Professional Documents
Culture Documents
Dünya Mitolojisi
Büyük Destan ve Söylenceler Antolojisi
Donna Rosenberg
İMGE
k ıu b o ı
D onna Rosenberg
W ori4 M ylhology
ISBN 9 7 5 -5 3 3 -0 9 6 -S
© N I C , Contetnporary Publishıng Com pany, 1 9 9 7
A kçalı T elif H aklan A jansı aracılığıyla alınm ıştır.
© im ge KUabevı Yayınları, 1 9 9 8 , 2 0 0 0 , 2 0 0 3
Tuın h ak lan saklıdır.
Yayıncı izni olm adan, kısm en de olsa
fotokopi, film vb, elek tro n ik ve m ekanik
yön tem lerle çogaiulam az.
Yayım a Hazırlayanlar
K udret Enıirogtu-A li T a rlan oflu
Düzelti
AlaaHin Topçu
Sayfa Düzeni
Yalçın Afej
G rafik Uygulama
N u rajer K a n
Baskı ve Cilt
Pelin Ofset, (3 1 2 ) 418 70 93/94
Donna Rosenberg
*
Dünya Mitolojisi
Büyük Destan ve Söylenceler .Antolojisi
3. B ask ı
İMGE,
kitabcvi |
Donna Rosenberg
Dünya Mitolojisi
BûyıiJ; D estan ve Sö ylen celer A n to lo jisi
Çevirenler
Koray Akten • Erdal Cengiz • Atıl Ulaş Cüce
Kudret Emiroğlu • Tuluğ Kenanoğlu • Tahir Kocayigit
Erhan Kuzhan • Bengü Odabaşı
19»
İM GE
Vhatevj
İçindekiler
Ö N SÖ Z ........................................................................................................ 15
G tR ÎŞ .......................................................................................................................... 17
Söylencelerin A m açlan..................................................................18
Anaerkil T oplum ............................................................................ 22
Söylencelere Yönelik Akademik Bakış A çıları...................... 25
Yunanistan
Titanlarla Tanrılarının Y aratılışı........................................ 31
İnsan Ç a ğ la n ........................................................................... 42
D em eterve Persephone....................................................... 45
Tufan Devri...............................................................................53
Lykaon: Tufanın Nedeni............................................. 54
Tufan: C eza..................................................................... 57
Deukalion ve Pyrrha: Yeniden D oğuş....................58
Herakles'in Görevleri ve ö lü m ü ....................................... 61
İly a d a ..................................................................................................... 69
O dysseia.................................................................................. 133
10 Dünya Mitolojimi
Rom a
Romulus ve Rem us............................................................... 183
A en eid ...................................................................................... 187
Babil
Enuma E liş...............................................................................241
M lS ir
Osiris, İsis ve H o ru s................................................ ......... 255
Hitit
T elep in u ............................... ....................................................271
S tim er/ B a b il
G ılgam ış................................................................................... 277
Irlanda/İskoçya
Dünya Çağlan (K eltik)......................................................... 401
İyi Dağda (K eltik )..................................................................413
Ingiltere/İskandinavya
Beovvulf.....................................................................................417
İngiltere/Fransa
Kral A rth u r.............................................................................. 451
İçindekiler 11
H ia d ig ta n
Evrenin Yaratılışı, Yok O lm ası
ve Yeniden D oğuşu ........................................................ 509
îndra ve Ejderha.................................................................... 514
Ram ayana............................................................................... 518
Ç in
Evrenin Yaratılışı.................................................................. 561
Okçu Yi ve On Güneş.......................................................... 565
Güneşi Arayış........................................................................ 567
Japonya
Evrenin ve Japonya'nın Yaratılışı.................................... 577
Am aterasu............................................................................... 583
Kotan Utunnai (A ynu)........................................................587
Y e n i Z ela n d a
Yaratılış Çevrimi (Polinezya/M aori)............................. 605
Evrenin ve Tanrıların Y aratılışı...................................606
İnsanların Y aratılışı......................................................... 611
Yeni Zelanda'nın Yaratılışı.............................................612
H avvaiı
Güneşin Terbiye Edilmesi
(Polinezy a/Havvaii)........................................................617
AFRİKA SÖYLENCELERİ...................................................................627
N ije r y a
Evrenin ve Ife'nin Yaratılışı (Yoruba)............................ 629
B e n in
Sagbata ve Sogbo Arasındaki Kavga (Fon).................. 639
12 Dünya Mitolojisi
F3*f>ka
Gassire'in Lavtası (Soninke)..............................................645
Mali
Sunjata (Mande /Keita).......................................................655
Zaire
M vindo (N yanga).................................................................705
Bolivya
Yaratılış (Tiahuanako/Aym ara)...................................... 731
Peru
Köken Evi (Inka)...................................................................737
Bolivya/Peru
Güneşin Çocukları
(Tiahuanako/Aynıara/fnka) .................................... 743
Surina m/Brezilya
Paraparava ve Varaku (Trio).............................................749
Guatemala
Yaratılış (M aya)..................................................................... 755
Meksika
Yaratılış Çevrimi (Toltek/Aztek)........................................ 763
Beş Dünya ve Güneşleri......................................................766
Dünyanın Y aratılışı............................................................. 769
İnsanların Y aratılışı..............................................................770
Müziğin Y aratılışı.................................................................772
Ketzalkoatl (Toltek/Aztek)................................................... 776
İçindekiler 13
Birleşik Devletler
Yaratılış (N avajo).................................................................. 785
Ahaiyuta ile Bulut-Yiyen (Zuni)...................................... 794
Evin-oğlu ile Atılmış-Oğlan (K ro v )................................798
Birleşik Devletler/Kanada
Gökten Düşen Kadın (Îrokua/H uron).......................... 803
Kuzgun ve Işığın Kaynaklan
(Haida/Tsimşian /Tlingit)........................... ............. 815
Sedna (İnuit).......................................................................... 819
Kanada
Saç Teliyle Yakalanan Kadın (M ikm ak)........................827
N otlar..........................................................................................................841
D izin........................................................................................................... 897
Önsöz
Donna Rosenberg
Giriş
Söylencelerin Am açları
meyi öğrenir. Akhilleus onurlu bir ölüm le uzun, sıradan bir ya
şam arasında tercih yapm ak zorunda kalır. Savaş alanında onu
runu yitirdiğini anlayınca, yaşamı seçer ve ancak bu seçimin
önceden görülem eyecek sonuçları, onun bu kararını değiştirme
sini sağlar. H ektor ve Beow ulf korkaklık lekesiyle yaşayamaya
cakları için kahramanca Ölümü seçmek zorunda kalmışlardır.
Pek çok kahramanın tersine Herakles, görevlerini tamamla
yınca ölüm süzlüğe ulaşacağını bilir. Ana kaygısı, alçak bir kral
dan emir almayı reddettiği için görevlerinden kaçınmak isteme
sidir. Odysseus, hayatın süresinden çok niteliğine değer verdi
ğinden, ölüm süzlük fırsatını geri teper. Kendi ölümlü karısını
ve krallığının sorunlarını, çok güzel bir tanrıçayla evlenip sıkıcı
bir yaşam sürm eye tercih eder.
K ahram anlık söylenceleri, insanların kişisel istekleriyle
topluma karşı olan sorumlulukları arasındaki ilişkiyi inceler.
Seçim, çoğunlukla can a h a ama basittir; toplumu kurtarmak
için Ölümü göze alm alı mı? Ölümü göze alan kahraman ün ve
onur sahibi olur, güvenliği tercih edense her ikisini de kaybe
der. Herakles ve Beow ulf birçok canavarı öldürerek dünyayı
daha güvenli bir yer haline getirmiş, Kotan Utunnai'nin kahra
manı düşmanlara karşı cesurca savaşarak halkına yardım a ol
muştur.
Büyük destanlarda konu aynı, fakat koşullar son derecede
karışıktır. Bir Önder kendi arzularım toplumun ihtiyaçlarının
önünde tutarsa, hem birey hem de toplum acı çeker. Agamem-
non ve Akhilleus toplumsal onurun, kişinin kendisine olan say
gısının anahtarı olm ası nedeniyle bir köle kız yüzünden tartı
şırlar. Benzer şekilde Lancelot ve Guİnevere, aşklarını Kral
Arthur'a olan bağlılıklarının üstünde tutarak Yuvarlak Masa'yı
yok etmiş ve İngiltere'yi iktidar peşinde koşan yerel yöneticile
rin eline düşürmüşlerdir. Aeneas, toplumun ihtiyaçlannı kendi
arzula nndan üstün tutar, fakat kendi insanlığını kaybeder. Ben
zer şekilde, Ram a'nın toplum ihtiyaçlarını karısı Sita'ya olan aş
kından üstün tutması, her ikisi için de kişisel bir trajedi yaratır.
Öte yandan, Gassire kendi arzularını toplum ihtiyaçlarından
üstün tuttuğu için ün kazanır.
22 Dünya Mitolojisi
A naerkil Toplum
Başlıca Tanrılar*
* B irin ci K u ş a k
Gaia: Yunan mitolojisinde ilk Ulu Tanrıça ya da Ana Tanrı
ça, tüm yaşamı besleyen Toprak Ana.
Uranos: Gaia'nın oğlu ve kocası; gökyüzünün hükümdarı.
* İk in c i K u şa k : Gaia ile Uranos'un çocukları.
Yüz-Kollu Devler: Üçüzler; en iyi bilineni Briareus.
Kykloplar: Üçüzler; tek gözlü demirciler; Zeus'un hizmet
kârları.
* Parantez içinde tanrıların Latince adları verilm iştir.
Yunan w Roma Söylenceleri/Yunanistan 33
İnsan Ç ağlan
Demeter ve Persephone
eteğinde karaya çıkar. İnsan ırkı devam eder. Tufan, ister ölüm
lülerin yanlış davranışlarına tanrısal bir ceza ister geçici bir tan
rısal kapris olsun, tannnın ya da ilgili tanrıların doğasıyla ilgili
dir. Kutsal Kitap'taki tufan gibi, Yunan tufanı da ahlaksız dav
ranışa karşı bir cezadır.
Eski Yunanistan'da davranış kuralları ilahi emirler yerine
söylenceler yoluyla nakledilmiştir. Lykaon söylencesi. Yunan
halkına, tanrıların (Artemis dışında) insan kurbanına, yamyam
lığa karşı olduğunu Öğretmesi nedeniyle özellikle önemlidir.
İnsan kurban etmek, tarihsel açıdan dinsel kurbanın en eski
şekillerinden biridir. Bir toplum uygarlaştıkça insan kurbanın
dan hayvan kurbanına, yiyecek kurbanına, sonra dualara, gönül
tokluğuna doğru gelişir. Anaerkil toplumlarda, Ulu Tannça'ya
tapınmanın bir parçası olarak, kutsal kral öldürülerek parçala
nırdı. Organları etle karıştırılarak, bereketlerini devam ettirme
leri için tapınanlara sunulurdu. Lykaon söylencesinin oluşu
mundan önce, yamyamlığın Yunanistan'da bir süre yaşadığı
görülmektedir.
Yaratılış efsanelerinde geleneksel olarak İlk İnsanlar, belirli
bir toplumda hangi malzeme daha fazlaysa ondan yaratılmış
lardır. Örneğin, Navajo Kızılderilileri mitolojisinde ilk Adamla
ilk Kadın mısır başaklarından, Norveç mitolojisinde İki ağaçtan
yaratılmışlardır. Yunanistan'ın çok dağlık, toprağının çok kaya
lık olması nedeniyle, yeni kuşak insanlann yaratılışında taşların
kullanılması akla yakındır.
Romalı şair Ovidius, Dönüşümler'de aşağıdaki söylenceyi
anlatır.
Tufan Devri
Tufan: Ceza
7,im b ü y ü k annem iz, kem ikleri ise çevrem izd eki taşlar, kayalar"
dedi.
0 zaman Pyrrha, "H aklı olabilirsin Deukalion, ancak bu
düşünce bana mantıklı gelmedi. Ama bir zararı da olmayacak
tır. Tanrılara güvenm eliyiz" dedi.
Pyrrha'yia Deukalion elbiselerini gevşettiler, başlarını ört
tüler, elbiselerinin eteklerinde taşıyarak çevrelerindeki taştan
topladılar. Sonra Parnassos Dağı'run yamacından aşağı doğru
yan yana yürüdüler. Taşları omuzlarının üzerinden arkaya
atarken doğruca karşıya baktılar.
Taşlar yere çarpınca sertliklerini kaybediyorlardı. Yumuşa
dıkça büyüdüler, insan şeklini almaya başladılar. Kısa süre son
ra canlı görünm eleri için heykeltıraşın son rötuşlarına gerek du
yan pürüzlü, bitmemiş mermer heykeller gibiydiler. Her kaya
nın katı bölümü insan kemiğine dönüşürken yumuşak, nemli
toprak içeren tarafı et oldu. Damarlar kayada olduğu gibiydi,
sadece şim di insan damarlarıydı. Deukalion'un attığı kayalar
erkek oldu; Pyrrha'nın kayaları kadın. Birlikte yaratıldıkları
malzemenin gücüne, dayanıklılığına sahip bir ırk yarattılar.
Bereketli toprak, yaşama özgü bütün Öteki biçimleri bizzat
yeniden yarattı. Helios, bir kez daha güneşin ışığını, büyük tu
fan nedeniyle hâlâ çok çamurlu, nemli olan dünyanın üzerinde
ışıması için getirdiğinde Ulu Tanrıça yaşamın bütün eski biçim
lerinin yanında bazı yenilerini de ortaya çıkarmıştı.
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Homerik Kahraman
kalıcı bir üne kavuşm ak için yaşamını feda etmeyi göze alması
gerekir; bu nedenle trajik bir kahraman sayılabilir. Bağlı olduğu
değerler açısından, ölümle yaşam arasında seçim yaparken ta
mamen özgür değildir; trajedisi bundan kaynaklanıyor olabilir.
Onun trajedisi, savaşa yeniden katılmasının, ne Agamemnon'la
olan tartışmasıyla ne savunduğu ilkelerle ne de Yunanistan’ın
amacıyla bir ilgisinin olması gerçeğinde yatıyor olabilir. Niha
yet, başkalarının saygı duymadığı kişiler tarafından onurlandı
rm a s ın ın silah arkadaşlarınca eleştirildiğini düşünmesi de
onun trajedisi olabilir. Homeros bütün bu faktörleri sunarak,
Akhilleus'un yerine kendimizi koymamıza olanak sağlar.
Homeros, Troya Savaşı'nı, psikolojik olarak birleşik bir Öy
kü oluşturmak için nerede gerekiyorsa orada değiştirmiştir, ö r
neğin Aethiopis'te Z eus, Thetis'in Akhilleus'u ölü yakma töre
ninden kurtarmasına ve onu Karadeniz'deki, kendisinin de
sonsuza dek yaşayacağı Beyaz Ada'ya götürmesine izin verir.
Bir tanrının, kayırdığı bir ölümlüye ölümsüzlük kazandırması,
eski, geleneksel Yunan mitolojisinde ender rastlanan bir durum
dur; Akhilleus bu en yüksek payeyi, muhtemelen kahraman ki
şiliği sayesinde kazanmıştır.
Ancak Homeros, Akhilleus'un ölmesine izin vererek hem
İlyada'yı hem O dysseia'yı entelektüel açıdan daha u y a n a bir h a
le getirir. Odysseia'da, Yeraltı Dünyası'ndayken (öteki dünya)
Akhilleus'un ruhuyla konuşmamış olsaydı O dysseus'un tavır
ve davranışının değişip değişmeyeceğini düşünmek ilginç olur.
Homeros'un dinleyicilerinin, Akhilleus'un sonraki kurtuluşunu
bildiklerine göre, İlyada'ya nasıl tepki verdiklerini düşünmek de
bir o kadar ilginç olsa gerektir.
Homeros Yunan ve Troyalı kahramanlara karşı tarafsızdır.
Homeros'un gözünde Troyalılar düşmandırlar, ancak cani de
ğildirler. Yunanlar kadar İnsancıl, onlar kadar kahramandırlar.
En büyük Troya savaşçısı, insanlara karşı sorumluluğu kardeşi
Paris'in ve Akhilleus'un bencilliğine kesinlikle zıt olan Hek-
tor'dur. Akhilleus gibi, Hektor da Troya Savaşı'nda dövüşürken
öleceğini bilir. O da, onurlu bir ölüm sonsuz ünün ölümsüzlü
ğünü getirecekse de, yaşamı seçmekle ölümü seçmek arasında
bocalar. Onun Akhilleus'un kollarında ölümü, sadece Akhille-
Yunan ve Roma Söylenceleri/Yunanistaıı 85
us'un daha iyi bir savaşçı, Hektor'un ise daha büyük bir adam
olduğunu gösterir.
Yine de Akhilleus gibi Hektor da mükemmel değildir. Tek
am aç olarak kendini insanlara adamasının temelinde, her şeyin
üzerinde, hatta karısıyla çocuğunun üzerinde ününe değer ver
diği gerçeği vardır. Yani Hektor'un davranışının arkasındaki
güdüleyici güç gerçekte Akhilleus'unkine çok benzer. Hek
tor'un onur ve ün isteği de, kendisi de dahil Troyalılar arasında
gereksiz ölümlere yol açar.
Eski Yunanlar iki ilkeye önem verirler: "Kendini bil", “Aşı
rılıktan kaçın". Bununla birlikte, Homerik kahraman öyle başa
rılı biridir ki, onun için insani sınırlarını unutup gerçekte oldu
ğundan daha büyük olduğunu düşünmek çok kolaydır. Eski
Yunanlar bu aşın gururla kibire hubris derler. Hubris duygusu
kahramanı, arkadaşı olan kahramanlardan daha büyük olduğu
nu, tanrılara atfedilen sınırsız güce sahip olduğunu düşünmeye
yöneltir.
Bu tavrı nedeniyle kahraman kaçınılmaz olarak sonuçlarını
düşünmeden aşırı bir şey söyleyecek ya da yapacaktır. Eski Yu
nanlar böyle davranışa kör, acele davranış anlamına gelen a k
derler. A te, kaçınılmaz olarak intikama ya da tıemestse yönlendi
recektir. Kahramanı, bazen doğrudan tanrılar bazen de öteki in
sanlar cezalandıracaklardır. Her iki yolla da Homerik kahra
man, genellikle ölüm olan kaderini çağırır. Okuyucu, Agamem-
m>n, Akhilleus, Patroklos'la Hektor'un davranışlarında (irete,
hubris, ate, nemesis örüntüsünü izleyebilir.
Yunanlar
Troyalılar
öndeyiş: Sunuş
Öndeyiş
P aris'in Doğuşu
Paris'in Kararı
mak için bir düğün yapar. Kavga tanrıçası Eris dışında bütün
tanrı ve tanrıçaları davet eder, çünkü düğün tartışma yeri değil
dir. Çok kızan Eris de düğüne gelir. Katılmasına izin verilme
yince, salona bir altın elma atar ve bunun en güzel tanrıça için
bir armağan olduğunu söyler.
Bütün tanrıçalar altına sahip olmak isterler, ama sonunda
Hera, Athena ve Aphrodite dışındakiler bu arzularından vazge
çerler. Üç tanrıça, Zeus'tan en güzelin hangisi olduğuna karar
vermesini ister, ama Zeus karısıyla iki kızı arasında seçim yap
mak istemez. Bunun üzerine ulağı Hermes'e, altın elmayı ve üç
tanrıçayı İda Dağı'na götürmesini, orada koyunlarını güden Pa
ris'e seçimi yaptırmasını emreder. Üç tanrıça da, Paris'e özel bir
armağan verirlerse kendisini seçeceğini düşünmektedirler.
Hera "Paris, elmayı bana verirsen, sana olağanüstü zengin
lik vereceğim ve seni bütün ölümlülerin yöneticisi yapacağım"
der.
Athena "Elmayı bana verirsen Paris, seni ölümlülerin en
cesuru ve bilgesi yapacağım, savaşta yenilmez ve bütün sanat
larda yetenekli olacaksın" der.
Ve son olarak Aphrodite "Elmayı bana verirsen Paris, sana
Kral Tyndareos'un kızı, dünyanın en güzel kadını Helena'yı ve
receğim " der, Aphrodite için, Helena'nın Sparta kralı Menela-
os'la zaten evli olması önemli değildir ve bu durumu Paris'e
söylemez.
Paris en çok Aphrodite’nin armağanını beğenir, elmayı ona
verir ve o andan itibaren Hera ve Athena bütün Troyahlardan
nefret ederler. Sonra Paris Sparta'ya gider, dokuz gün Menela
os'un ve Helena'nın konuğu olur. Menelaos bir yolculuğa çıkın
ca Paris Helena'yı kendisiyle Troya'ya gitmeye ikna eder. Hele-
na dokuz yaşındaki kızını evde bırakır, bütün eşyasını alır ve o
gece Paris'le denize açılır.
Helena'nın Evliliği
Troya'ya Hareket
İlyada
I. Bölüm
III. Bölüm
IV. Bölüm
V. Bölüm
VI. Bölüm
VIII. Bölüm
Sondeyiş
Akhilleus'un Ölümü
Paris'in Ölümü
Troya'nın Yenilgisi
Başlıca Karakterler
O dysseia
I. Bölüm
IH. Bölüm
"H ayır, beni bir daha oraya götürme" diye yalvardı, "g i
den oradan çıkamaz! Bunun yerine, hâlâ canlı ve hayattayken,
bu adayı hemen terk edelim !"
Eurylokhos'u kara gemide bırakıp tek başıma kadınla kar
şılaşmanın daha doğru olacağına karar verdim. Taş eve yaklaşı
yordum ki, kılavuz Hermes genç bir adam biçiminde önüme
çıktı.
Elimi sıkıp dedi ki: "Şansız adam! Hâlâ bilmediğin yerler
de tek başına mı dolanıyorsun? Bu kez nereye gidiyorsun? O
evde korkulu tannça Kirke yaşar! O, insanlara ışık veren Heli-
os'un kızı, ama babası gibi ölümlülerin dostu değil. H ayvanla
rın ve insanların huylarım değiştirecek ilaçlar kullanmayı se
ver."
Hermes devam etti: "G üzel saçlı Kirke, arkadaşlarına ye
mek gibi görünen bir ilaç verip onlara evlerini unutturdu. Asası
nın dokunuşuyla onları domuza çevirdi ve onları ağıla kapattı.
Şimdi yoldaşların, akılları değişmese de, domuzun görüntüsü
ne, biçimine, sesine sahip. Şimdi evin içindeler, domuzların sev
diği yiyecekler arasında talihlerine ağlıyorlar."
"Onları kurtarmaya mı geldin? Umudun buysa, bunu yar
dım almadan yapamayacağını sana söyleyeyim; Kirke seni de
domuza çevirip arkadaşlarının yanına katar."
Sonra Hermes "seni koruyup bu kaderden kurtaracağım"
dedi. "Şu güçlü otu al ve öğüdümü dinle. Kirke'nin, önüne koy
duğu ilaçlı yemeği ye, çünkü sana verdiğim ot seni onun etki
sinden koruyacak. Sonra, korkulu tannça asasıyla sana doku
nunca, kılıcını çek ve onu Öldürmek istiyormuş gibi yap. Öyle
korkacak ki sana zarar vermeyeceğine dair ölümsüz tanrılar
adına yemin verecek."
Bu sözlerle bana otu verdi ve Olympos Dağı'na döndü. Y o
luma devam ettim, korkulu Kirke'nin konuğu oldum ve Kıla
vuz/un öğüdünü özenle yerine getirdim.
Büyü beni etkilemeyip, onu kesecekmiş gibi kılıcımı çekin
ce, Kirke sordu: "Sen kimsin, hangi kenttensin? Sen bin bir dü
zenli Odysseus olmalısın; Hermes bana Troya'dan koca kara
geminle geleceğini anlatmıştı. Bütün ölümsüzler için en kutsal
yeminle, Hades'in karanlık krallığındaki Styx İrmağı adına ye
min ediyorum ki sana zarar verm eyeceğim ."
152 Dünya Mitolojisi
IV. Bölüm
dı. Sonunda, "A nne, niçin seni tutmama izin vermiyorsun, bir
birimizi rahatlatırdık" dedim. "Sanki yalnız görüntüymüşsün,
biçiminin varlığı yokmuş gibi."
Annem, "A h oğlum, ölümden sonraki varoluş böyle. Ruh,
gövdeyi terk eder etmez böyle düşsel bir biçim alıyor ve H a
des'in karanlık krallığındaki yeni evine taşınıyor" dedi. Sonra
gölgesi yanımdan çekildi; ben de konuşmak isteyen başka göl
gelere kandan sunabildim.
Her yerde sözü geçen Agamemnon'un gölgesi gelince, ağ
ladım ve kandan sundum; onu son kez, Troya'da, kıyıda sırala
nan koca karınlı gemilerin yanında görmüştüm. "Atreus'un
onurlu oğlu" diye bağırdım, "sen neden buradasın? Eve gider
ken Poseidon güçlü bir fırtınayla gemini mi batırdı? Yoksa zen
gin bir kenti yağmalarken mi öldürüldün?"
"H ayır" diye yanıtladı, "dediğin gibi olsa çok daha iyi
olurdu. Klytaimestra şenlikte eğlenirken, yoldaşlarımı ve beni
kesmesi için yeni kocasına yardım etti. Zengin efendinin evin
de, düğün yemeği için beyaz dişli domuzların boğazlanması gi
bi, bize de masada saldırdılar, kanımızı yere döktüler. Bu iğ
renç ölümümü karım hazırladı."
"Sana söyleyecek akıllı sözlerim var, Odysseus" dedi, "K a
rının bilge ve anlayışlı bir yüreği var. Senin dönüşünü iyi karşı
layacağına eminim. Gene de dikkatli olman iyi olur. Gelişini
ilan etmektense, evine gizlice dönmen daha akıllıca. Ve yüreği
nin içindekileri sevgili karına tamamen açma, çünkü en sadığı
da olsa, insan artık karısına güvenemez."
