olduğum hissini verir ama hiç de öyle değildir.
Oldukça hareketliyimdir, hatta gereğinden biraz faz­
la, söz söylerken bana çok işaretler yaptıracak ka­
dar. İşte dış görünüşüm hakkında ne yalan söyleye-
12 Ö Z D E Y İ Ş L E R

yim kanaatim budur ve kendi hakkımdaki düşünce­


lerimin gerçekten pek de uzak olmadığının kabul e­
dileceğini sanıyorum. Kendi portremi tamamlamak
için geri kalan taraflarda da aynı sadıklıkla hareket
edeceğim, çünkü kendimi iyi tanıyacak kadar etraf­
lı incelemişimdir, hem meziyetlerimi çekinmeden
söyleyecek kadar kendime güvenim olduğu gibi, ku­
surlarımı açıkça itiraf edecek kadar da samimiyetim
vardır. İlkin mizacımdan sözedeyim: mahzun bir
adamım, hem de öylesine ki, üç dört yıldır, üç dört
defadan fazla güldüğümü gören olmamıştır. Yalnız
yaradılışımdan ileri gelenden ibaret kalsa, öyle sanı­
yorum ki, mahzunluğum oldukça çekilir ve sevimli
bir şey olurdu; ama dışardan gelip hüznümü arttıran
�yler o kadar çok ve bunlar hayalimi öyle dolduru­
yor ve zihnimi öyle meşgul ediyor ki, çok zaman, ya
tek söz söylemeden hayale dalıyor, ya da söyledikle­
rimin adeta hiç farkında olmuyorum. Tanımadığım
in.sanlarla pek sıkı fıkıyım, tanıdıklarımın çoğu ile
öyle adamakıllı samimi bile değilim. Bu bir kusur­
dur, biliyorum, bu kusurumu gidermek için elimden
geleni yapmaya hazırım; ama yüzümdeki somurtkan
ifade, beni olduğumdan da çekingen gösterdiğinden,
yüz çizgilerimin tabii düzeninden ileri gelen kötü bir
ifadeyi çıkarıp atmak da elimizde olmadığından, içi­
mi düzeltsem bile dıştan gene sevimsiz bir adam
görünmekten kurtulamıyacağım. Zekiyimdir ve bu­
nu söylemekte nazlanmam: zira bu hususta sahte bir
tevazua ne lüzum var? Dolambaçlı yollara sapmak
ve meziyetlerinden sözederken bunları küçültmeye
çalışmak, bana öyle geliyor ki, zahiri bir tevazu per-
Ö Z D E Y İ ŞLE R 13
desi altında biraz benlik hırsı saklamak, ve başka­
larını kendi lehinde söylediklerinden çok daha faz­
lasına inandırmak için pek ustaca bir çareye başvur­
maktır. Kendi hesabıma, ne gösterdiğimden daha
iyi huylu, ne de anlatacağımdan daha zeki ve ma­
kul sanılmazsam memnun olurum. Evet, dediğim gi­
bi, zekiyimdir, ama mahzunluğun tadını kaçırdığı bir
zekadır bu: çünkü, dilimi iyi bilmeme, belleğimin
kuvvetli olmasına, düşüncelerimde pek karışıklık bu­
lunmamasına karşm, kederimle o kadar doluyum ki,
çok kere söylemek istediklerimi hayli fena ifade ede­
rim. Seçkin insanlarla sohbet etmek en hoşuma gi­
den zevklerden biridir; sohbetin ciddi olmasını, bü­
yük bir kısmını ahlaki ve içtimai mevzuların teşkil
etmesini isterim. Bununla beraber, neşeli konuşma­
lardan da zevk almasını bilirim: güldürmek için hoş
sözler söylediğim seyrek olsa da herhalde bu, ye­
rinde nüktelerin değerini takdir etmediğimden, bazı
hazırcevapların çok iyi başardıkları bu nükte oyun­
larını pek eğlendirici bulmadığımdan değildir. İyi
nesir yazarım, nazım da elimden gelir; bu yoldan
gelen şöhrete düşkün olsaydım öyle sanıyorum ki, az
çalışma ile kendime oldukça ün yapabilirdim. Ge­
nellikle okumayı severim; zihne genişlik verici ve
ruhu kuvvetlendirici düşünceler taşıyan yazılar. en
çok sevdiklerimdir. Hele anlayışlı bir insanla birlik­
te okumaktan çok zevk duyarım: çünkü, bu şekilde
insan daima okudukları üzerinde düşünür, bu düşün­
celer de en hoş, en yararlı bir konuşmaya yol açar.
Bana gösterilen mensur veya manzum eserler hak­
kında oldukça yerinde hükümler veririm ama, kanı-
14 Ö Z D E Y İ Ş L E R

mı açıkça söylemekte belki biraz fazla ileri giderim ..


Bir kötü yanım da pek kılı kırk yaran bir zevke
sahip bulunuşum ve pek insafsız bir eleştirici olu­
şumdur. Tartışmalardan nefret etmem, hatta ken­
dim de çok kere seve seve tartışmaya katılırım;
ama kanımı genellikle aşırı bir coşkunlukla savu­
nurum ve karşımda haksız bir dava savunulduğu
zaman, bazan, mantık lehinde o kadar coşarım ki,
kendim de mantık dışına çıktığım çok olur. Faziletli
duygularım, iyi yönelimlerim vardır, tamamiyle dü-'
rüst ve iyi bir insan olmayı o kadar isterim ki, dost­
larım bana, kusurlarımdan beni haberdar etmekten
daha büyük iyilikte bulunamazlar. Beni biraz ya­
kından tanıyanlar ve arasıra bu nevi ihtarlarda bu­
lunmak lıltfunu esirgememiş olanlar bunları daima
en büyük bir sevinç ve en derin bir alçakgönüllülük­
le dinlemiş olduğumu bilirler. Bütün huylarım ol­
dukça yumuşak ve ölçülüdür; kızdığımı hemen hiç
gören olmamıştır, kimseye de kin beslemedim. Bu­
nunla birlikte, bir hakarete uğramadım ve bunun
şerefime dokunur bir tarafı bulunduğu zaman öcü­
mü almaya da iktidarsız değilim. Tam tersine, gö­
rev duygusunun bende kinin yerini o kadar tutabi­
leceğine inanırım ki, intikamımı herhangi bir kim­
seden daha büyük bir şiddetle izleyeceğimden şüp­
he etmiyorum. Hırs ve tamahların esiri değilim.
Hiçbir şeyden korkum yoktur, ölümdense hiç kork·
marn. Pek merhametli değilim, hiç olmamayı da is­
terdim. Bununla birlikte, derdi olan bir kimseye
yardım için yapmayacağım şey yoktur, ve gerçekten
öyle sanıyorum ki, böyle bir kimse için her şey yac
Ö Z D E Y İ Ş L E R 15
pılmalıdır; hatta uğradığı felakete karşı merhamet
bile gösterilmelidir: çünkü bahtsızlar o kadar ah­
mak olurlar ki, bundan büyük bir memnunluk duyar­
lar; fakat merhamet göstermekle kalınarak duy­
maktan özenle sakınmak gerektiğinde ısrar ediyo·
rum. Bu, sağlam bir ruhta hiç faydası olmayan, sa­
dece yüreği gevşetmekten başka bir şeye yaramayan
bir tutkudur. Onu ayak takımına bırakmalıdır, o

ayak takımı ki hiçbir hareketini şuurla yapmadığın­


dan, kendisini harekete geçirmek için tutkulara muh­
taçtır. Dostlarımı severim, hem de öylesine seve­
rim ki, menfaatlerimi onların menfaatleri uğruna
feda etmekte bir an tereddüt etmem; kendilerine iyi
davranırım, huysuzluklarına sabırla katlanırım, her
türlü kusurlarını çabucak mazur görürüm: yalnız.
kendilerine sevgimi pek hararetli bir tarzda belirt­
mem, ve benden uzak bulundukları zamanlarda bü­
yük kaygılar duymam. Başkalarının merakını uyan­
dıran şeylerin pek çoğunu ben pek öyle merak et­
mem. Boşboğaz değilim ve bana gizli olarak söyle­
nenleri saklamakta herkesten daha az güçlük çeke­
rim. Sözümde mutlaka dururum: vaadimin doğura­
bileceği sonuçlar ne olursa olsun, sözümden dönmem,.
bu daima hayatımın temel kurallarından biri ol­
muştur. Kadınlar meclisinde nezaketten hiçbir za­
man ayrılmam, ve yanlarında hiçbir zaman kendi­
lerini incitebilecek bir şey söylediğimi sanmıyorum.
Açık fikirli olan kadınlarla konuşmayı erkeklere ter­
cih ederim; bana öyle geliyor ki, bunların konuşma­
larında bizlerin aramızda raslanmayan bir tatlılık
var; bundan başka, düşüncelerini daha açık anlat-
16 Ö Z D E Y İ ŞLE R

tıklarım, ve söylediklerine daha hoş bir eda verdik­


lerini sanıyorum. Çapkınlığa gelince, eskiden bir
parça çapkındım, ama henüz genç sayılsam da artık
-O.eğilim. Sevda hafifliklerinden el etek çektim, yal­
nız bunca seçkin insanların hala böyle şeylerle uğ­
raştıklarına şaşmaktan kendimi alamıyorum. Güzel
tutkuları çok takdir ederim; bunlar ruh yüksekliği­
ne delalet ederler; ve insana verdikleri endişelerde
çetin hikmete aykırı bir taraf bulunmakla beraber,
en haşin bir faziletle öyle bir imtizaç ederler ki, hak­
lı olarak aleyhlerinde bulunmak mümkün olmadı­
·ğını sanıyorum. Aşkın büyük duygularında ne ka­
tlar ince ve kuvvetli taraflar olduğunu bilen ben,
eğer bir gün sevecek olursam, ancak bu şekilde se­
vebilirim; ama bu tabiatımla, o bilgimin kafamdan
yüreğime geçeceğine hiç ihtimal vermiyorum.
OKUYUCUYA
(1665 Basımından)

D-ü§ünceler ve ahldki özdeyişler adı altında oku­


yuculara sunduğum bu eser, insan ruhunun bir tas­
viridir. Herkesin hoşuna gitmemesi ihtimali var­
dır, çünkü belki aslına fazla benzediğine ve yeteri
kadar koltuk kabartıcı olmadığına hükmedilecektir.
Ressamın bu eseri yayınlamaya hiç de niyeti yoktu;
ve eğer elden ele dolaşmış ve hatta bir süredir Hol­
landa'ya da geçmiş olan yanlışlarla dolu bir nüshası
dostlarımdan birini, aslına tamamiyle uygun oldu­
ğunu söylediği bir başka nüshasını bana vermek zo­
runda bırakmasaydı hala onun yazı odasında kapalı
kalacaktı. Ama, bütün doğruluğuna rağmen, bu eser,
ruhlarının derinliğine nüfuz edilmesine katlanama­
yan ve kendilerini tanımak istemedikleri için başka­
larının da tanımasına engel olmak hakları bulundu­
ğunu sanan bazı kimselerin hücumlarına uğramak­
tan kurtulamıyacaktır. Gerçekten, bu özdeyişlerin
insan gurunınun kolay kolay alışamadığı bu türlü
gerçeklerle dolu olduğundan, o gururu ayaklandır­
ınaması ve üzerine tenkitleri çekmemesi imkansızdır.
Onun içindir ki kesin yargılar yürütmeye giriştiği
bir sırada müsveddenin yayınl anmasından sonra ve
hakkında herkesin aklına geleni söylediği bir

F. 2
18 ÖZ D E Y İ Ş L E R

sırada kaleme alınmış olup bana verdikleri


bir Il'\.ektubu (1) buraya koyuyorum. Bu yazı bana,
"Düşünceler"e karşı ileri sürülebilecek başlıca iti­
razlara hayli yerinde bir cevap teşkil eder ve yazarın
duygularını açıklar göründü. Bu mektup gösterir
ki, düşüncelerin ihtiva ettiği şey, birçok kilise ulula­
rının fikirlerine uygun bir ahlakın özetidir. Bunla­
rı yazmış olan, bu kadar ehil rehberleri izlemekle
yanlış bir yol tutmuş olamayacağını ve insan hak­
kında bu ulular gibi fikir yürütebileceğini sanmakta
çok haklıdır. Ama onlara gösterilmesi gereken say­
gı, eleştirmenlerin hıncını yenemiyorsa, bu esere
hücum etmekle o büyük adamların kanıtlarına saldır­
maktan çekinmiyorlarsa, okuyucudan dileğim şudur
ki, bunları taklit etmesin, yüreğinden gelecek ilk
duygulara dimağını kaptırmasın, ve kabilse verece­
ği yargılara özseverliğin karışmamasını emretsin.
Zira, ona tabi olursa, bu özdeyişlerden yana bir hü­
küm vermesini beklemek beyhude olur: burada öz­
severlik aklın bir fesatçısı gibi tasvir edilmiş oldu­
ğuııdan, bu ayni özseverlik zihni onlara karşı kışkırt­
maktan geri durmayacaktır. O yüzden bu kışkırtma­
ların onları haklı çıkarmasından korkmalı, ve bu dü­
şünceleri kötülemek uğrunda gösterilecek hararet ve

(ı) Burada sözü edilen mektup, eserin ilk basımı­


na konulmuş olan ve ôzdeyişler'in bir tahlilini yapan
imzasız bir yazıdır ki, kimin tarafından yazıldığı şüp­
heli kalmıştır. Daha çok Segrais'ye atfedilen bu tahlili,
eserin anlaşılmasına ciddi bir yardımı olamıyacağı dü­
şüncesiyle çeviri metne almamayı daha uygun bulduk.
(Y.N.).
ÖZD E Y İ Ş L E R 19
ustalığın onların doğruluğunu ispat için en mükem­
mel deliller olacağına kanaat getirmelidir. Gerçek­
ten, bunlar hakkında ileri sürülen eleştirilerin gizli
çıkar, gurur veya özseverlikten başka sebeplerden
ileri geldiğine aklı başında birini inandırmak güç
olur.
Kısacası, okuyucu için en doğru hareket tarzı
şudur: ilk önce bu özdeyişler içinde hiçbirinin doğ­
rudan doğruya onu ilgilemediğini, genel görünme­
lerine karşın, yalnız kendisinin müstesna olduğunu
aklına koysun. Bundan sonra, hiç şüphe etmesin ki,
onların doğruluğuna ilk katılan kendisi olacak, üs­
telik bunları insan ruhu hakkında hayli müsamahalı
bile bulacaktır. İşte bu yazı hakkında umumiyetle
söyleyeceklerim bundan ibarettir; izlenen usule ge­
lince, her özdeyişin, konusunu anlatan bir başlık ta­
şıması ve bunların daha esaslı bir sıraya konulmuş
olmaları arzuya değerdi sanırım; ama bana verilmiş
olan nüshanın sırasını baştan başa bozmadan bunu
yapmaya imkan yoktu; hem, aynı konu üzerinde
birçok özdeyişler bulunduğuna göre, düşüncelerini
sorduğum kimseler aynı bahse ait olanları bulmak
için kitaba bir cetvel eklemenin daha uygun olaca­
ğını söylediler.
ÖZDEYİŞLnR
Ö Z D E YiŞLE R

Bizim erdem dediği miz şeyler, çok kere


tal i h i n yada kend i h ü ne rim izin d üzen l ed i ğ i tü r­
l ü hareketlerle ç ıkarların b i r araya gel mesin­
den i barettir; ve erkeklerin yiğit, kad ınların i f­
fet l i o l uşları h e r zaman cesaret ve i ffetlerinden
i leri gel mez.

II

Ö zseverl ik (1), d a l kavu kların en büyüğü·


d ü r.

III

Özseverl ik ü l kesinde ne kadar keşifler ya­


p ı lm ış o l u rsa olsun, h a l a b i l i n meyen yerleri çok­
t u r.

(1) A mour-pmpre karşılığı. önceki anlamı izzetine­


fis (onur) değil; eskilerimizin hubbunefs dedikleri da­
ha geniş bir kavramdır. Bencillik yada çıkar duygusu
da denilebilirdi. ( Y .N.).
24 Ö ZD E Y İ Ş L E R

IV

Özseverl i k, d ü nyan ı n en becerikli adam ın­


dan daha beceriklid i r .

Ömrümüzün uzu n l uğ u n a o l d u ğ u g i b i , tut­


k u l a r ı m ızın devam ı n a da bizim h ü kmümüz geç­
mez.

VI

Tutku , çok kere en beceri k l i adam ı ç ıl g ı n a


dön d ü rü r. Çok kere de e n a h makları becerik­
l i k ıl ar.
vır

O gözleri kamaşt ı ran büyük ve parlak iş­


l e ri politikacı l a r büyük tasavvu rların sonuçla­
r ı g i bi gösterirler . Oysa bunl ar, daha çok, mi ­
zaç ve tutkuların eseri d i r. Örneğ i n , Augustu s '­
la Antonius arası n daki savaş, dedi k leri g i b i ,
bunl arın d ünyaya h akim o l mak eme l l erinden de ­
ğ i l , belki sadece b i r k ıskançl ı ktan doğmuştur .

VIII

Tutku l a r her zaman i nand ı ran b i ricik h a-


ÖZ D E Y İ Ş L E R 25

ti plerd i r. B u n l ar, kural ları şaşmayan tabiat ya ­


sas ı g ib i d i r; ve tutkusu o lan en basit adam, h i ç
tutkusu b u l un mayan en iyi konuşan adamdan
daha çok i nand ırır .

IX

Tutkuların adaletsiz ve ç ı ka rc ı b i r yan ları


vard ır ki , bunların peşine takı l mayı teh l i ke l i
kıla r. En akla yakın g ö r ün d ükleri z aman b i l e
bunlardan sakınma! ıd ı r.

insan kal binde bitmez t ükenmez bir tut ­


kular silsi lesi vard ır. Öyle ki , bunl ardan b i ri n i n
t ükenmesi hemen daima b i r başkası n ı n oraya
yerleşmesi demekt i r.

XI

Tutku lar, çok kere kend i lerine zıt tutkul a­


r ı d o ğu ru r. Cimril i k bazan m üsrif li ğe ve m üsri f �
l i k cimri l i ğe yol açar. İnsan çok kere zaaf y ü­
z ünden met i n , sıkılgan l ık y üz ünden c üretl i d i r.

XII

Tutkul a r ı m ız ı d indarl ı k ve d ür üstl ük gös -


26 ÖZ D E Y İ Ş L E R

terişiyle örtmeye ne kadar çal ış ı rsak çal ışal ı m ,


bun la r h e p o perdenin a ltından sırıtırlar.

XIII

Özsever l i ğ i m iz , kan ı l a r ı m ızdan çok zevkle·


rimizin eleşt i ri l mesine katlanamaz.

XIV

İ nsan lar yal n ız iyi l i klerle hakaretleri u nut­


makla kal mazlar; hatta kendi leri n i m i n net bor·
cu altına sokmuş olan lara kin besler de, haka ·
retine uğrad ıklarına karş ı nefretlerini zamanla
yitiri rl er. İyi l i ğ i m ü kafatla n d ı rmak ve kötül ü ğ ü n
öcü n ü almak gayreti , o n lara p e k kolay katla­
namad ıkları bir kü l fet g i b i gel i r.

xv

Hük ümdarların i nsaf ve merh ameti çok


kere h a l k ı n sevg i s i n i kazanmak için bir si ya·
setten başka b i r şey değ i ld i r.

XVI

B i r erdem d iye gösteri len o merhamet, ba·


zı g österiş i ç i n , arasıra tembe l l i k sebebiyle, çok
.kere korku yüzünden ve hemen daima her üçü­
n ü n b i rl i kte etkisiyle meydana g e l i r.
ÖZ D E Y İ Ş L E R 27

XVII

M u t l u i nsanların kanaatkarl ığ ı m u t l u l u ğ u n
mizaçlar ına katt ığ ı s ükunetten i leri g e l i r.

XVIII

Kanaatkarl ı k , m u t l u l u klarından sarh oşa


dönenlerin m üstahak o l du kl arı k üç ümsemeye ve
h asede u ğ ramak korkusudur: b u , i rademizin kuv ­
vetiyle yersiz b i r öğ ün med i r; en y üksek merte ­
bedeki i nsanların kanaatkarl ığ ı ise ta l i h lerin­
den üs tün gör ünmek isteğ i nden başka b i r şey
d eğ i l di r .
XIX

Hepimizde başkalar ın ı n dertleri ne katlana· ·


.
cak g üç vard ır.

xx

Akl ı başı n da insan l a r ın daya n ı ve d i reni­


s i , istek ve heveslerini g ön ül lerinde h apsetmek
sanat ından başka b i r şey değ i l d i r .