Üzücü konuşmamızı tamamlayınca Akhilleus'un iyi yürek
li dostu Patroklos'un, Akhilleus'tan sonra en etkileyici uzun
saçlı Yunan olan Ajax'ın gölgelerini fark ettim.
Akhilleus'a koyu kandan sununca, "Odysseus, buraya
yaptığın ziyaret senin en büyük planın!" dedi, "Neden geldin?
Ve ölülerin yararsız gölgelerinin dolaştığı bu karanlık ülkeye
nasıl ulaştın?"
"Kâhin Teiresıas'ı görmem gerekiyordu" dedim. "Bana İtha-
ka'ya nasıl dönebileceğimi söyler diye umuyorum; çünkü Pria-
mos'un koca kentinden ayrılalı beri, felaketten başka bir şeyle
karşılaşmadım ve daha evime gidebilmek için bir adım atama
dım."
156 Dünya Mitolojisi
V. Bölüm
VI. Bölüm
VII. Bölüm
VIII. Bölüm
sseus cilalı yayı, lir çalmakta usta birinin, gerilmiş koyun bağır
sağından telleri kolayca çalması ve uçlarından sıkıştırması gibi
kolayca germişti. Olym pos'un efendisi Zeus, koca bir yıldırım
göndermeye hazırlanırken, Odysseus da sandalyesinin üstüne
çıktı, oklarından birini yayına yerleştirdi ve on iki balta sapının
deliğinden de geçirdi.
O zaman acılar çekmiş olan Odysseus Telemakhos'a, "Bak,
yemek verip evine aldığın yabancı eskiden olduğu kadar güçlü
ve seni utandırm adı" dedi. "Şim di talipleri doyurmanın zama
nı, çünkü güneş batmak üzere.'' Bu sözler babası gibi mızrak ve
kılıçla silahlanmış Telemakhos için işaretti.
Odysseus paçavralarını yırttı ve "Yarışm a bitti, ama aklım
da başka hedefler var" dedi, "Güm üş yayın efendisi Apollon,
hedefi vurursam şan kazandırsın!"
İlk oku, ağzına altın şarap kadehi kaldırmakta olan Antino-
os'a nişanladı. Ok boğazını deldi. Taliplerin yüreğine korku düş
tü ve kaçışmaya başladılar. Büyük salonda duvarlara dizdikleri
silahlarını arandılar, ama şimdi hepsi ambara saklanmıştı.
"Sizi köpekler!" diye bağırdı Odysseus, "Troya'dan hiç dö
nemeyeceğime emindiniz! Üç yıl, her gün burada oturdunuz,
mallarımı tükettiniz, kanma talip oldunuz; tanrılardan da,
ölümlülerden de korkmadan! Şimdi Kara Ölüm gelecek üstünü
ze, hiçbiriniz kaçamayacaksınız!"
Odysseus bütün oklarını tüketince, Telemakhos, domuz ço
banı ve sadık bir hizmetçiyle birlikte, tunç silahlarıyla saldırıya
devam etti. Ama keçi çobanı, taliplerin sadık destekçisi, onlara
silah getirdi, çünkü Telem akhos ambarın kapısını açık unut-
muştu.
Talipleri silahlar da koruyamadı, çünkü şimdi büyük salo
na Athena girmişti. Kırlangıç biçim ine girip çatıya uçtu ve ora
dan savaşı gözetlemeye başladı. Ondan sonra, Odysseus ve
adamlarının fırlattığı her mızrak hedefini buldu; taliplerin attık-
lan ise hep yanlara düştü. Sonunda bütün talipler ölmüş, büyük
salonda her yer kan olmuştu.
Ölümlü gözlere görünmeyen Hermes, istediğini uyuttuğu,
istediğini uyandırdığı altın asasıyla geldi. Ölülerin gölgelerini
uyandırıp hepsini Hades'in karanlık krallığına götürdü. Tıpkı
Yunan ve Roma Söylenceleri/Yunanistan 177
Sondeyiş
Romulus ve Remus
Aeneid: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Vergilius ve Aeneid
Çekiciliği ve Değeri
Vergilius'un Kahramanları
Troyalılar
Yunanlar
Karta çalılar
Aeneid
I. Bölüm
II. Bölüm
III. Bölüm
IV. Bölüm
V. Bölüm
(Dido ve Aeneas birbirlerine âştk olurlar ve Aeneas, bir s üre için so
rumluluklarım unutur.)
VI. Bölüm
VII. Bölüm
Tarihsel Arkaplan
Babil Dini
Başlıca Tanrılar
Enum a Eliş
Tiamat ortaya çıktı, tuzlu sulan yönetti ve her iki su birlikte ak
tılar, Onların oğlu Mummu, suları kaplayan sislerin içindeydi.
Ne yukarıdaki gökler ne de yeryüzü henüz ortaya çıkmamıştı.
Sulann üstünde henüz ne bataklık ne de otlak araziler vardı. Ve
henüz kam ışlardan örülmüş bannaklar yapılmamıştı.
Daha sonra, Apsu'nun tatlı, Tiam at'ın tuzlu sularının için
de Anşar ve Kişar şekillenmiş ve sulardan dışan çıkmışlardı.
Zamanı gelince, Anşar ve Kişar, göklerin tanrısı olan Anu'nun
ana babası oldular. Buna karşılık Anu, Ea'nın babası oldu. O n
lardan daha akıllı, daha anlayışlı ve güçlü olduğundan, sihir
kullanmada çok yetenekli olduğundan, Ea, hem babasını hem
de büyükbabasını geçti. Yeryüzü tanrısı oldu, büyük tanrılar
arasında rakibi yoktu.
Genç tanrılar bir araya geldiler ve çok güzel zamanlar ge
çirdiler. O kadar başına buyruk idiler ki bu, Tiamat'ı rahatsız et
ti ve taşkınlıkları onu gücendirdi. Zaman geçtikçe Ana Tanrıça
onlann davranışlarından nefret etmeye başladı, fakat onlara na
sıl davranması gerektiğini de bilemedi. Apsu'dan onlarla ko
nuşmasını istedi, fakat genç tanrılar Apsu'yu dikkate almadılar.
Apsu, Tiam at ve Mummu, sorunu tartışmak için bir araya
geldiler. Apsu şöyle konuştu: "Tanrıların davranışlarına taham
mül edemiyorum! Gece ve gündüz hiç durmadan yaygara yapı
yorlar ve hiç uyuyamıyorum. Umutsuzca huzura ve sessizliğe
ihtiyacım var. Eğer benim ricalarımı dinlemezlerse, gürültüleri
ni, yapabileceğim tek şekilde, yani onları yok ederek durdur
mak zorunda kalacağım ."
Kocasının sözleri Tiam at'ı sinirlendirmişti, şöyle yanıt ver
di: "Apsu neler hissettiğini çok iyi anlıyorum. Biliyorsun ben de
aynı sorundan yakmmıştım. Ama yine de senin çözümün çok
zalimce! Kendi yarattığımız çocukları mı yok edeceğiz? Davra
nışları kaba ve oyunları çok can sıkıcı, fakat yine de anlayışlı ol
mayı denemeliyiz."
Mummu, Apsu'yu destekledi ve "Tiam at’ın bu konudaki
fikirlerini dikkate almamanızı öneriyorum" diye tavsiyede bu
lundu. "Planınızı uygulayın ve otoritenize karşı geldikleri için
tanrıları yok edin. Gece ve gündüz, emirlerinize karşı itaatsiz
Ortadoğu SÖyleııcelerifBabil 247
Tarihsel Arkaplan
Mısır Dini
Pek çok eski toplum gibi Mısırlılar da, çocukları için çiftçilikte,
avcılıkta başan sağlayabilmek ve savaşta galip gelebilmek için
tanrılarına dua etmişlerdir. Ayrıca dini düşünceler, M ısır siyase
tine, bilimine, sanat ve edebiyatına da nüfuz etmiştir. İlk zaman
lardan itibaren Mısırlılar, İnsanlarda ilahi bir yön bulunduğuna
ve bir insan öldüğünde bu dünyadaki hayatı terk edip başka bir
dünyada hayata başladığına inanmışlardır. Firavun, kişiliğinde
hem insan hem de tanrı özelliklerini birleştirmiştir. O, hem kral
hem rahip hem insan hem de güneş tanrısının oğludur.
Mısır kral ve kraliçelerinin piramit mezarları, Mısırlıların
öteki hayata inançlarının birer kanıtı olarak bugüne dek ayakta
kalmıştır. Sadece mumyalanmış cesetleri değil; bir kralın, ölüm
den sonraki yaşamda kendisine gerekecek her şey piramitlerde
vardır. M ezar hırsızlarının gözünden kaçmış şanslı mezarlar
Ortadoğu Söylenceleri/Mısır 257
yunca yaptığı iyi işleri ona anlatır. Sonra Osiris, o insanın vicda
nını temsil eden kalbini alır, büyük bir terazinin bir kefesine
yerleştirir; diğer kefeye de yasayı temsil eden bir kuş tüyü ko
yar. Terazinin dengesi bir jüri tarafından kontrol edilir ve yasa
tanrısı ve yasa yapıcı olan Tot sonucu kaydeder.
İyi bir hayat sürmüş bir insanın kalbi tüyden daha hafif
olabilir ve ona O siris'in krallığında tıpkı dünyadaki gibi yaşa
yabileceği yeni bir hayat verilir. Eğer kalp, tüyden daha ağır ge
lirse, terazinin yanında oturan Çakal, o insanın kalbini ve mum
yasını yer ve o, artık ölü olarak kalır. Yani Osiris ayrıca doğru
luk tannsı ve ölüm yargıcıdır. Erdemli insanları Ödüllendiren,
kötülük yapanları da cezalandıran bu mahkemeyi o yönetir.
O siris'in kız kardeşi ve karısı olan İsis, Mısır'daki en büyük
tanrıçadır. Büyük Tanrıça, Ana Tanrıça, Yeşil Ürünlerin Hanımı
ve Bereket Efendisi gibi adları vardır. Sevgili ve sadık bir eşi,
sevgili ve besleyici bir anneyi simgeler. Bir toprak tanrıçası ola
rak tüm yaşayan nesneleri yaratır ve yarattıklarını besleyip ko
rur. Osiris gibi, Jsis de bir tannça olduğu kadar bir insandır.
Durmadan O siris'in vücudunu arayışı ve Horus'u papirüs ba
taklıklarında besleyip büyütürken geçirdiği deneyimler öylesi
ne insanlara özgüdür ki, Mısırlılar onu sever, tsis, Osiris ile tek
rar bir araya gelince, öteki dünyada onunla beraber kalır ve
ölülere hayat ve yiyecek sağlar.
Osiris'in ağabeyi ve düşmanı olan Set, evrendeki kötülüğü
simgeler: Deprem ve fırtına gibi doğal afetleri, karanlığı, yıkımı
ve ölümü. Durmadan üzerinde dolaştığı çöllerin tanrısıdır. Do
ğal olarak iyiliğin gücünü temsil ettikleri için, Osiris ve Horus'a
karşı entrikalar çevirir. N e kadar akıllı bir biçimde uğraşırsa uğ
raşsın Osiris ve Horus'u yok edemeyince, iyi kötüye karşı zafer
kazanır. Ancak tanrılar da Set'i yok edememişlerdir. Kötülük
dünyadaki varbğını sürdürecektir.
MÖ 2500 ve MÖ 1500 yılları arasında Osiris, yavaş yavaş
güneş tanrısı Re kadar önem kazanmıştır. MÖ 1850'lerde, İsis'in
Osiris'in kafasını bulduğu Kuzey Mısır'daki Abdos'ta Osiris,
her yıl düzenli olarak büyük bir dini festivalle anılmaktadır.
Horus, O siris'in vücudunu orada tekrar hayata döndürmüş,
Öteki Dünya'nın kapısı oraya yerleştirilmiştir. Bu yüzden ölü
260 Dünya Mitolojisi
Çekiciliği ve Değeri
Telepinu: Sunuş
Canlılara bereket veren Telepinu, bir gün çılgın bir öfkeyle ba
ğırdı. "Ç ok kızgınım! Kimse yanıma yaklaşm asın!" O kadar öf
keliydi ki sağ ayakkabısını sol ayağına, sol ayakkabısını sağ
ayağına giymeye çalıştı. Bu onun öfkesini daha da artırmıştı.
Sonunda ayakkabılarını giydi ve gösterişli bir şekilde çıkıp
gitti. Yanına olgunlaşan tohumları, bereketli rüzgârları ve tarla-
larda, otlaklarda ve çayırlardaki verimli ürünleri aldı. Kırlara
doğru gitti ve bir koru içinde gözlerden uzak bir çayıra geldi.
Orada üzerinde bir bitkinlik hissederek uyuyakaldı.
Telepinu'nun öfkesi tüm doğayı üzmüştü. Sis kırların üze
rinde girdap gibi dönüyor, evlerin pencerelerini kaplıyordu. İn
sanların evlerini duman doldurdu. Kütükler ocaklarda için için
yanıyor ve alev almıyordu. Ağıllardaki koyunlar ve ahırlardaki
sığırlar birbirlerini bilmezlikten geldiler. Kuzular, danalar bile
anneleri tarafından hiçe sayılıyorlardı. Sığırlar, koyunlar ve in
sanlar artık gebe kalmıyorlardı. Hamile olanlar bile yeni bir ca
na hayat veremediler.
Tarlalarda artık darı, buğday ve arpa yetişmiyordu. Bütün
bitkiler kurudu ve öldü. Nem olmadığı için dağlar tepeler ku
raklaştı. Ağaçlar da kurudular ve taze filiz vermediler. Çayırlar
kavruldu ve kaynaklar buhar olup uçtu. Ülkede kıtlık ortaya
çıktı; hem insanlar hem de tanrılar açlıktan öleceklerinden kork
maya başladılar.
Fırtınalar tanrısı Taru, tanrılara bir göz gezdirdi ve oğlunu
merak etti. "Telepinu burada değil" diye bağırdı, "öfkelen d i ve
bereketli her şeyi yanında götürdü."
Büyük tanrılar ve küçük tanrılar Telepinu'yu aramaya baş
ladılar. Tepelerde ve geniş vadilerde oradan oraya dolaştılar.
Gölleri ve ırmakları geçtiler. Ancak onu bulamadılar.
Sonra Güneş Tanrısı "G it Telepinu'yu ara! Bütün yüksek
dağları araştır! Derin vadilere bak! Denizin mavi dalgalarını
araştır!" diyerek hızlı kartalı gönderdi.
Kartal çok uzakları ve çok geniş bir alanı araştırdı, fakat Te
lepinu'yu bulamadı. En sonunda güneş tanrısına döndü ve "Te
lepinu'yu aradım. Yüksek dağların üzerine süzülerek yüksel
Ortadoğu Söylenceleri/Hitit 273
Gılgamış: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
En Eski Kahraman
Çekiciliği ve Değeri
Başlıca Karakterler
G ılgam ış
I. Bölüm
II. Bölüm
III. Bölüm
dım. Fakat onun eline düştüğümde boğa bana yem ek için aş, su
tulumundan içm ek için su verdi!"
Enkidu yanıtladı: "Rüyandaki vahşi boğa dostum, gerçekte
göksel Şamaş'tır. Onun yardımına ihtiyacımız olduğu zaman
elimizden tutacaktır. Su tulumundan su içmene izin veren
odur. O seni koruyor ve sana onur getirecek. Düşünde, göksel
Şamaş, biz öldükten sonra anımsanacak bir işi tamamlamamız
için bizi cesaretlendiriyor. Bu hiç kuşkusuz, korkunç dev Hum-
baba'yı öldürmek olmalı."
Gılgamış Enkidu'ya sordu, "Hum baba'ya yaklaştığımız za
man onun uşaklarını ne yapacağız?''
Enkidu yanıt verdi: "Dostum , ilk önce anne kuşu ele geçir,
çünkü anneleri olmadan yavruları nereye gidebilir? Bu yüzden
önce Humbaba'yı öldürelim. Uşaklarını daha sonra bulup öldü
rürüz, çünkü civcivler gibi çılgınca çayırlara dağılacaklardır."
Gılgamış arkadaşının öğüdünü dinledi. Humbaba’mn dik
katini çekmek için baltasını kaldırdı ve sedirlerden birini kesti.
Humbaba'nın sedir evinden iki milden fazla uzakta olma
larına rağmen dev, gürültüyü duydu ve çılgına döndü. Evin
den çıktı ve ölüm saçan gözlerini, iki arkadaşın üzerine dikti.
Başını uyarırcasına salladı ve kükredi: "Kim var orada? Dağla
rımda büyüyen değerli ağaçlarıma kim zarar veriyor? Sedir
lerimden birini kim kesti?"
Humbaba'nın kükremesiyle Gılgamış birdenbire korkuyla
titremeye başladı. Enkidu onun yüreğindeki dehşeti gördü ve
"Arkadaşım, Uruk halkına söylediklerini anımsa! Bu yolculuğu
neden yaptığımızı anımsa! Şimdi kalbine cesaret ver ve bu kor
kunç devi öldürmeye hazırlan!" dedi.
Gılgamış cesaretini topladı ve Humbaba'ya seslendi, "Sedi
rini ben, Uruk Kralı Gılgamış kestim. Bana yaşam veren babam
Lugalbanda ve beni doğuran annem Ninsun'un yaşamları adı
na Canlılar ülkesindeki Sedir Ormanı'na seninle ölümüne sava
şarak tüm kötülükleri ülkeden uzaklaştırmaya geldim!"
Derken yüce göklerdeki Şamaş, aşağıya Gılgamış ve Enkidu'
ya seslendi: "H um baba'ya yaklaşın ve korkmayın. Sadece, onun
evine girmesine izin verm eyin." Sonra Şamaş güçlü rüzgârları
Humbaba'ya doğru savurdu. Sekiz rüzgâr, vahşi deve doğru şıd-
298 Dünya Mitolojisi
detle esti ve onu her yandan öyle bir sardılar ki hiçbir tarafa gide
miyordu; büyük rüzgâr, kuzey rüzgârı, güney rüzgân, kasırga,
fırtına, soğuk rüzgâr, şiddetli rüzgâr ve sıcak rüzgâr.
Bu arada Gılgamış, Enkidu ve gençler sedirleri kesmeye,
başlan budamaya, bunları bağlayıp dağın eteğine yığmaya baş
ladılar. Gılgamış yedinci sediri kestiği zaman kendini Hum-
baba ile yüz yüze buldu.
Gılgamış korkunç devi evinin duvanna doğru itti ve sanki
yanağına bir öpücük konduruyormuşcasına yüzüne tokat attı.
Humbaba yalvarırken dişleri korkuyla çarptı, "Göksel Şa
maş, yardım et bana! Ne bana yaşam veren annemi ne de beni
yetiştiren babamı biliyorum. Bu dünyada annem de babam da
sensin!"
"Gılgam ış!" diye yalvardı Humbaba, "göklerdeki yaşam,
yeryüzündeki yaşam ve cehennemdeki ölüler üzerine yemin
ederim ki kendimi sana adayacağım ve kölen olacağım. Ağaç
larımı kesmene ve hatta onlarla ev yapmana izin vereceğim."
Gılgamış Humbaba'nın yakarışlarını dinlerken, ona acıma
ya başladı. Kral, Enkidu'ya, "Tutsak kuşun kafesten kaçmasına
izin vermemeli miyim? Tutuklu adamın annesine dönmesine
izin vermemeli miyim?" dedi.
Enkidu Gılgamış'a, "H um baba'nın yakarışlarım dinleme!
Onu serbest bırakman için seni ikna etmesine izin verme. O çok
zeki ve tehlikeli bir düşmandır. Canlı bırakılmamalıdır! Şeytani
canavar ölüm, en büyük insanı bile eğer doğru karar veremezse
bir çırpıda yok edebilir. Seni temin ederim ki eğer yakalanan
kuşun kafesten kaçmasına, tutsak adamın annesine dönmesine
izin verirsen, kesinlikle Uruk'a ve sana yaşam veren annene ge
ri dönem ezsin."
"Enkidu" diye yakındı Humbaba, "Sen sadece bir uşaksın,
ama benim hakkımda kötü sözler söylüyorsun!"
Fakat Gılgamış Enkidu'nun bilgece öğüdünü dinledi. Bal
tası "kahram anlık kudretini" aldı ve kılıcını kuşağından çıkardı.
Sonra Humbaba'nın boynuna vurdu. Enkidu da canavar devin
boynuna vurdu. Üçüncü vuruşla Humbaba yere düştü ve Enki
du başını kesti. 6 millik bir alandaki sedirler Humbaba'nın be
deninin yere düşerken çıkardığı sesle yankılandı. Gılgamış ve
Orladoğu Söylenceleri/Siinıer-Babil 299
V. Bölüm
VI. Bölüm
Ormana git, her biri 2 m. uzunluğunda yüz yirmi adet sırık kes,
bana getir."
Gılgamış kemerinden hançerini aldı, baltasını havaya kal
dırdı ve ormana gitti. Sırıklarla birlikte Urşanabi'nin yanına ge
lince, iki adam sandala bindiler, derin denizin dalgalarına atılıp
oradan uzaklaştılar. Üç günde başkalarınca bir buçuk ayda alı
nabilecek bir uzaklığa vardılar. Sonra kendilerini ölüm suların
da buldular.
Urşanabi Gılgamış'a şöyle dedi: "Sırıklardan birini al ve bi
zi ileriye doğru it! Fakat elinin ölüm sularına değmemesine dik
kat et!''
Gılgamış ellerinin ıslanmaması için her sırığı ancak bir kez
kullanabiliyordu. Böyleceyüz yirmi sınğın tamamını kullanma
sı fazla uzun sürmedi. Sonra gömleğini çıkardı ve yukarı doğru
kaldırarak yelken gibi kullandı.
Ölüm sularının üzerinde yol alırken Utanapiştim çok uzak
lardan onları gözlüyordu. "Neden sandalın kutsal heykelcikleri
kırıldı?" diye sordu kendi kendine. "Neden sandalı aslında
onun ustası olmayan biri kullanıyor?"
Sandal kıyıya yanaşınca Utanapiştim, yani Çokuzak, Gılga-
mış'a baktı ve şöyle dedi: "Sen kimsin ve neden buraya geldin?
Ve söyle bana neden yanakların bu kadar solgun ve yüzün bu
denli zayıf! Neden çok uzaklardan gelen ve yeryüzünde sıcağın
tahribatını ve soğuğun kuruluğunu taşıyan bir gezgin gibi gö
rünüyorsun? Niçin kalbin acıyla parçalanıyor ve korku mideni
kemiriyor? Ve neden yeşil ovalarda ve kavurucu çölde rüzgârın
evini arayarak oradan oraya dolaşıyorsun?"
Gılgamış yanıt verdi: "Benîm adım Gılgamış ve sağlam
surlu Uruk kentinin kiralıyım. Güneşin doğduğu gibi dağları
doğudan aştım ve çok uzun bir yoldan geliyorum. Yanaklarını
neden solgun olmasın ve yüzüm neden çökmüş olmasın?! Ne
den çok uzaklardan gelen ve yüzünde sıcağın tahribatlarını ve
soğuğun kuruluğunu taşıyan bir gezgine benzemeyeyim?! Ne
den kalbim acıyla parçalanmasın ve korku midemi kemirme
sin?! Ve neden yeşil ovada ve kavurucu çölde rüzgârın,evini
arayarak oradan oraya dolaşmayayım?!"
312 Diinya Mitolojisi
nlar her insan için yaşamı ve ölümü belirler, fakat hiç kimsenin
ölüm gününü açıklamazlar."
VII. Bölüm
rüzgârı çılgın bir şekilde, bir savaş gibi yeryüzü üzerinde esti.
Beraberinde dağları gömen ve insanları kefenleyen bir tufan ge
tirdi. Hiç kimse başka birini göremedi ve göklerden aşağı bakan
tannlar da onları göremediler. Fırtınanın gelişi ile bütün canlılar
öldüler ve geri kalan ne varsa parçalandı, yeryüzü harap oldu.
Göksel tanrılar tufan sulannın yeryüzünü basışını ve dün
yada yerleşmiş olan her şeyi harap edişini izlerken kendileri de
dehşete düştüler. Anu'nun göğüne, en yüksek gök katlarına sı
ğındılar. Dış duvarın dibine çömelip köpekler gibi korku içinde
titreyerek bekleştiler. Ana Tanrıça Nintu yeryüzündeki insanlar
için ağladı.
Tanrıça Iştar, doğum sancıları çeken bir kadın gibi, tufan
kurbanları için ağladı. "Eski günlerde yeryüzünde var olan her
şey şimdi toprak oldu" diye yas tuttu. "M ecliste sesimi Enlil'in-
kine kattığım için her şey mahvoldu. Onlara kendim can verdi
ğime göre nasıl halkıma saldırılmasına ve yok edilmesi emrine
katılabildim? Şimdi cesetleri, denizi tıpkı balık yumurtaları gibi
dolduruyor!"
Yaptıkları işin aşırı derecedeki büyüklüğünden burunları
sürtülünce göksel tanrılar da IştarTa birlikte ağladılar. Yedi gün
yedi gece boyunca yeryüzünde büyük tufan koparan güney fır
tına rüzgârı dünyaya dehşet saldı. Her gün ve her gece fırtına
lar dev gemimi tufan sulanndan oluşan kargaşa içinde denizde
sallayıp durdu. Sekizinci gün tufan getiren güney rüzgârı geri
çekildi ve tufan suları sakinleşti. Işık saçan Şamaş bir kez daha
ortaya çıktı. Güneş ışığını yukandaki göklerin üzerine ve aşağı
daki yeryüzüne yaydı ve yıkımı ortaya çıkardı.
Gemimin sallantısı biraz hafifleyince bir am bar kapağım
açmanın ve neler olup bittiğini görmenin güvenli olacağım dü
şündüm. Dünya tamamen sakindi ve denizin yüzeyi düz bir ça
tı gibiydi. Bizim dışımızdaki tüm insanlar toprağa dönmüştü.
Tufan sularının yayıldığı alanı, kıyıyı görebilmek için taradım,
fakat başarılı olamadım.
Şam aş'ın geminin içine ışık ve sıcaklık getirmesiyle evrenin
güçlerinin önünde yüzümü toprağa doğru eğdim. Onlar yeryü
zünü yok etmiş, fakat gemimi kurtarmışlardı. İyileştirici ışın-
Ortadoğu Söylenceleri/Sümer- Babı! 317
Tarihsel Arkaplan
Kuzey Dini
bol ürün ve çocuk için dua ederler. Odin gibi Frey de kendisine
tapınanlardan insan kurban ister. Frigg ve Freya en önemli Ku
zey tanrıçalarıdır. İkisi de ulu tanrıçalar veya ana tanrıçalardır;
onlara, toprağa ve insanlara bereket getirme güçleri olduğu için
tapınılır.
Çekiciliği ve Değeri
Başlıca Tanrılar
Tarihsel Arkaplan
Ç ek iciliği ve Değeri
Bir gün Odin, Loki ve Hoenir, sık sık yaptıkları gibi birlikte yol
culuk ediyorlardı. Asgard'dan yanlarına hiç yiyecek almadan
ayrılmışlardı. Karla kaplı dağlar ve kurak çöller üzerindeki yol
culukları onlan yormuştu. Tepelerden sulak bir vadiye doğru
inerlerken bir öküz sürüsü gördüler ve çok acıkmış olduklannı
fark ettiler.
"iy i pişmiş bir sığır, aç yolcular için mükemmel bir yemek
olur" diye haykırdı Loki: "Şunlara iyice bakıp yapılı bir tanesini
seçin, eti ben hazırlarım ."
Tannlar iyi görünen bir hayvanı kestiler. Ateşin üzerinde
kızartmak için hazırladılar. Eti iyice pişmiş görünene dek kı
zarttılar, ateşi söndürdüler ve yemeğe oturdular. Büyük bir şaş
kınlıkla etin tamamen çiğ olduğunu gördüler. İkinci bir ateş ya
kıp eti ikinci bir şişe geçirerek, iyice pişmiş görünene dek
kızarttılar. Ateşi söndürdüler ve yemeğe oturdular, ancak et
hâlâ tamamen çiğdi.
"Bu ete ne olmuş, ne olabilir?" diye sordu Odin yoldaşlan-
na.
"Şu meşe ağacının dallarında oturan bir şey etinizin pişme
sini engelliyor" dedi bir ses.
Tanrılar hemen meşe ağacına doğru baktılar ve Buz Devi
Thjazi'nin ağacın dalla nndan birinde, büyük bir kartal şekline
girm iş olarak oturduğunu gördüler.
"Öküzünüzden istediğim kadar yememe izin verirseniz"
dedi kartal, "ben de etinizin pişmesine izin veririm."
Tanrılar kabul edince kartal tüneğinden uçtu ve etin üzeri
ne indi. İki omuz parçasını ve bir budunu kaptı ve ansızın yut
tu.
Kartalın açgözlülüğüne çok sinirlenen Loki, yerden daya
nıklı bir sopa aldı ve bütün gücüyle kartalın gövdesine savur
du. Loki daha sopayı elinden bırakamadan, kartaldan ayrılama-
dığını ve kendisinin de sopayı bıraka madiğini gördü. Kartal,
Kuzey Avrupa Söylenceleri 341
Tarihsel Arkaplan
Balder'İn ölüm ü
Thor'un Çekicinin Ç alım şı'm a ilk yazılı kaydı "Thrym 'in Şarkısı"
olarak anıldığı Eski Edda’dadır. MS 900'lerden kalma en eski Ku
zey şiirlerinden biridir. Yazınsal çalışma olarak kısa Kuzey söy
lencelerinin en iyisidir.
"Thor'un Çekicinin Çalm ışı", mizahi yönü nedeniyle olağa
nüstü çekici bir söylencedir. Kuzey mitolojisinin "Süperm en"i
olan Thor'un kadın kılığına girmek zorunda kalması, yüzyıllar
boyu dinleyicileri ve okuyucuları gülümsetmiş olmalıdır. Loki'
nin rolü de oldukça eğlendiricidir. Çünkü Loki'nin, karşımıza
Yunan tanrılarından Hermes gibi iyi yürekli bir komplocu ola
rak çıkması keyif vericidir. Loki'nin kargaşa çıkarıcılığı genel
likle kötücüldür ve bu, kişiliğine kasvetli bir hava verir. Freya,
güzel bir bereket tanrıçasıdır. Cinsel çekiciliği, başka Kuzey söy
lencelerinde de belirgindir.
Tarihsel Arkaplan
Pek çok bilim adamı Toton destanı Sigurd Volsıtng'u kuzey ül
kelerinin İlyada'sı olarak kabul eder. Öykü, İskandinav, İngiliz
ve Alman yazınında bulunmaktadır. İlk ortaya çıktığı biçimiyle,
bir halk ozanının soyluları eğlendirmek için söylediği bir şarkı
olarak, BeoTUöZ/Destanı'nda (MS 700 ile 750 yılları arasında ya
zılmıştır) görülür. Öykünün daha o zamandan ünlenmiş oldu
ğu açıktır. Son şeklini, MS 1300 yılında, yazarı anonim olan Vol-
sımga Destanı'nda almıştır. Öykünün en eksiksiz, en kapsamlı,
en ayrıntılı versiyonu budur.
Sigurd Destanı, Hıristiyanlığın dünyanın bu bölgesine gel
mesinden önce, M S 400 ve 600 yılları arasında Kuzey Avru
pa'da yaşanan, savaş koşulları altındaki değişken durumu yan
sıtır. Komşu krallıklar arasındaki savaşlar, çok sayıda yerel kah
358 Dünya Mito/o/ısi
Çekicilik ve Değeri
Kuzey Kahramanlan
Başlıca Karakterler
Volsung Sigurd
I. Bölüm
ki, zor zamanlarda ondan daha iyi bir arkadaş bulunmaz." Yaşlı
adam döndü ve salonu terk etti. Hepsi de ziyaretçinin, Herkesin
Babası Odin olduğunu anlamıştı.
Bütün soylular hemen ağacın içindeki kılıca doğru atıldılar.
Ancak ne kadar asıldılarsa da kılıç ağaçtan çıkmadı. Sonun-da
Sigmund elini kabzaya koydu ve kılıç sanki ağacın içinde gev
şekçe duruyormuş gibi kolaylıkla çıkıverdi.
Sigmund konuştu: "Ağacın içindeki yerinden çekip alan
ben olduğuma göre, bu kılıca sahip olmak da benim yazgım
mış. Büyük bir kral, bana bütün altınlarını vermeyi önerse de
onu asla vermeyeceğim."
Zamanla Sigmund, Hunland'ın soylu kralı oldu. Cesareti,
yetenekleri, savaştaki ustalığı ve kılıcıyla kazandığı hazînesi öy
le büyüktü ki, adı baştan başa tüm Kuzey ülkesinde biliniyor
du.
Uzun yıllar boyu bilgece hüküm sürdükten sonra bir gün
Sigmund, ülkesine saldıran bir orduya karşı savaşmak zorunda
kaldı. Yaşma rağmen büyük güç ve ustalıkla savaştı. Savaş şid
detle sürüyordu. Gökyüzü uçuşan oklardan ve mızraklardan
kararıyordu. Sigmund düşmanlarının kanıyla kaplanmıştı, an
cak kendisi henüz yara almamıştı.
Birden savaşın orta yerine uzun sakallı, yaşlı bir adam gel
di. Mavi bir pelerin ve almnı gölgeleyen geniş kenarlı bir şapka
giymişti ve yalnızca bir gözü vardı. Elinde ucu çengel şeklinde
bir mızrak vardı. Yaşlı adam Sİgmund'a yaklaşarak: "Volsung
Sigmund, zamanın geldi" dedi ve mızrakla krala saldırdı.
Sigmund kendinden emin bir edayla, ucu çengelli mızrağa
kendi harika kılıcıyla vurdu. Ancak darbenin, kılıcım sıradan
bir silahmışçasına parçaladığını şaşkınlıkla gördü.
O andan itibaren başarı Sigm und'u terk etti. N e kadar iyi
dövüşürse dövüşsün, kendi adamları çevresinde düşüp ölürken
düşm anlan güçlü kalıyordu. Sonunda Sigmund ölümcül darbe
yi aldı.
Kraliçe, o gece savaş alanını dolduran cesetler arasında ko
casının bedenini aramak için sığınaktan çıkarak alana geldi. Sig
mund'u bulduğunda henüz yaşıyordu. Kraliçe onu rahatlatır
ken kral şöyle dedi: "H epim izin Babası Odin, bir savaşçı olarak
yaşadığım günlerin sonunu getirdi. Ölüyorum. Şu an karnında
Kuzey Avrupa Söylenceleri 363
II. Bölüm
(Odin, Sigurd'a atı Grani'yi seçmesi için yardım eder. Öğretmeni Re-
gitı, Sigurd'a cüce Andvari'nin hâzinelerinden ve Andvari'nin bu ha
zineler üzerindeki lanetinden söz eder.)
III. Bölüm
"Kısa bir süre sonra" diye devam etti Regin: "K ral anneni Da
nimarka'ya getirdi. Karnında taşıdığı çocuğun bir Volsung ol
duğunu bildiğimden, geleceğim için parlak umutlara kapıldım.
Babamın ölümünün intikamını ve yasal olarak benim olan hâzi
neyi geri almamın sadece bir zaman meselesi olduğunu biliyor
dum."
"Eğitim inin bana verilmesini ayarladım. Seni bu güne gele
bilmen için dikkatle yetiştirdim. Fafnir'i öldürmek için gerekli
olan cesarete, güce ve yeteneğe sahipsin. Tek gereken şey bana
yardım etmeye istekli olman. Yardımına güvenebilir miyim ?"
Sigurd yanıtladı: "Babanın ve ağabeyinin açgözlülüklerini
duyunca yüreğim üzüntüyle doldu. Andvari'nin laneti aileni
zin felaketi olmuş. Yine de benden kardeşin olan büyük ejder
372 Dünya Mitolojisi
IV. Bölüm
V. Bölüm
VI. Bölüm
VII. Bölüm
şey değilim. Bir daldan yaprakların dökülm esi gibi, benim ne
şem de sona erdi ve artık beslenemediklerinden kuruyup öle
cekler. Kocamın tatlı sözlerini, sevgisini, dostluğunu özlüyo
rum."
Koca cenaze ateşi yakıldığında, Gunnar Brunhild'in istedi
ğini yaptı. Sigurd'un cesedi ateşe Brunhİld'inkiyle birlikte yer
leştirildi ve aralarına Gram konuldu. Alevler yükselip gül par-
maklarını göğe doğru uzattıkça, odunu ve eti birlikte tükettiler.
Brunhild böylece Sigurd'un yanında yandı. Kaderinin yaşamda
birleşmesine İzin vermediği erkeğe ölüm de kavuştu. Sigurd'un
ünü ise, insanlar dünya üstünde yaşadıkça yaşayacak.
IV. BÖ LÜ M
Britanya Adalarının Söylenceleri
Keltler için yaşam cılız bir madde ve doğa hırçın bir gerçek
liktir. Karanlığın güçleri Kuzey ülkelerine erken, dondurucu bir
kış, ekinlerin yeşeremeyeceği uzun aylar ve hastalıktan, açlıktan
ya da sert iklimden erken ölüm getirir. Hallovveen, gerçekten
korkunç bir bayramdır, çünkü kışın başlangıcım işaret eder; gü
neşin gücünün hızla azalmaya başlaması ve karanlığın gücünün
hızla artmaya başlaması... Hayatta kalınacağı kuşkuludur.
Hallovveen, canavarların ve insanların kurban edilm e günü
dür. Dinsel festivalin bir parçası olarak köy ve kasaba sakinleri
karanlığın, kargaşanın, yıkımın, hastalığın ve ölümün şeytanları
gibi giyinerek onları canlandırırlar ve ötekiler bu insanları sim
gesel olarak kovalarlar; bu şeytanları gösteren şekiller de yapıp,
dinsel törenin bir parçası olarak kasaba merkezinde yakarlar.
Sağlıklı çocukların üçte birini her yıl kurban ederek, kendilerine
ve yaşamak için gereksinim duydukları hayvanlarına hububat
ve ot sağlaması için, tannları harekete geçirmeyi ummuşlardır.
Stonehenge, Britanya'da bütün kabileler için kutsal bir din mer
kezi olmuştur.
Kelt söylenceleri İrlanda, İskoçya ve Gal ülkesinde İsa'dan
sonra 1100 ve 1600 yılları arasında Hıristiyan keşişlerce yaşatıl-
mıştır. İrlandalı ve İskoçyalı keşişler Lebor Gahala Ererin'de (İr
landa Fetihler Kitabı), Gallilerin ortaçağ şövalyesi fonu ve per
desiyle donatılmış ve sıkça Kral Arthur ve şövalyelerinin
maceralarının anlatıldığı 'dan daha eski ve daha öz
gün bir Keltik geleneği oluşturmuşlardır. Sonuçta, Keltik yaratı
lış ve bereket söylenceleri, Gal ülkelerinden çok İrlanda ve İs-
koçya'dan elyazmalannda yer almaktadır.
İrlanda geleneğine göre, eski tarih ve mitoloji aynı gerçek
ten söz etmektedir: Tanrı ırklarının ve insan topluluklarının art
arda İrlanda'ya yerleşmeleri... tanrıların insanlar gibi dünyada
yürüdükleri bir zamandır, doğaüstü güçlerini kullanarak İrlan
da'ya bereket, uygarlık ve barış getirirler. (Hıristiyan eğilimle
rinden ötürü İrlandalı ve İskoçyalı keşişlerin Keltik tanrıları,
insan savaşçılarmış gibi savaşan, hatta ölen tanrılar yapmış ol
maları olasıdır).
Keltik tanrılar, gökler yerine İrlanda topraklarında yaşa
mışlardır. Erkek tanrılar kabileyi koruyan savaşçılardır. Kadın
Britanya Adalarının Söylenceleri/hlantta-İskoçya 403
hipti. Lug, yani güneş tannsı, gün boyunca büyük bir parlaklık
yayıyordu ve gün ağarana dek alacakaranlıkta güneşin kızıllığı
nı yansıtıyordu. Lug ve Dağda, en büyük Tüatha De savaşçıla
rıydı. Nuada, Tüatha De'nin büyük kralıydı.
Tüatha D£'nin ilk hâzinesi, Dagda'nm, kadm-erkek herkesi
hak ettiği yiyecek miktarıyla sürekli besleyen ve ondan yiyen
herkesin açlığını doyuran bronz kazanıydı. İkinci hâzinesi, İr
landa'nın yasaya saygılı kralı ne zaman üzerinde yürüse bir in
san çığlığı yayan Kader taşıydı.
Üçüncü hâzinesi, Nuada'nın her zaman hedefini bulan ve
yaraladığı kimseye ölüm getiren kılıcıydı. Dördüncü ve son ha
zine de Lug'un şimşek gibi çakan, alevli ateşlerle kükreyen ve
kim kullanırsa ona kesinlikle zafer getiren kılıcıydı. Lug'un kılı
cı sürekli kan tadı istiyor ve açlığını bastırmak için bir yol arı
yordu, Lug, kılıcını ezilmiş haşhaş yapraklarından yapılmış bir
meyve kabında saklıyordu; çünkü uyuşturucu, gereksinim du
yulana dek kılıcın güven içinde uyumasını sağlıyordu. Lug bı
rakmaya görsün, kılıcı düşmanın içine hızla giriyor ve yorul
mak bilmeden savaşçı ardına savaşçı öldürüyor, onların ılık
kanlarıyla kendine ziyafet çekiyordu.
Tüantha De, büyüdeki büyük ustalıklarını kullanarak, Fir
Bolglara karşı ilk savaşı kazandı. Savaşçılar bin yüz düşman öl
dürdüler ve savaştan arta kalan birkaçı, İrlanda'nın asıl toprak
larının batısındaki adalara kaçtılar. Bu savaş birinci Mag Tured
savaşı olarak anıldı.
Savaş sırasında Fir Bolglardan biri, kral Nuada'nın kolunu
kesti. Tüatha D£ doktoru ve demircisi, birlikte, Nuada için ger
çek kolun canlılığında ve diriliğinde bir gümüş kol yaptılar.
Ama harika güm üş koluyla bile Nuada, sakat olarak kabul edil
di. Kralın kusursuz sağlığı olması gerektiğinden, gümüş kollu
Nuada tahtından vazgeçmek zorundaydı.
Tüatha De Danann'ın kabile reisleri yakışıklı Bres'i, gümüş
kollu Nuada'nın yerine İrlanda kralı olarak seçtiler. Bres, Fomo-
rianlar kralının oğluydu, ama annesi Tüatha De'den biriydi ve
onların arasında büyümüştü. Tüatha De reisleri, Bres'in kral
olarak seçilmesinin Fomorianlarla aralarda barışı sağlayacağını
umuyorlardı.
408 Dünya Mitolojisi
İyi Dağda
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Germen Kahramanı
Başlıca Karakterler
I. Bölüm
(Danlarm kralı Hrothgar, büyük bir şato yaptırır. Ama canavar Gren-
d d , Hrothgar'ın buradaki savaşçılarını öldürür ve şato boş kalır. Bco-
wulf, Grerıdel ile savaşmak için Geatland'dan gelir.)
II. Bolüm
ması gerekeni yaptı; çünkü eğer bir adam savaşta devamlı bir
ün kazanmak istiyorsa, bütün ölüm korkusunu bir yana bırak
malıydı.
Beovvulf hırsla Grendel'in annesinin omuzlarım kavradı,
ö ylesin e cesaret ve öfkeyle doluydu ki, gücü onu yere fırlatacak
kadar artmıştı. Ama canavar hızla onu kavradı. Onun korkunç
gücünü hissettiğinde Beovvulf un cesareti azaldı, savaşçıların bu
en güçlüsü sersemledi ve yere düştü.
Grendel'in annesi kendini onun üzerine fırlattı ve geniş,
parlak ağızlı hançerini çekti. Tek çocuğunun öcünü almaya ka
rarlıydı.
Beovvulf, savaşçı Geatların en Önde gelen dövüşçüsü, daya
nıklı ağ örgülü savaş gömleği onu kurtarmasa derinliklerdeki
deniz ininde ölümüyle karşılaşacaktı. Zincir bağlar, şeytanın
hançerinin hamlesine dayandılar. Beovvulf'un göğsüne kalkan
oldular ve canını korudular. Kutsal Tanrı, bilge Efendi ve gökle
rin Hâkimi, Beovvulf'a savaşta zafer bahşetmişti. Canavarı hızla
geri itti ve ayaklan üzerine doğruldu.
O sırada, eskiden devlerin işlemiş olduğu, duvarda asılı es
ki bir kılıç gördü. Silah, güçlü bir adamın savaşta taşıyabileceği
herhangi bir silahtan çok daha büyüktü.
Beovvulf, dev kılıcı zincirle çevrilm iş kabzasından kavradı.
Hiddetten kudurmuş bir biçimde savurdu, öy lesin e kızgınlıkla
ve güçle canavann boynuna vurdu ki, sert ağızlı kılıç canavann
boynunu kesti, kemiklerini kırdı ve bedenini parçaladı. Kor
kunç yaratık ayaklarının ucuna ölü olarak düştü.
Beovvulf kılıcın kanlı ağzına gözlerini dikti ve zaferiyle
övündü. Ateş birdenbire yukarılara yükseldi, göklerde ışılda
yan gökyüzünün kandili kadar parlak bir aydınlık getirdi. Daha
sonra Beovvulf geniş mağarada Grende 1'i aradı. Sonunda cana
varın cansız, parçalanmış cesedini bulunca, dev kılıcını öyle bir
kızgınlıkla savurdu ki, Grendel'in başı bir yöne fırlarken bedeni
başka bir yöne fırladı.
Aynı anda, kayalıkların ucunda Hrothgar ve iki grup sa
vaşçı bekliyorlar ve çevreyi gözlüyorlardı. Aniden taşkın sula-
nn yüzeyinin kanlı dalgalarla çalkalandığını gördüklerinde,
Danlar Grendel'in annesinin Beovvulf'u öldürdüğünü düşündü
Britanya Adalarının Söylenceleri/İngiltere-İskandınavya 437
bizler eve dönmek için hazırız. Bize her bakımdan cömert dav
randın. Ne zaman yardıma ihtiyaç duyarsanız, hazır olacağım.
Eğer komşularınız size saldırırsa, bin savaşçıyla birlikte sizin
yardımınıza geleceğim. Genç kralım, sözlerimi ve yaptıklarımı
destekleyecektir."
Hrothgar şöyle yanıtladı Beovvulf'u: "Bilgece konuşan böy
le genç birini daha önce hiç duymamıştım. Eğer bir mızrak, bir
korkunç kılıç ya da hastalık kralım öldürürse, Geatlar senden
daha iyi bir kral bulamazlar. Mızraklı Danlar ve Fırtına-Geatlar,
ben kral olduğum sürece birbirleriyle barış içinde yaşayacaklar.
Bizler hâzineleri ve sevgiyi paylaşacağız."
Hrothgar, Beovvulf'a on iki hazine verdi. Oğlu gibi sevdiği
genci öperken, ak saçlı kralın gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
Beovvulf'a o kadar değer veriyordu ki, gitmesinden yüreği yara
landı. Gönlü genç savaşçıyı kendi krallığında alıkoymayı isti
yordu.
Gururlu savaşçı Beowulf, on iki hâzinesini aldı, adamlarıy
la denize doğru yürüdüler. Kıyıya ulaştıklarında muhafız onla
rı selamladı. Hrothgar'ın verdiklerini, atları, savaş zırhlarını,
hâzineleri gemiye yüklediler. Beovvulf, gemi gözetleyicisine, es
kiden kalmış altın bir kılıç verdi; savaşçı bu armağanla arkadaş
ları arasında saygı kazandı.
Sıra Beovvulf'un, savaşçıları ve adamlarının balina-yolunda
bir kez daha yola koyulmalarına gelmişti. Sert bir rüzgâr, pru
vası köpüklü gagaya benzeyen gemilerini deniz kuşu gibi do
ğuya doğru sürükledi. Gemi, Geatland'ın parlayan deniz kaya
lıklarını görene dek yol aldı. Liman koruyucusu onlara hoş
geldin demek İçin hazır ve sabırsızdı. Kral Hygelac şatoyu bü
yük bir kutlama için hazırlatmıştı; Beovvulf'un serüvenlerini
toplanan savaşçılara anlattı. Beovvulf, Hrothgar'ın verdiği hâzi
neleri kralına sundu. Çünkü bunlar bir kraldan diğer bir krala
verilebilen en üstün armağanlardı.
Karşılık olarak Hygelac Beovvulfu, hrtına-G eatlar arasın da
hâzinelerin en büyüğü olan altın bir kılıçla, bir şato, bir prens
tahtı ve çok büyük bir yurtlukla ödüllendirdi. Beovvulf artık in
sanlar arasında en büyük onura sahipti.
IV. Bölüm
(Beozvulf, krallığım bir ejderha yağma ettiğinde elli yıldır kraldır. Ye
ğeni VViglaf'm yardımıyla canavarı öldürür, fa k a t kendisi de bu aşa
mada Ölümcül bir darbe almıştır.)
V. Bölüm
A'
Tarihsel Arkaplan
Ç ekiciliği ve Değeri
Arthur Kahramanları
Kral Arthur
Öndeyiş
I. Bölüm
(Arthur on beş yaşında iken, Londra'da kilise bahçesinde taşa saplı bir
kılıç mucize olarak ortaya çıkar. Taşta "Bu kılıcı taştan çekip çıkarma
yı başaran kişi, Britanya'nın nıeşru krah olarak doğmuştur" yazmak
tadır. Yazının anlamından habersiz olan Arthur kılıcı çekip çıkarır ve
kral olacağını öğrenir.)
II. Bölüm
Merlin anlatmaya başladı. "A rthur" dedi, "d oğum unla başlaya
cağım.
Britanya Adalarının SÖylenceleri/İııgillere-Fraıısa 465
"Sonra baban, Britanya tacını giydi. İyi bir kraldı. İyi yasa
lar çıkardı ve halkını sevdi. Uther Pendragon adıyla anıldı; bu
nun anlamı da 'ejderha, bu yürekleri acı ve sevinçle doldurup
taşır'dır; çünkü ışıkta gördüğü ejderha onun krallığını gösteri
yordu. Uther ve adamları son Sakson önderleriyle karşılaştıkla
rında, Saksonlara şaşırtıcı bir gece baskını yaptılar ve iki Sakson
şefini ele geçirdiler. Bu zaferle baban Uther Pendragon, Britan
ya'daki Sakson korkusuna son verdi.
"'Böylece başladığım yere dönüyorum' diye sözlerini ta
mamladı Merlin. 'Şim di kendine güvenmen için bilmen gere
kenleri biliyorsun. Onurlu krallar soyundan geliyorsun ve sen
de biiyiik bir kral olacaksın. Çık ve Kuzey Britanya, Iskoçya, İr
landa ve Galler'in dükleriyle yüreğin cesaret dolu olarak karşı
laş. Zamanla önünde diz çökecekler ve senin yanında savaşa
caklar.'"
III. Bölüm
mişti ve elinde güzel bir kılıç vardı. "İşte!" dedi Merlin, "sana
sözünü ettiğim kılıç!"