XXI

Öl üm cezasına çarp ı l m ış olanlar, baz an


metin ve öl üm ü k üç ümser gör ünmeye ça l ış ır-
28 ÖZ D EYİ Ş L E R

l ar. B u , gerçekte o n u akla getirmek korkusu n ­


dan başka b i r şey de ği ld i r. Öyle k i , gözlerin i
örten mend i l, göz leri i ç i n neyse, b u metin li k
ve k üç ü mseme de y ürekleri için odur.

XXII

Hi kmet ve felsefe, geçmiş ve gelecek dert ­


lerin ko lay lı k la hakkından g e li r ; ama bug ün ün
dertleri de onun h akkından gel i r.

XXIII

Ö l üm ün ne o l d u ğu n u bi len insan azd ı r .


Gene l l i kl e ona metin l i k dolayısıyle de ği l , ah­
makl ı k ve al ışka n l ı k y üz ünden katlan ı l ır; i nsan ­
ların ço ğu öl ümden kaç ı n ılamayaca ğı i ç i n öl ür ­
ler.
XXI V

B üy ük adaml a r ard ı a ras ı kes i lmeyen fe­


laketlerin y ük ü a l tında ezi l i p çökt ükleri za ­
man, önce leri b u fe laketlere i rade le ri n i n de ­
ği l de, h ı rs ve tamah larının kuvvetiyle katlan­
m ış olduklarını ve kah ramanların daha b üy ük
b i r ben l i k h ı rsından başka öteki i nsanlarda n
fark l ı yan ları b u l unmad ı ğı n ı göstermiş o lu r ­
lar .
Ö Z D E Y İŞL E R 29

xxv

Tal i h i n ICıtfu altında ezi l memek için, kah­


rına katlanmaya gerekenden daha b üy ük mezi­
yetle re ihtiyaç vard ı r.

XXVI

G üneşe ve öl üme çekinmeden bak ı l a -


maz.

XXVII

En suç l u tutk u l a rl a b i l e öğ ünenler bulu­


n u r. Ama kıskanma, iti rafa hiç cesaret edeme ­
d i ğ i miz s ı k ı l gan ve utangaç b i r tutku d u r.

XXVIII

Kıskançl ı k b i r bakıma yeri nde ve makul


bir şeydi r . Çün k ü bizi m olan yada bizim oldu­
ğ un u sand ığ ı m ız bir şeyi muh afaza i steğ i nden
başka b i r gayesi yoktu r ; oysa kıskanma, baş­
kaları n ı n i y i l i ğ ine katlanamayan b i r kudurgan­
l ıktır.
XXIX

Yapt ı ğ ı m ız köt ül ükl erden çok, meziyetle­


r i m izd i r k i , başkalarının kin ve şerrin i üst üm ü­
ze çeke r .
30 ÖZ D EYİŞL E R

xxx

Kuvve ti miz, i rademizden üs tünd ür; ve ba ­


z ı şeylerin i mkansız o l d u ğ u n u tasavvur e tme ­
m iz çok kere ken d i m izi mazur görmek içind i r .

XXXI

H i ç kusuru m uz o lmasay d ı , başka larında


ku su rlar b u l mak tan bu kadar zevk a l m azdık.

XXXII

K ıs kanç l ık ş üphelerle beslenir; ş üpheye


yer kalmay ınca da ya korkun ç bir öfkeye dö ­
ner, yada sön üp g i der.

XXXIII

Gurur, daima zararların ı telafi eder, ve


ben l i k h ırsından vazgeç ti ğ i zaman b i l e b i r şey
kaybe tmez.
XXXI V

H i ç g u rurumuz o l masay d ı , başka ları n ın g u ­


rurundan ş i kaye t e tmezdi k .

xxxv

Gurur b ütün insanlarda eşi tti r . Fark yal-


Ö Z D E YİŞL E R 31

n ız o n u bel l i etmekteki vasıta ve tarzlarda­


d ır.

XXXVI

B izi mutlu k ı l mak i ç i n v ücudumuzun uzuv ­


l a r ı n ı o kada r u staca d üzenlemiş o l a n tabiat,
g u ru ru da e ksik l erim i zi b i l me k acısından bizi
esirg emek için vermiş o l sa g erek.

XXXVII

Kabahat işleyenlere ç ıkış maları mızda ı y ı ­


l i kten çok g ururun payı var ; o n l a r ı , ıslah etmek­
ten çok ken d i mizin b u g i b i kusurlardan uzak
o l d u ğ um uza kendimizi i nand ırmak i ç i n azar ­
l arız.

XXXVIII

Umutlarım ıza göre vaadeder, kay g ı larımı­


za g öre tuta r ız vaadimizi.

XXXIX

Çıkar d e d i k leri , h e r d i l i konuşur, her k lfı­


ğ a g i rer, h atta ç ıkarlara karş ı kayıtsız b i ri g i -·
b i görünmesini de b i l ir.
32 ÖZDEYİŞLER

XL

B i rtakım k imseleri kör eden ç ı kar, başka ­


l a r ı n ı n g öz ün ü açar.

XLI

Küçük şeylerle fazla uğraşanlar, çok za­


man b üy ük işleri g ö re miyecek hale g e l i rl e r .

XLII

Her zaman akl ı m ız ı n izinden y ür ümeye ta­


katimiz yetmez.

XLIII

Çok kere i nsan , kendi kendi n i yönett i ğ i n i


san ı r y a , asl ında yönet i l i r. Kafasiyle b i r g aye ­
ye doğru yönel i rken gönl ü, h i ç fark ettirmeden
onu b i r başka yana s ürükler .

XLIV

Ruh g üc ü ve zaafı dediğ i m i z şeyl e re yan­


l ış ad takılmıştır. Bunlar gerçekte, v ücut uzuv­
l a r ı n ın i y i yada köt ü işlemesinden başka b i r
ş e y deği l d i r.
Ö Z D E YİŞ L E R 33

XLV

Mizac ı m ızın ci lveleri, feleğ in ci lve lerinden


daha gariptir.

XLVI

Filozofların hayata gösterdikl e ri bağ l ı lık


yada kayıtsızl ı k, özseverl i kleri n i n b i r zevkinden
başka b i r şey değ i l d i r. Damak zevkleri ve renk·
ler g i bi bu da tartışı l mamak gerekir.

XLVII

Kaderin bize gönderd i ğ i her şeye değer


b i çen m izac ı m ızd ı r.

XLVIII

Mutl u l u k malda değ i l candadır: i nsan an·


cak canı çekt i ğ i şeyi elde etmekle mutlu o l u r,
yoksa başkalarının hoşuna g i den şeye sah i p o l ­
makla değ i l.

XLIX

insan h iç b i r zaman sand ığ ı kadar mut­


l u yada m utsuz değ i l d ir
F. 3
34 Ö ZD E Y İ Ş L E R

Kab i l iyetlerine inanmış olanlar, tal i h i n gad­


rine u ğ ramaya lay ı k o l du klarına başka l a r ı n ı ve
ken d i le r i n i i kna i ç i n m utsuz o lmayı b i r şeref
sayarlar.
LI

B i r zamanlar doğru bulmuş o l d uğ umuz b i r


şeyi başka b i r zaman e ğ r i bulduğumuzu g ö r­
mek kadar nefs i mizden duyduğu muz hoşnutlu­
ğu azaltacak bir şey yoktur.

LII

Tü rlü kaderler b i r b i ri nden ne kadar fark­


l ı görü nse de, i y i l i klerle kötü l ü kler a ras ında öy­
le b i r den kleşme o l u r ki, bunları eşit kılar.

LIII

Tabiat insana ne kadar ü stün l ü kler veri r­


se versin, kah ramanları meydana get i ren yal­
n ız o değ i l , ayn ı zamanda tal ihtir.

LIV

Fi l ozofların d ü nya n i metleri n i küçük gör­


meleri , yoksun b ı rakı l d ı kları şeyleri küçümse-
Ö ZD E Y İ Ş L E R 35

mek suretiyle ta l i h i n l i yakatlerine karş ı göster­


d i ğ i adaletsizl i ğ i n i nti kamını a l ma k g i z l i arzu­
sundan i l eri gel iyord u ; bu, yoksu l l u ğ u n alçalt·
masından korunmak i ç i n başvu rulan gizli ça­
reydi; bu, servet yolu i l e elde edemedi kleri say-.
gıya u laşmak i ç i n tutulan dolambaç l ı b i r yol­
du.

LV

Gözdelere karşı beslenen kin, göze g i r­


mek iste ğ i nden başka b i r şey değ i l d i r. Gözde
o lmayan lar bu yüzden duydukları h ırsı gözde
olanları küçük görerek avutu r ve yumuşatırlar.
Biz de b u g i b i lerin üzerinden herkesi n sayg ı­
sını çeken şeyleri s ı yırıp atamad ı ğ ımız için on­
l a rı saymak istemeyiz.

LVI

Top l u m i ç i nde mevki sah i bi o l mak isteyen


i nsan bu mevkie sah i pm i ş g i b i görünmek için
e l i nden geleni yapar.

LVII

insanlar başardıkları büyük işlerle övü n ü r­


lerse de, bu işler çok kere büyük b i r maksa­
dın değ i l , raslantının eseri d i r.
36 Ö Z D E Y İ ŞL E R

LVIII

Yapt ı ğ ı m ız işlerin övü l mesi yada yeri l me·


s i , gal i ba daha ç o k tal ih l e raslantılara bağ l ı ·
d ır.

LIX

Becerik l i insanların azçok faydalanmak yo·


l u n u bu lamayacakları derecede fel a ketli o lay·
lar o lamayacağ ı g i b i , ihtiyatsız ki mselerin ken·
di zararlarına çevi remeyecekleri derecede mut·
lu o l aylar da yokt u r.

LX

Ta l i h , h e p korudu ğ u ki mselerden yana ça·


l ışır.

LXI

insan ların m u t l u l u k yada mutsuz l u kları ta·


l i h i n o l d u ğ u kadar ken d i mizaçlarının da ese·
rid i r.

LXII

Samim i l i k b i r i ç aç ı l ışıdır, ve pek az k i m·


sede b u l un u r. Daha çok görü l e n i , başkalarının
Ö Z D E Y İŞ L E R 37

g üven ı n ı kazanmak i ç i n kurnazca b i r g izleyiş­


ten başka b i r şey değ i l d i r.

LXIII

Yal a n düşman l ı ğ ı çok kere düşüncelerim i ­


z e d e ğ e r verdi rmek v e sözlerim ize d e r i n b i r
sayg ı çekmek gizli iste ğ i nden i barettir.

LXIV

Gerçeğ i n yeryüzünde yapt ı ğ ı i y i l i k , sözde


gerçekleri n sebep o l d u ğ u köt ü l üklerden azd ı r.

LXV

ihtiyat ve tedbiri göklere ç ı karı rlar; oysa


bunlar bizi h ang i belalara karş ı g üven altına
alabi l i r?

LXVI

Beceri k l i b i r adam ç ı karların ı n derecesi­


ni ö lçerek bunların herbirini önem s ı rasına gö­
re izlem e l i d i r. Açgöz l ü l ü ğ ümüz çok kere bu
s ı ra y ı bozar ve bizi o kadar çok şeye bi rden sal­
d ı rt ı r ki, en önemsizleri n i fazla arzu lamak yü­
zünden, e n değerl i leri elden kaçar.
38 ÖZDEYİŞLE R

LXVII

R u h i ç i n sağduyu neyse vücut i ç i n de k i ·


bar l ı k, zarif l i k o d u r.

LXVIII

Aşkı tar i f etmek güçtür. Hakkında söyle­


nebil ecek olan ş u d u r ki: o ruhta b i r hakim o l ­
mak ihtiras ı ; z i h i n de b i r cazibe v e vücutta, bir
esrar perdesi ardında sevd i ğ i n e sah i p olmak
i ç i n g iz l i ve ince bir istekten başka b i r şey
değ i l d i r.

LXIX

Başka tutkula r ı m ızla karışmam ış saf b i r


a ş k varsa bu kal bi n deri n l i klerinde sakl ı o l u p,
bizim b i l e habersiz b u l u n d u ğ umuzd u r.

LXX

Olan b i r sevgı y ı uzun zaman g izleyecek


yada b u l unmad ı ğ ı yerde onu var g i bi g östere­
cek g üçte b i r mask yoktur.

LXXI

Art ı k b i rb i ri nden soğumuş i nsanlar göste-


öZDEYİ ŞLER 39

ri l emez ki sevişmiş o l duklarından utanç duy­


mas ı n l ar.
LXXII

Etkileri n i n çoğu n a bakarak hakkında bir


hüküm vermek gerekirse, aşk, dost l u ktan çok
kine benzer.
LXXill

Hiçbir zaman aşıkdaş l ık etmemiş kad ı n lar


b u l unabi l ir ama, bunu hayatında yal n ız bir ke­
re yapm ış kad ın seyrek b u l u n ur.

LXXIV

Aşk yal n ız bir türlü olur ama, b i r i b irin­


den farkl ı bin nüshası vard ır.

LXXV

Ateş g i b i aşkı n da devam edebi lmek i ç i n


d urmadan harekete ihtiyacı vardır. Ummas ı
yada korkması tükend i mi ömrü de t ü kenir .

LXXVI

Gerçek aşk tıpkı c i n le r, periler gibidir:


bah s i n i h erkes eder ama, gözüyle g örmüş olan
pek azd ır.
40 Ö Z D E Yİ ŞL E R

LXXVII

Duka' ların (1) Venedi k'te o l u p bitenlerle


nas ı l bir i l işki leri yoksa, aşkı n sayısız i l işkiler­
deki sözde payı da daha fazla değ i l d i r.

LXXVIII

B i rçok ki mselerdeki h a k sevg i s i , haksızl ı­


ğ a u ğ ramak korkusundan başka bir şey değ i l­
d i r.
LXXIX

S usmak, kendine güvenemeye n i n başvur­


d u ğ u en emin çare d i r.

LXXX

Dostluklarım ızda bizi o kadar değ işken k ı ­


lan şey, ruhu n meziyetleri n i tan ıman ı n güç, zih­
n i n meziyetleri n i ö ğ renmenin kolay o l uşudu r.

LXXXI

B iz sevd iklerimizi ancak ken d i nefsim ize


göre severiz. Dost l a r ı m ız ı ken d i m ize terc ih et­
tiğ i miz zaman b i le zevkimize ve keyfi mize uy-

(1) E ski Venedik devletinde hükumet başkanına ve­


rilen ad. ( Y .N.).
Ö Z D E Y İŞL E R 41

maktan başka b i r şey yapm ış olmayız. B u nun­


la beraber, ancak böyle bir terc i h l ed i r k i , dost­
l u k gerçek ve tam olab i l i r.

LXXXII

B izi düşman l a r ı m ızla barışmaya sevk eden,


mevk i i m izi güçlend i rmek isteğ i , savaştan usan­
ma ve kötü a k ı betlere u ğ ramak kayg ı s ı d ı r.

LXXXIII

insanların dost l u k ad ı n ı verd i kleri şey, b i r


orta k l ı k , menfaatlerin karş ı l ı kl ı korunması ve
yard ım laşmadan i barettir; n i h ayet b u , özsever­
l i ğ i m izln daima b i r şeyler kazanmayı tasarla­
d ı ğ ı bir al ış-verişti r.

LXXXIV

Dostlarım ızdan sakınmak, o n l a r tarafından


aldat ı l ma ktan daha utan ı lacak bir şeyd i r.

LXXXV

B izden dah a g ü c l ü i nsanları sevd i ğ i m ize


çok kere ken d i m izi inandırırız. Oysa dostl u­
ğ u muzu meydana get i ren sadece ç ı karlard ı r.
Kendi lerine yapmak i sted i ğ i m iz iyi l i k i ç i n değ i l
42 ö Z D E Y İ ŞL E R

de, u md u ğ u m uz faydalar dolayısiyled i r k i , on­


l ara gönl ümüzü veririz.

LXXXVI

H erkesten sakınmamız, başkalarının bizi


a ldatmas ı n ı mazur k ılar.

LXXXVII

insan lar b i rbirlerini aldatmasal a r, uzun


zaman b i rarada yaşayamazlard ı.

LXXXVIII

Ôzseverl i ğ i m iz, d ostlar ı m ız ı n meziyetleri­


n i , ken d i lerinden hoşnut kal ış ı m ız ölçüsünde ço­
ğ a l t ı p azaltır, ve bizimle nasıl geçindi klerine
bakarak değerleri h akkında h ü kü m veri riz.

LXXXIX

Herkes bel leğ i nden yakınır da ki mse a k­


l ından yakınmaz.

xc

Hayat a l ış-verişinde biz meziyetlerim izden


çok kusurl a r ı m ız yüzünden hoşa g ideriz.
Ö Z D E Y İ Ş L ER 43

XCI

En büyük tutku, hedefine varmakta tam


b i r i mkansızl ı kl a karş ı l aşt ı m ı , tutkuya benzer
b i r yan ı kal maz.

XCII

Ken d i meziyetleriyle övünen bi rine yan ıl­


d ığ ın ı anlatmak, ona kötü b i r oyun oynamak
o l u r. Tıpkı l i mana g i ren bütün gemi lerin ken­
d isine ait o l d u ğ u n u sanan o Ati nal ı del iye ya·
pıldığı gibi.

XCIII

Yaş l ı la r art ı k kötü örnekler verecek halde


o l mayışla r ı n ı n acısını avutmak için iyi öğ üt·
l e r vermekten h oşlan ı rlar.

XCIV

Büyük adlar, l a y ı k o l mayanları, y ü kselte­


cek yerde aşağ ı latı r.

xcv

Pek büyük b i r değerin belirtisi , ona en


çok h aset duyanların da övmek zorunda kal ­
malarıd ı r.
44 ÖZD E Y İ ŞL E R

XCVI

Nankör vard ı r k i , nankörlüğünden suçl u


olan, ken d isinden çok ona i yi l i k eden d i r.

XCVII

Z i h in le muhakemen i n ayrı ayrı şeyler o l ­


d u ğ u n u sanmakla h ata ett i ler. Muha keme, z i ­
h i n ı ş ığ ının büyüklüğünden başka b i r şey de­
ğ i ld i r; bu ışık her şey i n ta d i bi n e nüfuz eder,
o rada göze çarpacak n e varsa hepsin i görür
ve farkedi l mez san ı lan ları farkeder. Onun için
kab u l etmel i d i r k i , muhakemeye atfedi len bü­
tün işleri gören, zih i n ışığ ı n ı n yayg ı n l ı ğ ıd ır.

XCVIII

Herkes kal bi n i n i yi l iğ i nden söz eder ama,


k imse a kı l ve zekasiyle övünmeye cesaret ede­
mez.
XCIX

Z i h n i n nezaket i , d ü rüst ve i n ce şeyl er dü­


şünmektedi r.

Zihnin ki barl ı ğ ı , koltuk kabart ı c ı sözleri


h oşa gidecek bir tarzda söylemektedir.
Ö Z D E Y İ Ş L En 45

CI

Çok kere zihnimize ansızın öyle m ü kem­


mel şeyler doğar ki, uzun emek ve zah metlerle
bile böyle bir sonuca varmak mü mkün o l maz.

CII

A k ı l , daima g ö n l ü n oyunca ğ ı d ı r.

CIII

Akıllarını i y i b i lenlerin h epsi, san ı l masın


ki gönül lerinden de haberlidirler.

CIV

i nsan l a r ı n ve işlerin perspektif noktaları


vard ır: i yice kavramak için kimilerini yakından
ğ örmek gereki r, kim i l erin i uzaktan.
ev

A kı l l ı d iye, tesadüfen akıllıca düşünene de­


ğ i l , mantığ ı b i l e n , temyiz eden ve tad ına va­
rana demek gere k i r.

CVI

B i r şeyi i y i b i l m e k i ç i n , ayrıntılarını bi lmek


gerekir: bu da hemen hemen sonsuz o l d u ğ u-
46 Ö Z D E Y İ Ş LE R

n a göre, b i l g i leri m iz h e p yüzeysel ve eks i k­


t i r.
CVII

Zari fli k düşk ü n ü olmad ı ğ ı n ı söylemek de


bir nevi zarif l i k d üşkü n l ü ğ ü d ü r.

CVIII

Akl ın gön ü l rol ü n ü oynaması uzun sü re-


mez.
CIX

Gençl ik, kan ı kaynadığ ı ı ç ı n , d u rmadan


zevk değ işt i r i r. İhtiyarl ı k ise a l ışkan l ı k yüzün­
den zevkleri n i korur.

cx

En cömertçe veri len şey öğüttür.

CXI

insan sevg i l isini ne kadar çok severse, ona


k i n beslemeye de o kadar haz ırd ı r.

CXII

Manevi kusu rl ar da yüz kusurları g i b i yaş­


land ı kça çoğal ı r.
ÖZDEYİŞLER 47

CXIII

Evlenmen i n iyisi o l u r ama, kusursuzu ol-


maz.