Sonra gölün üstünde bir kayık ve içinde bir hanım olduğu
nu fark ettiler. "Bu hanım kim?" diye sordu Arthur.
"Gölün Hanımı" dedi Merlin. "Seninle konuşmaya geliyor.
Ona iyi davran da kılıcı sana versin."
Hanım yaklaşınca Arthur "H anım ım , şu kol tarafından su
yun üstünde nasıl bir kılıç tutuluyor? Benim olmasını isterdim,
çünkü kılıcım yok" dedi.
Hanım, "Kral Arthur, o benim kılıcım Excalibur" dedi, " is
tediğim armağanı bana verirsen onu sana veririm."
'İsted iğin armağanı sana vereceğim" dedi Arthur.
"O zaman kayığı al ve kılıca doğru git. Kılıcı ve kınını al,
ben de hazır olduğumda armağanımı isteyeceğim" dedi Ha
nım. Arthur kılıcı ve kınını alınca, kol sulara dalıp yitti.
"Hangisini yeğliyorsun?" diye sordu Merlin, "Excalibur'u
mu yoksa kını mı?"
"Elbette ExcaJibıır'ıı/' dedi Arthur.
"H iç de bilge değilsin" dedi Merlin. "Kını on kılıç eder. Bu
kını beline taktığın sürece, yaran ne olursa olsun bir damla ka
nın akmaz. Kını al ve devamlı yanında taşı."
Kral Arthur Caerleon'a döndüğünde, şövalyeleri, Sör Pelli-
nor'la macerasını Öğrenip şaşırdılar. Yaşamını böyle tehlikeye
attığı için biraz rahatsız oldular, ama kendilerinin yaşadığı teh
likeleri yaşayan bir kralları olduğu için de memnundular.
Arthur bir zaman geldi, M erlin'e, "şövalyelerim evlenme
mi ve Britanya tahtını veliahtsız bırakmamamı istiyorlar" dedi.
"Kim i öğütlersin?"
"Hepsinden çok kimi seviyorsun?" diye sordu Merlin.
"Yuvarlak Masa'nın sahibi Sör Leodegrance'ııı kızı Guine
vere" dedi Arthur, "ondan güzel hanım görmedim."
"Onu benim sevdiğim kadar sevm eseydin" dedi Merlin,
"sana, güzelliği ve iyiliği seni memnun edecek başka bir hanım
bulurdum. Ama aklının Guinevere'e takıldığını görüyorum ve
bunu değiştirmek için bir şey yapabileceğimi sanmıyorum."
"H aklısın" dedi Arthur, "fakat niçin fikrimi değiştirmek is
tiyorsun?"
474 Dünya Mitolojisi
IV. Bölüm
"O dediğin Arthur benim " diye yanıtladı kral. Sonra Art
hur yıldırım hızıyla, deve kılıcıyla defalarca vurdu. Gözlerine
dolan kandan çevresini göremeyen dev, bir sonraki darbenin
nereden geleceğini anlayamıyordu. Arthur'un kılıç darbeleri
yağmur gibi üstüne yağıyordu ve sonunda kılıcı kulağından gi
rip kafatasının içine kadar geçti.
Dev korkunç bir çığlık attı ve dehşetli bir fırtınada sökülen
meşe ağacı gibi devrildi. Arthur yere düşen kurbanına baktı ve
rahatlayarak güldü.
Sör Kay, ateşin ışığına girdi ve "Etkileyici bir ölüm darbe-
siydi" dedi. "İblis miğfer giym eliydi!"
"Kılıcını al ve başını kes, Kay" diye emretti Arthur. "H erke
sin görmesi için onu yoldaşlarıma götürmek istiyorum. Eğer kı
lıçlarımızı kulaklarına sokarsak, başını çadırlara kadar aramız
da taşıyabiliriz. Hazine istiyorsan istediğini al. Ben iblisin tuniği
ve sopasından başkasını istemiyorum."
Kral Arthur ve Sör Kay kampa girerlerken, şafağın ilk ışık
ları göğe gül renginin tonlarını yeni veriyordu. Haber çadırdan
çadıra çoktan dolaşmıştı, meraklı şövalyeler topluluğu onları
bekliyordu. Devin kocaman, uğursuz başına ürküntüyle baktı
lar, çünkü büyüklüğünün ve çirkinliğinin benzeri yoktu.
Brötanya dükü, unutulmasın dîye, yeğeninin Saİnt-Michel
tepesindeki mezarı üstüne bir şapel inşa etti. İnşaat bittiğinde
Kral Arthur'un bağlaşıkları İrlanda'dan, İskoçya'dan gelmişler
di ve hepsi Koma lejyonlarıyla karşılaşmak İçin hazırlandılar.
Kral Arthur'un sarayındaki eşi bulunmaz iki şövalye, G ö
lün efendisi Sör Lancelot ve kralın yeğeni Sör Gawain'dİ. İkisi
de Roma'ya karşı savaşta kahramanlıklarını gösterdiler.
İlk savaşta Sör Gavvain ciddi yaralar aldı, ama dövüşmeye
devam etti. Savaş bittiğinde Kral Arthur'un şövalyeleri on bin
den fazla Roma askerini öldürmüş, birçok tutsak almış ve kala
nı da kaçmışlardı.
Kral Arthur, Sör Lancelot'u, Paris'e götürülecek olan tut
sakların başına koydu. İmparator Lucius Hiberius Lancelot'a
pusu kurmaları için altm ış bin Roma askeri gönderdi.
Lancelot'un öncüleri pusuyu haber verdiler. Romalıları
Bretonların altı katı olmasına karşın, ölümcül bir çarpışmaya
girdiler. Lancelot o kadar güçlü ve yetenekliydi ki, askerleri sa
Britanya Adalarının Soyletıceleri/İngiltere-Frtmsa 481
V I. Bölüm
VII. Bölüm
kını. Sonra Sör Lancelot'la savaşmak üzere yola çıktı; çünkü Sör
Gavvain'e sadık kalmak istiyordu ve Gawain'in kalbi intikamla
tutuşuyordu.
Altı ay boyunca Gawain, Lancelot'un şövalyeleriyle savaş
tı, ama Lancelot karşısına çıkıp onunla dövüşmeyi reddetti. İki
taraftan da birçok şövalye can verdi. Sonunda Gawain şatonun
kapısı önünde göründü ve "N eredesin Lancelot, sahtekâr hain"
diye bağırdı. "Korkak gibi şatonun duvarları ardına niçin sakla
nıyorsun?"
O zaman Sör Lancelot bir zam anlar sevgili arkadaşı olan
şövalyeyle dövüşmek zorunda kalacağını anladı. Onur duygu
su, Sör Gaw ain'in kendisine halkın önünde hakaret etmesini
kaldıramıyordu. Dövüşmeye karar verdiler ve şövalyelerine biri
ölmeden veya ötekine teslim olmadan, yardım için yanlarına
yaklaşmamalarını söylediler.
Gavvain'de kutsal bir kişinin kendisine verdiği bir armağan
vardı: Yılın her günü sabah saat dokuzdan öğleye kadar gücü
normalin üç katına kadar artıyordu. Bu armağanı yalnız Kral
Arthur biliyordu ve tartışmaları çözmek için düzenlenen yarış
maları daima günün bu saatlerinde düzenliyordu.
Sör Lancelot, Sor Gavvain'in gücünün yavaş yavaş önce iki
sonra üç katına çıktığını fark ederek şaşırdı. Kendi gücünü kol
layarak çok büyük Özenle dövüştü, ö ğ le geçince Gawain'in gü
cü azalmaya başladı ve Lancelot miğferine indirdiği bir darbey
le onu atından yuvarladı. Gavvain yerde savunmasız yatıyordu,
ama Lancelot onu öyle bıraktı ve çekip gitti.
"G eri dön ve beni Öldür hain!" diye bağırdı Gawain, "beni
böyle bırakırsan, iyileştiğimde tekrar gelip seninle dövüşece
ğim!"
Sör Lancelot, "Ç ok iyi bilirsin ki Gawain, yere düşen şöval
yeye hiçbir zaman vurm am " dedi.
Sonraki üç hafta boyunca Gawain çadırında hasta yattı. Sa
vaşa girişecek kadar kendisini iyi hissettiğinde tekrar şatoya ya
naştı ve çıkıp dövüşe tutuşana kadar Lancelot'a sataştı. İki şö
valye arasındaki dövüş yine saat dokuzda başladı ve Lancelot
öğleden sonrasına kadar gücünü çok idareli kullandı. Yine Ga-
vvain'in miğferine vurdu ve yine ciddi yara alan şövalyeyi bıra
kıp gitti.
Britanya Adalarının Söylenceleri/İngiltere-Fransa 497
VIII. Bölüm
nezya söylencelerinin içeriği, her ada için ayrı ayn olmak üze
re, Polinezya halkından belirli bir grup ile çoğunluğu 19. yüz
yılın ilk çeyreğinde gelen belirli bir Hıristiyan misyonerler gru
bu arasındaki karşılıklı ilişki tarafından belirlenmiştir. Maori
mitolojisinde bir miktar Batı etkisi vardır. Ancak birçok Havvaii
söylencesi değişmiş veya misyonerlerin yerli halkın kültürüne
müdahalesi yüzünden kaybolmuştur. Polinezya (Maori) söy
lencelerinin ilk koleksiyonu 19. yüzyılın ortalarında yayımlan
mıştır.
Uzakdoğu ve Pasifik Adaları'nın yaratılış söylenceleri ta
mamen farklıdır. Hem Hint hem Çin yaratılış söylenceleri bir
yumurtayla başlar, her ikisi de evrenin ilahi bir vücuttan yaratı
lışını içerir, her ikisi de insanların yaratılışım açıklar. Ancak
Hintlerin "H ind u" söylencesi yeniden doğuşu, zamanın döngü-
sel doğasını anlatır. Bu söylence, insanlığa dört aşama önerir.
Japon yaratılış söylencesi Japon Adaları'nın yaratılışını açıklar.
Bu söylencenin kadınla erkek arasındaki ilişkiyi ele alışıyla ölü
mü betimleyişi onun özgün yanını oluşturur. Maori yaratılış
söylencesi, yokluktan düşünceye, düşünceden yaratılışa giden
gelişme üzerinde durur. Bu söylencede doğal dünyanın yaratılı
şı insan doğasını yansıtır ve Yeni Zelanda düzenbaz bir kahra
man tarafından yaratılmıştır.
Dört bereket söylencesi, duygu olarak gelenekseldir. Hem
Hindu öncesi Hint mitolojisi hem Çin ve Havvaii söylenceleri
bir tanrının, yarı-tanrının ya da ölümlünün dünyayı büyük bir
tehlikeden kurtarmaları açısından Zuni, Haida, Fon söylencele
rine benzer. Japon mitolojisi aşağılanıp kızdırılan ve tekrar be
reket göndermesi için yatıştınlm ası gereken bir bereket tanrısı
içerir.
Her kahramanlık söylencesinin kendine özgü bir çekiciliği
vardır. Hinduların Rümüyam'sı dünyanın en büyük destanların
dan biridir. O sadece mükemmel bir macera öyküsü değildir;
aym zamanda sorumluluğa, adil davranışa verdiği önemle bizi
kendi değerlerimizi düşünmeye götürür. Çin söylencesi çarpıcı
kişilikleri ve iyi örgüsüyle zevkli bir kahramanlık öyküsüdür.
Japonların Aynu destanı, eskiliğinin yarattığı çekicilik açısın
dan az bulunur bir örnektir.
Hindistan
Hindu dini çok sayıda farklı dinsel bakış açısını bağlaştırdığı gi
bi, pek çok farklı yaratılış söylencesini de kabul eder. Güneşle
ilişkilendirilen Vişnu ve fırtınayla ilişkilendirilen Rudra, Hindu-
lardan Önce de vardır; Hindular Vişnu'ya birinci derecede önem
vererek Rudra'yı onun yıkıcı yönünün temsilcisi haline getirmiş
tir, Aşağıdaki söylence büyük olasılıkla MS 300 ve 500 yıllan ara
sında yazılmıştır ve tümüyle Hindulara ait ayırt edici öğeler içe
rir,
öncelikle, yeniden doğuş düşüncesi bir Hindu kavramıdır.
Hindu yaratılış söylencesi, Vişnu'yu üç biçimde ortaya koyar;
dünyadaki yaşamın yaratıcısı Brahma olarak; dünyadaki yaşa
mın koruyucusu Vişnu olarak ve dünyadaki yaşamın yok edici
si Şia-Rudra olarak. Söylence, Vişnu'nun nasıl sık sık dünyaya
indiğini, tannları ve ölümlüleri kötü varlıklara (şeytanlar) karşı
korumak için İnsan kahraman olarak nasıl yeniden dünyaya
geldiğini açıklar.
Her insanın, toplumdaki yeri tarafından belirlenen adaletli
davranış kalıbı olan dharm asm a uygun olarak yaşama görevi de
bir Hindu yaklaşımıdır. Vişnu, dharmayı uygarlığı korumanın
510 Dünya Mitolojini
İndra ve Ejderha
Râmâyana: Sunuş
Çekiciliği ve Değeri
Hindu Kahraman
Eski Hindu geleneğine göre her kişi dharma'ya, yani adil davra
nışa sadık olmalıdır. Yaşamdaki her rol için (kral, kraliçe, baba,
anne, oğul, kız, erkek kardeş, kız kardeş, arkadaş) belirlenmiş
bir davranış ölçüsü vardır. Bu nedenle herkes olup biten her
durumda ne yapması gerektiğini bilir. Her zaman olduğu gibi
sadakatlar arasındaki çatışmalar sorun çıkarır. Yine de, acı ve
üzüntü dürüst yaşamın parçasıdır ve herkes yaşam ne getirirse
buna katlanmak zorundadır.
Eski Hindu toplumunda bir kadının yükümlülüğü, yaşa
mını kocasına adamaktır. Sevgisi saf ve bağlılığı tam olmalıdır.
Tüm sınavlar ve ayartmalara karşın ideal standartlara uyabilir-
lik, onun kendi değerini ve toplumun ona verdiği değeri belir
ler. Meydan okuma ne kadar büyükse, başarı da o kadar bü
yüktür. Eğer olumsuz duruma karşın toplumun standartlarını
koruyorsa, o büyük bir kadın kahramandır.
Eski Hindulara göre, bir kadın kendisini ya da işlevini ba
ğımsız bir insan olarak düşünmemelidir. Dolayısıyla kendi ge
leneği açısından bakıldığında Sîtâ, Hint yazınındaki en büyük
kadınlardan biridir. Kadın sevgisinin, bağlılığının ve sadakati
nin en yüksek idealini temsil eder ve Hindu toplumu onu tüm
çağlar boyunca sevmiştir.
Erkeğin yükümlülüğü daha karmaşıktır. O, işlevini erkek
egemen bir toplumda yerine getirir ve bu nedenle hem evde
522 Dünya Mitolojisi
Tanrıların Rolü
Başlıca Karakterler
Başlıca Tanrılar
Râmâyana
I. Bölüm
II. Bölüm
Sonra Râma annesine ve Sîtâ'ya dedi ki: "Ben vahşi orm an
dayken sükûnetle bekleyin. Anne, ne kadar mutsuz olursan ol
senin yerin babamın yanıdır. Eğer benimle gelmeye kalkarsan
ölecektir. Sîtâ, senin anneme göz kulak olmanı istiyorum.
Bharata ve Satrughna'yı kardeşlerin olarak sev, çünkü onlar be
nim için canımdan daha değerlidir."
Nazik ve sadık Sîtâ yanıtladı: "Annenin yeri nasıl babanın
yanı ise, benim yerim de senin yanındır. Işığı olmayan ay ne işe
yarar? Açmayan bir çiçek? Telleri olmayan bir ut? Tekerleksiz
bir araba? Sensiz ben bir hiçim. Güzel elbiseler, leziz yemekler
ve saray rahatlığı bir hiçtir. Senin sürgünün benim de sürgü
nüm olacak. Seni yaşatacak olan böğürtlen ve kökler beni de do
yurur. Ormanın güzelliği gözlerimizi şenlendirecek ve ne sal
dırgan vahşi hayvanlardan ne de bir münzevinin zorlu yaşa
mından korkacağım. Yanında olduğum sürece yılları saymaya
cağım."
"Ben de sana eşlik edeceğim" dedi Lakşmana. "Senin oldu
ğun yerde olabilirsem mutlu ve huzurlu olurum. Ormanda yol
ları bulmak ve yiyecek toplamak benim eğlencem olacak. Be
raber olduğumuzda sürgünün ne kötülüğü olur ki?"
Böylece Râma, Lakşmana ve Sîtâ sürgüne gittiler. Kral
Dasa-Ratha öfkeyle Bharata'nın annesini kendi başına bıraktı ve
Râma'nın annesinde huzur buldu. Râma'nın yolculuğunun be
şinci gününün akşamı ihtiyar kralın kalbi kederinin yükünü
kaldıramadı ve kral öldü. Daha sonra tüm ülkeyi keder ve yas
kapladı, çünkü kralı olmayan bir krallık suyu olmayan bir ne
hir, çimensiz bir otlak ya da çobansız bir sürü gibidir. Bu keder
ortamını dağıtmak ve halkın kendini güvende ve iyi hissetmesi
ni sağlamak için kraliyet askerleri Bharata'yı çağırmak üzere
gönderildi.
III. Bölüm
bir Rakşasa ordusu ona saldırır. Râma tüm orduyu yok etmeyi başa
rır.)
karım bir yana bırak; o sana benim kadar değerli bir eş olamaz!
Rakşasalar insan etiyle beslenirler. Hiç güç harcamadan karını
ve erkek kardeşini öldürebilirim. Rakşasalar ile kıyaslandığında
insanlar zayıf, kırılgan ve çelimsiz yaratıklardır."
Râma gülümsemesini bastırdı, fakat düşüncesiz kızı iğnele
meden edemedi. "Kocan olarak evli bir adamı istemezsin" diye
yanıtladı. "Bunun yerine erkek kardeşim Lakşmana'yı dikkate
almalısın. Orman evimizde onun karısının olmadığını görüyor
sun!"
Râvana'nm kız kardeşi Lakşmana'ya yaklaştığında, Lakş-
mana güldü ve ilerlemesini engelledi. "Kuşkusuz benimle tat
min olamazsın!" diye bağırdı. "Ben Râma'nın kölesiyim. Soylu
bir kandan olman nedeniyle bir kölenin karısı olmak istemezsin
değil m i?"
Bu sözler, karşılık bulamayan tutkuyla yaralanmış gururun
birleşmesine ve genç kızın yüreğinde kavurucu bir kızgınlığın
oluşmasına neden oldu. "Duygularımı ciddiye almayarak onu
rumu kırdın" diye açıkladı. "Bu yaptığın aptallık! Açık ki, yara
lı bir Rakşasa'nın kızgınlık ve gazabını daha önce hissetmemiş
sin. Hiçbir kadın benim rakibim olarak yaşayamaz." Korkudan
titreyerek yere düşen Sîtâ'mn üzerine yıkıcı bir şeytan gibi sal
dırdı.
Râma, karısıyla vahşi genç kızın arasına girdi. "Bir
Rakşasa'yı hafife alarak hata ettim " dedi Lakşmana'ya. "Bu teh
likeye benim şakalarım neden oldu ve şimdi bu utanmaz dişiy
le elimizden geldiğince uğraşmalıyız."
Lakşmana sözcüklerle zaman harcamadı. Rakşasa'nın öfke
si kalbinde bir yıldırım etkisi yaptı. Hızla kılıcını çekti ve sa
vunmaya fırsat vermeden genç kadının burnunu ve kulaklarını
kesti. Erkek kardeşlerine doğru kaçarken çıkardığı acılı çığlıklar
ormanda dağıldı.
Kız kardeşlerinin kanlı yüzünü gördüklerinde intikam için
on dört Rakşasalık bir grup gönderdiler. Râma güçlü yayını
gerdi ve oklarıyla tümünü öldürdü. Kızgınlıktan kuduran kar
deşler, daha sonra her biri Râma'nın cesareti kadar zalim olan
on dört bin Rakşasalık bir güç topladılar.
540 Dünya Mitolojisi
IV. Bölüm
Rakşasa'nın tacını ikiye böldü ve bir okla onu ağır şekilde ya
raladı.
Avantaj kendisinde olmasına rağmen Râma, Râvana'yı öl
dürmedi ve şöyle dedi: "Savaşam ayacak kadar zayıfsın; Lanka'
ya dön ve dinlen. Gücünü yeniden topladığında ikimiz yeniden
savaşırız. O zaman sana gerçekten ne kadar güçlü olduğumu
göstereceğim."
Râvana, her zamanki gibi derin bir uykuda olan büyük sa
vaşçı erkek kardeşi Kumbha-karna'yı yardıma çağırma zamanı
nın geldiğine karar verdi. Kumbha-karna bir seferde on aya ya
kın uyur ve yalnızca tıka basa yemek yemek için kalkardı. Bu
nedenle Rakşasalar bu büyük yaratığa, önce bir yiyecek dağı
hazırladılar: Yaban öküzü ve geyik eti yığınları, pirinç ve süra-
hilerce kan.
Doyurmayı başardıktan sonra onu uyandırmaya çalıştılar,
ö y le bağırdılar, davullarını öyle yüksek sesle çaldılar ki, gök-
yüzündeki kuşlar korkudan öldü, ama Kumbha-karna uyanma
dı, On bin Rakşasa hep bir ağızdan bağırdılar, bin davul çaldı
lar, bedenine büyük tahta sopalarla vurdular, ama Kumbha-
karna hâlâ uyanmıyordu. Sonra kulaklarını ısırdılar, üzerine
kazanlarca su boşalttılar, bin fili üzerine saldılar, mızrak ve to
puzlarla onu yaraladılar. Sonunda Kumbha-karna uyandı.
Devasa Rakşasa bir yiyecek dağını bitirdi ve iki bin sürahi
şarap içti. Sonra da altın savaş giysisini giyip maymunlara doğ
ru ilerledi. Maymunlar, bu hareket eden dağdan panik içinde
kaçtılar, çünkü Kumbha-karna yakaladığı her şeyi yiyip yutu
yordu.
Râma, Hanuman ve maymunlar, bir dağın tepesine tutu
nan bulutlar gibi onun etrafında toplandılar. Üzerine büyük ka
yalar ve ağaçlar fırlatmalarına rağmen, silahları dev Rakşasa'
nın metal giysisine çarpıp parçalanıyordu. Bu arada Kumbha-
karna güçlü mızrağının her darbesinde yüzlerce maymun öldü
rüyor ve bir seferde yirmi veya otuz maymunu yiyordu; güçlü
ağzından kan ve yağ damlıyordu.
En iyi maymun önderini yaraladıktan sonra Lakşmana ile
yüz yüze geldi. "Sen savaşçıların en iyisisin Lakşm ana" dedi
Kumbha-karna. "Çok büyük hüner gösterdin ve büyük ün ka
zandın. Seninle savaşmaya niyetim yok, çünkü gücümü ve hii-
550 Dünya Mitolojisi
ncrimi senden daha üstün tek insan olan erkek kardeşinde de
nemek istiyorum. Râma ile ölümüne savaşacağım."
Ama Râma ile savaşırken Kum bha-karna'nın şansı döndü,
çünkü Dasa-Ratha'nın oğlu ona öldürücü ateşli oklar yolladı.
Devin iki kolunu attığı iki okla kopardı, İki bacağını da keskin
uçlu iki disk fırlatarak kopardı. En sonunda tndra'nın müthiş
okunu devin boynuna yolladı. O k giysisini parçalayıp omuzla
rından başını ayırdı. Başsız bedeni kanla bulanmış toprağa
çarptı ve denize yuvarlandı, orada öyle büyük dalgalara yol açtı
ki, bir kasırganın çıktığını sanırdınız.
Lakşmana, Râvana'nın oğlunu öldürdü. Kısa bir süre sonra
da, Râvana'nın artık dostları olan erkek kardeşi Vibhişana'nın
hayatını kurtarmak için engellemeye çalıştığı alevli bir okla cid
di bir şekilde yaralandı. Bu iki olay Râvana ile Râm a'yı en son
çarpışmalarında karşı karşıya getirdi.
Tanrılar, bu büyük karşılaşmayı göklerden izliyorlardı.
Râvana yeni atların çektiği yeni bir arabayla savaşa girdiğinde,
tanrıların kralı İndra şöyle dedi: "Biz tanrılar, daima dürüst ve
cesur olanlara yardım ederiz. Râvana'ya karşı savaşında Râma'
ya yardım etmenin artık zamanı geldi. Râma'ya sivri uçlu oklar
la dolu torbamı vermiştim; ona şimdi de göklerde yapılmış bir
altın savaş giysisi, bana ait ve benim sürücümün kullandığı at
ların çektiği altın savaş arabamı vereceğim."
Artık Râma'nın savaş donanımı Râvana'nınkinden daha
üstündü. Buna karşın Râvana öyle büyük bir savaşçıydı ki, sa
vaş şiddetli bir şekilde uzun bir süre devam etti- Râvana'nın ok
larından bazılarının kızgın alev saçan yivleri vardı ve tıslayan
zehirli yılanlara dönüşüyordu. Bunların karşısında Râma,
Vişnu'nun yayını ve Vişnu'nun altın kanatlı kuşuna ait okları
kullanıyordu. Çünkü bu oklar kuşlara dönüşüyor ve Râvana'
nın oklarındaki yılanları yiyorlardı.
Savaş şiddetle sürüyordu. Korku içindeki parlak güneş sol
du; rüzgârlar esmeyi bıraktı, dağlar ve deniz sallandı. İndra’nın
güçlü oklarıyla Râma, Râvana'nın on başını teker teker kesti,
ama her başı kestiğinde yerine yeni biri geliyordu. En sonunda
Râma, Brahma'nın parlayan okunu çekti, ok güneşin ateşi gibi
parlıyordu ve İndra'nın yıldırımına benzeyen kanatlan vardı;
Râvana'nın kalbini parçalayıp onu öldürdü.
Uzakdoğu ve Pasifik Adaları Söyleııceleri/Hindistatı 551
VI. Bölüm
(Kosala halkı Sftâ’nm erdemini yen iden sorgular ve Râma onu sürgü
ne mahkûm eder. Sttâ sürgünde Râma'nın ikiz oğullarını doğurur.
Valmıki onlara Râmâyana'yı öğretir. Râma bu öyküyü duyup oğulla
rıyla karşılaşınca Sıtıl'yı geri getirir ve onun saflığının yeniden sınan
masını ister. Ancak Sftâ, anast Toprak A n ay a döner. Bin yıl daha hü
küm sürdükten sonra Râma ve erkek kardeşleri, Vişnu olarak cennete
dönerler.)
uyardı Valmîki. "Eğer Râma size ana babanızı sorarsa, ona be
nim sizin öğretmeniniz ve babanız olduğumu söyleyin."
Çocuklar, şarkıyı dinleyen herkesi büyülediler. İnsanlar
birbirlerine onların ne kadar Râm a'ya benzediklerini fısıldadı
lar. Günler geçip çocuklar gösterilerine devam ettikçe, Râma
onların kendi oğullan olduğunu anladı. Valmlki'yi yanına çağı
rıp şöyle dedi: "Sıtâ'yı yanımda görmeyi çok özledim, aşkımızı
hiç unutmadım. Onun bir araya toplanmış konuklar önünde bir
kez daha saflığını kanıtlamasına izin verelim. Böyleca tacımı ve
krallığımı yine benim le paylaşsın."
Sîtâ Ayodhya'ya geldiğinde, Râma şöyle dedi: "Tatlı, fe
dakâr, sadık Sîtâ. Dünyanın senin erdemini bir kez daha görme
sine izin ver. Senin saflığını hiç sorgulamadım. Halkımı mem
nun etmek için seni sürgüne göndermemi bağışla. Bu utanç
verici bir hareket ve hataydı, ancak bu söylenceyi bastıracak
başka bir yol bulamadım ."
Sîtâ toplanan kalabalığa şöyle bir baktı. Kocasını ve kralını
gördü, bir yıldız kadar parlaktı. Sonra münzevi-ozan olarak
gösteri yapan oğullarını gördü, iki ay gibi ışık saçıyorlardı.
Birçok diyarın krallarını ve gökteki tanrıları gördü. "K aç kez
saflığımı kanıtlamak zorunda kalacağım" diye sordu kendi ken
dine. "Ben Râm a'nın kraliçesi, Toprak Ana'nın ve büyük bir
kralın kızıyım. Artık bu yaşamı geride bırakıp dünyayı terk et
menin zamanı geldi."
Sonra Sîtâ üzüntüyle şöyle seslendi: "Eğer düşüncelerim ve
hareketlerim doğduğum günden beri safsa ve eğer ben kocama
olan bağlılığım ve sorumluluğumda dharmayâ sadık kalabilmiş
sem, sana sesleniyorum Toprak Ana, çocuğunu geri al. Ha
yatımdaki acıya ve yaşamımdaki utanca bir son ver ve bana sa
hip çık."
Kalabalığın şaşkın bakışları arasında toprak açıldı ve derin
liklerinden ölüler diyarının yılanlarının taşıdığı bir altın taht
yükseldi, yapraklarla çevrelenmiş bir gül tomurcuğuna benzi
yordu. Toprak Ana erdemli kızını kucaklamak ve onu kendi
tahtının üzerine yerleştirmek için şefkatli kollarını uzattı. Sonra
ana, kızı ve taht, toprağın derinlerine indiler ve toprak üzerleri
ne kapandı.
558 Dünya Mitolojisi
Evrenin Yaratılışı
Okçu Yi ve On Güneş
Başlıca Karakterler
Liu Çun: Hui Niang'm kocası; genç çiftçi, güneşi arayan ilk kişi.
Hui Niang: Liu Çun'un kansı, Bao Çu'nun annesi, dokuma
cı.
Bao Çu: Hui N iang'm oğlu, güneşi bulan kahraman.
Kötülük Kralı: Güneşi ele geçiren cin kral.
Yaşlı: Köyün bilge adamı, danışman.
Güneşi Arayış
Çok uzun zaman önce, Batı Gölü sahilindeki Değerli Taş Dağı'
nın eteğinde küçük bir köy vardı. Bu köyde genç bir çiftçi olan
Liu Çun'la dokumacı kansı Hui Niang yaşardı. Çok çalışkan ve
sağduyulu bir çift oldukları için diğer köylüler onları çok takdir
ederlerdi.
Bir sabah, güneş dağın ufkunda kıpkırmızı parladıktan kısa
bir süre sonra siyah bulutlar Batı Gölü'ne doğru gelmeye başla
dı ve beraberinde şiddetli bir yağmur fırtınası getirdi. Güneş
aniden gözden kayboldu ve fırtına dindikten sonra bile ortaya
çıkmadı.
Dünya karanlık ve soğuk olmuştu. Ağaçlar kurudu, yeşil
den kahverengine döndü. Çiçekler soldu, kırmızıdan kahveren
gine döndü. Ekinler tarlalarda kurudular ve altın renginden
kahverengine dönüştü. Şeytanlar, hayaletler ve diğer kötü gece
yaratıklan büyük bir sevinçle ortaya çıktı. Çünkü sonsuz bir ge
Uzakdoğu ve Pasifik Adaları Söylenceleri/Çin 569
"E ğer bunu yaparsan" diye yanıt verdi îzanagi", her gün
bin beş yüz insanın doğmasını sağlarım."
"İzanagi, kocam, efendim, benim ölümümü kabullenmeli-
sin" dedi İzanami, yatıştırıcı bir sesle. "Biz birbirimizi uzun za
man çok sevdik. Birlikte güzel bir ülke ve pek çok tanrı yarattık.
Bu yeterli değil mi? Benim dünyadaki zamanım sona erdi ve
geri dönmek için artık çok geç. Artık aramızda barış yapalım."
"Peki izanam i" diye karşılık verdi İzanagi. "Biliyorum,
ölüler diyarına senin peşinden gelmek benim zayıflığımdı. Bili
yorum, yaşam rüzgârı bedende eserken Yomi'nin diyarını ziya
ret etmek kötü şans getirir. Evliliğimiz burada sona erdi.
Dileğin üzerine, seni Yom i'nin korkunç diyarındaki yaşamına bı
rakacağım. Canlılar diyarına dönüp seni bir daha hiç rahatsız
etmeyeceğim."
Sözüne sadık kalan izanagi, bunu bir daha hiç yapmadı.
Amaterasu: Sunuş
Amaterasu
Tarihsel Arkaplan
Başlıca Kahramanlar
Kotan Utunnai
I. Bölüm
II. Bölüm
Yaratılış Çevrimi
Tarihse] Arkaplan
Tek bir "A frika" kültürü yoktur. Tersine, aynı anakaranın üze
rinde birbirinden farklı pek çok kültürel topluluk yan yana ya
şar. Bu kültürlerin bir çoğu yüzlerce, hatta binlerce yıldır varlık
larını sürdürmektedir.
Bu bölümde anlatılacak yaratılış söylencesi, Yoruba halkı
na aittir. Bu söylencenin çekiciliği, bir ölçüde, Yoruba tanrıları
nın niteliğinden kaynaklanır; çünkü bunlar sevecen, akıllı var
lıklardır. A ynca bu söylencenin, bir tufanın kırıp geçirdiği
başka halkların kültürleriyle paylaştığı ortak bağlan ortaya
koyması da ilgiye değer.
Verimlilik söylencesi, Benin (eski Dahomey) halkını oluştu
ran "F o n " kabilesine aittir. Bu söylencede büyük kuraklığa ne
den olan bir aile anlaşmazlığı anlatılmaktadır. Sözünü ettiğimiz
söylence, verim lilik söylencelerinin iki evrensel türüne benzer.
Verimlilik söylencelerinin bir türünde, bir tanrı dünyayı yıkım
dan kurtarmaktadır; diğer türünde, bir tanrı aşağılanmıştır ve
verim liliğin yeniden sağlanması için öfkesinin yatıştınlm ası ge
rekmektedir.
Gana'ya ait bir Fasa (Soninke) destanı olan Gassire'in Lav
tası, bireyin kişisel istekleriyle o bireyin topluma karşı sorumlu-
628 Dünya Mitolojisi
sinin üyeleri gibi ilişki kurar; aşk, kıskançlık, öfke ve sevgi du
yarlar. Onlar da insanları sever ve onlarla birlikte yeryüzünde
vakit geçirmekten hoşlanırlar. Bu nedenle, insanların sorunları
na karşı duyarlı olmaları ve onların dualannı kabul etmeleri şa
şırtıcı değildir.
Yoruba yaratılış söylencesi, diğer kültürlerin yaratılış söy
lenceleriyle ilginç bir benzerlik içindedir, örn eğin , toprağın ya
ratılışı Japon yaratılış söylencesine, insanlann yaratılışı Çin ya
ratılış söylencesine, tufanın ortaya çıkışı Yunan, Sümer/Babil ve
İskandinavya tufan söylencelerine benzer biçimde olmaktadır.
Bu söylencenin tanrılanndan hoşlanırız; çünkü tanrılar, başta
yaratıcı zekâ ve başkalarıyla ilgilenme olmak üzere davranışla
rıyla insan doğasının en önemli niteliklerini sergilerler.
Yoruba yaratılış efsanesi, editörlüğünü Horald Courlander'
ın yaptığı The Treasury o f African Fotklore (1975) adlı eserde yer
almıştır. Dikkate değer bir Yoruba araştırmacısı olan Courlan
der, bunun dışındaki Yoruba söylencelerini Tales o f Yoruba Gods
and H eros'ta (1973) (Yoruba Tanrıları ve Kahramanlık Öyküleri)
anlatmıştır.
Başlıca Tanrılar
Oba ta la, bir bir tanrıların yanma gitti. Gittiği her tanrıya,
"sudan ve ıssız bataklıktan başka hiçbir şeyin bulunmadığı ül
kede sağlam toprak yaratmayı tasarlıyorum. Sonra da, bu top
rak üzerinde yaşayacak olan her türden bitki ve varlığı yarata
cağım. İşe başlam adan önce kuyumcuya, yukarıdaki gökyüzün
den aşağıdaki sulara ulaşacak uzunlukta bir altm zincir yaptır
mam gerek. Sahip olduğun altınların tümünü bana bağışlayabi-
lir m isin?" dedi.
Tannlar Obatala'nın amacını iyi karşıladılar. Ona altın ger
danlıklarını, altın bileziklerini, altın yüzüklerini, hatta altın toz
larını verdiler.
Kuyumcu, Obatala'nın topladığı altınları inceledikten son
ra, "Daha fazla altın toplayamaz mısın? Bu getirdiklerin yeterli
değil" dedi.
Obatala da, "Elimden geleni yaptım " diye yanıt verdi.
"Gökyüzündeki her tanrıdan, her tanrıçadan istedim. Hepsi el
lerindeki altının tümünü verdi. Yapabileceğin kadar uzun v eb ir
ucu çengelli bir zincir yap" dedi.
Zincir hazır olunca Obatala, Orunmila'mn yardımıyla, zin
cirin bir ucunu gökyüzünün köşesine çengelledi ve zinciri çok
çok uzaktaki sulara doğru sarkıttı. Orunmila kumla doldurul
muş salyangoz kabuğunu, beyaz tavuğu, siyah kediyi ve palmi
ye cevizini Obatala'nın eline verdi. Obatala bunların hepsini bi
rer birer çuvala koydu ve çuvalı omuzuna attı. Sonra Orunmila'
ya veda etti ve altın zincirden aşağıya inmeye koyuldu.
Obatala aşağıya indi, İndi, indi. Yolun daha yarısına geldi
ğinde, aydınlık dünyayı bırakıp alacakaranlık dünyaya girmek
te olduğunu gördü.
Obatala tekrar aşağıya indi, indi, indî. Zincirin ucuna geldi
ğinde, soğuk ve nemli sisin varlığını üzerinde duyumsadı, de
niz üzerinde birbiriyle çarpışan dalgaların sesini duydu. Bunun
la birlikte, okyanusun henüz çok yukarısında olduğunu anlı
yordu.
"Buradan aşağıya atlayam am " diye düşündü. "Uzaklık o
kadar fazla ki atlarsam boğulurum ."
Sonra, Orunmila çok uzaktaki gökyüzünden, "Obatala! Sal
yangoz kabuğunun içindeki kumu kullan!" diye seslendi.
Afrika Söylenceleri/Nijerya 633
Tarihsel Arkaplan
Bir Afrika halkı olan Soninkeler iki bin yılı aşkın bir tarihe sa
hiptir. Soninkelerin ataları "Fasa" adlı aristokratik bir kabiledir.
Fasa kabilesi MÖ 3. yüzyıl dolaylarında, deniz kıyısından kara
ların içlerine doğru göç etti. Faşalar kuzeyde Büyük Sahra, batı
da Senegal, güneyde Sudan ve doğuda Nil Irmağı ile sınırlı bir
alan olan Faraka'nın bereketli topraklarına yerleştiler.
Faşalar fetih amacıyla olduğu kadar, hoş vakit geçirmek
amacıyla da mızraklar ve kılıçlarla at sırtında dövüşen aristok
ratik bir kabiledir. Amaçları, dövüşteki becerilerini ve yiğitlikle
rini sergileyerek onur kazanmaktır. Yalnızca toplumsal konum
ca eşitleriyle teke tek dövüşmüşlerdir.
W agadu, Fasa'nın efsane kentidir. Gassire'in Lavtası'nda sö
zü edilen öteki dört kentin de antik kökenleri vardır. Bunlardan
Dierra, bugün Djerma kalıntılarının bulunduğu Marsuk yakın
larında kurulmuş olabilir. Ağada, bugün Orta Sudan'da Hausa
eyaletindeki Agadez'in karşılığı olabilir. Genna ve Silla ise, Ni
jer Nehri'nin yukan kesiminde kurulmuş olabilir.
Soninkeler, ilk imparatorluklarını Batı Afrika'da, antik G a
na'da MS 4. veya 5. yüzyılda kurmuştur. En parlak döneminde
646 Dünya M itolojisi
G assire'in Lavtası
"Ah, Gassire ah!" diye söze başladı bilge. "Baban kral Nga-
namba ölecek, ama onun kılıcı ve kalkanı sana m iras kalmaya
cak. Kalkan ve kılıç başkalarının olacak, senin değil. Sen yanın
da bir lavta taşıyacaksın ve lavtan Vagadu'nun gözden kaybol
masına neden olacak! Ah, Gassire, ah!"
Gassire, "Yalan söylüyorsun yaşlı adam! Hiç de bilge olma
dığın anlaşıldı. Kahramanlan onu koruyabildiği sürece, Vaga-
du'yu yitirm eyeceğiz!" diye konuştu.
Bilge adam, "H er ne kadar bana inanmasan da Gassire" di
ye karşılık verdi, "yolun bir kahramanın ve savaşçının yolu de
ğil. Çayırlarda kekliklerle karşılaşacaksın ve o keklikler sana
söz söylediğinde onları anlayacaksın. Keklikler senin yolunu ve
Vagadu'nun yolunu gösterecek."
Huuuu! Dierra, Ağada, Ganna, Silla! Huuu! Fasa!
Ertesi sabah, Gassire yolunun gerçekten de bir savaşçının
ve kahramanın yolu olduğunu kanıtlamak üzere yola koyuldu.
Diğer Fasa kahramanlarına şöyle dedi: "Bugün Burdamalarla
savaşmanıza gerek yok. Sizin bir yardımınız olmaksızın, onları
mızrağıma ve kılıcıma geçireceğim."
Ve Gassire Burdamalara karşı tek başına savaştı. Bir çiftçi
nin orağının tarladaki buğdayı biçmesi gibi, Gassire'in kılıcı da
Burdamaları biçti.
Burdamaların yüreklerine dehşet düştü. "B ir kahramandan
ve bir Fasadan da büyük bir güce karşı savaşıyoruz!" diye bağ
rıştılar. "Böye bir varlığa karşı koyacak ne gücümüz ne de bece
rimiz var." Bu nedenle, her Burdama ellerindeki İki mızrağı ye
re attı, geri çekilmek üzere atını çevirip korku içinde savaş ala
nından uzaklaştı.
Fasa kahramanları düşmanlarının mızraklarını toplamak
için savaş alanına girdiklerinde, "Gassire, herhangi bir Fasa'nın
yapabileceği en büyük işleri her zaman becermiştir. Her zaman
karamanlarımızın en büyüğü olmuştur. Ama bu kez, birçok ki
şiye karşı tek başına savaşında böy leşine çok sayıda kılıç elde
ederek bugün kendisini de aştı! Vagadu gururla gülümsü
yor" diye sevinçle şarkılar söylediler.
O gün, gece, toprağı karanlığıyla örttüğünde ve erkekler
savaş meydanında toplandıklarında Gassire çayırlarda dolaşı
yordu. Derken bir çalının altına tünemiş bir kekliğin, "Kahra-
Afrika SöytencelerilFaraka 65Z
Sunjata: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Başlıca Karakterler
Nare Maghan Kon Fatta: Keita reisi ve daha geniş Manding (eski
Mali) ve Mandingo ulusunun kralı. Sogolon Kedju, Sasuma Be-
rete ve Namandje'nin kocası. Sunjata, Kolon kan, Dankarantu-
ma, Nana Triban ve Manding Bory'nin babası.
Sasuma Berele: Nare Maghan'ın ilk karısı. Dankarantuma ve
Nana Triban'ın annesi.
Dankarantuma: Sasuma Berete'nin oğlu, Nare M agha'mn ilk
oğlu. Nana Triban'nın kardeşi. Sanjata'mn üvey ağabeyi. Nare
Maghan'ın ölümünden sonra Manding kralı.
Nana Triban: Nare Maghan ve Sasuma Berete'nin kızı, Dan-
karantuma'mn kardeşi. Sunjata'nm üvey kardeşi.
Sogolon Kedju: Bufalo Kadın. Nare Maghan'ın ikinci karısı.
Sunjata ve Kolonkan'ın annesi.
Sunjata: Mari Djata'mn popüler adı. Sogolon Kedju'nun oğ
lu, Nare Maghan'ın ikinci oğlu. Kolonkan'ın kardeşi. Dankaran
tuma, Nana Triban ve Manding Bory'nin üvey kardeşi. Daha
sonra Keita reisi ve Manding kralı. Mali ve M andingo halkları
nın imparatoru.
Afrika Söylenceleri/Malı 659
Sunjata
Ö ndeyiş
I. Bölüm
(Kral Nare Maghan Kon Faita, Sogolon Keâju ile evlenirse, oğulları
nın biiyiik bir yönetici olacağım öğrenir. Giinii gelince onunla tanışıp
evlenir ve kadın hamile kalır. Sasunıa Bere te, Nare Maghan'm ilk karı
sı, Sogolon'a beddua eder.)
yüce kral bir zam anlar çocuktu. Büyük krallıklar bile bunun gi
bi küçük köylerden çıkıp gelişir."
Avcı, kabukları yerde tekrar salladı. "M andinglerin kralı"
diye devam etti, "krallığın geceden gündüze doğru ilerliyor.
Başkentin Niani, doğudan gelen ışıkla güneş gibi parlıyor. Şim
di yanında oturan erkek çocuğun senin varisin olmayacak. Bu
onur senin başka kanndan başka bir oğluna ait. Bu çocuk henüz
doğmamış ve annesi de henüz tanımadığın biri."
"K öye bir başka avcı gelecek, yanında çirkin, kambur bir
kadın olacak" diye sürdürdü konuşmasını, "senin yakışıklı ol
mana, onun iğrenç olmasına karşın onunla evlenmelisin. Çün
kü ancak o zaman büyük işler başarıp Mali adını sonsuza kadar
yaşatacak olan oğlanın babası olabilirsin. Eğer bunu istiyorsan,
şimdi bir boğa kurban etmeli ve yeri kanıyla ıslatmalısın."
Bu sözlerle, avcı yola koyulup kendi halkının arasına dön
dü.
Kral Nare Maghan bu kurbanı kesti ve aradan zaman geçti.
Avcının kehanetini unutmadı, çünkü gelecekten kaçılmadığını
biliyordu.
Bir gün, kral yine akrabaları, soylular ve griotuyla sevgili
ağacının altında otururken, genç bir avcı ve genç bir kız aniden
ortaya çıktılar. Kız yüzünü bir örtüyle örtmüştü ve yüzü yere
eğilmiş yürüyordu. Ama sırtının ve om uzlannın üstündeki çir
kin kamburu saklayamıyordu.
Avcı topluluğa yaklaştı ve krala seslendi: "Kral Nare Mag
han Kon Fatta, seni selam lıyorum !" diye başladı, "ben başka bir
Mandingo köyünde yaşıyorum, ama şu anda uzak Do ülkesin
den dönmekteyim. Orada av ve macera peşinde dolandım ve
bu genç kızı buldum. Senin kraliçen olmayı hak ediyor; onun
için onu buraya, sana armağan olarak getirdim!"
Kral Nare Maghan armağanı inceledi, griotuna baktı ve
sonra yakışıklı yüzünü utanarak yana çevirdi.
Gnankuman Dua hemen durumu anladı. Aceleyle efendisi
nin yerine konuşarak, "M andingoğlu, hoş geldin" dedi. "Susuz
luğunu giderince, bu genç kızı Do'dan nasıl getirdiğinin öykü
sünü lütfen krala anlat."
Avcı içkiyi kabul etti ve aşağıdaki öyküyü anlattı:
662 Dünya Mitolojisi
II. Bölüm
(Uzun bir hamilelikten sonra Sogolon Kedju sakat olan Sunjata'yt do
ğurur. Kral Nare Maghan ölür ve Dankarantuma, M anding kralı
olur. Sunjata sonunda yürür. Fran Kamara ve Kamandjan onun arka
daşı olurlar.)
Kedju ile alay ederdi. Kahinin sözlerini bildiği için oğlu Dan-
karantuma da, Buffalo Kadın ve sakat oğluna karşı hiç sevgi
beslemiyordu. Yalnızca Sasum a'nın kızı Nana Triban çok iyi
kalpliydi ve onlara iyi davranmak için elinden geleni yapıyor
du.
Büyücü olarak birçok yeteneğe sahip olmasına karşın So
golon Kedju, oğlunun bacaklarını güçlendiremedi ve kral, Sun-
jata'yı varisi ilan etmesine neden olan kâhinin sözlerine duydu
ğu inancını yitirdi. Hiç kimse sakat bir kral duymamıştı! Gnan-
kuman Dua'nın, "koca ağaç en küçük tohumdan büyür" diye
anımsatması onu teselli etmiyordu.
Zavallı Sogolon Kedju! İnsanlar yaşam karşısında nasıl sa
bırsız ve kördürler! Tann'nın gizemli işlerini anlayamazlar ve
kaderin değiştirilemeyeceğini kavrayamazlar. Her olay insanın
yaşam kilimine bir düğüm ekler ve kaderlerinden kurtulmak is
teyenler, ancak yıkım getirecek olanları yalnızca ertelemekte
başarılı olabilirler!
Sogolon Kedju, ikinci bir çocuk doğurdu ve kendisine ben
zeyen bu kızına Kolonkan adını verdi. Sonra kral, çok güzel
üçüncü biriyle daha evlendi ve ondan da üçüncü bir oğlu oldu.
Bebek doğunca, Niani'de onu görmeye gelenler, "N am andje'
nin oğlu Manding Bory, büyük kralın sağ kolu olacak!" dediler.
Sunjata yedi yaşına gelince babası, Manding kral ailesinin
gele n e ğ in e uygun olarak oğluna kendi gricıtunu verdi. Bu adam
Balla Fassake'ydi ve Nare Maghan'ın griotu Gnankuman Dua'
nın oğluydu.
Kral Nare Maghan, Sunjata'ya "Balla senden üç kat büyük
se de, senin en büyük arkadaşın olacak. Sana halkımızın tarihi
ni ve nasıl iyi kral olunacağını Öğretecek. Ben ölünce, babam
dan aldığımdan daha büyük bir krallığı ve birçok iyi bağlaşığı
devralacaksın. Ne kadar yücelirsen yücel, daima Manding'in
atalarının evi olduğunu anım sa!" dedi.
Bundan kısa süre sonra kral da, griotu da öldü. Eski kralın
isteğine karşın, Sasuma Berete kendi oğlu Dankarantuma'yı
Manding kralı yapmayı becerdi ve böylece büyük iktidar elde
etti. Kimse sakat kral duymamıştı ve Niani halkı da böyle bir
risk alamazdı.
668 Dünya Mitolojisi
III. Bölüm
Bir hafta geçti, başanlı olan yoktu. İki hafta geçti ve başarılı
olan yoktu. Üç hafta geçti, yine başarı yoktu. Dört hafta geçti
ğinde hâlâ bu işi başarabilen çıkmamıştı.
Her grup büyük cesaret ve yeteneğini ortaya koydu, ama
bu hayvana karşı hepsi çaresiz kaldı. Bu hayvanda, onu öldür
meye yönelen bütün silahlan ve gücü geri çeviren ve sahibini
öldüren büyü gücü vardı. En keskin oku atan en yetenekli avcı,
öldürmek istediği hayvanın saldırısına uğruyor ve kendisi cid
di biçimde yaralanıyordu. Ay sonuna doğru, en büyük avcılar
bile, daha fazlasının ellerinden gelmediğine karar verip kendi
köylerine döndüler.
Sunjata onlardan çok daha gençti, ama kendisinin yalnız
iyi bir avcı değil yetenekli bir büyücü olduğunu da biliyordu.