CXIV

Düşman ları tarafından a ldat ı lmayı ve dost­


larından ih anet görmeyi i nsan b i r türl ü hazme­
demez. Oysa, kend i ken d i mize yaptığ ı m ız fe·
n a l ı ktan çok kere zevk d u yarız.

cxv

Farkına vard ırmadan başkalar ı n ı a l datmak


ne kadar güçse, farkına varmadan ken d i n i al­
datmak da o kadar kolaydır.

CXVI

Ô ğüt istemek ve vermek kadar sam i mi o l ­


mayan ş e y yoktur. Ôğ ü t isteyen, dostunun duy­
g u larına karş ı sayg ı ve takd i r besler görü n ü r·
· ken gerçekte, kendi d u y g u l a r ı n ı ona tasv i p et·
ti rmekten ve hareketlerine onu kefi l etmekten
başka b i r şey d üşünmez; öğ üt veren de ken­
disine gösteri len g üven i hararet l i ve hasbi b i r
gayretle ö d e r g i b i görün ü rken , asl ında çok ke·
48 ÖZDEYİŞLER

re tavsiyelerinde kend i kişisel ç ıkarından yada


şan ı n dan başka b i r şey g özett i ğ i yoktur.

CXVII

Kurnazl ı kl a r ı n en i ncesi , bize kurulmuş o lan


pusu lara d üşer g i bi görünmeyi iyi b i l mekt i r;
ve i nsan ın en kolay aldat ı l d ığ ı zaman başkala­
r ı n ı aldatmaya ça l ıştı ğ ı s ı ralard ır.

CXVIII

H i ç b i r zaman a ldatmamak kararında ol­


mak, bizi sık sık a l danmak d u rumuna düşürü r.

CXIX

Başkalarına karş ı mask taşı maya o kadar


a l ışmış ızd ı r ki, sonunda ken d i m iz b i l e gerçek
yüzümüzü u nutu ruz.

cxx

lhanetlerimizin çoğ u , tasarlan m ış b i r ka­


s ıt ürünü o l maktan çok zaaf eserid i r.

CXXI

Çok kere yap ı lan i y i l i kler. ceza görmeden


kötü l ü k yapa b i l m e k içind ir.
Ö Z DEY İŞLER 49

CXXII

Tutku l arım ıza karş ı koyabi l i yorsak, bu i ra­


demizin g ü c ünden çok, o tutkuların zayıfl ığın­
dand ır.

CXXIII

i nsan h i ç övünmeyecek o l sayd ı , zevki de


h i ç tatmış o l mazd ı .

CXXIV

En beceri k l i i nsan l a r
bütün ö m ü rleri nce
kurnazlığı kötülerler. Büyük b ir fırsatta ve bü­
yük bir ç ı kar u ğ runda onu kul lanmak üzere.

cxxv

H e r zaman kurnaz l ı ğ a başvurmak, dar


kafa l ı ların harc ı d ı r. B i r yan ın ı örtmek i ç i n onu
ku l lanan ı n başka bir yan ı n ı açıkta b ı ra ktığ ı çok
görü l ü r..

CXXVI

Kurnazı ı klar ve i h anetler ancak beceriksiz­


l ikten g e l i rler.

F. 4
50 ÖZDEYİŞLER

CXXVII

Aldanman ı n en gerçek y o l u , ken d i n i baş­


kalarından daha kurnaz sanmaktır.

CXXVIII

Aşı r ı b i r zarafet, sahte b i r i nceli ktir, ger­


çek b i r incel i kse sağ lam b i r zar i fl i k.

CXXIX

Becerikl i b i r adam tarafından a ldat ı l ma·


mak i ç i n bazan kaba olmak yeter.

cxxx

Zaaf, g ideri lemeyecek tek kusurdur.

CXXXI

Sevişmeyi adet edinmiş kad ınların en kü·


çük kusuru, sevişmeleri d i r.

CXXXII

Başkaları hesabına u s l u o l mak, ken d i he·


sabına uslu o lmaktan kolayd ı r.
ÖZDEYİŞLER 51

CXXXIII

Yararl ı olan kopyal a r ya l n ız kötü asıl la·


rın g ü lünç yanl a r ı n ı bize g österenlerdi r.

C:XXXI V

Sah i p o l d u ğ u meziyetlerden çok sah i p ol·


may ı tasarlad ı ğ ı meziyetlerd i r insan ı g ü l ü nç
eden.

cxxxv

Bazan i nsan, başkal a rından o l d u ğ u kadar


kend i n den de fark l ı d ır.

CXXXVI

Öyleleri vard ı r k i , aşktan sözed i ld i ğ i n i h i ç


işitmemiş olsalard ı a s l a aşık o l mazlard ı.

CXXXVII

Övünmek fırsatın ı b ulamadığımız zamanlar


az konuşuruz.

CXXXVIII

Ken d i m izden h i ç sözetmemektense ken·


d i m izi çekişti rmeyi tercih ederiz.
52 ÖZDEYİŞLER

CXXXIX

Konuşmaları h oş ve makul olan i nsanlara


pek az raslanmas ının sebepleri nden biri, he·
men herkesin kendisine söylenen sözlere cevap
vermekten çok, kend i söylemek istediklerini dü·
ş ünmesid i r. En beceri k l i ve en i ltifatçı olan lar,
sadece d ikkat eder görünmekle yet i n i rler ve b u
sırada gözlerinde, z i h i n lerinde ken d i lerine söy­
lenenlere karşı b i r dalgın l ı k ve söylemek i ste·
d i kleri şeye dönmek i ç i n telaş farked i l i r , dü·
şünmezler k i , ken d i n i hoşnut etmeye bu dere·
ce özen göstermek, başkalarının hoşuna g i tmek
yada onları i kna etmek için bir yol değ i ld i r,
ve i y i d i n leyip i y i cevap vermek, konuşmada
insan ı n sah i p olabil eceğ i en büyük ü stün l ü kl er­
den b i r i d i r.

CXL

Zeki b i r adam, ahmaklar mecl isinde çok


kere ne söyleyeceğ i n i şaş ı r ı r.

CXLI

Çok kere h i ç s ı k ı l mad ı ğ ı m ızı söyleyerek


övün ü rüz ve o kadar g österiş merakl ısıyızd ı r k i ,
ö Z D E Y İ$L E R 53

arkadaşlarımızı anlamsız b u l m aya h i ç yanaşma­


y ız.

CXLII

Az sözle çok şey anlatmak zeki adamla­


r ı n harcı o l d u ğ u g i b i , ·boş adamla r d a , tam
ters i ne çok konuşu p bir şey söylememek usta l ı­
ğ ı n ı g österirler.

CXLIII

Başkalarının meziyetl eri n i m übalağa etme­


m iz, onların d eğerlerine karşı duyduğ umuz be­
ğ en i den çok, ken d i duyg u l a r ı m ızı beğ enmem iz­
den i leri g e l i r, biz b i r şeyi över görünü rken ger­
çekte takdirleri kend i üzerimize çekmek isteriz.

CXLIV

Övmekten h iç h oşlanmay ız, ve ç ı karımız


o l m a d ı kça ki mseyi övmeyiz. Övme, beceri k l i ,
g i z l i v e i nce b i r dalkavu kl u kt u r k i , yapan ı d a ,
h akkında yap ı l a n ı da, a y r ı tarzda hoşnut eder.
B i ri bunu meziyetleri n i n bir m ü kafatı sayar, öte·
ki de kendi h a kseverl i ğ i n i ve temyiz kabil iye­
t i n i takdi r etti rmek i ç i n buna başvurur.
54 Ö Z D E Yİ Ş LE R

CXLV

Çok kere öyle zeh i r l i övg üler seçeriz k i ,


övdü ğ ü müz k i mselerin, başka t ü r l ü göstermeye
cesaret edemed i ğ i m iz kusurl arını meydana ç ı·
karırız.

CXLVI

insan genel l ikle övü lmek için över.

CXLVII

Sinsi övmel e re yararl ı yermeleri tercih ede­


/ cek kadar a k l ı başında adam azd ı r.

CXLVIII

Öyle s i te m l e r vardı r ki b i r övüştü r, ve öy­


le övmeler vard ı r ki adamı kötüler.

CXLIX

Hakkım ızda söylenen takd i rleri kabul et·


mek i stemeyişimiz, i ki kere övü l mek isteğ i n­
den başka b i r şey değ i ld i r .

CL

işitt i ğ imiz takdirlere layı k o lmak arzusu,


ÖZDEYİŞLER 55

erdemimizi kuvvetlendi ri r; ve zeka, kab i l i yet,


g üze l l i k i ç i n yapılan övg ü ler bunların artması·
na yarar.

CLI

Hüküm altına girmekten sakınmak, baş·


kalarına h ükmetmekten daha güçtür.

CLII

Kend i m iz övünmesek başka larının metihle·


r i b ize zarar veremezdi .

CLIII

Kabi l i yeti meydana get i ren tabiattır, h a re·


kete geç i ren i se talih.

CLIV

Akl ı m ız ı n d üzeltemeyeceği b i rçok kusur·


!ar ı m ız ı tal i h düze ltir.

CLV

Kab i l i yetleriyle b i r l i kte i ğ renç adamlar ol·


duğu gibi , kusurlarına rağmen hoşa g idenl er
de vard ır.
56 Ö Z D E Y İŞL E R

CLVI

B ütün meziyetleri yara r l ı saçmalar söyle­


y i p yapmak olan adamlar vard ır ki , hareket­
l erin i değiştirecek olsalar, her şeyi berbat eder­
lerdi.

CLVII

Büyük adamların ü n ü , daima bunu elde


etmek içi n k u l lanmış o l dukları araçl arla ö l çül·
mel i d ir.

CLVIII

Koltuklama öyle b i r kalp parad ı r ki an­


cak benl i k pazarında sürü l ü r.

CLIX

Büyük meziyetleri o l mak yetmez, bunları


h esaplı ku l lanmayı da b i l me l i d i r.

CLX

Yap ı l m ış b i r iş ne kadar parlak o l u rsa ol­


s u n , büyük bir amacın ü r ü n ü değ i l se b üyük sa-
y ı l mama l ı d ır.
/
ÖZDEYİŞLER 57

CLXI

Eylemlerle n i yetlerden tam verim almak


isteniyorsa , aralarında bir nisbet bulunmak ge·
rekir.

CLXII

ikinci derecede kabi l iyetl eri göze çarpa·


cak şekle koymak usta l ı ğ ı takd i rleri kend ine
çeker v e çok kere gerçek kabiliyetten çok ün
sağ lar.

CLXIII

Öyl e çok h areket tarzları vard ı r k i , gü·


lünç görü nürlerse de, dayandıkları gizl i sebep·
fer çok akıl l ıca ve sağ l amd ır.

CLXIV

B ize ait o lmayan görevl ere lay ı k gorun·


mek, gördüğ ümüz işlere l ay ı k olmaktan daha
kolayd ı r.

CLXV

Değerimiz bize seçk i n i nsanların takdi ri·


hi kazand ı r ı r, tal i h imiz de ayak takım ı n ı n .
58 ÖZDEYİŞLER

CLXVI

Top l u m as ı l kab i l iyetten çok sözde kabi l i ­


yetleri m ü kafatland ı rır.

CLXVII

C imri l i k, tutuma cömert l i kten çok aykırı-


d ı r.
CLXVIII

U mut, bütün a ldatıcı l ığ ıyle b i r l i kte h i ç de­


ğ i lse bizi ö m rü n sonuna hoş b i r yoldan götür­
meye yarar.
CLXIX

Tem be l l ikle sıkılgan l ı k bizi g örevimize bağ­


l ı tuta rken bunun şeref pay ı n ı erdemimiz be­
n imser.
CLXX

Açık, sami mi ve d ü rüst b i r m uamelen i n


doğru l u k eseri m i , yoksa kurnazl ı k ü rün ü m ü
o l d u ğ u h akkında h ü k ü m vermek güçtür.

CLXXI

I rmaklar nasıl den ize dökü l ü rse, erdemler


d e öyle ç ı ka r denizinde kaybol u rl a r.
ÖZD E Y İ Ş L E R 59

CLXXII

Cansıkıntısının t ü r l ü sonuçları iyice i n cele·


n i rse, g örevlerin ç ı kardan çok, ona ku rban ed i l·
d i ğ i görü l ü r.

CLXXIII

Merak ve tecessüsün türlü şek i l leri var­


d ır: biri ç ıkar ü rü n ü d ü r k i , bizi kendi m ize ya­
rarl ı olabi lecek şeyleri öğ renmeye sevkeder,
ötek i g u ru r ü rü n ü d ü r k i başkalarının b i l medik­
leri n i bi l mek isteğ inden doğar.

CLXXIV

Başım ıza gelebi lecek felaketleri tah m i ne


çal ışmaktansa u ğ ramış olduğumuz belalara kat­
lanmak i ç i n zih i n yormak yeğ d i r.

CLXXV

Aşkta vefa devaml ı b i r vefasızl ı kt ı r k i , gön­


l ümüzü sevg i l i m izin bütün meziyetlerine, ki m i
b i r i n i , k i m i ötek i n i tercih ederek, s ı rasiyle bağ­
l anmaya sevkeder; öyle k i , bu vefas ızl ı k aynı
konu üzerinde d u rm uş ve h a psolmuş bir vefa­
s ızl ı ktan başka b i r şey değ i ld i r.
60 ÖZDE Y İ ŞLER

CLXXVI

Aşkta i k i türlü vefa vard ır: b i ri sevi len


kişide daima sevi lecek yeni kon u l a r b u l maktan
i leri g e l i r, öteki de vefa l ı ol mayı b i r şeref say­
maktan.

CLXXVII

Sebat ne yeri l meye müstahaktır, ne de


övülmeye l ay ık . Ç ü n kü zevklerin ve d u ygu la­
rın ömrüyle s ı n ırl ıd ır; buna da bizim h ü kmümüz
geçmez.

CLXXVIII

Yeni b i l g i l eri bize sevdi ren şey, eski lerin­


den bıkmış o l mam ızdan yada bunları değ işt i r­
mek zevkinden çok, bizi pek yakından tan ıyan­
larca yeteri kadar takd i r e d i l memek korkusu
ve bizi pek iyi tan ıyan larca daha çok takd i r
edi l mek u m u d u d u r.

CLXXIX

Düşüncesiz l i ğ i mizi önceden mazu r göster­


mek i ç i n bazı kere dostlarım ızdan düşüncesiz­
ce ş i kayetlerd e b u l u n u ruz.
ÖZDEYİŞLER 61

CLXXX

Pişman l ığ ı m ız, yapt ı ğ ı m ız köt ü l ü klere du­


yulan pişman l ığ ı n değ i l , daha çok, başı m ıza be­
lalar g e lmesinden duyulan korkun u n sonucu­
d u r.

CLXXXI

Akıl h aval l i ğ inden yada zaafından i leri ge­


len b i r sebats ız l ı k vard ı r ki bize başkalarına ait
bütün düşünce leri kabu l ett i ri r. Daha mazu r
görülebi l ecek b i r karars ızl ı k da vard ı r k i , h a·
yattan usan m ış olmaktan g el i r.

CLXXXII

Nasıl zeh i rler i laçların terki bine g i rerse,


kötü l ü k l e r d e faz i l etlerin terki bine g i rerler. lh·
t i yatkarl ı k b u n ları bir araya getir i p zarars ız kı­
lar, ve h ayatı n dertlerine karşı yararı ı bir su­
rette k u l l a n ı r.

CLXXXIII

Erdem hesabına m utabık kal ma l ıy ız k i , in·


sanlar için en büyük fel a ket, kendi suçları yü­
zünden u ğ rad ı kl arıd ı r.
62 ÖZDEYİŞLER

CLXXXIV

Kusurlarım ızın başkaları üzerinde b ı raktı·


ğ ı kötü izlen i m leri sam i m i yeti mizle gidermek
i ç i n bunları i t i raf ederiz.

CLXXXV

i y i l i k kah raman ları o l d u ğ u g i b i , köt ü l ü k


kah ramanları da vard ı r.

CLXXXVI

Kötü h uyları olanların hepsi h o r görül mez,


ama hiçbir erdemi olmayan ların hepsi hor gö·
r ü l ü r.
CLXXXVII

Fazi letin ad ı da t ı pk ı kötü huylar g i b i , ç ı ­


kara a let edi l i r.

CLXXXVIII

Ruhun sağ l ığ ı vücudün sağ l ığ ından daha


çok güvende değ i l d i r. insan i h t i raslardan ne
kad a r uza klaşm ış g ö rünse de, b i rdenbi re bun·
ların peşine tak ı l ı p sürü klenmek teh l i kesi gene
d e vard ır. Nasıl ki sağ lam b i r adam da ansı­
z ı n h astal anabi l i r.
ÖZDEYİŞLER 63

CLXXXIX

Öyle görünüyor k i , tabiat her i nsana, da­


ha doğuşunda, iyi l i k ve kötü l ü k l e r için s ı n ı rlar
çizmiştir.

cxc

Büyük kusurları ol mak, ancak büyü k adam­


ların harcıd ı r.

cxcr

Den i lebi l i r k i , ahlak düşkü n l ü kleri biz i ,


ömrümüz boyunca, s ı rasiyle kendi lerine kon u k
olacağ ım ız e v sah i pleri g i b i bekler; ayn ı yol­
dan i ki kere geçmemiz m ü m kü n olsa, tecrü be­
n i n bizi bunlardan sakınd ı racağ ından e m i n de­
ğilim.

cxcrr

Kötü h uylarım ız bizi b ı raktıkları zaman,


sanki biz onlardan vazgeçmişiz g i bi bununla
övün ü rüz.
cxcm

Vücut hastal ıklarında o l d u ğ u g i b i ruhu n


hastal ıklarında da h afifleme devreleri vard ır.
64 ÖZDEYİŞLER

iyi leşt i ğ i mizi san d ığ ı m ız zamanlar çok kere sa·


dece h asta l ı k gevşemiş yada değişikl i ğe u ğ ra·
m ıştır.

CXCIV

Ruhun kusurları vücuttaki yaralar g i bi d i r:


i y i etmek i ç i n n e kadar özeni lse de, daima i z
b ırakırlar, v e her zaman tekrar açılmak teh l i ·
kesiyle karş ı karşıyad ırlar.

cxcv

Çok kere b i r tek kötü h uya ken d i m izi kap·


t ı rmam ıza engel olan şey, b i rçok kötü h uyu·
muz oluşudur.

CXCVI

B izden başka bi len olmad ı ğ ı zaman ku·


surları m ız ı pek çabuk u nutu ruz.

CXCVII

i nsan vard ı r k i , gözünüzle g örmeden kö·


t ü l ü ğ ü n ü akl ı n ıza get i rmemiş olab i l i rsiniz, ama
b i r köt ü l ü ğ ü ne raslad ığ ı m ızda şaş ı rma m ız ge·
reken tek adam yoktur .
Ö Z D E Y İ ŞL E R 65

CXCVIII

Baz ı ki mse lerin ü n ü n ü azaltmak i ç i n baş­


kalarının şan ı n ı yükselti riz; bazı kere, i kisi n i
d e kötü lemek istemeseler mösyö l e Prince' i ve
m ösyö de Turenne'i daha az överlerd i .

CXCIX

Beceri k l i görünmek isteğ i , çok kere bece­


r i k l i olmaya engeld i r.

cc

Ben l i k h ırs ı arkada ş l ı k etmese, e rdem pek


uzaklara g idemezd i .

CCI

Kimseye minnet etmeden bütün l üzum l u


şeyleri kendinde bulabileceğ i n i sanan, çok ya­
n ı l ır.

CCII

Dürüst l ü k taslayan i nsanlar, kusurları n ı


başkalarından v e ken d i l erinden g iz l eyenlerd i r;
g erçek d ürüst i nsanlarsa bu kusurları çok i y i
bi len v e iti raf edenlerdi r.
F. 5
66 Ö Z D E Y İ Ş L E R

CCIII

Gerçek d ü rü st adam h içbir şeyl e böbür­


lenmiyendi r.

CCIV

Kad ınların h ı rç ın l ığ ı , güze l l i klerine katt ık­


/arı b i r düzen, b i r s üstür.

ccv

Kad ınların namus l u l u ğ u , çok kere ü n leri­


n e ve rahatlarına düşkün o l ma ları yüzünden­
d i r.

CCVI

Daima dürüst insan ların gözü ö n ü n de bu­


l unmak i stemek, gerçekten d ürüst olmak de­
mek t i r .