Annesine, "bütün Manding avcılanndan daha güçlü olan bu
hayvanı öldürebilirsem, belki de Niani halkına Manding Asla
nı'nin onların gerçek kralları ve krallığımızı yönetmesi gereken
kişi olduğunu kanıtlayabilirim" dedi.
Sogolon Kedju, "bu gerçekten de tam sana göre bir iş" diye
yanıtladı. "Babanın, krallığı ele geçirmek isteyen genç birini öl
dürmeyi gerekli bulduğunu biliyorum. Bu gencin annesinin be
nim kadar güçlü bir büyücü olduğunu da biliyorum. Oğlunun
ölümü nedeniyle bizi cezalandırmak için hayvan şekline girip
ürünlerimize dadandığını da biliyorum. Eğer bu hayvanı öldür
mek istiyorsan, onu önce insan biçimiyle ele geçirmelisin."
"O nun için Sunjata" diye devam etti annesi, "yiyeceğine ek
olarak, senin için sakladığım altın parayı ve iki beyaz kola ye
mişini sana vereceğim. Bunları av torbana koy, krallık sürüsün
den yirmi beş inek al, güneş sabah yolculuğuna başladığında
ormana git ve olacakları gör!"
Sunjata, böylece ilk kahramanlık macerası için yola koyul
du. Ormanda oldukça uzaklara gitmiş, güneş, yolculuğunun ya
rısını tamamlamıştı. Acıktığını, durup bir şeyler yemenin zama
nı geldiğini hissetti. Aniden yolun kenarında kör birini gördü.
"Senin için bir şey yapabilir miyim, kör adam?" diye sor
du.
"Bana çiğneyecek bir şey verebilir misin?" diye yanıtladı
adam. "Dişlerim açlıktan sancıyor! Buradan birkaç avcı geçti,
ama kalpleri taş kadar sertti ve hemen seğirtip gittiler."
672 Dünya Mitolojisi
IV. Elplüm
su, olgun bir aslan olmuştu! Boyu ağaç kadar uzamıştı. O kadar
güçlüydü ki, altın yayını ondan başka gerebilen yoktu. Dert ve
deneyimleri onu becerikli ve bilge yapmıştı. Mema halkı onu
seviyor ve sayıyor, düşmanları ondan korkuyordu. Mema kral
lığında yaşayanlar geleceği görebiliyorlar, Sunjata'nın becerile
rinin Büyük İskender'i gölgede bırakacağını anlıyorlardı.
Böylece bir gün geldi Sogolon Kedju oğluna: "M ari Djata,
kertdi Manding krallığında kaderini yaşamanın zamanı geldi"
dedi. "Becerikli olduğun kadar sabırlı da olmalısın, ama olacak
olan olacaktır!"
Bu sırada Sosso kralı Sumanguru Kante, o kadar fazla kral
lığı ele geçirmişti ki, Sunjata'nın Manding'de hak iddia etmek
için sonunda onunla karşılaşması gerekeceği ortaya çıkmaya
başlamıştı.
V. Bölüm
VII. Bölüm
V III. Bölüm
SonsÖz
Mvindo: Sunuş
Başlıca Karakterler
Başlıca Tannlar
Mvindo
I. Bölüm
Çok çok zaman önce, Şemvindo adlı bir kabile şefinin yedi karı
sı vardı. Şemvindo, halkının önünde şu kararını bildirdi: "K arı
larım yalnızca kız çocuğu doğurmaya izinlidirler. Doğan erkek
çocuğu öldüreceğim ve o erkek çocuğu doğuran karımı hor gö
receğim."
Şem vindo'nım yedi karısı aynı zamanda hamile kaldılar ve
aynı zamanda çocuklarım doğurmayı beklediler. Zamanı gelin
ce, Şemvindo’nun altı karısı kız çocuğu doğurdular.
Yedinci karısı Nyamvindo, "Gözbebeği" diye çağrılırdı;
çünkü Şemvindo'nun gözdesiydi. Günler geçti ve Nyamvindo'
nun kamındaki çocuktan, doğum sürecine girdiğini gösteren
bir işaret gelmedi. Gecikme nedeniyle N yam vindo'nun sinirleri
altüst oldu, çünkü karnı burnundaydı ve yükü çok ağırdı. "Bu
durumda kalm ak ne korkunç!" diye söylendi kendi kendine.
"Şem vindo'nun benden başka bütün kanları doğurdu! Böylesi-
ne inatla karnımda kalmayı sürdüren çocuğu doğrusu çok me
rak ediyorum !"
Günler geçtikçe garip olaylar ortaya çıkmaya başladı.
Nyamvindo bir gün, evinin kapısının yanında özel istiflenmiş
bir odun yığını bulunduğunu gördü. Odun yığınlarını oraya
kimsenin yerleştirmeyeceğini biliyordu. Başka bir gün, evinde
temiz su dolu bir kap buldu. Başka bir gün de, evinde taze seb
708 Dünya Mitolojisi
II. Bölüm
III. Böiüm
Yaratılış: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Yaratılış
Çekiciliği ve Değeri
Köken Evi
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
G üneşin Çocukları
Tarihsel Arkaplan
Yaratılış: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Popol Vuh, çarpıcı bir edebi güzelliğe sahip eski bir belgedir.
Adı bilinmeyen yazarının yeteneğinden çok daha fazlasını göz
ler önüne serer. Bu eski halkın düşünce ve değerlerini, dillerinin
bunları anlatabilme yeteneğini yansıtır.
Destanın, Mayaların yaratılış söylencesini anlatan bu parça
sında, Hıristiyanlık etkisi görülür. Kullanılan dil ve bazı düşün-
çeler Kitabı M ukaddes'in ilk bölümleriyle benzerlik gösterir.
Adsız yazar, Popol Vuh'u kaydettiği sırada, İspanyol misyoner
lerin Mayalara Hıristiyanlığı öğretmeye çoktan başlamış olduk
ları göz önüne alındığında bu, o kadar da şaşırtıcı değildir.
Maya tannlarmın yaratmak istedikleri insan tipini ve bu
tanrılarla insanlar arasındaki ilişkiyi, diğer yaratılış söylencele-
rindekilerle karşılaştırmak ilgi çekici olacaktır.
Yaratılış
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Yaratılış Çevrim i
Beş dünya yaratıldı, her birinin kendi güneşi vardı, her biri bir
öncekinin ölümünü izledi. İlk dünya, yeryüzü güneşiyle aydın
latıldı. Bu ilk dünyanın insanları uygunsuz davrandılar ve tan
rılar onları, jaguarları etleriyle ziyafet çekmeye göndererek ce
Amerika S'öykncı’kriiMı'ksika 767
neş, daha Önceki dört öğeden, toprak, hava, ateş ve sudan olu
şacaktı. Ankuşunun parlayan tüyleri ve altın ve turkuaz mücev
herlerle donanmış varlıklı bir tann, yapacağı işten çok alacağı
övgüleri düşünerek gönüllü oldu.
"Bu büyük görev için bir tanrı yeterli olm ayacak" dedi tan
rılar, "İkinci bir gönüllüye gerek var". Bütün tanrılar sessiz kal
dılar. Sonunda tannlar sordular, "Bize yardım eder misin, Na
nautzin?"
Nanautzin şaşkınlıkla baktı. Şimdiye kadar hiç ilgilerini
çekmemişti. Biçimsiz, çirkin, kötü görünüşlü, yaralarla kaplı ol
duğu ve sazlardan dokunmuş basit giysiler giydiği için diğer
tanrıların onu küçümsediklerini biliyordu.
"Eğer beşinci dünyayı ortaya çıkarmamıza yardım edersen
sana gerçekten değer vereceğiz!" dediler.
"İsteğiniz buysa, yapanm " diye yanıtladı Nanautzin.
İki tann, sonraki dört günlerini kendilerini kurban töreni
için arındırarak geçirdiler. Sonra armağanlarıyla taş sunakta
parlayan ateşe yaklaştılar. Her zaman sunulan arm ağanlar sa
man, kuru dallar, kaktüs iğneleri ve kanlı dikenlerden oluşur
du. Ancak varlıklı tanrı altın parçaları, parlak tüyler ve mücev
herler sunarak gösterişte bulundu. Nanautzin'in ateşe yerleş
tirdiği armağanlar, üç yeşil saz saman, kendi yaralarının kabuk
lan ve kendi kanıyla kaplı dikenlerden oluşan üç deste çok de
ğersiz gözüktü.
Tanrılar hep birlikte, göğe yükselen taştan bir piramit yap
tılar, tepesinde bir ateş yaktılar ve kendilerini de arındırırken
dört gece boyunca yanmaya bıraktılar. Sonunda varlıklı tannya
dediler ki, "Biz hazınz. Şimdi yapacağını söylediğin görevi ger
çekleştir. Dünyayı aydınlat."
"Bunu nasıl yapmamı bekliyorsunuz?" diye sordu varlıklı
tann. ^
"Alevlerin ortasına atlam alısın!" diye yanıtladı tannlar.
Varlıklı tanrının yüreği korkuyla doldu, ama sözünden
dönmeye utanıyordu. Dört kez, aldırmaz görünerek alevler sa
çan ateşe yaklaştı ve dört kez korkunç alevler ve yüksek sıcaklık
karşısında geri çekildi. "Gönüllü olduğumu biliyorum, ama bu
büyük görevi yapam ayacağım " diye itiraf etti utançla.
Amerika Söylenceleri/Meksika 769
Dünyanın Yaratılışı
İnsanların Yaratılışı
Müziğin Yaratılışı
ati koyu, üzgün bir renk giymiş tek bir müzisyen bulamadı,
çünkü burada hiç üzüntü dolu şarkı yoktu.
Tüm Yaşamın Babası, K etzalkoatrı görür görmez öfkeyle
bağırdı, "Müzisyenler! Dünya'yı rahatsız eden zararlı varlık
Rüzgâr'ı görüyorum. Barış dolu krallığımıza yaklaşıyor. Sessiz
olun! Tek bir şarkı duymak istemiyorum! Tek bir çalgının sesini
duymak istemiyorum! Rüzgâr konuştuğunda ses veren her
kimse, onunla birlikte Dünya'ya gitm ek zorunda kalacak ve
orada hiç müzik bulamayacaksınız."
Rüzgâr, Güneş'in salonlarına giden basamakları tırmandı.
Müzisyenleri görür görmez, derinlerden gelen sesini yükseltti
ve bağırdı, ''Müzisyenler! Şarkıcılar! Benimle gelin!"
Tek bir müzisyen ya da şarkıcı çağrısına yanıt vermedi.
Rüzgâr, bu kez daha sertçe, yeniden bağırdı: "G elin müzis
yenler! Gelin, şarkıcılar! Evrenin Ulu Efendisi sizi kendisine ka
tılmaya çağırıyor!"
Yine tek bir müzisyen ya da şarkıcı çağrısına yanıt verme
di. Alevler saçan Güneş'in emirlerine uydular ve bir dansın tam
ortasında donup kalmış rengârenk bir dansçılar dizisi gibi ses
sizlik içinde hareketsiz durdular.
O zaman, Göklerin Tanrısı Tezkatlİpoka öfkesini gösterdi.
Göğün dört bir yanından gelen siyah fırtına bulutu sürüleri, efen
dilerinin yıldırımlarıyla kamçılanarak Güneş'in evine ürkütücü
gümbürtülerle yaklaştılar. Güçlü gökgürültüleri büyük tanrının
hançeresinden aktı veG üneş'in evini bir gürültü seline boğdular.
Fırtına bulutları, alevli bir canavar gibi boğulan Tüm Yaşa
mın Babası Güneş'i yuttular. Korkuyla titreyen müzisyenler ve
şarkıcılar Rüzgâr'ın kucağına sığındılar. Onları, müziklerini ez-
memeye özen göstererek kucakladı ve sevinçle çok aşağılarda
bekleyen Dünya'ya götürdü.
Bu arada Dünya, Rüzgâr'ın görünmesini bekleyerek koyu
gözleriyle gökleri tarıyordu. Ketzalkoatl'ın görevini başarıyla
tamamladığını görünce yüzü aydınlandı ve mutlulukla gülüm
sedi. Bütün yaşamı boyunca gelenleri selamladı. Ağaçlar yap
raklı dallarını kaldırdılar, kuşlar kanatlarını çırptılar, insanlar
ve hayvanlar seslerini yükselttiler, çiçekler ve meyveler yüzle
rine kaldırarak selamladılar.
Amerika Söylenceleri/Meksika 775
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Ketzalkoatl
Yaratılış: Sunuş
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Her halk nasıl var olduğuna bir açıklama getirir. Kendi yaratılış
söylencelerinde Navajolar, dünyadan dünyaya ilerlerler ve yu
karı doğru çıkarlarken daha uygarlaştıklarına inanırlar. Diğer
halklar gibi ilk Navajo da bölgede bol bulunan bir malzemeden,
iki mısır koçanından yaratılmıştır. Diğer halklar gibi onlar da
büyük bir tufanla karşılaşırlar, ama Navajolar kurtulur.
Dördün kutsal sayı olması söylence boyunca vurgulanır.
Dört mevsim, dört yön ve dört rüzgâr vardır. Navajo geleneğin
de ayrıca her biri dört yönün birinde olmak üzere dört kutsal
dağdan; siyah, beyaz, sarı ve mavi olmak üzere dört kutsal
renkten; mısır, kabak, fasulye ve tütün olmak üzere dört kutsal
bitkiden ve dört dünyayı geçerek yukarı doğru ilerlemeden söz
edilir. Ayrıca, İlk Adam, İlk Kadın, İlk Oğlan ve İlk Kız olarak
tanrı görünümünde dört önemli insan yaratılır.
Amerika Söylenceleri/Birleşik Devletler 787
Yaratılış
Siyah Beden geride kadı ve İlk Halk'a dedi ki: "Tanrılar kendi
lerine benzeyen insanlar yaratmak istiyorlar. Çoğunuzun tanrı-
larınkine benzer bedenleri var, fakat böceklerin ve hayvanların
dişleri, pençeleri ve ayaklarına sahipsiniz. On iki gün sonra size
geri geldiğimizde temiz ve hazır olun."
On ikinci günün sabahında, Siyah Beden ve Mavi Beden iki
kutsal geyik derisiyle geldiler. Beyaz Efeden, bir beyaz bir de sa
rı, iki kusursuz mısır koçanıyla geldi. Mısır koçanlarını, derinin
başı batıya, koçanların uçları da doğuya bakacak şekilde kutsal
derilerden birinin üstüne yerleştirdiler. Beyaz koçanın altına be
yaz, sarı kocanın altına sarı bir kartalın tüyünü koydular. Sonra
her iki koçanı ikinci geyik derisiyle örttüler.
Beyaz Rüzgâr doğudan, Sarı Rüzgâr batıdan geldi ve iki
deri arasında yatan mısır koçanlarına üflediler. Tanrılar üstteki
deriyi kaldırdıklarında İlk Halk, beyaz koçanın îlk Erkek ve sarı
koçanın da İlk Kadın'a dönüşmüş olduğunu gördü. Her birim i
ze yaptıkları gibi rüzgârlar onlara yaşam üflemişlerdi.
Uzun yıllar boyunca İlk Halk, Sarı Dünya'da birlikte barış
içinde yaşadı. Fakat zamanla sayıları o kadar arttı ki, hepsini
besleyecek kadar yiyecek kalmadı. Güçlü ve hızlı olanlar yiye
cek buldular. Daha akıllı ve güçlü olanlar ise onlardan çaldılar,
îlk Halk, Sarı Dünya'nın dört köşesine haberciler gönderdi ve
hepsini yönetecek birini seçmek için toplantıya çağırdı.
Batıdan gelen Dağ Halkı, Dağ Aslanı'nın İlk Halk'ı yönet
mesini önerdiler. O, hem güçlü hem de bilgeydi. Doğudan ge
len Ova ve Mesa* Halkı, Kurt'un îlk Halk'ı yönetmesini önerdi
ler. O, hem güçlü hem de akıllıydı. Güneyden gelen Vadi Halkı,
Mavi Kuş'un ilk Halk'ı yönetmesini önerdiler. O, hem bilge
hem de iyi yürekliydi. Kuzeyden gelen Orman Halkı, Arıku-
şu'nun ilk Halkı yönetmesini önerdiler. O, hem hızlı hem de
adildi.
Hiçbir grup diğer grubun Önerdiği hayvanı kabul etm eyin
ce, Baykuş dedi ki, "A slan batıya, Kurt doğuya, Mavi Kuş güne
ye ve Arıkuşu kuzeye, evlerine gitsinler. Her biri bizim işimize
yarayacak bir şey getirsin. Bizim için neler yapabileceklerini
gördükten sonra önderimizi seçebiliriz."
eklliş biçim ini bilm iyor ve ekmeden önce dua edip tohumları
kutsamayı akıl edemiyorlardı. Bunun sonucunda İlk Halk, artık
ya yeni bir dünyaya taşınma ya da açlıktan ölme zamanının gel
diğini anladı. Sarı Dünya'nın çatısına uçtular, ama bir çatlak bu
lamadılar. Uçtular, uçtular, giderek yorulmaya başladılar, ama
Dördüncü Dünya'ya bir giriş bulamadılar.
Ansızın bir sonraki dünyadan dört ses, biri doğudan, biri
güneyden, biri batıdan ve biri kuzeyden onlara seslendi. Her bi
ri mavi maske takmış dört yüz, çatının dört köşesinden aşağı
bakıyordu. İlk Halk, dört gruba ayrıldı ve her biri başka bir yü
ze doğru uçtu, ilk Navajolar olan topluluk doğuya uçtu ve İlk
Kadın onları bir sonraki dünyaya yöneltti. Kuş Halkı güneye
uçtu ve ilk Kız onları bir sonraki dünyanın sıcak bölümüne yö
neltti. Artık sonraki her kışı orada geçirdiler. Hayvan Halkı ba
tıya uçtu ve İlk Erkek onları bir sonraki dünyanın dağlık bölü
müne yöneltti. Orada ağaçların arasında yerleştiler. Böcek
Halkı kuzeye uçtu ve İlk Oğlan onları bir sonraki dünyanın so
ğuk bölümüne yöneltti. Orada hemen toprağa girdiler ve hava
nın ısınmasını beklediler.
tik Halk şaşkınlıkla, Dördüncü Dünya ya da Siyah ve Be
yaz Dünya'da başka insanların yaşadığını gördü. Komşuları
Pohİler, Zuniler, Akomalar ve Pueblolar da yaşayan başka kızıl-
derililerdi. Yakınlardaki Komançi, Apaçi ve Utelerle de tanıştı
lar. İlk Erkek ve İlk Kadın, gündüzlerin beyaz gecelerin de si
yah olduğu Dördüncü Dünya'da nasıl yaşayacaklarını öğret
tiler. Kökler, tohumlar ve yemişlerden oluşan besinlerine mısır
ve fasulyeyi eklediler. "Pueblolarda yaşayan komşularınızdan
fasulye ve mısır yetiştirmeyi öğrenin" diye öğütlediler.
İlk Erkek ve İlk Kadın tam sözlerini bitirmişlerdi ki, iki toz
sütunu, biri güneyden, biri de kuzeyden üzerlerine geldi. İki
sütun gürültüyle çarpıştı ve yere iki çıkın bırakıp göğe yükseldi
ve gözden kayboldu. “Am an!" diye kaygıyla bağırdı İlk Erkek,
“Kuzey Rüzgân bize Koyot'u getirdi. O yalnızca tembellik yap
mayı ve oyun oynamayı düşünür!". "Ü zülm e" diye karşılık
verdi İlk Kadın, "Güney Rüzgân bize Porsuk'u getirdi. O, Ko-
yot'ta olmayan çalışkanlık ve kararlılığa sahip!"
792 Dünya Mitolojisi
Çekiciliği ve Değeri
Çok çok uzun zaman önce, doğuda büyük bir dağda, Bulut-
Yiyen adında bir canavar yaşardı. Bulutlara karşı bitmek tüken
mek bilmeyen bir iştahı vardı. Bu nedenle her sabah dağının zir
vesinde oturur, dev gibi ağzını açar ve ufukta kendini gösteren
her bulutu yutardı. Bulutlar olmadan yağmur düşmüyordu.
Çok kısa sürede bütün ülke çok büyük bir kuraklık çekm eye
başladı.
Güneş her gün bulutsuz gökyüzünde parlıyor ve yoğun ısı
sıyla toprağı kavuruyordu. Tarlalardaki mısır kurudu ve Öldü,
hayvanlar ve insar.lar açlık çekmeye başladılar. Daha önceden
yiyecek saklamış olanlar bile kısa sürede saklamış olduklarım
yiyip bitirdiler. Aradan aylar geçip de yine yağmur yağm ayın
ca, insanlar artık ancak biri Bulut-Yiyen'i öldürebilirse sağ kala
bileceklerini anladılar.
Ahaiyuta, ninesiyle birlikte uzaklarda, Mısır dağının batı
sında yaşıyordu. Babası güneş kadar güçlü ve bir geyik kadar
hızlıydı. Ahaiyuta, ninesinin Bulut-Yiyen'in neden olduğu ku
raklıktan yakındığını duyunca, ona dedi ki: "Ben doğudaki o
büyük dağa gidip, Bulut-Yiyen'i öldüreceğim. O zaman bere
ketli yağm urlar gelecek ve halkımız İyi ve mutlu olacak."
"Dikkatli ol!" diye öğütledi ninesi. "Bulut-Yiyen tehlikeli
bir düşmandır. En yürekli ve en güçlü savaşçılar bile onun kar
şısında aciz kaldılar."
Ahaiyuta en büyük yayını ve en uzun oklarını seçti. Veda
laşırken, ninesi dedi ki: "Bu dört tüyü al ve iyi sakla, çünkü on
lar çok değerlidirler. Kırmızı tüy sana doğru yolu gösterecektir.
Mavi tüy tüm hayvanlarla konuşmanı sağlayacaktır. Sarı tüy
kendini en küçük yaratık kadar küçültmeni sağlayacaktır. Siyah
Amerika Söylenceleri/Birleşik Devletler 797
Tarihsel Arkaplan
Bir gün kocası uzaklarda avda olan hamile bir kadın öldürül
müştü. Katili kurbanının karnını yardı ve ikiz oğullarını çıkardı
ve birbirinden ayırdı. Birini tipinin* içinde bir perdenin ardına
ve diğerini de bir dereye attı.
öldürülen kadının kocası evine döndü. Tek başına yemeğe
oturduğunda, bir çocuk kadar büyüm üş olan Evin-Oğlu, perde
nin arkasından çıktı ve ona katıldı. O günden sonra, babası her
gün ava gitti ve her akşam oğluyla yemek için döndü.
Bir gece, Evin-Oğlu babasına dedi ki, "Baba, bana iki yay
ve iki sadak dolusu ok yapmam istiyorum."
Babası isteğini yerine getirdi ve oğlunun silahları nasıl kul
lanacağını görmek için gizlendi. Evin-Oğlu'nun kendi yaşında
başka bir çocukla oynadığını görünce dedi ki: "Arkadaşın da
gelsin bizimle yaşasın!"
Evin-Oğlu yanıtladı: "Eğer bana işlenmemiş deriden bir
kat giysi yaparsan, bunu yapmaya çalışacağım. Arkadaşım de
rede yaşıyor ve bir kunduz gibi keskin dişleri var. Onu yakala
mak zor olacak!"
Evin-Oğlu deri giysiyi giydiği ilk gün, kardeşi Atılmış-
O ğlan'ı, dereden çıkıp ok ve yaylarla oyun oynamak için kan
dırdı. Sonuç üzerine tartışırken, Evin-Oğlu, Atılmış-Oğlan'ı ya
kaladı ve babası gelene kadar tuttu. Atılmış-Oğlan, Evin-Oğlu'
nu ısırmaya ve deredeki su da toprağa taşarak ona yardım et
meye çalıştı; ama Evin-Oğlu ve babası çok güçlüydüler. Atıl-
mış-Oğian'ı yakındaki bir tepenin zirvesine çıkardılar, tütsü ya
kıp koklattılar ve onu bir insana dönüştürdüler. O günden
sonra her iki oğul da babalarıyla birlikte tipide yaşadı.
Bir gün çocuklar annelerinin gömülü olduğu yere gidip
onu tekrar yaşama döndürmeye karar verdiler. "Anne, deriden
sandığın ve taştan çanağın düşüyor!" dediklerinde anneleri yat
tığı yerde dikildi. "Anne, kemikkıranın düşüyor!" dediklerinde
saçını toplamaya başladı. Sonra neşeyle seslendi: "Uzun zaman
dır uyuyordum !" Ayağa kalktı ve oğullarıyla eve döndü.
Bir başka gün, baba oğullarına dedi ki: "N erede isterseniz
oynayın, ama nehrin kıvrımında yaşayan yaşlı kadının yanma
gitmeyin. Canlı bir yaratık görür görmez, içi kaynayan sıvıyla
dolu kazanını o yöne doğru eğer. Sonra yaratık kazanın içine çe
kilir ve akşam yemeği olarak pişer."
Çocuklar hemen nehrin kıvrımına gittiler. Yaşlı kadını ka
zanının yanında uyur buldular. Kazanı ona doğru eğdiler ve
kendi kazanının içine doğru çekilip haşlanarak ölmesini sağla
dılar. Kazanı annelerine armağan olarak eve getirdiler.
Bir gün baba oğullarına dedi ki: "N erede isterseniz oyna
yın, ama tepeyi aşm ayın."
Çocuklar hemen tepeyi aştılar ve timsaha benzeyen koca
man bir sürüngen gördüler. Sürüngen d e v gibi ağzını açtı ve ço
cukları yuttu ve orada pek çok başka insan buldular. Bazıları öl
mekteydi, bazıları da ölmüştü. Çocuklar yüreğini kesip
çıkararak sürüngeni öldürdüler. Sonra kaburgaları arasından
bir geçit açtılar ve halen kaçabilecek kadar canlı olanlara yar
dım ettiler. Sürüngenin yüreğinden bir parçayı babalarına gö
türdüler.
Amerika Soy!ençeleri/Birleşik Devletler 801
Bir başka gün baba oğullarına dedi ki: "N erede isterseniz
oynayın, ama bir üçgen biçiminde duran üç ağacın yanına git
meyin. DaHarmı yere doğru eğerler ve altlarına gelen herkesi
Öldürürler!"
Çocuklar hemen üç ağacı buldular. Altlarında gölge arıyor-
larmış gibi onlara doğru koştular, ama biraz uzaklarında dur
dular. İki kurban uman ağaçlar dallarını hızla yere vurdular.
Çocuklar eğilm iş dalların üzerine atladılar ve bir daha alçalıp
kimseyi öldürmemeleri için dalları kırdılar.
Bir gün baba oğullarına dedi ki: "Nerede isterseniz oyna
yın, ama dibinde derin bir su bulunan tepenin üstünde yaşayan
adamın yanına gitmeyin. Yanına gelen herkesi tepeden aşağıya,
derin suda yaşayan babasına yem yapmak için iter!"
Çocuklar hemen tepeye yöneldiler. Adam onlara doğru
hızla yaklaşırken çocuklar birden yere yattılar. Adam zam anın
da duramadı ve tepeden aşağıya düşüp babasına yem oldu.
Bir başka gün baba oğullarına dedi ki: "N erede isterseniz
oynayın, ama alevli mokasenler giyen adamın yanma gitmeyin.
Herhangi bir şey istediğinde üzerinde yürür ve onu yakar!"
Çocuklar adamı buldular ve uyumasını beklediler. Her biri
sessizce m okasenlerin birini giydi. Sonra üzerine atladılar, onu
kül ettiler ve mokasenleri eve götürdüler.
Bir gün iki kardeş, yürürlerken yukan kaldırıldıklarını ve
büyük bir gölden yükselen bir dağın yüksek zirvesine taşındık
larını fark ettiler. Orada kendilerini Fırtına Kuşu ile yüz yüze
buldular. Onlara dedi ki: "Yardımınıza ihtiyacım var. Altımız
daki gölde yaşayan bir kunduz, tüm yaptığım yavrularımı yi
yor. Lütfen onu benim için öldürün!"
Çocuklar kunduzu öldürmek için hazırlandılar. Önce pek
çok ok yaptılar. Sonra kıyıya İnip bir ateş yaktılar ve pek çok
kayayı ısıttılar. Kunduz yaklaştığında açık ağzına oklarını attı
lar ama hayvan gelmeyi sürdürdü. Atış alanlarına girene kadar
bekleyip sıcak kayaları açık ağzına atarak onu öldürdüler. Fırtı
na Kuşu onlara teşekkür etti ve tipilerine taşıdı. Orada uzun yıl
lar mutlu yaşadılar.
Birleşik Devletler-Kanada
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Tarihsel Arkaplan
Çekiciliği ve Değeri
Hatta belirli bir söylenceye bağlı olarak Kuzgun, bir yaratıcı, bir
bereket kahramanı veya bir düzenbaz kahraman olabilir.
Aşağıdaki söylence, aynı öykünün Haida, Tsimşian ve Tlin-
git versiyonlarının bileşimidir. Aslında bir yaratıcı olan Kuzgun
burada yaratıcı bir figür değildir. Zaten yaratılmış kabul edilen
evrene ışık getirir ve insanlara en yararlı olabileceği yere yerleş
tirir. Kuzeybatı Pasifik kıyılan yoğun yağmurlarıyla ünlü oldu
ğu için, bölgedeki Kızılderililerin, güneşin gökyüzüne yerleşti
rilmesi hakkında bir söylenceleri olması da doğaldır.
En önemli Kuzgun söylenceleri, John Reed Swantson'un
Haida Texts and Myths (Haida Metinleri ve Mitleri) (1905) ve
Tlingit Myths and Texts (Tlingıt Mitleri ve Metinleri) (1909),
Franz Boas'ın Tsimshian M ythology (Tsimşian Mitolojisi) (1916)
adlı çalışmalarında yer almıştır.
Çekiciliği ve Değeri
Sedna
örgü halinde, ama artık onları taramak için parmakları yok. Ya
rattığı hayvanlar onun emirlerine uyuyor, kendilerini iyi insan
lara verirken başka herkesten saklanıyorlar.
Sedna, İnuitlerin, deniz hayvanlarıyla kara hayvanlarını
ayrı ayn pişirmelerinde ısrar ediyor. Bu tabuyu çiğnemek onu
kızdırır ve Sedna kızdı mı saç örgüleri karışır. O zaman hay
vanlarını İnuit avcılarından saklar ve kayaklarını devirip canla
rını alan fırtınalar gönderir.
O zaman İnuitler, Sedna'mn sevgisini yeniden kazanmak
için özel, ağırbaşlı bir tören yapmak zorundadırlar. Şamanları
onun deniz dibindeki evine ruhsal bir yolculuk yapacak, saç ör
gülerini tarayacak ve tabularını çiğneyen halkını affetmesi için
yalvaracak, yeniden yiyecek sağlamasını isteyecektir. O zaman
Sedna, şamanın talebinden çok hoşnut kalır, onu ve halkını cö-
mertee ödüllendirir. Ve o zaman İnuit avcıları, bu sert dünyala
rında yiyecek, elbise ve barınak için muhtaç oldukları hayvan
lara yeniden kavuşurlar.
Kanada
Tarihsel Arkaplan
Ç ekiciliği ve Değeri
İki genç, aniden yaşlı bir kadınla karşılaştılar. Bir ağaç göv
desinin üstünde oturmuştu ve o kadar yaşlıydı ki, buruşmuş
yüzü kurumuş elma gibiydi. Saçını toplayıp arkasında topuz
yapmıştı ve uzun ve çok güzel tasarlanmış boncuklu bağlarla
bağlamıştı. Bu saç bağlan yuvarlak omuzlarına sarkıyor ve otu
rurken mokasenlerine kadar vararak, onu boncuklu bir elbise
giymiş gibi gösteriyordu.
Reisin oğlunu görünce yaşlı kadın başını kaldırdı ve genç
gözleri parlayarak, saç bağlarının arasından sordu: "Nereye g i
diyorsun torunum?"
''Yalnızca ormanda dolaşıyorum" diye yanıtladı genç.
"Senden ne haber büyük anne? Seni vigvamından bu kadar
uzaklara, ormanın bu ıssız yerine getiren ne?"
"O kadar uzaklara gelmedim" dedi yaşlı kadın. "Duydum
ki, kampınızın kenarında yaşayan yaşlı çiftin güzel, utangaç
kızlarından büyüğüyle evlenmek istiyormuşsun!"
"Evet büyük anne!" diye yanıtladı reisin oğlu, "uzun süre
dir bu kızı düşünüyorum."
"O zaman senden istediğim şu" diye karşılık verdi yaşlı ka
dın: "Sana verdiğim şu boncuklu saç bağını al, ilaç torbana koy.
Kardeşin onu ne yapacacağını sana söyleyecek. Kimseye arma
ğanımdan veya rastlaştığımızdan söz etme. Çok oğlunuz ol
sun!" Ve yaşlı kadın bu sözleri söyleyip gözden kayboldu.
Böylece reis ve oğlu bir kez daha vigvama gittiler. Yaşlı çif
ti ve güzel, utangaç kızlarım şaşırtm ak için yine tam zamanında
gelmişlerdi vc içeri davet edildiler.
Reis ve oğlu akşamı, yaşlı çiftle, yakalanınca gözden kaç
mayan güzel kızıyla geçirdiler. Eğlendiler, yediler, içtiler, oyun
lar oynadılar, öyküler anlattılar. Ve oyunlardan biri sırasında,
reisin oğlu büyük kardeşe yaklaşma fırsatı buldu. Kıza ve kim
seye hissettirmeden, yaşlı büyük annenin saç bağlarını sırtına
geçirdi.
Güneş sabah yolculuğuna başladığında, reisin oğlu orma
nın derinliklerine bir yürüyüş daha yapmaya karar verdi. Bu
kez avlanmıyordu ve boncuklu saç bağı da aramıyordu. Evle
neceği kızı arıyordu!
Reisin oğlu, ormanın derinliklerinde güzel ve utangaç kız
lardan büyüğünü tek başına gezinirken görünce şaşırmadı. Saç
Amerika Söylenceleri/Kanatla 835
Aşağıdaki notlar size, her bölümle ilgili olarak benim ana kay
naklarımı, gerekli arkaplan bilgisini içeren seçilmiş kaynaklarla
eleştirel incelemeleri ve bunun ötesinde keyif verici okuma me
tinlerini içeren başlıkları ve yayıncıları gösterecek.
Orijinal kaynaklarla ilgili daha fazla bilgiyi her mitosun
kendi giriş bölümünde bulabilirsiniz. Seçilmiş Bibliyografya, Not
lar' da geçen bütün kaynaklan içerir.
Bu kitapta, orijinal malzemeden bilimsel bir dille çevrilmiş
mitleri yeniden hikâye ettim. Çoğu örnekte en az iki değişik
kaynaktan yararlanma olanağım oldu. Yaratılış, verimlilik ve
kısa kahramanlık mitlerinin çoğu eksiksizdir. Fakat destanların
çoğu kısaltılmıştır; çünkü gerçek uzunlukları bu kitabın hacmi
ne göre çok fazladır.
Destanları kısaltırken, amacım orijinallerin dilini ve karak
terlerini koruyacak biçimde hikâyeyi yeniden dile getirmeye ça
lışmak oldu. Yani ana karakterler burada da kısaltılmamış ya
yınlarda konuşup davrandıkları gibi hareket ediyorlar. İkincil
karakterlerin ve entrikaların ise atlanması gerekti, fakat orijinal
bir destanın üçte biri veya daha fazlası yinelenmelerden oluştu
842 Dünya Mitolojisi
YUNANİSTAN VE ROMA
İnsan Çağları
Demeter ve Persephone
Tufan Devri
tlyada
Aslı şiir biçiminde olan İhjada için benim temel kaynağım Mur-
ray'ın nesir çevirisidir (Loeb Classical Library, Harvard Uni-
versity Press). Mükemmel şiir çevirileri arasında Fagles (Vi-
king), Fitzgerald (Anchor/ Doubleday) ve Lattimore (Univ. of
Chicago Press) tarafından yapılanlar sayılabilir. Seçilmiş Kay
nakça, İlyada incelemeleri sırasında özellikle ek kaynak olarak
yararlı olacak kitapların listesini içermektedir. Başlıkları nede
niyle doğrudan İlyada ile ilişkilendinlemeyecek eserler şunlar
dır: Chadwick, The Mycenaean World (Cambridge Univ. Press);
Jackson, The Hero and the King: An Epic Theme (Columbia Univ.
Press) ve Vermeule, Greece in the Bronzc Age (Univ. of Chicago
Press).
Yer sorunu nedeniyle %öda'nın yirmi dört kitabı içinden,
öyküyü basitçe ve doğrudan anlatabilmek için en uygun olan
Notlar 845
Romulus ve Remus
ORTADOĞU
Enuma Eliş
Telepinu
Gılgamış
Orijinali kil tabletlere şiir biçim inde yazılmış olan Gılgamış des
tanı için ana kaynaklar bu malzemenin satır satır çevirisidir. Be
nim ana kaynağım Pritchard'ın Ancient Near Eeastem Texts Rela-
ting to the Old Testament (Princeton Univ. Press) kitabıdır.
Destanın Süm er versiyonu Gılgamış ve Canlılar Ülkesi ile Tufan
adlarıyla Kramer'in satır satır çevirilerinde bulunur. Babil versi
yonları Speiser'in satır satır çevirileriyle Gılgamış Destanı ve At-
rahasis (Babilli Utanapiştim) adlarıyla ve Grayson'un The Epic o f
Gılgamesh-Notes and Additions ile Atrahasis-Additional Texts adla
rıyla satır satır çevirileridir.
Gılgamış tabletlerinin şu çevirilerinden de ek malzemeleri
derledim: Gardner ve Maier (Random House); Kovacs (Stan-
ford Univ. Press); Jacobson, Treasures o f Darkness (Yale Univ.
Press) ve Kramer, H istory Begins at Sümer (Univ. of Pennsylva-
nia Press),
Dalley'in satır satır çevirisi Mythes from Mesopotamia (Ox-
ford Univ. Press) ben Dünya M itolojisi’ni yazdıktan sonra yayın
landı ve Gılgamış için bir başka mükemmel ana kaynaktır. M ü
kemmel m odem anlatımlar Ferry'nin (Farrar Straus) ve Mason'
un (New American Library) şiir çevirileriyle Gaster'in The Ol-
destStories in the World (Beacon), Sandars'm (Penguin) ve Silver-
berg'in Gılgamesh the Kitıg (Arbor House) düzyazı çevirileridir.
Gılgamış incelemeleri için mükemmel yardımcı kaynaklar
şunlardır: Heidel, The Gılgamesh Epic and Old Testament Parallels
(Univ. of Chicago Press); Kramer, History Begins at Sümer (Univ.
of Pennsylvania Press) ve The Sumerians (Univ. of Chicago
Press); Oppenheim, Letters from Mesopotamia (Univ. of Chicago
Press); Tigay, The Evolution o f the Gılgamesh Epic (Univ. of Penns
ylvania Press).
Ben destanı aktarırken Sümer, Akad ve Babil malzemesini
birleştirdim. Gılgamış'm Akad versiyonu adını başlangıç cüm
lesinden alır: "H er şeyi gören", Gılgamış için uygun bir lakap.
854 Dünya Mitolojisi
KUZEY AVRUPA
Balder'İn Ölümü
Volsung Sigurd
BRİTANYA ADALARI
Dünya Ç ağlan
Beowulf
Kral Arthur
İndra ve Ejderha
Râmâyana
Râmâyana adı verilen epik şiir MÖ 200 ile MS 200 arasındaki ta
rihlerde şair Valmıki'nin eseri olarak ortaya çıkmış olsa da, G a
m da adı verilen Hindu yayım Büyük Purana'da da bulunur.
"Kadim zamanların öyküleri" olan Büyük Puranalar M S 300 ile
1000 yıllan arasında yazıya geçirilmiş ve bütün Hindistan'da
benimsenmiştir. Hint geleneğine göre Hindu bilge ve kâhin
Vyasa Puranaların yazarıdır, malzemeyi Rig Veda gibi daha es
ki kaynaklardan toplamış ve düzenlemiştir.
Benim Râmâyana için kaynaklarım Coomaraswamy ve Nive
di ta’n m Myths o f the Hindus and Budhists (Dover, tıpkıbasım);
Dimmitt ve Van Buitenen tarafından çevrilip düzenlenen Classi-
Notlar 863
Güneşi Arayış
AFRİKA
Gassire'in Lavtası
Sunjata
Mvindo
AMERİKA
Köken Evi
Paraparava ve Varaku
Yaratılış (Maya)
Ketzalkoatl
Yaratılış
Sedna
YUNANİSTAN VE ROMA
A gias (veya H egias), "N ostoı", Hesiod, The Homeric Hymns and Homeri-
ca, çev. H ugh G. Evelyn-VVhite, Loeb Classical Library, Harvard
Univ. Press, Cam bridgo, 1977.
Apollodorus, The Library and Epitome, 2 c., çev. Sir Jam es George Fra-
zer. Loeb C lassical Library, H arvard Univ. Press, Cam bridge,
1976; 1970.
------, The Library, Gods nnd Heroes o f the Greekf, çev. Michael Simpson,
Univ. of Massachusetts Press, Amherst, 1976.
Arctİnus, "The Aethiopis", Hesiod, The Homeric Hymns nnd Homerica.
çev. Huglı G, Evelyn-VVhite, Loeb Classical Library, Harvard
Univ. Press, Cam bridge, 1977.
— ----- , "The lliupe'rsis", Hesiod, The Homeric Hymns and Homericn. çev.
Hugh G. Evelyn-VVhite, Loeb Classical Library, Harvard Univ.
Press, Cam bridge, 1977.
Bespaloft, Rachel, On the Uiad, çev. Mary McCarthy, Princeton Univ.
Press, Princeton, 1970.
Beye, Charles Rowan, The llind, the Odyssey nnd the Epic Tmdition, MA,
Peter Smith, Gloucester, 1972.
Burn, Andrew Robert, The World o f Hesiod, A S tudi/ o f the Creek Middle
Benjamin Blom, New York, 1966.
Chadwick, John, The Mycennenn Wor!d, Cam bridge Univ. Press, New
York, 1976.
880 Dünya Mitolojisi
Di Cesare, Mario A., The A ltar and the aty, A Reading o f Virgil's Aeneid ,
Columbia Univ. Press, New York, 1974.
Diodorus Siculus, Library o f History. c. II, çev. C. H. Oldfather, Loeb
Classical Library, H arvard Univ. Press, Cam bridge, 1967.
Edw ards, M ark W. Homer, Poet o f the lliad, Johns H opkins Univ. Press,
Baltimore, 1987.
--------, (der.), The lliad, A Commentary, c. V, Cam bridge Univ. Press,
New York, 1991.
Eugammon, "The Telegony" Hesiod, The Homeric Hymns and Hotnerica.
Çev. H ugh G. Evelyn-White, Loeb Classical Library, H arvard
Univ. Press, Cam bridge, 1977.
Finley, John H., |r., Homer's Odysscy, H arvard Univ. Press, Cam bridge,
1978.
Galinsky, G. Kari, Aeneas, Sicüy and Rome, Princeton Univ. Press, Prifi
ce tan, 1971.
Graves, Robert, The Creek Myths, 2 c., BraziHer, New York, 1957.
Hesiod, Theogony, Works and Dftys, Shield. çev. Apostolos N. Athanassa-
kis, Johns Hopkins Univ. Press, Baltimore, 1983.
— —, Theogony and Works and Duys. çev. M. L. West, Oxford Univ.
Press, New York, 1988.
■——, "VVorks and D ays", "Theogony", Hesiod, The Homeric Hymns ami
Hotnerica, çev. Hugh G. Evelyn VVhite, Loeb Classical Library,
Harvard Univ. Press, Cam bridge, 1977.
--------, The Works and Days. Theogony. The Shield o f Herakles, çev, Rielv
mond Lattimore, Univ. of Michigan Press, Ann Arbor, 1991.
Homer. The lliad, çev. Roberf Fagles, Viking, New York, 1990.
-------- , The lliad, çev. Robert Fitzgerald, NY., Anchor/ Doııbleday, Gar-
den City, 1974.
-------- , The lliad, çev. Richmond Lattimore, Univ. of Chicago Press,
Chicago, 1969.
-------- , The lliad, çev. A. T. Murray, 2 c., Loeb Classical Library, Har-
vard Univ. Press, Cam bridge, 1978; 1976.
-------- , The Odysscy, çev. Albert Cook, Norton, New York, 1974.
-------- , The Odyssey, çev. Robert Fitzgerald, NY, A nchor/D oubieday,
Garden City, 1961.
--------, The Odysscy, çev. Ridım ond Lattimore, Harper & Row, New
York, 1977.
--------, The Odysscy, çev. T. E. Lawrence, Oxford Univ. Press, New
York, 1991
———-, The Odysscy, çev. A. T. Murray, 2 c., Loeb Ciassical Library,
Harvard Univ. Press, Cam bridge, 1976; 1980.
The Homeric Hymns, çev. A postolos N. Athanassakis, Johns Hopkins
Univ. Press, Baltimore, 1976.
Seçilmiş Kaynakça 881
The Homeric Hymns, çev. Charles Boer, Irving, TX, Spring Publications/
Univ. of Dallas, 1979.
"The Homeric H ym ns", Hesiod, The Homeric Hymns and Homerica, çev.
Hugh G. Evelyn-VVhite, Loeb Classical Library, H arvard Univ.
Press, Cam bridge, 1977.
The Homeric Hymns nnd The Battle o f the Frogs and the M ice, çev. Daryl
Hine, Atheneum, New York, 1972.
Jackson, W. T. H., Hero and King, Colum bia Univ. Press, New York,
1986.
Janko, Richard, (der.), The llind, A Commentary, c. IV, C am bridge
Univ. Press, Ne\v York, 1992.
Kirk, G. S., The Uiad, A Commentary, c. I ve II, Cam bridge Univ. Press,
New York, 1985; 1990.
Kitto, H. D. F,, The Grecks, Viking Penguin, New York, 1951.
Lamberton, Robert ve John J. Keaney (der.), Homer's Ancient Renders,
Princeton Univ. Press, Princeton, 1992.
LavvJer, Traugott, "The Aeneid", Homcr to Brccht, (der.) Michael Seidel
ve Edward M endelson, Yale Univ. Press, Ne w Haven, 1977.
Lesches, "The Little Uiad" Hesiod, The Homeric Hymns and Homerica,
çev. Hugh G. Evelyn-lVhife, L o e b C lassical Library, Harvard
Univ. Press, Cam bridge, 1977.
Livy (Tı tu s Livius), The Enrly History o f Roıne, Books I-V o f The History o f
Rome from Its Foundation, çev. Aubrey De Selincoıırt, Viking Pen
guin, New York, 1981.
--------, The Roman History, The History of Rome from Its Foundation, 2
c., çev. B. O. Foster, Loeb Classical Library, Harvard Univ. Press,
Cam bridge, 1988.
Ovid, Metamorphoses, çev. Rolfe Hum phries, Indiana Univ. Press, Bloo-
mington, 1967.
--------, Metaınorphoses, çev. Frank Ju stus Miller, Loeb Ctassical Library,
Harvard Univ. Press, Cam bridge, 1984.
-------- , Metaınorphoses, E nglkhed, Mythologizcd, nnd Reprcscntcd in Figıı-
res, çev. George Sandys, Univ. of Nebraska Press, Lincoln, 1970,
1632 tıpkıbasımı.
Plutarch, Parnllcİ Livcs o f Grceks and Romans, çev. BernadoUe Perrin, Lo
eb Classical Library, H arvard Univ. Press, Cam bridge, 1967.
Redfield, Jam es M., Nnture and Culture in the Uiad, The Tragedy ofH cctor,
Univ. o f Chicago Press, Chicago, 1978.
Schein, Seth L., The Mortnl Hero, An Introduction to Homer's Uiad, Univ.
of California Press, Berkeley, 1984.
Stasinus (or Hegesinus), "The C ypria", Hesiod, The Homeric Hymns and
Homcricn, çev. H ugh G. Evelyn White, Loeb Classical Library,
H arvard Univ. Press, Cam bridge, 1977.
882 Dünya Mitolojisi
ORTADOĞU
"A trahasis", (The Fiood), çev. E. A. Speiser, Ancient Near Enstern Texts
Rclating to the Old Testament, (der.) Jam es B. Pritchard, Ek’li 3. ba
sım, Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
"A trahasis-A dditional Texts", çev. A. K. Grayson, Ancient Nenr Enstern
Texts Relnting to the Old Testament, (der.) Jam es B. Pritchard, Ek li
3. basım , Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
Beyerlin, VValter (der.), Near Easfern Religious Texts Reiating to the Old
Consciencc, Scribner’s, New York, 1961.
Budge, E. A. Wallis, Egyptian Religton, BelI/Crown, New York, 1959,
1900 tıpkıbasımı.
-------- , Osiris and the Egyptian Resurrection, c. 1, Dover, New York,
1973, Londra tıpkıbasımı, Medici Society, 1911.
"The Creation Epic.", çev. E. A. Speiser, Ancient Near Enstern Texts Reln
ting to the Ohi Tcstnmcnl, (der.) Jam es B. Pritchard, Ek’li 3. basım,
Princeton U n iv. Press, Princeton, 1974.
"The Creation Epic—Additİons to Tablets V-Vll", çev. A. K. Grayson,
Ancient Near Enstern Texts Relating to the Old Testament, Ed. Jam es
B. Pritchard, Ekli 3. hasım, Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
"The Deluge", çev. Samuel Noah Kramer, Ancient Nenr Enstern Texts
Relnting to the Old Testament, (der.) Jam es B. Pritchard, Ek’li 3. ba
sım, Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
Frankfort, Henri, Kiııgship and the Gods, A Study o f Ancient Near Enstern
Religion as the integration o f Society and Nalure, Univ. of Chicago
Press, Chicago, 1978.
Seçilmiş Kaynakça 883
Gaster, Theodor H., The Oldest Storics in the W orld, Beacon, Boston,
1958.
The Epic o f Gilgamesh, çev. Maureen Gallery Kovacs, Stanford Univ.
Press, S tan ford , 1989.
"The Epic o f Gilgamesh, Notes and A dditions", çev. A. K, Grayson, Ati
d en t Nenr Eastern Texts Relating to the Old Tcstament, (der.) Jam es B.
Pritchard, Ek'li 3. basım, Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
The Epic o f Gilgamesh, çev. N. K. Sandars, Nevv York, Viking Penguin,
Ed. Jam es B. Pritchard, Ek'li 3. basım, Princeton Univ. Press, Prin
ceton, 1974.
Gilgamesh. çev. John Gardner ve John Maier, Knopf, New York, 1984.
"G ilgam esh and the Land of the Living", çev. Sam uel Noah Kramer,
Ancıent Near Eastern Texts Relating to the Old Testament, (der.) Jam es
B. Pritchard, Ek'li 3. basım, Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
Gilgamesh, A N ew Rendering in English Verse, çev. David Ferry, Farrar,
Straus, New York, 1992.
Gilgamesh, A Verse Nnrrative, çev. Herbert Mason, New American Lıb-
rary, N ew York, 1972.
Gilgamesh the King, An Epic Tüle, çev . Robert Silverberg, Arbor House,
New York, 1984.
Heidel, Alexander, Babylonian Gertesis, 2. basım, Univ. o f Chicago
Press, Chicago, 1966.
------, Gilgamesh Epic and Old Testament Parallds, Univ. o f Chicago
Press, Chicago, 1963.