CCVII

Del i l ik , h ayat ın h i ç b i r çağ ında peşi mizi b ı­


rakmaz. B i r kimse akl ı başında görünüyorsa,
d e l i l i ğ i yaş ı ve servetiyle o rant ı l ı olduğu için­
d i r.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 67

CCVIII

Ken d i n i b i len öyle bön adam lar vard ı r k i ,


bön l ü kl eri n i ustaca kullan ırlar.

CCIX

Ç ı l g ı n l ı k yapmadan yaşayan adam , san­


d ığ ı kada r uslu değ i l d ir.

ccx

Yaşland ı kça i nsan daha deli ve daha u s l u


a kı l l ı o l u r .

CCXI

İnsanlar vard ı r k i , ancak b i r süre ağ ızlar­


da dolaşan türkü lere benzerler.

ccxn

Çok k i mseler i nsanlar hakkında i t i barları­


na yada i kballerine bakarak h ü kü m veri rler.

CCXIII

ün d üşkün lüğünü; ayı plamak korkusu, zen­


g i n olmak tasavvuru , h ayat ı m ızı rahat ve hoş
b i r h a le koymak a rzusu, yada başkaların ı aşa-
68 Ö Z D E Y İ Ş L E R

ğ ı latmak h evesi , i nsanlar arasında pek rağ bet


g ören cesaretin yaratı c ıs ı çok kere işte b u n l a r­
d ır.

CCXIV

Basit askerin y i ğ i t l i ğ i , hayat ı n ı kazanmak


i ç i n tutmuş olduğ u teh l i ke l i bir meslekten baş­
ka b i r şey değ i ld i r .

ccxv

H a l i s y i ğ i t l i k ve tam korka k l ı k pek sey­


rek u laşılan i ki uçtur. B u ikisi arasındaki alan
gen işti r ve cesaretin bütün öteki şeki l leri n i içi­
ne a l ı r; bun la r arasındaki farklar yüzler ve mi­
zaçlar arasındaki nden az değ i ld i r . Bir hareke­
t i n başlang ıcında seve seve i leri atılan i nsan­
l a r vard ı r k i , deva m ı karş ısında kolayca gev­
şer ve u san ı rlar. B i rtakımları da vard ır, h e r­
kesçe g örevlerin i yapmış say ıl makla yet i n i r ve
daha i leri g itmeyi pek istemezler. Öyleleri gö­
r ü l ü r k i , korkularına her zaman ayn ı derecede
hakim değ i ld i rler. Başkaları bazan genel kor­
kulara kap ıl m a ktan kendi l e r i n i alamazlar; daha
başkaları yerlerinde kal maya cesaret edemed i k­
l erinden , h ü cuma geçerler. B i rtakımları da var­
d ı r k i , küçük teh l i keler al ışkan l ığ ı , cesaretleri-
Ö Z D E Y İ Ş L E R 69

n i kuvvet l en d i r i r ve ken d i leri n i daha büyük teh­


l i kelere göğüs germeye hazırlar. K ı l ıç oyu n u n­
da y i ğ i t oldu kları halde k u rşundan y ılanlar gö­
rül ür; başkaları da kurşundan ü rkmezler de kı-
1 ıçla döğüşmekten y ı larlar. Bütün bu çeşit çe­
şit cesaretler uygun düşer; çünkü gece kor­
kuyu arttırd ığ ı , i y i ve kötü h a reketleri g izle­
d i ğ i i ç i n , ken d i m izi sakın makta bizi hür b ı ra­
k ı r. Daha genel b i r sakınma da vard ır: zira b i r
t e k adam yoktu r k i , b i r f ırsatta geri döneceğ in­
den e m i n b u l u n u rsa, yapmak e l inde olan h e r
şeyi yapab i l ecek kudreti kendinde b u l s u n ; öyle
ki, ölüm korkusun u n cesareti b i r m i ktar aza lt­
tığ ı besbe l l id i r.

CCXVI

Asıl y i ğ i t l i k, herkesi n karş ısında yapabi le­


ceği şeyi h i ç tan ığ ı ol madan yapmaktır.

CCXVII

Y ıl mazl ı k , ruh u n öyle harika b i r kuvveti d i r


k i , onu, b ü y ü k teh l ikelerin ken d isinde uyand ı­
rabi leceğ i telaşlardan, şaşk ı n l ı klardan uzak tu­
tar; ve bu kuvvet sayesi nded i r ki, kah raman­
lar sükunetleri n i daima korur ve en şaş ırt ı c ı ,
70 Ö Z D E Y İ Ş L E R

e n korkunç olaylar karşıs ında bi l i nçlerine tama­


m i y i e sah i p ka l ırlar.

CCXVIII

Riyakar l ı k, ah laksızl ı ğ ı n erdeme karş ı gös­


terd i ğ i b i r sayg ı d ı r ( 1 ) .

CCXIX

İnsan ların çoğ u , şerefleri n i korumak için


savaşta ken d i leri n i hayli teh l i keye atarlar; ama
u ğ runda teh l i keye g i rd i kleri amacı başarıya
u laşt ı rmak için gerekt i ğ i kadar pervasızl ı k g ös­
termeye yanaşan içlerinde pek azd ır.

ccxx

Erkeklerin cesu rl u ğ u ve kad ı n l a r ı n faz i l e­


t i çok kere ben li k h ı rsiyle utanma d uygusunun
ve özel l i kle yarad ı l ışın ü rünüdür.

CCXXI

Hayatı kaybetmeyi h i ç i stemeyiz, şan ve

(l) "L'hypocrisie est un hommage que le vice rend


a la vertu." Ancak bu şekilde çevirebildiğim. bu düşün­
ce ile yazar şunu demek istiyo r : Erdem o kadar mute­
ber tutulur ki, ahlaksızlar bile riyakarlık ederek erdem
kılığına girmekten kendilerini alamazlar. (Y.N. ) .
Ö Z D E Y İ Ş L E R 71

ü n kazanmak isteriz; bu yüzden h u ku kçuların


mallarını korumak i ç i n g österd i kleri zeka ve
beceri kl i l i k, y i ğ itlerin ö l ümden sakınmak yolun­
daki usta l ığ ı yan ında hiç kal ır.

CCXXII

H ayat ın daha i l k dönüş çağ ında, vücutla­


r ı n ı n ve ruh l ar ı n ı n hangi noktal arda a ksayaca­
ğ ın ı be l l i etmeyen i nsan yoktur.

CCXXIII

M i nnet ve şü kran d u yg usu esnaf ın d ü rüst­


l ü ğ ü g i b i d i r, a l ış-verişin devamına yarar; bor·
c umuzu , ödemek doğ ru olduğu i ç i n d eğ i l de,
bize ödünç verecek ki mseleri daha kolayca bu­
l a b i lmek amaciyle öderiz.

CCXXIV

M i nnet borçlarını ödeyen lerin h e p s i , böyle


yapt ı kları için nankör öl mad ıklarını iddia ede·
mezler.

ccxxv

Yapt ı ğ ı m ız i y i l i klere karşı bekled iğ i m iz


m i nnettarl ı k h ususunda yan ılma, iyi l i k eden le
72 Ö Z D E Y İ Ş L E R

ed i l e n i n gururlar ı n ı n o i y i l i ğ i n değeri üzerinde


a n l aşamamalarından i leri g e l i r.

CCXXVI

B i r borcu yerine get i rmek ı ç ı n fazla ace­


leci ve telaş l ı davranmak, nan körl ü ğ ü n b i r tür­
l üsüdür.

CCXXVII

Mutlu i nsan l a r kusu rların ı b i r türlü düzel­


temezler: yan l ış h a reketlerini destekleyen ta­
l i h ve i kballeri o l d u ğ u halde, ken d i l e ri n i her
zaman hakl ı san ırlar.

CCXXVIII

Onur borçlanmak istemez, özseverl i k öde­


mek i stemez.

CCXXIX

B i ri nden gördüğü müz i y i l i k , bize yaptığ ı


fenal ıkları hoş görmemizi gerekt i r i r.

ccxxx

Örnek kadar bulaşıcı b i r şey yoktur, yap­


t ı ğ ı m ız büyük i yi l i kl eri n ve büyük köt ü l ü kleri n
Ö Z D E Y İ Ş L E R 73

hepsi benzerleri n i doğ u ru r. Yararl ı hareketle­


ri g ı pta ve rekabet d uyusuyla takl it ederiz. Kö­
tülerini ise utanma d u ygusun u n mah pus tuttu­
ğu ve örneğ i n serbest b ı rakt ığ ı yarad ı l ış ı m ız­
daki fesat yüzünden.
CCXXXI

Tek baş ına akı l l ı olmayı istemek, büyük


bir d e l i l i ktir.
CCXXXII

Ac ı l a r ı m ıza bulduğu m uz nedenler ne o l u r­


sa olsun, çok kere bunları doğ u ran yal n ız ç ı ­
kar v e ben l i k h ı rsı d ı r.
CCXXXIII

Acılarımızda türlü riyakarl ı kl a r vard ı r. Bi­


rinde, sevd iğ i m iz b i r k i msen i n ö l ü müne acımak
bahanesiyle, ken d i yoksu l l uğumuza ağ larız; o
ö l ü n ü n hakkı m ızdak i i y i d u yg u l a r ı n ı d üşünerek
acın ırız, mal ım ızın, zevki m i z i n , i t i ba r ı m ızın azal-·
m ış o lmasına ağ larız. Böylece ya l n ız d i ri ler
i ç i n akan yaşların şerefi ö l ü l ere g ider. B u n u n
b i r çeşit riyakarl ı k olduğunu söy lüyorum , çün­
kü b u türlü acılarda i nsan kendi kend i n i alda­
tır. Riyakarl ı ğ ı n bir başka türl üsü vard ır ki bu
derece masum değ i ld i r, çünkü herkesi aldat ır:
74 Ö Z D E Y İ Ş L E R

b u , güze! ve ö l ü msüz b i r yasa özenen bazı kim­


selerin acısıd ır. H e r şeyi silen zaman , gerçek­
ten duydukları a c ı y ı söndürd ü kten sonra da ağ­
l a y ı p s ızlanmaları d i nmez; somurtkan b i r h a l
al ırlar v e b ü t ü n h a reketleriyle herkesi i nand ır­
maya çal ışırlar k i , kederleri ancak ömürleriyle
b i rl i kte sona erecekti r. Bu haz i n ve yorucu ben­
l i k h ı rs ı , gene l l i kl e büyü kl ü k d üşkünü kad ı n ­
larda b u l u n u r: kad ı n o l u ş l a r ı , şan v e şöh rete
g iden bütün yol ları onlara kapad ığ ı i ç i n tesel­
l i bulmaz b i r acının teşh iriyle ü n kazanmaya
çal ışı rlar. B i r başka çeşit gözyaş ı da vard ır
ki , kaynakları k ü ç ü ktür, kol ayca akar ve d i ner;
şefkatl i d iye adları ç ıkmas ı için ağl arlar; acın­
mak için ağ l arlar; ağ lanmak için ağ larlar; hat­
ta, ağ lamamak a y ı p say ı l ı r d i ye ağlarlar.

CCXX..XIV

En rağ bette o l an görüşlere o kadar i natla


karşı konu l ması, zeka kıtlığ ından değ i f , daha
çok g u ru r yüzünden d i r, doğ ru o!an yolda ön­
deki yerlerin tutu l m uş bu l u nd u ğ u n u görürler de
geride kalmaya razı o lmazlar.

ccxxxv

Dostlarım ızın u ğ radıkları dertler, kendi le-


Ö Z D E Y İ Ş L E R 75

rine karş ı sevg i m izi be l i rtmeye vesile o l d u ğ u


zaman bun lardan d u yd uğ umuz üzüntüyü p e k ça­
b u k u nuturuz.

CCXXXVI

Öyle san ırız k i özseverl i k, iyi l i k d u ygusu­


na a let o l u r ve başkal a r ı uğ runda ç a l ışt ı ğ ı m ız
zamanlar, ken d i n i u nutur. Oysa b u , hedefine
varmak i ç i n en emin yolu tutmakt ır. Veri r g i­
bi görünerek sadece ödünç ve rm e k t i r n ihayet,

u staca b i r maharetle herkes i n sevg i s i n i kazan­


makt ı r.

CCXXXVII

Kötü ol maya gücü yetmeyen h i ç k i mse,


iyili ğ ind e n ötürü övü l meye layık değ i l d i r: iyi­
l iğ i n başka türl üsü de daha çok b i r tembe l l i k
yada i radesizl i ktir.

CCXXXVIII

Baz ı ki mselere fenal ı k etmek, hadden aşı­


rı etmek kadar tehl i ke l i d eğ i l d i r
iyilik .

CCXXXIX

B üyüklerin bize g österd i ğ i g üven kadar


76 Ö Z D E Y İ Ş L E R

koltuklarımızı kabartan b i r şey yoktu r; çünkü


b u n u , kab i l i yetimizin takd i r ed i l işine veri riz, h i ç
düşünmeyiz k i , ç o k kere bu güven, büyüklerin
böbürlenmek i steği nden yad a s ı r tutamamala­
rından i leri g e l i r.

CCXL

Güze l l i ğ i n özel etkisi hakkında deni lebi­


l i r ki b u , kura l la r ı b i l in meyen bir tenazur, çiz­
g i lerin bütünü aras ında ve çizg i l erle renkler ve
kişi n i n h a l i a rasında g iz l i b i r i l işkidir.

CCXLI

Ş u h l u k, kad ı n m i zac ı n ı n temel taş ıd ır; ama


bütün kad ı n l a r on u ku l lanmazlar, çünkü bazı­
lannda korku yada mantık buna engel olur.

CCXLII

Asla rahatsız edemi yeceğ i mizi san d ığ ı m ız


ki mseleri öyle çok rahatsız ederiz k i . . .

CCXLIII

Baş l ı baş ına i m kansız olan pek az şey


vard ı r, bun larda başarı l ı olmak i ç i n eks i k olan,
araçlardan çok d i kkat ve özend i r .
Ö Z D E Y İ Ş L E R 77

CCXLIV

En büyük ustal ık, her şeyin değeri n i i y i­


ce takd i r etmekted i r .

CCXLV

Usta l ığ ı saklamayı b i l mek, büyük b i r us­


tal ı ktır.

CCXLVI

Cömert l i k g i b i görünen şey çok kere da­


ha büyüklerine u laşmak i ç i n küçü k ç ıkarları hor
g ö ren maskelenmiş b i r tamaht ır.

CCXLVII

İ nsanların çoğunda görü len sad ı k l ı k, ken­


d i m ize g üven çekmek i ç i n özseverl i ğ i n b i r i ca­
d ından başka b i r şey değ i ld i r; bu, ken d i m izi
başkalarından daha yü ksekte tutmak ve en
ö ne m l i şeylerin bize emanet ed i l mesine yol
açmak i ç i n bir araçtır.

CCXLVIII

Ruh yüce l i ğ i , her şeyi elde etmek i ç i n her


şeyi hor görü r.
78 Ö Z D E Y İ Ş L E R

CCXLIX

B i r ki msen i n sesind'e, g özlerinde ve tav­


rındaki parlakl ık, kul land ığ ı sözlerdekinden az
değ i l d i r .

CCL

Gerçek söz u sta l ı ğ ı , gere k l i her şeyi söy­


lemek ve ancak gere k l i olanı söylemekten i ba­
retti r.

CCLI

Kusurları kend i l erine yaraşan i nsanlar ol­


d u ğ u g i bi , meziyetleriyle b i r l i kte sev i msiz in­
sanlar da vard ı r.

CCLII

Zevklerin değ işmesi ne kadar tabii ise, yö­


n e l i m lerin değ işmesi de o kadar görü lmedi k
şeyd i r.

CCLIII

Ç ı kar, her türlü erdemleri ve ah laksızl ık•


ları h a rekete geti r i r.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 79

CCLIV

Alçakgö n ü l l ü l ük, çok kere başkalarına bo­


yun e ğ d i rmek i ç i n başv u rulan sahte bir boy u n
eğmed ir: b u , yükselmek i ç i n eğ i len g u r u r u n bir
usta l ı ğ ı d ı r; g u rurumuz, binbir şekle bürünmek­
le beraber, a l çakgön ü l l ü l ü k maskesi altına g iz­
lendi ğ i zaman d ı r k i , en tan ıl maz ve aldatmaya
en uygun k ı l ığa g i rer.

CCLV

Bütün d uyguların kend i lerine has b i r ses


ton u , el işaretleri ve yüz ifadeleri vard ır; bun­
ların arasındaki iyi yada kötü ahenkt i r ki, in·
san ların hoşa g itmelerini yada g itmemelerini
sağ lar.

CCLVI

Bütün mesleklerde herkes, nas ı l tan ı l mak


ist i yorsa , ona uygun b i r yüz ve k ı l ı k tak ı n ır.
Onun için den i l e b i l i r k i , dünya m ız sadece mas­
kelerden m ü rekkeptir.

CCLVII

Ağ ı rbaşl ıl ık, i ç i m i z i n kusurların ı g izlemek


i ç i n d ış ı m ıza giyd i ğ i m iz b i r maske d i r.
80 Ö Z D E Y İ Ş L E R

CCLVIII

İnce b i r zevk, zekadan çok muhakemen in


e se r i d i r.

CCLIX

Aşk ı n zevki sevmekti r, i nsan başkasına i l ­


h a m ettiğ inden ç o k kendi duyduğ u sevg iden me­
sut o l u r.

CCLX

Nazi k l i k, ayn iyle karş ı l ı k görmek ve naz i k


say ı l mak isteğ i nden i baretti r.

CCLXI

Gene l l i kl e gençlere verilen eğ itim, kendi­


lerine telkin ed i len i kinci b i r özseverl i kt i r.

CCLXII

B i r tutku daha yoktu r ki içinde benl i k sev­


g ı s ı aşkta olduğu kadar a l a bi ld i ği n e h üküm
sürsün ; i nsan ken d i rahat ı n ı kaybetmedense sev­
d i ğ ine h uzurunu kaybetti rmeyi daima yeğ tu·
tar.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 81

CCLXIII

Cömertl i k dedi kleri , daha çok, verd i ğ i m iz


şeylerden fazl a sevd i ğ i m iz, vermek g u ruru d u r.

CCLXIV

Acıma, çok kere baş_k alarmm _derilerinde


_

ken d i dertlerimizi hat ırl amakt ır; u ğ rayabil ece­


ğ imiz fel a ketlerin k u rnazca b i r tah m i n i d i r. Baş­
kalarına yard ım etmem iz, muhtaç olduğ u m uz
zaman yard ı m ı m ıza koşsun lar d i ye d i r; ve ken­
d i lerine yaptığ ı m ız bu h izmetler, asl ı ara n ı rsa,
ö nceden ken d i m ize etti ğ i miz bir i y i l i kt i r.

CCLXV

Dar kafa l ı l ı k , i natç ı l ı ğ ı doğ u ru r, gördüğü­


müz kadarından ötesi n e kolay kolay i nanma­
y ız.

CCLXVI

Öteki tutku ları yenecek ancak yü ksel mek


h ırs ı ve aşk g i b i büyük tutku l a r o l d u ğ u n u san­
mak, yan ı l ma k o l u r. Tem be l l i k, bütün reh aveti­
ne rağ men ötekilere h a k i m o l ma ktan geri kal­
maz; hayatın bütün tasavvurlarına ve bütün
F. 6
82 Ö Z D E Y İ Ş L E R

hareketlerine kend i hesab ına el koyar; bun lar


da h iç farketti rmeden, tutku larla meziyetleri
söndürür ve y ıprat ır.

CCLXVII

Asl ı n ı h i ç araşt ı rmadan söylenen kötü l ü k­


lere hemen inan ıverme, g u ru rl a tembel l i ğ i n ese­
rid i r. Suçluyu meydana ç ı karmak isteriz, ama
suçları i ncelemek zah met i ne katl anmak isteme­
yiz.

CCLXVIII

En önemsiz ç ı karlarım ıza a i t davalarda


hakimin selah iyetsizl i ğ i n i istemeye kal ka r ız da,
sonra ün ve itibar ı m ız ı n , gere k k ıskançl ıkları,
gerek u ğ raşıları, gerekse anlay ışsızl ıkları i le bi­
ze taban tabana zıt olan i nsan ların verecekle­
ri h ükme bağl ı kalmasına razı o l u ruz; h em h a ­
yatı m ızı ve rahatımız ı b i n b i r şek i l d e teh l i keye
koyuşumuz da s ı rf onları leh i m ize çevi rmek için­
d i r.

CCLXIX

Yaptığ ı bütün kötü l ü kleri b i lecek kadar ka·


b i l iyet l i i nsan yoktu r.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 83

CCL:XX

Elde e d i l m i ş olan şan ve şeref daha faz­


l asın ın elde edi leceğ i n e kan ıttır.

CCLXXI

Genç l i k, devaml ı b i r sarhoşl u ktur; b u , a k­


l ı n h ummasıd ır.

CCL:XXII

Büyük övg ü l e re h a k kazan m ış i nsan ların


küçük şeylerle kendi l e r i n i göstermek çabaları,
o n u rlarına dokunmak g erekmez miydi?

CCL:XXIII

Top l u mda hoşa g i den öyle i nsanlar var­


d ır k i , hayat al ış-verişine yarayan ahl aksızl ı k­
lardan başka bir meziyete sah i p deği l d i rler.

CC:XXIV

Yem işler üstünde ç i çeğin mevki i ne ise,


aşkta yen i l iğ i n a l ı m ı da odur; ona, kolayca si­
l i nen ve bir daha yeri ne gel meyen bir c i l a ve­
r i r.
84 Ö Z D E Y İ Ş L F. R

CCL:XXV

Pek duyg u l u olmakla övünen iyi kal b l i l i ­


ğ i ç o k kere e n küçü k menfaat s i l i p s ü p ü rür.

CCLXXVI

Uzak l ı k , küçük aşkları aza ltıp büyükleri


arttırır, tıpkı rüzgarın mumları söndü r ü p ateşi
tutuşturması g i b i .

CCLXXVII

Kad ınlar, çok kere sevmed i kl eri halde sev·


d i kleri n i san ı rlar. Macera a rzus u , aşıkdaş l ığ ın
uyan d ı rd ı ğ ı ruh h eyeca n ı , sevi lme zevkine kar­
şı tabii b i r yöne l i m ve reddetme g ü ç l ü ğ ü , h is­
l e ri sadece b i r şuh l u ktan i baretken, onları ken­
d i l eri de aşık oldu klarına inandırır.

CCLXXVIII

M üzakereci lerden çok kere h oşnut olma­


y ı ş ı m ız ı n nede n i , hemen daima dostlarının ç ı ­
karları n ı , g i rişti kleri işde başarıya u laşmak şe­
refi n i kazanmak i ç i n müzakere n i n i y i b i r sonu­
ca varmasına, yan i kend i ç ıkarlarına feda et­
meleri d i r.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 85

CCLXXIX

Dostlarımızın bize gösterd i kleri sevg iyi m ü­


balağa etmemiz, duyduğumuz m i nnetten değ i l .
takd i re v e sev i l meye n e kadar layık olduğu mu­
z u herkese göstermek i çi n d i r.

CCLXXX

Yü ksek sosyeteye yeni g i ren leri tutmamı­


z ı n neden i , çok kere o rada yerleşm iş olan lara
karş ı besled i ğ i m i z g i z l i çekememezl i ktir.

CCLXXXI

Pek çok şeye hased i mizi tah r i k eden gu­


rurumuz, çok kere bu hased i yat ışt ırmamıza da
yarar.
CCLXXXII

Baz ı k ı l ı k değ iştirmiş yalanlar, gerçeg ı o


kadar i y i tems i l ederler k i , bunlara aldanma­
mak, h ükmünde yan ı l mak olur.

CCLXXXIII

Kendine iyi öğütler vermek kadar başka­


s ı n ın verd i ğ i öğü tten yararlanmasın ı b i l me k de
bazan hüner i ş i d i r.
86 Ö Z D E Y İ ŞL E R

CCLXXXIV

Kötü insan l a r vard ı r k i , h iç ıyı yan farı of·


masa, daha az teh l i ke l i olurlard ı .

CCLXXXV

A l i cenapl ığ ı a d ı , yeteri kada r tarif eder;


bunu n l a b i rl i kte, bu d u yg u n u n g u ru run sağ du­
yusu ve takd i r e d i l mek için e n soyl u yol oldu­
ğu söylenebi l i r.

CCLXXXVI

İnsan ın gerçekten soğumuş o l d u ğ u b i r şe­


yi i k i n c i b i r defa sevmesi i mkan s ızd ı r.

CCLXXXVII

Ayn ı sorunda b i rçok çareler b u l mam ız, ze­


ka bo l l uğ undan değ i l , daha çok her a k l ı m ıza
gelen şey üzerinde bizi d u rd u ran ve en i y i s i n i
seçmem ize e n g e l olan a n l a y ı ş kıtl ığ ındand ır.

CCLXXXVIII

Öyle işler ve h astal ıklar vard ır k i bazı hal­


l erde başvu rulan çareler daha kesk i n l eşti rir;
asıl usta l ık, b u devaların k u l la n ı l ması ne za­
man teh l i ke l i o l d u ğ u n u kesti rmekted ir.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 87

CCLXXXIX

Sadel i k taslamak, i n ce b i r sahtekarl ıkt ı r.

ccxc

H u y kusu rları zih i n kusu rlarından fazla-


d ır.
CCXCI

Kabi l i yetleri mizin de yemişler g i bi b i r mev­


s i m i vard ır.
CCXCII

Tabiatımızın da pek çok binalar g i b i b i r­


kaç cephesi vard ı r: kimisi güze l d i r, kim i s i ç i r·
ki n .
CCXCIII

Kanaatın büyük l ü k h ırsiyle savaşı p ona bo·


yun eğd i rd i ğ i söylenemez; bunlar asla b i r ara·
da bulunamazlar. Kanaat, ruhun gevşekl i ğ i ve
tembel l i ğ id i r, büyükl ü k h ı rsı da onun çal ışkan·
l ığ ı ve can l ı l ı ğ ı olduğu g i b i .

CCXCIV

B ize hayran olanların hepsin i severiz, ama


h ayran o l d u klarımızın h e psi n i sevmeyiz.
88 Ö Z D E Y İ Ş L E R

ccxcv

B iz bütün isted iklerimizi b i l mekten çok


uzağ ız.

CCXCVI

H iç sevmed i k l e r i m izi takd i r etmemiz çok


g üçtü r, ama kend i m izden çok takd i r etti kleri­
mizi sevmemiz daha az güç değ i ld i r.

CCXCVII

Vücudumuzun öyle düzen l i ve devam l ı bir


çal ışması vard ı r ki, h i ç farketti rmeden arzu la­
r ı m ız ı yönet i r, ahenk l i olan bu çal ışma üzerim iz­
de gizl i ce h ü kü m s ü rer, öyle k i , biz h iç haberi­
miz o lmad ığ ı halde bütün hareketlerimiz üze­
rinde büyük pay l a r ı vard ı r.

CCXCVIII

Çoğ u i nsanl a r ı n m i nnettarl ığ ı , daha büyük


iyrl iklere nail o l mak için g i z l i bir istekten baş­
ka b i r şey değ i l d i r .

CCXCIX

Küçük borç l a r ı yerine geti rmekten hemen


h erkes zevk duyar; pek çok ki mseler önemsiz
Ö Z D E Y İ Ş L E R 89

i y i l i klere karşı m innet duyarl arsa d a , hemen h i ç


kimse yoktur k i büyük i y i l i kl ere karşı nankör
olmas ı n .

ece

Öyle del i l i kler vard ı r ki bulaşık hasta l ık­


l a r g i bi başkal arından kap ı l ır.

CCCI

Mal ı ve parayı h o r gören çoktur ama, ve­


ren az.

ecen

Gene l l i kl e görünüşe a ldanmamayı a k ı l et-­


memiz hep küçük işlerde o l u r.

CCCIII

B i z i ne kadar överlerse övsünler, kend i­


m i z hakkında bize yen i b i r şey öğ retmiş o l -­
mazlar.

CCCIV

Can ı m ız ı s ıkanları çok kere h oş görü rüz,


ama can la r ı n ı s ı ktığ ı m ız ki mseleri b i r türlü
hoş göremeyiz.
90 Ö Z D E Y İ Ş L E R

cccv

Bütün gü nah l a r ı m ızın sorumu boynuna yük­


leti len ç ıkar , çok kere gördüğümüz hayırl ı iş­
l e rden dolayı övü lmeye layık oland ı r.

CCCVI

İyi l i k edecek h a l ve mevkide olduğ u muz sü­


-rece nankör l ü klerle karşılaşmayız.

CCCVII

Başkalarına karş ı g u ru r l u davranmak ne


kadar g ü l ünçse, kend i m ize ka rş ı da o kadar
yerinded i r.
CCCVIII

Büyük adam ların h ı rslarına b i r s ı n ı r ç iz­


mek ve aşağ ı ki mseleri i kbal ve kab i l iyetleri n i n
azl ığ ından tesel l i etmek i ç i n , kanaat b i r erdem
hal i ne kon u l m uştur.

CCCIX

Öyl e ahmaklar vard ı r k i , yaptıkları ahmak­


l ıklar yalnız ken d i i stekl eriyle değ i l d i r , tal i h
d e o n l a r ı böyle ah makl ıklarda b u l u nmaya zor­
lar.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 91

cccx

H ayatta bazan i nsan ın başına öyle hal ler


g el i r k i , i ç i nden zararsızca yakayı sıyı rmak i ç i n
adam ın b i raz d e l i o l ması gerekt i r.

cccxr

G ü l ü n ç l ü ğ ü h i ç göze çarpmamış i nsanlar


varsa, bunun sebe b i , kend i lerine pek d i kkatl i
bakılma m ış o l masıd ır.

CCCXII

Sevg i l i lerin b i r l i kte b u l unmaktan sıkı l ma­


malarının sebe b i , daima kendi lerinden söz et­
meler i d i r.

CCCXIII

B e l l eğ i m i z i n , başım ıza gelen leri e n küçük


ayrıntı la rına kadar hatırlayacak derecede kuv­
vet l i o l d u ğ u h alde, bunları ayn ı adama kaç ke­
re a n l attı ğ ı m ızı hatırlayamayacak kadar zay ıf
o l ması neden d i r?

CCCXIV

Kend i mi zden söz etmekten duyduğumuz


92 Ö Z D E Y İ Ş L E R

aşırı zevk, d i n leyen l ere h i ç de zevk vermed i ğ i ­


mizden b i z i endişeye düşürme l i d i r.

cccxv

Dost larım ıza kal b i m izi tamamiyle açmak­


tan bizi al ıkoyan şey, kend i lerine karşı duydu­
ğ u muz g üvensizl i kten çok ken d i ken d i m ize g ü ­
ven mey i ş i m izd i r.

CCCXVI

Zay ıf i rade l i k i mseler, sami mi ol amazlar.

CCCXVII

Nankörleri m i n n ettar etmek büyük b i r fe­


laket değ i l d i r ama, ahl aks ız b i r adama karş ı
m i nnet yükü altına g i rmek katlan ı l maz b i r be­
l a d ı r.

CCCXVIII

Del i leri iyi etmek i ç i n çare ler b u l u n u r ,


ama s a p ı k b i r kafayı d üzeltmek i mkansızd ır.

CCCXIX

Dostla rım ızl a vel i n emetlerim i z i n kusu rların­


dan s ı k s ık söz etmekte sakınca görmezsek,
Ö Z D E Y İ Ş L E R 93

o n lara ka rş ı taşıma m ız gereken duyguları uzun


zaman sürdüremeyiz.

cccxx

H ü kü mdarları sah i p ol mad ı kları erdeml er­


den dolayı övmek, ceza görmeden onlara ha­
karet etmek demekti r .

cccxxr

B izi i sted i ğ i m izden fazla sevenlerdense


b izden nefret eden leri sevmeye daha çok yö­
n e l i riz.

CCCXXII

Hor görü l meye layık olanlard ı r k i , hor gö­


rü lmekten korkarlar.

CCCXXIII

Mal ı m ız g i b i akı l ve h ikmet de tal i h i n c i l ·


veleri ne u ğ ra r.

CCCXXIV

Kıskançl ıkta sevg iden çok özseverl i k var·


d ır.
94 ÖZ D E Y İ Ş L E R

cccxxv

Akl ı m ızın bizi avutmaya gucu yetme d i ğ i


dertlerden çok kere gevşek l i ğ i m i z yüzünden
avunu ruz.

CCCXXVI

G ü l ü n ç l ü k, şerefsizl i kten çok şeref kırıcı-


d ır.

CCCXXVII

Küçük kusu r l a r ı m ızı itiraf edişimiz büyük


kusu rlarımız o lmad ığ ına herkesi i nand ırmak
i ç i n d i r.
CCCXXVIII

Haset, kinden daha uzlaşmaz b i r d üşman-


d ı r.
CCCXXIX

Sazan i nsan koltuklamalardan nefret et­


t i ğ i n i san ır, ama ancak koltuklaman ı n tarzından
nefret ed i l i r-.

cccxxx

İ nsan sevd i ğ i sürece affeder.


Ö Z D E Y İ Ş L E R 95

CCCXXXI

B izi mutlu kılan sevg i l i mize sad ı k kal mak,


bize kötü davranan bir sevg i l iye sad ık kalmak­
tan daha güçtür.

CCCXXXII

Kad ı n l a r şuh l u kları n ı n dereces i n i b i l mez-


l e r.

CCCXXXIII

Kad ınlar nefret etmed i kçe kimseye karş ı,


tam anlamiyle sert davranmazlar.

CCCXXXIV

Kad ı nlar tutkul a rından çok, şuhlukların ı


yenmekte güçlük çekerler.

cccxxxv

Aşkta, insan hemen hep korktuğ undan çok


aldat ı l ır.

CCCXXXVI

Ôyl e b i r çeşit aşk vard ı r k i , aşırı derece­


si kıska n ç l ı ğ a eng e l d i r.
96 Ö Z D E Y İ Ş L E R

CCCXXXVII

Bazı meziyetl er, görme ve işitme duygula­


rı y i bi d i r; tamam iyle yoksun olanlar bunları
.farkedemez ve a n layamazlar.

CCCXXXVIII

Ki ni miz çok şiddetl i olduğu zaman bizi ,


kin besledi ğ i m iz kimselerden çok a lçaltır.

CCCXXXIX

Sevi nç ve kederlMimizi özseverl i ğ i mizin


,derecesine göre h i ssederiz.

CCCXL

Çoğ u kad ı n l a rın zekaları aktl l arından çok


del i l i klerini g ü c l e n d i rmeye yarar.

CCCXLI

Genç l i ğ i n tu tkul a r ı , kurtu luşa e rişmeye


yaş l ı i nsanların g evşekl i ğ i nden daha çok aykırı
·değ i l d i r.
CCCXLII

Doğ u m yeri m ı z ı n şivesi , d i l i m iz g i bi zih­


:n i mize ve gön l ü m üze de işlemiştir.
ÖZD E YİŞLER 97

CCCXLIII

Büyük adam o l mak i ç i n i kbal i nden iyice


yararlanmas ı n ı b i l mek gerekir.

CCCXLIV

insa n l ardan çoğ u n u n , bitki ler g i b i , tesa·


düfün keşfett i rd i ğ i g i z l i h assaları vard ı r.

CCCXLV

Tesadüfler bizi başkalarına ve ondan da


çok ken d i m ize tan ı t ı r.

CCCXLVI

Kad ı n ların z i h i n l e.ri ve gön ü l leri , mizaçla·


rı m utabı k kalmad ıkça, h iç b i r karara g i remez.

CCCXLVII

B izce akl ı başında adam, yal n ız bizim g i ·


bi düşünendir.

CCCXLVIII

insan sevdi ğ i zaman, çok kere en çok i nan·


d ı ğ ı şeyden de şü pheye d ü şer.
F. 7
98 ÖZDEYİŞLER

CCCXLIX

Aşkın en büyük mucizesi , şuh l u ğ u g ider·


mesi d i r.

CCCL

B ize karş ı ku rnazl ı k gösteren lere o kadar


kızmam ız, kend i lerini bizden daha becerikli san·
malarındand ı r.

CCCLI

Artık sevmez o l d u ğ u muz zamanlar i l işki ·


mizi kesmek ne güçt ü r.

C CCLII

Yan larında can s ı k ı lmak caiz o lmayan ki m·


seler yan ında hemen daima can ı m ız s ı k ı l ır.

CCCLill

Hays i yet l i b i r adam deli g i bi aşık olabi·


lir ama, ahmak g i bi aşık o l ması caiz değ i l d i r.

CCCLIV

Bazı kusurlar vard ı r ki ıyı k u l l a n ı l ınca er­


demden b i l e çok parıldarlar.
OZDEYIŞLER 99

CCCLV

Sazan kaybettiğ i miz b i r i n i n ölümüne çok


esef eder ama az üzü l ü rüz, bazı da h i ç esef
�tme d i ğ i miz halde üzüntü müz büyük o l u r.

CCCLVI

Biz ancak bize h ayran olanları can ve yü­


rekten överiz.

CCCLVII

Küçük insan l a r küçü k şeylerden çok kırı­


l ı rl a r; büyük i nsanlar bunların hepsini görür,
ama h i ç k ı r ı l m azlar.

CCCLVIII

Alçakgön ü l lü l ü k , h ı ristiyan l ıkta fazi letin


gerçek del i l id i r; o o l madı mı bütün kusurlarımı­
zı muhafaza ederiz, yal n ız g u ru r örtüsü bun la­
r ı başka larından ve ken d i gözlerimizden sak·
lar.
CCCLIX

Sadakatsizl i kler, aşkı söndü rmek ve i nsan


kıskanacak mevkide kal d ığ ı zaman k ıskanç l ık
duymamak gereki rd i . Ancak kıskand ırmaktan
100 ÖZDEYİŞLER

sakınan kimselerd i r k i , kıska n ı l maya l ay ı kt ı r·


lar.

CCCLX

B i r kimsen i n bize karşı yapt ı ğ ı en ufak


sadakatsiz l i k, başkalarına yaptığ ı çok daha bü·
yüklerinden ziyade ona içimizde itiba r ı n ı kay­
bett i ri r.

CCCLXI

K ıskançl ık, hep aşkla b i r l i kte doğar, ama


her zaman onunla b i rl i kte öl mez.

CCCLXII

Çoğu kad ınların sevg i l i leri n i n ölümüne ağ·


l amal a r ı ,_ sevmiş o l malarından ziyade, sevil me·
ye daha l ay ı k görünmek içindir.

CCCLXIII

Karş ılaştığ ı m ız kötü davran ışlar çok kere


kendi kend i mize yapt ı ğ ı m ız kötü l ü klerden daha
az can ı m ız ı yakar.

CCCLXIV

Karım ızdan h i ç sözetmemek gerektiğ i n i


ÖZD E Y İ ŞL E R 101

pek i y i b i l i riz de ken d i m izden sözetmemiz da­


ha m ünasebetsiz o l d u ğ u n u b i r türlü kavraya­
mayız.

CCCLXV

Ôyle meziyetler vard ı r k i , doğ uştan a l ın­


ma iseler, kusura çevri l i rler, meziyetler d e var·
d ır ki sonradan ed i n me o lu n ca asla eksi ksiz
o l mazlar, örneği n akl ı m ız ı n bizi var ı m ızı ve
g üven imizi i htiyatla k u l lanmaya sevketmesi ve
tam tersine, tabiatın b ize i y i l i k ve cesaret ver­
mesi gereki r.

CCCLXVI

Bizimle konuşanların sami m i l iğ inden ne


kadar şüphe etsek de, daima onların b ize baş­
kalarına karşı o l d uğ undan daha doğru söyled i k­
lerin i san ırız.

CCCLXVII

Pek az namuslu kad ı n vard ı r ki bu h a l i n­


den usanm ış o l ması n .

CCCLXVIII

Namuslu kadı n l a r ı n çoğ u , aranma d ı ğ ı i ç i n


e l sürül memiş kalan defineler g i bi d i r.
102 Ö Z D EYİŞL E R

CCCLXIX

Sevmemize engel o l mak ı ç ı n ken d i mize


yapt ı ğ ı m ız zu ! ü m , sevdi ğ i m izin kötü davran ış­
l arından daha acıdır.

CCCLXX

Tek korkak yoktur ki korkusunun derece­


s i n i gereğ i g i b i b i lsin.

CCCLXXI

Sevd i ğ i k i mseni n kend isinden ne zaman


soğ uduğunu b i l memek, hemen daima seve n i n
kabahat i d i r.

CCCLXXII

Gençlerin pek çoğu terbiyesiz ve kaba h a­


reketlerin i tabill i k san ırlar.

CCCLXXIII

Öyle gözyaşl a r ı m ız vard ı r k i , başka l a r ı n ı


aldattıktan sonra çok kere b i z i de aldat ır.

CCCLXXIV

Sevg i l isini s ı rf ona karşı besled i ğ i aşk ytı­


zünden sevdi ğ i n i sanan çok yan ı l ır.
ÖZDE Y İ ŞL E R 103

CCCLXXV

Dar kafa l ı insan lar, h avsalalarının a lma­


d ı ğ ı her şeyi fena görürler.

CCCLXXVI

Gerçek dost l u k hasedi, gerçek sevg i de


şuh l u ğ u ö ld ü rü r.

CCCLXXVII

Görüş keskin l i ğ i n i n en büyük kusu ru, he­


defe kada r varmamak deği l , ötesine aşmaktır.