Jacobsen, Thorkild, The Treasures o f Darkness, A History o f M esopotamian
Religion, Yale Univ. Press, Nevv Haven, 1976.
Kramer, Sam uel Noah, History Begins at Sümer, Univ. of Pennsylvania
Press, Phİladelphia, 1981.
--------, Sumerians, Their History, Culture, and Character, Univ. of Chica
go Press, Chicago, 1971.
-------- , (der.), M ytholosies o f the Aneient World, Doubleday / Anchor,
Nevv Y ork, 1961.
Monte*, Pıerre, Everyday Life in Egypt in the Days o f Ramesses the Great,
Univ. of Pennsylvania Press, Philadelphia, 1981.
Myths from Mesopotnmia, çev . Stephanie Dalley, Oxford Univ. Press,
Nevv York, 1991.
Oppenheim, A. Leo, Letters from M esopotamia, Univ. of Chicago Press,
Chicago, 1967.
Pritchard, Jam es B. (der.), The Aneient Nenr East, c. 1, Princeton Univ.
Press, Princeton, 1958.
"The Telepinus M yth", çev. Albrecht Goetze, A liden t Near Eastern Texts
Relating to the Old Testament, (der.) Jam es 11 Pritchard, Ek'li 3. ba
sım, Princeton Univ. Press, Princeton, 1974.
884 Dünya Mitolojisi
Tigay, Jeffrey H., The Evohıtion o f the Gilgamesh Epic, Univ. of Penns-
ylvania Press, Philadelphia, 1982.
KUZEY AVRUPA
Branston, Brian, Gods o f the North, Tham es and H udson, New York,
1981).
Crossley-Holland, Kevin, The Norse M yths, Pantheon, New York, 1981.
Dumezil, Georges, Gods o f the Ancient Northmen, Univ. of California
Press, Berke!ey, 1974.
The Elder Edda, A Seleetion, çev. Paul B. Taylor ve W. H. Auden, Ran-
dom House, New York, 1969.
Pocms o f the Elder Edda, çev. Patricia Terry, gözden geçirilm iş basımı,
Univ. of Pennsylvania Press, Philadelphia, 1990.
Jackson, W. T. H., Hero nnd King, Colum bia Univ. Press, New York,
1986.
------, The Literatüre o f the M iddle Ages, Coiumbia Univ. Press, New
York, 1962.
The Nibelnngcnlicd, çev. Arthur Thom as Hatto, Vikıng Penguin, New
York, 1975.
The Nibetımgenlied, çev. Helen M. Mustard, Random House, N ew York,
1963.
The Soııg o f the Nibehıngs, çev. Frank G. Ryder, VVayne State Univ. Press,
Detroit, 1969.
The Poetic Eddn, c. 1, Heroic Poems. çev. U rsula Dronke, Oxford Univ.
Press, Ne w York, 1969.
The Poetie Eddn, çev. Lee M. Hollander, gözden geçirilm iş basımı, Univ.
of Texas Press, Austin, 1987.
The Saga of the Volsungs, Together îoith Excerpts from the Nornngests-
thnttr nnd Three Chaplcrs fıvm the Prose Edda, çev. G eorge K. Ander-
son, Univ. of Delavvnre Press, Newark, 1982.
The Saga of the Volsungs, The Norse Epic o f Sigurd the Dragon Slnyer,
çev. Jesse L. Byock. Univ. of California Press, Berkeley, 1990.
The Sngn o f the Volsungs; The Sngn ofRngnnr Lodbrok Togetu^r îuith The Lny
o f Krakn, çev. Margaret Schlaııch, AMS, Nevv York, 1978, Ameri-
can-Scandinavîan Foundation/N orton, Nevv York, 1930 tıpkıbası
mı.
Sigurd the Drngon-Slnyer, A Fnroese Bnllnd-Cyele, çev. E. M. Smith-
Dam pier, Kraus, New York, 1969, Basil Blackvvell, Oxford, 1934
tıpkıbasımı.
Volsuıtgn Sngn, The S to r y o fth e Volsungs nnd Niblungs, çev. IViIliam Mor
ris, Collier Books, Nevv York, 1971.
B R İT A N Y A A D A L A R I
-------- , The Complete Romnnces, çev. David Staines, îndiana Univ. Press,
Bloomington, 1993.
From Cnmelot to joyous Guard, The Old Frendi La Mort le Roi Artu, çev. J.
Neale Carm an, Univ. Press o f Kansas, Lawrence, 1974.
Geoffrey of Monmouth, The History o f the Kings o f Britain, çev. Levvis
Thorpe, Folio Soriety, Londra, 1974.
Irving, Edward B., Jr., Introduction to Beoıvulf, Prentice-HalI, Englevvood
Cliffs, 1969.
-------- , A Rendi ng o f Beoıoulf, Yale Univ. Press, New Haven, 1969.
Jackson, W. T. H „ Hero and King, Colum bia Univ. Press, New York,
1986.
----——, The Literatüre o f the M iddle Ages, Colum bia Univ. Press, New
York, 1962.
Kiernan, Kevin S., Beoıvulf and the Beoıvulf M anuscript, Rutgers Univ.
Press, New Brunswick, 1981.
Layam on's Arthur, The Arthurinn Seetiorı o f Layamon's Brüt, çev. W. R. J.
Barron ve S. C. VVeınberg, Univ. of Texas Press, Austin, 1989.
MacCulloch, J. A., Celtic Mythology, Dorset, New York, 1992.
Malory, Sir Thomas, Le Morte D'Arthur, Univ. of California Press, Ber-
keley, 1983, Caxton, Londra, 1485 tıpkıbasımı.
-------- , Le M orte D A rthur, Viking Penguin, New York, 1983.
-------- , Le M orte D'Arthur, (der.) R. M. Lumiansky, Scrıbner's, New
York, 1982.
Morris, John, The Age o f Arthur, A History o f the British isle s from 350 to
650, Scrıbner's, New York, 1973.
Nicholsan, Lew is E. (der.), An Anthology o f Beoıvulf Critictsm, Univ. of
Nötre Dame Press, South Bend, 1963.
Ogilvy, J. ü . A. ve Donald C. Baker, Reading Beoıvulf, An Introduction to
the Poem, Its Bacvkgroıtnd, and Its Style, Univ. of Oklahoma Press,
Norman, 1986.
Owen, G ale R., Rites and Religions o f the Anglo-Saxons, Dorset, New
York, 1985.
Renoir, Alain, "Beowulf, A ContextuaI Introduction to its Contents and
Techniques", Heroic Epic and Saga, An Introduction to the World's
Grcnt Folk Epics, (der.) Felix J. Oinas, îndiana Univ. Press, Bloo
mington, 1978.
Rolleston, Thom as VVilliam, Celtic M yths and Legends, Dover, New
York, 1990, M ytht and Legends o f the Celtic R ace 'in tıpkıbasımı, göz
den geçirilmiş basım, H arrap, Londra, 1917.
Ross, Jam es Bruce ve Mary Martin M cLaughlin (der.), The Portable Me-
dieval Render, Viking, New York, 1977.
Seçilmiş Kaynakça 887
Kotan Utannai, çev. John Batchelor, Trans nctions o f the A sinde Society o f
lapan 18, Böl. I, N isan 1890.
Mackenzie, D onald A „ M yths o f China and fapan, Gr esham, N. D., Lond
ra.
Nihongi, Chronicles o f Japan from the Earliest Times to A. D., 697. çev. W.
G. Aston, Tuttle, Rutland, 1980.
Piggott, Juliet, Japanese M ythology, Bedrick, New York, 1983.
The Ram ayam , (der. ve çev). YVilliam Buck, Univ of California Press,
Berkeley, 1976.
The Rnmayana and the Mnhnbharata, (der. ve çev.) Romesh D ul t, Dutton,
N e w York, 1972.
The Rnmnyann o f Kamptın, The Forest Book of, çev. G eorge L. H art ve
Hank Heifetz, Univ. of California Press, Berkeley, 1988.
Sanders, Tao Tao Liu, Dragons, Gods, and S piritsfrom Chinese M ythology,
Schocken, New York, 1983.
Songs o f Gods, Songs o f Humans, The Epic Tradition o f the Ainu, çev, Do
nald L. Philippi, Princeton Univ, Press, Princeton, 1979.
Wem er, Edw ard T. C., Ancient Tales nnd Folklore o f China, Londra, Brac-
ken, 1986, M yths nnd Legends o f China, H arrap, Londra, 1922 tıpkı
basım ı.
VVestervelt, VVilliam Drake, Legends o f Ma-ui, A Demi-god o f Polynesia,
and His M other Hina, N. P., Honolulu, 1910.
-------- , M yths and Legends o f Hawaii, (der.) A. Grove Day, Mutual, Ho
nolulu, 1987.
VVt’sf Lake, A Collection o f Folklales, (der. ve çev.) Jan YValls ve Yvonne
VValls, Joint, Hong Kong, 1980.
West Lake, Folklor Tales, (der. ve çev.) Wang Hau-İming, Foreign Langu-
ages, Beijing, 1982.
Zimmer, Heinrich, M yths and Symbols in Indian Art and Civilization,
(der.) Joseph Cam pbell, Princeton Univ. Press, Princeton, 1992.
AFRİKA
AMERİKA
Anaya, Rudolfo A., Lor d o f the Dawn: The Legend o f Quetzalcoaltl, Univ.
of Nevv Mexico Press, Albuquerque, 1987.
Benedict, Ruth, Zim i M ythology, 2 e., AMS, Nevv York, 1969, 1935 tıpkı
basımı.
Betanzos, Juan de, "Suma y Narraciön de los Jficns, Cited in Harold Osbor-
ne, South American Mythology, Hamlyn, Londra, 1968.
890 Dünya Mitolojisi
Bierhorst, John, History and M ythology o f the Aztecs: The Codex Chimalpo-
pocn (Annnlys o f Cunuhtitlnn and Legcnd o f the Suns), Univ. of Ari zo
na Press, Tucson, 1992.
----- , The Uungry Woman: M yths and Legends o f the Aztecs, Morrovv, Nevv
York, 1984.
----- , The M ithology o f M exico and Central Amcricn, Morrovv, Nevv York,
1988.
----- , Cnnteres Mexicanos, Songs o f the Aztecs, Stanford Univ. Press, Palo
Alto, 1985.
----- , (der.), Four M nstenvorks o f American lndian Literatüre, Univ. of Ari-
zona Press, Tucson, 1984.
----- , (der.), M yths and Tales o f the American Itıdians, Univ. of N ew Mexi-
co Press, Albuquerque, 1992, The Red Sıvan: M yths and Tales o f the
American Indians'm tıpkıpasırm, Farrar Straus, Nevv York, 1976.
Boas, Franz, "The Central Eskimo", Sixth Annual Report o f the Bureau o f
American Ethnology, 1884-1885, Government Printing Office, VVas-’
hington, DC, 1888.
----- , "Tsim shian M ythology", Thirty-First Annual Report o f the Bureau o f
American Ethnology, 1909-1910, Government Printing Office, Was-
hington, DC, 1916.
----- , "Tsim shian Texts." Bu m m o f Amcricnn Ethnology Bulletin 27, Go
vernment Printing Office, VVashington, DC, 1916.
----- , Brundage, Burr Cartvvright, The Fifih Sun: Aztcc Gods, Aztec Wortd,
Univb o fT ex as Press, Austin, 1979.
Bunzel, Ruth, Zuni Texts, AMS, Nevv York*, 1973,1933 tıpkıbasımı.
Burland, Cottie, North American lndian Mythology, gözden geçirilm iş b a
sım, Bedrick, New York, 1985.
-----, İrene Nicholson ve Harold Osborne, Mythology o f fheAmericas,
Hamilyn, Londra, 1970.
Casvvell, Helen, Shadoıvs fronı the Singing House: Eskimo Folk Tales, Tlift
le, Tokyo, 1973.
Cahendish, Richard (der.), Legends o f the World, Orbİs, Londra, 1982.
----- , (der.), M ythology: An ülustraled Encyklopedin, Orbis, Londra, 1980.
Cieza de Le6n, Pedro de, “Second Pnrt o f the Chronicle o f Peru" Harold
Osborne'un içinde, South American Mythology, Hamlyn, Londra,
1968 (Source, Haki uy t Society, No. 68, Londra, 1883).
■—— "The Travels o f Pedro de C iem de l.eon, Contained in the First Part o f
His Chronicle o f Peru, AD 1532-1550 ", Harold Osborne'un içinde,
South American Mythology, Hamlyn, Londra, 1968 (Source, Hak-
luyt Society, No. 33, Londra, 1864).
Clark, El la Elizabeth, lndian Legends fronı the northern Rockies, Univ. of
Okiahoma Press, Norman, 1988.
Seçilmiş Kaynakça m
----- , Indinn Legends o f Çımada, McClelland & Stewart, Toronto, 1991.
----- , Indian Legends o f the Pacific Northıvest, Univ. of C alifom ia Press,
Berkeley, 1953.
Coffın, Thristram (der.), Indian Tales ofN o rth America, American Folklo-
re Society, Philadelphia, 1961.
Curtin, Jeremiah, Seneca Indian Myths, Dutton, N ew York, 1923.
----- ve J. N. B. Hewitt, "Seneca Myths and Fictions", Thirty-Second
A nnual Report o f the Bureau o f American Ethnology, Government
Printing Office, VVashington, DC, 1918.
Cusick, David, Sketches o f Ancient History o f the Six Nations: A Ta/c o f the
Foundation o f the Great Island, Noıv North America, The Tıvo Infants
Boru, and the Creation o f the Universe, Lewiston, New York, 1827.
Elien Russell fcmerson'un içinde, Indian M yths or Legends: Traditi-
ons and Symbols o f the Aborigines o f America, Ross & Haines, Mınne-
apolis, 1965.
Edm onds, M argot ve Ella Elizabeth Clark, Voices o f the Wiııds: Nativc
American Legends, Facts on File, New York, 1989.
Emerson, Ellen Russell, Indian M yths or Legends: Traditions and Symbols
o f the Aborigines o f America, Ross Haines, Minneapolıs, 1965, 1884
tıpkıbasımı.
Erdoes, Richard ve Alfonso Ortiz (der.), American Indian M yths and Le
gends, Pantheon, New York, 1985.
Feldmann, Susan (der.), The Storyteiling Stonc: M yths and Tales o f the
American Indian?, Dell, New York, 1971.
Garcilaso, Inca de la Vega, The incas (Royal Commentaries o f the İncas,
1609), (der.) Alain Gheerbrant, çev. Maria Jolas, Avon, New York,
1964.
--------, Royal Commentaries o f the İncas, Emir Rodriguez Monegal'in
içinde, The Borzo/ Anthology o f Latin American Literatüre: From the
Time o f Colutn Rodriguez MonegaL The Borzoi Anthology o f Latin
American Literatüre: From the Time o f Columus to the Tıuentieth Ccn-
tııry, c, 1, Knopf, New York, 1983.
--------, Royal Commentaries o f the incas, (Spaİn, 16Ü9) Harold Osbor-
ne'un içinde, South American Mythology, Hamlyn, Londra, 1968.
Gilpin, Laura, The Enduring Navaho, Univ. of Texas Press, Austin, 1987.
Goodchild, Peter (der.), The Raven Tales: Traditional Stories o f Nativc Pe-
oples, Chicago Revievv, Chicago, 1991.
Grinnell, George Bird, By Cheyenne Campfires, Univ. of Nebraska Press,
Lincoln, 1971, Yale Univ. Press, New Haven, 1926 tıpkıbasımı.
Hale, Horatio, "H uron Folk-Lore", Journal o f American Folkla re, 1, Ame
rican Foik-Lore Society/H oughton Mifflin, Boston, 1888.
892 Dünya Mitolojisi
Haviland, Virgirtia (der.), The Faber Book o f North American Leğende, Fa-
ber & Faber, Boston, 1979.
Hevvitt, J. N. B., "Introduction to Seneca Fiction, Legends, and M yths",
Thirty-Fifth Annual Report o f the Bureau o f American E tknology, 1910-
1911, Government Printing Office, VVashington, DC, 1918.
"H istoyre du M echique" ("H istory of M exico"), çev. A ndre Thevet, }o-
u m al o f the Society o f Amencanistes, Paris, 1905.
Josephy, Alvin M., Jr., The Indian Hentage o f America, Houghton Mifflin,
Boston, 1991.
Kİ alı, Hasteen, Naımjo Creation M yth: The Story o f Emergence, AMS, New
York, 1976,1942 tıpkıbasımı.
Leland, Charles G. Algonquin Legends, Dover, Nevv York, 1992, The
Algonquin Legends o f N a o England; or, M yths and Folk Lore o f the
Micmac, Passmatjıtoddy, and Penobscot Tribes, Houghton Mifflin,
Boston, 1884 tıpkıbasımı.
Macfarlan, Allan A. (der.), American Indian Legends, Heritage, Nevv
York, 1968.
Marriott, Alice ve Carol K. Rachlin, American Indian Mythology, Cro-
well, Nevv York, 1968.
Matthevvs, VVashington, "N avajo L egends", Memoirs o f the American
Folk-Lore Society, c. V, American Folk-Lore Society /H oughton
Mifflin, Boston, 1897.
Monegal, Emir Rodriguez (der.), The Borzoi Anthology o f Latin American
Literatüre: From the Time o f Columbus to tlıe Ttventieth Century, c. 1,
Knopf, Nevv York, 1983.
Mullett, G. M., Spider \Moman Stories: Legends o f the Hopi Indians, Univ.
of Arizona Press, Tucson, 1979.
Nevvcomb, Franc Johnson, Navaho Folk Tales, Univ. of New Mexico
Press, AIbuquerque, 1991.
Nicholson, irene, M exkan and Central American M ythology, Bedrick,
Nevv York, 1983.
Norman, Hovvard (der.), Northern Tales: Traditional Stories o f Eskimo and
Indian Peoples, Pantheon Books, Nevv York, 1990.
Osborne, Harold, South American Mythology, Bedrick, Nevv York, 1986.
Popol Vuh, The Definitive Editİon o f the M ayan Book o f the Dawn o f Life
and the GJones o f C ods and Kings, çev. Dennis Tedlock, Simon &
Schuster, New York, 1985.
Popol Vuh, The Sacred Book o f the Ancient Quiche Maya, çev. Delia Goetz
ve Sylvanus G. Morley, Univ. o f Oklahoma Press, Norman, 1983.
Popol Vuh, The Sacred Book o f the Ancient Quiche M aya, çev. Adrian Re-
cinos, Univ. of Oklahoma Press, Norman, 1950.
5<fçdmif Kaynakça 893
G EN EL MİTOLOJİ
Kirk, G. S. Myth, Its M eaning and Functions in Aneient and Other Cultu-
res, Univ. of California Press, Berkeley, 1970.
Leach, Maria (der.), Funk & W agnall's Standard D ictiom ry o f Folklore,
M ythology, and Legend, Harper, San Francisco, 1984.
Levi-Strauss, Claude. Introduction to a Seience o f M ythology, 2 c., çev.
John VVeightman ve Doreen VVeightman, Univ. of Chicago Press,
Chicago, 1983.
--------, Mı/th and M eaning, Schocken, New York, 1987.
---------- , M ythologiqnes, c. 3 ve 4, çev. John VVeightman ve Doreen VVe
ightman, Univ. of Chicago Press, Chicago, 1990.
---------- , Stm ettiral Anthropology, c. 1, çev. Claire Jaoobson ve Brooke
Grundfest Schoepf, Basic Books, Nevv York, 1974.
Middleton, John (der.), Myth & Cosmos, Readings in M ythology and
Symbolism, Univ. of Texas Press, Austin, 1976.
Miller, James E., Jr. (der.), M yth and Method, Univ. of Nebraska Press,
Lincoln, 1960.
Murray, Henry A. (der.), Myth and M yth-making, Beacon, Boston, 1968.
Neumann, Erich, The Gren t Mother, An Analysis o f the Archetype, Prince
ton Univ. Press, Princeton, 1964.
Olson, Alan M. (der.), Myth, Symbol and Reality, Univ. of Nötre Dame
Press, South Bend, 1980.
Porter, Thomas E., Myth and Modern American Drama, Wayne State
Univ. Press, Detroit, 1969.
Puhvel, Jaan, Comparative M ythology, Johns Hopkins Univ. Press, Balti
more, 1989.
Radin, Paul, Primitive Man as Philosopher, gözden geçirilmiş basım, Do
ver, Nevv York, 1957.
--------- , Primitive Religioıı, Its N ature and Origin, Dover, Nevv York,
1937.
Ragian, FitzRoy, The Hero, A Study in Tradition, Myth, and Drama, New
American Library, New York, 1979.
Rank, Otto, FifzRoy Ragian ve Alan Dundes. In Qıtesl o f the Hero, Prin
ceton Univ. Press, Princeton, 1990.
Rothenberg, Jerome (der.), Tcchnidans o f the Sacred, A Range o f Poetrieş
from Africa, America, Asıa, Europe, and Oceania, gözden geçirilmiş
basım, Univ. of California Press, Berkeley, 1985.
Sebeok, Thomas, M yth, A Symposium, îndiana Univ. Press, Blooming-
ton, 1972.
Segnec, Jean, The Snrvival o f the Pagan Gods, The M ythological Tradition
nııd Its Place in R em issance Hıtmanism and Art, Princeton Univ.
Press, Princeton, 1972.
896 Dünya Mitolojisi
Slate, Bernice (der.), M yth and Symbol, Critical Appronches and Applicati
ons, Univ. of Nebraska Press, Lincoln, 1963.
Slochower, Harry, M ythopoesis, M ythic Pntterns in Literary C/jssjcs, VVay-
ne State Univ. Press, Detroit, 1970.
Sproul, Barbara C. Primal, Myths, Crention M yths Around the World,
Harper Collins, San Francisco, 1979.
Stone, Merlin, When God W asa Woman, Harcourt, New York, 1978.
Vickery, John B., M yths andText$, Strategies o f lncorporation and Displace-
ment, Louisiana State Univ. Press, Baton Rouge, 1983.
----------, (der.), Myth and Literatüre: Contemporary Theory and Practice,
Univ. of Nebraska Press, Lincoln, 1969.
VVeigle, Marta, Spiders and Spmsters: Woımd M ytho, Univ. of Nevv Mexi-
co, Native American Studies, Albnquerque, 1992.
Dizin
898 Dünya Mitolojisi
Fran Kamara 659, 665, 670, 677- Guinevere 400, 452-457, 470, 473-
679,688-694, 698, 7 0 0 ,7 0 2 474, 482-495, 497-498, 501-
Frey 329-331, 336,338, 348 503
Freya 329-331, 336, 339, 342, 349, Gunnar 360, 381-396
354-357 Guttorm 360, 381,390-394
Frigg 329-330, 336, 339, 345-348, Güneş, Güneş Baba bkz. Helios
350
Fıırialar 36 H
Sa tü rn bkz. K r o n o s Ş
S k y ila 214-215,217, 225
Se d na 728, 819-825 Şa m a ş 245, 252, 280-281, 286, 290-
Selene 33,35-36 297, 301-303, 306-308, 314,
Set 257, 259-260,263,265-270 316-317
S ib y l 1 % , 222-227, 229 Ş e m w in d o 706-710, 713-715, 717-
S id u r i 280, 305, 308-310, 322 721
Ş ip iş-u n -k u r 591, 594, 597-599
S ig m u n d 360-365, 371, 373-376,
Şiva , R a m a y a n a 'd a 512-514, 524,
379-381
527
S ig n y 361
S ig u rd 328-329, 357-361, 363-365,
T
3 7 1 -3 %
S iiv iu s 184, 228
Tan e 607-612
S in 245, 252, 305 T a n ga ro a 607-610, 614-615
S in o n 195, 204, 206-208 T antalos 156-157
Sirenler 158,160 T ara n ga 612
S is y p h o s 157, 227 T a ru 272-274
Sita 519-524, 527-530, 533-535, T artaros 34-35, 37, 39-41,44
537-547, 551, 553-558 T a v h iri 607-610, 615
S iy a h Beden 788-789 T eiresias 136, 152-155,162
S iy a h G e rd a n lı D a lg ıç 787-788 T e le go n u s 181
S k a d i bkz, B ıız devleri T e le m a k h os 92, 134-135, 154, 164,
Sk o ll 337 157-171, 173-179, 181
S k u ld bkz. N orrtlar T e le p in u 239, 271-276
Sle ip nir 348-350, 364, 380 T e zka tlip oka 729, 765-766, 769,
S o g b o 629, 639-643 772-775, 777-782
So g o lo n Djata bkz. Sunjata T h e m is 3 3 ,3 5 ,6 0
S o g o lo n K edju 658-660, 663-665, T h e o k ly m e n o s 174
T he seu s 226
667-671, 673, 675-6781, 685,
T hetıs 84, 88, 90, 92-93, 99-100,
687-688,697,704
103,118-120,128
S u C a n a v a rı 773, 791-793
Thjazi bkz. B u z devleri
S u g r iv a 524, 544, 546, 551, 558
T hor, yaratılışın mitleri, Ç e k icin
S u K a d ın ı 773
çalınm ası 327-330, 336, 338,
S u m a n g u ru K a n te 659, 677, 679,
3 48,350,352-357
6 8 1 -6 % , 698-704 Tot 259, 261-262, 265-266, 268-269
Sunjata ( M a r i Djata, So g o lo n T h ry m bkz. B u z devleri
Djata) 628, 655, 657-660, 665- Tiamat, E n u m a E tiş'd e 239, 242,
673, 675-681, 683-684, 687- 244-246, 248-254
704 Titanlar bkz. özel a d la n
S ü rt 331,337-338 T k sa m se m bkz. k u z g u n
S u S a m u ru 807 T o p ra k A n a bkz. A n a Tanrıça
S u s a n o -o n o -M ik ito 581 T riton 59
906 Dünya Mitolojisi
U W