CCCLXXVIIl

Öğüt vermek kolay, örnek o l mak zordur.

CCCLXXIX

Kabi l i yeti m i z azal ınca, zevkimiz de aşağı-


l ar.
CCCLXXX

Işık nasıl eşyayı bel i rt i rse, ikbal d e i y i ve


kötü yan l a r ı m ız ı meydana ç ıkarır.

CCCLXXXI

Sevdi ğ im ize sad ı k kalmak i ç i n kend i mi ze


104. Ö Z D E Y İ Ş L E R

cebred işimiz, b i r sadakatsiz l i kten pek de fark·


l ı d eğ i ld i r.

CCCLXXXII

H a reketlerim iz , m ıs ra la r ı n ı h erkesin can ı


i ste d i ğ i g i b i doldurduğu haz ı r kafiyelere ben·
zer.

CCCLXXXIII

Ken d i mizden sözetmek ve kusurlarım ızın


yal n ız görünmes i n i doğ ru b u ld u ğ um uz tarafla­
rın ı göstermek arzus u , sam i m i l i ğ i m iz i n büyük
b i r kısm ı n ı teşki l eder.

CCCLXXXIV

Şaşmam ız gereken tek şey, h a l a şaşabil­


memizd i r.

CCCLXXXV

Çok seven yada a rt ı k h i ç sevmez olan bi·


rini tatmi n etmek, ayn ı derecede g üçtür.

CCCLXXXVI

Yan ı l m ış o l mayı asla kab u l edemeyenler,


en sık yan ılanlard ı r.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 105

CCCLXXXVII

Ahmak b i r adam, iyi kal b l i olacak kadar


feraset sah i b i değ i l d i r.

CCCLXXXVIII

Ben l i k h ı rs ı , faziletleri tamamiyle yere ser­


mese b i l e , h i ç o l mazsa hepsini temel inden sar­
sar.

CCCLXXXIX

Başkal a r ı n ı n g u ru runa katlanamayı ş ı m ız,


kendi g ururu m uz u i ncitt i ğ i i ç i n d i r.

cccxc

Zevki mizden fedak§.rl ı k etmek, ç ı karları·


m ızdan fedakarl ıkta b u l unmaktan güçtür.

CCCXCI

Tal ih ancak iyi l i k etmed i ğ i kimselere kör


görü n ü r.

CCCXCII

Tal i h i de, sağ l ık g i b i , yönetme l i d i r: uy­


g u n g itti ğ i zaman ondan yararlanma l ı , uygu n
106 ÖZDEYİŞLER

d avranmazsa sabretmel i ve kesin gerekl ik ol·


mad ıkça i laçlara asla başvu rmamal ı .

CCCXCIIl

Avamdan olma h al i , bazan orduda farke·


d i l mez ama, sarayda daima göze çarpar.

CCCXCIV

B i r başkasından daha ku rnaz olabi l i riz


ama, herkesten kurnaz o lamayız.

cccxcv

Baz ı kere sevd i ğ i mizin bize yan ı l d ı ğ ı m ız ı


bel i rtmes i , b i z i aldatmasından d a h a a ğ ı r gel ir.

CCCXCVI

i kinci b i r sevg i b u l amazsak, b i ri ncisine


uzun s ü re bağl ı kal ırız.

CCCXCVII

Genel l i kle h iç kusurumuz olmad ığ ını ve


düşman larım ız ı n h i ç erdemleri bulı..;·:1mad ı ğ ı n ı
söylemeye cesaret edemeyiz ama, b i rer b i rer
düşündüğümüzde buna i n anmaktan da pek uzak
değ i l iz.
ÖZD E Y İ Ş L E R 107

CCCXCVIII

Bütün kusu rlarımız içinde en kolayl ıkla ka·


b u l ettiğ i miz, tembe l l i kti; tembe l l i ğ i n sakin er·
demlerle i lg i si olduğuna ve öteki meziyetleri·
m izi büsbütün o rtadan kald ırmadan , sadece ça·
l ışmalarına engel o l d u ğ una kend i mizi i nand ı rı·
rız.

CCCXCIX

B i r yüksekl i k vard ı r ki h iç de tal ih e bağ·


l ı değ i ld i r: b u , bizi temyiz eden ve büyük iş·
fere aday k ı l a r görünen tari f edi l mez b i r hal·
d i r, bu h i ç bel l i etmeden kend imize biçt i ğ i m iz
b i r değerd ir: bu meziyet sayesi nded i r k i , biz
başka ların ın takd irini zorla kopar ırız ve genel·
l i kle bizi onlardan üstün tutan da soyumuz, mer·
tebemiz, hatta kab i l i yetimizden çok budur.

CD

Yükse l m iş bir insan , kabil iyet sah ibi o la·


bi l i r ama, bir parça kab i l iyete dayanmayan y ü k·
sek l i k o lamaz.
CDI

Güzel kadı n l ar için ziynet ne ise, kabi l i yet


i ç i n de y ü ksekl i k odu r.
108 ÖZDEYİŞLER

CDII

Çapkın l ıkta e n az bulunan şey, aşktır.

CDIIT

Ta l i h bazan b iz i y ü kseltmek i ç i n kusurla­


r ı m ızdan yararlan ı r ve öyle taciz e d i c i insanlar
vard ır k i , baştan sav ı l ma k için m ü kafatlandı­
r ı l ırlar.

CDIV

Tabiat, ben l i ğ i m iz i n deri n l i k lerinde h aber­


siz olduğum uz kab i l i yetler ve h ü nerler g izlemiş
g i b i d i r; ancak tutku lard ı r k i b u n l arı meydana
ç ı karmak ve b ize bazan sonradan e d i n i l e m i ye­
cek derecede m ü ke mmel ve keskin görüşler ver­
mek h akkına sah i pt i r.

CDV

H ayatın t ü r l ü çağ larına h e p taptaze geli ­


riz v e yaşımız ne o l u rsa olsun, ç o k kere tec­
rübeden yoksun b u l u nu ruz.

CDVI

Hafifmeşrep kadı nl a r, başka kad ınlara ha-


ÖZDE Y İ ŞL E R 109

set ettikleri n i saklamak i ç i n aşıklar ı n ı kıskan·


mayı bir şeref sayarlar.

CDVII

Başkalarının kurnazl ığ ına aldand ığ ı m ız za·


man ken d i m iz i o kadar g ü l ü n ç b u l u ruz k i , k u r·
nazlığ ı m ız ı n ağına düşenler b i le b ize bu derece
g ül ü n ç görünmekten çok uzaktır.

CDVIII

B i r vakitler sev i l meye layık olmuş yaş l ı


k imseler i ç i n e n teh l i ke l i g ü l ü nçl ü k, art ı k öy·
le o lmad ı k l a r ı n ı u nutmalarıd ı r.

CDIX

En g üzel hareketlerimiz bi le, eğer onları


meydana get i ren bütün sebepler herkesce b i ·
l i nmiş olsayd ı , bize ç o k kere utanç verird i .

CDX

Dost l u ğ u n en büyük gayreti , b i r dosta ku·


surlar ı m ız ı göstermek değ i l , kendi kusurların ı
onun g özüne sokmaktır.

CDXI

Kusur yoktur k i , onu g izlemek için baş·


ııo ö Z D E Y İ Ş L iı1 R

vurulan çarelerden daha kolay bağ ışl a n ı r olma·


sın.

CDXII

N e kadar utanılacak b i r mevkie düşmüş


o l u rsak o l a l ı m , itibarım ız ı tekrar yerin e getir·
mek h emen daima e l i m izded i r.

CDXIII

Zekaları tek cepheli olanlar uzun zaman


hoşa g i tmezler.

CDXlV

Del i l erle ahmaklar, ancak m izaç ları i le


h ü kü m verirler.

CDXV

Zeka, bazan ahmakl ıklar yapmam ıza canla


baş l a yard ı m eder.

CDXVI

ihtiyarladıkça artan sert l i k, del i l i kten pek


de uzak b i r şey değ i ld i r.
Ö ZD E Y İ Ş L E R 111

CDXVII

Aşkta, k i m daha önce soğursa adamakıl l ı


soğu mu ş o l u r.
CDXVIII

Hafifmeşrep görünmek i stemeyen kad ı n l a r­


l a g ü l ün ç ol mak i stemeyen yaş l ı erkekler, aşk­
tan, kat ı l a b i l ecekleri b i r şey g i bi h i ç sözetme­
m e l i d i rler.

CDXIX

Kabi l i yetimizden aşağ ı b i r görevde büyük


görünebi l i riz ama, kab i l i yetimizi aşan bir işd e
çok kere küçük görü n ü rüz.

CDXX

Felaketli zaman larım ızda ıçıne düştüğü­


müz umutsuzluğu metanet san ırız ve u ğ radığı­
m ız belalara bakmaya cesaret etmeden katla­
n ırız; t ı p k ı korkakların savunmada b u l u nmak­
tan korkmaları yüzünden kend i leri n i ö l d ü rttü k·
leri g i b i .
CDXXI

Kon uşmalara konu sağlayan, zekadan çok


g üven d i r.
112 ÖZD E Y İ Ş L E R

CDXXTI

B ütün tutku lar bize kabahat işletir ama,


bizi en g ü lü n ç hatalara düşüren aşkt ır.

CDXXTII

Yaşlanmasın ı b ilen pek az insan vard ır.

CDXXIV

Kendi kusurlarım ız ı n tam zıtları i l e övünü­


rüz: i radesiz miyiz, inatç ı olmakla övün ürüz.

CDXXV

Görüş keskin liğ i n i n h e r şeyi keşfeder g i b i


öyle b i r h a l i vard ı r ki , bütün öbü r z i h i n me­
z iyetlerinden çok koltuklar ı m ız ı kabart ır.

CDXXVI

Yen i l i ğ i n a l ı m ı ve uzun a l ışkan l ık, birbi ri­


ne n e kadar aykırı olsalar da, dostlarım ızın ku·
surlar ı n ı h i ssetmem ize ayn ı derecede engel o l u r­
lar.
CDXXVII

Dostların çoğu d ostluktan , sofu l ar ı n çoğu


d a sofu l u ktan adam ı i ğ rendi ri rler.
ÖZDEYİŞLER 113

CDXXVIII

Dostla r ı m ızın bize dokunmayan kusu rları­


.,
n ı kolayca affederiz.

CDXXIX

Seven kadı n l ar, onları d i l e d üş ü rmek s u re·


tiyle aşıklar ı n ı n ken d i lerine yapt ığ ı büyük kö·
t ü l ü ğ ü , küçük sadakatsizl i klerinden daha kolay
affederler.

CDXXX

Hayat ı n ihtiyarl ık çağ ı nda o l d u ğ u g i b i , aş·


kın da ihtiyarl ığ ında, artık zevkler için yaşan­
maz, acılar i ç i n yaşanır.

CDXXXI

Tabii görünmek i steğ i kadar tab i ll i ğ e en­


gel olan bir şey yoktur.

CDXXXII

Güzel hareketleri övmek, b i r nevi b u n l a r·


da payı o l mak g i b i d i r.

F. 8
114 ÖZDEYİŞLER

CDXXXIII

Büyük meziyetlerl e doğmuş olmanın en


gerçek alameti , h asetsiz doğmuş o lmakt ı r.

CDXXXIV

Dostları m ız bizi a l dattıkları zaman, d ost·


l u klarına karşı sadece kayıtsız kalma l ı , ama
felaketlerine karşı daima hassas o l m a l ı y ız.

CDXXXV

Dünyayı yönete n , tal ih l e m izaçtır.

CDXXXVI

Gene l l i k l e i nsan hakkında b i r fikir sahi b i


olmak , tek baş ına b i r adamı tan ımaktan daha
ko laydı r.
CDXXXVII

B i r adamın l iyakati , büyük meziyetleriyle


değ i l , onları nasıl kul landığ ına bakarak ölçül·
m e l i di r.
CDXXXVIII

Öyle h araretli b i r m i nnettarl ı k vard ı r ki ,


yaln ız bize yap ı lm ı ş o l an iyi l i klerin borcundan
ÖZDEYİŞLER 115

bizi kurtarmakla kalmaz, h atta ken d i lerine borç­


lu o l d u ğ umuzu öderken dostlarımız b ize karşı
borç l an ırlar.
CDXXXIX

N e i stedi ğ i m izi i yi ce b i lseydik, h iç b i r ş<�­


yi h a ra retle i stemezdik.

CDXL

Kad ı n la rdan çoğ u n u n d ostl uktan b i r şey


anlamamaları, aşkı tatt ıktan sonra dostluğun
yavan g e l mesinden d i r.

CDXLI

Aşkta o l d u ğ u g i b i dost l u kta da, i nsan bil­


diği şeyl e rden çok b i l med i kleri yüzünden mut­
ludur.
CDXLII

Düzeltmek i stemed i ğ i miz kusu rla r ı m ızla


övü nmeye çal ışırız.

CDXLIII

En şiddetl i tutku ların b i l e gevşedi ğ i za­


manlar o l u r ama, ben l i k h ırs ı bizi d u rmadan
kışkırt ı r
.
116 ÖZDEYİŞLER

CDXLIV

Del i n i n yaşl ısı gencinden daha d e l i d i r.

CDXLV

Aciz, e rdeme ah la ks ız l ı k ta n ziyade aykı·


r ıd ı r.

CDXLVI

K ıskançl ıkla u tancın acılarını o kadar kes·


kin kılan şey, benlik h ırsının bunlara katlan·
m aya yaramay ışıd ı r.

CDXLVll

Edep ve e rka n , bütün k u ra l ların en ehve·


n i ve en çok uyu/anıdır.

CDXLVIII

Doğru görüşlü bir adam, sapık görüşlü


kimseleri yönetmedense onl ara uymakta daha
az güçlük çeker.

CDXLIX

Tali h bizi derece derece götü rmed i ğ i yada


haya l imizden geçmeyen büyük bir m evki sahi·
ÖZDEYİŞLER 117

bi kılarak şaş ırttı ğ ı zaman, o rada i yi ce tutun­


mak ve o mevkie layık g örünmek hemen hemen
i m kansızd ı r.
CDL

Başka kusurlarımızdan k ı rptıklarımız, gu­


rurumuza katı larak onu a rttı r ı r.

CDLI

Ahmakların en başbelası, kültür sah i b i o l a­


n ıd ır.
CDLII

Meziyetlerinden herbirinde, d ü nyada e n


takd i r ett i ğ i adamdan d a h a aşağ ı o l d u ğ u n u sa·
nan tek ki mse yokt u r.

CDLllI

Büyük işlerde, fırsatl a r kol lamaktan çok


önüne ç ı kan f ı rsatlardan yararlanmaya bakmak
yeğ d i r.
CDLIV

Aleyhi m izde söylememek şartiyle, lehim iz·


de söylenecek sözle rden vazgeçecek kadar kö
tü b i r pazarl ık yaptığ ım ı z görü lmüş değ i l d i r.
118 ÖZD EYİŞLER

CDLV,

insanlar, kötü görmeye ne kadar yönel se·


ter de, gerçek kabi l iyete haks ız l ı k etmekten çok
sahte kab i l i yete yüz verirler.

CDLVI

Kültür sah i b i ahmak bulunab i l i r ama, mu·


h a keme sah ibi ahmak görülmemişt i r.

CDLVII

Başka türlü görünmeye a l ışacak yerde, o l ·


d u ğ u muz g i b i görünmekten kaçı nmasak daha
karl ı ç ıkard ık.
CDLVIII

Düşman larım ız, hakkımızdaki h ü kü m lerin·


de b i zzat ken d i mizin verd i ğ i m i z h ü kü m lerden
çok gerçeğe yaklaşırlar.

CDLIX

Aşktan tedavi eden b i rçok i l açlar vard ı r,


ama iyi leşti rece ğ i kesi n olan ı yoktur.
CDLX

Tutkul a r ı m ız ı n b ize neler yaptı rd ığ ı n ı i y i ce


bi lmekten çok uzağ ız.
ÖZDEYİŞLER 119

CDLXI

Yaşl ı l ık, gençl i ğ i n bütün zevkleri n i ölüm.


teh d i d iyle yasak eden b i r zorbad ı r.

CDLXII

Ken d im izde bulunmad ı ğ ı n ı san d ı ğ ı m ız ku­


surları bize ayı platan g u ru ru muz, sah i p o l madı­
ğ ım ız meziyetleri h o r görmeye de bizi yönel­
t i r.

CDLXIII

Düşmanl a r ı m ızın felaketlerine acımamız,


i y i l i kten çok g u ru ru n ü rünüdür: onlardan üstün
olduğu muzu h i ssetti rmek i ç i n d i r ki kendi lerin­
den merh a metimizi esirg emeyiz.

CDLXIV

Sev i n ç ve kederin öyle b i r aşırı derecesi


vard ı r ki, hassasiyeti m iz i aşar.

CDLXV

Masumluk, suçl u l a r kadar h i maye g ö rmek­


ten ne kadar uzakt ı r,
120 ÖZDEYİŞLER

CDLXVI

B ütün şiddet l i tutkul a r içinde kad ınlara en


az yaraşan ı aşktı r.

CDLXVII

Akl ı m ızdan çok ben l i k h ırsı m ızd ı r ki bi­


ze zevkimize aykırı şeyler yapt ır ı r.

CDLXVIII

Öyle kusu rl a r vard ı r ki, büyük kabi l i yet­


leri meydana getiri rler.

CDLXIX

Yal n ız akl ım ız l a d i lediğimiz şeyi h i ç b i r za­


man hararetle istemeyiz.

CDLXX

Bütün vasıflar ı m ız , iyi l i k ve kötü l ü k h usu­


sunda kararsız ve bel i rsizd i r ve bunların he­
men h e psi , rastlantıların el inde oyuncakt ır.

CDLXXI

i l k sevgi lerinde kad ın lar, aşıklar ı n ı sever·


l e r, öteki lerde ise sevdi kl e ri aşkt ı r.
ÖZDEYİŞLER 121

CDLXXII

Öteki tutku lar g i bi g u ru ru n da tuhafl ıkla·


r ı vard ır: kıskand ı ğ ı m ız ı iti raftan utan ı rız da
daha önce kıskanmış o ld u ğ umuzu yada kıska·
nacak kabi l iyette b u l u n d u ğu muzu anlatarak övü·
n ü rüz.
CDLXXIII

Gerçek aşka çok seyrek raslan ı r, ama ger·


çek dostluk derecesinde değ i l .

CDLXXIV

Pek az kad ı n vard ı r ki, değeri güze l l i ğ in­


den ömürlü o l sun.

CDLXXV

Ken d i mize acınd ırmak veya hayran etmek


a rzusudur ki, güvenimizin as ı l temel i n i teşkil
eder.
CDLXXVI

Hased imiz daima h aset etti ğ imiz adamla·


r ın mutlu l uğ undan daha uzun ömürlüdür.

CDLXXVII

Aşka karşı koymaya yarayan daya n ı ve


122 ÖZDEYİŞLER

d i renç, o n u şiddet l i ve devaml ı k ı l maya da ya­


rar; ruhlarında daima tutku ların kaynaştı ğ ı ira­
desiz i nsanlar, hemen h i ç b i r zaman gerçekten
Aşık o lamazlar.
CDLXXVIII

Herbi rimizin içinde kendi l i ğ i nden mevcut


o l a n l a r derecesi n d e çeşitli çel i şki leri haya l i m iz­
d e b i le icat edemeyiz.

CDLXXIX

Ancak metin insanl ard ı r ki gerçekten uy­


sal olabi l i rler, uysal görünenlerde ise, gene l l ik­
l e kolayca h u ysuz l u ğ a çevri len b i r gevşekl i kten
başka b i r şey yokt u r.

CDLXXX

Utanga ç l ı k öyle b i r kus u rd u r ki , ondan


kurtarmtı.k istedi ğ i m iz kimseleri azarlamak teh­
l i ke l i d i r.
CDLXXXI

Gerçek iyi l i k kadar seyrek raslanan bir


şey yoktur; buna sah i p olduklar ı n ı sananların­
ki bile gene l l ikle cemilekar l ı k yada gevşekl ik­
ten başka b i r şey değ i l d i r.
ÖZDEYİŞLER 123

CDLXXXII

ZekA , tem be l l i k ve d i renç yüzü nden , h oşa


yada kolayına g iden şeylerle i lg i le n i r, bu al ış­
kan l ık daima b i l g i lerimize sın ırlar çizer ve tek
kimse yoktur ki zekasın ı g ideb i leceğ i yere ka­
dar götürmek zah metine g i rmiş olsun.

CDLXXXIII

insan genel l i kle kötü h u y l u olduğ undan de·


. ğ i l de övünmek maksad iyle başkala r ı n ı kötü·
ler.
CDLXXXIV

Aşktan tamamiyle kurtu lduğumuz zaman­


lardan çok, b i r aşkın a rt ıklariyle hala gön l ü müz
çalkand ı ğ ı s ı ralard ı r ki yeni bir aşka tutul ma·
ya daha elverişli b u l u n u ruz.

CDLXXXV

Büyük aşkl ara tutu lmuş olanlar, bundan


i yi leşti klerin e bütün ömürlerince h em memnu n ,
hem pişman o l urlar.
CDLXXXVI

Hasetsiz insan bu lmak, menfaat düşkünü


o lmayan i nsan bul maktan daha güçtür.
124 ÖZDEYİŞLER

CDLXXXVII

Zihn im iz, vücudumuzdan daha tembeld i r.

CDLXXXVIII

Miza c ı m ız ı n saki n l i ğ i yada telAşç ı l ı ğ ı , ha­


yatta başı mıza gelen en öne m l i şeylerden çok
her gün karş ılaşt ı ğ ı m ız küçük o layların toplu
olara k h oş veya nahoş etkisinden i leri gelir.

CDLXXXIX

i nsanlar n e kadar kötü olsalar da, erde­


m i n d ü şman ı görünmeye cesaret edemezler: er­
deme düşman l ı k etmek istedi kleri zaman, sah­
tel i ğ i n i i d di aya kal kışırlar, yada ona suçlar yük­
lerler.

CDXC

Aşktan hari sl i ğe geç i l d i ğ i çok o l u r, ama


h a risl i kten aşka dönü l d ü ğ ü h i ç görülmüş değ i l ­
d i r.

CDXCI

Aşırı cimri l i k h emen daima aldan ır; baş­


ka b i r tutku yoktur ki ondan daha s ı k hedefin.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 125

den ayrı l s ı n ve geleceğ i n zararına olarak onun


kadar halin h ükmü a lt ında b u lunsun.

CDXCII

C i m ri l i k çok kere ters sonuçlar doğurur:


say ısız i nsanlar vard ı r ki ş ü phel i ve uzak u mut·
l a r u ğ ru nda varların ı yokları n ı feda ederler, baş­
kal a r ı da b u g ünkü küçük menfaatl e ri u ğ runda
gelecekteki büyük i y i l i kl eri h o r görürler.

CDXCIII

insanlar kusurlarını yeter b u l muyorlarmış


g i b i davran ırlar, sah i p g ö rünmek isted i kleri aca·
y i p birtakım meziyetlerle onların say ı s ı n ı daha
da çoğaltırlar ve bunl ara o kada r özen göste·
rirler ki, sonunda herbiri d üzelt i l mesi el lerinde
o lmayan, b i rer tabii kusur haline gelir.

CDXCIV

insanların kusurların ı san ı l d ığ ından daha


iyi b i l d i k leri n i bel i rten d e l i l , yaptıkları işlerden
bahsederken ken d i l erin i h i ç hata etmemiş g i ·
b i göstermeleri d i r; o n l a r ı d a i m a k ö r eden öz·
severl ik, o zaman gözlerini açar ve onl ara o
kada r doğru görüşler veri r ki, fena görülebi le·
126 Ö Z D E Y İ ŞL E R

cek en küçük şeyl eri ortadan kal d ı rmaya yada


g izlemeye çal ışırlar.

CDXCV

Cem iyet hayatına yen i g i ren gençlerin utan·


gaç yada dalg ı n olmaları gereki r: becerikli ve
yapmacıkl ı bir tavı r, kolayca terbiyesizl iğe ç ev·
r i l i r.

CDXCVI

Kabahat yalnız bir tarafta o lsa, kavgalar


uzun zaman devam etmezd i .

CDXCVII

B i r kad ın i ç i n güze l l i ksiz genç l i k yada


gençl i ksiz g üze l l i k işe yaramaz.

CDXCVIII

Ôyle hafif ve h avai i nsan l a r vard ı r ki, sağ­


lam meziyetler g i b i gerçek kusurlara sah i p ol­
maktan da çok uzaktırlar.

CDXCIX

Gene l l i kl e kad ınların i l k aşk macerası an-


ÖZD E YİŞLER 127

cak b i r i kincisine g i rişt i kleri zaman h esaba ka·


tıl ır.

O kadar ken d i leriyle d o l u i nsanl a r vardı r


k i , a ş ı k o l du kları zaman, sevd i kleri ki mseyi bir
yana b ı rakarak sevg i leriyle meşgu l o l m a n ı n
y o l u n u b ul u r l ar.

Dl

Aşk, ne kada r hoş b i r şey olsa da, ken·


d i nden çok büründüğü şeki l lerle h oşa g ider.

DII

Az ama d ürüst b i r zeka, zamanla çok ama


sapık b i r zekadan daha ziyade can s ı kar.

DIII

Kıskançl ı k bütün kötü l ükleri n en büyüğü


ve ona yol açan kimselere en az acıyanıdır.

DIV

B i rçok zeh i rl i erdemlerin sahte l i ğ inden söz·


etti kten sonra, ö l ü m ü h o r görmen i n sahte l i ğ i
h akkında da bi rkaç söz söy lemek uyg u n d ü ·
128 ÖZDEYİŞLER

şer. Dinsizlerin, ah rete inanmaya rak ken d i i ra·


delerinden ç ı karmakla övündükleri o ö l ü mü hor
görmeyi kasted iyoru m . Ö l ü me devaml ı su rette
tevekkül göstermekle onu h o r görmek a rasın·
da fark vard ır. B i rincisi, oldukça görülen şey·
lerd e n d i r, ama öyle san ıyorum ki , öteki h iç·
b i r zaman sami mi d eğ i l d i r. B u n u n l a beraber,
ö l ü m ü n kötü b i r şey o lmad ığ ına herkesi inan·
d ırmak için e l lerinden geleni yazd ı l a r ve kah·
ramanlar g i bi en zayıf i radeli i nsanlar da, bu
fi kri yerleşti rmek için bir maruf örnek verdi ler.
B u n u n l a beraber, akl ı başında herhangi b i r kim·
sen i n buna bir an b i l e inanmış o l d uğ undan şüp·
h e l i y i m ; başkalar ı n ı o l d u ğ u gibi ken d i n i de bu·
na i kna için sarfed i len gayret, bu işin kolay
o l madığ ı n ı hayli aç ıkca göstermektedi r. Hayat·
tan nefret etmek i ç i n i nsan türlü sebeplerle
karşı l aşabi l i r ama, ölümü hor görmek için asla
sebep yoktur; h atta i stekleriyle hayatlarına son
vere n l a r b i l e ö l ü m ü pek küçük görmezler ve
ö l ü m o n l a ra kend i çekt i kleri nden başka b i r yol·
dan geldiği zaman şaşar ve ondan kaçarl a r. Sa·
y ıs ız y i ğ i t adamların cesaretlerinde g öze çar·
pan farklar, ö l üm ü n haya l lerine başka başka
şeki l d e görünmesi nden, şu yada . bu zamanda
zih i n l erini daha fazla meşgu l etmesi nden i le·
Ö Z D El Y İ Ş L E R 129

ri g e l i r: böylece önceleri n i te l i ğ i hakkında bir


fikirleri bulunmadığ ından ölümü h o r görmüş
olanların, nihayet iyice tan ıd ıkları zaman on·
dan korkmaya başlad ıkları o l u r. Ö l ü m ü n , fela­
ketlerin en büyüğü o l d u ğ u kanaatine düşüi mek
istenmezse, onu bütün şartları ve cepheleriyle
tasv i r etmekten sakınmal ıd ı r. En beceri k l i , en
ces u r olanlar onu düşünmemek için daha makul
sebepler bulanlard ır; ama ölümü olduğu g i bi
g örmeyi bi len h e r adam, bunun müth iş b i r şey
olduğuna h ü kmeder. Ö lmenin zaru ri l i ğ i fi lozof·
l arda görü len azim ve metanetin teme l i n i teş­
ki l ediyord u . Gitmemek elde o l mayan yere gö·
n ü l r ızasiyle g i tmek gerekt i ğ i n i düşünüyorlar­
d ı ve ııayatlarını ebedileşti rmek e l l erinde o l ma·
d ığ ından, ün ve i t i barlarını ebedileştirmek, böy·
lece de tufandan kurtar ı l ması mümkü n o l a n ı
kurtarmak için her şeyi yapmaya hazırd ılar. Me·
tin görünmek için ö l ü m hakkındaki bütün ka·
naatimizi kend i mize söylememekle yetin e l i m , ve
ö l ü me kayıtsızca yaklaşabUeceğ i m izi bize an·
latmak isteyen c ı l ız muhakemel erden ziyade, m i ·
zacım ıza g üvene l i m . Metanetle ö l me n i n şere·
fi, ard ı m ızdan ağ lanmak u m u d u, g üzel b i r ü n
b ı rakmak arzusu , hayat ın sefa l etlerinden kur-

F. 9
130 ÖZDEYİŞLER

tu lmak ve artık tal i h i n e l inde oyuncak o lmamak


emn iyet i , küçük görülmemek gereken çareler­
d i r. Ama bunların şaşmaz b i rer deva o l d u ğ u
da san ı l masın. B ize güven vermek h ususunda
b u n l a r ı n yapt ı ğ ı g örev, bir savaşta ateş ed i len
bir yere yaklaşacak olanların emniyet i n i sağ la­
mak için basit b i r ç i t i n görd ü ğ ü işe benzer.
Uzaktan i nsan b u n u m ü kemmel b i r korunma
ara c ı san ır, ama yaklaş ınca, pek sudan b i r ça­
re o l d u ğ u görülür. Ö l ü m ü n , uzaktan nas ı l gör­
d ü kse, yakından da bize öyle göründüğünü ve
sadece zaaftan i baret olan duyg u l arımızın, o lay­
ların bu en korkuncu karşısında sars ı l mayacak
kadar sağ lam b u l u nd u ğ u n u sanmak, övünmek
o l u r. Ôzseverl i ğ i n , onu ister istemez yok ede­
cek olan şeyi h i çe saymak h ususunda b ize yar­
d ı m edeceğ i n i sanmak da b u vasfım ızı h iç ta­
n ımamak o lu r; bitmez tükenmez b i r kaynak sa­
n ı lan a k ı l ve mantık da bize i sted i ğ i m iz emn·l·
yeti vermek için b u karş ı l aşmada pek aciz ka­
l ır. Tam tersine, bize en çok i hanet eden ve bi­
ze ö l ü m ü h o r gördürecek yerde, o n u n korkunç
ve müthiş tarafla r ı n ı önümüze sermeye yarayan
o d u r. Akl ı n bize yapabi l eceğ i tek yararl ı şey,
gözlerimizi bu konudan ayı r ı p başka yanlara
çevi rmemizi tavsi ye etmesid i r. Caton' l a Bru-
Ö Z D E Y İ Ş L E R 131

tus' u n m isal leri maruftu r. B i r uşak da, b i r süre


önce çarka veri l i p ö l d ü rü leceğ i tezgah üzerin­
de raksetmekle yetinmişti . Böylece, sebepler ay­
rı o lmakla beraber, sonuç h e p ayn ı d ı r. Öyl e
k i , b ü y ü k adamlarla avam a ras ında ne kadar
büyük fark o l u rsa o l s u n , b u her i ki çeşit i nsa·
n ın ö l ü m ü h e p ayn ı çeh'reyle karş ı l a d ı ğ ı b i n
kere görü lmüştür; a m a arada d a i m a şu fark
vard ı r k i , büyük adamların ö l ü m ü hor g örüş·
!erinde, o n u g özlerinden uzaklaştıran şan ve
ün sevg i s i d i r, bayağ ı ki mselerde ise, bu baş­
kalarına gelen felaket i n büyüklüğünü farketme·
!erine engel olan ve başka şeyl e r düşünmeleri·
ne i m kan veren bi lgisizli klerin i n b i r sonucu­
d u r.
iLK BAS I MLA R I N DA B U L U N U P DA
SON RADAN Ç I KARILM IŞ
DÜŞÜ NCELER
1665 basımı

Ôzsev� r l i k, ken d i m izi ve i ş i m ize yaraya­


cak h a r şeyi sevmekti r; insan ları ken d i lerine
hayran kılar ve talih fı rsat verseyd i , başkala·
r ı n ı n başına bela kes i l melerine sebep o l u rd u ;
özseverlik, kendi dışına ç ı ktı m ı asla rahat ede·
mez ve yabanc ı kon u l a r üzerinde, t ı pkı kele­
beklerin çiçeklere yapt ıkları g i b i , ancak kend i
pay ı n ı a l m a k i ç i n d urur. O n u n arzu l a r ı kadar
zorba arzu, onun tasavvurları kadar gizli ta·
savv u r, onun hareketleri kadar becerik l i hare·
ket o lamaz; i nti bak kab i l iyeti , akla sığ m az, de·
ğ işmeleri masal l a rdaki evri mleri ve h assaların­
daki i n ce l i k , kimyada görülen leri geçer. Dibi·
n i n deri n l i kleri n i ölçmek yada karan l ıklarını ay­
d ı n latmak i mkans ızd ır. Orada en keskin gözl er·
den bile saklıdır, binbir kıl ığa g i re r; o derin­
l i k l erde çok kere ken d i si b i l e ken d i n i g ö remez,
h i ç fark ında o l madan b i r sürü sevg i ler ve kin­
l e r doğ urur, besler ve büyütür; öyle korkunç
136 ÖZDEYİŞLER

şeyler meydana get i r i r k i , ortaya ç ıktıkları za­


man onları tan ımak i stemez yada itirafa b i r
t ü r l ü yanaşmaz. Kendisini çevrel eyen bu karan-
1 ıklardan onun ken d i hakkındaki g ü l ü nç kan ı­
ları d oğ a r; ken d i n i yanl ış tan ımaları, b i lg i siz­
l i kleri , kabal ıkları ve bönlükleri bu yüzdend i r;
ancak uyuşmuş o l an duyg u larının ölmüş oldu­
ğ un u sanması , b i raz d in lenirken art ı k konuş­
mayı can ı i stemedi ğ i n i tasavvu r etmesi ve tat­
m i n etmiş o l d u ğ u bütün zevkleri kaybett i ğ i n i
düşünmesi bu yüzdendir. A m a onu kend i göz­
l erinden saklayan o yoğu n karanl ık , d ış ı ndaki­
leri m ükemmel görmesine engel o l maz. B u ba·
kımdan bizim her şeyi görü p de yalnız kendi­
l erini g örmeyen gözlerimize benzer. Gerçekten ,
arz ul arı nı n şiddeti yüzünden bütün d i kkat i n i
üzerinde toplad ığ ı en b ü y ü k çıkarlarında v e en
önem l i işlerinde her şeyi görür, d uyar, işiti r,
tasarlar, tahm i n eder, şüphelenir, her şeye nü·
fuz eder; öyle ki i nsan, büyük tutkul a r ı n ı n ken­
d i ne has b i r büyüsü o l d u ğ u n u san ı r. Özsever·
l i ğ i n bağ lanmaları son derece sıkı ve kuvvet·
l i d i r, ken d i s i n i teh d i t eden teh l ikeleri n i göre­
rek bunları boş yere koparmaya çal ışır. B u n u n­
l a beraber, y ı l larca bütün çabas ı n ı h a rcayarak
yapma d ı ğ ı şeyi bazan çabucak ve zahmetsiz-
ÖZDEYİŞLER 137

ce yapar; buna bakı p i nsan ı n pek yerinde o l a­


rak h ü kmedeceğ i gel i r k i , a rzu l a r ı m ız bunlara
konu olan şeylerin g üze l l iğ i n den ve değerinden
çok, onun tarafından t u tuşturulmaktad ı r; bun­
ları yü kselten paha ve g üzel l eşti ren süs, onun
kendi zevkidir; peşinden koştuğu kendisidir, ve
keyfine göre olan şeyleri kovalarken kendi key­
fin i n peşinden koşmaktad ı r. B ütün z ıtlar onda
toplanm ıştı r; hem dediğ i dedik, hem uysal ; hem
sami mi, h em sinsi; h e m merhamet l i , hem za­
l i m ; hem sık ıl gan, hem c ü ret l i ; türlü mizaçlara
göre t ü rl ü mey i l l eri vard ı r ki, onu ki m i şöh re­
te, k i m i servete, k i m i d e zevk ve safaya düş­
kün k ıl a r; yaş ı m ız ı n , istikbal imizin, tecrübeleri­
mizin dereces i ne göre, o da meyi l değ iştiri r.
Ama b i rçok şeylere bi rden yada yaln ız bi rine
bağlanmak onun için eşittir, çünkü gereği n e ve
keyfine göre b i rçok i lg i l ere bölünebi l d i ğ i g i bi ,
b i r tekinde de toplan a b i l i r. Kararsızd ır, yaban­
cı sebeplerden i l er i gelen değişikliklerden baş­
ka kend inden ve kendi ben l i ğ i nden gelme he­
sapsız sebeplerden doğan değişikli kleri de var­
d ı r; karars ız l ı ğ ı , kararsızl ıkta n , hafifmeşreplik­
ten, sevg i lerinden, yen i l i k h evesinden, usanç ve
b ı kk ı n l ı ktand ır; akl ı n a eseni yapar, bazan h i ç
d e kend i e l i n de o l mayan, hatta kend is i ne za-
138 ÖZDEYİŞLER

rarl ı b u lunan, ama canı istedi ğ i için peşinden


koştuğu şeyleri elde etmek için büyük bir te­
laş ve i n a n ı l mayacak çabalarla çal ıştığ ı görü­
l ü r. Acay i p h u y l u d u r, çok kere en hayali şey·
lere , e n büyük b i r ciddiyetle kend i n i verir; en
yavan şeylerden en büyük hazları duya r ve en
aşağ ı l ık şeylerde büyük bir vakar ve cidd iyet
taşır. Hayatın bütün hal ve şa rtla rında vardır,
her yerde haz ı r ve nazırd ır, her şeyden ve bir
h i çten geç i n i r; n i metlere ve yoksunlu klara a l ı ­
ş ı r; hatta ken d i s ine düşman o lan ların tarafına
geçer, onların maksatl a r ı n ı beni mser, en tu­
hafı, onlarl a b i r l i k o larak kend isine karşı k i n
besler, kend i kuyusunu kendi e l i y l e kazar; n i ­
h ayet t e k i ste d i ğ i mevcut o lmaktır, mevcut o l­
sun da, kendi ken d i n i n düşman ı o l maya da ra­
z ıd ır. Sazan en çetin bir riyazetle birleş i p ken­
d i n i yok etmek i ç i n o n u n l a o rtak o l u rsa şaşma­
mal ı d ı r, çünkü b i r n oktada kend i n i mahveder­
ken, başka b i r yerden fışkırı r; zevklerinden vaz­
geçtiği san ı l ırken, sadece bunları b i r süre için
b ırakmış veya değiştirmişt i r ve h atta yen i ldi­
ğini ve yakam ızı e l inden kurtard ı ğ ım ız ı sand ı­
ğ ım ız s ı ralarda b i l e yen i l g isi içinde yen g i n ç ı k­
t ığ ı görül ü r. işte bütün ömrü büyük ve uzun
bir savaşmadan ibaret olan özseverl iğin tas-
Ö Z D E Y İ Ş L E R 139

v i r i : deniz, yerinde ol arak, ona benzeti lebi l i r.


Özseverl ik, denizin d u rmadan gel i p g i den dal­
galarında, düşünceleri n i n g ü rültü lü değ i şmele­
riyle ebedi kayn a şma l a r ı n ı n sad ı k b i r i fades i n i
bulur.

XIII

Bütün tutku lar kan ın türlü sıcakl ık ve so­


ğukluk dereceleri nden başka b i r şey değ i l d i r.

XVIII

Tal i h l i adamın kan aatç ı l ı ğ ı , ya harisl i k yü­


zünden ayıplan mak kayg ısı, yada e l i ndekini
kaybetmek korkusudur, o kadar.

XXI

Kanaatç ı l ık, perh i z g i bi d i r; adam daha


çok yemeyi ister ama, kend ine köt ü l ü k etmek­
ten korkar.

XXXIII

H erkesi n bizde kötü bulduğu tarafları baş­


kalarında görü p çekişti rmekten geri d u rmayız.
140 Ö Z D E YİŞLER

XXXVII

Gurur, yapmac ı klarından ve çeşitli değiş­


melerinden usanmış g i b i , i nsan l ık komedyası­
n ın bütün kişi lerin i tek baş ına tem s i l etti kten
sonra, tabii b i r yüzle görü n ü r ve vekar şek l i n·
de ken d i n i meydana vurur; öyle k i , asl ı n ı arar­
sanız, vekar g u rurun cilası ve gösterişidir.

LIII

i nsan ı n n e dereceye kadar mutsuz olduğu­


n u b i l mesi de b i r nevi m u t l u lu ktur.

LV

Huzuru kendi içimizde b u l amazsak, baş­


ka yerde aramak boştur.

LXX

i lerde neler yapaca ğ ı m ız ı söyl eyebi l mek


i ç i n , kaderimize h a k i m o lmam ız gerekird i .

LXXVII

Vücut i ç i n can n eyse, seven için de aşk


o d u r.
Ö Z D E YİŞLER 141

LXXXI

Sevmek sevmemek i nsan ın el inde o l madı­


ğ ına göre , n e aşık sevg i l i s i n i n vefasızl ığ ından,
ne de sevg i l i aşığ ı n ı n kayıts ızl ığ ından şi kayette
hakl ı d ı r.

LXXXIX

I l ım l ı hakimlerin adaleti, kendi mevki ve


mertebeleri ne düşkü n l ü kleri nden başka b i r şey
değ i l d i r.

XCVI

Sevmekten usan d ı ğ ı m ız zamanlar, sevg i l i ·


mizi n sada katsizl i ğ i b izi sadakat kayd ından
azat ettiğ i i ç i n , h oşumuza g ider.

XCVII

Dost l a r ı m ızın n a i l o l d u ğ u b i r bahtiyarl ığ ı


i l k işitti ğ i mizde duyd u ğ umuz sevinç ne ka lbi­
m izin i y i l i ğ i ndend i r ne de onl ara karş ı duydu­
ğumuz dost l u ktan; b u , biz i m de bahtiyar o l a·
bi l eceği m iz umudiyle yada onların i kbal lerinden
ken d i mize yararla r sağ lamak düşüncesiyle bizi
sev i n d i ren özseverl i ğ i n bir son u cudur.
142 Ö Z D E Y İ Ş L E R.

XCIX

En i y i dostları m ız ı n u ğ radıkları kötü h al·


!erde d a i ma pek d e hoşumuza g itmez ol mayan
bir şeyler b u l u ruz.

S ı rr ı m ız ı ken d i m iz saklayamam ışken, nasıl


i steriz ki bir başkası saklaya b i lsin?

CI
-
ôzseverl i ğ imiz, ken d i kend i n i değişt i rmek
meziyetine sah i p o l ması yetmezm iş g i b i , etra­
f ındaki şeyleri de değişt i rmek hassas ına sa­
h i pti r ve bunu şaş ı lacak b i r şeki l de yapar, zi­
ra onları bizzat ken d i s i n i n de tan ıyamayacağ ı
şeki lde perdelemekle kal maz, her şeyin h a l ve
n itel i ğ i n i de değ işti ri r. Gerçekten, b i r adam
b iz i m a leyh i m izde olduğu, bizi garaz ve zul­
müne maruz b ı raktığ ı zaman, özseverli k onun
h a reketlerini adaletin bütün merhametsizl i ğ iyle
muhakeme eder; kusurlar ı n ı son derece büyü­
tür ve meziyetlerin i öyle kötü bir tarzda gös­
terir k i , bunlar kusurlarından b i l e daha nahoş
görü n ü rler. Ama ayn ı adam b izim lehi m ize dön­
d ü ğ ü , yada b i r ç ı karım ız o n u n l a a ra m ı z ı b u l -
ÖZDEYİŞLER 143

duğu zaman, h oşnutluğumuz derhal kendi s i n i n


meziyetlerine, h usum etimizin s i l m i ş o l d u ğ u par­
l akl iğ ı geri veri r, kusurlar s i l i n i r ve meziyet­
ler eskisinden daha üstün b i r şeki l de görünür:
h atta bize yapmış olduğu kötülükleri m azur
görmek için bütün h oşgörümüzü zorlarız. Bü­
tün tutku lar bu gerçe ğ i gösterirse d e aşk bu­
n u öteki lerden d ah.a açık b i r şeki lde g özlerimi­
z i n önüne serer; çünkü öyle aşık görürüz ki,
sevd i ğ i n i n kendisini unutmasından yada ona
sadakatsizl i k etmesinden d uyduğu öfkeyl e in­
t i kam almak i ç i n sevdas ı n ı n i lh a m ettiği en
müth iş şeyleri tasarlamaktad ır; oysaki onu
karş ı sında görüp d e öfkes i n i n şiddeti yatışın­
ca, duyduğu h ayranl ık , sevg i l i s i n i gözlerine
masum g österir, a rtık yalnız kend i n i itham
eder, ona k ız m ış olduğuna kızar ve özsever­
l i ğ i n o mucize l i havas ı sayesinde, sevg i l is i n i n
kötü h areketlerindeki lekeleri kald ı r ı r v e suçu
ondan s ı yırarak ken d i ü stüne a l ı r.

en

i nsanların basi reti kaybetmesi , g u rurları­


nın e n teh l ikel i sonucudur. B u hal, gururu bes­
l emeye, arttırmaya yarar ve dertlerimize deva
144 Ö Z D E Y İ Ş L E R

olacak ve kusurlarımızı g i derecek çareleri b ul­


mamızı i mkansız kılar.

CIII

insan başkalarında ak ı l ve mantık b ul ­


maktan u m u d u kesti m i , akıl v e mant ı ğ ı n ı ken­
d i s i kaybetm i ş demektir.

ev

F i l ozoflar ve h e psinden çok Seneca, tel­


ki n ettikleri fiki rlerle suçları h i ç de ortadan kal­
d ı rm ı ş değ i l d i rler; yapt ıkları sadece bunları gu­
rurun yapısında kul lanmak o lmuştur.

CXXXII

En akl ı başında kimselerin a k ı l ve h i kme­


t i , önemsiz h ususlarda kend i n i gösterir, ama en
ciddi işlerinde hemen daima bundan yoksundur­
l a r.
CXXXIV

En yaman deli li k, en yaman akıl ve h i k­


metten doğar.
cxxxv

Yemek h ususunda aza kanaat, sağ l ığ ın ı


ÖZD E YİŞLER 145

sevmekten yada faz l a yemek i ktidarsızl ığ ından


i l eri gel i r.
CXLIV

insanın e n çok u nuttukları, söyleye söyle­


ye usanmış o l d u ğ u şeylerd i r.

CLI

B ize ah laksız l ıkları yerdirip e rdemleri öv­


d üren , ç ı ka r d üşüncesid i r.

CLV

Hakkım ızda yapılan övg üler, h iç değ i l se


erdem yolunda devam etmemizi sağ lamaya ya­
rar.
CLVII

B izi öve n i n en çok öven o l masına özsever·


l iğ i m iz asla izin vermez.

CLIX

Öfkeni n türlü çeş i tleri b i rbirinden ayırde­


d i lmez, oysa m izaç sertliğ inden gele n h afif ve
adeta masum bir öfke o l d u ğ u g i b i , b i r tanesi
d e vard ı r ki büyük b i r kabahatti r ve buna ki·
bi r kudurganl ığ ı deni lebi l i r.
F. 10
146 ÖZDEYİŞLER

CLXI

B üyük ruh l a r basbayağ ı ruh l ardan daha


az tutku ve daha çok erdem sah i bi olanlar de­
ğ i l , sadece daha büyük amaçların peşinde ko·
şanlard ı r.
LXV

Kırallar i nsanları madeni paralar g ib i imal


ederler: onlara canlar ı n ı n i stedi ğ i g i bi değer
biçerler ve b i z o nları gerçek değerlerine göre
değ i l, ne kadara geçiyorlarsa ona g öre kab u l e
mecburuz.
CLXXIV

Zal i m l eri m eydana get i ren, m izaçlardan


çok özseverliktir.
CLXXVI

B i r l tal yan şairi, kad ın ların namusl u l u ğ u


i ç i n , b u namuslu görünmek sanatından başka
b i r şey değ i l d i r, demişt i . Bütün erdemlerimiz
i ç i n ayn ı şeyi söyleyeb i l i riz.

CXCII

Öyle suçlar vard ı r k i , parlakl ıkları , sayı-


ÖZD EYİŞLER 147

ları ve aşırıl ıklarıyle, masum ve h atta şerefl i


o l u rlar; o yüzden devlet mal ı n ı çal maya bece­
rik l i l i k, h aksız yere v i l ayetler gasbetmeye de
fet i h derler.

cer

insanda iyi l i k ve kötül ü k h i çb i r zaman aşı·


r ı derecede ol maz.

CCVIII

Büyük suçlar işleyecek kabi l i yette o lma­


yan lar, başkalarından da kolayl ıkla şüphelen­
mezler.

CCXIII

Cenaze alaylarının debdebe ve i h ti şam ı,


ö l ü l ere sayg ıdan çok, d i ri lerin ben l i k h ırsıyle
i l g i l id i r.

ccxxv

B u alemin g i dişi ne kadar kararsız ve çe­


şitl i görü n ü rse de, onda öyle g i z l i b i r bağ lan­
tı ve yaradanca ayarlanmış öyle bir düzen var­
d ı r k i , bu sayede her şey yolunda yürür ve
kaderi n i n y o l u n u izler.
148 ÖZDEYİŞLER

CCXXXI

Ayaklanma l a rda y ü reği kuvvetlendiren cü·


retti r, oysa savaşın teh l i kelerinde gerek l i me­
taneti ona veren yalnız cesarett i r.

CCXXXII

Zafe r i , doğu şu bakımından tar i f etmek is·


teyenl er, şairler g i b i , ona göklerin kızı demek
ihtiyacın ı duyacaklard ı r. Gerçekten , zaferi sa·
yısız insan ların gayretleri meydana getir i r ki ,
hedefleri zafe r değ i l , herbiri n i n özel çıkarları·
d ır, zira b i r orduyu vücuda getiren lerin hepsi,
ken d i şeref ve terakkileri u ğ runda çal ı ş ı rken,
pek büyük ve genel b i r faydayı sağ lam ı ş o l u r·
lar.

CCXXXVI

H i ç b i r zaman teh l i keye düşmemiş o l a n bi·


ri, cesaretten sözedemez.

CCXLI

İ nsan arzu lariyle u mutlarından çok, min·


nettarl ığ ına s ı n ı r l ar çizer.
ÖZDEYİŞLER 149

CCXLV

Tak l i t d a i ma kötü b i r şeydi r ve tabii h a­


linde bizi cezbeden şeyler, taklidinde en h oşa
g itmeyen taraflar o lu r.

CCXLVIII

Dostlarım ızın kaybı n a acınmam ız ı n d ere­


ces i , onların kab i l iyet ve meziyetlerine göre de­
ğ i l , i h tiyaçlarımıza ve on l a ra değerimiz hakkın·
da vermiş olduğumuzu sand ı ğ ı m ız kan ıya göre­
d i r.
CCLII

Genel olan ve h e rkese yayı l m ış b u l unan


iyi l iğ i , beceri k l i kurnazl ı ktan ayırdetmek hay l i
g ü ç işd i r.
CCLIV

Daim a iyi olabilmek i ç i n , başkalarının bi·


ze h içbir zaman ceza g örmeden kötü l ü kte bu·
l u n mayacakların ı sanmaları gere k i r.

CCLVI

H oşa g ittiğ i nden şüphe etmemek h oşa g it·


memeni n en emin yolud u r,
150 ÖZDEYİŞLER

CCLVIII

Başkalarına karşı besled i ğ i m i z g üveni n en


büyük kısm ı n ı doğ u ran, ken d i mize olan güve­
n i m izd i r.

CCLIX

Ôyle genel devrimler vard ı r k i , tal i h ve


i kballer g i bi zevkleri de değ i ştiri r.

CCLX

Gerçekl i k , m ü kemmel l i ğ i n ve g üzel l i ğ i n te·


mel i ve h i kmet i d i r: herh ang i bir şey, nasıl o l·
ması gerekiyorsa , gerçekten öyle o lmuş ve ken­
d inde b ulunması gereken her şeye malik bu·
lunmuş deği lse, g üzel ve mükemmel olamaz.

CCLXII

Ôyle g üzel şeyler vard ır k i , i y i ce tamam·


lanmış şeki l lerinden çok, bitmemiş h al leriyle
daha gözal ı c ı o l u rl ar.

CCLXXI

Ruh yücel i ğ i , g u rurun, her şeye hakim kı·


lan soylu b i r gayret i d i r,
ÖZDEYİŞLER 151

CCLXXXII

B i r memlekette debdebe, ihtişam ve aşırı


nezaket, açık bir gerileme bel i rtisid i r , ç ü n kü
h e r fert ken d i ç ıkarlar ı n ı n peşi n de koştuğ undan,
h a l k ı n ç ıkarlarına yüz çevirmiş o lur.

ccxc

Butün h u y l a r içinde en az tan ı d ı ğ ı m ız, tem·


bel l ikti r; gerçi şiddeti farkedi lmez ve ya pt ı ğ ı
kötül ü kl er ç o k g i zl i d i r a m a , o kötü h uylarım ı­
z ı n en ateşlisi ve en kurnaz ı d ı r. Gücünü d i k­
katle i n celeyecek o l u rsak, h e r hal ve f ırsatta
d u yg u la r ı m ıza, ç ıkarlarım ıza ve zevklerim ize
hakim o l d u ğ u n u görü rüz; o en büyük gemi leri
d u rd u racak g üçte bir engel, en önem l i işlerde
s ı ğ kayal a rdan ve en büyü k fırtınalardan daha
teh l i ke l i b i r sütlimanl ıktır; tembe l l i ğ i n rahatı , en
hararetl i taki pleri ve en i natç ı kararl a r ı ansı­
zın suya düşüren bir ruh büyüsüd ü r. B u i pt i l a
hakkında t a m b i r fi k i r vermek i ç i n ş u n u söy­
lemek g ereki r; tem be l l i k, öyle b i r ruh h uzuru­
dur ki, onu bütün kay ı plarından tese l l i eder
ve bütün n i metlerin yerin i tuta.r.
152 ÖZDEYİŞLER

CCXCVI

Başkalarının düşüncelerini keşfetmekten


h oşlan ı rız ama, kend i düşünceı·e rimizin tahm i n
e d i lmesine k ızarız.

CCXCVIII

S ı k ı b i r perh i z sayesinde sağ l ı ğ ı n ı koru­


mak , cansıkıcı bir h astal ı kt ı r.

ece

Bir aşktan kurtulmak, aşık değilken aşık


o lmaktan daha g üçtür.

CCCI

Kad ı n l a r ı n çoğu sevg iden çok zaafları yü­


zünden kendi leri n i verirler: gene l l ikle beceri k l i
erkekleri n , daha sev i m l i o l mad ıkları halde öte­
k i lerden faz l a başa rı l ı o luşları bu yüzdendir.

ecen

Aşkta asla sevmemek, sevi l mek i ç i n en


emin yoldur.
ecem

Aşıklarla sevg i l i lerin , ne zaman sevg i l e-


ÖZD E Y İ ŞL E R 153

rinden bıkacakların ı ö ğ renmek h ususunda kar­


ş ı la r ındakinqen sami mi yet beklemeleri , a rtık
sevi lmez o l d u kları zaman haberdar e d i l meleri
arzusu i le değ i l , daha çok aksi söylen med i ğ i
zamanl a r sev i l d i k lerine i y i ce kanaat getirmek
içindi r.

cccv

Aşk ı e n i yi benzete b i leceğ i m iz şey, hum­


mad ı r: gerek ş id detler i , gerek devamları h usu­
sunda her i ki s i n i n karş ısında ayn ı derecede aciz
kalırız.

CCCIX

En beceriksizl erin en becerik l i i ş i , ken­


d i lerin i başkalarının i y i g i dişine tabi b i l meleri­
d i r.

1666 basımı

XCI

B i r kere tembe l l i kleri n i tatmi n etti kten son·


154 ÖZDEYİ ŞLER

ra g ayretli görünmek için başkalarını en çok


acel e ett i ren, tembe l l erd i r.

XCVII

Dostlarım ızın bizden soğ u d u kların ı farket·


memek, onlara karşı dostluğu m uzun azl ığ ına
b i r del i ld i r.

1675 basımı

CCCLXXII

Başkasiyle çapk ı n l ı k ettikten sonra i nsan


daima sevd i ğ i ne raslamaktan korkar.

CCCLXXV

Kusurlarımızı iti raf etmeye gücümüz yeti·


yorsa, onları mazur göre b i l i riz.
ÖLÜ M Ü N DEN SONRAKi 1 693 BAS I M I NA
EKLENEN DÜŞÜ NCELER

Sofu o lmak isteyen çoktur ama, a lçak·


gönü l l ü o l maya ki mse yanaşmaz (1) .

II

Bede n i n çal ışması zihnin dertleri n i g i de·


rir, yoksu l ları mutl u kılan da b u d u r.

III

Gerçek riyazet ve yoks u n l u kl a r, g i z l i kal·


m ı ş olanlard ı r; ben l i k h ırsı öteki leri kolaylaş·
t ı rı r.

IV

Alçakgön ü l l ü l ük , Tan r ı n ı n , üzerinde kendi­


sine kurbanlar sunulmas ı n ı isted i ğ i mezbah­
d ır.

(1) Alçakgönüllü olmak Hıristiyan dininin başlıca


telkinlerinden biridir. (Y.N. ) .
156 ÖZD EYİŞLER

Akl ı başında adamı mutlu k ı l mak için pek


az şey yeter; b i r d e l i y i ise h iç b i r şey memnun
edemez; bunun i ç i n d i r ki hemen bütün i nsan·
lar sefalet i ç i nde yüzerler.

VI

Mutlu o l maktan çok mutl u görü n mek i ç i n


çabalar dururuz.

VII

i l k arzuy u susturmak, onu izleyenl erin hep·


s i n i tat m i n etmekten çok daha kolay d ı r.

VIII

Vücut i ç i n sağ l ık neyse, ruh i ç i n de akıl


ve h i kmet odur.

IX

Yeryüzün ü n büyükleri vücut sağ l ığ ın ı ve


ruh h uzurunu veremed i kleri n d e n , yapabi lecekle·
r i bütün i y i l i kler b ize daima çok pahal ıya mal
o l u r.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 157

XI

Gerçek b i r dost, n i metlerin en büyüğü ve


elde etmeye en az çalışt ı ğ ı m ızd ır.

xn

Aşıkl ar, sevg i l ilerinin kusu rları n ı ancak et­


kisi altında b u l u n d u kl arı büyü çözül d ü ğ ü za­
man farkederler.

XIII

İhtiyat ve aşk b i rb i rleri için yarat ı lmış şey·


ler değ i ld i r; aşk arttı kça ihtiyat azal ır.

XIV

K ıskanç b i r karısı ol mak, koca i ç i n ba·


zan hoş şeyd i r; daima sevd i ğ i ki mseden söze·
d i l d i ğ i n i işiti r.

xv

Hem aşık, hem d e i ffet l i olan b i r kad ın,


n e kadar ac ınmaya layıktır.

XVI

Akl ı başında adam, yeni lmektense kavga·


ya h i ç g i ri şmemeyi işine daha elveriş l i bul u r.
158 öZDEYİŞLER

XVII

i nsanları i ncelemek, kitapları incelemekten


daha g erekl i d i r.

XVIII

Mutluluk yada felaket, gene l l i k l e b i r i n e


yada öteki n e en çok u ğ ramış o l a n l a r ı b u l u r .

XXI

Namuslu kad ı n b i r defined i r; o n u e l e ge·


ç i ren bunun l a böbürlenmese iyi eder.

XXVIlI

Çok sevd i ğ im i z zamanl a r, bizi sevenin a r·


t ı k sevmez olduğ u n u farketmek hayli g ü çtür.

XXXIX

i y i söz söylemenin en g ü ç o l d u ğ u zaman,


susmaktan utan d ığ ı m ız zamand ır.

XLVI

Sevi l d i ğ i n i sanmak kadar tabii ve aldatıcı


şey o lamaz.
Ö Z D E Y İ Ş L E R 159

XLVII

B ize i y i l i k edenlerdense ken d i lerine i y i l i ·


ğ i m iz dokunan kimse leri görmek daha ç o k ho·
şumuza g ider.

XLVIII

Mevcut d u yg u larımızı g izlemek, o l m ıyan­


ları var g ib i g östermekten daha güçtür.

XLIX

Yeni den tazelenmiş dostl uklar, h içbir za­


man çözü lmemiş dost l uklardan daha çok özen
i ster.

Kimseden hoşlanmayan adam, k i msen i n


kendisinden h oşlanmad ı ğ ı insandan daha ac ına·
cak kişid i r.

S O N
İÇİNDEKİLER

Önsöz 5

La Rochefaucauld'nun kendi kalemiyle


kendini tasviri .. . . 11
Okuyucuya (1665 basımından) 17
Özdeyişler 22

İlk basımlarda bulunup da sonradan


çıkarılmış düşünceler . . .
. . 134
Ölümünden sonraki 1693 basımına
eklenen düşünceler . . . .
. . 155

You might also like